Arama Sonuçları

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 955

MAXQDA 2020 24.12.

2022

Arama sonuçları

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3: 3608 - 3: 3613)


Arama dizesi: hikmet

hakikat-ı mahbubedir. "Bismillahirrahmanirrahîm" de, o hakikata yapış ve vahşet-i


mutlakadan ve hadsiz ihtiyacatın elemlerinden kurtul ve o Sultan-ı Ezel ve Ebed'in tahtına
yanaş ve o rahmetin şefkatıyla ve şefaatıyla ve şuaatıyla o Sultan'a muhatab ve halil ve dost
ol!
Evet kâinatın enva'ını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp bütün hacatına
kemal-i intizam ve inayet ile koşturmak, bilbedahe iki haletten birisidir: Ya kâinatın herbir
nev'i kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor, muavenetine koşuyor. -Bu ise yüz derece
akıldan uzak olduğu gibi, çok muhalâtı intac ediyor. İnsan gibi bir âciz-i mutlakta, en kuvvetli
bir Sultan-ı Mutlak'ın kudreti bulunmak lâzım geliyor.- Veyahut bu kâinatın perdesi arkasında
bir Kadîr-i Mutlak'ın ilmi ile bu muavenet oluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (4: 579 - 4: 584)


Arama dizesi: hikmet

Bütün enva'-ı mahlukatı sana


müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hacetlerine "Lebbeyk!" dedirten Zât-ı
Zülcelal seni bilmesin, tanımasın, görmesin? Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini
bildiriyor. Sen de onu bil, hürmetle bildiğini bildir ve kat'iyyen anla ki: Senin gibi zaîf-i
mutlak, âciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fâni, küçük bir mahluka koca kâinatı müsahhar etmek ve
onun imdadına göndermek; elbette hikmet ve inayet ve ilim ve kudreti tazammun eden
hakikat-ı rahmettir. Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve safî
bir hürmet ister. İşte o hâlis şükrün ve o safî hürmetin tercümanı ve ünvanı olan
"Bismillahirrahmanirrahîm"i de. O rahmetin vusulüne vesile ve
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (4: 2337 - 4: 2342)


Arama dizesi: hikmet

Bu kâinatın daire-i kübrasında binbir İsm-i İlahî'nin cilvesinden uzanan nuranî atkılar, kâinat
sîmasında öyle bir sikke-i Rahmet içinde bir hâtem-i rahîmiyeti ve bir nakş-ı şefkati dokuyor
ve öyle bir hâtem-i inayeti nescediyor ki, Güneşten daha parlak kendini akıllara gösteriyor.
Evet Şems ve Kamer'i, anasır ve maadini, nebatat ve hayvanatı; bir nakş-ı a'zamın atkı
ipleri gibi o binbir isimlerin şualarıyla tanzim eden ve hayata hâdim eden ve nebatî ve hayvanî
olan umum vâlidelerin gayet şirin ve fedakârane şefkatleriyle şefkatini gösteren ve zevilhayatı
hayat-ı insaniyeye müsahhar eden ve ondan rububiyet-i İlahiyenin gayet güzel ve şirin bir
nakş-ı a'zamını ve insanın ehemmiyetini gösteren ve en parlak rahmetini izhar eden o
Rahman-ı Zülcemal, elbette kendi istiğna-i mutlakına karşı, rahmetini ihtiyac-ı mutlak
içindeki zîhayata ve insana makbul bir şefaatçi yapmış.
Ey insan, eğer insan isen "Bismillahirrahmanirrahîm" de. O şefaatçiyi bul!
Evet zeminde dörtyüzbin muhtelif ayrı ayrı nebatatın ve hayvanatın taifelerini, hiçbirini
unutmayarak, şaşırmayarak, vakti vaktine kemal-i intizam ile hikmet ve inayet ile terbiye ve
idare eden ve küre-i arzın sîmasında hâtem-i ehadiyeti vaz'eden; bilbedahe belki bilmüşahede
rahmettir ve o rahmetin vücudu, bu küre-i arzın sîmasındaki mevcudatın vücudları kadar kat'î
olduğu gibi, o mevcudat adedince tahakkukunun delilleri var. Evet zeminin yüzünde öyle bir
hâtem-i rahmet ve sikke-i ehadiyet bulunduğu gibi, insanın mahiyet-i maneviyesinin
MAXQDA 2020 24.12.2022

sîmasında dahi öyle bir sikke-i rahmet vardır ki, küre-i arz sîmasındaki sikke-i merhamet ve
kâinat sîmasındaki sikke-i uzma-yı rahmetten daha aşağı değil. Âdeta binbir ismin cilvesinin
bir nokta-i mihrakıyesi hükmünde bir câmiiyeti var.
Ey insan, hiç mümkün müdür ki: Sana bu sîmayı veren, o sîmada böyle bir sikke-i
rahmeti ve bir hâtem-i ehadiyeti vaz'eden zât, seni başı boş bıraksın; sana ehemmiyet
vermesin; senin harekâtına dikkat etmesin; sana müteveccih olan bütün kâinatı abes yapsın;
hilkat şeceresini

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (4: 3564 - 4: 3569)


Arama dizesi: hikmet

Sana bu sîmayı veren, o sîmada böyle bir sikke-i


rahmeti ve bir hâtem-i ehadiyeti vaz'eden zât, seni başı boş bıraksın; sana ehemmiyet
vermesin; senin harekâtına dikkat etmesin; sana müteveccih olan bütün kâinatı abes yapsın;
hilkat şeceresini
---sh:»(S:12) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
meyvesi çürük, bozuk ehemmiyetsiz bir ağaç yapsın! Hem hiç bir cihetle şübhe kabul
etmeyen ve hiç bir vechile noksaniyeti olmayan, Güneş gibi zahir olan rahmetini ve ziya gibi
görünen hikmetini inkâr ettirsin. Hâşâ..
Ey insan! Bil ki: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi'rac var. O mi'rac
"Bismillahirrahmanirrahîm"dir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (5: 956 - 5: 961)


Arama dizesi: hikmet

deyip doğrudan doğruya Zât-ı Akdes'e hitab ederek müteveccih olsun.


İşte Kur'an-ı Hakîm, bu sırr-ı azîmi ifade içindir ki, kâinatın daire-i a'zamında meselâ
semavat ve arzın hilkatinden bahsettiği vakit, birden en küçük bir daireden ve en dakik bir
cüz'îden bahseder; tâ ki, zahir bir surette hâtem-i ehadiyeti göstersin. Meselâ: Hilkat-ı semavat
ve arzdan bahsi içinde hilkat-i insandan ve insanın sesinden ve sîmasındaki dekaik-ı nimet ve
hikmetten bahis açar; tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh mabudunu doğrudan
doğruya bulsun. Meselâ:
²vU¬9!«Y²7«! «—²vU¬B«X¬K²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (5: 3245 - 5: 3250)


Arama dizesi: hikmet

Rahman nazarıyla bakmışlar. Ehl-i tarîkatın ekserinde sekr, ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve
iltibas olduğundan, hakikata muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. Fakat aklı başında
olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder.
Evet bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi
hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı
Akdes-i İlahî'nin şeriki, naziri, zıddı, niddi olmadığı gibi,
---sh:»(S:14) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
h[¬M«A²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (8: 2758 - 8: 2762)


Arama dizesi: takva

İşte ey nefs-i serkeş! Bil ki: O iki yolcu; biri muti-i kanun-u İlahî, birisi de âsi ve hevaya
tâbi insanlardır. O yol ise, hayat yoludur ki; âlem-i ervahtan gelip kabirden geçer, âhirete
MAXQDA 2020 24.12.2022

gider. O çanta ve silâh ise, ibadet ve takvadır. İbadetin çendan zahirî bir ağırlığı var. Fakat
---sh:»(S:19) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (10: 60 - 10: 64)


Arama dizesi: takva
O has çiftlik ise, Cennet'tir. O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise

kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun
yolu mütefavit derecede kat'ederler. Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin senelik yolu, bir
günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi ellibin senelik bir mesafeyi bir günde kat'eder. Kur'an-ı
Azîmüşşan, şu hakikate iki âyetiyle işaret eder. O bilet ise, namazdır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (10: 144 - 10: 148)


Arama dizesi: takva
O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise

kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun
yolu mütefavit derecede kat'ederler. Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin senelik yolu, bir
günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi ellibin senelik bir mesafeyi bir günde kat'eder. Kur'an-ı
Azîmüşşan, şu hakikate iki âyetiyle işaret eder. O bilet ise, namazdır. Birtek saat, beş vakit
namaza abdestle kâfi gelir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (10: 884 - 10: 889)


Arama dizesi: hikmet

Birtek saat, beş vakit


namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmiüç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarfeden ve
o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarfetmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine
zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder. Zira bin adamın iştirak ettiği bir piyango
kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse; halbuki kazanç ihtimali binde birdir. Sonra
yirmidörtten bir malını, yüzde doksandokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i
ebediyeye vermemek; ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak
düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?
Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o
kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile
ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (11: 394 - 11: 399)


Arama dizesi: hikmet

Ve o harb ise; nefis ve heva, cin ve ins şeytanlarına karşı mücahede edip
günahlardan ve ahlâk-ı rezileden kalb ve ruhunu helâket-i ebediyeden kurtarmaktır. Ve o iki
MAXQDA 2020 24.12.2022

vazife ise; birisi, hayatı verip beslemektir. Diğeri, hayatı verene ve besleyene perestiş edip
yalvarmaktır. Ona tevekkül edip emniyet etmektir.
Evet en parlak bir mu'cize-i san'at-ı Samedaniye ve bir hârika-i hikmet-i Rabbaniye olan
hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idame eden de odur. Ondan başka
olmaz... Delil mi istersin? En zaîf, en aptal hayvan; en iyi beslenir (Meyve kurtları ve balıklar
gibi). En âciz, en nazik mahluk; en iyi rızkı o yer (Çocuklar ve yavrular gibi).
Evet vasıta-ı rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını; belki, acz ve za'f ile olduğunu
anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları müvazene
etmek kâfidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (12: 3603 - 12: 3608)


Arama dizesi: hikmet

muhavvifanesini senin bu bîçare başına yükletecek, yümünsüz ve muzır bir âlet derekesine
iner. İşte bunun içindir ki: Fâsık adam, aklın iz'ac ve tacizinden kurtulmak için, galiben ya
sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakikî'sine satılsa ve onun hesabına
çalıştırsan; akıl, öyle tılsımlı bir anahtar olur ki: Şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet
hazinelerini ve hikmet definelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyya
eden bir mürşid-i Rabbanî derecesine çıkar. Meselâ: Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o
pencere ile seyreder. Eğer Cenab-ı Hakk'a satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan; geçici,
devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (13: 2624 - 13: 2629)


Arama dizesi: hikmet

Emanette hıyanet cezasını çekeceksin. Çünki en kıymetdar âletleri, en


kıymetsiz şeylerde sarfedip nefsine zulmettin.
Üçüncü Hasaret: Bütün o kıymetdar cihazat-ı insaniyeyi, hayvanlıktan çok aşağı bir
derekeye düşürüp hikmet-i İlahiyeye iftira ve zulmettin.
---sh:»(S:29) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
Dördüncü Hasaret:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (15: 881 - 15: 886)


Arama dizesi: hikmet

(S:32) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
vasıta suretini alır. Evet Güneşin nurundaki renkleri gösteren âyinelerin tebeddül edip
tazelenmesi ve sinema perdelerinin değişmesi, daha hoş, daha güzel manzaralar teşkil eder.
Ve o iki ilâç ise, biri sabır ile tevekküldür. Hâlıkının kudretine istinad, hikmetine itimaddır.
Öyle mi? Evet emr-i –xU«[«4 ²w6 e mâlik bir Sultan-ı Cihan'a acz tezkeresiyle istinad
eden bir adamın ne pervası olabilir? Zira en müdhiş bir musibet karşısında

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (15: 2766 - 15: 2771)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa
fakrını halka gösterip, dilencilik vaziyetini almak demek değildir. Ve o bilet, sened ise; başta
namaz olarak eda-i feraiz ve terk-i kebairdir. Öyle mi? Evet bütün ehl-i ihtisas ve
müşahedenin ve bütün ehl-i zevk ve keşfin ittifakıyla; o uzun ve karanlıklı ebed-ül âbâd
yolunda zâd ü zahîre, ışık ve burak; ancak Kur'anın evamirini imtisal ve nevahisinden içtinab
ile elde edilebilir. Yoksa fen ve felsefe, san'at ve hikmet, o yolda beş para etmez. Onların
MAXQDA 2020 24.12.2022

ışıkları, kabrin kapısına kadardır.


İşte ey tenbel nefsim!
Beş vakit namazı kılmak, yedi kebairi terketmek; ne kadar az ve rahat ve hafiftir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (15: 3633 - 15: 3638)


Arama dizesi: hikmet

Kâinat mescid-i kebirinde Kur'an kâinatı okuyor! Onu


dinleyelim. O nur ile nurlanalım, hidayetiyle amel edelim ve onu vird-i zeban edelim. Evet
söz odur ve ona derler. Hak olup, Hak'tan gelip Hak diyen ve hakikatı gösteren ve nuranî
hikmeti neşreden odur.
«—«t²[«7¬! ¬‡@«T¬B²4¬ž²@¬" _«X¬X²3«! ÅvZÁV7«! ¬–³!²IT²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (19: 1334 - 19: 1339)


Arama dizesi: hikmet

Samedaniyenin sikkesine ve rububiyet-i İlahiyenin hâtemine ve saltanat-ı uluhiyetin turrasına


işarettir. Çünki "Bir tek şeyden her şeyi yapmak" yani bir topraktan bütün nebatat ve
meyveleri yapmak; hem bir sudan bütün hayvanatı halketmek; hem basit bir yemekten bütün
cihazat-ı hayvaniyeyi icad etmek; bununla beraber "Her şeyi bir tek şey yapmak" yani
zîhayatın yediği gayet muhtelif-ül cins taamlardan o zîhayata bir lahm-ı mahsus yapmak, bir
cild-i basit dokumak gibi san'atlar; Zât-ı Ehad-i Samed olan Sultan-ı Ezel ve Ebed'in sikke-i
hâssasıdır, hâtem-i mahsusudur, taklid edilmez bir turrasıdır. Evet, bir şeyi her şey ve her şeyi
bir şey yapmak; her şeyin Hâlıkına has ve Kadîr-i Küll-i Şey'e mahsus bir nişandır, bir âyettir.
Ve o tılsım ise, sırr-ı iman ile açılan sırr-ı hikmet-i hilkattir ve o miftah ise,
•YÇ[«T²7! Ç|«E²7! «x; ެ! «y´7¬! «ž yÁV7«! yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (20: 235 - 20: 240)


Arama dizesi: hikmet

_È[¬L«2«: ¬Œ²*«ž²!«:
Ey birader! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun. Pek
çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz.
Evet herbir namazın vakti, mühim bir inkılab başı olduğu gibi, azîm bir tasarruf-u
İlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanat-ı külliye-i İlahiyenin birer ma'kesi olduğundan,
Kadîr-i Zülcelal'e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve ta'zim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit
ortasında toplanmış yekûnüne karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. Şu ince
ve derin manayı bir parça fehmetmek için "beş nükte"yi nefsimle beraber dinlemek lâzım...
Birinci Nükte:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (20: 276 - 20: 281)


Arama dizesi: hikmet

¬Œ²*«ž²!«:
Ey birader! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun. Pek
çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz.
Evet herbir namazın vakti, mühim bir inkılab başı olduğu gibi, azîm bir tasarruf-u
İlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanat-ı külliye-i İlahiyenin birer ma'kesi olduğundan,
Kadîr-i Zülcelal'e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve ta'zim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit
ortasında toplanmış yekûnüne karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. Şu ince
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve derin manayı bir parça fehmetmek için "beş nükte"yi nefsimle beraber dinlemek lâzım...
Birinci Nükte: Namazın manası, Cenab-ı Hakk'ı tesbih ve ta'zim ve şükürdür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (24: 902 - 24: 907)


Arama dizesi: hikmet

(S:47) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
hayret-âlûd bir muhabbet, beka-âlûd bir mahviyet, izzet-âlûd bir tezellül içinde "Allahü
Ekber" deyip sücuda gitmek, yani bir nevi mi'raca çıkmak demek olan işa namazını kılmak,
ne kadar hoş, ne kadar güzel, ne kadar şirin, ne kadar yüksek, ne kadar aziz ve leziz, ne kadar
makul ve münasib bir vazife, bir hizmet, bir ubudiyet, bir ciddî hakikat olduğunu elbette
anladın.
Demek şu beş vakit, herbiri birer inkılab-ı azîmin işaratı ve icraat-ı cesîme-i
Rabbaniyenin emaratı ve in'amat-ı külliye-i İlahiyenin alâmatı olduklarından; borç ve zimmet
olan farz namazın o zamanlara tahsisi, nihayet hikmettir...
v[¬U«E²7! v[¬V«Q²7! «a²9«! «tÅ9¬! @«X«B²WÅV«2 @«8 ެ! @«X«7 «v²V¬2 « ž «t«9@«E²A ,

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (25: 3592 - 25: 3597)


Arama dizesi: hikmet
Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp
gidiyorlar.
Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.
Üçüncü Suret: Bak ne kadar âlî bir hikmet, bir intizamla işler dönüyor. Hem ne kadar
hakikî bir adalet, bir mizanla muameleler görülüyor. Halbuki hikmet-i hükûmet ise, saltanatın
cenah-ı himayesine iltica eden mültecilerin taltifini ister. Adalet ise, raiyetin hukukunun

muhafazasını ister; tâ hükûmetin haysiyeti, saltanatın haşmeti muhafaza edilsin.


Halbuki şu yerlerde o hikmete, o adalete lâyık binden biri icra edilmiyor. Senin gibi
sersemler, çoğu ceza görmeden buradan göçüp gidiyorlar.
---sh:»(S:51) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor...
Dördüncü Suret: Bak hadd ü hesaba gelmeyen şu sergilerde olan misilsiz mücevherat,
şu sofralarda olan emsalsiz mat'umat gösteriyorlar ki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (25: 3705 - 25: 3710)


Arama dizesi: hikmet
Üçüncü Suret: Bak ne kadar âlî bir hikmet, bir intizamla işler dönüyor. Hem ne kadar
hakikî bir adalet, bir mizanla muameleler görülüyor. Halbuki hikmet-i hükûmet ise, saltanatın
cenah-ı himayesine iltica eden mültecilerin taltifini ister. Adalet ise, raiyetin hukukunun

muhafazasını ister; tâ hükûmetin haysiyeti, saltanatın haşmeti muhafaza edilsin.


Halbuki şu yerlerde o hikmete, o adalete lâyık binden biri icra edilmiyor. Senin gibi
sersemler, çoğu ceza görmeden buradan göçüp gidiyorlar.
---sh:»(S:51) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor..
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (26: 104 - 26: 109)


Arama dizesi: hikmet
Hem ne kadar
hakikî bir adalet, bir mizanla muameleler görülüyor. Halbuki hikmet-i hükûmet ise, saltanatın
cenah-ı himayesine iltica eden mültecilerin taltifini ister. Adalet ise, raiyetin hukukunun

muhafazasını ister; tâ hükûmetin haysiyeti, saltanatın haşmeti muhafaza edilsin.


Halbuki şu yerlerde o hikmete, o adalete lâyık binden biri icra edilmiyor. Senin gibi
sersemler, çoğu ceza görmeden buradan göçüp gidiyorlar.
---sh:»(S:51) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (27: 1704 - 27: 1709)


Arama dizesi: hikmet

"Müdafaa için
silâhlarınızı ve cihazatınızı takınız" emr-i İlahîyi aldıkları vakit, zemin baştan aşağıya bütün ondaki
dikenli
ağaçlar ve nebatlar süngücüklerini taktıkları zaman, aynen süngülerini takmış muhteşem bir ordugâha
benziyor.
Hem baharın herbir günü, herbir haftası, birer taife-i nebatatın birer bayramı hükmünde olduğu için,
herbir taifesi dahi kendi Sultanının o taifeye ihsan ettiği güzel hediyeleri teşhir için ona taktığı
murassa nişanları
birer resm-i geçit tarzında o Sultan-ı Ezelî'nin nazar-ı şuhud ve işhadına arzettiğinden ve öyle bir
vaziyet
gösterdiğinden, bütün nebatat ve eşcar güya "San'at-ı Rabbaniye murassaatını ve çiçek ve meyve
denilen fıtrat-ı
İlahiyenin nişanlarını takınız, çiçekler açınız" emr-i Rabbaniyeyi dinliyorlar ki, rûy-i zemin dahi gayet
muhteşem
bir bayram gününde, şahane resm-i geçitte, sürmeli formaları ve murassa nişanları parlayan bir
ordugâhı temsil
ediyor.
İşte şu derece hikmetli ve intizamlı teçhizat ve tezyinat; elbette nihayetsiz kadîr bir sultanın, nihayet
derecede hakîm bir hâkimin emriyle olduğunu kör olmayanlara gösterir.
---sh:»(S:53) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
bir saltanat, kendisine lâyık bir raiyet ister.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (29: 1456 - 29: 1461)


Arama dizesi: hikmet

Şu mu'cizekâr zâtın, sair yerlerde ne çeşit


mu'cizeler gösterdiğini görelim. İşte bak, gördüğümüz menzil ve meydan ve meşher gibi
acaibler, her tarafta bulunuyor. Lâkin san'atça, suretçe birbirinden ayrıdırlar. Fakat buna iyi
dikkat et ki: O sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekasız meşherlerde; ne
kadar bahir bir hikmetin intizamatı, ne derece zahir bir inayetin işaratı, ne mertebe âlî bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

adaletin emaratı, ne derece vâsi' bir merhametin semeratı görünüyor. Basiretsiz olmayan
herkes yakînen anlar ki: Onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel
bir inayet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet
olamaz ve tasavvur edilemez.
Eğer faraza tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar,
sabit makamlar, bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud raiyeti bulunmazsa; şu hikmet, inayet,
merhamet, adaletin hakikatlarına şu bekasız memleket mazhar olamadığı malûm ve onlara
mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa; o vakit gündüz ortasında güneşin ışığını
gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek derecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki
hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz
merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı, işaratı görünen adaleti inkâr etmek
lâzımgelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (29: 1656 - 29: 1661)


Arama dizesi: hikmet

Lâkin san'atça, suretçe birbirinden ayrıdırlar. Fakat buna iyi


dikkat et ki: O sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekasız meşherlerde; ne
kadar bahir bir hikmetin intizamatı, ne derece zahir bir inayetin işaratı, ne mertebe âlî bir
adaletin emaratı, ne derece vâsi' bir merhametin semeratı görünüyor. Basiretsiz olmayan
herkes yakînen anlar ki: Onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel
bir inayet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet
olamaz ve tasavvur edilemez.
Eğer faraza tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar,
sabit makamlar, bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud raiyeti bulunmazsa; şu hikmet, inayet,
merhamet, adaletin hakikatlarına şu bekasız memleket mazhar olamadığı malûm ve onlara
mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa; o vakit gündüz ortasında güneşin ışığını
gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek derecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki
hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz
merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı, işaratı görünen adaleti inkâr etmek
lâzımgelir. Hem bu gördüğümüz icraat-ı hakîmane ve ef'al-i kerimane ve ihsanat-ı
rahîmanenin sahibini; -hâşâ sümme hâşâ!- sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul
etmek lâzımgelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (29: 1683 - 29: 1688)


Arama dizesi: hikmet

Lâkin san'atça, suretçe birbirinden ayrıdırlar. Fakat buna iyi


dikkat et ki: O sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekasız meşherlerde; ne
kadar bahir bir hikmetin intizamatı, ne derece zahir bir inayetin işaratı, ne mertebe âlî bir
adaletin emaratı, ne derece vâsi' bir merhametin semeratı görünüyor. Basiretsiz olmayan
herkes yakînen anlar ki: Onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel
bir inayet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet
olamaz ve tasavvur edilemez.
Eğer faraza tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar,
sabit makamlar, bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud raiyeti bulunmazsa; şu hikmet, inayet,
merhamet, adaletin hakikatlarına şu bekasız memleket mazhar olamadığı malûm ve onlara
mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa; o vakit gündüz ortasında güneşin ışığını
gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek derecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki
hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz
merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı, işaratı görünen adaleti inkâr etmek
lâzımgelir. Hem bu gördüğümüz icraat-ı hakîmane ve ef'al-i kerimane ve ihsanat-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

rahîmanenin sahibini; -hâşâ sümme hâşâ!- sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul
etmek lâzımgelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (29: 2003 - 29: 2008)


Arama dizesi: hikmet

O sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekasız meşherlerde; ne


kadar bahir bir hikmetin intizamatı, ne derece zahir bir inayetin işaratı, ne mertebe âlî bir
adaletin emaratı, ne derece vâsi' bir merhametin semeratı görünüyor. Basiretsiz olmayan
herkes yakînen anlar ki: Onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel
bir inayet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet
olamaz ve tasavvur edilemez.
Eğer faraza tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar,
sabit makamlar, bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud raiyeti bulunmazsa; şu hikmet, inayet,
merhamet, adaletin hakikatlarına şu bekasız memleket mazhar olamadığı malûm ve onlara
mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa; o vakit gündüz ortasında güneşin ışığını
gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek derecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki
hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz
merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı, işaratı görünen adaleti inkâr etmek
lâzımgelir. Hem bu gördüğümüz icraat-ı hakîmane ve ef'al-i kerimane ve ihsanat-ı
rahîmanenin sahibini; -hâşâ sümme hâşâ!- sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul
etmek lâzımgelir. Bu ise, hakikatlerin zıdlarına inkılabıdır. Halbuki inkılab-ı hakaik, bütün
ehl-i aklın ittifakıyla muhaldir, mümkün değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (29: 2280 - 29: 2285)


Arama dizesi: hikmet

O sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekasız meşherlerde; ne


kadar bahir bir hikmetin intizamatı, ne derece zahir bir inayetin işaratı, ne mertebe âlî bir
adaletin emaratı, ne derece vâsi' bir merhametin semeratı görünüyor. Basiretsiz olmayan
herkes yakînen anlar ki: Onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel
bir inayet ve merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet
olamaz ve tasavvur edilemez.
Eğer faraza tevehhüm ettiğin gibi, daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar,
sabit makamlar, bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud raiyeti bulunmazsa; şu hikmet, inayet,
merhamet, adaletin hakikatlarına şu bekasız memleket mazhar olamadığı malûm ve onlara
mazhar olacak, başka yerde de bulunmazsa; o vakit gündüz ortasında güneşin ışığını
gördüğümüz halde güneşi inkâr etmek derecesinde bir ahmaklıkla, şu gözümüz önündeki
hikmeti inkâr etmek ve şu müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu gördüğümüz
merhameti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı, işaratı görünen adaleti inkâr etmek
lâzımgelir. Hem bu gördüğümüz icraat-ı hakîmane ve ef'al-i kerimane ve ihsanat-ı
rahîmanenin sahibini; -hâşâ sümme hâşâ!- sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul
etmek lâzımgelir. Bu ise, hakikatlerin zıdlarına inkılabıdır. Halbuki inkılab-ı hakaik, bütün
ehl-i aklın ittifakıyla muhaldir, mümkün değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (29: 3095 - 29: 3100)


Arama dizesi: hikmet

Onda bir mahkeme-i kübra, bir ma'dele-i


ulya, bir mekreme-i uzma vardır ki; tâ şu merhamet ve
---sh:»(S:57) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

hikmet ve inayet ve adalet tamamen tezahür etsinler...


Onikinci Suret: Gel şimdi döneceğiz. Şu cemaatlerin reisleriyle ve zabitleriyle
görüşeceğiz ve techizatlarına bakacağız ki; o techizat, yalnız o meydandaki kısa bir müddet
içinde geçinmek için mi verilmiştir? Yahut başka yerde uzun bir saadet hayatı tahsil etmek
için mi verilmiştir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (31: 712 - 31: 717)


Arama dizesi: hikmet

Bir ağaç bir kelimedir, ne kadar sahifesi vardır. Bir meyve bir harf; bir
çekirdek, bir noktadır. O noktada koca bir ağacın proğramı, fihristesi var. İşte böyle bir kitab,
evsaf-ı celal ve cemale, nihayetsiz kudret ve hikmete mâlik bir Zât-ı Zülcelal'in nakş-ı kalem-i
kudreti olabilir. Demek âlemin şuhuduyla, bu iman lâzımgelir. İllâ ki, dalaletten sarhoş olmuş
ola...
Hem nasılki bir hane ustasız olmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (31: 1840 - 31: 1845)


Arama dizesi: hikmet

Çünki şu muhteşem kâinat öyle


bir saraydır ki: Ay, Güneş lâmbaları; yıldızlar, mumları; zaman, bir ip, bir şerittir ki, o Sâni'-i
Zülcelal her sene bir başka âlemi ona takıp, gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üçyüzaltmış
tarzda muntazam suretlerini tecdid ediyor. Kemal-i intizamla ve hikmetle değiştiriyor.
Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde, üçyüzbin enva'-ı masnuatıyla
tezyin ediyor. Hadd ü hesaba gelmez enva'-ı ihsanatıyla dolduruyor. Öyle bir tarzda ki,
nihayet ihtilat içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz ve farkla
birbirlerinden ayrılıyor. Başka cihetleri buna kıyas et... Nasıl, böyle bir sarayın Sâni'inden
gaflet edilebilir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (31: 2868 - 31: 2873)


Arama dizesi: hikmet

Hem nasılki bulutsuz, gündüz ortasında, Güneşin deniz yüzünde bütün kabarcıklar
üstünde ve karada bütün parlak şeylerde ve kar'ın bütün parçalarında cilvesi göründüğü ve
aksi müşahede edildiği halde Güneşi inkâr etmek, ne derece acib bir divanelik hezeyanıdır.
Çünki o vakit birtek Güneşi inkâr ve kabul etmemekle; katarat sayısınca, kabarcıklar
mikdarınca, parçalar adedince, hakikî ve bil'asale güneşçikleri kabul etmek lâzımgeliyor. Her
zerrecikte (ki ancak bir zerre sıkışabildiği halde) koca bir Güneşin hakikatını içinde kabul
etmek lâzım geldiği gibi, aynen öyle de: Şu sıravari içinde her zaman hikmetle değişen ve
düzgünlük içinde her vakit tazelenen şu muntazam kâinatı görüp, Hâlık-ı Zülcelal'i evsaf-ı
kemaliyle tasdik etmemek, ondan daha berbad bir dalalet divaneliğidir, bir mecnunluk
hezeyanıdır. Zira herşeyde, hattâ herbir zerrede bir uluhiyet-i mutlaka kabul etmek lâzımdır.
Çünki meselâ havanın herbir zerresi; herbir çiçek ile herbir meyveye, herbir yaprağa girer ve
işleyebilir. İşte şu zerre, eğer memur olmazsa, bütün girebildiği ve işlediği masnuların tarz-ı
teşkilatını ve suretlerini ve heyetlerini bilmek lâzımdır, tâ içinde işleyebilsin. Demek muhit
bir ilim ve kudrete mâlik olmalı ki, böyle yapsın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 2843 - 34: 2848)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem hiç mümkün müdür ki: O Rahman-ı Rahîm'in


kendini tanıttırmasına mukabil; iman ile tanımakla ve sevdirmesine mukabil, ibadetle sevmek
ve sevdirmekle ve rahmetine mukabil, şükür ile hürmet etmekle mukabele eden mü'minlere
bir dâr-ı mükâfatı, bir saadet-i ebediyeyi vermesin?
Üçüncü Hakikat: Bâb-ı hikmet ve adalet olup, ism-i Hakîm ve Âdil'in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki: (Haşiye) Zerrelerden güneşlere kadar cereyan eden hikmet ve
intizam, adalet ve mizanla rububiyetin saltanatını gösteren Zât-ı Zülcelal, rububiyetin cenah-ı
himayesine iltica eden
(Haşiye):

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 2973 - 34: 2978)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü Hakikat: Bâb-ı hikmet ve adalet olup, ism-i Hakîm ve Âdil'in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki: (Haşiye) Zerrelerden güneşlere kadar cereyan eden hikmet ve
intizam, adalet ve mizanla rububiyetin saltanatını gösteren Zât-ı Zülcelal, rububiyetin cenah-ı
himayesine iltica eden
(Haşiye): Evet, "Hiç mümkün müdür ki" şu cümle çok tekrar ediliyor. Çünki mühim bir sırrı ifade eder.
Şöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 3909 - 34: 3914)


Arama dizesi: hikmet

Onların ağızlarına bir şamar vurur.


---sh:»(S:66) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
ve hikmet ve adalete iman ve ubudiyetle tevfik-ı hareket eden mü'minleri taltif etmesin ve o
hikmet ve adalete küfür ve tuğyan ile isyan eden edebsizleri te'dib etmesin? Halbuki bu
muvakkat dünyada o hikmet, o adalete lâyık binden biri, insanda icra edilmiyor, te'hir
ediliyor. Ehl-i dalaletin çoğu ceza almadan; ehl-i hidayetin de çoğu mükâfat görmeden
buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya, bir saadet-i uzmaya bırakılıyor.
Evet görünüyor ki; şu âlemde tasarruf eden zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 4001 - 34: 4006)


Arama dizesi: hikmet

Onların ağızlarına bir şamar vurur.


---sh:»(S:66) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
ve hikmet ve adalete iman ve ubudiyetle tevfik-ı hareket eden mü'minleri taltif etmesin ve o
hikmet ve adalete küfür ve tuğyan ile isyan eden edebsizleri te'dib etmesin? Halbuki bu
muvakkat dünyada o hikmet, o adalete lâyık binden biri, insanda icra edilmiyor, te'hir
ediliyor. Ehl-i dalaletin çoğu ceza almadan; ehl-i hidayetin de çoğu mükâfat görmeden
buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya, bir saadet-i uzmaya bırakılıyor.
Evet görünüyor ki; şu âlemde tasarruf eden zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 4110 - 34: 4115)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:66) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
ve hikmet ve adalete iman ve ubudiyetle tevfik-ı hareket eden mü'minleri taltif etmesin ve o
hikmet ve adalete küfür ve tuğyan ile isyan eden edebsizleri te'dib etmesin? Halbuki bu
muvakkat dünyada o hikmet, o adalete lâyık binden biri, insanda icra edilmiyor, te'hir
MAXQDA 2020 24.12.2022

ediliyor. Ehl-i dalaletin çoğu ceza almadan; ehl-i hidayetin de çoğu mükâfat görmeden
buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya, bir saadet-i uzmaya bırakılıyor.
Evet görünüyor ki; şu âlemde tasarruf eden zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. Ona
bürhan mı istersin?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 4420 - 34: 4425)


Arama dizesi: hikmet

ve hikmet ve adalete iman ve ubudiyetle tevfik-ı hareket eden mü'minleri taltif etmesin ve o
hikmet ve adalete küfür ve tuğyan ile isyan eden edebsizleri te'dib etmesin? Halbuki bu
muvakkat dünyada o hikmet, o adalete lâyık binden biri, insanda icra edilmiyor, te'hir
ediliyor. Ehl-i dalaletin çoğu ceza almadan; ehl-i hidayetin de çoğu mükâfat görmeden
buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya, bir saadet-i uzmaya bırakılıyor.
Evet görünüyor ki; şu âlemde tasarruf eden zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. Ona
bürhan mı istersin? Her şeyde maslahat ve faidelere riayet etmesidir. Görmüyor musun ki:
İnsanda bütün aza, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyratında, her yerinde, her
cüz'ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi, hattâ bazı âzası, bir ağacın ne kadar meyveleri
varsa, o derece o uzva hikmetler ve faydalar takması gösteriyor ki; nihayetsiz bir hikmet eliyle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 4649 - 34: 4654)


Arama dizesi: hikmet
Evet görünüyor ki; şu âlemde tasarruf eden zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. Ona
bürhan mı istersin? Her şeyde maslahat ve faidelere riayet etmesidir. Görmüyor musun ki:
İnsanda bütün aza, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyratında, her yerinde, her
cüz'ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi, hattâ bazı âzası, bir ağacın ne kadar meyveleri
varsa, o derece o uzva hikmetler ve faydalar takması gösteriyor ki; nihayetsiz bir hikmet eliyle

iş görülüyor. Hem herşeyin san'atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki,
nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.
Evet güzel bir çiçeğin dakik proğramını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir
ağacın sahife-i a'malini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihazatını küçücük bir çekirdekte manevî
kader kalemiyle yazmak; nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir.
Hem herşeyin hilkatinde gayet derecede hüsn-ü san'at bulunması; nihayet derecede
hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir. Evet şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın
fihristesini, bütün hazain-i rahmetin anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek;
nihayet derecede bir hüsn-ü san'at içinde bir hikmeti gösterir. Şimdi hiç mümkün müdür ki,
şöyle icraat-ı rububiyette hâkim bir hikmet; o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile
itaat edenlerin taltifini istemesin ve ebedî taltif etmesin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 4747 - 34: 4752)


Arama dizesi: hikmet
Evet görünüyor ki; şu âlemde tasarruf eden zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. Ona
bürhan mı istersin? Her şeyde maslahat ve faidelere riayet etmesidir. Görmüyor musun ki:
İnsanda bütün aza, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyratında, her yerinde, her
cüz'ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi, hattâ bazı âzası, bir ağacın ne kadar meyveleri
varsa, o derece o uzva hikmetler ve faydalar takması gösteriyor ki; nihayetsiz bir hikmet eliyle
MAXQDA 2020 24.12.2022

iş görülüyor. Hem herşeyin san'atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki,
nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.
Evet güzel bir çiçeğin dakik proğramını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir
ağacın sahife-i a'malini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihazatını küçücük bir çekirdekte manevî
kader kalemiyle yazmak; nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir.
Hem herşeyin hilkatinde gayet derecede hüsn-ü san'at bulunması; nihayet derecede
hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir. Evet şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın
fihristesini, bütün hazain-i rahmetin anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek;
nihayet derecede bir hüsn-ü san'at içinde bir hikmeti gösterir. Şimdi hiç mümkün müdür ki,
şöyle icraat-ı rububiyette hâkim bir hikmet; o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile
itaat edenlerin taltifini istemesin ve ebedî taltif etmesin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (34: 4807 - 34: 4812)


Arama dizesi: hikmet
Evet görünüyor ki; şu âlemde tasarruf eden zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. Ona
bürhan mı istersin? Her şeyde maslahat ve faidelere riayet etmesidir. Görmüyor musun ki:
İnsanda bütün aza, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyratında, her yerinde, her
cüz'ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi, hattâ bazı âzası, bir ağacın ne kadar meyveleri
varsa, o derece o uzva hikmetler ve faydalar takması gösteriyor ki; nihayetsiz bir hikmet eliyle

iş görülüyor. Hem herşeyin san'atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki,
nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.
Evet güzel bir çiçeğin dakik proğramını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir
ağacın sahife-i a'malini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihazatını küçücük bir çekirdekte manevî
kader kalemiyle yazmak; nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir.
Hem herşeyin hilkatinde gayet derecede hüsn-ü san'at bulunması; nihayet derecede
hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir. Evet şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın
fihristesini, bütün hazain-i rahmetin anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek;
nihayet derecede bir hüsn-ü san'at içinde bir hikmeti gösterir. Şimdi hiç mümkün müdür ki,
şöyle icraat-ı rububiyette hâkim bir hikmet; o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile
itaat edenlerin taltifini istemesin ve ebedî taltif etmesin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (35: 103 - 35: 108)


Arama dizesi: hikmet
Her şeyde maslahat ve faidelere riayet etmesidir. Görmüyor musun ki:
İnsanda bütün aza, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyratında, her yerinde, her
cüz'ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi, hattâ bazı âzası, bir ağacın ne kadar meyveleri
varsa, o derece o uzva hikmetler ve faydalar takması gösteriyor ki; nihayetsiz bir hikmet eliyle

iş görülüyor. Hem herşeyin san'atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki,
nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Evet güzel bir çiçeğin dakik proğramını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir
ağacın sahife-i a'malini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihazatını küçücük bir çekirdekte manevî
kader kalemiyle yazmak; nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir.
Hem herşeyin hilkatinde gayet derecede hüsn-ü san'at bulunması; nihayet derecede
hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir. Evet şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın
fihristesini, bütün hazain-i rahmetin anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek;
nihayet derecede bir hüsn-ü san'at içinde bir hikmeti gösterir. Şimdi hiç mümkün müdür ki,
şöyle icraat-ı rububiyette hâkim bir hikmet; o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile
itaat edenlerin taltifini istemesin ve ebedî taltif etmesin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (35: 354 - 35: 359)


Arama dizesi: hikmet
Görmüyor musun ki:
İnsanda bütün aza, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyratında, her yerinde, her
cüz'ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi, hattâ bazı âzası, bir ağacın ne kadar meyveleri
varsa, o derece o uzva hikmetler ve faydalar takması gösteriyor ki; nihayetsiz bir hikmet eliyle

iş görülüyor. Hem herşeyin san'atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki,
nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.
Evet güzel bir çiçeğin dakik proğramını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir
ağacın sahife-i a'malini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihazatını küçücük bir çekirdekte manevî
kader kalemiyle yazmak; nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir.
Hem herşeyin hilkatinde gayet derecede hüsn-ü san'at bulunması; nihayet derecede
hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir. Evet şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın
fihristesini, bütün hazain-i rahmetin anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek;
nihayet derecede bir hüsn-ü san'at içinde bir hikmeti gösterir. Şimdi hiç mümkün müdür ki,
şöyle icraat-ı rububiyette hâkim bir hikmet; o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile
itaat edenlerin taltifini istemesin ve ebedî taltif etmesin?
Hem adalet ve mizan ile iş görüldüğüne bürhan mı istersin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (35: 710 - 35: 715)


Arama dizesi: hikmet

iş görülüyor. Hem herşeyin san'atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki,
nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.
Evet güzel bir çiçeğin dakik proğramını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir
ağacın sahife-i a'malini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihazatını küçücük bir çekirdekte manevî
kader kalemiyle yazmak; nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir.
Hem herşeyin hilkatinde gayet derecede hüsn-ü san'at bulunması; nihayet derecede
hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir. Evet şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın
fihristesini, bütün hazain-i rahmetin anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek;
nihayet derecede bir hüsn-ü san'at içinde bir hikmeti gösterir. Şimdi hiç mümkün müdür ki,
şöyle icraat-ı rububiyette hâkim bir hikmet; o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile
MAXQDA 2020 24.12.2022

itaat edenlerin taltifini istemesin ve ebedî taltif etmesin?


Hem adalet ve mizan ile iş görüldüğüne bürhan mı istersin? Herşeye hassas mizanlarla,
mahsus ölçülerle vücud vermek, suret giydirmek, yerli yerine koymak; nihayetsiz bir adalet
ve mizan ile iş görüldüğünü gösterir.
Hem her hak sahibine istidadı nisbetinde hakkını vermek, yani vücudunun bütün
levazımatını, bekasının bütün cihazatını en münasib bir tarzda vermek; nihayetsiz bir adalet
elini gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (35: 794 - 35: 799)


Arama dizesi: hikmet

Hem herşeyin san'atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki,


nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.
Evet güzel bir çiçeğin dakik proğramını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir
ağacın sahife-i a'malini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihazatını küçücük bir çekirdekte manevî
kader kalemiyle yazmak; nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir.
Hem herşeyin hilkatinde gayet derecede hüsn-ü san'at bulunması; nihayet derecede
hakîm bir Sâniin nakşı olduğunu gösterir. Evet şu küçücük insan bedeni içinde bütün kâinatın
fihristesini, bütün hazain-i rahmetin anahtarlarını, bütün esmalarının âyinelerini dercetmek;
nihayet derecede bir hüsn-ü san'at içinde bir hikmeti gösterir. Şimdi hiç mümkün müdür ki,
şöyle icraat-ı rububiyette hâkim bir hikmet; o rububiyetin kanadına iltica eden ve iman ile
itaat edenlerin taltifini istemesin ve ebedî taltif etmesin?
Hem adalet ve mizan ile iş görüldüğüne bürhan mı istersin? Herşeye hassas mizanlarla,
mahsus ölçülerle vücud vermek, suret giydirmek, yerli yerine koymak; nihayetsiz bir adalet
ve mizan ile iş görüldüğünü gösterir.
Hem her hak sahibine istidadı nisbetinde hakkını vermek, yani vücudunun bütün
levazımatını, bekasının bütün cihazatını en münasib bir tarzda vermek; nihayetsiz bir adalet
elini gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (35: 1588 - 35: 1593)


Arama dizesi: hikmet

Hem her hak sahibine istidadı nisbetinde hakkını vermek, yani vücudunun bütün
levazımatını, bekasının bütün cihazatını en münasib bir tarzda vermek; nihayetsiz bir adalet
elini gösterir.
---sh:»(S:67) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
Hem istidad lisanıyla, ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla, ızdırar lisanıyla sual edilen ve istenilen
herşeye daimî cevab vermek; nihayet derecede bir adl ve hikmeti gösteriyor.
Şimdi hiç mümkün müdür ki, böyle en küçük bir mahlukun, en küçük bir hacetinin
imdadına koşan bir adalet ve hikmet; insan gibi en büyük bir mahlukun beka gibi en büyük bir
hacetini mühmel bıraksın? En büyük istimdadını ve en büyük sualini cevabsız bıraksın?
Rububiyetin haşmetini, ibadının hukukunu muhafaza etmekle muhafaza etmesin? Halbuki şu
fâni dünyada kısa bir hayat geçiren insan, öyle bir adaletin hakikatına mazhar olamaz ve
olamıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (35: 1719 - 35: 1724)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:67) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
Hem istidad lisanıyla, ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla, ızdırar lisanıyla sual edilen ve istenilen
herşeye daimî cevab vermek; nihayet derecede bir adl ve hikmeti gösteriyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Şimdi hiç mümkün müdür ki, böyle en küçük bir mahlukun, en küçük bir hacetinin
imdadına koşan bir adalet ve hikmet; insan gibi en büyük bir mahlukun beka gibi en büyük bir
hacetini mühmel bıraksın? En büyük istimdadını ve en büyük sualini cevabsız bıraksın?
Rububiyetin haşmetini, ibadının hukukunu muhafaza etmekle muhafaza etmesin? Halbuki şu
fâni dünyada kısa bir hayat geçiren insan, öyle bir adaletin hakikatına mazhar olamaz ve
olamıyor. Belki bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (35: 2387 - 35: 2392)


Arama dizesi: hikmet

Halbuki şu
fâni dünyada kısa bir hayat geçiren insan, öyle bir adaletin hakikatına mazhar olamaz ve
olamıyor. Belki bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor. Zira hakikî adalet ister ki: Şu küçücük
insan, şu küçüklüğü nisbetinde değil, belki cinayetinin büyüklüğü, mahiyetinin ehemmiyeti ve
vazifesinin azameti nisbetinde mükâfat ve mücazat görsün. Madem şu fâni, geçici dünya;
ebed için halk olunan insan hususunda öyle bir adalet ve hikmete mazhariyetten çok uzaktır.
Elbette âdil olan o Zât-ı Celil-i Zülcemal'in ve Hakîm olan o Zât-ı Cemil-i Zülcelal'in daimî
bir Cehennem'i ve ebedî bir Cennet'i bulunacaktır.
Dördüncü Hakikat: Bâb-ı cûd ve cemaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (36: 1622 - 36: 1627)


Arama dizesi: hikmet

Bekası
olmayan istihsan edicinin nazarında, kemalâtın kıymeti sukut eder (Haşiye-2). Hem dahi,
kâinatın yüzünde serilmiş olan gayetle güzel ve san'atlı ve parlak ve süslü şu mevcudat; ışık
Güneşi bildirdiği gibi, misilsiz manevî bir cemalin mehasinini bildirir ve nazirsiz, hafî bir
hüsnün letaifini iş'ar ediyor (Haşiye-3). O münezzeh hüsün, o mukaddes cemalin cilvesinden,
esmalarda, belki her isimde çok gizli defineler bulunduğunu işaret eder. İşte şu derece âlî,
nazirsiz, gizli bir cemal ise; kendi mehasinini bir mir'atta görmek ve hüsnünün derecatını ve
cemalinin mikyaslarını zîşuur ve müştak bir âyinede müşahede etmek istediği
(Haşiye-1): Evet kemik gibi bir kuru ağacın ucundaki tel gibi incecik bir sapta gayet münakkaş,
müzeyyen bir
çiçek ve gayet musanna' ve murassa' bir meyve, elbette gayet san'atperver mu'cizekâr ve hikmettar
bir Sâniin
mehasin-i san'atını zîşuura okutturan bir ilânnamedir. İşte nebatata hayvanatı dahi kıyas et.
(Haşiye-2): Evet durub-u emsaldendir ki: Bir dünya güzeli, bir zaman kendine meftun olmuş âdi bir
adamı
huzurundan tardeder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (39: 3792 - 39: 3797)


Arama dizesi: hikmet

Birinci Esas: Anlarsın ki: O han gibi bu dünya dahi kendi için değil. Kendi kendine de
bu sureti alması muhaldir. Belki kafile-i mahlukatın gelip konmak ve göçmek için dolup
boşanan, hikmetle yapılmış bir misafirhanesidir.
İkinci Esas: Hem anlarsın ki: Şu hanın içinde oturanlar misafirlerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (40: 1234 - 40: 1239)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

(Haşiye-2): Evet her şeyin vücudunun müteaddid gayeleri ve hayatının müteaddid neticeleri vardır.
Ehl-i
dalaletin tevehhüm ettikleri gibi dünyaya, nefislerine bakan gayelere münhasır değildir. Tâ, abesiyet
ve
hikmetsizlik içine girebilsin. Belki her şeyin gayat-ı vücudu ve netaic-i hayatı üç kısımdır:
Birincisi ve en ulvîsi, Sâni'ine bakar ki; o şeye taktığı hârika-i san'at murassaatını, Şahid-i Ezelî'nin
nazarına resm-i geçit tarzında arzetmektir ki, o nazara bir ân-ı seyyale yaşamak kâfi gelir. Belki vücuda

gelmeden, bilkuvve niyet hükmünde olan istidadı yine kâfidir. İşte seri-üz zeval latif masnuat ve
vücuda
gelmeyen, yani sünbül vermeyen birer hârika-i san'at olan çekirdekler, tohumlar şu gayeyi
bitamamiha verir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (40: 2127 - 40: 2132)


Arama dizesi: hikmet

Demek her şey hayatıyla, vücuduyla Sâni'inin mu'cizat-ı kudretini ve âsâr-


ı san'atını teşhir edip, Sultan-ı Zülcelal'in nazarına arzetmek birinci gayesidir.
İkinci kısım gaye-i vücud ve netice-i hayat, zîşuura bakar. Yani herşey, Sâni'-i Zülcelal'in birer mektub-
u
hakaik-nüma, birer kaside-i letafetnüma, birer kelime-i hikmet-eda hükmündedir ki; melaike ve cin ve
hayvanın
ve insanın enzarına arzeder, mütalaaya davet eder. Demek ona bakan her zîşuura, ibret-nüma bir
mütalaagâhtır.
Üçüncü kısım gaye-i vücud ve netice-i hayat, o şeyin nefsine bakar ki; telezzüz ve tenezzüh ve beka ve

rahatla yaşamak gibi cüz'î neticelerdir. Meselâ: Azîm bir sefine-i sultaniyede bir hizmetkârın
dümencilik
ettiğinin gayesi; sefine itibariyle yüzde birisi kendisine, ücret-i cüz'iyesine ait.. doksandokuzu sultana
ait olduğu
gibi; herşeyin nefsine ve dünyaya ait gayesi bir ise, Sâni'ine ait doksandokuzdur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (40: 2778 - 40: 2783)


Arama dizesi: hikmet

Demek ona bakan her zîşuura, ibret-nüma bir mütalaagâhtır.


Üçüncü kısım gaye-i vücud ve netice-i hayat, o şeyin nefsine bakar ki; telezzüz ve tenezzüh ve beka ve

rahatla yaşamak gibi cüz'î neticelerdir. Meselâ: Azîm bir sefine-i sultaniyede bir hizmetkârın
dümencilik
ettiğinin gayesi; sefine itibariyle yüzde birisi kendisine, ücret-i cüz'iyesine ait.. doksandokuzu sultana
ait olduğu
gibi; herşeyin nefsine ve dünyaya ait gayesi bir ise, Sâni'ine ait doksandokuzdur. İşte bu taaddüd-ü
gayattandır
ki; birbirine zıd ve münafî görünen hikmet ve iktisad, cûd u seha ve bilhassa nihayetsiz seha ile sırr-ı
tevfiki
şudur ki: Birer gaye nokta-i nazarında cûd u seha hükmeder, ism-i Cevvad tecelli eder. Meyveler,
hubublar; o tek
gaye nokta-i nazarında bigayr-ı hisabdır. Nihayetsiz cûdu gösteriyor. Fakat umum gayeler nokta-i
nazarında;
hikmet hükmeder, ism-i Hakîm tecelli eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (40: 3082 - 40: 3087)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu taaddüd-ü gayattandır


ki; birbirine zıd ve münafî görünen hikmet ve iktisad, cûd u seha ve bilhassa nihayetsiz seha ile sırr-ı
tevfiki
şudur ki: Birer gaye nokta-i nazarında cûd u seha hükmeder, ism-i Cevvad tecelli eder. Meyveler,
hubublar; o tek
gaye nokta-i nazarında bigayr-ı hisabdır. Nihayetsiz cûdu gösteriyor. Fakat umum gayeler nokta-i
nazarında;
hikmet hükmeder, ism-i Hakîm tecelli eder. Bir ağacın ne kadar meyveleri var, belki her meyvenin o
kadar
gayeleri vardır ki; beyan ettiğimiz üç kısma tefrik edilir. Şu umum gayeler, nihayetsiz bir hikmeti ve
iktisadı
gösteriyor. Zıd gibi görünen nihayetsiz hikmet, nihayetsiz cûd ile seha ile içtima ediyor. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (40: 3281 - 40: 3286)


Arama dizesi: hikmet

Meyveler, hubublar; o tek


gaye nokta-i nazarında bigayr-ı hisabdır. Nihayetsiz cûdu gösteriyor. Fakat umum gayeler nokta-i
nazarında;
hikmet hükmeder, ism-i Hakîm tecelli eder. Bir ağacın ne kadar meyveleri var, belki her meyvenin o
kadar
gayeleri vardır ki; beyan ettiğimiz üç kısma tefrik edilir. Şu umum gayeler, nihayetsiz bir hikmeti ve
iktisadı
gösteriyor. Zıd gibi görünen nihayetsiz hikmet, nihayetsiz cûd ile seha ile içtima ediyor. Meselâ: Asker

ordusunun bir gayesi, temin-i asayiştir. Bu gayeye göre ne kadar asker istersen var ve hem pek
fazladır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (40: 3343 - 40: 3348)


Arama dizesi: hikmet

Nihayetsiz cûdu gösteriyor. Fakat umum gayeler nokta-i nazarında;


hikmet hükmeder, ism-i Hakîm tecelli eder. Bir ağacın ne kadar meyveleri var, belki her meyvenin o
kadar
gayeleri vardır ki; beyan ettiğimiz üç kısma tefrik edilir. Şu umum gayeler, nihayetsiz bir hikmeti ve
iktisadı
gösteriyor. Zıd gibi görünen nihayetsiz hikmet, nihayetsiz cûd ile seha ile içtima ediyor. Meselâ: Asker

ordusunun bir gayesi, temin-i asayiştir. Bu gayeye göre ne kadar asker istersen var ve hem pek
fazladır. Fakat
hıfz-ı hudud ve mücahede-i a'dâ gibi sair vazifeler için, bu mevcud ancak kâfi gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (40: 3617 - 40: 3622)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ: Asker
ordusunun bir gayesi, temin-i asayiştir. Bu gayeye göre ne kadar asker istersen var ve hem pek
fazladır. Fakat
MAXQDA 2020 24.12.2022

hıfz-ı hudud ve mücahede-i a'dâ gibi sair vazifeler için, bu mevcud ancak kâfi gelir. Kemal-i hikmetle
müvazenededir. İşte hükûmetin hikmeti, haşmet ile içtima ediyor. O halde, o askerlikte fazlalık yoktur

denilebilir.
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (40: 3658 - 40: 3663)


Arama dizesi: hikmet

Asker
ordusunun bir gayesi, temin-i asayiştir. Bu gayeye göre ne kadar asker istersen var ve hem pek
fazladır. Fakat
hıfz-ı hudud ve mücahede-i a'dâ gibi sair vazifeler için, bu mevcud ancak kâfi gelir. Kemal-i hikmetle
müvazenededir. İşte hükûmetin hikmeti, haşmet ile içtima ediyor. O halde, o askerlikte fazlalık yoktur

denilebilir.
---sh:»(S:76) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (41: 2653 - 41: 2658)


Arama dizesi: hikmet

Gökte, yerde, karada, denizde; yaş kuru, küçük büyük, âdi âlî
herşeyi kemal-i intizam ve mizan içinde muhafaza edip, bir türlü muhasebe içinde neticelerini
eleyen bir hafîziyet; insan gibi büyük bir fıtratta, hilafet-i kübra gibi bir rütbede, emanet-i
kübra gibi büyük vazifesi olan beşerin, rububiyet-i âmmeye temas eden amelleri ve fiilleri
muhafaza edilmesin, muhasebe eleğinden geçirilmesin, adalet terazisinde tartılmasın, şayeste
ceza ve mükâfat çekmesin? Hâyır, aslâ!..
Evet şu kâinatı idare eden zât, herşeyi nizam ve mizan içinde muhafaza ediyor. Nizam
ve mizan ise; ilim ile hikmet ve irade ile kudretin tezahürüdür. Çünki görüyoruz her masnu'
vücudunda, gayet muntazam ve mevzun yaratılıyor. Hem hayatı müddetince değiştirdiği
suretler dahi, birer intizamlı olduğu halde, heyet-i mecmuası da bir intizam tahtındadır. Zira
görüyoruz ki; vazifesinin bitmesiyle ömrüne nihayet verilen ve şu âlem-i şehadetten göçüp
giden herşeyin Hafîz-i Zülcelal, birçok suretlerini elvah-ı mahfuza hükmünde olan
(Haşiye)hâfızalarda ve bir türlü misalî âyinelerde hıfzedip, ekser tarihçe-i hayatını
çekirdeğinde, neticesinde nakşedip yazıyor. Zahir ve bâtın âyinelerde ibka ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (41: 3894 - 41: 3899)


Arama dizesi: hikmet
---sh:»(S:78) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
ve bunların kendilerine göre bütün sahaif-i a'mali ve teşkilâtının kanunları ve suretlerinin
timsalleri; mahdud bir miktar tohumcuklar içlerinde yazarak, muhafaza ediliyor. İkinci bir
baharda, onlara göre bir muhasebe içinde sahife-i amellerini neşredip, kemal-i intizam ve
hikmet ile koca diğer bir bahar âlemini meydana getirmekle; hafîziyetin ne derece kuvvetli
ihata ile cereyan ettiğini gösteriyor. Acaba geçici, âdi, bekasız, ehemmiyetsiz şeylerde böyle
muhafaza edilirse, âlem-i gaybda, âlem-i âhirette, âlem-i ervahta rububiyet-i âmmede mühim

semere veren beşerin amelleri hıfz içinde gözetilmek suretiyle, ehemmiyetle zabtedilmemesi
kabil midir? Hâyır ve aslâ!
Evet şu hafîziyetin bu surette tecellisinden anlaşılıyor ki: Şu mevcudatın Mâliki,
MAXQDA 2020 24.12.2022

mülkünde cereyan eden herşeyin inzibatına büyük bir ihtimamı var. Hem hâkimiyet
vazifesinde nihayet derecede dikkat eder. Hem rububiyet-i saltanatında gayet ihtimamı
gözetir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (42: 1624 - 42: 1629)


Arama dizesi: hikmet

Hâyır ve aslâ!..
Hem bütün gelecek zamanda olan (Haşiye) mümkinata kadir olduğuna,
(Haşiye): Evet zaman-ı hazırdan, tâ ibtida-i hilkat-ı âleme kadar olan zaman-ı mazi; umumen vukuattır.
Vücuda
gelmiş herbir günü, herbir senesi, herbir asrı; birer satırdır, birer sahifedir, birer kitabdır ki kalem-i
kader ile
tersim edilmiştir. Dest-i kudret, mu'cizat-ı âyâtını onlarda kemal-i hikmet ve intizam ile yazmıştır.
Şu zamandan tâ kıyamete, tâ Cennet'e, tâ ebede kadar olan zaman-ı istikbal; umumen imkânattır.
Yani
mazi vukuattır, istikbal imkânattır. İşte o iki zamanın iki silsilesi birbirine karşı mukabele edilse; nasılki
dünkü
günü halkeden ve o güne mahsus mevcudatı icad eden zât; yarınki günü mevcudatıyla halketmeye
muktedir
olduğu hiçbir vecihle şübhe getirmez. Öyle de şübhe yoktur ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (42: 2974 - 42: 2979)


Arama dizesi: hikmet

Bir elma; bir ağacın, belki bir bahçenin, belki bir


kâinatın misal-i musaggarıdır. Hem san'at itibariyle koca ağacın bütün tarih-i hayatını taşıyan elmanın
çekirdeği
itibariyle öyle bir hârika-i san'attır ki: Onu öylece icad eden, hiçbir şeyden âciz kalmaz. Öyle de
bugünü
halkeden, kıyamet gününü halkedebilir ve baharı icad edecek, haşrin icadına muktedir bir zât olabilir.
Zaman-ı
mazinin bütün âlemlerini zamanın şeridine kemal-i hikmet ve intizam ile takıp gösteren; elbette
istikbal şeridine
dahi başka kâinatı takıp gösterebilir ve gösterecektir. Kaç Sözlerde, bilhassa Yirmiikinci Söz'de gayet
kat'î isbat
etmişiz ki: Her şeyi yapamayan hiçbir şeyi yapamaz ve birtek şeyi halkeden, her şeyi yapabilir. Hem
eşyanın
icadı birtek zâta verilse, bütün eşya birtek şey gibi kolay olur ve sühulet peyda eder. Eğer müteaddid
esbaba
verilse ve kesrete isnad edilse, birtek şeyin icadı; bütün eşyanın icadı kadar müşkilâtlı olur ve imtina'
derecesinde
suubet peyda eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 819 - 45: 824)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Mahşer ise bir beyderdir, harmandır.


Cennet, Cehennem ise birer mahzendir.
Onuncu Hakikat: Bâb-ı hikmet, inayet, rahmet, adalettir. İsm-i Hakîm, Kerim,
Âdil, Rahîm'in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki: Şu bekasız misafirhane-i dünyada ve şu devamsız meydan-ı
imtihanda ve şu sebatsız teşhirgâh-ı arzda bu derece bahir bir hikmet, bu derece zahir bir
inayet ve bu derece kahir bir adalet ve bu derece vâsi bir merhametin âsârını gösteren Mâlik-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 1047 - 45: 1052)


Arama dizesi: hikmet

Bâb-ı hikmet, inayet, rahmet, adalettir. İsm-i Hakîm, Kerim,


Âdil, Rahîm'in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki: Şu bekasız misafirhane-i dünyada ve şu devamsız meydan-ı
imtihanda ve şu sebatsız teşhirgâh-ı arzda bu derece bahir bir hikmet, bu derece zahir bir
inayet ve bu derece kahir bir adalet ve bu derece vâsi bir merhametin âsârını gösteren Mâlik-
ül Mülk-i Zülcelal'in daire-i memleketinde ve âlem-i mülk ve melekûtunda daimî meskenler,
ebedî sâkinler, bâki makamlar, mukim mahluklar bulunmayıp şu görünen hikmet, inayet,
adalet, merhametin hakikatları hiçe insin?.. Hem hiç kabil midir ki o Zât-ı Hakîm, şu insanı
bütün mahlukat içinde kendine küllî muhatab ve câmi' bir âyine yapıp bütün hazain-i
rahmetinin müştemilâtını ona tattırsın, hem tarttırsın, hem tanıttırsın, kendini bütün esmasıyla
ona bildirsin, onu sevsin ve sevdirsin.. sonra o bîçare insanı o ebedî memleketine
göndermesin? O daimî saadetgâha davet edip mes'ud etmesin?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 1333 - 45: 1338)


Arama dizesi: hikmet

İsm-i Hakîm, Kerim,


Âdil, Rahîm'in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki: Şu bekasız misafirhane-i dünyada ve şu devamsız meydan-ı
imtihanda ve şu sebatsız teşhirgâh-ı arzda bu derece bahir bir hikmet, bu derece zahir bir
inayet ve bu derece kahir bir adalet ve bu derece vâsi bir merhametin âsârını gösteren Mâlik-
ül Mülk-i Zülcelal'in daire-i memleketinde ve âlem-i mülk ve melekûtunda daimî meskenler,
ebedî sâkinler, bâki makamlar, mukim mahluklar bulunmayıp şu görünen hikmet, inayet,
adalet, merhametin hakikatları hiçe insin?.. Hem hiç kabil midir ki o Zât-ı Hakîm, şu insanı
bütün mahlukat içinde kendine küllî muhatab ve câmi' bir âyine yapıp bütün hazain-i
rahmetinin müştemilâtını ona tattırsın, hem tarttırsın, hem tanıttırsın, kendini bütün esmasıyla
ona bildirsin, onu sevsin ve sevdirsin.. sonra o bîçare insanı o ebedî memleketine
göndermesin? O daimî saadetgâha davet edip mes'ud etmesin?
Hem hiç makul mudur ki, hattâ çekirdek

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 2002 - 45: 2007)


Arama dizesi: hikmet

O daimî saadetgâha davet edip mes'ud etmesin?


Hem hiç makul mudur ki, hattâ çekirdek
---sh:»(S:84) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
kadar herbir mevcuda bir ağaç kadar vazife yükü yüklesin, çiçekleri kadar hikmetleri
bindirsin, semereleri kadar maslahatları taksın da bütün o vazifeye, o hikmetlere, o
maslahatlara dünyaya müteveccih yalnız bir çekirdek kadar gaye versin! Bir hardal kadar
MAXQDA 2020 24.12.2022

ehemmiyeti olmayan dünyevî bekasını gaye yapsın! Ve bunları, âlem-i manaya çekirdekler ve
âlem-i âhirete bir mezraa yapmasın! Tâ hakikî ve lâyık gayelerini versinler. Ve bu kadar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 2086 - 45: 2091)


Arama dizesi: hikmet

O daimî saadetgâha davet edip mes'ud etmesin?


Hem hiç makul mudur ki, hattâ çekirdek
---sh:»(S:84) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
kadar herbir mevcuda bir ağaç kadar vazife yükü yüklesin, çiçekleri kadar hikmetleri
bindirsin, semereleri kadar maslahatları taksın da bütün o vazifeye, o hikmetlere, o
maslahatlara dünyaya müteveccih yalnız bir çekirdek kadar gaye versin! Bir hardal kadar
ehemmiyeti olmayan dünyevî bekasını gaye yapsın! Ve bunları, âlem-i manaya çekirdekler ve
âlem-i âhirete bir mezraa yapmasın! Tâ hakikî ve lâyık gayelerini versinler. Ve bu kadar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 2718 - 45: 2723)


Arama dizesi: hikmet

mühim ihtifalât-ı mühimmeyi gayesiz, boş, abes bıraksın. Onların yüzünü âlem-i manaya,
âlem-i âhirete çevirmesin? Tâ asıl gayeleri ve lâyık meyvelerini göstersin. Evet hiç mümkün
müdür ki: Bu şeyleri böyle hilaf-ı hakikat yapmakla kendi evsaf-ı hakikiyesi olan Hakîm,
Kerim, Âdil, Rahîm'in zıdlarıyla -hâşâ sümme hâşâ- muttasıf gösterip hikmet ve keremine, adl
ve rahmetine delalet eden bütün kâinatın hakaikını tekzib etsin, bütün mevcudatın
şehadetlerini reddetsin, bütün masnuatın delaletlerini ibtal etsin?
Hem hiç akıl kabul eder mi ki, insanın başına ve içindeki havassına saçları adedince
vazifeler yükletsin de, yalnız bir saç hükmünde ona bir ücret-i dünyeviye versin; adalet-i
hakikiyesine zıd olarak ve hikmet-i hakikiyesine münafî, manasız iş yapsın?
Hem hiç mümkün müdür ki, bir ağaca taktığı neticeler, meyveler miktarınca herbir
zîhayata, belki lisan gibi herbir uzvuna, belki herbir masnua o derece hikmetleri, maslahatları
takmakla kendisinin bir Hakîm-i Mutlak olduğunu isbat edip göstersin, sonra bütün
hikmetlerin en büyüğü ve bütün maslahatların en mühimmi ve bütün neticelerin en elzemi ve
hikmeti hikmet, nimeti nimet, rahmeti rahmet eden ve bütün hikmetlerin, nimetlerin,
rahmetlerin, maslahatların menbaı ve gayesi olan beka ve likayı ve saadet-i ebediyeyi
vermeyip terkederek, bütün işlerini abesiyet-i mutlaka derekesine düşürsün ve kendini o zâta
benzetsin ki; öyle bir saray yapar, herbir taşında binlerce nakışlar, herbir tarafında binler
zînetler ve herbir menzilinde binler kıymetdar âlât ve levazımat-ı beytiye bulundursun da
sonra ona dam yapmasın, her şey çürüsün, beyhude bozulsun. Hâşâ ve kellâ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 3104 - 45: 3109)


Arama dizesi: hikmet

Tâ asıl gayeleri ve lâyık meyvelerini göstersin. Evet hiç mümkün


müdür ki: Bu şeyleri böyle hilaf-ı hakikat yapmakla kendi evsaf-ı hakikiyesi olan Hakîm,
Kerim, Âdil, Rahîm'in zıdlarıyla -hâşâ sümme hâşâ- muttasıf gösterip hikmet ve keremine, adl
ve rahmetine delalet eden bütün kâinatın hakaikını tekzib etsin, bütün mevcudatın
şehadetlerini reddetsin, bütün masnuatın delaletlerini ibtal etsin?
Hem hiç akıl kabul eder mi ki, insanın başına ve içindeki havassına saçları adedince
vazifeler yükletsin de, yalnız bir saç hükmünde ona bir ücret-i dünyeviye versin; adalet-i
hakikiyesine zıd olarak ve hikmet-i hakikiyesine münafî, manasız iş yapsın?
Hem hiç mümkün müdür ki, bir ağaca taktığı neticeler, meyveler miktarınca herbir
zîhayata, belki lisan gibi herbir uzvuna, belki herbir masnua o derece hikmetleri, maslahatları
MAXQDA 2020 24.12.2022

takmakla kendisinin bir Hakîm-i Mutlak olduğunu isbat edip göstersin, sonra bütün
hikmetlerin en büyüğü ve bütün maslahatların en mühimmi ve bütün neticelerin en elzemi ve
hikmeti hikmet, nimeti nimet, rahmeti rahmet eden ve bütün hikmetlerin, nimetlerin,
rahmetlerin, maslahatların menbaı ve gayesi olan beka ve likayı ve saadet-i ebediyeyi
vermeyip terkederek, bütün işlerini abesiyet-i mutlaka derekesine düşürsün ve kendini o zâta
benzetsin ki; öyle bir saray yapar, herbir taşında binlerce nakışlar, herbir tarafında binler
zînetler ve herbir menzilinde binler kıymetdar âlât ve levazımat-ı beytiye bulundursun da
sonra ona dam yapmasın, her şey çürüsün, beyhude bozulsun. Hâşâ ve kellâ!. Hayr-ı
Mutlak'tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak'tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak'tan abes bir şey
gelmez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 3308 - 45: 3313)


Arama dizesi: hikmet

Evet hiç mümkün


müdür ki: Bu şeyleri böyle hilaf-ı hakikat yapmakla kendi evsaf-ı hakikiyesi olan Hakîm,
Kerim, Âdil, Rahîm'in zıdlarıyla -hâşâ sümme hâşâ- muttasıf gösterip hikmet ve keremine, adl
ve rahmetine delalet eden bütün kâinatın hakaikını tekzib etsin, bütün mevcudatın
şehadetlerini reddetsin, bütün masnuatın delaletlerini ibtal etsin?
Hem hiç akıl kabul eder mi ki, insanın başına ve içindeki havassına saçları adedince
vazifeler yükletsin de, yalnız bir saç hükmünde ona bir ücret-i dünyeviye versin; adalet-i
hakikiyesine zıd olarak ve hikmet-i hakikiyesine münafî, manasız iş yapsın?
Hem hiç mümkün müdür ki, bir ağaca taktığı neticeler, meyveler miktarınca herbir
zîhayata, belki lisan gibi herbir uzvuna, belki herbir masnua o derece hikmetleri, maslahatları
takmakla kendisinin bir Hakîm-i Mutlak olduğunu isbat edip göstersin, sonra bütün
hikmetlerin en büyüğü ve bütün maslahatların en mühimmi ve bütün neticelerin en elzemi ve
hikmeti hikmet, nimeti nimet, rahmeti rahmet eden ve bütün hikmetlerin, nimetlerin,
rahmetlerin, maslahatların menbaı ve gayesi olan beka ve likayı ve saadet-i ebediyeyi
vermeyip terkederek, bütün işlerini abesiyet-i mutlaka derekesine düşürsün ve kendini o zâta
benzetsin ki; öyle bir saray yapar, herbir taşında binlerce nakışlar, herbir tarafında binler
zînetler ve herbir menzilinde binler kıymetdar âlât ve levazımat-ı beytiye bulundursun da
sonra ona dam yapmasın, her şey çürüsün, beyhude bozulsun. Hâşâ ve kellâ!. Hayr-ı
Mutlak'tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak'tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak'tan abes bir şey
gelmez. Evet her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse, şu zaman-ı hazırda gördüğümüz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 3419 - 45: 3424)


Arama dizesi: hikmet

Evet hiç mümkün


müdür ki: Bu şeyleri böyle hilaf-ı hakikat yapmakla kendi evsaf-ı hakikiyesi olan Hakîm,
Kerim, Âdil, Rahîm'in zıdlarıyla -hâşâ sümme hâşâ- muttasıf gösterip hikmet ve keremine, adl
ve rahmetine delalet eden bütün kâinatın hakaikını tekzib etsin, bütün mevcudatın
şehadetlerini reddetsin, bütün masnuatın delaletlerini ibtal etsin?
Hem hiç akıl kabul eder mi ki, insanın başına ve içindeki havassına saçları adedince
vazifeler yükletsin de, yalnız bir saç hükmünde ona bir ücret-i dünyeviye versin; adalet-i
hakikiyesine zıd olarak ve hikmet-i hakikiyesine münafî, manasız iş yapsın?
Hem hiç mümkün müdür ki, bir ağaca taktığı neticeler, meyveler miktarınca herbir
zîhayata, belki lisan gibi herbir uzvuna, belki herbir masnua o derece hikmetleri, maslahatları
takmakla kendisinin bir Hakîm-i Mutlak olduğunu isbat edip göstersin, sonra bütün
hikmetlerin en büyüğü ve bütün maslahatların en mühimmi ve bütün neticelerin en elzemi ve
hikmeti hikmet, nimeti nimet, rahmeti rahmet eden ve bütün hikmetlerin, nimetlerin,
rahmetlerin, maslahatların menbaı ve gayesi olan beka ve likayı ve saadet-i ebediyeyi
MAXQDA 2020 24.12.2022

vermeyip terkederek, bütün işlerini abesiyet-i mutlaka derekesine düşürsün ve kendini o zâta
benzetsin ki; öyle bir saray yapar, herbir taşında binlerce nakışlar, herbir tarafında binler
zînetler ve herbir menzilinde binler kıymetdar âlât ve levazımat-ı beytiye bulundursun da
sonra ona dam yapmasın, her şey çürüsün, beyhude bozulsun. Hâşâ ve kellâ!. Hayr-ı
Mutlak'tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak'tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak'tan abes bir şey
gelmez. Evet her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse, şu zaman-ı hazırda gördüğümüz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 3511 - 45: 3516)


Arama dizesi: hikmet

Evet hiç mümkün


müdür ki: Bu şeyleri böyle hilaf-ı hakikat yapmakla kendi evsaf-ı hakikiyesi olan Hakîm,
Kerim, Âdil, Rahîm'in zıdlarıyla -hâşâ sümme hâşâ- muttasıf gösterip hikmet ve keremine, adl
ve rahmetine delalet eden bütün kâinatın hakaikını tekzib etsin, bütün mevcudatın
şehadetlerini reddetsin, bütün masnuatın delaletlerini ibtal etsin?
Hem hiç akıl kabul eder mi ki, insanın başına ve içindeki havassına saçları adedince
vazifeler yükletsin de, yalnız bir saç hükmünde ona bir ücret-i dünyeviye versin; adalet-i
hakikiyesine zıd olarak ve hikmet-i hakikiyesine münafî, manasız iş yapsın?
Hem hiç mümkün müdür ki, bir ağaca taktığı neticeler, meyveler miktarınca herbir
zîhayata, belki lisan gibi herbir uzvuna, belki herbir masnua o derece hikmetleri, maslahatları
takmakla kendisinin bir Hakîm-i Mutlak olduğunu isbat edip göstersin, sonra bütün
hikmetlerin en büyüğü ve bütün maslahatların en mühimmi ve bütün neticelerin en elzemi ve
hikmeti hikmet, nimeti nimet, rahmeti rahmet eden ve bütün hikmetlerin, nimetlerin,
rahmetlerin, maslahatların menbaı ve gayesi olan beka ve likayı ve saadet-i ebediyeyi
vermeyip terkederek, bütün işlerini abesiyet-i mutlaka derekesine düşürsün ve kendini o zâta
benzetsin ki; öyle bir saray yapar, herbir taşında binlerce nakışlar, herbir tarafında binler
zînetler ve herbir menzilinde binler kıymetdar âlât ve levazımat-ı beytiye bulundursun da
sonra ona dam yapmasın, her şey çürüsün, beyhude bozulsun. Hâşâ ve kellâ!. Hayr-ı
Mutlak'tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak'tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak'tan abes bir şey
gelmez. Evet her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse, şu zaman-ı hazırda gördüğümüz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 3519 - 45: 3524)


Arama dizesi: hikmet

Evet hiç mümkün


müdür ki: Bu şeyleri böyle hilaf-ı hakikat yapmakla kendi evsaf-ı hakikiyesi olan Hakîm,
Kerim, Âdil, Rahîm'in zıdlarıyla -hâşâ sümme hâşâ- muttasıf gösterip hikmet ve keremine, adl
ve rahmetine delalet eden bütün kâinatın hakaikını tekzib etsin, bütün mevcudatın
şehadetlerini reddetsin, bütün masnuatın delaletlerini ibtal etsin?
Hem hiç akıl kabul eder mi ki, insanın başına ve içindeki havassına saçları adedince
vazifeler yükletsin de, yalnız bir saç hükmünde ona bir ücret-i dünyeviye versin; adalet-i
hakikiyesine zıd olarak ve hikmet-i hakikiyesine münafî, manasız iş yapsın?
Hem hiç mümkün müdür ki, bir ağaca taktığı neticeler, meyveler miktarınca herbir
zîhayata, belki lisan gibi herbir uzvuna, belki herbir masnua o derece hikmetleri, maslahatları
takmakla kendisinin bir Hakîm-i Mutlak olduğunu isbat edip göstersin, sonra bütün
hikmetlerin en büyüğü ve bütün maslahatların en mühimmi ve bütün neticelerin en elzemi ve
hikmeti hikmet, nimeti nimet, rahmeti rahmet eden ve bütün hikmetlerin, nimetlerin,
rahmetlerin, maslahatların menbaı ve gayesi olan beka ve likayı ve saadet-i ebediyeyi
vermeyip terkederek, bütün işlerini abesiyet-i mutlaka derekesine düşürsün ve kendini o zâta
benzetsin ki; öyle bir saray yapar, herbir taşında binlerce nakışlar, herbir tarafında binler
zînetler ve herbir menzilinde binler kıymetdar âlât ve levazımat-ı beytiye bulundursun da
sonra ona dam yapmasın, her şey çürüsün, beyhude bozulsun. Hâşâ ve kellâ!. Hayr-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

Mutlak'tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak'tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak'tan abes bir şey
gelmez. Evet her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse, şu zaman-ı hazırda gördüğümüz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (45: 3570 - 45: 3575)


Arama dizesi: hikmet

Evet hiç mümkün


müdür ki: Bu şeyleri böyle hilaf-ı hakikat yapmakla kendi evsaf-ı hakikiyesi olan Hakîm,
Kerim, Âdil, Rahîm'in zıdlarıyla -hâşâ sümme hâşâ- muttasıf gösterip hikmet ve keremine, adl
ve rahmetine delalet eden bütün kâinatın hakaikını tekzib etsin, bütün mevcudatın
şehadetlerini reddetsin, bütün masnuatın delaletlerini ibtal etsin?
Hem hiç akıl kabul eder mi ki, insanın başına ve içindeki havassına saçları adedince
vazifeler yükletsin de, yalnız bir saç hükmünde ona bir ücret-i dünyeviye versin; adalet-i
hakikiyesine zıd olarak ve hikmet-i hakikiyesine münafî, manasız iş yapsın?
Hem hiç mümkün müdür ki, bir ağaca taktığı neticeler, meyveler miktarınca herbir
zîhayata, belki lisan gibi herbir uzvuna, belki herbir masnua o derece hikmetleri, maslahatları
takmakla kendisinin bir Hakîm-i Mutlak olduğunu isbat edip göstersin, sonra bütün
hikmetlerin en büyüğü ve bütün maslahatların en mühimmi ve bütün neticelerin en elzemi ve
hikmeti hikmet, nimeti nimet, rahmeti rahmet eden ve bütün hikmetlerin, nimetlerin,
rahmetlerin, maslahatların menbaı ve gayesi olan beka ve likayı ve saadet-i ebediyeyi
vermeyip terkederek, bütün işlerini abesiyet-i mutlaka derekesine düşürsün ve kendini o zâta
benzetsin ki; öyle bir saray yapar, herbir taşında binlerce nakışlar, herbir tarafında binler
zînetler ve herbir menzilinde binler kıymetdar âlât ve levazımat-ı beytiye bulundursun da
sonra ona dam yapmasın, her şey çürüsün, beyhude bozulsun. Hâşâ ve kellâ!. Hayr-ı
Mutlak'tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak'tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak'tan abes bir şey
gelmez. Evet her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse, şu zaman-ı hazırda gördüğümüz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 227 - 46: 232)


Arama dizesi: hikmet
. Hayr-ı
Mutlak'tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak'tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak'tan abes bir şey
gelmez. Evet her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse, şu zaman-ı hazırda gördüğümüz

menzil-i dünya, meydan-ı ibtilâ, meşher-i eşya gibi, seneler adedince vefat etmiş menziller,
meydanlar, meşherler, âlemler görecek. Suretçe, keyfiyetçe birbirinden ayrı oldukları halde;
intizamca, acaibce, Sâniin kudret ve hikmetini göstermekçe birbirine benzer. Hem görecek ki;
o sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekasız meşherlerde o kadar bahir bir
hikmetin intizamatını, o derece
---sh:»(S:85) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
zahir bir inayetin işaratını, o mertebe kahir bir adaletin emaratını, o derece vâsi bir
merhametin semeratını görecek

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 375 - 46: 380)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hayr-ı
Mutlak'tan hayır gelir, Cemil-i Mutlak'tan güzellik gelir, Hakîm-i Mutlak'tan abes bir şey
gelmez. Evet her kim fikren tarihe binip mazi cihetine gitse, şu zaman-ı hazırda gördüğümüz

menzil-i dünya, meydan-ı ibtilâ, meşher-i eşya gibi, seneler adedince vefat etmiş menziller,
meydanlar, meşherler, âlemler görecek. Suretçe, keyfiyetçe birbirinden ayrı oldukları halde;
intizamca, acaibce, Sâniin kudret ve hikmetini göstermekçe birbirine benzer. Hem görecek ki;
o sebatsız menzillerde, o devamsız meydanlarda, o bekasız meşherlerde o kadar bahir bir
hikmetin intizamatını, o derece
---sh:»(S:85) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
zahir bir inayetin işaratını, o mertebe kahir bir adaletin emaratını, o derece vâsi bir
merhametin semeratını görecek. Basiretsiz olmamak şartıyla yakînen bilecek ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 691 - 46: 696)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:85) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
zahir bir inayetin işaratını, o mertebe kahir bir adaletin emaratını, o derece vâsi bir
merhametin semeratını görecek. Basiretsiz olmamak şartıyla yakînen bilecek ki: O hikmetten
daha ekmel bir hikmet olamaz ve o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil
ve o emaratı görünen adaletten daha ecell bir adalet yoktur ve o semeratı görünen
merhametten daha eşmel bir merhamet tasavvur edilmez.
Eğer farz-ı muhal olarak şu işleri çeviren, şu misafirleri ve misafirhaneleri değiştiren
Sultan-ı Sermedî'nin daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar, sabit makamlar,
bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud ibadı bulunmazsa; ziya, hava, su, toprak gibi kuvvetli ve
şümullü dört anasır-ı maneviye olan hikmet, adalet, inayet, merhametin hakikatlarını
nefyetmek ve o anasır-ı zahiriye gibi, görünen vücudlarını inkâr etmek lâzımgelir. Çünki şu
bekasız dünya ve mâfîha, onların tam hakikatlarına mazhar olamadığı malûmdur. Eğer başka
yerde dahi onlara tam mazhar olacak mekân bulunmazsa, o vakit gündüzü dolduran ziyayı
gördüğü halde, Güneşin vücudunu inkâr etmek derecesinde bir divanelikle, şu her şeyde
bulunan gözümüz önündeki hikmeti inkâr etmek, şu nefsimizde ve ekser eşyada her vakit
müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı görünen adaleti inkâr
etmek (Haşiye)ve şu her yerde gördüğümüz merhameti inkâr etmek lâzımgeldiği gibi; şu
kâinatta gördüğümüz icraat-ı hakîmane ve ef'al-i kerimane ve ihsanat-ı rahîmanenin sahibini -
hâşâ sümme hâşâ- sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul etmek lâzımgelir ki,
nihayetsiz muhal bir inkılab-ı hakaiktir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 718 - 46: 723)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:85) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
zahir bir inayetin işaratını, o mertebe kahir bir adaletin emaratını, o derece vâsi bir
merhametin semeratını görecek. Basiretsiz olmamak şartıyla yakînen bilecek ki: O hikmetten
daha ekmel bir hikmet olamaz ve o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil
ve o emaratı görünen adaletten daha ecell bir adalet yoktur ve o semeratı görünen
merhametten daha eşmel bir merhamet tasavvur edilmez.
Eğer farz-ı muhal olarak şu işleri çeviren, şu misafirleri ve misafirhaneleri değiştiren
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sultan-ı Sermedî'nin daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar, sabit makamlar,
bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud ibadı bulunmazsa; ziya, hava, su, toprak gibi kuvvetli ve
şümullü dört anasır-ı maneviye olan hikmet, adalet, inayet, merhametin hakikatlarını
nefyetmek ve o anasır-ı zahiriye gibi, görünen vücudlarını inkâr etmek lâzımgelir. Çünki şu
bekasız dünya ve mâfîha, onların tam hakikatlarına mazhar olamadığı malûmdur. Eğer başka
yerde dahi onlara tam mazhar olacak mekân bulunmazsa, o vakit gündüzü dolduran ziyayı
gördüğü halde, Güneşin vücudunu inkâr etmek derecesinde bir divanelikle, şu her şeyde
bulunan gözümüz önündeki hikmeti inkâr etmek, şu nefsimizde ve ekser eşyada her vakit
müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı görünen adaleti inkâr
etmek (Haşiye)ve şu her yerde gördüğümüz merhameti inkâr etmek lâzımgeldiği gibi; şu
kâinatta gördüğümüz icraat-ı hakîmane ve ef'al-i kerimane ve ihsanat-ı rahîmanenin sahibini -
hâşâ sümme hâşâ- sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul etmek lâzımgelir ki,
nihayetsiz muhal bir inkılab-ı hakaiktir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 1250 - 46: 1255)


Arama dizesi: hikmet

(S:85) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
zahir bir inayetin işaratını, o mertebe kahir bir adaletin emaratını, o derece vâsi bir
merhametin semeratını görecek. Basiretsiz olmamak şartıyla yakînen bilecek ki: O hikmetten
daha ekmel bir hikmet olamaz ve o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil
ve o emaratı görünen adaletten daha ecell bir adalet yoktur ve o semeratı görünen
merhametten daha eşmel bir merhamet tasavvur edilmez.
Eğer farz-ı muhal olarak şu işleri çeviren, şu misafirleri ve misafirhaneleri değiştiren
Sultan-ı Sermedî'nin daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar, sabit makamlar,
bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud ibadı bulunmazsa; ziya, hava, su, toprak gibi kuvvetli ve
şümullü dört anasır-ı maneviye olan hikmet, adalet, inayet, merhametin hakikatlarını
nefyetmek ve o anasır-ı zahiriye gibi, görünen vücudlarını inkâr etmek lâzımgelir. Çünki şu
bekasız dünya ve mâfîha, onların tam hakikatlarına mazhar olamadığı malûmdur. Eğer başka
yerde dahi onlara tam mazhar olacak mekân bulunmazsa, o vakit gündüzü dolduran ziyayı
gördüğü halde, Güneşin vücudunu inkâr etmek derecesinde bir divanelikle, şu her şeyde
bulunan gözümüz önündeki hikmeti inkâr etmek, şu nefsimizde ve ekser eşyada her vakit
müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı görünen adaleti inkâr
etmek (Haşiye)ve şu her yerde gördüğümüz merhameti inkâr etmek lâzımgeldiği gibi; şu
kâinatta gördüğümüz icraat-ı hakîmane ve ef'al-i kerimane ve ihsanat-ı rahîmanenin sahibini -
hâşâ sümme hâşâ- sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul etmek lâzımgelir ki,
nihayetsiz muhal bir inkılab-ı hakaiktir. Hattâ herşeyin vücudunu ve kendi nefsinin vücudunu
inkâr eden ahmak Sofestaîler dahi bunun tasavvuruna kolay kolay yanaşamazlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 1687 - 46: 1692)


Arama dizesi: hikmet

Basiretsiz olmamak şartıyla yakînen bilecek ki: O hikmetten


daha ekmel bir hikmet olamaz ve o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil
ve o emaratı görünen adaletten daha ecell bir adalet yoktur ve o semeratı görünen
merhametten daha eşmel bir merhamet tasavvur edilmez.
Eğer farz-ı muhal olarak şu işleri çeviren, şu misafirleri ve misafirhaneleri değiştiren
Sultan-ı Sermedî'nin daire-i memleketinde daimî menziller, âlî mekânlar, sabit makamlar,
bâki meskenler, mukim ahali, mes'ud ibadı bulunmazsa; ziya, hava, su, toprak gibi kuvvetli ve
şümullü dört anasır-ı maneviye olan hikmet, adalet, inayet, merhametin hakikatlarını
nefyetmek ve o anasır-ı zahiriye gibi, görünen vücudlarını inkâr etmek lâzımgelir. Çünki şu
bekasız dünya ve mâfîha, onların tam hakikatlarına mazhar olamadığı malûmdur. Eğer başka
MAXQDA 2020 24.12.2022

yerde dahi onlara tam mazhar olacak mekân bulunmazsa, o vakit gündüzü dolduran ziyayı
gördüğü halde, Güneşin vücudunu inkâr etmek derecesinde bir divanelikle, şu her şeyde
bulunan gözümüz önündeki hikmeti inkâr etmek, şu nefsimizde ve ekser eşyada her vakit
müşahede ettiğimiz inayeti inkâr etmek ve şu pek kuvvetli emaratı görünen adaleti inkâr
etmek (Haşiye)ve şu her yerde gördüğümüz merhameti inkâr etmek lâzımgeldiği gibi; şu
kâinatta gördüğümüz icraat-ı hakîmane ve ef'al-i kerimane ve ihsanat-ı rahîmanenin sahibini -
hâşâ sümme hâşâ- sefih bir oyuncu, gaddar bir zalim olduğunu kabul etmek lâzımgelir ki,
nihayetsiz muhal bir inkılab-ı hakaiktir. Hattâ herşeyin vücudunu ve kendi nefsinin vücudunu
inkâr eden ahmak Sofestaîler dahi bunun tasavvuruna kolay kolay yanaşamazlar.
Elhasıl:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 3779 - 46: 3784)


Arama dizesi: hikmet

Kavm-i Âd ve Semud'dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine


kadar gelen sille-i te'dib ve tâziyane-i tazib, gayet âlî bir adaletin hükümran olduğunu hads-i kat'î ile
gösteriyor.
---sh:»(S:86) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
ve azametli ihtifalat ve büyük tecelliyat ile ve onların bu âleme ait bu dünya-yı fânide kısa bir
zamanda malûmumuz olan semerat-ı cüz'iyeleri, ehemmiyetsiz ve muvakkat gayeleri
mabeyninde hiç münasebet olmadığından, âdeta küçük bir taşa bir büyük dağ kadar hikmetler,
gayeler takmak; bir büyük dağa, bir küçük taş gibi muvakkat bir gaye-i cüz'iye vermeye
benzer ki; hiçbir akıl ve hikmete uygun gelemez.
Demek şu mevcudat ve şuunat ile ve dünyaya ait gayeleri ortasında bu derece
nisbetsizlik, kat'iyyen şehadet eder ki; bu mevcudatın yüzleri âlem-i manaya müteveccihtir,
münasib meyveleri orada veriyor ve gözleri esma-i kudsiyeye dikkat ediyorlar, gayeleri o
âleme bakıyor. Ve özleri dünya toprağı altında, sünbülleri âlem-i misalde inkişaf ediyor. İnsan
istidadı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor, âhirette mahsul alıyor. Evet şu eşyanın esma-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 3907 - 46: 3912)


Arama dizesi: hikmet

Kavm-i Âd ve Semud'dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine


kadar gelen sille-i te'dib ve tâziyane-i tazib, gayet âlî bir adaletin hükümran olduğunu hads-i kat'î ile
gösteriyor.
---sh:»(S:86) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
ve azametli ihtifalat ve büyük tecelliyat ile ve onların bu âleme ait bu dünya-yı fânide kısa bir
zamanda malûmumuz olan semerat-ı cüz'iyeleri, ehemmiyetsiz ve muvakkat gayeleri
mabeyninde hiç münasebet olmadığından, âdeta küçük bir taşa bir büyük dağ kadar hikmetler,
gayeler takmak; bir büyük dağa, bir küçük taş gibi muvakkat bir gaye-i cüz'iye vermeye
benzer ki; hiçbir akıl ve hikmete uygun gelemez.
Demek şu mevcudat ve şuunat ile ve dünyaya ait gayeleri ortasında bu derece
nisbetsizlik, kat'iyyen şehadet eder ki; bu mevcudatın yüzleri âlem-i manaya müteveccihtir,
münasib meyveleri orada veriyor ve gözleri esma-i kudsiyeye dikkat ediyorlar, gayeleri o
âleme bakıyor. Ve özleri dünya toprağı altında, sünbülleri âlem-i misalde inkişaf ediyor. İnsan
istidadı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor, âhirette mahsul alıyor. Evet şu eşyanın esma-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 4537 - 46: 4542)


Arama dizesi: hikmet
Ve özleri dünya toprağı altında, sünbülleri âlem-i misalde inkişaf ediyor. İnsan
istidadı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor, âhirette mahsul alıyor. Evet şu eşyanın esma-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

İlahiyeye ve âlem-i âhirete müteveccih yüzlerine baksan göreceksin ki; mu'cize-i kudret olan
herbir çekirdeğin bir ağaç kadar gayesi var. Kelime-i hikmet olan herbir çiçeğin (Haşiye) bir
ağaç çiçekleri kadar manaları var ve o hârika-i san'at ve manzume-i rahmet olan herbir
meyvenin, bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri var. Bizlere rızık olması ise; o binler

hikmetlerinden birtek hikmettir ki, vazifesi biter, manasını ifade eder, vefat eder, midemizde
defnedilir. Madem bu fâni eşya, başka yerde bâki meyveler verirler ve daimî suretler bırakır
ve başka cihette ebedî manalar ifade eder, sermedî tesbihat yapar. Ve insan ise, onların şu
cihetine bakan yüzlerine bakmakla insan olur, fânide bâkiye yol bulur.
Demek, bu hayat ve mevt içinde yuvarlanan, toplanıp dağılan mevcudat içinde başka
maksad var. Temsilde kusur yoktur: Şu ahval, taklid ve temsil için teşkil ve tertib edilen
ahvale benzer. Nasıl büyük masrafla kısa içtimalar, dağılmalar yapılıyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (46: 4705 - 46: 4710)


Arama dizesi: hikmet
Ve özleri dünya toprağı altında, sünbülleri âlem-i misalde inkişaf ediyor. İnsan
istidadı nisbetinde burada ekiyor ve ekiliyor, âhirette mahsul alıyor. Evet şu eşyanın esma-i
İlahiyeye ve âlem-i âhirete müteveccih yüzlerine baksan göreceksin ki; mu'cize-i kudret olan
herbir çekirdeğin bir ağaç kadar gayesi var. Kelime-i hikmet olan herbir çiçeğin (Haşiye) bir
ağaç çiçekleri kadar manaları var ve o hârika-i san'at ve manzume-i rahmet olan herbir
meyvenin, bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri var. Bizlere rızık olması ise; o binler

hikmetlerinden birtek hikmettir ki, vazifesi biter, manasını ifade eder, vefat eder, midemizde
defnedilir. Madem bu fâni eşya, başka yerde bâki meyveler verirler ve daimî suretler bırakır
ve başka cihette ebedî manalar ifade eder, sermedî tesbihat yapar. Ve insan ise, onların şu
cihetine bakan yüzlerine bakmakla insan olur, fânide bâkiye yol bulur.
Demek, bu hayat ve mevt içinde yuvarlanan, toplanıp dağılan mevcudat içinde başka
maksad var. Temsilde kusur yoktur: Şu ahval, taklid ve temsil için teşkil ve tertib edilen
ahvale benzer. Nasıl büyük masrafla kısa içtimalar, dağılmalar yapılıyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (47: 0 - 47: 5)


Arama dizesi: hikmet
Evet şu eşyanın esma-i
İlahiyeye ve âlem-i âhirete müteveccih yüzlerine baksan göreceksin ki; mu'cize-i kudret olan
herbir çekirdeğin bir ağaç kadar gayesi var. Kelime-i hikmet olan herbir çiçeğin (Haşiye) bir
ağaç çiçekleri kadar manaları var ve o hârika-i san'at ve manzume-i rahmet olan herbir
meyvenin, bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri var. Bizlere rızık olması ise; o binler

hikmetlerinden birtek hikmettir ki, vazifesi biter, manasını ifade eder, vefat eder, midemizde
defnedilir. Madem bu fâni eşya, başka yerde bâki meyveler verirler ve daimî suretler bırakır
ve başka cihette ebedî manalar ifade eder, sermedî tesbihat yapar. Ve insan ise, onların şu
MAXQDA 2020 24.12.2022

cihetine bakan yüzlerine bakmakla insan olur, fânide bâkiye yol bulur.
Demek, bu hayat ve mevt içinde yuvarlanan, toplanıp dağılan mevcudat içinde başka
maksad var. Temsilde kusur yoktur:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (47: 22 - 47: 27)


Arama dizesi: hikmet
Evet şu eşyanın esma-i
İlahiyeye ve âlem-i âhirete müteveccih yüzlerine baksan göreceksin ki; mu'cize-i kudret olan
herbir çekirdeğin bir ağaç kadar gayesi var. Kelime-i hikmet olan herbir çiçeğin (Haşiye) bir
ağaç çiçekleri kadar manaları var ve o hârika-i san'at ve manzume-i rahmet olan herbir
meyvenin, bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri var. Bizlere rızık olması ise; o binler

hikmetlerinden birtek hikmettir ki, vazifesi biter, manasını ifade eder, vefat eder, midemizde
defnedilir. Madem bu fâni eşya, başka yerde bâki meyveler verirler ve daimî suretler bırakır
ve başka cihette ebedî manalar ifade eder, sermedî tesbihat yapar. Ve insan ise, onların şu
cihetine bakan yüzlerine bakmakla insan olur, fânide bâkiye yol bulur.
Demek, bu hayat ve mevt içinde yuvarlanan, toplanıp dağılan mevcudat içinde başka
maksad var. Temsilde kusur yoktur:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (47: 1613 - 47: 1618)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:87) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
Madem dünya var. Ve dünya içinde bu âsârıyla hikmet ve inayet ve rahmet ve adalet
var. Elbette dünyanın vücudu gibi kat'î olarak âhiret de var. Madem dünyada herşey bir
cihette o âleme bakıyor. Demek oraya gidiliyor. Âhireti inkâr etmek, dünya ve mâfîhayı inkâr
etmek demektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (47: 4005 - 47: 4010)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hak ve Mabud-u Bilhak, insanı şu kâinat içinde


rububiyet-i mutlakasına ve umum âlemlere rububiyet-i âmmesine karşı en ehemmiyetli bir
abd ve hitabat-ı Sübhaniyesine en mütefekkir bir muhatab ve mazhariyet-i esmasına en câmi'
bir âyine ve onu ism-i a'zamın tecellisine ve her isimde bulunan ism-i a'zamlık mertebesinin
tecellisine mazhar bir ahsen-i takvimde en güzel bir mu'cize-i kudret ve hazain-i rahmetinin
müştemilâtını tartmak, tanımak için en ziyade mizan ve âletlere mâlik bir müdakkik ve
nihayetsiz nimetlerine en ziyade muhtaç ve fenadan en ziyade müteellim ve bekaya en ziyade
müştak ve hayvanat içinde en nazik ve en nazdar ve en fakir ve en muhtaç ve hayat-ı
dünyeviyece en müteellim ve en bedbaht ve istidadça en ulvî ve en yüksek surette, mahiyette
yaratsın da, onu müstaid olduğu ve müştak olduğu ve lâyık olduğu bir dâr-ı ebedîye
göndermeyip, hakikat-ı insaniyeyi ibtal ederek kendi hakkaniyetine taban tabana zıd ve
hakikat nazarında çirkin bir haksızlık etsin!
Hem hiç kabil midir ki: Hâkim-i Bilhak, Rahîm-i Mutlak; insana öyle bir istidad verip,
MAXQDA 2020 24.12.2022

yer ile gökler ve dağlar tahammülünden çekindiği emanet-i kübrayı tahammül edip, yani
küçücük cüz'î ölçüleriyle, san'atçıklarıyla Hâlıkının muhit sıfatlarını, küllî şuunatını,
nihayetsiz tecelliyatını ölçerek bilip; hem yerde en nazik, nazenin, nazdar, âciz, zaîf yaratıp;
halbuki bütün yerin nebatî ve hayvanî olan mahlukatına bir nevi tanzimat memuru yapıp,
onların tarz-ı tesbihat ve ibadetlerine müdahale ettirip, kâinattaki icraat-ı İlahiyeye küçücük
mikyasta bir temsil gösterip, rububiyet-i Sübhaniyeyi fiilen ve kalen kâinatta ilân ettirmek,
meleklerine tercih edip hilafet rütbesini verdiği halde; ona bütün bu vazifelerinin gayesi ve
neticesi ve semeresi olan saadet-i ebediyeyi vermesin? Onu bütün mahlukatının en bedbaht,
en bîçare, en musibetzede, en dertmend, en zelil bir derekeye atıp; en mübarek, nuranî ve âlet-
i tes'id bir hediye-i hikmeti olan aklı o bîçareye en meş'um ve zulmanî bir âlet-i tazib yapıp,
hikmet-i mutlakasına büsbütün zıd ve
---sh:»(S:88) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
merhamet-i mutlakasına külliyen münafî bir merhametsizlik etsin. Hâşâ ve kellâ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (47: 4081 - 47: 4086)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hak ve Mabud-u Bilhak, insanı şu kâinat içinde


rububiyet-i mutlakasına ve umum âlemlere rububiyet-i âmmesine karşı en ehemmiyetli bir
abd ve hitabat-ı Sübhaniyesine en mütefekkir bir muhatab ve mazhariyet-i esmasına en câmi'
bir âyine ve onu ism-i a'zamın tecellisine ve her isimde bulunan ism-i a'zamlık mertebesinin
tecellisine mazhar bir ahsen-i takvimde en güzel bir mu'cize-i kudret ve hazain-i rahmetinin
müştemilâtını tartmak, tanımak için en ziyade mizan ve âletlere mâlik bir müdakkik ve
nihayetsiz nimetlerine en ziyade muhtaç ve fenadan en ziyade müteellim ve bekaya en ziyade
müştak ve hayvanat içinde en nazik ve en nazdar ve en fakir ve en muhtaç ve hayat-ı
dünyeviyece en müteellim ve en bedbaht ve istidadça en ulvî ve en yüksek surette, mahiyette
yaratsın da, onu müstaid olduğu ve müştak olduğu ve lâyık olduğu bir dâr-ı ebedîye
göndermeyip, hakikat-ı insaniyeyi ibtal ederek kendi hakkaniyetine taban tabana zıd ve
hakikat nazarında çirkin bir haksızlık etsin!
Hem hiç kabil midir ki: Hâkim-i Bilhak, Rahîm-i Mutlak; insana öyle bir istidad verip,
yer ile gökler ve dağlar tahammülünden çekindiği emanet-i kübrayı tahammül edip, yani
küçücük cüz'î ölçüleriyle, san'atçıklarıyla Hâlıkının muhit sıfatlarını, küllî şuunatını,
nihayetsiz tecelliyatını ölçerek bilip; hem yerde en nazik, nazenin, nazdar, âciz, zaîf yaratıp;
halbuki bütün yerin nebatî ve hayvanî olan mahlukatına bir nevi tanzimat memuru yapıp,
onların tarz-ı tesbihat ve ibadetlerine müdahale ettirip, kâinattaki icraat-ı İlahiyeye küçücük
mikyasta bir temsil gösterip, rububiyet-i Sübhaniyeyi fiilen ve kalen kâinatta ilân ettirmek,
meleklerine tercih edip hilafet rütbesini verdiği halde; ona bütün bu vazifelerinin gayesi ve
neticesi ve semeresi olan saadet-i ebediyeyi vermesin? Onu bütün mahlukatının en bedbaht,
en bîçare, en musibetzede, en dertmend, en zelil bir derekeye atıp; en mübarek, nuranî ve âlet-
i tes'id bir hediye-i hikmeti olan aklı o bîçareye en meş'um ve zulmanî bir âlet-i tazib yapıp,
hikmet-i mutlakasına büsbütün zıd ve
---sh:»(S:88) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
merhamet-i mutlakasına külliyen münafî bir merhametsizlik etsin. Hâşâ ve kellâ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (48: 3646 - 48: 3651)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ: İnsanın
ahsen-i takvimdeki hüsn-ü masnuiyeti, Sâni'i gösterdiği gibi; o ahsen-i takvimdeki kabiliyet-i
câmiasıyla kısa bir zamanda zeval bulması, haşri gösterir. Bazı kerre bir vecihle iki nazarla
bakılsa; hem Sâni'i, hem haşri gösterir. Meselâ ekser eşyada görünen hikmetin tanzimi,
inayetin tezyini, adaletin tevzini ve rahmetin taltifi; nasılki mahiyetlerine bakılsa, bir Sâni'-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hakîm, Kerim, Âdil, Rahîm'in dest-i kudretinden çıktığını gösterirler. Onun gibi, bunların
kuvveti ve hadsizlikleriyle beraber, şunların mazharları olan şu fâni mevcudatın ehemmiyetsiz
ve az yaşamasına bakılsa, âhiret görünür. Demek ki, herşey lisan-ı hal ile "Âmentü billahi ve
bilyevm-il âhir" okuyor ve okutturuyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (49: 2138 - 49: 2143)


Arama dizesi: hikmet

iki cevizi birini semavata, birini yere indiren aynı kuvvetle, iki şems bulunsa; birini arşa,
diğerini ferşe kaldırır, indirir.
Madem şu âdi, nâkıs, fâni mümkinatta nuraniyet ve şeffafiyet ve intizam ve imtisal ve
müvazene sırlarıyla, en büyük şey en küçük şeye müsavi olur. Hadsiz hesabsız şeyler birtek
şeye müsavi görünür. Elbette Kadîr-i Mutlak'ın zâtî ve nihayetsiz ve gayet kemalde olan
kudretinin nuranî tecelliyatı ve melekûtiyet-i eşyanın şeffafiyeti ve hikmet ve kaderin
intizamatı ve eşyanın evamir-i tekviniyesine kemal-i imtisali ve mümkinatın vücud ve
ademinin müsavatından ibaret olan imkânındaki müvazenesi sırrıyla; az çok, büyük küçük
ona müsavi olduğu gibi, bütün insanları birtek insan gibi bir sayha ile haşre getirebilir. Hem
bir şeyin kuvvet ve za'fça meratibi, o şeyin içine zıddının müdahalesidir. Meselâ hararetin
derecatı, soğuğun müdahalesidir. Güzelliğin meratibi, çirkinliğin müdahalesidir. Ziyanın
tabakatı, karanlığın müdahalesidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (50: 1803 - 50: 1808)


Arama dizesi: hikmet

(S:93) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
Ey şu risaleyi insaf ile mütalaa eden kardeş! Deme, niçin bu "Onuncu Söz"ü birden
tamamıyla anlayamıyorum ve tamam anlamadığın için sıkılma! Çünki İbn-i Sina gibi bir dâhî-
yi hikmet, ¯^Å[¬V²T«2 «j[¬<@«T«8 ]«V«2 «j²[«7 h²L«E²7«! demiş. "İman ederiz, fakat akıl bu yolda
gidemez" diye
hükmetmiştir. Hem bütün ülema-i İslâm:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (52: 399 - 52: 404)


Arama dizesi: hikmet

¬Œ²*«ž²! «:
Ey kardeş! Eğer hikmet-i âlemin tılsımını ve hilkat-i insanın muammasını ve hakikat-ı
salâtın rumuzunu bir parça fehmetmek istersen, nefsimle beraber şu temsilî hikâyeciğe bak:
Bir zaman bir sultan varmış; servetçe onun pek çok hazineleri vardı. Hem o hazinelerde
her çeşit cevahir, elmas ve zümrüt bulunuyormuş. Hem gizli pek acaib defineleri varmış. Hem
kemalâtça sanayi-i garibede pek çok mehareti varmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (52: 1395 - 52: 1400)


Arama dizesi: hikmet

Bizzât nazar-ı dekaik-aşinasıyla görsün.


Diğeri: Gayrın nazarıyla baksın.
Bu hikmete binaen, cesîm ve geniş ve muhteşem bir kasrı yapmağa başladı. Şahane bir
surette dairelere, menzillere taksim ederek hazinelerinin türlü türlü murassaatıyla süslendirip
kendi dest-i san'atının en
---sh:»(S:121) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (52: 1770 - 52: 1775)


Arama dizesi: hikmet

Şahane bir
surette dairelere, menzillere taksim ederek hazinelerinin türlü türlü murassaatıyla süslendirip
kendi dest-i san'atının en
---sh:»(S:121) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
latif, en güzel eserleriyle zînetlendirip, fünun-u hikmetinin en incelikleriyle tanzim edip
düzelterek ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekâraneleriyle donatarak tekmil ettikten sonra, herbir
taam ve nimetlerinin bütün çeşitlerinden en lezizlerini câmi' sofralar, o sarayda kurdu. Herbir
taifeye lâyık bir sofra tayin etti. Öyle sehavetkârane, san'atperverane bir ziyafet-i âmme ihzar
etti ki, güya herbir sofra, yüz sanayi-i latifenin eserleriyle vücud bulmuş gibi kıymetli hadsiz
nimetleri serdi. Sonra aktar-ı memleketindeki ahali ve raiyetini, seyre ve tenezzühe ve
ziyafete davet etti. Sonra bir yaver-i ekremine sarayın hikmetlerini ve müştemilâtının
manalarını bildirerek onu üstad ve tarif edici tayin etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (52: 2348 - 52: 2353)


Arama dizesi: hikmet

latif, en güzel eserleriyle zînetlendirip, fünun-u hikmetinin en incelikleriyle tanzim edip


düzelterek ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekâraneleriyle donatarak tekmil ettikten sonra, herbir
taam ve nimetlerinin bütün çeşitlerinden en lezizlerini câmi' sofralar, o sarayda kurdu. Herbir
taifeye lâyık bir sofra tayin etti. Öyle sehavetkârane, san'atperverane bir ziyafet-i âmme ihzar
etti ki, güya herbir sofra, yüz sanayi-i latifenin eserleriyle vücud bulmuş gibi kıymetli hadsiz
nimetleri serdi. Sonra aktar-ı memleketindeki ahali ve raiyetini, seyre ve tenezzühe ve
ziyafete davet etti. Sonra bir yaver-i ekremine sarayın hikmetlerini ve müştemilâtının
manalarını bildirerek onu üstad ve tarif edici tayin etti. Tâ ki, sarayın Sâniini, sarayın
müştemilâtıyla ahaliye tarif etsin ve sarayın nakışlarının rumuzlarını bildirip, içindeki
san'atlarının işaretlerini öğretip, derûnundaki manzum murassalar ve mevzun nukuş nedir? Ve
ne vecihle saray sahibinin kemalâtına ve hünerlerine delalet ettiklerini, o saraya girenlere tarif
etsin ve girmenin âdâbını ve seyrin merasimini bildirip, o görünmeyen sultana karşı marziyatı
dairesinde teşrifat merasimini tarif etsin. İşte o muarrif üstadın herbir dairede birer avenesi
bulunuyor. Kendisi en büyük dairede şakirdleri içinde durmuş, bütün seyircilere şöyle bir
tebligatta bulunuyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (57: 1773 - 57: 1778)


Arama dizesi: hikmet

İşte mahiyet-i
hayatın bunlar gibi emirlerdir.
Şimdi senin hayatının sureti ve tarz-ı vazifesi şudur ki:
Hayatın bir kelime-i mektubedir. Kalem-i kudretle yazılmış hikmet-nüma
---sh:»(S:129) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bir sözdür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (58: 332 - 58: 337)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

! ²f«T«4 «}«W²U¬E²7! «€ÌY< ²w«8 «—


[Kur'an-ı Hakîm'in hikmet-i kudsiyesi ile felsefe hikmetinin icmalen müvazenesi, hem hikmet-i
Kur'aniyenin insanın hayat-ı şahsiyesine ve hayat-ı içtimaiyesine verdiği ders-i terbiyenin gayet kısa
bir fezlekesi, hem Kur'anın sair kelimat-ı İlahiyeye ve bütün kelâmlara cihet-i rüchaniyetine bir
işarettir. İşte bu sözde "Dört Esas" vardır.]
BİRİNCİ ESAS:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (58: 363 - 58: 368)


Arama dizesi: hikmet

! ²f«T«4 «}«W²U¬E²7! «€ÌY< ²w«8 «—


[Kur'an-ı Hakîm'in hikmet-i kudsiyesi ile felsefe hikmetinin icmalen müvazenesi, hem hikmet-i
Kur'aniyenin insanın hayat-ı şahsiyesine ve hayat-ı içtimaiyesine verdiği ders-i terbiyenin gayet kısa
bir fezlekesi, hem Kur'anın sair kelimat-ı İlahiyeye ve bütün kelâmlara cihet-i rüchaniyetine bir
işarettir. İşte bu sözde "Dört Esas" vardır.]
BİRİNCİ ESAS:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (58: 398 - 58: 403)


Arama dizesi: hikmet

! ²f«T«4 «}«W²U¬E²7! «€ÌY< ²w«8 «—


[Kur'an-ı Hakîm'in hikmet-i kudsiyesi ile felsefe hikmetinin icmalen müvazenesi, hem hikmet-i
Kur'aniyenin insanın hayat-ı şahsiyesine ve hayat-ı içtimaiyesine verdiği ders-i terbiyenin gayet kısa
bir fezlekesi, hem Kur'anın sair kelimat-ı İlahiyeye ve bütün kelâmlara cihet-i rüchaniyetine bir
işarettir. İşte bu sözde "Dört Esas" vardır.]
BİRİNCİ ESAS:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (58: 675 - 58: 680)


Arama dizesi: Hikmet

Kur'aniyenin insanın hayat-ı şahsiyesine ve hayat-ı içtimaiyesine verdiği ders-i terbiyenin gayet kısa
bir fezlekesi, hem Kur'anın sair kelimat-ı İlahiyeye ve bütün kelâmlara cihet-i rüchaniyetine bir
işarettir. İşte bu sözde "Dört Esas" vardır.]
BİRİNCİ ESAS: Hikmet-i Kur'aniye ile hikmet-i fenniyenin farklarına şu gelecek
hikâye-i temsiliye dûrbîniyle bak:
Bir zaman, hem dindar, hem gayet san'atkâr bir Hâkim-i Namdar istedi ki: Kur'an-ı
Hakîm'i, maânîsindeki kudsiyetine ve kelimatındaki i'caza şayeste bir yazı ile yazsın. O
mu'ciz-nüma kamete, hârika bir libas giydirilsin. İşte o Nakkaş Zât, Kur'anı pek acib bir
tarzda yazdı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (58: 698 - 58: 703)


Arama dizesi: hikmet

Kur'aniyenin insanın hayat-ı şahsiyesine ve hayat-ı içtimaiyesine verdiği ders-i terbiyenin gayet kısa
bir fezlekesi, hem Kur'anın sair kelimat-ı İlahiyeye ve bütün kelâmlara cihet-i rüchaniyetine bir
işarettir. İşte bu sözde "Dört Esas" vardır.]
BİRİNCİ ESAS: Hikmet-i Kur'aniye ile hikmet-i fenniyenin farklarına şu gelecek
hikâye-i temsiliye dûrbîniyle bak:
Bir zaman, hem dindar, hem gayet san'atkâr bir Hâkim-i Namdar istedi ki: Kur'an-ı
Hakîm'i, maânîsindeki kudsiyetine ve kelimatındaki i'caza şayeste bir yazı ile yazsın. O
MAXQDA 2020 24.12.2022

mu'ciz-nüma kamete, hârika bir libas giydirilsin. İşte o Nakkaş Zât, Kur'anı pek acib bir
tarzda yazdı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (58: 1767 - 58: 1772)


Arama dizesi: hikmet

Bahusus ehl-i hakikatın nazarına o surî güzellik, manasındaki gayet parlak


güzelliğin ve gayet şirin tezyinatın işaratı olduğundan, pek kıymettar bir antika olmuştur.
Sonra o Hâkim, şu musanna ve murassa Kur'anı, bir ecnebi feylesofa ve bir müslüman
âlime gösterdi. Hem tecrübe, hem mükâfat için emretti ki: "Herbiriniz, bunun hikmetine dair
bir eser yazınız." Evvelâ o feylesof, sonra o âlim, ona dair birer kitab te'lif ettiler. Fakat
feylesofun
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (58: 3236 - 58: 3241)


Arama dizesi: hikmet

Belki öyle bir şeyle meşgul oldu ki, milyon mertebe öteki adamın iştigal
ettiği mes'elelerinden daha âlî, daha galî, daha latif, daha şerif, daha nâfi', daha câmi'... Çünki
nukuşun perdesi altında olan hakaik-i kudsiyesinden ve envâr-ı esrarından bahsederek gayet
güzel bir tefsir-i şerif yazdı. Sonra ikisi, eserlerini götürüp o Hâkim-i Zîşan'a takdim ettiler. O
Hâkim, evvelâ feylesofun eserini aldı. Baktı gördü ki: O hodpesend ve tabiatperest adam çok
çalışmış, fakat hiç hakikî hikmetini yazmamış. Hiçbir manasını anlamamış, belki karıştırmış.
Ona karşı hürmetsizlik, belki edebsizlik etmiş. Çünki o menba-ı hakaik olan Kur'anı, manasız
nukuş zannederek, mana cihetinde kıymetsizlik ile tahkir etmiş olduğundan, o Hâkim-i Hakîm
dahi onun eserini başına vurdu, huzurundan çıkardı.
Sonra öteki hakperest, müdakkik âlimin eserine baktı gördü ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (58: 3718 - 58: 3723)


Arama dizesi: hikmet
Çünki o menba-ı hakaik olan Kur'anı, manasız
nukuş zannederek, mana cihetinde kıymetsizlik ile tahkir etmiş olduğundan, o Hâkim-i Hakîm
dahi onun eserini başına vurdu, huzurundan çıkardı.
Sonra öteki hakperest, müdakkik âlimin eserine baktı gördü ki: Gayet güzel ve nâfi' bir
tefsir ve gayet hakîmane, mürşidane bir te'liftir. "Âferin, bârekâllah" dedi. İşte hikmet budur

ve âlim ve hakîm, bunun sahibine derler. Öteki adam ise, haddinden tecavüz etmiş bir
san'atkârdır. Sonra onun eserine bir mükâfat olarak; herbir harfine mukabil, tükenmez
hazinesinden "On altun verilsin" irade etti.
Eğer temsili fehmettin ise bak, hakikatın yüzünü de gör:
Amma o müzeyyen Kur'an ise, şu musanna kâinattır. O hâkim ise, Hakîm-i Ezelî'dir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 989 - 59: 994)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Evet Kur'an-ı Hakîm, şu Kur'an-ı Azîm-i Kâinatın en âlî bir müfessiridir ve en


belig bir tercümanıdır. Evet o Furkan'dır ki; şu kâinatın sahifelerinde ve zamanların
yapraklarında kalem-i kudretle yazılan âyât-ı tekviniyeyi cin ve inse ders verir. Hem herbiri
birer harf-i manidar olan mevcudata "mana-yı harfî" nazarıyla, yani onlara Sâni' hesabına
bakar, "Ne kadar güzel yapılmış, ne kadar güzel bir surette Sâniinin cemaline delalet ediyor"
der. Ve bununla kâinatın hakikî güzelliğini gösteriyor. Amma ilm-i hikmet
---sh:»(S:132) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
dedikleri felsefe ise; huruf-u mevcudatın tezyinatında ve münasebatında dalmış ve
sersemleşmiş, hakikatın yolunu şaşırmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 1650 - 59: 1655)


Arama dizesi: hikmet

"Ne güzel yapılmış"a bedel, "Ne güzeldir" der,


çirkinleştirir. Bununla kâinatı tahkir edip, kendisine müştekî eder. Evet dinsiz felsefe,
hakikatsiz bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir...
İKİNCİ ESAS: Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti, hayat-ı şahsiyeye verdiği terbiye-i ahlâkıye
ve hikmet-i felsefenin verdiği dersin müvazenesi:
Felsefenin hâlis bir tilmizi, bir firavundur. Fakat menfaati için en hasis şeye ibadet eden
bir firavun-u zelildir. Her menfaatli şeyi kendine "Rab" tanır. Hem o dinsiz şakird,
mütemerrid ve muanniddir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 1709 - 59: 1714)


Arama dizesi: hikmet

"Ne güzel yapılmış"a bedel, "Ne güzeldir" der,


çirkinleştirir. Bununla kâinatı tahkir edip, kendisine müştekî eder. Evet dinsiz felsefe,
hakikatsiz bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir...
İKİNCİ ESAS: Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti, hayat-ı şahsiyeye verdiği terbiye-i ahlâkıye
ve hikmet-i felsefenin verdiği dersin müvazenesi:
Felsefenin hâlis bir tilmizi, bir firavundur. Fakat menfaati için en hasis şeye ibadet eden
bir firavun-u zelildir. Her menfaatli şeyi kendine "Rab" tanır. Hem o dinsiz şakird,
mütemerrid ve muanniddir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 2488 - 59: 2493)


Arama dizesi: hikmet

Hem o dinsiz şakird, cebbar bir mağrurdur. Fakat kalbinde nokta-i


istinad bulmadığı için zâtında gayet acz ile âciz bir cebbar-ı hodfüruştur. Hem o şakird,
menfaatperest hodendiştir ki; gaye-i himmeti, nefs ve batnın ve fercin hevesatını tatmin ve
menfaat-ı şahsiyesini, bazı menfaat-ı kavmiye içinde arayan dessas bir hodgâmdır.
Amma hikmet-i Kur'anın hâlis tilmizi ise; bir abd'dir. Fakat a'zam-ı mahlukata da
ibadete tenezzül etmez. Hem cennet gibi a'zam-ı menfaat olan bir şeyi, gaye-i ibadet kabul
etmez bir abd-i azizdir. Hem hakikî tilmizi mütevazidir; selim, halimdir. Fakat Fâtırının
gayrına, daire-i izni haricinde ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 3101 - 59: 3106)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem hakikî tilmizi mütevazidir; selim, halimdir. Fakat Fâtırının


gayrına, daire-i izni haricinde ihtiyarıyla tezellüle tenezzül etmez. Hem fakir ve zaîftir, fakr ve
za'fını bilir. Fakat onun Mâlik-i Kerim'i, ona iddihar ettiği uhrevî servet ile müstağnidir ve
Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillah, rıza-i İlahî
için, fazilet için amel eder, çalışır... İşte iki hikmetin verdiği terbiye, iki tilmizin
müvazenesiyle anlaşılır.
ÜÇÜNCÜ ESAS: Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin hayat-ı içtimaiye-i
beşeriyeye verdiği terbiyeler:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 3181 - 59: 3186)


Arama dizesi: Hikmet

Fakat onun Mâlik-i Kerim'i, ona iddihar ettiği uhrevî servet ile müstağnidir ve
Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillah, rıza-i İlahî
için, fazilet için amel eder, çalışır... İşte iki hikmetin verdiği terbiye, iki tilmizin
müvazenesiyle anlaşılır.
ÜÇÜNCÜ ESAS: Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin hayat-ı içtimaiye-i
beşeriyeye verdiği terbiyeler:
Amma hikmet-i felsefe ise, hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinadı, "kuvvet" kabul eder.
Hedefi, "menfaat" bilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 3202 - 59: 3207)


Arama dizesi: hikmet

Fakat onun Mâlik-i Kerim'i, ona iddihar ettiği uhrevî servet ile müstağnidir ve
Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillah, rıza-i İlahî
için, fazilet için amel eder, çalışır... İşte iki hikmetin verdiği terbiye, iki tilmizin
müvazenesiyle anlaşılır.
ÜÇÜNCÜ ESAS: Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin hayat-ı içtimaiye-i
beşeriyeye verdiği terbiyeler:
Amma hikmet-i felsefe ise, hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinadı, "kuvvet" kabul eder.
Hedefi, "menfaat" bilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 3283 - 59: 3288)


Arama dizesi: hikmet

ÜÇÜNCÜ ESAS: Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin hayat-ı içtimaiye-i


beşeriyeye verdiği terbiyeler:
Amma hikmet-i felsefe ise, hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinadı, "kuvvet" kabul eder.
Hedefi, "menfaat" bilir. Düstur-u hayatı, "cidal" tanır. Cemaatlerin rabıtasını, "unsuriyet,
menfî milliyeti" tutar. Semeratı

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 3909 - 59: 3914)


Arama dizesi: hikmet
ise, "hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin ve hacat-ı beşeriyeyi tezyid"dir. Halbuki kuvvetin şe'ni,
tecavüzdür. Menfaatın şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde boğuşmaktır. Düstur-u
cidalin şe'ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan,
tecavüzdür... İşte bu hikmettendir ki, beşerin saadeti selb olmuştur.
Amma hikmet-i Kur'aniye ise, nokta-i istinadı, kuvvete bedel "hakk"ı kabul eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Gayede menfaate bedel, "fazilet ve rıza-yı İlahî"yi kabul eder. Hayatta düstur-u cidal yerine,
"düstur-u teavün"ü esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında; unsuriyet, milliyet yerine "rabıta-i
dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder. Gayatı; hevesat-ı nefsaniyenin tecavüzatına sed çekip,
ruhu maaliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemalât-ı insaniyeye sevk
edip insan eder. Hakkın şe'ni, ittifaktır. Faziletin şe'ni, tesanüddür. Düstur-u teavünün şe'ni,
birbirinin imdadına yetişmektir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (59: 3963 - 59: 3968)


Arama dizesi: hikmet
Halbuki kuvvetin şe'ni,
tecavüzdür. Menfaatın şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde boğuşmaktır. Düstur-u
cidalin şe'ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan,
tecavüzdür... İşte bu hikmettendir ki, beşerin saadeti selb olmuştur.
Amma hikmet-i Kur'aniye ise, nokta-i istinadı, kuvvete bedel "hakk"ı kabul eder.

Gayede menfaate bedel, "fazilet ve rıza-yı İlahî"yi kabul eder. Hayatta düstur-u cidal yerine,
"düstur-u teavün"ü esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında; unsuriyet, milliyet yerine "rabıta-i
dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder. Gayatı; hevesat-ı nefsaniyenin tecavüzatına sed çekip,
ruhu maaliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemalât-ı insaniyeye sevk
edip insan eder. Hakkın şe'ni, ittifaktır. Faziletin şe'ni, tesanüddür

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (60: 3198 - 60: 3203)


Arama dizesi: hikmet

Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem rahmet-i vasia-i muhita noktasında, bir defter-
i iltifatat-ı Rahmaniyedir. Hem uluhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan
şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır. Hem ism-i a'zamın muhitinden nüzul ile arş-ı
a'zamın bütün muhatına bakan, teftiş eden hikmetfeşan bir kitab-ı mukaddestir. İşte bu
sırdandır ki, Kelâmullah ünvanı kemal-i liyakatla Kur'ana verilmiş.
Amma sair kelimat-ı İlahiye ise: Bir kısmı, has bir itibar ile ve cüz'î bir ünvan ve hususî
bir ismin cüz'î tecellisi ile ve has bir rububiyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususî bir
rahmet ile zahir olan kelâmdır. Hususiyet ve külliyet cihetinde dereceleri muhteliftir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (62: 204 - 62: 209)


Arama dizesi: hikmet

«w[¬X¬8ÌYW²V¬7 ½^«W²&«*«: °š@«S¬- «x; @«8 ¬–³~²hT²7! «w¬8 ı¬i«X9«:


Kur'an-ı Hakîm ile felsefe ulûmunun mahsul-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i
ilimlerini müvazene etmek istersen; şu gelecek sözlere dikkat et!
İşte Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın bütün kâinattaki âdiyat namıyla yâdolunan, hârikulâde
ve birer mu'cize-i kudret olan mevcudat üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin beyanatıyla
MAXQDA 2020 24.12.2022

yırtıp, o hakaik-i acibeyi zîşuura açıp, nazar-ı ibretlerini celbedip, ukûle tükenmez bir hazine-i
ulûm açar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (62: 621 - 62: 626)


Arama dizesi: hikmet

ilimlerini müvazene etmek istersen; şu gelecek sözlere dikkat et!


İşte Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın bütün kâinattaki âdiyat namıyla yâdolunan, hârikulâde
ve birer mu'cize-i kudret olan mevcudat üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin beyanatıyla
yırtıp, o hakaik-i acibeyi zîşuura açıp, nazar-ı ibretlerini celbedip, ukûle tükenmez bir hazine-i
ulûm açar.
Felsefe hikmeti ise, bütün hârikulâde olan mu'cizat-ı kudreti, âdet perdesi içinde
saklayıp, cahilane ve lâkaydane üstünde geçer. Yalnız hârikulâdelikten düşen ve intizam-ı
hilkatten huruc eden ve kemal-i fıtrattan sukut eden nadir ferdleri nazar-ı dikkate arzeder,
onları birer ibretli hikmet diye zîşuura takdim eder. Meselâ: En câmi' bir mu'cize-i kudret olan
insanın hilkatini âdi deyip lâkaydlıkla bakar. Fakat insanın kemal-i hilkatinden huruc etmiş,
üç ayaklı yahut iki başlı bir insanı bir velvele-i istiğrabla nazar-ı ibrete teşhir eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (62: 906 - 62: 911)


Arama dizesi: hikmet

İşte Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın bütün kâinattaki âdiyat namıyla yâdolunan, hârikulâde
ve birer mu'cize-i kudret olan mevcudat üstündeki âdet ve ülfet perdesini keskin beyanatıyla
yırtıp, o hakaik-i acibeyi zîşuura açıp, nazar-ı ibretlerini celbedip, ukûle tükenmez bir hazine-i
ulûm açar.
Felsefe hikmeti ise, bütün hârikulâde olan mu'cizat-ı kudreti, âdet perdesi içinde
saklayıp, cahilane ve lâkaydane üstünde geçer. Yalnız hârikulâdelikten düşen ve intizam-ı
hilkatten huruc eden ve kemal-i fıtrattan sukut eden nadir ferdleri nazar-ı dikkate arzeder,
onları birer ibretli hikmet diye zîşuura takdim eder. Meselâ: En câmi' bir mu'cize-i kudret olan
insanın hilkatini âdi deyip lâkaydlıkla bakar. Fakat insanın kemal-i hilkatinden huruc etmiş,
üç ayaklı yahut iki başlı bir insanı bir velvele-i istiğrabla nazar-ı ibrete teşhir eder. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (62: 1705 - 62: 1710)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:138) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
düşmüş, denizin altında olan bir böceğin bir yeşil yaprakla iaşesini görür, ondan tecelli eden
lütuf ve keremle hazır balıkçıları ağlatmak ister (Haşiye). İşte Kur'an-ı Kerim'in ilim ve hikmet
ve marifet-i İlahiye cihetiyle servet ve gınası; ve felsefenin ilim ve ibret ve marifet-i Sâni'
cihetindeki fakr ve iflasını gör, ibret al!
İşte bu sırdandır ki: Kur'an-ı Hakîm, nihayetsiz parlak, yüksek hakikatları câmi'
olduğundan, şiirin hayalatından müstağnidir. Evet Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın i'caz
derecesindeki kemal-i nizam ve intizamı ve kitab-ı kâinattaki intizamat-ı san'atı, muntazam
üslûblarıyla tefsir ettikleri halde; manzum olmadığının diğer bir sebebi de budur ki:
Âyetlerinin herbir necmi, vezin kaydı altına girmeyip tâ ekser âyetlere bir nevi merkez olsun
ve kardeşi olsun ve mabeynlerinde mevcud münasebet-i maneviyeye rabıta olmak için, o

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (63: 1074 - 63: 1079)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem o karanlık
gökyüzünde birer camid ateşpare olan yıldızlar ve yerdeki perişan mahlukat,
Œ²*«ž²!«: p²AÅ,7! €!«Y´WÅK7! y«7 d±¬A«,# sayhasıyla işitenlerin nazarında; gökyüzü bir ağız, bütün

yıldızlar birer kelime-i hikmet-nüma, birer nur-u hakikat-eda; ve arz bir kafa; berr ve bahr
birer lisan; ve bütün hayvanat ve nebatat birer kelime-i tesbih-feşan suretinde arz-ı dîdar eder.
Yoksa bu zamandan tâ o zamana bakmakla, mezkûr zevkin dekaikını göremezsin. Evet o
zamandan beri nurunu neşreden ve mürur-u zaman ile ulûm-u mütearife hükmüne geçen ve
sair neyyirat-ı İslâmiye ile parlayan ve Kur'anın güneşiyle gündüz rengini alan bir vaziyet ile
yahut sathî ve basit bir perde-i ülfet ile baksan, elbette herbir âyetin ne kadar tatlı bir
zemzeme-i i'caz içinde ne çeşit zulümatı dağıttığını hakkıyla göremezsin ve bir çok enva'-ı
i'cazı içinde bu nev-i i'cazını zevk edemezsin. Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın en yüksek bir
derece-i i'cazına bakmak istersen, şu temsili dinle, bak. Şöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (64: 663 - 64: 668)


Arama dizesi: hikmet

¯•@Å<«! ¬^ÅB¬, ]¬4 «Œ²*«ž²!«: ¬€!«Y´WÅK7! «s«V«' ¬y¬X[¬W«[¬" °€@Å<¬x²O«8 €!«Y´WÅK7!«:


hududuna kadar uzanmış o hakikat-ı nuraniyeyi; bütün dal ve budaklarıyla, gayat ve
meyveleriyle o kadar tenasüble ve birbirine uygun, birbirine lâyık, birbirini kırmayacak,
birbirinin hükmünü bozmayacak, birbirinden tevahhuş etmeyecek bir surette o hakaik-i esma
ve sıfâtı ve şuun ve ef'ali beyan etmiştir ki, bütün ehl-i keşf ve hakikat ve daire-i melekûtta
cevelan eden bütün ashab-ı irfan ve hikmet, o beyanat-ı Furkaniyeye karşı "Sübhanallah"
deyip, "Ne kadar doğru, ne kadar mutabık, ne kadar güzel, ne kadar lâyık" diyerek tasdik
ediyorlar.
Meselâ: Bütün daire-i imkân ve daire-i vücuba bakan, hem o iki şecere-i
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (70: 1257 - 70: 1262)


Arama dizesi: hikmet

yÁV7! «x; ²u5 deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü
gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve
şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mani olmuyor... Ben aynelyakîn müşahede ettim.
Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir
ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları
bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır.
Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın hakkalyakîn,
aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve
hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir levh-i mahfuzun
âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv-isbat namında yazar bozar
tahtası hükmündedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (70: 1659 - 70: 1664)


Arama dizesi: hikmet

gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve


şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mani olmuyor... Ben aynelyakîn müşahede ettim.
Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir
ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları
bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın hakkalyakîn,
aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve
hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir levh-i mahfuzun
âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv-isbat namında yazar bozar
tahtası hükmündedir.
İşte hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve
mezkûr acaibi gösterdiği ve dalaletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi, unsur-u havaînin
sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, cazibe, dafia, ziya gibi sair letaifin naklinde
şaşırmadan muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri dahi
gördüğü aynı zamanında, bütün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkîh gibi hayata lüzumu
bulunan levazımatı kemal-i intizam ile yetiştiriyor. Emir ve irade-i İlahiyenin bir arşı
olduğunu kat'î bir surette isbat ediyor. Ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve
karışık, hedefsiz esbab ve âciz, camid, cahil maddeler bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve
vazifelerine karışması hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunmadığını aynelyakîn derecesinde

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (71: 2559 - 71: 2564)


Arama dizesi: hikmet

intizam ile muhafaza ettiğini nazar-ı şuhuda gösteriyoruz. Güya her bir bahar, birtek çiçek
gibi, gayet muntazam ve mevzun olarak, zeminin yüzüne bir Cemil ve Celil'in eliyle takılıp
koparılıyor; konup kaldırılıyor. Hakikat böyle iken, beşerin en acib bir dalaleti budur ki:
Kader kaleminin sahifesi olan Levh-i Mahfuz'un yalnız bir cilve-i aksi olarak, fihriste-i san'at-
ı Rabbaniye olup, ehl-i gafletin lisanında tabiat denilen bu kitabet-i fıtriyeyi, bu nakş-ı san'atı,
bu münfail mistar-ı hikmeti, tabiat-ı müessire diyerek masdar ve fâil telakki etmesidir.
@Å<«hÇC7! «w¬8 !«hÅC7! «w²<«! Hakikat nerede?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (72: 1485 - 72: 1490)


Arama dizesi: hikmet

Eğer o
cem'iyet, imtizaç edip ittihad şeklini alsa, onu temsil edecek bir şahs-ı manevîsi, bir nevi ruh-
u manevîsi ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir melek-i müekkeli olacaktır. İşte bak, misal
olarak bu Barla ağzının, şu dağ lisanının bir muazzam kelimesi olan bu odamızın önündeki
çınar ağacına bak, gör: Ağacın şu üç başının her başında kaç yüz dal dilleri var ve her dilde
bak, kaç yüz mevzun ve muntazam meyve kelimeleri var ve her meyvede dikkat et, kaç yüz
kanatlı mevzun tohumcuk harfleri, Emr-i –xU«[«4 ²w6 e mâlik Sâni'-i Zülcelal'ine ne kadar belig
bir medih ve fasih bir tesbih ettiğini işittiğin, gördüğün gibi; ona müekkel melek dahi, ona
göre âlem-i manada müteaddid diller ile tesbihatını temsil ediyor ve hikmeten öyle olmak
gerektir.
Dördüncüsü: Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (72: 2419 - 72: 2424)


Arama dizesi: hikmet

‚h²Q«#
gibi âyetlerin ifade ettikleri hakikat-ı ulviyesine ki, Kadîr-i Mutlak o derece sühulet ve sür'atle
ve mualecesiz ve mübaşeretsiz eşyayı halkeder ki, yalnız sırf bir emir ile icad eder gibi
görünüyor, fehmediliyor. Hem o Sâni'-i Kadîr nihayet derecede masnuata karib olduğu halde,
masnuat nihayet derecede ondan baiddir. Hem nihayetsiz kibriyasıyla beraber, gayet cüz'î ve
hakir umûru dahi, ehemmiyetle tanzim ve hüsn-ü san'attan hariç bırakmıyor. İşte bu hakikat-ı
Kur'aniyenin vücuduna, mevcudatta meşhud sühulet-i mutlak içinde intizam-ı ekmel şehadet
MAXQDA 2020 24.12.2022

ettiği gibi, gelecek temsil dahi, onun sırr-ı hikmetini gösterir. Meselâ:
---sh:»(S:166) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (73: 2019 - 73: 2024)


Arama dizesi: hikmet

«š@«L«< ²–«! ެ! «–Η@«L«# @«8«: ya kadar hudud-u azamet-i rububiyeti ve kibriya-i uluhiyeti
tutmuş olan Ezel ve Ebed Sultanı, şu âciz ve nihayetsiz zaîf ve nihayetsiz fakir ve nihayetsiz
muhtaç ve yalnız cüz'î bir ihtiyar ile icada kabiliyeti olmayan zaîf bir kesb ile mücehhez benî-
âdeme karşı şedid şikayat-ı Kur'aniyesi ve azîm tehdidatı ve müdhiş vaîdleri ne hikmete
binaendir ve ne vecihle tevfik edilir?. ne suretle münasib düşer?. demek olan derin ve yüksek
hakikata kanaat getirmek için şu gelecek iki temsile bak:
Birinci Temsil:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (74: 258 - 74: 263)


Arama dizesi: hikmet
Öyle ise

cinayet-i sâriyedir. Sair mevcudatın netaic-i amellerine halel verdiği gibi esma-i İlahiyenin
cilve-i cemallerine perde çeker.
İşte bu hadsiz şikayete hakları olan mevcudat namına o mevcudatın sultanı, şu âsi
beşerden azîm şikayet eder ve etmesi, ayn-ı hikmettir ve o âsi, şiddetli tehdidata elbette
müstehaktır ve dehşetli vaîdlere, bilâşübhe sezâdır.
***
---sh:»(S:169) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (74: 2637 - 74: 2642)


Arama dizesi: hikmet

"Ben de herkes gibiyim." Çünki herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık
eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek
esassızdır. Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle
baksan, hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?
Zelzele gibi vakıalar olan şu hâdisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller. Meselâ: Zemine
nebatat ve hayvanat enva'ından giydirilen birbiri üstünde, birbiri içinde, gayet muntazam ve
gayet münakkaş gömlekler; baştan aşağıya kadar gayelerle, hikmetlerle müzeyyen, mücehhez
olduklarını gördüğün ve gayet âlî gayeler içinde kemal-i intizam ile meczub mevlevî gibi
devredip döndürmesini bildiğin halde, nasıl oluyor ki, küre-i arzın benî-Âdemden, bahusus
ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvar-ı gafletin sıklet-i maneviyesinden omuz silkmeye
benzeyen zelzele gibi (Haşiye)mevt-âlûd hâdisat-ı hayatiyesini; bir mülhidin neşrettiği gibi
gayesiz, tesadüfî zannederek bütün musibetzedelerin elîm zayiatını bedelsiz hebâen-mensur
gösterip, müdhiş bir ye'se atarlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (74: 2987 - 74: 2992)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle


baksan, hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?
Zelzele gibi vakıalar olan şu hâdisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller. Meselâ: Zemine
nebatat ve hayvanat enva'ından giydirilen birbiri üstünde, birbiri içinde, gayet muntazam ve
gayet münakkaş gömlekler; baştan aşağıya kadar gayelerle, hikmetlerle müzeyyen, mücehhez
olduklarını gördüğün ve gayet âlî gayeler içinde kemal-i intizam ile meczub mevlevî gibi
devredip döndürmesini bildiğin halde, nasıl oluyor ki, küre-i arzın benî-Âdemden, bahusus
ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvar-ı gafletin sıklet-i maneviyesinden omuz silkmeye
benzeyen zelzele gibi (Haşiye)mevt-âlûd hâdisat-ı hayatiyesini; bir mülhidin neşrettiği gibi
gayesiz, tesadüfî zannederek bütün musibetzedelerin elîm zayiatını bedelsiz hebâen-mensur
gösterip, müdhiş bir ye'se atarlar. Hem büyük bir hata, hem büyük bir zulüm ederler. Belki

öyle hâdiseler, bir Hakîm-i Rahîm'in emriyle ehl-i imanın fâni malını, sadaka hükmüne
çevirip ibka etmektir ve küfran-ı nimetten gelen günahlara keffarettir. Nasılki bir gün gelecek,
şu müsahhar zemin yüzünün zîneti olan âsâr-ı beşeriyeyi şirk-âlûd, şükürsüz görüp, çirkin
bulur. Hâlık'ın emriyle büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah'ın emriyle ehl-
i şirki Cehennem'e döker. Ehl-i şükre "Haydi, Cennet'e buyurun" der.
**

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (75: 2168 - 75: 2173)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:172) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Elcevab: Büyük hatalar ve cinayetler te'hir ile büyük merkezlerde ve küçücük
cinayetler ta'cil ile küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binaen ehl-i küfrün
cinayetlerinin kısm-ı a'zamı, Mahkeme-i Kübra-yı Haşre te'hir edilerek ehl-i imanın hataları,
kısmen bu dünyada cezası verilir.(Haşiye)
Üçüncü Sual: Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet bir derece memlekette umumî
şekle girmesinin sebebi nedir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (76: 421 - 76: 426)


Arama dizesi: hikmet
Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve

mücahededir. İmtihan ve teklif iktiza ederler ki, hakikatlar perdeli kalıp, tâ müsabaka ve
mücahede ile Ebubekirler a'lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne girsinler.
Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi
teslim olup, mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.
Madem mazlum, zalim ile beraber musibete düşmek, hikmet-i İlahîce lâzım geliyor.
Acaba o bîçare mazlumların rahmet ve adaletten hisseleri nedir?
(Haşiye): Hem Rus gibi olanlar, mensuh ve tahrif edilmiş bir dini terk etmekle, hak ve ebedî ve kabil-i
nesh
olmayan bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmadığından, zemin şimdilik onları
bırakıp,
MAXQDA 2020 24.12.2022

bunlara hiddet ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (76: 2086 - 76: 2091)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Kadîr-i Zülcelal, herbir unsura çok vazifeler vermiş ve herbir vazifede çok
neticeler verdiriyor. Bir unsurun birtek vazifesinde, birtek neticesi çirkin ve şer ve musibet
olsa da, sair güzel neticeler, bu neticeyi de güzel hükmüne getirir. Eğer bu tek çirkin netice
vücuda gelmemek için, insana karşı hiddete gelmiş o unsur, o vazifeden men'edilse; o vakit o
güzel neticeler adedince hayırlar terkedilir ve lüzumlu bir hayrı yapmamak, şer olması
haysiyetiyle, o hayırlar adedince şerler yapılır. Tâ birtek şer gelmesin gibi; gayet çirkin ve
hilaf-ı hikmet ve hilaf-ı hakikat bir kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat kusurdan
münezzehtirler.
Madem bir kısım hatalar, unsurları ve arzı hiddete getirecek derecede bir şümullü
isyandır ve çok mahlukatın hukukuna bir tahkirli tecavüzdür. Elbette o cinayetin fevkalâde
çirkinliğini göstermek için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde "Onları terbiye et" diye emir
verilmesi ayn-ı hikmettir ve adalettir ve mazlumlara ayn-ı rahmettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (76: 2136 - 76: 2141)


Arama dizesi: hikmet

Kadîr-i Zülcelal, herbir unsura çok vazifeler vermiş ve herbir vazifede çok
neticeler verdiriyor. Bir unsurun birtek vazifesinde, birtek neticesi çirkin ve şer ve musibet
olsa da, sair güzel neticeler, bu neticeyi de güzel hükmüne getirir. Eğer bu tek çirkin netice
vücuda gelmemek için, insana karşı hiddete gelmiş o unsur, o vazifeden men'edilse; o vakit o
güzel neticeler adedince hayırlar terkedilir ve lüzumlu bir hayrı yapmamak, şer olması
haysiyetiyle, o hayırlar adedince şerler yapılır. Tâ birtek şer gelmesin gibi; gayet çirkin ve
hilaf-ı hikmet ve hilaf-ı hakikat bir kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat kusurdan
münezzehtirler.
Madem bir kısım hatalar, unsurları ve arzı hiddete getirecek derecede bir şümullü
isyandır ve çok mahlukatın hukukuna bir tahkirli tecavüzdür. Elbette o cinayetin fevkalâde
çirkinliğini göstermek için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde "Onları terbiye et" diye emir
verilmesi ayn-ı hikmettir ve adalettir ve mazlumlara ayn-ı rahmettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (76: 2475 - 76: 2480)


Arama dizesi: hikmet

Tâ birtek şer gelmesin gibi; gayet çirkin ve


hilaf-ı hikmet ve hilaf-ı hakikat bir kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat kusurdan
münezzehtirler.
Madem bir kısım hatalar, unsurları ve arzı hiddete getirecek derecede bir şümullü
isyandır ve çok mahlukatın hukukuna bir tahkirli tecavüzdür. Elbette o cinayetin fevkalâde
çirkinliğini göstermek için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde "Onları terbiye et" diye emir
verilmesi ayn-ı hikmettir ve adalettir ve mazlumlara ayn-ı rahmettir.
Altıncı Sual: Zelzele, küre-i arzın içinde inkılabat-ı madeniyenin neticesi olduğunu ehl-
i gaflet işaa edip, âdeta tesadüfî ve tabiî ve maksadsız bir hâdise nazarıyla bakarlar.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (76: 3181 - 76: 3186)


Arama dizesi: hikmet

Bunların
istinad ettiği maddenin bir hakikatı var mıdır?
Elcevab: Dalaletten başka hiçbir hakikatı yoktur. Çünki her sene elli milyondan ziyade
münakkaş, muntazam gömlekleri giyen ve değiştiren küre-i arzın üstünde binler enva'ın birtek
nev'i olan, meselâ sinek taifesinden hadsiz efradından birtek ferdin yüzer a'zasından birtek
uzvu olan kanadının kasd ve irade ve meşiet ve hikmet cilvesine mazhariyeti ve ona lâkayd
kalmaması ve başıboş bırakmaması gösteriyor ki, değil hadsiz zîşuurun beşiği ve anası ve
mercii ve hamisi olan koca küre-i arzın ehemmiyetli ef'al ve ahvali belki hiçbir şeyi, -cüz'î
olsun
---sh:»(S:174) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
küllî olsun- irade ve ihtiyar ve kasd-ı İlahî haricinde olmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (76: 3619 - 76: 3624)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:174) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
küllî olsun- irade ve ihtiyar ve kasd-ı İlahî haricinde olmaz. Fakat Kadîr-i Mutlak hikmetinin
muktezasıyla zahir esbabı tasarrufatına perde ediyor. Zelzeleyi irade ettiği vakit, bazan da bir
madeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi madenî inkılabat dahi olsa, yine emir ve
hikmet-i İlahî ile olur; başka olamaz. Meselâ: Bir adam bir tüfek ile birisini vurdu.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (76: 3821 - 76: 3826)


Arama dizesi: hikmet

--
küllî olsun- irade ve ihtiyar ve kasd-ı İlahî haricinde olmaz. Fakat Kadîr-i Mutlak hikmetinin
muktezasıyla zahir esbabı tasarrufatına perde ediyor. Zelzeleyi irade ettiği vakit, bazan da bir
madeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi madenî inkılabat dahi olsa, yine emir ve
hikmet-i İlahî ile olur; başka olamaz. Meselâ: Bir adam bir tüfek ile birisini vurdu. Vuran
adama hiç bakılmasa, yalnız fişekteki barutun ateş alması noktasına hasr-ı nazar edip, bîçare
maktûlün büsbütün hukukunu zayi' etmek; ne derece belâhet ve divaneliktir. Aynen öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (77: 18 - 77: 23)


Arama dizesi: hikmet
Bir adam bir tüfek ile birisini vurdu. Vuran
adama hiç bakılmasa, yalnız fişekteki barutun ateş alması noktasına hasr-ı nazar edip, bîçare
maktûlün büsbütün hukukunu zayi' etmek; ne derece belâhet ve divaneliktir. Aynen öyle de:
Kadîr-i Zülcelal'in müsahhar bir memuru, belki bir gemisi, bir tayyaresi olan küre-i arzın

içinde bulunan ve hikmet ve irade ile iddihar edilen bir bombayı, ehl-i gaflet ve tuğyanı
uyandırmak için "ateşlendir" diye olan emr-i Rabbanîyi unutmak ve tabiata sapmak,
hamakatın en eşneidir.
Altıncı Sualin Tetimmesi ve Haşiyesi: Ehl-i dalalet ve ilhad, mesleklerini muhafaza ve
ehl-i imanın intibahlarına mukabele ve mümanaat etmek için, o derece garib bir temerrüd ve
acib bir hamakat gösteriyorlar ki, insanı insaniyetten pişman eder. Meselâ:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (77: 1094 - 77: 1099)


Arama dizesi: hikmet

Altıncı Sualin Tetimmesi ve Haşiyesi: Ehl-i dalalet ve ilhad, mesleklerini muhafaza ve


ehl-i imanın intibahlarına mukabele ve mümanaat etmek için, o derece garib bir temerrüd ve
acib bir hamakat gösteriyorlar ki, insanı insaniyetten pişman eder. Meselâ: Bu âhirde beşerin
bir derece umumiyet şeklini alan zulümlü, zulümatlı isyanından, kâinat ve anasır-ı külliye
kızdıklarından ve Hâlık-ı Arz ve Semavat dahi, değil hususî bir rububiyet, belki bütün
kâinatın, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâkimi haysiyetiyle, küllî ve geniş bir tecelli ile kâinatın
heyet-i mecmuasında ve rububiyetin daire-i külliyesinde nev'-i insanı uyandırmak ve dehşetli
tuğyanından vazgeçirmek ve tanımak istemedikleri kâinat sultanını tanıttırmak için emsalsiz,
kesilmeyen bir su, hava ve elektrikten; zelzeleyi, fırtınayı ve harb-i umumî gibi umumî ve
dehşetli âfâtı nev'-i insanın yüzüne çarparak onunla hikmetini, kudretini, adaletini,
kayyumiyetini, iradesini ve hâkimiyetini pek zahir bir surette gösterdiği halde; insan suretinde
bir kısım ahmak şeytanlar ise, o küllî işarat-ı Rabbaniyeye ve terbiye-i İlahiyeye karşı
eblehane bir temerrüd ile mukabele edip diyorlar ki: "Tabiattır; bir madenin patlamasıdır,
tesadüfîdir. Güneşin harareti elektrikle çarpmasıdır ki, Amerika'da beş saat bütün makinaları
durdurmuş ve Kastamonu vilayeti cevvinde ve havasında semayı kızartmış, yangın suretini
vermiş" diye manasız hezeyanlar ediyorlar. Dalaletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan
neş'et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle bilmiyorlar ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (77: 2097 - 77: 2102)


Arama dizesi: hikmet

Dalaletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan


neş'et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle bilmiyorlar ki: Esbab yalnız birer bahanedirler, birer
perdedirler. Dağ gibi bir çam ağacının cihazatını dokumak ve yetiştirmek için bir köy kadar
yüz fabrika ve tezgâh yerine küçücük çekirdeği gösterir: "İşte bu ağaç bundan çıkmış" diye
Sâniinin o çamdaki gösterdiği bin mu'cizatı inkâr eder misillü bazı zahirî sebebleri irae eder.
Hâlık'ın ihtiyar ve hikmet ile işlenen pek büyük bir fiil-i rububiyetini hiçe indirir. Bazan gayet
derin ve bilinmez
---sh:»(S:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (77: 2347 - 77: 2352)


Arama dizesi: hikmet

Bazan gayet
derin ve bilinmez
---sh:»(S:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve çok ehemmiyetli, bin cihette de hikmeti olan bir hakikata fennî bir nam takar. Güya o nam
ile mahiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, manasız kaldı.
İşte gel! Belâhet ve hamakatın nihayetsiz derecelerine bak ki: Yüz sahife ile tarif edilse
ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-ı meçhuleye
bir nam takar; malûm bir şey gibi:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (77: 2441 - 77: 2446)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve çok ehemmiyetli, bin cihette de hikmeti olan bir hakikata fennî bir nam takar. Güya o nam
ile mahiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, manasız kaldı.
İşte gel! Belâhet ve hamakatın nihayetsiz derecelerine bak ki: Yüz sahife ile tarif edilse
ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-ı meçhuleye
bir nam takar; malûm bir şey gibi: "Bu budur" der.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (77: 2564 - 77: 2569)


Arama dizesi: hikmet

ve çok ehemmiyetli, bin cihette de hikmeti olan bir hakikata fennî bir nam takar. Güya o nam
ile mahiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, manasız kaldı.
İşte gel! Belâhet ve hamakatın nihayetsiz derecelerine bak ki: Yüz sahife ile tarif edilse
ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-ı meçhuleye
bir nam takar; malûm bir şey gibi: "Bu budur" der. Meselâ: "Güneşin bir maddesi, elektrikle
çarpmasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (78: 999 - 78: 1004)


Arama dizesi: hikmet

Şu âyetin
semasına yedi basamaklı bir merdivenle çıkılabilir. Gel, beraber çıkacağız!
Birinci Basamak: Hakikat ve hikmet ister ki: Zemin gibi, semavatın da kendine
münasib sekeneleri bulunsun. Lisan-ı şer'îde o ecnas-ı muhtelifeye, melaike ve ruhaniyat
tesmiye edilir. Evet, hakikat öyle iktiza eder. Zira zemin küçüklüğü ve hakaretiyle beraber,
zîhayat ve zîşuur mahluklardan doldurulması ve arasıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla
şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (78: 2185 - 78: 2190)


Arama dizesi: hikmet

Çünki kâinatı hadd ü hesaba gelmeyen tezyinat ve mehasin ve


nukuş ile süslendirip tezyin etmesi; bilbedahe mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir takdir
edicilerin enzarını ister. Evet, hüsün elbette bir âşık ister; taam ise, aç olana verilir. Halbuki
ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu haşmetli nezarete ve şu vüs'atli ubudiyete karşı
milyondan birisini ancak yapabilir. Demek bu nihayetsiz ve mütenevvi vezaife ve ibadata,
nihayetsiz melaike enva'ı ve ruhaniyat ecnası lâzımdır. Bazı rivayatın işaratıyla ve intizam-ı
âlemin hikmetiyle denilebilir ki: Bir kısım ecsam-ı seyyare, seyyarattan tut tâ katarata kadar,
bir kısım melaikenin merakibidirler. Onlar bunlara
---sh:»(S:177) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (79: 1293 - 79: 1298)


Arama dizesi: hikmet

Ne emrolunsa onu işlerler. Müzahame ve münakaşayı îcab edecek bir sebeb yoktur. Zira
memleket geniş, fıtratları safi, kendileri masum, makamları sabittir. Evet zeminde ezdad
içtima etmiş, eşrar ahyara karışmış, içlerinde münakaşat başlamış; o sebebden ihtilafat ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

ızdırabat düşmüş ve ondan imtihanat ve müsabakat teklif edilmiş ve ondan terakkiyat ve


tedenniyat çıkmış. Şu hakikatın hikmeti şudur ki:
Beşer, şecere-i hilkatin en son cüz'ü olan meyvesidir. Malûmdur ki, bir şeyin semeresi
en uzak, en cem'iyetli, en nazik, en ehemmiyetli cüz'üdür. İşte bunun için semere-i âlem olan
insan en câmi', en bedi', en
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (79: 2758 - 79: 2763)


Arama dizesi: hikmet

«: ¬€!«Y´WÅK7! ÇÆ«* der. Hem


arzın şu mezkûr hikmetlerden neş'et eden sür'atli tahavvülü ve devamlı tegayyürü iktiza eder
ki; sekenesi de ona göre mazhar-ı tahavvülat olsun. Hem şu mahdud arz, hadsiz mu'cizat-ı
kudrete mazhar olduğundandır ki, en mühim sekeneleri olan ins ve cinnin kuvalarına, sair
zîhayatlar gibi fıtrî bir had ve hulkî bir kayıt konulmadığı için nihayetsiz terakki ve nihayetsiz
tedenniye mazhar olmuştur. Enbiyadan, evliyadan tut, tâ nemrudlara, tâ şeytanlara kadar uzun
bir meydan-ı imtihanları peyda olmuştur. Madem öyledir, elbette firavunlaşmış şeytanlar,
hadsiz şeraretiyle semaya ve ehline taş atacaklar.
(Haşiye):

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (79: 3817 - 79: 3822)


Arama dizesi: hikmet

Evet, küre-i arz küçüklüğüyle beraber semavata karşı gelebilir. Çünki nasılki daimî bir çeşme,
vâridatsız büyük bir gölden daha büyük denilebilir. Hem bir ölçek ile bir şey ölçerek başka yere
nakledilen ve
onun elinden geçmiş ve ona girmiş çıkmış bir mahsulâtla, zahiren binler defa ölçekten büyük ve dağ
gibi bir
cisimle o ölçek müvazeneye çıkabilir. Aynen öyle de: Küre-i arz, Cenab-ı Hak onu san'atına bir meşher
ve
icadına bir mahşer ve hikmetine medar ve kudretine mazhar ve rahmetine mezher ve Cennetine
mezraa ve hadsiz
kâinata ve mahlukat âlemlerine ölçek ve mazi denizlerine ve gayb âlemine akacak bir çeşme
hükmünde icad
etmiş. Her sene kat kat ve katmerli yüzbin tarzda, masnuattan dokunmuş gömleklerini değiştirdiği ve
çok defa
dolup maziye boşaltarak gayb âlemine döktüğü bütün o müteceddid âlemleri ve arzın müteaddid
gömleklerini
nazara al; yani, bütün mazisini hazır farzet. Sonra yeknesak ve bir derece basit semavata karşı
müvazene et.
Göreceksin ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (80: 3173 - 80: 3178)


Arama dizesi: hikmet

Çünki
vücudça letafet ve hıffetleri var. Hem şübhesiz tard ve reddedilecekler. Çünki mahiyetçe
şeraret ve nühusetleri vardır. Hem bilâşek velâ şübhe, şu muamele-i mühimmenin ve şu
mübareze-i maneviyenin âlem-i şehadette bir alâmeti, bir işareti bulunacaktır. Çünki saltanat-ı
rububiyetin hikmeti iktiza eder ki: Zîşuur için, bahusus en mühim vazifesi müşahede ve
şehadet ve dellâllık ve nezaret olan insan için tasarrufat-ı gaybiyenin mühimlerine bir işaret
MAXQDA 2020 24.12.2022

koysun, birer alâmet bıraksın. Nasılki nihayetsiz bahar mu'cizatına yağmuru işaret koymuş ve
havarik-ı san'atına esbab-ı zahiriyeyi alâmet etmiş. Tâ, âlem-i şehadet ehlini işhad etsin. Belki
o acib temaşaya, umum ehl-i semavat ve sekene-i arzın enzar-ı dikkatlerini celbetsin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (80: 3839 - 80: 3844)


Arama dizesi: hikmet

Tâ, âlem-i şehadet ehlini işhad etsin. Belki


o acib temaşaya, umum ehl-i semavat ve sekene-i arzın enzar-ı dikkatlerini celbetsin. Yani o
koca semavatı, etrafında nöbettarlar dizilmiş, burçları tezyin edilmiş bir kal'a hükmünde, bir
şehir suretinde gösterip haşmet-i rububiyetini tefekkür ettirsin. Madem şu mübareze-i
ulviyenin ilânı, hikmeten lâzımdır. Elbette ona bir işaret vardır. Halbuki hâdisat-ı cevviye ve
semaviye içinde şu ilâna münasib hiçbir hâdise görünmüyor. Bundan daha ensebi yoktur. Zira
yüksek kalelerin muhkem burçlarından atılan mancınıklar ve işaret fişeklerine benzeyen şu
hâdisat-ı necmiye, bu recm-i şeytana ne kadar enseb düştüğü bedaheten anlaşılır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (81: 14 - 81: 19)


Arama dizesi: hikmet
Halbuki hâdisat-ı cevviye ve
semaviye içinde şu ilâna münasib hiçbir hâdise görünmüyor. Bundan daha ensebi yoktur. Zira
yüksek kalelerin muhkem burçlarından atılan mancınıklar ve işaret fişeklerine benzeyen şu
hâdisat-ı necmiye, bu recm-i şeytana ne kadar enseb düştüğü bedaheten anlaşılır. Halbuki şu

hâdisenin, bu hikmetten ve şu gayeden başka ona münasib bir hikmeti bilinmiyor. Sair hâdisat
öyle değil. Hem şu hikmet, zaman-ı Âdem'den beri meşhurdur ve ehl-i hakikat için
meşhuddur.
Altıncı Basamak

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (81: 60 - 81: 65)


Arama dizesi: hikmet
Halbuki hâdisat-ı cevviye ve
semaviye içinde şu ilâna münasib hiçbir hâdise görünmüyor. Bundan daha ensebi yoktur. Zira
yüksek kalelerin muhkem burçlarından atılan mancınıklar ve işaret fişeklerine benzeyen şu
hâdisat-ı necmiye, bu recm-i şeytana ne kadar enseb düştüğü bedaheten anlaşılır. Halbuki şu

hâdisenin, bu hikmetten ve şu gayeden başka ona münasib bir hikmeti bilinmiyor. Sair hâdisat
öyle değil. Hem şu hikmet, zaman-ı Âdem'den beri meşhurdur ve ehl-i hakikat için
meşhuddur.
Altıncı Basamak

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (81: 114 - 81: 119)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Zira
yüksek kalelerin muhkem burçlarından atılan mancınıklar ve işaret fişeklerine benzeyen şu
hâdisat-ı necmiye, bu recm-i şeytana ne kadar enseb düştüğü bedaheten anlaşılır. Halbuki şu

hâdisenin, bu hikmetten ve şu gayeden başka ona münasib bir hikmeti bilinmiyor. Sair hâdisat
öyle değil. Hem şu hikmet, zaman-ı Âdem'den beri meşhurdur ve ehl-i hakikat için
meşhuddur.
Altıncı Basamak: Beşer ve cin, nihayetsiz şerre ve cühuda müstaid olduklarından,
nihayetsiz bir temerrüd ve bir tuğyan yaparlar. İşte bunun için Kur'an-ı Kerim, öyle i'cazkâr
bir belâgatla ve öyle âlî ve bahir üslûblarla ve öyle gâlî ve zahir temsiller ve mesellerle ins ve
cinni isyandan ve tuğyandan zecreder ki; kâinatı titretir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (81: 2686 - 81: 2691)


Arama dizesi: hikmet

Hem öyle bir


kanunu kırıyorsunuz ki, o kanun ile öyleler bağlıdır, eğer lüzum olsa, arzınızı yüzünüze
çarpar. Gülleler gibi küreniz misillü yıldızları üstünüze yağdırabilirler."
Evet Kur'anda bazı mühim tahşidat vardır ki, düşmanların kuvvetli olduğundan ileri
gelmiyor. Belki haşmetin izharı ve düşman şenaatinin teşhiri gibi sebeblerden ileri geliyor.
Hem bazan kemal-i intizamı ve nihayet adli ve gayet hilmi ve kuvvet-i hikmeti göstermek
için, en büyük ve kuvvetli esbabı, en küçük ve zaîf bir şeye karşı tahşid eder ve üstünde tutar;
düşürtmez, tecavüz ettirmez. Meselâ şu âyete bak:
°h[¬Z«1 «t¬7´) «G²Q«" }«U¬\´V«W²7!«: «w[¬X¬8ÌYW²7! d¬7@«.«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (84: 2029 - 84: 2034)


Arama dizesi: hikmet

«p²X.
Hem y«T«V«' ¯š²z«- Åu6 «w«K²&«! gibi âyetler; vücud-u eşya, ilim içinde azîm bir kudretle,
hikmet içinde dakik bir san'atla tedricî olduğunu gösteriyorlar. Vech-i tevfiki nedir?
Elcevab: Kur'anın feyzine istinaden deriz:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (84: 2582 - 84: 2587)


Arama dizesi: hikmet

Mislini iade gibi...


Sâniyen: Mevcudatta meşhud olan sühulet ve sür'at ve kesret ve vüs'at içinde nihayet
intizam, gayet ittikan ve hüsn-ü san'at ve kemal-i hilkat, şu iki kısım âyetlerin vücud-u
hakikatlarına kat'iyyen şehadet eder. Öyle ise, şunların hariçte tahakkukları medar-ı bahs
olması lüzumsuzdur. Belki yalnız "sırr-ı hikmeti nedir" denilebilir. Öyle ise, biz dahi bir
kıyas-ı temsilî ile şu hikmete işaret ederiz. Meselâ: Nasılki terzi gibi bir san'atçı, birçok
külfetler, meharetlerle musanna birşeyi icad eder ve ona bir model yapar. Sonra onun emsalini
külfetsiz çabuk yapabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (84: 2658 - 84: 2663)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Sâniyen: Mevcudatta meşhud olan sühulet ve sür'at ve kesret ve vüs'at içinde nihayet
intizam, gayet ittikan ve hüsn-ü san'at ve kemal-i hilkat, şu iki kısım âyetlerin vücud-u
hakikatlarına kat'iyyen şehadet eder. Öyle ise, şunların hariçte tahakkukları medar-ı bahs
olması lüzumsuzdur. Belki yalnız "sırr-ı hikmeti nedir" denilebilir. Öyle ise, biz dahi bir
kıyas-ı temsilî ile şu hikmete işaret ederiz. Meselâ: Nasılki terzi gibi bir san'atçı, birçok
külfetler, meharetlerle musanna birşeyi icad eder ve ona bir model yapar. Sonra onun emsalini
külfetsiz çabuk yapabilir. Hattâ bazan öyle bir derece sühulet peyda eder ki, güya emreder
yapılır ve öyle kuvvetli bir intizam kesbeder, (saat gibi) güya bir emrin dokunmasıyla işlenir
ve işler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (84: 3524 - 84: 3529)


Arama dizesi: hikmet
Öyle de: Sâni'-i Hakîm ve Nakkaş-ı Alîm, şu âlem sarayını müştemilâtıyla beraber
bedi' bir surette yaptıktan sonra cüz'î ve küllî, cüz ve küll herşeye bir model hükmünde bir
nizam-ı kaderî ile bir mikdar-ı muayyen vermiştir. İşte bak o Nakkaş-ı Ezelî, herbir asrı bir
model yaparak mu'cizat-ı kudreti ile murassa, taze bir âlemi ona giydiriyor. Herbir seneyi bir
mikyas ederek, havarik-ı rahmetiyle musanna, taze bir kâinatı o kamete göre dikiyor. Herbir
günü bir satır yaparak dekaik-i hikmetiyle müzeyyen, mücedded mevcudatı onda yazıyor.
Hem o Kadîr-i Mutlak, herbir asrı, herbir seneyi, herbir günü bir model yaptığı gibi, rûy-i
zemini, herbir dağ ve sahrayı, bağ ve bostanı, herbir ağacı birer model yapmıştır. Vakit-

bevakit, taze taze birer kâinatı zeminde kuruyor, birer yeni dünyayı icad ediyor. Birer âlemi
alıp da diğer muntazam bir âlemi getiriyor. Mevsim be-mevsim her bağ ve bostanda taze taze
mu'cizat-ı kudretini ve hedaya-yı rahmetini gösterir. Yeni birer kitab-ı hikmet-nüma yazıyor.
Taze taze birer matbaha-i rahmetini kuruyor. Mücedded bir hulle-i san'at-nüma giydiriyor.
Her baharda, herbir ağaca sündüs-misal taze bir çarşaf giydiriyor. Lü'lü-misal yeni bir
murassaatla süslendiriyor. Yıldız-misal rahmet hediyeleriyle ellerini dolduruyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (85: 262 - 85: 267)


Arama dizesi: hikmet
Vakit-

bevakit, taze taze birer kâinatı zeminde kuruyor, birer yeni dünyayı icad ediyor. Birer âlemi
alıp da diğer muntazam bir âlemi getiriyor. Mevsim be-mevsim her bağ ve bostanda taze taze
mu'cizat-ı kudretini ve hedaya-yı rahmetini gösterir. Yeni birer kitab-ı hikmet-nüma yazıyor.
Taze taze birer matbaha-i rahmetini kuruyor. Mücedded bir hulle-i san'at-nüma giydiriyor.
Her baharda, herbir ağaca sündüs-misal taze bir çarşaf giydiriyor. Lü'lü-misal yeni bir
murassaatla süslendiriyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (85: 697 - 85: 702)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Mücedded bir hulle-i san'at-nüma giydiriyor.


Her baharda, herbir ağaca sündüs-misal taze bir çarşaf giydiriyor. Lü'lü-misal yeni bir
murassaatla süslendiriyor. Yıldız-misal rahmet hediyeleriyle ellerini dolduruyor. İşte şu işleri
nihayet hüsn-ü san'at ve kemal-i intizam ile yapan ve şu birbiri arkasında gelen ve zaman
ipine takılan seyyar âlemleri, nihayet hikmet ve inayet ve kemal-i kudret ve san'at ile
değiştiren Zât; elbette gayet Kadîr ve Hakîm'dir. Nihayet derecede
---sh:»(S:197) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (85: 1712 - 85: 1717)


Arama dizesi: hikmet

deyip, hem kemal-i kudretini ilân, hem kudretine nisbeten Haşir ve Kıyamet gayet sehl ve
külfetsiz olduğunu beyan ediyor. Emr-i tekvinîsi, kudret ve iradeyi tazammun ettiğini ve
bütün eşya, evamirine gayet müsahhar ve münkad olduklarını ve mübaşeretsiz, mualecesiz
halkettiği için icadındaki sühulet-i mutlakayı ifade için, sırf bir emirle işler yaptığını, Kur'an-ı
Mu'ciz-ül Beyan ile ferman ediyor.
Hasıl-ı kelâm: Bir kısım âyetler eşyada hususan bidayet-i icadında gayet derecede hüsn-
ü san'atı ve nihayet derecede kemal-i hikmeti ilân ediyor. Diğer kısmı; eşyada, hususan tekrar
icadında ve iadesinde gayet derecede sühulet ve sür'atini nihayet derecede inkıyad ve
külfetsizliğini beyan eder.
ÜÇÜNCÜ ŞUA: Ey haddinden tecavüz etmiş nefs-i pürvesvas!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (87: 1797 - 87: 1802)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:201) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Küçük Bir Zeyl
Kadîr-i Alîm ve Sâni'-i Hakîm, kanuniyet şeklindeki âdâtının gösterdiği nizam ve
intizamla, kudretini ve hikmetini ve hiçbir tesadüf işine karışmadığını izhar ettiği gibi;
şüzuzat-ı kanuniye ile, âdetinin hârikalarıyla, tegayyürat-ı suriye ile, teşahhusatın ihtilafatıyla,
zuhur ve nüzul zamanının tebeddülüyle meşietini, iradetini, fâil-i muhtar olduğunu ve
ihtiyarını ve hiçbir kayıd altında olmadığını izhar edip yeknesak perdesini yırtarak ve herşey,
her anda, her şe'nde, her şeyinde ona muhtaç ve rububiyetine münkad olduğunu i'lam etmekle
gafleti dağıtıp, ins ve cinnin nazarlarını esbabdan Müsebbib-ül Esbab'a çevirir. Kur'anın
beyanatı şu esasa bakıyor.
Meselâ: Ekser yerlerde bir kısım meyvedar ağaçlar bir sene meyve verir, yani rahmet
hazinesinden ellerine verilir, o da verir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (90: 1966 - 90: 1971)


Arama dizesi: hikmet

"Eyvah, kimden kime şekva edeyim ben dahi şaştım!"


Kur'an dedirtir ben de derim, hiç de çekinmem.
Ondan ona şekva ederim sen gibi şaşmam
Hak'tan Hakk'a feryad ederim, sen gibi aşmam,
Yerden göğe dava ederim, sen gibi kaçmam.
Ki, Kur'anda hep dava nurdan nuradır, sen gibi caymam.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Kur'andadır hak hikmet, isbat ederim, muhalif felsefeyi beş paraya saymam.
Furkan'dadır elmas hakikat, dercan ederim, sen gibi satmam.
Halktan Hakk'a seyran ederim, sen gibi sapmam.
Dikenli yolda tayran ederim, sen gibi basmam.
Ferşten arşa şükran ederim, sen gibi asmam.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (99: 1284 - 99: 1289)


Arama dizesi: hikmet

Onbirinci Mektub'un Bir Parçasıdır.]


Bir vakit esaretimde dağ başında azametli çam ve katran ve ardıç ağaçlarının heybet-
nüma suretlerini, hayret-feza vaziyetlerini temaşa ederken pek latif bir rüzgâr esti. O vaziyeti,
pek muhteşem ve şirin velvele-âlûd bir zelzele-i raks-nüma, bir tesbihat-ı cezbe-edâ suretine
çevirdiğinden; eğlence temaşası, nazar-ı ibrete ve sem'-i hikmete döndü. Birden Ahmed-i
Cizrî'nin kürdçe şu fıkrası:
²–¬+@«9¬( y«#«ž@«W«D¬" ²–!«*@«ô¬9 ¬y[¬A²L«# ²›@«%²I«;¬+ y«#@«X²K & ¬y«ó@«-@«W«B¬"
²j«6²I«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (102: 391 - 102: 396)


Arama dizesi: hikmet

¬v²P«9 ±¬xV2¬+ ²f[¬&²Y«# ±¬h¬, _«Z²#@«<³! ²w<¬+«! ²f«9!Y«F[¬8 `²V«5


Kalb ise, şu herbiri birer âyet-i mücesseme hükmünde olan şu ağaçlardan sırr-ı tevhidi,
bu i'cazın ulüvv-ü nazmından okuyor. Yani, hilkatlerinde o derece hârika bir intizam, bir
san'at, bir hikmet vardır ki: Bütün esbab-ı kâinat birer fâil-i muhtar farzedilse ve toplansalar
taklid edemezler.
›¬+@«" _«[²9( ¬›@«X«4 ²‡«( |¬5@«" ¬»²:«) _«Z«7«J²7«+ _«Z«7«Y²7«: ²w<¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (102: 1005 - 102: 1010)


Arama dizesi: hikmet

"Dünya-perestliğin terkinde bulacaksın"


manasını aldı.
›¬+!«* ¬i²X«6 ²a«W²U¬& ¬k²T«9 ²a«T²V¬' ¬v²P«9 @«Z«8«G²8«( @«Z«8«i²8«+ ²w<¬+«! ²G«X[¬A[¬8
u²T«2
Akıl ise, şu zemzeme-i hayvan ve eşcardan ve demdeme-i nebat ve havadan gayet
manidar bir intizam-ı hilkat, bir nakş-ı hikmet, bir hazine-i esrar buluyor. Her şey, çok
cihetlerle Sâni'-i Zülcelal'i tesbih ettiğini anlıyor.
›¬+@«D«8 ¬»!«:²)«! ¬¾²h«# ²*«( ²…Y' ¬ò²I«8 _«;«Y«;²Y«; _«Z«W«Z²W«; ²w<¬+«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (103: 849 - 103: 854)


Arama dizesi: hikmet

Tahattur olduğu gibi yazılmış. Dördüncü Mektub


ile Otuzikinci Söz'ün Birinci Mevkıfının âhirinden alınmıştır.]
Yıldızları Konuşturan Bir Yıldızname
Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine
Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler;
"Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i Sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız vücud-u Sânia
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.


Şu zeminin yüzünü yaldızlayan
Nazenin mu'cizatı çün melek seyranına.
Bu semanın arza bakan, cennete dikkat eden
Binler müdakkik gözleriz biz (Haşiye)
(Haşiye):

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (103: 1936 - 103: 1941)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:229) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Tûbâ-i hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına
Bir Cemil-i Zülcelal'in, dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriyiz biz.
Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar, birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyane,
Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, birer tayyareleriz biz.
Bir Kadîr-i Zülkemal'in, bir Hakîm-i Zülcelal'in birer mu'cize-i kudret
Birer hârika-i san'at-ı hâlıkane; birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur
âlemiyiz biz.
Böyle yüzbin dil ile yüzbin bürhan gösteririz, işittiririz insan olan insana.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (103: 2257 - 103: 2262)


Arama dizesi: hikmet

(S:229) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Tûbâ-i hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına
Bir Cemil-i Zülcelal'in, dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriyiz biz.
Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar, birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyane,
Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, birer tayyareleriz biz.
Bir Kadîr-i Zülkemal'in, bir Hakîm-i Zülcelal'in birer mu'cize-i kudret
Birer hârika-i san'at-ı hâlıkane; birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur
âlemiyiz biz.
Böyle yüzbin dil ile yüzbin bürhan gösteririz, işittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen
âyetleriz biz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (105: 1390 - 105: 1395)


Arama dizesi: hikmet

Halbuki
o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır
ki, tarif edilmez. Hem insan hodgâmlık ve zahirperestliğiyle beraber, herşeyi kendine bakan
yüzüyle muhakeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri, hilaf-ı edeb zanneder.
Meselâ âlet-i tenasül-i insan, insan nazarında bahsi hacalet-âverdir. Fakat şu perde-i hacalet,
insana bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san'ata ve gayat-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir
ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edebdir, hacalet ona hiç temas etmez.
İşte menba-ı edeb olan Kur'an-ı Hakîm'in bazı tabiratı bu yüzler ve perdelere göredir.
Nasılki bize görünen çirkin mahlukların ve hâdiselerin zahirî yüzleri altında gayet güzel ve
hikmetli san'at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar ve çok güzel perdeler var
ki, hikmetleri saklar ve pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir kitabet-i kudsiyedir.


ÜÇÜNCÜ NOKTA:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (105: 1644 - 105: 1649)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ âlet-i tenasül-i insan, insan nazarında bahsi hacalet-âverdir. Fakat şu perde-i hacalet,
insana bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san'ata ve gayat-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir
ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edebdir, hacalet ona hiç temas etmez.
İşte menba-ı edeb olan Kur'an-ı Hakîm'in bazı tabiratı bu yüzler ve perdelere göredir.
Nasılki bize görünen çirkin mahlukların ve hâdiselerin zahirî yüzleri altında gayet güzel ve
hikmetli san'at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar ve çok güzel perdeler var
ki, hikmetleri saklar ve pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam
bir kitabet-i kudsiyedir.
ÜÇÜNCÜ NOKTA: yÁV7! vU²A¬A²E< ]¬9xQ¬AÅ#@«4 «yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (105: 1746 - 105: 1751)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ âlet-i tenasül-i insan, insan nazarında bahsi hacalet-âverdir. Fakat şu perde-i hacalet,
insana bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san'ata ve gayat-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir
ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edebdir, hacalet ona hiç temas etmez.
İşte menba-ı edeb olan Kur'an-ı Hakîm'in bazı tabiratı bu yüzler ve perdelere göredir.
Nasılki bize görünen çirkin mahlukların ve hâdiselerin zahirî yüzleri altında gayet güzel ve
hikmetli san'at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar ve çok güzel perdeler var
ki, hikmetleri saklar ve pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam
bir kitabet-i kudsiyedir.
ÜÇÜNCÜ NOKTA: yÁV7! vU²A¬A²E< ]¬9xQ¬AÅ#@«4 «yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (107: 1113 - 107: 1117)


Arama dizesi: takva

bir müddeaya parmak karıştırsın.


İKİNCİ REŞHA: O nurani bürhan-ı tevhid, nasılki iki cenahın icma' ve tevatürüyle
teyid ediliyor. Öyle de, Tevrat ve İncil gibi Kütüb-ü Semaviyenin (Haşiye)yüzler işaratı ve
irhasatın binler rumuzatı ve hatiflerin meşhur beşaratı ve kâhinlerin mütevatir şehadatı ve
şakk-ı Kamer gibi binler mu'cizatının delalatı ve şeriatın hakkaniyeti ile teyid ve tasdik
ettikleri gibi, zâtında gayet kemaldeki ahlâk-ı hamîdesini ve vazifesinde nihayet hüsnündeki
secaya-yı galiyesini ve kemal-i emniyetini ve kuvvet-i imanını ve gayet itminanını ve nihayet
vüsukunu gösteren fevkalâde takvası, fevkalâde ubudiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde
metaneti; davasında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi aşikâre gösteriyor.
ÜÇÜNCÜ REŞHA: Eğer istersen gel Asr-ı Saadet'e, Ceziret-ül Arab'a gideriz. Hayalen
olsun onu vazife başında görüp ziyaret ederiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (107: 3281 - 107: 3286)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:237) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
BEŞİNCİ REŞHA: Hem o nur ile; kâinattaki harekât, tenevvüat, tebeddülat, tegayyürat
manasızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp birer mektubat-ı Rabbaniye,
MAXQDA 2020 24.12.2022

birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer meraya-yı esma-i İlahiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i
Samedaniye mertebesine çıktılar. Hem insanı bütün hayvanatın madûnuna düşüren hadsiz za'f
ve aczi, fakr ve ihtiyacatı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vasıta-i nakl-i hüzün ve
elem ve gam olan aklı, o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat, bütün mahlukat
üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl ile niyaz ile nazenin bir sultan ve fizar ile nazdar bir
halife-i zemin olur. Demek o nur olmazsa kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (109: 3326 - 109: 3331)


Arama dizesi: hikmet

Acaba bütün efazıl-ı beni-Âdemi arkasına alıp, Arz üstünde


durup, Arş-ı A'zama müteveccihen el kaldırıp dua eden şu şeref-i nev-i insan ve ferîd-i kevn ü
zaman ve bihakkın fahr-ı kâinat ne istiyor? Bak dinle: Saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor,
lika istiyor, Cennet istiyor. Hem meraya-yı mevcudatta ahkâmını ve cemallerini gösteren
bütün esma-i kudsiye-i İlahiye ile beraber istiyor. Hattâ eğer rahmet, inayet, hikmet, adalet
gibi hesabsız o matlubun esbab-ı mûcibesi olmasa idi; şu zâtın tek duası, baharımızın icadı
kadar kudretine hafif gelen şu Cennet'in binasına sebebiyet verecekti. Evet nasılki onun
risaleti şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi. Öyle de, onun ubudiyeti dahi öteki dârın
açılmasına sebebdir. Acaba ehl-i akıl ve tahkika «–@«6 @ÅW¬8 «G²"«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (111: 629 - 111: 634)


Arama dizesi: hikmet

İşte Rabbimizi bize tarif eden Kur'an-ı Hakîm; şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i
ezeliyesi... Şu sahaif-i Arz ve Semada müstetir künuz-u esma-i İlahiyenin keşşafı... Şu sutur-u
hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı... Şu âlem-i şehadet perdesi arkasındaki âlem-i
gayb cihetinden gelen iltifatat-ı Rahmaniye ve hitabat-ı ezeliyenin hazinesi... Şu âlem-i
maneviye-i İslâmiyenin güneşi, temeli, hendesesi... Âlem-i uhreviyenin haritası... Zât ve sıfât
ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı nâtıkı, tercüman-ı sâtıı... Şu âlem-i
insaniyetin mürebbisi, hikmet-i hakikîsi, mürşid ve hâdîsi... Hem bir kitab-ı hikmet ve şeriat,
hem bir kitab-ı dua ve ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir ve marifet
gibi; bütün hacat-ı maneviyesine karşı birer kitab ve bütün muhtelif ehl-i mesalik ve meşarib
olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve muhakkikînin (her birinin) meşreblerine lâyık birer risale
ibraz eden bir "Kütübhane-i Mukaddese"dir.
Sebeb-i kusur tevehhüm edilen tekraratındaki lem'a-i i'caza bak ki: Kur'an hem bir
kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı davet olduğundan içinde tekrar müstahsendir,
belki elzemdir ve eblağdır. Ehl-i kusurun zannı gibi değil... Zira zikrin şe'ni; tekrar ile
tenvirdir. Duanın şe'ni; terdad ile takrirdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (111: 684 - 111: 689)


Arama dizesi: hikmet

İşte Rabbimizi bize tarif eden Kur'an-ı Hakîm; şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i
ezeliyesi... Şu sahaif-i Arz ve Semada müstetir künuz-u esma-i İlahiyenin keşşafı... Şu sutur-u
hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı... Şu âlem-i şehadet perdesi arkasındaki âlem-i
gayb cihetinden gelen iltifatat-ı Rahmaniye ve hitabat-ı ezeliyenin hazinesi... Şu âlem-i
maneviye-i İslâmiyenin güneşi, temeli, hendesesi... Âlem-i uhreviyenin haritası... Zât ve sıfât
ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı nâtıkı, tercüman-ı sâtıı... Şu âlem-i
insaniyetin mürebbisi, hikmet-i hakikîsi, mürşid ve hâdîsi... Hem bir kitab-ı hikmet ve şeriat,
hem bir kitab-ı dua ve ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir ve marifet
gibi; bütün hacat-ı maneviyesine karşı birer kitab ve bütün muhtelif ehl-i mesalik ve meşarib
MAXQDA 2020 24.12.2022

olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve muhakkikînin (her birinin) meşreblerine lâyık birer risale
ibraz eden bir "Kütübhane-i Mukaddese"dir.
Sebeb-i kusur tevehhüm edilen tekraratındaki lem'a-i i'caza bak ki: Kur'an hem bir
kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı davet olduğundan içinde tekrar müstahsendir,
belki elzemdir ve eblağdır. Ehl-i kusurun zannı gibi değil... Zira zikrin şe'ni; tekrar ile
tenvirdir. Duanın şe'ni; terdad ile takrirdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (111: 3705 - 111: 3710)


Arama dizesi: hikmet

Kur'an-ı Hakîm, şu kâinattan bahsediyor; tâ, zât


ve sıfât ve esma-i İlahiyeyi bildirsin. Yani bu kitab-ı kâinatın maânîsini anlattırıp, tâ Hâlıkını
tanıttırsın. Demek mevcudata kendileri için değil, belki mûcidleri için bakıyor. Hem umuma
hitab ediyor. İlm-i hikmet ise, mevcudata mevcudat için bakıyor. Hem hususan ehl-i fenne
hitab ediyor. Öyle ise mademki Kur'an-ı Hakîm, mevcudatı delil yapıyor, bürhan yapıyor.
Delil zahirî olmak, nazar-ı umuma çabuk anlaşılmak gerektir. Hem mademki Kur'an-ı Mürşid,
bütün tabakat-ı beşere hitab eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (114: 238 - 114: 243)


Arama dizesi: hikmet
(S:247) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

seciyelerine girmiş ve istidadlarına işlemiş olan o bakarperestlik mefkûresini kesip


öldürdüğünü, bir bakarın zebhi ile ifham ediyor.
İşte şu hâdise-i cüz'iye ile bir düstur-u küllîyi, her vakit, hem herkese gayet lüzumlu bir
ders-i hikmet olduğunu ulvî bir i'caz ile beyan eder.
Buna kıyasen bil ki: Kur'an-ı Hakîm'de bazı hâdisat-ı tarihiye suretinde zikredilen cüz'î
hâdiseler, küllî düsturların uçlarıdır. Hattâ çok surelerde zikr ve tekrar edilen Kıssa-i Musa'nın
yedi cümlelerine misal olarak Lemaat'ta İ'caz-ı Kur'an Risalesinde o cüz'î cümlelerin herbir
cüz'ünün nasıl mühim bir düstur-u küllîyi tazammun ettiğini beyan etmişiz. İstersen o risaleye
müracaat et.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (114: 2835 - 114: 2840)


Arama dizesi: hikmet

Ey Benî-İsrail ve ey Benî-Âdem! Sizlere ne olmuş ki: Kalbleriniz taştan daha camid ve


daha ziyade katılaşmıştır. Zira görmüyor musunuz ki, o pek sert ve pek camid ve toprak
altında bir tabaka-i azîme teşkil eden o koca taşlar, o kadar evamir-i İlahiyeye karşı muti' ve
müsahhar ve icraat-ı Rabbaniye altında o kadar yumuşak ve emirberdir ki, havada ağaçların
teşkilinde tasarrufat-ı İlahiye ne derece sühuletle cereyan ediyor. Öyle de; taht-ez zemin ve o
sert, sağır taşlarda o derece sühulet ve intizam ile, hattâ damarlara karşı kanın cevelanı gibi
muntazam su cedvelleri (Haşiye) ve su damarları, kemal-i hikmetle o taşlarda mukavemet
görmeyerek cereyan ediyor. Hem havada nebatat ve ağaçların dallarının sühuletle suret-i
intişarı gibi; o derece sühuletle köklerin nazik damarları, yer altındaki taşlarda mümanaat
görmeyerek evamir-i İlahî ile muntazam intişar ettiğini Kur'an işaret ediyor ve geniş bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

hakikatı, şu âyetle ders veriyor ve o ders ile, o kasavetli kalblere bu manayı veriyor ve remzen
diyor:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (115: 50 - 115: 55)


Arama dizesi: hikmet
Za'f ve acziniz içinde nasıl bir kalb taşıyorsunuz ki,
öyle bir zâtın evamirine karşı o kalb kasavetle mukavemet ediyor. Halbuki o koca sert taşların
tabaka-i muazzaması, o zâtın evamiri önünde kemal-i inkıyadla karanlıkta nazik vazifelerini
mükemmel îfa ediyorlar. İtaatsizlik göstermiyorlar. Belki o taşlar, toprak üstünde bulunan
bütün zevilhayata, âb-ı hayatla beraber sair medar-ı hayatlarına öyle bir hazinedarlık ediyor ve

öyle bir adaletle taksimata vesiledir ve öyle bir hikmetle tevziata vasıta oluyor ki, Hakîm-i
Zülcelal'in dest-i kudretinde, balmumu gibi ve belki hava gibi yumuşaktır, mukavemetsizdir
ve azamet-i kudretine karşı secdededir. Zira toprak üstünde müşahede ettiğimiz şu masnuat-ı
muntazama ve şu hikmetli ve inayetli tasarrufat-ı İlahiye misillü, zemin altında aynen cereyan
(Haşiye): Evet, zemin denilen muhteşem ve seyyar sarayın temel taşı olan taş tabakasının Fâtır-ı
Zülcelal
tarafından tavzif edilen en mühim üç vazifeyi beyan etmek, ancak Kur'an'a yakışır.
İşte birinci vazifesi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (115: 299 - 115: 304)


Arama dizesi: hikmet
İtaatsizlik göstermiyorlar. Belki o taşlar, toprak üstünde bulunan
bütün zevilhayata, âb-ı hayatla beraber sair medar-ı hayatlarına öyle bir hazinedarlık ediyor ve

öyle bir adaletle taksimata vesiledir ve öyle bir hikmetle tevziata vasıta oluyor ki, Hakîm-i
Zülcelal'in dest-i kudretinde, balmumu gibi ve belki hava gibi yumuşaktır, mukavemetsizdir
ve azamet-i kudretine karşı secdededir. Zira toprak üstünde müşahede ettiğimiz şu masnuat-ı
muntazama ve şu hikmetli ve inayetli tasarrufat-ı İlahiye misillü, zemin altında aynen cereyan
(Haşiye): Evet, zemin denilen muhteşem ve seyyar sarayın temel taşı olan taş tabakasının Fâtır-ı
Zülcelal
tarafından tavzif edilen en mühim üç vazifeyi beyan etmek, ancak Kur'an'a yakışır.
İşte birinci vazifesi: Toprağın, kudret-i Rabbaniye ile nebatata analık edip yetiştirdiği gibi, kudret-i
İlahiye ile taş dahi toprağa dâyelik edip yetiştiriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (115: 1250 - 115: 1255)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:249) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ediyor. Belki hikmeten daha acib ve intizamca daha garib bir surette hikmet ve inayet-i
İlahiye tecelli ediyor. Bakınız! En sert ve hissiz o koca taşlar, nasıl balmumu gibi evamir-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

tekviniyeye karşı yumuşaklık gösteriyorlar ve memur-u İlahî olan o latif sulara, o nazik
köklere, o ipek gibi damarlara o derece mukavemetsiz ve kasavetsizdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (115: 1305 - 115: 1310)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:249) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ediyor. Belki hikmeten daha acib ve intizamca daha garib bir surette hikmet ve inayet-i
İlahiye tecelli ediyor. Bakınız! En sert ve hissiz o koca taşlar, nasıl balmumu gibi evamir-i
tekviniyeye karşı yumuşaklık gösteriyorlar ve memur-u İlahî olan o latif sulara, o nazik
köklere, o ipek gibi damarlara o derece mukavemetsiz ve kasavetsizdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (115: 2418 - 115: 2423)


Arama dizesi: hikmet

Hem ¬yÁV7! ¬^«[²L«' ²w¬8 n¬A²Z«< _«W«7 @«Z²X¬8 Å–¬!«: ile şöyle bir hakikat-ı muazzamanın
ucunu gösteriyor
ki: "Taleb-i Rü'yet" hâdisesinde, meşhur dağın tecelli ile parçalanması ve taşlarının dağılması
gibi; umum rûy-i zeminde aslı sudan incimad etmiş âdeta yekpare taşlardan ibaret olan ekser
dağların zelzele veya bazı hâdisat-ı arziye suretinde tecelliyat-ı celaliye ile o dağların yüksek
zirvelerinden o haşyet verici tecelliyat-ı celaliyenin zuhuruyla taşlar parçalanarak, bir kısmı
ufalanıp toprağa kalbolup, nebatata menşe' olur. Diğer bir kısmı taş kalarak, yuvarlanıp
derelere, ovalara dağılıp, sekene-i zeminin meskeni gibi birçok işlerinde hizmetkârlık ederek
ve mahfî bazı hikem ve menafi' için kudret ve hikmet-i İlahiyeye secde-i itaat ederek, desatir-i
hikmet-i Sübhaniyeye emirber şeklini alıyorlar. Elbette o haşyetten, o yüksek mevkii terkedip
mütevaziane aşağı yerleri ihtiyar etmek ve o mühim menfaatlere sebeb olmak beyhude
olmayıp, başıboş değil ve tesadüfî dahi olmadığını, belki bir Hakîm-i Kadîr'in tasarrufat-ı
hakîmanesiyle, o intizamsızlık içinde zahir nazara görünmeyen bir intizam-ı hakîmane
bulunduğuna delil ise; o taşlara müteallik faideler, menfaatler ve onlar üstünde
yuvarlandıkları dağın cesedine giydirilen ve çiçek ve meyvelerin murassaatıyla münakkaş ve
müzeyyen olan gömleklerin kemal-i intizamı ve hüsn-ü san'atı; kat'î, şübhesiz şehadet eder.
İşte şu üç âyetin, hikmet nokta-i nazarında ne kadar kıymettar olduğunu gördünüz.
Şimdi bakınız Kur'anın letafet-i beyanına ve i'caz-ı belâgatına; nasıl şu zikrolunan büyük ve
geniş ve ehemmiyetli hakikatların uçlarını üç fıkra içinde üç vakıa-i meşhure ve meşhude ile
gösteriyor ve medar-ı ibret üç hâdise-i uhrayı hatırlatmakla latif bir irşad yapar,
mukavemetsûz bir zecreder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (115: 2471 - 115: 2476)


Arama dizesi: hikmet

¬^«[²L«' ²w¬8 n¬A²Z«< _«W«7 @«Z²X¬8 Å–¬!«: ile şöyle bir hakikat-ı muazzamanın ucunu gösteriyor
ki: "Taleb-i Rü'yet" hâdisesinde, meşhur dağın tecelli ile parçalanması ve taşlarının dağılması
gibi; umum rûy-i zeminde aslı sudan incimad etmiş âdeta yekpare taşlardan ibaret olan ekser
dağların zelzele veya bazı hâdisat-ı arziye suretinde tecelliyat-ı celaliye ile o dağların yüksek
zirvelerinden o haşyet verici tecelliyat-ı celaliyenin zuhuruyla taşlar parçalanarak, bir kısmı
ufalanıp toprağa kalbolup, nebatata menşe' olur. Diğer bir kısmı taş kalarak, yuvarlanıp
derelere, ovalara dağılıp, sekene-i zeminin meskeni gibi birçok işlerinde hizmetkârlık ederek
ve mahfî bazı hikem ve menafi' için kudret ve hikmet-i İlahiyeye secde-i itaat ederek, desatir-i
hikmet-i Sübhaniyeye emirber şeklini alıyorlar. Elbette o haşyetten, o yüksek mevkii terkedip
mütevaziane aşağı yerleri ihtiyar etmek ve o mühim menfaatlere sebeb olmak beyhude
MAXQDA 2020 24.12.2022

olmayıp, başıboş değil ve tesadüfî dahi olmadığını, belki bir Hakîm-i Kadîr'in tasarrufat-ı
hakîmanesiyle, o intizamsızlık içinde zahir nazara görünmeyen bir intizam-ı hakîmane
bulunduğuna delil ise; o taşlara müteallik faideler, menfaatler ve onlar üstünde
yuvarlandıkları dağın cesedine giydirilen ve çiçek ve meyvelerin murassaatıyla münakkaş ve
müzeyyen olan gömleklerin kemal-i intizamı ve hüsn-ü san'atı; kat'î, şübhesiz şehadet eder.
İşte şu üç âyetin, hikmet nokta-i nazarında ne kadar kıymettar olduğunu gördünüz.
Şimdi bakınız Kur'anın letafet-i beyanına ve i'caz-ı belâgatına; nasıl şu zikrolunan büyük ve
geniş ve ehemmiyetli hakikatların uçlarını üç fıkra içinde üç vakıa-i meşhure ve meşhude ile
gösteriyor ve medar-ı ibret üç hâdise-i uhrayı hatırlatmakla latif bir irşad yapar,
mukavemetsûz bir zecreder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (115: 3121 - 115: 3126)


Arama dizesi: hikmet

"Taleb-i Rü'yet" hâdisesinde, meşhur dağın tecelli ile parçalanması ve taşlarının dağılması
gibi; umum rûy-i zeminde aslı sudan incimad etmiş âdeta yekpare taşlardan ibaret olan ekser
dağların zelzele veya bazı hâdisat-ı arziye suretinde tecelliyat-ı celaliye ile o dağların yüksek
zirvelerinden o haşyet verici tecelliyat-ı celaliyenin zuhuruyla taşlar parçalanarak, bir kısmı
ufalanıp toprağa kalbolup, nebatata menşe' olur. Diğer bir kısmı taş kalarak, yuvarlanıp
derelere, ovalara dağılıp, sekene-i zeminin meskeni gibi birçok işlerinde hizmetkârlık ederek
ve mahfî bazı hikem ve menafi' için kudret ve hikmet-i İlahiyeye secde-i itaat ederek, desatir-i
hikmet-i Sübhaniyeye emirber şeklini alıyorlar. Elbette o haşyetten, o yüksek mevkii terkedip
mütevaziane aşağı yerleri ihtiyar etmek ve o mühim menfaatlere sebeb olmak beyhude
olmayıp, başıboş değil ve tesadüfî dahi olmadığını, belki bir Hakîm-i Kadîr'in tasarrufat-ı
hakîmanesiyle, o intizamsızlık içinde zahir nazara görünmeyen bir intizam-ı hakîmane
bulunduğuna delil ise; o taşlara müteallik faideler, menfaatler ve onlar üstünde
yuvarlandıkları dağın cesedine giydirilen ve çiçek ve meyvelerin murassaatıyla münakkaş ve
müzeyyen olan gömleklerin kemal-i intizamı ve hüsn-ü san'atı; kat'î, şübhesiz şehadet eder.
İşte şu üç âyetin, hikmet nokta-i nazarında ne kadar kıymettar olduğunu gördünüz.
Şimdi bakınız Kur'anın letafet-i beyanına ve i'caz-ı belâgatına; nasıl şu zikrolunan büyük ve
geniş ve ehemmiyetli hakikatların uçlarını üç fıkra içinde üç vakıa-i meşhure ve meşhude ile
gösteriyor ve medar-ı ibret üç hâdise-i uhrayı hatırlatmakla latif bir irşad yapar,
mukavemetsûz bir zecreder.
Meselâ: İkinci fıkrada der:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (119: 1876 - 119: 1881)


Arama dizesi: hikmet

"Ey insan! Benim için dünyayı terk eden bir


abdime iki hediye verdim. Biri, manevî dertlerin dermanı; biri de, maddî dertlerin ilâcı... İşte
ölmüş kalbler nur-u hidayetle diriliyor. Ölmüş gibi hastalar dahi, onun nefesiyle ve ilâcıyla
şifa buluyor. Sen de benim eczahane-i hikmetimde her derdine deva bulabilirsin. Çalış, bul!
Elbette ararsan bulursun."
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (119: 3078 - 119: 3083)


Arama dizesi: hikmet

Evet telyin-i hadîd, yani demiri hamur gibi yumuşatmak ve nühası eritmek ve
madenleri bulmak, çıkarmak; bütün maddî sanayi-i beşeriyenin aslı ve anasıdır ve esası ve
madenidir. İşte şu âyet işaret ediyor ki: "Büyük bir resule, büyük bir halife-i zemine, büyük
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir mu'cize suretinde, büyük bir nimet olarak; telyin-i hadîddir ve demiri hamur gibi
yumuşatmak ve tel gibi inceltmek ve bakırı eritmekle ekser sanayi-i umumiyeye medar
olmaktır." Madem bir resule, hem halife yani hem manevî hem maddî bir hâkime, lisanına
hikmet ve eline san'at vermiş. Lisanındaki hikmete sarihan teşvik eder. Elbette elindeki san'ata
dahi tergib işareti var. Cenab-ı Hak, şu âyetin lisan-ı işaretiyle manen diyor:
"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (119: 3121 - 119: 3126)


Arama dizesi: hikmet

İşte şu âyet işaret ediyor ki: "Büyük bir resule, büyük bir halife-i zemine, büyük
bir mu'cize suretinde, büyük bir nimet olarak; telyin-i hadîddir ve demiri hamur gibi
yumuşatmak ve tel gibi inceltmek ve bakırı eritmekle ekser sanayi-i umumiyeye medar
olmaktır." Madem bir resule, hem halife yani hem manevî hem maddî bir hâkime, lisanına
hikmet ve eline san'at vermiş. Lisanındaki hikmete sarihan teşvik eder. Elbette elindeki san'ata
dahi tergib işareti var. Cenab-ı Hak, şu âyetin lisan-ı işaretiyle manen diyor:
"Ey benî-Âdem!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (119: 3348 - 119: 3353)


Arama dizesi: hikmet

Elbette elindeki san'ata


dahi tergib işareti var. Cenab-ı Hak, şu âyetin lisan-ı işaretiyle manen diyor:
"Ey benî-Âdem! Evamir-i teklifiyeme itaat eden bir abdimin lisanına ve kalbine öyle bir
hikmet verdim ki: Herşeyi kemal-i vuzuh ile fasledip hakikatını gösteriyor ve eline de öyle bir
san'at verdim ki; elinde balmumu gibi demiri her şekle çevirir. Halifelik ve padişahlığına
mühim kuvvet elde eder. Madem bu mümkündür, veriliyor. Hem ehemmiyetlidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (119: 3709 - 119: 3714)


Arama dizesi: hikmet

Madem bu mümkündür, veriliyor. Hem ehemmiyetlidir. Hem hayat-


ı içtimaiyenizde ona çok muhtaçsınız. Siz de evamir-i tekviniyeme itaat etseniz, o hikmet ve o
san'at size de verilebilir. Mürur-u zamanla yetişir ve yanaşabilirsiniz." İşte beşerin san'at
cihetinde en ileri gitmesi ve maddî kuvvet cihetinde en mühim iktidar elde etmesi; telyin-i
hadîd iledir ve izabe-i nühas iledir. Âyette nühas, "kıtr" ile tabir edilmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (120: 2233 - 120: 2238)


Arama dizesi: hikmet

"Ey benî-Âdem! Bir abdime geniş bir mülk ve o geniş mülkünde adalet-i
tâmme yapmak için; ahval ve vukuat-ı zemine bizzât ıttıla veriyorum ve madem herbir insana
fıtraten, zemine bir halife olmak kabiliyetini vermişim. Elbette o kabiliyete göre rûy-i zemini
görecek ve bakacak, anlayacak istidadını dahi vermesini, hikmetim iktiza ettiğinden
vermişim. Şahsen o noktaya yetişmezse de, nev'an yetişebilir. Maddeten erişemezse de, ehl-i
velayet misillü, manen erişebilir. Öyle ise, şu azîm nimetten istifade edebilirsiniz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (122: 3341 - 122: 3346)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Sen de hararet gibi bürudetinle


ihrak etme." Demek, o mertebedeki ateş, soğukluğuyla yandırır gibi tesir gösteriyor. Hem
ateştir, hem berddir. Evet, hikmet-i tabiiyede nâr-ı beyza halinde ateşin bir derecesi var ki;
harareti etrafına neşretmiyor ve etrafındaki harareti kendine celbettiği için, şu tarz bürudetle,
etrafındaki su gibi mayi şeyleri incimad ettirip, manen bürudetiyle ihrak eder. İşte zemherir,
bürudetiyle ihrak eden bir sınıf ateştir. Öyle ise, ateşin bütün derecatına ve umum enva'ına
câmi' olan Cehennem içinde, elbette "Zemherir"in bulunması zarurîdir.
Üçüncüsü:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (122: 4045 - 122: 4050)


Arama dizesi: hikmet
Öyle ise, ateşin bütün derecatına ve umum enva'ına
câmi' olan Cehennem içinde, elbette "Zemherir"in bulunması zarurîdir.
Üçüncüsü: Cehennem ateşinin tesirini men'edecek ve eman verecek iman gibi bir
madde-i maneviye, İslâmiyet gibi bir zırh olduğu misillü; dünyevî ateşinin dahi tesirini
men'edecek bir madde-i maddiye vardır. Çünki Cenab-ı Hak, İsm-i Hakîm iktizasıyla; bu
dünya dâr-ül hikmet olmak hasebiyle, esbab perdesi altında icraat yapıyor. Öyle ise Hazret-i

İbrahim'in cismi gibi, gömleğini de ateş yakmadı ve ateşe karşı mukavemet haletini vermiştir.
İbrahim'i yakmadığı gibi, gömleğini de yakmıyor. İşte bu işaretin remziyle manen şu âyet
diyor ki: "Ey Millet-i İbrahim! İbrahimvari olunuz. Tâ maddî ve manevî gömlekleriniz, en
büyük düşmanınız olan ateşe hem burada, hem orada bir zırh olsun

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (123: 2272 - 123: 2277)


Arama dizesi: hikmet

Bütün esmayı taallüm edip,


mertebe-i emanet-i kübrada, bütün mahlukata karşı, rüchaniyetinize liyakatınızı göstermek
gerektir. Zira kâinat içinde, bütün mahlukat üstünde en yüksek makamata gitmek ve zemin
gibi büyük mahluklar size müsahhar olmak gibi mertebe-i âliyeye size yol açıktır. Haydi ileri
atılınız ve birer ismime yapışınız, çıkınız. Fakat sizin pederiniz bir defa şeytana aldandı,
cennet gibi bir makamdan rûy-i zemine muvakkaten sukut etti. Sakın siz de terakkiyatınızda
şeytana uyup hikmet-i İlahiyenin semavatından, tabiat dalaletine sukuta vasıta yapmayınız.
Vakit be-vakit başınızı kaldırıp esma-i hüsnama dikkat ederek, o semavata uruc etmek için
fünununuzu ve terakkiyatınızı merdiven yapınız. Tâ fünun ve kemalâtınızın menbaları ve
hakikatları olan esma-i Rabbaniyeme çıkasınız ve o esmanın dûrbîniyle, kalbinizle Rabbinize
bakasınız.
Bir Nükte-i Mühimme Ve Bir Sırr-ı Ehemm

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (123: 3835 - 123: 3840)


Arama dizesi: Hikmet
Tıb bir fendir, hem bir san'attır. Onun da nihayeti ve hakikatı; Hakîm-i
Mutlak'ın Şâfî ismine dayanıp, eczahane-i kübrası olan rûy-i zeminde rahîmane cilvelerini
edviyelerde görmekle tıb kemalâtını bulur, hakikat olur.
Meselâ: Hakikat-ı mevcudattan bahseden Hikmet-ül Eşya, Cenab-ı Hakk'ın (Celle
MAXQDA 2020 24.12.2022

Celalühü) "İsm-i Hakîm"inin tecelliyat-ı kübrasını müdebbirane, mürebbiyane; eşyada,


menfaatlarında ve maslahatlarında görmekle ve o isme yetişmekle ve ona dayanmakla şu
hikmet hikmet olabilir. Yoksa, ya hurafata inkılab eder ve malayaniyat olur veya felsefe-i
tabiiye misillü dalalete yol açar.
İşte sana üç misal... Sair kemalât ve fünunu bu üç misale kıyas et.
İşte Kur'an-ı Hakîm, şu âyetle beşeri, şimdiki terakkiyatında pek çok geri kaldığı en
yüksek noktalara, en ileri hududa, en nihayet mertebelere, arkasına dest-i teşviki vurup,
parmağıyla o mertebeleri göstererek "Haydi arş ileri" diyor. Bu âyetin hazine-i uzmasından
şimdilik bu cevherle iktifa ederek o kapıyı kapıyoruz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (124: 174 - 124: 179)


Arama dizesi: hikmet
Onun da nihayeti ve hakikatı; Hakîm-i
Mutlak'ın Şâfî ismine dayanıp, eczahane-i kübrası olan rûy-i zeminde rahîmane cilvelerini
edviyelerde görmekle tıb kemalâtını bulur, hakikat olur.
Meselâ: Hakikat-ı mevcudattan bahseden Hikmet-ül Eşya, Cenab-ı Hakk'ın (Celle

Celalühü) "İsm-i Hakîm"inin tecelliyat-ı kübrasını müdebbirane, mürebbiyane; eşyada,


menfaatlarında ve maslahatlarında görmekle ve o isme yetişmekle ve ona dayanmakla şu
hikmet hikmet olabilir. Yoksa, ya hurafata inkılab eder ve malayaniyat olur veya felsefe-i
tabiiye misillü dalalete yol açar.
İşte sana üç misal... Sair kemalât ve fünunu bu üç misale kıyas et.
İşte Kur'an-ı Hakîm, şu âyetle beşeri, şimdiki terakkiyatında pek çok geri kaldığı en
yüksek noktalara, en ileri hududa, en nihayet mertebelere, arkasına dest-i teşviki vurup,
parmağıyla o mertebeleri göstererek "Haydi arş ileri" diyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (124: 181 - 124: 186)


Arama dizesi: hikmet
Onun da nihayeti ve hakikatı; Hakîm-i
Mutlak'ın Şâfî ismine dayanıp, eczahane-i kübrası olan rûy-i zeminde rahîmane cilvelerini
edviyelerde görmekle tıb kemalâtını bulur, hakikat olur.
Meselâ: Hakikat-ı mevcudattan bahseden Hikmet-ül Eşya, Cenab-ı Hakk'ın (Celle

Celalühü) "İsm-i Hakîm"inin tecelliyat-ı kübrasını müdebbirane, mürebbiyane; eşyada,


menfaatlarında ve maslahatlarında görmekle ve o isme yetişmekle ve ona dayanmakla şu
hikmet hikmet olabilir. Yoksa, ya hurafata inkılab eder ve malayaniyat olur veya felsefe-i
tabiiye misillü dalalete yol açar.
İşte sana üç misal... Sair kemalât ve fünunu bu üç misale kıyas et.
İşte Kur'an-ı Hakîm, şu âyetle beşeri, şimdiki terakkiyatında pek çok geri kaldığı en
yüksek noktalara, en ileri hududa, en nihayet mertebelere, arkasına dest-i teşviki vurup,
parmağıyla o mertebeleri göstererek "Haydi arş ileri" diyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (129: 3754 - 129: 3759)


Arama dizesi: hikmet

Düzgün değil ise, çirkin gösterir. En nazik şeyleri kaba gösterdiği misillü; sen
kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle, kendi âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya
lehinde şehadet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan, o namazın ile o âlemin Sâni'-i Zülcelal'ine
müteveccih olsan; birden, sana bakan âlemin tenevvür eder. Âdeta namazın bir elektrik
lâmbası ve namaza niyetin, onun düğmesine dokunması gibi, o âlemin zulümatını dağıtır ve o
herc ü merc-i dünyeviyedeki karmakarışık perişaniyet içindeki tebeddülat ve harekât, hikmetli
bir intizam ve manidar bir kitabet-i kudret olduğunu gösterir. ¬Œ²*« ž²!«: ¬€!«Y´WÅK7! *x9 yÁV7«!
âyet-i
pür-envârından bir nuru, senin kalbine serper. Senin o günkü âlemini, o nurun in'ikasıyla
ışıklandırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (131: 2619 - 131: 2623)


Arama dizesi: takva

Fikir, kendini
eğlendirmek için rastgele bir şeyle meşgul olur. Şeytan fırsat bulur, pis şeyleri önüne serpiyor,
sürüyor.
Dördüncü Vecih: Amelin en iyi suretini taharriden neş'et eden bir vesvesedir ki, takva
zannıyla teşeddüd ettikçe hal ona şiddetlenir. Hattâ bir dereceye varır ki, o adam amelin daha
evlâsını ararken, harama düşer. Bazan bir sünnetin araması, bir vâcibi terkettiriyor. "Acaba
amelim sahih oldu mu?" der, iade eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (133: 221 - 133: 226)


Arama dizesi: hikmet

"Bir delilden neş'et etmeyen bir ihtimalin hiç ehemmiyeti yoktur" olan kaide-i meşhure; hem
usûl-üd din, hem usûl-ül fıkhın kaide-i mukarreresindendir.
Eğer desen: Bu derece mü'minlere muzır ve müz'ic olan vesvese, ne hikmete binaen
bize bela olmuş?"
Elcevab: İfrata varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza
sebebdir, taharriye dâîdir, ciddiyete vesiledir. Lâkaydlığı atar, tehavünü def'eder

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (136: 40 - 136: 45)


Arama dizesi: hikmet
Kendilerinden ziyade, san'atkârlarını gösteriyorlar. Hem bunları işleyici öyle mu'ciznüma bir
zâttır ki, hiçbir iş, ona ağır gelmez. Bin kitab yazmak, bir harf kadar ona kolay gelir. Bununla

beraber her tarafa bak ki, hem öyle bir hikmetle herşeyi yerli yerine koyuyor ve öyle
MAXQDA 2020 24.12.2022

mükrimane herkese lâyık oldukları lütufları yapıyor; hem


(Haşiye-8): Şecere-i hilkatin meyvesi olan insana ve kendi ağacının proğramını ve fihristesini taşıyan
meyveye
işarettir. Zira kalem-i kudret, âlemin kitab-ı kebirinde ne yazmış ise, icmalini mahiyet-i insaniyede
yazmıştır.
Kalem-i kader, dağ gibi bir ağaçta ne yazmış ise, tırnak gibi meyvesinde dahi dercetmiştir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (136: 3719 - 136: 3724)


Arama dizesi: hikmet

onun hesabına çalışır. Herşey ona bir emirber nefer hükmündedir. Herşey onun kuvvetiyle
döner. Herşey onun emriyle hareket eder. Herşey onun hikmetiyle tanzim olur. Herşey onun
keremiyle muavenet eder. Herşey onun merhametiyle başkasının imdadına koşar, yani
koşturulur. Ey arkadaş! Haddin varsa buna karşı bir söz söyle!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (138: 3279 - 138: 3284)


Arama dizesi: hikmet

Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da


dehşetlidir. O zât ne kadar kudretli, haşmetli bir zât olduğunu şununla anlayınız ki: Şu koca
âlemi, bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi; bir hane
gibi, hiçbirşey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte bak, vakit-bevakit bir kabı doldurup
boşaltmak gibi şu sarayı, şu memleketi, şu şehri kemal-i intizamla doldurup, kemal-i hikmetle
boşalttırıyor. Bir sofrayı da kaldırıp indirmek gibi, koca memleketi baştan başa, çeşit çeşit
sofralar,(Haşiye-18) bir dest-i gaybî tarafından kaldırır, indirir tarzında mütenevvi yemekleri
sıra ile getirip yedirir. Onu kaldırıp başkasını getirir, sen de görüyorsun ve aklın varsa anlarsın
ki, o dehşetli haşmet içinde hadsiz sehavetli bir kerem var.
Hem de bak ki, o gaybî zâtın saltanatına, birliğine bütün bu şeyler şehadet ettiği gibi;
öyle de kafile kafile arkasından gelip geçen, o hakikî perde perde arkasından açılıp kapanan
bu inkılablar, bu tahavvülâtlar; o zâtın devamına, bekasına şehadet eder. Çünki zeval bulan
eşya ile beraber esbabları dahi kayboluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (140: 1124 - 140: 1129)


Arama dizesi: hikmet

Yukarıdan inen ve herkes ona hayretinden veya hürmetinden


kemal-i dikkatle bakan, şu nuranî fermana(Haşiye-23) bak. O bin nişanlı zât, onun yanına
durmuş, o fermanın mealini umuma beyan ediyor. İşte şu fermanın üslûbları öyle bir tarzda
parlıyor ki, herkesin nazar-ı istihsanını celbediyor ve öyle ciddî, ehemmiyetli mes'eleleri
zikrediyor ki, herkes kulak vermeye mecbur oluyor. Çünki bütün bu memleketi idare eden ve
bu sarayı yapan ve bu acaibi izhar eden zâtın şuunatını, ef'alini, evamirini, evsafını birer birer
beyan ediyor. O fermanın heyet-i umumiyesinde bir turra-i a'zam olduğu gibi, bak herbir
satırında, herbir cümlesinde taklid edilmez bir turra olduğu misillü, ifade ettiği manalar,
hakikatlar, emirler, hikmetler üstünde dahi, o zâta mahsus birer manevî hâtem hükmünde ona
has bir tarz görünüyor.
Elhasıl: O Ferman-ı A'zam, güneş gibi o Zât-ı A'zam'ı gösterir; kör olmayan görür.
İşte ey arkadaş!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (141: 3321 - 141: 3326)


Arama dizesi: hikmet

Esbab, o hâlâta hem merci, hem


medar olmak için vaz'edilmişler. Fakat melekûtiyet ve hakikat canibinde, herşey şeffaftır,
güzeldir. Kudretin bizzât mübaşeretine münasibdir, izzetine münafî değildir. Onun için esbab
sırf zahirîdir, melekûtiyette ve hakikatte tesir-i hakikîleri yoktur.
Hem esbab-ı zahiriyenin diğer bir hikmeti şudur ki: Haksız şekvaları
---sh:»(S:294) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (141: 3908 - 141: 3913)


Arama dizesi: hikmet

Bu sırra bir misal-i latif suretinde bir temsil-i manevî rivayet ediliyor ki: Hazret-i Azrail
Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakk'a demiş ki: "Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın benden şekva
edecekler, benden küsecekler." Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki: "Seninle ibadımın
ortasında, musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip senden
küsmesinler." İşte bak, nasıl hastalıklar perdedir; ecelde tevehhüm olunan fenalıklara
mercidirler ve kabz-ı ervahta hakikat olarak olan hikmet ve güzellik, Azrail Aleyhisselâm'ın

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (141: 4183 - 141: 4188)


Arama dizesi: hikmet
Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki: "Seninle ibadımın
ortasında, musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip senden
küsmesinler." İşte bak, nasıl hastalıklar perdedir; ecelde tevehhüm olunan fenalıklara
mercidirler ve kabz-ı ervahta hakikat olarak olan hikmet ve güzellik, Azrail Aleyhisselâm'ın

vazifesine mütealliktir. Öyle de: Hazret-i Azrail dahi bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren
merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline münasib düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için,
o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlahiyeye bir perdedir. Evet izzet ve azamet ister ki, esbab
perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında... Tevhid ve celal ister ki; esbab ellerini çeksinler
tesir-i hakikîden...
İkinci Lem'a

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (142: 1644 - 142: 1649)


Arama dizesi: hikmet

"Bir şeyden herşey yapar, hem


herşeyden birtek şey yapar." Çünki nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesabsız âza
ve cihazat-ı hayvaniyeyi yapar. İşte birşeyi herşey yapmak elbette bir Kadîr-i Mutlak'ın işidir.
Hem yenilen hadsiz taamlardan, -o taam ise hayvanî olsun, nebatî olsun- o müteaddid
maddeleri, has bir cisme kemal-i intizam ile çeviren ve ondan mahsus bir cild nesceden ve
ondan basit cihazları yapan; elbette bir Kadîr-i Küll-i Şey'dir ve Alîm-i Mutlak'tır. Evet,
Hâlık-ı Mevt ve Hayat, şu destgâh-ı dünyada, hikmetiyle hayatı öyle bir kanun-u emriye-i
mu'ciz-nüma ile idare ediyor ki, o kanunu tatbik ve icra etmek; bütün kâinatı kabza-i
tasarrufunda tutan bir zâta mahsustur.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte eğer aklın sönmemiş ise, kalbin kör olmamış ise anlarsın ki; bir şeyi kemal-i sühulet
ve intizamla herşey yapan ve herşeyi kemal-i mizan ve intizamla san'atkârane birtek şey
yapan, herşeyin Sâniine has
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (142: 2733 - 142: 2738)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ görsen: Hârika-pişe bir zât, bir dirhem


pamuktan yüz top çuha ve ipek veya patiska gibi mütenevvi sair kumaşları o tek dirhem
pamuktan nescetmekle beraber; helva, baklava gibi çok taamları dahi ondan yapıyor. Sonra
görsen ki o zât, demiri ve taşı, balı ve yağı, suyu ve toprağı avucuna alır, bir güzel altun yapar.
Elbette kat'iyyen hükmedeceksin ki o zât, öyle kendine has bir san'ata mâliktir; bütün anasır-ı
arziye, onun emrine müsahhar ve bütün mevalid-i türabiye, onun hükmüne bakar. Evet
hayattaki tecelli-i kudret ve hikmet, bu misalden bin derece daha acibdir.
İşte hayat üstündeki çok sikkelerden birtek sikke...
Üçüncü Lem'a: Bak, şu kâinat-ı seyyalede, şu mevcudat-ı seyyarede cevelan eden
zîhayatlara! Göreceksin ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (143: 1779 - 143: 1784)


Arama dizesi: hikmet

Şayet o hadsiz şeylerde görünen güneşçiklerini,


Güneş'in cilve-i in'ikası ve tecelli-i aksi olduğunu kabul etmezsen, o vakit herbir katrede ve
ziyaya maruz herbir cam parçasında ve ışığa mukabil her şeffaf bir zerrecikte; tabiî, hakikî bir
Güneş'in vücudunu bil'asale kabul etmek gibi gayet derece bir divanelikle, nihayetsiz bir
belâhete düşmekliğin lâzım gelir.
Öyle de: Şems-i Ezelî'nin tecelliyat-ı nuraniyesinden "ihya" yani "hayat vermek"
cihetinde, herbir zîhayat üstünde öyle bir turrası vardır ki; faraza bütün esbab toplansa ve birer
fâil-i muhtar kesilseler, yine o turrayı taklid edemezler. Zira herbiri birer mu'cize-i kudret olan
zîhayatlar, herbiri o Şems-i Ezelî'nin şuaları hükmünde olan esmasının nokta-i mihrakıyesi
suretindedir. Eğer zîhayat üstünde görünen o nakş-ı acib-i san'atı, o nazm-ı garib-i hikmeti ve
o tecelli-i sırr-ı ehadiyeti, Zât-ı Ehad-i Samed'e verilmediği vakit; herbir zîhayatta, hattâ bir
sinekte, bir çiçekte nihayetsiz bir kudret-i fâtıra içinde saklandığını ve herşeyi muhit bir ilim
bulunduğunu ve kâinatı idare edecek bir irade-i mutlaka onda mevcud olduğunu, belki Vâcib-
ül Vücud'a mahsus bâki sıfatları dahi onların içinde bulunduğunu kabul etmek, âdeta o
çiçeğin, o sineğin herbir zerresine bir uluhiyet vermek gibi dalaletin en eblehçesine, hurafatın
en ahmakçasına bir derekesine düşmek lâzım gelir. Zira o şeyin zerrelerine, hususan tohum
olsalar, öyle bir vaziyet verilmiş ki; o zerre, cüz'ü olduğu zîhayata bakar, onun nizamına göre
vaziyet alır. Belki o zîhayatın bütün nev'ine bakar gibi, o nev'in devamına yarayacak her yerde
zer'etmek ve nev'inin bayrağını dikmek için kanatçıklarla kanatlanmak gibi bir keyfiyet alır.
Belki o zîhayat alâkadar ve muhtaç olduğu bütün mevcudata karşı muamelâtını ve münasebat-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (144: 870 - 144: 875)


Arama dizesi: hikmet

Mutlak'ın memur-u müsahharı olmasa, o serseri zerre, bütün meyvelerin, çiçeklerin cihazatını
ve yapılmasını ve ayrı ayrı san'atlarını ve onlara giydirilen suretlerin terziliğini ve hıyatat-ı
kâmile-i muhita-i san'atını bilmek lâzım gelir. İşte şu zerre, bir güneş gibi bir nur-u tevhidin
şuaını gösteriyor. Ziyayı, havaya; mâi, türaba kıyas et.
Zâten eşyanın asıl menşe'leri, şu dört maddedir: Yeni hikmetle müvellid-ül ma,
MAXQDA 2020 24.12.2022

müvellid-ül humuza, karbon, azottur ki, bu anasır evvelki unsurların eczalarıdır.


Üçüncü Pencere: Zerrelerden mürekkeb bir parça toprak, herbir çiçekli ve meyveli
nebatatın neşv ü nemasına menşe olabilir bir kâseyi o zerreciklerden doldursan, bütün
dünyadaki her nevi çiçek ve meyveli
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (147: 2018 - 147: 2023)


Arama dizesi: hikmet

İşte şu kâinat içinde câri olan bu tesanüd, bu teavün, bu tecavüb,


---sh:»(S:303) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bu teanuk, bu müsahhariyet, bu intizam, birtek Müdebbir'in tertibiyle idare edildiklerine ve
birtek Mürebbi'nin tedbiriyle sevk edildiklerine kat'iyyen şehadet etmekle beraber; şu
bilbedahe san'at-ı eşyada görünen hikmet-i âmme içindeki inayet-i tâmme ve o inayet içinde
parlayan rahmet-i vasia ve o rahmet üstünde serilen ve rızka muhtaç herbir zîhayata onun
hacetine lâyık bir tarzda iaşe etmek için serpilen erzak ve iaşe-i umumî, öyle parlak bir hâtem-
i tevhiddir ki, bütün bütün aklı sönmeyen anlar ve bütün bütün kör olmayan görür. Evet, kasd
ve şuur ve iradeyi gösteren bir perde-i hikmet, umum kâinatı kaplamış ve o perde-i hikmet
üstünde lütuf ve tezyin ve tahsin ve ihsanı gösteren bir perde-i inayet serilmiştir ve o
müzeyyen perde-i inayet üstünde kendini sevdirmek ve tanıttırmak, in'am ve ikram etmek
lem'alarını gösteren bir hulle-i rahmet, kâinatı içine almıştır ve o münevver perde-i rahmet-i
âmme üstüne serilen ve terahhumu ve ihsan ve ikramı ve kemal-i şefkat ve hüsn-ü terbiyeyi
ve lütf-u rububiyeti gösteren bir sofra-i erzak-ı umumiye dizilmiştir.
Evet şu mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar; ferdler olsun neviler olsun, küçük olsun
büyük olsun, semerat ve gayatla ve faideler ve maslahatlarla münakkaş bir kumaş-ı hikmetten
muhteşem bir gömlek giydirilmiş ve o hikmet-nüma suret gömleği üstünde lütuf ve ihsan
çiçekleriyle müzeyyen bir hulle-i inayet her şeyin kametine göre biçilmiş ve o müzeyyen
hulle-i inayet üzerine tahabbüb ve ikram ve tahannün ve in'am lem'alarıyla münevver, rahmet
nişanları takılmış ve o münevver ve murassa nişanları ihsan etmekle beraber, zeminin
yüzünde bütün zevilhayatın taifelerine kâfi, bütün hacetlerine vâfi bir sofra-i rızk-ı umumî
kurulmuştur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (147: 2401 - 147: 2406)


Arama dizesi: hikmet

(S:303) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bu teanuk, bu müsahhariyet, bu intizam, birtek Müdebbir'in tertibiyle idare edildiklerine ve
birtek Mürebbi'nin tedbiriyle sevk edildiklerine kat'iyyen şehadet etmekle beraber; şu
bilbedahe san'at-ı eşyada görünen hikmet-i âmme içindeki inayet-i tâmme ve o inayet içinde
parlayan rahmet-i vasia ve o rahmet üstünde serilen ve rızka muhtaç herbir zîhayata onun
hacetine lâyık bir tarzda iaşe etmek için serpilen erzak ve iaşe-i umumî, öyle parlak bir hâtem-
i tevhiddir ki, bütün bütün aklı sönmeyen anlar ve bütün bütün kör olmayan görür. Evet, kasd
ve şuur ve iradeyi gösteren bir perde-i hikmet, umum kâinatı kaplamış ve o perde-i hikmet
üstünde lütuf ve tezyin ve tahsin ve ihsanı gösteren bir perde-i inayet serilmiştir ve o
müzeyyen perde-i inayet üstünde kendini sevdirmek ve tanıttırmak, in'am ve ikram etmek
lem'alarını gösteren bir hulle-i rahmet, kâinatı içine almıştır ve o münevver perde-i rahmet-i
âmme üstüne serilen ve terahhumu ve ihsan ve ikramı ve kemal-i şefkat ve hüsn-ü terbiyeyi
ve lütf-u rububiyeti gösteren bir sofra-i erzak-ı umumiye dizilmiştir.
Evet şu mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar; ferdler olsun neviler olsun, küçük olsun
büyük olsun, semerat ve gayatla ve faideler ve maslahatlarla münakkaş bir kumaş-ı hikmetten
MAXQDA 2020 24.12.2022

muhteşem bir gömlek giydirilmiş ve o hikmet-nüma suret gömleği üstünde lütuf ve ihsan
çiçekleriyle müzeyyen bir hulle-i inayet her şeyin kametine göre biçilmiş ve o müzeyyen
hulle-i inayet üzerine tahabbüb ve ikram ve tahannün ve in'am lem'alarıyla münevver, rahmet
nişanları takılmış ve o münevver ve murassa nişanları ihsan etmekle beraber, zeminin
yüzünde bütün zevilhayatın taifelerine kâfi, bütün hacetlerine vâfi bir sofra-i rızk-ı umumî
kurulmuştur. İşte şu iş, Güneş gibi aşikâre, nihayetsiz Hakîm, Kerim, Rahîm, Rezzak bir Zât-ı
Zülcemal'e işaret edip gösteriyor.
Öyle mi?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (147: 2444 - 147: 2449)


Arama dizesi: hikmet

(S:303) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bu teanuk, bu müsahhariyet, bu intizam, birtek Müdebbir'in tertibiyle idare edildiklerine ve
birtek Mürebbi'nin tedbiriyle sevk edildiklerine kat'iyyen şehadet etmekle beraber; şu
bilbedahe san'at-ı eşyada görünen hikmet-i âmme içindeki inayet-i tâmme ve o inayet içinde
parlayan rahmet-i vasia ve o rahmet üstünde serilen ve rızka muhtaç herbir zîhayata onun
hacetine lâyık bir tarzda iaşe etmek için serpilen erzak ve iaşe-i umumî, öyle parlak bir hâtem-
i tevhiddir ki, bütün bütün aklı sönmeyen anlar ve bütün bütün kör olmayan görür. Evet, kasd
ve şuur ve iradeyi gösteren bir perde-i hikmet, umum kâinatı kaplamış ve o perde-i hikmet
üstünde lütuf ve tezyin ve tahsin ve ihsanı gösteren bir perde-i inayet serilmiştir ve o
müzeyyen perde-i inayet üstünde kendini sevdirmek ve tanıttırmak, in'am ve ikram etmek
lem'alarını gösteren bir hulle-i rahmet, kâinatı içine almıştır ve o münevver perde-i rahmet-i
âmme üstüne serilen ve terahhumu ve ihsan ve ikramı ve kemal-i şefkat ve hüsn-ü terbiyeyi
ve lütf-u rububiyeti gösteren bir sofra-i erzak-ı umumiye dizilmiştir.
Evet şu mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar; ferdler olsun neviler olsun, küçük olsun
büyük olsun, semerat ve gayatla ve faideler ve maslahatlarla münakkaş bir kumaş-ı hikmetten
muhteşem bir gömlek giydirilmiş ve o hikmet-nüma suret gömleği üstünde lütuf ve ihsan
çiçekleriyle müzeyyen bir hulle-i inayet her şeyin kametine göre biçilmiş ve o müzeyyen
hulle-i inayet üzerine tahabbüb ve ikram ve tahannün ve in'am lem'alarıyla münevver, rahmet
nişanları takılmış ve o münevver ve murassa nişanları ihsan etmekle beraber, zeminin
yüzünde bütün zevilhayatın taifelerine kâfi, bütün hacetlerine vâfi bir sofra-i rızk-ı umumî
kurulmuştur. İşte şu iş, Güneş gibi aşikâre, nihayetsiz Hakîm, Kerim, Rahîm, Rezzak bir Zât-ı
Zülcemal'e işaret edip gösteriyor.
Öyle mi?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (147: 3066 - 147: 3071)


Arama dizesi: hikmet

bu teanuk, bu müsahhariyet, bu intizam, birtek Müdebbir'in tertibiyle idare edildiklerine ve


birtek Mürebbi'nin tedbiriyle sevk edildiklerine kat'iyyen şehadet etmekle beraber; şu
bilbedahe san'at-ı eşyada görünen hikmet-i âmme içindeki inayet-i tâmme ve o inayet içinde
parlayan rahmet-i vasia ve o rahmet üstünde serilen ve rızka muhtaç herbir zîhayata onun
hacetine lâyık bir tarzda iaşe etmek için serpilen erzak ve iaşe-i umumî, öyle parlak bir hâtem-
i tevhiddir ki, bütün bütün aklı sönmeyen anlar ve bütün bütün kör olmayan görür. Evet, kasd
ve şuur ve iradeyi gösteren bir perde-i hikmet, umum kâinatı kaplamış ve o perde-i hikmet
üstünde lütuf ve tezyin ve tahsin ve ihsanı gösteren bir perde-i inayet serilmiştir ve o
müzeyyen perde-i inayet üstünde kendini sevdirmek ve tanıttırmak, in'am ve ikram etmek
lem'alarını gösteren bir hulle-i rahmet, kâinatı içine almıştır ve o münevver perde-i rahmet-i
âmme üstüne serilen ve terahhumu ve ihsan ve ikramı ve kemal-i şefkat ve hüsn-ü terbiyeyi
ve lütf-u rububiyeti gösteren bir sofra-i erzak-ı umumiye dizilmiştir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Evet şu mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar; ferdler olsun neviler olsun, küçük olsun
büyük olsun, semerat ve gayatla ve faideler ve maslahatlarla münakkaş bir kumaş-ı hikmetten
muhteşem bir gömlek giydirilmiş ve o hikmet-nüma suret gömleği üstünde lütuf ve ihsan
çiçekleriyle müzeyyen bir hulle-i inayet her şeyin kametine göre biçilmiş ve o müzeyyen
hulle-i inayet üzerine tahabbüb ve ikram ve tahannün ve in'am lem'alarıyla münevver, rahmet
nişanları takılmış ve o münevver ve murassa nişanları ihsan etmekle beraber, zeminin
yüzünde bütün zevilhayatın taifelerine kâfi, bütün hacetlerine vâfi bir sofra-i rızk-ı umumî
kurulmuştur. İşte şu iş, Güneş gibi aşikâre, nihayetsiz Hakîm, Kerim, Rahîm, Rezzak bir Zât-ı
Zülcemal'e işaret edip gösteriyor.
Öyle mi? Herşey rızka muhtaç mıdır?
Evet, bir ferd rızka ve devam-ı hayata muhtaç olduğu gibi, görüyoruz ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (147: 3115 - 147: 3120)


Arama dizesi: hikmet

bu teanuk, bu müsahhariyet, bu intizam, birtek Müdebbir'in tertibiyle idare edildiklerine ve


birtek Mürebbi'nin tedbiriyle sevk edildiklerine kat'iyyen şehadet etmekle beraber; şu
bilbedahe san'at-ı eşyada görünen hikmet-i âmme içindeki inayet-i tâmme ve o inayet içinde
parlayan rahmet-i vasia ve o rahmet üstünde serilen ve rızka muhtaç herbir zîhayata onun
hacetine lâyık bir tarzda iaşe etmek için serpilen erzak ve iaşe-i umumî, öyle parlak bir hâtem-
i tevhiddir ki, bütün bütün aklı sönmeyen anlar ve bütün bütün kör olmayan görür. Evet, kasd
ve şuur ve iradeyi gösteren bir perde-i hikmet, umum kâinatı kaplamış ve o perde-i hikmet
üstünde lütuf ve tezyin ve tahsin ve ihsanı gösteren bir perde-i inayet serilmiştir ve o
müzeyyen perde-i inayet üstünde kendini sevdirmek ve tanıttırmak, in'am ve ikram etmek
lem'alarını gösteren bir hulle-i rahmet, kâinatı içine almıştır ve o münevver perde-i rahmet-i
âmme üstüne serilen ve terahhumu ve ihsan ve ikramı ve kemal-i şefkat ve hüsn-ü terbiyeyi
ve lütf-u rububiyeti gösteren bir sofra-i erzak-ı umumiye dizilmiştir.
Evet şu mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar; ferdler olsun neviler olsun, küçük olsun
büyük olsun, semerat ve gayatla ve faideler ve maslahatlarla münakkaş bir kumaş-ı hikmetten
muhteşem bir gömlek giydirilmiş ve o hikmet-nüma suret gömleği üstünde lütuf ve ihsan
çiçekleriyle müzeyyen bir hulle-i inayet her şeyin kametine göre biçilmiş ve o müzeyyen
hulle-i inayet üzerine tahabbüb ve ikram ve tahannün ve in'am lem'alarıyla münevver, rahmet
nişanları takılmış ve o münevver ve murassa nişanları ihsan etmekle beraber, zeminin
yüzünde bütün zevilhayatın taifelerine kâfi, bütün hacetlerine vâfi bir sofra-i rızk-ı umumî
kurulmuştur. İşte şu iş, Güneş gibi aşikâre, nihayetsiz Hakîm, Kerim, Rahîm, Rezzak bir Zât-ı
Zülcemal'e işaret edip gösteriyor.
Öyle mi? Herşey rızka muhtaç mıdır?
Evet, bir ferd rızka ve devam-ı hayata muhtaç olduğu gibi, görüyoruz ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (148: 277 - 148: 282)


Arama dizesi: hikmet

kemal-i intizamla ve vakt-i


---sh:»(S:304) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
münasibde ve lâyık bir tarzda kemal-i hikmetle ellerine veriliyor. İşte bu iftikar ve ihtiyac-ı
mahlukat ve bu tarzda imdad ve iane-i gaybiye, acaba Güneş gibi bir Mürebbi-i Hakîm-i
Zülcelal'i, bir Müdebbir-i Rahîm-i Zülcemal'i göstermiyor mu?
Sekizinci Lem'a:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (148: 889 - 148: 894)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

O tarla
herhalde tohum sahibinin taht-ı tasarrufunda olduğunu; hem o tohumu dahi, tarla
mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda olduğunu gösterir. Öyle de: Şu anasır denilen mezraa-i
masnuat, vâhidiyet ve besatet ile beraber, külliyet ve ihataları ve şu mahlukat denilen semerat-
ı rahmet ve mu'cizat-ı kudret ve kelimat-ı hikmet olan nebatat ve hayvanat, mümaselet ve
müşabehetleriyle beraber çok yerlerde intişarı, her tarafta bulunup tavattunları; tek bir Sâni'-i
Mu'ciznüma'nın taht-ı tasarrufunda olduklarını öyle bir tarzda gösteriyor ki; güya herbir çiçek,
herbir semere, herbir hayvan, o Sâniin birer sikkesidir, birer hâtemidir, birer turrasıdır. Her
nerede bulunsa, lisan-ı haliyle herbirisi der ki: "Ben kimin sikkesiyim, bu yer dahi onun
masnuudur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (149: 2475 - 149: 2480)


Arama dizesi: hikmet

Aynen öyle de: Şu mevcudat-ı seyyale, vücudlarıyla ve hayatlarıyla Vâcib-ül Vücud'un


vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevalleriyle, ölümleriyle o Vâcib-ül
Vücud'un ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler. Evet gece gündüz, kış ve
yaz, asırlar ve devirlerin değişmesiyle gurub ve uful içinde teceddüd eden ve tazelenen
masnuat-ı cemile, mevcudat-ı latife, elbette bir âlî ve sermedî ve daim-üt tecelli bir cemal
sahibinin vücud ve beka ve vahdetini gösterdikleri gibi; o masnuat, esbab-ı zahiriye-i
süfliyeleriyle beraber zeval bulup ölmeleri, o esbabın hiçliğini ve bir perde olduğunu
gösteriyorlar. Şu hal kat'iyyen isbat eder ki; şu san'atlar, şu nakışlar, şu cilveler; bütün esması
kudsiye ve cemile olan bir Zât-ı Cemil-i Zülcelal'in tazelenen san'atlarıdır, tahavvül eden
nakışlarıdır, taharrük eden âyineleridir, birbiri arkasından gelen sikkeleridir, hikmetle değişen
hâtemleridir.
Elhasıl: Şu kitab-ı kebir-i kâinat, nasılki vücud ve vahdete dair âyât-ı tekviniyeyi bize
ders veriyor. Öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (150: 928 - 150: 933)


Arama dizesi: hikmet

esma ise, bizzarure o esmanın müsemma-i zülcemalinin kemal-i sıfatına delalet ve şehadet
eder. O kemal-i sıfat ise, bilyakîn o mevsuf-u zülkemalin kemal-i şuununa delalet ve şehadet
eder. O kemal-i şuun ise, bihakkalyakîn o zîşuunun kemal-i zâtına öyle delalet eder ki, bütün
kâinatta görünen bütün enva'-ı kemalât, onun kemaline nisbeten sönük bir zıll-ı zaîf suretinde
bir Zât-ı Zülkemal'in âyât-ı kemali ve rumuz-u celali ve işarat-ı cemali olduğunu gösterir.
Güneşler kuvvetinde Onbirinci Lem'a: Ondokuzuncu Söz'de tarif edilen ve kitab-ı
kebirin âyet-i kübrası ve o Kur'an-ı Kebirdeki ism-i a'zamı ve o şecere-i kâinatın çekirdeği ve
en münevver meyvesi ve o saray-ı âlemin güneşi ve Âlem-i İslâmın bedr-i münevveri ve
rububiyet-i İlahiyenin dellâl-ı saltanatı ve tılsım-ı kâinatın keşşaf-ı zîhikmeti olan Seyyidimiz
Muhammed-ül Emin Aleyhissalâtü Vesselâm, bütün enbiyayı sayesi altına alan risalet cenahı
ve bütün Âlem-i İslâmı himayesine alan İslâmiyet cenahlarıyla hakikatın tabakatında uçan ve
bütün enbiya ve mürselîni, bütün evliya ve sıddıkîni ve bütün asfiya ve muhakkikîni arkasına
alıp bütün kuvvetiyle vahdaniyeti gösterip, arş-ı ehadiyete yol açıp gösterdiği iman-ı billah ve
isbat ettiği vahdaniyet-i İlahiyeyi hiç vehim ve şübhenin haddi var mı ki, kapatabilsin ve
perde olabilsin? Madem Ondokuzuncu Söz'de ve Ondokuzuncu Mektub'da o bürhan-ı katıın
âb-ul hayat-ı marifetinden ondört Reşha ve ondokuz İşarat ile, o zât-ı mu'ciz-nümanın enva'-ı
mu'cizatıyla beraber, icmalen bir derece tarif ve beyan etmişiz. Şurada şu işaret ile iktifa edip,
o vahdaniyetin bürhan-ı katıını tezkiye eden ve sıdkına şehadet eden esasata işaret suretinde
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir salavat-ı şerife ile hatmederiz.


«t¬7«Ÿ«% ]«V«2 «G¬Z«- «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (154: 2134 - 154: 2139)


Arama dizesi: hikmet

zaman-ı mazi, bir mezar-ı ekber değil, belki herbir asrı bir nebinin veya evliyanın taht-ı
riyasetinde vazife-i ubudiyeti îfa eden ervah-ı sâfiye cemaatlarının vazife-i hayatlarını
bitirmekle "Allahü Ekber" diyerek makamat-ı âliyeye uçmalarını ve müstakbel tarafına
geçmelerini kalb gözü ile görür. Sol tarafına bakar ki; dağlar-misal bazı inkılabat-ı berzahiye
ve uhreviye arkalarında Cennet'in bağlarındaki saadet saraylarında kurulmuş bir ziyafet-i
Rahmaniyeyi o nur-u iman ile uzaktan uzağa fark eder. Ve fırtına ve zelzele, taun gibi
hâdiseleri, birer müsahhar memur bilir. Bahar fırtınası ve yağmur gibi hâdisatı; sureten haşin,
manen çok latif hikmetlere medar görüyor. Hattâ mevti, hayat-ı ebediyenin mukaddemesi ve
kabri, saadet-i ebediyenin kapısı görüyor. Daha sair cihetleri sen kıyas eyle. Hakikatı temsile
tatbik et...
Üçüncü Nokta:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (156: 830 - 156: 835)


Arama dizesi: hikmet

Halbuki, âyet umumîdir.. her


duaya cevab var ifade ediyor.
Elcevab: Cevab vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevab vermek var;
fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenab-ı Hakk'ın hikmetine tâbi'dir. Meselâ:
Hasta bir çocuk çağırır: "Ya Hekim!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (156: 1375 - 156: 1380)


Arama dizesi: hikmet

"Şu ilâcı ver bana" der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun
maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç
vermez. İşte Cenab-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hazır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevab verir.
Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın
hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla ya
matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.
Hem, dua bir ubudiyettir. Ubudiyet ise semeratı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o
nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksadlar, gayeleri değil.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (156: 3122 - 156: 3127)


Arama dizesi: Hikmet

Ubudiyet ise, hâlisen livechillah olmalı. Yalnız aczini izhar edip, dua ile ona iltica
etmeli. Rububiyetine karışmamalı. Tedbiri ona bırakmalı. Hikmetine itimad etmeli. Rahmetini
ittiham etmemeli. Evet hakikat-ı halde âyât-ı beyyinatın beyanıyla sabit olan: Bütün
mevcudat, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi;
bütün kâinattan dergâh-ı İlahiyeye giden, bir duadır. Ya istidad lisanıyladır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (158: 931 - 158: 936)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Çünki şu mevcudatın âlî bir makamı, ehemmiyetli bir vazifesi vardır. Zira onlar,
mektubat-ı Rabbaniye ve meraya-yı Sübhaniye ve memurîn-i İlahiyedirler. Küfür ise; onları
âyinedarlık ve vazifedarlık ve manidarlık makamından düşürüp, abesiyet ve tesadüfün
oyuncağı derekesine ve zeval ve firakın tahribiyle çabuk bozulup değişen mevadd-ı fâniyeye
ve ehemmiyetsizlik, kıymetsizlik, hiçlik mertebesine indirdiği gibi.. bütün kâinatta ve
mevcudatın âyinelerinde nakışları ve cilveleri ve cemalleri görünen esma-i İlahiyeyi inkâr ile
tezyif eder. Ve insanlık denilen, bütün esma-i kudsiye-i İlahiyenin cilvelerini güzelce ilân
eden bir kaside-i manzume-i hikmet ve bir şecere-i bâkiyenin cihazatını câmi' çekirdek-misal
bir mu'cize-i kudret-i bahire ve emanet-i kübrayı uhdesine almakla yer, gök, dağa tefevvuk
eden ve melaikeye karşı rüchaniyet kazanan bir sahib-i mertebe-i hilafet-i arziyeyi; en zelil bir
hayvan-ı fâni-i zâilden daha zelil, daha zaîf, daha âciz, daha fakir bir derekeye atar. Ve
manasız, karmakarışık, çabuk bozulur bir âdi levha derekesine indirir.
Elhasıl: Nefs-i emmare tahrib ve şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir, fakat icad
ve hayırda iktidarı pek azdır ve cüz'îdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (162: 2756 - 162: 2761)


Arama dizesi: hikmet

Yeni dünyaya gelen arslanın yavrusu, o canavar ve aç arslanı


kendine müsahhar edip onu aç bırakıp kendi tok oluyor. İşte cây-ı dikkat, za'ftaki bir kuvvet
ve şâyan-ı temaşa bir cilve-i rahmet...
Nasılki nazdar bir çocuk ağlamasıyla, ya istemesiyle, ya hazîn haliyle matlublarına öyle
muvaffak olur ve öyle kavîler ona müsahhar olurlar ki; o matlublardan binden birisine bin
defa kuvvetçiğiyle yetişemez. Demek za'f ve acz, onun hakkında şefkat ve himayeti tahrik
ettikleri için küçücük parmağıyla kahramanları kendine müsahhar eder. Şimdi böyle bir
çocuk, o şefkati inkâr etmek ve o himayeti ittiham etmek suretiyle ahmakane bir gurur ile
"Ben kuvvetimle bunları teshir ediyorum" dese, elbette bir tokat yiyecektir.
İşte insan dahi Hâlıkının rahmetini inkâr ve hikmetini ittiham edecek bir tarzda küfran-ı
nimet suretinde Karun gibi ¯v²V¬2 ]«V«2 yB[¬#:! @«WÅ9¬! yani:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (162: 3521 - 162: 3526)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:328) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
edilmiş, onun fakrı için ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı
için ona ikram edilmiş. Ve o saltanatın sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve
re'fet-i Rabbaniye ve rahmet ve hikmet-i İlahiyedir ki; eşyayı ona teshir etmiştir. Evet, bir
gözsüz akrep ve ayaksız bir yılan gibi haşerata mağlub olan insana, bir küçük kurttan ipeği
giydiren ve zehirli bir böcekten balı yediren; onun iktidarı değil, belki onun za'fının semeresi
olan teshir-i Rabbanî ve ikram-ı Rahmanîdir.
Ey insan! Madem hakikat böyledir; gururu ve enaniyeti bırak. Uluhiyetin dergâhında
acz ve za'fını, istimdad lisanıyla; fakr ve hacatını, tazarru' ve dua lisanıyla ilân et ve abd

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (163: 386 - 163: 391)


Arama dizesi: hikmet

Hem deme ki: "Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki, bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak
tarafından kasdî olarak bana teshir edilsin, benden bir şükr-ü küllî istenilsin?"
Çünki sen çendan, nefsin ve suretin itibariyle hiç hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe
noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudatın belâgatlı bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

lisan-ı nâtıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalaacısı ve şu tesbih eden mahlukatın
hayretli bir nâzırı ve şu ibadet eden masnuatın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin.
Evet ey insan! Sen, nebatî cismaniyetin cihetiyle ve hayvanî nefsin itibariyle; sagir bir
cüz, hakir bir cüz'î, fakir bir mahluk, zaîf bir hayvansın ki; bütün dehşetli mevcudat-ı
seyyalenin dalgaları içinde çalkanıp gidiyorsun. Fakat muhabbet-i İlahiyenin ziyasını
tazammun eden imanın nuruyla münevver olan İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip;
insaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın ve cüz'iyetin içinde bir küllîsin, küçüklüğün
içinde bir âlemsin ve hakaretin içinde öyle makamın büyük ve daire-i nezaretin geniş bir
nâzırsın ki, diyebilirsin:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (165: 2014 - 165: 2019)


Arama dizesi: hikmet

(S:333) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve cilveleri ve kudretinin tasarrufatında başka başka, fakat birbirini ihsas eder ünvanları var.
Ve sıfatlarının tecelliyatında başka başka, fakat birbirini gösterir mukaddes zuhuratı var. Ve
ef'alinin cilvelerinde çeşit çeşit, fakat birbirini ikmal eder hikmetli tasarrufatı var. Ve
rengârenk san'atında ve mütenevvi' masnuatında çeşit çeşit, fakat birbirini temaşa eder
haşmetli rububiyeti vardır. Bununla beraber kâinatın herbir âleminde, herbir taifesinde, esma-i
hüsnadan bir ismin ünvanı tecelli eder. O isim o dairede hâkimdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (167: 2349 - 167: 2354)


Arama dizesi: hikmet

(S:336) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
a'zamlarının mazharı ve bütün enbiyanın serveri olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
ve bütün kütüb-ü mukaddesenin reis-i enveri olan Kur'an-ı Hakîm, bütün erkân-ı imaniyeyi
vâzıh bir surette, pek ciddî bir ifadede ve kasdî bir tarzda tafsil etmişlerdir?"
Evet çünki hakikatta hakikî kemal-i etem öyledir. İşte şu esrarın hikmeti şudur ki: İnsan
çendan bütün esmaya mazhar ve bütün kemalâta müstaiddir. Lâkin iktidarı cüz'î, ihtiyarı cüz'î,
istidadı muhtelif, arzuları mütefavit olduğu halde binler perdeler, berzahlar içinde hakikatı
taharri eder. Onun için hakikatın keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar ortaya düşüyor.
Bazılar berzahtan geçemiyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (167: 3263 - 167: 3268)


Arama dizesi: hikmet

Hem külliyet ve cüz'iyet ve zılliyet ve asliyet itibariyle cilve-i esma, başka başka
suret alıyor. Bazı istidad, cüz'iyetten geçemiyor ve gölgeden çıkamıyor. Ve istidada göre
bazan bir isim galib oluyor, yalnız kendi hükmünü icra ediyor. O istidadda onun hükmü
hükümran oluyor. İşte şu derin sırra ve şu geniş hikmete esrarlı, geniş ve hakikat ile bir derece
karışık bir temsil ile bazı işaretler ederiz.
Meselâ: Zehre namıyla nakışlı bir çiçek ve Kamer'e âşık hayatlı bir katre ve Güneşe
bakan safvetli bir reşhayı farzediyoruz ki, herbirisinin bir şuuru, bir kemali var. Ve o kemale
bir iştiyakı bulunuyor. Şu üç şeyde çok hakikatlara işaret etmekle beraber, nefis ve akıl ve
kalbin sülûklerine işaret eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (168: 361 - 168: 366)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:337) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Üçüncüsü: Enaniyeti bırakmayan ve âsâra dalan ve yalnız istidlaliyle hakikata giden..
ve ilim ve hikmetle ve akıl ve marifetle hakikatı aramaya giden.. ve iman ve Kur'an ile, fakr
ve ubudiyetle hakikata çabuk giden ayrı ayrı istidadda bulunan üç taifenin hikmet-i
ihtilaflarına işaret eden temsillerdir.
İşte şu üç tabakanın terakkiyatındaki sırrı ve geniş hikmeti; "Zehre", "Katre", "Reşha"
ünvanları altında bir temsil ile bir derece göstereceğiz. Meselâ: Güneş'in kendi Hâlıkının
izniyle ve emriyle üç çeşit tecellisi ve in'ikası ve ifazası var:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (168: 521 - 168: 526)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:337) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Üçüncüsü: Enaniyeti bırakmayan ve âsâra dalan ve yalnız istidlaliyle hakikata giden..
ve ilim ve hikmetle ve akıl ve marifetle hakikatı aramaya giden.. ve iman ve Kur'an ile, fakr
ve ubudiyetle hakikata çabuk giden ayrı ayrı istidadda bulunan üç taifenin hikmet-i
ihtilaflarına işaret eden temsillerdir.
İşte şu üç tabakanın terakkiyatındaki sırrı ve geniş hikmeti; "Zehre", "Katre", "Reşha"
ünvanları altında bir temsil ile bir derece göstereceğiz. Meselâ: Güneş'in kendi Hâlıkının
izniyle ve emriyle üç çeşit tecellisi ve in'ikası ve ifazası var:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (168: 626 - 168: 631)


Arama dizesi: hikmet

--
Üçüncüsü: Enaniyeti bırakmayan ve âsâra dalan ve yalnız istidlaliyle hakikata giden..
ve ilim ve hikmetle ve akıl ve marifetle hakikatı aramaya giden.. ve iman ve Kur'an ile, fakr
ve ubudiyetle hakikata çabuk giden ayrı ayrı istidadda bulunan üç taifenin hikmet-i
ihtilaflarına işaret eden temsillerdir.
İşte şu üç tabakanın terakkiyatındaki sırrı ve geniş hikmeti; "Zehre", "Katre", "Reşha"
ünvanları altında bir temsil ile bir derece göstereceğiz. Meselâ: Güneş'in kendi Hâlıkının
izniyle ve emriyle üç çeşit tecellisi ve in'ikası ve ifazası var: Birisi çiçeklere, birisi Kamer'e ve
seyyarelere, birisi şişe ve su gibi parlaklara verdiği ayrı ayrı in'ikaslarıdır.
Birincisi üç tarzdadır:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (169: 4242 - 169: 4247)


Arama dizesi: hikmet
tabiat gecesini terkedip hakikat güneşine teveccüh etsen ve yakînen inansan ki, şu gece
nurları, gündüz güneşinin ışıklarının gölgeleridir. Bu şartı yaptıktan sonra, sen kemalini
bulursun. Fakir ve karanlıklı Kamer yerine, haşmetli Güneş'i bulursun. Fakat sen dahi öteki
arkadaşın gibi, Güneş'i safi göremezsin. Belki senin aklın ve felsefen ünsiyet ve ülfet ettikleri
perdeler arkasında ve ilim ve hikmetin nescettiği hicabların halfinde ve kabiliyetin verdiği bir

renk içinde görebilirsin.


İşte Reşha-misal üçüncü arkadaşınız ki, hem fakirdir, hem renksizdir. Güneş'in
hararetiyle çabuk tebahhur eder, enaniyetini bırakır, buhara biner, havaya çıkar. İçindeki
MAXQDA 2020 24.12.2022

madde-i kesife; nâr-ı aşk ile ateş alır, ziya ile nura döner. O ziyanın cilvelerinden gelen bir
şuaa yapışır, yanaşır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (170: 2417 - 170: 2422)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:341) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Aleyhissalâtü Vesselâm ders veriyor. Ve eski peygamberler ise, hikmet-i irşadın iktizasıyla,
bir derece basit ve ibtidaî bir halde olan ümmetlerine, haşri en a'zam bir derecede, en geniş bir
tafsilâtla ders vermemişler. Hem şu sırdandır ki, bir kısım ehl-i velayet bazı erkân-ı imaniyeyi
mertebe-i uzmasında görmemişler veya gösterememişler. Hem şu sırdandır ki, marifetullahta
derecat-ı ârifîn çok tefavüt ediyor. Daha bunlar gibi çok esrar şu hakikattan inkişaf eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (171: 3070 - 171: 3075)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hak o vefat dakikasında o sesi işittirip, ona


alâmet etmiştir.
Sekizinci Asıl: Cenab-ı Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı tecrübe ve meydan-ı imtihanda çok
mühim şeyleri, kesretli eşya içinde saklıyor. O saklamakla çok hikmetler, çok maslahatlar
bağlıdır. Meselâ: Leyle-i Kadri, umum ramazanda; saat-ı icabe-i duayı, Cum'a gününde;
makbul velisini, insanlar
---sh:»(S:343) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (172: 1241 - 172: 1246)


Arama dizesi: hikmet

"Âhiretin tafsilatını ders alan


müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan sahabelerin fikirleri, niçin bin sene hakikattan uzak
olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevîde bin dörtyüz sene sonra gelecek bir hakikatı
asırlarında karîb zannetmişler?"
Elcevab: Çünki Sahabeler, feyz-i sohbet-i nübüvvetten herkesten ziyade dâr-ı âhireti
düşünerek, dünyanın fenasını bilerek, kıyametin ibham-ı vaktindeki hikmet-i İlahiyeyi
anlayarak ecel-i şahsî gibi dünyanın eceline karşı dahi daima muntazır bir vaziyet alarak,
âhiretlerine ciddî çalışmışlar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm "Kıyameti bekleyiniz,
intizar ediniz" tekrar etmesi, şu hikmetten ileri gelmiş bir irşad-ı Nebevîdir. Yoksa vuku-u
muayyene dair bir vahyin hükmüyle değildir ki, hakikattan uzak olsun. İllet ayrıdır, hikmet
ayrıdır. İşte Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bu nevi sözleri hikmet-i ibhamdan ileri
geliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (172: 1482 - 172: 1487)


Arama dizesi: hikmet

"Âhiretin tafsilatını ders alan


müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan sahabelerin fikirleri, niçin bin sene hakikattan uzak
olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevîde bin dörtyüz sene sonra gelecek bir hakikatı
asırlarında karîb zannetmişler?"
MAXQDA 2020 24.12.2022

Elcevab: Çünki Sahabeler, feyz-i sohbet-i nübüvvetten herkesten ziyade dâr-ı âhireti
düşünerek, dünyanın fenasını bilerek, kıyametin ibham-ı vaktindeki hikmet-i İlahiyeyi
anlayarak ecel-i şahsî gibi dünyanın eceline karşı dahi daima muntazır bir vaziyet alarak,
âhiretlerine ciddî çalışmışlar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm "Kıyameti bekleyiniz,
intizar ediniz" tekrar etmesi, şu hikmetten ileri gelmiş bir irşad-ı Nebevîdir. Yoksa vuku-u
muayyene dair bir vahyin hükmüyle değildir ki, hakikattan uzak olsun. İllet ayrıdır, hikmet
ayrıdır. İşte Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bu nevi sözleri hikmet-i ibhamdan ileri
geliyor. Hem şu sırdandır ki; Mehdi, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (172: 1628 - 172: 1633)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Çünki Sahabeler, feyz-i sohbet-i nübüvvetten herkesten ziyade dâr-ı âhireti
düşünerek, dünyanın fenasını bilerek, kıyametin ibham-ı vaktindeki hikmet-i İlahiyeyi
anlayarak ecel-i şahsî gibi dünyanın eceline karşı dahi daima muntazır bir vaziyet alarak,
âhiretlerine ciddî çalışmışlar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm "Kıyameti bekleyiniz,
intizar ediniz" tekrar etmesi, şu hikmetten ileri gelmiş bir irşad-ı Nebevîdir. Yoksa vuku-u
muayyene dair bir vahyin hükmüyle değildir ki, hakikattan uzak olsun. İllet ayrıdır, hikmet
ayrıdır. İşte Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bu nevi sözleri hikmet-i ibhamdan ileri
geliyor. Hem şu sırdandır ki; Mehdi, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek
---sh:»(S:344) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (172: 1703 - 172: 1708)


Arama dizesi: hikmet

Çünki Sahabeler, feyz-i sohbet-i nübüvvetten herkesten ziyade dâr-ı âhireti


düşünerek, dünyanın fenasını bilerek, kıyametin ibham-ı vaktindeki hikmet-i İlahiyeyi
anlayarak ecel-i şahsî gibi dünyanın eceline karşı dahi daima muntazır bir vaziyet alarak,
âhiretlerine ciddî çalışmışlar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm "Kıyameti bekleyiniz,
intizar ediniz" tekrar etmesi, şu hikmetten ileri gelmiş bir irşad-ı Nebevîdir. Yoksa vuku-u
muayyene dair bir vahyin hükmüyle değildir ki, hakikattan uzak olsun. İllet ayrıdır, hikmet
ayrıdır. İşte Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bu nevi sözleri hikmet-i ibhamdan ileri
geliyor. Hem şu sırdandır ki; Mehdi, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek
---sh:»(S:344) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (172: 2094 - 172: 2099)


Arama dizesi: hikmet

(S:344) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
eşhasları çok zaman evvel hattâ Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde
bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velayet "Onlar geçmiş" demişler. İşte bu da, kıyamet gibi,
hikmet-i İlahiye iktiza eder ki; vakitleri taayyün etmesin. Çünki her zaman, her asır, kuvve-i
maneviyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak "Mehdi" manasına muhtaçtır. Bu
manada, her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içinde fenalara uymamak ve
lâkaydlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek müdhiş şahıslardan her
asır çekinmeli ve korkmalı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (172: 4081 - 172: 4086)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet


Hâşâ şu rivayetin inkâr ve ibtaline gitmişler. Halbuki ¬yÁV7! «G²X¬2 v²V¬Q²7!«: hakikatı şu olmak
gerektir ki: Âlem-i küfrün en kesafetlisi olan şimalde, tabiiyyunun fikr-i küfrîsinden süzülen
bir cereyan-ı azîmin başına geçecek ve uluhiyeti inkâr edecek bir şahsın, şimal tarafından
çıkmasına işaret ve şu işaret içinde bir remz-i hikmet vardır ki; kutb-u şimalîye yakın dairede
bütün sene, bir gece bir gündüzdür. Altı ayı gece, altı ayı gündüzdür." "Deccal'ın bir günü bir

senedir." O daire yakınında zuhuruna işarettir. "İkinci günü bir aydır" demekten murad,
şimalden bu tarafa geldikçe bazan olur yazın bir ayında güneş gurub etmez. Şu dahi, Deccal
şimalden çıkıp âlem-i medeniyet tarafına
---sh:»(S:345) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (176: 2417 - 176: 2422)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu nevm-âlûd nazar-ı gaflet ve fikr-i felsefe, elbette hakaik-i nübüvvete


mihenk olamazlar.
Onikinci Asıl: Nazar-ı nübüvvet ve tevhid ve iman; vahdete, âhirete, uluhiyete baktığı
için, hakaikı ona göre görür. Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı; kesrete, esbaba, tabiata bakar,
ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı,
ehl-i Usûl-üd Din ve ülema-i İlm-i Kelâm'ın makasıdı içinde görünmeyecek bir derecede
küçük ve ehemmiyetsizdir.
İşte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mahiyetinde ve ince ahvallerinde ehl-i hikmet
çok ileri gitmişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (176: 2760 - 176: 2765)


Arama dizesi: hikmet

Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı; kesrete, esbaba, tabiata bakar,


ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı,
ehl-i Usûl-üd Din ve ülema-i İlm-i Kelâm'ın makasıdı içinde görünmeyecek bir derecede
küçük ve ehemmiyetsizdir.
İşte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mahiyetinde ve ince ahvallerinde ehl-i hikmet
çok ileri gitmişler. Fakat hakikî hikmet olan ulûm-u âliye-i İlahiye ve uhreviyede o kadar
geridirler ki, en basit bir mü'minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmeyenler, muhakkikîn-i
İslâmiyeyi, hükemalara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette
boğulmuş olanların ne haddi var ki, veraset-i nübüvvet ile makasıd-ı âliye-i kudsiyeye
yetişenlere yetişebilsinler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (176: 2803 - 176: 2808)


Arama dizesi: hikmet

Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı,
ehl-i Usûl-üd Din ve ülema-i İlm-i Kelâm'ın makasıdı içinde görünmeyecek bir derecede
küçük ve ehemmiyetsizdir.
İşte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mahiyetinde ve ince ahvallerinde ehl-i hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

çok ileri gitmişler. Fakat hakikî hikmet olan ulûm-u âliye-i İlahiye ve uhreviyede o kadar
geridirler ki, en basit bir mü'minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmeyenler, muhakkikîn-i
İslâmiyeyi, hükemalara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette
boğulmuş olanların ne haddi var ki, veraset-i nübüvvet ile makasıd-ı âliye-i kudsiyeye
yetişenlere yetişebilsinler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (176: 3481 - 176: 3486)


Arama dizesi: hikmet

Fennin hiçbir hakikat-ı kat'iyyesi, Kur'anın hakaik-i kudsiyesine ilişemez.


Fennin kısa eli, onun münezzeh ve muallâ damenine erişemez. Nümune olarak bir misal
zikrederiz:
Meselâ, Küre-i Arz ehl-i hikmet nazarıyla bakılsa hakikatı şudur ki:
---sh:»(S:351) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (178: 681 - 178: 686)


Arama dizesi: hikmet

Aynen bunun gibi, Semavat ve Arzın Mâlik-i Zülcelali ve dünya ve


---sh:»(S:353) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
âhiretin Bâni-i Zülcemali olan Rabb-ül Âlemîn; -değil ihtiyaç için.. çünki herşeyin Hâlıkı
odur- belki izzet ve azamet ve rububiyetin şuunatı gibi bazı hikmetler için, şu kâinat sarayında
şu daire-i esbab içinde hem melaikeyi, hem hayvanatı, hem cemadat ve nebatatı, hem
insanları istihdam ediyor. Onlara ibadet ettiriyor. Şu dört nev'i ayrı ayrı vezaif-i ubudiyetle
mükellef etmiştir.
Birinci Kısım:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (183: 2966 - 183: 2971)


Arama dizesi: hikmet

«: «t¬=@«[¬A²9«! ¬€@«E[¬A²K«#
gibi hadsiz adedle tesbih etmenin hikmeti şu sırdan anlaşılır. Hem nasıl bir zabit, bütün
neferatının yekûn hizmetlerini kendi namına padişaha takdim eder. Öyle de: Mahlukata
zabitlik eden ve hayvanat ve nebatata kumandanlık yapan ve mevcudat-ı arziyeye halifelik
etmeye kabil olan ve kendi hususî âleminde kendini herkese vekil telakki eden
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (184: 223 - 184: 228)


Arama dizesi: hikmet

Herşey namına bir salavat getirir. Çünki herşey, Nur-u Ahmedî (A.S.M.) ile alâkadardır.
İşte tesbihatta, salavatlarda hadsiz adedlerin hikmetini anla.
Üçüncü Meyve: Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevî istersen ve herbir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (186: 1811 - 186: 1816)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Elcevab: (Ondokuzuncu Söz'de beyan edildiği ve sair sözlerde isbat edildiği gibi)
Kur'an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi.. ve âyât-i tekviniyeyi okuyan
mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi.. ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri...
Ve zeminde ve gökte gizli esma-i İlahiyenin manevî hazinelerinin keşşafı.. ve sutur-u
hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı.. ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı.. ve şu
âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı ebediye-i
Rahmaniye ve hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi.. ve şu İslâmiyet âlem-i manevîsinin
güneşi, temeli, hendesesi.. ve avalim-i uhreviyenin mukaddes haritası... Ve zât ve sıfât ve
esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katıı, tercüman-ı satıı... Ve şu
âlem-i insaniyetin mürebbisi.. ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ ve ziyası.. ve nev-i
beşerin hikmet-i hakikiyesi.. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hâdîsi... ve
insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir
---sh:»(S:367) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir,
hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci' olacak çok
kitabları tazammun eden tek, câmi' bir Kitab-ı Mukaddes'tir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (186: 2081 - 186: 2086)


Arama dizesi: hikmet

beşerin hikmet-i hakikiyesi.. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hâdîsi... ve


insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir
---sh:»(S:367) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir,
hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci' olacak çok
kitabları tazammun eden tek, câmi' bir Kitab-ı Mukaddes'tir. Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve
urefa ve muhakkikînin muhtelif meşreblerine ve ayrı ayrı mesleklerine, her birindeki
meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve
onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütübhane hükmünde bir Kitab-ı
Semavî'dir.
İkinci cüz' ve tetimme-i tarif: Kur'an, arş-ı a'zamdan, ism-i a'zamdan, her ismin
mertebe-i a'zamından geldiği için, (Onikinci Söz'de beyan ve isbat edildiği gibi) Kur'an, bütün
âlemlerin Rabbi itibariyle Allah'ın kelâmıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (186: 3381 - 186: 3386)


Arama dizesi: hikmet
Hem saltanat-ı âmme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i
ezeliyedir. Hem rahmet-i vasia-i muhita nokta-i nazarında bir defter-i iltifatat-ı Rahmaniyedir.
Hem uluhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere
mecmuasıdır. Hem ism-i a'zamın muhitinden nüzul ile arş-ı a'zamın bütün muhatına bakan ve
teftiş eden hikmetfeşan bir Kitab-ı Mukaddes'tir. Ve şu sırdandır ki, "Kelâmullah" ünvanı
kemal-i liyakatla Kur'ana verilmiş ve daima da veriliyor. Kur'andan sonra sair enbiyanın
kütüb ve suhufları derecesi gelir. Sair nihayetsiz Kelimat-ı İlahiyenin ise bir kısmı dahi has bir
itibarla, cüz'î bir ünvan ile, hususî bir tecelli ile, cüz'î bir isim ile ve has bir rububiyet ile ve

mahsus bir saltanat ile ve hususî bir rahmet ile zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir.
Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibariyle çok muhteliftir.
Üçüncü Cüz': Kur'an, asırları muhtelif bütün enbiyanın kütüblerini ve meşrebleri
MAXQDA 2020 24.12.2022

muhtelif bütün evliyanın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın eserlerini icmalen
tazammun eden ve cihat-ı sittesi parlak ve evham u şübehatın zulümatından musaffa ve nokta-
i istinadı, bilyakîn vahy-i semavî ve kelâm-ı ezelî.. ve hedefi ve gayesi, bilmüşahede saadet-i
ebediye.. içi, bilbedahe hâlis hidayet.. üstü, bizzarure envâr-ı iman.. altı, biilmelyakîn delil ve
bürhan.. sağı, bittecrübe teslim-i kalb ve vicdan.. solu, biaynelyakîn teshir-i akıl ve iz'an...
Meyvesi, bihakkalyakîn rahmet-i Rahman ve dâr-ı cinan... Makamı ve revacı, bilhads-is sadık
makbul-ü melek ve ins ü can bir Kitab-ı Semavî'dir.
---sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (188: 2442 - 188: 2447)


Arama dizesi: hikmet

tarihlere geçmiştir. İşte Kur'anın belâgatındaki i'caz, kat'iyyen iki kerre iki dört eder gibi
mevcuddur ki, iş böyle oluyor.
İkinci Suret: Belâgatındaki i'caz-ı Kur'anînin hikmetini Beş Nokta'da beyan edeceğiz.
Birinci Nokta: Kur'anın nazmında bir cezalet-i hârika var. O nazımdaki cezalet ve
metaneti, "İşarat-ül İ'caz" baştan aşağıya kadar bu cezalet-i nazmiyeyi beyan eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (190: 1716 - 190: 1721)


Arama dizesi: hikmet

€!«Y´WÅK7! y«7 d±¬A«K# gibi âyetleri işit,


bak! Nasılki, o ölmüş veya yatmış olan mevcudat-ı âlem d±¬A«,# «dÅA«, sadâsıyla işitenlerin
zihninde nasıl diriliyorlar, hüşyar oluyorlar, kıyam edip zikrediyorlar. Ve o karanlık
gökyüzünde birer camid ateşpare olan yıldızlar ve yerde perişan mahlukat, d±¬A«,# sayhasıyla ve
nuruyla işitenin nazarında gökyüzü bir ağız, bütün yıldızlar birer kelime-i hikmet-nüma ve
birer nur-u hakikat-eda ve Küre-i Arz bir baş ve berr ve bahr, birer lisan ve bütün hayvanlar
ve nebatlar birer kelime-i tesbih-feşan suretinde arz-ı dîdar eder. Meselâ: Onbeşinci Söz'de
isbat edilen şu misale bak:
ެ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (193: 670 - 193: 675)


Arama dizesi: hikmet

›¬h²D«# lafzıyla yani: "Güneş


döner" tabiriyle kış ve yaz, gece ve gündüzün deveranındaki muntazam tasarrufat-ı kudret-i
İlahiyeyi ihtar ile Sâniin azametini ifham eder ve o mevsimlerin sahifelerinde kalem-i
kudretin yazdığı mektubat-ı Samedaniyeye nazarı çevirir. Hâlık-ı Zülcelal'in hikmetini i'lam
eder. @®%!«h¬, «j²WÅL7! «u«Q«% «: Yani, lâmba tabiriyle şöyle bir üslûba pencere açar ki, şu âlem
bir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (193: 3084 - 193: 3089)


Arama dizesi: hikmet

Dördüncü Nokta: Lafzındaki fesahat-ı hârikasıdır. Evet Kur'an manen üslûb-u beyan
cihetiyle fevkalâde belig olduğu gibi, lafzında gayet selis bir fesahati vardır. Fesahatin kat'î
vücuduna, usandırmaması delildir ve fesahatin hikmetine, fenn-i beyan ve maânînin dâhî
MAXQDA 2020 24.12.2022

ülemasının şehadetleri bir bürhan-ı bahirdir. Evet binler defa tekrar edilse usandırmıyor, belki
lezzet veriyor. Küçük basit bir çocuğun hâfızasına ağır gelmiyor, hıfzedebilir. En hastalıklı, az
bir sözden müteezzi olan bir kulağa nâhoş gelmiyor, hoş geliyor. Sekeratta olanın damağına
şerbet gibi oluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (193: 3570 - 193: 3575)


Arama dizesi: hikmet

Küçük basit bir çocuğun hâfızasına ağır gelmiyor, hıfzedebilir. En hastalıklı, az


bir sözden müteezzi olan bir kulağa nâhoş gelmiyor, hoş geliyor. Sekeratta olanın damağına
şerbet gibi oluyor. Zemzeme-i Kur'an onun kulağında ve dimağında, aynen ağzında ve
damağında mâ-i zemzem gibi leziz geliyor. Usandırmamasının sırr-ı hikmeti şudur ki: Kur'an,
kulûbe kut ve gıda ve ukûle kuvvet ve gınadır ve ruha mâ ve ziya ve nüfusa deva ve şifa
olduğundan usandırmaz. Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi her gün
yesek, usandıracak.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (195: 155 - 195: 160)


Arama dizesi: hikmet
--
ve o münasebet-i hafiye ile ve o güzel intizam ve o dakik ve ince nazm ve insicam ile iki kerre
iki dört eder derecede gösterir ki, beşer fikrinin haddi değil ki, şunu yapabilsin. Tesadüf ise

muhaldir ki, ona karışsın. İşte şu vaziyet-i huruftaki intizam-ı acib ve nizam-ı garib, selaset ve
fesahat-ı lafziyeye medar olduğu gibi, daha gizli çok hikmetleri bulunabilir. Madem
hurufatında böyle intizam gözetilmiş. Elbette kelimelerinde, cümlelerinde, manalarında öyle
esrarlı bir intizam, öyle envârlı bir insicam gözetilmiş ki, göz görse "Mâşâallah", akıl anlasa
"Bârekâllah" diyecek.
Beşinci Nokta:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (196: 2287 - 196: 2292)


Arama dizesi: Hikmet

E²7! ¬–³!²IT²7!«: ³j´< der. Yani, "Hikmetli Kur'ana kasem ederim. Sen
Resullerdensin." Şu kasem işaret eder ki, risaletin hücceti o derece yakînî ve haktır ki,
hakkaniyette makam-ı ta'zim ve hürmete çıkmış ki, onunla kasem ediliyor. İşte şu işaret ile
der:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (196: 2624 - 196: 2629)


Arama dizesi: hikmet

"Sen resulsün. Çünki senin elinde Kur'an var. Kur'an ise, haktır ve Hakk'ın kelâmıdır.
Çünki içinde hakikî hikmet, üstünde sikke-i i'caz var."
Hem makam-ı isbatın îcazlı ve i'cazlı misallerinden şu:
°v[¬V«2 ¯s²V«' ±¬uU¬" «x;«: ¯?
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (196: 3580 - 196: 3585)


Arama dizesi: hikmet
"Şu zât, efradı istirahat için dağılmış olan bir taburu bir boru ile toplar.
Tabur nizamı altına getirebilir." Sen ey insan, desen; "İnanmam." Ne kadar divanece bir inkâr
olduğunu bilirsin. Aynen onun gibi hiçten, yeniden ordu-misal bütün hayvanat ve sair
zîhayatın tabur-misal cesedlerini kemal-i intizamla ve mizan-ı hikmetle o bedenlerin zerratını

ve letaifini "Emr-i kün feyekûn" ile kaydedip yerleştiren ve her karnda hattâ her baharda rûy-i
zeminde yüzbinler ordu-misal zevilhayat enva'larını, taifelerini icad eden bir Zât-ı Kadîr-i
Alîm, tabur-misal bir cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışmış zerrat-ı esasiye ve
ecza-yı asliyeyi bir sayha ile Sur-u İsrafil'in borusu ile nasıl toplayabilir? İstib'ad suretinde
denilir mi? Denilse, eblehçesine bir divaneliktir.
Makam-ı irşadda beyanat-ı Kur'aniye o derece müessir ve rakiktir ve o derece munis ve
şefiktir ki, şevk ile ruhu, zevk ile kalbi; aklı merakla ve gözü yaşla doldurur

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (199: 739 - 199: 744)


Arama dizesi: hikmet

¯š²z«- ¬h²[«3 ²w¬8 !xT¬V' ²•«!


Veyahut: Kâinatı abes ve gayesiz itikad eden felasife-i abesiyyun gibi kendilerini
başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Hâlıksız mı zannediyorlar! Acaba gözleri kör olmuş,
görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir
ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır ve evamir-i İlahiyeye
müsahharlardır.
«–YT¬7@«F²7! v; ²•«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (199: 871 - 199: 876)


Arama dizesi: hikmet

¯š²z«- ¬h²[«3 ²w¬8 !xT¬V' ²•«!


Veyahut: Kâinatı abes ve gayesiz itikad eden felasife-i abesiyyun gibi kendilerini
başıboş, hikmetsiz, gayesiz, vazifesiz, Hâlıksız mı zannediyorlar! Acaba gözleri kör olmuş,
görmüyorlar mı ki, kâinat baştan aşağıya kadar hikmetlerle müzeyyen ve gayelerle müsmirdir
ve mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar vazifelerle muvazzaftır ve evamir-i İlahiyeye
müsahharlardır.
«–YT¬7@«F²7! v; ²•«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (199: 2764 - 199: 2769)


Arama dizesi: hikmet

Veyahut: Cenab-ı Hakk'ın ihtiyarını nefyeden bir kısım hükema-yı dâlle gibi ve
Berahime gibi asl-ı nübüvveti mi inkâr ediyorlar? Sana iman getirmiyorlar. Öyle ise, bütün
mevcudatta görünen ve ihtiyar ve iradeyi gösteren bütün âsâr-ı hikmeti ve gayatı ve intizamatı
ve semeratı ve âsâr-ı rahmet ve inayatı ve bütün enbiyanın bütün mu'cizatlarını inkâr etsinler
veya "Mahlukata verilen ihsanatın hazineleri yanımızda ve elimizdedir" desinler. Kabil-i hitab
olmadıklarını göstersinler. Sen de onların inkârından müteellim olma. Allah'ın akılsız
hayvanları çoktur, de.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (201: 1495 - 201: 1500)


Arama dizesi: hikmet

½^«Z¬7³~ @«W¬Z[¬4 «–@«6 ²x«7


hükmünce, şu bütün kâinatta gündüz gibi görünen bu intizam-ı ekmeli, bu insicam-ı ecmeli
kör olup görmüyorlar. Halbuki bir köyde iki müdür, bir şehirde iki vali, bir memlekette iki
padişah bulunsa, intizam zîr ü zeber olur ve insicam herc ü merce düşer. Halbuki sinek
kanadından tâ semavat kandillerine kadar o derece ince bir intizam gözetilmiş ki, sinek kanadı
kadar şirke yer bırakılmamış. Madem bunlar bu derece hilaf-ı akıl ve hikmet ve münafî-i his
ve bedahet hareket ediyorlar. Onların tekzibleri seni tezkirden vazgeçirmesin."
İşte silsile-i hakaik olan şu âyâtın yüzer cevherlerinden yalnız ifham ve ilzama dair
birtek cevher-i beyanîsini icmalen beyan ettik. Eğer iktidarım olsaydı, birkaç cevherlerini
daha gösterseydim, "Şu âyetler tek başıyla bir mu'cizedir" sen dahi diyecektin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (203: 502 - 203: 507)


Arama dizesi: Hikmet

Zira
dağlar, suyun mahzeni, havanın tarağı (gazat-ı muzırrayı tersib edip, havayı tasfiye eder) ve
toprağın hâmisi (bataklıktan ve denizin istilâsından muhafaza eder) ve sair levazımat-ı hayat-ı
insaniyenin hazinesi olarak fehmeder. Şu koca dağları, şu suretle hane-i hayatımız olan
zemine direk yapan ve maişetimize hazinedar tayin eden Sâni'-i Zülcelal Vel'ikram'a, kemal-i
ta'zim ile hamd ü sena eder.
Hikmet-i tabiiyenin bir feylesofunun şu kelâmdan nasibi şudur ki: Küre-i zeminin
karnında bazı inkılabat ve imtizacatın neticesi olarak hasıl olan zelzele ve ihtizazatı, dağların
zuhuruyla sükûnet bulduğunu ve medar ve mihverindeki istikrarına ve zelzelenin irticacıyla
medar-ı senevîsinden çıkmamasına sebeb, dağların hurucu olduğunu ve zeminin hiddeti ve
gazabı, dağların menafiziyle teneffüs etmekle sükûnet ettiğini fehmeder, tamamen imana
gelir. ¬yÁV¬7 ^«W²U¬E²7«! der.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (203: 2000 - 203: 2005)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:393) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
menfaatdar birer suret, zînetli ve kesretli mahlukata menşe' etmiştir anlar. Vüs'at-i hikmetine
karşı hayran olur. Yeni zamanın feylesofuna şu kelime şöyle ifham eder ki: Manzume-i
Şemsiyeyi teşkil eden küremiz, sair seyyareler, bidayette Güneş'le mümteziç olarak açılmamış
bir hamur şeklinde iken; Kadîr-i Kayyum o hamuru açıp, o seyyareleri birer birer yerlerine
yerleştirerek, Güneş'i orada bırakıp, zeminimizi buraya getirerek, zemine toprak sererek, sema
canibinden yağmur yağdırarak, Güneş'ten ziya serptirerek dünyayı şenlendirip bizleri içine
koymuştur anlar, başını tabiat bataklığından çıkarır, "Âmentü billahi-l Vâhid-il Ehad" der.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (203: 3419 - 203: 3424)


Arama dizesi: hikmet

İşte ±¯h«T«B²,W¬7 in "Lâm"ı, avam o "Lâm"ı "ilâ" manasında görüp


fehmeder ki, size nisbeten ışık verici, ısındırıcı müteharrik bir lâmba olan Güneş, elbette bir
gün seyri bitecek, mahall-i kararına yetişecek, size faidesi dokunmayacak bir suret alacaktır,
anlar. O da, Hâlık-ı Zülcelal'in Güneş'e bağladığı büyük nimetleri düşünerek "Sübhanallah,
Elhamdülillah" der. Ve âlime dahi o "Lâm"ı "ilâ" manasında gösterir. Fakat mensucat-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

Rabbaniyenin bir mekiği, gece gündüz sahifelerinde yazılan mektubat-ı Samedaniyenin


mürekkebi, nur bir hokkası suretinde tasavvur ederek Güneş'in cereyan-ı surîsi alâmet olduğu
ve işaret ettiği intizamat-ı âlemi düşündürerek Sâni'-i Hakîm'in san'atına "Mâşâallah" ve
hikmetine "Bârekâllah" diyerek secdeye kapanır. Ve kozmoğrafyacı bir feylesofa "lâm"ı "fî"
manasında şöyle ifham eder ki: Güneş, kendi merkezinde ve mihveri üzerinde zenberekvari
bir cereyan ile manzumesini emr-i İlahî ile tanzim edip tahrik eder. Şöyle bir saat-ı kübrayı
halkedip tanzim eden Sâni'-i Zülcelaline karşı kemal-i hayret ve istihsan ile "El-azametü lillah
ve-l kudretü lillah" der felsefeyi atar, hikmet-i Kur'aniyeye girer. Ve dikkatli bir hakîme şu
"lâm"ı, hem illet manasında, hem zarfiyet manasında tutturup şöyle ifham eder ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (203: 3838 - 203: 3843)


Arama dizesi: hikmet

Ve âlime dahi o "Lâm"ı "ilâ" manasında gösterir. Fakat mensucat-ı


Rabbaniyenin bir mekiği, gece gündüz sahifelerinde yazılan mektubat-ı Samedaniyenin
mürekkebi, nur bir hokkası suretinde tasavvur ederek Güneş'in cereyan-ı surîsi alâmet olduğu
ve işaret ettiği intizamat-ı âlemi düşündürerek Sâni'-i Hakîm'in san'atına "Mâşâallah" ve
hikmetine "Bârekâllah" diyerek secdeye kapanır. Ve kozmoğrafyacı bir feylesofa "lâm"ı "fî"
manasında şöyle ifham eder ki: Güneş, kendi merkezinde ve mihveri üzerinde zenberekvari
bir cereyan ile manzumesini emr-i İlahî ile tanzim edip tahrik eder. Şöyle bir saat-ı kübrayı
halkedip tanzim eden Sâni'-i Zülcelaline karşı kemal-i hayret ve istihsan ile "El-azametü lillah
ve-l kudretü lillah" der felsefeyi atar, hikmet-i Kur'aniyeye girer. Ve dikkatli bir hakîme şu
"lâm"ı, hem illet manasında, hem zarfiyet manasında tutturup şöyle ifham eder ki: "Sâni'-i
Hakîm, işlerine esbab-ı zahiriyeyi perde ettiğinden, cazibe-i umumiye namında bir kanun-u

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (204: 134 - 204: 139)


Arama dizesi: hikmet
Ve dikkatli bir hakîme şu
"lâm"ı, hem illet manasında, hem zarfiyet manasında tutturup şöyle ifham eder ki: "Sâni'-i
Hakîm, işlerine esbab-ı zahiriyeyi perde ettiğinden, cazibe-i umumiye namında bir kanun-u

İlahîsiyle sapan taşları gibi seyyareleri Güneş'le bağlamış ve o cazibe ile muhtelif fakat
muntazam hareketle o seyyareleri daire-i hikmetinde döndürüyor ve o cazibeyi tevlid için
Güneş'in
---sh:»(S:394) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kendi merkezinde hareketini zahirî bir sebeb etmiş

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (204: 682 - 204: 687)


Arama dizesi: hikmet

@«Z¬B«8xP²X«8 ¬*!«h²T¬B²,¬ž¬ @«Z«7 ¯±h«T«B²K8 ]¬4 yani, kendi müstekarrı içinde


manzumesinin istikrarı ve nizamı
için hareket ediyor. Çünki hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi zahiren tevlid
eder gibi bir âdet-i İlahiye, bir kanun-u Rabbanîdir. İşte şu hakîm, böyle bir hikmeti, Kur'anın
bir harfinden fehmettiği zaman, "Elhamdülillah Kur'andadır hak hikmet, felsefeyi beş paraya
MAXQDA 2020 24.12.2022

saymam" der. Ve şâirane bir fikir ve kalb sahibine şu "lâm"dan ve istikrardan şöyle bir mana
fehmine gelir ki: "Güneş, nurani bir ağaçtır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (204: 765 - 204: 770)


Arama dizesi: hikmet

@«Z¬B«8xP²X«8 ¬*!«h²T¬B²,¬ž¬ @«Z«7 ¯±h«T«B²K8 ]¬4 yani, kendi müstekarrı içinde


manzumesinin istikrarı ve nizamı
için hareket ediyor. Çünki hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi zahiren tevlid
eder gibi bir âdet-i İlahiye, bir kanun-u Rabbanîdir. İşte şu hakîm, böyle bir hikmeti, Kur'anın
bir harfinden fehmettiği zaman, "Elhamdülillah Kur'andadır hak hikmet, felsefeyi beş paraya
saymam" der. Ve şâirane bir fikir ve kalb sahibine şu "lâm"dan ve istikrardan şöyle bir mana
fehmine gelir ki: "Güneş, nurani bir ağaçtır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (205: 2161 - 205: 2166)


Arama dizesi: hikmet

müçtehidlerin me'hazlerini, bütün âriflerin mezâklarını, bütün vâsılların meşreblerini, bütün


kâmillerin mesleklerini, bütün muhakkiklerin mezheblerini; manasının hazinesinden ihsan
etmekle beraber, daima onlara rehber ve terakkiyatlarında her vakit onlara mürşid olup, o
tükenmez hazinesinden onların yollarına neşr-i envâr ettiği bütün onlarca musaddaktır ve
müttefek-un aleyhtir.
Üçüncü Lem'a: İlmindeki câmiiyet-i hârikadır. Evet Kur'an, şeriatın müteaddid ve çok
ilimlerini, hakikatın mütenevvi ve kesretli ilimlerini, tarîkatın muhtelif ve hadsiz ilimlerini,
kendi ilminin denizinden akıttığı gibi, daire-i mümkinatın hakikî hikmetini ve daire-i vücubun
ulûm-u hakikiyesini ve daire-i âhiretin maarif-i gamızasını, o denizinden muntazaman ve
kesretle akıtıyor. Şu lem'aya misal getirilse, bir cild yazmak lâzım gelir. Öyle ise, yalnız
nümune olarak şu yirmibeş aded Sözleri gösteriyoruz. Evet, bütün yirmibeş aded Sözler'in
doğru hakikatleri, Kur'anın bahr-i ilminden ancak yirmibeş katredir. O Sözler'de kusur varsa,
benim fehm-i kasırıma aittir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (207: 2371 - 207: 2376)


Arama dizesi: hikmet

Hakîm'e şehadet eden sahaif-i âlemin birinci derecesi, semavat ve arzın asl-ı hilkatleridir.
Sonra gökleri yıldızlarla tezyin ile zeminin zîhayatlarla şenlendirilmesi, sonra Güneş ve Ay'ın
teshiriyle mevsimlerin değişmesi, sonra gece ve gündüzün ihtilaf ve deveranı içindeki silsile-i
şuunattır. Daha gele gele tâ kesretin en ziyade intişar ettiği mahal olan sîmaların ve seslerin
hususiyetlerine ve imtiyazlarına ve teşahhuslarına kadar... Madem ki en ziyade intizamdan
uzak ve tesadüfün karışmasına maruz olan ferdlerin sîmalarındaki teşahhusatta hayret verici
bir intizam-ı hakîmane bulunsa, üzerinde gayet san'atkâr bir hakîmin kalemi işlediği
gösterilse, elbette intizamları zahir olan sair sahifeler kendi kendine anlaşılır, nakkaşını
gösterir. Hem madem koca semavat ve arzın asl-ı hilkatinde eser-i san'at ve hikmet
görünüyor. Elbette kâinat sarayının binasında temel taşı olarak gökleri ve zemini hikmetle
koyan bir Sâniin sair eczalarında eser-i san'atı, nakş-ı hikmeti pekçok zahirdir. İşte şu âyet,
hafîyi izhar, zahirîyi ihfa ederek gayet güzel bir îcaz yapmış. Elhak: «–x,²W# «w[¬& ¬yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (207: 2462 - 207: 2467)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sonra gökleri yıldızlarla tezyin ile zeminin zîhayatlarla şenlendirilmesi, sonra Güneş ve Ay'ın
teshiriyle mevsimlerin değişmesi, sonra gece ve gündüzün ihtilaf ve deveranı içindeki silsile-i
şuunattır. Daha gele gele tâ kesretin en ziyade intişar ettiği mahal olan sîmaların ve seslerin
hususiyetlerine ve imtiyazlarına ve teşahhuslarına kadar... Madem ki en ziyade intizamdan
uzak ve tesadüfün karışmasına maruz olan ferdlerin sîmalarındaki teşahhusatta hayret verici
bir intizam-ı hakîmane bulunsa, üzerinde gayet san'atkâr bir hakîmin kalemi işlediği
gösterilse, elbette intizamları zahir olan sair sahifeler kendi kendine anlaşılır, nakkaşını
gösterir. Hem madem koca semavat ve arzın asl-ı hilkatinde eser-i san'at ve hikmet
görünüyor. Elbette kâinat sarayının binasında temel taşı olarak gökleri ve zemini hikmetle
koyan bir Sâniin sair eczalarında eser-i san'atı, nakş-ı hikmeti pekçok zahirdir. İşte şu âyet,
hafîyi izhar, zahirîyi ihfa ederek gayet güzel bir îcaz yapmış. Elhak: «–x,²W# «w[¬& ¬yÁV7! «–@«E²A-
,«4 den

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (207: 2530 - 207: 2535)


Arama dizesi: hikmet

Sonra gökleri yıldızlarla tezyin ile zeminin zîhayatlarla şenlendirilmesi, sonra Güneş ve Ay'ın
teshiriyle mevsimlerin değişmesi, sonra gece ve gündüzün ihtilaf ve deveranı içindeki silsile-i
şuunattır. Daha gele gele tâ kesretin en ziyade intişar ettiği mahal olan sîmaların ve seslerin
hususiyetlerine ve imtiyazlarına ve teşahhuslarına kadar... Madem ki en ziyade intizamdan
uzak ve tesadüfün karışmasına maruz olan ferdlerin sîmalarındaki teşahhusatta hayret verici
bir intizam-ı hakîmane bulunsa, üzerinde gayet san'atkâr bir hakîmin kalemi işlediği
gösterilse, elbette intizamları zahir olan sair sahifeler kendi kendine anlaşılır, nakkaşını
gösterir. Hem madem koca semavat ve arzın asl-ı hilkatinde eser-i san'at ve hikmet
görünüyor. Elbette kâinat sarayının binasında temel taşı olarak gökleri ve zemini hikmetle
koyan bir Sâniin sair eczalarında eser-i san'atı, nakş-ı hikmeti pekçok zahirdir. İşte şu âyet,
hafîyi izhar, zahirîyi ihfa ederek gayet güzel bir îcaz yapmış. Elhak: «–x,²W# «w[¬& ¬yÁV7! «–@«E²A-
,«4 den

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (210: 920 - 210: 925)


Arama dizesi: hikmet

Beşinci Işık: Kur'anın makasıd ve mesail, maânî ve esalib ve letaif ve mehasin cihetiyle
câmiiyet-i hârikasıdır. Evet Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın surelerine ve âyetlerine ve hususan
surelerin fatihalarına, âyetlerin mebde' ve makta'larına dikkat edilse görünüyor ki:
Belâgatların bütün enva'ını, fezail-i kelâmiyenin bütün aksamını, ulvî üslûbların bütün
esnafını, mehasin-i ahlâkıyenin bütün efradını, ulûm-u kevniyenin bütün fezlekelerini, maarif-
i İlahiyenin bütün fihristelerini, hayat-ı şahsiye ve içtimaiye-i beşeriyenin bütün nâfi'
düsturlarını ve hikmet-i âliye-i kâinatın bütün nurani kanunlarını cem'etmekle beraber hiçbir
müşevveşiyet eseri görünmüyor. Elhak, o kadar ecnas-ı muhtelifeyi bir yerde toplayıp bir
münakaşa, bir karışık çıkmamak, kahhar bir nizam-ı i'cazînin işi olabilir. Elhak, bütün bu
câmiiyet içinde şu intizam ile beraber geçmiş yirmidört aded Sözlerde izah ve isbat edildiği
gibi; cehl-i mürekkebin menşei olan âdiyat perdelerini keskin beyanatıyla yırtmak, âdet
perdeleri altında gizli olan hârikulâdeleri çıkarıp göstermek ve dalaletin menbaı olan tabiat
tagutunu, bürhanın elmas kılıncıyla parçalamak ve gaflet uykusunun kalın tabakalarını ra'd-
misal sayhalarıyla dağıtmak ve felsefe-i beşeriyeyi ve hikmet-i insaniyeyi âciz bırakan
kâinatın tılsım-ı muğlakını ve hilkat-i âlemin muamma-yı acibesini feth ve keşfetmek, elbette
hakikat-bîn ve gayb-aşina ve hidayet-bahş ve hak-nüma olan Kur'an gibi bir mu'cizekârın
hârikulâde işleridir. Evet, Kur'anın âyetlerine insaf ile dikkat edilse görünüyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (210: 1613 - 210: 1618)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Belâgatların bütün enva'ını, fezail-i kelâmiyenin bütün aksamını, ulvî üslûbların bütün
esnafını, mehasin-i ahlâkıyenin bütün efradını, ulûm-u kevniyenin bütün fezlekelerini, maarif-
i İlahiyenin bütün fihristelerini, hayat-ı şahsiye ve içtimaiye-i beşeriyenin bütün nâfi'
düsturlarını ve hikmet-i âliye-i kâinatın bütün nurani kanunlarını cem'etmekle beraber hiçbir
müşevveşiyet eseri görünmüyor. Elhak, o kadar ecnas-ı muhtelifeyi bir yerde toplayıp bir
münakaşa, bir karışık çıkmamak, kahhar bir nizam-ı i'cazînin işi olabilir. Elhak, bütün bu
câmiiyet içinde şu intizam ile beraber geçmiş yirmidört aded Sözlerde izah ve isbat edildiği
gibi; cehl-i mürekkebin menşei olan âdiyat perdelerini keskin beyanatıyla yırtmak, âdet
perdeleri altında gizli olan hârikulâdeleri çıkarıp göstermek ve dalaletin menbaı olan tabiat
tagutunu, bürhanın elmas kılıncıyla parçalamak ve gaflet uykusunun kalın tabakalarını ra'd-
misal sayhalarıyla dağıtmak ve felsefe-i beşeriyeyi ve hikmet-i insaniyeyi âciz bırakan
kâinatın tılsım-ı muğlakını ve hilkat-i âlemin muamma-yı acibesini feth ve keşfetmek, elbette
hakikat-bîn ve gayb-aşina ve hidayet-bahş ve hak-nüma olan Kur'an gibi bir mu'cizekârın
hârikulâde işleridir. Evet, Kur'anın âyetlerine insaf ile dikkat edilse görünüyor ki: Sair kitablar
gibi bir-iki maksadı takib eden tedricî bir fikrin silsilesine benzemiyor. Belki, def'î ve ânî bir
tavrı var ve ilka olunuyor bir gidişatı var ve beraber gelen herbir taifesi müstakil olarak uzak
bir yerden ve gayet ciddî ve ehemmiyetli bir muhaberenin tek tek, kısa kısa bir surette
geldiğinin nişanı var. Evet kâinatın Hâlıkından başka kim var ki, bu derece

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (213: 936 - 213: 941)


Arama dizesi: hikmet

Düstur-u cidalin şe'ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla


beslenmek olduğundan tecavüzdür. İşte şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün
mehasiniyle beraber beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi surî saadet verip seksenini
rahatsızlığa, sefalete atmıştır.
Amma hikmet-i Kur'aniye ise nokta-i istinadı, kuvvet yerine "hakk"ı kabul eder.
Gayede, menfaat yerine "fazilet ve rıza-yı İlahî"yi kabul eder. Hayatta, düstur-u cidal yerine
"düstur-u teavünü" esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında, unsuriyet ve milliyet yerine "rabıta-i
dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (214: 145 - 214: 150)


Arama dizesi: hikmet

Şakirdlerine "Girmeyiniz" emreder.


İkinci Esas: Medeniyet, taaddüd-ü ezvacı kabul etmiyor. Kur'anın o hükmünü, kendine
muhalif-i hikmet ve maslahat-ı beşeriyeye münafî telakki eder. Evet eğer izdivacdaki hikmet,
yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle
ve izdivac eden nebatatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kaza-
yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz'iyedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (214: 220 - 214: 225)


Arama dizesi: hikmet

İkinci Esas: Medeniyet, taaddüd-ü ezvacı kabul etmiyor. Kur'anın o hükmünü, kendine
muhalif-i hikmet ve maslahat-ı beşeriyeye münafî telakki eder. Evet eğer izdivacdaki hikmet,
yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle
ve izdivac eden nebatatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kaza-
MAXQDA 2020 24.12.2022

yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz'iyedir.
Madem hikmeten, hakikaten, izdivac nesil içindir, nev'in bekası içindir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (214: 388 - 214: 393)


Arama dizesi: hikmet

İkinci Esas: Medeniyet, taaddüd-ü ezvacı kabul etmiyor. Kur'anın o hükmünü, kendine
muhalif-i hikmet ve maslahat-ı beşeriyeye münafî telakki eder. Evet eğer izdivacdaki hikmet,
yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle
ve izdivac eden nebatatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kaza-
yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz'iyedir.
Madem hikmeten, hakikaten, izdivac nesil içindir, nev'in bekası içindir. Elbette, bir senede
yalnız bir defa tevellüde kabil ve ayın yalnız yarısında kabil-i telakkuh olan ve elli senede
ye'se düşen bir kadın, ekseri vakitte tâ yüz seneye kadar kabil-i telkîh bir erkeğe kâfi
gelmediğinden, medeniyet pek çok fahişehaneleri kabul etmeye mecburdur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (214: 533 - 214: 538)


Arama dizesi: hikmet

Evet eğer izdivacdaki hikmet,


yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı. Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle
ve izdivac eden nebatatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür. Kaza-
yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz'iyedir.
Madem hikmeten, hakikaten, izdivac nesil içindir, nev'in bekası içindir. Elbette, bir senede
yalnız bir defa tevellüde kabil ve ayın yalnız yarısında kabil-i telakkuh olan ve elli senede
ye'se düşen bir kadın, ekseri vakitte tâ yüz seneye kadar kabil-i telkîh bir erkeğe kâfi
gelmediğinden, medeniyet pek çok fahişehaneleri kabul etmeye mecburdur.
Üçüncü Esas: Muhakemesiz medeniyet, Kur'an kadına sülüs verdiği için âyeti tenkid
eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (214: 4309 - 214: 4314)


Arama dizesi: hikmet
(S:411) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
olan düsturlarına karşı mağlub olup Kur'anın i'caz-ı manevîsine karşı hakikat noktasında iflas
eder. Öyle de: Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i
Kur'anla yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye

âcize ve hikmet-i Kur'aniyenin mu'cize olduğu kat'iyyetle isbat edilmiştir. Nasılki Onbirinci
ve Onikinci Sözlerde, hikmet-i felsefiyenin aczi ve iflası; ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazı ve
gınası isbat edilmiştir, müracaat edebilirsin.
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'anın ilmî ve amelî i'cazına karşı mağlub
oluyor. Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur'anın edeb ve belâgatına karşı
nisbeti: Öksüz bir yetimin muzlim bir hüzün ile ümidsiz ağlayışı, hem süflî bir vaziyette
sarhoş bir ayyaşın velvele-i gınasının (şarkı demektir) nisbeti ile, ulvî bir âşıkın muvakkat bir
iftiraktan müştakane, ümidkârane bir hüzün ile gınası (şarkısı); hem zafer veya harbe ve ulvî
fedakârlıklara sevketmek için teşvikkârane kasaid-i vataniyeye nisbeti gibidir. Çünki edeb ve
belâgat, tesir-i üslûb itibariyle ya hüzün verir, ya neş'e verir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (214: 4330 - 214: 4335)


Arama dizesi: hikmet
(S:411) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
olan düsturlarına karşı mağlub olup Kur'anın i'caz-ı manevîsine karşı hakikat noktasında iflas
eder. Öyle de: Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i
Kur'anla yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye

âcize ve hikmet-i Kur'aniyenin mu'cize olduğu kat'iyyetle isbat edilmiştir. Nasılki Onbirinci
ve Onikinci Sözlerde, hikmet-i felsefiyenin aczi ve iflası; ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazı ve
gınası isbat edilmiştir, müracaat edebilirsin.
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'anın ilmî ve amelî i'cazına karşı mağlub
oluyor. Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur'anın edeb ve belâgatına karşı
nisbeti: Öksüz bir yetimin muzlim bir hüzün ile ümidsiz ağlayışı, hem süflî bir vaziyette
sarhoş bir ayyaşın velvele-i gınasının (şarkı demektir) nisbeti ile, ulvî bir âşıkın muvakkat bir
iftiraktan müştakane, ümidkârane bir hüzün ile gınası (şarkısı); hem zafer veya harbe ve ulvî
fedakârlıklara sevketmek için teşvikkârane kasaid-i vataniyeye nisbeti gibidir. Çünki edeb ve
belâgat, tesir-i üslûb itibariyle ya hüzün verir, ya neş'e verir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (214: 4388 - 214: 4393)


Arama dizesi: hikmet
--
olan düsturlarına karşı mağlub olup Kur'anın i'caz-ı manevîsine karşı hakikat noktasında iflas
eder. Öyle de: Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i
Kur'anla yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye

âcize ve hikmet-i Kur'aniyenin mu'cize olduğu kat'iyyetle isbat edilmiştir. Nasılki Onbirinci
ve Onikinci Sözlerde, hikmet-i felsefiyenin aczi ve iflası; ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazı ve
gınası isbat edilmiştir, müracaat edebilirsin.
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'anın ilmî ve amelî i'cazına karşı mağlub
oluyor. Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur'anın edeb ve belâgatına karşı
nisbeti: Öksüz bir yetimin muzlim bir hüzün ile ümidsiz ağlayışı, hem süflî bir vaziyette
sarhoş bir ayyaşın velvele-i gınasının (şarkı demektir) nisbeti ile, ulvî bir âşıkın muvakkat bir
iftiraktan müştakane, ümidkârane bir hüzün ile gınası (şarkısı); hem zafer veya harbe ve ulvî
fedakârlıklara sevketmek için teşvikkârane kasaid-i vataniyeye nisbeti gibidir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (214: 4412 - 214: 4417)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--
olan düsturlarına karşı mağlub olup Kur'anın i'caz-ı manevîsine karşı hakikat noktasında iflas
eder. Öyle de: Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i
Kur'anla yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye

âcize ve hikmet-i Kur'aniyenin mu'cize olduğu kat'iyyetle isbat edilmiştir. Nasılki Onbirinci
ve Onikinci Sözlerde, hikmet-i felsefiyenin aczi ve iflası; ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazı ve
gınası isbat edilmiştir, müracaat edebilirsin.
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'anın ilmî ve amelî i'cazına karşı mağlub
oluyor. Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur'anın edeb ve belâgatına karşı
nisbeti: Öksüz bir yetimin muzlim bir hüzün ile ümidsiz ağlayışı, hem süflî bir vaziyette
sarhoş bir ayyaşın velvele-i gınasının (şarkı demektir) nisbeti ile, ulvî bir âşıkın muvakkat bir
iftiraktan müştakane, ümidkârane bir hüzün ile gınası (şarkısı); hem zafer veya harbe ve ulvî
fedakârlıklara sevketmek için teşvikkârane kasaid-i vataniyeye nisbeti gibidir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (215: 9 - 215: 14)


Arama dizesi: hikmet
olan düsturlarına karşı mağlub olup Kur'anın i'caz-ı manevîsine karşı hakikat noktasında iflas
eder. Öyle de: Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i
Kur'anla yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye

âcize ve hikmet-i Kur'aniyenin mu'cize olduğu kat'iyyetle isbat edilmiştir. Nasılki Onbirinci
ve Onikinci Sözlerde, hikmet-i felsefiyenin aczi ve iflası; ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazı ve
gınası isbat edilmiştir, müracaat edebilirsin.
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'anın ilmî ve amelî i'cazına karşı mağlub
oluyor. Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur'anın edeb ve belâgatına karşı
nisbeti

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (215: 118 - 215: 123)


Arama dizesi: hikmet
Öyle de: Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i
Kur'anla yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye

âcize ve hikmet-i Kur'aniyenin mu'cize olduğu kat'iyyetle isbat edilmiştir. Nasılki Onbirinci
ve Onikinci Sözlerde, hikmet-i felsefiyenin aczi ve iflası; ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazı ve
gınası isbat edilmiştir, müracaat edebilirsin.
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'anın ilmî ve amelî i'cazına karşı mağlub
oluyor. Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur'anın edeb ve belâgatına karşı
nisbeti: Öksüz bir yetimin muzlim bir hüzün ile ümidsiz ağlayışı, hem süflî bir vaziyette
sarhoş bir ayyaşın velvele-i gınasının (şarkı demektir) nisbeti ile, ulvî bir âşıkın muvakkat bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

iftiraktan müştakane, ümidkârane bir hüzün ile gınası (şarkısı); hem zafer veya harbe ve ulvî
fedakârlıklara sevketmek için teşvikkârane kasaid-i vataniyeye nisbeti gibidir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (215: 159 - 215: 164)


Arama dizesi: hikmet
Öyle de: Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i
Kur'anla yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye

âcize ve hikmet-i Kur'aniyenin mu'cize olduğu kat'iyyetle isbat edilmiştir. Nasılki Onbirinci
ve Onikinci Sözlerde, hikmet-i felsefiyenin aczi ve iflası; ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazı ve
gınası isbat edilmiştir, müracaat edebilirsin.
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'anın ilmî ve amelî i'cazına karşı mağlub
oluyor. Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur'anın edeb ve belâgatına karşı
nisbeti: Öksüz bir yetimin muzlim bir hüzün ile ümidsiz ağlayışı, hem süflî bir vaziyette
sarhoş bir ayyaşın velvele-i gınasının (şarkı demektir) nisbeti ile, ulvî bir âşıkın muvakkat bir
iftiraktan müştakane, ümidkârane bir hüzün ile gınası (şarkısı); hem zafer veya harbe ve ulvî
fedakârlıklara sevketmek için teşvikkârane kasaid-i vataniyeye nisbeti gibidir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (215: 271 - 215: 276)


Arama dizesi: hikmet
Medeniyetin ruhu olan felsefe-i Avrupa ve hikmet-i beşeriyeyi, hikmet-i
Kur'anla yirmibeş aded Sözlerde mizanlarla iki hikmetin müvazenesinde, hikmet-i felsefiye

âcize ve hikmet-i Kur'aniyenin mu'cize olduğu kat'iyyetle isbat edilmiştir. Nasılki Onbirinci
ve Onikinci Sözlerde, hikmet-i felsefiyenin aczi ve iflası; ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazı ve
gınası isbat edilmiştir, müracaat edebilirsin.
Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur'anın ilmî ve amelî i'cazına karşı mağlub
oluyor. Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur'anın edeb ve belâgatına karşı
nisbeti: Öksüz bir yetimin muzlim bir hüzün ile ümidsiz ağlayışı, hem süflî bir vaziyette
sarhoş bir ayyaşın velvele-i gınasının (şarkı demektir) nisbeti ile, ulvî bir âşıkın muvakkat bir
iftiraktan müştakane, ümidkârane bir hüzün ile gınası (şarkısı); hem zafer veya harbe ve ulvî
fedakârlıklara sevketmek için teşvikkârane kasaid-i vataniyeye nisbeti gibidir. Çünki edeb ve
belâgat, tesir-i üslûb itibariyle ya hüzün verir, ya neş'e verir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (215: 2566 - 215: 2571)


Arama dizesi: hikmet

--
Kur'anın malı olmayan ins ve cinnin bütün güzel sözleri toplansa, Kur'anı tanzir edemez,
MAXQDA 2020 24.12.2022

demektir. Hem edememiş ki, gösterilmiyor. İkinci vecih şudur ki: Cin ve insin hattâ
şeytanların netice-i efkârları ve muhassala-i mesaîleri olan medeniyet ve hikmet-i felsefe ve
edebiyat-ı ecnebiye, Kur'anın ahkâm ve hikmet ve belâgatına karşı âciz derekesindedirler,
demektir. Nasıl da nümunesini gösterdik.
Üçüncü Cilve: Kur'an-ı Hakîm, her asırdaki tabakat-ı beşerin herbir tabakasına güya
doğrudan doğruya o tabakaya hususî müteveccihtir, hitab ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (215: 2627 - 215: 2632)


Arama dizesi: hikmet

--
Kur'anın malı olmayan ins ve cinnin bütün güzel sözleri toplansa, Kur'anı tanzir edemez,
demektir. Hem edememiş ki, gösterilmiyor. İkinci vecih şudur ki: Cin ve insin hattâ
şeytanların netice-i efkârları ve muhassala-i mesaîleri olan medeniyet ve hikmet-i felsefe ve
edebiyat-ı ecnebiye, Kur'anın ahkâm ve hikmet ve belâgatına karşı âciz derekesindedirler,
demektir. Nasıl da nümunesini gösterdik.
Üçüncü Cilve: Kur'an-ı Hakîm, her asırdaki tabakat-ı beşerin herbir tabakasına güya
doğrudan doğruya o tabakaya hususî müteveccihtir, hitab ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (216: 2799 - 216: 2804)


Arama dizesi: hikmet

(Bir kısım Alevîler gibi) Dördüncü Nükte: Bir


kısım şu âyetten şöyle bir işaret-i gaybiye fehmeder ki: Peygamber'in (A.S.M.) evlâd-ı
zükûru, rical derecesinde kalmayıp, rical olarak nesli, bir hikmete binaen kalmayacaktır.
Yalnız "rical" tabirinin ifadesiyle, nisanın pederi olduğunu işaret ettiğinden, nisa olarak nesli
devam edecektir. Felillahilhamd Hazret-i Fatıma'nın nesl-i mübareki, Hasan ve Hüseyin gibi
iki nurani silsilenin bedr-i münevveri, Şems-i Nübüvvet'in manevî ve maddî neslini idame
ediyorlar. ¬y¬7³~ ]«V«2 «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (217: 3694 - 217: 3699)


Arama dizesi: hikmet

Bunları hakkıyla izah etmek çok uzun gelir.


Şimdilik ihtisar ve icmale mecburum. Onun için gayet muhtasar bir tarzda şu sırr-ı azîm-i i'cazın
misallerinden olan âyetlere birer işaret edip tafsilâtını başka vakte talik ettik.
İşte Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan, âyetlerin hâtimelerinde galiben bazı fezlekeleri zikreder ki; o
fezlekeler, ya esma-i hüsnayı veya manalarını tazammun ediyor veyahut aklı tefekküre sevketmek için

akla havale eder veyahut makasıd-ı Kur'aniyeden bir kaide-i külliyeyi tazammun eder ki, âyetin te'kid
ve teyidi için fezlekeler yapar. İşte o fezlekelerde Kur'anın hikmet-i ulviyesinden bazı işarat ve
hidayet-i İlahiyenin âb-ı hayatından bazı reşaşat, i'caz-ı Kur'anın berklerinden bazı şerarat vardır.
Şimdi pek çok o işarattan yalnız on tanesini icmalen zikrederiz. Hem pek çok misallerinden birer misal

ve herbir misalin pek çok hakaikından yalnız herbirinde bir hakikatın meal-i icmalîsine işaret ederiz.
Bu on işaretin ekserisi, ekser âyetlerde müçtemian beraber bulunup hakikî bir nakş-ı i'cazî teşkil
ederler. Hem misal olarak getirdiğimiz âyetlerin ekserisi, ekser işarata misaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (219: 1168 - 219: 1173)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

¬ƒ@«<±¬h7! ¬r<¬h²M«#«:
İşte Cenab-ı Hakk'ın kemal-i kudretini ve azamet-i rububiyetini gösteren ve
vahdaniyetine şehadet eden semavat ve arzın hilkatindeki tecelli-i saltanat-ı uluhiyet; ve gece
gündüzün ihtilafındaki tecelli-i rububiyet; ve hayat-ı içtimaiye-i insana en büyük bir vasıta
olan gemiyi denizde teshir ile tecelli-i rahmet; ve semadan âb-ı hayatı ölmüş zemine gönderip
zemini yüzbin taifeleriyle ihya edip bir mahşer-i acaib suretine getirmekteki tecelli-i azamet-i
kudret; ve zeminde hadsiz muhtelif hayvanatı basit bir topraktan halketmekteki tecelli-i
rahmet ve kudret; ve rüzgârları, nebatat ve hayvanatın teneffüs ve telkîhlerine hizmet gibi
vezaif-i azîme ile tavzif edip tedbir ve teneffüse sâlih vaziyete getirmek için tahrik ve
idaresindeki tecelli-i rahmet ve hikmet; ve zemin ve âsuman ortasında vasıta-i rahmet olan
bulutları bir mahşer-i acaib gibi muallakta toplayıp dağıtmak, bir ordu gibi istirahat ettirip
vazife başına davet etmek gibi teshirindeki tecelli-i rububiyet gibi mensucat-ı
---sh:»(S:418) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
san'atı ta'dad ettikten sonra aklı, onların hakaikına ve tafsiline sevkedip tefekkür ettirmek için

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (219: 2382 - 219: 2387)


Arama dizesi: hikmet

]«V«2
İşte Hazret-i Yusuf ve ecdadına edilen nimetleri şu âyetle işaret eder. Der ki: Sizi bütün
insanlar içinde makam-ı nübüvvetle serfiraz, bütün silsile-i enbiyayı, silsilenize rabtedip,
silsilenizi nev'-i beşer içinde bütün silsilenin serdarı; hanedanınızı ulûm-u İlahiye ve hikmet-i
Rabbaniyeye bir hücre-i talim ve hidayet suretinde getirip o ilim ve hikmetle dünyanın
saadetkârane saltanatını, âhiretin saadet-i ebediyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve
hikmetle Mısır'a hem aziz bir reis, hem âlî bir nebi, hem hakîm bir mürşid etmek olan nimet-i
İlahiyeyi zikr ve ta'dad edip; ilim ve hikmet ile onu, âbâ ve ecdadını mümtaz ettiğini
zikrediyor. Sonra "Senin Rabbin Alîm ve Hakîm'dir" der.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (219: 2462 - 219: 2467)


Arama dizesi: hikmet

İşte Hazret-i Yusuf ve ecdadına edilen nimetleri şu âyetle işaret eder. Der ki: Sizi bütün
insanlar içinde makam-ı nübüvvetle serfiraz, bütün silsile-i enbiyayı, silsilenize rabtedip,
silsilenizi nev'-i beşer içinde bütün silsilenin serdarı; hanedanınızı ulûm-u İlahiye ve hikmet-i
Rabbaniyeye bir hücre-i talim ve hidayet suretinde getirip o ilim ve hikmetle dünyanın
saadetkârane saltanatını, âhiretin saadet-i ebediyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve
hikmetle Mısır'a hem aziz bir reis, hem âlî bir nebi, hem hakîm bir mürşid etmek olan nimet-i
İlahiyeyi zikr ve ta'dad edip; ilim ve hikmet ile onu, âbâ ve ecdadını mümtaz ettiğini
zikrediyor. Sonra "Senin Rabbin Alîm ve Hakîm'dir" der. "Onun rububiyeti ve hikmeti iktiza
eder ki, seni ve âbâ ve ecdadını Alîm, Hakîm ismine mazhar etsin."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (219: 2574 - 219: 2579)


Arama dizesi: hikmet

İşte Hazret-i Yusuf ve ecdadına edilen nimetleri şu âyetle işaret eder. Der ki: Sizi bütün
insanlar içinde makam-ı nübüvvetle serfiraz, bütün silsile-i enbiyayı, silsilenize rabtedip,
silsilenizi nev'-i beşer içinde bütün silsilenin serdarı; hanedanınızı ulûm-u İlahiye ve hikmet-i
Rabbaniyeye bir hücre-i talim ve hidayet suretinde getirip o ilim ve hikmetle dünyanın
saadetkârane saltanatını, âhiretin saadet-i ebediyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve
hikmetle Mısır'a hem aziz bir reis, hem âlî bir nebi, hem hakîm bir mürşid etmek olan nimet-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

İlahiyeyi zikr ve ta'dad edip; ilim ve hikmet ile onu, âbâ ve ecdadını mümtaz ettiğini
zikrediyor. Sonra "Senin Rabbin Alîm ve Hakîm'dir" der. "Onun rububiyeti ve hikmeti iktiza
eder ki, seni ve âbâ ve ecdadını Alîm, Hakîm ismine mazhar etsin."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (219: 2709 - 219: 2714)


Arama dizesi: hikmet

Der ki: Sizi bütün


insanlar içinde makam-ı nübüvvetle serfiraz, bütün silsile-i enbiyayı, silsilenize rabtedip,
silsilenizi nev'-i beşer içinde bütün silsilenin serdarı; hanedanınızı ulûm-u İlahiye ve hikmet-i
Rabbaniyeye bir hücre-i talim ve hidayet suretinde getirip o ilim ve hikmetle dünyanın
saadetkârane saltanatını, âhiretin saadet-i ebediyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve
hikmetle Mısır'a hem aziz bir reis, hem âlî bir nebi, hem hakîm bir mürşid etmek olan nimet-i
İlahiyeyi zikr ve ta'dad edip; ilim ve hikmet ile onu, âbâ ve ecdadını mümtaz ettiğini
zikrediyor. Sonra "Senin Rabbin Alîm ve Hakîm'dir" der. "Onun rububiyeti ve hikmeti iktiza
eder ki, seni ve âbâ ve ecdadını Alîm, Hakîm ismine mazhar etsin." İşte o mufassal nimetleri,
şu fezleke ile icmal eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (219: 2835 - 219: 2840)


Arama dizesi: hikmet

Rabbaniyeye bir hücre-i talim ve hidayet suretinde getirip o ilim ve hikmetle dünyanın
saadetkârane saltanatını, âhiretin saadet-i ebediyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve
hikmetle Mısır'a hem aziz bir reis, hem âlî bir nebi, hem hakîm bir mürşid etmek olan nimet-i
İlahiyeyi zikr ve ta'dad edip; ilim ve hikmet ile onu, âbâ ve ecdadını mümtaz ettiğini
zikrediyor. Sonra "Senin Rabbin Alîm ve Hakîm'dir" der. "Onun rububiyeti ve hikmeti iktiza
eder ki, seni ve âbâ ve ecdadını Alîm, Hakîm ismine mazhar etsin." İşte o mufassal nimetleri,
şu fezleke ile icmal eder.
Hem meselâ: š@«L«# ²w«8 «t²VW²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (222: 2626 - 222: 2631)


Arama dizesi: hikmet

@®9xB²<«+ «: @®A²N«5 «: @®A«X¬2 «:


İşte şu âyet-i kerime, mu'cizat-ı kudret-i İlahiyeyi bir tertib-i hikmetle zikrederek esbabı
müsebbebata rabtedip en âhirde ²vU«7 @®2@«B«8 lafzıyla bir gayeyi gösterir ki; o gaye, bütün o
müteselsil esbab ve müsebbebat içinde o gayeyi gören ve takib eden gizli bir mutasarrıf
bulunduğunu ve esbab, onun perdesi olduğunu isbat eder. Evet ²vU¬8@«Q²9«ž¬ «: ²vU«7
@®2@«B«8 tabiriyle
bütün esbabı, icad kabiliyetinden azleder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (223: 3121 - 223: 3126)


Arama dizesi: hikmet

"Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin


hayat bulmasını kıyas edemeyip istib'ad ediyorsunuz. Hem semavat ve arzı halkeden, semavat
ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve mematından âciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o
ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini
terketmekle, bütün eczasıyla hikmetle yoğrulmuş hilkat şeceresini abes ve beyhude yapar mı
zannedersiniz?" Der: "Haşirde sizi ihya edecek zât, öyle bir zâttır ki; bütün kâinat, ona
emirber nefer hükmündedir. Emr-i kün feyekûne karşı kemal-i inkıyad ile serfüru' eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (225: 3128 - 225: 3133)


Arama dizesi: hikmet

Hem şu kâinatın rengini değiştirecek bir nur beraberdir. Hem saadet-i


ebediyenin kapısını açacak bir anahtar beraber olduğu için, Cenab-ı Hak kendi zâtını bütün
eşyayı işitir ve görür sıfatıyla tavsif eder. Tâ o emanet, o nur, o anahtarın cihan-şümul
hikmetlerini göstersin.
Hem meselâ:
««Ÿ$«: ]«X²C«8 ¯^«E¬X²%«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (226: 2672 - 226: 2677)


Arama dizesi: hikmet

İşte şu âyet der ki: De: Eğer dediğiniz gibi mülkünde şeriki olsaydı, elbette arş-ı
rububiyetine el uzatıp müdahale eseri görünecek bir derecede bir intizamsızlık olacaktı.
Halbuki yedi tabaka semavattan, tâ hurdebînî zîhayatlara kadar, herbir mahluk küllî olsun
cüz'î olsun, küçük olsun büyük olsun, mazhar olduğu bütün isimlerin cilve ve nakışları
dilleriyle, o esma-i hüsnanın Müsemma-i Zülcelalini tesbih edip, şerik ve nazirden tenzih
ediyorlar. Evet nasılki sema güneşler, yıldızlar denilen nur-efşan kelimatıyla, hikmet ve
intizamıyla, onu takdis ediyor, vahdetine şehadet ediyor ve cevv-i hava dahi, bulutların ve
berk ve ra'd ve katrelerin kelimatıyla onu tesbih ve takdis ve vahdaniyetine şehadet eder. Öyle
de zemin, hayvanat ve nebatat ve mevcudat denilen hayattar kelimatıyla Hâlık-ı Zülcelalini
tesbih ve tevhid etmekle beraber, herbir ağacı, yaprak ve çiçek ve meyvelerin kelimatıyla yine
tesbih edip birliğine şehadet eder. Öyle de en küçük mahluk, en cüz'î bir masnu', küçüklüğü
ve cüz'iyetiyle beraber, taşıdığı nakışlar ve keyfiyetler işaretiyle pekçok esma-i külliyeyi
göstermek ile Müsemma-yı Zülcelali tesbih edip vahdaniyetine şehadet eder. İşte bütün kâinat
birden, bir lisan ile, müttefikan Hâlık-ı Zülcelalini tesbih edip vahdaniyetine şehadet ederek
kendilerine göre muvazzaf oldukları vazife-i ubudiyeti, kemal-i itaatle yerine getirdikleri
halde, şu kâinatın hülâsası ve neticesi ve nazdar bir halifesi ve nazenin bir meyvesi olan insan,
bütün bunların aksine, zıddına olarak, ettikleri küfür ve şirkin ne kadar çirkin düşüp ne derece
cezaya şayeste olduğunu ifade edip bütün bütün
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (227: 163 - 227: 168)


Arama dizesi: hikmet
İşte bütün kâinat
birden, bir lisan ile, müttefikan Hâlık-ı Zülcelalini tesbih edip vahdaniyetine şehadet ederek
kendilerine göre muvazzaf oldukları vazife-i ubudiyeti, kemal-i itaatle yerine getirdikleri
halde, şu kâinatın hülâsası ve neticesi ve nazdar bir halifesi ve nazenin bir meyvesi olan insan,
bütün bunların aksine, zıddına olarak, ettikleri küfür ve şirkin ne kadar çirkin düşüp ne derece
cezaya şayeste olduğunu ifade edip bütün bütün
---sh:»(S:430) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

ye'se düşürmemek için, hem şunun gibi nihayetsiz bir cinayete, hadsiz çirkin bir isyana
Kahhar-ı Zülcelal nasıl meydan verip kâinatı başlarına harab etmediğinin hikmetini göstermek
için !®*xS«3 @®W[¬V«& «–@«6 yÅ9¬! der. O hâtime ile hikmet-i imhali gösterip, bir rica kapısı açık
bırakır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (227: 239 - 227: 244)


Arama dizesi: hikmet
--

ye'se düşürmemek için, hem şunun gibi nihayetsiz bir cinayete, hadsiz çirkin bir isyana
Kahhar-ı Zülcelal nasıl meydan verip kâinatı başlarına harab etmediğinin hikmetini göstermek
için !®*xS«3 @®W[¬V«& «–@«6 yÅ9¬! der. O hâtime ile hikmet-i imhali gösterip, bir rica kapısı açık
bırakır.
İşte şu on işarat-ı i'caziyeden anla ki, âyetlerin hâtimelerindeki fezlekelerde, çok
reşehat-ı hidayetiyle beraber çok lemaat-ı i'caziye vardır ki, bülegaların en büyük dâhîleri, şu
bedi' üslûblara karşı kemal-i hayret ve istihsanlarından parmağını ısırmış, dudağını dişlemiş,
¬h«L«A²7! •«Ÿ«6 !«H´; @«8 demiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (227: 1980 - 227: 1985)


Arama dizesi: hikmet

¬Œ²*«Ÿ²7¬ «—@«Z«7 «Ä@«T«4 yani


"Ya arz! Ya sema! İster istemez geliniz, hikmet ve kudretime râm olunuz. Ademden çıkıp,
vücudda meşhergâh-ı san'atıma geliniz." dedi. Onlar da: "Biz kemal-i itaatle geliyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (228: 1564 - 228: 1569)


Arama dizesi: hikmet

Der: "Âyâ, üstünüzdeki semaya bakmıyor


musunuz ki, biz ne keyfiyette, ne kadar muntazam, muhteşem bir surette bina etmişiz. Hem
görmüyor musunuz ki; nasıl yıldızlarla, Ay ve Güneş ile tezyin etmişiz, hiçbir kusur ve
noksaniyet bırakmamışız. Hem görmüyor musunuz ki, zemini size ne keyfiyette sermişiz, ne
kadar hikmetle tefriş etmişiz. O yerde dağları tesbit etmişiz, denizin istilâsından muhafaza
etmişiz. Hem görmüyor musunuz, o yerde ne kadar güzel, rengârenk herbir cinsten çift
hadrevatı, nebatatı halkettik; yerin her tarafını o güzellerle güzelleştirdik. Hem görmüyor
musunuz, ne keyfiyette sema canibinden bereketli bir suyu gönderiyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (229: 3587 - 229: 3592)


Arama dizesi: hikmet
Hem o karanlık
gökyüzünde birer camid ateşpare olan yıldızlar ve yerdeki perişan mahlukat,
Œ²*«ž²!«: p²AÅ,7! €!«Y´WÅK7! y«7 d±¬A«,# sayhasıyla işitenin nazarında nasıl gökyüzü bir ağız;
bütün
yıldızlar birer kelime-i hikmet-nüma, birer nur-u hakikat-eda ve arz bir kafa ve berr ve bahr
birer lisan ve bütün hayvanat ve nebatat birer kelime-i tesbih-feşan suretinde arz-ı dîdar eder.
Yoksa bu zamandan tâ o zamana bakmakla, mezkûr zevkin dekaikini göremezsin. Evet o
MAXQDA 2020 24.12.2022

zamandan beri nurunu neşreden ve mürur-u zamanla ulûm-u mütearife hükmüne geçen ve sair
neyyirat-ı İslâmiye ile parlayan ve Kur'anın güneşiyle gündüz rengini alan bir vaziyet ile
veyahut sathî ve basit bir perde-i ülfet ile baksan; elbette herbir âyetin ne kadar tatlı bir
zemzeme-i i'caz içinde ne çeşit zulümatı dağıttığını hakkıyla göremezsin ve birçok enva'-ı
i'cazı içinde bu nevi i'cazını zevkedemezsin.
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın en yüksek derece-i i'cazına bakmak istersen, şu temsil
dûrbîniyle bak. Şöyle ki:
---sh:»(S:435) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (230: 2969 - 230: 2974)


Arama dizesi: hikmet

¯•@Å<«! ¬^ÅB¬, ]¬4 «Œ²*«ž²!«: ¬€!«Y´WÅK7! «s«V«' ¬y¬X[¬W«[¬" °€@Å<¬x²O«8 €!«Y´WÅK7!«:


hududuna kadar intişar etmiş o hakikat-ı nuraniyeyi bütün dal ve budaklarıyla, gayat ve
meyveleriyle o kadar tenasüble birbirine uygun, birbirine lâyık, birbirini kırmayacak,
birbirinin hükmünü bozmayacak, birbirinden tevahhuş etmeyecek bir surette o hakaik-i esma
ve sıfâtı ve şuun ve ef'ali beyan eder ki; bütün ehl-i keşf ve hakikat ve daire-i melekûtta
cevelan eden bütün ashab-ı irfan ve hikmet, o beyanat-ı Kur'aniyeye karşı "Sübhanallah"
deyip, "Ne kadar doğru, ne kadar mutabık,
---sh:»(S:436) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (231: 649 - 231: 654)


Arama dizesi: Hikmet

Demek
oluyor ki, beyanat-ı Kur'aniye, beşerin ilm-i cüz'îsine, bahusus bir ümminin ilmine müstenid
olamaz. Belki bir ilm-i muhite istinad ediyor ve cemi' eşyayı birden görebilir, ezel ve ebed
ortasında bütün hakaikı bir anda müşahede eder bir zâtın kelâmıdır. Âmennâ...
İKİNCİ ZİYA: Hikmet-i Kur'aniyenin karşısında meydan-ı muarazaya çıkan felsefe-i
beşeriyenin, hikmet-i Kur'ana karşı ne derece sukut ettiğini Onikinci Söz'de izah ve temsil ile
tasvir ve sair Sözlerde isbat ettiğimizden onlara havale edip şimdilik başka bir cihette küçük
bir müvazene ederiz. Şöyle ki:
Felsefe ve hikmet-i insaniye, dünyaya sabit bakar; mevcudatın mahiyetlerinden,
hasiyetlerinden tafsilen bahseder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (231: 732 - 231: 737)


Arama dizesi: hikmet

Belki bir ilm-i muhite istinad ediyor ve cemi' eşyayı birden görebilir, ezel ve ebed
ortasında bütün hakaikı bir anda müşahede eder bir zâtın kelâmıdır. Âmennâ...
İKİNCİ ZİYA: Hikmet-i Kur'aniyenin karşısında meydan-ı muarazaya çıkan felsefe-i
beşeriyenin, hikmet-i Kur'ana karşı ne derece sukut ettiğini Onikinci Söz'de izah ve temsil ile
tasvir ve sair Sözlerde isbat ettiğimizden onlara havale edip şimdilik başka bir cihette küçük
bir müvazene ederiz. Şöyle ki:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Felsefe ve hikmet-i insaniye, dünyaya sabit bakar; mevcudatın mahiyetlerinden,


hasiyetlerinden tafsilen bahseder. Sâniine karşı vazifelerinden bahsetse de, icmalen bahseder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (231: 957 - 231: 962)


Arama dizesi: hikmet

Hikmet-i Kur'aniyenin karşısında meydan-ı muarazaya çıkan felsefe-i


beşeriyenin, hikmet-i Kur'ana karşı ne derece sukut ettiğini Onikinci Söz'de izah ve temsil ile
tasvir ve sair Sözlerde isbat ettiğimizden onlara havale edip şimdilik başka bir cihette küçük
bir müvazene ederiz. Şöyle ki:
Felsefe ve hikmet-i insaniye, dünyaya sabit bakar; mevcudatın mahiyetlerinden,
hasiyetlerinden tafsilen bahseder. Sâniine karşı vazifelerinden bahsetse de, icmalen bahseder.
Âdeta kâinat kitabının yalnız nakış ve huruflarından bahseder, manasına ehemmiyet vermez.
Kur'an ise, dünyaya geçici, seyyal, aldatıcı, seyyar, kararsız, inkılabcı olarak bakar.
Mevcudatın mahiyetlerinden, surî ve maddî hâsiyetlerinden icmalen bahseder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (231: 1617 - 231: 1622)


Arama dizesi: hikmet

Âdeta kâinat kitabının yalnız nakış ve huruflarından bahseder, manasına ehemmiyet vermez.
Kur'an ise, dünyaya geçici, seyyal, aldatıcı, seyyar, kararsız, inkılabcı olarak bakar.
Mevcudatın mahiyetlerinden, surî ve maddî hâsiyetlerinden icmalen bahseder. Fakat Sâni'
tarafından tavzif edilen vezaif-i ubudiyetkâranelerinden ve Sâniin isimlerine ne vechile ve
nasıl delalet ettikleri ve evamir-i tekviniye-i İlahiyeye karşı inkıyadlarını tafsilen zikreder. İşte
felsefe-i beşeriye ile hikmet-i Kur'aniyenin şu tafsil ve icmal hususundaki farklarına
bakacağız ki, mahz-ı hak ve ayn-ı hakikat hangisidir göreceğiz. İşte nasıl elimizdeki saat,
sureten sabit görünüyor. Fakat içindeki çarkların harekâtıyla, daimî içinde bir zelzele ve âlet
ve çarklarının ızdırabları vardır. Aynen onun gibi; kudret-i İlahiyenin bir saat-ı kübrası olan
şu dünya, zahirî sabitiyetiyle beraber daimî zelzele
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (231: 4442 - 231: 4447)


Arama dizesi: hikmet
Fakat şu sarsılan ve hareket eden dünya, Sâniine
baktığı vakit, o harekât ve tegayyürat, kalem-i kudretin mektubat-ı Samedaniyeyi yazması için
o kalemin işlemesidir. O tebeddülât-ı ahval ise, esma-i İlahiyenin cilve-i şuunatını ayrı ayrı
tavsifat ile gösteren, tazelenen âyineleridir. İşte dünya, dünya itibariyle hem fenaya gider,
hem ölmeğe koşar, hem zelzele içindedir. Hakikatta akarsu gibi rıhlet ettiği halde, gaflet ile
sureten incimad etmiş, fikr-i tabiatla kesafet ve küduret peyda edip âhirete perde olmuştur.
İşte felsefe-i sakime tedkikat-ı felsefe ile ve hikmet-i tabiiye ile ve medeniyet-i sefihenin

cazibedar lehviyatıyla, sarhoşane hevesatıyla o dünyanın hem cümudetini ziyade edip gafleti
kalınlaştırmış, hem küduretle bulanmasını taz'îf edip Sânii ve âhireti unutturuyor. Amma
Kur'an ise, şu hakikattaki dünyayı, dünya cihetiyle
¯*xO²,«8 ¯Æ@«B¬6 «: ¬*x±O7! «
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (232: 1826 - 232: 1831)


Arama dizesi: hikmet

İşte Kur'anın baştan


başa kâinata müteveccih olan âyâtı, şu esasa göre gider. Hakikat-ı dünyayı olduğu gibi açar,
gösterir. Çirkin dünyayı, ne kadar çirkin olduğunu göstermekle beşerin yüzünü ondan çevirtir,
Sânia bakan güzel dünyanın güzel yüzünü gösterir. Beşerin gözünü ona diktirir. Hakikî
hikmeti ders verir. Kâinat kitabının manalarını talim eder. Hurufat ve nukuşlarına az bakar.
Sarhoş felsefe gibi, çirkine âşık olup, manayı unutturup, hurufatın nukuşuyla insanların
vaktini malayaniyatta sarfettirmiyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (232: 2079 - 232: 2084)


Arama dizesi: hikmet

Hurufat ve nukuşlarına az bakar.


Sarhoş felsefe gibi, çirkine âşık olup, manayı unutturup, hurufatın nukuşuyla insanların
vaktini malayaniyatta sarfettirmiyor.
ÜÇÜNCÜ ZİYA: İkinci Ziya'da hikmet-i beşeriyenin hikmet-i Kur'aniyeye karşı
sukutuna ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazına işaret ettik.
---sh:»(S:439) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (232: 2100 - 232: 2105)


Arama dizesi: hikmet

Hurufat ve nukuşlarına az bakar.


Sarhoş felsefe gibi, çirkine âşık olup, manayı unutturup, hurufatın nukuşuyla insanların
vaktini malayaniyatta sarfettirmiyor.
ÜÇÜNCÜ ZİYA: İkinci Ziya'da hikmet-i beşeriyenin hikmet-i Kur'aniyeye karşı
sukutuna ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazına işaret ettik.
---sh:»(S:439) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (232: 2141 - 232: 2146)


Arama dizesi: hikmet

Hurufat ve nukuşlarına az bakar.


Sarhoş felsefe gibi, çirkine âşık olup, manayı unutturup, hurufatın nukuşuyla insanların
vaktini malayaniyatta sarfettirmiyor.
ÜÇÜNCÜ ZİYA: İkinci Ziya'da hikmet-i beşeriyenin hikmet-i Kur'aniyeye karşı
sukutuna ve hikmet-i Kur'aniyenin i'cazına işaret ettik.
---sh:»(S:439) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (232: 2420 - 232: 2425)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:439) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Şimdi şu ziyada, Kur'anın şakirdleri olan asfiya ve evliya; ve hükemanın münevver kısmı olan
hükema-yı İşrakiyyunun hikmetleriyle Kur'anın hikmetine karşı derecesini gösterip, şu cihette
MAXQDA 2020 24.12.2022

Kur'anın i'cazına muhtasar bir işaret edeceğiz:


İşte Kur'an-ı Hakîm'in ulviyetine en sadık bir delil ve hakkaniyetine en zahir bir bürhan
ve i'cazına en kavî bir alâmet şudur ki: Kur'an, bütün aksam-ı tevhidin bütün meratibini, bütün
levazımatıyla muhafaza ederek beyan edip müvazenesini bozmamış, muhafaza etmiş. Hem
bütün hakaik-i âliye-i İlahiyenin müvazenesini muhafaza etmiş. Hem bütün esma-i hüsnanın
iktiza ettikleri ahkâmları cem'etmiş, o ahkâmın tenasübünü muhafaza etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (232: 2443 - 232: 2448)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:439) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Şimdi şu ziyada, Kur'anın şakirdleri olan asfiya ve evliya; ve hükemanın münevver kısmı olan
hükema-yı İşrakiyyunun hikmetleriyle Kur'anın hikmetine karşı derecesini gösterip, şu cihette
Kur'anın i'cazına muhtasar bir işaret edeceğiz:
İşte Kur'an-ı Hakîm'in ulviyetine en sadık bir delil ve hakkaniyetine en zahir bir bürhan
ve i'cazına en kavî bir alâmet şudur ki: Kur'an, bütün aksam-ı tevhidin bütün meratibini, bütün
levazımatıyla muhafaza ederek beyan edip müvazenesini bozmamış, muhafaza etmiş. Hem
bütün hakaik-i âliye-i İlahiyenin müvazenesini muhafaza etmiş. Hem bütün esma-i hüsnanın
iktiza ettikleri ahkâmları cem'etmiş, o ahkâmın tenasübünü muhafaza etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (237: 289 - 237: 294)


Arama dizesi: hikmet
"Haddini bil, yapan sen değilsin." Evet kader, cüz'-i ihtiyarî; iman ve İslâmiyetin
nihayet meratibinde... Kader, nefsi gururdan ve cüz'-i ihtiyarî, adem-i mes'uliyetten kurtarmak

içindir ki, mesail-i imaniyeye girmişler. Yoksa mütemerrid nüfus-u emmarenin işledikleri
seyyiatının mes'uliyetinden kendilerini kurtarmak için kadere yapışmak ve onlara in'am
olunan mehasinle iftihar etmek, gururlanmak, cüz'-i ihtiyariye istinad etmek; bütün bütün sırr-
ı kadere ve hikmet-i cüz'-i ihtiyariyeye zıd bir harekete sebebiyet veren ilmî mes'eleler
değildir. Evet, manen terakki etmeyen avam içinde kaderin cây-ı istimali var. Fakat o da
maziyat ve mesaibdedir ki, ye'sin
---sh:»(S:464) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (238: 263 - 238: 268)


Arama dizesi: hikmet
Öyle de: Küfür ve masiyet, adem ve
tahrib nev'inden olduğu için, cüz'-i ihtiyarî bir emr-i itibarî ile onları tahrik edip müdhiş
netaice sebebiyet verebilir. Zira küfür, çendan bir seyyiedir. Fakat, bütün kâinatı

kıymetsizlikle ve abesiyetle tahkir ve delail-i vahdaniyeti gösteren bütün mevcudatı tekzib ve


bütün tecelliyat-ı esmayı tezyif olduğundan, bütün kâinat ve mevcudat ve esma-i İlahiye
namına Cenab-ı Hak kâfirden şedid şikayet ve dehşetli tehdidat etmek; ayn-ı hikmettir ve
ebedî azab vermek, ayn-ı adalettir. Madem insan, küfür ve isyanla tahribat tarafına gidiyor.
Az bir hizmetle pek çok işleri yapar. Onun için ehl-i iman, onlara karşı Cenab-ı Hakk'ın
MAXQDA 2020 24.12.2022

inayet-i azîmine muhtaçtır. Çünki on kuvvetli adam, bir evin muhafazasını ve tamiratını
deruhde etse, haylaz bir çocuğun o haneye ateş vermeğe çalışmasına karşı, o çocuğun
velisine, belki padişahına müracaata, yalvarmağa mecbur olması gibi; mü'minlerin de, böyle
edebsiz ehl-i isyana karşı dayanmak için Cenab-ı Hakk'ın çok inayatına muhtaçtırlar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (238: 2071 - 238: 2076)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:466) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
olan kader bahsi manasızdır. Yalnız, bütün bütün onların hikmetine zıd ve mes'uliyetten
kurtulmak için bir desise-i nefsiyedir.
İKİNCİ MEBHAS: Ehl-i ilme mahsus(Haşiye), ince bir tedkik-i ilmîdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (238: 2363 - 238: 2368)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Yedi vecihle...


Birincisi: Elbette kâinatın intizam ve mizan lisanıyla hikmet ve adaletine şehadet ettiği
bir Âdil-i Hakîm, insan için medar-ı sevab ve ikab olacak, mahiyeti meçhul bir cüz'-i ihtiyarî
vermiştir. O Âdil-i Hakîm'in pek çok hikmetini bilmediğimiz gibi, şu cüz'-i ihtiyarînin kaderle
nasıl tevfik edildiğini bilmediğimiz, olmamasına delalet etmez.
İkincisi: Bizzarure herkes kendisinde bir ihtiyar hisseder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (238: 2534 - 238: 2539)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Yedi vecihle...


Birincisi: Elbette kâinatın intizam ve mizan lisanıyla hikmet ve adaletine şehadet ettiği
bir Âdil-i Hakîm, insan için medar-ı sevab ve ikab olacak, mahiyeti meçhul bir cüz'-i ihtiyarî
vermiştir. O Âdil-i Hakîm'in pek çok hikmetini bilmediğimiz gibi, şu cüz'-i ihtiyarînin kaderle
nasıl tevfik edildiğini bilmediğimiz, olmamasına delalet etmez.
İkincisi: Bizzarure herkes kendisinde bir ihtiyar hisseder. O ihtiyarın vücudunu
vicdanen bilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (239: 2583 - 239: 2588)


Arama dizesi: hikmet

"Şu şerdir, yapma."


Evet eğer abd hâlık-ı ef'ali bulunsaydı ve icada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyarı ref' olurdu.
Çünki ilm-i usûl ve hikmette ²G«%x< ²v«7 ²`¬D«< ²v«7 @«8 kaidesince mukarrerdir ki: "Bir şey vâcib
olmazsa, vücuda gelmez." Yani, illet-i tâmme bulunacak; sonra vücuda gelebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (240: 2667 - 240: 2672)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Demek bütün ağacın başına gelecek bütün vakıatı ile


çekirdeğinde yazılı hükmündedir. Zira tohumlar maddeten basittir, birbirinin aynıdır,
maddeten birşey yoktur.
Hem herşeyin miktar-ı muntazaması, kaderi vâzıhan gösterir. Evet hangi zîhayata
bakılsa görünüyor ki, gayet hikmetli ve san'atlı bir kalıbdan çıkmış gibi, bir mikdar, bir şekil
var ki; o mikdarı, o sureti, o şekli almak ya hârika ve nihayet derecede eğri büğrü maddî bir
kalıp bulunmalı veyahut kaderden gelen mevzun, ilmî bir kalıb-ı manevî ile kudret-i ezeliye o
sureti, o şekli biçip giydiriyor. Meselâ: Sen şu ağaca, şu hayvana dikkat ile bak ki; camid,
sağır, kör, şuursuz, birbirinin misli olan zerreler, onun neşv ü nemasında hareket eder. Bazı
eğri büğrü hududlarda meyve ve faidelerin yerini tanır görür, bilir gibi durur, tevakkuf eder.
Sonra başka bir yerde, büyük bir gayeyi takib eder gibi yolunu değiştirir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (241: 2518 - 241: 2523)


Arama dizesi: hikmet

Netice-i meram: Madem bilmüşahede görüyoruz ki, herbir zîhayatın neşv ü nema
zamanında, zerreleri eğribüğrü hududlara gider, durur. Zerreler yolunu değiştirir. O
hududların nihayetlerinde birer hikmet, birer faide, birer maslahatı semere verirler. Bilbedahe
o şeyin mikdar-ı surîsi, bir kader kalemiyle tersim edilmiştir. İşte meşhud, bedihî kader, o
zîhayatın manevî hâlâtında dahi bir kader kalemiyle çizilmiş muntazam meyvedar hududları,
nihayetleri var olduğunu gösterir. Kudret masdardır, kader mistardır. Kudret o maânî kitabını,
o mistar üstünde yazar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (241: 3078 - 241: 3083)


Arama dizesi: hikmet

Madem maddî ve manevî kader kalemiyle tersim edilmiş


---sh:»(S:471) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
müsmir hududlar, hikmetli nihayetler olduğunu kat'iyyen anlıyoruz. Elbette herbir zîhayatın
müddet-i hayatında geçireceği ahval ve etvarı, o kaderin kalemiyle tersim edilmiş. Çünki
sergüzeşt-i hayatı, bir intizam ve mizan ile cereyan ediyor. Suretler değiştiriyor, şekiller
alıyor. Madem böyle umum zîhayatta kalem-i kader hükümrandır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (242: 3980 - 242: 3985)


Arama dizesi: hikmet

"Bana zahmet
veriyorsun. Eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip
kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun" demeğe hak kazanabilir mi? "Merhametsizlik, insafsızlık
ettin" diyebilir mi? İşte onun gibi Sâni'-i Zülcelal, Fâtır-ı Bîmisal; zîhayata göz, kulak, akıl,
kalb gibi havas ve letaif ile murassa olarak giydirdiği vücud gömleğini esma-i hüsnanın
nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler,
musibetler nev'inde olan keyfiyat; bazı esmasının ahkâmını göstermek için lemaat-ı hikmet
içinde bazı şuaat-ı rahmet ve o şuaat-ı rahmet içinde latif güzellikler vardır.
---sh:»(S:473) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (243: 470 - 243: 475)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Yirmiikinci
Söz'de gayet kat'î isbat edildiği gibi: Eğer herşey birinin olmazsa, o vakit herbir şey, bütün
eşya kadar müşkil ve ağır olur. Eğer herşey birinin olsa, o zaman bütün eşya, bir şey kadar
âsân ve kolay olur. Madem zemin ve âsumanı birisi yapmış, yaratmış. Elbette o pek hikmetli
ve çok san'atkâr zât, zemin ve âsumanın meyveleri ve neticeleri ve gayeleri olan zîhayatları
başkalara bırakıp işi bozmayacak. Başka ellere teslim edip bütün hikmetli işlerini abes
etmeyecek, hiçe indirmeyecek, şükür ve ibadetlerini başkasına vermeyecektir.
İkinci Fıkra: Sen ey mağrur nefsim!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (243: 641 - 243: 646)


Arama dizesi: hikmet

Eğer herşey birinin olmazsa, o vakit herbir şey, bütün


eşya kadar müşkil ve ağır olur. Eğer herşey birinin olsa, o zaman bütün eşya, bir şey kadar
âsân ve kolay olur. Madem zemin ve âsumanı birisi yapmış, yaratmış. Elbette o pek hikmetli
ve çok san'atkâr zât, zemin ve âsumanın meyveleri ve neticeleri ve gayeleri olan zîhayatları
başkalara bırakıp işi bozmayacak. Başka ellere teslim edip bütün hikmetli işlerini abes
etmeyecek, hiçe indirmeyecek, şükür ve ibadetlerini başkasına vermeyecektir.
İkinci Fıkra: Sen ey mağrur nefsim! Üzüm ağacına benzersin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (243: 1273 - 243: 1278)


Arama dizesi: hikmet

hilkat ve netice-i san'at bil, ucb ve riyadan kurtul!.


Dördüncü Fıkra: Hakikat ilmini, hakikî hikmeti istersen; Cenab-ı Hakk'ın marifetini
kazan. Çünki bütün hakaik-i mevcudat, İsm-i Hakk'ın şuaatı ve esmasının tezahüratı ve
sıfâtının tecelliyatıdırlar. Maddî ve manevî, cevherî, arazî herbir şeyin, herbir insanın hakikatı,
birer ismin nuruna dayanır ve hakikatına istinad eder. Yoksa hakikatsız, ehemmiyetsiz bir
surettir. Yirminci Söz'ün âhirinde, şu sırra dair bir nebze bahsi geçmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (245: 3029 - 245: 3034)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:479) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Hâtime
Şu acz, fakr, şefkat, tefekkür tarîkındaki dört hatvenin izahatı; hakikatın ilmine, şeriatın
hakikatına, Kur'anın hikmetine dair olan yirmialtı aded Sözler'de geçmiştir. Yalnız şurada bir-
iki noktaya kısa bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Evet şu tarîk daha kısadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (247: 2252 - 247: 2256)


Arama dizesi: takva

Nasılki bir cisimde, neşv ü nema için tevessü' meyli bulunur. O meyl-i
tevessü' ise, -çünki dâhildendir- vücud ve cisim için bir tekemmüldür. Fakat eğer hariçte tevsi'
için bir meyl ise, o vücudun cildini yırtmaktır, tahrib etmektir; tevsi' değildir. Öyle de,
İslâmiyetin dairesine selef-i sâlihîn gibi takva-yı kâmile kapısıyla ve zaruriyat-ı diniyenin
imtisali tarîkıyla dâhil olanlarda meyl-üt tevessü' ve irade-i içtihad bulunsa; o kemaldir ve
tekemmüldür. Yoksa zaruriyatı terk eden ve hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih
eden ve felsefe-i maddiye ile âlûde olanlardan olan o meyl-üt tevsi' ve irade-i içtihad, vücud-u
MAXQDA 2020 24.12.2022

İslâmiyeyi tahrib ve boynundaki şer'î zincirini çıkarmağa vesiledir.


Beşincisi: Üç nokta-i nazar, şu zamanın içtihadatını arziye yapar, semavîlikten
çıkarıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (247: 2893 - 247: 2898)


Arama dizesi: hikmet

Üç nokta-i nazar, şu zamanın içtihadatını arziye yapar, semavîlikten


çıkarıyor. Halbuki Şeriat semaviyedir ve içtihadat-ı Şer'iye dahi, onun ahkâm-ı mestûresini
izhar ettiğinden semaviyedirler.
Birincisi: Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise; tercihe
sebebdir, îcaba icada medar değildir. İllet ise, vücuduna medardır. Meselâ: Seferde namaz
kasredilir, iki rek'at kılınır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (247: 2926 - 247: 2931)


Arama dizesi: Hikmet

Halbuki Şeriat semaviyedir ve içtihadat-ı Şer'iye dahi, onun ahkâm-ı mestûresini


izhar ettiğinden semaviyedirler.
Birincisi: Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise; tercihe
sebebdir, îcaba icada medar değildir. İllet ise, vücuduna medardır. Meselâ: Seferde namaz
kasredilir, iki rek'at kılınır. Şu ruhsat-ı şer'iyenin illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (247: 3124 - 247: 3129)


Arama dizesi: hikmet

Hikmet ve maslahat ise; tercihe


sebebdir, îcaba icada medar değildir. İllet ise, vücuduna medardır. Meselâ: Seferde namaz
kasredilir, iki rek'at kılınır. Şu ruhsat-ı şer'iyenin illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer
bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çünki illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz
meşakkat bulunsa, namazın kasredilmesine illet olamaz. İşte şu hakikatın aksine olarak, şu
zamanın nazarı ise, maslahat ve hikmeti illet yerine ikame edip ona göre hükmediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (247: 3378 - 247: 3383)


Arama dizesi: hikmet

Şu ruhsat-ı şer'iyenin illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer


bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çünki illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz
meşakkat bulunsa, namazın kasredilmesine illet olamaz. İşte şu hakikatın aksine olarak, şu
zamanın nazarı ise, maslahat ve hikmeti illet yerine ikame edip ona göre hükmediyor. Elbette
böyle içtihadat arziyedir, semavî değildir.
İkincisi: Şu zamanın nazarı, evvelâ ve bizzât saadet-i dünyeviyeye bakıyor ve
ahkâmları ona tevcih ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (249: 3856 - 249: 3861)


Arama dizesi: hikmet
Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki:
"Su yalnız ilâçtır, yalnız vâcibdir, başka hükmü yoktur."
İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlahiye mezheblere hikmet-i İlahiyenin sevkiyle ittiba edenlere
MAXQDA 2020 24.12.2022

göre değişir, hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i
İlahiyenin tensibiyle İmam-ı Şafiî'ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten

köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı
içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzât dergâh-ı Kadıyy-ül Hacat'ta kendi derdini
söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında Fatiha'yı birer birer okuyorlar.
Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı A'zam'a ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka
itibariyle, İslâmî hükûmetlerin ekserisi, o mezhebi iltizam etmesiyle medeniyete, şehirliliğe
daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip,
birtek adam umum namına söyler; umum kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü
umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî Mezhebi'ne göre imam arkasında Fatiha
okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.
Hem meselâ, madem şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu ta'dil edip nefs-i
emmareyi terbiye eder. Elbette ekser etbaı, köylü ve nim-bedevi ve amelelikle meşgul olan
Şafiî Mezhebi'ne göre "Kadına temas ile abdest bozulur, az bir necaset zarar verir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (249: 3989 - 249: 3994)


Arama dizesi: hikmet
Sen diyebilir misin ki:
"Su yalnız ilâçtır, yalnız vâcibdir, başka hükmü yoktur."
İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlahiye mezheblere hikmet-i İlahiyenin sevkiyle ittiba edenlere
göre değişir, hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i
İlahiyenin tensibiyle İmam-ı Şafiî'ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten

köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı
içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzât dergâh-ı Kadıyy-ül Hacat'ta kendi derdini
söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında Fatiha'yı birer birer okuyorlar.
Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı A'zam'a ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka
itibariyle, İslâmî hükûmetlerin ekserisi, o mezhebi iltizam etmesiyle medeniyete, şehirliliğe
daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip,
birtek adam umum namına söyler; umum kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü
umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî Mezhebi'ne göre imam arkasında Fatiha
okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.
Hem meselâ, madem şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu ta'dil edip nefs-i
emmareyi terbiye eder. Elbette ekser etbaı, köylü ve nim-bedevi ve amelelikle meşgul olan
Şafiî Mezhebi'ne göre

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (250: 294 - 250: 299)


Arama dizesi: hikmet
İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlahiye mezheblere hikmet-i İlahiyenin sevkiyle ittiba edenlere
göre değişir, hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i
İlahiyenin tensibiyle İmam-ı Şafiî'ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten
MAXQDA 2020 24.12.2022

köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı
içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzât dergâh-ı Kadıyy-ül Hacat'ta kendi derdini
söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında Fatiha'yı birer birer okuyorlar.
Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı A'zam'a ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka
itibariyle, İslâmî hükûmetlerin ekserisi, o mezhebi iltizam etmesiyle medeniyete, şehirliliğe
daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip,
birtek adam umum namına söyler; umum kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü
umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî Mezhebi'ne göre imam arkasında Fatiha
okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.
Hem meselâ, madem şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu ta'dil edip nefs-i
emmareyi terbiye eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (250: 755 - 250: 760)


Arama dizesi: hikmet
İlahiyenin tensibiyle İmam-ı Şafiî'ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten

köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı
içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzât dergâh-ı Kadıyy-ül Hacat'ta kendi derdini
söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında Fatiha'yı birer birer okuyorlar.
Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı A'zam'a ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka
itibariyle, İslâmî hükûmetlerin ekserisi, o mezhebi iltizam etmesiyle medeniyete, şehirliliğe
daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip,
birtek adam umum namına söyler; umum kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü
umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî Mezhebi'ne göre imam arkasında Fatiha
okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.
Hem meselâ, madem şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu ta'dil edip nefs-i
emmareyi terbiye eder. Elbette ekser etbaı, köylü ve nim-bedevi ve amelelikle meşgul olan
Şafiî Mezhebi'ne göre "Kadına temas ile abdest bozulur, az bir necaset zarar verir."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (251: 1179 - 251: 1183)


Arama dizesi: takva

ilâ âhir-i âyet...


Sual ediyorsunuz: Bazı rivayetlerde vardır ki; "Bid'aların revacı hengâmında ehl-i
iman ve takvadan bir kısım suleha, sahabe derecesinde
---sh:»(S:489) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
veya daha ziyade efdal olabilir" diye rivayetler vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (251: 1950 - 251: 1955)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Enbiyadan sonra nev'-i beşerin en efdali sahabe olduğu, Ehl-i Sünnet ve


Cemaatın icmaı bir hüccet-i katıadır ki, o rivayetlerin sahih kısmı, fazilet-i cüz'iye
hakkındadır. Çünki cüz'î fazilette ve hususî bir kemalde, mercuh racihe tereccuh edebilir.
Yoksa Sure-i Feth'in âhirinde sitayişkârane tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil
ve Kur'anın medh ü senasına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında
yetişilemez. Şu hakikatın pekçok esbab ve hikmetlerinden, şimdilik üç sebebi tazammun eden
üç hikmeti beyan edeceğiz:
Birinci Hikmet: Sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât,
senelerle seyr ü sülûke mukabil, hakikatın envârına mazhar olur. Çünki sohbette insibağ ve
in'ikas vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (251: 2004 - 251: 2009)


Arama dizesi: hikmet

Enbiyadan sonra nev'-i beşerin en efdali sahabe olduğu, Ehl-i Sünnet ve


Cemaatın icmaı bir hüccet-i katıadır ki, o rivayetlerin sahih kısmı, fazilet-i cüz'iye
hakkındadır. Çünki cüz'î fazilette ve hususî bir kemalde, mercuh racihe tereccuh edebilir.
Yoksa Sure-i Feth'in âhirinde sitayişkârane tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil
ve Kur'anın medh ü senasına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında
yetişilemez. Şu hakikatın pekçok esbab ve hikmetlerinden, şimdilik üç sebebi tazammun eden
üç hikmeti beyan edeceğiz:
Birinci Hikmet: Sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât,
senelerle seyr ü sülûke mukabil, hakikatın envârına mazhar olur. Çünki sohbette insibağ ve
in'ikas vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (251: 2037 - 251: 2042)


Arama dizesi: Hikmet

Çünki cüz'î fazilette ve hususî bir kemalde, mercuh racihe tereccuh edebilir.
Yoksa Sure-i Feth'in âhirinde sitayişkârane tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil
ve Kur'anın medh ü senasına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında
yetişilemez. Şu hakikatın pekçok esbab ve hikmetlerinden, şimdilik üç sebebi tazammun eden
üç hikmeti beyan edeceğiz:
Birinci Hikmet: Sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât,
senelerle seyr ü sülûke mukabil, hakikatın envârına mazhar olur. Çünki sohbette insibağ ve
in'ikas vardır. Malûmdur ki: İn'ikas ve tebaiyetle, o Nur-u A'zam-ı Nübüvvetle beraber en
azîm bir mertebeye çıkabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (252: 4014 - 252: 4018)


Arama dizesi: takva

Ve saadet-i ebediye gibi netice veren ve


Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gibi nuranî meyveler gösteren sıdk ve hakka ve imana
en nâfi' bir tiryak, en kıymetdar bir elmas gibi, o fıtratları sâfiye ve seciyeleri sâmiye olan
sahabeler, bütün kuvvetleriyle ve hissiyat ve letaifleriyle, onlara müşteri ve müştak olması
zarurîdir. Halbuki o zamandan sonra, git gide ve gele gele sıdk ve kizb ortasındaki mesafe
azala azala, omuz-omuza geldi. Bir dükkânda, ikisi beraber satılmağa başladığı gibi, ahlâk-ı
içtimaiye bozuldu. Propaganda-i siyaset, yalana fazla revaç verdi. Yalanın müdhiş çirkinliği
gizlenip, doğruluğun parlak güzelliği görünmemeye başladığı zamanda, kimin haddi var ki,
sahabenin adalet ve sıdk ve ulviyet ve hakkaniyet hususundaki kuvvetlerine, metanetlerine,
takvalarına yetişebilsin veya derecelerinden geçsin. Geçen mes'eleyi bir derece tenvir edecek,
MAXQDA 2020 24.12.2022

başıma gelmiş bir halimi beyan ediyorum. Şöyle ki:


Bir zaman kalbime geldi, niçin Muhyiddin-i Arabî gibi hârika zâtlar sahabelere
yetişemiyorlar?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (253: 1059 - 253: 1064)


Arama dizesi: hikmet

Kalben dedim: Keşki birtek namaza


bu kelime gibi muvaffak olsaydım, bir sene ibadetten daha iyi idi. Namazdan sonra anladım
ki; o hatıra ve o hal, sahabelerin ibadetteki derecelerine yetişilmediğine bir irşaddır. Evet
Kur'an-ı Hakîm'in envârıyla hasıl olan o inkılab-ı azîm-i içtimaîde, ezdad birbirinden çıkıp
ayrılırken; şerler bütün tevabiiyle, zulümatıyla ve teferruatıyla ve hayır ve kemalât bütün
envârıyla ve netaiciyle karşı karşıya gelip, bir vaziyette ve müheyyic bir zamanda, her zikir ve
tesbih, bütün manasının tabakatını turfanda ve taravetli ve taze ve genç bir surette ifade ettiği
gibi; o inkılab-ı azîmin tarrakası altında olan insanların bütün hissiyatını, letaif-i maneviyesini
uyandırmış; hattâ vehim ve hayal ve sır gibi duygular hüşyar ve müteyakkız bir surette o zikir,
o tesbihlerdeki müteaddid manaları kendi zevklerine göre alır, emer. İşte şu hikmete binaen
bütün hissiyatları uyanık ve letaifleri hüşyar olan sahabeler, envâr-ı imaniye ve tesbihiyeyi
câmi' olan kelimat-ı mübarekeyi dedikleri vakit, kelimenin bütün manasıyla söyler ve bütün
letaifiyle hisse alırlardı. Halbuki o infilâk ve inkılabdan sonra, gitgide letaif uykuya ve havas
o hakaik noktasında gaflete düşüp, o kelimat-ı mübareke, meyveler gibi gitgide, ülfet
perdesiyle letafetini ve taravetini kaybeder. Âdeta sathîlik havasıyla kuruyor gibi, az bir yaşlık
kalıyor ki; kuvvetli, tefekkürî bir ameliyatla, ancak evvelki hali iade edilebilir. İşte bundandır
ki, kırk dakikada bir sahabenin kazandığı fazilete ve makama, kırk günde, hattâ kırk senede
başkası ancak yetişebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (255: 1277 - 255: 1281)


Arama dizesi: takva

Sizler iseniz
kendi imanınızı, sahabelerin imanlarıyla müvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr-ı âmme-i
İslâmiye, imanınıza kuvvet ve sened olduğu halde; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın
şecere-i tûbâ-i nübüvvetinin çekirdeği olan beşeriyeti ve suret-i cismaniyesini değil, belki
umum envâr-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'aniye ile nurani muhteşem şahs-ı manevîsini bin
mu'cizat ile muhat olarak akıl gözüyle gördüğünüz halde, bir Avrupa feylesofunun sözüyle
vesveseye ve şübheye düşen imanınız nerede? Bütün âlem-i küfrün ve Nasara ve Yehud'un ve
feylesofların hücumlarına karşı sarsılmayan sahabelerin imanları nerede? Hem, sahabelerin
kuvvet-i imanlarını gösteren ve imanlarının tereşşuhatı olan şiddet-i takvaları ve kemal-i
salahatları nerede? Ey müddei! Senin şiddet-i za'fından, feraizi tamamıyla senden
göstermeyen sönük imanın nerede? Amma hadîste vârid olan ki, "Âhirzamanda beni
görmeyen ve iman getiren, daha ziyade makbuldür" mealindeki rivayet, hususî fazilete
dairdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (256: 346 - 256: 350)


Arama dizesi: takva

Elcevab: Şu mes'eleyi söyleyen iki kısımdır: Bir kısmı, safi ehl-i diyanet ve ehl-i
ilimdir ki; bazı ehadîsi görmüşler, şu zamanda ehl-i takva ve salahatı teşvik ve tergib için öyle
mebhaslar açıyorlar. Bu kısma karşı
---sh:»(S:496) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (257: 2800 - 257: 2805)


Arama dizesi: hikmet

dünyanın bir mahzen-i ebedîsi olan dâr-ı saadet, şu kâinata bir derece benzeyecektir. Hem
cismanî, hem ruhanî bütün esasatını muhafaza edecektir. Ve o Sâni'-i Hakîm ve o Âdil-i
Rahîm; elbette cismanî âletlerin vezaifine ücret olarak ve hidematına mükâfat olarak ve
ibadat-ı mahsusalarına sevab olarak, onlara lâyık lezaizi verecektir. Yoksa hikmet ve adalet ve
rahmetine zıd bir halet olur ki, hiç bir cihetle onun cemal-i rahmetine ve kemal-i adaletine
uygun değildir, kabil-i tevfik olamaz.
Sual: Cisim, eğer hayatî olsa; ecza-yı bedenî daim terkib ve tahlildedir, inkıraza
mahkûmdur, ebediyete mazhar olamaz. Ekl ve şürb, beka-yı şahsî ve muamele-i zevciye ise
beka-yı nev'î içindir ki; şu âlemde birer esas olmuşlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (261: 496 - 261: 501)


Arama dizesi: hikmet

[Şu Makam, İki Maksad-ı Esas İle Bir Mukaddimeden İbarettir.]


Mukaddime
Melaike ve ruhaniyatın vücudu, insan ve hayvanların vücudu kadar kat'îdir, denilebilir.
Evet, Onbeşinci Söz'ün Birinci Basamağında beyan edildiği gibi: Hakikat kat'iyyen iktiza eder
ve hikmet yakînen ister ki; zemin gibi, semavatın dahi sekeneleri bulunsun ve zîşuur
sekeneleri olsun ve o sekeneler, o semavata münasib bulunsun. Şeriatın lisanında, pekçok
muhtelif-ül cins olan o sekenelere melaike ve ruhaniyat tesmiye edilir. Evet, hakikat böyle
iktiza eder. Zira şu zeminimiz, semaya nisbeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber zîşuur
mahluklarla doldurulması, arasıra boşaltıp yeniden yeni zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder
belki tasrih eder ki: Şu muhteşem burçlar sahibi olan müzeyyen kasırlar misali olan semavat
dahi, nur-u vücudun nuru olan zîhayat ve zîhayatın ziyası olan zîşuur ve zevil-idrak

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (261: 1683 - 261: 1688)


Arama dizesi: hikmet

(S:505) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Küllî ve umumî ubudiyetleri ile kâinatın büyük ve küllî mevcudatın tesbihatlarını temsil
ediyorlar. Evet şu kâinatın keyfiyatı, onların vücudlarını gösteriyor. Çünki kâinatı hadd ü
hesaba gelmeyen dakik san'atlı tezyinat ve o manidar mehasin ile ve hikmetdar nukuş ile
süslendirip tezyin etmesi; bilbedahe ona göre mütefekkir ve istihsan edicilerin ve mütehayyir
takdir edicilerin enzarını ister, vücudlarını taleb eder. Evet nasılki hüsün elbette bir âşık ister,
taam ise aç olana verilir. Öyle ise, şu nihayetsiz hüsn-ü san'at içinde gıda-yı ervah ve kut-u
kulûb; elbette melaike ve ruhanîlere bakar, gösterir. Madem bu nihayetsiz tezyinat, nihayetsiz
bir vazife-i tefekkür ve ubudiyet ister. Halbuki ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu hikmetli
nezarete, şu vüs'atli ubudiyete karşı, milyondan ancak birisini yapabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (261: 2186 - 261: 2191)


Arama dizesi: hikmet

Çünki kâinatı hadd ü


hesaba gelmeyen dakik san'atlı tezyinat ve o manidar mehasin ile ve hikmetdar nukuş ile
süslendirip tezyin etmesi; bilbedahe ona göre mütefekkir ve istihsan edicilerin ve mütehayyir
takdir edicilerin enzarını ister, vücudlarını taleb eder. Evet nasılki hüsün elbette bir âşık ister,
taam ise aç olana verilir. Öyle ise, şu nihayetsiz hüsn-ü san'at içinde gıda-yı ervah ve kut-u
MAXQDA 2020 24.12.2022

kulûb; elbette melaike ve ruhanîlere bakar, gösterir. Madem bu nihayetsiz tezyinat, nihayetsiz
bir vazife-i tefekkür ve ubudiyet ister. Halbuki ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu hikmetli
nezarete, şu vüs'atli ubudiyete karşı, milyondan ancak birisini yapabilir. Demek bu nihayetsiz
ve çok mütenevvi olan şu vezaif ve ibadete, nihayetsiz melaike enva'ları, ruhaniyat ecnasları
lâzımdır ki, şu mescid-i kebir-i âlemi saflarıyla doldurup şenlendirsin. Evet şu kâinatın herbir
cihetinde, herbir dairesinde, ruhaniyat ve melaikelerden birer taife, birer vazife-i ubudiyetle
muvazzaf olarak bulunurlar. Bazı rivayat-ı ehadîsiyenin işaretiyle ve şu intizam-ı âlemin
hikmetiyle denilebilir ki: Bir kısım ecsam-ı camide-i seyyare -yıldızlar seyyaratından tut, tâ
yağmur kataratına kadar- bir kısım melaikenin sefine ve merakibidirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (261: 2679 - 261: 2684)


Arama dizesi: hikmet

Madem bu nihayetsiz tezyinat, nihayetsiz


bir vazife-i tefekkür ve ubudiyet ister. Halbuki ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu hikmetli
nezarete, şu vüs'atli ubudiyete karşı, milyondan ancak birisini yapabilir. Demek bu nihayetsiz
ve çok mütenevvi olan şu vezaif ve ibadete, nihayetsiz melaike enva'ları, ruhaniyat ecnasları
lâzımdır ki, şu mescid-i kebir-i âlemi saflarıyla doldurup şenlendirsin. Evet şu kâinatın herbir
cihetinde, herbir dairesinde, ruhaniyat ve melaikelerden birer taife, birer vazife-i ubudiyetle
muvazzaf olarak bulunurlar. Bazı rivayat-ı ehadîsiyenin işaretiyle ve şu intizam-ı âlemin
hikmetiyle denilebilir ki: Bir kısım ecsam-ı camide-i seyyare -yıldızlar seyyaratından tut, tâ
yağmur kataratına kadar- bir kısım melaikenin sefine ve merakibidirler. O melaikeler, bu
seyyarelere izn-i İlahî ile binerler, âlem-i şehadeti seyredip gezerler ve o merkeblerinin
tesbihatını temsil ederler.
Hem denilebilir:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (261: 3552 - 261: 3557)


Arama dizesi: hikmet
°h²N' °*x[0 tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar- bir cins ervahın
tayyareleridir. Onlar bunların içine emr-i Hak'la girerler, âlem-i cismaniyatı seyredip, o
hayatdar cesedlerdeki göz, kulak gibi duyguları ile, âlem-i cismanîdeki mu'cizat-ı fıtratı
temaşa ediyorlar. Tesbihat-ı mahsusalarını edâ ediyorlar. İşte nasıl hakikat böyle iktiza ediyor,
hikmet dahi aynen öyle iktiza eyliyor. Çünki şu kesafetli ve ruha münasebeti az olan topraktan
ve şu küduretli ve nur-u hayata münasebeti pek cüz'î olan sudan, mütemadiyen hummalı bir
faaliyetle, letafetli hayatı ve nuraniyetli zevil-idraki halkeden Fâtır-ı Hakîm, elbette ruha çok
lâyık ve hayata çok münasib, şu nur denizinden ve hattâ şu zulmet bahrinden, şu havadan, şu

elektrik gibi sair madde-i latifeden bir kısım zîşuur mahlukları vardır. Hem pekçok kesretli
olarak vardır.
---sh:»(S:506) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Birinci Maksa

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (262: 3113 - 262: 3118)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

san'atıdır. Evet, hafî ve dakiktir. Çünki enva'-ı hayatın en ednası olan hayat-ı nebat ve o hayat-
ı nebatın en birinci derecesi olan çekirdekteki ukde-i hayatiyenin tenebbühü, yani uyanıp
açılarak neşv ü nema bulması, o derece zahir ve kesrette ve mebzuliyette, ülfet içinde, zaman-
ı Âdem'den beri hikmet-i beşeriyenin nazarında gizli kalmıştır. Hakikatı, hakikî olarak beşerin
aklı ile keşfedilmemiş. Hem hayat, o kadar nezih ve temizdir ki; iki vechi, yani mülk ve
melekûtiyet vecihleri temizdir, pâktır, şeffaftır. Dest-i kudret, esbabın perdesini
vaz'etmeyerek, doğrudan doğruya mübaşeret ediyor. Fakat, sair şeylerdeki umûr-u hasiseye ve
kudretin izzetine uygun gelmeyen nâpâk keyfiyat-ı zahiriyeye menşe' olmak için esbab-ı
zahiriyeyi perde etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (263: 577 - 263: 582)


Arama dizesi: hikmet

kusûr-u semaviye ve şu büruc-u samiyenin dahi kendilerine münasib zîhayat, zîşuur


sekeneleri vardır. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nurani sekeneler bulunur.
Nâr nuru yakmaz, belki ateş ışığa meded verir. Madem kudret-i ezeliye bilmüşahede en âdi
maddelerden, en kesif unsurlardan hadsiz zîhayat ve zîruhu halkeder ve gayet ehemmiyetle
madde-i kesifeyi, hayat vasıtasıyla madde-i latifeye çevirir ve nur-u hayatı herşeyde kesretle
serpiyor ve şuur ziyasıyla ekser şeyleri yaldızlıyor. Elbette o Kadîr-i Hakîm bu kusursuz
kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle; nur gibi, esîr gibi ruha yakın ve münasib olan sair
seyyalat-ı latife maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, camid bırakmaz, şuursuz bırakmaz.
Belki madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ manalardan, hattâ
havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halkeder ki; hayvanatın pekçok muhtelif
ecnasları gibi pekçok muhtelif ruhanî mahlukları, o seyyalat-ı latife maddelerinden halkeder.
Onların bir kısmı melaike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır. Melaikelerin ve ruhanîlerin
kesretle vücudlarını kabul etmek ne derece hakikat ve bedihî ve makul olduğunu ve Kur'anın
beyan ettiği gibi onları kabul etmeyen, ne derece hilaf-ı hakikat ve hilaf-ı hikmet bir hurafe,
bir dalalet, bir hezeyan, bir divanelik olduğunu şu temsile bak, gör:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (263: 1286 - 263: 1291)


Arama dizesi: hikmet

Madem kudret-i ezeliye bilmüşahede en âdi


maddelerden, en kesif unsurlardan hadsiz zîhayat ve zîruhu halkeder ve gayet ehemmiyetle
madde-i kesifeyi, hayat vasıtasıyla madde-i latifeye çevirir ve nur-u hayatı herşeyde kesretle
serpiyor ve şuur ziyasıyla ekser şeyleri yaldızlıyor. Elbette o Kadîr-i Hakîm bu kusursuz
kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle; nur gibi, esîr gibi ruha yakın ve münasib olan sair
seyyalat-ı latife maddeleri ihmal edip hayatsız bırakmaz, camid bırakmaz, şuursuz bırakmaz.
Belki madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ manalardan, hattâ
havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halkeder ki; hayvanatın pekçok muhtelif
ecnasları gibi pekçok muhtelif ruhanî mahlukları, o seyyalat-ı latife maddelerinden halkeder.
Onların bir kısmı melaike, bir kısmı da ruhanî ve cin ecnaslarıdır. Melaikelerin ve ruhanîlerin
kesretle vücudlarını kabul etmek ne derece hakikat ve bedihî ve makul olduğunu ve Kur'anın
beyan ettiği gibi onları kabul etmeyen, ne derece hilaf-ı hakikat ve hilaf-ı hikmet bir hurafe,
bir dalalet, bir hezeyan, bir divanelik olduğunu şu temsile bak, gör:
---sh:»(S:508) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (263: 3086 - 263: 3091)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Ey bedbaht, şu
hakir, küçük haneyi görüyorsun ki, zîruh ile, amelelerle doldurulmuş ve biri var ki, bunları her
vakit tazelendiriyor, istihdam ediyor. Bak, bu hane etrafında boş bir yer yoktur. Zîhayat ve
zîruh ile doldurulmuştur. Acaba hiç mümkün müdür ki: Şu uzakta bize görünen şu muntazam
şehrin, şu hikmetli tezyinatın, şu san'atlı sarayların onlara münasib âlî sekeneleri bulunmasın?
Elbette o saraylar, umumen doludur ve onlarda yaşayanlara göre başka şerait-i hayatiyeleri
var. Evet, ot yerine belki börek yerler; balık yerine baklava yiyebilirler. Uzaklık sebebiyle
veyahut gözünün kabiliyetsizliği veya onların gizlenmekliği ile sana görünmemeleri, onların
olmamalarına hiçbir vakit delil olamaz. Adem-i rü'yet, adem-i vücuda delalet etmez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (265: 303 - 265: 308)


Arama dizesi: hikmet

Vehmî bir emr, hakikat-ı hariciyeyi


yüklenemez.
ELHASIL: Madem ehl-i hikmetle ehl-i din ve ashab-ı akıl ve nakil manen ittifak
etmişler ki: Mevcudat, şu âlem-i şehadete münhasır değildir. Hem madem zahir olan âlem-i
şehadet, camid ve teşekkül-ü ervaha nâmuvafık olduğu halde bu kadar zîruhlarla tezyin
edilmiş. Elbette, vücud ona münhasır değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (266: 4155 - 266: 4160)


Arama dizesi: hikmet
ubudiyeti ve tesbihatı öyle tenevvü' ediyor. Meselâ: Hazret-i Mikâil, yeryüzü tarlasında ekilen
masnuat-ı İlahiyeye Cenab-ı Hakk'ın havliyle, kuvvetiyle, hesabıyla, emriyle bir nâzır-ı
umumî hükmündedir. (Tabir caizse) umum çiftçi-misal melaikelerin reisidir. Hem Fâtır-ı
Zülcelal'in izniyle, emriyle, kuvvetiyle, hikmetiyle umum hayvanatın manevî çobanlarının
reisi, büyük bir melek-i müekkeli vardır. İşte madem şu mevcudat-ı hariciyenin, her birisinin
üstünde, birer melek-i müekkel var olmak lâzım gelir. Tâ ki o cismin gösterdiği vezaif-i
ubudiyet ve hidemat-ı tesbihiyesini âlem-i melekûtta temsil etsin, dergâh-ı uluhiyete bilerek

takdim etsin. Elbette Muhbir-i Sadık'ın rivayet ettiği, melaikeler hakkındaki suretler gayet
münasibdir ve makuldür. Meselâ: Ferman etmiş ki: "Bazı melaikeler bulunur, kırk başı veya
kırkbin başı var. Her başta kırkbin ağzı var, herbir ağızda kırkbin dil ile, kırkbin tesbihat
yapar." Şu hakikat-ı hadîsiyenin bir manası var, bir de sureti var.
Manası şudur ki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (267: 1283 - 267: 1288)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ ben, mutavassıt bir


badem ağacı gördüm ki: Kırka yakın baş hükmünde büyük dalları var. Sonra bir dalına
baktım, kırka yakın dili hükmünde küçük dalları var. Sonra o küçük dalının bir diline baktım,
kırk çiçek açmıştır. O çiçeklere nazar-ı hikmetle dikkat ettim, herbir çiçek içinde kırka yakın
incecik, muntazam püskülleri, renkleri ve san'atları gördüm ki; herbiri Sâni'-i Zülcelal'in ayrı
ayrı birer cilve-i esmasını ve birer ismini okutturuyor. İşte hiç mümkün müdür ki, şu badem
ağacının Sâni'-i Zülcelal'i ve Hakîm-i Zülcemal'i, bu camid ağaca bu kadar vazifeleri
MAXQDA 2020 24.12.2022

yükletsin; onun manasını bilen, ifade eden, kâinata ilân eden, dergâh-ı İlahiyeye takdim eden,
ona münasib ve ruhu hükmünde bir melek-i müekkeli ona bindirmesin?
Ey arkadaş! Şuraya kadar beyanatımız, kalbi kabule ihzar etmek ve nefsi teslime
mecbur etmek ve aklı iz'ana getirmek için bir mukaddeme idi. Eğer o mukaddemeyi bir
derece fehmettin ise, melaikelerle görüşmek istersen hazır ol.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (270: 2547 - 270: 2552)


Arama dizesi: hikmet

BİRİNCİ MEDAR: Dikkat edilse, şu kâinatın umumunda bir nizam-ı ekmel, bir
intizam-ı kasdî vardır. Her cihette reşehat-ı ihtiyar ve lemaat-ı kasd görünür. Hattâ herşeyde
bir nur-u kasd, her şe'nde bir ziya-yı irade, her harekette bir lem'a-i ihtiyar, her terkibde bir
şu'le-i hikmet, semeratının şehadetiyle nazar-ı dikkate çarpıyor. İşte eğer saadet-i ebediye
olmazsa, şu esaslı nizam, bir suret-i zaîfe-i vahiyeden ibaret kalır. Yalancı, esassız bir nizam
olur. Nizam ve intizamın ruhu olan maneviyat ve revabıt ve niseb, heba olup gider. Demek
nizamı nizam eden, saadet-i ebediyedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (270: 2960 - 270: 2965)


Arama dizesi: hikmet

Demek
nizamı nizam eden, saadet-i ebediyedir. Öyle ise nizam-ı âlem, saadet-i ebediyeye işaret
ediyor.
İKİNCİ MEDAR: Hilkat-i kâinatta bir hikmet-i tâmme görünüyor. Evet inayet-i
ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlahiye, kâinatın umumunda gösterdiği maslahatların riayeti
ve hikmetlerin iltizamı lisanı ile, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Çünki saadet-i ebediye olmazsa,
şu kâinatta bilbedahe sabit olan hikmetleri, faideleri, mükâbere ile inkâr etmek lâzım gelir.
Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı, bu hakikatı güneş gibi gösterdiğinden, ona iktifaen burada
ihtisar ederiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (270: 3026 - 270: 3031)


Arama dizesi: hikmet

İKİNCİ MEDAR: Hilkat-i kâinatta bir hikmet-i tâmme görünüyor. Evet inayet-i
ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlahiye, kâinatın umumunda gösterdiği maslahatların riayeti
ve hikmetlerin iltizamı lisanı ile, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Çünki saadet-i ebediye olmazsa,
şu kâinatta bilbedahe sabit olan hikmetleri, faideleri, mükâbere ile inkâr etmek lâzım gelir.
Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı, bu hakikatı güneş gibi gösterdiğinden, ona iktifaen burada
ihtisar ederiz.
ÜÇÜNCÜ MEDAR:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (270: 3100 - 270: 3105)


Arama dizesi: hikmet

İKİNCİ MEDAR: Hilkat-i kâinatta bir hikmet-i tâmme görünüyor. Evet inayet-i
ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlahiye, kâinatın umumunda gösterdiği maslahatların riayeti
ve hikmetlerin iltizamı lisanı ile, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Çünki saadet-i ebediye olmazsa,
şu kâinatta bilbedahe sabit olan hikmetleri, faideleri, mükâbere ile inkâr etmek lâzım gelir.
Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı, bu hakikatı güneş gibi gösterdiğinden, ona iktifaen burada
ihtisar ederiz.
ÜÇÜNCÜ MEDAR:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (270: 3230 - 270: 3235)


Arama dizesi: hikmet

İKİNCİ MEDAR: Hilkat-i kâinatta bir hikmet-i tâmme görünüyor. Evet inayet-i
ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlahiye, kâinatın umumunda gösterdiği maslahatların riayeti
ve hikmetlerin iltizamı lisanı ile, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Çünki saadet-i ebediye olmazsa,
şu kâinatta bilbedahe sabit olan hikmetleri, faideleri, mükâbere ile inkâr etmek lâzım gelir.
Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı, bu hakikatı güneş gibi gösterdiğinden, ona iktifaen burada
ihtisar ederiz.
ÜÇÜNCÜ MEDAR: Akıl ve hikmet ve istikra ve tecrübenin şehadetleri ile sabit olan
hilkat-ı mevcudattaki adem-i abesiyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyeye işaret eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (270: 3424 - 270: 3429)


Arama dizesi: hikmet

Çünki saadet-i ebediye olmazsa,


şu kâinatta bilbedahe sabit olan hikmetleri, faideleri, mükâbere ile inkâr etmek lâzım gelir.
Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı, bu hakikatı güneş gibi gösterdiğinden, ona iktifaen burada
ihtisar ederiz.
ÜÇÜNCÜ MEDAR: Akıl ve hikmet ve istikra ve tecrübenin şehadetleri ile sabit olan
hilkat-ı mevcudattaki adem-i abesiyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyeye işaret eder. Fıtratta
israf ve hilkatta abesiyet olmadığına delil, Sâni'-i Zülcelalin herşeyin hilkatinde en kısa yolu
ve en yakın ciheti ve en hafif sureti ve en güzel keyfiyeti ihtiyar ve intihab etmesidir ve bazan
bir şeyi, yüz vazife ile tavzif etmesidir ve bir ince şeye bin meyve ve gayeleri takmasıdır.
Madem israf yok ve abesiyet olmaz, elbette saadet-i ebediye olacaktır. Çünki dönmemek
üzere adem, herşeyi abes eder, herşey israf olur. Umum fıtratta, ezcümle insanda, Fenn-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (271: 539 - 271: 544)


Arama dizesi: hikmet

(S:520) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
insanda olan hadsiz istidadat-ı maneviye ve nihayetsiz âmâl ve efkâr ve müyulât dahi israf
edilmeyecektir. Öyle ise, insandaki o esaslı meyl-i tekemmül, bir kemalin vücudunu gösterir
ve o meyl-i saadet, saadet-i ebediyeye namzed olduğunu kat'î olarak ilân eder. Öyle olmazsa
insanın mahiyet-i hakikiyesini teşkil eden o esaslı maneviyat, o ulvî âmâl, hikmetli
mevcudatın hilafına olarak israf ve abes olur, kurur, hebaen gider. Şu hakikat, Onuncu Söz'ün
Onbirinci Hakikatında isbat edildiğinden kısa kesiyoruz.
DÖRDÜNCÜ MEDAR: Pekçok nevilerde, hattâ gece ve gündüzde, kış ve baharda ve
cevv-i havada hattâ insanın şahıslarında, müddet-i hayatında değiştirdiği bedenler ve mevte
benzeyen uyku ile haşir ve neşre benzer birer nevi kıyamet, bir kıyamet-i kübranın
tahakkukunu ihsas ediyor, remzen haber veriyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (272: 3160 - 272: 3165)


Arama dizesi: hikmet

Onuncu Söz'ün Onikinci


Hakikatı, şu hakikatı pek zahir bir surette göstermiştir.
ONUNCU MEDAR: Onüç asırda yedi vecihle i'cazını muhafaza eden ve Yirmibeşinci
Söz'de isbat edildiği üzere kırk aded enva'-ı i'cazıyla mu'cize olan Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın
ihbarat-ı kat'iyyesidir. Evet o Kur'anın nefs-i ihbarı, haşr-i cismanînin keşşafıdır ve şu tılsım-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

muğlak-ı âlemin ve şu remz-i hikmet-i kâinatın miftahıdır. Hem o Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın
tazammun ettiği ve mükerreren tefekküre emredip nazara vaz'eylediği berahin-i akliye-i
kat'iyye, binlerdir. Ezcümle: Bir kıyas-ı temsilîyi tazammun eden

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (273: 417 - 273: 422)


Arama dizesi: hikmet

ki: Vücud-u insan, tavırdan tavıra geçtikçe acib ve muntazam inkılablar geçiriyor. Nutfeden
alakaya, alakadan mudgaya, mudgadan azm ve lâhme, azm ve lâhmden halk-ı cedide yani
insan suretine inkılabı, gayet dakik düsturlara tâbi'dir. O tavırların herbirisinin öyle kavanin-i
mahsusa ve öyle nizamat-ı muayyene ve öyle harekât-ı muttarideleri vardır ki; cam gibi,
altında bir kasd, bir irade, bir ihtiyar, bir hikmetin cilvelerini gösterir. İşte şu tarzda o vücudu
yapan Sâni'-i Hakîm, her sene bir libas gibi o vücudu değiştirir. O vücudun değiştirilmesi ve
bekası için inhilal eden eczaların yerini dolduracak, çalışacak yeni zerrelerin gelmesi için bir
terkibe muhtaçtır. İşte o beden hüceyreleri, muntazam bir kanun-u İlahî ile yıkıldığından yine
muntazam bir kanun-u Rabbanî ile tamir etmek için rızık namıyla bir madde-i latifeyi ister ki,
o beden uzuvlarının ayrı ayrı hacetleri nisbetinde Rezzak-ı Hakikî, bir kanun-u mahsus ile
taksim ve tevzi ediyor. Şimdi O Rezzak-ı Hakîm'in gönderdiği o madde-i latifenin etvarına
bak, göreceksin ki; o maddenin zerratı bir kafile gibi küre-i havada, toprakta, suda dağılmış
iken birden hareket emrini almışlar gibi bir hareket-i kasdîyi işmam eden bir keyfiyet ile
toplanıyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (273: 1990 - 273: 1995)


Arama dizesi: hikmet

Hem gidişatından görünüyor ki, bir Fâil-i


Muhtar'ın bir kanun-u mahsusu ile sevkedilip, cemadat âleminden mevalide, yani zîhayat
âlemine girerler. Sonra nizamat-ı muayyene ve harekât-ı muttaride ile ve desatir-i mahsusa ile
rızk olarak bir bedene girip; o beden içinde dört matbahta pişirildikten sonra ve dört inkılabat-
ı acibeyi geçirdikten sonra ve dört süzgeçten süzüldükten sonra bedenin aktarına yayılarak
bütün muhtaç olan âzaların muhtelif, ayrı ayrı derece-i ihtiyaçlarına göre Rezzak-ı Hakikî'nin
inayetiyle ve muntazam kanunları ile inkısam ederler. İşte o zerrattan hangi zerreye bir nazar-ı
hikmetle baksan göreceksin ki: Basîrane, muntazamane, semîane, alîmane sevk olunan o
zerreye, kör ittifak, kanunsuz tesadüf, sağır tabiat, şuursuz esbab, hiç ona karışamaz. Çünki
herbirisi unsur-u muhitten tut, tâ beden hüceyresine kadar hangi tavra girmiş ise, o tavrın
kavanin-i muayyenesi ile güya ihtiyaren amel ediyor, muntazaman giriyor. Hangi tabakaya
sefer etmiş ise, öyle muntazam adım atıyor ki; bilbedahe bir Saik-i Hakîm'in emri ile gidiyor
gibi görünüyor. İşte böyle muntazam tavırdan tavıra, tabakadan tabakaya git gide hedef ve
maksadından ayrılmayarak tâ makam-ı lâyıkına, meselâ Tevfik'in gözbebeğine emr-i Rabbanî
ile girer, oturur, çalışır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (273: 3222 - 273: 3227)


Arama dizesi: hikmet

(S:524) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ile rızkı yazılı olduğuna ve rızkı üstünde isminin yazılı olmasına işaret eder. Acaba mümkün
müdür ki: Bu derece nihayetsiz bir kudret ve muhit bir hikmet ile rububiyet eden ve zerrattan
tâ seyyarata kadar bütün mevcudatı kabza-i tasarrufunda tutmuş ve intizam ve mizan
dairesinde döndüren Sâni'-i Zülcelal, "Neş'e-i uhra"yı yapmasın veya yapamasın! İşte çok
MAXQDA 2020 24.12.2022

âyât-ı Kur'aniye, şu hikmetli neş'e-i ûlâyı nazar-ı beşere vaz'ediyor. Haşir ve kıyametteki
neş'e-i uhrayı ona temsil ederek istib'adı izale eder. Der:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (273: 3460 - 273: 3465)


Arama dizesi: hikmet

--
ile rızkı yazılı olduğuna ve rızkı üstünde isminin yazılı olmasına işaret eder. Acaba mümkün
müdür ki: Bu derece nihayetsiz bir kudret ve muhit bir hikmet ile rububiyet eden ve zerrattan
tâ seyyarata kadar bütün mevcudatı kabza-i tasarrufunda tutmuş ve intizam ve mizan
dairesinde döndüren Sâni'-i Zülcelal, "Neş'e-i uhra"yı yapmasın veya yapamasın! İşte çok
âyât-ı Kur'aniye, şu hikmetli neş'e-i ûlâyı nazar-ı beşere vaz'ediyor. Haşir ve kıyametteki
neş'e-i uhrayı ona temsil ederek istib'adı izale eder. Der: ¯?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (273: 3673 - 273: 3678)


Arama dizesi: hikmet

›¬HÅ7! @«Z[¬[²E< ²u5 Yani:


"Sizi hiçten bu derece hikmetli bir surette kim inşa etmiş ise, odur ki, sizi âhirette
diriltecektir."
Hem der ki: ¬y²[«V«2 –«x²;«! «x;«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (274: 799 - 274: 804)


Arama dizesi: hikmet

Âlemde çok görüyoruz ki: Zalim, fâcir, gaddar insanlar gayet refah ve rahatla ve
mazlum ve mütedeyyin adamlar gayet zahmet ve zillet ile ömür geçiriyorlar. Sonra ölüm
gelir, ikisini müsavi kılar. Eğer şu müsavat nihayetsiz ise, bir nihayeti yoksa, zulüm görünür.
Halbuki zulümden tenezzühü, kâinatın şehadetiyle sabit olan adalet ve hikmet-i İlahiye, bu
zulmü hiçbir cihetle kabul etmediğinden; bilbedahe bir mecma'-i âheri iktiza ederler ki;
birinci, cezasını; ikinci, mükâfatını görsün. Tâ şu intizamsız, perişan beşer, istidadına münasib
tecziye ve mükâfat
---sh:»(S:525) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (274: 1180 - 274: 1185)


Arama dizesi: hikmet

Tâ şu intizamsız, perişan beşer, istidadına münasib


tecziye ve mükâfat
---sh:»(S:525) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
görüp adalet-i mahzaya medar ve hikmet-i Rabbaniyeye mazhar ve hikmetli mevcudat-ı
âlemin bir büyük kardeşi olabilsin. Evet şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan
hadsiz istidadların sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir.
Evet insanın cevheri büyüktür. Öyle ise, ebede namzeddir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (274: 1211 - 274: 1216)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Tâ şu intizamsız, perişan beşer, istidadına münasib


tecziye ve mükâfat
---sh:»(S:525) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
görüp adalet-i mahzaya medar ve hikmet-i Rabbaniyeye mazhar ve hikmetli mevcudat-ı
âlemin bir büyük kardeşi olabilsin. Evet şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan
hadsiz istidadların sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir.
Evet insanın cevheri büyüktür. Öyle ise, ebede namzeddir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (274: 3414 - 274: 3419)


Arama dizesi: hikmet

Evet bir Kadîr


ki: Şu âlem; bütün güneşleri, yıldızları, avalimi, zerratı, cevahiri nihayetsiz lisanlarla onun
azametine ve kudretine şehadet eder. Hiçbir vehim ve vesvesenin hakkı var mıdır ki, haşr-i
cismanîyi o kudretten istib'ad etsin. Evet bilmüşahede bir Kadîr-i Zülcelal şu âlem içinde, her
asırda birer yeni ve muntazam dünyayı halkeden, hattâ her senede birer yeni seyyar,
muntazam kâinatı icad eden, hattâ her günde birer yeni muntazam âlem yapan; daima şu
semavat ve arz yüzünde ve birbiri arkasında geçici dünyaları, kâinatları kemal-i hikmet ile
halkeden, değiştiren ve asırlar ve seneler, belki günler adedince muntazam âlemleri zaman
ipine asan ve onunla azamet-i kudretini gösteren ve yüzbin çeşit haşrin nakışlarıyla tezyin
ettiği koca bahar çiçeğini küre-i arzın başına
---sh:»(S:526) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
birtek çiçek gibi takan ve onunla kemal-i hikmetini, cemal-i san'atını izhar eden bir zât, "Nasıl
kıyameti getirecek, nasıl bu dünyayı âhiretle değiştirecek" denilir mi?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (274: 3818 - 274: 3823)


Arama dizesi: hikmet
Evet bilmüşahede bir Kadîr-i Zülcelal şu âlem içinde, her
asırda birer yeni ve muntazam dünyayı halkeden, hattâ her senede birer yeni seyyar,
muntazam kâinatı icad eden, hattâ her günde birer yeni muntazam âlem yapan; daima şu
semavat ve arz yüzünde ve birbiri arkasında geçici dünyaları, kâinatları kemal-i hikmet ile
halkeden, değiştiren ve asırlar ve seneler, belki günler adedince muntazam âlemleri zaman
ipine asan ve onunla azamet-i kudretini gösteren ve yüzbin çeşit haşrin nakışlarıyla tezyin
ettiği koca bahar çiçeğini küre-i arzın başına
---sh:»(S:526) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
birtek çiçek gibi takan ve onunla kemal-i hikmetini, cemal-i san'atını izhar eden bir zât, "Nasıl
kıyameti getirecek, nasıl bu dünyayı âhiretle değiştirecek" denilir mi? Şu Kadîr'in kemal-i

kudretini ve hiçbir şey ona ağır gelmediğini ve en büyük şey en küçük şey gibi onun kudretine
ağır gelmediğini ve hadsiz efrad, birtek ferd gibi o kudrete kolay geldiğini, şu âyet-i kerime
ilân ediyor: ¯?«G¬&!«: ¯j²S«X«6 ެ! ²vUC²Q«" «ž«: ²vUT²V«' @«8 Şu âyetin hakikatını Onuncu
Söz'ün Hâtimesinde
icmalen ve "Nokta Risalesi"nde ve Yirminci Mektub'da izahen beyan etmişiz
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (278: 3260 - 278: 3265)


Arama dizesi: hikmet

şuunatın iki mahzenidir ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudatın iki havzıdır ve
lütuf ve kahrın iki tecelligâhıdır ki; dest-i kudret bir hareket-i şedide ile kâinatı çalkaladığı
vakit, o iki havuz münasib maddelerle dolacaktır.
Şu Remizli Nükte'nin sırrı şudur ki:
Hakîm-i Ezelî inayet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizası ile, şu dünyayı
tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve esma-i hüsnasına âyine ve kalem-i kader ve
kudretine sahife olmak için yaratmış ve tecrübe ve imtihan ise neşvünemaya sebebdir. O
neşvünema ise, istidadların inkişafına sebebdir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne
sebebdir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-i nisbiyenin zuhuruna sebebdir. Hakaik-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (279: 97 - 279: 102)


Arama dizesi: hikmet
Hakaik-i
nisbiyenin zuhuru ise, Sâni'-i Zülcelal'in esma-i hüsnasının nukuş-u tecelliyatını göstermesine
ve kâinatı mektubat-ı Samedaniye suretine çevirmesine sebebdir. İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı
teklif iledir ki; ervah-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervah-ı safilenin kömür gibi

maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.


İşte bu mezkûr sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âlî hikmetler için, âlemi bu
surette irade ettiğinden şu âlemin tegayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti.
Tahavvül ve tegayyür için zıdları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi.
Zararları menfaatlara mezcederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle
cem'ederek, hamur gibi yoğurarak şu kâinatı tebeddül ve tegayyür kanununa ve tahavvül ve
tekâmül düsturuna tabi kıldı. Vaktaki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (279: 190 - 279: 195)


Arama dizesi: hikmet
Hakaik-i
nisbiyenin zuhuru ise, Sâni'-i Zülcelal'in esma-i hüsnasının nukuş-u tecelliyatını göstermesine
ve kâinatı mektubat-ı Samedaniye suretine çevirmesine sebebdir. İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı
teklif iledir ki; ervah-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervah-ı safilenin kömür gibi

maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.


İşte bu mezkûr sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âlî hikmetler için, âlemi bu
surette irade ettiğinden şu âlemin tegayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti.
Tahavvül ve tegayyür için zıdları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi.
Zararları menfaatlara mezcederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle
cem'ederek, hamur gibi yoğurarak şu kâinatı tebeddül ve tegayyür kanununa ve tahavvül ve
tekâmül düsturuna tabi kıldı. Vaktaki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (279: 263 - 279: 268)


Arama dizesi: hikmet
nisbiyenin zuhuru ise, Sâni'-i Zülcelal'in esma-i hüsnasının nukuş-u tecelliyatını göstermesine
ve kâinatı mektubat-ı Samedaniye suretine çevirmesine sebebdir. İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı
teklif iledir ki; ervah-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervah-ı safilenin kömür gibi

maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.


İşte bu mezkûr sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âlî hikmetler için, âlemi bu
surette irade ettiğinden şu âlemin tegayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti.
Tahavvül ve tegayyür için zıdları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi.
Zararları menfaatlara mezcederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle
cem'ederek, hamur gibi yoğurarak şu kâinatı tebeddül ve tegayyür kanununa ve tahavvül ve
tekâmül düsturuna tabi kıldı. Vaktaki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti. Esma-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (279: 1038 - 279: 1043)


Arama dizesi: hikmet

Dünya, âhiret fidanlarını yetiştirdi. Zemin, Sâni'-i Kadîr'in bütün mu'cizat-


ı kudretini, umum havarik-ı san'atını teşhir edip gösterdi. Şu âlem-i fena, sermedî manzaraları
teşkil eden levhaları zaman şeridine taktı. O Sâni'-i Zülcelal'in hikmet-i sermediyesi ve inayet-
i ezeliyesi; o imtihan neticelerini, o tecrübenin neticelerini, o esma-i hüsnanın tecellilerinin
hakikatlarını, o kalem-i kader mektubatının hakaikını, o nümune-misal nukuş-u san'atının
asıllarını, o vezaif-i mevcudatın faidelerini, gayelerini, o hidemat-ı mahlukatın ücretlerini ve o
kelimat-ı kitab-ı kâinatın ifade ettikleri manaların hakikatlarını ve istidad çekirdeklerinin
sünbüllenmesini ve bir mahkeme-i
---sh:»(S:533) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (282: 642 - 282: 647)


Arama dizesi: hikmet

İşte mahiyetini şu tarzda bilen ve iz'an eden ve ona göre hareket eden _«Z[Å6«+ ²w«8 «d«V²4«! ²G«5
beşaretinde dâhil olur. Emaneti bihakkın eda eder ve o enenin dûrbîniyle, kâinat ne olduğunu
ve ne vazife gördüğünü görür ve âfâkî malûmat nefse geldiği vakit, ene'de bir musaddık
görür. O ulûm, nur ve hikmet olarak kalır. Zulmet ve abesiyete inkılab etmez. Vaktaki ene,
vazifesini şu suretle îfa etti; vâhid-i kıyasî olan mevhum rububiyetini ve farazî mâlikiyetini
terkeder. «–xQ«%²h# ¬y²[«7¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (282: 976 - 282: 981)


Arama dizesi: hikmet

Hakikî ubudiyetini takınır. Makam-ı


"ahsen-i takvim"e çıkar.
Eğer o ene, hikmet-i hilkatini unutup, vazife-i fıtriyesini terkederek kendine mana-yı
ismiyle baksa, kendini mâlik itikad etse; o vakit emanete hıyanet eder, _«Z[Å,«( ²w«8 «Æ@«' ²G«5 «:
altında dâhil olur. İşte bütün şirkleri ve şerleri ve dalaletleri tevlid eden enaniyetin şu
cihetindendir ki; semavat ve arz ve cibal tedehhüş etmişler, farazî bir şirkten korkmuşlar.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (282: 2727 - 282: 2732)


Arama dizesi: hikmet

Binler fünunu bilse de, cehl-i


mürekkeble bir echeldir. Çünki duyguları, efkârları kâinatın envâr-ı marifetini getirdiği vakit,
nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idame edecek bir madde bulmadığı için
sönerler. Gelen herşey, nefsindeki renkler ile boyalanır. Mahz-ı hikmet gelse, nefsinde
abesiyet-i mutlaka suretini alır. Çünki şu haldeki ene'nin rengi, şirk ve ta'tildir, Allah'ı
inkârdır. Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa; o ene'deki karanlıklı bir nokta, onları nazarda
söndürür, göstermez. Onbirinci Söz'de mahiyet-i insaniyenin ve mahiyet-i insaniyedeki
enaniyetin, -mana-yı harfî cihetiyle- ne kadar hassas bir mizan ve doğru bir mikyas ve muhit
bir fihriste ve mükemmel bir harita ve câmi' bir âyine ve kâinata güzel bir takvim, bir
ruzname olduğu gayet kat'î bir surette tafsil edilmiştir. Ona müracaat edilsin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (282: 3685 - 282: 3690)


Arama dizesi: hikmet
O Söz'deki
tafsilata iktifaen kısa keserek mukaddimeye nihayet verdik. Eğer mukaddimeyi anladınsa gel,
hakikata giriyoruz.
İşte bak: Âlem-i insaniyette, zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar iki cereyan-ı azîm, iki
silsile-i efkâr; her tarafta ve her tabaka-i insaniyede dal budak salmış, iki şecere-i azîme
hükmünde... Biri, silsile-i nübüvvet ve diyanet; diğeri, silsile-i felsefe ve hikmet, gelmiş
gidiyor. Her ne vakit o iki silsile imtizaç ve ittihad etmiş ise, yani silsile-i felsefe, silsile-i
diyanete dehalet edip itaat ederek hizmet etmişse; âlem-i insaniyet parlak bir surette bir
saadet, bir hayat-ı içtimaiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişler ise, bütün hayır ve nur, silsile-

i nübüvvet ve diyanet etrafına toplanmış ve şerler ve dalaletler, felsefe silsilesinin etrafına


cem'olmuştur. Şimdi şu iki silsilenin menşe'lerini, esaslarını bulmalıyız.
---sh:»(S:539) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
İşte diyanet silsilesine itaat etmeyen silsile-i felsefe ki, bir şecere-i zakkum suretini alıp,
şirk ve dalalet zulümatını etrafına dağıtır. Hattâ kuvve-i akliye dalında; Dehriyyun,
Maddiyyun, Tabiiyyun meyvelerini, beşer aklının eline vermiş. Ve kuvve-i gazabiye dalında;
Nemrudları, Firavunları, Şeddadları (Haşiye)beşerin başına atmış

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (285: 1424 - 285: 1429)


Arama dizesi: hikmet

¯š²z«- ²w¬8 ²–¬! «: sırrıyla: "Herşeyin, her zîhayatın neticesi ve hikmeti kendine ait bir
ise; Sâniine ait neticeleri, Fâtırına bakan hikmetleri binlerdir. Herbir şeyin, hattâ bir
meyvenin; bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri, neticeleri bulunduğu" mahz-ı hakikat olan
düstur-u hikmet nerede? Felsefenin "Herbir zîhayatın neticesi kendine bakar veyahut insanın
menafi'ine aittir" diye, koca bir dağ gibi ağaca, hardal gibi bir meyve, bir netice takmak gibi
gayet manasız bir abesiyet içinde gördüğü hikmetsiz hikmet-i müzahrefe düsturları nerede?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (285: 1494 - 285: 1499)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

«: sırrıyla: "Herşeyin, her zîhayatın neticesi ve hikmeti kendine ait bir


ise; Sâniine ait neticeleri, Fâtırına bakan hikmetleri binlerdir. Herbir şeyin, hattâ bir
meyvenin; bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri, neticeleri bulunduğu" mahz-ı hakikat olan
düstur-u hikmet nerede? Felsefenin "Herbir zîhayatın neticesi kendine bakar veyahut insanın
menafi'ine aittir" diye, koca bir dağ gibi ağaca, hardal gibi bir meyve, bir netice takmak gibi
gayet manasız bir abesiyet içinde gördüğü hikmetsiz hikmet-i müzahrefe düsturları nerede?
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (285: 1579 - 285: 1584)


Arama dizesi: hikmet

«: sırrıyla: "Herşeyin, her zîhayatın neticesi ve hikmeti kendine ait bir


ise; Sâniine ait neticeleri, Fâtırına bakan hikmetleri binlerdir. Herbir şeyin, hattâ bir
meyvenin; bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri, neticeleri bulunduğu" mahz-ı hakikat olan
düstur-u hikmet nerede? Felsefenin "Herbir zîhayatın neticesi kendine bakar veyahut insanın
menafi'ine aittir" diye, koca bir dağ gibi ağaca, hardal gibi bir meyve, bir netice takmak gibi
gayet manasız bir abesiyet içinde gördüğü hikmetsiz hikmet-i müzahrefe düsturları nerede?
---sh:»(S:543) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (285: 1644 - 285: 1649)


Arama dizesi: hikmet

«: sırrıyla: "Herşeyin, her zîhayatın neticesi ve hikmeti kendine ait bir


ise; Sâniine ait neticeleri, Fâtırına bakan hikmetleri binlerdir. Herbir şeyin, hattâ bir
meyvenin; bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri, neticeleri bulunduğu" mahz-ı hakikat olan
düstur-u hikmet nerede? Felsefenin "Herbir zîhayatın neticesi kendine bakar veyahut insanın
menafi'ine aittir" diye, koca bir dağ gibi ağaca, hardal gibi bir meyve, bir netice takmak gibi
gayet manasız bir abesiyet içinde gördüğü hikmetsiz hikmet-i müzahrefe düsturları nerede?
---sh:»(S:543) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (285: 1869 - 285: 1874)


Arama dizesi: hikmet

"Herşeyin, her zîhayatın neticesi ve hikmeti kendine ait bir


ise; Sâniine ait neticeleri, Fâtırına bakan hikmetleri binlerdir. Herbir şeyin, hattâ bir
meyvenin; bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri, neticeleri bulunduğu" mahz-ı hakikat olan
düstur-u hikmet nerede? Felsefenin "Herbir zîhayatın neticesi kendine bakar veyahut insanın
menafi'ine aittir" diye, koca bir dağ gibi ağaca, hardal gibi bir meyve, bir netice takmak gibi
gayet manasız bir abesiyet içinde gördüğü hikmetsiz hikmet-i müzahrefe düsturları nerede?
---sh:»(S:543) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (285: 1879 - 285: 1884)


Arama dizesi: hikmet

"Herşeyin, her zîhayatın neticesi ve hikmeti kendine ait bir


ise; Sâniine ait neticeleri, Fâtırına bakan hikmetleri binlerdir. Herbir şeyin, hattâ bir
meyvenin; bir ağacın meyveleri kadar hikmetleri, neticeleri bulunduğu" mahz-ı hakikat olan
düstur-u hikmet nerede? Felsefenin "Herbir zîhayatın neticesi kendine bakar veyahut insanın
MAXQDA 2020 24.12.2022

menafi'ine aittir" diye, koca bir dağ gibi ağaca, hardal gibi bir meyve, bir netice takmak gibi
gayet manasız bir abesiyet içinde gördüğü hikmetsiz hikmet-i müzahrefe düsturları nerede?
---sh:»(S:543) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (286: 390 - 286: 395)


Arama dizesi: hikmet

Ezcümle:
Felasifenin bir taifesi, Cenab-ı Hakk'a "mûcib-i bizzât" demişler, ihtiyarını nefyetmişler;
ihtiyarını isbat eden bütün kâinatın nihayetsiz şehadetlerini tekzib etmişler. Feyâ Sübhanallah!
Şu kâinatta zerreden şemse kadar bütün mevcudat taayyünatlarıyla, intizamatıyla,
hikmetleriyle,
---sh:»(S:544) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
mizanlarıyla Sâniin ihtiyarını gösterdikleri halde, şu kör olası felsefenin gözü görmüyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (286: 1079 - 286: 1084)


Arama dizesi: hikmet

--
mizanlarıyla Sâniin ihtiyarını gösterdikleri halde, şu kör olası felsefenin gözü görmüyor. Hem
bir kısım felasife, "Cüz'iyata ilm-i İlahî taalluk etmiyor" diye ilm-i İlahînin azametli ihatasını
nefyedip, bütün mevcudatın şehadat-ı sadıkalarını reddetmişler. Hem felsefe, esbaba tesir
verip, tabiat eline icad verir. Yirmiikinci Söz'de kat'î bir surette isbat edildiği gibi; her şeyde
Hâlık-ı Külli Şey'e has, parlak sikkeyi görmeyip âciz, camid, şuursuz, kör ve iki eli tesadüf ve
kuvvet gibi iki körün elinde olan tabiata masdariyet verip, binler hikmet-i âliyeyi ifade eden
ve herbiri birer mektubat-ı Samedaniye hükmünde olan mevcudatın bir kısmını ona mal eder.
Hem Onuncu Söz'de isbat edildiği gibi, Cenab-ı Hak bütün esmasıyla ve kâinat bütün
hakaikıyla ve silsile-i nübüvvet bütün tahkikatıyla ve Kütüb-ü Semaviye bütün âyâtıyla
gösterdikleri haşir ve âhiret kapısını bulmayıp, haşri nefyedip, ervahlara bir ezeliyet isnad
etmişler. İşte bu hurafatlara sair mes'elelerini kıyas edebilirsin. Evet şeytanlar, güya ene'nin
gaga ve pençesiyle dinsiz feylesoflarının akıllarını havaya kaldırıp dalalet derelerine atıp
dağıtmıştır. Küçük âlemde ene, büyük âlemde tabiat gibi tagutlardandır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (288: 1223 - 288: 1228)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:548) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
alması gibi... Hem vazifesinin hitamında "Elhamdülillah" der. Çünki bütün ukûlü hayrette
bırakan hikmetli bir cemal-i san'at, faideli bir hüsn-ü nakış göstererek Sâni'-i Zülcelal'in
medayihine bir kaside-i medhiye gibi bir eser gösterir; meselâ, nar ve mısıra dikkat et.
Evet tahavvülât-ı zerrat; (Haşiye) âlem-i gaybdan olan herşeyin
(Haşiye): İkinci Maksad'ın tahavvülât-ı zerratın tarifine dair olan uzun cümlenin haşiyesidir.
Kur'an-ı Hakîm'de "İmam-ı Mübin" ve "Kitab-ı Mübin", mükerrer yerlerde zikredilmiştir. Ehl-i tefsir,
"ikisi birdir"; bir kısmı, "Ayrı ayrıdır" demişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (288: 4268 - 288: 4273)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Suretleri tayin, teşhis


edilip; birer mikdar-ı muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor. Demek o kudret ve iradenin küllî ve
umumî bir
mecmua-i kavanini, bir defter-i ekberi vardır ki; herbir şey'in hususî vücudları ve mahsus suretleri ona
göre
biçilir, dikilir, giydirilir. İşte şu defterin vücudu "İmam-ı Mübin" gibi kader ve cüz'-i ihtiyarî mesailinde
isbat
edilmiştir. Ehl-i gaflet ve dalalet ve felsefenin ahmaklığına bak ki: Kudret-i Fâtıra'nın o Levh-i
Mahfuzunu ve
hikmet ve irade-i Rabbaniyenin o basîrane kitabının eşyadaki cilvesini, aksini, misalini hissetmişler.
Hâşâ,
"Tabiat" namıyla tesmiye etmişler, körletmişler. İşte "İmam-ı Mübin"in imlâsı ile, yani kaderin
hükmüyle ve
düsturu ile kudret-i İlahiye, icad-ı eşyada herbiri birer âyet olan silsile-i mevcudatı, "Levh-i Mahv-
İsbat" denilen
zamanın sahife-i misaliyesinde yazıyor, icadediyor, zerratı tahrik ediyor.
Demek harekât-ı zerrat; o kitabetten, o istinsahtan; mevcudat âlem-i gaybdan âlem-i şehadete ve
ilimden
kudrete geçmelerinde bir ihtizazdır, bir harekâttır. Amma "Levh-i Mahv-İsbat" ise, sabit ve daim olan
Levh-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (289: 3702 - 289: 3707)


Arama dizesi: hikmet

(S:550) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
veyahut onlar, bir bilenin emir ve iradesiyle memur olması lâzım geldiği gibi; sâkin toprak,
sâkin olan herbir zerresi; bütün çiçekli nebatatın ve meyvedar ağaçların tohumlarına medar ve
menşe' olmak kabil olduğundan hangi tohum gelse o zerrede, yani misliyet itibariyle bir zerre
hükmünde olan bir avuç toprakta kendine mahsus bir fabrika ve bütün levazımatına ve
teşkilâtına lâzım bütün cihazatı bulunduğundan; o zerrede ve o zerrenin kulübeciği olan o bir
avuç toprakta; eşcar ve nebatat ve çiçekler ve meyveler enva'ı adedince muntazam manevî
makine ve fabrikaları bulunması veyahut mu'cizekâr, herşeyi hiçten icad eder ve herşeyin
herşeyini ve her cihetini bilir bir ilim ve kudret bulunması lâzımdır veyahut bir Kadîr-i
Mutlak, bir Alîm-i Küll-i Şey'in emir ve izniyle, havl ve kuvveti ile o vazifeler gördürülür.
Evet nasılki bir acemî, ham, âmi, âdi, hem kör bir adam Avrupa'ya gitse; bütün
fabrikalara, tezgâhlara girse, üstadane kemal-i intizam ile herbir san'atta, herbir binada işler,
öyle eserler yapar ki nihayet derecede hikmetli, san'atlı, herkesi hayrette bırakıyor. Zerre
miktar şuuru olan bilir ki: O adam, kendi başı ile işlemiyor, belki bir üstad-ı küll, ona ders
verir, işlettirir. Hem nasılki bir kör, âciz, yerinden kalkamıyor, basit bir kulübeciğinde
oturmuş bir adam bulunuyor. Halbuki o kulübeciğe bir dirhem gibi küçük bir taş, kemik ve
pamuk gibi birer madde veriliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 207 - 290: 212)


Arama dizesi: hikmet
"O adam, gayet mu'cizekâr bir zâtın menşe-i mu'cizatı olan

fabrikasının bir mandalı veyahut miskin bir kapıcısıdır." Aynen öyle de: Havanın zerreleri,
herbiri birer mektubat-ı Samedaniye, birer antika-i san'at-ı Rabbaniye, birer mu'cize-i kudret,
birer hârika-i hikmet olan nebatat ve eşcar, ezhar ve esmardaki harekât ve hidematları; bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sâni'-i Hakîm-i Zülcelal'in, bir Fâtır-ı Kerim-i Zülcemal'in emir ve iradesiyle hareket ettiğini
ve toprağın zerreleri dahi herbiri birer ayrı makine ve tezgâh, birer ayrı matbaa, birer ayrı
hazine, birer ayrı antika ve Sâni'-i Zülcelal'in esmasını ilân eden birer ayrı ilânname ve
kemalâtını söyleyen birer ayrı kaside hükmünde olan o tohumcuklarının, o çekirdeklerinin
sünbüllerine, ağaçlarına menşe' ve medar olmaları; Emr-i Kün Feyekûn'e mâlik, her şey
emrine müsahhar bir Sâni'-i Zülcelal'in emriyle, izniyle, iradesiyle, kuvvetiyle olması; iki
kerre iki dört eder gibi kat'îdir. Âmennâ.
İkinci Mebhas: Zerratın harekâtındaki vazifelere, hikmetlere küçük bir işarettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 942 - 290: 947)


Arama dizesi: hikmet

Havanın zerreleri,
herbiri birer mektubat-ı Samedaniye, birer antika-i san'at-ı Rabbaniye, birer mu'cize-i kudret,
birer hârika-i hikmet olan nebatat ve eşcar, ezhar ve esmardaki harekât ve hidematları; bir
Sâni'-i Hakîm-i Zülcelal'in, bir Fâtır-ı Kerim-i Zülcemal'in emir ve iradesiyle hareket ettiğini
ve toprağın zerreleri dahi herbiri birer ayrı makine ve tezgâh, birer ayrı matbaa, birer ayrı
hazine, birer ayrı antika ve Sâni'-i Zülcelal'in esmasını ilân eden birer ayrı ilânname ve
kemalâtını söyleyen birer ayrı kaside hükmünde olan o tohumcuklarının, o çekirdeklerinin
sünbüllerine, ağaçlarına menşe' ve medar olmaları; Emr-i Kün Feyekûn'e mâlik, her şey
emrine müsahhar bir Sâni'-i Zülcelal'in emriyle, izniyle, iradesiyle, kuvvetiyle olması; iki
kerre iki dört eder gibi kat'îdir. Âmennâ.
İkinci Mebhas: Zerratın harekâtındaki vazifelere, hikmetlere küçük bir işarettir.
---sh:»(S:551) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 1142 - 290: 1147)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:551) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Evet, akılları gözlerine sukut etmiş Maddiyyunların hikmetsiz hikmetleri, abesiyet
esasına istinad eden felsefeleri nazarında tesadüfle bağlı olan tahavvülât-ı zerratı, bütün
düsturlarına üss-ül esas tutup, masnuat-ı İlahiyeye masdar göstermişler. Nihayetsiz
hikmetlerle müzeyyen masnuatı; hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye isnad etmeleri, ne
kadar hilaf-ı akıl olduğunu zerre miktar şuuru bulunan bilir.
Şimdi, Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti nokta-i nazarında tahavvülât-ı zerratın pekçok
gayeleri, hikmetleri ve vazifeleri vardır. ¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 1152 - 290: 1157)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:551) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Evet, akılları gözlerine sukut etmiş Maddiyyunların hikmetsiz hikmetleri, abesiyet
esasına istinad eden felsefeleri nazarında tesadüfle bağlı olan tahavvülât-ı zerratı, bütün
düsturlarına üss-ül esas tutup, masnuat-ı İlahiyeye masdar göstermişler. Nihayetsiz
hikmetlerle müzeyyen masnuatı; hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye isnad etmeleri, ne
MAXQDA 2020 24.12.2022

kadar hilaf-ı akıl olduğunu zerre miktar şuuru bulunan bilir.


Şimdi, Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti nokta-i nazarında tahavvülât-ı zerratın pekçok
gayeleri, hikmetleri ve vazifeleri vardır. ¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 1355 - 290: 1360)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:551) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Evet, akılları gözlerine sukut etmiş Maddiyyunların hikmetsiz hikmetleri, abesiyet
esasına istinad eden felsefeleri nazarında tesadüfle bağlı olan tahavvülât-ı zerratı, bütün
düsturlarına üss-ül esas tutup, masnuat-ı İlahiyeye masdar göstermişler. Nihayetsiz
hikmetlerle müzeyyen masnuatı; hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye isnad etmeleri, ne
kadar hilaf-ı akıl olduğunu zerre miktar şuuru bulunan bilir.
Şimdi, Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti nokta-i nazarında tahavvülât-ı zerratın pekçok
gayeleri, hikmetleri ve vazifeleri vardır. ¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ! ¯š²z«- ²w¬8 ²–¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 1386 - 290: 1391)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:551) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Evet, akılları gözlerine sukut etmiş Maddiyyunların hikmetsiz hikmetleri, abesiyet
esasına istinad eden felsefeleri nazarında tesadüfle bağlı olan tahavvülât-ı zerratı, bütün
düsturlarına üss-ül esas tutup, masnuat-ı İlahiyeye masdar göstermişler. Nihayetsiz
hikmetlerle müzeyyen masnuatı; hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye isnad etmeleri, ne
kadar hilaf-ı akıl olduğunu zerre miktar şuuru bulunan bilir.
Şimdi, Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti nokta-i nazarında tahavvülât-ı zerratın pekçok
gayeleri, hikmetleri ve vazifeleri vardır. ¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ! ¯š²z«- ²w¬8 ²–¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 1537 - 290: 1542)


Arama dizesi: hikmet

(S:551) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Evet, akılları gözlerine sukut etmiş Maddiyyunların hikmetsiz hikmetleri, abesiyet
esasına istinad eden felsefeleri nazarında tesadüfle bağlı olan tahavvülât-ı zerratı, bütün
düsturlarına üss-ül esas tutup, masnuat-ı İlahiyeye masdar göstermişler. Nihayetsiz
hikmetlerle müzeyyen masnuatı; hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye isnad etmeleri, ne
kadar hilaf-ı akıl olduğunu zerre miktar şuuru bulunan bilir.
Şimdi, Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti nokta-i nazarında tahavvülât-ı zerratın pekçok
gayeleri, hikmetleri ve vazifeleri vardır. ¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ! ¯š²z«- ²w¬8 ²–¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 1604 - 290: 1609)


Arama dizesi: hikmet

--
Evet, akılları gözlerine sukut etmiş Maddiyyunların hikmetsiz hikmetleri, abesiyet
esasına istinad eden felsefeleri nazarında tesadüfle bağlı olan tahavvülât-ı zerratı, bütün
düsturlarına üss-ül esas tutup, masnuat-ı İlahiyeye masdar göstermişler. Nihayetsiz
hikmetlerle müzeyyen masnuatı; hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye isnad etmeleri, ne
MAXQDA 2020 24.12.2022

kadar hilaf-ı akıl olduğunu zerre miktar şuuru bulunan bilir.


Şimdi, Kur'an-ı Hakîm'in hikmeti nokta-i nazarında tahavvülât-ı zerratın pekçok
gayeleri, hikmetleri ve vazifeleri vardır. ¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ! ¯š²z«- ²w¬8 ²–¬! «: gibi çok
âyetlerle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 1704 - 290: 1709)


Arama dizesi: hikmet

¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ! ¯š²z«- ²w¬8 ²–¬! «: gibi çok âyetlerle


hikmetlerine ve vazifelerine işaret eder. Nümune olarak birkaçına işaret ediyoruz.
Birincisi: Cenab-ı Vâcib-ül Vücud'un tecelliyat-ı icadiyesini tecdid ve tazelendirmek
için her birtek ruhu model gibi ederek, her sene mu'cizat-ı kudretinden taze birer cesed
giydirmek ve her birtek kitabdan ayrı ayrı bin muhtelif kitabı, hikmetiyle istinsah etmek ve
birtek hakikatı başka başka surette göstermek ve kâinatların ve âlemlerin ve mevcudatların,
taife taife arkasından gelmelerine yer vermek ve zemin hazırlamak için Fâtır-ı Zülcelal
kudretiyle zerratı tahrik ve tavzif etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 2031 - 290: 2036)


Arama dizesi: hikmet

hikmetlerine ve vazifelerine işaret eder. Nümune olarak birkaçına işaret ediyoruz.


Birincisi: Cenab-ı Vâcib-ül Vücud'un tecelliyat-ı icadiyesini tecdid ve tazelendirmek
için her birtek ruhu model gibi ederek, her sene mu'cizat-ı kudretinden taze birer cesed
giydirmek ve her birtek kitabdan ayrı ayrı bin muhtelif kitabı, hikmetiyle istinsah etmek ve
birtek hakikatı başka başka surette göstermek ve kâinatların ve âlemlerin ve mevcudatların,
taife taife arkasından gelmelerine yer vermek ve zemin hazırlamak için Fâtır-ı Zülcelal
kudretiyle zerratı tahrik ve tavzif etmiştir.
İkincisi: Mâlik-ül Mülk-ü Zülcelal; şu dünyayı, bahusus rûy-i zemin tarlasını bir mülk
suretinde yaratmıştır. Yani neşvünemaya, taze taze mahsulât vermeğe kabil bir surette
müheyya etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 2592 - 290: 2597)


Arama dizesi: hikmet

İkincisi: Mâlik-ül Mülk-ü Zülcelal; şu dünyayı, bahusus rûy-i zemin tarlasını bir mülk
suretinde yaratmıştır. Yani neşvünemaya, taze taze mahsulât vermeğe kabil bir surette
müheyya etmiştir. Tâ ki, nihayetsiz mu'cizat-ı kudretini orada ekip biçsin. İşte şu zemin
yüzündeki tarlasında, zerratı hikmetle tahrik ederek, intizam dairesinde tavzif edip, her asırda,
her fasılda, her ayda, belki her günde belki her saatte mu'cizat-ı kudretinden yeni yeni birer
kâinat gösterir, yeryüzü avlusuna başka başka mahsulât verdirir. Nihayetsiz hazine-i
rahmetinin hedayasını, nihayetsiz kudretinin mu'cizatının nümunelerini harekât-ı zerrat ile
izhar eder.
Üçüncüsü:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (290: 3230 - 290: 3235)


Arama dizesi: hikmet

Nihayetsiz hazine-i
rahmetinin hedayasını, nihayetsiz kudretinin mu'cizatının nümunelerini harekât-ı zerrat ile
izhar eder.
Üçüncüsü: Nihayetsiz tecelliyat-ı esma-i İlahiyenin nakışlarını göstermekle, o esmanın
MAXQDA 2020 24.12.2022

cilvelerini ifade için mahdud bir zeminde hadsiz nukuş göstermek, küçük bir sahifede
nihayetsiz maânîleri ifade edecek olan hadsiz âyâtları yazmak için Nakkaş-ı Ezelî zerratı,
kemal-i hikmetle tahrik edip kemal-i intizamla tavzif etmiştir. Evet, geçen senenin
mahsulâtıyla şu senenin mahsulâtının mahiyetleri bir hükmündedir. Fakat, maânîleri başka
başkadır. Taayyünat-ı itibariyeyi değiştirmekle, maânîleri
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 797 - 291: 802)


Arama dizesi: hikmet

Zülcelal, zerratı tahrik edip; kâinatı seyyale ve mevcudatı seyyare ederek, şu küçük zeminde o
pek büyük âlemlere pek çok mahsulât-ı maneviye yetiştiriyor. Nihayetsiz hazine-i kudretinden
nihayetsiz bir seyli, dünyadan akıttırıp âlem-i gayba ve bir kısmını âhiret âlemlerine döküyor.
Beşincisi: Nihayetsiz kemalât-ı İlahiyeyi, hadsiz celevat-ı cemaliyeyi ve gayetsiz
tecelliyat-ı celaliyeyi ve gayr-ı mütenahî tesbihat-ı Rabbaniyeyi şu dar ve mahdud zeminde ve
mütenahî ve az bir zamanda göstermek için zerratı kemal-i hikmetle kudretiyle tahrik edip,
kemal-i intizamla tavzif ederek; mütenahî bir zamanda, mahdud bir zeminde gayr-ı mütenahî
tesbihat yaptırıyor. Gayr-ı mahdud tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye ve kemaliyesini
gösteriyor. Çok hakaik-i gaybiye ve çok semerat-ı uhreviye ve fânilerin bâki olan hüviyet ve
suretlerinden pekçok nukuş-u misaliye ve çok manidar nüsuc-u levhiyeyi icad ediyor. Demek
zerreyi tahrik eden; şu makasıd-ı azîmeyi, şu hikem-i cesîmeyi gösteren bir zâttır. Yoksa
herbir zerrede, güneş gibi bir dimağ bulunması lâzım gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 1388 - 291: 1393)


Arama dizesi: hikmet

Gayr-ı mahdud tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye ve kemaliyesini


gösteriyor. Çok hakaik-i gaybiye ve çok semerat-ı uhreviye ve fânilerin bâki olan hüviyet ve
suretlerinden pekçok nukuş-u misaliye ve çok manidar nüsuc-u levhiyeyi icad ediyor. Demek
zerreyi tahrik eden; şu makasıd-ı azîmeyi, şu hikem-i cesîmeyi gösteren bir zâttır. Yoksa
herbir zerrede, güneş gibi bir dimağ bulunması lâzım gelir.
Daha bu beş nümune gibi belki beşbin hikmetle tahrik olunan zerratın tahavvülâtını, o
akılsız feylesoflar hikmetsiz zannetmişler ve hakikatta biri enfüsî, diğeri âfâkî iki hareket-i
cezbekâranede zikir ve tesbih-i İlahî ile Mevlevî gibi zikreden ve deverana kalkan o zerreleri,
kendi kendine, sersem gibi dönüp oynuyorlar zu'metmişler.
İşte bundan anlaşılıyor ki; onların ilimleri ilim değil, cehildir. Hikmetleri,
hikmetsizliktir.
(Üçüncü Noktada altıncı uzun bir hikmet daha söylenecektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 1459 - 291: 1464)


Arama dizesi: hikmet

Gayr-ı mahdud tecelliyat-ı cemaliye ve celaliye ve kemaliyesini


gösteriyor. Çok hakaik-i gaybiye ve çok semerat-ı uhreviye ve fânilerin bâki olan hüviyet ve
suretlerinden pekçok nukuş-u misaliye ve çok manidar nüsuc-u levhiyeyi icad ediyor. Demek
zerreyi tahrik eden; şu makasıd-ı azîmeyi, şu hikem-i cesîmeyi gösteren bir zâttır. Yoksa
herbir zerrede, güneş gibi bir dimağ bulunması lâzım gelir.
Daha bu beş nümune gibi belki beşbin hikmetle tahrik olunan zerratın tahavvülâtını, o
akılsız feylesoflar hikmetsiz zannetmişler ve hakikatta biri enfüsî, diğeri âfâkî iki hareket-i
cezbekâranede zikir ve tesbih-i İlahî ile Mevlevî gibi zikreden ve deverana kalkan o zerreleri,
kendi kendine, sersem gibi dönüp oynuyorlar zu'metmişler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte bundan anlaşılıyor ki; onların ilimleri ilim değil, cehildir. Hikmetleri,
hikmetsizliktir.
(Üçüncü Noktada altıncı uzun bir hikmet daha söylenecektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 1761 - 291: 1766)


Arama dizesi: Hikmet

Yoksa
herbir zerrede, güneş gibi bir dimağ bulunması lâzım gelir.
Daha bu beş nümune gibi belki beşbin hikmetle tahrik olunan zerratın tahavvülâtını, o
akılsız feylesoflar hikmetsiz zannetmişler ve hakikatta biri enfüsî, diğeri âfâkî iki hareket-i
cezbekâranede zikir ve tesbih-i İlahî ile Mevlevî gibi zikreden ve deverana kalkan o zerreleri,
kendi kendine, sersem gibi dönüp oynuyorlar zu'metmişler.
İşte bundan anlaşılıyor ki; onların ilimleri ilim değil, cehildir. Hikmetleri,
hikmetsizliktir.
(Üçüncü Noktada altıncı uzun bir hikmet daha söylenecektir.)
---sh:»(S:553) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 1775 - 291: 1780)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa
herbir zerrede, güneş gibi bir dimağ bulunması lâzım gelir.
Daha bu beş nümune gibi belki beşbin hikmetle tahrik olunan zerratın tahavvülâtını, o
akılsız feylesoflar hikmetsiz zannetmişler ve hakikatta biri enfüsî, diğeri âfâkî iki hareket-i
cezbekâranede zikir ve tesbih-i İlahî ile Mevlevî gibi zikreden ve deverana kalkan o zerreleri,
kendi kendine, sersem gibi dönüp oynuyorlar zu'metmişler.
İşte bundan anlaşılıyor ki; onların ilimleri ilim değil, cehildir. Hikmetleri,
hikmetsizliktir.
(Üçüncü Noktada altıncı uzun bir hikmet daha söylenecektir.)
---sh:»(S:553) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 1826 - 291: 1831)


Arama dizesi: hikmet

Daha bu beş nümune gibi belki beşbin hikmetle tahrik olunan zerratın tahavvülâtını, o
akılsız feylesoflar hikmetsiz zannetmişler ve hakikatta biri enfüsî, diğeri âfâkî iki hareket-i
cezbekâranede zikir ve tesbih-i İlahî ile Mevlevî gibi zikreden ve deverana kalkan o zerreleri,
kendi kendine, sersem gibi dönüp oynuyorlar zu'metmişler.
İşte bundan anlaşılıyor ki; onların ilimleri ilim değil, cehildir. Hikmetleri,
hikmetsizliktir.
(Üçüncü Noktada altıncı uzun bir hikmet daha söylenecektir.)
---sh:»(S:553) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 2841 - 291: 2846)


Arama dizesi: hikmet

sadık vardır. Evet zerre acz ve cümuduyla beraber şuurkârane büyük vazifeleri yapmakla,
büyük yükleri kaldırmakla Vâcib-ül Vücud'un vücuduna kat'î şehadet ettiği gibi, harekâtında
nizamat-ı umumiyeye tevfik-i hareket edip her girdiği yerde ona mahsus nizamatı müraat
MAXQDA 2020 24.12.2022

etmekle, her yerde kendi vatanı gibi yerleşmesiyle Vâcib-ül Vücud'un vahdetine ve mülk ve
melekûtun mâliki olan zâtın ehadiyetine şehadet eder. Yani zerre kimin ise, gezdiği bütün
yerler de onundur. Demek zerre, -çünki âcizdir, yükü nihayetsiz ağırdır ve vazifeleri
nihayetsiz çoktur- bir Kadîr-i Mutlak'ın ismiyle, emriyle kaim ve müteharrik olduğunu
bildirir. Hem kâinatın nizamat-ı külliyesini bilir bir tarzda tevfik-i hareket etmesi ve her yere
manisiz girmesi; tek bir Alîm-i Mutlak'ın kudretiyle, hikmetiyle işlediğini gösterir. Evet
nasılki bir nefer; takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında ve hâkeza herbir
dairede birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi oluduğunu ve o nisbetleri, o vazifeleri
bilmekle tevfik-i hareket etmek, nizamat-ı askeriye tahtında talim ve talimat görmekle bütün o
dairelere kumanda eden birtek kumandan-ı a'zamın emrine ve kanununa tebaiyetle oluyor.
Öyle de herbir zerre, birbiri içindeki mürekkebatta birer münasib vaziyeti, ayrı ayrı maslahatlı
birer nisbeti, ayrı ayrı muntazam birer vazifesi, ayrı ayrı hikmetli neticeleri bulunduğundan
elbette o zerreyi, o mürekkebatta bütün nisbet ve vazifelerini muhafaza edip netice ve
hikmetleri bozmayacak bir tarzda yerleştirmek; bütün kâinat kabza-i tasarrufunda olan bir zâta
mahsustur. Meselâ: Tevfik'in (*) göz bebeğinde yerleşen zerre, gözün asab-ı muharrike ve
hassase ve şerayin ve evride gibi damarlara karşı münasib vaziyet alması ve yüzde ve sonra
başta ve gövdede, daha sonra heyet-i mecmua-i insaniyede herbirisine karşı birer nisbeti, birer
vazifesi, birer faydası kemal-i hikmetle bulunması gösteriyor ki; bütün o cismin bütün âzasını
icad eden bir zât, o zerreyi o yerde yerleştirebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 3414 - 291: 3419)


Arama dizesi: hikmet
Yani zerre kimin ise, gezdiği bütün
yerler de onundur. Demek zerre, -çünki âcizdir, yükü nihayetsiz ağırdır ve vazifeleri
nihayetsiz çoktur- bir Kadîr-i Mutlak'ın ismiyle, emriyle kaim ve müteharrik olduğunu
bildirir. Hem kâinatın nizamat-ı külliyesini bilir bir tarzda tevfik-i hareket etmesi ve her yere
manisiz girmesi; tek bir Alîm-i Mutlak'ın kudretiyle, hikmetiyle işlediğini gösterir. Evet
nasılki bir nefer; takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında ve hâkeza herbir
dairede birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi oluduğunu ve o nisbetleri, o vazifeleri
bilmekle tevfik-i hareket etmek, nizamat-ı askeriye tahtında talim ve talimat görmekle bütün o
dairelere kumanda eden birtek kumandan-ı a'zamın emrine ve kanununa tebaiyetle oluyor.
Öyle de herbir zerre, birbiri içindeki mürekkebatta birer münasib vaziyeti, ayrı ayrı maslahatlı
birer nisbeti, ayrı ayrı muntazam birer vazifesi, ayrı ayrı hikmetli neticeleri bulunduğundan
elbette o zerreyi, o mürekkebatta bütün nisbet ve vazifelerini muhafaza edip netice ve
hikmetleri bozmayacak bir tarzda yerleştirmek; bütün kâinat kabza-i tasarrufunda olan bir zâta
mahsustur. Meselâ: Tevfik'in (*) göz bebeğinde yerleşen zerre, gözün asab-ı muharrike ve
hassase ve şerayin ve evride gibi damarlara karşı münasib vaziyet alması ve yüzde ve sonra
başta ve gövdede, daha sonra heyet-i mecmua-i insaniyede herbirisine karşı birer nisbeti, birer
vazifesi, birer faydası kemal-i hikmetle bulunması gösteriyor ki; bütün o cismin bütün âzasını
icad eden bir zât, o zerreyi o yerde yerleştirebilir. Ve bilhassa rızk için gelen zerreler, rızk
kafilesinde seyr ü sefer eden o zerreler, o kadar hayret-feza bir intizam ve hikmetle seyr ü
seyahat ederler ve öyle tavırlarda, tabakalarda intizamperverane geçip gelirler ve öyle
şuurkârane ayak atıp hiç şaşırmayarak gele gele tâ beden-i zîhayatta dört süzgeçle süzülüp

rızka muhtaç âza ve hüceyratın imdadına yetişmek için kandaki küreyvat-ı hamraya yüklenip
bir kanun-u keremle imdada yetişirler. Ondan bilbedahe anlaşılır ki: Şu zerreleri binler
muhtelif menzillerden geçiren, sevk eden; elbette ve elbette bir Rezzak-ı Kerim, bir Hallak-ı
Rahîm'dir ki, kudretine nisbeten zerreler, yıldızlar omuz omuza müsavidirler.
(*) Nur'un birinci kâtibidir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

---sh:»(S:554) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 3539 - 291: 3544)


Arama dizesi: hikmet
Yani zerre kimin ise, gezdiği bütün
yerler de onundur. Demek zerre, -çünki âcizdir, yükü nihayetsiz ağırdır ve vazifeleri
nihayetsiz çoktur- bir Kadîr-i Mutlak'ın ismiyle, emriyle kaim ve müteharrik olduğunu
bildirir. Hem kâinatın nizamat-ı külliyesini bilir bir tarzda tevfik-i hareket etmesi ve her yere
manisiz girmesi; tek bir Alîm-i Mutlak'ın kudretiyle, hikmetiyle işlediğini gösterir. Evet
nasılki bir nefer; takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında ve hâkeza herbir
dairede birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi oluduğunu ve o nisbetleri, o vazifeleri
bilmekle tevfik-i hareket etmek, nizamat-ı askeriye tahtında talim ve talimat görmekle bütün o
dairelere kumanda eden birtek kumandan-ı a'zamın emrine ve kanununa tebaiyetle oluyor.
Öyle de herbir zerre, birbiri içindeki mürekkebatta birer münasib vaziyeti, ayrı ayrı maslahatlı
birer nisbeti, ayrı ayrı muntazam birer vazifesi, ayrı ayrı hikmetli neticeleri bulunduğundan
elbette o zerreyi, o mürekkebatta bütün nisbet ve vazifelerini muhafaza edip netice ve
hikmetleri bozmayacak bir tarzda yerleştirmek; bütün kâinat kabza-i tasarrufunda olan bir zâta
mahsustur. Meselâ: Tevfik'in (*) göz bebeğinde yerleşen zerre, gözün asab-ı muharrike ve
hassase ve şerayin ve evride gibi damarlara karşı münasib vaziyet alması ve yüzde ve sonra
başta ve gövdede, daha sonra heyet-i mecmua-i insaniyede herbirisine karşı birer nisbeti, birer
vazifesi, birer faydası kemal-i hikmetle bulunması gösteriyor ki; bütün o cismin bütün âzasını
icad eden bir zât, o zerreyi o yerde yerleştirebilir. Ve bilhassa rızk için gelen zerreler, rızk
kafilesinde seyr ü sefer eden o zerreler, o kadar hayret-feza bir intizam ve hikmetle seyr ü
seyahat ederler ve öyle tavırlarda, tabakalarda intizamperverane geçip gelirler ve öyle
şuurkârane ayak atıp hiç şaşırmayarak gele gele tâ beden-i zîhayatta dört süzgeçle süzülüp

rızka muhtaç âza ve hüceyratın imdadına yetişmek için kandaki küreyvat-ı hamraya yüklenip
bir kanun-u keremle imdada yetişirler. Ondan bilbedahe anlaşılır ki: Şu zerreleri binler
muhtelif menzillerden geçiren, sevk eden; elbette ve elbette bir Rezzak-ı Kerim, bir Hallak-ı
Rahîm'dir ki, kudretine nisbeten zerreler, yıldızlar omuz omuza müsavidirler.
(*) Nur'un birinci kâtibidir.
---sh:»(S:554) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 3950 - 291: 3955)


Arama dizesi: hikmet
Hem kâinatın nizamat-ı külliyesini bilir bir tarzda tevfik-i hareket etmesi ve her yere
manisiz girmesi; tek bir Alîm-i Mutlak'ın kudretiyle, hikmetiyle işlediğini gösterir. Evet
nasılki bir nefer; takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında ve hâkeza herbir
dairede birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi oluduğunu ve o nisbetleri, o vazifeleri
bilmekle tevfik-i hareket etmek, nizamat-ı askeriye tahtında talim ve talimat görmekle bütün o
MAXQDA 2020 24.12.2022

dairelere kumanda eden birtek kumandan-ı a'zamın emrine ve kanununa tebaiyetle oluyor.
Öyle de herbir zerre, birbiri içindeki mürekkebatta birer münasib vaziyeti, ayrı ayrı maslahatlı
birer nisbeti, ayrı ayrı muntazam birer vazifesi, ayrı ayrı hikmetli neticeleri bulunduğundan
elbette o zerreyi, o mürekkebatta bütün nisbet ve vazifelerini muhafaza edip netice ve
hikmetleri bozmayacak bir tarzda yerleştirmek; bütün kâinat kabza-i tasarrufunda olan bir zâta
mahsustur. Meselâ: Tevfik'in (*) göz bebeğinde yerleşen zerre, gözün asab-ı muharrike ve
hassase ve şerayin ve evride gibi damarlara karşı münasib vaziyet alması ve yüzde ve sonra
başta ve gövdede, daha sonra heyet-i mecmua-i insaniyede herbirisine karşı birer nisbeti, birer
vazifesi, birer faydası kemal-i hikmetle bulunması gösteriyor ki; bütün o cismin bütün âzasını
icad eden bir zât, o zerreyi o yerde yerleştirebilir. Ve bilhassa rızk için gelen zerreler, rızk
kafilesinde seyr ü sefer eden o zerreler, o kadar hayret-feza bir intizam ve hikmetle seyr ü
seyahat ederler ve öyle tavırlarda, tabakalarda intizamperverane geçip gelirler ve öyle
şuurkârane ayak atıp hiç şaşırmayarak gele gele tâ beden-i zîhayatta dört süzgeçle süzülüp

rızka muhtaç âza ve hüceyratın imdadına yetişmek için kandaki küreyvat-ı hamraya yüklenip
bir kanun-u keremle imdada yetişirler. Ondan bilbedahe anlaşılır ki: Şu zerreleri binler
muhtelif menzillerden geçiren, sevk eden; elbette ve elbette bir Rezzak-ı Kerim, bir Hallak-ı
Rahîm'dir ki, kudretine nisbeten zerreler, yıldızlar omuz omuza müsavidirler.
(*) Nur'un birinci kâtibidir.
---sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (291: 4191 - 291: 4196)


Arama dizesi: hikmet
Evet
nasılki bir nefer; takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında ve hâkeza herbir
dairede birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi oluduğunu ve o nisbetleri, o vazifeleri
bilmekle tevfik-i hareket etmek, nizamat-ı askeriye tahtında talim ve talimat görmekle bütün o
dairelere kumanda eden birtek kumandan-ı a'zamın emrine ve kanununa tebaiyetle oluyor.
Öyle de herbir zerre, birbiri içindeki mürekkebatta birer münasib vaziyeti, ayrı ayrı maslahatlı
birer nisbeti, ayrı ayrı muntazam birer vazifesi, ayrı ayrı hikmetli neticeleri bulunduğundan
elbette o zerreyi, o mürekkebatta bütün nisbet ve vazifelerini muhafaza edip netice ve
hikmetleri bozmayacak bir tarzda yerleştirmek; bütün kâinat kabza-i tasarrufunda olan bir zâta
mahsustur. Meselâ: Tevfik'in (*) göz bebeğinde yerleşen zerre, gözün asab-ı muharrike ve
hassase ve şerayin ve evride gibi damarlara karşı münasib vaziyet alması ve yüzde ve sonra
başta ve gövdede, daha sonra heyet-i mecmua-i insaniyede herbirisine karşı birer nisbeti, birer
vazifesi, birer faydası kemal-i hikmetle bulunması gösteriyor ki; bütün o cismin bütün âzasını
icad eden bir zât, o zerreyi o yerde yerleştirebilir. Ve bilhassa rızk için gelen zerreler, rızk
kafilesinde seyr ü sefer eden o zerreler, o kadar hayret-feza bir intizam ve hikmetle seyr ü
seyahat ederler ve öyle tavırlarda, tabakalarda intizamperverane geçip gelirler ve öyle
şuurkârane ayak atıp hiç şaşırmayarak gele gele tâ beden-i zîhayatta dört süzgeçle süzülüp

rızka muhtaç âza ve hüceyratın imdadına yetişmek için kandaki küreyvat-ı hamraya yüklenip
bir kanun-u keremle imdada yetişirler. Ondan bilbedahe anlaşılır ki: Şu zerreleri binler
muhtelif menzillerden geçiren, sevk eden; elbette ve elbette bir Rezzak-ı Kerim, bir Hallak-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

Rahîm'dir ki, kudretine nisbeten zerreler, yıldızlar omuz omuza müsavidirler.


(*) Nur'un birinci kâtibidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 721 - 292: 726)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:554) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Hem her bir zerre, öyle bir nakş-ı san'atta işler ki; ya bütün zerratla münasebettar,
herbirisine ve umumuna hem hâkim ve hem herbirisine ve umumuna mahkûm bir vaziyette
bulunmakla, o hayretfeza san'atlı nakşı ve hikmetnüma nakışlı san'atı bilir ve icad eder. Bu
ise, binler defa muhaldir. Veya bir Sâni'-i Hakîm'in kanun-u kader ve kalem-i kudretinden
çıkan, harekete memur birer noktadır. Nasılki meselâ Ayasofya kubbesindeki taşlar, eğer
mimarının emrine ve san'atına tabi olmazlarsa; herbir taşı, Mimar Sinan gibi dülgerlik
san'atında bir mehareti ve sair taşlara hem mahkûm, hem hâkim olmak, yani "Geliniz,
düşmemek, sukut etmemek için başbaşa vereceğiz" diye bir hüküm sahibi olması lâzımdır.
Öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 1293 - 292: 1298)


Arama dizesi: hikmet

Bu
ise, binler defa muhaldir. Veya bir Sâni'-i Hakîm'in kanun-u kader ve kalem-i kudretinden
çıkan, harekete memur birer noktadır. Nasılki meselâ Ayasofya kubbesindeki taşlar, eğer
mimarının emrine ve san'atına tabi olmazlarsa; herbir taşı, Mimar Sinan gibi dülgerlik
san'atında bir mehareti ve sair taşlara hem mahkûm, hem hâkim olmak, yani "Geliniz,
düşmemek, sukut etmemek için başbaşa vereceğiz" diye bir hüküm sahibi olması lâzımdır.
Öyle de: Binler defa Ayasofya kubbesinden daha san'atlı, daha hayretli ve hikmetli olan
masnuattaki zerreler, kâinat ustasının emrine tabi olmazlarsa; herbirine Sâni'-i Kâinat'ın evsafı
kadar evsaf-ı kemal verilmesi lâzım gelir.
Feyâ Sübhanallah! Zındık maddiyyun gâvurlar bir Vâcib-ül Vücud'u kabul
etmediklerinden, zerrat adedince bâtıl âliheleri kabul etmeğe mezheblerine göre muztar
kalıyorlar. İşte şu cihette münkir kâfir ne kadar feylesof, âlim de olsa; nihayet derecede bir
cehl-i azîm içindedir, bir echel-i mutlaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 1830 - 292: 1835)


Arama dizesi: hikmet

Zındık maddiyyun gâvurlar bir Vâcib-ül Vücud'u kabul


etmediklerinden, zerrat adedince bâtıl âliheleri kabul etmeğe mezheblerine göre muztar
kalıyorlar. İşte şu cihette münkir kâfir ne kadar feylesof, âlim de olsa; nihayet derecede bir
cehl-i azîm içindedir, bir echel-i mutlaktır.
ÜÇÜNCÜ NOKTA: Şu nokta, Birinci Nokta'nın âhirinde va'd olunan altıncı hikmet-i
azîmeye bir işarettir. Şöyle ki:
Yirmisekizinci Söz'ün İkinci Sualinin cevabındaki haşiyede denilmişti ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 2021 - 292: 2026)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

azîmeye bir işarettir. Şöyle ki:


Yirmisekizinci Söz'ün İkinci Sualinin cevabındaki haşiyede denilmişti ki: Tahavvülât-ı
zerratın ve zîhayat cisimlerde zerrat harekâtının binler hikmetlerinden bir hikmeti dahi,
zerreleri nurlandırmaktır ve âlem-i uhreviye binasına lâyık zerreler olmak için, hayattar ve
manidar olmaktır. Güya cism-i hayvanî ve insanî hattâ nebatî; terbiye dersini almak için
gelenlere bir misafirhane, bir kışla, bir mekteb hükmündedir ki; camid zerreler ona girerler,
nurlanırlar. Âdeta bir talim ve talimata mazhar olurlar, letafet peyda ederler. Birer vazifeyi
görmekle âlem-i bekaya ve bütün eczasıyla hayattar olan dâr-ı âhirete zerrat olmak için
liyakat kesbederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 2040 - 292: 2045)


Arama dizesi: hikmet

azîmeye bir işarettir. Şöyle ki:


Yirmisekizinci Söz'ün İkinci Sualinin cevabındaki haşiyede denilmişti ki: Tahavvülât-ı
zerratın ve zîhayat cisimlerde zerrat harekâtının binler hikmetlerinden bir hikmeti dahi,
zerreleri nurlandırmaktır ve âlem-i uhreviye binasına lâyık zerreler olmak için, hayattar ve
manidar olmaktır. Güya cism-i hayvanî ve insanî hattâ nebatî; terbiye dersini almak için
gelenlere bir misafirhane, bir kışla, bir mekteb hükmündedir ki; camid zerreler ona girerler,
nurlanırlar. Âdeta bir talim ve talimata mazhar olurlar, letafet peyda ederler. Birer vazifeyi
görmekle âlem-i bekaya ve bütün eczasıyla hayattar olan dâr-ı âhirete zerrat olmak için
liyakat kesbederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 2577 - 292: 2582)


Arama dizesi: hikmet

Âdeta bir talim ve talimata mazhar olurlar, letafet peyda ederler. Birer vazifeyi
görmekle âlem-i bekaya ve bütün eczasıyla hayattar olan dâr-ı âhirete zerrat olmak için
liyakat kesbederler.
Sual: Zerratın harekâtında şu hikmetin bulunması ne ile bilinir?
Elcevab: Evvelâ, bütün masnuatın bütün intizamatıyla ve hikmetleriyle sabit olan
Sâniin hikmetiyle bilinir. Çünki en cüz'î bir şeye küllî hikmetleri takan bir hikmet; seyl-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 2669 - 292: 2674)


Arama dizesi: hikmet

Sual: Zerratın harekâtında şu hikmetin bulunması ne ile bilinir?


Elcevab: Evvelâ, bütün masnuatın bütün intizamatıyla ve hikmetleriyle sabit olan
Sâniin hikmetiyle bilinir. Çünki en cüz'î bir şeye küllî hikmetleri takan bir hikmet; seyl-i
kâinatın içinde en büyük faaliyet gösteren
---sh:»(S:555) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 2703 - 292: 2708)


Arama dizesi: hikmet

Sual: Zerratın harekâtında şu hikmetin bulunması ne ile bilinir?


Elcevab: Evvelâ, bütün masnuatın bütün intizamatıyla ve hikmetleriyle sabit olan
Sâniin hikmetiyle bilinir. Çünki en cüz'î bir şeye küllî hikmetleri takan bir hikmet; seyl-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

kâinatın içinde en büyük faaliyet gösteren


---sh:»(S:555) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 2753 - 292: 2758)


Arama dizesi: hikmet

Zerratın harekâtında şu hikmetin bulunması ne ile bilinir?


Elcevab: Evvelâ, bütün masnuatın bütün intizamatıyla ve hikmetleriyle sabit olan
Sâniin hikmetiyle bilinir. Çünki en cüz'î bir şeye küllî hikmetleri takan bir hikmet; seyl-i
kâinatın içinde en büyük faaliyet gösteren
---sh:»(S:555) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 2774 - 292: 2779)


Arama dizesi: hikmet

Zerratın harekâtında şu hikmetin bulunması ne ile bilinir?


Elcevab: Evvelâ, bütün masnuatın bütün intizamatıyla ve hikmetleriyle sabit olan
Sâniin hikmetiyle bilinir. Çünki en cüz'î bir şeye küllî hikmetleri takan bir hikmet; seyl-i
kâinatın içinde en büyük faaliyet gösteren
---sh:»(S:555) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 2953 - 292: 2958)


Arama dizesi: hikmet

kâinatın içinde en büyük faaliyet gösteren


---sh:»(S:555) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve hikmetli nakışlara medar olan harekât-ı zerratı hikmetsiz bırakmaz. Hem en küçük
mahlukatı, vazifelerinde ücretsiz, maaşsız, kemalsiz bırakmayan bir hikmet, bir hâkimiyet; en
kesretli ve esaslı memurlarını, hizmetkârlarını nursuz, ücretsiz bırakmaz.
Sâniyen: Sâni'-i Hakîm, anasırı tahrik edip tavzif ederek (onlara bir ücret-i kemal
hükmünde) madeniyat derecesine çıkarmasıyla ve madeniyata mahsus tesbihatları onlara
bildirmesiyle ve madeniyatı tahrik ve tavzif edip nebatat mertebe-i hayatiyesinin makamını
vermesiyle ve nebatatı rızk ederek tahrik ve tavzif ile hayvanat mertebe-i letafetini onlara
ihsan etmesiyle ve hayvanattaki zerratı tavzif edip rızk yoluyla hayat-ı insaniye derecesine
çıkarmasıyla ve insanın vücudundaki zerratı süze süze tasfiye ve taltif ederek tâ dimağın ve
kalbin en nazik ve latif yerinde makam vermesiyle bilinir ki; harekât-ı zerrat hikmetsiz değil,
belki kendine lâyık bir nevi kemalâta koşturuluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 3001 - 292: 3006)


Arama dizesi: hikmet

kâinatın içinde en büyük faaliyet gösteren


---sh:»(S:555) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve hikmetli nakışlara medar olan harekât-ı zerratı hikmetsiz bırakmaz. Hem en küçük
mahlukatı, vazifelerinde ücretsiz, maaşsız, kemalsiz bırakmayan bir hikmet, bir hâkimiyet; en
kesretli ve esaslı memurlarını, hizmetkârlarını nursuz, ücretsiz bırakmaz.
Sâniyen: Sâni'-i Hakîm, anasırı tahrik edip tavzif ederek (onlara bir ücret-i kemal
MAXQDA 2020 24.12.2022

hükmünde) madeniyat derecesine çıkarmasıyla ve madeniyata mahsus tesbihatları onlara


bildirmesiyle ve madeniyatı tahrik ve tavzif edip nebatat mertebe-i hayatiyesinin makamını
vermesiyle ve nebatatı rızk ederek tahrik ve tavzif ile hayvanat mertebe-i letafetini onlara
ihsan etmesiyle ve hayvanattaki zerratı tavzif edip rızk yoluyla hayat-ı insaniye derecesine
çıkarmasıyla ve insanın vücudundaki zerratı süze süze tasfiye ve taltif ederek tâ dimağın ve
kalbin en nazik ve latif yerinde makam vermesiyle bilinir ki; harekât-ı zerrat hikmetsiz değil,
belki kendine lâyık bir nevi kemalâta koşturuluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 3104 - 292: 3109)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:555) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve hikmetli nakışlara medar olan harekât-ı zerratı hikmetsiz bırakmaz. Hem en küçük
mahlukatı, vazifelerinde ücretsiz, maaşsız, kemalsiz bırakmayan bir hikmet, bir hâkimiyet; en
kesretli ve esaslı memurlarını, hizmetkârlarını nursuz, ücretsiz bırakmaz.
Sâniyen: Sâni'-i Hakîm, anasırı tahrik edip tavzif ederek (onlara bir ücret-i kemal
hükmünde) madeniyat derecesine çıkarmasıyla ve madeniyata mahsus tesbihatları onlara
bildirmesiyle ve madeniyatı tahrik ve tavzif edip nebatat mertebe-i hayatiyesinin makamını
vermesiyle ve nebatatı rızk ederek tahrik ve tavzif ile hayvanat mertebe-i letafetini onlara
ihsan etmesiyle ve hayvanattaki zerratı tavzif edip rızk yoluyla hayat-ı insaniye derecesine
çıkarmasıyla ve insanın vücudundaki zerratı süze süze tasfiye ve taltif ederek tâ dimağın ve
kalbin en nazik ve latif yerinde makam vermesiyle bilinir ki; harekât-ı zerrat hikmetsiz değil,
belki kendine lâyık bir nevi kemalâta koşturuluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (292: 3838 - 292: 3843)


Arama dizesi: hikmet
ve hikmetli nakışlara medar olan harekât-ı zerratı hikmetsiz bırakmaz. Hem en küçük
mahlukatı, vazifelerinde ücretsiz, maaşsız, kemalsiz bırakmayan bir hikmet, bir hâkimiyet; en
kesretli ve esaslı memurlarını, hizmetkârlarını nursuz, ücretsiz bırakmaz.
Sâniyen: Sâni'-i Hakîm, anasırı tahrik edip tavzif ederek (onlara bir ücret-i kemal
hükmünde) madeniyat derecesine çıkarmasıyla ve madeniyata mahsus tesbihatları onlara
bildirmesiyle ve madeniyatı tahrik ve tavzif edip nebatat mertebe-i hayatiyesinin makamını
vermesiyle ve nebatatı rızk ederek tahrik ve tavzif ile hayvanat mertebe-i letafetini onlara
ihsan etmesiyle ve hayvanattaki zerratı tavzif edip rızk yoluyla hayat-ı insaniye derecesine
çıkarmasıyla ve insanın vücudundaki zerratı süze süze tasfiye ve taltif ederek tâ dimağın ve
kalbin en nazik ve latif yerinde makam vermesiyle bilinir ki; harekât-ı zerrat hikmetsiz değil,
belki kendine lâyık bir nevi kemalâta koşturuluyor.
Sâlisen: Zîhayat cisimlerin zerratı içinde çekirdek ve tohumdaki gibi bir kısım zerreler

öyle manevî bir nura, bir letafete, bir meziyete mazhar oluyorlar ki; sair zerrelere ve o koca
ağaca bir ruh, bir sultan hükmüne geçer. İşte azîm bir ağacın bütün zerratı içinde bir kısım
zerrelerin şu mertebeye çıkmaları, o ağacın tabaka-i hayatında çok devirleri ve nazik
vazifeleri görmesiyle olduğundan gösteriyor ki: Sâni'-i Hakîm'in emriyle vazife-i fıtrat içinde
zerratın enva'-ı harekâtına göre onlara tecelli eden esmanın hesabına ve şerefine olarak birer
manevî letafet, birer manevî nur, birer makam, birer manevî ders almalarını gösteriyor.
Elhasıl: Madem Sâni'-i Hakîm her şey için o şeye münasib bir nokta-i kemal ve ona
lâyık bir mertebe-i feyz-i vücud tayin edip ve o şeye, o nokta-i kemale sa'yedip gitmek için bir
istidad vererek ona sevk ediyor ve bütün nebatat ve hayvanatta şu kanun-u rububiyet câri
MAXQDA 2020 24.12.2022

olmakla beraber, cemadatta dahi câridir ki; âdi toprağa, elmas derecesine ve cevahir-i âliye
mertebesine bir terakkiyat veriyor ve şu hakikatta muazzam bir "Kanun-u Rububiyet"in ucu
görünüyor.
Hem madem o Hâlık-ı Kerim, tenasül kanun-u azîminde istihdam ettiği hayvanata ücret
olarak birer maaş gibi birer lezzet-i cüz'iye veriyor. Ve arı ve bülbül gibi, sair hidemat-ı
Rabbaniyede istihdam olunan hayvanlara birer ücret-i kemal verir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (293: 2892 - 293: 2897)


Arama dizesi: hikmet

!«x«[«E²7! «]¬Z«7 «?«h¬'žÀ²! «*!ÅG7! Å–¬!«: i şaretiyle şu dünyada camid, şuursuz ve mühim
vazifeler gören
zerrat-ı arziyenin elbette taşı, ağacı, herşeyi zîhayat ve zîşuur olan âhiretin bazı binalarında
derc ve istimali mukteza-yı hikmettir. Çünki harab olmuş dünyanın zerratını dünyada
bırakmak veya ademe atmak israftır. Ve şu hakikattan pek muazzam bir "Kanun-u Hikmet"in
ucu görünüyor.
Hem madem şu dünyanın pek çok âsârı ve maneviyatı ve meyveleri ve cin ve ins gibi
mükellefînin mensucat-ı amelleri, sahaif-i ef'alleri, ruhları, cesedleri âhiret pazarına
gönderiliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (293: 3028 - 293: 3033)


Arama dizesi: Hikmet

ÅG7! Å–¬!«: i şaretiyle şu dünyada camid, şuursuz ve mühim vazifeler gören


zerrat-ı arziyenin elbette taşı, ağacı, herşeyi zîhayat ve zîşuur olan âhiretin bazı binalarında
derc ve istimali mukteza-yı hikmettir. Çünki harab olmuş dünyanın zerratını dünyada
bırakmak veya ademe atmak israftır. Ve şu hakikattan pek muazzam bir "Kanun-u Hikmet"in
ucu görünüyor.
Hem madem şu dünyanın pek çok âsârı ve maneviyatı ve meyveleri ve cin ve ins gibi
mükellefînin mensucat-ı amelleri, sahaif-i ef'alleri, ruhları, cesedleri âhiret pazarına
gönderiliyor. Elbette o semerata ve manalara hizmet eden ve arkadaşlık eden zerrat-ı arziye
dahi, vazife noktasında kendine göre tekemmül ettikten sonra, yani nur-u hayata çok defa
hizmet ve mazhar olduktan sonra ve hayatî tesbihata medar olduktan sonra şu harab olacak
dünyanın enkazı içinde, şu zerratı dahi öteki âlemin binasında dercetmek mukteza-yı adl ve
hikmettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (293: 3600 - 293: 3605)


Arama dizesi: hikmet

Ve şu hakikattan pek muazzam bir "Kanun-u Hikmet"in


ucu görünüyor.
Hem madem şu dünyanın pek çok âsârı ve maneviyatı ve meyveleri ve cin ve ins gibi
mükellefînin mensucat-ı amelleri, sahaif-i ef'alleri, ruhları, cesedleri âhiret pazarına
gönderiliyor. Elbette o semerata ve manalara hizmet eden ve arkadaşlık eden zerrat-ı arziye
dahi, vazife noktasında kendine göre tekemmül ettikten sonra, yani nur-u hayata çok defa
hizmet ve mazhar olduktan sonra ve hayatî tesbihata medar olduktan sonra şu harab olacak
dünyanın enkazı içinde, şu zerratı dahi öteki âlemin binasında dercetmek mukteza-yı adl ve
hikmettir. Ve şu hakikattan pek muazzam bir "Kanun-u Adl"in ucu görünüyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem madem ruh cisme hâkim olduğu gibi; camid maddelerde dahi
---sh:»(S:557) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (294: 569 - 294: 574)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ: Yumurtaların enva'ında ve nutfelerin


aksamında ve çekirdeklerin esnafında ve tohumların ecnasında kaderin ayrı ayrı yazdığı
evamir-i tekviniye cihetiyle ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar. Ve o madde itibariyle
mahiyetleri(Haşiye-1) bir hükmünde olan o maddeler, hadsiz muhtelif mevcudata menşe'
oluyorlar. Ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar. Elbette hidemat-ı hayatiye ve hayattaki
tesbihat-ı Rabbaniyede defaatla bir zerre bulunmuş ise ve hizmet etmiş ise, o zerrenin manevî
alnında o manaların hikmetlerini, hiçbir şeyi kaybetmeyen kader kalemiyle kaydetmesi;
mukteza-yı ihata-i ilmîdir. Ve şunda pek muazzam bir "Kanun-u İlm-i Muhit"in ucu
görünüyor.
Öyle ise zerreler(Haşiye-2) başıboş değiller.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (294: 894 - 294: 899)


Arama dizesi: Hikmet

görünüyor.
Öyle ise zerreler(Haşiye-2) başıboş değiller.
Netice-i Kelâm: Geçmiş yedi kanun, yani Kanun-u Rububiyet, Kanun-u Kerem,
Kanun-u Cemal, Kanun-u Rahmet, Kanun-u Hikmet, Kanun-u Adl, Kanun-u İhata-i ilmî gibi
pekçok muazzam kanunların görünen uçları arkalarında birer İsm-i A'zam ve o İsm-i A'zamın
tecelli-i a'zamını gösteriyor. Ve o tecelliden anlaşılıyor ki: Sair mevcudat gibi şu dünyadaki
tahavvülât-ı zerrat dahi, gayet âlî hikmetler için kaderin çizdiği hudud üzerine kudretin
verdiği evamir-i tekviniyeye göre hassas bir mizan-ı ilmî ile cevelan ediyorlar. Âdeta başka
yüksek bir âleme(Haşiye-3) gitmeğe hazırlanıyorlar. Öyle ise zîhayat cisimler, o seyyah
zerrelere güya birer mekteb, birer kışla, birer misafirhane-i terbiye hükmündedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (294: 1168 - 294: 1173)


Arama dizesi: hikmet

Netice-i Kelâm: Geçmiş yedi kanun, yani Kanun-u Rububiyet, Kanun-u Kerem,
Kanun-u Cemal, Kanun-u Rahmet, Kanun-u Hikmet, Kanun-u Adl, Kanun-u İhata-i ilmî gibi
pekçok muazzam kanunların görünen uçları arkalarında birer İsm-i A'zam ve o İsm-i A'zamın
tecelli-i a'zamını gösteriyor. Ve o tecelliden anlaşılıyor ki: Sair mevcudat gibi şu dünyadaki
tahavvülât-ı zerrat dahi, gayet âlî hikmetler için kaderin çizdiği hudud üzerine kudretin
verdiği evamir-i tekviniyeye göre hassas bir mizan-ı ilmî ile cevelan ediyorlar. Âdeta başka
yüksek bir âleme(Haşiye-3) gitmeğe hazırlanıyorlar. Öyle ise zîhayat cisimler, o seyyah
zerrelere güya birer mekteb, birer kışla, birer misafirhane-i terbiye hükmündedir. Ve öyle
olduğuna bir hads-i sadıkla hükmedilebilir.
(Haşiye-1):

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (296: 1394 - 296: 1399)


Arama dizesi: hikmet

İşte çendan o bir abddir ve o seyahat, bir mi'rac-ı cüz'îdir. Fakat bu abdin, bütün kâinata
taalluk eden bir emanet beraberindedir. Hem şu kâinatın rengini değiştirecek bir nur
beraberdir. Hem saadet-i ebediyenin kapısını açacak bir anahtar beraber olduğu için, Cenab-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hak kendini "bütün eşyayı işitir ve görür" sıfatıyla tavsif eder. Tâ o emanet, o nur, o anahtarın
cihan-şümul ve muhit ve umum kâinata âmm ve bütün mahlukata şamil hikmetlerini
göstersin.
Bu sırr-ı azîmin "Dört Esas"ı var.
Birincisi: Mi'racın sırr-ı lüzumu nedir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (296: 1659 - 296: 1664)


Arama dizesi: Hikmet

---sh:»(S:561) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Üçüncüsü: Hikmet-i Mi'rac nedir?
Dördüncüsü: Mi'racın semerat ve faidesi nedir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (300: 679 - 300: 684)


Arama dizesi: hikmet

Elbette şu kâinatı dolduran ef'al-i hakîmanenin bir fâili ve yeryüzünün


mevsim-be-mevsim tazelenen hayretfeza nukuşlarının, manidar mektubatının bir kâtibi, bir
nakkaşı vardır. Hem madem bir işde iki hâkimin bulunması, o işin intizamını bozuyor. Hem
madem sinek kanadından tâ semavat kandiline kadar mükemmel bir intizam var. Öyle ise, o
hâkim birdir. (Bir olmazsa) çünki herşeyde san'at ve hikmet o derece acibdir ki; o şeyin sânii,
herbir şeye muktedir olacak, herbir işi bilecek bir derecede kadîr-i mutlak olmak lâzım gelir.
Öyle ise bir olmazsa, mevcudat adedince ilahların bulunması lâzım gelir. O ilahlar hem
birbirine zıd, hem birbirine misil olacaklar ve o halde şu acib intizam bozulmamak, yüzbin
defa muhaldir. Hem madem şu mevcudatın tabakatı, bir ordudan bin defa daha muntazam
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (300: 2232 - 300: 2237)


Arama dizesi: hikmet

Hem madem o Hâkim, bütün yaptığı icraat-ı hakîmane şehadetiyle, hem


gösterdiği âsâr-ı haşmetle bir Sultan-ı Zülcelal'dir. Hem gösterdiği ihsanat ile, gayet Rahîm
bir Rab'dir. Hem izhar ettiği güzel san'atlarıyla, san'atperver ve san'atını çok sever bir Sâni'dir.
Hem gösterdiği tezyinat ve merak-aver san'atlarıyla, zîşuurların nazar-ı istihsanını âsârına
celbetmek isteyen bir Hâlık-ı Hakîm'dir. Hem hilkat-i âlemde gösterdiği muhayyir-ül ukûl
tezyinatın ne demek olduğunu ve mahlukat nereden gelip nereye gideceğini, rububiyetinin
hikmetiyle zîşuura bildirmek istediği anlaşılıyor. Elbette bu Hâkim-i Hakîm ve Sâni'-i Alîm,
rububiyetini göstermek ister. Hem madem bu kadar gösterdiği âsâr-ı lütuf ve merhamet ve
garaib-i san'at ile zîşuura kendini tanıttırmak ve sevdirmek ister. Elbette zîşuurlardan
arzularını ve onlardaki marziyatı ne olduğunu, bir mübelliğ vasıtasıyla bildirecektir. Öyle ise
zîşuurlardan birisini tayin edip, onun ile o rububiyetini ilân edecektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (300: 3385 - 300: 3390)


Arama dizesi: hikmet

Ve o ulvî
makasıdını sair zîşuurlara bildirmekle kemalâtını izhar etmek için, birisini muallim tayin
edecektir. Ve şu kâinatta dercettiği tılsımı ve şu mevcudatta gizlediği muamma-i rububiyeti
manasız kalmamak için, herhalde bir rehber tayin edecektir. Ve gösterdiği ve enzarın
temaşasına neşrettiği mehasin-i san'at, faidesiz ve abes kalmamak için; onlardaki makasıdı
MAXQDA 2020 24.12.2022

ders verecek bir rehber tayin edecektir. Hem marziyatını zîşuurlara tebliğ etmek için, birisini
bütün zîşuurların fevkinde bir makama çıkaracak ve marziyatını ona bildirecek, onlara
gönderecektir. Madem hakikat ve hikmet böyle iktiza ediyor ve şu vezaife en elyak Hazret-i
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır. Çünki bilfiil en mükemmel bir surette o vazifeleri
yapmıştır. Teşkil ettiği âlem-i İslâm ve gösterdiği nur-u İslâmiyet, bir şahid-i âdil ve sadıktır.
Öyle ise o zât, doğrudan doğruya bütün kâinatın fevkine çıkıp, bütün mevcudattan geçip, bir
makama girmek lâzımdır ki; bütün mahlukatın Hâlıkı ile umumî, ulvî, küllî bir sohbet etsin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (302: 1031 - 302: 1036)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:570) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
latifenin medarı olmuş ve hadîste ½¿xS²U«8 °‚²x«8 š@«WÅK7«! işaretiyle, seyyarat ve nücumun
harekâtına
müsaid olmuş ve Samanyolu denilen "Mecerret-üs Sema"dan tâ en yakın seyyareye kadar,
muhtelif vaziyet ve teşekkülde yedi tabaka, herbir tabaka âlem-i arzdan, tâ âlem-i berzaha,
âlem-i misale, tâ âlem-i âhirete kadar birer âlemin damı hükmünde birer semanın bulunması,
hikmeten, aklen iktiza eder.
Hem hatıra gelir ki: Ey mülhid! Sen dersin:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (302: 1730 - 302: 1735)


Arama dizesi: hikmet

Biz de deriz: Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce hareket-i seneviyesiyle bir dakikada
takriben yüz seksen sekiz saat mesafeyi keser. Takriben yirmibeş bin senelik mesafeyi, bir
senede kat'ediyor. Acaba, şu muntazam harekâtı ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren
bir Kadîr-i Zülcelal; bir insanı, arşa getiremez mi? Şemsin cazibesi denilen bir kanun-u
Rabbanî ile Mevlevî gibi etrafında pek ağır olan cism-i arzı gezdiren bir hikmet, cazibe-i
rahmet-i Rahman ile ve incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel ile bir cism-i insanı berk gibi arş-ı
Rahman'a çıkaramaz mı?
Yine hatıra gelir ki, diyorsun:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (302: 2516 - 302: 2521)


Arama dizesi: hikmet

Biz de deriz ki: Madem Sâni'-i Zülcelal, mülk ve melekûtundaki âyât-ı acibesini
göstermek ve şu âlemin tezgâh ve menba'larını temaşa ettirmek ve a'mal-i beşeriyenin netaic-i
uhreviyesini irae etmek istemiş. Elbette âlem-i mubsıratın anahtarı hükmünde olan gözünü ve
mesmuat âlemindeki âyâtı temaşa eden kulağını, Arş'a kadar beraber alması lâzım geldiği
gibi; ruhunun hadsiz vezaife medar olan âlât ve cihazatının makinesi hükmünde olan cism-i
mübarekini dahi, tâ Arş'a kadar beraber alması mukteza-yı akıl ve hikmettir. Nasılki
Cennet'te, hikmet-i İlahiye cismi ruha arkadaş ediyor. Çünki pekçok vezaif-i ubudiyete ve
hadsiz lezaiz ve âlâma medar olan ceseddir. Elbette o cesed-i mübarek, ruha arkadaş olacaktır.
Madem Cennet'e cisim, ruh ile beraber gider.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (302: 2548 - 302: 2553)


Arama dizesi: hikmet

Madem Sâni'-i Zülcelal, mülk ve melekûtundaki âyât-ı acibesini


göstermek ve şu âlemin tezgâh ve menba'larını temaşa ettirmek ve a'mal-i beşeriyenin netaic-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

uhreviyesini irae etmek istemiş. Elbette âlem-i mubsıratın anahtarı hükmünde olan gözünü ve
mesmuat âlemindeki âyâtı temaşa eden kulağını, Arş'a kadar beraber alması lâzım geldiği
gibi; ruhunun hadsiz vezaife medar olan âlât ve cihazatının makinesi hükmünde olan cism-i
mübarekini dahi, tâ Arş'a kadar beraber alması mukteza-yı akıl ve hikmettir. Nasılki
Cennet'te, hikmet-i İlahiye cismi ruha arkadaş ediyor. Çünki pekçok vezaif-i ubudiyete ve
hadsiz lezaiz ve âlâma medar olan ceseddir. Elbette o cesed-i mübarek, ruha arkadaş olacaktır.
Madem Cennet'e cisim, ruh ile beraber gider. Elbette Cennet-ül Me'va gövdesi olan Sidret-ül
Münteha'ya uruc eden Zât-ı Ahmediye (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (302: 2915 - 302: 2920)


Arama dizesi: hikmet

Elbette o cesed-i mübarek, ruha arkadaş olacaktır.


Madem Cennet'e cisim, ruh ile beraber gider. Elbette Cennet-ül Me'va gövdesi olan Sidret-ül
Münteha'ya uruc eden Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) ile cesed-i mübarekini refakat ettirmesi, ayn-ı
hikmettir.
---sh:»(S:571) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (303: 3135 - 303: 3140)


Arama dizesi: hikmet

Hem ehl-i Cennet, mahşerden


Cennet bağlarına kısa bir zamanda uruc ediyorlar. Elbette bu kadar nümuneler gösteriyorlar
ki: Bütün evliyaların sultanı, umum mü'minlerin imamı, umum ehl-i Cennet'in reisi ve umum
melaikenin makbulü olan Zât-ı Ahmediye'nin (A.S.M.) seyr ü sülûkuna medar bir mi'racı
bulunması ve onun makamına münasib bir surette olması, ayn-ı hikmettir ve gayet makuldür
ve şübhesiz vaki'dir.
ÜÇÜNCÜ ESAS
Hikmet-i Mi'rac nedir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (303: 3201 - 303: 3206)


Arama dizesi: Hikmet

M.) seyr ü sülûkuna medar bir mi'racı


bulunması ve onun makamına münasib bir surette olması, ayn-ı hikmettir ve gayet makuldür
ve şübhesiz vaki'dir.
ÜÇÜNCÜ ESAS
Hikmet-i Mi'rac nedir?
Elcevab: Mi'racın hikmeti o kadar yüksektir ki, fikr-i beşer ulaşamıyor. O kadar
derindir ki, ona yetişemiyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (303: 3243 - 303: 3248)


Arama dizesi: hikmet

ÜÇÜNCÜ ESAS
Hikmet-i Mi'rac nedir?
Elcevab: Mi'racın hikmeti o kadar yüksektir ki, fikr-i beşer ulaşamıyor. O kadar
derindir ki, ona yetişemiyor. O kadar incedir ve latiftir ki, akıl kendi başıyla göremiyor. Fakat
bazı işaretlerle, hakikatları bilinmezse de vücudları bildirilebilir. Şöyle ki:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (304: 1232 - 304: 1237)


Arama dizesi: hikmet

İnsanlar içinde istidadı


tamamıyla inkişaf eden, bütün masnuatta münteşir ve mütecelli kemalâtın nümunelerini
gösteren ferd, en sevimlidir... İşte Sâni'-i mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i
muhabbetin bütün enva'ını; bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva'-ı cemalini,
ehadiyet sırrıyla göstermek için şecere-i hilkatten bir meyve-i münevver derecesinde ve kalbi,
o şecerenin hakaik-i esasiyesini istiab edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde'-i
evvel olan çekirdekten, tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir
Mi'rac ile, o ferdin kâinat namına mahbubiyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü'yet-i
cemaline müşerref etmek ve ondaki halet-i kudsiyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmıyla
taltif edip, fermanıyla tavzif etmektir.
Şimdi şu hikmet-i âliyeye bakmak için iki temsil dûrbîni ile tarassud edeceğiz.
Birinci temsil: Onbirinci Söz'ün hikâye-i temsiliyesinde tafsilen beyan edildiği gibi:
Nasılki bir Sultan-ı Zîşan'ın, pekçok hazineleri ve o hazinelerde pekçok cevahirlerin enva'ı
bulunsa, hem sanayi-i garibede çok mehareti olsa ve hesabsız fünun-u acibeye marifeti,
ihatası bulunsa, nihayetsiz ulûm-u bediaya ilim ve ıttılaı olsa.. her cemal ve kemal sahibi,
kendi cemal ve kemalini görüp ve göstermek istemesi sırrınca:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (304: 2138 - 304: 2143)


Arama dizesi: hikmet

Bir vechi:
Bizzât nazar-ı dekaik-aşinasıyla görsün. Diğeri: Gayrın nazarıyla baksın. Ve şu hikmete
binaen elbette cesîm, muhteşem, geniş bir saray yapmağa başlar. Şahane bir surette dairelere,
menzillere taksim eder. Hazinelerinin türlü türlü murassaatıyla süslendirip, kendi dest-i
san'atının en güzel, en latif san'atlarıyla zînetlendirir. Fünun ve hikmetinin en incelikleriyle
tanzim eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (304: 2404 - 304: 2409)


Arama dizesi: hikmet

Ve şu hikmete
binaen elbette cesîm, muhteşem, geniş bir saray yapmağa başlar. Şahane bir surette dairelere,
menzillere taksim eder. Hazinelerinin türlü türlü murassaatıyla süslendirip, kendi dest-i
san'atının en güzel, en latif san'atlarıyla zînetlendirir. Fünun ve hikmetinin en incelikleriyle
tanzim eder. Ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekâraneleriyle donatır, tekmil eder. Sonra nimetlerinin
çeşitleriyle, taamlarının lezizleriyle, her taifeye lâyık sofraları serer. Bir ziyafet-i âmme ihzar
eder. Sonra raiyetine kendi kemalâtını göstermek için, onları seyre ve ziyafete davet eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (305: 540 - 305: 545)


Arama dizesi: hikmet

ve herbir ünvan-ı mukaddesesinde ne kadar mahfî letaif bulunduğunu, şu kâinat bütün


mevcudatıyla gösterir. Ve öyle bir tarzda gösterir ki: Bütün fünun, bütün desatiriyle şu kitab-ı
kâinatı, zaman-ı Âdem'den beri mütalaa ediyor. Halbuki o kitab, esma ve kemalât-ı İlahiyeye
dair ifade ettiği manaların ve gösterdiği âyetlerin öşr-i mi'şarını daha okuyamamış. İşte şöyle
bir saray-ı âlemi, kendi kemalât ve cemal-i manevîsini görmek ve göstermek için bir meşher
hükmünde açan Celil-i Zülcemal, Cemil-i Zülcelal, Sâni'-i Zülkemal'in hikmeti iktiza ediyor
ki: Şu âlem-i arzdaki zîşuurlara nisbeten abes ve faidesiz olmamak için, o sarayın âyetlerinin
MAXQDA 2020 24.12.2022

manasını birisine bildirsin. O saraydaki acaibin menba'larını ve netaicinin mahzenleri olan


avalim-i ulviyede birisini gezdirsin. Ve bütün onların fevkine çıkarsın ve kurb-u huzuruna
müşerref etsin ve âhiret âlemlerinde gezdirsin, umum ibadına bir muallim ve saltanat-ı
rububiyetine bir dellâl ve marziyat-ı İlahiyesine bir mübelliğ ve saray-ı âlemindeki âyât-ı
tekviniyesine bir müfessir gibi, çok vazifeler ile tavzif etsin. Mu'cizat nişanlarıyla imtiyazını
göstersin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (305: 1267 - 305: 1272)


Arama dizesi: hikmet

Ve bütün onların fevkine çıkarsın ve kurb-u huzuruna


müşerref etsin ve âhiret âlemlerinde gezdirsin, umum ibadına bir muallim ve saltanat-ı
rububiyetine bir dellâl ve marziyat-ı İlahiyesine bir mübelliğ ve saray-ı âlemindeki âyât-ı
tekviniyesine bir müfessir gibi, çok vazifeler ile tavzif etsin. Mu'cizat nişanlarıyla imtiyazını
göstersin. Kur'an gibi bir ferman ile o şahsı, Zât-ı Zülcelal'in has ve sadık bir tercümanı
olduğunu bildirsin.
İşte Mi'racın pekçok hikmetlerinden şu temsil dûrbîniyle bir-ikisini nümune olarak
gösterdik. Sairlerini kıyas edebilirsin.
İkinci Temsil: Nasılki bir zât-ı zîfünun, mu'ciznüma bir kitabı te'lif edip yazsa.. öyle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (305: 2999 - 305: 3004)


Arama dizesi: hikmet

Elbette bir kitabın manası bilinmezse hiçe


sukut eder. Bahusus böyle herbir harfi, binler manayı tazammun eden bir kitab, sukut edemez
ve ettirilmez. Öyle ise o kitabı yazan, elbette onu bildirecektir, her taifenin istidadına göre bir
kısmını anlattıracaktır. Hem umumunu, en âmm nazarlı, en küllî şuurlu, en mümtaz istidadlı
bir ferde ders verecektir. Öyle bir kitabın umumunu ve küllî hakaikını ders vermek için, gayet
yüksek bir seyr ü sülûk ettirmek hikmeten lâzımdır. Yani, birinci sahifesi olan tabakat-ı
kesretin en nihayetinden tut, tâ münteha sahifesi olan daire-i ehadiyete kadar bir seyeran
ettirmek lâzım geliyor. İşte şu temsil ile Mi'racın ulvî hikmetlerine bir derece bakabilirsin.
Şimdi makam-ı istima'da olan mülhide bakıp, kalbini dinleyeceğiz; ne hale girdiğini
göreceğiz. İşte, hatıra geliyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (305: 3208 - 305: 3213)


Arama dizesi: hikmet

Öyle ise o kitabı yazan, elbette onu bildirecektir, her taifenin istidadına göre bir
kısmını anlattıracaktır. Hem umumunu, en âmm nazarlı, en küllî şuurlu, en mümtaz istidadlı
bir ferde ders verecektir. Öyle bir kitabın umumunu ve küllî hakaikını ders vermek için, gayet
yüksek bir seyr ü sülûk ettirmek hikmeten lâzımdır. Yani, birinci sahifesi olan tabakat-ı
kesretin en nihayetinden tut, tâ münteha sahifesi olan daire-i ehadiyete kadar bir seyeran
ettirmek lâzım geliyor. İşte şu temsil ile Mi'racın ulvî hikmetlerine bir derece bakabilirsin.
Şimdi makam-ı istima'da olan mülhide bakıp, kalbini dinleyeceğiz; ne hale girdiğini
göreceğiz. İşte, hatıra geliyor ki: Onun kalbi diyor:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (306: 1743 - 306: 1748)


Arama dizesi: hikmet

Dost ve düşmanın ittifakıyla ahlâk-ı hasenenin şahsında en yüksek derecede;


ve bütün muamelâtının şehadetiyle secaya-yı sâmiye, vazifesinde ve tebligatında en âlî bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

derecede; ve Din-i İslâmdaki mehasin-i ahlâkın şehadetiyle, şeriatında en âlî hisal-ı hamîde,
en mükemmel derecede bulunduğuna ehl-i insaf ve dikkat tereddüd etmez.
Sâdisen: Onuncu Söz'ün İkinci İşaretinde işaret edildiği gibi: Uluhiyet, mukteza-yı
hikmet olarak tezahür istemesine mukabil, en a'zamî bir derecede Zât-ı Ahmediye (A.S.M.)
dinindeki a'zamî ubudiyetiyle en parlak bir derecede göstermiştir. Hem Hâlık-ı Âlem'in
nihayet kemaldeki cemalini bir vasıta ile göstermek, mukteza-yı hikmet ve hakikat
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (306: 1987 - 306: 1992)


Arama dizesi: hikmet

Onuncu Söz'ün İkinci İşaretinde işaret edildiği gibi: Uluhiyet, mukteza-yı


hikmet olarak tezahür istemesine mukabil, en a'zamî bir derecede Zât-ı Ahmediye (A.S.M.)
dinindeki a'zamî ubudiyetiyle en parlak bir derecede göstermiştir. Hem Hâlık-ı Âlem'in
nihayet kemaldeki cemalini bir vasıta ile göstermek, mukteza-yı hikmet ve hakikat
---sh:»(S:577) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
olarak istemesine mukabil; en güzel bir surette gösterici ve tarif edici, bilbedahe o zâttır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (306: 2780 - 306: 2785)


Arama dizesi: hikmet

Hem Sâni'-i Âlem'in nihayet cemalde olan kemal-i san'atı üzerine enzar-ı dikkati celb
etmek, teşhir etmek istemesine mukabil; en yüksek bir sadâ ile dellâllık eden, yine
bilmüşahede o zâttır.
Hem bütün âlemlerin Rabbi, kesret tabakatında vahdaniyetini ilân etmek istemesine
mukabil, -tevhidin en a'zamî bir derecede- bütün meratib-i tevhidi ilân eden yine bizzarure o
zâttır.
Hem Sahib-i Âlem'in nihayet derecede âsârındaki cemalin işaretiyle, nihayetsiz hüsn-ü
zâtîsini ve cemalinin mehasinini ve hüsnünün letaifini âyinelerde mukteza-yı hakikat ve
hikmet olarak görmek ve göstermek istemesine mukabil; en şaşaalı bir surette âyinedarlık
eden ve gösteren ve sevip ve başkasına sevdiren yine bilbedahe o zâttır.
Hem şu saray-ı âlemin Sâni'i, gayet hârika mu'cizeleri ile ve gayet kıymetdar cevahirler
ile dolu hazine-i gaybiyelerini izhar ve teşhir istemesi ve onlarla kemalâtını tarif etmek ve
bildirmek istemesine mukabil, en a'zamî bir surette teşhir edici ve tavsif edici ve tarif edici
yine bilbedahe o zâttır.
Hem şu kâinatın Sâni'i, şu kâinatı enva'-ı acaib ve zînetlerle süslendirmek suretinde
yapması ve zîşuur mahlukatına seyr ü tenezzüh ve ibret ü tefekkür için ona idhal etmesi ve
mukteza-yı hikmet olarak onlara o âsâr ve sanayiinin manalarını, kıymetlerini, ehl-i temaşa ve
tefekküre bildirmek istemesine mukabil; en a'zamî bir surette cin ve inse, belki ruhanîlere ve
melaikelere de Kur'an-ı Hakîm vasıtasıyla rehberlik eden, yine bilbedahe o zâttır.
Hem şu kâinatın Hâkim-i Hakîm'i, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksad ve gayeyi
tazammun eden tılsım-ı muğlakını ve mevcudatın "

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (306: 3448 - 306: 3453)


Arama dizesi: hikmet

Hem Sahib-i Âlem'in nihayet derecede âsârındaki cemalin işaretiyle, nihayetsiz hüsn-ü
zâtîsini ve cemalinin mehasinini ve hüsnünün letaifini âyinelerde mukteza-yı hakikat ve
hikmet olarak görmek ve göstermek istemesine mukabil; en şaşaalı bir surette âyinedarlık
eden ve gösteren ve sevip ve başkasına sevdiren yine bilbedahe o zâttır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem şu saray-ı âlemin Sâni'i, gayet hârika mu'cizeleri ile ve gayet kıymetdar cevahirler
ile dolu hazine-i gaybiyelerini izhar ve teşhir istemesi ve onlarla kemalâtını tarif etmek ve
bildirmek istemesine mukabil, en a'zamî bir surette teşhir edici ve tavsif edici ve tarif edici
yine bilbedahe o zâttır.
Hem şu kâinatın Sâni'i, şu kâinatı enva'-ı acaib ve zînetlerle süslendirmek suretinde
yapması ve zîşuur mahlukatına seyr ü tenezzüh ve ibret ü tefekkür için ona idhal etmesi ve
mukteza-yı hikmet olarak onlara o âsâr ve sanayiinin manalarını, kıymetlerini, ehl-i temaşa ve
tefekküre bildirmek istemesine mukabil; en a'zamî bir surette cin ve inse, belki ruhanîlere ve
melaikelere de Kur'an-ı Hakîm vasıtasıyla rehberlik eden, yine bilbedahe o zâttır.
Hem şu kâinatın Hâkim-i Hakîm'i, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksad ve gayeyi
tazammun eden tılsım-ı muğlakını ve mevcudatın "Nereden? Nereye? Ve ne oldukları?" olan
şu üç sual-i müşkilin muammasını bir elçi vasıtasıyla umum zîşuurlara açtırmak istemesine

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (307: 3144 - 307: 3149)


Arama dizesi: hikmet

onun kefe-i mizanında bulunan ve umum ümmetinin salavatı, onun manevî kemalâtına imdad
veren ve risaletinde gördüğü vezaifin netaicini ve manevî ücretleriyle beraber rahmet ve
muhabbet-i İlahiyenin nihayetsiz feyzine mazhar olan bir zât, elbette
---sh:»(S:579) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Mi'rac merdiveniyle Cennet'e, Sidret-ül Münteha'ya, Arş'a ve Kab-ı Kavseyn'e kadar gitmek,
ayn-ı hak, nefs-i hakikat ve mahz-ı hikmettir.
İkinci Müşkil: Ey makam-ı istima'daki insan! Şu ikinci işkal ettiğin hakikat o kadar
derindir, o kadar yüksektir ki, akıl ona ne ulaşır, ne de yanaşır.. illâ nur-u iman ile görünür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (307: 3476 - 307: 3481)


Arama dizesi: hikmet

Şu ikinci işkal ettiğin hakikat o kadar


derindir, o kadar yüksektir ki, akıl ona ne ulaşır, ne de yanaşır.. illâ nur-u iman ile görünür.
Fakat bazı temsilât ile, o hakikatın vücudu, fehme takrib edilir. Öyle ise, bir nebze takribe
çalışacağız.
İşte şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere manasında görünür. Ve
şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı
olan âlem-i süflinin; anasır dalları, nebatat ve eşcar yaprakları, hayvanat çiçekleri, insan
meyveleri hükmünde görünür. Sâni'-i Zülcelal'in ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu,
elbette şu şecere-i a'zamda da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm'dir. Öyle ise mukteza-yı
hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (307: 3921 - 307: 3926)


Arama dizesi: hikmet
İşte şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azîm bir şecere manasında görünür. Ve
şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır. Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı
olan âlem-i süflinin; anasır dalları, nebatat ve eşcar yaprakları, hayvanat çiçekleri, insan
meyveleri hükmünde görünür. Sâni'-i Zülcelal'in ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu,
elbette şu şecere-i a'zamda da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm'dir. Öyle ise mukteza-yı
hikmet, şu şecere-i hilkatin de bir çekirdekten yapılmasıdır. Hem öyle bir çekirdek ki; âlem-i

cismanîden başka, sair âlemlerin nümunesini ve esasatını câmi' olsun. Çünki binler muhtelif
MAXQDA 2020 24.12.2022

âlemleri tazammun eden kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei, kuru bir madde olamaz. Madem
şu şecere-i kâinattan daha evvel, o nev'den başka şecere yok. Öyle ise ona menşe' ve çekirdek
hükmünde olan mana ve nur, elbette yine şecere-i kâinatta bir meyve libasının giydirilmesi,
yine Hakîm isminin muktezasıdır. Çünki çekirdek daima çıplak olamaz. Madem evvel-i
fıtratta meyve libasını giymemiş

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (308: 3155 - 308: 3160)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü Müşkilin o kadar geniştir ki; bizim gibi dar zihinli insanlar, istiab ve ihata
edemez. Fakat uzaktan uzağa bakabiliriz.
Evet âlem-i süflînin manevî tezgâhları ve küllî kanunları, avalim-i ulviyededir. Ve
mahşer-i masnuat olan küre-i arzın hadsiz mahlukatının netaic-i a'malleri ve cin ve insin
semerat-ı ef'alleri, yine avalim-i ulviyede temessül eder. Hattâ hasenat Cennet'in meyveleri
suretine, seyyiat ise Cehennem'in zakkumları şekline girdikleri, pek çok emarat ve pekçok
rivayatın şehadeti ile ve hikmet-i kâinatın ve ism-i Hakîm'in iktizasıyla beraber, Kur'an-ı
Hakîm'in işaratı gösteriyor. Evet zeminin yüzünde kesret o kadar intişar etmiş ve hilkat o
kadar teşa'ub etmiş ki, bütün kâinatta münteşir umum masnuatın pekçok fevkinde ecnas-ı
mahlukat ve esnaf-ı masnuat, küre-i zeminde bulunur, değişir; daima dolup boşalır. İşte şu
cüz'iyat ve kesretin menba'ları, madenleri elbette küllî kanunlar ve küllî tecelliyat-ı esmaiyedir
ki: O küllî kanunlar, o küllî tecelliler ve o muhit esmaların mazharları da bir derece basit ve
safi ve herbiri bir âlemin arşı ve sakfı ve bir âlemin merkez-i tasarrufu hükmünde olan
semavattır ki: O âlemlerin birisi de Sidret-ül Münteha'daki Cennet-ül Me'vadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (309: 3852 - 309: 3857)


Arama dizesi: hikmet
İşte Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) öyle bir Zât-ı Zülcelal'in şuunatını ve acaib-i
san'atını ve âlem-i bekada hazain-i rahmetini görmüş, gelmiş, beşere söylemiş. İşte beşer, bu
zâtı kemal-i merak ve hayret ve muhabbetle dinlemezse, ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmetle
hareket ettiğini anlarsın.

Üçüncü Meyve: Saadet-i ebediyenin definesini görüp, anahtarını alıp getirmiş; cin ve
inse hediye etmiştir. Evet Mi'rac vasıtasıyla ve kendi gözüyle Cennet'i görmüş ve Rahman-ı
Zülcelal'in rahmetinin bâki cilvelerini müşahede etmiş ve saadet-i ebediyeyi kat'iyyen
hakkalyakîn anlamış, saadet-i ebediyenin vücudunun müjdesini cin ve inse hediye etmiştir ki:
Bîçare cin ve ins, kararsız bir dünyada ve zelzele-i zeval ve firak içindeki mevcudatı, seyl-i
zaman ve harekât-ı zerrat ile adem ve firak-ı ebedî denizine döküldüğü olan vaziyet-i
mevhume-i canhıraşanede oldukları hengâmda; şöyle bir müjde, ne kadar kıymetdar olduğu
ve i'dam-ı ebedî ile kendilerini mahkûm zanneden fâni cin ve insin kulağında öyle bir müjde,
ne kadar saadet-aver olduğu tarif edilmez. Bir adama, i'dam edileceği anda, onun afvıyla
kurb-u şahanede bir saray verilse, ne kadar sürura sebebdir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (312: 3297 - 312: 3302)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

ÜÇÜNCÜ NOKTA: Mu'cize; dava-yı nübüvvetin isbatı için, münkirleri ikna' etmek
içindir, icbar için değildir. Öyle ise dava-yı nübüvveti işitenler için, ikna' edecek bir derecede
mu'cize göstermek lâzımdır. Sair taraflara göstermek veyahut icbar derecesinde bir bedahetle
izhar etmek, Hakîm-i Zülcelal'in hikmetine münafî olduğu gibi, sırr-ı teklife dahi muhaliftir.
Çünki "Akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak" sırr-ı teklif iktiza ediyor. Eğer Fâtır-ı
Hakîm inşikak-ı Kamer'i, feylesofların hevesatına göre bütün âleme göstermek için bir-iki
saat öyle bıraksa idi ve beşerin umum tarihlerine geçse idi, o vakit sair hâdisat-ı semaviye
gibi; ya dava-yı nübüvvete delil olmazdı, risalet-i Ahmediyeye (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (313: 1612 - 313: 1617)


Arama dizesi: hikmet

Bin nefrin onun gibi


Avrupa kâselislerinin başına...
BEŞİNCİ NOKTA: İnşikak-ı Kamer, kendi kendine bazı esbaba binaen vuku bulmuş,
tesadüfî, tabiî bir hâdise değil ki; âdi ve tabiî kanunlarına tatbik edilsin. Belki Şems ve
Kamer'in Hâlık-ı Hakîm'i, Resulünün risaletini tasdik ve davasını tenvir için hârikulâde olarak
o hâdiseyi îka etmiştir. Sırr-ı irşad ve sırr-ı teklif ve hikmet-i risaletin iktizasıyla, hikmet-i
rububiyetin istediği insanlara ilzam-ı hüccet için gösterilmiştir. O sırr-ı hikmetin iktiza
etmedikleri, istemedikleri ve dava-yı nübüvveti henüz işitmedikleri aktar-ı zemindeki
insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve ihtilaf-ı metali' haysiyetiyle; bazı memleketin
kameri daha çıkmaması ve bazıların güneşleri çıkması ve bir kısmının sabahı olması ve bir
kısmının güneşi yeni gurub etmesi gibi, o hâdiseyi görmeye mani pekçok esbaba binaen
gösterilmemiş. Eğer umum onlara dahi gösterilse idi, o halde ya işaret-i Ahmediye'nin
(A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (313: 1644 - 313: 1649)


Arama dizesi: hikmet

Bin nefrin onun gibi


Avrupa kâselislerinin başına...
BEŞİNCİ NOKTA: İnşikak-ı Kamer, kendi kendine bazı esbaba binaen vuku bulmuş,
tesadüfî, tabiî bir hâdise değil ki; âdi ve tabiî kanunlarına tatbik edilsin. Belki Şems ve
Kamer'in Hâlık-ı Hakîm'i, Resulünün risaletini tasdik ve davasını tenvir için hârikulâde olarak
o hâdiseyi îka etmiştir. Sırr-ı irşad ve sırr-ı teklif ve hikmet-i risaletin iktizasıyla, hikmet-i
rububiyetin istediği insanlara ilzam-ı hüccet için gösterilmiştir. O sırr-ı hikmetin iktiza
etmedikleri, istemedikleri ve dava-yı nübüvveti henüz işitmedikleri aktar-ı zemindeki
insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve ihtilaf-ı metali' haysiyetiyle; bazı memleketin
kameri daha çıkmaması ve bazıların güneşleri çıkması ve bir kısmının sabahı olması ve bir
kısmının güneşi yeni gurub etmesi gibi, o hâdiseyi görmeye mani pekçok esbaba binaen
gösterilmemiş. Eğer umum onlara dahi gösterilse idi, o halde ya işaret-i Ahmediye'nin
(A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (313: 1731 - 313: 1736)


Arama dizesi: hikmet

İnşikak-ı Kamer, kendi kendine bazı esbaba binaen vuku bulmuş,


tesadüfî, tabiî bir hâdise değil ki; âdi ve tabiî kanunlarına tatbik edilsin. Belki Şems ve
Kamer'in Hâlık-ı Hakîm'i, Resulünün risaletini tasdik ve davasını tenvir için hârikulâde olarak
MAXQDA 2020 24.12.2022

o hâdiseyi îka etmiştir. Sırr-ı irşad ve sırr-ı teklif ve hikmet-i risaletin iktizasıyla, hikmet-i
rububiyetin istediği insanlara ilzam-ı hüccet için gösterilmiştir. O sırr-ı hikmetin iktiza
etmedikleri, istemedikleri ve dava-yı nübüvveti henüz işitmedikleri aktar-ı zemindeki
insanlara göstermemek için, sis ve bulut ve ihtilaf-ı metali' haysiyetiyle; bazı memleketin
kameri daha çıkmaması ve bazıların güneşleri çıkması ve bir kısmının sabahı olması ve bir
kısmının güneşi yeni gurub etmesi gibi, o hâdiseyi görmeye mani pekçok esbaba binaen
gösterilmemiş. Eğer umum onlara dahi gösterilse idi, o halde ya işaret-i Ahmediye'nin
(A.S.M.) neticesi ve mu'cize-i nübüvvet olarak gösterilecekti; o vakit risaleti, bedahet
derecesine çıkacaktı. Herkes tasdike mecbur olurdu, aklın ihtiyarı kalmazdı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (314: 2638 - 314: 2643)


Arama dizesi: hikmet

Bütün tabiatperest, esbabperest ve müşrik gibi umum enva'-ı ehl-i şirkin ve küfrün ve
dalaletin tevehhüm ettikleri şeriklerin namına bir şahıs farzediyoruz ki: O şahs-ı farazî,
mevcudat-ı âlemden bir şeye Rab olmak istiyor ve hakikî mâlik olmak dava etmektedir.
İşte o müddeî, evvelâ mevcudatın en küçüğü olan bir zerreye rast gelir. Ona Rab ve
hakikî mâlik olmakta olduğunu; zerreye, tabiat lisanıyla, felsefe diliyle söyler. O zerre dahi,
hakikat lisanıyla ve hikmet-i Rabbanî diliyle der ki: "Ben hadsiz vazifeleri görüyorum. Ayrı
ayrı her masnua girip işliyorum, bütün o vezaifi bana gördürecek, sende ilim ve kudret varsa..
hem, benim gibi hadd ü hesaba gelmeyen zerrat içinde beraber gezip (Haşiye)iş görüyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (315: 455 - 315: 460)


Arama dizesi: hikmet

sende varsa.. hem kemal-i intizam ile cüz olduğum mevcudlara, meselâ kandaki küreyvat-ı
hamraya hakikî mâlik ve mutasarrıf olabilirsen, bana Rab olmak dava et; beni, Cenab-ı
Hak'tan başkasına isnad et. Yoksa sus! Hem bana Rab olamadığın gibi, müdahale dahi
edemezsin. Çünki vezaifimizde ve harekâtımızda o kadar mükemmel bir intizam var ki;
nihayetsiz bir hikmet ve muhit bir ilim sahibi olmayan bize parmak karıştıramaz. Eğer karışsa,
karıştıracak. Halbuki senin gibi camid, âciz ve kör ve iki eli tesadüf ve tabiat gibi iki körün
elinde olan bir şahıs, hiçbir cihette parmak uzatamaz."
O müddeî, Maddiyyunların dedikleri gibi dedi ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (315: 2408 - 315: 2413)


Arama dizesi: hikmet

İşte şeriklerin vekili, zerreden me'yus olunca, küreyvat-ı hamradan iş bulacağım diye,
kandaki bir küreyvat-ı hamraya rast gelir. Ona esbab namına ve tabiat ve felsefe lisanıyla der
ki: "Ben sana Rab ve mâlikim." O küreyvat-ı hamra, yani yuvarlak kırmızı mevcud, ona
hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlahiye dili ile der: "Ben yalnız değilim. Eğer sikkemiz ve
memuriyetimiz ve nizamatımız bir olan kan ordusundaki bütün emsalime mâlik olabilirsen,
hem gezdiğimiz ve kemal-i hikmetle istihdam olunduğumuz bütün hüceyrat-ı bedene mâlik
olacak bir dakik hikmet ve azîm kudret, sende varsa göster ve gösterebilirsen belki senin
davanda bir mana bulunabilir. Halbuki senin gibi sersem ve senin elindeki sağır tabiat ve kör
kuvvetle, değil mâlik olmak belki zerre miktar karışamazsın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (315: 2595 - 315: 2600)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Ben sana Rab ve mâlikim." O küreyvat-ı hamra, yani yuvarlak kırmızı mevcud, ona
hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlahiye dili ile der: "Ben yalnız değilim. Eğer sikkemiz ve
memuriyetimiz ve nizamatımız bir olan kan ordusundaki bütün emsalime mâlik olabilirsen,
hem gezdiğimiz ve kemal-i hikmetle istihdam olunduğumuz bütün hüceyrat-ı bedene mâlik
olacak bir dakik hikmet ve azîm kudret, sende varsa göster ve gösterebilirsen belki senin
davanda bir mana bulunabilir. Halbuki senin gibi sersem ve senin elindeki sağır tabiat ve kör
kuvvetle, değil mâlik olmak belki zerre miktar karışamazsın. Çünki bizdeki intizam o kadar
mükemmeldir ki, ancak herşeyi görür ve işitir ve bilir ve yapar bir zât bize hükmedebilir. Öyle
ise sus! Vazifem o kadar mühim ve intizam o kadar mükemmeldir ki; senin ile, senin böyle
karmakarışık sözlerine cevab vermeğe vaktim yok" der, onu tardeder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (315: 2674 - 315: 2679)


Arama dizesi: hikmet

"Ben sana Rab ve mâlikim." O küreyvat-ı hamra, yani yuvarlak kırmızı mevcud, ona
hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlahiye dili ile der: "Ben yalnız değilim. Eğer sikkemiz ve
memuriyetimiz ve nizamatımız bir olan kan ordusundaki bütün emsalime mâlik olabilirsen,
hem gezdiğimiz ve kemal-i hikmetle istihdam olunduğumuz bütün hüceyrat-ı bedene mâlik
olacak bir dakik hikmet ve azîm kudret, sende varsa göster ve gösterebilirsen belki senin
davanda bir mana bulunabilir. Halbuki senin gibi sersem ve senin elindeki sağır tabiat ve kör
kuvvetle, değil mâlik olmak belki zerre miktar karışamazsın. Çünki bizdeki intizam o kadar
mükemmeldir ki, ancak herşeyi görür ve işitir ve bilir ve yapar bir zât bize hükmedebilir. Öyle
ise sus! Vazifem o kadar mühim ve intizam o kadar mükemmeldir ki; senin ile, senin böyle
karmakarışık sözlerine cevab vermeğe vaktim yok" der, onu tardeder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (315: 3582 - 315: 3587)


Arama dizesi: hikmet

"Zerreye ve küreyvat-ı hamraya söz


anlattıramadım; belki sen sözümü anlarsın. Çünki sen, gayet küçük bir menzil gibi birkaç
şeyden yapılmışsın. Öyle ise ben seni yapabilirim. Sen benim masnuum ve hakikî mülküm
ol." der. O hüceyre ona cevaben, hikmet ve hakikat lisanıyla der ki:
"Ben çendan küçücük bir şeyim. Fakat pek büyük vazifelerim, pek ince münasebetlerim
ve bedenin bütün hüceyratına ve heyet-i mecmuasına bağlı alâkalarım var. Ezcümle:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (315: 4217 - 315: 4222)


Arama dizesi: hikmet

Ben çendan küçücük bir şeyim. Fakat pek büyük vazifelerim, pek ince münasebetlerim
ve bedenin bütün hüceyratına ve heyet-i mecmuasına bağlı alâkalarım var. Ezcümle: Evride
ve şerayin damarlarına ve hassase ve muharrike asablarına ve cazibe, dafia, müvellide,
musavvire gibi kuvvelere karşı derin ve mükemmel vazifelerim var. Eğer bütün bedeni, bütün
damar ve asab ve kuvveleri teşkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret ve ilim sende varsa
ve benim emsalim ve san'atça ve keyfiyetçe birbirimizin kardeşi olan bütün hüceyrat-ı
bedeniyeye tasarruf edecek nafiz bir kudret, şamil bir hikmet, sende varsa göster, sonra ben
seni yapabilirim diye dava et. Yoksa haydi git! Küreyvat-ı hamra, bana erzak getiriyorlar.
Küreyvat-ı beyza da, bana hücum eden hastalıklara mukabele ediyorlar. İşim var, beni meşgul
etme.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (316: 631 - 316: 636)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

"Sen benimsin? Seni yapan benim.


Veya sende hissem var." Cevaben o beden-i insanî, hakikat ve hikmet diliyle ve intizamının
lisan-ı haliyle der ki: "Eğer bütün emsalim ve yüzümüzdeki sikke-i kudret ve
(Haşiye): Sâni'-i Hakîm, beden-i insanı gayet muntazam bir şehir hükmünde halketmiştir. Damarların
bir kısmı,
telgraf ve telefon vazifesini görür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (316: 2569 - 316: 2574)


Arama dizesi: hikmet

Hem hararet-i gariziyeyi


temin eder, hem kanı tasfiye eder. Çünki Sâni'-i Hakîm, fenn-i Kimya'da aşk-ı kimyevî tabir edilen bir
münasebet-i şedideyi müvellid-ül humuza ile karbona vermiş ki; o iki unsur birbirine yakın olduğu
vakit, o
kanun-u İlahî ile o iki unsur imtizac ederler. Fennen sabittir ki; imtizacdan hararet hasıl olur. Çünki
imtizac, bir
nevi ihtiraktır. Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri
var. İmtizac
vaktinde her iki zerre, yani onun zerresi bunun zerresiyle imtizac eder, birtek hareketle hareket eder.
Bir hareket
muallak kalır. Çünki imtizacdan evvel iki hareket idi; şimdi iki zerre bir oldu, her iki zerre bir zerre
hükmünde
bir hareket aldı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (316: 3966 - 316: 3971)


Arama dizesi: hikmet

¬y¬Q²X. zµ4 «hÅ[«E«# ²w«8 «–@«E²AK«4


---sh:»(S:594) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
turra-i fıtrat bir olan bütün insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim
sende varsa, hem sudan ve havadan tut, tâ nebatat ve hayvanata kadar benim erzakımın
mahzenlerine mâlik olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa, hem ben kılıf olduğum gayet
geniş ve yüksek olan ruh, kalb, akıl gibi letaif-i maneviyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta
yerleştirerek, kemal-i hikmet ile istihdam edip ibadet ettirecek sende nihayetsiz bir kudret,
hadsiz bir hikmet varsa göster, sonra "Ben seni yaptım" de. Yoksa sus! Hem bendeki intizam-
ı ekmelin şehadetiyle ve yüzümdeki sikke-i vahdetin delaletiyle, benim Sâniim herşeye Kadîr,
herşeye Alîm, herşeyi görür ve herşeyi işitir bir zâttır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (316: 4050 - 316: 4055)


Arama dizesi: hikmet

¬y¬Q²X. zµ4 «hÅ[«E«# ²w«8 «–@«E²AK«4


---sh:»(S:594) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
turra-i fıtrat bir olan bütün insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim
sende varsa, hem sudan ve havadan tut, tâ nebatat ve hayvanata kadar benim erzakımın
mahzenlerine mâlik olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa, hem ben kılıf olduğum gayet
geniş ve yüksek olan ruh, kalb, akıl gibi letaif-i maneviyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta
MAXQDA 2020 24.12.2022

yerleştirerek, kemal-i hikmet ile istihdam edip ibadet ettirecek sende nihayetsiz bir kudret,
hadsiz bir hikmet varsa göster, sonra "Ben seni yaptım" de. Yoksa sus! Hem bendeki intizam-
ı ekmelin şehadetiyle ve yüzümdeki sikke-i vahdetin delaletiyle, benim Sâniim herşeye Kadîr,
herşeye Alîm, herşeyi görür ve herşeyi işitir bir zâttır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (316: 5046 - 316: 5051)


Arama dizesi: hikmet
Onun için beşerin
nev'ine, yine sağır tabiat ve sersem felsefe lisanıyla der ki: "Siz çok karışık birşey
görünüyorsunuz. Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden

kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat


enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âleme tasarruf edecek ve hayatımıza
lâzım maddeleri mizan-ı hikmetle aktar-ı âlemden bize gönderecek bir muhit kudret ve şamil
bir hikmet sende varsa, ve yüzümüzdeki sikke-i kudret bir olan bütün gitmiş ve gelecek
emsalimizi icad edecek bir iktidar sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa
haydi sus! Benim nev'imdeki karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki
intizam mükemmeldir. O karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre
kemal-i intizam ile bir istinsahtır. Çünki bizden çok aşağı olan ve bizim taht-ı nezaretimizde
bulunan hayvanat ve nebatatın kemal-i intizamları gösteriyor ki, bizdeki karışıklıklar bir nevi
kitabettir.
Hiç mümkün müdür ki: Bir haliçenin her tarafına yayılan bir atk

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 8 - 317: 13)


Arama dizesi: hikmet
Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden

kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat


enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âleme tasarruf edecek ve hayatımıza
lâzım maddeleri mizan-ı hikmetle aktar-ı âlemden bize gönderecek bir muhit kudret ve şamil
bir hikmet sende varsa, ve yüzümüzdeki sikke-i kudret bir olan bütün gitmiş ve gelecek
emsalimizi icad edecek bir iktidar sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa
haydi sus! Benim nev'imdeki karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki
intizam mükemmeldir. O karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre
kemal-i intizam ile bir istinsahtır
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 191 - 317: 196)


Arama dizesi: hikmet
Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden

kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat


enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âleme tasarruf edecek ve hayatımıza
lâzım maddeleri mizan-ı hikmetle aktar-ı âlemden bize gönderecek bir muhit kudret ve şamil
bir hikmet sende varsa, ve yüzümüzdeki sikke-i kudret bir olan bütün gitmiş ve gelecek
emsalimizi icad edecek bir iktidar sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa
haydi sus! Benim nev'imdeki karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki
intizam mükemmeldir. O karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre
kemal-i intizam ile bir istinsahtır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 241 - 317: 246)


Arama dizesi: hikmet
Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden

kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat


enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âleme tasarruf edecek ve hayatımıza
lâzım maddeleri mizan-ı hikmetle aktar-ı âlemden bize gönderecek bir muhit kudret ve şamil
bir hikmet sende varsa, ve yüzümüzdeki sikke-i kudret bir olan bütün gitmiş ve gelecek
emsalimizi icad edecek bir iktidar sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa
haydi sus! Benim nev'imdeki karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki
intizam mükemmeldir. O karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre
kemal-i intizam ile bir istinsahtır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 388 - 317: 393)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden

kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat


enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âleme tasarruf edecek ve hayatımıza
lâzım maddeleri mizan-ı hikmetle aktar-ı âlemden bize gönderecek bir muhit kudret ve şamil
bir hikmet sende varsa, ve yüzümüzdeki sikke-i kudret bir olan bütün gitmiş ve gelecek
emsalimizi icad edecek bir iktidar sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa
haydi sus! Benim nev'imdeki karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki
intizam mükemmeldir. O karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre
kemal-i intizam ile bir istinsahtır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 461 - 317: 466)


Arama dizesi: hikmet
Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden

kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat


enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âleme tasarruf edecek ve hayatımıza
lâzım maddeleri mizan-ı hikmetle aktar-ı âlemden bize gönderecek bir muhit kudret ve şamil
bir hikmet sende varsa, ve yüzümüzdeki sikke-i kudret bir olan bütün gitmiş ve gelecek
emsalimizi icad edecek bir iktidar sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa
haydi sus! Benim nev'imdeki karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki
intizam mükemmeldir. O karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre
kemal-i intizam ile bir istinsahtır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 2283 - 317: 2288)


Arama dizesi: hikmet

Öyle ise, sus! Def'ol git!" der onu tardeder.


Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye)o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 2585 - 317: 2590)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye)o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."
Sonra o müddeî gider.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 2790 - 317: 2795)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye)o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve müdahale edemez."
Sonra o müddeî gider.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 2902 - 317: 2907)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye)o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."
Sonra o müddeî gider.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 2955 - 317: 2960)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye)o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."
Sonra o müddeî gider.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 3454 - 317: 3459)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."
Sonra o müddeî gider. "Belki küre-i arzı kandırıp orada bir yer bulurum"
(Haşiye): Fakat şu haliçe hem hayattardır, hem intizamlı bir ihtizazdadır. Her vakit nakışları kemal-i
hikmet ve
intizam ile tebeddül eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 3713 - 317: 3718)


Arama dizesi: hikmet

Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."
Sonra o müddeî gider. "Belki küre-i arzı kandırıp orada bir yer bulurum"
(Haşiye): Fakat şu haliçe hem hayattardır, hem intizamlı bir ihtizazdadır. Her vakit nakışları kemal-i
hikmet ve
intizam ile tebeddül eder. Tâ ki nessacının muhtelif cilve-i esmasını ayrı ayrı göstersin.
---sh:»(S:596) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (317: 4358 - 317: 4363)


Arama dizesi: hikmet
O vakit küre-i
arz, hak namına ve hakikat diliyle, gök gürültüsü gibi bir sadâ ile ona der ki: "Haltetme... Ben,
nasıl serseri, sahibsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı,
bir ipi intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz,

serseri dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir
mesafede, bir senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o
daire-i azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on
seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i
rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve
seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek
bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi
cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (318: 141 - 318: 146)


Arama dizesi: hikmet
"Haltetme... Ben,
nasıl serseri, sahibsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı,
bir ipi intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz,

serseri dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir
mesafede, bir senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o
daire-i azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on
seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i
rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve
seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek
bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi
cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (318: 512 - 318: 517)


Arama dizesi: hikmet
Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı,
bir ipi intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz,

serseri dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir
mesafede, bir senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o
daire-i azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on
seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i
rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve
seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek
bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi
cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve
dehşetli harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir zâttır ki; bütün
mevcudat, zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona muti' ve
müsahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, kolayca güneşi,
seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i Mutlak'tır."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (318: 563 - 318: 568)


Arama dizesi: hikmet
Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı,
bir ipi intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz,
MAXQDA 2020 24.12.2022

serseri dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir
mesafede, bir senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o
daire-i azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on
seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i
rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve
seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek
bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi
cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve
dehşetli harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir zâttır ki; bütün
mevcudat, zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona muti' ve
müsahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, kolayca güneşi,
seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i Mutlak'tır."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (318: 755 - 318: 760)


Arama dizesi: hikmet

daire-i azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on
seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i
rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve
seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek
bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi
cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve
dehşetli harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir zâttır ki; bütün
mevcudat, zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona muti' ve
müsahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, kolayca güneşi,
seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i Mutlak'tır."
Sonra o müddeî, yerde yer bulamadığı için gider güneşe. Kalbinden der ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (318: 1470 - 318: 1475)


Arama dizesi: hikmet

Yeri de müsahhar ederim."


Güneşe şirk namına ve şeytanlaşmış felsefe lisanıyla, Mecusilerin dedikleri gibi der ki: "Sen
bir sultansın, kendi kendine mâliksin, istediğin gibi tasarruf edersin." Güneş ise, Hak namına
ve hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlahiye diliyle ona der: "Hâşâ yüzbin defa hâşâ ve kellâ!.. Ben
müsahhar bir memurum. Seyyidimin
(Haşiye-1):

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (318: 2986 - 318: 2991)


Arama dizesi: hikmet

"Madem kendine mâlik ve


sahib değilsin, bir hizmetkârsın; esbab namına benimsin." der. O vakit güneş, hak ve hakikat
namına ve ubudiyet lisanıyla der ki: "Ben öyle birinin olabilirim ki; bütün emsalim olan ulvî
yıldızları icad eden ve semavatında kemal-i hikmetle yerleştiren ve kemal-i haşmetle
döndüren ve kemal-i zînetle süslendiren bir zât olabilir."
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sonra o müddeî, kalbinden der ki: "Yıldızlar çok kalabalıktırlar. Hem dağınık,
karmakarışık görünüyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (319: 764 - 319: 769)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:598) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve hikmet içinde bir hareket ve haşmet içinde bir zînet ve intizam içinde bir hüsn-ü hilkat ve
mevzuniyet içinde bir kemal-i san'at bulunduğundan Sâni'-i Zülcelalimizi, nihayetsiz diller ile
vahdetini, ehadiyetini, samediyetini ve evsaf-ı cemal ve celal ve kemalini bütün kâinata ilân
ettiğimiz halde, bizim gibi nihayet derecede safi, temiz, muti', müsahhar hizmetkârları,
karmakarışıklık ve intizamsızlık ve vazifesizlik hattâ sahibsizlik ile ittiham ettiğinden tokata
müstehaksın." der. O müddeînin yüzüne recm-i şeytan gibi, bir yıldız öyle bir tokat vurur ki,
yıldızlardan tâ cehennemin dibine onu atar. Ve beraberinde olan tabiatı (Haşiye)evham
derelerine ve tesadüfü adem kuyusuna ve şerikleri, imtina' ve muhaliyet zulümatına ve din
aleyhindeki felsefeyi, esfel-i safilînin dibine atar. Bütün yıldızlarla beraber o yıldız
@«#«G«,«S«7 yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (320: 1496 - 320: 1501)


Arama dizesi: hikmet

Veyahut o
çiçek açmış herbir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış, tâ Sâni'-i Zülcelal'in neşir ve
teşhir olunan acaib-i san'atını bir-iki gözle değil, belki binler gözlerle baksın; tâ ehl-i dikkati
öyle baktırsın. Veyahut o çiçek açan herbir ağaç, umumî bayram olan baharın içindeki hususî
bayramında ve resm-i geçit-misal bir anda yeşillenmiş a'zalarını en süslü müzeyyenatla
süslemiş. Tâ ki, onun Sultan-ı Zülcelal'i, ona ihsan ettiği hedayayı ve letaifi ve âsâr-ı
nuraniyesini müşahede etsin. Hem meşher-i san'at-ı İlahiye olan zeminin yüzünde ve bahar
mevsiminde, murassaat-ı rahmetini enzar-ı halka teşhir etsin. Ve şecerin hikmet-i hilkatini
beşere ilân etsin. İncecik dallarında ne kadar mühim hazineler bulunduğunu ve ihsanat-ı
Rahmaniyenin meyvelerinde ne derece mühim defineler var olduğunu göstermekle kemal-i
kudret-i İlahiyeyi göstersin.
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (321: 1198 - 321: 1203)


Arama dizesi: hikmet

--
İşte sükûnet içindeki sükût-u ecramdan Sâni'-i Zülcelal'in ve Kadîr-i Zülkemal'in derece-i
kudret ve teshirini ve nücumun ona derece-i inkıyad ve itaatini anla.
¯^«W²U¬& ]¬4 ®^«6«h«& Hem semanın yüzünde, hikmet içinde bir hareketi görmeyi âyet emrediyor.

Evet gayet acib ve azîm o harekât, gayet dakik ve geniş hikmet içindedir. Nasılki bir
fabrikanın çarklarını ve dolaplarını bir hikmet içinde çeviren bir san'atkâr, fabrikanın azamet
ve intizamı derecesinde derece-i san'at ve meharetini gösterir. Öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (321: 1307 - 321: 1312)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

kudret ve teshirini ve nücumun ona derece-i inkıyad ve itaatini anla.


¯^«W²U¬& ]¬4 ®^«6«h«& Hem semanın yüzünde, hikmet içinde bir hareketi görmeyi âyet emrediyor.

Evet gayet acib ve azîm o harekât, gayet dakik ve geniş hikmet içindedir. Nasılki bir
fabrikanın çarklarını ve dolaplarını bir hikmet içinde çeviren bir san'atkâr, fabrikanın azamet
ve intizamı derecesinde derece-i san'at ve meharetini gösterir. Öyle de: Koca Güneşe, seyyarat
ile beraber fabrika vaziyetini veren ve o müdhiş azîm küreleri sapan taşları misillü ve fabrika
çarkları gibi etrafında döndüren bir Kadîr-i Zülcelal'in derece-i kudret ve hikmeti, o nisbette
nazara tezahür eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (321: 1380 - 321: 1385)


Arama dizesi: hikmet

¯^«W²U¬& ]¬4 ®^«6«h«& Hem semanın yüzünde, hikmet içinde bir hareketi görmeyi âyet emrediyor.

Evet gayet acib ve azîm o harekât, gayet dakik ve geniş hikmet içindedir. Nasılki bir
fabrikanın çarklarını ve dolaplarını bir hikmet içinde çeviren bir san'atkâr, fabrikanın azamet
ve intizamı derecesinde derece-i san'at ve meharetini gösterir. Öyle de: Koca Güneşe, seyyarat
ile beraber fabrika vaziyetini veren ve o müdhiş azîm küreleri sapan taşları misillü ve fabrika
çarkları gibi etrafında döndüren bir Kadîr-i Zülcelal'in derece-i kudret ve hikmeti, o nisbette
nazara tezahür eder.
¯^«X<¬+ ]¬4 @®WÇ,«A«# ¯^«W²L¬& ]¬4 ®šŸ²\«V«# Yani:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (321: 1708 - 321: 1713)


Arama dizesi: hikmet

Evet gayet acib ve azîm o harekât, gayet dakik ve geniş hikmet içindedir. Nasılki bir
fabrikanın çarklarını ve dolaplarını bir hikmet içinde çeviren bir san'atkâr, fabrikanın azamet
ve intizamı derecesinde derece-i san'at ve meharetini gösterir. Öyle de: Koca Güneşe, seyyarat
ile beraber fabrika vaziyetini veren ve o müdhiş azîm küreleri sapan taşları misillü ve fabrika
çarkları gibi etrafında döndüren bir Kadîr-i Zülcelal'in derece-i kudret ve hikmeti, o nisbette
nazara tezahür eder.
¯^«X<¬+ ]¬4 @®WÇ,«A«# ¯^«W²L¬& ]¬4 ®šŸ²\«V«# Yani: Hem semavat yüzünde, öyle bir haşmet
içinde bir
parlamak ve bir zînet içinde bir tebessüm var ki; Sâni'-i Zülcelal'in ne kadar muazzam bir
saltanatı, ne kadar güzel bir san'atı olduğunu gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (321: 2718 - 321: 2723)


Arama dizesi: hikmet

¬–!«i±¬#¬! «p«8 ¬^«T²V¬F²7! ¬•@«P¬B²9¬! «p«8 Hem diyor ki: Semanın yüzündeki mahlukatın
intizamını,
dakik mizanlar içinde masnuatın mevzuniyetini gör ve anla ki: Onların Sânii ne kadar Kadîr
ve ne kadar Hakîm olduğunu bil. Evet muhtelif ve küçük cirimleri veyahut hayvanları
döndüren ve bir vazife için çeviren ve bir mizan-ı mahsus ile, herbirini muayyen bir yolda
sevkeden bir zâtın derece-i iktidar ve hikmetini ve hareket eden cirimlerin ona derece-i itaat
ve müsahhariyetlerini gösterdikleri gibi, koca semavat o dehşetli azametiyle hadsiz
yıldızlarıyla ve o yıldızlar da dehşetli büyüklükleriyle ve gayet şiddetli hareketleriyle beraber,
zerre miktar ve bir saniyecik kadar hududlarından tecavüz etmemeleri, bir âşire-i dakika kadar
vazifelerinden geri kalmamaları, Sâni'-i Zülcelallerinin ne kadar dakik bir mizan-ı mahsus ile
rububiyetini icra ettiğini nazar-ı dikkate gösterirler. Hem de şu âyet gibi Sure-i Amme'de ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

sair âyetlerde beyan olunan teshir-i Şems ve Kamer ve nücumla işaret ettiği gibi:
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (322: 524 - 322: 529)


Arama dizesi: hikmet

Ehl-
i fikri, imana ve tevhide davet eder.
Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine
Hâme-i zerrîn-i kudret, gör ne tasvir eylemiş.
Kalmamış bir nokta-i muzlim, çeşm-i dil erbabına
Sanki âyâtın Huda, nur ile tahrir eylemiş.
Bak, ne mu'ciz-i hikmet, iz'anrubâ-yı kâinat;
Bak, ne âlî bir temaşadır feza-yı kâinat;
Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,
Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız vücub-u Sânia, hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan nazenin mu'cizatı çün melek seyranına
Bu semanın arza bakan, Cennet'e dikkat eden, binler müdakkik gözleriz biz.
Tûbâ-yı hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına
Bir Cemil-i Zülcelal'in dest-i hikmetiyle takılmış, binler güzel meyveleriz biz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (322: 655 - 322: 660)


Arama dizesi: hikmet

Ehl-
i fikri, imana ve tevhide davet eder.
Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine
Hâme-i zerrîn-i kudret, gör ne tasvir eylemiş.
Kalmamış bir nokta-i muzlim, çeşm-i dil erbabına
Sanki âyâtın Huda, nur ile tahrir eylemiş.
Bak, ne mu'ciz-i hikmet, iz'anrubâ-yı kâinat;
Bak, ne âlî bir temaşadır feza-yı kâinat;
Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,
Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız vücub-u Sânia, hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan nazenin mu'cizatı çün melek seyranına
Bu semanın arza bakan, Cennet'e dikkat eden, binler müdakkik gözleriz biz.
Tûbâ-yı hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına
Bir Cemil-i Zülcelal'in dest-i hikmetiyle takılmış, binler güzel meyveleriz biz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (322: 1098 - 322: 1103)


Arama dizesi: hikmet

Bak, ne mu'ciz-i hikmet, iz'anrubâ-yı kâinat;


Bak, ne âlî bir temaşadır feza-yı kâinat;
Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,
MAXQDA 2020 24.12.2022

Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.


Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız vücub-u Sânia, hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan nazenin mu'cizatı çün melek seyranına
Bu semanın arza bakan, Cennet'e dikkat eden, binler müdakkik gözleriz biz.
Tûbâ-yı hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına
Bir Cemil-i Zülcelal'in dest-i hikmetiyle takılmış, binler güzel meyveleriz biz.
Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar, birer hane-i devvar, birer ulvî aşiyane,
Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, birer tayyareyiz biz.
---sh:»(S:604) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (322: 1540 - 322: 1545)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:604) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Bir Kadîr-i Zülkemal'in, bir Hakîm-i Zülcelal'in, birer mu'cize-i kudret, birer hârika-i
san'at-ı Hâlıkane,
Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur âlemiyiz biz.
Böyle yüzbin dil ile, yüzbin bürhan gösteririz, işittiririz insan olan insana,
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü. Hem işitmez sözümüzü. Hak söyleyen
âyetleriz biz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (323: 1949 - 323: 1954)


Arama dizesi: hikmet

Madem o
Kadîr-i Mutlak, şemsi seyyaratıyla kabza-i tasarrufunda tutuyor ve tanzim ve teshir ve tedvir
ediyor. Elbette o manzume-i şemsiyenin bir cüz'ü ve şems ile bağlanan küre-i arz dahi kabza-i
tasarrufunda ve tedbir ve tedvirindedir. Madem küre-i arz, kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve
tedvirindedir; bilbedahe arzın yüzünde yazılan ve icad edilen ve yerin meyveleri ve gayatı
hükmünde olan masnuat dahi, onun kabza-i rububiyetinde ve terbiyesindedir. Madem bütün
zeminin yüzüne serilen ve serpilen ve yüzünü yaldızlayan ve zînetlendiren ve her zaman
tazelenen, gelip giden ve zemin onlarla dolup boşalan umum masnuat, kabza-i kudret ve
ilmindedir ve adl ü hikmetinin mizanıyla ölçülüp ve tanzim edilir. Madem bütün enva', onun
kabza-i kudretindedir. Elbette o enva'ın muntazam ve mükemmel ferdleri ve âlemin küçük
misal-i musaggarları ve enva'-ı kâinatın blançoları ve kitab-ı âlemin küçücük fihristeleri
hükmünde olan cüz'î ferdleri, bilbedahe onun kabza-i rububiyetinde ve icadındadır ve tedvir
ve terbiyesindedir. Madem herbir zîhayat, kabza-i tedbir ve terbiyesindedir. Elbette o
zîhayatın vücudunu teşkil eden hüceyrat ve küreyvat ve a'za ve asab; bilbedahe onun kabza-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (323: 3216 - 323: 3221)


Arama dizesi: hikmet

Madem herbir hüceyre ve kandaki herbir küreyvat, onun taht-ı


emrindedir ve daire-i tasarrufundadır ve onun kanunuyla hareket ederler. Elbette bütün
bunların madde-i esasiyesi ve bütün onlardaki nakş-ı san'ata ve nesc-i nakşa mekikler ve
yaylar hükmünde olan zerrat dahi bizzarure onun kabza-i kudretinde ve daire-i ilmindedir ve
onun emriyle, izniyle, kuvvetiyle muntazam harekât yapar, mükemmel vezaif görürler.
Madem herbir zerrenin hareketi ve vazife görmesi, onun kanunuyla, izniyle, emriyledir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Elbette teşahhusat-ı vechiye ve herkesin yüzünde herkesten onu temyiz edecek birer alâmet-i
farika bulunması ve sîmalar gibi seslerde, dillerde ayrı ayrı farklar bulunması, bilbedahe onun
ilim ve hikmetiyledir. İşte şu silsileye mebde' ve müntehayı zikrederek işaret eden şu âyete
bak:
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (324: 2810 - 324: 2815)


Arama dizesi: hikmet

Demek esbabın hakikî


tesirleri vardır. Tesirleri varsa, şerik olabilirler?"
Elcevab: Meşiet ve hikmet-i İlahiyenin muktezasıyla ve çok esmanın tezahür etmek
istemesiyle; müsebbebat, esbaba rabtedilmiş. Herbir şey, bir sebeble bağlanmış. Fakat çok
yerlerde ve müteaddid Sözlerde kat'î isbat etmişiz ki: "Esbabda hakikî tesir-i icadî yok."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (324: 3365 - 324: 3370)


Arama dizesi: hikmet

Esbab içinde, bilbedahe en eşrefi ve ihtiyarı en geniş ve


tasarrufatı en vasi', insandır. İnsanın dahi en zahir ef'al-i ihtiyariyesi içinde en zahiri; ekl ve
kelâm ve fikirdir. Yani: Yemek, söylemek, düşünmektir. Şu yemek, söylemek, düşünmek ise
gayet muntazam, acib, hikmetli birer silsiledir. O silsilenin yüz cüz'ünden, insanın dest-i
ihtiyarına verilen ancak bir cüz'üdür. Meselâ: Yemekten, bedenin tegaddi-i hüceyratından tut,
tâ semeratın teşekkülüne kadar olan silsile-i ef'al içinde, insanın dest-i ihtiyarına verilen
yalnız ağızdaki dişlerin değirmenini tahrik edip onu çiğnemektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (328: 262 - 328: 267)


Arama dizesi: hikmet

¬–!«x²[«E²7!
İşte Bu Arabî Tefekkürün Kısa Bir Meali Şudur Ki:
Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar; hikmet-i Rabbaniyenin birer mu'cizesi..
san'at-ı İlahiyenin birer hârikası.. rahmet-i İlahiyenin birer hediyesi.. vahdet-i İlahiyenin birer
bürhan-ı maddîsi.. âhirette eltaf-ı İlahiyenin birer müjdecisi.. kudretinin ihatasına ve ilminin
şümulüne birer şahid-i sadık oldukları gibi; şunlar, âlem-i kesretin aktarında ve şu ağaç gibi
tekessür etmiş bir nevi âlemin etrafında vahdet âyineleridirler. Enzarı, kesretten vahdete
çeviriyorlar. Lisan-ı hal ile herbirisi der: "Dal budak salmış şu koca ağacın içinde dağılma,
boğulma, bütün o ağaç bizdedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (328: 1612 - 328: 1617)


Arama dizesi: hikmet

"Nasılki şu ağacın kesretli dal ve budakları, birtek çekirdekten gelmiş ve şu ağacın


san'atkârının icad ve tasvirde vahdetini gösteriyor. Sonra şu ağaç, dal ve budak salıp tekessür
ve intişar ettikten sonra, bütün hakikatını bir meyvede toplar. Bütün manasını bir çekirdekte
derceder. Onunla Hâlık-ı Zülcelalinin halk ve tedbirindeki hikmetini gösterir."
---sh:»(S:614) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (328: 2009 - 328: 2014)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

--
Öyle de: Şu şecere-i kâinat, bir menba-ı vahdetten vücud alır, terbiye görür. Ve o
kâinatın meyvesi olan insan, şu kesret-i mevcudat içinde, vahdeti gösterdiği gibi; kalbi dahi,
iman gözüyle kesret içinde sırr-ı vahdeti görür.
Hem o meyveler ve tohumlar, hikmet-i Rabbaniyenin telvihatıdır. Hikmet onlarla ehl-i
şuura şöyle ifade ediyor ve diyor ki: "Nasıl şu ağaca müteveccih küllî nazar, küllî tedbir,
külliyetiyle ve umumiyetiyle birtek meyveye bakar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (328: 2045 - 328: 2050)


Arama dizesi: Hikmet

Öyle de: Şu şecere-i kâinat, bir menba-ı vahdetten vücud alır, terbiye görür. Ve o
kâinatın meyvesi olan insan, şu kesret-i mevcudat içinde, vahdeti gösterdiği gibi; kalbi dahi,
iman gözüyle kesret içinde sırr-ı vahdeti görür.
Hem o meyveler ve tohumlar, hikmet-i Rabbaniyenin telvihatıdır. Hikmet onlarla ehl-i
şuura şöyle ifade ediyor ve diyor ki: "Nasıl şu ağaca müteveccih küllî nazar, küllî tedbir,
külliyetiyle ve umumiyetiyle birtek meyveye bakar. Çünki o meyve, o ağaca bir misal-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (328: 3011 - 328: 3016)


Arama dizesi: hikmet

Öyle de: Şu şecere-i kâinatın semeresi olan beşer; kâinatın vücudundan ve icadından
maksud odur ve icad-ı mevcudatın gayesi de odur. Ve o meyvenin çekirdeği olan insanın
kalbi dahi, Sâni'-i Kâinat'ın en münevver ve en câmi' bir âyinesidir. İşte şu hikmettendir ki: Şu
küçücük insan, neşir ve haşir gibi muazzam inkılablara medar olmuş. Kâinatın tahrib ve
tebdiline sebeb olur. Onun muhakemesi için dünya kapısı kapanıp, âhiret kapısı açılır.
Madem haşrin bahsi geldi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (329: 557 - 329: 562)


Arama dizesi: hikmet

ruhunu ona gönderir. İşte bu mertebe o kadar kolaydır ki; her baharda milyonlarla misali
görülüyor. İşte bazan şu mertebeyi isbat için âyât-ı Kur'aniye öyle bir daireyi gösteriyor ki:
Bütün zerratı haşr ü neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir. Bazan da bütün mahlukatı
fenaya gönderip, yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları
dağıtıp, semavatı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı,
bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def'aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin
tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr
ü neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün
dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin
âsârını gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (329: 650 - 329: 655)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu mertebe o kadar kolaydır ki; her baharda milyonlarla misali


görülüyor. İşte bazan şu mertebeyi isbat için âyât-ı Kur'aniye öyle bir daireyi gösteriyor ki:
Bütün zerratı haşr ü neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir. Bazan da bütün mahlukatı
fenaya gönderip, yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları
MAXQDA 2020 24.12.2022

dağıtıp, semavatı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı,
bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def'aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin
tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr
ü neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün
dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin
âsârını gösterir. Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (329: 784 - 329: 789)


Arama dizesi: hikmet

İşte bazan şu mertebeyi isbat için âyât-ı Kur'aniye öyle bir daireyi gösteriyor ki:
Bütün zerratı haşr ü neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir. Bazan da bütün mahlukatı
fenaya gönderip, yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları
dağıtıp, semavatı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı,
bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def'aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin
tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr
ü neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün
dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin
âsârını gösterir. Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i
haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (329: 923 - 329: 928)


Arama dizesi: hikmet

Bütün zerratı haşr ü neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir. Bazan da bütün mahlukatı
fenaya gönderip, yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları
dağıtıp, semavatı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı,
bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def'aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin
tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr
ü neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün
dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin
âsârını gösterir. Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i
haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir. Hikmet-i Rabbaniye iktiza etmiş ise, elbette haşr
ü neşr-i insanî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut bazı mühimlerini yapar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (329: 1073 - 329: 1078)


Arama dizesi: hikmet

Bazan da bütün mahlukatı


fenaya gönderip, yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları
dağıtıp, semavatı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı,
bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def'aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin
tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr
ü neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün
dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin
âsârını gösterir. Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i
haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir. Hikmet-i Rabbaniye iktiza etmiş ise, elbette haşr
ü neşr-i insanî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut bazı mühimlerini yapar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (329: 1204 - 329: 1209)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Bazı,
bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def'aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin
tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr
ü neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün
dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin
âsârını gösterir. Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i
haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir. Hikmet-i Rabbaniye iktiza etmiş ise, elbette haşr
ü neşr-i insanî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut bazı mühimlerini yapar.
BİR SUAL: Diyorsunuz ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (329: 1224 - 329: 1229)


Arama dizesi: Hikmet

Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşr


ü neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bazan, küre-i arzı bütün bütün
dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir surete çevirecek bir kudret ve hikmetin
âsârını gösterir. Demek, herkese imanı ve marifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i
haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir. Hikmet-i Rabbaniye iktiza etmiş ise, elbette haşr
ü neşr-i insanî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut bazı mühimlerini yapar.
BİR SUAL: Diyorsunuz ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (334: 2907 - 334: 2912)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:624) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kâinatı, bir musikî, bir fonoğraf hükmünde icad ettiği gibi, zemini ve zemin içindeki bütün
zîhayatı ve bilhassa zîhayat içinde insanın başını öyle bir fonoğraf-ı Rabbanî ve bir musika-i
İlahî tarzında yapmış ki; hikmet-i beşer, o san'at karşısında hayretinden parmağını ısırıyor.
İşte bütün o masnuat, bütün onlardan matlub neticeleri, nihayet derecede ve gayet güzel
bir surette gösterdiklerinden ve ibadat-ı mahsusa ve tesbihat-ı hususiye ve tahiyyat-ı
muayyene ile tabir edilen evamir-i tekviniyeye karşı onların itaatları ve onlardan matlub olan
makasıd-ı Rabbaniyenin husulünden hasıl olan ve iftihar ve memnuniyet ve ferahla tabir
edemediğimiz maânî-i mukaddese ve şuun-u münezzeh, o derece âlî ve mukaddestir ki; bütün
ukûl-ü beşer ittihad edip bir akıl olsa, yine onların künhüne yetişemez ve ihata edemez.
Hem meselâ adaletperver, ihkak-ı hakkı sever ve ondan zevk alır bir hâkim,
mazlumların haklarını vermekten ve mazlumların teşekkürlerinden, zalimleri tecziye etmekle
mazlumların intikamlarını almaktan nasıl memnun olur, bir zevk alır. İşte Hakîm-i Mutlak ve
Âdil-i Bilhak ve Kahhar-ı Zülcelal, değil yalnız cin ve inste, belki bütün mevcudatta ihkak-ı
haktan, yani herşeye hakk-ı vücudu ve hakk-ı hayatı vermekten ve vücud ve hayatını
mütecavizlerden muhafaza etmekten ve dehşetli mevcudları tecavüzlerden tevkif ve
durdurmaktan, hususan mahşerde ve dâr-ı âhirette cin ve insin muhakemesinden başka bütün
zîhayata karşı tecelli-i kübra-yı adl ü hikmetten gelen maânî-i mukaddeseyi kıyas edebilirsin.
İşte şu üç misal gibi, binbir esma-i İlahiyenin herbirinde pek çok tabakat-ı hüsün ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (334: 4181 - 334: 4186)


Arama dizesi: hikmet
kâinatı, bir musikî, bir fonoğraf hükmünde icad ettiği gibi, zemini ve zemin içindeki bütün
zîhayatı ve bilhassa zîhayat içinde insanın başını öyle bir fonoğraf-ı Rabbanî ve bir musika-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

İlahî tarzında yapmış ki; hikmet-i beşer, o san'at karşısında hayretinden parmağını ısırıyor.
İşte bütün o masnuat, bütün onlardan matlub neticeleri, nihayet derecede ve gayet güzel
bir surette gösterdiklerinden ve ibadat-ı mahsusa ve tesbihat-ı hususiye ve tahiyyat-ı
muayyene ile tabir edilen evamir-i tekviniyeye karşı onların itaatları ve onlardan matlub olan
makasıd-ı Rabbaniyenin husulünden hasıl olan ve iftihar ve memnuniyet ve ferahla tabir
edemediğimiz maânî-i mukaddese ve şuun-u münezzeh, o derece âlî ve mukaddestir ki; bütün
ukûl-ü beşer ittihad edip bir akıl olsa, yine onların künhüne yetişemez ve ihata edemez.
Hem meselâ adaletperver, ihkak-ı hakkı sever ve ondan zevk alır bir hâkim,
mazlumların haklarını vermekten ve mazlumların teşekkürlerinden, zalimleri tecziye etmekle
mazlumların intikamlarını almaktan nasıl memnun olur, bir zevk alır. İşte Hakîm-i Mutlak ve
Âdil-i Bilhak ve Kahhar-ı Zülcelal, değil yalnız cin ve inste, belki bütün mevcudatta ihkak-ı
haktan, yani herşeye hakk-ı vücudu ve hakk-ı hayatı vermekten ve vücud ve hayatını
mütecavizlerden muhafaza etmekten ve dehşetli mevcudları tecavüzlerden tevkif ve
durdurmaktan, hususan mahşerde ve dâr-ı âhirette cin ve insin muhakemesinden başka bütün
zîhayata karşı tecelli-i kübra-yı adl ü hikmetten gelen maânî-i mukaddeseyi kıyas edebilirsin.
İşte şu üç misal gibi, binbir esma-i İlahiyenin herbirinde pek çok tabakat-ı hüsün ve

cemal ve fazl ve kemal bulunduğu gibi, pek çok meratib-i muhabbet ve iftihar ve izzet ve
kibriya vardır. İşte bundandır ki: "Vedud" ismine mazhar olan muhakkikîn-i evliya; "Bütün
kâinatın mayesi, muhabbettir. Bütün mevcudatın harekâtı, muhabbetledir. Bütün
mevcudattaki incizab ve cezbe ve cazibe kanunları, muhabbettendir." demişler. Onlardan
birisi demiş

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (336: 1503 - 336: 1508)


Arama dizesi: hikmet

Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kâinatın hakikatı; esma-i


İlahiyeye istinad eder. Herbir şeyin hakikatı, bir isme veyahut çok esmaya istinad eder.
Eşyadaki sıfatlar, san'atlar dahi, herbiri birer isme dayanıyor. Hattâ hakikî fenn-i hikmet,
"Hakîm" ismine ve hakikatlı fenn-i tıp "Şâfî" ismine ve fenn-i hendese "Mukaddir" ismine ve
hâkeza herbir fen, bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünun ve kemalât-ı
beşeriye ve tabakat-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatları, esma-i İlahiyeye istinad eder. Hattâ
muhakkikîn-i evliyanın bir kısmı demişler: "Hakikî hakaik-i eşya, esma-i İlahiyedir. Mahiyet-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (336: 2615 - 336: 2620)


Arama dizesi: hikmet

Şöyle:
Nasılki gayet mahir bir tasvirci ve heykeltraş bir zât, gayet güzel bir çiçekle ve insan
cins-i latifinden gayet güzel bir hasna'nın suret ve heykelini yapmak istese; evvelâ, o iki şeyin
umumî şekillerini bazı hatlarla tayin eder. Şu tayini, bir tanzim iledir, bir takdir ile yapıyor.
Hendeseye istinaden hudud tayin ediyor. Şu tanzim ve takdir, bir hikmet
---sh:»(S:628) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve ilim ile yapıldığını gösteriyor ki, tanzim ve tahdid fiilleri, ilim ve hikmet pergeliyle
dönüyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (336: 2812 - 336: 2817)


Arama dizesi: hikmet

Şu tanzim ve takdir, bir hikmet


---sh:»(S:628) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve ilim ile yapıldığını gösteriyor ki, tanzim ve tahdid fiilleri, ilim ve hikmet pergeliyle
dönüyor. Öyle ise, tanzim ve tahdid arkasında, ilim ve hikmet manaları hükmediyor. Öyle ise,
ilim ve hikmet pergeli, kendini gösterecek. İşte kendini gösterdi ki, o hududlar içinde, göz,
kulak, burun, yaprak ve incecik püskülcükler gibi şeylerin tasvirine başladı. Şimdi görüyoruz
ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (336: 2887 - 336: 2892)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:628) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve ilim ile yapıldığını gösteriyor ki, tanzim ve tahdid fiilleri, ilim ve hikmet pergeliyle
dönüyor. Öyle ise, tanzim ve tahdid arkasında, ilim ve hikmet manaları hükmediyor. Öyle ise,
ilim ve hikmet pergeli, kendini gösterecek. İşte kendini gösterdi ki, o hududlar içinde, göz,
kulak, burun, yaprak ve incecik püskülcükler gibi şeylerin tasvirine başladı. Şimdi görüyoruz
ki: İçindeki pergelin harekâtıyla tayin edilen a'zalar, san'atkârane ve inayetkârane düşüyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (336: 2935 - 336: 2940)


Arama dizesi: hikmet

(S:628) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve ilim ile yapıldığını gösteriyor ki, tanzim ve tahdid fiilleri, ilim ve hikmet pergeliyle
dönüyor. Öyle ise, tanzim ve tahdid arkasında, ilim ve hikmet manaları hükmediyor. Öyle ise,
ilim ve hikmet pergeli, kendini gösterecek. İşte kendini gösterdi ki, o hududlar içinde, göz,
kulak, burun, yaprak ve incecik püskülcükler gibi şeylerin tasvirine başladı. Şimdi görüyoruz
ki: İçindeki pergelin harekâtıyla tayin edilen a'zalar, san'atkârane ve inayetkârane düşüyor.
Öyle ise o ilim ve hikmet pergelini çeviren, arkada sun' ve inayet manaları var, hükmediyorlar
ve kendilerini gösterecekler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (336: 3234 - 336: 3239)


Arama dizesi: hikmet

Öyle ise,
ilim ve hikmet pergeli, kendini gösterecek. İşte kendini gösterdi ki, o hududlar içinde, göz,
kulak, burun, yaprak ve incecik püskülcükler gibi şeylerin tasvirine başladı. Şimdi görüyoruz
ki: İçindeki pergelin harekâtıyla tayin edilen a'zalar, san'atkârane ve inayetkârane düşüyor.
Öyle ise o ilim ve hikmet pergelini çeviren, arkada sun' ve inayet manaları var, hükmediyorlar
ve kendilerini gösterecekler. İşte ondandır ki; bir hüsün ve zînete kabiliyet gösteriyor. Öyle
ise; sun' ve inayeti çalıştıran, irade-i tahsin ve kasd-ı tezyindir. Öyle ise onlar hükmediyorlar
ki; tezyine, tenvire başladı. Bir tebessüm vaziyetini gösterdi ve hayatdarlık heyetini verdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (337: 2244 - 337: 2249)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

(S:629) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Musavvir" isimlerini okutturuyor. Öyle bir tarzda şekl-i umumîsinin hududunu tayin eder ki,
"Alîm, Hakîm" ismini gösterir. Sonra ilim ve hikmet cedveliyle, o hudud içinde, o şeyin
tasvirine başlar. Öyle bir tarzda ki, sun' ve inayet manalarını ve "Sâni' ve Kerim" isimlerini
gösteriyor. Sonra san'atın yed-i beyzasıyla, inayetin fırçasıyla o suretin, -eğer birtek insan ve
birtek çiçek ise- göz, kulak, yaprak, püskül gibi a'zalarına bir hüsün, bir zînet renkleri veriyor.
Eğer zemin ise; maadin, nebatat ve hayvanatına bir hüsün ve zînet renkleri veriyor. Eğer
Cennet ise; bağlarına, kasırlarına, hurilerine bir hüsün ve zînet renkleri veriyor ve hâkeza...
Başkalarını kıyas et.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (338: 1095 - 338: 1100)


Arama dizesi: hikmet

Lütuf ve kerem
şe'nleri ise, tezyin ve tenvir fiillerini tahrik eder. "Müzeyyin ve Münevvir" isimlerini masnuun
hüsün ve nuraniyeti lisanıyla okutturur. Ve o tezyin ve tahsin şe'nleri ise, sun' ve inayet
manalarını iktiza eder. Ve "Sâni' ve Muhsin" isimlerini, o masnuun güzel sîmasıyla okutturur.
Ve o sun' ve inayet ise, bir ilim ve hikmeti iktiza eder. Ve İsm-i "Alîm ve Hakîm"i, o
masnuun intizamlı, hikmetli a'zasıyla okutturur. O ilim ve hikmet ise tanzim, tasvir, teşkil
fiillerini iktiza ediyor. "Musavvir ve Mukaddir" isimlerini masnuun heyetiyle, şekliyle
okutturur, gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (338: 1166 - 338: 1171)


Arama dizesi: hikmet

"Müzeyyin ve Münevvir" isimlerini masnuun


hüsün ve nuraniyeti lisanıyla okutturur. Ve o tezyin ve tahsin şe'nleri ise, sun' ve inayet
manalarını iktiza eder. Ve "Sâni' ve Muhsin" isimlerini, o masnuun güzel sîmasıyla okutturur.
Ve o sun' ve inayet ise, bir ilim ve hikmeti iktiza eder. Ve İsm-i "Alîm ve Hakîm"i, o
masnuun intizamlı, hikmetli a'zasıyla okutturur. O ilim ve hikmet ise tanzim, tasvir, teşkil
fiillerini iktiza ediyor. "Musavvir ve Mukaddir" isimlerini masnuun heyetiyle, şekliyle
okutturur, gösterir.
İşte Sâni'-i Zülcelal, bütün masnuatını öyle bir tarzda yapmış ki; ekserisi, hususan
zîhayat kısmı, çok esma-i İlahiyeyi okutturur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (338: 1206 - 338: 1211)


Arama dizesi: hikmet

Ve o tezyin ve tahsin şe'nleri ise, sun' ve inayet


manalarını iktiza eder. Ve "Sâni' ve Muhsin" isimlerini, o masnuun güzel sîmasıyla okutturur.
Ve o sun' ve inayet ise, bir ilim ve hikmeti iktiza eder. Ve İsm-i "Alîm ve Hakîm"i, o
masnuun intizamlı, hikmetli a'zasıyla okutturur. O ilim ve hikmet ise tanzim, tasvir, teşkil
fiillerini iktiza ediyor. "Musavvir ve Mukaddir" isimlerini masnuun heyetiyle, şekliyle
okutturur, gösterir.
İşte Sâni'-i Zülcelal, bütün masnuatını öyle bir tarzda yapmış ki; ekserisi, hususan
zîhayat kısmı, çok esma-i İlahiyeyi okutturur. Güya herbir masnuuna ayrı ayrı, birbiri üstünde
yirmi gömlek giydirmiş, yirmi perdeye sarmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (343: 3341 - 343: 3346)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Meselâ: Leziz taamları, güzel meyveleri, Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ve o Rahman-ı


Rahîm'in in'amı cihetinde sevmek, "Rahman" ve "Mün'im" isimlerini sevmektir, hem manevî
bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu
gösteren; meşru dairesinde kanaatkârane kazanmak ve mütefekkirane, müteşekkirane
yemektir.
Hem peder ve vâlideyi şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye
ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenab-ı Hakk'ın muhabbetine
aittir. O muhabbet ve hürmet, şefkat lillah için olduğuna alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar
oldukları ve sana hiçbir faideleri kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha
ziyade muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir.
¯±¿!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (344: 1001 - 344: 1006)


Arama dizesi: hikmet

Ve evlâdlarını, o Zât-ı Rahîm-i Kerim'in hediyeleri olduğu için kemal-i şefkat ve


merhamet ile onları sevmek ve muhafaza etmek, yine Hakk'a aittir. Ve o muhabbet ise,
Cenab-ı Hakk'ın hesabına olduğunu gösteren alâmet ise: Vefatlarında sabır ile şükürdür,
me'yusane feryad etmemektir. "Hâlıkımın benim nezaretime verdiği sevimli bir mahluku idi,
bir memlukü idi, şimdi hikmeti iktiza etti, benden aldı, daha iyi bir yere götürdü. Benim o
memlukte bir zahirî hissem varsa, hakikî bin hisse onun Hâlıkına aittir. "El-hükmü Lillah"
deyip teslim olmaktır.
Hem dost ve ahbab ise:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (345: 3017 - 345: 3022)


Arama dizesi: hikmet

kıyas edebilirsin. Ve ne derece, ¬y¬BÅ[¬W[¬&«* ]«V«2«: ¬y¬BÅ[¬9@«W²&«* ]«V«2 ¬yÁV¬7 -


G²W«E²7«! yerindedir anlarsın.
Hem alâkadar olduğun ve perişaniyetlerinden müteessir olduğun; senin bir nevi hanen
ve içindeki mevcudat, senin o hanenin ünsiyetli levazımatı ve sevimli müzeyyenatı hükmünde
olan dünyayı ve içindeki mahlukatı kemal-i hikmet ile tanzim ve tedbir ve terbiye eden zâtın
"Hakîm" ismine ve "Mürebbi" ünvanına senin ruhun ne kadar muhtaç, ne kadar müştak
olduğunu dikkat etsen anlarsın. Hem bütün alâkadar olduğun ve zevalleriyle müteellim
olduğun insanları, mevtleri hengâmında adem zulümatından kurtarıp şu dünyadan daha güzel
bir yerde yerleştiren bir zâtın "Vâris, Bâis" isimlerine, "Bâki, Kerim, Muhyî ve Muhsin"
ünvanlarına ne kadar ruhun muhtaç olduğunu dikkat etsen anlarsın.
İşte insanın mahiyeti ulviye, fıtratı câmia olduğundan; binler enva'-ı hacat ile binbir
esma-i İlahiyeye, herbir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır. Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır.
Muzaaf iştiyak, muhabbettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (345: 4107 - 345: 4112)


Arama dizesi: Hikmet
Ruhun tekemmülatına göre
meratib-i muhabbet, meratib-i esmaya göre inkişaf eder. Bütün esmaya muhabbet dahi -çünki
o esma Zât-ı Zülcelal'in ünvanları ve cilveleri olduğundan- muhabbet-i zâtiyeye döner. Şimdi
yalnız nümune olarak binbir esmadan yalnız "Adl" ve "Hakem" ve "Hak" ve "Rahîm"
isimlerinin binbir mertebelerinden bir mertebeyi beyan edeceğiz. Şöyle ki:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hikmet ve adl içindeki "Rahmanurrahîm" ve "Hak" ismini a'zamî bir dairede görmek
istersen, şu temsile bak: Nasılki bir orduda dörtyüz muhtelif taifeler bulunduğunu farz

ediyoruz ki, herbir taife beğendiği elbiseleri ayrı, hoşuna gittiği erzakı ayrı, rahatla istimal
edeceği silâhları ayrı ve mizacına deva olacak ilâçları ayrı oldukları halde, bütün o dörtyüz
taife, ayrı ayrı takım, bölük tefrik edilmeyerek, belki birbirine karışık olduğu halde onları
kemal-i şefkat ve merhametinden ve hârikulâde iktidarından ve mu'cizane ilim ve ihatasından
ve fevkalâde adalet ve hikmetinden, misilsiz birtek padişah onların hiçbirini şaşırmayarak,
hiçbirini unutmayarak, bütün ayrı ayrı onlara lâyık elbise, erzak, ilâç ve silâhlarını muinsiz
olarak bizzât kendisi verse, o zât acaba ne kadar muktedir, müşfik, âdil, kerim bir padişah
olduğunu anlarsın. Çünki bir taburda on milletten efrad bulunsa, onları ayrı ayrı giydirmek ve
teçhiz etmek çok müşkil olduğundan, bilmecburiye ne cinsten olursa olsun, bir tarzda teçhiz
edilir.
---sh:»(S:643) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (346: 408 - 346: 413)


Arama dizesi: hikmet
Şimdi
yalnız nümune olarak binbir esmadan yalnız "Adl" ve "Hakem" ve "Hak" ve "Rahîm"
isimlerinin binbir mertebelerinden bir mertebeyi beyan edeceğiz. Şöyle ki:
Hikmet ve adl içindeki "Rahmanurrahîm" ve "Hak" ismini a'zamî bir dairede görmek
istersen, şu temsile bak: Nasılki bir orduda dörtyüz muhtelif taifeler bulunduğunu farz

ediyoruz ki, herbir taife beğendiği elbiseleri ayrı, hoşuna gittiği erzakı ayrı, rahatla istimal
edeceği silâhları ayrı ve mizacına deva olacak ilâçları ayrı oldukları halde, bütün o dörtyüz
taife, ayrı ayrı takım, bölük tefrik edilmeyerek, belki birbirine karışık olduğu halde onları
kemal-i şefkat ve merhametinden ve hârikulâde iktidarından ve mu'cizane ilim ve ihatasından
ve fevkalâde adalet ve hikmetinden, misilsiz birtek padişah onların hiçbirini şaşırmayarak,
hiçbirini unutmayarak, bütün ayrı ayrı onlara lâyık elbise, erzak, ilâç ve silâhlarını muinsiz
olarak bizzât kendisi verse, o zât acaba ne kadar muktedir, müşfik, âdil, kerim bir padişah
olduğunu anlarsın. Çünki bir taburda on milletten efrad bulunsa, onları ayrı ayrı giydirmek ve
teçhiz etmek çok müşkil olduğundan, bilmecburiye ne cinsten olursa olsun, bir tarzda teçhiz
edilir.
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (346: 1022 - 346: 1027)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:643) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
İşte öyle de: Cenab-ı Hakk'ın adl ve hikmet içindeki İsm-i "Hak ve Rahmanurrahîm"in
MAXQDA 2020 24.12.2022

cilvesini görmek istersen bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem
dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o
taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libası ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı
hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hacatlarını tedarik edecek
iktidarları ve o metalibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan
ve intizam ile "Hak" ve "Rahman", "Rezzak" ve "Rahîm", "Kerim" ünvanlarını seyret, gör.
Nasıl hiçbirini şaşırmayarak, unutmayarak, iltibas etmeyerek terbiye ve tedbir ve idare eder.
İşte, böyle hayret verici muhit bir intizam ve mizan ile yapılan bir işe, başkalarının
parmakları karışabilir mi? Vâhid-i Ehad, Hakîm-i Mutlak, Kadîr-i Külli Şey'den başka, bu
san'ata, bu tedbire, bu rububiyete, bu tedvire hangi şey elini uzatabilir? Hangi sebeb müdahale
edebilir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (346: 1513 - 346: 1518)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:643) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
İşte öyle de: Cenab-ı Hakk'ın adl ve hikmet içindeki İsm-i "Hak ve Rahmanurrahîm"in
cilvesini görmek istersen bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem
dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o
taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libası ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı
hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hacatlarını tedarik edecek
iktidarları ve o metalibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan
ve intizam ile "Hak" ve "Rahman", "Rezzak" ve "Rahîm", "Kerim" ünvanlarını seyret, gör.
Nasıl hiçbirini şaşırmayarak, unutmayarak, iltibas etmeyerek terbiye ve tedbir ve idare eder.
İşte, böyle hayret verici muhit bir intizam ve mizan ile yapılan bir işe, başkalarının
parmakları karışabilir mi? Vâhid-i Ehad, Hakîm-i Mutlak, Kadîr-i Külli Şey'den başka, bu
san'ata, bu tedbire, bu rububiyete, bu tedvire hangi şey elini uzatabilir? Hangi sebeb müdahale
edebilir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (348: 1745 - 348: 1750)


Arama dizesi: hikmet

Kur'anın gösterdiği yolda olmazsa, yüzden bir mazarratına


işaret ettik. Şimdi şu mahbubların dâr-ı bekada, âlem-i âhirette, Kur'an-ı Hakîm'in âyât-ı
beyyinatıyla işaret ettiği neticeleri işitmek ve anlamak istersen, işte o çeşit meşru
muhabbetlerin dâr-ı âhiretteki neticelerini bir Mukaddeme ve dokuz İşaret"le yüzden bir
faidesini icmalen göstereceğiz:
MUKADDEME: Cenab-ı Hak celil uluhiyetiyle, cemil rahmetiyle, kebîr rububiyetiyle,
kerim re'fetiyle, azîm kudretiyle, latif hikmetiyle, şu küçük insanın vücudunu bu kadar havas
ve hissiyat ile, bu derece cevarih ve cihazat ile ve muhtelif a'za ve âlât ile ve mütenevvi letaif
ve maneviyat ile, techiz ve tezyin etmiştir ki; tâ, mütenevvi ve pekçok âlât ile, hadsiz enva'-ı
nimetini, aksam-ı ihsanatını, tabakat-ı rahmetini, o insana ihsas etsin, bildirsin, tattırsın,
tanıttırsın. Hem tâ binbir esmasının hadsiz enva'-ı tecelliyatlarını, insana o âlât ile bildirsin,
tarttırsın, sevdirsin. Ve o insandaki pek kesretli âlât ve cihazatın herbirisinin ayrı ayrı hizmeti,
ubudiyeti olduğu gibi, ayrı ayrı lezzeti, elemi, vazifesi ve mükâfatı vardır. Meselâ göz,
suretlerdeki güzellikleri ve âlem-i mubsıratta güzel mu'cizat-ı kudretin enva'ını temaşa eder.
Vazifesi, nazar-ı ibretle Sâniine şükrandır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (349: 553 - 349: 558)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

uhrevî neticesi, Kur'anın nassıyla, Cennet'e lâyık bir tarzda leziz taamları, güzel meyveleridir.
Ve o taamlara ve o meyvelere müştehiyane bir muhabbettir. Hattâ dünyada yediğin meyve
üstünde söylediğin "Elhamdülillah" kelimesi, cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana
takdim edilir. Burada meyve yersin, orada "Elhamdülillah" yersin. Ve nimette ve taam içinde
in'am-ı İlahîyi ve iltifat-ı Rahmanîyi gördüğünden o lezzetli şükr-ü manevî, Cennet'te gayet
leziz bir taam suretinde sana verileceği, hadîsin nassıyla, Kur'anın işaratıyla ve hikmet ve
rahmetin iktizasıyla sabittir.
İKİNCİ İŞARET: Dünyada meşru bir surette nefsine muhabbet, yani mehasinine bina
edilen muhabbet değil, belki noksaniyetlerini görüp tekmil etmeğe bina edilen şefkat ile onu
terbiye etmek ve onu hayra sevketmek neticesi; o nefse lâyık mahbubları, Cennet'te veriyor.
Nefis, madem dünyada heva ve hevesini Cenab-ı Hak yolunda hüsn-ü istimal etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (350: 1750 - 350: 1755)


Arama dizesi: hikmet

Dünya kadar, fakat


fâni dünya gibi fâni değil, bâki bir Cennet verilecektir. Hem dünyada yalnız zaîf gölgeleri
gösterilen esma, o Cennet'in âyinelerinde en şaşaalı bir surette gösterilecektir. Hem dünyayı,
mezraa-i âhiret yüzünde sevmenin neticesi: Dünyayı fidanlık, yani ancak fidanları bir derece
yetiştiren küçük bir mezraası hükmünde olacak öyle bir Cennet'i verecek ki: Dünyada havas
ve hissiyat-ı insaniye, küçük fidanlar olduğu halde, Cennet'te en mükemmel bir surette inkişaf
ve dünyada tohumcuklar hükmünde olan istidadları, enva'-ı lezaiz ve kemalât ile
sünbüllenecek surette ona verileceği, rahmetin ve hikmetin muktezası olduğu gibi, hadîsin
nususuyla ve Kur'anın işaratıyla sabittir. Hem madem dünyanın; her hatanın başı olan
mezmum muhabbeti değil, belki esmaya ve âhirete bakan iki yüzünü, esma ve âhiret için
sevmiş ve ibadet-i fikriye ile o yüzleri ma'mur etmiş, güya bütün dünyasıyla ibadet etmiş.
Elbette dünya kadar bir mükâfat
---sh:»(S:650) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (350: 2237 - 350: 2242)


Arama dizesi: hikmet

Elbette dünya kadar bir mükâfat


---sh:»(S:650) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
alması, mukteza-yı rahmet ve hikmettir. Hem madem âhiretin muhabbetiyle onun mezraasını
sevmiş ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetiyle âyine-i esmasını sevmiş. Elbette dünya gibi bir
mahbub ister. O da, dünya kadar bir Cennet'tir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (352: 1264 - 352: 1269)


Arama dizesi: hikmet

Onlara baksanız, cevabınızı alabilirsiniz. Şimdilik yalnız o


denizden bir katrenin reşehatına işaret nev'inden şöyle deriz ki:
Meselâ: Nasılki bir zât-ı mu'ciznüma, büyük bir saray yapmak istese: Evvelâ
temellerini, esaslarını muntazaman hikmetle vaz'eder ve ilerideki neticelerine ve gayelerine
muvafık bir tarzda tertib eder. Sonra
---sh:»(S:654) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (352: 2208 - 352: 2213)


Arama dizesi: hikmet

¬yÁV¬7«: Sâni'-i Zülcelal, Hâkim-i Hakîm, Adl-i Hakem ve


binbir esma-yı kudsiye ile müsemma Fâtır-ı Bîmisal, şu âlem-i ekber olan kâinat sarayının ve
hilkat şeceresinin icadını irade etti. Altı günde o sarayın, o şecerenin esasatını desatir-i hikmet
ve kavanin-i ilm-i ezelîsi ile vaz'etti. Sonra ulvî ve süflî tabakata ve dallara ayırıp, kaza ve
kader desatiri ile tafsil ve tasvir etti. Sonra her mahlukatın her taifesini ve her tabakasını sun'
ve inayet düsturu ile tanzim etti. Sonra herşeyi, herbir âlemi ona lâyık bir tarzda, meselâ
semayı yıldızlarla, zemini çiçeklerle tezyin ettiği gibi, süslendirip tezyin etti. Sonra o kavanin-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (353: 1834 - 353: 1839)


Arama dizesi: hikmet

...
İkinci Pencere
Eşya, vücud ve teşahhusatlarında, nihayetsiz imkânat yolları içinde mütereddid,
mütehayyir, şekilsiz bir surette iken, birdenbire gayet muntazam, hakîmane öyle bir teşahhus-
u vechî veriliyor ki; meselâ herbir insanın yüzünde, bütün ebna-yı cinsinden herbirisine karşı
birer alâmet-i fârika, o küçük yüzde bulunduğu ve zahir ve bâtın duygularıyla kemal-i
hikmetle teçhiz edildiği cihetle, o yüz gayet parlak bir sikke-i ehadiyet olduğunu isbat eder.
Herbir yüz, yüzer cihetle bir Sâni'-i Hakîm'in vücuduna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri
gibi, bütün yüzlerin heyet-i mecmuasıyla izhar ettikleri o sikke, bütün eşyanın Hâlıkına
mahsus bir hâtem olduğunu akıl gözüne gösterir.
Ey münkir! Hiçbir cihetle kabil-i taklid olmayan şu sikkeleri ve mecmuundaki parlak
sikke-i Samediyeti hangi tezgâha havale edebilirsin?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (353: 3066 - 353: 3071)


Arama dizesi: hikmet

(S:656) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bütün hayvanat ve nebatat enva'ının ordusu; bilmüşahede ayrı ayrı erzakları, suretleri,
silâhları, libasları, talimatları, terhisatları kemal-i mizan ve intizamla hiçbir şey
unutulmayarak, hiçbirini şaşırmayarak bir surette tedbir ve terbiye etmek öyle bir sikkedir ki;
-hiçbir şübhe kabul etmez- güneş gibi parlak bir sikke-i Vâhid-i Ehad'dir. Hadsiz bir kudret ve
muhit bir ilim ve nihayetsiz bir hikmet sahibinden başka kimin haddi var ki, o hadsiz derecede
hârika olan şu idareye karışsın. Çünki şu birbiri içinde girift olan enva'ları, milletleri,
umumunu birden idare ve terbiye edemeyen, onlardan birisine karışsa elbette karıştıracak.
Halbuki ¯*xO4 ²w¬8 ›«h«# ²u«; «h«M«A²7! ¬p¬%²*@«4 sırrı ile, hiçbir karışık alâmeti yoktur. Demek
ki hiçbir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (354: 2447 - 354: 2452)


Arama dizesi: hikmet

Nasıl göklerde (hattâ Kozmoğrafyanın itirafıyla dahi) gayet büyük neticeler için
gayet muntazam hareketler, bir Kadîr-i Zülcelal'in vücud ve vahdetini ve kemal-i rububiyetini
gösterir. Öyle de: Zeminde bilmüşahede (hattâ Coğrafyanın şehadetiyle ve ikrarıyla) gayet
büyük maslahatlar için mevsimlerdeki gibi gayet muntazam tahavvülâtlar dahi, aynı o Kadîr-i
Zülcelal'in vücub ve vahdetini ve kemal-i rububiyetini gösterir. Hem nasıl berr'de ve bahr'de
kemal-i rahmet ile rızıkları verilen ve kemal-i hikmet ile muhtelif şekiller giydirilen ve kemal-
MAXQDA 2020 24.12.2022

i rububiyetle türlü türlü duygularla teçhiz edilen bütün hayvanat, birer birer yine o Kadîr-i
Zülcelal'in vücuduna şehadet ve vahdetine işaret etmekle beraber, heyet-i mecmuasıyla gayet
geniş bir mikyasta azamet-i uluhiyetini ve kemal-i rububiyetini gösterir. Öyle de: Bağlardaki
muntazam nebatat ve nebatatın gösterdikleri müzeyyen çiçekler ve çiçeklerin gösterdikleri
mevzun meyveler ve meyvelerin gösterdikleri müzeyyen nakışlar, birer birer yine o Sâni'-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (354: 3286 - 354: 3291)


Arama dizesi: hikmet
---sh:»(S:658) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
beraber külliyetleriyle gayet şaşaalı bir surette cemal-i rahmetini ve kemal-i rububiyetini
gösterir. Hem nasıl cevv-i semadaki bulutlardan mühim hikmetler ve gayeler ve lüzumlu
faideler ve semereler için tavzif edilen ve gönderilen katreler, katreler adedince yine o Sâni'-i
Hakîm'in vücubunu ve vahdetini ve kemal-i rububiyetini gösterir. Öyle de: Zemindeki bütün
dağların ve dağlar içindeki madenlerin ayrı ayrı hasiyetleriyle beraber ayrı ayrı maslahatlar
için ihzar ve iddiharları, dağ metanetinde bir kuvvetle yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub ve

vahdetini ve kemal-i rububiyetini gösterir. Hem nasıl sahralarda ve dağlardaki küçük küçük
tepelerin türlü türlü muntazam çiçeklerle süslenmeleri, herbiri bir Sâni'-i Hakîm'in vücubuna
şehadet ve vahdetine işaret etmekle beraber, heyet-i mecmuasıyla haşmet-i saltanatını ve
kemal-i rububiyetini gösterir. Öyle de: Bütün otlarda ve ağaçlardaki bütün yaprakların türlü
türlü eşkâl-i muntazamaları ve ayrı ayrı vaziyetleri ve cezbekârane mevzun hareketleri,
yapraklar adedince yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücudunu ve vahdetini ve kemal-i
rububiyetini gösterir. Hem nasıl bütün ecsam-ı nâmiyede, büyümek zamanında muntazaman
hareketleri ve türlü türlü âlât ile teçhizleri ve çeşit çeşit meyvelere şuurkârane teveccühleri,
herbiri ferden-ferda yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna şehadet ve vahdetine işaret
eder. Ve heyet-i mecmuasıyla gayet büyük bir mikyasta ihata-i kudretini ve şümul-ü hikmetini
ve cemal-i san'atını ve kemal-i rububiyetini gösterir. Öyle de: Bütün hayvanî cesedlerde
kemal-i hikmetle nefislerini, ruhlarını yerleştirmek, türlü türlü cihazat ile kemal-i intizam ile
teslih etmek, türlü türlü hizmetlerde kemal-i hikmetle göndermek, hayvanat adedince belki
cihazatları sayısınca yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ve işaret
ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla gayet parlak bir surette cemal-i rahmetini ve kemal-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (355: 913 - 355: 918)


Arama dizesi: hikmet

Öyle de: Bütün otlarda ve ağaçlardaki bütün yaprakların türlü


türlü eşkâl-i muntazamaları ve ayrı ayrı vaziyetleri ve cezbekârane mevzun hareketleri,
yapraklar adedince yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücudunu ve vahdetini ve kemal-i
rububiyetini gösterir. Hem nasıl bütün ecsam-ı nâmiyede, büyümek zamanında muntazaman
hareketleri ve türlü türlü âlât ile teçhizleri ve çeşit çeşit meyvelere şuurkârane teveccühleri,
herbiri ferden-ferda yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna şehadet ve vahdetine işaret
eder. Ve heyet-i mecmuasıyla gayet büyük bir mikyasta ihata-i kudretini ve şümul-ü hikmetini
ve cemal-i san'atını ve kemal-i rububiyetini gösterir. Öyle de: Bütün hayvanî cesedlerde
kemal-i hikmetle nefislerini, ruhlarını yerleştirmek, türlü türlü cihazat ile kemal-i intizam ile
teslih etmek, türlü türlü hizmetlerde kemal-i hikmetle göndermek, hayvanat adedince belki
MAXQDA 2020 24.12.2022

cihazatları sayısınca yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ve işaret
ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla gayet parlak bir surette cemal-i rahmetini ve kemal-i
rububiyetini gösterir. Hem nasıl bütün kalblere, insan ise her nevi ulûm ve hakikatları
bildiren, hayvan ise her nevi hacetlerinin tedarikini öğreten bütün ilhamat-ı gaybiye, bir Rabb-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (355: 1024 - 355: 1029)


Arama dizesi: hikmet

rububiyetini gösterir. Hem nasıl bütün ecsam-ı nâmiyede, büyümek zamanında muntazaman
hareketleri ve türlü türlü âlât ile teçhizleri ve çeşit çeşit meyvelere şuurkârane teveccühleri,
herbiri ferden-ferda yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna şehadet ve vahdetine işaret
eder. Ve heyet-i mecmuasıyla gayet büyük bir mikyasta ihata-i kudretini ve şümul-ü hikmetini
ve cemal-i san'atını ve kemal-i rububiyetini gösterir. Öyle de: Bütün hayvanî cesedlerde
kemal-i hikmetle nefislerini, ruhlarını yerleştirmek, türlü türlü cihazat ile kemal-i intizam ile
teslih etmek, türlü türlü hizmetlerde kemal-i hikmetle göndermek, hayvanat adedince belki
cihazatları sayısınca yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ve işaret
ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla gayet parlak bir surette cemal-i rahmetini ve kemal-i
rububiyetini gösterir. Hem nasıl bütün kalblere, insan ise her nevi ulûm ve hakikatları
bildiren, hayvan ise her nevi hacetlerinin tedarikini öğreten bütün ilhamat-ı gaybiye, bir Rabb-
ı Rahîm'in vücudunu ihsas eder ve rububiyetine işaret eder. Öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (355: 1162 - 355: 1167)


Arama dizesi: hikmet

rububiyetini gösterir. Hem nasıl bütün ecsam-ı nâmiyede, büyümek zamanında muntazaman
hareketleri ve türlü türlü âlât ile teçhizleri ve çeşit çeşit meyvelere şuurkârane teveccühleri,
herbiri ferden-ferda yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna şehadet ve vahdetine işaret
eder. Ve heyet-i mecmuasıyla gayet büyük bir mikyasta ihata-i kudretini ve şümul-ü hikmetini
ve cemal-i san'atını ve kemal-i rububiyetini gösterir. Öyle de: Bütün hayvanî cesedlerde
kemal-i hikmetle nefislerini, ruhlarını yerleştirmek, türlü türlü cihazat ile kemal-i intizam ile
teslih etmek, türlü türlü hizmetlerde kemal-i hikmetle göndermek, hayvanat adedince belki
cihazatları sayısınca yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ve işaret
ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla gayet parlak bir surette cemal-i rahmetini ve kemal-i
rububiyetini gösterir. Hem nasıl bütün kalblere, insan ise her nevi ulûm ve hakikatları
bildiren, hayvan ise her nevi hacetlerinin tedarikini öğreten bütün ilhamat-ı gaybiye, bir Rabb-
ı Rahîm'in vücudunu ihsas eder ve rububiyetine işaret eder. Öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (355: 3647 - 355: 3652)


Arama dizesi: hikmet
...
Yedinci Pencere
Şu kâinat yüzünde serpilen masnuatın kemal-i intizamları ve kemal-i mevzuniyetleri ve
kemal-i zînetleri ve icadlarının sühuleti ve birbirine benzemeleri ve birtek fıtrat izhar etmeleri,
nasılki bir Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücudunu ve kemal-i kudretini ve vahdetini gayet geniş
bir mikyasta gösteriyorlar. Öyle de: Camid ve basit unsurlardan, hadsiz ve ayrı ayrı ve
muntazam mürekkebatın icadı, mürekkebat adedince yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u
vücuduna şehadet ve vahdetine işaret etmekle beraber, heyet-i mecmuasıyla gayet parlak bir
tarzda kemal-i kudretini ve vahdetini gösterdiği gibi terkibat-ı mevcudat tabir edilen terkib ve
tahlil hengâmındaki teceddüdde nihayet derecede ihtilat ve karışma içinde nihayet derecede
bir imtiyaz ve tefrik ile, meselâ topraktaki tohumların ve köklerin çok karışık olduğu halde hiç
MAXQDA 2020 24.12.2022

şaşırmayarak bir surette sünbüllerini ve vücudlarını temyiz ve tefrik etmek ve ağaçlara giren
karışık maddeleri yaprak ve çiçek ve meyvelere tefrik etmek ve hüceyrat-ı bedene karışık bir
surette giden gıdaî maddeleri kemal-i hikmetle ve kemal-i mizanla ayırıp tefrik etmek, yine o
Hakîm-i Mutlak ve o Alîm-i Mutlak ve o Kadîr-i Mutlak'ın vücub-u vücudunu ve kemal-i
kudretini ve vahdetini gösterdiği gibi; zerreler âlemini hadsiz ve geniş bir tarla hükmüne
getirip, her dakikada kemal-i hikmetle ekip biçip, yeni yeni kâinatlar mahsulâtını ondan almak
ve o camide, âcize, cahile olan zerrata gayet şuurkârane ve gayet hakîmane ve muktedirane
hadsiz muntazam vazifeleri gördürmek, yine o Kadîr-i Zülcelal'in ve o Sâni'-i Zülkemal'in
vücub-u vücudunu ve kemal-i kudretini ve azamet-i rububiyetini ve vahdetini ve kemal-i
rububiyetini gösterir.

İşte bu dört yol ile büyük bir pencere marifetullaha açılır. Ve büyük bir mikyasta bir
Sâni'-i Hakîm'i akla gösterir.
Şimdi ey bedbaht gafil! Şu halde Onu görmek ve tanımak istemezsen; aklını çıkar at,
hayvan ol, kurtul...
---sh:»(S:660) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Sekizinci Pencere

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (355: 3915 - 355: 3920)


Arama dizesi: hikmet
Yedinci Pencere
Şu kâinat yüzünde serpilen masnuatın kemal-i intizamları ve kemal-i mevzuniyetleri ve
kemal-i zînetleri ve icadlarının sühuleti ve birbirine benzemeleri ve birtek fıtrat izhar etmeleri,
nasılki bir Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücudunu ve kemal-i kudretini ve vahdetini gayet geniş
bir mikyasta gösteriyorlar. Öyle de: Camid ve basit unsurlardan, hadsiz ve ayrı ayrı ve
muntazam mürekkebatın icadı, mürekkebat adedince yine o Sâni'-i Hakîm'in vücub-u
vücuduna şehadet ve vahdetine işaret etmekle beraber, heyet-i mecmuasıyla gayet parlak bir
tarzda kemal-i kudretini ve vahdetini gösterdiği gibi terkibat-ı mevcudat tabir edilen terkib ve
tahlil hengâmındaki teceddüdde nihayet derecede ihtilat ve karışma içinde nihayet derecede
bir imtiyaz ve tefrik ile, meselâ topraktaki tohumların ve köklerin çok karışık olduğu halde hiç
şaşırmayarak bir surette sünbüllerini ve vücudlarını temyiz ve tefrik etmek ve ağaçlara giren
karışık maddeleri yaprak ve çiçek ve meyvelere tefrik etmek ve hüceyrat-ı bedene karışık bir
surette giden gıdaî maddeleri kemal-i hikmetle ve kemal-i mizanla ayırıp tefrik etmek, yine o
Hakîm-i Mutlak ve o Alîm-i Mutlak ve o Kadîr-i Mutlak'ın vücub-u vücudunu ve kemal-i
kudretini ve vahdetini gösterdiği gibi; zerreler âlemini hadsiz ve geniş bir tarla hükmüne
getirip, her dakikada kemal-i hikmetle ekip biçip, yeni yeni kâinatlar mahsulâtını ondan almak
ve o camide, âcize, cahile olan zerrata gayet şuurkârane ve gayet hakîmane ve muktedirane
hadsiz muntazam vazifeleri gördürmek, yine o Kadîr-i Zülcelal'in ve o Sâni'-i Zülkemal'in
vücub-u vücudunu ve kemal-i kudretini ve azamet-i rububiyetini ve vahdetini ve kemal-i
rububiyetini gösterir.

İşte bu dört yol ile büyük bir pencere marifetullaha açılır. Ve büyük bir mikyasta bir
Sâni'-i Hakîm'i akla gösterir.
Şimdi ey bedbaht gafil! Şu halde Onu görmek ve tanımak istemezsen; aklını çıkar at,
MAXQDA 2020 24.12.2022

hayvan ol, kurtul...


---sh:»(S:660) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (357: 2421 - 357: 2426)


Arama dizesi: hikmet

]«V²2«ž²! «t±¬"«* «v²,! ¬d±¬A«, sırrınca: Umum eşyada hususan zîhayat


masnularda hikmetli bir kalıbdan çıkmış gibi her şeye bir miktar-ı muntazam ve bir suret,
hikmetle verildiği ve o suret ve o miktarda maslahatlar ve faideler için eğri büğrü hududlar
bulunması; hem müddet-i hayatlarında değiştirdikleri suret-i libasları ve miktarları yine
hikmetlere, maslahatlara muvafık bir tarzda mukadderat-ı hayatiyeden terkib edilen manevî ve
muntazam birer suret, birer miktar bulunması, bilbedahe gösterir ki: Bir Kadîr-i Zülcelal'in ve
bir Hakîm-i Zülkemal'in kader dairesinde suretleri ve biçimleri tertib edilen ve kudretin
destgâhında vücudları verilen o hadsiz masnuat, o zâtın vücub-u vücuduna delalet ve
vahdetine ve
---sh:»(S:663) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (357: 2502 - 357: 2507)


Arama dizesi: hikmet

]«V²2«ž²! «t±¬"«* «v²,! ¬d±¬A«, sırrınca: Umum eşyada hususan zîhayat


masnularda hikmetli bir kalıbdan çıkmış gibi her şeye bir miktar-ı muntazam ve bir suret,
hikmetle verildiği ve o suret ve o miktarda maslahatlar ve faideler için eğri büğrü hududlar
bulunması; hem müddet-i hayatlarında değiştirdikleri suret-i libasları ve miktarları yine
hikmetlere, maslahatlara muvafık bir tarzda mukadderat-ı hayatiyeden terkib edilen manevî ve
muntazam birer suret, birer miktar bulunması, bilbedahe gösterir ki: Bir Kadîr-i Zülcelal'in ve
bir Hakîm-i Zülkemal'in kader dairesinde suretleri ve biçimleri tertib edilen ve kudretin
destgâhında vücudları verilen o hadsiz masnuat, o zâtın vücub-u vücuduna delalet ve
vahdetine ve
---sh:»(S:663) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (357: 2689 - 357: 2694)


Arama dizesi: hikmet

]«V²2«ž²! «t±¬"«* «v²,! ¬d±¬A«, sırrınca: Umum eşyada hususan zîhayat


masnularda hikmetli bir kalıbdan çıkmış gibi her şeye bir miktar-ı muntazam ve bir suret,
hikmetle verildiği ve o suret ve o miktarda maslahatlar ve faideler için eğri büğrü hududlar
bulunması; hem müddet-i hayatlarında değiştirdikleri suret-i libasları ve miktarları yine
hikmetlere, maslahatlara muvafık bir tarzda mukadderat-ı hayatiyeden terkib edilen manevî ve
muntazam birer suret, birer miktar bulunması, bilbedahe gösterir ki: Bir Kadîr-i Zülcelal'in ve
bir Hakîm-i Zülkemal'in kader dairesinde suretleri ve biçimleri tertib edilen ve kudretin
destgâhında vücudları verilen o hadsiz masnuat, o zâtın vücub-u vücuduna delalet ve
vahdetine ve
---sh:»(S:663) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (357: 3348 - 357: 3353)


Arama dizesi: hikmet

(S:663) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kemal-i kudretine hadsiz lisan ile şehadet ederler. Sen kendi cismine ve a'zalarına ve
onlardaki eğri büğrü yerlerin meyvelerine ve faidelerine bak! Kemal-i hikmet içinde kemal-i
kudreti gör.
Onüçüncü Pencere
¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (358: 1797 - 358: 1802)


Arama dizesi: hikmet

(S:664) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Hem bir cehl-i mutlak içinde muhit bir şuurun tezahüratı görünüyor: Zerrelerden
yıldızlara kadar herşeyin harekâtında nizamat-ı âleme ve mesalih-i hayata ve metalib-i
hikmete muvafık bir tarzda hareket etmeleri ve şuurkârane vaziyetleri gibi.
İşte bu acz içindeki kudret ve za'f içindeki kuvvet ve fakr içindeki servet ve gına ve
cümud ve cehil içindeki hayat ve şuur; bilbedahe ve bizzarure bir Kadîr-i Mutlak ve Kaviyy-i
Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak ve Hayy-ı Kayyum bir zâtın vücub-u vücuduna
ve vahdetine karşı her taraftan pencereler açar. Heyet-i mecmuası ile büyük bir mikyasta bir
cadde-i nuraniyeyi gösterir. İşte ey tabiat bataklığına düşen gafil!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (358: 2447 - 358: 2452)


Arama dizesi: hikmet

Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak ve Hayy-ı Kayyum bir zâtın vücub-u vücuduna
ve vahdetine karşı her taraftan pencereler açar. Heyet-i mecmuası ile büyük bir mikyasta bir
cadde-i nuraniyeyi gösterir. İşte ey tabiat bataklığına düşen gafil! Eğer tabiatı bırakıp kudret-i
İlahiyeyi tanımazsan; herbir şeye, hattâ herbir zerreye, hadsiz bir kuvvet ve kudret ve
nihayetsiz bir hikmet ve meharet, belki ekser eşyayı görecek, bilecek, idare edecek bir iktidar,
herşeyde bulunduğunu kabul etmek lâzım gelir.
Onbeşinci Pencere
y«T«V«' ¯š²z«- Åu6 «w«,²&«! ›¬HÅ7«! sırrınca:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (358: 2971 - 358: 2976)


Arama dizesi: hikmet

Onbeşinci Pencere
y«T«V«' ¯š²z«- Åu6 «w«,²&«! ›¬HÅ7«! sırrınca: Herşeye, o şeyin kabiliyet-i mahiyetine göre kemal-i
mizan ve intizam ile biçilip hüsn-ü san'at ile tertib edilip, en kısa yolda, en güzel bir surette,
en hafif bir tarzda, istimalce en kolay bir şekilde, (meselâ kuşların elbiselerine ve her vakit
tüylerini kolayca oynatmalarına ve istimal etmelerine bak) hem israfsız hikmetli bir tarzda
vücud vermek, suret giydirmek, eşya adedince diller ile bir Sâni'-i Hakîm'in vücub-u
vücuduna şehadet ve bir Kadîr-i Alîm-i Mutlak'a işaret ederler.
Onaltıncı Pencere
Rûy-i zeminde mevsim-bemevsim tazelenen mahlukatın icad ve tedbirlerindeki
intizamat ve tanzimat, bilbedahe bir hikmet-i âmmeyi gösterir. Sıfat, mevsufsuz
olmadığından; elbette o hikmet-i âmme, bizzarure bir Hakîm'i gösterir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (358: 3278 - 358: 3283)


Arama dizesi: hikmet

Herşeye, o şeyin kabiliyet-i mahiyetine göre kemal-i


mizan ve intizam ile biçilip hüsn-ü san'at ile tertib edilip, en kısa yolda, en güzel bir surette,
en hafif bir tarzda, istimalce en kolay bir şekilde, (meselâ kuşların elbiselerine ve her vakit
tüylerini kolayca oynatmalarına ve istimal etmelerine bak) hem israfsız hikmetli bir tarzda
vücud vermek, suret giydirmek, eşya adedince diller ile bir Sâni'-i Hakîm'in vücub-u
vücuduna şehadet ve bir Kadîr-i Alîm-i Mutlak'a işaret ederler.
Onaltıncı Pencere
Rûy-i zeminde mevsim-bemevsim tazelenen mahlukatın icad ve tedbirlerindeki
intizamat ve tanzimat, bilbedahe bir hikmet-i âmmeyi gösterir. Sıfat, mevsufsuz
olmadığından; elbette o hikmet-i âmme, bizzarure bir Hakîm'i gösterir. Hem o perde-i hikmet
içinde hârika tezyinat, bilbedahe bir inayet-i tâmmeyi gösterir. Ve o inayet-i tâmme, bizzarure
inayetkâr bir Hâlık-ı Kerim'i gösterir. Ve o perde-i inayette umuma şamil bir taltifat ve
ihsanat, bilbedahe bir rahmet-i vasiayı gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (358: 3347 - 358: 3352)


Arama dizesi: hikmet

mizan ve intizam ile biçilip hüsn-ü san'at ile tertib edilip, en kısa yolda, en güzel bir surette,
en hafif bir tarzda, istimalce en kolay bir şekilde, (meselâ kuşların elbiselerine ve her vakit
tüylerini kolayca oynatmalarına ve istimal etmelerine bak) hem israfsız hikmetli bir tarzda
vücud vermek, suret giydirmek, eşya adedince diller ile bir Sâni'-i Hakîm'in vücub-u
vücuduna şehadet ve bir Kadîr-i Alîm-i Mutlak'a işaret ederler.
Onaltıncı Pencere
Rûy-i zeminde mevsim-bemevsim tazelenen mahlukatın icad ve tedbirlerindeki
intizamat ve tanzimat, bilbedahe bir hikmet-i âmmeyi gösterir. Sıfat, mevsufsuz
olmadığından; elbette o hikmet-i âmme, bizzarure bir Hakîm'i gösterir. Hem o perde-i hikmet
içinde hârika tezyinat, bilbedahe bir inayet-i tâmmeyi gösterir. Ve o inayet-i tâmme, bizzarure
inayetkâr bir Hâlık-ı Kerim'i gösterir. Ve o perde-i inayette umuma şamil bir taltifat ve
ihsanat, bilbedahe bir rahmet-i vasiayı gösterir. Ve o rahmet-i vasia, bizzarure bir Rahman-ı

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (358: 3408 - 358: 3413)


Arama dizesi: hikmet
Onaltıncı Pencere
Rûy-i zeminde mevsim-bemevsim tazelenen mahlukatın icad ve tedbirlerindeki
intizamat ve tanzimat, bilbedahe bir hikmet-i âmmeyi gösterir. Sıfat, mevsufsuz
olmadığından; elbette o hikmet-i âmme, bizzarure bir Hakîm'i gösterir. Hem o perde-i hikmet
içinde hârika tezyinat, bilbedahe bir inayet-i tâmmeyi gösterir. Ve o inayet-i tâmme, bizzarure
inayetkâr bir Hâlık-ı Kerim'i gösterir. Ve o perde-i inayette umuma şamil bir taltifat ve
ihsanat, bilbedahe bir rahmet-i vasiayı gösterir. Ve o rahmet-i vasia, bizzarure bir Rahman-ı

Rahîm'i gösterir. Ve o perde-i


---sh:»(S:665) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
rahmet üstünde dahi bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iaşeleri ve
erzakları, bilbedahe terbiyekârane bir Rezzakıyet ve şefkatkârane bir rububiyeti gösterir. Ve o
terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzak-ı Kerim'i gösterir. Evet zeminin yüzünde kemal-i
hikmetle terbiye edilen ve kemal-i inayetle tezyin edilen ve kemal-i rahmetle taltif edilen ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

kemal-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlukat, birer birer bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak'ın vücubuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür
eden ve umumunda görülen ve kasd ve iradeyi bilbedahe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti
dahi tazammun eden umum masnuata şamil inayet-i tâmme; ve inayet ve hikmeti tazammun
eden ve umum mevcudat-ı arziyeye şamil olan rahmet-i vasia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti
de tazammun eden umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerimane bir tarzda olan rızk ve
iaşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (359: 430 - 359: 435)


Arama dizesi: hikmet

--
rahmet üstünde dahi bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iaşeleri ve
erzakları, bilbedahe terbiyekârane bir Rezzakıyet ve şefkatkârane bir rububiyeti gösterir. Ve o
terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzak-ı Kerim'i gösterir. Evet zeminin yüzünde kemal-i
hikmetle terbiye edilen ve kemal-i inayetle tezyin edilen ve kemal-i rahmetle taltif edilen ve
kemal-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlukat, birer birer bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak'ın vücubuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür
eden ve umumunda görülen ve kasd ve iradeyi bilbedahe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti
dahi tazammun eden umum masnuata şamil inayet-i tâmme; ve inayet ve hikmeti tazammun
eden ve umum mevcudat-ı arziyeye şamil olan rahmet-i vasia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti
de tazammun eden umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerimane bir tarzda olan rızk ve
iaşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak! Nasılki elvan-ı seb'a, ziyayı teşkil eder. Ve yeryüzünü
tenvir eden o ziya, nasıl şübhesiz güneşi gösterir. Öyle de; o hikmet içindeki inayet ve inayet
içindeki rahmet ve rahmet içindeki iaşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak bir Vâcib-ül Vücud'un vahdetini ve kemal-i rububiyetini büyük bir mikyasta, yüksek
bir derecede, parlak bir surette gösterir.
İşte ey sersem münkir-i gafil!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (359: 776 - 359: 781)


Arama dizesi: hikmet

--
rahmet üstünde dahi bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iaşeleri ve
erzakları, bilbedahe terbiyekârane bir Rezzakıyet ve şefkatkârane bir rububiyeti gösterir. Ve o
terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzak-ı Kerim'i gösterir. Evet zeminin yüzünde kemal-i
hikmetle terbiye edilen ve kemal-i inayetle tezyin edilen ve kemal-i rahmetle taltif edilen ve
kemal-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlukat, birer birer bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak'ın vücubuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür
eden ve umumunda görülen ve kasd ve iradeyi bilbedahe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti
dahi tazammun eden umum masnuata şamil inayet-i tâmme; ve inayet ve hikmeti tazammun
eden ve umum mevcudat-ı arziyeye şamil olan rahmet-i vasia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti
de tazammun eden umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerimane bir tarzda olan rızk ve
iaşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak! Nasılki elvan-ı seb'a, ziyayı teşkil eder. Ve yeryüzünü
tenvir eden o ziya, nasıl şübhesiz güneşi gösterir. Öyle de; o hikmet içindeki inayet ve inayet
içindeki rahmet ve rahmet içindeki iaşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak bir Vâcib-ül Vücud'un vahdetini ve kemal-i rububiyetini büyük bir mikyasta, yüksek
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir derecede, parlak bir surette gösterir.


İşte ey sersem münkir-i gafil!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (359: 794 - 359: 799)


Arama dizesi: hikmet

--
rahmet üstünde dahi bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iaşeleri ve
erzakları, bilbedahe terbiyekârane bir Rezzakıyet ve şefkatkârane bir rububiyeti gösterir. Ve o
terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzak-ı Kerim'i gösterir. Evet zeminin yüzünde kemal-i
hikmetle terbiye edilen ve kemal-i inayetle tezyin edilen ve kemal-i rahmetle taltif edilen ve
kemal-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlukat, birer birer bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak'ın vücubuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür
eden ve umumunda görülen ve kasd ve iradeyi bilbedahe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti
dahi tazammun eden umum masnuata şamil inayet-i tâmme; ve inayet ve hikmeti tazammun
eden ve umum mevcudat-ı arziyeye şamil olan rahmet-i vasia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti
de tazammun eden umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerimane bir tarzda olan rızk ve
iaşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak! Nasılki elvan-ı seb'a, ziyayı teşkil eder. Ve yeryüzünü
tenvir eden o ziya, nasıl şübhesiz güneşi gösterir. Öyle de; o hikmet içindeki inayet ve inayet
içindeki rahmet ve rahmet içindeki iaşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak bir Vâcib-ül Vücud'un vahdetini ve kemal-i rububiyetini büyük bir mikyasta, yüksek
bir derecede, parlak bir surette gösterir.
İşte ey sersem münkir-i gafil!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (359: 872 - 359: 877)


Arama dizesi: hikmet

--
rahmet üstünde dahi bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iaşeleri ve
erzakları, bilbedahe terbiyekârane bir Rezzakıyet ve şefkatkârane bir rububiyeti gösterir. Ve o
terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzak-ı Kerim'i gösterir. Evet zeminin yüzünde kemal-i
hikmetle terbiye edilen ve kemal-i inayetle tezyin edilen ve kemal-i rahmetle taltif edilen ve
kemal-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlukat, birer birer bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak'ın vücubuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür
eden ve umumunda görülen ve kasd ve iradeyi bilbedahe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti
dahi tazammun eden umum masnuata şamil inayet-i tâmme; ve inayet ve hikmeti tazammun
eden ve umum mevcudat-ı arziyeye şamil olan rahmet-i vasia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti
de tazammun eden umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerimane bir tarzda olan rızk ve
iaşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak! Nasılki elvan-ı seb'a, ziyayı teşkil eder. Ve yeryüzünü
tenvir eden o ziya, nasıl şübhesiz güneşi gösterir. Öyle de; o hikmet içindeki inayet ve inayet
içindeki rahmet ve rahmet içindeki iaşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak bir Vâcib-ül Vücud'un vahdetini ve kemal-i rububiyetini büyük bir mikyasta, yüksek
bir derecede, parlak bir surette gösterir.
İşte ey sersem münkir-i gafil!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (359: 964 - 359: 969)


Arama dizesi: hikmet

--
rahmet üstünde dahi bütün rızka muhtaç zîhayatların lâyık ve mükemmel bir tarzda iaşeleri ve
erzakları, bilbedahe terbiyekârane bir Rezzakıyet ve şefkatkârane bir rububiyeti gösterir. Ve o
MAXQDA 2020 24.12.2022

terbiye ve idare, bizzarure bir Rezzak-ı Kerim'i gösterir. Evet zeminin yüzünde kemal-i
hikmetle terbiye edilen ve kemal-i inayetle tezyin edilen ve kemal-i rahmetle taltif edilen ve
kemal-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlukat, birer birer bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak'ın vücubuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür
eden ve umumunda görülen ve kasd ve iradeyi bilbedahe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti
dahi tazammun eden umum masnuata şamil inayet-i tâmme; ve inayet ve hikmeti tazammun
eden ve umum mevcudat-ı arziyeye şamil olan rahmet-i vasia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti
de tazammun eden umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerimane bir tarzda olan rızk ve
iaşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak! Nasılki elvan-ı seb'a, ziyayı teşkil eder. Ve yeryüzünü
tenvir eden o ziya, nasıl şübhesiz güneşi gösterir. Öyle de; o hikmet içindeki inayet ve inayet
içindeki rahmet ve rahmet içindeki iaşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak bir Vâcib-ül Vücud'un vahdetini ve kemal-i rububiyetini büyük bir mikyasta, yüksek
bir derecede, parlak bir surette gösterir.
İşte ey sersem münkir-i gafil!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (359: 1238 - 359: 1243)


Arama dizesi: hikmet

Evet zeminin yüzünde kemal-i


hikmetle terbiye edilen ve kemal-i inayetle tezyin edilen ve kemal-i rahmetle taltif edilen ve
kemal-i şefkatle iaşe edilen bütün mahlukat, birer birer bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak'ın vücubuna şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, yeryüzünün mecmuunda tezahür
eden ve umumunda görülen ve kasd ve iradeyi bilbedahe gösteren hikmet-i âmme; ve hikmeti
dahi tazammun eden umum masnuata şamil inayet-i tâmme; ve inayet ve hikmeti tazammun
eden ve umum mevcudat-ı arziyeye şamil olan rahmet-i vasia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti
de tazammun eden umum zîhayata şamil bir surette ve gayet kerimane bir tarzda olan rızk ve
iaşe-i umumiyeyi birden nazara al, bak! Nasılki elvan-ı seb'a, ziyayı teşkil eder. Ve yeryüzünü
tenvir eden o ziya, nasıl şübhesiz güneşi gösterir. Öyle de; o hikmet içindeki inayet ve inayet
içindeki rahmet ve rahmet içindeki iaşe-i rızkî, nihayet derecede Hakîm, Kerim, Rahîm,
Rezzak bir Vâcib-ül Vücud'un vahdetini ve kemal-i rububiyetini büyük bir mikyasta, yüksek
bir derecede, parlak bir surette gösterir.
İşte ey sersem münkir-i gafil! Göz önündeki bu hakîmane, kerimane, rahîmane,
rezzakane terbiyeti ve bu acib ve hârika ve mu'cize keyfiyeti ne ile izah edebilirsin? Senin
gibi serseri tesadüfle mi? Ve kalbin gibi kör kuvvetle mi?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (359: 3951 - 359: 3956)


Arama dizesi: hikmet
İşte yeryüzündeki ağaç
ve nebatat cihazatının sandukçaları ve proğramları ve tarihçe-i hayatlarının kutucukları
hükmünde olan bütün tohumlara, çekirdeklere dikkatle bak. Hem ihtilaf ve ayrılığı iktiza eden
uzaklık ve bu'd-u mutlak dahi bir ittifak-ı mutlak içinde görünüyor. İşte bütün aktar-ı zeminde
zer'edilen her nevi hububata bak. Hem karışmayı ve bulaşmayı iktiza eden kemal-i ihtilat,
bilakis kemal-i imtiyaz ve tefrik içinde görünüyor. İşte bütün yer altına karışık atılan ve
madde itibariyle birbirine benzeyen tohumların sünbül vaktinde kemal-i imtiyazları ve
ağaçlara giren muhtelif maddelerin yaprak, çiçek ve meyvelere kemal-i imtiyaz ile tefrikleri
ve mideye giren karışık gıdaların muhtelif a'za ve hüceyrata göre kemal-i imtiyazla
ayrılmalarına bak, kemal-i hikmet içinde kemal-i kudreti gör. Hem ehemmiyetsizliği,
kıymetsizliği iktiza eden gayet derecede mebzuliyet ve nihayet derecede ucuzluk dahi,

yeryüzünde masnuatça, san'atça nihayet derecede kıymettar ve pahalı bir keyfiyette


MAXQDA 2020 24.12.2022

görünüyor. İşte o hadsiz acaib-i san'at içinde yeryüzünün Rahmanî sofrasında yalnız kudretin
şekerlemeleri olan dutların nevilerine bak! Kemal-i rahmeti, kemal-i san'at içinde gör.
İşte bütün rûy-i zeminde gayet kıymettarlık ile beraber hadsiz ucuzluk; ve hadsiz
ucuzluk içinde hadsiz ihtilat ve karışıklık ile beraber hadsiz imtiyaz ve tefrik; ve hadsiz
imtiyaz ve tefrik içinde gayet uzaklık ile beraber son derecede muvafakat ve benzeyiş; ve son
derece benzemek içinde gayet derecede sühulet ve kolaylık ile beraber gayet derecede
ihtimamkârane yapılış; ve gayet derecede güzel yapılış içerisinde sür'at-i mutlaka ve
çabuklukla beraber gayet derecede mevzun ve mizanlı ve israfsızlık; ve gayet derecede
israfsızlık içinde son derece çokluk ve kesret ile beraber son derecede hüsn-ü san'at; ve son
derece hüsn-ü san'at içinde nihayet derecede sehavet ile beraber intizam-ı mutlak.. elbette
gündüz ışığı, ışık güneşi gösterdiği gibi, bir Kadîr-i Zülcelal'in, bir Hakîm-i Zülkemal'in, bir
Rahîm-i Zülcemal'in vücub-u vücuduna ve kemal-i kudretine ve cemal-i rububiyetine ve
vahdaniyetine ve ehadiyetine şehadet ederler, ]«X²,E²7! š@«W²,«ž²! y«7 sırrını gösterirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (360: 2953 - 360: 2958)


Arama dizesi: hikmet

san'at, bilbedahe mükemmel bir istidadın vücuduna delalet eder. Ve mükemmel bir istidad ise,
âlî bir ruh ve yüksek bir zâtın vücuduna delalet eder.
Öyle de: Zeminin yüzünü, belki kâinatı dolduran müteceddid eserler, bilbedahe gayet
derece-i kemalde bulunan ef'ali gösteriyor. Ve şu nihayet derecedeki intizam ve hikmet
dairesindeki ef'al, bilbedahe ünvanları ve isimleri mükemmel olan bir fâili gösteriyor. Çünki
muntazam, hakîmane fiiller, fâilsiz olmadığı kat'iyyen malûm. Ve son derece mükemmel
ünvanlar, o fâilin son derece kemaldeki sıfatlarına delalet eder. Çünki fenn-i Sarfça nasıl ism-i
fâil masdardan yapılır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (361: 713 - 361: 718)


Arama dizesi: hikmet

Œ²*«ž²!«: p²AÅ,7! €!«Y´WÅK7! y«7 d±¬A«,#


sırrınca: Sâni'-i Zülcelal, semavatın ecramına o kadar hikmetler, manalar takmış ki; güya celal
ve cemalini ifade etmek için semavatı; güneşler, aylar, yıldızlar kelimeleriyle süslendirdiği
gibi, cevv-i semada dahi olan mevcudata öyle hikmetler ve manalar ve maksadlar takmış ki;
güya o cevv-i semayı berkler, şimşekler, ra'dlar, katreler kelimeleriyle intak ediyor. Ve kemal-
i hikmet ve cemal-i rahmetini ders veriyor. Ve nasıl zemin kafasını, hayvanat ve nebatat
denilen manidar kelimeleriyle söyleştirip kemalât-ı san'atını kâinata gösteriyor. Öyle de; o
kafanın birer kelimesi olan nebatları ve ağaçları dahi; yapraklar, çiçekler, meyveler
kelimeleriyle intak edip yine kemal-i san'atını ve cemal-i rahmetini ilân ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (361: 897 - 361: 902)


Arama dizesi: hikmet

Œ²*«ž²!«: p²AÅ,7! €!«Y´WÅK7! y«7 d±¬A«,#


sırrınca: Sâni'-i Zülcelal, semavatın ecramına o kadar hikmetler, manalar takmış ki; güya celal
ve cemalini ifade etmek için semavatı; güneşler, aylar, yıldızlar kelimeleriyle süslendirdiği
gibi, cevv-i semada dahi olan mevcudata öyle hikmetler ve manalar ve maksadlar takmış ki;
güya o cevv-i semayı berkler, şimşekler, ra'dlar, katreler kelimeleriyle intak ediyor. Ve kemal-
MAXQDA 2020 24.12.2022

i hikmet ve cemal-i rahmetini ders veriyor. Ve nasıl zemin kafasını, hayvanat ve nebatat
denilen manidar kelimeleriyle söyleştirip kemalât-ı san'atını kâinata gösteriyor. Öyle de; o
kafanın birer kelimesi olan nebatları ve ağaçları dahi; yapraklar, çiçekler, meyveler
kelimeleriyle intak edip yine kemal-i san'atını ve cemal-i rahmetini ilân ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (361: 1044 - 361: 1049)


Arama dizesi: hikmet

€!«Y´WÅK7! y«7 d±¬A«,#


sırrınca: Sâni'-i Zülcelal, semavatın ecramına o kadar hikmetler, manalar takmış ki; güya celal
ve cemalini ifade etmek için semavatı; güneşler, aylar, yıldızlar kelimeleriyle süslendirdiği
gibi, cevv-i semada dahi olan mevcudata öyle hikmetler ve manalar ve maksadlar takmış ki;
güya o cevv-i semayı berkler, şimşekler, ra'dlar, katreler kelimeleriyle intak ediyor. Ve kemal-
i hikmet ve cemal-i rahmetini ders veriyor. Ve nasıl zemin kafasını, hayvanat ve nebatat
denilen manidar kelimeleriyle söyleştirip kemalât-ı san'atını kâinata gösteriyor. Öyle de; o
kafanın birer kelimesi olan nebatları ve ağaçları dahi; yapraklar, çiçekler, meyveler
kelimeleriyle intak edip yine kemal-i san'atını ve cemal-i rahmetini ilân ediyor. Ve birer
kelime olan çiçekleri ve meyveleri dahi tohumcuklar kelimeleriyle konuşturup dekaik-ı
san'atını ve kemal-i rububiyetini ehl-i şuura talim ediyor. İşte bu hadsiz kelimat-ı tesbihiye
içinde yalnız tek bir sünbül ve tek bir çiçeğin tarz-ı ifadesine kulak verip dinleyeceğiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (361: 2207 - 361: 2212)


Arama dizesi: hikmet

Ne kadar güzel şehadet ediyor!"


dedirtirler.
Evet, herbir nebatın çiçek açması zamanında ve sünbül vermesi anında, tebessümkârane
manevî tekellümleri hengâmındaki tesbihleri, kendileri gibi güzel ve zahirdir. Çünki herbir
çiçeğin güzel ağzı ile ve muntazam sünbülün lisanıyla ve mevzun tohumların ve muntazam
habbelerin kelimatıyla hikmeti gösteren o nizam, bilmüşahede ilmi gösteren
---sh:»(S:669) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bir mizan içindedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (361: 3342 - 361: 3347)


Arama dizesi: hikmet
İşte bir tek çiçekten böyle bir şehadet işitsen, acaba zemin yüzündeki Rabbanî bağlarda
umum çiçekleri dinleyebilsen, ne derece yüksek bir kuvvetle Sâni'-i Zülcelal'in vücub-u
vücudunu ve vahdetini ilân ettiklerini işitsen, hiç şübhen ve vesvesen ve gafletin kalabilir mi?
Eğer kalsa, sana insan ve zîşuur denilebilir mi?
Gel şimdi bir ağaca dikkatle bak! İşte bahar mevsiminde yaprakların muntazaman
çıkması, çiçeklerin mevzunen açılması, meyvelerin hikmetle, rahmetle büyümesi ve dalların
ellerinde, masum çocuklar gibi, nesimin esmesiyle oynaması içindeki latif ağzını gör. Nasıl
bir dest-i kerem ile yeşillenen yaprakların dili ile ve bir neş'e-i lütuf ile tebessüm eden
çiçeklerin lisanıyla ve bir cilve-i rahmet ile gülen meyvelerin kelimatı ile ifade edilen hikmetli
nizam içindeki adilli mizan; ve adli gösteren mizan içinde bulunan dikkatli san'atlar, nakışlar
ve meharetli nakışlar ve zînetler içinde rahmet ve ihsanı gösteren ayrı ayrı tatlı tatmaklar ve
ayrı ayrı güzel kokular ve hoş tatmaklar içinde birer mu'cize-i kudret olan tohumlar ve
çekirdekler, gayet zahir bir surette bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm, Muhsin, Mün'im,
Mücemmil, Mufaddıl'ın vücub-u vücudunu ve vahdetini ve cemal-i rahmetini ve kemal-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

rububiyetini gösterir. İşte eğer bütün rûy-i zemindeki ağaçların lisan-ı hallerini birden
dinleyebilsen, ¬Œ²*«ž²! ]¬4 @«8«: ¬€!«Y´WÅK7! ]¬4 @«8 ¬yÁV¬7 d±¬A«,< hazinesinde ne kadar
güzel cevherler
bulunduğunu göreceksin, anlayacaksın.
İşte ey nankörlük içinde kendini başıboş zanneden bedbaht gafil! Bu derece hadsiz
lisanlarla kendini sana tanıttıran ve bildiren ve sevdiren bir Kerim-i Zülcemal, tanımak
istenilmezse bu lisanları susturmalı

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (361: 3662 - 361: 3667)


Arama dizesi: hikmet
İşte bir tek çiçekten böyle bir şehadet işitsen, acaba zemin yüzündeki Rabbanî bağlarda
umum çiçekleri dinleyebilsen, ne derece yüksek bir kuvvetle Sâni'-i Zülcelal'in vücub-u
vücudunu ve vahdetini ilân ettiklerini işitsen, hiç şübhen ve vesvesen ve gafletin kalabilir mi?
Eğer kalsa, sana insan ve zîşuur denilebilir mi?
Gel şimdi bir ağaca dikkatle bak! İşte bahar mevsiminde yaprakların muntazaman
çıkması, çiçeklerin mevzunen açılması, meyvelerin hikmetle, rahmetle büyümesi ve dalların
ellerinde, masum çocuklar gibi, nesimin esmesiyle oynaması içindeki latif ağzını gör. Nasıl
bir dest-i kerem ile yeşillenen yaprakların dili ile ve bir neş'e-i lütuf ile tebessüm eden
çiçeklerin lisanıyla ve bir cilve-i rahmet ile gülen meyvelerin kelimatı ile ifade edilen hikmetli
nizam içindeki adilli mizan; ve adli gösteren mizan içinde bulunan dikkatli san'atlar, nakışlar
ve meharetli nakışlar ve zînetler içinde rahmet ve ihsanı gösteren ayrı ayrı tatlı tatmaklar ve
ayrı ayrı güzel kokular ve hoş tatmaklar içinde birer mu'cize-i kudret olan tohumlar ve
çekirdekler, gayet zahir bir surette bir Sâni'-i Hakîm, Kerim, Rahîm, Muhsin, Mün'im,
Mücemmil, Mufaddıl'ın vücub-u vücudunu ve vahdetini ve cemal-i rahmetini ve kemal-i

rububiyetini gösterir. İşte eğer bütün rûy-i zemindeki ağaçların lisan-ı hallerini birden
dinleyebilsen, ¬Œ²*«ž²! ]¬4 @«8«: ¬€!«Y´WÅK7! ]¬4 @«8 ¬yÁV¬7 d±¬A«,< hazinesinde ne kadar
güzel cevherler
bulunduğunu göreceksin, anlayacaksın.
İşte ey nankörlük içinde kendini başıboş zanneden bedbaht gafil

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (362: 1146 - 362: 1151)


Arama dizesi: hikmet

˜xW6@«X²[«T²,«@«4 Ñ_®6«*@«A8Ò ®š@«8 ¬š@«WÅK7! «w¬8 @«X²7«i²9«@«4 «d¬5!«x«7


«ƒ@«<±¬h7! @«X²V«,²*«!«:
Nasıl cüz'iyat ve neticelerde ve teferruatta kemal-i hikmet ve cemal-i san'at görünüyor.
Öyle de: Tesadüfî ve karışık tevehhüm edilen küllî unsurların, büyük mahlukatın zahiren
karışık vaziyetleri dahi, bir hikmet ve san'at ile vaziyetler alıyorlar. İşte ziyanın parlaması, sair
hikmetli hidematının delaletiyle, yeryüzünde masnuat-ı İlahiyeyi izn-i Rabbanî
(Haşiye): Şu Yirminci Pencere'nin hakikatı, bir zaman Arabî bir surette şöyle kalbe gelmişti:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (362: 1304 - 362: 1309)


Arama dizesi: hikmet

@«X²V«,²*«!«:
Nasıl cüz'iyat ve neticelerde ve teferruatta kemal-i hikmet ve cemal-i san'at görünüyor.
Öyle de: Tesadüfî ve karışık tevehhüm edilen küllî unsurların, büyük mahlukatın zahiren
karışık vaziyetleri dahi, bir hikmet ve san'at ile vaziyetler alıyorlar. İşte ziyanın parlaması, sair
hikmetli hidematının delaletiyle, yeryüzünde masnuat-ı İlahiyeyi izn-i Rabbanî
(Haşiye): Şu Yirminci Pencere'nin hakikatı, bir zaman Arabî bir surette şöyle kalbe gelmişti:
«t¬S[µ1²Y«# «t¬S<¬I²M«# ²w¬8 ‡@«M²2«²ž!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (362: 1378 - 362: 1383)


Arama dizesi: hikmet

Nasıl cüz'iyat ve neticelerde ve teferruatta kemal-i hikmet ve cemal-i san'at görünüyor.


Öyle de: Tesadüfî ve karışık tevehhüm edilen küllî unsurların, büyük mahlukatın zahiren
karışık vaziyetleri dahi, bir hikmet ve san'at ile vaziyetler alıyorlar. İşte ziyanın parlaması, sair
hikmetli hidematının delaletiyle, yeryüzünde masnuat-ı İlahiyeyi izn-i Rabbanî
(Haşiye): Şu Yirminci Pencere'nin hakikatı, bir zaman Arabî bir surette şöyle kalbe gelmişti:
«t¬S[µ1²Y«# «t¬S<¬I²M«# ²w¬8 ‡@«M²2«²ž! «‚ÅY«W«# «¾¬I[¬Z²L«# «¾¬I<¬Y²X«# ²w¬8 š_«[±¬N7!
«¶Ÿ²\«V«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (363: 74 - 363: 79)


Arama dizesi: hikmet
Dalgalanmaları ise, emr-i Rabbanînin çabuk yerine getirilmesine
sür'atle çalışmaktır.
Şimdi bak çeşmelere, çaylara, ırmaklara... Yerden, dağlardan kaynamaları tesadüfî
değildir. Çünki onlara terettüb eden âsâr-ı rahmet olan faidelerin ve semerelerin şehadetiyle

ve dağlarda bir mizan-ı hacetle iddiharlarının ifadesi ile ve bir mizan-ı hikmetle
gönderilmelerinin delaletiyle gösteriliyor ki; bir Rabb-ı Hakîm'in teshiriyle ve iddiharıyladır.
Ve kaynamaları ise, onun emrine heyecanla imtisal etmeleridir.
Şimdi yerdeki bütün taşların ve cevahirlerin ve madenlerin enva'ına bak. Bunların
tezyinatları ve menfaatlı hâsiyetleri bir Sâni'-i Hakîm'in tezyini ile, tertibi ile, tedbiri ile,
tasviri ile olduğunu, onlara müteallik hakîmane faideleri ve mesalih-i hayatiye ve levazımat-ı
insaniye ve hacat-ı hayvaniyeye muvafık bir tarzda ihzarları gösteriyor.
Şimdi çiçeklere, meyvelere bak!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (363: 1497 - 363: 1502)


Arama dizesi: hikmet

Onların söyleşmeleri ve cıvıldaşmaları, bir Sâni'-i Hakîm'in intak ve


söyletmesi olduğuna delil-i kat'î ise, hayret verir bir tarzda birbirine o seslerle müdavele-i
hissiyat ve ifade-i maksad etmeleridir.
Şimdi bulutlara bak! Yağmurun şıpıltıları, manasız bir ses olmadığına ve şimşek ile gök
gürlemesi, boş bir gürültü olmadığına kat'î delil ise, hâlî bir boşlukta o acaibi icad etmek ve
onlardan âb-ı hayat hükmündeki damlaları sağmak ve zemin yüzündeki muhtaç ve müştak
MAXQDA 2020 24.12.2022

zîhayatlara emzirmek, gösteriyor ki: O şırıltı, o gürültü gayet manidar ve hikmettardır ki; bir
Rabb-i Kerim'in emriyle, müştaklara o yağmur bağırıyor ki, "Sizlere müjde, geliyoruz!"
manasını ifade ederler.
Şimdi göğe bak! Gök içinde hadsiz ecramdan yalnız Kamer'e dikkat

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (363: 1910 - 363: 1915)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:672) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
et! Onun hareketi, bir Kadîr-i Hakîm'in emriyle olduğu, ona müteallik ve yeryüzüne ait
mühim hikmetlerdir ki, başka yerde beyan ettiğimizden kısa kesiyoruz.
İşte ziyadan tut, tâ Kamer'e kadar saydığımız küllî unsurlar gayet geniş bir tarzda ve
büyük bir mikyasta bir pencere açar. Bir Vâcib-ül Vücud'un vahdetini ve kemal-i kudretini ve
azamet-i saltanatını gösterir, ilân ederler.
İşte ey gafil! Eğer bu gök gürlemesi gibi bu sadâyı susturabilirsen ve güneşin ışığı gibi
parlak o ziyayı söndürebilirsen, Allah'ı unut!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (363: 2928 - 363: 2933)


Arama dizesi: hikmet

«:
Şu kâinatın lâmbası olan güneş, kâinat Sâniinin vücuduna ve vahdaniyetine güneş gibi
parlak ve nurani bir penceredir. Evet, manzume-i şemsiye denilen küremizle beraber oniki
seyyare; cirmleri küçüklük-büyüklük itibariyle pekçok muhtelif ve mevkileri uzaklık-yakınlık
noktasında pekçok mütefavit ve sür'at-i hareketleri çok mütenevvi' olduğu halde kemal-i
intizam ve hikmet ile ve kemal-i mizan ile ve bir saniye kadar şaşırmayarak hareketleri ve
deveranları ve güneş ile, cazibe kanunu tabir edilen bir kanun-u İlahî ile bağlanmaları, yani
onlar imamlarına iktidaları; büyük bir mikyasta bir azamet-i kudret-i İlahiyeyi ve vahdaniyet-i
Rabbaniyeyi gösterir. Çünki o camid cirmleri, o şuursuz büyük kütleleri, nihayet derecede
intizam ve mizan-ı hikmet içinde muhtelif şekillerde ve muhtelif mesafelerde ve muhtelif
hareketlerde döndürmek, istihdam etmek, ne derece bir kudreti ve bir hikmeti isbat ettiğini
kıyas et. Bu büyük ve ağır işe zerre mikdar tesadüf karışsa, öyle bir patlayış verecek ki,
kâinatı dağıtacak. Çünki bir dakika, tesadüf birisini tevkif etse, mihverinden çıkmasına
sebebiyet verir, başkaları ile müsademe etmesine yol açar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (363: 3315 - 363: 3320)


Arama dizesi: hikmet

Şu kâinatın lâmbası olan güneş, kâinat Sâniinin vücuduna ve vahdaniyetine güneş gibi
parlak ve nurani bir penceredir. Evet, manzume-i şemsiye denilen küremizle beraber oniki
seyyare; cirmleri küçüklük-büyüklük itibariyle pekçok muhtelif ve mevkileri uzaklık-yakınlık
noktasında pekçok mütefavit ve sür'at-i hareketleri çok mütenevvi' olduğu halde kemal-i
intizam ve hikmet ile ve kemal-i mizan ile ve bir saniye kadar şaşırmayarak hareketleri ve
deveranları ve güneş ile, cazibe kanunu tabir edilen bir kanun-u İlahî ile bağlanmaları, yani
onlar imamlarına iktidaları; büyük bir mikyasta bir azamet-i kudret-i İlahiyeyi ve vahdaniyet-i
Rabbaniyeyi gösterir. Çünki o camid cirmleri, o şuursuz büyük kütleleri, nihayet derecede
intizam ve mizan-ı hikmet içinde muhtelif şekillerde ve muhtelif mesafelerde ve muhtelif
hareketlerde döndürmek, istihdam etmek, ne derece bir kudreti ve bir hikmeti isbat ettiğini
kıyas et. Bu büyük ve ağır işe zerre mikdar tesadüf karışsa, öyle bir patlayış verecek ki,
kâinatı dağıtacak. Çünki bir dakika, tesadüf birisini tevkif etse, mihverinden çıkmasına
MAXQDA 2020 24.12.2022

sebebiyet verir, başkaları ile müsademe etmesine yol açar. Küre-i Arzdan bin defa büyük
cirmlerle müsademenin ne derece dehşetli olduğunu kıyas edebilirsin.
Manzume-i Şemsiyenin yani şemsin me'mumları ve meyveleri olan oniki seyyarenin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (363: 3456 - 363: 3461)


Arama dizesi: hikmet

Şu kâinatın lâmbası olan güneş, kâinat Sâniinin vücuduna ve vahdaniyetine güneş gibi
parlak ve nurani bir penceredir. Evet, manzume-i şemsiye denilen küremizle beraber oniki
seyyare; cirmleri küçüklük-büyüklük itibariyle pekçok muhtelif ve mevkileri uzaklık-yakınlık
noktasında pekçok mütefavit ve sür'at-i hareketleri çok mütenevvi' olduğu halde kemal-i
intizam ve hikmet ile ve kemal-i mizan ile ve bir saniye kadar şaşırmayarak hareketleri ve
deveranları ve güneş ile, cazibe kanunu tabir edilen bir kanun-u İlahî ile bağlanmaları, yani
onlar imamlarına iktidaları; büyük bir mikyasta bir azamet-i kudret-i İlahiyeyi ve vahdaniyet-i
Rabbaniyeyi gösterir. Çünki o camid cirmleri, o şuursuz büyük kütleleri, nihayet derecede
intizam ve mizan-ı hikmet içinde muhtelif şekillerde ve muhtelif mesafelerde ve muhtelif
hareketlerde döndürmek, istihdam etmek, ne derece bir kudreti ve bir hikmeti isbat ettiğini
kıyas et. Bu büyük ve ağır işe zerre mikdar tesadüf karışsa, öyle bir patlayış verecek ki,
kâinatı dağıtacak. Çünki bir dakika, tesadüf birisini tevkif etse, mihverinden çıkmasına
sebebiyet verir, başkaları ile müsademe etmesine yol açar. Küre-i Arzdan bin defa büyük
cirmlerle müsademenin ne derece dehşetli olduğunu kıyas edebilirsin.
Manzume-i Şemsiyenin yani şemsin me'mumları ve meyveleri olan oniki seyyarenin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (364: 340 - 364: 345)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:673) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
seyyaremiz, bir azamet-i şevket-i rububiyeti ve haşmet-i saltanat-ı uluhiyeti ve kemal-i
rahmeti ve hikmeti gösterir bir surette Güneşin etrafında, emr-i Rabbanî ile (Üçüncü
Mektub'da beyan edildiği gibi) pek büyük bir hizmet için bir uzun seyr ü seyahat ona
ettiriliyor. Bir sefine-i Rabbaniye olarak acaib-i masnuat-ı İlahiye ile doldurulmuş ve zîşuur
ibadullaha seyrangâh gibi bir mesken-i seyyar vaziyeti verilmiş. Ve evkat ve hesabı bildirecek
saat akrebi gibi Kamer dahi dakik hesablarla, azîm hikmetlerle ona takılmış ve o Kamer'e
başka menzillerde ayrı seyr ü seyahat verilmiş. İşte bu mübarek seyyaremizin şu halleri, küre-
i arz kuvvetinde bir şehadetle, bir Kadîr-i Mutlak'ın vücub-u vücudunu ve vahdetini isbat
eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (364: 748 - 364: 753)


Arama dizesi: hikmet

--
seyyaremiz, bir azamet-i şevket-i rububiyeti ve haşmet-i saltanat-ı uluhiyeti ve kemal-i
rahmeti ve hikmeti gösterir bir surette Güneşin etrafında, emr-i Rabbanî ile (Üçüncü
Mektub'da beyan edildiği gibi) pek büyük bir hizmet için bir uzun seyr ü seyahat ona
ettiriliyor. Bir sefine-i Rabbaniye olarak acaib-i masnuat-ı İlahiye ile doldurulmuş ve zîşuur
ibadullaha seyrangâh gibi bir mesken-i seyyar vaziyeti verilmiş. Ve evkat ve hesabı bildirecek
saat akrebi gibi Kamer dahi dakik hesablarla, azîm hikmetlerle ona takılmış ve o Kamer'e
başka menzillerde ayrı seyr ü seyahat verilmiş. İşte bu mübarek seyyaremizin şu halleri, küre-
i arz kuvvetinde bir şehadetle, bir Kadîr-i Mutlak'ın vücub-u vücudunu ve vahdetini isbat
eder. Madem şu seyyaremiz böyledir, manzume-i şemsiyeyi ona kıyas edebilirsin. Hem şemse
MAXQDA 2020 24.12.2022

kendi mihveri üstünde cazibe denilen manevî ipleri yumak yaptırmak için dolap ve çıkrık
hükmünde olan güneşi, bir Kadîr-i Zülcelal'in emriyle döndürüp, o seyyaratı o manevî iplerle
bağlayıp tanzim etmek ve güneşi bütün seyyaratı ile saniyede beş saatlik bir mesafeyi
kestirecek kadar bir sür'atle, bir tahmine göre "Herkül Burcu" tarafına veya Şems-üş Şümus
canibine sevk etmek, elbette ezel ve ebed sultanı olan Zât-ı Zülcelal'in kudretiyle ve
emriyledir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (364: 2271 - 364: 2276)


Arama dizesi: hikmet

Haydi sen söyle... Hiç böyle bir Sultan-ı Zülcelal,


aczini gösterip mülküne başkasını karıştırır mı? Bahusus kâinatın meyvesi, neticesi, gayesi,
hülâsası olan zîhayatları, başka ellere verir mi? Başkasını müdahale ettirir mi? Bahusus o
meyvelerin en câmii ve o neticelerin en mükemmeli ve zeminin halifesi ve o sultanın âyinedar
bir misafiri olan insanları başıboş bırakır mı? Ve onları tabiata ve tesadüfe havale edip
haşmet-i saltanatını hiçe indirir mi, kemal-i hikmetini sukut ettirir mi?
Yirmiikinci Pencere
@®%!«:²+«! ²v6@«X²T«V«'«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (364: 3257 - 364: 3262)


Arama dizesi: hikmet

Mayi haline gelen bir madde-i seyyaleden taş ve taştan toprak halkedilmiş. Mayi kalsaydı,
kabil-i sükna olmazdı. O mayi taş olduktan sonra, demir gibi sert olsa idi kabil-i istifade
olmazdı. Elbette buna bu vaziyeti veren, yerin sekenelerinin hacetlerini gören bir Sâni'-i
Hakîm'in hikmetidir. Sonra tabaka-i turabiye, dağlar direği üzerine atılmış, tâ içindeki dâhilî
inkılablardan gelen zelzeleler, dağlarla teneffüs edip, zemini hareketinden ve vazifesinden
şaşırtmasın. Hem denizin istilâsından toprağı kurtarsın. Hem zîhayatların levazımat-ı
hayatiyesine birer hazine olsun. Hem havayı tarasın, gazat-ı muzırradan tasfiye etsin, tâ
teneffüse kabil olsun.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (365: 234 - 365: 239)


Arama dizesi: hikmet
Bunu ne ile izah edersin? Hangi tesadüf şu acaib-i masnuat ile

dolu sefine-i Rabbaniyeyi bir meşher-i acaib yaparak yirmidörtbin sene bir mesafede, bir
senede sür'atle çevirip, onun yüzünde dizilmiş eşyadan hiçbir şey düşürmesin?
Hem zeminin yüzündeki acib san'atlara bak! Anasırlar, ne derece hikmetle tavzif
edilmişler. Bir Kadîr-i Hakîm'in emriyle zemin yüzündeki Rahman misafirlerine nasıl güzel
bakıyorlar, hizmetlerine koşuyorlar.
Hem acib ve garib san'atlar içinde rengârenk acib hikmetli zemin yüzünün sîmasındaki
bu nakışlı çizgilere bak! Nasıl sekenelerine enhar ve çayları, deniz ve ırmakları, dağ ve
tepeleri, ayrı ayrı mahluklarına ve ibadına lâyık birer mesken ve vesait-i nakliye yapmış.
Sonra yüzbinler ecnas-ı nebatat ve enva'-ı hayvanatı ile kemal-i hikmet ve intizam ile
doldurup hayat vererek şenlendirmek, vakit-bevakit muntazaman mevt ile terhis ederek
boşaltıp yine muntazaman "Ba'sü ba'de-l mevt" suretinde doldurmak; bir Kadîr-i Zülcelal'in
ve bir Hakîm-i Zülkemal'in vücub-u vücuduna ve vahdetine yüzbinler lisanlarla şehadet
ederler
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (365: 432 - 365: 437)


Arama dizesi: hikmet

dolu sefine-i Rabbaniyeyi bir meşher-i acaib yaparak yirmidörtbin sene bir mesafede, bir
senede sür'atle çevirip, onun yüzünde dizilmiş eşyadan hiçbir şey düşürmesin?
Hem zeminin yüzündeki acib san'atlara bak! Anasırlar, ne derece hikmetle tavzif
edilmişler. Bir Kadîr-i Hakîm'in emriyle zemin yüzündeki Rahman misafirlerine nasıl güzel
bakıyorlar, hizmetlerine koşuyorlar.
Hem acib ve garib san'atlar içinde rengârenk acib hikmetli zemin yüzünün sîmasındaki
bu nakışlı çizgilere bak! Nasıl sekenelerine enhar ve çayları, deniz ve ırmakları, dağ ve
tepeleri, ayrı ayrı mahluklarına ve ibadına lâyık birer mesken ve vesait-i nakliye yapmış.
Sonra yüzbinler ecnas-ı nebatat ve enva'-ı hayvanatı ile kemal-i hikmet ve intizam ile
doldurup hayat vererek şenlendirmek, vakit-bevakit muntazaman mevt ile terhis ederek
boşaltıp yine muntazaman "Ba'sü ba'de-l mevt" suretinde doldurmak; bir Kadîr-i Zülcelal'in
ve bir Hakîm-i Zülkemal'in vücub-u vücuduna ve vahdetine yüzbinler lisanlarla şehadet
ederler.
Elhasıl:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (365: 719 - 365: 724)


Arama dizesi: hikmet

Anasırlar, ne derece hikmetle tavzif


edilmişler. Bir Kadîr-i Hakîm'in emriyle zemin yüzündeki Rahman misafirlerine nasıl güzel
bakıyorlar, hizmetlerine koşuyorlar.
Hem acib ve garib san'atlar içinde rengârenk acib hikmetli zemin yüzünün sîmasındaki
bu nakışlı çizgilere bak! Nasıl sekenelerine enhar ve çayları, deniz ve ırmakları, dağ ve
tepeleri, ayrı ayrı mahluklarına ve ibadına lâyık birer mesken ve vesait-i nakliye yapmış.
Sonra yüzbinler ecnas-ı nebatat ve enva'-ı hayvanatı ile kemal-i hikmet ve intizam ile
doldurup hayat vererek şenlendirmek, vakit-bevakit muntazaman mevt ile terhis ederek
boşaltıp yine muntazaman "Ba'sü ba'de-l mevt" suretinde doldurmak; bir Kadîr-i Zülcelal'in
ve bir Hakîm-i Zülkemal'in vücub-u vücuduna ve vahdetine yüzbinler lisanlarla şehadet
ederler.
Elhasıl: Yüzü, acaib-i san'ata bir meşher ve garaib-i mahlukata bir mahşer ve kafile-i
mevcudata bir memer ve sufûf-u ibadına bir mescid

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (365: 2607 - 365: 2612)


Arama dizesi: hikmet

Hayat dahi, pekçok sıfâttan yapılmış bir hakikattır. O hakikattaki sıfatlardan bir kısmı,
duygular vasıtasıyla inbisat ederek inkişaf edip ayrılırlar. Kısm-ı ekseri ise hissiyat suretinde
kendilerini ihsas ederler. Ve hayattan kaynama suretinde kendilerini bildirirler.
Hem hayat, kâinatın tedbir ve idaresinde hükümferma olan rızk ve rahmet ve inayet ve
hikmeti tazammun ediyor. Güya hayat onları arkasına takıp, girdiği yere çekiyor. Meselâ
hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit; Hakîm ismi dahi tecelli eder, hikmetle yuvasını
güzelce yapıp tanzim eder. Aynı halde Kerim ismi de tecelli edip, meskenini hacatına göre
tertib ve tezyin eder. Yine aynı halde Rahîm isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın devam ve
kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (365: 2770 - 365: 2775)


Arama dizesi: hikmet

Kısm-ı ekseri ise hissiyat suretinde


kendilerini ihsas ederler. Ve hayattan kaynama suretinde kendilerini bildirirler.
Hem hayat, kâinatın tedbir ve idaresinde hükümferma olan rızk ve rahmet ve inayet ve
hikmeti tazammun ediyor. Güya hayat onları arkasına takıp, girdiği yere çekiyor. Meselâ
hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit; Hakîm ismi dahi tecelli eder, hikmetle yuvasını
güzelce yapıp tanzim eder. Aynı halde Kerim ismi de tecelli edip, meskenini hacatına göre
tertib ve tezyin eder. Yine aynı halde Rahîm isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın devam ve
kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder. Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor
ki, o hayatın bekasına ve inkişafına lâzım maddî, manevî gıdaları yetiştiriyor. Ve kısmen
bedeninde iddihar ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (365: 3377 - 365: 3382)


Arama dizesi: hikmet

Yine aynı halde Rahîm isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın devam ve
kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder. Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor
ki, o hayatın bekasına ve inkişafına lâzım maddî, manevî gıdaları yetiştiriyor. Ve kısmen
bedeninde iddihar ediyor. Demek hayat bir nokta-i mihrakıye hükmünde; muhtelif sıfât birbiri
içine girer, belki birbirinin aynı olur. Güya hayat tamamıyla hem ilimdir, aynı halde kudrettir,
aynı halde de hikmet ve rahmettir ve hâkeza... İşte hayat bu câmi' mahiyeti itibariyle
---sh:»(S:676) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
şuun-u zâtiye-i Rabbaniyeye âyinedarlık eden bir âyine-i Samediyettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (366: 1282 - 366: 1287)


Arama dizesi: hikmet

Mevt, hayat kadar bir bürhan-ı rububiyettir. Gayet kuvvetli bir hüccet-i vahdaniyettir.
«œY«[«E²7! «—«€²Y«W²7! «s«V«' ›¬HÅ7«! delaletince, mevt; adem, i'dam, fena, hiçlik, fâilsiz bir
inkıraz değil,
belki bir Fâil-i Hakîm tarafından hizmetten terhis ve tahvil-i mekân ve tebdil-i beden ve
vazifeden paydos ve haps-i bedenden âzad etmek ve muntazam bir eser-i hikmet olduğu,
Birinci Mektub'da gösterilmiştir. Evet nasıl zemin yüzündeki masnuat ve zîhayatlar ve
hayattar zemin yüzü, bir Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna ve vahdaniyetine şehadet
ediyorlar. Öyle de: O zîhayatlar ölümleriyle bir Hayy-ı Bâki'nin sermediyetine ve vâhidiyetine
şehadet ediyorlar. Yirmiikinci Söz'de; mevt, gayet kuvvetli bir bürhan-ı vahdet ve bir hüccet-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (366: 3641 - 366: 3646)


Arama dizesi: hikmet

Ve onlardan her bahar, şu hazır bahardan daha kat'î şehadet


eder. Çünki mazi tarafına geçenler, zahirî esbablarıyla beraber gitmişler; arkalarında yine
kendileri gibi başkalar yerlerine gelmişler. Demek esbab-ı zahiriye hiçtir. Yalnız bir Kadîr-i
Zülcelal, onları halkedip, hikmetiyle esbaba bağlayarak gönderdiğini gösteriyor. Ve gelecek
zamanda dizilmiş hayattar olan zemin yüzleri ise, daha parlak şehadet eder. Çünki yeniden,
yoktan, hiçten yapılıp gönderilecek, yere konup vazife gördürüp sonra gönderilecekler.
İşte ey tabiata saplanan ve bataklıkta boğulmak derecesine gelen gafil! Bütün mazi ve
müstakbele ulaşacak hikmetli ve kudretli manevî el sahibi olmayan bir şey, nasıl bu zeminin
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (366: 3997 - 366: 4002)


Arama dizesi: hikmet
Zülcelal, onları halkedip, hikmetiyle esbaba bağlayarak gönderdiğini gösteriyor. Ve gelecek
zamanda dizilmiş hayattar olan zemin yüzleri ise, daha parlak şehadet eder. Çünki yeniden,
yoktan, hiçten yapılıp gönderilecek, yere konup vazife gördürüp sonra gönderilecekler.
İşte ey tabiata saplanan ve bataklıkta boğulmak derecesine gelen gafil! Bütün mazi ve
müstakbele ulaşacak hikmetli ve kudretli manevî el sahibi olmayan bir şey, nasıl bu zeminin

hayatına karışabilir? Senin gibi hiç ender hiç olan tesadüf ve tabiat buna karışabilir mi?
Kurtulmak istersen: "Tabiat, olsa olsa bir defter-i kudret-i İlahiyedir. Tesadüf ise, cehlimizi
örten gizli bir hikmet-i İlahiyenin perdesidir" de, hakikata yanaş

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (367: 207 - 367: 212)


Arama dizesi: hikmet

Senin gibi hiç ender hiç olan tesadüf ve tabiat buna karışabilir mi?
Kurtulmak istersen: "Tabiat, olsa olsa bir defter-i kudret-i İlahiyedir. Tesadüf ise, cehlimizi
örten gizli bir hikmet-i İlahiyenin perdesidir" de, hakikata yanaş.
---sh:»(S:678) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (368: 2430 - 368: 2435)


Arama dizesi: hikmet

Öyle de: Müsebbebata takılan neticeler, gayeler, faideler; bilbedahe perde-i esbab
arkasında bir Rabb-ı Kerim'in, bir Hakîm-i Rahîm'in işleri olduğunu gösterir. Çünki şuursuz
esbab, elbette bir gayeyi düşünüp çalışmaz. Halbuki görüyoruz: Vücuda gelen her mahluk, bir
gaye değil, belki çok gayeleri, çok faideleri, çok hikmetleri takib ederek vücuda geliyor.
Demek bir Rabb-ı Hakîm ve Kerim, o şeyleri yapıp gönderiyor. O faideleri onlara gaye-i
vücud yapıyor. Meselâ, yağmur geliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (368: 2794 - 368: 2799)


Arama dizesi: hikmet

O faideleri onlara gaye-i


vücud yapıyor. Meselâ, yağmur geliyor. Yağmuru zahiren intac eden esbab; hayvanatı
düşünüp, onlara acıyıp merhamet etmekten ne kadar uzak olduğu malûmdur. Demek
hayvanatı halkeden ve rızıklarını taahhüd eden bir Hâlık-ı Rahîm'in hikmetiyle imdada
gönderiliyor. Hattâ yağmura "rahmet" deniliyor. Çünki çok âsâr-ı rahmet ve faideleri
tazammun ettiğinden, güya yağmur şeklinde rahmet tecessüm etmiş, takattur etmiş, katre
katre geliyor. Hem bütün mahlukatın yüzüne tebessüm eden bütün zînetli nebatat ve
hayvanattaki tezyinat ve gösterişler, bilbedahe perde-i gayb arkasında bu süslü ve güzel
san'atlar ile kendini tanıttırmak ve sevdirmek ve bildirmek isteyen bir
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (369: 578 - 369: 583)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

¬Œ²*«ž²!«: ¬€!«Y´WÅK7! s²V«' ¬y¬#@«<³~ ²w¬8«:


Şu kâinata bakıyoruz, görüyoruz ki: Hüceyrat-ı bedenden tut, tâ mecmu-u âleme şamil
bir hikmet ve tanzim var. Hüceyrat-ı bedene bakıyoruz, görüyoruz ki: Mesalih-i bedeni gören
ve idare eden birisinin emriyle, kanunuyla o küçücük hüceyrelerde ehemmiyetli bir tedbir var.
Mideye, nasıl bir kısım rızk, iç yağı suretinde iddihar olunup vakt-i hacette sarfedilir. Aynen o
küçücük hüceyrelerde de, o tasarruf ve iddihar var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (369: 1258 - 369: 1263)


Arama dizesi: hikmet

Aynen o
küçücük hüceyrelerde de, o tasarruf ve iddihar var. Nebatata bakıyoruz, gayet hakîmane bir
terbiye, bir tedbir görünüyor. Hayvanata bakıyoruz; nihayet derecede kerimane bir terbiye ve
iaşe görüyoruz. Kâinatın erkân-ı azîmesine bakıyoruz; mühim gayeler için haşmetkârane bir
tedvir ve tenvir görüyoruz. Âlemin mecmuuna bakıyoruz; muntazam bir memleket, bir şehir,
bir saray hükmünde âlî hikmetler, galî gayeler için mükemmel bir tanzimat görüyoruz.
(Otuzikinci Söz'ün Birinci Mevkıfında izah ve isbat edildiği üzere) bir zerreden tut, tâ
yıldızlara kadar zerre mikdar şirke yer bırakmıyor. Öyle birbirlerine
---sh:»(S:682) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (371: 1783 - 371: 1788)


Arama dizesi: hikmet

Herbir şey vücudunda, sıfâtında, müddet-i bekasında hadsiz imkânat, yani gayet çok
yollar ve cihetler içinde mütereddid iken, görüyoruz ki; o hadsiz cihetler içinde vücudça
muntazam bir yolu takib ediyor. Herbir sıfatı da mahsus bir tarzda ona veriyor. Müddet-i
bekasında bütün değiştirdiği sıfat ve haller dahi, böyle bir tahsis ile veriliyor. Demek bir
muhassısın iradesiyle, bir müreccihin tercihiyle, bir mûcid-i hakîmin icadıyladır ki; hadsiz
yollar içinde, hikmetli bir yolda onu sevkeder, muntazam sıfâtı ve ahvali ona giydiriyor.
Sonra infiraddan çıkarıp, bir terkibli cisme cüz' yapar, imkânat ziyadeleşir. Çünki o cisimde
binler tarzda bulunabilir. Halbuki neticesiz o vaziyetler içinde neticeli, mahsus bir vaziyet ona
verilir ki; mühim neticeleri ve faideleri ve o cisimde vazifeleri gördürülüyor. Sonra o cisim
dahi diğer bir cisme cüz' yaptırılıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (371: 2723 - 371: 2728)


Arama dizesi: hikmet

Çünki binlerle tarzda


bulunabilir. İşte o binler tarz içinde, birtek vaziyet veriliyor. O vaziyet ile mühim vazifeler
gördürülüyor ve hâkeza... Gittikçe daha ziyade kat'î bir Hakîm-i Müdebbir'in vücub-u
vücudunu gösteriyor. Bir Âmir-i Alîm'in emriyle sevk edildiğini bildiriyor. Cisim içinde
cisim, birbiri içinde cüz' olup giden bütün bu terkiblerde; nasıl bir nefer, takımında,
bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda mütedâhil o heyetlerden herbirisine
mahsus birer vazifesi, hikmetli birer nisbeti, intizamlı birer hizmeti bulunuyor. Hem nasılki
senin gözbebeğinden bir hüceyre; gözünde bir nisbeti ve bir vazifesi var. Senin başın heyet-i
umumiyesi nisbetine dahi, hikmetli bir vazifesi ve hizmeti vardır. Zerre miktar şaşırsa, sıhhat
ve idare-i beden bozulur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (371: 2918 - 371: 2923)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Bir Âmir-i Alîm'in emriyle sevk edildiğini bildiriyor. Cisim içinde


cisim, birbiri içinde cüz' olup giden bütün bu terkiblerde; nasıl bir nefer, takımında,
bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda mütedâhil o heyetlerden herbirisine
mahsus birer vazifesi, hikmetli birer nisbeti, intizamlı birer hizmeti bulunuyor. Hem nasılki
senin gözbebeğinden bir hüceyre; gözünde bir nisbeti ve bir vazifesi var. Senin başın heyet-i
umumiyesi nisbetine dahi, hikmetli bir vazifesi ve hizmeti vardır. Zerre miktar şaşırsa, sıhhat
ve idare-i beden bozulur. Kan damarlarına, his ve hareket asablarına, hattâ bedenin heyet-i
umumiyesinde birer mahsus vazifesi, hikmetli birer vaziyeti vardır. Binlerle imkânat içinde,
bir Sâni'-i Hakîm'in hikmetiyle o muayyen vaziyet verilmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (371: 3120 - 371: 3125)


Arama dizesi: hikmet

Senin başın heyet-i


umumiyesi nisbetine dahi, hikmetli bir vazifesi ve hizmeti vardır. Zerre miktar şaşırsa, sıhhat
ve idare-i beden bozulur. Kan damarlarına, his ve hareket asablarına, hattâ bedenin heyet-i
umumiyesinde birer mahsus vazifesi, hikmetli birer vaziyeti vardır. Binlerle imkânat içinde,
bir Sâni'-i Hakîm'in hikmetiyle o muayyen vaziyet verilmiştir. Öyle de: Bu kâinattaki
mevcudat, herbiri kendi zâtı ile, sıfâtı ile çok imkânat yolları
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (371: 3200 - 371: 3205)


Arama dizesi: hikmet

umumiyesi nisbetine dahi, hikmetli bir vazifesi ve hizmeti vardır. Zerre miktar şaşırsa, sıhhat
ve idare-i beden bozulur. Kan damarlarına, his ve hareket asablarına, hattâ bedenin heyet-i
umumiyesinde birer mahsus vazifesi, hikmetli birer vaziyeti vardır. Binlerle imkânat içinde,
bir Sâni'-i Hakîm'in hikmetiyle o muayyen vaziyet verilmiştir. Öyle de: Bu kâinattaki
mevcudat, herbiri kendi zâtı ile, sıfâtı ile çok imkânat yolları
---sh:»(S:686) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (371: 3473 - 371: 3478)


Arama dizesi: hikmet

Bu kâinattaki
mevcudat, herbiri kendi zâtı ile, sıfâtı ile çok imkânat yolları
---sh:»(S:686) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
içinde has bir vücudu ve hikmetli bir sureti ve faideli sıfatları, nasıl bir Vâcib-ül Vücud'a
şehadet ederler. Öyle de: Mürekkebata girdikleri vakit, herbir mürekkebde daha başka bir
lisanla yine Sâniini ilân eder. Git gide, tâ en büyük mürekkebe kadar nisbeti ve vazifesi,
hizmeti itibariyle Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna ve ihtiyarına ve iradesine şehadet eder.
Çünki bir şeyi, bütün mürekkebata hikmetli münasebetleri muhafaza suretinde yerleştiren,
bütün o mürekkebatın Hâlıkı olabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (371: 3858 - 371: 3863)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

içinde has bir vücudu ve hikmetli bir sureti ve faideli sıfatları, nasıl bir Vâcib-ül Vücud'a
şehadet ederler. Öyle de: Mürekkebata girdikleri vakit, herbir mürekkebde daha başka bir
lisanla yine Sâniini ilân eder. Git gide, tâ en büyük mürekkebe kadar nisbeti ve vazifesi,
hizmeti itibariyle Sâni'-i Hakîm'in vücub-u vücuduna ve ihtiyarına ve iradesine şehadet eder.
Çünki bir şeyi, bütün mürekkebata hikmetli münasebetleri muhafaza suretinde yerleştiren,
bütün o mürekkebatın Hâlıkı olabilir. Demek birtek şey, binler lisanlarla ona şehadet eder
hükmündedir. İşte kâinatın mevcudatı kadar değil, belki mevcudatın sıfât ve mürekkebatı
adedince imkânat noktasından da Vâcib-ül Vücud'un vücuduna karşı şehadetler geliyor.

İşte ey gafil! Kâinatı dolduran bu şehadetleri, bu sadâları işitmemek.. ne derece sağır ve


akılsız olmak lâzım geliyor? Haydi sen söyle...
Otuzbirinci Pencere
«–:h¬M²A# «Ÿ«4«! ²vU¬,S²9«! ]¬4 «: «w[¬X¬5xW²V¬7 °€@«<³~ ¬Œ²*«ž²! ]¬4 «: ¯v<¬x²T«# ¬w«,²&«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (374: 2933 - 374: 2938)


Arama dizesi: Hikmet
Nazma ve şiire hiç meyli ve onlarla iştigali de yoktur. «h²Q±¬L7! ˜@«X²WÅV«2 @«8«: sırrının bir
nümunesini gösteriyor.
Bu eser, birçok meşagil ve Dâr-ül Hikmet'teki vazife içinde yirmi gün Ramazanda, günde iki
veya ikibuçuk saat çalışmak suretiyle manzum gibi yazılmıştır. Bu kadar kısa zamanda ve manzum bir

sahife on sahife kadar müşkil olduğu cihetle, birden dikkatsiz, tashihsiz böyle söylenmiş,
tab'edilmiştir. Bizce Risale-i Nur hesabına bir hârikadır. Hiçbir nazımlı divan, bunun gibi tekellüfsüz,
nesren okunabilir görülmüyor. İnşâallah bu eser bir zaman Risale-i Nur şakirdlerine bir nevi mesnevî
olacak. Hem bu eser, kendisinden on sene sonra çıkan ve yirmiüç senede tamamlanan Risale-i Nur'un

mühim eczalarına bir işaret-i gaybiye nev'inden müjdeli bir fihrist hükmündedir.
Risale-i Nur Şakirdlerinde

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (383: 259 - 383: 264)


Arama dizesi: Hikmet

Menfîce
müteharrik, daim tahribkâr olur.
***
Kuvvet Hakka Hizmetkâr Olmalı
Hikmetteki desatir, hükûmette nevamis, hakta olan kavanin, kuvvetteki
---sh:»(S:707) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kavaid birbiriyle olmazsa müstenid ve müstemid:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (388: 863 - 388: 868)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

perver. İnsanı yapar birer canavar.


Evet deha, sağır tabiata tapar. Kör kuvvete fermanber. Fakat hüda, şuurlu san'atı tanır,
hikmetli kudrete bakar. Deha, zemine küfran perdesi çeker. Hüda, şükran nurunu serper.
Bu sırdandır: Deha, a'ma-i asamm; hüda, semî-i basîr.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (391: 2050 - 391: 2055)


Arama dizesi: Hikmet

Seviye bir olmadı; mezheb taaddüd etti. Terbiye-i vâhide kâfi geldiği zaman, ittihad
eder mezhebler...
***
İcad Ve Cem'-i Ezdadda Büyük Bir Hikmet Var. Kudret Elinde Şems Ve Zerre Birdir
Ey birader-i kalbhüşyar! Ezdadın cem'indendir tecelli-i iktidar; lezzet içinde elem,
hayrın içinde şerri,
Hüsnün içinde kubhu, nef'in içinde dârrı, nimet içinde nıkmet, nurun içinde nârı bilir
misin ki sırrı?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (392: 487 - 392: 492)


Arama dizesi: hikmet

Ziya zulmete borçlu, lezzet eleme medyun; sıhhat, marazsız olmaz. Cennet olmazsa
belki Cehennem tazib etmez. Zemherirsiz olmuyor... Ger zemherir olmazsa, o da ihrak
edemez.
O Hallak-ı Lemyezel, halk-ı ezdad içinde hikmetini gösterdi. Haşmeti etti zuhur...
O Kadîr-i Lâyezal, cem'-i ezdad içinde iktidarı gösterdi. Azamet etti zuhur. Madem o
kudret-i İlahî lâzıme-i zâtî olur
O Zât-ı Ezelî'ye, hem zarure-i nâşie; onda zıddı olamaz, acz tahallül edemez, onda
meratib olamaz, herşeye nisbeti bir, hiç bir şey ağır olmuyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (392: 2574 - 392: 2579)


Arama dizesi: hikmet

Güneş iken orada; burada gölge edersin.


İhvanını düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten. Demek taayyün ve teşahhus, zalim birer
emirdir, sahih doğru böyle ise, hem de böyle görürsün.
Nerede kaldı yalancı tasannu' ve riya ile kesb-i teşahhus-u şöhret? İşte bir sırr-ı azîm ki
hikmet-i İlahî, hem o nizam-ı ahsen
Bir ferd-i fevkalâde, kendi nev'i içinde setr ile perde çeker, bununla kıymet verdirir,
hem de eder müstahsen.
İşte sana misali: İnsan içinde veli, ömür içinde ecel, olmuş meçhul ve mühmel. Cum'ada
müstetirdir bir saat, kabul olur dua edersen.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (393: 1445 - 393: 1450)


Arama dizesi: hikmet

İsrafın en sefihi, tebzirin en sakîmi, bir tarzdır bir çeşidi; heves etme bu işe...
***
Zaika Telgrafçıdır, Telziz İle Baştan Çıkarma
(*)Rububiyet-i İlah hikmet ve inayeti, ağızla hem burunla iki merkezi teşkil eylemiştir,
MAXQDA 2020 24.12.2022

içinde hudud karakolu, hem


Muhbirleri de koymuş. Şu âlem-i sagirde damarları telefon, a'sabları telgraf hükmüne
vaz'eylemiş. Şâmme telefonu, hem
Telgrafa zaika inayet memur etmiş. O Rezzak-ı Hakikî, erzak üstüne koymuş rahmetten
bir tarife; taam ve levn ve hem

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (394: 330 - 394: 335)


Arama dizesi: hikmet
***
Niyet Gibi, Tarz-ı Nazar Dahi Âdeti İbadete Çevirir

Şu noktaya dikkat et; nasıl olur niyetle mubah âdât, ibadat... Öyle tarz-ı nazarla fünun-u
ekvan, olur maarif-i İlahî...
Tedkik dahi tefekkür, yani ger harfî nazarla, hem san'at noktasında "ne güzeldir" yerine
"ne güzel yapmış Sani', nasıl yapmış o mâhi"
Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem'a-i
kasd ve itkan, tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maarif-i İlahî. Eğer mana-yı ismiyle, tabiat noktasında, "zâtında
nasıl olmuş" eğer etsen nigahı,
Bakarsan kâinata, daire-i fünunun daire-i cehl olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (395: 969 - 395: 973)


Arama dizesi: takva

Semere-i sa'yine, kısmetine rıza ise, memduh bir kanaattır, meyl-i sa'ye kuvvettir.
Mevcud mala iktifa, mergub kanaat değil; belki dûn-himmetliktir. Misaller daha çoktur.
Kur'an mutlak zikreder, sâlihat ve takvayı. İbhamında remz eder makamatın tesiri. Îcazı
bir tafsildir. Sükûtu geniş sözdür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (395: 2213 - 395: 2218)


Arama dizesi: hikmet

Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş'et etmek, öyle de her dem sabit değildir.
Demek bir kâfirin müslim olan bir vasfı, müslimdeki lâmeşru' vasfına galib olur.
Bilvasıta, o kâfir dahi ona galibdir.
Hem dünyada, hayatın hakkı şamil ve âmmdır. O rahmet-i âmmenin bir cilve-i manidar,
onun bir sırr-ı hikmeti var; küfür mani değildir.
Üçüncü nokta şudur: O Zât-ı Zülcelal'in iki vasf-ı kemalden iki Şer'i tecelli; vasf-ı
iradeden gelen meşietle takdirdir,
O da şer'-i tekvinî... Vasf-ı Kelâm'dan gelen şeriat-ı meşhure. Teşriî evamire karşı itaat,
isyan

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (397: 749 - 397: 754)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Yükü bir kar


danesi bir melek, şemsi ele almış bir şems-misal meleğin yanına getir. İğne kadar bir balığı,
balina balığı da yanyana bırak. O Kadîr-i Ezelî-i Zülcelal
Tecelli-i vasii, asgardan tâ ekbere itkan-ı mükemmeli birden tasavvura al. Cazibe ve
nevamis, vesail-i pür-seyyal
Gibi örfî emirler; tecelli-i kudrete, tasarruf-u hikmete birer isim olması.. odur yalnız
meal.
Başka meali olmaz, beraber de bir düşün; bileceksin bizzarure ki: Esbab-ı hakikî, vesait-
i zî-misal,

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (402: 136 - 402: 141)


Arama dizesi: hikmet
Mazmunları o kadar zamanda, kapı açık, beşere
vakfedilmiş; kendine davet etmiş ervah ile ezhanı!
Beşer onda tasarruf, kendine de maletmiş. Onun mazmunları ile yine Kur'ana karşı
çıkmamış, hiçbir zaman çıkamaz; geçti zaman-ı imtihanı.

Sair kitablara benzemez, onlara makîs olmaz; zira yirmi sene zarfında müneccemen
hacetlere nisbeten nüzulü; müteferrik mütekatı', bir hikmet-i Rabbanî.
Esbab-ı nüzulü muhtelif, mütebayin. Bir maddede es'ile mütekerrir, mütefavit. Hâdisat-ı
ahkâmı müteaddid, mütegayir. Muhtelif, mütefarık nüzulünün ezmanı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (402: 1479 - 402: 1484)


Arama dizesi: hikmet

ƶ!(
Kâmilîn insanların zevk-i maalîsini hoşnud eden bir halet, çocukça bir hevese, sefihçe
bir tabiat sahibine hoş gelmez,
Onları eğlendirmez. Bu hikmete binaen, bir zevk-i süflî, sefih, hem nefsî ve şehvanî
içinde tam beslenmiş, zevk-i ruhîyi bilmez.
Avrupa'dan tereşşuh etmiş şu hazır edebiyat romanvari nazarla, Kur'anda olan letaif-i
ulviyet, mezaya-yı haşmeti göremez, hem tadamaz.
Kendindeki miheki ona ayar edemez. Edebiyatta vardır üç meydan-ı cevelan; onlar
içinde gezer, haricine çıkamaz:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (403: 1504 - 403: 1509)


Arama dizesi: hikmet

Firak-
ul ahbabdan gelir, fakd-ül ahbabdan gelmez.
Kâinatta nazarı, kör tabiat yerine şuurlu, hem rahmetli bir san'at-ı İlahî onun medar-ı
bahsi, tabiattan bahsetmez.
Kör kuvvetin yerine inayetli, hikmetli bir kudret-i İlahî ona medar-ı beyan. Onun için
kâinat, vahşetzar suret giymez.
Belki muhatab-ı mahzunun nazarında oluyor bir cem'iyet-i ahbab. Her tarafta tecavüb,
her canibde tahabbüb; ona sıkıntı vermez.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (407: 361 - 407: 366)


Arama dizesi: hikmet

Hem ünsiyet, teselli, tahabbübü veriyor. O da alır getirir; şehd-i şehadet yapar. Balda bir
bal akıtır, o esrar-engiz şehbaz.
Harekât-ı ecrama, ya nücum, ya şümusa nazarımız kondukça, ellerine verirler Hâlıkın
hikmetini. Hem mâye-i ibreti, hem cilve-i rahmeti alır ediyor pervaz.
Güya şu Güneş bizlerle konuşuyor: Der:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (407: 2785 - 407: 2790)


Arama dizesi: hikmet

Ne güzeldir hâlimiz: Şefkatle perverdeyiz,


Hâlimizden memnunuz. Sivri dimdikleriyle fezaya saçıyorlar birer âvâz-ı pür-nâz.
Güya bütün kâinat ulvî bir musikîdir, îman nuru işitir ezkâr ve tesbihleri. Zira hikmet
reddeder tesadüf vücudunu, nizam ise tardeder ittifak-ı evham-sâz.
Ey yoldaş! Şimdi şu âlem-i misalîden çıkarız, hayalî vehimden ineriz, akıl meydanında
dururuz, mizana çekeriz, ederiz yolları ber-endaz.
Evvelki elîm yolumuz mağdub ve dâllîn yolu, o yol verir vicdana, tâ en derin yerine
hem bir hiss-i elîmi, hem bir şedid elemi. Şuur onu gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (411: 34 - 411: 38)


Arama dizesi: takva
Yedincisi: Hakikatların derkine de mani olan benlik, gurur, ucb ve enaniyet gibi kötü
hasletlerden kurtarıp, tevazu ve mahviyet gibi yüksek ve güzel ahlâklara sahib kılması...
Sekizincisi: Kur'an-ı Kerim'i tefsir eden bir allâmenin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm'ın sünnetine ittiba' etmiş olması ve ehl-i sünnet ve cemaat mezhebi üzere ilmiyle

âmil olması ve a'zamî bir zühd ve takva ve a'zamî ihlas ve dine hizmetinde a'zamî sebat,
a'zamî sıdk ve sadakat ve fedakârlığa, a'zamî iktisad ve kanaata mâlik olması şarttır.
Hülâsa olarak; müfessirin, Kur'anî risaleleriyle, risalet-i Ahmediyenin (A.S.M) a'zamî
takva ve a'zamî ubudiyeti ve kuvve-i kudsiyesiyle de velayet-i Ahmediyenin lemaatına
mazhar olmuş hâdim-i Kur'an bir zât olması...
Dokuzuncusu: Müfessirin, Kur'anî ve Şer'î mes'eleleri beyan ederken, şu veya bu
tazyik ve işkenceyi nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetva vermeyen ve
ölümü istihkar edip, dünyaya meydan okuyacak bir iman kuvvetiyle hakikatı pervasızca
söyleyen İslâmî şecaat ve cesarete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (411: 268 - 411: 272)


Arama dizesi: takva
Sekizincisi: Kur'an-ı Kerim'i tefsir eden bir allâmenin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm'ın sünnetine ittiba' etmiş olması ve ehl-i sünnet ve cemaat mezhebi üzere ilmiyle

âmil olması ve a'zamî bir zühd ve takva ve a'zamî ihlas ve dine hizmetinde a'zamî sebat,
a'zamî sıdk ve sadakat ve fedakârlığa, a'zamî iktisad ve kanaata mâlik olması şarttır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hülâsa olarak; müfessirin, Kur'anî risaleleriyle, risalet-i Ahmediyenin (A.S.M) a'zamî


takva ve a'zamî ubudiyeti ve kuvve-i kudsiyesiyle de velayet-i Ahmediyenin lemaatına
mazhar olmuş hâdim-i Kur'an bir zât olması...
Dokuzuncusu: Müfessirin, Kur'anî ve Şer'î mes'eleleri beyan ederken, şu veya bu
tazyik ve işkenceyi nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetva vermeyen ve
ölümü istihkar edip, dünyaya meydan okuyacak bir iman kuvvetiyle hakikatı pervasızca
söyleyen İslâmî şecaat ve cesarete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.
Hem i'dam plânlarının tatbik edildiği ve bir tek dinî risale neşrettirilmediği dehşetli bir
devirde, bilhassa imha edilmesi ve söndürülmesi hedef tutulan Kur'anî, Şer'î esasatı te'lif ve
neşretmiş olduğu meydanda olmakla bir mürşid-i kâmil ve İslâm'ın bu asırda hakikî bir
rehber-i ekmeli ve Kur'anın muteber bir müfessir-i a'zamı olmuş olması lâzımdır.
İşte bu zamanda, yukarıda mezkûr dokuz şart ve hususiyetlerin, müelli

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (414: 2382 - 414: 2386)


Arama dizesi: takva

Evet Hazret-i Üstad, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin Sünnet-i


Seniyesine tam iktida etmiştir.
Bediüzzaman'ın bu hali de, bütün İslâm mücahidlerine ve umum Müslümanlara bir
örnektir. Yani, cihad ile ubudiyet ve takvayı beraber yapıyor; birini yapıp, diğerini ihmal
etmiyor. Cebbar ve zalim din düşmanlarının plânıyla hapishanelere sevk edilip, tecrid-i
mutlakta ve gayet soğuk bir odada bırakılması ve şiddetli soğukların ve hastalıkların
ızdırabları ve titremeleri ve ihtiyarlığın tâkatsızlıkları içinde bulunması dahi, te'lifata
noksanlık vermemiştir.
Sıddık-ı Ekber (Radıyallahü Anhü) demiştir ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (414: 3590 - 414: 3594)


Arama dizesi: takva

"Cehennem'de vücudum o kadar


büyüsün ki, ehl-i imana yer kalmasın." Bediüzzaman, bu gayet ulvî seciyenin bir lem'acığına
mazhar olmak için, "Birkaç adamın imanını kurtarmak için Cehennem'e girmeye hazırım"
diye fedakârlığın şahikasına yükselmiş ve böyle olduğu, Kur'an ve İslâmiyet'in fedai ve
muhlis bir hâdimi olduğu, seksen senelik hayatının şehadetiyle sabit olmuştur.
Kur'an ve iman hizmeti için Bediüzzaman'ın haysiyetini, şerefini, ruhunu, nefsini,
hayatını feda ettiği; maruz kaldığı o kadar şedid zulüm ve işkencelere ve giriftar edildiği çok
musibet ve belalara karşı gösterdiği son derece sabır, tahammül ve itidal, birer şahid-i sadık
hükmündedirler.
Bediüzzaman Kur'an, iman, İslâmiyet hizmeti için, dünyevî rahatlıklarını feda etmiş,
dünyevî şahsî servetler edinmemiş, zühd ve takva ve riyazet, iktisad ve kanaatla ömür
geçirerek, dünya ile alâkasını kesmiştir.
---sh:»(S:758) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (415: 83 - 415: 87)


Arama dizesi: takva
MAXQDA 2020 24.12.2022

(S:758) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Bu cümleden olarak, Müslümanların refah ve saadeti için, bütün ömür dakikalarını sırf
iman hizmetine vakf ve hasretmek ve ihlasa tam muvaffak olmak için, kendini dünyadan
tecrid ederek mücerred kalmıştır. Evet, Bediüzzaman iman ve İslâmiyet hizmeti için, her

şeyden bu derece fedakârlık yapan, fakat bütün bunlarla beraber; ubudiyet, zühd ve takvada
da bir istisna teşkil eden tarihî bir İslâm fedaisi ve Kur'an-ı Hakîm'in muhlis bir hâdimi
payesine yükselmiştir.
Bediüzzaman'ın, Risale-i Nur davasında öyle bir itminanı, öyle bir sıdk ve sadakatı, öyle
bir sebat ve metaneti, öyle bir ihlası vardır ki: Din düşmanlarının o kadar şiddetli zulüm ve
istibdadları, o kadar hücum ve tazyikatları ve bunlarla beraber maddî yokluklar içinde
bulunması, davasından vazgeçirememiş ve küçük bir tereddüd dahi ika' edememiştir.
Said Nursî, Eski Said tabir ettiği gençliğinde felsefede çok ileri gitmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (415: 795 - 415: 800)


Arama dizesi: hikmet

Bediüzzaman'ın, Risale-i Nur davasında öyle bir itminanı, öyle bir sıdk ve sadakatı, öyle
bir sebat ve metaneti, öyle bir ihlası vardır ki: Din düşmanlarının o kadar şiddetli zulüm ve
istibdadları, o kadar hücum ve tazyikatları ve bunlarla beraber maddî yokluklar içinde
bulunması, davasından vazgeçirememiş ve küçük bir tereddüd dahi ika' edememiştir.
Said Nursî, Eski Said tabir ettiği gençliğinde felsefede çok ileri gitmiştir. Garbın
Sokrat'ı, Eflatun'u, Aristo'su gibi hakikatlı feylesofları ve şarkın İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, Farabî
gibi dâhî hükemalarından felsefe ve hikmette Kur'an-ı Hakîm'in feyziyle çok ileri geçmiş ve
Kur'andan başka halâskâr ve hakikî rehber olmadığını dava etmiş ve Risale-i Nur eserlerinde
isbat etmiştir. Bu hakikatlarda şübhesi olan olursa, Üstad âhirete teşrif etmeden bizzât
şübhesini izale edebilir.
Said Nursî, Kur'an ve imana hizmet mesleğini ihtiyar edip, hiçbir maddî ve manevî
menfaat, salahat ve velilik gibi manevî makamları maksad ve gaye etmeden, sırf Cenab-ı
Hakk'ın rızası için hizmet yapmıştır. Basiretli ehl-i ilim tarafından bütün Müslümanlarca
"Zuhuru beklenen siyasî ve dinî bir halâskârdır" gibi şahsına verilen yüksek mertebeyi,
Bediüzzaman hiddetle reddetmiş, kendisinin ancak Kur'anın bir hizmetkârı ve Risale-i Nur
Talebelerinin bir ders arkadaşı olduğuna inanmış ve beyan etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (416: 1815 - 416: 1820)


Arama dizesi: hikmet

xQ¬%!«* ¬y²[«7¬! @Å9¬!«: ¬yÁV¬7 @Å9¬! de."


Üstad, şöhretten fiilen ve hâlen bu kadar kaçmasına rağmen, her ne hikmetse, insanlar
âdeta bir sevk-i İlahî varmış gibi, istimdadkârane ona koşmuşlardır ve ona akın etmektedirler.
Ve onun mahz-ı hak olan bu kudsî seciyesi, Risale-i Nur gibi cihanşümul bir esere hâdim
olmuştur...
Bediüzzaman küçük yaşından beri, halkların mukabilsiz hediyelerinden istiğna etmiştir.
Hediye kabul etmemeyi meslek edinmiştir. Zindandan zindana, memleketten memlekete
sürgün edildiği zamanlarda, ihtiyarlığın tahmil ettiği zaruretler içinde dahi, bu seksen senelik
istiğna düsturunu bozmamıştır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (418: 4013 - 418: 4018)


Arama dizesi: hikmet
demiş ve Risale-i Nur'da isbat etmiştir.
Risale-i Nur'da müstesna bir edebiyat ve belâgat ve îcaz, nazirsiz, cazib ve orijinal bir
üslûb vardır. Evet, Bediüzzaman zâtına mahsus bir üslûba mâliktir. Onun üslûbu, başka
üslûblarla müvazene ve mukayese edilemez. Eserlerin bazı yerlerinde, edebiyat kaidesine
veya başka üslûblara nazaran pek münasib düşmemiş gibi zannedilen bir noktaya rastlanırsa,
orada gayet ince bir nükte, bir îma veya ince bir mana veya hikmet vardır. Ve o beyan tarzı,

oraya tam muvafıktır. Fakat o ince inceliği, âlimler de birden pek anlamadıklarını itiraf
etmişlerdir. Bunun için, Bediüzzaman'ın eserlerindeki hususiyet ve incelikleri, Risale-i Nur'la
fazla iştigal etmemiş olanlar, birden intikal edemezler.
Büyük şâirimiz, edebiyatımızın medar-ı iftiharı merhum Mehmed Âkif, bir üdebâ
meclisinde, "Viktor Hügo'lar, Şekspirler, Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bediüzzaman'ın
bir talebesi olabilirler." demiştir.
Edib ve şâirler, zeval ve firaktan ağlamışlar, ölümden vaveylâ etmişlerdir. Güz
mevsimini hüzünle tasvir etmişlerdir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (422: 307 - 422: 311)


Arama dizesi: takva
O misilsiz zâtların tefsirleri ve eserleri, hiçbir Avrupalı
feylesofun eseriyle kabil-i kıyas olmayacak derecede emsalsizdir. O büyük İslâm müellifleri
ve İslâm dâhîleri, herhangi bir hükûmetin, senelerce ağır bir esaret ve koyu bir istibdadı
tahtında olmaksızın, Kur'an ve İslâmiyet'e hakkıyla ve hâlis bir surette hizmet etmişlerdi.
Tarihte eşine rastlanmayan bir istibdad-ı mutlak ve eşedd-i zulüm altında ve dehşetli bir esaret
içinde bırakılan ve kendini ve eserlerini imha etmeye çalışan din düşmanlarına mukabil, bir
şahs-ı manevî olan Bediüzzaman Said Nursî, Resul-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm)

Efendimizin sünnetine tam ittiba' ederek yaptığı dinî cihad-ı ekberinde, beşer tarihinde misli
görülmemiş bir tarzda muvaffak ve muzaffer olmuştur.
Bediüzzaman gibi, yüzotuz parça imanî eserlerini şiddetli bir istibdad, tazyikat ve
takyidat altında, gizliden gizliye te'lif edebilmek, hem kuvvetli bir takva ve ubudiyete sahib
olmak ve hem bunlarla beraber, harb cephesinde de fedai olarak gönüllü askerleriyle
muharebe etmiş olmak ve harb cephesinde, avcı hattında dahi, fırsat buldukça Kur'anın en
ince nüktelerini ve hârika i'cazını beyan eden bir Kur'an tefsiri te'lif etmiş olmak ve aynı
zamanda nefs mücadelesinde de galib olup, nefsini de dine hizmetkâr yapmak ve hürriyeti
gasbedilerek, ücra bir köye sürgün edilip, tecrid-i mutlak ve tarassudlar ve her türlü azablar
içinde ablukaya alınıp, Engizisyon zulümlerini çok geride bırakan hâkim bir kuvvetin
tazyikatı altında, cani canavarların pek vahşi işkenceleri
---sh:»(S:770) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
içinde, (Sırran tenevverat) sırrıyla perde altında Risale-i Nur eserleri gibi eserler neşretmek ve
böylece cihanın maddî manevî "Fâtih"i olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sünnet-
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (423: 149 - 423: 154)


Arama dizesi: hikmet
Fakat o musibetler, Cenab-ı Hakk'ın imdadı ile, tahrik ve istihdam olunan Bediüzzaman
Said Nursî gibi, ihlas-ı tâmmı kazanmış olan bir zât vasıtasıyla, rahmet-i İlahî ile mededres ve
şifaresan ve cihanpesend ve cihanşümul bir mahiyeti haiz Risale-i Nur eserlerinin meydana
gelmesine sebeb olmuştur. Ve aynı zamanda, Müslümanları uyandırmış; onları halâs, kurtuluş
çarelerini aramaya sevk etmiştir. Ebedî âhiret hayatlarını kurtarmak için, hakikî iman
derslerini almak ve Allah'a iltica ve emirlerine itaat etmek ihtiyacını şiddetle hissettirmiş ve

bu husustaki gaflet ve kusuratı; o musibetlerin ihtar ettiğini, idrak ettirmiştir. Zâten insanların,
mü'minlerin başına gelen bela ve musibetlerin hikmeti budur.
Evet o ecnebilerin, canavarlar gibi yaptıkları muamele ve zulümler, İslâm dünyasında,
hürriyet ve istiklal ve ittihad-ı İslâm cereyanını da hızlandırmıştır. Nihayet, müstakil İslâm
devletlerinin teşkilini intac etmiştir. İnşâallahü Teâlâ, Cemahir-i Müttefika-i İslâmiye de
meydana gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır. Rahmet-i İlahîden
kuvvetle ümid ve niyaz ediyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (425: 1159 - 425: 1163)


Arama dizesi: takva

BEŞİNCİ SÖZ: 22
«–YX¬K²E8 ²v; «w<¬HÅ7!«: !²x«TÅ#! «w<¬HÅ7! «p«8 «yÁV7! Å–¬! âyetinin mealinde ve takva ve
ubudiyet hakkındaki
âyetlerin ve vazife-i ubudiyet ve takvanın mühim bir sırrını gayet güzel bir temsil ile tefsir
ediyor. O tefsir herkesi ikna ediyor.
ALTINCI SÖZ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (425: 1224 - 425: 1228)


Arama dizesi: takva

22
«–YX¬K²E8 ²v; «w<¬HÅ7!«: !²x«TÅ#! «w<¬HÅ7! «p«8 «yÁV7! Å–¬! âyetinin mealinde ve takva ve
ubudiyet hakkındaki
âyetlerin ve vazife-i ubudiyet ve takvanın mühim bir sırrını gayet güzel bir temsil ile tefsir
ediyor. O tefsir herkesi ikna ediyor.
ALTINCI SÖZ: 25

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (426: 1014 - 426: 1019)


Arama dizesi: hikmet

¬€!«Y´WÅK7! |¬4 f²W«E²7! y«7«: «–YE¬A²M# «w[¬&«: «–YK²W# «w[¬& ¬yÁV7! «–@«E²AK«4
âyetinin mealinde ve beş vakit namaz hakkındaki âyâtın gayet mühim bir sırrını "Beş Nükte"
ile tefsir etmekle beraber, malûm olan beş vakit namazın o vakitlere hikmet-i tahsisini o kadar
MAXQDA 2020 24.12.2022

güzel ve şirin bir tarzda beyan ediyor ki: Zerre miktar şuuru bulunan bir insan, bu cazibedar
hikmet ve parlak hakikate karşı teslime mecbur olur. Ve cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya
muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaç bulunduğunu gayet kat'î bir surette beyan
eder.
ONUNCU SÖZ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (426: 1139 - 426: 1144)


Arama dizesi: hikmet

«–YE¬A²M# «w[¬&«: «–YK²W# «w[¬& ¬yÁV7! «–@«E²AK«4


âyetinin mealinde ve beş vakit namaz hakkındaki âyâtın gayet mühim bir sırrını "Beş Nükte"
ile tefsir etmekle beraber, malûm olan beş vakit namazın o vakitlere hikmet-i tahsisini o kadar
güzel ve şirin bir tarzda beyan ediyor ki: Zerre miktar şuuru bulunan bir insan, bu cazibedar
hikmet ve parlak hakikate karşı teslime mecbur olur. Ve cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya
muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaç bulunduğunu gayet kat'î bir surette beyan
eder.
ONUNCU SÖZ: 48

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (426: 3102 - 426: 3107)


Arama dizesi: hikmet
! ²f«T«4 «}«W²U¬E²7! «€ÌY< ²w«8 «—
âyetlerinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin fazileti hakkında yüzer âyâtın mühim bir
hakikatını, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin müvazenesi suretinde gayet parlak bir

temsil ile tefsir etmekle Kur'anın bir mu'cizesini ve i'cazını ve onun karşısında hikmet-i
felsefenin aczini ve sukutunu hârika bir surette isbat eder, körlere de gösterir. Bu söz,
Onbirinci Söz gibi gayet mühimdir. Herkes onlara muhtaçtır.
ONÜÇÜNCÜ SÖZ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (426: 3179 - 426: 3184)


Arama dizesi: hikmet
! ²f«T«4 «}«W²U¬E²7! «€ÌY< ²w«8 «—
âyetlerinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin fazileti hakkında yüzer âyâtın mühim bir
hakikatını, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin müvazenesi suretinde gayet parlak bir

temsil ile tefsir etmekle Kur'anın bir mu'cizesini ve i'cazını ve onun karşısında hikmet-i
felsefenin aczini ve sukutunu hârika bir surette isbat eder, körlere de gösterir. Bu söz,
Onbirinci Söz gibi gayet mühimdir. Herkes onlara muhtaçtır.
ONÜÇÜNCÜ SÖZ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (426: 3200 - 426: 3205)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

! ²f«T«4 «}«W²U¬E²7! «€ÌY< ²w«8 «—


âyetlerinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin fazileti hakkında yüzer âyâtın mühim bir
hakikatını, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin müvazenesi suretinde gayet parlak bir

temsil ile tefsir etmekle Kur'anın bir mu'cizesini ve i'cazını ve onun karşısında hikmet-i
felsefenin aczini ve sukutunu hârika bir surette isbat eder, körlere de gösterir. Bu söz,
Onbirinci Söz gibi gayet mühimdir. Herkes onlara muhtaçtır.
ONÜÇÜNCÜ SÖZ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (427: 82 - 427: 87)


Arama dizesi: hikmet
²f«T«4 «}«W²U¬E²7! «€ÌY< ²w«8 «—
âyetlerinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin fazileti hakkında yüzer âyâtın mühim bir
hakikatını, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'aniyenin müvazenesi suretinde gayet parlak bir

temsil ile tefsir etmekle Kur'anın bir mu'cizesini ve i'cazını ve onun karşısında hikmet-i
felsefenin aczini ve sukutunu hârika bir surette isbat eder, körlere de gösterir. Bu söz,
Onbirinci Söz gibi gayet mühimdir. Herkes onlara muhtaçtır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (427: 567 - 427: 572)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:780) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
âyetinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin kudsiyeti ve vüs'ati ve şiirden istiğnası hakkındaki
âyâtın mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın yüksek mu'cizane
hikmetini, felsefenin aşağı ve dar hikmeti ile müvazene ediyor. Hikmet-i Kur'aniyedeki kesret
ve vüs'ati ve felsefenin fakr ve iflasını muhtasar beyan etmekle beraber, Kur'anın şiirden
istiğnasının ve adem-i tenezzülünün sebebi, hakaik-i Kur'aniyenin yüksekliği ve parlaklığı
olduğunu gösterir. Ve mühim bir temsil ile bir nevi i'caz-ı Kur'aniyeyi beyan eder.
İKİNCİ MAKAM:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (427: 740 - 427: 745)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:780) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
âyetinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin kudsiyeti ve vüs'ati ve şiirden istiğnası hakkındaki
âyâtın mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın yüksek mu'cizane
hikmetini, felsefenin aşağı ve dar hikmeti ile müvazene ediyor. Hikmet-i Kur'aniyedeki kesret
ve vüs'ati ve felsefenin fakr ve iflasını muhtasar beyan etmekle beraber, Kur'anın şiirden
istiğnasının ve adem-i tenezzülünün sebebi, hakaik-i Kur'aniyenin yüksekliği ve parlaklığı
MAXQDA 2020 24.12.2022

olduğunu gösterir. Ve mühim bir temsil ile bir nevi i'caz-ı Kur'aniyeyi beyan eder.
İKİNCİ MAKAM:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (427: 775 - 427: 780)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(S:780) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
âyetinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin kudsiyeti ve vüs'ati ve şiirden istiğnası hakkındaki
âyâtın mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın yüksek mu'cizane
hikmetini, felsefenin aşağı ve dar hikmeti ile müvazene ediyor. Hikmet-i Kur'aniyedeki kesret
ve vüs'ati ve felsefenin fakr ve iflasını muhtasar beyan etmekle beraber, Kur'anın şiirden
istiğnasının ve adem-i tenezzülünün sebebi, hakaik-i Kur'aniyenin yüksekliği ve parlaklığı
olduğunu gösterir. Ve mühim bir temsil ile bir nevi i'caz-ı Kur'aniyeyi beyan eder.
İKİNCİ MAKAM:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (427: 804 - 427: 809)


Arama dizesi: Hikmet

---sh:»(S:780) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
âyetinin mealinde ve hikmet-i Kur'aniyenin kudsiyeti ve vüs'ati ve şiirden istiğnası hakkındaki
âyâtın mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın yüksek mu'cizane
hikmetini, felsefenin aşağı ve dar hikmeti ile müvazene ediyor. Hikmet-i Kur'aniyedeki kesret
ve vüs'ati ve felsefenin fakr ve iflasını muhtasar beyan etmekle beraber, Kur'anın şiirden
istiğnasının ve adem-i tenezzülünün sebebi, hakaik-i Kur'aniyenin yüksekliği ve parlaklığı
olduğunu gösterir. Ve mühim bir temsil ile bir nevi i'caz-ı Kur'aniyeyi beyan eder.
İKİNCİ MAKAM: 142

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (429: 1470 - 429: 1475)


Arama dizesi: hikmet

(S:784) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
İkinci Makamı: Mu'cizat-ı Enbiya (Aleyhimüsselâm) yüzünde parlayan bir mu'cize-i
Kur'aniyeyi göstermekle beraber, mu'cizat-ı Enbiyaya dair âyât-ı Kur'aniyenin ne kadar
manidar ve hikmettar olduklarını gösterir. Ve Kur'anda kapalı kalmış çok defineler
bulunduğunu ihtar eder.
YİRMİBİRİNCİ SÖZ: 269
İki Makamdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (431: 2849 - 431: 2854)


Arama dizesi: hikmet

Ve melaikenin vücudlarını, Amerika insanlarının vücudları gibi isbat eder.


Ve Haşir ve Kıyametin vücud ve tahakkuklarını o kadar mantıkî ve aklî bir surette isbat eder
ki: Hiçbir feylesof, hiçbir münkir itiraza mecal bulamaz. Teslim olmazsa da mülzem olur.
Hususan âhirindeki "Remizli Nüktenin Sırrı" namıyla haşr-i ekberin esbab-ı mûcibesini ve
hikmetlerini öyle bir tarzda beyan eder ki; tılsım-ı kâinatın üç muammasından bir
muammasını gayet parlak bir surette halleder. (Haşiye)
MAXQDA 2020 24.12.2022

OTUZUNCU SÖZ: 535


]¬4 «ž«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (432: 659 - 432: 664)


Arama dizesi: hikmet

--
âyetlerinin enaniyet-i insaniye ve tahavvülât-ı zerrat hakkındaki hakikata dair gelen âyâtın iki
mühim sırrını iki maksad ile beyan eder. Birinci Maksad, enaniyet-i insaniyenin muamma-yı
acibesini hallederek silsile-i diyanet ile silsile-i felsefenin menşe'lerini gayet parlak bir tarzda
gösterir. İkinci Maksad, tahavvülât-ı zerratın tılsımını keşfediyor. Zerratın harekâtını, o derece
hikmetli ve muntazam gösteriyor ki: O umum zerreler, Sultan-ı Ezelî'nin muhteşem ve
muazzam bir ordusu ve muti' ve müsahhar memurları olduğunu kat'î delillerle isbat eder.
Yirmidokuzuncu Söz nasılki tılsım-ı kâinatın üç muammasından birisini keşfetmiş. Bu
Otuzuncu Söz dahi akılları hayrette bırakan ve feylesofları sersemleştiren o tılsımın üç
muammasından ikinci muammasını halletmiştir. Hususan hâtimesinde:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (432: 1083 - 432: 1088)


Arama dizesi: hikmet

O umum zerreler, Sultan-ı Ezelî'nin muhteşem ve


muazzam bir ordusu ve muti' ve müsahhar memurları olduğunu kat'î delillerle isbat eder.
Yirmidokuzuncu Söz nasılki tılsım-ı kâinatın üç muammasından birisini keşfetmiş. Bu
Otuzuncu Söz dahi akılları hayrette bırakan ve feylesofları sersemleştiren o tılsımın üç
muammasından ikinci muammasını halletmiştir. Hususan hâtimesinde: Yedi hikmet ve yedi
kanun-u azîm ile bir ism-i a'zamın tecellisini göstermekle; tahavvülât-ı zerratın hikmetini
gayet kat'î ve parlak bir surette gösterdiği gibi, zîhayat cisimlerini, o zerratın seyr ü seferine
bir misafirhane ve bir kışla ve bir mekteb hükmünde gösterir, isbat eder.
OTUZBİRİNCİ SÖZ: 559

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (432: 1182 - 432: 1187)


Arama dizesi: hikmet

Yirmidokuzuncu Söz nasılki tılsım-ı kâinatın üç muammasından birisini keşfetmiş. Bu


Otuzuncu Söz dahi akılları hayrette bırakan ve feylesofları sersemleştiren o tılsımın üç
muammasından ikinci muammasını halletmiştir. Hususan hâtimesinde: Yedi hikmet ve yedi
kanun-u azîm ile bir ism-i a'zamın tecellisini göstermekle; tahavvülât-ı zerratın hikmetini
gayet kat'î ve parlak bir surette gösterdiği gibi, zîhayat cisimlerini, o zerratın seyr ü seferine
bir misafirhane ve bir kışla ve bir mekteb hükmünde gösterir, isbat eder.
OTUZBİRİNCİ SÖZ: 559
›«x«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (435: 1919 - 435: 1924)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: "Birinci Sual"in cevabının âhirinde denildiği gibi: Mevt, vazife-i hayattan bir
terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuddur, hayat-ı bâkiyeye bir
davettir, bir mebde'dir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Nasılki hayatın dünyaya
gelmesi bir halk ve takdir iledir; öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdir ile, bir hikmet
ve tedbir iledir. Çünki en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebatiyenin mevti, hayattan daha
muntazam bir eser-i san'at olduğunu gösteriyor. Zira meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların
MAXQDA 2020 24.12.2022

mevti; tefessüh ile çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i
kimyeviye ve mizanlı bir imtizacat-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret
olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sünbülün hayatıyla
tezahür ediyor. Demek çekirdeğin mevti, sünbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı
hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi, hayat kadar mahluk ve muntazamdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (435: 2256 - 435: 2261)


Arama dizesi: hikmet

Mevt, vazife-i hayattan bir


terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuddur, hayat-ı bâkiyeye bir
davettir, bir mebde'dir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Nasılki hayatın dünyaya
gelmesi bir halk ve takdir iledir; öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdir ile, bir hikmet
ve tedbir iledir. Çünki en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebatiyenin mevti, hayattan daha
muntazam bir eser-i san'at olduğunu gösteriyor. Zira meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların
mevti; tefessüh ile çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i
kimyeviye ve mizanlı bir imtizacat-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret
olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sünbülün hayatıyla
tezahür ediyor. Demek çekirdeğin mevti, sünbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı
hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi, hayat kadar mahluk ve muntazamdır.
---sh:»(M:8) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (435: 2356 - 435: 2361)


Arama dizesi: hikmet

Mevt, vazife-i hayattan bir


terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuddur, hayat-ı bâkiyeye bir
davettir, bir mebde'dir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Nasılki hayatın dünyaya
gelmesi bir halk ve takdir iledir; öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdir ile, bir hikmet
ve tedbir iledir. Çünki en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebatiyenin mevti, hayattan daha
muntazam bir eser-i san'at olduğunu gösteriyor. Zira meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların
mevti; tefessüh ile çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i
kimyeviye ve mizanlı bir imtizacat-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret
olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sünbülün hayatıyla
tezahür ediyor. Demek çekirdeğin mevti, sünbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı
hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi, hayat kadar mahluk ve muntazamdır.
---sh:»(M:8) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (435: 2926 - 435: 2931)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:8) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------------
Hem zîhayat meyvelerin yahut hayvanların mide-i insaniyede ölümleri, hayat-ı
insaniyeye çıkmalarına menşe' olduğundan; "o mevt, onların hayatından daha muntazam ve
mahluk" denilir.
İşte en edna tabaka-i hayat olan hayat-ı nebatiyenin mevti; böyle mahluk, hikmetli ve
intizamlı olsa, tabaka-i hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette
yer altına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yer altına giren bir insan
da, Âlem-i Berzah'ta, elbette bir hayat-ı bâkiye sünbülü verecektir.
Amma mevt, nimet olduğunun ciheti ise, çok vücuhundan dört vechine işaret ederiz.
Birincisi: Ağırlaşmış olan vazife-i hayattan ve tekâlif-i hayatiyeden âzad edip, yüzde
MAXQDA 2020 24.12.2022

doksandokuz ahbabına kavuşmak için, Âlem-i Berzah'ta bir visal kapısı olduğundan, en
büyük bir nimettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (436: 3240 - 436: 3245)


Arama dizesi: Hikmet

Şöyle ki:
Arzın medar-ı senevîsi altında bulunan Cehennem-i Kübra, yerin merkezindeki
Cehennem-i Suğra'yı güya tevkil ederek bazı vezaifini gördürmüş. Kadîr-i Zülcelal'in mülkü
pek çok geniştir. Hikmet-i İlahiye nereyi göstermiş ise Cehennem-i Kübra oraya yerleşir. Evet
bir Kadîr-i Zülcelal ve emr-i –xU«[«4 ²w6 e mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün
---sh:»(M:10) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
önünde kemal-i hikmet ve intizam ile Kamer'i Arz'a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile
Arz'ı Güneş'e rabtetmiş ve Güneş'i seyyaratıyla beraber Arz'ın sür'at-i seneviyesine yakın bir
sür'at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şemsüşşümus tarafına bir hareket vermiş
ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nuranî şahidler yapmış;
onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelal'in kemal-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (436: 3530 - 436: 3535)


Arama dizesi: hikmet
Hikmet-i İlahiye nereyi göstermiş ise Cehennem-i Kübra oraya yerleşir. Evet
bir Kadîr-i Zülcelal ve emr-i –xU«[«4 ²w6 e mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün
---sh:»(M:10) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
önünde kemal-i hikmet ve intizam ile Kamer'i Arz'a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile
Arz'ı Güneş'e rabtetmiş ve Güneş'i seyyaratıyla beraber Arz'ın sür'at-i seneviyesine yakın bir
sür'at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şemsüşşümus tarafına bir hareket vermiş
ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nuranî şahidler yapmış;
onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelal'in kemal-i
hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki,

Cehennem-i Kübra'yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan
semanın yıldızlarını onunla iş'al etsin; hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan
Cennet'ten yıldızlara nur verip, Cehennem'den nâr ve hararet göndersin. Aynı halde o
Cehennem'in bir kısmını ehl-i azaba mesken ve mahbes yapsın. Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki; dağ
gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette o Zât-ı Zülcelal'in kudret ve
hikmetinden uzak değildir ki; Küre-i Arz'ın kalbindeki Cehennem-i Suğra çekirdeğinde
Cehennem-i Kübra'yı saklasın.
Elhasıl

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (436: 3996 - 436: 4001)


Arama dizesi: hikmet
Evet
bir Kadîr-i Zülcelal ve emr-i –xU«[«4 ²w6 e mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün
---sh:»(M:10) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
önünde kemal-i hikmet ve intizam ile Kamer'i Arz'a bağlamış; azamet-i kudret ve intizam ile
MAXQDA 2020 24.12.2022

Arz'ı Güneş'e rabtetmiş ve Güneş'i seyyaratıyla beraber Arz'ın sür'at-i seneviyesine yakın bir
sür'at ile ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre Şemsüşşümus tarafına bir hareket vermiş
ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları, saltanat-ı rububiyetine nuranî şahidler yapmış;
onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelal'in kemal-i
hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki,

Cehennem-i Kübra'yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan
semanın yıldızlarını onunla iş'al etsin; hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan
Cennet'ten yıldızlara nur verip, Cehennem'den nâr ve hararet göndersin. Aynı halde o
Cehennem'in bir kısmını ehl-i azaba mesken ve mahbes yapsın. Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki; dağ
gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette o Zât-ı Zülcelal'in kudret ve
hikmetinden uzak değildir ki; Küre-i Arz'ın kalbindeki Cehennem-i Suğra çekirdeğinde
Cehennem-i Kübra'yı saklasın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (437: 461 - 437: 466)


Arama dizesi: hikmet

Cehennem-i Kübra'yı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan
semanın yıldızlarını onunla iş'al etsin; hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan
Cennet'ten yıldızlara nur verip, Cehennem'den nâr ve hararet göndersin. Aynı halde o
Cehennem'in bir kısmını ehl-i azaba mesken ve mahbes yapsın. Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki; dağ
gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette o Zât-ı Zülcelal'in kudret ve
hikmetinden uzak değildir ki; Küre-i Arz'ın kalbindeki Cehennem-i Suğra çekirdeğinde
Cehennem-i Kübra'yı saklasın.
Elhasıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir
dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise, dalın müntehasındadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (440: 3414 - 440: 3419)


Arama dizesi: hikmet

Hem her otuzüç metrede bir derece-i hararet tezayüd ettiği


delaletiyle, merkez-i Arz'da bulunan Cehennem ateşinin hadîsçe beyan olunan derece-i
hararetine muvafık ikiyüz bin derece-i harareti taşıyan ve hadîsin rivayatına göre, dünyada ve
berzahta büyük Cehennem'in bazı vazifelerini gören ateşini Cehennem'e döker; sonra emr-i
İlahî ile daha güzel ve bâki bir surete tebeddül eder; âhiret âleminden bir menzil olur.
Hatıra gelen ikinci nükte: Sâni'-i Kadîr, Fâtır-ı Hakîm, Vâhid-i Ehad kemal-i kudretini
ve cemal-i hikmetini ve delil-i vahdetini göstermek için, pek az birşeyle çok işleri görmek;
pek küçük birşeyle, pek büyük vazifeleri gördürmeyi âdet etmiştir. Bazı Sözlerde demiştim ki:
Eğer bütün eşya bir tek zâta isnad edilse, vücub derecesinde bir sühulet, bir kolaylık peyda
eder. Eğer eşya müteaddid sâni'lere, esbablara isnad edilse; imtina' derecesinde bir suubet, bir
müşkilât ortaya düşer. Çünki bir zabit gibi veya usta gibi bir tek zât, kesretli efrada ve kesretli
taşlara bir fiil ile, bir hareket ile ve sühuletle bir vaziyet verip bir netice hasıl eder ki, eğer o
vaziyeti alması ve o neticeyi istihsal etmesi, o ordudaki efrada ve o direksiz kubbedeki taşlara

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (441: 391 - 441: 396)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Eğer bütün eşya bir tek zâta isnad edilse, vücub derecesinde bir sühulet, bir kolaylık peyda
eder. Eğer eşya müteaddid sâni'lere, esbablara isnad edilse; imtina' derecesinde bir suubet, bir
müşkilât ortaya düşer. Çünki bir zabit gibi veya usta gibi bir tek zât, kesretli efrada ve kesretli
taşlara bir fiil ile, bir hareket ile ve sühuletle bir vaziyet verip bir netice hasıl eder ki, eğer o
vaziyeti alması ve o neticeyi istihsal etmesi, o ordudaki efrada ve o direksiz kubbedeki taşlara

havale edilse; pek çok fiillerle, pek çok müşkilâtla, pek çok karışıklıklarla ancak yapılabilir.
İşte şu kâinattaki raks u deveran, seyr ü cevelan ve temaşa-i tesbihfeşan ve fusul-i erbaa
ve gece-gündüzdeki seyeran gibi ef'al, eğer vahdete verilse; birtek zât, birtek emirle, birtek
küreyi tahrik ile mevsimlerin değişmesindeki acaib-i san'atı ve gece gündüzün deveranındaki
garaib-i hikmeti ve yıldızların ve Şems ve Kamer'in surî hareketlerinde şirin temaşa
levhalarını göstermek gibi o âlî vaziyetleri ve gâlî neticeleri
---sh:»(M:18) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
istihsal eder. Çünki umum mevcudat ordusu Onundur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (441: 905 - 441: 910)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:18) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
istihsal eder. Çünki umum mevcudat ordusu Onundur. İstese, Arz gibi bir neferi, umum
yıldızlara kumandan tayin eder; koca Güneş'i, ahalisine ısıtıcı ve ışık verici bir lâmba ve
elvah-ı nukuş-u kudret olan fusul-i erbaayı da bir mekik ve sahaif-i kitabet-i hikmet olan gece
gündüzü de bir yay yapar. Herbir gününe, ayrı bir şekilde bir Kamer'i göstererek, evkatın
hesabı için takvimcilik yaptırır.. ve yıldızların kendilerine, raksa gelen ve cezbeden rakseden
melaikenin ellerinde süslü ve şirin, parlak nazenin misbahlar suretini vermek gibi, Arz'a ait
çok hikmetlerini gösterir. Eğer bu vaziyetler, umum mevcudata hükmü ve nizamı ve kanunu
ve tedbiri müteveccih olan bir zâttan istenilmezse, o vakit umum güneşler, yıldızlar, hakikî
hareket ile ve hadsiz bir sür'atle hadsiz bir mesafeyi her gün kat'etmeleri lâzım gelir.
İşte vahdette nihayetsiz sühulet ve kesrette nihayetsiz suubet bulunduğundandır ki; ehl-i
san'at ve ticaret, kesrete bir vahdet verir, tâ sühulet ve kolaylık olsun, yani şirketler teşkil
ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (441: 1214 - 441: 1219)


Arama dizesi: hikmet

(M:18) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
istihsal eder. Çünki umum mevcudat ordusu Onundur. İstese, Arz gibi bir neferi, umum
yıldızlara kumandan tayin eder; koca Güneş'i, ahalisine ısıtıcı ve ışık verici bir lâmba ve
elvah-ı nukuş-u kudret olan fusul-i erbaayı da bir mekik ve sahaif-i kitabet-i hikmet olan gece
gündüzü de bir yay yapar. Herbir gününe, ayrı bir şekilde bir Kamer'i göstererek, evkatın
hesabı için takvimcilik yaptırır.. ve yıldızların kendilerine, raksa gelen ve cezbeden rakseden
melaikenin ellerinde süslü ve şirin, parlak nazenin misbahlar suretini vermek gibi, Arz'a ait
çok hikmetlerini gösterir. Eğer bu vaziyetler, umum mevcudata hükmü ve nizamı ve kanunu
ve tedbiri müteveccih olan bir zâttan istenilmezse, o vakit umum güneşler, yıldızlar, hakikî
hareket ile ve hadsiz bir sür'atle hadsiz bir mesafeyi her gün kat'etmeleri lâzım gelir.
İşte vahdette nihayetsiz sühulet ve kesrette nihayetsiz suubet bulunduğundandır ki; ehl-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

san'at ve ticaret, kesrete bir vahdet verir, tâ sühulet ve kolaylık olsun, yani şirketler teşkil
ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (442: 513 - 442: 518)


Arama dizesi: hikmet

"Keşki şâir
olsaydım, bunu tekmil etseydim" dedim. Halbuki şiir ve nazma istidadım yokken yine
başladım, fakat nazım ve şiir yapamadım; nasıl hutur etti ise, öyle yazdım. Benim vârisim
olan sen, istersen nazma çevir, tanzim et. İşte birden hatıra gelen şu:
Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine
Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
"Bir Kadîr-i Zülcelal"in haşmet-i Sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız biz, vücud-u Sania
Hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan
Nazenin mu'cizatı çün melek seyranına.
Şu semanın arza bakan, cennete dikkat eden
Binler müdakkik gözleriz biz (Haşiye)
Tûbâ-i hilkatten semavat şıkkına
Hep kehkeşan ağsanına..
Bir Cemil-i Zülcelal'in, dest-i hikmetiyle takılmış
Pek güzel meyveleriz biz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (442: 973 - 442: 978)


Arama dizesi: hikmet

Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine


Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
"Bir Kadîr-i Zülcelal"in haşmet-i Sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız biz, vücud-u Sania
Hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan
Nazenin mu'cizatı çün melek seyranına.
Şu semanın arza bakan, cennete dikkat eden
Binler müdakkik gözleriz biz (Haşiye)
Tûbâ-i hilkatten semavat şıkkına
Hep kehkeşan ağsanına..
Bir Cemil-i Zülcelal'in, dest-i hikmetiyle takılmış
Pek güzel meyveleriz biz.
Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar,
Birer hane-i devvar, birer ulvî aşiyane,
Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar,
Birer tayyareleriz biz...
(Haşiye): Yani cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezraacığı olan zeminin yüzünde hadsiz mu'cizat-ı
kudret teşhir
edildiğinden semavat âlemindeki melaikeler o mu'cizatı ve o hârikaları temaşa ettikleri gibi; ecram-ı
semaviyenin gözleri hükmünde olan yıldızlar dahi, güya melaikeler gibi zemin yüzündeki nazenin
masnuatı
gördükçe Cennet âlemine bakıyorlar ve muvakkat hârikaları bâki bir surette Cennet'te dahi temaşa
MAXQDA 2020 24.12.2022

ediyorlar gibi
bir zemine, bir Cennet'e bakıyorlar. Yani o iki âleme nezaretleri var demektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (442: 1928 - 442: 1933)


Arama dizesi: hikmet

Yani o iki âleme nezaretleri var demektir.


---sh:»(M:21) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
Bir Kadîr-i Zülkemal'in, bir Hakîm-i Zülcelal'in
Birer mu'cize-i kudret birer hârika-i san'at-ı hâlıkane,
Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat,
Birer nur âlemiyiz biz.
Böyle yüzbin dil ile yüzbin bürhan gösteririz,
İşittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,
Hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz.
Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize müsahharız. Müsebbihiz, zikrederiz abîdane.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (445: 1603 - 445: 1608)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Yüzbin defa hâşâ ve kellâ! O damen-i muallâya şöyle pest şübehatın eli
yetişmez. Evet onbeş yaşından kırk yaşına kadar, hararet-i gariziyenin galeyanı hengâmında
ve hevesat-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemal-i iffet ve
tamam-ı ismet ile Haticet-ül Kübra (R.A.) gibi ihtiyarca bir tek kadın ile iktifa ve kanaat eden
bir zâtın kırktan sonra, yani hararet-i gariziye tevakkufu hengâmında ve hevesat-ı
nefsaniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivac ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe
nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenid olduğunu, zerre kadar insafı
olana isbat eder bir hüccettir.
---sh:»(M:28) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
O hikmetlerden birisi şudur ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (445: 1800 - 445: 1805)


Arama dizesi: hikmet

) gibi ihtiyarca bir tek kadın ile iktifa ve kanaat eden


bir zâtın kırktan sonra, yani hararet-i gariziye tevakkufu hengâmında ve hevesat-ı
nefsaniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivac ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe
nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenid olduğunu, zerre kadar insafı
olana isbat eder bir hüccettir.
---sh:»(M:28) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
O hikmetlerden birisi şudur ki: Zât-ı Risaletin akvali gibi, ef'al ve ahvali ve etvar ve
harekâtı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkâmın me'hazleridir. Şıkk-ı zahirîsine Sahabeler
hamele oldukları gibi, hususî dairesinde mahfî ahvalâtından tezahür eden esrar-ı din ve
ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de, Ezvac-ı Tahirattır ve bilfiil o vazifeyi îfa
etmişlerdir. Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu azîm
vazifeye, bir çok ve meşrebce muhtelif Ezvac-ı Tahirat lâzımdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (446: 332 - 446: 337)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Allah'ın emriyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm almış; yani @«Z«6@«X²%Å:«+

nın işaretiyle, o nikâh bir akd-i semavî olduğuna delaletiyle, hârikulâde ve örf ve muamelat-ı
zahiriye fevkinde, sırf kaderin hükmüyledir ki Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o
hükm-ü kadere inkıyad göstermiştir ve mecbur olmuştur. Nefis arzusuyla değildir. Şu kader
hükmünün de ehemmiyetli bir hükm-ü şer'î ve mühim bir hikmet-i âmmeyi ve şümullü bir
maslahat-ı umumiyeyi tazammun eden ²v¬Z¬=@«[¬2²(«! ¬‚!«:²+«! ]¬4 °‚«h«& «w[¬X¬8ÌYW²7! ]«V«2 -
–xU«< «ž ²]«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (446: 2189 - 446: 2194)


Arama dizesi: hikmet

¬w´W²&ÅI7! isimleri ¬v[¬&ÅI7! ¬w´W²&ÅI7! ¬yÁV7! ¬v²K¬" e girdiklerinin ve her mübarek şey'in
başında
zikredilmelerinin çok hikmetleri var. Onların beyanını başka vakte talikan, şimdilik kendime
ait bir hissimi söyleyeceğim:
Kardeşim ben ¬v[¬&ÅI7! ¬w´W²&ÅI7! isimlerini öyle bir nur-u a'zam görüyorum ki, bütün kâinatı

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (448: 2377 - 448: 2382)


Arama dizesi: hikmet

Bakar ki, bu kuvvetli his, böyle şeyler için


verilmemiş. Onu onlara
---sh:»(M:34) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
sarfetmek, hikmet ve hakikata münafîdir. O şiddetli inadı, o lüzumsuz umûr-u zâileye
vermeyip, âlî ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esasat-ı İslâmiyeye ve hidemat-ı uhreviyeye
sarfeder. O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âlî bir haslet olan hakikî inada, -yani
hakta şiddetli sebata- inkılab eder.
İşte şu üç misal gibi; insanlar, insana verilen cihazat-ı maneviyeyi, eğer nefsin ve
dünyanın hesabıyla istimal etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilane davransa, ahlâk-ı
rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur. Eğer hafiflerini dünya umûruna ve şiddetlilerini
vezaif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarfetse, ahlâk-ı hamîdeye menşe', hikmet ve hakikata
muvafık olarak saadet-i dâreyne medar olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (448: 3028 - 448: 3033)


Arama dizesi: hikmet

sarfetmek, hikmet ve hakikata münafîdir. O şiddetli inadı, o lüzumsuz umûr-u zâileye


vermeyip, âlî ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esasat-ı İslâmiyeye ve hidemat-ı uhreviyeye
sarfeder. O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âlî bir haslet olan hakikî inada, -yani
hakta şiddetli sebata- inkılab eder.
İşte şu üç misal gibi; insanlar, insana verilen cihazat-ı maneviyeyi, eğer nefsin ve
dünyanın hesabıyla istimal etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilane davransa, ahlâk-ı
rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur. Eğer hafiflerini dünya umûruna ve şiddetlilerini
vezaif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarfetse, ahlâk-ı hamîdeye menşe', hikmet ve hakikata
muvafık olarak saadet-i dâreyne medar olur.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatları şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi
şudur ki: Ahlâksız insanlara derler: "Hased etme!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (450: 1588 - 450: 1593)


Arama dizesi: hikmet

Suretleri tayin, teşhis edilip; birer miktar-ı


muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor. Demek o kudret ve iradenin, küllî ve umumî bir
mecmua-i kavanini, bir defter-i ekberi vardır ki; herbir şey'in hususî vücudları ve mahsus
suretleri ona göre biçilir, dikilir, giydirilir. İşte şu defterin vücudu "İmam-ı Mübin" gibi kader
ve cüz'-i ihtiyarî mesailinde isbat edilmiştir. Ehl-i gaflet ve dalalet ve felsefenin ahmaklığına
bak ki: Kudret-i Fâtıranın o Levh-i Mahfuzunu ve hikmet ve irade-i Rabbaniyenin o basirane
kitabının eşyadaki cilvesini, aksini, misalini hissetmişler; hâşâ "Tabiat" namıyla tesmiye
etmişler, körletmişler. İşte "İmam-ı Mübin"in imlâsı ile, yani kaderin hükmüyle ve düsturu ile
kudret-i İlahiye, icad-ı eşyada herbiri birer âyet olan silsile-i mevcudatı, "Levh-i Mahv-İsbat"
denilen zamanın sahife-i misaliyesinde yazıyor, icad ediyor, zerratı tahrik ediyor.
Demek harekât-ı zerrat o kitabetten, o istinsahtan; mevcudat, âlem-i gaybdan âlem-i
şehadete ve ilimden kudrete geçmelerinde bir ihtizazdır, bir harekâttır. Amma "

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (450: 2748 - 450: 2753)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: ¬yÁV7! «G²X¬2 v²V¬Q²7!«: Hâlık-ı Hakîm'in herşeyde gösterdiği hikmet-i âliye, hattâ tek
küçük bir şey'e, çok büyük hikmetleri takmasıyla
---sh:»(M:38) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
tasrih derecesinde işaret ediyor ki: Küre-i Arz, serseriyane, bâd-i heva azîm bir daireyi
çizmiyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (450: 2803 - 450: 2808)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: ¬yÁV7! «G²X¬2 v²V¬Q²7!«: Hâlık-ı Hakîm'in herşeyde gösterdiği hikmet-i âliye, hattâ tek
küçük bir şey'e, çok büyük hikmetleri takmasıyla
---sh:»(M:38) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
tasrih derecesinde işaret ediyor ki: Küre-i Arz, serseriyane, bâd-i heva azîm bir daireyi
çizmiyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (451: 36 - 451: 41)


Arama dizesi: hikmet
Demek Küre-i Arz
bir çekirdek ve meydan-ı haşir, içindekilerle beraber bir ağaçtır, bir sünbüldür ve bir
mahzendir. Evet nasılki nuranî bir nokta, sür'at-i hareketiyle nuranî bir hat olur veya bir daire

olur. Öyle de: Küre-i Arz sür'atli, hikmetli hareketiyle bir daire-i vücudun temessülüne ve o
daire-i vücud mahsulâtıyla beraber, bir meydan-ı haşr-i ekberin teşekkülüne medardır.
¬yÁV7!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (452: 2843 - 452: 2848)


Arama dizesi: hikmet

BİRİNCİ SUALİNİZ: Hazret-i Âdem'in (A.S.) Cennet'ten ihracı ve bir kısım benî-
âdemin Cehennem'e idhali ne hikmete mebnîdir?
Elcevab: Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki; bütün
terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve
mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i İlahiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin
netaicindendir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (452: 2871 - 452: 2876)


Arama dizesi: Hikmet

) Cennet'ten ihracı ve bir kısım benî-


âdemin Cehennem'e idhali ne hikmete mebnîdir?
Elcevab: Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki; bütün
terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve
mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i İlahiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin
netaicindendir. Eğer Hazret-i Âdem Cennet'te kalsaydı; melek gibi makamı sabit kalırdı,
istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sahibi olan melaikeler çoktur, o
tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlahiye, nihayetsiz makamatı kat'edecek
olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melaikelerin aksine olarak

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (452: 3366 - 452: 3371)


Arama dizesi: hikmet
Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki; bütün
terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve
mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i İlahiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin
netaicindendir. Eğer Hazret-i Âdem Cennet'te kalsaydı; melek gibi makamı sabit kalırdı,
istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sahibi olan melaikeler çoktur, o
tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlahiye, nihayetsiz makamatı kat'edecek
olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melaikelerin aksine olarak

mukteza-yı fıtratları olan malûm günahla Cennet'ten ihraç edildi. Demek Hazret-i Âdem'in
Cennet'ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem'e
idhalleri, haktır ve adalettir.
Onikinci Mektub
¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«K< ެ

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (453: 116 - 453: 121)


Arama dizesi: hikmet
Eğer Hazret-i Âdem Cennet'te kalsaydı; melek gibi makamı sabit kalırdı,
istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sahibi olan melaikeler çoktur, o
tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlahiye, nihayetsiz makamatı kat'edecek
olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melaikelerin aksine olarak
MAXQDA 2020 24.12.2022

mukteza-yı fıtratları olan malûm günahla Cennet'ten ihraç edildi. Demek Hazret-i Âdem'in
Cennet'ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem'e
idhalleri, haktır ve adalettir.
Onikinci Mektub
¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«K< ެ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (453: 1152 - 453: 1157)


Arama dizesi: hikmet

BİRİNCİ SUALİNİZ: Hazret-i Âdem'in (A.S.) Cennet'ten ihracı ve bir kısım benî-
âdemin Cehennem'e idhali ne hikmete mebnîdir?
Elcevab: Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki; bütün
terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve
mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i İlahiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin
netaicindendir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (453: 1180 - 453: 1185)


Arama dizesi: Hikmet

) Cennet'ten ihracı ve bir kısım benî-


âdemin Cehennem'e idhali ne hikmete mebnîdir?
Elcevab: Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki; bütün
terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve
mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i İlahiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin
netaicindendir. Eğer Hazret-i Âdem Cennet'te kalsaydı; melek gibi makamı sabit kalırdı,
istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sahibi olan melaikeler çoktur, o
tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlahiye, nihayetsiz makamatı kat'edecek
olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melaikelerin aksine olarak
mukteza-yı fıtratları olan malûm günahla Cennet'ten ihraç edildi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (453: 1675 - 453: 1680)


Arama dizesi: hikmet

Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki; bütün
terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve
mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i İlahiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin
netaicindendir. Eğer Hazret-i Âdem Cennet'te kalsaydı; melek gibi makamı sabit kalırdı,
istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sahibi olan melaikeler çoktur, o
tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlahiye, nihayetsiz makamatı kat'edecek
olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melaikelerin aksine olarak
mukteza-yı fıtratları olan malûm günahla Cennet'ten ihraç edildi. Demek Hazret-i Âdem'in
Cennet'ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem'e
idhalleri, haktır ve adalettir.
---sh:»(M:43) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (453: 1941 - 453: 1946)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki; bütün


terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve
mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i İlahiyeye bir âyine-i câmia olması, o vazifenin
netaicindendir. Eğer Hazret-i Âdem Cennet'te kalsaydı; melek gibi makamı sabit kalırdı,
istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sahibi olan melaikeler çoktur, o
tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlahiye, nihayetsiz makamatı kat'edecek
olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melaikelerin aksine olarak
mukteza-yı fıtratları olan malûm günahla Cennet'ten ihraç edildi. Demek Hazret-i Âdem'in
Cennet'ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahz-ı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem'e
idhalleri, haktır ve adalettir.
---sh:»(M:43) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
Onuncu Söz'ün Üçüncü İşaretinde denildiği gibi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (453: 2801 - 453: 2806)


Arama dizesi: hikmet

Çünki nihayetsiz cinayet, nihayetsiz azabı ister.


İKİNCİ SUALİNİZ: Şeytanların halkı ve icadı ne içindir? Cenab-ı Hak, şeytanı ve
şerleri halketmiş, hikmeti nedir? Şerrin halkı şerdir, kabihin halkı kabihtir?
Elcevab: Hâşâ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (455: 268 - 455: 273)


Arama dizesi: hikmet

Mahiyet-i hayatiyeyi kuvvetleştirmek


ve cilve-i esmasını göstermek için, seni böyle çok tavırlarda gezdiriyor. Sen eğer desen: "Beni
ne için bu mesaibe mübtela ediyorsun?" Temsilde işaret edildiği gibi, yüz hikmet seni
susturacak. Zâten sükûn ve sükûnet, atalet, yeknesaklık, tevakkuf; bir nevi ademdir, zarardır.
Hareket ve tebeddül; vücuddur, hayırdır. Hayat, harekâtla kemalâtını bulur; beliyyat
vasıtasıyla terakki eder. Hayat cilve-i esma ile muhtelif harekâta mazhar olur, tasaffi eder,
kuvvet bulur, inkişaf eder, inbisat eder, kendi mukadderatını yazmasına müteharrik bir kalem
olur, vazifesini îfa eder, ücret-i uhreviyeye kesb-i istihkak eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (461: 443 - 461: 448)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Hazret-i Hüseyin'in yakın taraftarları değil, fakat cemaatine iltihak eden sair
milletlerde, yaralanmış gurur-u milliyeleri cihetiyle, Arab milletine karşı bir fikr-i intikam
bulunması Hazret-i Hüseyin ve taraftarlarının safi ve parlak mesleklerine halel verip,
mağlubiyetlerine sebeb olmuş.
Amma kader nokta-i nazarında feci akibetin hikmeti ise: Hasan ve Hüseyin ve onların
hanedanları ve nesilleri, manevî bir saltanata namzed idiler. Dünya saltanatı ile manevî
saltanatın cem'i gayet müşkildir. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü
gösterdi. Tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (461: 989 - 461: 994)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Onların elleri muvakkat ve surî bir


saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı maneviyeye tayin edildiler; âdi valiler
yerine, evliya aktablarına merci' oldular.
Üçüncü suâliniz: "O mübarek zâtların başına gelen o feci gaddarane muâmelenin
hikmeti nedir?" diyorsunuz.
Elcevab: Sâbıkan beyan ettiğimiz gibi, Hazret-i Hüseyin'in muarızları olan Emevîler
saltanatında, merhametsiz gadre sebebiyet verecek üç esas vardı:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (462: 2556 - 462: 2561)


Arama dizesi: hikmet

Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı


manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm
bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve
İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken;
âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının
başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber
vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette
yapacaktır. Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine
vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan
gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i
misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı, İsa dinine ait
en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan
Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle
bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm'in
hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va'detmiş ve va'dettiği için
elbette gönderecek.
Hazret-i İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa olduğunu bilmek lâzım
değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde
herkes onu tanımayacaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (462: 2592 - 462: 2597)


Arama dizesi: hikmet

Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı


manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm
bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve
İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken;
âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının
başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber
vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette
yapacaktır. Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine
vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan
gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i
misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı, İsa dinine ait
en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için, değil sema-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan
Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle
bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm'in
hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va'detmiş ve va'dettiği için
elbette gönderecek.
Hazret-i İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa olduğunu bilmek lâzım
MAXQDA 2020 24.12.2022

değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde
herkes onu tanımayacaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (465: 2328 - 465: 2333)


Arama dizesi: hikmet

Çünki imansızlık başka şeylere benzemiyor.


Zulümde, fıskta, kebairde birer menhus lezzet-i şeytaniye bulunabilir. Fakat imansızlıkta
hiçbir cihet-i lezzet yok. Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azab içinde azabdır.
İşte böyle hadsiz bir hayat-ı ebediyeye çalışmayı ve iman gibi kudsî bir nura hizmeti
bırakmak, ihtiyarlık zamanında lüzumsuz tehlikeli siyaset oyuncaklarına atılmak; benim gibi
alâkasız ve yalnız ve eski günahlarına keffaret aramağa mecbur bir adamda ne kadar hilaf-ı
akıldır, ne kadar hilaf-ı hikmettir, ne derece bir divaneliktir, divaneler de anlayabilirler.
Amma Kur'an ve imanın hizmeti ne için beni men'ediyor dersen, ben de derim ki:
Hakaik-i imaniye ve Kur'aniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyaset ile âlûde olsa
idim; elimdeki o elmaslar iğfal olunabilen avam tarafından, "Acaba taraftar kazanmak için bir
propaganda-i siyaset değil mi?" diye düşünürler. O elmaslara, âdi şişeler nazarıyla
bakabilirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (467: 1707 - 467: 1712)


Arama dizesi: Hikmet

Şu mes'elenin izahını hiç arzu etmiyordum. Belki bir


gururu ve bir enaniyeti ihsas eder fikriyle, beyan etmek bana pek nâhoştur. Fakat madem ehl-i
dünya evhamlı bir surette soruyorlar, ben de derim ki: Küçüklüğümden beri halkların malını
kabul etmemek -velev zekat dahi olsa- hem maaşı kabul etmemek -yalnız bir-iki sene Dâr-ül
Hikmet-il İslâmiye'de dostlarımın icbarıyla kabul etmeye mecbur oldum ve o parayı da manen
millete iade ettik- hem maişet-i dünyeviye için minnet altına girmemek, bütün ömrümde bir
düstur-u hayatımdır. Ehl-i memleketim ve başka yerlerde beni tanıyanlar bunu biliyorlar. Bu
beş seneki nefyimde, çok dostlar bana hediyelerini kabul ettirmek için çok çalıştılar, kabul
etmedim. "Öyle ise nasıl idare edersin?" denilse, derim:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (474: 2595 - 474: 2600)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü Nokta: Vefat eden çocuk, bir Hâlık-ı Rahîm'in mahluku, memlukü, abdi ve
bütün heyetiyle onun masnu'u ve ona ait olarak ebeveyninin bir arkadaşı idi ki; muvakkaten
ebeveyninin nezaretine verilmiş. Peder ve vâlideyi ona hizmetkâr etmiş. Ebeveyninin o
hizmetlerine mukabil, muaccel bir ücret olarak lezzetli bir şefkat vermiş. Şimdi binden
dokuzyüz doksandokuz hisse sahibi olan O Hâlık-ı Rahîm, mukteza-yı rahmet ve hikmet
olarak o çocuğu senin elinden alsa, hizmetine hâtime verse; surî bir hisse ile, hakikî bin hisse
sahibine karşı şekvayı andıracak bir tarzda me'yusane hüzün ve feryad etmek ehl-i imana
yakışmaz, belki ehl-i gaflet ve dalalete yakışıyor.
Dördüncü Nokta: Eğer dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî
olsaydı; elîmane teessürat ve me'yusane teellümatın bir manası olurdu. Fakat madem dünya
bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de biz de oraya gideceğiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (478: 972 - 478: 977)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

---sh:»(M:86) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
ÜÇÜNCÜ MES'ELE: Hikmet ve akıl ile halledilmeyen bir mes'ele-i mühimme.
G<¬h< @«W¬7 ½Ä@ÅQ«4 ¯–²@«- ]¬4 «x; ¯•²x«< Åu6
Sual:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (478: 1145 - 478: 1150)


Arama dizesi: hikmet

G<¬h< @«W¬7 ½Ä@ÅQ«4 ¯–²@«- ]¬4 «x; ¯•²x«< Åu6


Sual: Kâinattaki mütemadiyen şu hayret-engiz faaliyetin sırrı ve hikmeti nedir? Neden
şu durmayanlar durmuyorlar, daima dönüp tazeleniyorlar?
Elcevab: Şu hikmetin izahı bin sahife ister.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (478: 1237 - 478: 1242)


Arama dizesi: hikmet

Kâinattaki mütemadiyen şu hayret-engiz faaliyetin sırrı ve hikmeti nedir? Neden


şu durmayanlar durmuyorlar, daima dönüp tazeleniyorlar?
Elcevab: Şu hikmetin izahı bin sahife ister. Öyle ise izahını bırakıp gayet muhtasar bir
icmalini iki sahifeye sığıştıracağız.
İşte nasılki bir şahıs, bir vazife-i fıtriyeyi veyahut bir vazife-i içtimaiyeyi yapsa ve o
vazife için hararetli bir surette çalışsa; elbette ona dikkat eden anlar ki, o vazifeyi ona
gördüren iki şeydir:
Birisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (478: 2106 - 478: 2111)


Arama dizesi: hikmet

Öyle de: ]«V²2«ž²! u«C«W²7! ¬yÁV¬7«: şu kâinattaki dehşet-engiz ve hayret-nüma hadsiz


faaliyet, iki kısım esma-i İlahiyeye istinad ederek iki hikmet-i vâsia içindir ki, herbir hikmeti
de nihayetsizdir:
Birincisi: Cenab-ı Hakk'ın esma-i hüsnasının hadd ü hesaba gelmez enva'-ı tecelliyatı
var. Mahlukatın tenevvüleri, o tecelliyatın tenevvüünden geliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (478: 2140 - 478: 2145)


Arama dizesi: hikmet

Öyle de: ]«V²2«ž²! u«C«W²7! ¬yÁV¬7«: şu kâinattaki dehşet-engiz ve hayret-nüma hadsiz


faaliyet, iki kısım esma-i İlahiyeye istinad ederek iki hikmet-i vâsia içindir ki, herbir hikmeti
de nihayetsizdir:
Birincisi: Cenab-ı Hakk'ın esma-i hüsnasının hadd ü hesaba gelmez enva'-ı tecelliyatı
var. Mahlukatın tenevvüleri, o tecelliyatın tenevvüünden geliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (478: 2782 - 478: 2787)


Arama dizesi: hikmet

cemallerini görmek ve göstermek isterler. Yani, kâinat kitabını ve mevcudat mektubatını ânen
fe-ânen tazelendirmek isterler. Yani, yeniden yeniye manidar yazmak ve her bir mektubu,
Zât-ı Mukaddes ve Müsemma-yı Akdes ile beraber, bütün zîşuurların nazar-ı mütalaasına
göstermek ve okutturmak iktiza ederler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İkinci sebeb ve hikmet: Nasılki mahlukattaki faaliyet bir iştiha, bir iştiyak, bir
lezzetten geliyor. Ve hattâ herbir faaliyette kat'iyyen lezzet vardır; belki herbir faaliyet, bir
nevi lezzettir. Öyle de Vâcib-ül Vücud'a lâyık bir tarzda ve istiğna-i zâtîsine ve gına-i
mutlakına muvafık bir surette ve kemal-i mutlakına münasib bir şekilde hadsiz bir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (479: 251 - 479: 256)


Arama dizesi: hikmet
Ve o şevk-i mukaddesten
gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var. Ve o sürur-u mukaddesten gelen -tabir caiz ise- hadsiz
bir lezzet-i mukaddese var. Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan,
mahlukatın faaliyet-i kudret içinde ve istidadları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül

etmesinden neş'et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahman-ı


Rahîm'e ait -tabir caiz ise- hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes
vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.
İşte şu hikmet-i dakikayı felsefe ve fen ve hikmet bilmediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve
kör tesadüfü ve camid esbabı; şu gayet derecede alîmane, hakîmane, basîrane faaliyete
karıştırmışlar, dalalet zulümatına düşüp nur-u hakikatı bulamamışlar.
«–xA«Q²V«< ²v¬Z¬/²x«' ]¬4 ²v;²*«) Åv$ yÁV7! ¬u5

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (479: 287 - 479: 292)


Arama dizesi: hikmet
Ve o şevk-i mukaddesten
gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var. Ve o sürur-u mukaddesten gelen -tabir caiz ise- hadsiz
bir lezzet-i mukaddese var. Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan,
mahlukatın faaliyet-i kudret içinde ve istidadları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül

etmesinden neş'et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahman-ı


Rahîm'e ait -tabir caiz ise- hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes
vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.
İşte şu hikmet-i dakikayı felsefe ve fen ve hikmet bilmediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve
kör tesadüfü ve camid esbabı; şu gayet derecede alîmane, hakîmane, basîrane faaliyete
karıştırmışlar, dalalet zulümatına düşüp nur-u hakikatı bulamamışlar.
«–xA«Q²V«< ²v¬Z¬/²x«' ]¬4 ²v;²*«) Åv$ yÁV7! ¬u5

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (480: 587 - 480: 592)


Arama dizesi: hikmet

M.) delail-i kat'iyye ile isbat ettiklerinden, isbat cihetini onlara havale edip,
yalnız onlara bir tetimme olarak ondokuz nükteli işaretlerle, o büyük hakikatın bazı lem'alarını
göstereceğiz:)
BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET: Şu kâinatın sahib ve mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şey'i bilerek, görerek
terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.
Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zîşuur ve zîfikir ve
konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en
cem'iyetli ve şuuru küllî olan insan nev'i ile konuşacaktır. Madem insan nev'i ile konuşacak,
elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (480: 715 - 480: 720)


Arama dizesi: hikmet

M.) delail-i kat'iyye ile isbat ettiklerinden, isbat cihetini onlara havale edip,
yalnız onlara bir tetimme olarak ondokuz nükteli işaretlerle, o büyük hakikatın bazı lem'alarını
göstereceğiz:)
BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET: Şu kâinatın sahib ve mutasarrıfı elbette bilerek yapıyor
ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şey'i bilerek, görerek
terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor.
Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zîşuur ve zîfikir ve
konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak, elbette zîşuurun içinde en
cem'iyetli ve şuuru küllî olan insan nev'i ile konuşacaktır. Madem insan nev'i ile konuşacak,
elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (482: 1626 - 482: 1631)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:93) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
bedahet derecesinde ve ister istemez tasdike mecbur kalacak derecede mu'cize olmazdı. Çünki
sırr-ı imtihan ve hikmet-i teklif iktiza eder ki, akla kapı açılsın ve aklın ihtiyarı elinden
alınmasın. Eğer gayet bedihî bir surette olsa, o vakit aklın ihtiyarı kalmaz. Ebu Cehil de, Ebu
Bekir gibi tasdik eder. İmtihan ve teklifin faidesi kalmaz. Kömür ile elmas bir seviyede
kalırdı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (484: 1459 - 484: 1464)


Arama dizesi: Hikmet

v«V²Q«< «ž sırrınca kendi


kendine gaybı bilmezdi; belki Cenab-ı Hak ona bildirirdi, o da bildirirdi. Cenab-ı Hak hem
Hakîm'dir, hem Rahîm'dir. Hikmet ve rahmeti ise, umûr-u gaybiyeden çoğunun setrini iktiza
ediyor, mübhem kalmasını istiyor. Çünki şu dünyada insanın hoşuna gitmeyen şeyler daha
çoktur. Vukuundan evvel onları bilmek elîmdir.
İşte bu sır içindir ki: Ölüm ve ecel mübhem bırakılmış ve insanın başına gelecek
musibetler dahi, perde-i gaybda kalmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (484: 1790 - 484: 1795)


Arama dizesi: hikmet

Çünki şu dünyada insanın hoşuna gitmeyen şeyler daha


çoktur. Vukuundan evvel onları bilmek elîmdir.
İşte bu sır içindir ki: Ölüm ve ecel mübhem bırakılmış ve insanın başına gelecek
musibetler dahi, perde-i gaybda kalmış. İşte hikmet-i Rabbaniye ve rahmet-i İlahiye böyle
iktiza ettiği için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ümmetine karşı ziyade hassas
merhametini ziyade rencide etmemek ve âl ve ashabına karşı şedid şefkatini fazla incitmemek
MAXQDA 2020 24.12.2022

için, vefat-ı Nebevî'den sonra, âl ve ashabının ve ümmetinin başlarına gelen müdhiş hâdisatı,
umumiyetle ve tafsilatıyla göstermemek (Haşiye) mukteza-yı hikmet ve rahmettir. Fakat yine
bazı hikmetler için mühim hâdisatı, -fakat dehşetli bir surette değil- ona talim etmiş. O da
ihbar etmiş. Hem güzel hâdiseleri kısmen mücmel, kısmen tafsil ile bildirmiş. O da haber
vermiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (484: 2176 - 484: 2181)


Arama dizesi: hikmet

Çünki şu dünyada insanın hoşuna gitmeyen şeyler daha


çoktur. Vukuundan evvel onları bilmek elîmdir.
İşte bu sır içindir ki: Ölüm ve ecel mübhem bırakılmış ve insanın başına gelecek
musibetler dahi, perde-i gaybda kalmış. İşte hikmet-i Rabbaniye ve rahmet-i İlahiye böyle
iktiza ettiği için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ümmetine karşı ziyade hassas
merhametini ziyade rencide etmemek ve âl ve ashabına karşı şedid şefkatini fazla incitmemek
için, vefat-ı Nebevî'den sonra, âl ve ashabının ve ümmetinin başlarına gelen müdhiş hâdisatı,
umumiyetle ve tafsilatıyla göstermemek (Haşiye) mukteza-yı hikmet ve rahmettir. Fakat yine
bazı hikmetler için mühim hâdisatı, -fakat dehşetli bir surette değil- ona talim etmiş. O da
ihbar etmiş. Hem güzel hâdiseleri kısmen mücmel, kısmen tafsil ile bildirmiş. O da haber
vermiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (484: 2215 - 484: 2220)


Arama dizesi: hikmet

Vukuundan evvel onları bilmek elîmdir.


İşte bu sır içindir ki: Ölüm ve ecel mübhem bırakılmış ve insanın başına gelecek
musibetler dahi, perde-i gaybda kalmış. İşte hikmet-i Rabbaniye ve rahmet-i İlahiye böyle
iktiza ettiği için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ümmetine karşı ziyade hassas
merhametini ziyade rencide etmemek ve âl ve ashabına karşı şedid şefkatini fazla incitmemek
için, vefat-ı Nebevî'den sonra, âl ve ashabının ve ümmetinin başlarına gelen müdhiş hâdisatı,
umumiyetle ve tafsilatıyla göstermemek (Haşiye) mukteza-yı hikmet ve rahmettir. Fakat yine
bazı hikmetler için mühim hâdisatı, -fakat dehşetli bir surette değil- ona talim etmiş. O da
ihbar etmiş. Hem güzel hâdiseleri kısmen mücmel, kısmen tafsil ile bildirmiş. O da haber
vermiş. Onun haberlerini de en yüksek bir derece-i takvada ve adlde ve sıdkta çalışan ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (484: 2447 - 484: 2451)


Arama dizesi: takva

Fakat yine
bazı hikmetler için mühim hâdisatı, -fakat dehşetli bir surette değil- ona talim etmiş. O da
ihbar etmiş. Hem güzel hâdiseleri kısmen mücmel, kısmen tafsil ile bildirmiş. O da haber
vermiş. Onun haberlerini de en yüksek bir derece-i takvada ve adlde ve sıdkta çalışan ve
¬*@ÅX7! «w¬8 ˜«G«Q²T«8 ²!Åx«A«B«[²V«4 !®G±¬W«Q«B8 Å]«V«2 «Æ«H«6 ²w«8«: hadîsindeki
tehdidden şiddetle korkan ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (486: 1564 - 486: 1569)


Arama dizesi: hikmet

"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü


Vesselâm, Hazret-i Ali'nin (R.A.) hilafetini arzu etmiş, fakat gaibden ona bildirilmiş ki:
Murad-ı İlahî başkadır. O da, arzusunu bırakıp, murad-ı İlahîye tâbi' olmuş." Murad-ı İlahînin
MAXQDA 2020 24.12.2022

hikmetlerinden birisi şu olmak gerektir ki:


Vefat-ı Nebevî'den sonra, en ziyade ittifak ve ittihada gelmeye muhtaç olan Sahabeler;
eğer Hazret-i Ali başa geçseydi, Hazret-i Ali'nin hilafeti zamanında zuhura gelen hâdisatın
şehadetiyle ve Hazret-i Ali'nin mümaşatsız, pervasız, zâhidane, kahramanane, müstağniyane
tavrı ve şöhretgir-i âlem şecaatı itibariyle, çok zâtlarda ve kabilelerde rekabet damarını
harekete getirip, tefrikaya sebeb olmak kaviyyen muhtemeldi. Hem Hazret-i Ali'nin
hilafetinin teehhür etmesinin bir sırrı da şudur ki: Gayet muhtelif akvamın birbirine
karışmasıyla, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın haber verdiği gibi, sonra inkişaf eden
yetmişüç fırka efkârının esaslarını taşıyan o akvam içinde, fitne-engiz hâdisatın zuhuru
zamanında, Hazret-i Ali gibi hârikulâde bir cesaret ve feraset sahibi, Hâşimî ve Âl-i Beyt gibi
kuvvetli, hürmetli bir kuvvet lâzım idi ki, dayanabilsin. Evet dayandı... Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın haber verdiği gibi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (487: 862 - 487: 867)


Arama dizesi: hikmet

Hazret-i Hasan'ın neslinden gelen aktablar, hususan Aktab-ı Erbaa ve bilhassa


Gavs-ı A'zam olan Şeyh Abdülkadir-i Geylanî ve Hazret-i Hüseyin'in neslinden gelen
imamlar, hususan Zeynelâbidîn ve Cafer-i Sadık ki, herbiri birer manevî mehdi hükmüne
geçmiş, manevî zulmü ve zulümatı dağıtıp, envâr-ı Kur'aniyeyi ve hakaik-i imaniyeyi
neşretmişler. Cedd-i emcedlerinin birer vârisi olduklarını göstermişler.
Eğer denilse: Mübarek İslâmiyet ve nuranî Asr-ı Saadetin başına gelen o dehşetli kanlı
fitnenin hikmeti ve vech-i rahmeti nedir? Çünki onlar, kahra lâyık değil idiler?
Elcevab: Nasılki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her taife-i nebatatın, tohumların,
ağaçların istidadlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri kendine mahsus çiçek açar; fıtrî birer
vazife başına geçer.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (498: 3035 - 498: 3040)


Arama dizesi: hikmet

Hem susuzluğa çok defa


---sh:»(M:120) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
giriftar oluyorlardı. İşte bu hikmete binaen, mu'cizat-ı bahire-i Ahmediye Aleyhissalâtü
Vesselâm'ın mühimleri, taam ve su hususunda tezahür etmiş. Bu hârikalar dava-yı nübüvvete
delil ve mu'cize olmaktan ziyade, ihtiyaca binaen Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a bir
ikram-ı İlahî, bir ihsan-ı Rabbanî, bir ziyafet-i Rahmaniye hükmündedir. Çünki o mu'cizatı
görenler, nübüvveti tasdik etmişler. Fakat mu'cize zuhur ettikçe, iman ziyadeleşir, "nurun alâ
nur" olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (534: 210 - 534: 215)


Arama dizesi: hikmet
---sh:»(M:179) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
çok zâtlar zahir olmuşlar. Evet dünyaya manen reis olacak (Haşiye) ve dünyanın manevî şeklini

değiştirecek ve dünyayı âhirete mezraa yapacak ve dünyanın mahlukatının kıymetlerini ilân


edecek ve cinn ü inse saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fâni cinn ü insi i'dam-ı ebedîden
kurtaracak ve dünyanın hikmet-i hilkatini ve tılsım-ı muğlakını ve muammasını açacak ve
Hâlık-ı Kâinat'ın makasıdını bilecek ve bildirecek ve o Hâlık'ı tanıyıp umuma tanıttıracak bir
zât; elbette o daha gelmeden herşey, her nev', her taife onun geleceğini sevecek ve bekleyecek
ve hüsn-ü istikbal edecek ve alkışlayacak ve Hâlıkı tarafından bildirilirse, o da bildirecek.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Nasılki sâbık işaretlerde ve misallerde gördük ki; her bir nev-i mahlukat, onu hüsn-ü istikbal
ediyor gibi mu'cizatını gösteriyorlar, mu'cize lisanıyla nübüvvetini tasdik ediyorlar.
ONYEDİNCİ İŞARET: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Kur'andan sonra en
büyük mu'cizesi, kendi zâtıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (538: 3873 - 538: 3878)


Arama dizesi: hikmet

(M:187) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
muaraza edilmez ve edilmemiş." Bu sözler mübalağa görünüyor ve akıl kabul etmiyor. Çünki
beşerin sözlerinde Kur'an cümlelerine benzeyen çok cümleler var. Bu sözün sırr-ı hikmeti
nedir?
Elcevab: İ'caz-ı Kur'anda iki mezheb var. Mezheb-i ekser ve racih odur ki, Kur'andaki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (542: 2399 - 542: 2403)


Arama dizesi: takva

Evet Hâlık-ı Kâinat


tarafından söylettiriliyor. Üstad-ı Ezelîsinden ders alır, sonra ders verir. Çünki sâbık
işaretlerde kısmen beyan edilen binler delail-i nübüvvetle; Hâlık-ı Kâinat bütün o mu'cizatı
onun elinde halketmekle gösterdi ki; o, onun hesabına konuşuyor, onun kelâmını tebliğ
ediyor. Hem ona gelen Kur'an ise içinde, dışında kırk vech-i i'caz ile gösterir ki, o Cenab-ı
Hakk'ın tercümanıdır. Hem o kendi zâtında bütün ihlasıyla ve takvasıyla ve ciddiyetiyle ve
emanetiyle ve sair bütün ahval ü etvarıyla gösterir ki; o kendi namına, kendi fikriyle demiyor..
belki Hâlıkı namına konuşuyor.
---sh:»(M:193) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
Hem onu dinleyen bütün ehl-i hakikat, keşif ve tahkik ile tasdik etmişler ve ilmelyakîn iman
etmişler ki; o kendi kendine konuşmuyor, belki Hâlık-ı Kâinat onu konuşturuyor, ders
veriyor, onunla ders verdiriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (542: 3889 - 542: 3894)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ ekser evkatta onun arkadaşı olan Hazret-


i Cebrail'i dahi bazı geri bırakıyor.
Altıncı Esas: Hem o melek, cinn ve beşerin seyyidi olan zât, şu kâinat ağacının en
münevver ve mükemmel meyvesi ve rahmet-i İlahiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbaniyenin
misali ve Hakk'ın en münevver bürhanı ve hakikatın en parlak siracı ve tılsım-ı kâinatın
miftahı ve muamma-yı hilkatin keşşafı ve hikmet-i âlemin şârihi ve saltanat-ı İlahiyenin
dellâlı ve mehasin-i san'at-ı Rabbaniyenin vassafı ve câmiiyet-i istidad cihetiyle o zât,
mevcudattaki kemalâtın en mükemmel enmuzecidir. Öyle ise o zâtın şu evsafı ve şahsiyet-i
maneviyesi işaret eder, belki gösterir ki; o zât, kâinatın illet-i gaiyesidir. Yani o zâta şu
kâinatın Hâlıkı bakmış, kâinatı halketmiştir. Eğer onu icad etmeseydi, kâinatı dahi icad

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (543: 3255 - 543: 3259)


Arama dizesi: takva
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem öyle bir itminan ile, bir itimad ile davet eder, tebliğ eder ki;
kimseden minnet almaz, hiçbir müşkilâta karşı telaş etmez, tereddüdsüz, kemal-i samimiyetle
ve safvetle ve herkesten evvel kendisi amel edip kabul ederek, getirdiği ahkâmı ilân eder.
Buna şahid ise; herkesçe, dost ve düşmanca malûm olan meşhur zühdü ve istiğnası ve
dünyanın fâni müzeyyenatına adem-i tenezzülüdür.
Onbeşinci Esas: Hem getirdiği dine herkesten ziyade itaatı ve Hâlıkına karşı herkesten
ziyade ubudiyeti ve menhiyata karşı herkesten ziyade takvası, kat'iyyen gösterir ki: O, Sultan-
ı Ezel ve Ebed'in mübelliğidir, elçisidir ve o Mabud-u Bilhakk'ın en hâlis abdidir ve Kelâm-ı
Ezelî'nin tercümanıdır.
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (545: 156 - 545: 161)


Arama dizesi: hikmet

. . . . . mahz-ı hikmettir.
]¬5@«A²7! «x; ]¬5@«A²7«!
Said Nursî

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (550: 3764 - 550: 3769)


Arama dizesi: hikmet
«y´7¬! «ž da, bir tevhid-i uluhiyet ve mabudiyet vardır. Şu
mertebenin gayet kuvvetli bir bürhanına şöyle işaret ederiz ki: Şu kâinat yüzünde, hususan
zeminin sahifesinde, gayet muntazam bir faaliyet görünüyor. Ve gayet hikmetli bir hallakıyet
müşahede ediyoruz. Ve gayet intizamlı bir fettahiyet, yani herşey'e lâyık bir şekil açmak ve
suret vermek aynelyakîn görüyoruz. Hem gayet şefkatli, keremli, rahmetli bir vehhabiyet ve
ihsanat görüyoruz. Öyle ise, bizzarure şu hâl ve şu keyfiyet; Faal, Hallak, Fettah, Vehhab bir

Zât-ı Zülcelal'in vücub-u vücudunu ve vahdetini isbat eder, belki ihsas eder. Evet mevcudatın
mütemadiyen zevalleri, tazelenmeleri gösteriyor ki, o mevcudat; bir Sani'-i Kadîr'in kudsî
esmasının cilveleri ve envâr-ı esmaiyesinin gölgeleri ve ef'alinin eserleri ve kalem-i kader ve
kudretin nakışları ve sahifeleri ve cemal-i kemalinin âyineleridir. Şu hakikat-ı uzmaya ve şu
tevhidin mertebe-i ulyasına, şu kâinatın sahibi, bütün gönderdiği mukaddes kitablar ve
suhuflarıyla o tevhidi gösterdiği gibi; bütün ehl-i hakikat ve kâmilîn-i nev'-i beşer
tahkikatlarıyla ve keşfiyatlarıyla, aynı mertebe-i tevhidi gösteriyorlar. Ve kâinat dahi, acz ve
fakrıyla beraber, mazhar olduğu daimî mu'cizat-ı san'atın ve havarik-ı iktidar, hazain-i
servetin şehadetiyle, aynı mertebe-i tevhide işaret eder. Demek Şahid-i Ezelî bütün kütüb ve
suhufuyla ve ehl-i şuhud bütün tahkikat ve küşûfuyla ve âlem-i şehadet bütün muntazam
ahval ve hakîmane şuunatıyla o mertebe-i tevhidde bil'icma' ittifak ediyorlar.
İşte o Vâhid-i Ehad'i kabul etmeyen, ya nihayetsiz ilahları kabul edecek veyahut ahmak
Sofestaî gibi hem kendini, hem kâinatın vücudunu inkâr edecek.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (551: 2013 - 551: 2018)


Arama dizesi: hikmet

Daha bir parça dikkat-i nazar ettikçe, yeniden


yeniye bir tanzim ve tevziniyet gözümüze çarpıyor. Yani: Birisi, intizam ile o nizamı
MAXQDA 2020 24.12.2022

değiştiriyor ve tartı ile o mizanı tazelendiriyor. Herşey bir model olup, pek kesretli muntazam
ve mevzun suretler giydiriliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, o tanzim ve tevzin altında bir
hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve maslahat gözetiliyor, bir hak, bir
faide takib ediliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, gayet hakîmane bir faaliyet içinde bir kudretin
tezahüratı ve herşey'in her şe'nini ihata eden gayet muhit bir ilmin cilveleri nazar-ı şuurumuza
çarpıyor. Demek bütün mevcudattaki şu nizam ve mizan, umuma âmm bir tanzim ve tevzini
ve o tanzim ve tevzin, âmm bir hikmet ve adaleti ve o hikmet ve adalet, bir kudret ve ilmi
gözümüze gösteriyor. Demek bir Kadîr-i Külli Şey ve bir Alîm-i Külli Şey, şu perdeler
arkasında akla görünüyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (551: 2059 - 551: 2064)


Arama dizesi: hikmet

Yani: Birisi, intizam ile o nizamı


değiştiriyor ve tartı ile o mizanı tazelendiriyor. Herşey bir model olup, pek kesretli muntazam
ve mevzun suretler giydiriliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, o tanzim ve tevzin altında bir
hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve maslahat gözetiliyor, bir hak, bir
faide takib ediliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, gayet hakîmane bir faaliyet içinde bir kudretin
tezahüratı ve herşey'in her şe'nini ihata eden gayet muhit bir ilmin cilveleri nazar-ı şuurumuza
çarpıyor. Demek bütün mevcudattaki şu nizam ve mizan, umuma âmm bir tanzim ve tevzini
ve o tanzim ve tevzin, âmm bir hikmet ve adaleti ve o hikmet ve adalet, bir kudret ve ilmi
gözümüze gösteriyor. Demek bir Kadîr-i Külli Şey ve bir Alîm-i Külli Şey, şu perdeler
arkasında akla görünüyor. Hem herşey'in evveline ve âhirine bakıyoruz, hususan zîhayat
nev'inde görüyoruz ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (551: 2424 - 551: 2429)


Arama dizesi: hikmet

Herşey bir model olup, pek kesretli muntazam


ve mevzun suretler giydiriliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, o tanzim ve tevzin altında bir
hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve maslahat gözetiliyor, bir hak, bir
faide takib ediliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, gayet hakîmane bir faaliyet içinde bir kudretin
tezahüratı ve herşey'in her şe'nini ihata eden gayet muhit bir ilmin cilveleri nazar-ı şuurumuza
çarpıyor. Demek bütün mevcudattaki şu nizam ve mizan, umuma âmm bir tanzim ve tevzini
ve o tanzim ve tevzin, âmm bir hikmet ve adaleti ve o hikmet ve adalet, bir kudret ve ilmi
gözümüze gösteriyor. Demek bir Kadîr-i Külli Şey ve bir Alîm-i Külli Şey, şu perdeler
arkasında akla görünüyor. Hem herşey'in evveline ve âhirine bakıyoruz, hususan zîhayat
nev'inde görüyoruz ki: Başlangıçları, asılları, kökleri, hem meyveleri ve neticeleri öyle bir
tarzdadır ki; güya tohumları, asılları; birer tarife, birer proğram şeklinde bütün o mevcudun
cihazatını tazammun ediyor. Ve neticesinde ve meyvesinde; yine bütün o zîhayatın manası
süzülüp onda tecemmu' eder, tarihçe-i hayatını ona bırakır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (551: 2447 - 551: 2452)


Arama dizesi: hikmet

Herşey bir model olup, pek kesretli muntazam


ve mevzun suretler giydiriliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, o tanzim ve tevzin altında bir
hikmet ve adalet görünüyor. Her harekette bir hikmet ve maslahat gözetiliyor, bir hak, bir
faide takib ediliyor. Daha ziyade dikkat ettikçe, gayet hakîmane bir faaliyet içinde bir kudretin
tezahüratı ve herşey'in her şe'nini ihata eden gayet muhit bir ilmin cilveleri nazar-ı şuurumuza
çarpıyor. Demek bütün mevcudattaki şu nizam ve mizan, umuma âmm bir tanzim ve tevzini
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve o tanzim ve tevzin, âmm bir hikmet ve adaleti ve o hikmet ve adalet, bir kudret ve ilmi
gözümüze gösteriyor. Demek bir Kadîr-i Külli Şey ve bir Alîm-i Külli Şey, şu perdeler
arkasında akla görünüyor. Hem herşey'in evveline ve âhirine bakıyoruz, hususan zîhayat
nev'inde görüyoruz ki: Başlangıçları, asılları, kökleri, hem meyveleri ve neticeleri öyle bir
tarzdadır ki; güya tohumları, asılları; birer tarife, birer proğram şeklinde bütün o mevcudun
cihazatını tazammun ediyor. Ve neticesinde ve meyvesinde; yine bütün o zîhayatın manası
süzülüp onda tecemmu' eder, tarihçe-i hayatını ona bırakır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (551: 3232 - 551: 3237)


Arama dizesi: hikmet

Ve neticesinde ve meyvesinde; yine bütün o zîhayatın manası


süzülüp onda tecemmu' eder, tarihçe-i hayatını ona bırakır. Güya onun aslı olan çekirdeği,
desatir-i icadiyesinin bir mecmuasıdır. Ve meyvesi ve semeresi ise, evamir-i icadiyesinin bir
fihristesi hükmünde görüyoruz. Sonra o zîhayatın zahirine ve bâtınına bakıyoruz. Gayet
derecede hikmetli bir kudretin tasarrufatı ve nafiz bir iradenin tasviratı ve tanzimatı
görünüyor. Yani, bir kuvvet ve kudret icad eder; bir emir ve irade suret giydirir.
İşte bütün mevcudat, böyle evveline dikkat ettikçe bir ilmin tarifenamesi ve âhirine
dikkat ettikçe bir Sâni'in plânı ve beyannamesi ve zahirine baktıkça bir Fâil-i Muhtar'ın ve
Mürid'in gayet san'atlı ve tenasüblü bir hulle-i san'atı ve bâtınına baktıkça bir Kadîr'in gayet
muntazam bir makinasını müşahede ediyoruz.
İşte şu hal ve şu keyfiyet, bizzarure ve bilbedahe ilân eder ki; hiçbir şey, hiçbir zaman,
hiçbir mekân birtek Sani-i Zülcelal'in kabza-i tasarrufundan
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (553: 816 - 553: 821)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:233) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
eker, biçer, mahsulât alır. Mütemadiyen mülkünü çalıştırır, tasarruf eder. En büyük daire olan
zerrat âlemini bir tarla yapıp, her zaman kâinat kadar mahsulâtı; kudretiyle, hikmetiyle onda
eker, biçer, kaldırır. Âlem-i şehadetten âlem-i gayba, daire-i kudretten daire-i ilme gönderir.
Sonra mutavassıt bir daire olan zemin yüzünü, aynen öyle bir mezraa yapmış ki; mevsim-
bemevsim âlemleri, enva'ları içinde eker, biçer, kaldırır. Manevî mahsulâtını dahi gaybî,
uhrevî, misalî ve manevî âlemlerine gönderir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (553: 1241 - 553: 1246)


Arama dizesi: hikmet

Âlem-i şehadetten âlem-i gayba, daire-i kudretten daire-i ilme gönderir.


Sonra mutavassıt bir daire olan zemin yüzünü, aynen öyle bir mezraa yapmış ki; mevsim-
bemevsim âlemleri, enva'ları içinde eker, biçer, kaldırır. Manevî mahsulâtını dahi gaybî,
uhrevî, misalî ve manevî âlemlerine gönderir. Daha küçük bir daire olan bir bahçeyi yine yüz
defa, bin defa kudretle doldurup, hikmetle boşalttırıyor. Daha küçük bir daire olan bir
zîhayatı, meselâ bir ağacı, bir insanı, yüz defa onun kadar, ondan mahsulât alır. Demek o
Mâlik-ül Mülk-i Zülcelal; küçük-büyük, cüz'î-küllî herşey'i birer model hükmünde inşa
ederek, yüzler tarzda, taze taze nakışlarla münakkaş mensucat-ı san'atını onlara giydirir; cilve-
i esmasını, mu'cizat-ı kudretini izhar eder. Kendi mülkünde herbir şey'i, birer sahife
hükmünde inşa etmiş; her sahifede, yüzer tarzda manidar mektubatını yazar; hikmetinin
âyâtını izhar eder, zîşuurlara okutturur.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (553: 1740 - 553: 1745)


Arama dizesi: hikmet

Daha küçük bir daire olan bir bahçeyi yine yüz


defa, bin defa kudretle doldurup, hikmetle boşalttırıyor. Daha küçük bir daire olan bir
zîhayatı, meselâ bir ağacı, bir insanı, yüz defa onun kadar, ondan mahsulât alır. Demek o
Mâlik-ül Mülk-i Zülcelal; küçük-büyük, cüz'î-küllî herşey'i birer model hükmünde inşa
ederek, yüzler tarzda, taze taze nakışlarla münakkaş mensucat-ı san'atını onlara giydirir; cilve-
i esmasını, mu'cizat-ı kudretini izhar eder. Kendi mülkünde herbir şey'i, birer sahife
hükmünde inşa etmiş; her sahifede, yüzer tarzda manidar mektubatını yazar; hikmetinin
âyâtını izhar eder, zîşuurlara okutturur. Şu âlem-i ekberi, mülk şeklinde inşa etmekle beraber;
şu insanı dahi öyle bir surette halketmiştir ve ona öyle cihazat ve âletler ve havas ve
hissiyatlar ve bilhassa nefs, heva ve ihtiyaç ve iştiha ve hırs ve dava vermiştir ki; o geniş
mülkünde, bütün mülke muhtaç bir memluk hükmüne getirmiştir.
İşte hiç mümkün müdür ki: Pek büyük olan âlem-i zerrattan tâ bir sineğe kadar
bütününü mülk ve tarla yapan ve küçük insanı, o büyük mülke nâzır ve müfettiş ve çiftçi ve
tüccar ve dellâl ve âbid ve memluk yaptıran ve kendine, muhterem bir misafir ve sevgili bir
muhatab ittihaz eden o Mâlik-ül Mülk-i Zülcelal'den başka, o mülke tasarruf edip, o memluke
seyyid olabilsin?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (553: 2743 - 553: 2748)


Arama dizesi: hikmet

Dördüncü Fıkra: e7!ÕÕÕ«¾!«) ]¬4 yB«Q²X«. ibaresidir. Meali şudur ki: Sani'-i Zülcelal'in âlem-i
ekberdeki san'atı o derece manidardır ki; o san'at, bir kitab suretinde tezahür edip, kâinatı bir
kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı beşer, hakikî fenn-i hikmet kütübhanesini ondan
aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o derece hakikatla bağlı ve hakikattan meded
alıyor ki, büyük Kitab-ı Mübin'in bir nüshası olan Kur'an-ı Hakîm şeklinde ilân edildi. Hem
nasılki kâinattaki san'atı, kemal-i intizamından kitab şekline girdi; insandaki sıbgatı ve nakş-ı
hikmeti dahi, hitab çiçeğini açtı. Yani o san'at, o derece manidar ve hassas ve güzeldir ki; o
makine-i zîhayattaki cihazatı, fonoğraf gibi nutka geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim
içinde bir sıbga-i Rabbaniye

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (553: 2809 - 553: 2814)


Arama dizesi: hikmet

ÕÕÕ«¾!«) ]¬4 yB«Q²X«. ibaresidir. Meali şudur ki: Sani'-i Zülcelal'in âlem-i
ekberdeki san'atı o derece manidardır ki; o san'at, bir kitab suretinde tezahür edip, kâinatı bir
kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı beşer, hakikî fenn-i hikmet kütübhanesini ondan
aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o derece hakikatla bağlı ve hakikattan meded
alıyor ki, büyük Kitab-ı Mübin'in bir nüshası olan Kur'an-ı Hakîm şeklinde ilân edildi. Hem
nasılki kâinattaki san'atı, kemal-i intizamından kitab şekline girdi; insandaki sıbgatı ve nakş-ı
hikmeti dahi, hitab çiçeğini açtı. Yani o san'at, o derece manidar ve hassas ve güzeldir ki; o
makine-i zîhayattaki cihazatı, fonoğraf gibi nutka geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim
içinde bir sıbga-i Rabbaniye
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (553: 3058 - 553: 3063)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Meali şudur ki: Sani'-i Zülcelal'in âlem-i


ekberdeki san'atı o derece manidardır ki; o san'at, bir kitab suretinde tezahür edip, kâinatı bir
kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı beşer, hakikî fenn-i hikmet kütübhanesini ondan
aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o derece hakikatla bağlı ve hakikattan meded
alıyor ki, büyük Kitab-ı Mübin'in bir nüshası olan Kur'an-ı Hakîm şeklinde ilân edildi. Hem
nasılki kâinattaki san'atı, kemal-i intizamından kitab şekline girdi; insandaki sıbgatı ve nakş-ı
hikmeti dahi, hitab çiçeğini açtı. Yani o san'at, o derece manidar ve hassas ve güzeldir ki; o
makine-i zîhayattaki cihazatı, fonoğraf gibi nutka geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim
içinde bir sıbga-i Rabbaniye
---sh:»(M:234) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (555: 1255 - 555: 1260)


Arama dizesi: hikmet

Çünki sebeb-i medh olan nimet ve ihsan ve


kemal ve cemal ve medar-ı hamd olan herşey onundur, ona aittir. Evet âyât-ı Kur'aniyenin
işaratıyla, bütün mevcudattan daimî bir surette dergâh-ı İlahiyeye giden bir ubudiyettir, bir
tesbihtir, bir secdedir, bir duadır ve bir hamd ü senadır ki; daimî o dergâha gidiyor. Şu
hakikat-ı Tevhidi isbat eden bir bürhan-ı a'zama şöyle işaret ederiz ki:
Şu kâinata baktığımız vakit, bağistan şeklinde; sakfı ulvî yıldızlarla yaldızlanmış,
zemini zînetli mevcudatla şenlenmiş surette görünüyor. İşte şu bağistandaki muntazam nuranî
ecram-ı ulviye ve hikmetli ve zînetli mevcudat-ı süfliye, umumen herbiri lisan-ı mahsusuyla
derler ki: Biz bir Kadîr-i Zülcelal'in mu'cizat-ı kudretiyiz. Bir Hâlık-ı Hakîm ve bir Sani'-i
Kadîr'in vahdetine şehadet ederiz.
Ve şu bağistan-ı âlem içindeki Küre-i Arz'a bakıyoruz, görüyoruz ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (555: 3710 - 555: 3715)


Arama dizesi: hikmet

Dünyayı yapan o Sani-i Hakîm, âhireti de yapar. Evet Mabud-u Bilhak yalnız o
Kadîr-i Zülcelal olduğu gibi, Mahmud-u Bil'ıtlak yine yalnız odur. İbadet ona mahsus olduğu
gibi, hamd ü sena dahi ona hastır. Hiç mümkün müdür ki: Semavat ve Arz'ı halkeden bir
Sani'-i Hakîm, Semavat ve Arz'ın en mühim neticesi ve kâinatın en mükemmel meyvesi olan
insanları başıboş bıraksın, esbab ve tesadüfe havale etsin, hikmet-i bahiresini abesiyete
kalbetsin? Hâşâ!.. Hiç mümkün müdür ki: Hakîm, Alîm bir zât, bir ağacı gayet ehemmiyetle
tedbir ve tasvir edip ve gayet derecede hikmetle idare ve terbiye ettiği halde; o ağacın gayesi,
faidesi olan meyvelerine bakmayıp ehemmiyet vermesin; hırsız ellere, boş yerlere dağılsın,
zayi' olsun? Elbette bakmamak, ehemmiyet vermemek olamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (555: 3873 - 555: 3878)


Arama dizesi: hikmet

Hiç mümkün müdür ki: Semavat ve Arz'ı halkeden bir


Sani'-i Hakîm, Semavat ve Arz'ın en mühim neticesi ve kâinatın en mükemmel meyvesi olan
insanları başıboş bıraksın, esbab ve tesadüfe havale etsin, hikmet-i bahiresini abesiyete
kalbetsin? Hâşâ!.. Hiç mümkün müdür ki: Hakîm, Alîm bir zât, bir ağacı gayet ehemmiyetle
tedbir ve tasvir edip ve gayet derecede hikmetle idare ve terbiye ettiği halde; o ağacın gayesi,
faidesi olan meyvelerine bakmayıp ehemmiyet vermesin; hırsız ellere, boş yerlere dağılsın,
zayi' olsun? Elbette bakmamak, ehemmiyet vermemek olamaz. Çünki ağaca ehemmiyet
vermek, meyveleri içindir.
İşte, şu kâinatın zîşuuru ve en mükemmel meyvesi ve neticesi ve gayesi, insandır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (556: 131 - 556: 136)


Arama dizesi: hikmet
Çünki ağaca ehemmiyet
vermek, meyveleri içindir.
İşte, şu kâinatın zîşuuru ve en mükemmel meyvesi ve neticesi ve gayesi, insandır. Şu

kâinatın Sani-i Hakîm'i mümkün müdür ki, şu zîşuur meyvelerin meyveleri olan hamd ve
ibadeti, şükür ve muhabbeti başkalara verip hikmet-i bahiresini hiçe indirsin veyahut kudret-i
mutlakasını acze kalbettirsin veyahut ilm-i muhitini cehle çevirsin? Yüzbin defa hâşâ!
Hiç mümkün müdür ki: Şu kâinat sarayının binasındaki makasıd-ı Rabbaniyenin medarı
olan zîşuur ve zîşuurun serfirazı olan nev'-i insanın mazhar olduğu nimetlere mukabil izhar
ettikleri şükür ve ibadeti, o saray-ı kâinatın Sani'inden başkasına gitsin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (556: 909 - 556: 914)


Arama dizesi: hikmet

Hiç mümkün müdür ki: Şu kâinat sarayının binasındaki makasıd-ı Rabbaniyenin medarı
olan zîşuur ve zîşuurun serfirazı olan nev'-i insanın mazhar olduğu nimetlere mukabil izhar
ettikleri şükür ve ibadeti, o saray-ı kâinatın Sani'inden başkasına gitsin. Ve o Sani-i Zülcelal,
o gayet-ül gaye olan şükür ve ibadeti başkalara gitmesine müsaade etsin.
Hem hiç mümkün müdür ki: Hadsiz enva'-ı nimetiyle kendini zîşuurlara sevdirsin; ve
hadsiz mu'cizat-ı san'atıyla kendini onlara tanıttırsın; sonra onların şükür ve ibadetlerini, hamd
ve muhabbetlerini, marifet ve minnetdarlıklarını esbaba ve tabiata terkedip ehemmiyet
vermesin; hikmet-i mutlakasını inkâr ettirsin; saltanat-ı rububiyetini hiçe indirsin! Yüzbin
defa hâşâ ve kellâ!..
---sh:»(M:238) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (556: 2954 - 556: 2959)


Arama dizesi: hikmet

-Başka bir Söz'de


izah ve isbat edildiği gibi- zemin yüzünün sahrasında çadırları kurulmuş gayet muhteşem
zîhayatlar ordusunu görüyoruz. Evet Hayy u Kayyum'un hadsiz ordularından, her bahar
mevsiminde yeni silâh altına alınmış, gaibden gelen taze bir ordu meydana çıkmış görüyoruz.
Şu orduya bakıyoruz ki: Nebatat taifelerinden ikiyüzbinden ziyade ve hayvanat milletlerinden
yine yüzbinden fazla çeşit çeşit muhtelif kavimler görüyoruz. Herbir milletin, herbir taifenin
elbisesi ayrı, erzakı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı, silâhları ayrı, müddet-i askeriyeleri ayrı
olduğu halde; bir kumandan-ı a'zam hadsiz kudret ve hikmetiyle ve nihayetsiz ilim ve
iradesiyle, bitmez rahmetiyle, tükenmez hazinesiyle, hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak,
karıştırmayarak, geciktirmeyerek.. ayrı ayrı bütün o üçyüz binden ziyade milletleri ve taifeleri
kemal-i intizam ile, tamam-ı mizan ile, vakti vaktine ayrı ayrı erzaklarını, ayrı ayrı
elbiselerini, ayrı ayrı silâhlarını vererek, ayrı ayrı talimat yaptırarak, ayrı ayrı terhisat ettiğini,
gözü bulunan bilmüşahede görür ve kalbi bulunan biaynelyakîn tasdik eder.
İşte hiç mümkün müdür ki: Şu ihya ve idareye ve şu terbiye ve iaşeye; o orduyu bütün
şuunatıyla ihata eden bir ilm-i muhitin ve o orduyu
---sh:»(M:239) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (557: 1513 - 557: 1518)


Arama dizesi: hikmet

Şu mevcudat, irade-i İlahiye ile


seyyaledir. Şu kâinat, emr-i Rabbanî ile seyyaredir. Şu mahlukat, izn-i İlahî ile, zaman
nehrinde mütemadiyen akıyor.. âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zahirî
giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor. Ve emr-i Rabbanî ile,
mütemadiyen istikbalden gelip, hâle uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.
İşte şu mahlukatın şu seyelanı, gayet hakîmane rahmet ve ihsan dairesinde; ve şu
seyeranı, gayet alîmane hikmet ve intizam dairesinde; ve şu cereyanı, gayet Rahîmane şefkat
ve mizan dairesinde baştan aşağıya kadar hikmetlerle maslahatlarla neticelerle ve gayelerle
yapılıyor. Demek bir Kadîr-i Zülcelal, bir Hakîm-i Zülkemal mütemadiyen tavaif-i mevcudatı
ve her taife içindeki cüz'iyatı ve o taifelerden teşekkül eden
---sh:»(M:240) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (557: 1624 - 557: 1629)


Arama dizesi: hikmet

Şu mevcudat, irade-i İlahiye ile


seyyaledir. Şu kâinat, emr-i Rabbanî ile seyyaredir. Şu mahlukat, izn-i İlahî ile, zaman
nehrinde mütemadiyen akıyor.. âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zahirî
giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor. Ve emr-i Rabbanî ile,
mütemadiyen istikbalden gelip, hâle uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.
İşte şu mahlukatın şu seyelanı, gayet hakîmane rahmet ve ihsan dairesinde; ve şu
seyeranı, gayet alîmane hikmet ve intizam dairesinde; ve şu cereyanı, gayet Rahîmane şefkat
ve mizan dairesinde baştan aşağıya kadar hikmetlerle maslahatlarla neticelerle ve gayelerle
yapılıyor. Demek bir Kadîr-i Zülcelal, bir Hakîm-i Zülkemal mütemadiyen tavaif-i mevcudatı
ve her taife içindeki cüz'iyatı ve o taifelerden teşekkül eden
---sh:»(M:240) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (557: 1996 - 557: 2001)


Arama dizesi: hikmet

Demek bir Kadîr-i Zülcelal, bir Hakîm-i Zülkemal mütemadiyen tavaif-i mevcudatı
ve her taife içindeki cüz'iyatı ve o taifelerden teşekkül eden
---sh:»(M:240) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder. Sonra hikmetiyle terhis edip, mevte mazhar eder;
âlem-i gayba gönderir. Daire-i kudretten, daire-i ilme çevirir. İşte hiç mümkün müdür ki: Şu
kâinatı, heyet-i mecmuasıyla çevirmeğe muktedir olmayan ve bütün zamanlara hükmü
geçmeyen ve âlemleri hayata ve mevte bir ferd gibi mazhar etmeğe kudreti yetmeyen ve
baharları, bir çiçek gibi hayat verip, yer yüzüne takıp, sonra mevt ile ondan koparıp alamayan
bir zât; mevt ve imateye sahib çıkabilsin? Evet en cüz'î bir zîhayatın mevti dahi, hayatı gibi
bütün hakaik-i hayat ve enva'-ı mevt elinde bulunan bir Zât-ı Zülcelal'in kanunuyla, izniyle,
emriyle, kuvvetiyle, ilmiyle olmak zarurîdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (559: 349 - 559: 354)


Arama dizesi: hikmet
Şu camid Güneş, şu âciz insan, şu şuursuz röntgen şuaı
MAXQDA 2020 24.12.2022

gibi zînurlar; hâdis, nâkıs ve ârızî oldukları halde, onların nurları, mukabilindeki her şey'i
görüp nüfuz ederlerse; elbette vâcib ve muhit ve zâtî olan nur-u ilm-i ezelîden hiçbir şey
gizlenemez ve haricinde kalamaz. Şu hakikata işaret eden kâinatın hadd ü hesaba gelmez
alâmetleri, âyetleri vardır. Ezcümle:
Bütün mevcudatta görünen bütün hikmetler, o ilme işaret eder. Çünki hikmet ile iş
görmek ilim ile olur. Hem bütün inayetler, tezyinatlar o ilme işaret eder. İnayetkârane,
lütufkârane iş gören; elbette bilir ve bilerek yapar. Hem herbiri birer mizan içindeki bütün
intizamlı mevcudat ve herbiri birer intizam içindeki bütün mizanlı ve ölçülü hey'at, yine o
ilm-i muhite işaret eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (559: 386 - 559: 391)


Arama dizesi: hikmet

gibi zînurlar; hâdis, nâkıs ve ârızî oldukları halde, onların nurları, mukabilindeki her şey'i
görüp nüfuz ederlerse; elbette vâcib ve muhit ve zâtî olan nur-u ilm-i ezelîden hiçbir şey
gizlenemez ve haricinde kalamaz. Şu hakikata işaret eden kâinatın hadd ü hesaba gelmez
alâmetleri, âyetleri vardır. Ezcümle:
Bütün mevcudatta görünen bütün hikmetler, o ilme işaret eder. Çünki hikmet ile iş
görmek ilim ile olur. Hem bütün inayetler, tezyinatlar o ilme işaret eder. İnayetkârane,
lütufkârane iş gören; elbette bilir ve bilerek yapar. Hem herbiri birer mizan içindeki bütün
intizamlı mevcudat ve herbiri birer intizam içindeki bütün mizanlı ve ölçülü hey'at, yine o
ilm-i muhite işaret eder. Çünki intizam ile iş görmek, ilim ile olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (559: 888 - 559: 893)


Arama dizesi: hikmet

İnayetkârane,
lütufkârane iş gören; elbette bilir ve bilerek yapar. Hem herbiri birer mizan içindeki bütün
intizamlı mevcudat ve herbiri birer intizam içindeki bütün mizanlı ve ölçülü hey'at, yine o
ilm-i muhite işaret eder. Çünki intizam ile iş görmek, ilim ile olur. Ölçü ile, tartı ile
san'atkârane yapan; elbette kuvvetli bir ilme istinaden yapar. Hem bütün mevcudatta görünen
muntazam miktarlar, hikmet ve maslahata göre biçilmiş şekiller, bir kazanın düsturuyla ve
kaderin pergârıyla tanzim edilmiş gibi meyvedar vaziyetler ve heyetler, bir ilm-i muhiti
gösteriyor.
Evet eşyaya ayrı ayrı muntazam suretler vermek, herşey'in mesalih-i hayatiyesine ve
vücuduna lâyık mahsus bir şekil vermek, bir ilm-i muhit ile olur, başka surette olamaz.
Hem bütün zîhayata, herbirisine lâyık bir tarzda, münasib vakitte, ummadığı yerde
rızıklarını vermek; bir ilm-i muhit ile olur. Çünki rızkı gönderen; rızka muhtaç olanları
bilecek, tanıyacak, vaktini bilecek, ihtiyacını idrak edecek, sonra rızkını lâyık bir tarzda
verebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (559: 2493 - 559: 2498)


Arama dizesi: hikmet

O ecel hengamında, o şey'in arkasında vazifesini idame edecek olan neticesinin,


meyvesinin, çekirdeğinin muhafazası ve bir taze hayata inkılab ettirmesi; yine o ilm-i muhiti
MAXQDA 2020 24.12.2022

gösteriyor.
Hem bütün mevcudata şamil, herbir mevcuda lâyık bir surette rahmetin taltifatı; bir
rahmet-i vasia içinde bir ilm-i muhiti gösteriyor. Çünki meselâ zîhayatın etfallerini süt ile iaşe
eden ve zeminin suya muhtaç nebatatına yağmur ile yardım eden; elbette etfali tanır,
ihtiyaçlarını bilir ve o nebatatı görür ve yağmurun onlara lüzumunu derkeder sonra gönderir
ve hakeza... Bütün hikmetli, inayetli rahmetinin hadsiz cilveleri; bir ilm-i muhiti gösteriyor.
Hem bütün eşyanın san'atındaki ihtimamat ve san'atkârane tasvirat ve mahirane tezyinat,
bir ilm-i muhiti gösteriyor. Çünki binler vaziyet-i muhtemele içinde, muntazam ve müzeyyen,
san'atlı ve hikmetli bir vaziyeti intihab etmek, derin bir ilim ile olur. Bütün eşyadaki şu tarz-ı
intihabat, bir ilm-i muhiti gösteriyor.
Hem icad ve ibda'-ı eşyada kemal-i sühulet, bir ilm-i ekmele delalet eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (559: 2767 - 559: 2772)


Arama dizesi: hikmet

Hem bütün mevcudata şamil, herbir mevcuda lâyık bir surette rahmetin taltifatı; bir
rahmet-i vasia içinde bir ilm-i muhiti gösteriyor. Çünki meselâ zîhayatın etfallerini süt ile iaşe
eden ve zeminin suya muhtaç nebatatına yağmur ile yardım eden; elbette etfali tanır,
ihtiyaçlarını bilir ve o nebatatı görür ve yağmurun onlara lüzumunu derkeder sonra gönderir
ve hakeza... Bütün hikmetli, inayetli rahmetinin hadsiz cilveleri; bir ilm-i muhiti gösteriyor.
Hem bütün eşyanın san'atındaki ihtimamat ve san'atkârane tasvirat ve mahirane tezyinat,
bir ilm-i muhiti gösteriyor. Çünki binler vaziyet-i muhtemele içinde, muntazam ve müzeyyen,
san'atlı ve hikmetli bir vaziyeti intihab etmek, derin bir ilim ile olur. Bütün eşyadaki şu tarz-ı
intihabat, bir ilm-i muhiti gösteriyor.
Hem icad ve ibda'-ı eşyada kemal-i sühulet, bir ilm-i ekmele delalet eder. Çünki bir işde
kolaylık ve bir vaziyette sühulet, derece-i ilim ve meharetle mütenasibdir. Ne kadar ziyade

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (559: 3715 - 559: 3720)


Arama dizesi: hikmet

İşte şu sırra binaen herbiri birer mu'cize-i san'at olan mevcudata bakıyoruz ki; hayret-
nüma bir derecede sühuletle, kolaylıkla, külfetsiz, dağdağasız, kısa bir zamanda fakat
mu'ciznüma bir surette icad edilir. Demek hadsiz bir ilim vardır ki, hadsiz sühuletle yapılır ve
hakeza... Mezkûr emareler gibi binler alâmet-i sadıka var ki, şu kâinatta tasarruf eden zâtın
muhit bir ilmi vardır. Ve herşey'i bütün şuunatıyla bilir, sonra yapar. Madem şu kâinat
sahibinin böyle bir ilmi vardır; elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye
lâyık ve müstehak olduklarını bilir, hikmet ve rahmetin muktezasına göre onlarla muamele
eder ve edecek.
Ey insan! Aklını başına al, dikkat et! Nasıl bir zât seni bilir ve bakar, bil ve ayıl!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (560: 2038 - 560: 2043)


Arama dizesi: hikmet

Elhasıl: Nasılki eşyada, meselâ hayvanattaki ehemmiyetli azanın, esasat ve netaic


itibariyle birbirlerine benzeyişleri ve tevafukları ve birtek sikke-i vahdet izhar etmeleri, nasıl
kat'î olarak delalet ediyor ki; umum hayvanatın Sani'i birdir, Vâhid'dir, Ehad'dir. Öyle de: O
hayvanatın ayrı ayrı teşahhusları ve sîmalarındaki başka başka hikmetli taayyün ve
temeyyüzleri delalet eder ki; onların Sani-i Vâhid'i, fâil-i muhtardır ve iradelidir; istediğini
yapar, istemediğini yapmaz; kasd ve irade ile işler. Madem ilm-i İlahîye ve irade-i
Rabbaniyeye mevcudat adedince, belki mevcudatın şuunatı adedince delalet ve şehadet vardır.
Elbette bir kısım feylesofların irade-i İlahiyeyi nefy ve bir kısım ehl-i bid'atın kaderi inkâr ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir kısım ehl-i dalaletin, cüz'iyata adem-i ıttılaını iddia etmeleri ve tabiiyyunun, bir kısım
mevcudatı tabiat ve esbaba isnad etmeleri; mevcudat adedince muzaaf bir yalancılıktır ve
mevcudatın şuunatı adedince muzaaf bir dalalet divaneliğidir. Çünki hadsiz şehadet-i sadıkayı
tekzib eden, hadsiz bir yalancılık işlemiş olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (561: 1754 - 561: 1759)


Arama dizesi: hikmet

Şu kâinatta, şu görünen tasarrufat ve ef'al ile hükmeden Sâni'-i Kadîr'in


kudretine nisbeten, en büyük küll en küçük cüz' kadar kolay gelir. Efradça kesretli bir küllînin
icadı, bir tek cüz'înin icadı kadar sühuletlidir. Ve en âdi bir cüz'îde, en yüksek bir kıymet-i
san'at gösterilebilir. Şu hakikatın sırr-ı hikmeti üç menba'dan çıkar:
Evvelâ: İmdad-ı vâhidiyetten.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (564: 1849 - 564: 1854)


Arama dizesi: hikmet

misal-i musaggarlarıdır. Hem o cüz'iyatı icad eden kim ise, cüz'iyatı ihata eden unsurları ve
semavat ve arzı dahi o halketmiştir. Çünki görüyoruz ki; cüz'iyat külliyata nisbeten birer
çekirdek, birer küçük nüsha hükmündedir. Öyle ise o cüz'îleri halkeden zâtın elinde, anasır-ı
külliye ve semavat ve arz bulunmalıdır. Tâ ki, hikmetinin düsturlarıyla ve ilminin
mizanlarıyla o küllî ve muhit mevcudatın hülâsalarını, manalarını, nümunelerini; o küçücük
misal-i musaggarlar hükmünde olan cüz'iyatta dercedebilsin. Evet acaib-i san'at ve garaib-i
hilkat noktasında cüz'iyat, külliyattan geri değil; çiçekler, yıldızlardan aşağı değil;
çekirdekler, ağaçların madûnunda değil; belki çekirdekteki nakş-ı kader olan manevî ağaç,
bağdaki nesc-i kudret olan mücessem ağaçtan daha acibdir. Ve hilkat-ı insaniye, hilkat-ı
âlemden daha acibdir. Nasılki bir cevher-i ferd üstünde, esîr zerratıyla bir Kur'an-ı hikmet
yazılsa, semavat yüzündeki yıldızlarla yazılan bir Kur'an-ı azametten kıymetçe daha
ehemmiyetli olabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (564: 2433 - 564: 2438)


Arama dizesi: hikmet

Tâ ki, hikmetinin düsturlarıyla ve ilminin


mizanlarıyla o küllî ve muhit mevcudatın hülâsalarını, manalarını, nümunelerini; o küçücük
misal-i musaggarlar hükmünde olan cüz'iyatta dercedebilsin. Evet acaib-i san'at ve garaib-i
hilkat noktasında cüz'iyat, külliyattan geri değil; çiçekler, yıldızlardan aşağı değil;
çekirdekler, ağaçların madûnunda değil; belki çekirdekteki nakş-ı kader olan manevî ağaç,
bağdaki nesc-i kudret olan mücessem ağaçtan daha acibdir. Ve hilkat-ı insaniye, hilkat-ı
âlemden daha acibdir. Nasılki bir cevher-i ferd üstünde, esîr zerratıyla bir Kur'an-ı hikmet
yazılsa, semavat yüzündeki yıldızlarla yazılan bir Kur'an-ı azametten kıymetçe daha
ehemmiyetli olabilir. Öyle de; çok küçük cüz'iyatlar var, mu'cizat-ı san'atça külliyattan
üstündür.
Beşincisi: Sâbık beyanatımızda, icad-ı mahlukatta görünen hadsiz kolaylık, gayet
derecede çabukluk, nihayetsiz sür'at-i ef'al, nihayetsiz sühuletle icad-ı eşyanın sırlarını,
hikmetlerini bir derece gösterdik.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (564: 2809 - 564: 2814)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Nasılki bir cevher-i ferd üstünde, esîr zerratıyla bir Kur'an-ı hikmet
yazılsa, semavat yüzündeki yıldızlarla yazılan bir Kur'an-ı azametten kıymetçe daha
ehemmiyetli olabilir. Öyle de; çok küçük cüz'iyatlar var, mu'cizat-ı san'atça külliyattan
üstündür.
Beşincisi: Sâbık beyanatımızda, icad-ı mahlukatta görünen hadsiz kolaylık, gayet
derecede çabukluk, nihayetsiz sür'at-i ef'al, nihayetsiz sühuletle icad-ı eşyanın sırlarını,
hikmetlerini bir derece gösterdik. İşte şu nihayetsiz sür'at ve hadsiz sühuletle vücud-u eşya,
ehl-i hidayete şöyle kat'î bir kanaat verir ki: Mahlukatı icad eden zâtın kudretine nisbeten;
Cennetler baharlar kadar, baharlar bahçeler kadar, bahçeler çiçekler kadar kolay gelir.
¯?«G¬&!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (565: 2310 - 565: 2315)


Arama dizesi: hikmet

Va'dettiğini yapmamak, ya cehlinden veya aczinden yapamaz. Halbuki o


Kadîr-i Mutlak ve Alîm-i Külli Şey hakkında cehl ve acz muhal olduğundan, hulf-ü va'd dahi
muhaldir. Hem başta Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm olarak bütün enbiya ve evliya ve
asfiya ve ehl-i iman mütemadiyen o Rahîm-i Kerim'den, va'dettiği saadet-i ebediyeyi rica edip
yalvarıyorlar ve niyaz edip istiyorlar. Hem bütün esma-i hüsna ile beraber istiyorlar. Çünki
başta şefkati ve rahmeti, adaleti ve hikmeti ve Rahman ve Rahîm, Âdil ve Hakîm isimleri ve
rububiyeti ve saltanatı ve Rab ve Allah isimleri
---sh:»(M:253) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
gibi ekser esma-i hüsnası, daire-i âhireti ve saadet-i ebediyeyi iktiza ve istilzam ederler ve
tahakkukuna şehadet ve delalet ediyorlar. Belki -Onuncu Söz'de isbat edildiği gibi- bütün
mevcudat bütün hakaikıyla dâr-ı âhirete işaret ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (567: 202 - 567: 207)


Arama dizesi: hikmet

Tâ düşmanın mağlub ordusu içindeki şahın büyük bir


müşirine rastgeldi; kendi padişahı namına, "Seni esir ediyorum! Gel!" der. Esir eder getirir.
Şu halin sırrı ve hikmeti şudur ki:
Evvelki başıbozuk, kendi menba'-ı kuvvetini ve techizatını kendisi taşımaya mecbur
olduğu için, gayet cüz'î iş görebildi. Şu memur ise; kendi kuvvetinin menbaını taşımaya
mecbur değil, belki onu ordu ve padişah taşıyor. Mevcud telgraf ve telefon teline makinasını
küçük bir
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (567: 2410 - 567: 2415)


Arama dizesi: hikmet

]«V²2«ž²! u«C«W²7! ¬yÁV¬7«: eğer hadsiz eşya ve mahlukat Vâhid-i Ehad'e verilse, o vakit o irtibat
ile
herşey birer mazhar olur. O Şems-i Ezelî'nin tecellisine mazhariyetle, kavanin-i hikmetine ve
desatir-i ilmiyesine ve nevamis-i kudretine irtibat peyda eder. O vakit havl ve kuvvet-i İlahiye
ile herşey'i görür bir gözü ve her yere bakar bir yüzü ve her işe geçer bir sözü hükmünde bir
cilve-i Rabbaniyeye mazhar olur. Eğer o intisab kesilse; o şey, bütün eşyadan dahi inkıta'
eder, cirmi kadar bir küçüklüğe sığışır. O halde bir uluhiyet-i mutlaka sahibi olmalı ki,
evvelki vaziyette gördüğü işleri görebilsin.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (567: 3739 - 567: 3744)


Arama dizesi: hikmet
Şirk ve
esbabda, imtina derecesinde müşkilât ve suubet var. Çünki bir vâhid, külfetsiz olarak kesîr
eşyaya bir vaziyet verir ve bir neticeyi istihsal eder. Eğer o vaziyeti almayı ve o neticeyi
istihsal etmeyi, o eşya-yı kesîreye havale edilse; o vakit pek çok külfetle ve pek çok
hareketlerle ancak o vaziyet alınır ve o netice istihsal edilir. Meselâ Üçüncü Mektub'da
denildiği gibi: Semavat meydanında, Şems ve Kamer kumandası altında yıldızlar ordusunu
harekete getirmekle, her gece ve her sene, şaşaalı tesbihkârane bir seyeran ve cereyan vermek
demek olan cazibedar, sevimli vaziyet-i semaviye ve mevsimlerin değişmesi gibi büyük
maslahatların vücud bulması demek olan o ulvî, hikmetli netice-i Arziye, eğer vahdete verilse;
o Sultan-ı Ezel kolayca Küre-i Arz gibi bir neferi, o vaziyet ve o netice için ecram-ı ulviyeye
kumandan tayin eder. O vakit Arz, emir aldıktan sonra, memuriyet neş'esinden mevlevî gibi
zikr ü semaa kalkar; az bir masrafla o güzel vaziyet hasıl olur, o mühim netice vücud bulur.
Eğer Arz'a, "Sen dur, karışma!" denilse; ve o netice ve o vaziyetin istihsali de semavata

havale edilse; ve vahdetten, kesrete ve şirke gidilse; hergün ve her sene, binler derece Küre-i
Arz'dan büyük olan milyonlar adedince yıldızlar hareket etmek, milyarlar sene mesafeyi
yirmidört saatte ve bir senede kestirmek lâzımdır.
Netice-i Meram: Kur'an ve ehl-i iman, hadsiz masnuatı bir Sâni'-i Vâhid'e verir.
Doğrudan doğruya her işi ona isnad eder. Vücub derecesinde sühuletli bir yolda gider,
sevkeder. Ve ehl-i şirk ve tuğyan, bir masnu-u vâhidi hadsiz esbaba isnad ederek, imtina'
derecesinde suubetli bir yolda gider. Şu halde Kur'an yolunda, bütün masnuatla; dalalet
yolunda, bir masnu-u vâhid beraberdirler

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (570: 2211 - 570: 2216)


Arama dizesi: hikmet

«o²[«R²7! «w[¬W¬1@«U²7!«: °v[¬W«& Ê|¬7«:


Mü'minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased;
hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı
içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduddur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı
beşeriye için zehirdir. Şu hakikatın gayet çok vücuhundan altı vechini beyan ederiz:
---sh:»(M:263) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (571: 259 - 571: 264)


Arama dizesi: hikmet
Sen, bir hane-i Rabbaniye ve bir sefine-i İlahiye olan bir mü'minin
vücudunda iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfât-ı masume

varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adavet
bağlamakla, o hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrakına, tahrib ve batmasına
teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şeni' ve gaddar bir zulümdür.
İKİNCİ VECİH: Hem hikmet nazarında dahi zulümdür. Zira malûmdur ki: Adavet ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

muhabbet, nur ve zulmet gibi zıddırlar. İkisi, mana-yı hakikîsinde olarak beraber cem'
olamazlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (571: 3477 - 571: 3482)


Arama dizesi: hikmet

*¬i«# «ž«: sırrına göre; bir


mü'minde bulunan câni bir sıfat yüzünden sair masum sıfatlarını mahkûm etmek hükmünde
olan adavet ve kin bağlamak, ne derece hadsiz bir zulüm olduğunu ve bahusus bir mü'minin
fena bir sıfatından darılıp küsüp, o mü'minin akrabasına adavetini teşmil etmek, °•xV«P«7 «–
@«,²9¬ž²! Å–¬!
sîga-i mübalağa ile gayet azîm bir zulüm ettiğini, hakikat ve şeriat ve hikmet-i İslâmiye sana
ihtar ettiği halde; nasıl kendini haklı bulursun, "Benim hakkım var" dersin?
Hakikat nazarında sebeb-i adavet ve şerr olan fenalıklar, şerr ve toprak gibi kesiftir;
başkasına sirayet ve in'ikas etmemek gerektir. Başkası ondan ders alıp şerr işlese, o başka
mes'eledir. Muhabbetin esbabı olan iyilikler, muhabbet gibi nurdur; sirayet ve in'ikas etmek,
şe'nidir. Ve ondandır ki; "Dostun dostu dosttur" sözü, durub-u emsal sırasına geçmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (576: 2453 - 576: 2458)


Arama dizesi: hikmet

Mühim bir netice için birisini hırs ile beklersin; "Aman gelmedi, aman gelmedi"
deyip en nihayet hırs senin sabrını tüketip kalkar gidersin; bir dakika sonra o adam gelir; fakat
beklediğin o mühim netice bozulur.
Şu hâdisatın sırrı şudur ki: Nasılki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına
terettüb eder. Öyle de: Tertib-i eşyada bir teenni-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle teenni ile
hareket etmediği için, o tertibli eşyadaki manevî basamakları müraat etmez; ya atlar düşer
veyahut bir basamağı noksan bırakır; maksada çıkamaz.
İşte ey derd-i maişetle sersem olmuş ve hırs-ı dünya ile sarhoş olmuş
---sh:»(M:273) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (576: 3906 - 576: 3911)


Arama dizesi: hikmet
"Cenab-ı Hak, bir kısım maldan onda bir(Haşiye-1) veya bir kısım maldan kırkta
bir(Haşiye-2), kendi verdiği malından birisini bizden istedi; tâ bize fukaraların dualarını
kazandırsın ve kin ve hasedlerini men'etsin. Biz hırsımız için tama'kârlık edip vermedik.
Cenab-ı Hak müterakim zekatını, kırkta otuz, onda sekizini aldı. Hem her senede yalnız bir
ayda yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık, muvakkat ve lezzetli bir

açlığı çekmedik. Cenab-ı Hak ceza olarak yetmiş cihetle belalı bir nevi orucu beş sene cebren
bize tutturdu. Hem yirmidört saatte bir tek saati, hoş ve ulvî, nuranî ve faideli bir nevi talimat-
ı Rabbaniyeyi bizden istedi. Biz tenbellik edip, o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek
saati diğer saatlere katarak zayi' ettik. Cenab-ı Hak onun keffareti olarak, beş sene talim ve
talimat ve koşturmakla bize bir nevi namaz kıldırdı." demiştim
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (580: 2201 - 580: 2206)


Arama dizesi: hikmet

Dördüncü Sualiniz: «w<¬h¬"@ÅM7! «p«8 «yÁV7! Å–¬! de hikmet ve gaye nedir?


Elcevab: Cenab-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada bir merdivenin
basamakları gibi bir tertib vaz'etmiş. Sabırsız adam teenni ile hareket etmediği için,
basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır; maksud damına çıkamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (580: 2784 - 580: 2788)


Arama dizesi: takva

Çünki sabır üçtür:


Biri: Masiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvadır, «w[¬TÅBW²7! «p«8 «yÁV7! Å–¬! sırrına

mazhar eder.
İkincisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (580: 3215 - 580: 3220)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:281) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
Ve sabırsızlık ise Allah'tan şikayeti tazammun eder. Ve ef'alini tenkid ve rahmetini ittiham ve
hikmetini beğenmemek çıkar. Evet musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette âciz ve
zaîf insan ağlar; fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı. Hazret-i Yakub Aleyhisselâm'ın
¬yÁV7! ]«7¬! ]¬9²i&«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (581: 848 - 581: 853)


Arama dizesi: hikmet

Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm'ın, Arabistanda çok perdeler altında cereyan


eden bâkiye-i dini ile; fakat farziyet ve mecburiyet suretiyle değil, belki ihtiyarıyla ve
mendubiyet suretiyle ibadet ederdi. Şu hakikat uzundur, şimdilik kısa kalsın.
Altıncı Sualiniz: Sinn-i kemal itibar olunan kırk yaşında nübüvvetin gelmesi ve ömr-ü
saadetlerinin altmışüç olmasındaki hikmet nedir?
Elcevab: Hikmetleri çoktur. Birisi şudur ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (581: 872 - 581: 877)


Arama dizesi: Hikmet

Altıncı Sualiniz: Sinn-i kemal itibar olunan kırk yaşında nübüvvetin gelmesi ve ömr-ü
saadetlerinin altmışüç olmasındaki hikmet nedir?
Elcevab: Hikmetleri çoktur. Birisi şudur ki: Nübüvvet, gayet ağır ve büyük bir
mükellefiyettir. Melekât-ı akliye ve istidadat-ı kalbiyenin inkişafı ve tekemmülü ile o ağır
mükellefiyet tahammül edilir. O tekemmülün zamanı ise kırk yaşıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (581: 1806 - 581: 1811)


Arama dizesi: hikmet

Onların
ittihamından çabuk kurtulamaz. Fakat kırktan sonra, madem kabir tarafına nüzul başlıyor ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

dünyadan ziyade âhiret ona görünüyor. Harekât ve a'mal-i uhreviyesinde çabuk o ittihamdan
kurtulur ve muvaffak olur. İnsanlar da sû'-i zandan kurtulur, halâs olur.
Amma ömr-ü saadetinin altmışüç olması ise, çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Şer'an
ehl-i iman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek
ve hiç bir şey'inden nefret
---sh:»(M:282) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
etmemek ve her halini güzel görmekle mükellef olduğundan; altmıştan sonraki meşakkatli ve
musibetli olan ihtiyarlık zamanında, Habib-i Ekremini bırakmıyor; belki imam olduğu
ümmetin ömr-ü galibi olan altmışüçte mele-i a'lâya gönderiyor, yanına alıyor; her cihette
imam olduğunu gösteriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (581: 2943 - 581: 2948)


Arama dizesi: hikmet

Murad da şudur ki: "En hayırlı genç odur ki; ihtiyar


gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette
boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki; gaflette ve hevesatta gençlere benzemek
ister; çocukçasına hevesat-ı nefsaniyeye tâbi olur."
Senin levhanda gördüğün ikinci parçanın sahih sureti şudur ki; ben başımın üstünde onu
bir levha-i hikmet olarak ta'lik etmişim. Her sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım:
Dost istersen Allah yeter. Evet o dost ise, herşey dosttur.
Yârân istersen Kur'an yeter.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (582: 3382 - 582: 3387)


Arama dizesi: hikmet

š@«L«< @«8 yÁV7! u«Q²S«<


Sual: Eazım-ı Esma-i İlahiyeden olan Rahîm ve Hakîm ve Vedud'un iktiza ettikleri
şefkatperverane terbiye ve maslahatkârane tedbir ve muhabbetdarane taltif, nasıl ve ne suretle,
müdhiş ve muvahhiş olan mevt ve adem ile, zeval ve firak ile, musibet ve meşakkat ile tevfik
edilebilir? Haydi insan saadet-i ebediyeye gittiği için, mevt yolunda geçtiğini hoş görelim;
fakat bu nazik ve nazenin ve zîhayat olan eşcar ve nebatat enva'ları ve çiçekleri ve vücuda
lâyık ve hayata âşık ve bekaya müştak olan hayvanat taifelerini, mütemadiyen hiçbirini
bırakmayarak ifnalarında ve gayet sür'atle onlara göz açtırmayarak i'damlarında ve onlara
nefes aldırmayarak meşakkatle çalıştırmalarında ve hiçbirini rahatta bırakmayarak
musibetlerle tağyirlerinde ve hiçbirini müstesna etmeyerek öldürmelerinde ve hiçbiri
durmayarak zevallerinde ve hiçbiri memnun olmayarak firaklarında hangi şefkat ve merhamet
var, hangi hikmet ve maslahat bulunur, hangi lütuf ve merhamet yerleşebilir?
Elcevab: Dâî ve muktezîyi gösteren beş remiz ile ve gayeleri ve faideleri gösteren beş
işaretle şu suali halleden çok geniş ve çok derin ve çok yüksek olan hakikat-ı uzmaya uzaktan
uzağa baktırmağa çalışacağız.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (583: 3970 - 583: 3975)


Arama dizesi: hikmet

Her halde
şekva etmek istersen; nefsini Cenab-ı Hakk'a şekva et, çünki kusur ondadır.
İkinci Remiz: Onsekizinci Mektub'un âhirki mes'elesinin âhirinde denildiği gibi, Hâlık-
ı Zülcelal hayret-nüma, dehşet-engiz bir surette bir faaliyet-i rububiyetiyle, mevcudatı
mütemadiyen tebdil ve tecdid ettiğinin bir hikmeti budur: Nasılki mahlukatta faaliyet ve
hareket; bir iştiha, bir iştiyak, bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor. Hattâ denilebilir ki;
MAXQDA 2020 24.12.2022

herbir faaliyette bir lezzet nev'i vardır; belki herbir faaliyet, bir çeşit lezzettir. Ve lezzet dahi,
bir kemale müteveccihtir; belki bir nevi kemaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (584: 1234 - 584: 1239)


Arama dizesi: hikmet

Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile


beraber; hadsiz onun merhameti cihetiyle faaliyet-i kudreti içinde, mahlukatının istidadları
kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş'et eden, o mahlukatın
memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen Zât-ı Rahman ve Rahîm'e ait, tabiri caiz ise,
hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki; hadsiz bir surette,
hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor. Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil
ve tahribi dahi iktiza ediyor. Ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi; mevt ve ademi, zeval ve firakı
iktiza ediyor.
Bir zaman, hikmet-i beşeriyenin masnuatın gayelerine dair gösterdiği faideler nazarımda
çok ehemmiyetsiz göründü. Ve ondan bildim ki, o hikmet abesiyete gider. Onun için
feylesofların ileri gidenleri, ya tabiat dalaletine düşer veya Sofestaî olur veya ihtiyar ve ilm-i
Sâni'i inkâr eder veya Hâlık'a "mûcib-i bizzât" der.
İşte o zaman rahmet-i İlahiye, Hakîm ismini imdadıma gönderdi; bana da masnuatın
büyük gayelerini gösterdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (584: 1361 - 584: 1366)


Arama dizesi: hikmet

Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil


ve tahribi dahi iktiza ediyor. Ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi; mevt ve ademi, zeval ve firakı
iktiza ediyor.
Bir zaman, hikmet-i beşeriyenin masnuatın gayelerine dair gösterdiği faideler nazarımda
çok ehemmiyetsiz göründü. Ve ondan bildim ki, o hikmet abesiyete gider. Onun için
feylesofların ileri gidenleri, ya tabiat dalaletine düşer veya Sofestaî olur veya ihtiyar ve ilm-i
Sâni'i inkâr eder veya Hâlık'a "mûcib-i bizzât" der.
İşte o zaman rahmet-i İlahiye, Hakîm ismini imdadıma gönderdi; bana da masnuatın
büyük gayelerini gösterdi. Yani herbir masnu' öyle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (584: 2124 - 584: 2129)


Arama dizesi: hikmet

Şu gaye bir sene bana kâfi geldi.


Sonra san'attaki hârikalar inkişaf etti, o gaye kâfi gelmemeye başladı. Daha çok büyük diğer
bir gaye gösterildi. Yani: Herbir masnu'un en mühim gayeleri Sâniine bakar; onun kemalât-ı
san'atını ve nukuş-u esmasını ve murassaat-ı hikmetini ve hedaya-yı rahmetini, onun nazarına
arzetmek ve cemal ve kemaline bir âyine olmaktır, bildim. Şu gaye hayli zaman bana kâfi
geldi. Sonra san'at ve icad-ı eşyadaki hayret-engiz faaliyet içinde, gayet derecede sür'atli
tağyir ve tebdildeki mu'cizat-ı kudret ve şuunat-ı rububiyet göründü. O vakit bu gaye dahi kâfi
gelmemeye başladı. Belki şu gaye kadar büyük bir muktezi ve dâî dahi lâzımdır bildim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (587: 35 - 587: 40)


Arama dizesi: hikmet
(M:291) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
Hem hangi kanunla senin bedenindeki hüceyratın zerrelerini tazelendiriyor, tamir ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

tahlil ediyorsa, aynı kanunla senin bağını her sene tecdid eder ve her mevsimde çok defa
tazelendirir. Aynı kanunla, zemin yüzünü her bahar mevsiminde tecdid eder, taze bir peçe
üstüne çeker.

Hem o Sâni'-i Kadîr, hangi kanun-u hikmetle bir sineği ihya eder; aynı kanunla şu
önümüzdeki çınar ağacını her baharda ihya eder ve o kanunla Küre-i Arz'ı yine o baharda ihya
eder ve aynı kanunla haşirde mahlukatı da ihya eder. Şu sırra işareten
¯?«G¬&!«: ¯j²S«X«6 ެ! ²vUC²Q«" «ž«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (587: 1356 - 587: 1361)


Arama dizesi: hikmet

Madem temsil ile kanunun


tahakkuku gösteriliyor, bürhan-ı mantıkî gibi yakînî bir surette müddeayı isbat eder. Demek
Sözlerdeki ekser temsiller; birer bürhan-ı yakînî, birer hüccet-i katıa hükmündedir.
İkinci Mebhas: Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı'nda denildiği gibi, bir ağacın ne kadar
meyveleri ve çiçekleri vardır; her bir meyvenin, herbir çiçeğin o kadar gayeleri, hikmetleri
vardır. Ve o hikmetler üç kısımdır. Bir kısmı Sânia bakar, esmasının nakışlarını gösterir. Bir
kısmı zîşuurlara bakar ki, onların nazarlarında kıymetdar mektubat ve manidar kelimattır. Bir
kısmı kendi nefsine ve hayatına ve bekasına bakar ve insana faideli ise insanın menfaatine
göre hikmetleri vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (587: 1382 - 587: 1387)


Arama dizesi: hikmet

Demek
Sözlerdeki ekser temsiller; birer bürhan-ı yakînî, birer hüccet-i katıa hükmündedir.
İkinci Mebhas: Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı'nda denildiği gibi, bir ağacın ne kadar
meyveleri ve çiçekleri vardır; her bir meyvenin, herbir çiçeğin o kadar gayeleri, hikmetleri
vardır. Ve o hikmetler üç kısımdır. Bir kısmı Sânia bakar, esmasının nakışlarını gösterir. Bir
kısmı zîşuurlara bakar ki, onların nazarlarında kıymetdar mektubat ve manidar kelimattır. Bir
kısmı kendi nefsine ve hayatına ve bekasına bakar ve insana faideli ise insanın menfaatine
göre hikmetleri vardır. İşte herbir mevcudun böyle kesretli gayeleri bulunduğunu bir vakit
düşünürken, hatırıma Arabî tarzda ve gelecek "Beş İşaret"in esasatına nota hükmünde olarak,
küllî gayelere işaret eden şu fıkralar gelmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (587: 1660 - 587: 1665)


Arama dizesi: hikmet

Onuncu Söz'ün Onuncu Hakikatı'nda denildiği gibi, bir ağacın ne kadar


meyveleri ve çiçekleri vardır; her bir meyvenin, herbir çiçeğin o kadar gayeleri, hikmetleri
vardır. Ve o hikmetler üç kısımdır. Bir kısmı Sânia bakar, esmasının nakışlarını gösterir. Bir
kısmı zîşuurlara bakar ki, onların nazarlarında kıymetdar mektubat ve manidar kelimattır. Bir
kısmı kendi nefsine ve hayatına ve bekasına bakar ve insana faideli ise insanın menfaatine
göre hikmetleri vardır. İşte herbir mevcudun böyle kesretli gayeleri bulunduğunu bir vakit
düşünürken, hatırıma Arabî tarzda ve gelecek "Beş İşaret"in esasatına nota hükmünde olarak,
MAXQDA 2020 24.12.2022

küllî gayelere işaret eden şu fıkralar gelmiştir.


y«9@«E²A, ¬˜¬(@«D<¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (587: 2753 - 587: 2758)


Arama dizesi: hikmet

¬G¬;@«L«W²7!«: ¬^Å[¬9@«E²AÇK7! ¬€@«9ÎYÇL7! ¬*xZP¬7 Ô @®K¬8@«'«:


İşte bu beş fıkrada, gelecekte bahsedeceğimiz işaratın esasatı var. Evet herbir mevcud
(hususan zîhayat olanların) beş tabaka ayrı ayrı hikmetleri ve gayeleri var. Nasılki meyvedar
bir ağaç, birbirinin üstündeki dalları semere verir; öyle de: Herbir zîhayatın, beş tabaka
muhtelif gayeleri bulunur ve hikmetleri var.
Ey insan-ı fâni! Senin cüz'î bir çekirdek hükmündeki kendi hakikatını, meyvedar bir
şecere-i bâkiyeye inkılab etmesini ve beş işarette gösterilen on tabaka meyvelerini ve on nevi
gayelerini elde etmesini istersen, hakikî imanı elde et.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (587: 2922 - 587: 2927)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu beş fıkrada, gelecekte bahsedeceğimiz işaratın esasatı var. Evet herbir mevcud
(hususan zîhayat olanların) beş tabaka ayrı ayrı hikmetleri ve gayeleri var. Nasılki meyvedar
bir ağaç, birbirinin üstündeki dalları semere verir; öyle de: Herbir zîhayatın, beş tabaka
muhtelif gayeleri bulunur ve hikmetleri var.
Ey insan-ı fâni! Senin cüz'î bir çekirdek hükmündeki kendi hakikatını, meyvedar bir
şecere-i bâkiyeye inkılab etmesini ve beş işarette gösterilen on tabaka meyvelerini ve on nevi
gayelerini elde etmesini istersen, hakikî imanı elde et. Yoksa bütün onlardan mahrum
kalmakla beraber, o çekirdek içinde sıkışıp çürüyeceksin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (588: 1087 - 588: 1092)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:293) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
değiştirilir. Çünki daha ona lüzum kalmadı, hem başka sahifelerin tab'ı lâzım geliyor. İşte
aynen bunun gibi, şu mevcudat-ı Arziye hususan nebatiye, kalem-i kader-i İlahî onlara bir
tertib, bir vaziyet verir; bahar sahifesinde kudret onları icad eder ve güzel manalarını ifade
ederek, suretleri ve hüviyetleri âlem-i misal gibi âlem-i gaybın defterine geçtikleri için,
hikmet iktiza ediyor ki; o vaziyet değişsin, tâ yeni gelecek diğer bahar sahifesi yazılsın, onlar
dahi manalarını ifade etsinler.
İkinci İşaret: ¬^Å[¬&²xÅV7! ¬‚x,ÇX7!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (588: 2334 - 588: 2339)


Arama dizesi: hikmet

gaybiye netice vermekle beraber; âlem-i misalin defterlerinde olan levh-i misalî üstünde,
etvar-ı hayatı adedince suretleri bırakıp, o suretlerden, manidar olan ve mukadderat-ı hayatiye
denilen sergüzeşt-i hayatiyeleri yazılır ve ruhaniyata bir mütalaagâh olur. Nasılki meselâ bir
çiçek vücuddan gider, fakat yüzer tohumcuklarını ve tohumcuklarda mahiyetini vücudda
bırakmakla beraber; küçük elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı mahfuzanın küçük nümuneleri olan
hâfızalarda binler suretini bırakıp, zîşuurlara etvar-ı hayatıyla ifade ettiği tesbihat-ı Rabbaniye
ve nukuş-u esmaiyeyi okutturur, sonra gider. Öyle de: Yeryüzünün saksısında güzel
masnuatla münakkaş olan bahar mevsimi, bir çiçektir; zahiren zeval bulur, ademe gider, fakat
onun tohumları adedince ifade ettikleri hakaik-i gaybiye ve çiçekleri adedince neşrettiği
MAXQDA 2020 24.12.2022

hüviyet-i misaliye ve mevcudatı adedince gösterdikleri hikmet-i Rabbaniyeyi kendine bedel


olarak vücudda bırakıp sonra bizden saklanır. Hem o giden baharın arkadaşları olan sair
baharlara yer boşaltır, tâ onlar gelip vazife görsünler. Demek o bahar, zahirî bir vücudu
çıkarır; manen bin vücud giyer.
Üçüncü İşaret:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (589: 1311 - 589: 1316)


Arama dizesi: hikmet

Hem esma-i İlahiyenin iktiza ve istilzam ettikleri hâlâtı gösteriyor ki... Meselâ: Rahîm ismi
şefkat etmek ister, Rezzak ismi rızık vermek iktiza eder, Latif ismi lütfetmek istilzam eder ve
hâkeza bütün esmanın birer birer muktezası vardır. İşte herbir zîhayat hayatıyla ve vücuduyla
o esmanın muktezasını göstermekle beraber, cihazatı adedince Sâni'-i Hakîm'e tesbihat
yapıyorlar. Meselâ: Nasılki bir insan güzel meyveler yer, o meyveler midesinde dağılır, erir,
zahiren mahvolur; fakat ağzından, midesinden başka bütün hüceyrat-ı bedeniyede
faaliyetkârane bir lezzet, bir zevk vermekle beraber, aktar-ı bedendeki vücudu ve hayatı
beslemek ve idame-i hayat etmek gibi pek çok hikmetlerin vücuduna medar oluyor. O taam
kendisi de vücud-u nebatîden hayat-ı insaniye tabakasına çıkıyor,
---sh:»(M:295) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
terakki ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (589: 2075 - 589: 2080)


Arama dizesi: hikmet

Aynen öyle de: Şu mevcudat zeval perdesinde saklandıkları vakit; onların


yerinde herbirisinin pek çok tesbihatı bâki kalmakla beraber, pek çok esma-i İlahiyenin de
nukuşlarını ve mukteziyatını o esmanın ellerine bırakır. Yani bir vücud-u bâkiyeye tevdi
ederler, öyle giderler. Acaba fâni ve muvakkat bir vücudun gitmesiyle onun yerine bir nevi
bekaya mazhar binler vücud kalsa; denilir mi ki, ona yazık oldu veyahut abes oldu veyahut şu
sevimli mahluk neden gitti.. şekva edilebilir mi? Belki onun hakkındaki rahmet, hikmet,
muhabbet öyle iktiza ediyorlar ve öyle olmak gerektir. Yoksa birtek zarar gelmemek için,
binler menfaati terketmek lâzım gelir ki; o halde binler zarar olur. Demek Rahîm, Hakîm ve
Vedud isimleri; zevale ve firaka muarız değiller, belki istilzam edip iktiza ediyorlar.
Beşinci İşaret:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (590: 499 - 590: 504)


Arama dizesi: hikmet

Aynen öyle de ]«V²2«ž²! u«C«W²7! ¬yÁV¬7«: Hâlık-ı Hakîm ve


Rahîm ve Vedud mukteza-yı rahmet ve hikmet ve vedudiyet olarak, kâinat fabrikasına hareket
veriyor; herbir vücud-u fâniyi çok bâki vücudlara çekirdek yapar, makasıd-ı Rabbaniyesine
medar eder, şuunat-ı Sübhaniyesine mazhar kılar, kalem-i kaderine mürekkeb ittihaz eder ve
kudretin dokumasına bir mekik yapar ve daha bilmediğimiz pek çok inayat-ı galiye ve
makasıd-ı âliye için, kendi faaliyet-i kudretiyle kâinatı faaliyete getirir. Zerratı cevelâna,
mevcudatı seyerana, hayvanatı seyelana, seyyaratı deverana getirir, kâinatı konuşturur; âyâtını
ona sessiz söylettirir ve ona yazdırır. Ve mahlukat-ı Arzıyeyi rububiyeti noktasında, havayı
emir ve iradesine bir nevi arş ve nur unsurunu ilim ve hikmetine diğer bir arş ve suyu ihsan ve
rahmetine başka bir arş ve toprağı hıfz ve ihyasına bir çeşit arş yapmış. O arşlardan üçünü,
mahlukat-ı Arzıye üstünde gezdiriyor.
Kat'iyyen bil ki:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (590: 1172 - 590: 1177)


Arama dizesi: hikmet

¬yÁV¬7«: Hâlık-ı Hakîm ve


Rahîm ve Vedud mukteza-yı rahmet ve hikmet ve vedudiyet olarak, kâinat fabrikasına hareket
veriyor; herbir vücud-u fâniyi çok bâki vücudlara çekirdek yapar, makasıd-ı Rabbaniyesine
medar eder, şuunat-ı Sübhaniyesine mazhar kılar, kalem-i kaderine mürekkeb ittihaz eder ve
kudretin dokumasına bir mekik yapar ve daha bilmediğimiz pek çok inayat-ı galiye ve
makasıd-ı âliye için, kendi faaliyet-i kudretiyle kâinatı faaliyete getirir. Zerratı cevelâna,
mevcudatı seyerana, hayvanatı seyelana, seyyaratı deverana getirir, kâinatı konuşturur; âyâtını
ona sessiz söylettirir ve ona yazdırır. Ve mahlukat-ı Arzıyeyi rububiyeti noktasında, havayı
emir ve iradesine bir nevi arş ve nur unsurunu ilim ve hikmetine diğer bir arş ve suyu ihsan ve
rahmetine başka bir arş ve toprağı hıfz ve ihyasına bir çeşit arş yapmış. O arşlardan üçünü,
mahlukat-ı Arzıye üstünde gezdiriyor.
Kat'iyyen bil ki: Bu beş Remiz'de ve beş İşaret'te gösterilen parlak hakikat-ı âliye, nur-u
Kur'an ile görünür ve imanın kuvvetiyle sahib olunabilir. Yoksa o hakikat-ı bâkiye yerine,
gayet müdhiş bir zulümat geçer.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (593: 77 - 593: 82)


Arama dizesi: hikmet
Duası âhiret için kabul olunur.
"Duası reddedildi" denilmez, belki "Daha enfa' bir surette kabul edildi" denilir. Ve hâkeza...

Madem Cenab-ı Hak Hakîm'dir; biz ondan isteriz, o da bize cevab verir. Fakat hikmetine göre
bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini ittiham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i
hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabib beni dinlemedi" denilmez

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (593: 131 - 593: 136)


Arama dizesi: hikmet
"Duası reddedildi" denilmez, belki "Daha enfa' bir surette kabul edildi" denilir. Ve hâkeza...

Madem Cenab-ı Hak Hakîm'dir; biz ondan isteriz, o da bize cevab verir. Fakat hikmetine göre
bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini ittiham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i
hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabib beni dinlemedi" denilmez. Belki âh ü fîzârını dinledi,
işitti, cevab da verdi; maksudun iyisini yerine getirdi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (600: 2279 - 600: 2283)


Arama dizesi: takva

Âlem-i insaniyetin
semasında yıldızlar gibi parlayan asfiyalara, sıddıkînlere, aktablara bilmüşahede rehberlik
eden ve bilbedahe mütemadiyen hakk u hakkaniyeti, sıdk u sadakatı, emn ü emaneti umum
tabakat-ı ehl-i kemale talim eden ve erkân-ı imaniyenin hakaikiyle ve erkân-ı İslâmiyenin
MAXQDA 2020 24.12.2022

desatiriyle iki cihanın saadetini temin eden ve bu icraatının şehadetiyle bizzarure hâlis hak ve
sâfi hakikat ve gayet doğru ve pek ciddî olmak lâzım gelen bir kitabı; kendi evsafının ve
tesiratının
---sh:»(M:315) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
ve envârının zıddıyla muttasıf tasavvur edip, -hâşâ, hâşâ- tasniat ve iftiraların mecmuası
nazarıyla bakmak; Sofestaîleri ve şeytanları dahi utandıracak ve titretecek şenî' bir hezeyan-ı
küfrî olmakla beraber; izhar ettiği din ve şeriat-ı İslâmiyenin şehadetiyle ve müddet-i
hayatında gösterdiği bilittifak fevkalâde takvasının ve hâlis ve safi ubudiyetinin delaletiyle ve
bilittifak kendinde göründüğü ahlâk-ı hasenesinin iktizasıyla ve yetiştirdiği bütün ehl-i
hakikatın ve sahib-i kemalâtın tasdikiyle en mu'tekid, en metin, en emin, en sadık bir zâtı; -
hâşâ sümme hâşâ, yüzbin kerre hâşâ- itikadsız, en emniyetsiz, Allah'tan korkmaz, yalandan
çekinmez bir vaziyette farzedip, muhalâtın en çirkin ve menfur bir suretini ve dalaletin en
zulümlü ve zulümatlı bir tarzını irtikâb etmek lâzımgelir.
Elhasıl:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (605: 3840 - 605: 3845)


Arama dizesi: hikmet

Bir
dükkâncı dansa gider, bir çiftçi gidemez. Kışla vaziyeti ile mescid vaziyeti bir olmaz.
Hem ekser enbiyanın Asya'da zuhuru, ağleb-i hükemanın Avrupa'da gelmesi, kader-i
ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki; Asya akvamını intibaha getirecek, terakki ettirecek, idare
ettirecek; din ve kalbdir. Felsefe ve hikmet ise, din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli.
Sâniyen: Din-i İslâm'ı Hristiyan dinine kıyas edip, Avrupa gibi dine lâkayd olmak, pek
büyük bir hatadır. Evvelâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (606: 1314 - 606: 1319)


Arama dizesi: hikmet

«–xV¬T²Q«< «Ÿ«4«! gibi kelimatıyla aklı ve


ilmi istişhad ve ikaz ettiği ve ehl-i ilmi himaye ettiği cihetle daima İslâmiyet, fukaraların ve
ehl-i ilmin kal'ası ve melce'i olmuştur. Onun için, İslâmiyet'e karşı küsmeye hiçbir sebeb
yoktur.
İslâmiyet'in Hristiyanlık ve sair dinlere cihet-i farkının sırr-ı hikmeti şudur ki:
İslâmiyet'in esası, mahz-ı tevhiddir; vesait ve esbaba tesir-i hakikî vermiyor, icad ve
makam cihetiyle kıymet vermiyor. Hristiyanlık ise "velediyet" fikrini kabul ettiği için, vesait
ve esbaba bir kıymet verir,
---sh:»(M:326) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (607: 2453 - 607: 2458)


Arama dizesi: hikmet

Mektubunda diyorsun: «w[¬W«7@«Q²7! ±¬Æ«* tabir ve tefsirinde "Onsekiz bin âlem"


demişler. O adedin hikmetini soruyorsun.
Kardeşim, ben şimdi o adedin hikmetini bilmiyorum; fakat bu kadar derim ki; Kur'an-ı
Hakîm'in cümleleri, birer manaya münhasır değil, belki nev'-i beşerin umum tabakatına hitab
olduğu için, her tabakaya karşı birer manayı tazammun eden bir küllî hükmündedir. Beyan
olunan manalar, o küllî kaidenin cüz'iyatları hükmündedirler. Herbir müfessir, herbir ârif, o
küllîden bir cüz'ü zikrediyor. Ya keşfine, ya deliline veyahut meşrebine istinad edip, bir
manayı tercih ediyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (607: 2505 - 607: 2510)


Arama dizesi: hikmet

«w[¬W«7@«Q²7! ±¬Æ«* tabir ve tefsirinde "Onsekiz bin âlem"


demişler. O adedin hikmetini soruyorsun.
Kardeşim, ben şimdi o adedin hikmetini bilmiyorum; fakat bu kadar derim ki; Kur'an-ı
Hakîm'in cümleleri, birer manaya münhasır değil, belki nev'-i beşerin umum tabakatına hitab
olduğu için, her tabakaya karşı birer manayı tazammun eden bir küllî hükmündedir. Beyan
olunan manalar, o küllî kaidenin cüz'iyatları hükmündedirler. Herbir müfessir, herbir ârif, o
küllîden bir cüz'ü zikrediyor. Ya keşfine, ya deliline veyahut meşrebine istinad edip, bir
manayı tercih ediyor. İşte bunda dahi bir taife, o adede muvafık bir mana keşfetmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (610: 251 - 610: 256)


Arama dizesi: hikmet

«y´7¬! «Ÿ¬" ²vU«9_«W<¬! !:(±¬G«% ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti, çok Sözlerde
zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki: İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüd
ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (610: 280 - 610: 285)


Arama dizesi: hikmet

!:(±¬G«% ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti, çok Sözlerde


zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki: İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüd
ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın herbir ferdinin manen çok
efradı var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (610: 331 - 610: 336)


Arama dizesi: hikmet

(±¬G«% ın hikmetini soruyorsunuz. Onun hikmeti, çok Sözlerde


zikredilmiştir. Bir sırr-ı hikmeti şudur ki: İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüd
ettikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın herbir ferdinin manen çok
efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer
ferd-i âher sayılır. Çünki zaman altına girdiği için o ferd-i vâhid bir model hükmüne geçer,
her gün bir ferd-i âher şeklini giyer.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (611: 494 - 611: 499)


Arama dizesi: hikmet

Aynen öyle de: Kâinattaki tecelli eden herbir isim, bütün isimleri kendi
müsemmasına isnad eder ve onun ünvanları olduğunu isbat eder. Çünki kâinatta tecelli eden
isimler, devair-i mütedâhile gibi ve ziyadaki elvan-ı seb'a gibi birbiri içine giriyor, birbirine
yardım ediyor, birbirinin eserini tekmil ediyor, tezyin ediyor. Meselâ: Muhyî ismi bir şey'e
tecelli ettiği vakit ve hayat verdiği dakikada Hakîm ismi dahi tecelli ediyor, o zîhayatın yuvası
olan cesedini hikmetle tanzim ediyor. Aynı halde Kerim ismi dahi tecelli ediyor; yuvasını
tezyin eder. Aynı anda Rahîm isminin dahi tecellisi görünüyor; o cesedin şefkatle havaicini
ihzar eder. Aynı zamanda Rezzak ismi tecellisi görünüyor; o zîhayatın bekasına lâzım maddî
ve manevî rızkını ummadığı tarzda veriyor. Ve hâkeza... Demek Muhyî kimin ismi ise,
kâinatta nurlu ve muhit olan Hakîm ismi de onundur ve bütün mahlukatı şefkatle terbiye eden
MAXQDA 2020 24.12.2022

Rahîm ismi de onundur ve bütün zîhayatları keremiyle iaşe eden Rezzak ismi dahi onun
ismidir, ünvanıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (623: 1373 - 623: 1378)


Arama dizesi: Hikmet

«t«A²V«5 ›¬:!«G< @®A[¬A«0 ²`V²0@«4 ¬^«W²U¬E²7! ¬*!«( ]¬4 «a²9«! Acibdir ki; o vakit ben, Dâr-ül
Hikmet-il İslâmiye âzası idim. Güya ehl-i İslâmın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim.
Halbuki en ziyade hasta ben idim. Hasta evvelâ kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir.
İşte Hazret-i Şeyh bana der ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (629: 3001 - 629: 3006)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:366) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
ediyorlar. En yüksek makamdan, en edna makama inerler. Kâinat Hâlıkının hikmetine zıd ve
muhalif bir vaziyete düşerler.
Şükrün mikyası; kanaattır ve iktisaddır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün
mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rastgeleni yemektir.
Evet hırs; şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (633: 3873 - 633: 3878)


Arama dizesi: hikmet
Hem bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilemeyen ve sırr-ı
hilkat-ı âlem ve tılsım-ı kâinat denilen ve Kur'an-ı Azîmüşşan'ın i'cazıyla keşfedilen o tılsım-ı
müşkil-küşa ve o muamma-yı
---sh:»(M:373) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
hayret-nüma, Yirmidördüncü Mektub ve Yirmidokuzuncu Söz'ün âhirindeki remizli nüktede
ve Otuzuncu Söz'ün tahavvülât-ı zerratın altı aded hikmetinde keşfedilmiştir. Kâinattaki
faaliyet-i hayret-nümanın tılsımını ve hilkat-i kâinatın ve akibetinin muammasını ve
tahavvülât-ı zerrattaki harekâtın sırr-ı hikmetini keşf ve beyan etmişlerdir, meydandadır,
bakılabilir.
Hem sırr-ı ehadiyet ile, şeriksiz vahdet-i rububiyeti; hem nihayetsiz kurbiyet-i İlahiye

ile, nihayetsiz bu'diyetimiz olan hayretengiz hakikatları kemal-i vuzuh ile Onaltıncı Söz ve
Otuzikinci Söz beyan ettikleri gibi; kudret-i İlahiyeye nisbeten zerrat ve seyyarat müsavi
olduğunu ve haşr-i a'zamda umum zîruhun ihyası, bir nefsin ihyası kadar o kudrete kolay
olduğunu ve şirkin hilkat-ı kâinatta müdahalesi imtina' derecesinde akıldan uzak olduğunu
kemal-i vuzuh ile gösteren Yirminci Mektub'daki °h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x; «: kelimesi beyanında

ve üç temsili hâvi onun zeyli, şu azîm sırr-ı vahdeti keşfetmiştir.


Hem hakaik-i imaniye ve Kur'aniyede öyle bir genişlik var ki, en büyük zekâ-i beşerî
ihata edemediği halde; benim gibi zihni müşevveş, vaziyeti perişan, müracaat edilecek kitab
yokken, sıkıntılı ve sür'atle yazan bir adamda, o hakaikin ekseriyet-i mutlakası dekaikiyle
zuhuru; doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîm'in i'caz-ı manevîsinin eseri ve inayet-i
Rabbaniyenin bir cilvesi ve kuvvetli bir işaret-i gaybiyedir.
Dördüncü İşaret: Elli-altmış risaleler (*) öyle bir tarzda ihsan edilmiş ki; değil benim
gibi az düşünen ve zuhurata tebaiyet eden ve tedkike vakit bulamayan bir insanın; belki büyük
MAXQDA 2020 24.12.2022

zekâlardan mürekkeb bir ehl-i tedkikin sa'y ü gayretiyle yapılmayan bir tarzda te'lifleri,
doğrudan doğruya bir eser-i inayet olduklarını gösteriyor. Çünki bütün bu risalelerde, bütün
derin hakaik, temsilât vasıtasıyla, en âmi ve ümmi olanlara kadar ders veriliyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (633: 4041 - 633: 4046)


Arama dizesi: hikmet
Hem bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilemeyen ve sırr-ı
hilkat-ı âlem ve tılsım-ı kâinat denilen ve Kur'an-ı Azîmüşşan'ın i'cazıyla keşfedilen o tılsım-ı
müşkil-küşa ve o muamma-yı
---sh:»(M:373) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
hayret-nüma, Yirmidördüncü Mektub ve Yirmidokuzuncu Söz'ün âhirindeki remizli nüktede
ve Otuzuncu Söz'ün tahavvülât-ı zerratın altı aded hikmetinde keşfedilmiştir. Kâinattaki
faaliyet-i hayret-nümanın tılsımını ve hilkat-i kâinatın ve akibetinin muammasını ve
tahavvülât-ı zerrattaki harekâtın sırr-ı hikmetini keşf ve beyan etmişlerdir, meydandadır,
bakılabilir.
Hem sırr-ı ehadiyet ile, şeriksiz vahdet-i rububiyeti; hem nihayetsiz kurbiyet-i İlahiye

ile, nihayetsiz bu'diyetimiz olan hayretengiz hakikatları kemal-i vuzuh ile Onaltıncı Söz ve
Otuzikinci Söz beyan ettikleri gibi; kudret-i İlahiyeye nisbeten zerrat ve seyyarat müsavi
olduğunu ve haşr-i a'zamda umum zîruhun ihyası, bir nefsin ihyası kadar o kudrete kolay
olduğunu ve şirkin hilkat-ı kâinatta müdahalesi imtina' derecesinde akıldan uzak olduğunu
kemal-i vuzuh ile gösteren Yirminci Mektub'daki °h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x; «: kelimesi beyanında

ve üç temsili hâvi onun zeyli, şu azîm sırr-ı vahdeti keşfetmiştir.


Hem hakaik-i imaniye ve Kur'aniyede öyle bir genişlik var ki, en büyük zekâ-i beşerî
ihata edemediği halde; benim gibi zihni müşevveş, vaziyeti perişan, müracaat edilecek kitab
yokken, sıkıntılı ve sür'atle yazan bir adamda, o hakaikin ekseriyet-i mutlakası dekaikiyle
zuhuru; doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîm'in i'caz-ı manevîsinin eseri ve inayet-i
Rabbaniyenin bir cilvesi ve kuvvetli bir işaret-i gaybiyedir.
Dördüncü İşaret: Elli-altmış risaleler (*) öyle bir tarzda ihsan edilmiş ki; değil benim
gibi az düşünen ve zuhurata tebaiyet eden ve tedkike vakit bulamayan bir insanın; belki büyük
zekâlardan mürekkeb bir ehl-i tedkikin sa'y ü gayretiyle yapılmayan bir tarzda te'lifleri,
doğrudan doğruya bir eser-i inayet olduklarını gösteriyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (636: 870 - 636: 875)


Arama dizesi: hikmet

-Güzel bir cevabdır- Şeref, i'caz-ı Kur'ana ait olduğundan ve bana ait
olmadığından, bilâ-perva derim: Ekseriyet itibariyle öyledir. Çünki:
Yazılan Sözler tasavvur değil tasdiktir; teslim değil, imandır; marifet değil, şehadettir,
şuhuddur; taklid değil tahkiktir; iltizam değil, iz'andır; tasavvuf değil hakikattır; dava değil,
dava içinde bürhandır. Şu sırrın hikmeti budur ki:
Eski zamanda, esasat-ı imaniye mahfuzdu, teslim kavî idi. Teferruatta, âriflerin
MAXQDA 2020 24.12.2022

marifetleri delilsiz de olsa, beyanatları makbul idi, kâfi idi. Fakat şu zamanda dalalet-i
fenniye, elini esasata ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devayı ihsan eden
Hakîm-i Rahîm olan Zât-ı Zülcelal, Kur'an-ı Kerim'in en parlak mazhar-ı i'cazından olan
temsilâtından bir şu'lesini; acz u za'fıma, fakr u ihtiyacıma merhameten

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (637: 3438 - 637: 3443)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu temsil gibi; Zât-ı Vâcib-ül Vücud ve Hâlık-ı Hakîm ve Rahîm'in umumî
rububiyet ve şümul-ü rahmeti noktasında herşey hissedardır. Her şey'in hissesine isabet eden
cihette, hususî onunla münasebetdardır. Hem kudret ve irade ve ilm-i muhitiyle her şeye
tasarrufatı, her şey'in en cüz'î işlerine müdahalesi, rububiyeti vardır. Herşey, her şe'ninde ona
muhtaçtır. Onun ilim ve hikmetiyle işleri görülür, tanzim edilir. Ne tabiatın haddi var ki, o
daire-i tasarruf-u rububiyetinde saklansın ve tesir sahibi olup müdahale etsin ve ne de
tesadüfün hakkı var ki, o hassas mizan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde
yirmi yerde kat'î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur'anın kılıncıyla i'dam
etmişiz, müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı
zahiriyede, ehl-i gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesadüf namını
vermişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (637: 3641 - 637: 3646)


Arama dizesi: hikmet

Hem kudret ve irade ve ilm-i muhitiyle her şeye


tasarrufatı, her şey'in en cüz'î işlerine müdahalesi, rububiyeti vardır. Herşey, her şe'ninde ona
muhtaçtır. Onun ilim ve hikmetiyle işleri görülür, tanzim edilir. Ne tabiatın haddi var ki, o
daire-i tasarruf-u rububiyetinde saklansın ve tesir sahibi olup müdahale etsin ve ne de
tesadüfün hakkı var ki, o hassas mizan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde
yirmi yerde kat'î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur'anın kılıncıyla i'dam
etmişiz, müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı
zahiriyede, ehl-i gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesadüf namını
vermişler. Ve hikmetleri ihata edilmeyen bazı ef'al-i İlahiyenin kanunlarını -tabiat perdesi
altında gizlenmiş- görememişler, tabiata müracaat etmişler.
İkincisi, hususî rububiyetidir ve has iltifat ve imdad-ı Rahmanîsidir ki, umumî
kanunların tazyikatı altında tahammül edemeyen ferdlerin imdadına Rahman-ür Rahîm

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (637: 3912 - 637: 3917)


Arama dizesi: hikmet
Onun ilim ve hikmetiyle işleri görülür, tanzim edilir. Ne tabiatın haddi var ki, o
daire-i tasarruf-u rububiyetinde saklansın ve tesir sahibi olup müdahale etsin ve ne de
tesadüfün hakkı var ki, o hassas mizan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde
yirmi yerde kat'î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur'anın kılıncıyla i'dam
etmişiz, müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı
zahiriyede, ehl-i gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesadüf namını
vermişler. Ve hikmetleri ihata edilmeyen bazı ef'al-i İlahiyenin kanunlarını -tabiat perdesi
altında gizlenmiş- görememişler, tabiata müracaat etmişler.
İkincisi, hususî rububiyetidir ve has iltifat ve imdad-ı Rahmanîsidir ki, umumî
kanunların tazyikatı altında tahammül edemeyen ferdlerin imdadına Rahman-ür Rahîm
MAXQDA 2020 24.12.2022

isimleri imdada yetişirler. Hususî bir surette muavenet ederler, o tazyikattan kurtarırlar. Onun
için her zîhayat, hususan insan, her anda ondan istimdad eder ve meded alabilir.
İşte bu hususî rububiyetindeki ihsanatı, ehl-i gaflete karşı da tesadüf altına gizlenmez ve
tabiata havale edilmez.
İşte bu sırra binaendir ki; İ'caz-ı Kur'an ve Mu'cizat-ı Ahmediye'deki işarat-ı gaybiyeyi,
hususî bir işaret telakki ve itikad etmişiz. Ve bir imdad-ı hususî ve muannidlere karşı kendini
gösterecek bir inayet-i hâssa olduğunu yakîn ettik. Ve sırf lillah için ilân ettik

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (637: 3981 - 637: 3986)


Arama dizesi: hikmet
Ne tabiatın haddi var ki, o
daire-i tasarruf-u rububiyetinde saklansın ve tesir sahibi olup müdahale etsin ve ne de
tesadüfün hakkı var ki, o hassas mizan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde
yirmi yerde kat'î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur'anın kılıncıyla i'dam
etmişiz, müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı
zahiriyede, ehl-i gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesadüf namını
vermişler. Ve hikmetleri ihata edilmeyen bazı ef'al-i İlahiyenin kanunlarını -tabiat perdesi
altında gizlenmiş- görememişler, tabiata müracaat etmişler.
İkincisi, hususî rububiyetidir ve has iltifat ve imdad-ı Rahmanîsidir ki, umumî
kanunların tazyikatı altında tahammül edemeyen ferdlerin imdadına Rahman-ür Rahîm

isimleri imdada yetişirler. Hususî bir surette muavenet ederler, o tazyikattan kurtarırlar. Onun
için her zîhayat, hususan insan, her anda ondan istimdad eder ve meded alabilir.
İşte bu hususî rububiyetindeki ihsanatı, ehl-i gaflete karşı da tesadüf altına gizlenmez ve
tabiata havale edilmez.
İşte bu sırra binaendir ki; İ'caz-ı Kur'an ve Mu'cizat-ı Ahmediye'deki işarat-ı gaybiyeyi,
hususî bir işaret telakki ve itikad etmişiz. Ve bir imdad-ı hususî ve muannidlere karşı kendini
gösterecek bir inayet-i hâssa olduğunu yakîn ettik

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (638: 1076 - 638: 1081)


Arama dizesi: hikmet

[Sözler'in tebyizinde kıymetdar hizmeti sebkat eden muallim Ahmed Galib'in


fıkrasıdır.]
"Elde Kur'an gibi bürhan-ı hakikat varken
Münkiri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir."
Sözün özdür ey can, tekellüf değil
Ledün ilminin zübde-i pâkidir
Bu, sümmettedarik tasannuf değil
Bu bir hikmet-i nur-u irfandır
Ki ehva ve lağv ve tefelsüf değil
Müzekki-i nefs ve musaffi-i ruh
MAXQDA 2020 24.12.2022

Mürebbi-i dildir, tasavvuf değil


O Sözler bütün marifet şemsidir
Sözüm doğrudur, bir teellüf değil
İçin nurudur, lafza akseylemiş
Bir-iki satırda teradüf değil
Mutabık lafızlar birbirine
Bu aslâ tasannu', tesadüf değil
Dizilmiş nizamla bütün harfleri
Tevafuktur, aslâ tehalüf değil
Bu bir cilve-i sırr-ı i'cazdır
Ki Kur'andandır, tecevvüf değil
Bu hüsn-ü tesadüf güzeldir güzel
Bu babda ne dense tezauf değil
Said-i Bediüzzaman-ı Nursî
Beyanı bedi'dir, taattuf değil
Teselliye ermemiş elinde kalem
Eder arz-ı dîdar, taharrüf değil
Tevafuk, sözünde ona çok mudur
Tefevvuk, onun için teşerrüf değil
İsabet buna savb-ı Hak'tan gelir
Bu kasdî değildir, tasarruf değil
Bunu görmeyen bed nazarlar için
Telehhüf derim ben, teessüf değil
Ki var manevî hayretim galiben
Beyanım bu yolda tazarruf değil
---sh:»(M:381) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
Çok işte Hak onu muvaffak ede

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (641: 631 - 641: 636)


Arama dizesi: hikmet

görüşebilir.
Râbian: Cenab-ı Hak, insandan başka zîruh mahlukatına fıtrî birer libas giydirdiği gibi;
meydan-ı haşirde sun'î libaslardan üryan olarak, fakat fıtrî bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm
muktezasıdır. Dünyada sun'î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve zînet ve
setr-i avrete münhasır değildir; belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve
münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir. Yoksa
kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünki bu hikmet olmazsa; muhtelif paçavraları
vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvanatın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur,
manen onları güldürür. Meydan-ı haşirde, o hikmet ve münasebet yok. O liste de olmaması
lâzım gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (641: 737 - 641: 742)


Arama dizesi: hikmet

görüşebilir.
Râbian: Cenab-ı Hak, insandan başka zîruh mahlukatına fıtrî birer libas giydirdiği gibi;
meydan-ı haşirde sun'î libaslardan üryan olarak, fakat fıtrî bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm
muktezasıdır. Dünyada sun'î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve zînet ve
setr-i avrete münhasır değildir; belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve
münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir. Yoksa
kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünki bu hikmet olmazsa; muhtelif paçavraları
MAXQDA 2020 24.12.2022

vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvanatın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur,
manen onları güldürür. Meydan-ı haşirde, o hikmet ve münasebet yok. O liste de olmaması
lâzım gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (641: 931 - 641: 936)


Arama dizesi: hikmet

Râbian: Cenab-ı Hak, insandan başka zîruh mahlukatına fıtrî birer libas giydirdiği gibi;
meydan-ı haşirde sun'î libaslardan üryan olarak, fakat fıtrî bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm
muktezasıdır. Dünyada sun'î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve zînet ve
setr-i avrete münhasır değildir; belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve
münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir. Yoksa
kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünki bu hikmet olmazsa; muhtelif paçavraları
vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvanatın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur,
manen onları güldürür. Meydan-ı haşirde, o hikmet ve münasebet yok. O liste de olmaması
lâzım gelir.
Hâmisen:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (641: 1108 - 641: 1113)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hak, insandan başka zîruh mahlukatına fıtrî birer libas giydirdiği gibi;
meydan-ı haşirde sun'î libaslardan üryan olarak, fakat fıtrî bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm
muktezasıdır. Dünyada sun'î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve zînet ve
setr-i avrete münhasır değildir; belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve
münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir. Yoksa
kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünki bu hikmet olmazsa; muhtelif paçavraları
vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvanatın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur,
manen onları güldürür. Meydan-ı haşirde, o hikmet ve münasebet yok. O liste de olmaması
lâzım gelir.
Hâmisen: Rehber ise, senin gibi Kur'anın nuru altına girenlere, Kur'andır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (641: 3434 - 641: 3439)


Arama dizesi: hikmet

"Huriler yetmiş hulle giydikleri halde,


bacaklarındaki ilikleri görünür, setretmiyor." Demek en üstündeki hulleden, tâ en alttaki
hulleye kadar ayrı ayrı mehasinle, ayrı ayrı tarzda, hissiyatı ve duyguları zevklendirecek,
memnun edecek mertebeler var. Ehl-i Cehennem ise; nasılki dünyada gözüyle, kulağıyla,
kalbiyle, eliyle, aklıyla ve hâkeza bütün cihazatıyla günahlar işlemiş; elbette Cehennem'de
onlara göre elem verecek, azab çektirecek ve küçük bir Cehennem hükmüne gelecek muhtelif-
ül cins parçalardan yapılmış elbise giydirilmek, hikmete ve adalete münafî görünmüyor.
Beşinci Nükte: Sual ediyorsunuz ki: Zaman-ı fetrette, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm'ın ecdadı bir din ile mütedeyyin mi idiler?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (644: 640 - 644: 645)


Arama dizesi: hikmet

¬v²DÅX7! «: deki kasem; yıldızların


sukutuyla vahye şübhe îras etmemek için cinn ve şeytanların gaybî haberlerden kesilmelerine
alâmet olduğuna işaret etmekle beraber; yıldızları dehşetli azametleriyle ve kemal-i intizam
MAXQDA 2020 24.12.2022

ile yerlerine yerleştirmek ve seyyaratları hayret-engiz bir surette döndürmekteki azamet-i


kudret ve kemal-i hikmeti, o kasem ile ihtar ediyor.
¬€«Ÿ«,²hW²7!«: ¬€@«<¬*!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (644: 769 - 644: 774)


Arama dizesi: hikmet

¬€«Ÿ«,²hW²7!«: ¬€@«<¬*!ÅH7!«: daki kasemde; havanın temevvücatı ve tasrifatı içinde mühim


hikmetleri ihtar etmek için, rüzgârlara memur melaikelere kasem ile nazar-ı dikkati celbediyor
ki, tesadüfî zannolunan
---sh:»(M:390) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
unsurlar, çok nazik hikmetleri ve ehemmiyetli vazifeleri görüyorlar. Ve hâkeza... Herbir
mevkiin, ayrı ayrı nüktesi ve faidesi vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (644: 1021 - 644: 1026)


Arama dizesi: hikmet

ÅH7!«: daki kasemde; havanın temevvücatı ve tasrifatı içinde mühim


hikmetleri ihtar etmek için, rüzgârlara memur melaikelere kasem ile nazar-ı dikkati celbediyor
ki, tesadüfî zannolunan
---sh:»(M:390) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
unsurlar, çok nazik hikmetleri ve ehemmiyetli vazifeleri görüyorlar. Ve hâkeza... Herbir
mevkiin, ayrı ayrı nüktesi ve faidesi vardır. Vakit müsaid olmadığı için, yalnız icmalen ¬–
xB²<Åi7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (648: 2213 - 648: 2218)


Arama dizesi: hikmet

Mesail-i şeriattan bir kısmına "taabbüdî" denilir; aklın


muhakemesine bağlı değildir; emrolduğu için yapılır. İlleti, emirdir.
Bir kısmına "Makul-ül mana" tabir edilir. Yani: Bir hikmet ve bir maslahatı var ki, o
hükmün teşriine müreccih olmuş; fakat sebeb ve illet değil. Çünki hakikî illet, emir ve nehy-i
İlahîdir.
Şeairin taabbüdî kısmı; hikmet ve maslahat onu tağyir edemez, taabbüdîlik ciheti
tereccuh ediyor, ona ilişilmez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (648: 2381 - 648: 2386)


Arama dizesi: hikmet

Bir hikmet ve bir maslahatı var ki, o


hükmün teşriine müreccih olmuş; fakat sebeb ve illet değil. Çünki hakikî illet, emir ve nehy-i
İlahîdir.
Şeairin taabbüdî kısmı; hikmet ve maslahat onu tağyir edemez, taabbüdîlik ciheti
tereccuh ediyor, ona ilişilmez. Yüzbin maslahat gelse onu tağyir edemez. Öyle de: "Şeairin
faidesi, yalnız malûm mesalihtir" denilmez ve öyle bilmek hatadır. Belki o maslahatlar ise,
çok hikmetlerinden bir faidesi olabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (648: 2631 - 648: 2636)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Şeairin taabbüdî kısmı; hikmet ve maslahat onu tağyir edemez, taabbüdîlik ciheti
tereccuh ediyor, ona ilişilmez. Yüzbin maslahat gelse onu tağyir edemez. Öyle de: "Şeairin
faidesi, yalnız malûm mesalihtir" denilmez ve öyle bilmek hatadır. Belki o maslahatlar ise,
çok hikmetlerinden bir faidesi olabilir. Meselâ biri dese: "Ezanın hikmeti, müslümanları
namaza çağırmaktır; şu halde bir tüfenk atmak kâfidir." Halbuki o divane bilmez ki, binler
maslahat-ı ezaniye içinde o bir maslahattır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (648: 2694 - 648: 2699)


Arama dizesi: hikmet

"Şeairin
faidesi, yalnız malûm mesalihtir" denilmez ve öyle bilmek hatadır. Belki o maslahatlar ise,
çok hikmetlerinden bir faidesi olabilir. Meselâ biri dese: "Ezanın hikmeti, müslümanları
namaza çağırmaktır; şu halde bir tüfenk atmak kâfidir." Halbuki o divane bilmez ki, binler
maslahat-ı ezaniye içinde o bir maslahattır. Tüfenk sesi, o maslahatı verse; acaba nev'-i beşer
namına, yahut o şehir ahalisi namına, hilkat-ı kâinatın netice-i uzması ve nev'-i beşerin netice-
i hilkatı olan ilân-ı tevhid ve rububiyet-i İlahiyeye karşı izhar-ı ubudiyete vasıta olan ezanın
yerini nasıl tutacak?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (648: 3720 - 648: 3725)


Arama dizesi: hikmet

***
---sh:»(M:398) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
İkinci Risale olan İkinci Kısım
Ramazan-ı Şerife dairdir
[Birinci kısmın âhirinde şeair-i İslâmiyeden bir nebze bahsedildiğinden şeairin içinde en parlak
ve muhteşem olan Ramazan-ı Şerife dair olan bu ikinci kısımda, bir kısım hikmetleri zikredilecektir.
Bu İkinci Kısım, Ramazan-ı Şerifin pek çok hikmetlerinden dokuz hikmeti beyan eden "Dokuz
Nükte"dir.]

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (648: 3792 - 648: 3797)


Arama dizesi: hikmet
---sh:»(M:398) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
İkinci Risale olan İkinci Kısım
Ramazan-ı Şerife dairdir
[Birinci kısmın âhirinde şeair-i İslâmiyeden bir nebze bahsedildiğinden şeairin içinde en parlak
ve muhteşem olan Ramazan-ı Şerife dair olan bu ikinci kısımda, bir kısım hikmetleri zikredilecektir.
Bu İkinci Kısım, Ramazan-ı Şerifin pek çok hikmetlerinden dokuz hikmeti beyan eden "Dokuz
Nükte"dir.]

¬v[¬&ÅI7! ¬w´W²&ÅI7! ¬yÁV7! ¬v²K¬"


¬–@«5²hS²7! «: ›«GZ²7! «w¬8 ¯@«X±¬[«" «

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (648: 3813 - 648: 3818)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

---sh:»(M:398) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
İkinci Risale olan İkinci Kısım
Ramazan-ı Şerife dairdir
[Birinci kısmın âhirinde şeair-i İslâmiyeden bir nebze bahsedildiğinden şeairin içinde en parlak
ve muhteşem olan Ramazan-ı Şerife dair olan bu ikinci kısımda, bir kısım hikmetleri zikredilecektir.
Bu İkinci Kısım, Ramazan-ı Şerifin pek çok hikmetlerinden dokuz hikmeti beyan eden "Dokuz
Nükte"dir.]

¬v[¬&ÅI7! ¬w´W²&ÅI7! ¬yÁV7! ¬v²K¬"


¬–@«5²hS²7! «: ›«GZ²7! «w¬8 ¯@«X±¬[«" «

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (649: 320 - 649: 325)


Arama dizesi: hikmet

¬y[¬4 «Ä¬i²9! ›¬HÅ7! «–@«N«8«* h²Z«-


Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin
birincilerindendir. Hem şeair-i İslâmiyenin a'zamlarındandır.
İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine, hem
insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı
İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenab-ı Hakk'ın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
---sh:»(M:399) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (649: 490 - 649: 495)


Arama dizesi: hikmet

¬y[¬4 «Ä¬i²9! ›¬HÅ7! «–@«N«8«* h²Z«-


Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin
birincilerindendir. Hem şeair-i İslâmiyenin a'zamlarındandır.
İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine, hem
insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı
İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenab-ı Hakk'ın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
---sh:»(M:399) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (649: 556 - 649: 561)


Arama dizesi: hikmet

Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin


birincilerindendir. Hem şeair-i İslâmiyenin a'zamlarındandır.
İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine, hem
insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı
İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenab-ı Hakk'ın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
---sh:»(M:399) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
Cenab-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halkettiği ve bütün enva'-ı nimeti
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (649: 575 - 649: 580)


Arama dizesi: hikmet

Birinci Nükte: Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin


birincilerindendir. Hem şeair-i İslâmiyenin a'zamlarındandır.
İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine, hem
insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı
İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenab-ı Hakk'ın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
---sh:»(M:399) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
Cenab-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halkettiği ve bütün enva'-ı nimeti

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (649: 1623 - 649: 1628)


Arama dizesi: hikmet

Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i


keramete iştirak etmeyen insanlar insan ismine lâyık mıdırlar?
İkinci Nükte: Ramazan-ı Mübareğin savmı, Cenab-ı Hakk'ın nimetlerinin şükrüne
baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Birinci Söz'de denildiği gibi, bir
padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taamlar bir fiat ister. Tablacıya bahşiş verildiği
halde, çok kıymetdar olan o nimetleri kıymetsiz zannedip onu in'am edeni tanımamak nihayet
derecede bir belâhet olduğu gibi, Cenab-ı Hak hadsiz enva'-ı nimetini nev'-i beşere zemin
yüzünde neşretmiş. Ona mukabil, o nimetlerin fiatı olarak, şükür istiyor. O nimetlerin zahirî
esbabı ve ashabı, tablacı hükmündedirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (649: 1642 - 649: 1647)


Arama dizesi: hikmet

Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i


keramete iştirak etmeyen insanlar insan ismine lâyık mıdırlar?
İkinci Nükte: Ramazan-ı Mübareğin savmı, Cenab-ı Hakk'ın nimetlerinin şükrüne
baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Birinci Söz'de denildiği gibi, bir
padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taamlar bir fiat ister. Tablacıya bahşiş verildiği
halde, çok kıymetdar olan o nimetleri kıymetsiz zannedip onu in'am edeni tanımamak nihayet
derecede bir belâhet olduğu gibi, Cenab-ı Hak hadsiz enva'-ı nimetini nev'-i beşere zemin
yüzünde neşretmiş. Ona mukabil, o nimetlerin fiatı olarak, şükür istiyor. O nimetlerin zahirî
esbabı ve ashabı, tablacı hükmündedirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (649: 3625 - 649: 3630)


Arama dizesi: hikmet

manevî eder. İşte bu suretle oruç, çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı
hükmüne geçer.
Üçüncü Nükte: Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden
bir hikmeti şudur ki: İnsanlar, maişet cihetinde muhtelif bir surette halkedilmişler. Cenab-ı
Hak o ihtilafa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki zenginler,
fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç
olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (649: 3646 - 649: 3651)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

manevî eder. İşte bu suretle oruç, çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı
hükmüne geçer.
Üçüncü Nükte: Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden
bir hikmeti şudur ki: İnsanlar, maişet cihetinde muhtelif bir surette halkedilmişler. Cenab-ı
Hak o ihtilafa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki zenginler,
fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç
olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (650: 516 - 650: 521)


Arama dizesi: hikmet

Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa,


şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz; yapsa da tam
olamaz. Çünki hakikî o haleti kendi nefsinde hissetmiyor.
Dördüncü Nükte: Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok
hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder.
Hattâ mevhum bir rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle
terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet
dahi yardım etmiş ise; bütün bütün gasıbane, hırsızcasına nimet-i İlahiyeyi hayvan gibi yutar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (650: 535 - 650: 540)


Arama dizesi: hikmet

Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa,


şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz; yapsa da tam
olamaz. Çünki hakikî o haleti kendi nefsinde hissetmiyor.
Dördüncü Nükte: Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok
hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder.
Hattâ mevhum bir rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle
terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet
dahi yardım etmiş ise; bütün bütün gasıbane, hırsızcasına nimet-i İlahiyeyi hayvan gibi yutar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (650: 1330 - 650: 1335)


Arama dizesi: hikmet

Kendisi
mâlik değil, memluktür; hür değil, abddir. Emir olunmazsa en âdi ve en rahat şeyi de
yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî
vazifesi olan şükre girer.
Beşinci Nükte: Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşane
muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:
Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet
derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zaîf ve zevale maruz ve
musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu
düşünmez. Âdeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtane kendini ebedî tahayyül eder gibi
dünyaya saldırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (650: 2797 - 650: 2802)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk


eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlahiyeye ilticaa bir arzu
hisseder ve bir şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini
bozmamış ise...
Altıncı Nükte: Ramazan-ı Şerifin sıyamı, Kur'an-ı Hakîm'in nüzulüne baktığı cihetle ve
Ramazan-ı Şerif, Kur'an-ı Hakîm'in en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok
hikmetlerinden birisi şudur ki: Kur'an-ı Hakîm, madem Şehr-i Ramazan'da nüzul etmiş; o
Kur'anın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı
Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd ve ekl ü şürbün terkiyle
melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur'anı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve
dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlahiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı
Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail'den, belki
Mütekellim-i Ezelî'den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlık edip
başkasına dinlettirmek ve Kur'anın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (650: 3475 - 650: 3480)


Arama dizesi: hikmet

Ramazan-ı Şerifin sıyamı, Kur'an-ı Hakîm'in nüzulüne baktığı cihetle ve


Ramazan-ı Şerif, Kur'an-ı Hakîm'in en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok
hikmetlerinden birisi şudur ki: Kur'an-ı Hakîm, madem Şehr-i Ramazan'da nüzul etmiş; o
Kur'anın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı
Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd ve ekl ü şürbün terkiyle
melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur'anı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve
dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlahiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı
Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail'den, belki
Mütekellim-i Ezelî'den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlık edip
başkasına dinlettirmek ve Kur'anın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir.
Evet Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor; öyle bir mescid
ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin kûşelerinde o Kur'anı, o hitab-ı semavîyi Arzlılara
işittiriyorlar. Her Ramazan –³~²hT²7! ¬y[¬4 «Ä¬i²9! ›¬HÅ7! «–@«N«8«* h²Z«- âyetini, nuranî parlak
bir tarzda

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (651: 189 - 651: 194)


Arama dizesi: hikmet
nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatın manevî nefretine ne kadar
hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyama muhalefet edenler de, o derece umum o

âlem-i İslâmın manevî nefretine ve tahkirine hedeftir.


Yedinci Nükte: Ramazanın sıyamı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeğe gelen
nev'-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Ramazan-ı
Şerifte sevab-ı a'mal, bire bindir. Kur'an-ı Hakîm'in nass-ı hadîs ile herbir harfinin on sevabı
var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin, on değil bin
ve Âyet-ül Kürsî gibi âyetlerin herbir
---sh:»
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (651: 208 - 651: 213)


Arama dizesi: hikmet
nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatın manevî nefretine ne kadar
hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyama muhalefet edenler de, o derece umum o

âlem-i İslâmın manevî nefretine ve tahkirine hedeftir.


Yedinci Nükte: Ramazanın sıyamı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeğe gelen
nev'-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Ramazan-ı
Şerifte sevab-ı a'mal, bire bindir. Kur'an-ı Hakîm'in nass-ı hadîs ile herbir harfinin on sevabı
var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin, on değil bin
ve Âyet-ül Kürsî gibi âyetlerin herbir
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (651: 2815 - 651: 2820)


Arama dizesi: hikmet

Raiyetini, o günde umumî


kanunlar dairesinde değil; belki hususî ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve
fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar
eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal'i; o onsekiz
bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur'an-ı Hakîm'i Ramazan-ı Şerifte
inzal eylemiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir
meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir. Madem Ramazan o bayramdır;
elbette bir derece, süflî ve hayvanî meşagılden insanları çekmek için oruca emredilecek. Ve o
orucun ekmeli ise: Mide gibi bütün duyguları; gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı
insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (651: 3918 - 651: 3923)


Arama dizesi: hikmet

Gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri


işitmekten men'edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur'an dinlemeğe sarfetmek gibi
sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır. Zâten mide en büyük bir fabrika olduğu için, oruç
ile ona ta'til-i eşgal ettirilse, başka küçük tezgâhlar kolayca ona ittiba ettirilebilir.
Sekizinci Nükte: Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok
hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsana en mühim bir ilâç nev'inden maddî ve manevî bir perhizdir ve tıbben bir
hımyedir ki: İnsanın nefsi, yemek içmek hususunda keyfemayeşa hareket ettikçe, hem şahsın
maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi; hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak,
âdeta manevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir.
Serkeşane dizginini eline alır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (651: 3937 - 651: 3942)


Arama dizesi: hikmet

Gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri


işitmekten men'edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur'an dinlemeğe sarfetmek gibi
MAXQDA 2020 24.12.2022

sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır. Zâten mide en büyük bir fabrika olduğu için, oruç
ile ona ta'til-i eşgal ettirilse, başka küçük tezgâhlar kolayca ona ittiba ettirilebilir.
Sekizinci Nükte: Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok
hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsana en mühim bir ilâç nev'inden maddî ve manevî bir perhizdir ve tıbben bir
hımyedir ki: İnsanın nefsi, yemek içmek hususunda keyfemayeşa hareket ettikçe, hem şahsın
maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi; hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak,
âdeta manevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir.
Serkeşane dizginini eline alır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (652: 2165 - 652: 2170)


Arama dizesi: hikmet

Kalb ve ruh,
akıl, sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır.
Midenin ağlamasına rağmen, onlar masumane gülüyorlar.
Dokuzuncu Nükte: Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum
rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden
bir hikmeti şudur ki:
Nefis Rabbisini tanımak istemiyor, firavunane kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azablar
çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (652: 2186 - 652: 2191)


Arama dizesi: hikmet

Kalb ve ruh,
akıl, sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır.
Midenin ağlamasına rağmen, onlar masumane gülüyorlar.
Dokuzuncu Nükte: Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum
rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden
bir hikmeti şudur ki:
Nefis Rabbisini tanımak istemiyor, firavunane kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azablar
çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (653: 3052 - 653: 3057)


Arama dizesi: hikmet

Gözlü tabakasıdır. Yani: Âmi avamdan veyahut aklı gözüne inmiş


maddiyyunlar tabakasına karşı, Kur'anın göz ile görünecek bir işaret-i i'caziyesi bulunduğu,
Onsekizinci İşaret'te dava edilmiş. Ve o davayı tenvir ve isbat etmek için, çok izaha lüzum
vardı. Şimdi anladığımız mühim bir hikmet-i Rabbaniye cihetiyle o izah verilmedi. Pek cüz'î
birkaç cüz'iyatına işaret edilmişti. Şimdi o hikmetin sırrı anlaşıldı ve te'hiri daha evlâ
olduğuna kat'î kanaatımız geldi. Şimdi o tabakanın fehmini ve zevkini teshil etmek için; kırk
vücuh-u i'cazdan göz ile görülen bir vechini, bir Kur'anı yazdırdık ki o yüzü göstersin.
(Bu üçüncü kısmın mütebâki mes'eleleri ile Dördüncü Kısım tevafukata dair olduğu
için; tevafukata dair olan fihriste ile iktifa edilerek, burada yazılmamışlardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (653: 3156 - 653: 3161)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Âmi avamdan veyahut aklı gözüne inmiş


maddiyyunlar tabakasına karşı, Kur'anın göz ile görünecek bir işaret-i i'caziyesi bulunduğu,
Onsekizinci İşaret'te dava edilmiş. Ve o davayı tenvir ve isbat etmek için, çok izaha lüzum
vardı. Şimdi anladığımız mühim bir hikmet-i Rabbaniye cihetiyle o izah verilmedi. Pek cüz'î
birkaç cüz'iyatına işaret edilmişti. Şimdi o hikmetin sırrı anlaşıldı ve te'hiri daha evlâ
olduğuna kat'î kanaatımız geldi. Şimdi o tabakanın fehmini ve zevkini teshil etmek için; kırk
vücuh-u i'cazdan göz ile görülen bir vechini, bir Kur'anı yazdırdık ki o yüzü göstersin.
(Bu üçüncü kısmın mütebâki mes'eleleri ile Dördüncü Kısım tevafukata dair olduğu
için; tevafukata dair olan fihriste ile iktifa edilerek, burada yazılmamışlardır. Yalnız Dördüncü
Kısma ait bir ihtar ile Üçüncü Nükte yazılmıştır.)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (654: 3482 - 654: 3487)


Arama dizesi: hikmet

Necm'den başlayan beş; o nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısfın nısfıdır; fakat takribîdir. Küçük küsuratın
farkları, böyle makamat-ı hitabiyede zarar vermez. Sonra gelen küçük beşler içinde, üç
beşlerin yalnız üçer aded Lafz-ı Celal'i var. İşte bu vaziyet gösteriyor ki: Lafz-ı Celal'in
adedine tesadüf karışmamış, bir hikmet ve intizam ile adedleri tayin edilmiş.
Lafzullah'ın Üçüncü Nüktesi: Sahifeler nisbetine bakar. Şöyle ki:
Bir sahifede olan Lafz-ı Celal adedi, o sahifenin sağ yüzü ve o yüze karşıki sahifeye ve
bazan soldaki karşıki sahife ve karşının arka yüzüne bakar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (654: 3968 - 654: 3973)


Arama dizesi: hikmet

Ekseriyetle gayet güzel bir nisbet-i adediye ile bir tevafuk gördüm.
Nüshama da işaretler koydum. Çok defa müsavi olur. Bazan nısıf veyahud sülüs oluyor. Bir
hikmet ve intizamı ihsas eden bir vaziyeti vardır.
Dördüncü Nükte: Sahife-i vâhiddeki tevafukattır. Kardeşlerimle üç-dört ayrı ayrı
nüshaları mukabele ettik.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (655: 193 - 655: 198)


Arama dizesi: hikmet
Tanzim edilse, pek nadir istisna ile, mecmu'-u Kur'anda ikibin sekizyüz

altı Lafz-ı Celal'in adedinde tevafukat görünecektir. Ve bunda bir şu'le-i i'caz parlıyor. Çünki
fikr-i beşer, bu pek geniş sahifeyi ihata edemez ve karışamaz. Tesadüfün ise, bu manidar ve
hikmetdar vaziyete eli ulaşamaz.
Dördüncü Nükte'yi bir derece göstermek için, yeni bir Mushaf yazdırıyoruz ki; en
münteşir Mushafların aynı sahife, aynı satırlarını muhafaza etmekle beraber, san'atkârların
lâkaydlığı tesiriyle adem-i intizama maruz kalan yerleri tanzim edip, tevafukatın hakikî
intizamı inşâallah gösterilecektir.. ve gösterildi.
¬–³~²hT²7! «*!«h²,«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (660: 1947 - 660: 1952)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

(M:417) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!..
Bir zaman İngiliz Devleti, İstanbul Boğazı'nın toplarını tahrib ve İstanbul'u istilâ ettiği
hengâmda; o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesi'nin başpapazı
tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman Dâr-ül Hikmet-il
İslâmiye'nin âzası idim. Bana dediler: "Bir cevab ver." Onlar altı suallerine, altı yüz kelime ile
cevab istiyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (662: 2510 - 662: 2514)


Arama dizesi: takva

Eğer hamiyet-i milliye


bunlardan ibaret ise ve terakki ve saadet-i hayatiye bu ise; evet sen böyle Türkçü isen ve
böyle milliyetperver isen; ben o Türkçülükten kaçıyorum, sen de benden kaçabilirsin! Eğer
zerre miktar hamiyet ve şuurun ve insafın varsa, şimdiki taksimata bak, cevab ver. Şöyle ki:
Türk Milleti denilen şu vatan evlâdı altı kısımdır. Birinci kısmı, ehl-i salahat ve
takvadır. İkinci kısmı, musibetzede ve hastalar taifesidir. Üçüncü kısmı, ihtiyarlar sınıfıdır.
Dördüncü kısmı, çocuklar taifesidir. Beşinci kısmı, fakirler ve zaîfler taifesidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (662: 3134 - 662: 3138)


Arama dizesi: takva

Hamiyet-i milliyeden hisseleri


yok mu? Acaba altıncı taifeye sarhoşcasına bir keyf vermek yolunda, o beş taifeyi incitmek,
keyfini kaçırmak, tesellilerini kırmak; hamiyet-i milliye midir, yoksa o millete düşmanlık
mıdır? "Elhükmü lil'ekser" sırrınca, eksere zarar dokunduran düşmandır; dost değildir!
Senden soruyorum: Birinci kısım olan ehl-i iman ve ehl-i takvanın en büyük menfaati,
firenk-meşrebane bir medeniyette midir? Yoksa hakaik-i imaniyenin nurlarıyla saadet-i
ebediyeyi düşünüp, müştak ve âşık oldukları tarîk-i hakta sülûk etmek ve hakikî teselli
bulmakta mıdır? Senin gibi dalalet-pişe hamiyet-füruşların tuttuğu meslek; müttaki ehl-i
imanın manevî nurlarını söndürüyor ve hakikî tesellilerini bozuyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (664: 923 - 664: 927)


Arama dizesi: takva

Benim gibi hayat-ı dünyeviyeye az ehemmiyet veren ve unsuriyet fikrini firengî


illeti gibi bir maraz telakki eden ve gençleri nâmeşru keyf ü hevesattan men'e çalışan ve başka
memlekette dünyaya gelen bir adama, "O Kürddür, arkasına düşmeyiniz." diyebilirdiniz ve
demeye bir hak kazanabilirdiniz. Fakat mademki Türk namı altında olan şu vatan evlâdı,
sâbıkan beyan edildiği gibi altı kısımdır. Beş kısma zarar vermek ve keyflerini kaçırmak,
yalnız birtek kısma muvakkat ve dünyevî ve akibeti meş'um bir keyf vermek, belki sarhoş
etmek; elbette o Türk Milletine dostluk değil, düşmanlıktır. Evet ben unsurca Türk
sayılmıyorum; fakat Türklerin ehl-i takva taifesine ve musibetzedeler kısmına ve ihtiyarlar
sınıfına ve çocuklar taifesine ve zaîfler ve fakirler zümresine bütün kuvvetimle ve kemal-i
iştiyakla müşfikane ve uhuvvetkârane çalışmışım ve çalışıyorum. Altıncı taife olan gençleri
dahi, hayat-ı dünyeviyesini zehirlettirecek ve hayat-ı uhreviyesini mahvedecek ve bir saat
gülmeye bedel, bir sene ağlamayı netice veren harekât-ı nâmeşruadan vazgeçirmek istiyorum.
Yalnız bu altı-yedi sene değil, belki yirmi senedir Kur'andan ahzedip Türkçe lisanıyla
neşrettiğim âsâr meydandadır. Evet Lillahilhamd, Kur'an-ı Hakîm'in maden-i envârından
iktibas edilen âsâr ile, ihtiyar taifesinin en ziyade istedikleri nur gösteriliyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (664: 3103 - 664: 3107)


Arama dizesi: takva

Bu millete menfaatiniz nedir? Birinci


---sh:»(M:424) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
taife olan ehl-i takva ve salahatın nurunu söndürüyorsunuz. Merhamete ve tımar etmeye şâyan
ikinci taifesinin yaralarına zehir serpiyorsunuz. Ve hürmete çok lâyık olan üçüncü taifenin
tesellisini kırıyorsunuz, ye's-i mutlaka atıyorsunuz. Ve şefkate çok muhtaç olan dördüncü
taifenin bütün bütün kuvve-i maneviyesini kırıyorsunuz ve hakikî insaniyetini
söndürüyorsunuz. Ve muavenet ve yardıma ve teselliye çok muhtaç olan beşinci taifenin
ümidlerini, istimdadlarını akîm bırakıp, onların nazarında hayatı, mevtten daha ziyade dehşetli
bir surete çeviriyorsunuz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (671: 3657 - 671: 3661)


Arama dizesi: Takva
Hattâ Amerika'nın esbak Reis-i
Cumhuru Wilson ve İngiliz'in esbak Reis-i Vükelası Loid George gibi çoklar var ki,
mutaassıb birer papaz hükmünde dindar oldular. Müslümanlarda ise öyle makamlara girenler,
nâdiren tam dindar ve salabetli kalırlar. Çünki gururu ve enaniyeti bırakamıyorlar. Takva-yı
hakikî ise, gurur ve enaniyetle içtima edemiyor.
Evet nasılki Hristiyan havassının taassubu, müslüman havaslarının adem-i salabeti
mühim bir farkı gösteriyor; öyle de: Hristiyandan çıkan feylesoflar, dinlerine karşı lâkayd

veya muarız vaziyeti alması ve İslâmdan çıkan hükemaların kısm-ı a'zamı, hikmetlerini
esasat-ı İslâmiyeye bina etmesi; yine mühim bir farkı gösteriyor.
Hem ekseriyetle zindanlara ve musibetlere düşen âmi Hristiyanlar, dinden meded
beklemiyorlar. Eskiden çoğu dinsiz oluyordular. Hattâ Fransa'nın İhtilal-i Kebirini çıkaran ve
"Serseri Dinsiz" tabir edilen tarihçe meşhur inkılabcılar, o musibetzede avam kısmıdır.
İslâmiyette ise, ekseriyet-i mutlaka ile hapse ve musibete düşenler, dinden meded beklerler ve
dindar oluyorlar. İşte bu hal dahi mühim bir farkı gösteriyor.
Üçüncü İşaret

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (672: 73 - 672: 78)


Arama dizesi: hikmet
Çünki gururu ve enaniyeti bırakamıyorlar. Takva-yı
hakikî ise, gurur ve enaniyetle içtima edemiyor.
Evet nasılki Hristiyan havassının taassubu, müslüman havaslarının adem-i salabeti
mühim bir farkı gösteriyor; öyle de: Hristiyandan çıkan feylesoflar, dinlerine karşı lâkayd

veya muarız vaziyeti alması ve İslâmdan çıkan hükemaların kısm-ı a'zamı, hikmetlerini
esasat-ı İslâmiyeye bina etmesi; yine mühim bir farkı gösteriyor.
Hem ekseriyetle zindanlara ve musibetlere düşen âmi Hristiyanlar, dinden meded
beklemiyorlar. Eskiden çoğu dinsiz oluyordular. Hattâ Fransa'nın İhtilal-i Kebirini çıkaran ve
"Serseri Dinsiz" tabir edilen tarihçe meşhur inkılabcılar, o musibetzede avam kısmıdır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İslâmiyette ise, ekseriyet-i mutlaka ile hapse ve musibete düşenler, dinden meded beklerler ve
dindar oluyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (673: 2178 - 673: 2183)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:440) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
şahs-ı manevîsini temsil etmezse; muhalif bir cemaatın şahs-ı manevîsine karşı mağlubdur. Şu
zamanda -kuvvet-i velayeti ne kadar yüksek olursa olsun- böyle bir cemaat-ı beşeriyenin
ifsadat-ı azîmesi içinde nasıl ıslah eder? Eğer Mehdi'nin bütün işleri hârika olsa, şu dünyadaki
hikmet-i İlahiyeye ve kavanin-i âdetullaha muhalif düşer. Bu Mehdi mes'elesinin sırrını
anlamak istiyoruz?
Elcevab: Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (673: 3379 - 673: 3384)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hak bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz âlemini


bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde
bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadîr-i
Zülcelal; Mehdi ile de âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir. Ve va'detmiştir, va'dini elbette
yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab ve hikmet-i
Rabbaniye noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua lâyıktır ki; eğer Muhbir-i
Sadık'tan rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lâzım gelir ve olacaktır diye ehl-i
tefekkür hükmeder. Şöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (674: 3592 - 674: 3597)


Arama dizesi: hikmet

Neden Eski Said vaziyetini değiştirdin? Neden manevî mücahidîn-i İslâmiye


tarzında hareket etmiyorsun?
Elcevab: Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i
Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar;
bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete suretinde lâ-
yetezelzel teslim ediyorlar, o suretle İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremiyorlar. Âdeta
kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye
ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (674: 3914 - 674: 3919)


Arama dizesi: hikmet

Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i


Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar;
bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete suretinde lâ-
yetezelzel teslim ediyorlar, o suretle İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremiyorlar. Âdeta
kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye
ediyorlar. Bu tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir derece tenzil etmek
olduğundan, o mesleği terkettim. Hem bilfiil gösterdim ki: İslâmiyetin esasları o kadar
MAXQDA 2020 24.12.2022

derindir ki; felsefenin en derin esasları onlara yetişmez, belki sathî kalır. Otuzuncu Söz,
Yirmidördüncü Mektub, Yirmidokuzuncu Söz bu hakikatı bürhanlarıyla isbat ederek

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (677: 156 - 677: 160)


Arama dizesi: takva
Onlardan itimadı kesilmezse, zındıkaya giremez. Tarîkatta hissesi olmayan ve kalbi harekete

gelmeyen, bir muhakkik âlim zât da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam
muhafaza etmesi müşkilleşmiştir.
Birşey daha var ki: Daire-i takvadan hariç, belki daire-i İslâmiyetten hariç bir suret
almış bazı meşreblerin ve tarîkat namını haksız olarak kendine takanların seyyiatıyla, tarîkat
mahkûm olamaz. Tarîkatın dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticelerinden sarf-ı
nazar, yalnız âlem-i İslâm içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en
birinci, tesirli ve hararetli vasıta tarîkatlar olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siyaset-i
Hristiyaniyenin, nur-u İslâmiyeti söndürmek için müdhiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim
ve sarsılmaz kal'a-i İslâmiyeden bir kal'asıdır. Merkez-i Hilafet olan İstanbul'u beşyüz
---sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (680: 1553 - 680: 1558)


Arama dizesi: hikmet

---sh:»(M:451) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
Üçüncü Nokta: Bu dünya, dâr-ül hikmettir, dâr-ül hizmettir; dâr-ül ücret ve mükâfat
değil. Buradaki a'mal ve hizmetlerin ücretleri berzahta ve âhirettedir. Buradaki a'mal, berzahta
ve âhirette meyve verir. Madem hakikat budur, a'mal-i uhreviyeye ait neticeleri dünyada
istememek gerektir. Verilse de memnunane değil, mahzunane kabul etmek lâzımdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (687: 2796 - 687: 2801)


Arama dizesi: hikmet

Sual: Bütün kıymetdar kitablar içinde Risale-i Nur, Kur'anın işaretine ve iltifatına ve
Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın takdir ve tahsinine ve Gavs-ı A'zam'ın (K.S.)
teveccüh ve tebşirine vech-i ihtisası nedir? O iki zâtın kerametle Risale-i Nur'a bu kadar
kıymet ve ehemmiyet vermesinin hikmeti nedir?
Elcevab: Malûmdur ki bazı vakit olur, bir dakika; bir saat ve belki bir gün, belki seneler
kadar ve bir saat; bir sene, belki bir ömür kadar netice verir ve ehemmiyetli olur. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (690: 1677 - 690: 1682)


Arama dizesi: hikmet

33- Bir şey'in vücudu, bütün eczasının vücuduna vâbestedir. Ademi ise, bir cüz'ünün
ademiyle olduğundan; zaîf adam, iktidarını göstermek için tahrib tarafdarı oluyor, müsbet
yerine menfîce hareket ediyor.
34- Desatir-i hikmet, nevamis-i hükûmetle; kavanin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizac
etmezse cumhur-u avamda müsmir olamaz.
MAXQDA 2020 24.12.2022

35- Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada
bagy ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (695: 1463 - 695: 1468)


Arama dizesi: Hikmet
Nuruyla bütün gönlümü fetheyleyen üstad
Gönlüm seni, kudsî heyecanlarla eder yâd
İlhamıma can geldi beraet haberinle
Mü'minleri şâdeyleyen ulvî zaferinle
Sıyrıldı ufuklardan o kasvetli bulutlar
Göklerde melekler, bu büyük bayramı kutlar
Milyonların imanını kurtardı cihadın
Par-par yanar imanlı gönüllerdeki yâdın
Coşturmada imanları, binlerle vecizen
Tarihini kudsî heyecanlarla süzerken
İlhamımı mestetti tecellâ-yı cemalin
"Fâtih" gibi rehberleri andırmada halin
Dağlar gibi sarsılmadın, en korkulu günlerde
Her ânı ölümler dolu tazyikın önünde
Dünyalara dehşet salıyor sendeki iman
Sarsılmayan imanına düşman bile hayran
Rehber sana zira "Yüce Peygamberimiz"dir
Ölmez eserin: Gençliğe gösterdiğin izdir
Kur'an-ı Kerim'in ezelî feyzine erdin
İnsanlığa, iman ve kemal dersini verdin
Ey başlara Cennetlerin ufkundan inen tac
Âlem senin irfanına, irşadına muhtaç
Derya gibi nurlar taşıyor her eserinden
"Allah"a giden Nurcuların rehberisin sen
---sh:»(M:481) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
Milyonları derya gibi coşturmada "Sözler"
Cennetteki âlemleri seyretmede gözler
Hikmet dolu her cümlede, Kur'andaki nur var
Her lem'ada, binbir güneşin huzmesi çağlar
"Nur yolcusu" insanlığa örnek olacaktır
Kudsî heyecanlarla, gönüller dolacaktır
Mefkûresi, günden güne erdikçe kemale
Gark olmada iç âlemi, en tatlı visale
Coştukça denizler gibi kalbindeki iman
Bin ders-i hakikat veriyor ruhuna Kur'an
Âzadedir İslâmı saran tehlikelerden
Davası temiz çünki siyasî lekelerden
Her hamlesinin kuvve-i kudsiyesi vardır
Vicdanları mesteyleyen ulvî sesi vardır
Aşkın ezelî sırrına erdikçe gönüller
Yer yer donatır ufkunu sevda dolu renkler
Bir ülkeyi baştan başa fetheyledin ey Nur
MAXQDA 2020 24.12.2022

Nurun olacaktır, bütün insanlığa düstur


Kur'an seni teyid ediyor mu'cizelerle

Ey şanlı gönül fâtihi hiç durmadan ilerle


Tarih-i hayatın doludur hârikalarla
Hiç sönmeden âlemde güneşler gibi parla
Manzume-i Şemsiyeyi temsil ediyorsun
Heybetli fezalarda hız almış gidiyorsun
İmanlı nesiller seni takibedecektir
Yıllarca, asırlarca peşinden gidecektir
Tarihi aşarken sen o iman dolu hızla
Milyonları aşmış bütün evlâdlarınızla
Birden açılır ruhuma esrarlı bir âlem
Vasfeyleyemez aşkımı, şiirimdeki nâlem!
Ali Ulvî
---sh:»(M:482) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
[Bu mektub, oniki sene evvel yazılmış ve Sikke-i Tasdik-i Gaybî mecmuasında
dercedilmiş bir mektubdan bir parçadır.
Risale-i Nur'un bu vatan ve millete kazandırdığı büyük ve çok mukaddes iki
neticeyi beyan etmesi, filhakika aynen bu iki neticenin tezahürü ve bu memlekette ve
âlem-i İslâmda görülmüş olması dolayısıyla bu mektub çok ehemmiyetlidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (697: 259 - 697: 264)


Arama dizesi: hikmet
ÜÇÜNCÜ SUAL: "Cehennem nerededir?" cevabında, gayet makul bir surette yerini

beyan eder ve gösterir. Cehennem-i Suğra ve Kübra'yı tefrik edip, fennî bir tarzda ve mantıkî
bir surette isbat etmekle beraber; âhirette gayet muhteşem ve parlak bir surette azamet ve
rububiyet-i İlahiyenin bir sırr-ı azîmini ve Cehennem-i Kübra'nın bir hikmet-i hilkatini
gösterdiği gibi; Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatin iki meyvesi ve silsile-i kâinatın iki
neticesi ve seyl-i şuunatın ve mahsulât-ı maneviye-i Arziyenin iki mahzeni, lütuf ve kahrın iki
tecelligâhı olduğunu gösterir
DÖRDÜNCÜ SUAL'in cevabında; mahbublara olan aşk-ı mecazî aşk-ı
hakikîyinkılaettiği gibi, koca dünyaya karşı insanın aşk-ı mecazîsi dahi, sırr-ı iman ile makbul
bir aşk-ı hakikîye inkılab edebildiğini gayet güzel ve mukni' bir surette isbat eder.
---sh:»(M:484) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (699: 3017 - 699: 3022)


Arama dizesi: hikmet

Mütefennin bazı dostların münakaşa ettikleri üç mes'eleye dair üç suallerine muhtasar


üç cevabdır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

BİRİNCİ SUAL: "Hazret-i Âdem'in Cennet'ten ihracı ve bir kısım Benî-Âdemin


Cehennem'e idhali hikmeti nedir?" sualine, gayet kat'î bir cevab veriyor.
İKİNCİ SUAL: "Şeytanların ve şerlerin halk ve icadı, şer değil mi, çirkin değil mi?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (700: 1972 - 700: 1977)


Arama dizesi: hikmet

O
harpte ölen ve öldürenlere ne nam verilir?" Gayet mühim ve merak-âver bir cevab verilmiş.
ÜÇÜNCÜ SUAL: Âl-i Beytin başına gelen feci ve gaddarane muamelenin hikmeti
nedir?" Gayet mühim bir cevab veriliyor.
DÖRDÜNCÜ SUAL:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (702: 2411 - 702: 2416)


Arama dizesi: hikmet

) Kerbelâ'da katlini; hem zâtından (A.S.M.) sonra Âl-i


Beyti, katl ve nefye maruz kalacaklarını; hem Hazret-i Ali'nin (R.A.) hilafetinin te'hirini; hem
hilafet ne için Âl-i Beyt-i Nebevî'de takarrur etmediğini; hem asr-ı saadetin başına gelen o
dehşetli fitnenin hikmetini; hem ehl-i İslâm, umum devletlere galebe çalacaklarını; hem
Hazret-i Ebu Bekir (R.A.) ve Hazret-i Ömer'in (R.A.) mahiyet-i hilafetlerini; hem müşrik
Kureyş reislerinin nerede katlolunacaklarını; hem bir ay uzun mesafede Mûte Harbi'nden
aynen haber verdiğini; hem Hazret-i Hasan'ın (R.A.) hilafetini; hem Hazret-i Osman'ın
(Haşiye): Asıl nüshasına göredir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (704: 2120 - 704: 2125)


Arama dizesi: hikmet

Nifak, şikak, kin ve


adavetten menedecek mühim esbabı gösteriyor. Kin ve adavet; -ehl-i iman ortasında- hem
---sh:»(M:499) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
hakikatça, hem hikmetçe, hem insaniyetçe, hem İslâmiyetçe, hem hayat-ı şahsiyece, hem
hayat-ı içtimaiyece, hem hayat-ı maneviyece gayet çirkin ve merdud ve zulüm olduğunu gayet
kat'î bir surette isbat edip, mezkûr âyetlerin mühim bir sırrını tefsir eder.
İKİNCİ MEBHAS
²v6@Å<¬!«: @«Z5+²h«< yÁV7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (704: 3001 - 704: 3006)


Arama dizesi: hikmet
sırrıyla, ehl-i imanı hırstan şiddetli bir surette men'eden esbabı gösterir. Ve hırs dahi, adavet
kadar muzır ve çirkin olduğunu kat'î delillerle isbat ederek; şu âyet-i azîmenin mühim bir
sırrını tefsir ediyor. Hırsa mübtela adamlar, bu ikinci mebhası çok dikkatle mütalaa
etmelidirler. Kin ve adavet marazıyla hasta olanlar, tam şifalarını birinci mebhasta bulurlar.
İkinci Mebhasın hâtimesinde, zekatın ehemmiyetini ve bir rükn-ü İslâmî olduğunun
hikmetini güzel bir surette beyan etmekle beraber; hakikatlı bir rü'yada güzel bir hakikat

beyan ediliyor.
Şu risalenin Hâtimesinde, ˜xWB²;¬h«U«4 @®B²[«8 ¬y[¬'«! «v²E«7 «u6²@«< ²–«! ²v6G«&«! Ç`¬E<«!
âyeti altı derec
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (706: 50 - 706: 55)


Arama dizesi: hikmet
Hiçbir şey ve
hiçbir zîhayat, ona karşı hak dava edemediğini ve "Haksız bir iş oldu" diyemediğinin sırrını,
kat'î bir tarzda isbat eder.
İKİNCİ REMİZ: Hayret-nüma, dehşet-engiz, daimî bir suretteki faaliyet-i

Rabbaniyenin sırrını ve halk ve tebdil-i eşyadaki hikmet-i azîmesini beyan ediyor ve en


mühim bir muamma-yı hilkatı hallediyor.
ÜÇÜNCÜ REMİZ: Zevale giden eşya ademe gitmediğini, belki daire-i kudretten
daire-i ilme geçtiğini ve eşyadaki hüsn ü cemale ait istihsan ve şeref ve makam, esma-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (706: 1928 - 706: 1933)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ: Bir kuşun tüylü libasını değiştiren Sâni'-i


Hakîm, aynı kanunla kâinatın suretini kıyamet vaktinde ve âlem-i şehadetin libasını haşirde o
kanun ile değiştirir.
Hem bir ağacın ne kadar meyveleri ve çiçekleri bulunuyor; herbir çiçeğin o kadar
gayeleri, herbir meyvenin o kadar hikmetleri bulunduğunu gösterir.
"Beş İşaret" ise: Eşya, vücuddan gittikten sonra verdikleri ehemmiyetli beş netice
itibariyle, bir vecihle madum iken, beş vecihle mevcud kalıyor. Şöyle ki:
Herbir mevcud, vücuddan gittikten sonra, ifade ettiği manalar ve arkasında bâki kalan
hüviyet-i misaliyesi, âlem-i misalde mahfuz kalır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (707: 2816 - 707: 2821)


Arama dizesi: hikmet

@«<
---sh:»(M:505) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
âyetinin, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin münasebatına dair gayet mühim bir sırrını ve
insanlar, millet millet ve kabile kabile yaratılmasının mühim bir hikmetini Yedi Mes'ele ile
tefsir ediyor. Bu mebhas, milliyetçilere mühim bir tiryaktır. Bu zamanın en müdhiş marazına
gayet nâfi' bir ilâçtır. Ve sahtekâr hamiyet-füruşların ve yalancı milliyetperverlerin
yüzlerindeki perdeyi açar, sahtekârlıklarını gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (707: 3224 - 707: 3229)


Arama dizesi: hikmet
Altı sualin cevabında "On Mes'ele"dir.
Birincisi:
"Rabb-ül Âlemîn" kelimesinin tefsirinde onsekiz bin âlem dediklerinin hikmeti
münasebetiyle, birkaç nükte-i Kur'aniye beyan edilir.
İkinci Mes'ele:
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Allah'ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır" Muhyiddin-i Arabî, Fahreddin-i Razî'ye


demiş. Ondan murad nedir? Cevabında, gayet mühim bir mes'ele-i marifetullah beyan
edilmiştir.
Üçüncü Mes'ele:
«•«(³~ ]¬X«" @«X²8Åh«6 ²G«T«7«: âyetiyle ®žx Z«% @®8xV«1 «–@«6 yÅ9¬! âyetinin vech-i tevfiki
nedir? diye sualine,
gayet güzel ve nurlu mühim bir cevabdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (708: 427 - 708: 432)


Arama dizesi: hikmet

«y´7¬! «Ÿ¬" ²vU«9_«W<¬! !:(±¬G«% hikmeti nedir? diye suale, gayet güzel ve nurlu bir cevabdır.
Dördüncü Mes'elenin Zeylinde, vahdaniyetin gayet azîm bir hüccetine ve geniş ve uzun
bir bürhanına muhtasar bir işarettir.
Beşinci Mes'ele:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (710: 3103 - 710: 3108)


Arama dizesi: hikmet
«: ¬w[¬±B7! «: gibi kasemat-ı
Kur'aniyedeki mühim bir hikmeti beyan ediyor.
ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Surelerin başlarındaki birer şifre-i İlahiye olan huruf-u mukattaaya

dairdir.
DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Kur'an-ı Hakîm'in hakikî tercümesi kabil olmadığından ve
manevî i'cazındaki ulviyet-i üslûb tercümeye gelmediğinden, mühim bir beyanla, üslûb-u
Kur'aniyedeki bir lem'a-i i'caziyeyi gösterir.
BEŞİNCİ NÜKTE: "Elhamdülillah" cümlesinin ifade ettiği mananın en kısası, bir satır
kadar olduğunu ve hakikî tercümesinin kabil olmadığını gösterir.
ALTINCI NÜKTE

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (711: 966 - 711: 971)


Arama dizesi: hikmet

SEKİZİNCİ NÜKTE: Şeair-i İslâmiye, hukuk-u umumiye hükmünde olduğuna dair


mühim bir sırrını beyan ediyor.
DOKUZUNCU NÜKTE: Mesail-i şeriatın "taabbüdî" ve "makul-ül mana" olarak iki
kısım olduğunu; ve taabbüdî kısmı hikmet ve maslahatların tebeddülü ile tegayyür
edemediğinin
---sh:»(M:512) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
sırrını beyan eder. Ve ezanın faidesi, yalnız bir köy ahalisini namaza davet değil, belki kâinat
sarayında mevcudata karşı umum mahlukat namına bir ilân-ı Tevhid olduğunu beyan eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (711: 1514 - 711: 1519)


Arama dizesi: hikmet

«w¬8 ¯€@«X±¬[«" «: ¬‰@ÅXV¬7 ›®G; –³~²hT²7! ¬y[¬4 «Ä¬i²9! ›¬HÅ7! «–@«N«8«* h²Z«-
âyetinin bir sırrını, sıyam-ı Ramazanın yetmiş hikmetlerinden dokuz hikmetinin beyanıyla o
sırr-ı azîmi tefsir ediyor. O dokuz hikmet, o kadar hakikî ve kuvvetli ve cazibedardırlar ki;
müslüman olmayan da onları görse, oruç tutmak için büyük bir iştiyak ve bir hevese gelir.
Kendine müslüman deyip oruç tutmayanların, bu hikmetlere karşı, hacalet ve hatalarından
ezilmeleri lâzımgelir.
ÜÇÜNCÜ RİSALE OLAN ÜÇÜNCÜ KISIM

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (711: 1535 - 711: 1540)


Arama dizesi: hikmet

«w¬8 ¯€@«X±¬[«" «: ¬‰@ÅXV¬7 ›®G; –³~²hT²7! ¬y[¬4 «Ä¬i²9! ›¬HÅ7! «–@«N«8«* h²Z«-
âyetinin bir sırrını, sıyam-ı Ramazanın yetmiş hikmetlerinden dokuz hikmetinin beyanıyla o
sırr-ı azîmi tefsir ediyor. O dokuz hikmet, o kadar hakikî ve kuvvetli ve cazibedardırlar ki;
müslüman olmayan da onları görse, oruç tutmak için büyük bir iştiyak ve bir hevese gelir.
Kendine müslüman deyip oruç tutmayanların, bu hikmetlere karşı, hacalet ve hatalarından
ezilmeleri lâzımgelir.
ÜÇÜNCÜ RİSALE OLAN ÜÇÜNCÜ KISIM

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (711: 1596 - 711: 1601)


Arama dizesi: hikmet

¬‰@ÅXV¬7 ›®G; –³~²hT²7! ¬y[¬4 «Ä¬i²9! ›¬HÅ7! «–@«N«8«* h²Z«-


âyetinin bir sırrını, sıyam-ı Ramazanın yetmiş hikmetlerinden dokuz hikmetinin beyanıyla o
sırr-ı azîmi tefsir ediyor. O dokuz hikmet, o kadar hakikî ve kuvvetli ve cazibedardırlar ki;
müslüman olmayan da onları görse, oruç tutmak için büyük bir iştiyak ve bir hevese gelir.
Kendine müslüman deyip oruç tutmayanların, bu hikmetlere karşı, hacalet ve hatalarından
ezilmeleri lâzımgelir.
ÜÇÜNCÜ RİSALE OLAN ÜÇÜNCÜ KISIM
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın enva'-ı i'cazından göz ile görünecek kısmının beş-altı
vechinden bir vechini, yeni bir Kur'anı yazmakla göstermeye dairdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (711: 1794 - 711: 1799)


Arama dizesi: hikmet

®G; –³~²hT²7! ¬y[¬4 «Ä¬i²9! ›¬HÅ7! «–@«N«8«* h²Z«-


âyetinin bir sırrını, sıyam-ı Ramazanın yetmiş hikmetlerinden dokuz hikmetinin beyanıyla o
sırr-ı azîmi tefsir ediyor. O dokuz hikmet, o kadar hakikî ve kuvvetli ve cazibedardırlar ki;
müslüman olmayan da onları görse, oruç tutmak için büyük bir iştiyak ve bir hevese gelir.
Kendine müslüman deyip oruç tutmayanların, bu hikmetlere karşı, hacalet ve hatalarından
ezilmeleri lâzımgelir.
ÜÇÜNCÜ RİSALE OLAN ÜÇÜNCÜ KISIM
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın enva'-ı i'cazından göz ile görünecek kısmının beş-altı
vechinden bir vechini, yeni bir Kur'anı yazmakla göstermeye dairdir. Lillahilhamd, öyle bir
Kur'an yazıldı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (713: 632 - 713: 637)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

!:h«B²L«# «ž«:
Şu risalenin âhirinde; iki yaprakta yazıldıktan sonra görülmüş, ihtiyarsız kendi kendine
gelen latif ve zarif bir tevafuktur ki, sıkıntılı esaretimin tam dokuzuncu senesinde te'lif edilen
şu risalenin âhirinde, Yirmidokuzuncu Mektub'un bahsinde yirmidokuz nükte bulunması ve
dokuz kısım olması ve bu risale fihristesinde dokuz defa "dokuz" lafzı ile o mektubdan
bahsedilmesi ve Birinci Kısım dokuz nükte olması; ve Ramazanın, burada işaret edilen ve
İkinci Kısım'da mezkûr hikmetleri dokuz bulunması; ve burada işaret edilen ve Dördüncü
Kısım'da mezkûr "Kur'an" kelimesine dair âyetlerin altmışdokuz etmesi; ve Kur'an kelimesi
de bu mebhasta yirmidokuz gelmesi ve lafzullah dahi dokuz olması; ve bu risale de
yirmidokuz sahifede tamam olması cihetiyle, dokuz defa dokuzlar birbirine tevafuk ederek
çok şirin düşmüştür. Bu risalenin dahi, sırr-ı tevafuktan küçük, fakat parlak bir hissesi var
olduğunu gösterir. Bu dokuz defa dokuzların sırrının, dokuzuncu sene-i esaretimde zuhuru
ise, inşâallah esaretin dokuzuncu senesinde biteceğine işarî bir beşarettir. Dokuzuncu sene-i
esaretimde sıkıntıdan o sene dokuz dişim düştüler; o münasebetle Isparta'ya me'zuniyetle
gitmek o senede oldu.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (724: 2668 - 724: 2673)


Arama dizesi: hikmet

--
küllî ve daimî ve haklı ve hakikatlı, kalli, halli, bekaya dair gayet kuvvetli duasını kabul
etmesin? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ. Kabul etmemek mümkün değildir. Hem hikmet ve adaletine
ve rahmet ve kudretine hiçbir cihetle yakışmaz. Madem insan bekaya âşıktır, elbette bütün
kemalâtı, lezzetleri, bekaya tabidir. Ve madem beka, Bâki-i Zülcelal'e mahsustur ve madem
Bâki'nin esması bâkiyedir ve madem Bâki'nin âyineleri Bâki'nin rengini, hükmünü alır ve bir
nevi bekaya mazhar olur. Elbette insana en lâzım iş, en mühim vazife; o Bâki'ye karşı alâka
peyda etmektir ve esmasına yapışmaktır. Çünki Bâki yoluna sarfolunan herşey, bir nevi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (732: 2586 - 732: 2591)


Arama dizesi: hikmet

Bir dâhiye-i harb


olan Hâlid Bin Velid ve bir dâhiye-i siyaset olan Amr İbn-ül Âs gibi, mağlubiyeti kabul
etmeyen zâtlar, Sulh-u Hudeybiye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur'anî onları mağlub edip,
Medine-i Münevvere'ye kemal-i inkıyad ile İslâmiyete gerdendâde-i teslim olduktan sonra
Hazret-i Hâlid, bir "Seyfullah" şekline girdi ve fütuhat-ı İslâmiyenin bir kılıncı oldu.
MÜHİM BİR SUAL: Fahr-ül Âlemîn ve Habib-i Rabb-ül Âlemîn Hazret-i Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud'un nihayetinde ve
Huneyn'in bidayetinde mağlubiyetinin hikmeti nedir?
ELCEVAB: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye
istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zâtlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan
istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlahiye, hasenat-
ı istikbaliyelerinin bir mükâfat-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün
izzetlerini kırmamış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (732: 2850 - 732: 2855)


Arama dizesi: hikmet

Fahr-ül Âlemîn ve Habib-i Rabb-ül Âlemîn Hazret-i Resul-i


Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud'un nihayetinde ve
Huneyn'in bidayetinde mağlubiyetinin hikmeti nedir?
MAXQDA 2020 24.12.2022

ELCEVAB: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye


istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zâtlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan
istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlahiye, hasenat-
ı istikbaliyelerinin bir mükâfat-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün
izzetlerini kırmamış. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlub
olmuşlar. Tâ o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki barika-i hakikat
şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehamet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (737: 1029 - 737: 1033)


Arama dizesi: takva

Çünki "şüheda"
cem'dir. Cem'in ekalli üçtür. Demek Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali
(Radıyallahü Anhüm) Sıddık'tan sonra riyaset-i İslâmiyete geçecekler ve şehid olacaklar.
Aynı haber-i gaybî vukubulmuştur. Hem «w[¬E¬7@ÅM7!«: kaydıyla Ehl-i Suffe gibi taat ve ibadette
Tevrat'ın senasına mazhar olmuş ehl-i salahat ve takva ve ibadet, istikbalde kesretle
bulunacağını ihbar etmekle beraber, @®T[¬4«* «t¬\´7:! «w,«& «: cümlesi; Sahabeye,
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (738: 1959 - 738: 1964)


Arama dizesi: hikmet

--
ki, bütün Kur'anda sahifenin âhirki satırın yukarı kısmında seksen Lafza-i Celal, birbirine
tevafukla baktığı gibi, aşağıki kısımda da aynen seksen Lafza-i Celal, birbirine tevafukla
bakar. Tam o âhirki satırın ortasında yine ellibeş Lafza-i Celal, birbiri üstüne düşüp ittihad
ederek güya ellibeş Lafza-i Celalden terekküb etmiş birtek Lafza-i Celaldir. Âhirki satırın
başında yalnız ve bazı üç harfli kısa bir kelime fasıla ile yirmibeş tam tevafukla tam ortadaki
ellibeşin tam tevafukuna zammedilince seksen tevafuk olup, o satırın nısf-ı evvelindeki
seksen tevafuka ve nısf-ı âhirdeki yine seksen tevafuka tevafuk ediyor. Acaba böyle latif,
zarif, muntazam, mevzun, i'cazlı bu tevafukat; nüktesiz, hikmetsiz olur mu? Hâşâ, olamaz.
Belki o tevafukatın ucuyla mühim bir define açılabilir.
@«9²@«O²'«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (744: 2222 - 744: 2226)


Arama dizesi: takva

--- sh:»(L:50) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha ziyade kıymetdardır. Hususan fesad-ı ümmet zamanında
Sünnet-i Seniyenin küçük bir âdâbına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir
imanı ihsas ediyor. Doğrudan doğruya Sünnete ittiba etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm'ı hatıra getiriyor. O ihtardan o hatıra, bir huzur-u İlahî hatırasına inkılab eder. Hattâ
en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyeyi müraat
ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevablı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor.
Çünki o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ittibaını düşünüyor ve
şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (746: 965 - 746: 970)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Bütün eşya, birtek teveccühüne


bedel olamaz! der.
İşte şu mana-yı işarî vasıtasıyla; bana dehşet veren üç müdhiş cenaze, başka şekil
aldılar. Yani: Hem Hakîm, hem Rahîm, hem Âdil, hem Kadîr bir Zât-ı Zülcelal'in taht-ı tedbir
ve rububiyetinde ve hikmet ve rahmeti içinde hikmet-nüma bir seyeran, ibret-nüma bir
cevelan, vazifedarane bir seyahat suretinde bir seyr ü seferdir, bir terhis ve tavziftir ki,
böylece kâinat çalkalanıyor, gidiyor, geliyor!..
BEŞİNCİ NÜKTE: yÁV7! vU²A¬A²E< ]¬9xQ¬AÅ#@«4 «yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (746: 990 - 746: 995)


Arama dizesi: hikmet

Bütün eşya, birtek teveccühüne


bedel olamaz! der.
İşte şu mana-yı işarî vasıtasıyla; bana dehşet veren üç müdhiş cenaze, başka şekil
aldılar. Yani: Hem Hakîm, hem Rahîm, hem Âdil, hem Kadîr bir Zât-ı Zülcelal'in taht-ı tedbir
ve rububiyetinde ve hikmet ve rahmeti içinde hikmet-nüma bir seyeran, ibret-nüma bir
cevelan, vazifedarane bir seyahat suretinde bir seyr ü seferdir, bir terhis ve tavziftir ki,
böylece kâinat çalkalanıyor, gidiyor, geliyor!..
BEŞİNCİ NÜKTE: yÁV7! vU²A¬A²E< ]¬9xQ¬AÅ#@«4 «yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (748: 1255 - 748: 1260)


Arama dizesi: hikmet

Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re'fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arka
verip dinlemeseler, merak etme! Semavat ve Arz'ın cünudu taht-ı emrinde olan, arş-ı azîm-i
muhitin tahtında saltanat-ı rububiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelal sana kâfidir. Hakikî muti'
taifeleri, senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir, senin ahkâmını onlara kabul ettirir!"
Evet şeriat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mes'ele yoktur ki, müteaddid
hikmetleri bulunmasın. Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddia ediyorum ve bu
davanın isbatına da hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risale-i Nuriye,
Sünnet-i Ahmediyenin ve Şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mes'eleleri, ne kadar hikmetli
ve hakikatlı olduğuna yetmiş seksen şahid-i sadık hükmüne geçmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (748: 1514 - 748: 1519)


Arama dizesi: hikmet

Evet şeriat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mes'ele yoktur ki, müteaddid
hikmetleri bulunmasın. Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddia ediyorum ve bu
davanın isbatına da hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risale-i Nuriye,
Sünnet-i Ahmediyenin ve Şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mes'eleleri, ne kadar hikmetli
ve hakikatlı olduğuna yetmiş seksen şahid-i sadık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzua dair
iktidar olsa yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risale o hikmetleri bitiremeyecek. Hem ben
şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübatım var ki; mesail-i şeriatla sünnet-i seniye
düsturları, emraz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emraz-ı içtimaiyede gayet
nâfi' birer devadır bildiğimi ve onların yerine başka felsefî ve hikmetli mes'eleler
tutamadığını, bilmüşahede kendim
--- sh:»(L:56) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (748: 1676 - 748: 1681)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddia ediyorum ve bu


davanın isbatına da hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risale-i Nuriye,
Sünnet-i Ahmediyenin ve Şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mes'eleleri, ne kadar hikmetli
ve hakikatlı olduğuna yetmiş seksen şahid-i sadık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzua dair
iktidar olsa yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risale o hikmetleri bitiremeyecek. Hem ben
şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübatım var ki; mesail-i şeriatla sünnet-i seniye
düsturları, emraz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emraz-ı içtimaiyede gayet
nâfi' birer devadır bildiğimi ve onların yerine başka felsefî ve hikmetli mes'eleler
tutamadığını, bilmüşahede kendim
--- sh:»(L:56) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (748: 1967 - 748: 1972)


Arama dizesi: hikmet

Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risale-i Nuriye,


Sünnet-i Ahmediyenin ve Şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mes'eleleri, ne kadar hikmetli
ve hakikatlı olduğuna yetmiş seksen şahid-i sadık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzua dair
iktidar olsa yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risale o hikmetleri bitiremeyecek. Hem ben
şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübatım var ki; mesail-i şeriatla sünnet-i seniye
düsturları, emraz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emraz-ı içtimaiyede gayet
nâfi' birer devadır bildiğimi ve onların yerine başka felsefî ve hikmetli mes'eleler
tutamadığını, bilmüşahede kendim
--- sh:»(L:56) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
hissettiğimi ve başkalarına da bir derece risalelerde ihsas ettiğimi ilân ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (750: 3053 - 750: 3058)


Arama dizesi: hikmet

Herkes ona ittibaa mükelleftir. Nevafil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman
mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azîm sevablar var ve
tağyir ve tebdili bid'a ve dalalettir ve büyük hatadır. Âdât-ı seniyesi ve harekât-ı müstahsenesi
ise hikmeten, maslahaten, hayat-ı şahsiye ve nev'iye ve içtimaiye itibariyle onu taklid ve ittiba
etmek, gayet müstahsendir. Çünki herbir hareket-i âdiyesinde, çok menfaat-ı hayatiye
bulunduğu gibi, mutabaat etmekle o âdâb ve âdetler, ibadet hükmüne geçer. Evet madem dost
ve düşmanın ittifakıyla, Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) mehasin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine
mazhardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (751: 1536 - 751: 1541)


Arama dizesi: hikmet

Her hareketinde
istikamet ve itidal üzerine gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir. Evet Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm, «€²h¬8! @«W«6 ²v¬T«B²,@«4 emrini tamamıyla imtisal ettiği için, bütün
ef'al ve
akval ve ahvalinde istikamet, kat'î bir surette görünüyor. Meselâ: Kuvve-i akliyenin fesad ve
zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabavet ve cerbezeden müberra olarak, hadd-i vasat
ve medar-ı istikamet olan hikmet noktasında kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi; kuvve-
MAXQDA 2020 24.12.2022

i gazabiyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-
i gazabiyenin medar-ı istikameti ve hadd-i vasatı olan şecaat-ı kudsiye ile kuvve-i gazabiyesi
hareket etmekle beraber; kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan
musaffa olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti,
a'zamî masumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. Ve hâkeza... Bütün Sünen-i
Seniyesinde, ahval-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer'iyesinde, hadd-i istikameti ihtiyar edip zulüm
ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinab etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (753: 3628 - 753: 3633)


Arama dizesi: hikmet
İkincisi: Küre-i Arz her ne kadar semavata nisbeten çok küçüktür, fakat hadsiz
masnuat-ı İlahiyenin meşheri, mazharı, mahşeri, merkezi hükmünde olduğundan; kalb, cesede
mukabil geldiği gibi, Küre-i Arz dahi, koca hadsiz semavata karşı bir kalb ve manevî bir
merkez hükmünde olarak mukabil gelir. Onun için zeminin küçük mikyasta eskiden beri yedi
(*) iklimi; hem Avrupa, Afrika, Okyanusya, iki Asya, iki Amerika namlarıyla maruf yedi
kıt'ası; hem denizle beraber şark, garb, şimal, cenub, bu yüzdeki ve Yeni Dünya yüzündeki
malûm yedi kıt'ası; hem merkezinden tâ kışr-ı zahirîye kadar hikmeten, fennen sabit olan
muttasıl ve mütenevvi yedi tabakası, hem zîhayat için medar-ı hayat olmuş yetmiş basit ve
cüz'î unsurları tazammun edip ve "yedi kat" tabir edilen meşhur yedi nevi küllî unsuru; hem
dört unsur denilen su, hava, nar, toprak (türab) ile beraber, "mevalid-i selâse" denilen maadin,
nebatat ve hayvanatın yedi tabakaları ve yedi kat âlemleri; hem cinn ve ifrit ve sair muhtelif

zîşuur ve zîhayat mahlukların âlemleri ve meskenleri olduğu, çok kesretli ehl-i keşf ve ashab-ı
şuhudun şehadetiyle sabit yedi kat arzın âlemleri; hem Küre-i Arzımıza benzeyen yedi küre-i
uhra dahi bulunmasına, zîhayata makarr ve mesken olmasına işareten yedi tabaka yani yedi
küre-i arziye bulunmasına işareten Küre-i Arz dahi, yedi tabaka âyât-ı Kur'aniyeden
fehmedilmiştir.
İşte yedi nevi ile yedi tarzda, arzın yedi tabakası mevcud olduğu tahakkuk ediyor.
Sekizincisi olan âhirki mana, başka nokta-i nazarda ehemmiyetlidir; o yedide dâhil değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (754: 3401 - 754: 3406)


Arama dizesi: hikmet

İşarat-
ül İ'caz tefsirinde eski Harb-i Umumî'nin birinci senesinde cephe-i harbde ihtisar
mecburiyetiyle gayet mücmel beyan ettiğimiz o mes'elenin yalnız bir hülâsasını yazmak
münasibdir. Şöyle ki:
Eski hikmet, semavatı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer'îde, Arş ve Kürsi yedi semavat ile
beraber kabul edip acib bir suretle semavatı tasvir etmiştiler. O eski hikmetin dâhî
hükemasının şaşaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında
tutmuşlar. Hattâ çok ehl-i tefsir, âyâtın zahirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye
mecbur kalmışlar. O suretle Kur'an-ı Hakîm'in i'cazına bir derece perde çekilmişti. Ve hikmet-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (754: 3559 - 754: 3564)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

ül İ'caz tefsirinde eski Harb-i Umumî'nin birinci senesinde cephe-i harbde ihtisar
mecburiyetiyle gayet mücmel beyan ettiğimiz o mes'elenin yalnız bir hülâsasını yazmak
münasibdir. Şöyle ki:
Eski hikmet, semavatı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer'îde, Arş ve Kürsi yedi semavat ile
beraber kabul edip acib bir suretle semavatı tasvir etmiştiler. O eski hikmetin dâhî
hükemasının şaşaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında
tutmuşlar. Hattâ çok ehl-i tefsir, âyâtın zahirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye
mecbur kalmışlar. O suretle Kur'an-ı Hakîm'in i'cazına bir derece perde çekilmişti. Ve hikmet-
i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (754: 3845 - 754: 3850)


Arama dizesi: hikmet
Eski hikmet, semavatı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer'îde, Arş ve Kürsi yedi semavat ile
beraber kabul edip acib bir suretle semavatı tasvir etmiştiler. O eski hikmetin dâhî
hükemasının şaşaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında
tutmuşlar. Hattâ çok ehl-i tefsir, âyâtın zahirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye
mecbur kalmışlar. O suretle Kur'an-ı Hakîm'in i'cazına bir derece perde çekilmişti. Ve hikmet-
i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin
--- sh:»(L:67) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

--
mürur u ubura ve hark u iltiyama kabil olmayan semavat hakkındaki ifratına mukabil tefrit
edip, semavatın vücudunu âdeta inkâr ediyorlar. Evvelkiler ifrat, sonrakiler tefrit edip hakikatı
tamamıyla gösterememişler. Kur'an-ı Hakîm'in hikmet-i kudsiyesi ise, o ifrat ve tefriti bırakıp
hadd-i vasatı ihtiyar edip der ki: Sâni'-i Zülcelal, yedi kat semavatı halketmiştir. Hareket eden
yıldızlar ise, balıklar gibi sema içinde gezerler ve tesbih ederler. Hadîste
½¿xS²U«8 °‚²x«8 š@«WÅ,7«! denilmiş

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (755: 241 - 755: 246)


Arama dizesi: hikmet
(L:67) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

--
mürur u ubura ve hark u iltiyama kabil olmayan semavat hakkındaki ifratına mukabil tefrit
edip, semavatın vücudunu âdeta inkâr ediyorlar. Evvelkiler ifrat, sonrakiler tefrit edip hakikatı
tamamıyla gösterememişler. Kur'an-ı Hakîm'in hikmet-i kudsiyesi ise, o ifrat ve tefriti bırakıp
hadd-i vasatı ihtiyar edip der ki: Sâni'-i Zülcelal, yedi kat semavatı halketmiştir. Hareket eden
yıldızlar ise, balıklar gibi sema içinde gezerler ve tesbih ederler. Hadîste

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (755: 698 - 755: 703)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte bu hakikat-ı Kur'aniyeyi yedi kaide ve yedi vecih mana ile gayet muhtasar bir
surette isbat edeceğiz.
Birinci Kaide: Fennen ve hikmeten sabittir ki: Bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz
bir boşluk değil, belki "esîr" dedikleri madde ile doludur.
İkincisi: Fennen ve aklen, belki müşahedeten sabittir ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (756: 3158 - 756: 3163)


Arama dizesi: hikmet

Elhasıl: Kıraat-ı seb'a, vücuh-u seb'a ve mu'cizat-ı seb'a ve hakaik-i seb'a ve erkân-ı
seb'a üzerine nâzil olan Kur'an semasının o yedişer tabakalarına, cinn ve şeyatîn hükmündeki
itikadsız maddî fikirler çıkamadıklarından âyâtın nücumunda ne var, ne yok bilmeyip yalan ve
yanlış haber verirler. Ve onların başlarına o âyâtın nücumundan mezkûr tahkikat gibi şahablar
inerler ve onları yakarlar. Evet cinn fikirli feylesofların felsefesiyle o semavat-ı Kur'aniyeye
çıkılmaz. Belki âyâtın yıldızlarına, hikmet-i hakikiyenin mi'racıyla ve iman ve İslâmiyetin
kanatlarıyla çıkılabilir.
¬w«W¬7 ›«GZ²7! ¬•xD9 ¬y¬A²E«. «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (757: 939 - 757: 944)


Arama dizesi: hikmet

O işaretlerin bir kısmı, müteferrik bir


surette Yirmialtıncı Söz gibi bir kısım risalelerde beyan ve isbat edildiğinden burada yalnız icmalen
bahsedilecek.)
BİRİNCİ İŞARET: Sual: Şeytanların kâinatta icad cihetinde hiçbir medhalleri
olmadığı, hem Cenab-ı Hak rahmet ve inayetiyle ehl-i hakka tarafdar olduğu, hem hak ve
hakikatın cazibedar güzellikleri ve mehasinleri ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu,
hem dalaletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalaleti tenfir ettikleri halde, hizb-üş şeytanın çok
defa galebe etmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit şeytanın şerrinden Cenab-ı
Hakk'a sığınmasının sırrı nedir?
Elcevab: Hikmeti ve sırrı şudur ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (757: 1050 - 757: 1055)


Arama dizesi: Hikmet

Şeytanların kâinatta icad cihetinde hiçbir medhalleri


olmadığı, hem Cenab-ı Hak rahmet ve inayetiyle ehl-i hakka tarafdar olduğu, hem hak ve
hakikatın cazibedar güzellikleri ve mehasinleri ehl-i hakka müeyyid ve müşevvik bulunduğu,
hem dalaletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalaleti tenfir ettikleri halde, hizb-üş şeytanın çok
defa galebe etmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit şeytanın şerrinden Cenab-ı
Hakk'a sığınmasının sırrı nedir?
Elcevab: Hikmeti ve sırrı şudur ki: Ekseriyet-i mutlaka ile dalalet ve şerr, menfîdir ve
tahribdir ve ademîdir ve bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve
vücudîdir ve imar ve tamirdir. Herkesçe malûmdur ki: Yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir
binayı, bir adam, bir günde tahrib eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (757: 3397 - 757: 3402)


Arama dizesi: hikmet
Ve o muameledeki terakki zenbereğinin hareketi, mücahede ile olur. O mücahede
ise, şeytanların ve muzır şeylerin vücuduyla olur. Yoksa, melaikeler gibi insanların da
MAXQDA 2020 24.12.2022

makamı sabit kalırdı. O halde insan nev'inde, binler enva' hükmünde sınıflar bulunmayacak.
Bir şerr-i cüz'î gelmemek için bin hayrı terketmek, hikmet ve adalete münafîdir. Çendan
şeytan yüzünden ekser insanlar dalalete giderler. Fakat ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle
keyfiyete bakar, kemmiyete az bakar veya bakmaz. Nasılki bin ve on çekirdeği bulunan bir

zât, o çekirdekleri toprak altında bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse; ondan on tanesi
ağaç olmuş, bini bozulmuş. O on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette
bin bozulmuş çekirdeğin verdiği zararı hiçe indirir. Öyle de: Nefs ve şeytanlara karşı
mücahede ile, yıldızlar gibi nev-i insanı şereflendiren ve tenvir eden on insan-ı kâmil
yüzünden o nev'e gelen menfaat ve şeref ve kıymet, elbette haşerat nev'inden sayılacak
derecede süfli ehl-i dalaletin küfre girmesiyle insan nev'ine vereceği zararı hiçe indirip göze
göstermediği için, rahmet ve hikmet ve adalet-i İlahiye, şeytanın vücuduna müsaade edip
tasallutlarına meydan vermiş.
--- sh:»(L:72) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
Ey ehl-i iman

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (758: 579 - 758: 584)


Arama dizesi: hikmet
Nasılki bin ve on çekirdeği bulunan bir

zât, o çekirdekleri toprak altında bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse; ondan on tanesi
ağaç olmuş, bini bozulmuş. O on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette
bin bozulmuş çekirdeğin verdiği zararı hiçe indirir. Öyle de: Nefs ve şeytanlara karşı
mücahede ile, yıldızlar gibi nev-i insanı şereflendiren ve tenvir eden on insan-ı kâmil
yüzünden o nev'e gelen menfaat ve şeref ve kıymet, elbette haşerat nev'inden sayılacak
derecede süfli ehl-i dalaletin küfre girmesiyle insan nev'ine vereceği zararı hiçe indirip göze
göstermediği için, rahmet ve hikmet ve adalet-i İlahiye, şeytanın vücuduna müsaade edip
tasallutlarına meydan vermiş.
--- sh:»(L:72) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (758: 872 - 758: 876)


Arama dizesi: takva

(L:72) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
Ey ehl-i iman! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur'an tezgâhında yapılan
takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyesidir. Ve
silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlahiyeye ilticadır.
ÜÇÜNCÜ İŞARET:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (758: 1519 - 758: 1524)


Arama dizesi: hikmet

Âdeta âciz bir adama


karşı, orduları tahşid ediyor. Ve onun cüz'î bir hareketi için, binler cinayet etmiş gibi tehdid
ediyor. Ve müflis ve mülkte hiç hissesi olmadığı halde mütecaviz bir şerik gibi mevki verip
ondan şekva ediyor. Bunun sırrı ve hikmeti nedir?
ELCEVAB: Onun sırr ve hikmeti şudur ki: Şeytanlar ve şeytanlara uyanlar, dalalete
sülûk ettikleri için, küçük bir hareketle çok tahribat yapabilirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (758: 1557 - 758: 1562)


Arama dizesi: hikmet

Ve müflis ve mülkte hiç hissesi olmadığı halde mütecaviz bir şerik gibi mevki verip
ondan şekva ediyor. Bunun sırrı ve hikmeti nedir?
ELCEVAB: Onun sırr ve hikmeti şudur ki: Şeytanlar ve şeytanlara uyanlar, dalalete
sülûk ettikleri için, küçük bir hareketle çok tahribat yapabilirler. Ve çok mahlukatın
hukukuna, az bir fiil ile çok hasaret veriyorlar. Nasılki bir sultanın büyük bir ticaret gemisinde
bir adam az bir hareketle, belki küçük bir vazifeyi terketmekle, o gemi ile alâkadar bütün
vazifedarların semere-i sa'ylerinin ve netice-i amellerinin mahvına ve ibtaline sebebiyet
verdiği için, o geminin sahib-i zîşanı, o âsiden, o gemi ile alâkadar olan bütün raiyetinin
hesabına azîm şikayetler edip dehşetli tehdid ediyor ve onun o cüz'î hareketini değil, belki o
hareketin müdhiş neticelerini nazara alarak ve o sahib-i zîşanın zâtına değil, belki raiyetinin
hukuku namına dehşetli bir cezaya çarpar. Öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (758: 2760 - 758: 2765)


Arama dizesi: hikmet

Şeytanlar ve şeytanlara uyanlar, dalalete


sülûk ettikleri için, küçük bir hareketle çok tahribat yapabilirler. Ve çok mahlukatın
hukukuna, az bir fiil ile çok hasaret veriyorlar. Nasılki bir sultanın büyük bir ticaret gemisinde
bir adam az bir hareketle, belki küçük bir vazifeyi terketmekle, o gemi ile alâkadar bütün
vazifedarların semere-i sa'ylerinin ve netice-i amellerinin mahvına ve ibtaline sebebiyet
verdiği için, o geminin sahib-i zîşanı, o âsiden, o gemi ile alâkadar olan bütün raiyetinin
hesabına azîm şikayetler edip dehşetli tehdid ediyor ve onun o cüz'î hareketini değil, belki o
hareketin müdhiş neticelerini nazara alarak ve o sahib-i zîşanın zâtına değil, belki raiyetinin
hukuku namına dehşetli bir cezaya çarpar. Öyle de: Sultan-ı Ezel ve Ebed dahi, Küre-i Arz
gemisinde ehl-i hidayetle beraber bulunan ehl-i dalalet olan hizb-üş şeytanın zahiren cüz'î
hatiatlarıyla ve isyanlarıyla pek çok mahlukatın hukukuna tecavüz ettikleri ve mevcudatın
vezaif-i âliyelerinin neticelerinin ibtal etmesine sebebiyet verdikleri için, onlardan azîm
şikayet ve dehşetli tehdidat ve tahribatlarına karşı mühim tahşidat etmek, ayn-ı belâgat içinde
mahz-ı hikmettir ve gayet münasib ve muvafıktır. Ve mutabık-ı mukteza-yı haldir ki;
belâgatın tarifidir ve esasıdır ve israf-ı kelâm olan mübalağadan münezzehtir. Malûmdur ki;
böyle az bir hareketle çok tahribat yapan dehşetli düşmanlara karşı gayet metin bir kal'aya
iltica etmeyen, çok perişan olur.
İşte ey ehl-i iman! O çelik ve semavî kal'a:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (761: 716 - 761: 721)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar sû'-i


ihtiyarıyla ateşi kendilerine şerr yapmakla "Ateşin icadı şerdir" diyemezler. Öyle de:
Şeytanların icadı, terakkiyat-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû'-i
ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlub olmakla, "Şeytanın hilkati şerdir" diyemez.
Belki o, kendi kesbiyle kendine şerr yaptı. Evet kesb ise, mübaşeret-i cüz'iye olduğu için,
hususî bir netice-i şerriyenin mazharı olur; o kesb-i şerr, şerr olur. Fakat icad, umum
neticelere baktığı için; icad-ı şerr, şerr değil, belki hayırdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (762: 97 - 762: 102)


Arama dizesi: hikmet
"Bu mütemadiyen ihtarlarımla bunları gücendiriyorum, sadakatsızlıkla ve sebatsızlıkla
ittiham ediyorum." Sonra birden sâbık işaretlerde izah ve isbat edilen hakikat inkişaf etti. O

vakit o hakikatla hem Kur'an-ı Hakîm'in tam mutabık-ı mukteza-yı hal ve yerinde ve israfsız
ve hikmetli ve ittihamsız bir surette ısrar ve tekraratı yaptığını ve ayn-ı hikmet ve mahz-ı
belâgat olduğunu bildim. Ve o sadık arkadaşlarımın gücenmediklerinin sırrını anladım.
O hakikatın hülâsası şudur ki: Şeytanlar tahribat cihetinde sevkettikleri için, az bir amel
ile çok şerleri yaparlar. Onun için tarîk-ı hakta ve hidayette gidenler, pek çok ihtiyat ve
şiddetli sakınmaya ve mükerrer ihtarata ve kesretli muavenete muhtaç olduklarındandır ki,
Cenab-ı Hak o tekrarat cihetinde binbir ismi ile ehl-i imana muavenetini takdim ediyor ve
binler merhamet ellerini

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (762: 170 - 762: 175)


Arama dizesi: hikmet
"Bu mütemadiyen ihtarlarımla bunları gücendiriyorum, sadakatsızlıkla ve sebatsızlıkla
ittiham ediyorum." Sonra birden sâbık işaretlerde izah ve isbat edilen hakikat inkişaf etti. O

vakit o hakikatla hem Kur'an-ı Hakîm'in tam mutabık-ı mukteza-yı hal ve yerinde ve israfsız
ve hikmetli ve ittihamsız bir surette ısrar ve tekraratı yaptığını ve ayn-ı hikmet ve mahz-ı
belâgat olduğunu bildim. Ve o sadık arkadaşlarımın gücenmediklerinin sırrını anladım.
O hakikatın hülâsası şudur ki: Şeytanlar tahribat cihetinde sevkettikleri için, az bir amel
ile çok şerleri yaparlar. Onun için tarîk-ı hakta ve hidayette gidenler, pek çok ihtiyat ve
şiddetli sakınmaya ve mükerrer ihtarata ve kesretli muavenete muhtaç olduklarındandır ki,
Cenab-ı Hak o tekrarat cihetinde binbir ismi ile ehl-i imana muavenetini takdim ediyor ve
binler merhamet ellerini

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (763: 3231 - 763: 3236)


Arama dizesi: hikmet

DOKUZUNCU İŞARET: Sual: Hizbullah olan ehl-i hidayet, başta Enbiya ve onların
başında Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm, o kadar inayet ve rahmet-i İlahiye ve imdad-ı
Sübhaniyeye mazhar oldukları halde, neden çok defa hizb-üş şeytan olan ehl-i dalalete
MAXQDA 2020 24.12.2022

mağlub olmuşlar? Hem Hâtem-ül Enbiya'nın güneş gibi parlak nübüvvet ve risaleti ve iksir-i
a'zam gibi tesirli i'caz-ı Kur'anî vasıtasıyla irşadı ve cazibe-i umumiye-i kâinattan daha
cazibedar hakaik-i Kur'aniyenin komşuluğunda ve yakınında olan Medine münafıklarının
dalalette ısrarları ve hidayete girmemeleri ne içindir ve hikmeti nedir?
Elcevab: Bu iki şık müdhiş sualin halli için, derince bir esas beyan etmek lâzım gelir.
Şöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (763: 3666 - 763: 3671)


Arama dizesi: hikmet
Elcevab: Bu iki şık müdhiş sualin halli için, derince bir esas beyan etmek lâzım gelir.
Şöyle ki:
Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelalinin hem cemalî, hem celalî iki kısım esması bulunduğundan
ve o cemalî ve celalî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden,
Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip birbirine mukabil getirip ve birbirine
mütecaviz ve müdafi' bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine
getirip, ondan zıdları birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve tegayyürat meydana getirmekle
kâinatı kanun-u tegayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tâbi' kıldığı için; o
şecere-i hilkatın câmi' bir semeresi olan insan nev'inde o kanun-u mübarezeyi daha acib bir
şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı
meydana çıkabilmek için hizb-üş şeytana bazı cihazat vermiş.

İşte bu sırr-ı dakik içindir ki, enbiyalar çok defa ehl-i dalalete karşı mağlub oluyor. Ve
gayet za'f u aczde olan dalalet ehli, manen gayet kuvvetli olan ehl-i hakka muvakkaten galib
oluyorlar ve mukavemet ediyorlar. Bu acib mukavemetin sırr-ı hikmeti şudur ki: Dalalette ve
--- sh:»(L:81) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (764: 249 - 764: 254)


Arama dizesi: hikmet
Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelalinin hem cemalî, hem celalî iki kısım esması bulunduğundan
ve o cemalî ve celalî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden,
Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip birbirine mukabil getirip ve birbirine
mütecaviz ve müdafi' bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübareze suretine
getirip, ondan zıdları birbirinin hududuna geçirip ihtilafat ve tegayyürat meydana getirmekle
kâinatı kanun-u tegayyür ve tahavvül ve düstur-u terakki ve tekâmüle tâbi' kıldığı için; o
şecere-i hilkatın câmi' bir semeresi olan insan nev'inde o kanun-u mübarezeyi daha acib bir
şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı
meydana çıkabilmek için hizb-üş şeytana bazı cihazat vermiş.

İşte bu sırr-ı dakik içindir ki, enbiyalar çok defa ehl-i dalalete karşı mağlub oluyor. Ve
gayet za'f u aczde olan dalalet ehli, manen gayet kuvvetli olan ehl-i hakka muvakkaten galib
oluyorlar ve mukavemet ediyorlar. Bu acib mukavemetin sırr-ı hikmeti şudur ki: Dalalette ve
--- sh:»(L:81) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (764: 2313 - 764: 2318)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere mukteda ve imam ve


rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki, o nev'-i insanî, hayat-ı içtimaiye ve şahsiyedeki düsturları
ondan öğrensin ve Hakîm-i Zülkemal'in kavanin-i meşietine itaata alışsınlar ve desatir-i
hikmetine tevfik-i hareket etsinler. Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hayat-ı
içtimaiye ve şahsiyesinde daima hârikulâdelere ve mu'cizelere istinad etseydi, o vakit imam-ı
mutlak ve rehber-i ekber olamazdı.
İşte bu sır içindir ki, yalnız davasını tasdik ettirmek için arasıra indelhace, münkirlerin
inkârını kırmak için mu'cizeler gösterirdi. Sair vakitlerde nasılki herkesten ziyade evamir-i
İlahiyeye itaat etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (764: 2760 - 764: 2765)


Arama dizesi: Hikmet

İşte bu sır içindir ki, yalnız davasını tasdik ettirmek için arasıra indelhace, münkirlerin
inkârını kırmak için mu'cizeler gösterirdi. Sair vakitlerde nasılki herkesten ziyade evamir-i
İlahiyeye itaat etmiştir. Öyle de: Hikmet-i Rabbaniye ile ve meşiet-i Sübhaniye ile tesis edilen
âdetullah kavaninine herkesten ziyade müraat ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi,
"Sipere giriniz!" emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ tamamıyla hikmet-i İlahiye
kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübraya müraat ve itaatı göstersin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (764: 2987 - 764: 2992)


Arama dizesi: hikmet

Hikmet-i Rabbaniye ile ve meşiet-i Sübhaniye ile tesis edilen


âdetullah kavaninine herkesten ziyade müraat ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi,
"Sipere giriniz!" emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ tamamıyla hikmet-i İlahiye
kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübraya müraat ve itaatı göstersin.
--- sh:»(L:82) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (765: 909 - 765: 914)


Arama dizesi: hikmet

Yirmidokuzuncu Söz'de yüzer delil-i kat'î ile ruhanî ve meleklerin vücudunu


isbat eden umum o deliller, şeytanların dahi vücudunu isbat ederler. Bu ciheti o Söz'e havale
ediyoruz.
Sâlisen: Kâinattaki umûr-u hayriyedeki kanunların mümessili, nâzırı hükmünde olan
meleklerin vücudu, ittifak-ı edyan ile sabit olduğu gibi, umûr-u şerriyenin mümessilleri ve
mübaşirleri ve o umûrdaki kavaninin medarları olan ervah-ı habise ve şeytaniye bulunması,
hikmet ve hakikat noktasında kat'îdir; belki umûr-u şerriyede zîşuur bir perdenin bulunması
daha ziyade lâzımdır. Çünki Yirmiikinci Söz'ün başında denildiği gibi: Herkes, herşeyin hüsn-
ü hakikîsini göremediği için, zahirî şerriyet ve noksaniyet cihetinde Hâlık-ı Zülcelal'e karşı
itiraz etmemek ve rahmetini ittiham etmemek ve hikmetini tenkid etmemek ve haksız şekva
etmemek için, zahirî bir vasıtayı perde ederek, tâ itiraz ve tenkid ve şekva, o perdelere gidip,
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hâlık-ı Kerim ve Hakîm-i Mutlak'a teveccüh etmesin. Nasılki vefat eden ibadın küsmesinden
Hazret-i Azrail'i kurtarmak için hastalıkları ecele perde etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (765: 1242 - 765: 1247)


Arama dizesi: hikmet

Sâlisen: Kâinattaki umûr-u hayriyedeki kanunların mümessili, nâzırı hükmünde olan


meleklerin vücudu, ittifak-ı edyan ile sabit olduğu gibi, umûr-u şerriyenin mümessilleri ve
mübaşirleri ve o umûrdaki kavaninin medarları olan ervah-ı habise ve şeytaniye bulunması,
hikmet ve hakikat noktasında kat'îdir; belki umûr-u şerriyede zîşuur bir perdenin bulunması
daha ziyade lâzımdır. Çünki Yirmiikinci Söz'ün başında denildiği gibi: Herkes, herşeyin hüsn-
ü hakikîsini göremediği için, zahirî şerriyet ve noksaniyet cihetinde Hâlık-ı Zülcelal'e karşı
itiraz etmemek ve rahmetini ittiham etmemek ve hikmetini tenkid etmemek ve haksız şekva
etmemek için, zahirî bir vasıtayı perde ederek, tâ itiraz ve tenkid ve şekva, o perdelere gidip,
Hâlık-ı Kerim ve Hakîm-i Mutlak'a teveccüh etmesin. Nasılki vefat eden ibadın küsmesinden
Hazret-i Azrail'i kurtarmak için hastalıkları ecele perde etmiş. Öyle de: Hazret-i Azrail'i
(A.S.) kabz-ı ervaha perde edip, tâ merhametsiz tevehhüm edilen o haletlerden gelen şekvalar,
Cenab-ı Hakk'a teveccüh etmesin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (765: 1949 - 765: 1954)


Arama dizesi: hikmet

Daha ziyade bir kat'iyyetle şerlerden ve


fenalıklardan gelen itiraz ve tenkid,
--- sh:»(L:83) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
Hâlık-ı Zülcelal'e teveccüh etmemek için, hikmet-i Rabbaniye, şeytanın vücudunu iktiza
etmiştir.
Râbian: İnsan küçük bir âlem olduğu gibi, âlem dahi büyük bir insandır. Bu küçük
insan, o büyük insanın bir fihristesi ve hülâsasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (766: 862 - 766: 867)


Arama dizesi: hikmet

--
için, o esma-i kudsiyeye karşı bir tezyif olduğu gibi, umum masnuatın kıymetini tenzil ile o
masnuata karşı bir tahkir-i azîmdir. Hem umum mevcudatın herbiri birer vazife-i âliye ile
muvazzaf birer memur-u Rabbanî derecesinde iken, küfür vasıtasıyla sukut ettirip, camid,
fâni, manasız bir mahluk menzilesinde gösterdiğinden, umum mahlukatın hukukuna karşı bir
nevi tahkirdir.
İşte enva'-ı dalalet derecatına göre az çok kâinatın yaratılmasındaki hikmet-i
Rabbaniyeye ve dünyanın bekasındaki makasıd-ı Sübhaniyeye zarar verdiği için, ehl-i isyana
ve ehl-i dalalete karşı kâinat hiddete geliyor, mevcudat kızıyor, mahlukat öfkeleniyor.
Ey cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayb ve zenbi azîm bîçare insan!
Kâinatın hiddetinden, mahlukatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtulmak istersen, işte
kurtulmanın çaresi: Kur'an-ı Hakîm'in daire-i kudsiyesine girmektir ve Kur'anın mübelliği
olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i Seniyesine ittibadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (766: 1887 - 766: 1892)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İkinci Sual: Şeriatta denilmiştir ki: "Cehennem ceza-yı ameldir, fakat Cennet fazl-ı
İlahî iledir." Bunun sırr-ı hikmeti nedir?
Elcevab: Sâbık işaretlerde tebeyyün etti ki: İnsan, icadsız bir cüz'-i ihtiyarî ile ve cüz'î
bir kesb ile, bir emr-i ademî veya bir emr-i itibarî teşkil ile ve sübut vermekle müdhiş
tahribata ve şerlere sebebiyet verdiği gibi, nefsi ve hevası daima şerlere ve zararlara meyyal
olduğu için, o küçük kesbin neticesinden hasıl olan seyyiatın mes'uliyetini, o çeker.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (771: 3470 - 771: 3475)


Arama dizesi: hikmet

Asker kılıncının şecaatine, kuvvetine ve


memur kaleminin dirayetine ve adaletine istinad eder." Öyle de: Küre-i Arz madem zîhayatın
meskenidir ve zîhayatın kumandanları da insandır ve insanın ehl-i sevahil kısmının kısm-ı
a'zamının medar-ı taayyüşleri balıktır ve ehl-i sevahil olmayan kısmının medar-ı taayyüşleri,
ziraatle öküzün omuzundadır ve
(Haşiye): Evet Küre-i Arz, bahr-i muhit-i havaîde bir sefine-i Rabbaniye ve nass-ı hadîsle âhiretin bir
mezraası,
yani fidanlık tarlası olduğundan, o camid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlahî ile, intizam ile,
hikmet
ile yüzdüren, kaptanlık eden melaikeye "Hut" namı ve o tarlaya izn-i İlahî ile nezaret eden melaikeye
"Sevr" ismi
ne kadar yakıştığı zâhirdir.
--- sh:»(L:93) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (772: 112 - 772: 117)


Arama dizesi: hikmet
Zira ne vakit öküz çalışmazsa ve balık
milyon yumurtayı birden doğurmazsa, o vakit insan yaşayamaz, hayat sukut eder, Hâlık-ı

Hakîm de Arz'ı harab eder.


İşte Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayet mu'cizane ve gayet ulvî ve gayet
hikmetli bir cevab ile: ¬€xE²7!«: ¬*²xÅC7! ]«V«2 Œ²*«ž²!« demiş. Nev-i insanînin hayatı, ne kadar
cins-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (772: 2809 - 772: 2814)


Arama dizesi: hikmet

@«X«7 «v²V¬2 «ž «t«9@«E²A,


İKİNCİ SUAL: Âl-i Abâ hakkındadır.
Kardeşim; Âl-i Abâ hakkındaki cevabsız kalan sualinizin çok hikmetlerinden yalnız bir
tek hikmeti söylenecek. Şöyle ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, giydiği mübarek
abâsını, Hazret-i Ali (R.A.) ve Hazret-i Fatıma (R.A.) ve Hazret-i Hasan ve Hüseyn'in (R.A.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (772: 2841 - 772: 2846)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

@«X«7 «v²V¬2 «ž «t«9@«E²A,


İKİNCİ SUAL: Âl-i Abâ hakkındadır.
Kardeşim; Âl-i Abâ hakkındaki cevabsız kalan sualinizin çok hikmetlerinden yalnız bir
tek hikmeti söylenecek. Şöyle ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, giydiği mübarek
abâsını, Hazret-i Ali (R.A.) ve Hazret-i Fatıma (R.A.) ve Hazret-i Hasan ve Hüseyn'in (R.A.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (772: 3170 - 772: 3175)


Arama dizesi: hikmet
üstlerine örtmesi ve onlara bu suretle !®h[¬Z²O«# ²v6«h±¬Z«O<«: ¬a²[«A²7! «u²;«! «j²%±¬h7! vU²X«2
«`¬;²H[¬7 âyetiyle dua
etmesinin esrarı ve hikmetleri var. Sırlarından bahsetmeyeceğiz. Yalnız vazife-i risalete

taalluk eden bir hikmeti şudur ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-aşina ve
istikbal-bîn nazar-ı nübüvvetle otuz kırk sene sonra Sahabeler ve Tâbiînler içinde mühim
fitneler olup kan döküleceğini görmüş. İçinde en mümtaz şahsiyetler, abâsı altında olan o üç
şahsiyet olduğunu müşahede etmiş. Hazret-i Ali'yi (R.A.) ümmet nazarında tathir ve tebrie
etmek ve Hazret-i Hüseyn'i (R.A.) ta'ziye ve teselli etmek ve Hazret-i Hasan'ı (R.A.) tebrik
etmek ve musalaha ile mühim bir fitneyi kaldırmakla şerefini ve ümmete azîm faidesini ilân
etmek ve Hazret-i Fatıma'nın zürriyetinin tahir ve müşerref olacağını ve Ehl-i Beyt ünvan-ı
âlîsine lâyık olacaklarını ilân etmek için o dört şahsa kendisiyle beraber "Hamse-i Âl-i Abâ"
ünvanını bahşeden o abâyı
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (773: 17 - 773: 22)


Arama dizesi: hikmet
«j²%±¬h7! vU²X«2 «`¬;²H[¬7 âyetiyle dua
etmesinin esrarı ve hikmetleri var. Sırlarından bahsetmeyeceğiz. Yalnız vazife-i risalete

taalluk eden bir hikmeti şudur ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-aşina ve
istikbal-bîn nazar-ı nübüvvetle otuz kırk sene sonra Sahabeler ve Tâbiînler içinde mühim
fitneler olup kan döküleceğini görmüş. İçinde en mümtaz şahsiyetler, abâsı altında olan o üç
şahsiyet olduğunu müşahede etmiş. Hazret-i Ali'yi (R.A.) ümmet nazarında tathir ve tebrie
etmek ve Hazret-i Hüseyn'i (R.A

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (774: 3623 - 774: 3628)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:98) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
şefkatiyle ve şefaatıyla ve şuaatıyla o Sultan'a muhatab ve halil ve dost ol! Evet kâinatın
enva'ını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp bütün hacatına kemal-i intizam ve inayet
ile koşturmak, bilbedahe iki haletten birisidir: Ya kâinatın herbir nev'i kendi kendine insanı
MAXQDA 2020 24.12.2022

tanıyor, ona itaat ediyor, muavenetine koşuyor. Bu ise yüz derece akıldan uzak olduğu gibi,
çok muhalâtı intac ediyor. İnsan gibi bir âciz-i mutlakta, en kuvvetli bir Sultan-ı Mutlak'ın
kudreti bulunmak lâzım geliyor. Veyahut bu kâinatın perdesi arkasında bir Kadîr-i Mutlak'ın
ilmi ile bu muavenet oluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (775: 560 - 775: 565)


Arama dizesi: hikmet

Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini


bildiriyor. Sen de onu bil, hürmetle bildiğini bildir. Ve kat'iyyen anla ki: Senin gibi zaîf-i
mutlak, âciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fâni, küçük bir mahluka bu koca kâinatı müsahhar etmek
ve onun imdadına göndermek; elbette hikmet ve inayet ve ilim ve kudreti tazammun eden
hakikat-ı rahmettir. Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve safî
bir hürmet ister. İşte o hâlis şükrün ve o safi hürmetin tercümanı ve ünvanı olan
"Bismillahirrahmanirrahîm"i de. O rahmetin vusulüne vesile ve o Rahman'ın dergâhında
şefaatçı yap. Evet rahmetin vücudu ve tahakkuku, Güneş kadar zahirdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (775: 2330 - 775: 2335)


Arama dizesi: hikmet

Evet rûy-i zeminde dörtyüz bin muhtelif ayrı ayrı nebatatın ve hayvanatın taifelerini,
hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak, vakti vaktine
--- sh:»(L:99) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
kemal-i intizam ile hikmet ve inayet ile terbiye ve idare eden ve küre-i arzın sîmasında hâtem-
i ehadiyeti vaz'eden; bilbedahe belki bilmüşahede, rahmettir ve o rahmetin vücudu, bu küre-i
arzın sîmasındaki mevcudatın vücudları kadar kat'î olduğu gibi, o mevcudat adedince
tahakkukunun delilleri var. Evet zeminin yüzünde öyle bir hâtem-i rahmet ve sikke-i ehadiyet
bulunduğu gibi, insanın mahiyet-i maneviyesinin sîmasında dahi öyle bir sikke-i rahmet
vardır ki, küre-i arz sîmasındaki sikke-i merhamet ve kâinat sîmasındaki sikke-i uzma-yı
rahmetten daha aşağı değil. Âdeta binbir ismin cilvesinin bir nokta-i mihrakıyesi hükmünde
bir câmiiyeti var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (775: 3446 - 775: 3451)


Arama dizesi: hikmet

Ey insan, hiç mümkün müdür ki: Sana bu sîmayı veren ve o sîmada böyle bir sikke-i
rahmeti ve bir hâtem-i ehadiyeti vaz'eden zât seni başıboş bıraksın, sana ehemmiyet vermesin,
senin harekâtına dikkat etmesin, sana müteveccih olan bütün kâinatı abes yapsın, hilkat
şeceresini meyvesi çürük, bozuk, ehemmiyetsiz bir ağaç yapsın? Hem hiç bir cihetle şübhe
kabul etmeyen ve hiç bir vechile noksaniyeti olmayan, güneş gibi zahir olan rahmetini ve ziya
gibi görünen hikmetini inkâr ettirsin? Hâşâ!..
Ey insan! Bil ki: O rahmetin arşına yetişmek için bir mi'rac var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (776: 986 - 776: 991)


Arama dizesi: hikmet

hitab ederek müteveccih olsun. İşte Kur'an-ı Hakîm bu sırr-ı azîmi ifade içindir ki, kâinatın
daire-i a'zamından meselâ semavat ve arzın hilkatinden bahsettiği vakit birden en küçük bir
daireden ve en dakik bir cüz'îden bahseder; tâ ki, zahir bir surette hâtem-i ehadiyeti göstersin.
Meselâ: Hilkat-ı semavat ve arzdan bahsi içinde hilkat-ı insandan ve insanın sesinden ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

sîmasındaki dekaik-ı nimet ve hikmetten bahis açar. Tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın,
ruh Mabudunu doğrudan doğruya bulsun. Meselâ:
²vU¬9!«x²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (776: 3299 - 776: 3304)


Arama dizesi: hikmet

(L:101) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder.
Evet bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi
hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı
Akdes-i İlahî'nin şeriki, naziri, zıddı, niddi olmadığı gibi, h[¬M«A²7! p[¬WÅ,7! «x;«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (780: 1760 - 780: 1764)


Arama dizesi: takva

Onun için eğer bir saç hakikî olarak


Lihye-i Saadet'ten olmazsa, madem zahir hale göre öyle telakki edilmiş ve o vesilelik
vazifesini yapıyor ve hürmete ve teveccühe ve salavata vesile oluyor; kat'î sened ile o saçın
zâtını teşhis ve tayin lâzım değildir. Yalnız, aksine kat'î delil olmasın, yeter. Çünki telakkiyat-
ı âmme ve kabul-ü ümmet, bir nevi' hüccet hükmüne geçer. Bazı ehl-i takva böyle işlerde, ya
takva veya ihtiyat veya azimet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid'a da deseler, bid'a-i
hasene nev'inde dâhildir. Çünki vesile-i salavattır. Re'fet Bey mektubunda diyor:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (780: 1786 - 780: 1790)


Arama dizesi: takva

Onun için eğer bir saç hakikî olarak


Lihye-i Saadet'ten olmazsa, madem zahir hale göre öyle telakki edilmiş ve o vesilelik
vazifesini yapıyor ve hürmete ve teveccühe ve salavata vesile oluyor; kat'î sened ile o saçın
zâtını teşhis ve tayin lâzım değildir. Yalnız, aksine kat'î delil olmasın, yeter. Çünki telakkiyat-
ı âmme ve kabul-ü ümmet, bir nevi' hüccet hükmüne geçer. Bazı ehl-i takva böyle işlerde, ya
takva veya ihtiyat veya azimet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid'a da deseler, bid'a-i
hasene nev'inde dâhildir. Çünki vesile-i salavattır. Re'fet Bey mektubunda diyor:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (783: 270 - 783: 275)


Arama dizesi: hikmet

müzekker, müennes olduğu anlaşılıyor. Demek mugayyebat-ı hamseye ıttıla kabildir?"


Elcevab: Yağmurun vakt-i nüzulü bir kaideye merbut olmadığı için, doğrudan doğruya
meşiet-i hâssa-i İlahiye ile bağlı ve hazine-i rahmetten hususî iradeye tâbi' olduğunun bir sırr-ı
hikmeti şudur ki: Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymetdar mahiyet; nur, vücud ve hayat ve
rahmettir ki, bu dört şey perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya kudret-i İlahiye ve meşiet-i
hâssa-i İlahiyeye bakar. Sair masnuatta zahirî esbab, kudretin tasarrufuna perde oluyorlar. Ve
muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicab oluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (783: 716 - 783: 721)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

hâssa-i İlahiyeye bakar. Sair masnuatta zahirî esbab, kudretin tasarrufuna perde oluyorlar. Ve
muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicab oluyor. Fakat vücud, hayat ve
nur ve rahmette o perdeler konulmamış. Çünki perdelerin sırr-ı hikmeti
--- sh:»(L:111) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
o işde cereyan etmiyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (791: 1093 - 791: 1097)


Arama dizesi: takva

Çünki itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz


fâsıkın idaresi ve onlar içinde asayiş temini, binler ehl-i salahatın idaresinden daha müşkildir.
İşte bu esaslara binaen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevketmeye ve teşvik etmeye muhtaç
değildirler. Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez. Belki mesaîlerinin tanzimine ve
mabeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç
da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur.
SEKİZİNCİ NOTA: Ey sa'y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tenbel insan! Bil

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (797: 1132 - 797: 1137)


Arama dizesi: hikmet

Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer. Yalnız bu kadar var ki; böyle
hasiyetli evradı okumak için zaîf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faideleri
düşünüp, şevke gelip; evradı sırf rıza-yı İlahî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de
makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından; çoklar, aktabdan ve selef-i sâlihînden mervî olan
faideleri görmediklerinden şübheye düşer, hattâ inkâr da eder.
Üçüncü Mes'ele: ˜«*²x«0 ²+«:@«D«B«< ²v«7«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (801: 225 - 801: 230)


Arama dizesi: hikmet

ediyorlar ki; onların o hareketlerinde


--- sh:»(L:138) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal, bir hikmet parladığı görünüyor.
Çünki görüyorsun ki; o birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor,
ayrılıyor. Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu. Fâtır-ı Hakîm'in nimetlerini başlarımız
üstünde neşre başladı. Serpiyor, dallarının elleri ile bizlere uzatıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (801: 2884 - 801: 2889)


Arama dizesi: hikmet

«: !xV6
Şu âyet-i kerime, iktisada kat'î emir ve israftan nehy-i sarih suretinde gayet mühim bir
ders-i hikmet veriyor. Şu mes'elede "Yedi Nükte" var.
BİRİNCİ NÜKTE: Hâlık-ı Rahîm, nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür
istiyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (802: 41 - 802: 46)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İktisad ise, nimete karşı


ticaretli bir ihtiramdır. Evet iktisad hem bir şükr-ü manevî, hem nimetlerdeki rahmet-i
İlahiyeye karşı bir hürmet, hem kat'î bir surette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir
medar-ı sıhhat, hem manevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nimet
içindeki lezzeti hissetmesine ve zahiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına

kuvvetli bir sebebdir. İsraf ise, mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan, vahim neticeleri
vardır.
İKİNCİ NÜKTE: Fâtır-ı Hakîm, insanın vücudunu mükemmel bir saray suretinde ve
muntazam bir şehir misalinde yaratmış. Ağızdaki kuvve-i zaikayı bir kapıcı, a'sab ve
damarları telefon ve telgraf telleri gibi (kuvve-i zaika ile, merkez-i vücuddaki mide ile bir
medar-ı muhabereleridir) ki; ağıza gelen maddeyi o damarlarla haber verir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (802: 2033 - 802: 2038)


Arama dizesi: hikmet

Yarım
dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak, ne kadar manasız ve zararlı bir israf olduğu
kıyas edilsin. Şimdi, saray hâkimine gelen hediye kırk para olmakla beraber, kapıcıya dokuz
defa fazla bahşiş vermek, kapıcıyı baştan çıkarır, "Hâkim benim" der. Kim fazla bahşiş ve
lezzet verse onu içeriye sokacak, ihtilâl verecek, yangın çıkaracak, "Aman doktor gelsin,
hararetimi teskin etsin, ateşimi söndürsün." dedirmeye mecbur edecek. İşte iktisad ve kanaat,
hikmet-i İlahiyeye tevfik-i harekettir. Kuvve-i zaikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş
verir. İsraf ise; o hikmete zıd hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştiha-yı
hakikîyi kaybeder. Tenevvü-ü et'imeden gelen sun'î bir iştiha-yı kâzibe ile yedirir,
hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (802: 2150 - 802: 2155)


Arama dizesi: hikmet

Kim fazla bahşiş ve


lezzet verse onu içeriye sokacak, ihtilâl verecek, yangın çıkaracak, "Aman doktor gelsin,
hararetimi teskin etsin, ateşimi söndürsün." dedirmeye mecbur edecek. İşte iktisad ve kanaat,
hikmet-i İlahiyeye tevfik-i harekettir. Kuvve-i zaikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş
verir. İsraf ise; o hikmete zıd hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştiha-yı
hakikîyi kaybeder. Tenevvü-ü et'imeden gelen sun'î bir iştiha-yı kâzibe ile yedirir,
hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder.
ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Sâbık ikinci nüktede, kuvve-i zaika kapıcıdır dedik.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (804: 3690 - 804: 3695)


Arama dizesi: hikmet

--
haslet-i memduhadır. Ve vakar, nasılki kötü hasletlerden olan tekebbürden manen ayrı ve
sureten benzer bir haslet-i memduhadır. Öyle de:
Ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlahiyenin
medarlarından olan iktisad ise, sefillik ve bahillik ve tama'kârlık ve hırsın bir halitası olan
MAXQDA 2020 24.12.2022

hısset ile hiç münasebeti yok. Yalnız, sureten bir benzeyiş var. Bu hakikatı teyid eden bir
vakıa:
Sahabenin Abadile-i Seb'a-yı Meşhuresinden olan Abdullah İbn-i Ömer Hazretleri ki;
halife-i Resulullah olan Faruk-u A'zam Hazret-i Ömer'in (R.A.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (806: 1184 - 806: 1188)


Arama dizesi: takva

Hırs ise, bir maden-i hasaret ve sefalettir.


Üçüncü Netice: Hırs ihlası kırar, amel-i uhreviyeyi zedeler. Çünki bir ehl-i takvanın
hırsı varsa, teveccüh-ü nâsı ister. Teveccüh-ü nâsı müraat eden, ihlas-ı tâmmı bulamaz. Bu
netice çok ehemmiyetli, çok cây-ı dikkattir.
Elhasıl:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (807: 2360 - 807: 2364)


Arama dizesi: takva

Bu ihlas mes'elesinin hadsiz nüktelerinden yalnız "Beş Nokta"yı muhtasaran


beyan ederiz.
Tenbih: Bu mübarek Isparta'nın medar-ı şükran bir hüsn-ü tâli'idir ki, ondaki ehl-i
takva ve ehl-i tarîkat ve ehl-i ilmin -sair yerlere nisbeten- rekabetkârane ihtilafları
görünmüyor. Gerçi lâzım olan hakikî muhabbet ve ittifak yoksa da, zararlı muhalefet ve
rekabet de başka yerlere nisbeten yoktur.
--- sh:»(L:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (811: 2866 - 811: 2871)


Arama dizesi: hikmet

±¬h¬A²7! ]«V«2 !x9«:@«Q«#«:


âyetinde hayat-ı içtimaiyece gayet hikmetli emr-i İlahîyi düstur-u hareket etmek ve ihtilafın
İslâmiyete ne derece zararlı olduğunu ve ehl-i dalaletin ehl-i hakka galebesini ne derece teshil
ettiğini düşünüp, kemal-i za'f ve acz ile, o ehl-i hakkın kafilesine
--- sh:»(L:155) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
fedakârane, samimane iltihak etmektir; şahsiyetini unutmakla riya ve tasannudan kurtulup,
ihlası elde etmektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (815: 380 - 815: 385)


Arama dizesi: hikmet

BİRİNCİ DÜSTURUNUZ: Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı. Eğer o razı olsa, bütün
dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı
olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde
olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette
doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.
İKİNCİ DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur'aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid
etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev'inden gıbta damarını tahrik etmemektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (821: 2090 - 821: 2095)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Elcevab: Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata
muvafık hareket etmezse; hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz. Bütün hareketi şerr ve
tahrib hesabına geçer. Madem kanun-u fıtrata tatbik-i harekete mecburiyet var; elbette fıtrat-ı
beşeriyeyi değiştirmek ve nev-i beşerin hilkatindeki hikmet-i esasiyeyi kaldırmakla, mutlak
müsavat kanunu tatbik edilebilir. Evet ben, neseben ve hayatça avam tabakasındanım. Ve
meşreben ve fikren "müsavat-ı hukuk" mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve
İslâmiyetten gelen sırr-ı adalet ile, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdad ve
tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için bütün kuvvetimle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (821: 2721 - 821: 2726)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:171) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Fakat nev-i beşerin fıtratı ve sırr-ı hikmeti, müsavat-ı mutlaka kanununa zıddır. Çünki
Fâtır-ı Hakîm, kemal-i kudret ve hikmetini göstermek için, az bir şeyden çok mahsulât aldırır
ve bir sahifede çok kitabları yazdırır ve birşey ile çok vazifeleri yaptırdığı gibi, beşer nev'i ile
de binler nev'in vazifelerini gördürür.
İşte o sırr-ı azîmdendir ki: Cenab-ı Hak, insan nev'ini binler nevileri sünbül verecek ve
hayvanatın sair binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sair hayvanat
gibi kuvalarına, latifelerine, duygularına hadd konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta
gezecek istidad verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, arzın halifesi
ve kâinatın neticesi ve zîhayatın sultanı hükmüne geçmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (821: 2806 - 821: 2811)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:171) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Fakat nev-i beşerin fıtratı ve sırr-ı hikmeti, müsavat-ı mutlaka kanununa zıddır. Çünki
Fâtır-ı Hakîm, kemal-i kudret ve hikmetini göstermek için, az bir şeyden çok mahsulât aldırır
ve bir sahifede çok kitabları yazdırır ve birşey ile çok vazifeleri yaptırdığı gibi, beşer nev'i ile
de binler nev'in vazifelerini gördürür.
İşte o sırr-ı azîmdendir ki: Cenab-ı Hak, insan nev'ini binler nevileri sünbül verecek ve
hayvanatın sair binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sair hayvanat
gibi kuvalarına, latifelerine, duygularına hadd konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta
gezecek istidad verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, arzın halifesi
ve kâinatın neticesi ve zîhayatın sultanı hükmüne geçmiştir.
İşte nev-i insanın tenevvüünün en mühim mayesi ve zenbereği; müsabaka ile, hakikî
imanlı fazilettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (824: 1985 - 824: 1989)


Arama dizesi: takva

Ezcümle: Bu yazın arkadaşlarım


güzel bir ata beni bindirdiler. Bir seyrangâha gittim. Şuursuz olarak nefsimde hodfüruşane bir
keyf arzusu uyanmakla ehl-i dünya öyle şiddetli o arzumun karşısına çıktılar ki, yalnız o gizli
arzuyu değil, belki çok iştihalarımı kestiler. Hattâ ezcümle, bu defa Ramazandan sonra, eski
zamanda gayet büyük, kudsî bir imamın bize karşı gaybî kerametiyle iltifatından sonra
kardeşlerimin takva ve ihlasları ve ziyaretçilerin hürmet ve hüsn-ü zanları içinde -ben
bilmeyerek- nefsim müftehirane, güya müteşekkirane perdesi altında riyakârane bir enaniyet
MAXQDA 2020 24.12.2022

vaziyetini almak istedi. Birden bu ehl-i dünyanın hadsiz hassasiyetle ve hattâ riyakârlığın
zerrelerini de hissedebilir bir tarzda, birden bana iliştiler. Ben Cenab-ı Hakk'a şükrediyorum
ki, bunların zulmü bana bir vasıta-i ihlas oldu.
¬–:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (825: 3078 - 825: 3083)


Arama dizesi: hikmet

--
Üçüncüsü: "İktezathü-t tabiat" Yani, "tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor."
Evet madem mevcudat var ve inkâr edilmez. Hem her mevcud san'atlı ve hikmetli
vücuda geliyor. Hem madem kadîm değil, yeniden oluyor. Herhalde ey mülhid! Bu mevcudu,
meselâ bu hayvanı ya diyeceksin ki, esbab-ı âlem onu icad ediyor; yani esbabın içtimaında o
mevcud vücud buluyor.. veyahud o kendi kendine teşekkül ediyor.. veyahud tabiat muktezası
olarak, tabiatın tesiriyle vücuda geliyor.. veyahud bir Kadîr-i Zülcelal'in kudretiyle icad edilir.
Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, evvelki üç yol muhal, battal, mümteni', gayr-ı
kabil oldukları kat'î isbat edilse; bizzarure ve bilbedahe dördüncü yol olan tarîk-i vahdaniyet,
şeksiz şübhesiz sabit olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (826: 1857 - 826: 1862)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:179) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Elhasıl: Şu eczahane-i kübra-yı âlemde, Hakîm-i Ezelî'nin mizan-ı kaza ve kaderiyle
alınan mevadd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şamil bir irade
ile vücud bulabilir. "Kör, sağır, hududsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabayi' ve esbabın
işidir" diyen bedbaht, "O tiryak-ı acib, kendi kendine şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur"
diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet o küfür;
ahmakane, sarhoşane, divanece bir hezeyandır.
İKİNCİ MUHAL:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (828: 2186 - 828: 2191)


Arama dizesi: hikmet

İşte
bu hükmün çok muhalatı var. Nümune için üçünü zikrediyoruz.
BİRİNCİSİ: Eğer mevcudatta, hususan zîhayatta görünen basîrane, hakîmane olan
san'at ve icad, Şems-i Ezelî'nin kalem-i kader ve kudretine verilmezse, belki kör, sağır,
düşüncesiz olan tabiata ve kuvvete isnad edilse lâzım gelir ki; tabiat, icad için herşeyde hadsiz
manevî makine ve matbaaları bulundursun; veyahud herşeyde, kâinatı halk ve idare edecek bir
kudret ve hikmet dercetsin. Çünki nasıl şemsin cilveleri ve akisleri, zemin yüzündeki zerrecik
cam parçalarında ve katrelerde görünüyor. Eğer o misalî ve aksî güneşçikler, semadaki tek
güneşe isnad edilmese, lâzım gelir ki; bir kibrit başı yerleşmeyen bir zerrecik cam parçasında
tabiî, fıtrî ve güneşin hasiyetlerine mâlik, zahiren küçük, manen çok derin bir güneşin haricî
vücudunu kabul ederek, zerrat-ı zücaciye adedince tabiî güneşleri kabul etmek lâzım geldiği
gibi.. -aynen bu misal gibi- mevcudat ve zîhayat doğrudan doğruya Şems-i Ezelî'nin cilve-i
esmasına verilmezse, herbir mevcudda, hususan herbir zîhayatta hadsiz bir kudret ve irade ve
nihayetsiz bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı, bir kuvveti, âdeta bir ilahı içinde kabul
etmek lâzım gelir. Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı, en hurafesidir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (828: 2864 - 828: 2869)


Arama dizesi: hikmet

BİRİNCİSİ: Eğer mevcudatta, hususan zîhayatta görünen basîrane, hakîmane olan


san'at ve icad, Şems-i Ezelî'nin kalem-i kader ve kudretine verilmezse, belki kör, sağır,
düşüncesiz olan tabiata ve kuvvete isnad edilse lâzım gelir ki; tabiat, icad için herşeyde hadsiz
manevî makine ve matbaaları bulundursun; veyahud herşeyde, kâinatı halk ve idare edecek bir
kudret ve hikmet dercetsin. Çünki nasıl şemsin cilveleri ve akisleri, zemin yüzündeki zerrecik
cam parçalarında ve katrelerde görünüyor. Eğer o misalî ve aksî güneşçikler, semadaki tek
güneşe isnad edilmese, lâzım gelir ki; bir kibrit başı yerleşmeyen bir zerrecik cam parçasında
tabiî, fıtrî ve güneşin hasiyetlerine mâlik, zahiren küçük, manen çok derin bir güneşin haricî
vücudunu kabul ederek, zerrat-ı zücaciye adedince tabiî güneşleri kabul etmek lâzım geldiği
gibi.. -aynen bu misal gibi- mevcudat ve zîhayat doğrudan doğruya Şems-i Ezelî'nin cilve-i
esmasına verilmezse, herbir mevcudda, hususan herbir zîhayatta hadsiz bir kudret ve irade ve
nihayetsiz bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı, bir kuvveti, âdeta bir ilahı içinde kabul
etmek lâzım gelir. Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı, en hurafesidir. Hâlık-ı
Kâinat'ın san'atını, mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir tabiata veren insan, elbette yüz defa
hayvandan daha hayvan, daha şuursuz olduğunu gösterir.
İKİNCİ MUHAL:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (828: 3242 - 828: 3247)


Arama dizesi: hikmet

Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı, en hurafesidir. Hâlık-ı


Kâinat'ın san'atını, mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir tabiata veren insan, elbette yüz defa
hayvandan daha hayvan, daha şuursuz olduğunu gösterir.
İKİNCİ MUHAL: Eğer gayet intizamlı, mizanlı, san'atlı, hikmetli şu mevcudat;
nihayetsiz Kadîr, Hakîm bir zâta verilmezse, belki tabiata isnad edilse, lâzım gelir ki; tabiat,
herbir parça toprakta, Avrupa'nın umum matbaaları ve fabrikaları adedince makineleri,
matbaaları bulundursun.. tâ, o parça toprak, menşe' ve tezgâh olduğu hadsiz çiçekler ve
meyvelerin yetişmelerine ve teşkillerine medar olabilsin. Çünki çiçekler için saksılık
vazifesini gören bir kâse toprak içine tohumları nöbetle atılan umum çiçeklerin birbirinden
çok ayrı olan şekil ve heyetlerini teşkil ve tasvir edebilir bir kabiliyeti, bilfiil görülüyor. Eğer
Kadîr-i Zülcelal'e verilmezse; o vakit, o kâsedeki toprakta, herbir çiçek için manevî, ayrı, tabiî
bir makinesi bulunmazsa, bu hal vücuda gelemez. Çünki tohumlar ise nutfeler ve yumurtalar
gibi, maddeleri birdir. Yani müvellid-ül ma, müvellid-ül humuza, karbon, azotun intizamsız,
şekilsiz, hamur gibi halitasından ibaret olmakla beraber, hava, su, hararet, ziya dahi, herbiri
basit ve şuursuz ve herşeye karşı sel gibi bir tarzda gittiğinden, o hadsiz çiçeklerin teşkilleri
ayrı ayrı ve gayet muntazam ve san'atlı olarak

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (829: 1843 - 829: 1848)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Birinci muhalde nasılki güneşin cilve-i in'ikası, kemal-i sühuletle, külfetsiz en
küçük zerrecik camidden tut, tâ en büyük bir denizin yüzüne kadar feyzini ve tesirini misalî
güneşçiklerle gayet kolaylıkla gösterdikleri halde, eğer güneşten nisbeti kesilse; o vakit herbir
zerrecikte, tabiî ve bizzât bir güneşin haricî vücudu imtina derecesinde bir suubetle
olabilmesi, kabul edilmek lâzım gelir. Öyle de; herbir mevcud, doğrudan doğruya Zât-ı Ehad
u Samed'e verilse; vücub derecesinde bir sühulet, bir kolaylık ile ve bir intisab ve cilve ile,
herbir mevcuda lâzım herbir şey, ona yetiştirilebilir. Eğer o intisab kesilse ve o memuriyet
başıbozukluğa dönse ve herbir mevcud kendi başına ve tabiata bırakılsa, o vakit imtina'
derecesinde yüzbin müşkilât ve suubetle sinek gibi bir zîhayatın, kâinatın küçük bir fihristesi
MAXQDA 2020 24.12.2022

olan gayet hârika makine-i vücudunu icad eden, içindeki kör tabiatın, kâinatı halk ve idare
edecek bir kudret ve hikmet sahibi olduğunu farzetmek lâzım gelir. Bu ise bir muhal değil,
belki binler muhaldir.
Elhasıl: Nasılki Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un şerik ve naziri mümteni' ve muhaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (830: 1823 - 830: 1828)


Arama dizesi: hikmet

--
bir ünvanı olmak cihetiyle, o sarayın mecmuuna bu defteri münasebetdar gördüğünden, "İşte
bu defterdir ki, o sarayı teşkil, tanzim ve tezyin edip bu eşyayı yapmış, takmış, yerleştirmiş."
diyerek vahşetini; ahmakların, sarhoşların hezeyanına çevirmiş.
İşte aynen bu misal gibi; hadsiz derecede misaldeki saraydan daha muntazam, daha
mükemmel ve bütün etrafı mu'cizane hikmetle dolu şu saray-ı âlemin içine, inkâr-ı uluhiyete
giden tabiiyyun fikrini taşıyan vahşi bir insan girer. Daire-i mümkinat haricinde olan Zât-ı
Vâcib-ül Vücud'un eser-i san'atı olduğunu düşünmeyerek ve ondan i'raz ederek, daire-i
mümkinat içinde kader-i İlahînin yazar bozar bir levhası hükmünde ve kudret-i İlahiyenin
kavanin-i icraatına tebeddül ve tegayyür eden bir defteri olabilen ve pek yanlış ve hata olarak
"tabiat" namı verilen bir mecmua-i kavanin-i âdât-ı İlahiye ve bir fihriste-i san'at-ı
Rabbaniyeyi görür. Ve der ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (831: 169 - 831: 174)


Arama dizesi: hikmet
hayvanları dahi güldürecek derecede maskaralı bir fikirle çıkar, gider.
İşte aynı bu misal gibi: Sultan-ı Ezel ve Ebed'in hadsiz cünudunun muhteşem bir kışlası

olan şu âleme ve o Mabud-u Ezelî'nin muntazam bir mescidi olan şu kâinata; mahz-ı vahşet
olan, inkârlı fikr-i tabiatı taşıyan bir münkir giriyor. O Sultan-ı Ezelî'nin hikmetinden gelen
nizamat-ı kâinatın manevî kanunlarını, birer maddî madde tasavvur ederek ve saltanat-ı
rububiyetin kavanin-i itibariyesi ve o Mabud-u Ezelî'nin şeriat-ı fıtriye-i kübrasının, manevî
ve yalnız vücud-u ilmîsi bulunan ahkâmlarını ve düsturlarını birer mevcud-u haricî ve maddî
birer madde tahayyül ederek, kudret-i İlahiyenin yerine, o ilim ve kelâmdan gelen ve yalnız
vücud-u ilmîsi bulunan o kanunları ikame etmek ve ellerine icad vermek, sonra da onlara
"tabiat" namını takmak ve yalnız bir cilve-i kudret-i Rabbaniye olan kuvveti, bir zîkudret ve
müstakil bir kadîr telakki etmek; misaldeki vahşiden bin defa aşağı bir vahşettir!..
Elhasıl: Tabiiyyunların, mevhum ve hakikatsız tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve
hakikat-ı hariciye sahibi ise; ancak bir san'at olabilir, Sâni' olamaz. Bir nakıştır, Nakkaş
olamaz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (831: 2515 - 831: 2520)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:187) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Belki doğrudan doğruya müsebbebi, sebeb ile beraber halkederek, cilve-i esmasını ve
hikmetini göstermek için, bir tertib ve tanzim ile zahirî bir sebebiyet, bir mukarenet vermekle,
MAXQDA 2020 24.12.2022

eşyadaki zahirî kusurlara, merhametsizliklere ve noksaniyetlere merci' olmak için, esbab ve


tabiatı dest-i kudretine perde etmiş; izzetini o suretle muhafaza etmiş. Acaba bir saatçi, saatin
çarklarını yapsın; sonra saati çarklarla tertib edip tanzim etsin, daha mı kolaydır? Yoksa
hârika bir makineyi, o çarklar içinde yapsın; sonra saatin yapılmasını o makinenin camid
ellerine versin, tâ saati yapsın, daha mı kolaydır? Acaba imkân haricinde değil midir? Haydi o
insafsız aklınla sen söyle, sen hâkim ol!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (832: 1114 - 832: 1119)


Arama dizesi: Hikmet

--- sh:»(L:188) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
esbabı halketmiş; müsebbebatı da halkediyor. Hikmetiyle, müsebbebatı esbaba bağlıyor.
Kâinatın harekâtının tanzimine dair kavanin-i âdetullahtan ibaret olan şeriat-ı fıtriye-i kübra-
yı İlahiyenin bir cilvesini ve eşyadaki o cilvesine, yalnız bir âyine ve bir ma'kes olan tabiat-ı
eşyayı, iradesiyle tayin etmiştir. Ve o tabiatın vücud-u haricîye mazhar olan vechini,
kudretiyle icad etmiş ve eşyayı o tabiat üzerinde halketmiş, birbirine mezcetmiş. Acaba gayet
derecede makul ve hadsiz bürhanların neticesi olan bu hakikatın kabulü mü daha kolaydır.. -

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (833: 646 - 833: 651)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Şu kâinatın Hâlık-ı Hakîm'i kâinatı bir ağaç hükmünde halkedip, en


mükemmel meyvesini zîşuur ve zîşuurun içinde en câmi' meyvesini insan yapmıştır. Ve
insanın en ehemmiyetli, belki insanın netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı ve semere-i hayatı olan
şükür ve ibadeti; o Hâkim-i Mutlak ve Âmir-i Müstakil, kendini sevdirmek ve tanıttırmak için
kâinatı halkeden o Vâhid-i Ehad, bütün kâinatın meyvesi olan insanı ve insanın en yüksek
meyvesi olan şükür ve ibadetini başka ellere verir mi? Bütün bütün hikmetine zıd olarak,
netice-i hilkati ve semere-i kâinatı abes eder mi? Hâşâ ve kellâ... Hem hikmetini ve
rububiyetini inkâr ettirecek bir tarzda mahlukatın ibadetlerini başkalara vermeye rıza gösterir
mi, hiç müsaade eder mi? Ve hem hadsiz bir derecede kendini sevdirmeyi ve tanıttırmayı
ef'aliyle gösterdiği halde, en mükemmel mahlukatının şükür ve minnetdarlıklarını, tahabbüb
ve ubudiyetlerini başka esbaba vermekle kendini unutturup, kâinattaki makasıd-ı âliyesini
inkâr ettirir mi? Ey tabiat-perestlikten vazgeçen arkadaş! Haydi sen söyle!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (833: 742 - 833: 747)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Şu kâinatın Hâlık-ı Hakîm'i kâinatı bir ağaç hükmünde halkedip, en


mükemmel meyvesini zîşuur ve zîşuurun içinde en câmi' meyvesini insan yapmıştır. Ve
insanın en ehemmiyetli, belki insanın netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı ve semere-i hayatı olan
şükür ve ibadeti; o Hâkim-i Mutlak ve Âmir-i Müstakil, kendini sevdirmek ve tanıttırmak için
kâinatı halkeden o Vâhid-i Ehad, bütün kâinatın meyvesi olan insanı ve insanın en yüksek
meyvesi olan şükür ve ibadetini başka ellere verir mi? Bütün bütün hikmetine zıd olarak,
netice-i hilkati ve semere-i kâinatı abes eder mi? Hâşâ ve kellâ... Hem hikmetini ve
rububiyetini inkâr ettirecek bir tarzda mahlukatın ibadetlerini başkalara vermeye rıza gösterir
mi, hiç müsaade eder mi? Ve hem hadsiz bir derecede kendini sevdirmeyi ve tanıttırmayı
ef'aliyle gösterdiği halde, en mükemmel mahlukatının şükür ve minnetdarlıklarını, tahabbüb
ve ubudiyetlerini başka esbaba vermekle kendini unutturup, kâinattaki makasıd-ı âliyesini
inkâr ettirir mi? Ey tabiat-perestlikten vazgeçen arkadaş! Haydi sen söyle!
O diyor:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (834: 409 - 834: 414)


Arama dizesi: hikmet

mevcudatı, hakikat-ı kemalâtına tamamıyla zıd ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder
ve manen onların hukukuna tecavüz eder. Hem o târik-üs salât, kendi kendine mâlik olmadığı
için, kendi mâlikinin bir abdi olan kendi nefsine zulmeder. Onun mâliki, o abdinin hakkını,
onun nefs-i emmaresinden almak için, dehşetli tehdid eder. Hem netice-i hilkatı ve gaye-i
fıtratı olan ibadeti terkettiğinden, hikmet-i İlahiye ve meşiet-i Rabbaniyeye karşı bir tecavüz
hükmüne geçer. Onun için cezaya çarpılır.
Elhasıl: İbadeti terkeden, hem kendi nefsine zulmeder; -nefsi ise, Cenab-ı Hakk'ın abdi
ve memluküdür- hem kâinatın hukuk-u kemalâtına

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (834: 911 - 834: 916)


Arama dizesi: hikmet

(L:191) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
karşı bir tecavüz, bir zulümdür. Evet nasılki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir; terk-i ibadet
dahi, kâinatın kemalâtını bir inkârdır. Hem hikmet-i İlahiyeye karşı bir tecavüz olduğundan,
dehşetli tehdide, şiddetli cezaya müstehak olur.
İşte bu istihkakı ve mezkûr hakikatı ifade etmek için, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan
mu'cizane bir surette o şiddetli tarz-ı ifadeyi ihtiyar ederek, tam tamına hakikat-ı belâgat olan
mutabık-ı mukteza-yı hale mutabakat ediyor.
İkinci Sual: Tabiattan vazgeçen ve imana gelen zât diyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (834: 2052 - 834: 2057)


Arama dizesi: hikmet

¯j²S«X«6 ެ! ²vUC²Q«" «ž«: ²vUT²V«' @«8


gibi âyetlerin sarahaten gösterdikleri nihayet derecede kolaylık, o hakikat-ı azîmeyi, en
makbul ve en makul bir mes'ele olduğunu gösteriyorlar. Bu kolaylığın sırrı ve hikmeti nedir?
Elcevab: Yirminci Mektub'un Onuncu Kelimesi olan °h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x;«: beyanında, o
sır gayet vâzıh ve kat'î ve mukni' bir tarzda beyan edilmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (834: 3044 - 834: 3049)


Arama dizesi: hikmet

sühulet ve sür'atle muntazam, san'atlı, kıymetli mevcudatın kolayca vücuda gelmesinin


sırlarına
--- sh:»(L:192) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
medar olan ve hikmetlerini gösteren yüzer delillerinden ve başka risalelerde tafsilen beyan
edilen bir ikisine muhtasar bir işaret ederiz. Meselâ: Nasılki yüz nefer, bir zabitin idaresine
verilse; bir neferin, yüz zabitin idarelerine verilmesinden yüz derece daha kolay olduğu gibi,
bir ordunun teçhizat-ı askeriyesi; bir merkez, bir kanun, bir fabrika ve bir padişahın emrine
verildiği vakit, âdeta kemmiyeten bir neferin teçhizatı kadar kolaylaştığı gibi.. bir neferin
teçhizat-ı askeriyesi; müteaddid merkezlere, müteaddid fabrikalara, müteaddid kumandanlara
havalesi de, âdeta bir ordunun teçhizatı kadar kemmiyeten müşkilâtlı oluyor. Çünki bir tek
neferin teçhizatı için, bütün orduya lâzım olan fabrikaların bulunması gerektir.
Hem bir ağacın sırr-ı vahdet cihetiyle, bir kökte, bir merkezde, bir kanun ile mevadd-ı
hayatiyesi verildiğinden; binler meyve veren o ağaç, bir meyve kadar sühuletli olduğu
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (836: 292 - 836: 297)


Arama dizesi: hikmet

Acaba her senede, dörtyüz bin enva'ı birden zemin yüzünde


--- sh:»(L:194) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
icad eden ve semavat ve arzı altı günde halkeden ve altı haftada, her baharda, kâinattan daha
san'atlı, hikmetli zîhayat bir kâinatı inşa eden bir kudret-i ezeliye, bir ilm-i ezelînin dairesinde,
plânları ve mikdarları taayyün eden mevcudat-ı ilmiyeyi göze göstermeyen bir ecza ile
yazılan ve görünmeyen bir yazıyı göstermek için sürülen bir ecza misillü, gayet kolay o
madumat-ı hariciye olan mevcudat-ı ilmiyeye vücud-u haricî vermeyi o kudret-i ezeliyeden
uzak görmek ve icadı inkâr etmek; evvelki güruh olan Sofestaîlerden daha ziyade ahmakane
ve cahilanedir. Bu bedbahtlar, âciz-i mutlak ve yalnız bir cüz'-i ihtiyarîden başka ellerinde
olmayan firavunlaşmış kendi nefisleri, hiçbir şeyi i'dam ve yok edemediklerinden ve hiçbir
zerreyi, bir maddeyi, hiçten, yoktan icad edemediklerinden ve güvendikleri esbab ve tabiatın
ellerinde hiçten icad gelmediği cihetle, ahmaklıklarından diyorlar: "Yoktan var olmaz, var da
yok olmaz" deyip, bu bâtıl ve hata düsturu, Kadîr-i Mutlak'a teşmil etmek istiyorlar.
Evet Kadîr-i Zülcelal'in iki tarzda icadı var. Biri; ihtira' ve ibda' iledir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (836: 1432 - 836: 1437)


Arama dizesi: hikmet

Evet Kadîr-i Zülcelal'in iki tarzda icadı var. Biri; ihtira' ve ibda' iledir. Yani hiçten,
yoktan vücud veriyor ve ona lâzım her şeyi de hiçten icad edip eline veriyor. Diğeri; inşa ile,
san'at iledir. Yani kemal-i hikmetini ve çok esmasının cilvelerini göstermek gibi çok dakik
hikmetler için, kâinatın anasırından bir kısım mevcudatı inşa ediyor. Her emrine tâbi' olan
zerratları ve maddeleri, rezzakıyet kanunuyla onlara gönderir ve onlarda çalıştırır. Evet Kadir-
i Mutlak'ın iki tarzda, hem ibda' hem inşa suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var
etmek; en kolay en sühuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (836: 1498 - 836: 1503)


Arama dizesi: hikmet

Evet Kadîr-i Zülcelal'in iki tarzda icadı var. Biri; ihtira' ve ibda' iledir. Yani hiçten,
yoktan vücud veriyor ve ona lâzım her şeyi de hiçten icad edip eline veriyor. Diğeri; inşa ile,
san'at iledir. Yani kemal-i hikmetini ve çok esmasının cilvelerini göstermek gibi çok dakik
hikmetler için, kâinatın anasırından bir kısım mevcudatı inşa ediyor. Her emrine tâbi' olan
zerratları ve maddeleri, rezzakıyet kanunuyla onlara gönderir ve onlarda çalıştırır. Evet Kadir-
i Mutlak'ın iki tarzda, hem ibda' hem inşa suretinde icadı var. Varı yok etmek ve yoğu var
etmek; en kolay en sühuletli, belki daimî, umumî bir kanunudur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (836: 3112 - 836: 3117)


Arama dizesi: hikmet

Medeniyet-i sefihe ise, Kur'anın bu hükmüne karşı


muhalif gidiyor. Tesettürü, fıtrî görmüyor, "bir esarettir" diyor. (*)
Elcevab: Kur'an-ı Hakîm'in bu hükmü tam fıtrî olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî
olduğuna delalet eden çok hikmetlerinden, yalnız "dört hikmet"ini beyan ederiz.
Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar
hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (836: 3141 - 836: 3146)


Arama dizesi: hikmet

Medeniyet-i sefihe ise, Kur'anın bu hükmüne karşı


muhalif gidiyor. Tesettürü, fıtrî görmüyor, "bir esarettir" diyor. (*)
Elcevab: Kur'an-ı Hakîm'in bu hükmü tam fıtrî olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî
olduğuna delalet eden çok hikmetlerinden, yalnız "dört hikmet"ini beyan ederiz.
Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar
hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (836: 3175 - 836: 3180)


Arama dizesi: Hikmet

(*)
Elcevab: Kur'an-ı Hakîm'in bu hükmü tam fıtrî olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî
olduğuna delalet eden çok hikmetlerinden, yalnız "dört hikmet"ini beyan ederiz.
Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar
hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini
(*): Mahkemeye karşı ve mahkemeyi susturan lâyiha-i Temyiz'in müdafaatından bir parça:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (838: 168 - 838: 172)


Arama dizesi: takva
Şer'an koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münasib olmalı. Bu küfüv ve denk
olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki; kadınının diyanetine bakıp

taklid eder, refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin olur.


Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp "ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim"
diye takvaya girer.
Veyl o erkeğe ki; sâliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o
kadın ki; müttaki kocasını taklid etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını ve sefahetini taklid
ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (844: 330 - 844: 335)


Arama dizesi: hikmet
İşte
aynen bu misal gibi, Sâni'-i Zülcelal sana ey hasta! Göz, kulak, akıl, kalb gibi nuranî

duygularla murassa olarak giydirdiği cisim gömleğini, esma-i hüsnasının nakışlarını


göstermek için, çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir. Sen açlıkla
onun Rezzak ismini tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığınla bil. Elemler, musibetler bir
kısım esmasının ahkâmını gösterdikleri için, onlarda hikmetten lem'alar ve rahmetten şualar
ve o şuaat içinde çok güzellikler bulunuyor. Eğer perde açılsa, tevahhuş ve nefret ettiğin
hastalık perdesi arkasında, sevimli güzel manaları bulursun.
BEŞİNCİ DEVA: Ey maraza mübtela hasta!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (846: 1198 - 846: 1203)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:211) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
dayanır, devam eder. Eğer teslimiyetle, rıza ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak
gitse, o maddî hastalığın mühim bir kökü kesilir, hafifleşir, kısmen gider. Hususan evhamla
bir dirhem maddî hastalık, bazan merak vasıtasıyla on dirhem kadar büyür. Merak
kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider. Merak, hastalığı ziyade ettiği gibi, hikmet-i
İlahiyeyi ittiham ve rahmet-i İlahiyeyi tenkid ve Hâlık-ı Rahîminden şekva hükmünde olduğu
için, aks-i maksadıyla tokat yer, hastalığını ziyadeleştirir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (846: 1488 - 846: 1493)


Arama dizesi: hikmet

dayanır, devam eder. Eğer teslimiyetle, rıza ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak
gitse, o maddî hastalığın mühim bir kökü kesilir, hafifleşir, kısmen gider. Hususan evhamla
bir dirhem maddî hastalık, bazan merak vasıtasıyla on dirhem kadar büyür. Merak
kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider. Merak, hastalığı ziyade ettiği gibi, hikmet-i
İlahiyeyi ittiham ve rahmet-i İlahiyeyi tenkid ve Hâlık-ı Rahîminden şekva hükmünde olduğu
için, aks-i maksadıyla tokat yer, hastalığını ziyadeleştirir. Evet nasılki şükür nimeti
ziyadeleştirir.. öyle de şekva; hastalığı, musibeti tezyid eder. Hem merakın kendisi de bir
hastalıktır. Onun ilâcı, hastalığın hikmetini bilmektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (846: 1812 - 846: 1817)


Arama dizesi: hikmet

Merak, hastalığı ziyade ettiği gibi, hikmet-i


İlahiyeyi ittiham ve rahmet-i İlahiyeyi tenkid ve Hâlık-ı Rahîminden şekva hükmünde olduğu
için, aks-i maksadıyla tokat yer, hastalığını ziyadeleştirir. Evet nasılki şükür nimeti
ziyadeleştirir.. öyle de şekva; hastalığı, musibeti tezyid eder. Hem merakın kendisi de bir
hastalıktır. Onun ilâcı, hastalığın hikmetini bilmektir. Madem hikmetini, faidesini bildin; o
merhemi meraka sür, kurtul. Ah yerine oh de, vâ-esefâ yerine "Elhamdülillahi alâküllihal"
söyle.
ONBİRİNCİ DEVA:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (846: 1839 - 846: 1844)


Arama dizesi: hikmet

İlahiyeyi ittiham ve rahmet-i İlahiyeyi tenkid ve Hâlık-ı Rahîminden şekva hükmünde olduğu
için, aks-i maksadıyla tokat yer, hastalığını ziyadeleştirir. Evet nasılki şükür nimeti
ziyadeleştirir.. öyle de şekva; hastalığı, musibeti tezyid eder. Hem merakın kendisi de bir
hastalıktır. Onun ilâcı, hastalığın hikmetini bilmektir. Madem hikmetini, faidesini bildin; o
merhemi meraka sür, kurtul. Ah yerine oh de, vâ-esefâ yerine "Elhamdülillahi alâküllihal"
söyle.
ONBİRİNCİ DEVA: Ey sabırsız hasta kardeş!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (846: 4129 - 846: 4134)


Arama dizesi: hikmet
(L:212) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
²v6Î:@«2( ž²x«7 ]±¬"«* ²vU¬" ~ÎY«A²Q«< @«8 ²u5 yani "Eğer duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var"
âyetin
sırrıyla insanın hikmet-i hilkatı ve sebeb-i kıymeti olan samimî dua ve niyazın bir sebebi

hastalık olduğundan, bu nokta-i nazardan şekva değil, Allah'a şükür etmek ve hastalığın açtığı
dua musluğunu, âfiyeti kesbetmekle kapamamak gerektir.
ONÜÇÜNCÜ DEVA: Ey hastalıktan şekva eden bîçare adam! Hastalık bazılara
ehemmiyetli bir definedir, gayet kıymetdar bir hediye-i İlahiyedir. Her hasta, kendi hastalığını
o neviden tasavvur edebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (847: 552 - 847: 557)


Arama dizesi: hikmet

Ey hastalıktan şekva eden bîçare adam! Hastalık bazılara


ehemmiyetli bir definedir, gayet kıymetdar bir hediye-i İlahiyedir. Her hasta, kendi hastalığını
o neviden tasavvur edebilir. Madem ecel vakti muayyen değil; Cenab-ı Hak, insanı yeis-i
mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf u reca ortasında ve hem dünya ve hem
âhireti muhafaza etmek noktasında tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiş. Madem her vakit
ecel gelebilir; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedî hayatına çok zarar verebilir. Hastalık
gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir
kazancı olur ki; yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor. Ezcümle,
arkadaşlarımızdan -Allah rahmet etsin- iki genç vardı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (847: 1137 - 847: 1142)


Arama dizesi: Hikmet

Bazı öyle bir


kazancı olur ki; yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor. Ezcümle,
arkadaşlarımızdan -Allah rahmet etsin- iki genç vardı. Biri İlama'lı Sabri, diğeri İslâmköy'lü
Vezirzade Mustafa. Bu iki zât, talebelerim içinde kalemsiz oldukları halde, samimiyette ve
iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim.
Vefatlarından sonra anladım ki; her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık
irşadıyla, sair gafil ve feraizi terkeden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kıymetdar bir
hizmette ve âhirete nâfi' bir vaziyette bulundular. İnşâallah iki senelik hastalık zahmeti,
milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onların sıhhatı için bazı ettiğim
duayı, şimdi anlıyorum dünya itibariyle beddua olmuş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (847: 1323 - 847: 1327)


Arama dizesi: takva

Biri İlama'lı Sabri, diğeri İslâmköy'lü


Vezirzade Mustafa. Bu iki zât, talebelerim içinde kalemsiz oldukları halde, samimiyette ve
iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Vefatlarından sonra anladım ki; her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık
irşadıyla, sair gafil ve feraizi terkeden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kıymetdar bir
hizmette ve âhirete nâfi' bir vaziyette bulundular. İnşâallah iki senelik hastalık zahmeti,
milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onların sıhhatı için bazı ettiğim
duayı, şimdi anlıyorum dünya itibariyle beddua olmuş. İnşâallah o duam, sıhhat-ı uhreviye
için kabul olunmuştur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (847: 1707 - 847: 1711)


Arama dizesi: takva

İnşâallah iki senelik hastalık zahmeti,


milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onların sıhhatı için bazı ettiğim
duayı, şimdi anlıyorum dünya itibariyle beddua olmuş. İnşâallah o duam, sıhhat-ı uhreviye
için kabul olunmuştur.
İşte bu iki zât, benim itikadımca, on senelik bir takva ile elde edilecek bir kazanç kadar
bir kâr buldular. Eğer ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat ve gençliğine güvenip, gaflet ve
sefahete atılsaydılar; ölüm de onları tarassud edip tam günahlarının pislikleri içinde
yakalasaydı; o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı.
Madem hastalıkların böyle menfaati var, ondan şekva değil tevekkül, sabır ile, belki
şükredip, rahmet-i İlahiyeye itimad etmektir.
ONDÖRDÜNCÜ DEVA:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (851: 3874 - 851: 3879)


Arama dizesi: hikmet
Ey masum hasta çocuklara ve masum çocuklar
hükmünde olan ihtiyarlara hizmet eden hasta bakıcılar! Sizin önünüzde mühim bir ticaret-i
uhreviye var. Şevk ve gayret ile o ticareti kazanınız. Masum çocukların hastalıklarını, o nazik
vücudlara bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanın dağdağalarına mukavemet verdirmek için
bir şırınga ve bir terbiye-i Rabbaniye gibi, çocuğun hayat-ı dünyeviyesine ait çok hikmetlerle
beraber ve hayat-ı ruhiyesine ve tasaffi-i hayatına medar olacak büyüklerdeki keffaret-üz
zünub yerine, manevî ve ileride veyahud âhirette terakkiyat-ı maneviyesine medar şırıngalar
nev'indeki hastalıklardan gelen sevab, peder ve vâlidelerinin defter-i a'maline, bilhassa sırr-ı

şefkatle çocuğun sıhhatını kendi sıhhatına tercih eden vâlidesinin sahife-i hasenatına girdiği,
ehl-i hakikatça sabittir. İhtiyarlara bakmak ise; hem azîm sevab almakla beraber, o ihtiyarların
ve bilhassa peder ve vâlide ise, dualarını almak ve kalblerini hoşnud etmek ve vefakârane
hizmet etmek, hem bu dünyadaki saadete, hem âhiretin saadetine medar olduğu rivayat-ı
sahiha ile ve çok vukuat-ı tarihiye ile sabittir. İhtiyar peder ve vâlidesine tam itaat eden
bahtiyar bir veled, evlâdından aynı vaziyeti gördüğü gibi; bedbaht bir veled eğer ebeveynini
--- sh:»(L:220) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (854: 2938 - 854: 2943)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Evet bin üçyüz elli senede,


her sene üçyüz elli milyon insanların sultanı ve onların ruhlarının mürebbisi ve akıllarının
muallimi ve kalblerinin mahbubu ve her günde ¬u¬2@«S²7@«6 `«AÅ,7«! sırrınca, bütün o ümmetinin

işlediği hasenatın bir misli, sahife-i hasenatına ilâve edilen ve şu kâinattaki makasıd-ı âliye-i
İlahiyenin medarı ve mevcudatın kıymetlerinin teâlisinin sebebi olan o Zât-ı Ahmediye
Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyaya geldiği dakikada "ümmetî ümmetî" rivayet-i sahiha ile ve
keşf-i sadıkla dediği gibi, mahşerde herkes "nefsî nefsî" dediği zaman, yine
(Haşiye): Yani: Benim kalbim bütün kuvvetiyle beka istediği halde; hikmet-i İlahiye, cesedimin
harabiyetini
iktiza ediyor. Hekim-i Lokman da çaresini bulamadığı dermansız bir derde düştüm.
--- sh:»(L:225) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (856: 851 - 856: 856)


Arama dizesi: hikmet

va'dettiği âhireti getireceğinden haber verdikleri gibi, onların verdikleri haberi keşif ve şuhud
ile ilmelyakîn suretinde tasdik eden yüz yirmidört milyon evliyanın o âhiretin vücuduna
şehadetleriyle ve bu kâinatın Sâni'-i Hakîminin bütün esması bu dünyada gösterdikleri
cilveleriyle, bir âlem-i bekayı bilbedahe iktiza ettiklerinden; yine âhiretin vücuduna
delaletiyle; ve her sene baharda, rûy-i zeminde ayakta duran hadd ü hesaba gelmez ölmüş
ağaçların cenazelerini Emr-i Kün Feyekûn ile ihya edip Ba'sü Ba'de-l mevt'e
--- sh:»(L:227) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
mazhar eden ve haşir ve neşrin yüzbinler nümunesi olarak nebatat taifelerinden ve hayvanat
milletlerinden üçyüz bin nevileri haşr ü neşreden hadsiz bir kudret-i ezeliye ve hesabsız ve
israfsız bir hikmet-i ebediye ve rızka muhtaç bütün zîruhları kemal-i şefkatle gayet hârika bir
tarzda iaşe ettiren ve her baharda az bir zamanda hadd ü hesaba gelmez enva'-ı zînet ve
mehasini gösteren bir rahmet-i bâkiye ve bir inayet-i daimenin bilbedahe âhiretin vücudunu
istilzam ile ve şu kâinatın en mükemmel meyvesi ve Hâlık-ı Kâinat'ın en sevdiği masnuu ve
kâinatın mevcudatıyla en ziyade alâkadar olan insandaki şedid, sarsılmaz, daimî olan aşk-ı
beka ve şevk-i ebediyet ve âmâl-i sermediyet, bilbedahe işaret ve delaletiyle bu âlem-i fâniden
sonra bir âlem-i bâki ve bir dâr-ı âhiret ve bir dâr-ı saadet bulunduğunu o derece kat'î bir
surette isbat ederler ki, dünyanın vücudu kadar, bilbedahe âhiretin vücudunu kabul etmeyi
istilzam ederler. (Haşiye) Madem Kur'an-ı Hakîm'in bize verdiği en mühim bir ders, "iman-ı
bil'âhiret"tir ve o iman da bu derece kuvvetlidir ve o imanda öyle bir rica ve bir teselli var ki;
yüz bin ihtiyarlık bir tek şahsa gelse, bu imandan gelen teselli mukabil gelebilir. Biz ihtiyarlar
"Elhamdülillahi alâ kemal-il iman" deyip, ihtiyarlığımıza sevinmeliyiz.
ALTINCI RİCA:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (860: 713 - 860: 717)


Arama dizesi: takva

--- sh:»(L:233) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
istimal etmeyenlere; kıymetdar, zevkli bir nimet-i İlahiyedir. Eğer istikamet, iffet, takva
beraber olmazsa çok tehlikeleri var. Taşkınlıklarıyla, saadet-i ebediyesini ve hayat-ı
uhreviyesini zedeler, belki hayat-ı dünyeviyesini de berbad eder. Belki bir iki sene gençlik
zevkine bedel, ihtiyarlıkta çok seneler gam ve keder çeker. Madem ekser insanlarda gençlik
zararlı düşüyor, biz ihtiyarlar Allah'a şükretmeliyiz ki, gençlik tehlikelerinden ve
zararlarından kurtulduk. Herşey gibi, elbette gençliğin dahi lezzetleri gidecek.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (860: 2350 - 860: 2355)


Arama dizesi: hikmet

Ehl-i gaflet, kendi dünyasının böyle


çabuk yıkılacak vaziyetini bilmediklerinden, umumî dünya gibi daimî zannedip perestiş eder.
Başkalarının dünyası gibi çabuk yıkılır, bozulur, benim de hususî bir dünyam var. Bu hususî
dünyam, bu kısacık ömrümle ne faidesi var diye düşündüm. Nur-u Kur'an ile gördüm ki: Hem
benim, hem herkes için, şu dünya muvakkat bir ticaretgâh ve hergün dolar boşalır bir
misafirhane ve gelen geçenlerin alış-verişi için yol üstünde kurulmuş bir pazar ve Nakkaş-ı
Ezelî'nin teceddüd eden (hikmetle yazar bozar) bir defteri ve her bahar bir yaldızlı mektubu ve
herbir yaz bir manzum kasidesi ve o Sâni'-i Zülcelal'in cilve-i esmasını tazelendiren, gösteren
âyineleri ve âhiretin fidanlık bir bahçesi ve rahmet-i İlahiyenin bir çiçekdanlığı ve âlem-i
bekada gösterilecek olan levhaları yetiştirmeye mahsus muvakkat bir tezgâhı mahiyetinde
gördüm. Bu dünyayı bu surette yaratan Hâlık-ı Zülcelal'e yüzbin şükrettim. Ve anladım ki;
dünyanın, âhirete ve esma-i İlahiyeye bakan güzel iç yüzlerine karşı nev-i insana muhabbet
verilmişken, o muhabbeti sû'-i istimal ederek fâni, çirkin, zararlı, gafletli yüzüne karşı
sarfettiğinden, ¯}«\[¬O«' ¬±u6 ‰²!«* @«[²9ÇG7! Ç`& hadîs-i şerifinin sırrına mazhar olmuşlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (863: 3572 - 863: 3577)


Arama dizesi: Hikmet

ONBİRİNCİ RİCA: Esaretten geldikten sonra, İstanbul'da Çamlıca tepesinde bir


köşkte, merhum biraderzadem Abdurrahman ile beraber oturuyorduk. Bu hayatım, hayat-ı
dünyeviye cihetinde bizim gibilere en mes'udane bir hayat sayılabilirdi. Çünki esaretten
kurtulmuştum, Dâr-ül Hikmet'te meslek-i ilmiyeme münasib en âlî bir tarzda neşr-i ilme
muvaffakıyet vardı. Bana teveccüh eden haysiyet ve şeref, haddimden çok fazla idi. Mevkice
İstanbul'un en güzel yeri olan Çamlıca'da oturuyordum. Hem herşeyim mükemmeldi. Merhum
biraderzadem Abdurrahman gibi gayet zeki, fedakâr, hem bir talebe, hem hizmetkâr, hem
kâtib, hem evlâd-ı maneviyem beraberdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (864: 1604 - 864: 1609)


Arama dizesi: hikmet

Benim derdime çare bulacak


bir Bâki-i Sermedî, bir Kadîr-i Ezelî lâzım." diyerek taharriye başladım.
O vakit herşeyden evvel, eskiden beri tahsil ettiğim ilme müracaat edip, bir teselli, bir
rica aramaya başladım. Maatteessüf o vakte kadar ulûm-u felsefeyi, ulûm-u İslâmiye ile
beraber havsalama doldurup o ulûm-u felsefeyi pek yanlış olarak maden-i tekemmül ve
medar-ı tenevvür zannetmiştim. Halbuki o felsefî mes'eleler ruhumu çok fazla kirletmiş ve
terakkiyat-ı maneviyemde engel olmuştu. Birden Cenab-ı Hakk'ın rahmet ve keremiyle
Kur'an-ı Hakîm'deki hikmet-i kudsiye imdada yetişti. Çok risalelerde beyan edildiği gibi; o
felsefî mes'elelerin kirlerini yıkadı, temizlettirdi. Ezcümle: Fünun-u hikmetten gelen zulümat-
ı ruhiye, ruhumu kâinata boğduruyordu.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (864: 1749 - 864: 1754)


Arama dizesi: hikmet

Halbuki o felsefî mes'eleler ruhumu çok fazla kirletmiş ve


terakkiyat-ı maneviyemde engel olmuştu. Birden Cenab-ı Hakk'ın rahmet ve keremiyle
Kur'an-ı Hakîm'deki hikmet-i kudsiye imdada yetişti. Çok risalelerde beyan edildiği gibi; o
felsefî mes'elelerin kirlerini yıkadı, temizlettirdi. Ezcümle: Fünun-u hikmetten gelen zulümat-
MAXQDA 2020 24.12.2022

ı ruhiye, ruhumu kâinata boğduruyordu. Hangi cihete baktım, nur aradım; o mes'elelerde nur
bulamadım, teneffüs edemedim. Tâ Kur'an-ı Hakîm'den gelen ve "Lâ İlahe İlla Hu"
cümlesiyle ders verilen tevhid, gayet parlak bir nur olarak bütün o zulümatı dağıttı; rahatla
nefes aldım. Fakat nefs ve şeytan, ehl-i dalalet ve ehl-i felsefeden aldıkları derse istinad
ederek, akıl ve kalbe hücum ettiler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (864: 2465 - 864: 2470)


Arama dizesi: hikmet

Fakat nefs ve şeytan, ehl-i dalalet ve ehl-i felsefeden aldıkları derse istinad
ederek, akıl ve kalbe hücum ettiler. Bu hücumdaki münazarat-ı nefsiye lillahilhamd kalbin
muzafferiyetiyle neticelendi. Çok risalelerde kısmen o münazaralar yazılmış. Onlara iktifa
edip, burada yalnız binde bir muzafferiyet-i kalbiyeyi göstermek için, binler bürhandan birtek
bürhan beyan edeceğim. Tâ ki, gençliğinde hikmet-i ecnebiye veya fünun-u medeniye namı
altındaki kısmen dalalet, kısmen malayaniyat mes'eleleriyle ruhunu kirletmiş, kalbini hasta
etmiş, nefsini şımartmış bir kısım ihtiyarların ruhunda temizlik yapsın. Tevhid hakkında
şeytan ve nefsin şerrinden kurtulsun. Şöyle ki:
Ulûm-u felsefiyenin vekaleti namına nefsim dedi ki: Bu kâinattaki eşyanın, tabiatıyla bu
mevcudata müdahaleleri var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (864: 3904 - 864: 3909)


Arama dizesi: hikmet
Sinek tavuktan san'atça ileri geçmezse de, geri de kalmaz. Öyle ise büyük
küçük tefrik edilmeyecek. Ya bütünü esbab-ı maddiyeye taksim edilecek veyahud bütünü
birden birtek zâta verilecektir. Birinci şık muhal olduğu gibi, bu şık vâcibdir, zarurîdir. Çünki
bir tek zâta, yani bir Kadîr-i Ezelî'ye verilse; madem bütün mevcudatın intizamat ve
hikmetleriyle vücudu kat'î tahakkuk eden ilmi, herşeyi ihata ediyor.. ve madem ilminde
herşeyin mikdarı taayyün ediyor.. ve madem bilmüşahede her vakit hiçten, nihayetsiz
sühuletle, nihayetsiz san'atlı masnular vücuda geliyor.. ve madem o Kadîr-i Alîm'in bir kibrit
çakar gibi emr-i Kün Feyekûn ile hangi şey olursa olsun icad edebildiğini, hadsiz kuvvetli
deliller ile, çok risalelerde beyan ettiğimiz ve hususan Yirminci Mektub ve Yirmiüçüncü

Lem'anın âhirinde isbat edildiği gibi, hadsiz bir kudreti var; elbette bilmüşahede görülen
hârikulâde sühulet ve kolaylık, o ihata-i ilmiyeden ve azamet-i kudretten geliyor. Meselâ
nasılki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı göstermeye mahsus
bir ecza sürülse; o koca kitab, birden herbir göze vücudunu gösterip kendini okutturur. Aynen
öyle de; o Kadîr-i Ezelî'nin ilm-i muhitinde, herşeyin suret-i mahsusası bir mikdar-ı muayyen
ile taayyün ediyor. O Kadîr-i Mutlak emr-i Kün Feyekûn ile, o hadsiz kudretiyle ve nafiz
iradesiyle, o yazıya sürülen ecza gibi, gayet kolay ve sühuletle kudretin bir cilvesi olan
kuvvetini o mahiyet-i ilmiyeye sürer, o şeye vücud-u haricî verir; göze gösterir, nukuş-u
hikmetini okutturur. Eğer bütün eşya birden o Kadîr-i Ezelî'ye ve Alîm-i Külli Şey'e
verilmezse; o vakit sinek gibi en küçük bir şeyin vücudunu, dünyanın ekser nevilerinden
hususî bir mizan ile toplamak lâzım gelmekle beraber, o küçük sineğin vücudunda çalışan
zerreler o sineğin sırr-ı hilkatini ve kemal-i san'atını bütün dekaikiyle bilmekle olabilir. Çünki
esbab-ı tabiiye ile esbab-ı maddiye, bilbedahe ve umum ehl-i aklın ittifakıyla, hiçten icad
edemez
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (865: 748 - 865: 753)


Arama dizesi: hikmet
Çünki
bir tek zâta, yani bir Kadîr-i Ezelî'ye verilse; madem bütün mevcudatın intizamat ve
hikmetleriyle vücudu kat'î tahakkuk eden ilmi, herşeyi ihata ediyor.. ve madem ilminde
herşeyin mikdarı taayyün ediyor.. ve madem bilmüşahede her vakit hiçten, nihayetsiz
sühuletle, nihayetsiz san'atlı masnular vücuda geliyor.. ve madem o Kadîr-i Alîm'in bir kibrit
çakar gibi emr-i Kün Feyekûn ile hangi şey olursa olsun icad edebildiğini, hadsiz kuvvetli
deliller ile, çok risalelerde beyan ettiğimiz ve hususan Yirminci Mektub ve Yirmiüçüncü

Lem'anın âhirinde isbat edildiği gibi, hadsiz bir kudreti var; elbette bilmüşahede görülen
hârikulâde sühulet ve kolaylık, o ihata-i ilmiyeden ve azamet-i kudretten geliyor. Meselâ
nasılki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı göstermeye mahsus
bir ecza sürülse; o koca kitab, birden herbir göze vücudunu gösterip kendini okutturur. Aynen
öyle de; o Kadîr-i Ezelî'nin ilm-i muhitinde, herşeyin suret-i mahsusası bir mikdar-ı muayyen
ile taayyün ediyor. O Kadîr-i Mutlak emr-i Kün Feyekûn ile, o hadsiz kudretiyle ve nafiz
iradesiyle, o yazıya sürülen ecza gibi, gayet kolay ve sühuletle kudretin bir cilvesi olan
kuvvetini o mahiyet-i ilmiyeye sürer, o şeye vücud-u haricî verir; göze gösterir, nukuş-u
hikmetini okutturur. Eğer bütün eşya birden o Kadîr-i Ezelî'ye ve Alîm-i Külli Şey'e
verilmezse; o vakit sinek gibi en küçük bir şeyin vücudunu, dünyanın ekser nevilerinden
hususî bir mizan ile toplamak lâzım gelmekle beraber, o küçük sineğin vücudunda çalışan
zerreler o sineğin sırr-ı hilkatini ve kemal-i san'atını bütün dekaikiyle bilmekle olabilir. Çünki
esbab-ı tabiiye ile esbab-ı maddiye, bilbedahe ve umum ehl-i aklın ittifakıyla, hiçten icad
edemez. Öyle ise, her halde onlar icad etse, elbette toplayacak. Madem toplayacak, hangi
zîhayat olursa olsun, ekser anasır ve enva'ından nümuneler, içinde vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (869: 2417 - 869: 2422)


Arama dizesi: Hikmet

ONÜÇÜNCÜ RİCA: (Haşiye) Bu ricada sergüzeşt-i hayatımın mühim bir levhasından


bahsedeceğimden, herhalde bir derece uzun olacak. Usanmamanızı ve gücenmemenizi arzu
ediyorum. Harb-i Umumî'de, Rus'un esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbul'da iki üç sene
Dar-ül Hikmet'te hizmet-i diniye beni orada durdurdu. Sonra Kur'an-ı Hakîm'in irşadıyla ve
Gavs-ı A'zam'ın himmetiyle ve ihtiyarlığın intibahıyla İstanbul'daki hayat-ı medeniyeden
usanç ve şaşaalı hayat-ı içtimaiyeden bir nefret geldi. Dâüssıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi
beni vatanıma sevketti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van'a gittim. Herşeyden
evvel, Van'da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (872: 191 - 872: 196)


Arama dizesi: hikmet
Hem bildirdi ki; dünya boş, hâlî olmadığını ve harab

--- sh:»(L:251) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
olmuş bir memleket suretini yanlış tasavvur ettiğimi, belki Mâlik-i Hakikî hikmetinin
MAXQDA 2020 24.12.2022

iktizasıyla, sun'î insanların levhasını değiştiriyor, mektubunu tazelendiriyor. Bir ağacın bir
kısım meyvelerini kopardıkça yerine yine başka meyvelerin geldiği gibi, nev-i beşerde bu
zeval ve firak dahi bir teceddüddür, tazelenmektir. İman noktasında, ahbabsızlıktan gelen
elîmane bir hüzün değil, belki başka güzel bir yerde görüşmek üzere ayrılmaktan gelen,
lezizane bir hüzün veren bir tazelenmektir. Hem o dehşetli vaziyetten, kâinatın mevcudatının
karanlıklı görünen yüzünü aydınlattı. Ben de o vakit o halete şükretmek istedim, arabî şu fıkra
geldi; tam o hakikatı tasvir etti

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (875: 1582 - 875: 1587)


Arama dizesi: hikmet

Dedi: "Manama dikkat et ve iman


dûrbîniyle bak!" Ben de baktım ve iman gözüyle gördüm ki: Bu zerrecik vücudum, her
mü'minin vücudu gibi hadsiz bir vücudun âyinesi ve nihayetsiz bir inbisat ile hadsiz vücudları
kazanmasına bir vesile ve kendinden daha kıymetdar bâki, müteaddid vücudları meyve veren
bir kelime-i hikmet bulunduğunu ve mensubiyet cihetiyle bir an yaşaması, ebedî bir vücud
kadar kıymetdar olduğunu ilmelyakîn ile bildim. Çünki şuur-u iman ile bu vücudum Vâcib-ül
Vücud'un eseri ve san'atı ve cilvesi olduğunu anlamakla, vahşi evhamdan ve hadsiz
firaklardan ve hadsiz müfarakat ve firakların elemlerinden kurtulup; mevcudata, hususan
zîhayatlara taalluk eden ef'al ve esma-i İlahiye adedince uhuvvet rabıtalarıyla münasebet
peyda eylediğim bütün sevdiğim mevcudata muvakkat bir firak içinde daimî bir visal var
olduğunu bildim. İşte iman ile ve imandaki intisab ile, her mü'min gibi, bu vücudum dahi
hadsiz vücudların firaksız envârını kazanır; kendi gitse de onlar arkada kaldığından kendisi
kalmış gibi memnun olur.
Hülâsa:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (878: 553 - 878: 558)


Arama dizesi: Hikmet

"İnsanların sana
ettikleri ayn-ı zulümlerinde, ayn-ı adalet olan kader-i İlahînin büyük bir hissesi var ve bu
hapiste yiyecek rızkın var. O rızkın seni buraya çağırdı. Ona karşı rıza ve teslim ile mukabele
lâzım. Hikmet ve rahmet-i Rabbaniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, bu hapistekileri
nurlandırmak ve teselli vermek ve size sevab kazandırmaktır. Bu hisseye karşı, sabır içinde
binler şükretmek lâzımdır. Hem senin nefsinin bilmediğin kusurlarıyla onda bir hissesi var. O
hisseye karşı istiğfar ve tövbe ile, nefsine "Bu tokata müstehak oldun" demelisin. Hem gizli
düşmanların desiseleriyle bazı safdil ve vehham memurları iğfal ile o zulme sevketmek
cihetiyle, onların da bir hissesi var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (882: 1755 - 882: 1760)


Arama dizesi: hikmet

˜«*@«B²'! @«8 ]¬4 h²[«F²7«! sırrıyla, ihtiyarlığıma merhameten ve hizmet-i imaniyede daha ziyade
çalıştırmak için ihtiyar ve kudretimizin haricinde bu üçüncü Medrese-i Yusufiyede vazife
verildi.
Evet inayet-i İlahiye, ihtiyarlığıma merhameten; kuvvetli ve gizli düşmanı bulunmayan
gençliğime mahsus olan mağaralarımı, hapishanenin tecrid-i münferid menzillerine
çevirmesinde üç hikmet ve hizmet-i Nuriyeye üç ehemmiyetli faidesi var:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Birinci hikmet ve faide: Nur talebelerinin bu zamanda toplanmaları; zararsız olarak,


Medrese-i Yusufiyede olur. Ve birbirini görüp sohbet etmek, hariçte masraflı ve şübheli olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (882: 1820 - 882: 1825)


Arama dizesi: hikmet

çalıştırmak için ihtiyar ve kudretimizin haricinde bu üçüncü Medrese-i Yusufiyede vazife


verildi.
Evet inayet-i İlahiye, ihtiyarlığıma merhameten; kuvvetli ve gizli düşmanı bulunmayan
gençliğime mahsus olan mağaralarımı, hapishanenin tecrid-i münferid menzillerine
çevirmesinde üç hikmet ve hizmet-i Nuriyeye üç ehemmiyetli faidesi var:
Birinci hikmet ve faide: Nur talebelerinin bu zamanda toplanmaları; zararsız olarak,
Medrese-i Yusufiyede olur. Ve birbirini görüp sohbet etmek, hariçte masraflı ve şübheli olur.
Hattâ benimle görüşmek için bazıları kırk-elli lirayı sarfederek gelip, ya yirmi dakika veya hiç
görüşmeden döner giderdi. Ben bazı kardeşlerimi yakından görmek için, hapsin zahmetini
severek kabul ederdim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (882: 2266 - 882: 2271)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ benimle görüşmek için bazıları kırk-elli lirayı sarfederek gelip, ya yirmi dakika veya hiç
görüşmeden döner giderdi. Ben bazı kardeşlerimi yakından görmek için, hapsin zahmetini
severek kabul ederdim. Demek hapis bizim için bir nimettir, bir rahmettir.
İkinci hikmet ve faide: Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, her
--- sh:»(L:267) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (882: 2746 - 882: 2751)


Arama dizesi: hikmet

İşte hapsimizle
Nurlara nazar-ı dikkat celbolunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç
olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nur'un dershanesi
genişlenir.
Üçüncü hikmet ve faide: Hapse giren Nur talebeleri birbirinin hallerinden,
seciyelerinden, ihlas ve fedakârlıklarından ders almalarıyla beraber, Nurlar hizmetinde
dünyevî menfaatleri daha aramazlar.
Evet Medrese-i Yusufiyede çok emarelerle her sıkıntı ve zahmetin on, belki yüz misli
maddî ve manevî faideler ve güzel neticeler ve imana geniş ve hâlis hizmetler, gözleriyle
gördüklerinden, tam ihlasa muvaffak olurlar, daha cüz'î ve hususî menfaatlere tenezzül
etmezler.
Bu çilehanelerin bana mahsus bir letafeti ve hazîn fakat tatlı bir vaziyeti var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (888: 2709 - 888: 2713)


Arama dizesi: Takva

***
Bu Lem'anın başında İmam-ı Ali (R.A.), Risale-i Nur'a işaret ettiğinden, bir kardeşimiz
heyecanlı bir iştiyakla Risale-i Nur'a, Elmas, Cevher, Nur ismini takıp tekrar ederek yazmıştı.
Bu Lem'anın âhirinde derci münasib görüldü:
Takva dairesinde bulunan talebe deli de olsa, acaba Risale-i Nur'un ve kıymetli elmasın
MAXQDA 2020 24.12.2022

nurundan ayrılabilir mi? Öyle tahmin ederim ki: Risale-i Nur'un bu âciz talebeniz kadar
kerametini, faziletini, lezzetini yiyen, tatlı meyvesinden koparan nadirdir. Hem bu kadar
âcizliğim ile beraber, Risale-i Nur'a hizmet edemediğim halde göstermiş olduğunuz teveccühe
medyun-u şükranım. Binaenaleyh Risale-i Nur'dan bendeniz değil, hiç bir talebeniz o
mübarek elmastan ve lezzetten ayrılamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (890: 2269 - 890: 2274)


Arama dizesi: hikmet
Cinn ve şeytanın casusları, semavat haberlerine kulak hırsızlığı yapıp, gaybî haberleri
getirerek, kâhinler ve maddiyyunlar ve bazı ispirtizmacılar gibi, gaibden haber vermelerini,
nüzul-ü vahyin bidayetinde vahye bir şübhe getirmemek için onların o daimî casusluğu, o
zaman daha ziyade şahablarla recm ve men'edildiğine dair olan mezkûr âyetler münasebetiyle
gayet mühim üç başlı bir suale muhtasar bir cevabdır.
Sual: Şu gibi âyetlerden anlaşılıyor ki, cüz'î ve bazan şahsî bir hâdise-i gaybiyeyi de
haber almak için, gayet uzak bir mesafe olan semavat memleketine casus şeytanların
sokulması ve o çok geniş memleketin her tarafında o cüz'î hâdisenin bahsi varmış gibi; hangi
şeytan olsa, hangi yere sokulsa, yarım yamalak o haberi işitecek, getirecek diye bir manayı
akıl ve hikmet kabul etmiyor. Hem nass-ı âyetle, semavatın üstünde bulunan Cennet'in
meyvelerini bazı ehl-i risalet ve ehl-i keramet, yakın bir yerden alır gibi alıyormuş. Bazan
yakından Cennet'i temaşa ediyormuş diye nihayet uzaklık nihayet yakınlık içinde bir
mes'eledir ki, bu asrın aklına sığmaz? Hem cüz'î bir şahsın cüz'î bir ahvali; küllî ve geniş olan
semavat memleketindeki Mele-i A'lâ'nın medar-ı bahsi olması, gayet hakîmane olan tedvir-i

kâinatın hikmetine muvafık gelmiyor? Halbuki bu üç mes'ele de hakaik-i İslâmiyeden


sayılıyor?
Elcevab: Evvelâ: Onbeşinci Söz namındaki bir risalede, "yedi basamak" namında, yedi
kat'î mukaddeme ile,
--- sh:»(L:281) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (891: 9 - 891: 14)


Arama dizesi: hikmet
haber almak için, gayet uzak bir mesafe olan semavat memleketine casus şeytanların
sokulması ve o çok geniş memleketin her tarafında o cüz'î hâdisenin bahsi varmış gibi; hangi
şeytan olsa, hangi yere sokulsa, yarım yamalak o haberi işitecek, getirecek diye bir manayı
akıl ve hikmet kabul etmiyor. Hem nass-ı âyetle, semavatın üstünde bulunan Cennet'in
meyvelerini bazı ehl-i risalet ve ehl-i keramet, yakın bir yerden alır gibi alıyormuş. Bazan
yakından Cennet'i temaşa ediyormuş diye nihayet uzaklık nihayet yakınlık içinde bir
mes'eledir ki, bu asrın aklına sığmaz? Hem cüz'î bir şahsın cüz'î bir ahvali; küllî ve geniş olan
semavat memleketindeki Mele-i A'lâ'nın medar-ı bahsi olması, gayet hakîmane olan tedvir-i

kâinatın hikmetine muvafık gelmiyor? Halbuki bu üç mes'ele de hakaik-i İslâmiyeden


sayılıyor?
Elcevab: Evvelâ
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (891: 2568 - 891: 2573)


Arama dizesi: hikmet

Hem âlem-i
bâkiden ve dâr-ı bekadan olan Cennet dahi, hadsiz uzaklığıyla beraber, yine o daire-i
tasarrufatı, perde-i şehadet altında, her tarafta nuranî bir surette uzanmış, yayılmış. Sâni'-i
Hakîm-i Zülcelal'in hikmetiyle, kudretiyle, nasılki insanın başında yerleştirdiği duygularının
merkezleri ayrı ayrı olduğu halde, herbiri umum o vücuda, o cisme hükmediyor ve daire-i
tasarrufuna alabiliyor. Öyle de; bu insan-ı ekber olan kâinat dahi, mütedâhil ve birbiri içinde
bulunan daireler gibi, binler âlemleri ihtiva ediyor. Onlarda cereyan eden ahvalin ve
hâdiselerin küllî ve cüz'iyeti ve hususiyeti ve azameti cihetiyle medar-ı nazar olur, yani o
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (904: 1125 - 904: 1130)


Arama dizesi: hikmet

Ve bu fabrikanın öyle tanzifçi bir sahibi var ki, o koca


fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim ve tanzif eder. Ve o
pek büyük fabrikanın büyüklüğü nisbetinde müzahrefatı ve enkazından kalma kirli maddeleri,
süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nisbetinde, temizliğine ve nezafetine dikkat
ediliyor. Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir, pislenir.
Demek bu saray-ı âlemdeki pâklık, safilik, nuranîlik, temizlik; mütemadiyen hikmetli bir
tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor. Ve eğer o daimî tathir ve süpürmek ve dikkat ile
bakmak olmasaydı, bir senede bütün hayvanların yüzbin milletleri Arz'ın yüzünde
boğulacaklardı.
Ve semavatın fezasında, tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki
yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvanatın başlarını, belki Küre-i Arz'ın başını, belki
dünyamızın başını kıracaklardı. Dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı ve
bizi bu vatan-ı dünyevîmizden kaçıracaklardı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (904: 4064 - 904: 4069)


Arama dizesi: hikmet
Ve o evamir-i
tanzifiyeyi yıldızlar, unsurlar, madenler, nebatlar dinledikleri gibi, bütün zerreler dahi
dinliyorlar ki, hayret-engiz tahavvülât fırtınaları içinde o zerreler nezafete dikkat ediyorlar.
Bir yerde lüzumsuz toplanmıyorlar, kalabalık etmiyorlar. Mülevves olsalar, çabuk
temizleniyorlar. En temiz ve en nazif ve en parlak ve en pâk vaziyetleri; en güzel, en saf, en
latif suretleri almak için, bir dest-i hikmet tarafından sevkolunuyorlar.
İşte bu tek fiil, yani tek hakikat olan tanzif; İsm-i Kuddüs gibi bir ism-i a'zamdan,

kâinatın daire-i a'zamında görünen bir cilve-i a'zamdır ki, doğrudan doğruya mevcudiyet-i
Rabbaniyeyi ve vahdaniyet-i İlahiyeyi esma-i hüsnasıyla beraber, Güneş gibi geniş ve dûrbîn
gibi olan gözlere gösterir.
Evet Risale-i Nur'un çok cüz'lerinde kat'î bürhanlarla isbat edilmiş ki: İsm-i Hakem ve
İsm-i Hakîm'in bir cilvesi olan fiil-i tanzim ve nizam, ve İsm-i Adl ve Âdil'in bir cilvesi olan
fiil-i tevzin ve mizan ve İsm-i Cemil ve Kerim'in bir cilvesi olan fiil-i tezyin ve ihsan ve İsm-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Rab ve Rahîm'in bir cilvesi olan fiil-i terbiye ve in'am; bu daire-i a'zam-ı âlemde, herbiri bir
tek hakikat ve bir tek fiil olduklarından, bir tek zâtın vücub-u vücudunu ve vahdetini
gösteriyorlar. Aynen öyle de

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (905: 1329 - 905: 1334)


Arama dizesi: hikmet

Ve mezkûr tanzim, tevzin, tezyin, tanzif misillü o ef'al-i


hakîmane, a'zamî dairede vahdet-i nev'iyeleri noktasında bir tek Sâni'-i Vâhid'i gösterdikleri
gibi; esma-i hüsnanın ekserisinin, belki binbir esmanın herbirinin böyle birer cilve-i a'zamı,
bu daire-i a'zamda vardır. Ve o cilveden gelen fiil, büyüklüğü nisbetinde vuzuh ve kat'iyyetle
Vâhid-i Ehad'i gösterir.
Evet herşeyi kanun ve nizamına itaat ettiren hikmet-i âmme ve herşeyi süslendirip
yüzünü güldüren inayet-i şamile ve her şeyi sevindirip memnun eden rahmet-i vasia ve
zîhayat her şeyi beslendirip lezzetlendiren rızk-ı umumî-i iaşe ve her şeyi umum eşyaya
münasebettar ve müstefid ve bir derece mâlik eden hayat ve ihya gibi kâinatın yüzünü
güldüren, ışıklandıran bedihî hakikatlar ve vahdanî fiiller; ziya güneşi gösterdiği gibi, birtek
Zât-ı Hakîm, Kerim, Rahîm,
--- sh:»(L:307) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (905: 2103 - 905: 2108)


Arama dizesi: hikmet

Rezzak, Hayy ve Muhyî'yi bilbedahe gösteriyorlar. Eğer herbiri birer bürhan-ı bahir-i
vahdaniyet olan o yüzer geniş fiillerden tek birisi Vâhid-i Ehad'e verilmezse, yüzer vecihte
muhaller lâzım gelir. Meselâ: Onlardan değil hikmet, inayet, rahmet, iaşe, ihya gibi bedihî
hakikatlar ve vahdanî deliller, belki yalnız tanzif fiili kâinat Hâlıkına verilmezse, o vakit ehl-i
dalaletin o meslek-i küfrîsinde lâzım gelir ki: Ya tanzif ile alâkadar zerreden, sinekten tut tâ
unsurlara, yıldızlara kadar bütün mahlukatın her biri koca kâinatın tezyinini ve tevzinini ve
tanzimini ve tanzifini bilecek, düşünecek ve ona göre davranacak bir kabiliyette olacak..
veyahud Hâlık-ı Âlem'in sıfât-ı kudsiyesi kendisinde bulunacak.. veyahud bu kâinatın tezyinat
ve tanzifatı ve vâridat ve masarıfının müvazenelerini tanzim etmek için, kâinat büyüklüğünde
bir meclis-i meşveret bulundurulacak ve hadsiz zerreler, sinekler, yıldızlar o meclisin âzaları
olacak ve hâkeza.. bunlar gibi hurafeli, safsatalı yüzer muhaller bulunacak. Tâ ki, her tarafta
görünen ve müşahede olunan umumî ve ihatalı ulvî tezyin ve tathir ve tanzif vücud bulabilsin.
Bu ise bir muhal değil, belki yüzbin muhal ortaya girer.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (905: 3462 - 905: 3467)


Arama dizesi: hikmet

Tâ ki, her tarafta


görünen ve müşahede olunan umumî ve ihatalı ulvî tezyin ve tathir ve tanzif vücud bulabilsin.
Bu ise bir muhal değil, belki yüzbin muhal ortaya girer. Evet eğer gündüzün ziyası ve
zemindeki umum parlak şeylerde temessül eden hayalî güneşçikler Güneş'e verilmezse ve bir
tek Güneş'in cilve-i in'ikasıdır denilmezse, o vakit zemin yüzünde parlayan bütün cam
parçalarında ve su katrelerinde ve karın şişeciklerinde, belki havanın zerrelerinde birer hakikî
Güneş bulunmak lâzım gelir. Tâ ki, o umumî ziya vücud bulabilsin.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte hikmet dahi bir ziyadır.. rahmet-i muhita bir ziyadır.. tezyin, tevzin, tanzim, tanzif
muhit birer ziyadırlar ki, o Şems-i Ezelî'nin şualarıdırlar. İşte gel, bak; dalalet ve küfür nasıl
hiç çıkılmaz bataklığa girer. Ve dalaletteki cehalet, ne derece ahmakane olduğunu gör,
"Elhamdülillahi alâ din-il İslâm ve kemal-il iman" de.
Evet kâinat sarayını tertemiz tutan bu ulvî, umumî tanzif; elbette İsm-i Kuddüs'ün
cilvesi ve muktezasıdır. Evet nasılki bütün mahlukatın tesbihatları İsm-i Kuddüs'e bakar; öyle
de bütün nezafetlerini de, Kuddüs ismi ister.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (906: 2576 - 906: 2581)


Arama dizesi: hikmet

Yani: Deniz karmakarışık şeylerle dolacaktı, taaffün edecekti;


hava, gazat-ı muzırra ile zehirlenecekti; zemin ise bir mezbele, bir mezbaha, bir bataklığa
dönecekti. Dünya boğulacaktı.
İşte cesed-i hayvanînin hüceyratından ve kandaki küreyvat-ı hamra ve beyzadan ve
zerratın tahavvülâtından ve cihazat-ı bedeniyenin tenasübünden tut, tâ denizlerin vâridat ve
masarıfına.. tâ zemin altındaki çeşmelerin gelir ve sarfiyatlarına.. tâ hayvanat ve nebatatın
tevellüdat ve vefiyatlarına.. tâ güz ve baharın tahribat ve tamiratlarına.. tâ unsurların ve
yıldızların hidemat ve harekâtlarına.. tâ mevt ve hayatın, ziya ve zulmetin ve hararet ve
bürudetin değişmelerine ve döğüşmelerine ve çarpışmalarına kadar o derece hassas bir mizan
ile ve o kadar ince bir ölçü ile tanzim edilir ve tartılır ki, akl-ı beşer hiçbir yerde hakikî olarak
hiçbir israf, hiçbir abes görmediği gibi; hikmet-i insaniye dahi, herşeyde en mükemmel bir
intizam, en güzel bir mevzuniyet görüyor ve gösteriyor.
--- sh:»(L:309) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (906: 2807 - 906: 2812)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:309) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Belki, hikmet-i insaniye o intizam ve mevzuniyetin bir tezahürüdür, bir tercümanıdır.
İşte gel, Güneş ile muhtelif oniki seyyarenin müvazenelerine bak. Acaba bu müvazene,
Güneş gibi, Adl ve Kadîr olan Zât-ı Zülcelal'i göstermiyor mu? Ve bilhassa seyyarattan olan
gemimiz yani Küre-i Arz, bir senede yirmidört bin senelik bir dairede gezer, seyahat eder. Ve
o hârika sür'atiyle beraber zeminin yüzünde dizilmiş, istif edilmiş eşyayı dağıtmıyor,
sarsmıyor, fezaya fırlatmıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (907: 873 - 907: 878)


Arama dizesi: hikmet

adaletinde cinn ve insin müvazene-i a'mallerini istib'ad edip inanmayan, bu dünyada gözüyle
gördüğü bu müvazene-i ekbere dikkat etse, elbette istib'adı kalmaz.
Ey israflı, iktisadsız.. ey zulümlü, adaletsiz.. ey kirli, nezafetsiz bedbaht insan! Bütün
kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisad ve nezafet ve adaleti
yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, manen onların nefretlerine ve hiddetlerine
mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki; umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla,
israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun? Evet İsm-i Hakîm'in cilve-i a'zamından olan hikmet-
i âmme-i kâinat, iktisad ve israfsızlık üzerinde hareket ediyor; iktisadı emrediyor. Ve İsm-i
Adl'in cilve-i a'zamından gelen kâinattaki adalet-i tâmme, umum eşyanın müvazenelerini
idare ediyor ve beşere de adaleti emrediyor. Sure-i Rahman'da
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (907: 2447 - 907: 2452)


Arama dizesi: hikmet

İşte hakaik-i Kur'aniyeden ve desatir-i İslâmiyeden olan "adalet, iktisad, nezafet" hayat-ı
beşeriyede ne derece esaslı birer düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı Kur'aniye ne derece
kâinatla alâkadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakaikı bozmak,
kâinatı bozmak ve suretini değiştirmek gibi mümkün olmadığını bil!. Ve bu üç ziya-yı a'zam
gibi; rahmet, inayet, hafîziyet misillü yüzer ihatalı hakikatlar haşri, âhireti iktiza ve istilzam
ettikleri halde, hiç mümkün müdür ki: Kâinatta ve umum mevcudatta hükümferma olan
rahmet, inayet, adalet, hikmet, iktisad ve nezafet gibi pek kuvvetli ihatalı hakikatlar; haşrin
ademiyle ve âhiretin gelmemesiyle merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa,
nezafetsizliğe, abesiyete inkılab etsinler? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ! Bir sineğin hakk-ı hayatını
rahîmane muhafaza eden bir rahmet, bir hikmet; acaba haşri getirmemekle umum zîşuurların
hadsiz hukuk-u hayatlarını ve nihayetsiz mevcudatın nihayetsiz hukuklarını zayi' eder mi? Ve
tabiri caiz ise, rahmet ve şefkatte ve adalet ve hikmette hadsiz hassasiyet ve dikkat gösteren
bir haşmet-i rububiyet; ve kemalâtını göstermek ve kendini tanıttırmak ve sevdirmek için bu
kâinatı hadsiz hârika san'atlarıyla, nimetleriyle süslendiren bir saltanat-ı uluhiyet, böyle hem
umum kemalâtını, hem bütün mahlukatını hiçe indiren ve inkâr ettiren haşirsizliğe müsaade
eder mi? Hâşâ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (907: 2579 - 907: 2584)


Arama dizesi: hikmet

İşte hakaik-i Kur'aniyeden ve desatir-i İslâmiyeden olan "adalet, iktisad, nezafet" hayat-ı
beşeriyede ne derece esaslı birer düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı Kur'aniye ne derece
kâinatla alâkadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakaikı bozmak,
kâinatı bozmak ve suretini değiştirmek gibi mümkün olmadığını bil!. Ve bu üç ziya-yı a'zam
gibi; rahmet, inayet, hafîziyet misillü yüzer ihatalı hakikatlar haşri, âhireti iktiza ve istilzam
ettikleri halde, hiç mümkün müdür ki: Kâinatta ve umum mevcudatta hükümferma olan
rahmet, inayet, adalet, hikmet, iktisad ve nezafet gibi pek kuvvetli ihatalı hakikatlar; haşrin
ademiyle ve âhiretin gelmemesiyle merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa,
nezafetsizliğe, abesiyete inkılab etsinler? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ! Bir sineğin hakk-ı hayatını
rahîmane muhafaza eden bir rahmet, bir hikmet; acaba haşri getirmemekle umum zîşuurların
hadsiz hukuk-u hayatlarını ve nihayetsiz mevcudatın nihayetsiz hukuklarını zayi' eder mi? Ve
tabiri caiz ise, rahmet ve şefkatte ve adalet ve hikmette hadsiz hassasiyet ve dikkat gösteren
bir haşmet-i rububiyet; ve kemalâtını göstermek ve kendini tanıttırmak ve sevdirmek için bu
kâinatı hadsiz hârika san'atlarıyla, nimetleriyle süslendiren bir saltanat-ı uluhiyet, böyle hem
umum kemalâtını, hem bütün mahlukatını hiçe indiren ve inkâr ettiren haşirsizliğe müsaade
eder mi? Hâşâ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (907: 2741 - 907: 2746)


Arama dizesi: hikmet

. Ve bu üç ziya-yı a'zam
gibi; rahmet, inayet, hafîziyet misillü yüzer ihatalı hakikatlar haşri, âhireti iktiza ve istilzam
ettikleri halde, hiç mümkün müdür ki: Kâinatta ve umum mevcudatta hükümferma olan
rahmet, inayet, adalet, hikmet, iktisad ve nezafet gibi pek kuvvetli ihatalı hakikatlar; haşrin
ademiyle ve âhiretin gelmemesiyle merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa,
nezafetsizliğe, abesiyete inkılab etsinler? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ! Bir sineğin hakk-ı hayatını
rahîmane muhafaza eden bir rahmet, bir hikmet; acaba haşri getirmemekle umum zîşuurların
hadsiz hukuk-u hayatlarını ve nihayetsiz mevcudatın nihayetsiz hukuklarını zayi' eder mi? Ve
tabiri caiz ise, rahmet ve şefkatte ve adalet ve hikmette hadsiz hassasiyet ve dikkat gösteren
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir haşmet-i rububiyet; ve kemalâtını göstermek ve kendini tanıttırmak ve sevdirmek için bu


kâinatı hadsiz hârika san'atlarıyla, nimetleriyle süslendiren bir saltanat-ı uluhiyet, böyle hem
umum kemalâtını, hem bütün mahlukatını hiçe indiren ve inkâr ettiren haşirsizliğe müsaade
eder mi? Hâşâ! Böyle bir Cemal-i Mutlak, böyle bir kubh-u mutlaka bilbedahe müsaade
etmez. Evet âhireti inkâr etmek isteyen adam, evvelce bütün dünyayı bütün hakaikıyla inkâr
etmeli.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (907: 2937 - 907: 2942)


Arama dizesi: hikmet

Ve bu üç ziya-yı a'zam
gibi; rahmet, inayet, hafîziyet misillü yüzer ihatalı hakikatlar haşri, âhireti iktiza ve istilzam
ettikleri halde, hiç mümkün müdür ki: Kâinatta ve umum mevcudatta hükümferma olan
rahmet, inayet, adalet, hikmet, iktisad ve nezafet gibi pek kuvvetli ihatalı hakikatlar; haşrin
ademiyle ve âhiretin gelmemesiyle merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa,
nezafetsizliğe, abesiyete inkılab etsinler? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ! Bir sineğin hakk-ı hayatını
rahîmane muhafaza eden bir rahmet, bir hikmet; acaba haşri getirmemekle umum zîşuurların
hadsiz hukuk-u hayatlarını ve nihayetsiz mevcudatın nihayetsiz hukuklarını zayi' eder mi? Ve
tabiri caiz ise, rahmet ve şefkatte ve adalet ve hikmette hadsiz hassasiyet ve dikkat gösteren
bir haşmet-i rububiyet; ve kemalâtını göstermek ve kendini tanıttırmak ve sevdirmek için bu
kâinatı hadsiz hârika san'atlarıyla, nimetleriyle süslendiren bir saltanat-ı uluhiyet, böyle hem
umum kemalâtını, hem bütün mahlukatını hiçe indiren ve inkâr ettiren haşirsizliğe müsaade
eder mi? Hâşâ! Böyle bir Cemal-i Mutlak, böyle bir kubh-u mutlaka bilbedahe müsaade
etmez. Evet âhireti inkâr etmek isteyen adam, evvelce bütün dünyayı bütün hakaikıyla inkâr
etmeli. Yoksa, dünya bütün hakaikıyla, yüzbin lisanla onu tekzib ederek bu yalanında yüzbin
derece yalancılığını isbat edecek.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (908: 2109 - 908: 2114)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu kelime; muntazam, mevzun, süslü yaprak, çiçek ve


meyveleri adedince Hakem-i Zülcelal'in medh ü senasına dair manidar fıkralardır. Güya çiçek
açmış her ağaç gibi, o ağaç dahi nakkaşının medîhelerini teganni eden manzum bir kasidedir.
Hem güya Hakem-i Zülcelal, zeminin meşherinde teşhir ettiği antika ve acib eserlerine
binler gözle bakmak istiyor.
Hem güya o Sultan-ı Ezelî'nin o ağaca verdiği murassa' hediye ve nişanları ve formaları,
hususî bayramı ve resm-i küşadı olan baharda padişahın nazarına arzetmek için öyle
müzeyyen, mevzun, muntazam, manidar bir şekil almış ve öyle hikmetli bir şekil verilmiştir
ki; herbir çiçeğinde, herbir meyvesinde birbiri içinde çok vecihler ve delillerle nakkaşının
--- sh:»(L:312) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
vücuduna ve esmasına şehadet ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (908: 2628 - 908: 2633)


Arama dizesi: hikmet

--
vücuduna ve esmasına şehadet ederler. Meselâ: Herbir çiçekte, herbir meyvede bir mizan var.
Ve o mizan, bir intizam içinde.. ve o intizam, tazelenen bir tanzim ve tevzin içinde.. ve o
tevzin ve tanzim, bir zînet ve san'at içinde.. ve o zînet ve san'at, manidar kokular ve hikmetli
tatlar içinde bulunduğundan; herbir çiçek, o ağacın çiçekleri adedince Hakem-i Zülcelal'e
MAXQDA 2020 24.12.2022

işaretler ediyor. Ve bu bir kelime olan bu ağaçta, bir harf hükmünde olan bir meyvede
bulunan bir çekirdek noktası, bütün ağacın fihristesini, proğramını taşıyan küçük bir
sandukçadır. Ve hâkeza.. buna kıyasen kâinat kitabının bütün satırları, sahifeleri böyle İsm-i
Hakem ve Hakîm'in cilvesiyle yalnız herbir sahifesi değil, belki herbir satırı ve herbir
kelimesi ve herbir harfi ve herbir noktası, birer mu'cize hükmüne getirilmiştir ki; bütün esbab
toplansa, bir noktasının nazirini getiremezler, muaraza edemezler. Evet bu Kur'an-ı Azîm-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (909: 1996 - 909: 2001)


Arama dizesi: hikmet

Ve kâinat içinde parmak


karıştıran bir şerik bulunsa, en küçük bir çekirdekte de hissedar olmak lâzım gelir. Çünki o,
onun nümunesidir. O halde, koca kâinatta yerleşmeyen iki rububiyet, bir çekirdekte, belki bir
zerrede yerleşmek lâzım gelir. Bu ise, muhalatın ve bâtıl hayalatın en manasız ve en uzak bir
muhalidir. Koca kâinatın umum ahval ve keyfiyatını mizan-ı adlinde ve nizam-ı hikmetinde
tutan bir Kadîr-i Mutlak'ın aczini, hattâ bir çekirdekte dahi iktiza eden şirk ve küfür ne kadar
hadsiz derecede muzaaf bir hilaf, bir hata, bir yalan olduğunu.. ve tevhid ne derece hadsiz
muzaaf bir derecede hak ve hakikat ve doğru olduğunu bil, "Elhamdülillahi ale-l iman" de!..
Üçüncü Nokta: Sâni'-i Kadîr, İsm-i Hakem ve Hakîm'iyle bu âlem içinde binler
muntazam âlemleri dercetmiştir. O âlemler içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve
mazhar olan insanı, bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (909: 2444 - 909: 2449)


Arama dizesi: hikmet

Koca kâinatın umum ahval ve keyfiyatını mizan-ı adlinde ve nizam-ı hikmetinde


tutan bir Kadîr-i Mutlak'ın aczini, hattâ bir çekirdekte dahi iktiza eden şirk ve küfür ne kadar
hadsiz derecede muzaaf bir hilaf, bir hata, bir yalan olduğunu.. ve tevhid ne derece hadsiz
muzaaf bir derecede hak ve hakikat ve doğru olduğunu bil, "Elhamdülillahi ale-l iman" de!..
Üçüncü Nokta: Sâni'-i Kadîr, İsm-i Hakem ve Hakîm'iyle bu âlem içinde binler
muntazam âlemleri dercetmiştir. O âlemler içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve
mazhar olan insanı, bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış. Ve o kâinat dairesinin en
mühim hikmetleri ve faideleri, insana bakıyor. Ve insan dairesi içinde dahi, rızkı bir merkez
hükmüne getirmiş. Âlem-i insanîde ekser hikmetler, maslahatlar; o rızka bakar ve onunla
tezahür eder. Ve insanda şuur ve rızıkta zevk vasıtasıyla İsm-i Hakîm'in cilvesi parlak bir
surette görünüyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (909: 2561 - 909: 2566)


Arama dizesi: hikmet

..
Üçüncü Nokta: Sâni'-i Kadîr, İsm-i Hakem ve Hakîm'iyle bu âlem içinde binler
muntazam âlemleri dercetmiştir. O âlemler içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve
mazhar olan insanı, bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış. Ve o kâinat dairesinin en
mühim hikmetleri ve faideleri, insana bakıyor. Ve insan dairesi içinde dahi, rızkı bir merkez
hükmüne getirmiş. Âlem-i insanîde ekser hikmetler, maslahatlar; o rızka bakar ve onunla
tezahür eder. Ve insanda şuur ve rızıkta zevk vasıtasıyla İsm-i Hakîm'in cilvesi parlak bir
surette görünüyor. Ve şuur-u insanî vasıtasıyla keşfolunan yüzer fenlerden herbir fen, Hakem
isminin, bir nevide bir cilvesini tarif ediyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (909: 2691 - 909: 2696)


Arama dizesi: hikmet

Sâni'-i Kadîr, İsm-i Hakem ve Hakîm'iyle bu âlem içinde binler


muntazam âlemleri dercetmiştir. O âlemler içinde en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve
mazhar olan insanı, bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış. Ve o kâinat dairesinin en
mühim hikmetleri ve faideleri, insana bakıyor. Ve insan dairesi içinde dahi, rızkı bir merkez
hükmüne getirmiş. Âlem-i insanîde ekser hikmetler, maslahatlar; o rızka bakar ve onunla
tezahür eder. Ve insanda şuur ve rızıkta zevk vasıtasıyla İsm-i Hakîm'in cilvesi parlak bir
surette görünüyor. Ve şuur-u insanî vasıtasıyla keşfolunan yüzer fenlerden herbir fen, Hakem
isminin, bir nevide bir cilvesini tarif ediyor. Meselâ Tıb Fenninden sual olsa:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 925 - 910: 930)


Arama dizesi: hikmet

Sarfiyatları hadsiz olduğu halde, vâridatları ve gazyağları ve madde-i iştialleri nereden


geliyor? Neden tükenmiyor? Neden yanmak müvazenesi bozulmuyor?.. Küçük bir lâmba dahi
muntazam bakılmazsa, söner. Kozmoğrafyaca Küre-i Arz'dan bir milyondan ziyade büyük ve
bir milyon seneden ziyade yaşayan Güneş'i (Haşiye) kömürsüz, yağsız yandıran; söndürmeyen
Hakîm-i Zülcelal'in hikmetine, kudretine bak. "Sübhanallah" de. Güneş'in müddet-i ömründe
geçen dakikalarının âşiratı adedince "Mâşâallah, Bârekâllah, Lâilahe İllâ Hu" söyle. Demek
bu semavî lâmbalarda gayet hârika bir intizam var ve onlara çok dikkatle bakılıyor. Güya o
pek büyük ve pekçok kitle-i nariyelerin ve gayet çok kanadil-i nuriyelerin buhar kazanı ise,
harareti tükenmez bir Cehennem'dir ki, onlara nursuz hararet veriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 1663 - 910: 1668)


Arama dizesi: hikmet

Demek
bu semavî lâmbalarda gayet hârika bir intizam var ve onlara çok dikkatle bakılıyor. Güya o
pek büyük ve pekçok kitle-i nariyelerin ve gayet çok kanadil-i nuriyelerin buhar kazanı ise,
harareti tükenmez bir Cehennem'dir ki, onlara nursuz hararet veriyor. Ve o elektrik
lâmbalarının makinesi ve merkezî fabrikası, daimî bir Cennet'tir ki, onlara nur ve ışık veriyor.
İsm-i Hakem ve Hakîm'in cilve-i a'zamıyla, intizamla yanmakları devam ediyor. Ve hâkeza...
Bunlara kıyasen yüzer fennin herbirisinin kat'î şehadetiyle, noksansız bir intizam-ı ekmel
içinde hadsiz hikmetler, maslahatlarla bu kâinat tezyin edilmiştir. Ve o hârika ve ihatalı
hikmetle, mecmu-u kâinata verdiği intizam ve hikmetleri, en küçük bir zîhayat ve bir
çekirdekte küçük bir mikyasta dercetmiştir. Ve malûm ve bedihîdir ki; intizam ile gayeleri
(Haşiye): Acaba dünya sarayını ısındıran Güneş sobasına veyahud lâmbasına ne kadar odun ve kömür
ve gazyağı
lâzım olduğu hesabedilsin. Her gün yanması için -Kozmoğrafya'nın sözüne bakılsa- bir milyon Küre-i
Arz kadar
odun yığınları ve binler denizler kadar gazyağı gerektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 1742 - 910: 1747)


Arama dizesi: hikmet

Güya o
pek büyük ve pekçok kitle-i nariyelerin ve gayet çok kanadil-i nuriyelerin buhar kazanı ise,
harareti tükenmez bir Cehennem'dir ki, onlara nursuz hararet veriyor. Ve o elektrik
lâmbalarının makinesi ve merkezî fabrikası, daimî bir Cennet'tir ki, onlara nur ve ışık veriyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İsm-i Hakem ve Hakîm'in cilve-i a'zamıyla, intizamla yanmakları devam ediyor. Ve hâkeza...
Bunlara kıyasen yüzer fennin herbirisinin kat'î şehadetiyle, noksansız bir intizam-ı ekmel
içinde hadsiz hikmetler, maslahatlarla bu kâinat tezyin edilmiştir. Ve o hârika ve ihatalı
hikmetle, mecmu-u kâinata verdiği intizam ve hikmetleri, en küçük bir zîhayat ve bir
çekirdekte küçük bir mikyasta dercetmiştir. Ve malûm ve bedihîdir ki; intizam ile gayeleri
(Haşiye): Acaba dünya sarayını ısındıran Güneş sobasına veyahud lâmbasına ne kadar odun ve kömür
ve gazyağı
lâzım olduğu hesabedilsin. Her gün yanması için -Kozmoğrafya'nın sözüne bakılsa- bir milyon Küre-i
Arz kadar
odun yığınları ve binler denizler kadar gazyağı gerektir. Şimdi düşün; onu odunsuz, gazsız daimî
ışıklandıran
Kadîr-i Zülcelal'in haşmetine, hikmetine, kudretine Güneş'in zerreleri adedince "Sübhanallah,
Mâşâallah,
Bârekâllah" de.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 1787 - 910: 1792)


Arama dizesi: hikmet

Güya o
pek büyük ve pekçok kitle-i nariyelerin ve gayet çok kanadil-i nuriyelerin buhar kazanı ise,
harareti tükenmez bir Cehennem'dir ki, onlara nursuz hararet veriyor. Ve o elektrik
lâmbalarının makinesi ve merkezî fabrikası, daimî bir Cennet'tir ki, onlara nur ve ışık veriyor.
İsm-i Hakem ve Hakîm'in cilve-i a'zamıyla, intizamla yanmakları devam ediyor. Ve hâkeza...
Bunlara kıyasen yüzer fennin herbirisinin kat'î şehadetiyle, noksansız bir intizam-ı ekmel
içinde hadsiz hikmetler, maslahatlarla bu kâinat tezyin edilmiştir. Ve o hârika ve ihatalı
hikmetle, mecmu-u kâinata verdiği intizam ve hikmetleri, en küçük bir zîhayat ve bir
çekirdekte küçük bir mikyasta dercetmiştir. Ve malûm ve bedihîdir ki; intizam ile gayeleri
(Haşiye): Acaba dünya sarayını ısındıran Güneş sobasına veyahud lâmbasına ne kadar odun ve kömür
ve gazyağı
lâzım olduğu hesabedilsin. Her gün yanması için -Kozmoğrafya'nın sözüne bakılsa- bir milyon Küre-i
Arz kadar
odun yığınları ve binler denizler kadar gazyağı gerektir. Şimdi düşün; onu odunsuz, gazsız daimî
ışıklandıran
Kadîr-i Zülcelal'in haşmetine, hikmetine, kudretine Güneş'in zerreleri adedince "Sübhanallah,
Mâşâallah,
Bârekâllah" de.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 2285 - 910: 2290)


Arama dizesi: hikmet

Ve o hârika ve ihatalı
hikmetle, mecmu-u kâinata verdiği intizam ve hikmetleri, en küçük bir zîhayat ve bir
çekirdekte küçük bir mikyasta dercetmiştir. Ve malûm ve bedihîdir ki; intizam ile gayeleri
(Haşiye): Acaba dünya sarayını ısındıran Güneş sobasına veyahud lâmbasına ne kadar odun ve kömür
ve gazyağı
lâzım olduğu hesabedilsin. Her gün yanması için -Kozmoğrafya'nın sözüne bakılsa- bir milyon Küre-i
Arz kadar
odun yığınları ve binler denizler kadar gazyağı gerektir. Şimdi düşün; onu odunsuz, gazsız daimî
ışıklandıran
Kadîr-i Zülcelal'in haşmetine, hikmetine, kudretine Güneş'in zerreleri adedince "Sübhanallah,
Mâşâallah,
Bârekâllah" de.
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(L:315) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 2497 - 910: 2502)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:315) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
ve hikmetleri ve faideleri takib etmek; ihtiyar ile, irade ile, kasd ile, meşiet ile olabilir; başka
olamaz. İhtiyarsız, iradesiz, kasıdsız, şuursuz esbab ve tabiatın işi olmadığı gibi, müdahaleleri
dahi olamaz. Demek bu kâinatın bütün mevcudatındaki hadsiz intizamat ve hikmetleriyle
iktiza ettikleri ve gösterdikleri bir Fâil-i Muhtar'ı, bir Sâni'-i Hakîm'i bilmemek veya inkâr
etmek, ne kadar acib bir cehalet ve divanelik olduğu tarif edilmez. Evet dünyada en ziyade
hayret edilecek birşey varsa, o da bu inkârdır. Çünki kâinatın mevcudatındaki hadsiz
intizamat ve hikmetleriyle, vücud ve vahdetine şahidler bulunduğu halde; onu görmemek,
bilmemek, ne derece körlük ve cehalet olduğunu, en kör cahil de anlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 2769 - 910: 2774)


Arama dizesi: hikmet

(L:315) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve hikmetleri ve faideleri takib etmek; ihtiyar ile, irade ile, kasd ile, meşiet ile olabilir; başka
olamaz. İhtiyarsız, iradesiz, kasıdsız, şuursuz esbab ve tabiatın işi olmadığı gibi, müdahaleleri
dahi olamaz. Demek bu kâinatın bütün mevcudatındaki hadsiz intizamat ve hikmetleriyle
iktiza ettikleri ve gösterdikleri bir Fâil-i Muhtar'ı, bir Sâni'-i Hakîm'i bilmemek veya inkâr
etmek, ne kadar acib bir cehalet ve divanelik olduğu tarif edilmez. Evet dünyada en ziyade
hayret edilecek birşey varsa, o da bu inkârdır. Çünki kâinatın mevcudatındaki hadsiz
intizamat ve hikmetleriyle, vücud ve vahdetine şahidler bulunduğu halde; onu görmemek,
bilmemek, ne derece körlük ve cehalet olduğunu, en kör cahil de anlar. Hattâ diyebilirim ki;
ehl-i küfrün içinde, kâinatın vücudunu inkâr ettiklerinden ahmak zannedilen Sofestaîler, en
akıllılarıdır. Çünki kâinatın vücudunu kabul etmekle Allah'a ve Hâlıkına inanmamak kabil ve
mümkün olmadığından, kâinatı inkâra başladılar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 3075 - 910: 3080)


Arama dizesi: hikmet

ve hikmetleri ve faideleri takib etmek; ihtiyar ile, irade ile, kasd ile, meşiet ile olabilir; başka
olamaz. İhtiyarsız, iradesiz, kasıdsız, şuursuz esbab ve tabiatın işi olmadığı gibi, müdahaleleri
dahi olamaz. Demek bu kâinatın bütün mevcudatındaki hadsiz intizamat ve hikmetleriyle
iktiza ettikleri ve gösterdikleri bir Fâil-i Muhtar'ı, bir Sâni'-i Hakîm'i bilmemek veya inkâr
etmek, ne kadar acib bir cehalet ve divanelik olduğu tarif edilmez. Evet dünyada en ziyade
hayret edilecek birşey varsa, o da bu inkârdır. Çünki kâinatın mevcudatındaki hadsiz
intizamat ve hikmetleriyle, vücud ve vahdetine şahidler bulunduğu halde; onu görmemek,
bilmemek, ne derece körlük ve cehalet olduğunu, en kör cahil de anlar. Hattâ diyebilirim ki;
ehl-i küfrün içinde, kâinatın vücudunu inkâr ettiklerinden ahmak zannedilen Sofestaîler, en
akıllılarıdır. Çünki kâinatın vücudunu kabul etmekle Allah'a ve Hâlıkına inanmamak kabil ve
mümkün olmadığından, kâinatı inkâra başladılar. Kendilerini de inkâr ettiler. "Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 3748 - 910: 3753)


Arama dizesi: hikmet
"Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 3800 - 910: 3805)


Arama dizesi: hikmet
"Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
MAXQDA 2020 24.12.2022

hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği


ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 3910 - 910: 3915)


Arama dizesi: hikmet
"Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 4000 - 910: 4005)


Arama dizesi: hikmet
"Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 4081 - 910: 4086)


Arama dizesi: hikmet
"Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 4272 - 910: 4277)


Arama dizesi: hikmet
"Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 4453 - 910: 4458)


Arama dizesi: hikmet
"Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
MAXQDA 2020 24.12.2022

hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği


ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (910: 4539 - 910: 4544)


Arama dizesi: hikmet
"Hiçbir şey yok"
diyerek akıldan istifa ederek, akıl perdesi altında sair münkirlerin hadsiz akılsızlıklarından
kurtulup, bir derece akla yanaştılar.
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (911: 89 - 911: 94)


Arama dizesi: hikmet
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
MAXQDA 2020 24.12.2022

olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (911: 263 - 911: 268)


Arama dizesi: hikmet
Dördüncü Nokta: Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (911: 479 - 911: 484)


Arama dizesi: hikmet
Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi: Bir Sâni'-i Hakîm ve gayet
hikmetli bir usta, bir sarayın herbir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takib etse, sonra o
saraya dam yapmayıp boşuboşuna harab olmasıyla takib ettiği hadsiz hikmetleri zayi' etmesini
hiçbir zîşuur kabul etmediği.. ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden bir dirhem kadar
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir çekirdekten yüzer batman faideleri, gayeleri, hikmetleri dikkatle takib ettiği halde; dağ
gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek faide, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için
o koca ağacın pek çok masarıfını yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıd ve muhalif
olarak müsrifane bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de;
bu kâinat sarayının herbir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden,
hattâ herbir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir

Sâni'-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün hadd ü hesaba gelmeyen
hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faidesiz zayi' etmesi, o Kadîr-i
Mutlak'ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi; o Hakîm-i Mutlak'ın kemal-i hikmetine
hadsiz abesiyet ve faidesizliği ve o Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği
ve o Âdil-i Mutlak'ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta
herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise, en acib bir muhaldir ki; hadsiz
bâtıl şeyler, içinde bulunur. Ehl-i dalalet gelsin, baksın; gireceği ve düşündüğü kendi kabri
gibi, kendi dalaletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların,
--- sh:»(L:316) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (911: 1996 - 911: 2001)


Arama dizesi: hikmet

İsm-i Hakem ve Hakîm, bedahet derecesinde Resul-i Ekrem


Aleyhissalâtü Vesselâm'ın risaletine delalet ve istilzam ediyor denilebilir. Evet madem gayet
manidar bir kitab, onu ders verecek bir muallim ister. Ve gayet güzel bir cemal, kendini
görecek ve gösterecek bir âyine iktiza eder. Ve gayet kemalde bir san'at, teşhirci bir dellâl
ister. Elbette herbir harfinde yüzer manalar, hikmetler bulunan bu kitab-ı kebir-i kâinatın
muhatabı olan nev-i insan içinde elbette bir rehber-i ekmel, bir muallim-i ekber bulunacak. Tâ
ki, o kitabda bulunan kudsî ve hakikî hikmetleri ders verecek.. belki kâinattaki hikmetlerin
vücudunu bildirecek.. belki kâinatın hilkatindeki makasıd-ı Rabbaniyenin zuhuruna, belki
husulüne vesile olacak.. ve umum kâinatta Hâlık tarafından gayet ehemmiyetle izharını irade
ettiği kemal-i san'atını, cemal-i esmasını bildirecek, âyinedarlık edecek.. ve o Hâlık, bütün
mevcudatla kendini sevdirmek ve zîşuur mahluklarından mukabele istediğinden, o zîşuurların
namına birisi o geniş tezahürat-ı rububiyete karşı geniş bir ubudiyet ile mukabele edip, berr ve
bahri cezbeye getirecek, Semavat ve Arz'ı çınlatacak bir velvele-i teşhir ve takdis ile, o
zîşuurların nazarını, o san'atların Sâni'ine çevirecek.. ve kudsî dersler ve talimatla bütün ehl-i
aklın kulaklarını kendine çevirecek bir Kur'an-ı Azîmüşşan'la, o Sâni'-i Hakem-i Hakîm'in
makasıd-ı İlahiyesini en güzel bir surette gösterecek.. ve bütün hikmetlerinin tezahürüne ve
tezahürat-ı cemaliye ve celaliyesine karşı en ekmel bir mukabele edecek bir zât, Güneş'in
vücudu gibi bu kâinata lâzımdır, zarurîdir. Ve öyle eden ve en ekmel bir surette o vazifeleri
yapan, bilmüşahede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (911: 2179 - 911: 2184)


Arama dizesi: hikmet

Evet madem gayet


manidar bir kitab, onu ders verecek bir muallim ister. Ve gayet güzel bir cemal, kendini
görecek ve gösterecek bir âyine iktiza eder. Ve gayet kemalde bir san'at, teşhirci bir dellâl
ister. Elbette herbir harfinde yüzer manalar, hikmetler bulunan bu kitab-ı kebir-i kâinatın
MAXQDA 2020 24.12.2022

muhatabı olan nev-i insan içinde elbette bir rehber-i ekmel, bir muallim-i ekber bulunacak. Tâ
ki, o kitabda bulunan kudsî ve hakikî hikmetleri ders verecek.. belki kâinattaki hikmetlerin
vücudunu bildirecek.. belki kâinatın hilkatindeki makasıd-ı Rabbaniyenin zuhuruna, belki
husulüne vesile olacak.. ve umum kâinatta Hâlık tarafından gayet ehemmiyetle izharını irade
ettiği kemal-i san'atını, cemal-i esmasını bildirecek, âyinedarlık edecek.. ve o Hâlık, bütün
mevcudatla kendini sevdirmek ve zîşuur mahluklarından mukabele istediğinden, o zîşuurların
namına birisi o geniş tezahürat-ı rububiyete karşı geniş bir ubudiyet ile mukabele edip, berr ve
bahri cezbeye getirecek, Semavat ve Arz'ı çınlatacak bir velvele-i teşhir ve takdis ile, o
zîşuurların nazarını, o san'atların Sâni'ine çevirecek.. ve kudsî dersler ve talimatla bütün ehl-i
aklın kulaklarını kendine çevirecek bir Kur'an-ı Azîmüşşan'la, o Sâni'-i Hakem-i Hakîm'in
makasıd-ı İlahiyesini en güzel bir surette gösterecek.. ve bütün hikmetlerinin tezahürüne ve
tezahürat-ı cemaliye ve celaliyesine karşı en ekmel bir mukabele edecek bir zât, Güneş'in
vücudu gibi bu kâinata lâzımdır, zarurîdir. Ve öyle eden ve en ekmel bir surette o vazifeleri
yapan, bilmüşahede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (911: 2222 - 911: 2227)


Arama dizesi: hikmet

Evet madem gayet


manidar bir kitab, onu ders verecek bir muallim ister. Ve gayet güzel bir cemal, kendini
görecek ve gösterecek bir âyine iktiza eder. Ve gayet kemalde bir san'at, teşhirci bir dellâl
ister. Elbette herbir harfinde yüzer manalar, hikmetler bulunan bu kitab-ı kebir-i kâinatın
muhatabı olan nev-i insan içinde elbette bir rehber-i ekmel, bir muallim-i ekber bulunacak. Tâ
ki, o kitabda bulunan kudsî ve hakikî hikmetleri ders verecek.. belki kâinattaki hikmetlerin
vücudunu bildirecek.. belki kâinatın hilkatindeki makasıd-ı Rabbaniyenin zuhuruna, belki
husulüne vesile olacak.. ve umum kâinatta Hâlık tarafından gayet ehemmiyetle izharını irade
ettiği kemal-i san'atını, cemal-i esmasını bildirecek, âyinedarlık edecek.. ve o Hâlık, bütün
mevcudatla kendini sevdirmek ve zîşuur mahluklarından mukabele istediğinden, o zîşuurların
namına birisi o geniş tezahürat-ı rububiyete karşı geniş bir ubudiyet ile mukabele edip, berr ve
bahri cezbeye getirecek, Semavat ve Arz'ı çınlatacak bir velvele-i teşhir ve takdis ile, o
zîşuurların nazarını, o san'atların Sâni'ine çevirecek.. ve kudsî dersler ve talimatla bütün ehl-i
aklın kulaklarını kendine çevirecek bir Kur'an-ı Azîmüşşan'la, o Sâni'-i Hakem-i Hakîm'in
makasıd-ı İlahiyesini en güzel bir surette gösterecek.. ve bütün hikmetlerinin tezahürüne ve
tezahürat-ı cemaliye ve celaliyesine karşı en ekmel bir mukabele edecek bir zât, Güneş'in
vücudu gibi bu kâinata lâzımdır, zarurîdir. Ve öyle eden ve en ekmel bir surette o vazifeleri
yapan, bilmüşahede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (911: 3059 - 911: 3064)


Arama dizesi: hikmet

Ve gayet güzel bir cemal, kendini


görecek ve gösterecek bir âyine iktiza eder. Ve gayet kemalde bir san'at, teşhirci bir dellâl
ister. Elbette herbir harfinde yüzer manalar, hikmetler bulunan bu kitab-ı kebir-i kâinatın
muhatabı olan nev-i insan içinde elbette bir rehber-i ekmel, bir muallim-i ekber bulunacak. Tâ
ki, o kitabda bulunan kudsî ve hakikî hikmetleri ders verecek.. belki kâinattaki hikmetlerin
vücudunu bildirecek.. belki kâinatın hilkatindeki makasıd-ı Rabbaniyenin zuhuruna, belki
husulüne vesile olacak.. ve umum kâinatta Hâlık tarafından gayet ehemmiyetle izharını irade
ettiği kemal-i san'atını, cemal-i esmasını bildirecek, âyinedarlık edecek.. ve o Hâlık, bütün
mevcudatla kendini sevdirmek ve zîşuur mahluklarından mukabele istediğinden, o zîşuurların
namına birisi o geniş tezahürat-ı rububiyete karşı geniş bir ubudiyet ile mukabele edip, berr ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

bahri cezbeye getirecek, Semavat ve Arz'ı çınlatacak bir velvele-i teşhir ve takdis ile, o
zîşuurların nazarını, o san'atların Sâni'ine çevirecek.. ve kudsî dersler ve talimatla bütün ehl-i
aklın kulaklarını kendine çevirecek bir Kur'an-ı Azîmüşşan'la, o Sâni'-i Hakem-i Hakîm'in
makasıd-ı İlahiyesini en güzel bir surette gösterecek.. ve bütün hikmetlerinin tezahürüne ve
tezahürat-ı cemaliye ve celaliyesine karşı en ekmel bir mukabele edecek bir zât, Güneş'in
vücudu gibi bu kâinata lâzımdır, zarurîdir. Ve öyle eden ve en ekmel bir surette o vazifeleri
yapan, bilmüşahede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.
--- sh:»(L:317) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (911: 3529 - 911: 3534)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:317) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Öyle ise; Güneş ziyayı, ziya gündüzü istilzam ettiği derecede; kâinattaki hikmetler, risalet-i
Ahmediyeyi (A.S.M.) istilzam eder.
Evet nasılki İsm-i Hakem ve Hakîm'in cilve-i a'zamı ile, a'zamî derecede risalet-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (912: 658 - 912: 663)


Arama dizesi: hikmet

Ve haşmet-i rububiyet ve saltanat-ı uluhiyetin cilveleri dahi, o dellâl-ı


saltanat-ı rububiyet olan Zât-ı Ahmediyenin risaletiyle bilinir, görünür, anlaşılır, tasdik edilir.
Ve hâkeza... Bu misaller gibi ekser esma-i hüsnanın herbiri, risalet-i Ahmediyeye birer parlak
bürhandır.
Elhasıl: Madem kâinat mevcuddur ve inkâr edilmiyor; elbette kâinatın renkleri,
zînetleri, ışıkları, ziyaları, san'atları, hayatları, rabıtaları hükmünde olan hikmet, inayet,
rahmet, cemal, nizam, mizan, zînet gibi meşhud hakikatlar, hiçbir cihetle inkâr edilmez.
Madem bu sıfatların, fiillerin inkârı mümkün değildir; elbette o sıfatların mevsufu ve o
fiillerin fâili ve o ziyaların güneşi olan Zât-ı Vâcib-ül Vücud, Hakîm, Kerim, Rahîm, Cemil,
Hakem, Adl dahi hiçbir cihetle inkâr edilmez ve inkârı kabil olmaz. Ve elbette o sıfatların ve
o fiillerin medar-ı zuhurları, belki medar-ı kemalleri, belki medar-ı tahakkukları olan rehber-i
ekber, muallim-i ekmel ve dellâl-ı a'zam ve tılsım-ı kâinatın keşşafı ve âyine-i Samedanî ve
Habib-i Rahmanî olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın risaleti hiçbir cihetle inkâr
edilmez. Âlem-i hakikatın ve hakikat-ı kâinatın ziyaları gibi, bunun risaleti dahi kâinatın en
parlak bir ziyasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (913: 2450 - 913: 2455)


Arama dizesi: hikmet

İnsanın yüzünde.. belki, insanın yüzü öyle bir sikke-i ehadiyettir ki,
Âdem zamanından tâ kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün efrad-ı insaniye birden nazar-ı
mütalaasında bulunmayan ve herbirine karşı o tek yüzde birer alâmet-i farika koymayan ve o
küçük yüzde hadsiz alâmet-i farika bırakmayan bir sebeb, bir tek insanın yüzündeki hâtem-i
vahdaniyete icad cihetiyle el uzatamaz. Evet insanın yüzüne o sikkeyi koyan zât, elbette bütün
efrad-ı insaniye nazar-ı şuhudunda ve daire-i ilmindedir ki, herbir insanın sîması göz, kulak,
ağız gibi âza-yı esasîde birbirine benzediği halde, birer alâmet-i farika ile, hiçbirisine tamam
benzemez. Nasılki o sîmada göz, kulak gibi âzaların umum efradında birbirine benzediği, o
nev-i insanın Sânii bir, vâhid olduğuna şehadet eden bir sikke-i tevhiddir; öyle de: Hukuk-u
insaniyenin muhafazası için sair enva'ın fevkinde olarak, o sîmalarda birbirine iltibas
olmamak ve birbirinden tefriki için, hikmetli pek çok alâmet-i farika ile iftirakları, o Sâni'-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Vâhid'in iradesini, ihtiyarını ve meşietini göstermekle beraber, ayrı ve çok dakik bir sikke-i
ehadiyet oluyor ki; bütün insanları, hayvanları, belki kâinatı halketmeyen bir zât, bir sebeb o
sikkeyi koyamaz.
İkinci İşaret:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (918: 446 - 918: 451)


Arama dizesi: hikmet

Demek kâinat
öyle bir külldür ki; bir cüz'e Rab olmak, umum o külle Rab olmakla olur. Ve öyle bir küllîdir
ki; herbir cüz', bir ferd hükmüne geçip, bir tek ferde rububiyetini dinlettirmek, umum o küllîyi
müsahhar etmekle olabilir.
Altıncı İşaret: Ferdiyet-i Rabbaniye ve vahdet-i İlahiye, bütün kemalâtın (Haşiye)
medarı, esası olduğu ve kâinatın hilkatindeki hikmetlerin ve maksadların menşei ve madeni
olduğu gibi, zîşuur ve zîaklın, hususan insanların metalibinin ve arzularının husul bulmasının
menbaı ve çare-i yegânesidir. Eğer ferdiyet olmazsa, beşerin bütün metalib ve arzuları
sönecek. Hem hilkat-ı kâinatın neticeleri hiçe inecek, hem mevcud ve muhakkak olan ekser
kemalâtın in'idamına vesile olacak. Meselâ: İnsanda en şedid ve sarsılmaz ve aşk derecesinde
bir arzu-yu beka var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (920: 1296 - 920: 1301)


Arama dizesi: hikmet

içinde Zât-ı Hayy-ı Kayyum'un vücub-u vücuduna ve vahdetine ve ehadiyetine şehadet eden
bürhanların en parlağı, en kat'îsi ve en mükemmeli.. hem masnuat-ı İlahiye içinde en hafîsi ve
en zahiri, en kıymetdar ve en ucuzu, en nezihi ve en parlak ve en manidar bir nakş-ı san'at-ı
Rabbaniyedir. Hem sair mevcudatı kendine hâdim ettiren nazenin, nazdar, nazik bir cilve-i
rahmet-i Rahmaniyedir. Hem şuunat-ı İlahiyenin gayet câmi' bir âyinesidir. Hem Rahman,
Rezzak, Rahîm, Kerim, Hakîm gibi çok esma-i hüsnanın cilvelerini câmi' ve rızk, hikmet,
inayet, rahmet gibi çok hakikatları kendine tabi eden ve görmek ve işitmek ve hissetmek gibi
umum duyguların menşei, madeni bir acube-i hilkat-i Rabbaniyedir. Hem hayat, bu kâinatın
tezgâh-ı a'zamında öyle bir istihale makinesidir ki, mütemadiyen her tarafta tasfiye yapıyor,
temizlendiriyor, terakki veriyor, nurlandırıyor.. Ve zerrat kafilelerine, güya hayatın yuvası
olan cesedi o zerrelere vazife görmek, nurlanmak, talimat yapmak için bir misafirhane, bir
mekteb, bir kışladır. Âdeta Zât-ı Hayy ve Muhyî, bu makine-i hayat vasıtasıyla; bu karanlıklı
ve fâni ve süfli olan âlem-i dünyayı latifleştiriyor, ışıklandırıyor, bir nevi beka veriyor, bâki
bir âleme gitmeye hazırlattırıyor. Hem hayatın iki yüzü, yani mülk, melekût vecihleri
parlaktır, kirsizdir, noksansızdır, ulvîdir. Onun için perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya
dest-i kudret-i Rabbaniyeden çıktığını aşikâre göstermek için, sair eşya gibi zahirî esbabı
hayattaki tasarrufat-ı kudrete perde edilmemiş bir müstesna mahluktur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (922: 1359 - 922: 1364)


Arama dizesi: hikmet

Hakikî'dir.
Dördüncü Remiz: Hayatın yirmisekizinci hassasında beyan edilmiştir ki; hayat, imanın
altı erkânına bakıp isbat ediyor; onların tahakkukuna işaretler ediyor. Evet madem bu kâinatın
en mühim neticesi ve mayesi ve hikmet-i hilkatı hayattır; elbette o hakikat-ı âliye, bu fâni,
kısacık, noksan, elemli hayat-ı dünyeviyeye münhasır değildir. Belki hayatın yirmidokuz
hassasıyla mahiyetinin azameti anlaşılan şecere-i hayatın gayesi, neticesi ve o şecerenin
azametine lâyık meyvesi, hayat-ı ebediyedir ve hayat-ı uhreviyedir; taşıyla ve ağacıyla,
MAXQDA 2020 24.12.2022

toprağıyla hayatdar olan dâr-ı saadetteki hayattır. Yoksa bu hadsiz cihazat-ı mühimme ile
teçhiz edilen hayat şeceresi; zîşuur hakkında, hususan insan hakkında meyvesiz, faidesiz,
hakikatsız olmak lâzım gelecek.. ve sermayece ve cihazatça serçe kuşundan meselâ yirmi
derece ziyade ve bu kâinatın ve zîhayatın en mühim yüksek ve ehemmiyetli mahluku olan
insan, serçe kuşundan saadet-i hayat cihetinde yirmi derece aşağı düşüp en bedbaht, en zelil
bir bîçare olacak. Hem en kıymetdar bir nimet olan akıl dahi, geçmiş zamanın hüzünlerini ve
gelecek zamanın korkularını düşünmekle kalb-i insanı mütemadiyen incitip bir lezzete dokuz
elemleri karıştırdığından, en musibetli bir bela olur. Bu ise, yüz derece bâtıldır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (922: 2685 - 922: 2690)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa bu hadsiz cihazat-ı mühimme ile


teçhiz edilen hayat şeceresi; zîşuur hakkında, hususan insan hakkında meyvesiz, faidesiz,
hakikatsız olmak lâzım gelecek.. ve sermayece ve cihazatça serçe kuşundan meselâ yirmi
derece ziyade ve bu kâinatın ve zîhayatın en mühim yüksek ve ehemmiyetli mahluku olan
insan, serçe kuşundan saadet-i hayat cihetinde yirmi derece aşağı düşüp en bedbaht, en zelil
bir bîçare olacak. Hem en kıymetdar bir nimet olan akıl dahi, geçmiş zamanın hüzünlerini ve
gelecek zamanın korkularını düşünmekle kalb-i insanı mütemadiyen incitip bir lezzete dokuz
elemleri karıştırdığından, en musibetli bir bela olur. Bu ise, yüz derece bâtıldır. Demek bu
hayat-ı dünyeviye, âhirete iman rüknünü kat'î isbat ediyor ve her baharda haşrin üçyüz binden
ziyade nümunelerini gözümüze gösteriyor. Acaba senin cisminde, senin bahçende ve senin
vatanında hayatına lâzım ve münasib bütün levazımatı ve cihazatı hikmet ve inayet ve
rahmetle ihzar eden ve vaktinde yetiştiren, hattâ senin midenin beka ve yaşamak arzusuyla
ettiği hususî ve cüz'î olan rızık duasını bilen ve işiten ve hadsiz leziz taamlarla o duanın
kabulünü gösteren ve mideyi
--- sh:»(L:334) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
memnun eden bir Mutasarrıf-ı Kadîr, hiç mümkün müdür ki; seni bilmesin ve görmesin ve
nev-i insanın en büyük gayesi olan hayat-ı ebediyeye lâzım esbabı ihzar etmesin ve nev-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (922: 3572 - 922: 3577)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(L:334) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
memnun eden bir Mutasarrıf-ı Kadîr, hiç mümkün müdür ki; seni bilmesin ve görmesin ve
nev-i insanın en büyük gayesi olan hayat-ı ebediyeye lâzım esbabı ihzar etmesin ve nev-i
insanın en büyük, en ehemmiyetli, en lâyık ve umumî olan beka duasını hayat-ı uhreviyenin
inşasıyla ve Cennet'in icadıyla kabul etmesin ve kâinatın en mühim mahluku, belki zeminin
sultanı ve neticesi olan nev-i insanın arş ve ferşi çınlatan umumî ve gayet kuvvetli duasını
işitmeyip küçük bir mide kadar ehemmiyet vermesin, memnun etmesin, kemal-i hikmetini ve
nihayet rahmetini inkâr ettirsin? Hâşâ.. yüzbin defa hâşâ!..
Hem hiç kabil midir ki; hayatın en cüz'îsinin pek gizli sesini işitsin, derdini dinlesin ve

derman versin ve nazını çeksin ve kemal-i itina ve ihtimam ile beslesin ve ona dikkatle hizmet
ettirsin ve büyük mahlukatını ona hizmetkâr yapsın; ve sonra en büyük ve kıymetdar ve bâki
ve nazdar bir hayatın gök sadâsı gibi yüksek sesini işitmesin ve onun çok ehemmiyetli beka
duasını ve nazını ve niyazını nazara almasın. Âdeta bir neferin kemal-i itina ile teçhizat ve
idaresini yapsın; ve muti' ve muhteşem orduya hiç bakmasın.. ve zerreyi görsün, Güneş'i
MAXQDA 2020 24.12.2022

görmesin.. sivrisineğin sesini işitsin, gök gürültüsünü işitmesin? Hâşâ.. yüzbin defa hâşâ!..
Hem hiçbir cihetle akıl kabul eder mi ki; hadsiz rahmetli, muhabbetli ve nihayet
derecede şefkatli ve kendi san'atını çok sever ve kendini çok sevdirir ve kendini sevenleri
ziyade sever bir Zât-ı Kadîr-i Hakîm, en ziyade kendini seven ve sevimli ve sevilen ve Sâniini
fıtraten perestiş eden hayatı ve hayatın zâtı ve cevheri olan ruhu, mevt-i ebedî ile i'dam edip,
kendinden o sevgili muhibbini ve habibini ebedî bir surette küstürsün, darıltsın, dehşetli
rencide ederek sırr-ı rahmetini ve nur-u muhabbetini inkâr etsin ve ettirsin? Yüzbin defa hâşâ
ve kellâ!.. Bu kâinatı cilvesiyle süslendiren bir cemal-i mutlak ve umum mahlukatı sevindiren
bir rahmet-i mutlaka, böyle hadsiz bir çirkinlikten ve kubh-u mutlaktan ve böyle bir zulm-ü
mutlaktan, bir merhametsizlikten, elbette nihayetsiz derece münezzehtir ve mukaddestir.
NETİCE

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (923: 3943 - 923: 3948)


Arama dizesi: hikmet
gaybda gizlenmeleri; bir hayat-ı sermediye sahibi olan Zât-ı Hayy-ı Kayyum'un hayatına ve
vücub-u vücuduna şehadetler, işaretler ettikleri gibi.. umum mevcudatın tanziminde eseri
görünen ilm-i İlahîye şehadet eden bütün deliller ve kâinata tasarruf eden kudreti isbat eden
bütün bürhanlar ve tanzim ve idare-i kâinatta hükümferma olan irade ve meşieti isbat eden
bütün hüccetler ve kelâm-ı Rabbanî ve vahy-i İlahînin medarı olan risaletleri isbat eden bütün
alâmetler, mu'cizeler ve hakeza yedi sıfât-ı İlahiyeye şehadet eden bütün delail; bil'ittifak Zât-
ı Hayy-ı Kayyum'un hayatına delalet, şehadet, işaret ediyorlar. Çünki nasıl bir şeyde görmek
varsa, hayatı da var; işitmek varsa, hayatın alâmetidir; söylemek varsa, hayatın vücuduna
işaret eder; ihtiyar, irade varsa hayatı gösterir.. aynen öyle de; bu kâinatta âsârıyla vücudları
muhakkak ve bedihî olan kudret-i mutlaka ve irade-i şamile ve ilm-i muhit gibi sıfatlar bütün
delailleriyle Zât-ı Hayy-ı Kayyum'un hayatına ve vücub-u vücuduna şehadet ederler ve bütün
kâinatı bir gölgesiyle ışıklandıran ve bir cilvesiyle bütün dâr-ı âhireti zerratıyla beraber
hayatlandıran hayat-ı sermediyesine şehadet ederler.
Hem hayat, "melaikeye iman" rüknüne dahi bakar, remzen isbat eder. Çünki madem
kâinatta en mühim netice hayattır ve en ziyade intişar eden ve kıymetdarlığı için nüshaları
teksir edilen ve zemin misafirhanesini gelip geçen kafilelerle şenlendiren zîhayatlardır.. ve
madem Küre-i Arz bu kadar zîhayatın enva'ıyla dolmuş ve mütemadiyen zîhayat enva'larını
tecdid ve teksir etmek hikmetiyle her vakit dolar boşanır ve en hasis ve çürümüş
maddelerinde dahi kesretle zîhayatlar halkedilerek bir mahşer-i huveynat oluyor.. ve madem
hayatın süzülmüş en safi hülâsası olan şuur ve akıl ve en latif ve sabit cevheri olan ruh, bu
Küre-i Arz'da gayet kesretli bir surette halkolunuyorlar; âdeta Küre-i Arz, hayat ve akıl ve
şuur ve ervah ile ihya olup öyle şenlendirilmiş... Elbette Küre-i Arz'dan daha latif, daha
nuranî, daha büyük, daha ehemmiyetli olan ecram-ı semaviye; ölü, camid, hayatsız, şuursuz

kalması imkân haricindedir. Demek gökleri, güneşleri, yıldızları şenlendirecek ve hayatdar


vaziyetini verecek ve netice-i hilkat-ı semavatı gösterecek ve hitabat-ı Sübhaniyeye mazhar
olacak olan zîşuur, zîhayat ve semavata münasib sekeneler, her halde sırr-ı hayatla
bulunuyorlar ki, onlar da melaikelerdir.
Hem hayatın sırr-ı mahiyeti "Peygamberlere İman" rüknüne bakıp remzen isbat eder.
Evet madem kâinat, hayat için yaratılmış ve hayat
--- sh:»(L:336) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 719 - 930: 724)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:345) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
İkinci Mes'ele: Eşyanın sırr-ı kayyumiyetle münasebetdar faidelerinin ve hikmetlerinin
bir kısmına işaret etmeyi, bu makam iktiza ediyor.
Evet herşeyin hikmet-i vücudu ve gaye-i fıtratı ve faide-i hilkatı ve netice-i hayatı üçer
nevidir:
Birinci nevi, kendine ve insana ve insanın maslahatlarına bakar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 801 - 930: 806)


Arama dizesi: hikmet

(L:345) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
İkinci Mes'ele: Eşyanın sırr-ı kayyumiyetle münasebetdar faidelerinin ve hikmetlerinin
bir kısmına işaret etmeyi, bu makam iktiza ediyor.
Evet herşeyin hikmet-i vücudu ve gaye-i fıtratı ve faide-i hilkatı ve netice-i hayatı üçer
nevidir:
Birinci nevi, kendine ve insana ve insanın maslahatlarına bakar.
İkinci nevi, daha mühimdir ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 1686 - 930: 1691)


Arama dizesi: hikmet

Herşeyin faidesi ve neticesi kendine


bakan bir ise, Sâni'-i Zülcelal'e bakan yüzlerdir ki, Sâni'-i Zülcelal kendi acaib-i san'atını
kendisi temaşa eder; kendi cilve-i esmasına, kendi masnuatında bakar. Bu a'zamî üçüncü
nevide, bir saniye kadar yaşamak kâfidir.
Hem herşeyin vücudunu iktiza eden bir sırr-ı kayyumiyet var ki, Üçüncü Şua'da izah
edilecek.
Bir zaman tılsım-ı kâinat ve muamma-yı hilkat cilvesiyle mevcudatın hikmetlerine ve
faidelerine baktım, dedim: "Acaba bu eşya neden böyle kendini gösteriyorlar, çabuk kaybolup
gidiyorlar?" Onların şahsına bakıyorum; muntazam, hikmetli giyinmiş, giydirilmiş,
süslendirilmiş, sergiye temaşagâha gönderilmiş. Halbuki bir iki günde, belki bir kısmı birkaç
dakikada kaybolup; faidesiz boşuboşuna gidiyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 1848 - 930: 1853)


Arama dizesi: hikmet

Bir zaman tılsım-ı kâinat ve muamma-yı hilkat cilvesiyle mevcudatın hikmetlerine ve


faidelerine baktım, dedim: "Acaba bu eşya neden böyle kendini gösteriyorlar, çabuk kaybolup
gidiyorlar?" Onların şahsına bakıyorum; muntazam, hikmetli giyinmiş, giydirilmiş,
süslendirilmiş, sergiye temaşagâha gönderilmiş. Halbuki bir iki günde, belki bir kısmı birkaç
dakikada kaybolup; faidesiz boşuboşuna gidiyorlar. Bu kısa zamanda bize görünmelerinden
maksad nedir? diye çok merak ediyordum. O zaman mevcudatın, hususan zîhayatın dünya
dershanesine gelmelerinin mühim bir hikmetini lütf-u İlahî ile buldum. O da şudur:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 2190 - 930: 2195)


Arama dizesi: hikmet

"Acaba bu eşya neden böyle kendini gösteriyorlar, çabuk kaybolup


gidiyorlar?" Onların şahsına bakıyorum; muntazam, hikmetli giyinmiş, giydirilmiş,
süslendirilmiş, sergiye temaşagâha gönderilmiş. Halbuki bir iki günde, belki bir kısmı birkaç
dakikada kaybolup; faidesiz boşuboşuna gidiyorlar. Bu kısa zamanda bize görünmelerinden
maksad nedir? diye çok merak ediyordum. O zaman mevcudatın, hususan zîhayatın dünya
dershanesine gelmelerinin mühim bir hikmetini lütf-u İlahî ile buldum. O da şudur: Herşey,
hususan zîhayat, gayet manidar bir kelime, bir mektub, bir kaside-i Rabbanîdir; bir ilânname-i
İlahîdir. Umum zîşuurun mütalaasına mazhar olduktan ve hadsiz mütalaacılara manasını ifade
ettikten sonra, lafzı ve hurufu hükmündeki suret-i cismaniyesi kaybolur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 2530 - 930: 2535)


Arama dizesi: hikmet

O da şudur: Herşey,
hususan zîhayat, gayet manidar bir kelime, bir mektub, bir kaside-i Rabbanîdir; bir ilânname-i
İlahîdir. Umum zîşuurun mütalaasına mazhar olduktan ve hadsiz mütalaacılara manasını ifade
ettikten sonra, lafzı ve hurufu hükmündeki suret-i cismaniyesi kaybolur. Bir sene kadar bu
hikmet bana kâfi geldi. Bir sene sonra masnuatta ve bilhassa zîhayatlarda bulunan çok hârika
ve pek ince san'atın mu'cizeleri inkişaf etti. Anladım ki: Bu çok ince ve çok hârika olan
dekaik-ı san'at, yalnız zîşuurların nazarlarına ifade-i mana için değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 3528 - 930: 3533)


Arama dizesi: hikmet

Her mevcudda,
--- sh:»(L:346) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
hususan zîhayatlarda hadsiz dekaik-ı san'at bulunması, Zât-ı Kayyum-u Ezelî'nin nazarına
arzetmek, yani Zât-ı Kayyum-u Ezelî kendi san'atını kendisi temaşa etmek olan hikmet-i
hilkat, o büyük masarıfa kâfi geliyordu. Bir zaman sonra gördüm ki: Mevcudatın şahıslarında
ve suretlerindeki dekaik-ı san'at devam etmiyor; gayet sür'atle tazeleniyor, tebeddül ediyor;
nihayetsiz bir faaliyet ve bir hallakıyet içinde tahavvül ediyorlar. Bu hallakıyet ve bu
faaliyetin hikmeti elbette o faaliyet derecesinde büyük olmak lâzım geliyor, diye tefekküre
başladım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 3831 - 930: 3836)


Arama dizesi: hikmet
hususan zîhayatlarda hadsiz dekaik-ı san'at bulunması, Zât-ı Kayyum-u Ezelî'nin nazarına
arzetmek, yani Zât-ı Kayyum-u Ezelî kendi san'atını kendisi temaşa etmek olan hikmet-i
hilkat, o büyük masarıfa kâfi geliyordu. Bir zaman sonra gördüm ki: Mevcudatın şahıslarında
ve suretlerindeki dekaik-ı san'at devam etmiyor; gayet sür'atle tazeleniyor, tebeddül ediyor;
nihayetsiz bir faaliyet ve bir hallakıyet içinde tahavvül ediyorlar. Bu hallakıyet ve bu
faaliyetin hikmeti elbette o faaliyet derecesinde büyük olmak lâzım geliyor, diye tefekküre
başladım. Bu defa mezkûr iki hikmet kâfi gelmemeye başladılar, noksan kaldılar. Gayet
merak ile ayrı bir hikmeti aramaya ve taharriye başladım. Bir zaman sonra, lillahilhamd

Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın feyzi ile, sırr-ı kayyumiyet noktasında azîm hadsiz bir hikmet, bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

gaye göründü. Ve onun ile "tılsım-ı kâinat" ve "muamma-yı hilkat" tabir edilen bir sırr-ı İlahî
anlaşıldı. (Yirmidördüncü Mektub'da tafsilen beyan edildiğinden, burada yalnız icmalen iki-
üç noktasını Üçüncü Şua'da zikredeceğiz.)
Evet sırr-ı kayyumiyetin cilvesine bu noktadan bakınız ki; bütün mevcudatı ademden
çıkarıp, herbirisini bu nihayetsiz fezada @«Z«9²:«h«# ¯G«W«2 ¬h²[«R¬" ¬€!«x´WÅ,7! «p«4«* ›¬HÅ7!
yÁV7«! sırrıyla durdurup,
kıyam ve beka verip, umumunu böyle sırr-ı kayyumiyetin tecellisine mazhar eyliyor. Eğer bu
nokta-i istinad olmazsa; hiçbir şey kendi başıyla durmaz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 3943 - 930: 3948)


Arama dizesi: hikmet
hilkat, o büyük masarıfa kâfi geliyordu. Bir zaman sonra gördüm ki: Mevcudatın şahıslarında
ve suretlerindeki dekaik-ı san'at devam etmiyor; gayet sür'atle tazeleniyor, tebeddül ediyor;
nihayetsiz bir faaliyet ve bir hallakıyet içinde tahavvül ediyorlar. Bu hallakıyet ve bu
faaliyetin hikmeti elbette o faaliyet derecesinde büyük olmak lâzım geliyor, diye tefekküre
başladım. Bu defa mezkûr iki hikmet kâfi gelmemeye başladılar, noksan kaldılar. Gayet
merak ile ayrı bir hikmeti aramaya ve taharriye başladım. Bir zaman sonra, lillahilhamd

Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın feyzi ile, sırr-ı kayyumiyet noktasında azîm hadsiz bir hikmet, bir
gaye göründü. Ve onun ile "tılsım-ı kâinat" ve "muamma-yı hilkat" tabir edilen bir sırr-ı İlahî
anlaşıldı. (Yirmidördüncü Mektub'da tafsilen beyan edildiğinden, burada yalnız icmalen iki-
üç noktasını Üçüncü Şua'da zikredeceğiz.)
Evet sırr-ı kayyumiyetin cilvesine bu noktadan bakınız ki; bütün mevcudatı ademden
çıkarıp, herbirisini bu nihayetsiz fezada @«Z«9²:«h«# ¯G«W«2 ¬h²[«R¬" ¬€!«x´WÅ,7! «p«4«* ›¬HÅ7!
yÁV7«! sırrıyla durdurup,
kıyam ve beka verip, umumunu böyle sırr-ı kayyumiyetin tecellisine mazhar eyliyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (930: 4020 - 930: 4025)


Arama dizesi: hikmet
Bir zaman sonra gördüm ki: Mevcudatın şahıslarında
ve suretlerindeki dekaik-ı san'at devam etmiyor; gayet sür'atle tazeleniyor, tebeddül ediyor;
nihayetsiz bir faaliyet ve bir hallakıyet içinde tahavvül ediyorlar. Bu hallakıyet ve bu
faaliyetin hikmeti elbette o faaliyet derecesinde büyük olmak lâzım geliyor, diye tefekküre
başladım. Bu defa mezkûr iki hikmet kâfi gelmemeye başladılar, noksan kaldılar. Gayet
merak ile ayrı bir hikmeti aramaya ve taharriye başladım. Bir zaman sonra, lillahilhamd

Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın feyzi ile, sırr-ı kayyumiyet noktasında azîm hadsiz bir hikmet, bir
gaye göründü. Ve onun ile "tılsım-ı kâinat" ve "muamma-yı hilkat" tabir edilen bir sırr-ı İlahî
anlaşıldı. (Yirmidördüncü Mektub'da tafsilen beyan edildiğinden, burada yalnız icmalen iki-
üç noktasını Üçüncü Şua'da zikredeceğiz.)
Evet sırr-ı kayyumiyetin cilvesine bu noktadan bakınız ki; bütün mevcudatı ademden
MAXQDA 2020 24.12.2022

çıkarıp, herbirisini bu nihayetsiz fezada @«Z«9²:«h«# ¯G«W«2 ¬h²[«R¬" ¬€!«x´WÅ,7! «p«4«* ›¬HÅ7!
yÁV7«! sırrıyla durdurup

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (931: 84 - 931: 89)


Arama dizesi: hikmet
Bu hallakıyet ve bu
faaliyetin hikmeti elbette o faaliyet derecesinde büyük olmak lâzım geliyor, diye tefekküre
başladım. Bu defa mezkûr iki hikmet kâfi gelmemeye başladılar, noksan kaldılar. Gayet
merak ile ayrı bir hikmeti aramaya ve taharriye başladım. Bir zaman sonra, lillahilhamd

Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın feyzi ile, sırr-ı kayyumiyet noktasında azîm hadsiz bir hikmet, bir
gaye göründü. Ve onun ile "tılsım-ı kâinat" ve "muamma-yı hilkat" tabir edilen bir sırr-ı İlahî
anlaşıldı. (Yirmidördüncü Mektub'da tafsilen beyan edildiğinden, burada yalnız icmalen iki-
üç noktasını Üçüncü Şua'da zikredeceğiz.)
Evet sırr-ı kayyumiyetin cilvesine bu noktadan bakınız ki; bütün mevcudatı ademde

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (931: 2790 - 931: 2795)


Arama dizesi: hikmet

akab kaybolur. Bir taifesi, bir dakikada gelir, geçer. Bir nev'i, bir saat âlem-i şehadete uğrar,
âlem-i gayba girer. Bir kısmı bir günde, bir kısmı bir senede, bir kısmı bir asırda, bir kısmı da
asırlarda bu âlem-i şehadete gelip, konup; vazife görüp gidiyorlar. Bu hayret verici seyahat ve
seyeran-ı mevcudat, o sefer ve seyelan-ı mahlukat öyle bir intizam ve mizan ve hikmetle sevk
ü idare edilir ve onlara ve o kafilelere kumandanlık eden öyle basirane, hakîmane,
müdebbirane kumandanlık ediyor ki; bütün akıllar faraza ittihad edip bir tek akıl olsa, o
hakîmane idarenin künhüne yetişemez ve kusur bulup tenkid edemez.
İşte bu hallakıyet-i Rabbaniyenin içinde; o sevimli ve sevdiği masnuatın hususan
zîhayatların hiçbirine göz açtırmayarak âlem-i gayba gönderiyor, hiçbirine nefes aldırmayarak
dünyadaki hayattan terhis ediyor, mütemadiyen bu misafirhane-i âlemi doldurup misafirlerin
rızası olmayarak boşaltıyor; kalem-i kaza ve kader, Küre-i Arz'ı yazar bozar tahtası gibi
yaparak a[¬W< «: ]¬[²E< cilveleriyle mütemadiyen Küre-i Arz'da yazılarını yazar ve o yazıları
tazelendirir, tebdil eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (931: 3615 - 931: 3620)


Arama dizesi: hikmet
İşte bu hallakıyet-i Rabbaniyenin içinde; o sevimli ve sevdiği masnuatın hususan
zîhayatların hiçbirine göz açtırmayarak âlem-i gayba gönderiyor, hiçbirine nefes aldırmayarak
dünyadaki hayattan terhis ediyor, mütemadiyen bu misafirhane-i âlemi doldurup misafirlerin
rızası olmayarak boşaltıyor; kalem-i kaza ve kader, Küre-i Arz'ı yazar bozar tahtası gibi
yaparak a[¬W< «: ]¬[²E< cilveleriyle mütemadiyen Küre-i Arz'da yazılarını yazar ve o yazıları
tazelendirir, tebdil eder. İşte bu faaliyet-i Rabbaniyenin ve bu hallakıyet-i İlahiyenin bir sırr-ı
hikmeti ve esaslı bir muktezisi ve bir sebeb-i dâîsi, üç mühim şubeye ayrılan hadsiz,
MAXQDA 2020 24.12.2022

nihayetsiz bir hikmettir.


O hikmetin birinci şubesi şudur ki: Faaliyetin her nev'i cüz'î olsun, küllî olsun bir lezzet
verir. Belki her faaliyette bir lezzet var. Belki faaliyet ayn-ı lezzettir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (932: 15 - 932: 20)


Arama dizesi: hikmet
yaparak a[¬W< «: ]¬[²E< cilveleriyle mütemadiyen Küre-i Arz'da yazılarını yazar ve o yazıları
tazelendirir, tebdil eder. İşte bu faaliyet-i Rabbaniyenin ve bu hallakıyet-i İlahiyenin bir sırr-ı
hikmeti ve esaslı bir muktezisi ve bir sebeb-i dâîsi, üç mühim şubeye ayrılan hadsiz,

nihayetsiz bir hikmettir.


O hikmetin birinci şubesi şudur ki: Faaliyetin her nev'i cüz'î olsun, küllî olsun bir lezzet
verir. Belki her faaliyette bir lezzet var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (932: 29 - 932: 34)


Arama dizesi: hikmet
tazelendirir, tebdil eder. İşte bu faaliyet-i Rabbaniyenin ve bu hallakıyet-i İlahiyenin bir sırr-ı
hikmeti ve esaslı bir muktezisi ve bir sebeb-i dâîsi, üç mühim şubeye ayrılan hadsiz,

nihayetsiz bir hikmettir.


O hikmetin birinci şubesi şudur ki: Faaliyetin her nev'i cüz'î olsun, küllî olsun bir lezzet
verir. Belki her faaliyette bir lezzet var. Belki faaliyet ayn-ı lezzettir. Belki faaliyet, ayn-ı
lezzet olan vücudun tezahürüdür ve ayn-ı elem olan ademden tebaud ile silkinmesidir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (932: 1466 - 932: 1471)


Arama dizesi: hikmet

--
faaliyetle kemalâtının tezahürünü lezzetle takib eder. Madem herbir faaliyette böyle sevilir,
istenilir bir kemal, bir lezzet vardır ve faaliyet dahi, bir kemaldir ve madem zîhayat âleminde
daimî ve ezelî bir hayattan neş'et eden hadsiz bir muhabbetin, nihayetsiz bir merhametin
cilveleri görünüyor ve o cilveler gösteriyor ki, kendini böyle sevdiren ve seven ve şefkat edip
lütuflarda bulunan zâtın kudsiyetine lâyık ve vücub-u vücuduna münasib o hayat-ı
sermediyenin muktezası olarak hadsiz derecede (tabirde hata olmasın) bir aşk-ı lahutî, bir
muhabbet-i kudsiye, bir lezzet-i mukaddese gibi şuunat-ı kudsiye o Hayat-ı Akdes'te var ki, o
şuunat böyle hadsiz faaliyetle ve nihayetsiz bir hallakıyetle kâinatı daima tazelendiriyor,
çalkalandırıyor, değiştiriyor.
Sırr-ı kayyumiyete bakan hadsiz faaliyet-i İlahiyedeki hikmetin ikinci şubesi: Esma-i
İlahiyeye bakar. Malûmdur ki herbir cemal sahibi, kendi cemalini görmek ve göstermek ister;
MAXQDA 2020 24.12.2022

herbir hüner sahibi, kendi hünerini teşhir ve ilân etmekle nazar-ı dikkati celbetmek ister ve
sever; ve hüneri gizli kalmış bir güzel hakikat ve güzel bir mana, meydana çıkmak ve
müşterileri bulmak ister ve sever. Madem bu esaslı kaideler, herşeyde derecesine göre cereyan
ediyor; elbette Cemil-i Mutlak olan Zât-ı Kayyum-u Zülcelal'in binbir esma-i hüsnasından
herbir ismin, kâinatın şehadetiyle ve cilvelerinin delaletiyle ve nakışlarının işaretiyle, her
birisinin herbir mertebesinde hakikî bir hüsün, hakikî bir kemal, hakikî bir cemal ve gayet
güzel bir hakikat, belki herbir ismin herbir mertebesinde hadsiz enva'-ı hüsünle hadsiz hakaik-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (932: 3066 - 932: 3071)


Arama dizesi: hikmet

Elbette o daimî ve bâki esma, hadsiz cilvelerini ve nihayetsiz manidar nakışlarını ve


kitablarını; hem müsemmaları olan Zât-ı Kayyum-u Zülcelal'in nazar-ı müşahedesine, hem
hadd ü hesaba gelmeyen zîruh ve zîşuur mahlukatın nazar-ı mütalaasına göstermek ve
nihayetli mahdud bir şeyden nihayetsiz levhaları ve bir tek şahıstan pek çok şahısları ve bir
hakikattan pek kesretli hakikatları göstermek için, o aşk-ı mukaddes-i İlahîye istinaden ve o
sırr-ı kayyumiyete binaen, kâinatı umumen ve mütemadiyen cilveleriyle tazelendiriyorlar,
değiştiriyorlar.
Dördüncü Şua:
Kâinattaki hayret-nüma faaliyet-i daimenin hikmetinin üçüncü şubesi şudur ki: Herbir
merhamet sahibi, başkasını memnun etmekten mesrur olur; herbir şefkat sahibi, başkasını
mesrur etmekten memnun olur; herbir muhabbet sahibi, sevindirmeye lâyık mahlukları
sevindirmekle sevinir; herbir âlîcenab zât, başkasını mes'ud etmekle lezzet alır; herbir
--- sh:»(L:349) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (935: 192 - 935: 197)


Arama dizesi: hikmet
Şimdi bak: İsm-i Hayy'ın arkasında İsm-i Ferd'in cilve-i a'zamı, bütün kâinatı enva'ıyla,
eczasıyla bir vahdet içine alıyor; herşeyin alnına bir sikke-i vahdet koyuyor; her şeyin yüzüne
bir hâtem-i ehadiyet basıyor; nihayetsiz ve hadsiz dillerle cilvesini ilân ettiriyor. Şimdi İsm-i
Ferd'in arkasından İsm-i Hakem'in cilve-i a'zamına bak ki; yıldızlardan zerrelere kadar,

hayalin iki dûrbîniyle temaşa ettiğimiz mevcudatın herbirisini, cüz'î olsun, küllî olsun, en
büyük daireden en küçük daireye kadar, herbirine lâyık ve münasib olarak meyvedar bir
nizam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicam içine almış, bütün mevcudatı
süslendirmiş, yaldızlandırmış. Sonra İsm-i Hakem'in cilve-i a'zamı arkasından bak ki, İsm-i
Adl'in cilve-i a'zamıyla (İkinci Nükte'de izah edildiği vechile) bütün kâinatı mevcudatıyla,
faaliyet-i daime içinde öyle hayretengiz mizanlarla, ölçülerle, tartılarla idare eder ki; ecram-ı
semaviyeden biri, bir saniye de müvazenesini kaybetse; yani İsm-i Adl'in cilvesi altından
çıksa, yıldızlar içinde bir herc ü merce, bir kıyamet kopmasına sebebiyet verecek. İşte bütün
mevcudatın daire-i a'zamı, Kehkeşan'dan yani Samanyolu tabir edilen mıntıka-i kübradan tut,
tâ kan içindeki küreyvat-ı hamra ve beyzanın daire-i hareketlerine kadar herbir dairesini,
herbir mevcudunu hassas bir mizan, bir ölçü ile biçilmiş bir şekil ve bir vaziyetle baştan başa
yıldızlar ordusundan, tâ zerreler ordusuna kadar bütün mevcudatın "Emr-i Kün Feyekûn"den
gelen emirlere kemal-i müsahhariyetle itaat ettiklerini gösteriyor. Şimdi İsm-i Adl'in cilve-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (935: 2483 - 935: 2488)


Arama dizesi: hikmet

(L:353) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Beşinci Şua'nın İkinci Mes'elesi: Kâinata tecelli eden kayyumiyetin cilvesi, vâhidiyet
ve celal noktasında olduğu gibi, kâinatın merkezi ve medarı ve zîşuur meyvesi olan insanda
dahi, kayyumiyetin cilvesi ehadiyet ve cemal noktasında tezahürü var. Yani nasılki kâinat
sırr-ı kayyumiyetle kaimdir.. öyle de İsm-i Kayyum'un mazhar-ı ekmeli olan insan ile, bir
cihette kâinat kıyam bulur; yani kâinatın ekser hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana
baktığı için, güya insandaki cilve-i kayyumiyet, kâinata bir direktir. Evet Zât-ı Hayy-ı
Kayyum, bu kâinatta insanı irade etmiş ve kâinatı onun için yaratmış denilebilir. Çünki insan,
câmiiyet-i tâmme ile bütün esma-i İlahiyeyi anlar, zevkeder. Hususan rızktaki zevk cihetiyle
pek çok esma-i hüsnayı anlar. Halbuki melaikeler, onları o zevk ile bilemezler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (935: 4502 - 935: 4507)


Arama dizesi: hikmet
Akıl ve fikir ve
hayal, o midenin elleri hükmünde, semavat ve zemin genişliğinde, o sofra-i rahmetten istifade
edip şükreder. Ve insaniyet midesinden sonra hadsiz geniş diğer bir sofra-i nimet açmak için,
İslâmiyet ve iman akidelerini, çok rızk ister bir manevî mide hükmüne getirip, onun rızk
sofrasının dairesini mümkinat dairesinin haricinde genişletip, esma-i İlahiyeyi de içine alır
kılmıştır ki, o mide ile İsm-i Rahman'ı ve İsm-i Hakîm'i en büyük bir zevk-i rızkî ile hisseder.
"Elhamdülillahi alâ Rahmaniyyetihi ve alâ Hakîmiyyetihi" der ve hakeza.. bu manevî mide-i
kübra ile hadsiz nimet-i İlahiyeden istifade edebilir ve bilhassa o midedeki muhabbet-i İlahiye
zevkinin daha başka bir dairesi var.
İşte Zât-ı Hayy-ı Kayyum, insanı bütün kâinata bir merkez, bir medar yaparak, kâinat
kadar geniş bir sofra-i nimet insana açtığının ve kâinatı insana müsahhar ettiğinin ve kâinatın
insan ile mazhar olduğu sırr-ı kayyumiyetle bir cihette kaim olduğunun hikmeti ise, insanın

mühim üç vazifesidir.
Birincisi: Kâinatta münteşir bütün enva'-ı nimeti insanla tanzim etmek ve insanın
menfaatı ipiyle tesbih taneleri gibi tanzim eder, nimetlerin iplerinin uçlarını insanın başına
bağlar, rahmet hazinelerinin umum çeşitlerine insanı bir liste hükmüne getirir.
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (941: 1029 - 941: 1034)


Arama dizesi: hikmet

G«< h²SU²7!«: •:G«< «ž v²VÇP7«! sırrına dair mühim bir hakikat beyan edilerek, hizmetimize zulüm
nev'inden ilişen mülhidler, bu dünyada tokadını yiyecekler ve kısmen yediklerini; ve zındıka
ve dalalet hesabına ilişenler çabuk tokat yemeyip te'hir edildiğinin sebeb ve hikmetini beyan
ediyor.
ONBİRİNCİ LEM'A: 49
"Mirkat-üs Sünne ve Tiryaku Maraz-ıl Bid'a" namıyla gayet mühim bir risaledir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (942: 2283 - 942: 2288)


Arama dizesi: Hikmet

Bu risale, öyle geveze mülhidlere bir licamdır,


yani gemdir.
ONÜÇÜNCÜ LEM'A: 70
"Hikmet-ül İstiaze" namıyla maruf, gayet kıymetdar ve kuvvetli ve hakikatlı bir
risaledir.
‰¬x²,«x< ›¬HÅ7! ¬‰@ÅX«F²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (942: 2799 - 942: 2804)


Arama dizesi: hikmet

[ÅL7! ¬€!«i«W«; ²w¬8 «t¬" )x2«! ±¬Æ«* ²u5«:


âyetinin mühim bir hikmetini ve ¬v[¬%Åh7! ¬–@«O²[ÅL7! «w¬8 ¬yÁV7@¬" )x2«! in en mühim bir
sırrını "Onüç
İşaret" ile tefsir ederek, onüç anahtarla ¬‰@ÅX7! ±¬Æ«h¬" )x2«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (943: 371 - 943: 376)


Arama dizesi: hikmet
açar, tahassüngâhı gösterir.

BİRİNCİ İŞARET: "Şeytanların kâinatta icad cihetinde hiç medhalleri olmadığı ve


dalaletin müstekreh çirkinlikleri ehl-i dalaleti tenfir ettikleri halde ve Cenab-ı Hak rahmet ve
inayetiyle ehl-i hakka tarafdar olduğu ve hak ve hakikatın cazibedar güzellikleri, ehl-i hakkı
müeyyid ve müşevvik bulunduğu halde; hizb-üş şeytanın çok defa hizbullaha galebe
etmesinin hikmeti nedir?" diye suale karşı gayet kat'î ve vâzıh bir cevabdır.
İKİNCİ İŞARET: "Şerr-i mahz olan şeytanların icadı ve ehl-i imana taslitleri ve
onların yüzünden çok insanların küfre girip Cehenneme girmelerine, Cemil-i Alelıtlak v

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (943: 1243 - 943: 1248)


Arama dizesi: hikmet

ÜÇÜNCÜ İŞARET: "Kur'an-ı Hakîm'de, ehl-i dalalete karşı azîm şekvalar ve kesretli
tahşidat ve çok şiddetli tehdidat; aklın zahirine göre, adaletli ve münasebetli belâgatına ve
üslûbundaki itidaline ve istikametine münasib düşmüyor? Âdeta âciz bir adama karşı orduları
tahşid ediyor; ve müflis ve mülkte hissesiz âciz bir adama, kuvvetli bir şerik mevkii verir gibi
ondan şekvalar etmenin sırrı ve hikmeti nedir?" diye sualine karşı, gayet kat'î ve ehemmiyetli
bir cevabdır.
--- sh:»(L:385) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (943: 3057 - 943: 3062)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

SEKİZİNCİ İŞARET: "Bazı risalelerde kat'î delillerle isbat edilmiş ki; küfür ve dalalet
yolu o kadar müşkilâtlı ve suubetlidir ki, hiç kimse ona girmemek gerekti ve kabil-i sülûk
değildir. İman ve hidayet yolu o kadar zahir ve kolaydır ki, herkes ona girmeli idi, dediğiniz
halde; bu Hikmet-ül İstiaze'de, dalaletli yolun kolay ve tahrib ve tecavüz olduğu için çoklar o
yola sülûk ettiğini beyanın, birbirine muhalif oluyor, vech-i tevfiki nedir?" sualine karşı gayet
merak-aver ve mantıkî ve kat'î bir cevab olmakla beraber, "Dalalette o kadar dehşetli bir elem
ve korku var ki, kâfir değil hayatından lezzet alması, belki hiç yaşamaması lâzım gelirken,
ehl-i imandan ziyade
--- sh:»(L:386) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kendini hayatta mes'ud görmesinin sırrı nedir?" diye sualine karşı gayet güzel bir temsil ile
tam kanaat getirir bir cevabdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (944: 170 - 944: 175)


Arama dizesi: hikmet
"Hizbullah olan ehl-i hidayet, başta enbiya ve onların
başında Fahr-i Âlem Sallallahü Teâlâ Aleyhi Vesellem, o kadar inayat-ı İlahiyeye ve imdadat-
ı Sübhaniyeye mazhar oldukları halde, neden hizb-üş şeytana karşı bazan mağlub olmuşlar.

Hem Hâtem-ül Enbiya'nın güneş gibi parlak nübüvveti ve risaletinin komşuluğunda bulunan
Medine münafıklarının dalalette ısrarları ve hidayete girmemeleri ne içindir ve hikmeti
nedir?" diye suale karşı herkesi alâkadar edecek güzel ve kuvvetli bir cevabdır.
ONUNCU İŞARET: İblis'in kendini kendine tabi olanlara inkâr ettirmek suretindeki
desise maskesini yırtarak, (İblis'in) pis ve mülevves yüzünü gösterip, vücudunu isbat eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (944: 912 - 944: 917)


Arama dizesi: hikmet

Dört sual ve cevabdır. "Mahdud bir hayatta mahdud günahlara


mukabil hadsiz bir azab ve nihayetsiz bir Cehennem nasıl adalet olur?" Hem "Şeriatta
denilmiştir ki: Cehennem, ceza-yı ameldir; fakat Cennet, fazl-ı İlahî iledir. Bunun hikmeti
nedir?" Hem "Seyyiat intişar ve tecavüz ettiğinden, bir seyyie bin yazılmak, hasene bir
yazılmak lâzım gelirken; seyyienin bir, hasenenin on yazılmasının sırrı nedir?" Hem "Ehl-i
dalaletin kazandıkları muvaffakıyet ve gösterdikleri kuvvet, ehl-i hidayette bir za'f ve
hakikatsızlık olduğundan mıdır?" diye dört suale gayet kısa ve kuvvetli dört cevabdır.
ONÜÇÜNCÜ İŞARET: "Üç Nokta"dır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (944: 2655 - 944: 2660)


Arama dizesi: Hikmet

±¬Æ«h¬" )x2«! ²u5 Suresinin kal'a-i metininde tahassun etmek için onüç anahtar olup, onüç
kapıyı ehl-i imana açar.
Şu Hikmet-ül İstiaze Risalesi'nin iki mühim kardeşi var. Birisi Yirmidokuzuncu
Mektub'un Altıncı Risalesi olan "Hücumat-ı Sitte", mühim bir kal'a olduğu gibi; ikinci bir
kardeşi olan Yirmialtıncı Mektub'un "Hüccet-ül Kur'an Aleşşeytan Ve Hizbihi" namındaki
MAXQDA 2020 24.12.2022

risalesi dahi bir hısn-ı hasindir. Bu üç risale birbiriyle münasebetdardır. Ve ehl-i imana bu
zamanda çok lüzumlu olduğunu ihtar ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (947: 1508 - 947: 1513)


Arama dizesi: hikmet

ONUNCU NOTA: Cenab-ı Hakk'ın nur-u marifetine yetişmek ve bakmak; ve âyât ve


şahidlerin âyinelerinde berahin ve delillerin emarelerini görmek üç çeşit olup.. bir kısmı, su
gibi; ikinci kısmı, hava gibi; üçüncü kısmı, nur gibi olup.. takarrübün tarifini ve bu'diyetin
vartalarını beyan eder.
ONBİRİNCİ NOTA: Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın ifadesindeki şefkat ve merhametin
hikmetini, hem üslûb-u Kur'aniyedeki cezalet ve selasetteki fıtrîliği gösterir.
ONİKİNCİ NOTA: !x#xW«# ²–«! «u²A«5 !x#x8 kavl-i şerifine

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (947: 2990 - 947: 2995)


Arama dizesi: hikmet

²w«8 ›¬G²Z«# «ž «tÅ9¬! sırrıyla, tarîk-ı hakta çalışan ve


mücahede edenler yalnız kendi vazifesini düşünüp, Cenab-ı Hakk'ın vazifesine karışmamaları
lâzım geldiğini; ve şiddet-i hırs yüzünden, vazife-i ubudiyet ve memuriyeti, âmiriyet ve
mabudiyetle iltibas edenlere karşı tefrik edip, haddini tecavüz eden insana makamını gösteren,
herkese lüzumlu bir mes'eledir.
İkinci Mes'ele: Ubudiyetin menşei, emr-i İlahî; ve neticesi, rıza-yı İlahî; ve semeratı ve
fevaidi, uhreviye olduğunu; ve dünyaya ait faideler ve semereler ve menfaatler, ubudiyete,
vird ve zikre illet veya illetin bir cüz'ü olsa, ubudiyeti kısmen ibtal ettiğini beyan ile sırr-ı
ubudiyetin hikmetini ders veren çok mühim ve lüzumlu bir mes'eledir.
Üçüncüsü: ˜«*²x«0 ²+«:@«D«B«< ²v«7«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (948: 3075 - 948: 3080)


Arama dizesi: hikmet
israf ve tebzirden nehyeden ve bilhassa bu asırdaki beşere
--- sh:»(L:396) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
gayet mühim bir ders-i hikmet veren, kıymetdar ve çok mübarek bir risaledir.
BİRİNCİ NÜKTE: Cenab-ı Hak, beşere ihsan ettiği bilcümle nimetlerin mukabilinde
beşerden ancak bir "şükür" istediğini; iktisad, hem nimetlere karşı bir ihtiram, hem Cenab-ı
Hakk'a bir şükr-ü manevî, hem nimetin bereketlenmesine bir vesile olduğunu.. israf ise;

Mün'im-i Hakikî'nin nimetlerine bir hürmetsizlik ve bir tahkir olmakla, vahim neticeleri
bulunduğunu beyan eder.
İKİNCİ NÜKTE: Vücud-u beşer bir saray, mide bir efendi, ağızdaki kuvve-i zaika bir
kapıcı, et'imenin verdiği lezzetler birer bahşiş olduğunu göstererek; vücudun idaresi iktisad ile
temin edildiğini, israf ise müvazenesizliği ve hastalıkları tevlid ettiğini beyan eder.
ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Kuvve-i zaika, maddî cesede inhisar etmekten ziyade; akla, ruha
ve kalbe baktığından, israf etmemek, zillet ve sefalete düşmemek ve o kuvve-i zaikayı taşıyan
lisanı şükürde istimal etmek şartıyla leziz taamların tercih ve takib edilebileceğini; ve bu
hakikat, hârika kuvve-i kudsiye sahibi Şah-ı Geylanî (K.S.) Hazretlerinin ihya-yı emvat
keramet-i azîmesiyle izah edilerek; ruh cesede, kalb nefse, akıl mideye hâkim olduktan sonra,
şükrün münteha derecelerine vâsıl olmakla mümkün olduğunu beyan eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (954: 367 - 954: 372)


Arama dizesi: hikmet
Şems-i Ezelî'nin kalem-i kader ve kudreti olan alîmane, basîrane,
hakîmane san'at-ı icad, o Zât-ı

--- sh:»(L:406) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Zülcelal'e verilmezse hem kör, hem sağır, hem akılsız, hem düşüncesiz bir tabiata verilse; o
tabiat, bu masnuatı yapmak için, ya herşeyde hadsiz manevî makine ve matbaaları
bulunduracak veyahud herşeyde kâinatı halkedip idare edecek bir kudret ve hikmeti
dercedecektir. Bu ise, her bir mevcudda hadsiz bir kudret ve irade ve nihayetsiz bir ilim ve
hikmet taşıyacak bir tabiatı veya bir kuvveti ve âdeta bir ilahı, içinde kabul etmek lâzım gelir
ki; bu ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı ve hurafenin en yalan bir şekli olduğunu ve Hâlık-ı
Kâinat'ın sıfât-ı kudsiyesinin tecelliyatına "tabiat" namı verenler, hayvanlardan yüz derece
aşağı olduğunu gösterir.
İkincisi: Gayet intizamlı ve mizanlı ve hikmetli olan şu mevcudat, nihayetsiz Kadîr ve
Hakîm bir zâtın icadıdır denilmezse, tabiata verilse, o vakit tabiat, nebatatın menşei ve
meskeni olan ve nebatata saksılık vazifesini gören bir parça toprakta, milyarlar adedince ayrı
ayrı makinaları ve matbaaları yerleştirmeli ki; o toprak, her türlü nebatatın menşei ve meskeni
olabilsin ve hayatlarına lâzım her türlü ihtiyaçlarını muayyen mikdarları dâhilinde verebilsin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (954: 472 - 954: 477)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:406) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Zülcelal'e verilmezse hem kör, hem sağır, hem akılsız, hem düşüncesiz bir tabiata verilse; o
tabiat, bu masnuatı yapmak için, ya herşeyde hadsiz manevî makine ve matbaaları
bulunduracak veyahud herşeyde kâinatı halkedip idare edecek bir kudret ve hikmeti
dercedecektir. Bu ise, her bir mevcudda hadsiz bir kudret ve irade ve nihayetsiz bir ilim ve
hikmet taşıyacak bir tabiatı veya bir kuvveti ve âdeta bir ilahı, içinde kabul etmek lâzım gelir
ki; bu ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı ve hurafenin en yalan bir şekli olduğunu ve Hâlık-ı
Kâinat'ın sıfât-ı kudsiyesinin tecelliyatına "tabiat" namı verenler, hayvanlardan yüz derece
aşağı olduğunu gösterir.
İkincisi: Gayet intizamlı ve mizanlı ve hikmetli olan şu mevcudat, nihayetsiz Kadîr ve
Hakîm bir zâtın icadıdır denilmezse, tabiata verilse, o vakit tabiat, nebatatın menşei ve
meskeni olan ve nebatata saksılık vazifesini gören bir parça toprakta, milyarlar adedince ayrı
ayrı makinaları ve matbaaları yerleştirmeli ki; o toprak, her türlü nebatatın menşei ve meskeni
olabilsin ve hayatlarına lâzım her türlü ihtiyaçlarını muayyen mikdarları dâhilinde verebilsin.
İşte bu hurafeyi ve hadsiz muhalatı netice veren bu mefkûreyi taşıyanların eşekliklerine
bakarak, yüzlerine tükürerek, der:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (954: 829 - 954: 834)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Zülcelal'e verilmezse hem kör, hem sağır, hem akılsız, hem düşüncesiz bir tabiata verilse; o
tabiat, bu masnuatı yapmak için, ya herşeyde hadsiz manevî makine ve matbaaları
bulunduracak veyahud herşeyde kâinatı halkedip idare edecek bir kudret ve hikmeti
dercedecektir. Bu ise, her bir mevcudda hadsiz bir kudret ve irade ve nihayetsiz bir ilim ve
hikmet taşıyacak bir tabiatı veya bir kuvveti ve âdeta bir ilahı, içinde kabul etmek lâzım gelir
ki; bu ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı ve hurafenin en yalan bir şekli olduğunu ve Hâlık-ı
Kâinat'ın sıfât-ı kudsiyesinin tecelliyatına "tabiat" namı verenler, hayvanlardan yüz derece
aşağı olduğunu gösterir.
İkincisi: Gayet intizamlı ve mizanlı ve hikmetli olan şu mevcudat, nihayetsiz Kadîr ve
Hakîm bir zâtın icadıdır denilmezse, tabiata verilse, o vakit tabiat, nebatatın menşei ve
meskeni olan ve nebatata saksılık vazifesini gören bir parça toprakta, milyarlar adedince ayrı
ayrı makinaları ve matbaaları yerleştirmeli ki; o toprak, her türlü nebatatın menşei ve meskeni
olabilsin ve hayatlarına lâzım her türlü ihtiyaçlarını muayyen mikdarları dâhilinde verebilsin.
İşte bu hurafeyi ve hadsiz muhalatı netice veren bu mefkûreyi taşıyanların eşekliklerine
bakarak, yüzlerine tükürerek, der: Bu suubetli ve müşkilatlı acib muhalatın, nasıl sühuletli
vücuda inkılab ettiği hakkındaki suale hakikatlı ve gayet makul bir cevab verilmiştir.
Üçüncüsü:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (954: 1779 - 954: 1784)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: Hâlî bir sahrada kurulmuş gayet mükemmel ve müzeyyen bir saraya giren
vahşi bir adamın misaliyle izah edilen bir hakikattır. Şöyle ki: O saraydan daha muntazam,
daha mükemmel ve her tarafı mu'cizat-ı hikmetle doldurulmuş olan şu âlem sarayının içine,
uluhiyeti inkâr eden vahşi tabiiyyunlar girerler. Gördükleri mevcudatın, daire-i mümkinat
haricinde olan Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un eser-i san'atı olduğunu düşünmeyerek; daire-i
mümkinat içinde bulunan ve kudret-i İlahiyenin tebeddül ve tegayyür eden icraat kanunlarının
bir defteri hükmündeki mecmua-i kavanin-i âdetullaha ve bir fihriste-i san'at-ı Rabbaniye olan
İlahî kanunlara yanlışlıkla
--- sh:»(L:407) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (954: 4082 - 954: 4087)


Arama dizesi: hikmet
Zülcelal'in Zât-ı Akdesinden i'raz ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelal'in bir cilve-i Rabbaniyesi
olan kuvvetini müstakil bir kadir telakki ederek manevî kanunlarını birer maddî madde
tasavvur etmekle beraber, o kanunların ellerine icad vererek "tabiat" namını taktıklarından,
bütün gördükleri şu hârikulâde mevcudatı tabiata isnad edip, vahşilerin en vahşisi olduklarını
ilân ederler.
İşte taksim-i aklî ile; mevcudun vücud bulması için dört yoldan başka yol olmadığından,
bu yollar hadsiz ve hesabsız muhalleri îcab eden dokuz muhal ile kapatılarak, bilbedahe ve
bizzarure, dördüncü yol olan vahdet yolu kat'î bir surette sabit olur. Ve herbir mevcudun
vücudu, doğrudan doğruya Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un dest-i kudretinden çıktığını ve semavat ve
arz, kabza-i kudretinde olduğunu gösterir. Esbab-perest ve tabiata sapanların gittikleri ve
göremedikleri yollarının iç yüzünü gösterdikten sonra onları insafa davet eden ve mesleklerini
terkettiren gayet izahlı ve çok şirin ve gayet latif bir beyandan sonra, sorulan iki şübheli sualin
birincisine, "redd-i müdahale ve men'-i iştirak kanunları"nın muktezasıyla; ikincisine de
Hâlık-ı Zülcelal bütün bütün hikmetine zıd olan netice-i hilkati ve semere-i kâinatı abesiyete
MAXQDA 2020 24.12.2022

çeviren ve hikmet-i rububiyetini inkâr ettirecek bir tarz olan mahlukatın ibadetlerini ve
bilhassa insanın şükür ve ubudiyetini başkalara vermeye rıza göstermediği gibi, müsaade dahi
etmediğini izah eden gayet güzel cevablarla mukabele edilmiştir.
Hâtimesinde, tabiat fikr-i küfrîsini terkeden ve imana gelen zâtın, merak-aver üç
sualinden:
--- sh:»(L:408) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (955: 11 - 955: 16)


Arama dizesi: hikmet
İşte taksim-i aklî ile; mevcudun vücud bulması için dört yoldan başka yol olmadığından,
bu yollar hadsiz ve hesabsız muhalleri îcab eden dokuz muhal ile kapatılarak, bilbedahe ve
bizzarure, dördüncü yol olan vahdet yolu kat'î bir surette sabit olur. Ve herbir mevcudun
vücudu, doğrudan doğruya Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un dest-i kudretinden çıktığını ve semavat ve
arz, kabza-i kudretinde olduğunu gösterir. Esbab-perest ve tabiata sapanların gittikleri ve
göremedikleri yollarının iç yüzünü gösterdikten sonra onları insafa davet eden ve mesleklerini
terkettiren gayet izahlı ve çok şirin ve gayet latif bir beyandan sonra, sorulan iki şübheli sualin
birincisine, "redd-i müdahale ve men'-i iştirak kanunları"nın muktezasıyla; ikincisine de
Hâlık-ı Zülcelal bütün bütün hikmetine zıd olan netice-i hilkati ve semere-i kâinatı abesiyete

çeviren ve hikmet-i rububiyetini inkâr ettirecek bir tarz olan mahlukatın ibadetlerini ve
bilhassa insanın şükür ve ubudiyetini başkalara vermeye rıza göstermediği gibi, müsaade dahi
etmediğini izah eden gayet güzel cevablarla mukabele edilmiştir.
Hâtimesinde, tabiat fikr-i küfrîsini terkeden ve imana gelen zâtın, merak-aver üç
sualinden:
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (955: 951 - 955: 956)


Arama dizesi: hikmet

¯?«G¬&!«: ¯j²S«X«6 ެ! ²vUC²Q«" «ž«: ²vUT²V«' @«8


gibi âyetlerin nihayet derecede gösterdikleri kolaylığın sırrı ve hikmeti nedir?"
Üçüncüsü: "Kâinat fabrikasının işlettirilmesi bir terkib ve tahlil neticesi olduğunu ve
hiçten birşey i'dam edilmediği gibi hiçten birşey de icad edilmez diyen feylesofların bu sözleri
nasıldır?" demesine karşı, pek dakik ve çok derin ve gayet yüksek ve çok geniş ve nihayet
derecede mukni' ve müskit olarak serdettiği delail-i akliye ile, esbaba tapan ve tabiat
bataklığında boğulanları kurtaran ve halen o mesleklerinde bulunanları utandıran gayet
hakikatlı ve musîb cevablar vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (955: 1506 - 955: 1511)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hüseyin
YİRMİDÖRDÜNCÜ LEM'A: 195
"Dört Hikmet"i hâvidir.
Åw¬Z¬A[¬"«Ÿ«% ²w¬8 Åw¬Z²[«V«2 «w[¬9²G< «w[¬X¬8ÌYW²7! ¬š@«,¬9«: «t¬#@«X«"«: «t¬%!«:²+«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (956: 1770 - 956: 1775)


Arama dizesi: hikmet

h«$@«U«# !xE«6@«X«# yani "İzdivac ediniz. Ben, sizin çokluğunuzla iftihar ederim."
buyurmasını; tesettürsüzlük izdivacı çoğaltmayıp, pek azalttığını, çünki serseri asrî bir genç
dahi refikasının gayet namuslu olmasını istediğini; ve kadın ise, erkeğin çoluk ve çocuk ve
malına ve herşeyine dâhilî muhafız olduğundan, kadında sadakat ve emniyet lâzım olduğunu;
tesettürsüzlük ve açık-saçıklık ve hayâsızlık ise, o sadakatı ve emniyeti kırdığından, erkeğe
vicdan azabı çektirdiğini ve kadınlarda şecaat ve sehavet o sadakat ve emniyeti ihlâl ettiğini;
ve memleketimizin Avrupa'ya kıyas edilemeyeceğini, eğer kıyas edilse, neslin za'fına ve
kuvvetin sukutuna sebeb olacağını; ve şehirliler köylülere kıyas edilemeyeceğini, çünki
köylüler maişet meşgalesiyle uğraştığından, san'at ile iştigal eden şehirliler onlara kıyas
edilemeyeceğini ve daha çok hikmetlerini gayet kat'î isbat eder.
Rüşdü
EHL-İ İMAN ÂHİRET HEMŞİRELERİM OLAN KADINLAR TAİFESİ İLE
BİR MUHAVEREDİR: 199

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (962: 1626 - 962: 1631)


Arama dizesi: hikmet

¬€!«x´WÅ,7! ]¬4 @«8 ¬yÁV¬7 «dÅA«,


°h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x; «:
âyetinin hakikatı tecelli edip; o rikkatli, hirkatli, dehşetli hâlâttan kurtarıp; nazarı âfâka, âyât-ı
kâinata baktırıp, misafir insanların eliyle yazılan sun'î bir mektubun silinmesi yerine, Nakkaş-
ı Ezelî'nin herbir harfinde bir kitab yazılı, silinmez ve solmaz koca kâinat kitabını hediye
etmesi ve okutturmasıyla izale edip, bilâhere de Medrese-i Horhor yerine Isparta'yı medrese;
ve müfarakat eden talebe ve dostlara bedel daha çok talebe ve dostlar vermesiyle, sırr-ı
hikmetini ve rahmetini ve şefkatini gösteren bir Rabb-ı Rahîm'in dergâhına yakınlaşan ve o
dergâhta makbul birer abd olan imanlı ihtiyarların dünyanın ehval-i muhavvifanesinden
mükedder ve me'yus olmamalarını; o kudsî imanı ve müsellem İslâmiyeti ihsan eden
--- sh:»(L:422) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bir Muhsin-i Kerim'e nihayetsiz hamd ve şükürle lisanımızın zevkini ve ubudiyet ve itaatle
ruhumuzun şevkini tavsiye eden kıymetdar bir ricadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (964: 3499 - 964: 3504)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(L:426) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
seyahat eylemesi üzerine; hepsi müteellim ve müteessir halde iken, yine birden inayet-i
İlahiye imdada yetişerek, Üstadımızdan zehir tehlikesinin geçmesi ve merhum şehidin kabirde
Nurlarla meşgul olarak, sual meleklerine Nurlarla cevab vermesi.. ve onun bedeline Denizli
Kahramanı Hasan Feyzi Rahmetullahi Aleyh ve arkadaşlarının hizmete girmesi.. ve
mahpusların Nurlarla ıslah olmaları gibi çok emarelerle, inayet-i Rabbaniyenin yetiştiğini
ifade ettikten sonra, gençliğinde âhir ömrünü mağarada geçirmek arzusuna mukabil; bu
MAXQDA 2020 24.12.2022

mağaraların hapishanelere, inzivalara, çilehanelere, mutlak tecrid hücrelerine çevrilip,


Yusufiye medreseleri olarak Kur'an ve imanın hakikatlarına mücahidane bir surette hizmet
ettirdiğini.. ve o çileli hapislerde, üç hikmet ve hizmet-i Nuriyeye üç ehemmiyetli fayda
bulunduğunu beyan eden ehemmiyetli bir ricadır.
YİRMİYEDİNCİ LEM'A: 267
Başka bir mecmuada neşredildiğinden buraya dercedilmemiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (966: 594 - 966: 599)


Arama dizesi: hikmet

Cüz'î ve bazan şahsî gaybî hâdiseleri haber almak için,


gayet uzak bir mesafe olan
--- sh:»(L:429) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
semavat memleketine casus şeytanların sokulması ve o çok geniş memleketin her tarafında, o
cüz'î hâdisenin bahsi varmış gibi, hangi şeytan olsa, hangi yere sokulsa, yarım yamalak o
haberi işitmesi ve getirmesi aklen ve hikmeten nasıl kabul edilebilir?
Hem âyet-i kerimeye göre bazı peygamberler ve evliyalar, semavatın üstünde bulunan
Cennet'in meyvelerini yakın bir yerden alır gibi alıyormuş. Ve bazan yakından Cennet'i
temaşa ediyorlarmış. Nihayet derecede uzak bir şeyin, nihayet derecede yakın olması, bu asrın
aklına nasıl sığar?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (966: 1075 - 966: 1080)


Arama dizesi: hikmet

Ve bazan yakından Cennet'i


temaşa ediyorlarmış. Nihayet derecede uzak bir şeyin, nihayet derecede yakın olması, bu asrın
aklına nasıl sığar?
Hem cüz'î bir şahsın, cüz'î bir ahvali, küllî ve geniş olan semavat memleketindeki Mele-
i A'lâ'da mevzubahis olması, kâinatın idaresindeki gayet hakîmane hikmete nasıl muvafık
geliyor? diye sorulan bu üç başlı suale, gayet ilmî, aklî ve mukni' cevabları tazammun eder.
YİRMİDOKUZUNCU LEM'A-İ ARABİYE: 284
Risale-i Nur'un içinde, lisan-ı Cennet ve üslûb-u Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm)
ve tarz-ı Kur'an-ı bahşayiş-i rahmet ile meydan-ı zuhura gelerek "Tefekkürname" ismiyle
müsemma olan bu Lem'anın bir kısmı, nümune olarak bu mecmuaya dercedilmiş olup,
tamamı teksir Lem'alar mecmuasında neşredilmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (967: 3837 - 967: 3842)


Arama dizesi: hikmet
Birinci Nokta: İsm-i Hakem'in tecelli-i a'zamı şu kâinatı öyle bir kitab-ı kebir hükmüne
getirmiştir ki; o kitab-ı kebirin zemin yüzü, bir sahifesi; ve her müzeyyen bahçe, bir satırı; ve
her süslü çiçeği ve yapraklı ağacı, bir kelimesi suretinde halketmiştir. O halde, şu kâinat
baştan başa Hakîm-i Zülcelal'in eserleriyle süslenmiş. Hem kendi san'atını kendisi müşahede
edip, hem de nâmütenahî gözlerle birbirine baktıran; ve birbiri içinde çok deliller ve
vecihlerle nakkaşının vücuduna şehadet eden ve daima mizan ve intizam içinde tazelenen; ve
her küçük bir çekirdekte koca bir ağacı derceden; ve herbir ağaçta koca kâinatın fihristesini
yerleştiren; ve her bahar sahifesini murassa' nişan ve münakkaş hediyelerle süsleyip,
huzurunda resm-i geçit ettiren; ve her an bu masnuatının lisanıyla medh ü senasını teganni
ettiren bu azametli ve hikmetli kudrete, hangi tesadüfün haddi var ki, parmak uzatabilsin.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İkinci Nokta: "İki Mes'ele"dir.


Birinci Mes'ele: Nihayet kemalde bir cemal ve nihayet cemalde bir kemal, kendini
görmek ve göstermek istemesine ve tanıttırıp sevdirmesine mukabil, iman ile onu tanımayı ve
ubudiyetle kendini ona sevdirmeyi ders veriyor.
İkinci Mes'ele

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (968: 324 - 968: 329)


Arama dizesi: hikmet

Birinci Mes'ele: Nihayet kemalde bir cemal ve nihayet cemalde bir kemal, kendini
görmek ve göstermek istemesine ve tanıttırıp sevdirmesine mukabil, iman ile onu tanımayı ve
ubudiyetle kendini ona sevdirmeyi ders veriyor.
İkinci Mes'ele: Bütün kuvvetiyle şirki reddedip kabul etmeyen bu hikmetli intizam-ı
mükemmel, hem vahdeti, hem istiklal ve infiradı iktiza ettiğini izah etmekle beraber, koca
kâinatı umum ahval ve keyfiyatıyla mizan-ı adl ve nizam-ı hikmetinde tutan bir Kadîr-i
Mutlak'a şirk ve küfür ile acz isnad etmek ne kadar büyük bir hata ve tevhid ile iman etmek,
ne kadar doğru hak ve hakikatlı bir mukabele olduğunu bildiriyor.
Üçüncü Nokta: Sâni'-i Kadîr, ism-i Hakem ve Hakîm'iyle, kâinatta en ziyade
hikmetlere medar ve mazhar kıldığı insanı; bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (968: 496 - 968: 501)


Arama dizesi: hikmet

Birinci Mes'ele: Nihayet kemalde bir cemal ve nihayet cemalde bir kemal, kendini
görmek ve göstermek istemesine ve tanıttırıp sevdirmesine mukabil, iman ile onu tanımayı ve
ubudiyetle kendini ona sevdirmeyi ders veriyor.
İkinci Mes'ele: Bütün kuvvetiyle şirki reddedip kabul etmeyen bu hikmetli intizam-ı
mükemmel, hem vahdeti, hem istiklal ve infiradı iktiza ettiğini izah etmekle beraber, koca
kâinatı umum ahval ve keyfiyatıyla mizan-ı adl ve nizam-ı hikmetinde tutan bir Kadîr-i
Mutlak'a şirk ve küfür ile acz isnad etmek ne kadar büyük bir hata ve tevhid ile iman etmek,
ne kadar doğru hak ve hakikatlı bir mukabele olduğunu bildiriyor.
Üçüncü Nokta: Sâni'-i Kadîr, ism-i Hakem ve Hakîm'iyle, kâinatta en ziyade
hikmetlere medar ve mazhar kıldığı insanı; bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (968: 766 - 968: 771)


Arama dizesi: hikmet

Bütün kuvvetiyle şirki reddedip kabul etmeyen bu hikmetli intizam-ı


mükemmel, hem vahdeti, hem istiklal ve infiradı iktiza ettiğini izah etmekle beraber, koca
kâinatı umum ahval ve keyfiyatıyla mizan-ı adl ve nizam-ı hikmetinde tutan bir Kadîr-i
Mutlak'a şirk ve küfür ile acz isnad etmek ne kadar büyük bir hata ve tevhid ile iman etmek,
ne kadar doğru hak ve hakikatlı bir mukabele olduğunu bildiriyor.
Üçüncü Nokta: Sâni'-i Kadîr, ism-i Hakem ve Hakîm'iyle, kâinatta en ziyade
hikmetlere medar ve mazhar kıldığı insanı; bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış. Ve
insan dairesi içinde de rızkı bir merkez hükmüne getirmiş. İnsanda şuur ve rızıkta zevk
vasıtasıyla ism-i Hakem'in parlak bir surette cilvesinin göründüğünü; ve yüzer fenlerden her
MAXQDA 2020 24.12.2022

bir
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (968: 1416 - 968: 1421)


Arama dizesi: hikmet

bir
--- sh:»(L:433) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
fennin bir cihette ism-i Hakem'in cilvesini tarif ettiğini; (meselâ Fenn-i Tıb, Fenn-i Kimya,
Fenn-i Ziraat, Fenn-i Ticaret ve hakeza...) bu fenlerin herbirisinin kat'î şehadetleriyle, ihtiyar
ve irade, kasd ve meşieti gösteren bu hadsiz intizamat ve hikmetleri o Sâni'-i Hakîm umum
kâinata verdiği gibi, en küçük bir zîhayatta ve en küçük bir çekirdekte dahi dercetmesiyle,
Zât-ı Akdesinin fâil-i muhtar olduğunu; ve herşey onun emriyle vücud bulduğunu; ve onu
bilmemek ve tanımamak ne kadar acib bir cehalet ve divanelik olduğunu izah ediyor.
Dördüncü Nokta: Sâni'-i Hakîm, herbir mevcuduna taktığı yüzler hikmeti, o
mevcudların nihayet hassasiyetiyle tavzif ettiği yüzler vazifelerinden pek çok faide ve
gayeleri nihayet dikkat ile takib ettiği halde, onun cemal-i rahmet ve kemal-i adaletine ve
nihayet derecede hikmetine zıd olan; ve rahmet ve adaletini inkâr ettiren haşirsizliğe hiçbir
cihetle müsaade etmediğini beyan ediyor.
Beşinci Nokta:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (968: 1780 - 968: 1785)


Arama dizesi: hikmet

(L:433) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
fennin bir cihette ism-i Hakem'in cilvesini tarif ettiğini; (meselâ Fenn-i Tıb, Fenn-i Kimya,
Fenn-i Ziraat, Fenn-i Ticaret ve hakeza...) bu fenlerin herbirisinin kat'î şehadetleriyle, ihtiyar
ve irade, kasd ve meşieti gösteren bu hadsiz intizamat ve hikmetleri o Sâni'-i Hakîm umum
kâinata verdiği gibi, en küçük bir zîhayatta ve en küçük bir çekirdekte dahi dercetmesiyle,
Zât-ı Akdesinin fâil-i muhtar olduğunu; ve herşey onun emriyle vücud bulduğunu; ve onu
bilmemek ve tanımamak ne kadar acib bir cehalet ve divanelik olduğunu izah ediyor.
Dördüncü Nokta: Sâni'-i Hakîm, herbir mevcuduna taktığı yüzler hikmeti, o
mevcudların nihayet hassasiyetiyle tavzif ettiği yüzler vazifelerinden pek çok faide ve
gayeleri nihayet dikkat ile takib ettiği halde, onun cemal-i rahmet ve kemal-i adaletine ve
nihayet derecede hikmetine zıd olan; ve rahmet ve adaletini inkâr ettiren haşirsizliğe hiçbir
cihetle müsaade etmediğini beyan ediyor.
Beşinci Nokta: "İki Mes'ele"dir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (968: 1994 - 968: 1999)


Arama dizesi: hikmet

(L:433) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
fennin bir cihette ism-i Hakem'in cilvesini tarif ettiğini; (meselâ Fenn-i Tıb, Fenn-i Kimya,
Fenn-i Ziraat, Fenn-i Ticaret ve hakeza...) bu fenlerin herbirisinin kat'î şehadetleriyle, ihtiyar
ve irade, kasd ve meşieti gösteren bu hadsiz intizamat ve hikmetleri o Sâni'-i Hakîm umum
kâinata verdiği gibi, en küçük bir zîhayatta ve en küçük bir çekirdekte dahi dercetmesiyle,
Zât-ı Akdesinin fâil-i muhtar olduğunu; ve herşey onun emriyle vücud bulduğunu; ve onu
bilmemek ve tanımamak ne kadar acib bir cehalet ve divanelik olduğunu izah ediyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Dördüncü Nokta: Sâni'-i Hakîm, herbir mevcuduna taktığı yüzler hikmeti, o


mevcudların nihayet hassasiyetiyle tavzif ettiği yüzler vazifelerinden pek çok faide ve
gayeleri nihayet dikkat ile takib ettiği halde, onun cemal-i rahmet ve kemal-i adaletine ve
nihayet derecede hikmetine zıd olan; ve rahmet ve adaletini inkâr ettiren haşirsizliğe hiçbir
cihetle müsaade etmediğini beyan ediyor.
Beşinci Nokta: "İki Mes'ele"dir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (970: 183 - 970: 188)


Arama dizesi: hikmet
âyetinin işaretiyle, zerrattan seyyarata kadar, ferşten Arş'a kadar hiçbir cihette kusur ve futur,

noksaniyet ve müşevveşiyet eseri görülmemesi, Ferdiyetin cilve-i a'zamını gösterip, vahdete


şehadet eder.
Altıncı İşaret: Bütün kemalâtın medarı ve esası; ve kâinatın hilkatındaki hikmetlerin ve
maksadların menşei ve madeni; ve zîşuur ve zîaklın, hususan insanın metalib ve arzularının
husul bulmasının menbaı ve çare-i yegânesi, Ferdiyet-i Rabbaniye ve vahdet-i İlahiye
olmasıdır.
Yedinci İşaret: Tevhid-i hakikîyi bütün meratibiyle en ekmel bir surette ders verip
isbat eden ve ilân eden Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın risaleti, o tevhidin kat'iyyeti
derecesinde sabit olduğunu izahla beraber; şahsiyet-i maneviye-i Muhammediye
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın derece-i ehemmiyet ve ulviyetine şehadet eden pek çok delillerden
üç tanesini zikreder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (971: 3300 - 971: 3305)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: Hadd ü hesabsız ecram-ı semaviyenin, nihayetsiz derecede intizam ve mizan


içinde, sırr-ı Kayyumiyetle kıyam ve beka ve devamları; ve emr-i "Kün Feyekûn"den gelen
emirlere kemal-i inkıyadları, İsm-i Kayyum'un a'zamî cilvesine bir ölçü olduğu gibi.. herbir
zîhayatın cesedini teşkil eden zerrelerin, o cesedin her azasında o azaya göre toplanmaları; ve
sel gibi akan ve fırtınalar içinde çalkanan unsurların, dağılmayarak o cesedde muntazaman
durmaları; ve o emr-i İlahiyeye inkıyadları, sırr-ı Kayyumiyeti ilân eden hadsiz diller
olduğunu beyan eder.
İkinci Mes'elesi: Eşyanın sırr-ı Kayyumiyetle münasebetdar faide ve hikmetlerine
işaret eden pek çok enva'ından üç nev'ine işaret eder.
Birinci Nevi: Eşyanın kendisine ve insana ve insanın maslahatlarına bakar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (972: 754 - 972: 759)


Arama dizesi: hikmet

işaretiyle sırr-ı Kayyumiyete bağlı bulunduğunu iş'ar eder.


Üçüncü Şua: Hallakıyet-i İlahiye ve Faaliyet-i Rabbaniye içindeki sırr-ı Kayyumiyetin
bir derece inkişafına işaret eden mukaddemelerin birincisi: Zaman seylinde mütemadiyen
çalkanan ve göz açtırmadan, nefes aldırmadan âlem-i şehadetten âlem-i gayba gönderilen bu
mahlukatın, bu hayret verici seyahat ve seyeranı, üç mühim şubeye ayrılan hadsiz ve
nihayetsiz bir hikmetten ileri geliyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Birinci Şubesi: Faaliyetin herbir nevi, cüz'î olsun küllî olsun, bir lezzetin netice
vermesi sırrıyla -tabirde hata olmasın- Zât-ı Hayy-ı Kayyum'da bulunan bir aşk-ı lahutînin ve
bir muhabbet-i kudsiyenin ve bir lezzet-i mukaddesenin şuunatı, hadsiz faaliyetle ve
nihayetsiz hallakıyetle kâinatı mütemadiyen tazelendirip çalkalandırdığını..
İkinci Şubesi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (972: 3555 - 972: 3560)


Arama dizesi: hikmet
İsm-i Kayyum'un cilve-i a'zamına baktırmak için, hayalî iki dûrbînden
biriyle, en uzaklarda esîr maddesi içinde sırr-ı Kayyumiyetle durdurulmuş; kısmen tahrik,
kısmen tesbit edilmiş milyonlar azametli cirmleri ve diğer dûrbînle zîhayat mahlukat-ı
arziyenin zerrat-ı vücudiyelerinin vaziyet ve hareketlerini temaşa ettirir.
Hülâsası: Bu altı ism-i a'zam birbiriyle imtizac ettiklerinden, bütün kâinatın bütün
mevcudatını böyle durduran, beka ve kıyam veren ism-i Kayyum cilve-i a'zamı arkasında
tecelli eden ism-i Hayy'ın bütün o mevcudatı hayat ile ışıklandırdığını.. ve ism-i Hayy'ın
arkasında tecelli eden ism-i Ferd'in, o mevcudatı bir vahdet içine alıp yüzlerine birer hâtem-i
ehadiyet bastığını.. ve ism-i Ferd'in arkasında tecelli eden ism-i Hakem'in, o mevcudatı
meyvedar bir nizam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicam içine alıp
süslendirdiğini.. ve ism-i Hakem'in cilvesi arkasında tecelli eden ism-i Adl'in, o mevcudatı
yıldızlar ordusundan tâ zerreler ordusuna kadar gayet hassas bir mizan-ı adl içinde tutarak
emr-i "Kün Feyekûn"den gelen emirlere kemal-i inkıyad ile itaat ettirdiğini.. ve ism-i Adl'in
cilvesi arkasında tecelli eden İsm-i Kuddüs'ün, o mevcudatı, Cemil-i Mutlak'ın cemal-i zâtına
ve nihayetsiz güzel olan esma-i hüsnasına lâyık ve münasib olacak gayet güzel âyineler

şekline getirdiğini gösteriyor.


--- sh:»(L:442) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
İkinci Mes'ele

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (973: 621 - 973: 626)


Arama dizesi: hikmet

(L:442) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
İkinci Mes'ele: Kayyumiyetin, vâhidiyet ve celal noktasında kâinatta tecellisi olduğu
gibi, ehadiyet ve cemal noktasında insanda dahi cilvesinin tezahüratı olduğunu; ve bu tecelli
ile Zât-ı Zülcemal'in, beşere, melaikelerin fevkinde ettiği ihsanatını ve o ihsanatın câmiiyetini
ve yüksekliğini ve genişliğini izah eder. Ve kâinatı bir sofra-i nimet edip, insana teshir
etmesinin; ve kâinatın, insanla mazhar olduğu sırr-ı Kayyumiyetle bir cihette kaim olduğunun
hikmeti, insanın üç mühim vazifesinden ileri geldiğini ta'dad eder. Ve insanın o üç mühim
vazifesinden üçüncü vazifesinde, üç vecihle Zât-ı Hayy-ı Kayyum'a âyinedarlık ettiğini
anlatır. Ve bu âyinedarlık ettiği vecihlerden üçüncü vecihteki âyinedarlığının da iki yüzü
olduğunu; birinci yüzüyle esma-i İlahiyeye, ikinci yüzüyle de şuunat-ı İlahiyeye âyinedarlık
ettiğini emsali nâmesbuk bir talâkat-ı lisan ile ifade ediyor ki, beşerin dâhîlerini dahi bu
hakikatlara meftun edip hayran eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hüsrev
MÜNACAT:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (973: 3407 - 973: 3412)


Arama dizesi: hikmet

Unsurlar sair müştemilâtıyla ve Küre-i Arz umum mahlukatıyla ve


teferruatıyla;
Dördüncü Fıkrada: Edille-i sâbıka gibi, denizler, nehirler, pınarlar maruf biküll-i ihsan
olan Vâcib-ül Vücud, Vâhid-i Ehad'e delalet ettiğini;
Beşinci Fıkrada: Geçen şehadet gibi; dağlar, zelzele tesiratından zeminin muhafaza ve
sükûnetine ve içindeki inkılabat fırtınalarından selâmetine ve denizlerin istilâsından halâsına;
hem havanın muzır gazlardan tasfiyesine ve suların iddiharına ve zîhayatlara lâzım
maddelerin hazinedarlığına ettiği hizmetler ve hikmetler ile Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve
vahdetine şehadet ettiğini;
Altıncı Fıkrada: Geçen deliller gibi, zemindeki ağaçların ve nebatatın; yapraklar,
çiçekler ve meyvelerin cezbedarane hareket-i zikriyeleri ve kemal-i sühuletle giydirilen
cihazat ve zînetleri bilbedahe vücub-u vücud ve vahdet-i Bari'ye delalet ettiğini;
Yedinci Fıkrada: Keza zîruhun ve hususan nev-i beşerin cisimlerinde mevcud ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (974: 1012 - 974: 1017)


Arama dizesi: hikmet

İlahiyeye şehadet ettiklerini kemal-i vuzuh ile beyan ve tahaccür etmiş kalbleri ıslah, hem
Cenab-ı Kibriya'ya münacat olan şu yekta ravza-i hakikat, hâtime-i tazarru' ve niyazını şöyle
bağlar ki:
Ya Rabbî ve ya Rabb-es Semavati Ve-l Aradîn! Ya Hâlıkî ve ya Hâlık-ı Külli Şey!
Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilâtıyla ve bütün mahlukatı bütün keyfiyatıyla teshir eden
kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi
bana müsahhar eyle! Ve matlubumu bana müsahhar kıl! Kur'ana ve imana hizmet için,
insanların kalblerini Risale-i Nur'a müsahhar yap! Ve bana ve ihvanıma iman-ı kâmil ve hüsn-
ü hâtime ver!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (979: 274 - 979: 279)


Arama dizesi: hikmet
Hem meselâ, müdhiş bir hastalıktan şifa bulmak, eğer tevhid nazarıyla bakılsa; birden
zemin denilen hastahane-i kübrada bulunan bütün dertlilere, âlem denilen eczahane-i
ekberden ilâçları ve dermanlarıyla şifa ihsan etmek yüzünde, Rahîm-i Mutlak'ın cemal-i

şefkati ve mehasin-i rahîmiyeti küllî ve şaşaalı bir surette görünür. Eğer tevhid nazarıyla
bakılmazsa; o cüz'î fakat alîmane, basîrane, şuurkârane olan şifa vermek dahi, camid ilâçların
hasiyetlerine ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata verilir. Bütün bütün mahiyetini ve hikmetini
ve kıymetini kaybeder.
--- sh:»(Ş:8) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------------
-
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (979: 808 - 979: 813)


Arama dizesi: hikmet

®h[¬C«6 ²v¬Z²[«V«2«: ¬y²[«V«2 ²v±¬V«,«: ²¾¬*@«"«:


nin ehemmiyeti yüzündendir ki, insanın hikmet-i hilkatı ve sırr-ı câmiiyeti ise; her zaman, her
dakika hâlıkına iltica ve yalvarmak ve hamd ve şükür etmek olduğundan, insanı dergâh-ı
İlahiyeye kamçı vurup sevkeden en keskin ve müessir saik, hastalıklar olduğu gibi; insanı,
kemal-i şevk ile şükre sevkeden ve tam manasıyla minnetdar edip hamdettiren tatlı nimetler
ise, başta şifalar ve devalar ve âfiyetler olduğundan bu salavat-ı şerife gayet müşerref ve
manidar olmuştur. Ben bazan ¯š!«:«(«: ¯š!«( ±¬u6 ¬(«G«Q¬" dedikçe, küre-i arzı bir hastahane
suretinde ve
maddî ve manevî bütün dertlerin ve ihtiyaçların dermanlarını ihsan eden Şâfî-i Hakikî'nin pek
aşikâr bir mevcudiyetini ve küllî bir şefkatini ve kudsî ve geniş bir rahîmiyetini hissediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (981: 1699 - 981: 1704)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:12) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
Tevhidin İkinci Meyvesi
Birinci meyve Hâlık-ı Kâinat olan Zât-ı Akdes'e baktığı gibi, ikinci meyve dahi kâinatın
zâtına ve mahiyetine bakar. Evet sırr-ı vahdetle kâinatın kemalâtı tahakkuk eder ve
mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır ve mahlukatın netice-i hilkatleri takarrur eder ve
masnuatın kıymetleri bilinir ve bu âlemdeki makasıd-ı İlahiye vücud bulur ve zîhayat ve
zîşuurların hikmet-i hilkatları ve sırr-ı icadları tezahür eder ve bu dehşet-engiz tahavvülât
içinde kahharane fırtınaların hiddetli, ekşi sîmaları arkasında rahmetin ve hikmetin güler,
güzel yüzleri görünür ve fena ve zevalde kaybolan mevcudatın neticeleri ve hüviyetleri ve
mahiyetleri ve ruhları ve tesbihatları gibi çok vücudları kendilerine bedel âlem-i şehadette
bırakıp, sonra gittikleri bilinir. Ve kâinat baştan başa gayet manidar bir kitab-ı Samedanî ve
mevcudat ferşten arşa kadar gayet mu'cizane bir mecmua-i mektubat-ı Sübhaniye ve
mahlukatın bütün taifeleri, gayet muntazam ve muhteşem bir ordu-yu Rabbanî ve masnuatın
bütün kabileleri mikroptan, karıncadan tâ gergedana, tâ kartallara, tâ seyyarata kadar Sultan-ı
Ezelî'nin gayet vazifeperver memurları olduğu bilinmesi ve herşey, âyinedarlık ve intisab
cihetiyle binler derece kıymet-i şahsiyesinden daha yüksek kıymet almaları ve "Seyl-i
mevcudat ve kafile-i mahlukat nereden geliyor ve nereye gidecek ve ne için gelmişler ve ne
yapıyorlar?" diye halledilmeyen tılsımlı suallerin manaları ona inkişaf etmesi, ancak ve ancak
sırr-ı tevhid iledir. Yoksa kâinatın bu mezkûr yüksek kemalâtları sönecek ve o ulvî ve kudsî
hakikatları zıdlarına inkılab edecek.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (981: 1859 - 981: 1864)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:12) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
Tevhidin İkinci Meyvesi
Birinci meyve Hâlık-ı Kâinat olan Zât-ı Akdes'e baktığı gibi, ikinci meyve dahi kâinatın
zâtına ve mahiyetine bakar. Evet sırr-ı vahdetle kâinatın kemalâtı tahakkuk eder ve
mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır ve mahlukatın netice-i hilkatleri takarrur eder ve
masnuatın kıymetleri bilinir ve bu âlemdeki makasıd-ı İlahiye vücud bulur ve zîhayat ve
zîşuurların hikmet-i hilkatları ve sırr-ı icadları tezahür eder ve bu dehşet-engiz tahavvülât
içinde kahharane fırtınaların hiddetli, ekşi sîmaları arkasında rahmetin ve hikmetin güler,
güzel yüzleri görünür ve fena ve zevalde kaybolan mevcudatın neticeleri ve hüviyetleri ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

mahiyetleri ve ruhları ve tesbihatları gibi çok vücudları kendilerine bedel âlem-i şehadette
bırakıp, sonra gittikleri bilinir. Ve kâinat baştan başa gayet manidar bir kitab-ı Samedanî ve
mevcudat ferşten arşa kadar gayet mu'cizane bir mecmua-i mektubat-ı Sübhaniye ve
mahlukatın bütün taifeleri, gayet muntazam ve muhteşem bir ordu-yu Rabbanî ve masnuatın
bütün kabileleri mikroptan, karıncadan tâ gergedana, tâ kartallara, tâ seyyarata kadar Sultan-ı
Ezelî'nin gayet vazifeperver memurları olduğu bilinmesi ve herşey, âyinedarlık ve intisab
cihetiyle binler derece kıymet-i şahsiyesinden daha yüksek kıymet almaları ve "Seyl-i
mevcudat ve kafile-i mahlukat nereden geliyor ve nereye gidecek ve ne için gelmişler ve ne
yapıyorlar?" diye halledilmeyen tılsımlı suallerin manaları ona inkişaf etmesi, ancak ve ancak
sırr-ı tevhid iledir. Yoksa kâinatın bu mezkûr yüksek kemalâtları sönecek ve o ulvî ve kudsî
hakikatları zıdlarına inkılab edecek.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (981: 3537 - 981: 3542)


Arama dizesi: hikmet

¬o²[«R²7! «w¬8 iÅ[«W«# (@«U«# âyetinin


sırrıyla Cehennem dahi ehl-i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak
derecesine geliyor. Evet şirk, kâinata karşı büyük bir tahkir ve azîm bir tecavüzdür. Ve
kâinatın kudsî vazifelerini ve hilkatin hikmetlerini inkâr etmekle şerefini kırıyor. Nümune için
binler misallerinden birtek misale işaret edeceğiz.
--- sh:»(Ş:13) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (982: 3976 - 982: 3981)


Arama dizesi: hikmet
Çünki sırr-ı vahdetle şöyle gördüm ki: Herbir mahluk, hususan herbir zîhayatın
sırr-ı tevhid ile çok büyük neticeleri ve umumî faydaları vardır. Ezcümle:
Herbir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle manidar, İlahî, manzum
bir kasideciktir ki, hadsiz zîşuurlar onu kemal-i lezzetle mütalaa ederler. Ve öyle kıymetdar
bir mu'cize-i kudrettir ve bir ilânname-i hikmettir ki, Sâni'inin san'atını nihayetsiz ehl-i takdire
cazibedarane teşhir eder. Hem kendi san'atını kendisi temaşa etmek ve kendi cemal-i fıtratını
kendisi müşahede etmek ve kendi cilve-i esmasının güzelliklerini âyineciklerde kendisi
seyretmek isteyen Fâtır-ı Zülcelal'in nazar-ı şuhuduna görünmek ve mazhar olmak, gayet
yüksek bir netice-i hilkatidir. Hem kâinattaki hadsiz faaliyeti iktiza eden tezahür-ü rububiyete

ve tebarüz-ü kemalât-ı İlahiyeye (Yirmidördüncü Mektub'da beyan edildiği gibi) beş vecihle
hizmeti dahi, ulvî bir vazife-i fıtratıdır. Ve böyle faideleri ve neticeleri vermekle beraber;
kendi yerinde, bu âlem-i şehadette zîruh ise ruhunu ve hadsiz hâfızalarda ve sair elvah-ı
mahfuzalarda suretini ve hüviyetini ve tohumlarında ve yumurtacıklarında mahiyetinin
kanunlarını ve bir nevi müstakbel hayatını ve âlem-i gaybda ve daire-i esmada âyinedarlık
ettiği kemalleri ve
--- sh:»(Ş:15) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
güzellikleri bırakıp, mesrurane terhis manasında bir zahirî mevt ile bir zeval perdesi altına
girer; yalnız dünyevî gözlerden saklanır mahiyetinde gördüm, "Oh Elhamdülillah!" dedim.
Evet kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde göz ile görünen ve her tarafa kök
salan gayet esaslı ve çok kuvvetli ve kusursuz ve nihayet derecede parlak olan bu cemaller ve
güzellikler, elbette şirkin iktiza ettiği çok çirkin ve haşin ve gayet menfur ve perişan olan
evvelki vaziyet muhal ve mevhum olduğunu gösteriyor
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (984: 3062 - 984: 3067)


Arama dizesi: hikmet

Sonra, zeval ve fenaya baktım. Gördüm ki:


Sinema perdeleri gibi ve güneşe mukabil akan kabarcıklar misillü, lezzet verici bir teceddüd-ü
emsaldir, bir tazelenmektir. Ve esma-i hüsnanın çok hasna ve güzel cilvelerini tazelendirmek
için âlem-i gaybdan gelip, âlem-i şehadette vazifedarane bir seyerandır, bir cevelandır. Ve
cemal-i rububiyetin hikmetdarane bir tezahüratıdır ve mevcudatın hüsn-ü sermedîye karşı bir
âyinedarlığıdır, yakînen bildim.
Sonra altı cihete baktım, gördüm ki: Sırr-ı tevhid ile o kadar nuranidir ki, göz
kamaştırıyor. Geçmiş zaman bir mezar-ı ekber olmadığını, belki zaman-ı istikbale inkılab edip
binler mecalis-i münevvere ve mecma-i ahbab, binler menazır-ı nuraniye gördüm.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (986: 1721 - 986: 1726)


Arama dizesi: hikmet

Elhasıl: Kâinatta görünen binlerle ef'al-i umumiyenin ve cilveleri görünen yüzer esma-i
İlahiyenin her birinin hem hâkimiyeti, hem kibriyası, hem kemali, hem ihatası, hem ıtlakı,
hem nihayetsizliği; vahdetin ve tevhidin gayet kuvvetli birer bürhanıdırlar.
Hem nasılki, bir fevkalâde kuvvet, faaliyete girmek için istilâ etmek ister, başka
kuvvetleri dağıtır. Öyle de, herbir fiil-i rububiyet ve herbir cilve-i esma-i Uluhiyet, o derece
fevkalâde kuvvetleri, eserlerinde görünüyor ki; eğer hikmet-i âmme ve adalet-i mutlaka
olmasa idi ve onları durdurmasa idi, herbiri umum mevcudatı istilâ edecekti. Meselâ: Kavak
ağacını umum zeminde halkeden ve tedbirini gören bir kuvvet, hiç mümkün müdür ki; onun
yanında ve efradı içinde yayılmış ve karışmış olan ceviz ve elma ve zerdali misillü ağaçların
kavağa bitişik olan cüz'î ferdlerini, o kavak nev'ini tamamen, birden zabteden küllî kuvveti
altına ve tedbiri içine almasın ve istilâ etmesin ve başka kuvvetlere kaptırsın. Evet her bir nevi
mahlukatta, belki her bir ferdde tasarruf eden öyle bir kuvvet ve kudret hissediliyor ki, bütün
kâinatı istilâ ve bütün eşyayı zabt ve bütün mevcudatı hükmü altına alabilir bir mahiyette
görünüyor. Elbette böyle bir kuvvet, iştiraki hiç bir cihette kabul edemez, şirke meydan
vermez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (986: 3943 - 986: 3948)


Arama dizesi: hikmet
Hem nasılki bir meyvedar ağacın sahibi, o ağaçtan en ziyade ehemmiyet verdiği ve
alâkadarlık gösterdiği cihet ve madde, o ağacın meyveleri ve dallarının uçlarındaki semereleri
ve tohumluk için o meyvelerin kalblerinde ve bizzât kalbleri olan çekirdekleridir. Ve onun
mâliki, aklı varsa, o dallardaki meyveleri başkalara daimî temlik edip, boşboşuna mâlikiyetini
bozmaz. Aynen öyle de; şu kâinat denilen ağacın dalları olan unsurlar ve unsurların uçlarında
bulunan ve çiçekleri ve yaprakları hükmünde olan nebatat ve hayvanat ve o yaprakların ve
çiçeklerin en yukarısındaki meyveler olan insanlar ve o meyvelerin en mühim meyveleri ve
semereleri ve netice-i hilkatları olan ubudiyetlerini ve şükürlerini ve bilhassa o meyvelerin
cem'iyetli çekirdekleri olan kalblerini ve zahr-ı kalb denilen kuvve-i hâfızalarını başka
kuvvetlere hiçbir cihetle kaptırmaz ve kaptırmakla saltanat-ı rububiyetini kırmaz ve kırmakla
mabudiyetini bozmaz.
Hem daire-i mümkinatın ve kesretin en müntehasında bulunan cüz'iyatta, belki o
cüz'iyatın cüz'iyat-ı ahvalinde ve keyfiyatında makasıd-ı rububiyet temerküz ettiğinden, hem
MAXQDA 2020 24.12.2022

de mabudiyete uzanan ve mabuda bakan minnetdarlıkların ve teşekküratların ve


perestişliklerin menşe'leri onlar olduğundan, elbette onları başka ellere vermez ve vermekle
hikmetini ibtal etmez. Ve hikmetini ibtal etmekle uluhiyetini iskat etmez. Çünki mevcudatın
icadındaki en mühim makasıd-ı Rabbaniye, kendini zîşuurlara tanıttırmak ve sevdirmek ve
medh ü senasını ettirmek ve minnetdarlıklarını kendine celbetmektir.
Bu ince sır içindir ki; şükrü ve perestişi ve minnetdarlığı ve muhabbeti ve medhi ve

ubudiyeti intac eden rızk ve şifa ve bilhassa hidayet ve iman gibi daire-i kesretin en âhirindeki
cüz'î ve küllî bu gibi fiiller ve in'amlar, doğrudan doğruya kâinat Hâlıkının ve umum
mevcudat sultanının eseri ve ihsanı ve in'amı ve hediyesi ve fiili olduğunu göstermek için
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan (Haşiye) tekrar ile rızkı ve hidayeti ve şifayı Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a
veriyor ve onları ihsan etmek ona mahsus ve ona münhasırdır diyor ve gayet şiddetle gayrın
müdahalesini reddediyor. Evet ebedî bir
(Haşiye): Meselâ: w[¬B«W²7! ¬?ÅxT²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (986: 3969 - 986: 3974)


Arama dizesi: hikmet
Ve onun
mâliki, aklı varsa, o dallardaki meyveleri başkalara daimî temlik edip, boşboşuna mâlikiyetini
bozmaz. Aynen öyle de; şu kâinat denilen ağacın dalları olan unsurlar ve unsurların uçlarında
bulunan ve çiçekleri ve yaprakları hükmünde olan nebatat ve hayvanat ve o yaprakların ve
çiçeklerin en yukarısındaki meyveler olan insanlar ve o meyvelerin en mühim meyveleri ve
semereleri ve netice-i hilkatları olan ubudiyetlerini ve şükürlerini ve bilhassa o meyvelerin
cem'iyetli çekirdekleri olan kalblerini ve zahr-ı kalb denilen kuvve-i hâfızalarını başka
kuvvetlere hiçbir cihetle kaptırmaz ve kaptırmakla saltanat-ı rububiyetini kırmaz ve kırmakla
mabudiyetini bozmaz.
Hem daire-i mümkinatın ve kesretin en müntehasında bulunan cüz'iyatta, belki o
cüz'iyatın cüz'iyat-ı ahvalinde ve keyfiyatında makasıd-ı rububiyet temerküz ettiğinden, hem
de mabudiyete uzanan ve mabuda bakan minnetdarlıkların ve teşekküratların ve
perestişliklerin menşe'leri onlar olduğundan, elbette onları başka ellere vermez ve vermekle
hikmetini ibtal etmez. Ve hikmetini ibtal etmekle uluhiyetini iskat etmez. Çünki mevcudatın
icadındaki en mühim makasıd-ı Rabbaniye, kendini zîşuurlara tanıttırmak ve sevdirmek ve
medh ü senasını ettirmek ve minnetdarlıklarını kendine celbetmektir.
Bu ince sır içindir ki; şükrü ve perestişi ve minnetdarlığı ve muhabbeti ve medhi ve

ubudiyeti intac eden rızk ve şifa ve bilhassa hidayet ve iman gibi daire-i kesretin en âhirindeki
cüz'î ve küllî bu gibi fiiller ve in'amlar, doğrudan doğruya kâinat Hâlıkının ve umum
mevcudat sultanının eseri ve ihsanı ve in'amı ve hediyesi ve fiili olduğunu göstermek için
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan (Haşiye) tekrar ile rızkı ve hidayeti ve şifayı Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a
veriyor ve onları ihsan etmek ona mahsus ve ona münhasırdır diyor ve gayet şiddetle gayrın
müdahalesini reddediyor. Evet ebedî bir
(Haşiye): Meselâ: w[¬B«W²7! ¬?ÅxT²7
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (989: 3459 - 989: 3464)


Arama dizesi: hikmet

İşte
İmam-ı Ali'nin (R.A.) tabirince Siracünnur ve Siracüssürc olan Resail-in Nur'da tevhide dair
beyan ve izah edilen yüzler bürhanlardan birtek bürhanın icmalini işittin, ötekileri kıyas
edebilirsin.
Tevhidin üçüncü muktezisi: Her şeyde, hususan zîhayat masnulardaki hilkat fevkalâde
san'atkârane olmakla beraber, bir çekirdek bir meyvenin ve bir meyve bir ağacın ve bir ağaç
bir nev'in ve bir nev' bir kâinatın bir küçük nümunesi, bir misal-i musaggarası, bir muhtasar
fihristesi, bir mücmel haritası, bir manevî çekirdeği ve ilmî düsturlar ile ve hikmet mizanları
ile kâinattan süzülmüş, sağılmış, toplanmış birer câmi' noktası ve mayelik birer katresi
olduğundan, onlardan birisini icad eden zât, her halde bütün kâinatı icad eden aynı zâttır. Evet
bir kavun çekirdeğini halk eden zât, bilbedahe kavunu halk edendir; ondan başkası olamaz ve
olması muhal ve imkânsızdır.
Evet biz bakıyoruz, görüyoruz ki: Kanda her bir zerre o kadar muntazam ve çok
vazifeleri görüyor ki, yıldızlardan geri kalmıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (990: 2533 - 990: 2538)


Arama dizesi: hikmet

Evet bu kâinat, bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül


goncası gibidir. Belki esma ve ef'al-i umumiye-i İlahiyenin adedince vahdetleri giymiş birtek
insan-ı ekberdir. Belki enva'-ı mahlukat sayısınca dallarına vahdetler, birlikler asılmış bir
şecere-i tûbâ-i hilkattir. Evet kâinatın idaresi bir ve tedbiri bir ve saltanatı bir ve sikkesi bir,
bir bir bir tâ binbir bir birler kadar... Hem bu kâinatı çeviren isimler ve fiiller bir iken, herbiri
kâinatı veya ekserini ihata eder. Yani, içinde işleyen hikmeti bir ve inayeti bir ve tanzimatı bir
ve iaşesi bir ve muhtaçlarının imdadlarına koşan rahmet bir ve o rahmetin bir şerbetçisi olan
yağmur bir ve hâkeza bir bir bir tâ binler bir birler... Hem bu kâinatın sobası olan Güneş bir,
lâmbası olan Kamer bir, aşçısı olan ateş bir, levazımat deposu ve hazineli direği olan dağ bir,
sakacı ve sucusu bir ve bağları sulayan süngeri bir ve hâkeza bir bir bir tâ binbir birler kadar...
--- sh:»(Ş:29) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
İşte âlemin bu kadar birlikleri ve vahdetleri, güneş gibi zahir birtek Vâhid-i Ehad'e
işaret ve delalet eden bir hüccet-i bahiredir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (993: 2017 - 993: 2022)


Arama dizesi: hikmet

Ve İsm-i Zahir'le işaret edildiği gibi: Her ağacın giydiği suret ve şekil öyle musanna ve
münakkaş bir hulledir, bir libastır
(Haşiye): Eski zamandan beri darb-ı mesel olarak umumun dilinde ve lisan-ı nâsta gezen şu
"Çekirdekten
yetişme" sözü bu risalenin müellifine bir işaret-i gaybiye-i örfiye denilebilir. Çünki Risale-i Nur hâdimi
olan
şahıs Kur'anın feyziyle, çekirdek ve çiçekte tevhid için iki mi'rac-ı marifet keşfederek tabiiyyunları
boğan aynı
yerde âb-ı hayat bulmuş ve çekirdekten hakikata ve nur-u marifete yetişmiş ve bu iki şeyin Risale-i
Nur'da
ziyade tekrarları bu hikmete binaendir.
--- sh:»(Ş:34) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (994: 1159 - 994: 1164)


Arama dizesi: hikmet

Hâtime
[Sırr-ı tevhid içinde sair erkân-ı imaniyeye birer kelâmla kısacık birer işarettir.]
Ey insan-ı gafil! Gel bir kerre düşün ve bu risalenin üç makamında beyan edilen "Üç
Meyve, Üç Muktezi, Üç Hücceti" nazara al, bak ki; bu kâinatta tasarruf eden ve en cüz'î bir
şifayı ve en küçük bir şükrü dahi nazara alan ve sinek kanadı gibi en az bir san'atı, başkalarına
havale etmeyen ve vermeyen ve lâkayd kalmayan ve en basit bir tohuma bir ağaç kadar
vazifeler ve hikmetler takan ve kendi rahmaniyetini ve rahîmiyetini ve hakîmliğini herbir
san'atıyla ihsas eden ve kendini herbir vesile ile tanıttıran ve herbir nimetle sevdiren bir Sâni'-i
Kadîr, Hakîm, Rahîm, Alîm hiç mümkün müdür ki ve hiç bir cihetle kabil midir ki, kâinatı
manen istilâ eden mehasin-i hakikat-ı Muhammediyeye (A.S.M.) ve tesbihat-ı Ahmediyeye
(A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (994: 2277 - 994: 2282)


Arama dizesi: hikmet

M.) gibi aynı hakikata hizmet


eden enbiyalar dahi o Sâniin elçileri ve dostları ve memurları olmasın? Hâşâ, mu'cizat-ı
enbiya adedince hâşâ ve kellâ!..
Hem hiçbir cihetle mümkün müdür ki, dal ve budak gibi en cüz'î bir şeye yüz hikmetleri
ve meyveleri takan ve kendi rububiyetini fevkalâde hikmetleriyle ve umumî rahmaniyetiyle
tanıttırıp, sevdiren bir Hâlık-ı Hakîm-i Rahîm, kudretine nisbeten bir bahar kadar kolay olan
haşri getirmeyerek, bir dâr-ı saadet, bir menzil-i beka açmayıp, bütün hikmetlerini ve
rahmetlerini hattâ rububiyetini ve kemalâtını inkâr etsin ve ettirsin ve çok sevdiği bütün
mahbub mahluklarını ebedî bir surette i'dam etsin? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ!.. O Cemal-i
Mutlak, böyle bir kubh-u mutlaktan yüzbinler derece münezzeh ve mukaddestir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (994: 2341 - 994: 2346)


Arama dizesi: hikmet

M.) gibi aynı hakikata hizmet


eden enbiyalar dahi o Sâniin elçileri ve dostları ve memurları olmasın? Hâşâ, mu'cizat-ı
enbiya adedince hâşâ ve kellâ!..
Hem hiçbir cihetle mümkün müdür ki, dal ve budak gibi en cüz'î bir şeye yüz hikmetleri
ve meyveleri takan ve kendi rububiyetini fevkalâde hikmetleriyle ve umumî rahmaniyetiyle
tanıttırıp, sevdiren bir Hâlık-ı Hakîm-i Rahîm, kudretine nisbeten bir bahar kadar kolay olan
haşri getirmeyerek, bir dâr-ı saadet, bir menzil-i beka açmayıp, bütün hikmetlerini ve
rahmetlerini hattâ rububiyetini ve kemalâtını inkâr etsin ve ettirsin ve çok sevdiği bütün
mahbub mahluklarını ebedî bir surette i'dam etsin? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ!.. O Cemal-i
Mutlak, böyle bir kubh-u mutlaktan yüzbinler derece münezzeh ve mukaddestir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (994: 2548 - 994: 2553)


Arama dizesi: hikmet

M.) gibi aynı hakikata hizmet


eden enbiyalar dahi o Sâniin elçileri ve dostları ve memurları olmasın? Hâşâ, mu'cizat-ı
enbiya adedince hâşâ ve kellâ!..
Hem hiçbir cihetle mümkün müdür ki, dal ve budak gibi en cüz'î bir şeye yüz hikmetleri
ve meyveleri takan ve kendi rububiyetini fevkalâde hikmetleriyle ve umumî rahmaniyetiyle
MAXQDA 2020 24.12.2022

tanıttırıp, sevdiren bir Hâlık-ı Hakîm-i Rahîm, kudretine nisbeten bir bahar kadar kolay olan
haşri getirmeyerek, bir dâr-ı saadet, bir menzil-i beka açmayıp, bütün hikmetlerini ve
rahmetlerini hattâ rububiyetini ve kemalâtını inkâr etsin ve ettirsin ve çok sevdiği bütün
mahbub mahluklarını ebedî bir surette i'dam etsin? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ!.. O Cemal-i
Mutlak, böyle bir kubh-u mutlaktan yüzbinler derece münezzeh ve mukaddestir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (995: 822 - 995: 827)


Arama dizesi: hikmet

İkinci Mes'ele: Cesedlerin ihyası misali ise: Çok büyük bir şehirde, şenlik bir gecede,
birtek merkezden, yüzbin elektrik lâmbaları, âdeta zamansız bir anda canlanmaları ve
ışıklanmaları gibi, bütün küre-i arz yüzünde dahi, birtek merkezden yüz milyon lâmbalara nur
vermek mümkündür. Madem Cenab-ı Hakk'ın elektrik gibi bir mahluku ve bir
misafirhanesinde bir hizmetkârı ve bir mumdarı, Hâlıkından aldığı terbiye ve intizam dersiyle
bu keyfiyete mazhar oluyor. Elbette elektrik gibi binler nurani hizmetkârlarının temsil ettikleri
hikmet-i İlahiyenin muntazam kanunları dairesinde haşr-i a'zam tarfet-ül aynda vücuda
gelebilir.
Üçüncü Mes'ele: Ecsadın def'aten inşasının misali ise; bahar mevsiminde birkaç gün
zarfında nev-i beşerin umumundan bin derece ziyade olan umum ağaçların bütün
yapraklarıyla beraber

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (995: 2321 - 995: 2326)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:38) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
evvelki baharın aynı gibi birden mükemmel bir surette inşaları ve yine umum ağaçların umum
çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları, geçmiş baharın mahsulâtı gibi, berk gibi bir sür'atle
icadları; hem o baharın mebde'leri olan hadsiz tohumcukların, çekirdeklerin, köklerin, birden
beraber intibahları ve inkişafları ve ihyaları; hem kemiklerden ibaret olarak ayakta duran
emvat gibi bütün ağaçların cenazeleri bir emir ile def'aten "Ba'sü ba'de-l mevt" sırrına
mazhariyetleri ve neşirleri; hem küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efradlarının gayet
derecede san'atlı bir surette ihyaları; hem bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa
daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve nezafeti ihtar eden ve
yüzümüzü okşayan gözümüz önündeki kabilenin bir senede neşrolan efradı, benî-âdemin
Âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sair kabileler
ile beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri; elbette kıyamette ecsad-ı
insaniyenin inşasına bir misal değil, belki binler misaldirler.
Evet dünya dâr-ül hikmet ve âhiret dâr-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm,
Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece
tedricî ve zaman ile olması; hikmet-i Rabbaniyenin muktezasıyla olmuş. Âhirette ise,
hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve
beklemeye ihtiyaç bırakmadan birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede
yapılan işler, âhirette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan
Æ«h²5«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (995: 2503 - 995: 2508)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:38) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

evvelki baharın aynı gibi birden mükemmel bir surette inşaları ve yine umum ağaçların umum
çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları, geçmiş baharın mahsulâtı gibi, berk gibi bir sür'atle
icadları; hem o baharın mebde'leri olan hadsiz tohumcukların, çekirdeklerin, köklerin, birden
beraber intibahları ve inkişafları ve ihyaları; hem kemiklerden ibaret olarak ayakta duran
emvat gibi bütün ağaçların cenazeleri bir emir ile def'aten "Ba'sü ba'de-l mevt" sırrına
mazhariyetleri ve neşirleri; hem küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efradlarının gayet
derecede san'atlı bir surette ihyaları; hem bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa
daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve nezafeti ihtar eden ve
yüzümüzü okşayan gözümüz önündeki kabilenin bir senede neşrolan efradı, benî-âdemin
Âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sair kabileler
ile beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri; elbette kıyamette ecsad-ı
insaniyenin inşasına bir misal değil, belki binler misaldirler.
Evet dünya dâr-ül hikmet ve âhiret dâr-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm,
Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece
tedricî ve zaman ile olması; hikmet-i Rabbaniyenin muktezasıyla olmuş. Âhirette ise,
hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve
beklemeye ihtiyaç bırakmadan birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede
yapılan işler, âhirette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan
Æ«h²5«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (995: 2561 - 995: 2566)


Arama dizesi: hikmet

--
evvelki baharın aynı gibi birden mükemmel bir surette inşaları ve yine umum ağaçların umum
çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları, geçmiş baharın mahsulâtı gibi, berk gibi bir sür'atle
icadları; hem o baharın mebde'leri olan hadsiz tohumcukların, çekirdeklerin, köklerin, birden
beraber intibahları ve inkişafları ve ihyaları; hem kemiklerden ibaret olarak ayakta duran
emvat gibi bütün ağaçların cenazeleri bir emir ile def'aten "Ba'sü ba'de-l mevt" sırrına
mazhariyetleri ve neşirleri; hem küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efradlarının gayet
derecede san'atlı bir surette ihyaları; hem bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa
daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve nezafeti ihtar eden ve
yüzümüzü okşayan gözümüz önündeki kabilenin bir senede neşrolan efradı, benî-âdemin
Âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sair kabileler
ile beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri; elbette kıyamette ecsad-ı
insaniyenin inşasına bir misal değil, belki binler misaldirler.
Evet dünya dâr-ül hikmet ve âhiret dâr-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm,
Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece
tedricî ve zaman ile olması; hikmet-i Rabbaniyenin muktezasıyla olmuş. Âhirette ise,
hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve
beklemeye ihtiyaç bırakmadan birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede
yapılan işler, âhirette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan
Æ«h²5«! «x; ²:«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (997: 1339 - 997: 1344)


Arama dizesi: hikmet

--
Üçüncü Şua
Mukaddime
Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniye; vücub-u vücuda ve vahdaniyete delalet ettiği gibi, hem
delail-i kat'iyye ile rububiyetin ihatasına ve kudretinin azametine delalet eder. Hem
MAXQDA 2020 24.12.2022

hâkimiyetinin ihatasına ve rahmetinin şümulüne dahi delalet ve isbat eder. Hem kâinatın
bütün eczasına hikmetinin ihatasını ve ilminin şümulünü isbat eder.
Elhasıl: Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyenin herbir mukaddimesinin sekiz neticesi var.
Sekiz mukaddimelerin her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle isbat eder ki; bu cihette bu
Sekizinci Hüccet-i İmaniyede yüksek meziyetler vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (997: 1959 - 997: 1964)


Arama dizesi: hikmet

--
Münacat
[Bu Risale-i Münacat, hem vücub-u vücud, hem vahdet, hem ehadiyet, hem haşmet-i
rububiyet, hem azamet-i kudret, hem vüs'at-i rahmet, hem umumiyet-i hâkimiyet, hem ihata-i
ilim, hem şümul-ü hikmet gibi en mühim esasat-ı imaniyeyi hârika bir îcaz içinde fevkalâde
bir kat'iyyet ve hâlisiyet ve yakîniyet ile isbat eder. Haşre işaratı ve bilhassa âhirdeki şiddetli
işaratı çok kuvvetlidir.]
¬v[¬&ÅI7! ¬w´W²&ÅI7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (998: 672 - 998: 677)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:44) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
bulunmasın. Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve
itaatli müsahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-u
vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyetine işaret etmesin!..
Evet gökler; sekeneleriyle, herbiri tek başıyla şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla
derece-i bedahette, -ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!- senin vücub-u vücuduna öyle zahir
şehadet.. -ve ey zerratı, muntazam mürekkebatıyla tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare
yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!- senin vahdetine ve birliğine
öyle kuvvetli şehadet ederler ki, göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nurani bürhanlar
ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler. Hem bu safi, temiz, güzel gökler; fevkalâde büyük
ve fevkalâde sür'atli ecramıyla muntazam bir ordu ve elektrik lâmbalarıyla süslenmiş bir
saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve herşeyi
icad eden kudretinin azametine zahir delalet.. ve hadsiz semavatı ihata eden hâkimiyetinin ve
herbir zîhayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işaret.. ve bütün
mahlukat-ı semaviyenin bütün işlerine ve keyfiyetlerine taalluk eden ve avucuna alan, tanzim
eden ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin her işe şümulüne şübhesiz şehadet ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (998: 1928 - 998: 1933)


Arama dizesi: hikmet

Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve


itaatli müsahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-u
vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyetine işaret etmesin!..
Evet gökler; sekeneleriyle, herbiri tek başıyla şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla
derece-i bedahette, -ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!- senin vücub-u vücuduna öyle zahir
şehadet.. -ve ey zerratı, muntazam mürekkebatıyla tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare
yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!- senin vahdetine ve birliğine
öyle kuvvetli şehadet ederler ki, göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nurani bürhanlar
ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler. Hem bu safi, temiz, güzel gökler; fevkalâde büyük
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve fevkalâde sür'atli ecramıyla muntazam bir ordu ve elektrik lâmbalarıyla süslenmiş bir
saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve herşeyi
icad eden kudretinin azametine zahir delalet.. ve hadsiz semavatı ihata eden hâkimiyetinin ve
herbir zîhayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işaret.. ve bütün
mahlukat-ı semaviyenin bütün işlerine ve keyfiyetlerine taalluk eden ve avucuna alan, tanzim
eden ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin her işe şümulüne şübhesiz şehadet ederler. Ve o
şehadet ve delalet o kadar zahirdir ki; güya yıldızlar, şahid olan göklerin şehadet kelimeleri ve
tecessüm etmiş nurani delilleridirler. Hem semavat meydanında, denizinde, fezasındaki
yıldızlar ise; muti' neferler, muntazam sefineler, hârika tayyareler, acaib lâmbalar gibi
vaziyetiyle, senin saltanat-ı uluhiyetinin şaşaasını gösteriyorlar. Ve o ordunun efradından bir
yıldız olan güneşimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delalet ve ihtarıyla,
güneşin sair arkadaşları olan yıldızların bir kısmı âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz
değiller; belki bâki olan âlemlerin güneşleridirler.
Ey Vâcib-ül Vücud!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (998: 3760 - 998: 3765)


Arama dizesi: hikmet

Zülcelal! Ey Kadir-i Mutlak! Kur'an-ı Hakîminin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü


Vesselâm'ın talimiyle anladım: Nasılki gökler, yıldızlar, senin mevcudiyetine ve vahdetine
şehadet ederler.. öyle de; cevv-i sema bulutlarıyla ve şimşekleri ve ra'dları ve rüzgârlarıyla ve
yağmurlarıyla, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.
Evet camid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına
göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karışık tesadüf karışamaz. Hem
elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik
eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yağmurun gelmesini
müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat
dahi, lisan-ı kal ile konuşarak seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder. Hem zîhayatların
yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek, nüfusları
rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi âdeta bir hikmete

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (998: 4350 - 998: 4355)


Arama dizesi: hikmet
Evet camid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına
göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karışık tesadüf karışamaz. Hem
elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik
eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yağmurun gelmesini
müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat
dahi, lisan-ı kal ile konuşarak seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder. Hem zîhayatların
yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek, nüfusları
rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi âdeta bir hikmete

binaen "levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder, sonra bozar tahtası" suretine çevirmekle,
senin faaliyet-i kudretine işaret ve senin vücuduna şehadet ettiği gibi, senin merhametinle
bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri
kelimeleriyle, senin vüs'at-i rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder.
Ey Mutasarrıf-ı Fa'al ve ey Feyyaz-ı Müteâl! Senin vücub-u vücuduna şehadet eden
bulut, berk, ra'd, rüzgâr, yağmur; birer birer şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla
keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik,
MAXQDA 2020 24.12.2022

birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, senin vahdetine ve
birliğine gayet kuvvetli işaret ederler. Hem koca fezayı mahşer-i acaib yapan ve bazı günlerde
birkaç defa doldurup boşaltan rububiyetinin haşmetine ve o geniş cevvi, yazar değiştirir bir
levha gibi ve sıkar ve onunla zemin bahçesini sulattırır bir sünger gibi tasarruf eden kudretinin
azametine ve herbir şeye şümulüne şehadet ettikleri gibi; umum zemine ve bütün mahlukata
cevv perdesi altında bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine ve
herşeye yetişmelerine delalet eder. Hem fezadaki hava, o kadar hakîmane vazifelerde istihdam
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (999: 1521 - 999: 1526)


Arama dizesi: hikmet

Hem fezadaki hava, o kadar hakîmane vazifelerde istihdam


--- sh:»(Ş:46) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve bulut ve yağmur, o kadar alîmane faidelerde istimal olunur ki; herşeye ihata eden bir ilim
ve herşeye şamil bir hikmet olmazsa, o istimal, o istihdam olamaz.
Ey Fa'alün Limâ Yürid! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümune-i haşir ve
kıyamet göstermek, bir saatte yazı kışa ve kışı yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem
gayba göndermek misillü şuunatta bulunan kudretin; dünyayı âhirete çevirecek ve âhirette
şuunat-ı sermediyeyi gösterecek işaretini veriyor.
Ey Kadîr-i Zülcelal! Cevv-i fezadaki hava, bulut ve yağmur, berk ve ra'd; senin
mülkünde, senin emrin ve havlin ile, senin kuvvet ve kudretinle müsahhar ve vazifedardırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (999: 3659 - 999: 3664)


Arama dizesi: hikmet

Arz bütün mahlukatıyla ve ahvaliyle senin mevcudiyetine ve vahdetine,


mevcudatı adedince şehadetler ve işaretler ederler. Evet zeminde hiçbir tahavvül ve ağaç ve
hayvanlarında her senede urbasını değiştirmek gibi hiçbir tebeddül -cüz'î olsun, küllî olsun-
yoktur ki; intizamıyla, senin vücuduna ve vahdetine işaret etmesin. Hem hiçbir hayvan yoktur
ki, za'fiyet ve ihtiyacının derecesine göre verilen rahîmane rızkıyla ve yaşamasına lüzumu
bulunan cihazatının hakîmane verilmesiyle, senin varlığına ve birliğine şehadeti olmasın.
Hem her baharda gözümüz önünde icad edilen nebatat ve hayvanattan hiçbir tanesi yoktur ki,
san'at-ı acibesiyle ve latif zînetleriyle ve tam temeyyüzüyle ve intizamıyla ve mevzuniyetiyle
seni bildirmesin. Ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin
hârikaları ve mu'cizeleri; mahdud ve maddeleri bir ve müteşabih olan yumurta ve
yumurtacıklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden; yanlışsız,
mükemmel, süslü, alâmet-i farikalı olarak yaratılışları, Sâni'-i Hakîmlerinin vücuduna ve
vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir şehadettir ki, ziyanın güneşe şehadetinden
daha kuvvetli
--- sh:»(Ş:47) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve parlaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1000: 1336 - 1000: 1341)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

- vahdetine ve ehadiyetine, yüzündeki sikkesiyle ve


sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve
birbirine yardım etmek ve onlara bakan rububiyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak
cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyetine şehadet, belki mevcudat
adedince şehadetler eder. Hem nasıl zemin bir ordugâh, bir meşher, bir talimgâh vaziyetiyle..
ve nebatat ve hayvanat fırkalarında bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrı ayrı
cihazatları muntazaman verilmesiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve kudretinin herşeye
yetişmesine delalet eder; öyle de: Hadsiz bütün zîhayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru
ve basit bir topraktan, rahîmane, kerimane verilmesi ve hadsiz o efradın kemal-i
müsahhariyetle evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin herşeye şümulünü ve
hâkimiyetinin herşeye ihatasını gösteriyor. Hem zeminde değişmekte bulunan mahlukat
kafilelerinin sevk ü idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve
tedbirleri dahi, herşeye taalluk eden bir ilim ile ve herşeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle
olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delalet eder. Hem zeminde kısa bir zamanda
hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşayacak gibi istidad ve manevî cihazat ile techiz
edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat
ordugâh-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu
nihayetsiz tecelliyat-ı rububiyet, bu hadsiz hitabat-ı Sübhaniye ve bu gayetsiz ihsanat-ı
İlahiye, elbette ve herhalde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belalı
ve fâni dünyaya sığışmaz. Belki ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için
olabildiği cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1000: 1383 - 1000: 1388)


Arama dizesi: hikmet

- vahdetine ve ehadiyetine, yüzündeki sikkesiyle ve


sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve
birbirine yardım etmek ve onlara bakan rububiyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak
cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyetine şehadet, belki mevcudat
adedince şehadetler eder. Hem nasıl zemin bir ordugâh, bir meşher, bir talimgâh vaziyetiyle..
ve nebatat ve hayvanat fırkalarında bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrı ayrı
cihazatları muntazaman verilmesiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve kudretinin herşeye
yetişmesine delalet eder; öyle de: Hadsiz bütün zîhayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru
ve basit bir topraktan, rahîmane, kerimane verilmesi ve hadsiz o efradın kemal-i
müsahhariyetle evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin herşeye şümulünü ve
hâkimiyetinin herşeye ihatasını gösteriyor. Hem zeminde değişmekte bulunan mahlukat
kafilelerinin sevk ü idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve
tedbirleri dahi, herşeye taalluk eden bir ilim ile ve herşeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle
olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delalet eder. Hem zeminde kısa bir zamanda
hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşayacak gibi istidad ve manevî cihazat ile techiz
edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat
ordugâh-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu
nihayetsiz tecelliyat-ı rububiyet, bu hadsiz hitabat-ı Sübhaniye ve bu gayetsiz ihsanat-ı
İlahiye, elbette ve herhalde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belalı
ve fâni dünyaya sığışmaz. Belki ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için
olabildiği cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1000: 2360 - 1000: 2365)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(Ş:48) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
Ey Hâlık-ı Külli Şey! Zeminin bütün mahlukatı, senin mülkünde, senin arzında, senin
havl ü kuvvetinle ve senin kudretin ve iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar
ve müsahhardırlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müşahede edilen bir rububiyet, öyle ihata ve
şümul gösteriyor ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastır ve
her taraftaki icraatı öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzi kabul
etmeyen bir küll ve inkısamı imkânsız bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rububiyet
olduğunu bildiriyor. Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ı kalden daha zahir hadsiz
lisanlarla Hâlıkını takdis ve tesbih ve nihayetsiz nimetlerinin lisan-ı halleriyle Rezzak-ı
Zülcelalinin hamd ve medh ü senasını ediyorlar.
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı
Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatıyla; seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ve
bütün tahmidat ve senalarıyla sana hamd ve şükrederim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1001: 1196 - 1001: 1201)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:49) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
arzı, toprağıyla beraber bu küre-i arzı kuşatan muhit denizlerini muallakta durdurmak ve
dökmeden ve dağıtmadan güneşin etrafında gezdirmek ve toprağı istila ettirmemek ve basit
kumundan ve suyundan, mütenevvi ve muntazam hayvanatını ve cevherlerini halketmek ve
erzak ve sair umûrlarını küllî ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde
bulunmak lâzım gelen hadsiz cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarından, senin
varlığına ve Vâcib-ül Vücud olduğuna mevcudatı adedince işaretler ederek şehadet eder. Ve
senin saltanat-ı rububiyetinin haşmetine ve herşeye muhit olan kudretinin azametine pek zahir
delalet ettikleri gibi, göklerin fevkindeki gayet büyük ve muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin
dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaşe edilen balıklara kadar herşeye yetişen ve
hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine delalet.. ve intizamatıyla ve
faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin herşeye muhit ilmine ve
herşeye şamil hikmetine işaret ederler. Ve senin bu misafirhane-i dünyada yolcular için böyle
rahmet havuzların bulunması ve insanın seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine
müsahhar olması işaret eder ki; yolda yapılmış bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar
deniz hediyeleriyle ikram eden zât, elbette makarr-ı saltanat-ı ebediyesinde öyle ebedî rahmet
denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların fâni ve küçük nümuneleridirler. İşte denizlerin böyle
gayet hârika bir tarzda arzın etrafında vaziyet-i acibesiyle bulunması ve denizlerin mahlukatı
dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi bilbedahe gösterir ki; yalnız senin kuvvetin ve
kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin mülkünde, senin emrine müsahhardırlar. Ve
lisan-ı halleriyle Hâlıkını takdis edip "Allahü Ekber" derler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1001: 1287 - 1001: 1292)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:49) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
arzı, toprağıyla beraber bu küre-i arzı kuşatan muhit denizlerini muallakta durdurmak ve
dökmeden ve dağıtmadan güneşin etrafında gezdirmek ve toprağı istila ettirmemek ve basit
kumundan ve suyundan, mütenevvi ve muntazam hayvanatını ve cevherlerini halketmek ve
erzak ve sair umûrlarını küllî ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde
bulunmak lâzım gelen hadsiz cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarından, senin
varlığına ve Vâcib-ül Vücud olduğuna mevcudatı adedince işaretler ederek şehadet eder. Ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

senin saltanat-ı rububiyetinin haşmetine ve herşeye muhit olan kudretinin azametine pek zahir
delalet ettikleri gibi, göklerin fevkindeki gayet büyük ve muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin
dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaşe edilen balıklara kadar herşeye yetişen ve
hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine delalet.. ve intizamatıyla ve
faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin herşeye muhit ilmine ve
herşeye şamil hikmetine işaret ederler. Ve senin bu misafirhane-i dünyada yolcular için böyle
rahmet havuzların bulunması ve insanın seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine
müsahhar olması işaret eder ki; yolda yapılmış bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar
deniz hediyeleriyle ikram eden zât, elbette makarr-ı saltanat-ı ebediyesinde öyle ebedî rahmet
denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların fâni ve küçük nümuneleridirler. İşte denizlerin böyle
gayet hârika bir tarzda arzın etrafında vaziyet-i acibesiyle bulunması ve denizlerin mahlukatı
dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi bilbedahe gösterir ki; yalnız senin kuvvetin ve
kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin mülkünde, senin emrine müsahhardırlar. Ve
lisan-ı halleriyle Hâlıkını takdis edip "Allahü Ekber" derler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1001: 2644 - 1001: 2649)


Arama dizesi: hikmet

Ve
lisan-ı halleriyle Hâlıkını takdis edip "Allahü Ekber" derler.
Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelal! Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin dersiyle anladım ki, nasıl denizler
acaibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar.. öyle de: Dağlar dahi, zelzele tesiratından
zeminin sükûnetine ve içindeki dâhilî inkılabat fırtınalarından sükûtuna ve denizlerin
istilasından kurtulmasına ve havanın gazat-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve
iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan madenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve
hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Evet dağlardaki taşların
--- sh:»(Ş:50) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1001: 3147 - 1001: 3152)


Arama dizesi: hikmet
Evet dağlardaki taşların
--- sh:»(Ş:50) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
enva'ından ve muhtelif hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata, hususan
insanlara çok lâzım ve çok mütenevvi olan madeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları
çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiçbirisi yoktur ki;
tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamıyla, hüsn-ü hilkatıyla, faideleriyle..
hususan madeniyatın tuz, limontuzu, sulfato ve şap gibi sureten birbirine benzemekle beraber
tadlarının şiddet-i muhalefetiyle.. ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit
enva'larıyla, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz
Rahîm ve Kerim bir Sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi; heyet-i
mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe' ve mesken ve hilkat ve san'atça
beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, o
Sâniin vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler.
Hem nasılki dağların yüzünde ve karnındaki masnu'lar, zeminin her tarafında, herbir
nevi aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir
işe mani olmadan, sair neviler ile beraber karışık iken, karıştırmaksızın icadları; senin
rububiyetinin haşmetine ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen kudretinin azametine delalet eder;
MAXQDA 2020 24.12.2022

öyle de: Zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahlukların hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi
hastalıklarını, hattâ muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette,

dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebatat ve madeniyatla doldurmak ve


muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hâkimiyetinin
nihayetsiz vüs'atine delalet.. ve toprak tabakatı içinde, gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu
halde; bilerek, görerek, şaşırmayarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle, senin
herşeye taalluk eden ilminin ihatasına ve herbir şeyi tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya
şümulüne ve ilâçların ihzaratı ve madenî maddelerin iddiharatıyla rububiyetinin rahîmane ve
kerimane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlı letaifine pek zahir bir surette
işaret ve delalet ederler.
Hem bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağları levazımatlarına ve
istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazat anbarı ve hayata lüzumu olan
çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki delalet, belki şehadet eder
ki;
--- sh:»(Ş:51) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
bu kadar kerim ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkatperver ve bu kadar kadîr ve
rububiyetperver bir Sâniin, elbette ve herhalde, çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir
âlemde, ebedî ihsanatının ebedî hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o
vazifeyi görürler

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1002: 436 - 1002: 441)


Arama dizesi: hikmet
enva'ından ve muhtelif hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata, hususan
insanlara çok lâzım ve çok mütenevvi olan madeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları
çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiçbirisi yoktur ki;
tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamıyla, hüsn-ü hilkatıyla, faideleriyle..
hususan madeniyatın tuz, limontuzu, sulfato ve şap gibi sureten birbirine benzemekle beraber
tadlarının şiddet-i muhalefetiyle.. ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit
enva'larıyla, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz
Rahîm ve Kerim bir Sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi; heyet-i
mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe' ve mesken ve hilkat ve san'atça
beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, o
Sâniin vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler.
Hem nasılki dağların yüzünde ve karnındaki masnu'lar, zeminin her tarafında, herbir
nevi aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir
işe mani olmadan, sair neviler ile beraber karışık iken, karıştırmaksızın icadları; senin
rububiyetinin haşmetine ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen kudretinin azametine delalet eder;
öyle de: Zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahlukların hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi
hastalıklarını, hattâ muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette,

dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebatat ve madeniyatla doldurmak ve


muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hâkimiyetinin
nihayetsiz vüs'atine delalet.. ve toprak tabakatı içinde, gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu
MAXQDA 2020 24.12.2022

halde; bilerek, görerek, şaşırmayarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle, senin
herşeye taalluk eden ilminin ihatasına ve herbir şeyi tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya
şümulüne ve ilâçların ihzaratı ve madenî maddelerin iddiharatıyla rububiyetinin rahîmane ve
kerimane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlı letaifine pek zahir bir surette
işaret ve delalet ederler.
Hem bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağları levazımatlarına ve
istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazat anbarı ve hayata lüzumu olan
çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki delalet, belki şehadet eder
ki;
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1002: 1471 - 1002: 1476)


Arama dizesi: hikmet

bu kadar kerim ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkatperver ve bu kadar kadîr ve


rububiyetperver bir Sâniin, elbette ve herhalde, çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir
âlemde, ebedî ihsanatının ebedî hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o
vazifeyi görürler.
Ey Kadir-i Külli Şey! Dağlar ve içindeki mahluklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve
kudretinle ve ilim ve hikmetinle müsahhar ve müdahhardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir
eden Hâlıkını takdis ve tesbih ederler.
Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-i Rahîm! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın
talimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin dersiyle anladım: Nasılki sema ve feza ve arz ve deniz ve
dağ, müştemilât ve mahluklarıyla beraber seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar.. öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1002: 4084 - 1002: 4089)


Arama dizesi: hikmet
Hem nasılki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar.. öyle de;
rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın
yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri; şaşırmayarak, karıştırmayarak mükemmel yapılmasıyla,
senin rububiyetinin vahdaniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay icad eden
kudretinin azametine ve herşeye taallukuna delalet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafında,
hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların
--- sh:»(Ş:52) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin hadsiz genişliğine.. ve o hadsiz işler ve in'amlar ve
idareler ve iaşeler ve icraatlar kemal-i intizamla cereyanları ve herşey hattâ zerreler o emirlere
ve icraata itaat ve müsahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delalet etmekle
beraber o ağaçların ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak
gibi herbirisinin herbir şeyini, herbir işini bilerek, görerek, faidelere, maslahatlara, hikmetlere
göre yapılmakla, senin ilminin her şeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne pek zahir

bir surette delalet ve hadsiz parmaklarıyla işaret ederler. Ve senin gayet kemaldeki cemal-i
san'atına ve nihayet cemaldeki kemal-i nimetine hadsiz dilleriyle sena ve medhederler. Hem
bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve
nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve nimetler ve bu kadar fevkalâde masraflar
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve ikramlar işaret belki şehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan
kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve
tanıttırmak neticesinin aksiyle, yani bütün mahlukat tarafından "Bize tattırdı, fakat
yedirmeden bizi i'dam etti" dememek ve dedirmemek ve saltanat-ı uluhiyetini iskat etmemek
ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet
cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî
bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde,
ebedî ve Cennet'e lâyık bir surette meyvedar eşcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiştir.
Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1002: 4150 - 1002: 4155)


Arama dizesi: hikmet
Hem nasılki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar.. öyle de;
rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın
yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri; şaşırmayarak, karıştırmayarak mükemmel yapılmasıyla,
senin rububiyetinin vahdaniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay icad eden
kudretinin azametine ve herşeye taallukuna delalet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafında,
hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların
--- sh:»(Ş:52) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin hadsiz genişliğine.. ve o hadsiz işler ve in'amlar ve
idareler ve iaşeler ve icraatlar kemal-i intizamla cereyanları ve herşey hattâ zerreler o emirlere
ve icraata itaat ve müsahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delalet etmekle
beraber o ağaçların ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak
gibi herbirisinin herbir şeyini, herbir işini bilerek, görerek, faidelere, maslahatlara, hikmetlere
göre yapılmakla, senin ilminin her şeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne pek zahir

bir surette delalet ve hadsiz parmaklarıyla işaret ederler. Ve senin gayet kemaldeki cemal-i
san'atına ve nihayet cemaldeki kemal-i nimetine hadsiz dilleriyle sena ve medhederler. Hem
bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve
nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve nimetler ve bu kadar fevkalâde masraflar
ve ikramlar işaret belki şehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan
kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve
tanıttırmak neticesinin aksiyle, yani bütün mahlukat tarafından "Bize tattırdı, fakat
yedirmeden bizi i'dam etti" dememek ve dedirmemek ve saltanat-ı uluhiyetini iskat etmemek
ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet
cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî
bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde,
ebedî ve Cennet'e lâyık bir surette meyvedar eşcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiştir.
Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1003: 1761 - 1003: 1766)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir.


Hem ağaçlar ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni
takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca seni takdis eder.
Hususan meyvelerin bedi' bir surette, etleri çok muhtelif, san'atları çok acib, çekirdekleri çok
hârika olarak yapılarak o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebatların başlarına
koyarak zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ı hal olan tesbihatları, zuhurca lisan-
ı kal derecesine çıkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irade ve
ihsanatınla, senin rahmet ve hikmetinle müsahhardırlar ve senin herbir emrine muti'dirler.
--- sh:»(Ş:53) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1003: 2832 - 1003: 2837)


Arama dizesi: hikmet

Ey Fâtır-ı Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resul-i Ekrem


Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle anladım ve iman ettim ki;
nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esma-i hüsnanı bildiriyorlar..
öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde
gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî âzalarıyla ve bedeninde
gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve
duygularıyla ve cesedinde gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet
dikkatli bir müvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve
sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünki bu kadar basirane nazik san'at ve şuurkârane
ince hikmet ve müdebbirane tam müvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri
tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül
edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki o halde herbir zerresi; herbir
şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek,
yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak. Sonra teşkil-i cesed ona
havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1003: 3053 - 1003: 3058)


Arama dizesi: hikmet

Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resul-i Ekrem


Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle anladım ve iman ettim ki;
nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esma-i hüsnanı bildiriyorlar..
öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde
gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî âzalarıyla ve bedeninde
gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve
duygularıyla ve cesedinde gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet
dikkatli bir müvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve
sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünki bu kadar basirane nazik san'at ve şuurkârane
ince hikmet ve müdebbirane tam müvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri
tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül
edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki o halde herbir zerresi; herbir
şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek,
yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak. Sonra teşkil-i cesed ona
havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir. Ve heyet-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve
vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız
gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahede edilen sikke-i fıtratta birlik ve herbir nev'in efradı
MAXQDA 2020 24.12.2022

sîmalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde
bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat'î şehadette
bulunmasın!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1003: 3834 - 1003: 3839)


Arama dizesi: hikmet
Çünki bu kadar basirane nazik san'at ve şuurkârane
ince hikmet ve müdebbirane tam müvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri
tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül
edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki o halde herbir zerresi; herbir
şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek,
yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak. Sonra teşkil-i cesed ona
havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir. Ve heyet-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve
vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız
gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahede edilen sikke-i fıtratta birlik ve herbir nev'in efradı
sîmalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde
bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat'î şehadette
bulunmasın! Ve herbir ferdinde, kâinata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakla, vâhidiyet
içinde senin ehadiyetine işareti olmasın.
Hem nasılki insan ile beraber hayvanatın, zeminin bütün yüzünde yayılan yüzbin enva'ı,
muntazam bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve müsahhariyetle ve en küçükten tâ en
büyüğe kadar,

--- sh:»(Ş:54) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
rububiyetin emirleri intizamla cereyanlarıyla o rububiyetinin derece-i haşmetine ve gayet
çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber gayet çabuk yapılmaları
ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlarıyla kudretinin derece-i azametine
delalet ettikleri gibi; şarktan garba, şimalden cenuba kadar yayılan mikroptan tâ gergedana
kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuşa kadar bütün onların rızıklarını yetiştiren
rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i fıtriyesini yapmak ve zemin
yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde yeniden taht-ı silâha alınmış bir
orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz genişliğine kat'î delalet ederler.
Hem nasılki hayvanattan herbirisi, kâinatın bir küçük nüshası ve bir misal-i musaggarı
hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve
bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmayarak, hatasız, sehivsiz, noksansız
yapılmalarıyla, ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne, adedlerince
işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar
san'atlı ve güzel yapılmasıyla, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı Rabbaniyenin kemal-
i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan yavrular gayet nazdar,
nazenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin
inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaretler ederler.
Ey Rahmanürrahîm

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1004: 1000 - 1004: 1005)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:54) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
rububiyetin emirleri intizamla cereyanlarıyla o rububiyetinin derece-i haşmetine ve gayet
çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber gayet çabuk yapılmaları
ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlarıyla kudretinin derece-i azametine
delalet ettikleri gibi; şarktan garba, şimalden cenuba kadar yayılan mikroptan tâ gergedana
kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuşa kadar bütün onların rızıklarını yetiştiren
rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i fıtriyesini yapmak ve zemin
yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde yeniden taht-ı silâha alınmış bir
orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz genişliğine kat'î delalet ederler.
Hem nasılki hayvanattan herbirisi, kâinatın bir küçük nüshası ve bir misal-i musaggarı
hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve
bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmayarak, hatasız, sehivsiz, noksansız
yapılmalarıyla, ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne, adedlerince
işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar
san'atlı ve güzel yapılmasıyla, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı Rabbaniyenin kemal-
i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan yavrular gayet nazdar,
nazenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin
inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaretler ederler.
Ey Rahmanürrahîm! Ey Sadık-ul Va'd-il Emin!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1004: 1178 - 1004: 1183)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:54) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
rububiyetin emirleri intizamla cereyanlarıyla o rububiyetinin derece-i haşmetine ve gayet
çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber gayet çabuk yapılmaları
ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlarıyla kudretinin derece-i azametine
delalet ettikleri gibi; şarktan garba, şimalden cenuba kadar yayılan mikroptan tâ gergedana
kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuşa kadar bütün onların rızıklarını yetiştiren
rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i fıtriyesini yapmak ve zemin
yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde yeniden taht-ı silâha alınmış bir
orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz genişliğine kat'î delalet ederler.
Hem nasılki hayvanattan herbirisi, kâinatın bir küçük nüshası ve bir misal-i musaggarı
hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve
bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmayarak, hatasız, sehivsiz, noksansız
yapılmalarıyla, ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne, adedlerince
işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar
san'atlı ve güzel yapılmasıyla, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı Rabbaniyenin kemal-
i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan yavrular gayet nazdar,
nazenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin
inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaretler ederler.
Ey Rahmanürrahîm! Ey Sadık-ul Va'd-il Emin!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1004: 1298 - 1004: 1303)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:54) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

rububiyetin emirleri intizamla cereyanlarıyla o rububiyetinin derece-i haşmetine ve gayet


çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber gayet çabuk yapılmaları
ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlarıyla kudretinin derece-i azametine
delalet ettikleri gibi; şarktan garba, şimalden cenuba kadar yayılan mikroptan tâ gergedana
kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuşa kadar bütün onların rızıklarını yetiştiren
rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i fıtriyesini yapmak ve zemin
yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde yeniden taht-ı silâha alınmış bir
orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz genişliğine kat'î delalet ederler.
Hem nasılki hayvanattan herbirisi, kâinatın bir küçük nüshası ve bir misal-i musaggarı
hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve
bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmayarak, hatasız, sehivsiz, noksansız
yapılmalarıyla, ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne, adedlerince
işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar
san'atlı ve güzel yapılmasıyla, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı Rabbaniyenin kemal-
i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan yavrular gayet nazdar,
nazenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin
inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaretler ederler.
Ey Rahmanürrahîm! Ey Sadık-ul Va'd-il Emin! Ey Mâlik-i Yevmiddin!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1004: 2928 - 1004: 2933)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:55) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken,
ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir. Belki başka bir ebedî âlemde
mes'udane yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir.
Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onların
âyinesi olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.
Evet, ebedînin sadık dostu, ebedî olacak. Ve Bâki'nin âyine-i zîşuuru, bâki olmak lâzım
gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1004: 3577 - 1004: 3582)


Arama dizesi: hikmet

Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i ve Naka-i


Sâlih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki
âleme gideceği ve herbir nev'in arasıra istimal için birtek cesedi bulunacağı rivayet-i
sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza
ederler.
Ey Kadîr-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur senin mülkünde, yalnız senin kuvvet
ve kudretinle ve ancak senin irade ve tedbirinle ve rahmet ve hikmetinle, rububiyetinin
emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi
için değil, belki fıtraten insanın za'fı ve aczi için, rahmet tarafından ona müsahhar olmuşlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1004: 3792 - 1004: 3797)


Arama dizesi: hikmet
) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki
âleme gideceği ve herbir nev'in arasıra istimal için birtek cesedi bulunacağı rivayet-i
sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza
ederler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ey Kadîr-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur senin mülkünde, yalnız senin kuvvet
ve kudretinle ve ancak senin irade ve tedbirinle ve rahmet ve hikmetinle, rububiyetinin
emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi
için değil, belki fıtraten insanın za'fı ve aczi için, rahmet tarafından ona müsahhar olmuşlar.
Ve lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile Sâni'lerini ve Mabudlarını kusurdan, şerikten takdis ve
nimetlerine şükür ve hamd ederek, herbiri ibadet-i mahsusasını yapıyorlar.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan Zât-ı


Akdes! Bütün zîruhların tesbihatıyla seni takdis etmek niyet edip ±¯]«& ¯š²z«-
Åu6 ¬š@«W²7! «w¬8 «u«Q«% ²w«8 @«< «t«9@«E²A, diyorum.
Ya Rabb-el Âlemîn! Ya İlahe-l Evvelîne Ve-l Âhirîn! Ya Rabb-es Semavat-ı Ve-l
Aradîn! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle
anladım ve iman ettim ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1006: 41 - 1006: 46)


Arama dizesi: hikmet
(Ş:57) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
ihzar eden ve en küçük bir zîhayatı unutmayan ve en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine
çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini.. ve zerrattan tâ seyyarata kadar bütün enva'-ı mahlukatı
emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber
vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de: Kâinatı, eczaları adedince risaleler
içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İmam-ı
Mübin ve Kitab-ı Mübin'de bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum
çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve proğramlarını ve zîşuurun başlarında bütün
kuvve-i hâfızalarda, sahiblerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin

herşeye ihatasına; ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri
sayısınca neticeleri verdiren; ve herbir zîhayatta âzaları, belki eczaları ve hüceyratları
adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber,
taamların tatları adedince zevkî olan mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir
şeye şümulüne; hem bu dünyada nümuneleri görülen celalî ve cemalî isimlerinin tecellileri
daha parlak bir surette ebed-ül âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri
müşahede edilen ihsanatının daha şaşaalı bir surette Dâr-ı Saadette istimrarına ve bekasına ve
bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına
bil'icma', bil'ittifak şehadet ve delalet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin va'dlerine ve
tehdidlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi
kudsî sıfatlarına ve şe'nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ı rububiyetine itimaden ve keşfiyat
ve müşahedat ve ilmelyakîn itikadlarıyla, saadet-i ebediyeyi cinn ve inse müjdeliyorlar. Ve
ehl-i dalalet için Cehennem bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar ve iman edip şehadet
MAXQDA 2020 24.12.2022

ediyorlar.
Ey Kadîr-i Hakîm!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1006: 352 - 1006: 357)


Arama dizesi: hikmet
(Ş:57) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
ihzar eden ve en küçük bir zîhayatı unutmayan ve en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine
çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini.. ve zerrattan tâ seyyarata kadar bütün enva'-ı mahlukatı
emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber
vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de: Kâinatı, eczaları adedince risaleler
içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İmam-ı
Mübin ve Kitab-ı Mübin'de bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum
çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve proğramlarını ve zîşuurun başlarında bütün
kuvve-i hâfızalarda, sahiblerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin

herşeye ihatasına; ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri
sayısınca neticeleri verdiren; ve herbir zîhayatta âzaları, belki eczaları ve hüceyratları
adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber,
taamların tatları adedince zevkî olan mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir
şeye şümulüne; hem bu dünyada nümuneleri görülen celalî ve cemalî isimlerinin tecellileri
daha parlak bir surette ebed-ül âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri
müşahede edilen ihsanatının daha şaşaalı bir surette Dâr-ı Saadette istimrarına ve bekasına ve
bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına
bil'icma', bil'ittifak şehadet ve delalet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin va'dlerine ve
tehdidlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi
kudsî sıfatlarına ve şe'nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ı rububiyetine itimaden ve keşfiyat
ve müşahedat ve ilmelyakîn itikadlarıyla, saadet-i ebediyeyi cinn ve inse müjdeliyorlar. Ve
ehl-i dalalet için Cehennem bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar ve iman edip şehadet
ediyorlar.
Ey Kadîr-i Hakîm!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1006: 1219 - 1006: 1224)


Arama dizesi: hikmet
--
ihzar eden ve en küçük bir zîhayatı unutmayan ve en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine
çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini.. ve zerrattan tâ seyyarata kadar bütün enva'-ı mahlukatı
emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber
MAXQDA 2020 24.12.2022

vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de: Kâinatı, eczaları adedince risaleler
içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İmam-ı
Mübin ve Kitab-ı Mübin'de bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum
çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve proğramlarını ve zîşuurun başlarında bütün
kuvve-i hâfızalarda, sahiblerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin

herşeye ihatasına; ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri
sayısınca neticeleri verdiren; ve herbir zîhayatta âzaları, belki eczaları ve hüceyratları
adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber,
taamların tatları adedince zevkî olan mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir
şeye şümulüne; hem bu dünyada nümuneleri görülen celalî ve cemalî isimlerinin tecellileri
daha parlak bir surette ebed-ül âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri
müşahede edilen ihsanatının daha şaşaalı bir surette Dâr-ı Saadette istimrarına ve bekasına ve
bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına
bil'icma', bil'ittifak şehadet ve delalet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin va'dlerine ve
tehdidlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi
kudsî sıfatlarına ve şe'nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ı rububiyetine itimaden ve keşfiyat
ve müşahedat ve ilmelyakîn itikadlarıyla, saadet-i ebediyeyi cinn ve inse müjdeliyorlar. Ve
ehl-i dalalet için Cehennem bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar ve iman edip şehadet
ediyorlar.
Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahîm!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1006: 3253 - 1006: 3258)


Arama dizesi: hikmet

zerratı adedince söylemek istiyorum! Belki senin o sadık elçilerin ve o doğru dellâl-ı
saltanatın hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine ve
âlem-i bekada ihsanatının definelerine ve dâr-ı saadette tamamıyla zuhur eden güzel
isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadet, işaret, beşaret ederler. Ve bütün hakikatların
mercii ve güneşi ve hâmisi olan "Hak" isminin en büyük bir şuaı, bu hakikat-ı ekber-i haşriye
olduğunu iman ederek, senin ibadına ders veriyorlar.
Ey Rabb-ül Enbiya Ve-s Sıddıkîn! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin
ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile müsahhar ve muvazzaftırlar. Takdis,
tekbir, tahmid, tehlil ile Küre-i Arz'ı bir zikirhane-i a'zam, bu kâinatı bir mescid-i ekber
hükmünde göstermişler.
Ya Rabbî ve ya Rabb-es Semavatı Ve-l Aradîn! Ya Hâlıkî ve ya Hâlık-ı Külli Şey!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1006: 3630 - 1006: 3635)


Arama dizesi: hikmet

Ya Rabbî ve ya Rabb-es Semavatı Ve-l Aradîn! Ya Hâlıkî ve ya Hâlık-ı Külli Şey!


Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilatıyla ve bütün mahlukatı bütün keyfiyatıyla teshir eden
MAXQDA 2020 24.12.2022

kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi


bana müsahhar eyle! Ve matlubumu bana müsahhar kıl! Kur'ana ve imana hizmet için,
insanların kalblerini Risale-i Nur'a müsahhar yap! Ve bana ve ihvanıma, iman-ı kâmil ve
hüsn-ü hâtime ver. Hazret-i Musa Aleyhisselâm'a denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm'a
ateşi ve Hazret-i Davud Aleyhisselâm'a dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'a
cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1011: 1640 - 1011: 1645)


Arama dizesi: hikmet

Kudretinin azamet ve haşmeti içinde,


beraberlik ve benzeyişlik ve birbiri içinde ve bir tarzda yapılmaları vahdetini ve ehadiyetini
bize gösterir ve böyle hadsiz mu'cizatı ibraz eden bir fiil-i rububiyete ve bir tasarruf-u
Hallakıyete müdahale ve iştirak mümkün olmadığını bildirir diye bildim. Sonra @«XA²,«& daki
@«9 da bulunan "ene"ye yani nefsime baktım, gördüm ki: Hayvanat içinde beni dahi menşeim
olan bir katre sudan yaratan yaratmış, mu'cizane yapmış, kulağımı açıp gözümü takmış,
kafama öyle bir dimağ, sineme öyle bir kalb, ağzıma öyle bir dil koymuş ki, o dimağ ve kalb
ve dilde rahmetin umum hazinelerinde iddihar edilen bütün rahmanî hediyeleri, atiyyeleri
tartacak, bilecek yüzer mizancıkları, ölçücükleri ve esma-i hüsnanın nihayetsiz cilvelerinin
definelerini açacak, anlayacak binler âletleri yaratmış, yapmış, yazmış; kokuların, tatların,
renklerin adedince tarifeleri o âletlere yardımcı vermiş.
Hem kemal-i intizam ile bu kadar hassas duyguları ve hissiyatları ve gayet muntazam
bu manevî latifeleri ve bâtınî hasseleri bu cismimde dercetmekle beraber, gayet san'atlı bu
cihazatı ve cevarihi ve hayat-ı insaniyece gayet lüzumlu ve mükemmel bu kadar a'za ve
âletleri bu vücudumda kemal-i hikmetle yaratmış. Tâ ki, nimetlerinin bütün nevilerini ve
umum çeşitlerini bana tattırsın ve ihsas etsin ve hadsiz tecelliyat-ı esmasının ayrı ayrı
zuhurlarını o duygular ve hissiyatla ve hassasiyetle bana bildirsin, zevkettirsin ve bu
ehemmiyetsiz görünen hakir ve fakir vücudumu -her mü'minin vücudu gibi- kâinata bir güzel
takvim ve ruzname ve âlem-i ekbere muhtasar bir nüsha-i enver ve şu dünyaya bir misal-i
musaggar ve masnuatına bir mu'cize-i azhar ve nimetlerinin her nev'ine talib bir müşteri ve
medar ve rububiyetinin kanunlarına ve icraat tellerine santral gibi bir mazhar ve hikmet ve
rahmet atiyyelerine ve çiçeklerine nümune bahçesi gibi bir liste, bir fihriste ve hitabat-ı
Sübhaniyesine anlayışlı bir muhatab yaratmış olmakla beraber, en büyük bir nimet olan
vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak
--- sh:»(Ş:68) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1011: 2241 - 1011: 2246)


Arama dizesi: hikmet

@«9 da bulunan "ene"ye yani nefsime baktım, gördüm ki: Hayvanat içinde beni dahi menşeim
olan bir katre sudan yaratan yaratmış, mu'cizane yapmış, kulağımı açıp gözümü takmış,
kafama öyle bir dimağ, sineme öyle bir kalb, ağzıma öyle bir dil koymuş ki, o dimağ ve kalb
ve dilde rahmetin umum hazinelerinde iddihar edilen bütün rahmanî hediyeleri, atiyyeleri
tartacak, bilecek yüzer mizancıkları, ölçücükleri ve esma-i hüsnanın nihayetsiz cilvelerinin
definelerini açacak, anlayacak binler âletleri yaratmış, yapmış, yazmış; kokuların, tatların,
renklerin adedince tarifeleri o âletlere yardımcı vermiş.
Hem kemal-i intizam ile bu kadar hassas duyguları ve hissiyatları ve gayet muntazam
bu manevî latifeleri ve bâtınî hasseleri bu cismimde dercetmekle beraber, gayet san'atlı bu
cihazatı ve cevarihi ve hayat-ı insaniyece gayet lüzumlu ve mükemmel bu kadar a'za ve
âletleri bu vücudumda kemal-i hikmetle yaratmış. Tâ ki, nimetlerinin bütün nevilerini ve
umum çeşitlerini bana tattırsın ve ihsas etsin ve hadsiz tecelliyat-ı esmasının ayrı ayrı
zuhurlarını o duygular ve hissiyatla ve hassasiyetle bana bildirsin, zevkettirsin ve bu
MAXQDA 2020 24.12.2022

ehemmiyetsiz görünen hakir ve fakir vücudumu -her mü'minin vücudu gibi- kâinata bir güzel
takvim ve ruzname ve âlem-i ekbere muhtasar bir nüsha-i enver ve şu dünyaya bir misal-i
musaggar ve masnuatına bir mu'cize-i azhar ve nimetlerinin her nev'ine talib bir müşteri ve
medar ve rububiyetinin kanunlarına ve icraat tellerine santral gibi bir mazhar ve hikmet ve
rahmet atiyyelerine ve çiçeklerine nümune bahçesi gibi bir liste, bir fihriste ve hitabat-ı
Sübhaniyesine anlayışlı bir muhatab yaratmış olmakla beraber, en büyük bir nimet olan
vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak
--- sh:»(Ş:68) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--
için hayatı verdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1011: 3331 - 1011: 3336)


Arama dizesi: hikmet

O iman ile o nimet-i vücud, dünya ve âhireti içine aldı. Hem o


imanda marifet ve muhabbetini verdi. O marifet ve muhabbetle o nimet-i vücud içinde daire-i
mümkinattan âlem-i vücuba ve daire-i esma-i İlahiyeye kadar hamd ü sena ile istifade için
ellerini uzatabilir bir mertebe ihsan etti. Hem hususî olarak bir ilm-i Kur'anî ve hikmet-i
imaniye verdi. Ve o ihsan ile çok mahlukat üstüne bir tefevvuk verdi ve sâbık noktalar gibi
çok cihetlerle öyle bir câmiiyet vermiş ki, ehadiyetine ve samediyetine tam bir âyine ve küllî
ve kudsî rububiyetine geniş ve küllî bir ubudiyet ile mukabele edebilen bir istidad vermiş. Ve
enbiyalarla insanlara gönderdiği bütün mukaddes kitabların ve suhufların ve fermanların
icmaıyla ve bütün enbiya ve evliya ve asfiyanın ittifakıyla, bu bendeki bulunan emaneti ve
hediyesi ve atiyyesi olan vücudumu ve hayatımı ve nefsimi -âyet-i Kur'aniyenin nassı ile-
benden satın alıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1012: 1421 - 1012: 1426)


Arama dizesi: hikmet

Bir vakit ihtiyarlık, gurbet, hastalık,


mağlubiyet gibi vücudumu sarsan ârızalar bir gaflet zamanıma rast gelip -şiddetli alâkadar ve
meftun olduğum vücudum, belki mahlukatın vücudları ademe gidiyor diye- elîm bir endişe
verirken yine Âyet-i Hasbiyeye müracaat ettim. Dedi: "Manama dikkat et ve iman dûrbîniyle
bak!" Ben de baktım ve iman gözüyle gördüm ki; bu zerrecik vücudum hadsiz bir vücudun
âyinesi ve nihayetsiz bir inbisat ile hadsiz vücudları kazanmasına bir vesile ve kendinden daha
kıymetdar bâki, müteaddid vücudları meyve veren bir kelime-i hikmet hükmünde
bulunduğunu ve mensubiyet cihetiyle bir an yaşaması ebedî bir vücud kadar kıymetdar
olduğunu ilmelyakîn ile bildim. Çünki şuur-u iman ile bu vücudum Vâcib-ül Vücud'un eseri
ve san'atı ve cilvesi olduğunu anlamakla, vahşi evhamın hadsiz karanlıklarından ve hadsiz
müfarakat ve firakların elemlerinden kurtulup mevcudata, hususan zîhayatlara taalluk eden
ef'alde, esma-i İlahiye adedince uhuvvet rabıtalarıyla münasebet peyda ettiğim bütün
sevdiğim mevcudata muvakkat bir firak içinde daimî bir visal var olduğunu bildim.
Malûmdur ki, karyeleri ve şehirleri ve memleketleri veya taburları ve kumandanları ve
üstadları gibi rabıtaları bir olan adamlar sevimli bir uhuvvet ve dostane bir arkadaşlık
hissederler. Ve bu gibi rabıtalardan mahrum olanlar daimî, elîm karanlıklar içinde azab
çekiyorlar. Hem bir ağacın meyveleri, şuurları olsa, birbirinin kardeşi ve birbirinin bedeli ve
musahibi ve nâzırı olduklarını hissederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1013: 500 - 1013: 505)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Zahirî
vücudları mahvolmaz, saklanır. Hem bâki olan hakikat-ı nev'iyesinin tazelenen suretleridir.
Geçen baharda yaprak, çiçek, meyve gibi mevcudatı, bu bahardakinin mislidirler. Fark yalnız
itibarîdir. O itibarî fark dahi, bu hikmet kelimelerine ve rahmet sözlerine ve kudret harflerine
ayrı ayrı, müteaddid manaları verdirmek içindir bildim. Yazıklar yerinde "Mâşâallah,
bârekâllah" dedim.
İşte imanın şuuruyla ve iman rabıtasıyla, arz ve semavat san'atkârına intisab noktasında
gökleri yıldızlarla, zemini çiçekler ve güzel mahluklarla yapan, süslendiren ve böyle herbir
san'atta yüzer mu'cize gösteren bir san'atkârın eser-i san'atı ve böyle hadsiz hârikalı bir ustanın
yapılışı olmak, ne kadar antika ve kıymetdar ve şuuru varsa ne kadar iftihar eder ve şereflenir
diye uzaktan hissettim. Hususan o nihayetsiz mu'cizekâr usta, koca semavat ve arzın büyük
kitabını insan gibi küçük bir nüshada yazsa, belki insanı, o kitaba müntehab ve mükemmel bir
hülâsa yapsa; o insan ne kadar büyük bir şeref, bir kemal, bir kıymete medar ve iman ile
mazhar ve şuur ve intisab ile o şerefe sahib olacağını bu âyetten ders aldığımdan, niyet ve
tasavvur cihetinde bütün mevcudatın dilleriyle "Hasbünallahü ve ni'melvekil" dedim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1013: 2988 - 1013: 2993)


Arama dizesi: hikmet

Bu hakikat, Risale-i Nur'un risalelerinde


bürhanlar ile izah edildiğinden burada dört mes'ele içinde kısa bir hülâsası beyan edilecek.
Birinci Mes'ele: Hayatın mahiyeti ve hakikatı Hayy-ı Kayyum'a baktığı cihetle baktım,
gördüm ki: Mahiyet-i hayatım esma-i İlahiyenin definelerini açan anahtarların mahzeni ve
nakışlarının bir küçük haritası ve cilvelerinin bir fihristesi ve kâinatın büyük hakikatlarına
ince bir mikyas ve mizan ve Hayy-ı Kayyum'un manidar ve kıymetdar isimlerini bilen,
bildiren, fehmedip tefhim eden yazılmış bir kelime-i hikmettir anladım. Ve hayatın bu
tarzdaki hakikatı bin derece kıymet kazanıyor ve bir saat devamı bir ömür kadar ehemmiyet
alır. Zamanı olmayan Zât-ı Ezeliyeye münasebeti cihetinde uzun ve kısalığına bakılmaz.
İkinci Mes'ele:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1014: 2346 - 1014: 2351)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:73) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


--
fıtrat vazifeleri ve hilkat gayeleri ve hayat neticeleri ne olduğunu bildim. Ve kâinatta en
kıymetdar mahluk hayat olduğunun sebebini ve her şey hayata müsahhar olmasının sırrını ve
hayata karşı herkeste fıtrî bir iştiyak bulunduğunun hikmetini ve hayatın hayatı iman
olduğunu ilmelyakîn ile anladım.
Dördüncü Mes'ele: Dünyadaki bu hayatımın hakikî lezzeti ve saadeti nedir diye yine
bu u[¬6«x²7! «v²Q¬9«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1016: 3896 - 1016: 3901)


Arama dizesi: hikmet
i Cennet'e, Cennet'i unutturan bir cemal-i sermedî, elbette nihayeti ve şebihi ve naziri ve misli
olamaz. Malûmdur ki; herşeyin hüsnü, kendine göredir, hem binler tarzda bulunur ve
nevilerin ihtilafı gibi güzellikleri de ayrı ayrıdır. Meselâ; göz ile hissedilen bir güzellik, kulak
ile hissedilen bir hüsün bir olmaması ve akıl ile fehmedilen bir hüsn-ü aklî, ağız ile zevkedilen
bir hüsn-ü taam bir olmadığı gibi.. kalb, ruh vesair zahirî ve bâtınî duyguların istihsan ettikleri
ve güzel hissettikleri güzellikler, onların ihtilafı gibi muhteliftir. Meselâ: İmanın güzelliği ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

hakikatın güzelliği ve nurun hüsnü ve çiçeğin hüsnü ve ruhun cemali ve suretin cemali ve
şefkatin güzelliği ve adaletin güzelliği ve merhametin hüsnü ve hikmetin hüsnü ayrı ayrı
oldukları gibi, Cemil-i Zülcelal'in nihayet derecede güzel olan esma-i hüsnasının güzellikleri
dahi ayrı ayrı olduğundan, mevcudatta bulunan hüsünler ayrı ayrı düşmüş.
Eğer Cemil-i Zülcelal'in esmasındaki hüsünlerin mevcudat âyinelerinde bir cilvesini

müşahede etmek istersen, zeminin yüzünü bir küçük bahçe gibi temaşa edecek bir geniş,
hayalî göz ile bak ve hem bil ki: Rahmaniyet, rahîmiyet, hakîmiyet, âdiliyet gibi tabirler,
Cenab-ı Hakk'ın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe'nlerine işaret ederler.
İşte başta insan olarak bütün hayvanatın muntazaman bir perde-i gaybdan gelen
erzaklarına bak, rahmaniyet-i İlahiyenin cemalini gör.
Hem bütün yavruların mu'cizane iaşelerine ve başları üstünde ve annelerinin sinelerinde
asılmış tatlı, safi, âb-ı kevser gibi iki tulumbacık süte temaşa eyle, rahîmiyet-i Rabbaniyenin
cazibedar cemalini gör.
Hem bütün kâinatı enva'ıyla beraber bir kitab-ı kebir-i hikmet ve öyle bir kitab ki; her
harfi yüz kelime, her kelimesi yüzer satır, her satırı bin bab, her babı binler küçük kitab
hükmüne getiren hakîmiyet-i İlahiyenin cemal-i bîmisaline bak, gör.
Hem kâinatı bütün mevcudatıyla mizanı altına alan ve bütün ecram-ı ulviye ve
süfliyenin müvazenelerini idame ettiren ve güzelliği

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1017: 666 - 1017: 671)


Arama dizesi: hikmet

Rahmaniyet, rahîmiyet, hakîmiyet, âdiliyet gibi tabirler,


Cenab-ı Hakk'ın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe'nlerine işaret ederler.
İşte başta insan olarak bütün hayvanatın muntazaman bir perde-i gaybdan gelen
erzaklarına bak, rahmaniyet-i İlahiyenin cemalini gör.
Hem bütün yavruların mu'cizane iaşelerine ve başları üstünde ve annelerinin sinelerinde
asılmış tatlı, safi, âb-ı kevser gibi iki tulumbacık süte temaşa eyle, rahîmiyet-i Rabbaniyenin
cazibedar cemalini gör.
Hem bütün kâinatı enva'ıyla beraber bir kitab-ı kebir-i hikmet ve öyle bir kitab ki; her
harfi yüz kelime, her kelimesi yüzer satır, her satırı bin bab, her babı binler küçük kitab
hükmüne getiren hakîmiyet-i İlahiyenin cemal-i bîmisaline bak, gör.
Hem kâinatı bütün mevcudatıyla mizanı altına alan ve bütün ecram-ı ulviye ve
süfliyenin müvazenelerini idame ettiren ve güzelliğin
--- sh:»(Ş:78) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1018: 920 - 1018: 925)


Arama dizesi: hikmet

Otuzikinci Söz'ün Üçüncü Mevkıfında gayet güzel bir tafsil ve kuvvetli


hüccetlerle beyan edilen bir hakikattır. Tafsilini ona havale ederek burada kısa bir işaretle ona
bakacağız; şöyle ki:
Bu masnuata, hususan hayvanat ve nebatata bakıyoruz, görüyoruz ki: Kasd ve iradeyi
gösteren ve ilim ve hikmeti bildiren daimî bir tezyin, bir süslemek ve tesadüfe hamli imkânsız
bir tanzim, bir güzelleştirmek hükmediyor. Hem kendi san'atını beğendirmek ve nazar-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

dikkati celbetmek ve masnuunu ve seyircilerini memnun etmek için her şeyde öyle bir nazik
san'at ve ince hikmet ve âlî zînet ve şefkatli bir tertib ve tatlı vaziyet görünüyor; bedahet
derecesinde anlaşılır ki, kendini zîşuurlara bildirmek ve tanıttırmak isteyen perde-i gayb
arkasında öyle bir san'atkâr var ki, herbir san'atıyla çok hünerlerini ve kemalâtını teşhir ile
kendini sevdirmek ve medh ü senasını ettirmek ister. Hem zîşuur mahlukları minnettar ve
mesrur ve kendine dost etmek için tesadüfe havalesi imkân haricinde ve umulmadığı yerden
leziz nimetlerin her çeşidini onlara
--- sh:»(Ş:80) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1018: 1192 - 1018: 1197)


Arama dizesi: hikmet

Tafsilini ona havale ederek burada kısa bir işaretle ona


bakacağız; şöyle ki:
Bu masnuata, hususan hayvanat ve nebatata bakıyoruz, görüyoruz ki: Kasd ve iradeyi
gösteren ve ilim ve hikmeti bildiren daimî bir tezyin, bir süslemek ve tesadüfe hamli imkânsız
bir tanzim, bir güzelleştirmek hükmediyor. Hem kendi san'atını beğendirmek ve nazar-ı
dikkati celbetmek ve masnuunu ve seyircilerini memnun etmek için her şeyde öyle bir nazik
san'at ve ince hikmet ve âlî zînet ve şefkatli bir tertib ve tatlı vaziyet görünüyor; bedahet
derecesinde anlaşılır ki, kendini zîşuurlara bildirmek ve tanıttırmak isteyen perde-i gayb
arkasında öyle bir san'atkâr var ki, herbir san'atıyla çok hünerlerini ve kemalâtını teşhir ile
kendini sevdirmek ve medh ü senasını ettirmek ister. Hem zîşuur mahlukları minnettar ve
mesrur ve kendine dost etmek için tesadüfe havalesi imkân haricinde ve umulmadığı yerden
leziz nimetlerin her çeşidini onlara
--- sh:»(Ş:80) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1019: 1349 - 1019: 1354)


Arama dizesi: hikmet

İHTAR: Âyet-i Hasbiye-i Nuriyenin meratibinden dokuz mertebesi yazılacaktı, fakat


bazı esbaba binaen şimdilik üç mertebe te'hir edildi.
Tenbih: Risale-i Nur, Kur'anın ve Kur'andan çıkan bürhanî bir tefsir olduğundan,
Kur'anın nükteli, hikmetli, lüzumlu usandırmayan tekraratı gibi onun da lüzumlu, hikmetli,
belki zarurî ve maslahatlı tekraratı vardır. Hem Risale-i Nur, zevk ve şevk ile dillerde
usandırmayan, daima tekrar edilen kelime-i tevhidin delilleri olmasından zarurî tekraratı kusur
değil; usandırmaz ve usandırmamalı.
***
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1019: 1412 - 1019: 1417)


Arama dizesi: hikmet

İHTAR: Âyet-i Hasbiye-i Nuriyenin meratibinden dokuz mertebesi yazılacaktı, fakat


bazı esbaba binaen şimdilik üç mertebe te'hir edildi.
Tenbih: Risale-i Nur, Kur'anın ve Kur'andan çıkan bürhanî bir tefsir olduğundan,
Kur'anın nükteli, hikmetli, lüzumlu usandırmayan tekraratı gibi onun da lüzumlu, hikmetli,
belki zarurî ve maslahatlı tekraratı vardır. Hem Risale-i Nur, zevk ve şevk ile dillerde
usandırmayan, daima tekrar edilen kelime-i tevhidin delilleri olmasından zarurî tekraratı kusur
değil; usandırmaz ve usandırmamalı.
MAXQDA 2020 24.12.2022

***
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1025: 950 - 1025: 955)


Arama dizesi: hikmet

noktasına gelen iki suale iki cevabdır. Teşehhüdün sair hakikatlarının beyanı başka vakte talik
edilerek bu "Altıncı Şua"da yüzer nüktesinden yalnız iki nüktesi muhtasar bir surette beyan
edilecek.]
Birinci Sual: Teşehhüdün mübarek kelimatı, Mi'rac gecesinde Cenab-ı Hak ile
Resulünün bir mükâlemeleri olduğu halde, namazda okunmasının hikmeti nedir?
Elcevab: Her mü'minin namazı, onun bir nevi Mi'racı hükmündedir. Ve o huzura lâyık
olan kelimeler ise, Mi'rac-ı Ekber-i Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm)da söylenen
sözlerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1027: 67 - 1027: 72)


Arama dizesi: hikmet
deki teşbih, teşbihlerin kaidesine uygun gelmiyor. Çünki Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâm, İbrahim Aleyhisselâm'dan daha ziyade rahmete mazhardır ve daha büyüktür.

Bunun sırrı nedir? Hem bu tarzdaki salavatın teşehhüdde tahsisinin hikmeti nedir? Aynı dua,
eski zamandan beri ve bütün namazda tekrar etmeleri... Halbuki bir dua bir defa kabule
mazhar olsa yeter. Milyonlarca duaları makbul olan zâtlar musırrane dua etmesi ve bilhassa o
şey va'd-i İlahîye iktiran etmiş ise... Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1027: 578 - 1027: 583)


Arama dizesi: hikmet

›¬HÅ7! !®(xW²E«8 @®8@«T«8 y²C«Q²"!«: deniliyor; bütün ümmet o va'di ifa etmek için dua ederler.
Bunun
sırr-ı hikmeti nedir?
Elcevab: Bu sualde üç cihet ve üç sual var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1027: 1690 - 1027: 1695)


Arama dizesi: hikmet

--
hakikata ve hakikat-ı İslâmiyete irşad edenler, bu âl hakkındaki duanın makbuliyetinin
meyveleridirler.
İkinci Cihet: Bu tarzdaki salavatın namaza tahsisi hikmeti ise; meşahir-i insaniyenin en
nurani, en mükemmeli, en müstakimi olan enbiya ve evliyanın kafile-i kübrasının gittikleri ve
açtıkları yolda, kendisi dahi o yüzer icma' ve yüzer tevatür kuvvetinde bulunan ve şaşırmaları
mümkün olmayan o cemaat-ı uzmaya, o sırat-ı müstakimde iltihak ve refakat ettiğini tahattur
etmektir. Ve o tahattur ile, şübehat-ı şeytaniyeden ve evham-ı seyyieden kurtulmaktır. Ve bu
kafile, bu kâinat sahibinin dostları ve makbul masnuları ve onların muarızları, onun
MAXQDA 2020 24.12.2022

düşmanları ve merdud mahlukları olduğuna delil ise: Zaman-ı Âdem'den beri o kafileye
daima muavenet-i gaybiye gelmesi ve muarızlarına her vakit musibet-i semaviye inmesidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1027: 3361 - 1027: 3366)


Arama dizesi: hikmet

Burada beyan ettiğimiz


nükte ise, Fatiha'nın âhirinde daha zahirdir.
Üçüncü Cihet: Bu kadar tekrar ile kat'î verilecek olan bir şeyin vermesini istemesinin
sırr-ı hikmeti şudur: İstenilen şey meselâ Makam-ı Mahmud bir uçtur. Pek büyük ve binler
Makam-ı Mahmud gibi mühim hakikatları ihtiva eden bir hakikat-ı a'zamın bir dalıdır. Ve
hilkat-ı kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir. Ve ucu ve dalı ve o meyveyi dua ile
istemek ise; dolayısıyla o

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1028: 850 - 1028: 855)


Arama dizesi: hikmet

Ve o istemekle, dâr-ı
saadetin ve Cennet'in en mühim bir sebeb-i vücudu olan ubudiyet-i beşeriyeye ve daavat-ı
insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azîm bir maksad için,
bu hadsiz dualar dahi azdır. Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a Makam-ı
Mahmud verilmesi, umum ümmete şefaat-ı kübrasına işarettir. Hem o, bütün ümmetinin
saadetiyle alâkadardır. Onun için hadsiz salavat ve rahmet dualarını bütün ümmetten istemesi
ayn-ı hikmettir.
v[¬U«E²7! v[¬V«Q²7! «a²9«! «tÅ9¬! @«X«B²WÅV«2 @«8 ެ! @«X«7 «v²V¬2 « ž «t«9@«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1029: 936 - 1029: 941)


Arama dizesi: hikmet

«j²9¬ž²!«: Åw¬D²7! a²T«V«' @«8«:


Bu âyet-i uzmanın sırrıyla, insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi;
Hâlık-ı Kâinat'ı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir. Ve o insanın vazife-i fıtratı ve
farîza-i zimmeti, marifetullah ve iman-ı billahtır ve iz'an ve yakîn ile vücudunu ve vahdetini
tasdik etmektir.
Evet fıtraten daimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen ve hadsiz emelleri ve nihayetsiz
elemleri bulunan bîçare insana, elbette o hayat-ı ebediyenin üss-ül esası ve anahtarı olan
iman-ı billah ve marifetullah ve vesilelerinden başka olan şeyler ve kemalâtlar, o insana
nisbeten aşağıdır. Belki, çoğunun kıymetleri yoktur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1032: 810 - 1032: 815)


Arama dizesi: hikmet

]
Şöyle ki: Bu âyet-i muazzama gibi pek çok âyât-ı Kur'aniye, bu kâinat Hâlıkını
bildirmek cihetinde, her vakit ve herkesin en çok hayretle bakıp zevk ile mütalaa ettiği en
parlak bir sahife-i tevhid olan semavatı en başta zikretmelerinden, en başta ona başlamak
muvafıktır.
Evet bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen herbir misafir, gözünü açıp
baktıkça görür ki: Gayet keremkârane bir ziyafetgâh ve gayet san'atkârane bir teşhirgâh ve
gayet haşmetkârane bir ordugâh ve talimgâh ve gayet hayretkârane ve şevk-engizane bir
seyrangâh ve temaşagâh ve gayet manidarane ve hikmet-perverane bir mütalaagâh olan bu
MAXQDA 2020 24.12.2022

güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitab-ı kebirin müellifini ve bu muhteşem memleketin


sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken; en başta göklerin nur yaldızı ile
yazılan güzel yüzü görünür: "Bana bak, aradığını sana bildireceğim!" der. O da bakar görür
ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1033: 2073 - 1033: 2078)


Arama dizesi: hikmet

Sonra gözünü çeker, aklına bakar, kendi kendine der ki: "Atılmış pamuk gibi bu camid,
şuursuz bulut elbette bizleri bilmez ve bize acıyıp imdadımıza kendi kendine koşmaz ve
emirsiz meydana çıkmaz ve gizlenmez; belki gayet kadir ve rahîm bir kumandanın emriyle
hareket eder ki, bir iz bırakmadan gizlenir ve def'aten meydana çıkar, iş başına geçer ve gayet
fa'al ve müteâl ve gayet cilveli ve haşmetli bir sultanın fermanıyla ve kuvvetiyle vakit be-
vakit cevv âlemini doldurup boşaltır ve mütemadiyen hikmetle yazar ve paydos ile bozar
tahtasına ve mahv ve isbat levhasına ve haşir
--- sh:»(Ş:108) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve kıyamet suretine çevirir ve gayet lütufkâr ve ihsanperver ve gayet keremkâr ve
rububiyetperver bir hâkim-i müdebbirin tedbiriyle rüzgâra biner ve dağlar gibi yağmur
hazinelerini bindirir, muhtaç olan yerlere yetişir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1033: 3886 - 1033: 3891)


Arama dizesi: hikmet

Güya onlara acıyıp ağlayarak göz yaşlarıyla


onları çiçeklerle güldürür, güneşin şiddet-i ateşini serinlendirir ve sünger gibi bahçelerine su
serper ve zemin yüzünü yıkar, temizler."
Hem o meraklı yolcu kendi aklına der: Bu camid, hayatsız, şuursuz, mütemadiyen
çalkanan, kararsız, fırtınalı, dağdağalı, sebatsız, hedefsiz şu havanın perdesiyle ve zahirî
suretiyle vücuda gelen yüzbinler hakîmane ve rahîmane ve san'atkârane işler ve ihsanlar ve
imdadlar bilbedahe isbat eder ki: Bu çalışkan rüzgârın ve bu cevval hizmetkârın kendi başına
hiçbir hareketi yok, belki gayet Kadîr ve Alîm ve gayet Hakîm ve Kerim bir âmirin emriyle
hareket eder. Güya herbir zerresi, herbir işi bilir ve o âmirin herbir emrini anlar ve dinler bir
nefer gibi, hava içinde cereyan eden herbir emr-i Rabbanîyi dinler, itaat eder ki; bütün
hayvanatın teneffüsüne ve yaşamasına ve nebatatın telkîhine ve büyümesine ve hayatına
lüzumlu maddelerin yetiştirilmesine ve bulutların sevk ü idaresine ve ateşsiz sefinelerin seyr ü
seyahatına ve bilhassa seslerin ve bilhassa telsiz telefon ve telgraf ve radyo ile konuşmaların
îsaline ve bu hizmetler gibi umumî ve küllî hizmetlerden başka, azot ve müvellidülhumuza
(oksijen) gibi iki basit maddeden ibaret olan havanın zerreleri birbirinin misli iken, zemin
yüzünde yüzbinler tarzda bulunan Rabbanî san'atlarda kemal-i intizam ile bir dest-i hikmet
tarafından çalıştırılıyor görüyorum.
Demek ¬Œ²*«ž²!«: ¬š_«WÅK7! «w²[«" ¬hÅF«, W²7! ¬Æ@«EÅ,7!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1034: 388 - 1034: 393)


Arama dizesi: hikmet
¬ƒ@«<±¬h7! ¬r<¬h²M«#«: âyetinin tasrihiyle, rüzgârın

tasrifiyle hadsiz Rabbanî hizmetlerde istimal ve bulutların teshiriyle hadsiz Rahmanî işlerde
istihdam ve havayı o surette icad eden, ancak Vâcib-ül Vücud ve Kadir-i Külli Şey ve Âlim-i
Külli Şey, bir Rabb-i Zülcelali Ve-l İkram'dır der, hükmeder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sonra yağmura bakar, görür ki: Yağmurun taneleri sayısınca menfaatler ve katreleri
adedince rahmanî cilveler ve reşhaları mikdarınca hikmetler içinde bulunuyor. Hem o şirin ve
latif ve mübarek katreler o kadar muntazam ve güzel halkediliyor ki, hususan yaz mevsiminde
gelen dolu o kadar mizan ve intizam ile gönderiliyor ve iniyor ki;
--- sh:»(Ş:109) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1034: 1111 - 1034: 1116)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:109) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
fırtınalar ile çalkanan ve büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar, onların müvazene ve
intizamlarını bozmuyor; katreleri birbirine çarpıp, birleştirip, zararlı kütleler yapmıyor. Ve
bunlar gibi çok hakîmane işlerde ve bilhassa zîhayatta çalıştırılan basit ve camid ve şuursuz
müvellidülma' ve müvellidülhumuza (hidrojen-oksijen) gibi iki basit maddeden terekküb eden
bu su, yüzbinlerle hikmetli ve şuurlu ve muhtelif hizmetlerde ve san'atlarda istihdam ediliyor.
Demek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan yağmur, ancak bir Rahman-ı Rahîm'in hazine-i
gaybiye-i rahmetinden yapılıyor ve nüzulüyle
y«B«W²&«* hL²X«<«: !xO«X«5 @«8 ¬G²Q«" ²w¬8 «b²[«R²7! ı¬i«X< ›¬HÅ7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1034: 1952 - 1034: 1957)


Arama dizesi: hikmet

Bu iki hâdise-i acibe-i cevviye


tamtamına ¬˜¬G²W«E¬" G²2Åh7! d±¬A«,<«: ve ¬*@«M²"«ž²@¬" `«;²H«< ¬y¬5²h«" @«X«, (@«U«<
âyetlerini maddeten tefsir etmekle
beraber, yağmurun gelmesini haber verip, muhtaçlara müjde ediyorlar.
Evet hiçten, birden hârika bir gürültü ile cevvi konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar
ile zulmetli cevvi ışıkla doldurmak ve dağvari pamuk-misal ve dolu ve kar ve su tulumbası
hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle başaşağı gafil
insanın başına tokmak gibi vuruyor: "Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve
kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş
olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1034: 2215 - 1034: 2220)


Arama dizesi: hikmet

Evet hiçten, birden hârika bir gürültü ile cevvi konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar
ile zulmetli cevvi ışıkla doldurmak ve dağvari pamuk-misal ve dolu ve kar ve su tulumbası
hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle başaşağı gafil
insanın başına tokmak gibi vuruyor: "Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve
kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş
olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm
tarafından istihdam olunuyorlar." diye ihtar ediyorlar.
İşte bu meraklı yolcu, bu cevvde bulutu teshirden, rüzgârı tasriften, yağmuru tenzilden
ve hâdisat-ı cevviyeyi tedbirden terekküb eden bir hakikatın yüksek ve aşikâr şehadetini işitir,
"Âmentü billah" der. Birinci Makam'ın ikinci mertebesinde:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1035: 1291 - 1035: 1296)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:111) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
sinelerinde asılan şekerli süt tulumbacıklarını göndermek, o kadar şefkat ve merhamet ve
hikmet içinde görünüyor ki, bilbedahe bir Rahman-ı Rahîm'in gayet müşfikane ve
mürebbiyane bir cilve-i rahmeti ve ihsanı olduğunu isbat eder.
Elhasıl: Bu sahife-i hayatiye-i bahariye, haşr-i a'zamın yüzbin nümunelerini ve
misallerini göstermekle
|«#²Y«W²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1036: 2682 - 1036: 2687)


Arama dizesi: hikmet

Sonra dağlar ve sahralar, seyahat-ı fikriyede bulunan o yolcuyu çağırıyorlar,


"Sahifelerimizi de oku!" diyorlar. O da bakar, görür ki: Dağların küllî vazifeleri ve umumî
hizmetleri o kadar azametli ve hikmetlidirler; akılları hayret içinde bırakır. Meselâ: Dağların
zeminden emr-i Rabbanî ile çıkmaları ve zeminin içinde, inkılabat-ı dâhiliyeden neş'et eden
heyecanını ve gazabını ve hiddetini, çıkmalarıyla teskin ederek; zemin o dağların
fışkırmasıyla ve menfeziyle teneffüs edip, zararlı olan sarsıntılardan ve zelzele-i muzırradan
kurtulup, vazife-i devriyesinde sekenesinin istirahatlarını bozmuyor. Demek nasılki sefineleri
sarsıntıdan vikaye ve müvazenelerini muhafaza için onların direkleri üstünde kurulmuş; öyle
de dağlar, zemin sefinesine bu manada hazineli direkler olduklarını, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan
@«Z[«,²*«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1036: 3677 - 1036: 3682)


Arama dizesi: hikmet
«Ä@«A¬D²7! «: gibi çok âyetlerle ferman ediyor.
Hem meselâ, dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi menba'lar, sular, madenler,
maddeler, ilâçlar o kadar hakîmane ve müdebbirane ve kerimane ve ihtiyatkârane iddihar ve
ihzar ve istif edilmiş ki; bilbedahe kudreti nihayetsiz bir Kadîr'in ve hikmeti nihayetsiz bir
Hakîm'in hazineleri ve anbarları ve hizmetkârları olduklarını
--- sh:»(Ş:114) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

isbat ederler, diye anlar. Ve sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden bu iki
cevhere sairlerini kıyas edip, dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, hususan ihtiyatî
iddiharlar cihetiyle getirdikleri şehadeti ve söyledikleri "Lâ ilahe illâ Hû" tevhidini, dağlar
kuvvetinde ve sebatında ve sahralar genişliğinde ve büyüklüğünde görür, "Âmentü Billah"
der.
İşte bu manayı ifade için Birinci Makam'ın beşinci mertebesinde:
@«8 ¬p[¬W«D¬" ›«*@«EÅM7! «: ¬Ä@«A¬D²7! p[¬W

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1037: 68 - 1037: 73)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(Ş:114) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--

isbat ederler, diye anlar. Ve sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden bu iki
cevhere sairlerini kıyas edip, dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, hususan ihtiyatî
iddiharlar cihetiyle getirdikleri şehadeti ve söyledikleri "Lâ ilahe illâ Hû" tevhidini, dağlar
kuvvetinde ve sebatında ve sahralar genişliğinde ve büyüklüğünde görür, "Âmentü Billah"
der.
İşte bu manayı ifade için Birinci Makam'ın beşinci mertebesinde:
@«8 ¬p[¬W«D¬" ›«*@«EÅM7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1037: 151 - 1037: 156)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Ş:114) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

isbat ederler, diye anlar. Ve sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden bu iki
cevhere sairlerini kıyas edip, dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, hususan ihtiyatî
iddiharlar cihetiyle getirdikleri şehadeti ve söyledikleri "Lâ ilahe illâ Hû" tevhidini, dağlar
kuvvetinde ve sebatında ve sahralar genişliğinde ve büyüklüğünde görür, "Âmentü Billah"
der.
İşte bu manayı ifade için Birinci Makam'ın beşinci mertebesinde:
@«8 ¬p[¬W«D¬" ›«*@«EÅM7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1037: 2544 - 1037: 2549)


Arama dizesi: hikmet

İkincisi: Tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmayan kasdî ve hakîmane bir temyiz
ve tefrik, ihtiyarî ve rahîmane bir tezyin ve tasvir manası ve hakikatı, o hadsiz enva' ve
efradda gündüz gibi aşikâre görünüyor ve bir Sâni'-i Hakîm'in eserleri ve nakışları olduklarını
gösterir.
Üçüncüsü: O hadsiz masnuatın yüzbin çeşit ve ayrı ayrı tarz ve şekilde olan suretleri,
gayet muntazam, mizanlı, zînetli olarak, mahdud ve madud ve birbirinin misli ve basit ve
camid ve birbirinin aynı veya az farklı ve karışık olan çekirdeklerden, habbeciklerden o
ikiyüzbin nevilerin farikalı ve intizamlı, ayrı ayrı, müvazeneli, hayatdar, hikmetli, yanlışsız,
hatasız bir vaziyette umum efradının suretlerinin fethi ve açılışı ise öyle bir hakikattır ki;
güneşten daha parlaktır ve baharın çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları ve mevcudatı
sayısınca o hakikatı isbat eden şahidler var diye, bildi. "Elhamdülillahi alâ nimet-il iman"
dedi.
İşte bu mezkûr hakikatları ve şehadetleri ifade manasıyla, Birinci Makam'ın altıncı
mertebesinde:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1038: 1559 - 1038: 1564)


Arama dizesi: hikmet

Güya o hayvanların ve kuşların duyguları ve kuvaları ve


cihazları ve a'zaları ve âletleri, manzum ve mevzun kelimelerdir ve muntazam ve mükemmel
sözlerdir. Onlar, bunlarla Hallak ve Rezzaklarına şükür ve vahdaniyetine şehadet
getirdiklerine kat'î delalet eden üç muazzam ve muhit hakikatları müşahede etti.
Birincisi: Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata havalesi
mümkün olmayan hiçten hakîmane icad ve san'at-perverane ibda' ve ihtiyarkârane ve alîmane
halk ve inşa ve yirmi cihetle ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak ve
ihya etmek hakikatıdır ki; zîruhlar adedince şahidleri bulunan bir bürhan-ı bahir olarak, Zât-ı
Hayy-ı Kayyum'un vücub-u vücuduna ve sıfât-ı seb'asına ve vahdetine şehadet eder.
İkincisi: O hadsiz masnu'larda birbirinden sîmaca farikalı ve şekilce zînetli ve mikdarca
mizanlı ve suretçe intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve
kuvvetli bir hakikat görünür ki: Kadir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey'den başka hiçbir şey, bu
her cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile sahib olamaz ve hiçbir imkân
ve ihtimali yok.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1038: 2114 - 1038: 2119)


Arama dizesi: hikmet

Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata havalesi


mümkün olmayan hiçten hakîmane icad ve san'at-perverane ibda' ve ihtiyarkârane ve alîmane
halk ve inşa ve yirmi cihetle ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak ve
ihya etmek hakikatıdır ki; zîruhlar adedince şahidleri bulunan bir bürhan-ı bahir olarak, Zât-ı
Hayy-ı Kayyum'un vücub-u vücuduna ve sıfât-ı seb'asına ve vahdetine şehadet eder.
İkincisi: O hadsiz masnu'larda birbirinden sîmaca farikalı ve şekilce zînetli ve mikdarca
mizanlı ve suretçe intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve
kuvvetli bir hakikat görünür ki: Kadir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey'den başka hiçbir şey, bu
her cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile sahib olamaz ve hiçbir imkân
ve ihtimali yok.
Üçüncüsü: Birbirinin misli ve aynı veya az farklı ve birbirine benzeyen mahsur ve
mahdud yumurtalardan ve yumurtacıklardan ve nutfe denilen su katrelerinden o hadsiz
hayvanların yüzbinler çeşit tarzlarda ve birer mu'cize-i hikmet mahiyetinde bulunan
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1038: 2424 - 1038: 2429)


Arama dizesi: hikmet

O hadsiz masnu'larda birbirinden sîmaca farikalı ve şekilce zînetli ve mikdarca


mizanlı ve suretçe intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve
kuvvetli bir hakikat görünür ki: Kadir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey'den başka hiçbir şey, bu
her cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile sahib olamaz ve hiçbir imkân
ve ihtimali yok.
Üçüncüsü: Birbirinin misli ve aynı veya az farklı ve birbirine benzeyen mahsur ve
mahdud yumurtalardan ve yumurtacıklardan ve nutfe denilen su katrelerinden o hadsiz
hayvanların yüzbinler çeşit tarzlarda ve birer mu'cize-i hikmet mahiyetinde bulunan
--- sh:»(Ş:117) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
suretlerini, gayet muntazam ve müvazeneli ve hatasız bir heyette açmak ve fethetmek öyle
parlak bir hakikattır ki; hayvanlar adedince senedler, deliller o hakikatı tenvir eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1043: 2343 - 1043: 2348)


Arama dizesi: hikmet

®(!«G¬8 h²E«A²7! «–@«6 ²x«7 âyetinin bir


vechini tefsir ediyor anladı.
Sonra; ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine baktı, gördü ki: Mahiyeti ile
hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküb ediyor.
Birincisi: Teveddüd-ü İlahî denilen, kendini mahlukatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen
ve huzuran ve sohbeten dahi sevdirmek, vedudiyetin ve rahmaniyetin muktezasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1043: 2399 - 1043: 2404)


Arama dizesi: hikmet

«–@«6 ²x«7 âyetinin bir


vechini tefsir ediyor anladı.
Sonra; ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine baktı, gördü ki: Mahiyeti ile
hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküb ediyor.
Birincisi: Teveddüd-ü İlahî denilen, kendini mahlukatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen
ve huzuran ve sohbeten dahi sevdirmek, vedudiyetin ve rahmaniyetin muktezasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1045: 1867 - 1045: 1871)


Arama dizesi: takva

) zuhur eden o
şeriat; ondört asrı ve nev'-i beşerin humsunu, âdilane, hakkaniyet üzere, müdakkikane, hadsiz
kanunlarıyla idare etmesi emsal kabul etmez.
Hem ümmi bir zâtın (A.S.M.) ef'al ve akval ve ahvalinden çıkan İslâmiyet; her asırda
üçyüz milyon insanın rehberi ve mercii ve akıllarının muallimi ve mürşidi ve kalblerinin
münevviri ve musaffisi ve nefislerinin mürebbisi ve müzekkisi ve ruhlarının medar-ı inkişafatı
ve maden-i terakkiyatı olması cihetiyle misli olamaz ve olamamış.
Hem dininde bulunan bütün ibadatın bütün enva'ında en ileri olması ve herkesten ziyade
takvada bulunması ve Allah'tan korkması ve fevkalâde daimî mücahedat ve dağdağalar içinde,
tam tamına ubudiyetin en ince esrarına kadar müraat etmesi ve hiç kimseyi taklid etmeyerek
ve tam manasıyla ve mübtediyane fakat en mükemmel
--- sh:»(Ş:129) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
olarak, hem ibtida ve intihayı birleştirerek yapması; elbette misli görülmez ve görülmemiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1045: 3481 - 1045: 3486)


Arama dizesi: hikmet

Hem binler dua ve münacatlarından Cevşen-ül Kebir ile, öyle bir marifet-i Rabbaniye
ile, öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki; o zamandan beri gelen ehl-i marifet ve ehl-i
velayet, telahuk-u efkâr ile beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife
yetişememeleri gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur. Risale-i Münacat'ın başında,
Cevşen-ül Kebir'in doksandokuz fıkrasından bir fıkrasının kısacık bir mealinin beyan edildiği
yere bakan adam, Cevşen'in dahi misli yoktur diyecek.
Hem tebliğ-i risalette ve nâsı hakka davette o derece metanet ve sebat ve cesaret
göstermiş ki; büyük devletler ve büyük dinler, hattâ kavim ve kabilesi ve amucası ona şiddetli
adavet ettikleri halde, zerre mikdar bir eser-i tereddüd, bir telaş, bir korkaklık göstermemesi
ve tek başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkarması ve İslâmiyeti dünyanın
MAXQDA 2020 24.12.2022

başına geçirmesi isbat eder ki; tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve olamaz.
Hem imanda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir yakîn ve mu'cizane bir inkişaf ve
cihanı ışıklandıran bir ulvî itikad taşımış ki; o zamanın hükümranı olan bütün efkârı ve
akideleri ve hükemanın hikmetleri ve ruhanî reislerin ilimleri ona muarız ve muhalif ve
münkir oldukları halde; onun ne yakînine, ne itikadına, ne itimadına, ne itminanına hiçbir
şübhe, hiçbir tereddüd, hiçbir za'f, hiçbir vesvese vermemesi ve maneviyatta ve meratib-i
imaniyede terakki eden başta sahabeler ve bütün ehl-i velayet, onun her vakit mertebe-i
imanından feyz almaları ve onu en yüksek derecede bulmaları, bilbedahe gösterir ki; imanı
dahi emsalsizdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1046: 3437 - 1046: 3442)


Arama dizesi: hikmet
en yüksek ve en haklı ve hakikatlı olduğuna ittifak ile ve icma' ile sarsılmaz tasdikleri ve
kuvvetli imanları, güneşin ziyasına delalet eden gündüz gibi bir delildir, diye anladı.
Sekizincisi: Bu kâinat, nasılki kendini icad ve idare ve tertib eden ve tasvir ve takdir ve
tedbir ile bir saray gibi, bir kitab gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf eden sâniine
ve kâtibine ve nakkaşına delalet eder. Öyle de; kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlahiyeyi
bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbanî hikmetlerini talim edecek ve vazifedarane
harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın
kemalâtını ilân edecek ve o kitab-ı kebirin manalarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru
keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sadık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına
delalet ettiği cihetiyle, elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu zâtın hakkaniyetine ve
bu kâinat Hâlıkının en yüksek ve sadık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi.
Dokuzuncusu: Madem bu san'atlı ve hikmetli masnuatıyla kendi hünerlerini ve
san'atkârlığının kemalâtını teşhir etmek ve bu süslü, zînetli nihayetsiz mahlukatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek ve bu lezzetli ve kıymetli hesabsız nimetleriyle kendine teşekkür ve
hamd ettirmek ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe ile, hattâ ağızların en ince

zevklerini ve iştihaların her nev'ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbanî it'amlar ve
ziyafetlerle, kendi rububiyetine karşı minnetdarane ve müteşekkirane ve perestişkârane ibadet
ettirmek ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve ihtilafı gibi, azametli ve haşmetli
tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve hikmetli faaliyet ve hallakıyet ile, kendi uluhiyetini izhar
ederek, o uluhiyetine karşı iman ve teslim ve inkıyad ve itaat ettirmek ve her vakit iyiliği ve
iyileri himaye, fenalığı ve fenaları izale ve semavî tokatlar ile zalimleri ve yalancıları imha
etmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen perde arkasında birisi var. Elbette
ve herhalde, o gaybî zâtın yanında en sevgili mahluku ve en doğru abdi ve onun mezkûr
maksadlarına tam hizmet ederek, hilkat-i kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden
ve daima o Hâlıkının namına hareket eden ve ondan istimdad eden ve muvaffakıyet isteyen ve
onun tarafından imdada ve tevfike mazhar olan ve Muhammed-i Kureyşî denilen bu zât
olacak. (A.S.M.)
--- sh:»(Ş:132) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1046: 3985 - 1046: 3990)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Bu kâinat, nasılki kendini icad ve idare ve tertib eden ve tasvir ve takdir ve


tedbir ile bir saray gibi, bir kitab gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf eden sâniine
ve kâtibine ve nakkaşına delalet eder. Öyle de; kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlahiyeyi
bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbanî hikmetlerini talim edecek ve vazifedarane
harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın
kemalâtını ilân edecek ve o kitab-ı kebirin manalarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru
keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sadık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına
delalet ettiği cihetiyle, elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu zâtın hakkaniyetine ve
bu kâinat Hâlıkının en yüksek ve sadık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi.
Dokuzuncusu: Madem bu san'atlı ve hikmetli masnuatıyla kendi hünerlerini ve
san'atkârlığının kemalâtını teşhir etmek ve bu süslü, zînetli nihayetsiz mahlukatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek ve bu lezzetli ve kıymetli hesabsız nimetleriyle kendine teşekkür ve
hamd ettirmek ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe ile, hattâ ağızların en ince

zevklerini ve iştihaların her nev'ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbanî it'amlar ve
ziyafetlerle, kendi rububiyetine karşı minnetdarane ve müteşekkirane ve perestişkârane ibadet
ettirmek ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve ihtilafı gibi, azametli ve haşmetli
tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve hikmetli faaliyet ve hallakıyet ile, kendi uluhiyetini izhar
ederek, o uluhiyetine karşı iman ve teslim ve inkıyad ve itaat ettirmek ve her vakit iyiliği ve
iyileri himaye, fenalığı ve fenaları izale ve semavî tokatlar ile zalimleri ve yalancıları imha
etmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen perde arkasında birisi var. Elbette
ve herhalde, o gaybî zâtın yanında en sevgili mahluku ve en doğru abdi ve onun mezkûr
maksadlarına tam hizmet ederek, hilkat-i kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden
ve daima o Hâlıkının namına hareket eden ve ondan istimdad eden ve muvaffakıyet isteyen ve
onun tarafından imdada ve tevfike mazhar olan ve Muhammed-i Kureyşî denilen bu zât
olacak. (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1047: 329 - 1047: 334)


Arama dizesi: hikmet
Dokuzuncusu: Madem bu san'atlı ve hikmetli masnuatıyla kendi hünerlerini ve
san'atkârlığının kemalâtını teşhir etmek ve bu süslü, zînetli nihayetsiz mahlukatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek ve bu lezzetli ve kıymetli hesabsız nimetleriyle kendine teşekkür ve
hamd ettirmek ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe ile, hattâ ağızların en ince

zevklerini ve iştihaların her nev'ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbanî it'amlar ve
ziyafetlerle, kendi rububiyetine karşı minnetdarane ve müteşekkirane ve perestişkârane ibadet
ettirmek ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve ihtilafı gibi, azametli ve haşmetli
tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve hikmetli faaliyet ve hallakıyet ile, kendi uluhiyetini izhar
ederek, o uluhiyetine karşı iman ve teslim ve inkıyad ve itaat ettirmek ve her vakit iyiliği ve
iyileri himaye, fenalığı ve fenaları izale ve semavî tokatlar ile zalimleri ve yalancıları imha
etmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen perde arkasında birisi var. Elbette
ve herhalde, o gaybî zâtın yanında en sevgili mahluku ve en doğru abdi ve onun mezkûr
maksadlarına tam hizmet ederek, hilkat-i kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden
ve daima o Hâlıkının namına hareket eden ve ondan istimdad eden ve muvaffakıyet isteyen ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

onun tarafından imdada ve tevfike mazhar olan ve Muhammed-i Kureyşî denilen bu zât
olacak. (A.S.M.)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1049: 2698 - 1049: 2703)


Arama dizesi: hikmet

Bu âyet,
kâinat üstünde, dünyanın yüzünde öyle bir perde açtı ve ışıklandırdı ki, bu ezelî nutuk ve bu
sermedî ferman asırlar sıralarında dizilen zîşuurlara ders verip gösteriyor ki; bu kâinat bir
câmi-i kebir hükmünde, başta semavat ve arz olarak umum mahlukatı hayatdarane zikir ve
tesbihte ve vazife başında cûş u huruşla mes'udane ve memnunane bir vaziyette bulunduruyor,
diye müşahede etti ve bu âyetin derece-i belâgatını zevkederek sair âyetleri
--- sh:»(Ş:136) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
buna kıyasla Kur'anın zemzeme-i belâgatı arzın nısfını ve nev'-i beşerin humsunu istilâ ederek
haşmet-i saltanatı kemal-i ihtiramla ondört asır bilâfasıla idame ettiğinin binler
hikmetlerinden bir hikmetini anladı.
Dördüncü Nokta: Kur'an, öyle hakikatlı bir halâvet göstermiş ki, en tatlı birşeyden
dahi usandıran çok tekrar, Kur'anı tilavet edenler için değil usandırmak, belki kalbi
çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrar-ı tilaveti halâvetini ziyadeleştirdiği, eski
zamandan beri herkesçe müsellem olup darb-ı mesel hükmüne geçmiş. Hem öyle bir tazelik
ve gençlik ve şebabet ve garabet göstermiş ki, ondört asır yaşadığı ve herkesin eline kolayca
girdiği halde, şimdi nâzil olmuş gibi tazeliğini muhafaza ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1049: 2717 - 1049: 2722)


Arama dizesi: hikmet

Bu âyet,
kâinat üstünde, dünyanın yüzünde öyle bir perde açtı ve ışıklandırdı ki, bu ezelî nutuk ve bu
sermedî ferman asırlar sıralarında dizilen zîşuurlara ders verip gösteriyor ki; bu kâinat bir
câmi-i kebir hükmünde, başta semavat ve arz olarak umum mahlukatı hayatdarane zikir ve
tesbihte ve vazife başında cûş u huruşla mes'udane ve memnunane bir vaziyette bulunduruyor,
diye müşahede etti ve bu âyetin derece-i belâgatını zevkederek sair âyetleri
--- sh:»(Ş:136) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
buna kıyasla Kur'anın zemzeme-i belâgatı arzın nısfını ve nev'-i beşerin humsunu istilâ ederek
haşmet-i saltanatı kemal-i ihtiramla ondört asır bilâfasıla idame ettiğinin binler
hikmetlerinden bir hikmetini anladı.
Dördüncü Nokta: Kur'an, öyle hakikatlı bir halâvet göstermiş ki, en tatlı birşeyden
dahi usandıran çok tekrar, Kur'anı tilavet edenler için değil usandırmak, belki kalbi
çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrar-ı tilaveti halâvetini ziyadeleştirdiği, eski
zamandan beri herkesçe müsellem olup darb-ı mesel hükmüne geçmiş. Hem öyle bir tazelik
ve gençlik ve şebabet ve garabet göstermiş ki, ondört asır yaşadığı ve herkesin eline kolayca
girdiği halde, şimdi nâzil olmuş gibi tazeliğini muhafaza ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1052: 1459 - 1052: 1464)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Haydi, ileri! İmanın hadsiz


mertebelerinden bir mertebe daha kazanmak için kâinatın heyet-i mecmuasına müracaat edip,
o da ne diyor, dinlemeliyiz; erkânından ve eczasından aldığımız dersleri tekmil ve tenvir
etmeliyiz." diye, Kur'andan aldığı geniş ve ihatalı bir dûrbîn ile baktı, gördü:
Bu kâinat, o kadar manidar ve muntazamdır ki; mücessem bir kitab-ı Sübhanî ve
cismanî bir Kur'an-ı Rabbanî ve müzeyyen bir saray-ı Samedanî ve muntazam bir şehr-i
Rahmanî suretinde görünüyor. O kitabın bütün sureleri, âyetleri ve kelimatları, hattâ harfleri
ve babları ve fasılları ve sayfaları ve satırları.. umumunun, her vakit manidarane mahv u
isbatları ve hakîmane tağyir ve tahvilleri; icma' ile, bir Alîm-i Külli Şey'in ve bir Kadîr-i Külli
Şey'in ve bir musannıfın, herşeyde herşeyi gören ve herşeyin herşeyi ile münasebetini bilen,
riayet eden bir Nakkaş-ı Zülcelal'in ve bir Kâtib-i Zülkemal'in vücudunu ve mevcudiyetini
bilbedahe ifade ettikleri gibi, bütün erkân ve enva'ıyla ve ecza ve cüz'iyatıyla ve sekeneleri ve
müştemilâtıyla ve vâridat ve masarıfatıyla ve onlarda maslahatkârane tebdilleriyle ve
hikmetperverane tecdidleriyle, bil'ittifak hadsiz bir kudret ve nihayetsiz bir hikmetle iş gören
âlî bir ustanın ve misilsiz bir Sâniin mevcudiyetini ve vahdetini bildiriyorlar. Ve kâinatın
azametine münasib iki büyük ve geniş hakikatın şehadetleri, kâinatın bu büyük şehadetini
isbat ediyorlar.
Birinci Hakikat: Usûl-üd din ve ilm-i Kelâm'ın dâhî ülemasının ve hükema-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1052: 1538 - 1052: 1543)


Arama dizesi: hikmet

"Haydi, ileri! İmanın hadsiz


mertebelerinden bir mertebe daha kazanmak için kâinatın heyet-i mecmuasına müracaat edip,
o da ne diyor, dinlemeliyiz; erkânından ve eczasından aldığımız dersleri tekmil ve tenvir
etmeliyiz." diye, Kur'andan aldığı geniş ve ihatalı bir dûrbîn ile baktı, gördü:
Bu kâinat, o kadar manidar ve muntazamdır ki; mücessem bir kitab-ı Sübhanî ve
cismanî bir Kur'an-ı Rabbanî ve müzeyyen bir saray-ı Samedanî ve muntazam bir şehr-i
Rahmanî suretinde görünüyor. O kitabın bütün sureleri, âyetleri ve kelimatları, hattâ harfleri
ve babları ve fasılları ve sayfaları ve satırları.. umumunun, her vakit manidarane mahv u
isbatları ve hakîmane tağyir ve tahvilleri; icma' ile, bir Alîm-i Külli Şey'in ve bir Kadîr-i Külli
Şey'in ve bir musannıfın, herşeyde herşeyi gören ve herşeyin herşeyi ile münasebetini bilen,
riayet eden bir Nakkaş-ı Zülcelal'in ve bir Kâtib-i Zülkemal'in vücudunu ve mevcudiyetini
bilbedahe ifade ettikleri gibi, bütün erkân ve enva'ıyla ve ecza ve cüz'iyatıyla ve sekeneleri ve
müştemilâtıyla ve vâridat ve masarıfatıyla ve onlarda maslahatkârane tebdilleriyle ve
hikmetperverane tecdidleriyle, bil'ittifak hadsiz bir kudret ve nihayetsiz bir hikmetle iş gören
âlî bir ustanın ve misilsiz bir Sâniin mevcudiyetini ve vahdetini bildiriyorlar. Ve kâinatın
azametine münasib iki büyük ve geniş hakikatın şehadetleri, kâinatın bu büyük şehadetini
isbat ediyorlar.
Birinci Hakikat: Usûl-üd din ve ilm-i Kelâm'ın dâhî ülemasının ve hükema-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1052: 3016 - 1052: 3021)


Arama dizesi: hikmet

Vâcib-ül Vücud'un mevcudiyeti lâzımdır ki, naziri mümteni', misli muhal ve bütün maadası
mümkün ve masivası mahluku olacak."
Evet hudûs hakikatı kâinatı istilâ etmiş. Çoğunu göz görüyor, diğer kısmını akıl
görüyor. Çünki gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefat eder ki;
herbirisinin hadsiz efradı bulunan ve herbiri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi
nebatat ve küçücük hayvanat, o âlem ile beraber vefat ederler. Fakat o kadar intizam ile bir
vefattır ki; haşir ve neşirlerine medar olan ve rahmet ve hikmetin mu'cizeleri, kudret ve ilmin
hârikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp,
MAXQDA 2020 24.12.2022

defter-i a'mallerini ve gördükleri vazifelerin proğramlarını onların ellerine vererek, Hafîz-i


Zülcelal'in himayesi altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler. Ve bahar
mevsiminde, haşr-i a'zamın yüzbin misali ve nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat
eden ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar. Ve bir kısmının
dahi, kendi yerlerinde emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri icad ve ihya olunuyor. Ve geçen
baharın mevcudatı, işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip,

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1052: 3276 - 1052: 3281)


Arama dizesi: hikmet

Evet hudûs hakikatı kâinatı istilâ etmiş. Çoğunu göz görüyor, diğer kısmını akıl
görüyor. Çünki gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefat eder ki;
herbirisinin hadsiz efradı bulunan ve herbiri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi
nebatat ve küçücük hayvanat, o âlem ile beraber vefat ederler. Fakat o kadar intizam ile bir
vefattır ki; haşir ve neşirlerine medar olan ve rahmet ve hikmetin mu'cizeleri, kudret ve ilmin
hârikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp,
defter-i a'mallerini ve gördükleri vazifelerin proğramlarını onların ellerine vererek, Hafîz-i
Zülcelal'in himayesi altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler. Ve bahar
mevsiminde, haşr-i a'zamın yüzbin misali ve nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat
eden ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar. Ve bir kısmının
dahi, kendi yerlerinde emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri icad ve ihya olunuyor. Ve geçen
baharın mevcudatı, işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip,
²€«h¬L9 rEÇM7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1053: 50 - 1053: 55)


Arama dizesi: hikmet
Hem heyet-i mecmua cihetinde, her güzde ve her baharda büyük bir âlem vefat eder ve
taze bir âlem vücuda gelir. Ve o vefat ve hudûs, o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat
ve hudûsta, gayet intizam ve mizanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudûsları oluyor ki; güya
dünya öyle bir misafirhanedir ki, zîhayat kâinatlar ona misafir olurlar ve seyyah âlemler ve
seyyar dünyalar ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler. İşte, bu dünyada böyle hayatdar

dünyaları ve vazifedar kâinatları kemal-i ilim ve hikmet ve mizanla ve müvazene ve intizam


ve nizamla ihdas ve icad edip Rabbanî maksadlarda ve İlahî gayelerde ve Rahmanî
hizmetlerde kadîrane istimal ve rahîmane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelal'in vücub-u vücudu
ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti, bilbedahe güneş gibi, akıllara görünüyor. "Hudûs"
mesailini Risale-i Nur'a ve muhakkikîn-i Kelâmiyenin kitablarına havale ile o bahsi
kapıyoruz.
Amma "imkân" ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihata etmiş. Çünki görüyoruz ki; herşey,
küllî ve cüz'î bulunsun, büyük ve küçü

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1053: 301 - 1053: 306)


Arama dizesi: hikmet
Hem heyet-i mecmua cihetinde, her güzde ve her baharda büyük bir âlem vefat eder ve
taze bir âlem vücuda gelir. Ve o vefat ve hudûs, o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat
ve hudûsta, gayet intizam ve mizanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudûsları oluyor ki; güya
MAXQDA 2020 24.12.2022

dünya öyle bir misafirhanedir ki, zîhayat kâinatlar ona misafir olurlar ve seyyah âlemler ve
seyyar dünyalar ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler. İşte, bu dünyada böyle hayatdar

dünyaları ve vazifedar kâinatları kemal-i ilim ve hikmet ve mizanla ve müvazene ve intizam


ve nizamla ihdas ve icad edip Rabbanî maksadlarda ve İlahî gayelerde ve Rahmanî
hizmetlerde kadîrane istimal ve rahîmane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelal'in vücub-u vücudu
ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti, bilbedahe güneş gibi, akıllara görünüyor. "Hudûs"
mesailini Risale-i Nur'a ve muhakkikîn-i Kelâmiyenin kitablarına havale ile o bahsi
kapıyoruz.
Amma "imkân" ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihata etmiş. Çünki görüyoruz ki; herşey,
küllî ve cüz'î bulunsun, büyük ve küçü

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1053: 846 - 1053: 851)


Arama dizesi: hikmet

Çünki görüyoruz ki; herşey,


küllî ve cüz'î bulunsun, büyük ve küçük
--- sh:»(Ş:142) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
olsun arştan ferşe, zerrattan seyyarata kadar her mevcud; mahsus bir zât ve muayyen bir suret
ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile
dünyaya gönderiliyor. Halbuki o mahsus zâta ve o mahiyete, hadsiz imkânat içinde o
hususiyeti vermek.. hem suretler adedince imkânlar ve ihtimaller içinde o nakışlı ve farikalı
ve münasib o muayyen sureti giydirmek.. hem hemcinsinden olan eşhasın mikdarınca
imkânlar içinde çalkanan o mevcuda, o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek.. hem sıfatların
nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddid bulunan
o masnua, o has ve muvafık, maslahatlı sıfatları yerleştirmek.. hem hadsiz yollar ve tarzlarda
bulunması mümkün olması noktasında hadsiz imkânat ve ihtimalat içinde mütehayyir,
sergerdan, hedefsiz o mahluka, o hikmetli keyfiyetleri ve inayetli cihazları takmak ve teçhiz
etmek; elbette küllî ve cüz'î bütün mümkinat adedince ve her mümkünün mezkûr mahiyet ve
hüviyet, heyet ve suret, sıfat ve vaziyetinin imkânatı adedince tahsis edici, tercih edici, tayin
edici, ihdas edici bir Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve nihayetsiz
hikmetine ve hiçbir şey ve hiç bir şe'n ondan gizlenmediğine ve hiçbir şey ona ağır
gelmediğine ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi ona kolay geldiğine ve bir baharı bir
ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar sühuletle icad edebildiğine işaretler ve delaletler ve
şehadetler, imkân hakikatından çıkıp kâinatın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler.
Kâinatın şehadetini, her iki kanadı ve iki hakikatıyla Risale-i Nur eczaları ve bilhassa
Yirmiikinci ve Otuzikinci Sözler ve Yirminci ve Otuzüçüncü Mektublar tamamıyla isbat ve
izah ettiklerinden onlara havale ederek bu pek uzun kıssayı kısa kestik.
Kâinatın heyet-i mecmuasından gelen büyük ve küllî şehadetin ikinci kanadını isbat
eden:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1053: 1567 - 1053: 1572)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:142) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
MAXQDA 2020 24.12.2022

olsun arştan ferşe, zerrattan seyyarata kadar her mevcud; mahsus bir zât ve muayyen bir suret
ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile
dünyaya gönderiliyor. Halbuki o mahsus zâta ve o mahiyete, hadsiz imkânat içinde o
hususiyeti vermek.. hem suretler adedince imkânlar ve ihtimaller içinde o nakışlı ve farikalı
ve münasib o muayyen sureti giydirmek.. hem hemcinsinden olan eşhasın mikdarınca
imkânlar içinde çalkanan o mevcuda, o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek.. hem sıfatların
nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddid bulunan
o masnua, o has ve muvafık, maslahatlı sıfatları yerleştirmek.. hem hadsiz yollar ve tarzlarda
bulunması mümkün olması noktasında hadsiz imkânat ve ihtimalat içinde mütehayyir,
sergerdan, hedefsiz o mahluka, o hikmetli keyfiyetleri ve inayetli cihazları takmak ve teçhiz
etmek; elbette küllî ve cüz'î bütün mümkinat adedince ve her mümkünün mezkûr mahiyet ve
hüviyet, heyet ve suret, sıfat ve vaziyetinin imkânatı adedince tahsis edici, tercih edici, tayin
edici, ihdas edici bir Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve nihayetsiz
hikmetine ve hiçbir şey ve hiç bir şe'n ondan gizlenmediğine ve hiçbir şey ona ağır
gelmediğine ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi ona kolay geldiğine ve bir baharı bir
ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar sühuletle icad edebildiğine işaretler ve delaletler ve
şehadetler, imkân hakikatından çıkıp kâinatın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler.
Kâinatın şehadetini, her iki kanadı ve iki hakikatıyla Risale-i Nur eczaları ve bilhassa
Yirmiikinci ve Otuzikinci Sözler ve Yirminci ve Otuzüçüncü Mektublar tamamıyla isbat ve
izah ettiklerinden onlara havale ederek bu pek uzun kıssayı kısa kestik.
Kâinatın heyet-i mecmuasından gelen büyük ve küllî şehadetin ikinci kanadını isbat
eden:
İkinci Hakikat:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1053: 1914 - 1053: 1919)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:142) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
olsun arştan ferşe, zerrattan seyyarata kadar her mevcud; mahsus bir zât ve muayyen bir suret
ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile
dünyaya gönderiliyor. Halbuki o mahsus zâta ve o mahiyete, hadsiz imkânat içinde o
hususiyeti vermek.. hem suretler adedince imkânlar ve ihtimaller içinde o nakışlı ve farikalı
ve münasib o muayyen sureti giydirmek.. hem hemcinsinden olan eşhasın mikdarınca
imkânlar içinde çalkanan o mevcuda, o lâyık şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek.. hem sıfatların
nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddid bulunan
o masnua, o has ve muvafık, maslahatlı sıfatları yerleştirmek.. hem hadsiz yollar ve tarzlarda
bulunması mümkün olması noktasında hadsiz imkânat ve ihtimalat içinde mütehayyir,
sergerdan, hedefsiz o mahluka, o hikmetli keyfiyetleri ve inayetli cihazları takmak ve teçhiz
etmek; elbette küllî ve cüz'î bütün mümkinat adedince ve her mümkünün mezkûr mahiyet ve
hüviyet, heyet ve suret, sıfat ve vaziyetinin imkânatı adedince tahsis edici, tercih edici, tayin
edici, ihdas edici bir Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve nihayetsiz
hikmetine ve hiçbir şey ve hiç bir şe'n ondan gizlenmediğine ve hiçbir şey ona ağır
gelmediğine ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi ona kolay geldiğine ve bir baharı bir
ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar sühuletle icad edebildiğine işaretler ve delaletler ve
şehadetler, imkân hakikatından çıkıp kâinatın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler.
Kâinatın şehadetini, her iki kanadı ve iki hakikatıyla Risale-i Nur eczaları ve bilhassa
Yirmiikinci ve Otuzikinci Sözler ve Yirminci ve Otuzüçüncü Mektublar tamamıyla isbat ve
izah ettiklerinden onlara havale ederek bu pek uzun kıssayı kısa kestik.
Kâinatın heyet-i mecmuasından gelen büyük ve küllî şehadetin ikinci kanadını isbat
eden:
İkinci Hakikat:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1054: 3140 - 1054: 3145)


Arama dizesi: hikmet

Bu maksadın hadsiz yollarından iki yolu ve o iki yolun hadsiz mertebelerinden iki
mertebeyi ve o iki mertebenin pek çok hakikatlarından ve pek çok uzun tafsilâtından yalnız
iki hakikatı icmal ve ihtisar ile bu risalede beyan edeceğiz.
Birinci Hakikat: Bilmüşahede gözümüzle görünen ve muhit ve daimî ve muntazam ve
dehşetli ve semavî ve arzî olan bütün mevcudatı çeviren ve tebdil ve tecdid eden ve kâinatı
kaplayan faaliyet-i müstevliye hakikatı görünmesi ve o her cihetle hikmet-medar
--- sh:»(Ş:145) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
faaliyet hakikatının içinde tezahür-ü rububiyet hakikatının bilbedahe hissedilmesi ve o her

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1055: 2784 - 1055: 2789)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:146) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bütün hüsünler, cemaller, kıymetler, kemaller dahi, ef'al-i Rabbaniyenin ve esma-i İlahiyenin
ve sıfât-ı Samedaniyenin ve şuunat-ı Sübhaniyenin kendilerine lâyık ve muvafık kudsî
cemallerine ve kemallerine ve hepsi birden Zât-ı Akdes'in kudsî cemaline ve kemaline
bedahetle şehadet ederler.
İşte faaliyet hakikatı içinde tezahür eden rububiyet hakikatı; ilim ve hikmetle halk ve
icad ve sun' ve ibda', nizam ve mizan ile takdir ve tasvir ve tedbir ve tedvir, kasd ve irade ile
tahvil ve tebdil ve tenzil ve tekmil, şefkat ve rahmetle it'am ve in'am ve ikram ve ihsan gibi
şuunatıyla ve tasarrufatıyla kendini gösterir ve tanıttırır. Ve tezahür-ü rububiyet hakikatı
içinde bedahetle hissedilen ve bulunan uluhiyetin tebarüz hakikatı dahi; esma-i hüsnanın
rahîmane ve kerimane cilveleriyle ve yedi sıfât-ı sübutiye olan Hayat, İlim, Kudret, İrade,
Sem', Basar ve Kelâm sıfatlarının celalli ve cemalli tecellileriyle kendini tanıttırır, bildirir.
Evet nasılki kelâm sıfatı, vahiyler ve ilhamlar ile Zât-ı Akdes'i tanıttırır, öyle de; kudret
sıfatı dahi, mücessem kelimeleri hükmünde olan san'atlı eserleriyle o Zât-ı Akdes'i bildirir ve
kâinatı baştan başa bir Furkan-ı Cismanî mahiyetinde gösterip, bir Kadîr-i Zülcelal'i tavsif ve
tarif eder. Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mizanlı olan bütün masnuat mikdarınca ve
ilim ile idare ve tedbir ve tezyin ve temyiz edilen bütün mahlukat adedince, mevsufları olan
birtek Zât-ı Akdes'i bildirir. Ve hayat sıfatı ise; kudreti bildiren bütün eserler ve ilmin
vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mizanlı ve zînetli suretler, haller ve sair
sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat sıfatının tahakkukuna
delalet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri olan bütün zîhayatları şahid
göstererek Zât-ı Hayy-ı Kayyum'u bildirir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1055: 3704 - 1055: 3709)


Arama dizesi: hikmet
İşte faaliyet hakikatı içinde tezahür eden rububiyet hakikatı; ilim ve hikmetle halk ve
icad ve sun' ve ibda', nizam ve mizan ile takdir ve tasvir ve tedbir ve tedvir, kasd ve irade ile
tahvil ve tebdil ve tenzil ve tekmil, şefkat ve rahmetle it'am ve in'am ve ikram ve ihsan gibi
şuunatıyla ve tasarrufatıyla kendini gösterir ve tanıttırır. Ve tezahür-ü rububiyet hakikatı
içinde bedahetle hissedilen ve bulunan uluhiyetin tebarüz hakikatı dahi; esma-i hüsnanın
rahîmane ve kerimane cilveleriyle ve yedi sıfât-ı sübutiye olan Hayat, İlim, Kudret, İrade,
Sem', Basar ve Kelâm sıfatlarının celalli ve cemalli tecellileriyle kendini tanıttırır, bildirir.
Evet nasılki kelâm sıfatı, vahiyler ve ilhamlar ile Zât-ı Akdes'i tanıttırır, öyle de; kudret
sıfatı dahi, mücessem kelimeleri hükmünde olan san'atlı eserleriyle o Zât-ı Akdes'i bildirir ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

kâinatı baştan başa bir Furkan-ı Cismanî mahiyetinde gösterip, bir Kadîr-i Zülcelal'i tavsif ve
tarif eder. Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mizanlı olan bütün masnuat mikdarınca ve
ilim ile idare ve tedbir ve tezyin ve temyiz edilen bütün mahlukat adedince, mevsufları olan
birtek Zât-ı Akdes'i bildirir. Ve hayat sıfatı ise; kudreti bildiren bütün eserler ve ilmin
vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mizanlı ve zînetli suretler, haller ve sair
sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat sıfatının tahakkukuna
delalet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri olan bütün zîhayatları şahid
göstererek Zât-ı Hayy-ı Kayyum'u bildirir. Ve kâinatı, serbeser her vakit taze taze ve ayrı ayrı

cilveleri ve nakışları göstermek için daima değişen ve tazelenen ve hadsiz âyinelerden


terekküb eden bir âyine-i ekber suretine çevirir. Ve bu kıyasla görmek ve işitmek, ihtiyar
etmek ve konuşmak sıfatları dahi; herbiri birer kâinat kadar Zât-ı Akdes'i bildirir, tanıttırır.
Hem o sıfatlar, Zât-ı Zülcelal'in vücuduna delalet ettikleri gibi, hayatın vücuduna ve
tahakkukuna ve o zâtın hayatdar ve diri olduğuna dahi bedahetle delalet ederler. Çünki bilmek
hayatın alâmeti,
--- sh:»(Ş:147) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
işitmek dirilik emaresi, görmek dirilere mahsus, irade hayat ile olabilir, ihtiyarî iktidar
zîhayatlarda bulunur, tekellüm ise bilen dirilerin işidir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1055: 3994 - 1055: 3999)


Arama dizesi: hikmet
İşte faaliyet hakikatı içinde tezahür eden rububiyet hakikatı; ilim ve hikmetle halk ve
icad ve sun' ve ibda', nizam ve mizan ile takdir ve tasvir ve tedbir ve tedvir, kasd ve irade ile
tahvil ve tebdil ve tenzil ve tekmil, şefkat ve rahmetle it'am ve in'am ve ikram ve ihsan gibi
şuunatıyla ve tasarrufatıyla kendini gösterir ve tanıttırır. Ve tezahür-ü rububiyet hakikatı
içinde bedahetle hissedilen ve bulunan uluhiyetin tebarüz hakikatı dahi; esma-i hüsnanın
rahîmane ve kerimane cilveleriyle ve yedi sıfât-ı sübutiye olan Hayat, İlim, Kudret, İrade,
Sem', Basar ve Kelâm sıfatlarının celalli ve cemalli tecellileriyle kendini tanıttırır, bildirir.
Evet nasılki kelâm sıfatı, vahiyler ve ilhamlar ile Zât-ı Akdes'i tanıttırır, öyle de; kudret
sıfatı dahi, mücessem kelimeleri hükmünde olan san'atlı eserleriyle o Zât-ı Akdes'i bildirir ve
kâinatı baştan başa bir Furkan-ı Cismanî mahiyetinde gösterip, bir Kadîr-i Zülcelal'i tavsif ve
tarif eder. Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mizanlı olan bütün masnuat mikdarınca ve
ilim ile idare ve tedbir ve tezyin ve temyiz edilen bütün mahlukat adedince, mevsufları olan
birtek Zât-ı Akdes'i bildirir. Ve hayat sıfatı ise; kudreti bildiren bütün eserler ve ilmin
vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mizanlı ve zînetli suretler, haller ve sair
sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat sıfatının tahakkukuna
delalet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri olan bütün zîhayatları şahid
göstererek Zât-ı Hayy-ı Kayyum'u bildirir. Ve kâinatı, serbeser her vakit taze taze ve ayrı ayrı

cilveleri ve nakışları göstermek için daima değişen ve tazelenen ve hadsiz âyinelerden


terekküb eden bir âyine-i ekber suretine çevirir. Ve bu kıyasla görmek ve işitmek, ihtiyar
etmek ve konuşmak sıfatları dahi; herbiri birer kâinat kadar Zât-ı Akdes'i bildirir, tanıttırır.
Hem o sıfatlar, Zât-ı Zülcelal'in vücuduna delalet ettikleri gibi, hayatın vücuduna ve
tahakkukuna ve o zâtın hayatdar ve diri olduğuna dahi bedahetle delalet ederler. Çünki bilmek
MAXQDA 2020 24.12.2022

hayatın alâmeti,
--- sh:»(Ş:147) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1058: 749 - 1058: 754)


Arama dizesi: hikmet

Kur'anın kesretli takdisatı ve


tesbihatı ve âyâtı ve kelimatı, belki hurufatı ve hey'atıyla mütemadiyen tevhide irşadatı bu
büyük sırdan ileri gelmiştir.
Üçüncü Hakikat: "Kemalât"tır.
Evet bu kâinatın bütün ulvî hikmetleri, hârika güzellikleri, âdilane kanunları, hakîmane
gayeleri, hakikat-ı kemalâtın vücuduna bedahetle delalet ve bilhassa bu kâinatı hiçten icad
edip her cihetle mu'cizatlı ve cemalli bir surette idare eden Hâlıkın kemalâtına ve o Hâlıkın
âyine-i zîşuuru olan insanın kemalâtına şehadeti pek zahirdir.
Madem kemalât hakikatı vardır. Ve madem kâinatı kemalât içinde icad eden Hâlıkın
kemalâtı muhakkaktır. Ve madem kâinatın en mühim meyvesi ve arzın halifesi ve Hâlıkın en
ehemmiyetli masnuu ve sevgilisi olan insanın kemalâtı haktır ve hakikatlıdır. Elbette bu
gözümüz ile gördüğümüz kemalli ve hikmetli kâinatı, fena ve zevalde yuvarlanan ve neticesiz
olarak tesadüfün oyuncağı, tabiatın mel'abegâhı, zîhayatın zalimane mezbahası, zîşuurun
dehşetli hüzüngâhı suretine çeviren ve âsârı ile kemalâtı görünen insanı, en bîçare ve en
perişan ve en aşağı bir hayvan derekesine indiren ve Hâlıkın âyine-i kemalâtı olan bütün
mevcudatın şehadetiyle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1058: 1365 - 1058: 1370)


Arama dizesi: hikmet

Evet bu kâinatın bütün ulvî hikmetleri, hârika güzellikleri, âdilane kanunları, hakîmane
gayeleri, hakikat-ı kemalâtın vücuduna bedahetle delalet ve bilhassa bu kâinatı hiçten icad
edip her cihetle mu'cizatlı ve cemalli bir surette idare eden Hâlıkın kemalâtına ve o Hâlıkın
âyine-i zîşuuru olan insanın kemalâtına şehadeti pek zahirdir.
Madem kemalât hakikatı vardır. Ve madem kâinatı kemalât içinde icad eden Hâlıkın
kemalâtı muhakkaktır. Ve madem kâinatın en mühim meyvesi ve arzın halifesi ve Hâlıkın en
ehemmiyetli masnuu ve sevgilisi olan insanın kemalâtı haktır ve hakikatlıdır. Elbette bu
gözümüz ile gördüğümüz kemalli ve hikmetli kâinatı, fena ve zevalde yuvarlanan ve neticesiz
olarak tesadüfün oyuncağı, tabiatın mel'abegâhı, zîhayatın zalimane mezbahası, zîşuurun
dehşetli hüzüngâhı suretine çeviren ve âsârı ile kemalâtı görünen insanı, en bîçare ve en
perişan ve en aşağı bir hayvan derekesine indiren ve Hâlıkın âyine-i kemalâtı olan bütün
mevcudatın şehadetiyle
--- sh:»(Ş:152) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
nihayetsiz kemalât-ı kudsiyesi bulunan o Hâlıkın kemalâtını setredip perde çekerek netice-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1058: 2441 - 1058: 2446)


Arama dizesi: hikmet

Şirkin bu kemalât-ı
İlahiyeye ve insaniye ve kevniyeye karşı zıddiyeti ve o kemalâtları bozduğu, "İkinci Şua"
MAXQDA 2020 24.12.2022

risalesinin üç meyve-i tevhide dair "Birinci Makam"ında kuvvetli ve kat'î deliller ile isbat ve
izah edildiğinden, ona havale edip burada kısa kesiyoruz.
Dördüncü Hakikat: "Hâkimiyet"tir.
Evet bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir
memleket, belki idaresi gayet hikmetli ve hâkimiyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür,
her şeyi ve her nev'i birer vazife ile müsahharane meşgul bulur.
¬Œ²*«ž²!«: ¬€!«x´WÅ,7! (xX% ¬yÁV¬7«: âyetinin askerlik manasını ihsas eden temsiline göre: Zerrat

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1060: 1141 - 1060: 1146)


Arama dizesi: hikmet

Å–¬! ferman ediyor.


İkinci Hakikat: Kâinatta tasarrufları görünen ef'al-i Rabbaniyenin ıtlak ve ihata ve
nihayetsiz bir surette zuhurlarıdır. Ve o fiilleri takyid ve tahdid eden, yalnız hikmet ve
iradedir ve mazharların kabiliyetleridir. Ve serseri tesadüf ve şuursuz tabiat ve kör kuvvet ve
camid esbab ve kayıdsız ve her yere dağılan ve karıştıran unsurlar, o gayet mizanlı ve
hikmetli ve basîrane ve hayatdarane ve muntazam ve muhkem olan fiillere karışamazlar, belki
Fâil-i Zülcelal'in emriyle ve iradesiyle ve kuvvetiyle zahirî bir perde-i kudret olarak istimal
olunuyorlar.
Hadsiz misallerinden üç misali: Sure-i Nahl'in bir sahifesinde birbirine muttasıl üç
âyetin işaret ettikleri üç fiilin hadsiz nüktelerinden üç nüktesini beyan ederiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1060: 1340 - 1060: 1345)


Arama dizesi: hikmet

İkinci Hakikat: Kâinatta tasarrufları görünen ef'al-i Rabbaniyenin ıtlak ve ihata ve


nihayetsiz bir surette zuhurlarıdır. Ve o fiilleri takyid ve tahdid eden, yalnız hikmet ve
iradedir ve mazharların kabiliyetleridir. Ve serseri tesadüf ve şuursuz tabiat ve kör kuvvet ve
camid esbab ve kayıdsız ve her yere dağılan ve karıştıran unsurlar, o gayet mizanlı ve
hikmetli ve basîrane ve hayatdarane ve muntazam ve muhkem olan fiillere karışamazlar, belki
Fâil-i Zülcelal'in emriyle ve iradesiyle ve kuvvetiyle zahirî bir perde-i kudret olarak istimal
olunuyorlar.
Hadsiz misallerinden üç misali: Sure-i Nahl'in bir sahifesinde birbirine muttasıl üç
âyetin işaret ettikleri üç fiilin hadsiz nüktelerinden üç nüktesini beyan ederiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1060: 2383 - 1060: 2388)


Arama dizesi: hikmet

Çünki o
küçücük bal makinesinin zerrecik başında, onun ehemmiyetli vazifesinin mükemmel
proğramını yazmak ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve pişirmek ve
süngücüğünde zîhayat a'zaları tahrib etmek ve öldürmek hâsiyetinde bulunan zehiri o
uzuvcuğuna
--- sh:»(Ş:156) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve cismine zarar vermeden yerleştirmek; nihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade
ile ve tam bir intizam ve müvazene ile olduğundan, şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat
ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar. İşte bu üç cihetle mu'cizeli
bu san'at-ı İlahiyenin ve bu fiil-i Rabbaniyenin, bütün zemin yüzünde hadsiz arılarda, aynı
hikmetle, aynı dikkatle, aynı mizanda, aynı anda, aynı tarzda zuhuru ve ihatası, bedahetle
MAXQDA 2020 24.12.2022

vahdeti isbat eder.


İkinci âyet:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1060: 2688 - 1060: 2693)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:156) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
ve cismine zarar vermeden yerleştirmek; nihayet dikkat ve ilim ile ve gayet hikmet ve irade
ile ve tam bir intizam ve müvazene ile olduğundan, şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat
ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar. İşte bu üç cihetle mu'cizeli
bu san'at-ı İlahiyenin ve bu fiil-i Rabbaniyenin, bütün zemin yüzünde hadsiz arılarda, aynı
hikmetle, aynı dikkatle, aynı mizanda, aynı anda, aynı tarzda zuhuru ve ihatası, bedahetle
vahdeti isbat eder.
İkinci âyet:
@®X«A«7 ¯•«(«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1060: 3388 - 1060: 3393)


Arama dizesi: hikmet
]¬4 ²vU«7 Å–¬!«:
«w[¬"¬*@ÅLV¬7 @®R¬=@«, @®M¬7@«'
âyeti, ibret-feşan bir fermandır. Evet başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt
fabrikaları olan vâlidelerin memelerinde, kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan
ve onlara bütün bütün muhalif olarak hâlis, temiz, safi, mugaddi, hoş, beyaz bir sütü koymak;
ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedakârane bir şefkati
kalblerine bırakmak; elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve bir ihtiyar
ve dikkat ister ki; fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir
cihetle işleri olamaz. İşte böyle gayet mu'cizeli ve hikmetli bu san'at-ı Rabbaniyenin ve bu
fiil-i İlahînin, umum rûy-i zeminde, yüzbinlerle nevilerin, hadsiz vâlidelerinin kalblerinde ve

memelerinde aynı anda, aynı tarzda, aynı hikmet ve aynı dikkat ile tecellisi ve tasarrufu ve
yapması ve ihatası, bedahetle vahdeti isbat eder.
Üçüncü âyet:
«–xV¬T²Q«< ¯•²x«T¬7 ®^«<žÀ« «t¬7´) ]¬4 Å–¬! @®X«,«& @®5²+¬*«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1060: 3584 - 1060: 3589)


Arama dizesi: hikmet
«w[¬"¬*@ÅLV¬7 @®R¬=@«, @®M¬7@«'
âyeti, ibret-feşan bir fermandır. Evet başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt
fabrikaları olan vâlidelerin memelerinde, kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan
ve onlara bütün bütün muhalif olarak hâlis, temiz, safi, mugaddi, hoş, beyaz bir sütü koymak;
ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedakârane bir şefkati
kalblerine bırakmak; elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve bir ihtiyar
ve dikkat ister ki; fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir
MAXQDA 2020 24.12.2022

cihetle işleri olamaz. İşte böyle gayet mu'cizeli ve hikmetli bu san'at-ı Rabbaniyenin ve bu
fiil-i İlahînin, umum rûy-i zeminde, yüzbinlerle nevilerin, hadsiz vâlidelerinin kalblerinde ve

memelerinde aynı anda, aynı tarzda, aynı hikmet ve aynı dikkat ile tecellisi ve tasarrufu ve
yapması ve ihatası, bedahetle vahdeti isbat eder.
Üçüncü âyet:
«–xV¬T²Q«< ¯•²x«T¬7 ®^«<žÀ« «t¬7´) ]¬4 Å–¬! @®X«,«& @®5²+¬*«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1061: 41 - 1061: 46)


Arama dizesi: hikmet
«w[¬"¬*@ÅLV¬7 @®R¬=@«, @®M¬7@«'
âyeti, ibret-feşan bir fermandır. Evet başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt
fabrikaları olan vâlidelerin memelerinde, kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan
ve onlara bütün bütün muhalif olarak hâlis, temiz, safi, mugaddi, hoş, beyaz bir sütü koymak;
ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedakârane bir şefkati
kalblerine bırakmak; elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve bir ihtiyar
ve dikkat ister ki; fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir
cihetle işleri olamaz. İşte böyle gayet mu'cizeli ve hikmetli bu san'at-ı Rabbaniyenin ve bu
fiil-i İlahînin, umum rûy-i zeminde, yüzbinlerle nevilerin, hadsiz vâlidelerinin kalblerinde ve

memelerinde aynı anda, aynı tarzda, aynı hikmet ve aynı dikkat ile tecellisi ve tasarrufu ve
yapması ve ihatası, bedahetle vahdeti isbat eder.
Üçüncü âyet:
«–xV¬T²Q«< ¯•²x«T¬7 ®^«<žÀ« «t¬7´) ]¬4 Å–¬

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1061: 780 - 1061: 785)


Arama dizesi: hikmet

Evet bu iki meyve, hem gıda ve kut,


hem fakihe ve yemiş, hem çok lezzetli taamların menşe'leri olmakla beraber, susuz bir kumda
ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar, o derece
--- sh:»(Ş:157) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bir mu'cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir
şurub makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli
bir san'attırlar ki; zerre kadar aklı bulunan bir adam, "Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı
yaratan zât olabilir." demeğe mecburdur. Çünki meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar
asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her salkımda şekerli şurub tulumbacıklarından
yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı
giydirmek ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve proğramı ve tarihçe-i hayatı
hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında cennet helvası gibi
bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı
dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i san'atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette
MAXQDA 2020 24.12.2022

bedahetle gösterir ki; bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz
bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak onun fiilidir.
Evet bu çok hassas mizana ve çok meharetli san'ata ve çok hikmetli intizama, kör ve
serseri ve intizamsız ve şuursuz ve hedefsiz ve istilacı ve karıştırıcı olan kuvvetler ve tabiatlar
ve sebebler karışamazlar, ellerini uzatamazlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1061: 911 - 1061: 916)


Arama dizesi: hikmet

Evet bu iki meyve, hem gıda ve kut,


hem fakihe ve yemiş, hem çok lezzetli taamların menşe'leri olmakla beraber, susuz bir kumda
ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar, o derece
--- sh:»(Ş:157) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bir mu'cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir
şurub makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli
bir san'attırlar ki; zerre kadar aklı bulunan bir adam, "Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı
yaratan zât olabilir." demeğe mecburdur. Çünki meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar
asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her salkımda şekerli şurub tulumbacıklarından
yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı
giydirmek ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve proğramı ve tarihçe-i hayatı
hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında cennet helvası gibi
bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı
dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i san'atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette
bedahetle gösterir ki; bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz
bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak onun fiilidir.
Evet bu çok hassas mizana ve çok meharetli san'ata ve çok hikmetli intizama, kör ve
serseri ve intizamsız ve şuursuz ve hedefsiz ve istilacı ve karıştırıcı olan kuvvetler ve tabiatlar
ve sebebler karışamazlar, ellerini uzatamazlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1061: 1598 - 1061: 1603)


Arama dizesi: hikmet

--
bir mu'cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir
şurub makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli
bir san'attırlar ki; zerre kadar aklı bulunan bir adam, "Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı
yaratan zât olabilir." demeğe mecburdur. Çünki meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar
asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her salkımda şekerli şurub tulumbacıklarından
yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı
giydirmek ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve proğramı ve tarihçe-i hayatı
hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında cennet helvası gibi
bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı
dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i san'atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette
bedahetle gösterir ki; bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz
bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak onun fiilidir.
Evet bu çok hassas mizana ve çok meharetli san'ata ve çok hikmetli intizama, kör ve
serseri ve intizamsız ve şuursuz ve hedefsiz ve istilacı ve karıştırıcı olan kuvvetler ve tabiatlar
ve sebebler karışamazlar, ellerini uzatamazlar. Yalnız, mef'uliyette ve kabulde ve
perdedarlıkta, emr-i Rabbanî ile istihdam olunuyorlar. İşte bu üç âyetin işaret ettikleri üç
hakikatın tevhide delalet eden üç nüktesi gibi, hadsiz ef'al-i Rabbaniyenin hadsiz cilveleri ve
tasarrufları, ittifakla birtek vâhid-i ehad, bir Zât-ı Zülcelal'in vahdetine şehadet ederler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1061: 1778 - 1061: 1783)


Arama dizesi: hikmet

--
bir mu'cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir
şurub makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli
bir san'attırlar ki; zerre kadar aklı bulunan bir adam, "Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı
yaratan zât olabilir." demeğe mecburdur. Çünki meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar
asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her salkımda şekerli şurub tulumbacıklarından
yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı
giydirmek ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve proğramı ve tarihçe-i hayatı
hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında cennet helvası gibi
bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı
dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i san'atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette
bedahetle gösterir ki; bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz
bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak onun fiilidir.
Evet bu çok hassas mizana ve çok meharetli san'ata ve çok hikmetli intizama, kör ve
serseri ve intizamsız ve şuursuz ve hedefsiz ve istilacı ve karıştırıcı olan kuvvetler ve tabiatlar
ve sebebler karışamazlar, ellerini uzatamazlar. Yalnız, mef'uliyette ve kabulde ve
perdedarlıkta, emr-i Rabbanî ile istihdam olunuyorlar. İşte bu üç âyetin işaret ettikleri üç
hakikatın tevhide delalet eden üç nüktesi gibi, hadsiz ef'al-i Rabbaniyenin hadsiz cilveleri ve
tasarrufları, ittifakla birtek vâhid-i ehad, bir Zât-ı Zülcelal'in vahdetine şehadet ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1061: 1887 - 1061: 1892)


Arama dizesi: hikmet

bir mu'cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir
şurub makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli
bir san'attırlar ki; zerre kadar aklı bulunan bir adam, "Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı
yaratan zât olabilir." demeğe mecburdur. Çünki meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar
asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her salkımda şekerli şurub tulumbacıklarından
yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı
giydirmek ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve proğramı ve tarihçe-i hayatı
hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında cennet helvası gibi
bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı
dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i san'atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette
bedahetle gösterir ki; bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz
bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak onun fiilidir.
Evet bu çok hassas mizana ve çok meharetli san'ata ve çok hikmetli intizama, kör ve
serseri ve intizamsız ve şuursuz ve hedefsiz ve istilacı ve karıştırıcı olan kuvvetler ve tabiatlar
ve sebebler karışamazlar, ellerini uzatamazlar. Yalnız, mef'uliyette ve kabulde ve
perdedarlıkta, emr-i Rabbanî ile istihdam olunuyorlar. İşte bu üç âyetin işaret ettikleri üç
hakikatın tevhide delalet eden üç nüktesi gibi, hadsiz ef'al-i Rabbaniyenin hadsiz cilveleri ve
tasarrufları, ittifakla birtek vâhid-i ehad, bir Zât-ı Zülcelal'in vahdetine şehadet ederler.
Üçüncü Hakikat:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1061: 3796 - 1061: 3801)


Arama dizesi: hikmet
--
kudrete hiçbir şey ağır gelmez. Ve o kudrete nisbeten, yıldızlar zerreler kadar ve en büyük en
küçük kadar ve efradı hadsiz bir nevi, birtek ferd kadar ve azametli ve muhit bir küll, has ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

az bir cüz' kadar ve koca zeminin ihyası ve diriltilmesi, bir ağaç kadar ve dağ gibi bir ağacın
inşası, tırnak gibi bir çekirdek kadar kolay ve rahatça ve sühuletli olmak gerektir. Tâ ki,
gözümüzün önünde yapılan bu işleri yapabilsin.
İşte bu mertebe-i tevhidin ve bu üçüncü hakikatın ve kelime-i tevhidin bu ehemmiyetli
sırrını, yani en büyük bir küll, en küçük bir cüz'î gibi olması ve en çok ve en az farkı
bulunmaması; hem bu hayretli hikmetini ve bu azametli tılsımını ve tavr-ı aklın haricindeki
bu muammasını ve İslâmiyetin en mühim esasını ve imanın en derin bir medarını ve tevhidin
en büyük bir temelini beyan ve hall ve keşf ve isbat etmekle Kur'anın tılsımı açılır ve hilkat-ı
kâinatın en gizli ve bilinmez ve felsefeyi idrakinden âciz bırakan muamması bilinir. Hâlık-ı

Rahîmime yüzbin defa Risalet-ün Nur'un hurufatı adedince şükr ve hamdolsun ki, Risalet-ün
Nur bu acib tılsımı ve bu garib muammayı hall ve keşf ve isbat etmiş. Ve bilhassa Yirminci
Mektub'un âhirlerinde °h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x;«: bahsinde ve haşre dair Yirmidokuzuncu
Söz'ün
"Fâil muktedirdir" bahsinde, Yirmidokuzuncu Lem'a-i Arabiye'nin "Allahü Ekber"
mertebelerinden kudret-i İlahiyenin isbatında, kat'î bürhanlarla -iki kerre iki dört eder
derecesinde- isbat edilmiş.
Onun için, izahı onlara havale etmekle beraber, bir fihriste hükmünde bu sırrı açan
esasları ve delilleri icmalen beyan ve onüç basamak olarak onüç sırra işaret etmek istedim

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1063: 957 - 1063: 962)


Arama dizesi: hikmet

Büyük ve
küçük, çok ve az, cüz'î ve küllî birdir. Hiçbiri ona ağır gelmez.
Hem nasılki Onuncu ve Yirmidokuzuncu Sözlerde denildiği gibi intizam ve müvazene
ve hükme itaat ve emirleri imtisal sırlarıyla, yüz hane kadar bir büyük sefineyi bir çocuğun
parmağıyla oyuncağını çevirdiği gibi döndürür, gezdirir. Hem bir âmir, bir arş emriyle birtek
neferi hücum ettirdiği gibi, muntazam ve muti' bir orduyu dahi, o tek emriyle hücuma
sevkeder. Hem pek büyük bir hassas mizanın iki gözünde, iki dağ müvazene vaziyetinde
bulunsalar, iki kefesinde iki yumurta bulunan diğer mizanın, bir tek ceviz, bir kefesini
yukarıya kaldırması, birini aşağı indirmesi gibi; o tek ceviz, bir kanun-u hikmetle öteki büyük
mizanın bir gözünü dağ ile beraber dağın başına ve öbür dağı, derelerin dibine indirebilir.
Aynen öyle de: Kayıdsız, nihayetsiz, nuranî, zâtî, sermedî olan kudret-i Rabbaniyede ve
beraberinde bütün intizamatın ve nizamların ve müvazenelerin menşei, menbaı, medarı,
masdarı olan nihayetsiz bir hikmet ve gayet hassas bir adalet-i İlahiye bulunduğundan ve cüz'î
ve küllî ve büyük ve küçük herşey ve bütün eşya, o kudretin hükmüne müsahhar ve
tasarrufuna münkad olduğundan, elbette zerreleri kolayca tedvir ve tahrik ettiği gibi, yıldızları
dahi nizam-ı hikmet sırrıyla kolayca döndürür, çevirir. Ve baharda, bir emir ile sühuletle bir
sineği ihya ettiği gibi; bütün sineklerin taifelerini ve bütün nebatatı ve hayvancıkların
ordularını, kudretindeki hikmet ve mizanın sırrıyla, aynı emirle, aynı kolaylıkla diriltip
meydan-ı hayata sevk eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1063: 1278 - 1063: 1283)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem nasılki Onuncu ve Yirmidokuzuncu Sözlerde denildiği gibi intizam ve müvazene


ve hükme itaat ve emirleri imtisal sırlarıyla, yüz hane kadar bir büyük sefineyi bir çocuğun
parmağıyla oyuncağını çevirdiği gibi döndürür, gezdirir. Hem bir âmir, bir arş emriyle birtek
neferi hücum ettirdiği gibi, muntazam ve muti' bir orduyu dahi, o tek emriyle hücuma
sevkeder. Hem pek büyük bir hassas mizanın iki gözünde, iki dağ müvazene vaziyetinde
bulunsalar, iki kefesinde iki yumurta bulunan diğer mizanın, bir tek ceviz, bir kefesini
yukarıya kaldırması, birini aşağı indirmesi gibi; o tek ceviz, bir kanun-u hikmetle öteki büyük
mizanın bir gözünü dağ ile beraber dağın başına ve öbür dağı, derelerin dibine indirebilir.
Aynen öyle de: Kayıdsız, nihayetsiz, nuranî, zâtî, sermedî olan kudret-i Rabbaniyede ve
beraberinde bütün intizamatın ve nizamların ve müvazenelerin menşei, menbaı, medarı,
masdarı olan nihayetsiz bir hikmet ve gayet hassas bir adalet-i İlahiye bulunduğundan ve cüz'î
ve küllî ve büyük ve küçük herşey ve bütün eşya, o kudretin hükmüne müsahhar ve
tasarrufuna münkad olduğundan, elbette zerreleri kolayca tedvir ve tahrik ettiği gibi, yıldızları
dahi nizam-ı hikmet sırrıyla kolayca döndürür, çevirir. Ve baharda, bir emir ile sühuletle bir
sineği ihya ettiği gibi; bütün sineklerin taifelerini ve bütün nebatatı ve hayvancıkların
ordularını, kudretindeki hikmet ve mizanın sırrıyla, aynı emirle, aynı kolaylıkla diriltip
meydan-ı hayata sevk eder.
--- sh:»(Ş:161) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1063: 1541 - 1063: 1546)


Arama dizesi: hikmet

Hem nasılki Onuncu ve Yirmidokuzuncu Sözlerde denildiği gibi intizam ve müvazene


ve hükme itaat ve emirleri imtisal sırlarıyla, yüz hane kadar bir büyük sefineyi bir çocuğun
parmağıyla oyuncağını çevirdiği gibi döndürür, gezdirir. Hem bir âmir, bir arş emriyle birtek
neferi hücum ettirdiği gibi, muntazam ve muti' bir orduyu dahi, o tek emriyle hücuma
sevkeder. Hem pek büyük bir hassas mizanın iki gözünde, iki dağ müvazene vaziyetinde
bulunsalar, iki kefesinde iki yumurta bulunan diğer mizanın, bir tek ceviz, bir kefesini
yukarıya kaldırması, birini aşağı indirmesi gibi; o tek ceviz, bir kanun-u hikmetle öteki büyük
mizanın bir gözünü dağ ile beraber dağın başına ve öbür dağı, derelerin dibine indirebilir.
Aynen öyle de: Kayıdsız, nihayetsiz, nuranî, zâtî, sermedî olan kudret-i Rabbaniyede ve
beraberinde bütün intizamatın ve nizamların ve müvazenelerin menşei, menbaı, medarı,
masdarı olan nihayetsiz bir hikmet ve gayet hassas bir adalet-i İlahiye bulunduğundan ve cüz'î
ve küllî ve büyük ve küçük herşey ve bütün eşya, o kudretin hükmüne müsahhar ve
tasarrufuna münkad olduğundan, elbette zerreleri kolayca tedvir ve tahrik ettiği gibi, yıldızları
dahi nizam-ı hikmet sırrıyla kolayca döndürür, çevirir. Ve baharda, bir emir ile sühuletle bir
sineği ihya ettiği gibi; bütün sineklerin taifelerini ve bütün nebatatı ve hayvancıkların
ordularını, kudretindeki hikmet ve mizanın sırrıyla, aynı emirle, aynı kolaylıkla diriltip
meydan-ı hayata sevk eder.
--- sh:»(Ş:161) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1063: 1742 - 1063: 1747)


Arama dizesi: hikmet

Hem bir âmir, bir arş emriyle birtek


neferi hücum ettirdiği gibi, muntazam ve muti' bir orduyu dahi, o tek emriyle hücuma
sevkeder. Hem pek büyük bir hassas mizanın iki gözünde, iki dağ müvazene vaziyetinde
bulunsalar, iki kefesinde iki yumurta bulunan diğer mizanın, bir tek ceviz, bir kefesini
yukarıya kaldırması, birini aşağı indirmesi gibi; o tek ceviz, bir kanun-u hikmetle öteki büyük
mizanın bir gözünü dağ ile beraber dağın başına ve öbür dağı, derelerin dibine indirebilir.
Aynen öyle de: Kayıdsız, nihayetsiz, nuranî, zâtî, sermedî olan kudret-i Rabbaniyede ve
beraberinde bütün intizamatın ve nizamların ve müvazenelerin menşei, menbaı, medarı,
MAXQDA 2020 24.12.2022

masdarı olan nihayetsiz bir hikmet ve gayet hassas bir adalet-i İlahiye bulunduğundan ve cüz'î
ve küllî ve büyük ve küçük herşey ve bütün eşya, o kudretin hükmüne müsahhar ve
tasarrufuna münkad olduğundan, elbette zerreleri kolayca tedvir ve tahrik ettiği gibi, yıldızları
dahi nizam-ı hikmet sırrıyla kolayca döndürür, çevirir. Ve baharda, bir emir ile sühuletle bir
sineği ihya ettiği gibi; bütün sineklerin taifelerini ve bütün nebatatı ve hayvancıkların
ordularını, kudretindeki hikmet ve mizanın sırrıyla, aynı emirle, aynı kolaylıkla diriltip
meydan-ı hayata sevk eder.
--- sh:»(Ş:161) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1063: 2027 - 1063: 2032)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:161) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Ve bir ağacı baharda çabuk diriltmek ve kemiklerine hayat vermek gibi, o hikmetli adaletli
kudret-i mutlaka ile koca arzı ve zemin cenazesini, baharda o ağaç gibi kolayca ihya edip
yüzbin çeşit haşirlerin misallerini icad eder. Ve bir emr-i tekvinî ile arzı dirilttiği gibi,
«–:h«N²E8 @«X²<«G«7 °p[¬W«% ²v;!«)¬@«4 ®?«G¬&!«: ®^«E²[«.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1064: 40 - 1064: 45)


Arama dizesi: hikmet
Evet meselâ her baharda nebatattan ve hayvanattan dört yüzbin nev'in hadsiz efradlarını,
beraber ve birbiri içinde, bir anda ve
--- sh:»(Ş:162) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

bir tarzda, yanlışsız, hatasız, kemal-i hikmet ve hüsn-ü san'atla icad etmek ve idare ve iaşe
etmek.. hem kuşların misal-i musaggarları olan sineklerden tâ nümune-i ekberleri olan
kartallara kadar hadsiz efradlarını yaratmak ve hava âleminde, seyahat ve yaşamalarına
yardım eden cihazatı verip gezdirmek ve havayı şenlendirmekle beraber, yüzlerinde
mu'cizane birer sikke-i san'at ve cisimlerinde müdebbirane birer hâtem-i hikmet ve
mahiyetlerinde mürebbiyane birer turra-i ehadiyet koymak.. hem zerrat-ı taamiyeyi hüceyrat-ı
bedeniyenin imdadına ve nebatatı hayvanatın imdadına ve hayvanatı insanların yardımına ve
umum vâlideleri iktidarsız yavruların muavenetine hakîmane, rahîmane koşturmak,
göndermek.. hem daire-i Kehkeşan'dan ve manzume-i şemsiyeden ve anasır-ı arziyeden, tâ
göz hadekasının perdelerine ve gül goncasının yapraklarına ve mısır sünbülünün gömleklerine
ve kavunun çekirdeklerine kadar mütedâhil daireler gibi cüz'î ve küllî hükmünde aynı intizam
ve hüsn-ü san'at ve aynı fiil ve kemal-i hikmetle tasarruf etmek, elbette bedahet derecesinde
isbat eder ki: Bu işleri yapan hem vâhiddir, birdir, her şeyde sikkesi var. Hem de hiçbir
mekânda olmadığı gibi her mekânda hazırdır. Hem güneş gibi; herşey ondan uzak, o ise
herşeye yakındır. Hem daire-i Kehkeşan ve manzume-i şemsiye gibi en büyük şeyler ona ağır
gelmediği gibi, kandaki küreyvat, kalbdeki hatırat ondan gizlenmez; tasarrufundan hariç
kalmaz.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1064: 430 - 1064: 435)


Arama dizesi: hikmet
Evet meselâ her baharda nebatattan ve hayvanattan dört yüzbin nev'in hadsiz efradlarını,
beraber ve birbiri içinde, bir anda ve
--- sh:»(Ş:162) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

bir tarzda, yanlışsız, hatasız, kemal-i hikmet ve hüsn-ü san'atla icad etmek ve idare ve iaşe
etmek.. hem kuşların misal-i musaggarları olan sineklerden tâ nümune-i ekberleri olan
kartallara kadar hadsiz efradlarını yaratmak ve hava âleminde, seyahat ve yaşamalarına
yardım eden cihazatı verip gezdirmek ve havayı şenlendirmekle beraber, yüzlerinde
mu'cizane birer sikke-i san'at ve cisimlerinde müdebbirane birer hâtem-i hikmet ve
mahiyetlerinde mürebbiyane birer turra-i ehadiyet koymak.. hem zerrat-ı taamiyeyi hüceyrat-ı
bedeniyenin imdadına ve nebatatı hayvanatın imdadına ve hayvanatı insanların yardımına ve
umum vâlideleri iktidarsız yavruların muavenetine hakîmane, rahîmane koşturmak,
göndermek.. hem daire-i Kehkeşan'dan ve manzume-i şemsiyeden ve anasır-ı arziyeden, tâ
göz hadekasının perdelerine ve gül goncasının yapraklarına ve mısır sünbülünün gömleklerine
ve kavunun çekirdeklerine kadar mütedâhil daireler gibi cüz'î ve küllî hükmünde aynı intizam
ve hüsn-ü san'at ve aynı fiil ve kemal-i hikmetle tasarruf etmek, elbette bedahet derecesinde
isbat eder ki: Bu işleri yapan hem vâhiddir, birdir, her şeyde sikkesi var. Hem de hiçbir
mekânda olmadığı gibi her mekânda hazırdır. Hem güneş gibi; herşey ondan uzak, o ise
herşeye yakındır. Hem daire-i Kehkeşan ve manzume-i şemsiye gibi en büyük şeyler ona ağır
gelmediği gibi, kandaki küreyvat, kalbdeki hatırat ondan gizlenmez; tasarrufundan hariç
kalmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1064: 1030 - 1064: 1035)


Arama dizesi: hikmet
Evet meselâ her baharda nebatattan ve hayvanattan dört yüzbin nev'in hadsiz efradlarını,
beraber ve birbiri içinde, bir anda ve
--- sh:»(Ş:162) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

bir tarzda, yanlışsız, hatasız, kemal-i hikmet ve hüsn-ü san'atla icad etmek ve idare ve iaşe
etmek.. hem kuşların misal-i musaggarları olan sineklerden tâ nümune-i ekberleri olan
kartallara kadar hadsiz efradlarını yaratmak ve hava âleminde, seyahat ve yaşamalarına
yardım eden cihazatı verip gezdirmek ve havayı şenlendirmekle beraber, yüzlerinde
mu'cizane birer sikke-i san'at ve cisimlerinde müdebbirane birer hâtem-i hikmet ve
mahiyetlerinde mürebbiyane birer turra-i ehadiyet koymak.. hem zerrat-ı taamiyeyi hüceyrat-ı
bedeniyenin imdadına ve nebatatı hayvanatın imdadına ve hayvanatı insanların yardımına ve
umum vâlideleri iktidarsız yavruların muavenetine hakîmane, rahîmane koşturmak,
göndermek.. hem daire-i Kehkeşan'dan ve manzume-i şemsiyeden ve anasır-ı arziyeden, tâ
göz hadekasının perdelerine ve gül goncasının yapraklarına ve mısır sünbülünün gömleklerine
ve kavunun çekirdeklerine kadar mütedâhil daireler gibi cüz'î ve küllî hükmünde aynı intizam
ve hüsn-ü san'at ve aynı fiil ve kemal-i hikmetle tasarruf etmek, elbette bedahet derecesinde
isbat eder ki: Bu işleri yapan hem vâhiddir, birdir, her şeyde sikkesi var. Hem de hiçbir
MAXQDA 2020 24.12.2022

mekânda olmadığı gibi her mekânda hazırdır. Hem güneş gibi; herşey ondan uzak, o ise
herşeye yakındır. Hem daire-i Kehkeşan ve manzume-i şemsiye gibi en büyük şeyler ona ağır
gelmediği gibi, kandaki küreyvat, kalbdeki hatırat ondan gizlenmez; tasarrufundan hariç
kalmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1064: 3657 - 1064: 3662)


Arama dizesi: hikmet

Misli ve naziri olamaz ve veziri ve muini yoktur. Şeriki ve


zıddı olamaz, aczi ve kusuru yoktur. Evet intizam tam bir vahdettir, birtek nazzamı ister.
Münakaşaya medar olan şirki kaldırmaz.
Madem bu kâinatın heyet-i mecmuasından, arzın yevmî ve senevî deveranından tâ
insanın sîmasına ve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve kırmızı küreyvatın
deveranına ve cereyanına kadar, küllî olsun cüz'î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir
intizam var. Elbette bir Kadîr-i Mutlak'tan ve bir Hakîm-i Mutlak'tan başka hiçbir şey, kasd ve
icad suretiyle elini hiçbir şeye uzatamaz ve karışamazlar. Belki yalnız kabul ederler, mazhar
ve münfail olurlar.
Ve madem tanzim etmek ve bilhassa gayeleri takib etmek ve maslahatları gözeterek bir
intizam vermek, yalnız ilim ve hikmetle olur ve irade ve ihtiyar ile yapılır.. elbette ve her
halde, bu hikmetperverane intizam ve bu gözümüz önündeki maslahatkârane çeşit çeşit hadsiz
intizamat-ı mahlukat, bedahet derecesinde delalet ve şehadet eder ki; bu mevcudatın hâlıkı ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1064: 4017 - 1064: 4022)


Arama dizesi: hikmet
Madem bu kâinatın heyet-i mecmuasından, arzın yevmî ve senevî deveranından tâ
insanın sîmasına ve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve kırmızı küreyvatın
deveranına ve cereyanına kadar, küllî olsun cüz'î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir
intizam var. Elbette bir Kadîr-i Mutlak'tan ve bir Hakîm-i Mutlak'tan başka hiçbir şey, kasd ve
icad suretiyle elini hiçbir şeye uzatamaz ve karışamazlar. Belki yalnız kabul ederler, mazhar
ve münfail olurlar.
Ve madem tanzim etmek ve bilhassa gayeleri takib etmek ve maslahatları gözeterek bir
intizam vermek, yalnız ilim ve hikmetle olur ve irade ve ihtiyar ile yapılır.. elbette ve her
halde, bu hikmetperverane intizam ve bu gözümüz önündeki maslahatkârane çeşit çeşit hadsiz
intizamat-ı mahlukat, bedahet derecesinde delalet ve şehadet eder ki; bu mevcudatın hâlıkı ve

müdebbiri birdir, fâildir, muhtardır. Her şey onun kudretiyle vücuda gelir, onun iradesiyle
birer vaziyet-i mahsusa alır ve onun ihtiyarıyla bir suret-i muntazama giyer.
Hem madem bu misafirhane-i dünyanın sobalı lâmbası birdir ve ruznameli kandili birdir
ve rahmetli süngeri birdir ve ateşli aşçısı birdir ve hayatlı şurubu birdir ve himayetli tarlası
birdir... Bir.. bir.. bir.. tâ binbirler kadar... Elbette bu bir birler bedahetle şehadet eder ki; bu
misafirhanenin sâni'i ve sahibi birdir. Hem gayet kerim ve misafirperverdir ki; bu yüksek ve
büyük memurlarını, zîhayat yolcularına hizmetkâr edip istirahatlarına çalıştırıyor.
--- sh:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1064: 4092 - 1064: 4097)


Arama dizesi: hikmet
Madem bu kâinatın heyet-i mecmuasından, arzın yevmî ve senevî deveranından tâ
insanın sîmasına ve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve kırmızı küreyvatın
deveranına ve cereyanına kadar, küllî olsun cüz'î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir
intizam var. Elbette bir Kadîr-i Mutlak'tan ve bir Hakîm-i Mutlak'tan başka hiçbir şey, kasd ve
icad suretiyle elini hiçbir şeye uzatamaz ve karışamazlar. Belki yalnız kabul ederler, mazhar
ve münfail olurlar.
Ve madem tanzim etmek ve bilhassa gayeleri takib etmek ve maslahatları gözeterek bir
intizam vermek, yalnız ilim ve hikmetle olur ve irade ve ihtiyar ile yapılır.. elbette ve her
halde, bu hikmetperverane intizam ve bu gözümüz önündeki maslahatkârane çeşit çeşit hadsiz
intizamat-ı mahlukat, bedahet derecesinde delalet ve şehadet eder ki; bu mevcudatın hâlıkı ve

müdebbiri birdir, fâildir, muhtardır. Her şey onun kudretiyle vücuda gelir, onun iradesiyle
birer vaziyet-i mahsusa alır ve onun ihtiyarıyla bir suret-i muntazama giyer.
Hem madem bu misafirhane-i dünyanın sobalı lâmbası birdir ve ruznameli kandili birdir
ve rahmetli süngeri birdir ve ateşli aşçısı birdir ve hayatlı şurubu birdir ve himayetli tarlası
birdir... Bir.. bir.. bir.. tâ binbirler kadar... Elbette bu bir birler bedahetle şehadet eder ki; bu
misafirhanenin sâni'i ve sahibi birdir. Hem gayet kerim ve misafirperverdir ki; bu yüksek ve
büyük memurlarını, zîhayat yolcularına hizmetkâr edip istirahatlarına çalıştırıyor.
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1065: 911 - 1065: 916)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:164) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Hem madem dünyanın her tarafında tasarruf eden ve nakışları ve cilveleri görünen
"Hakîm, Rahîm, Musavvir, Müdebbir, Muhyî, Mürebbi" gibi isimler ve "hikmet ve rahmet ve
inayet" gibi şe'nler ve "tasvir ve tedvir ve terbiye" gibi fiiller birdirler. Her yerde aynı isim,
aynı fiil birbiri içinde, hem nihayet mertebede, hem ihatalıdırlar. Hem birbirinin nakşını öyle
tekmil ederler ki; güya o isimler ve o fiiller ittihad edip, kudret ayn-ı hikmet ve rahmet ve
hikmet ayn-ı inayet ve hayat oluyor. Meselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü
anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızk verici gibi çok isimlerin aynı anda, her yerde, aynı
sistemde tasarrufatları görünüyor. Elbette ve elbette ve bedahetle şehadet eder ki; o ihatalı
isimlerin müsemması ve her yerde aynı tarzda görünen şümullü fiillerin fâili birdir; tektir,
vâhiddir, ehaddir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1065: 1206 - 1065: 1211)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:164) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Hem madem dünyanın her tarafında tasarruf eden ve nakışları ve cilveleri görünen
"Hakîm, Rahîm, Musavvir, Müdebbir, Muhyî, Mürebbi" gibi isimler ve "hikmet ve rahmet ve
inayet" gibi şe'nler ve "tasvir ve tedvir ve terbiye" gibi fiiller birdirler. Her yerde aynı isim,
aynı fiil birbiri içinde, hem nihayet mertebede, hem ihatalıdırlar. Hem birbirinin nakşını öyle
MAXQDA 2020 24.12.2022

tekmil ederler ki; güya o isimler ve o fiiller ittihad edip, kudret ayn-ı hikmet ve rahmet ve
hikmet ayn-ı inayet ve hayat oluyor. Meselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü
anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızk verici gibi çok isimlerin aynı anda, her yerde, aynı
sistemde tasarrufatları görünüyor. Elbette ve elbette ve bedahetle şehadet eder ki; o ihatalı
isimlerin müsemması ve her yerde aynı tarzda görünen şümullü fiillerin fâili birdir; tektir,
vâhiddir, ehaddir. Âmennâ ve saddaknâ!
Hem madem masnuatın maddeleri ve mayeleri olan unsurlar zemini ihata ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1065: 1228 - 1065: 1233)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:164) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Hem madem dünyanın her tarafında tasarruf eden ve nakışları ve cilveleri görünen
"Hakîm, Rahîm, Musavvir, Müdebbir, Muhyî, Mürebbi" gibi isimler ve "hikmet ve rahmet ve
inayet" gibi şe'nler ve "tasvir ve tedvir ve terbiye" gibi fiiller birdirler. Her yerde aynı isim,
aynı fiil birbiri içinde, hem nihayet mertebede, hem ihatalıdırlar. Hem birbirinin nakşını öyle
tekmil ederler ki; güya o isimler ve o fiiller ittihad edip, kudret ayn-ı hikmet ve rahmet ve
hikmet ayn-ı inayet ve hayat oluyor. Meselâ, hayat verici ismin bir şeyde tasarrufu göründüğü
anda, yaratıcı ve tasvir edici ve rızk verici gibi çok isimlerin aynı anda, her yerde, aynı
sistemde tasarrufatları görünüyor. Elbette ve elbette ve bedahetle şehadet eder ki; o ihatalı
isimlerin müsemması ve her yerde aynı tarzda görünen şümullü fiillerin fâili birdir; tektir,
vâhiddir, ehaddir. Âmennâ ve saddaknâ!
Hem madem masnuatın maddeleri ve mayeleri olan unsurlar zemini ihata ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1067: 1051 - 1067: 1056)


Arama dizesi: hikmet

Yani: Fettah isminin tecellisiyle basit bir


maddeden ayrı ayrı, çeşit çeşit, hadsiz muntazam suretlerin, beraber, her tarafta bir anda, bir
fiil ile açılmasıdır. Evet nasılki umum kâinatın bağistanında ayrı ayrı hadsiz mevcudatı;
çiçekler misillü, Fettah ismiyle her birisine münasib bir tarz-ı muntazam ve bir şahsiyet-i
mümtaze kudret-i fâtıra açmış, vermiş. Aynen öyle de, fakat daha mu'cizatlı olarak; zemin
bahçesinde dörtyüz bin enva'-ı zîhayata dahi, her birisine gayet san'atlı ve hikmetli bir suret-i
mevzune ve müzeyyene ve mümtaze vermiş.
¯«Ÿ«$ ¯€@«WV1 ]¬4 ¯s²V«' ¬G²Q«" ²w¬8 @®T²V«' ²vU¬#@«ZÅ8! ¬–xO" ]¬4 ²vUTV²F«<

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1067: 1566 - 1067: 1571)


Arama dizesi: hikmet

«y´7¬! «ž š@«L«< «r²[«6 ¬•@«&²*«ž²! ]¬4


âyetlerin ifadesiyle tevhidin en kuvvetli delili ve kudretin en hayretli mu'cizesi, suretleri
açmasıdır. Bu hikmete binaen, feth-i suver hakikatı tekrar ile -birkaç suretlerde- Risalet-ün
Nur'da ve bilhassa bu risalenin İkinci Makamı'nın Birinci Babında altıncı ve yedinci
mertebelerinde isbat ve beyan edilmesinden onlara havale edip, burada bu kadar deriz ki:
--- sh:»(Ş:168) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1067: 2355 - 1067: 2360)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

(Ş:168) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Fenn-i nebatat ve fenn-i hayvanatın şehadetiyle ve tedkikat-ı amîkasıyla, bu feth-i
suverde öyle bir ihata ve şümul ve san'at var ki; birtek Vâhid-i Ehad'den ve herşeyde herşeyi
görebilecek ve yapabilecek bir Kadîr-i Mutlak'tan başka hiçbir şey bu cem'iyetli ve ihatalı
fiile sahib olamaz. Çünki bu feth-i suver fiili ise, her yerde ve her anda bulunan, nihayetsiz bir
kudretin içinde nihayet derecede bir hikmet, bir dikkat, bir ihata ister. Ve böyle bir kudret ise,
ancak bütün kâinatı idare eden birtek zâtta bulunabilir.
Evet meselâ mezkûr âyetlerin ferman ettikleri gibi; üç karanlık içinde bütün vâlidelerin
erhamında insanların suretlerini ayrı ayrı, mizanlı, imtiyazlı, zînetli ve intizamlı olarak, hem
şaşırmadan, yanlış etmeden, karıştırmadan basit bir maddeden açmak ve yaratmak olan
fettahiyet ve umum rûy-i zeminde aynı kudret, aynı hikmet, aynı san'atla umum insanları ve
hayvanları ve nebatları ihata eden bu feth-i suver hakikatı; vahdaniyetin en kuvvetli bir
bürhanıdır. Çünki ihata etmek bir vahdettir, şirke yer bırakmaz. Ve Birinci Bab'da vücub-u
vücuda şehadet eden ondokuz hakikat nasılki vücudlarıyla Hâlık'ın vücuduna delalet ederler;
öyle de, ihatalarıyla da vahdete şehadet ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1067: 2804 - 1067: 2809)


Arama dizesi: hikmet

Fenn-i nebatat ve fenn-i hayvanatın şehadetiyle ve tedkikat-ı amîkasıyla, bu feth-i


suverde öyle bir ihata ve şümul ve san'at var ki; birtek Vâhid-i Ehad'den ve herşeyde herşeyi
görebilecek ve yapabilecek bir Kadîr-i Mutlak'tan başka hiçbir şey bu cem'iyetli ve ihatalı
fiile sahib olamaz. Çünki bu feth-i suver fiili ise, her yerde ve her anda bulunan, nihayetsiz bir
kudretin içinde nihayet derecede bir hikmet, bir dikkat, bir ihata ister. Ve böyle bir kudret ise,
ancak bütün kâinatı idare eden birtek zâtta bulunabilir.
Evet meselâ mezkûr âyetlerin ferman ettikleri gibi; üç karanlık içinde bütün vâlidelerin
erhamında insanların suretlerini ayrı ayrı, mizanlı, imtiyazlı, zînetli ve intizamlı olarak, hem
şaşırmadan, yanlış etmeden, karıştırmadan basit bir maddeden açmak ve yaratmak olan
fettahiyet ve umum rûy-i zeminde aynı kudret, aynı hikmet, aynı san'atla umum insanları ve
hayvanları ve nebatları ihata eden bu feth-i suver hakikatı; vahdaniyetin en kuvvetli bir
bürhanıdır. Çünki ihata etmek bir vahdettir, şirke yer bırakmaz. Ve Birinci Bab'da vücub-u
vücuda şehadet eden ondokuz hakikat nasılki vücudlarıyla Hâlık'ın vücuduna delalet ederler;
öyle de, ihatalarıyla da vahdete şehadet ederler.
Bizim yolcunun üçüncü menzilde gördüğü
İkinci Hakikat:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1068: 3360 - 1068: 3365)


Arama dizesi: hikmet

--
o tek ferde, bir cihette aynı hanesi gibi verdirmesiyle dahi, cemalinin hususî şefkatini ilân eder
ve insanda enva'-ı ihsanatının temerküzünü bildirir.
Hem nasılki bir kavunun (meselâ) her bir çekirdeğinde, o kavun temerküz ediyor. Ve o
çekirdeği yapan zât elbette odur ki; o kavunu yapar, sonra ilminin hususî mizanıyla ve
hikmetinin ona mahsus kanunuyla o çekirdeği ondan sağar, toplar, tecessüm ettirir. Ve o tek
kavunun tek ve vâhid ustasından başka hiçbir şey, o çekirdeği yapamaz ve yapması muhaldir.
Aynen öyle de, rahmaniyetin tecellisiyle kâinat bir ağaç, bir bostan ve zemin bir meyve, bir
kavun ve zîhayat ve insan bir çekirdek hükmünde olduğundan; elbette en küçük bir zîhayatın
hâlıkı ve rabbi, bütün zeminin ve kâinatın hâlıkı olmak lâzım gelir.
Elhasıl:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1069: 3150 - 1069: 3155)


Arama dizesi: hikmet

Eğer uzatsa, müvazeneyi bozar ve karıştırır.


Aynen öyle de, gözümüzle görüyoruz ki; bir dest-i gaybî her baharda dörtyüz bin
muhtelif nevilerden mürekkeb bir muhteşem orduyu icad edip idare ediyor. Kıyamete nümune
olan güz mevsiminde, o dörtyüz binden üçyüz bin nebatî ve hayvanî nevilerini vefatlar
suretinde ve mevtler namında terhis edip vazifelerinden paydos ediyor. Ve haşr ü neşre
nümune olan baharda haşr-i a'zamın üçyüz bin misalini -birkaç hafta zarfında- kemal-i
intizamla inşa edip, hattâ birtek ağaçta dört küçük haşirleri, yani kendini ve yapraklarını ve
çiçeklerini ve meyvelerini, gitmiş baharın aynı gibi neşirlerini gözümüze gösterdikten sonra, o
dörtyüz bin enva'a baliğ olan ordu-yu Sübhanînin her nev'e, her taifeye mahsus ve münasib
ayrı ayrı rızıklarını ve çeşit çeşit müdafaa silâhlarını ve ayrı ayrı libaslarını ve ayrı ayrı
talimlerini ve terhislerini ve ayrı ayrı bütün cihazat ve levazımatlarını, kemal-i intizamla,
sehivsiz, hatasız, karıştırmadan ve hiçbirini unutmadan, umulmadık yerlerden vakti-vaktine
vermekle kemal-i rububiyet ve hâkimiyet ve hikmet içinde vahdaniyetini ve ehadiyetini ve
ferdiyetini ve nihayetsiz iktidarını ve hadsiz rahmetini isbat ederek, bu tevhid fermanını zemin
yüzünde, her bahar sahifesinde, kalem-i kader ile yazar. Bizim seyyah, yalnız bir baharda bu
fermanın birtek sahifesini okuduktan sonra, nefsine dedi ki: Böyle her baharda haşr-i
ekberden daha garib binlerle haşirleri inşa eden, mükâfat ve mücazat için kudretine nisbeten
bir bahardan daha kolay olan haşri yapacağını ve kıyameti getireceğini umum enbiyasına
binlerle defa va'd ve ahdeden ve Kur'anda haşrin vukuuna binlerle işaretle
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1071: 1544 - 1071: 1549)


Arama dizesi: hikmet

Göz, kâinat yüzündeki hüsün ve cemal gibi kıymetdar


cevher hazinelerinin bir anahtarı olduğu misillü, ötekiler dahi (herbiri) birer âlemin anahtarı
olur; iman ile istifade eder. Yine sadedimize dönüyoruz.
Bu kâinatı yaratan Zât-ı Kadîr-i Hakîm, nasılki kâinattan hayatı bir hülâsa-i câmia
olarak halkedip, umum maksadlarını ve isimlerinin cilvelerini onda temerküz ettiriyor. Öyle
de, hayat âleminde dahi, rızkı bir cem'iyetli merkez-i şuunat yaparak, iştiha ihtiyacını ve zevk-
i rızkîyi zîhayatta halkederek; hilkat-ı kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti olan
daimî ve küllî bir teşekkür ve minnetdarlık ve perestişlik ile rububiyetine ve sevdirmesine
karşı mukabele ettiriyor.
Meselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her tarafını, hususan melaike ve
ruhanîler ile semavatı ve ervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi; maddî âlemi dahi, hususan
hava ve arzı, her vakit ve her tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların vücudlarıyla
şenlendirmek ve ruhlandırmak hikmetiyle ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir
kamçı olarak hayvanları ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik ederek tenbellikten ve
ataletten kurtarıp gezdirmesi, şuunat-ı rububiyetin bir hikmetidir. Eğer bu hikmet gibi mühim
hikmetler olmasa idi, ağaçların erzakını onlara koşturduğu gibi, hayvanların da mukannen
olan tayinatlarını onlara zahmetsiz bir surette fıtrî hacetlerini koşturacaktı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1071: 1984 - 1071: 1989)


Arama dizesi: hikmet

Öyle
de, hayat âleminde dahi, rızkı bir cem'iyetli merkez-i şuunat yaparak, iştiha ihtiyacını ve zevk-
i rızkîyi zîhayatta halkederek; hilkat-ı kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti olan
daimî ve küllî bir teşekkür ve minnetdarlık ve perestişlik ile rububiyetine ve sevdirmesine
MAXQDA 2020 24.12.2022

karşı mukabele ettiriyor.


Meselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her tarafını, hususan melaike ve
ruhanîler ile semavatı ve ervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi; maddî âlemi dahi, hususan
hava ve arzı, her vakit ve her tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların vücudlarıyla
şenlendirmek ve ruhlandırmak hikmetiyle ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir
kamçı olarak hayvanları ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik ederek tenbellikten ve
ataletten kurtarıp gezdirmesi, şuunat-ı rububiyetin bir hikmetidir. Eğer bu hikmet gibi mühim
hikmetler olmasa idi, ağaçların erzakını onlara koşturduğu gibi, hayvanların da mukannen
olan tayinatlarını onlara zahmetsiz bir surette fıtrî hacetlerini koşturacaktı.
İsm-i Rahîm ve Rezzak'ın cemallerini ve vahdaniyete şehadetlerini tam görmek için
zemin yüzünü birden ihata edip müşahede edecek bir göz bulunsa, kış âhirinde erzakları
bitmek üzere olan hayvanat
--- sh:»(Ş:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1071: 2197 - 1071: 2202)


Arama dizesi: hikmet

Öyle
de, hayat âleminde dahi, rızkı bir cem'iyetli merkez-i şuunat yaparak, iştiha ihtiyacını ve zevk-
i rızkîyi zîhayatta halkederek; hilkat-ı kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti olan
daimî ve küllî bir teşekkür ve minnetdarlık ve perestişlik ile rububiyetine ve sevdirmesine
karşı mukabele ettiriyor.
Meselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her tarafını, hususan melaike ve
ruhanîler ile semavatı ve ervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi; maddî âlemi dahi, hususan
hava ve arzı, her vakit ve her tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların vücudlarıyla
şenlendirmek ve ruhlandırmak hikmetiyle ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir
kamçı olarak hayvanları ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik ederek tenbellikten ve
ataletten kurtarıp gezdirmesi, şuunat-ı rububiyetin bir hikmetidir. Eğer bu hikmet gibi mühim
hikmetler olmasa idi, ağaçların erzakını onlara koşturduğu gibi, hayvanların da mukannen
olan tayinatlarını onlara zahmetsiz bir surette fıtrî hacetlerini koşturacaktı.
İsm-i Rahîm ve Rezzak'ın cemallerini ve vahdaniyete şehadetlerini tam görmek için
zemin yüzünü birden ihata edip müşahede edecek bir göz bulunsa, kış âhirinde erzakları
bitmek üzere olan hayvanat
--- sh:»(Ş:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1071: 2217 - 1071: 2222)


Arama dizesi: hikmet

i rızkîyi zîhayatta halkederek; hilkat-ı kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti olan
daimî ve küllî bir teşekkür ve minnetdarlık ve perestişlik ile rububiyetine ve sevdirmesine
karşı mukabele ettiriyor.
Meselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her tarafını, hususan melaike ve
ruhanîler ile semavatı ve ervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi; maddî âlemi dahi, hususan
hava ve arzı, her vakit ve her tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların vücudlarıyla
şenlendirmek ve ruhlandırmak hikmetiyle ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir
kamçı olarak hayvanları ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik ederek tenbellikten ve
ataletten kurtarıp gezdirmesi, şuunat-ı rububiyetin bir hikmetidir. Eğer bu hikmet gibi mühim
hikmetler olmasa idi, ağaçların erzakını onlara koşturduğu gibi, hayvanların da mukannen
olan tayinatlarını onlara zahmetsiz bir surette fıtrî hacetlerini koşturacaktı.
İsm-i Rahîm ve Rezzak'ın cemallerini ve vahdaniyete şehadetlerini tam görmek için
zemin yüzünü birden ihata edip müşahede edecek bir göz bulunsa, kış âhirinde erzakları
bitmek üzere olan hayvanat
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(Ş:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1071: 2237 - 1071: 2242)


Arama dizesi: hikmet

i rızkîyi zîhayatta halkederek; hilkat-ı kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti olan
daimî ve küllî bir teşekkür ve minnetdarlık ve perestişlik ile rububiyetine ve sevdirmesine
karşı mukabele ettiriyor.
Meselâ: Çok geniş olan memleket-i Rabbaniyenin her tarafını, hususan melaike ve
ruhanîler ile semavatı ve ervah ile âlem-i gaybı şenlendirdiği gibi; maddî âlemi dahi, hususan
hava ve arzı, her vakit ve her tarafını zîruhun, hususan kuşların ve kuşçukların vücudlarıyla
şenlendirmek ve ruhlandırmak hikmetiyle ihtiyac-ı rızkî ve rızkın zevki pek kuvvetli bir
kamçı olarak hayvanları ve insanları rızık peşinde koşturmakla tahrik ederek tenbellikten ve
ataletten kurtarıp gezdirmesi, şuunat-ı rububiyetin bir hikmetidir. Eğer bu hikmet gibi mühim
hikmetler olmasa idi, ağaçların erzakını onlara koşturduğu gibi, hayvanların da mukannen
olan tayinatlarını onlara zahmetsiz bir surette fıtrî hacetlerini koşturacaktı.
İsm-i Rahîm ve Rezzak'ın cemallerini ve vahdaniyete şehadetlerini tam görmek için
zemin yüzünü birden ihata edip müşahede edecek bir göz bulunsa, kış âhirinde erzakları
bitmek üzere olan hayvanat
--- sh:»(Ş:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1071: 3464 - 1071: 3469)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Ş:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kafilelerine, imdad-ı gaybî ve ihsan-ı Rahmanî olarak nebatatın ellerine verilen ve ağaçların
başlarına konulan ve vâlidelerin sinelerine takılan ve sırf hazine-i gaybiye-i rahmetten gayet
leziz ve gayet çok ve gayet mütenevvi taamları ve nimetleri gönderen Rezzak-ı Rahîm'in bu
cilve-i şefkatinde ne kadar şirin bir güzellik, ne kadar tatlı bir cemal bulunduğunu görecek ve
ondan bilecek ki; birtek elmayı yapıp bir adama hakikî bir rızk olarak mün'imane veren,
yalnız öyle bir zât yapar verir ki; mevsimleri, gece ve gündüzleri çevirir ve küre-i arzı bir
sefine-i tüccariye gibi gezdirerek mevsimlerin mahsulâtlarını onunla zemindeki muhtaç
misafirlerine getirir. Çünki o elmanın yüzünde bulunan sikke-i fıtrat ve hâtem-i hikmet ve
turra-i samediyet ve mühr-ü rahmet, bütün elmalarda ve sair meyvelerde ve bütün nebatat ve
hayvanatta bulunduğundan o tek elmanın hakikî mâliki ve sânii, elbette ve herhalde o elmanın
emsali ve hemcinsi ve kardeşleri olan bütün sekene-i arzın ve onun bahçesi olan koca zeminin
ve onun fabrikası olan ağacının ve onun tezgâhı olan mevsiminin ve onun terbiyegâhı olan
bahar ve yazın Mâlik-i Zülcelal'i ve Hâlık-ı Zülcemal'i olacak, başka olamaz.
Demek herbir meyve öyle bir mühr-ü vahdettir ki; onun ağacı olan arzın ve onun
bahçesi olan kâinat kitabının kâtibini ve sâni'ini bildirir ve vahdetini gösterir ve meyveler
adedince vahdaniyet fermanının mühürlendiğine işaret eder. Risalet-ün Nur İsm-i Rahîm ve

İsm-i Hakîm'in mazharı olduğundan, bu rahîmiyet hakikatının çok lem'alarını ve çok sırlarını
Risalet-ün Nur çok eczalarında beyan ve isbat ettiğinden, ona havale ile bu pek büyük
hazineden halimin müsaadesizliği cihetiyle bu kısa işaretle iktifa edildi.
İşte bizim seyyah diyor ki: Elhamdülillah her yerde aradığım ve her şeyden sorduğum
hâlıkımın ve mâlikimin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet eden otuzüç hakikatı gördüm
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve dinledim. Herbir hakikat, güneş gibi parlak, karanlık bırakmaz; dağ gibi kuvvetli ve
sarsılmaz. Ve herbiri tahakkukuyla vücuduna gayet kat'î şehadet eder ve ihatasıyla vahdetine
gayet zahir delalet eder. Ve sair erkân-ı imaniyeyi dahi içinde kuvvetli isbat etmekle beraber
mecmu' hakikatların icma'ı ve ittifakı, imanımızı taklidden tahkike ve tahkikten ilmelyakîne
ve ilmelyakînden aynelyakîne ve aynelyakînden hakkalyakîne iblağ ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1073: 1169 - 1073: 1174)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:178) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
İHTAR
Bu risalenin mahall-i zuhuru olan şu memleket muhitinde Risalet-ün Nur'un sair
risaleleri bulunmadığından ve ihtiyarsız olarak burada te'lif edildiğinden, Âyet-ül Kübra gibi
risalelerde, zahirî bir tekrar suretinde başka Sözlerin ve Lem'aların bir kısım mühim
mes'eleleri zikredilmiş ve buralardaki şakirdlere nisbeten herbiri birer küçük Risalet-ün Nur
hükmüne geçmek hikmetiyle böyle yazdırılmış.
Bu müsveddenin birinci tebyizi bir mübarek zât tarafından oldu. O zâtın tevafuktan
haberi yokken yazdığı nüshada, kayda lâyık şöyle latif ve manidar bir tevafuk gördük ki: O
nüshanın satırları başında "Elif"ler altıyüz altmışaltı olarak yazılmıştır. Bu hal ise, Hazret-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1077: 3056 - 1077: 3061)


Arama dizesi: hikmet

--
Ey Rabb-i Rahîm'im! Resul-i Ekrem'inin talimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle
anladım ki: Başta Kur'an ve Resul-i Ekrem'in olarak bütün mukaddes kitablar ve
peygamberler, bu dünyada ve her tarafta nümuneleri görülen celalli ve cemalli isimlerinin
tecellileri daha parlak bir surette ebed-ül âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde rahîmane
cilveleri, nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şaşaalı bir tarzda dâr-ı saadette
istimrarına ve bekasına ve bu kısa hayat-ı dünyeviyede onları zevk ile gören ve muhabbet ile
refakat eden müştakların, ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına icma' ve ittifak
ile şehadet ve delalet ve işaret ederler. Hem yüzer mu'cizat-ı bahirelerine ve âyât-ı katıalarına
istinaden, başta Resul-i Ekrem ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak bütün nuranî ruhların sahibleri
olan peygamberler ve bütün münevver kalblerin kutubları olan veliler ve bütün keskin ve
nurlu akılların madenleri olan sıddıkînler, bütün suhuf-u semaviyede ve kütüb-ü mukaddesede
senin çok tekrar ile ettiğin binler va'dlerine ve tehdidlerine istinaden, hem senin kudret ve
rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemal gibi âhireti iktiza eden kudsî sıfatlarına,
şe'nlerine ve senin izzet-i celaline ve saltanat-ı rububiyetine itimaden, hem âhiretin izlerini ve
tereşşuhatını bildiren hadsiz keşfiyatlarına ve müşahedelerine ve ilmelyakîn ve aynelyakîn
derecesinde bulunan itikadlarına ve imanlarına binaen saadet-i ebediyeyi insanlara
müjdeliyorlar. Ehl-i dalalet için Cehennem ve ehl-i hidayet için Cennet bulunduğunu haber
verip ilân ediyorlar, kuvvetli iman edip şehadet ediyorlar.
Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahîm! Ey Sadık-ul Va'd-il Kerim!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1078: 1826 - 1078: 1831)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ya Rab! Bunların ders ve


talimlerinin hakkı ve hürmeti için, bize ve Risale-i Nur talebelerine iman-ı ekmel ve hüsn-ü
hâtime ver ve bizleri onların şefaatlerine mazhar eyle, âmîn!..
Hem nasılki Kur'anın belki bütün semavî kitabların hakkaniyetini isbat eden umum
deliller ve hüccetler ve Habibullah'ın belki bütün enbiyanın nübüvvetlerini isbat eden umum
mu'cizeler ve bürhanlar, dolayısıyla en büyük müddeaları olan âhiretin tahakkukuna delalet
ederler. Aynen öyle de, Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine şehadet eden ekser deliller
ve hüccetler, dolayısıyla rububiyetin ve uluhiyetin en büyük medarı ve mazharı olan dâr-ı
saadetin ve âlem-i bekanın vücuduna, açılmasına şehadet ederler. Çünki gelecek makamatta
beyan ve isbat edileceği gibi, Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un hem mevcudiyeti, hem umum sıfatları,
hem ekser isimleri, hem rububiyet, uluhiyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları,
şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve
zaruret derecesinde mükâfat ve mücazat için haşri ve neşri isterler.
Evet madem ezelî, ebedî bir Allah var; elbette saltanat-ı uluhiyetinin sermedî bir medarı
olan âhiret vardır. Ve madem bu kâinatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli
bir rububiyet-i mutlaka var ve görünüyor. Elbette o rububiyetin haşmetini sukuttan ve
hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran, ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve
girilecek.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1078: 2185 - 1078: 2190)


Arama dizesi: hikmet

..
Hem nasılki Kur'anın belki bütün semavî kitabların hakkaniyetini isbat eden umum
deliller ve hüccetler ve Habibullah'ın belki bütün enbiyanın nübüvvetlerini isbat eden umum
mu'cizeler ve bürhanlar, dolayısıyla en büyük müddeaları olan âhiretin tahakkukuna delalet
ederler. Aynen öyle de, Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine şehadet eden ekser deliller
ve hüccetler, dolayısıyla rububiyetin ve uluhiyetin en büyük medarı ve mazharı olan dâr-ı
saadetin ve âlem-i bekanın vücuduna, açılmasına şehadet ederler. Çünki gelecek makamatta
beyan ve isbat edileceği gibi, Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un hem mevcudiyeti, hem umum sıfatları,
hem ekser isimleri, hem rububiyet, uluhiyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları,
şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve
zaruret derecesinde mükâfat ve mücazat için haşri ve neşri isterler.
Evet madem ezelî, ebedî bir Allah var; elbette saltanat-ı uluhiyetinin sermedî bir medarı
olan âhiret vardır. Ve madem bu kâinatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli
bir rububiyet-i mutlaka var ve görünüyor. Elbette o rububiyetin haşmetini sukuttan ve
hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran, ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve
girilecek.
Hem madem göz ile görünen bu hadsiz in'amlar, ihsanlar, lütuflar, keremler, inayetler,
rahmetler; perde-i gayb arkasında bir Zât-ı
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1078: 2296 - 1078: 2301)


Arama dizesi: hikmet

Aynen öyle de, Vâcib-ül Vücud'un vücuduna ve vahdetine şehadet eden ekser deliller
ve hüccetler, dolayısıyla rububiyetin ve uluhiyetin en büyük medarı ve mazharı olan dâr-ı
saadetin ve âlem-i bekanın vücuduna, açılmasına şehadet ederler. Çünki gelecek makamatta
beyan ve isbat edileceği gibi, Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un hem mevcudiyeti, hem umum sıfatları,
hem ekser isimleri, hem rububiyet, uluhiyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları,
şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve
zaruret derecesinde mükâfat ve mücazat için haşri ve neşri isterler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Evet madem ezelî, ebedî bir Allah var; elbette saltanat-ı uluhiyetinin sermedî bir medarı
olan âhiret vardır. Ve madem bu kâinatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli
bir rububiyet-i mutlaka var ve görünüyor. Elbette o rububiyetin haşmetini sukuttan ve
hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran, ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve
girilecek.
Hem madem göz ile görünen bu hadsiz in'amlar, ihsanlar, lütuflar, keremler, inayetler,
rahmetler; perde-i gayb arkasında bir Zât-ı
--- sh:»(Ş:188) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1079: 388 - 1079: 393)


Arama dizesi: hikmet
¬€!«x´WÅ,7! ÇÆ«* deniliyor. Ve madem bu mahiyetteki Arz'ın her
tarafına hükmeden ve ekser mahlukatına tasarruf eden ve ekser zîhayat mevcudatını teshir
edip kendi etrafına toplattıran ve ekser masnuatını kendi hevesatının hendesesiyle ve

ihtiyacatının düsturlarıyla öyle güzelce tanzim ve teşhir ve tezyin ve çok antika nevilerini liste
gibi birer yerlerde öyle toplayıp süslettirir ki, değil yalnız ins ve cinn nazarlarını, belki
semavat ehlinin ve kâinatın nazar-ı dikkatlerini ve takdirlerini ve kâinat sahibinin nazar-ı
istihsanını celbetmekle gayet büyük bir ehemmiyet ve kıymet alan ve bu haysiyetle bu
kâinatın hikmet-i hilkatı ve büyük neticesi ve kıymetli meyvesi ve Arz'ın halifesi olduğunu
fenleriyle, san'atlarıyla gösteren.. ve dünya cihetinde Sani-i Âlem'in mu'cizeli san'atlarını
gayet güzelce teşhir ve tanzim ettiği için, isyan ve küfrüyle beraber dünyada bırakılan ve
azabı te'hir edilen ve bu hizmeti için imhal edilip muvaffakıyet gören nev-i benî-Âdem var.
Ve madem bu mahiyetteki nev-i benî-Âdem, mizaç ve hilkat itibariyle gayet zaîf ve
--- sh:»(Ş:189) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1079: 1298 - 1079: 1303)


Arama dizesi: hikmet

Ve madem bu mahiyetteki nev-i benî-Âdem, mizaç ve hilkat itibariyle gayet zaîf ve


--- sh:»(Ş:189) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
âciz ve gayet acz ve fakrıyla beraber hadsiz ihtiyacatı ve teellümatı olduğu halde, bütün bütün
kuvvetinin ve ihtiyarının fevkinde olarak koca Küre-i Arz'ı, o nev-i insana lüzumu bulunan
her nevi madenlere mahzen ve her nevi taamlara anbar ve nev-i insanın hoşuna gidecek her
çeşit mallara bir dükkân suretine getiren, gayet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir mutasarrıf
var ki, böyle nev-i insana bakıyor, besliyor, istediğini veriyor.
Ve madem bu hakikatteki bir Rab; hem insanı sever, hem kendini insana sevdirir; hem
bâkidir, hem bâki âlemleri var, hem adaletle her işi görür ve hikmetle herşeyi yapıyor. Hem
bu kısa hayat-ı dünyeviyede ve bu kısacık ömr-ü beşerde ve bu muvakkat ve fâni zeminde o
Hâkim-i Ezelî'nin haşmet-i saltanatı ve sermediyet-i hâkimiyeti yerleşemiyor. Ve nev-i
insanda vuku bulan ve kâinatın intizamına ve adalet ve müvazenelerine ve hüsn-ü cemaline
münafî ve muhalif çok büyük zulümleri ve isyanları ve velinimetine ve onu şefkatle besleyene

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1079: 1551 - 1079: 1556)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:189) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
âciz ve gayet acz ve fakrıyla beraber hadsiz ihtiyacatı ve teellümatı olduğu halde, bütün bütün
kuvvetinin ve ihtiyarının fevkinde olarak koca Küre-i Arz'ı, o nev-i insana lüzumu bulunan
her nevi madenlere mahzen ve her nevi taamlara anbar ve nev-i insanın hoşuna gidecek her
çeşit mallara bir dükkân suretine getiren, gayet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir mutasarrıf
var ki, böyle nev-i insana bakıyor, besliyor, istediğini veriyor.
Ve madem bu hakikatteki bir Rab; hem insanı sever, hem kendini insana sevdirir; hem
bâkidir, hem bâki âlemleri var, hem adaletle her işi görür ve hikmetle herşeyi yapıyor. Hem
bu kısa hayat-ı dünyeviyede ve bu kısacık ömr-ü beşerde ve bu muvakkat ve fâni zeminde o
Hâkim-i Ezelî'nin haşmet-i saltanatı ve sermediyet-i hâkimiyeti yerleşemiyor. Ve nev-i
insanda vuku bulan ve kâinatın intizamına ve adalet ve müvazenelerine ve hüsn-ü cemaline
münafî ve muhalif çok büyük zulümleri ve isyanları ve velinimetine ve onu şefkatle besleyene
karşı ihanetleri, inkârları, küfürleri bu dünyada cezasız kalıp, gaddar zalim, rahat ile hayatını
ve bîçare mazlum meşakkatler içinde ömürlerini geçirirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1080: 3 - 1080: 8)


Arama dizesi: hikmet
Hâşâ, yüzbin defa hâşâ ve kellâ!.. Evet bütün kâinat ve hakikat-ı âlem, dirilmesini dava eder
ve hayatını Sahib-i Kâinat'tan taleb ediyor.
Ve madem Yedinci Şua olan "Âyet-ül Kübra"da herbiri bir dağ kuvvetinde otuzüç aded
icma-ı azîm isbat etmişler ki: Bu kâinat bir elden çıkmış ve birtek zâtın mülküdür ve kemalât-ı
İlahiyenin medarı olan vahdetini ve ehadiyetini bedahetle göstermişler ve vahdet ve ehadiyet
ile bütün kâinat, o Zât-ı Vâhid'in emirber neferleri ve müsahhar memurları hükmüne geçiyor
ve âhiretin gelmesiyle, kemalâtı sukuttan ve adalet-i mutlakası müstehziyane gadr-ı mutlaktan

ve hikmet-i âmmesi sefahetkârane abesiyetten ve rahmet-i vasiası lâhiyane tazibden ve izzet-i


kudreti zelilane acizden kurtulurlar, takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde iman-ı
billahın yüzer nüktesinden bu altı mademlerdeki hakikatların muktezasıyla; kıyamet kopacak,
haşr ü neşr olacak, dâr-ı mücazat ve mükâfat açılacak. Tâ ki Arz'ın mezkûr ehemmiyeti ve
merkeziyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin ve Arz ve insanın Hâlıkı ve
Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm'in mezkûr adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin
ve o Bâki Rabb'in mezkûr hakikî dostları ve müştakları i'dam-ı ebedîden kurtulsun ve o
dostların en büyüğü ve en kıymetdarı, bütün kâinatı memnun ve minnetdar eden kudsî
hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı Sermedî'nin kemalâtı naks ve kusurdan ve kudreti
acizden ve hikmeti sefahetten ve adaleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1080: 520 - 1080: 525)


Arama dizesi: hikmet
Bu kâinat bir elden çıkmış ve birtek zâtın mülküdür ve kemalât-ı
İlahiyenin medarı olan vahdetini ve ehadiyetini bedahetle göstermişler ve vahdet ve ehadiyet
ile bütün kâinat, o Zât-ı Vâhid'in emirber neferleri ve müsahhar memurları hükmüne geçiyor
ve âhiretin gelmesiyle, kemalâtı sukuttan ve adalet-i mutlakası müstehziyane gadr-ı mutlaktan
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve hikmet-i âmmesi sefahetkârane abesiyetten ve rahmet-i vasiası lâhiyane tazibden ve izzet-i


kudreti zelilane acizden kurtulurlar, takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde iman-ı
billahın yüzer nüktesinden bu altı mademlerdeki hakikatların muktezasıyla; kıyamet kopacak,
haşr ü neşr olacak, dâr-ı mücazat ve mükâfat açılacak. Tâ ki Arz'ın mezkûr ehemmiyeti ve
merkeziyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin ve Arz ve insanın Hâlıkı ve
Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm'in mezkûr adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin
ve o Bâki Rabb'in mezkûr hakikî dostları ve müştakları i'dam-ı ebedîden kurtulsun ve o
dostların en büyüğü ve en kıymetdarı, bütün kâinatı memnun ve minnetdar eden kudsî
hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı Sermedî'nin kemalâtı naks ve kusurdan ve kudreti
acizden ve hikmeti sefahetten ve adaleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.
Elhasıl: Madem Allah var, elbette âhiret vardır.
Hem nasılki mezkûr üç erkân-ı imaniye onları isbat eden bütün delilleriyle haşre şehadet

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1080: 849 - 1080: 854)


Arama dizesi: hikmet
Bu kâinat bir elden çıkmış ve birtek zâtın mülküdür ve kemalât-ı
İlahiyenin medarı olan vahdetini ve ehadiyetini bedahetle göstermişler ve vahdet ve ehadiyet
ile bütün kâinat, o Zât-ı Vâhid'in emirber neferleri ve müsahhar memurları hükmüne geçiyor
ve âhiretin gelmesiyle, kemalâtı sukuttan ve adalet-i mutlakası müstehziyane gadr-ı mutlaktan

ve hikmet-i âmmesi sefahetkârane abesiyetten ve rahmet-i vasiası lâhiyane tazibden ve izzet-i


kudreti zelilane acizden kurtulurlar, takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde iman-ı
billahın yüzer nüktesinden bu altı mademlerdeki hakikatların muktezasıyla; kıyamet kopacak,
haşr ü neşr olacak, dâr-ı mücazat ve mükâfat açılacak. Tâ ki Arz'ın mezkûr ehemmiyeti ve
merkeziyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin ve Arz ve insanın Hâlıkı ve
Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm'in mezkûr adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin
ve o Bâki Rabb'in mezkûr hakikî dostları ve müştakları i'dam-ı ebedîden kurtulsun ve o
dostların en büyüğü ve en kıymetdarı, bütün kâinatı memnun ve minnetdar eden kudsî
hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı Sermedî'nin kemalâtı naks ve kusurdan ve kudreti
acizden ve hikmeti sefahetten ve adaleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.
Elhasıl: Madem Allah var, elbette âhiret vardır.
Hem nasılki mezkûr üç erkân-ı imaniye onları isbat eden bütün delilleriyle haşre şehadet

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1080: 3035 - 1080: 3040)


Arama dizesi: hikmet

Hem Yirmialtıncı Söz olan Risale-i Kader'de "İman-ı Bilkader" rüknünü isbat eden
bütün deliller; dolayısıyla haşre ve neşr-i suhufa ve mizan-ı ekberdeki müvazene-i a'male
delalet ederler. Çünki herşeyin mukadderatını gözümüz önünde nizam ve mizan levhalarında
kaydetmek ve her zîhayatın sergüzeşt-i hayatiyelerini kuvve-i hâfızalarında ve çekirdeklerinde
ve sair elvah-ı misaliyede yazmak ve her zîruhun hususan insanların defter-i a'mallerini elvah-
ı mahfuzada tesbit etmek ve geçirmek; elbette öyle muhit bir kader ve hakîmane bir takdir ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

müdakkikane bir kayıd ve hafîzane bir kitabet; ancak mahkeme-i kübrada umumî bir
muhakeme neticesinde daimî bir mükâfat ve mücazat için olabilir. Yoksa o ihatalı ve inceden
ince olan kayıd ve muhafaza; bütün bütün manasız, faidesiz kalır, hikmete ve hakikate münafî
olur. Hem haşir gelmezse; kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kâinatın bütün muhakkak
manaları bozulur ki, hiçbir cihet-i imkânı olamaz ve o ihtimal, bu kâinatın vücudunu inkâr
gibi bir muhal, belki bir hezeyan olur.
Elhasıl: İmanın beş rüknü bütün delilleriyle, haşr ü neşrin vukuuna ve vücuduna ve dâr-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1081: 1822 - 1081: 1827)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi
Dördüncü Söz'de izahı bulunan, her gün yirmidört saat sermaye-i hayatı Hâlıkımız bize
ihsan ediyor. Tâ ki, iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın. Biz kısacık hayat-ı
dünyeviyeye yirmiüç saatı sarfedip, beş farz namaza kâfi gelen bir saati, pek çok uzun olan
hayat-ı uhreviyemize sarfetmezsek; ne kadar hilaf-ı akıl bir hata ve o hatanın cezası olarak
hem kalbî, hem ruhî sıkıntıları çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve
me'yusane hayatını geçirmek sebebiyle, değil terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle
ne derece hasaret ederiz, kıyas edilsin. Eğer, bir saati beş farz namaza sarfetsek; o halde hapis
ve musibet müddetinin herbir saati, bazan bir gün ibadet ve fâni bir saati bâki saatler hükmüne
geçebilmesi ve kalbî ve ruhî me'yusiyet ve sıkıntıların kısmen zeval bulması ve hapse
sebebiyet veren hatalara keffareten afvettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ne
derece kârlı bir imtihan, bir ders ve musibet arkadaşlarıyla tesellidarane bir hoş-sohbet olduğu
düşünülsün.
--- sh:»(Ş:194) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1088: 3223 - 1088: 3228)


Arama dizesi: hikmet

Tesbihatla, takdisatla sevdirir, perestiş ettirir.


Hem meselâ, nasılki bir kitab bulunsa ki: Bir satırında bir kitab ince yazılmış ve herbir
kelimesinde ince kalemle bir sure-i Kur'aniye yazılmış, gayet manidar ve bütün mes'eleleri
birbirini teyid eder ve kâtibini ve müellifini fevkalâde meharetli ve iktidarlı gösteren bir acib
mecmua, şeksiz, gündüz gibi, kâtib ve musannifini kemalâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır.
Mâşâallah, Bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir. Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebiri ki,
birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitablar
hükmündeki üçyüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız hatasız,
karıştırmayarak, şaşırmayarak; mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir
kasideyi; ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem
işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz manidar ve her kelimesinde çok hikmetler
bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'an-ı Ekber-i Âlem, mezkûr misaldeki
kitabdan ne derece büyük ve mükemmel ve manidar ise, o derecede sizin okuduğunuz fenn-i
hikmet-ül eşya ve mektebde bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş
mikyaslarıyla ve dûrbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın nakkaşını, kâtibini hadsiz kemalâtıyla
tanıttırır. Allahü Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhanallah takdisiyle tarif eder, Elhamdülillah
senalarıyla sevdirir.
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan herbir fen, geniş mikyasıyla ve hususî
âyinesiyle ve dûrbînli gözüyle ve ibretli nazarıyla bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal'ini esmasıyla
bildirir; sıfâtını, kemalâtını tanıttırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1088: 3409 - 1088: 3414)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Hem meselâ, nasılki bir kitab bulunsa ki: Bir satırında bir kitab ince yazılmış ve herbir
kelimesinde ince kalemle bir sure-i Kur'aniye yazılmış, gayet manidar ve bütün mes'eleleri
birbirini teyid eder ve kâtibini ve müellifini fevkalâde meharetli ve iktidarlı gösteren bir acib
mecmua, şeksiz, gündüz gibi, kâtib ve musannifini kemalâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır.
Mâşâallah, Bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir. Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebiri ki,
birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitablar
hükmündeki üçyüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız hatasız,
karıştırmayarak, şaşırmayarak; mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir
kasideyi; ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem
işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz manidar ve her kelimesinde çok hikmetler
bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'an-ı Ekber-i Âlem, mezkûr misaldeki
kitabdan ne derece büyük ve mükemmel ve manidar ise, o derecede sizin okuduğunuz fenn-i
hikmet-ül eşya ve mektebde bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş
mikyaslarıyla ve dûrbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın nakkaşını, kâtibini hadsiz kemalâtıyla
tanıttırır. Allahü Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhanallah takdisiyle tarif eder, Elhamdülillah
senalarıyla sevdirir.
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan herbir fen, geniş mikyasıyla ve hususî
âyinesiyle ve dûrbînli gözüyle ve ibretli nazarıyla bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal'ini esmasıyla
bildirir; sıfâtını, kemalâtını tanıttırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1090: 1864 - 1090: 1869)


Arama dizesi: hikmet

Hem madem güneş gibi, gündüz gibi, zemin yüzünde bir umumî rahmet ve ihatalı bir
şefkat ve kerem gözümüzle görüyoruz. Meselâ o rahmet, her baharda umum ağaçları ve
meyveli nebatları Cennet hurileri gibi giydirip, süslendirip, ellerine her çeşit meyveleri verip
bizlere uzatıp "Haydi alınız, yeyiniz" dediği gibi; bir zehirli sineğin eliyle bizlere şifalı, tatlı
balı yedirdiği ve elsiz bir böceğin eliyle en yumuşak ipeği bizlere giydirdiği gibi, bir avuç
kadar küçücük çekirdeklerde, tohumcuklarda binler batman taamları bizim için saklayan ve
ihtiyat zahîresi olarak o küçücük depolarda yerleştiren bir rahmet, bir şefkat, elbette hiç şübhe
olamaz ki; bu derece nazeninane beslediği bu sevimli ve minnetdarları ve perestişkârları olan
mü'min insanları i'dam etmez. Belki onları daha parlak rahmetlere mazhar etmek için, hayat-ı
dünyeviye vazifesinden terhis eder diye "Rahîm" ve "Kerim" isimleri sualimize cevab
veriyorlar; "El-Cennetü Hakkun" diyorlar.
Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için
neşir olacak olan defter-i a'malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlar ile a'zalarını
--- sh:»(Ş:211) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1090: 2012 - 1090: 2017)


Arama dizesi: hikmet

Belki onları daha parlak rahmetlere mazhar etmek için, hayat-ı


dünyeviye vazifesinden terhis eder diye "Rahîm" ve "Kerim" isimleri sualimize cevab
veriyorlar; "El-Cennetü Hakkun" diyorlar.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için
neşir olacak olan defter-i a'malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlar ile a'zalarını
--- sh:»(Ş:211) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir çiçekli nebattan milyarlar,
trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir tenasüb, bir müvazene, bir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1090: 2387 - 1090: 2392)


Arama dizesi: hikmet

Belki onları daha parlak rahmetlere mazhar etmek için, hayat-ı


dünyeviye vazifesinden terhis eder diye "Rahîm" ve "Kerim" isimleri sualimize cevab
veriyorlar; "El-Cennetü Hakkun" diyorlar.
Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için
neşir olacak olan defter-i a'malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlar ile a'zalarını
--- sh:»(Ş:211) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir çiçekli nebattan milyarlar,
trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir tenasüb, bir müvazene, bir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1090: 3148 - 1090: 3153)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:211) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir çiçekli nebattan milyarlar,
trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir tenasüb, bir müvazene, bir
intizam ve bir cemal içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her zîhayatın hukuk-u
hayatını kemal-i mizanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fena neticeler verdiren
ve Âdem zamanından beri tâgi ve zalim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini pek kuvvetli
ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şübhe getirmez ki: Güneş gündüzsüz
olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve ölümde en
zalimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akibetsiz bir dehşetli haksızlığa,
adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye "Hakîm" ve "Hakem" ve
"Adl" ve "Âdil" isimleri bizim sualimize kat'î cevab veriyorlar.
Hem madem bütün zîhayat mahlukların elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde
olmayan bütün hacatlarını, bütün fıtrî matlablarını bir nevi dua bulunan istidad-ı fıtrî ve
ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte, gayet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî
tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavat-ı insaniyenin, hususan havasların ve nebilerin
dualarının on adedden altı-yedisi hilaf-ı âdet makbul olmasından kat'î anlaşılıyor ki: Her
MAXQDA 2020 24.12.2022

dertlinin âhını, her muhtacın duasını işiten ve dinleyen bir Semî-i Mücîb perde arkasında var,
bakar ki; en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir, şefkat
eder, fiilen cevab verir, memnun eder. Elbette ve her halde hiçbir şübhe ihtimali kalmaz ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1090: 3330 - 1090: 3335)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:211) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir çiçekli nebattan milyarlar,
trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir tenasüb, bir müvazene, bir
intizam ve bir cemal içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her zîhayatın hukuk-u
hayatını kemal-i mizanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fena neticeler verdiren
ve Âdem zamanından beri tâgi ve zalim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini pek kuvvetli
ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şübhe getirmez ki: Güneş gündüzsüz
olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve ölümde en
zalimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akibetsiz bir dehşetli haksızlığa,
adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye "Hakîm" ve "Hakem" ve
"Adl" ve "Âdil" isimleri bizim sualimize kat'î cevab veriyorlar.
Hem madem bütün zîhayat mahlukların elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde
olmayan bütün hacatlarını, bütün fıtrî matlablarını bir nevi dua bulunan istidad-ı fıtrî ve
ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte, gayet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî
tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavat-ı insaniyenin, hususan havasların ve nebilerin
dualarının on adedden altı-yedisi hilaf-ı âdet makbul olmasından kat'î anlaşılıyor ki: Her
dertlinin âhını, her muhtacın duasını işiten ve dinleyen bir Semî-i Mücîb perde arkasında var,
bakar ki; en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir, şefkat
eder, fiilen cevab verir, memnun eder. Elbette ve her halde hiçbir şübhe ihtimali kalmaz ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1091: 1734 - 1091: 1739)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:212) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Hem madem gündüz bedahetle güneşi gösterdiği gibi; zemin yüzünde, mevsimlerin
tebeddülünde küllî ölmek ve dirilmekte, perde arkasında bir mutasarrıf gayet intizamla koca
küre-i arzı bir bahçe, belki bir ağaç kolaylığında ve intizamında ve azametli baharı bir çiçek
sühuletinde ve mizanlı zînetinde ve zemin sahifesinde üçyüz bin haşr u neşrin nümune ve
misallerini gösteren üçyüz bin kitab hükmündeki nebatat ve hayvanat taifelerini (onda) yazar,
beraber ve birbiri içinde şaşırmayarak, karışık iken karıştırmayarak, birbirine benzemekle
beraber iltibassız, sehivsiz, hatasız, mükemmel, muntazam, manidar yazan bir kalem-i kudret,
bu azameti içinde hadsiz bir rahmet, nihayetsiz bir hikmet ile işlediği gibi; koca kâinatı bir
hanesi misillü insana müsahhar ve müzeyyen ve tefriş etmek ve o insanı halife-i zemin ederek
ve dağ ve gök ve yer tahammülünden çekindikleri emanet-i kübrayı ona vermesi ve sair
zîhayatlara bir derece zabitlik mertebesiyle mükerrem etmesi ve hitabat-ı Sübhaniyesine ve
sohbetine müşerref eylemesi ile fevkalâde bir makam verdiği ve bütün semavî fermanlarda
ona saadet-i ebediyeyi ve beka-i uhreviyeyi kat'î va'd ü ahdettiği halde, elbette ve hiçbir şübhe
olmaz ki: Bahar kadar kudretine kolay gelen dâr-ı saadeti o mükerrem ve müşerref insanlar
için açacak ve yapacak ve haşir ve kıyameti getirecek diye Muhyî ve Mümit ve Hayy ve
Kayyum ve Kadîr ve Alîm isimleri, Hâlıkımızdan sormamıza cevab veriyorlar.
Evet her baharda bütün ağaçları ve otların köklerini aynen ihya ve nebatî ve hayvanî
üçyüz bin nevi haşrin ve neşrin nümunelerini icad eden bir kudret, Muhammed ve Musa
Aleyhimessalâtü Vesselâmların herbirinin ümmetinin geçirdiği bin senelik zaman, karşı
MAXQDA 2020 24.12.2022

karşıya hayalen getirilip bakılsa, haşrin ve neşrin bin misalini ve bin delilini iki bin baharda
(1) gösterdiği görülecek. Ve böyle bir kudretten haşr-i cismanîyi uzak görmek, bin derece
körlük ve akılsızlıktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1092: 1054 - 1092: 1059)


Arama dizesi: hikmet

tereşşuhunu göstermekle davayı kazandığı halde; onu nefy ve inkâr eden, bütün kâinatı ve
ezelden ebede kadar zamanları görmek ve göstermekle ancak inkârını ve nefyini isbat ile
davayı kazanabilir. Ve bu ehemmiyetli sırdandır ki; hususî bir yere bakmayan ve imanî
hakikatlar gibi umum kâinata bakan nefyler, inkârlar (zâtında muhal olmamak şartıyla) isbat
edilmez diye ehl-i tahkik ittifak edip bir düstur-u esasî kabul etmişler.
İşte bu kat'î hakikata binaen binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle imanî
mes'elelerde birtek muhbir-i sadıka karşı hiçbir şübhe hattâ vesvese vermemek lâzım iken,
yüzyirmi bin isbat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sadıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve
mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkân-ı imaniyede, aklı gözüne
inmiş, kalbsiz, maneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlarıyla şübheye
düşmenin ne kadar ahmaklık ve divanelik olduğunu kıyas ediniz.
Hem madem gözümüzle, gündüz gibi; hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i
âmme ve bir hikmet-i şamile ve bir inayet-i daime müşahede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rububiyet ve dikkatli bir adalet-i âliye ve izzetli icraat-ı celaliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir
hikmet ve herbir insanın cihazatı ve hissiyatı ve kuvveleri adedince ihsanları, in'amları ona
bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh ve Hud ve Sâlih Aleyhimüsselâm ve Kavm-i Âd ve
Semud ve Firavun gibi âsi milletlere tokat vuran ve en küçük bir zîhayatın hakkını
--- sh:»(Ş:214) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1092: 1306 - 1092: 1311)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu kat'î hakikata binaen binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle imanî
mes'elelerde birtek muhbir-i sadıka karşı hiçbir şübhe hattâ vesvese vermemek lâzım iken,
yüzyirmi bin isbat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sadıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve
mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkân-ı imaniyede, aklı gözüne
inmiş, kalbsiz, maneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlarıyla şübheye
düşmenin ne kadar ahmaklık ve divanelik olduğunu kıyas ediniz.
Hem madem gözümüzle, gündüz gibi; hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i
âmme ve bir hikmet-i şamile ve bir inayet-i daime müşahede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rububiyet ve dikkatli bir adalet-i âliye ve izzetli icraat-ı celaliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir
hikmet ve herbir insanın cihazatı ve hissiyatı ve kuvveleri adedince ihsanları, in'amları ona
bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh ve Hud ve Sâlih Aleyhimüsselâm ve Kavm-i Âd ve
Semud ve Firavun gibi âsi milletlere tokat vuran ve en küçük bir zîhayatın hakkını
--- sh:»(Ş:214) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
muhafaza eden izzetli ve inayetli bir adalet ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1092: 1328 - 1092: 1333)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte bu kat'î hakikata binaen binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle imanî
mes'elelerde birtek muhbir-i sadıka karşı hiçbir şübhe hattâ vesvese vermemek lâzım iken,
yüzyirmi bin isbat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sadıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve
mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkân-ı imaniyede, aklı gözüne
inmiş, kalbsiz, maneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlarıyla şübheye
düşmenin ne kadar ahmaklık ve divanelik olduğunu kıyas ediniz.
Hem madem gözümüzle, gündüz gibi; hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i
âmme ve bir hikmet-i şamile ve bir inayet-i daime müşahede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rububiyet ve dikkatli bir adalet-i âliye ve izzetli icraat-ı celaliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir
hikmet ve herbir insanın cihazatı ve hissiyatı ve kuvveleri adedince ihsanları, in'amları ona
bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh ve Hud ve Sâlih Aleyhimüsselâm ve Kavm-i Âd ve
Semud ve Firavun gibi âsi milletlere tokat vuran ve en küçük bir zîhayatın hakkını
--- sh:»(Ş:214) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
muhafaza eden izzetli ve inayetli bir adalet ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1092: 2630 - 1092: 2635)


Arama dizesi: hikmet

âyeti, azametli bir îcaz ile der:


Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1092: 2865 - 1092: 2870)


Arama dizesi: hikmet

âyeti, azametli bir îcaz ile der:


Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
MAXQDA 2020 24.12.2022

ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adaleti tatbik eyle.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1092: 3624 - 1092: 3629)


Arama dizesi: hikmet

Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adaleti tatbik eyle.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1092: 3783 - 1092: 3788)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adaleti tatbik eyle.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1092: 3837 - 1092: 3842)


Arama dizesi: hikmet

Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adaleti tatbik eyle.
--- sh:»
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1093: 2870 - 1093: 2875)


Arama dizesi: hikmet

h¬'žÀ²!«: ismine mazhar olan meyvesi ise, çekirdekleriyle o ağacın işlediği bütün fıtrî
vazifelerinin fihristesini ve amellerinin listesini ve hayat-ı sâniyesinin düsturlarını ihtiva eden
bir sandukçadır ki, a'zamî derecede hafîziyete şehadet eder.
h¬;@ÅP7!«: ismine mazhar olan o ağacın suret-i cismaniyesi ise, öyle tenasüblü ve san'atlı ve
süslü bir hulle, bir libas ve ayrı ayrı nakışlar ve zînetler ve yaldızlı nişanlar ile tezyin edilmiş;
güya yetmiş renkli bir huri elbisesidir ki, hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemal-i hikmet
ve cemal-i rahmeti gözlere gösterir.
w¬0@«A²7!«: ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi ise, öyle muntazam ve mükemmel
ve mu'cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahane ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı
gıdasız bırakmayan mizanlı bir kazan-ı erzaktır ki; hafîziyet içinde kemal-i kudret ve adalet ve
cemal-i rahmet ve hikmeti güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1093: 3217 - 1093: 3222)


Arama dizesi: hikmet
h¬;@ÅP7!«: ismine mazhar olan o ağacın suret-i cismaniyesi ise, öyle tenasüblü ve san'atlı ve
süslü bir hulle, bir libas ve ayrı ayrı nakışlar ve zînetler ve yaldızlı nişanlar ile tezyin edilmiş;
güya yetmiş renkli bir huri elbisesidir ki, hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemal-i hikmet
ve cemal-i rahmeti gözlere gösterir.
w¬0@«A²7!«: ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi ise, öyle muntazam ve mükemmel
ve mu'cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahane ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı
gıdasız bırakmayan mizanlı bir kazan-ı erzaktır ki; hafîziyet içinde kemal-i kudret ve adalet ve
cemal-i rahmet ve hikmeti güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır. İsm-i Evvel cilvesiyle
güz mevsiminde hafîziyete emanet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar çarşafını
giyen zemin yüzünün milyarlar dal, budak, meyve veren ve çiçek açan ağacının teşkilâtına
dair İlahî emirlerin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların listeleri ve geçen yazın

işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidematıdır ki, bilbedahe bir Hafîz-i
Zülcelali Vel'ikram'ın hadsiz kudret, adalet, hikmet, rahmet ile iş gördüğünü gösteriyor.
Ve senevî zemin ağacının âhiri ise, ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve
esma-i İlahiyeye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşir olabilen
bütün sahaif-i a'mallerini, zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup, Hafîz-i Zülcelal'in
dest-i hikmetine teslim eder. h¬'žÀ²! «x; ismini hadsiz dillerle kâinat yüzünde okur.
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1094: 145 - 1094: 150)


Arama dizesi: hikmet
ve mu'cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahane ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı
gıdasız bırakmayan mizanlı bir kazan-ı erzaktır ki; hafîziyet içinde kemal-i kudret ve adalet ve
cemal-i rahmet ve hikmeti güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır. İsm-i Evvel cilvesiyle
güz mevsiminde hafîziyete emanet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar çarşafını
MAXQDA 2020 24.12.2022

giyen zemin yüzünün milyarlar dal, budak, meyve veren ve çiçek açan ağacının teşkilâtına
dair İlahî emirlerin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların listeleri ve geçen yazın

işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidematıdır ki, bilbedahe bir Hafîz-i
Zülcelali Vel'ikram'ın hadsiz kudret, adalet, hikmet, rahmet ile iş gördüğünü gösteriyor.
Ve senevî zemin ağacının âhiri ise, ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve
esma-i İlahiyeye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşir olabilen
bütün sahaif-i a'mallerini, zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup, Hafîz-i Zülcelal'in
dest-i hikmetine teslim eder. h¬'žÀ²! «x; ismini hadsiz dillerle kâinat yüzünde okur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1094: 483 - 1094: 488)


Arama dizesi: hikmet
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır. İsm-i Evvel cilvesiyle
güz mevsiminde hafîziyete emanet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar çarşafını
giyen zemin yüzünün milyarlar dal, budak, meyve veren ve çiçek açan ağacının teşkilâtına
dair İlahî emirlerin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların listeleri ve geçen yazın

işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidematıdır ki, bilbedahe bir Hafîz-i
Zülcelali Vel'ikram'ın hadsiz kudret, adalet, hikmet, rahmet ile iş gördüğünü gösteriyor.
Ve senevî zemin ağacının âhiri ise, ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve
esma-i İlahiyeye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşir olabilen
bütün sahaif-i a'mallerini, zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup, Hafîz-i Zülcelal'in
dest-i hikmetine teslim eder. h¬'žÀ²! «x; ismini hadsiz dillerle kâinat yüzünde okur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1095: 2276 - 1095: 2281)


Arama dizesi: hikmet

--
alınan her amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek. Ve dâr-ı bekada saadet-i ebediye
ziyafetgâhının ve şekavet-i daime hapishanesinin kapıları açılacak. Ve bu âlemde çok taifelere
kumandanlık yapan ve karışan ve bazan karıştıran bir zabit, toprağa girip her amelinden sual
olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp saklanmayacaktır.
Yoksa sineğin sesini işitip hakk-ı hayatını vermekle fiilen cevab verdiği halde, gök
gürültüsü kuvvetinde bekaya ait hadsiz hukuk-u insaniyenin, mezkûr yirmi hakikatlar lisanları
ile edilen ve arşı ve ferşi çınlatan dualarını işitmemek ve o hadsiz hukuku zayi' etmek ve sinek
kanadının intizamı şehadetiyle sinek kanadı kadar israf etmeyen bir hikmet, bütün o
hakikatların bağlandıkları insanî istidadatı ve ebede uzanan emelleri ve arzuları ve o istidad ve
arzuları besleyen kâinatın pek çok rabıtalarını ve hakikatlarını bütün bütün israf etmek öyle
bir haksızlıktır ve imkân haricinde ve zalimane bir çirkinliktir ki; Hak ve Hafîz ve Hakîm ve
Cemil ve Rahîm isimlerine şehadet eden bütün mevcudat onu reddeder. Yüz derece muhal ve
bin vecihle mümteni'dir derler. İşte biz Hâlıkımızdan haşre dair sorduğumuz suale, Hak,
Hafîz, Hakîm, Cemil, Rahîm isimleri cevab verip derler: "Biz, hak ve hakikat olduğumuz gibi
ve hem bize şehadet eden mevcudatın tahakkuku misillü, haşir haktır ve muhakkaktır."
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1101: 2239 - 1101: 2244)


Arama dizesi: hikmet

Demek herhalde Cehennem'in vücuduna tarafdar olmak


sana lâzımdır. Cehennem aleyhinde bulunmak, ademe tarafdar olmaktır ki, hadsiz dostlarının
saadetlerinin hiç olmasına tarafdarlıktır. Evet Cehennem ise, hayr-ı mahz olan daire-i vücudun
Hâkim-i Zülcelalinin hakîmane ve âdilane bir hapishane vazifesini gören dehşetli ve celalli bir
mevcud ülkesidir. Hapishane vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve
pek çok hikmetleri ve âlem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebani gibi pek çok zîhayatın
celaldarane meskenleridir.
İkinci Nükte: Cehennem'in vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakikî adalete
ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1101: 2458 - 1101: 2463)


Arama dizesi: hikmet

Ve
pek çok hikmetleri ve âlem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebani gibi pek çok zîhayatın
celaldarane meskenleridir.
İkinci Nükte: Cehennem'in vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakikî adalete
ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet, onun
vücudunu isterler. Çünki nasıl bin masumların hukukunu çiğneyen bir zalimi cezalandırmak
ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin
rahmettir. Ve o zalimi afvetmek ve canavarı serbest bırakmak, bir tek yolsuz merhamete
mukabil yüzer bîçarelere yüzer merhametsizliktir. Aynen öyle de; Cehennem hapsine
girenlerden olan kâfir-i mutlak, küfrüyle hem esma-i İlahiyenin hukukuna inkâr ile tecavüz,
hem o esmaya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzib ile hukuklarına tecavüz ve
mahlukatın o esmaya karşı tesbihkârane yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına
tecavüz ve kâinatın gaye-i hilkati ve bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezahür-ü rububiyet-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1101: 2510 - 1101: 2515)


Arama dizesi: hikmet

Ve zebani gibi pek çok zîhayatın


celaldarane meskenleridir.
İkinci Nükte: Cehennem'in vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakikî adalete
ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet, onun
vücudunu isterler. Çünki nasıl bin masumların hukukunu çiğneyen bir zalimi cezalandırmak
ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin
rahmettir. Ve o zalimi afvetmek ve canavarı serbest bırakmak, bir tek yolsuz merhamete
mukabil yüzer bîçarelere yüzer merhametsizliktir. Aynen öyle de; Cehennem hapsine
girenlerden olan kâfir-i mutlak, küfrüyle hem esma-i İlahiyenin hukukuna inkâr ile tecavüz,
hem o esmaya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzib ile hukuklarına tecavüz ve
mahlukatın o esmaya karşı tesbihkârane yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına
tecavüz ve kâinatın gaye-i hilkati ve bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezahür-ü rububiyet-i
İlahiyeye karşı ubudiyetlerle mukabelelerini ve âyinedarlıklarını tekzib ile hukukuna bir nevi
tecavüz ettiği haysiyetiyle öyle azîm bir cinayet, bir zulümdür ki afva kabiliyeti kalmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1102: 311 - 1102: 316)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Aynen öyle de; kâfir-i mutlak, küfrüyle


izzet-i celaline şiddetle dokunuyor. Ve azamet-i kudretine inkâr ile dokunduruyor. Ve kemal-i
rububiyetine tecavüzüyle ilişiyor. Elbette Cehennem'in pek çok vazifeler için pek çok esbab-ı
mûcibesi ve vücudunun hikmetleri olmasa da, öyle kâfirler için bir Cehennem'i halketmek ve
onları içine atmak, o izzet ve celalin şe'nidir.
Hem mahiyet-i küfür dahi Cehennem'i bildirir. Evet nasılki imanın mahiyeti eğer
tecessüm etse, lezzetleriyle bir cennet-i hususiye şekline girebilir ve Cennet'ten bu noktadan
gizli haber verir. Aynen öyle de: Risale-i Nur'da delilleriyle isbat ve baştaki mes'elelerde dahi
işaret edilmiş ki; küfrün ve bilhassa küfr-ü mutlakın ve nifakın ve irtidadın öyle karanlıklı ve
dehşetli elemleri ve manevî azabları var.. eğer tecessüm etse, o mürted adama bir hususî
cehennem olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1102: 3224 - 1102: 3229)


Arama dizesi: hikmet

ve şuhuda binaen onlarca kat'iyyet kesbeden Cehennem'den bizi hıfzeyle demeleri gösteriyor
ki; nev'-i beşerin en büyük mes'elesi Cehennem'den kurtulmaktır. Ve kâinatın pekçok
ehemmiyetli ve muazzam ve dehşetli bir hakikatı Cehennem'dir ki; bir kısım o ehl-i şuhud ve
keşif ve tahkik onu müşahede eder. Ve bir kısmı tereşşuhatını ve gölgelerini görür,
dehşetinden feryad ederler. "Bizi ondan kurtar" derler.
Evet bu kâinatta hayır-şer, lezzet-elem, ziya-zulmet, hararet-bürudet, güzellik-çirkinlik,
hidayet-dalalet birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir. Çünki
şer olmazsa, hayır bilinmez. Elem olmazsa, lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz ziya, ehemmiyeti
olmaz. Soğukla, hararetin dereceleri tahakkuk eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1105: 2043 - 1105: 2048)


Arama dizesi: hikmet

--
Birinci Nokta: İman-ı Billah, kendi hüccetleriyle hem sair rükünlerini, hem iman-ı
bil'âhireti isbat eder ki; Meyve Risalesi'nin Yedinci Mes'elesinde güzelce göstermiş. Evet bu
hadsiz kâinatı bir saray, bir şehir, bir memleket gibi bütün levazımı ile idare eden ve mizan ve
intizam dairesinde çeviren ve hikmetlerle değiştiren ve zerratı ve seyyaratı ve sinekleri ve
yıldızları birer muntazam ordu gibi beraber techiz ve idare eden ve emir ve iradesi dairesinde
mütemadiyen bir ulvî manevra içinde talim ve tavzifatla faaliyete ve seyr ü cevelana ve
ubudiyetkârane bir resm-i küşada ve seyahata getiren ezelî ve bâki bir saltanat-ı rububiyet ve
ebedî ve daimî bir hâkimiyet-i uluhiyet, hiç mümkün müdür ve hiç akıl kabul eder mi ve
hiçbir ihtimal var mı ki, o ebedî ve sermedî ve bâki ve daimî saltanatın bâki bir makarrı ve
daimî bir medarı ve sermedî bir mazharı olan dâr-ı âhiret olmasın? Bin defa hâşâ!
Demek Cenab-ı Hakk'ın saltanat-ı rububiyeti ve -Yedinci Mes'ele'de beyan edildiği gibi-
ekser isimleri ve vücub-u vücudunun hüccetleri, âhirete şehadet ederler ve isterler. Ve bu
kutb-u imanî ne kadar kuvvetli bir nokta-i istinadı var.. gör, bil, görür gibi inan.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1107: 1586 - 1107: 1591)


Arama dizesi: hikmet

Demek iman-ı billah bütün hüccetleriyle, Kur'an'ın kelâmullah olduğunu isbat ediyor.
Hem hiç mümkün müdür ki; zeminin yüzünü mütemadiyen zîhayatlarla doldurup
boşaltan ve kendini tanıttırmak ve ibadet ve tesbihat ettirmek için bu dünyamızı zîşuurlarla
şenlendiren bir Sultan-ı Zülcelal, semavatı ve yıldızları boş ve hâlî bıraksın; onlara münasib
ahaliyi yaratıp, o semavî saraylarda iskân etmesin ve saltanat-ı rububiyetini en büyük
MAXQDA 2020 24.12.2022

memleketinde hademesiz, haşmetsiz, memursuz, elçisiz, yaversiz, nâzırsız, seyircisiz, âbidsiz,


raiyetsiz bıraksın? Hâşâ, melekler sayısınca hâşâ!
Hem hiçbir cihette imkânı var mı ki; bu kâinatı öyle bir kitab tarzında yazar ki, herbir
ağacın bütün tarihçe-i hayatını bütün çekirdeklerinde kaydeden ve herbir otun ve çiçeğin
bütün vazife-i hayatiyesini bütün tohumlarında yazan ve herbir zîşuurun bütün sergüzeşte-i
hayatiyesini hardal gibi küçük kuvve-i hâfızasında gayet mükemmel yazdıran ve bütün
mülkünde ve devair-i saltanatında her ameli ve her hâdiseyi müteaddid fotoğraflarla alarak
muhafaza eden ve rububiyetin en ehemmiyetli bir esası olan adalet, hikmet ve rahmetin
tecellileri ve tahakkukları için koca Cennet ve Cehennem'i ve Sırat ve mizan-ı ekberi yaratan
bir Hâkim-i Hakîm ve bir Alîm-i Rahîm, insanların kâinatı alâkadar eden amellerini
yazdırmasın ve mücazat ve mükâfat için fiillerini kaydettirmesin ve seyyiat ve hasenatlarını
kaderin levhalarında yazmasın? Hâşâ, kaderin levh-i mahfuzunda yazılan harfleri adedince
hâşâ!
Demek iman-ı billah hakikatı, hüccetleriyle hem melaikeye iman, hem kadere iman
hakikatlarını dahi kat'î isbat eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1108: 2187 - 1108: 2192)


Arama dizesi: hikmet

Ramazan-ı Şerifte Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ı okurken Risale-i Nur'a işaretleri Birinci
Şua'da beyan olunan otuzüç âyetten hangisi gelse bakıyorum ki, o âyetin sahifesi ve yaprağı
ve kıssası dahi Risale-i Nur'a ve şakirdlerine kıssadan hisse almak noktasında bir derece
bakıyor. Hususan Sure-i Nur'dan âyât-ün nur, on parmakla Risale-i Nur'a baktığı gibi,
arkasındaki âyât-ı zulümat dahi muarızlarına tam bakıyor ve ziyade hisse veriyor. Âdeta o
makam, cüz'iyetten çıkıp külliyet kesbeder ve bu asırda o külliyetin tam bir ferdi Risale-i
(1): Denizli hapsinin meyvesine Onuncu Mes'ele olarak Emirdağı'nın ve bu Ramazan-ı Şerifin nurlu bir
küçük
çiçeğidir. Tekrarat-ı Kur'aniyenin bir hikmetini beyanla, ehl-i dalaletin ufunetli ve zehirli evhamlarını
izale eder.
--- sh:»(Ş:244) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1109: 852 - 1109: 857)


Arama dizesi: hikmet
Güya kıssadan yalnız bir hisse ve bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret değil,
belki bir küllî düsturun efradı olarak her asra ve her tabakaya hitab ederek taze nâzil oluyor ve
bilhassa çok tekrar ile «w[¬W¬7@ÅP7«! «w[¬W¬7@ÅP7«! deyip tehdidleri ve zulümlerinin cezası
olan musibet-i
semaviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerine Kavm-i Âd ve Semud ve
Firavun'un başlarına gelen azablarla baktırıyor ve mazlum ehl-i imana İbrahim ve Musa
Aleyhimesselâm gibi enbiyanın necatlarıyla teselli veriyor.

Evet nazar-ı gaflet ve dalalette, vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuş
bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar; canlı birer sahife-i ibret
ve baştan başa ruhlu, hayatdar bir acib âlem ve mevcud ve bizimle münasebetdar bir
memleket-i Rabbaniye suretinde sinema perdeleri gibi, kâh bizi o zamanlara, kâh o zamanları
yanımıza getirerek her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir i'caz ile dersini veren Kur'an-ı
Mu'ciz-ül Beyan aynı i'caz ile, nazar-ı dalalette camid, perişan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh olan
ve firak ve zevalde yuvarlanan bu kâinatı bir kitab-ı Samedanî, bir şehr-i Rahmanî, bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

meşher-i sun'-i Rabbanî olarak o camidatı canlandırıp birer vazifedar suretinde birbiriyle
konuşturup ve birbirinin imdadına koşturup nev'-i beşere ve cinn ve meleğe hakikî ve nurlu ve
zevkli hikmet dersleri veren bu Kur'an-ı Azîmüşşan'ın elbette her harfinde on ve yüz ve bazan
bin ve binler sevab bulunması ve bütün cinn ve ins toplansa onun mislini getirememesi ve
bütün benî-âdemle ve kâinatla tam yerinde konuşması ve her
--- sh:»(Ş:245) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
zaman milyonlar hâfızların kalblerinde zevk ile yazılması ve çok tekrarla ve kesretli
tekraratıyla usandırmaması ve çok iltibas yerleri ve cümleleri ile beraber çocukların nazik ve
basit kafalarında mükemmel yerleşmesi ve hastaların ve az sözden müteessir olan ve sekeratta
olanların kulağında mâ-i zemzem misillü hoş gelmesi gibi kudsî imtiyazları kazanır ve iki
cihanın saadetlerini kendi şakirdlerine kazandırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1109: 1917 - 1109: 1922)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:245) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
zaman milyonlar hâfızların kalblerinde zevk ile yazılması ve çok tekrarla ve kesretli
tekraratıyla usandırmaması ve çok iltibas yerleri ve cümleleri ile beraber çocukların nazik ve
basit kafalarında mükemmel yerleşmesi ve hastaların ve az sözden müteessir olan ve sekeratta
olanların kulağında mâ-i zemzem misillü hoş gelmesi gibi kudsî imtiyazları kazanır ve iki
cihanın saadetlerini kendi şakirdlerine kazandırır. Ve tercümanın ümmiyet mertebesini tam
riayet etmek sırrıyla hiçbir tekellüf ve hiçbir tasannu ve hiçbir gösterişe meydan vermeden
selaset-i fıtriyesini ve doğrudan doğruya semadan gelmesini ve en kesretli olan tabakat-ı
avamın basit fehimlerini tenezzülât-ı kelâmiye ile okşamak hikmetiyle en ziyade sema ve arz
gibi en zahir ve bedihî sahifelerini açıp o âdiyat altındaki hârikulâde mu'cizat-ı kudretini ve
manidar sutur-u hikmetini ders vermekle lütf-u irşadda güzel bir i'caz gösterir. Tekrarı iktiza
eden dua ve davet, zikir ve tevhid kitabı dahi olduğunu bildirmek sırrıyla güzel, tatlı
tekraratıyla birtek cümlede ve birtek kıssada ayrı ayrı çok manaları, ayrı ayrı muhatab
tabakalarına tefhim etmekte ve cüz'î ve âdi bir hâdisede en cüz'î ve ehemmiyetsiz şeyler dahi
nazar-ı merhametinde ve daire-i tedbir ve iradesinde bulunmasını bildirmek sırrıyla tesis-i
İslâmiyette ve tedvin-i Şeriatta sahabelerin cüz'î hâdiselerini dahi nazar-ı ehemmiyete
almasında; hem küllî düsturların bulunması, hem umumî olan İslâmiyetin ve şeriatın tesisinde
o cüz'î hâdiseler, çekirdekler hükmünde çok ehemmiyetli meyveleri verdikleri cihetinde de bir
nevi i'cazını gösterir. Evet ihtiyacın tekerrürüyle, tekrarın lüzumu haysiyetiyle, yirmi sene
zarfında pek çok mükerrer suallere cevab olarak ayrı ayrı çok tabakalara ders veren ve koca
kâinatı parça parça edip kıyamette şeklini değiştirerek dünyayı kaldırıp onun yerine azametli
âhireti kuracak ve zerrattan yıldızlara kadar bütün cüz'iyat ve külliyatın tek bir zâtın elinde ve
tasarrufunda bulunduğunu isbat edecek ve kâinatı ve arzı ve semavatı ve anasırı kızdıran ve
hiddete getiren nev'-i beşerin zulümlerine, kâinatın netice-i hilkati hesabına gazab-ı İlahîyi ve
hiddet-i Rabbaniyeyi gösterecek hadsiz ve nihayetsiz ve dehşetli ve geniş bir inkılabın
tesisinde binler netice kuvvetinde bazı cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kısım
âyetleri tekrar etmek; değil bir kusur, belki gayet kuvvetli bir i'caz ve gayet yüksek bir belâgat
ve mukteza-yı hale gayet mutabık bir cezalettir, bir fesahattir. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1109: 2066 - 1109: 2071)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(Ş:245) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
zaman milyonlar hâfızların kalblerinde zevk ile yazılması ve çok tekrarla ve kesretli
tekraratıyla usandırmaması ve çok iltibas yerleri ve cümleleri ile beraber çocukların nazik ve
basit kafalarında mükemmel yerleşmesi ve hastaların ve az sözden müteessir olan ve sekeratta
olanların kulağında mâ-i zemzem misillü hoş gelmesi gibi kudsî imtiyazları kazanır ve iki
cihanın saadetlerini kendi şakirdlerine kazandırır. Ve tercümanın ümmiyet mertebesini tam
riayet etmek sırrıyla hiçbir tekellüf ve hiçbir tasannu ve hiçbir gösterişe meydan vermeden
selaset-i fıtriyesini ve doğrudan doğruya semadan gelmesini ve en kesretli olan tabakat-ı
avamın basit fehimlerini tenezzülât-ı kelâmiye ile okşamak hikmetiyle en ziyade sema ve arz
gibi en zahir ve bedihî sahifelerini açıp o âdiyat altındaki hârikulâde mu'cizat-ı kudretini ve
manidar sutur-u hikmetini ders vermekle lütf-u irşadda güzel bir i'caz gösterir. Tekrarı iktiza
eden dua ve davet, zikir ve tevhid kitabı dahi olduğunu bildirmek sırrıyla güzel, tatlı
tekraratıyla birtek cümlede ve birtek kıssada ayrı ayrı çok manaları, ayrı ayrı muhatab
tabakalarına tefhim etmekte ve cüz'î ve âdi bir hâdisede en cüz'î ve ehemmiyetsiz şeyler dahi
nazar-ı merhametinde ve daire-i tedbir ve iradesinde bulunmasını bildirmek sırrıyla tesis-i
İslâmiyette ve tedvin-i Şeriatta sahabelerin cüz'î hâdiselerini dahi nazar-ı ehemmiyete
almasında; hem küllî düsturların bulunması, hem umumî olan İslâmiyetin ve şeriatın tesisinde
o cüz'î hâdiseler, çekirdekler hükmünde çok ehemmiyetli meyveleri verdikleri cihetinde de bir
nevi i'cazını gösterir. Evet ihtiyacın tekerrürüyle, tekrarın lüzumu haysiyetiyle, yirmi sene
zarfında pek çok mükerrer suallere cevab olarak ayrı ayrı çok tabakalara ders veren ve koca
kâinatı parça parça edip kıyamette şeklini değiştirerek dünyayı kaldırıp onun yerine azametli
âhireti kuracak ve zerrattan yıldızlara kadar bütün cüz'iyat ve külliyatın tek bir zâtın elinde ve
tasarrufunda bulunduğunu isbat edecek ve kâinatı ve arzı ve semavatı ve anasırı kızdıran ve
hiddete getiren nev'-i beşerin zulümlerine, kâinatın netice-i hilkati hesabına gazab-ı İlahîyi ve
hiddet-i Rabbaniyeyi gösterecek hadsiz ve nihayetsiz ve dehşetli ve geniş bir inkılabın
tesisinde binler netice kuvvetinde bazı cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kısım
âyetleri tekrar etmek; değil bir kusur, belki gayet kuvvetli bir i'caz ve gayet yüksek bir belâgat
ve mukteza-yı hale gayet mutabık bir cezalettir, bir fesahattir. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1110: 2309 - 1110: 2314)


Arama dizesi: hikmet

Değil usanç, belki kuvvet ve şevk verir. Risale-i Nur'da, tekrarat-ı


Kur'aniye ne kadar yerinde ve münasib ve belâgatça makbul olduğu hüccetleriyle beyan
edilmiş.
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın Mekke sureleriyle Medine sureleri belâgat noktasında ve
i'caz cihetinde ve tafsil ve icmal vechinde birbirinden ayrı olmasının sırrı ve hikmeti şudur ki:
Mekke'de birinci safta muhatab ve muarızları, Kureyş müşrikleri ve ümmileri olduğundan
belâgatça kuvvetli bir üslûb-u âlî ve îcazlı, mukni', kanaat verici bir icmal ve tesbit için tekrar
lâzım geldiğinden ekseriyetle Mekkiye sureleri erkân-ı imaniyeyi ve tevhidin mertebelerini
gayet kuvvetli ve yüksek ve i'cazlı bir îcaz ile tekrar edip ifade ederek mebde' ve meadi,
Allah'ı ve âhireti, değil yalnız bir sahifede, bir âyette, bir cümlede, bir kelimede; belki bazan
bir harfte ve takdim, te'hir ve tarif ü tenkir ve hazf ü zikir gibi heyetlerde öyle kuvvetli isbat
eder ki, ilm-i belâgatın dâhî imamları hayretle karşılamışlar. Risale-i Nur ve bilhassa Kur'anın
kırk vech-i i'cazını icmalen isbat eden Yirmibeşinci Söz, zeyilleriyle beraber ve Kur'anın
nazmındaki vech-i i'cazı hârika bir tarzda isbat eden Arabî Risale-i Nur'dan "İşarat-ül İ'caz"
tefsiri bilfiil göstermişler ki, Mekkiye olan sure ve âyetlerde en âlî bir üslûb-u belâgat ve en
yüksek bir i'caz-ı îcazî vardır. Amma Medeniye sure ve âyetlerde birinci safta muhatab ve
muarızları ise, Allah'ı tasdik eden Yahudi ve Nasara gibi ehl-i kitab olduğundan mukteza-yı
belâgat ve irşad ve mutabık-ı makam ve halin lüzumundan, sade ve vazıh ve tafsilli bir
üslûbla ehl-i kitaba karşı dinin yüksek usûlünü ve imanın rükünlerini değil, belki medar-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

ihtilaf olan şeriatta ve ahkâmda ve teferruatın ve küllî kanunların menşe'leri ve sebebleri olan
cüz'iyatın beyanı lâzım geldiğinden o Medeniye sure ve âyetlerde ekseriyetle tafsil ve izah ve
sade üslûbla beyanat içinde Kur'ana mahsus emsalsiz bir tarz-ı beyanla, birden o cüz'î
teferruat
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1111: 1087 - 1111: 1092)


Arama dizesi: hikmet

i<¬i«Q²7! «x;«: * v[¬U«E²7! i<¬i«Q²7! «x;«:


gibi tevhidi ve âhireti ifade eden fezlekelerde ve hâtimelerde ne kadar yüksek bir belâgat ve
meziyetler ve cezaletler ve nükteler bulunduğunu Yirmibeşinci Söz'ün İkinci Şu'lesinin İkinci
Nurunda o fezleke ve hâtimelerin pekçok nüktelerinden ve meziyetlerinden on tanesini beyan
ederek, o hülâsalarda bir mu'cize-i kübra bulunduğunu muannidlere de isbat etmiş. Evet
Kur'an, o teferruat-ı şer'iye ve kavanin-i içtimaiyenin beyanı içinde birden muhatabın nazarını
yüksek ve küllî noktalara kaldırıp, sade üslûbu bir ulvî üslûba ve şeriat dersinden tevhid
dersine çevirerek Kur'anı, hem bir kitab-ı şeriat ve ahkâm ve hikmet, hem bir kitab-ı akide ve
iman ve zikir ve fikir ve dua ve davet olduğunu gösterip her makamda çok makasıd-ı irşadiye-
i Kur'aniyeyi ders vermesiyle Mekkiye âyetlerin tarz-ı belâgatlarından ayrı ve parlak
mu'cizane bir cezalet izhar eder. Bazan iki kelimede meselâ «w[¬W«7@«Q²7! ÇÆ«* ve «tÇ"«* de,
«tÇ"«* tabiriyle ehadiyeti ve «w[¬W«7@«Q²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1111: 2707 - 1111: 2712)


Arama dizesi: hikmet

"Hazret-i
Yusuf Aleyhisselâm, kardeşini bir hile ile alması" içinde °v[¬V«2 ¯v²V¬2 ›¬) ±¬u6 «»²x«4«: diye gayet
yüksek bir düsturun zikri, belâgatça münasebeti görünmüyor. Bunun sırrı ve hikmeti nedir?"
Elcevab: Herbiri birer küçük Kur'an olan ekser uzun sure ve mutavassıtlarda ve çok
sahife ve makamlarda yalnız iki-üç maksad değil, belki Kur'an mahiyeti, hem bir kitab-ı zikir
ve iman ve fikir, hem bir kitab-ı şeriat ve hikmet ve irşad gibi, çok kitabları ve ayrı ayrı
dersleri tazammun ederek rububiyet-i İlahiyenin herşeye ihatasını ve haşmetli tecelliyatını
ifade etmek cihetiyle, kâinat kitab-ı kebirinin bir nevi kıraatı olan Kur'an, elbette her
makamda, hattâ bazan bir sahifede çok maksadları takiben marifetullahtan ve tevhidin
mertebelerinden ve iman hakikatlarından ders verdiği haysiyetiyle, öbür makamda, meselâ
zahirce zaîf bir münasebetle, başka bir ders açar ve o zaîf münasebete çok kuvvetli
münasebetler iltihak ederler. O makama gayet mutabık olur, mertebe-i belâgatı yükseklenir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1111: 2949 - 1111: 2954)


Arama dizesi: hikmet

yüksek bir düsturun zikri, belâgatça münasebeti görünmüyor. Bunun sırrı ve hikmeti nedir?"
Elcevab: Herbiri birer küçük Kur'an olan ekser uzun sure ve mutavassıtlarda ve çok
sahife ve makamlarda yalnız iki-üç maksad değil, belki Kur'an mahiyeti, hem bir kitab-ı zikir
ve iman ve fikir, hem bir kitab-ı şeriat ve hikmet ve irşad gibi, çok kitabları ve ayrı ayrı
dersleri tazammun ederek rububiyet-i İlahiyenin herşeye ihatasını ve haşmetli tecelliyatını
ifade etmek cihetiyle, kâinat kitab-ı kebirinin bir nevi kıraatı olan Kur'an, elbette her
makamda, hattâ bazan bir sahifede çok maksadları takiben marifetullahtan ve tevhidin
mertebelerinden ve iman hakikatlarından ders verdiği haysiyetiyle, öbür makamda, meselâ
zahirce zaîf bir münasebetle, başka bir ders açar ve o zaîf münasebete çok kuvvetli
MAXQDA 2020 24.12.2022

münasebetler iltihak ederler. O makama gayet mutabık olur, mertebe-i belâgatı yükseklenir.
İkinci Bir Sual:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1112: 118 - 1112: 123)


Arama dizesi: hikmet
İkinci Bir Sual: "Kur'anda sarihan ve zımnen ve işareten, âhiret ve tevhidi ve beşerin

mükâfat ve mücazatını binler defa isbat edip nazara vermenin ve her surede, her sahifede, her
makamda ders vermenin hikmeti nedir?"
Elcevab: Daire-i imkânda ve kâinatın sergüzeştine ait inkılablarda ve emanet-i kübrayı
ve hilafet-i arziyeyi omuzuna alan nev'-i beşerin şekavet ve saadet-i ebediyeye medar olan
vazifesine dair en ehemmiyetli, en büyük, en dehşetli mes'elelerinden en azametlilerini ders
vermek ve hadsiz şübheleri izale etmek ve gayet şiddetli inkârları ve inadları kırmak cihetinde
elbette o dehşetli inkılabları tasdik ettirmek ve o inkılabların azametinde büyük ve beşere en
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1112: 2028 - 1112: 2033)


Arama dizesi: hikmet

°v[¬7«! °Æ!«H«2 ²vZ«7 «w[¬W¬7@ÅP7«! ve «vÅX«Z«% ¬*@«9 ]¬4 «w<¬h¬4@«U²7! Å–¬!


gibi tehdid âyetlerini Kur'an gayet şiddetle ve hiddetle ve gayet kuvvet ve tekrarla
zikretmesinin hikmeti ise; -Risale-i Nur'da kat'î isbat edildiği gibi- beşerin küfrü, kâinatın ve
ekser mahlukatın hukuklarına öyle bir tecavüzdür ki, semavatı ve arzı kızdırıyor ve anasırı
hiddete getirip tufanlarla o zalimleri tokatlıyor.
¬o²[«R²7! «w¬8 iÅ[«W«# (@«U«# *xS«# «]¬;«: @®T[¬Z«- @«Z«7 !xQ¬W«, @«Z[¬4 !xT²7! !«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1112: 2914 - 1112: 2919)


Arama dizesi: hikmet
İşte böyle bir cinayet-i âmmeye ve hadsiz bir tecavüze karşı
beşerin küçüklük ve ehemmiyetsizliği noktasında değil, belki zalimane cinayetinin azametine
ve kâfirane tecavüzünün dehşetine karşı Sultan-ı Kâinat kendi raiyetinin hukukunun
ehemmiyetini ve o münkirlerin küfür ve zulmündeki nihayetsiz
--- sh:»(Ş:251) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
çirkinliğini göstermek hikmetiyle fermanında gayet hiddet ve şiddetle o cinayeti ve cezasını
değil bin defa, belki milyonlar ve milyarlar ile tekrar etse, yine israf ve kusur değil ki, bin
seneden beri yüzer milyon insanlar hergün usanmadan kemal-i iştiyakla ve ihtiyaçla okurlar.
Evet hergün, her zaman, herkes için bir âlem gider, taze bir âlemin kapısı kendine
açılmasından, geçici herbir âlemini nurlandırmak için ihtiyaç ve iştiyakla "Lâ ilahe illallah"
cümlesini bin defa tekrar ile o değişen perdelerin herbirisine bir "Lâ ilahe illallah"ı bir lâmba
yaptığı gibi, öyle de: O kesretli, geçici perdeleri ve o tazelenen seyyar kâinatları
karanlıklandırmamak ve âyine-i hayatında in'ikas eden suretlerini çirkinleştirmemek ve
lehinde şahid olabilen o misafir vaziyetleri aleyhine çevirmemek için, o cinayetlerin cezalarını
ve Padişah-ı Ezelî'nin şiddetli ve inadları kıran tehdidlerini Kur'anı okumakla takdir etmek ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

nefsinin tuğyanından kurtulmaya çalışmak hikmetiyle, Kur'an gayet manidar tekrar eder ve bu
derece kuvvet ve şiddet ve tekrar ile tehdidat-ı Kur'aniyeyi hakikatsız tevehhüm etmekten,

şeytan bile kaçar. Onları dinlemeyen münkirlere Cehennem azabı ayn-ı adalettir, diye
gösterir.
Hem meselâ: Asâ-yı Musa gibi çok hikmetleri ve faideleri bulunan kıssa-i Musa'nın
(A.S.) ve sair Enbiyanın (A.S.) kıssalarını çok tekrarında, risalet-i Ahmediyenin (A.S.M

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1112: 3873 - 1112: 3878)


Arama dizesi: hikmet
(Ş:251) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
çirkinliğini göstermek hikmetiyle fermanında gayet hiddet ve şiddetle o cinayeti ve cezasını
değil bin defa, belki milyonlar ve milyarlar ile tekrar etse, yine israf ve kusur değil ki, bin
seneden beri yüzer milyon insanlar hergün usanmadan kemal-i iştiyakla ve ihtiyaçla okurlar.
Evet hergün, her zaman, herkes için bir âlem gider, taze bir âlemin kapısı kendine
açılmasından, geçici herbir âlemini nurlandırmak için ihtiyaç ve iştiyakla "Lâ ilahe illallah"
cümlesini bin defa tekrar ile o değişen perdelerin herbirisine bir "Lâ ilahe illallah"ı bir lâmba
yaptığı gibi, öyle de: O kesretli, geçici perdeleri ve o tazelenen seyyar kâinatları
karanlıklandırmamak ve âyine-i hayatında in'ikas eden suretlerini çirkinleştirmemek ve
lehinde şahid olabilen o misafir vaziyetleri aleyhine çevirmemek için, o cinayetlerin cezalarını
ve Padişah-ı Ezelî'nin şiddetli ve inadları kıran tehdidlerini Kur'anı okumakla takdir etmek ve
nefsinin tuğyanından kurtulmaya çalışmak hikmetiyle, Kur'an gayet manidar tekrar eder ve bu
derece kuvvet ve şiddet ve tekrar ile tehdidat-ı Kur'aniyeyi hakikatsız tevehhüm etmekten,

şeytan bile kaçar. Onları dinlemeyen münkirlere Cehennem azabı ayn-ı adalettir, diye
gösterir.
Hem meselâ: Asâ-yı Musa gibi çok hikmetleri ve faideleri bulunan kıssa-i Musa'nın
(A.S.) ve sair Enbiyanın (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1113: 131 - 1113: 136)


Arama dizesi: hikmet

şeytan bile kaçar. Onları dinlemeyen münkirlere Cehennem azabı ayn-ı adalettir, diye
gösterir.
Hem meselâ: Asâ-yı Musa gibi çok hikmetleri ve faideleri bulunan kıssa-i Musa'nın
(A.S.) ve sair Enbiyanın (A.S.) kıssalarını çok tekrarında, risalet-i Ahmediyenin (A.S.M.)
hakkaniyetine bütün Enbiyanın nübüvvetlerini bir hüccet gösterip onların umumunu inkâr
edemeyen, bu zâtın risaletini hakikat noktasında inkâr edemez hikmetiyle ve herkes her vakit
bütün Kur'anı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından herbir uzun ve mutavassıt
sureyi birer küçük Kur'an hükmüne getirmek için ehemmiyetli erkân-ı imaniye gibi o kıssaları
tekrar etmesi, değil israf belki mukteza-yı belâgattır ve hâdise-i Muhammediye (A.S.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1113: 426 - 1113: 431)


Arama dizesi: hikmet

Asâ-yı Musa gibi çok hikmetleri ve faideleri bulunan kıssa-i Musa'nın


(A.S.) ve sair Enbiyanın (A.S.) kıssalarını çok tekrarında, risalet-i Ahmediyenin (A.S.M.)
hakkaniyetine bütün Enbiyanın nübüvvetlerini bir hüccet gösterip onların umumunu inkâr
edemeyen, bu zâtın risaletini hakikat noktasında inkâr edemez hikmetiyle ve herkes her vakit
bütün Kur'anı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından herbir uzun ve mutavassıt
sureyi birer küçük Kur'an hükmüne getirmek için ehemmiyetli erkân-ı imaniye gibi o kıssaları
tekrar etmesi, değil israf belki mukteza-yı belâgattır ve hâdise-i Muhammediye (A.S.M.)
bütün benî-Âdemin en büyük hâdisesi ve kâinatın en azametli mes'elesi olduğunu ders
vermektir. Evet Kur'anda Zât-ı Ahmediyeye en büyük makam vermek ve dört erkân-ı
imaniyeyi içine almakla "Lâ ilahe illallah" rüknüne
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1114: 2337 - 1114: 2342)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:254) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
herkes gibi bendeki aşk-ı beka ve hubb-u mehasin ve şefkat-i cinsiye ve hayatiyeye medar
olan damarlarıma o derece dokundu ki, böyle dünyayı bir manevî cehenneme ve aklı bir tazib
âletine çevirdiği sırada, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın beşere hediye getirdiği nur
perdeyi kaldırdı; i'dam, adem, hiçlik, vazifesizlik, abes, firak yerlerinde o kavakların
herbirinin yaprakları adedince hikmetleri ve manaları ve Risale-i Nur'da isbat edildiği gibi, üç
kısma ayrılan neticeleri ve vazifeleri var diye gösterdi.
Birinci kısım: Sâni'-i Zülcelal'in esmasına bakar. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1114: 2835 - 1114: 2840)


Arama dizesi: hikmet

Öyle de: O makina


dahi, ondan maksud neticeleri tam tamına göstermesiyle, lisan-ı haliyle ustasını tebrik eder,
alkışlar. Her zîhayat ve herşey böyle bir makinadır, ustasını tebriklerle alkışlar.
İkinci kısım hikmetleri ise: Zîhayatın ve zîşuurun nazarlarına bakar. Onlara şirin bir
mütalaagâh, birer kitab-ı marifet olur. Manalarını zîşuurun zihinlerinde ve suretlerini kuvve-i
hâfızalarında ve elvah-ı misaliyede ve âlem-i gaybın defterlerinde daire-i vücudda bırakıp,
sonra âlem-i şehadeti terkeder, âlem-i gayba çekilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1115: 660 - 1115: 665)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:255) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Onuncu Mes'ele münasebetiyle Hüsrev'in üstadına yazdığı mektub
Çok sevgili üstadım efendim,
Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükürler olsun, iki aylık iftirak üzüntülerini ve muhaberesizlik
ızdırablarını hafifleştiren ve kalblerimize taze hayat bahşeden ve ruhlarımıza yeni, safi bir
nesim ihda eden Kur'anın celalli ve izzetli, rahmetli ve şefkatli âyetlerindeki tekraratın
mehasinini ta'dad eden, hikmet-i tekrarının lüzum ve ehemmiyetini izah eden ve Risale-i
Nur'un bir hârika müdafaası olan Denizli Meyvesinin Onuncu Mes'elesi namını alan
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Emirdağı Çiçeği"ni aldık. Elhak takdir ve tahsine çok lâyık olan bu çiçeği kokladıkça
ruhumuzdaki iştiyak yükseldi. Dokuz aylık hapis sıkıntısına mukabil, Meyve'nin Dokuz
Mes'elesi nasıl beraetimize büyük bir vesile olmakla güzelliğini göstermiş ise, Onuncu
Mes'elesi olan çiçeği de Kur'anın îcazlı i'cazındaki hârikaları göstermekle o nisbette
güzelliğini göstermektedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1116: 2779 - 1116: 2784)


Arama dizesi: Hikmet

Ve ehl-i dalaletin
dünyaları vahşet ve boşluk ve karanlıkla ağladıklarını gösterdi. Hayalim bu meyvenin
lezzetiyle mesrur iken, umum peygamberlere imanın pek çok meyvelerinden buna benzer
birtek meyvesini aldı, tattı. Birden, bütün geçmiş zamanlardaki enbiyalarla yaşamış gibi
onlara imanım ve tasdikim, o zamanları ışıklandırdı ve imanımı küllî yapıp genişlendirdi. Ve
âhirzaman peygamberimizin imana ait olan davalarına binler imza bastırdı, şeytanları
susturdu. Birden "Hikmet-ül İstiaze Lem'ası"nda kat'î cevabı bulunan bir sual kalbime geldi
ki: "Bu meyveler gibi hadsiz tatlı semereler ve faideler ve hasenatın gayet güzel neticeleri ve
menfaatleri ve Erhamürrâhimîn'in gayet merhametkârane tevfikleri ve inayetleri ehl-i hidayete
yardım edip kuvvet verdikleri halde, ehl-i dalalet neden çok defa galebe eder ve bazan
yirmisi, yüz tane ehl-i hidayeti perişan eder." diye, manen benden soruldu. Ve bu tefekkür
içinde, şeytanın gayet zaîf desiselerine karşı Kur'anın büyük tahşidatı ve melaikeleri ve
Cenab-ı Hakk'ın yardımını ehl-i imana göndermesi hatıra geldi. Risale-i Nur'un onun
hikmetini kat'î hüccetlerle izahına binaen, o sualin cevabına gayet kısa bir işaret ederiz:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1116: 3409 - 1116: 3414)


Arama dizesi: hikmet
Birden "Hikmet-ül İstiaze Lem'ası"nda kat'î cevabı bulunan bir sual kalbime geldi
ki: "Bu meyveler gibi hadsiz tatlı semereler ve faideler ve hasenatın gayet güzel neticeleri ve
menfaatleri ve Erhamürrâhimîn'in gayet merhametkârane tevfikleri ve inayetleri ehl-i hidayete
yardım edip kuvvet verdikleri halde, ehl-i dalalet neden çok defa galebe eder ve bazan
yirmisi, yüz tane ehl-i hidayeti perişan eder." diye, manen benden soruldu. Ve bu tefekkür
içinde, şeytanın gayet zaîf desiselerine karşı Kur'anın büyük tahşidatı ve melaikeleri ve
Cenab-ı Hakk'ın yardımını ehl-i imana göndermesi hatıra geldi. Risale-i Nur'un onun
hikmetini kat'î hüccetlerle izahına binaen, o sualin cevabına gayet kısa bir işaret ederiz:
Evet bazan serseri ve gizli, muzır bir adamın bir saraya ateş atmağa çalışması yüzünden,
yüzer adamın yapması gibi; yüzer adamın muhafazası ile ve bazan devlete ve padişaha iltica
ile o sarayın vücudu devam edebilir. Çünki onun vücudu, bütün şeraitin ve erkânın ve esbabın
vücuduyla olabilir. Fakat onun ademi ve harab olması birtek şartın ademiyle vaki' ve bir
serserinin bir kibritiyle yanıp mahvolduğu gibi, ins ü cinn şeytanları az bir fiil ile büyük

tahribat ve dehşetli manevî yangınlar yaparlar. Evet bütün fenalıklar ve günahlar ve şerlerin
mâyesi ve esasları ademdir, tahribdir. Sureten vücudun altında, adem ve bozmak saklıdır. İşte
cinnÎ ve insî şeytanlar ve şerirler bu noktaya istinaden gayet zaîf bir kuvvetle hadsiz bir
kuvvete karşı dayanıp, ehl-i hak ve hakikatı Cenab-ı Hakk'ın dergâhına ilticaya ve kaçmaya
her vakit mecbur ettiğinden,
--- sh:»(Ş:259) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Kur'an onları himaye için büyük tahşidat yapar. Doksandokuz esma-i İlahiyeyi onların
ellerine verir
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1118: 2341 - 1118: 2346)


Arama dizesi: hikmet

"Senin vazifene hastalıkları ve musibetleri perde yapacağım; tâ ibadımın şekvaları


onlara gitsin, sana gelmesin." Aynen bu perdeler gibi Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesi de bir
perdedir. Tâ haksız şekvalar Cenab-ı Hakk'a gitmesin. Çünki ölümdeki hikmet ve rahmet ve
güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez. Zahire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar. İşte bu
haksız şekvalar Rahîm-i Mutlak'a gitmemek hikmetiyle Azrail Aleyhisselâm perde olmuş.
Aynen bunun gibi bütün meleklerin, belki bütün esbab-ı zahiriyenin vazifeleri, izzet-i
rububiyetin perdeleridir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1118: 2502 - 1118: 2507)


Arama dizesi: hikmet

Aynen bu perdeler gibi Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesi de bir


perdedir. Tâ haksız şekvalar Cenab-ı Hakk'a gitmesin. Çünki ölümdeki hikmet ve rahmet ve
güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez. Zahire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar. İşte bu
haksız şekvalar Rahîm-i Mutlak'a gitmemek hikmetiyle Azrail Aleyhisselâm perde olmuş.
Aynen bunun gibi bütün meleklerin, belki bütün esbab-ı zahiriyenin vazifeleri, izzet-i
rububiyetin perdeleridir. Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde
kudret-i İlahiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef
olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti -nazar-ı
zahirîde- görünmesin. Yoksa hiçbir sebebin hakikî tesiri ve icada hiç kabiliyeti olmadığını,
her şeyde tevhid sikkeleri kat'î gösterdiğini, Risale-i Nur hadsiz delilleriyle isbat etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1118: 2693 - 1118: 2698)


Arama dizesi: hikmet

Zahire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar. İşte bu


haksız şekvalar Rahîm-i Mutlak'a gitmemek hikmetiyle Azrail Aleyhisselâm perde olmuş.
Aynen bunun gibi bütün meleklerin, belki bütün esbab-ı zahiriyenin vazifeleri, izzet-i
rububiyetin perdeleridir. Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde
kudret-i İlahiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef
olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti -nazar-ı
zahirîde- görünmesin. Yoksa hiçbir sebebin hakikî tesiri ve icada hiç kabiliyeti olmadığını,
her şeyde tevhid sikkeleri kat'î gösterdiğini, Risale-i Nur hadsiz delilleriyle isbat etmiş.
Halketmek, icad etmek ona mahsustur. Esbab, yalnız bir perdedir. Melaike gibi zîşuur
olanların, yalnız cüz-i ihtiyarıyla cüz'î, icadsız, kesb denilen bir nevi hizmet-i fıtriye ve amelî
bir nevi ubudiyetten başka ellerinde yoktur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1120: 2744 - 1120: 2749)


Arama dizesi: hikmet

İşte şimdi gel, iman nuruyla bu küllî ikinci meyveye bak ve tat; nasıl kâinatı baştan başa
şenlendirip, güzelleştirip bir mescid-i ekbere ve büyük bir ibadethaneye çeviriyor. Ve fen ve
felsefenin soğuk, hayatsız, zulmetli, dehşetli göstermelerine mukabil; hayatlı, şuurlu, ışıklı,
ünsiyetli, tatlı bir kâinat göstererek bâki hayatın bir cilve-i lezzetini ehl-i imana derecesine
göre dünyada dahi tattırır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Tetimme: Nasılki vahdet ve ehadiyet sırrıyla kâinatın her tarafında aynı kudret, aynı
isim, aynı hikmet, aynı san'at bulunmasıyla Hâlık'ın vahdet ve tasarrufu ve icad ve rububiyeti
ve hallakıyet ve kudsiyeti, cüz'î-küllî herbir masnu'un hal dili ile ilân ediliyor. Aynen öyle de;
her tarafta melekleri halkedip her mahlukun
--- sh:»(Ş:265) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1134: 1586 - 1134: 1590)


Arama dizesi: takva

"Sen yirmi
senedir birtek defa takkemizi başına koymadın, eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını
açmadın, eski kıyafetin ile bulundun. Halbuki onyedi milyon bu kıyafete girdi." Ben de
dedim: Onyedi milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasıyla ve kalben kabulüyle
ancak yedi bin Avrupaperest sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer'iye ve cebr-i kanunî
cihetiyle girmektense; azimet-i şer'iye ve takva cihetiyle, yedi milyar zâtların kıyafetlerine
girmeyi tercih ederim. Benim gibi yirmibeş seneden beri hayat-ı içtimaiyeyi terkeden adama,
"İnad ediyor, bize muhaliftir."
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1135: 132 - 1135: 137)


Arama dizesi: hikmet
Eğer ehl-i hak, hak ve adalet yolunda yalnız vuranı vursa, otuz zayiata mukabil
yalnız biri kazanır, mağlub vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesiyle,
o ehl-i hak dahi bir-ikinin hatasıyla yirmi-otuz bîçareleri ezseler, o vakit hak namına dehşetli

bir haksızlık ederler.


İşte Kur'anın emriyle, gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan
kaçındığımızın hakikî hikmeti ve sebebi budur. Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki,
hakkımızı tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik. Hem madem herşey geçici ve fânidir ve
ölüm ölmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve zahmet ise rahmete kalboluyor; elbette biz, sabır
ve şükürle tevekkül edip sükût ederiz. Zarar ile icbar ile sükûtumuzu bozdurmak ise; insafa
adalete, gayret-i vataniyeye ve hamiyet-i milliyeye bütün bütün zıddır, muhaliftir.
Hülâsa-i kelâm

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1137: 1588 - 1137: 1593)


Arama dizesi: hikmet

Nur şakirdleri gibi çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış. Evet, Cennet ucuz
değil. İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir.
Bir parça meşakkat olsa da, şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran
Hâlıkımız Rahîm ve Hakîm'dir; başa gelen herşeyi rıza ile, sevinç ile, rahmetine, hikmetine
itimad ile karşılamalıyız.
Kahraman bir kardeşimiz "Âyet-ül Kübra" mes'elesinde bütün mes'uliyeti kendine alıp
Hizb-i Kur'an'ı ve Hizb-i Nur'u ve kalemiyle
--- sh:»(Ş:297) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1137: 2097 - 1137: 2102)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:297) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
kazandığı fevkalâde uhrevî şeref ve fazilete istihkakını tam göstermiş, beni derin sevinçlerle
ağlatmış. Ve "Yedinci Şua" olan "Âyet-ül Kübra" tam nazar-ı dikkati celbederek ileride ona
lâyık bir fütuhatı ihzar etmek hikmetiyle ona gelen bu muvakkat müsadere, o kardeşimizin ve
rüfekasının hizmetlerini ve masraflarını zayi' etmeyecek, inşâallah daha parlattıracak diye
rahmet-i İlahiyeden bekleriz.
Sizi bütün dualarında @«X²P«S²&!«: @«X²W«&²*!«: @«9²h¬%«! gibi bütün mütekellim-i maalgayr
sîgalarında

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1142: 2759 - 1142: 2764)


Arama dizesi: hikmet
Said Nursî
***
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Kader-i İlahî adaleti bizleri Denizli Medrese-i Yusufiyesine sevketmesinin bir hikmeti,
her yerden ziyade Risale-i Nur'a ve şakirdlerine hem mahbusları, hem ahalisi, belki hem
memurları ve adliyesi muhtaç olmalarıdır. Buna binaen, biz bir vazife-i imaniye ve uhreviye
ile bu sıkıntılı imtihana girdik. Evet yirmi-otuzdan ancak bir-ikisi ta'dil-i erkân ile namazını
kılan mahbuslar içinde birden Risale-i Nur şakirdlerinden kırk-ellisi umumen bilâ-istisna
mükemmel namazlarını kılmaları, lisan-ı hal ile ve fiil diliyle öyle bir ders ve irşaddır ki, bu
sıkıntı ve zahmeti hiçe indirir, belki sevdirir. Ve şakirdler ef'alleriyle bu dersi verdikleri gibi,
kalblerindeki kuvvetli tahkikî imanlarıyla dahi buradaki ehl-i imanı ehl-i dalaletin evham ve
şübehatından kurtarmalarına medar çelikten bir kal'a hükmüne geçeceğini rahmet ve inayet-i

İlahiyeden ümid ediyoruz.


Buradaki ehl-i dünyanın bizi konuşmaktan ve temastan men'leri zarar vermiyor. Lisan-ı
hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor. Madem hapse girmek terbiye içindir.
Milleti seviyorlar ise, mahbusları Risale-i Nur şakirdleriyle görüştürsünler; tâ bir ayda, belki
bir günde bir seneden ziyade terbiye alsınlar. Hem millete
--- sh:»(Ş:307) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1148: 3582 - 1148: 3586)


Arama dizesi: takva

(Ş:317) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Kastamonu'da ehl-i takva bir zât, şekva tarzında dedi: "Ben sukut etmişim. Eski halimi
ve zevkleri ve nurları kaybetmişim." Ben de dedim:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1152: 1882 - 1152: 1887)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem geçmiş şeylere


itiraz etmek manasızdır. Çünki tamiri kabil değil.
Kardeşlerim! Merak musibeti ikileştirir, maddî musibeti kalbde de yerleştirmek için bir
kök olur; hem kadere karşı bir nevi itiraz ve tenkidi ve rahmete karşı bir nevi ittihamı işmam
eder. Madem her şeyde bir güzellik ciheti var ve rahmetin bir cilvesi var ve kader adalet ve
hikmetle iş görür; elbette bu zamanda umum âlem-i İslâmı alâkadar edecek bir kudsî vazife
yüzünden hafif bir zahmete ehemmiyet vermemekle mükellefiz.
***
(Cüz'î ve lüzumsuz bir âdi halimi size yazmak îcab etti.)
Kardeşlerim!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1163: 474 - 1163: 479)


Arama dizesi: hikmet
Bir cilve-i inayet-i Rabbaniyedir ki; daha müdafaatımızı ve evraklarımızı ve kitabları

görmeden, yalnız perde altında hissedip Maarif Vekilinin dehşetli püskürmesi ve hücumu,
Beşinci Şua ve Hücumat-ı Sitte'nin Zeyli gibi gayet şiddetli mahrem risaleleri en ehemmiyetli
makamat bilfiil tenkid için tedkik etmesi ve müdafaatımın ciddî, dokunaklı küfr-ü mutlaka
cür'etkârane darbeleri Ankara'nın bize karşı çok şiddetli davranmasını beklerken, mes'elenin
azametine nisbeten gayet mülayimane belki musalahakârane vaziyet almış. Ve bu cilve-i
inayetin bir hikmeti de şudur: Risale-i Nur'un umum memlekete alâkası cihetiyle, umumî bir
dershanede ve büyük makamatta dikkat ve merakla okunmasıdır. Evet bu zamanda
--- sh:»(Ş:342) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1169: 3329 - 1169: 3334)


Arama dizesi: Hikmet
evham yüzünden, binler lira zarar vermek, hangi adalet kanunuyladır? Adliyenin, hangi
madde-i kanuniyesiyledir? Ayağımızı yanlış atmamak için, o kanunları bilmek taleb ederiz.
Evet hem Denizli'de, hem Afyon'da tevkifimizin bir sebebinin bir hakikatı şudur ki: Bir
kısım hadîslerin manası ve tevili bilinmemesinden, "Akıl kabul etmiyor" diye inkâr edenlere
karşı avamın imanını kurtarmak fikriyle, çok zaman evvel Dâr-ül Hikmet-i İslâmiyede iken ve
daha evvel aslı yazılan Beşinci Şua farz-ı muhal olarak, dünyaya ve siyasete baksa ve bu
zamanda da yazılsa, madem gizlidir ve taharriyatta bizde bulunmadı ve gaybî haberleri
doğrudur ve imanî şübheleri izale eder ve asayişe dokunmuyor ve mübareze etmiyor ve yalnız
ihbar eder ve şahısları tayin etmiyor ve ilmî bir hakikatı, küllî bir surette beyan ediyor. Elbette
o hakikat-ı hadîsiye bu zamanda dahi bir kısım şahıslara mutabık çıksa ve münakaşaya sebeb
olmamak için mahkemelerin teşhir ve neşirlerinden evvel bizce tam mahrem tutulsa, adalet
cihetinde hiçbir vecihle bir suç teşkil etmez. Hem bir şeyi reddetmek ayrıdır ve ilmen kabul
etmemek veya amel etmemek bütün bütün ayrıdır. O risale yakın bir istikbalde gelecek bir

rejimi ilmen kabul etmiyor diye bir suç olduğuna, dünyada adliyelerin bir kanunu
bulunmasına ihtimal vermiyoruz.
Elhasıl: Hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi dehşetli bir zehire çeviren
ve lezzetini imha eden küfr-ü mutlakı otuz seneden beri köküyle kesen ve tabiiyyunun
dehşetli bir fikr-i küfrîlerini öldürmeğe muvaffak olan ve bu milletin iki hayatının saadet
MAXQDA 2020 24.12.2022

düsturlarını hârika hüccetleriyle parlak bir surette isbat eden ve Kur'anın hakikat-ı arşiyesine
dayanan Risale-i Nur, böyle küçük bir risalenin bir-iki maddesiyle değil, belki bin kusuru dahi
olsa onun binler büyük haseneleri onları affettirir diye dava ediyoruz ve isbatına da hazırız.
Üçüncü sual: Bir mektubun yirmi kelimesinde beş kelime kusurlu görülse, o beş kelime
sansür edilir. Mütebâkisine izin vermek bir düstur iken, Eskişehir Mahkemesi'nin dört ay
tedkikten sonra, yüzbin kelime içinde zahirî nazarda zararlı tevehhüm edilen yalnız onbeş
kelimeden başka bulmamasıyla ve heyet-i vekile de dört yüz sahifeli Zülfikar'ın yalnız iki
sahifesinde (şimdiki kanuna uygun olmamasından) otuz sene evvel yazılan iki âyetin
tefsirinden başka
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1170: 2213 - 1170: 2217)


Arama dizesi: takva

--
ilişmemesi ve Denizli ve Ankara ehl-i vukufu onbeş sehivden başka ilişmemesiyle ve şimdiye
kadar yüzbinler adamın ıslahına vesile olmasıyla, vatana ve millete bin büyük menfaatı
tahakkuk eden Risale-i Nur'a, küçük bir hizmet eden veya kendi imanını kurtardığı için bir
risalesini yazan ve Emirdağı'nda garib ve ihtiyarlığıma şefkaten bana kardeşlik eden
Çalışkanlar gibi rıza-yı İlahî için bana hizmet eden bîçareleri iş mevsiminde ve dehşetli kışta
taht-ı tevkife almak, hükûmet-i cumhuriyenin hangi prensibiyle kabil-i tevfik olabilir? Ve
hangi kanunu, müsaade etmeğe imkânı var?
Madem cumhuriyet prensipleri hürriyet-i vicdan kanunu ile dinsizlere ilişmiyor, elbette
mümkün olduğu kadar dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile mübareze etmeyen ve âhiretine
ve imanına ve vatanına dahi nâfi' bir tarzda çalışan dindarlara da ilişmemek gerektir ve
elzemdir. Bin seneden beri bu milletin gıda ve ilâç gibi bir hacet-i zaruriyesi olan takvayı ve
salahatı bu mazhar-ı enbiya olan Asya'da hükmeden ehl-i siyaset yasak etmez ve edemez
biliyoruz. Yirmi seneden beri münzevi yaşayan ve yirmi sene evvelki Said'in kafasıyla
sorduğu bu suallerde bu zamanın tarz-ı telakkisine uygun gelmeyen kusurlarına bakmamak
insaniyetin muktezasıdır.
Vatan ve millet ve asayişin menfaatı hesabına bunu da hatırlatmak bir vazife-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1171: 1424 - 1171: 1428)


Arama dizesi: takva

O istida ve müdafaatım, "Dokuz Esas" üzerine gidiyor.


Birincisi: Madem hükûmet-i cumhuriye, cumhuriyetteki hürriyet-i vicdan düsturuyla,
dinsizlere ve sefahetçilere ilişmiyor. Elbette dindarlara ve takvacılara da ilişmemek gerektir.
Ve madem dinsiz bir millet yaşamaz ve Asya din noktasında Avrupa'ya benzemez ve
İslâmiyet hayat-ı şahsiye ve uhreviye cihetinde hristiyanlığa uymaz ve dinsiz bir müslüman
başka dinsizler gibi olmaz. Ve bu bin seneden beri dünyayı diyanetiyle ışıklandıran ve bütün
dünyanın tehacümatına karşı, salabet-i diniyesini kahramanane müdafaa eden bu vatandaki
milletin bir ihtiyac-ı fıtrîsi hükmüne geçen diyanet, salahat ve bilhassa iman hakikatlarının
öğrenmesi yerlerine hiçbir terakkiyat, hiçbir medeniyet tutamaz ve o ihtiyacı onlara
unutturamaz. Elbette bu vatandaki millete hükmeden bir hükûmet, Risale-i Nur'a adalet ve
kanun ve asayiş cihetinde ilişemez ve iliştirmemeli.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1171: 3303 - 1171: 3308)


Arama dizesi: hikmet

Müslümanlar ve hükûmet-i İslâmiye-i Ömeriyede Yahudiler ve Hristiyanlar bulunması ve


asayişe ve idareye ilişmeyenin hürriyet-i şahsiyesi her hükûmette vardır ve ilişilmez ve
hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz. Ve madem asayişe ve idareye ve siyasete ilişmek isteyen
herhalde hiç şübhesiz gazetelerle ve dünya hâdisatı ile alâkadar olacak, tâ kendine yardım
eden cereyanları ve vaziyetleri ve hâdisatı bilsin, tâ yanlış ayağını atmasın. Ve Risale-i Nur
ise; şakirdlerini o derece men'etmiş ki, benim yakın dostlarım biliyorlar ki; yirmibeş senedir
değil gazeteleri okumak, belki sormasını ve merak etmesini ve düşünmesini bana terkettirmiş.
Şimdi on senedir, kat'iyyen dünya cereyanlarından ve vaziyetlerinden, Alman'ın mağlubiyeti
ve Bolşevik'in istilasından başka hiçbir haber almayacak derecede beni hayat-ı içtimaiyeden
çekmiş. Elbette ve elbette, hikmet-i hükûmet ve kanun-u siyaset ve düstur-u adalet bana ve
benim gibi kardeşlerime ilişemez ve ilişen herhalde ya evhamından, ya garazından veya
inadından ilişir.
Üçüncü Esas: Sâbık mahkememizde bir müddeiumumînin yanlış bir mana ile Beşinci
Şua'ya dair suallerinde kanun hesabına değil, belki bir ölmüş şahsın dostluğu taassubu
hesabına manasız ve lüzumsuz itirazları sebebiyle bu gelecek uzunca tafsilâtı vermeğe mecbur
oldum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1172: 485 - 1172: 490)


Arama dizesi: Hikmet

Hem şahısları tayin etmiyor. Küllî bir surette, bir


hakikat-ı hadîsiyeyi beyan eder. Fakat o küllî hakikatı bu asırdaki dehşetli bir şahsa tam tatbik
etmişler. Onun için bu senelerde yeni te'lif edilmiş zannıyla itiraz ettiler. Hem o risalenin aslı,
Dâr-ül Hikmet'ten daha eskidir. Yalnız bir zaman sonra tanzim edildi, Risale-i Nur'a girdi.
Şöyle ki:
Bundan kırk sene evvel ve hürriyetten bir sene evvel İstanbul'a geldim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1172: 2065 - 1172: 2070)


Arama dizesi: Hikmet

"Telgrafla haber
verilecek." Fakat bir zaman sonra radyo çıkmış işittim. Eski cevabım tam değilmiş bildim.
Sekiz sene sonra Dâr-ül Hikmet'te iken dedim: "Şeytan gibi radyo ile dünyaya işittirecek."
Sonra Sedd-i Zülkarneyn ve Ye'cüc ve Me'cüc ve dabbet-ül arz ve Deccal ve nüzul-ü İsa
(A.S.) hakkında sualler sormuşlardı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1172: 2713 - 1172: 2718)


Arama dizesi: Hikmet

) hakkında sualler sormuşlardı. Ben de cevab vermiştim. Hattâ eski risalelerimde onlar
kısmen yazılmışlar. Bir zaman sonra Mustafa Kemal iki defa şifre ile, Van vilayetinin eski
valisi ve benim dostum Tahsin Bey'in vasıtasıyla beni -neşredilen Hutuvat-ı Sitte'ye
mükâfaten taltif için- Ankara'ya celb etti, gittim. Şeyh Sünusî Kürdçe lisanı bilmediğinden
beni onun yerinde üçyüz lira maaşla vilayat-ı şarkıye vaiz-i umumîsi, hem meb'us, hem
diyanet riyaseti dairesinde Dâr-ül Hikmet a'zalarıyla beraber eski vazifem ile memnun etmek
ve benim Van'da temelini attığım Medreset-üz Zehra ve şark dâr-ül fünunuma Sultan Reşad'ın
verdiği ondokuz bin altun lira -ikiyüz meb'us içinde yüzaltmışüç meb'usun imzasıyla-
yüzellibin banknota iblağ edilerek kabul edildiği halde; ben Beşinci Şua aslının verdiği
MAXQDA 2020 24.12.2022

haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri
bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı
içtimaiyeyi terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarfettim. Fakat bazı zalim ve
insafsız memurlar, bana dünyaya bakacak iki-üç risaleyi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1175: 297 - 1175: 301)


Arama dizesi: takva
ı adaleti ve hürriyet-i şer'iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.

İşte ey müddeiumumî ve mahkeme a'zaları! Elli seneden beri bende olan bir fikrin
aksiyle, beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki; lâik
manası, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere
ilişmediği gibi dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telakki ederim. Yirmibeş
senedir hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim. Hükûmet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini
bilmiyorum. El'iyazü billah, eğer dinsizlik hesabına, imanına ve âhiretine çalışanları mes'ul
edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilâ-perva ilân
ve ihtar ederim ki: Bin canım

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1189: 2373 - 1189: 2378)


Arama dizesi: hikmet

Mu'cizat-ı Kur'aniye şimdi Zülfikar'dadır ve Zülfikar'ın dörtyüze yakın


sahifesinden yalnız iki sahifesinde otuz sene evvel medeniyetin Kur'ana karşı tenkidlerine
itiraz edilmez bir tarzda cevab verilen ve üç eski risalelerimde bulunan üç âyetin tefsiridir.
Biri; tesettür-ü nisvan hakkındaki âyet, ikincisi; irsiyet hakkında
‰GÇ,7! ¬y±¬8Ÿ¬«4 üçüncüsü; yine irsiyet hakkında ¬w²[«[«C²9 ž²! ±¬o«& u²C¬8 ¬h«6ÅHV¬V«4
âyetlerindeki hakikatların
hikmetini, feylesofları ilzam edecek bir surette iki sahifeyi yirmi sene evvel ve başka
risalelerimde otuz sene evvel yazdığım halde, bugün yazılmış gibi tevehhümüyle dörtyüz
sahife Zülfikar yasak edilmesinin yerine o iki sahifeyi Zülfikar'dan çıkarıp kitabımızı bize
iade etmek kanunen hakkımızdır. Nasıl bir mektubda zararlı bir-iki kelime bulunsa; o
kelimeler kaldırılır, mütebâkisinin neşrine izin verilir. Bu kabilden mahkeme-i âdilenizden bu
hakkımızı isteriz.
Bir ay evvel bize verilen kırk sahifelik iddianameyi birisi yanıma gelip bana okumağa
imkân bulamadığından, bugün 11 Haziran'da yeni olarak iddianameyi bana okudular.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1194: 1789 - 1194: 1794)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:398) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Halbuki ben de çoktan beri buna taaccüb ve hayret ile bakıyordum ve hiç bir cihetle lâyık
olmadığım halde, dehşetli kusurlarımla beraber bu teveccüh-ü âmmenin hikmetini şimdi
bildim. Hikmeti de şudur:
Risale-i Nur'un hakikatı ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsi, bu zaman ve bu zeminde o
şiddetli ihtiyacın yüzünü kendine çevirmiş. Benim şahsımı -hizmet itibariyle binden bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

hissesi ancak bulunduğu halde- o hârika hakikatın ve o hâlis muhlis şahsiyetin bir mümessili
zannedip o teveccühü gösteriyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1194: 1815 - 1194: 1820)


Arama dizesi: Hikmet

--- sh:»(Ş:398) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Halbuki ben de çoktan beri buna taaccüb ve hayret ile bakıyordum ve hiç bir cihetle lâyık
olmadığım halde, dehşetli kusurlarımla beraber bu teveccüh-ü âmmenin hikmetini şimdi
bildim. Hikmeti de şudur:
Risale-i Nur'un hakikatı ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsi, bu zaman ve bu zeminde o
şiddetli ihtiyacın yüzünü kendine çevirmiş. Benim şahsımı -hizmet itibariyle binden bir
hissesi ancak bulunduğu halde- o hârika hakikatın ve o hâlis muhlis şahsiyetin bir mümessili
zannedip o teveccühü gösteriyorlar. Gerçi bu teveccüh hem bana zarar, hem ağır geliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1195: 929 - 1195: 934)


Arama dizesi: Hikmet

«•Åh«& «: «p²[«A²7! yÁV7! Åu«&«! âyetine dair yazılan, bankaya dair bir satır ve hem otuz
sene evvel ben Dâr-ül Hikmet'te iken İngiltere'nin Anglikan Kilisesi'nin baş papazının
Meşihat-ı İslâmiyeden sorduğu altı sual içinde bir satır kadar yazılan yazıların kaldırılarak
şimdiki kanun-u medenîye uygun gelmediği -iki sahife bir satır- bahanesiyle müsadere edilen
ve âlem-i İslâmca çok tahsin ile çok menfaatı bilfiil görülen ve üç rükn-ü imanîyi hârika bir
tarzda isbat eden o Zülfikar mecmuamızı iade etmesini rica edip istiyoruz ve hakkımızdır. Bir
mektubda beş kelime sansür edilse bâki kısmına izin verilmesi gibi, biz de kanunen
ehemmiyetli bu hakkımızı isteriz. Ve hakkımızda habbeleri kubbeler yapanların zulmünden
kurtarılmamızı, millet ve vatan ve asayişe Nurlarla hizmet eden Kur'an ve imanperverlerle
beraber taleb ederiz. Hem onsekiz sene evvel şiddetli bir zulme maruz olduğum hiddetli bir
zamanımda yazdığım Hücumat-ı Sitte'yi onsekiz seneden beri görmediğim gibi, mahrem
deyip neşrine izin vermemişim ve hem üç-dört mahkemenin eline geçmiş, o risaleyi
sahiblerine iade etmişlerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1202: 2496 - 1202: 2500)


Arama dizesi: takva

müçtehidlerin ¬y¬A²E«. «: ¬y¬7³~ ]«V«2 «: duasında, "Seyyid olmayan fakat ehl-i takva bulunanlar, o
duada dâhildirler" dediklerinden, o umumî duada benim de bir hissem bulunması için
ricakârane bir tevildir. Yoksa o hatakârane mana hiç hatırıma gelmemiş.
56.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1204: 1686 - 1204: 1690)


Arama dizesi: takva

(Ş:418) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
69. Nur talebelerinin şapka giymeyerek bere giydikleri müşahede edilmiştir.
Nur talebelerinin umumu değil, ehl-i takva olanlar, hususan hayat-ı içtimaiye ile alâkası
az olanlar lüzumsuz, manasız, secdeye mani olan şapkayı giymediklerini medar-ı mes'uliyet
zanneden, kendisi hakikat ve adalet ve maslahat-ı millet nazarında mes'uldür.
70. Şapkanın küfür alâmeti olması ve sayılması bir iman haline geldiği gibi..
MAXQDA 2020 24.12.2022

Kırk sene evvel İstanbul ülemasına verdiğim cevabı, mahkemede beyan ettiğim gibi;
bütün ülema-i İslâmın istimal ettiği bir tabiri, yalnız bana isnad etmek ve bunu da bir iman
haline geldiği ile tabir etmek, hem İslâmiyete, hem ehl-i ilme, hem bana karşı bir ittiham
değil, divanecesine bir ihanettir. Ona iade ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1205: 3115 - 1205: 3120)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa manası hak ve hakikat olabilir.


77. Bunların zaîf ve muzdarib olduğunda ittifak vardır. İmam-ı Şafiî değil mevzuu, mürseli de
kabul etmediği halde, Said Şafiî iken bunları kavl etmesinin hikmeti anlaşılamamıştır.
İttifak olmadığına bin seneden beri ehl-i hadîs ve ümmetçe bu hakikatın devamı kat'î bir
delildir. Bu da hata içinde bir hatadır.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1215: 2543 - 1215: 2548)


Arama dizesi: Hikmet

***
[Onlar bunu çok takdir etmeleri lâzım iken tenkid etmişler, suç mevzuu yapmışlar.]
"Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye'de aldığım maaştan çoğunu sarfetmiştim. Az bir kısmını
hacca gitmek için sakladım. O cüz'î para iktisad ve kanaat bereketiyle bana kâfi geldi. Yüz
suyumu döktürmedi. O mübarek paradan biraz daha var." deniliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1215: 3507 - 1215: 3512)


Arama dizesi: hikmet

[Şefkat-i imaniyeden gelen bu masumane ve hâlisane ve hayretkârane ümid ve arzu ve


temenniyi bir suç tevehhüm edenler, elbette kendileri suçludurlar.]
Said imzalı bir mektubda: "Yedi yaşından on yaşına kadar masum çocuklar, faytonla
gezdiğim vakit, beni görünce koşuşup ellerime sarılmalarının hikmeti nedir? diye hayret
ediyordum. Birden ihtar edildi ki: "Küçük masumlar taifesi bir hiss-i kabl-el vuku' ile Risale-i
Nur'la saadet bulacaklarını ve tehlike-i maneviyelerden kurtulacaklarını hissettiklerini
anladım." denmektedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1222: 3168 - 1222: 3173)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:453) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Yedincisi: Biz ve umum Nur Risaleleri, Denizli ve Ankara Ağır Cezalarının ve Temyiz
Mahkemelerinin ittifakıyla beraet ettiğimiz ve umum risale ve mektublarımızı bize iade
ettikleri ve Temyiz'in bozma kararında "Denizli beraetinde, faraza bir hata dahi olsa, o beraet
ve hüküm kat'iyyet kesbetmiş, daha tekrar muhakeme edilmez." dedikleri halde; ben
Emirdağı'nda üç sene münzevi ve iki-üç terzi çırağı nöbetle bana hizmet ve pek nâdir olarak
beş-on dakika bazı dindar zâtlardan başka zaruret olmadan konuşmayan ve tek bir yere
Nurlara teşvik için haftada birtek mektubdan başka göndermeyen ve kendi müftü kardeşine üç
senede üç mektubdan başka yazmayan ve yirmi-otuz seneden beri devam eden te'lifini
bırakan, yalnız bütün ehl-i Kur'an ve imana menfaatli yirmi sahifelik iki nükte, biri
Kur'andaki tekrarların hikmetini, diğeri melekler hakkında bazı mes'elelerden başka hiçbir
risale daha te'lif etmeyen, yalnız mahkemelerin iade ettikleri risalelerin büyük mecmualar
MAXQDA 2020 24.12.2022

yapılmasına ve eski harf ile tab'edilen Âyet-ül Kübra'nın beşyüz nüshası mahkeme tarafından
bize teslim edildiğinden ve teksir makinesi resmen yasak olmadığından, âlem-i İslâm'ın
istifadesi fikriyle kardeşlerime neşr için teksirine izin vererek onların tashihleri ile meşgul
olan ve kat'iyyen hiç bir siyasetle alâkadar olmayan ve memleketine gitmek için resmen izin
verildiği halde, bütün menfîlere muhalif olarak dünyaya ve siyasete karışmamak için sıkıntılı
bir gurbeti kabul edip memleketine gitmeyen bir adam hakkında, bu üçüncü ittihamnamedeki
asılsız isnadlar ve yalan bahisler ve yanlış manalar ile o adamı suçlu yapmağa çalışanda -
şimdilik söylemeyeceğim- dehşetli iki mana hükmettiğini, bu yirmi ayda bana karşı
muamelesi isbat ediyor. Ben de derim: Kabir ve sakar yeter, mahkeme-i kübraya havale
ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1224: 1899 - 1224: 1904)


Arama dizesi: Hikmet

Ben Isparta nahiyelerinden


perişan bir köyde dokuz sene inzivada bulunan ve şimdi benimle beraber gayet hafif bir
cezaya mahkûm olan safdil beş-on bîçarelerin fikirlerini hükûmet aleyhine çevirmekle kendini
ve gaye-i hayatı olan risalelerini tehlikeye atmaktan ise, eski zamanda olduğu gibi Ankara'da
veya İstanbul'da büyük bir memuriyette oturup binler adamı takib ettiğim maksada
çevirebilirdim. O vakit böyle zelilane mahkûmiyet değil belki mesleğime ve hizmetime
münasib bir izzet ile dünyaya karışabilirdim.
Evet fahr ve temeddüh niyetiyle değil belki mecburiyet ve mahcubiyetle hodfüruşane
eski bir kısım riyakârlığımı hatırlatmakla beni ehemmiyetsiz, vücudundan istifade edilmez,
âdi mertebeye sukut ettirmek isteyenlerin yanlışlarını göstermek için derim:
İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi namındaki matbu' eski müdafaatımı görenlerin
tasdikiyle; 31 Mart hâdisesinde, bir nutuk ile, isyan etmiş sekiz taburu itaate getiren ve bir
zaman gazetelerin yazdıkları gibi, İstiklal Harbinde Hutuvat-ı Sitte namında bir makale ile
İstanbul'daki efkâr-ı ülemayı İngiliz aleyhine çevirip harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli
hizmet eden ve Ayasofya'da binler adama nutkunu dinlettiren ve Ankara'daki Meclis-i
Meb'usanın şiddetli alkışlamasıyla karşılanan ve yüzelli bin banknot -yüzaltmışüç meb'usun
imzasıyla- medrese ve dâr-ül fünununa tahsisatı kabul ettiren ve reis-i cumhurun hiddetine
karşı divan-ı riyasette kemal-i metanetle fütur getirmeyerek mukabele edip namaza davet eden
ve Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye'de hükûmet-i İttihadiyenin ittifakıyla hikmet-i İslâmiyeyi
Avrupa hükemasına tesirli bir surette kabul ettirmek vazifesine lâyık görünen ve cephe-i
harbde yazdığı ve şimdi müsadere edilen İşarat-ül İ'caz, o zamanın baş kumandanı olan Enver
Paşa'ya o derece kıymetdar görünmüş ki, kimseye yapmadığı bir hürmetle
--- sh:»(Ş:457) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1224: 1957 - 1224: 1962)


Arama dizesi: hikmet

Ben Isparta nahiyelerinden


perişan bir köyde dokuz sene inzivada bulunan ve şimdi benimle beraber gayet hafif bir
cezaya mahkûm olan safdil beş-on bîçarelerin fikirlerini hükûmet aleyhine çevirmekle kendini
ve gaye-i hayatı olan risalelerini tehlikeye atmaktan ise, eski zamanda olduğu gibi Ankara'da
veya İstanbul'da büyük bir memuriyette oturup binler adamı takib ettiğim maksada
çevirebilirdim. O vakit böyle zelilane mahkûmiyet değil belki mesleğime ve hizmetime
münasib bir izzet ile dünyaya karışabilirdim.
Evet fahr ve temeddüh niyetiyle değil belki mecburiyet ve mahcubiyetle hodfüruşane
eski bir kısım riyakârlığımı hatırlatmakla beni ehemmiyetsiz, vücudundan istifade edilmez,
âdi mertebeye sukut ettirmek isteyenlerin yanlışlarını göstermek için derim:
MAXQDA 2020 24.12.2022

İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi namındaki matbu' eski müdafaatımı görenlerin


tasdikiyle; 31 Mart hâdisesinde, bir nutuk ile, isyan etmiş sekiz taburu itaate getiren ve bir
zaman gazetelerin yazdıkları gibi, İstiklal Harbinde Hutuvat-ı Sitte namında bir makale ile
İstanbul'daki efkâr-ı ülemayı İngiliz aleyhine çevirip harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli
hizmet eden ve Ayasofya'da binler adama nutkunu dinlettiren ve Ankara'daki Meclis-i
Meb'usanın şiddetli alkışlamasıyla karşılanan ve yüzelli bin banknot -yüzaltmışüç meb'usun
imzasıyla- medrese ve dâr-ül fünununa tahsisatı kabul ettiren ve reis-i cumhurun hiddetine
karşı divan-ı riyasette kemal-i metanetle fütur getirmeyerek mukabele edip namaza davet eden
ve Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye'de hükûmet-i İttihadiyenin ittifakıyla hikmet-i İslâmiyeyi
Avrupa hükemasına tesirli bir surette kabul ettirmek vazifesine lâyık görünen ve cephe-i
harbde yazdığı ve şimdi müsadere edilen İşarat-ül İ'caz, o zamanın baş kumandanı olan Enver
Paşa'ya o derece kıymetdar görünmüş ki, kimseye yapmadığı bir hürmetle
--- sh:»(Ş:457) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1225: 3306 - 1225: 3311)


Arama dizesi: hikmet

İşte beni ve beş-on dostlarımı bu âdi ve ehemmiyetsiz cezaya çarpmak, umum


memlekette aleyhimize bir şiddetli propaganda ve milleti korkutup bizden nefret ettirmek ve
Dâhiliye Nâzırı Şükrü Kaya, mühim bir kuvvetle Isparta'da birtek neferin göreceği işi görmek
için -yani beni tevkif etmek için- Isparta'ya celbedilmesi ve Heyet-i Vekile reisi İsmet,
vilayat-ı şarkıyeye o münasebetle gitmesi ve iki
--- sh:»(Ş:459) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ay benim hapiste bütün bütün konuşmaktan men'edilmem ve bu gurbette ve kimsesizlikte hiç
bir kimsenin halimi sormak ve selâm göndermesine meydan verilmemesi gösteriyor ki; dağ
gibi bir ağaçta nohut gibi birtek meyve bulundurup manasız, hikmetsiz, kanunsuz bir
vaziyettir ki, değil hükûmet-i cumhuriye gibi en ziyade kanunperest ve kanunî bir hükûmet,
belki hikmetle iş görmek manasıyla hükûmet namı verilen dünyada hiç bir hükûmetin işi
olamaz.
Ben hukukumu kanun dairesinde istiyorum. Kanun namına kanunsuzluk edenleri
cinayetle ittiham ediyorum. Böyle canilerin keyiflerini elbette hükûmet-i cumhuriyenin
kanunları reddeder ve hukukumu iade eder ümidindeyim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1225: 3431 - 1225: 3436)


Arama dizesi: hikmet

İşte beni ve beş-on dostlarımı bu âdi ve ehemmiyetsiz cezaya çarpmak, umum


memlekette aleyhimize bir şiddetli propaganda ve milleti korkutup bizden nefret ettirmek ve
Dâhiliye Nâzırı Şükrü Kaya, mühim bir kuvvetle Isparta'da birtek neferin göreceği işi görmek
için -yani beni tevkif etmek için- Isparta'ya celbedilmesi ve Heyet-i Vekile reisi İsmet,
vilayat-ı şarkıyeye o münasebetle gitmesi ve iki
--- sh:»(Ş:459) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ay benim hapiste bütün bütün konuşmaktan men'edilmem ve bu gurbette ve kimsesizlikte hiç
bir kimsenin halimi sormak ve selâm göndermesine meydan verilmemesi gösteriyor ki; dağ
gibi bir ağaçta nohut gibi birtek meyve bulundurup manasız, hikmetsiz, kanunsuz bir
vaziyettir ki, değil hükûmet-i cumhuriye gibi en ziyade kanunperest ve kanunî bir hükûmet,
belki hikmetle iş görmek manasıyla hükûmet namı verilen dünyada hiç bir hükûmetin işi
olamaz.
Ben hukukumu kanun dairesinde istiyorum. Kanun namına kanunsuzluk edenleri
MAXQDA 2020 24.12.2022

cinayetle ittiham ediyorum. Böyle canilerin keyiflerini elbette hükûmet-i cumhuriyenin


kanunları reddeder ve hukukumu iade eder ümidindeyim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1228: 3965 - 1228: 3970)


Arama dizesi: hikmet
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sizi ta'ziye değil, belki tebrik ediyorum. Madem kader-i İlahî bizi bu üçüncü Medrese-i
Yusufiye'ye bir hikmet için sevketti ve bir kısım rızkımızı bize burada yedirecek ve rızkımız
bizi buraya çağırdı ve madem şimdiye kadar kat'î tecrübelerle

²vU«7 °h²[«' «x;«: @®\²[«- !x;«h²U«# ²–«! ]«,«2 sırrına inayet-i İlahiye bizi mazhar etmiş ve madem
Medrese-i
Yusufiye'deki yeni kardeşlerimiz herkesten
--- sh:»(Ş:482) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1233: 1999 - 1233: 2004)


Arama dizesi: hikmet

Herhalde bunu yeni hurufla beş-on nüsha çıkarmak lâzımdır, tâ Ankara makamatına
gönderilsin. Bizi tahliye ve tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok. Şimdi vazifemiz; o
müdafaattaki hakikatları hem hükûmete, hem adliyelere, hem millete bildirmektir. Belki de
kader-i İlahî bizi bu dershaneye sevketmesinin bir hikmeti de budur. Mümkün olduğu kadar
çabuk makine ile çıksın. Bizi bugün
--- sh:»(Ş:490) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1237: 1194 - 1237: 1199)


Arama dizesi: Hikmet

temelini attım. Birinci harbin patlamasıyla talebelerimi başıma toplayarak gönüllü alay
kumandanı olarak harbe iştirak ettim. Kafkas cephesinde, Bitlis'te esir düştüm. Esaretten
kurtularak İstanbul'a geldim. "Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye"ye a'za oldum. Mütareke zamanında,
istila kuvvetlerine karşı bütün mevcudiyetimle İstanbul'da çalıştım. Millî hükûmetin galibiyeti
üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van'da üniversite açmak
teklifi tekrarlandı.
Buraya kadar geçen hayatım bir vatanperverlik hali idi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1241: 1635 - 1241: 1639)


Arama dizesi: takva

Aziz, sıddık, sarsılmaz, sıkıntıdan usanıp bizlerden çekilmez kardeşlerim!


Şimdi maddî, manevî bir sıkıntıdan nefsim sizin hesabınıza beni mahzun eylerken,
birden kalbe geldi ki; hem senin, hem buradaki kardeşlerin tek birisiyle yakında görüşmek
için bu zahmet ve meşakkatin başka surette on mislini çekseydiniz yine ucuz olurdu. Hem
Nur'un takvadarane ve riyazetkârane meşrebi, hem umuma ve en muhtaçlara hattâ muarızlara
ders vermek mesleği, hem dairesindeki şahs-ı manevîyi konuşturmak için eski zamanda ehl-i
hakikatın senede hiç olmazsa bir-iki defa içtimaları ve sohbetleri gibi; Nur şakirdlerinin de,
MAXQDA 2020 24.12.2022

birkaç senede en müsaid olan Medrese-i Yusufiye'de bir defa toplanmalarının lüzumu
cihetinde bin sıkıntı ve meşakkat dahi olsa ehemmiyeti yoktur. Eski hapislerimizde birkaç zaîf
kardeşlerimizin usanıp daire-i Nuriyeden çekinmeleri onlara pek büyük bir hasaret oldu ve
Nurlara hiç zarar gelmedi. Onların yerine daha metin, daha muhlis şakirdler meydana çıktılar.
Madem dünyanın bu imtihanları geçicidir, çabuk giderler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1256: 2920 - 1256: 2925)


Arama dizesi: Hikmet

Aziz, sıddık kardeşlerim!


İki-üç defadır ehemmiyetli bir halet-i ruhiye bana ârız oluyor. Aynı otuz sene evvel
İstanbul'da beni Yuşa Dağı'na çıkarıp İstanbul'un, Dâr-ül Hikmet'in cazibedar hayat-ı
içtimaiyesini bıraktırıp hattâ İstanbul'da bulunan Nur'un birinci şakirdi ve kahramanı olan
merhum Abdurrahman'ı dahi zarurî hizmetimi görmek için de yanıma almağa müsaade
etmeyen ve Yeni Said mahiyetini gösteren acib inkılabat-ı ruhînin bir misli, şimdi
mukaddematı bende başlamış. Üçüncü bir Said ve bütün bütün târik-i dünya olarak zuhuruna
--- sh:»(Ş:530) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1258: 1796 - 1258: 1801)


Arama dizesi: Hikmet

Yoksa
şiddetle konuşacaktım. Reise, seni mahkemeye veriyorum, yani haksızlığınla mahkeme-i
kübraya ve kanunsuzluğunla dünya mahkemesine. Ve avukatım yok dediğimden maksad,
onlara bizim umumumuzun küllî mes'elede vekilimizdir, benim hususî şahsıma gelen hücuma
ancak ben mukabele edebilirim, demektir. Ahmed Hikmet'e bildiriniz.
Sâniyen: Savcının isnadatına karşı eski müdafaatımız kâfidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1269: 2371 - 1269: 2376)


Arama dizesi: hikmet

***
[Temyiz Mahkemesi Lâyihasından bir parçadır.]
Dinsiz komitelerin neşriyatlarının vesvese ve şübheleri neticesinde yıkılan imanları
Risale-i Nur eserleri isbatçılıkla imar ediyor.
İşte gençliğimizin Risale-i Nur'a elektriklenmiş gibi sarılmalarının en ince sır ve
hikmetlerinden bir tanesi de budur: Senelerden beri feragat-ı nefisle ve eşsiz bir fedakârlıkla
ihtiyar, hasta ve fevkalâde
--- sh:»(Ş:552) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1277: 1539 - 1277: 1544)


Arama dizesi: hikmet

ilmiye ve âliyede en yüksek mütefekkirleri dahi hayrette bırakacak


--- sh:»(Ş:565) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bir mantık ulviyeti ibraz eden ve hayatının yarısından sonra öğrendiği bir lisanda bu kadar
cazibedar bir tarz-ı beyan ve sürükleyici bir hararet izhar eden ve gayet feyyaz bir aşk ve
heyecan terennüm eden ve bir derya-yı iman ve bir hazine-i tevhid ve bir umman-ı hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

halinde coşan bir ikinci Bediüzzaman gösterebilir misiniz? Fâni zevahirin âlâyişine edna bir
meyl ve iltifat göstermeyen ve en küçük bir menfaat ve lezzete tenezzül etmeyen; levs-i
fâninin ayağına dolaşan bütün yaltaklanmalarına aslâ kıymet vermeyen; kimseden birşey
beklemeyen ve dilenmeyen ve kendisine arzedilenleri kabul etmeyen; iffet ve ismetin en âlî
örneklerini yaşatarak saburane mütehammilane her nevi mahrumiyetlere göğüs germek
suretiyle kendini hakikata ve envâr-ı Kur'aniyeye ve maarif-i Muhammediyenin (A.S.M.)
izharına vakfeden ve memleket ve milletin ızdırabatı karşısında pür-rahm ü şefkat ağlayan;
kendine yapılan bunca ihanetlere rağmen etrafındakilerin saadetleri için hizmetinden aslâ
vazgeçmeyen, ihtiyarlığına ve bîkesliğine bakmayarak insanları gayya-yı cehl ve girdbad-ı
inkârdan kurtarmağa, hasbî ve İlahî bir cehd ile çalışan ve savaşan fazilet ve nur abidesini
Üstad addetmekliğimizi çok mu görüyorsunuz?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1285: 642 - 1285: 647)


Arama dizesi: hikmet

İman ve teklif ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka
olduğundan, perdeli ve derin ve tedkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî mes'eleleri elbette
bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki Ebu Bekirler
a'lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i safilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif
olamaz. Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı teklifte
gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrat-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur'aniye gibi
kapalı ve tevilli oluyor. Yalnız, Güneş'in mağribden çıkması bedahet derecesinde herkesi
tasdike mecbur ettiğinden, tövbe kapısı kapanır; daha tövbe ve iman makbul olmaz. Çünki
Ebu Bekirler, Ebu Cehiller ile tasdikte beraber olurlar. Hattâ Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın
nüzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes
bilemez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1285: 1715 - 1285: 1720)


Arama dizesi: hikmet

Ve
diğer bir kısmı icmal ile bildirilir, tafsilât ve tasviratı onun içtihadına havale edilir. İmana
girmeyen hâdisat-ı kevniyeye ve vukuat-ı istikbaliyeye dair hadîsler gibi. Bu kısımda,
Peygamberimiz (A.S.M.) belâgatıyla -temsiller suretinde- sırr-ı teklif hikmetine muvafık tafsil
ve tasvir eder. Meselâ: Bir sohbette derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1285: 3269 - 1285: 3274)


Arama dizesi: hikmet

"Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak." Yani, zikirhaneler


kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak demektir.
Dördüncü Nokta: Ecel ve mevt gibi umûr-u gaybiye çok hikmet ve maslahat cihetiyle
gizli kaldığı misillü, dünyanın sekeratı ve mevti ve nev'-i beşerin ve cins-i hayvanın eceli ve
vefatı olan kıyamet dahi çok maslahatlar için gizlenilmiş. Evet, eğer ecel vakti muayyen
olsaydı, -yarı ömür gaflet-i mutlaka içinde ve yarıdan sonra, darağacına asılmak için her gün
bir ayak daha onun tarafına atılmakla dehşet-i mutlaka içinde- havf u recanın müvazene-i
maslahatkârane ve hakîmanesi bozulduğu gibi, aynen öyle de: Dünyanın eceli ve sekeratı olan
kıyamet vakti muayyen olsaydı, kurûn-u ûlâ ve vustâ fikr-i âhiretten pek az müteessir
olacaktı. Ve kurûn-u uhrâ, dehşet-i mutlaka içinde bulunup ne hayat-ı dünyeviyenin lezzeti ve
kıymeti kalır ve ne de havf u reca içinde ihtiyar ile itaatkârane olan ubudiyetin ehemmiyeti ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1286: 0 - 1286: 5)


Arama dizesi: hikmet
Evet, eğer ecel vakti muayyen
olsaydı, -yarı ömür gaflet-i mutlaka içinde ve yarıdan sonra, darağacına asılmak için her gün
bir ayak daha onun tarafına atılmakla dehşet-i mutlaka içinde- havf u recanın müvazene-i
maslahatkârane ve hakîmanesi bozulduğu gibi, aynen öyle de: Dünyanın eceli ve sekeratı olan
kıyamet vakti muayyen olsaydı, kurûn-u ûlâ ve vustâ fikr-i âhiretten pek az müteessir
olacaktı. Ve kurûn-u uhrâ, dehşet-i mutlaka içinde bulunup ne hayat-ı dünyeviyenin lezzeti ve
kıymeti kalır ve ne de havf u reca içinde ihtiyar ile itaatkârane olan ubudiyetin ehemmiyeti ve

hikmeti bulunurdu. Hem eğer muayyen olsa, bir kısım hakaik-i imaniye bedahet derecesine
girer, herkes ister istemez tasdik eder. İhtiyar ve irade ile bağlı olan sırr-ı teklif ve hikmet-i
iman bozulur. İşte bunun gibi çok maslahatlar için umûr-u gaybiye gizli kaldığından herkes
her dakikada hem ecelini, hem bekasını düşündüğü için hem dünyaya, hem âhiretine
çalışabildiği gibi, her asırda dahi hem kıyamet kopacağını, hem dünyanın devamını
düşünebildiği için; hem dünyanın fâniliğinde hayat-ı bâkiyeye, hem hiç ölmeyecek gibi
imaret-i dünyaya çalışabilir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1286: 180 - 1286: 185)


Arama dizesi: hikmet
Dünyanın eceli ve sekeratı olan
kıyamet vakti muayyen olsaydı, kurûn-u ûlâ ve vustâ fikr-i âhiretten pek az müteessir
olacaktı. Ve kurûn-u uhrâ, dehşet-i mutlaka içinde bulunup ne hayat-ı dünyeviyenin lezzeti ve
kıymeti kalır ve ne de havf u reca içinde ihtiyar ile itaatkârane olan ubudiyetin ehemmiyeti ve

hikmeti bulunurdu. Hem eğer muayyen olsa, bir kısım hakaik-i imaniye bedahet derecesine
girer, herkes ister istemez tasdik eder. İhtiyar ve irade ile bağlı olan sırr-ı teklif ve hikmet-i
iman bozulur. İşte bunun gibi çok maslahatlar için umûr-u gaybiye gizli kaldığından herkes
her dakikada hem ecelini, hem bekasını düşündüğü için hem dünyaya, hem âhiretine
çalışabildiği gibi, her asırda dahi hem kıyamet kopacağını, hem dünyanın devamını
düşünebildiği için; hem dünyanın fâniliğinde hayat-ı bâkiyeye, hem hiç ölmeyecek gibi
imaret-i dünyaya çalışabilir.
Hem de musibetlerin vakti muayyen olsaydı, musibet başına gelen adam, musibetin
intizarında o gelen musibetin belki on mislinden ziyade manevî bir musibet -o intizardan-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1286: 759 - 1286: 764)


Arama dizesi: hikmet

iman bozulur. İşte bunun gibi çok maslahatlar için umûr-u gaybiye gizli kaldığından herkes
her dakikada hem ecelini, hem bekasını düşündüğü için hem dünyaya, hem âhiretine
çalışabildiği gibi, her asırda dahi hem kıyamet kopacağını, hem dünyanın devamını
düşünebildiği için; hem dünyanın fâniliğinde hayat-ı bâkiyeye, hem hiç ölmeyecek gibi
MAXQDA 2020 24.12.2022

imaret-i dünyaya çalışabilir.


Hem de musibetlerin vakti muayyen olsaydı, musibet başına gelen adam, musibetin
intizarında o gelen musibetin belki on mislinden ziyade manevî bir musibet -o intizardan-
çekmemesi için, hikmet ve rahmet-i İlahiye tarafından gizli, perdeli bırakılmış. Ve ekser
hâdisat-ı kevniye-i gaybiye böyle hikmetleri bulunduğundandır
--- sh:»(Ş:581) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1286: 869 - 1286: 874)


Arama dizesi: hikmet

İşte bunun gibi çok maslahatlar için umûr-u gaybiye gizli kaldığından herkes
her dakikada hem ecelini, hem bekasını düşündüğü için hem dünyaya, hem âhiretine
çalışabildiği gibi, her asırda dahi hem kıyamet kopacağını, hem dünyanın devamını
düşünebildiği için; hem dünyanın fâniliğinde hayat-ı bâkiyeye, hem hiç ölmeyecek gibi
imaret-i dünyaya çalışabilir.
Hem de musibetlerin vakti muayyen olsaydı, musibet başına gelen adam, musibetin
intizarında o gelen musibetin belki on mislinden ziyade manevî bir musibet -o intizardan-
çekmemesi için, hikmet ve rahmet-i İlahiye tarafından gizli, perdeli bırakılmış. Ve ekser
hâdisat-ı kevniye-i gaybiye böyle hikmetleri bulunduğundandır
--- sh:»(Ş:581) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ki, gaibden haber vermek yasak edilmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1286: 1631 - 1286: 1636)


Arama dizesi: hikmet

v«V²Q«< «ž düsturuna karşı hürmetsizlik ve


itaatsizlik etmemek içindir ki, medar-ı teklif ve hakaik-i imaniyeden başka olan umûr-u
gaybiyeden izn-i Rabbanî ile haber verenler dahi, yalnız işaret suretinde perdeli ve kapalı
ihbar etmişler. Hattâ Tevrat ve İncil ve Zebur'da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve
haberler dahi bir derece perdeli ve kapalı gelmiş ki; o kitabların bir kısım tâbileri tevil edip
iman etmediler. Fakat itikadat-ı imaniyeye giren mes'eleleri tasrih ile ve tekrar ile ihbar etmek
ve açık bir surette tebliğ etmek hikmet-i teklifin muktezası olduğundan, Kur'an-ı Mu'ciz-ül
Beyan ve Tercüman-ı Zîşan'ı (A.S.M.) umûr-u uhreviyeden tafsilen ve hâdisat-ı istikbaliye-i
dünyeviyeden icmalen haber vermişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1289: 726 - 1289: 731)


Arama dizesi: hikmet

O zamanda meşru nikâh azalır veya Rusya'daki gibi kalkar. Birtek kadına
bağlanmaktan kaçıp başıboş kalan, kırk bedbaht kadınlara çoban olur.
İkinci tevili: O fitne zamanında, harblerde erkeklerin çoğu telef olmasından, hem bir
hikmete binaen ekser tevellüdat kızlar bulunmasından kinayedir. Belki hürriyet-i nisvan ve
tam serbestiyetleri kadınlık şehvetini şiddetle ateşlendirdiğinden fıtratça erkeğine galebe eder;
veledi kendi suretine çekmeğe sebebiyet verdiğinden, emr-i İlahiyle kızlar pekçok olur.
Onikinci Mes'ele: Rivayetlerde var ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1292: 971 - 1292: 976)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

«`²[«R²7! v«V²Q«< «ž Nasılki kavm-i Firavun'a "çekirge âfâtı ve bit belası" ve Kâ'be
tahribine çalışan Kavm-i Ebrehe'ye "Ebabil Kuşları" musallat olmuşlar. Öyle de: Süfyan'ın ve
Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği
ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ü küfrana düşen insanların akıllarını
başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber edecek.
Allahu a'lem, o dabbe bir nev'dir. Çünki gayet büyük birtek şahıs olsa,
--- sh:»(Ş:592) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1292: 2258 - 1292: 2263)


Arama dizesi: hikmet

¬d[¬K«W²7! ¬^«X²B¬4 ²w¬8 ¬Ä@Å%ÅG7! ¬d[¬K«W²7! ¬^«X²B¬4 ²w¬8 denilmiş. Bunun hikmeti ve
tevili nedir?
Elcevab: Allahu a'lem bunun hikmeti şudur ki: Nasılki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm,
şeriat-ı Museviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1292: 2312 - 1292: 2317)


Arama dizesi: hikmet

X²B¬4 ²w¬8 denilmiş. Bunun hikmeti ve tevili nedir?


Elcevab: Allahu a'lem bunun hikmeti şudur ki: Nasılki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm,
şeriat-ı Museviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl etmiş.
Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin ahkâmını
kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve
Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı
Muhammediyenin (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1296: 2241 - 1296: 2246)


Arama dizesi: hikmet

t²VW²7! y«7 dür. Bundaki uzun hüccete gayet kısa bir işaret:
Evet gözümüzle görüyoruz ki; zemin yüzünü bir tarla yapıp içinde herbir baharda
yüzbin nevi nebatatın tohumlarını beraber, karışık olarak o pek geniş tarlada ekiyor. Ve
mahsulâtlarını ayrı ayrı, hiç karıştırmayarak, şaşırmayarak kemal-i intizamla kaldırıp
ikiyüzbin nevi hayvanatına ondan erzak ve tayinatı -rahmet ve hikmet eliyle- ihtiyaçlarına
göre tevzi eden hadsiz kudret ve ilim sahibi bir mutasarrıf perde arkasında var ki; bu geniş ve
zengin mülkünde, hususan zemin tarlasında bu tasarrufatı yapıyor. Bu Mutasarrıf-ı Hakîm'i ve
Mâlik-i Rahîm'i tanımayan; bu zemini, ahmak Sofestaîler gibi mahsulâtıyla inkâr etmeğe
mecbur olur.
Beşinci Kelime: G²W«E²7! y«7 dür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1297: 1085 - 1297: 1090)


Arama dizesi: hikmet

Evet Onuncu Söz'de ve Nur eczalarında bürhanlarıyla isbat edilmiş ki: Her baharda,
zîhayattan üçyüzbin nevi ve çeşit çeşit tarzlarda ve hadsiz efradı bulunan bir ordu-yu Sübhanî,
rûy-i zeminde ihya ediliyor. Onlara hayat ve levazımat-ı hayatiye kemal-i intizamla veriliyor.
Haşr-i A'zam'ın yüzbin nümunelerini, belki emarelerini gösterip o ayrı ayrı hadsiz mahlukatı
MAXQDA 2020 24.12.2022

beraber, birbiri içinde sehivsiz, yanlışsız, noksansız, hiç şaşırmayarak, karışık iken hiç
karıştırmayarak, unutmayarak kemal-i mizan ve nizamla dirilten ve hayat veren ve nutfe
denilen mütemasil su katrelerinden ve toprak, müteşabih tohumlarından ve az farklı
habbeciklerinden ve sineklerin birbirinin aynı olan yumurtacıklarından ve kuşların aynı
havadan, birbirinin aynı nutfelerinden, hem birbirinin misli veya az farklı yumurtalarından o
hadsiz efradı bulunan ve birbirinden suretçe, san'atça ve maişetçe ayrı ayrı yüzbinler
zîhayatları dirilten ve zemin ve bahar sahifesinde yüzbin başka başka kitabları beraber, birbiri
içinde, hatasız, mükemmel yazan; hadsiz bir dikkat ve nihayetsiz bir hikmetle iş gören,
tasarruf eden bir Zât-ı Hayy-ı Kayyum ve Muhyî bir Hallak-ı Alîm olduğuna kanaat
getirmeyen, elbette hem kendini, hem bütün zeminde ve zaman şeridine asılan bütün geçmiş
baharlarda ve hayatlı zemin ve feza yüzlerinde bulunmuş bütün zîhayatları inkâr etmeğe ve en
ahmak ve bedbaht bir zîhayat olmağa mecburdur.
Yedinci Kelime: a[¬W< «: dur. Bunun hüccetine gayet kısa bir işaret

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1297: 1813 - 1297: 1818)


Arama dizesi: hikmet

a[¬W< «: dur. Bunun hüccetine gayet kısa bir işaret:


Evet görüyoruz ki: Güz mevsiminde üçyüzbin nevi zîhayat vefat namıyla terhis
edilirken, herbir nevi ve ferdin sahife-i amellerinin kutucukları ve işlediklerinin fihristeleri ve
gelen baharda işleyeceklerinin listeleri ve bir cihette bir nevi ruhları olan tohumlarını onların
yerlerinde Hafîz-i Zülcelal'in yed-i hikmetine emanet edildiğini ve incirin tohum ve
çekirdekleri gibi zerrecik o küçücük tohumları birer ruh-u bâki gibi incir ağacının bütün
kavanin-i hayatiyesini taşıyan ve bir kitab kadar kuvve-i hâfızada yazı misillü ağacın tarihçe-i
hayatını onda kader kalemiyle yazan, büyük bir kitab hükmüne
--- sh:»(Ş:602) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1297: 2854 - 1297: 2859)


Arama dizesi: hikmet

--
getiren bir Hallak-ı Hakîm, bir Hayy-ı Lâyemut'u tanımayan; elbette değil ahmak bir insan ve
divane bir hayvan, belki Cehennem ateşini karıştıran bir serseri şeytandan daha bedbaht ve
ebedî ölüme mahkûm olur.
Evet bu kelimelerin hüccetlerine işaret eden küllî, ihatalı ve hadsiz hârika ve nihayetsiz
hârikaları, mu'cizeleri ihtiva eden bu mezkûr hakîmane ef'al, fâilsiz olmaları yüz derece muhal
ve bâtıl olduğu gibi; kör, âciz, şuursuz, sağır, camid, karmakarışık, intizamsız, karışık, istilâcı
olan esbaba isnad etmek bin derece mümteni', esassızdır. Yoksa toprağın herbir zerresinde
hadsiz bir kudret, bir hikmet ve bütün otlar ve çiçeklerin teşkilâtına dair pek hârika ve küllî bir
san'atkârlık bulunmak; havanın herbir zerresinde -Rehber'deki Hüve Nüktesi'nin dediği gibi-
bütün konuşmaları ve telefon ve radyoların kelimelerini bilecek ve sair zerrelere ders verecek
bir kabiliyet bulunmak lâzım gelir. Bu acib fikri ise; hiçbir şeytan, hiçbir kimseye kabul
ettiremez. Ve bu derece akıldan, hakikattan uzak ve bütün mevcudata karşı bir tahkir ve
tecavüz olan küfür ve inkârın cezası, ancak dehşetli Cehennem olabilir ve ayn-ı adalettir.
Elbette öyle münkirler için "
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1298: 1313 - 1298: 1318)


Arama dizesi: hikmet

h²[«F²7! ¬˜¬G«[¬" dır. Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret şudur:
Görüyoruz ki: Bu kâinatta her daire, her nevi, her tabaka, hattâ her ferd, her a'za, hattâ
her bedendeki herbir hüceyrenin ihtiyat rızkını taşıyan bir mahzeni, bir deposu ve levazımatını
yetiştiren, muhafaza eden bir tarlası ve hazinesi var ki; gayet intizam ve mizan ile ve
nihayetsiz hikmet ve inayet ile vakti vaktine -muhtacın iktidar ve ihtiyarı haricinde- bir dest-i
gaybî tarafından o muhtacın eline veriliyor. Meselâ: Dağlar, zîhayata ve insana lâzım olan
bütün madenleri, ilâçları ve hayata lâzım şeyleri taşıyor ve birinin emriyle ve tedbiriyle gayet
mükemmel bir hazine, bir anbar olduğu gibi.. zemin dahi bütün o zîhayatın erzaklarını bir
Rezzak-ı Hakîm'in kuvvetiyle yetiştiren kemal-i mizan ve intizamla bir tarla, bir harman, bir
matbahtır. Hattâ her insanın ve cismindeki herbir uzvun bir deposu ve mahzeni, hattâ bir
hüceyrenin dahi bir ihtiyat mahzenciği bulunması gibi.. git gide tâ dâr-ı âhiretin bir mahzeni
dünyadır ve Cennet'in bir tarlası ve deposu, bu âlemdeki hüsünleri ve hasenatları ve nurları
mahsul veren âlem-i İslâmiyet ve hakikatlı insaniyet; ve Cehennem'in bir anbarı ise, şerleri ve
çirkinleri ve küfürleri mahsul veren ve şer olan ademden gelen ve hayır olan vücud âlemlerini
telvis eden pis maddeler, taifeler; ve yıldızların hararet mahzeni Cehennem ve nurlar hazinesi
bir Cennet'tir ki; "Biyedihilhayr" kelimesi, bütün o hadsiz hazinelere işaretle pek parlak bir
hücceti gösteriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1298: 3513 - 1298: 3518)


Arama dizesi: hikmet
(Ş:604) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
"Her şeyin anahtarı onun elindedir"- nihayetsiz geniş ve hadsiz hârikalı bir hüccet-i rububiyet
ve vahdet, bütün bütün kör olmayana gösterir. Meselâ hadsiz o hazine ve anbarlardan yalnız
buna bak ki: Herbiri bir koca ağacın veya bir parlak çiçeğin cihazatını ve mukadderatının
proğramını taşıyan küçücük mahzencikler olan çekirdekler ve tohumların anahtarları elinde
bulunan bir Mutasarrıf-ı Hakîm bir çekirdeğin kapıcığını "Uyan!" emriyle ve irade anahtarıyla
tam mizan-ı nizamla açtığı gibi, zemin hazinesini dahi yağmur anahtarıyla açarak,
mahzencikleri ve nebatatın nutfeleri olan bütün habbeleri ve hayvanatın menşe'leri ve kuşların
ve sineklerin su ve havadan nutfeleri olan bütün inkişaf emrini alan katreler mahzenciklerini
beraber, hatasız açtığı vakitte, kâinatta küllî ve cüz'î, maddî ve manevî bütün hazine ve
depoları hikmet ve irade ve rahmet ve meşiet eliyle herbirine mahsus bir anahtarla açtığını
bilmek ve görmek istersen, senin bir nevi mahzenciklerin olan kendi kalbine ve dimağına ve
cesedine ve midene ve bahçene ve zeminin çiçeği olan bahara ve ondaki çiçeklere ve
meyvelere bak ki; kemal-i nizam ve mizan ve rahmet ve hikmetle bir dest-i gaybî tarafından
"emr-i kün feyekûn" tezgâhından gelen ayrı ayrı anahtarlarla açıyor. Bir dirhem kadar bir
kutucuktan bir batman, belki bazan yüz batman taamları kemal-i intizam ile çıkarıyor,
zîhayatlara ziyafet veriyor. Acaba böyle muntazam, alîmane, basîrane nihayetsiz bir fiile ve

tesadüfsüz tam hikmetli bir san'ata ve yanlışsız tam mizanlı bir tasarrufa ve zulümsüz tam
adaletli bir rububiyete hiç mümkün müdür ki; kör kuvvet, sağır tabiat, serseri tesadüf, camid
cahil âciz esbab müdahale edebilsin? Ve bütün eşyayı birden görüp ve beraber idare
edemeyen ve zerratla seyyarat yıldızları emrinde bulunmayan bir mevcud, bu her cihetle
hikmetli, mu'cizeli, mizanlı tasarrufa ve idareye karışabilsin?
İşte her hayr elinde, herşeyin anahtarı yanında bulunan böyle bir Mutasarrıf-ı Rahîm'i,
bir Rabb-ı Hakîm'i tanımayan ve inkâra sapana, elbette ¬o²[«R²7! «w¬8 iÅ[«W«# (@«U«# âyetinin
MAXQDA 2020 24.12.2022

dediği
gibi, Cehennem ona kızıyor ve kızışıyor ve hadsiz azabıma müstehaktır, merhamete hiç lâyık
değildir, diye lisan-ı hal ile der.
--- sh:»(Ş:605) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1298: 3830 - 1298: 3835)


Arama dizesi: hikmet
(Ş:604) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
"Her şeyin anahtarı onun elindedir"- nihayetsiz geniş ve hadsiz hârikalı bir hüccet-i rububiyet
ve vahdet, bütün bütün kör olmayana gösterir. Meselâ hadsiz o hazine ve anbarlardan yalnız
buna bak ki: Herbiri bir koca ağacın veya bir parlak çiçeğin cihazatını ve mukadderatının
proğramını taşıyan küçücük mahzencikler olan çekirdekler ve tohumların anahtarları elinde
bulunan bir Mutasarrıf-ı Hakîm bir çekirdeğin kapıcığını "Uyan!" emriyle ve irade anahtarıyla
tam mizan-ı nizamla açtığı gibi, zemin hazinesini dahi yağmur anahtarıyla açarak,
mahzencikleri ve nebatatın nutfeleri olan bütün habbeleri ve hayvanatın menşe'leri ve kuşların
ve sineklerin su ve havadan nutfeleri olan bütün inkişaf emrini alan katreler mahzenciklerini
beraber, hatasız açtığı vakitte, kâinatta küllî ve cüz'î, maddî ve manevî bütün hazine ve
depoları hikmet ve irade ve rahmet ve meşiet eliyle herbirine mahsus bir anahtarla açtığını
bilmek ve görmek istersen, senin bir nevi mahzenciklerin olan kendi kalbine ve dimağına ve
cesedine ve midene ve bahçene ve zeminin çiçeği olan bahara ve ondaki çiçeklere ve
meyvelere bak ki; kemal-i nizam ve mizan ve rahmet ve hikmetle bir dest-i gaybî tarafından
"emr-i kün feyekûn" tezgâhından gelen ayrı ayrı anahtarlarla açıyor. Bir dirhem kadar bir
kutucuktan bir batman, belki bazan yüz batman taamları kemal-i intizam ile çıkarıyor,
zîhayatlara ziyafet veriyor. Acaba böyle muntazam, alîmane, basîrane nihayetsiz bir fiile ve

tesadüfsüz tam hikmetli bir san'ata ve yanlışsız tam mizanlı bir tasarrufa ve zulümsüz tam
adaletli bir rububiyete hiç mümkün müdür ki; kör kuvvet, sağır tabiat, serseri tesadüf, camid
cahil âciz esbab müdahale edebilsin? Ve bütün eşyayı birden görüp ve beraber idare
edemeyen ve zerratla seyyarat yıldızları emrinde bulunmayan bir mevcud, bu her cihetle
hikmetli, mu'cizeli, mizanlı tasarrufa ve idareye karışabilsin?
İşte her hayr elinde, herşeyin anahtarı yanında bulunan böyle bir Mutasarrıf-ı Rahîm'i,
bir Rabb-ı Hakîm'i tanımayan ve inkâra sapana, elbette ¬o²[«R²7! «w¬8 iÅ[«W«# (@«U«# âyetinin
dediği
gibi, Cehennem ona kızıyor ve kızışıyor ve hadsiz azabıma müstehaktır, merhamete hiç lâyık
değildir, diye lisan-ı hal ile der.
--- sh:»(Ş:605) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1299: 15 - 1299: 20)


Arama dizesi: hikmet
Meselâ hadsiz o hazine ve anbarlardan yalnız
buna bak ki: Herbiri bir koca ağacın veya bir parlak çiçeğin cihazatını ve mukadderatının
MAXQDA 2020 24.12.2022

proğramını taşıyan küçücük mahzencikler olan çekirdekler ve tohumların anahtarları elinde


bulunan bir Mutasarrıf-ı Hakîm bir çekirdeğin kapıcığını "Uyan!" emriyle ve irade anahtarıyla
tam mizan-ı nizamla açtığı gibi, zemin hazinesini dahi yağmur anahtarıyla açarak,
mahzencikleri ve nebatatın nutfeleri olan bütün habbeleri ve hayvanatın menşe'leri ve kuşların
ve sineklerin su ve havadan nutfeleri olan bütün inkişaf emrini alan katreler mahzenciklerini
beraber, hatasız açtığı vakitte, kâinatta küllî ve cüz'î, maddî ve manevî bütün hazine ve
depoları hikmet ve irade ve rahmet ve meşiet eliyle herbirine mahsus bir anahtarla açtığını
bilmek ve görmek istersen, senin bir nevi mahzenciklerin olan kendi kalbine ve dimağına ve
cesedine ve midene ve bahçene ve zeminin çiçeği olan bahara ve ondaki çiçeklere ve
meyvelere bak ki; kemal-i nizam ve mizan ve rahmet ve hikmetle bir dest-i gaybî tarafından
"emr-i kün feyekûn" tezgâhından gelen ayrı ayrı anahtarlarla açıyor. Bir dirhem kadar bir
kutucuktan bir batman, belki bazan yüz batman taamları kemal-i intizam ile çıkarıyor,
zîhayatlara ziyafet veriyor. Acaba böyle muntazam, alîmane, basîrane nihayetsiz bir fiile ve

tesadüfsüz tam hikmetli bir san'ata ve yanlışsız tam mizanlı bir tasarrufa ve zulümsüz tam
adaletli bir rububiyete hiç mümkün müdür ki; kör kuvvet, sağır tabiat, serseri tesadüf, camid
cahil âciz esbab müdahale edebilsin? Ve bütün eşyayı birden görüp ve beraber idare
edemeyen ve zerratla seyyarat yıldızları emrinde bulunmayan bir mevcud, bu her cihetle
hikmetli, mu'cizeli, mizanlı tasarrufa ve idareye karışabilsin?
İşte her hayr elinde, herşeyin anahtarı yanında bulunan böyle bir Mutasarrıf-ı Rahîm'i,
bir Rabb-ı Hakîm'i tanımayan ve inkâra sapana, elbette ¬o²[«R²7! «w¬8 iÅ[«W«# (@«U«# âyetinin
dediği
gibi, Cehennem ona kızıyor ve kızışıyor ve hadsiz azabıma müstehaktır, merhamete hiç lâyık
değildir, diye lisan-ı hal ile der.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1299: 363 - 1299: 368)


Arama dizesi: hikmet
Herbiri bir koca ağacın veya bir parlak çiçeğin cihazatını ve mukadderatının
proğramını taşıyan küçücük mahzencikler olan çekirdekler ve tohumların anahtarları elinde
bulunan bir Mutasarrıf-ı Hakîm bir çekirdeğin kapıcığını "Uyan!" emriyle ve irade anahtarıyla
tam mizan-ı nizamla açtığı gibi, zemin hazinesini dahi yağmur anahtarıyla açarak,
mahzencikleri ve nebatatın nutfeleri olan bütün habbeleri ve hayvanatın menşe'leri ve kuşların
ve sineklerin su ve havadan nutfeleri olan bütün inkişaf emrini alan katreler mahzenciklerini
beraber, hatasız açtığı vakitte, kâinatta küllî ve cüz'î, maddî ve manevî bütün hazine ve
depoları hikmet ve irade ve rahmet ve meşiet eliyle herbirine mahsus bir anahtarla açtığını
bilmek ve görmek istersen, senin bir nevi mahzenciklerin olan kendi kalbine ve dimağına ve
cesedine ve midene ve bahçene ve zeminin çiçeği olan bahara ve ondaki çiçeklere ve
meyvelere bak ki; kemal-i nizam ve mizan ve rahmet ve hikmetle bir dest-i gaybî tarafından
"emr-i kün feyekûn" tezgâhından gelen ayrı ayrı anahtarlarla açıyor. Bir dirhem kadar bir
kutucuktan bir batman, belki bazan yüz batman taamları kemal-i intizam ile çıkarıyor,
zîhayatlara ziyafet veriyor. Acaba böyle muntazam, alîmane, basîrane nihayetsiz bir fiile ve

tesadüfsüz tam hikmetli bir san'ata ve yanlışsız tam mizanlı bir tasarrufa ve zulümsüz tam
adaletli bir rububiyete hiç mümkün müdür ki; kör kuvvet, sağır tabiat, serseri tesadüf, camid
cahil âciz esbab müdahale edebilsin? Ve bütün eşyayı birden görüp ve beraber idare
MAXQDA 2020 24.12.2022

edemeyen ve zerratla seyyarat yıldızları emrinde bulunmayan bir mevcud, bu her cihetle
hikmetli, mu'cizeli, mizanlı tasarrufa ve idareye karışabilsin?
İşte her hayr elinde, herşeyin anahtarı yanında bulunan böyle bir Mutasarrıf-ı Rahîm'i,
bir Rabb-ı Hakîm'i tanımayan ve inkâra sapana, elbette ¬o²[«R²7! «w¬8 iÅ[«W«# (@«U«# âyetinin
dediği
gibi, Cehennem ona kızıyor ve kızışıyor ve hadsiz azabıma müstehaktır, merhamete hiç lâyık
değildir, diye lisan-ı hal ile der.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1299: 1212 - 1299: 1217)


Arama dizesi: hikmet

Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret


şudur:
Bu misafirhane-i dünyaya gelen her zîşuur, gözünü açtıkça görür ki: Bir kudret, bütün
kâinatı kabzasında tutmuş ve nihayetsiz, hiç şaşırmayan ezelî, ihatalı bir ilim ve gayet
dikkatli, hiç mizansız, faidesiz hareket etmeyen bir sermedî hikmet ve inayet o kudretin içinde
bulunup zerrat ordusundan birtek zerreyi meczub mevlevî gibi döndürerek çok vazifelerde
istihdam ettiği gibi, küre-i arzı aynı anda, aynı kanunla bir senede yirmidört bin senelik bir
dairede yine bir meczub mevlevî misillü gezdirir. Mevsimlerin mahsulâtlarını hayvan ve
insanlara getirdiği aynı kanunla, aynı zamanda güneşi bir mekik, bir çıkrık yaparak
merkezinde cezbedarane ve cazibekârane döndürüp manzume-i şemsiye ordusu olan seyyarat
yıldızlarını kemal-i mizan ve intizamla vazifelerde çalıştırır. Ve aynı kudret; aynı zamanda,
aynı kanun-u hikmetle zemin sahifesinde yüzbinler kitab hükmünde yüzbinler nevileri
beraber, birbiri içinde, iltibassız, sehivsiz yazar, haşr-i a'zamın binler nümunelerini izhar eder.
Ve aynı kudret, aynı zamanda hava sahifesini bir yazar-bozar tahtasına çevirir. Bütün
zerrelerini birer kalem uçları ve o kitabın noktaları hükmünde emir ve iradenin onlara tayin
ettiği vazifelerinde istimal ederek ve bütün o zerrelere herbirine öyle bir kabiliyet vermiş ki;
güya bütün sözleri ve konuşmaları bilir gibi alır, neşreder, şaşırmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1299: 1809 - 1299: 1814)


Arama dizesi: hikmet

Bu misafirhane-i dünyaya gelen her zîşuur, gözünü açtıkça görür ki: Bir kudret, bütün
kâinatı kabzasında tutmuş ve nihayetsiz, hiç şaşırmayan ezelî, ihatalı bir ilim ve gayet
dikkatli, hiç mizansız, faidesiz hareket etmeyen bir sermedî hikmet ve inayet o kudretin içinde
bulunup zerrat ordusundan birtek zerreyi meczub mevlevî gibi döndürerek çok vazifelerde
istihdam ettiği gibi, küre-i arzı aynı anda, aynı kanunla bir senede yirmidört bin senelik bir
dairede yine bir meczub mevlevî misillü gezdirir. Mevsimlerin mahsulâtlarını hayvan ve
insanlara getirdiği aynı kanunla, aynı zamanda güneşi bir mekik, bir çıkrık yaparak
merkezinde cezbedarane ve cazibekârane döndürüp manzume-i şemsiye ordusu olan seyyarat
yıldızlarını kemal-i mizan ve intizamla vazifelerde çalıştırır. Ve aynı kudret; aynı zamanda,
aynı kanun-u hikmetle zemin sahifesinde yüzbinler kitab hükmünde yüzbinler nevileri
beraber, birbiri içinde, iltibassız, sehivsiz yazar, haşr-i a'zamın binler nümunelerini izhar eder.
Ve aynı kudret, aynı zamanda hava sahifesini bir yazar-bozar tahtasına çevirir. Bütün
zerrelerini birer kalem uçları ve o kitabın noktaları hükmünde emir ve iradenin onlara tayin
ettiği vazifelerinde istimal ederek ve bütün o zerrelere herbirine öyle bir kabiliyet vermiş ki;
güya bütün sözleri ve konuşmaları bilir gibi alır, neşreder, şaşırmaz. Küçücük birer kulak,
MAXQDA 2020 24.12.2022

incecik birer lisan olarak istihdam edip unsur-u hava, emir ve irade-i İlahînin bir arşı
olduğunu isbat eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1299: 2749 - 1299: 2754)


Arama dizesi: hikmet

Ve aynı kudret, aynı zamanda hava sahifesini bir yazar-bozar tahtasına çevirir. Bütün
zerrelerini birer kalem uçları ve o kitabın noktaları hükmünde emir ve iradenin onlara tayin
ettiği vazifelerinde istimal ederek ve bütün o zerrelere herbirine öyle bir kabiliyet vermiş ki;
güya bütün sözleri ve konuşmaları bilir gibi alır, neşreder, şaşırmaz. Küçücük birer kulak,
incecik birer lisan olarak istihdam edip unsur-u hava, emir ve irade-i İlahînin bir arşı
olduğunu isbat eder.
İşte bu kısa işarete kıyasen, bu kâinatı bir muntazam şehir, bir mükemmel apartman ve
misafirhane, bir mu'cizatlı kitab ve Kur'an hükmüne getirip heyet-i mecmuasından tâ bir
zerreye kadar bütün mahlukat tabakalarını ve dairelerini ve taifelerini mizan-ı ilim ve nizam-ı
hikmetle kabzasına alan, tasarruf eden; kudreti içinde hikmetini, rahmetini gösteren ve
rububiyet-i mutlakası içinde mevcudiyetini ve vahdaniyetini güneş ve gündüz gibi bildirip
tanıttırmasına mukabil, imanla tanımak ve sevdirmesine mukabil, ubudiyetle sevmek ve
ihsanatlarına mukabil, şükür ve hamd isteyen böyle bir Rahman-ı Rahîm'i tanımayan ve
ubudiyetle onu sevmeye çalışmayan, belki inkâr ile ona bir nevi adavet taşıyan insan
suretindeki
--- sh:»(Ş:606) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
şeytanlar, birer küçük Nemrud ve Firavun hükmünde nihayetsiz bir azaba elbette müstehak
olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1299: 2804 - 1299: 2809)


Arama dizesi: hikmet

Ve aynı kudret, aynı zamanda hava sahifesini bir yazar-bozar tahtasına çevirir. Bütün
zerrelerini birer kalem uçları ve o kitabın noktaları hükmünde emir ve iradenin onlara tayin
ettiği vazifelerinde istimal ederek ve bütün o zerrelere herbirine öyle bir kabiliyet vermiş ki;
güya bütün sözleri ve konuşmaları bilir gibi alır, neşreder, şaşırmaz. Küçücük birer kulak,
incecik birer lisan olarak istihdam edip unsur-u hava, emir ve irade-i İlahînin bir arşı
olduğunu isbat eder.
İşte bu kısa işarete kıyasen, bu kâinatı bir muntazam şehir, bir mükemmel apartman ve
misafirhane, bir mu'cizatlı kitab ve Kur'an hükmüne getirip heyet-i mecmuasından tâ bir
zerreye kadar bütün mahlukat tabakalarını ve dairelerini ve taifelerini mizan-ı ilim ve nizam-ı
hikmetle kabzasına alan, tasarruf eden; kudreti içinde hikmetini, rahmetini gösteren ve
rububiyet-i mutlakası içinde mevcudiyetini ve vahdaniyetini güneş ve gündüz gibi bildirip
tanıttırmasına mukabil, imanla tanımak ve sevdirmesine mukabil, ubudiyetle sevmek ve
ihsanatlarına mukabil, şükür ve hamd isteyen böyle bir Rahman-ı Rahîm'i tanımayan ve
ubudiyetle onu sevmeye çalışmayan, belki inkâr ile ona bir nevi adavet taşıyan insan
suretindeki
--- sh:»(Ş:606) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
şeytanlar, birer küçük Nemrud ve Firavun hükmünde nihayetsiz bir azaba elbette müstehak
olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1300: 2057 - 1300: 2062)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(Ş:607) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Sâlisen: Hiç mümkün müdür ki; kendi kemalâtını ve kudret ve rububiyetini izhar etmek
için bu kâinatı bütün zerrat ve seyyarat ve ecza ve tabakatıyla halk edip kemal-i hikmetle her
birisini bir vazife ile belki çok vazifelerle mütemadiyen çalıştıran ve sermedî, hadsiz cilve-i
esmasını göstermek için kafile kafile arkasında, belki seyyar müteceddid dünya dünya
arkasında ve mahlukat taifelerini bu misafirhane-i âleme ve hayat-ı dünyeviye meydan-ı
imtihanına gönderip âlem-i misalde kurulan uhrevî sinemalar ve berzahî fotoğraflarla
suretlerini ve amellerini ve vaziyetlerini alarak onları terhisten sonra, başka taife ve kafile ve
seyyal ve seyyar bir nevi dünyaları o meydana vazifeler ve cilve-i esmasına âyineler olmak
için gönderen bir Sâni'-i Zülcelal, bir Hâlık-ı Zülcemal, bir Allah-ı Zülkemal; bu fâni dünyada
şuur ve akıl ile o Hâlık'ın bütün maksadlarına karşı mukabele eden ve bütün istidadıyla o
Hâlık'ı sevip sevdirip tanıyıp tanıttırıp hadsiz dualarla beka-i âhiret saadetini yalvaran ve akıl
sebebiyle nihayetsiz elemler aldığından, bütün fıtratı ve ruhu ve istidadı ile ayn-ı lezzet olan
hayat-ı bâkiyeyi isteyen bu nev'-i insan için bir dâr-ı mükâfat ve mücazat, bir haşir neşir
olmasın? Hâşâ! Yüzbin defa hâşâ ve kellâ!
İşte bu kısacık işaretin izahatı ve tafsilâtı ve hüccetleri, parlak ve kuvvetli bir surette
Risale-i Nur'da bulunmasından, ona havale ederek bu pek uzun kıssayı kısa kesiyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1301: 2173 - 1301: 2178)


Arama dizesi: hikmet

Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret:


Evet biz gözümüzle görüyoruz ki: Bu kâinatta binler değil, belki milyonlar âlemler,
küçük kâinatlar, ekseri birbiri içinde, herbirinin idaresi ve tedbirinin şeraiti ayrı ayrı olduğu
halde, öyle bir mükemmel terbiye, tedbir, idare ediliyor ki; bütün kâinat bir sahife gibi her an
nazarında ve bütün âlemler birer satır gibi kalem-i kudret ve kaderiyle yazılır, tazelenir,
değişir. Bir nihayetsiz rububiyet içinde nihayetsiz bir ilim ve hikmet ve ihatalı hadsiz bir
rahmet ve dikkat ile bu milyonlar âlemleri ve seyyal kâinatları idare eden bir Rabb-ül
Âlemîn'in vücub-u vücuduna ve vahdetine küllî ve cüz'î şehadetler, zerreler ve zerrelerden
terekküb eden mevcudlar adedince hadsiz, nihayetsiz şehadetler her an ve zaman geliyorlar.
Zerrat tarlasından tâ manzume-i şemsiyeye, tâ Samanyolu denilen Kehkeşan dairesine ve bir
hüceyre-i bedenden tâ zemin mahzenine, tâ kâinat heyet-i mecmuasına kadar aynı kanun, aynı
rububiyet, aynı hikmet ile beraber idare ve terbiye eden bir rububiyeti tasdik ve hissetmeyen,
bilmeyen, görmeyen bir insan, elbette hadsiz bir azaba kendini müstehak eder ve merhamete
liyakatını selbeder.
Üçüncü Kelime: ¬v[¬&Åh7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1301: 2680 - 1301: 2685)


Arama dizesi: hikmet

Evet biz gözümüzle görüyoruz ki: Bu kâinatta binler değil, belki milyonlar âlemler,
küçük kâinatlar, ekseri birbiri içinde, herbirinin idaresi ve tedbirinin şeraiti ayrı ayrı olduğu
halde, öyle bir mükemmel terbiye, tedbir, idare ediliyor ki; bütün kâinat bir sahife gibi her an
nazarında ve bütün âlemler birer satır gibi kalem-i kudret ve kaderiyle yazılır, tazelenir,
değişir. Bir nihayetsiz rububiyet içinde nihayetsiz bir ilim ve hikmet ve ihatalı hadsiz bir
rahmet ve dikkat ile bu milyonlar âlemleri ve seyyal kâinatları idare eden bir Rabb-ül
Âlemîn'in vücub-u vücuduna ve vahdetine küllî ve cüz'î şehadetler, zerreler ve zerrelerden
terekküb eden mevcudlar adedince hadsiz, nihayetsiz şehadetler her an ve zaman geliyorlar.
Zerrat tarlasından tâ manzume-i şemsiyeye, tâ Samanyolu denilen Kehkeşan dairesine ve bir
hüceyre-i bedenden tâ zemin mahzenine, tâ kâinat heyet-i mecmuasına kadar aynı kanun, aynı
rububiyet, aynı hikmet ile beraber idare ve terbiye eden bir rububiyeti tasdik ve hissetmeyen,
MAXQDA 2020 24.12.2022

bilmeyen, görmeyen bir insan, elbette hadsiz bir azaba kendini müstehak eder ve merhamete
liyakatını selbeder.
Üçüncü Kelime: ¬v[¬&Åh7! ¬w´W²&Åh7«! dir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1302: 2030 - 1302: 2035)


Arama dizesi: hikmet

Ve az bir kısmı, kabiliyetsizlere ve yanlış mübaşeret edenlere veya


ceza ve terbiyeye müstehak olanlara veya çok hayırları sünbül vermeye vesile olanlara
rastgelir. Zahirî, cüz'î bir şer, bir çirkinlik olur; bir merhametsizlik görünür. Eğer o cüz'î şer
gelmemek için rahmet tarafından o unsur ve küllî mevcud o vazifesinden men'edilse; o vakit
bütün hayırlı, güzel sair neticeleri vücud bulmaz. Bir hayrın ademi şer ve bir güzelliğin
bozulması çirkinlik olması itibariyle; o neticeler adedince şerler, çirkinlikler,
merhametsizlikler husul bulur. Demek birtek şer gelmemek için yüzer şerler,
merhametsizlikler irtikâb edilir ki; bütün bütün hikmete, maslahata, rububiyetteki rahmete
muhalif düşer. Meselâ: Kar, soğuk, ateş, yağmur gibi nevilerin yüzer hikmetleri, maslahatları
içinde bazı dikkatsiz
--- sh:»(Ş:611) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1302: 2143 - 1302: 2148)


Arama dizesi: hikmet

Eğer o cüz'î şer


gelmemek için rahmet tarafından o unsur ve küllî mevcud o vazifesinden men'edilse; o vakit
bütün hayırlı, güzel sair neticeleri vücud bulmaz. Bir hayrın ademi şer ve bir güzelliğin
bozulması çirkinlik olması itibariyle; o neticeler adedince şerler, çirkinlikler,
merhametsizlikler husul bulur. Demek birtek şer gelmemek için yüzer şerler,
merhametsizlikler irtikâb edilir ki; bütün bütün hikmete, maslahata, rububiyetteki rahmete
muhalif düşer. Meselâ: Kar, soğuk, ateş, yağmur gibi nevilerin yüzer hikmetleri, maslahatları
içinde bazı dikkatsiz
--- sh:»(Ş:611) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve ihtiyatsızlar, sû'-i ihtiyarlarıyla kendileri hakkında şer yapsa; meselâ elini ateşe soksa,
ateşin hilkatında rahmet yoktur dese; ateşin hadd ü hesaba gelmeyen hayırlı, maslahatlı,
merhametli faydaları onu tekzib edip ağzına vurur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1302: 2957 - 1302: 2962)


Arama dizesi: hikmet

ve ihtiyatsızlar, sû'-i ihtiyarlarıyla kendileri hakkında şer yapsa; meselâ elini ateşe soksa,
ateşin hilkatında rahmet yoktur dese; ateşin hadd ü hesaba gelmeyen hayırlı, maslahatlı,
merhametli faydaları onu tekzib edip ağzına vurur.
Hem insanın hodgâm hevesatı ve süflî ve akibeti görmeyen hissiyatı, kâinatta cereyan
eden rahmaniyet ve hakîmiyet ve rububiyet kanunlarına mikyas ve mehenk ve mizan olamaz.
Kendi âyinesinin rengine göre görür. Merhametsiz siyah bir kalb; kâinatı ağlar, çirkin, zulüm
ve zulümat suretinde görür. Fakat iman gözüyle baksa; yetmiş güzel hulleleri giymiş bir
cennet hurisi gibi, rahmetler ve hayırlar ve hikmetlerden dikilmiş yetmiş binler güzel libasları
birbiri üstüne giymiş, daima güler, rahmetle tebessüm eder bir insan-ı ekber ve ondaki insan
nev'ini bir kâinat-ı suğra ve herbir insanı bir âlem-i asgar müşahede eder. Bütün ruh u canıyla
¬w<±¬G7! ¬•²x«< ¬t¬7@«8 ¬v[¬&ÅI7! ¬w´W²&ÅI7!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1302: 3689 - 1302: 3694)


Arama dizesi: hikmet
şehadet eden bütün deliller, aynen ¬w<±¬G7! ¬•²x«< ¬t¬7@«8 in işaret ettiği imanî ve geniş hakikata
şehadet
ederler.
Sâniyen: Onuncu Söz'ün âhirinde denildiği gibi; bu kâinat Sâniinin sermedî rububiyeti,
rahmeti, hikmeti, ezelî-ebedî cemali, celali, kemali ve nihayetsiz sıfatları ve yüzer isimleri
âhireti kat'î bir surette istediği gibi; Kur'an, binler âyât ve bürhanları ile ve Muhammed

Aleyhissalâtü Vesselâm yüzer mu'cizat ve hüccetleriyle ve bütün enbiya Aleyhimüsselâm ve


semavî kitablar ve suhuflar, hadsiz delilleriyle şehadet ettikleri dâr-ı âhiretteki hayat-ı
bâkiyeye inanmayan bir insan, kendini dünyada dahi küfürden neş'et eden
--- sh:»(Ş:612) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
bir manevî cehenneme atar, daima azab çeker. Rehber'de izah edildiği gibi, bütün geçmiş ve
gelecek zamanlar ve mahluklar ve kâinatlar, zeval ve firaklarıyla mütemadiyen onun ruh ve
kalbine hadsiz elemleri yağdırıyorlar, Cehennem'e gitmeden evvel Cehennem azabını
çektiriyorlar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1304: 2059 - 1304: 2064)


Arama dizesi: hikmet

GA²Q«9 «¾@Å<¬! in işaret ettikleri hüccete gayet kısa bir işarettir:


Evvelâ: Biz, gözümüzle görüyoruz: Kâinatta, hususan zemin yüzünde; dehşetli ve
daimî bir faaliyet ve hallakıyetin intizamla cereyanı içinde merhametkârane, müdebbirane bir
rububiyet-i mutlaka hadsiz zîhayatların istianelerine ve fiilen ve halen ve kalen istimdadlarına
ve dualarına kemal-i hikmet ve inayet ile imdad ve herbirine fiilen cevab vermek tezahürü
içinde bir uluhiyet-i mutlaka, bir mabudiyet-i âmmenin tecelliyatı, umum mahlukatın,
hususan zîhayatın ve bilhassa insan taifelerinin fıtrî ve ihtiyarî binler tarzdaki ibadetlerine
mukabelesini akl-ı selim ve iman gözü gördüğü gibi, bütün semavî fermanlar ve enbiyalar
haber veriyorlar.
Sâniyen: GA²Q«9 nun'unun remziyle mukaddimede mezkûr üç cemaatten
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1304: 3793 - 1304: 3798)


Arama dizesi: hikmet
cemaatin, yani mecmu-u kâinattan tâ bir ceseddeki zerrelerin cemaatinden herbir taifenin,
herbir ferdin fiilî ve halî istianeleri ve duaları var. Ve onların muavenetlerine koşan ve
dualarına kabul ile cevab veren bir şefkatli müdebbire, şübhesiz şehadet eder. Meselâ:
Yirmiüçüncü Söz'ün dediği gibi, zemindeki umum mahlukatın üç nevi duaları pek hârika ve
ümidin haricinde kabul olması, bir Rabb-ı Rahîm ve Mücîb'e kat'î şehadet eder. Evet tohumlar
ve çekirdekler istidad lisanıyla herbiri birer ağaç ve birer sünbüle olmayı Hâlıkından isteyip,
duaları gözümüz önünde kabul olması gibi; bütün hayvanatın ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla elleri
yetişmediği yerlerden rızıklarını ve hayatlarına lüzumu bulunan ve iktidarlarının haricindeki
matlublarını birisinden isteyip o fıtrî ihtiyaç diliyle ettikleri bütün dualarını gözümüz önünde
kabul eden ve imdadlarına acib ve şuursuz mahlukatı vakti vaktine hikmetle koşturan bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hâlık-ı Kerim'e zahir şehadet eder. İşte bu iki kısma kıyasen, lisan-ı kal ile edilen duaların
bütün nevileri hususan enbiyaların (Aleyhimüsselâm) ve havasların hârika bir surette
makbuliyeti, w[¬Q«B²,«9 «¾@Å<¬! deki hüccet-i vahdaniyete şehadet eder.
Altıncı Kelime: «v[¬T«B²,W²7

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1305: 1017 - 1305: 1022)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:616) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
yolları gayet uzun ve müşkilâtlı ve tehlikelidir. Demek bu istikametli ve hikmetli ve herşeyde
en kısa ve kolay yolda sevkedilen bu kâinatta, elbette şirk ve küfrün hakikatları olamaz ve
iman ve tevhidin hakikatları, bu kâinata güneş gibi lâzım ve vâcibdir. Hem ahlâk-ı insaniyede
en rahat, en faydalı, en kısa, en selâmetli yol ise sırat-ı müstakimde, istikamettedir. Meselâ:
Kuvve-i akliye, hadd-i vasat olan hikmeti ve kolay, faydalı istikameti kaybetse, ifrat veya
tefritle muzır bir cerbezeye ve belalı bir belâhete düşer, uzun yollarında tehlikeleri çeker. Ve
kuvve-i gazabiye, hadd-i istikamet olan şecaati takib etmezse; ifratla çok zararlı ve zulümlü
tehevvüre ve tecebbüre ve tefritle çok zilletli ve elemli cebanet ve korkaklığa düşer..
istikameti kaybetmesinin, hatasının cezası olarak daimî, vicdanî bir azabı çeker.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1305: 1362 - 1305: 1367)


Arama dizesi: hikmet

yolları gayet uzun ve müşkilâtlı ve tehlikelidir. Demek bu istikametli ve hikmetli ve herşeyde


en kısa ve kolay yolda sevkedilen bu kâinatta, elbette şirk ve küfrün hakikatları olamaz ve
iman ve tevhidin hakikatları, bu kâinata güneş gibi lâzım ve vâcibdir. Hem ahlâk-ı insaniyede
en rahat, en faydalı, en kısa, en selâmetli yol ise sırat-ı müstakimde, istikamettedir. Meselâ:
Kuvve-i akliye, hadd-i vasat olan hikmeti ve kolay, faydalı istikameti kaybetse, ifrat veya
tefritle muzır bir cerbezeye ve belalı bir belâhete düşer, uzun yollarında tehlikeleri çeker. Ve
kuvve-i gazabiye, hadd-i istikamet olan şecaati takib etmezse; ifratla çok zararlı ve zulümlü
tehevvüre ve tecebbüre ve tefritle çok zilletli ve elemli cebanet ve korkaklığa düşer..
istikameti kaybetmesinin, hatasının cezası olarak daimî, vicdanî bir azabı çeker. Ve insandaki
kuvve-i şeheviye, selâmetli istikameti ve iffeti zayi' etse; ifratla musibetli, rezaletli fücura,
fuhşa ve tefritle humuda, yani nimetlerdeki zevk ve lezzetten mahrum düşer ve o manevî
hastalığın azabını çeker.
İşte bunlara kıyasen, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyenin bütün yollarında, istikamet
en faydalı ve kolay ve kısadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1305: 2359 - 1305: 2364)


Arama dizesi: hikmet

Ve sırat-ı müstakim kaybedilse, o yollar pek belalı ve uzun ve


zararlı olur. Demek «v[¬T«B²,W²7! «!«h±¬M7! @«9¬G²;¬! pek çok câmi' ve geniş bir dua, bir
ubudiyet olduğu
gibi bir hüccet-i tevhide ve bir ders-i hikmete ve bir talim-i ahlâka işaret eder.
Yedinci Kelime: ²v¬Z²[«V«2 «a²W«Q²9«! «w<¬HÅ7! « !«h¬. dir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1308: 585 - 1308: 590)


Arama dizesi: hikmet

Bu kâinat sahibinin tezahür-ü rububiyetine ve sermedî uluhiyetine ve


nihayetsiz ihsanatına küllî bir ubudiyet ve tanıttırmakla mukabele eden Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâm, bu kâinatta güneş lüzumu gibi elzemdir ki; nev'-i beşerin üstad-ı
ekberi ve büyük peygamberi ve Fahr-i Âlem ve
«¾«Ÿ²4«ž²! a²T«V«' @«W«7 «¾«ž²x«7 «¾«ž²x«7 hitabına mazhar ve hakikat-ı Muhammediye
(A.S.M.) hem sebeb-i
hilkat-i âlem, hem neticesi ve en mükemmel meyvesi olduğu gibi, bu kâinatın hakikî kemalâtı
ve sermedî Cemil-i Zülcelal'in bâki âyineleri ve sıfatlarının cilveleri ve hikmetli ef'alinin
vazifedar eserleri ve çok manidar mektubları olması ve bâki bir âlemi taşıması ve bütün
zîşuurların müştak oldukları bir dâr-ı saadet ve âhireti netice vermesi gibi hakikatları, hakikat-
ı Muhammediye (A.S.M.) ve Risalet-i Ahmediye (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1313: 1248 - 1313: 1253)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:630) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Âyet-ül Kübra, bu Arabî fıkranın mealine dair demiş: Bu kâinat, nasılki kendini icad ve
idare ve tertib eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray, bir kitab gibi, bir sergi, bir
temaşagâh gibi tasarruf eden sâniine ve kâtibine ve nakkaşına delalet eder; öyle de: Kâinatın
hilkatindeki makasıd-ı İlahiyeyi bilecek, bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbanî hikmetlerini
talim edecek ve vazifedarane harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki
kıymetini ve içindeki mevcudatın kemalâtını ilân edecek ve "Nereden geliyorlar? Ve nereye
gidecekler? Ve ne için buraya geliyorlar? Ve çok durmuyorlar, gidiyorlar?" diye dehşetli
suallere cevab verecek ve o kitab-ı kebirin manalarını ve âyât-ı tekviniyesinin hikmetlerini
tefsir edecek bir yüksek dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sadık muallim
istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına delalet ettiği cihetle; elbette bu vazifeleri
herkesten ziyade yapan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hakkaniyetine ve bu kâinat
hâlıkının en yüksek ve sadık bir memuru olduğuna kuvvetli ve küllî şehadet edip "Eşhedü
enne Muhammederresulullah" der.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1313: 1612 - 1313: 1617)


Arama dizesi: hikmet

Kâinatın
hilkatindeki makasıd-ı İlahiyeyi bilecek, bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbanî hikmetlerini
talim edecek ve vazifedarane harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki
kıymetini ve içindeki mevcudatın kemalâtını ilân edecek ve "Nereden geliyorlar? Ve nereye
gidecekler? Ve ne için buraya geliyorlar? Ve çok durmuyorlar, gidiyorlar?" diye dehşetli
suallere cevab verecek ve o kitab-ı kebirin manalarını ve âyât-ı tekviniyesinin hikmetlerini
tefsir edecek bir yüksek dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sadık muallim
istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına delalet ettiği cihetle; elbette bu vazifeleri
herkesten ziyade yapan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hakkaniyetine ve bu kâinat
hâlıkının en yüksek ve sadık bir memuru olduğuna kuvvetli ve küllî şehadet edip "Eşhedü
enne Muhammederresulullah" der.
Evet Muhammed'in (A.S.M.) getirdiği nur ile kâinatın mahiyeti, kıymeti, kemalâtı ve
içindeki mevcudatın vazifeleri ve neticeleri ve memuriyetleri ve kıymetleri bilinir, tahakkuk
eder. Ve kâinat baştan başa gayet manidar mektubat-ı İlahiye ve mücessem bir Kur'an-ı
Rabbanî ve muhteşem bir meşher-i âsâr-ı Sübhaniye olur.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1313: 2656 - 1313: 2661)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:631) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
vahşetli bir virane ve dehşetli bir matemhane mahiyetine düşer. Bu hakikata binaen, kâinatın
kemalâtı ve hikmetli tahavvülâtı ve sermedî manaları, kuvvetli bir tarzda "Neşhedü Enne
Muhammederresulullah" der.
Onbeşinci Şehadet: Pekçok kudsî şehadetleri ihtiva eden, bu kâinatta tasarruf ederek
zerrattan seyyarata kadar bütün tahavvülât ve harekât ve sekenat ve hayat ve memat gibi
bütün tasarrufat emriyle, iradesiyle, kuvvetiyle bulunan Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un icraat-ı
rububiyeti ve ef'al-i Rahmaniyeti cihetinde risalet-i Muhammediyeye (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1314: 923 - 1314: 928)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:632) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Nur'a havale edip gayet kısacık bir işaretle meal-i icmalîsine bakacağız:
Evet bu kâinatta, gözümüz önünde bu muntazam tasarrufatı içinde adalet ve hikmet ile
ve rahmet ve inayet ve himayet ile her zaman iyileri himaye ve fenaları ve yalancıları
tokatlamak, rububiyetin bir âdeti olmasından, ef'al-i Rahmaniyet muktezasıyla bir Kur'an-ı
Mu'ciz-ül Beyan'ı Muhammed'in (A.S.M.) eline vermesi ve bine yakın mu'cizelerin pekçok
enva'ını ona vermesi ve bütün hâlâtında ve en tehlikeli vaziyetlerinde şefkatkârane himaye ve
hattâ güvercin ve örümcekle muhafaza etmesi ve büyük vazifelerinde onu tam muvaffak
etmesi ve dinini bütün hakikatlarıyla idamesi ve İslâmiyetini zeminin ve nev'-i beşerin başına
geçirmesi ve bütün mahlukat üstünde bir makam-ı şeref ve meşahir-i insaniyenin fevkinde
daimî bir rütbe-i makbuliyet ve dost ve düşmanın ittifakıyla en yüksek hasletleri taşıyan bir
şahsiyeti vermekle, beşerin beşten birisini ona ümmet etmesi gayet kat'î bir tarzda
sadıkıyetine ve risaletine şehadet ettiği gibi, ef'al-i rububiyet cihetinde dahi görüyoruz ki; bu
âlemin mutasarrıfı ve müdebbiri, Muhammed'in (A.S.M.) risaletini bu kâinata bir manevî
güneş yapıp, -Nur Risalelerinde isbat edildiği gibi- onun ile bütün karanlıkları izale ve nurani
hakikatlarını gösterip ve bütün zîşuuru, belki kâinatı hayat-ı bâkiye müjdesiyle sevindirdiği
gibi; dinini dahi bütün makbul ehl-i ibadetin fihriste-i kemalâtı ve harekât-ı ubudiyette sağlam
bir proğram yapması gibi Muhammed'in (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1314: 2740 - 1314: 2745)


Arama dizesi: hikmet

) eline vermesi ve bine yakın mu'cizelerin pekçok


enva'ını ona vermesi ve bütün hâlâtında ve en tehlikeli vaziyetlerinde şefkatkârane himaye ve
hattâ güvercin ve örümcekle muhafaza etmesi ve büyük vazifelerinde onu tam muvaffak
etmesi ve dinini bütün hakikatlarıyla idamesi ve İslâmiyetini zeminin ve nev'-i beşerin başına
geçirmesi ve bütün mahlukat üstünde bir makam-ı şeref ve meşahir-i insaniyenin fevkinde
daimî bir rütbe-i makbuliyet ve dost ve düşmanın ittifakıyla en yüksek hasletleri taşıyan bir
şahsiyeti vermekle, beşerin beşten birisini ona ümmet etmesi gayet kat'î bir tarzda
sadıkıyetine ve risaletine şehadet ettiği gibi, ef'al-i rububiyet cihetinde dahi görüyoruz ki; bu
âlemin mutasarrıfı ve müdebbiri, Muhammed'in (A.S.M.) risaletini bu kâinata bir manevî
güneş yapıp, -Nur Risalelerinde isbat edildiği gibi- onun ile bütün karanlıkları izale ve nurani
hakikatlarını gösterip ve bütün zîşuuru, belki kâinatı hayat-ı bâkiye müjdesiyle sevindirdiği
gibi; dinini dahi bütün makbul ehl-i ibadetin fihriste-i kemalâtı ve harekât-ı ubudiyette sağlam
bir proğram yapması gibi Muhammed'in (A.S.M.) şahsiyet-i maneviyesi olan hakikatını,
MAXQDA 2020 24.12.2022

Kur'anın ve Cevşen'in delaletiyle tecelliyat-ı uluhiyetine bir âyine-i câmia yapması ve sâbıkan
işaret ettiğimiz hakikatların ve ondört asırda her gün ümmetinin bütün hasenatlarının bir
mislini kazanmasının ve hayat-ı içtimaiye ve maneviye ve beşeriyedeki âsârının delaletiyle,
nev'-i beşere en yüksek reis ve mukteda ve üstad yapması; ve onu büyük ve kudsî vazifelerle
beşerin imdadına gönderip rahmet, hikmet, adalet, gıda, hava, mâ, ziya derecesinde insanları
onun dinine, şeriatine, İslâmiyetteki hakikatlarına muhtaç (Hasiye) yapması ile oniki küllî ve
kat'î hüccetlerle risalet-i
(Haşiye): Ben bu ihtiyarlığım ve perişaniyetim içinde, Zât-ı Muhammediye'nin (A.S.M.) getirdiği erzak-ı

maneviyenin milyondan birisini hissettim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1316: 977 - 1316: 982)


Arama dizesi: hikmet

Ve Risale-i Nur'a Nur namı verilmesine


en birinci sebeb olmasından, Yirmidokuzuncu Mektub'un bir kısmında bir seyahat-ı hayaliye
temsilinde, bu acib âyetin "Nur" kelimesinde "Nun-u Na'büdü" mu'cizesi gibi bir manevî
mu'cizesinin beyanına binaen, Âyet-ül Kübra Risalesinde dünya seyyahı, Hâlıkını aramak,
bulmak, tanımak için bütün kâinattan ve enva'-ı mevcudatından sorduğu ve otuzüç yol
--- sh:»(Ş:636) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ile ve kat'î bürhanlarla hâlıkını ilmelyakîn ve aynelyakîn bildiği gibi; o aynı seyyah asırlarda
ve arz ve semavat tabakalarında aklıyla, kalbiyle, hayaliyle gezen yorulmaz, tok olmaz, bütün
dünyayı bir şehir gibi görüp, teftiş ederek, kâh Kur'an hikmetine, kâh felsefe hikmetine aklını
bindirip geniş hayal dûrbîniyle en uzak tabakalara bakarak, hakikatları vaki'de olduğu gibi
görmüş, bizlere Âyet-ül Kübra'da kısmen haber vermiş.
İşte şimdi biz, o ayn-ı hakikat ve bir temsil manasında olan seyahat-ı hayaliyesiyle
girdiği pekçok âlemler ve tabakalardan nümune için yalnız üç tabakasını, Fatiha âhirindeki
müvazenenin yalnız kuvve-i akliye cihetinde bir misalini, gayet muhtasar beyan edeceğiz.
Sair meşhudatını ve müvazenelerini, Risale-i Nur'un müvazenelerine havale ederiz.
Birinci nümune şöyle: O, dünyaya sırf hâlıkını tanımak, bulmak için gelen seyyah,
aklına dedi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1316: 1000 - 1316: 1005)


Arama dizesi: hikmet

Ve Risale-i Nur'a Nur namı verilmesine


en birinci sebeb olmasından, Yirmidokuzuncu Mektub'un bir kısmında bir seyahat-ı hayaliye
temsilinde, bu acib âyetin "Nur" kelimesinde "Nun-u Na'büdü" mu'cizesi gibi bir manevî
mu'cizesinin beyanına binaen, Âyet-ül Kübra Risalesinde dünya seyyahı, Hâlıkını aramak,
bulmak, tanımak için bütün kâinattan ve enva'-ı mevcudatından sorduğu ve otuzüç yol
--- sh:»(Ş:636) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ile ve kat'î bürhanlarla hâlıkını ilmelyakîn ve aynelyakîn bildiği gibi; o aynı seyyah asırlarda
ve arz ve semavat tabakalarında aklıyla, kalbiyle, hayaliyle gezen yorulmaz, tok olmaz, bütün
dünyayı bir şehir gibi görüp, teftiş ederek, kâh Kur'an hikmetine, kâh felsefe hikmetine aklını
bindirip geniş hayal dûrbîniyle en uzak tabakalara bakarak, hakikatları vaki'de olduğu gibi
görmüş, bizlere Âyet-ül Kübra'da kısmen haber vermiş.
İşte şimdi biz, o ayn-ı hakikat ve bir temsil manasında olan seyahat-ı hayaliyesiyle
girdiği pekçok âlemler ve tabakalardan nümune için yalnız üç tabakasını, Fatiha âhirindeki
müvazenenin yalnız kuvve-i akliye cihetinde bir misalini, gayet muhtasar beyan edeceğiz.
Sair meşhudatını ve müvazenelerini, Risale-i Nur'un müvazenelerine havale ederiz.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Birinci nümune şöyle: O, dünyaya sırf hâlıkını tanımak, bulmak için gelen seyyah,
aklına dedi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1316: 2036 - 1316: 2041)


Arama dizesi: Hikmet

"Biz, herşeyden hâlıkımızı sorduk, güzel, tam cevab aldık. Şimdi "Güneş'i
güneşten sormak lâzım" darb-ı meseli gibi, biz dahi hâlıkımızı, "İlim" ve "İrade" ve "Kudret"
gibi kudsî sıfatlarının tecellileriyle ve meşhud eserleriyle ve isimlerinin cilveleriyle tanımak,
bulmak için bir seyahat daha yapacağız." diye dünyaya girdi. Ve ikinci bir cereyan olan ehl-i
dalalet gibi birden küre-i arz sefinesine bindi. Hikmet-i Kur'aniyeye tâbi' olmayan fen ve
felsefe gözlüğünü taktı. Ve Kur'an okumayan coğrafya fenninin proğramıyla baktı, gördü ki:
Nihayetsiz bir boşlukta, bir senede yirmidört bin senelik bir dairede, top güllesinden yetmiş
defa sür'atli bir hareketle gezer. Yüzbinler nevi bîçare, âciz zîhayatları içine almış. Eğer bir
dakika yolunu şaşırsa veya bir serseri yıldıza çarpsa, parçalanarak hadsiz fezada sukut ile,
bütün o bîçare zîhayatları ademe, hiçliğe boşaltacak, dökecek diye anladı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1316: 2998 - 1316: 3003)


Arama dizesi: hikmet

(Ş:637) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
²v¬Z²[«V«2 «a²W«Q²9«! «w<¬HÅ7«! cereyanına girdi. Birden hikmet-i Kur'aniye imdadına geldi, tam
hakikatını
gösteren bir dûrbîn aklına verdi, "Şimdi bak" dedi. Baktı, gördü ki:
¬Œ²*«ž²!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1316: 3407 - 1316: 3412)


Arama dizesi: hikmet

@«Z¬A¬6@«X«8 ]¬4 !xL²8@«4 ®žx7«) «Œ²*«ž²! vU«7 «u«Q«% ›¬HÅ7! «x;


burcunda bir güneş gibi tulû' etti. Zemini gayet muntazam ve selâmetli bir gemi ve zîhayatları
rızıklarıyla beraber içine doldurmuş, kâinat denizinde çok hikmetler ve menfaatler için
seyahatla güneş etrafında gezdirip mevsimlerin mahsulâtını erzak isteyenlere getirir ve "Sevr"
ve "Hut" namlarında iki meleği o sefineye kaptan yapmış, gayet güzel ve muhteşem
memleket-i Rabbaniyede Hâlık-ı Zülcelal'in mahlukat ve misafirlerini keyiflendirmek için
gezdiriyor. Ve onun ile, ¬Œ²*«ž²!«: ¬€!«x´WÅ,7! *x9 yÁV7«! hakikatını gösterir, hâlıkını bu ismin
cilvesiyle tanıttırır diye anladı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1317: 218 - 1317: 223)


Arama dizesi: hikmet

«w<¬HÅ7«! taifesine girdi.


O seyyahın âlemlerdeki seyahatında gördüğü nümunelerden ikinci nümunesi: O seyyah,
küre-i arz gemisinden çıkıp hayvanat ve insanlar âlemine girdi. Dinden ruh almayan hikmet-i
tabiiye gözlüğü ile o âleme baktı, gördü ki: O hadsiz zîhayatların hadsiz ihtiyaçları ve onları
inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz hâdiseleri var iken, o
ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüzbinden ancak bir olabilir. Ve o muzır şeylere
mukabil iktidarları, milyondan ancak birdir. Bu çok dehşetli ve acınacak vaziyette, rikkat-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1317: 805 - 1317: 810)


Arama dizesi: hikmet

tabiiye gözlüğü ile o âleme baktı, gördü ki: O hadsiz zîhayatların hadsiz ihtiyaçları ve onları
inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz hâdiseleri var iken, o
ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüzbinden ancak bir olabilir. Ve o muzır şeylere
mukabil iktidarları, milyondan ancak birdir. Bu çok dehşetli ve acınacak vaziyette, rikkat-i
cinsiye ve şefkat-i nev'iye ve akıl alâkadarlığı ile onların haline o derece acıdı ve mahzun ve
me'yus ve cehennem azabı gibi elemler alırken ve o perişan âleme girdiğine bin pişman
olurken, birden hikmet-i Kur'aniye imdadına yetişti,
--- sh:»(Ş:638) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
²v¬Z²[«V«2 «a²W«Q²9«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1319: 172 - 1319: 177)


Arama dizesi: hikmet
--
Gayet kısa bir nevi tercümesi içinde ilm-i İlahîye, bu pek ehemmiyetli hakikat-ı
imaniyeye kısacık işaretler edip tafsilâtını Risale-i Nur'a havale ile deriz (Hasiye):
Evet nasılki rahmet, rızk-ı acaibiyle güneş gibi kendini gösterip perde-i gaybda bir

Rahman-ı Rahîm'i kat'iyyetle isbat ediyor; öyle de yüzer âyât-ı Kur'aniyede mevki alan ve
kudsî yedi sıfattan bir cihette en birincisi olan "ilim" dahi, nizam ve mizanın hikmetleri ve
meyveleriyle güneş ziyası misillü kendini gösterdiği gibi; bir Alîm-i Küll-i Şey'in
mevcudiyetini kat'iyyetle bildirir. Evet insanın şuuruna, ilmine delalet eden düzgün, ölçülü
san'atı ile; insanın hâlıkının ilmine, hikmetine delalet eden hüsn-ü hilkat-i insan müvazenesi;
aynen yıldız böceğinin gecedeki ışığının lem'acığının, gündüzde güneşin ihatalı ziyasına
nisbeti gibidir.
Şimdi ilm-i İlahînin delillerini beyan etmeden evvel, o kudsî sıfatın kâinatın enva'ındaki
tecellileriyle Zât-ı Akdes'i pek zahir bir tarzda göstermesine delalet ve şehadet eden Mi'rac-ı
Muhammedî (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1319: 408 - 1319: 413)


Arama dizesi: hikmet
Gayet kısa bir nevi tercümesi içinde ilm-i İlahîye, bu pek ehemmiyetli hakikat-ı
imaniyeye kısacık işaretler edip tafsilâtını Risale-i Nur'a havale ile deriz (Hasiye):
Evet nasılki rahmet, rızk-ı acaibiyle güneş gibi kendini gösterip perde-i gaybda bir

Rahman-ı Rahîm'i kat'iyyetle isbat ediyor; öyle de yüzer âyât-ı Kur'aniyede mevki alan ve
kudsî yedi sıfattan bir cihette en birincisi olan "ilim" dahi, nizam ve mizanın hikmetleri ve
meyveleriyle güneş ziyası misillü kendini gösterdiği gibi; bir Alîm-i Küll-i Şey'in
mevcudiyetini kat'iyyetle bildirir. Evet insanın şuuruna, ilmine delalet eden düzgün, ölçülü
san'atı ile; insanın hâlıkının ilmine, hikmetine delalet eden hüsn-ü hilkat-i insan müvazenesi;
aynen yıldız böceğinin gecedeki ışığının lem'acığının, gündüzde güneşin ihatalı ziyasına
nisbeti gibidir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Şimdi ilm-i İlahînin delillerini beyan etmeden evvel, o kudsî sıfatın kâinatın enva'ındaki
tecellileriyle Zât-ı Akdes'i pek zahir bir tarzda göstermesine delalet ve şehadet eden Mi'rac-ı
Muhammedî (A.S.M.) gecesinde huzur ve hitab-ı İlahîye mazhar olduğu zaman, birden

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1321: 801 - 1321: 806)


Arama dizesi: hikmet

€!«x«VÅM7«! der.
Dördüncü Kelime-i Kudsiye: ¬yÁV¬7 €@«A±¬[ÅO7«! dir. Risale-i Nur'un çok hakikatları namaz
tesbihatında ihtar edilmesi hikmetiyle; hem Fatiha'nın, hem teşehhüdün kelimelerinin
hakikatlarını kısa işaretlerle beyan etmeğe âdeta ihtiyarsız sevkedildim.
İşte Mi'rac-ı Muhammedî'de (A.S.M.) denilen €@«A±¬[ÅO7«! kelime-i kudsiyesi; ehl-i marifet
ve iman ve küllî şuur sahibi olan ins ve cinn ve melek ve ruhanîlerin, kâinatı güzel tayyibeleri
ve haseneleri ve ubudiyetleriyle güzelleştiren ve güzellerin âlemine bakan ve sermedî Cemil-i
Mutlak'ın hadsiz cemal ve güzelliklerini ve kâinatı süslendiren isimlerinin daimî güzelliklerini
tam bilen ve aşk u şevkle küllî ubudiyetler ile mukabele eden ve parlak iman ve geniş
marifetler ve medh ü senaların revaih-i tayyibe ve hoş kokularıyla Hâlıklarına karşı o hadsiz
tayyibatlar manasıyla Mi'racda söylenmiş sırrıyla; teşehhüdde bütün ümmet, her gün
usanmadan o kudsî kelime-i tayyibeyi tekrar ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1322: 1850 - 1322: 1855)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü Delil: ^Å8@«Q²7! ^Å<¬G²M«T²7! ^«W²U¬E²7!«: dir. Yani: Bütün kâinattaki hallakıyet ve
faaliyette
ve tebeddülât ve ihya ve tavzifat ve terhisatta bütün masnuatın herbiri ve herbir taifenin
tesadüf imkânı olmayan öyle kasdî ve bilerek takılan hikmetleri ve faideleri ve vazifeleri var
ve görüyoruz ki; ihatalı bir ilmi bulunmayan, hiçbir cihette, hiçbirisine icad noktasında sahib
çıkamaz. Meselâ: Hadsiz zîhayattan bir insanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir
et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, faidelere âlet
oluyor. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber
vermek ve rahmet-i İlahiyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler
vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak
ve kat'î bir surette ihatalı ilme delalet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle
böyle delalet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zîhayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda
ve gündüz kat'iyyetinde nihayetsiz bir ilme delalet ve şehadet ve Allâm-ül Guyûb'un daire-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1322: 2134 - 1322: 2139)


Arama dizesi: hikmet

Yani: Bütün kâinattaki hallakıyet ve faaliyette


ve tebeddülât ve ihya ve tavzifat ve terhisatta bütün masnuatın herbiri ve herbir taifenin
tesadüf imkânı olmayan öyle kasdî ve bilerek takılan hikmetleri ve faideleri ve vazifeleri var
ve görüyoruz ki; ihatalı bir ilmi bulunmayan, hiçbir cihette, hiçbirisine icad noktasında sahib
çıkamaz. Meselâ: Hadsiz zîhayattan bir insanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir
et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, faidelere âlet
oluyor. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber
vermek ve rahmet-i İlahiyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler
MAXQDA 2020 24.12.2022

vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak
ve kat'î bir surette ihatalı ilme delalet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle
böyle delalet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zîhayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda
ve gündüz kat'iyyetinde nihayetsiz bir ilme delalet ve şehadet ve Allâm-ül Guyûb'un daire-i
ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hariç hiçbir şey yoktur diye ilân ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1322: 2531 - 1322: 2536)


Arama dizesi: hikmet

ve tebeddülât ve ihya ve tavzifat ve terhisatta bütün masnuatın herbiri ve herbir taifenin


tesadüf imkânı olmayan öyle kasdî ve bilerek takılan hikmetleri ve faideleri ve vazifeleri var
ve görüyoruz ki; ihatalı bir ilmi bulunmayan, hiçbir cihette, hiçbirisine icad noktasında sahib
çıkamaz. Meselâ: Hadsiz zîhayattan bir insanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir
et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, faidelere âlet
oluyor. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber
vermek ve rahmet-i İlahiyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler
vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak
ve kat'î bir surette ihatalı ilme delalet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle
böyle delalet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zîhayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda
ve gündüz kat'iyyetinde nihayetsiz bir ilme delalet ve şehadet ve Allâm-ül Guyûb'un daire-i
ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hariç hiçbir şey yoktur diye ilân ederler.
Dördüncü Delil: ^«V¬8@ÅL7! ^«.xM²F«W²7! €@«<@«X¬Q²7!«: dir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1322: 2762 - 1322: 2767)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ: Hadsiz zîhayattan bir insanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir
et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, faidelere âlet
oluyor. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber
vermek ve rahmet-i İlahiyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler
vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak
ve kat'î bir surette ihatalı ilme delalet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle
böyle delalet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zîhayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda
ve gündüz kat'iyyetinde nihayetsiz bir ilme delalet ve şehadet ve Allâm-ül Guyûb'un daire-i
ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hariç hiçbir şey yoktur diye ilân ederler.
Dördüncü Delil: ^«V¬8@ÅL7! ^«.xM²F«W²7! €@«<@«X¬Q²7!«: dir. Yani:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1323: 896 - 1323: 901)


Arama dizesi: hikmet

İnsanın rızık ve ilâç ve muhtaç


olduğu madenler cihetinde gelen hususî ve umumî inayetler, pek zahir bir surette bir ilm-i
muhiti gösterir ve bir Rahman-ı Rahîm'e rızık, ilâç, madenlerin adedince şehadetler ederler.
Evet insanın hususan âcizlerin ve yavruların iaşeleri ve bilhassa mide matbahından cesedin
rızık isteyen a'zalarına, hattâ hüceyrelerine herbirine münasib rızkını yetiştirmeleri ve dağlar
bir eczahane ve insana lâzım bütün madenlerin bir anbarı olmaları gibi hakîmane işler, gayet
ihatalı bir ilim ile olabilir. Serseri tesadüf, kör kuvvet, sağır tabiat, camid, şuursuz esbab,
basit, istilâcı unsurlar; hiçbir cihette bu alîmane, basîrane, hakîmane, merhametkârane,
inayetperverane olan iaşe ve idare ve himayet ve tedbire karışamazlar. Yalnız o zahirî esbab;
Alîm-i Mutlak'ın emriyle, izniyle, ilim ve hikmeti dairesinde bir perde-i izzet-i kudret-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

İlahiye olarak istimal ve istihdam edilmeleri var.


Beşinci ve Altıncı Delil: ?«h¬W²CW²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1323: 1476 - 1323: 1481)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:649) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Yani: Herşeyin, hususan nebatat ve eşcar ve hayvanat ve insanların şekilleri ve mikdarları,
ilm-i ezelînin iki nev'i olan kaza ve kaderin düsturlarıyla san'atkârane biçilmiş ve herbirinin
kametine göre tam münasib dikilmiş, mükemmel giydirilmiş, gayet muntazam birer hikmetli
şekil verilmiş. Onlar, herbiri ve beraber, bir nihayetsiz ilme delalet ve bir Sâni'-i Alîm'e
adedlerince şehadet ederler demektir.
Evet meselâ nümune olarak hadsiz misallerinden yalnız tek bir ağaç ve bir ferd-i insana
bakıyoruz, görüyoruz ki: Bu meyveli ağaç, o çok cihazatlı insan; hiçbir ressam tam taklidini
yapamayacak derecede zahiri ve bâtını, dış ve içi öyle bir gaybî pergârla ve ince bir ilmin
kalemiyle hududları çizilmiş ve tam intizamla her a'zasına münasib suret verilmiş ki, meyve
ve neticelerine ve vazife-i fıtratlarına yetişsin. Bu ise nihayetsiz bir ilim ile olabilmesi
cihetiyle herşeyin herşeyle münasebetini bilip ve nazara alan ve bu ağaç ve bu insanın bütün
emsallerini ve nevilerini ilm-i ezelîsinin kaza ve kader pergâr ve kalemiyle dış ve iç
mikdarlarını ve suretlerini hakîmane yapılmasını bilerek işleyen bir Sâni'-i Musavvir, bir
Alîm-i Mukaddir'in hadsiz ilmine ve vücub-u vücuduna nebatat ve hayvanat adedince şehadet
ederler demektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1323: 2584 - 1323: 2589)


Arama dizesi: hikmet

»!«+²*«ž²!«: ^«XÅ[«QW²7! Ä@«%žÀ²!«: dir. Yani: Ehemmiyetli bir hikmet


için, zahir nazarda mübhem ve gayr-ı muayyen tevehhüm edilen eceller ve rızıklar, ibham
perdesi altında kaza ve kader-i ezelînin defterinde mukadderat-ı hayatiye sahifesinde her
zîhayatın eceli mukadder ve muayyendir; tekaddüm, teahhur etmez. Ve her zîruhun rızkı tayin
ve tahsis edilip kaza ve kader levhasında yazıldığına hadsiz deliller var. Meselâ: Koca bir
ağacın ölmesi, onun bir nevi ruhu olan çekirdeğini onun yerinde vazife görmek için
bırakması, bir Alîm-i Hafîz'in hikmetli kanunuyla olması ve bir yavrunun rızkı olan süt
memelerden gelmesi ve kan ve fışkı içinden çıkıp hiç bulaşmadan safi, temiz olarak ağzına
akması, tesadüf ihtimalini kat'î bir surette red ve bir Rezzak-ı Alîm-i Rahîm'in şefkatli
düsturuyla olduğunu gayet kat'î gösteriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1323: 3079 - 1323: 3084)


Arama dizesi: hikmet

Ehemmiyetli bir hikmet


için, zahir nazarda mübhem ve gayr-ı muayyen tevehhüm edilen eceller ve rızıklar, ibham
perdesi altında kaza ve kader-i ezelînin defterinde mukadderat-ı hayatiye sahifesinde her
zîhayatın eceli mukadder ve muayyendir; tekaddüm, teahhur etmez. Ve her zîruhun rızkı tayin
ve tahsis edilip kaza ve kader levhasında yazıldığına hadsiz deliller var. Meselâ: Koca bir
ağacın ölmesi, onun bir nevi ruhu olan çekirdeğini onun yerinde vazife görmek için
bırakması, bir Alîm-i Hafîz'in hikmetli kanunuyla olması ve bir yavrunun rızkı olan süt
memelerden gelmesi ve kan ve fışkı içinden çıkıp hiç bulaşmadan safi, temiz olarak ağzına
akması, tesadüf ihtimalini kat'î bir surette red ve bir Rezzak-ı Alîm-i Rahîm'in şefkatli
düsturuyla olduğunu gayet kat'î gösteriyor. Bu iki cüz'î misale bütün zîhayat, zîruh kıyas
MAXQDA 2020 24.12.2022

edilsin.
Demek hakikatta hem ecel muayyen ve mukadderdir, hem rızık herkese göre bir
taayyün içinde mukadderat defterinde kaydedilmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1323: 3695 - 1323: 3700)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Ş:650) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Fakat gayet mühim bir hikmet için hem ecel, hem rızık perde-i gaybda ve mübhem ve gayr-ı
muayyen ve zahiren tesadüfe bağlı gibi görünüyor. Eğer ecel güneşin gurubu gibi muayyen
olsa idi; yarı ömür gaflet-i mutlakada ve âhirete çalışmamakla zayi' olup, yarı ömürden sonra
hergün ölüm darağacı tarafına bir ayak atmak gibi dehşetli bir korku alıp eceldeki musibet yüz

derece ziyadeleşmesi sırrıyla, başa gelen musibetler ve hattâ dünyanın eceli olan kıyamet
perde-i gaybda merhameten bırakılmış. Rızk ise; hayattan sonra nimetlerin en büyük bir
hazinesi ve şükür ve hamdin en zengin bir menbaı ve ubudiyet ve dua ve ricaların en
cem'iyetli bir madeni olmasından, suret-i zahirede mübhem ve tesadüfe bağlı gibi gösterilmiş.
Tâ her vakit Rezzak-ı Kerim'in dergâhına iltica ve rica ve yalvarmak ve hamd ve şükür
şefaatiyle rızk istemek kapısı kapanmasın. Yoksa muayyen olsa idi, mahiyeti bütün bütün
değişecekti. Şâkirane, minnetdarane ricalar, dualar, belki mütezellilane ubudiyet kapıları
kapanırdı.
Dokuzuncu, Onuncu Delil

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1326: 2282 - 1326: 2287)


Arama dizesi: hikmet

Hem ilm-i İlahînin sâbıkan mezkûr bütün delilleri, aynen iradenin dahi delilleridir.
Çünki, ikisi kudretle beraber iş görüyorlar. Biri birisiz olmaz. Herbir nev'in ve cinsin efradı,
a'za-i nev'iye ve cinsiyede tevafukları nasıl delalet eder ki Sâni'leri birdir, vâhiddir, ehaddir..
öyle de: Yüzlerinin sîmaları hikmetli bir tarzda birbirinden farikalı ve ayrı olması kat'î delalet
eder ki: O Sâni'-i Vâhid-i Ehad, bir fâil-i muhtardır. İrade ve ihtiyar ve meşiet ve kasd ile
herşeyi yaratır.
İşte iradeye dair tek ve küllî bir delili beyan eden mezkûr Arabî fıkranın kısaca mealinin
tercümesi bitti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1329: 1115 - 1329: 1120)


Arama dizesi: hikmet

Demek eşya,
Kadîr-i Mutlak'a verilse; bahar bir çiçek kadar, bütün insanların haşirde ihyaları bir nefis
kadar kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, bir çiçek bir bahar kadar ve bir sinek bütün
hayvanat kadar müşkilâtlı olur.
Hem nasılki intizam sırrıyla, bir koca sefine veya tayyareyi bir parmağı düğmesine
dokunmak ile harekete getirmesi, bir saatin zenbereğine anahtarla parmak dokunmasıyla
harekete girmesi derecesinde kolay ve rahattır. Aynen öyle de; ilm-i ezelînin düsturlarıyla ve
hikmet-i sermediyenin kanunlarıyla ve irade-i Rabbaniyenin küllî cilveleri ve muayyen
MAXQDA 2020 24.12.2022

usûlleriyle herşeye küllî ve cüz'î, büyük-küçük, az-çok bir manevî kalıp, bir hususî mikdar, bir
hâlis hudud verildiğinden, tam intizam-ı ilmî ve irade kanunu içindedirler. Elbette Kadîr-i
Mutlak hadsiz kudretiyle manzume-i şemsiyeyi çevirmesi ve arz sefinesini medar-ı
senevîsinde gezdirmesi, bir cesedde kanı ve kandaki küreyvat-ı hamra ve beyzayı ve o
küreciklerdeki zerreleri nizamlı, hikmetli çevirmesi derecesinde sühuletli ve kolaydır ki; bir
insanı kâinat sisteminde hârika cihazlarıyla bir katre sudan birden zahmetsiz yaratır. Demek o
ezelî ve hadsiz kudrete isnad edilse; bu kâinatın icadı, bir insanın icadı kadar sühulet peyda
eder, kolay olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1329: 1600 - 1329: 1605)


Arama dizesi: hikmet

Hem nasılki intizam sırrıyla, bir koca sefine veya tayyareyi bir parmağı düğmesine
dokunmak ile harekete getirmesi, bir saatin zenbereğine anahtarla parmak dokunmasıyla
harekete girmesi derecesinde kolay ve rahattır. Aynen öyle de; ilm-i ezelînin düsturlarıyla ve
hikmet-i sermediyenin kanunlarıyla ve irade-i Rabbaniyenin küllî cilveleri ve muayyen
usûlleriyle herşeye küllî ve cüz'î, büyük-küçük, az-çok bir manevî kalıp, bir hususî mikdar, bir
hâlis hudud verildiğinden, tam intizam-ı ilmî ve irade kanunu içindedirler. Elbette Kadîr-i
Mutlak hadsiz kudretiyle manzume-i şemsiyeyi çevirmesi ve arz sefinesini medar-ı
senevîsinde gezdirmesi, bir cesedde kanı ve kandaki küreyvat-ı hamra ve beyzayı ve o
küreciklerdeki zerreleri nizamlı, hikmetli çevirmesi derecesinde sühuletli ve kolaydır ki; bir
insanı kâinat sisteminde hârika cihazlarıyla bir katre sudan birden zahmetsiz yaratır. Demek o
ezelî ve hadsiz kudrete isnad edilse; bu kâinatın icadı, bir insanın icadı kadar sühulet peyda
eder, kolay olur. Eğer ona verilmezse; birtek insanı, acib cihazları ve duygularıyla yaratmak,
kâinat kadar müşkilâtlı olur.
Hem nasılki itaat ve imtisal ve emir dinlemek sırrıyla; bir kumandan bir arş emriyle bir
neferi hücuma sevkettiği gibi.. aynı emirle koca bir muti' orduyu dahi kolayca hücuma tahrik
eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1329: 2355 - 1329: 2360)


Arama dizesi: hikmet

Eğer ona verilmezse; birtek insanı, acib cihazları ve duygularıyla yaratmak,


kâinat kadar müşkilâtlı olur.
Hem nasılki itaat ve imtisal ve emir dinlemek sırrıyla; bir kumandan bir arş emriyle bir
neferi hücuma sevkettiği gibi.. aynı emirle koca bir muti' orduyu dahi kolayca hücuma tahrik
eder. Aynen öyle de: İrade-i İlahî kanunlarına kemal-i itaate ve tekvinî emr-i Rabbanînin
işaretine emirber nefer ve emir kulu misillü fıtrî meyil ve şevk içinde ve ilm-i ezelî ve
hikmetin tayin ettikleri hatt-ı hareket düsturları dairesinde ve ordu neferlerinden bin derece
ziyade itaatli ve emir dinler ve emir kulu hükmünde olan masnuat, hususan zîhayatlardan
birtek ferdi, "Ademden haydi vücuda çık, vazife başına gir!" diye emr-i Rabbanî ile ve ilmin
tayin ettiği tarzda
--- sh:»(Ş:660) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1332: 3557 - 1332: 3562)


Arama dizesi: hikmet
Tâ ilminin mizanlarıyla ve ince kalemleriyle o büyük muhitin kitabını, o çok küçücük yüzer
kıt'alarda, defterlerde dercedebilsin. Hem ihata edilen ecza ve cüz'iyatın muhit ile nisbetleri,
temsilleri, güya süt gibi muhitlikten sağılmış katreler.. veya biri o muhiti sıkmış, o noktalar
ondan akmış. Meselâ; kavun çekirdeği, onun umum etrafından sağılmış bir katre veya o kitab
MAXQDA 2020 24.12.2022

tamamen içinde yazılmış bir noktadır ki; fihristesini, listesini, proğramını taşıyor. Madem
böyledir, elbette o cüz'iyat ve katreler ve noktalar ve ferdler Sâniinin elinde, o muhit küll ve
külliyat bulunmak elzemdir. Tâ hikmetinin hassas düsturlarıyla o ferdleri, katreleri, noktaları
ondan sağsın. Demek birtek tohumu, birtek ferdi yaratan, elbette o büyük küll ve külliyatı ve
onları ihata eden ve onlardan çok büyük olan diğer külliyatları ve cinsleri yaratan yine odur,
başka olamaz. Öyle ise, birtek nefsi yaratan, bütün insanları yaratabilir. Ve birtek ölüyü

dirilten, haşirde bütün cinn ve ins ölülerini diriltebilir ve diriltecek. İşte


--- sh:»(Ş:666) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
¯?«G¬&!«: ¯j²S«X«6 ެ! ²vUC²Q«" «ž«: ²vUT²V«' @«8 âyetinin hükmü ve davası gayet kat'î ve
parlak bir surette ha

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1335: 643 - 1335: 648)


Arama dizesi: hikmet

Kur'anın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan; onun esası nur-u mahz-ı Kur'an olduğu
ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envâr-ı Muhammedîyi (A.S.M.) hâmil bulunduğu ve
Zât-ı Pâk-i Risalet'in ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından
ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan manevî zâtın mazhariyeti ve kemalâtı ise o
nisbette âlî ve emsalsiz olduğu güneş gibi aşikâr bir hakikattır.
Evet o zât daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç
aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-i eşyaya ve
esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlahiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i
ulyaya kimse nail olmamıştır. Bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şübhe
edilemez ki; Tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-ı hârika ve
istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzât bir mu'cize-i fıtrattır ve
tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O zât-ı zîhavarık daha hadd-i büluğa ermeden bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa
olsun vaki' olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüd etmeden cevab vermiş,
ondört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1335: 1436 - 1335: 1441)


Arama dizesi: hikmet

ulyaya kimse nail olmamıştır. Bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şübhe
edilemez ki; Tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-ı hârika ve
istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzât bir mu'cize-i fıtrattır ve
tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O zât-ı zîhavarık daha hadd-i büluğa ermeden bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa
olsun vaki' olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüd etmeden cevab vermiş,
ondört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-
u hikmet saçmış, izahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve
tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla
"Bediüzzaman" ünvan-ı celilini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-
MAXQDA 2020 24.12.2022

i Muhammedî'nin (A.S.M.) neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam halinde rû-nüma olmuş olan
böyle bir zât elbette Seyyid-ül Enbiya Hazretlerinin (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1335: 1577 - 1335: 1582)


Arama dizesi: hikmet

ulyaya kimse nail olmamıştır. Bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şübhe
edilemez ki; Tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-ı hârika ve
istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzât bir mu'cize-i fıtrattır ve
tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O zât-ı zîhavarık daha hadd-i büluğa ermeden bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa
olsun vaki' olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüd etmeden cevab vermiş,
ondört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-
u hikmet saçmış, izahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve
tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla
"Bediüzzaman" ünvan-ı celilini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-
i Muhammedî'nin (A.S.M.) neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam halinde rû-nüma olmuş olan
böyle bir zât elbette Seyyid-ül Enbiya Hazretlerinin (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1336: 61 - 1336: 66)


Arama dizesi: hikmet
Çok sevgili, çok mübarek, çok kıymetdar, çok müşfik Üstadımız Efendimiz
Hazretlerine!
Ey irade-i cüz'iyesini tamamıyla terk edip her umûrunu irade-i Rabbaniyeye bırakan ve

her zahirî musibet ve sıkıntıda kader-i İlahînin merhamet ve hikmetini görüp kemal-i tevekkül
ve teslimiyetle o cilve-i Rabbaniyenin dahi netaicini sabır ile bekleyen muhterem üstad! Bazı
yerlerde, ehl-i imanın nokta-i istinadının yıkılmağa başladığı ve bir kısım esbab ve neşriyat,
imanın erkânına karşı muhalif cephe alıp, Allah'ı inkâr eden insanlar alenen ve tefahurla
dolaştığı ve Kur'anın evamirine muhalif hareket etmek ve manevî kuvvetlere inanmamak, icad
ve tasni' hakkını şuursuz, kör, sağır tabiata vermek bir şiar-ı medeniyet ve irfan ve
münevverlik telakki edildiği yürekler titreten şu dehşetli asırda, Kur'anın bir mu'cize-i
maneviyesi olan Risale-i Nur'u te'lif ederek muzdarib ve iman âb-ı hayatına muhtaç pekçok
bîçare gönüllere panzehir hükmünde olan devalarını vererek onlara saadet-i ebediyeyi
müjdeleyen ve davalarını gayet kat'î bürhan ve hüccetlerle isbat eden, hakikat cadde-i
kübrasında kudsî ve muazzez rehberimiz ve ¬u¬2@«S²7@«6 `«AÅ,7«! sırrıyla Risale-i Nur ile
imanlarını

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1337: 2747 - 1337: 2752)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:681) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
tesirli bir tarzda halkları ürküttürmek ile kuvve-i maneviyeyi kırmak cihetleriyle ve
sebebleriyle, ihtiyarım haricinde bütün o manilere karşı Risale-i Nur şakirdlerinin kuvve-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

maneviyelerinin takviyesine medar ikramat-ı İlahiyeyi beyan ederek Risale-i Nur etrafında
manevî bir tahşidat yaptırmak ve Risale-i Nur kendi kendine, tek başıyla (başkalarına muhtaç
olmayarak) bir ordu kadar kuvvetli olduğunu göstermek hikmetiyle bu çeşit şeyler bana
yazdırılmış. Yoksa, hâşâ kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek ve
hodfüruşluk etmek ise; Risale-i Nur'un ehemmiyetli bir esası olan ihlas sırrını bozmaktır.
İnşâallah Risale-i Nur kendi kendine, hem kendini müdafaa ettiği, hem kıymetini tam
gösterdiği gibi, bizi de manen müdafaa edip kusurlarımızı afvettirmeğe vesile olacaktır.
Umum kardeşlerimin ve hemşirelerimin, hâssaten duaları makbul ve mübarek masumlar
taifesi ve muhterem ihtiyarlar cemaatinden herbirerlerine binler selâm ve dua ederek
Ramazan-ı Şeriflerini tebrik ederiz, dualarını rica ederiz.
Hasta kardeşiniz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1339: 3070 - 1339: 3075)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Fâtır-ı Hakîm nasılki unsur-u havayı kelimelerin berk gibi intişarlarına ve
tekessürlerine bir mezraa ve bir vasıta yapmış ve radyo vasıtasıyla bir minarede okunan ezan-ı
Muhammedî (A.S.M.) umum yerlerde ve umum insanlara aynı anda yetiştirmek gibi, öyle de;
okunan bir Fatiha dahi, (meselâ) umum ehl-i iman emvatına aynı anda yetiştirmek için hadsiz
kudret ve nihayetsiz hikmetiyle manevî âlemde, manevî havada çok manevî elektrikleri,
manevî radyoları sermiş, serpmiş; fıtrî telsiz telefonlarda istihdam ediyor, çalıştırıyor. Hem
nasılki bir lâmba yansa, mukabilindeki binler âyineye (herbirine) tam bir lâmba girer. Aynen
öyle de, bir Yâsin-i Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse, herbirine tam bir Yâsin-i
Şerif düşer.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1345: 1221 - 1345: 1226)


Arama dizesi: hikmet

]¬4
âyetinin kuvvetli işaretini hem teyid hem letafetlendiren üç münasebet birden Ramazanda
kalbime geldi. Kat'î bir kanaat verdi ki, @®B²[«8 kelimesine tam münasib Said'dir. Bu âyet Risale-i
Nur tercümanı olan Said'i "meyyit" ünvanıyla göstermesinin bir hikmeti budur ki:
Mevtin muammasını ve tılsımını Risale-i Nur ile o açmış, o dehşetli yüzün altında ehl-i
imana çok ünsiyetli, sürurlu, nurlu bir hakikat keşfedip isbat etmiş. Ve mevt-âlûd hayat-ı
fâniyede boğulan ehl-i ilhada karşı, bâkiyane hayat-âlûd muvakkat bir mevt-i zahirî ile
galibane mukabele eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1346: 2857 - 1346: 2862)


Arama dizesi: hikmet
Bu âyet her asra baktığı gibi bu asra daha ziyade nazar-ı dikkati celbetmek için
cifirce bu asrın üç-dört devresinin tarihlerine ve hâdiselerine işaret ve manasının suretiyle ve
tarz-ı ifadesiyle iki cereyanın keyfiyetlerine ve vaziyetlerine îma eder. Sabri'nin mektubu
yolda iken ve gelmeden evvel o mektubun manevî tesiri ile bu âyeti ve @®B²[«8 «–@«6 ²w«8«:«!
âyetiyle
beraber düşünürken hatırıma geldi. Risale-i Nur bu derece kuvvetli işaret-i Kur'aniyeye ve
şakirdleri bu kadar kıymetli beşaret-i Furkaniyeye ve aktabların iltifatına mazhariyetin sırrı ve
hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki, hiç bir eserin mazhar olmadığı bir kudsî takdir ve
tahsin almış. Demek ehemmiyet onun fevkalâde büyüklüğünden değil, belki musibetin
fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi cüz'î ve az olduğu halde gayet büyük
öyle bir ehemmiyet kesbetmiş ki bu âyette işaret ve beşaret-i Kur'aniyede ifade eder ki,
MAXQDA 2020 24.12.2022

Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre
giriyorlar ve Cennet'e gidecekler diye müjde veriyorlar. Evet bazı vakit olur ki, bir nefer
gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler derece kıymet alır.

İhtar: Geçmiş ve gelecek âyetlerin işaretleri yalnız tevafukla değil belki herbir âyetin
mana-yı küllîsindeki cüz'iyat-ı kesîresinden bir cüz'î ferdi Risale-i Nur olduğuna îmaen,
münasebet-i maneviyeye göre cifrî ve ebcedî bir tevafukla o münasebeti teyiden ve ona
binaen hususî ona bakar demektir.
Altıncı Âyet: Sure-i Hadîd'de ¬y¬" «–YL²W«# !®*x9 ²vU«7 ²u«Q²D«<«: Yani:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1348: 242 - 1348: 247)


Arama dizesi: hikmet

²vU[±¬6«i<«: âyetleridir. Meal-i icmalîleri der ki: "Kur'an


hikmet-i kudsiyeyi size bildiriyor. Sizi manevî kirlerden temizlendiriyor." Bu üç âyetin küllî
ve umumî manalarında Risale-i Nur kasdî bir surette dâhil olduğuna iki kuvvetli emare var.
Birisi şudur ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1348: 636 - 1348: 641)


Arama dizesi: hikmet

Bu üç âyetin küllî
ve umumî manalarında Risale-i Nur kasdî bir surette dâhil olduğuna iki kuvvetli emare var.
Birisi şudur ki: Risale-i Nur'un müstesna bir hassası, İsm-i Hakem ve Hakîm'in
mazharı olup bütün safahatında, mebahisinde nizam ve intizam-ı kâinatın âyinesinde İsm-i
Hakem ve Hakîm'in cilveleri olan hikmet-i kudsiyeyi ve hikemiyat-ı Kur'aniyeyi ders veriyor.
Mevzuu ve neticesi, hikmet-i Kur'aniyedir.
İkinci Emare: Birinci Âyet bin üçyüz yirmiiki (1322) ederek makam-ı ebcedî ile
Risale-in Nur müellifinin doğrudan doğruya ulûm-u âliyeden

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1348: 718 - 1348: 723)


Arama dizesi: hikmet

Birisi şudur ki: Risale-i Nur'un müstesna bir hassası, İsm-i Hakem ve Hakîm'in
mazharı olup bütün safahatında, mebahisinde nizam ve intizam-ı kâinatın âyinesinde İsm-i
Hakem ve Hakîm'in cilveleri olan hikmet-i kudsiyeyi ve hikemiyat-ı Kur'aniyeyi ders veriyor.
Mevzuu ve neticesi, hikmet-i Kur'aniyedir.
İkinci Emare: Birinci Âyet bin üçyüz yirmiiki (1322) ederek makam-ı ebcedî ile
Risale-in Nur müellifinin doğrudan doğruya ulûm-u âliyeden
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1348: 1025 - 1348: 1030)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ş:701) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
MAXQDA 2020 24.12.2022

(y«[¬7³~) başını kaldırıp hikmet-i Kur'aniyeye müteveccih olarak hâdim-ül Kur'an vaziyetini aldığı
tarihtir ki, bir sene sonra İstanbul'a gitmiş manevî mücahedesine başlamış.
İkinci âyet ise: Makam-ı cifrîsi bin üçyüz iki (1302) ederek Risale-i Nur müellifinin
Kur'an dersini aldığı tarihe tam tamına tevafuk ile remzen Kur'anın bahir bir bürhanı olan
Resail-in Nur'a bakar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1348: 1437 - 1348: 1442)


Arama dizesi: hikmet

İkinci âyet ise: Makam-ı cifrîsi bin üçyüz iki (1302) ederek Risale-i Nur müellifinin
Kur'an dersini aldığı tarihe tam tamına tevafuk ile remzen Kur'anın bahir bir bürhanı olan
Resail-in Nur'a bakar.
Üçüncü âyet ise: Bin üçyüz otuzsekiz (1338) olduğundan hikmet-i Kur'aniyeyi Avrupa
hükemasına karşı parlak bir surette gösterebilen ve gösteren Risale-in Nur müellifi "Dâr-ül
Hikmet-il İslâmiye"de hikmet-i Kur'aniyeyi müdafaa etmekle, hattâ İngiliz'in baş papazı sual
ettiği ve altıyüz kelime ile cevab istediği altı sualine altı kelime ile cevab vermekle beraber
inzivaya girip bütün gayretiyle Kur'anın ilhamatından Risale-i Nur'un mes'elelerini iktibasa
başladığı aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen bakar.
Onüçüncü Âyet: Sure-i Âl-i İmran'da ¬v²V¬Q²7! ]¬4 «

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1348: 1561 - 1348: 1566)


Arama dizesi: Hikmet

İkinci âyet ise: Makam-ı cifrîsi bin üçyüz iki (1302) ederek Risale-i Nur müellifinin
Kur'an dersini aldığı tarihe tam tamına tevafuk ile remzen Kur'anın bahir bir bürhanı olan
Resail-in Nur'a bakar.
Üçüncü âyet ise: Bin üçyüz otuzsekiz (1338) olduğundan hikmet-i Kur'aniyeyi Avrupa
hükemasına karşı parlak bir surette gösterebilen ve gösteren Risale-in Nur müellifi "Dâr-ül
Hikmet-il İslâmiye"de hikmet-i Kur'aniyeyi müdafaa etmekle, hattâ İngiliz'in baş papazı sual
ettiği ve altıyüz kelime ile cevab istediği altı sualine altı kelime ile cevab vermekle beraber
inzivaya girip bütün gayretiyle Kur'anın ilhamatından Risale-i Nur'un mes'elelerini iktibasa
başladığı aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen bakar.
Onüçüncü Âyet: Sure-i Âl-i İmran'da ¬v²V¬Q²7! ]¬4 «

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1348: 1583 - 1348: 1588)


Arama dizesi: hikmet

İkinci âyet ise: Makam-ı cifrîsi bin üçyüz iki (1302) ederek Risale-i Nur müellifinin
Kur'an dersini aldığı tarihe tam tamına tevafuk ile remzen Kur'anın bahir bir bürhanı olan
Resail-in Nur'a bakar.
Üçüncü âyet ise: Bin üçyüz otuzsekiz (1338) olduğundan hikmet-i Kur'aniyeyi Avrupa
hükemasına karşı parlak bir surette gösterebilen ve gösteren Risale-in Nur müellifi "Dâr-ül
Hikmet-il İslâmiye"de hikmet-i Kur'aniyeyi müdafaa etmekle, hattâ İngiliz'in baş papazı sual
ettiği ve altıyüz kelime ile cevab istediği altı sualine altı kelime ile cevab vermekle beraber
inzivaya girip bütün gayretiyle Kur'anın ilhamatından Risale-i Nur'un mes'elelerini iktibasa
başladığı aynı tarihe tam tamına tevafukla remzen bakar.
Onüçüncü Âyet: Sure-i Âl-i İmran'da ¬v²V¬Q²7! ]¬4 «

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1360: 1282 - 1360: 1287)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

²)¬@¬" ¬*xÇX7! ]«7¬! cümlesine makam-ı cifrîsi sehven bin üçyüz otuzdört (1334) ederek Risale-i
Nur'un fatihası olan İşarat-ül İ'caz Tefsirinin zuhuru ve tab'ı tarihine tevafukla bakar denilmiş.
Halbuki melfuz harflerinin makamı, bin üçyüz otuzdokuz (1339) olup o tefsirin fevkalâde
iştiharı ve Dâr-ül Hikmet tarafından ekser müftülere gönderilen nüshalar, müteaddid ve maddî
ve manevî inkılabların sarsıntılarından vikaye noktasında -çok emareler ve müftülerin
itirafıyla- birer kal'a ve ekser müftülerin ellerinde birer elmas kılınç hükmüne geçmeleri
tarihine tevafukla takdirkârane bakar. Okunmayan iki "elif" sayılsa, bin üçyüz kırkbir (1341)
edip Risale-i Nur'un mebde-i zuhuruna tam tamına tevafukla bakar.
Bu küçük sehiv şöyle bir manayı birden kuvvetli ihtar etti ki: O Sure-i İbrahim'in (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1362: 3249 - 1362: 3254)


Arama dizesi: hikmet

Ben sıkıntılı bir zamanda İmam-ı Ali'nin (Radıyallahü


Anh) Âyet-ül Kübra namını verdiği Yedinci Şua'ı bitirdiğim aynı vakitte -itikadımca bana
acele bir mükâfat ve bir ücret olarak- geceleyin Celcelutiye'yi okudum. Birden bir ihtar-ı
gaybî gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur ile çok meşguldür.
Mecmuundan haber verdiği gibi kıymetdar risalelerine de işaret derecesinde remzedip îma
ediyor. Eğer sarih bir surette gaybdan haber vermek çok zararları bulunduğundan, hikmete
münafî olduğu cihetle hikmet-i İlahiye tarafından yasak olmasa idi tasrih edecekti. Meselâ;
sureleri ta'dad ederken, yirmibeşinciye geldiği vakit diyor ki:
¯u¬=@«, «: ¯–x9 Åv$ «¾«*@«A«# ±¬s«E¬"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1362: 3281 - 1362: 3286)


Arama dizesi: hikmet

Ben sıkıntılı bir zamanda İmam-ı Ali'nin (Radıyallahü


Anh) Âyet-ül Kübra namını verdiği Yedinci Şua'ı bitirdiğim aynı vakitte -itikadımca bana
acele bir mükâfat ve bir ücret olarak- geceleyin Celcelutiye'yi okudum. Birden bir ihtar-ı
gaybî gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur ile çok meşguldür.
Mecmuundan haber verdiği gibi kıymetdar risalelerine de işaret derecesinde remzedip îma
ediyor. Eğer sarih bir surette gaybdan haber vermek çok zararları bulunduğundan, hikmete
münafî olduğu cihetle hikmet-i İlahiye tarafından yasak olmasa idi tasrih edecekti. Meselâ;
sureleri ta'dad ederken, yirmibeşinciye geldiği vakit diyor ki:
¯u¬=@«, «: ¯–x9 Åv$ «¾«*@«A«# ±¬s«E¬"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1363: 1727 - 1363: 1732)


Arama dizesi: hikmet

i Zerrat, birbirine müşabehet ile beraber mana cihetiyle dahi münasebet var. Çünki Sure-i
€@«<¬*!ÅH7!«: ın başında tesadüfî ve intizamsız zannedilen temevvücat-ı havaiye, gayet hikmetli
ve vazifedar olarak rububiyetin tekvinî emirlerini etrafa yetiştirir diye ifade ettiği gibi, Risale-
i Zerrat dahi maddiyyunlar tarafından tesadüfî ve intizamsız telakki edilen harekât-ı zerrat
dahi, gayet hikmetli ve o zerreler muntazam vazifelerle vazifedar olduklarını gayet kuvvetli
ve kat'î bürhanlar ile isbat ediyor.
Hem Mi'rac-ı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı delail-i akliye ile gayet makul ve
kat'î bir surette isbat eden ve Otuzbirinci Söz namında ve mertebesinde bulunan Risale-i
Mi'rac'a, Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) otuzbirinci mertebede Mi'rac-ı Ahmedî (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1363: 1947 - 1363: 1952)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Çünki Sure-i
€@«<¬*!ÅH7!«: ın başında tesadüfî ve intizamsız zannedilen temevvücat-ı havaiye, gayet hikmetli
ve vazifedar olarak rububiyetin tekvinî emirlerini etrafa yetiştirir diye ifade ettiği gibi, Risale-
i Zerrat dahi maddiyyunlar tarafından tesadüfî ve intizamsız telakki edilen harekât-ı zerrat
dahi, gayet hikmetli ve o zerreler muntazam vazifelerle vazifedar olduklarını gayet kuvvetli
ve kat'î bürhanlar ile isbat ediyor.
Hem Mi'rac-ı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı delail-i akliye ile gayet makul ve
kat'î bir surette isbat eden ve Otuzbirinci Söz namında ve mertebesinde bulunan Risale-i
Mi'rac'a, Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) otuzbirinci mertebede Mi'rac-ı Ahmedî (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1365: 2275 - 1365: 2280)


Arama dizesi: hikmet

²a«W¬U²&! ²G«5 !Èh¬, @«Z[¬4 ¬–@«'ÇG7! ¬?«*x,¬"«:


deyip mana-yı işarîsiyle Onuncu Söz namında ve mertebesinde olan Haşir Risalesi'ne işaretle
beraber o risalenin fevkalâde ehemmiyetini ve gayet muhkem olduğunu ve o zamanın
dumanlı karanlıklarını izale eden bir leyle-i beratın bir kandili hükmünde bulunmasına ve
haşir ve kıyametin bir alâmeti olan duhan, hem leyle-i beratın senevî olarak hikmetli tefrik ve
taksim-i umûr noktalarıyla ve başka karineler ile îmaen ve remzen haber veriyor. Evet
Onuncu Söz, çok ehemmiyetli bir belayı def'etti. Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve harb-i umumî
sarsıntısı vaktinde haşri inkâr eden münafıklar, fırsat bulup çok yerlerde zehirli fikirlerini
izhara başladıkları bir zamanda, Onuncu Söz çıktı ve tab'edildi. Bin nüshası etrafa yayıldı.
Onu gören herkes kemal-i iştiyak ve merakla okudu.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1366: 2075 - 1366: 2080)


Arama dizesi: hikmet

İkincisi: Risale-i Nur, İsm-i A'zam cilvesiyle ve İsm-i Rahîm ve Hakîm'in tecellisiyle
zuhur ettiğinden imtiyazlı hassası "Allahü Ekber"den iktibasen celal ve kibriya,
"Bismillahirrahmanirrahîm"den istifazaten merhamet ve şefkat, v[¬U«E²7! i<¬i«Q²7! «x; «: den
istifadeten hikmet ve intizamın esasları üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatı onlardır. Sair
meşreblerdeki aşk yerinde, Risale-i Nur'un meşrebinde müştakane şefkattir ve re'fetkârane
muhabbettir. Nasılki Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) sarih bir surette Siracünnur'un tarih-i te'lifini

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1370: 758 - 1370: 763)


Arama dizesi: hikmet

kuvvetli celbetmek için ²€«h±¬W2 –²x«U²7! ¬y¬" ¯„xW²-«! ¯„xW²<«) ve bir nüshada ²€«h±¬O2 –
²x«U²7! ¬y¬" yani İsm-i
Adl ve İsm-i Hakem'in tecellisiyle ve adalet ve mizanıyla ve intizam ve hikmetiyle dünya
tamir edilir, tahribden kurtulur. İkinci nüsha ile o iki ismin rayiha-i tayyibesiyle ve çok hoş
kokularıyla, dünya güzel kokular alır. Attar dükkânı gibi rayiha-i tayyibe verir.
İşte İsm-i Adl ve İsm-i Hakem'in parlak bir âyineleri ve bir tefsirleri hükmünde olan
Otuzikinci Söz'e parmak basıyor ve mana-yı mecazî suretinde ifade eder. ¯„xW²<«) kelimesinin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1375: 374 - 1375: 379)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Birinci Sual: Bütün kıymetdar kitablar içinde Risale-i Nur, Kur'anın işaretine ve
iltifatına ve Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) takdir ve tahsinine ve Gavs-ı A'zam'ın teveccüh ve
tebşirine vech-i ihtisası nedir? O iki zâtın kerametle Risale-i Nur'a bu kadar kıymet ve
ehemmiyet vermesinin hikmeti nedir?
Elcevab: Malûmdur ki, bazı vakit olur bir dakika; bir saat ve belki bir gün, belki seneler
kadar.. ve bir saat; bir sene, belki bir ömür kadar netice verir ve ehemmiyetli olur. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1380: 2962 - 1380: 2967)


Arama dizesi: hikmet

Öyle ise herhangi bir ferdde bulunan bir nimet, arkadaşlarına da


bir nimettir. Ve keza vâlidelerin şefkatleri ile nimetlenen çocukların sayısınca nimetleri
tazammun edip ona göre hamdlere, senalara kesb-i istihkak edenlerden birisi de rahîmiyettir.
Evet annesiz aç bir çocuğun ağlamasından müteessir ve acıyan bir vicdan sahibi, elbette
vâlidelerin çocuklarına olan şefkatlerinden zevk alır, memnun ve mahzuz olur. İşte bu gibi
zevkler birer nimettir, hamd ve şükürler ister. Ve keza kâinatta mündemiç hikmetlerin bütün
enva' u efradı adedince hamd ve şükürleri iktiza edenlerden birisi de hakîmiyettir.
--- sh:»(Ş:759) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1382: 2284 - 1382: 2289)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(İ:6) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------------


--
Haşiye: Bu hârika tefsirde, münafıklar hakkında olan oniki âyet ile muannid kâfirler
için olan iki âyetin izahat ve tafsilâtının içinde çok münasebat-ı belâgatı çoklar anlamayacak
ve istifade etmeyecek ehemmiyetsiz nüktelerinin zikredilmesinin sırrı ve diğer âyetlerdeki
tahkike ve izaha muhalif olarak mahiyet-i küfriyenin tafsilâtına ve ehl-i nifakın temessük
ettikleri şübhelerine pek az temas edilmesinin hikmeti ve yalnız elfaz-ı Kur'aniyenin ince
işarat ve delaletlerinin ehemmiyetle beyan edilmesinin sebebi üç nüktedir:
Birinci Nükte: Bidayet-i zuhur-u İslâmiyette muannid ve kitabsız kâfirlerin ve nifaka
giren eski dinlerin münafıkları gibi, aynen bu zaman-ı âhirde bir naziresi çıkacağını, ders-i
Kur'anîden gelen bir sünuhat ile Eski Said hissetmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1385: 1714 - 1385: 1719)


Arama dizesi: hikmet

Tarifi Nasıldır?
Kur'an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi.. ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan
mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi.. ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri.. ve
zeminde ve gökte gizli esma-i İlahiyenin manevî hazinelerinin keşşafı.. ve sutûr-u hâdisatın
altında muzmer hakaikin miftahı.. ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı.. ve şu âlem-i
şehadet perdesi arkasında olan ve âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı ebediye-i Rahmaniye
ve hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi.. ve şu İslâmiyet âlem-i manevîsinin güneşi,
temeli, hendesesi.. ve avalim-i uhreviyenin mukaddes haritası.. ve zât ve sıfât ve esma ve
şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katıı, tercüman-ı satıı.. ve şu âlem-i
insaniyetin mürebbisi.. ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ' ve ziyası.. ve nev-i beşerin
hikmet-i hakikiyesi.. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hâdîsi... ve insanlara
hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet,
hem bir kitab-ı emr ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem insanın bütün
MAXQDA 2020 24.12.2022

hacat-ı maneviyesine merci' olacak çok kitabları tazammun eden tek, câmi' bir kitab-ı
mukaddes.. hem bütün evliya ve sıddıkînin ve urefa ve muhakkikînin muhtelif meşreblerine
ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve
herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir
kütübhane hükmünde bir kitab-ı semavîdir.
--- sh:»(İ:11) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
---

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1385: 1871 - 1385: 1876)


Arama dizesi: hikmet

Tarifi Nasıldır?
Kur'an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi.. ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan
mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi.. ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri.. ve
zeminde ve gökte gizli esma-i İlahiyenin manevî hazinelerinin keşşafı.. ve sutûr-u hâdisatın
altında muzmer hakaikin miftahı.. ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı.. ve şu âlem-i
şehadet perdesi arkasında olan ve âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı ebediye-i Rahmaniye
ve hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi.. ve şu İslâmiyet âlem-i manevîsinin güneşi,
temeli, hendesesi.. ve avalim-i uhreviyenin mukaddes haritası.. ve zât ve sıfât ve esma ve
şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katıı, tercüman-ı satıı.. ve şu âlem-i
insaniyetin mürebbisi.. ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ' ve ziyası.. ve nev-i beşerin
hikmet-i hakikiyesi.. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hâdîsi... ve insanlara
hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet,
hem bir kitab-ı emr ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem insanın bütün
hacat-ı maneviyesine merci' olacak çok kitabları tazammun eden tek, câmi' bir kitab-ı
mukaddes.. hem bütün evliya ve sıddıkînin ve urefa ve muhakkikînin muhtelif meşreblerine
ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve
herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir
kütübhane hükmünde bir kitab-ı semavîdir.
--- sh:»(İ:11) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
---

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1385: 3243 - 1385: 3248)


Arama dizesi: hikmet

Hem
saltanat-ı âmme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. Hem rahmet-i vasia-i muhita
nokta-i nazarında bir defter-i iltifatat-ı Rahmaniyedir. Hem uluhiyetin azamet-i haşmeti
haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır. Hem ism-i a'zamın
muhitinden nüzul ile arş-ı a'zamın bütün muhatına bakan ve teftiş eden hikmetfeşan bir Kitab-
ı Mukaddes'tir. Ve şu sırdandır ki, "Kelâmullah" ünvanı kemal-i liyakatla Kur'ana verilmiş ve
daima da veriliyor. Kur'andan sonra sair enbiyanın kütüb ve suhufları derecesi gelir. Sair
nihayetsiz kelimat-ı İlahiyenin ise bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz'î bir ünvan ile, hususî bir
tecelli ile, cüz'î bir isim ile ve has bir rububiyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususî bir
rahmet ile zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1386: 1685 - 1386: 1690)


Arama dizesi: hikmet

Evet benî-âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mazinin derelerinden
gelip, vücud ve hayat sahrasında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen
MAXQDA 2020 24.12.2022

bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini
celbetti. "Şu garib ve acib mahluklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?" diye
ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı. Ve aralarında
şöyle bir muhavere başladı:
Hikmet: Nereden geliyorsunuz?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1386: 1759 - 1386: 1764)


Arama dizesi: Hikmet

Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?" diye


ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı. Ve aralarında
şöyle bir muhavere başladı:
Hikmet: Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir?
Reisiniz kimdir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1386: 2150 - 1386: 2155)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(İ:13) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


---
Bu suale, benî-âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâm, nev'-i beşere vekaleten karşısına çıkarak şöyle cevabda bulundu:
Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî'nin kudretiyle yokluk karanlıklarından
ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz
insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye
müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin
etmekle, re's-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1388: 3011 - 1388: 3016)


Arama dizesi: hikmet

Bu itibarla,
şu mes'elemizde tedelli değil, terakki vardır.
Sual: Mebde' ve me'haz itibariyle rikkat-ül kalb manasını ifade eden bu iki sıfatın
Cenab-ı Hak hakkında kullanılması caiz değildir. Eğer mana-yı hakikatlerinin lâzımı ve
neticesi olan in'am ve ihsan kasdedilirse, mecazda ne hikmet vardır?
Cevab: Bu iki sıfat, "yed" gibi mana-yı hakikîleriyle, Cenab-ı Hak hakkında
kullanılması muhal olan müteşabihattandır. Müteşabihatta, mana-yı mecazînin mana-yı
hakikînin lafzıyla, üslûbuyla gösterilmesindeki hikmet, insanların me'luf ve malûmları
olmayan manaları ve hakikatları zihinlerine yakınlaştırıp kabul ettirmekten ibarettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1388: 3239 - 1388: 3244)


Arama dizesi: hikmet

Eğer mana-yı hakikatlerinin lâzımı ve


neticesi olan in'am ve ihsan kasdedilirse, mecazda ne hikmet vardır?
Cevab: Bu iki sıfat, "yed" gibi mana-yı hakikîleriyle, Cenab-ı Hak hakkında
kullanılması muhal olan müteşabihattandır. Müteşabihatta, mana-yı mecazînin mana-yı
hakikînin lafzıyla, üslûbuyla gösterilmesindeki hikmet, insanların me'luf ve malûmları
olmayan manaları ve hakikatları zihinlerine yakınlaştırıp kabul ettirmekten ibarettir. Meselâ
"yed"in mana-yı mecazîsi insanlara me'nus olmadığından, mana-yı hakikînin şekliyle, lafzıyla
MAXQDA 2020 24.12.2022

gösterilmesi zarureti vardır.


G²W«E²7«! :

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1389: 425 - 1389: 430)


Arama dizesi: hikmet

Sâlisen: Bu cümlenin Kur'anın başlangıcı olan Fatiha Suresi'ne fatiha yani başlangıç
yapılması neye binaendir?
Cevab: Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye, ¬–
:GA²Q«[¬7 ެ! «j²9¬ž²!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1391: 2676 - 1391: 2681)


Arama dizesi: hikmet

raci'dir. Yani: Bizim vücudumuzun zerratı veya ehl-i tevhid cemaatı veyahut kâinat
mevcudatı, bütün hacat ve maksadlarımıza, bilhassa en ehemm olan ibadetimize, senden iane
ve tevfik istiyoruz. «¾@Å<¬! kelimesinin tekrarlanmasındaki hikmetin birincisi, hitab ve huzurdaki
lezzetin artırılmasına; ikincisi, ayân makamının bürhan makamından daha yüksek olduğuna;
üçüncüsü, huzurda sıdk olup kizbin ihtimali olmadığına; dördüncüsü, ibadetle istianenin ayrı
ve müstakil maksadlar olduklarına işarettir.
Bu iki fiili birbiriyle bağlayan münasebet, ücretle hizmet arasındaki münasebettir. Zira
ibadet, abdin Allah'a karşı bir hizmetidir. İane de, o hizmete karşı bir ücret gibidir. Veya
mukaddeme ile maksud arasındaki alâkadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1392: 364 - 1392: 369)


Arama dizesi: hikmet

(İ:22) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
---
kelimesinin takdiminden doğan hasr, abdin Cenab-ı Hakk'a karşı yaptığı ibadet ve hizmetle,
vesait ve esbaba olan tezellülden kurtuluşuna işarettir. Lâkin esbabı tamamen ihmal ve
terketmek iyi değildir. Çünki o zaman, Cenab-ı Hakk'ın hikmet ve meşietiyle kâinatta
vaz'edilen nizama karşı bir temerrüd çıkar. Evet daire-i esbabda iken tevekkül etmek, bir nevi
tenbellik ve atalettir.
@«9¬G²;¬! :

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1392: 1914 - 1392: 1919)


Arama dizesi: hikmet

---
«v[¬T«B²KW²7! «!«h±¬M7! : Sırat-ı müstakim; şecaat, iffet, hikmetin mezcinden ve hülâsasından
hasıl olan adl ü adalete işarettir. Şöyle ki:
Tegayyür, inkılab ve felâketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun
yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin birincisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1393: 391 - 1393: 396)


Arama dizesi: hikmet

İhtar: Bu kuvve-i gazabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır.


Ve keza kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabavettir ki, hiç bir şeyden haberi olmaz.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İfrat mertebesi cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir
zekâya mâlik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki; hakkı hak bilir imtisal eder, bâtılı bâtıl
bilir içtinab eder.
!®h[¬C«6 !®h²[«' «]¬#:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1394: 2545 - 1394: 2550)


Arama dizesi: hikmet

refik-i daimî olan makam-ı recaya baktırmasıdır. Çünki korkunç bir şeyi gören adam, korku
ve hayret içinde kalır; sonra firar etmeye meyleder. Âciz olduğu takdirde tevekkül eder, sonra
teselli yollarını arar.
S- Cenab-ı Hak, Ganiyy-i Mutlak'tır; âlemde bu kadar dalaletleri ve pek çirkin fena
şeyleri yapan nev'-i beşerin yaratılışında ne hikmet vardır?
--- sh:»(İ:27) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
---

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1395: 963 - 1395: 968)


Arama dizesi: hikmet

Kubh olmasaydı ve hüsünlerin arasına


girmeseydi, hüsnün gayr-ı mütenahî olan mertebeleri tezahür etmezdi.
S- «a²W«Q²9«! fiil, ¬ÆxN²R«8 ism-i mef'ul, «w[±¬7@«/ ism-i fâil olarak zikirlerinde ve keza üçüncü
fırkanın sıfatını ve ikinci fırkanın sıfatına terettüb eden akibetini ve birinci fırkanın ünvan-ı
sıfatını aynen zikretmekte ne gibi bir hikmet vardır?
C- Nimet ünvanı, nefsin daima meylettiği bir lezzet olduğundan ihtiyar edilmiştir. Fiil-i
mazi olarak zikrindeki sebeb, evvelce beyan edilmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1396: 3164 - 1396: 3169)


Arama dizesi: hikmet

Demek tekerrür zannedilen,


hakikatte tekerrür değildir. Ancak @®Z¬"@«L«B8 ¬y¬" !x#! «: kabilinden, o ayrı ayrı hikmetleri,
nükteleri, gayeleri ifade eden tekrarlı kelâmlar yalnız ibarece, lafızca birbirine benzedikleri
için tekrar zannedilir. Hattâ kıssa-i Musa, çok meziyetleri ve hikmetleri müştemildir. Her
makamda o makama münasib bir vecihle zikredilmesi, ayn-ı belâgattır. Evet Kur'an-ı
Azîmüşşan, o kıssa-i meşhureyi, gümüş iken yed-i beyzasına alarak altun şekline ifrağıyla

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1396: 3339 - 1396: 3344)


Arama dizesi: hikmet
Ancak @®Z¬"@«L«B8 ¬y¬" !x#! «: kabilinden, o ayrı ayrı hikmetleri,
nükteleri, gayeleri ifade eden tekrarlı kelâmlar yalnız ibarece, lafızca birbirine benzedikleri
için tekrar zannedilir. Hattâ kıssa-i Musa, çok meziyetleri ve hikmetleri müştemildir. Her
makamda o makama münasib bir vecihle zikredilmesi, ayn-ı belâgattır. Evet Kur'an-ı
Azîmüşşan, o kıssa-i meşhureyi, gümüş iken yed-i beyzasına alarak altun şekline ifrağıyla

öyle bir nakş-ı belâgata mazhar etmiştir ki, bütün ehl-i belâgat, onun belâgatına hayran
olmuşlar, secdeye varmışlardır. Ve keza teyemmün, teberrük ve istiane gibi çok vecihleri
hâvi; ve tevhid, tenzih, sena, celal ve cemal ve ihsan gibi çok makamları tazammun; ve tevhid
ve nübüvvet, haşir ve adalet gibi makasıd-ı erbaaya işaret eden Besmele, zikredilen yerlerin
MAXQDA 2020 24.12.2022

herbirisinde bu vecihlerden, bu makamlardan biri itibariyle zikredilmiş ve edilmektedir.


Maahaza hangi surede tekerrür varsa, o surenin ruhuyla münasib olan bir vecih bizzât
kasdedilmekle, öteki vecihlerin istitradî ve tebaî zikirleri, belâgata münafî değildir.
³v³7! : Surelerin başlarında bulunan huruf-u mukattaaya ait izahatı "Dört Mebhas"da
zikredeceğiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1402: 2635 - 1402: 2639)


Arama dizesi: takva

Tahliye y«[¬V²F«# tathir etmek ve temizlemektir. Tahliye y«[¬V²E«# ise, tezyin etmek ve
süslendirmek manasınadır. Bunlar birbiriyle arkadaş olup burada olduğu gibi, daima birbirini
takib ediyorlar. Onun için kalb, takva ile seyyiattan temizlenir temizlenmez hemen onun
ardında iman ile tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir.
Kur'an-ı Kerim, tahliye-i seyyiatı üç mertebesiyle zikretmiştir. Birincisi, şirki terk;
ikincisi, maasiyi terk; üçüncüsü, masivaullahı terk etmektir. Tahliye y«[¬V²E«# ise, hasenat ile
olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1403: 3293 - 1403: 3298)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ:
Secdede, rükû'da, kıyamda olan melaikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o
ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibadettir.
S- «–xW[¬T< nin fiil sîgasıyla zikrinde ne hikmet vardır?
C- Ruha hayat veren namazın o geniş hareketini ve âlem-i İslâma
--- sh:»(İ:43) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1404: 250 - 1404: 255)


Arama dizesi: hikmet

M.) o tatlı sesiyle, ibadete ve cemaate bir meyl, bir şevk husule gelir.
S- «–xÇV«M< kelimesine bedel, itnablı «?x«VÅM7! «–xW[¬T< nin zikrinde ne hikmet vardır?
C- Namazda lâzım olan ta'dil-i erkân, müdavemet, muhafaza gibi ikamenin manalarını
müraat etmeye işarettir.
Arkadaş!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1405: 846 - 1405: 851)


Arama dizesi: hikmet

İnsanların heyet-i içtimaiyesinde intizam ve asayişi temin eden


köprü zekattır. Âlem-i beşerde hayat-ı içtimaiyenin hayatı, muavenetten doğar. İnsanların
terakkiyatına engel olan isyanlardan, ihtilâllerden, ihtilaflardan meydana gelen felâketlerin
tiryakı, ilâcı muavenettir.
Evet zekatın vücubu ile ribanın hurmetinde büyük bir hikmet, yüksek bir maslahat,
geniş bir rahmet vardır. Evet eğer tarihî bir nazarla sahife-i âleme bakacak olursan ve o
sahifeyi lekelendiren beşerin mesavîsine, hatalarına dikkat edersen, heyet-i içtimaiyede
MAXQDA 2020 24.12.2022

görünen ihtilâller, fesadlar ve bütün ahlâk-ı rezilenin iki kelimeden doğduğunu görürsün.
Birisi: "Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün bana ne."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1407: 3196 - 1407: 3201)


Arama dizesi: hikmet

Yani ta'dil ve tekmil edicidir. Yalnız, zaman ve


mekânın tegayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebeddüle maruz olan füruat kısmında
müessistir. Bunda aklî ve mantıkî olmayan bir cihet yoktur. Evet mevasim-i erbaada giyecek,
yiyecek ve sair ilâçların tebeddülüne lüzum ve ihtiyaç hasıl olduğu gibi, bir şahsın yaşayış
devrelerinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder. Kezalik hikmet ve maslahatın iktizası
üzerine, ömr-ü beşerin mertebelerine göre ahkâm-ı fer'iyede tebeddül vardır. Çünki fer'î
hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir
ilâç, bir şahsa deva iken, şahs-ı âhere dâ' olur. Bu sırdandır ki, Kur'an fer'î hükümlerden bir
kısmını nesh etmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1409: 1344 - 1409: 1349)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(İ:53) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


---
Kasd ve iradeden doğan bir nizam-ı ekmel vardır. Hilkat ve yaratılışta tam bir hikmet
hükümfermadır. Âlemde abes yok. Fıtratta israf yok. Bu şahidleri tezkiye eden, istikra-i
tamdır ki; her fen, mevzuu bulunduğu nev'in nizamına bir şahid-i âdildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1409: 2860 - 1409: 2865)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa bütün maneviyat söner, rabıtalar


kesilir, nisbetler darmadağınık olur, nizam da berheva olur. Halbuki o nizamda bulunan
kuvvet, bütün kuvvetiyle o nizamın berheva edilmeyeceğini ilân ediyor.
İkinci Bürhan: Herbir nev'de, herbir ferdde hikmetlere, maslahatlara riayet eden ve
inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i tâmme, saadet-i ebediyenin gelmesini tebşir ediyor.
Çünki aksi halde, bedahetle ikrar ve tasdik ettiğimiz şu hikmetleri ve faideleri inkâr etmemiz
lâzımgelir. Çünki o faidelerin, o hikmetlerin, o maslahatların herbirisi zıddına inkılab ederler.
Bu hal ise, safsatadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1409: 2935 - 1409: 2940)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa bütün maneviyat söner, rabıtalar


kesilir, nisbetler darmadağınık olur, nizam da berheva olur. Halbuki o nizamda bulunan
kuvvet, bütün kuvvetiyle o nizamın berheva edilmeyeceğini ilân ediyor.
İkinci Bürhan: Herbir nev'de, herbir ferdde hikmetlere, maslahatlara riayet eden ve
inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i tâmme, saadet-i ebediyenin gelmesini tebşir ediyor.
Çünki aksi halde, bedahetle ikrar ve tasdik ettiğimiz şu hikmetleri ve faideleri inkâr etmemiz
lâzımgelir. Çünki o faidelerin, o hikmetlerin, o maslahatların herbirisi zıddına inkılab ederler.
Bu hal ise, safsatadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1409: 3055 - 1409: 3060)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Halbuki o nizamda bulunan


kuvvet, bütün kuvvetiyle o nizamın berheva edilmeyeceğini ilân ediyor.
İkinci Bürhan: Herbir nev'de, herbir ferdde hikmetlere, maslahatlara riayet eden ve
inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i tâmme, saadet-i ebediyenin gelmesini tebşir ediyor.
Çünki aksi halde, bedahetle ikrar ve tasdik ettiğimiz şu hikmetleri ve faideleri inkâr etmemiz
lâzımgelir. Çünki o faidelerin, o hikmetlerin, o maslahatların herbirisi zıddına inkılab ederler.
Bu hal ise, safsatadır.
Üçüncü Bürhan:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1409: 3129 - 1409: 3134)


Arama dizesi: hikmet

İkinci Bürhan: Herbir nev'de, herbir ferdde hikmetlere, maslahatlara riayet eden ve
inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i tâmme, saadet-i ebediyenin gelmesini tebşir ediyor.
Çünki aksi halde, bedahetle ikrar ve tasdik ettiğimiz şu hikmetleri ve faideleri inkâr etmemiz
lâzımgelir. Çünki o faidelerin, o hikmetlerin, o maslahatların herbirisi zıddına inkılab ederler.
Bu hal ise, safsatadır.
Üçüncü Bürhan: İkinci bürhanı tefsir eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1410: 315 - 1410: 320)


Arama dizesi: hikmet

Dördüncü Bürhan: Üçüncü Bürhanı izah eder. Bütün fenlerin şehadetiyle, fıtratta israf
yoktur. Eğer insan-ı ekber denilen âlemdeki hikmetleri idrakten âciz isen, âlem-i asgar denilen
insandaki nüktelere, hikmetlere dikkat et. Evet "Fenn-i Menafi'-ül A'za"nın şerh ve beyan
ettiği vecihle, insanın cisminde, herbirisi bir menfaat için takriben ikiyüz küsur kemik vardır.
Ve herbirisi bir faide için altı bin damar vardır. Ve hüceyrata hizmet eden yirmidört bin
mesame ve pencere vardır. O hüceyratta cazibe, dafia, mümsike, musavvire, müvellide
namıyla herbirisi bir maslahat için beş kuvvet çalışıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1410: 390 - 1410: 395)


Arama dizesi: hikmet

Dördüncü Bürhan: Üçüncü Bürhanı izah eder. Bütün fenlerin şehadetiyle, fıtratta israf
yoktur. Eğer insan-ı ekber denilen âlemdeki hikmetleri idrakten âciz isen, âlem-i asgar denilen
insandaki nüktelere, hikmetlere dikkat et. Evet "Fenn-i Menafi'-ül A'za"nın şerh ve beyan
ettiği vecihle, insanın cisminde, herbirisi bir menfaat için takriben ikiyüz küsur kemik vardır.
Ve herbirisi bir faide için altı bin damar vardır. Ve hüceyrata hizmet eden yirmidört bin
mesame ve pencere vardır. O hüceyratta cazibe, dafia, mümsike, musavvire, müvellide
namıyla herbirisi bir maslahat için beş kuvvet çalışıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1412: 192 - 1412: 197)


Arama dizesi: hikmet
O yemekler,

âlem-i anasırda dağınık menbalardan muntazam bir düstur ile, mahsus bir nizam ile cem' ve
tahsil edilirler.
İşte bütün bu nizamlar, bu kanunlar, bu intizamlar; hep bir kasd, bir irade, bir hikmetten
MAXQDA 2020 24.12.2022

çıkıyor. Evet meselâ Habib'in gözünde yerleşen bir zerrenin, unsur-u havadan veya unsur-u
türabdan o garib, acib tavırlarda, inkılablarda yaptığı muntazam hareketinden anlaşılır ki; o
zerre, toprakta iken Habib'in gözüne tayin edilmiş ve bir memur gibi mahall-i memuriyetine
muntazaman i'zam kılınmıştır (yükseltilmiştir.)
Evet fennî bir nazarla dikkat edilirse anlaşılır ki, o zerrenin hareketi, körükörüne,
tesadüf eseri değildir. Çünki o zerre, hangi mertebeye girerse, o mertebenin nizamına tâbi'
olur. Ve hangi bir tavra intikal etmiş ise, onun muayyen kanunuyla amel etmiştir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1412: 3050 - 1412: 3055)


Arama dizesi: hikmet

Evet görüyoruz ki; alelekser gaddar, fâcir


zalimler lezzetler, nimetler içinde pek rahat yaşıyorlar. Yine görüyoruz ki; masum,
mütedeyyin, fakir mazlumlar zahmetler, zilletler, tahkirler, tahakkümler altında can
veriyorlar. Sonra ölüm gelir, ikisini de götürür. Bu vaziyetten bir zulüm kokusu gelir. Halbuki
kâinatın şehadetiyle, adalet ve hikmet-i İlahiye zulümden pâk ve münezzehtirler. Öyle ise,
adalet-i İlahiyenin tam manasıyla tecelli etmesi için haşre ve mahkeme-i kübraya lüzum
vardır ki; biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün.
«–xX¬5x< ²v; ¬?«h¬'žÀ²@¬" «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1416: 1668 - 1416: 1673)


Arama dizesi: hikmet

Sonra âlem-i irşada intikal edince; irşadı tergib


ve terhib, tebşir ve inzara taksim eder. Sonra vicdana tecelli edince, reca ve havf husule gelir.
Sonra irşadın iktizasındandır ki, havf ile reca arasındaki müvazene devamla muhafaza edilsin
ki, reca ile doğru yollara sülûk edilsin, havf ile de eğri yollara gidilmesin. Ne Allah'ın
rahmetinden me'yus, ne de azabından emin olunsun.
İşte böylece teselsül eden şu hikmetten dolayı Kur'an-ı Kerim; aleddevam, tergibden
sonra terhib ve ebrarı medhettikten sonra füccarı zemmetmiştir.
S- Bu cümle ile ¯v[¬E«% ]¬S«7 «*@ÅDS²7! Å–¬!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1423: 3366 - 1423: 3371)


Arama dizesi: hikmet
«v«B«' fiil-i müteaddi olduğu halde ]«V«2 ile zikredilmesi, hatmedilen kalbin dünyaya
bakan kapısı değil, ancak âhirete nâzır olan kapısı seddedilmiş olduğuna işarettir. Ve keza
hatmin alâmet-i manasını ifade eden vesm'i (damga) tazammun ettiğine işarettir. Sanki o
hatm, o mühür, kalblerinin üstünde sabit bir damgadır ve silinmez bir alâmettir ki, daima
melaikeye görünür.
S- Bu âyette kalbin sem' ve basara takdimindeki hikmet nedir?
C- Kalb imanın mahalli olduğu gibi, en evvel Sâni'i arayan ve isteyen ve Sâni'in
vücudunu delailiyle ilân eden, kalb ile vicdandır. Zira kalb, hayat malzemesini düşünürken, en

büyük bir acze maruz kaldığını hisseder etmez, derhal bir nokta-i istinadı; kezalik emellerinin
tenmiyesi (nemalandırmak) için bir çare ararken, derhal bir nokta-i istimdadı aramaya başlar.
Bu noktalar ise, iman ile elde edilebilir. Demek, kalbin sem' ve basara hakk-ı takaddümü
MAXQDA 2020 24.12.2022

vardır.
İhtar: Kalbden maksad; sanevberî (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir. Ancak bir
latife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı, vicdan; ma'kes-i efkârı, dimağdır. Binaenaleyh o
latife-i Rabbaniyeyi tazammun eden o et parçasına kalb tabirinden şöyle bir letafet çıkıyor ki;
o latife-i Rabbaniyenin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, cism-i sanevberînin cesede
yaptığı hizmet gibidir. Evet nasılki bütün aktar-ı bedene mâ-ül hayatı neşreden o cism-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1424: 1634 - 1424: 1639)


Arama dizesi: hikmet

Evet kalbin hatmi, delail-i kalbiye ve vicdaniyeye aittir.


Sem'in hatmi, delail-i nakliye ve hariciyeye aittir. Ve keza her iki hatmin bir cinsten
olmadığına bir remizdir.
S- Kalb ile basarın cem' sîgasıyla, sem'in müfred suretinde zikirlerinde ne gibi bir
hikmet vardır?
C- Kalb ile basarın taalluk ettikleri şeyler mütehalif, yolları mütebayin, delilleri
mütefavit, talim ve telkin edicileri mütenevvidir. Sem' ise, kalb ve basarın hilafına, masdardır.
İşittiren ferddir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1425: 1921 - 1425: 1926)


Arama dizesi: hikmet

Sonra °v[¬P«2 kelimesi, ta'zimi ifade eden °Æ!«H«2 deki tenvine te'kiddir.
Sual: Bir kâfirin masiyet-i küfriyesi mahduddur, kısa bir zamanı işgal ediyor. Ebedî ve
gayr-ı mütenahî bir ceza ile tecziyesi, adalet-i İlahiyeye uygun olmadığı gibi, hikmet-i
ezeliyeye de muvafık değil. Merhamet-i İlahiye müsaade etmez?
Cevab:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1426: 350 - 1426: 355)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(İ:81) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


---
S- Kâfirin o cezasının adalete uygun olduğunu teslim ettik. Fakat azabları intac eden
şerlerden hikmet-i ezeliyenin gani olduğuna ne diyorsun?
C- Kavaid-i esasiyedendir ki, arasıra vukua gelen şerr-i kalil için hayr-ı kesîr
terkedilmez. Terkedildiği takdirde, şerr-i kesîr olur. Binaenaleyh hakaik-i nisbiyenin sübutunu
izhar etmek, hikmet-i ezeliyenin iktizasındandır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1426: 592 - 1426: 597)


Arama dizesi: hikmet

Fakat azabları intac eden


şerlerden hikmet-i ezeliyenin gani olduğuna ne diyorsun?
C- Kavaid-i esasiyedendir ki, arasıra vukua gelen şerr-i kalil için hayr-ı kesîr
terkedilmez. Terkedildiği takdirde, şerr-i kesîr olur. Binaenaleyh hakaik-i nisbiyenin sübutunu
izhar etmek, hikmet-i ezeliyenin iktizasındandır. Bu gibi hakaikın tezahürü, ancak şerrin
MAXQDA 2020 24.12.2022

vücuduyla olur. Şerden, haddi tecavüz etmemek için, terhib ve tahvif lâzımdır. Terhibin
vicdan üzerine tesiri, terhibi tasdik etmekle olur. Terhibin tasdiki ise, haricî bir azabın
vücuduna mütevakkıftır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1426: 1089 - 1426: 1094)


Arama dizesi: hikmet

Şerden, haddi tecavüz etmemek için, terhib ve tahvif lâzımdır. Terhibin


vicdan üzerine tesiri, terhibi tasdik etmekle olur. Terhibin tasdiki ise, haricî bir azabın
vücuduna mütevakkıftır. Zira vicdan, akıl ve vehim gibi, haricî ve ebedî hakikat hükmüne
geçmiş bir azabdan yapılan terhible müteessir olur. Öyle ise dünyada olduğu gibi âhirette de,
ateşin vücudundan yapılan terhib, tahvif ayn-ı hikmettir.
Sual: Pekâlâ o ebedî ceza hikmete muvafıktır, kabul ettik. Amma merhamet ve şefkat-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1426: 1127 - 1426: 1132)


Arama dizesi: hikmet

Zira vicdan, akıl ve vehim gibi, haricî ve ebedî hakikat hükmüne


geçmiş bir azabdan yapılan terhible müteessir olur. Öyle ise dünyada olduğu gibi âhirette de,
ateşin vücudundan yapılan terhib, tahvif ayn-ı hikmettir.
Sual: Pekâlâ o ebedî ceza hikmete muvafıktır, kabul ettik. Amma merhamet ve şefkat-i
İlahiyeye ne diyorsun?
Cevab:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1426: 2985 - 1426: 2990)


Arama dizesi: hikmet

Bu işaret dahi, kizbin ne kadar tesirli


bir zehir olduğuna bir şahid-i sadıktır. Zira kizb küfrün esasıdır. Kizb nifakın birinci
alâmetidir. Kizb kudret-i İlahiyeye bir iftiradır. Kizb hikmet-i Rabbaniyeye zıddır. Ahlâk-ı
âliyeyi tahrib eden kizbdir. Âlem-i İslâmı zehirlendiren ancak kizbdir. Âlem-i beşerin ahvalini
fesada veren kizbdir. Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan kizbdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1427: 1436 - 1427: 1440)


Arama dizesi: takva

«w¬8 ¬y¬"
Yani: "Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki,
takva mertebesine vâsıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki; Arz'ı size döşek,
semayı binanıza dam yapmış ve semadan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere
yerden meyve ve sâir gıdaları çıkartsın. Öyle ise, Allah'a misil ve şerik yapmayınız.
Bilirsiniz ki, Allah'tan başka mabud ve hâlıkınız yoktur."
Mukaddeme

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1428: 1023 - 1428: 1028)


Arama dizesi: hikmet

İkincisi: İbadet, fikirleri Sâni'-i Hakîm'e çevirttirmek içindir. Abdin Sâni'-i Hakîm'e
olan teveccühü, itaat ve inkıyadını intac eder. İtaat ve inkıyad ise, abdi intizam-ı ekmel altına
idhal eder. Abdin intizam altına girmesiyle ve nizama ittiba etmesiyle, hikmetin sırrı tahakkuk
MAXQDA 2020 24.12.2022

eder. Hikmet ise, kâinat sahifelerinde parlayan san'at nakışlarıyla tebarüz eder.
--- sh:»(İ:85) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1428: 1055 - 1428: 1060)


Arama dizesi: Hikmet

İbadet, fikirleri Sâni'-i Hakîm'e çevirttirmek içindir. Abdin Sâni'-i Hakîm'e


olan teveccühü, itaat ve inkıyadını intac eder. İtaat ve inkıyad ise, abdi intizam-ı ekmel altına
idhal eder. Abdin intizam altına girmesiyle ve nizama ittiba etmesiyle, hikmetin sırrı tahakkuk
eder. Hikmet ise, kâinat sahifelerinde parlayan san'at nakışlarıyla tebarüz eder.
--- sh:»(İ:85) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
---

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1428: 3705 - 1428: 3710)


Arama dizesi: hikmet

İhtar: İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için
yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır.
Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.
--- sh:»(İ:86) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1428: 3782 - 1428: 3787)


Arama dizesi: hikmet

İhtar: İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için
yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır.
Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.
--- sh:»(İ:86) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
---

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1429: 773 - 1429: 778)


Arama dizesi: hikmet

Ateşin dumana olan delaleti gibi, müessirden esere yapılan istidlale "bürhan-ı limmî"
denildiği gibi; dumanın ateşe olan delaleti gibi, eserden müessire olan istidlale de "bürhan-ı
innî" denir. Bürhan-ı innî, şübhelerden daha sâlimdir.
Bu âyetin, Sâni'in vücud u vahdetine işaret eden delillerinden biri de, "inayet delili"dir.
Bu delil; kâinatı ve kâinatın eczasını ve enva'ını ihtilâlden, ihtilaftan, dağılmaktan kurtarıp
bütün hususatını intizam altına almakla kâinata hayat veren nizamdan ibarettir. Bütün
maslahatların, hikmetlerin, faidelerin, menfaatlerin menşei, bu nizamdır. Menfaatlerden,
maslahatlardan bahseden bütün âyât-ı Kur'aniye, bu nizam üzerine yürüyor ve bu nizamın
tecellisine mazhardır. Binaenaleyh bütün mesalihin, fevaidin ve menafi'in mercii olan ve
kâinata hayat veren bir nizam; elbette ve elbette bir nâzımın vücuduna delalet ettiği gibi, o
nâzımın kasd u hikmetine delalet etmekle, kör tesadüfün vehimlerini nefyeder.
Ey insan! Eğer senin fikrin, nazarın şu yüksek nizamı bulmaktan âciz ise ve istikra-i tâm
ile, yani umumî bir araştırma ile de o nizamı elde etmeye kadir değilsen, insanların telahuk-u
efkâr denilen fikirlerinin birleşmesinden doğan ve nev-i beşerin havassı (duyguları)
hükmünde olan fünun ile kâinata bak ve sahifelerini oku ki, akılları hayrette bırakan o yüksek
nizamı göresin.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1429: 1140 - 1429: 1145)


Arama dizesi: hikmet

Bu âyetin, Sâni'in vücud u vahdetine işaret eden delillerinden biri de, "inayet delili"dir.
Bu delil; kâinatı ve kâinatın eczasını ve enva'ını ihtilâlden, ihtilaftan, dağılmaktan kurtarıp
bütün hususatını intizam altına almakla kâinata hayat veren nizamdan ibarettir. Bütün
maslahatların, hikmetlerin, faidelerin, menfaatlerin menşei, bu nizamdır. Menfaatlerden,
maslahatlardan bahseden bütün âyât-ı Kur'aniye, bu nizam üzerine yürüyor ve bu nizamın
tecellisine mazhardır. Binaenaleyh bütün mesalihin, fevaidin ve menafi'in mercii olan ve
kâinata hayat veren bir nizam; elbette ve elbette bir nâzımın vücuduna delalet ettiği gibi, o
nâzımın kasd u hikmetine delalet etmekle, kör tesadüfün vehimlerini nefyeder.
Ey insan! Eğer senin fikrin, nazarın şu yüksek nizamı bulmaktan âciz ise ve istikra-i tâm
ile, yani umumî bir araştırma ile de o nizamı elde etmeye kadir değilsen, insanların telahuk-u
efkâr denilen fikirlerinin birleşmesinden doğan ve nev-i beşerin havassı (duyguları)
hükmünde olan fünun ile kâinata bak ve sahifelerini oku ki, akılları hayrette bırakan o yüksek
nizamı göresin.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1429: 2415 - 1429: 2420)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ: Her âlimin başında beyaz bir ımame var.


Külliyetle söylenilen şu hüküm, ülema nev'inde intizamın bulunmasına bakar. Öyle ise,
umumî bir teftiş neticesinde fünun-u kevniyeden herbirisi, kaidelerinin külliyeti ile kâinatta
yüksek bir nizamın bulunmasına bir delildir. Ve herbir fen nurlu bir bürhan olup, mevcudatın
silsilelerinde salkımlar gibi asılıp sallanan maslahat semerelerini ve ahvalin değişmesinde
gizli olan faideleri göstermekle Sâni'in kasd u hikmetini ilân ediyorlar. Âdeta vehim
şeytanlarını tardetmek için herbir fen, birer necm-i sâkıbdır. Yani bâtıl vehimleri delip yakan
birer yıldızdırlar.
Ey arkadaş!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1429: 3261 - 1429: 3266)


Arama dizesi: hikmet

O makinenin bir illetten vücuda


geldiği zarurîdir. O illet ise, esbab-ı tabiiye değildir. Çünki o makinedeki ince nizam, bir ilim
ve şuurun eseridir. Esbab-ı tabiiye ise ilimsiz, şuursuz, camid şeylerdir. Akılları hayrette
bırakan o ince makinenin esbab-ı tabiiyeden neş'et ettiğini iddia eden adam, esbabın herbir
zerresine Eflatun'un şuurunu, Calinos'un hikmetini i'ta etmekle beraber; o zerrat arasında bir
muhaberenin de mevcud olmasını itikad etmelidir. Bu ise, öyle bir safsata ve öyle bir
hurafedir ki, meşhur sofestaîyi bile utandırıyor. Maahaza esbab-ı maddiyede esas ittihaz
edilen kuvve-i cazibe ile kuvvet-i dafianın, inkısama kabiliyeti olmayan bir cüz'de birlikte
içtimaları iltizam edilmiştir. Halbuki bunlar birbirlerine zıd olduklarından, içtimaları caiz
değildir. Fakat cazibe ve dafia kanunlarından maksad, "âdâtullah" ile tabir edilen kavanin-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1431: 420 - 1431: 425)


Arama dizesi: hikmet

İşte sathî ve dikkatsiz nazarlar bu gibi hatalara düştükleri gibi, yüksek bir cevhere ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

mükerrem bir mahiyete mâlik olan insan, kasdı ve dikkati ile daima hak ve hakikatı ararken,
bazan sathî ve dikkatsiz bir nazarla bâtıla bakar. O bâtıl da ihtiyarsız, talebsiz, davetsiz fikrine
gelir. Fikri de çar-nâçar alır saklar, yavaş yavaş kabul ve tasdikine de mazhar olur. Fakat onun
o bâtılı kabul ve tasdiki, bütün hikmetlerin mercii olan nizam-ı âlemden gaflet etmesinden ve
madde ile hareketinin ezeliyete zıd olduğuna körlük gösterdiğinden ileri gelmiştir ki, şu garib
nakışları ve acib san'at eserlerini esbab-ı camideye isnad etmek mecburiyetiyle o dalaletlere
düşmüşlerdir.
Hüseyin-i Cisrî'nin dediği gibi, âsâr-ı medeniyetle müzeyyen ve bütün zînetlere
müştemil bir eve giren bir adam, ev sahibini göremediğinden o zîneti, o esasatı, tesadüfe ve
tabiata isnad etmeye mecbur olmuştur.
Kezalik nizam-ı âlemdeki bütün hikmetlerin, faidelerin tam bir ihtiyara ve şamil bir
ilme ve kâmil bir kudrete yaptıkları şehadetten gaflet eden gafiller, sathî nazarlarınca, tesir-i
hakikîyi esbab-ı camideye vermeye mecbur kalmışlardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1431: 939 - 1431: 944)


Arama dizesi: hikmet

Fikri de çar-nâçar alır saklar, yavaş yavaş kabul ve tasdikine de mazhar olur. Fakat onun
o bâtılı kabul ve tasdiki, bütün hikmetlerin mercii olan nizam-ı âlemden gaflet etmesinden ve
madde ile hareketinin ezeliyete zıd olduğuna körlük gösterdiğinden ileri gelmiştir ki, şu garib
nakışları ve acib san'at eserlerini esbab-ı camideye isnad etmek mecburiyetiyle o dalaletlere
düşmüşlerdir.
Hüseyin-i Cisrî'nin dediği gibi, âsâr-ı medeniyetle müzeyyen ve bütün zînetlere
müştemil bir eve giren bir adam, ev sahibini göremediğinden o zîneti, o esasatı, tesadüfe ve
tabiata isnad etmeye mecbur olmuştur.
Kezalik nizam-ı âlemdeki bütün hikmetlerin, faidelerin tam bir ihtiyara ve şamil bir
ilme ve kâmil bir kudrete yaptıkları şehadetten gaflet eden gafiller, sathî nazarlarınca, tesir-i
hakikîyi esbab-ı camideye vermeye mecbur kalmışlardır.
--- sh:»(İ:90) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1431: 2366 - 1431: 2371)


Arama dizesi: hikmet

Hülâsa: İnsan sathî ve gayr-ı kasdî bir nazarla bâtıl ve muhal bir şeye baktığı zaman,
hakikî illetini bulamadığı takdirde, çar-nâçar sıhhatına veya inkârına kail olmakla kabul
etmesi ihtimali vardır. Fakat talib ve müşteri sıfatıyla kasden ve bizzât dikkatle bakacak
olursa, onların hikemiyat dedikleri o bâtıl mes'elelerden hiçbirisini de kabul etmez. Ancak
bütün siyasîlerin hikmetini ve hükemanın akıllarını zerrelerde farzetmekle eblehane kabul
eder.
S- Onların daima iftiharla bahsettikleri tabiat, nevamis ve kuva nedir ki, kendilerini
onlarla iknaa çalışıyorlar?
C- Tabiat dedikleri şey, bir matbaadır, tâbi' değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1432: 3188 - 1432: 3193)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Bu delilin hülâsası: Kâinatın


ihtiva ettiği zerrelerden herbirisinin gerek zâtında, gerek sıfâtında, gerek ahvalinde ve gerek
vücudunda gayr-ı mütenahî imkânlar, ihtimaller, müşkilâtlar, yollar, kanunlar varken;
birdenbire o zerre, gayr-ı mütenahî yollardan muayyen bir yola sülûk eder. Ve gayr-ı mahdud
hallerden, bir vaziyete girer. Ve gayr-ı ma'dud sıfatlardan bir sıfatla vasıflanır ve doğru bir
kanun üzerine mukadder bir maksada harekete başlar ve vazife olarak uhdesine verilen
herhangi bir hikmet ve bir maslahatı derhal intac eder ki, o hikmet ve o maslahatın husule
gelmesi, ancak o zerrenin o çeşit hareketiyle olabilir. Acaba o kadar yollar ve ihtimaller
arasında o zerrenin macerası, lisan-ı haliyle, Sâni'in kasd u hikmetine delalet etmez mi?
İşte herbir zerre, -müstakillen- kendi başıyla Sâni'in vücuduna delalet ettiği gibi, küçük-
büyük herhangi bir teşekküle girerse veya hangi bir mürekkebe cüz' olursa, girdiği ve cüz'
olduğu o makamlarda kazandığı nisbete göre Sâni'ine olan delaletini muhafaza eder.
Bu âyetin mâkabliyle cihet-i irtibatına gelince:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1432: 3236 - 1432: 3241)


Arama dizesi: hikmet

Bu delilin hülâsası: Kâinatın


ihtiva ettiği zerrelerden herbirisinin gerek zâtında, gerek sıfâtında, gerek ahvalinde ve gerek
vücudunda gayr-ı mütenahî imkânlar, ihtimaller, müşkilâtlar, yollar, kanunlar varken;
birdenbire o zerre, gayr-ı mütenahî yollardan muayyen bir yola sülûk eder. Ve gayr-ı mahdud
hallerden, bir vaziyete girer. Ve gayr-ı ma'dud sıfatlardan bir sıfatla vasıflanır ve doğru bir
kanun üzerine mukadder bir maksada harekete başlar ve vazife olarak uhdesine verilen
herhangi bir hikmet ve bir maslahatı derhal intac eder ki, o hikmet ve o maslahatın husule
gelmesi, ancak o zerrenin o çeşit hareketiyle olabilir. Acaba o kadar yollar ve ihtimaller
arasında o zerrenin macerası, lisan-ı haliyle, Sâni'in kasd u hikmetine delalet etmez mi?
İşte herbir zerre, -müstakillen- kendi başıyla Sâni'in vücuduna delalet ettiği gibi, küçük-
büyük herhangi bir teşekküle girerse veya hangi bir mürekkebe cüz' olursa, girdiği ve cüz'
olduğu o makamlarda kazandığı nisbete göre Sâni'ine olan delaletini muhafaza eder.
Bu âyetin mâkabliyle cihet-i irtibatına gelince:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1432: 3423 - 1432: 3428)


Arama dizesi: hikmet

Kâinatın
ihtiva ettiği zerrelerden herbirisinin gerek zâtında, gerek sıfâtında, gerek ahvalinde ve gerek
vücudunda gayr-ı mütenahî imkânlar, ihtimaller, müşkilâtlar, yollar, kanunlar varken;
birdenbire o zerre, gayr-ı mütenahî yollardan muayyen bir yola sülûk eder. Ve gayr-ı mahdud
hallerden, bir vaziyete girer. Ve gayr-ı ma'dud sıfatlardan bir sıfatla vasıflanır ve doğru bir
kanun üzerine mukadder bir maksada harekete başlar ve vazife olarak uhdesine verilen
herhangi bir hikmet ve bir maslahatı derhal intac eder ki, o hikmet ve o maslahatın husule
gelmesi, ancak o zerrenin o çeşit hareketiyle olabilir. Acaba o kadar yollar ve ihtimaller
arasında o zerrenin macerası, lisan-ı haliyle, Sâni'in kasd u hikmetine delalet etmez mi?
İşte herbir zerre, -müstakillen- kendi başıyla Sâni'in vücuduna delalet ettiği gibi, küçük-
büyük herhangi bir teşekküle girerse veya hangi bir mürekkebe cüz' olursa, girdiği ve cüz'
olduğu o makamlarda kazandığı nisbete göre Sâni'ine olan delaletini muhafaza eder.
Bu âyetin mâkabliyle cihet-i irtibatına gelince:
Vakta ki Kur'an-ı Kerim:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1434: 638 - 1434: 642)


Arama dizesi: takva
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sonra, ibadet insanların hilkat ve yaratılışına ta'lik


edilmiştir.
İbadetin hilkat-ı beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk yaratılışında
ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti
onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümid eder. Veyahut
insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksad,
ibadetin kemali olan takvadır. «–xTÅB«# ²vUÅV«Q«7 Şu cümle, her iki noktaya da tatbik edilebilir.
Yani
istidad ve kabiliyetinizde ekilen veya vazife ve hilkatinizden kasdedilen takvanın kuvveden
fiile çıkarılması lâzımdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1434: 748 - 1434: 752)


Arama dizesi: takva

edilmiştir.
İbadetin hilkat-ı beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk yaratılışında
ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti
onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümid eder. Veyahut
insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksad,
ibadetin kemali olan takvadır. «–xTÅB«# ²vUÅV«Q«7 Şu cümle, her iki noktaya da tatbik edilebilir.
Yani
istidad ve kabiliyetinizde ekilen veya vazife ve hilkatinizden kasdedilen takvanın kuvveden
fiile çıkarılması lâzımdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1434: 925 - 1434: 929)


Arama dizesi: takva

İbadetin hilkat-ı beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk yaratılışında
ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti
onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümid eder. Veyahut
insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksad,
ibadetin kemali olan takvadır. «–xTÅB«# ²vUÅV«Q«7 Şu cümle, her iki noktaya da tatbik edilebilir.
Yani
istidad ve kabiliyetinizde ekilen veya vazife ve hilkatinizden kasdedilen takvanın kuvveden
fiile çıkarılması lâzımdır.
Sonra Kur'an-ı Kerim'de Mabudun vücuduna ait âfâkî delillerin en karibine @®-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1434: 1085 - 1434: 1089)


Arama dizesi: takva

Ya insanlar ilk yaratılışında


ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti
onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümid eder. Veyahut
insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksad,
ibadetin kemali olan takvadır. «–xTÅB«# ²vUÅV«Q«7 Şu cümle, her iki noktaya da tatbik edilebilir.
Yani
istidad ve kabiliyetinizde ekilen veya vazife ve hilkatinizden kasdedilen takvanın kuvveden
fiile çıkarılması lâzımdır.
Sonra Kur'an-ı Kerim'de Mabudun vücuduna ait âfâkî delillerin en karibine @®-
!«h¬4 «Œ²*«ž²! vU«7 «u«Q«% cümlesiyle işaret edilmiştir. Ve bu işaretten, Arz'ın bu şekle
getirilmesiyle
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1436: 2810 - 1436: 2815)


Arama dizesi: hikmet

Nasılki bir insan bir iş için bir adamı techiz ettiği


zaman, o işin o adamdan yapılmasını ümid eder. Kezalik -bilâ teşbih- Cenab-ı Hak insanlara
kemal için bir istidad, teklif için bir kabiliyet ve bir ihtiyar vermiştir. Bu itibarla Cenab-ı Hak
insanlardan o işlerin yapılmasını intizar etmektedir, denilebilir. Bu teşbih ve istiarede, hilkat-i
beşerdeki hikmetin takva olduğuna ve ibadetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın da en
büyük mertebe olduğuna işaret vardır.
Reca manasının muhatablara atfedilmesi şöyle izah edilir:
--- sh:»(İ:99) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1436: 2819 - 1436: 2823)


Arama dizesi: takva

Nasılki bir insan bir iş için bir adamı techiz ettiği


zaman, o işin o adamdan yapılmasını ümid eder. Kezalik -bilâ teşbih- Cenab-ı Hak insanlara
kemal için bir istidad, teklif için bir kabiliyet ve bir ihtiyar vermiştir. Bu itibarla Cenab-ı Hak
insanlardan o işlerin yapılmasını intizar etmektedir, denilebilir. Bu teşbih ve istiarede, hilkat-i
beşerdeki hikmetin takva olduğuna ve ibadetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın da en
büyük mertebe olduğuna işaret vardır.
Reca manasının muhatablara atfedilmesi şöyle izah edilir:
--- sh:»(İ:99) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1436: 2858 - 1436: 2862)


Arama dizesi: takva

Nasılki bir insan bir iş için bir adamı techiz ettiği


zaman, o işin o adamdan yapılmasını ümid eder. Kezalik -bilâ teşbih- Cenab-ı Hak insanlara
kemal için bir istidad, teklif için bir kabiliyet ve bir ihtiyar vermiştir. Bu itibarla Cenab-ı Hak
insanlardan o işlerin yapılmasını intizar etmektedir, denilebilir. Bu teşbih ve istiarede, hilkat-i
beşerdeki hikmetin takva olduğuna ve ibadetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın da en
büyük mertebe olduğuna işaret vardır.
Reca manasının muhatablara atfedilmesi şöyle izah edilir:
--- sh:»(İ:99) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1436: 2876 - 1436: 2880)


Arama dizesi: takva

Nasılki bir insan bir iş için bir adamı techiz ettiği


zaman, o işin o adamdan yapılmasını ümid eder. Kezalik -bilâ teşbih- Cenab-ı Hak insanlara
kemal için bir istidad, teklif için bir kabiliyet ve bir ihtiyar vermiştir. Bu itibarla Cenab-ı Hak
insanlardan o işlerin yapılmasını intizar etmektedir, denilebilir. Bu teşbih ve istiarede, hilkat-i
beşerdeki hikmetin takva olduğuna ve ibadetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın da en
büyük mertebe olduğuna işaret vardır.
Reca manasının muhatablara atfedilmesi şöyle izah edilir:
--- sh:»(İ:99) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1436: 3169 - 1436: 3173)


Arama dizesi: takva
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(İ:99) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


---
Ey muhatab olan insanlar! Havf u reca ortasında bulunmakla, takvayı reca ederek

Rabbinize ibadet ediniz. Bu itibarla insan, ibadetine itimad etmemelidir ve daima ibadetinin
artmasına çalışmalıdır.
Reca manası, sâmi' ve müşahidlere göre olursa şöyle tevil edilecektir:
Ey müşahidler! Arslanın pençesini gören adam, o pençenin iktizası olan parçalamayı
arslandan ümid ve reca ettiği gibi; siz de insanları ibadet techizatıyla mücehhez olduklarını
gördüğünüzden, onlardan takvayı reca ve intizar edebilirsiniz. Ve keza ibadetin fıtrî bir iktiza
neticesi olduğuna işarettir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1437: 397 - 1437: 401)


Arama dizesi: takva

Rabbinize ibadet ediniz. Bu itibarla insan, ibadetine itimad etmemelidir ve daima ibadetinin
artmasına çalışmalıdır.
Reca manası, sâmi' ve müşahidlere göre olursa şöyle tevil edilecektir:
Ey müşahidler! Arslanın pençesini gören adam, o pençenin iktizası olan parçalamayı
arslandan ümid ve reca ettiği gibi; siz de insanları ibadet techizatıyla mücehhez olduklarını
gördüğünüzden, onlardan takvayı reca ve intizar edebilirsiniz. Ve keza ibadetin fıtrî bir iktiza
neticesi olduğuna işarettir.
«–xTÅB«# : Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün
kısımlarına, mertebelerine de şamildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1437: 514 - 1437: 518)


Arama dizesi: Takva

Arslanın pençesini gören adam, o pençenin iktizası olan parçalamayı


arslandan ümid ve reca ettiği gibi; siz de insanları ibadet techizatıyla mücehhez olduklarını
gördüğünüzden, onlardan takvayı reca ve intizar edebilirsiniz. Ve keza ibadetin fıtrî bir iktiza
neticesi olduğuna işarettir.
«–xTÅB«# : Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün
kısımlarına, mertebelerine de şamildir. Meselâ: Şirkten takva, kebairden masivaullahtan
kalbini hıfzetmekle takva, ikabdan ictinab etmekle takva, gazabdan tahaffuz etmekle takva.
Demek «–xTÅB«# kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder. Ve keza ibadetin ancak ihlas ile
ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud-u bizzât olduğuna ve ibadetin
sevab ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1437: 576 - 1437: 580)


Arama dizesi: takva

Arslanın pençesini gören adam, o pençenin iktizası olan parçalamayı


arslandan ümid ve reca ettiği gibi; siz de insanları ibadet techizatıyla mücehhez olduklarını
gördüğünüzden, onlardan takvayı reca ve intizar edebilirsiniz. Ve keza ibadetin fıtrî bir iktiza
neticesi olduğuna işarettir.
«–xTÅB«# : Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün
MAXQDA 2020 24.12.2022

kısımlarına, mertebelerine de şamildir. Meselâ: Şirkten takva, kebairden masivaullahtan


kalbini hıfzetmekle takva, ikabdan ictinab etmekle takva, gazabdan tahaffuz etmekle takva.
Demek «–xTÅB«# kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder. Ve keza ibadetin ancak ihlas ile
ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud-u bizzât olduğuna ve ibadetin
sevab ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1437: 649 - 1437: 653)


Arama dizesi: takva

«–xTÅB«# : Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün


kısımlarına, mertebelerine de şamildir. Meselâ: Şirkten takva, kebairden masivaullahtan
kalbini hıfzetmekle takva, ikabdan ictinab etmekle takva, gazabdan tahaffuz etmekle takva.
Demek «–xTÅB«# kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder. Ve keza ibadetin ancak ihlas ile
ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud-u bizzât olduğuna ve ibadetin
sevab ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.
®š@«X¬" «š@«WÅ,7!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1437: 703 - 1437: 707)


Arama dizesi: takva

«–xTÅB«# : Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün


kısımlarına, mertebelerine de şamildir. Meselâ: Şirkten takva, kebairden masivaullahtan
kalbini hıfzetmekle takva, ikabdan ictinab etmekle takva, gazabdan tahaffuz etmekle takva.
Demek «–xTÅB«# kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder. Ve keza ibadetin ancak ihlas ile
ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud-u bizzât olduğuna ve ibadetin
sevab ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.
®š@«X¬" «š@«WÅ,7!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1437: 734 - 1437: 738)


Arama dizesi: takva

«–xTÅB«# : Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün


kısımlarına, mertebelerine de şamildir. Meselâ: Şirkten takva, kebairden masivaullahtan
kalbini hıfzetmekle takva, ikabdan ictinab etmekle takva, gazabdan tahaffuz etmekle takva.
Demek «–xTÅB«# kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder. Ve keza ibadetin ancak ihlas ile
ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud-u bizzât olduğuna ve ibadetin
sevab ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.
®š@«X¬" «š@«WÅ,7!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1437: 767 - 1437: 771)


Arama dizesi: takva

«–xTÅB«# : Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün


kısımlarına, mertebelerine de şamildir. Meselâ: Şirkten takva, kebairden masivaullahtan
kalbini hıfzetmekle takva, ikabdan ictinab etmekle takva, gazabdan tahaffuz etmekle takva.
Demek «–xTÅB«# kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder. Ve keza ibadetin ancak ihlas ile
ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud-u bizzât olduğuna ve ibadetin
sevab ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.
®š@«X¬" «š@«WÅ,7!«:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1437: 2709 - 1437: 2714)


Arama dizesi: hikmet

(İ:100) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
--
teşkil eden zerreler, büyüklük-küçüklük, çirkinlik-güzellik gibi gayr-ı mütenahî ahval ve
keyfiyetleri kabul etmekte müsavidirler. Yani bir zerrenin, bin keyfiyeti kabul etmeye
kabiliyeti vardır; ve bir halet, binlerce zerrelere hal olabilir. Binaenaleyh güzellik gibi bir
sıfat, binlerce zerrelere ve dolayısıyla cisimlere sıfat olabildiği halde, o kadar imkânat ve
ihtimaller içinde muayyen bir cisme tayin edildiği zaman; herhalde bir kasd ile, bir hikmet
altında, bir zâtın irade ve tahsisiyle, binlerce cisimler arasında o cisim, o sıfata mevsuf
kılınmıştır.
²vU«7 : Bu "lâm" ihtisas için değildir, ancak sebebiyeti ifade ediyor. Yani Arz'ın tefrişine
sebeb yani vesile, insandır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1438: 296 - 1438: 301)


Arama dizesi: hikmet
Öyle ise Arz'daki nebatat ve hayvanat, hanedeki
efrad-ı aile ile erzak ve saire gibi levazım-ı beytiye hükmündedir. Ve keza "firaş" tabirinden

anlaşılıyor ki, Arz taş gibi katı ve sert değildir ki kabil-i sükna olmasın ve su gibi mâyi de
değildir ki, ziraat ve istifadeye kabil olmasın. Belki orta bir vaziyette yapılmıştır ki, hem
mesken, hem mezraa olsun. Bu iki faidenin taht-ı temine alınması, elbette ve elbette bir
maksad, bir hikmet ve bir nizam ile olabilir.
®š@«X¬" «š@«WÅ,7!«: : Semanın insanlara bir sakf, bir dam gibi yapılması, yıldızların o damda asıl

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1438: 1039 - 1438: 1044)


Arama dizesi: hikmet

(İ:101) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
--
Sual: İnsan, Arz'a nisbeten bir zerredir; Arz da, kâinata nazaran bir zerredir; ve keza
insanın bir ferdi, nev'ine nisbeten bir zerredir; nev'i de, sair ortakları bulunan enva' içinde bir
zerre gibidir. Ve keza aklın düşünebildiği gayeler, faideler hikmet-i ezeliye ve ilm-i İlahîdeki
faidelere nisbeten bir zerreden daha aşağıdır. Binaenaleyh böyle bir âlemin insanın istifadesi
için yaratılmış olduğu akla giremez?
Cevab: Evet zahire bakılırsa insan bir zerre hükmündedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1438: 2393 - 1438: 2398)


Arama dizesi: hikmet

«w¬8 ¬y¬" «‚«h²'«@«4 ®š@«8 ¬š@«WÅ,7! «w¬8 «Ä«i²9«! «:


İnzalin Cenab-ı Hakk'a olan isnadından anlaşılıyor ki, yağmurun katreleri başıboş
değildir; ancak bir hikmet altında ve bir nizam-ı kasdî ile inerler. Çünki o mesafe-i baîdeden
gelmek ile beraber; rüzgâr ve hava da müsademelerine yardımcı olduğu halde, katrelerin
aralarında müsademe olmuyor. Öyle ise o katreler başıboş olmayıp, gemleri, onları temsil
MAXQDA 2020 24.12.2022

eden meleklerin elindedir.


¬š@«WÅ,7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1454: 1810 - 1454: 1815)


Arama dizesi: hikmet

--
Ey arkadaş! Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur.
Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dal-budak salıp gelen şu şecere-i
nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında yani sonunda büyük bir
meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet toprağın içinde büyük ve uzun bir damarı gören adam, o
damarın başında kavun gibi bir meyvenin bulunduğunu zannetmesi gibi, âlemin her tarafında
damarları bulunan şu şecere-i nâriyenin de Cehennem gibi bir meyvesinin bulunduğuna
bilhads yani sür'at-i intikal ile hükmedebilir.
S- Cehennem şimdi mevcud olduğu takdirde, yeri nerededir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1454: 3552 - 1454: 3557)


Arama dizesi: Hikmet
Buna binaen Küre-i Arz'ın merkezinde bulunan ikiyüz
bin derece hararetli bir ateş, Cehennem'e bir çekirdek hükmünde olup, kıyamette kabuğu
hükmünde bulunan tabaka-i türabiyeyi çatlatıp, bütün dehşetiyle çıkar, tevessü etmeye başlar
ve tam techizatıyla Cehennem meydana gelir, denilebilir. Ve keza bir hadîse nazaran,
"zemherir" namında, bürudet ile yakan bir ateş vardır. Bu hadîs de, o nazariyeye mutabıktır.
Zira merkez-i Arz'dan sathına kadar derece derece artan veya tenakus eden ateş, zemherir de
dâhil olmak üzere ateşin bütün mertebelerine şamildir. Hikmet-i tabiiyede takarrur ettiği gibi,

ateş bazan öyle bir dereceye gelir ki, yakınında bulunan şeylerden hararetleri tamamen celb ve
cezb etmekle, onları bürudet ile yakar ve suyu incimad ettirir.
S- Mezkûr hadîse göre; Cehennem Arz'ın merkezindedir. Halbuki Arz, Cehennem'e
nisbeten bir yumurta kadardır. O kocaman Cehennem, Arz'ın karnında nasıl yerleşir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1461: 3267 - 1461: 3272)


Arama dizesi: hikmet
Bu itibarla âhiretin her iki şıkkı da
zikredilmiş bulunuyor.
Arkadaş! Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebede doğru uzanıp giden iki daldan
tezahür eden iki semeredir ve kâinatın teselsülen gelmekte olan silsilelerinin iki neticesidir ve
ebede doğru akıp giden kâinat seylinin iki mahzeni ve iki havuzudur. Evet Cenab-ı Hak gayr-ı
mütenahî hikmetler için bu âlemi, imtihana sahne yaptı; yine sonsuz hikmetler için
tegayyürata, tahavvülâta, inkılablara mahal olmasını irade etti; ve yine sonsuz gayeler için
hayır ile şerri, nef' ile zararı, hüsün ile kubhu, hülâsa iyilikle kötülüğü karışık bir şekilde
Cennet ve Cehennem'e tohum olmak üzere kâinatın şu mezraasına serpti. Evet madem ki bu
âlem, nev-i beşerin imtihan meydanıdır ve müsabaka yeridir; iyilikle kötülüğün birbirinden

tefrik edilemiyecek derecede muhtelit ve karışık


MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(İ:141) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------


--
olmaları lâzımdır ki, insanların dereceleri tezahür etsin. İmtihan ve tecrübe zamanları bittikten
sonra, kötü insanlar: «–x8¬h²DW²7! @«ZÇ<«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1461: 3326 - 1461: 3331)


Arama dizesi: hikmet
Bu itibarla âhiretin her iki şıkkı da
zikredilmiş bulunuyor.
Arkadaş! Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebede doğru uzanıp giden iki daldan
tezahür eden iki semeredir ve kâinatın teselsülen gelmekte olan silsilelerinin iki neticesidir ve
ebede doğru akıp giden kâinat seylinin iki mahzeni ve iki havuzudur. Evet Cenab-ı Hak gayr-ı
mütenahî hikmetler için bu âlemi, imtihana sahne yaptı; yine sonsuz hikmetler için
tegayyürata, tahavvülâta, inkılablara mahal olmasını irade etti; ve yine sonsuz gayeler için
hayır ile şerri, nef' ile zararı, hüsün ile kubhu, hülâsa iyilikle kötülüğü karışık bir şekilde
Cennet ve Cehennem'e tohum olmak üzere kâinatın şu mezraasına serpti. Evet madem ki bu
âlem, nev-i beşerin imtihan meydanıdır ve müsabaka yeridir; iyilikle kötülüğün birbirinden

tefrik edilemiyecek derecede muhtelit ve karışık


--- sh:»(İ:141) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
--
olmaları lâzımdır ki, insanların dereceleri tezahür etsin. İmtihan ve tecrübe zamanları bittikten
sonra, kötü insanlar: «–x8¬h²DW²7! @«ZÇ<«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1463: 442 - 1463: 447)


Arama dizesi: hikmet

S: Kâinat ilk yaratılışında ebede elverişli olarak sabit bir şekilde yaratılsaydı; böyle
tegayyüratlı, inkılablı, mâil-i inhidam bir surette yaratılıp, bilâhere tahribden sonra ebediyete
kabil, metin bir şekilde yapılmasından daha iyi ve daha kısa olmaz mı idi?
C: Vakta ki Cenab-ı Hak, hikmet-i ezeliye ile inayet-i ezeliyenin iktizasınca, insanların
kabiliyetlerinin tezahürünü ve istidadlarının neşv ü nemasını irade etmekle, nev-i beşeri
imtihan ve tecrübeye tâbi' tuttu, zararları menfaatlara kattı, şerleri hayırların içine attı,
güzellikleri çirkinliklerle cem' etti; hepsini birbirine karıştırarak kâinatın hamuru ile beraber
yaratılış teknesinde yoğurduktan sonra, kâinatı tegayyür, tebeddül, tekâmül kanunlarına tâbi'
tuttu.
Vakta ki imtihan perdesi kapanır ve tecrübe zamanı nihayet bulur ve kâinat tarlasının
vakt-i hasadı hulûl eder. Sâni'-i Hakîm inayetiyle, birbiriyle karışık yoğurduğu zıdları tasfiye
eder, içlerinden tegayyürü doğuran esbabı ayırır ve ihtilaf maddelerini tefrik eder. Sonra
Cehennem ebede elverişli olarak metin ve kavî bir cisimle teşekkül ederek, !

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1473: 1870 - 1473: 1875)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

]¬[²E«B²,«< «ž «yÁV7! Å–¬! cümlesi onların irad ettikleri


aşağıdaki müteselsil itirazları reddediyor.
1- Allah'ın beşer ile konuşmasında ve onlara kahr u itab etmekte ve onlardan şikayet
etmekte ne hikmet vardır? Halbuki bu gibi şeylerden anlaşılır ki; âlemde insanın da başka bir
tasarrufu, bir tesiri vardır.
2- İnsanlar arasında cereyan eden konuşmalar gibi temsillerin getirilmesi... Zira bu
Kur'anın beşer kelâmı olduğuna alâmettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1473: 3272 - 1473: 3277)


Arama dizesi: hikmet
1- Eşyanın iç yüzleri yüksek ve şeffaf olduğundan, bu yüzlerden bahsetmek azamet ve
celale münafî olmadığı gibi, uluhiyetin iktizası üzerine dış yüzleri çirkin görünenlerin
bahsedilmekten, zikredilmekten hariç tutulmaları, uluhiyet kanununa muhaliftir. Çünki bir
hâkim, tebaasından Çingeneleri hukuk-u medeniyeden ihraç etmez.
2- Belâgat ve hikmetin iktizası üzerine, hakir manaları ifade için hakir temsillerin
zikrinde bir muhalefet yoktur.
3- Âdi temsillerde bir beis yoktur, terbiye ve irşad öyle ister.

4- İnayet-i İlahiyenin iktizası üzerine, hakaik temsilâtla tasvir edilir.


5- Rububiyet ve terbiyenin iktizasına binaen, insanları kendi aralarında cereyan eden
muhavereleri, üslûbları, şiveleriyle irşad etmek lâzımdır.
6- Hikmet ve nizamın iktizası üzerine, Cenab-ı Hakk'ın insanlar ile konuşması zarurîdir.
Hülâsa: Cenab-ı Hak insanlara cüz'-i ihtiyarî vermekle, onları âlem-i ef'ale masdar
yaptı. O âlem-i ef'ali bir nizam altına almak üzere kelâmını, yani Kur'anını da o âlem-i ef'ale
gönderdi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1474: 226 - 1474: 231)


Arama dizesi: Hikmet

4- İnayet-i İlahiyenin iktizası üzerine, hakaik temsilâtla tasvir edilir.


5- Rububiyet ve terbiyenin iktizasına binaen, insanları kendi aralarında cereyan eden
muhavereleri, üslûbları, şiveleriyle irşad etmek lâzımdır.
6- Hikmet ve nizamın iktizası üzerine, Cenab-ı Hakk'ın insanlar ile konuşması zarurîdir.
Hülâsa: Cenab-ı Hak insanlara cüz'-i ihtiyarî vermekle, onları âlem-i ef'ale masdar
yaptı. O âlem-i ef'ali bir nizam altına almak üzere kelâmını, yani Kur'anını da o âlem-i ef'ale
gönderdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1474: 3015 - 1474: 3020)


Arama dizesi: hikmet

h«S«6 «w<¬HÅ7! @Å8«! «: ilââhir... Bu cümlenin evvelki cümle ile cihet-i irtibatı: Evet temsilât-ı
Kur'aniyedeki hikmeti fehmetmek için Allah canibinden nur-u imanla bakmak lâzım olduğuna
evvelki cümle ile işaret edilmiştir. Bu cümlede ise, mezkûr temsilâttaki hikmetin adem-i
fehmini intac eden ve aynı zamanda evham ve bahaneler yuvasına giden yol gösterilmiştir.
Şöyle ki:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1474: 3165 - 1474: 3170)


Arama dizesi: hikmet

«: ilââhir... Bu cümlenin evvelki cümle ile cihet-i irtibatı: Evet temsilât-ı


Kur'aniyedeki hikmeti fehmetmek için Allah canibinden nur-u imanla bakmak lâzım olduğuna
evvelki cümle ile işaret edilmiştir. Bu cümlede ise, mezkûr temsilâttaki hikmetin adem-i
fehmini intac eden ve aynı zamanda evham ve bahaneler yuvasına giden yol gösterilmiştir.
Şöyle ki:
Alçak nefis tarafından herşeyi karanlıklı gösteren küfür zulmetiyle temsilât-ı
Kur'aniyeye bakan olursa; tabiî o temsilâtın hikmetini anlayamaz, evhama kapılır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1474: 3411 - 1474: 3416)


Arama dizesi: hikmet

Bu cümlede ise, mezkûr temsilâttaki hikmetin adem-i


fehmini intac eden ve aynı zamanda evham ve bahaneler yuvasına giden yol gösterilmiştir.
Şöyle ki:
Alçak nefis tarafından herşeyi karanlıklı gösteren küfür zulmetiyle temsilât-ı
Kur'aniyeye bakan olursa; tabiî o temsilâtın hikmetini anlayamaz, evhama kapılır. Kalbindeki
marazın yardımıyla, her vehim onun nazarında bir dev kesilir, tarîk-i hakkı kaybeder,
tereddüdlere maruz kalır. Sonra istifhama, yani sorup sual etmeye başlar; içinden çıkamaz, en
nihayet iş inkâra dayanır, inkârın içinde kalır. Kur'an-ı Kerim ihtisar
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1477: 2483 - 1477: 2488)


Arama dizesi: hikmet

Binaenaleyh ]¬[²E«B²,«< «ž yerinde ¾h²B«< «ž denilmiş olsaydı, muhaliyete mahal kalmazdı?


C- Baûda ile yapılan temsili iktiza eden ve hüsnünü takdir eden hikmet, belâgat vesaire
gibi esbaba karşı temsili terketmek isteyen, hayâdan maada tek bir esbab yoktur. Hayâ da
Cenab-ı Hak hakkında muhaldir. Öyle ise o temsili terketmeye aslâ sebeb bulunmadığına
işareten, ]¬[²E«B²,«< «ž kelimesi ¾h²B«< «ž kelimesine tercih edilmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1479: 888 - 1479: 893)


Arama dizesi: hikmet

Zira belâgatın iktiza ettiği bir temsildir. Belâgatın iktiza


ettiği şey terkedilmez. Öyle ise Cenab-ı Hak bu temsili terketmez. Binaenaleyh insafı olan, o
temsilin belig, hak ve Allah'tan olduğunu bilir. İnad ile bakan adam ise hikmetini bilmez,
tereddüde düşer, sorar, sual eder, en nihayet istihkar ile inkâra girer. Hülâsa: Mü'min, insaflı
olduğu için Allah'tan olduğunu tasdik eder. Kâfir olan adam inadcı olduğundan, "Bunda ne
faide var?" der.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1480: 3243 - 1480: 3248)


Arama dizesi: hikmet
Bunu da, mü'min olan kimseler bilir.
2- Allah münkirlerin dedikleri gibi, o temsilden hayâ etmez. O münkirler, "O temsilin
terki lâzımdır" diyorlar. Zira o temsilin hikmetini bilmezler, hem "Bunda ne faide var" derler.

Hem inkâr ediyorlar, zira hakir görüyorlar. Hem işitmeleriyle dalalete girdiler, zira Kur'an
MAXQDA 2020 24.12.2022

onları dalalete attı. Hem onlar fıskla kabuklarından çıktılar, hem Allah'a
--- sh:»(İ:173) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
--
olan ahidlerini bozdular, hem sıla-i rahmi kestiler, hem Arz'da Allah'ın nizam ve intizamını
ifsad ettiler

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1481: 1683 - 1481: 1688)


Arama dizesi: hikmet

Zira onlar, kâinattaki nizam ve intizamı


tesadüfe ve tahavvülât-ı garibeyi ve inkılabat-ı acibeyi abesiyete ve tesadüfe isnad
ettiklerinden, bozulmuş olan ruhlarının gözünden o nizam tesettür edip görünmediği gibi, pis
fıtratlarıyla da, Kur'anın mu'ciz olan nazmını karışık, mukaddemelerini akîm, semerelerini acı
gördüler.
«–xNT²X«< : Örülmüş kalın bir şeridi açıp dağıtmak manasını ifade eden "nakz" tabiri,
yüksek bir üslûba işarettir. Sanki Cenab-ı Hakk'ın ahdi; meşiet, hikmet, inayetin ipleriyle
örülmüş nuranî bir şerittir ki, ezelden ebede kadar uzanmıştır. Bu nuranî şerit, kâinatta nizam-
ı umumî şeklinde tecelli ederek silsilelerini kâinatın enva'ına dağıtır iken, en acib silsilesini
nev'-i beşere uzatmıştır ve ruh-u beşerde pek çok istidad ve kabiliyetlerin tohumlarını
ekmiştir. Fakat o istidadların terbiyesini ve neticesini cüz'-i ihtiyarînin eline vermiştir. O cüz'-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1483: 3125 - 1483: 3130)


Arama dizesi: hikmet

²vB²X6 cümlesi ukdeyi, yani birinci düğümü açıyor. Şöyle ki:


İnsanın cesedini teşkil eden zerreler, âlemin zerratı içinde camid, dağınık bir şekilde
iken, bakarsın ki; mahsus bir kanun ile, muayyen bir nizam ile intizam altına alınarak âlem-i
anasıra gönderilir. Âlem-i anasırda sâkit, sâkin, gizli bir vaziyette iken, birdenbire kafile
kafile, muayyen bir düstur ile, yevmî bir intizam ile, bir kasd ve hikmet altında âlem-i
mevalide intikal eder. Âlem-i mevalidde de, sükût içinde iken birdenbire acib, garib bir tarz
ile nutfeye inkılab eder. Sonra müteselsil inkılablar ile alaka olur; sonra mudga olur, sonra et,
kemik olur. Bu inkılabların herbirisi, evvelkisine nisbeten daha mükemmel ise de, lâyıkına
göre mevattır, yani hayatsızdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1484: 520 - 1484: 525)


Arama dizesi: hikmet

²v6@«[²&«@«4 düğümünü açıyor. Evet hayat, kudret-i ezeliyenin en büyük ve en


ince ve en acib bir mu'cizesidir ve bütün nimetlerden üstündür ve mebde' ve meâdın
bürhanlarından en zahir bürhandır.
Evet hayat nevi'lerinin en ednası nebat hayatıdır. Hayat-ı nebatiyenin başlangıcı,
çekirdekte veya habbede hayat düğümünün uyanıp açılmasıdır. Bunun keyfiyeti o kadar zahir,
o kadar umumî, o kadar me'luf iken, zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar hikmet-i beşerden ve
felsefesinden gizli kalmıştır. İşte hayatın ne derece ince olduğu anlaşıldı.
Ve keza hayatı olmayan bir cisim, en büyük bir dağ da olsa tektir, yetimdir, mekânından
başka birşeyle münasebeti yoktur. Lâkin bal arısı gibi küçük bir cisim, hayata mazhar olduğu
zaman, bütün kâinatla münasebetdar olur ve herşeyle alış-veriş yapar; hattâ diyebilir ki:
"
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1484: 3531 - 1484: 3536)


Arama dizesi: hikmet

Demek hayatta hısset yoktur. İşte


bundan anlaşıldı ki; hayat, Sâni'in vücuduna en zahir bir delildir.
Ve keza en basit bir cismin geçirmiş olduğu inkılabat ve tahavvülâta dikkatle bakılırsa
görülür ki; âlem-i zerrattaki zerreler, âlem-i anasıra intikal edince başka suretlere girerler,
âlem-i mevalidde başka suretlere dönerler, nutfede başka vaziyet alırlar, sonra alaka olur,
sonra mudga olur, sonra bir insan suretini giyer, ortaya çıkarlar. Bu kadar inkılabat-ı acibe
esnasında, zerreler öyle muntazam harekât ve muayyen düsturlar üzerine cereyan ederler ki;
sanki bir zerre, meselâ âlem-i zerratta iken vazifelendirilmiş ve Abdülmecid'in gözünde yer
alıp vazife görmek üzere yola çıkarılmıştır. Bu hali, bu vaziyeti, bu intizamı gören bir zihin,
bilâ-tereddüd hükmeder ki; o zerreler, bir kasd ile ve bir hikmet altında gönderilir. İşte
zerratın hayata mazhariyeti için geçirdiği bu kadar acib ve garib tavırlar, insana ikinci bir
hayatın bu hayattan daha kolay ve daha sehil olduğuna da bir kanaat getirir. İşte hayatın
mebde ve meâde delil olduğu bu hakikatlardan anlaşıldı.
²v6@«[²&«@«4 cümlesi, ²vUB[¬W< Åv$ cümlesine bir delil gibidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1485: 2205 - 1485: 2210)


Arama dizesi: hikmet

Beşinci Mes'ele: «–xQ«%²h# ¬y²[«7¬! Åv$ un ukdesi hakkındadır. Evet Cenab-ı Hak, âlem-i kevn ü
fesad denilen şu âlemde hüsün, kubh, nef', zarar gibi zıdları, çok hikmetlere binaen karışık bir
tarzda yaratmıştır. Hem de izhar-ı izzet için, vesait ve esbabı vaz'etmiştir. Haşir ve kıyamette
kâinat tasfiye ameliyatını gördüğü zaman, zıdlar birbirinden ayrılır ve esbab ile vesait de
ortadan kalkar; ortadaki perde ve hicab kalktıktan sonra, herkes Sâniini görür ve hakikî
Mâlikini bilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1487: 2334 - 1487: 2339)


Arama dizesi: hikmet

Cevab: Dünyada insanın vücud ve bekası olduğu gibi, âhirette de vücud ve bekası
vardır. Dünyadaki vücud, vasıtasız dest-i kudretten çıkar. Dünyada terkib, tahlil, tasarruf,
tahavvül ile karışık beka mes'elesi sâbıkan zikredilen hikmet üzerine esbab, vesait, ilel,
mes'eleye müdahale edip araya girerler. Âhirette ise vücud ve beka, her ikisi de levazımatıyla,
terkibatıyla bizzât dest-i kudretten çıkarlar ve herkes hakikî Mâlikini bilir. İşte bunu anlayan,
rücuun ne demek olduğunu anlar.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1489: 511 - 1489: 516)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(İ:187) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------


--
kelâmlarda mübalağa yoktur. Evet binlerce hikmetler için yaratılan Zühal'in herbir hikmetinde
binlerce cihetler ve herbir cihetinde binlerce istifade edenler bulunduğu halde, "Hilkatinde o
adamın istifadesi, ille-i gaiyeden bir cüz' olarak düşünülmüştür" denilirse ne manii var? Çünki
ille-i gaiye, daima basit birşeyden ibaret değildir.
Altıncı Nokta: İmam-ı Ali'nin h«A²6«ž²!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1489: 552 - 1489: 557)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(İ:187) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------


--
kelâmlarda mübalağa yoktur. Evet binlerce hikmetler için yaratılan Zühal'in herbir hikmetinde
binlerce cihetler ve herbir cihetinde binlerce istifade edenler bulunduğu halde, "Hilkatinde o
adamın istifadesi, ille-i gaiyeden bir cüz' olarak düşünülmüştür" denilirse ne manii var? Çünki
ille-i gaiye, daima basit birşeyden ibaret değildir.
Altıncı Nokta: İmam-ı Ali'nin h«A²6«ž²!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1489: 1993 - 1489: 1998)


Arama dizesi: Hikmet

Bu itibarla herbir arz için hava-i


nesimîden bir sema hasıl olmuştur. Sonra o madde-i buhariyeyi bastetmekle yedi kat semavatı
tesviye edip yıldızları içine zer'etmiştir ve o yıldızlar tohumuna müştemil olan semavat in'ikad
etmiş, vücuda gelmiştir.
Hikmet-i cedidenin nazariyatı ise şu merkezdedir ki: Görmekte olduğumuz manzume-i
şemsiye ile tabir edilen güneşle ona bağlı yıldızlar cemaatı, basit bir cevhere imiş; sonra bir
nevi' buhara inkılab etmiştir; sonra o buhardan, mayi-i nârî hasıl olmuştur; sonra o mayi-i nârî
bürudet ile tasallüb etmiş yani katılaşmış, sonra şiddet-i hareketiyle bazı büyük parçaları
fırlatmıştır. O parçalar tekâsüf ederek seyyarat olmuşlardır; şu Arz da onlardan biridir. Bu
izahata tevfikan,

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1490: 1648 - 1490: 1653)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü Mes'ele: «p²A«, kelimesi hakkındadır.


Ey arkadaş! Semavatın dokuz tabakadan ibaret olduğu, eski hikmetin hurafelerinden
biridir. Onların o hurafevari fikirleri, efkâr-ı âmmeyi istilâ etmişti. Hattâ bazı müfessirler, bazı
âyetlerin zahirini onların mezheblerine meylettirmişlerdir. Hikmet-i cedide ise, feza denilen
şu boşlukta yalnız yıldızların muallak bir vaziyette durmakta olduklarına kaildir. Bunların
mezhebinden, semavatın inkârı çıkıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1490: 1837 - 1490: 1842)


Arama dizesi: Hikmet

Ey arkadaş! Semavatın dokuz tabakadan ibaret olduğu, eski hikmetin hurafelerinden


biridir. Onların o hurafevari fikirleri, efkâr-ı âmmeyi istilâ etmişti. Hattâ bazı müfessirler, bazı
âyetlerin zahirini onların mezheblerine meylettirmişlerdir. Hikmet-i cedide ise, feza denilen
şu boşlukta yalnız yıldızların muallak bir vaziyette durmakta olduklarına kaildir. Bunların
mezhebinden, semavatın inkârı çıkıyor. Ve bu iki hikmetin birisi ifrata varmışsa da ötekisi
tefritte kalmıştır. Şeriat ise, Cenab-ı Hakk'ın yedi tabakadan ibaret semavatı halketmiş
olduğuna hâkimdir ve yıldızların da balık gibi o semalar denizlerinde yüzmekte olduklarına
kaildir. Hadîs ise, semanın ½¿xS²U«8 °‚²x«8 den ibaret bulunduğunu emrediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1490: 2016 - 1490: 2021)


Arama dizesi: hikmet

Onların o hurafevari fikirleri, efkâr-ı âmmeyi istilâ etmişti. Hattâ bazı müfessirler, bazı
âyetlerin zahirini onların mezheblerine meylettirmişlerdir. Hikmet-i cedide ise, feza denilen
MAXQDA 2020 24.12.2022

şu boşlukta yalnız yıldızların muallak bir vaziyette durmakta olduklarına kaildir. Bunların
mezhebinden, semavatın inkârı çıkıyor. Ve bu iki hikmetin birisi ifrata varmışsa da ötekisi
tefritte kalmıştır. Şeriat ise, Cenab-ı Hakk'ın yedi tabakadan ibaret semavatı halketmiş
olduğuna hâkimdir ve yıldızların da balık gibi o semalar denizlerinde yüzmekte olduklarına
kaildir. Hadîs ise, semanın ½¿xS²U«8 °‚²x«8 den ibaret bulunduğunu emrediyor. Şu hak olan
mezhebin, altı mukaddeme ile tahkikatını yapacağız.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1490: 2460 - 1490: 2465)


Arama dizesi: hikmet

Şu hak olan
mezhebin, altı mukaddeme ile tahkikatını yapacağız.
Birinci Mukaddeme: Şu geniş boşluğun esîr ile dolu olduğu, fennen ve hikmeten
sabittir.
İkinci Mukaddeme: Ecram-ı ulviyenin kanunlarını rabteden ve ziya ve hararetin
emsalini neşr ve nakleden fezayı doldurmuş bir madde mevcuddur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1496: 227 - 1496: 232)


Arama dizesi: hikmet
Evvelki âyette hilkatten maksad beşer olduğu ve Hâlık'ın yanında

beşerin bir mevki sahibi bulunduğu tasrih edildiğinde sâmiin zihnine geldi ki: "Bu kadar
fesad, şürur ve kötülüğü yapan beşere bu kadar kıymet neden verildi? Cenab-ı Hakk'a ibadet
ve takdis için şu fesadcı beşerin vücuduna hikmetin iktizası ve rızası var mıdır?" Sâmiin bu
vesvesesini def' için şöyle bir işarette bulundu ki: Beşerin o şürur ve fesadları, onda vedîa
bırakılan sırra mukabele
--- sh:»(İ:199) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1496: 622 - 1496: 627)


Arama dizesi: hikmet

(İ:199) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
--
edemez, affolur. Ve Cenab-ı Hak onun ibadetine muhtaç değildir. Ancak Allâm-ül Guyub'un
ilmindeki bir hikmet içindir.
Cümlelerin arasındaki irtibata geldik:
²)¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1496: 1146 - 1496: 1151)


Arama dizesi: hikmet

®^«S[¬V«' ¬Œ²*«ž²! ]¬4 ½u¬2@«% ]±¬9¬! : Cenab-ı Hak müşavere yolunu öğretmek ile beşerin
hilafetindeki hikmetin sırrını melaikeye istifsar ettirmek üzere bu cümleyi söyledi. Sâmiin
zihni, üç noktayı nazara alarak harekete geçti: 1- Melaike ne dediler? 2- Taaccüble hikmeti
sordular. 3- Cinlere halife olmakla beraber, beşerde de kuvve-i gazabiye ve şeheviye
halkedilmiştir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1496: 1310 - 1496: 1315)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hak müşavere yolunu öğretmek ile beşerin


hilafetindeki hikmetin sırrını melaikeye istifsar ettirmek üzere bu cümleyi söyledi. Sâmiin
zihni, üç noktayı nazara alarak harekete geçti: 1- Melaike ne dediler? 2- Taaccüble hikmeti
sordular. 3- Cinlere halife olmakla beraber, beşerde de kuvve-i gazabiye ve şeheviye
halkedilmiştir. Bunlar, cinlerden daha ziyade fesad yapacaklardır. İşte Kur'an-ı Kerim
«š@«8±¬G7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1496: 1964 - 1496: 1969)


Arama dizesi: hikmet

Yani "Eşya ve ahkâm, sizin


malûmatınıza münhasır değildir. Adem-i ilminiz, onların vücuda gelmeyeceklerine sebeb
olamaz. Benim, beşerin hilkati hakkında bir hikmetim vardır; o hikmetin hatırası için,
fesadlarını nazara almam." ferman etmiştir.
Cümlelerin heyet ve nüktelerine geldik:
«tÇ"«* «Ä@«5 ²)¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1496: 1983 - 1496: 1988)


Arama dizesi: hikmet

Yani "Eşya ve ahkâm, sizin


malûmatınıza münhasır değildir. Adem-i ilminiz, onların vücuda gelmeyeceklerine sebeb
olamaz. Benim, beşerin hilkati hakkında bir hikmetim vardır; o hikmetin hatırası için,
fesadlarını nazara almam." ferman etmiştir.
Cümlelerin heyet ve nüktelerine geldik:
«tÇ"«* «Ä@«5 ²)¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1497: 2091 - 1497: 2096)


Arama dizesi: hikmet

½^«S[¬V«' : Bu tabir, Arz'ın insanların hayatına elverişli şeraiti haiz olmazdan evvel Arz'da
idrakli bir mahlukun bulunmuş olduğuna ve o mahlukun hayatına o zamandaki Arz'ın evvelki
vaziyetleri muvafık ve müsaid bulunduğuna işarettir. ½^«S[¬V«' tabirinin bu manaya delaleti,
mukteza-yı hikmettir. Amma meşhur olan manaya nazaran, o idrakli mahluk, cinlerden bir
nev' imiş; yaptıkları fesaddan dolayı insanlar ile mübadele edilmişlerdir.
«š@«8±¬G7! t¬S²,«< «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1498: 492 - 1498: 497)


Arama dizesi: hikmet

öğretmek içindir. Yoksa Cenab-ı Hak müşavereden münezzehtir.


Melaikenin u«Q²D«#«! ile yaptıkları istifhamdan maksad, ca'le itiraz, ca'li inkâr etmek
değildir. Çünki Cenab-ı Hakk'ın fiillerine itiraz etmeye ismetleri mânidir. Ancak ca'lin sebebi
mahfî olduğundan, taaccüble sebeb ve hikmetini sormuşlardır. Ca'l tabirinden anlaşılıyor ki;
insanın ahvali, vaziyetleri ne tabiatın iktizasıdır ve ne de fıtratın îcabıdır, ancak bir câilin ca'li
iledir.
S- @«
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1498: 2035 - 1498: 2039)


Arama dizesi: takva

--
@«Z[¬4 : Kuvve-i şeheviye ile Arz'da fesad hasıl olur, kuvve-i gazabiyenin tecavüzüyle katl
ü kıtale mahal olur. Halbuki Arz, takva üzerine tesis edilmiş bir mescid hükmündedir.
: : Fesad ile sefk gibi iki rezileyi birbirine atf ve cem'eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1498: 2638 - 1498: 2643)


Arama dizesi: hikmet
«t«7 ‰±¬G«T9 «: «¾¬G²W«E¬" d±¬A«,9 w²E«9 «: : Beşerin ca'lindeki hikmeti soran melaikeye, sanki
şöyle bir
itiraz vârid olmuştur: "Beşerin Allah'a yapacağı ibadet ve takdis, onun ca'line sebeb-i kâfi

gelmez mi ki, ca'linin hikmetini soruyorsunuz?" İşte "vav-ı haliye" ile zikredilen d±¬A«,9 w²E«9 «:
ilââhir cümlesi, güya o itirazı ref'etmeye işarettir.
w²E«9 : Maasiden masum melaikenin cemaatlerinden kinayedir. Cümlenin cümle-i ismiye
şeklinde zikredilmesi; tesbihin melaikeye bir seciye olduğuna ve melaikenin tesbihata
mülazım ve müdavim olduklarına işarettir.
«¾¬G²W«E¬" d±¬A«,9

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1499: 23 - 1499: 28)


Arama dizesi: hikmet
Beşerin ca'lindeki hikmeti soran melaikeye, sanki şöyle bir
itiraz vârid olmuştur: "Beşerin Allah'a yapacağı ibadet ve takdis, onun ca'line sebeb-i kâfi

gelmez mi ki, ca'linin hikmetini soruyorsunuz?" İşte "vav-ı haliye" ile zikredilen d±¬A«,9 w²E«9 «:
ilââhir cümlesi, güya o itirazı ref'etmeye işarettir.
w²E«9 :

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1499: 1484 - 1499: 1489)


Arama dizesi: hikmet

«–xW«V²Q«# «ž@«8 v«V²2«! ]±¬9¬! «Ä@«5 : Bu cümle, melaikenin istifsarından sonra acaba Cenab-
ı Hak
istifsarlarına nasıl cevab verdi ve taaccüblerini ne ile izale etti ve beşerin onlara tercihindeki
hikmet nedir diye sâmiin kalbine gelen suale icmalî bir cevabdır, tafsili sonra gelecektir.
v«V²2«! ]±¬9¬! deki Å–¬!, tahkiki ifade etmekle tereddüd ve şübheyi def'etmek içindir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1499: 2098 - 1499: 2103)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Binaenaleyh burada bu Å–¬!, Kur'an-ı Kerim'in îcaz için ihtisaren icmal ettiği birkaç cümleye
işarettir:
1- Beşerdeki maslahatlar ve beşerin hayr-ı kesîre nisbeten mefsedetleri, şerr-i kalildir.
Şerr-i kalil için hayr-ı kesîri terketmek, hikmete muhaliftir.
2- Beşerin hilafete olan sırr-ı liyakatı, melaikece meçhul, Hâlıkça malûmdur.
3- Beşerin onlara tercih hakkını veren hikmet, melaikece meçhuldür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1499: 2237 - 1499: 2242)


Arama dizesi: hikmet

Şerr-i kalil için hayr-ı kesîri terketmek, hikmete muhaliftir.


2- Beşerin hilafete olan sırr-ı liyakatı, melaikece meçhul, Hâlıkça malûmdur.
3- Beşerin onlara tercih hakkını veren hikmet, melaikece meçhuldür.
4- Å–¬! nin ifade ettiği tahkik, bazan sarih hükme değil, cümlenin bir kaydından istifade
edilen zımnî bir hükme raci' olur. Burada Å–¬! nin tahkiki, «–xW«V²Q«# «ž kaydından istifade edilen

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1500: 295 - 1500: 300)


Arama dizesi: hikmet

Çünki v«V²2«! nün delaletine göre, ilm-i İlahî taalluk ve tahakkuk etmiştir.
Öyle ise beşerin vücudu herhalde olacaktır.
Melaikeye verilen o icmalî cevabın tahkiki hakkında °v[¬U«& °v[¬V«2 «yÁV7! Å–¬! âyetinden şöyle
bir izahat alınabilir ki: Cenab-ı Hakk'ın ef'ali hikmetlerden, maslahatlardan hâlî değildir. Öyle
ise mevcudat, halkın malûmatında münhasır değildir. Öyle ise melaikenin adem-i ilimleri,
beşerin adem-i vücuduna delil olamaz. Ve keza Cenab-ı Hak hayr-ı mahz olarak melaikeyi
yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behaim
ve hayvanatı halketmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kadir ve câmi' olarak
dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki; beşerin şeheviye ve gazabiye
kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlub olursa, beşer mücahedesinden dolayı
melaikeye tefevvuk eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1500: 648 - 1500: 653)


Arama dizesi: Hikmet

Cenab-ı Hakk'ın ef'ali hikmetlerden, maslahatlardan hâlî değildir. Öyle


ise mevcudat, halkın malûmatında münhasır değildir. Öyle ise melaikenin adem-i ilimleri,
beşerin adem-i vücuduna delil olamaz. Ve keza Cenab-ı Hak hayr-ı mahz olarak melaikeyi
yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behaim
ve hayvanatı halketmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kadir ve câmi' olarak
dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki; beşerin şeheviye ve gazabiye
kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlub olursa, beşer mücahedesinden dolayı
melaikeye tefevvuk eder. Aksi halde hayvanattan daha aşağı olur, çünki özrü yoktur.
--- sh:»(İ:206) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1500: 3117 - 1500: 3122)


Arama dizesi: hikmet

(İ:207) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
--
hükmüne göre: Kur'an-ı Kerim zahiren ve bâtınen, nassen ve delaleten, remzen ve işareten her
zamanda vücuda gelmiş veya gelecek herşeyi ifade ediyor. Buna binaen gerek enbiyanın kıssa
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve hikâyeleri, gerek mu'cizeleri hakkında Kur'an-ı Kerim'in işaratından fehmettiğime


göre,(Haşiye) mu'cizat-ı enbiyadan iki gaye ve hikmet takib edilmiştir:
Birincisi: Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1502: 2301 - 1502: 2306)


Arama dizesi: hikmet

Ve keza Cenab-ı Hakk'ın Arz'ında beşerin halife olması, Allah'ın hükümlerini icra ve
kanunlarını tatbik etmesi içindir. Bu ise, tam bir ilme mütevakkıftır. Ve keza birinci âyette
kelâmın sevkiyatı iktizasınca şöyle bir takdir olacaktır: Âdem'i halketti, tesviye etti, cesedine
nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmayı talim etti ve hilafete namzed kıldı. Sonra vakta ki
Âdem'i melaikeye tercih etmekle rüchan mes'elesinde ve hilafet istihkakında ilm-i esma ile
mümtaz kıldı; makamın iktizası üzerine, eşyayı melaikeye arz ve onlardan muarazayı taleb
etti; sonra melaike aczlerini hissetmekle Cenab-ı Hakk'ın hikmetini ikrar ettiler. Kur'an-ı
Kerim buna işareten,
«w[¬5¬(@«. ²vB²X6 ²–¬! ¬š«žÎx´; ¬š@«W²,«@¬" ]¬9x\¬A²9«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1502: 3090 - 1502: 3095)


Arama dizesi: hikmet

iktidarının beyanı îcab etti ki, muaraza tamam olsun. Bunun için, ²v¬Z¬=@«W²,«@¬" ²vZ²\¬A²9«! -
•«(³~ @«< «Ä@«5
hitabıyla Âdem'e ferman etti. Sonra vakta ki mes'ele tebeyyün etti ve hikmetin sırrı zahir oldu;
geçen cevab-ı icmalînin bu tafsilâta netice kılınması makamın iktizasından olduğuna binaen,
«–xWB²U«# ²vB²X6 @«8«: «–:G²A# @«8 v«V²2«!«: ¬Œ²*«ž²!«: ¬€!«x´WÅ,7! «`²[«3 v«V²2«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1504: 2360 - 1504: 2365)


Arama dizesi: hikmet

)
Prens Bismarck (Bismark)'ın Beyanatı
Sana muasır bir vücud olamadığımdan müteessirim ey Muhammed! (A.S.M.)
Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idare etmek için taraf-ı lahutîden geldiği iddia olunan
bütün münzel semavî kitabları tam ve etrafıyla tedkik ettimse de, tahrif olundukları için
hiçbirisinde aradığım hikmet ve tam isabeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cem'iyet, bir
hane halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lâkin Muhammedîlerin
(A.S.M.) Kur'anı, bu kayıddan âzadedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1504: 2623 - 1504: 2628)


Arama dizesi: hikmet

Bu kanunlar değil bir cem'iyet, bir


hane halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır. Lâkin Muhammedîlerin
(A.S.M.) Kur'anı, bu kayıddan âzadedir. Ben Kur'anı her cihetten tedkik ettim, her
kelimesinde büyük hikmetler gördüm. Muhammedîlerin (A.S.M.) düşmanları, bu kitab
Muhammed'in (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1504: 2928 - 1504: 2933)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Muhammedîlerin (A.S.M.) düşmanları, bu kitab


Muhammed'in (A.S.M.) zade-i tab'ı olduğunu iddia ediyorlarsa da, en mükemmel hattâ en
mütekâmil bir dimağdan böyle hârikanın zuhurunu iddia etmek, hakikatlara göz kapayarak
kin ve garaza âlet olmak manasını ifade eder ki; bu da ilim ve hikmetle kabil-i te'lif değildir.
Ben şunu iddia ediyorum ki; Muhammed (A.S.M.) mümtaz bir kuvvettir. Destgâh-ı kudretin
böyle ikinci bir vücudu imkân sahasına getirmesi ihtimalden uzaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1507: 1787 - 1507: 1792)


Arama dizesi: Hikmet

İnsanı her türlü dalaletlerden korur.


Kur'an, insanlara hukukullahı tanıtmış, mahlukatın Hâlık'tan ne bekleyeceğini,
mahlukatın Hâlık'la münasebatını en sarih şekilde öğretmiştir. Kur'an ahlâk ve felsefenin
bütün esasatını câmi'dir. Fazilet ve rezilet, hayır ve şer, eşyanın mahiyet-i hakikiyesi, hülâsa
her mevzu Kur'anda ifade olunmuştur. Hikmet ve felsefenin esası olan adalet ve müsavatı
öğreten ve başkalarına iyilik etmeyi, faziletkâr olmayı talim eden esaslar.. bunların hepsi
Kur'anda vardır. Kur'an, insanı iktisad ve itidale sevkeder, dalaletten korur, ahlâkî za'fların
karanlığından çıkarır, teâlî-i ahlâk nuruna ulaştırır; insanın kusurlarını, hatalarını i'tilâ ve
kemale kalbeyler.
Müsteşrik Sedio
Kur'an öyle bir Peygamber sesidir ki, onu bütün dünya dinleyebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1509: 1028 - 1509: 1033)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(İ:221) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------


--
Kur'anın ifadesi veciz ve mücmel olmakla beraber; en derin hakikatı, en kuvvetli ve mülhem
hikmeti takrir eden elfaz ile söylemiştir. Kur'an, devamlı memleketler değilse de, muzaffer
cumhuriyetler vücuda getirmeye hâdim olacak esasları muhtevi olduğunu isbat etmiştir.
Kur'anın esaslarıyladır ki; fakr u sefaletleri ancak cehaletleriyle kabil-i kıyas olan, susuz ve
çıplak bir yarımadanın sekenesi, yeni bir dinin, hararetli ve samimî sâlikleri olmuşlar,
devletler kurmuşlar, şehirler inşa etmişlerdir. Filhakika Müslümanların heybetidir ki; Fesdad,
Bağdad, Kurtuba, Delhi bütün Hristiyan Avrupa'yı titreten bir azamet ve haşmet ihraz
etmişlerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1512: 2040 - 1512: 2045)


Arama dizesi: hikmet

Temyiz Mahkemesi de, üç defa mahkemelerin beraet kararını tasdik etmiş. Hüküm
kaziye-i muhkeme haline geldiği halde, memleketi umumî bir dinsizliğe sürüklemek için
perde arkasındaki din düşmanları; faaliyetlerini mütemadiyen tazelemişler, sükûn ve asayişe
pek çok muhtaç olan memleketimizi bu cihetten za'fa uğratmak için adliyeleri, mahkemeleri
daima hâinane tertiblerle meşgul etmişlerdir.
Evvelce şifahen dahi arzettiğim vecihle; Selef-i Sâlihîn'in bıraktığı kudsî tefsirler iki
kısımdır: Bir kısmı, ahkâma dair tefsirlerdir. Diğer bir kısmı da, âyât-ı Kur'aniyenin
hikmetlerini ve iman hakikatlarını tefsir ve izah ederler. Selef-i Sâlihîn'in bu türlü tefsirleri
çoktur. Hususan Gavs-ı A'zam Şah-ı Geylanî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, İmam-ı
Rabbanî gibi zevat-ı kiramın eserleri, bu kısım tefsirlerdir. Bilhassa Mevlâna Celaleddin-i
Rumî Hazretlerinin Mesnevî-i Şerif'i de bu tarz bir nevi manevî tefsirdir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1515: 2246 - 1515: 2251)


Arama dizesi: hikmet

Birinci Nokta: Kırk elli sene evvel Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede
hareket ettiği için, hakikat-ül hakaike karşı ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı.
Ekser ehl-i tarîkat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünki aklı, fikri hikmet-i
felsefiye ile bir derece yaralı idi; tedavi lâzımdı. Sonra hem kalben, hem aklen hakikata giden
bazı büyük ehl-i hakikatın arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı cazibedar bir
hâssası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1516: 2286 - 1516: 2291)


Arama dizesi: hikmet

Bu mecmuanın yalnız
dâhilî nefis ve şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin
şübehatından tamamıyla kurtarıyor. Ve o malûmat ise, meşhudat hükmünde ve ilmelyakîn ise,
aynelyakîn derecesinde bir itminan ve bir kanaat veriyor.
Dördüncü Nokta: Eski Said ilm-i hikmet ve ilm-i hakikatın çok derin mes'eleleriyle
meşgul olması ve büyük ülemalarla derin mes'eleler üzerinde münazarası ve medresenin
yüksek derslerini gören eski talebelerinin fehimlerinin derecesine göre yazması ve Eski
Said'in de terakkiyat-ı fikriye ve kalbiyesinde, yalnız kendisi anlayacak bir surette, gayet kısa
cümlelerle ve gayet muhtasar bir ifade ile uzun hakikatlara kısa kelimelerle işaretler nev'inde
o mecmuayı yazdığı için, bir kısmını en müdakkik âlimler de zorla anlayabilir. Eğer tam izah
olsa idi, Risale-i Nur'un mühim bir vazifesini görecekti. Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u
hafiye gibi enfüsî ve dâhilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş.
Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî, hem ekseri cihetinde turuk-u cehriye gibi âfâkî ve
haricî daireye bakıp marifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Âdeta Musa Aleyhisselâm'ın
asâsı gibi nereye vurmuş ise su çıkarmış...
Hem Risale-i Nur, hükema ve ülemanın mesleğinde gitmeyip, Kur'an'ın bir i'caz-ı
manevîsiyle, her şeyde bir pencere-i marifet açmış;

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1517: 1951 - 1517: 1956)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ms:11) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Beşer sultanlarının memurları ise; sultanların ihtiyaç ve aczlerini def' için tayinlerine zaruret
hasıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. Binaenaleyh Allah'ın memurlarıyla insanın memurları
arasında münasebet yoktur. Yalnız gafil ve cahil olanlar hâdiselerde ve vukuattaki hikmetleri,
güzellikleri göremediklerinden, Cenab-ı Hak'tan şekva ve şikayetlere başlarlar. İşte o şekva ve
şikayetlerin hedefini değiştirmek için esbab vaz'edilmiştir. Çünki kusur onlardan çıkıyor,
onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra bir misal-i latif suretinde bir temsil-i manevî
rivayet ediliyor ki:
Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakk'a demiş ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1517: 2440 - 1517: 2445)


Arama dizesi: hikmet

Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakk'a demiş ki:


–Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın benden şekva edecekler. Benden küsecekler.
Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki:
MAXQDA 2020 24.12.2022

–Senin ile ibadımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları


onlara gidip sana küsmesinler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1517: 2705 - 1517: 2710)


Arama dizesi: hikmet

–Senin ile ibadımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları


onlara gidip sana küsmesinler.
Evet nasılki hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler. Ve
kabz-ı ervahta hakikî olarak hikmet ve güzellik, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesine
mütealliktir. Öyle de Hazret-i Azrail Aleyhisselâm da bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren
merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline münasib düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için
o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlahiyeye bir perdedir.
Evet izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid
ve celal ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden...
TENBİH

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1519: 3866 - 1519: 3871)


Arama dizesi: hikmet
°h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x;«:
âyetinin işaret ettiği ihya ve nefh-i ruh keyfiyetindeki hâtem-i İlahîye bakınız ki, pek çok
garib garib haşirleri, acib acib neşirleri göresiniz!
Evet bilhassa arzın ihyasında, her sene üç yüz binden fazla saha-i vücuda getirilen
mahlukatın nevilerinde haşir ve neşirler vardır. Lâkin, bilinmez bir hikmete binaen, şu haşir
ve neşirlerin ekserisinde iade edilen emsal aralarındaki misliyet o kadar ayniyete karibdir ki,
hemen hemen, dirilen evvelkinin ne aynı ve ne gayrıdır, denilebilir. Her ne ise misliyet,
ayniyet mevzuubahis değildir. Her nasıl olursa olsun, o haşir neşirler beşerin sühulet-i haşrine

delalet ettikleri gibi, beşerin haşrine birer misal ve birer örnek olabilirler.
İşte birbirine muhalif nihayet derecede karışık olan o enva'-ı kesireyi kemal-i imtiyaz ile
ihya etmek ve hatasız, haltsız, galatsız olarak mümtazane iade etmek nihayetsiz bir kudrete ve
muhit bir ilme sahib olan Zât-ı Zülcelal'in hâtem-i has ve sikke-i mahsusasıdır.
Ve keza sath-ı arz sahifesinde kusursuz, noksansız, sehivsiz kemal-i intizamla üç yüz
binden fazla risaleleri yazmak, öyle bir Zâtın sikke-i mahsusasıdır ki, her şeyin iç yüzü, her
şeyin kilidi onun elindedir. Ve hiç bir şey onun teveccühünü başkasından çevirip kendisine
hasredemez.
Hülâsa: Sath-ı arzda altı ay zarfında, beşerin haşrini temsil eden o sayısız haşir ve
neşirlerde görünen rububiyetin o tasarruf-u azîminde pek yüksek, büyük ve ince nakışlı bir
hâtemi vardır. Mahlukatın icadında görünen şu intizamlar, sühuletler, sür'atler, imtiyazla

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1524: 0 - 1524: 4)


Arama dizesi: takva
Bütün ahlâk-ı hamîdenin en yüksekleri o zâtta içtima etmiş olduğuna bütün âlem şehadet
ediyor. Ve keza en nezih hasletleri ve huyları ve en yüksek seciyeleri câmi' bir şahsiyet-i
maneviye sahibi olduğuna icma vardır. Ve keza o zâtın en yüksek derecede bulunan zühd ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

takva ve ubudiyeti şehadetleriyle mâlik olduğu kuvvet-i imaniye ile musaddaktır. Ve keza
siyer-i Nebeviyenin şehadetiyle derece-i vüsuku ve kemal-i ciddiyet ve metaneti ve bütün
işlerinde ve harekâtında kuvvet-i emniyeti, hakka mütemessik ve hakikate sâlik olduğunu
tasdik eden kat'î delillerdir. Evet yaprakların yeşilliği, çiçeklerin taravet ve güzelliği ve
semerelerin tazeliği; ağacın canlı, hayatlı, hayy olduğuna sadık şahiddirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1524: 1392 - 1524: 1397)


Arama dizesi: hikmet

a'lâdan nâzil olan hutbe-i ezeliyeyi okuyor. Ve bütün Benî Âdemi ve cinleri ve mevcudatı
dinletiyor. Evet pek büyük bir emirden haber veriyor. Hilkat-ı âlemin acib muammasını
açıyor. Kâinatın sırr-ı hikmetine dair tılsımı açıyor. Felsefe ve fenn-i hikmetin, nev'-i beşere
"Siz kimlersiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? diye irad ettiği, akılları acz ve
hayrette bırakan üç suale cevab veriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1524: 1441 - 1524: 1446)


Arama dizesi: hikmet

Ve bütün Benî Âdemi ve cinleri ve mevcudatı


dinletiyor. Evet pek büyük bir emirden haber veriyor. Hilkat-ı âlemin acib muammasını
açıyor. Kâinatın sırr-ı hikmetine dair tılsımı açıyor. Felsefe ve fenn-i hikmetin, nev'-i beşere
"Siz kimlersiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? diye irad ettiği, akılları acz ve
hayrette bırakan üç suale cevab veriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1524: 3384 - 1524: 3389)


Arama dizesi: Hikmet

Ve kâinatın
harekât, tenevvüat, tegayyürat ve nukuşu abesiyetten kurtuluyor. Rabbanî mektublar, âyât-ı
tekviniyeye sahifeler, esma-i İlahiyeye âyineler suretine inkılab ederler.
Hülâsa: İman nuruyla âlem öyle terakki eder ki: "Hikmet-i Samedaniye Kitabı" namını
alıyor. Ve insan, zelil ve fakir ve âciz
--- sh:»(Ms:25) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
hayvanların sırasından çıkar; za'fının kuvvetiyle, aczinin kudretiyle, ubudiyetinin şevketiyle,
kalbinin şuaıyla, aklının haşmet-i imaniyesiyle hilafet ve hâkimiyetin zirvesine yükselmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1527: 856 - 1527: 861)


Arama dizesi: hikmet

Bu duaların neticesinde yapılan terbiye ve tedbirler öyle bir intizamla cereyan eder ki, o
terbiyelerin ancak bir Semi' ve Basîr, bir Alîm ve Hakîm'den olduğuna şübhe bırakmaz.
Acaba o zât, o minberde arşa müteveccihen ellerini kaldırarak yaptığı dua ile ne istiyor
ki bütün mahlukat "Âmîn" söylüyor?
Evet o zât, Cenab-ı Hakk'ın rızasını ve Cennet'te mülâkat ve rü'yetiyle saadet-i
ebediyeyi istiyor. Bu istenilen şeylerin icadına rahmet, hikmet, adalet gibi sayısız esbab
olmadığı takdirde, o zât-ı nuranînin tek duası ve tazarru' ile niyaz etmesi, Cennet'in icadına ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

îtasına kâfidir. Binaenaleyh o zât'ın risaleti, imtihan ve ubudiyet için şu dünyanın kurulmasına
sebeb olduğu gibi, o zâtın ubudiyetinde yaptığı dua, mükâfat ve mücazat için dâr-ı âhiretin
icadına sebeb olur.
Evet bu yüksek intizam ve geniş rahmet ve güzel san'at ve kusursuz cemal ile zulüm ve
çirkinlik arasında tezad vardır. İçtimaları mümkün değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1529: 3232 - 1529: 3237)


Arama dizesi: hikmet

Diğeri: Makuledir ki, bir şeyin yaşadığı bir ömürde mürur-u zamanla değiştirdiği
muhtelif maddî suretlerin içtimaından tasavvur edilen bir suret-i vehmiyedir.
Bir ateşin sür'atle tedvirinden hasıl olan daire-i vehmiye gibi, her şeyin tarih-i hayatını
bildiren ve kadere medar olan ve mukadderat-ı eşya denilen şu ikinci suret, makuledir. Suret-i
maddiye itibariyle her şeyin bir nihayeti, bir gayesi olduğu gibi, suret-i maneviye itibariyle da
bir nihayeti ve gizli bazı hikmetler için bir gayesi de vardır. Binaenaleyh her şeyin suret-i
maddiyesinde kudret-i Rabbanî ustadır, kader mühendistir. Suret-i maneviyesinde ise, kader
mistardır, yani, teşekkülâtın çizgilerini çizer, kudret masdardır, yani o çizgiler üstünde yapılan
teşekkülât, kudretten sudûr eder.
Ey kâfir!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1530: 2995 - 1530: 3000)


Arama dizesi: hikmet

bulunan zâta hastır. Kesret ve mebzuliyet ile beraber her ferdin san'at itibariyle kıymetdar
olması, sonsuz bir zenginlikle gayr-ı mütenahî hazinelere mâlik olan zâta mahsustur. Efradın
ziyadesiyle karışık olmasıyla beraber iltibassız ve fevkalâde imtiyaz ve teşahhuslara mazhar
olmaları, her şeye basîr ve her şeye şehid ve her bir fiili kendisini diğer bir fiilden
menetmeyen zâta mahsustur.
Ve keza arzda dağınık bulunan efrad arasındaki uzaklıkla beraber suretçe, vücudca,
teşkilâtça aralarında husule gelen tevafuk, küre-i arz yed-i tasarrufunda, ilminde, hükmünde,
hikmetinde bulunan zâta mahsustur.
Ve keza nev'in kesret-i efradıyla beraber her ferdin hârikulâde bir hüsn-ü hilkate mâlik
olması, Kadîr-i Mutlak'a hastır ki, az-çok, küçük ve büyük her şey ona nisbeten birdir.
Geçen fıkraların her birisinde, her şeyin tek bir Sâni'in sun'u ve san'atı olduğuna delalet
eden başka bir âyet daha vardır. Evet sehavet ile kuvve-i iktisadiye arasında ve sür'at ile
mizanlı olmak arasında ve ucuzlukla kıymetli olmak arasında ve karışık olmakla mümtaz
bulunmak arasında tezad vardır. Bu zıdları bir fiilinde cem etmek, ancak kudreti hadsiz bir
Sâni'-i Kadîr'e mahsustur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1531: 1346 - 1531: 1351)


Arama dizesi: hikmet

(Ms:37) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Ve keza pek çok san'at hârikalarına ve nakış ve zînetlerin garaibine müştemil olan bir
binanın bâni ve sâni'siz vücudu mümkün olmadığı gibi, bu âlemin vücudu da Sâni'in
vücuduna tâbidir. Dalalet sarhoşluğuyla sarhoş olmayanlar, onu bunsuz tasdik edemezler.
Ve keza deniz ve nehirlerin yüzünde, şemsin aksini gösteren kabarcıklardaki güneşin
parıltısı, şemsin vücudunu inkâr etmekle mümkün olmadığı gibi, aklı bozuk olmayanlar için,
kemal-i intizam ile tahavvül ve teceddüd eden şu kâinatın şuhudu, Bâni ve Sâni'in vücub-u
vücudunun tasdikiyle olabilir. Çünki şu muhteşem kâinatı, meşiet ve hikmetiyle tesis ve kaza
ve kaderinin düsturlarıyla tafsil ve âdetinin kanunlarıyla tanzim ve inayet ve rahmetinin
MAXQDA 2020 24.12.2022

namuslarıyla tezyin ve esma ve sıfâtının cilveleriyle tenvir eden ancak ve ancak Bâni ve
Sâni'dir. Evet Hâlık-ı Vâhid kabul edilmediği takdirde, kâinatın zerrat ve mürekkebatı
adedince sonsuz ilahların kabulüne mecburiyet hasıl olur. Ve aynı zamanda, her bir ilahın şu
kâinatı halketmeğe kadir olması lâzımdır. Çünki zîhayatın her bir cüz'îsi zevilhayatın küllüne
(yani umumuna) bir fihristedir. Cüz'îyi halkeden küllîyi de halketmeğe kadir olmalıdır...
Ve keza ziyasız güneşin vücudu mümkün olmadığı gibi, uluhiyet de tezahürsüz olamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1531: 3766 - 1531: 3771)


Arama dizesi: hikmet
Mükâfat, merhametin iktizasıdır. Terbiye de mücazatı ister. Mükâfat ve
mücazat menzilleri âhirettir.
Ve keza yüksek bir hikmet ve adalet sahibi olan bir sultan saltanatının şânını kusurdan
saklamak üzere, kendisine iltica edenleri taltif ve hâkimiyetinin haşmetini göstermek için
milletinin hukukunu muhafaza eder. Bu cihetlerin mühim bir kısmı âhirette olur.
Ve keza lebâleb dolu hazinelere mâlik ve sehavet-i mutlakaya sahib olan bir sultan için
umumî ve daimî bir dâr-ı ziyafet lâzımdır. Ve ayrı ayrı ihtiyaç sahiblerinin devam ve

bekalarını ister. Bu da ancak âhirette olur.


Ve keza bir cemal sahibi, daima hüsn ve cemalini görmek ve göstermek ister. Bu ise,
âhiretin vücudunu ister. Çünki daimî bir cemal, zâil ve muvakkat bir müştaka razı olmaz.
Onun da devamını ister. Bu da âhireti ister.
Ve keza yardım isteyenlere yardım ve dua edenlere cevab vermek hususunda, pek
rahîmane bir şefkat sahibi olan bir sultan -ki edna bir mahlukun edna bir isteğini derhal yapar,
verir- elbette bütün mahlukatın en büyük bir ihtiyacını kemal-i sühuletle yapar. Böyle umumî
ve en mühim bir ihtiyaç ancak âhirettir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1532: 2758 - 1532: 2763)


Arama dizesi: hikmet

Fakat, bizzât maksad o şeyler değildir. Ancak âhiretin meydan-ı ekberinde vukua
gelecek hallerin, emirlerin nümunelerini göstermektir. Çünki o mahşer-i azîmde yapılacak
muameleler, bu küçücük nümunelere göre cereyan edecektir. Demek bu menzilde gösterilen
fâni, zâil haller o âlemde bâki ve daimî semereler verecektir.
Evet o sultanın şu fâni menzillerde ve korkunç meydanlarda gösterdiği hikmet, inayet,
adalet, rahmet ve şefkatin fevkinde bir derecenin tasavvuru imkân haricidir. Elbette bu kadar
yüksek ve geniş hârika san'atlar, daimî mekânları, sabit meskenleri ve zevalsiz sâkinleri
isterler ki, o büyük hikmet ve adaletin hakikatlarına mazhar olsunlar. Ve illâ şu görünen
hikmet, inayet, merhametin inkârı lâzım gelir. Ve aynı zamanda, bu kadar hikmetinden ve
inayetinden zuhur eden fiiller sahibinin -hâşâ- zalim, gaddar, sefih olduğuna zehab edilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1532: 2985 - 1532: 2990)


Arama dizesi: hikmet

Çünki o mahşer-i azîmde yapılacak


muameleler, bu küçücük nümunelere göre cereyan edecektir. Demek bu menzilde gösterilen
fâni, zâil haller o âlemde bâki ve daimî semereler verecektir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Evet o sultanın şu fâni menzillerde ve korkunç meydanlarda gösterdiği hikmet, inayet,


adalet, rahmet ve şefkatin fevkinde bir derecenin tasavvuru imkân haricidir. Elbette bu kadar
yüksek ve geniş hârika san'atlar, daimî mekânları, sabit meskenleri ve zevalsiz sâkinleri
isterler ki, o büyük hikmet ve adaletin hakikatlarına mazhar olsunlar. Ve illâ şu görünen
hikmet, inayet, merhametin inkârı lâzım gelir. Ve aynı zamanda, bu kadar hikmetinden ve
inayetinden zuhur eden fiiller sahibinin -hâşâ- zalim, gaddar, sefih olduğuna zehab edilir. Bu
ise, inkılab-ı hakaiki istilzam eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1532: 3056 - 1532: 3061)


Arama dizesi: hikmet

Demek bu menzilde gösterilen


fâni, zâil haller o âlemde bâki ve daimî semereler verecektir.
Evet o sultanın şu fâni menzillerde ve korkunç meydanlarda gösterdiği hikmet, inayet,
adalet, rahmet ve şefkatin fevkinde bir derecenin tasavvuru imkân haricidir. Elbette bu kadar
yüksek ve geniş hârika san'atlar, daimî mekânları, sabit meskenleri ve zevalsiz sâkinleri
isterler ki, o büyük hikmet ve adaletin hakikatlarına mazhar olsunlar. Ve illâ şu görünen
hikmet, inayet, merhametin inkârı lâzım gelir. Ve aynı zamanda, bu kadar hikmetinden ve
inayetinden zuhur eden fiiller sahibinin -hâşâ- zalim, gaddar, sefih olduğuna zehab edilir. Bu
ise, inkılab-ı hakaiki istilzam eder.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1532: 3129 - 1532: 3134)


Arama dizesi: hikmet

Evet o sultanın şu fâni menzillerde ve korkunç meydanlarda gösterdiği hikmet, inayet,


adalet, rahmet ve şefkatin fevkinde bir derecenin tasavvuru imkân haricidir. Elbette bu kadar
yüksek ve geniş hârika san'atlar, daimî mekânları, sabit meskenleri ve zevalsiz sâkinleri
isterler ki, o büyük hikmet ve adaletin hakikatlarına mazhar olsunlar. Ve illâ şu görünen
hikmet, inayet, merhametin inkârı lâzım gelir. Ve aynı zamanda, bu kadar hikmetinden ve
inayetinden zuhur eden fiiller sahibinin -hâşâ- zalim, gaddar, sefih olduğuna zehab edilir. Bu
ise, inkılab-ı hakaiki istilzam eder.
--- sh:»(Ms:40) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1533: 1034 - 1533: 1039)


Arama dizesi: hikmet

Ve aynı zamanda, iade


edilmemek üzere zeval, nimeti nıkmete, şefkati zahmete, muhabbeti musibete ve lezzeti eleme
ve rahmeti zıddına kalbeder.
Ve keza âlemde görünen tasarrufattan anlaşılıyor ki, Sâni'-i Âlem'in pek yüksek, celalli,
izzetli bir haysiyeti vardır ki, ubudiyetle Sâni'i ta'zim etmeyenlerin veya istihfaf edenlerin
te'diblerini te'hir ve imhal etse bile ihmal etmez.
Ve keza o sultanın emirlerini, nehiylerini kıymetsiz görüp iman ile imtisal etmeyenler
ve ibadetle kendilerini sevdirmeyenler ve şükran ile hürmette bulunmayanlar için rububiyetin
ebedî karargâhında elbette bir dâr-ı mükâfat ve mücazat olacaktır.
Ve keza bütün mahlukatta görünen hüsn-ü san'atlar, intizamlar ve ihtimamlardan ve her
şeyde takib edilmekte olan maslahat ve faidelerden anlaşılıyor ki; kâinat taht-ı tasarrufunda
bulunan Sâni'-i Zülcelal'de pek büyük bir hikmet-i âmme vardır ki, itaat ile iltica edenlerin
büyük taltif ve in'amlara mazhar olacakları o hikmet-i âmmenin iktizasındandır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ve keza görünüyor ki, her şey lâyık mevkiine vaz'ediliyor. Ve her hak, hak sahibine
veriliyor. Ve her ihtiyaç sahibinin haceti, istediği gibi yapılır. Ve her sual edenlerin matlubları

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1533: 1134 - 1533: 1139)


Arama dizesi: hikmet

Ve aynı zamanda, iade


edilmemek üzere zeval, nimeti nıkmete, şefkati zahmete, muhabbeti musibete ve lezzeti eleme
ve rahmeti zıddına kalbeder.
Ve keza âlemde görünen tasarrufattan anlaşılıyor ki, Sâni'-i Âlem'in pek yüksek, celalli,
izzetli bir haysiyeti vardır ki, ubudiyetle Sâni'i ta'zim etmeyenlerin veya istihfaf edenlerin
te'diblerini te'hir ve imhal etse bile ihmal etmez.
Ve keza o sultanın emirlerini, nehiylerini kıymetsiz görüp iman ile imtisal etmeyenler
ve ibadetle kendilerini sevdirmeyenler ve şükran ile hürmette bulunmayanlar için rububiyetin
ebedî karargâhında elbette bir dâr-ı mükâfat ve mücazat olacaktır.
Ve keza bütün mahlukatta görünen hüsn-ü san'atlar, intizamlar ve ihtimamlardan ve her
şeyde takib edilmekte olan maslahat ve faidelerden anlaşılıyor ki; kâinat taht-ı tasarrufunda
bulunan Sâni'-i Zülcelal'de pek büyük bir hikmet-i âmme vardır ki, itaat ile iltica edenlerin
büyük taltif ve in'amlara mazhar olacakları o hikmet-i âmmenin iktizasındandır.
Ve keza görünüyor ki, her şey lâyık mevkiine vaz'ediliyor. Ve her hak, hak sahibine
veriliyor. Ve her ihtiyaç sahibinin haceti, istediği gibi yapılır. Ve her sual edenlerin matlubları

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1533: 2463 - 1533: 2468)


Arama dizesi: hikmet

Ve keza görünüyor ki, bu âlemin sahibi -yaptığı şu kadar fiillerin delaletiyle- hârika bir
sehavete sahib olduğu gibi, nur ve ziya ile dolu güneşler ve meyve ve semereler ile hâmile
eşcar ve ağaçlar misillü pek çok hazineleri vardır. Binaenaleyh bu ebedî sehavet, tükenmez
servet ebedî bir ziyafetgâhı ister ve devam ile muhtaçların da devam-ı vücudunu iktiza eder.
Zira nihayet bir sehavet, hârika bir kerem, daima halka ihsan ve in'am etmek iktiza eder. Bu
ise, ihsan ve in'amlara minnettar ve muhtaç olanların devam-ı vücudlarını ister.
Ve keza şu mu'cizeli ve hikmetli ef'al-i kerimanenin tezahüratından anlaşılıyor ki, Sâni'-
i Fâil'in pek gizli kemalâtı vardır. Ve daima o kemalâtı, enzar-ı âleme arz ve teşhir etmek
ister. Çünki daimî bir kemal, daimî bir tezahür ile takdir edicilerin devam-ı vücudlarını iktiza
eder. Çünki adem-i mutlaka namzed olan insan, kemalâta kıymet vermez ve istihsan ve
takdire bedel istiskal ve tahkir eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1537: 1435 - 1537: 1440)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ms:48) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Ve keza görüyoruz ki: Sâni'-i Sermedî, Sultan-ı Ebedî, şu inhidama meyyal menzillerde
ve zevale mahkûm meydanlarda öyle bir hikmet-i bahirenin ve bir inayet-i zahirenin ve bir
adalet-i âliyenin ve bir merhamet-i câmianın âsârını izhar ediyor ki, kalbi paslanmamış, gözü
kör olmamış bir insan, aynelyakîn ile anlar ki, o hikmetten daha ekmel bir hikmet olamaz. Ve
o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil. Ve emaratı görünen adaletten
daha ecell bir adalet yoktur. Ve o semeratı görünen merhametten daha eşmel bir merhamet
tasavvur edilemez. Öyle ise, o sultanın memleketinde daimî mekânlar, sabit meskenler, daimî
ve mukim sâkinler bulunmazsa, şu görünen hikmet, inayet, merhamet ve adaletin, kalb ve
fikir sahiblerince inkârları lâzım gelir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1537: 1635 - 1537: 1640)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ms:48) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Ve keza görüyoruz ki: Sâni'-i Sermedî, Sultan-ı Ebedî, şu inhidama meyyal menzillerde
ve zevale mahkûm meydanlarda öyle bir hikmet-i bahirenin ve bir inayet-i zahirenin ve bir
adalet-i âliyenin ve bir merhamet-i câmianın âsârını izhar ediyor ki, kalbi paslanmamış, gözü
kör olmamış bir insan, aynelyakîn ile anlar ki, o hikmetten daha ekmel bir hikmet olamaz. Ve
o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil. Ve emaratı görünen adaletten
daha ecell bir adalet yoktur. Ve o semeratı görünen merhametten daha eşmel bir merhamet
tasavvur edilemez. Öyle ise, o sultanın memleketinde daimî mekânlar, sabit meskenler, daimî
ve mukim sâkinler bulunmazsa, şu görünen hikmet, inayet, merhamet ve adaletin, kalb ve
fikir sahiblerince inkârları lâzım gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1537: 1660 - 1537: 1665)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ms:48) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Ve keza görüyoruz ki: Sâni'-i Sermedî, Sultan-ı Ebedî, şu inhidama meyyal menzillerde
ve zevale mahkûm meydanlarda öyle bir hikmet-i bahirenin ve bir inayet-i zahirenin ve bir
adalet-i âliyenin ve bir merhamet-i câmianın âsârını izhar ediyor ki, kalbi paslanmamış, gözü
kör olmamış bir insan, aynelyakîn ile anlar ki, o hikmetten daha ekmel bir hikmet olamaz. Ve
o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil. Ve emaratı görünen adaletten
daha ecell bir adalet yoktur. Ve o semeratı görünen merhametten daha eşmel bir merhamet
tasavvur edilemez. Öyle ise, o sultanın memleketinde daimî mekânlar, sabit meskenler, daimî
ve mukim sâkinler bulunmazsa, şu görünen hikmet, inayet, merhamet ve adaletin, kalb ve
fikir sahiblerince inkârları lâzım gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1537: 1997 - 1537: 2002)


Arama dizesi: hikmet

Sâni'-i Sermedî, Sultan-ı Ebedî, şu inhidama meyyal menzillerde


ve zevale mahkûm meydanlarda öyle bir hikmet-i bahirenin ve bir inayet-i zahirenin ve bir
adalet-i âliyenin ve bir merhamet-i câmianın âsârını izhar ediyor ki, kalbi paslanmamış, gözü
kör olmamış bir insan, aynelyakîn ile anlar ki, o hikmetten daha ekmel bir hikmet olamaz. Ve
o âsârı görünen inayetten daha ecmel bir inayet kabil değil. Ve emaratı görünen adaletten
daha ecell bir adalet yoktur. Ve o semeratı görünen merhametten daha eşmel bir merhamet
tasavvur edilemez. Öyle ise, o sultanın memleketinde daimî mekânlar, sabit meskenler, daimî
ve mukim sâkinler bulunmazsa, şu görünen hikmet, inayet, merhamet ve adaletin, kalb ve
fikir sahiblerince inkârları lâzım gelir. Ve aynı zamanda o ef'al-i hakîmane sahibinin, -hâşâ-
sefih, zalim olmasını istilzam eder. Bu ise, hakikatı zıddına kalbeden bir muhaldir.
Ey sözlerimi dinleyen arkadaş!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1537: 3855 - 1537: 3860)


Arama dizesi: hikmet
Bir insan kendi vücuduyla, hüsn-ü san'atıyla Sâni'in vücub-u vücuduna ve
vahdetine delalet ettiği gibi; âmâl ve istidadları
--- sh:»(Ms:49) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ebede kadar uzandığı halde pek sür'atle ölüm ve zevali, âhiretin vücuduna delalet eder. Bütün
mevcudatta görünen intizam-ı hikmet, tezyin-i inayet, taltif-i rahmet, tevzin-i adalet, Sâni'-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hakîm'in vücud ve vahdetine şahid oldukları gibi, âhiretin ve saadet-i ebediyenin de icad ve
vücudlarına delalet ederler.

«t±¬[¬A«9 ¬^«2@«S«L¬" ¬š!«G«QÇ,7! «p«8 «^ÅX«D²7! @«X²V¬'²(«! «: ¬š!«G«QÇ,7! ¬?«h²8+ ]¬4


@«9²hL²&!«: ¬?«(@«QÅ,7

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1540: 1287 - 1540: 1292)


Arama dizesi: hikmet

esîriyle (ellibeş lisan ile) vücub-u vücud ve vahdetine şehadet ve delalet eder. Şu lisanların
tafsili gelecektir. Şimdi icmal ile zikredeceğim. Şöyle ki:
Kâinat terkiblerindeki intizam, cereyan-ı ahvaldeki nizam, suretlerdeki garabet,
nakışlarındaki zînet, yüksek hikmetler, eşyadaki muhalefet ve mümaselet, camidattaki
muavenet, birbirinden uzak olan
--- sh:»(Ms:55) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
şeylerdeki tesanüd, hikmet-i âmme, inayet-i tâmme, rahmet-i vasia, rızk-ı âmm, hayatlar,
tasarruf, tahvil, tağyir, tanzim, imkân, hudûs, ihtiyaç, za'f, mevt, cehil, ibadet, tesbihat, daavat
ve hâkeza pek çok sıfatlar lisanlarıyla Hâlık-ı Kadîm-i Kadîr'in vücub ve vücuduna ve evsaf-ı
kemaliyesine şehadet ettikleri gibi; esma-i hüsnayı tilavet ederek, Cenab-ı Hakk'a tesbih ve
Kur'an-ı Hakîm'i tefsir ve Resul-i Ekrem'in (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1540: 1510 - 1540: 1515)


Arama dizesi: hikmet

Şöyle ki:
Kâinat terkiblerindeki intizam, cereyan-ı ahvaldeki nizam, suretlerdeki garabet,
nakışlarındaki zînet, yüksek hikmetler, eşyadaki muhalefet ve mümaselet, camidattaki
muavenet, birbirinden uzak olan
--- sh:»(Ms:55) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
şeylerdeki tesanüd, hikmet-i âmme, inayet-i tâmme, rahmet-i vasia, rızk-ı âmm, hayatlar,
tasarruf, tahvil, tağyir, tanzim, imkân, hudûs, ihtiyaç, za'f, mevt, cehil, ibadet, tesbihat, daavat
ve hâkeza pek çok sıfatlar lisanlarıyla Hâlık-ı Kadîm-i Kadîr'in vücub ve vücuduna ve evsaf-ı
kemaliyesine şehadet ettikleri gibi; esma-i hüsnayı tilavet ederek, Cenab-ı Hakk'a tesbih ve
Kur'an-ı Hakîm'i tefsir ve Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) ihbaratını tasdik ediyorlar.
Geçen lisanların tafsiline geçiyoruz. Şöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1543: 995 - 1543: 1000)


Arama dizesi: hikmet

bir temazüç, yani elvan-ı seb'a gibi birbiriyle memzuc olarak eşyayı cilvelendirdikleri eserleri
bir olduğu gibi, müsemmalarının da vâhid, ehad olduğuna şehadet eder. Ve bu şehadet
lisanıyla, kâinat «x; ެ! «y´7¬! «ž yÁV7«! diyerek ilân ediyor.
Ve keza kâinatın -küllî ve cüz'î- ihtiva ettiği bütün eczasını istilâ eden bir hikmet-i
âmme görünür. Ve bu hikmet-i âmme, kasd, şuur, irade, ihtiyar sıfatlarını tazammun ediyor.
Bu sıfatlar, bir Hakîm-i Mutlak'ın vücub-u vücuduna delalet eder. Çünki kâinat mef'ul ve
münfaildir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1543: 1026 - 1543: 1031)


Arama dizesi: hikmet

«y´7¬! «ž yÁV7«! diyerek ilân ediyor.


Ve keza kâinatın -küllî ve cüz'î- ihtiva ettiği bütün eczasını istilâ eden bir hikmet-i
âmme görünür. Ve bu hikmet-i âmme, kasd, şuur, irade, ihtiyar sıfatlarını tazammun ediyor.
Bu sıfatlar, bir Hakîm-i Mutlak'ın vücub-u vücuduna delalet eder. Çünki kâinat mef'ul ve
münfaildir. Mef'ul fâilsiz olamadığı gibi, mef'ulün camid bir cüz'ü de fâil olamaz.
Ve keza kâinat sahifesinde bir inayet-i tâmme parlıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1543: 1360 - 1543: 1365)


Arama dizesi: hikmet

Bu sıfatlar, bir Hakîm-i Mutlak'ın vücub-u vücuduna delalet eder. Çünki kâinat mef'ul ve
münfaildir. Mef'ul fâilsiz olamadığı gibi, mef'ulün camid bir cüz'ü de fâil olamaz.
Ve keza kâinat sahifesinde bir inayet-i tâmme parlıyor. Bu inayet, tazammun ettiği
hikmet, lütuf, tahsin sıfatlarıyla bir Hâlık-ı Kerim'in vücub-u vücuduna delalet eder. Çünki
in'am ve ihsan, mün'im ve muhsinsiz olamaz.
Ve keza kâinatı müştemilâtıyla beraber içine alan pek geniş bir merhamet görünüyor.
Bu merhamet, rahmet, hikmet, inayet, in'am gibi çok sıfatları tazammun ediyor. Bu sıfatlar,
bir Rahman-ı Rahîm'in vücub-u vücuduna şehadet eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1543: 1607 - 1543: 1612)


Arama dizesi: hikmet

Ve keza kâinat sahifesinde bir inayet-i tâmme parlıyor. Bu inayet, tazammun ettiği
hikmet, lütuf, tahsin sıfatlarıyla bir Hâlık-ı Kerim'in vücub-u vücuduna delalet eder. Çünki
in'am ve ihsan, mün'im ve muhsinsiz olamaz.
Ve keza kâinatı müştemilâtıyla beraber içine alan pek geniş bir merhamet görünüyor.
Bu merhamet, rahmet, hikmet, inayet, in'am gibi çok sıfatları tazammun ediyor. Bu sıfatlar,
bir Rahman-ı Rahîm'in vücub-u vücuduna şehadet eder. Çünki sıfat mevsufsuz olamaz.
Ve keza zevilhayat ve canlı mahlukata tevzi edilen bir rızk-ı âmm vardır. Ve bu rızk
sıfatı, geçen sıfatları istilzam etmekle bir Rezzak-ı Rahîm'in vücuduna delalet eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1544: 2055 - 1544: 2060)


Arama dizesi: hikmet

Öyle ise Cenab-ı Hak zâtında, sıfatında, ef'alinde kâmil-i mutlaktır.


Ve keza her şeyin bâtını zahirinden daha latif, daha şeffaftır. Bu ise, Sâni'in o şeyden
hariç ve baid olmamasına delalet eder. O şeyin sair eşya ile nizam ve müvazenesinin Sânii
tarafından temin edildiği cihetle de, Sâniin o şeyde dâhil olmamasını iktiza eder. Öyle ise, bir
masnuun zâtına bakılırsa, Sâniin ilim ve hikmeti görünür. Gayrısıyla birlikte bakılırsa, Sâniin
fevk-al küll bir sem' ve basara mâlik olduğu görünür. Bu hakikatten anlaşıldı ki: Sâni'-i Âlem,
âlemde dâhil olmadığı gibi âlemden hariç de değildir. İlmi ve kudreti ile herşeyin içinde
olduğu gibi, her şeyin fevkindedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1546: 2206 - 1546: 2211)


Arama dizesi: hikmet

Kendisinde bulunan sû'-i ahlâkı, sû'-i zan saikasıyla


--- sh:»(Ms:67) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden, takbih


etmesin. Binaenaleyh eslaf-ı izamın hikmetini bilmediğimiz bazı hallerini beğenmemek, sû'-i
zandır. Sû'-i zan ise, maddî ve manevî içtimaiyatı zedeler.
Arkadaş!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1546: 2276 - 1546: 2281)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ms:67) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden, takbih
etmesin. Binaenaleyh eslaf-ı izamın hikmetini bilmediğimiz bazı hallerini beğenmemek, sû'-i
zandır. Sû'-i zan ise, maddî ve manevî içtimaiyatı zedeler.
Arkadaş! Taht-el arz yaptığım hayalî bir seyahatta gördüğüm bazı hakikatları
zikredeceğim:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1550: 2025 - 1550: 2030)


Arama dizesi: hikmet

Ancak sa'y ve kesbe bağlıdır.


Nokta
Arkadaş! Masum bir insana veya hayvanlara gelen felâketlerde, musibetlerde, beşer
fehminin anlayamadığı bazı esbab ve hikmetler vardır. Yalnız meşiet-i İlahiyenin düsturlarını
hâvi şeriat-ı fıtriye ahkâmı, aklın vücuduna tâbi değildir ki, aklı olmayan bir şeye tatbik
edilmesin. O şeriatın hikmetleri kalb, his, istidada bakar. Bunlardan husule gelen fiillere, o
şeriatın hükümleri tatbik ile tecziye edilir. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1550: 2201 - 1550: 2206)


Arama dizesi: hikmet

Nokta
Arkadaş! Masum bir insana veya hayvanlara gelen felâketlerde, musibetlerde, beşer
fehminin anlayamadığı bazı esbab ve hikmetler vardır. Yalnız meşiet-i İlahiyenin düsturlarını
hâvi şeriat-ı fıtriye ahkâmı, aklın vücuduna tâbi değildir ki, aklı olmayan bir şeye tatbik
edilmesin. O şeriatın hikmetleri kalb, his, istidada bakar. Bunlardan husule gelen fiillere, o
şeriatın hükümleri tatbik ile tecziye edilir. Meselâ: Bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir
sineği öldürse, şeriat-ı fıtriyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate muhalefet etmiş olur. İşte bu
muhalefetten dolayı, düşüp başı kırılırsa müstehak olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1553: 2382 - 1553: 2387)


Arama dizesi: hikmet

Remz
İnsanı dalaletlere sürükleyen cihetlerden biri de şudur ki: İsm-i Zahir ile ism-i Bâtın'ın
hükümleri ayrı ayrı oluyor; bunları birbirine karıştırıp merci'lerini kaybetmek mahzurludur.
Kezalik kudretin levazımı ile hikmetin levazımı bir değildir. Birisine ait levazımatı
ötekisinden taleb etmek hatadır.
Ve keza daire-i esbabın iktizası ile daire-i itikad ve tevhid'in iktizası bir değildir. Onu
bundan istememeli.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1559: 1020 - 1559: 1024)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: takva

Şimdi ise, fikir ve kalblerin teşettütü, inayet ve himmetlerin za'fiyeti, insanların siyaset
ve felsefeye ibtilâ ve rağbetleri yüzünden, bütün istidadlar fünun-u hazıra ve hayat-ı
dünyeviyeye müteveccihtir. Ahkâm-ı diniyeye sarfedilecek müstakim bir içtihad yoktur.
Dördüncüsü: İçtihad kapısından İslâmiyete girip mesailini genişlendirmeğe meyleden
adamın maksadı, zaruriyata imtisal ile takva ve kemale mazhariyet ise güzeldir. Amma
zaruriyatı terk ve hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı uhreviyeye tercih eden adam ise, onun içtihada
meyli, meyl-üt tahribdir. Tekliften çıkıp kaçmak için bir yol bulmaktır.
Beşincisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1559: 1402 - 1559: 1407)


Arama dizesi: hikmet

Beşincisi: Her şeyin, her hükmün vücuda gelmesi bir illete binaen olduğu gibi, bir
maslahata dahi tabidir. Fakat maslahat illet değildir. Ancak tercih edici bir hikmettir. Bu
zamanın efkârı, bizzât saadet-i dünyaya müteveccihtir. Şeriatın nazarı ise, bizzât saadet-i
uhreviyeye müteveccih olup, bittabi dünyaya da nâzırdır. Çünki dünya âhirete vesiledir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1561: 1275 - 1561: 1280)


Arama dizesi: hikmet

Binaenaleyh o nimetleri yolda bulmuş gibi sahibsiz, hesabsız olduğunu zannetmesin.


Ancak Mün'im-i Hakikî'nin kasdıyla gelir, insan da ihtiyarıyla alır. Sonra ihtiyaca göre in'am
edenin iradesiyle bedeninde intişar eder.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Herhangi bir şeyin sonu ve âhiri intizam ve güzellikçe evvelinden
aşağı olmadığı gibi; zahiri ve sureti de san'at ve hikmetçe bâtınından güzel değildir. Öyle ise
eşyanın iç yüzlerini ve nihayetlerini sahibsiz zannedip, tesadüflere havale etme. Çiçekle,
çiçekten çıkan semeredeki eser-i san'at ve hikmet; çekirdekle, çekirdekten çıkan filizin eser-i
san'at ve nakşından aşağı değildir. Binaenaleyh Sâni'-i Zülcelal hem evveldir hem âhir, hem

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1561: 1458 - 1561: 1463)


Arama dizesi: hikmet

Sonra ihtiyaca göre in'am


edenin iradesiyle bedeninde intişar eder.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Herhangi bir şeyin sonu ve âhiri intizam ve güzellikçe evvelinden
aşağı olmadığı gibi; zahiri ve sureti de san'at ve hikmetçe bâtınından güzel değildir. Öyle ise
eşyanın iç yüzlerini ve nihayetlerini sahibsiz zannedip, tesadüflere havale etme. Çiçekle,
çiçekten çıkan semeredeki eser-i san'at ve hikmet; çekirdekle, çekirdekten çıkan filizin eser-i
san'at ve nakşından aşağı değildir. Binaenaleyh Sâni'-i Zülcelal hem evveldir hem âhir, hem
zahirdir hem bâtın... v[¬V«Q²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1566: 2347 - 1566: 2352)


Arama dizesi: hikmet

İşte Nakşibendîler, zikir hususunda ittihaz ettikleri zikr-i hafî sayesinde kalbin fethiyle,
ene ve enaniyet mikrobunu öldürmeğe ve şeytanın emirberi olan nefs-i emmarenin başını
kırmağa muvaffak olmuşlardır. Kezalik Kadirîler de zikr-i cehrî sayesinde tabiat tagutlarını
tar ü mar etmişlerdir.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Âlemde her şeyin yüzünde hikmet eserleri göründüğü gibi en uzak,
MAXQDA 2020 24.12.2022

en geniş, en ince kesretin tabakaları üstünde de hikmet, ihtimam eserleri görülmektedir. Evet
kesret ve tekessürün müntehası ve neticesi olan insanın sahife-i vechinde, cebhesinde,
cildinde, ellerinin içlerinde kalem-i kader ile pek çok çizgiler, hatlar, nakışlar, nişanlar
yazılmıştır. Malûmdur ki, insanın şu sahifelerinde yazılan o kelimeler, harfler, noktalar,
harekeler, ruh-u insanîde bulunan manalara, maneviyatlara delalet ettikleri gibi, fıtratında
kader tarafından yazılan mektublara da işaretleri vardır. Arkadaş, insanın geçen sahifelerine
kaderin yazdığı haşiye, tesadüf ve ittifakın dühûlüne bir menfez bırakmamıştır.
İ'lem Eyyühel-Aziz!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1566: 2438 - 1566: 2443)


Arama dizesi: hikmet

İşte Nakşibendîler, zikir hususunda ittihaz ettikleri zikr-i hafî sayesinde kalbin fethiyle,
ene ve enaniyet mikrobunu öldürmeğe ve şeytanın emirberi olan nefs-i emmarenin başını
kırmağa muvaffak olmuşlardır. Kezalik Kadirîler de zikr-i cehrî sayesinde tabiat tagutlarını
tar ü mar etmişlerdir.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Âlemde her şeyin yüzünde hikmet eserleri göründüğü gibi en uzak,
en geniş, en ince kesretin tabakaları üstünde de hikmet, ihtimam eserleri görülmektedir. Evet
kesret ve tekessürün müntehası ve neticesi olan insanın sahife-i vechinde, cebhesinde,
cildinde, ellerinin içlerinde kalem-i kader ile pek çok çizgiler, hatlar, nakışlar, nişanlar
yazılmıştır. Malûmdur ki, insanın şu sahifelerinde yazılan o kelimeler, harfler, noktalar,
harekeler, ruh-u insanîde bulunan manalara, maneviyatlara delalet ettikleri gibi, fıtratında
kader tarafından yazılan mektublara da işaretleri vardır. Arkadaş, insanın geçen sahifelerine
kaderin yazdığı haşiye, tesadüf ve ittifakın dühûlüne bir menfez bırakmamıştır.
İ'lem Eyyühel-Aziz!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1566: 3679 - 1566: 3684)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ms:104) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


-
o hayata hizmet ve o hayatın bekası olup, başka bir faidesi olmadığını, yani Fâtır-ı Hakîm'in
zevilhayatta ve cevher-i insaniyette vedia olarak koyduğu bütün cihazat-ı acibe ve techizat-ı
hârikanın, seri-üz zeval olan şu hayatın hıfzı ile bekası için verildiğini zannediyorlar. Halbuki
kaziye öyle olduğu takdirde, kâinattaki gayr-ı mütenahî nizamların şehadetleriyle, sath-ı
âlemde görünen hikmet, inayet, intizam, adem-i abesiyete olan delil ve bürhanların, makûse
olarak abesiyete, israfa, intizamsızlığa, adem-i hikmete delil ve bürhan olmaları lâzım
gelecektir.
Arkadaş! Şu dünyevî hayatın faideleri pek çoktur. O faidelerden, hayat sahibine -

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1566: 3806 - 1566: 3811)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ms:104) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


-
o hayata hizmet ve o hayatın bekası olup, başka bir faidesi olmadığını, yani Fâtır-ı Hakîm'in
zevilhayatta ve cevher-i insaniyette vedia olarak koyduğu bütün cihazat-ı acibe ve techizat-ı
hârikanın, seri-üz zeval olan şu hayatın hıfzı ile bekası için verildiğini zannediyorlar. Halbuki
kaziye öyle olduğu takdirde, kâinattaki gayr-ı mütenahî nizamların şehadetleriyle, sath-ı
âlemde görünen hikmet, inayet, intizam, adem-i abesiyete olan delil ve bürhanların, makûse
olarak abesiyete, israfa, intizamsızlığa, adem-i hikmete delil ve bürhan olmaları lâzım
MAXQDA 2020 24.12.2022

gelecektir.
Arkadaş! Şu dünyevî hayatın faideleri pek çoktur. O faidelerden, hayat sahibine -

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1567: 2122 - 1567: 2127)


Arama dizesi: hikmet

Maahaza, o zerrede veya o çiçekte gördüğü timsal ve tecellinin bir ârızadan


dolayı kayboldukları zaman, basar ve basiretinin körlüğü dolayısıyla hakikî şemsin inkârına
zehab ederler. Ve keza o eblehler tecelli ile husule gelen vücud-u zıllîyi, vücud-u hakikî ve
aslîden fark edemezler, birbiriyle iltibas ederler. Bunun için, bir şeyde şemsin timsalini,
gölgesini gördükleri zaman, şemsin hararetini, ziyasını ve sair hususiyatını da istemeye
başlarlar.
Ve keza o eblehler sinek, böcek ve sair küçük ve hasis şeylere bakarken, onlarda pek
yüksek bir eser-i san'at ve hikmet görmekle, derler: "Sâni' bunlara pek fazla ehemmiyet
vermiştir. Bir sineğin ne kıymeti olabilir ki bu kadar masraflara, külfetlere mahal olsun?"
Arkadaş!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1568: 2115 - 1568: 2120)


Arama dizesi: hikmet

Biri inşası, diğeri binasıdır. Biri san'atı, diğeri


sıbgasıdır. Biri nakşı, diğeri zînetidir. Biri rahmeti, diğeri nimetidir. Biri kudreti, diğeri
hikmetidir. Biri azameti, diğeri rububiyetidir. Biri mahluku, diğeri masnuudur. Biri mülkü,
diğeri memluküdür. Biri mescidi, diğeri abdidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1569: 1979 - 1569: 1984)


Arama dizesi: hikmet

Fakat gözleri
kör olanlar göremiyorlar.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın her bir suresi, bütün Kur'anın
münderecatını icmalen ihtiva ettiği gibi, sair surelerde zikredilen makasıd ve mühim kıssaları
da tazammun etmiştir. Bundaki hikmet, Kur'an'ı tamamen okumaya vakti müsaid olmayan
veya ancak bir kısmını veya bir suresini okuyabilen insanlar, Kur'anın hepsini okumaktan
hasıl olan sevabdan mahrum kalmamasıdır.
Evet mükellefîn arasında bulunan ümmiler ancak bir sureyi okuyabilirler. İ'caz-ı Kur'an
onları da tam sevab kazanmaktan mahrum etmemek için, bu nükte-i i'caziyeyi takib ederek bir
sureyi tam Kur'an hükmünde kılmıştır.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1570: 1544 - 1570: 1549)


Arama dizesi: Hikmet

Bir zerre o kudretin


nazarında gizlenemez. Şems, büyüklüğüne güvenerek o kudretin elinden kurtulamaz. Evet
onun marifetiyle elemler lezzetlere inkılab eder. Evet Onun marifeti olmazsa, ulûm evhama
tahavvül eder. Hikmetler illet ve belalara tebeddül eder. Vücud ademe inkılab eder. Hayat
ölüme ve nurlar zulmetlere ve lezaiz günahlara tahavvül eder. Evet Onun marifeti olmazsa,
insanın ahbabı ve mal ve mülkü insana a'da ve düşman olurlar. Beka bela olur, kemal heba
olur, ömür heva olur.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1571: 1894 - 1571: 1899)


Arama dizesi: hikmet

Ve bütün eşyanın melekûtiyetleri santral gibi Hakîm, Kadîr, Mürîd, Alîm bir Vâcib-ül
Vücud'un yed-i kudretindedir.
Maahaza o İlahî sofradaki eşya yalnız insan ve hayvanların lezzet ve zevklerinin tatmini
için değildir. Her bir ferd-i müstehlikte zevilhayata ait cüz'î faidelerden başka esma-i
İlahiyenin tecelliyatına ve faaliyetteki esrar ve şuunatına ait gayr-ı mütenahî hikmetler,
gayeler vardır. Öyle ise, bu ziyafet-i âmme ve bu feyz-i âmmın bir kör kuvvetten neş'et etmesi
ve bu eşyanın semeratı sel gibi akıp ittifakı ve tesadüfün eline havalesi muhaldir. Çünki o
eşyanın intizamlı hakîmane teşahhusatı ve şuurkârane muhkem hususiyatı kör tesadüf ve
ittifakı reddediyor. Öyle de: O sofra-i rahmetteki ucuzluk ve kolaylık ve çokluk o eşyanın bir
Cevvad-ı Mutlak'tan, bir Hakîm-i Mutlak'tan, bir Kadîr-i Mutlak'tan geldiğini gösteren
şahidlerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1577: 3350 - 1577: 3355)


Arama dizesi: hikmet

Bir zerre, kocaman şemsi tecelli ile, yani in'ikas itibariyle istiab
eder, içine alır. Fakat küçücük iki zerreyi bizzât yani hacimleri itibariyle içine alamaz.
Binaenaleyh yağmurun şemsin timsaline ma'kes olan katreleri gibi, kâinatın zerrat ve
mürekkebatı, ilim ve iradeye müstenid kudret-i nuraniye-i ezeliyenin -tecelli ve in'ikas
itibariyle- lem'alarına mazhar olabilirler. Fakat gözün içindeki bir hüceyre zerresi, "asab,
evride, şerayin"de tesirleri görünen bir kudret, şuur ve iradeye menba olamaz. Bu acib san'at,
muntazam nakış, ince hikmetin iktizasına göre kâinatın her bir zerresi, herbir mürekkebatı,
uluhiyete mahsus muhit ve mutlak sıfatlara menba ve masdar olması lâzım gelir. Veya o
sıfatlar ile muttasıf Şems-i Ezelî'nin tecelliyat lem'alarına ma'kes olmaları lâzımdır.
Birinci şıkta kâinatın zerratı adedince muhalât vardır. Binaenaleyh her bir zerre o büyük
yükün tahammülünden âciz olduğunu

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1580: 1380 - 1580: 1385)


Arama dizesi: hikmet

-
14- Kıssa-i Musa gibi bazı hâdisat-ı cüz'iyenin tekrarı, o hâdisenin büyük bir düsturu
tazammun ettiğine işarettir.
Hülâsa: Kur'an hem zikirdir, hem fikirdir, hem hikmettir, hem ilimdir, hem hakikattir,
hem şeriattır, hem sadırlara şifa, mü'minlere hüda ve rahmettir.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Fıtrat-ı insaniyenin garib bir hali, gaflet zamanında letaif ile
havassın hükümlerini, iltibas ile birbirine benzetir, tefrik edemez. Meselâ: El ile gözü
birbirine benzetip hizmetlerini ve vazifelerini tefrik edemeyen bir mecnun, yüksekte gözüyle
gördüğü bir şeyi almak için elini uzatıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1580: 2941 - 1580: 2946)


Arama dizesi: hikmet

İ'lem Eyyühel-Aziz! Eşyada esas bekadır, adem değildir. Hattâ ademe gittiklerini
zannettiğimiz kelimat, elfaz, tasavvurat gibi seri-üz zeval olan bazı şeyler de ademe
gitmiyorlar. Ancak suretlerini ve vaziyetlerini değişerek zevalden masun kalıp bazı yerlerde
tahassunla adem-i mutlaka gitmezler. Fen dedikleri hikmet-i cedide, bu sırra vâkıf olmuş ise
de, vuzuhuyla vâkıf olamamıştır. Ve aynı zamanda "Âlemde adem-i mutlak yoktur. Ancak
MAXQDA 2020 24.12.2022

terekküb ve inhilal vardır" diye ifrat ve hata etmiştir. Çünki âlemde Cenab-ı Hakk'ın sun'uyla
terkib vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1598: 141 - 1598: 145)


Arama dizesi: takva
İşte bu esaslara binaen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevk olunmaya ve teşvik edilmeye
muhtaç değildirler. Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez. Belki mesaîlerin

tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar.


Bu ihtiyaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur.
SEKİZİNCİ NOTA: Ey sa'y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tenbel insan! Bil

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1604: 560 - 1604: 565)


Arama dizesi: hikmet

Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer. Yalnız bu kadar var ki; böyle
hasiyetli evradı okumak için zaîf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faideleri
düşünüp, şevke gelip; evradı sırf rıza-yı İlahî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de
makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından; çoklar, aktabdan ve selef-i sâlihînden mervî olan
faideleri görmediklerinden şübheye düşer, hattâ inkâr da eder.
Üçüncü Mes'ele: ˜«*²x«0 ²+«:@«D«B«< ²v«7«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1607: 3820 - 1607: 3825)


Arama dizesi: hikmet

Sonra mizansız ve eşyayı farketmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit su ile
sula. Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak! İsrafil-vari melek-i ra'd;
baharda nefh-i sur nev'inden yağmura bağırması, yer altında defnedilen çekirdeklere nefh-i
ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine
benzeyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz'in tecellisi altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak
Fâtır-ı Hakîm'den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar. Ve öyle tevfik-i hareket
ediyorlar ki; onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir
kemal, bir hikmet parladığı görünüyor. Çünki görüyorsun ki; o birbirine benzeyen
tohumcuklar, birbirinden temayüz edip ayrılıyor. Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu.
Fâtır-ı Hakîm'in nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı. Serpiyor, dallarının elleri ile
bizlere uzatıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1609: 2384 - 1609: 2389)


Arama dizesi: hikmet

ve tekabülüyle feyz alınabilir. Maahaza, şemsin azametini bir kabarcıkta aramak, akıllı olanın
işi değildir.
İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsan, hikmet ile yapılmış bir masnudur. Ve Sâniin gayet hakîm
olduğuna, yaptığı vuzuh-u delalet ile sanki mücessem bir hikmet-i nakkaşedir. Tecessüd etmiş
bir ilm-i muhtardır. İncimad etmiş bir kudret-i basîre olduğu gibi öyle bir fiilin mahsulüdür ki,
MAXQDA 2020 24.12.2022

istidadı irade ettiği şeyi kendisine veriyor. Öyle bir in'am ve ihsanın kesifidir ki, bütün
hacatına vâkıftır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1609: 2499 - 1609: 2504)


Arama dizesi: hikmet

Maahaza, şemsin azametini bir kabarcıkta aramak, akıllı olanın


işi değildir.
İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsan, hikmet ile yapılmış bir masnudur. Ve Sâniin gayet hakîm
olduğuna, yaptığı vuzuh-u delalet ile sanki mücessem bir hikmet-i nakkaşedir. Tecessüd etmiş
bir ilm-i muhtardır. İncimad etmiş bir kudret-i basîre olduğu gibi öyle bir fiilin mahsulüdür ki,
istidadı irade ettiği şeyi kendisine veriyor. Öyle bir in'am ve ihsanın kesifidir ki, bütün
hacatına vâkıftır. Öyle bir kaderin tersim ettiği bir surettir ki, bünyesine lâzım ve münasib
şeyleri bilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1611: 2677 - 1611: 2681)


Arama dizesi: takva

Å–¬!
İ'lem Eyyühel-Aziz! Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen,
halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve
muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünki
onlar da senin gibi âciz kullardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1612: 2758 - 1612: 2763)


Arama dizesi: hikmet

Arının dimağını, mikrobun gözünü tanzim eden zât, senin ef'al ve a'malini
mühmel, başıboş, hesabsız, kitabsız bırakmayarak "İmam-ı Mübin"de yazar. Ona göre
muhaseben olacaktır.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Her bir masnuda, her bir zerrede görünen tasarruf-u mutlak,
kudret-i muhita ve hikmet-i basîrenin delalet ve şehadetleriyle sabittir ki, bütün eşyanın Sânii,
vâhiddir, şeriki yoktur. Ne kudretinde inkısam var, ne iktidar ve ihtiyarında tecezzi vardır.
Binaenaleyh Sâni' ancak Vâcib-ül Vücud olacaktır ki, kaderin mizanıyla yürüyen kudretine
bir nihayet yoktur.
İ'lem Eyyühel-Aziz!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1614: 217 - 1614: 222)


Arama dizesi: hikmet
İ'lem Eyyühel-Aziz! Eşya arasındaki tevafuk, Sâniin Vâhid, Ehad olduğuna delalet
ettiği gibi, aralarında bulunan muntazam tehalüf de, Sâniin Muhtar ve Hakîm olduğuna

şehadet eder. Meselâ: Hayvanların bilhassa insanların esas a'zalarındaki tevafuk, bilhassa çift
a'zalardaki temasül, Hâlıkın vahdetine bürhan olduğu gibi, keyfiyetler ve şekillerdeki tehalüf
de Hâlıkın ihtiyar ve hikmetine delalet eder.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Mahlukatın en zalimi insandır. İnsan, kendi nefsine olan şiddet-i
muhabbetten dolayı kendisine hizmeti v
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1614: 778 - 1614: 783)


Arama dizesi: hikmet

menfaati olan şeyleri hem sever, hem kıymet verir. Semeresinden istifade gördüğü şeylere abd
ve köle olur. Aksi halde ne sever ve ne kıymet verir. Ve keza hayatın icadında ille-i gaiyenin
yalnız hayat olduğunu bilir. Cenab-ı Hakk'ın icad ettiği "Hayy"larda hedef ittihaz ettiği
binlerce hikmetlerinden haberi yok. Acaba imkân ve ihtimalden hariç midir ki, âlemde
görünen şu eşya-yı hârika daha garib, daha hârika ve daha mu'cize melekûtî, berzahî, misalî
şeylere bazı nümune ve bazı esaslar olmasın?
İ'lem Eyyühel-Aziz! Cenab-ı Hak kâinatı teşkil eden zerratı, şeriat-ı fıtriyesine
müsahhar ve muti' ve evamir-i tekviniyesine de münkad ve mümessil kılmıştır. Bir arı, "Kün"
emrine imtisalen matlub bir şekle girdiği gibi, herhangi bir hayvan da aynı emre imtisalen
irade edilen vaziyetlere girer.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1615: 1231 - 1615: 1236)


Arama dizesi: hikmet

Ve o zerrat bütün esîriyle "Lâ İlahe İllâ Hu" cevheresiyle ilân-ı tevhid eder.
Çünki esîrin besateti, sükûnu, intizamla emr-i Hâlıka sür'at-i imtisali, böyle iktiza eder.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Hiç bir insanın Cenab-ı Hakk'a karşı hakk-ı itirazı yoktur ve şekva
ve şikayete de haddi yoktur. Çünki şikayet eden ferdin hilaf-ı hevesini iktiza eden nizam-ı
âlemde binlerce hikmet
--- sh:»(Ms:193) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1615: 1389 - 1615: 1394)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ms:193) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


-
vardır. O ferdi irza etmekte, o bin hikmetin iğdabı vardır. Bir ferdi razı etmek için, bin hikmet
feda edilemez. Œ²*«ž²! «—€!«Y´WÅK7! ¬€«G«K«S«7 ²vZ«=~«x²;«! Çs«E²7! «p«AÅ#!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1615: 1444 - 1615: 1449)


Arama dizesi: hikmet

(Ms:193) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
vardır. O ferdi irza etmekte, o bin hikmetin iğdabı vardır. Bir ferdi razı etmek için, bin hikmet
feda edilemez. Œ²*«ž²! «—€!«Y´WÅK7! ¬€«G«K«S«7 ²vZ«=~«x²;«! Çs«E²7! «p«AÅ#! ¬x«7 «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1615: 2431 - 1615: 2436)


Arama dizesi: hikmet

Cesedin bir uzvundaki bir hüceyrede yapılan tasarruf, en evvel


cesedi tasavvur etmeye mütevakkıftır. Çünki küllün nakışlarıyla, ahvaliyle cüz'ün çok alâka
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve münasebetleri vardır. Öyle ise, cüzde tasarruf, Hâlık-ı Küll'ün emri altındadır.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Hevam, balık gibi küçük hayvanların yumurtalarını, haşerat ve
nebatatın tohumlarını, pek büyük bir rahmetle, bir lütuf ile, bir hikmetle hıfzeden Sâni'-i
Hakîm'in hâfiziyetine lâyık mıdır ki, âhirette semere veren ağaçlara çekirdek olacak a'malinizi
hıfzetmesin, ihmal etsin? Halbuki sen hâmil-i emanet, halife-i arzsın.
Evet her bir zîhayatta bulunan hıfz-ul hayat hissi, vücudun ebedî bir bekaya İsm-i Hayy,
Hafîz, Bâki'nin tecellisiyle incirar edeceğine delalet eder.
İ'lem Eyyühel-Aziz!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1626: 92 - 1626: 97)


Arama dizesi: hikmet
Ve o çirkinlerin adem-i intizamı nisbetinde bahçenin intizamı artar.
Kezalik dünya bahçesinde nizam ve intizamın son sisteminde bulunan mahlukat ve
masnuat arasında -hayvanlarda olsun, nebatatta olsun, cemadatta olsun- bazı çirkin,
intizamdan hariç şeyler bulunur. Bunların çirkinliği, intizamsızlıkları, dünya bahçesinin
güzelliğine, intizamına bir zînet, bir süs olmak üzere Sâni'-i Hakîm tarafından kasden
yapılmış olduğunu, pek yüksek, geniş, şâirane bir hayal ile dünyanın o bahçe manzarasını

nazar altına alabilen adam görebilir.


Maahâza, o gibi şeyler kasdî olmasaydı, şekillerinde hikmetli tehalüf olmazdı. Evet
tehalüfte kasd ve ihtiyar vardır. Her insanın bütün insanlara sîmaca muhalefeti buna delildir.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1626: 1585 - 1626: 1590)


Arama dizesi: hikmet

Böyle bir nefiy, sehl ve basittir. Ehl-i hakikatın hakikî tevhidleri ise, her şeyi Cenab-ı
Hakk'a isnad etmekle beraber her şeyin üstünde bulunan mührünü, sikkesini görüp okumaktan
ibarettir. Bu, huzuru isbat, gafleti nefyeder.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Hayat-ı dünyeviyeye kasden ve bizzât teveccüh edip bağlanan
kâfirin, imhal-i ikabında ve bilakis terakkiyat-ı maddiyede muvaffakıyetindeki hikmet nedir?
Evet o kâfir, kendi terkibiyle, sıfatıyla Cenab-ı Hak'ça nev'-i beşere takdir edilen
nimetlerin tezahürüne -şuuru olmaksızın- hizmet ediyor. Ve güzel masnuat-ı İlahiyenin
mehasinini bilâ-şuur tanzim ediyor. Ve kuvveden fiile çıkartmakla garabet-i san'at-ı İlahiyeye
nazarları celbediyor. Ne faide ki farkında değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1627: 2026 - 1627: 2031)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hakk'a hamdler, şükürler olsun ki; mesail-i nahviyeden


"isim" ile "harf" arasındaki manevî fark ile çok mühim mes'eleleri bana öğretmiştir. Şöyle ki:
Harf, gayrın manasını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi; şu mevcudat da, esma-i
hüsnanın tecelliyatını izhar, ifham, izah için bir takım İlahî mektublardır ki, içlerinde yazılı
delail, berahin, havarık mu'cize-i kudrettir. Mevcudat bu vecihle nazara alınması; ilim, iman,
hikmettir. Şayet isim gibi müstakil ve maksud-u bizzât cihetiyle bakılırsa, küfran ve cehl-i
mürekkeb olur.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ve keza mesail-i mantıkiyeden "küllî" ile "küll" arasındaki fark ile rububiyete dair çok
mes'eleleri öğrenmiş bulunuyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1628: 2203 - 1628: 2208)


Arama dizesi: hikmet

olan Hâlıktan haber getiren ve ezel, ebede, hayat-ı ebediyeye, hakaik-i esasiyeye, azîm
mes'elelere dair malûmat i'ta eden ve seni manevî perişaniyetlerden, dalaletlerden kurtarıp
kesretten vahdete doğru yol gösteren ve hayat-ı ebediyeye imanla mâ-ül hayatı sana
içirtmekle firak ve ayrılmak ateşlerinden kurtaran; ve Hâlıkın marziyatını, metalibini tarif
eden ve Sultan-ı Ezel, Ebed'in muhaberesine tercümanlık yapan Resul-i Rahman'ı dinlemeye
ve o Muhbir-i Sadık'a iman ile teslim olmaya mani olan nefsin heva ve hevesini
terketmiyorsun!..
İ'lem Eyyühel-Aziz! Görüyoruz ki: Sâni'-i Hakîm, kemal-i hikmetiyle pek âdi şeylerden
pek hârika mu'cize-i mensucat yapıyor. Ve keza abesiyet ve israfa mahal bırakılmamak üzere,
bir ferdi envaen vazifeler ile tavzif ediyor. Hattâ insanın başında, insanın muvazzaf olduğu
vazifeleri görmek için her vazifeye göre birer tırnak kadar maddî bir şeyin bulunması
îcabetseydi, bir başın Cebel-i Tur büyüklüğünde olması lâzım gelirdi ki, ashab-ı vezaife yer
olsun.
Ve keza lisan sair vezaifiyle beraber erzak hazinesine ve kudretin matbahında pişirilen
bütün taamlara müfettiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1628: 3717 - 1628: 3722)


Arama dizesi: hikmet

İ'lem Eyyühel-Aziz! Görüyoruz ki: Sâni'-i Hakîmin, efrad ve cüz'iyatın tasvirinde büyük
büyük tefennünleri vardır. Evet hayvanların pek büyük ve pek küçükleri olduğu gibi,
kuşlarda, balıklarda, meleklerde ve sair ecramda, âlemlerde dahi pek küçük ve pek büyük
ferdleri vardır. Cenab-ı Hakk'ın şu tefennünde takib ettiği hikmet:
1- Tefekkür ve irşad için bir lütuf, bir teshilattır.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1629: 552 - 1629: 557)


Arama dizesi: hikmet

4- Celalî ve cemalî her iki nevi san'atı ibraz etmektir.


Maahaza, pek ince yazıları herkes okuyamaz ve pek büyük şeyler de nazar-ı ihataya
alınamaz. İşte irşadı teshil ve tamim için bir kısmını küçük harfler ile, bir kısmını da büyük
harflerle yazmakla irşadın iktizası yerine getirilmiştir.
Amma şeytanın talebesi olan nefs-i emmare, cismin küçüklüğünü san'atın küçüklüğüne
atf etmekle, esbabdan sudûrunu tecviz ediyor. Ve pek büyük cisimler dahi hikmet ile
yaratılmamış iddiasında bulunarak bir nevi abesiyete isnad ediyor.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Gerek cûdda, gerek rızıkta ifrat derecesinde mebzuliyet vardır. Bu
ise, hikmetten uzak, abesiyete yakın görünür. Evet eğer yaratılan şey bir gaye için
yaratılıyorsa hakkın var; amma gayeler pek çoktur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1629: 727 - 1629: 732)


Arama dizesi: hikmet

Amma şeytanın talebesi olan nefs-i emmare, cismin küçüklüğünü san'atın küçüklüğüne
atf etmekle, esbabdan sudûrunu tecviz ediyor. Ve pek büyük cisimler dahi hikmet ile
MAXQDA 2020 24.12.2022

yaratılmamış iddiasında bulunarak bir nevi abesiyete isnad ediyor.


İ'lem Eyyühel-Aziz! Gerek cûdda, gerek rızıkta ifrat derecesinde mebzuliyet vardır. Bu
ise, hikmetten uzak, abesiyete yakın görünür. Evet eğer yaratılan şey bir gaye için
yaratılıyorsa hakkın var; amma gayeler pek çoktur. Binaenaleyh bir gayeye nazaran abesiyet
hissedilse bile, gayelerin mecmuuna nazaran ayn-ı hikmet ve ayn-ı adalettir.
İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsanın san'atıyla Hâlıkın san'atı arasındaki fark:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1629: 951 - 1629: 956)


Arama dizesi: hikmet

İ'lem Eyyühel-Aziz! Gerek cûdda, gerek rızıkta ifrat derecesinde mebzuliyet vardır. Bu
ise, hikmetten uzak, abesiyete yakın görünür. Evet eğer yaratılan şey bir gaye için
yaratılıyorsa hakkın var; amma gayeler pek çoktur. Binaenaleyh bir gayeye nazaran abesiyet
hissedilse bile, gayelerin mecmuuna nazaran ayn-ı hikmet ve ayn-ı adalettir.
İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsanın san'atıyla Hâlıkın san'atı arasındaki fark: İnsan kendi
san'atının arkasında görünebilir, amma Hâlık'ın masnuu arkasında yetmişbin perde vardır.
Fakat, Hâlıkın bütün masnuatı def'aten bir nazarda görünebilirse, siyah perdeler ortadan
kalkar, nuranîler kalır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1633: 331 - 1633: 335)


Arama dizesi: takva

vazifesi talim, cihad gibi din ve vatanı koruyacak işlerdir. Hükûmetin vazifesi ise, erzakını,
libasını, silâhını vermektir. Binaenaleyh erzakını temin için askerliğe ait vazifesini terk edip
ticaretle -meselâ- iştigal eden bir asker, şakî ve hâin olur. Bu itibarla insanın Allah'a karşı
ubudiyet, vazifesidir. Terk-i kebair takvasıdır. Nefis ve şeytanla uğraşması, cihadıdır.
Amma gerek nefsine, gerek evlâd ve taallukatına hayat malzemesini tedarik etmek
Allah'ın vazifesidir. Evet madem hayatı veren odur. O hayatı koruyacak levazımatı da o
verecektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1633: 2627 - 1633: 2632)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hakk'ın duaların icabetine va'detmesi ise, icabet


ayn-ı kabul değildir. Yani, icabet kabulü istilzam etmez. Duaya her halde cevab verilir.
Cevabsız bırakılmaz. Matluba olan is'af ise, Mucîbin hikmetine tâbidir. Meselâ: Doktoru
çağırdığın zaman, herhalde: "Ne istersin" diye cevab verir. Fakat:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1635: 2874 - 1635: 2879)


Arama dizesi: hikmet

Bu şems, azametiyle beraber size müsahhardır. Meskenlerinize nur veriyor.


Yemeklerinizi hararetiyle pişirtiyor. Sizin öyle Azîm, Rahîm bir Mâlikiniz var ki, bu şems
onun bir lâmbası olup misafirhanesinde sâkin misafirlerini ziyalandırıyor.
Felsefenin hikmetince, şems büyük bir ateştir, yerinde dönüyor. arz ile seyyarat, ondan
uçan parçalardır. Cazibe ile şemse merbut kalarak medarlarında hareket ediyorlar.
İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsanın Cenab-ı Hak'tan hiç bir hakkı taleb etmeye hakkı yoktur.
Bilakis daima ona şükretmeye medyundur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1636: 827 - 1636: 832)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Ve şu âlem-i şehadete âlem-i


gaybdan bir lisandır. Ve âlem-i İslâmın güneşi olduğu gibi, âlem-i âhiretin de haritasıdır. Ve
Cenab-ı Hakk'ın zâtına, sıfâtına, esmasına, şuunatına bir bürhan ve bir tercümandır. Ve keza
nev'-i beşerin şeriat kitabı, hikmet kitabı, dua kitabı, davet kitabı, ibadet kitabı, emir kitabı,
zikir kitabı, fikir kitabı olmakla, zahiren bir kitab şeklinde ise de, ihtiva ettiği fünun ve ulûm
cihetiyle binlerce kitab hükmündedir.
ÜÇÜNCÜ KATRE: Tekrarat-ı Kur'aniyedeki i'cazın bir lem'asını beyan zımnında "Altı
Nokta"dan ibarettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1636: 1301 - 1636: 1306)


Arama dizesi: hikmet

ÜÇÜNCÜ KATRE: Tekrarat-ı Kur'aniyedeki i'cazın bir lem'asını beyan zımnında "Altı
Nokta"dan ibarettir.
Birinci Nokta: Kur'an bir zikir kitabı, bir dua kitabı, bir davet kitabı olduğuna nazaran,
surelerinde vukua gelen tekrar, belâgatça ayn-ı isabet ve ayn-ı hikmettir. Çünki zikir ve
duadan maksad
--- sh:»(Ms:231) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1637: 850 - 1637: 855)


Arama dizesi: hikmet

Kur'anın felsefî mesail-i kevniyenin bir kısmında ihmal ile, bir


kısmında ibham ile, öteki kısmında icmal ile işaret ettiği derece-i i'cazı "Altı Nükte" zımnında
izah ediyoruz.
Birinci Nükte: S: Ne için Kur'an da, hikmet ve felsefe gibi kâinattan bahsetmiyor?
C: Felsefe hakikattan udûl etmiş, kâinata mana-yı ismiyle bakarak, kâinatı kâinat
hesabına istihdam ediyor. Kur'an ise, Haktan hak ile nâzil olmuş, hakikata gidiyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1637: 3216 - 1637: 3221)


Arama dizesi: hikmet

Ve ekseriyetin fehmini müraat eder ki, tahkiki bir marifet sahibi olsunlar.
Fen ise, yalnız fenciler ile konuşur. Avamı nazara almıyor. Avam taklidde kalıyor. Bu itibarla
fennin tafsilâtını ihmal veya ibham, maslahat-ı âmme ve menfaat-i umumiyeye nazaran, ayn-ı
isabet ve ayn-ı hikmettir.
Ve râbian: Kur'an bütün zamanları tenvir ve bütün insanları irşad eden bir kitabdır. Bu
itibarla irşadın belâgatı îcabınca, ekseriyeti, nazarlarında bedihî olan mes'elelere karşı
mükâbereye, mugalataya îka' ve icbar etmemek lâzımdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1641: 913 - 1641: 918)


Arama dizesi: hikmet

olan nimetlerdir. Umumiyet kemal ve ehemmiyete delil olduğu gibi, devam da ulviyet ve
kıymete delalet eder.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın bazı âyetlerinin tekrarını iktiza eden
hikmetler, bazı ezkâr ve duaların da tekrarını iktiza eder. Zira Kur'an, hakikat ve şeriat,
hikmet ve marifet kitabı olduğu gibi; zikir, dua ve davetin de kitabıdır. Duada tekrar, zikirde
MAXQDA 2020 24.12.2022

tezkâr, davette te'kid lâzımdır.


İ'lem Eyyühel-Aziz!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1641: 1007 - 1641: 1012)


Arama dizesi: hikmet

Umumiyet kemal ve ehemmiyete delil olduğu gibi, devam da ulviyet ve


kıymete delalet eder.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın bazı âyetlerinin tekrarını iktiza eden
hikmetler, bazı ezkâr ve duaların da tekrarını iktiza eder. Zira Kur'an, hakikat ve şeriat,
hikmet ve marifet kitabı olduğu gibi; zikir, dua ve davetin de kitabıdır. Duada tekrar, zikirde
tezkâr, davette te'kid lâzımdır.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Kur'anın yüksek meziyetlerinden biri de şudur ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1642: 2613 - 1642: 2618)


Arama dizesi: hikmet

İ'lem Eyyühel-Aziz! Bütün kâinatı ihata eden bir nurdan hiç bir şey gizlenemez. Ve
gayr-ı mütenahî bir daire-i kudretten bir şey hariç kalamaz. Ve illâ, gayr-ı mütenahînin
tenahisi lâzım gelir. Ve keza hikmet-i İlahiye her şeye değeri nisbetinde feyiz veriyor. Ve
herkes bardağına göre denizden su alabilir. Ve keza mukaddir olan Kadîr-i Hakîm'in büyüğe
olan teveccühü, küçüğe olan teveccühüne mani olamaz. Ve keza maddeden mücerred zahir ve
bâtın olan muhit bir nazara, en büyük şey en küçük bir şeyi veya nev bir ferdini gizletemez.
Ve keza küçük olan bir şey mazhar ve mahal olduğu san'at nisbetinde büyür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1642: 3823 - 1642: 3828)


Arama dizesi: hikmet
Çünki nefsinden o daha karibdir. Evet senin fikrin,
ihtiyarın idrak edemedikleri sendeki mahfiyat, Hâlıkın nazarı ve ilmi altındadır.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Âlemde tesadüf yoktur. Evet bilhassa bahar mevsiminde, küre-i arz
bahçesinde, bütün ağaçların dallarında çiçeklerin yapraklarında, mezruatın sünbüllerinde
hikmet bülbülleri, hikmet âyetlerini tanaggum ve terennüm ile inşad ettikleri iman kulağıyla,

basiret gözüyle dinlenilirse, tesadüf şeytanları bile kabul ile hayran olurlar.
--- sh:»(Ms:244) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
İ'lem Eyyühel-Aziz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1642: 3842 - 1642: 3847)


Arama dizesi: hikmet
Çünki nefsinden o daha karibdir. Evet senin fikrin,
ihtiyarın idrak edemedikleri sendeki mahfiyat, Hâlıkın nazarı ve ilmi altındadır.
İ'lem Eyyühel-Aziz! Âlemde tesadüf yoktur. Evet bilhassa bahar mevsiminde, küre-i arz
bahçesinde, bütün ağaçların dallarında çiçeklerin yapraklarında, mezruatın sünbüllerinde
hikmet bülbülleri, hikmet âyetlerini tanaggum ve terennüm ile inşad ettikleri iman kulağıyla,
MAXQDA 2020 24.12.2022

basiret gözüyle dinlenilirse, tesadüf şeytanları bile kabul ile hayran olurlar.
--- sh:»(Ms:244) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
İ'lem Eyyühel-Aziz

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1644: 2486 - 1644: 2491)


Arama dizesi: hikmet

«: yi tilavet ediyorlar. Cemi' zerrat-ı kâinat birer birer zât ve sıfat ve


saire vücuh ile hadsiz imkânat mabeyninde mütereddid iken; birdenbire bir ciheti takib,
muayyen bir sıfatla ittisaf, mahsus bir keyfiyetle tekeyyüf ederek hayretbahşa hikemi intac
ettiğinden, Sâniin vücub-u vücuduna şehadetle avalim-i gaybiyenin enmuzeci olan latife-i
Rabbaniye içinde ilân-ı Sâni' eden misbah-ı imanı ışıklandırıyorlar. Evet bir nefer, nefsinde ve
takımında ve bölükte, taburda ve orduda gibi; her bir zerre de, kendi başıyla zât, sıfat,
keyfiyetindeki imkânat cihetiyle Sânii ilân ettiği gibi, tesavir-i mütedâhileye benzeyen
mürekkebat-ı müteşabike-i mütesaide-i kâinatın her bir makamında ve her bir nisbetinde ve
her bir dairesinde, her bir zerre, müvazene-i cereyan-ı umumîyi muhafaza; ve her nisbetinde
ve her takımında ayrı ayrı vazifeyi îfa ve hikmeti intaç ettiklerinden Sâniin kasd ve hikmetini
izhar ve vücud ve vahdetinin âyâtını kıraat ettikleri için Sâni'-i Zülcelal'in berahini, zerrattan
kat kat ziyade olur. Demek ¬s¬=«Ÿ«F²7! ¬‰@«S²9«! ¬(«G«Q¬"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1644: 2529 - 1644: 2534)


Arama dizesi: hikmet

«: yi tilavet ediyorlar. Cemi' zerrat-ı kâinat birer birer zât ve sıfat ve


saire vücuh ile hadsiz imkânat mabeyninde mütereddid iken; birdenbire bir ciheti takib,
muayyen bir sıfatla ittisaf, mahsus bir keyfiyetle tekeyyüf ederek hayretbahşa hikemi intac
ettiğinden, Sâniin vücub-u vücuduna şehadetle avalim-i gaybiyenin enmuzeci olan latife-i
Rabbaniye içinde ilân-ı Sâni' eden misbah-ı imanı ışıklandırıyorlar. Evet bir nefer, nefsinde ve
takımında ve bölükte, taburda ve orduda gibi; her bir zerre de, kendi başıyla zât, sıfat,
keyfiyetindeki imkânat cihetiyle Sânii ilân ettiği gibi, tesavir-i mütedâhileye benzeyen
mürekkebat-ı müteşabike-i mütesaide-i kâinatın her bir makamında ve her bir nisbetinde ve
her bir dairesinde, her bir zerre, müvazene-i cereyan-ı umumîyi muhafaza; ve her nisbetinde
ve her takımında ayrı ayrı vazifeyi îfa ve hikmeti intaç ettiklerinden Sâniin kasd ve hikmetini
izhar ve vücud ve vahdetinin âyâtını kıraat ettikleri için Sâni'-i Zülcelal'in berahini, zerrattan
kat kat ziyade olur. Demek ¬s¬=«Ÿ«F²7! ¬‰@«S²9«! ¬(«G«Q¬"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1644: 3035 - 1644: 3040)


Arama dizesi: hikmet

]«V²2«ž ¬Ÿ«W«7²! «w¬8 @«ZÅ9¬@«4 ¬€@«X¬=@«U²7! «‡Y O, ²uÅ8Ï@«#


Yani: "Sahife-i âlemin eb'ad-ı vâsiasında Nakkaş-ı Ezelî'nin yazdığı silsile-i hâdisatın
satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl. Tâ ki mele-i a'lâdan uzanan şu selasil-
i resail, seni a'lâ-yı illiyyîn-i tevhide çıkarsın." Şu kitabın heyet-i mecmuasında öyle parlak bir
nizam var ki, nezzamı güneş gibi içinde tecelli ediyor. Her kelimesi, her harfi birer mu'cize-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1645: 1445 - 1645: 1450)


Arama dizesi: hikmet

Onu
yazan, bütün kâinatı da o yazmıştır. Eğer insaf ile dikkat etsen, şu küçücük hayvanın ve
huveynatın sureti altında olan makine-i dakika-i bedia-i İlahiyenin şuursuz, kör, mecra ve
mahrekleri tahdid olunmayan ve imkânatından evleviyet olmayan esbab-ı basita-i camide-i
tabiiyeden husulünü, muhal-ender muhal göreceksin.
Eğer her bir zerrede hükema şuuru, etibba hikmeti, hükkâmın siyaseti bulunduğunu ve
her bir zerre de sair zerrat ile vasıtasız muhabere ettiğini itikad edersen, belki nefsini kandırıp
o muhali de itikad edebilirsin. Halbuki, o zîhayat makinede öyle bir mu'cize-i kudret, öyle bir
hârika-i hikmet vardır ki, ancak bütün kâinatı, bütün şuunatını icad eden, tanzim eden bir
Sâniin sun'u olabilir. Yoksa kör, az, basit imkân tereddüdüyle ayak atamaz. Esbab-ı tabiîden
olamaz. Bahusus o esbab-ı tabiiyenin üss-ül esası hükmünde olan cüz-ü lâ-yetecezzadaki
kuvve-i cazibe ve kuvve-i dafianın içtimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet damgası var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1645: 1698 - 1645: 1703)


Arama dizesi: hikmet

yazan, bütün kâinatı da o yazmıştır. Eğer insaf ile dikkat etsen, şu küçücük hayvanın ve
huveynatın sureti altında olan makine-i dakika-i bedia-i İlahiyenin şuursuz, kör, mecra ve
mahrekleri tahdid olunmayan ve imkânatından evleviyet olmayan esbab-ı basita-i camide-i
tabiiyeden husulünü, muhal-ender muhal göreceksin.
Eğer her bir zerrede hükema şuuru, etibba hikmeti, hükkâmın siyaseti bulunduğunu ve
her bir zerre de sair zerrat ile vasıtasız muhabere ettiğini itikad edersen, belki nefsini kandırıp
o muhali de itikad edebilirsin. Halbuki, o zîhayat makinede öyle bir mu'cize-i kudret, öyle bir
hârika-i hikmet vardır ki, ancak bütün kâinatı, bütün şuunatını icad eden, tanzim eden bir
Sâniin sun'u olabilir. Yoksa kör, az, basit imkân tereddüdüyle ayak atamaz. Esbab-ı tabiîden
olamaz. Bahusus o esbab-ı tabiiyenin üss-ül esası hükmünde olan cüz-ü lâ-yetecezzadaki
kuvve-i cazibe ve kuvve-i dafianın içtimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet damgası var.
Fakat caizdir ki, herbir şeyin esası zannettikleri olan cezb, def', hareket, kuva gibi emirler,
âdâtullahın kanunlarına birer isim olsun.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1646: 3301 - 1646: 3306)


Arama dizesi: hikmet

Çünki; her bir nev'e dair bir fen ya teşekkül etmiş veya
etmeye kabildir. Her bir fen, külliyet-i kaide hasebiyle kendi nev'indeki nazm ve intizamı
gösteriyor. Zira, her bir fen kavaid-i külliye desatirinden ibarettir. Demek şahsın nazarı,
nizamı ihata etmezse, cevasis-i fünun vasıtasıyla görür ki, insan-ı ekber insan-ı asgar gibi
muntazamdır. Her bir şey, hikmet üzere vaz' edilmiştir. Faidesiz abes yoktur. Şu (*)
bürhanımız değil yalnız erkânı ve âzası, belki bütün hüceyratı, belki bütün zerratı birer lisan-ı
zâkir-i tevhid olarak büyük bürhanın sadâ-yı bülendine iştirak ederek "Lâ İlahe İllallah" diye
zikrediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1647: 2561 - 1647: 2566)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: Delil-i inayet ve gayettir ki, menafi'-i eşyayı ta'dad eden bütün âyât-ı
Kur'aniye bu delili nesc ve şu bürhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı
ekmelinde ittikan-ı san'at ve riayet-i mesalih ve hikemdir. Bu ise Sâniin kasd ve hikmetini
MAXQDA 2020 24.12.2022

isbat ve tesadüf vehmini ortadan nefyediyor. Zira ittikan ihtiyarsız olmaz. Evet nizamın
şahidleri olan bütün fünun-u ekvan, mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesalih
ve semeratı ve inkılabat-ı ahvalin katmer ve düğümleri içinde saklanmaz hikem ve fevaidi
göstermekle, Sâniin kasd ve hikmetine kat'î şehadet ediyorlar. Ezcümle:
Fenn-i hayvanat, fenn-i nebatat, ikiyüz bini mütecaviz enva'ın büyük peder ve âdemleri
hükmünde olan mebde'lerinin her birinin hudûsuna

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1647: 2877 - 1647: 2882)


Arama dizesi: hikmet

Delil-i inayet ve gayettir ki, menafi'-i eşyayı ta'dad eden bütün âyât-ı
Kur'aniye bu delili nesc ve şu bürhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı
ekmelinde ittikan-ı san'at ve riayet-i mesalih ve hikemdir. Bu ise Sâniin kasd ve hikmetini
isbat ve tesadüf vehmini ortadan nefyediyor. Zira ittikan ihtiyarsız olmaz. Evet nizamın
şahidleri olan bütün fünun-u ekvan, mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesalih
ve semeratı ve inkılabat-ı ahvalin katmer ve düğümleri içinde saklanmaz hikem ve fevaidi
göstermekle, Sâniin kasd ve hikmetine kat'î şehadet ediyorlar. Ezcümle:
Fenn-i hayvanat, fenn-i nebatat, ikiyüz bini mütecaviz enva'ın büyük peder ve âdemleri
hükmünde olan mebde'lerinin her birinin hudûsuna
--- sh:»(Ms:253) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1648: 3642 - 1648: 3647)


Arama dizesi: hikmet
Üçüncüsü: Mevhum bir şey hakikat-ı hariciyeye mebde' olamaz. Fıtrat ve vicdanda
nokta-i istinad ile nokta-i istimdad, iki hakikat-ı zaruriyedir. Hilkatin safveti ve en mükerremi
olan ruh-u beşer, o iki nokta olmazsa en süfli, en berbad bir mahluk olur. Halbuki, kâinattaki
hikmet ve nizam ve kemal bu ihtimali reddeder.

--- sh:»(Ms:255) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


-
Dördüncüsü: Akıl ta'til-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz.
Kendi nefsini inkâr etse de; onu görür, onu düşünür, ona müteveccihtir. Hads ki, şimşek gibi
sür'at-i intikaldir, daima onu tahrik eder

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1649: 1167 - 1649: 1172)


Arama dizesi: hikmet

İşte nokta-i
istimdad.
Ve kavga ve müzahemetin meydanı olan dağdağa-i hayata hücum gösteren âlemin,
binlerce musibet ve müzahamelere karşı yegâne nokta-i istinad yine marifet-i Sâni'dir.
Evet her şeyi hikmet ve intizam ile işleyen bir Sâni'-i Hakîme itikad etmezse ve
alelamyâ kör tesadüflere havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini
düşünse, ister istemez tevahhuş, dehşet, telaş, havftan mürekkeb bir halet-i cehennemnümun
ve ciğerşikâfe düşecektir. O ise eşref ve ahsen-i mahlukat olan ruh-u insaniyetin her şeyden
ziyade perişan olduğunu istilzam eder. O ise, intizam-ı kâmil-i kâinattaki nizam-ı ekmele zıd
oluyor. Şu nokta-i istimdad ve nokta-i istinad ile bu derece nizam-ı âlemde hüküm-fermalık,
MAXQDA 2020 24.12.2022

hakikat-ı nefs-ül emriyenin hassa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu
iki noktadan Sâni'-i Zülcelal marifetini kalb-i beşere daima tecelli ettiriyor. Akıl gözünü
kapasa da, vicdanın gözü daima açıktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1654: 2675 - 1654: 2680)


Arama dizesi: hikmet

(Ms:265) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
8- ZERRE
Şeytanın ve ehl-i ilhadın bazı vesveselerini tard eden müteferrik mes'elelerden bahseden
hârika ve fevkalâde bir risale olup iki kısımdan ibarettir.
İman ve ahlâkiyatı ve vesveselerin izalesini ve insandaki teşahhusat-ı vechiyenin
hikmetini beyan eden İ'lem'ler bu risalenin münderecatındadır. Bir İ'leminde ²vU¬9!«Y²7«! «—
²vU¬B«X¬K²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1654: 3265 - 1654: 3270)


Arama dizesi: hikmet
¬€!«x´WÅK7! s²V«' ¬y¬#@«<³~ ²w¬8«: âyetinde zikredilen semavat ve arzın hilkati ve
beşerin lisan ve renklerinin ihtilafı Cenab-ı Hâlık-ı Zülcelal'in âyetlerinden olduğunun
hakikatını gayet güzel bir tarzda beyan ediyor. Diyor ki:
"Bütün beşerin esasat-ı azada ittifakı, Sâniin vahdetine; teşahhusat-ı vechiyede
temayüzü, Sâni'in muhtar ve hakîm olduğuna gayet bahir ve zahir delildir" der ve isbat eder.
Beşerin birbirinden teşahhusça farklarının hikmetini ve diğer mahlukatta bu temayüzün ferden
ferda olmayıp nevi nevi oluşu hikmetin öyle iktiza ettiğini izah ediyor.
Başka bir İ'lemde, şeytan-ı insî ve cinnînin, bakaranın bâtınen gayet mükemmel, zahiren

miskin oluşu hakkındaki bir vesvesesini tardeder ve der ki: "Ey şeytan-ı cinnîye üstad olan
şeytan-ı insî! Eğer her şey, her şeyi maslahat miktarıyla ve lâyık-ı vechile yapan Kadîr-i
Ezelî'nin san'atı olmasa idi, senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı ve
daha hâzık olması lâzım gelirdi." diye insî ve cinnî şeytanların vesveseleri yüzlerine
çarpılarak; bakaranın yani ineğin dâhilinin mutlak olduğunun ve haricinin mukayyed
oluşunun hikmetini aklen ve ilmen gayet mukni bir surette beyan eder.
Ahlâka dair bir İ'lem'inde der ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1654: 3347 - 1654: 3352)


Arama dizesi: hikmet
¬€!«x´WÅK7! s²V«' ¬y¬#@«<³~ ²w¬8«: âyetinde zikredilen semavat ve arzın hilkati ve
beşerin lisan ve renklerinin ihtilafı Cenab-ı Hâlık-ı Zülcelal'in âyetlerinden olduğunun
hakikatını gayet güzel bir tarzda beyan ediyor. Diyor ki:
"Bütün beşerin esasat-ı azada ittifakı, Sâniin vahdetine; teşahhusat-ı vechiyede
temayüzü, Sâni'in muhtar ve hakîm olduğuna gayet bahir ve zahir delildir" der ve isbat eder.
Beşerin birbirinden teşahhusça farklarının hikmetini ve diğer mahlukatta bu temayüzün ferden
ferda olmayıp nevi nevi oluşu hikmetin öyle iktiza ettiğini izah ediyor.
Başka bir İ'lemde, şeytan-ı insî ve cinnînin, bakaranın bâtınen gayet mükemmel, zahiren
MAXQDA 2020 24.12.2022

miskin oluşu hakkındaki bir vesvesesini tardeder ve der ki: "Ey şeytan-ı cinnîye üstad olan
şeytan-ı insî! Eğer her şey, her şeyi maslahat miktarıyla ve lâyık-ı vechile yapan Kadîr-i
Ezelî'nin san'atı olmasa idi, senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı ve
daha hâzık olması lâzım gelirdi." diye insî ve cinnî şeytanların vesveseleri yüzlerine
çarpılarak; bakaranın yani ineğin dâhilinin mutlak olduğunun ve haricinin mukayyed
oluşunun hikmetini aklen ve ilmen gayet mukni bir surette beyan eder.
Ahlâka dair bir İ'lem'inde der ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1655: 469 - 1655: 474)


Arama dizesi: hikmet

miskin oluşu hakkındaki bir vesvesesini tardeder ve der ki: "Ey şeytan-ı cinnîye üstad olan
şeytan-ı insî! Eğer her şey, her şeyi maslahat miktarıyla ve lâyık-ı vechile yapan Kadîr-i
Ezelî'nin san'atı olmasa idi, senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı ve
daha hâzık olması lâzım gelirdi." diye insî ve cinnî şeytanların vesveseleri yüzlerine
çarpılarak; bakaranın yani ineğin dâhilinin mutlak olduğunun ve haricinin mukayyed
oluşunun hikmetini aklen ve ilmen gayet mukni bir surette beyan eder.
Ahlâka dair bir İ'lem'inde der ki: "Ey fâsık! Bil ki medeniyet-i sefihe öyle müdhiş bir
riyayı ibraz etmiş ve meydana çıkarmış ki, ehl-i medeniyetin ondan kurtulması mümkün
değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1656: 675 - 1656: 680)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ: «Æ@«K¬E²7!«: «w[¬X±¬K7! «…«G«2 ~YW«V²Q«B¬7 * «Ä¬+@«X«8 ˜@«9²*ÅG«5


«h«W«T²7!«: Yani, kamerin küre-i arz etrafında
devrinin Cenab-ı Hak tarafından takdir edilmesinin pek çok hikmetlerinden bir hikmeti de
beşerin günlerini, aylarını, senelerini hesab etmesi, bilmesidir. Yoksa kamerin takdiri, bizce
çok lüzumlu bulunan bu faidesine inhisar etmez. Hâlık-ı Zülcelal'in esmasına âyinedarlık eden
binler hikmetleri daha var.
Bu kıymettar risalenin âhirinde, altı katrede İ'caz-ı Kur'anı hülâsa eden küçük fakat o
nisbette şümullü bir risale vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1656: 694 - 1656: 699)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ: «Æ@«K¬E²7!«: «w[¬X±¬K7! «…«G«2 ~YW«V²Q«B¬7 * «Ä¬+@«X«8 ˜@«9²*ÅG«5


«h«W«T²7!«: Yani, kamerin küre-i arz etrafında
devrinin Cenab-ı Hak tarafından takdir edilmesinin pek çok hikmetlerinden bir hikmeti de
beşerin günlerini, aylarını, senelerini hesab etmesi, bilmesidir. Yoksa kamerin takdiri, bizce
çok lüzumlu bulunan bu faidesine inhisar etmez. Hâlık-ı Zülcelal'in esmasına âyinedarlık eden
binler hikmetleri daha var.
Bu kıymettar risalenin âhirinde, altı katrede İ'caz-ı Kur'anı hülâsa eden küçük fakat o
nisbette şümullü bir risale vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1656: 907 - 1656: 912)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

«w[¬X±¬K7! «…«G«2 ~YW«V²Q«B¬7 * «Ä¬+@«X«8 ˜@«9²*ÅG«5 «h«W«T²7!«: Yani, kamerin küre-i


arz etrafında
devrinin Cenab-ı Hak tarafından takdir edilmesinin pek çok hikmetlerinden bir hikmeti de
beşerin günlerini, aylarını, senelerini hesab etmesi, bilmesidir. Yoksa kamerin takdiri, bizce
çok lüzumlu bulunan bu faidesine inhisar etmez. Hâlık-ı Zülcelal'in esmasına âyinedarlık eden
binler hikmetleri daha var.
Bu kıymettar risalenin âhirinde, altı katrede İ'caz-ı Kur'anı hülâsa eden küçük fakat o
nisbette şümullü bir risale vardır.
MU'CİZE-İ KÜBRADAN BİRKAÇ KATREYİ TAZAMMUN EDEN
ONDÖRDÜNCÜ REŞHA

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1657: 613 - 1657: 618)


Arama dizesi: hikmet

Bu eserin hakikî kıymetini tebarüz ettirecek en hakikî fihristi, yine onun aziz ve
muhterem müellifi üstadımız yapabilirdi. Bizim çok kısa anlayışımız ve zayıf idrakimiz ve
kasır fehmimiz ve Arabcaya olan vukufsuzluğumuz, ülema-i mütebahhirînin katresine bahr
dedikleri bu emsalsiz eserin fihristini karilere pek noksan olarak takdim etmemizin âmilleri
olmuştur.
Muhterem kari! Bu fihriste bakıp da tılsım-ı kâinatın keşşafı, hakaik-i eşyanın miftahı,
hikmet-i hilkatin dellâlı olan bu manevî hazine hükmündeki mecmuayı da o mizan ile tartma.
Çünki bizdeki acz ve noksanlık o mecmuanın kıymetiyle mebsuten değil, makusen
mütenasibdir. Güneşin bir zerre cam parçasındaki timsaline bakıp da "Güneş de bu kadardır"
deme. Çünki o zerre, kabiliyeti kadar o güneşten feyz alır. Sen ise âyinenin büyüklüğü
nisbetinde o manevî şemsten feyz alacaksın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1658: 3971 - 1658: 3976)


Arama dizesi: hikmet
Hemen kaydedeyim ki; arzettiğim vech üzere ve o tarzda Mesnevî’yi tercüme
edemediğimi, itiraf ederim. Çünkü ne seviye-i irfanım müsaid idi, ne de o salahiyeti kendimde
görüyordum.
Sâniyen: Bediülbeyan ve Bediüzzaman olan merhum üstadımız gibi israf-ı kelâmdan,
nümayiş ve alayişten bütün kuvvetiyle kaçmış, edebiyatfüruşluk ve üslûbperestlikten
büsbütün nefret etmiş, yalnız ve yalnız hakikat-ı mahzayı en veciz ve en beliğ, aynı zamanda
en âlî bir tarzda beyanını bütün hayatında düstûr ittihaz etmiş eşsiz bir allâme-i cihan’ın
eserleri ve o eserlerin binasının taşlarını teşkil eden cümle ve kelimeleri, elbette ve mutlaka
hepsi yerli yerincedir, hikmetlidir, manalı ve maslahatlıdır. Öyle ise, hiç olmazsa birer dürr-i
mensur olan o cümle ve kelimatın tek tek ifade ettikleri kudsî manaları elimden geldiği kadar

tercümede muhafaza edeyim dedim. Fakat yazarken, şahsî ve belli edebî bir üslûbum
olmamakla beraber, kendi kalemimi serbest bırakarak arkasından gitmedim ve gitmemeye
çalıştım. Elimden geldiği kadar ve imkân nisbetinde, sevgili Üstadımın arabî nahivli üslûbuna
tabi’ oldum. Hattâ üslûb-u Arabîsinin tarzını bile muhafaza için, imkân nisbetinde çırpındım.
Onun için tercümem girift ve bazan uzun cümleli ve muğlak düştü.
Sâlisen: Gittikçe dejenere olmağa yüz tutmuş giden ve adeta ecnebiye endeksli olarak
şuursuzca oynayan yeni moda Türkçeye de iltifat etmedim. Çünkü dinin öz hakaikini
MAXQDA 2020 24.12.2022

terennüm eden bir eserin tercümesinin, dinî, ciddî ve muhafazakâr bir lisanla ifade edilmesi
lâzımdır diye düşünüyorum

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1662: 265 - 1662: 270)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: Kırk-elli sene evvel Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket
ettiği için, hakikat-ül hakaike karşı ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser
ehl-i tarikat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünki aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile
bir derece yaralı idi; tedavi lâzımdı. Sonra hem kalben, hem aklen hakikate giden bazı büyük
ehl-i hakikatın arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı câzibedar bir hassası var.
Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbanî de ona gaybî bir tarzda

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1662: 3121 - 1662: 3126)


Arama dizesi: hikmet

Ve bu mecmuanın yalnız dâhilî


nefis ve şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin şübehatından
tamamıyla kurtarıyor. Ve o malûmat ise, meşhudat hükmünde ve ilmelyakîn ise, aynelyakîn
derecesinde bir itminan, bir kanaat veriyor.
Dördüncü Nokta: Eski Said ilm-i hikmet ve ilm-i hakikatin çok derin mes’eleleriyle
meşgul olması ve büyük ülemalarla derin meselelerde münazarası ve medresenin yüksek
derslerini gören eski talebelerinin fehimlerinin derecesine göre yazması ve Eski Said’in de
terakkiyat-ı fikriye ve kalbiyesinde, yalnız kendisi anlayacak bir surette, gayet kısa cümlelerle
ve gayet muhtasar bir ifade ile uzun hakikatlerine kısa kelimelerle işaretler nev’inden o
mecmuayı yazdığı için, bir kısmını en müdakkik âlimler de zorla anlayabilir. Eğer tam izah
edilse idi, Risale-i Nur’un mühim bir vazifesini görecekti. Demek o fidanlık Mesnevî, turuk-u
hafiye gibi enfüsî ve dâhilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş.
Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî, hem ekser cihetinde turuk-u cehriye gibi afakî ve
haricî daireye bakıp marifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Âdeta Hz. Musa’nın

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1666: 1196 - 1666: 1201)


Arama dizesi: hikmet

(BMs: 23) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


Binaenaleyh Cenab-ı Hakk’ın saltanatının me’murlarıyla insanlarınkinin arasında hiç bir
münasebet yoktur.
Evet gafil ekseriyetin nazarı, hâdisatın hüsnünü derketmediği ve hikmetlerini bilmediği
için, cahilane itiraz ve haksız şekva eder. Demek sebepler araya konulmuş, tâ batıl olan
şikâyetler onlara teveccüh etsin.
Eğer birisi hikmet ve hakikat’ın derkine muvaffak olsa, o zaman onun nazarından esbab
MAXQDA 2020 24.12.2022

perdesi kalkabilir. Bu hakikate dair bir temsil-i manevî çerçevesinde denilmiş ki: Hz. Azrail
(A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1666: 1359 - 1666: 1364)


Arama dizesi: hikmet

Binaenaleyh Cenab-ı Hakk’ın saltanatının me’murlarıyla insanlarınkinin arasında hiç bir


münasebet yoktur.
Evet gafil ekseriyetin nazarı, hâdisatın hüsnünü derketmediği ve hikmetlerini bilmediği
için, cahilane itiraz ve haksız şekva eder. Demek sebepler araya konulmuş, tâ batıl olan
şikâyetler onlara teveccüh etsin.
Eğer birisi hikmet ve hakikat’ın derkine muvaffak olsa, o zaman onun nazarından esbab
perdesi kalkabilir. Bu hakikate dair bir temsil-i manevî çerçevesinde denilmiş ki: Hz. Azrail
(A.S.), Cenab-ı Hakk’a şekva etmiş ki; “Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın, benden
şikayet ediyor,küsüyorlar.” Cenab-ı Hak ona bildirmiş ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1667: 645 - 1667: 650)


Arama dizesi: hikmet

Ve işte Allah’ın
emriyle her şey bir şey oldu. Evet azıcık aklı ve şuur-u kalbîsi bulunan anlar ki, bir şeyi her
şey ve her şeyi bir şey yapmak, ancak her şeyin Sani’ ve Hâlıkına hâs bir sikkedir.
İkinci Lem’a: Zevilhayat üstüne vaz’edilmiş sayısız hâtemlerden yalnız şu bir hateme
bak ki: canlı bir mahluk, camiiyeti itibariyle kâinatın bir misal-i musaggarı ve âlem
şeceresinin süslü bir meyvesi ve mecmu-u kâinatın münevver bir nüvesidir ki, Fâtır-ı Hakîm
âlemin ekser envaının nümunelerini onda dercetmiştir. Demek o zîhayat şey, mecmu-u
kâinattan hikmetli muayyen nizamlarla sağılmış bir katre gibi veya bütün her şeyden ilmî,
hassas ölçülerle alınmış cami’ bir nokta gibidir. Öyle ise mecmu-u kâinat, kabza-i
tasarrufunda olmayan, en edna bir zîhayatı da yaratmasına imkân yoktur.
Evet bozulmamış bir aklı bulunan anlar ki: Meselâ bir arıyı ekser eşyaya bir çeşit
fihriste yapan; ve insanın mahiyetinde kâinat kitabının ekser mes’elelerini yazan; ve incirin
tohumunda incir ağacının proğramını derceden; ve beşerin kalbini binlerle âlemlerin nümune
ve rasathanesi yapan; ve beşerin kuvve-i hâfızasında mufassal tarih-i hayatını ve ona
müteallik herşeyi yazan, ancak ve ancak her şeyin Hâlıkı olabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1669: 843 - 1669: 848)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:» (BMs: 28) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


âyetinin işaret ettiği onun şu hatemine bak ki; yeryüzünü baharda diriltmek keyfiyetinde öyle
acib bir haşir ve garib bir neşir vardır ki; üçyüz binden ziyade nevilerin ki, o nevilerden
ekserisinin bir senedeki bir nev’inin ferdleri, insan nev’inin dünyadaki bütün efradından daha
çok iken, ihya-yı arz içinde haşrolup kıyam ediyorlar. Fakat bir hikmet-i hafiye için
ekseriyetle aynı ile değil, belki ayniyet gibi bir misliyetle iade edilirler.
Her ne ise, ne şekil iade edilirlerse edilsinler, beşer haşrinin kolaylığına delâlet
etmelerinde ve neşre misaller ve haşre işaretler olmalarında bir beis olmaz.
Demekki, nihayet derecede girift ve karışık olan şu muhtelif ve müştebik çok nevilerin
nihayet derecede imtiyaz içinde diriltilmeleri ve hiç sakatlık yapmadan yanlışsız ve
karıştırılmıyarak hatasız olarak kemal-i temyiz ile iadeleri, elbette ilmi muhit, kudreti
nihayetsiz bir zatın bir hâtem-i hassıdır.
Hem sath-ı arz sahifesinde üçyüzbin –belki daha çok– muhtelif ayrı ayrı kitabları karışık
MAXQDA 2020 24.12.2022

vaziyette iken, lâkin nihayet intizam içinde karıştırılmadan sehivsiz yazılmaları, hem iç içe
girift ve sarışık, sarmaşık iken, kusursuz, noksansız bir tarzda son derece intizam ile
kaydedilmeleri ve birbirlerine mümtezic ve kaynaşmış iken, ayıbsız, noksansız bir surette
nihayet derecede ayrılık ve teşhis ile fasledip yazılmaları; elbette ve ancak herşeyin melekûtu
elinde ve herşeyin anahtarı yanında ve hiçbir şey, onu hiçbir şeyden meşgul etmiyen bir zatın
hâs bir sikkesi olabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1670: 913 - 1670: 918)


Arama dizesi: hikmet

Yedinci Lem’a: Bak nasılki Ehad-i Samed’in hatemi sahife-i arz üstünde müşahede
edildiği gibi, aktar-ı semavat ve arz üzerinde de aynı hatem görünmektedir. Öyle de mecmu-u
âlem üstünde dahi tevhidin hatemi, onun büyüklüğü nisbetinde olan vazıh nakşıyla
görünüyor. Çünkü bu âlem, muhteşem bir kasır, muntazam bir fabrika, mükemmel bir şehir
gibidir. Eczaları; o şehir, fabrika ve sarayın ecza ve efradları gibi, aralarında hikmetli bir
muarefe, muavenet ve ikramlı, kerimane bir cevablaşma vardır. Çünkü bakıyoruz ki; şu
âlemin eczaları birbirlerinin muavenetine uzun ve eğri büğrü yollarda ve umulmadık bir
vakitte, tam ihtiyaç zamanında inhirafsız ve muntazam bir şekilde sür’atle koşuşuyorlar.
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1670: 2257 - 1670: 2262)


Arama dizesi: hikmet

ı hal ile “Lebbeyk, lebbeyk” sadalarıyla mukabele edip cevaplaştıklarını ve yekdiğerlerinin


ellerini tutup, elele verip, intizamkârane sa’y edip çalıştıklarını ve bir gayeye müteveccihen
başbaşa verip zîhayatlara hizmet ettiklerini ve omuz omuza verip bir Müdebbir-i Hakîm’e
itaat ettiklerini göreceksin.
Gel, şimdi teavün düsturuna bak! Güneş ve Kamer’den, gece ve gündüzden, kış ve
yazdan, ta nebatatın hazine-i rahmetten erzakı alarak yüklenip, hayvanatın imdadına
koşmalarına kadar, sonra hayvanatın da meselâ bal arısı ve ipekböceği gibi Rahman’ın
hazinesinden balı ve ipeği alıp, insanlara ulaştırdıkları hizmetlerine kadar, sonra gıda
zerrelerinin gıdaca muhtelif-ül cins olan meyvelerin imdadına ve yemek maddelerinin kemal-i
intizam ve inayet ve hikmetle beden hüceyratının yardımına koşmalarına kadar; bütün bunlar
nasıl güzel cereyan ediyor, gör! İşte bu eşyanın, hususan camidlerin inayetli, mükemmel,
hikmetli, muntazam teavüne mazhariyetleri ise, elbette vâzıh bir delil, satı’ bir bürhandır ki;
bunlar Hakîm bir Mürebbi’nin hizmetçileridirler, Kerim bir Müdebbir’in ameleleridirler.
Onun emriyle, onun izni ve kuvveti ve hikmeti ile hareket ediyorlar.
Sekizinci Lem’a:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1670: 2420 - 1670: 2425)


Arama dizesi: hikmet

Gel, şimdi teavün düsturuna bak! Güneş ve Kamer’den, gece ve gündüzden, kış ve
yazdan, ta nebatatın hazine-i rahmetten erzakı alarak yüklenip, hayvanatın imdadına
koşmalarına kadar, sonra hayvanatın da meselâ bal arısı ve ipekböceği gibi Rahman’ın
hazinesinden balı ve ipeği alıp, insanlara ulaştırdıkları hizmetlerine kadar, sonra gıda
zerrelerinin gıdaca muhtelif-ül cins olan meyvelerin imdadına ve yemek maddelerinin kemal-i
intizam ve inayet ve hikmetle beden hüceyratının yardımına koşmalarına kadar; bütün bunlar
nasıl güzel cereyan ediyor, gör! İşte bu eşyanın, hususan camidlerin inayetli, mükemmel,
hikmetli, muntazam teavüne mazhariyetleri ise, elbette vâzıh bir delil, satı’ bir bürhandır ki;
bunlar Hakîm bir Mürebbi’nin hizmetçileridirler, Kerim bir Müdebbir’in ameleleridirler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Onun emriyle, onun izni ve kuvveti ve hikmeti ile hareket ediyorlar.


Sekizinci Lem’a: Bak!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1670: 2646 - 1670: 2651)


Arama dizesi: hikmet

Gel, şimdi teavün düsturuna bak! Güneş ve Kamer’den, gece ve gündüzden, kış ve
yazdan, ta nebatatın hazine-i rahmetten erzakı alarak yüklenip, hayvanatın imdadına
koşmalarına kadar, sonra hayvanatın da meselâ bal arısı ve ipekböceği gibi Rahman’ın
hazinesinden balı ve ipeği alıp, insanlara ulaştırdıkları hizmetlerine kadar, sonra gıda
zerrelerinin gıdaca muhtelif-ül cins olan meyvelerin imdadına ve yemek maddelerinin kemal-i
intizam ve inayet ve hikmetle beden hüceyratının yardımına koşmalarına kadar; bütün bunlar
nasıl güzel cereyan ediyor, gör! İşte bu eşyanın, hususan camidlerin inayetli, mükemmel,
hikmetli, muntazam teavüne mazhariyetleri ise, elbette vâzıh bir delil, satı’ bir bürhandır ki;
bunlar Hakîm bir Mürebbi’nin hizmetçileridirler, Kerim bir Müdebbir’in ameleleridirler.
Onun emriyle, onun izni ve kuvveti ve hikmeti ile hareket ediyorlar.
Sekizinci Lem’a: Bak! Kâinatın eczaları arasındaki rızka muhtaç olan mürteziklere; tek
tek her birisinin hâcetinin miktarına göre, bir tarz-ı münasibde tevzi’ edilmekte olan rızk
keyfiyetinde müşahede edilen şudur ki; şu rızk-ı umumî, bir geniş rahmet-i vasia içindedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1670: 3107 - 1670: 3112)


Arama dizesi: hikmet

Kâinatın eczaları arasındaki rızka muhtaç olan mürteziklere; tek


tek her birisinin hâcetinin miktarına göre, bir tarz-ı münasibde tevzi’ edilmekte olan rızk
keyfiyetinde müşahede edilen şudur ki; şu rızk-ı umumî, bir geniş rahmet-i vasia içindedir. O
da, sevdirilme ve tanıttırılmayı tazammun etmektedir. Ve bu inayet-i tamme içindeki rahmet-i
vasia, taltif ve ikramı içine almıştır. Ve şu muntazam hikmet-i amme içinde görünen inayet
ise, ilim ve şuuru mutazammındır. Hem bu meşhud hikmet dahi, göz önünde olan bir intizam
içindedir. Ve şu intizam ise, bu görünen müsahhariyet içindedir. Şu müsahhariyet ise, teânuk
ile tecavübün zımnındadır. O da, şu meşhud tesanüd ile teavün içindedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1670: 3193 - 1670: 3198)


Arama dizesi: hikmet

O
da, sevdirilme ve tanıttırılmayı tazammun etmektedir. Ve bu inayet-i tamme içindeki rahmet-i
vasia, taltif ve ikramı içine almıştır. Ve şu muntazam hikmet-i amme içinde görünen inayet
ise, ilim ve şuuru mutazammındır. Hem bu meşhud hikmet dahi, göz önünde olan bir intizam
içindedir. Ve şu intizam ise, bu görünen müsahhariyet içindedir. Şu müsahhariyet ise, teânuk
ile tecavübün zımnındadır. O da, şu meşhud tesanüd ile teavün içindedir.
İşte şu hal ve bu keyfiyet ise, ancak her şeyin Rabbi ve her şeyin mürebbisi ve her şeyin
müdebbirine hâs bir hatem ve Şems, Kamer ve nücûm emrine müsahhar olan

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1671: 137 - 1671: 142)


Arama dizesi: hikmet
Şimdi muhit unsurlara ve dağınık nevilere bak! Yine o hatemi göreceksin. Evet meselâ nasılki
bir tarlaya bir tohumu eken bir kimse, o tarla, tohumu ekenin taht-ı tasarrufunda olduğuna ve
o ekilen tohum da o tarlaya tasarruf edenin olduğuna delâlet edip; o buna, bu da ona ţehadet
MAXQDA 2020 24.12.2022

eder. Aynen öyle de: şu mezraa-i masnuat olan unsurların külliyetleri içindeki vâhidiyet ve
besatetleri lisanıyla; ve keza bir ilim ve hikmetin tayin ettiği tarz ve suret ile ihataları diliyle;
Hem şu kudret mu’cizelerinin semereleri olan ve hikmet kelimeleri olan mahlukatın,
şahsiyetçe birbirinin misli iken, umum yeryüzüne hikmetli intişarları lisanıyla; ve efradca
birbirine müşabih oldukları halde, acib bir hikmet altında dağılarak birbirinden uzak etraflarda
tavattunları lisanıyla şehadet ederler ki: muhit ve muhat, tarla ve tohum; birtek Sâniin kabza-i
tasarrufundadır. İşte herbir unsur ve herbir nev’ yekdiğerine, hem herbirisi hepsine şâhidlik
yapıp derler ki: “Siz kimin malı iseniz, ben de onun malıyım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1671: 246 - 1671: 251)


Arama dizesi: hikmet
Şimdi muhit unsurlara ve dağınık nevilere bak! Yine o hatemi göreceksin. Evet meselâ nasılki
bir tarlaya bir tohumu eken bir kimse, o tarla, tohumu ekenin taht-ı tasarrufunda olduğuna ve
o ekilen tohum da o tarlaya tasarruf edenin olduğuna delâlet edip; o buna, bu da ona ţehadet

eder. Aynen öyle de: şu mezraa-i masnuat olan unsurların külliyetleri içindeki vâhidiyet ve
besatetleri lisanıyla; ve keza bir ilim ve hikmetin tayin ettiği tarz ve suret ile ihataları diliyle;
Hem şu kudret mu’cizelerinin semereleri olan ve hikmet kelimeleri olan mahlukatın,
şahsiyetçe birbirinin misli iken, umum yeryüzüne hikmetli intişarları lisanıyla; ve efradca
birbirine müşabih oldukları halde, acib bir hikmet altında dağılarak birbirinden uzak etraflarda
tavattunları lisanıyla şehadet ederler ki: muhit ve muhat, tarla ve tohum; birtek Sâniin kabza-i
tasarrufundadır. İşte herbir unsur ve herbir nev’ yekdiğerine, hem herbirisi hepsine şâhidlik
yapıp derler ki: “Siz kimin malı iseniz, ben de onun malıyım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1671: 332 - 1671: 337)


Arama dizesi: hikmet
Şimdi muhit unsurlara ve dağınık nevilere bak! Yine o hatemi göreceksin. Evet meselâ nasılki
bir tarlaya bir tohumu eken bir kimse, o tarla, tohumu ekenin taht-ı tasarrufunda olduğuna ve
o ekilen tohum da o tarlaya tasarruf edenin olduğuna delâlet edip; o buna, bu da ona ţehadet

eder. Aynen öyle de: şu mezraa-i masnuat olan unsurların külliyetleri içindeki vâhidiyet ve
besatetleri lisanıyla; ve keza bir ilim ve hikmetin tayin ettiği tarz ve suret ile ihataları diliyle;
Hem şu kudret mu’cizelerinin semereleri olan ve hikmet kelimeleri olan mahlukatın,
şahsiyetçe birbirinin misli iken, umum yeryüzüne hikmetli intişarları lisanıyla; ve efradca
birbirine müşabih oldukları halde, acib bir hikmet altında dağılarak birbirinden uzak etraflarda
tavattunları lisanıyla şehadet ederler ki: muhit ve muhat, tarla ve tohum; birtek Sâniin kabza-i
tasarrufundadır. İşte herbir unsur ve herbir nev’ yekdiğerine, hem herbirisi hepsine şâhidlik
yapıp derler ki: “Siz kimin malı iseniz, ben de onun malıyım.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1671: 421 - 1671: 426)


Arama dizesi: hikmet
Şimdi muhit unsurlara ve dağınık nevilere bak! Yine o hatemi göreceksin. Evet meselâ nasılki
bir tarlaya bir tohumu eken bir kimse, o tarla, tohumu ekenin taht-ı tasarrufunda olduğuna ve
o ekilen tohum da o tarlaya tasarruf edenin olduğuna delâlet edip; o buna, bu da ona ţehadet

eder. Aynen öyle de: şu mezraa-i masnuat olan unsurların külliyetleri içindeki vâhidiyet ve
besatetleri lisanıyla; ve keza bir ilim ve hikmetin tayin ettiği tarz ve suret ile ihataları diliyle;
Hem şu kudret mu’cizelerinin semereleri olan ve hikmet kelimeleri olan mahlukatın,
şahsiyetçe birbirinin misli iken, umum yeryüzüne hikmetli intişarları lisanıyla; ve efradca
birbirine müşabih oldukları halde, acib bir hikmet altında dağılarak birbirinden uzak etraflarda
tavattunları lisanıyla şehadet ederler ki: muhit ve muhat, tarla ve tohum; birtek Sâniin kabza-i
tasarrufundadır. İşte herbir unsur ve herbir nev’ yekdiğerine, hem herbirisi hepsine şâhidlik
yapıp derler ki: “Siz kimin malı iseniz, ben de onun malıyım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1671: 890 - 1671: 895)


Arama dizesi: hikmet

tasarrufundadır. İşte herbir unsur ve herbir nev’ yekdiğerine, hem herbirisi hepsine şâhidlik
yapıp derler ki: “Siz kimin malı iseniz, ben de onun malıyım.” Demek herbir çiçek ve herbir
meyve ve umum hayvanlar ve hayvancıklar, nâtık birer sikke, konuşan birer hâtem, söyleyen
birer turra olarak meallerindeki hikmetin, intizamlarındaki halin lisanıyla derler ki: “Bu
mekân kimin mülkü ise, ben de onun mülküyüm. Kimin sun’u ise, ben de onun san’atıyım.
Kimin mektubu ise, ben de onun harfiyim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1672: 3647 - 1672: 3652)


Arama dizesi: hikmet

emsalleri ve zâhirî esbablarıyla beraber zeval bulmalarıyla, Zat-ı Vâcib-ül Vücud’un


ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler.
Evet, asırların, gece ve gündüzün ihtilâfı ve mevsimlerin tehavvülü ve asırların
tebeddülü zamanında şu güzel masnuatın tazelenmesi ve latif mevcudatın tebeddülü, hem
bunların gurublarıyla beraber arkalarından gelen emsallerinin tulu’ları; ve batmalarıyla
birlikte akiblerinde benzerlerinin zuhurları vardır. Bu ise yüksek, sermedî, daim-üt tecelli bir
cemal sahibinin vücuduna, birliğine ve bekasına gayet kat’î ve şübhesiz bir surette şehadet
ederler. Hem senevî ve asrî inkılablar içerisinde esbab-ı süfliyenin müsebbebleriyle beraber
zevale gitmesi ve hemen arkalarından tekrar o giden müsebbebler esbablarıyla birlikte iade
edilmesi; elbette gayet kat’î şehadet ederler ki; sebepler dahi müsebbebler gibi âcizdirler ve
yapılıyorlar. Fakat ince, dakik bir hikmet için, sebeb ile müsebbeb arasında bir mukarenet
verilmiş.
Belkide bu seyyal, latif masnuat ve şu cevval, cemil mevcudat; bütün esması kudsiye ve
cemile olan celal ve cemal sahibi bir Zat-ı Ehad’in tazelenen sanatları ve mütehavvil nakışları,
müteharrik ayineleri, müteakib sikkeleri ve mütebeddil hatemleri olduğuna gayet kat’î delâlet
ederler.
Onüçüncü Lem’a:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1673: 1906 - 1673: 1911)


Arama dizesi: hikmet

Evet nasılki, kusursuz bir sarayın, nukûş ve tezyinatının mükemmeliyeti, o sarayın süslü
tezyinatı altında müteharrik ve nakışlarının tahtında müstetir olan sani’ ve mühendisinin
mükemmeliyet-i ef’alini apaçık sana gösterir. Ve şu ef’alin mükemmeliyeti ise, sana sarahaten
usta ve mühendis olan zatın esmasının mükemmeliyetini gösterir. Yani; “Şu sarayın ustası
mahir bir san’atkârdır, bilgisi derin bir mühendistir ve hakîm bir nakkaştır ve hakeza…” Ve
onun esmasının mükemmeliyeti ise, gayet fasih bir şekilde sana müsemmanın sıfatının
mükemmeliyetini bildirir. (Yani o usta hendese, san’at, ilim ve hikmetle mücehhezdir.) Ve
onun sıfâtının mükemmeliyeti ise, o zatın zatî şuûnunun mükemmeliyetine şehadet eder.
(Yani çok güzel bir istidadı ve üstün bir kabiliyeti vardır gibi…) Ve şuûnun mükemmeliyeti
ise, o nakkaş olan zatın makamına münasib ve ona lâyık bir şekilde mükemmeliyetini ve
kemalâtını izhar ve ilân eder.
Aynen onun gibi; kâinattaki ţu kusursuz, noksansız göz önündeki eserlerde olan
mükemmeliyet dahi, hadsî bir müşahede ile, arkalarında müstetir olan ef’alinin
mükemmeliyetine şehadet ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1675: 1781 - 1675: 1785)


Arama dizesi: takva

Onun
gibi enfüsî deliller de onu tasdik etmektedirler ki, kendi zat-ı mübareki, güneş gibi kendi
zatına delildir. Çünkü bil’ittifak bütün ahlâk-ı hamîde onun zatında ictima’ etmiştir. Hem
vazife-i risaletindeki şahsiyet-i maneviyesi de bütün âli ve yüksek seciyeleri ve pâk ve nezih
hasletleri kendinde cem’etmiştir. Hem onun kuvvet-i imanını gösteren zühd, takva ve
ubudiyetinde fevkalâde kuvvetli olması, ve keza tarih-i hayatının şehadetiyle kemal-i metanet,
kemal-i ciddiyet ve kemal-i vüsûku; hem kuvvet-i itminanının şehadetiyle harekâtındaki
kuvvet-i emniyetidir. İşte şu mezkûr deliller gösteriyorlar ki: O zat (A.S.M.) davasında hakka
mütemessik ve hakikat üzerine sâliktir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1675: 3641 - 1675: 3646)


Arama dizesi: hikmet

Ve o hutbeyi bütün Benî-Âdem’e, belki bütün ins ve cinne, hattâ belki


bütün mevcudata karşı tilavet ediyor.
S- Feya lil-aceb! Nedir acaba o söylediği şey?..
C- Evet pek cesim bir iţten sözediyor ve pek büyük bir haberden bahsediyor.. Evet sırr-ı
hilkat-ı âlemin muamma-yı acibanesini hall ve şerhedip, kâinatın sırr-ı hikmetinin tılsım-ı
muğlakını feth ve keşfediyor. Ve bütün ukulü hayret içinde meşgul eden, üç sual-i müşkilden
bahsedip izah ediyor. İşte, bütün mevcudattan sorulan o üç sual-i azîm ţudur:
1- Sen nesin?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1676: 1973 - 1676: 1978)


Arama dizesi: hikmet

tilavet eden birer nâtık vaziyetine dönüştü. Ve müştekî, ağlayıcı yetimler vaziyetindeki
zîhayatlar ise, tesbihatları içinde zâkir ve vazifeden terhislerine şâkir haletine girdi. Ve keza,
kâinatın harekât, tenevvüat ve tagayyüratıda manasız, başıboş, abesiyet ve tesadüf
oyuncaklığından çıkıp, mektubat-ı Rabbaniye ve sahaif-i âyât-ı tekviniye ve meraya-yı esma-
yı İlahiye olmasına terakki etti. Hattâ âlem, o nur ile öyle bir terakki etti ki, bir kitab-ı hikmet-
MAXQDA 2020 24.12.2022

i Samedaniye derecesine çıktı.


Gel ţimdi insana bak; âciz, fakir, zelil bir hayvaniyet derekesinde iken, zaafının
kuvvetiyle, aczinin kudretiyle, fakrının sevkiyle, ihtiyacının şevkiyle, ubudiyetinin şevketiyle,
kalbinin şulesiyle, aklının haşmet-i imaniyesiyle nasıl evc-i hilafete terakki ediyor, gör.
Sonra bak ki; acz, fakr ve akıl, insanın esbab-ı sukutu iken; şu zat-ı nuranînin nuruyla
tenevvür ettikleri zamanı, nasıl esbab-ı suud ve terakki oluyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1679: 3341 - 1679: 3346)


Arama dizesi: hikmet

Zat-ı Kadir ve Rahim ise, en gizli bir


hayvanın, en hafî bir haceti içindeki en gizli olan duasını işitir, meded eder. Çünkü
bilmüşahede onun hacetini kaza etmekle, (yani hayatına, vücuduna ve bekasına lâzım olan
hacetlerini ve istidad lisanıyla istediği meramlarını kaza etmekle) duasına cevab veriyor. Hem
en edna bir zîhayatın, en edna bir gayesinin, en edna bir emelini görür, (riayet eder.) Çünkü
bilmüşahede umulmadık bir tarzda onun emelini ona yetiştiriyor. Ve muntazam bir tarzda ve
hikmetli bir surette ona ikram ve merhametler ediyor. Bu ise, bizzarure gösteriyor ki, bu
terbiye ve tedbir, bir Semi’ ve Alîm’den ve bir Basîr ve Hakîm’den olduğuna şüphe kalmıyor.
İşte acaba şu arz üstünde durup ve bütün efazıl-ı Benî-Âdem’i arkasına alıp, arş-ı azama
müteveccihen ellerini kaldırıp dua eden ve duasına bütün ins ve cin “âmîn” diyen bu zat ne
istiyor? Evet bu zatın şuûn ve icraatından anlaşılan o dur ki: O şeref-i nev’-i insan ve ferid-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1679: 4349 - 1679: 4354)


Arama dizesi: hikmet
Demek ki; saadet-i ebediyenin i’tası için, göz
--- sh:» (BMs: 48) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
önündeki rahmet, inayet, hikmet ve adalet gibi hesabsız esbab-ı mûcibe olmasa idi bile; (ki
bunların rahmet, inayet, hikmet ve adalet olmaları ahiretin vücuduna mütevakkıftır.) Ve keza,

ahiretin gelmesine bütün esma-i kudsiye dahi muktazî sebepleri olduğu halde, bütün bunlar
olmasaydı bile; yine de bu zat-ı nuranînin duasının hatırı için; her baharda masnuatının
mu’cizatıyla bize müzeyyen cinanlar inşa eden onun Rabb-i Kerîm’i, ona ve ebna-yı cinsine
Cennet’i bina etmeye kâfi gelirdi.
Evet nasılki Zat-ı Risaletin peygamberliği ubudiyet ve imtihan için şu dâr-ı dünyanın
açılmasına bir sebep oldu. Öyle de, onun ubudiyeti içindeki duası dahi, mükâfat ve mücazat
için dâr-ı âhiretin açılmasına bir sebebdir. Acaba hiç mümkün müdür ki; şu intizam-ı faik-i
kâinata ve şu rahmet-i vasiaya ve İmam-ı Gazalî gibi zatlara «G²"«! ¬–@«U²8¬ž²!]¬4 «j²[«7 «–@«6
@ÅW¬8 dedirtmiţ olan ţu kusursuz hüsn-ü san’at içine ve ţu kubuhsuz cemalin arasına haşin bi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1679: 4443 - 1679: 4448)


Arama dizesi: hikmet
Demek ki; saadet-i ebediyenin i’tası için, göz
--- sh:» (BMs: 48) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
önündeki rahmet, inayet, hikmet ve adalet gibi hesabsız esbab-ı mûcibe olmasa idi bile; (ki
bunların rahmet, inayet, hikmet ve adalet olmaları ahiretin vücuduna mütevakkıftır.) Ve keza,
MAXQDA 2020 24.12.2022

ahiretin gelmesine bütün esma-i kudsiye dahi muktazî sebepleri olduğu halde, bütün bunlar
olmasaydı bile; yine de bu zat-ı nuranînin duasının hatırı için; her baharda masnuatının
mu’cizatıyla bize müzeyyen cinanlar inşa eden onun Rabb-i Kerîm’i, ona ve ebna-yı cinsine
Cennet’i bina etmeye kâfi gelirdi.
Evet nasılki Zat-ı Risaletin peygamberliği ubudiyet ve imtihan için şu dâr-ı dünyanın
açılmasına bir sebep oldu. Öyle de, onun ubudiyeti içindeki duası dahi, mükâfat ve mücazat
için dâr-ı âhiretin açılmasına bir sebebdir. Acaba hiç mümkün müdür ki; şu intizam-ı faik-i
kâinata ve şu rahmet-i vasiaya ve İmam-ı Gazalî gibi zatlara «G²"«! ¬–@«U²8¬ž²!]¬4 «j²[«7 «–@«6
@ÅW¬8 dedirtmiţ olan ţu kusursuz hüsn-ü san’at içine ve ţu kubuhsuz cemalin arasına haşin bi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1680: 3001 - 1680: 3006)


Arama dizesi: Hikmet

____________________________________
(1) Onüçüncü Reşha’dan sonra Ondördüncü Reşha’nın gelmesi lâzım iken; Ondördüncü Reşha ise, bu
kitabın
479. sahifesinde yer almıştır. Ve bu tasarruf da Hz. Müellif tarafından olmuştur. Hikmetini
anlayamadığımızdan
aynı vaziyetinde bıraktık. (Mütercim)
«”¬i²9! ›¬HÅ7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1683: 2392 - 1683: 2397)


Arama dizesi: hikmet

Ve hiç imkân var mıdır ki; onun güzel haletini ve vaziyet-i


hasenesini umum halka sirayet etmesini istemesin. Ve hiç mümkün müdür ki; insanların onun
manevî rengiyle ve güzel vaziyetiyle ve haletiyle renklenmeleri için onu insanlara imam ve
kıdve yapmasın. Ve hiç imkânı var mı ki; onu kâffe-i nâsa Resul yapmasın. Ve hiç mümkün
müdür ki; şu masnuat-ı muntazamanın nukuş-u san’atları, onun gayetsiz hikmetine, nihayetsiz
ilmine delâlet eden Sani-i Mevcudat, kendi masnuatı içinde en güzel ve en mükemmel bir
ferde şuur ve ıttılaı
--- sh:» (BMs: 54) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
bulunmasın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1683: 3202 - 1683: 3207)


Arama dizesi: hikmet

Hem hiç imkânı var mıdır ki; o Sani’, masnuatının tezyinatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek istesin; ve bu zat da ona hakkıyla kulluk etsin ve sıdk ile kendini ona
sevdirsin ve lâyıkı vechiyle onu tanısın ve tam hakkıyla onu sevsin; fakat o Sani’ ise, bu zatı
tanımasın, sevmesin. Hâşâ ve kellâ!..(1)
***
____________________________________
(1) Ondördüncü Reşha’nın sıra itibarıyla burada olması lâzım iken, Mesnevî’nin âhirlerine ilhakının
sebeb ve
hikmetini bilemedim.
MAXQDA 2020 24.12.2022

(Mütercim)
--- sh:» (BMs: 55) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1685: 96 - 1685: 101)


Arama dizesi: hikmet
İşte o şeyin bu suret-i maneviyesi onun tarihçe-i hayatıdır.
Bu da meşhur kaderin medarıdır. O ise, mukadderat-ı eşya namıyla müsemmadır. Evet,

Nasılki her şeyin, meselâ bir ağacın suret-i maddiyesinde olan muntazam, müsmir neticeleri
ve hikmetli maslahatları mutazammın ölçülü gayeleri vardır. Öyle de, onun suret-i
maneviyesinde dahi maslahatlar içinde muntazam neticeleri ve hafî hikmetlere medar
muayyen hududları vardır. Bu hale göre, birinci surette kudret bânî ve usta gibi iken, kader
onun hendesesidir. İkinci surette ise, kudret masdar gibidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1685: 243 - 1685: 248)


Arama dizesi: hikmet
O ise, mukadderat-ı eşya namıyla müsemmadır. Evet,

Nasılki her şeyin, meselâ bir ağacın suret-i maddiyesinde olan muntazam, müsmir neticeleri
ve hikmetli maslahatları mutazammın ölçülü gayeleri vardır. Öyle de, onun suret-i
maneviyesinde dahi maslahatlar içinde muntazam neticeleri ve hafî hikmetlere medar
muayyen hududları vardır. Bu hale göre, birinci surette kudret bânî ve usta gibi iken, kader
onun hendesesidir. İkinci surette ise, kudret masdar gibidir. Kader de, mistar gibidir. Yani ki
kudret, maânî kitabını kader mistarının çizgileri üstünde yazmakta...
İşte ey kâfir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1686: 2108 - 1686: 2113)


Arama dizesi: hikmet

60) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Hem muhtelif nevilerin efradı birbiri içinde gayet girift ve karışık oldukları halde;
galatsız, karıştırmaksızın ayrı ayrı teşhis ve imtiyazları da gösterir ki; hiçbir sual, diğer bir
sualden onu şaşırtmayan ve hiçbir fiil, diğer bir fiilden onu menedemeyen ve her şey her an
onun daire-i nazarında hazır olan; hem her şeyin fevkinde olup her şeyi bütün şuunatıyla
birlikte müşahede eden bir zata mahsustur.
Hem dahi aktar-ı zeminde münteşir olan bütün envaın efradları birbirinden nihayet
uzaklıkta iken, suret ve teşkilce, icad ve vücudca nihayet derece muvafakatları, hattâ her bir
nev’in bütün efradı bir tek müdebbirin emrini bekler gibi olan hal ve vaziyetleri vardır. İşte bu
nevilerin ve efradlarının arasındaki kudretin faaliyeti ise, elbette bütün ruy-i zemin kabza-i
tasarruf ve ilim ve hüküm ve hikmetinde bulunan bir zata mahsustur.
Hem nevilerin nihayet kesrette olan efradının tek tek mükemmeliyet-i hilkatları ve cüz’
cüz’ herbirisinin hüsn-ü icadları da öyle bir Kadir-i Mutlak’a hastır ki; zerrelerle yıldızlar, az
MAXQDA 2020 24.12.2022

ile çok ona nisbeten müsavidir. İşte, bu fıkraların her birisinde, herşey onun sun’u olduğunu
gösteren birer âyet daha vardır.
O da şudur ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1687: 1559 - 1687: 1564)


Arama dizesi: hikmet

Çünkü güneşin vücudu inkâr edildiği


takdirde; karın şişecikleri kadar, suyun damlacıkları miktarınca ve denizin kabarcıkları
sayısınca bil’asale güneşçiklerin kabulü lâzım gelecektir.
Öyle de bozulmamış bir aklı bulunan bir adam, şu mütemadiyen insicam içinde
muntazaman tazelenen mütehavvil kâinatın varlığına inansın da, fakat onun Hâlıkının ve
Saniinin vücub-u vücuduna iman etmesin, mümkün olamaz. Çünkü o, öyle bir Sani-i
Zülcelal’dir ki; şu muhteşem bina-yı âlemin ve şu muazzam şecere-i kâinatın temellerini usûl-
ü meşiet ve hikmetiyle te’sis etmiş, kaza ve kaderinin düsturlarıyla fasletmiş, âdet ve
sünnetinin kanunlarıyla tanzim etmiş, inayet ve
--- sh:» (BMs: 62) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
rahmetinin namuslarıyla tezyin etmiş, esma ve sıfatının cilveleriyle tenvir etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1688: 1495 - 1688: 1500)


Arama dizesi: hikmet


VE LÂSİYYEMÂ: O sultanın pek geniş bir rahmeti olup, o geniş rahmetin iktizasıyla
kendine lâyık fazl ve ihsan etmek icab ettiği halde, hem onun izzetiyle istihza edip istihfaf
edenlerin terbiyelerini iktiza eden celalli bir haysiyeti dahi varsa…
VE LÂSİYYEMÂ: O sultanın cenah-ı himayesine iltica edenlerin taltiflerini iktiza
etmek, himaye-i saltanatının şanından olan bir hikmet-i âliye sahibi olduğu halde; hem
raiyetinin hukukunu muhafaza etmek haşmet-i mâlikiyetinin muhafazası iktizasından olan bir
adalet-i mahzaya dahi mâlik ise…
VE LÂSİYYEMÂ: O sultan-ı zîşanın mutlak bir sehavetle beraber dop dolu hazineleri
olsa, elbette daimî bir dâr-ı ziyafeti ve enva-ı ihtiyacât içinde kıvranan muhtaçların o daimî
ziyafetgâhta devam-ı vücudlarını iktiza eder. Hem o sultan-ı zîşan, kemalât-ı mestûre sahibi
bir zat olsa, elbette o gizli kemalâtını istihsan edicilerin ve takdirkâr müşahidlerin başları
üstünde teşhir etmek iktiza eyler. Hem dahi o zat, misilsiz manevî bir cemalin mehasinine ve
nazîrsiz bir hüsn-ü mahfînin letaifine sahib olsa, elbette bu letaif ve mehasini bizzat kendisi
bir ayinede müşahede etmesi.. ve başkasını da işhad etmesi lâzımdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1689: 2972 - 1689: 2977)


Arama dizesi: hikmet

O melik-i zîşan, o meydan-ı ekberin çok misallerini, nümunelerini


şu muvakkat meydanda her zaman izhar ederse, elbette anlaşılır ki; buradaki şu toplanmalar
ve dağılmalardan müşahede edilen bu vaziyetin kendisi maksud-u bizzat değildir ve olamaz.
Belki ancak başka bir mecma-i ekberde, muamelelerin üzerlerinde devam etmesi ve dönmesi
için suretleri alınsın ve neticeleri muhafaza edilsin ve her şey kaydedilsin diye birer temsil ve
takliddirler.. ve o mahzargâh-ı mahşerde müşahede ve muhasebeler, bu temsil ve taklidler
üzerinde yapıldıktan sonra, o fani misaller sabit suretleri ve baki semereleri meyve verirler.
VE LÂSİYYEMÂ: O melik-i zîşan, bu zâil menzillerde, bu hâil meydanlarda ve şu
geçici meşherlerde bâhir bir hikmetin, zâhir bir inayetin, âlî bir adaletin ve geniş bir
merhametin âsârını izhar ederse! O derece ki, az bir basireti olan herkes yakînen anlar ki;
MAXQDA 2020 24.12.2022

onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve onun inayetinden daha ecmel bir inayet ve onun
merhametinden daha eţmel bir merhamet ve onun adaletinden daha ecell bir adalet olamaz.
İşte eğer bu melik-i zîşanın daire-i memleketinde şu hikmet, inayet, merhamet ve
adaletin hakikatlarının tezahürleri için daimî, âlî mekânlar ve kıymetli, gâlî meskenler ve
ebedî, mukîm sâkinler olmazsa ve bulunmazsa; o zaman şu meşhud olan hikmeti inkâr etmek
ve şu gözle görülen adaleti inkâr etmek ve şu göz önündeki merhameti inkâr etmek ve şu
meşhud olan adaleti inkâr etmek lâzım gelir. Hem şu kerîmane, hakîmane fiiller
sahibinin(haşa!) sefih bir oyuncu ve gaddar bir zâlim olduğunu kabul etmek icab eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1689: 3133 - 1689: 3138)


Arama dizesi: hikmet

Belki ancak başka bir mecma-i ekberde, muamelelerin üzerlerinde devam etmesi ve dönmesi
için suretleri alınsın ve neticeleri muhafaza edilsin ve her şey kaydedilsin diye birer temsil ve
takliddirler.. ve o mahzargâh-ı mahşerde müşahede ve muhasebeler, bu temsil ve taklidler
üzerinde yapıldıktan sonra, o fani misaller sabit suretleri ve baki semereleri meyve verirler.
VE LÂSİYYEMÂ: O melik-i zîşan, bu zâil menzillerde, bu hâil meydanlarda ve şu
geçici meşherlerde bâhir bir hikmetin, zâhir bir inayetin, âlî bir adaletin ve geniş bir
merhametin âsârını izhar ederse! O derece ki, az bir basireti olan herkes yakînen anlar ki;
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve onun inayetinden daha ecmel bir inayet ve onun
merhametinden daha eţmel bir merhamet ve onun adaletinden daha ecell bir adalet olamaz.
İşte eğer bu melik-i zîşanın daire-i memleketinde şu hikmet, inayet, merhamet ve
adaletin hakikatlarının tezahürleri için daimî, âlî mekânlar ve kıymetli, gâlî meskenler ve
ebedî, mukîm sâkinler olmazsa ve bulunmazsa; o zaman şu meşhud olan hikmeti inkâr etmek
ve şu gözle görülen adaleti inkâr etmek ve şu göz önündeki merhameti inkâr etmek ve şu
meşhud olan adaleti inkâr etmek lâzım gelir. Hem şu kerîmane, hakîmane fiiller
sahibinin(haşa!) sefih bir oyuncu ve gaddar bir zâlim olduğunu kabul etmek icab eder. Bu ise,
hakikatların kendi zıdlarına inkılabını istilzam eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1689: 3160 - 1689: 3165)


Arama dizesi: hikmet

Belki ancak başka bir mecma-i ekberde, muamelelerin üzerlerinde devam etmesi ve dönmesi
için suretleri alınsın ve neticeleri muhafaza edilsin ve her şey kaydedilsin diye birer temsil ve
takliddirler.. ve o mahzargâh-ı mahşerde müşahede ve muhasebeler, bu temsil ve taklidler
üzerinde yapıldıktan sonra, o fani misaller sabit suretleri ve baki semereleri meyve verirler.
VE LÂSİYYEMÂ: O melik-i zîşan, bu zâil menzillerde, bu hâil meydanlarda ve şu
geçici meşherlerde bâhir bir hikmetin, zâhir bir inayetin, âlî bir adaletin ve geniş bir
merhametin âsârını izhar ederse! O derece ki, az bir basireti olan herkes yakînen anlar ki;
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve onun inayetinden daha ecmel bir inayet ve onun
merhametinden daha eţmel bir merhamet ve onun adaletinden daha ecell bir adalet olamaz.
İşte eğer bu melik-i zîşanın daire-i memleketinde şu hikmet, inayet, merhamet ve
adaletin hakikatlarının tezahürleri için daimî, âlî mekânlar ve kıymetli, gâlî meskenler ve
ebedî, mukîm sâkinler olmazsa ve bulunmazsa; o zaman şu meşhud olan hikmeti inkâr etmek
ve şu gözle görülen adaleti inkâr etmek ve şu göz önündeki merhameti inkâr etmek ve şu
meşhud olan adaleti inkâr etmek lâzım gelir. Hem şu kerîmane, hakîmane fiiller
sahibinin(haşa!) sefih bir oyuncu ve gaddar bir zâlim olduğunu kabul etmek icab eder. Bu ise,
hakikatların kendi zıdlarına inkılabını istilzam eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1689: 3361 - 1689: 3366)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

VE LÂSİYYEMÂ: O melik-i zîşan, bu zâil menzillerde, bu hâil meydanlarda ve şu


geçici meşherlerde bâhir bir hikmetin, zâhir bir inayetin, âlî bir adaletin ve geniş bir
merhametin âsârını izhar ederse! O derece ki, az bir basireti olan herkes yakînen anlar ki;
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve onun inayetinden daha ecmel bir inayet ve onun
merhametinden daha eţmel bir merhamet ve onun adaletinden daha ecell bir adalet olamaz.
İşte eğer bu melik-i zîşanın daire-i memleketinde şu hikmet, inayet, merhamet ve
adaletin hakikatlarının tezahürleri için daimî, âlî mekânlar ve kıymetli, gâlî meskenler ve
ebedî, mukîm sâkinler olmazsa ve bulunmazsa; o zaman şu meşhud olan hikmeti inkâr etmek
ve şu gözle görülen adaleti inkâr etmek ve şu göz önündeki merhameti inkâr etmek ve şu
meşhud olan adaleti inkâr etmek lâzım gelir. Hem şu kerîmane, hakîmane fiiller
sahibinin(haşa!) sefih bir oyuncu ve gaddar bir zâlim olduğunu kabul etmek icab eder. Bu ise,
hakikatların kendi zıdlarına inkılabını istilzam eder. Halbuki hem eşyayı, hem kendi
vücudlarını inkâr eden sofestaîlerden başka bütün ehl-i akılca inkılab-ı hakaik bil’ittifak
muhaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1689: 3553 - 1689: 3558)


Arama dizesi: hikmet

VE LÂSİYYEMÂ: O melik-i zîşan, bu zâil menzillerde, bu hâil meydanlarda ve şu


geçici meşherlerde bâhir bir hikmetin, zâhir bir inayetin, âlî bir adaletin ve geniş bir
merhametin âsârını izhar ederse! O derece ki, az bir basireti olan herkes yakînen anlar ki;
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve onun inayetinden daha ecmel bir inayet ve onun
merhametinden daha eţmel bir merhamet ve onun adaletinden daha ecell bir adalet olamaz.
İşte eğer bu melik-i zîşanın daire-i memleketinde şu hikmet, inayet, merhamet ve
adaletin hakikatlarının tezahürleri için daimî, âlî mekânlar ve kıymetli, gâlî meskenler ve
ebedî, mukîm sâkinler olmazsa ve bulunmazsa; o zaman şu meşhud olan hikmeti inkâr etmek
ve şu gözle görülen adaleti inkâr etmek ve şu göz önündeki merhameti inkâr etmek ve şu
meşhud olan adaleti inkâr etmek lâzım gelir. Hem şu kerîmane, hakîmane fiiller
sahibinin(haşa!) sefih bir oyuncu ve gaddar bir zâlim olduğunu kabul etmek icab eder. Bu ise,
hakikatların kendi zıdlarına inkılabını istilzam eder. Halbuki hem eşyayı, hem kendi
vücudlarını inkâr eden sofestaîlerden başka bütün ehl-i akılca inkılab-ı hakaik bil’ittifak
muhaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1690: 3870 - 1690: 3875)


Arama dizesi: hikmet
Ve keza onun icraâtından fehmolunuyor ki; onun emir ve nevahisine istihfaf ile karşı
çıkanlara karşı pek azîm bir gayreti vardır. Evet kendini tanıttırmak için bu gibi manzum
masnuatı yaratsın ve kendini sevdirmek için bu kadar mevzun çiçekleri halketsin ve rahmetini
göstermek için bu derece müzeyyen meyveler bahşetsin de; sonra az bir kısım kimselerden
başka iman ile onu tanımayanlara ve ibadet ile kendilerini ona sevdirmeyenlere ve şükür ile
ona hürmet etmeyenlere ebedî makarr-ı Rububiyetinde bir dâr-ı mücazat ihzar etmesin, hâşâ!
VE LÂSİYYEMÂ: Ţu âlem mutasarrıfının herşeyde maslahatlara riayet etmesi ve
faideleri gözetmesi şehadetiyle ve bütün mahlukattaki hüsn-ü san’at ve ihtimamât ve
intizamatın delâletleriyle pek âlî bir hikmeti varolduğu görülmektedir. İşte saltanat-ı
Rububiyetinde hâkim olan şu hikmet, kat’iyyen iktiza eyler ki; onun cenah-ı himayesine iltica
eden mutîleri taltif etsin.
Hem her şeyi mevki-i lâyıkına koyması ve her hak sahibinin istidadına muvafık
derecede hakkını vermesi ve bekasının muhafazasına ve vücuduna lüzumlu ihtiyaçlarını vakt-i

hacette is’af etmesi ve bütün dua edenlerin suallerine cevab vermesi (hususan istidad lisanıyla
MAXQDA 2020 24.12.2022

veya fıtrî ihtiyaç lisanıyla veya ıztırar lisanıyla olsa) dualarını kabul etmesi gösteriyor ki;
hakikî ve tam bir adalet-i mahzası mevcuddur. Şu adalet ise, bir mahkeme-i kübrada ibadının
hukukunu muhafaza etmekle, haşmet-i mâlikiyet ve rububiyetini muhafaza etmek iktiza eyler.
Halbuki şu kısa, dar, fani ve küçük olan dâr-ı dünya ise, o adaletin hakikatına mazhar
olmaktan çok çok uzak ve çok aşağıdır. Demek bu celalli cemal ve o cemalli celal sahibi olan
bu Melik-i Âdil’in ve bu Rabb-i Hakîm’in bâkî bir Cennet’i ve daimî bir Cehennem’i olması
lâzımdır.
VE LÂSİYYEMÂ: Bu âlem sahibinin ve içinde şu ef’al ile tasarruf eden mutasarrıfının
mutlak bir sehaveti ve pek azîm bir cûdu ve
--- sh:» (BMs

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1690: 3949 - 1690: 3954)


Arama dizesi: hikmet
Evet kendini tanıttırmak için bu gibi manzum
masnuatı yaratsın ve kendini sevdirmek için bu kadar mevzun çiçekleri halketsin ve rahmetini
göstermek için bu derece müzeyyen meyveler bahşetsin de; sonra az bir kısım kimselerden
başka iman ile onu tanımayanlara ve ibadet ile kendilerini ona sevdirmeyenlere ve şükür ile
ona hürmet etmeyenlere ebedî makarr-ı Rububiyetinde bir dâr-ı mücazat ihzar etmesin, hâşâ!
VE LÂSİYYEMÂ: Ţu âlem mutasarrıfının herşeyde maslahatlara riayet etmesi ve
faideleri gözetmesi şehadetiyle ve bütün mahlukattaki hüsn-ü san’at ve ihtimamât ve
intizamatın delâletleriyle pek âlî bir hikmeti varolduğu görülmektedir. İşte saltanat-ı
Rububiyetinde hâkim olan şu hikmet, kat’iyyen iktiza eyler ki; onun cenah-ı himayesine iltica
eden mutîleri taltif etsin.
Hem her şeyi mevki-i lâyıkına koyması ve her hak sahibinin istidadına muvafık
derecede hakkını vermesi ve bekasının muhafazasına ve vücuduna lüzumlu ihtiyaçlarını vakt-i

hacette is’af etmesi ve bütün dua edenlerin suallerine cevab vermesi (hususan istidad lisanıyla
veya fıtrî ihtiyaç lisanıyla veya ıztırar lisanıyla olsa) dualarını kabul etmesi gösteriyor ki;
hakikî ve tam bir adalet-i mahzası mevcuddur. Şu adalet ise, bir mahkeme-i kübrada ibadının
hukukunu muhafaza etmekle, haşmet-i mâlikiyet ve rububiyetini muhafaza etmek iktiza eyler.
Halbuki şu kısa, dar, fani ve küçük olan dâr-ı dünya ise, o adaletin hakikatına mazhar
olmaktan çok çok uzak ve çok aşağıdır. Demek bu celalli cemal ve o cemalli celal sahibi olan
bu Melik-i Âdil’in ve bu Rabb-i Hakîm’in bâkî bir Cennet’i ve daimî bir Cehennem’i olması
lâzımdır.
VE LÂSİYYEMÂ: Bu âlem sahibinin ve içinde şu ef’al ile tasarruf eden mutasarrıfının
mutlak bir sehaveti ve pek azîm bir cûdu ve
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1697: 1294 - 1697: 1299)


Arama dizesi: hikmet

Demek şu dünya ise, ancak bir tarladır, haşir ise beyderdir, bir harmandır.
Cennet ve cehennem ise, birer mahzendirler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

VE LÂSİYYEMÂ: O Rabb-i Sermedî, o Sultan-ı Ezelî ve Ebedî, o zâil menzillerde, o


geçici binalarda ve şu gidici meşherlerde bâhir ve mâhir bir hikmetin ve zâhir ve müzehher bir
inayetin ve âlî ve gâlî bir adaletin ve geniş ve cami’ bir merhametin âsârını izhar ettiği halde,
hem o derece ki, gözü kör ve kalbi paslı olmayan herkes yakînen bilir ki; daire-i imkânda
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel bir inayet ve
merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet mevcud değildir
ve tasavvur edilemez.
Öyle ise, onun daire-i memleketinde ve mülk ve melekûtu içinde daimî, âlî mekânlar ve
ebedî, galî meskenler ve içinde zevalsiz, mukim sâkinler olmazsa ve bulunmazsa -ki, o
mezkûr adalet, hikmet, inayet ve rahmetin hakikatlarının tam tezahürleri ancak o mezkûr
mezahirde cilveger olabilir- o zaman herbir akıl sahibine görünen şu hikmet-i
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1697: 1527 - 1697: 1532)


Arama dizesi: hikmet

Demek şu dünya ise, ancak bir tarladır, haşir ise beyderdir, bir harmandır.
Cennet ve cehennem ise, birer mahzendirler.
VE LÂSİYYEMÂ: O Rabb-i Sermedî, o Sultan-ı Ezelî ve Ebedî, o zâil menzillerde, o
geçici binalarda ve şu gidici meşherlerde bâhir ve mâhir bir hikmetin ve zâhir ve müzehher bir
inayetin ve âlî ve gâlî bir adaletin ve geniş ve cami’ bir merhametin âsârını izhar ettiği halde,
hem o derece ki, gözü kör ve kalbi paslı olmayan herkes yakînen bilir ki; daire-i imkânda
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel bir inayet ve
merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet mevcud değildir
ve tasavvur edilemez.
Öyle ise, onun daire-i memleketinde ve mülk ve melekûtu içinde daimî, âlî mekânlar ve
ebedî, galî meskenler ve içinde zevalsiz, mukim sâkinler olmazsa ve bulunmazsa -ki, o
mezkûr adalet, hikmet, inayet ve rahmetin hakikatlarının tam tezahürleri ancak o mezkûr
mezahirde cilveger olabilir- o zaman herbir akıl sahibine görünen şu hikmet-i
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1697: 1554 - 1697: 1559)


Arama dizesi: hikmet

Demek şu dünya ise, ancak bir tarladır, haşir ise beyderdir, bir harmandır.
Cennet ve cehennem ise, birer mahzendirler.
VE LÂSİYYEMÂ: O Rabb-i Sermedî, o Sultan-ı Ezelî ve Ebedî, o zâil menzillerde, o
geçici binalarda ve şu gidici meşherlerde bâhir ve mâhir bir hikmetin ve zâhir ve müzehher bir
inayetin ve âlî ve gâlî bir adaletin ve geniş ve cami’ bir merhametin âsârını izhar ettiği halde,
hem o derece ki, gözü kör ve kalbi paslı olmayan herkes yakînen bilir ki; daire-i imkânda
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel bir inayet ve
merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet mevcud değildir
ve tasavvur edilemez.
Öyle ise, onun daire-i memleketinde ve mülk ve melekûtu içinde daimî, âlî mekânlar ve
ebedî, galî meskenler ve içinde zevalsiz, mukim sâkinler olmazsa ve bulunmazsa -ki, o
mezkûr adalet, hikmet, inayet ve rahmetin hakikatlarının tam tezahürleri ancak o mezkûr
mezahirde cilveger olabilir- o zaman herbir akıl sahibine görünen şu hikmet-i
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1697: 1910 - 1697: 1915)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

VE LÂSİYYEMÂ: O Rabb-i Sermedî, o Sultan-ı Ezelî ve Ebedî, o zâil menzillerde, o


geçici binalarda ve şu gidici meşherlerde bâhir ve mâhir bir hikmetin ve zâhir ve müzehher bir
inayetin ve âlî ve gâlî bir adaletin ve geniş ve cami’ bir merhametin âsârını izhar ettiği halde,
hem o derece ki, gözü kör ve kalbi paslı olmayan herkes yakînen bilir ki; daire-i imkânda
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel bir inayet ve
merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet mevcud değildir
ve tasavvur edilemez.
Öyle ise, onun daire-i memleketinde ve mülk ve melekûtu içinde daimî, âlî mekânlar ve
ebedî, galî meskenler ve içinde zevalsiz, mukim sâkinler olmazsa ve bulunmazsa -ki, o
mezkûr adalet, hikmet, inayet ve rahmetin hakikatlarının tam tezahürleri ancak o mezkûr
mezahirde cilveger olabilir- o zaman herbir akıl sahibine görünen şu hikmet-i
--- sh:» (BMs: 80) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ammeyi inkâr etmek ve her göz sahibinin gözü önünde olan bu inayeti inkâr etmek ve her
kalb sahibine menzur olan şu rahmeti inkâr etmek ve her zîfikre görünen bu adaleti inkâr
etmek lâzım gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1697: 2054 - 1697: 2059)


Arama dizesi: hikmet

VE LÂSİYYEMÂ: O Rabb-i Sermedî, o Sultan-ı Ezelî ve Ebedî, o zâil menzillerde, o


geçici binalarda ve şu gidici meşherlerde bâhir ve mâhir bir hikmetin ve zâhir ve müzehher bir
inayetin ve âlî ve gâlî bir adaletin ve geniş ve cami’ bir merhametin âsârını izhar ettiği halde,
hem o derece ki, gözü kör ve kalbi paslı olmayan herkes yakînen bilir ki; daire-i imkânda
onun hikmetinden daha ekmel bir hikmet ve inayetinden daha ecmel bir inayet ve
merhametinden daha eşmel bir merhamet ve adaletinden daha ecell bir adalet mevcud değildir
ve tasavvur edilemez.
Öyle ise, onun daire-i memleketinde ve mülk ve melekûtu içinde daimî, âlî mekânlar ve
ebedî, galî meskenler ve içinde zevalsiz, mukim sâkinler olmazsa ve bulunmazsa -ki, o
mezkûr adalet, hikmet, inayet ve rahmetin hakikatlarının tam tezahürleri ancak o mezkûr
mezahirde cilveger olabilir- o zaman herbir akıl sahibine görünen şu hikmet-i
--- sh:» (BMs: 80) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ammeyi inkâr etmek ve her göz sahibinin gözü önünde olan bu inayeti inkâr etmek ve her
kalb sahibine menzur olan şu rahmeti inkâr etmek ve her zîfikre görünen bu adaleti inkâr
etmek lâzım gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1698: 1397 - 1698: 1402)


Arama dizesi: hikmet

Öyle de, cami’ istidadının ebede uzanmış emelleriyle beraber pek


sür’atle zevale gitmen ile de, âhirete delâlet ediyorsun. Ve hakeza kıyas et! Bazen bu iki vech-
i delâlet, ittihad ederler. Meselâ bütün mevcudatta müşahede edilen hikmetin tanzimi, inayetin
tezyini, rahmetin taltifi, adaletin tevzii ve hıfz ve muhafazanın güzelliği, nasılki bir Sani-i
Hakîm, Kerim, Rahim, Âdil ve Hafîz’e şehadet eder. Öyle de: âhiretin hakkaniyetine ve
kıyametin yakîniyetine ve saadet-i ebediyenin tahakkukuna işaret ederler, belki sarahat
derecesinde gösterirler.
š!«G«QÇ,7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1702: 2045 - 1702: 2050)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

92) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
O ellibeş lisanların (1) tafsilatları sonra gelecektir. Amma icmali ise budur:
Kâinatın eczalarının muntazam olan ifrad ve terkibi lisanıyla; fakr ve hacetlerinin icabı
yerine gelmesi; intizamkârane olan hal ve vaziyetleri, mükemmel, acib ve lâyık suretleri;
garib fâik ve süslü nakışları; âlî hikmetleri; kıymettar çok gâlî faydaları; birbirini andıran
hârika tehalüfleri; birbirine bakan muntazam benzeyişleri lisanları ile ve hem cüz’ olsun, küll
olsun her şeyin nizam ve mevzuniyetleri; bizzat her bir şeyin kemal-i intizamı; düzgünlükleri;
ve her şey şuurî bir ittikan-ı san’at ve mükemmeliyet-i hilkat içinde olması; ve birbirine
muhalif olan camid eşyanın yekdiğerlerinin sual-i hacetlerine cevab vermeleri; ve birbirinden
uzak ve mütefavit şeylerin tesanüdleri lisanlarıyla; ve hem her şeyi ve her yeri kaplayan
hikmet-i amme; inayet-i tamme; rahmet-i vasia; rızk-ı âmm; ve hayat-ı münteşire lisanlarıyla;
ve hem her şeyde parlayan bir hüsün ve tahsin ve in’ikas eden bir cemal-i hazin; ve
kalblerinde olan aşk-ı sâdık; ve sînelerindeki incizab ve cezbe; ve kâinatın zılliyeti
lisanlarıyla.. Ve hem, hep maslahatlar için olan bir tasrif; ve faydalar için bir tebdil; ve
hikmetler için bir tahvil; ve gayeler için bir tağyir; ve kemalâta ermeleri için bir tanzim
lisanlarıyla.. hem kâinatın imkân ve hudusları; ve ihtiyacât ve iftikaratları; ve fakr ve zaafları;
ve ölüme maruz olmaları ve cehl-i mutlak içinde bulunmaları ve fanilikleri ve tagayyürleri ve
(1) Bu taksimatta o lisanlar eksik gibi görünüyorsa da aslında tamamdırlar. Belki biz bilemiyoruz.
Veyahut
sevgili, muazzez Üstadımızın kudsî muradlarıyla hangisini irade ettiğine adem-i fehmimizdir.
(Mütercim)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1702: 2583 - 1702: 2588)


Arama dizesi: hikmet

92) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
O ellibeş lisanların (1) tafsilatları sonra gelecektir. Amma icmali ise budur:
Kâinatın eczalarının muntazam olan ifrad ve terkibi lisanıyla; fakr ve hacetlerinin icabı
yerine gelmesi; intizamkârane olan hal ve vaziyetleri, mükemmel, acib ve lâyık suretleri;
garib fâik ve süslü nakışları; âlî hikmetleri; kıymettar çok gâlî faydaları; birbirini andıran
hârika tehalüfleri; birbirine bakan muntazam benzeyişleri lisanları ile ve hem cüz’ olsun, küll
olsun her şeyin nizam ve mevzuniyetleri; bizzat her bir şeyin kemal-i intizamı; düzgünlükleri;
ve her şey şuurî bir ittikan-ı san’at ve mükemmeliyet-i hilkat içinde olması; ve birbirine
muhalif olan camid eşyanın yekdiğerlerinin sual-i hacetlerine cevab vermeleri; ve birbirinden
uzak ve mütefavit şeylerin tesanüdleri lisanlarıyla; ve hem her şeyi ve her yeri kaplayan
hikmet-i amme; inayet-i tamme; rahmet-i vasia; rızk-ı âmm; ve hayat-ı münteşire lisanlarıyla;
ve hem her şeyde parlayan bir hüsün ve tahsin ve in’ikas eden bir cemal-i hazin; ve
kalblerinde olan aşk-ı sâdık; ve sînelerindeki incizab ve cezbe; ve kâinatın zılliyeti
lisanlarıyla.. Ve hem, hep maslahatlar için olan bir tasrif; ve faydalar için bir tebdil; ve
hikmetler için bir tahvil; ve gayeler için bir tağyir; ve kemalâta ermeleri için bir tanzim
lisanlarıyla.. hem kâinatın imkân ve hudusları; ve ihtiyacât ve iftikaratları; ve fakr ve zaafları;
ve ölüme maruz olmaları ve cehl-i mutlak içinde bulunmaları ve fanilikleri ve tagayyürleri ve
(1) Bu taksimatta o lisanlar eksik gibi görünüyorsa da aslında tamamdırlar. Belki biz bilemiyoruz.
Veyahut
sevgili, muazzez Üstadımızın kudsî muradlarıyla hangisini irade ettiğine adem-i fehmimizdir.
(Mütercim)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1702: 2949 - 1702: 2954)


Arama dizesi: hikmet

92) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
O ellibeş lisanların (1) tafsilatları sonra gelecektir. Amma icmali ise budur:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Kâinatın eczalarının muntazam olan ifrad ve terkibi lisanıyla; fakr ve hacetlerinin icabı
yerine gelmesi; intizamkârane olan hal ve vaziyetleri, mükemmel, acib ve lâyık suretleri;
garib fâik ve süslü nakışları; âlî hikmetleri; kıymettar çok gâlî faydaları; birbirini andıran
hârika tehalüfleri; birbirine bakan muntazam benzeyişleri lisanları ile ve hem cüz’ olsun, küll
olsun her şeyin nizam ve mevzuniyetleri; bizzat her bir şeyin kemal-i intizamı; düzgünlükleri;
ve her şey şuurî bir ittikan-ı san’at ve mükemmeliyet-i hilkat içinde olması; ve birbirine
muhalif olan camid eşyanın yekdiğerlerinin sual-i hacetlerine cevab vermeleri; ve birbirinden
uzak ve mütefavit şeylerin tesanüdleri lisanlarıyla; ve hem her şeyi ve her yeri kaplayan
hikmet-i amme; inayet-i tamme; rahmet-i vasia; rızk-ı âmm; ve hayat-ı münteşire lisanlarıyla;
ve hem her şeyde parlayan bir hüsün ve tahsin ve in’ikas eden bir cemal-i hazin; ve
kalblerinde olan aşk-ı sâdık; ve sînelerindeki incizab ve cezbe; ve kâinatın zılliyeti
lisanlarıyla.. Ve hem, hep maslahatlar için olan bir tasrif; ve faydalar için bir tebdil; ve
hikmetler için bir tahvil; ve gayeler için bir tağyir; ve kemalâta ermeleri için bir tanzim
lisanlarıyla.. hem kâinatın imkân ve hudusları; ve ihtiyacât ve iftikaratları; ve fakr ve zaafları;
ve ölüme maruz olmaları ve cehl-i mutlak içinde bulunmaları ve fanilikleri ve tagayyürleri ve
(1) Bu taksimatta o lisanlar eksik gibi görünüyorsa da aslında tamamdırlar. Belki biz bilemiyoruz.
Veyahut
sevgili, muazzez Üstadımızın kudsî muradlarıyla hangisini irade ettiğine adem-i fehmimizdir.
(Mütercim)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1709: 472 - 1709: 477)


Arama dizesi: hikmet

İşte vakta ki, en eşref


ve en geniş ihtiyar sahibi olan insan, böyle te’sirden eli bağlı bulunsa, acaba sair camid ve ölü
sebebler nasıl olurlar?
Evet, acaba bir padişahın sana gönderdiği bir hediyesine sardığı mendil veya zarf, onun
şeriki veya muîni olsun, mümkün müdür? İşte bu tahkikattan bir hads-i kat’î ile bilinir ki;
sebebler onun kudretinde yalnız birer perde-i zâhiriyedirler. Ve hikmet-i İlahiyenin (bu dar-ı
imtihana muvafık) birer merci’ ve menatıdırlar.
--- sh:» (BMs: 103) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1709: 1783 - 1709: 1788)


Arama dizesi: hikmet

«Y; ެ! «y´7¬! «ž yÁV7«! diyerek bu nuranî lisanıyla şehadet ediyor.


Hem mecmu-u kâinatta gerek ecza ve gerek külliyatında bir kasd ve şuur, irade ve
ihtiyarı tazammun eden bir hikmet-i ammenin tezahürü görünüyor. Bu ise, bir Hakîm-i
Mutlak’ın vücub-u vücuduna delâlet eder. Çünkü fâilsiz bir fiil muhal ve mümteni’ olduğu
gibi, yapılmış ve münfail camid bir cüz’ün fâil ve işleyici olup, şu şuurî ve âmm fiile fâil
olmasına da imkân ve ihtimal yoktur.
Hem kâinatın simasında parlayan bir inayet-i tamme vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1709: 2138 - 1709: 2143)


Arama dizesi: hikmet

Bu ise, bir Hakîm-i


Mutlak’ın vücub-u vücuduna delâlet eder. Çünkü fâilsiz bir fiil muhal ve mümteni’ olduğu
gibi, yapılmış ve münfail camid bir cüz’ün fâil ve işleyici olup, şu şuurî ve âmm fiile fâil
olmasına da imkân ve ihtimal yoktur.
Hem kâinatın simasında parlayan bir inayet-i tamme vardır.O inayet ise, hikmet, lütuf
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve tahsin hakikatlarını da tazammun etmektedir. Bu ise bizzarure bir Hallâk-ı Kerim’in


vücub-u vücuduna delâlet ediyor. Çünkü ihsan elbette bir muhsini iktiza eder. Bunun aksi ise
muhal ve mümteni’dir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1709: 2445 - 1709: 2450)


Arama dizesi: hikmet

Çünkü ihsan elbette bir muhsini iktiza eder. Bunun aksi ise
muhal ve mümteni’dir.
Hem kâinatın yüzüne serpilen ve üstünde yayılan bir Rahmet-i vasia vardır. O ise,
hikmeti, inayeti, ihsanı, in’amı, ikramı; hem lütuflandırılmakı, sevdirilmeki ve tanıttırılmayı
tazammun ediyor. Bu ise, bir Rahman-ı Rahim’in vücub-u vücuduna delâlet eder. Çünkü sıfat,
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1709: 3185 - 1709: 3190)


Arama dizesi: hikmet

Evet camid, ölü, nâkıs, hakir esbabın kameti, te’siri, gücü nerede? Ve kâinata giydirilen
şu gayr-ı mahdud hulle-i rahmetin kıymet ve pahası nerede? Eynesserâ minessüreyya!
Hem zevilhayatın çeşitli enva-i hacetlerine göre tevzi’ edilen ve hikmet ve inayet,
rahmet ve himayet, muhafaza ve taahhüd ve amd ve teveddüd ve taarrüfü tazammun eden
rızk-ı âmm ise, bizzarure bir Rezzak-ı Rahîm’in vücub-u vücuduna delâlet eder. Çünkü fâilsiz
bir fiil muhal olduğu gibi, mef’ul ve yapılmış bir cüz’ dahi, şu amm olan fiile fâil olması da
muhaldir, mümteni’dir.
Hem kâinatta intişar eden ve yüzüne serpilen ve hikmet, inayet, rahmet, rızık ve ince
san’at ve nakş-ı rakik ve ittikan ve ihtimamı tazammun eden bir dirilik, canlılık ve hayat
görünüyor. Bunlar ise, bunlara hükmeden bir kasd ve şuur ve ilim ve irade-i tammeden

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1709: 3555 - 1709: 3560)


Arama dizesi: hikmet
Eynesserâ minessüreyya!
Hem zevilhayatın çeşitli enva-i hacetlerine göre tevzi’ edilen ve hikmet ve inayet,
rahmet ve himayet, muhafaza ve taahhüd ve amd ve teveddüd ve taarrüfü tazammun eden
rızk-ı âmm ise, bizzarure bir Rezzak-ı Rahîm’in vücub-u vücuduna delâlet eder. Çünkü fâilsiz
bir fiil muhal olduğu gibi, mef’ul ve yapılmış bir cüz’ dahi, şu amm olan fiile fâil olması da
muhaldir, mümteni’dir.
Hem kâinatta intişar eden ve yüzüne serpilen ve hikmet, inayet, rahmet, rızık ve ince
san’at ve nakş-ı rakik ve ittikan ve ihtimamı tazammun eden bir dirilik, canlılık ve hayat
görünüyor. Bunlar ise, bunlara hükmeden bir kasd ve şuur ve ilim ve irade-i tammeden

tereţţuh edebilirler. Ve ţu keyfiyet-i hayatiye ise, bir Kadir-i Kayyum’un, Muhyi ve Mümît’in
vücub-u vücuduna delâlet eder.
Hem madem ki her şey birdir; ve birlik içindedir. Öyle ise Hâlıkları dahi birdir. Çünkü
¬G¬&!«x²7! ¬w«2 ެ! *G²M«< «ž G¬&!«x²7«! yani, birliği ve ittihadı olan her şey, ancak bir birden
sudu
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1710: 3040 - 1710: 3045)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:» (BMs: 106) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Hem kâinatın eczalarından olan nebatat ve hayvanatta görülen faydalar için bir tebdil ve
hikmetler için bir tahvil hükmediyor. Bu ise, bir Rabb-i Müdebbir ve Hakîm’in vücub-u
vücuduna delâlet ederler.

Hem küre-i arz gibi, kâinatın bütün azalarında bir çok gayelere müteveccih bir tağyir
görünüyor. Meselâ, küre-i arzın gecesi ve gündüzüyle pek çok gayeler için birbiri arkasında
değiştirilip döndürülmeleri gibi… Bu ise bir Fâil-i Muhtar, Fa’alün Limayürid’in vücub-u
vücuduna delâlet eder. Çünkü fâilsiz bir fiil muhal olduğu gibi, şu birbirine bakan fiillerin
masdarı, kudret-i vâcibeden başka birisinin eseri olmasına hiç bir akıl ihtimal veremez.
Hem, bütün âlemde kemalâta yükselen bir tanzim fiili görünüyor. (Yani eşyaya,
mevcudata bir kemal vermek için intizamkârane bir fiil işliyor.) Bu ise, bir Kadir-i
Kayyum’un vücub-u vücuduna delâlet eder. Evet, tanzim fiili nâzımsız olması ne derece
mümteni’ ise; kesîr, mümkin, münfail bir cüz’ün bu muhit ve şuurkârane fiile sahib olması ve
onun fâili olması o derece muhaldir, mümteni’dir. Evet örümceğin elinin san’atçığı nerede

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1713: 1114 - 1713: 1119)


Arama dizesi: hikmet

Evet
âlem-i şehadetin her şeyi mecmuan olsun, eczaen olsun, muntazam bir çok gayata müteveccih
olduğunu ve semeredar faideli neticeler verdiğini ve ancak kaderin kalıplarıyla eşyanın
kametlerine göre
--- sh:» (BMs: 110) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
biçilen ve makadir ve ölçüler ile tesmiye edilen ve âdeta onların muntazam ecelleri hükmünde
olan hikmetli hududlara dayanıp durduklarını görüyoruz. Bu ise gösteriyor ki; her şey evvelâ
kader ile programları tayin edilmiş. Sonra eşya o kaderî program üzerine bina ediliyorlar.
Eğer bu hakikata bir misal istersen, kendi bedeninin eğri büğrü mafsallarına ve elinin
parmaklarına bak! Tâ ki, bu göz ile müşahede edilen zarurî kaderden, ahval ve maneviyattaki
nazarî kadere bir hads-i sâdık ile intikal edilsin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1718: 2812 - 1718: 2817)


Arama dizesi: hikmet

) gaflet etmek, nefsin


fir’avnlaşmasına sebep olup, kendi nefsini kendine malik tevehhüm eder. Böylece, vehm ü
hayalinde nefsi için bir daire-i hâkimiyet teşekkül eder. Sonra da sair insanları, hattâ esbabı da
kendi nefsine kıyas ederek, Allah’ın malını onlara taksim etmeğe başlar. Git gide ahkâm-ı
İlahiyeye karşı muaraza etmeye; Ve Hâlıkının mukadderatıyla mübareze etmeye kalkışır.
Halbuki nefse, enaniyetin hikmet-i i’tası ise, sıfat-ı uluhiyeti fethetmek için bir vâhid-i kıyasî
olmak içindir. Fakat o ise, su-i ihtiyariyle enenin hikmet-i hilkatine mugayir ţeylerde sarfeder.
Ey bu kitaba nazar eden zat! Bil ki; şu ince, nâzik hakikat, bütün çıplaklığıyla benim
meşhudum oldu. Evet, gördüm ki, gaflet suyu ile yeşeren nefisdeki ‘Ene’ siyah bir noktadır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1718: 2939 - 1718: 2944)


Arama dizesi: hikmet

Böylece, vehm ü
hayalinde nefsi için bir daire-i hâkimiyet teşekkül eder. Sonra da sair insanları, hattâ esbabı da
kendi nefsine kıyas ederek, Allah’ın malını onlara taksim etmeğe başlar. Git gide ahkâm-ı
İlahiyeye karşı muaraza etmeye; Ve Hâlıkının mukadderatıyla mübareze etmeye kalkışır.
Halbuki nefse, enaniyetin hikmet-i i’tası ise, sıfat-ı uluhiyeti fethetmek için bir vâhid-i kıyasî
olmak içindir. Fakat o ise, su-i ihtiyariyle enenin hikmet-i hilkatine mugayir ţeylerde sarfeder.
Ey bu kitaba nazar eden zat! Bil ki; şu ince, nâzik hakikat, bütün çıplaklığıyla benim
meşhudum oldu. Evet, gördüm ki, gaflet suyu ile yeşeren nefisdeki ‘Ene’ siyah bir noktadır.
Fakat o ene; mülkünde, uluhiyetinde, rububiyetinde şeriki olmayan kendi Hâlıkının muhit
sıfâtını fehmetmek için bir vâhid-i kıyasî vazifesini görür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1723: 352 - 1723: 357)


Arama dizesi: hikmet
(Mütercim)

¬yÁV¬7 G²W«E²7«! Hamd olsun o Allah’a ki, umum şu âlemler kalî ve halî olan bütün dilleriyle
onun sıfat-ı kemaliyesini izhar ederek ona hamd ü sena ederler. Çünkü bu âlemler;
envalarıyla, erkânlarıyla, azalarıyla, eczalarıyla, zerratlarıyla ve esîrleriyle, her hepsi hudûs ve
imkânat dilleriyle ve ihtiyacât, iftikarât lisanlarıyla ve sonderece hikmetli yapılışları dilleriyle
ve san’atkârane olan hilkatleri lisanıyla ve nizam, müvazene ve ittikan ve kemalât ve
ibadetleri ve tesbihatları lisanlarıyla onun evsaf-ı celalini yâd edip tesbih eden lisanlar olarak;
onun Vâcib-ül Vücud, Kadîm-i Sermedî, Ezelî ve Ebedî, Vâhid-i Ehad, Ferd-i Samed, Aziz-i
Cebbar, Mütekebbir-i Kahhar olduğunu ilan edip tesbih ediyorlar.
____________________________________
(1) Bu mühim bab, mufassal bir surette Arabî Rehber’de neşredildiğinden bu risalede mücmelen
yazıldı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1723: 2859 - 1723: 2864)


Arama dizesi: hikmet

¬yÁV¬7 G²W«E²7«! Åv$ Yine hamdolsun o Allah’a ki, şu kâinat, kendi içindeki her şeyiyle
beraber sıfat-ı kemaliyesini izhar ederek ona hamd ü tesbih ü sena eder. Çünkü şu kitab-ı
kebir-i kâinat, bütün babları, fasılları, sahifeleri, satırları, cümleleri ve harfleriyle; ve bunların
hikmetleri, san’atları, sıfat ve keyfiyetleri ve nakışlarıyla; ve bunların herbirisi kendine göre
ve nisbeti miktarınca çeşitli mazharlar ve mütenevvi’ ayineler olarak onun evsaf-ı celalinin
tecelliyatının parıltılarını ve onun evsaf-ı cemalinin ziyalarını ve keza evsaf-ı kemalinin
envarını ve onun esma-i hüsnasının şua’larını gösteriyorlar ve izhar ediyorlar ve ilân
ediyorlar.
¬yÁV¬7 G²W«E²7«! Elhamdülillah!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1725: 1408 - 1725: 1413)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Öyle ise
hiç bir şeyin o ilimden infikâk etmesi mümkin değildir. Çünkü huzur var ve her şey daire-i
nazarında hazırdır.
Evet kâinatta bir hikmet-i âmme ve inayet-i tamme ve bir şuur-u muhit ve hal-i
hazırdaki cüz’iyatın muntazam kaziyeleri (yani muntazam bir miktar-ı muayyen ve ölçü
içinde bulunmaları) ve o miktarların faydalı, semereli neticeleri ve iki had ortasında nevilerin
muayyen ecelleri
--- sh:» (BMs: 132) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1726: 1004 - 1726: 1009)


Arama dizesi: hikmet

yÁV7«! Eğer dersen: Niçin ve kimdir ki o?


C - Çünkü o, öyle bir Hâkim-i Ezelî’dir ki, kâinatı ve içindeki bütün mevcudatını
sünnetinin kanunlarıyla ve kaza ve kaderinin düsturlarıyla ve hikmet ve meşietinin
namuslarıyla ve inayet ve rahmetinin cilveleriyle ve esma ve sıfâtının tecellileriyle
nazmetmiştir. Kanunlar ve namuslar denilen emirler ise ancak enva’ üzerine ilim, emir ve
iradenin hey’et-i mecmuasına verilen isimlerdir.
h«A²6«! yÁV7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1726: 1783 - 1726: 1788)


Arama dizesi: hikmet

yÁV7«! Eğer desen: Neden ve o kimdir?


C - Evet o öyle bir Nakkaş-ı Ezelî’dir ki; şu kâinat onun kalem-i kaza ve kaderinin
çizgileri ve pergel-i hikmetinin nakışları ve Feyyaz-ı Rahmetinin semereleri ve yed-i beyza-i
inayetinin tezyinatları ve letaif-i kereminin çiçekleri ve tecelliyat-ı cemalinin lem’alarıdır.
Âmennâ.
Tenbih:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1730: 1870 - 1730: 1875)


Arama dizesi: hikmet

Fakat eşyayı
esbab ve kesrete isnad etmekte ise, mutlak ademden icad edilmesi lâzım gelir. O ise, muhal
olmasa da, en suubetli bir şey olur. Demek vahdetteki sühulet, derece-i vücuba vasıl olmuş,
kesretteki suubet ise, derece-i imtinaa girmiştir.
Hem vahdette j²[«7 den j²<«! in ibda’ ve icadı mümkin olması hikmetiyle; yani adem-i
sırftan maddesiz ve müddetsiz olarak mevcudatı ibda’ edip var etmek; veya zerreleri ilmî
kalıplara külfetsiz ve
--- sh:» (BMs: 141) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1731: 3406 - 1731: 3411)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:» (BMs: 143) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
mütenahî ile gayr-ı mütenahî birdir ve mütesavidirler. Hem mazinin bütün vukuat ve garaibi
elbette şeksiz bir Sani-i Hakîm’in mu’cizat-ı san’atının eseri olduğundan, şehadet ederler ki;
aynı o Sani’, bütün imkânat-ı istikbaliyeyi ve ondaki garaibleri dahi kudretiyle icad etmeye
muktedir olan bir Hallâk-ı Alîm ve bir Aziz-i Hakîm’dir.
İşte tesbih ederiz o zatı ki, küre-i arz bahçesini san’atına bir meşher, fıtratına bir mahşer,
MAXQDA 2020 24.12.2022

kudretine bir mazhar, hikmetine bir medar, rahmetine bir çiçekdanlık, cennet-i bakiyesine bir
tarla, mahlukatına bir resm-i geçit yeri, mahlukatına bir köprü, mevcudatın akıp gitmesine bir
nehir, masnuatının tartılmalarına bir ölçek kılmıştır.
Demek hayvanatın rengârenk süslenmeleri, kuşların nakışlarla zinetlenmeleri, ağaçların
meyvelerle donanmaları, nebatatın çiçeklerle güzelleşmeleri ise; ancak onun mu’cizat-ı
ilmidir, san’atının hârikalarıdır, cûdunun hedayasıdır ve lütfunun bürhanlarıdırlar.
Hem ağaçların başlarındaki meyvelerin kemal-i zinetlerinden çiçeklerin tebessümkârane
vaziyetleri; ve seherlerde esen nesîm-i ruh-efza içinde kuşların cıvıldaşmaları; ve yağmurun

ezhar ve çiçeklerin güzel yüz ve yanaklarında terennümleri; ve validelerin küçücük


yavrucuklarına karşı gayet merhametkârane bir şefkatle terahhumları ise; elbette ins ve cin,
ruhanî ve hayvan, melek ve cânn’a karşı bir Vedud’un kendini tanıttırması ve bir Rahman’ın
kendini sevdirmesidir. Ve bir Hannan’ın rahmetini bildirmesi ve bir Mennan’ın şefkatini izhar
etmesidir.
Hem, tohumlar ve meyveler, habbeler ve çiçekler ise, hikmet-i İlahiyenin mu’cizeleri,
san’at-ı Rabbaniyenin hârikaları, rahmet-i İlahiyenin hediyeleri ve vahdet-i İlahiyenin bâhir
bürhanları ve dar-ı ahiretteki lütfunun şahidleridirler. Evet, bütün bunlar Hâlıklarının her şeye
kadir ve her şeye alim olduğuna sâdık şahidler olup, her bir şeyi rahmeti ve ilmiyle ihata eden
ve onları halk ve tedbir ve sun’ ve tasvir eden odur. Evet güneş bir çekirdek kadar, yıldız bir
çiçek kadar, küre-i arz bir dane kadar, ona halk ve tedbirde, sun’ ve tasvirde ağır gelemez.
Öyle ise, meyveler ve çekirdekler, kesretin aktarında vahdetin ayineleri, kaderin
işaretleri, kudretin rumuzatıdırlar. Yani o kesret ise, menba-i vahdetten olup, sun’ ve tasvirde
Fâtırlarının vahdetine şehadetle sudur ettikten sonra; halk ve tedbirde, Sani’in hikmetini
zikrederek yin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1732: 434 - 1732: 439)


Arama dizesi: hikmet
Hem ağaçların başlarındaki meyvelerin kemal-i zinetlerinden çiçeklerin tebessümkârane
vaziyetleri; ve seherlerde esen nesîm-i ruh-efza içinde kuşların cıvıldaşmaları; ve yağmurun

ezhar ve çiçeklerin güzel yüz ve yanaklarında terennümleri; ve validelerin küçücük


yavrucuklarına karşı gayet merhametkârane bir şefkatle terahhumları ise; elbette ins ve cin,
ruhanî ve hayvan, melek ve cânn’a karşı bir Vedud’un kendini tanıttırması ve bir Rahman’ın
kendini sevdirmesidir. Ve bir Hannan’ın rahmetini bildirmesi ve bir Mennan’ın şefkatini izhar
etmesidir.
Hem, tohumlar ve meyveler, habbeler ve çiçekler ise, hikmet-i İlahiyenin mu’cizeleri,
san’at-ı Rabbaniyenin hârikaları, rahmet-i İlahiyenin hediyeleri ve vahdet-i İlahiyenin bâhir
bürhanları ve dar-ı ahiretteki lütfunun şahidleridirler. Evet, bütün bunlar Hâlıklarının her şeye
kadir ve her şeye alim olduğuna sâdık şahidler olup, her bir şeyi rahmeti ve ilmiyle ihata eden
ve onları halk ve tedbir ve sun’ ve tasvir eden odur. Evet güneş bir çekirdek kadar, yıldız bir
çiçek kadar, küre-i arz bir dane kadar, ona halk ve tedbirde, sun’ ve tasvirde ağır gelemez.
Öyle ise, meyveler ve çekirdekler, kesretin aktarında vahdetin ayineleri, kaderin
işaretleri, kudretin rumuzatıdırlar. Yani o kesret ise, menba-i vahdetten olup, sun’ ve tasvirde
Fâtırlarının vahdetine şehadetle sudur ettikten sonra; halk ve tedbirde, Sani’in hikmetini
zikrederek yin
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1732: 1219 - 1732: 1224)


Arama dizesi: hikmet

Hem, tohumlar ve meyveler, habbeler ve çiçekler ise, hikmet-i İlahiyenin mu’cizeleri,


san’at-ı Rabbaniyenin hârikaları, rahmet-i İlahiyenin hediyeleri ve vahdet-i İlahiyenin bâhir
bürhanları ve dar-ı ahiretteki lütfunun şahidleridirler. Evet, bütün bunlar Hâlıklarının her şeye
kadir ve her şeye alim olduğuna sâdık şahidler olup, her bir şeyi rahmeti ve ilmiyle ihata eden
ve onları halk ve tedbir ve sun’ ve tasvir eden odur. Evet güneş bir çekirdek kadar, yıldız bir
çiçek kadar, küre-i arz bir dane kadar, ona halk ve tedbirde, sun’ ve tasvirde ağır gelemez.
Öyle ise, meyveler ve çekirdekler, kesretin aktarında vahdetin ayineleri, kaderin
işaretleri, kudretin rumuzatıdırlar. Yani o kesret ise, menba-i vahdetten olup, sun’ ve tasvirde
Fâtırlarının vahdetine şehadetle sudur ettikten sonra; halk ve tedbirde, Sani’in hikmetini
zikrederek yine
--- sh:» (BMs: 144) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
vahdette müntehî olurlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1732: 1414 - 1732: 1419)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:» (BMs: 144) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


vahdette müntehî olurlar. Ve keza o çekirdek ve meyveler, hikmet-i İlahiyenin telvihatıdır ki;
küllün Hâlıkı, cüz’îye de aynen o nazar-ı küllî ile müteveccih olabildiği gibi, cüz’înin cüz’üne
dahi yine o nazar-ı küllî ile müteveccih oluyor.
Evet, şu ağacın hilkatından en açık gaye ve maksud, onun meyvesi olduğu gibi, beşer
dahi şu kâinat ağacının en son meyvesidir. Öyle ise, Hâlık-ı Mevcudatın, bu kâinatı
halketmesindeki en zâhir maksadı, beşerdir. Ve şu hikmetten anlaşılıyor ki; beşerin kalbi o
meyveye bir çekirdektir. Ve o çekirdek olan kalb ise, elbette Sani-i Mahlukat’ın tecelliyatına
en münevver bir mir’at olacaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1732: 1824 - 1732: 1829)


Arama dizesi: hikmet

vahdette müntehî olurlar. Ve keza o çekirdek ve meyveler, hikmet-i İlahiyenin telvihatıdır ki;
küllün Hâlıkı, cüz’îye de aynen o nazar-ı küllî ile müteveccih olabildiği gibi, cüz’înin cüz’üne
dahi yine o nazar-ı küllî ile müteveccih oluyor.
Evet, şu ağacın hilkatından en açık gaye ve maksud, onun meyvesi olduğu gibi, beşer
dahi şu kâinat ağacının en son meyvesidir. Öyle ise, Hâlık-ı Mevcudatın, bu kâinatı
halketmesindeki en zâhir maksadı, beşerdir. Ve şu hikmetten anlaşılıyor ki; beşerin kalbi o
meyveye bir çekirdektir. Ve o çekirdek olan kalb ise, elbette Sani-i Mahlukat’ın tecelliyatına
en münevver bir mir’at olacaktır. Öyle ise herhalde bu küçücük insan, şu kâinat ve mevcudat
içinde haşir ve neşre en zâhir bir medar, bir sebeb olduğu gibi; kâinat onun haşr ü neşri için
tahrib, tebdil, tahvil ve tecdid edilecektir.
h[¬A«6 @«< h«A²6«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1733: 157 - 1733: 162)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Cenab-ı Hak, ilim ve kudretiyle herşeyden, her büyükten daha büyüktür. Çünkü o öyle
bir Kadir, Mukaddir, Alîm, Hakîm, Musavvir, Kerim, Latif, Müzeyyin, Mün’im, Vedud-i
Mütearrif, Rahman-ı Rahim, Cemal-i mutlak, kemal-i mutlak sahibi bir Mutehannin-i Cemil
ve bir Nakkaş-ı Ezelî’dir ki; şu kâinatın külliyatı ve eczaları olsun, sahifeleri ve tabakaları

olsun bütün hakaik hem bu mevcudatın küllîsi ve cüz’îsinin ve vücud ve bekalarının bütün
hakikatları ancak ve ancak onun kalem-i kaza ve kaderinin ilim ve hikmetle tanzim ve takdir
ettiği yazıları ve çizgileridirler. Ve ancak onun pergel-i ilim ve hikmetinin sun’ ve tasviriyle
olan nukuşlarıdır. Ve ancak onun yed-i beyza-yı sun’unun lütuf ve keremle tasvir ve tezyin ve
tenvir ettiği süs ve tezyinatıdırlar. Ve ancak onun letaif-i lütuf ve kereminin rahmet ve nimet
ile kendini tanıttırmak ve sevdirmek için ihsan ettiği ezhar ve çiçekleridirler. Ve ancak onun
feyyaz olan rahmet ve nimet çeşmesinin cemal ve kemal, terahhum ve tahannününü
göstermek için akıttığı ve ifaza ettiği semerat ve meyveleridirler.. ve ancak ve ancak bir
cemal-i sermedî ve bir kemal-i deymûmînin lemaat ve parıltılarıdırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1733: 252 - 1733: 257)


Arama dizesi: hikmet
Cenab-ı Hak, ilim ve kudretiyle herşeyden, her büyükten daha büyüktür. Çünkü o öyle
bir Kadir, Mukaddir, Alîm, Hakîm, Musavvir, Kerim, Latif, Müzeyyin, Mün’im, Vedud-i
Mütearrif, Rahman-ı Rahim, Cemal-i mutlak, kemal-i mutlak sahibi bir Mutehannin-i Cemil
ve bir Nakkaş-ı Ezelî’dir ki; şu kâinatın külliyatı ve eczaları olsun, sahifeleri ve tabakaları

olsun bütün hakaik hem bu mevcudatın küllîsi ve cüz’îsinin ve vücud ve bekalarının bütün
hakikatları ancak ve ancak onun kalem-i kaza ve kaderinin ilim ve hikmetle tanzim ve takdir
ettiği yazıları ve çizgileridirler. Ve ancak onun pergel-i ilim ve hikmetinin sun’ ve tasviriyle
olan nukuşlarıdır. Ve ancak onun yed-i beyza-yı sun’unun lütuf ve keremle tasvir ve tezyin ve
tenvir ettiği süs ve tezyinatıdırlar. Ve ancak onun letaif-i lütuf ve kereminin rahmet ve nimet
ile kendini tanıttırmak ve sevdirmek için ihsan ettiği ezhar ve çiçekleridirler. Ve ancak onun
feyyaz olan rahmet ve nimet çeşmesinin cemal ve kemal, terahhum ve tahannününü
göstermek için akıttığı ve ifaza ettiği semerat ve meyveleridirler.. ve ancak ve ancak bir
cemal-i sermedî ve bir kemal-i deymûmînin lemaat ve parıltılarıdırlar.
Evet bu hakikat, ayine-misal mevcudatın birbiri arkasında mütemadiyen fenaya gidip
kaybolmaları ve mazhar-ı esma olan mahlukat kafilelerinin daimî bir seyeran içinde ardı sıra
zevale ermeleriyle beraber, o cemal-i sermedî tecellisinin mevsimler, asırlar ve devirlerin
akışı boyunca, devam etmesi.. Ve çeşme-i in’am ve ihsanının benî-Âdem ve sair mevcudat
kafile ve kitlelerinin zaman nehrinde cereyanları ve günler ve senelerin mürûrlarıyla beraber,
onların üstünde berdevam olması şehadetiyle kat’îdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1733: 2789 - 1733: 2794)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

…h«A²6«! yÁV7«! y7«Ÿ«% Åu«%


Evet o öyle bir Adl-i Âdil, Hakem-i Hakîm-i Ezelî’dir ki; şu şecere-i kâinatın temel ve
esaslarını altı gün zarfında hikmet ve meşietinin usûlüyle te’sis edip, kaza ve kaderinin
düsturlarıyla faslederek, âdet ve sünnetinin kanunlarıyla nazmedip, inayet ve rahmetinin
namuslarıyla tezyin ederek, esma ve sıfâtının cilveleriyle tenvir etmiştir.
Evet, bu hakikat, kâinatın masnuatındaki intizamât ve mevcudatında görünen süslü
suretler ve bunların birbirlerine teşabüh ve tenasübleri ve tecavüb, teavün ve teanukları; ve
her şeyde kaderin, o şeyin kamet-i kabiliyetine göre biçtiği miktarca şuurî bir ittikan-ı san’at
bulunmasının şehadetiyle sabittir.
İşte kâinat ve mevcudatın tanzimatındaki hikmet-i amme; ve tezyinatlarındaki inayet-i
tamme; ve mevcudatı in’am ve ihsanlarla taltif
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1733: 3375 - 1733: 3380)


Arama dizesi: hikmet

y7«Ÿ«% Åu«%
Evet o öyle bir Adl-i Âdil, Hakem-i Hakîm-i Ezelî’dir ki; şu şecere-i kâinatın temel ve
esaslarını altı gün zarfında hikmet ve meşietinin usûlüyle te’sis edip, kaza ve kaderinin
düsturlarıyla faslederek, âdet ve sünnetinin kanunlarıyla nazmedip, inayet ve rahmetinin
namuslarıyla tezyin ederek, esma ve sıfâtının cilveleriyle tenvir etmiştir.
Evet, bu hakikat, kâinatın masnuatındaki intizamât ve mevcudatında görünen süslü
suretler ve bunların birbirlerine teşabüh ve tenasübleri ve tecavüb, teavün ve teanukları; ve
her şeyde kaderin, o şeyin kamet-i kabiliyetine göre biçtiği miktarca şuurî bir ittikan-ı san’at
bulunmasının şehadetiyle sabittir.
İşte kâinat ve mevcudatın tanzimatındaki hikmet-i amme; ve tezyinatlarındaki inayet-i
tamme; ve mevcudatı in’am ve ihsanlarla taltif
--- sh:» (BMs: 147) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1734: 204 - 1734: 209)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:» (BMs: 147) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
etmekteki rahmet-i vasia; ve terbiyelerindeki irzak ve iaşe-i şâmile; ve Fatır-ı Zülcelallerinin
şuûnat-ı zatiyesine mazhar olan acib-üs san’at bir hayat; ve onları süslemek ve güzelleştirmek
fiili içindeki kasdî bir mehasin; ve onların zevalleriyle beraber bir cemal-i mücerredden
in’ikas edip üstlerinde cilvelenen bir tecelli-i daimî ve mabudlarına karşı kalblerindeki aşk-ı

sâdık ve cezbelerindeki zâhir incizab; ve bütün kümmelîn evliyasının, mevcudat Fatırının


vahdetine dair olan ittifakları ve mevcudatın eczalarında görülen maslahatkârane bir tasarruf
ve nebatatındaki hikmetdarane tedbir; ve hayvanatında görülen kerimane bir terbiye; ve
erkânının tagayyüratındaki gayet mükemmelane intizam; ve intizamının külliyetindeki pek
cesîm gayeler ve gayet kemaldeki hüsn-ü san’atlarıyla beraber maddeye ve müddete ihtiyac
göstermeden def’aten hudûsları; ve imkânatlarındaki tereddüdlerinin adem-i tahdidiyle
beraber, zatlarında görünen gayet hakîmane bir teşahhus; ve gayet kesretli ve mütenevvi’
ihtiyaçlarıyla beraber, o metalib ve ihtiyacatın en küçüğüne elleri yetişmediği halde, lâyık ve
münasib evkatta umulmadığı ve düşünülmediği bir tarzda kaza edilip ellerine verilmesi; ve
maden-i zaaflarında görünen mutlak bir kuvvetin âsârı; ve aczlerinin menbaında cilvelenen bir
kudret-i mutlakanın tezahürü; ve cümudiyetleri içinde parlayan zâhir bir hayat; ve cehlleri
içinde açığa vuran bir şuur-u muhit; ve tagayyür etmeyen gayr-ı mutagayyer bir mugayyirin
MAXQDA 2020 24.12.2022

vücudunu istilzam eden tagayyürlerindeki hârika bir intizam-ı mükemmel; ve merkezi


müttehid, mütedahil daireler gibi tesbihatlarındaki ittifak; ve lisan-ı istidad ve lisan-ı ihtiyac-ı
fıtrî ve lisan-ı ıztırar ile üç nevi duaların her zaman makbuliyetleri; ve ibadetlerinde mazhar
oldukları füyûzat ve müşahedat ve münacat; ve onların her iki kaderleri olan mukadderat-ı
hayatiye tabir edilen hayatlarında geçirdikleri ahval; ve etvarlarındaki intizam; ve Fatırlarının
zikriyle kesbettikleri itmi’nan; ve ibadetin mebde’ ve müntehaları arasındaki hayt-ı vuslat
oluşu; ve o ibadet, kemallerinin zuhuruna sebeb olması; ve o ibadetle Sani’lerinin makasıdları
tahakkuk etmesine bir medar ve hakeza bütün kâinat sair şuunatıyla ve etvar ve keyfiyatıyla;
bir tek Müdebbir-i Hakîm’in tedbirinde olduğuna şahidlerdir. Hem Ehad ve Samed olan birtek
Mürebbi-i Kerim’in terbiyesinde olduğuna alâmetlerdir ve hey’et-i mecmuasıyla her hepsi bir
tek seyyidin hizmetçileridirler. Ve bir tek mutasarrıfın taht-ı tasarrufundadırlar ve masdarları
vâhid ve tek bir kuvvet olup, mevcudat
--- sh:» (BMs

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1735: 248 - 1735: 253)


Arama dizesi: hikmet

–Müellif–
--- sh:» (BMs: 149) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
içinde bir sükûtu, hikmet içinde bir hareketi, haşmet içinde bir parlamayı, zinet içinde bir
tebessümü görürsün.
Evet, semavat kandilleri, mevsimlerin tebdili için kemal-i şa’şaa ile parlamaları ve
gökyüzünün nazenin lâmbaları, maalim için (yani yol ve yön gösterip alâmet ve nişan olmak
ve sair hikmetler için) cilve-endaz olmaları; ve âsumanın yıldızlarıda, âlemleri süslendirmek
için şa’şaa-nisar olmaları; elbette ehl-i şuur ve akla bu âlemin tedbirini gören nihayetsiz bir
saltanatı ilan edip gösteriyorlar. Öyle ise, böyle bir Hallâk-ı Kadir ve Alîm, herşeyi ilmiyle
bilir ve irade-i ţamilesi ile herţeyi bilerek irade ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1735: 532 - 1735: 537)


Arama dizesi: hikmet

(BMs: 149) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


içinde bir sükûtu, hikmet içinde bir hareketi, haşmet içinde bir parlamayı, zinet içinde bir
tebessümü görürsün.
Evet, semavat kandilleri, mevsimlerin tebdili için kemal-i şa’şaa ile parlamaları ve
gökyüzünün nazenin lâmbaları, maalim için (yani yol ve yön gösterip alâmet ve nişan olmak
ve sair hikmetler için) cilve-endaz olmaları; ve âsumanın yıldızlarıda, âlemleri süslendirmek
için şa’şaa-nisar olmaları; elbette ehl-i şuur ve akla bu âlemin tedbirini gören nihayetsiz bir
saltanatı ilan edip gösteriyorlar. Öyle ise, böyle bir Hallâk-ı Kadir ve Alîm, herşeyi ilmiyle
bilir ve irade-i ţamilesi ile herţeyi bilerek irade ediyor. ²wU«< ²v«7 ²@«L«< ²v«7 @«8«: «–@«6 yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1735: 1817 - 1735: 1822)


Arama dizesi: hikmet

Öyle de; semavat ve arzın bir İlâh ve Hâlıkı olsun da, fakat o
ilâh ve hâlıkın muhit bir ilmi ve nihayetsiz bir kudreti olmasın. Demek bizzarure arz ve
semavatın ilah ve hâlıkı, zatına lâzım-ı zatî olan bir ilm-i muhit ile herşeye ilim ve ıttılaı
MAXQDA 2020 24.12.2022

vardır. Ve o ilm-i muhit, bütün eşyaya taalluk etmesi zarurîdir. Hem huzur ve ţuhud (1) ve
nüfûz ve ihata-i nuraniye sırlarıyla, hiç bir şeyin ondan infikâk etmesi mümkün değildir.
Evet, bütün mevcudatta müşahede edilen ölçülü intizamlar ve intizamlı ölçüler; ve âmm
ve umumî hikmetler; ve tam ve mükemmel inayetler; ve intizamkârane kaderî kalıplar; ve hal-
i hazırdaki cüz’iyatın semeredar ahval ve keyfiyatları; ve nevilerin iki had ortasında muayyen
ecelleri; ve herşeyin kendine münasib bir tarzda mukannen olan rızıkları; ve bir kanun-u
hikmet içinde her şey müfennen bir ittikan-ı san’at içinde bulunması; ve herşey gayet
ihtimamkârane dekaik-i san’at ile bezenip süslenmesi; ve herşey ve bütün mevcudat gayet
derecede kemal-i imtiyaz ile teşahhusları; ve bir tartı ve ölçü ile ayak atmaları; ve bir intizam
içinde
____________________________________
(1) Yirminci Mektub’un İkinci Makamı’nın ilm-i İlahî mebhasinde bu sırların izahı mevcuddur. –
Müellif–

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1735: 2089 - 1735: 2094)


Arama dizesi: hikmet

Demek bizzarure arz ve


semavatın ilah ve hâlıkı, zatına lâzım-ı zatî olan bir ilm-i muhit ile herşeye ilim ve ıttılaı
vardır. Ve o ilm-i muhit, bütün eşyaya taalluk etmesi zarurîdir. Hem huzur ve ţuhud (1) ve
nüfûz ve ihata-i nuraniye sırlarıyla, hiç bir şeyin ondan infikâk etmesi mümkün değildir.
Evet, bütün mevcudatta müşahede edilen ölçülü intizamlar ve intizamlı ölçüler; ve âmm
ve umumî hikmetler; ve tam ve mükemmel inayetler; ve intizamkârane kaderî kalıplar; ve hal-
i hazırdaki cüz’iyatın semeredar ahval ve keyfiyatları; ve nevilerin iki had ortasında muayyen
ecelleri; ve herşeyin kendine münasib bir tarzda mukannen olan rızıkları; ve bir kanun-u
hikmet içinde her şey müfennen bir ittikan-ı san’at içinde bulunması; ve herşey gayet
ihtimamkârane dekaik-i san’at ile bezenip süslenmesi; ve herşey ve bütün mevcudat gayet
derecede kemal-i imtiyaz ile teşahhusları; ve bir tartı ve ölçü ile ayak atmaları; ve bir intizam
içinde
____________________________________
(1) Yirminci Mektub’un İkinci Makamı’nın ilm-i İlahî mebhasinde bu sırların izahı mevcuddur. –
Müellif–
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1736: 1760 - 1736: 1765)


Arama dizesi: hikmet

(BMs: 151) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


hassas ve cessas bir terazi ile tartılmışçasına ölçülü hey’etleri; ve hayatdar, muhtelif
mevcudat-ı muntazamanın basit ve camid şeylerden yapılışları -meselâ insanın bütün
cihazatıyla bir nutfeden ve kuşun bütün cevahiriyle bir yumurtadan ve ağacın bütün a’zasıyla
bir çekirdekten halkedilmesi- gibi keyfiyetler, elbette delâlet eder ki; herşeyin tahassus ve
taayyünü ancak onun irade, ihtiyar ve meşiet-i sübhaniyesi iledir.
İşte nasılki bir cinsten olan eşyanın ve bir neviden olan ferdlerin aza-yı esasiyede
birbirine tevafuk etmeleriyle; bizzarure onların sani’lerinin vâhid-i ehad olduğuna delâlet
eder. Öyle de; hadsiz muntazam alâmet-i fârikayı müştemil olan teşahhusat-ı mevcudatın
gayet hikmetdarane temayüzleri dahi delâlet eder ki; o Vâhid ve Ehad olan Sani’, bir Fâil-i
Muhtar ve Mürid’dir. G<¬I<@«8 vU²E«< «: š@«L«<@«8 yÁV7! u«Q²S«< Yani eşyayı istediği şekilde
yapar,
çevirir ve dilediği tarzda rububiyet ve uluhiyetinin ahkâmını icra eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1736: 3510 - 1736: 3515)


Arama dizesi: hikmet
(Mütercim)
--- sh:» (BMs: 152) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ve tecerrüd ve mübayenet-i mahiyet hikmetleriyle; ve adem-i takayyüd ve adem-i tecezzî ve
adem-i tahayyüz sırlarıyla; hem avaik ve mevani’ o kudret-i ezeliye kanunlarına kolaylık
vesileleri olması hikmetiyle -ki onlara hiç ihtiyaç yok- faraza ihtiyaç olsa da, o manialar ve
âikalar insanın a’sab ve damarları gibi veya demir hatları, (yani kablo telleri) seyyalat-ı
latifenin nakline vesile ve vasıta olmaları gibi sırlarla;
Hem, zerre gibi küçük mahluklar ve cüz ve cüz’î, az ve küçük, çekirdek ve insan gibi
şeyler; dekaik-i san’at ve cezalet-i hikmet itibariyle; yıldızdan, nev’den, küllden, küllîden,
çoktan, büyükten, âlemden ve ağaçtan daha aşağı ve az san’atlı olmadığı hikmetiyle, elbette

bu küçükleri halkeden Hâlık ve Sani; şu büyüklerin icad ve halkı ondan uzak görülmez.
Çünkü muhatlar (yani şu âlem ve kâinat içinde ve tarlasında ekilen ve serpilen mevcudat)
muhitin yani bütün erkan-ı kâinatın birer küçültülmüş mektubu veya kâinattan sağılmış birer
damla ve noktadır. Şu halde muhit de bizzarure Hâlık-ı muhatın kabza-i tasarrufunda olması
lâzımdır ki, muhitin nümunesini; hikmetinin mizanlarıyla ondan sağıp desatir-i ilmiyesiyle
muhatta dercedebilsin. Öyle ise, bu cüz’iyat ve nümuneleri ibraz edip gösteren zatın kudretine
elbette o külliyatın ibrazı zor gelmez, ağır olmaz.
Evet, esîr zerratıyla bir cevher-i ferd üstünde yazılan bir Kur’an-ı Hikmet, nasılki
semavat sahifeleri üstünde, yıldızlar ve güneşler mürekkebiyle yazılan bir Kur’an-ı
Azamet’ten cezalet-i san’at cihetiyle daha az ve kıymetçe daha aşağı değildir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1736: 3676 - 1736: 3681)


Arama dizesi: hikmet
(Mütercim)
--- sh:» (BMs: 152) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ve tecerrüd ve mübayenet-i mahiyet hikmetleriyle; ve adem-i takayyüd ve adem-i tecezzî ve
adem-i tahayyüz sırlarıyla; hem avaik ve mevani’ o kudret-i ezeliye kanunlarına kolaylık
vesileleri olması hikmetiyle -ki onlara hiç ihtiyaç yok- faraza ihtiyaç olsa da, o manialar ve
âikalar insanın a’sab ve damarları gibi veya demir hatları, (yani kablo telleri) seyyalat-ı
latifenin nakline vesile ve vasıta olmaları gibi sırlarla;
Hem, zerre gibi küçük mahluklar ve cüz ve cüz’î, az ve küçük, çekirdek ve insan gibi
şeyler; dekaik-i san’at ve cezalet-i hikmet itibariyle; yıldızdan, nev’den, küllden, küllîden,
çoktan, büyükten, âlemden ve ağaçtan daha aşağı ve az san’atlı olmadığı hikmetiyle, elbette

bu küçükleri halkeden Hâlık ve Sani; şu büyüklerin icad ve halkı ondan uzak görülmez.
Çünkü muhatlar (yani şu âlem ve kâinat içinde ve tarlasında ekilen ve serpilen mevcudat)
muhitin yani bütün erkan-ı kâinatın birer küçültülmüş mektubu veya kâinattan sağılmış birer
damla ve noktadır. Şu halde muhit de bizzarure Hâlık-ı muhatın kabza-i tasarrufunda olması
lâzımdır ki, muhitin nümunesini; hikmetinin mizanlarıyla ondan sağıp desatir-i ilmiyesiyle
muhatta dercedebilsin. Öyle ise, bu cüz’iyat ve nümuneleri ibraz edip gösteren zatın kudretine
elbette o külliyatın ibrazı zor gelmez, ağır olmaz.
Evet, esîr zerratıyla bir cevher-i ferd üstünde yazılan bir Kur’an-ı Hikmet, nasılki
MAXQDA 2020 24.12.2022

semavat sahifeleri üstünde, yıldızlar ve güneşler mürekkebiyle yazılan bir Kur’an-ı


Azamet’ten cezalet-i san’at cihetiyle daha az ve kıymetçe daha aşağı değildir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1736: 4033 - 1736: 4038)


Arama dizesi: hikmet
(Mütercim)
--- sh:» (BMs: 152) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ve tecerrüd ve mübayenet-i mahiyet hikmetleriyle; ve adem-i takayyüd ve adem-i tecezzî ve
adem-i tahayyüz sırlarıyla; hem avaik ve mevani’ o kudret-i ezeliye kanunlarına kolaylık
vesileleri olması hikmetiyle -ki onlara hiç ihtiyaç yok- faraza ihtiyaç olsa da, o manialar ve
âikalar insanın a’sab ve damarları gibi veya demir hatları, (yani kablo telleri) seyyalat-ı
latifenin nakline vesile ve vasıta olmaları gibi sırlarla;
Hem, zerre gibi küçük mahluklar ve cüz ve cüz’î, az ve küçük, çekirdek ve insan gibi
şeyler; dekaik-i san’at ve cezalet-i hikmet itibariyle; yıldızdan, nev’den, küllden, küllîden,
çoktan, büyükten, âlemden ve ağaçtan daha aşağı ve az san’atlı olmadığı hikmetiyle, elbette

bu küçükleri halkeden Hâlık ve Sani; şu büyüklerin icad ve halkı ondan uzak görülmez.
Çünkü muhatlar (yani şu âlem ve kâinat içinde ve tarlasında ekilen ve serpilen mevcudat)
muhitin yani bütün erkan-ı kâinatın birer küçültülmüş mektubu veya kâinattan sağılmış birer
damla ve noktadır. Şu halde muhit de bizzarure Hâlık-ı muhatın kabza-i tasarrufunda olması
lâzımdır ki, muhitin nümunesini; hikmetinin mizanlarıyla ondan sağıp desatir-i ilmiyesiyle
muhatta dercedebilsin. Öyle ise, bu cüz’iyat ve nümuneleri ibraz edip gösteren zatın kudretine
elbette o külliyatın ibrazı zor gelmez, ağır olmaz.
Evet, esîr zerratıyla bir cevher-i ferd üstünde yazılan bir Kur’an-ı Hikmet, nasılki
semavat sahifeleri üstünde, yıldızlar ve güneşler mürekkebiyle yazılan bir Kur’an-ı
Azamet’ten cezalet-i san’at cihetiyle daha az ve kıymetçe daha aşağı değildir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1736: 4165 - 1736: 4170)


Arama dizesi: hikmet
(Mütercim)
--- sh:» (BMs: 152) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ve tecerrüd ve mübayenet-i mahiyet hikmetleriyle; ve adem-i takayyüd ve adem-i tecezzî ve
adem-i tahayyüz sırlarıyla; hem avaik ve mevani’ o kudret-i ezeliye kanunlarına kolaylık
vesileleri olması hikmetiyle -ki onlara hiç ihtiyaç yok- faraza ihtiyaç olsa da, o manialar ve
âikalar insanın a’sab ve damarları gibi veya demir hatları, (yani kablo telleri) seyyalat-ı
latifenin nakline vesile ve vasıta olmaları gibi sırlarla;
Hem, zerre gibi küçük mahluklar ve cüz ve cüz’î, az ve küçük, çekirdek ve insan gibi
şeyler; dekaik-i san’at ve cezalet-i hikmet itibariyle; yıldızdan, nev’den, küllden, küllîden,
çoktan, büyükten, âlemden ve ağaçtan daha aşağı ve az san’atlı olmadığı hikmetiyle, elbette

bu küçükleri halkeden Hâlık ve Sani; şu büyüklerin icad ve halkı ondan uzak görülmez.
Çünkü muhatlar (yani şu âlem ve kâinat içinde ve tarlasında ekilen ve serpilen mevcudat)
MAXQDA 2020 24.12.2022

muhitin yani bütün erkan-ı kâinatın birer küçültülmüş mektubu veya kâinattan sağılmış birer
damla ve noktadır. Şu halde muhit de bizzarure Hâlık-ı muhatın kabza-i tasarrufunda olması
lâzımdır ki, muhitin nümunesini; hikmetinin mizanlarıyla ondan sağıp desatir-i ilmiyesiyle
muhatta dercedebilsin. Öyle ise, bu cüz’iyat ve nümuneleri ibraz edip gösteren zatın kudretine
elbette o külliyatın ibrazı zor gelmez, ağır olmaz.
Evet, esîr zerratıyla bir cevher-i ferd üstünde yazılan bir Kur’an-ı Hikmet, nasılki
semavat sahifeleri üstünde, yıldızlar ve güneşler mürekkebiyle yazılan bir Kur’an-ı
Azamet’ten cezalet-i san’at cihetiyle daha az ve kıymetçe daha aşağı değildir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1737: 399 - 1737: 404)


Arama dizesi: hikmet
152) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ve tecerrüd ve mübayenet-i mahiyet hikmetleriyle; ve adem-i takayyüd ve adem-i tecezzî ve
adem-i tahayyüz sırlarıyla; hem avaik ve mevani’ o kudret-i ezeliye kanunlarına kolaylık
vesileleri olması hikmetiyle -ki onlara hiç ihtiyaç yok- faraza ihtiyaç olsa da, o manialar ve
âikalar insanın a’sab ve damarları gibi veya demir hatları, (yani kablo telleri) seyyalat-ı
latifenin nakline vesile ve vasıta olmaları gibi sırlarla;
Hem, zerre gibi küçük mahluklar ve cüz ve cüz’î, az ve küçük, çekirdek ve insan gibi
şeyler; dekaik-i san’at ve cezalet-i hikmet itibariyle; yıldızdan, nev’den, küllden, küllîden,
çoktan, büyükten, âlemden ve ağaçtan daha aşağı ve az san’atlı olmadığı hikmetiyle, elbette

bu küçükleri halkeden Hâlık ve Sani; şu büyüklerin icad ve halkı ondan uzak görülmez.
Çünkü muhatlar (yani şu âlem ve kâinat içinde ve tarlasında ekilen ve serpilen mevcudat)
muhitin yani bütün erkan-ı kâinatın birer küçültülmüş mektubu veya kâinattan sağılmış birer
damla ve noktadır. Şu halde muhit de bizzarure Hâlık-ı muhatın kabza-i tasarrufunda olması
lâzımdır ki, muhitin nümunesini; hikmetinin mizanlarıyla ondan sağıp desatir-i ilmiyesiyle
muhatta dercedebilsin. Öyle ise, bu cüz’iyat ve nümuneleri ibraz edip gösteren zatın kudretine
elbette o külliyatın ibrazı zor gelmez, ağır olmaz.
Evet, esîr zerratıyla bir cevher-i ferd üstünde yazılan bir Kur’an-ı Hikmet, nasılki
semavat sahifeleri üstünde, yıldızlar ve güneşler mürekkebiyle yazılan bir Kur’an-ı
Azamet’ten cezalet-i san’at cihetiyle daha az ve kıymetçe daha aşağı değildir. Öyle de: bir arı
ve bir karıncanın hilkatı, cezaletçe bir ağacın hilkatından geri kalmadığı gibi; bir zehrenin
(çiçeğin) san’atı dahi cezalet-i san’atça, gökte parıldayan Zühre yıldızından aşağı değildir ve
hakeza kıyas et!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1737: 678 - 1737: 683)


Arama dizesi: Hikmet

Çünkü muhatlar (yani şu âlem ve kâinat içinde ve tarlasında ekilen ve serpilen mevcudat)
muhitin yani bütün erkan-ı kâinatın birer küçültülmüş mektubu veya kâinattan sağılmış birer
damla ve noktadır. Şu halde muhit de bizzarure Hâlık-ı muhatın kabza-i tasarrufunda olması
lâzımdır ki, muhitin nümunesini; hikmetinin mizanlarıyla ondan sağıp desatir-i ilmiyesiyle
muhatta dercedebilsin. Öyle ise, bu cüz’iyat ve nümuneleri ibraz edip gösteren zatın kudretine
MAXQDA 2020 24.12.2022

elbette o külliyatın ibrazı zor gelmez, ağır olmaz.


Evet, esîr zerratıyla bir cevher-i ferd üstünde yazılan bir Kur’an-ı Hikmet, nasılki
semavat sahifeleri üstünde, yıldızlar ve güneşler mürekkebiyle yazılan bir Kur’an-ı
Azamet’ten cezalet-i san’at cihetiyle daha az ve kıymetçe daha aşağı değildir. Öyle de: bir arı
ve bir karıncanın hilkatı, cezaletçe bir ağacın hilkatından geri kalmadığı gibi; bir zehrenin
(çiçeğin) san’atı dahi cezalet-i san’atça, gökte parıldayan Zühre yıldızından aşağı değildir ve
hakeza kıyas et!
İşte, icad-ı eşyadaki nihayet derece kemal-i sühulet, nasılki ehl-i dalaleti; hadsiz
hurafedar, muhalatı müstelzim olan ve akılları onu düşünmekten kaçıran; belki hayal ve
evhamları bile tevehhümünden tenfir ettiren; eşyanın teşkilini, teşekkülle iltibas vartasına
düşürmüş. Öyle de ehl-i hak ve hakikata da, Hâlık-ı Kâinatın kudretine nisbeten zerrat ile
seyyarat beraber müsavi olduklarını gayet kat’î ve zarurî bir ţekilde isbat eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1737: 2170 - 1737: 2175)


Arama dizesi: hikmet

%
Yani: Celal ve azameti ve haşmet-i saltanatı zâhir ve bâhir olan ve şe’n-i kudretinden
neş’et eden âsâr ve ef’ali gayet azîm bulunan Hz. Allah (C.C.) kudret ve ilmiyle herşeyden
daha büyüktür. Zira o öyle bir Âdil-i Hakîm, Kadir-i Alim, Vâhid-i Ehad bir Sultan-ı Ezelî’dir
ki; bütün bu âlemlerin küllîsi onun nizam ve mizanının, tanzim ve tevzininin, adl ve
hikmetinin ve ilim ve kudretinin kabza-i tasarrufundadırlar. Ve hey’et-i mecmua-yı âlem,
hepsi birden onun sırr-ı vâhidiyetinin mazharı olduğu şuhudî bir hads ve belki müşahede ile
sabittir. Çünkü kâinat içinde nizam ve mizan, tanzim ve tevzin dairelerinden hariç hiç bir şey
yoktur. Evet bu nizam ve şu mizan, “İmam-ı Mübin” ve “Kitab-ı Mübin” hakikatlarından iki
babdırlar. Ve bir Alim-i Hakîm’in ilim ve emrine ve bir Aziz-i Rahim’in kudret ve iradetine
iki ünvandırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1738: 639 - 1738: 644)


Arama dizesi: hikmet

İşte şu cüz’î şecerenin asl u esası ve bir mebdei


vardır ki, o da üzerinde tenebbüt edip neşv ü nema bulduğu onun çekirdeğidir. Hem o ağacın
ölümünden sonra vazifesini devam ettiren bir nesli de vardır ki, o da yine meyvesinin içindeki
çekirdek ve nüvesidir.
Demek, bu ağacın mebde’ ve müntehaları İsm-i Evvel ve Âhir’in tecellilerine
mazhardır. Âdeta onun mebde’ ve çekirdek-i aslîsi olan tohumu, hikmet ve intizamı ile,
ağacının bütün desatir-i teşekkülünün mecmuundan terkib edilmiş bir fihriste ve bir
tarihçenamesi gibidir. Ve bu ağacın dallarının nihayetlerindeki meyvelerinin içlerinde
bulunan tohum ve çekirdekleri ise, İsm-i Âhir’in tecellisine mazhardırlar. Demek oluyorki;
kemal-i hikmet ile meyvelerin cevfinde bulunan tohumlar, güya küçücük birer sandukçadırlar
ki, ondan inşa edilen ağacının şeması ve tarifenamesi o sandukçalarda tevdi’ edilmiştir. Hem
güya kalem-i kader ile gelecek ağaçların desatir-i teşekkülleri ve proğramları, o çekirdek ve
tohumların içinde yazılmıştır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1738: 941 - 1738: 946)


Arama dizesi: hikmet

Demek, bu ağacın mebde’ ve müntehaları İsm-i Evvel ve Âhir’in tecellilerine


mazhardır. Âdeta onun mebde’ ve çekirdek-i aslîsi olan tohumu, hikmet ve intizamı ile,
ağacının bütün desatir-i teşekkülünün mecmuundan terkib edilmiş bir fihriste ve bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

tarihçenamesi gibidir. Ve bu ağacın dallarının nihayetlerindeki meyvelerinin içlerinde


bulunan tohum ve çekirdekleri ise, İsm-i Âhir’in tecellisine mazhardırlar. Demek oluyorki;
kemal-i hikmet ile meyvelerin cevfinde bulunan tohumlar, güya küçücük birer sandukçadırlar
ki, ondan inşa edilen ağacının şeması ve tarifenamesi o sandukçalarda tevdi’ edilmiştir. Hem
güya kalem-i kader ile gelecek ağaçların desatir-i teşekkülleri ve proğramları, o çekirdek ve
tohumların içinde yazılmıştır.
Ve bu ağacın zâhiri ise, tecelli-i İsm-i Zâhir’e mazhardır ki, onun zâhiri o kadar
intizam ve tezyin ve hikmet içindedir ki, âdeta onun dış yüzü kemal-i hikmet ve inayetle o
ağacın boy ve kametinin miktarına göre biçilmiş, işlenmiş süslü ve muntazam bir hulledir, bir
kaftandır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1738: 1355 - 1738: 1360)


Arama dizesi: hikmet

Ve bu ağacın dallarının nihayetlerindeki meyvelerinin içlerinde


bulunan tohum ve çekirdekleri ise, İsm-i Âhir’in tecellisine mazhardırlar. Demek oluyorki;
kemal-i hikmet ile meyvelerin cevfinde bulunan tohumlar, güya küçücük birer sandukçadırlar
ki, ondan inşa edilen ağacının şeması ve tarifenamesi o sandukçalarda tevdi’ edilmiştir. Hem
güya kalem-i kader ile gelecek ağaçların desatir-i teşekkülleri ve proğramları, o çekirdek ve
tohumların içinde yazılmıştır.
Ve bu ağacın zâhiri ise, tecelli-i İsm-i Zâhir’e mazhardır ki, onun zâhiri o kadar
intizam ve tezyin ve hikmet içindedir ki, âdeta onun dış yüzü kemal-i hikmet ve inayetle o
ağacın boy ve kametinin miktarına göre biçilmiş, işlenmiş süslü ve muntazam bir hulledir, bir
kaftandır.
Ve o ağacın bâtını ise, İsm-i Bâtın’ın tecellisine mazhardır ki, akılları hayrette bırakan
ondaki intizam ve tedbir ile; ve onun muhtelif azalarına kemal-i intizamla mevadd-ı
hayatiyeleri tevzi’ edilmesinden, adeta o ağacın içi ve bâtını gayet derecede ölçü ve intizam
içinde çalışan hârika bir makinadır.
İşte nasılki o ağacın evveli acib bir tarifename ve âhiri hârika bir fihriste olmakla,
İmam-ı Mübin’e işaret ediyor. Öyle de onun zâhiri, gayet acib san’atlı bir hulle, bir elbise ve
onun bâtını nihayet intizam içinde çalışan bir makine gibi olmakla da, Kitab-ı Mübin’e işaret
ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1738: 1404 - 1738: 1409)


Arama dizesi: hikmet

Ve bu ağacın dallarının nihayetlerindeki meyvelerinin içlerinde


bulunan tohum ve çekirdekleri ise, İsm-i Âhir’in tecellisine mazhardırlar. Demek oluyorki;
kemal-i hikmet ile meyvelerin cevfinde bulunan tohumlar, güya küçücük birer sandukçadırlar
ki, ondan inşa edilen ağacının şeması ve tarifenamesi o sandukçalarda tevdi’ edilmiştir. Hem
güya kalem-i kader ile gelecek ağaçların desatir-i teşekkülleri ve proğramları, o çekirdek ve
tohumların içinde yazılmıştır.
Ve bu ağacın zâhiri ise, tecelli-i İsm-i Zâhir’e mazhardır ki, onun zâhiri o kadar
intizam ve tezyin ve hikmet içindedir ki, âdeta onun dış yüzü kemal-i hikmet ve inayetle o
ağacın boy ve kametinin miktarına göre biçilmiş, işlenmiş süslü ve muntazam bir hulledir, bir
kaftandır.
Ve o ağacın bâtını ise, İsm-i Bâtın’ın tecellisine mazhardır ki, akılları hayrette bırakan
ondaki intizam ve tedbir ile; ve onun muhtelif azalarına kemal-i intizamla mevadd-ı
hayatiyeleri tevzi’ edilmesinden, adeta o ağacın içi ve bâtını gayet derecede ölçü ve intizam
içinde çalışan hârika bir makinadır.
İşte nasılki o ağacın evveli acib bir tarifename ve âhiri hârika bir fihriste olmakla,
İmam-ı Mübin’e işaret ediyor. Öyle de onun zâhiri, gayet acib san’atlı bir hulle, bir elbise ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

onun bâtını nihayet intizam içinde çalışan bir makine gibi olmakla da, Kitab-ı Mübin’e işaret
ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1749: 1408 - 1749: 1413)


Arama dizesi: hikmet

İnsanların ayaklarını kaydırıp yuvarlandıran esbabın bir cinsi de,


bu gelen hususlardır:
1 - Bâtın ism-i şerifinin ahkâmını ism-i Zâhir’in ahkâmıyla karıştırmak ve bunun
ahkâmını ondan istemek..
2 - Ve kudretin levazımatını hikmetin levazımatıyla karıştırmak ve bununkini
onunkinde görmeyi taleb eylemek..
3 - Ve daire-i esbabın mukteziyatını daire-i itikad ve tevhidle karıştırmak ve onları
bunlardan istemek..
4 - Ve kudretin taallukatını; vücud cilveleriyle veyahut sair sıfâtın tecellileriyle
karıştırmak; ve bunun nevamis ve hikmetlerini, herbir sıfatın tecelliyatında mülahaza
etmektir.
Meselâ, senin vücudunun icadı bu dünyada tedricî iken, berzahî aynalarda def’î ve
anidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1749: 1722 - 1749: 1727)


Arama dizesi: hikmet

1 - Bâtın ism-i şerifinin ahkâmını ism-i Zâhir’in ahkâmıyla karıştırmak ve bunun


ahkâmını ondan istemek..
2 - Ve kudretin levazımatını hikmetin levazımatıyla karıştırmak ve bununkini
onunkinde görmeyi taleb eylemek..
3 - Ve daire-i esbabın mukteziyatını daire-i itikad ve tevhidle karıştırmak ve onları
bunlardan istemek..
4 - Ve kudretin taallukatını; vücud cilveleriyle veyahut sair sıfâtın tecellileriyle
karıştırmak; ve bunun nevamis ve hikmetlerini, herbir sıfatın tecelliyatında mülahaza
etmektir.
Meselâ, senin vücudunun icadı bu dünyada tedricî iken, berzahî aynalarda def’î ve
anidir. O ise, tâ ki, taallukatta sıfat-ı İlahiye temayüz etsinler. Hem tâ, icad ile tecelli arasında
bir fark olsun.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1757: 1744 - 1757: 1749)


Arama dizesi: hikmet

Ve bu aza ve letaif ve havassın herbirisi zatında hem elemi, hem de lezzeti vardır. Hem de
hepsi ayrı ayrı umumun infiallerinden aldığı teessür ve arkadaşlarının te’siratından gelen
başka bir tarzda teellüm ve telezzüzleri vardır. Buna delil ise, aralarındaki sür’at-i teavün ve
imdaddır.
İşte insanın şu acib tarzdaki hilkatinin hikmetindendir ki; Cenab-ı Hak onu, bütün lezaiz
envaına ve nimetler aksamına ve kemalât esnafına mazhar kılmıştır. Hususan ubudiyet
yolunda sülûk etmiş ise, dar-ı âhirette bu mazhariyet daha kâmil ve ţamildir.
Ve keza insan, (eğer enaniyet yolunda dalâlete saparsa,) bütün elemler envaına ve
azablar eşkâline ve nıkmetler aksamına mahal yapmıştır. Evet diş ağrısının elemi, kulak
ağrısının eleminden ayrı olduğu gibi; gözle alınan bir lezzet, lisanla alınan lezzetten başkadır.
Ve hakeza lems, hayal, akıl ve kalbi kıyas eyle…
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1761: 68 - 1761: 72)


Arama dizesi: takva
Çünkü Süfyan’ın tahsil-i fıtrîsi, daha sinn-i temyizden
başladığı için, istidadı ateşlenmeye hazır kibrit gibi müheyya olurdu.
Fakat bu zamanda onun nazîri ise, sâbıkan geçtiği gibi; fünun-u hazırada tebahhuru
derecesinde içtihaddan istidadı uzaklaşmış ve ulûm-u arziyede tevaggulü nisbetinde içtihadın
kabulünde gabileşmiştir.

Dördüncüsü: Tevessü’ ve içtihad meyli, eğer bihakkın dâhilden gelip takva-yı


kâmileye ve zaruriyat-ı diniyeyi imtisale mazhariyetle İslâmın daire-i kemalinde ise, o meyl-i
içtihad bir kemal, bir tekemmül meyli olabilir. Amma eğer o meyil, zaruriyat-ı diniyeyi ihmal
eden ve dünya hayatını âhiret hayatına tercih eden birisinden gelse, o zaman o meyl-i içtihad
bir meyl-i tahrib olur. Ve kendi boynundan tekalif-i şer’iye zincirini söküp çıkarmaya bir
vesile olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1761: 503 - 1761: 508)


Arama dizesi: hikmet

Amma eğer o meyil, zaruriyat-ı diniyeyi ihmal


eden ve dünya hayatını âhiret hayatına tercih eden birisinden gelse, o zaman o meyl-i içtihad
bir meyl-i tahrib olur. Ve kendi boynundan tekalif-i şer’iye zincirini söküp çıkarmaya bir
vesile olur.
Beţincisi: Maslahat ki, bir hikmet-i mürecciha ise de, hüküm için illet değildir. Amma
bu zamanın nazırı ise, maslahatı hükme bir illet yapmış. Hem dahi bu zamanın nazarı, evvelâ
ve bizzat saadet-i
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1762: 4225 - 1762: 4230)


Arama dizesi: hikmet
Çünkü eşya Vâhid-i Vâcib’e isnad edilmediği zaman, her birisi için; o şeyin içinde
bir ilahın bulunması icab edecektir.
3 - Her bir zerrenin bütün zerrata hem hâkim, hem her hepsine birden ve hem de ayrı
ayrı herbirisine mahkûm farzetmek lâzım gelecektir. Nasılki kemerli kubbelerdeki taşların
bânisi yoktur denildiği vakit, o zaman her bir taş, bir usta kadar maharetli, hâkim ve mühendis
olması iktiza eder. Çünkü eşyadaki nizam, intizam, ittikan ve hikmetler, bunu böyle iktiza
ediyorlar. Zira onlarda tesadüfe haveleye mahall yoktur.

4 - Her bir zerre ve sebebde, muhit bir şuurun ve tam bir ilmin ve mutlak bir basarın
bulunduğunu farzetmek lâzım gelecektir. Zira onlardaki müvazene, tenazür, tesanüd ve
teavün; muhit bir şuuru, mutlak bir basarı, ve hakeza herbirisinde bunlar gibi sıfat-ı muhitaları
iktiza ediyorlar.
İşte eğer eşya kendi kendilerine isnad edilirse, o zaman onların zatlarında bu mezkûr
sıfatları tasavvur etmek lâzım gelir. Ve şayet esbaba isnad edilse, o vakit aynı bu mezkûr
sıfatları onların sebeblerinde tasavvur etmek icab eder.. Hatta belki onların zerrelerinin
herbirisinde bu sıfât-ı muhitaları tasavvur ve farzetmek iktiza eder.. Ve hakeza müteselsil
MAXQDA 2020 24.12.2022

muhalât ve aklî mümteniât ve ebatıl ki, vehimler dahi bundan kaçıyorlar.


Amma eğer mertebe-i vücûb ve vahdet sahibi olan sahib-i hakikîlerine isnad edilse,
hiçbirşey lâzım gelmez. Yalnız o zerreler ve mürekkebleri; in’ikas sırrıyla, güneşin
timsalciklerini yüklenen yağmur taneleri gibi, ezelî ve gayr-ı mütenahî, bir ilim ve iradeye
istinad eden, belki tazammun eden gayr-ı mütenahî mutlak ve muhit olan lemaat-ı kudretin
nuranî tecelliyatına bir mazhar olmaları vardır ki, mahlukattaki bütün mu’cizeler öylesi bir
kudrete şehadet ediyorlar. İşte böyle bir kudretin en küçük bir parıltısı, imkân ve kesretin bir
güneşinden dahi ecell ve a’lâdır. Çünkü imkân ve kesret canibinde tecezzi, tevzi’ ve inkısam
vardır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1765: 3406 - 1765: 3411)


Arama dizesi: hikmet

enfüs âletlerinin açılması, yine ancak Allahü Teâlâ’nın halk ve icadıyla hasıl oluyor. Öyle ise
ey gafil, bu nimetleri kıymetsiz ve ehemmiyetsiz şeylerden sayarak, istediğin gibi minnetsiz
ve hesap vermeyi düşünmez bir tarzda, onların içinde oynayasın değildir. Belki ancak onları
in’am edenin kasdıyla sana sevkedilip gönderiliyor. Sen yalnız ihtiyarınla hazır lokma gibi
yiyorsun. Yedikten sonra da, onları ihsan edenin iradesiyle senin vücudunun ihtiyaç yerlerine
göre kemal-i hikmetle intişar edip tevzi olunmaktadırlar.
***
²v«V²2¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1766: 38 - 1766: 43)


Arama dizesi: hikmet
Ey kardeş bil ki! Eşyanın netice ve nihayetleri; evvel ve ibtidalarındaki intizam
ve ittikandan daha az intizam ve ittikanlı değillerdir. Onların zâhirleri ve suretleri de

bâtınlarından daha güzel, san’atlı ve hikmetli değillerdir. Öyle ise, eşyanın âhirlerini ve iç
yüzlerini boş ve ehemmiyetsiz sanarak tesadüfün eli, onlarla oynadığını zannetme.
Görmez misin ki; meyve ile çiçek, çekirdekten çıkıp yeşeren bir ağacın gövdesinden
daha çok açık hikmetlidirler. Öyle ise Sâni’

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1766: 279 - 1766: 284)


Arama dizesi: hikmet
Onların zâhirleri ve suretleri de

bâtınlarından daha güzel, san’atlı ve hikmetli değillerdir. Öyle ise, eşyanın âhirlerini ve iç
yüzlerini boş ve ehemmiyetsiz sanarak tesadüfün eli, onlarla oynadığını zannetme.
Görmez misin ki; meyve ile çiçek, çekirdekten çıkıp yeşeren bir ağacın gövdesinden
daha çok açık hikmetlidirler. Öyle ise Sâni’ (C.C.) °v[¬V«2 ¯š²z«- ±¬uU¬" «x;«: w¬0@«A²7!«:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1779: 568 - 1779: 573)


Arama dizesi: hikmet

²v«V²2¬! Ey kardeş bil ki! Kesretin en uzak ve en geniş ve en ince devair ve tabakatı
üstünde dahi hikmet, ittikan ve ihtimam eserleri parlamaktadır. Eğer istersen, kesretin nihayet
derecede inbisat ve intişar ile tekessür ettiği insanın cild ve suretine bak! Tâ kalem-i kudret,
onun alnının ve yüzünün ve avuçlarının sahifesini nasıl ince çizgiler, yazılar, nakışlar ve
âletlerle hâşiyelendirdiğini göresin. Bu çizgi ve nakışlar ise, insanın ruhundaki istidad(1) ve
maanîye ve boynunda asılı bulunan amel defterine delâlet ediyorlar. Bu dahi fıtratında yazılı
bulunan kaderin cilvelerine işaret etmektedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1779: 2387 - 1779: 2392)


Arama dizesi: hikmet

düşkün olmuşsun ki, hayattaki ille-i gaiye, yalnız şu dünya hayatı ve bekasıdır diye tevehhüm
etmişsin. Hem kudret-i ezeliyenin cevher-i insaniyette ve zevilhayatta emanet bıraktığı acib
cihazat ve hârika techizat ise, Fâtır-ı Hakîm onları yalnız şu seri-üz zeval olan hayatın hıfz ve
bekası için vermiştir diye zannetmişsin. Kellâ, sümme kellâ! Kat’iyyen öyle değil!.. Zira eğer
hayat kitabından maksud-u aslî, yalnız bu hayat-ı dünyeviyenin kısacık bekası olmuş olsaydı,
o zaman nizamat-ı kainatın icma’ı şehadetiyle; hikmetin, inayetin, intizamın ve adem-i
abesiyetin en zâhir ve en bâhir ve en nuranî delilleri olan herşey; abesiyet ve israfın
intizamsızlık ve hikmetsizliğin en acib ve en garib ve en bâriz misali olurlardı. Adeta o
zaman, dağ gibi büyük bir ağacın, yalnız bir tek hardele kadar küçücük olan bir tek semeresi
onun gayesi olurdu, Kellâ! Belki hayatın gayât ve semeratından, insanın ve zîhayatın yalnız o
hayata malikiyeti derecesinde ve onda hakikî olarak tasarruf edebildiği miktarca ona raci’

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1779: 2536 - 1779: 2541)


Arama dizesi: hikmet

Hem kudret-i ezeliyenin cevher-i insaniyette ve zevilhayatta emanet bıraktığı acib


cihazat ve hârika techizat ise, Fâtır-ı Hakîm onları yalnız şu seri-üz zeval olan hayatın hıfz ve
bekası için vermiştir diye zannetmişsin. Kellâ, sümme kellâ! Kat’iyyen öyle değil!.. Zira eğer
hayat kitabından maksud-u aslî, yalnız bu hayat-ı dünyeviyenin kısacık bekası olmuş olsaydı,
o zaman nizamat-ı kainatın icma’ı şehadetiyle; hikmetin, inayetin, intizamın ve adem-i
abesiyetin en zâhir ve en bâhir ve en nuranî delilleri olan herşey; abesiyet ve israfın
intizamsızlık ve hikmetsizliğin en acib ve en garib ve en bâriz misali olurlardı. Adeta o
zaman, dağ gibi büyük bir ağacın, yalnız bir tek hardele kadar küçücük olan bir tek semeresi
onun gayesi olurdu, Kellâ! Belki hayatın gayât ve semeratından, insanın ve zîhayatın yalnız o
hayata malikiyeti derecesinde ve onda hakikî olarak tasarruf edebildiği miktarca ona raci’
olabilir.. Hayatın sair bütün semerât ve gayâtı ise, Cenab-ı Zat-ı Muhyi’ye (C.C.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1780: 2856 - 1780: 2861)


Arama dizesi: hikmet

. gibi tâ belahetin en sonuna kadar hezeyanlar!..


Hem o cahil-i nâdan, bazan güneşin ateşinden iktibas etmek istiyor. Yahut onun
zatında eliyle bir tecessüs yapmak, yada onun kendisinde her hangi bir vecihle bir te’sir icra
etmek ister. Halbuki o cahil bilmez ki, güneşin onda yaptığı te’sir ile ona yakın olması, onun
MAXQDA 2020 24.12.2022

da ona yakın olmasını istilzam etmez ki; şems, onun fiilinden müteessir olabilsin.
Sonra o bedbaht ahmak, eşyanın en küçük ve hasislerinde bile acib bir ittikan, garib bir
ihtimam, yüksek bir san’at ve nâzik bir hikmeti gördüğü zaman; bâtıl bir kıyas ile: “şunların
sanii bunların tasniinde çok külfetler ve pek çok çalışmalar yapmıştır” zu’meder. İşte bu
tevehhüm-ü bâtıldan dolayı der ki: Meselâ ‘sineğin ne kıymeti var ki, bir Sani-i Hakîm
tarafından ona bu kadar mühim masraflar yapılsın’ gibi vehimlere kapılır; tâ o miskin sofestaî
oluncaya kadar gider. Bak ey cahil-i nâdan!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1785: 186 - 1785: 191)


Arama dizesi: hikmet
icad edip neşreden bir kudret, elhak kâinatta ve daire-i imkânda hiçbir şey ona ağır
gelmez,âmennâ.
***

²v«V²2¬! Ey kardeş bil ki, Kur’anın her bir suresi, Kur’anın umumuna dağılmış olan
hakaikın bir mücmelini ve sair surelerdeki ehemmiyetli makasıd ve kıssaları tazammun
etmesinin bir hikmeti şudur: Tâ ki, Kur’andan yalnız bir sureyi okuyabilen veyahut yalnız
kısa bir surenin kıraeti kendisine müyesser olmuş olanlar, Tenzil’in hitabından ona dahi düşen
hisseden mahrum kalmasın. Çünkü cemaat-i mükellifîn içinde ümmî ve gabiler vardır. İşte bu
lem’a-i i’cazdandır ki, bir tek sure-i Kur’aniye, onu okuyabilen için tamam bir Kur’an
mündemiç oluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1786: 3062 - 1786: 3067)


Arama dizesi: Hikmet

Zerre kendi küçüklüğüne


güvenerek onun tasarrufundan gizlenemediği gibi, güneş dahi büyüklüğüne bakıp onun
kudretine karşı nazlanamaz.
Evet o öyle bir zattır ki, eğer sen onu hakkıyla tanısan, bütün elemlerin lezzetlere
inkılab ederler. Ve eğer onun marifeti olmazsa, ulûm evhamı netice verirler. Hikmetler
sakmlara dönerler, belki ulûm aynı evham ve hikem aynı eskam olurlar. Evet eğer onun nur-u
marifeti olmazsa, vücudlar ağlayıp sana ademleri yağdırırlar.. Nurlar zulümatı, zîhayatlar
ölümleri ve lezzetler âlâm ve âsâmı senin üstüne yığarlar. Hem yine o nur olmazsa, bütün
sevgililer, belki bütün eşya, birbirine düşman kesilirler. Hem onsuz beka bela olur, Kemal
heba olur, ömür heva olur, hayat azab olur, akıl ikab olur ve bütün emeller elemler olarak
ağlarlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1788: 580 - 1788: 585)


Arama dizesi: hikmet
Ey insan bil ki, arzın size bahşettiği ve sattığı metaı ve elinde bulunan son derece
ucuz olan mal; eğer onun kendi malı yahut imkânî sebeblerin nesci olmuş olsa idi; -siz
insanlar, umum ruy-i zemindeki ağaç ve tarlalarının elleriyle elde ettiğiniz mahsulât için
sarfeylediğiniz bütün imkânlarınızı da kullansa idiniz- yine belki bir tek narı satın
alamıyacaktınız. Çünkü (meselâ) narın her bir habbesinde, onun Sanii ona nihayet özendiği ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

gayet tezyin ile ihtimam ve ittikan verdiği ve tam bir şuur ve hakîmane bir maharetle o
habbâtı, o narda dizip cem’ettiği ve müşterilerin enzarını celbetmek için renk, tad ve kokunun
letaifleriyle techiz ettiği görünmektedir.
İşte eğer o nar, kendisinin kudretine nisbeten bir habbe ile bir bahçe ve tek bir ferd ile
bütün bir nev’ ve zerre ile şems müsavi olan ve onun sun’ ve icadında hiçbir külfet, mualecet
ve mübaşereti olmayan bir Saniin masnuu olmazsa; hiç şüphesiz ve pek aşikâr ve bil-hads-il
kat’î, bu derece ucuz, mebzul ve gayet san’atkârâne ve mahirane ve hikmetdârane bir tarzda
olamazdı. Şayet bunun aksiyle olmuş olsaydı; şu san’atkârane yapılmış olan üzüm ve nar
habbelerinin zâhir nazarda, bazı haşarat ve hayvanatın muvakkat zevklerinin ve cüz’î
heveslerinin tatmini
--- sh:» (BMs: 246) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1788: 1651 - 1788: 1656)


Arama dizesi: hikmet

¯j²S«X«6 ެ! ²vUC²Q«" «ž«: ²vUT²V«' @«8 dir.


Hem her bir masnuda, insan ve hayvanatın istihlâklerine bakan cüz’î faidelerinden
başka, onun saniine bakan pek çok hikmetler ve gayeleri vardır ki; o saniin tecelliyat-ı
esmasına ve şuunat-ı rububiyeti içindeki faaliyetinin esrarına aittir.
Evet hiç mümkün müdür ki, şu feyz-i umumînin menşei kör bir kuvvet olsun da, şu
semereler sel gibi ondan akıp gelmiş olsunlar ve sonra tesadüf ve ittifakiyatın elleri onlarla
oynayabilsin ve mel’abegâhı olsun? (Hâşâ sümme haşa mümkün değildir.)
Evet, o masnulardaki şu hakîmane ve intizamkârane ve şuurdarane itkanlı hususiyetler,
kat’î ve yakinî bir surette kör tesadüfün ve sağır ittifakiyetin ellerini onlara karışmaktan red ve
tardederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1788: 2600 - 1788: 2605)


Arama dizesi: hikmet

)
Evet, o masnulardaki şu hakîmane ve intizamkârane ve şuurdarane itkanlı hususiyetler,
kat’î ve yakinî bir surette kör tesadüfün ve sağır ittifakiyetin ellerini onlara karışmaktan red ve
tardederler. Öyle ise, bizzarure nev’en ve kemiyeten şu meydandaki mebzul ucuzluk ve
kolaylık ve ferden ve şahsiyeten ve keyfiyeten bu ittikan ve iktisad ise, Cevad-ı Mutlak ve
Hakîm-i Mutlak ve Kadir-i Mutlak (C.C.) ve amme nevalühû ve şemele ihsanühû’den gelen
bir cûd-u mutlaka şehadet ederler.
İşte takdis ederiz o zatı ki; nihayet cûd-u mutlakını, nihayet muktesidane hikmet ile
cem’eder. Ve gayr-ı mahdud feyz-i mutlakını, bir nizam-ı tammın ve hassas bir terazinin ve
âdil bir adalet-i hassasenin zurufunda derceder. Evet, bu üç hakikat, kâinatta o derece
hükümfermadırlar ki; koca fil gibi büyük mahlukları, zerre gibi ısırıcı küçük bir sineğin
kocaman vücudunun bir zerresini ısırmasına karşı mü
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1790: 1342 - 1790: 1347)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte acaba o maksad ve garazların idrakinden havass-ı ülemanın fikirleri dahi kasır
kaldığı halde, nasıl olur o cahil avam ve şuursuz hayvanat ve camid kalem ve fırçalar, o
maksadları müdrikâne takib edip kendileri namına çalışabilsinler.
Aynen bu temsil gibi; her kim, gül ve çiçeklerin cilvelerine ve onların zîhayatlar
enzarında kendilerini sevdirmelerindeki vaziyetlerine im’an-ı nazar ederse, elbette yakîn hasıl
edecektir k; bu gül ve çiçekler, bir Hakîm-i Kerim tarafından hizmetle muvazzaftırlar; ve o
Kerim’in izniyle onun arz misafirhanesine gelip konan misafirlerine kendilerini sevdirmekle
vazifedardırlar. Kezalik hayvanat dahi öyledir.
Evet çiçeğin hissi, hayvanın şuuru nerede?.. ve çiçeklerin şu cilveendaz etvarındaki
tezyinatında ve keza hayvanatın menfaatdar etvarında tevdi edilmiş hikmetin gayat-ı
nukuşunu ve kerem ve ikramın letaif-i mehasinini derketmek nerede?!.
Öyle ise şu haller, ancak bir Rabb-i Kerim’in taarrüf ve teveddüd ve tahabbübünü kendi
ibadına ve misafirlerine bildirmesi ve tanıttırması içindir. (Celle celâlühü ve amme nevalühû
ve şemele ihsanühû)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1790: 3003 - 1790: 3008)


Arama dizesi: hikmet
—Ey kardeş bil ki; sen nefsini, azamet ve kibir davasında mağrur gördüğün zaman;
kendinden büyük olan azam-ı mahlukata, meselâ semavat ve ecramına bakman lazımdır.. Ve
şayet nefis, senden küçük olan hevam ve haşarata bakıp da ehemmiyetsiz addetmeye
yeltenirse; o zaman sen, kendi cesedinin hüceyrelerine bak ve nazarınla beraber o hüceyre-i
insaniyenden birisinin içine gir, sonra onu dikkatle temaşa et!. Tâ ki meselâ bir pire ve onun
mâfevkindekiler senden ne kadar büyük olduğunu göresin.. Ve tâ ki vücudunda olan hikmet,
rahmet ve nimetin ve ittikan-ı san’atın kıymet ve ehemmiyeti senin gözünden düşmesin.
Hem eğer nefis, nimetlerde sana mümasil olan gayr-ı mahdud ve nâmütenahî sair
mahlukatı göstererek, nimetin mebzuliyetinden dolayı kıymetsizliğini telkin ederse; o zaman
sen kendi ihtiyaçlarına ve (o nimetleri celbetmekteki) acz-i nefsine; ve ni’metin hikmetine
bakman gerektir. Tâ ki nefis, sana verilmiş olan nimetleri senin yanında kıymetsizlikle
addettirmesin.

Evet, acaba umum hayvanlarda dahi bulunan göz nimetine karşı, senin göze olan
ihtiyacını tahfif ediyor mu? Veyahut bir ni’metin umuma şamil olmasıyla, o nimetteki kasd-ı
Rabbanîyi noksanlaştırır mı? Hâşâ ve kellâ! Belki herkeste bulunan bir nimete karşı, senin
ona ihtiyacını daha da çok şiddetlendirir. Ve umum mahlukata şamil bir nimette, kasdın
eserini daha çok ziyadeleştirir.
***
²v«V²2¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1790: 3356 - 1790: 3361)


Arama dizesi: hikmet
kendinden büyük olan azam-ı mahlukata, meselâ semavat ve ecramına bakman lazımdır.. Ve
şayet nefis, senden küçük olan hevam ve haşarata bakıp da ehemmiyetsiz addetmeye
yeltenirse; o zaman sen, kendi cesedinin hüceyrelerine bak ve nazarınla beraber o hüceyre-i
insaniyenden birisinin içine gir, sonra onu dikkatle temaşa et!. Tâ ki meselâ bir pire ve onun
mâfevkindekiler senden ne kadar büyük olduğunu göresin.. Ve tâ ki vücudunda olan hikmet,
rahmet ve nimetin ve ittikan-ı san’atın kıymet ve ehemmiyeti senin gözünden düşmesin.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem eğer nefis, nimetlerde sana mümasil olan gayr-ı mahdud ve nâmütenahî sair
mahlukatı göstererek, nimetin mebzuliyetinden dolayı kıymetsizliğini telkin ederse; o zaman
sen kendi ihtiyaçlarına ve (o nimetleri celbetmekteki) acz-i nefsine; ve ni’metin hikmetine
bakman gerektir. Tâ ki nefis, sana verilmiş olan nimetleri senin yanında kıymetsizlikle
addettirmesin.

Evet, acaba umum hayvanlarda dahi bulunan göz nimetine karşı, senin göze olan
ihtiyacını tahfif ediyor mu? Veyahut bir ni’metin umuma şamil olmasıyla, o nimetteki kasd-ı
Rabbanîyi noksanlaştırır mı? Hâşâ ve kellâ! Belki herkeste bulunan bir nimete karşı, senin
ona ihtiyacını daha da çok şiddetlendirir. Ve umum mahlukata şamil bir nimette, kasdın
eserini daha çok ziyadeleştirir.
***
²v

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1802: 225 - 1802: 230)


Arama dizesi: hikmet
nuraniye-i ezeliyenin tecelliyatının lemaatına mazhar olsunlar. Fakat aslâ mümkün değildir ki,
senin gözünün bir hüceyresinde çalışan bir zerre, bir kudret ve şuur ve iradeye menba’ ve
maden olsun da, vazifedar olduğu ve görmekte olduğu ondan ziyade hizmetlerden damar ve

asab içindeki muharrike, hassase, evride, şerayin, musavvire ve hakeza.. fikrin içinde hayrette
kaldığı acib hizmetleri yüklensin ve yapsın!. Öyle ise, şu san’at-ı mutkane-i acibe ve bu
müzeyyen ve muntazam nakışlar ve o hikmet-i amîka-i dakika, iki şeyi iktiza ederler:
Birincisi: Ya kâinattaki bütün zerreler ve umum mürekkeblerin herbirisi, sıfat-ı muhita-i
mutlaka-i kâmileye (ki ancak bunlar kainatın Halıkına hâs sıfatlardır) birer maden ve menba’
ve masdar olacaklar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1807: 3385 - 1807: 3390)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ seyyal ve seri-üz zeval


olan şeylerin dahi, (kelime ve tasavvurat gibi) birer başka mevzileri olup zevalden masûn
kalmak için oralara tahassun ederler, ancak surette tetavvur ediyorlar.(Yani tavırdan tavra
giriyorlar.) Hattâ öyle ki, bütün eşya, herbirisi birer şey-i âherin hıfzı için âdeta vazifedardır;
Ya o şeyin tamamını alır, hıfzeder, (nuranî şeyler gibi) yada, o şeyin bir tarafını alıyor ve
kemal-i ihtimam ile onu ţeffaf kalblerinde yerleţtirmek için sür’atle koţuţuyorlar.
İşte hikmet-i cedide, bu sırrı (birazcık) düşünüp anlamışsa da, mücmel düşünmüştür.
Bunun içindir ki; o hikmet, ifrat ile hata edip demiş ki: “(Kâinatta) adem-i mutlak yoktur,
ancak bir terekküb ve inhilal vardır.” Hâşâ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1807: 3486 - 1807: 3491)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

olan şeylerin dahi, (kelime ve tasavvurat gibi) birer başka mevzileri olup zevalden masûn
kalmak için oralara tahassun ederler, ancak surette tetavvur ediyorlar.(Yani tavırdan tavra
giriyorlar.) Hattâ öyle ki, bütün eşya, herbirisi birer şey-i âherin hıfzı için âdeta vazifedardır;
Ya o şeyin tamamını alır, hıfzeder, (nuranî şeyler gibi) yada, o şeyin bir tarafını alıyor ve
kemal-i ihtimam ile onu ţeffaf kalblerinde yerleţtirmek için sür’atle koţuţuyorlar.
İşte hikmet-i cedide, bu sırrı (birazcık) düşünüp anlamışsa da, mücmel düşünmüştür.
Bunun içindir ki; o hikmet, ifrat ile hata edip demiş ki: “(Kâinatta) adem-i mutlak yoktur,
ancak bir terekküb ve inhilal vardır.” Hâşâ! Belki Cenab-ı Hakk’ın san’atıyla bir terkibdir ve
izniyle bir tahlildir ve emriyle bir icad ve idamdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1820: 1468 - 1820: 1473)


Arama dizesi: hikmet

V²2¬! Ey kardeş bil ki! Her kim eşyanın zerrelerindeki acib vaziyeti ve onların
cesedlerdeki sereyanlarını, meselâ bir hududa kadar giderek sonra çok maslahat ve semereler
için tevakkuflarını teemmül ederse; elbette yakîn hasıl edecektir; zerratı o hududların yanında
aştırmadan, onlara durdurmak ve döndürmek için emreden bir şey vardır.
Evet nasılki erimiş altunu akıp dökülmekten nehyeden demir kalıp, lisan-ı hal ile güya o
erimiş altuna emreder ki; “Benim sana tayin ettiğim şu san’atkârane yapılmış olan eğri büğrü
meatıf ve telafiflerimde hikmetler için dur ve maslahatlar için karar kıl!” İşte eşyadaki zerratın
âmiri de, öyle bir ilm-i muhittir ki; o ilim, bir kader şeklinde tecelli eder. O kader ise, mikdar
olarak in’ikas eyler. O mikdar da kalıp tarzına intiba’ eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1827: 2361 - 1827: 2366)


Arama dizesi: hikmet

]«V²2«ž²! ¬Ÿ«W«7²! «w¬8 @«ZÅ9¬@«4 ¬€@«X¬=@«U²7! «*x O, ²uÅ8«@«#


Yani (2) sahife-i âlemin eb’ad-i vasiasında Nakkaş-ı Ezelî’nin yazdığı silsile-i
hâdisatın satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatla sarıl! Tâ ki, mele-i âlâdan
uzanan şu selasil-i resail, seni a’lâ-yı illiyyîn-i tevhide çıkarsın.
Hamd ü senadan sonra; salât ü selâm ol Seyyidimiz ve Serverimiz Hazret-i
Muhammed’e ve O’nun Âl ve Ashabının umumu üzerine olsun.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1840: 1734 - 1840: 1739)


Arama dizesi: hikmet

O muhtelif ve
birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek,
ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı karanlıkta ve karanlık ve basit ve
camid bir toprak içinde defnet, serp. Sonra mizansız ve eşyayı farketmeyen ve nereye yüzünü
çevirsen oraya giden basit su ile sula. Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde
gel, bak! İsrafil-vari melek-i ra’d; baharda nefh-i sur nev’inden yağmura bağırması ve yer
altında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki; o nihayet
derece karışık ve karışmış ve birbirine benzeyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz’in tecellisi
altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak Fatır-ı Hakîm’den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal
ediyorlar. Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki; onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret,
bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal-i hikmet parladığı görünüyor. Çünki görüyorsun ki: O
birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz edip ayrılıyor.
Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu. Fatır-ı Hakîm’in nimetlerini başlarımız
üstünde neşre başladı.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1843: 1236 - 1843: 1241)


Arama dizesi: hikmet

***
|¬A²V«5 _«< ²v«V²2¬! (1) Ey kalbim bil ki, şeytan bazan gayr-ı mahdud ni’metlerin
nihayetsizliğini göstermekle seni mugalataya düşürmek ister ki; sana in’am olunan nimetlerin
kıymetini senin nazarından düşürtsün. İşte sen o zaman kendi ihtiyaçlarına ve nefsine ve
aczine ve nimetin hikmetine ve nimet içindeki kasdî in’ama nazar et. Hem onunla tecelli-i
kudretin tenâhisizliğine ve ilim ve iradesinin hududsuzluğuna, hem de kendi vücudunun
netice ve gayeleri, o vücudun esma-i hüsnaya malik olan sahib-i hakikîsine ait olmasına bak!..
Ve keza, bazan şeytan-ı müvesvis, senin enaniyetinden istimdad edip nefsinin
firavuniyetine dayanarak; hayvanatın küçüklüklerini ve haşaratın ehemmiyetsizlik ve
hasisliklerini irae etmek suretiyle gözünün önüne koyarak, “Bunların seri-üz zeval olan
hilkatlerinde ne gibi bir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1850: 992 - 1850: 996)


Arama dizesi: takva

salahatin idaresinden daha müşkildir.


İşte bu esaslara binaen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevk olunmaya ve teşvik etmeye
muhtaç değildirler. Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez. Belki mesailerinin
tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin te’sisine ve teavün düsturunun teshiline
muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur.
***
____________________________________
(1) Arabî asılda:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1854: 288 - 1854: 293)


Arama dizesi: hikmet

Basir ve
--- sh:» (BMs: 362) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Hakîm’in eser-i san’atı telemmu’ eder bir surette -ki onun ilim ve rü’yet ve hikmetinin gayesi
fevkinde bir gayenin olması muhaldir- tasvir eden bir Musavvir; hem o nutfe denilen bir
sudan çıkan o insanı çok enva’ ve âlemlerde tasarruf eder bir şekilde cihazlandıran bir
mücehhiz, bütün bunları halkedip, san’atkârane icad etsin, fakat o Hallak-ı Alim, insanın
âlemini ve o âlemin ahval ve şuunatını ve nev’-i insanın başında cereyan eden işleri müşahede
etmesin. Hem insanın geçirmiş olduğu devirleri ve insanın cisim, havas, ruh, akıl ve hayaliyle
ve daha bunlar gibi cevher-i insaniyette tevdi edilen bir çok âlemlerin dürbünleri ve hakaikın
mirsadları ile cevelan ettiği âlemleri bilmesin, görmesin, hâşâ ve kellâ!
Evet ey gafil, zanneder misin ki; senin ihtiyacına muvafık olarak san’atkârane yapılmış
bir narı bir dal asasıyla veya senin için pişirilmiş, hazırlanmış bir kavunu ince bir hayt ile
çıkarıp sana uzattıran ve eline veren bir zatın müdahalesinden hür ve me’munsun!..
Evet kavunun Saniini, kavunu yiyenden gafil zannetmek, ancak senin katı gafletinin
eseri olabilir. Hem yine senin körlüğünden olabilir ki, o Sani-i Alim, nar meyvesini yiyenlerin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1859: 1059 - 1859: 1064)


Arama dizesi: hikmet

¬G±¬[«, ¬”@«,²*¬@¬"
²v«V²2¬! Ey kardeş bil ki, Cenab-ı Fatır-ı Hakîm (C.C.) bir çok galî esrar ve âlî hikmetler
MAXQDA 2020 24.12.2022

için; nebatat ve hayvanatı, bâhusus onların küçücüklerini kendi tasarrufat-ı kudretine en geniş
(1) Bu çok kıymettar zeyl, Rumî 1327 tarihinde, Arabî müstakil bir risale halinde ve “Zehre’nin Bir
Zeyli” ismi
altında neşredilmiştir. Bilâhare Hazret-i Üstad (R.A.) -İşarat-ül İ’caz, Kızıl Îcaz, Hutbe-i Şamiye, Reçetet-
ül
Ülema ve Reçetet-ül Avam ve elyazı Ta’likat kitabları hariç- bütün Arabî risalelerini Mesnevî-i Nuriye
şeklinde
tasnif ettikleri zaman, çok kavî bir ihtimal ile, bu eser Üstadımızın eline o sıra geçmemiş olsa gerektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1860: 1404 - 1860: 1409)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:» (BMs: 373) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


İşte madem ki, hilkat ve hayatın gaye ve maksadları; celal, cemal ve kemal-i mutlak
sahibi olan bir zatın esmasına mazhariyetten ibarettir.
Elbette hikmet-i ezeliyeye en muvafık olarak; inayet-i ezeliye, nebatat ve hayvanatın
cüz’iyatlarının, hususan dakiklerinin teksiriyle kendini gösterecektir.
Bu hakikata bir misal olarak rivayet edilmiţ ki; Hazret-i Musa (A.S.) kendisine hücum
eden üvez ve sivrisineklerin kesretinden Cenab-ı Hakk’a şikayet ederek; onların bu kadar
teksirlerindeki hikmeti sual etmiş. Cenab-ı Hak, Hazret-i Musa’ya (A.S.) vahyetmiş ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1860: 1752 - 1860: 1757)


Arama dizesi: hikmet

373) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
İşte madem ki, hilkat ve hayatın gaye ve maksadları; celal, cemal ve kemal-i mutlak
sahibi olan bir zatın esmasına mazhariyetten ibarettir.
Elbette hikmet-i ezeliyeye en muvafık olarak; inayet-i ezeliye, nebatat ve hayvanatın
cüz’iyatlarının, hususan dakiklerinin teksiriyle kendini gösterecektir.
Bu hakikata bir misal olarak rivayet edilmiţ ki; Hazret-i Musa (A.S.) kendisine hücum
eden üvez ve sivrisineklerin kesretinden Cenab-ı Hakk’a şikayet ederek; onların bu kadar
teksirlerindeki hikmeti sual etmiş. Cenab-ı Hak, Hazret-i Musa’ya (A.S.) vahyetmiş ki: “Ya
Musa!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1860: 2561 - 1860: 2566)


Arama dizesi: hikmet

“Ya
Musa! Sivrisinekler, benden çok defa sual ediyorlar ki; “Ya Rab bu insanı şu cesametiyle
beraber niçin halketmişsin ki, senden gaflet ediyor. Eğer yalnız onun başını sivrisinek
halketseydin, yüzbin sivrisineğe baliğ olurdu ki, kendi âlemlerinde senin hamd ü şükrünle
tesbih ve ihvanları arasında sana zikrederlerdi. Hem lisan-ı kal ve halleriyle esma-i hüsnanın
ve nukuş-u san’atının cilvelerine mazhar olurlardı.”
Evet, semavat tabakaları üzerinde yıldızlar mürekkebiyle yazılan manevî bir Kur’an,
kendini gözlere tekvinî azamet ve ceberût ayatıyla okuttuğu zaman, aynen onunla başbaşa ve
müvazi olarak senin gözbebeğindeki hüceyrenin bir zerresi üstünde atom zerratıyla yazılı
bulunan bir Kur’an da, kendini ilim ve hikmet âyetleriyle okutmaktadır.
Binaenaleyh sen o büyük birinci Kur’an’dan
y9²@«- «v«P²2«! @«8 y«9@«E²A, zikrini işittiğin vakit, bu ikinci küçük Kur’an’dan da y«B«Q²X«.
«r«O²7«!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1860: 2868 - 1860: 2873)


Arama dizesi: hikmet

y«B«W²U¬& Å»«(«! @«8 y«9@«E²A,latif nağmesini işiteceksin. İşte madem ki her iki Kur’an müsavi
oldular; ve hikmet ise, her iki Kur’an’dan birisinin nüshalarını teksir etmek iktiza etti; ve
madem büyük Kur’an’ın nüshalarını teksir etmekte temaşa edenler için bir faide yoktur!
Elbette küçük Kur’an’ın nüshalarını teksir etmek; Melaike, cin ve ins ve sairlerden gayr-ı
mahdud mütefekkirlerin mütalaaları için lâzımdır. Hem bir kitabın nüshalarını çoğaltmak ise,
o kitab bir kitab halinde kalmayıp belki bir çok kitablar halinde tenevvü’ edecek ve pek çok
faydalara medar olup üstünde bir çok mefahim husulpezir olacaktır. Şu halde o kitaba birçok
emsal iltihak ederek onun hüsn-ü cezaleti ziyadeleşecektir.
Evet, eğer küçük kitabın bir çok sure ve nüshaları büyük Kur’an’ın bazı harflerinde

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1860: 3834 - 1860: 3839)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:» (BMs: 374) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
küçüklüğüyle beraber ve küçülüp inceleştiği nisbette tefevvuk edip üstün gelecekti.
Hem küçücük mahlukatın teksirinin bir hikmeti de budur ki: Tecelliyatın en etemmi,
ehadiyet tecellisidir; ve san’atların en mükemmeli de, büyüğü bütün nukuşuyla birlikte
küçükte dercetmektir.

Evet nebatata nisbetle meyve ve çekirdekler, küre-i arza nisbetle nebat ve hayvan, âleme
nisbetle insan ve peygamber ve insana nisbetle de kalb ve sır, birer muhtasar enmuzeçtirler ki;
bunlar asıl ve küll ve muhit üzerine mütecelli olan bütün esmanın birer cami’ mazharı
oluyorlar.
Evet nasılki meselâ, bir semere, ağaçtan bir cüz’ olmakla; o ağacın bir küllü hükmünde
olup, bu cihetten vâhidiyete işaret ettiği gibi; öyle de herbir semere, ağacın birer cüz’îsi gibi
olmakla da; o ağacın tamamını içinde saklamak cihetiyle, onun bir küllîsi olur ve bu cihetten
ehadiyete remzeder. Yani ki vâhidiyet; ehadiyetin kesret ve cüz’iyat aynalarında tecellisi
hengâmında vahdetin şahidi olmuş oluyor.
Şu hakikatın anlaşılması için şu misale bak: Meselâ
]«V²2«ž²! u«C«W²7

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1861: 1751 - 1861: 1756)


Arama dizesi: hikmet

½G¬&!«: «tX²,& «:]ÅB«- @«X#!«*@«A¬2


İşte şu esrardan hadsî bir yakîn ile anlaşılıyor ki; Fatır-ı Hakîm (C.C.) (hikmetini tecelli
ettirip, san’atını dakikleştirerek) kudretinin en
--- sh:» (BMs: 375) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
latif şekliyle ve inayetinin en etemm tarzıyla ve rahmetinin en mükemmel şekliyle ve
hikmetinin en dakik tavrıyla âlemin hey’et-i mecmuasından küre-i arza ve küre-i arzdan
zîhayat mahluklara ve zîhayatlardan nev’-i insana ve bir ferd-i insandan onun kalbine ve insan
nev’inden o nev’in kalbi, belki âlemin kalbi ve çekirdeği ve Fâtır-ı Âlem’in muhabbetinin
timsali ve rahmetinin misali olan birisine müteveccih olmaktadır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1861: 2017 - 1861: 2022)


Arama dizesi: hikmet

) (hikmetini tecelli
ettirip, san’atını dakikleştirerek) kudretinin en
--- sh:» (BMs: 375) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
latif şekliyle ve inayetinin en etemm tarzıyla ve rahmetinin en mükemmel şekliyle ve
hikmetinin en dakik tavrıyla âlemin hey’et-i mecmuasından küre-i arza ve küre-i arzdan
zîhayat mahluklara ve zîhayatlardan nev’-i insana ve bir ferd-i insandan onun kalbine ve insan
nev’inden o nev’in kalbi, belki âlemin kalbi ve çekirdeği ve Fâtır-ı Âlem’in muhabbetinin
timsali ve rahmetinin misali olan birisine müteveccih olmaktadır. İşte o âlî, gâlî, mutahhar,
münezzeh kalb ise, Seyyidimiz ve Seyyid-ül Enam Hazret-i Muhammed’dir (Aleyhi
Salavatün ve Teslimatün biadedi Semerati Şeceret-il Âlem). Zira âlem, Hakikat-ı
Ahmediye’nin çekirdeğinden yaratıldığı gibi, ondan ve onun için halkedilen âlem, en kâmil ve
mükemmel olan semere-i Muhammed’de (A.S.M.) nihayet buluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1862: 1799 - 1862: 1804)


Arama dizesi: hikmet

Eğer desen: Kâinat kitabının hangi âyetleridir ki, insandan başka böyle kâinat kitabının
âyetlerinden ibret almakla, onlarda hayrete dalarak tefekkür ve tesbih eden taifelerin
vücuduna delâlet etsin!.. Veya o kitabdan hangi satırdır ki, ona işaret ediyor?
Elcevab: O kitabın hikmet sahifesinden mizan satırındaki nizam âyetidir.
Acaba görmez misin ki, meselâ sen bir temsil mahalline gitsen (yani tiyatro ve piyes gibi
şeylerin oynandığı bir yere) ve görsen ki; o salonun sahnesinde nazarların hayrete dalacağı
pek çok garaib envaları ve kulakların çok hoşuna giden kesretli oyun sınıfları; ve akıl ve
hayalin çok mütelezziz olacakları pek çok sihir ve şa’beze ve hokkabazlık kısımları ve
hakeza, insanın hadsiz letaif ve havass ve hissiyatının mütelezziz olacak, her çeşit oyun
garaibleri bulunuyor. Sonra o temsil yerinin salonuna baktın, gördün ki; kör, sağır, havass ve
hissiyatı meflûç bir kaç çoluk çocuk bulunuyor. Onlardan pek azı o garib şeylerden telezzüz
edebiliyor. Elbette zaruret-i örfiye ile düşünüp teyakkun edeceksin ki; bu perdelerin arkasında
ve şu duvara asılan hicabların ardında çeşitli ezvak ve meşrebler sahibi pek çok akıllı zîşuur
kimseler vardırlar ve selim

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1863: 2935 - 1863: 2940)


Arama dizesi: hikmet
²v«V²2¬! Bil ey arkadaş! Havass-ı hamse-i insaniyenin(1) yapılış ve san’atında olan kemal-i
hikmet içindeki kemal-i nimete; ve kemal-i nizam içindeki kemal-i hikmete; ve kemal-i mizan
içindeki kemal-i nizama bak, gör, ibret al! Zira onların Fâtırı, onları öyle bir vaziyette
yaratmış ve onların Sanii, onları öyle cihazlarla techiz etmiştir ki; o havas ile insan, umum
enva-i semerat ve çiçekler ve ses ve kokular ve sairenin bütün hususiyatını hissedip

zevkediyor. Hattâ o hasselerden biri olan insanın kuvve-i zaikasında öyle muntazam dakik ve
nazik hissiyat vardır ki; umum meyve ve semeratın bütün cinsleri, nevileri ve sınıflarının
yekûn tatları adedince ayrı ayrı zaika mizancıkları vardır. Ve hakeza kuvve-i samia hassesinin
dahi çeşit çeşit ses ve nağmelerin hususiyatı adedince ince mizancıklara maliktir. Ve daha sair
havass-ı zâhireyi bunlara kıyas et. Hususan havass-ı bâtına daha çok zengin ve daha ziyade
cihazata maliktirler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1863: 3001 - 1863: 3006)


Arama dizesi: hikmet
²v«V²2¬! Bil ey arkadaş! Havass-ı hamse-i insaniyenin(1) yapılış ve san’atında olan kemal-i
hikmet içindeki kemal-i nimete; ve kemal-i nizam içindeki kemal-i hikmete; ve kemal-i mizan
içindeki kemal-i nizama bak, gör, ibret al! Zira onların Fâtırı, onları öyle bir vaziyette
yaratmış ve onların Sanii, onları öyle cihazlarla techiz etmiştir ki; o havas ile insan, umum
enva-i semerat ve çiçekler ve ses ve kokular ve sairenin bütün hususiyatını hissedip

zevkediyor. Hattâ o hasselerden biri olan insanın kuvve-i zaikasında öyle muntazam dakik ve
nazik hissiyat vardır ki; umum meyve ve semeratın bütün cinsleri, nevileri ve sınıflarının
yekûn tatları adedince ayrı ayrı zaika mizancıkları vardır. Ve hakeza kuvve-i samia hassesinin
dahi çeşit çeşit ses ve nağmelerin hususiyatı adedince ince mizancıklara maliktir. Ve daha sair
havass-ı zâhireyi bunlara kıyas et. Hususan havass-ı bâtına daha çok zengin ve daha ziyade
cihazata maliktirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1871: 2485 - 1871: 2490)


Arama dizesi: hikmet

alâmetlere rastlanacaktı. İşte bu vaziyet ise gösteriyor ki; vahdet, gayr-ı mütenahî kesret
içinde âdeta senin vechinden tecelli etmektedir.
Evet, insan ve hayvan efradının, esasat-ı a’zadaki tevafukları bilbedahe delâlet eder ki;
onların Sanii, Vâhid-i Ehad’dir. Fakat taayyünat ve teşahhusat-ı muntazamadaki tehalüfleri
ise, bizzarure sanilerinin bir Muhtar-ı Hakîm olduğuna delâlet ediyor.. Ve bu sır, tek tek bütün
ferdlere baktıkça, azamet kesbeder.
İşte, muhalatın en uzağı ve en bâtılı budur ki; şu hikmetdârane temyiz ve bu
semeredarane tehalüf ve o maslahatkârane tefrik, bir kasıdın kasdıyla ve bir muhtarın
ihtiyarıyla ve bir Müridin iradesiyle ve bir Alimin ilmiyle olmasın!
Tesbih ederiz o zatı ki; sahife-i vecihte gayr-ı mütenahî yazıları dercedip yazar da, o
yazıların icmalı, basarla okunduğu halde, nazarla, belki akılla dahi görünmez. Âdeta o yazılar
göz önünde malûm iken, mechul-u mutlaktır. Hem gâib iken, meşhuddur. Binaenaleyh, çok
mertebelerle muhaldir ki, nev’-i insandaki şu muntazam ve faideli tehalüf; Ve buğday ve
üzüm gibi enva’larda ve keza arı, karınca ve balık cinslerinin efradlarındaki tevafuk, kör

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1872: 402 - 1872: 407)


Arama dizesi: hikmet

²vU¬B«X¬,²7«! ¿«Ÿ¬B²'!«: ¬Œ²*«ž²!«: ¬€!«Y´WÅK7! s²V«' ¬y¬#@«<³~ ²w¬8«: âyeti dahi bu


hakikatı te’yiden, tecelli-i hikmetin ilk ve son meratibine işaret etmektedir.
***
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1872: 2900 - 1872: 2905)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

adam, akıldan azledilmiş olur. Evet bir habab, (bir kabarcık) o levazımatı tavsif edebilir, fakat
kendisi onlarla muttasıf olamaz.
***
²v«V²2¬! Ey insan bil ki; sen hikmetle yoğrulmuş sırf şuurî bir san’atsın. Hattâ sen, sani’in
sıfatına vuzuh-u delâletinden dolayı, âdeta bir hikmet-i nakkaşenin mücessemi ve bir
muhtarın ilminin mütecessidi ve liyakatına göre ihtiyacatını gören bir kudret-i basirenin
müncemidisin. Hem senin nida-yı hacetlerini işiten semi’ bir rahmetin semeresi; ve istidadının
istediği şeyleri verebilen Mürid bir zatın fiilinin mutasallibi; ve bütün metalibini bilen bir Zat-
ı Alim’in in’amının mütekâsifi; ve bina-yı vücuduna tam münasebetli olarak bir Mühendis-i
Habir’in tersim ettiği plân ve krokisinin bir suretisin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1872: 3014 - 1872: 3019)


Arama dizesi: hikmet

Evet bir habab, (bir kabarcık) o levazımatı tavsif edebilir, fakat


kendisi onlarla muttasıf olamaz.
***
²v«V²2¬! Ey insan bil ki; sen hikmetle yoğrulmuş sırf şuurî bir san’atsın. Hattâ sen, sani’in
sıfatına vuzuh-u delâletinden dolayı, âdeta bir hikmet-i nakkaşenin mücessemi ve bir
muhtarın ilminin mütecessidi ve liyakatına göre ihtiyacatını gören bir kudret-i basirenin
müncemidisin. Hem senin nida-yı hacetlerini işiten semi’ bir rahmetin semeresi; ve istidadının
istediği şeyleri verebilen Mürid bir zatın fiilinin mutasallibi; ve bütün metalibini bilen bir Zat-
ı Alim’in in’amının mütekâsifi; ve bina-yı vücuduna tam münasebetli olarak bir Mühendis-i
Habir’in tersim ettiği plân ve krokisinin bir suretisin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1876: 1665 - 1876: 1670)


Arama dizesi: hikmet

²v«V²2¬! Bil ey birader! Acaibdendir ki; ţu insan, Kadir-i Ezelî’nin vücûb-u vücud ve
vahdetini gösterecek bir fatih, bir kâşif ve bir bürhan-ı neyyir; Ve hem onu gözlere sokacak
vâzıh bir delil ve nuranî bir ma’kes; Ve onun nur-u vahdetine karşı münevver bir kamer, hem
cemal-i ezelîsinin tecellisine şeffaf bir ayna olmak için halkedilmiş iken; hem dahi semavat ve
arz ve cibalin hamlinden dehşetlenip çekindikleri olan haml-i emanetle cilalanıp parlamışken;
nedendir ki, insanların çoğu mezkûr hikmet-i hilkatine zıd ve onun tam aksine hareket ediyor?
Zira, o emanetin tazammun ettiği pek çok vecihlerinden birisi, ‘Ene’dir. Ve o ene ise,
insan onunla muhit ve mutlak sıfat-ı İlahiyeyi anlamak için bir vâhid-i kıyasî iken, hem o
sıfatları tenvir edecek bir anahtar olduğu halde; fakat gaflet veya şirk-i hafî ile o ene, bir
nokta-i siyah kesilip tam aksine dönmüştür. İşte acaba ekser insanlara ne olmuş ve nedendir
ki; mezkûr hikmet-i hilkatlarına perde, hicab ve sed olmuşlardır? Zira onun hikmet-i hilkatı ve
vazifesi o mezkûr kapıları açmak iken, kilitlemiş.. ve o hakikatları tenvir iken karartmıştır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1876: 2108 - 1876: 2113)


Arama dizesi: hikmet

Acaibdendir ki; ţu insan, Kadir-i Ezelî’nin vücûb-u vücud ve


vahdetini gösterecek bir fatih, bir kâşif ve bir bürhan-ı neyyir; Ve hem onu gözlere sokacak
vâzıh bir delil ve nuranî bir ma’kes; Ve onun nur-u vahdetine karşı münevver bir kamer, hem
cemal-i ezelîsinin tecellisine şeffaf bir ayna olmak için halkedilmiş iken; hem dahi semavat ve
arz ve cibalin hamlinden dehşetlenip çekindikleri olan haml-i emanetle cilalanıp parlamışken;
nedendir ki, insanların çoğu mezkûr hikmet-i hilkatine zıd ve onun tam aksine hareket ediyor?
Zira, o emanetin tazammun ettiği pek çok vecihlerinden birisi, ‘Ene’dir. Ve o ene ise,
MAXQDA 2020 24.12.2022

insan onunla muhit ve mutlak sıfat-ı İlahiyeyi anlamak için bir vâhid-i kıyasî iken, hem o
sıfatları tenvir edecek bir anahtar olduğu halde; fakat gaflet veya şirk-i hafî ile o ene, bir
nokta-i siyah kesilip tam aksine dönmüştür. İşte acaba ekser insanlara ne olmuş ve nedendir
ki; mezkûr hikmet-i hilkatlarına perde, hicab ve sed olmuşlardır? Zira onun hikmet-i hilkatı ve
vazifesi o mezkûr kapıları açmak iken, kilitlemiş.. ve o hakikatları tenvir iken karartmıştır.
Hem emanetten olan ‘ene’ ile vahdaniyet-i İlahiyeyi anlamak iken, şirk koşmuştur. Ve o
enenin mirsadıyla Allah’a bakmak ve bulmak ve bütün
____________________________________

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1876: 2173 - 1876: 2178)


Arama dizesi: hikmet

vahdetini gösterecek bir fatih, bir kâşif ve bir bürhan-ı neyyir; Ve hem onu gözlere sokacak
vâzıh bir delil ve nuranî bir ma’kes; Ve onun nur-u vahdetine karşı münevver bir kamer, hem
cemal-i ezelîsinin tecellisine şeffaf bir ayna olmak için halkedilmiş iken; hem dahi semavat ve
arz ve cibalin hamlinden dehşetlenip çekindikleri olan haml-i emanetle cilalanıp parlamışken;
nedendir ki, insanların çoğu mezkûr hikmet-i hilkatine zıd ve onun tam aksine hareket ediyor?
Zira, o emanetin tazammun ettiği pek çok vecihlerinden birisi, ‘Ene’dir. Ve o ene ise,
insan onunla muhit ve mutlak sıfat-ı İlahiyeyi anlamak için bir vâhid-i kıyasî iken, hem o
sıfatları tenvir edecek bir anahtar olduğu halde; fakat gaflet veya şirk-i hafî ile o ene, bir
nokta-i siyah kesilip tam aksine dönmüştür. İşte acaba ekser insanlara ne olmuş ve nedendir
ki; mezkûr hikmet-i hilkatlarına perde, hicab ve sed olmuşlardır? Zira onun hikmet-i hilkatı ve
vazifesi o mezkûr kapıları açmak iken, kilitlemiş.. ve o hakikatları tenvir iken karartmıştır.
Hem emanetten olan ‘ene’ ile vahdaniyet-i İlahiyeyi anlamak iken, şirk koşmuştur. Ve o
enenin mirsadıyla Allah’a bakmak ve bulmak ve bütün
____________________________________
(1) Bu i’lemdeki mevzu hayli müşkil bir muamma ve çok kısa cümleli bir vecize halindedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1877: 42 - 1877: 46)


Arama dizesi: takva
***

²v«V²2¬! Bil ey nefis! Eğer sen, Hâlıkını takva ve amel-i salih ile razı ettiysen, o sana yeter.
Halkın rızasını aramaya lüzum yoktur. Şayet halk da Allah hesabına senden razı olurlarsa
menfaattir. Yoksa nefisleri hesabına olsa, faydası yoktur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1878: 2679 - 1878: 2684)


Arama dizesi: hikmet

Belki senin bütün fiillerini İmam-ı Mübin defterinde yazarak, seni ey insan onun
üstünde hesaba çekecektir.
***
²v«V²2¬! Ey kardeş bil ki; herbir masnu’da, belki herbir zerrede, hem de o masnu ve
zerrenin alâkadar olduğu herşeyinde ve onunla beraber nizamın silkine giren bütün eşyada;
bilhads ve bilmüşahede görünen mutlak bir tasarruf, muhit bir kudret ve basir bir hikmettir.
Bu ise, bâhir bir bürhan ve zâhir bir âyettir ki; herşeyin sanii tektir, birdir, şeriki yoktur. Hem
mümkinlerin, mahdudların, mukayyedlerin ve müntehîlerin lâzımı olan tevzi’ ve inkısam ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

tecezzî, onun iktidarında aslâ mevzuubahs değildir ve olamaz.


Çünkü mümkin birşey, faraza sani olsa, elbette o şey-i mümkinin tasarrufunda tevzi’,
kuvvetinde inkısam ve teveccüh-ü iktidar ve ihtiyarında tecezzî olacaktır. Çünkü vâcib değil,
mümkindir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1878: 3235 - 1878: 3240)


Arama dizesi: hikmet
Bu ise, bâhir bir bürhan ve zâhir bir âyettir ki; herşeyin sanii tektir, birdir, şeriki yoktur. Hem
mümkinlerin, mahdudların, mukayyedlerin ve müntehîlerin lâzımı olan tevzi’ ve inkısam ve
tecezzî, onun iktidarında aslâ mevzuubahs değildir ve olamaz.
Çünkü mümkin birşey, faraza sani olsa, elbette o şey-i mümkinin tasarrufunda tevzi’,
kuvvetinde inkısam ve teveccüh-ü iktidar ve ihtiyarında tecezzî olacaktır. Çünkü vâcib değil,
mümkindir. Halbuki meselâ, bir cihetle bir bal arısına taalluk eden o üçler (yani tasarruf,
kudret ve hikmet) faraza eğer -tecezzi ve tecavüz etmek şanında olan- bir mümkin-i
miskinden olsa idi; elbette tecavüz etmemesi imkânsızdı. Halbuki o arı ise, kendi saniinin
iktidarını öyle bir tarzda gösteriyor ki, o iktidara âlemlerin halk ve icadları zor gelmez. Şu

halde farz-ı muhal olarak o tasarruf, o kudret ve o hikmet, bir mümkinin fiili ve işi olsaydı,
acaba nasıl o arı içinde hapsolup komşularına tecavüz etmeyecekti.
Öyle ise netice olarak; bizzarure o arının sanii ise, kudretine hiçbir hadd-ü inkısam
olmayan, vücudu vâcib bir Vâhid-i Ehad olması lâzımdır ki, onun mizan-ı kaderinde cereyan
eden kudreti, kaderin mistarı ve plânı üstünde eşyayı yazmaktadır.
--- sh:» (BMs: 408) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
²v«V²2¬! Ey kardeţ bil ki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1879: 52 - 1879: 57)


Arama dizesi: hikmet
Halbuki meselâ, bir cihetle bir bal arısına taalluk eden o üçler (yani tasarruf,
kudret ve hikmet) faraza eğer -tecezzi ve tecavüz etmek şanında olan- bir mümkin-i
miskinden olsa idi; elbette tecavüz etmemesi imkânsızdı. Halbuki o arı ise, kendi saniinin
iktidarını öyle bir tarzda gösteriyor ki, o iktidara âlemlerin halk ve icadları zor gelmez. Şu

halde farz-ı muhal olarak o tasarruf, o kudret ve o hikmet, bir mümkinin fiili ve işi olsaydı,
acaba nasıl o arı içinde hapsolup komşularına tecavüz etmeyecekti.
Öyle ise netice olarak; bizzarure o arının sanii ise, kudretine hiçbir hadd-ü inkısam
olmayan, vücudu vâcib bir Vâhid-i Ehad olması lâzımdır ki, onun mizan-ı kaderinde cereyan
eden kudreti, kaderin mistarı ve plânı üstünde eşyayı yazmaktadır.
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1883: 2501 - 1883: 2506)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

V²2¬! Ey kardeş bil ki! Eşyanın arasındaki tevafuk, nasılki sani’lerinin Vâhid-i Ehad
olduğuna delâlet eder.. Öyle de, mabeynlerindeki muntazam tehalüf dahi, sanilerinin Muhtar-ı
Hakîm olduğuna delâlet etmektedir.
Meselâ; insan ferdlerinin, belki hayvanların dahi esasat-ı azada tevafuk etmeleri,
hususan her şahıstaki çiftli azaların birbirine temasülleri, Hâlıkın vahdetine bir bürhan-ı bâhir
olduğu gibi; itkankârane olan taayyün ve suretlerindeki tehalüf de, Hâlıkın ihtiyar ve
hikmetine nuranî bir âyettir.
***
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1883: 3114 - 1883: 3119)


Arama dizesi: hikmet
Ve ancak insana menfaatleri
mikyasıyla faide ve semerelerine bakıyor. Ve hayatta ille-i gaiye yalnız bu hayat olduğunu
zannediyor. Kellâ!. Evet her zîhayatın vücudunda akılların seziş ve kavrayışından çok dakik,
Hâlıkın bir çok hikmetleri vardır.
Öyle ise, neden caiz olmasın ki; şu kısa ömürlü hayvanat ve bu çabuk zeval bulan
hayvancıklar, âlem-i misal ve Berzah ve Melekûtun garaib-i ahvaline mebadiler, mistarlar,

bilançolar ve esaslar ve çekirdekler olsun. Hem âlem-i gaybdaki tasarrufat-ı kudret-i


Rabbaniye için birer tecelliyat-ı seyyale veya birer tereşşuhat ve semerat olsunlar!..
***
²v«V²2¬

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1885: 1753 - 1885: 1758)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:» (BMs: 419) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


Şimdi bak ki, mevcudat ve mahlukatın hikmet-i hilkatlarını lâyıkı olduğu vechiyle
tefhim-i İlahî ile onlardan fehmedip, alıp; ve onun izni ile kâffe-i mahlukata mezkûr
hikmetleri tefhim eden bir zat hakkında
«“«Ÿ²4«ž²! a²T«V«' @«W«7 «“«ž²x«7 «“«ž²x«7 denilmesi haktır ve lâyıktır. Ve elbette böyle bir zat
(A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1885: 1888 - 1885: 1893)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:» (BMs: 419) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


Şimdi bak ki, mevcudat ve mahlukatın hikmet-i hilkatlarını lâyıkı olduğu vechiyle
tefhim-i İlahî ile onlardan fehmedip, alıp; ve onun izni ile kâffe-i mahlukata mezkûr
hikmetleri tefhim eden bir zat hakkında
«“«Ÿ²4«ž²! a²T«V«' @«W«7 «“«ž²x«7 «“«ž²x«7 denilmesi haktır ve lâyıktır. Ve elbette böyle bir zat
(A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1889: 2011 - 1889: 2016)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

V²2¬! Ey kardeţ bil ki! Sani-i Âlem’e karşı hiç kimsenin hakkı ve haddi yoktur ki,
şikayet ve itiraz etsin. Zira bir ferd-i müştekinin irzası yolunda; o ferdin hevesini kırmak
iktiza eden nizam-ı âlemin halkalarında asılı bulunan binlerce hikmetlerin igdabı vardır.
Âyet-i Œ²*«ž²! «: €!«Y´WÅ,7! ¬€«G«,«S«7 ²v;«š!«x²;«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1899: 1800 - 1899: 1805)


Arama dizesi: hikmet

–Müellif–
--- sh:» (BMs: 445) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ihsan tecellilerinin tûru ve esrar-ı rahmaniyenin mehbatı olan.. ve enbiya ve sıddîkîn
kafilesinin serdarı ve bütün mahlukatın en efdali bulunan.. hem tevhid ile en yüce izzet
bayrağının hâmili ve Din-i İslâm ile en sağlam ve metin olan mecd ü şeref zimamının maliki
olan.. ve esrar-ı ezelin şâhidi ve evvellerin sabık nurlarının müşahidi; ve lisan-ı kıdemin
tercümanı.. hem ilim ve hikmet gibi en a’lâ ubudiyet mertebeleriyle mütehallik olup menbaı
bulunan.. Hem en büyük halil ve dost ve en ekrem habib ve sevgili olan Hazret-i
Muhammed’dir. (A.S.M.)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1904: 542 - 1904: 547)


Arama dizesi: hikmet

Beţinci Basamak: Ruhaniyatın eşrarı, ahyarlarını takliden semavat memleketine


gitmeye teşebbüs etmeleri icab eder. Çünkü cismen letafetleri vardır. Fakat semavat ehli
onları kabul etmemeleri, belki şeraretlerinden dolayı tardetmeleri lâzımdır.
Hem saltanat-ı Rububiyetin hikmetleri içinde şu mübareze-i maneviye ve muamele-i
mühimmenin; âlem-i şehadette vazifesinin en mühimmi müşahede ve şehadet olan insanların
işhadları için elbette bir alâmet ve işareti olacaktır.
Halbuki hâdisat-ı semaviye arasında şu mübareze-i ulviyenin ilanına; -yüksek burçlu
kal’alardan atılan mancınıklara benzeyen bu- remy-i şehab’dan (şehapların atılması) daha
ensebi görülmüyor. Hem sair hâdisata muhalif olarak, bütün ehl-i hakikatça meşhur ve
meşhud olan şu hâdise-i semaviyenin hikmetine uygun diğer bir hikmet de görünmüyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1904: 1045 - 1904: 1050)


Arama dizesi: hikmet

Fakat semavat ehli


onları kabul etmemeleri, belki şeraretlerinden dolayı tardetmeleri lâzımdır.
Hem saltanat-ı Rububiyetin hikmetleri içinde şu mübareze-i maneviye ve muamele-i
mühimmenin; âlem-i şehadette vazifesinin en mühimmi müşahede ve şehadet olan insanların
işhadları için elbette bir alâmet ve işareti olacaktır.
Halbuki hâdisat-ı semaviye arasında şu mübareze-i ulviyenin ilanına; -yüksek burçlu
kal’alardan atılan mancınıklara benzeyen bu- remy-i şehab’dan (şehapların atılması) daha
ensebi görülmüyor. Hem sair hâdisata muhalif olarak, bütün ehl-i hakikatça meşhur ve
meşhud olan şu hâdise-i semaviyenin hikmetine uygun diğer bir hikmet de görünmüyor.
Altıncı Basamak: Kur’an-ı Hakîm-i Mu’ciz-ül Beyan, gâlî bir üslub ve âlî temsiller ile
beşeri hidayete irşad ve isyandan zecrediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1904: 1071 - 1904: 1076)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Fakat semavat ehli


onları kabul etmemeleri, belki şeraretlerinden dolayı tardetmeleri lâzımdır.
Hem saltanat-ı Rububiyetin hikmetleri içinde şu mübareze-i maneviye ve muamele-i
mühimmenin; âlem-i şehadette vazifesinin en mühimmi müşahede ve şehadet olan insanların
işhadları için elbette bir alâmet ve işareti olacaktır.
Halbuki hâdisat-ı semaviye arasında şu mübareze-i ulviyenin ilanına; -yüksek burçlu
kal’alardan atılan mancınıklara benzeyen bu- remy-i şehab’dan (şehapların atılması) daha
ensebi görülmüyor. Hem sair hâdisata muhalif olarak, bütün ehl-i hakikatça meşhur ve
meşhud olan şu hâdise-i semaviyenin hikmetine uygun diğer bir hikmet de görünmüyor.
Altıncı Basamak: Kur’an-ı Hakîm-i Mu’ciz-ül Beyan, gâlî bir üslub ve âlî temsiller ile
beşeri hidayete irşad ve isyandan zecrediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1906: 1242 - 1906: 1247)


Arama dizesi: hikmet

Hem mahlukatın tesbihatını müşahede edip


onların üstünde şahidlik yapabilmesi sırrıyla da; Sani-i
--- sh:» (BMs: 456) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Eşya’ya san’at-ı eşyadaki hikmetin derununda tertib ve terettüb ile yazılı bulunan bütün
esmayı okuyarak medh ü sena edebilir bir fıtrat ve vaziyettedir.
İţte ¬yÁV7! «–@«E²A, cümlesi, hem hayret ve takdir manalarını, hem taaccüb ve istihsan
manalarını; hem tenzih ve takdis manalarını, hem heybet ile beraber muhabbet manasını, hem
de azametin lâzımı olan mechuliyet manasını tazammun etmektedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1914: 2458 - 1914: 2463)


Arama dizesi: hikmet

²v«V²2¬! Ey kardeş bil ki! Mana-yı ismîyle ve zatî bir kasdla şu dünya hayatına müteveccih
olan kâfirlerin hikmet-i imhalinin bir kısmı şunlardır:
Birincisi: Sun’î bir terkibin neticesinde ıstıhsal ettikleri Cenab-ı Hakk’ın çeşitli
renklerdeki nimetlerinin izharına hizmetleridir. İsterse onların şuurları da ermesin.
İkincisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1916: 2508 - 1916: 2513)


Arama dizesi: hikmet

Belki bunların meseli: Bir san’atın saniini tarif etmek için,


elindeki bir masnuu çevirip döndüren ve o masnuun iç yüzünü ve sahifelerini ve perdelerine
sarılı vaziyetlerini ve onun sanii yanındaki gaye-i cihazatını göstermekle, sana tarif eden;
veyahut maanî ve işaratıyla bir kitabı sana talim eden bir adamın meseli gibidir.
Fakat insanın ve felsefesinin meseli ise; elinizden ve fehminizden uzak ve ancak
nazarınız onun sathına ulaşabildiği ve fakat onun iç yüzüne hiç nüfuz etmediği bir masnuu
şatahatvari vesveseler gibi mes’elelerle tarif edip, sana onu öylece yutturmak isteyen adamın
meseli gibidir. Bu ise hak ve hakikattan tamamen bîgâneliktir.
Hem onun meseli, arabîden bir tek kelime dahi bilmeyen acemi bir ecnebi gibi, fakat
nukuş ve suretlerin münasebatına dair iyi bilgisi olup; altın yaldızıyla münakkaş bir hikmet
kitabının hurufundaki nukuşun münasebatını ve suretlerinin keyfiyetini ve bazı nukuşlarının
diğer bazılarına bakan vaziyetini ve hakeza surî, boş, manasız şeylerini sana anlatmaya şürû’
eden bir adama benzer.
İşte madem ki iş böyledir; zinhar ulûm-u insaniyenin, hususan felsefiyenin ölçülerini,
MAXQDA 2020 24.12.2022

Kur’anın ve Resul-i Zîşan’ın ulûmlarının hakaikına mihenk ittihaz etmeyesin; Hem onların
ölçüleriyle bunları tartmayasın. Evet nâdir cevahirlerin terazisiyle, elbette kaba ve sabit dağlar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1920: 1570 - 1920: 1575)


Arama dizesi: hikmet

Yani: şu mevcudat, kendilerinden başka olan manalara


delâlet eden kelimelerdir. Yani, esma-i hüsnayı tilavet eden Rabbanî mektublardır. Yoksa,
mana-yı ismîyle değillerdir. Tâ ki, lizatihî kendisindeki manaya delâlet etsinler.
Binaenaleyh, birinci vecihden göğerip dallanan mana, yalnız ilim, iman ve hikmettir.
Amma ikinci vecihten ise, doğrudan doğruya cehl-i mürekkeb, cahilî küfran ve tantanalı
geveze bir felsefedir.
Ve keza, Cenab-ı Allah’a çok şükrediyorum ki, mesail-i Rububiyetten en büyük bir
mes’eleyi, Mantık ilminin bir mes’elesiyle bana açmıştır, şöyle ki:
“Küllî-i zi-l cüz’iyat ile küll-ü zi-l cüz’ (tâbiri diğerle “küllî-i zû cüz’iyat ile küll-ü zû
ecza”) arasındaki farktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1922: 2873 - 1922: 2878)


Arama dizesi: hikmet
²v«V²2¬! Ey kardeş bil ki! Biz gözümüzle gündüz gibi görüyoruz ki, Sani-i Hakîm kemal-i
hikmetiyle ve sun’undaki adem-i abesiyetle ve hiçbir şeyi ziyaa uğratmamakla beraber; kısa
ömürlü, hakir ve sagir şeylerden (hususan nebatatın nescinde) çok cesim, gayet kıymettar,
yüksek ve daimî mensucatı dokumaktadır.
Ve keza mutlak olarak adem-i abesiyet ve israfsızlık sırrıyla; bir ferd-i vâhidi âlât ve
cihazat cihetinden (hususan insanın başındaki âletleri) pek çok mütenevvi’ vazifelerle tavzif
etmektedir. Hattâ eğer mütenevvi ve pek çok vazifelerle mükellef olan senin başındaki âlât ve

cihazatın herbirisi, ayrı ayrı birer hardele tohumu kadar infirad etmiş ve ayrı bir yer tutumuş
olsaydı, elbette senin başın cebel-i Tur gibi büyümesi lâzımdı. Tâ bütün o eshab-ı vezaifi içine
alabilsin.
Âyâ, görmüyor musun ki; lisan, sair büyük vazifeleriyle beraber Rahman-ı Rahim’in
hazinelerinin bütün müddeharatına ve matbaha-i kudrette pişirilen umum mat’umata bir
müfettiş vazifesini görmektedir. Demek mat’umatın tenevvü-ü ezvakı adedince lisanın
vazifeleri de vardır. Ve daha sair âlât ve cihazatı buna kıyas eyle!..
İşte acaba şu faaliyet-i hakîme işaret etmiyor mu ki; o Sani-i Zülcelal, gece ve gündüzün
ihtilafı ve mevsimlerin tahavvülü içinde leyl ve neharın, şems ve kamerin mekikiyle
dönmekte olan zamanın seyli içinde sür’atle akıp giden eşya-yı seyyaleden ve eyyam-ı
meyyiteden ve geçmiş seneler ve boşanmış hâlî asırlardan; gaybî nesaici ve uhrevî mensucatı
dokuması caiz, belki vâcib olmasın?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1923: 1976 - 1923: 1981)


Arama dizesi: hikmet

²v«V²2¬! Ey kardeş bil ki! Sani-i Cemil ve Hakîm’in -küçük olsun, büyük olsun- efradı
tasvirde, (hayvanlarda olduğu gibi) hususan kanatlarıyla uçan kısmında; hem semek ve
melekte ve alemlerin ekserisinde, zerreden tâ şemse kadar olan her şeyde, cereyan ettirdiği
MAXQDA 2020 24.12.2022

tefennün-ü hikmetinden birisi de budur ki; küçüğü büyüğe tam bir misal-i musaggar
yapmasıdır. Bu ise, lütf-u irşad; ve tefekkürü teshil; ve kudret mektubatının okunmasını
kolaylaştırmak; ve kudret-i Rabbaniyenin kemalini izhar; ve cemalî ve celalî san’atının iki
nev’ini ibraz etmek içindir.
Zira dikkat ve hafâ, (yani incelik ve gizlilik) mechuliyetin esbabından olduğu için,
büyük hurufatın ortaya konulmasıyla, o incelik ve hafâyı izale ettiği misillü; vüs’at ve azamet
dahi esbab-ı mechuliyetten olup, nazar onları ihata ve fehim onları zabt edemediğinden;
küçücük olan harflerin nazara ve fehme yakınlaşmasıyla, o vüs’at ve azameti de izale ediyor.
Mesele böyle iken, gel gör ki; şeytanın yanında şakirdlik yapan nefs-i emmare zanneder ki,
cismin küçük olması, san’atın da küçük olmasını istilzam eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1923: 2915 - 1923: 2920)


Arama dizesi: hikmet

Bu ise, lütf-u irşad; ve tefekkürü teshil; ve kudret mektubatının okunmasını


kolaylaştırmak; ve kudret-i Rabbaniyenin kemalini izhar; ve cemalî ve celalî san’atının iki
nev’ini ibraz etmek içindir.
Zira dikkat ve hafâ, (yani incelik ve gizlilik) mechuliyetin esbabından olduğu için,
büyük hurufatın ortaya konulmasıyla, o incelik ve hafâyı izale ettiği misillü; vüs’at ve azamet
dahi esbab-ı mechuliyetten olup, nazar onları ihata ve fehim onları zabt edemediğinden;
küçücük olan harflerin nazara ve fehme yakınlaşmasıyla, o vüs’at ve azameti de izale ediyor.
Mesele böyle iken, gel gör ki; şeytanın yanında şakirdlik yapan nefs-i emmare zanneder ki,
cismin küçük olması, san’atın da küçük olmasını istilzam eder. Ve bu zandan dolayı, bunları
kör ve sağır esbabdan sudûrunu tecviz ettiği gibi; afaka yayılmış olan büyük harflerde ise,
hikmetin adem-i kitabetini ve abesiyet ve tesadüfün vücudunu iddia etmektedir.
***
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1923: 3231 - 1923: 3236)


Arama dizesi: hikmet

²v«V²2¬! Bil ey birader! Eğer denilse, şu nihayetsiz cûd-u mutlak ve hesabsız rızık, bir
cihetten abesiyete mukarin olup, hikmete münafi oluyor?!.
Ona cevaben denilir ki: Evet, eğer eşyanın gayeleri yalnız bir tek gayeye inhisar etmiş
olsa idi, bir cihette senin sözün doğru olabilirdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1924: 96 - 1924: 101)


Arama dizesi: hikmet
Halbuki, her şeyin, hususan zîhayatın
müteaddid gayeleri ve mütenevvi’ semeratı ve muhtelif vezaifi vardır.
Yahu görmüyor musun ki; senin bir tek lisanının vazifeleri, senin başındaki saçların
kadardır. Evet cûd u seha, bir tek gaye nokta-i nazarından ele alınırsa bigayr-i hisabdır. Lakin

vazife itibariyle nazara alınırsa, cud u seha, gayât ve vezaifin umumuna bakması haysiyetiyle
hikmet ve adalete münafi olmaz, kemal-i müvazenettedir.
Evet meselâ, bir câniyi takib veya bir kafileyi himaye etmek için istihdam edilen askerin
vücudu, mevcud ordu içinde bu gibi cüz’î hizmetlere nisbetle pek çoktur ve hesabsızdır. Fakat
hıfz-ı hudud ve mücahede-i a’da ve sair gayeler için, mevcud asker tam müsavidir, belki de
MAXQDA 2020 24.12.2022

azdır.
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1925: 1487 - 1925: 1492)


Arama dizesi: hikmet

Sonra kendi tarlanda onu ekiyorsun.


Aynen öyle de: Cenab-ı Varis-i Bais ve Hafîz, ruy-i zemini, mevtinden sonra diriltip,
bütün nebatatın semerat-ı a’mallerini, tohumlarında kalem-i kaderi ile yazar. O tohumlar
kavim ve milletlerinin ana ve asıllarının muhafazakâr birer varisi olurlar. Sonra da o
tohumları ruy-i zemin tarlasında hikmetli bir tevzi’ ve bazı tohumları etrafa uçurarak,
intizamlı bir taksim içinde neşrettirip zer’ ediyor. Tâ ki, her bir nev’ yalnız kendi aslının
arkasında toplu bir halde ictima’ etmesinler!..
____________________________________
(1) Nur’un İlk Kapısı’nda, Ondördüncü Ders’in İkinci Lem’asında var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1936: 1263 - 1936: 1268)


Arama dizesi: hikmet

Ve o ejderha ise, ağzı kabir olan âlem-i berzahtır. Ve o


haşarat-ı muzırra ise, musibetlerdir. Ve o ağaçtaki başka başka meyveler ise, Cennet
meyvelerini hatırlatan ve onların nümuneleri olan dünyevî nimetlerdir. Ve o meyvelerin bir
kısmının zehirli olması ise, nâmeşru’ muharremattır. Ve o tılsım ise sırr-ı hikmet-i hilkattır.
Ve o anahtar ise:
yÁV7! ެ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1938: 1381 - 1938: 1385)


Arama dizesi: takva

Hem talim ve cihadı bırakan bir asker, âsî bir haindir ve elbette darb ve ta’nif edilmesi
lâzımdır.
İşte ey Said-i şakî! Sen o nefersin; senin namazın, talimatındır. Ve terk-i kebairin ise,
takvandır.. ve nefis ve şeytanla olan mücaheden de, harbindir. Senin yegane gaye-i fıtratın da
budur. Fakat bunda da muvaffık ve muîn yine ancak Allah’tır.
Amma senin rızkın ve hayatının idamesi ve buna müteallik emval ve evlâd ve sairen
hepsi, senin Fâtırının vazifesine aittir. Bununla beraber, fiilî veya halî veya kalî lisanlar ile
sual edip istemek için, onun hazain-i rahmetinin kapılarını çalmak vesilelerinde seni bazan
çalıştırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1939: 1432 - 1939: 1437)


Arama dizesi: hikmet

Amma ²vU«7 ²`¬D«B²,«! ]¬9x2²(! deki her duanın icabet edileceğinin va’di ise, hakikatı
budur ki: İcabet ayrıdır, duanın aynıyla kabul olunması da ayrıdır. Belki her duaya daimî
cevab var olduğu halde, o haceti aynıyla is’af etmek, Cenab-ı Mucîb’in hikmetine tâbidir.
--- sh:» (BMs: 514) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1944: 1383 - 1944: 1388)


Arama dizesi: hikmet

522) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
cilvelerini derketmeye vasıta olurlar. Yoksa eğer nefis, isyan ve tuğyan ederse; o kıymettar,
âlî âletlerin ve çok nazik ve gâlî mizanların mahzeni olmasına bedel, yılanlar, akrepler ve
haşaratın bir mağarası hükmüne geçer.
Binaenaleyh, nefsin birinci ţekil ki vaziyeti kesbetmesi için, evla ve ekmeli, -Allahu
a’lem- onun fenası değil bekasıdır.
Evet, sahabelerin sülûk ettikleri tarzda, nefsin tezkiye ile baki kalması; Evliyanın
ekserisinin sülûk ettikleri olan, bütün bütün ölümü ile neticelenmesinden daha çok sırr-ı
hikmete muvafık geliyor. Evet nefsin cürsûmesinde şedid bir açlık, azîm bir ihtiyaç, acib bir
zevk vardır. Eğer bu seciyelerinin mecraları hikmet-i hilkatına uygun tarzda tahavvül
ederlerse, o zaman meselâ ondaki mezmum hırs, doymak bilmeyen bir iştiyaka inkılab eder..
ve onun meş’um gururu, bütün enva-i şirkten necatına bir vesile olur.. Ve ondaki kendi
nefsine ve zatına olan şedid muhabbet; Rabbine karşı zatî ve fıtrî bir muhabbete tahavvül
eder. Ve hakeza, tâ bütün seyyiatı hasenatlara inkılab edinceye kadar gider.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1944: 1524 - 1944: 1529)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa eğer nefis, isyan ve tuğyan ederse; o kıymettar,


âlî âletlerin ve çok nazik ve gâlî mizanların mahzeni olmasına bedel, yılanlar, akrepler ve
haşaratın bir mağarası hükmüne geçer.
Binaenaleyh, nefsin birinci ţekil ki vaziyeti kesbetmesi için, evla ve ekmeli, -Allahu
a’lem- onun fenası değil bekasıdır.
Evet, sahabelerin sülûk ettikleri tarzda, nefsin tezkiye ile baki kalması; Evliyanın
ekserisinin sülûk ettikleri olan, bütün bütün ölümü ile neticelenmesinden daha çok sırr-ı
hikmete muvafık geliyor. Evet nefsin cürsûmesinde şedid bir açlık, azîm bir ihtiyaç, acib bir
zevk vardır. Eğer bu seciyelerinin mecraları hikmet-i hilkatına uygun tarzda tahavvül
ederlerse, o zaman meselâ ondaki mezmum hırs, doymak bilmeyen bir iştiyaka inkılab eder..
ve onun meş’um gururu, bütün enva-i şirkten necatına bir vesile olur.. Ve ondaki kendi
nefsine ve zatına olan şedid muhabbet; Rabbine karşı zatî ve fıtrî bir muhabbete tahavvül
eder. Ve hakeza, tâ bütün seyyiatı hasenatlara inkılab edinceye kadar gider.
***
²v«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1944: 2378 - 1944: 2383)


Arama dizesi: hikmet

sıbga-i galiye ve nukuş-u celevat-ı esma-i İlahiyenin kıymetleri itibariyledir. Ve insan-ı


kâfirin kıymeti ise, hiçliğe doğru sukut eden ondaki madde-i faniyesinin kıymeti nisbetinde
oluyor.
Öyle de: şu âlemin kıymeti dahi, Kur’anın talim ettiği tarzda, eğer mana-yı harfî ve
Cenab-ı Hak hesabına ona nazar edilirse, nihayet derecede yükselir. Amma eğer hikmet-i
felsefiyenin talim ettiği şekilde, âleme mana-yı ismîyle ve kendi zatları namına ve esbab
hesabına bakılırsa; o zaman onun kıymeti camid ve mütegayyir bir madde derekesine sukut
eder.
Binaenaleyh, Kur’an’dan müstefad olan kâinata ait ilimler, felsefe fünûn’undan istifade
edilen ilimlerden hadsiz derece daha âlî ve daha gâlîdir denilebilir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1945: 312 - 1945: 317)


Arama dizesi: hikmet
Güneş
bu azametiyle beraber size müsahhar olmuş; ve dünya hanenize bir nur, bir lâmba olmuş;
Hem sizi rızıklandıranın emriyle yemeklerinizi pişiren bir aşçı olmuştur. Şu halde, sizin azîm-

ül kadr öyle bir Malik-i Rahiminiz vardır ki; şu azîm güneşler, ancak onun birer lâmbasıdırlar
ki, onun pek çok baki menzilleri arasında, burada kendi misafirlerine muvakkat bir han
suretinde hazırladığı şu dünyada, bu koca güneşe bir sirac ve mumdarlık vazifesini
gördürüyor.” Ve hakeza kıyas et!..
Amma hikmet-i felsefiye ise, güneş hakkında bakınız diyor ki: “Güneş bir kitle-i azîme-
i mayia-yı nâriye olup, kendi kendine hareket etmektedir. Ondan sıçrayıp fırlamış olan
arzımız ve diğer seyyareler güneşin manzumesi olup, bir cazibe ile onunla bağlanarak kendi
medarlarında cereyan etmektedirler.”

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1945: 722 - 1945: 727)


Arama dizesi: hikmet

“Güneş bir kitle-i azîme-


i mayia-yı nâriye olup, kendi kendine hareket etmektedir. Ondan sıçrayıp fırlamış olan
arzımız ve diğer seyyareler güneşin manzumesi olup, bir cazibe ile onunla bağlanarak kendi
medarlarında cereyan etmektedirler.” Şimdi iyi bak! Felsefenin sana vermiş olduğu bu bilgi,
sağır bir dehşet ve korkunç bir azamet ve kör bir hikmetten gelen bir hayretten başka ilmî bir
kemal veriyor mu? Hâyır!..
***
²v«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1946: 696 - 1946: 701)


Arama dizesi: hikmet

525) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Mu’cize-i Kübra olan Kur’an’ın
denizinden bazı katreleri tazammun eden
ONDÖRDÜNCÜ REŢHA(1)
____________________________________
(1) Şu “Ondördüncü Reşha”nın yeri, Mesnevî’nin baş tarafında mevcud “Reşhalar”ın âhiri iken, buraya
dercinin
hikmetini ben bilemedim. Hikmetini bilemediğim için, Hz. Üstad’ın bu tasarrufuna müdahale
edemedim.
(Mütercim)
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1946: 721 - 1946: 726)


Arama dizesi: Hikmet

Mu’cize-i Kübra olan Kur’an’ın


denizinden bazı katreleri tazammun eden
MAXQDA 2020 24.12.2022

ONDÖRDÜNCÜ REŢHA(1)
____________________________________
(1) Şu “Ondördüncü Reşha”nın yeri, Mesnevî’nin baş tarafında mevcud “Reşhalar”ın âhiri iken, buraya
dercinin
hikmetini ben bilemedim. Hikmetini bilemediğim için, Hz. Üstad’ın bu tasarrufuna müdahale
edemedim.
(Mütercim)
--- sh:» (BMs: 526) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1946: 2838 - 1946: 2843)


Arama dizesi: hikmet
Elcevab: Kur’an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi ve ayat-ı tekviniyeyi
okuyan mütenevvi’ dillerinin tercüman-ı ebedîsi ve şu kitab-ı âlemin bir müfessir-i hakikîsi..
Hem semavat ve arz sahifelerinde müstetir künuz-u esma-i İlahiye gizliliklerinin keşşafı; Hem
sutûr-u hâdisat içinde muzmer olan şuûnat-ı İlahiye hakaikının bir miftahı; Hem âlem-i
şehadette âlem-i gaybın lisanı; Hem hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniye ve iltifatat-ı ebediye-i
rahmaniyenin bir hazinesi; hem şu âlem-i manevi-i İslâmînin esası, temeli, hendesesi ve bir
güneşi; hem avalim-i uhreviyenin de bir haritası, hem Cenab-ı Hakk’ın zat ve sıfât ve esma ve
şuûnunun kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katı’ı ve tercüman-ı satıı.. Hem âlem-i
(1) Şu “Ondördüncü Reşha”nın yeri, Mesnevî’nin baş tarafında mevcud “Reşhalar”ın âhiri iken, buraya

dercinin hikmetini ben bilemedim. Hikmetini bilemediğim için, Hz. Üstad’ın bu tasarrufuna müdahale

edemedim. (Mütercim)

insaniyetin bir mürebbisi ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin manevî ma’ ve ziyası.. Hem
nev’-i beşerin hikmet-i hakikiyesi ve beşeri hikmet-i hilkatına irşad eden mürşid ve hâdîsi;
hem insana bir kitab-ı şeriat olduğu gibi, aynı zamanda bir kitab-ı hikmeti, hem bir kitab-ı dua
ve ubudiyet olduğu gibi, aynı vakitte bir kitab-ı emir ve daveti, hem bir kitab-ı zikir olduğu
gibi aynı vakitte bir kitab-ı fikri.. Hem Kur’an, tek bir kitab iken, lakin içinde insanın bütün
hacat-ı maneviyesine cevab veren çok kitabları tazammun ettiği gibi; öyle de
--- sh:» (BMs: 527) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Kur’an, çok kitab ve risalelerle doldurulmuş âdeta mukaddes bir kütübhane ve bir menzil
gibidir. Hattâ evliya ve sıddîkînden, urefa ve muhakkikînden pek çok muhtelif ve mütebayin
ehl-i meşarib ve mesalik için; herbirisinin meşrebinin mezakına lâyık ve onu tenvir edecek; ve
herbir mesleğin mezakına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden bir mecmua-i
resail gibi mukaddes bir irfangâh-ı muazzamdır.
ÜÇÜNCÜ KATRE

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1946: 2863 - 1946: 2868)


Arama dizesi: Hikmet
Kur’an, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi ve ayat-ı tekviniyeyi
okuyan mütenevvi’ dillerinin tercüman-ı ebedîsi ve şu kitab-ı âlemin bir müfessir-i hakikîsi..
Hem semavat ve arz sahifelerinde müstetir künuz-u esma-i İlahiye gizliliklerinin keşşafı; Hem
sutûr-u hâdisat içinde muzmer olan şuûnat-ı İlahiye hakaikının bir miftahı; Hem âlem-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

şehadette âlem-i gaybın lisanı; Hem hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniye ve iltifatat-ı ebediye-i
rahmaniyenin bir hazinesi; hem şu âlem-i manevi-i İslâmînin esası, temeli, hendesesi ve bir
güneşi; hem avalim-i uhreviyenin de bir haritası, hem Cenab-ı Hakk’ın zat ve sıfât ve esma ve
şuûnunun kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katı’ı ve tercüman-ı satıı.. Hem âlem-i
(1) Şu “Ondördüncü Reşha”nın yeri, Mesnevî’nin baş tarafında mevcud “Reşhalar”ın âhiri iken, buraya

dercinin hikmetini ben bilemedim. Hikmetini bilemediğim için, Hz. Üstad’ın bu tasarrufuna müdahale

edemedim. (Mütercim)

insaniyetin bir mürebbisi ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin manevî ma’ ve ziyası.. Hem
nev’-i beşerin hikmet-i hakikiyesi ve beşeri hikmet-i hilkatına irşad eden mürşid ve hâdîsi;
hem insana bir kitab-ı şeriat olduğu gibi, aynı zamanda bir kitab-ı hikmeti, hem bir kitab-ı dua
ve ubudiyet olduğu gibi, aynı vakitte bir kitab-ı emir ve daveti, hem bir kitab-ı zikir olduğu
gibi aynı vakitte bir kitab-ı fikri.. Hem Kur’an, tek bir kitab iken, lakin içinde insanın bütün
hacat-ı maneviyesine cevab veren çok kitabları tazammun ettiği gibi; öyle de
--- sh:» (BMs: 527) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Kur’an, çok kitab ve risalelerle doldurulmuş âdeta mukaddes bir kütübhane ve bir menzil
gibidir. Hattâ evliya ve sıddîkînden, urefa ve muhakkikînden pek çok muhtelif ve mütebayin
ehl-i meşarib ve mesalik için; herbirisinin meşrebinin mezakına lâyık ve onu tenvir edecek; ve
herbir mesleğin mezakına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden bir mecmua-i
resail gibi mukaddes bir irfangâh-ı muazzamdır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1947: 108 - 1947: 113)


Arama dizesi: hikmet
rahmaniyenin bir hazinesi; hem şu âlem-i manevi-i İslâmînin esası, temeli, hendesesi ve bir
güneşi; hem avalim-i uhreviyenin de bir haritası, hem Cenab-ı Hakk’ın zat ve sıfât ve esma ve
şuûnunun kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katı’ı ve tercüman-ı satıı.. Hem âlem-i
(1) Şu “Ondördüncü Reşha”nın yeri, Mesnevî’nin baş tarafında mevcud “Reşhalar”ın âhiri iken, buraya

dercinin hikmetini ben bilemedim. Hikmetini bilemediğim için, Hz. Üstad’ın bu tasarrufuna müdahale

edemedim. (Mütercim)

insaniyetin bir mürebbisi ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin manevî ma’ ve ziyası.. Hem
nev’-i beşerin hikmet-i hakikiyesi ve beşeri hikmet-i hilkatına irşad eden mürşid ve hâdîsi;
hem insana bir kitab-ı şeriat olduğu gibi, aynı zamanda bir kitab-ı hikmeti, hem bir kitab-ı dua
ve ubudiyet olduğu gibi, aynı vakitte bir kitab-ı emir ve daveti, hem bir kitab-ı zikir olduğu
gibi aynı vakitte bir kitab-ı fikri.. Hem Kur’an, tek bir kitab iken, lakin içinde insanın bütün
hacat-ı maneviyesine cevab veren çok kitabları tazammun ettiği gibi; öyle de
--- sh:» (BMs: 527) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Kur’an, çok kitab ve risalelerle doldurulmuş âdeta mukaddes bir kütübhane ve bir menzil
gibidir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1947: 138 - 1947: 143)


Arama dizesi: hikmet
rahmaniyenin bir hazinesi; hem şu âlem-i manevi-i İslâmînin esası, temeli, hendesesi ve bir
güneşi; hem avalim-i uhreviyenin de bir haritası, hem Cenab-ı Hakk’ın zat ve sıfât ve esma ve
şuûnunun kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katı’ı ve tercüman-ı satıı.. Hem âlem-i
(1) Şu “Ondördüncü Reşha”nın yeri, Mesnevî’nin baş tarafında mevcud “Reşhalar”ın âhiri iken, buraya

dercinin hikmetini ben bilemedim. Hikmetini bilemediğim için, Hz. Üstad’ın bu tasarrufuna müdahale

edemedim. (Mütercim)

insaniyetin bir mürebbisi ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin manevî ma’ ve ziyası.. Hem
nev’-i beşerin hikmet-i hakikiyesi ve beşeri hikmet-i hilkatına irşad eden mürşid ve hâdîsi;
hem insana bir kitab-ı şeriat olduğu gibi, aynı zamanda bir kitab-ı hikmeti, hem bir kitab-ı dua
ve ubudiyet olduğu gibi, aynı vakitte bir kitab-ı emir ve daveti, hem bir kitab-ı zikir olduğu
gibi aynı vakitte bir kitab-ı fikri.. Hem Kur’an, tek bir kitab iken, lakin içinde insanın bütün
hacat-ı maneviyesine cevab veren çok kitabları tazammun ettiği gibi; öyle de
--- sh:» (BMs: 527) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Kur’an, çok kitab ve risalelerle doldurulmuş âdeta mukaddes bir kütübhane ve bir menzil
gibidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1947: 256 - 1947: 261)


Arama dizesi: hikmet
rahmaniyenin bir hazinesi; hem şu âlem-i manevi-i İslâmînin esası, temeli, hendesesi ve bir
güneşi; hem avalim-i uhreviyenin de bir haritası, hem Cenab-ı Hakk’ın zat ve sıfât ve esma ve
şuûnunun kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı katı’ı ve tercüman-ı satıı.. Hem âlem-i
(1) Şu “Ondördüncü Reşha”nın yeri, Mesnevî’nin baş tarafında mevcud “Reşhalar”ın âhiri iken, buraya

dercinin hikmetini ben bilemedim. Hikmetini bilemediğim için, Hz. Üstad’ın bu tasarrufuna müdahale

edemedim. (Mütercim)

insaniyetin bir mürebbisi ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin manevî ma’ ve ziyası.. Hem
nev’-i beşerin hikmet-i hakikiyesi ve beşeri hikmet-i hilkatına irşad eden mürşid ve hâdîsi;
hem insana bir kitab-ı şeriat olduğu gibi, aynı zamanda bir kitab-ı hikmeti, hem bir kitab-ı dua
ve ubudiyet olduğu gibi, aynı vakitte bir kitab-ı emir ve daveti, hem bir kitab-ı zikir olduğu
gibi aynı vakitte bir kitab-ı fikri.. Hem Kur’an, tek bir kitab iken, lakin içinde insanın bütün
hacat-ı maneviyesine cevab veren çok kitabları tazammun ettiği gibi; öyle de
--- sh:» (BMs: 527) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Kur’an, çok kitab ve risalelerle doldurulmuş âdeta mukaddes bir kütübhane ve bir menzil
gibidir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1948: 1780 - 1948: 1785)


Arama dizesi: hikmet

) Ve bu lem’ada altı nükte vardır.


Birinci Nükte: Eğer desen: Acaba ne için Kur’an, fenn-i hikmet ve felsefe-i beşeriyenin
kâinattan bahsettikleri gibi bahsetmiyor?
Elcevab: Çünkü felsefe, hakikatın yolundan sapmıştır. Zira mevcudatı mana-yı ismîyle
mevcudat hesabına istihdam etmiştir. Amma Kur’an-ı Hakîm ise, hak olup haktan gelip,
hakikata gittiği için; mevcudatı mevcudat hesabına değil, belki mana-yı harfiyle Hâlıkları
hesabına istihdam ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1949: 191 - 1949: 196)


Arama dizesi: hikmet
Veciz olmalı, tâ
usandırmasın; mücmel olmalı, tâ onlara lüzumsuz gelen tafsilatla uğraşmasınlar.

3 - Kur’an-ı Kerim; kendi mûcidlerine delâlet eden mevcudatın ahvallerini mevcudat


için bahsetmiyor. Zira Kur’anın indinde mevcudatın mûcidlerine bakan ahvalleri en
mühimdir. Amma fenn-i hikmet ise, mevcudatın kendi ahvallerine bakan cihetlerinden
bahseder ve onun yanında en mühimmi, mevcudatın kendi nefislerine bakan ahvalleridir. İşte
sera ile süreyya arası kadar fark…
Hem Kur’an, bütün insanlara hitab ediyor ve ekseriyetin fehmini müraat ediyor. Tâ ki
taklidî değil, tahkikî bir surette hakikatı anlasınlar. Fen ise, aslında yalnız ehl-i fen ile
konuşuyor, amma zâhiren umum ile konuşur gibi görünmesi ise, avam için taklidîdir. Öyle
ise, doğru olmak şartıyla; fennin tafsil ettiği şeyleri, Kur’anın onları umumun menfaatının
derecelerine göre icmal, ibham veya ihmal etmesi lâzımdır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1950: 752 - 1950: 757)


Arama dizesi: hikmet

manalara bir ünvandır. Ve binaenaleyh bu zâhir ünvan, maksad için kâfi olup, hakikatı ne
olursa olsun ona taalluk etmez.
İşte bak, Kur’anın kelimatı zâhiren sehl, basit ve ma’ruf oldukları halde, nasıl latif
manaların hazinelerinin birer kapısı ve birer anahtarı olmuşlardır gör.
Sonra, hikmet-i felsefiyenin tantanalı kelimelerine de bak; Nasıl zâhirî şa’şaasıyla
beraber, hiç bir kemal-i ilmî ve bir zevk-i ruhî vermedikleri gibi, ne bir gaye-i insaniyet ve ne
de dinî bir fayda vermiyorlar. Belki ancak sana ifade ettiği şey, müdhiş bir hayret, dehşetli bir
vahşet ve bir ürküntüdür. Hem seni ziyadar tevhid semasından düşürüp, karanlıklı kesret
vadilerine sukut ettiriyorlar.
Şimdi, bazı feylesofların güneş hakkında söyledikleri sözlerini dinle, ne diyorlar?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1950: 2689 - 1950: 2694)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Cenab-ı Hak, şu ecram-ı


--- sh:» (BMs: 533) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
müdhişe-i camideleri nihayet intizam ve hikmet içinde pek büyük vazifelerde çalıştırıyor..
Onlar ise, onun emrine karşı nihayet itaattadırlar. İşte o zaman onların ilimlerinde bir mana
olabilir. Yoksa o camidatı kendi kendilerine veya sebeblere isnad etseler, Kur’anın şu âyetle
ferman ettiği manaya masadak olmuş olurlar.
Âyet h²[ÅO7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1952: 5 - 1952: 10)


Arama dizesi: hikmet
Kur’an, kitab-ı kâinatın meanisinden ve esma ve şuûn-u İlahiyeye olan
delâletlerinden bahsetmektedir. Felsefe ise, o kitab-ı kebirin yalnız hurufatının nakışlarından
ve vaziyetlerinden ve birbiriyle olan münasebetlerinden bahseder. Zira kör olası felsefe,
bilmiyor ki şu mevcudat, herbirisi çok manalara delâlet eden birer kelimedir.

Eğer hikmet-i felsefiye ile hikmet-i Kur’aniyenin farklarını görmek istersen, !®h[¬C«6
!®h²[«' «]¬#:!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1952: 28 - 1952: 33)


Arama dizesi: hikmet
Kur’an, kitab-ı kâinatın meanisinden ve esma ve şuûn-u İlahiyeye olan
delâletlerinden bahsetmektedir. Felsefe ise, o kitab-ı kebirin yalnız hurufatının nakışlarından
ve vaziyetlerinden ve birbiriyle olan münasebetlerinden bahseder. Zira kör olası felsefe,
bilmiyor ki şu mevcudat, herbirisi çok manalara delâlet eden birer kelimedir.

Eğer hikmet-i felsefiye ile hikmet-i Kur’aniyenin farklarını görmek istersen, !®h[¬C«6
!®h²[«' «]¬#:!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1960: 1316 - 1960: 1321)


Arama dizesi: hikmet

cevheresinin beyanındadır.)
²v«V²2¬! Ey kendi nefsini ve vazife-i hayatını unutmuş ve insanın hikmet-i hilkatından
gafil olmuş; ve Sani-i Hakîm’in şu müzeyyen masnuat içinde vaz’ ettiği manalardan cahil
kalmış Said! Bil ki: Şu âlemin binasının ve insan âleminin ona idhal edilmesinin meselini
bilmek istersen, ţu temsilî hikâyeyi dinle. Ţöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1961: 375 - 1961: 380)


Arama dizesi: hikmet

Bizzat kendi nazar-ı dakaik-âşinasıyla görsün.


Diğeri: Başkaların nazarlarıyla ve müşahedesiyle baksın.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte bu hikmete binaen o zat, çok menzil ve salonlara ayrılan cesim bir kasrı bina etti.
Sonra o kasrı definelerinin türlü türlü
____________________________________
(1) Nur’un İlk Kapısı’nda da naziri vardır. (A.B.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1961: 830 - 1961: 835)


Arama dizesi: hikmet

(BMs: 550) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


cevahirleriyle murassa’ bir şekilde tezyin edip süsledi. Sonra onu san’atının latif incelik ve
tezyinatıyla nakışladı. Hem fünûn-u hikmetinin dekaikıyla tanzim etti; Ve ulûmunun âsâr-ı
mu’cizekâranesiyle tevsim etti. Sonra kasrın içinde türlü türlü in’am ve nimetlerinin
lezizleriyle sofralar kurdu. Ve hakeza, gizli kemalâtını izhar edecek her çeşit bedialarla
bezedi.
Sonra kendi raiyetini o kasrı seyr ve tenezzühe davet etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1964: 771 - 1964: 776)


Arama dizesi: hikmet

Ey miskin Said! Âyâ zannediyor musun ki; senin vazife-i hayatın, yalnız terbiye-i
medeniye ile güzelce muhafaza-i nefs etmekle, batn ve ferc gibi hevesatın hizmetine
münhasırdır? Veyahut zannediyor musun ki, senin makine-i hayatında dercedilen şu havas ve
hissiyat ve bu cevarih ve cihazat ve aza ve âlât ve letaif ve maneviyatın, şu fani dünya
hayatında denî nefsin hevesatı yolunda istimaline münhasırdır, kellâ! Belki senin fıtratında
şunların dercedilmesinin hikmeti ise, Cenab-ı Mün’im-i Kerim’in bütün enva-i nimetini sana
ihsas ettirmek ve esma-i İlahiyesinin aksam-ı tecelliyatının mu’zamını sana tattırmak içindir.
Ve o âlât ve
--- sh:» (BMs: 555) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1969: 1486 - 1969: 1491)


Arama dizesi: hikmet

Ve ey, cennet kendi bostanlarının ağızlarıyla ve onun neşideleri hükmünde olan


hurileriyle; ve kasırlarının kasideleriyle ve ağaçlarının manzumeleriyle ve semerelerinin
birbirine benzemeklik içindeki mevzuniyetleriyle sana tesbih eden Rahman-ı Rahim! (Nasılki
bu dünyada dahi onların nümuneleri olan semereler, Cennet meyvelerini güya takliden seni
tesbih ederler.)
Ve ey gece ve gündüzü ardı sıra değiştiren ve şems ve kameri emrine müsahhar ettiren
Zat-ı Kadir! Şu semavat, kendi burçlarının manzumeleriyle ve güneşlerinin ağızlarıyla ve
yıldızlarının kelimatıyla; mizan içindeki nizamlarının ve zinet içindeki intizamlarının ve
haşmet içindeki parlamalarının ve müsahhariyet içindeki inkıyadlarının ve sükût içindeki
sükunetlerinin ve hareket içindeki hikmetlerinin lisanıyla seni tesbih eden Sultan-ı Zülcelal!
____________________________________
(1) Bu tercüme üstteki Arapça temcid ve tesbihin bizzat tercümesi değil, belki “Evet” ile başlayan ve
üsttekinin
izahları makamında olan aslının Arabîsindeki uzun tesbihin tercümesidir. Dört sahifeye yakın olan bu
tercümeyi;
Arabî asılda bir cümle halinde olduğundan, yine bir cümle ile bağlamaya mecbur oldum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1970: 1013 - 1970: 1018)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

(BMs: 566) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


suret ve şekillerinin ve kerimane ni’metlenmelerinin ve hakîmane tavırlar değiştirmelerinin
lisanıyla seni tesbih eden Zat-ı Kerim-i Zü-l İkram! (Ey Sübhan-ı Mukaddes! Senin san’atın
ne kadar latif ve hikmetin ne kadar nafizdir.)
Ve ey ağaçlar tomurcuklarının açılması ve yapraklarının inkişaf edip ziyadeleşmesi ve
semerelerinin kemale ermesi ve dallarının ellerinde masum çocuklar gibi nesimin esmesiyle
evladları olan meyvelerinin oynaması hengâmında; yeşil yapraklarının ve mütebessim
çiçeklerinin ve güleç yüzlü semerelerinin ağızlarıyla; ve nizam ile mizanlarının ve leziz, şirin
tatlarının; Hem güzel renkleri ve latif kokularının ve hârika güzel nakışlarının ve şirin,
nazenin zinetlerinin lisanıyla; senin kemal-i re’fetinin üstünde nida ve tecelliyat-ı sıfatını
tavsif ve cilve-i esmanı tarif ve bu in’am ve iltaf ile senin kendini zîşuur mahlukatına
sevdirmek istediğini beyan ve senin masnuatta olan nizam ve tedbirini tefsir ettikleri gibi;
senin cilve-i tahabbübünün lem’aları halinde; ve mahlukatın herşeyini tedbir-i rububiyetine
aldığının, şu’lelerinin katreleri misalinde o semerelerin dudaklarından tereşşuh ederek, seni
gayet sarahat ve vuzuh ile tesbih eden; ey berahin-i vücub-u vücudu gayetle eltaf ve
teveddüd-ü rahmeti içindeki lütfu ve merhametkâr ihsanı nihayet derece parlak ve müzeyyen
olan Zat-ı Kerim-i Pürneval!
Ve ey nebatat kendi ezhar ve çiçeklerinin tenevvürü ve meyvelerinin tebessümü ve
tomurcuklarının inkişafı ve habbelerinin sertleşmesi ve şiddetlenmesi zamanında, çiçekler ve
sünbüllerinin ağızlarıyla; ve manzum habbatının ve mevzun tohumlarının kelimatıyla; ve
onlardaki en rakik bir nizam ve en dakik bir mizanın lisanıyla, çiçeklerinin gözlerinden ve
sünbüllerinin dilciklerinden takattur eden senin cilve-i teveddüd ve taarrüfünün reşhalarını,
senin mahlukatına bildirerek seni temcid ve tarif ettikleri; ve senin teveddüd ve tahabbübünün
iradeleri yüzünde tenteneli bir perde şeklinde görünmeleri; ve senin sıfatını tavsif ve esmanı
tezkir ve senin kendi ibadına olan teveddüd ve taarrüfünü tefsir ettikleri gibi; nihayet sarahat
ve bedahetle seni tesbih eden; ey delail-i vahdaniyeti çok latif, çok nuranî, çok şirin ve çok
parlak olan Zat-ı Rahim-i Zü-l Cemal!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1971: 2097 - 1971: 2102)


Arama dizesi: hikmet

1 - Kendi Fâtır-ı Hakîminin âsâr-ı san’atının garaiblerini teşhir etmesi.


2 - Sırr-ı teavün içinde kemal-i müvazeneyi bağırıp izhar etmesi ve letaif-i rahmet-i
ilahiyenin ve lefaif-i hikmetinin ince perdelerini açıp ilan eden fıtrî vazifeleri imtisal etmesi.
3 - O vücud ve tevabii kâinata olan fihristiyeti lisanıyla kendi Fatır-ı Kerim ve
Hakîmlerinin esma-i hüsnasının mehasininin cilveleri olan garib san’atlarını ilan etmesidir.
Şayet o vücud, senin sathî nazarının ona ulaştığı derece ve kısacık icmalî ilminin onu ihata
etmesi miktarca sana bir bakması varsa; kendi Saniine cemi-i zerrat ve mürekkebat ve
keyfiyat ve ahvali kadar nazar etmektedir.
Şu halde, senin ona mevhum malikiyetinin ölçüsü ise, ancak senin ona nazarının erdiği
kadar ve onda tasarruf edebildiğin miktarcadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1973: 408 - 1973: 413)


Arama dizesi: hikmet

V²2¬! Ey kardeş bil ki! Masnuattan hiç bir masnu yoktur ki, manzum bir kaside-i san’at
olmasın. Ve hiç bir mahluk yoktur ki, mevzun bir nakş-ı hikmet bulunmasın. Ve elbette şunu
sahih ve sarih bir surette inşa eden, mutlaka bir Hâlık ve Bari’olduğu gibi; o da vazıh ve fasih
bir şekilde fatırının medayihini inşad etmektedir.
Hem şu eşya-yı dünyeviye içinde ve bu fani dünya hanesinde bulunan mal, meta’ ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

saire ne ki varsa; herşeyde sayılı, dakik bir hesab ile, dizili bir nizamın tanzimi var olduğu
gibi; ölçülü bir tevzin ile hassas terazilerle, tartılı bir müvazene görülmektedir. Bu ise
haşirdeki hesabın azametine ve onun tahakkuk-u vücuduna ve kıyametin arasatındaki mizanın
heybetine; hem onun vuku’una ve orada vaz’edileceğine remzederler. Belki de fasih bir
şekilde bildirmektedirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1978: 557 - 1978: 562)


Arama dizesi: hikmet
tanedir; veya daha da azdır. Baki kalan hacetlerinin hepsi senin o Fâtır-ı Kerimin ve Hâlık-ı
Rahimine bilyakîn mufavvazdır ve ona aittir. Çünkü o Fâtır-ı Zülcemal ki, seni evvelâ kudret-
i kâmilesiyle taze bir hamur gibi halkedip, sonra kendi sun’-u hâlıkanesinin gayet ince
maharetiyle senin şekil ve suretini; esmasına bir ayna olacak tarzda bir su ile feth ve bast

eden; hem hakkı dinleyip halktan ibret alarak, Hâlıkı tanıyasın diye rahmet ve keremiyle
kulağını ve gözünü açan, hem onu zikredesin diye inayet ve keremiyle yüzünün mağarası olan
ağzına bir lisan takan; Hem onu ma’rifet ile tanıman için, kafana bir akıl derceden; ve ona
muhabbet edesin diye sinene bir kalb yerleştiren; Hem sen ana rahminin içindeki karanlıklar
ortasında iken, lütf u ihsanıyla sana lâzım herşeyi yanında hazır bulunduran ve kendi
merhametkâr rububiyetiyle istediği şekilde sende tasarruf edebilen; ve manidar, keremkâr
derin hikmetiyle şu enva-i havass ve cihazatı ve bu aksam-ı âlât ve azaları, nimetlerinin bütün
enva-i semeratını hissettirmek ve tecelliyat-ı esmasının bütün aksamını sana tattırmak için,
vücudunda terkib ettiren bir Hâlık-ı Rahim’dir.
İşte ey gafil-i mağrur! daha sen ne zamana kadar sana böyle lütuflar yapan bir zatın
rahmet ve keremini, kudret ve inayetini ittiham ederek kendi zerrecik cüz’î iktidarına itimad
edeceksin de, su-i ihtiyarınla nefsinin kaldıramadığı yükleri yüklenmek suretiyle nefse ait
olmayan iţleri ona tefviz edip nefsine zulmetmekte devam edeceksin.
Acaba senin nasiyen onun elinde ve bütün hacetlerin ona raci’ olan bir Zat-ı Kerim’e
tevekkül etmeni engelleyen nedir?.. Ve hangi fikir ve hatıradır ki, sen sendeki onun malını
teslim ile onunkinin üstüne bırakıp onunla öyle mülaki olmaya; ve kendini de tevekkül ile
hâdisat ve şuûnatın tufanı arasında cereyan eden gemi-i tevekküle atarak
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1978: 3349 - 1978: 3354)


Arama dizesi: hikmet
²v«V²2¬! Bil ey mütefekkir-i müteharrî, fakat mütehayyir! Senin, bir şeyin hakikatını veya
hikmetini araştırırken, ilmin nihayete ererse veyahut

--- sh:» (BMs: 581) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


bir şeyde nihayetsizlikten bir cihet görürsen; o zaman sen, hakka ve hakikata yakın olduğun
için, Allah’a hamd ile tesbih et! Zira mechuliyet ve sonsuzluk ise, Cenab-ı Hakk’ın rububiyet-
i mutlakasının hudud-u tasarrufuna iki ünvan ve iki alâmet olarak nasbedilmişlerdir
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1984: 768 - 1984: 773)


Arama dizesi: hikmet

rahmete münafi değildir. Çünkü şerrin şu cüz’î zararı; bir nizam-ı muhitin silsilelerinden
gelen dal ve borularıyla bitişik olup, o dallardan salkımlar misali pek çok hayırlar asılıdırlar.
Halbuki şu cüz’î zararı ve bu az şerri menetmek için, o büyük hayr-ı kesîrleri bırakmak ve
terketmek çıkar ki, küllî bir zarar ve büyük bir şer olur. O halde Cenab-ı Adl-i Hakîm-i
Kerim’in hikmet ve adaletine münafi olur.
Ey insan-ı zalûm ve cehûl! Senin elinden geldiği kadar şerden hazer et, kork ve çekin!
Yoksa bir cüz’î vazifeni terketmenin cezasına müstehak olduğun gibi, aynı zamanda neticenin
silsile-i mebadi-i vücudu içerisinde sana sebkat eden, seninle beraber iş gören, sair esbabın
netice-i amellerini de boş yere fevt etmenin cezalarına da müstehak olursun. Zira şer, bir
ademdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1988: 2523 - 1988: 2528)


Arama dizesi: hikmet

V²2¬! Ey birader, bilmiş ol ki! Kur’anın bazı eczasının tekrarını iktiza eden şey, zikir ve
duaların mukteza-yı tekrarlarıdır. Çünkü Kur’an, bir kitab-ı hakikat ve şeriat.. hem bir kitab-ı
marifet ve hikmet olduğu gibi, aynı zamanda bir kitab-ı zikir ve dua ve davettir. Zikir ise
terdad edilir, dua tekrar edilir, davet dahi tekrar ile te’kid edilir.
***
²v«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1994: 1400 - 1994: 1405)


Arama dizesi: hikmet

Hem bir kudret-i gayr-ı mütenahiyenin dairesinden hiçbir emir ve bir iş çıkıp hariç kalamaz.
Yoksa o nur ve o kudret gayr-ı mütenahî iken, bir mütenahînin tahdidiyle nihayetlenmesi
lâzım gelecektir. Bu ise çok vecihlerle muhaldir.
Hem dahi kâinatta hükümferma olan hikmet-i mutlaka, herşeyin liyakat ve kabiliyetine
göre bir feyz-i vücud bahşetmiş ve etmektedir. Nasılki darb-ı meselde denilir: “Karınca
kaderince” ve “Herkes denizden kabı kadar su alabilir.”
Hem küçük mahluk, o mukaddir-i kadir-i hakîmi büyükten meşgul edemediği gibi,
şerefli dahi, onu hakirin ahvalini görmekten şaşırtamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (1995: 571 - 1995: 576)


Arama dizesi: hikmet

V²2¬! Ey kardeş bil ki! Hâdisat-ı kâinat içinde aslâ tesadüf yoktur. Evet bağ ve
bostanlara bak ve kulak ver ki, nasıl bakana; bir Sani-i Alim ve Muhit’in ayât-ı hikmetini,
gayet karışıklık içinde nihayet intizamın lisanıyla; ve çok çeşitli şeylerin kemal-i imtizacı
içinde kemal-i imtiyazının diliyle kıraat ediyorlar.
***
²v«V²2¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2004: 3479 - 2004: 3484)


Arama dizesi: hikmet
hakiki hüşyar ve yakzan olan Zat-ı Ahmediye’nin (A.S.M.) söylediklerini ve gördüklerini,
senin elinden gelirse, tabir etmeye çalış!
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte buna göre: Şahsın mevt ve ecelinin ibhamındaki hikmet ki, insan daima ona karşı
muntazır olup âhiretine ciddî hazırlansın. Binaenaleyh; kıyametin, yani mevt-i dünyanın
ibhamındaki hikmet dahi, yine bu hikmettir. Yani, tâ ki ebna-i dünya, her vakit ona muntazır
olup hazırlıklı beklesinler. Ve işte bu sırdandır ki, asr-ı saadetten tâ şu ana kadar herbir asır,

kıyameti intizar etmişlerdir. Şu intizar ise gaflet-i umumîyi dağıtmak hikmetindendir. Yoksa o
gibi rivayetler, vuku’u muayyen olan emirlere dair irşad-ı Nebevî kısmından değildir. Belki
gafleti dağıtan hikmet-i ibhamdır ki, intizarı iktiza eder. İşte burada, hikmeti illetten temyiz
edip ayıramıyanlar mutlaka sehveder, yanlış giderler.
Amma Mehdi mes’elesi ise, (yani, her asırda Mehdi’ye muntazır kalmanın hikmeti ise;)
dalalet ve fesadın istilası zamanında, ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ve ye’si
izale; ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona
insilaklerini teşci’ içindir. İşte bu hikmet dahi ibhamı iktiza eder. Tâ ki, her zaman o manaya
intizar etmek mümkin olsun

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2004: 3616 - 2004: 3621)


Arama dizesi: hikmet
M.) söylediklerini ve gördüklerini,
senin elinden gelirse, tabir etmeye çalış!
İşte buna göre: Şahsın mevt ve ecelinin ibhamındaki hikmet ki, insan daima ona karşı
muntazır olup âhiretine ciddî hazırlansın. Binaenaleyh; kıyametin, yani mevt-i dünyanın
ibhamındaki hikmet dahi, yine bu hikmettir. Yani, tâ ki ebna-i dünya, her vakit ona muntazır
olup hazırlıklı beklesinler. Ve işte bu sırdandır ki, asr-ı saadetten tâ şu ana kadar herbir asır,

kıyameti intizar etmişlerdir. Şu intizar ise gaflet-i umumîyi dağıtmak hikmetindendir. Yoksa o
gibi rivayetler, vuku’u muayyen olan emirlere dair irşad-ı Nebevî kısmından değildir. Belki
gafleti dağıtan hikmet-i ibhamdır ki, intizarı iktiza eder. İşte burada, hikmeti illetten temyiz
edip ayıramıyanlar mutlaka sehveder, yanlış giderler.
Amma Mehdi mes’elesi ise, (yani, her asırda Mehdi’ye muntazır kalmanın hikmeti ise;)
dalalet ve fesadın istilası zamanında, ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ve ye’si
izale; ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona
insilaklerini teşci’ içindir. İşte bu hikmet dahi ibhamı iktiza eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2004: 3637 - 2004: 3642)


Arama dizesi: hikmet
M.) söylediklerini ve gördüklerini,
senin elinden gelirse, tabir etmeye çalış!
İşte buna göre: Şahsın mevt ve ecelinin ibhamındaki hikmet ki, insan daima ona karşı
muntazır olup âhiretine ciddî hazırlansın. Binaenaleyh; kıyametin, yani mevt-i dünyanın
ibhamındaki hikmet dahi, yine bu hikmettir. Yani, tâ ki ebna-i dünya, her vakit ona muntazır
olup hazırlıklı beklesinler. Ve işte bu sırdandır ki, asr-ı saadetten tâ şu ana kadar herbir asır,
MAXQDA 2020 24.12.2022

kıyameti intizar etmişlerdir. Şu intizar ise gaflet-i umumîyi dağıtmak hikmetindendir. Yoksa o
gibi rivayetler, vuku’u muayyen olan emirlere dair irşad-ı Nebevî kısmından değildir. Belki
gafleti dağıtan hikmet-i ibhamdır ki, intizarı iktiza eder. İşte burada, hikmeti illetten temyiz
edip ayıramıyanlar mutlaka sehveder, yanlış giderler.
Amma Mehdi mes’elesi ise, (yani, her asırda Mehdi’ye muntazır kalmanın hikmeti ise;)
dalalet ve fesadın istilası zamanında, ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ve ye’si
izale; ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona
insilaklerini teşci’ içindir. İşte bu hikmet dahi ibhamı iktiza eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2005: 71 - 2005: 76)


Arama dizesi: hikmet
Binaenaleyh; kıyametin, yani mevt-i dünyanın
ibhamındaki hikmet dahi, yine bu hikmettir. Yani, tâ ki ebna-i dünya, her vakit ona muntazır
olup hazırlıklı beklesinler. Ve işte bu sırdandır ki, asr-ı saadetten tâ şu ana kadar herbir asır,

kıyameti intizar etmişlerdir. Şu intizar ise gaflet-i umumîyi dağıtmak hikmetindendir. Yoksa o
gibi rivayetler, vuku’u muayyen olan emirlere dair irşad-ı Nebevî kısmından değildir. Belki
gafleti dağıtan hikmet-i ibhamdır ki, intizarı iktiza eder. İşte burada, hikmeti illetten temyiz
edip ayıramıyanlar mutlaka sehveder, yanlış giderler.
Amma Mehdi mes’elesi ise, (yani, her asırda Mehdi’ye muntazır kalmanın hikmeti ise;)
dalalet ve fesadın istilası zamanında, ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ve ye’si
izale; ve imam ve reisi Mehdî (R.A.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2005: 207 - 2005: 212)


Arama dizesi: hikmet
Ve işte bu sırdandır ki, asr-ı saadetten tâ şu ana kadar herbir asır,

kıyameti intizar etmişlerdir. Şu intizar ise gaflet-i umumîyi dağıtmak hikmetindendir. Yoksa o
gibi rivayetler, vuku’u muayyen olan emirlere dair irşad-ı Nebevî kısmından değildir. Belki
gafleti dağıtan hikmet-i ibhamdır ki, intizarı iktiza eder. İşte burada, hikmeti illetten temyiz
edip ayıramıyanlar mutlaka sehveder, yanlış giderler.
Amma Mehdi mes’elesi ise, (yani, her asırda Mehdi’ye muntazır kalmanın hikmeti ise;)
dalalet ve fesadın istilası zamanında, ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ve ye’si
izale; ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona
insilaklerini teşci’ içindir. İşte bu hikmet dahi ibhamı iktiza eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2005: 264 - 2005: 269)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

kıyameti intizar etmişlerdir. Şu intizar ise gaflet-i umumîyi dağıtmak hikmetindendir. Yoksa o
gibi rivayetler, vuku’u muayyen olan emirlere dair irşad-ı Nebevî kısmından değildir. Belki
gafleti dağıtan hikmet-i ibhamdır ki, intizarı iktiza eder. İşte burada, hikmeti illetten temyiz
edip ayıramıyanlar mutlaka sehveder, yanlış giderler.
Amma Mehdi mes’elesi ise, (yani, her asırda Mehdi’ye muntazır kalmanın hikmeti ise;)
dalalet ve fesadın istilası zamanında, ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ve ye’si
izale; ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona
insilaklerini teşci’ içindir. İşte bu hikmet dahi ibhamı iktiza eder. Tâ ki, her zaman o manaya
intizar etmek mümkin olsun.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2005: 416 - 2005: 421)


Arama dizesi: hikmet

Şu intizar ise gaflet-i umumîyi dağıtmak hikmetindendir. Yoksa o


gibi rivayetler, vuku’u muayyen olan emirlere dair irşad-ı Nebevî kısmından değildir. Belki
gafleti dağıtan hikmet-i ibhamdır ki, intizarı iktiza eder. İşte burada, hikmeti illetten temyiz
edip ayıramıyanlar mutlaka sehveder, yanlış giderler.
Amma Mehdi mes’elesi ise, (yani, her asırda Mehdi’ye muntazır kalmanın hikmeti ise;)
dalalet ve fesadın istilası zamanında, ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ve ye’si
izale; ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona
insilaklerini teşci’ içindir. İşte bu hikmet dahi ibhamı iktiza eder. Tâ ki, her zaman o manaya
intizar etmek mümkin olsun.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2005: 658 - 2005: 663)


Arama dizesi: hikmet

Belki
gafleti dağıtan hikmet-i ibhamdır ki, intizarı iktiza eder. İşte burada, hikmeti illetten temyiz
edip ayıramıyanlar mutlaka sehveder, yanlış giderler.
Amma Mehdi mes’elesi ise, (yani, her asırda Mehdi’ye muntazır kalmanın hikmeti ise;)
dalalet ve fesadın istilası zamanında, ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ve ye’si
izale; ve imam ve reisi Mehdî (R.A.) olan bir silk-i nuranîde zevil-himem müceddidlerin ona
insilaklerini teşci’ içindir. İşte bu hikmet dahi ibhamı iktiza eder. Tâ ki, her zaman o manaya
intizar etmek mümkin olsun.
***
²v«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2008: 350 - 2008: 355)


Arama dizesi: hikmet
Fakat her hepsi de manzum bir intizam ile ölçülü
bir dokunuţ içindedirler.
Evet envaın şevk ile birbiriyle mu’anaka edip, yekdiğerlerinin muavenetine
koşuşmaları, hem ferdlerin hüsn-ü muaşeret içinde yekdiğerine refakat edip komşuluk
etmeleri ise; elbette bütün bunların tek bir Nessac’ın nesci ve bir Seyyid-i Vâhid’in
hizmetçileri olduğuna şehadet ediyorlar. Ayrıca bütün bu enva’ ve efradın herbirisi, o
haliçelerin müştebik ve muhtelit olan atkı ipleri içerisinde birbirine mezcolmadan mahsus bir

dokuma ile dokunuşları; ve birbirine dercolmadan mümtaz bir endaze ile yapılışları ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

birbiriyle kaynaşıp lehimlenmeden muayyen etlerle etlenmeleri; ve bütün bunlar herhangi bir
teşevvüşe uğramadan halatsız ve galatsız meydana çıkmaları, elbette aynelyakîn gibi ţehadet
ederler ki; bunlar öyle bir zatın eser-i san’atıdırlar ki, onun kudret ve hikmetine nihayet
yoktur.
Hem bütün bu mütehalif ve ayrı ayrı şeyler üstünde görünen tezyin-i kasdî ve emsali
gibi terettübler dahi şehadet ederler ki, şu kasr-ı âlemi mevcudatın enva’ ve elvanının
müzeyyenatıyla süsleyen zat; âlem kasrının levazımatını, esasatını ve eczasını da o
halketmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2008: 1991 - 2008: 1996)


Arama dizesi: hikmet

***
²v«V²2¬! Kat’iyyen bil ki! Cenab-ı Fa’al-i Hakîm’in işinden sual olunmaz. Evet hiç bir
şeyin, hiç bir ilmin ve hiç bir hikmetin hakkı yoktur ki, ondan sual etsin. Zira o, mülkünde
istediği gibi tasarruf eden bir Malik-ül Mülk-i Zülcelal’dir. Ve bizim bilmediğimizi bilen bir
Alîm ve Hakîm’dir. Öyle ise bir şeyin hikmetine ilmimizin ermemesi, o şeyin hikmetsizliğine
delâlet etmez. Evet mutlak ekserde görünen hikmet-i âmme, burada bize mestur olup
görünmeyen hikmetin de vücuduna şahid-i kat’îdir.
Meselâ, zîhayatların ölümlerinden müteellim oluruz.. Ve bazı hayvanat-ı latifenin
kısacık ömürlerinde görünen güzelliğin eziyet görmesinden mükedder oluruz.. Ve hayata talib
bazı canlı masnuatın kış gibi şedaidi görmeden evvel inkıraz bulmalarındaki vech-i rahmet
nedir bilemeyiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2008: 2189 - 2008: 2194)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Fa’al-i Hakîm’in işinden sual olunmaz. Evet hiç bir


şeyin, hiç bir ilmin ve hiç bir hikmetin hakkı yoktur ki, ondan sual etsin. Zira o, mülkünde
istediği gibi tasarruf eden bir Malik-ül Mülk-i Zülcelal’dir. Ve bizim bilmediğimizi bilen bir
Alîm ve Hakîm’dir. Öyle ise bir şeyin hikmetine ilmimizin ermemesi, o şeyin hikmetsizliğine
delâlet etmez. Evet mutlak ekserde görünen hikmet-i âmme, burada bize mestur olup
görünmeyen hikmetin de vücuduna şahid-i kat’îdir.
Meselâ, zîhayatların ölümlerinden müteellim oluruz.. Ve bazı hayvanat-ı latifenin
kısacık ömürlerinde görünen güzelliğin eziyet görmesinden mükedder oluruz.. Ve hayata talib
bazı canlı masnuatın kış gibi şedaidi görmeden evvel inkıraz bulmalarındaki vech-i rahmet
nedir bilemeyiz. Halbuki şu teellüm ve manevî itiraz, hakikat-ı hale muttali’ olmayan
cehlimizden neş’et ediyor. Çünkü hiç bir zîhayat yoktur ki, tekalif-i hayat vazifelerini ifa eden
muvazzaf birer nefer ve me’mur, birer abd gibi olmasın!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2008: 2227 - 2008: 2232)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Fa’al-i Hakîm’in işinden sual olunmaz. Evet hiç bir


şeyin, hiç bir ilmin ve hiç bir hikmetin hakkı yoktur ki, ondan sual etsin. Zira o, mülkünde
istediği gibi tasarruf eden bir Malik-ül Mülk-i Zülcelal’dir. Ve bizim bilmediğimizi bilen bir
Alîm ve Hakîm’dir. Öyle ise bir şeyin hikmetine ilmimizin ermemesi, o şeyin hikmetsizliğine
MAXQDA 2020 24.12.2022

delâlet etmez. Evet mutlak ekserde görünen hikmet-i âmme, burada bize mestur olup
görünmeyen hikmetin de vücuduna şahid-i kat’îdir.
Meselâ, zîhayatların ölümlerinden müteellim oluruz.. Ve bazı hayvanat-ı latifenin
kısacık ömürlerinde görünen güzelliğin eziyet görmesinden mükedder oluruz.. Ve hayata talib
bazı canlı masnuatın kış gibi şedaidi görmeden evvel inkıraz bulmalarındaki vech-i rahmet
nedir bilemeyiz. Halbuki şu teellüm ve manevî itiraz, hakikat-ı hale muttali’ olmayan
cehlimizden neş’et ediyor. Çünkü hiç bir zîhayat yoktur ki, tekalif-i hayat vazifelerini ifa eden
muvazzaf birer nefer ve me’mur, birer abd gibi olmasın!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2008: 2288 - 2008: 2293)


Arama dizesi: hikmet

Evet hiç bir


şeyin, hiç bir ilmin ve hiç bir hikmetin hakkı yoktur ki, ondan sual etsin. Zira o, mülkünde
istediği gibi tasarruf eden bir Malik-ül Mülk-i Zülcelal’dir. Ve bizim bilmediğimizi bilen bir
Alîm ve Hakîm’dir. Öyle ise bir şeyin hikmetine ilmimizin ermemesi, o şeyin hikmetsizliğine
delâlet etmez. Evet mutlak ekserde görünen hikmet-i âmme, burada bize mestur olup
görünmeyen hikmetin de vücuduna şahid-i kat’îdir.
Meselâ, zîhayatların ölümlerinden müteellim oluruz.. Ve bazı hayvanat-ı latifenin
kısacık ömürlerinde görünen güzelliğin eziyet görmesinden mükedder oluruz.. Ve hayata talib
bazı canlı masnuatın kış gibi şedaidi görmeden evvel inkıraz bulmalarındaki vech-i rahmet
nedir bilemeyiz. Halbuki şu teellüm ve manevî itiraz, hakikat-ı hale muttali’ olmayan
cehlimizden neş’et ediyor. Çünkü hiç bir zîhayat yoktur ki, tekalif-i hayat vazifelerini ifa eden
muvazzaf birer nefer ve me’mur, birer abd gibi olmasın!.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2008: 2340 - 2008: 2345)


Arama dizesi: hikmet

Evet hiç bir


şeyin, hiç bir ilmin ve hiç bir hikmetin hakkı yoktur ki, ondan sual etsin. Zira o, mülkünde
istediği gibi tasarruf eden bir Malik-ül Mülk-i Zülcelal’dir. Ve bizim bilmediğimizi bilen bir
Alîm ve Hakîm’dir. Öyle ise bir şeyin hikmetine ilmimizin ermemesi, o şeyin hikmetsizliğine
delâlet etmez. Evet mutlak ekserde görünen hikmet-i âmme, burada bize mestur olup
görünmeyen hikmetin de vücuduna şahid-i kat’îdir.
Meselâ, zîhayatların ölümlerinden müteellim oluruz.. Ve bazı hayvanat-ı latifenin
kısacık ömürlerinde görünen güzelliğin eziyet görmesinden mükedder oluruz.. Ve hayata talib
bazı canlı masnuatın kış gibi şedaidi görmeden evvel inkıraz bulmalarındaki vech-i rahmet
nedir bilemeyiz. Halbuki şu teellüm ve manevî itiraz, hakikat-ı hale muttali’ olmayan
cehlimizden neş’et ediyor. Çünkü hiç bir zîhayat yoktur ki, tekalif-i hayat vazifelerini ifa eden
muvazzaf birer nefer ve me’mur, birer abd gibi olmasın!.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2009: 2159 - 2009: 2164)


Arama dizesi: hikmet

celevatı güya umumî bir matemden gelen ağlayışların vaveylası imiş gibi sana görünmektedir.
Fakat sen, onlara onlar için acıyor değilsin ki; o şefkat, memduh bir şefkat olsun. Belki sen,
onları kendine kıyas yoluyla, kendini onların mevkiinde farz edip, onda fâni olmuş olan
nefsine acıyorsun.
Amma bazı hayvanların, diğer bazılarına taslitlerinin hikmeti ise; zaiflerin dikkat,
teyakkuz, cevvaliyet ve çeviklik almaları içindir. Hem tâ
--- sh:» (BMs: 634) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2009: 2473 - 2009: 2478)


Arama dizesi: hikmet

Hem tâ
--- sh:» (BMs: 634) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
ki latif cihazatlarını istimal etsinler ve bilkuvve olan istidadlarını kuvveden fiile çıkarsınlar
gibi, pek çok hikmetleri vardır. Hayvanat-ı ehliye ile vahşiyeyi müvazene etsen, bu hikmeti
zâhir, bâhir görürsün.
***
²v«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2009: 2543 - 2009: 2548)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:» (BMs: 634) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


ki latif cihazatlarını istimal etsinler ve bilkuvve olan istidadlarını kuvveden fiile çıkarsınlar
gibi, pek çok hikmetleri vardır. Hayvanat-ı ehliye ile vahşiyeyi müvazene etsen, bu hikmeti
zâhir, bâhir görürsün.
***
²v«V²2¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2009: 3101 - 2009: 3106)


Arama dizesi: hikmet

‘Evliyaların usul-i diniyede ittifakları ile


beraber, meşhudatlarındaki hükümlerinin sırr-ı tehalüfü; hem geçmiş peygamberlerin ve ârif
evliyaların tevhid-i ilahiden gayrı olan sair erkân-ı imaniyede mübhem ve mücmel gittikleri
halde; Kur’an ve münzel-ün aleyh olan Zat’ın (A.S.M.), bütün makasıd-ı imaniyeyi son
derece tâm ve küll halinde ve en güzel bir surette ve onun üstünde daha hiç bir izah ve tafsile
lüzum bırakmadan kasdî bir izahla tafsil etmelerinin hikmeti nedir?’ diye sual edersen, biz de
elcevab deriz ki: Onun sırrı ise, berzahların tavassutu ve kabiliyetlerin tefavütü ile beraber,
celevat-ı esma renklerinin mazharlardaki küllî ve cüz’î, zıllî ve aslî olan tenevvüünden ileri
gelmiş ve gelmektedir.
Evet, o büyük zatlardan bir kısmı, haşr-i cismanî gibi bazı hakaik-ı imaniyenin tafsilatı
cihetine gitmek değil, filcümle icmal ile bırakıp gitmişlerdir. Bazıları da marifetullahın
gayrısındaki hakaikı ibham etmişlerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2009: 3609 - 2009: 3614)


Arama dizesi: hikmet
Onun sırrı ise, berzahların tavassutu ve kabiliyetlerin tefavütü ile beraber,
celevat-ı esma renklerinin mazharlardaki küllî ve cüz’î, zıllî ve aslî olan tenevvüünden ileri
gelmiş ve gelmektedir.
Evet, o büyük zatlardan bir kısmı, haşr-i cismanî gibi bazı hakaik-ı imaniyenin tafsilatı
cihetine gitmek değil, filcümle icmal ile bırakıp gitmişlerdir. Bazıları da marifetullahın
gayrısındaki hakaikı ibham etmişlerdir.
İşte bu mes’elenin hikmetine işaret eden şu gelecek temsile bak:

]«V²2«ž²! u«C«W²7! ¬yÁV¬7«: Güneş, kendi Hâlıkının izni ile üç çeţit tecelliye sahibdir.
Birisi: Tecelli-i küllîdir ki, bütün çiçeklere birden ifaza-i nur etmesidir
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2014: 2336 - 2014: 2341)


Arama dizesi: hikmet

«?Åx5 «ž«: «”²x«& «ž


***
²v«V²2¬! Ey Kur’an’ın hikmetiyle, felsefe hikmetinin arasındaki farkı öğrenmek isteyen
arkadaş, bil ki! Bunu anlamak için bu gelecek temsile bak: Meselâ bir Kur’an var, onun
hurufatı çeşitli tezhiblerle ve pek müzeyyen nakışlarla yazılmış. Bazı kelimeleri altun, bazısı
gümüşle; bazıları elmas ve zümrüd ile, bazısı cevahir ve akik ile ve hakeza, son derece
müzeyyen ve hârika bir Kur’an…
Bu Kur’anı iki şahıs alıp okudular, ikisi de istihsan ettiler.. Dediler ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2014: 2356 - 2014: 2361)


Arama dizesi: hikmet

«?Åx5 «ž«: «”²x«& «ž


***
²v«V²2¬! Ey Kur’an’ın hikmetiyle, felsefe hikmetinin arasındaki farkı öğrenmek isteyen
arkadaş, bil ki! Bunu anlamak için bu gelecek temsile bak: Meselâ bir Kur’an var, onun
hurufatı çeşitli tezhiblerle ve pek müzeyyen nakışlarla yazılmış. Bazı kelimeleri altun, bazısı
gümüşle; bazıları elmas ve zümrüd ile, bazısı cevahir ve akik ile ve hakeza, son derece
müzeyyen ve hârika bir Kur’an…
Bu Kur’anı iki şahıs alıp okudular, ikisi de istihsan ettiler.. Dediler ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2015: 582 - 2015: 587)


Arama dizesi: hikmet

Müzeyyen olan harflerinin nukuşu ile hiç iştigal etmedi. Belki öyle bir şeyle meşgul oldu ki,
ötekinin meşgul olduğu şeyden milyonlar mertebe daha âlî, daha gâlî, daha latif, daha şerif,
daha ezyen ve daha ahsendir. Yani, o Kur’an’ın ma’ânisindeki cevherlerin beyanına ve
enva’ının esrarına dair şeylerle meşgul olup, âyetlerin hakaikından bahseden bir tefsir yazdı.
İşte ey bir parça aklım var diyen arkadaş! Allah için söyle; bu iki kitabdan hangisine, şu
Kur’anın maanisine muvafık bir hikmet kitabıdır denilir?!.
Eğer, temsili fehmettin ise, hakikatın yüzüne de bak. Temsildeki Kur’an ise, şu âlemdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2017: 793 - 2017: 798)


Arama dizesi: hikmet

Ve bir Kadir-i Hakîm’in namıyla mübaşeret ediyor.


Hem dahi o şey ve bütün eşya, cehliyle beraber kendi beline ve başına öyle mevzun olan
gaye ve neticeleri ve manzum semereleri yüklemiştir ki; herbirinde, hususi tarzda menfaat-i
umumiye gözetilmiştir. Halbuki, o gaye ve neticelerden o şeye ayrılan hisse, ancak milyonda
birdir. Öyle ise bedahetle anlaşılıyor ki; o şey, o hikmetli gayeleri bir Azîm-i Hakîm’in
ismiyle yüklenmiş, bir Rahman-ı Rahîm’in namıyla ve bir Alim-i Kerim’in hesabıyla
zîhayatlara yetiţtiriyor.
Eğer istersen, tohum ve çekirdeklere bak! Ve hem yüklendikleri ağaç ve sünbüllerine
nazar et! Hem yine ağaçlara ve onların semerelerine ve hayvan ve hayvancıklara ve bunların
vezaif-i acibelerine dikkat et!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2018: 2644 - 2018: 2649)


Arama dizesi: hikmet

Düşün, acaba hiç


mümkün müdür ki; şu mutlak ucuzluk içindeki
--- sh:» (BMs: 650) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
cûd-u mutlak zımnında bulunan sühulet-i mutlakanın müşahedesiyle beraber; ve şu intizam-ı
mutlak içindeki bu hikmet-i âmmenin şuhuduyla birlikte; nasıl olur da, şu eşyanın yaratılması
-meselâ şu Narın hilkatı- bir camid esbaba isnad edilsin? Edilsin de; o camid, cahil sebebler,
gitsinler ekser eşyaya lâzım olan cihazatı toplasınlar ve getirsinler; ve meselâ şu Narın
yapılmasında bütün o cihazatı hazır bulundursunlar. Çünkü bu tek şey, bütün o şeylerin küçük
bir misal-i musaggarıdır. Veyahut meselâ, şu narın bir dakikacık kadar bir zaman için hayvanî
bir lezzetle eklinden başka hiç bir gayesi bulunmasın!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2018: 3247 - 2018: 3252)


Arama dizesi: hikmet

Veyahut meselâ, şu narın bir dakikacık kadar bir zaman için hayvanî
bir lezzetle eklinden başka hiç bir gayesi bulunmasın!. Elbette hiç bir zîşuur, buna mümkin
diyemez.
Evet, herşeyde görünen bu göz önündeki şu hikmet-i bâhire, o abesiyete nasıl müsaade
edecektir ki; bir insanın yalnız başını, pek çok olan duygular manzumesini içine yerleştirerek
hadsiz vezaifle öyle vazifelendirsin ki, eğer o kafadaki her bir duygu ve onun vazifesi için
yalnız bir hardal tohumu kadar bir yer tahsis edilmiş olsaydı; insanın başı Tur Dağı kadar
büyümesi lâzımdı. Evet o kafanın içindeki duygularından yalnız sen kendi lisanına ve
gördüğü vazifelerine bak ki; Rahmet hazinelerinin bütün müddeharatını tartıp ölçmesi
onlardan sadece bazısıdır.
İşte o hikmet, bir hârika-i san’at olan şu Nar meyvesi gibi bir meyvenin, nasıl olur da
yalnız senin bir anda gafilane onu çiğneyip yutmandan başka gayeleri bulundurmasın? Evet,
zâhir bir muhaldir ki; senin bir başın, semerat ve gayattan dağ büyüklüğünde meyveler versin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2018: 3786 - 2018: 3791)


Arama dizesi: hikmet
Evet, herşeyde görünen bu göz önündeki şu hikmet-i bâhire, o abesiyete nasıl müsaade
edecektir ki; bir insanın yalnız başını, pek çok olan duygular manzumesini içine yerleştirerek
hadsiz vezaifle öyle vazifelendirsin ki, eğer o kafadaki her bir duygu ve onun vazifesi için
yalnız bir hardal tohumu kadar bir yer tahsis edilmiş olsaydı; insanın başı Tur Dağı kadar
büyümesi lâzımdı. Evet o kafanın içindeki duygularından yalnız sen kendi lisanına ve
gördüğü vazifelerine bak ki; Rahmet hazinelerinin bütün müddeharatını tartıp ölçmesi
onlardan sadece bazısıdır.
İşte o hikmet, bir hârika-i san’at olan şu Nar meyvesi gibi bir meyvenin, nasıl olur da
yalnız senin bir anda gafilane onu çiğneyip yutmandan başka gayeleri bulundurmasın? Evet,
zâhir bir muhaldir ki; senin bir başın, semerat ve gayattan dağ büyüklüğünde meyveler versin

de, fakat dağ gibi büyük olan gayeler, yalnız başın kadar birtek semereyi netice versin. Zira o
zaman, herşeyde hükümferma ve meşhud olan nihayet hikmet, nihayet abesiyetle içtima’
etmiş demektir. Bu ise muhalin muhali, bâtılın bâtılıdır. Belki ancak o Nar meyvesi, kendi
emsali meyveler gibi, esma-i hüsnanın beyanında bir kasideyi tazammun eden bir kelimedir
ki, o esmanın ma’anisini ifade ettikten sonra, ömrü vefa bulur, vefat eder. Sonra gelir senin
ağzından geçip, midene girer, orada defnedilir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2019: 148 - 2019: 153)


Arama dizesi: hikmet
İşte o hikmet, bir hârika-i san’at olan şu Nar meyvesi gibi bir meyvenin, nasıl olur da
yalnız senin bir anda gafilane onu çiğneyip yutmandan başka gayeleri bulundurmasın? Evet,
zâhir bir muhaldir ki; senin bir başın, semerat ve gayattan dağ büyüklüğünde meyveler versin

de, fakat dağ gibi büyük olan gayeler, yalnız başın kadar birtek semereyi netice versin. Zira o
zaman, herşeyde hükümferma ve meşhud olan nihayet hikmet, nihayet abesiyetle içtima’
etmiş demektir. Bu ise muhalin muhali, bâtılın bâtılıdır. Belki ancak o Nar meyvesi, kendi
emsali meyveler gibi, esma-i hüsnanın beyanında bir kasideyi tazammun eden bir kelimedir
ki, o esmanın ma’anisini ifade ettikten sonra, ömrü vefa bulur, vefat eder. Sonra gelir senin
ağzından geçip, midene girer, orada defnedilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2021: 999 - 2021: 1004)


Arama dizesi: hikmet

(1)
“Yani güya çiçek açmış herbir ağaç, güzel yazılmış bir kasidedir ki; o kaside,
Fatır-ı Zülcelal’in medaih-i bâhiresini inşad edip şairane lisan-ı hal ile söylüyor..
Veyahut o çiçek açmış herbir ağaç, binler bakar ve baktırır gözlerini açmış, tâ Sani-i
Zülcelal’in neşr ve teşhir olunan acaib-i san’atını bir-iki gözle değil, belki binler gözlerle
baksın. Tâ ehl-i dikkati öyle baktırsın.. Veyahut o çiçek açan her bir ağaç, umumî
bayram olan baharın içindeki hususî bayramında ve resm-i geçid-misal bir anda
yeşillenmiş azalarını (harbden muzafferen çıkmış bir ordu gibi) en süslü müzeyyenatla
süslemiş, tâ ki onun Sultan-ı Zülcelal’i ona ihsan ettiği hedayayı ve letaifi ve âsâr-ı
nuraniyesini müşahede etsin. Hem meşher-i san’at-ı İlahiye olan zeminin yüzünde ve
bahar mevsiminde murassaat-ı rahmetini enzar-ı halka teşhir etsin. Ve şecerin hikmet-i
hilkatini beşere ilan etsin; İncecik dallarında ne kadar mühim hazineler bulunduğunu
ve ihsanat-ı Rahmaniyenin meyvelerinde ne derece mühim defineler var olduğunu
göstermekle, kemal-i kudret-i İlahiyeyi göstersin.”
Tesbih ederiz o Bâri-i Musavviri ki; ibadına yaptığı ihsan ve ikramlar, ne kadar
güzeldir; ve o Hâlık-ı Muktediri ki, berahin-i vücub-u vücud ve vahdaniyeti ne derece şirin ve
müzeyyendir; ve o Fâtır-ı Münevviri ki, celal ve cemalinin âyât ve beyyinatı ne mertebe
mübeyyen ve muvazzahtır.
İşte bahar mevsiminde teşhir-i san’at için cilvelerle kendini gösteren rahmet-i İlahiyeye
bak, gör ki; âdeta bahar mevsimi, o zülcelal sultanın bendelerine bir bayram veya raiyetine bir
zinet günü gibi olduğundan; ağaçlardan meyvelerine kadar her bir şecer ve nebat, kendi
rütbesi miktarınca sultanının saltanatını izhar ve malikinin hediyelerini ilan etmekle beraber,
onun emirlerine muntazırane hazır bekliyorlar.. Ve onun ismiyle onun mahlukatına hizmet
yolunda her bir ağaç ve nebat, o

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2021: 2820 - 2021: 2825)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

655) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
Rahman’ın misafirlerini memnun etmek için birer latif, nazif sofra halinde onun izniyle
çiçeklenip meyve veriyorlar.
Evet nur, hava, toprak ve su; o sultanın emirlerine -teşhir-i san’at ve tebliğ-i ahkâm ile
beraber- birer elçi, birer sefir ve fermanlarının merkez-i tasarrufatının arşına birer hamele
hükmündedirler. Meselâ ilim ve hikmetin arşı, nur unsurundadır. Fazl ve rahmetin arşı da su
üstündedir. Hıfz ve ihyanın arşı ise, toprak olduğu gibi; emir ve iradenin arşları ise, hava
üzerindedir. Amma kat’iyyen bilesin ki, bütün bunlar kendi işleyiş ve faaliyetlerinde esma-i
İlahiyenin mazharları olarak çalışırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2022: 288 - 2022: 293)


Arama dizesi: hikmet
Evet eğer camid, cahil ve basit bir zerre, meselâ kendi kendine şu ağaçları inşa edebilse
idi; Ve aynı zamanda bu semereleri dokuyabilseydi ve şu çiçeklere suret verebilse idi, hattâ
belki bütün şu eşyayı icad edebilseydi; belki de şu arzı, şu dünyayı yüklenebilseydi; (yani

ilmen ve aklen bunlar mümkün olsaydı) o zaman senin y«7 «t<¬h«- «ž ˜«G²&«: hakikatında şek
ve şübhe etmen için bir hakkın olurdu.
İşte madem o zerrenin kendi başına o işlere sahib ve medar olması muhal ender
muhaldir. Elbette bilâ-şek velâ-şübhe, bütün mahlukatı kabza-i kudret ve hikmetinde tutan
Allah’tan başka mülk sahibi kimse yoktur ve bulunamaz. Çünkü bakıyoruz ki, havanın her bir
zerresi, suyun her bir katresi, toprağın her bir tanesi bütün ot ve yeşilliklerin meyve ve
çiçeklerin neşv ü nemasına salih bir vaziyettedir. Eğer o zerre, hebbe (hava zerresi) ve
katreler, semavat ve arzın Rabb-i Zülcelalinin emriyle
--- sh:» (BMs

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2022: 844 - 2022: 849)


Arama dizesi: hikmet

Eğer o zerre, hebbe (hava zerresi) ve


katreler, semavat ve arzın Rabb-i Zülcelalinin emriyle
--- sh:» (BMs: 656) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
me’mur olmazlarsa; o zaman her bir zerrede bütün masnuatın her bir işine kâfi gelecek san’at,
hikmet ve kudretin bulunması lâzımdır. Tâ ki şu mevcudatı yüklenebilsinler.
Sübhandır o Hâlık ki, bütün ağaçlar; yaprak, çiçek ve meyveleriyle ona hamd eylerler.
Evet çiçekler, yaprakların tezayüdü içinde meyvelerin tekamülü için inkişaf etmesi; ve
ağaçların nazenin çocukları hükmünde olan meyveleri, yeşil dallarının elinde oynaması; ve
ruh-efza nesim-i seherin esmesiyle onların salıncaklarını latifane bir tarzda sallaması, dikkatle
bakanlara; onları inşa eden, (kasidevari nutka getiren) inşad eden Vâhid-i Kahhar’ın
medhinde gayet fasîh ve vazıh bir lütuf ile neşidehan oldukları gibi; O Vâhid’in de onları
kendi medaihinde kasidehanlar gibi nutka getirdiğini idrak eder. Adeta bunların ağızları,
hurufları ve elfazları; onların yaprak, çiçek ve meyveleridir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2023: 605 - 2023: 610)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

esmasının nakışları ve evsafının aynalarıdırlar. Bunu görüp bildikten sonra h«A²6«! yÁV7«! söyle
ve âlemleri temaşa et, bak ki; bütün âlemlerin hepsi bittamam onun kabza-i ilmine alınmış,
kabza-i kudretinde kemerbeste durmuş, kabza-i adlinde zelilane boyun eğmiş ve kabza-i
hikmetinde harekete âmâde bekleyip, onun tartı ve vezni ile dizilip nizamatının silkinde
mevzun bir vaziyet almışlardır. Evet nizam ile tanzim, mizan ile tevzin; Cenab-ı Rahman’ın
iki kabzasıdır. Ve İmam-ı Mübin ile Kitab-ı Mübin’in iki babıdır. Demek Kitab-ı Mübin,
İmam-ı Mübin ile beraber, bir Kadir-i Alim ve bir Âdil-i Hakîm’in ilim ve kudretini beyan
eden iki ünvandırlar. Öyle ise, hiçbir şey, bu nizamın nazmından ve şu mizanın vezninden
hariç olmadığını başında iz’anı, yüzünde aynanı (iki gözü) bulunan kimse, her halde ona

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2023: 1652 - 2023: 1657)


Arama dizesi: hikmet

”²G«Q²7! «x; h«A²6«! yÁV7«!


Çünkü O’dur ki, şu kâinatın temelini meşietinin mistarıyla, hikmetinin tanzimiyle te’sis
edip; usûl-ü hikmetini büyük mevcudatın rabıtası yapmıştır. Ondan sonra da, mevcudatı
düstur-u kaza, kanun-u kader ile fasletmiş, kudretin kavanini ise, masnuatın kametine göre
suretlerin biçilmesi için terzi yapmıştır. Daha sonra kâinatı, sünnetinin namuslarıyla,
âdetlerinin kanunlarıyla dizerek nazmedip sünnetin namuslarını, âdetin kanunlarını mahlukata
nazzam tayin etmiştir ve eder. Çünkü O, G<¬h< @«8 vU²E«< «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2023: 1696 - 2023: 1701)


Arama dizesi: hikmet

”²G«Q²7! «x; h«A²6«! yÁV7«!


Çünkü O’dur ki, şu kâinatın temelini meşietinin mistarıyla, hikmetinin tanzimiyle te’sis
edip; usûl-ü hikmetini büyük mevcudatın rabıtası yapmıştır. Ondan sonra da, mevcudatı
düstur-u kaza, kanun-u kader ile fasletmiş, kudretin kavanini ise, masnuatın kametine göre
suretlerin biçilmesi için terzi yapmıştır. Daha sonra kâinatı, sünnetinin namuslarıyla,
âdetlerinin kanunlarıyla dizerek nazmedip sünnetin namuslarını, âdetin kanunlarını mahlukata
nazzam tayin etmiştir ve eder. Çünkü O, G<¬h< @«8 vU²E«< «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2025: 1422 - 2025: 1427)


Arama dizesi: hikmet

Meali ţudur ki: O Malik-ül Mülk-i Zülcelal âlem-i ekberi, bahusus Küre-i Arz yüzünü
öyle bir surette inşa ederek yapmıştır ki; birbiri içinde hadsiz daireler olup, herbir daire bir
tarla hükmünde olup; vakit-bevakit, mevsim-bemevsim, asır-beasır eker, biçer, mahsulât alır.
Mütemadiyen mülkünü çalıştırır, tasarruf eder. En büyük daire olan zerrat âlemini bir tarla
yapıp, her zaman kâinat kadar mahsulâtı; kudretiyle, hikmetiyle onda eker, biçer, kaldırır.
Âlem-i şehadetten âlem-i gayba, daire-i kudretten daire-i ilme gönderir. Sonra mutavassıt bir
daire olan zemin yüzünü, aynen öyle bir mezraa yapmış ki; mevsim-bemevsim âlemleri,
enva’ları içinde eker, biçer, kaldırır. Manevî mahsulâtını dahi; gaybî, uhrevî, misalî ve manevî
âlemlerine gönderir. Daha küçük bir daire olan bir bahçeyi yine yüz def’a, bin def’a
kudretiyle doldurup, hikmetiyle boşalttırıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2025: 1852 - 2025: 1857)


Arama dizesi: hikmet

En büyük daire olan zerrat âlemini bir tarla


yapıp, her zaman kâinat kadar mahsulâtı; kudretiyle, hikmetiyle onda eker, biçer, kaldırır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Âlem-i şehadetten âlem-i gayba, daire-i kudretten daire-i ilme gönderir. Sonra mutavassıt bir
daire olan zemin yüzünü, aynen öyle bir mezraa yapmış ki; mevsim-bemevsim âlemleri,
enva’ları içinde eker, biçer, kaldırır. Manevî mahsulâtını dahi; gaybî, uhrevî, misalî ve manevî
âlemlerine gönderir. Daha küçük bir daire olan bir bahçeyi yine yüz def’a, bin def’a
kudretiyle doldurup, hikmetiyle boşalttırıyor. Daha küçük bir daire olan bir zîhayatı, meselâ
bir ağacı, bir insanı, yüz defa onun kadar, ondan mahsulât alır.
Demek o Malik-ül Mülk-i Zülcelal; küçük büyük, cüz’î küllî herţeyi birer model
hükmünde inşa ederek, yüzler tarzda taze taze nakışlarla münakkaş mensucat-ı san’atı onlara
giydirir; cilve-i esmasını, mu’cizat-ı kudretini izhar eder. Kendi mülkünde herbir şeyi, birer
sahife hükmünde inşa etmiş; her sahifede yüzer tarzda manidar mektubatını yazar, hikmetinin
âyâtını izhar eder, zîşuurlara okutturur. Şu âlem-i ekberi mülk şeklinde inşa etmekle beraber,
şu insanı dahi öyle bir surette halketmiştir ve ona öyle cihazat ve âletler ve havas ve
hissiyatlar ve bilhassa nefis, heva ve ihtiyaç ve iştiha ve hırs ve da’va vermiştir ki; o geniş
mülkünde, bütün mülke muhtaç bir memlûk hükmüne getirmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2025: 2346 - 2025: 2351)


Arama dizesi: hikmet

Manevî mahsulâtını dahi; gaybî, uhrevî, misalî ve manevî


âlemlerine gönderir. Daha küçük bir daire olan bir bahçeyi yine yüz def’a, bin def’a
kudretiyle doldurup, hikmetiyle boşalttırıyor. Daha küçük bir daire olan bir zîhayatı, meselâ
bir ağacı, bir insanı, yüz defa onun kadar, ondan mahsulât alır.
Demek o Malik-ül Mülk-i Zülcelal; küçük büyük, cüz’î küllî herţeyi birer model
hükmünde inşa ederek, yüzler tarzda taze taze nakışlarla münakkaş mensucat-ı san’atı onlara
giydirir; cilve-i esmasını, mu’cizat-ı kudretini izhar eder. Kendi mülkünde herbir şeyi, birer
sahife hükmünde inşa etmiş; her sahifede yüzer tarzda manidar mektubatını yazar, hikmetinin
âyâtını izhar eder, zîşuurlara okutturur. Şu âlem-i ekberi mülk şeklinde inşa etmekle beraber,
şu insanı dahi öyle bir surette halketmiştir ve ona öyle cihazat ve âletler ve havas ve
hissiyatlar ve bilhassa nefis, heva ve ihtiyaç ve iştiha ve hırs ve da’va vermiştir ki; o geniş
mülkünde, bütün mülke muhtaç bir memlûk hükmüne getirmiştir.
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2025: 3497 - 2025: 3502)


Arama dizesi: hikmet
@®"@«O¬' ²€«h«;!«i«# !«H´Z¬7 yB«R²A¬.@®"@«B¬6 ²€«h«;@«P«# «“!«H¬7 yB«Q²X«.
Meali şudur ki: Sani’-i Zülcelal’in âlem-i ekberdeki san’atı o derece manidardır ki; o
san’at, bir kitab suretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı
beşer hakikî fenn-i hikmet kütübhanesini ondan aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o
derece hakikatla bağlı ve hakikattan meded alıyor ki; büyük Kitab-ı Mübin’in bir nüshası olan
Kur’an-ı Hakîm şeklinde ilan edildi. Hem nasılki kâinattaki san’atı, kemal-i intizamından
kitab şekline girdi; insandaki sıbgatı ve nakş-ı hikmeti dahi, hitab çiçeğini açtı. Yani o san’at,
o derece manidar ve hassas ve güzeldir ki; o makine-i zîhayattaki cihazatı fonoğraf gibi nutka

geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim içinde bir sıbga-i Rabbaniye vermiş ki; o maddî,
cismanî, camid kafada; manevî, gaybî, hayatdar olan beyan ve hitab çiçeğini açtı. Ve o insan
kafasındaki kabiliyet-i nutk u beyana, o derece ulvî cihazat ve istidad verdi ki; Sultan-ı
Ezelî’ye muhatab olacak bir makamda inkişaf ettirdi, terakki verdi. Yani fıtrat-ı insaniyedeki
sıbga-i Rabbaniye, hitab-ı İlahî çiçeğini açtı. Hiç mümkün müdür ki: Kitab derecesine gelen
bütün mevcudattaki san’ata ve hitab makamına gelen insandaki o sıbgata, Vâhid-i Ehad’den
MAXQDA 2020 24.12.2022

başkası karışabilsin.… Hâşâ!..


--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2025: 3561 - 2025: 3566)


Arama dizesi: hikmet
@®"@«B¬6 ²€«h«;@«P«# «“!«H¬7 yB«Q²X«.
Meali şudur ki: Sani’-i Zülcelal’in âlem-i ekberdeki san’atı o derece manidardır ki; o
san’at, bir kitab suretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı
beşer hakikî fenn-i hikmet kütübhanesini ondan aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o
derece hakikatla bağlı ve hakikattan meded alıyor ki; büyük Kitab-ı Mübin’in bir nüshası olan
Kur’an-ı Hakîm şeklinde ilan edildi. Hem nasılki kâinattaki san’atı, kemal-i intizamından
kitab şekline girdi; insandaki sıbgatı ve nakş-ı hikmeti dahi, hitab çiçeğini açtı. Yani o san’at,
o derece manidar ve hassas ve güzeldir ki; o makine-i zîhayattaki cihazatı fonoğraf gibi nutka

geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim içinde bir sıbga-i Rabbaniye vermiş ki; o maddî,
cismanî, camid kafada; manevî, gaybî, hayatdar olan beyan ve hitab çiçeğini açtı. Ve o insan
kafasındaki kabiliyet-i nutk u beyana, o derece ulvî cihazat ve istidad verdi ki; Sultan-ı
Ezelî’ye muhatab olacak bir makamda inkişaf ettirdi, terakki verdi. Yani fıtrat-ı insaniyedeki
sıbga-i Rabbaniye, hitab-ı İlahî çiçeğini açtı. Hiç mümkün müdür ki: Kitab derecesine gelen
bütün mevcudattaki san’ata ve hitab makamına gelen insandaki o sıbgata, Vâhid-i Ehad’den
başkası karışabilsin.… Hâşâ!..

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2025: 3810 - 2025: 3815)


Arama dizesi: hikmet
Meali şudur ki: Sani’-i Zülcelal’in âlem-i ekberdeki san’atı o derece manidardır ki; o
san’at, bir kitab suretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, akl-ı
beşer hakikî fenn-i hikmet kütübhanesini ondan aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o
derece hakikatla bağlı ve hakikattan meded alıyor ki; büyük Kitab-ı Mübin’in bir nüshası olan
Kur’an-ı Hakîm şeklinde ilan edildi. Hem nasılki kâinattaki san’atı, kemal-i intizamından
kitab şekline girdi; insandaki sıbgatı ve nakş-ı hikmeti dahi, hitab çiçeğini açtı. Yani o san’at,
o derece manidar ve hassas ve güzeldir ki; o makine-i zîhayattaki cihazatı fonoğraf gibi nutka

geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim içinde bir sıbga-i Rabbaniye vermiş ki; o maddî,
cismanî, camid kafada; manevî, gaybî, hayatdar olan beyan ve hitab çiçeğini açtı. Ve o insan
kafasındaki kabiliyet-i nutk u beyana, o derece ulvî cihazat ve istidad verdi ki; Sultan-ı
Ezelî’ye muhatab olacak bir makamda inkişaf ettirdi, terakki verdi. Yani fıtrat-ı insaniyedeki
sıbga-i Rabbaniye, hitab-ı İlahî çiçeğini açtı. Hiç mümkün müdür ki: Kitab derecesine gelen
bütün mevcudattaki san’ata ve hitab makamına gelen insandaki o sıbgata, Vâhid-i Ehad’den
başkası karışabilsin.… Hâşâ
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2027: 2989 - 2027: 2994)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:» (BMs: 666) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------


tersiminden sonra, Zat-ı Kadir-i Zülcelal’in kudreti zuhur-pezîr olur. Tâ ki, kaderin pergeliyle
çizilmiş olan hikmet ve müraat-ı mesalih gibi emirlere tevfiken suretleri birbirinden ayırıp
teşhis etsin.
Evet, kat’iyyen şeksiz ve şübhesiz olarak; âlemdeki şu nakışlar, bir Alim’in ilminden ve
bir Hakîm’in tedbirinden feyezan olduklarına şehadet eden, herşeydeki müraat-ı mesalihtir.
İşte teşhis-i suverden sonra, inayet-i ezeliye sahne-i icraata gelir ki; o inayet kendi yed-i
beyzasıyla, inşasının lütfuyla o suretlere zinet verir, güzelleştirir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2028: 3035 - 2028: 3040)


Arama dizesi: hikmet

»ÅŸ«F²7! «x; h«A²6«! yÁV7«!


Şu halde, kâinat bostanında olan ecsam-ı süfliye ve yeryüzündeki zinet ve renkler, hem
yüksek âlemlerdeki ecram ve parıldayan yıldızlar, bir Vâhid-i Ehad ve bir Kadir-i Samed’in
mu’cizat-ı kudretidirler, şevahid-i hikmetidirler, berahin-i vahdetidirler.
Sübhandır o zat ki; küre-i arz bahçesini san’atına bir meşher yapmış. Zira o bahçede
nebatatın çiçeklenmeleri, ağaçların semerelenmeleri, hayvanatın süslenmeleri ve kuşların
güzelleşmeleri elbette O’nun san’atının hârikalarıdır, ilminin şahidleridir ve lütfunun
delilleridirler. Evet, meselâ şu bahçede meyvelerin kemal-i zinetiyle beraber, çiçeklerinin
tebessümkârane gülümsemeleri elbette ve elbette ins ve cinne ruhaniyât ve hayvanata karşı bir
Rahman-ı Rahim’in teveddüdüdür. Bir Hannan-ı Rahim’in terahhum ve şefkatıdır ve bir
Mennan-ı Kerim’in kendini tanıttırmasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2028: 3728 - 2028: 3733)


Arama dizesi: hikmet

Sübhandır o zat ki; küre-i arz bahçesini san’atına bir meşher yapmış. Zira o bahçede
nebatatın çiçeklenmeleri, ağaçların semerelenmeleri, hayvanatın süslenmeleri ve kuşların
güzelleşmeleri elbette O’nun san’atının hârikalarıdır, ilminin şahidleridir ve lütfunun
delilleridirler. Evet, meselâ şu bahçede meyvelerin kemal-i zinetiyle beraber, çiçeklerinin
tebessümkârane gülümsemeleri elbette ve elbette ins ve cinne ruhaniyât ve hayvanata karşı bir
Rahman-ı Rahim’in teveddüdüdür. Bir Hannan-ı Rahim’in terahhum ve şefkatıdır ve bir
Mennan-ı Kerim’in kendini tanıttırmasıdır.
Öyle ise, çiçek ve semereler, habbe ve tohumlar onun mu’cizat-ı hikmetidir, hedaya-yı
rahmetidir, vahdetinin bürhanlarıdır ve dar-ı âhirette eltafının beşaretleridir. Hem onların
Sanii, herşeye Alim ve
--- sh:» (BMs: 668) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2029: 569 - 2029: 574)


Arama dizesi: hikmet

–@«O²VÇ,7! «x; h«A²6«! yÁV7«!


Şimdi semanın yüzüne dikkatle bak: Nasıl sükûnet içinde bir sükûtu, hikmet içinde bir
hareketi, haşmet içinde bir parlamayı, zinet içinde bir tebessümü görürsün. Ayrıca herşeyin
hilkatında bir intizam-ı ekmel de meşhudun olur.
Evet, semavî lâmbaların tebessüm içinde lem’a-nisar olmaları ve yıldızlarının
parlaması, elbette ehl-i akla nihayetsiz bir saltanatı ilan eden bir vaziyettir. Demek, şu
MAXQDA 2020 24.12.2022

parıldayan yıldızlar ve bu seyyah seyyareler, Cenab-ı Vâcib-ül Vücud’un kibriya-yı


uluhiyetinin izzetini ilan eden ve saltanat-ı rububiyetin şevketini izhar eden ve onun azamet-i
kudretinin haşmetini dile getiren, hem onun ihata-i hikmetinin vüs’atine işaret eden nuranî
bürhanlar ve ziyadar ţahidlerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2029: 1141 - 2029: 1146)


Arama dizesi: hikmet

Nasıl sükûnet içinde bir sükûtu, hikmet içinde bir


hareketi, haşmet içinde bir parlamayı, zinet içinde bir tebessümü görürsün. Ayrıca herşeyin
hilkatında bir intizam-ı ekmel de meşhudun olur.
Evet, semavî lâmbaların tebessüm içinde lem’a-nisar olmaları ve yıldızlarının
parlaması, elbette ehl-i akla nihayetsiz bir saltanatı ilan eden bir vaziyettir. Demek, şu
parıldayan yıldızlar ve bu seyyah seyyareler, Cenab-ı Vâcib-ül Vücud’un kibriya-yı
uluhiyetinin izzetini ilan eden ve saltanat-ı rububiyetin şevketini izhar eden ve onun azamet-i
kudretinin haşmetini dile getiren, hem onun ihata-i hikmetinin vüs’atine işaret eden nuranî
bürhanlar ve ziyadar ţahidlerdir.
Öyle ise iman et ve de:
v[¬U«E²7! i<¬i«Q²7! «x;«: ¬Œ²*«ž²!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2031: 724 - 2031: 729)


Arama dizesi: hikmet

zülkemali dahi saray-ı kâinatta başta melaikeleri, sonra hayvanatı, sonra cemadat ve nebatatı,
sonra insanları istihdam ile kendisine ibadet ettiriyor. Bu ise, herhangi bir ihtiyaçtan değil,
çünkü bunları yaratan odur. Hem onun mülkünde kendi namlarına ve kendi başlarına te’sir-i
hakikî sahibi olarak çalışmıyorlar. Belki izzet ve azamet ve şuûnat-ı rububiyet ve saire
hikmetler içindir.
Amma melaikeler ise; onların mücahede ile terakki etmeleri diye birşeyleri yoktur.
Belki onların herbirisinin malûm ve sabit bir makamı vardır. Fakat onların kendi nefs-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2033: 1576 - 2033: 1581)


Arama dizesi: hikmet

Amma insan ise, dünyaya çıkarıldığı anda, onun herşeye karşı cehalet ve aczinden ve
bütün ömründe bütün metalibine karşı taallüme muhtaç oluşundan anlaşılıyor ki; onun
dünyaya gönderilmesi, yalnız bir amel etmekle mükellef olmayıp, belki taallüm ve taabbüdle
tekâmül etmek için gönderilmiştir. Şu halde onun en başta gelen matlub ameli; Cenab-ı
Hakk’ın ona müsahhar etmiş olduğu nebatat ve hayvanatın amellerini tanzim etmek; Ve
rahmet kanunlarından anlayıp istifade etmek; Ve nihayetsiz za’f ve acziyle, fakr ve ihtiyacıyla
beraber şu mevcudatı ona müsahhar eden Allah’a dua ve iltica ve sual ve tazarru’ ile kulluk
etmektir.
Amma onun en makbul ilmi ise, onu mükerrem bir mahluk olarak halkeden ve bir çok
eşyayı ona müsahhar eden ve onu ibadet ve saadete müheyya bir surette techiz eden Cenab-ı
Kerim-i Rahim’in marifetini; kâinatın hikmetini öğrenmekle kesbetmek, yani kâinat Hâlıkının
marifetini, -esma ve sıfatıyla- celal, cemal ve kemalinin marifetini bir cihette intaç eden
hikmet-i kâinatı taallüm etmektir.
İşte bu cihetten maada olan kâinata ait ilim ve hikmetler, ya malayaniyatır veyahut
dalaletlerdir.
«t¬BÅ<¬(xAQ¬" «w[¬W¬=@«5¯•@«T«8±¬u6]¬4 !®G[¬A«2 @«X²V«Q²%! ÅvZÁV7«!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2033: 1726 - 2033: 1731)


Arama dizesi: hikmet

Amma insan ise, dünyaya çıkarıldığı anda, onun herşeye karşı cehalet ve aczinden ve
bütün ömründe bütün metalibine karşı taallüme muhtaç oluşundan anlaşılıyor ki; onun
dünyaya gönderilmesi, yalnız bir amel etmekle mükellef olmayıp, belki taallüm ve taabbüdle
tekâmül etmek için gönderilmiştir. Şu halde onun en başta gelen matlub ameli; Cenab-ı
Hakk’ın ona müsahhar etmiş olduğu nebatat ve hayvanatın amellerini tanzim etmek; Ve
rahmet kanunlarından anlayıp istifade etmek; Ve nihayetsiz za’f ve acziyle, fakr ve ihtiyacıyla
beraber şu mevcudatı ona müsahhar eden Allah’a dua ve iltica ve sual ve tazarru’ ile kulluk
etmektir.
Amma onun en makbul ilmi ise, onu mükerrem bir mahluk olarak halkeden ve bir çok
eşyayı ona müsahhar eden ve onu ibadet ve saadete müheyya bir surette techiz eden Cenab-ı
Kerim-i Rahim’in marifetini; kâinatın hikmetini öğrenmekle kesbetmek, yani kâinat Hâlıkının
marifetini, -esma ve sıfatıyla- celal, cemal ve kemalinin marifetini bir cihette intaç eden
hikmet-i kâinatı taallüm etmektir.
İşte bu cihetten maada olan kâinata ait ilim ve hikmetler, ya malayaniyatır veyahut
dalaletlerdir.
«t¬BÅ<¬(xAQ¬" «w[¬W¬=@«5¯•@«T«8±¬u6]¬4 !®G[¬A«2 @«X²V«Q²%! ÅvZÁV7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2033: 1810 - 2033: 1815)


Arama dizesi: hikmet

Şu halde onun en başta gelen matlub ameli; Cenab-ı


Hakk’ın ona müsahhar etmiş olduğu nebatat ve hayvanatın amellerini tanzim etmek; Ve
rahmet kanunlarından anlayıp istifade etmek; Ve nihayetsiz za’f ve acziyle, fakr ve ihtiyacıyla
beraber şu mevcudatı ona müsahhar eden Allah’a dua ve iltica ve sual ve tazarru’ ile kulluk
etmektir.
Amma onun en makbul ilmi ise, onu mükerrem bir mahluk olarak halkeden ve bir çok
eşyayı ona müsahhar eden ve onu ibadet ve saadete müheyya bir surette techiz eden Cenab-ı
Kerim-i Rahim’in marifetini; kâinatın hikmetini öğrenmekle kesbetmek, yani kâinat Hâlıkının
marifetini, -esma ve sıfatıyla- celal, cemal ve kemalinin marifetini bir cihette intaç eden
hikmet-i kâinatı taallüm etmektir.
İşte bu cihetten maada olan kâinata ait ilim ve hikmetler, ya malayaniyatır veyahut
dalaletlerdir.
«t¬BÅ<¬(xAQ¬" «w[¬W¬=@«5¯•@«T«8±¬u6]¬4 !®G[¬A«2 @«X²V«Q²%! ÅvZÁV7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2034: 80 - 2034: 85)


Arama dizesi: hikmet
«–xQ«%²h# ¬y²[«7¬!«: ¯š²z«- ±¬u6 €xU«V«8 ¬˜¬G«[¬" ›¬HÅ7! «–@«E²A,«4

nun Malikinin hazine-i rahmetinden herbirisinin lâyık bir vazifesi, münasib bir hikmeti ve
nihayet güzel bir gayesi vardır.
***
v¬V²KW²7! _«ZÇ<«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2035: 30 - 2035: 35)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet


679) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
yine onun taht-ı emrinde, Allah’ın kuvvetiyle, havliyle, emriyle ve ismiyle her nevi nebat’a
mahsus nâzırları vardır.. Ve hakeza hayvanat nazırlarını da bunlara kıyas et!
Eğer şu ulvî manayı derketmek istersen; yeryüzünü dikkatle temaşa ette, Fâtır-ı Hakîm,
onu hayvanat ve nebatata nasıl vasi’ bir mezraa ve azîm bir mer’a yapmış olduğunu gör!

Sonra Fatır-ı Kadir ve Alimin hikmetiyle, acib bir intizamla ruy-i zemine yayılmış olan
nebatata nazar et ve onların tohumlarının etrafa bir taksim-i garib içinde tevzilerine dikkat
et!.. Meselâ, bazı nebatat tohumlarının, hususan dikenli otların kıldan kanatçıklarla techiz
edilip, onunla havada uçarak muayyen menbetlerine gitmeleri gibi…
Hem ruy-i zeminde gayet garib bir tarzda, acib bir taksim ile serpilmiş olan enva-i
hayvanata nazar et, gör ki; nasıl Hakîm ve Kerim olan Hâlıklarının inayetiyle hüsn-ü intizam
içinde yeryüzü mer’asında koşuşmaktadırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2037: 43 - 2037: 48)


Arama dizesi: hikmet
Cemi’-i zerrat-ı kâinat, birer birer zat ve sıfat ve
saire vücuh ile hadsiz imkânat mabeyninde mütereddid iken; birdenbire bir ciheti takib,
muayyen bir sıfatla ittisaf, mahsus bir keyfiyetle, tekeyyüf ederek hayretbahşa hikemi intac
ettiğinden; Sâniin vücub-u vücuduna şehadetle avalim-i gaybiyenin enmuzeci olan latife-i
Rabbaniye içinde ilân-ı Sâni’ eden misbah-ı imanı ışıklandırıyorlar. Evet bir nefer, nefsinde
ve takımda ve bölükte, taburda ve orduda gibi; her bir zerre de, kendi başıyla zat, sıfat,
keyfiyetindeki imkânat cihetiyle Sânii ilân ettiği gibi; tesavir-i mütedahileye benzeyen
mürekkebat-ı müteşabike-i mütesaide-i kâinatın her bir makamında ve her bir nisbetinde ve
her bir dairesinde, her bir zerre, müvazene-i cereyan-ı umumîyi muhafaza; ve her nisbetinde

ve her takımında ayrı ayrı vazifeyi îfa ve hikmeti intaç ettiklerinden; Sâniin kasd ve hikmetini
izhar ve vücud ve vahdetinin âyâtını kıraat ettikleri için, Sâni-i Zülcelal’in berahini, zerrattan
kat kat ziyade olur. Demek ¬s¬=«Ÿ«F²7! ¬‰@«S²9«! ¬(«G«Q¬"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2037: 87 - 2037: 92)


Arama dizesi: hikmet
Cemi’-i zerrat-ı kâinat, birer birer zat ve sıfat ve
saire vücuh ile hadsiz imkânat mabeyninde mütereddid iken; birdenbire bir ciheti takib,
muayyen bir sıfatla ittisaf, mahsus bir keyfiyetle, tekeyyüf ederek hayretbahşa hikemi intac
ettiğinden; Sâniin vücub-u vücuduna şehadetle avalim-i gaybiyenin enmuzeci olan latife-i
Rabbaniye içinde ilân-ı Sâni’ eden misbah-ı imanı ışıklandırıyorlar. Evet bir nefer, nefsinde
ve takımda ve bölükte, taburda ve orduda gibi; her bir zerre de, kendi başıyla zat, sıfat,
keyfiyetindeki imkânat cihetiyle Sânii ilân ettiği gibi; tesavir-i mütedahileye benzeyen
mürekkebat-ı müteşabike-i mütesaide-i kâinatın her bir makamında ve her bir nisbetinde ve
her bir dairesinde, her bir zerre, müvazene-i cereyan-ı umumîyi muhafaza; ve her nisbetinde
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve her takımında ayrı ayrı vazifeyi îfa ve hikmeti intaç ettiklerinden; Sâniin kasd ve hikmetini
izhar ve vücud ve vahdetinin âyâtını kıraat ettikleri için, Sâni-i Zülcelal’in berahini, zerrattan
kat kat ziyade olur. Demek ¬s¬=«Ÿ«F²7! ¬‰@«S²9«! ¬(«G«Q¬"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2037: 592 - 2037: 597)


Arama dizesi: hikmet

u¬=@«,«* «t²[«7¬!]«V²2«ž ¬Ÿ«W«7²! «w¬8 @«ZÅ9¬@«4 ¬€@«X¬=@«U²7! «‡Y O, ²uÅ8Ï@«#


Yani: “Sahife-i âlemin eb’ad-ı vâsiasında Nakkaş-ı Ezelî’nin yazdığı silsile-i hâdisatın
satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl; tâ ki mele-i a’lâdan uzanan şu selâsil-
i resâil, seni a’lâ-yı illiyyîn-i tevhide çıkarsın.” Şu kitabın hey’et-i mecmuasında öyle parlak
bir nizam var ki, nazzamı güneş gibi içinde tecelli ediyor. Her kelimesi,
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2037: 2637 - 2037: 2642)


Arama dizesi: hikmet

Onu yazan, bütün kâinatı da o yazmıştır. Eğer insaf


ile dikkat etsen; şu küçücük hayvanın ve huveynetin sureti altında olan makine-i dakika-i
bedia-i İlâhiyenin şuursuz, kör, mecra ve mahrekleri tahdid olunmayan ve imkânatında
evleviyet olmayan esbab-ı basite-i câmide-i tabiiyeden husûlünü, muhal-ender muhal
göreceksin.
Eğer her bir zerrede hükema şu’uru, etibba hikmeti, hükkâmın siyaseti bulunduğunu ve
her bir zerre de sair zerrat ile vasıtasız muhabere ettiğini itikad edersen; belki nefsini kandırıp
o muhali de itikad edebilirsin. Halbuki o zîhayat makinede öyle bir mu’cize-i kudret, öyle bir
hârika-i hikmet vardır ki; ancak bütün kâinatı, bütün şuunatını icad eden, tanzim eden bir
Sâniin sun’u olabilir. Yoksa kör, az, basit, imkân tereddüdüyle ayak atamaz. Esbab-ı tabiîden
olamaz. Bâhusus o esbab-ı tabiiyenin üssül-esası hükmünde olan cüz-ü lâyetecezzadaki
kuvve-i câzibe ve kuvve-i dâfianın içtimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2037: 2889 - 2037: 2894)


Arama dizesi: hikmet

Eğer insaf
ile dikkat etsen; şu küçücük hayvanın ve huveynetin sureti altında olan makine-i dakika-i
bedia-i İlâhiyenin şuursuz, kör, mecra ve mahrekleri tahdid olunmayan ve imkânatında
evleviyet olmayan esbab-ı basite-i câmide-i tabiiyeden husûlünü, muhal-ender muhal
göreceksin.
Eğer her bir zerrede hükema şu’uru, etibba hikmeti, hükkâmın siyaseti bulunduğunu ve
her bir zerre de sair zerrat ile vasıtasız muhabere ettiğini itikad edersen; belki nefsini kandırıp
o muhali de itikad edebilirsin. Halbuki o zîhayat makinede öyle bir mu’cize-i kudret, öyle bir
hârika-i hikmet vardır ki; ancak bütün kâinatı, bütün şuunatını icad eden, tanzim eden bir
Sâniin sun’u olabilir. Yoksa kör, az, basit, imkân tereddüdüyle ayak atamaz. Esbab-ı tabiîden
olamaz. Bâhusus o esbab-ı tabiiyenin üssül-esası hükmünde olan cüz-ü lâyetecezzadaki
kuvve-i câzibe ve kuvve-i dâfianın içtimalarının hortumu üzerinde bir muhaliyet
--- sh:»
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2039: 909 - 2039: 914)


Arama dizesi: hikmet

etmeye kabildir. Her bir fen, külliyet-i kaide hasebiyle kendi nev’indeki nazm ve intizamı
gösteriyor. Zira her bir fen, kavaid-i külliye desatirinden ibarettir. Demek şahsın nazarı nizamı
ihata etmezse, cevasis-i fünun vasıtasıyla görür ki; insan-ı ekber insan-ı asgar gibi
muntazamdır. Her bir şey, hikmet üzere vaz’ edilmiştir. Faidesiz, abes yoktur. Şu (*)
bürhanımız değil yalnız erkânı ve azası, belki bütün hüceyratı, belki bütün zerratı birer lisan-ı
zâkir-i tevhid olarak büyük bürhanın sada-yı bülendine iştirak ederek “Lâ İlâhe İllallah” diye
zikrediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2040: 263 - 2040: 268)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: Delil-i inayet ve gayettir ki, menafi-i eşyayı tadad eden bütün âyât-ı Kur’aniye
bu delili nesc ve şu bürhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı ekmelinde
ittikan-ı san’at ve riayet-i mesalih ve hikemdir. Bu ise, Sâniin kasd ve hikmetini isbat ve
tesadüf vehmini ortadan nefyediyor. Zira ittikan ihtiyarsız olmaz. Evet nizamın şâhidleri olan
bütün fünun-u ekvan, mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesalih ve semeratı ve
inkılâbat-ı ahvalin katmer düğümleri içinde saklanmış hikem ve fevaidi göstermekle, Sâniin
kasd ve hikmetine kat’î şehadet ediyorlar. Ezcümle:
Fenn-i hayvanat, fenn-i nebatat; ikiyüz bini mütecaviz envaın büyük peder ve Âdemleri
hükmünde olan mebde’lerinin her birinin hudûsuna şehadet ettiği gibi; mevhum ve itibarî olan
kavanin, kör ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2040: 576 - 2040: 581)


Arama dizesi: hikmet

Delil-i inayet ve gayettir ki, menafi-i eşyayı tadad eden bütün âyât-ı Kur’aniye
bu delili nesc ve şu bürhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı ekmelinde
ittikan-ı san’at ve riayet-i mesalih ve hikemdir. Bu ise, Sâniin kasd ve hikmetini isbat ve
tesadüf vehmini ortadan nefyediyor. Zira ittikan ihtiyarsız olmaz. Evet nizamın şâhidleri olan
bütün fünun-u ekvan, mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesalih ve semeratı ve
inkılâbat-ı ahvalin katmer düğümleri içinde saklanmış hikem ve fevaidi göstermekle, Sâniin
kasd ve hikmetine kat’î şehadet ediyorlar. Ezcümle:
Fenn-i hayvanat, fenn-i nebatat; ikiyüz bini mütecaviz envaın büyük peder ve Âdemleri
hükmünde olan mebde’lerinin her birinin hudûsuna şehadet ettiği gibi; mevhum ve itibarî olan
kavanin, kör ve
--- sh:» (BMs:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2041: 1504 - 2041: 1509)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncüsü: Mevhum bir şey, hakikat-ı hâriciyeye mebde’ olamaz. Fıtrat ve vicdanda
nokta-i istinad ile nokta-i istimdad, iki hakikat-ı zaruriyedir. Hilkatin safveti ve en mükerremi
olan ruh-u beţer, o iki nokta olmazsa en süflî, en berbad bir mahluk olur. Halbuki kâinattaki
MAXQDA 2020 24.12.2022

hikmet ve nizam ve kemal, bu ihtimali reddeder.


Dördüncüsü: Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse; vicdan Sânii unutamaz.
Kendi nefsini inkâr etse de; onu görür, onu düşünür, ona
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2041: 2715 - 2041: 2720)


Arama dizesi: hikmet

Lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte nokta-i
istimdad!..
Ve kavga ve müzahametin meydanı olan dağdağa-i hayata hücum gösteren âlemin,
binlerce musibet ve mezahimlere karşı yegâne nokta-i istinad, yine marifet-i Sâni’dir.
Evet her ţeyi hikmet ve intizam ile iţleyen bir Sâni-i Hakîm’e itikad etmezse ve alel-
amyâ kör tesadüflere havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini
düşünse; ister istemez, tevahhuş, dehşet, telâş, havftan mürekkeb bir halet-i cehennemnümûn
ve ciğer-şikâfe düşecektir. O ise eşref ve ahsen-i mahlukat olan ruh-u insaniyetin her şeyden
ziyade perişan olduğunu istilzam eder. O ise, intizam-ı kâmil-i kâinattaki nizam-ı ekmele zıd
oluyor. Şu nokta-i istimdad ve nokta-i istinad ile bu derece nizam-ı âlemde hüküm-fermalık,
hakikat-ı nefs-ül emriyenin hassa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu
iki noktadan Sâni-i Zülcelal marifetini kalb-i beşere daima tecelli ettiriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2045: 2855 - 2045: 2860)


Arama dizesi: hikmet

:²v«V²2¬!
Bu i’lem, türkçeye tercümesi faydalı olduğundan tercüme ettim.
Hazret-i Üstad, ‘lafz’ın ne kadar derin, ne kadar yüksek bir hikmete ve ne garib, acib bir
nakşa, bir keyfiyete malik olduğu ve ne kadar dehşet, hayret verici ince ve büyük vazifelerle
muvazzaf bulunduğunu beyan hususunda şöyle emretmiştir ki:
İnsanın cins ve faslı olan hayvaniyet ve natıkiyetin me’hazleri olan hayat ile nutkunu
birbiriyle rabtedip muhafaza eden çift başlı olan nefestir. Yani insanın nefesi iki vazife ile
muvazzaf bulunduğundan iki başı vardır. O vazifeleri gördüğü hengâmda, iki kıbleye
teveccüh eder ve iki semereye sahibdir. İki vazifeden birisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2046: 3524 - 2046: 3529)


Arama dizesi: hikmet

(Lisanın o zamanlardaki örnekleri, şimdi de şark


memleketlerinde vardır.) Sonra maksadların kısımlarına göre tasrifî bir surete girdi. Sonra
ince ince hissiyat, latif latif nükteler ona devredilmesiyle nahvî bir şekil aldı ki, lisanın bu son
vaziyetine en üstün hâkim Arab lisanıdır, ki; muhtasarı ihtisar eden hem mûcez, hem mutlak,
hem kısa, hem uzun bir lisandır. Sonra bu lisan dahi daimî şekilde mecazı hakikata kalbettiği
için iştiraki tevlid etmiştir. Sonra aralarındaki münasebeti unuttuğu ve sıfatın cümuda inkılab
etmesi hikmetiyle teradüfleri doğurmuştur. Ve daha buna göre kıyas et!
Demek elfaz ve manalar arasındaki tenasüb, kelimeler arasında vukua gelen iştikak ve
tenasülün neticesidir.
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2048: 885 - 2048: 890)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İkincisi de: Mebadi-i tasdikiyeyi ilim içinde tedvin eden şu hükümler ne içindir? diye
y«W¬7 ile soruyor. O zaman hikmet, kâinat lisanıyla ve hikmetin mukaddimesi olan mantık ile,
birinci suali tariflerle, ikinci suali de delil ve bürhanlarla cevablandırır.
***
e7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2048: 913 - 2048: 918)


Arama dizesi: hikmet

İkincisi de: Mebadi-i tasdikiyeyi ilim içinde tedvin eden şu hükümler ne içindir? diye
y«W¬7 ile soruyor. O zaman hikmet, kâinat lisanıyla ve hikmetin mukaddimesi olan mantık ile,
birinci suali tariflerle, ikinci suali de delil ve bürhanlarla cevablandırır.
***
e7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2054: 3002 - 2054: 3007)


Arama dizesi: hikmet
10 - HATİMENİN SONU :
Bu Hatimenin sonunda manevî taht-el arz bir seyahatta müşahede ettiği dört tane
hakikatları izah ve beyan eder. Bu hakikatlar, hülasaten enaniyetin insana hikmet-i itası; ve
her bir insanın umumî dünyadan bir hususi dünyası olduğunu; ve dünyanın lezzetlerinin

dünyaya bakan vechesiyle çok ağır bir yük olduğunu; ve enenin başına sarılan icad ve fiil
silsilelerinden anlaşılan odur ki; Onun saniî, onun bütün herşeyine alimdir diye beyan ediyor.
11- İKİNCİ BAB :
Bu bab, kısaca ¬yÁV7! «–@«E²A, cümlesinin mâna ve mefhumunu, mukteza ve mahiyetin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2055: 845 - 2055: 850)


Arama dizesi: hikmet

İkinci kısım ise tam izahlıdır.


Birinci kısım, h«A²6«! yÁV7«! hakikatına dair olmakla beraber, namazların akabindeki kelimat-ı
tesbihiyenin tekraratının hikmetini de beyan eder.
İkinci kısımda ise, yedi mertebe içinde h«A²6«! yÁV7«! 'in hakikatlarını, mânalarını gayet

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2055: 1970 - 2055: 1975)


Arama dizesi: hikmet

nunundaki cemaat sırrının acib hakikatını; ve masivaya edilen muhabbetin iki çeşit olduğunu;
ve rızkın iki kısım ve
--- sh:» (BMs: 723) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------
çeşit olduğunu ve masum çocuklar ve hayvanların bazan musibetlere giriftar
olmalarının hikmetini beyan ve izah ederler.
15 - ZEYLÜL KATRE :
Bu Zeyl, yirmiiki adet remz ve i'lem başlıklı ünvanlar altında, herbirisi bir risaleye
mevzu olacak kıymetindeki hakikatlardan ibarettir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2058: 1727 - 2058: 1732)


Arama dizesi: hikmet

23 - ZEHRE :
Zehre Risalesi, yirmibeş tane i'lemler ünvanı altında yirmibeş mevzu’u muhtevidir. Bu
mevzuların hey'et-i umumiyesi itibariyle esbab-ı zahiriyeye karşı takınılacak tavırdan ve
esbabın te'sirsiz olduğundan; ve dünya ve mahiyetinden; ve ism-i hafizin tecelli-i azamından
ve bu hafîziyetin bir muhasebeyi istilzam etmesinden; ve insan ömrünün mahiyet ve
hakikatından bahsederler. Sonra, hududunu bilip tavrını tecavüz etmemenin hakikatını; ve
in'am olunan nimetlerin ehemmiyetini; ve küçük hayvancıkların varlığının fayda ve
hikmetlerini ele alır. Daha sonra uzun bir i'lem ile Avrupa medeniyetinin iç yüzünü ve çürük
--- sh:» (BMs: 728) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2059: 1512 - 2059: 1517)


Arama dizesi: hikmet

Zerre Risalesi, üç parçadan ibaret olup, mecmuu bir medhal ve kırküç adet i'lemler ve
bir hatimeyi ihtiva eder. Bütün bu i'lemler ayrı ayrı ilimlerin mevzuuna birer işarettirler.
Bunlar hey'et-i mecmua itibariyle terbiye-i nefs, tasaffi-i kalb, tenevvür-ü ruh ve letâif, ikna-i
akil ve nazar gibi gaye-i insaniyet ve fariza-i zimmet olan ubudiyet-i insaniyenin yolunu
tenvir eden birer rehber ve rehnümadırlar. Hem îman ve ahlakıyatı ve vesveselerin izalesini ve
insandaki teşahhusat-ı vechiyenin hikmetini beyan eden i'lemler, bu Risalenin
münderecatındandırlar.
Bir i'leminde :
²vU¬9!«x²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2060: 3464 - 2060: 3469)


Arama dizesi: hikmet
30 - ŞU'LENİN ZEYLİ :
Bu küçük zeyl, orta uzunlukta altı tane i'lemden ibarettir. Hülâsa-i tarifleri şöyledir:
Muhit bir nur-u mahzdan hiç bir şeyin saklanamıyacağı ve kâinatta hükümferma olan hikmet-i
mutlaka herşeyin kabiliyet ve liyakatına göre bir feyz-i vücud bahşettiğini beyandan sonra,
nefse hitaben (Eğer senin nefsin, herşeyden daha çok sana muhib ise; senin Rabbin, sana daha

çok muhib olması lâzımdır.) diyor.. ve kâinatın hadiseleri içinde tesadüfün imkânı olmadığını
ve bütün eşya, birtek zat-ı vahide isnad edilmediği zaman, esma-i ilâhiyenin tecelliyatı
adedince ilâhların vücudunu kabul etmek lâzım geldiğini; ve masnuatın şu göz önündeki
süsleniş ve bezenişlerinin her halde sonsuz nazara görünmek için olduğunu; ve insanın bazı
cihetlerden fenaya gider gibi görünüyorsa da, Cenab-ı Hayy-i Bakinin nazar-ı şuhud ve
işhadında malum olmasıyla; o fena fena olmayıp, beka olduğunu beyan ve izah ederler.
31 - KUR'ANIN ENVARINDAN BİR NUR :
Bu kitab veya parça, otuzbir tane i'lemi muhtevîdir. Bu i'lem ve mevzular, ekserisi Nur
külliyatında tafsilen bulunmaktadırlar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2062: 403 - 2062: 408)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

kıymetini tebarüz ettirecek hakikî fihristi yine onun aziz ve muhterem müellifi üstadımız
yapardı ancak... Bizim çok kısa anlayışımız ve zaif idrâkimiz ve kasır fehmimiz; ulema-i
mütebahhirinin katresine bahir dedikleri bu emsâlsiz eserin fihristini pek noksan olarak
takdim etmemizin âmilleri olmuştur.
Muhterem kari! Bu fihriste bakıp da, tılsım-ı kainatın keşşafı, hakaik-ı eşyanın
miftahı, hikmet-i hilkatın Fâtihi olan bu manevi hazine hükmündeki mecmuayı da o mizan ile
tartma. Çünkü bizdeki acz ve noksanlık, o mecmuanın kıymetiyle mebsutan değil, ma'kusen
mütenasibdir. Güneşin bir zerre cam parçasındaki timsaline bakıp da, güneş de bu kadardır
deme!. Çünkü o zerre, kabiliyeti kadar güneşten feyz alır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2066: 2094 - 2066: 2099)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(B:7) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------------


-
İşte Hazret-i Üstad'ın bu gibi şübhe götürmez hakikatlara ve mes'elelere isabetle parmak
basıp dikkati çekmesi, talebelerini ikazda bulunması, elbette bu hizmet-i kudsiyenin
ehemmiyeti iktizasındandır. Hem bu lâhikaların bir kısmı, ihtiyaca binaen yazılmış ve
yazdırılmış ihtarlar olması ve aynı ihtiyacın her zaman tekerrürü melhuz bulunduğundan,
daima müracaat olunacak hikmetleri ve düsturları muhtevidir. Nitekim yüzer vakıalar,
hâdiseler ve mes'elelerde bu ihtiyaç, kendini göstermiştir.
Nurların birinci talebesi Hulusi Bey, Hazret-i Üstad'a arzettiği bir mektubunda
"Dünyayı unutmak isteseniz başka hiçbir sebeb olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözler'le
rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevabsız
bırakmayacaksınız... Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek
kıymetli yazılarla meclis-i ilmînizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler'e bile
geçmeyen mesail, kat'iyyetle gösteriyorlar ki; ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir." demekte ve
Nurların hizmetinde, ikaz, ihtar ve irşadlara ihtiyaç bulunacağını ifade etmektedir ki, ondan
sonra zuhur eden ihtiyaca muvafık lâhikalar o mübarek zâtın isabetli sözünü teyid etmiştir.
Bu lâhikalarda görüleceği gibi, Nur Müellifi Aziz Üstadımız Risale-i Nur'un neşri,
okunup yazılması gibi bizzât Nurlarla iştigale ehemmiyet vermekte, talebelerini daima teşvik
etmektedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2066: 3148 - 2066: 3153)


Arama dizesi: hikmet
Nitekim yüzer vakıalar,
hâdiseler ve mes'elelerde bu ihtiyaç, kendini göstermiştir.
Nurların birinci talebesi Hulusi Bey, Hazret-i Üstad'a arzettiği bir mektubunda
"Dünyayı unutmak isteseniz başka hiçbir sebeb olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözler'le
rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevabsız
bırakmayacaksınız... Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek
kıymetli yazılarla meclis-i ilmînizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler'e bile
geçmeyen mesail, kat'iyyetle gösteriyorlar ki; ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir." demekte ve
Nurların hizmetinde, ikaz, ihtar ve irşadlara ihtiyaç bulunacağını ifade etmektedir ki, ondan
sonra zuhur eden ihtiyaca muvafık lâhikalar o mübarek zâtın isabetli sözünü teyid etmiştir.
Bu lâhikalarda görüleceği gibi, Nur Müellifi Aziz Üstadımız Risale-i Nur'un neşri,
okunup yazılması gibi bizzât Nurlarla iştigale ehemmiyet vermekte, talebelerini daima teşvik
etmektedir. Bunun lüzum ve hikmeti ise, şübhesiz izahtan vârestedir. Zira asrımızda kâinat
fenleri ve maddî ilimler revaçta olup, yeni yetişen nesiller bu ilim ve fenleri okudukları; hem
tabiiyyun ve maddiyyunun din ve maneviyat aleyhindeki neşriyatı; hem küfr-ü mutlak
MAXQDA 2020 24.12.2022

cereyanı ki, hiçbir din ve maneviyatı tanımayan ve Allah'a iman hakikatına karşı muaraza
ederek dinsizliği neşreden, İslâmî fikri zedeleyen ve bütün beşeriyeti tehdid eden, yeni
nesillere ve gençliğe imansızlık fikr-i küfrîsini aşılamak isteyen kitab, broşür, gazete gibi
neşir vasıtalarının İslâm ve iman düşmanlarınca ön plâna alındığı böyle acib ve dehşetli bir
zamanda elbette Risale-i Nur'a, okunmasına, neşredilmesine şiddetle ihtiyaç ve zaruret var.
Çünki Risale-i Nur, Kur'an-ı Hakîm'in bir mu'cize-i maneviyesi ve bu zamanın
dinsizliğine karşı manevî atom bombası olarak solculuk cereyanlarının maneviyat-ı kalbiyeyi
tahribine mukabil, maneviyat-ı kalbiyeyi tamir edip ferden ferda iman-ı tahkikîden gelen
muazzam bir kuvvet ve kudrete istinadı okuyucuların kalblerine kazandırıyor. Ve bu vazifeyi

de yine mukaddes Kur'anımızın ilham ve irşadıyla ve dersiyle îfa ediyor. Tefekkür-ü imanî
dersiyle tabiiyyun ve maddiyyunun boğulduğu
--- sh:»(B:8) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------------
-
aynı mes'elelerde tevhid nurunu gösteriyor; iman hakikatlerini madde âleminden temsiller ve
deliller göstererek izah ediyor. Liselerde, üniversitelerde okutulan ilim ve fenlerin aynı
mes'elelerinde iman hakikatlerinin isbatını güneş zuhurunda gösteriyor. Bu gibi çok cihetlerle
Risale-i Nur, bu zamanda ehl-i iman ve İslâm için ön plânda ele alınması îcabeden, ehl-i iman
elinde manevî elmas bir kılınçtır. Asrın idrakine, zamanın tefehhümüne, anlayışına hitab eden,
ihtiyaca en muvafık tarzı gösteren, ders veren ve doğrudan doğruya feyz ve ilham tarîkıyla
âyetlerin yıldızlarından gelen ders-i Kur'anîdir, küllî marifetullah bürhanlarıdır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2071: 1853 - 2071: 1858)


Arama dizesi: hikmet

Hem meselâ: Sırr-ı Kader ve cüz'-i ihtiyarînin halli için, koca Sa'd-ı Taftazanî gibi bir
allâme; kırk-elli sahifede, meşhur Mukaddemat-ı İsna Aşer namıyla telvih nam kitabında
ancak hallettiği ve ancak havassa bildirdiği aynı mesaili, kadere dair olan Yirmialtıncı Söz'de,
İkinci Mebhasın iki sahifesinde tamamıyla, hem herkese bildirecek bir tarzda beyanı, eser-i
inayet olmazsa nedir?
Hem bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilemeyen ve sırr-ı
hilkat-ı âlem ve tılsım-ı kâinat denilen ve Kur'an-ı Azîmüşşan'ın i'cazıyla keşfedilen o tılsım-ı
müşkil-küşa ve o muamma-yı hayret-nüma, Yirmidördüncü Mektub ve Yirmidokuzuncu
Söz'ün âhirindeki remizli nüktede ve Otuzuncu Söz'ün tahavvülât-ı zerratın altı aded
hikmetinde keşfedilmiştir. Kâinattaki faaliyet-i hayret-nümanın tılsımını ve hilkat-i kâinatın
ve akibetinin muammasını ve tahavvülât-ı zerrattaki harekâtın sırr-ı hikmetini keşf ve beyan
etmişlerdir, meydandadır, bakılabilir.
Hem sırr-ı ehadiyet ile, şeriksiz vahdet-i rububiyeti; hem nihayetsiz kurbiyet-i İlahiye
ile, nihayetsiz bu'diyetimiz olan hayretengiz hakikatları kemal-i vuzuh ile Onaltıncı Söz ve
Otuzikinci Söz beyan ettikleri gibi; kudret-i İlahiyeye nisbeten zerrat ve seyyarat müsavi
olduğunu ve haşr-i a'zamda umum zîruhun ihyası, bir nefsin ihyası kadar o kudrete kolay
olduğunu ve şirkin hilkat-ı kâinatta müdahalesi imtina' derecesinde akıldan uzak olduğunu
kemal-i vuzuh ile gösteren Yirminci Mektub'daki °h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x; «: kelimesi beyanında
ve
üç temsili hâvi onun zeyli, şu azîm sırr-ı vahdeti keşfetmiştir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2071: 2019 - 2071: 2024)


Arama dizesi: hikmet

Sırr-ı Kader ve cüz'-i ihtiyarînin halli için, koca Sa'd-ı Taftazanî gibi bir
allâme; kırk-elli sahifede, meşhur Mukaddemat-ı İsna Aşer namıyla telvih nam kitabında
ancak hallettiği ve ancak havassa bildirdiği aynı mesaili, kadere dair olan Yirmialtıncı Söz'de,
İkinci Mebhasın iki sahifesinde tamamıyla, hem herkese bildirecek bir tarzda beyanı, eser-i
inayet olmazsa nedir?
Hem bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilemeyen ve sırr-ı
hilkat-ı âlem ve tılsım-ı kâinat denilen ve Kur'an-ı Azîmüşşan'ın i'cazıyla keşfedilen o tılsım-ı
müşkil-küşa ve o muamma-yı hayret-nüma, Yirmidördüncü Mektub ve Yirmidokuzuncu
Söz'ün âhirindeki remizli nüktede ve Otuzuncu Söz'ün tahavvülât-ı zerratın altı aded
hikmetinde keşfedilmiştir. Kâinattaki faaliyet-i hayret-nümanın tılsımını ve hilkat-i kâinatın
ve akibetinin muammasını ve tahavvülât-ı zerrattaki harekâtın sırr-ı hikmetini keşf ve beyan
etmişlerdir, meydandadır, bakılabilir.
Hem sırr-ı ehadiyet ile, şeriksiz vahdet-i rububiyeti; hem nihayetsiz kurbiyet-i İlahiye
ile, nihayetsiz bu'diyetimiz olan hayretengiz hakikatları kemal-i vuzuh ile Onaltıncı Söz ve
Otuzikinci Söz beyan ettikleri gibi; kudret-i İlahiyeye nisbeten zerrat ve seyyarat müsavi
olduğunu ve haşr-i a'zamda umum zîruhun ihyası, bir nefsin ihyası kadar o kudrete kolay
olduğunu ve şirkin hilkat-ı kâinatta müdahalesi imtina' derecesinde akıldan uzak olduğunu
kemal-i vuzuh ile gösteren Yirminci Mektub'daki °h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x; «: kelimesi beyanında
ve
üç temsili hâvi onun zeyli, şu azîm sırr-ı vahdeti keşfetmiştir.
Hem hakaik-i imaniye ve Kur'aniyede öyle bir genişlik var ki, en büyük zekâ-i beşerî
ihata edemediği halde; benim gibi zihni müşevveş, vaziyeti perişan, müracaat edilecek kitab
yokken, sıkıntılı ve sür'atle yazan bir adamda, o hakaikin ekseriyet-i mutlakası dekaikiyle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2073: 3244 - 2073: 3249)


Arama dizesi: hikmet
-Güzel bir cevabdır- Şeref, i'caz-ı Kur'ana ait olduğundan ve bana ait
olmadığından, bilâ-perva derim: Ekseriyet itibariyle öyledir. Çünki:
Yazılan Sözler tasavvur değil tasdiktir; teslim değil, imandır; marifet değil, şehadettir,
şuhuddur; taklid değil tahkiktir; iltizam değil, iz'andır; tasavvuf değil hakikattır; dava değil,
dava içinde bürhandır. Şu sırrın hikmeti budur ki:
Eski zamanda, esasat-ı imaniye mahfuzdu, teslim kavî idi. Teferruatta, âriflerin

marifetleri delilsiz de olsa, beyanatları makbul idi, kâfi idi. Fakat şu zamanda dalalet-i
fenniye, elini esasata ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devayı ihsan eden
Hakîm-i Rahîm olan Zât-ı Zülcelal, Kur'an-ı Kerim'in en parlak mazhar-ı i'cazından olan
temsilâtından bir şu'lesini; acz u za'fıma, fakr u ihtiyacıma merhameten hizmet-i Kur'ana ait
yazılarıma ihsan etti. Felillahilhamd sırr-ı temsil dûrbîniyle, en uzak hakikatlar gayet yakın
gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihet-ül vahdetiyle, en dağınık mes'eleler toplattırıldı. Hem sırr-ı
temsil merdiveniyle, en yüksek hakaike kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle;
hakaik-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2077: 1270 - 2077: 1275)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Saniyen: Şöyle düşünüyordum; eğer yalnız adüvv-i ekber olan nefsin hilesinden ve cinn
ü ins ve şeytanların mekrinden emin olayım diye herkes başını karanlığa çekse ve kendisi
köşe-i nisyana çekilse veya çekilmek istese ve âlem-i insan ve âlem-i İslâm mühmel kalacak,
kimsenin kimseye faidesi olmayacak bir zaman olsa; ben din kardeşlerime bu nurlu
hakikatleri iblağ edeyim de Allah-u Zülcelal nasıl şe'n-i uluhiyetine yaraşırsa öyle muamele
eylesin. Nefsimi düşünmekten kat'-ı nazar etmeyi yine o zamanlarda çok faideli görüyordum.
Bundaki hikmet nedir?
Sâlisen: Esma-i hüsnadan Rahman ve Rahîm isimleri en a'zam mertebede olduklarından
mı, yoksa başka sebeb ve hikmetle mi "Bismillahirrahmanirrahîm" kelimesi içine dâhil
olmuşlardır? Bu da şu mektubu yazarken kalbime geldi, ben de soruyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2077: 1395 - 2077: 1400)


Arama dizesi: hikmet

Nefsimi düşünmekten kat'-ı nazar etmeyi yine o zamanlarda çok faideli görüyordum.
Bundaki hikmet nedir?
Sâlisen: Esma-i hüsnadan Rahman ve Rahîm isimleri en a'zam mertebede olduklarından
mı, yoksa başka sebeb ve hikmetle mi "Bismillahirrahmanirrahîm" kelimesi içine dâhil
olmuşlardır? Bu da şu mektubu yazarken kalbime geldi, ben de soruyorum.
Aziz ve muhterem Üstadım, sizin vücudunuza yalnız bizler değil, bütün âlem-i İslâm
muhtaçtır. Çünki mü'minlerin imanına kuvvet veren, gafilleri uyandıran, dalalete düşenlere
râh-ı hidayeti gösteren, hükema-yı felasifeyi beht ü hayrette bırakan Kur'an-ı Mübin'den
nebean ve lemaan eden o kudsî Sözler'in vücuduna vasıta oldunuz. Hemen Cenab-ı
Erhamürrâhimîn aziz üstadımızı sıhhat ve âfiyette daim ve ümmet-i Muhammed üzere kaim
buyursun, âmîn bihürmeti Seyyid-il Mürselîn.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2078: 3325 - 2078: 3330)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu ahmakların hezeyanına ve her nevi iğfallerine ve zahiren süslü lâflarına


kanmayarak, iman ve itikadlarında sabit-kadem olmaları için erbab-ı imana kuvvet ve zümre-i
tuğyana kahr u şiddetle ders-i ibret verecek pek münasebetli sözler, mevzubahis âsârda ayân-
beyan görülmektedir.
Hayfâ ki, bu Nurlar şimdilik (Haşiye) lihikmetin pek mahdud sahada ve ancak mü'minler
içinde neşredilebilir.
«w<¬h¬"@ÅM7! «p«8 «yÁV7! Å–¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2080: 286 - 2080: 291)


Arama dizesi: hikmet

Niyetime göre muamele buyurunuz.


Hulusi
***
Eser, emsali gibi nurlu ve hikmetlidir. İnşâallah temenni buyurduğunuz vecihle ümmet-i
Muhammed'in içtimaî ve pek mühim bir yarasına kat'î deva olur. Doğrudan doğruya nur-u
Kur'an olan mübarek Sözler'in kasd ve işaret edilmek istenildiğini arzettim ve makam-ı
tasdikte şimdiye kadar kendisine birkaç Söz'ü de okudum ve imkân buldukça da okuyacağım.
Lâyüadd ve lâyuhsa niam-ı Sübhaniyesine mazhar olduğum Allah-u Zülcelal tebareke ve teâlâ
ve tekaddes hazretlerine hamd ü şükürden âciz, isyan ile âlûde iken zât-ı üstadaneleri bizi izn-
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2087: 3211 - 2087: 3216)


Arama dizesi: hikmet

O
sırada kalemim boya şişesinde idi. Yazmak vazifeme muvakkat bir fasıla verecektim.
Kalemimi tuttum, mürekkebi ile yerinde koymamak için kalemdeki mürekkeb bitinceye kadar
bir-iki kelâm daha yazayım da öyle bırakayım dedim. Başladım, yarım sahife yazdım,
kalemden boya kesilmedi. Bundaki hikmeti düşündüm, kalem kurudu. Sonra bir çok defalar
kalemi dikkatle boyaya batırarak yazdım, tecrübe ettim. Yarım satır, nihayet bir satıra kâfi
gelebildi. Bu da Hatib-i Bağdadî'nin ¯^«X«, «r²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2088: 2804 - 2088: 2809)


Arama dizesi: hikmet
Hakkı
***
(Yine Hakkı Efendi'nindir)
İşbu cihankıymet eserin mütalaasında nasıl bulduğumuz istifsar buyuruluyor. Dekaik-ı
hikmet ve hakaik-i ilmiye ile tezyin ve tarsin edilmiş olan yüksek eser hakkında bir mütalaa
serdetmek, bidâamın fevkindedir.
Hakkı
***

--- sh:»(B:47) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------


--
(Şu fıkra ikinci bir Sabri olan Hâfız Ali'nindir)
Efendim! Yirmibeşinci Söz, Cenab-ı Hakk'ın ferman-ı mübini olan Kur'an-ı Mu'ciz-ül
Beyan için öyle bir vuzuh-u etemmi hâvi bir muarrif-i hakikîdir ki: Bahr-i hakaikte seyr ü
seyahat eden ve haricen çelikle mücella ve müstahkem ve dâhilen elmas ve akikle müzeyyen
ve müberhen ve menba'-ı hakikîsi olan Furkan-ı Hakîm gibi, daima gençliğini ve resanetini,
zînet ve hüsnünü tezyid ve muhafaza eden ve hiç bir vecihle ahkâm-ı memduhasına nakîse
getirmeyen, bir sefine-i semaviyenin mahsulü olup, kalbleri kışırlanarak felsefenin çıkmaz
çığırlarına sapan gafil ve âsilere şiddetle darbe-i müdhişe ve mühlikesini çarpan o Söz,
muti'lere lütf-u dest-i manevîsiyle, dünyevî ve uhrevî nihayetsiz mükâfatını ihsan eden Cenab-
ı Hakk'ın, zât-ı üstadanelerine lütuf buyurduğu ve Vehhab ism-i celilinden tulû' eden nurun
lem'asıyla ziyalandırıp hakaik-i İlahiyenin zerrelerini bile pırlantalar gibi görüp ve gösteren
üstadımın hakaik denizinde seyr ü seyahatları esnasında isabet eden mevceler ki; yekdiğerini
müteakib her birisi başlı başına bir mu'cize hattâ bir katresi bile îcazıyla i'cazını gösterdiğini
gördüğümde "Mâşâallah", "Elhamdülillahi alâ nur-il iman ve hidayet-ir Rahman" cümle-i
celilesini lisanımda vird ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2092: 1410 - 2092: 1415)


Arama dizesi: hikmet

Muhterem Üstad! Allah-u Zülcelal Hazretlerine ne kadar müteşekkir bulunsanız yeridir.


Acz ve fakr tezkeresiyle girmeye muvaffak olduğunuz saray-ı Kur'an'ın has hazinesinden,
gözler görmemiş, kulaklar işitmemiş cevherleri görüyor ve me'zun olduğunuz mikdarını
MAXQDA 2020 24.12.2022

necim necim çıkartarak evvelâ kendiniz bakıyor, sonra "Eyyühe-l insan! İşte bakınız, bu
misafirhaneyi açan, âlemleri rahmetiyle yaratan, sizi hikmetiyle halk buyurup bu âleme
gönderen Sultan-ı Kâinat bin üçyüz küsur sene evvel büyük bir elçisi Habib-i Ekrem'i
(A.S.M.) vasıtasıyla, size hilkatteki hikmeti, buraya gelmekteki maksadı, ubudiyetin iktiza
ettiği hizmeti ilh.. bildirmişti. Bu âlî tebligatı, o kudsî ahkâmı sizin anlayacağınız lisanla
anlatıyorum, dinleyiniz. Eğer aklınız varsa, gözünüz görüyorsa, insanlığınız varsa, hakikatı
anlar ve imana gelirsiniz." diye beyanatta bulunuyorsunuz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2092: 1570 - 2092: 1575)


Arama dizesi: hikmet

Acz ve fakr tezkeresiyle girmeye muvaffak olduğunuz saray-ı Kur'an'ın has hazinesinden,
gözler görmemiş, kulaklar işitmemiş cevherleri görüyor ve me'zun olduğunuz mikdarını
necim necim çıkartarak evvelâ kendiniz bakıyor, sonra "Eyyühe-l insan! İşte bakınız, bu
misafirhaneyi açan, âlemleri rahmetiyle yaratan, sizi hikmetiyle halk buyurup bu âleme
gönderen Sultan-ı Kâinat bin üçyüz küsur sene evvel büyük bir elçisi Habib-i Ekrem'i
(A.S.M.) vasıtasıyla, size hilkatteki hikmeti, buraya gelmekteki maksadı, ubudiyetin iktiza
ettiği hizmeti ilh.. bildirmişti. Bu âlî tebligatı, o kudsî ahkâmı sizin anlayacağınız lisanla
anlatıyorum, dinleyiniz. Eğer aklınız varsa, gözünüz görüyorsa, insanlığınız varsa, hakikatı
anlar ve imana gelirsiniz." diye beyanatta bulunuyorsunuz. Bizler hasb-el kader felillahilhamd
bu kudsî beyanatı yakından dinlemek, görmek ve göstermek iştiyakını gösterdik. Siz de o
elmasları gösterip bizi uyandırdınız.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2101: 2175 - 2101: 2180)


Arama dizesi: hikmet

--
(Sabri'nin fıkrasıdır)
Lütufkâr ve inayetkâr Üstadım Efendim Hazretleri!
Ramazan-ı Şerifin onuncu Cumartesi günü, saat onbir buçukta, herbir nüktesi
nâmütenahî hikmet ve hakikat müjdelerini havi ve mübeşşir, dokuz nükteli Ramazaniyeyi
aldım. Ruhumun fevkalâde muhtaç ve müştak bulunduğu ve nazirsiz eser-i pürnuru, o gece
kemal-i fahr u sürurla yazdım. Ve aslını yine Nis'li Hâfız Mahmud Efendi'ye teslim ettim,
Hakkı Efendi'ye götürdü. Ertesi sabah istinsah ettiğim risaleyi bir daha dikkatli okuyarak,
hattımın tevafukunu tashih ve Ali Efendi'ye ait bir mektub yazdım. Tam imza edeceğim
esnada, İslâmköyü'nden bu vazifeye manen memur bir adam geldi, Ali Efendi'ye gönderdim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2101: 2897 - 2101: 2902)


Arama dizesi: hikmet

Tam imza edeceğim


esnada, İslâmköyü'nden bu vazifeye manen memur bir adam geldi, Ali Efendi'ye gönderdim.
Ve şu ümidin fevkinde âni olarak gelen vasıta-i irsal, eserin kudsiyetine sarih ve bâriz bir delil
olduğuna şübhe kalmadı.
Üstad-ı Azizim! Bazan Nurları düşünüp, hakikaten pek çok hakaik ve hikmetleri ihtiva
ettiklerini görüyordum. Yalnız şu şehr-i rahmet ve mağfiretin ibadatından olan sıyama ait bir
mevzu açılmadığını görerek, üstadıma bir arîza takdim etsem ve otuz günden ibaret olan
Ramazan-ı Şerife ait Otuzuncu Mektub olmak üzere, bir niyazda bulunmak emelinde iken, bir
sebebe binaen şu arzumdan feragat ettim.
İşte bu defa Külliyat-ı Nur'dan mebhus-u anha risale, bu abd-i âcize hitaben, "senin
kalbindeki hafî bir arzu ve hissin, bizim levha-i manevîmizde gayet büyük harflerle yazılıdır
MAXQDA 2020 24.12.2022

ki, işte is'af edildi" tarzında bana ihsan buyuruldu. Fakir de, ruhumun mühim bir ihtiyacını
temin eden, binler hikmet ve müjdeli Ramazaniyeyi alarak, Kur'an-ı Azîmüşşan'ı inzal edene
secdeler ve Nurlar dellâl-ı âlîşanına hadsiz teşekkürler ile, borçlu olduğum dua-yı
fâzılanelerine müdavim bulunduğumu arzeylerim Efendim Hazretleri.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2101: 3533 - 2101: 3538)


Arama dizesi: hikmet

Üstad-ı Azizim! Bazan Nurları düşünüp, hakikaten pek çok hakaik ve hikmetleri ihtiva
ettiklerini görüyordum. Yalnız şu şehr-i rahmet ve mağfiretin ibadatından olan sıyama ait bir
mevzu açılmadığını görerek, üstadıma bir arîza takdim etsem ve otuz günden ibaret olan
Ramazan-ı Şerife ait Otuzuncu Mektub olmak üzere, bir niyazda bulunmak emelinde iken, bir
sebebe binaen şu arzumdan feragat ettim.
İşte bu defa Külliyat-ı Nur'dan mebhus-u anha risale, bu abd-i âcize hitaben, "senin
kalbindeki hafî bir arzu ve hissin, bizim levha-i manevîmizde gayet büyük harflerle yazılıdır
ki, işte is'af edildi" tarzında bana ihsan buyuruldu. Fakir de, ruhumun mühim bir ihtiyacını
temin eden, binler hikmet ve müjdeli Ramazaniyeyi alarak, Kur'an-ı Azîmüşşan'ı inzal edene
secdeler ve Nurlar dellâl-ı âlîşanına hadsiz teşekkürler ile, borçlu olduğum dua-yı
fâzılanelerine müdavim bulunduğumu arzeylerim Efendim Hazretleri.
Sabri
***
Ey Üstad!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2104: 2189 - 2104: 2194)


Arama dizesi: hikmet

Hüsrev
***
Ey Üstad-ı Muazzam!
Atabey'e gelen Ramazan meyvesi olan ve Ramazan-ı Şerifin hikmetlerini bildiren Söz,
bizi ikaz ve bilmediğimiz hikmetleri tasrih ediyor. Okuduğum her söz, neşrettiğiniz o ulvî
hakikatler için âciz lisanım tavsif ve takdirden âciz kalıyor. Ve görüyor ve anlıyorum ve öyle
iman ediyorum ki, bir zaman gelecek, bu Risalât-ül Envâr ve Mektubat-ün Nur, için için
ateşlenen, feveran eden bir dağ gibi hararetle nur-feşan bir menba' kuvvetine tesahub edecek.
Ve belki de etmiştir. Bir düğmesine basmakla her tarafı ziyaya müstağrak eden bir elektrik
dinamosu gibi, kendinden çok uzak mesafeleri ikaz ve irşad nuruyla ihata edecektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2104: 2244 - 2104: 2249)


Arama dizesi: hikmet

Hüsrev
***
Ey Üstad-ı Muazzam!
Atabey'e gelen Ramazan meyvesi olan ve Ramazan-ı Şerifin hikmetlerini bildiren Söz,
bizi ikaz ve bilmediğimiz hikmetleri tasrih ediyor. Okuduğum her söz, neşrettiğiniz o ulvî
hakikatler için âciz lisanım tavsif ve takdirden âciz kalıyor. Ve görüyor ve anlıyorum ve öyle
iman ediyorum ki, bir zaman gelecek, bu Risalât-ül Envâr ve Mektubat-ün Nur, için için
ateşlenen, feveran eden bir dağ gibi hararetle nur-feşan bir menba' kuvvetine tesahub edecek.
Ve belki de etmiştir. Bir düğmesine basmakla her tarafı ziyaya müstağrak eden bir elektrik
dinamosu gibi, kendinden çok uzak mesafeleri ikaz ve irşad nuruyla ihata edecektir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2110: 1349 - 2110: 1354)


Arama dizesi: hikmet

***
(Hulusi Bey'in fıkrasıdır)
Eyyühe-l Üstad-ül Muhterem!
Bu kerre Yirmidokuzuncu Mektub'un Dört ilâ Dokuzuncu Nüktelerini hâvi mübarek
mektubunuzu Yirmisekizinci Mektub'un Yedinci Mes'elesinin sırr-ı azîm-i inayet beyanındaki
hâtimesi namını verdiğiniz ve mu'ciznüma ramazanın hikmetlerini beyan eden
Yirmidokuzuncu Mektub'un İkinci Kısmını ve münevver hâtem-i i'cazı kemal-i şükranla
aldım. İştiyakla, lezzetle, zevk-i manevî ile defaatle okudum. Fakat iki haftaya yakındır ki,
cevab yazamadım. İşte bu mübarek cuma günü, hem nurlardan aldığım feyizleri, tesellileri,
hem kalbî teessüratımı icmalen arz maksadıyla, bu varakpareyi tahrire lütf-u Hak'la başladım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2111: 2221 - 2111: 2226)


Arama dizesi: hikmet

Aslâ...
Hâtimedeki Ahmed Galib Bey'in fıkrası hoştur. Bu fıkranın Hazret-i Kur'an'a ve
mahzen-i esrar-ı İlahiyenin bir nevi nurlu reşehatı ve lemaatı olan Sözler'e nisbeti, güzelliğini
arttırmıştır. Allah bu gibi kardeşlerimizin adedini çok arttırsın. Ve cümlesini, bu meyanda bu
fakir-i pür-taksiri de muvaffak-un bilhayr buyursun, âmîn!
Yirmidokuzuncu Mektub'un İkinci Kısmı, Kur'an'ın has dûrbîniyle bakılmak suretiyle,
Ramazanın hikmetlerinden dokuzu mükemmelen ve emsalsiz tarzda beyan buyurulmuştur.
Allah sevgili Üstadımızdan razı olsun. Bu sene burada Ramazan-ı Şerif'e riayet, evvelki
senelerden zahiren ziyade idi. Gönül arzu ederdi, keşki bu âlî eser, bu Ramazandan evvel
elimize geçmiş olaydı. Seyyid-ür Rusül, Nur-ul Vücud Efendimiz Hazretleri Sallallahü Aleyhi
ve Sellem (Eddin-ün nasihatü) buyurdukları malûm-u fâzılaneleridir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2111: 2978 - 2111: 2983)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu sebeble
azlığından müteessir olduğum buradaki cemaatimize, tam vaktinde okumak suretiyle, bu emr-
i celil-i Nebevîyi de yerine getirmiş olurduk. Fakat bu şereften mahrumiyetimiz, maddî
uzaklığından ileri gelmiştir. Çünki Kur'an'ın madem ki, ilk nüzulü şehr-i Ramazanda
olmuştur. Bu asırda ve şu zamanda da, o mübarek âyetin hikmetleri hakkında eser
yazılmasının bu ayda olması enseb ve a'lâdır.
--- sh:»(B:86) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2112: 2220 - 2112: 2225)


Arama dizesi: hikmet

Çok susamıştım. Şükre dair çok derin manalı, şeker gibi tatlı, şeker
şerbetinizi besmeleyle içmeye başladım. Bu âciz talebenize nimetlerinin hadd ü pâyanı
olmayan ol Hâlık-ı Kerim, ol Mün'im-i Hakîm, ol Rezzak-ı Rahîm celle celalühü hazretlerinin
Nurlar namı altındaki in'am ve ihsanına karşı (Elhamdülillah, Allahü Ekber) dedim. Ve
manevî susuzluğumu, elim ermez, gücüm yetmez, nazarım erişmez, hülâsa acz-i tamm içinde,
fakat rahmetinden ümid kesmediğim bir halde iken, ol Rahmanü'r-Rahîm hazretlerinin
muazzez üstadım vasıtasıyla teskin ettiğine, yüzbinler hamd ü şükr eyledim ve edeceğim.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Mübarek sözlerinizde öyle kudsî feyizler var ki, sanki talebenizin (alâka ile mütalaa
eden veya istima' eyleyenleri) elinden tutuyor; bak bu, bu manaya delalet eder, şu şunun
içindir, bundaki maksad ve gaye ve hikmetler şunlardır, gel daha yukarı gidelim, daha
ilerleyelim diye menba'dan menba'a, etekten tepeye, izden yola, hakikattan marifete
götürüyor, çıkarıyor. Ziyaret ettiriyor. İstifade ve istifaza ettiriyorsunuz. Bu defa bu seyr ile
şükür nehrinin menba'ına şükür dağının tepesine, şükür çığırının şehrahına, şükr-ü mutlaktaki
hakikatla marifete götürüyor ve mebde'de olduğu gibi, müntehada "Der tarîk-ı acz-mendî
lâzım âmed çâr-çiz; acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz"
buyuruyorsunuz. Biz de "Fehimtü ve sadakte" diyerek mukabele ediyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2119: 47 - 2119: 52)


Arama dizesi: hikmet
-
şimdi ağlıyorum. Bu da, siz Üstadıma ve risalelerinize kavuşmakla hasıl olmuştur ki,
yüzbinlerce şükür Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan buyurdu.
Dört sene evvel Burdur'a geldiğimde, kardeşimiz Şeyh Mehmed Efendi'nin delalet ve

tavassutu ile muhabereye başlamış ve binnetice hikmetresan ve nurfeşan ve müşkilküşa ve


kâinatın muamma-yı tılsımını açan anahtarları bu fakirin eline veren yine o risalelerdir. İşte o
bâha takdir edilemeyen o anahtarlar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki, ne diyeyim
iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, âciz kalıyor.
Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden, ancak ve ancak
bu Nur risale-i şerifeleridir. Bu Nur risalelerinin her birisi birbirinden nurlu, hele İ'caz-ı
Kur'an "nur-un alâ nur." Nasıl tavsif edeyim, bir gülistan-ı ferahfezada gayet nâdide ve hoş bu
ezhar-ı latife gûna-gûn bulunup da, hangisini koparmağa, koklamağa, tercih etmeye
mütehayyir kalıp da, neticede hepsinden bir deste, bir demet yapmağa karar verdiği gibi; bu
risale-i şerifeler de yazanı, okuyanı, dinleyeni nur bahçesine, nur deryasına gark edip de
mütefekkir, mütehayyir edip, hepsinden bir çiçek demeti yapmaz da ne yapar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2119: 2998 - 2119: 3003)


Arama dizesi: hikmet

Âsım
***
(Ahmed Galib'in Sözler hakkında bir fıkrasıdır)
Âdem-i ilm-i hakikattır sözün,
Tercüman-ı kenz ü vahdettir sözün.
Hazret-i Hak'tan ata-yı mahzdır,
Neş'e-i Şît-i hüviyettir sözün.
Ders-i hikmetten bütün ulvî beyan,
Misl-i İdris, pür-hikmettir sözün.
Mevc-i tufan-ı dalaletten siper,
Keştî-i Nuh-u selâmettir sözün.
Sarsar-ı ilhaddan inkaz eden,
Şu'le-i Hûd-u hidayettir sözün.
Tezkiyetbahş-ı kulûb-u mü'minîn,
Sâlihdar-ı emanettir sözün.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2119: 3045 - 2119: 3050)


Arama dizesi: hikmet

Âsım
***
(Ahmed Galib'in Sözler hakkında bir fıkrasıdır)
Âdem-i ilm-i hakikattır sözün,
Tercüman-ı kenz ü vahdettir sözün.
Hazret-i Hak'tan ata-yı mahzdır,
Neş'e-i Şît-i hüviyettir sözün.
Ders-i hikmetten bütün ulvî beyan,
Misl-i İdris, pür-hikmettir sözün.
Mevc-i tufan-ı dalaletten siper,
Keştî-i Nuh-u selâmettir sözün.
Sarsar-ı ilhaddan inkaz eden,
Şu'le-i Hûd-u hidayettir sözün.
Tezkiyetbahş-ı kulûb-u mü'minîn,
Sâlihdar-ı emanettir sözün.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2120: 716 - 2120: 721)


Arama dizesi: hikmet

Din-i Hakkın neşr ü ta'mimi için,


Fazl-ı İsrail-i kudrettir sözün.
Hak cemaliyle kemalin gösteren,
Hüsn-ü Yusuf'tan işarettir sözün.
Yokluk içre, varlığa kaim olan,
Sabr-ı Eyyub-u metanettir sözün.
Mülhid firavunları gark eyleyen,
Tur-u Musa-i şeriattır sözün.
Serteser mizan-ı hikmetle rasîn,
Çün Şuayb-ı emn ü adalettir sözün.
Ehl-i idlâli eden zîr ü zeber,
Sanki Harun-u fesahattır sözün.
Asker-i Calud küfrü mahveder,
Savt-ı Davud-u hilafettir sözün.
Marifet-i takva ve hikmet mülküne,
Bir Süleyman-ı emarettir sözün.
Hasılı dertlilere derman eder,
Dest-i Lukman-ı hazakattir sözün.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2120: 909 - 2120: 913)


Arama dizesi: takva

Mülhid firavunları gark eyleyen,


Tur-u Musa-i şeriattır sözün.
Serteser mizan-ı hikmetle rasîn,
Çün Şuayb-ı emn ü adalettir sözün.
Ehl-i idlâli eden zîr ü zeber,
Sanki Harun-u fesahattır sözün.
Asker-i Calud küfrü mahveder,
Savt-ı Davud-u hilafettir sözün.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Marifet-i takva ve hikmet mülküne,


Bir Süleyman-ı emarettir sözün.
Hasılı dertlilere derman eder,
Dest-i Lukman-ı hazakattir sözün.
Ba's-ü ba'de-l mevte kaim hüccetin,
Çûn Üzeyr mazhariyettir sözün.
Söz değil, özdür bütün tibyanınız,
Vech-i Hakka hep işarettir sözün.
Lübb-i lüb marifettir mâ-hasal,
Yüzyüze hakka itaattir sözün.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2120: 918 - 2120: 923)


Arama dizesi: hikmet

Mülhid firavunları gark eyleyen,


Tur-u Musa-i şeriattır sözün.
Serteser mizan-ı hikmetle rasîn,
Çün Şuayb-ı emn ü adalettir sözün.
Ehl-i idlâli eden zîr ü zeber,
Sanki Harun-u fesahattır sözün.
Asker-i Calud küfrü mahveder,
Savt-ı Davud-u hilafettir sözün.
Marifet-i takva ve hikmet mülküne,
Bir Süleyman-ı emarettir sözün.
Hasılı dertlilere derman eder,
Dest-i Lukman-ı hazakattir sözün.
Ba's-ü ba'de-l mevte kaim hüccetin,
Çûn Üzeyr mazhariyettir sözün.
Söz değil, özdür bütün tibyanınız,
Vech-i Hakka hep işarettir sözün.
Lübb-i lüb marifettir mâ-hasal,
Yüzyüze hakka itaattir sözün.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2121: 1881 - 2121: 1886)


Arama dizesi: hikmet
-
(Sözler hakkında Murad Efendi'nin fıkrasıdır)
Aziz Dost!
Derya-yı maariften sema-yı irfana İlahî bir hava ile coşup fışkıran ve sema-yı irfandan
zemin-i maarife İlahî bir hava ile inen bârân-ı marifeti ve feyezan-ı hikmeti zemin ile âsuman
arasında seyre dalmıştım. Bu sırada coşan deryanın ka'rından, sahil-i beyana bahâ takdir

edilemeyen cevahir geliyordu. Bunlardan bir mikdar olsun almaya iktidarım gelmiyor ve
gelemiyordu. Yalnız görüp alabildiğim birşey varsa, bedi'in cilvesiyle bediiyatın neş'esiyle
hayrettir.
Murad
***
(Sabri'nin fıkrasıdır
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2123: 464 - 2123: 469)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(B:105) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


-
Evet eczahane-i Kur'anın müstahzaratından ve ancak binden bir nisbetindeki
hikmetinden olan işbu dürr-i meknun, es'ile ve ecvibe, işaret ve sarahatıyla tedavi ile,
mağmum kalbimi tesrir ve müteessir vicdanımı tenvir ve mükedder ruhumu mahzuz edince
dedim: "Aman ya Rabbi! Sen Resulün ve Habibin Muhammed Mustafa'nın (A.S.M.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2123: 763 - 2123: 768)


Arama dizesi: hikmet

"Aman ya Rabbi! Sen Resulün ve Habibin Muhammed Mustafa'nın (A.S.M.) hakikî


ümmetine öyle bir tükenmez hazain-i hikmet bahşetmişsin ki, o hazine-i kudsiye 1351 sene
ahkâm-ı ezelîsi ve ferman-ı ebedîsiyle öyle bir hayat-ı bâkiye ihsan etmiş ki, hakikî verese-i
enbiya olan ülema-i be-nâm, en kısa bir âyetten nice hakaik-i nâmütenahiye istinbat ve
istihraç ederek ümmet-i Muhammedin kulûb-u mecruhalarını Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın âb-ı
hayatıyla ihya buyuruyorsunuz.
Ey Mâlik-ül Mülk, ey Hâlık-ı Zülcelal, ey Hâkim-i Bîmisal! Senin Zât-ı Azamet-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2125: 2047 - 2125: 2052)


Arama dizesi: hikmet

Evet
nasılki kâinatın her zerresi Hâlık-ı Kâinat'a şehadet ve gülümseyerek haber veriyorlar. Öyle
de, kâinatın haritası olan Kur'an-ı Hakîm'in vücudunu teşkil eden harfleri de, hâdisat-ı
kevniyenin mazi, hal ve müstakbeline lisan-ı halleriyle şehadet edecekleri bedihîdir diyorum.
Bu düşüncemin izahını nihayetteki ihtarında buldum, elhamdülillah dedim.
Hele mübarek Sure-i Rahman, şu zamanın efkâr-ı bâtıla ve firavunmeşreb kafalar
yıldırım-misal sâıka ile pek sarih bir surette, her işi Rahmanürrahîm'in diye isbat ve otuzbir
defa bir cümle tekrar ile, çör-çöpten ibaret olan tabiiyyun ve maddiyyun tahassüngâhlarını, o
kudsî harflerinin remziyle zîr ü zeber ediyor. Zâten Üstadım, çok yerlerde beyan
buyurduğunuz gibi, bu kâinat kitabını açan Kadîr-i Zülcelal ve Hakîm-i Zülkemal, o kitabı
kapayıncaya kadar, o kitabın sahife, satır, harf ve noktalarını hakkıyla izah edecek ve
hikmetini gösterecek bir müfessir, bir muarrifi ve o muarrifin verese-i hakikîsini rahmeti
muktezası ile eksik etmeyecek. ]±¬"«* ¬u²N«4 ²w¬8 !«H´; ¬yÁV¬7 f²W«E²7«!
Evet Üstadım!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2126: 913 - 2126: 918)


Arama dizesi: hikmet

kudret ve tavk-ı lanet.


5- Beşinci ve Altıncı İşaretler, ıslah-ı âlemin bizzât Hazret-i Mehdi'nin zuhuruna
vâbeste olduğuna kanaat eden zümreden, bu zât-ı âlîşanın dahi bu emirde muktedir olmasında
şübhe duyanların, bu vehimlerini bertaraf edecek, itimadlarını temin edecek, gayet kuvvetli
güneş gibi bir hakikat.
6- Yedinci İşaret, bu asrın en makul mücahedesinin nasıl yapılmak iktiza ettiğine delalet
MAXQDA 2020 24.12.2022

eden, mahz-ı hikmet gibi hâssaları câmi'dir.


--- sh:»(B:111) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2128: 3372 - 2128: 3377)


Arama dizesi: hikmet
geldim. Bir ay sonra Burdur'u teşrif ile, bazı yevm sohbet-i irfaniyenizde bulunup ruhlarımıza
gıda bahşolundu.
Şu tulûatımı arza ictisar ediyorum:
Halka-i hakikatta devrandadır ol mübarek Üstad
Kavuşturdular ruhunu, ervah-ı Enbiyaya ânın
Mest-i müstağrak olup hayrettedir ol mübarek Üstad
Mübarek Kur'an'ın dellâlısın dediler âna
Sözleri cândır, onu tutmayan ruhsuzdur hemân
Bütün söylediği nur-u hikmettir ânın
Mi'rac-ı ruhanîde devrandadır ol mübarek Üstad
Kalbim içre feyz-i Nur'un görmüşem hemân

İçi umman-ı vahdette, dışı sahra-yı kesrette görünür Üstad


Dünyada, uhrada refik olalım âna
Umarım Mevlâm ihsan eder biz âciz kullarına
Nasuhizade Mehmed, söyledi hemân bu sırları
Hazine-i Kur'an'ın bir miftahıdır Hazret-i Üstad.
Nasuhizade Şeyh Mehmed
***
(Âsım Bey'in fıkrasıdır)
Muhterem Üstadım Efendim Hazretleri

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2131: 2865 - 2131: 2870)


Arama dizesi: hikmet

Birincide: Bütün hurufat-ı Kur'aniyenin aded itibariyle işaret ve izah buyurulan


tevafukları, garik-ı beht ü hayret etti. Dört küçük suredeki hurufatın tevafukat veçhine kısmen
işaret eden ikinci eser; hakkan ki mu'ciznümadır. Nebiyy-i Âhirzaman, medar-ı fahr-i cihan,
sebeb-i hilkat-i ekvan ve nüzul-i Kur'an, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (Sallallahü
teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve ashabihi ve ezvacihi) Efendimiz Hazretlerinin eser-i hikmet ve
rahmet olarak, şimdiye kadar mahfî kalmış mu'cizelerinden i'caz-ı Kur'ana taalluk eden ve
gaybî tevafuk namıyla sevgili Üstadımız tarafından mevki-i intişara vaz'olunan bu emsalsiz
eserlere karşı duyduğum manevî zevk ve feyzin binden birini bile arz edemeyeceğim. Ve
mazhar olduğumuz bu kadar azîm niam-ı İlahiyeye ve kerem-i Sübhaniyeye karşı şükürden
âcizim.
±¬]¬W¬-@«Z²7! ±¬]¬9«G«W²7! ±¬]±¬U«W²7! «t¬A[¬A«& ¬^«8²hE¬" ]¬,²*xÇX7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2133: 1762 - 2133: 1767)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

"İstanbul'dan senin için getirdim, beni kırma" dedi. Kabul ettim, fakat iki kat fiatını verdim.
Dedi: "Ne için böyle yapıyorsun, hikmeti nedir?"
Dedim: Benden aldığın dersi, elmas derecesinden şişe derecesine indirmemektir. Senin
menfaatın için, menfaatımı terkediyorum. Çünki dünyaya tenezzül etmez, tama' ve zillete
düşmez, hakikat mukabilinde dünya malını almaz, tasannua mecbur olmaz bir üstaddan alınan

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2136: 2762 - 2136: 2767)


Arama dizesi: hikmet

Her mektubunuz, bana yeniden hayat verecek kadar müessir oluyor. Bu mübarek
mektub, Dördüncü Remzin yazılışını ve bu fakire de ihsan edileceğini mübeşşir oluşu
itibariyle, bilhassa memnuniyet ve sürurumu mûcib olmuştur.
Hayli zaman evvel Kur'andaki tevafuk sırrını açmaya başlamıştınız. Bugüne kadar
lihikmetin mahfî kalmış olan i'caz-ı Kur'an'dan, böyle çok mühim bir faslının keşfine ve
neşrine muvaffak oluşunuza, ne kadar hamd ü şükr edilse yeridir. İzn-i Bâri ile açtığınız bu
yolda ilerledikçe, daha ne kadar hârikalar meşhudunuz olacak ve bunlardan muhtaç
kardeşlerinize ne âlî müjdeler vereceğiniz; geceden sonra gündüz, kıştan sonra bahar,
dünyadan sonra âhiretin vücudları gibi kat'î hissedilmektedir. Ne büyük bahtiyarlıktır ki, bu
saadetlere mazharız. Ne kadar bedbahtlıktır ki; bu nurlara göz yumarlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2139: 2319 - 2139: 2324)


Arama dizesi: hikmet

4- Meslek-i velayetin yekdiğerine zıd vasıfları ise, seyr ü sülûkün iki meşrebi gayet
sarih izah ve tavsif ediliyor.
5- Vahdet-ül Vücud ve Vahdet-üş Şuhud meşrebi ile bundaki mühim varta beyan
olunuyor.
6- Velayet yolları içinde en güzelinin Sünnet-i Seniyeye ittiba' olduğu, velayet
yollarının ve tarîkat şubelerinin en mühim esası ihlas olduğu ve bu dünyanın dâr-ül hikmet ve
dâr-ül hizmet olup, dâr-ı ücret olmadığı fasih bir üslûb ile takrir buyuruluyor.
7- Şeriatın şümulü; tarîkat ve hakikatın maksud-u bizzât hükmüne geçmemeleri iktiza
ettiği, Sünnet-i Seniye ve ahkâm-ı şeriat haricinde bulunan ehl-i tarîkatın iki kısmı tarif ve
Sünnet-i Seniyeye muhalefetleri misali ile fehme takrib ediliyor.
8- Tarîkattaki sekiz varta sayılmakla, nazar-ı dikkat celbediliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2140: 2961 - 2140: 2966)


Arama dizesi: hikmet

Bizler başıboş, gelişigüzel serpilmiş şeyler değiliz. Belki müvazene-i tâmme ve


tevafuk-u hakikiye ve bir kıyas-ı kat'iyye ile inkişaf ve temevvüc eden Kitab-ı Semaviye-i
Kur'aniyenin misalsiz birer yıldızlarıyız." diyerek, bâlâsı zîrine, sağı soluna eyadi-i
manevîsiyle musafaha ve mukabele edercesine, tevafukatı müşahede edilen Kitab-ı Mübin'in
lemaat ve tereşşuhatının tevafukatı, Onuncu Söz'de dahi müşahede edildi. Bu Söz'ün manidar
ve hikmetdar tevafuk ve intizamları, sanki kemal-i hararetle yekdiğerine müştak ve
mütehassir birkaç samimî ve ciddî kardeş ve arkadaşların vuslatları gibi, Kur'an-ı
Azîmüşşan'ın her bir âyât ve kelâmı, taht-ı tasarrufuna aldığı kelime ve kelâmları, yine
semavatın hadsiz elektrikleri olan yıldızlar gibi parlatarak, şu letafetleri ile, insaniyet tarifine
tam dâhil olan zîşuuru mest ü hayran bırakıyor.
Şurası da şâyan-ı hayrettir ki: Şu mübarek Onuncu Söz, mevzuu olan haşir mes'ele-i
mühimmesi, kâinatın hitam-ı ömrüne muallak ve mukadder olduğu gibi, Risalet-ün Nur
MAXQDA 2020 24.12.2022

arasında dahi, bu Söz'ün en son tevafukatını göstermesi de ayrıca bir tevafuktur diyorum.
Cennet nehirleri demek olan Kur'anî nehirleri, enva'-ı türlü âvâzıyla coşkun coşkun aksın

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2143: 3164 - 2143: 3168)


Arama dizesi: takva

Karşımda,
--- sh:»(B:141) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
gençlerden ehl-i takva Süleyman isminde bir genç vardı. Ve sağ tarafımda yine gençten,
İsmail isminde birisi vardı. Buna binaen, alettahmin yüz kadar gençler, o fırının dairesinde
sağımda ve solumda ayak üzere idiler. Hayret ettim. Bunun üzerine büyük bir zât geldi,
gençlerin önüne ufacık bir mendil serdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2144: 514 - 2144: 518)


Arama dizesi: takva

Bunun üzerine risaleleri devam üzre yazmakta iken, Allah'ın tevfiki ve Üstad-ı
Muhteremin himmeti erişti. Çok çok istifade etmeye başladım. Bilâhere bütün o rü'yamda
gördüğüm gençler, etrafıma toplandı. Her birisi bana arkadaş ve Kur'ana talebe oldular.
Ve bir de bizim memleketin insanları, bir parça ehl-i tarîkat ve ehl-i takvadır.
Memleketimizde zahir ve bâtın hocası olmadığından şeytana ve nefse çok defa hedef
oluyorduk ve evham içinde boğuluyorduk. Risaleleri okudukça, şeytan-ı laîn ve nefsin
hilelerini ve evhamlarını Cehennem'in dibine atıyordu. Risaleleri okurken, çok arkadaşlar çok
hayrette kalırlardı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2144: 1012 - 2144: 1017)


Arama dizesi: hikmet

"Bu koca Bedi', bu lü'lü-misal bu sözleri, bu kelimeleri nereden buluyor?"


diye birbirimize çok defa diyorduk. Lisanına baksan, birşey istifade edilmez gibi görünüyor.
Halbuki, söyledikleri hep hikmettir. Nazarımıza dehşet veriyor, nur serpiyor (Haşiye) diye,
tekrar tekrar iştiyakla okuyorduk. Bunun üzerine, "Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur,
okuyanlara bir iksir-i a'zamdır" diye hükmettik.
Muhterem Üstadım, maddî ve manevî yaraları bulunan bu yüz arkadaşlarımın yaralarını,
risaleler tedavi ediyor. Hattâ bazan bizden uzak olanlar evhama boğulur, gelirler; âciz
talebeniz bir risale okursam evhamını kaldırır giderlerdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2148: 1660 - 2148: 1665)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ ben bazı mes'elelerde


muhalefet ediyordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunane bir tavır alır; eğer yanlış
yapsam, güzelce, damarıma dokunmayarak beni ikaz eder. Eğer güzel birşey söylemiş isem
çok memnun olur.
Üstadım bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet
noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde, Eflatun ve
İbn-i Sina'yı geçmiş diyebilirim.
Bundan onüç sene evvel, "Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye" âzâsından iken, küçükten beri
şimdiye kadar manen izn-i İlahî ile onun bir
--- sh:»(B:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2148: 1693 - 2148: 1698)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ ben bazı mes'elelerde


muhalefet ediyordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunane bir tavır alır; eğer yanlış
yapsam, güzelce, damarıma dokunmayarak beni ikaz eder. Eğer güzel birşey söylemiş isem
çok memnun olur.
Üstadım bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet
noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde, Eflatun ve
İbn-i Sina'yı geçmiş diyebilirim.
Bundan onüç sene evvel, "Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye" âzâsından iken, küçükten beri
şimdiye kadar manen izn-i İlahî ile onun bir
--- sh:»(B:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2148: 1752 - 2148: 1757)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ ben bazı mes'elelerde


muhalefet ediyordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunane bir tavır alır; eğer yanlış
yapsam, güzelce, damarıma dokunmayarak beni ikaz eder. Eğer güzel birşey söylemiş isem
çok memnun olur.
Üstadım bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet
noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde, Eflatun ve
İbn-i Sina'yı geçmiş diyebilirim.
Bundan onüç sene evvel, "Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye" âzâsından iken, küçükten beri
şimdiye kadar manen izn-i İlahî ile onun bir
--- sh:»(B:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2148: 1887 - 2148: 1892)


Arama dizesi: Hikmet

Eğer güzel birşey söylemiş isem


çok memnun olur.
Üstadım bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet
noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde, Eflatun ve
İbn-i Sina'yı geçmiş diyebilirim.
Bundan onüç sene evvel, "Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye" âzâsından iken, küçükten beri
şimdiye kadar manen izn-i İlahî ile onun bir
--- sh:»(B:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
muîni ve nâsırı ve muhafızı olan kutb-u Rabbanî ve kandil-i nuranî Abdülkadir-i Geylanî
(aleyhi nazar-ur Rahmanî) Hazretlerinin Fütuh-ul Gayb risalesini tefe'ülen açtığı esnada,

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2149: 516 - 2149: 521)


Arama dizesi: hikmet

Aziz, muhterem, müşfik ve mükerrem Üstadım!


Bu defa irsaline inayet buyurulan Risale-i Nur eczalarının dört kısımlı fihristesini aldım.
Daha evvel Otuzbirinci Mektub'un Onüçüncü ve Ondördüncü Lem'alarını almış, fakat
ihtisaslarımı arza muvaffak olamamıştım. Fihristeler dört tarafımı aydınlattılar ve itikadda bir
olup, çok metin hikmetlerle bazı a'malde ayrılıkları olan dört mezheb-i hak gibi; bu fakire
MAXQDA 2020 24.12.2022

hakka, hakikata, sıdka, imana, nura, rızaya giden yolları gösterdiler. Hâdisat-ı dünyeviye
meşgalesi, şimdiye kadar başımdan geçmemiş bir tarzda beni yormuş. Koca bir dairenin
maddî ve manevî ağır yükü altında, tek başıma kaldığımdan çok bunalmıştım.
Aziz üstadımın Otuzbirinci Mektub'un Birinci Lem'asıyla tavsiye buyurduğu evradın
kuvveti, Risale-i Nur'un feyzi, müşfik üstadımın müstecab duası ve üstadımın üstadı Hazret-i
Gavs'ın lillahilhamd en küçük hacetimi görecek kadar zahir himmeti, mahza bir lütf u fazl-ı
İlahî eseri olarak devam edebildiğim salavat-ı şerife berekâtıyla zuhur eden imdad-ı
risaletpenahî ve Cenab-ı Allah'ın nihayetsiz in'am ve ihsan ve inayeti sayesinde, -yüzbinler
hamd ü şükürler olsun- ye'se ve fütura düşmekten kurtulmuş.. yalnız, huzur-u manevînize
birkaç satırlık arîza ile çıkmak geç kalmıştır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2149: 1908 - 2149: 1913)


Arama dizesi: hikmet

Gavs'ın lillahilhamd en küçük hacetimi görecek kadar zahir himmeti, mahza bir lütf u fazl-ı
İlahî eseri olarak devam edebildiğim salavat-ı şerife berekâtıyla zuhur eden imdad-ı
risaletpenahî ve Cenab-ı Allah'ın nihayetsiz in'am ve ihsan ve inayeti sayesinde, -yüzbinler
hamd ü şükürler olsun- ye'se ve fütura düşmekten kurtulmuş.. yalnız, huzur-u manevînize
birkaç satırlık arîza ile çıkmak geç kalmıştır.
Hakikaten, elmas kalemli çok kıymetli kardeşlerimin âsâr-ı Nur'un cem' ve teksir ve
neşrinde gösterdikleri gayret ve himmet ve sevgili üstadımıza bu kudsî vazifede yaptıkları
muavenet, her türlü takdirin fevkindedir. Allahu Zülcelal cümlesinden razı olsun ve neşr-i
envâr-ı Kur'aniye'de daimî muvaffakıyetlere mazhar buyursun.
Otuzbirinci Mektub'un Onüçüncü ve Ondördüncü Lem'alarında, o kadar büyük dersler,
o kadar azametli hakikatlar, o derece şaşaalı hikmetler ve nurlu, kudsî, lahutî feyizler
mündemiçtir ki, bu bîçare kardeşinizin sönük zekâsı, kısa düşüncesi, perişan, müşevveş
dimağı ile, hissedebildiği zevkleri ifade etmesine imkân yoktur.
"İdrak-i maâlî bu küçük akla gerekmez,
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez."
Onüçüncü Lem'anın onüç işaretle beyanı, Suret-ül Felak ve Suret-ün Nâs âyetleriyle,
¬–:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2149: 3311 - 2149: 3315)


Arama dizesi: takva
) ile âmil ve sünnet-i Ahmediye (A.S.M.) ile mütemessik
olmakla kurtulmak imkânı olduğunu,
İkinci İşaret: Küfre giren ehl-i dalaletin kemmiyeten çokluğunun kıymetsizliği; şeytan
ve avenelerinin tasallutlarına karşı, istiaze, istiğfar, hıfz-ı İlahîye iltica ve takva ile Sünnet-i
Seniyeye yapışmaktan başka çare olmadığını,
Üçüncü İşaret: Zahiren cüz'î hata ve isyanla çok büyük tahribat yapmakta olan hizb-üş
şeytana karşı, en kuvvetli kal'a olan Kur'anî kal'aya iltica lâzım geldiğini,

Dördüncü İşaret: «t¬,²S«9 ²w¬W«4 ¯^«\±¬[«, ²w¬8 «t«"@«.«! @«8«: ¬yÁV7! «w¬W«4 ¯^«X«,«&
²w¬8 «t«"@«.«! @«8
âyetine bir nevi tefsir mahiyetinde, cüz'î ihtiyar ve icadsız kesb ile şerlere sebebiyet veren
şeytanın müdhiş tahribatına karşı, istiğfar ve Allah'a iltica ve Sünnet-i Seniyeye riayet iktiza
ettiği,
Beşinci İşaret:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2150: 2329 - 2150: 2334)


Arama dizesi: hikmet

Seniyenin muktezasına tevfik-i hareket eylemekle kurtulmağa muvaffak olunacağını,


Sekizinci İşaret: Küfür ve dalalet yolunda, insanların nasıl ihtiyarlarıyla sülûk
ettiklerini ve bunların nasıl hayat geçirebildiklerini aliyy-ül a'lâ bir tarzda ders verdikten
sonra, ehl-i iman için Kur'an'ın himayesi altına iman-ı tam ve itikad-ı kâmil ile girmek ve
Sünnet-i Seniyenin daire-i nuraniyesine seve seve dâhil olmaklığın ne kadar güzel olduğunu,
Dokuzuncu İşaret: Hizbullah'ın neden çok defa hizb-üş şeytan olan ehl-i dalalete
mağlub olduklarını; Medine münafıklarının dalalette ısrar ederek, hidayete girmemeleri ve
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın iki muharebedeki mağlubiyetinin hikmetini beyan
ederek, o Seyyid-ül Mürselîn'in sünnetine ittiba sayesinde muvakkat acıların geçeceğini,
Onuncu İşaret: İblis'in en mühim bir desisesi olarak kendine tabi olanlara kendini
inkâr ettirdiğinden, dört misal ile izah suretiyle bahs; ehl-i imana, cinn ve ins şeytanlarının
şerlerinden, Allah'a iltica etmekle selâmete kavuşulacağını,
Onbirinci İşaret: Cirm ve cismi küçük, cürüm ve zulmü büyük, ayb ve zenbi azîm
bîçare insanı; kâinatın hiddetinden, mahlukatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtarmak
için Kur'an-ı Hakîm'in daire-i kudsiyesine girmeğe ve Sünnet-i Seniyeye ittiba eylemeye
davet ettiğini,

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2151: 1371 - 2151: 1376)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(B:154) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


-
gelen bazı hoş tefekkürattan bahsetmiştim. Daima şefkatle dua ve derslerinden istifade ettiren
muazzez üstadım, benim daha evvelden de "Bismillahirrahmanirrahîm" içindeki Rahman ve
Rahîm isimlerinin hikmet-i tahsisi hususundaki sualime, ikinci ve mutantan bir cevab daha
lütfetmiş oluyorlar. Bu mazhariyetten dolayı, Hâlık-ı Rahîm'e ne kadar şükretsem azdır.
Fihriste'yi harfi harfine henüz okuyamadım, fakat inşâallah okuyacağım. Onbirinci
Mektub'un neleri ihtiva ettiğini öğrendim. Yazılmayan ve rahmet-i İlahiyeden yazılmasına
muvaffakıyet niyaz olunan âsârın da neşrine muvaffakıyetinizi, eltaf-ı Sübhaniyeden tazarru'
ve niyaz eylerim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2160: 3089 - 2160: 3094)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ intihar derecesine kadar gelmişti. Dedim:


"Aman ya Rabbi! Bundaki hikmet nedir?" ve o risaleyi ertesi güne ta'lik ettim.
O akşam yani cumartesi gecesi, âlem-i menamda: Üstadım Atabey'in Zergendere
Mescidinde imiş. Sabah namazına gidiyormuşum; tesadüfî bir karakol kumandanı bana dedi
ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2162: 1131 - 2162: 1136)


Arama dizesi: hikmet

Size teslim olmuşuz! Beşeriyete ve bütün mükevvenata hükümran olan


Hâlık-ı Azîm'in hak sözleriyle bizlere tarîk-ı hidayeti ve istikameti gösteriyorsunuz!"
MAXQDA 2020 24.12.2022

dedirtiyor. Bilhassa arz ve semavatın yedişer tabaka olduğuna dair âyât-ı azîmenin küllî ve
umumî ve şümullü maânîsinin tatlı ve lezzetli ve şirin hakaikını okurken, insanın hissiyatına
kalemi tercüman olabilse de, bu risalelere mukabele edebilse... Heyhat!
Her tarafını anlayabilmek imkânı olmamakla beraber, -bu kısımda- arzın yedi iklimi ve
birbirine muttasıl yedi tabakası ve bu tabakalardaki nuranî mahlukatın mürur u ubûruna hiçbir
şeyin mani olmaması hâlâtı; ve elektrik ve ziya ve harareti nakil ve kâinatı baştan başa istila
eden madde-i esîriyeden başlayarak semavatın yedi tabakasının kabul edilmesine hiçbir mani'
olamayacağı fennen, aklen ve hikmeten muhtelif delail ile isbat edilmesi ve en sonunda
semavatın yedi tabaka ve arzın yedi kat olduğu hakkında Kur'an-ı Hakîm'in ifadatının tasdik
edilişi, akıl ve kalb şübehata atılacak yol bulamaması, risalelerin büyüklüklerine has bir
keramet-i kübra olduğunu gösteriyor. Böyle azîm hakikat-ı Kur'aniyeyi göremeyen
feylesofların ve kozmoğrafyacıların kulakları çınlasın!
Evet sevgili, kıymetdar Üstadım! Bu nurlu misilsiz eserler, insanın şübehatını izale
ettiğine ve şübheleri davet edecek karanlık bir nokta bırakmadığına kat'î bir kanaatla iman
ettiğim gibi, temas ettiğim
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2163: 1184 - 2163: 1189)


Arama dizesi: Hikmet

Osman Nuri
***
(Hâfız Ali'nin bir fıkrasıdır)
Aziz Üstadım! Otuzbirinci Mektub'un Onüçüncü Lem'ası, "Hikmet-ül İstiaze" nam-ı
âlîyi taşıyan bir parça-i nuru aldım. Elhamdülillah istinsaha muvaffak oldum. Cenab-ı Hak
hazine-i bînihayesinden emsal-i sairesini ihsan buyursun. Âmîn bi-hürmeti Seyyid-il
Mürselîn.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2164: 361 - 2164: 366)


Arama dizesi: Hikmet

***
(Ahmed Hüsrev'in bir fıkrasıdır)
Üstadım Efendim!
Bir hafta evvel "Hikmet-ül İstiaze" isimli risalenin bir kısmını ve birkaç gün evvel de
diğer kısmıyla, Ondördüncü Lem'anın Birinci Makamını aldım. "Hikmet-ül İstiaze"nin Birinci
Kısmını müteaddid defalar kardeşlerimle okudum.
Ey sevgili Üstadım! Bu kıymetdar risale ile mücahid talebelerinize öyle güzel bir ilâç
takdim ediyorsunuz ki, bu ilâçlarla manevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi
ediyorsunuz ki; o pek
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2164: 495 - 2164: 500)


Arama dizesi: Hikmet

(Ahmed Hüsrev'in bir fıkrasıdır)


Üstadım Efendim!
Bir hafta evvel "Hikmet-ül İstiaze" isimli risalenin bir kısmını ve birkaç gün evvel de
diğer kısmıyla, Ondördüncü Lem'anın Birinci Makamını aldım. "Hikmet-ül İstiaze"nin Birinci
Kısmını müteaddid defalar kardeşlerimle okudum.
Ey sevgili Üstadım! Bu kıymetdar risale ile mücahid talebelerinize öyle güzel bir ilâç
MAXQDA 2020 24.12.2022

takdim ediyorsunuz ki, bu ilâçlarla manevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi
ediyorsunuz ki; o pek
--- sh:»(B:177) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2166: 1137 - 2166: 1142)


Arama dizesi: Hikmet

***
(Sabri'nin fıkrasıdır)
Üstad-ı Ekremim!
Hikmet-ül İstiaze'nin ikinci kısmı öyle kıymetdar bir hazine-i cevahir ve maraz-ı
vesvesenin iksir bir ilâcıdır ki, âlem-i fâniden âlem-i bekaya göçünceye kadar, nefis ve
şeytanın hücumuna maruz bulunan insan, kalbinin üzerine asıp beraberinde taşımalı. O iki
düşman her zaman köpük gibi, zahirde birşeye benzeyip, hakikatte ele avuca girmeyen havaî
itirazat-ı muannidane yaparlar. Onlara karşı en rasin tahassüngâh ve en güzel esliha ve bu
uğurda sarfedilecek hâlis sikkeler bunlardır. Zira vücudumda tecrübe yaptım. Sualleri
okuduğum vakit nefsim, sual cihetine mâil bulunuyor ve ehemmiyet veriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2166: 1909 - 2166: 1914)


Arama dizesi: hikmet

Onlara karşı en rasin tahassüngâh ve en güzel esliha ve bu


uğurda sarfedilecek hâlis sikkeler bunlardır. Zira vücudumda tecrübe yaptım. Sualleri
okuduğum vakit nefsim, sual cihetine mâil bulunuyor ve ehemmiyet veriyor. Fakat
elhamdülillah akabinde, tevali eden Kur'anî elmas müdafaalar, o kabil emraz-ı nefsaniyeyi
çabuk çürütüyor ve kökünden kurutuyor. Şu nuranî ve Kur'anî hikmetleri, bihakkın takdir
hususunda, zîruh ve zîşuurun mükemmeli bulunan nev'-i beşerin, bidayet-i vahiyden tâ haşre
kadar, i'caz ve îcazında izhar-ı acz edegeldikleri, davamızın bâriz ve zahir bir delilidir.
--- sh:»(B:181) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2166: 2772 - 2166: 2777)


Arama dizesi: Hikmet

***
(Hâfız Ali'nin fıkrasıdır)
Sevgili Üstadım!
Bu defa irsaline inayet buyurulan Hikmet-ül İstiaze'nin İkinci Kısmını aldım. Sekizinci
İşarette isbat edilip gösterilen hak ve hakikat, dalalet vâdilerinde uçan serseri mudillerin
yollarını pek vâzıh tenvir ile, onlara hem kendilerinin ne yaptıklarını, hem cadde-i hakikatı
göstermekle îcazıyla azîm bir mes'ele tahayyül buyuruluyor.
Dokuzuncu İşaret'te ise, bütün ehl-i iman ve bilhassa risale-i envâr ile hilkat-ı
insaniyenin gaye-i hakikîsini anlamaya çalışan talebeleriniz, ruhen istikbale gittikçe, bu
mes'ele pek geniş bir daire olarak, Hazret-i Âdem'den beri bütün Peygamberan-ı İzam
hazeratının ehl-i dalalete karşı mağlubiyeti ve feci' hâdiseler çok düşündürüyor ve kalbi
zedeliyordu. ]±¬"«* ¬u²N«4 ²w¬8 !«H´; ¬yÁV¬7 f²W«E²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2170: 1316 - 2170: 1321)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ve ey Şems-i Tâbân-ı
Zülcemal'in karanlıklara aksettirdiği ziya-yı hidayet! Ve ey Habib-i Kuddüs'ün tarîk-ı
ulviyetinde karanlıkları yararak uçan şahab-ı şaşaanisar! Hatiat ve masiyet deryasının korkunç
dalgaları arasında inleyen, Hâlık-ı Kerim'in bunca iltifatını nankörlükle karşılamaktan başka
bir vaziyeti bulunmayan bu edna-yı mevcudat, nâil olduğun derece-i makbuliyetten bir
katresinin olsun, kendine ihdasını senin şevket ü kereminden bekliyor. Ne olur beni kendine
alıp, hizmetinle müşerref kılsan. Ne olur, Habib-i Kibriya'ya benim de kendisinin hizmetine
intisabım için ve onun uşşakının asgarı ve hikmet ve nurunun dellâlı olmaklığım için
yalvarsan ah!...
Her an ayaklarının altını öpmek ateşiyle mütehassir ve nâlân, ahkar-ı mahlukat
Ahmed Feyzi
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2171: 3358 - 2171: 3363)


Arama dizesi: Hikmet

Bütün eserlerinizi takdir ve kemal-i


istihsan ile karşıladığımız malûm-u âlîleridir. Esasen tenkid edecek kudret-i ilmiye değil
bizde, Türkiye ülemasında olmadığı hâdisat ile sabittir.
Sinn-i sabavetinizde şark ülemasını ilzam etmeniz ve ondan sonra İstanbul'a gelerek
bil'umum ülemanın nazar-ı takdir ve hürmetini celbetmeniz, bu hususu isbata kâfidir. Gerek
Şerif Efendi ve gerekse Hikmet-ül İstiaze ve Besmele sırrını okuyan diğer arkadaşlar
duydukları hazz-ı manevîden gaşy olmuşlardır.
Fakire gelince, Sözler hakkında hiçbir şey yazmazsam bile o kemal-i takdirdendir. Zira
şimdiye kadar büyük bir zevk ile mükerreren okuduğum ve daima okumaktan hâlî
kalmadığım Sözler ve Mektubat hakkında kanaatlerimi daima üstadıma arz ettiğimden,
yazacak kelime bulamıyorum. O da âcizliğimden olsa gerektir. Bir risale ne kadar parlaksa,
onu takib eden ondan çok ziyade parlaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2175: 1021 - 2175: 1026)


Arama dizesi: hikmet

Re'fet
***
(Hulusi Bey'in fıkrasıdır. Eğirdir'de bir kardeşimize gönderdiği mektubdandır.)
Üstad Hazretlerinin son Otuzbirinci Mektub'un, Onüç ve Ondördüncü Lem'alarını hâvi
olan pek kıymetli, nurlu ve hikmetli, serapa nur olan hakaik derslerinden derin manalı, şirin
lezzetli, asel-i musaffa nev'inden ekmel eserlerini almakla bahtiyar, cevab takdimine
muvaffak olmamakla bedbahtım. Şuracıkta karalamaya niyet eylediğim birkaç satırla, o ders-i
hakaikten aldığım feyzi izah veya
--- sh:»(B:196) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2176: 2971 - 2176: 2975)


Arama dizesi: takva

Bu böyle olsa, başka cahil yahut gençler, o meslekte nasıl boya alırlar, kıyas ediniz.
Benimle beraber bu işe ağlayınız.
İkincisi: Bir dostum var idi, takvası ifrat derecesinde idi. Benim yanıma geldiği vakit,
âhirete ait en güzel parçaları bana gösteriyordu ve ihtar ediyordu. Zâtınız onu bir derece
benden soğutmak ve senin oğluna dost yapmak suretinde onunla konuşmuşsunuz.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte o zât, o telkinattan sonra geçen Ramazanda bir gün, bana Hülâgu ve Cengiz
vakıalarını okutmak için gösterdi. "Aman bunları oku" dedi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2184: 787 - 2184: 792)


Arama dizesi: hikmet

***
(Hulusi'nin fıkrasıdır)
Aziz, muhterem Üstadım Efendim Hazretleri!
Emirlerinize imtisalen, uhrevî kardeşimiz Hüsrev Bey tarafından irsal buyurulan şâyan-ı
hayret ve cây-ı dikkat, "Mühim bir ihbar-ı gaybî" ismini taşıyan çok kıymetli, manalı, ruhlu,
sürurlu, tesirli, lezzetli, hikmetli, nurlu emrinizi bu hafta aldığımdan dolayı, Cenab-ı Hak ve
Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine hamd ü şükürler ve müşfik Üstadıma yüzümün karasına,
kalbimin yarasına bakmayarak, dergâh-ı İlahiyeye kapanıp dualar eylerim. Ve defaatla,
yÁV7! |ÅV«. ±¬]±¬8ž²!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2189: 2624 - 2189: 2629)


Arama dizesi: Hikmet

--- sh:»(B:221) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


-
(Haşiye) bir an evvel bu isyankârların, kadir-nâşinasların elinden yakayı kurtarmaya çalışır
vaziyette, sür'atle elimizden gitmektedir. İmam Ömer Efendi geçen sene, "Ramazanın
Hikmetleri" eserinin, Ramazan ayı geçtikten sonra gelişinden, benim gibi müteessir olmuştu.
Bu Ramazanın birinci cuma hutbesinde, ben de hazır olduğum halde, yüzlerce cemaate, bu
nurlu hikmetlerden birkaçını hemen aynen okudu. Bu anda bu fakirde husule gelen şükür
hislerini tarif edemeyeceğim. ]±¬"«* ¬u²N«4 ²w¬8 !«H´; ¬yÁV¬7 f²W«E²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2189: 2813 - 2189: 2818)


Arama dizesi: hikmet

(B:221) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
(Haşiye) bir an evvel bu isyankârların, kadir-nâşinasların elinden yakayı kurtarmaya çalışır
vaziyette, sür'atle elimizden gitmektedir. İmam Ömer Efendi geçen sene, "Ramazanın
Hikmetleri" eserinin, Ramazan ayı geçtikten sonra gelişinden, benim gibi müteessir olmuştu.
Bu Ramazanın birinci cuma hutbesinde, ben de hazır olduğum halde, yüzlerce cemaate, bu
nurlu hikmetlerden birkaçını hemen aynen okudu. Bu anda bu fakirde husule gelen şükür
hislerini tarif edemeyeceğim. ]±¬"«* ¬u²N«4 ²w¬8 !«H´; ¬yÁV¬7 f²W«E²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2204: 207 - 2204: 212)


Arama dizesi: hikmet
Gösterilen hakikatın yolunda hevesat-ı nefsaniyeye hoş gelmeyen şeyler vardı
ki, bize uzun ve karanlık.
İşte şimdi seraser nur olan Sözler ve o nur fabrikasının elektrik lâmbaları ve kuvve-i

cazibeleri; o yolu pek parlak gösterdiği gibi, pek yakından cezbedip hemen yakın ve yakından
daha yakın olduğunu göstermekle beraber, havf yerine emniyet, zakkum yerine asel
bahşediyorlar. Ve fevkalgaye hikmetlerini beyanda aczimi itirafla, lisanımın döndüğü kadar
MAXQDA 2020 24.12.2022

derim: Ya Rabbi bi-hakkı ismike-l azîm ve bi-hakkı Kur'an-il Hakîm ve bi-hakkı Habibike-l
Ekrem Derya-yı Nur'un başkumandanı olan Üstadımı razı olduğun amel üzerine sabit ve razı
olacağı amelini teshil ve müyesser kıl, âmîn bi-hürmeti Seyyid-il Mürselîn.
Ali
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2213: 666 - 2213: 671)


Arama dizesi: hikmet

( ²t«<
Yani: Semavat zemine gıbta eder ki; zeminde hâlisen-lillah sohbet ve zikir ve tefekkür
için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar; kendi Sâni'-i
Zülcelalinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü eser-i san'atını birbirine
göstererek Sâni'lerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.
Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse
kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi,
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2216: 1632 - 2216: 1637)


Arama dizesi: hikmet

Evet tavusun mahiyeti güzel ve yüksektir. Fakat onun mahiyeti fâil olamaz, belki münfaildir.
Fâili ile hiçbir cihetle ittihad edemez. Ruhu güzel ve âlîdir, fakat mûcid ve mutasarrıf değil,
belki ancak mazhar ve medardır. Çünki herbir tüyünde bilbedahe nihayetsiz bir hikmetle bir
san'at ve nihayetsiz bir kudretle bir nakş-ı zînet görünüyor. Bu ise iradesiz, ihtiyarsız olamaz.
Bu kemal-i kudret içinde kemal-i hikmeti ve kemal-i hikmet içinde kemal-i rububiyeti
ve merhameti gösteren san'atlar; cilve milve işi değil. Bu yaldızlı defteri yazan kâtib içinde
olamaz, onunla ittihad edemez. Belki yalnız o defter, o kâtibin yazı kaleminin ucu ile teması
var; öyle ise o kâinat denilen misalî tavusun hârikulâde zînetleri, tavus Hâlıkının yaldızlı bir
mektubudur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2216: 1779 - 2216: 1784)


Arama dizesi: hikmet

Fâili ile hiçbir cihetle ittihad edemez. Ruhu güzel ve âlîdir, fakat mûcid ve mutasarrıf değil,
belki ancak mazhar ve medardır. Çünki herbir tüyünde bilbedahe nihayetsiz bir hikmetle bir
san'at ve nihayetsiz bir kudretle bir nakş-ı zînet görünüyor. Bu ise iradesiz, ihtiyarsız olamaz.
Bu kemal-i kudret içinde kemal-i hikmeti ve kemal-i hikmet içinde kemal-i rububiyeti
ve merhameti gösteren san'atlar; cilve milve işi değil. Bu yaldızlı defteri yazan kâtib içinde
olamaz, onunla ittihad edemez. Belki yalnız o defter, o kâtibin yazı kaleminin ucu ile teması
var; öyle ise o kâinat denilen misalî tavusun hârikulâde zînetleri, tavus Hâlıkının yaldızlı bir
mektubudur.
İşte şimdi tavusa bak, o mektubu oku.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2216: 1798 - 2216: 1803)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Fâili ile hiçbir cihetle ittihad edemez. Ruhu güzel ve âlîdir, fakat mûcid ve mutasarrıf değil,
belki ancak mazhar ve medardır. Çünki herbir tüyünde bilbedahe nihayetsiz bir hikmetle bir
san'at ve nihayetsiz bir kudretle bir nakş-ı zînet görünüyor. Bu ise iradesiz, ihtiyarsız olamaz.
Bu kemal-i kudret içinde kemal-i hikmeti ve kemal-i hikmet içinde kemal-i rububiyeti
ve merhameti gösteren san'atlar; cilve milve işi değil. Bu yaldızlı defteri yazan kâtib içinde
olamaz, onunla ittihad edemez. Belki yalnız o defter, o kâtibin yazı kaleminin ucu ile teması
var; öyle ise o kâinat denilen misalî tavusun hârikulâde zînetleri, tavus Hâlıkının yaldızlı bir
mektubudur.
İşte şimdi tavusa bak, o mektubu oku.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2218: 541 - 2218: 546)


Arama dizesi: hikmet

***
MESAİL-İ MÜTEFERRİKA
BİRİNCİ MES'ELE:
Sual: Salavatın bu kadar kesretle hikmeti ve salâtla beraber selâmı zikretmenin sırrı
nedir?
Elcevab: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a salavat getirmek, tek başıyla bir
tarîk-ı hakikattır. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm nihayet derecede rahmete mazhar
olduğu halde, nihayetsiz salavata ihtiyaç göstermiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2218: 3242 - 2218: 3247)


Arama dizesi: hikmet
Nasılki bir vahşi ve insanların içtimaiyatını görmemiş bir adam muhteşem bir kışlaya
girse, bir ordunun nizamat-ı maneviye ile muttarid hareketini temaşa etse, maddî ipler ile
bağlı tahayyül eder. Veyahut o vahşi, muazzam bir câmi'e dâhil olsa görse ki, Müslümanların
cemaat ve îdlerde muntazam, mübarek vaziyetlerini görse seyretse, maddî rabıtalarla
bağlanmalarını tevehhüm eder.
Öyle de, vahşiden çok vahşi olan ehl-i dalaletin, cünud-u semavat ve arza mâlik olan
Sultan-ı Ezel ve Ebed'in muhteşem kışlası olan şu kâinata ve Mabud-u Ezelî'nin mescid-i
kebiri olan şu âleme girdikleri vakit; o Sultan'ın nizamatını tabiat namıyla yâd etse ve nihayet
hikmetlerle meşhun şeriat-ı kübrasını, kuvvet ve madde gibi sağır ve kör ve camid,

karmakarışık tezahürattan ibaret tahayyül etse, elbette ona insan demek değil, belki vahşi
hayvan dahi denilmez. Çünki o tevehhüm ettiği tabiat için, geçen Sözler'de ve sair
risalelerimde yüz yerde, dirilmeyecek bir surette o tabiat fikr-i küfrîsi öldürüldüğü ve
Yirmiikinci Söz'de gayet kat'î bir surette isbat edildiği gibi; her zerrede, her sebebde bütün
mevcudatı halk edecek bir kudret, bir ilim vermek, belki Vâcib-ül Vücud'un bütün sıfatını
onda kabul etmek gibi nihayetsiz muhal eder muhal bir dalalet, belki dalaletin divaneliğinden
gelen manasız hezeyanlardır.
Elhasıl: O Sözlerde gayet kat'î bir surette isbat edilmiş ki; tabiatperest adam bir İlah-ı
Vâhid'i kabul etmediği için, gayr-ı mütenahî
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2232: 2688 - 2232: 2693)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Ve ölmüş arza o bahar


vasıtası ile hayat verildiği gibi, Risale-i Nur eczaları da ölmüş arz kulûblere taze hayat verir.
Risale-i Nur eczaları mürşiddir. İnsanı haksızlıktan hakka döndürür ve hayvanlıktan
insaniyete ve esfel-i safilînden, a'lâ-i illiyyîne yükseltir. Otuzüçüncü Söz'ün Yirmidördüncü
Mektubu ve emsalleri, insanın ruhunda inşirah hasıl ediyor. Ve kalbinde Sâni'-i Hakîm'in
hikmetine karşı pencereler açıyor. Risale-i Nur eczaları, insanın sıkıntılı vaktinde imdadına
yetişir ve teselli eder. Bu ciheti aynen gördüm. Ve elhasıl: Risale-i Nur eczaları hakkında her
ne desem, yine o Nur'a karşı sönüktür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2233: 1332 - 2233: 1337)


Arama dizesi: hikmet

4- Kalemle ilmi tahsil «–:hO²K«< @«8«: ¬v«V«T²7!«: ³– Madem ki hakikat ilmi tedris edilmiyor.
Elbette mahfî hikmetlere binaen mahdud insanların eline geçen, kulağına giren bu nevi
derslerin ciddî tahsili için, bilhassa okuması yazması olanların bizzât yazmak suretiyle, bu
neticeyi bulacaklarına şübhe edilmemelidir. Bir şeyi yazmak; okumak, anlamak, sonra başka
kâğıda nakletmektir ki, bu tarzla matlub istifadenin temin edileceği muhakkaktır.
5- Bir saatı bir sene ibadet hükmüne geçecek tefekkür: Evet Nurlarla istifade, böyle
saatler, zannederim hepimizin meşhudu olmuştur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2234: 1409 - 2234: 1414)


Arama dizesi: hikmet

y«7 y«Z²%«: ެ! ½t¬7@«; ¯š²z«- Çu6 nass-ı azîmi ile, madem herşey
helâk olacak, ey zaîf insan! Bundan senin, şemse nisbeten bir zerre bile olmayan hayatının da
hissesi olduğunu anla, aklını başına topla, yaradılışındaki hikmeti düşün, haddini bil, ömür ve
hayatını, sana saadet-i ebediyeyi temin edecek şeylerle geçir hakikatını...
Dördüncü Nota: °v[¬V«2 ¯s²V«' ±¬uU¬" «x;«: ¯?Åh«8 «ÄÅ:«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2238: 1400 - 2238: 1405)


Arama dizesi: hikmet

5- Eski hocalarımın âsâr-ı Nur'u bu âcizden dinlemeleri, vasıtamla okumaları,


6- Elhamdülillah buraya gelen Nurlu eserlerin, hususiyet ve mahremiyet kayıdlarına bir
derece dikkat ederek intişarına çalıştığım halde, yüzbin kerre şükr ü minnet ol Hâlık-ı Azîm'e,
bir mani' ve şer zuhur etmemesi.. ilh...
Açık, zahir, bahir ve kat'î bir himaye ve sıyanet-i maneviye neticesi ve Risale-i Nur
şakirdleri arasındaki hakikî ihlas ve tesanüdün parlak bir tecellisidir.
Sun'î bir tevazu için değil, hakikatı ifade için derim ki: Bundan evvel Sabri Efendi
kardeşimize yazdığım küçük mektubumda da zikrettiğim vech ile, Risale-i Nur şakirdleri
vücud-u manevîsinde, ancak küçük bir ayak parmağı kadar bir kıymeti olan bu bîçare
kardeşinizi, Hâlıkımız bu günahkâr abdini nihayetsiz in'am ve ihsanına lâyık görmüş ki;
Risale-i Nur naşirine bir talebe, Risale-i Nur şakirdlerine bir kardeş, Kur'an hâdimlerine bir
arkadaş etmiştir. Arabî ve Farisî bilmeyen, ilim ve medrese görmeyen bir âsi abdine, hikmet-i
Samedaniyesiyle böyle bir ikramda bulunuşu, elbette bir hikmete müsteniddir. O da her halde
Risale-i Nur'la alâkadar olanlar arasındaki safvet ve ihlas ile, Risale-i Nur'un ind-i İlahîdeki
derecesine ve hizmetin ulviyetine atfolunur.
İşte Risale-i Nur şakirdlerinden en gayr-ı nâfi' bir uzva, misal olarak zikredilen bu kadar
MAXQDA 2020 24.12.2022

açık himaye ve sıyanet-i İlahî vaki' olursa, diğer münevver unsurlara ne derece ikram ve
inayet olacağı kıyas olunabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2238: 1467 - 2238: 1472)


Arama dizesi: hikmet

6- Elhamdülillah buraya gelen Nurlu eserlerin, hususiyet ve mahremiyet kayıdlarına bir


derece dikkat ederek intişarına çalıştığım halde, yüzbin kerre şükr ü minnet ol Hâlık-ı Azîm'e,
bir mani' ve şer zuhur etmemesi.. ilh...
Açık, zahir, bahir ve kat'î bir himaye ve sıyanet-i maneviye neticesi ve Risale-i Nur
şakirdleri arasındaki hakikî ihlas ve tesanüdün parlak bir tecellisidir.
Sun'î bir tevazu için değil, hakikatı ifade için derim ki: Bundan evvel Sabri Efendi
kardeşimize yazdığım küçük mektubumda da zikrettiğim vech ile, Risale-i Nur şakirdleri
vücud-u manevîsinde, ancak küçük bir ayak parmağı kadar bir kıymeti olan bu bîçare
kardeşinizi, Hâlıkımız bu günahkâr abdini nihayetsiz in'am ve ihsanına lâyık görmüş ki;
Risale-i Nur naşirine bir talebe, Risale-i Nur şakirdlerine bir kardeş, Kur'an hâdimlerine bir
arkadaş etmiştir. Arabî ve Farisî bilmeyen, ilim ve medrese görmeyen bir âsi abdine, hikmet-i
Samedaniyesiyle böyle bir ikramda bulunuşu, elbette bir hikmete müsteniddir. O da her halde
Risale-i Nur'la alâkadar olanlar arasındaki safvet ve ihlas ile, Risale-i Nur'un ind-i İlahîdeki
derecesine ve hizmetin ulviyetine atfolunur.
İşte Risale-i Nur şakirdlerinden en gayr-ı nâfi' bir uzva, misal olarak zikredilen bu kadar
açık himaye ve sıyanet-i İlahî vaki' olursa, diğer münevver unsurlara ne derece ikram ve
inayet olacağı kıyas olunabilir.
Allah'ın inayetine, Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Teâlâ Aleyhi
Vesellem Efendimiz hazretlerinin imdad u ruhaniyetlerine istinad ederek, Allah rızası için
hizmete koşan, yekdiğerini manevî ve uhrevî kardeş tanıyan, başta müşfik Üstad, yani Risale-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2240: 2253 - 2240: 2257)


Arama dizesi: takva

Bütün gün ehl-i İslâmın selâmetini ve şu halimin zulmetten


nura dönmesini, siz başta ve önde, biz arkada Cenab-ı Hakk'a yalvaralım. Cenab-ı Mevlâm
hayırlısıyla ihsan buyursun. Fazla söylemeye lisanım, aczim, kusurum bırakmıyor.
Kusurumuzu Üstadımıza itiraf ediyorum.
İnşâallah risalelerin tesiri ile bir gün olur da, müstakim Lütfü Efendi gibi ehl-i takva
kardeşlerimiz misillü biz dahi gayr-ı ihtiyarî ve istemeyerek işlediğimiz ahvalden Sözlerinizin
irşadı ile kurtuluruz. Zekâi kardeşimizden Onyedinci Söz, Onsekizinci Mektub, Yirminci
Mektub ve Otuzüç Pencereli nurlarla parlayan kıymetli risaleleri aldık. Mütalaa ediyoruz.
Hakikî üstadımız olan Hazret-i Kur'an elimizdedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2241: 1142 - 2241: 1147)


Arama dizesi: hikmet

Sabri karşıma çıktı, arkasında Hâfız Ali. Sabri bana diyor:


"Üstadım! İnayat-ı Seb'a namıyla beyan edilen büyük inayetler varken, Onuncu Söz'deki cüz'î
inayete bu kadar ehemmiyet vermenin sebeb ve hikmeti nedir?" dedi çekildi. Sonra kalktım,
düşündüm; dedim ki: "Isparta'ya yazdığım mektubu Sabri okumuş veya okuyor, hararetli
yazışımdan bana acıyarak benden sual etmek istemiş." Her ne ise.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2241: 1498 - 2241: 1503)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

"Isparta'ya yazdığım mektubu Sabri okumuş veya okuyor, hararetli


yazışımdan bana acıyarak benden sual etmek istemiş." Her ne ise. Ben de Hulusi'den sonra
birinci muhatabım olan Sabri'ye derim ki (Hâfız Ali de dinlesin):
Bu Onuncu Söz'deki cüz'î inayete ziyade ehemmiyet verdiğimin üç hikmeti var:
Birincisi: Onuncu Söz'ün kıymeti tamamıyla takdir edilmemiş. Ben kendi kendime
hususî, belki elli defa mütalaa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve okumaya ihtiyaç
hissetmişim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2243: 1690 - 2243: 1695)


Arama dizesi: hikmet

Sonra işaretlerini koydum. Hem işarete medar olmak için hârikulâde


olmak lâzım değildir. Çünki çok âdi perdeler içinde mühim işaretler verilir, ehli anlar.
Madem işaret-i gaybiye var; elbette tesadüf içinden kaçar, daha hükmedemez, en cüz'î
rakamları da o işarete maledilir. Madem mecmuunda işaret var, bütün eczası o işaretin
hikmetine tâbi'dir, tesadüf orada oynayamaz. Hattâ yirmidokuzuncu sahifede Üçüncü
Hakikat'taki elif sayılmamak lâzım gelirken, sehven saymıştım. Sonra anladım ki, bana
saydırılmış. Baştaki Onuncu Söz kelimesi ile, şu Üçüncü Hakikat ikisi sahife başında
bulundukları için, hakları sayılmaktı. Onların sair arkadaşları sahife rakamları gibi bazı
vazifeyi gördürmek için bir cihette saymak işareti olarak haberim olmadan

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2243: 3006 - 2243: 3011)


Arama dizesi: hikmet

Üçyüz elli sahifeden ibaret diğer bir kitabı yine saydım, elli
tevafuk çıkmadı. Yine eskiden kendi te'lifatım Türkçe ve Arabî olan ikiyüz seksen sahifeden
ibaret bulunan kitabın eliflerini saydım, tevafukatı kırkı tecavüz etmedi.
Demek bu Onuncu Söz'de ve İşarat-ül İ'caz'daki ekseriyet-i mutlakanın tevafukatı, gizli
bir işaret-i gaybiyeyi tazammun ediyorlar. Mecmuunda işaret bulunsa yeter. Her cüz'ünde
işareti göstermek lâzım değildir, fakat her cüz işaretin malıdır ve onun hikmetine tâbi'dir. Size
acele edip, en evvelki işaret olunan nüshayı göndermiştim. Az haşiyeleri sonra ilâve ettik. Bu
defa Süleyman Efendi ile gönderilen nüsha ile mukabele ediniz, tekmil ediniz ve Halil
İbrahim Efendi ile gönderilen nüsha ile, yine bu nüsha ile mukabele ederek, sonra Âsım Bey'e
gönderiniz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2250: 3005 - 2250: 3010)


Arama dizesi: hikmet

Şu mes'elede şimdilik delilini gösteremeyeceğim bir müddeayı beyan ediyorum. Şöyle


ki: Şu dünyanın bir ömrü ve şu dünyadaki Küre-i Arz'ın dahi ondan kısa diğer bir ömrü ve
Küre-i Arz'da yaşayan nev-i insanın daha kısa bir ömrü vardır. Bu birbiri içinde üç nevi
mahlukatın ömürleri, saatin içindeki dakika, saniye, saatleri sayan çarkların nisbeti gibidir.
Nev-i insanın ömrü, Küre-i Arz'ın iki hareketiyle hasıl olan malûm eyyam ile olduğu gibi;
zîhayatın vücuduna mazhar olduğu zamandan itibaren Küre-i Arz'ın ömrü ise merkez-i irtibatı
olan Şems'in hareket-i mihveriyesiyle hasıl olan eyyam ile olması hikmet-i Rabbaniyeden
uzak değildir. Ve dünyanın ömrü ise Şems-üş Şümus'un hareket-i mihveriyesi ile hasıl olan
eyyam iledir.
Şu halde nev-i insanın ömrü yedibin sene eyyam-ı malûme-i Arziye ile olsa, Küre-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Arz'ın hayata menşe' olduğu zamandan harabiyetine kadar eyyam-ı Şemsiye ile ikiyüzbin
seneden geçer.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2253: 2277 - 2253: 2282)


Arama dizesi: hikmet

Siz beni bulduğunuzdan bir şükretseniz, ben sizi bulduğumdan dolayı bin
şükrediyorum.
Mektubunda ism-i a'zamı sual ediyorsun. İsm-i a'zam gizlidir. Ömürde ecel, ramazanda
leyle-i kadir gibi, esmada ism-i a'zamın istitarı mühim hikmeti var. Kendi nokta-i nazarımda
hakikî ism-i a'zam gizlidir, havassa bildirilir. Fakat her ismin de a'zamî bir mertebesi var ki, o
mertebe ism-i a'zam hükmüne geçiyor. Evliyaların ism-i a'zamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır.
Hazret-i Ali'nin (R.A.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2256: 318 - 2256: 323)


Arama dizesi: hikmet

Mektubunuzda, benim her mektubumun başında


¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ! ¯š²z«- ²w¬8 ²–¬!«:
yazılmasının hikmetini soruyorsunuz. Bunun hikmeti şudur ki: Kur'an-ı Hakîm'in hazain-i
kudsiyesine, bana açılan en birinci kapı o olduğudur. En evvel hakaik-i âliye-i Kur'aniyeden,
şu âyetin hakikatı bana zahir olmuş ve ekser risalelerde, o hakikat sereyan etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2256: 348 - 2256: 353)


Arama dizesi: hikmet

¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ! ¯š²z«- ²w¬8 ²–¬!«:


yazılmasının hikmetini soruyorsunuz. Bunun hikmeti şudur ki: Kur'an-ı Hakîm'in hazain-i
kudsiyesine, bana açılan en birinci kapı o olduğudur. En evvel hakaik-i âliye-i Kur'aniyeden,
şu âyetin hakikatı bana zahir olmuş ve ekser risalelerde, o hakikat sereyan etmiştir.
Hem bir hikmeti şudur ki; itimad ettiğim mühim üstadlarımın mektublarının başlarında
istimal etmeleridir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2256: 586 - 2256: 591)


Arama dizesi: hikmet

Bunun hikmeti şudur ki: Kur'an-ı Hakîm'in hazain-i


kudsiyesine, bana açılan en birinci kapı o olduğudur. En evvel hakaik-i âliye-i Kur'aniyeden,
şu âyetin hakikatı bana zahir olmuş ve ekser risalelerde, o hakikat sereyan etmiştir.
Hem bir hikmeti şudur ki; itimad ettiğim mühim üstadlarımın mektublarının başlarında
istimal etmeleridir.
Hem mektubunuzda "yedi kebair"i soruyorsunuz. Kebair çoktur, fakat ekber-ül kebair
ve mubikat-ı seb'a tabir edilen günahlar yedidir:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2262: 973 - 2262: 978)


Arama dizesi: Hikmet

Cenab-ı Hak onu


sizlere medar-ı teselli ve ünsiyet ve evinize küçük bir melaike hükmüne getirsin. "Rengi gül"
ismi yerine "Zeyneb" olsa daha münasibdir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sâniyen: Hikmet-ül İstiaze'nin, besmele-i şerifenin sırlarına dair senin ve Şerif


Efendi'nin ifadeleriniz kısadır. Tenkid mi, takdir mi anlaşılmıyor. Zâten mükerreren
demiştim: Herkes her risalenin her mes'elesini anlamasına muhtaç değil. Ne kadar anlarsa

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2263: 2831 - 2263: 2836)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(B:348) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


-
veyahut nümuneleri olan havass-ı hamse-i zahirî, havass-ı hamse-i bâtına diye o letaif-i
aşereyi başka bir surette hikmetlerine esas tutmuşlar.
Hattâ avam ve havas beyninde tearüf etmiş olan insanın letaif-i aşeresi, ehl-i tarîkın
letaif-i aşeresi ile münasebetdardır. Meselâ vicdan, a'sab, hiss, akıl, heva, kuvve-i şeheviye,
kuvve-i gazabiye gibi letaifi kalb, ruh ve sırra ilâve edilse letaif-i aşereyi başka bir surette
gösterir. Daha bu letaiften başka saika, şaika ve hiss-i kabl-el vuku' gibi çok letaif var. Bu

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2271: 3709 - 2271: 3714)


Arama dizesi: Hikmet
Vaktiyle tab' etmek için, yalnız İşarat-ül İ'caz
tefsirine ikiyüz elli lira verdim. Arabî mecmuası üç yüz lira. Ve Yirmidokuzuncu Söz ve
Ondokuzuncu Sözlerde o sırr-ı azîme hiçbir âlim ve hiçbir edib yoktur ki, "Bin lira
kıymetindedir" demesin.
Ve bir de, onüç sene evvel hükûmet Dâr-ül Hikmet'te yüz lira maaş alacak kadar iş
görebilecek bir adam nazarıyla bana bakmış, ayda yüz lira maaş vermiş. Bu sekiz senede beni,

yarım saat bir köy olan İlama'ya iki defadan fazla gitmeye müsaade edilmeyecek derecede
ihtilat ve gezmekten men'edildiğim gibi, bir vâridatım, bir malım olmamakla beraber, o köyde
benim gibi bir adam çalışacak iş bulamadığımdan ve kimsenin bir şeyini de kabul etmemek,
bir meslek-i hayatım olduğundan, çektiğim perişaniyet ve zarar ve ziyanın takdirini
müddeiumumîliğe havale ederek, ya kitablarımın hepsinin iadesini veyahut bu husustaki zarar
ve ziyanımın müsebbiblerinden tazminini dava ediyorum.
Tetimme: Hükûmetin kanunu, tarîkat dersi vermeğe ve nusha yazmağa ve nüfuz temin
etmeğe müsaade etmediği ve ben de bunlarla alâkadar olmadığım ve hükûmet de yanıma
gelen ziyaretçileri
(Haşiye): Cây-ı dikkattir ki, sekiz-dokuz seneden beri zulüm ve tazyikat altında gizlemeye mecbur
olduğum en
eski ve en mahrem evrakları âni olarak taharri edip hiçbir şey bırakmayarak alındığı halde, mûcib-i
telaş ve dâî-i
endişe ve medar-ı hicab ve hacalet bir şey bulunmaması; garazkâr su'-i zanlı ehl-i dünyanın ona karşı
ettikleri
haksız tazyikat ve tarassud ne kadar çirkin ve hata olduğunu gösteriyor.
Acaba onu ittiham eden ve kendini vatana ve millete sadık tevehhüm eden ehl-i dünyanın en büyük
memurundan en küçüğüne kadar, değil sekiz-dokuz sene, belki sekiz-dokuz ay zarfında en mahrem ve
en gizli
evrakı meydana atılıp tedkik edilse, ona telaş verecek ve utandıracak sekiz-dokuz madde çıkmaz mı
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2277: 2692 - 2277: 2697)


Arama dizesi: hikmet

-
Evvelden hiç muarefemiz yokken, seni kal'a üstünde ilk ve tesadüfen gördüğümde
"Dalaletten halâsın, Allah'ın rahmetine vusulün en kısa yolu var mı?" diye sordum. "Çok kısa
bir çare-i Kur'aniye vardır" diye buyurdunuz. Fakat dalaletim, gafletim, enaniyetim itibariyle
bu kısa ve merdane cevabdaki hikmet-i azîme, nebean-ı rahmete dikkat etmedim. Ruhuma
ihanet ederek aldırmadım. Ve felâket-i maneviyede bir müddet daha kalmış oldum.
Vakta ki, Risale-i Nur hattâ enhar-ı Nur demesine şayeste olan mektublardan, yine
tesadüfen elime geçen bir nüshayı görünce ve münderecatındaki hakaika dalınca, inayet-i
Rabbanî, mu'cizat-ı Kur'anî, himemat-ı Sübhanî, keramat-ı ruhanî eseri olmalıdır ki, kasî
kalbime, âsi ruhuma, gafil aklıma, mağrur vicdanıma, sakîm düşünceme "tâk" diye bir tokmak
vuruldu.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2280: 618 - 2280: 623)


Arama dizesi: hikmet

Âfitabın nuru zâildir, bu nur eman verir,


Subh-u mahşerde uyûn-u mü'minîne incilâ.
Her harfi şem'a-i feyz-i İlahî, cilveger,
Zevk alır baktıkça insan, bütün eşyadan geçer.
Eyliyor talim-i iman-ı tahkikî cümle âleme,
Kim okur sıdk ile, iner feyz-i Rahman kalbine.
Halleder tılsım-ı kâinatı, her harfi dünyaya değer,
İlm-i nâfi'dir, yazılır ecr-i cezîl, tâ kıyamet bîkeder.
Hasılı, bilcümle meknuzat-ı hikmetperverin,
Her biridir ehline, bir âfitab-ı Hak-nüma.
İlahî bihakkı Esmaike-l Hüsna,
Tâ kıyamet münteşir olsun, uyûn-u ehl-i Hak bulsun cilâ.
--- sh:»(B:379) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2284: 2643 - 2284: 2648)


Arama dizesi: hikmet

Evet «u¬[=!«h²,¬! ]¬X«" ¬š@«[¬A²9«@«6 ]¬BÅ8! š@«W«V2 ferman etmiş. Gavs-ı A'zam Şah-ı
Geylanî, İmam-ı
Gazalî, İmam-ı Rabbanî gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve hârika zâtlar bu hadîsi,
kıymetdar irşadatlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette ferdiyet
zamanı olduğundan hikmet-i Rabbaniye onlar gibi ferîdleri ve kudsî dâhîleri ümmetin
imdadına göndermiş. Şimdi ise aynı vazifeye, fakat müşkilâtlı ve dehşetli şerait içinde, bir
şahs-ı manevî hükmünde bulunan Risalet-in Nur'u ve sırr-ı tesanüd ile bir ferd-i ferîd
manasında olan şakirdlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş. Bu sırra
binaen, benim gibi bir neferin, ağırlaşmış müşiriyet makamında ancak bir dümdarlık vazifesi
var.
Re'fet kardeş!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2285: 1815 - 2285: 1820)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hasene ise nuranî olduğundan, tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünki âyinede
nuranînin timsali ziya verir, hasiyeti var; kesifin misali ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur. Eğer
sair teellümat-ı ruhaniye ise; sabra, mücahedeye alıştırmak için Rabbanî bir kamçıdır. Çünki
emn ü ye'sin vartasına düşmemek hikmetiyle havf u reca müvazenesinde, sabır ve şükürde
bulunmak için kabz-bast haletleri, celal ve cemal tecellisinden intibah ehline gelmesi; ehl-i
hakikatça medar-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.
Şamlı Tevfik'in ihtiyatını takdir etmekle beraber, eski kıymetdar hizmetlerinin onun
defter-i a'maline daimî bir surette yazı yazmaları için, o dahi daimî çalışması gerekti. Şükür
yine, elmas kalemiyle vazifesine başlaması, ruhumu ümidler ve iştiyaklarla neş'elendirdi;
Barla hayatını hasretle hatırlattı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2287: 3070 - 2287: 3075)


Arama dizesi: hikmet

Birden şiddetli bir ihtar ile


"Ondokuzuncu Söz'ün âhirine bak!" denildi. Baktım, Risalet-i Ahmediye'nin (A.S.M.)
Mu'cize-i Kur'aniyesinde tekraratının çok güzel hikmetleri, tam tefsiri olan Risalet-in Nur'da
tamamıyla tezahür etmiş. O tekrarat, o hikmetler için tam yerinde ve münasib ve lâzım olmuş.
Hem Lütfü, hem Abdurrahman, hem Hâfız Ali hükmünde Küçük Ali sizin namınıza da
Yirmidokuzuncu Lem'a-i Arabiye'nin tefsir ve tercümesini istemiş. Benim şimdi onun ile
meşgul olmaya ne
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2287: 3158 - 2287: 3163)


Arama dizesi: hikmet

Ondokuzuncu Söz'ün âhirine bak!" denildi. Baktım, Risalet-i Ahmediye'nin (A.S.M.)


Mu'cize-i Kur'aniyesinde tekraratının çok güzel hikmetleri, tam tefsiri olan Risalet-in Nur'da
tamamıyla tezahür etmiş. O tekrarat, o hikmetler için tam yerinde ve münasib ve lâzım olmuş.
Hem Lütfü, hem Abdurrahman, hem Hâfız Ali hükmünde Küçük Ali sizin namınıza da
Yirmidokuzuncu Lem'a-i Arabiye'nin tefsir ve tercümesini istemiş. Benim şimdi onun ile
meşgul olmaya ne
--- sh:»(K:13) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2291: 2422 - 2291: 2427)


Arama dizesi: hikmet

Ezcümle: Risalet-in Nur'un bir hâdimi ve bir tek şakirdi, yirmidört saatte, Risalet-in
Nur talebelerinin hüsn-ü akibetlerine ve saadet-i ebediyeye mazhar olmalarına, yüz defa
Risalet-in Nur talebelerine ettiği duaları içinde hiç olmazsa yirmi-otuz defa selâmet-i
imanlarına ve hususî hüsn-ü akibetlerine ve imanla kabre girmelerine aynı duayı en ziyade
kabule medar olan şerait içinde ediyor.
Hem Risalet-in Nur'un talebeleri bu zamanda her cihetten ziyade hücuma maruz iman
hususunda birbirine selâmet-i iman hakkındaki samimî, masum lisanlarıyla dualarının yekûnü
öyle bir kuvvettedir ki, rahmet ve hikmet onun reddine müsaade etmezler. Faraza mecmuu
itibariyle reddedilse, tek bir tane onların içinde kabul olunsa, yine her biri selâmet-i iman ile
kabre gireceğine kâfi geliyor. Çünki herbir dua umuma bakar.
İKİNCİ MES'ELE:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2291: 3036 - 2291: 3041)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

İKİNCİ MES'ELE: Yirmi sene evvel tab'edilen Sünuhat Risalesi'nde, hakikatlı bir
rü'yada âlem-i İslâm'ın mukadderatını meşveret eden ruhanî bir meclis tarafından, bu asrın
hesabına Eski Said'den sordukları suale karşı verdiği cevabın bir parçası şimdilik tezahür
etmiştir. O zaman, o manevî meclis demiş ki: "Bu Alman mağlubiyetiyle neticelenen bu
harbde, Osmanlı Devleti'nin mağlubiyetinin hikmeti nedir?"
Cevaben Eski Said demiş ki: Eğer galib olsaydık, medeniyet hatırı için çok mukaddesatı
feda edecektik. -Nasılki yedi sene sonra edildi.- Ve medeniyet namıyla Âlem-i İslâm hususan
Haremeyn-i Şerifeyn gibi mevâki'-i mübarekeye Anadolu'da tatbik edilen rejim kolaylıkla,
cebren teşmil ve tatbik edilecekti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2292: 17 - 2292: 22)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(K:20) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
-
kazanmak varken; şübheli, dağdağalı, faidesiz bir düşmana (İngiliz) tarafdarlık göstermekle
muzaaf bir surette ve zararlı bir yolu tercih etmek, böyle zeki, belki dâhî insanların nazarında

saklı kalmasının hikmeti nedir?" diye sual benden oldu.


Gelen cevab manevî canibden geldi. Bana denildi ki: "Sen, yirmi sene evvel manevî
suale verdiğin cevab, senin bu sualine aynı cevabdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2295: 1261 - 2295: 1266)


Arama dizesi: hikmet

-
İKİNCİ MES'ELE:
Kardeşlerim! Eskişehir hapishanesinde, âhirzamanın hâdisatı hakkında gelen
rivayetlerin tevilleri mutabık ve doğru çıktıkları halde, ehl-i ilim ve ehl-i iman onları
bilmemelerinin ve görmemelerinin sırrını ve hikmetini beyan etmek niyetiyle başladım; bir-
iki sahife yazdım, perde kapandı, geri kaldı.
Bu beş senede, beş-altı defa aynı mes'eleye müteveccih olup muvaffak olamıyordum.
Yalnız o mes'elenin teferruatından bana ait bir hâdiseyi beyan etmek ihtar edildi. Şöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2296: 1580 - 2296: 1585)


Arama dizesi: hikmet

ެ! «`²[«R²7! v«V²Q«< «ž


Cây-ı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil'ittifak bin beşyüz (1500) tarihini göstermeleriyle
beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette 1506'dan tâ 42'ye, tâ 45'e kadar üç
inkılab-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız birer
tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat
verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat böyle îmalar ile bir nevi kanaat,
bir galib ihtimal gelebilir. Fatiha'da "sırat-ı müstakim" ashabının taife-i kübrasını tarif eden
²v¬Z²[«V«2 «a²W«Q²9«!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2311: 678 - 2311: 683)


Arama dizesi: hikmet

²vU²[«V«2 •«ŸÅK7«!
Aziz sıddık kardeşlerim!
Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde Kur'andaki tekrarın ekser hikmetleri, Risale-i Nur'da dahi
cereyan eder. Bilhassa ikinci hikmeti tamtamına vardır. O hikmet şudur:
Herkes her vakit Kur'ana muhtaçtır. Fakat herkes, her vakit bütün Kur'anı okumağa
muktedir olamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2311: 743 - 2311: 748)


Arama dizesi: hikmet

Aziz sıddık kardeşlerim!


Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde Kur'andaki tekrarın ekser hikmetleri, Risale-i Nur'da dahi
cereyan eder. Bilhassa ikinci hikmeti tamtamına vardır. O hikmet şudur:
Herkes her vakit Kur'ana muhtaçtır. Fakat herkes, her vakit bütün Kur'anı okumağa
muktedir olamaz. Fakat bir sureye galiben muktedir olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2311: 771 - 2311: 776)


Arama dizesi: hikmet

Aziz sıddık kardeşlerim!


Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde Kur'andaki tekrarın ekser hikmetleri, Risale-i Nur'da dahi
cereyan eder. Bilhassa ikinci hikmeti tamtamına vardır. O hikmet şudur:
Herkes her vakit Kur'ana muhtaçtır. Fakat herkes, her vakit bütün Kur'anı okumağa
muktedir olamaz. Fakat bir sureye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı
Kur'aniye ekser uzun surelerde dercedilerek; herbir sure küçük bir Kur'an hükmüne geçmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2311: 1189 - 2311: 1194)


Arama dizesi: hikmet

Fakat bir sureye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı
Kur'aniye ekser uzun surelerde dercedilerek; herbir sure küçük bir Kur'an hükmüne geçmiş.
Demek hiçbir kimseyi mahrum etmemek için haşir ve tevhid ve kıssa-i Musa (A.S.) gibi bazı
maksadlar tekrar edilmiş. Aynen bu ehemmiyetli hikmet içindir ki, bazı defa haberim
olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı halde, bazı ince hakaik-i imaniye ve kuvvetli hüccetleri
müteaddid risalelerde tekrar edilmiş. Ben çok hayret ederdim. Neden bunlar bana
unutturulmuş, tekrar yazdırılmış? Sonra kat'î bir surette bildim ki: Herkes bu zamanda Risale-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2315: 3534 - 2315: 3539)


Arama dizesi: hikmet

(K:62) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
-
seferberlik yaptı. 1359'da 27, 28, 29 doğumluları silâh altına aldı. Bu meyanda, Risale-i Nur
talebelerinden Mehmed Feyzi ve ben gibi küçük talebeler de, bir hikmete binaen askere
alınmıştı (Haşiye). Üstadımız, yalnız altı-yedi ay kadar, Risale-i Nur'un intişarı hususunda
başka muhitte bulunmamız îcab ettiğinden, kalb, fikir ve avucunu Cenab-ı Hakk'ın rahmetine
açtığı manen anlaşıldığından, bu duasının kabulü Risale-i Nur'un mühim bir kerameti neticesi
olarak başka muhite askerlik vazifesi içinde, Risale-i Nur'a hizmet için gönderildik. Altı-yedi
MAXQDA 2020 24.12.2022

ay sonra, Feyzi ve Salahaddin vazife-i neşri yaptıktan sonra, mezkûr kur'aların en tehlikeli bir
zamanda Alman orduları Romanya'yı işgal, Bulgaristan'ın tazyik, İtalya da Yunanistan'la
harbettiği bir sırada terhisleriyle o keramet anlaşılmıştır. (Haşiye-1)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2320: 2740 - 2320: 2745)


Arama dizesi: hikmet

Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cinn ve ins ve ruhaniyata karşı kat'î bir surette
gösterip isbat eden birinci, Kur'an-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü derecede
kemal-i adaletle ve sadık ve musaddak hüccetlerle vahdaniyeti vâzıh ve bahir bir surette,
kâinat safahatında ins ü cinnin enzarına arzedip isbat eden Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere
hem medrese, hem mekteb, hem kışla, hem hakîm, hem hâkim olarak, en âmî avamdan en
ehass-ı havassa kadar ders verip, talim ve terbiye etmesi bizce meşhud olmasıyla, bu âyet-i
kerimenin bir mevzuu, bir mâsadakı da Risale-i Nur olmasına şübhesiz bir kanaat veriliyor.
İkinci kelime-i tevhidden sonra "El-Aziz-ül Hakîm" isimleriyle Cenab-ı Hak (Celle
Celalühü) zâtını tavsif buyurup, ikinci derecede aynı isimlerin mazharı olan Risalet-ün Nur
şahs-ı manevîsine işaret etmesi Kur'an-ı Azîmüşşan'ın şe'nine yakışır bir keyfiyettir. Çünki
belki bütün dünyaya muhalif olarak fakr-ı haliyle beraber izzet-i ilmiyeyi muhafaza için
ölümden beter musibetlere karşı göğüs geren, tahammül eden Risale-i Nur tercümanı olduğu
gibi; zeminde ve semavatta hikmetle tasarrufatın muammasını açan yine Risale-i Nur olduğu
sadık ve musaddaktır. Bu kuvvetli münasebet-i maneviyeyi teyid eden bir emaresi de şudur
ki: ¬v²V¬Q²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2325: 654 - 2325: 658)


Arama dizesi: takva

Risale-i Nur gerçi umuma teşmil suretiyle değil; fakat her halde
hakikat-ı İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve
--- sh:»(K:78) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
-
esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları
muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisatın fetvalarıyla onlar
terkedilmez.
y«9@«E²A, ¬y¬W²,@¬"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2327: 2965 - 2327: 2970)


Arama dizesi: Hikmet

bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir bela-yı semavî gibi nüzul ettiriyor,
düşmanların arkasına indiriyor. Hazret-i İsa'nın nüzulünün maddeten bir misalini gösteriyor.
Evet o hadîs-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavî nüzulü kat'î olmakla beraber;
mana-yı işarîsiyle başka hakikatları ifade ettiği gibi, bu hakikata da mu'cizane işaret ediyor.
Küçük Hüsrev olan Feyzi ve Emin'in suali ve ilhahlarıyla bazı bîçarelerin imanlarını
şübehattan muhafaza niyetiyle bu mes'eleye dair yalnız bir-iki-üç satır yazmak niyet edip
başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir
hikmeti var diye öylece bıraktık. Kusura bakmayınız, bu fıkrada tashihe ve dikkate vakit
bulamadık, müşevveş kaldı.
***
¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2327: 3001 - 2327: 3006)


Arama dizesi: hikmet

bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir bela-yı semavî gibi nüzul ettiriyor,
düşmanların arkasına indiriyor. Hazret-i İsa'nın nüzulünün maddeten bir misalini gösteriyor.
Evet o hadîs-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavî nüzulü kat'î olmakla beraber;
mana-yı işarîsiyle başka hakikatları ifade ettiği gibi, bu hakikata da mu'cizane işaret ediyor.
Küçük Hüsrev olan Feyzi ve Emin'in suali ve ilhahlarıyla bazı bîçarelerin imanlarını
şübehattan muhafaza niyetiyle bu mes'eleye dair yalnız bir-iki-üç satır yazmak niyet edip
başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir
hikmeti var diye öylece bıraktık. Kusura bakmayınız, bu fıkrada tashihe ve dikkate vakit
bulamadık, müşevveş kaldı.
***
¬˜¬G²W«E¬" d±¬A«,< ެ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2332: 1060 - 2332: 1065)


Arama dizesi: hikmet

İnşâallah o Gül fabrikasının kalemi, buraları da bir gülistana çevirecek. Cenab-ı


Hak o kalem sahibine, yazdığı her harf-i Kur'an'a mukabil Leyle-i Kadir'deki gibi otuzbin
sevab ve rahmet ve hasene versin, âmîn âmîn âmîn.
Aziz kardeşlerim! Sadakatınızdan tereşşuh eden ve haddimin pek çok fevkinde hüsn-ü
zannınıza karşı bundan evvel verdiğim cevabın bir tetimmesi olarak, bu gelecek fıkrayı iki
gün evvel yazmıştık. Sizin fevkalâde sadakat ve ulüvv-ü himmetinizden tereşşuh eden bir
hafta evvelki mektubunuza karşı hüsn-ü zannınızı bir derece cerheden benim cevabımın
hikmeti şudur ki:
Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için,
faraza hakikî beklenilen o zât dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak
için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin
ediyorum.
Hem üç mes'ele var:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2335: 2662 - 2335: 2666)


Arama dizesi: takva

Me'yusane bir hatıradan müjdeli bir ihtar:


Bugünlerde hatırıma geldi ki: Hayat-ı içtimaiyeye giren hangi şeye temas etse,
ekseriyetle günahlara maruz kalıyor. Her cihette günahlar serbestçe insanı sarıyorlar. Bu kadar
günahlara karşı insanın hususî ibadet ve takvası nasıl mukabele edebilir? diye me'yusane
düşündüm.
Hayat-ı içtimaiyedeki Risale-i Nur talebelerinin vaziyetlerini tahattur ettim. Risale-i Nur
şakirdleri hakkında necatlarına ve ehl-i saadet olduklarına dair kuvvetli işaret-i Kur'aniyeyi ve
beşaret-i Aleviyeyi ve Gavsiyeyi düşündüm.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2335: 3722 - 2335: 3726)


Arama dizesi: takva
"Herbiri bin yerden gelen
günahlara karşı bir dil ile nasıl mukabele eder, galebe eder, necat bulur?" diye mütehayyir
kaldım. Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:
Risale-i Nur'un hakikî ve sadık şakirdlerinin mabeynlerindeki düstur-u esasiye olan
iştirak-i a'mal-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve hâlis tesanüd sırrıyla herbir hâlis, hakikî
MAXQDA 2020 24.12.2022

şakird bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar ederek bin
taraftan hücum eden günahlara, binler dil ile mukabele eder. Bazı melaikenin kırkbin dil ile
zikrettikleri gibi; hâlis, hakikî, müttaki bir şakird dahi, kırkbin kardeşinin dilleriyle ibadet
eder, necata müstehak ve inşâallah ehl-i saadet olur. Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet
ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük
kazancı kaçırmamak için takvada, ihlasta, sadakatta çalışmak gerektir.

İkincisi: Eski zamanda, ondört yaşında iken icazet almanın alâmeti olan üstad
tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın
küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisveyi giymek yakışmadığı...
Sâniyen: O zamanda büyük âlimler, bana karşı üstadlık vaziyeti değil, ya rakib veyahut
teslimiyet derecesine girdikleri için, bana cübbe giydirecek ve üstadlık vaziyetini alacak
kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliya-yı azîmeden dört-beş zâtın vefat etmeleri
cihetinde, ellialtı senedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek
--- sh:»(K:97) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2335: 3841 - 2335: 3845)


Arama dizesi: takva
Bu tahayyürüme mukabil ihtar edildi ki:
Risale-i Nur'un hakikî ve sadık şakirdlerinin mabeynlerindeki düstur-u esasiye olan
iştirak-i a'mal-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve hâlis tesanüd sırrıyla herbir hâlis, hakikî
şakird bir dil ile değil, belki kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar ederek bin
taraftan hücum eden günahlara, binler dil ile mukabele eder. Bazı melaikenin kırkbin dil ile
zikrettikleri gibi; hâlis, hakikî, müttaki bir şakird dahi, kırkbin kardeşinin dilleriyle ibadet
eder, necata müstehak ve inşâallah ehl-i saadet olur. Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet
ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük
kazancı kaçırmamak için takvada, ihlasta, sadakatta çalışmak gerektir.

İkincisi: Eski zamanda, ondört yaşında iken icazet almanın alâmeti olan üstad
tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın
küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisveyi giymek yakışmadığı...
Sâniyen: O zamanda büyük âlimler, bana karşı üstadlık vaziyeti değil, ya rakib veyahut
teslimiyet derecesine girdikleri için, bana cübbe giydirecek ve üstadlık vaziyetini alacak
kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliya-yı azîmeden dört-beş zâtın vefat etmeleri
cihetinde, ellialtı senedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2336: 1727 - 2336: 1731)


Arama dizesi: takva

Sâniyen: Bundan evvel müjdeli hatırada, "Herbir hâlis ve hakikî müttaki şakird,
kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar eder" fıkrasına, yine bir ihtar ile bu gelen
MAXQDA 2020 24.12.2022

cümle ilâve edilsin. Cümle de budur:


"Risale-i Nur dairesine, sadakat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle, o
ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlasta,
sadakatta çalışmak gerektir."
Sâlisen: Leyle-i Kadr'inizi, hem bu gelen bayramınızı bütün ruh u canımızla tebrik ve
tes'id ediyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2336: 1847 - 2336: 1851)


Arama dizesi: takva

Bundan evvel müjdeli hatırada, "Herbir hâlis ve hakikî müttaki şakird,


kardeşleri adedince diller ile ibadet edip istiğfar eder" fıkrasına, yine bir ihtar ile bu gelen
cümle ilâve edilsin. Cümle de budur:
"Risale-i Nur dairesine, sadakat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle, o
ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvada, ihlasta,
sadakatta çalışmak gerektir."
Sâlisen: Leyle-i Kadr'inizi, hem bu gelen bayramınızı bütün ruh u canımızla tebrik ve
tes'id ediyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2343: 747 - 2343: 751)


Arama dizesi: takva

İşte bu dehşetli musibette, ehl-i diyanet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen
anlamıyorlar.
Ezcümle: Ben gördüm ki; ehl-i diyanet belki de ehl-i takva bir kısım zâtlar, bizimle
gayet ciddî alâkadarlık peyda ettiler. O bir-iki zâtta gördüm ki; diyaneti ister ve yapmasını
sever, tâ ki hayat-ı
--- sh:»(K:110) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
dünyeviyesinde muvaffak olabilsin, işi rastgelsin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2350: 2564 - 2350: 2569)


Arama dizesi: hikmet

hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve el-hannas gibi bir siyaset arkadaşına
muhabbet ve tarafdarlık ile zulmüne rıza gösterip, cinayetine manen şerik eylemesin.
Evet bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azab içinde bırakır.
Selâmet-i kalb ve istirahat-ı ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı. Evet, şimdi küre-i arzda
herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azab çekiyor,
perişandır. Bilhassa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i
tâmme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık
cihetiyle kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi
müteellim olup azab çekiyor. Çünki lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini
ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile
dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler. Ve bilerek kendi zararına
fiilen rıza göstermek cihetinde, zarara razı olana şefkat edilmez manasındaki
y«7 h«P²X< «ž ¬*«hÅN7@¬"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2350: 3787 - 2350: 3792)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i
tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur'un dairesine
sadakatla girenlerdir.
Çünki bunlar, Risale-i Nur'dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle,
herşeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp, her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i
adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile, rububiyet-i İlahiyenin
icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve
merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azab çeksinler. İşte buna
binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini

isteyenler, -hadsiz tecrübelerle- Risale-i Nur'un imanî ve Kur'anî derslerinde bulabilirler ve


buluyorlar.
--- sh:»(K:124) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Bugünlerde iki hatıradan iki ihtar:
Birincisi: Bu şehirde Risale-i Nur'a intisab eden ihtiyare hanımlar sebat ettiklerini ve
başkalar gibi sarsılmadıklarını düşündüm. Birden bu hadîs-i şerif ihtar edildi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2351: 2502 - 2351: 2507)


Arama dizesi: hikmet

Çok muhterem Üstadımız Efendimiz!


Bin üçyüz yirmibir (1321) tarihinde, Mu'cizat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ı ve
Keramet-i Gavsiye Risalelerini âlem-i menamda görmüştüm. Bunun hikmetini şimdiye kadar
anlayamamıştım. Gördüğüm rü'ya aynen şöyle idi:
Tarih-i mezkûrda, Ceziret-ül Arab'ın Necid Kıt'asının Bilâd-ı Kasîm'de, bir gece
rü'yamda; üç güneşin tulû' etmiş olduğunu gördüm. Yanımda tanıyamadığım bir zâta sordum:
"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2352: 1513 - 2352: 1518)


Arama dizesi: hikmet

Ve bilhassa çok ehemmiyetli kardeşimiz kahraman Tahirî'nin parlak ve


muvaffakıyetli ve tevafuklu kalemi, kerametkârane fütuhat yapıyor. Ve onun iki masumeleri
ve masumların ve ümmi ihtiyarların rengârenk, çeşit çeşit meziyetlerini gösteren yazıları,
bizleri teshir ediyor, herkesi şevkle okumağa sevkediyor. Cenab-ı Hak sizlerden ebeden razı
olsun ve sizi muvaffak etsin, âmîn.
Çok mühim ve mübarek kardeşimiz Hâfız Mustafa'nın bize verdikleri ehemmiyetli
hâdise-i taarruziye haberi, bizi hayrete düşürdü. Ve Üstadımızın o zamanda endişelerinin ve
heyecanının hikmetini anladık. Bir hiss-i kabl-el vuku' ile mütemadiyen bizlere der idi:
"Dikkat ediniz! Sebat ediniz!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2354: 1536 - 2354: 1541)


Arama dizesi: hikmet

o nüsha ile binler adam istifade edip, onun hayat-ı bâkiyesine bir çeşme hükmünde vâridat
verecek. Hüsrev'in ve kahraman Tahirî'nin bir üçüncüsü oluyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Üçüncüsü: Risale-i Nur'un eski ve ehemmiyetli ve çalışkan bir şakirdi olan Kâtib
Osman'ın sadık ve hikmetli rü'yası ve mutabık tabiri onları müferrah ettiği gibi, bizleri de
mesrur eyledi. Ve o mektubuyla, merak ettiğim şeyleri; ve Hüsrev ve Rüşdü, Hâfız Ali,
Zühdü Bedevi, Nuri ve Nur fabrikası sahibi, Tahir'ler, mübarekler heyeti, medrese-i nuriye ve
ümmi ihtiyarlar ve masum çocuklar, umumlarının selâmlarını yazıyor. Biz de onlara birer
birer selâm ediyoruz. Muvaffakıyetlerine ve selâmetlerine dua ediyoruz.
Bu havalide dahi, belki çok yerler de sizin faaliyetinizden şevke gelip, Risale-i Nur
ziyade tevessü' ettiğinden; ehl-i dünyayı düşündürüyor, nazar-ı dikkati celbettiriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2354: 3634 - 2354: 3639)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(K:131) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
İnşâallah, bu sıkıntılı hâdise dahi, münafıkların aks-i maksuduyla, Risale-i Nur'un fütuhatını
başka bir mecrada teshile vesile olur.
Beşinci Şua, yirmibeş sene evvel mesaili yazılan, yalnız bir-iki sahife tatbikat ilâve
edilip Şualar'a giren Beşinci Şua ellerine geçmesi ehemmiyetlidir. Fakat bunda da bir hikmet
var. Belki onlara kendi mesleklerini bildirmek ve Cehennem'e gidenin mahiyetini bilmek için,
fevkalâde iktidar haricinde bir kaza-i İlahîdir, diye Cenab-ı Hakk'ın hikmetine ve inayetine ve

hıfzına itimad edip, merak etmeyiniz.


Hem siz, hem onlar bilsinler ki sadaka belayı def'ettiği gibi; Risale-i Nur Anadolu'dan,
hususan Isparta, Kastamonu'dan âfât-ı semaviye ve arziyenin def' u ref'ine vesiledir. Evet
Sabri'nin ±¬›¬(xD²7! ]«V«2 ²€«x«B²,!«: ÕÕÕ ]¬Q«V²"! Œ²*«! @

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2354: 3808 - 2354: 3813)


Arama dizesi: hikmet
(K:131) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
İnşâallah, bu sıkıntılı hâdise dahi, münafıkların aks-i maksuduyla, Risale-i Nur'un fütuhatını
başka bir mecrada teshile vesile olur.
Beşinci Şua, yirmibeş sene evvel mesaili yazılan, yalnız bir-iki sahife tatbikat ilâve
edilip Şualar'a giren Beşinci Şua ellerine geçmesi ehemmiyetlidir. Fakat bunda da bir hikmet
var. Belki onlara kendi mesleklerini bildirmek ve Cehennem'e gidenin mahiyetini bilmek için,
fevkalâde iktidar haricinde bir kaza-i İlahîdir, diye Cenab-ı Hakk'ın hikmetine ve inayetine ve

hıfzına itimad edip, merak etmeyiniz.


Hem siz, hem onlar bilsinler ki sadaka belayı def'ettiği gibi; Risale-i Nur Anadolu'dan,
hususan Isparta, Kastamonu'dan âfât-ı semaviye ve arziyenin def' u ref'ine vesiledir. Evet
Sabri'nin ±¬›¬(xD²7! ]«V«2 ²€«x«B²,!«: ÕÕÕ ]¬Q«V²"! Œ²*«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2359: 2769 - 2359: 2774)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Bunun sebebini anlamak cidden arzu ettim. Birden ihtar edildi ki: Ehl-i
dalalet, memur-u siyasiyeyi aldatıp, Risale-i Nur aleyhinde genişçe, buradan oraya kadar bir
daire içinde taarruz edip, derece-i kuvveti anlamak istediler. Gördüler ki, sökülmeyecek,
mağlub edilmeyecek bir kuvvette gördüklerinden, ehemmiyetli büyük makamat-ı resmiyede,
mahiyetini medar-ı bahs ve dikkat ettiklerinden, bilmecburiye bir nevi musalahaya yol
hazırlamak; ve şimdiye kadar hakikat ve hikmete muhalif olarak iyilikleri ölen reise ve
fenalıkları millete, orduya vermek yerinde, o hata-yı azîmeye bedel, bütün fenalıkları ölene
verip, kendilerini bir derece o dehşetli hatiattan kurtarmak çaresini aramağa, bir zemin teşkil
etmeye çalışmış ki; hem rü'ya, hem bu haberler haber veriyor. Birinci, ikinci Hulusi'lerin
müşterek mektubları, bu iki rükn-ü mühimmenin gayretleri, sadakatleri çelikten daha metin
olduğu her hâdise ile gösteriliyor.
Said Nursî
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2360: 273 - 2360: 278)


Arama dizesi: Hikmet
Yeni Said'in doğrudan doğruya harekât-ı kalbiyesinde müşahede ettiği hakikatlar, Risale-i

Nur'un çekirdekleri hükmündedir. Zâten bunlar hem Şu'le ve Zühre, Risale-i Nur'un Arabî
parçalarıdır. Onlar, doğrudan doğruya benim nefsimin dersi olduğu için, Arabî ve kısa
ibarelerle ifade edilmiş, başka adamlar nazara alınmamış.
O zaman başta Şeyhülislâm ve Dâr-ül Hikmet a'zaları ve İstanbul'un büyük âlimleri,
tahsin ve takdirle karşıladılar. Bunlar Yeni Said'in eserleri olduğundan, Risale-i Nur'un
eczalarıdırlar. Eski Said'in ise, Arabî risalelerinden yalnız İşarat-ül İ'caz, Risale-i Nur'da en
mühim bir mevki almış.
Hem her iki Said'in iştirakiyle, bir tek Ramazan'da iki hilâl ortasında te'lif edilen ve
kendi kendine, ihtiyarım haricinde bir derece manzum şeklini alan ve İşarat-ül İ'caz kıt'asında
elli-altmış sahife bulunan Türkçe olarak Lemaat namındaki risale dahi Risale-i Nur'a girebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2360: 2881 - 2360: 2886)


Arama dizesi: hikmet

Ve ehl-i iman, hususan Risale-i Nur talebeleri


bu musibete karşı iman ve âhiret hesabına ne cihetle istifade edip, nasıl davranacaklar ve
mukavemet edecekler?
Elcevab: Şu musibetin en ehemmiyetli sebebi; küfran-ı nimet ve şükürsüzlük ve nimet-i
İlahiyenin kıymetini takdir etmemeklikten gelen bir isyan olduğundan, Âdil-i Hakîm
nimetinin hususan gıda kısmının, hususan hayat noktasında en büyük nimet olan ekmeğin
hakikî lezzetini ve çok ehemmiyetli kıymetini ve nimetiyet noktasında fevkalâde derecesini
göstermekle, hakikî şükre sevketmek hikmetiyle, Ramazan gibi riyazet-i diniyeye riayet
etmeyen şükürsüz insanlara bu musibeti verip, aynı hikmet için adalet etmiş.
Ehl-i iman, ehl-i hakikat, hususan Risale-i Nur talebelerinin vazifesi; bu musibetli
açlığı, Ramazan riyazet-i diniyesinin tarzındaki açlık gibi vesile-i iltica ve nedamet ve
teslimiyet yapmağa çalışmaktır. Ve zaruret bahanesiyle, dilenciliğe ve hırsızlığa ve anarşiliğe
yol açmasına meydan vermemektir. Ve aç fakirlere acımayan bir kısım zengin ve bazı ehl-i
maaş dahi Risale-i Nur'u dinleyip, bu mecburî açlık hissiyle açlara merhamete gelip zekatla
yardımlarına koşmaktır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2360: 2985 - 2360: 2990)


Arama dizesi: hikmet

Ve ehl-i iman, hususan Risale-i Nur talebeleri


bu musibete karşı iman ve âhiret hesabına ne cihetle istifade edip, nasıl davranacaklar ve
mukavemet edecekler?
Elcevab: Şu musibetin en ehemmiyetli sebebi; küfran-ı nimet ve şükürsüzlük ve nimet-i
İlahiyenin kıymetini takdir etmemeklikten gelen bir isyan olduğundan, Âdil-i Hakîm
nimetinin hususan gıda kısmının, hususan hayat noktasında en büyük nimet olan ekmeğin
hakikî lezzetini ve çok ehemmiyetli kıymetini ve nimetiyet noktasında fevkalâde derecesini
göstermekle, hakikî şükre sevketmek hikmetiyle, Ramazan gibi riyazet-i diniyeye riayet
etmeyen şükürsüz insanlara bu musibeti verip, aynı hikmet için adalet etmiş.
Ehl-i iman, ehl-i hakikat, hususan Risale-i Nur talebelerinin vazifesi; bu musibetli
açlığı, Ramazan riyazet-i diniyesinin tarzındaki açlık gibi vesile-i iltica ve nedamet ve
teslimiyet yapmağa çalışmaktır. Ve zaruret bahanesiyle, dilenciliğe ve hırsızlığa ve anarşiliğe
yol açmasına meydan vermemektir. Ve aç fakirlere acımayan bir kısım zengin ve bazı ehl-i
maaş dahi Risale-i Nur'u dinleyip, bu mecburî açlık hissiyle açlara merhamete gelip zekatla
yardımlarına koşmaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2361: 1854 - 2361: 1859)


Arama dizesi: hikmet

Hâfız
Ali'nin tahkikatına gelenlerin, "Mağazalarda kâğıt kalmadı. Risale-i Nur şakirdleri kâğıdı
bitirdiler" diye demeleri ve Mehmed Zühdü'nün kitabları kendine iade edilmeleri, Risale-i
Nur şakirdlerini müftehirane teşci' ve teşvik eden bir hâdisedir. Sabri mektubunda, "İki-üç
senedir Risale-i Nur, te'lif cihetinde tevakkuf devresini geçiriyor" diye hikmetini soruyor.
Bunun cevabı uzundur. Hem te'lif, ihtiyarımız dairesinde değil. Hem Risale-i Nur
şakirdlerinin te'liften hisseleri kalmak için, bazı ehemmiyetli esbab ve ârızalar mâni' oldu.
Burada başta Âsiye olarak Ulviye, Lütfiye gibi çok çalışkan hanım şakirdler, Medrese-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2363: 1333 - 2363: 1338)


Arama dizesi: hikmet

Risale-i Nur hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu esasları temin


ediyor. Neticesi de bilfiil görülmüş. Risale-i Nur'un en mühim merkezi Isparta ve Kastamonu
olduğundan, sair memlekete nisbeten zabıta memurları insafla dikkat etseler, Risale-i Nur'un
onlara parlak yardımını görecekler.
Hem talebelerinde bu kadar kesret ve kuvvet ve hak ellerinde bulunduğu halde, asayişe
hiçbir zararı dokunmadığını ve talebelerden bin adam, on adam kadar hayat-ı içtimaiyeye
zarar vermediklerini, kalbi bozuk olmayan görür.
Bu mes'elenin sırr-ı hikmeti budur ki: Âlem-i insaniyette ve İslâmiyette üç muazzam
mes'ele olan iman ve şeriat ve hayattır. İçlerinde en muazzamı iman hakikatları olduğundan
--- sh:»(K:146) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2364: 2990 - 2364: 2994)


Arama dizesi: takva

Said Nursî
***
(Bu mektub gayet ehemmiyetlidir)
MAXQDA 2020 24.12.2022

Aziz, sıddık kardeşlerim!


Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve
amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-
i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i
mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2364: 3035 - 2364: 3039)


Arama dizesi: Takva

***
(Bu mektub gayet ehemmiyetlidir)
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve
amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-
i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i
mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en
büyük esastır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2364: 3267 - 2364: 3271)


Arama dizesi: takva

Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve
amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-
i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i
mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en
büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde
amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2364: 3420 - 2364: 3424)


Arama dizesi: takva

Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-


i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i
mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en
büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde
amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır. Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde
çok hükmündedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2364: 3664 - 2364: 3668)


Arama dizesi: takva
Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde
amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır. Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde
MAXQDA 2020 24.12.2022

çok hükmündedir.
Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi

işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı
takvayı esas tutup davranmak gerektir.
--- sh:»(K:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor;
elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i sâlih işlemiş hükmündedir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2365: 44 - 2365: 48)


Arama dizesi: Takva
Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi

işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı
takvayı esas tutup davranmak gerektir.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2365: 215 - 2365: 219)


Arama dizesi: takva
Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi

işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı
takvayı esas tutup davranmak gerektir.
--- sh:»(K:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2365: 406 - 2365: 410)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: takva


Bir vâcibi

işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı
takvayı esas tutup davranmak gerektir.
--- sh:»(K:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor;
elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i sâlih işlemiş hükmündedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2365: 655 - 2365: 659)


Arama dizesi: takva

Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı


takvayı esas tutup davranmak gerektir.
--- sh:»(K:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor;
elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i sâlih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki; bir
adamın bir günde harab ettiği bir sarayı, yirmi adam yirmi günde yapamaz ve bir adamın
tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi binler tahribatçıya mukabil,
Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek hârikadır. Eğer bu iki
mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu'cizevari muvaffakıyet ve fütuhat
görülecekti.
Ezcümle:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2365: 2186 - 2365: 2190)


Arama dizesi: takva

) olan sedd-i
Kur'anînin tezelzülüyle de Ye'cüc ve Me'cüc'den daha müdhiş olarak ahlâkta ve hayatta
zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.
Risale-i Nur'un şakirdleri, böyle bir hâdisede manevî mücahedeleri, inşâallah zaman-ı
Sahabedeki gibi az amelle, pek çok büyük sevab ve a'mal-i sâlihaya medar olur.
Aziz kardeşlerim! İşte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisata karşı, ihlas kuvvetinden
sonra bizim en büyük kuvvetimiz; iştirak-i a'mal-i uhrevî düsturuyla birbirimize kalemler ile,
herbirinin a'mal-i sâliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi, lisanlarıyla herbirinin takva
kal'asına ve siperine kuvvet ve imdad göndermektir. Ve bilhassa fırtınalı tehacüme hedef olan
bu fakir ve âciz kardeşinize, bu mübarek şuhur-u selâsede ve eyyam-ı meşhurede yardımına
koşmak, sizin gibi kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe'nidir. Bütün ruhumla bu imdad-ı
manevîyi sizden rica ediyorum. Ve ben dahi, iman ve sadakat şartlarıyla, Risale-i Nur
talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma, yirmidört saatte, iştirak-i a'mal-i
uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade Risale-i Nur talebeleri ünvanıyla hissedar
ediyorum.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2371: 1568 - 2371: 1573)


Arama dizesi: hikmet

Aziz, sıddık kardeşlerim!


Bu parça hem Lâhika'ya, hem İ'caz-ı Kur'an'ın âhirine yazılacak. Birkaç gün sonra
ehemmiyetli bir parçayı da göndereceğiz.
Mübarek Ramazan'ın Leyle-i Kadir sırrıyla, seksenüç sene bir ömr-ü manevî
kazandırması sırr-ı hikmetiyle ve Risale-i Nur'un şakirdlerindeki sırr-ı ihlasla tesanüd ve
iştirak-i a'mal-i uhrevî düsturuyla herbir sadık şakird, o fevkalâde manevî kazancı elde
edeceğine gayet kuvvetli bir delili budur ki: Bu daire içinde kırkbin, belki yüzbin hâlis, hakikî
mü'minlerin içinde hakikat-ı Leyle-i Kadr'i elde edecek bir-iki, on-yirmi değil, belki yüzlerin
elde etmesi ihtimali kavîdir.
Sırr-ı ihlasla ve iştirak-i a'mal-i uhrevî düsturunun sırrıyla biz ve siz bu hakikata
müteveccihen, bu Ramazan-ı Şerif'te herbirimiz umumun hesabına ve umum arkadaşları
içinde kendini farzedip, nun-u mütekellim-i maalgayr, yani daima
@«9¬G²;!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2373: 1610 - 2373: 1614)


Arama dizesi: takva

İzharı riya olamaz. Meğer gayet za'f-ı imanla beraber,


fıtraten riyakâr ola. Belki şeair-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, ihfasından çok
derece daha sevablı olduğunu, Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi zâtlar beyan
ediyorlar. Sair nevafilin ihfası çok sevablı olduğu halde; şeaire temas eden, hususan böyle
bid'alar zamanında ittiba-ı Sünnetin şerafetini gösteren ve böyle büyük kebair içinde
haramların terkindeki takvayı izhar etmek, değil riya belki ihfasından pek çok derece daha
sevablı ve hâlistir.
İkinci Nokta: Riyaya insanları sevkeden esbabın
Birincisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2374: 38 - 2374: 42)


Arama dizesi: takva
Evet bir imam imamet vazifesinde tesbihatları izhar eder, isma' eder; hiç bir cihetle riya
olamaz. Fakat vazife haricinde, o tesbihatları aşikâre halklara işittirmeye riya girebildiği için,
gizlisi daha sevablıdır.
Risale-i Nur'un hakikî şakirdleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittiba-ı sünnetteki

ibadetlerinde ve içtinab-ı kebairdeki takvalarında, Kur'an hesabına vazifedar sayılırlar.


İnşâallah riya olmaz. Meğer ki, Risale-i Nur'a başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola.
Daha yazılacaktı, fakat bir tevakkuf hali kesti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2383: 419 - 2383: 423)


Arama dizesi: takva

O da
hizmete ciddî devam ile olur.
Size yazmıştık ki, muarızlara adavetle mukabele etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar, ehl-
MAXQDA 2020 24.12.2022

i takva, ehl-i ilme karşı dostane vaziyet alınız. Fakat bu noktaya dikkat ediniz ki, Risale-i
Nur'un zararına ve şakirdlerinin salabet ve metanetlerine ilişecek bir tarzda daireniz içine
sokmayınız. Öyleler niyet-i hâlise ile girmezse, belki fütur verirler. Eğer enaniyetli ve
hodfüruş ise, Risale-i Nur şakirdlerinin metanetlerini kırarlar; nazarlarını, Risale-i Nur'un
haricine çekip dağıtırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2391: 219 - 2391: 224)


Arama dizesi: hikmet
Nur dairesi, birinci hakikatı pek parlak ve güzel bir surette gösterdiği gibi; ikinci hakikatı da,
medeniyet-i sefihenin tuğyanını ve maddiyyunluk (Haşiye) taununun aşılamasını çeviren ve
idare eden ervah-ı habisenin başlarına gelen bu dehşetli semavî tokatlar, geniş bir dairede, o
sırr-ı İnna A'tayna'nın hakikatını, tam tamına isbat etmiş.
Risale-i Nur kat'î bürhanlara istinaden hükümleri; sair hakaikte aynı aynına, tevilsiz,
tabirsiz hakikat çıkması ve yalnız işarat-ı tevafukiye ve sünuhat-ı kalbiyeye itimaden
beyanatı, böyle dünyevî olan mesail-i istikbaliyede neden bazan tabir ve tevile muhtaç
oluyor? diye hatırıma geldi.

Böyle bir cevab ihtar edildi ki: Gaybî istikbal-i dünyevîde ve dünya işlerinde başa gelen
hâdisatı bildirmemekte; Cenab-ı Erhamürrâhimîn'in çok büyük bir rahmeti saklandığını ve
gaybı gizlemekte çok ehemmiyetli bir hikmeti bulunduğu cihetle, gaybî şeyleri haber
vermekten yasak edip, yalnız mübhem ve mücmel bir surette, ya ilham veya ihtar ile bir
emareyi vesile ederek, keşfiyatta ve rü'ya-yı sadıkada bir kısım gaybî hakikatları ihsas eder. O
hakikatların hususî suretleri, vukuundan sonra bilinir.
Kardeşlerim! Bu defa Hilmi Bey ile gelen Re'fet ve Rüşdü'nün mektubları bizi çok
sevindirdi. Zâten Hüsrev, Re'fet, Rüşdü Risale-i Nur'a intisabda eskiden beri beraber
bulunmalarından, ben birisini tahattur etsem, üçü birden hatıra geliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2393: 501 - 2393: 506)


Arama dizesi: hikmet

(K:220) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bu şiddetli kışta ve manevî, dehşetli ayrı tarz bir kışta ve nev-i beşer içtimaî hayatında
müdhiş, kanlı diğer tarz bir kışta çırpınan bîçarelere, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i nev'iye
cihetinden gayet derecede bir hüzün ve elem hissettim. Çok yerlerde beyan ettiğim gibi, yine
Erhamürrâhimîn ve Ahkemülhâkimîn olan onların Hâlık-ı Kerim ve Rahîm'in hikmet ve
rahmeti, benim kalbimin imdadına yetişti. Manen denildi ki: "Senin bu şiddetli teessürün, o
Hakîm ve Rahîm'in hikmetini, rahmetini bir nevi tenkid hükmüne geçer. Rahmet-i İlahiyeden
ileri şefkat olunmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2393: 625 - 2393: 630)


Arama dizesi: hikmet

Bu şiddetli kışta ve manevî, dehşetli ayrı tarz bir kışta ve nev-i beşer içtimaî hayatında
müdhiş, kanlı diğer tarz bir kışta çırpınan bîçarelere, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i nev'iye
cihetinden gayet derecede bir hüzün ve elem hissettim. Çok yerlerde beyan ettiğim gibi, yine
MAXQDA 2020 24.12.2022

Erhamürrâhimîn ve Ahkemülhâkimîn olan onların Hâlık-ı Kerim ve Rahîm'in hikmet ve


rahmeti, benim kalbimin imdadına yetişti. Manen denildi ki: "Senin bu şiddetli teessürün, o
Hakîm ve Rahîm'in hikmetini, rahmetini bir nevi tenkid hükmüne geçer. Rahmet-i İlahiyeden
ileri şefkat olunmaz. Hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, daire-i imkânda olamaz.
Âsiler cezalarını; masumlar, mazlumlar zahmetlerinden on derece ziyade mükâfatlarını
alacaklarını düşün! Senin daire-i iktidarın haricinde olan hâdisata, Onun merhamet ve hikmet
ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın!"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2393: 721 - 2393: 726)


Arama dizesi: Hikmet

Manen denildi ki: "Senin bu şiddetli teessürün, o


Hakîm ve Rahîm'in hikmetini, rahmetini bir nevi tenkid hükmüne geçer. Rahmet-i İlahiyeden
ileri şefkat olunmaz. Hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, daire-i imkânda olamaz.
Âsiler cezalarını; masumlar, mazlumlar zahmetlerinden on derece ziyade mükâfatlarını
alacaklarını düşün! Senin daire-i iktidarın haricinde olan hâdisata, Onun merhamet ve hikmet
ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın!" Ben de o lüzumsuz, şiddetli elem-i şefkatten
kurtuldum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2393: 754 - 2393: 759)


Arama dizesi: hikmet

Manen denildi ki: "Senin bu şiddetli teessürün, o


Hakîm ve Rahîm'in hikmetini, rahmetini bir nevi tenkid hükmüne geçer. Rahmet-i İlahiyeden
ileri şefkat olunmaz. Hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, daire-i imkânda olamaz.
Âsiler cezalarını; masumlar, mazlumlar zahmetlerinden on derece ziyade mükâfatlarını
alacaklarını düşün! Senin daire-i iktidarın haricinde olan hâdisata, Onun merhamet ve hikmet
ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın!" Ben de o lüzumsuz, şiddetli elem-i şefkatten
kurtuldum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2393: 961 - 2393: 966)


Arama dizesi: hikmet

"Senin bu şiddetli teessürün, o


Hakîm ve Rahîm'in hikmetini, rahmetini bir nevi tenkid hükmüne geçer. Rahmet-i İlahiyeden
ileri şefkat olunmaz. Hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, daire-i imkânda olamaz.
Âsiler cezalarını; masumlar, mazlumlar zahmetlerinden on derece ziyade mükâfatlarını
alacaklarını düşün! Senin daire-i iktidarın haricinde olan hâdisata, Onun merhamet ve hikmet
ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın!" Ben de o lüzumsuz, şiddetli elem-i şefkatten
kurtuldum.
Otuz sene evvel aşairlerde gezerken böyle sual ettiler: Acaba şu zaman ve dehrin
şikayetindeki, hattâ büyük zâtlar ve evliyalar dahi felekten ve zamandan şikayet ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2393: 1446 - 2393: 1451)


Arama dizesi: hikmet

Cevab: Hâyır ve aslâ!.. Belki manası şudur: Güya şikayetçi der ki: İstediğim emir ve
arzu ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal; hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olunan âlemin
mahiyeti müstaid değil ve inayet-i ezeliyenin pergeliyle nakşolunan feleğin kanunu müsaid
değil ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab'olunan zamanın tabiatı muvafık değil ve mesalih-
i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlahiye razı değildir ki; şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak'ın
MAXQDA 2020 24.12.2022

yed-i kudretinden, şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iştihasıyla istediğimiz


herbir semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz. Evet bir şahsın tehevvüsü
için büyük bir daire-i muhita hareket-i mühimmesinden durdurulmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2393: 1710 - 2393: 1715)


Arama dizesi: hikmet

Hâyır ve aslâ!.. Belki manası şudur: Güya şikayetçi der ki: İstediğim emir ve
arzu ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal; hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olunan âlemin
mahiyeti müstaid değil ve inayet-i ezeliyenin pergeliyle nakşolunan feleğin kanunu müsaid
değil ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab'olunan zamanın tabiatı muvafık değil ve mesalih-
i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlahiye razı değildir ki; şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak'ın
yed-i kudretinden, şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iştihasıyla istediğimiz
herbir semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz. Evet bir şahsın tehevvüsü
için büyük bir daire-i muhita hareket-i mühimmesinden durdurulmaz.
İşte otuz sene evvelki cevaba Risale-i Nur dahi zelzeleler bahsinde, böyle küçük bir
haşiye ilhak ediyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2393: 2528 - 2393: 2533)


Arama dizesi: hikmet

Herbir unsurun, maddî ve manevî kış ve zelzele gibi hâdiselerin yüzer hayırlı neticeleri
ve gayeleri varken; şerli ve zararlı bir tek neticesi için onu vazifesinden durdurmak, o yüzer
hayırlı neticeleri
--- sh:»(K:221) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
terketmekle, yüzer şerr yapmak, tâ bir tek şerr gelmesin gibi hikmete, hakikata, rububiyete
münafî olur. Fakat küllî kanunların tazyikinden feryad eden ferdlere, inayat-ı hassa ve
imdadat-ı hususiye ile ve ihsanat-ı mahsusa ile Rahmanürrahîm her bîçarenin imdadına
yetişebilir. Dertlerine derman yetiştirir. Fakat o ferdin hevesiyle değil, hakikî menfaatıyla
yardım eder. Bazan, dünyada istediği bir cama mukabil, âhirette bir elmas verir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2410: 1108 - 2410: 1113)


Arama dizesi: hikmet

Altıncısı: Seksen küsur sene manevî ve bâki bir ömrü kazandırmak sırrını taşıyan
şuhur-u selâsenizi ve Leyle-i Regaibinizi bütün ruhumla tebrik ediyorum. İki-üç gün evvel,
Yirmiikinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki; içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir,
hem kesretli tehlil, hem kuvvetli iman dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem
yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şakirdlerin ibadet niyetiyle risaleleri
ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah dedim. Hak
verdim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2410: 1264 - 2410: 1269)


Arama dizesi: hikmet

Altıncısı: Seksen küsur sene manevî ve bâki bir ömrü kazandırmak sırrını taşıyan
şuhur-u selâsenizi ve Leyle-i Regaibinizi bütün ruhumla tebrik ediyorum. İki-üç gün evvel,
Yirmiikinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki; içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir,
hem kesretli tehlil, hem kuvvetli iman dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem
yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şakirdlerin ibadet niyetiyle risaleleri
ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah dedim. Hak
MAXQDA 2020 24.12.2022

verdim.
Bu mektubdaki beş-altı mes'eleyi yazarken, Nur fabrikası sahibi Hâfız Ali'nin
mektubuyla, ihlasta ve çalışmakta ve ince düşünmekte mümtaz Hasan Âtıf'ın mektubunu
aldık.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2421: 2088 - 2421: 2093)


Arama dizesi: hikmet

karşısında sebat, metanet ve ihlasla hareketlerinde onlara yol gösterecek, hizmet-i


Kur'aniyenin inkişafında sühulete medar olacak ikaz ve ihtarlara elbette ihtiyaç zarurîdir,
kat'îdir, bedihîdir.
İşte Hazret-i Üstad'ın bu gibi şübhe götürmez hakikatlara ve mes'elelere isabetle parmak
basıp dikkati çekmesi, talebelerini ikazda bulunması, elbette bu hizmet-i kudsiyenin
ehemmiyeti iktizasındandır. Hem bu lâhikaların bir kısmı, ihtiyaca binaen yazılmış ve
yazdırılmış ihtarlar olması ve aynı ihtiyacın her zaman tekerrürü melhuz bulunduğundan
daima müracaat olunacak hikmetleri ve düsturları muhtevidir. Nitekim yüzer vakıalar,
hâdiseler ve mes'elelerde bu ihtiyaç, kendini göstermiştir.
Nurların birinci talebesi Hulusi Bey, Hazret-i Üstad'a arzettiği bir mektubunda
"Dünyayı unutmak isteseniz başka hiçbir sebeb olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözlerle
rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevabsız
bırakmayacaksınız... Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek
kıymetli yazılarla meclis-i ilmînizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler'e bile
geçmeyen mesail, kat'iyyetle gösteriyorlar ki; ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir." demekte ve
Nurların hizmetinde ikaz, ihtar ve irşadlara ihtiyaç bulunacağını ifade etmektedir ki, ondan
sonra zuhur eden ihtiyaca muvafık lâhikalar, o mübarek zâtın isabetli sözünü teyid etmiştir.
Bu lâhikalarda görüleceği gibi, Nur Müellifi Aziz Üstadımız Risale-i Nur'un neşri,
okunup yazılması gibi bizzât nurlarla iştigale ehemmiyet vermekte, talebelerini daima teşvik
etmektedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2421: 3141 - 2421: 3146)


Arama dizesi: hikmet

Nitekim yüzer vakıalar,


hâdiseler ve mes'elelerde bu ihtiyaç, kendini göstermiştir.
Nurların birinci talebesi Hulusi Bey, Hazret-i Üstad'a arzettiği bir mektubunda
"Dünyayı unutmak isteseniz başka hiçbir sebeb olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözlerle
rabıta peyda eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevabsız
bırakmayacaksınız... Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek
kıymetli yazılarla meclis-i ilmînizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler'e bile
geçmeyen mesail, kat'iyyetle gösteriyorlar ki; ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir." demekte ve
Nurların hizmetinde ikaz, ihtar ve irşadlara ihtiyaç bulunacağını ifade etmektedir ki, ondan
sonra zuhur eden ihtiyaca muvafık lâhikalar, o mübarek zâtın isabetli sözünü teyid etmiştir.
Bu lâhikalarda görüleceği gibi, Nur Müellifi Aziz Üstadımız Risale-i Nur'un neşri,
okunup yazılması gibi bizzât nurlarla iştigale ehemmiyet vermekte, talebelerini daima teşvik
etmektedir. Bunun lüzum ve hikmeti ise, şübhesiz izahtan vârestedir. Zira asrımızda kâinat
fenleri ve maddî ilimler revaçta olup, yeni yetişen nesiller bu ilim ve fenleri okudukları; hem
tabiiyyun ve maddiyyunun din ve maneviyat aleyhindeki neşriyatı; hem küfr-ü mutlak
cereyanı ki, hiçbir din ve maneviyatı tanımayan ve Allah'a iman hakikatına karşı muaraza
ederek dinsizliği neşreden, İslâmî fikri zedeleyen ve bütün beşeriyeti tehdid eden, yeni
nesillere ve gençliğe imansızlık fikr-i küfrîsini aşılamak isteyen kitab, broşür, gazete gibi
neşir vasıtalarının İslâm ve iman düşmanlarınca ön plâna alındığı böyle acib ve dehşetli bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

zamanda elbette Risale-i Nur'a, okunmasına, neşredilmesine şiddetle ihtiyaç ve zaruret var.
--- sh:»(E:8) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2424: 1614 - 2424: 1618)


Arama dizesi: takva

"Sen yirmi senedir


birtek defa takkemizi başına koymadın, eski ve yeni mahkemelerin huzurunda başını açmadın,
eski kıyafetin ile bulundun. Halbuki onyedi milyon bu kıyafete girdi." Ben de dedim: Onyedi
milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasıyla ve kalben kabulüyle ancak yedi bin
Avrupaperest sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer'iye ve cebr-i kanunî cihetiyle girmektense;
azimet-i şer'iye ve takva cihetiyle, yedi milyar zâtların kıyafetlerine girmeyi tercih ederim.
Benim gibi yirmibeş seneden beri hayat-ı içtimaiyeyi terkeden adama "inad ediyor, bize
muhaliftir" denilmez. Haydi inad dahi olsa, madem Mustafa Kemal o inadı kıramadı ve iki
mahkeme kırmadı ve üç vilayetin hükûmetleri onu bozmadı; siz neci oluyorsunuz ki, beyhude
hem milletin, hem hükûmetin zararına, o inadın kırılmasına çabalıyorsunuz? Haydi siyasî
muhalif de olsa, madem tasdikiniz ile yirmi senedir dünya ile alâkasını kesen ve manen yirmi
seneden beri ölmüş bir adam, yeniden dirilip, faidesiz, kendine çok zararlı olarak hayat-ı
siyasiyeye girerek sizin ile uğraşmaz. Bu halde onun muhalefetinden tevehhüm etmek,
divaneliktir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2429: 3411 - 2429: 3416)


Arama dizesi: hikmet

İkinci Nümune: Benim gibi garib, ihtiyar ve zaîf ve beraet etmiş bir misafire, herkesi
hattâ hizmetçilerini resmen propaganda ile ondan ürkütmek, kendini perişan bir vaziyete
sokmak bu vilayetteki hükûmetin hamiyet-i milliyesine yakışmadığından, sinek kanadı kadar
mevhum bir zarara dağ gibi ehemmiyet verip aleyhimde resmen propaganda yapmak, "Kimin
ile görüşüyor ve yanına kim gidiyor?" diye herkese bir telaş vermek.. hükûmetin hikmeti ve
hâkimiyeti, bu acib halete elbette tenezzül etmemek gerektir. Her ne ise... Bu iki madde gibi,
muttali olanlara hayret veren çok maddeler var.
Efendiler! Dalalet ve fenalıklar cehaletten gelse, def'etmesi kolaydır. Fakat fenden,
ilimden gelen dalaletin izalesi çok müşkildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2430: 1970 - 2430: 1975)


Arama dizesi: Hikmet

Şimdi bir emr-i vaki' karşısında bulunuyorum. Benim iaşem için her gün iki buçuk
banknot, hem yeniden benim için bir hane -mobilyasıyla beraber ve istediğim tarzda-
yaptırmak için emir gelmiş. Halbuki elli-altmış senelik bir düstur-u hayatım, bunu kabul
etmemek iktiza eder. Gerçi Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye'de bir-iki sene maaşı kabul ettim, fakat
o parayı kitablarımın tab'ına sarfederek ve ekserini meccanen millete verip, milletin malını
yine millete iade ettim. Şimdi eğer mecbur olsam ve size ve Risale-i Nur'a zarar gelmemek
için kabul etsem, yine ileride millete iade etmek üzere saklayacağım. Zaruret-i kat'iyye
derecesinde kendime yalnız az bir parça sarfedeceğim.
İşittim ki; eğer reddetsem onlar, hususan lehimde iaşem için çalışanlar gücenecekler. Ve
aleyhimde olanlar diyecekler:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2435: 216 - 2435: 221)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Üstadım, yağmur duası ve namazın neticesi görünmedi, faidesiz kaldı; iki-üç defa
bulut toplandı, yağmur vermeden dağıldı. Neden?
Elcevab: Yağmursuzluk, bu çeşit dua ve namazın vaktidir, illeti ve hikmeti değil.
Nasılki güneş ve ayın tutulması zamanında küsuf ve husuf namazı kılınır ve güneşin
gurubuyla akşam namazı kılınır; öyle de yağmursuzluk, kuraklık, yağmur namazının ve
duasının vaktidir. İbadet ve duanın sebebi ve neticesi, emir ve rıza-i İlahîdir; faidesi,
uhrevîdir. Eğer namazdan, ibadetten dünyevî maksadlar niyet edilse, yalnız onlar için yapılsa,
o namaz battal olur. Meselâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2435: 2715 - 2435: 2720)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü Nokta: Âyette vardır: Öyle musibetten kaçınız ki; geldiği vakit zalimlere
mahsus kalmaz, masumlar ve mazlumlar da içinde yanar." Çünki musibet-i âmmeden
masumlar hârika bir tarzda yangın içinde selâmette kalsalar, hikmet-i diniye bozulur. Çünki
din bir imtihan, bir tecrübedir. O vakit, Ebu Cehil gibi fenalar, aynen Ebu Bekir-i Sıddık
Radıyallahü Anh gibi tasdik ederler. Onun için, musibet-i âmmede masumlar da bela çekerler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2444: 1861 - 2444: 1866)


Arama dizesi: hikmet

Bu millette yüzde doksan


sakalsız olanların içinde küçükten beri
--- sh:»(E:49) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını
kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım bir hikmet, bir inayet-i İlahiye olduğunu isbat etti.
Eğer sakal olsaydı traş edilseydi, Risale-i Nur'a büyük bir zarardı. Çünki ölecektim,
dayanamayacaktım. Bazı âlimler "Sakalı traş etmek caiz değildir" demişler. Muradları sakalı
bıraktıktan sonra traş etmek haramdır demektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2446: 1748 - 2446: 1753)


Arama dizesi: hikmet

Risale-i Nur'un hizmet-i imaniyesinde bu zamanda binler tahribatçılara


mukabil yüzbinler tamiratçı lâzımgelirken, hem benimle lâakall yüzer kâtib ve yardımcı
bulunmak ihtiyaç varken, değil çekinmek ve temas etmemek, belki millet ve ehl-i idare takdir
ile ve teşvik ile yardım ve temas etmek zarurî iken ve o hizmet-i imaniye hayat-ı bâkiyeye
baktığı için hayat-ı fâniyenin meşgalelerine ve faidelerine tercih etmek, ehl-i imana vâcib
iken, kendimi misal alarak derim ki: Beni herşeyden ve temastan
--- sh:»(E:52) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ve yardımcılardan men'etmek ile beraber aleyhimizde olanlar bütün kuvvetleriyle
arkadaşlarımın kuvve-i maneviyelerini kırmak ve benden ve Risale-i Nur'dan soğutmak ve
benim gibi ihtiyar, hasta, zaîf, garib, kimsesiz bir bîçareye, binler adamın göreceği vazifeyi
(başına) yüklemek ve bu tecrid ve tazyiklerde maddî bir hastalık nev'inde insanlar ile temas ve
ihtilattan çekilmeğe mecbur olmak, hem o derece tesirli bir tarzda halkları ürküttürmek ki, en
ziyade merbut görülen bazı dostların bana selâm vermemek, hattâ bazı namazı da terketmek
derecesinde ürkütmek ile kuvve-i maneviyeyi kırmak cihetleriyle ve sebebleriyle, ihtiyarım
haricinde bütün o manilere karşı Risale-i Nur şakirdlerinin kuvve-i maneviyelerinin
takviyesine medar ikramat-ı İlahiyeyi beyan ederek Risale-i Nur etrafında manevî bir tahşidat
yaptırmak ve Risale-i Nur kendi kendine, tek başıyla (başkalarına muhtaç olmayarak) bir ordu
kadar kuvvetli olduğunu göstermek hikmetiyle bu çeşit şeyler bana yazdırılmış. Yoksa hâşâ
MAXQDA 2020 24.12.2022

kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek ve hodfüruşluk etmek ise; Risale-i


Nur'un ehemmiyetli bir esası olan ihlas sırrını bozmaktır. İnşâallah Risale-i Nur kendi
kendine, hem kendini müdafaa ettiği, hem kıymetini tam gösterdiği gibi, bizi de manen
müdafaa edip kusurlarımızı afvettirmeğe vesile olacaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2449: 1164 - 2449: 1169)


Arama dizesi: hikmet

Halbuki havanın fırtınaları gibi geçici hallerdir. Sebebiyet verenlerin tesirleri


pek cüz'î. Ondaki zarar ve menfaati o vaziyet şarktan, Bahr-i Muhit'ten sana göndermez.
Senden sana daha yakın ve senin kalbin onun tasarrufunda ve senin cismin onun tedbir ve
icadında olan bir Zât-ı Akdes'in rububiyetini ve hikmetini nazara almayıp, tâ dünyanın
nihayetinden zarar ve menfaati beklemek, ne derece divanelik olduğu tarif edilmez!
Hem iman ve hakikat noktasında bu çeşit merakların büyük zararları var. Çünki gaflet
verecek ve dünyaya boğduracak ve hakikî vazife-i insaniyeti ve âhireti unutturacak olan en
geniş daire ise, siyaset dairesidir. Hususan böyle umumî ve mücadele suretindeki hâdiseler,
kalbi de boğuyor. Güneş gibi bir iman lâzım ki; her şeyde, her vaziyette, her bir harekette

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2451: 3018 - 2451: 3023)


Arama dizesi: hikmet

Zâten eskiden beri o hastalığın esası bende vardı ki; ona merdümgirizlik yani insanlardan
çekinmek, temas etmemek, temastan müteessir olmak... Hattâ şimdi en hafif ruhlu bir
kardeşim, bir şakirdimle görüşmeyi -fakat Risale-i Nur hizmetine ait olmamak şartıyla- ruhum
kaldırmıyor. Hattâ dostane bakmaktan cidden müteessir oluyorum. Bu ehemmiyetli halde
insanların bana karşı zulüm ve cinayetleri bir vesile olduğu gibi; inayet-i İlahiye ve kaderin
adaleti ve hizmet-i imaniyedeki ihlasın muhafazası en ehemmiyetli bir sebebdir ki; hem zulm-
ü cinayet-i beşeriyeyi hiçe indiriyor; hem bu hastalığı tam bana sevdiriyor, sabır ve tahammül
verir. Nasılki insanlar evham yüzünden beni temastan men' ede ede asabıma dokundurdular;
inayet-i İlahiye dahi, hizmet-i imaniyedeki ihlası kırmamak ve tasannukârane hodfüruşluk
vaziyetine girmeye mecbur etmemek ve ziyade hüsn-ü zan edenlerin karşısında beni
tekellüflere ve gösterişlere mecbur etmemek ve bu zamanda çok tesir eden şahsıma karşı
teveccüh, muhabbet ve hizmete zarar veren kendini makam sahibi göstermek vaziyetinden
kurtarmak ve Kur'andan gelen Risale-i Nur'un elmas gibi hakikatlarını bana mal etmekle cam
parçalarına indirmemek hikmetleriyle, Cenab-ı Erhamürrâhimîn bana bu hastalığı vermiştir.
Ben, Cenab-ı Hakk'a
--- sh:»(E:62) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
şükrediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2451: 3727 - 2451: 3732)


Arama dizesi: hikmet
Fakat fıtrî teellümlere karşı
tahammülüm için duanıza muhtacım.
Aziz kardeşlerim! Bize teslim olunan kitablarımın -yaldızlı kaplı büyük mecmualardan-
bir kısmına baktım, gördüm ki: Nur, gül fabrikalarının elmas kalemleriyle yazdıkları risaleler,
o yaldızlı kaplar içinde bazan onbeş-yirmi risale içinde bulunan mecmualar o kadar güzel
birer elmas kılınç hükmünde düşmanlarına karşı kendilerini büyük makamlarca ve
mahkemelerde müdafaa etmek hikmetiyle; hiçbir sebeb yokken, birdenbire Risale-i Nur'u

büyük mecmualar tarzında yaptırmağa hapsimizden beş ay evvel başladık. Bunda büyük bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

inayet-i İlahiye olduğuna şübhem kalmadı ve feylesofların mağlubiyetinin hikmetini anladık.


Çünki içtimada, eczaların kuvvetinden çok ziyade bir kuvvet, hususan müdafaa vaktinde
içtima ve tesanüdden ileri geliyor.
Kardeşlerim! Çoktan size söylemek lâzım gelirken unutmuştum; kerametli
Yirmidokuzuncu Söz o Söz'ün yalnız birinci makamıdır. O Söz'ün ikinci makamı ise,
ehemmiyetine binaen ki, bir vecihte ona da "Âyet-ül Kübra" namını İmam-ı Ali (R.A

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2452: 162 - 2452: 167)


Arama dizesi: hikmet
Bize teslim olunan kitablarımın -yaldızlı kaplı büyük mecmualardan-
bir kısmına baktım, gördüm ki: Nur, gül fabrikalarının elmas kalemleriyle yazdıkları risaleler,
o yaldızlı kaplar içinde bazan onbeş-yirmi risale içinde bulunan mecmualar o kadar güzel
birer elmas kılınç hükmünde düşmanlarına karşı kendilerini büyük makamlarca ve
mahkemelerde müdafaa etmek hikmetiyle; hiçbir sebeb yokken, birdenbire Risale-i Nur'u

büyük mecmualar tarzında yaptırmağa hapsimizden beş ay evvel başladık. Bunda büyük bir
inayet-i İlahiye olduğuna şübhem kalmadı ve feylesofların mağlubiyetinin hikmetini anladık.
Çünki içtimada, eczaların kuvvetinden çok ziyade bir kuvvet, hususan müdafaa vaktinde
içtima ve tesanüdden ileri geliyor.
Kardeşlerim! Çoktan size söylemek lâzım gelirken unutmuştum; kerametli
Yirmidokuzuncu Söz o Söz'ün yalnız birinci makamıdır. O Söz'ün ikinci makamı ise,
ehemmiyetine binaen ki, bir vecihte ona da "Âyet-ül Kübra" namını İmam-ı Ali (R.A.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2465: 460 - 2465: 465)


Arama dizesi: hikmet

ve feda ettim" diye verilen cevab-ı Hazret-i Risaletpenahî'ye ittiba ve imtisalen, o da dünya ve
mâfîhayı ve muhabbet ve sevdasını terk ve hattâ terki de terk ederek bütün hizmet ve
himmetini ve şu ömr-ü nazeninini envâr-ı Kur'aniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir. İşte
bunun için, şimdi çektiği bütün
--- sh:»(E:85) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
zahmetler rahmet, yaptığı hizmetler hikmet olmuş. Celali yüzünden cemalini de gösterip,
âlem, bir gülzar-ı kemal bulmuştur.
"Lütf u kahrı şey-i vâhid bilmeyen çekti azab,
Ol azabdan kurtulup sultan olan anlar bizi."
Niyazi-i Mısrî gibi diyen bu tercüman, her şeyi hoş görerek, katreyi umman, âdemi insan ve
nurunu âleme sultan eylemiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2465: 1648 - 2465: 1653)


Arama dizesi: hikmet

@®6¬*²G8 @«< kelimesinin hazf ve kalbiyle "Kürd" îma ve işaretinin bulunması, gerçekten
Kürdlüğüne delalet etmez ve onun manevî silsile-i şerafet ve siyadetten tenzil ve teb'idini îcab
MAXQDA 2020 24.12.2022

ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan'da doğup büyüyen ve bu lakabla maruf ve meşhur olan
bu zâtın Risalet-in Nur'un tercümanı olduğunu sırf âleme ilân etmek içindir; yoksa
Kürdlüğünü isbat etmek için değildir. Kürdçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi,
kendini setr ü ihfa için olup, hakikî hüviyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mana ve maksadıyla
değildir diye düşünüyorum. Âlem-i İslâmiyet ve insaniyete ve Haremeyn-i Şerifeyn'e asırlarca
hizmet eden bu kahraman Türk Milletini onun çok sevmesinde ve hayatının mühim bir
kısmını hep Türklerle meskûn olan bu havalide geçirmesinde büyük hikmetler, mana ve
mülahazalar olsa gerektir.
Âb-ı rûy-i Habib-i Ekrem için
Kerbelâ'da revan olan dem için
Şeb-i firkatte ağlayan göz için
Râh-ı aşkında sürünen yüz için
Risale-i Nur'a ve Üstada ve İslâm'a zafer ver ya Rabbî!.. Âmîn!
Ey Risale-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2466: 531 - 2466: 536)


Arama dizesi: hikmet

Deniliyor ki: Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarîkatlardan ziyade iman
hakikatlarının inkişafında terakki veriyor ve sadık şakirdleri kısmen bir cihette velayet
derecesindeler. Neden evliyalar gibi manevî zevkler ve keşfiyatlara ve maddî kerametlere
mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar. Bunun hikmeti
nedir?
Elcevab: Evvelâ sebebi, sırr-ı ihlastır. Çünki dünyada muvakkat zevkler, kerametler
tam nefsini mağlub etmeyen insanlara bir maksad olup, uhrevî ameline bir sebeb teşkil eder,
ihlası kırılır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2472: 2969 - 2472: 2974)


Arama dizesi: hikmet

Risale-i Nur Kur'an ve Hadîs'ten sonra sertac-ı evliya, sultan-ül eser ve zübdet-ül meâni
ve atâyâ-yı İlahî ve hedaya-yı Sübhanî ve feyyaz-ı Rahmanî'dir.
Risale-i Nur bir bahr-ı hakaik ve bir sırr-ı dekaik ve kenz-ül maarif ve bahr-ül
mekârimdir.
Risale-i Nur hastalara şifahane-i hikmet ve mâ-i zemzem, sağlara maişet-i hakikat ve
rîh-ı reyhan ve misk-i anberdir.
Risale-i Nur mev'id-i Ahmedî (A.S.M.) ve müjde-i Haydarî (R.A.) ve beşaret ve teavün-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2472: 3406 - 2472: 3411)


Arama dizesi: hikmet
) ve tavsiye-i Gazalî (K.S.) ve ihbar-ı Farukî (K.S.)dir.
Risale-i Nur Şems-i Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın elvan-ı seb'ası, Risale-i Nur'un menşur-
u hakikatında tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı
hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir
kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir

kitab-ı İlm-i Kelâm, hem bir kitab-ı İlm-i İlahiyat, hem bir kitab-ı teşvik-i san'at, hem bir
kitab-ı belâgat, hem bir kitab-ı isbat-ı vahdaniyet; muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskâttır.
Risale-i Nur Kur'an semalarından bir sema-yı maneviyenin güneşleri, ayları ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

yıldızlarıdır. Nasılki zahiren, perde-i esbab olan Güneş'ten, Kamer'den ve kevkeb-i münirden
bütün kâinat tenevvür ve tezeyyün ve bütün eşya neşv ü nema ve hayat buluyor. İşte Risale-i
Nur da Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'dan alıp saçtığı şualarla bütün âleme hayat ve âdeme kâmil
insan ve kulûbe neş'e-i iman ve ukûle yakîn bir itminan ve efkâra inkişaf-ı iman ve nüfusa
teslim-i rıza ve candır. O sema-yı maneviyeyi bazan ve zahiren bihaseb-il hikmet âfâkî bir
bulut kütlesi kaplar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2473: 723 - 2473: 728)


Arama dizesi: hikmet

Risale-i Nur Kur'an semalarından bir sema-yı maneviyenin güneşleri, ayları ve


yıldızlarıdır. Nasılki zahiren, perde-i esbab olan Güneş'ten, Kamer'den ve kevkeb-i münirden
bütün kâinat tenevvür ve tezeyyün ve bütün eşya neşv ü nema ve hayat buluyor. İşte Risale-i
Nur da Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'dan alıp saçtığı şualarla bütün âleme hayat ve âdeme kâmil
insan ve kulûbe neş'e-i iman ve ukûle yakîn bir itminan ve efkâra inkişaf-ı iman ve nüfusa
teslim-i rıza ve candır. O sema-yı maneviyeyi bazan ve zahiren bihaseb-il hikmet âfâkî bir
bulut kütlesi kaplar. O celalli sehabdan öyle bir baran-ı feyz-i rahmet takattur eder ki;
sünbüllenmeye müstaid tohumlar, çekirdekler, habbeler o sıkıcı ve dar âlemde gerçi muzdarib
olurlar, o sıkılmaktan üzerlerindeki kışırları çatlar ve yırtarlar; o anda bulutlar da ufuklara
çekilip nöbetçi vaziyetinde beklemesi bir imtihan-ı Rabbanî ve bir inkişaf-ı feyezanî ve bir
rahmet-i nuranîdir ki; evvelceki bir habbe; bir çekirdek yeniden taze bir hayata iştiyakla ve
neş'e-i inkişafla meyvedar koca bir ağaç suretini alır ve ¯€@«X«,«& ²v¬Z¬#@«\±¬[«, yÁV7! ı¬G«A<
sırrına

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2475: 639 - 2475: 644)


Arama dizesi: hikmet

Biz müsbet hareket


ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman tedafüî vaziyetinde idik. Şimdi plânları akîm kaldı.
Bilakis tecavüzleri Risale-i Nur'un dairesini genişlettirdi. Bu defa yeni hurufla Asâ-yı Musa'yı
tab'etmek niyetimiz, ihtiyarımız olmadığı halde, tecavüz vaziyeti Risale-i Nur'a veriliyor
gibidir. Bu hâdisenin ehemmiyetli bir hikmeti şu olmak gerektir:
Risale-i Nur bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli
manevî belayı def'etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi
veya gelecek gibidir zannederim.
O dehşetli beladan birisi: Hristiyan dinini mağlub eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde
çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevî istilasına karşı Risale-in Nur, sedd-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2475: 3940 - 2475: 3945)


Arama dizesi: hikmet
i elf-i sâni İmam-ı Rabbanî beyanı ve hükmü ki: "Bütün tarîkatların müntehası ve en büyük
maksadları, hakaik-i imaniyenin inkişafıdır. Ve bir mes'ele-i imaniyenin kat'iyyetle vuzuhu,
bin kerametlerden ve keşfiyatlardan daha iyidir." ve Âyet-ül Kübra'nın en âhirdeki ve
Lâhika'dan alınan o mektubun parçası ve tamamının beyanatı cevab olduğu gibi, Meyve
Risalesi'nin tekrarat-ı Kur'aniye hakkında Onuncu Mes'elesi, tevhid ve iman rükünleri
hakkında tekrarlı ve kesretli tahşidat-ı Kur'aniyenin hikmeti, aynen bitamamiha onun hakikî
tefsiri olan Risale-i Nur'da cereyan etmesi de cevabdır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem iman-ı tahkikî ve taklidî ve icmalî ve tafsilî ve imanın bütün tehacümata ve


vesveseler ve şübhelere karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden Risale-i Nur parçalarının

izahatı, büyük ruhlu Küçük Ali'nin mektubuna öyle bir cevabdır ki, bize hiçbir ihtiyaç
bırakmıyor.
İkinci Cihet: İman, yalnız icmalî ve taklidî bir tasdike münhasır değil. Bir çekirdekten,
tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki
aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi, imanın o derece kesretli
hakikatları var ki, binbir esma-i İlahiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatlarıyla
alâkadar çok hakikatları var ki: "Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en
büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir" diye ehl-i
hakikat ittifak etmişler

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2482: 209 - 2482: 214)


Arama dizesi: Hikmet
Söndürmeğe kalkmıştı asırlar dolu küffar
Kahreyledi her hepsini ol Hazret-i Kahhar
Hep sönmüş asırlar, yanıyor sönmeden ol
Tarihe sorun, kimdir o nur, hem kim imiş menfur
Alnında yanan Nur-u Muhammed'di Halil'in
Yetmezdi gücü, bakmağa her çeşm-i alîlin
Görseydi Resul'ün o güzel nurunu, Nemrud
Yakmazdı o dem, nârını ol kâfir-i matrud
Bir sivrisinek öldürüyor o şah-ı cihanı (!)
Atmıştı Halil'i ateşe çünki o cani
Bir perde açıp söyledi Hak gizli kelâmdan
Ol ateşe bahseyledi hem berd ü selâmdan
"Dostum ve Resulüm yüce İbrahim'i ey nâr
At âdetini, yakma bugün, sen onu zinhar!"
Bir gizli hitab geldi de ol dem yine Hak'tan

Bir abd-i mükerrem dahi kurtuldu bıçaktan


Ol nurdan için Yunus'u hıfzeyledi ol hut
Ol nur ile kahreyledi hem kavmini ol Lut
Ol hüsn-ü cemal, eyledi âlemleri hayran
Nerden onu bulmuş, acaba Yusuf-u Ken'an
Hikmet nedir, ol derdlere sabreyledi Eyyub
Hem sırrı nedir, Yusuf için ağladı Ya'kub
--- sh:»(E:115) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Öldükçe dirildikçe neden duymadı bir his
Ol namlı nebi, şanlı şehid Hazret-i Cercis
Hasretle neden ağladılar Âdem ve Havva
Kimdendi bu yıllarca süren koskoca dava
Hem âh, neden terkedilip Ravza-i Cennet
Bir dâr-ı karar oldu neden âlem-i mihnet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Nur şehri olan Tur'da o dem Hazret-i Musa


Esrar-ı kelâm hep çözülüp buldu tecella
Bir parça Zebur'dan okusa Hazret-i Davud
Başlardı hemen sanki büyük mahşer-i mev'ud
Bilmem ki neden, yel ve sular hep onu dinler
Bilmem ki neden, hep işiten âh! diye inler
Mahluku bütün kendine râmetti Süleyman
Nerdendi bu kuvvet, ona kimdendi bu ferman
Yellerle uçan şanlı büyük taht-ı mukaddes

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2498: 2619 - 2498: 2624)


Arama dizesi: hikmet

***
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-ı imaniye bana görünüyor. Te'lif zamanı
tamam olması hikmetiyle, ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikatı avlayamadım.
Vâzıhan ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir
işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikattan kısacık bahsedeceğim:
¬w´W²&Åh7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2504: 1627 - 2504: 1632)


Arama dizesi: Hikmet

[Yazıları yanlış telakki ve tefsirlere uğratılmakla senelerden beri çenber içinde yaşatılan
ve safi, samimî bir insan ve müslümanlıktan başka hiçbir maksadı bulunmayan Bediüzzaman
Molla Said nam masumun, ya bulunduğu yerde veya Ankara'ya nakil ile orada hayat ve
huzurunun muhafazası için sırf insaniyet namına yazılmış olan bu mahrem ricanameyi bizzât
okumak nezaketinde bulunur ve genç zamanında yaptığı, unutulan hizmetlerine mükâfaten
ihtiyar halinde bu adamı serbest bir ölüm hayatına kavuşturmak lütfunu diriğ buyurmazsanız,
zât-ı keremkârlarına en büyük hürmetlerimi sunar, minnetdarınız olurum.]
Molla Said kimdir?
El'an Afyon'un Emirdağı kazasında ikamete memur olan Molla Said, doğumundan
itibaren Türk kardeşleri arasında yaşamış, Türk seciyesiyle perverde olmuş, umumî harbde
Kafkas'ın karlı dağlarında kahraman askerlerimiz arasında gönüllü alay kumandanı olarak
mücahede ve irşad için dolaşıp büyük bir harb madalyası almış, Sarıkamış taarruzunda,
Bitlis'in sukutunda yaralı olduğu halde esir olup senelerce Rus garnizonlarında çile çekmiş,
firar edip İstanbul'a gelerek ilmî kudretine binaen Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye a'zalığında
bulunmuş, Kuva-yı Milliye ihdasında halkı mücahedeye teşvik etmiş; Büyük Millet
Meclisi'nin ilk senesinde Ankara'ya gelerek Hacı Bayram misafirhanesinde birçok mütereddid
kimselere vatanın müdafaası lüzumunu anlatmak hizmetinde bulunmuş olan, bu hakikî
vatanperver insanın, evvelce ibadete, imana, itikada müteallik yazdığı ve yazagelmekte
olduğu eserleri, din ve dindarları sevmeyen bazı kimselerin, hususuyla dâhiliye vekaletinde
bulunmuş olan menfaatperest Şükrü Kaya'nın mezheb ve rejimine uygun gelmemekle, asılsız
isnad ve uydurma raporlarla bu zavallı adam, yirmi küsur seneden beri hapis ve nefiy
cezalarıyla perişan edilmiş ve iki sene evvelisi yine o yazıları bahanesiyle Kastamonu'daki
çilehanesinden kollarına kelepçe vurularak kendisine selâm vermiş olan altmışaltı adamla
Denizli Cezaevine sevk ve onbir ay kadar hapsedildikten sonra, muzır telakki edilen o
MAXQDA 2020 24.12.2022

eserleri, evvelâ İstanbul müftülüğünde bir heyet tarafından, bilâhere Ankara'da Diyanet
Riyaseti ve Dil Tarih Enstitüsü a'zalarından mürekkep bir komisyon marifetiyle aylarca tedkik
olunduktan sonra, bu eserlerin hiçbirisinde devletin siyasetini ve asayişi rencide edebilecek en
ufacık bir şey görülmemekle,
--- sh:»(E:156) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Molla Said ve Nur şakirdleri ve eserlerini okuyanlar, mahkeme kararıyla serbest bırakılmış ve
Denizli'de oturmasına müsaade olunmuş iken, maatteessüf bu ihtiyar adam, az zaman sonra
Denizli'den Afyon'a ve oradan da Emirdağı kazasına teb'id ve herhangi bir Türk kardeşiyle
dahi temastan men'edilmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2506: 304 - 2506: 309)


Arama dizesi: Hikmet
Eğer o

Amerika'lı ehemmiyetli âlim bütün Risale-i Nur'u istese ve neşrine söz verse, sizin
meşveretinizle bir mükemmel takım ona vereceğiz.
Nazif'in mektubuyla beraber bir mütekaid efendinin vesveseye dair bir suali var. Eğer o
adamın ciddî olarak Nurlara alâkası varsa, böyle suallere hiç ihtiyacı olmaz. Hikmet-ül İstiaze
Lem'asını ve Yirmidokuzuncu Söz'ün melaike ve ruhanîlerin vücudlarına dair kısmını okusun.
Onun manasız ve yüz yerde cevabı bulunan vesvesesi ise, zındık maddiyyunların şimdilik
dehşetli vaziyetinden fırsat bulup bir aşılamalarıdır ki; o adam, ondan müteessir olmuş, o suali
sormuş. Ona selâm ederim. Risale-i Nur onun her müşkilini halledebilir. Hâlisane,
teslimkârane ona çalışsın, onu dinlesin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2508: 2776 - 2508: 2781)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ içinde der: Bu duaya Kur'an kadar sevab verilir. Hem göklerdeki büyük
melaikeler, o dua sahibini gördükçe, kürsîlerinden inip ona pek büyük bir tevazu ile hürmet
ederler. Bu ise, aklın ve mantığın mikyaslarına gelmez." diye, Risale-i Nur'dan imdad istedi.
Ben de Kur'andan ve Cevşen'den ve Nurlardan gayet kat'î ve tam akıl ve hikmete mutabık bir
cevab verdim. Size gayet kısa bir icmalini beyan ediyorum. Şöyle ki, ona dedim:
Evvelâ:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2514: 2954 - 2514: 2959)


Arama dizesi: hikmet

"Yoksa benim yalnız


mektubumla alâkadardır?" diye sordum. Dediler: Yalnız Ankara hafif, Afyon ve Eskişehir ve
bu Emirdağı'nda ve en şiddetlisi bu kasabada olmuş. Fakat medar-ı hayrettir ki, dört defa
şiddetli olduğu halde, hiçbir zarar olmadı. Bunun bir hikmeti budur: Kat'î emir verilmiş ki:
"Said'i cebren hükûmete getiriniz." Bekçiler ve bir onbaşı gelmişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2519: 2553 - 2519: 2558)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Gerçi her bahsini, her ehl-i dikkat tam anlamaz,


istifade etmez; fakat o bahçede herkesin ehemmiyetli hissesi var. Pek acele ve müşevveş
haletler içinde te'lif edildiğinden, ifade ve ibaresinde kusur var olması ile beraber ilim
noktasında çok ehemmiyetli mes'elelerin hakikatını beyan etmiş.
***
Madem Risale-i Nur, makina ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve
hikmet-i cedideyi okuyan mektebliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur'a yapışıyorlar.
Elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:
Risale-i Nur'un şiddetli tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki
muzır kısmınadır. Çünki felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemalât-ı
insaniyeye ve san'atın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise, Kur'an ile
barışıktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2519: 2944 - 2519: 2949)


Arama dizesi: hikmet

Madem Risale-i Nur, makina ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve
hikmet-i cedideyi okuyan mektebliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur'a yapışıyorlar.
Elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:
Risale-i Nur'un şiddetli tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki
muzır kısmınadır. Çünki felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemalât-ı
insaniyeye ve san'atın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise, Kur'an ile
barışıktır. Belki Kur'anın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur
ilişmiyor. İkinci kısım felsefe, dalalete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile
olduğu gibi sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalaleti netice verdiğinden ve sihir gibi
hârikalarıyla Kur'anın mu'cizekâr hakikatlarıyla muaraza ettiği için, Risale-i Nur'un ekser
eczalarında mizanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı müvazenelerle felsefenin yoldan çıkmış bu
kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaatdar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektebliler,
Risale-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2519: 3002 - 2519: 3007)


Arama dizesi: hikmet

Elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:


Risale-i Nur'un şiddetli tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki
muzır kısmınadır. Çünki felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemalât-ı
insaniyeye ve san'atın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise, Kur'an ile
barışıktır. Belki Kur'anın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur
ilişmiyor. İkinci kısım felsefe, dalalete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile
olduğu gibi sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalaleti netice verdiğinden ve sihir gibi
hârikalarıyla Kur'anın mu'cizekâr hakikatlarıyla muaraza ettiği için, Risale-i Nur'un ekser
eczalarında mizanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı müvazenelerle felsefenin yoldan çıkmış bu
kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaatdar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektebliler,
Risale-i
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2526: 2005 - 2526: 2010)


Arama dizesi: Hikmet

Sâniyen: Mesleğime ve Risale-i Nur'dan aldığım dersime bütün bütün muhalif olarak
ve on seneden beri fâni dünyanın geçici, ehemmiyetsiz hâdiselerine bakmamak olan bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

düstur-u hayatıma da münafî olarak, sırf senin hatırın ve merak ettiğin ve bu defaki uzun
mektubun için vaziyetime ve zalimlerin işkencelerine ait birkaç maddeyi beyan edeceğim.
Birincisi: Otuz sene evvel Dâr-ül Hikmet a'zası iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dâr-ül
Hikmet a'zasından Seyyid Sa'deddin Paşa dedi ki: "Kat'î bir vasıta ile haber aldım; kökü
ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler
ki, bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul
ettiremiyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız." diye senin i'damına hükmetmişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2526: 2060 - 2526: 2065)


Arama dizesi: Hikmet

Sâniyen: Mesleğime ve Risale-i Nur'dan aldığım dersime bütün bütün muhalif olarak
ve on seneden beri fâni dünyanın geçici, ehemmiyetsiz hâdiselerine bakmamak olan bir
düstur-u hayatıma da münafî olarak, sırf senin hatırın ve merak ettiğin ve bu defaki uzun
mektubun için vaziyetime ve zalimlerin işkencelerine ait birkaç maddeyi beyan edeceğim.
Birincisi: Otuz sene evvel Dâr-ül Hikmet a'zası iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dâr-ül
Hikmet a'zasından Seyyid Sa'deddin Paşa dedi ki: "Kat'î bir vasıta ile haber aldım; kökü
ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler
ki, bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul
ettiremiyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız." diye senin i'damına hükmetmişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2539: 2618 - 2539: 2623)


Arama dizesi: Hikmet

Size hayatımda vefattan sonra elinize geçecek manevî malımı ve hukukumu size
vermeğe ve !x#xW«# ²–«! «u²A«5 !x#x8 sırrına binaen, ölümden evvel sizi bilfiil vâris yapmağa dair bir

Nur şakirdi sordu ki: "Hikmet nedir? Sizi daha çok zaman aramızda görmek istiyoruz.
İnşâallah öyle kalacaksınız."
Ben de dedim ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2543: 2586 - 2543: 2591)


Arama dizesi: hikmet

Bu fırtınalı ve ilhadlı asırda, biri gizli Alman, üçü


aşikâr devletlerin, beşerin bu asırda Kur'ana şiddet-i ihtiyacını hissetmesi ve bilfiil kabul
etmesi büyük bir hâdise-i Kur'aniyedir. Değil üç devlet, belki yalnız on meşhur adam, on
feylesof dahi -birden- uzak memleketlerde Kur'anı tasdik etmesi, bizlere ve âlem-i İslâm'a
büyük bir müjde ve avam-ı ehl-i imana büyük bir kuvve-i maneviye temin eder.
***
Risale-i Nur'un Yirmidokuzuncu Mektub'unda Hücumat-ı Sitte ve Zeyli ve İşarat-ı Seb'a
ve Telvihat-ı Tis'a gibi risalelerin rumuzat-ı Kur'aniye ve tevafukat-ı Nuriyeye karışık bir
surette bulunmasının hikmeti, mahkemeler ve ehl-i vukufun susturulmasına ve bizi onlarla
mes'ul etmemesine bir vesile olmaktı. Güya o rumuzat, o derin ince mes'eleler, lisan-ı hal ile
onlara demiş: "İnsaf
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2551: 3291 - 2551: 3296)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ondan sonra oradan ayrıldım, Diyanet Reisi'nin yanına girdim. Onunla da bir müddet
görüştüm ve izahat verdim, cevaben: "Ben Hoca Hazretlerini Dâr-ül Hikmet'ten tanırım,
hürmetim vardır. Kendisine selâm ve hürmetlerimi iblağ ediniz." dedi. Ve bize "Lâzım gelen
cevabı vereceğiz, inşâallah iyi olur." dediler ve bil'umum Diyanet müntesibleri, eserleri takdir
ile karşıladılar. Bu gibi yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet
taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden ileri geldiğini anladım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2561: 232 - 2561: 237)


Arama dizesi: hikmet
Cenab-ı Hak ikisini de daima muvaffak eylesin, âmîn!
Hâmisen: Bir mikdardır hiç görmediğim bir tarzda pek şiddetli bir alâka ile, çoktan

görmedikleri peder, vâlidelerine hararetli bir iştiyak ile ellerine sarılmaları gibi, iki yaşından
on yaşına kadar masum çocuklar, faytonla gezdiğim vakit beni görünce, aynen öyle uzaktan
koşup benim ellerime sarıldıklarının ne hikmeti var diye hayret ediyordum. Birden ihtar edildi
ki: Bu küçücük masumlar taifesi, bir hiss-i kabl-el vuku' ile ileride Risale-i Nur ile saadeti
bulacaklarını ve tehlike-i manevîden kurtulacaklarını, belki de içinde çokları şakird
olacaklarını ve buranın maddî-manevî havasına imtizaç edemediğim için menfîlere verilen
serbestiyet münasebetiyle buradan gitmemekliğim için lâkayd olan büyüklerin bedeline,
"Bizler Nur dairesindeyiz, bizi bırakma, gitme" gibi bir mana var, hissettim.
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2561: 1338 - 2561: 1343)


Arama dizesi: hikmet

Kardeşlerim!
Merak etmeyiniz ve Nur'un fevkalâde perde altındaki fütuhatına kanaat ediniz. Şimdiye
kadar hiçbir eserin böyle ağır şerait altında bu derece tesirli intişarını tarih göstermiyor. Hem
tam serbestiyet verilmemesinin sebebi ve hikmeti: Nurların fevkalâde kuvvetinden
korkuyorlar. Belki sarsıntı verecek diye, tam takdir ve kabul etmek ile beraber, şimdilik
resmen intişarından telaş ettiklerini, Diyanet Reisi büyük reisle görüşmesinden haber alınmış.
Eski gibi hücum yok, belki musalaha istiyorlar. Fakat Nurlar lehinde kuvvetli cereyanlar,
inşâallah o telaşı iştiyakla resmen neşrine çevirecek.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2561: 2004 - 2561: 2009)


Arama dizesi: Hikmet

Aziz, sıddık kardeşlerim!


Evvelâ: Medreset-üz Zehra'nın yirmi derslerini ve hediyesini aldım. Ona mukabil, Dâr-
ül Hikmet'te vazife-i ilmiyede iken tayinatım olan, elime verilen ve o zaman tab'ettiğim
risalelerin masrafından fazla kalan ve onunla hacca gitmek niyet ettiğim ve yirmi-otuz seneye
yakın bir zamanda benim ihtiyat erzakım bulunan doksan banknot ki, nazarımda bin banknot
kadar kıymeti vardı, Medreset-üz Zehra'nın kudsî derslerine medar olmak için Nur'un
ehemmiyetli bir naşiri ve Hâfız Ali'nin (R.H.) çalışkan bir vârisi Hâfız Mustafa (R.H.) ile size
gönderdim. Bu yeni derslerin fiatı, aynı Siracünnur ve Sikke-i Gaybiye gibi benim hakkımda
yedi buçuk lira olsun. Çünki ben, çoklara hediye vermeğe mecbur oluyorum.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2565: 144 - 2565: 149)


Arama dizesi: hikmet
Gördüm ki; âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf, hadsiz hâdisat-ı
dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir
sinema-i uhreviye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının
meyvelerini sermedî temaşagâhlarda ve Cennet'te saadet-i ebediye ashablarına dünya
maceralarını ve eski hatıralarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf
makinesi olarak bildim. Hem Levh-i Mahfuz'un, hem âlem-i misalin iki hücceti ve iki küçük
nümunesi ve iki noktası insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye mercimek
küçüklüğünde iken, hiç karıştırmayarak kemal-i intizamla içlerinde bir büyük kütübhane
kadar malûmatın yazılması kat'î isbat eder ki, o iki kuvvenin nümune-i ekber ve a'zamları,

âlem-i misal ile Levh-i Mahfuz'dur. Hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve hava
unsuru toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve
kudret ile yazıldıkları ve tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camid ve hedefsiz
esbabın karışması yüz derece muhal ve hiçbir cihetle mümkün olmadığı ve Hakîm-i
Zülcelal'in kalem-i kader ve hikmetinin sahifesi olduğu ilmelyakîn ile kat'î bilindi. Mütebâkisi
şimdilik yazdırılmadı.
v[¬U«E²7! v[¬V«Q²7! «a²9«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2565: 389 - 2565: 394)


Arama dizesi: hikmet
Binler dünya kadar büyük ve geniş bir
sinema-i uhreviye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının
meyvelerini sermedî temaşagâhlarda ve Cennet'te saadet-i ebediye ashablarına dünya
maceralarını ve eski hatıralarını levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf
makinesi olarak bildim. Hem Levh-i Mahfuz'un, hem âlem-i misalin iki hücceti ve iki küçük
nümunesi ve iki noktası insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye mercimek
küçüklüğünde iken, hiç karıştırmayarak kemal-i intizamla içlerinde bir büyük kütübhane
kadar malûmatın yazılması kat'î isbat eder ki, o iki kuvvenin nümune-i ekber ve a'zamları,

âlem-i misal ile Levh-i Mahfuz'dur. Hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve hava
unsuru toprak unsurunun pek fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve
kudret ile yazıldıkları ve tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camid ve hedefsiz
esbabın karışması yüz derece muhal ve hiçbir cihetle mümkün olmadığı ve Hakîm-i
Zülcelal'in kalem-i kader ve hikmetinin sahifesi olduğu ilmelyakîn ile kat'î bilindi. Mütebâkisi
şimdilik yazdırılmadı.
v[¬U«E²7! v[¬V«Q²7! «a²9«! «tÅ9¬! @«X«B²WÅV«2 @«8 ެ

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2566: 3793 - 2566: 3798)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Nur'un ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki:
Nur'un hâlis ve ehemmiyetli bir kısım şakirdleri, pek musırrane olarak âhirzamanda gelen Âl-i
Beyt'in büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar.
Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların
elinde bir hakikat ve kat'î bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikata binaen onlara
muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezaddır, herhalde hallini istiyoruz.
Ben de bu zâtın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki: O has Nurcuların
ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lâzım:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2568: 2695 - 2568: 2700)


Arama dizesi: hikmet

hatt-ı Kur'an ile o manidar Kur'an âyeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp
o nurları gizlemişlerdi. Şimdi yeniden hatt-ı Kur'aniyeye bir nümune-i müsaade ve Risale-i
Nur'un takib ettiği maksadına bir vesile ve Üniversite ileride bir Nur Medresesi olmasına bir
işaret olduğu gibi, Denizli Nurcularından Ahmed'lerin meşhur âlim ve akılca ondokuzuncu
asrın en büyüğü ve içtimaî feylesofların en ilerisi Bismark'ın eserinden aldıkları bir fıkrada, o
yüksek Bismark eserinde diyor ki: Kur'anı her cihetle tedkik ettim, her kelimesinde büyük bir
hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez." Ve
Peygamber'e hitaben der:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2572: 620 - 2572: 625)


Arama dizesi: Hikmet

y«9@«E²A, ¬y¬W²,@¬"
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Lüzumu olmayan erzak ve elbiselerimi satıp gayet mübarek yüz lirayı, hem Dâr-ül
Hikmet'ten aldığım maaşla -ki, onunla hacca gidecektim- hem yirmiiki sene hisse-i
erzakıyemin bâkiyesi olan on lirayı da üstünde suret bulunduğu için tekrar o mübarek on
lirayı da Lem'alar mecmuasının fiatı olarak beraber gönderiyorum.
***
Aziz, sıddık kardeşlerim!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2572: 1971 - 2572: 1976)


Arama dizesi: hikmet

İstanbul'dan aldığı Zülfikar ve Asâ-yı Musa ve Siracünnur'u -ki Hindistan ülemasına


gönderilecekti- onları alıp yolda bazı hacılara okutup, beraber Medine-i Münevvere'de
Keşmir'li gayet meşhur bir âlim ve Türkçe de güzel bilen zâta teslim etmiş. O zâtın da çok
takdir edip kat'î teminat ile Hindistan ülemasının merkezine göndereceğini ve Medine-i
Münevvere'ye mahsus olan mecmualar da yetiştiğini ve sair yerlere de gönderilen mecmualar
selâmetle yetiştiğini, Denizli'li Hâfız Mustafa'ya beraber arkadaş olup ve yolda Nurları
okuyarak giden hem genç, hem Nurcu iki Afyon'lu hacı ve başka hacılar, bu müjdeli haberi
bana getirdiler ve hariçte Risale-i Nur'un ehemmiyetli revacını ve makbuliyetini müjdelediler.
Yalnız Câmi-ül Ezher'e gidecek üç mecmuadan Zülfikar burada kaldı, gönderemedik; ikisi
gitmişler. Bunun hikmeti şudur ki: Zülfikar ilmî bir geniş derstir. Âlem-i İslâm'ın medrese-i
kübrası olan Câmi-ül Ezher'e ders suretiyle göndermek münasib olmadığı gibi, hem orada
kolera hastalığının istilâsıyla elbette Zülfikar, lâyık olduğu dikkat-i nazara bu sırada
alâkadarane mazhar olamayacaktı.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2573: 1168 - 2573: 1173)


Arama dizesi: hikmet

Sâlisen: Bu defaki musibette, her vakit olduğu gibi yine kaderin adaletine ve inayet-i
İlahiyenin feyzine baktım, gördüm ki: Sair vilayete nisbeten bir derece Nur'dan geri kalan ve
Nur dairesine de yakın bulunan Kütahya ve adliyesini ve hükûmetini Denizli, Kastamonu gibi
Risale-i Nur'la alâkadar etmek... Evet, ne kadar fikri ve vazifesi aleyhimizde olsa da, herhalde
kalbi, ruhu Risale-i Nur'dan imanı cihetinde büyük istifade etmek ve Nurculara da sevab
kazandırmak hikmetiyle o vilayete gönderildi. Kader-i İlahî dahi bana bir şefkat tokadı olarak,
dâhiliye vekili Erzurum'lu ve hemşehrim ve Afyon Valisi (Antalya'lı) ve şimdiye kadar bana
ilişmemesi cihetiyle demiştim: "Gerçi serbest oldum, şimdi böyle insaflı bir vali buldum,
Emirdağı'ndan gitmeyeceğim" diye bir nevi sevinç ve ihtiyatsızlığımın cezası olarak, o iki
adamın elleriyle kader-i İlahî bana tokat vurdu, adalet etti.
Afyon Valisi, emniyet müdürü ve buradaki heyetiyle mes'elemize dair Ankara'ya
yazmışlar ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2585: 285 - 2585: 290)


Arama dizesi: hikmet
Hem Bitlis muhasarasında ve avcı hattında Rus'un üç güllesi öldürecek yerime isabet
etti. Biri de şalvarımı delip iki ayağımın arasından geçip o tehlikeli vaziyette sipere oturmaya
tenezzül etmemek bir halet-i ruhiye taşıdığımdan, arkadan Kumandan Kel Ali, Vali Memduh
Bey işittiler. "Aman çekilsin veya sipere otursun!" dedikleri halde; "Bu gâvurun gülleleri bizi
öldürmeyecek" dediğim ve hiçbir ihtiyat ve tedbire ehemmiyet vermeyerek o gençlik
zamanında o zevkli hayatımın muhafazasına çalışmadığım halde; şimdi seksen yaşına

girdiğim halde gayet derecede bir ihtiyat ve hayatımı muhafaza, hattâ vesvese derecesinde
tehlikelerden çekinmek haleti acib bir tezad göründüğünden, elbette o gençlik hayatını
pervasızca feda etmek, bir-iki sene ihtiyarlık ve zevksiz hayatını bu derece muhafaza etmek
büyük bir hikmet içindir. Ve iki-üç kudsî maksad içinde vardır:
Birincisi: Gizli, gayr-ı resmî ve bir kısım resmî, insafsız düşmanlarımızın desiseleriyle
Nur şakirdlerinin bedeline bütün hücumları benim şahsıma ve benimle meşgul olmasına ve
bilmeyerek

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2590: 2938 - 2590: 2942)


Arama dizesi: takva

Birinci Nokta: Hem Denizli Mahkemesi, hem Ankara Ağırceza Mahkemesi, bütün
Risale-i Nur eczalarını tedkik edip ve ehl-i vukufun da iştirakiyle beraetlerine ve sahiblerine
iade etmesine bir mahzur olmadığına karar verip Said'i arkadaşlarıyla beraet ve tahliye
ederek, iki sene ellerde ve mahkemelerde kalan Nur Risalelerinin tamamıyla Said'e ve
arkadaşlarına iade edildiği ve aynı kararı Mahkeme-i Temyiz kaziye-i muhkeme haline getirip
tasdik ettiği halde; şimdi Afyon'un, Said'in şahsına karşı iki garazkârın aynı kitabları, hem
gayet antika mu'cizatlı yazılı Kur'anını, bütün bütün hilaf-ı kanun olarak müsadere edip Said
ve arkadaşlarına verdiği asılsız hükmünü yine aynı Mahkeme-i Temyiz bozduğu ve şimdi
vatan ve milleti eski partinin garazkârane istibdadından kurtaran hamiyetkâr, vatanperver bazı
Demokrat liderleri kemal-i istihsan ile o risaleleri kabul edip sahib oldukları halde, üç senedir
hiç sebebsiz binler lira bizim gibi fukaraya zarar vermek, üç defa beraet etmiş bir mahkemeyi
MAXQDA 2020 24.12.2022

üç sene uzatıp -acib bir zulüm içinde şahsî bir garazkârlık vardır ki- yirmi ay tecrid-i mutlakta
hizmetçisiyle temas ettirmediler. Tahliyeden sonra iki polis kapısında bıraktılar. Hem o gayet
müttaki Nur şakirdlerini kasden sebebsiz sırf takvalarına ihanet için, mağrib namazının
vaktinde muhakeme edip namazlarını
--- sh:»(Em:24) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
kazaya bırakarak acib bir zulmetmişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2592: 931 - 2592: 936)


Arama dizesi: hikmet

On sene medresede okuyanlar, Risale-i Nur'la bir


senede aynı istifadeyi ettiklerine şahid, binler ehl-i ilim var. Madem Hacı Kılınç Ali birbuçuk
sene bütün Risale-i Nur eczalarına sahib çıkmış, kısmen okumuş; nazarımızda yirmi senelik
bir Nur talebesidir. Ben her sabah haslar içinde onun ismiyle bütün manevî kazançlarıma,
defter-i a'maline geçmek için hissedar ediyorum. Öyle ise, o da bütün hayatını Risale-i Nur'a
vermeye mükelleftir. Demek şimdiye kadar Câmi-ül Ezher'e gitmeğe muvaffak olmaması
ehemmiyetli bir hikmet içindir ki, Nurlar ona kâfi imiş. Şimdi Şam'a, Haleb'e yakın olan
Urfa'da bir Medrese-i Nuriye ileride teşekkül etmesini kuvvetli ümid ediyoruz. Kılınç Ali ile
beraber Eski Said'in gayet kıymetdar bir talebesi olan Şam'daki Molla Abdülmecid, Urfa'daki
Nur'un talebelerinden Seyyid Sâlih ve onun yanına giden Nur'un fedakâr bir talebesiyle
muhabere etsinler. Ben hem Molla Abdülmecid'e, hem Hacı Ali'ye, hem Şam'daki Risale-i
Nur'la alâkadar olanlara pek çok selâm ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2596: 1556 - 2596: 1561)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Em:33) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------


-
İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel
hadîs-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediye'ye
ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile
Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmibeş seneden beri Nurcuların
imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.
***
Çok aziz, çok mübarek, çok sevgili, çok müşfik Üstadımız Efendimiz Hazretleri!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2606: 859 - 2606: 864)


Arama dizesi: hikmet

Kıskançlık da müdahale ederse daha berbad olur. İşte bu


izdivaca sevk eden üç sebeb var:
Birisi: Tenasülün devamı için, hikmet-i İlahiyece o fıtrî hizmete bir ücret olarak bir fıtrî
meyil ve şevk vermiş. Halbuki o zevk on dakikada bir lezzet verse de, eğer meşru ise, erkek
bir saat meşakkat çekebilir. Fakat kadın, on dakikalık o zevk için on ay çocuğu kendi
vücudunda zahmetini çekmekle on sene çocuğun hayatına yardımla meşakkat çeker. Demek o
on dakikalık fıtrî meyl, bu uzun meşakkatlara sevk ettiği için ehemmiyeti kalmaz. His ve
nefis, onunla onu izdivaca tahrik etmemeli.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2606: 3804 - 2606: 3809)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet


"Acaba af olacak mı?"
Ben de derdim: "Bu zalimler aldatıyorlar. Fakat Nur şakirdleri madem mahpuslara teselli
vermek ve yüzde doksanını namaz kıldırmak hikmetiyle üç defa hapse girdiler. Rahmet-i
İlahiyeden kuvvetli ümid ederim ki, hapislerin tam bir af ile çıkmasına bir alâmet olduğuna

kuvvetli ümid ve müjde ediyorum." Çok defa çok adamlara bu teselliyi veriyordum. Cenab-ı
Hakk'a hadsiz şükrolsun ki; kahraman Demokratlar o ümid ve ihbarlarımı tasdik ettirip keyfî,
tarafgirane bazı kanunların bahanesiyle ve garazkâr bazı memurların tarafgirlik hesabına
bahanelerle ezilen çok masum mahpusları azabdan kurtarmağa vesile oldular. Ve milletin
cür'etkâr kısmını kendine ve asayişe taraftar ettiler. O vesile ile pek çok mahpuslar Nurlara ve
Nurculara cidden alâkadarlık sebebiyle tamamıyla ıslah-ı hal edip vatan ve millete değil
muzır, belki birer hizb ve uzv-u nâfi' hükmüne geçtiler.
Said Nursî
**

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2609: 975 - 2609: 979)


Arama dizesi: takva

Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatını düşünüp "Tarîkat zamanı


değil, bid'alar mani' oluyor" dedim. Fakat şimdi Sünnet-i Peygamberî dairesinde bütün oniki
büyük tarîkatın hülâsası olan ve tarîklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine,
her tarîkat ehli kendi tarîkatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman
gösterdi. Hem ehl-i tarîkatın en günahkârı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor; kalbi mağlub
olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakikî Nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu
kadar bid'atlara ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerektir.
Hâmisen: Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan zındıka ve dinsizlik ve anarşilik ve
maddiyyunluğa karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var: O da Kur'anın hakikatlarına sarılmaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2612: 2393 - 2612: 2398)


Arama dizesi: Hikmet

***
...Bir-iki hafta evvel Mısır'ın Câmi-ül Ezher'inin büyük bir müderrisi olan Ali Rıza
buraya hususî bir adamı gönderdiği gibi, iki gün evvel de aslen Buhara'lı ve Medine-i
Münevvere'de mücavir ve Mısır'da büyük âlimlerle ve hususan eski Şeyhülislâmımız ve Dâr-
ül Hikmet'te benim arkadaşım Mustafa Sabri Efendi'yle alâkadar ve bu tarafa geleceğine dair
onlarla görüşen ve bir derece onların namına mühim bir âlim yanıma geldi. Ben de Câmi-ül
Ezher'e hediye-i vakfiyem olarak 11 tane hususî mecmualarımı o zât vasıtasıyla âlem-i
İslâm'ın büyük medresesi olan ve o âlimin ihbarıyla şimdi yirmiyedi bin talebesi bulunan
Câmi-ül Ezher'e hediye olarak o zâta verdik. Hem dedik: Başta Mustafa Sabri ve Ali Rıza ve
Mehmed Zâhid Kevserî olarak Nur mecmualarına benim bedelime sahib ve hâmi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2617: 895 - 2617: 900)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hava unsurunun yüksek ve ehemmiyetli bir vazifesi `±¬[ÅO7! v¬V«U²7! G«Q²M«< ¬y²[«7¬!
âyetinin sırrıyla, güzel ve manidar ve imanî ve hakikatlı kelimelerin kalem-i kaderin
istinsahıyla ve izn-i İlahî ile intişar etmesiyle bütün küre-i havadaki melaike ve ruhanîlere
işittirmek ve Arş-ı A'zam tarafına sevketmek için kudret-i İlahî kaleminin mütebeddil bir
sahifesi olmaktır. Madem havanın kudsî vazifesinin, hikmet-i hilkatinin en mühimmi budur.
Ve rûy-i zemini radyolar vasıtasıyla bir tek menzil hükmüne getirip nev'-i beşere pek büyük
bir nimet-i İlahiye olmaktır. Elbette ve elbette beşer bu pek büyük nimete karşı, bir umumî
şükür olarak; o radyoları herşeyden evvel kelimat-ı tayyibe olan Kelâmullah'ın, başta Kur'an-ı
Hakîm ve hakikatları ve imanın ve güzel ahlâkların dersleri ve beşerin lüzumlu ve zarurî
menfaatlerine dair kelimatları olmalı ki o nimete şükür olsun. Yoksa nimet böyle şükür
görmezse, beşere zararlı düşer.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2617: 1582 - 2617: 1587)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa nimet böyle şükür


görmezse, beşere zararlı düşer.
Evet beşer, hakikata muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu
keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafî olur. Hem beşerin
tenbelliğine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verip
beşere büyük bir nimet iken, büyük bir nıkmet olur. Beşere lâzım olan sa'ye şevki kırar.
Şimdi gözümün önündeki makinecik ve radyo kabı, Kur'anı dinlemek için odama
getirilmişti. Baktım, on hissede bir hisse kelimat-ı tayyibeye veriliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2620: 2863 - 2620: 2868)


Arama dizesi: hikmet

Değil fevkalâde bir deha veyahut


fevkalâde bir velayet, belki kendi kendimi idare edecek ve hayat-ı içtimaiye ile münasebetdar
olacak bir kabiliyet görmüyordum. Gerçi zahiren hodfüruşluk gibi bazı hâlât hayatımda
görünmüştü. O da ihtiyarım haricinde halkların hüsn-ü zannını tekzib etmemek için bir nevi
hodfüruşluk gibi oluyordu. Fakat halkların hüsn-ü zannı gibi hakikatte olmadığını ve dünyaya
yaramadığımı, böyle bin derece haddimden fazla bir teveccühe mazhar olduğumu bütün bütün
hilaf-ı hakikat telakki ediyordum. Fakat Cenab-ı Hakk'a yüzbin şükür olsun ki yetmiş-seksen
senelik hayatımın sonlarında onun hikmetini ihsan-ı İlahiye ile bir derece bildik ve kısaca bir
kısmına işaret edeceğim. Ve çok nümunelerinden bir kısım nümunelerini beyan ediyorum:
Birinci Nümune: Medrese usûlünce hiç olmazsa onbeş sene tahsil-i ilim lâzım geliyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2621: 712 - 2621: 717)


Arama dizesi: hikmet

O eski zamanda, Said'in o çocukluk zamanında büyük âlimlerle


münazarasını ve o âlimlerin suallerine cevab vermesini; hattâ kendisi hiç sual etmeden
âlimlerin en müşkil suallerine doğru cevab vermesini, ben kat'iyyen itiraf ediyorum ve itikad
ediyorum ki: O hal ne hârika zekâvetimden ve ne de acib istidadımdan neş'et etmiş değildir.
Ben de bîçare, mübtedi, sersem, gürültücü bir çocuk iken; hiç böyle değil büyük âlimlere
cevab vermek belki küçük hocalara, hattâ küçük talebelere de mağlub olur bir halde iken
doğru cevab vermekliğim, kat'iyyen istidadımdan ve zekâvetimden gelmemiş olduğuna
kanaat-ı kat'iyyem var. Yetmiş senedir de hayret ediyordum. Şimdi ihsan-ı İlahî ile bir
hikmetini anladım ki: Çekirdek gibi medrese ilimlerine bir ağaç ihsan edilecek ve o ağacın
hizmetinde bulunana karşı pek çok rakibleri ve muarızları bulunacak. İşte bu zamanda
MAXQDA 2020 24.12.2022

İslâmlar içinde muhtelif meşrebler ve meslekler sahibleri birbirisini tenkid etmek ve eserine
mukabil eserler neşretmek; Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet gibi birbirini kırmak âdetiyle bu
zamanda o Nur ağacının hizmetkârının başına vuracak ve rekabet veya meşreb muhalefetiyle
en tesirlisi ve en müdhişi medrese hocaları olmak lâzım gelirken, Cenab-ı Hakk'a yüz bin
şükür olsun ki eskiden beri devam etmekte olan o âdete muhalif olarak Risale-i Nur en ziyade
ülemanın damarlarına dokundurduğu halde hocaların Nurlara karşı tenkidkârane eserler
yazamadıklarının sebebi: O zamanda o çocuk Said'in ülemanın suallerine karşı doğru cevab
vermesi, ülemanın cesaretini kırmış ki, hiç bir yerde kıskanç hocalardan, hem meşrebçe Said'e
çok muhalif oldukları halde Nur Risaleleri'ne karşı mukabil çıkmamaları; bu halin bir hikmeti
olduğuna kanaatim gelmiş. Yoksa böyle acib bir zamanda ehl-i medresenin itirazı başlasaydı,
dinsizlik tarafdarları olan gizli düşmanlarımız hem Nurları, hem ülemayı çürütmek için
ehemmiyetli bir vesile yapacaklardı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2621: 1714 - 2621: 1719)


Arama dizesi: hikmet

Yetmiş senedir de hayret ediyordum. Şimdi ihsan-ı İlahî ile bir


hikmetini anladım ki: Çekirdek gibi medrese ilimlerine bir ağaç ihsan edilecek ve o ağacın
hizmetinde bulunana karşı pek çok rakibleri ve muarızları bulunacak. İşte bu zamanda
İslâmlar içinde muhtelif meşrebler ve meslekler sahibleri birbirisini tenkid etmek ve eserine
mukabil eserler neşretmek; Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet gibi birbirini kırmak âdetiyle bu
zamanda o Nur ağacının hizmetkârının başına vuracak ve rekabet veya meşreb muhalefetiyle
en tesirlisi ve en müdhişi medrese hocaları olmak lâzım gelirken, Cenab-ı Hakk'a yüz bin
şükür olsun ki eskiden beri devam etmekte olan o âdete muhalif olarak Risale-i Nur en ziyade
ülemanın damarlarına dokundurduğu halde hocaların Nurlara karşı tenkidkârane eserler
yazamadıklarının sebebi: O zamanda o çocuk Said'in ülemanın suallerine karşı doğru cevab
vermesi, ülemanın cesaretini kırmış ki, hiç bir yerde kıskanç hocalardan, hem meşrebçe Said'e
çok muhalif oldukları halde Nur Risaleleri'ne karşı mukabil çıkmamaları; bu halin bir hikmeti
olduğuna kanaatim gelmiş. Yoksa böyle acib bir zamanda ehl-i medresenin itirazı başlasaydı,
dinsizlik tarafdarları olan gizli düşmanlarımız hem Nurları, hem ülemayı çürütmek için
ehemmiyetli bir vesile yapacaklardı. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükrolsun ki, en ziyade Nurların
dokunduğu resmî ülema, aleyhinde bulunamadılar.
Üçüncü Nümune:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2621: 2487 - 2621: 2492)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa böyle acib bir zamanda ehl-i medresenin itirazı başlasaydı,


dinsizlik tarafdarları olan gizli düşmanlarımız hem Nurları, hem ülemayı çürütmek için
ehemmiyetli bir vesile yapacaklardı. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükrolsun ki, en ziyade Nurların
dokunduğu resmî ülema, aleyhinde bulunamadılar.
Üçüncü Nümune: Eski Said'in çocukluk zamanından beri hem kendisi, hem babası
fakir oldukları halde, başkalarının sadaka ve hediyelerini almadığının ve alamadığının ve
şiddetli muhtaç olduğu halde hediyeleri mukabilsiz kabul etmediğinin ve Kürdistan âdeti
talebelerin tayinatı ahalinin evlerinden verildiği ve zekatla masrafları yapıldığı halde, Said hiç
bir vakit tayin almağa gitmediğinin ve zekatı dahi bilerek almadığının bir hikmeti, şimdi kat'î
kanaatımla şudur ki: Âhir ömrümde Risale-i Nur gibi sırf imanî ve uhrevî bir
--- sh:»(Em:75) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2621: 3905 - 2621: 3910)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet


Ve bunda bir işaret-i manevî hissediyordum ki: Gelecek
zamanda maişet derdiyle ehl-i ilmin mağlubiyeti, bu ihtiyaçtan gelecektir.
Dördüncü Nümune: Yeni Said ihtiyarlığında bütün bütün siyasetten ve dünyadan
kendini çekmeğe çalıştığı halde, ehl-i dünyanın bütün bütün kanuna ve insafa ve vicdana hattâ
insanlığa muhalif bir tarzda eşedd-i zulüm ile yirmisekiz sene işkencelerle ezdiklerine ve bir
sineğin ısırmasına tahammül etmeyen o bîçare Said'in baltalarla başına vurduklarına ve
ihanetin en şeni'lerini yaptıklarına karşı, emsalsiz bir sabır ve tahammül ona ihsan olunması
ve gayet asabî ve sinirli olduğu gibi, fıtraten korkak olmadığı halde "Ecel birdir, tegayyür
etmez" hakikatına imanından gelen büyük bir cesaretle beraber en korkak, en miskin bir
vaziyette sükût edip sabretmesi; hattâ bir mikdar sonra o işkenceler sonunda ruhuna bir ferah
verilmesinin bir hikmeti, kanaat-ı kat'iyyemle budur ki: Kur'an-ı Hakîm'in hakaik-i
imaniyesini tefsir eden Risale-i Nur'u hiç bir şeye ve şahsî menfaatlerine ve manevî
kemalâtlarına âlet yapmamak ve hakikî ihlası kırmamak için ehl-i siyaset Said hakkında "dini
siyasete âlet yapmak" vehmini verip; tâ Said işkencelerle, hapislerle dini siyasete âlet etmesin
diye ehl-i siyasetin zalimane hükümleri altında kader-i İlahî Nur'daki hakikî ihlası kırmamak
için Said'e şefkatli tokatlar vurup "Sakın sakın, hakaik-i imaniyenin tefsiri olan Risale-i Nur'u

kendi şahsî menfaatlerine ve hattâ manevî kemalâtlarına ve belalardan ve muzır şeylerden


kurtulmaklığına âlet yapma. Tâ ki Nur'un en büyük kuvveti olan ihlas-ı hakikî zedelenmesin!"
diye kader-i İlahînin şefkatli tokatları olduğuna kat'î kanaat ediyorum. Hattâ her ne vakit sırf
âhiretime şahsî ibadetle ziyade meşguliyetim sebebiyle Nur'un hizmetini bıraktığım aynı
zamanda ehl-i dünya bana musallat olup bana azab verdiğine kat'î kanaat getirmişim. Bu
dördüncü nümunenin izahını en son yazılan mektublardan, ehl-i siyaset, Said'i dini siyasete
âlet yapar diye hapislere atması ve sonra Said onun hikmetini yani kaderin şefkat tokatları
olduğunu anlamasıyla onları helâl etmesi ve kendi tahammülünün hikmetini anlamasına dair
olan o mektuba havale ediyoruz.
Beşinci Nümune: Bu bîçare Said'in gayet muhtaç olduğ

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2622: 610 - 2622: 615)


Arama dizesi: hikmet

Tâ ki Nur'un en büyük kuvveti olan ihlas-ı hakikî zedelenmesin!"


diye kader-i İlahînin şefkatli tokatları olduğuna kat'î kanaat ediyorum. Hattâ her ne vakit sırf
âhiretime şahsî ibadetle ziyade meşguliyetim sebebiyle Nur'un hizmetini bıraktığım aynı
zamanda ehl-i dünya bana musallat olup bana azab verdiğine kat'î kanaat getirmişim. Bu
dördüncü nümunenin izahını en son yazılan mektublardan, ehl-i siyaset, Said'i dini siyasete
âlet yapar diye hapislere atması ve sonra Said onun hikmetini yani kaderin şefkat tokatları
olduğunu anlamasıyla onları helâl etmesi ve kendi tahammülünün hikmetini anlamasına dair
olan o mektuba havale ediyoruz.
Beşinci Nümune: Bu bîçare Said'in gayet muhtaç olduğu
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2622: 715 - 2622: 720)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Tâ ki Nur'un en büyük kuvveti olan ihlas-ı hakikî zedelenmesin!"


diye kader-i İlahînin şefkatli tokatları olduğuna kat'î kanaat ediyorum. Hattâ her ne vakit sırf
âhiretime şahsî ibadetle ziyade meşguliyetim sebebiyle Nur'un hizmetini bıraktığım aynı
zamanda ehl-i dünya bana musallat olup bana azab verdiğine kat'î kanaat getirmişim. Bu
dördüncü nümunenin izahını en son yazılan mektublardan, ehl-i siyaset, Said'i dini siyasete
âlet yapar diye hapislere atması ve sonra Said onun hikmetini yani kaderin şefkat tokatları
olduğunu anlamasıyla onları helâl etmesi ve kendi tahammülünün hikmetini anlamasına dair
olan o mektuba havale ediyoruz.
Beşinci Nümune: Bu bîçare Said'in gayet muhtaç olduğu
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2622: 1352 - 2622: 1357)


Arama dizesi: hikmet

(Em:76) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
ve yetmiş seneden beri o san'atla meşgul olması ve bazı gün ikiyüz sahife kadar tashihe
mecbur olmasıyla beraber on yaşındaki zeki bir çocuğun on günde muvaffak olduğu yazı
kadar bir yazıya mâlik olamadığına hayret ediliyordu. Halbuki Said bütün bütün istidadsız
değildir. Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya
muhtaç iken böyle yarım ümmi vaziyetinin hikmeti, kanaat-ı kat'iyyemle şudur ki: Bir zaman
gelecek ki, cüz'î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek dehşetli ve manevî
düşmanların hücumu zamanında güzel yazı sahiblerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine
şerik etmek ve o çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için o
şahsî ve cüz'î hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi
bulmak hikmetiyle ve buz parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî
ihlası elde etmek ve bu suretle imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş.
]¬5@«A²7! «x; ]¬5@«A²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2622: 1772 - 2622: 1777)


Arama dizesi: hikmet

-
ve yetmiş seneden beri o san'atla meşgul olması ve bazı gün ikiyüz sahife kadar tashihe
mecbur olmasıyla beraber on yaşındaki zeki bir çocuğun on günde muvaffak olduğu yazı
kadar bir yazıya mâlik olamadığına hayret ediliyordu. Halbuki Said bütün bütün istidadsız
değildir. Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya
muhtaç iken böyle yarım ümmi vaziyetinin hikmeti, kanaat-ı kat'iyyemle şudur ki: Bir zaman
gelecek ki, cüz'î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek dehşetli ve manevî
düşmanların hücumu zamanında güzel yazı sahiblerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine
şerik etmek ve o çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için o
şahsî ve cüz'î hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi
bulmak hikmetiyle ve buz parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî
ihlası elde etmek ve bu suretle imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş.
]¬5@«A²7! «x; ]¬5@«A²7«!
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2622: 1908 - 2622: 1913)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

-
ve yetmiş seneden beri o san'atla meşgul olması ve bazı gün ikiyüz sahife kadar tashihe
mecbur olmasıyla beraber on yaşındaki zeki bir çocuğun on günde muvaffak olduğu yazı
kadar bir yazıya mâlik olamadığına hayret ediliyordu. Halbuki Said bütün bütün istidadsız
değildir. Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya
muhtaç iken böyle yarım ümmi vaziyetinin hikmeti, kanaat-ı kat'iyyemle şudur ki: Bir zaman
gelecek ki, cüz'î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek dehşetli ve manevî
düşmanların hücumu zamanında güzel yazı sahiblerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine
şerik etmek ve o çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için o
şahsî ve cüz'î hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi
bulmak hikmetiyle ve buz parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî
ihlası elde etmek ve bu suretle imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş.
]¬5@«A²7! «x; ]¬5@«A²7«!
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2623: 107 - 2623: 112)


Arama dizesi: hikmet
Üstadımız diyor ki:
"Yirmi sekiz sene zarfında hükûmetin resmî adamlarından bana rast gelenler, hep sıkıntı

verdikleri halde, zabıtanın bana hiç sıkıntı vermediği gibi, bazı himayetkârane vaziyeti
göstermelerinin hikmetini şimdi izhar ediyorum ki: Nur Talebeleri ve Risaleleri, manevî bir
zabıta hükmünde asayiş ve emniyeti muhafazaya -hem kudsî bir şekilde- çalıştıkları ve
herkesin kalbinde nasihatlarıyla iman cihetinde bir yasakçı bıraktıkları tahakkuk etmiş. Zabıta
bunu manen hissetmiş ki, bize her vakit dost göründü. Bunun sırrı budur ki:
Kur'anın bir kanun-u esasîsiyle, yüzde doksan masuma zarar gelmemek için on cani
yüzünden asayişi bozmaya çalışanları men' ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2623: 1259 - 2623: 1263)


Arama dizesi: takva

Hem Üstadımız diyor ki:


"Ben derim: Bu zamanda hocalardan hattâ sofilerden ziyade zabıta efradı ehl-i takva
olup kebairden kendilerini muhafaza ve feraizi yapmasını vazifeleri iktiza ediyor. Ve ona
ihtiyac-ı şedid var. Tâ ki karşısındaki manevî tahribatçılara karşı, asayiş ve emniyet-i
umumiyeye ait vazifelerini tam yapabilsinler."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2632: 2358 - 2632: 2363)


Arama dizesi: hikmet

(Em:93) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
kâinat sahrasında benî-Âdem bir acib ve büyük bir kafile ve sair taifeler beraber birbiri
arkasında asırlar üstünde geçmiş zamanın derelerinden, şehir ve meşherlerinden sefer edip
vücud ve hayat sahrasında yürüyüşüyle istikbalin yüksek dağlarına azimetle oradaki bağlarına
gözleri müteveccih olmak cihetiyle hilafet-i zemine mazhariyet noktasında ve sair zîhayata
tasarrufatı cihetinde rûy-i zeminde ekser eşyanın nev'-i beşerle münasebatı iktizasıyla
MAXQDA 2020 24.12.2022

heyecana gelmesinden kâinat dahi onlara yüzlerini çevirip nev'-i beşerle ciddî alâkadar
oluyor. Benî Âdem bir tek taife iken yüz binler taifelere karışmasında kâinat zemin gibi onlara
netice-i hilkat-i âlem noktasında bakıyor. Güya hilkat-i kâinat hükûmeti; o hükûmetin zabıta
memuru hükmünde fenn-i hikmeti, bir müstantık ve sorgucu olarak o misafir kafileye
gönderip ondan sual edip soruyor ki: "Ey benî-Âdem! Nereden geliyorsunuz ve nereye
gideceksiniz? Ve ne yapacaksınız?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2632: 2831 - 2632: 2836)


Arama dizesi: hikmet

Ve ne yapacaksınız? Ve her şeye karışıyor ve bazan karıştırıyorsunuz.


Sultanınız ve hatibiniz ve reisiniz ve ileri geleniniz kimdir? Tâ bana cevab versin."
O muhavereler içinde birden kafile-i benî-Âdem'den Muhammed-ül Hâşimî (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem), emsalleri olan ulü-l azm peygamberler gibi fenn-i hikmete karşı kalktı. Ve
Kur'anın lisanıyla dedi ki:
"Ey müstantık hikmet!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2632: 2901 - 2632: 2906)


Arama dizesi: hikmet

O muhavereler içinde birden kafile-i benî-Âdem'den Muhammed-ül Hâşimî (Sallallahü


Aleyhi ve Sellem), emsalleri olan ulü-l azm peygamberler gibi fenn-i hikmete karşı kalktı. Ve
Kur'anın lisanıyla dedi ki:
"Ey müstantık hikmet! Biz mevcudat kafilesi, adem karanlıklarından Sultan-ı Ezelî'nin
kudretiyle çıktık, ziya-yı vücuda girdik, varlık nurunu bulduk. Her bir taifemiz bir vazifeye
girdik. Ve biz benî-Âdem taifesi ise, bir emanet-i kübra rütbesi ve hilafet-i zemin vazifesiyle
sair mevcudat kardeşlerimizin içinde imtiyazlı ve memuriyet sıfatı ile bu meşher-i kâinata
gönderilmişiz. Her vakitte yola çıkmaya müheyya bir vaziyetteyiz ve haşir yolu ile saadet-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2634: 578 - 2634: 583)


Arama dizesi: hikmet

"Rabb-il Âlemîn" lafzında hem adalete, hem nübüvvete


işaret var. Çünki onsekiz bin âlemin zerreden ve zerrelerden, sineklerden tut, tâ bin defa
zeminden büyük seyyareler ve yıldızlara kadar gayet mükemmel bir müvazene, bir intizam,
bir mükemmel terbiye, gayet mükemmel bir adalet-i kübrayı gösteriyor.
Nübüvvete işareti ise: Madem nev'-i beşerin fıtrî kuvvelerine sair hayvanat gibi hadd
konulmamış, ondan tecavüzat çıkmış. Hem insan maddî olduğu gibi, maneviyat cihetinde de
bütün kâinatla alâkadar olmasından, hilkat-i kâinattaki hikmet-i âliye-i beşeriyeti, nizam ve
intizam altında olan çekirdek hükmünde olan istidadatı inkişaf ettirmekle emanet-i kübra
vazifesini yapmak cihetiyle nübüvvet zarurîdir ki, "Rabb-il Âlemîn"deki "Âlemîn" içindeki
yüksek makamını bulabilsin ve halife-i zemin olup melaikeye rüchaniyetini gösterebilsin.
--- sh:»(Em:96) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2645: 1015 - 2645: 1020)


Arama dizesi: hikmet

Yani: Ezelden ebede kadar bütün zîhayatların


hayat hediyeleri Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a hastır.
Sonra herkesin hususî dünyasındaki gibi, benim de hususî dünyamın ikinci unsuru olan
MAXQDA 2020 24.12.2022

su unsuru dahi, küllî bir lisan olarak bütün zerratı ile, hususan zîhayatların menşe'lerine ve
yaşamalarına hizmetleri noktalarında, trilyonlar, katrilyonlar adedince €@«6«*@«AW²7«! kelime-i
mübarekesini lisan-ı hal ile kâinatta neşrediyor.
Çünki suyun katrelerinin gördüğü vazifeler, hususan nutfelerin ve çekirdeklerin ve
tohumların intibahında ve uyanıp vazife-i fıtriyelerine mazhar olmakta ve gayet acib ve güzel
ve hârika o küçücük mahlukların ve yavruların büyük ve gayet intizamlı ve mükemmel
vazifelere mazhariyetlerini bütün zîşuura tebrik ile bârekâllah dediren ve hadsiz bârekâllah,
mâşâallah dedirmeye vesile olmaya lâyık olan o mübareklerin o vaziyetleri, o su unsurunun
herbir zerresinin binler Eflatun kadar ilmi ve binler Hakîm-i Lokman kadar hikmeti ve iradesi
bulunmak lâzımdır. Bu ise, suyun zerratı adedince muhaldir. Öyle ise bir Kadîr-i Zülcelal'in
ve bir Rahman-ı Rahîm'in hadsiz kudret ve rahmet ve hikmet ve iradesiyle o mübareklerin, o
hadsiz mu'cizata mazhariyetleri cihetinde bütün o mübarekler adedince
¬yÁV¬7 €@«6«*@«AW²7«! kelimesini külliyetiyle söylediklerinden, bütün mahlukat namına, Mi'rac
Gecesinde, netice-i hilkat-ı
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2645: 1183 - 2645: 1188)


Arama dizesi: hikmet

Sonra herkesin hususî dünyasındaki gibi, benim de hususî dünyamın ikinci unsuru olan
su unsuru dahi, küllî bir lisan olarak bütün zerratı ile, hususan zîhayatların menşe'lerine ve
yaşamalarına hizmetleri noktalarında, trilyonlar, katrilyonlar adedince €@«6«*@«AW²7«! kelime-i
mübarekesini lisan-ı hal ile kâinatta neşrediyor.
Çünki suyun katrelerinin gördüğü vazifeler, hususan nutfelerin ve çekirdeklerin ve
tohumların intibahında ve uyanıp vazife-i fıtriyelerine mazhar olmakta ve gayet acib ve güzel
ve hârika o küçücük mahlukların ve yavruların büyük ve gayet intizamlı ve mükemmel
vazifelere mazhariyetlerini bütün zîşuura tebrik ile bârekâllah dediren ve hadsiz bârekâllah,
mâşâallah dedirmeye vesile olmaya lâyık olan o mübareklerin o vaziyetleri, o su unsurunun
herbir zerresinin binler Eflatun kadar ilmi ve binler Hakîm-i Lokman kadar hikmeti ve iradesi
bulunmak lâzımdır. Bu ise, suyun zerratı adedince muhaldir. Öyle ise bir Kadîr-i Zülcelal'in
ve bir Rahman-ı Rahîm'in hadsiz kudret ve rahmet ve hikmet ve iradesiyle o mübareklerin, o
hadsiz mu'cizata mazhariyetleri cihetinde bütün o mübarekler adedince
¬yÁV¬7 €@«6«*@«AW²7«! kelimesini külliyetiyle söylediklerinden, bütün mahlukat namına, Mi'rac
Gecesinde, netice-i hilkat-ı
--- sh:»(Em:116) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
âlem olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm ¬yÁV¬7 €@«6«*@«AW²7«! demiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2646: 3213 - 2646: 3218)


Arama dizesi: hikmet

Ve üç
ayda, her günde üç saat meşgul olarak, hâfızasının sahifesinin yalnız o kısmını ancak tamam
edebilmiş. Aynı adam, seksen sene ömründe gördüğü ve işittiği ve merakını tahrik eden ve
ona hoş gelen manaları ve kelimeleri ve suretleri ve savtları o tırnak kadar kuvve-i hâfızanın
sahifesinde istediği vakitte müracaat edip bir büyük kütübhane kadar bütün mahfuzatının aynı
şeylerini orada bütün istediklerini mevcud ve muntazam yazılmış ve dizilmiş görüyor.
İşte bu tırnak kadar kuvve-i hâfızanın, bahr-ı umman gibi bir vüs'ati ve güneş gibi bir
ihatalı nuru ve bir ziya-i manevîsi ve zemin yüzü kadar geniş sahifeleri olmazsa bu hal
olamaz. Bu ise yüzbinler derece muhal muhal içinde ve imkânsız olduğundan; elbette ve
elbette bu küçücük tırnak kadar hâfıza; Levh-i Mahfuz, bir sahife-i kader ve kudreti olan
Alîm-i Mutlak'ın ilim ve hikmet ve kudreti ile, o Levh-i Mahfuz'un bir nümunesini beşerin
kafasında halk eylemesine kudsî bir şehadet eder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İkinci cüz'î ve küçücük bir nümunesi: Elektriktir. Bir adam, elektrik lâmbasının acib
vaziyetini tedkik etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2647: 285 - 2647: 290)


Arama dizesi: hikmet

(Haşiye): Yalnız aldatmak için bazı derin ve ehemmiyetli hakikatlara bir isim takıp, güya o hakikat
anlaşılmış
gibi âdileştiriyorlar. Meselâ: Bu elektrik kuvveti imiş deyip, o ince ve derin hakikatı ehemmiyetsiz
yapıp âdi
gösteriyorlar. Halbuki kudretin o mu'cizesinin hikmetleri iki sahife ile ancak ifade edildiği halde; bir
tek isim
takmakla, o hakikatı ve o küllî hikmeti gizleyip, gayet küçük ve basit bir perdesini yerine ikame
ederek; o
mu'cizeli eseri, kör kuvvete ve serseri tesadüfe ve mevhum tabiata isnad edip, Ebu Cehil'den daha
echel bir
dereceye düşüyorlar.
İşte irade-i İlahiyenin namuslarının ünvanları olan âdetullah kanunlarının birisine, beşer aczinden
mahiyetini bilemediği o kanunun mahiyetine elektrik namını verip, tenvirdeki hârika mu'cize-i kudreti

âdileştirmekle ve malûm birşey imiş gibi elektrik kuvveti diye bir isim takmakla, bunun gibi çok
hârikulâde
mu'cizat-ı kudret-i İlahiyeyi cahilane âdileştiriyorlar.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2647: 386 - 2647: 391)


Arama dizesi: hikmet

(Haşiye): Yalnız aldatmak için bazı derin ve ehemmiyetli hakikatlara bir isim takıp, güya o hakikat
anlaşılmış
gibi âdileştiriyorlar. Meselâ: Bu elektrik kuvveti imiş deyip, o ince ve derin hakikatı ehemmiyetsiz
yapıp âdi
gösteriyorlar. Halbuki kudretin o mu'cizesinin hikmetleri iki sahife ile ancak ifade edildiği halde; bir
tek isim
takmakla, o hakikatı ve o küllî hikmeti gizleyip, gayet küçük ve basit bir perdesini yerine ikame
ederek; o
mu'cizeli eseri, kör kuvvete ve serseri tesadüfe ve mevhum tabiata isnad edip, Ebu Cehil'den daha
echel bir
dereceye düşüyorlar.
İşte irade-i İlahiyenin namuslarının ünvanları olan âdetullah kanunlarının birisine, beşer aczinden
mahiyetini bilemediği o kanunun mahiyetine elektrik namını verip, tenvirdeki hârika mu'cize-i kudreti

âdileştirmekle ve malûm birşey imiş gibi elektrik kuvveti diye bir isim takmakla, bunun gibi çok
hârikulâde
mu'cizat-ı kudret-i İlahiyeyi cahilane âdileştiriyorlar.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2647: 1213 - 2647: 1218)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte irade-i İlahiyenin namuslarının ünvanları olan âdetullah kanunlarının birisine, beşer aczinden
mahiyetini bilemediği o kanunun mahiyetine elektrik namını verip, tenvirdeki hârika mu'cize-i kudreti

âdileştirmekle ve malûm birşey imiş gibi elektrik kuvveti diye bir isim takmakla, bunun gibi çok
hârikulâde
mu'cizat-ı kudret-i İlahiyeyi cahilane âdileştiriyorlar.
--- sh:»(Em:119) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
ve Nur-un Nur ve Hâlık-un Nur ve Müdebbir-un Nur olan Kadîr-i Zülcelal'in ve Allâm-ül
Guyub'un ve Alîm-i Mutlak'ın kudreti ile ve hikmeti ile olacak. İşte bu iki nümuneye kıyasen
hadsiz nümuneler var.
İşte ¬yÁV¬7 €@«A±¬[ÅO7«! bütün kâinattaki nurları, güzellikleri, tayyibeleri ve kelimat-ı tayyibeleri
ve hayırları ve kemalâtları Zât-ı Zülcelal'e nur unsuru diliyle kâinat takdim ettiği gibi, netice-i
hilkat-ı kâinat ve sebeb-i hilkat-ı âlem olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm dahi -

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2648: 2426 - 2648: 2431)


Arama dizesi: hikmet

Bir tek kelimeyi aynı anda milyon, belki milyar kelime olarak, cilve-i kudret
sahife-i havada istinsah ettiği gibi; `±¬[ÅO7! v¬V«U²7! G«Q²M«< ¬y²[«7¬! âyetinin remziyle her
kelime-i
tayyibe, bütün küre-i havada birden, âdeta zamansız, kalem-i kudret ile istinsah edildiği gibi;
manevî ve makbul hakikatların bir yazar-bozar tahtası hükmünde olan küre-i havada kudretin
acib bir mu'cizesinin zaman-ı Âdem'den beri ülfet perdesi altında ehl-i gaflet nazarında
saklandığı gibi; şimdi radyo namı verdikleri ayn-ı hakikat ile sabit olmuş ki: İçinde hadsiz bir
ilim ve hikmet ve irade bulunan gayr-ı mütenahî bir kudret-i ezeliyenin cilvesi, her zerre-i
havaîde hazır ve nâzırdır ki; hadsiz ayrı ayrı kelimeler herbir zerre-i havaînin küçücük
kulağına girip, incecik dilinden çıktığı halde karışmıyor, bozulmuyor, şaşırmıyor.
--- sh:»(Em:122) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2650: 1431 - 2650: 1436)


Arama dizesi: hikmet

vermesi hiç bir cihet-i imkânı yok. Demek her yerde hazır, nâzır ehadiyet cilvesiyle ve içinde
ihatalı bir irade, muhit bir ilim bulunan bir kudret-i ezeliyenin cilvesidir. Buna milyonlar
şahidlerinden birisi radyodur."
Onüçüncü Söz'de hikmet-i Kur'aniye ile hikmet-i felsefeyi müvazene bahsinde denilmiş
olan mes'elenin meali budur ki: Felsefe-i insaniye, gayet hârikulâde mu'cizat-ı kudret-i
İlahiyenin mu'cizat-ı rahmeti üstüne âdiyat perdesi çeker. O âdiyat altındaki vahdaniyet
delillerini ve o hârika nimetlerini görmüyor, göstermiyor. Fakat âdetten huruç etmiş hususî
bazı cüz'iyatı görür, ehemmiyet verir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2650: 1454 - 2650: 1459)


Arama dizesi: hikmet

vermesi hiç bir cihet-i imkânı yok. Demek her yerde hazır, nâzır ehadiyet cilvesiyle ve içinde
ihatalı bir irade, muhit bir ilim bulunan bir kudret-i ezeliyenin cilvesidir. Buna milyonlar
şahidlerinden birisi radyodur."
Onüçüncü Söz'de hikmet-i Kur'aniye ile hikmet-i felsefeyi müvazene bahsinde denilmiş
olan mes'elenin meali budur ki: Felsefe-i insaniye, gayet hârikulâde mu'cizat-ı kudret-i
İlahiyenin mu'cizat-ı rahmeti üstüne âdiyat perdesi çeker. O âdiyat altındaki vahdaniyet
MAXQDA 2020 24.12.2022

delillerini ve o hârika nimetlerini görmüyor, göstermiyor. Fakat âdetten huruç etmiş hususî
bazı cüz'iyatı görür, ehemmiyet verir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2650: 2734 - 2650: 2739)


Arama dizesi: hikmet

Fakat bir vakit Amerika'da bir gazetenin neşrettiği gibi;


taifesinden çıkmış, milletinden ayrılmış, denizin dibine girmiş bir böceğin, bir yeşil yaprak
rızık olarak ağzına verilmesini gören balıkçılar ağlamışlar, şaşaa ile ilân etmişler.
Halbuki en cüz'î bir yavruda, memedeki âb-ı kevser gibi rızkında, onun gibi binler
mu'cizat-ı rahmet ve ihsan var. Felsefe-i beşeriye görmüyor ki şükür etsin. O
Rahmanürrahîm'i tanısın, şükür ile mukabele etsin.
İşte hikmet-i Kur'aniye, o âdiyat perdesini yırtar. O küllî, umumî hârika mu'cizeleri ve
fevkalâde nimetleri beşere ders verir; Allah'ı tanıttırır. Küllî şükür namına ubudiyete
sevkeder.
İşte felsefe-i beşeriyenin en acib, en antika hatasından birisi de şudur ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2659: 2906 - 2659: 2911)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa nev'-i beşerin, Kur'an hakikatlarını aramaya


başladığını beyan ile istikbalde Kur'anın beşeriyete hâkim olacağını mı haber veriyor ve isbat
ediyor? Bu hususu yüksek takdirinize havale ediyoruz.
Evet Risale-i Nur müellifi, Kur'anın dersinden aldığı ve ayn-ı hakikat olan bu ihtarları
beyan etmesi, beyan ve isbat ettiği derslerin ve mevzuların hakkaniyetine bir hüccet içindir.
Evet, ayn-ı hak ve hakikat olduğunu dikkatle bakanlar görebilirler. Ve bir derya-yı iman ve
bir hazine-i tevhid ve bir umman-ı hikmet halinde coşan bir hârikanın, istikbalin nesillerinde
ve milyonlar kalb ve gönüllerde nasıl kemal-i şaşaa ile yaşayacağını ve alkışlanacağını
hissedebilirler. Ve Türk milletinin bin yıllık kudsî mefahir-i milliyesine mümasil yine
--- sh:»(Em:142) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Türk milletinin dünyaya örnek olmuş kahraman ecdadının yerinde İslâmiyet hakikatlarına
sarılarak yine Kur'anın bayrakdarlığı vazifesiyle istikbalin kıt'alarında hâkim-i manevî
olacağını hissedebilirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2673: 2715 - 2673: 2720)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Em:167) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


edeceksin; yoksa ceza vereceğiz" denilse, elbette öyle her şeyini hakikat-ı Kur'aniyeye feda
eden bir adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse,
cehenneme de atılsa, kat'iyyen yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda
edecek.
Acaba, bu vatan ve dinin gizli düşmanlarının bu eşedd-i zulm-ü nemrudanelerine karşı,
manevî pekçok kuvveti bulunan bu fedakârın tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfî cihette
mukabele etmemesinin hikmeti nedir? İşte bunu size ve umum ehl-i vicdana ilân ediyorum ki;
yüzde on zındık dinsizin yüzünden doksan masuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle
dâhildeki emniyet ve asayişi muhafaza etmek için, Nur dersleriyle herkesin kalbine bir
yasakçı bırakmak için Kur'an-ı Hakîm ona o dersi vermiş. Yoksa bir günde, yirmisekiz
senelik zalim düşmanlarımdan intikamımı alabilirim. Onun içindir ki; asayişi masumların
hatırı için muhafaza yolunda haysiyetini, şerefini tahkir edenlere karşı müdafaa etmiyor ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

diyor ki: Ben değil dünyevî hayatı, lüzum olsa âhiret hayatımı da millet-i İslâmiye hesabına
feda edeceğim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2686: 1803 - 2686: 1808)


Arama dizesi: hikmet

Siz hangi kitaba


baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakikî bir
surette benimle görüşmüş olursunuz. Ben şuna karar vermiştim ki; Allah için benimle
görüşmek isteyenleri görüşmediklerine bedel her sabah okuduklarıma, dualarıma dâhil
ediyorum ve etmekte devam edeceğim."
Şimdi bir-iki aydır Üstadımız bir hizmetkârıyla dahi konuşamıyor. Konuştuğu vakit bir
hararet başlıyor. Bunun hikmetini bir ihtara binaen söyledi ki: Risale-i Nur bana hiç ihtiyaç
bırakmıyor. Konuşmaya lüzum kalmadı. Hem ben âciz şahsımla binler dostlarımdan yirmi-
otuz dostla konuşabilirim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2693: 3028 - 2693: 3033)


Arama dizesi: hikmet

Bunu vasiyet ediyorum. Çünki dünyada


sohbetten beni men'eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni
mecbur ediyor."
Biz de Üstadımızdan sorduk:
Kabri ziyarete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba siz ne hikmete binaen
kabrinizi ziyaret etmeyi men'ediyorsunuz?
Cevaben Üstadımız dedi ki: "Bu dehşetli zamanda, eski zamandaki Firavunların
dünyevî şan ü şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine
çevirmeleri gibi, enaniyet ve benlik verdiği gafletle, heykeller ve resimler ve gazetelerle
nazarları, mana-yı harfîden mana-yı ismîyle tamamen kendilerine çevirtmeleri ve uhrevî
istikbalden ziyade dünyevî istikbali hayal edinmiş olmaları ile; eski zamandaki lillah için
ziyarete mukabil ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhalif olarak mevtanın dünyevî şan ü

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2696: 2889 - 2696: 2893)


Arama dizesi: takva

Denizli'de bütün Risale-i Nur eczaları iade edilmesi ve İstanbul'da ve Ankara'da ele geçen bütün
risaleleri iade etmeleri ve Tarsus-Mersin'de ellerine geçen umum risaleleri iade etmeleri ve dört ay
Ankara'da
bütün risaleleri tedkik ile iadesine ve beraetine karar vermeleri ve o beraet ve iadeyi Temyiz dört defa
tasdik
etmesi ve en ziyade uğraşan Afyon, dört sene sonra iki defa beraet ve iadesine karar vermesi
gösteriyor ki,
adliyeler tamamıyla hakikî adaletle iş görmüşler ki, yeni şeylerin ehemmiyeti kalmıyor.
--- sh:»(Em:210) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
yüzotuz kitabında bu kadar aleyhimizde bahane arayanlar varken hiçbir suç bulunmaması ve
yalnız Eskişehir'in birtek mes'ele olan tesettürden başka o da cevab verildikten sonra kanaat-ı
vicdaniyeye çevrilmesi.. halbuki, Nur talebeleri gibi takvaya tarafdar olanlardan bir tek
adamın on mektubunda on günde onu mes'ul edecek bazı maddeler bulunur. Bu kadar hadsiz
bir derecede kesretli bir şeyde medar-ı mes'uliyet adliyeler gösterememesi iki şeyden hâlî
değil:
Ya kat'iyyen bir inayet ve hıfz-ı İlahiyedir ki, bu cihette merhametini, rahîmiyetini Nur
MAXQDA 2020 24.12.2022

talebeleri, Kur'an hizmetkârları hakkında gösteriyor ki; bize temas eden bütün adliyeleri böyle
hârika bir adalete ve hiçbir cihette haksızlık yapmamaya ve böyle aleyhimizde binler esbab
varken o hakikat-ı kudsiye-i Kur'aniyenin bir hizmetine yardım etmişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2698: 2835 - 2698: 2840)


Arama dizesi: hikmet

Hattâ mükerreren biz de


anladık: Musafaha etmek, elini öpmek, kendine tokat vurmak gibi ruhen müteessir oluyor. Ve
ona bakmaktan, dikkat etmekten de şiddetle müteessir oluyor. Hattâ hizmetinde biz
bulunduğumuz halde, zaruret olmadan bakamıyoruz. Bunun sırrı ve hikmetini kat'iyyen
anladık ki:
--- sh:»(Em:214) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Risale-i Nur'un esas mesleği hakikî ihlas olmak cihetiyle şimdiki tezahür, sohbet etmek,
fazla hürmet etmek; bu enaniyet zamanında bir nefisperestlik, riyakârlık, tasannu' alâmeti
olmak cihetiyle ona şiddetle dokunuyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2700: 2396 - 2700: 2401)


Arama dizesi: hikmet

İslâm ve Avrupa'ya gönderdiği ve elindeki nafakasını Nur'un teksirine sarfettiği halde, yine
Nur'un nüshaları
--- sh:»(Em:217) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
acib bir tarzda hem kendine, hem o hâlis fedakârlarına kâfi gelmesi, eski zamandaki işaret-i
gaybiyesinin bir güzel meyvesi ve bir hikmeti olduğuna kat'iyyen kanaatim geldiğinden
vasiyetnamemin âhirinde beyan ediyorum.
Bu vasiyetname benden sonra bâki kalan tayinat içinde de konulsun, tâ ki bazı insafsız
insanlar "Bu Said günde beş-on kuruşla yaşadığı ve kimseden para almadığı halde şimdiki
mirası yüzer lira görünüyor, nerede buldu?" dememek için bu hakikati izhar etmek münasib
olur.
Şimdi manevî evlâdlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyr, Ceylan, Sungur,
Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nur'un kahramanları olan Hüsrev ve
Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zâtların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini
vasiyet ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2706: 3045 - 2706: 3050)


Arama dizesi: Hikmet

Hayatının ve İhtiyarlar Lem'asının şehadetiyle, gençliğinde emsallerinin fevkinde olarak


Siirt'in Tillo kasabasında inzivaya girmişti. Ağrı Vilayetinde Şeyh Ahmed Hanî Hazretlerinin
türbesine kapandı. Rusya'ya esir düştüğünde, doksan kadar esir zabit kendisinin dinî derslerini
şevkle dinledikleri halde, üsera kampında Tatarların küçük hâlî bir câmiinde bir yer bularak
orada yalnızlığa çekildi. İstanbul'da Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye a'zalığı gibi cazib ve şaşaalı bir
hayat içinde iken, Yuşa Tepesi'nde kimsesizliği tercih etti. Van'a döndüğünde pekçok eski ve
yeni talebeleri arasında sürurlu bir ömrü istemeyerek Erek Dağı'ndaki bir mağaraya kapandı.
En son defa, otuz senede gördüğü emsalsiz zulümlerin neticesi olarak hapishanelere
gönderildiği zaman, kanunen tecrid müddeti onbeş gün olmasına rağmen, yirmi ay ve hattâ
bütün hapis müddetince tecrid-i mutlakta tutulduğu halde kimseye şekva etmedi.
Bütün bu haller gösteriyor ki: Üstadımızın fıtratında inziva daima hüküm sürmüştür.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2720: 1295 - 2720: 1300)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(ST:12) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


-
hastalık nev'inde- insanlar ile temas ve ihtilâtdan çekilmeğe mecbur olmak, hem o derece
te'sirli bir tarzda halkları ürküttürmek ile kuvve-i mâneviyeyi kırmak cihetleriyle ve
sebepleriyle ihtiyarım haricinde ve bütün o mânilere karşı Risale-i Nur şâkirdlerinin kuvve-i
mâneviyelerinin takviyesine medar ikrâmât-ı İlâhiyyeyi beyan ederek Risale-i Nur etrafında
mânevi bir tahşidat yaptırmak ve Risale-i Nur, kendi kendine, tek başiyle, başkalarına muhtaç
olmayarak bir ordu kadar kuvvetli olduğunu göstermek hikmetiyle, bu çeşit şeyler bana
yazdırılmış. Yoksa hâşâ, kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek ve
hodfüruşluk etmek ise, Risale-i Nurun ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır.
İnşâallah, Risale-i Nur, kendi kendine, hem kendini müdafaa ettiği, hem kıymetini tam
gösterdiği gibi, bizi de mânen müdafaa edip kusurlarımızı affettirmeye vesîle olacaktır.
Umum kardeşlerimin ve hemşirelerimin, hâssaten duaları makbûl mübarek mâsumlar
taifesi ve muhterem ihtiyarlar cemaatinden herbirerlerine binler selâm ve dua ederek
Ramazan-ı Şeriflerini tebrik ederiz, dualarını rica ederiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2730: 1198 - 2730: 1203)


Arama dizesi: hikmet

-
veremiyor. Ezcümle, Risale-i Nurun bir hâdimi ve bir tek şâkirdi yirmi dört saatte lâakal
Risale-i Nur talebelerinin hüsn-ü âkıbetlerine ve saadet-i ebediyeye mazhar olmalarına, yüz
def'a Risale-i Nur talebelerine ettiği duaları içinde hiç olmazsa yirmi-otuz def'a selâmet-i
îmanlarına ve hususî hüsn-ü âkıbetlerine ve îman ile kabre girmelerine aynı duayı en ziyade
kabûle medar olan şerait içinde ediyor.
Hem Risale-i Nur talebeleri, bu zamanda her cihetten ziyade hücuma mâruz îman
hususunda birbirine selâmet-i îman hakkındaki samimî, mâsum lisanlariyle dualarının yekûnu
öyle bir kuvvettedir ki, rahmet ve hikmet, onun reddine müsaade etmez. Faraza mecmuu
itibariyle reddedilse de, tek bir tane onların içinde kabul olunsa yine herbiri selâmet-i îman ile
kabre gireceğine kâfi geliyor. Çünkü herbir dua umuma bakar.
Said Nursî

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2733: 2292 - 2733: 2297)


Arama dizesi: hikmet

Sizinle pek çok alâkadar ve görüşmeye çok müştakım ve vaziyetinizi bu soğuk kışta
merak eder, hayalen sizin ile görüşürken bir-iki nokta hâtıra geldi, beyan ediyorum.
Birincisi: Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde Kur'andaki tekrarın ekser hikmetleri Risale-in-
Nurda dahi cereyan eder. Bilhassa ikinci hikmeti tamtamına vardır. O hikmet şudur ki: Herkes
Kur'ana muhtaçtır, fakat herkes her vakit bütün Kur'anı okumağa muktedir olamaz, fakat bir
sureye galiben muktedir olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2733: 2356 - 2733: 2361)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde Kur'andaki tekrarın ekser hikmetleri Risale-in-


Nurda dahi cereyan eder. Bilhassa ikinci hikmeti tamtamına vardır. O hikmet şudur ki: Herkes
Kur'ana muhtaçtır, fakat herkes her vakit bütün Kur'anı okumağa muktedir olamaz, fakat bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

sureye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı Kur'aniye, ekser uzun surelerde
dercedilerek herbir sure bir Kur'an hükmüne geçmiş. Demek hiç kimseyi mahrum etmemek
için, Haşir ve Tevhid ve Kıssa-i Mûsa (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2733: 2384 - 2733: 2389)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde Kur'andaki tekrarın ekser hikmetleri Risale-in-


Nurda dahi cereyan eder. Bilhassa ikinci hikmeti tamtamına vardır. O hikmet şudur ki: Herkes
Kur'ana muhtaçtır, fakat herkes her vakit bütün Kur'anı okumağa muktedir olamaz, fakat bir
sureye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı Kur'aniye, ekser uzun surelerde
dercedilerek herbir sure bir Kur'an hükmüne geçmiş. Demek hiç kimseyi mahrum etmemek
için, Haşir ve Tevhid ve Kıssa-i Mûsa (A.S.) gibi bâzı maksadlar tekrar edilmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2733: 2787 - 2733: 2792)


Arama dizesi: hikmet

Herkes
Kur'ana muhtaçtır, fakat herkes her vakit bütün Kur'anı okumağa muktedir olamaz, fakat bir
sureye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı Kur'aniye, ekser uzun surelerde
dercedilerek herbir sure bir Kur'an hükmüne geçmiş. Demek hiç kimseyi mahrum etmemek
için, Haşir ve Tevhid ve Kıssa-i Mûsa (A.S.) gibi bâzı maksadlar tekrar edilmiş. Aynen bu
ehemmiyetli hikmet içindir ki, bâzı def'a haberim olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı
halde, ince hakaik-ı îmaniye ve kuvvetli hüccetler, müteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben
çok hayret ediyordum: Neden bunlar bana unutturulmuş, tekrar yazdırılmış? Sonra kat'î bir
surette bildim ki: Herkes bu zamanda Risale-i Nura muhtaçtır, fakat umumunu elde edemez;
etse de tam okuyamaz; fakat küçük bir Risale-in-Nur hükmüne geçmiş bir risale-i câmiayı
elde edebilir ve ekser vakitlerde muhtaç olduğu mes'eleleri ondan okuyabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2741: 2787 - 2741: 2792)


Arama dizesi: hikmet

Sizin fevkalâde sadakat ve ulûvv-i himmetinizden tereşşuh eden bir hafta evvelki
mektubunuza karşı hüsn-ü zannınızı bir derece
--- sh:»(ST:50) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
cerh eden benim cevabımın hikmeti şudur ki:
Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşey'i kendi hesabına aldığı için,
faraza hakikî beklenilen o zat dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak
için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek, diye tahmin
ediyorum.
Hem üç mes'ele var: Biri hayat, biri şeriat, biri îmandır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2752: 3093 - 2752: 3098)


Arama dizesi: hikmet
Elcevab: Fâtır-ı Hakîm nasılki unsur-u havayı kelimelerin berk gibi intişarlarına ve
tekessürlerine bir mezraa ve bir vasıta yapmış ve radyo vasıtasiyle bir minarede okunan ezan-ı
Muhammedî (A.S.M.); umum yerlerde ve umum insanlara aynı anda yetiştirmek gibi.. öyle
de: Okunan bir Fâtiha dahi, (meselâ) umum ehl-i îman emvatına aynı anda yetiştirmek için
hadsiz kudret ve nihayetsiz hikmetiyle mânevî âlemde, mânevî havada çok mânevî
MAXQDA 2020 24.12.2022

elektrikleri, mânevî radyoları sermiş, serpmiş; fıtrî telsiz telefonlarda istihdam ediyor,
çalıştırıyor. Hem nasıl ki bir lâmba yansa, mukabilindeki binler âyineye (herbirine) tam bir

lâmba girer. Aynen öyle de, bir Yâsin-i Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse,
herbirine tam bir Yâsin-i Şerif düşer.
İkinci Sual: Şiddetle ve âmirane denildi ki: "Sen Risale-i Nur'un makbuliyetine dair
Hazret-i Ali (R.A

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2758: 1798 - 2758: 1803)


Arama dizesi: hikmet

@«Z²X¬8 ¯‚¬*@«F¬" «j²[«7 ¬€@«WVÇP7! ]¬4 yV«C«8 ²w«W«6


âyetinin kuvvetli işâretini hem te'yid hem letafetlendiren üç münâsebet birden Ramazanda
kalbime geldi. Kat'î bir kanaat verdi ki a¬±[«8 kelimesine tam münasib Saiddir. Bu âyet Risale-i
Nur tercümanı olan Said'i a¬±[«8 unvaniyle göstermesinin bir hikmeti budur ki: Mevtin
muammasını ve tılsımını Risale-i Nur ile o açmış, o dehşetli yüzün altında ehl-i îmana çok
ünsiyetli, sürurlu, nurlu bir hakikat keşfedip isbat etmiş. Ve mevt-âlûd hayat-ı fâniyede
boğulan ehl-i ilhada karşı, bâkıyane hayat-âlûd muvakkat bir mevt-i zâhirî ile galibane
mukabele eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2760: 297 - 2760: 302)


Arama dizesi: hikmet
Bu âyet her asra baktığı gibi bu asra daha ziyade nazar-ı dikkati celbetmek için
cifirce bu asrın üç - dört devresinin tarihlerine ve hâdiselerine işâret ve mânasının suretiyle ve
tarz-ı ifadesiyle iki cereyanın keyfiyetlerine ve vaziyetlerine îma eder. Sabri'nin mektubu

yolda iken ve gelmeden evvel o mektubun mânevî te'siri ile bu âyeti ve @®B²[«8 «–@«6 ²w«8«:«!
âyetiyle
beraber düşünürken hatırıma geldi. Risale-i Nur bu derece kuvvetli işaret-i Kur'âniyeye ve
Şâkirdleri bu kadar kıymetli beşâret-i Furkaniyeye ve aktabların iltifatına mazhariyetin sırrı ve
hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki, hiç bir eserin mazhar olmadığı
--- sh:»(ST:82) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
bir kudsî takdir ve tahsin almış

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2761: 1186 - 2761: 1191)


Arama dizesi: hikmet

²vU[±¬6«i<«: âyetleridir. Meâl-i icmâlîleri der ki:


"Kur'ân hikmet-i kudsiyeyi size bildiriyor. Sizi mânevî kirlerden temizlendiriyor." Bu üç
âyetin küllî ve umumî mânalarında Risale-in-Nur kasdî bir surette dahil olduğuna iki kuvvetli
emâre var.
Birisi şudur ki:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2761: 1582 - 2761: 1587)


Arama dizesi: hikmet

Bu üç
âyetin küllî ve umumî mânalarında Risale-in-Nur kasdî bir surette dahil olduğuna iki kuvvetli
emâre var.
Birisi şudur ki: Risale-in-Nurun müstesna bir hassası ism-i Hakem ve Hakîm'in
mazharı olup bütün safahatında, mebahisinde nizam ve intizam-ı kâinatın âyinesinde ism-i
Hakem ve Hakîm'in cilveleri olan hikmet-i kudsiyeyi ve hikemiyat-ı Kur'âniyeyi ders veriyor.
Mevzuu ve neticesi hikmet-i Kur'âniyedir.
İkinci Emâre: Birinci âyet, Bin üçyüz yirmiiki ederek makam-ı ebcedî ile Risale-in-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2761: 1663 - 2761: 1668)


Arama dizesi: hikmet

Birisi şudur ki: Risale-in-Nurun müstesna bir hassası ism-i Hakem ve Hakîm'in
mazharı olup bütün safahatında, mebahisinde nizam ve intizam-ı kâinatın âyinesinde ism-i
Hakem ve Hakîm'in cilveleri olan hikmet-i kudsiyeyi ve hikemiyat-ı Kur'âniyeyi ders veriyor.
Mevzuu ve neticesi hikmet-i Kur'âniyedir.
İkinci Emâre: Birinci âyet, Bin üçyüz yirmiiki ederek makam-ı ebcedî ile Risale-in-
Nur müellifinin doğrudan doğruya ulûm-u âliye den (y«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2761: 1848 - 2761: 1853)


Arama dizesi: hikmet

İkinci Emâre: Birinci âyet, Bin üçyüz yirmiiki ederek makam-ı ebcedî ile Risale-in-
Nur müellifinin doğrudan doğruya ulûm-u âliye den (y«[¬7³~) başını kaldırıp hikmet-i Kur'âniyeye
müteveccih olarak hâdim-ül-Kur'ân vaziyetini aldığı tarihtir ki, bir sene sonra İstanbul'a
gitmiş mânevî mücâhedesine başlamış.
İkinci âyet ise: Makam-ı cifrîsi bin üçyüz iki ederek Risale-i Nur müellifinin Kur'ân
dersini aldığı tarihe tam tamına tevâfuk ile remzen Kur'ân'ın bâhir bir bürhanı olan Resâil-in-
Nur'a bakar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2761: 2249 - 2761: 2254)


Arama dizesi: hikmet

Makam-ı cifrîsi bin üçyüz iki ederek Risale-i Nur müellifinin Kur'ân
dersini aldığı tarihe tam tamına tevâfuk ile remzen Kur'ân'ın bâhir bir bürhanı olan Resâil-in-
Nur'a bakar.
Üçüncü âyet ise: Bin üçyüz otuzsekiz olduğundan hikmet-i Kur'âniyeyi Avrupa
hükemasına karşı parlak bir surette gösterebilen ve gösteren Risale-in-Nur müellifi "Dâr-ül-
Hikmet-il-İslâmiye"de hikmet-i Kur'âniyeyi müdafaa etmekle, hattâ İngilizin baş papazı sual
ettiği ve altıyüz kelime ile cevap istediği altı sualine altı kelime ile cevap vermekle beraber
inzivaya girip bütün gayretiyle Kur'ân'ın ilhâmâtından Risale-i Nur'un mes'elelerini iktibasa
başladığı aynı tarihe tam tamına tevâfukla remzen bakar.
ONÜÇÜNCÜ ÂYET:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2761: 2373 - 2761: 2378)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Üçüncü âyet ise: Bin üçyüz otuzsekiz olduğundan hikmet-i Kur'âniyeyi Avrupa
hükemasına karşı parlak bir surette gösterebilen ve gösteren Risale-in-Nur müellifi "Dâr-ül-
Hikmet-il-İslâmiye"de hikmet-i Kur'âniyeyi müdafaa etmekle, hattâ İngilizin baş papazı sual
ettiği ve altıyüz kelime ile cevap istediği altı sualine altı kelime ile cevap vermekle beraber
inzivaya girip bütün gayretiyle Kur'ân'ın ilhâmâtından Risale-i Nur'un mes'elelerini iktibasa
başladığı aynı tarihe tam tamına tevâfukla remzen bakar.
ONÜÇÜNCÜ ÂYET:
Sûre-i Âl-i İmran'da ¬v²V¬Q²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2761: 2395 - 2761: 2400)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü âyet ise: Bin üçyüz otuzsekiz olduğundan hikmet-i Kur'âniyeyi Avrupa
hükemasına karşı parlak bir surette gösterebilen ve gösteren Risale-in-Nur müellifi "Dâr-ül-
Hikmet-il-İslâmiye"de hikmet-i Kur'âniyeyi müdafaa etmekle, hattâ İngilizin baş papazı sual
ettiği ve altıyüz kelime ile cevap istediği altı sualine altı kelime ile cevap vermekle beraber
inzivaya girip bütün gayretiyle Kur'ân'ın ilhâmâtından Risale-i Nur'un mes'elelerini iktibasa
başladığı aynı tarihe tam tamına tevâfukla remzen bakar.
ONÜÇÜNCÜ ÂYET:
Sûre-i Âl-i İmran'da ¬v²V¬Q²7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2773: 2423 - 2773: 2428)


Arama dizesi: Hikmet

²)¬@¬" ¬*xÇX7! ]«7¬! cümlesine makam-ı cifrîsi sehven bin üçyüz otuzdört (1334) ederek Risale-i
Nur'un fatihası olan İşarat-ül İ'caz Tefsirinin zuhuru ve tab'ı tarihine tevafukla bakar denilmiş.
Halbuki melfuz harflerinin makamı, bin üçyüz otuzdokuz (1339) olup o tefsirin fevkalâde
iştiharı ve Dâr-ül Hikmet tarafından ekser müftülere gönderilen nüshalar, müteaddid ve maddî
ve manevî inkılabların sarsıntılarından vikaye noktasında -çok emareler ve müftülerin
itirafıyla- birer kal'a ve ekser müftülerin ellerinde birer elmas kılınç hükmüne geçmeleri
tarihine tevafukla takdirkârane bakar. Okunmayan iki "elif" sayılsa, bin üçyüz kırkbir (1341)
edip Risale-i Nur'un mebde-i zuhuruna tam tamına tevafukla bakar. Bu küçük sehiv şöyle bir
mânayı birden kuvvetli ihtar etti ki, o sûre-i İbrahim'in (A.S.) başındaki âyetin Risale-i Nur'a
remzen bakan yalnız onun dört cümlesi değil, belki o birinci sahife âhirine kadar münâsebât-ı
mâneviye cihetinde bir mâna-yı remziyle -efrad-ı kesiresi içinde- Risale-i Nur'a gizli bir
hususiyet ile îma eder, remzen bakar. Ben şimdilik o hakikat-ı remziyeyi beyan edemem.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2776: 1310 - 2776: 1315)


Arama dizesi: hikmet

Ben sıkıntılı bir zamanda İmam-ı Ali'nin (Radıyallahü


anhü) Âyet-ül-Kübrâ namını verdiği "Yedinci Şuâ"ı bitirdiğim aynı vakitte -îtikadımca bana
acele bir mükâfat ve bir ücret olarak- geceleyin Celcelûtiyeyi okudum. Birden bir ihtar-ı gaybî
gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali Radıyallahü anhü Risale-i Nur ile çok meşguldür.
Mecmuundan haber verdiği gibi kıymetdâr risalelerine de işaret derecesinde remzedip îmâ
ediyor. Eğer sarîh bir surette gaybdan haber vermek (çok zararları bulunduğundan hikmete
münafî olduğu cihetle) hikmet-i İlâhiye tarafından yasak olmasa idi tasrih edecekti. Meselâ:
Sûreleri tâdât ederken, yirmibeşinciye geldiği vakit diyor ki:
¯u¬=@«, «:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2776: 1343 - 2776: 1348)


Arama dizesi: hikmet

Ben sıkıntılı bir zamanda İmam-ı Ali'nin (Radıyallahü


anhü) Âyet-ül-Kübrâ namını verdiği "Yedinci Şuâ"ı bitirdiğim aynı vakitte -îtikadımca bana
acele bir mükâfat ve bir ücret olarak- geceleyin Celcelûtiyeyi okudum. Birden bir ihtar-ı gaybî
gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali Radıyallahü anhü Risale-i Nur ile çok meşguldür.
Mecmuundan haber verdiği gibi kıymetdâr risalelerine de işaret derecesinde remzedip îmâ
ediyor. Eğer sarîh bir surette gaybdan haber vermek (çok zararları bulunduğundan hikmete
münafî olduğu cihetle) hikmet-i İlâhiye tarafından yasak olmasa idi tasrih edecekti. Meselâ:
Sûreleri tâdât ederken, yirmibeşinciye geldiği vakit diyor ki:
¯u¬=@«, «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2777: 385 - 2777: 390)


Arama dizesi: hikmet

Zerrat, birbirine müşabehet ile beraber mana cihetiyle dahi münasebet var. Çünki Sure-i
€@«<¬*!ÅH7!«: ın başında tesadüfî ve intizamsız zannedilen temevvücat-ı havaiye, gayet hikmetli
ve vazifedar olarak rububiyetin tekvinî emirlerini etrafa yetiştirir diye ifade ettiği gibi, Risale-
i Zerrat dahi maddiyyunlar tarafından tesadüfî ve intizamsız telakki edilen harekât-ı zerrat
dahi, gayet hikmetli ve o zerreler muntazam vazifelerle vazifedar olduklarını gayet kuvvetli
ve kat'î bürhanlar ile isbat ediyor.
Hem Mi'rac-ı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâmı delâil-i akliye ile gayet mâkul ve
kat'î bir surette isbat eden ve "Otuzbirinci Söz" nâmında ve mertebesinde bulunan Risale-i
Mi'rac'a,
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2777: 605 - 2777: 610)


Arama dizesi: hikmet

Çünki Sure-i
€@«<¬*!ÅH7!«: ın başında tesadüfî ve intizamsız zannedilen temevvücat-ı havaiye, gayet hikmetli
ve vazifedar olarak rububiyetin tekvinî emirlerini etrafa yetiştirir diye ifade ettiği gibi, Risale-
i Zerrat dahi maddiyyunlar tarafından tesadüfî ve intizamsız telakki edilen harekât-ı zerrat
dahi, gayet hikmetli ve o zerreler muntazam vazifelerle vazifedar olduklarını gayet kuvvetli
ve kat'î bürhanlar ile isbat ediyor.
Hem Mi'rac-ı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâmı delâil-i akliye ile gayet mâkul ve
kat'î bir surette isbat eden ve "Otuzbirinci Söz" nâmında ve mertebesinde bulunan Risale-i
Mi'rac'a,
--- sh:»(ST:113) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2778: 3744 - 2778: 3749)


Arama dizesi: hikmet
Z[¬4 ¬–
@«'ÇG7! ¬?«*x,¬"«: deyip mâna-yı işârîsiyle "Onuncu Söz" nâmında ve mertebesinde olan Haşir
Risalesi'ne işâretle beraber o risalenin fevkalâde ehemmiyetini ve gayet muhkem olduğunu ve
o zamanın dumanlı karanlıklarını izâle eden bir leyle-i beratın bir kandili hükmünde
bulunmasına ve haşir ve kıyametin bir alâmeti olan duhan, hem leyle-i beratın senevî olarak
hikmetli tefrik ve taksim-i umur noktalariyle ve başka karineler ile îmâen ve remzen haber
MAXQDA 2020 24.12.2022

veriyor. Evet Onuncu Söz, çok ehemmiyetli bir belâyı def'etti. Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve
harb-i umumî sarsıntısı vaktinde haşri inkâr eden münafıklar, fırsat bulup çok yerlerde zehirli
fikirlerini izhara başladıkları bir zamanda "Onuncu Söz" çıktı ve tab'edildi. Bin nüshası etrafa
yayıldı. Onu gören herkes kemal-i iştiyak ve merakla okudu. Zındıkların kâfirane fikirlerini
tam kırdı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2779: 3498 - 2779: 3503)


Arama dizesi: hikmet
İkincisi: Risale-i Nur, İsm-i A'zam cilvesiyle ve İsm-i Rahîm ve Hakîm'in tecellisiyle
zuhur ettiğinden imtiyazlı hassası "Allahü Ekber"den iktibasen celal ve kibriya,
"Bismillahirrahmanirrahîm"den istifazaten merhamet ve şefkat, v[¬U«E²7! i<¬i«Q²7! «x; «: den
istifadeten hikmet ve intizamın esasları üzerine gidiyor. Onun ruhu ve hayatı onlardır. Sair

meşreblerdeki aşk yerinde, Risale-i Nur'un meşrebinde müştakane şefkattir ve re'fetkârane


muhabbettir.
Nasılki Hazret-i İmam-ı Ali (R.A.) sarih bir surette Siracünnur'un tarih-i te'lifini ve
tekemmül zamanını ve meşhur ismini ¬*xÇX7! ‚!«h¬, (@«T# fıkrasıyla haber vermiş. Öyle de
¯e«O²9«h«-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2783: 2101 - 2783: 2106)


Arama dizesi: hikmet

¬y¬" ¯„xW²-«! ¯„xW²<«) ve bir nüshada


²€«h±¬O2 –²x«U²7! ¬y¬" yâni İsm-i Adl ve İsm-i Hakem'in tecellisiyle ve adalet ve mîzaniyle ve
intizam ve hikmetiyle dünya tâmir edilir. Tahribden kurtulur. İkinci nüsha ile o iki ismin
rayiha-i tayyibesiyle ve çok hoş kokulariyle, dünya güzel kokular alır. Attar dükkânı gibi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2788: 2280 - 2788: 2285)


Arama dizesi: hikmet

Birinci Sual: Bütün kıymetdar kitablar içinde Risale-i Nur, Kur'ân'ın işaretine ve
iltifatına ve Hazret-i İmam-ı Ali'nin (R.A.) takdir ve tahsinine ve Gavs-ı Âzam'ın teveccüh ve
tebşirine vech-i ihtisası nedir? O iki zâtın kerametle Risale-i Nur'a bu kadar kıymet ve
ehemmiyet vermenin hikmeti nedir?
--- sh:»(ST:132) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2794: 2894 - 2794: 2899)


Arama dizesi: Hikmet

!«G< @®A[¬A«0 ²`V²0@«4 ¬^«W²U¬E²7! ¬*!«( ]¬4 «a²9«! Yâni, "Ey bîçâre! Sen Dar-ül-Hikmet-il-
İslâmiyede bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

âza olmak cihetiyle güya bir hekimsin, ehl-i İslâmın mânevi hastalıklarını tedavi ediyorsun.
Halbuki, en ziyade hasta sensin. Sen, evvel kendine tabib ara, şifa bul; sonra başkasının
şifasına çalış." İşte o vakit, o tefe'ül sırriyle, maddî hastalığım gibi mânevî hastalığımı da
kat'iyyen

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2797: 640 - 2797: 645)


Arama dizesi: Hikmet

mâneviyeye başlayıp, iki-üç sene sonra


--- sh:»(ST:148) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
da Dâr-ül-Hikmet-i İslâmiyede bir iki sene Hazret-i Gavs-ı Geylânînin şu vasiyetini ve emrini
imtisal ederek envâr-ı Kur'âniyeyi neşretmiş. Lillâhilhamd, şimdiye kadar devam ediyor.
Bu şâyân-ı hayret fıkrada cây-ı dikkat şu nokta var ki; Hazret-i Gavs, doğrudan doğruya
altıncı asırdan şu asrımıza bakıyor. O altıncı asrın âhirlerinde Hülâgû felâketi gibi feci',
dehşetli meşhur fitnenin çok elîm ve feci' ve kuburdaki emvatı ağlattıracak derecede dehşetli
bir nev'i, şu ondördüncü asırda bulunuyor. Bu iki asır birbirine tevafuk ediyor ki, Hazret-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2804: 1687 - 2804: 1692)


Arama dizesi: Hikmet

Şimdi kanaatım geliyor ki, o hârikalar, Gavs-ı A'zamın bir silsile-i


kerametini teşkil ederler. Demek onun duasiyle, himmetiyle, ona kerameten ve bize ikram
nev'inden, bir nevi inâyet-i İlâhiyyeye mazhar olmuşuz.
Ezcümle, ben menfî olarak İstanbul'a getirildiğim vakit bir zaman Meşihat-ı İslâmiye
dairesinde bulunan Dâr-ül-Hikmet-il-İslâmiyedeki hizmet-i Kur'aniyeye çalıştığım için, o
alâkadarlık cihetinde: Meşihat dairesi ne haldedir? Diye sordum. Eyvah! Öyle bir cevab aldım
ki; ruhum,- kalbim ve fikrim titrediler ve ağladılar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2808: 2563 - 2808: 2568)


Arama dizesi: hikmet

Birinci gecede Evrad-ı Bahaiyye ve


Tesbihat ve Sekine ve Delâil-i Hayrat ve Cevşen-ül Kebir gibi ders ve virdlerimize çalıştık.
İkinci gece keza; hem nasihat... Demek ittiba cihetiyle üstadımızın hesabına yüz cemaatle
yÁV7! «u«±A«T«# çalıştırılmışız. Sonra Isparta, Atabey, İslâmköy, Kuleönü vesaire gibi mahallerde de
sair vezaifden mâadâ her gün Kur'an'ın cüzlerini taksim suretiyle hatm-i Kur'an, üstad
hesabına bütün Ramazanda ve Âyet-ül Kürsi hatimleri kezâ... Şu halde, bu seneye mahsus
yapılan ibâdât-ı mâruzaların bir hikmeti varmış ki bilmediğimiz halde Kastamonulu
kardeşlerimiz gibi üstad hesabına çalıştırılmışız. Fimâba'd Rabbim uzun ömürler ihsan etsin,
muammer, ebedi şifa ve deva ve inayetler ihsan buyursun, âmin!
Talebeniz
Sabri
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2816: 2503 - 2816: 2508)


Arama dizesi: hikmet

Hem geçen Ramazandaki hastalığım ve


Eskişehirdeki musibetimiz gibi çok vâkıalarla; zâhirî sıkıntılı, meşakkatli hâlât altında
Risalet-ün-Nurun faidesine ait inkişafatı ve daha te'sirli fütuhatı görülmüş. İnşâallah, bu
MAXQDA 2020 24.12.2022

sıkıntılı hâdise dahi münafıkların aks-i maksudiyle Risalet-ün-Nurun fütuhatı başka


mecralarda teshile vesile olur.
Beşinci Şuâ ellerine geçmesi ehemmiyetlidir. Fakat bunda bir hikmet var. Belki onlara
kendi mesleklerini bildirmek ve Cehenneme gidenin mahiyetini bilmek için fevkalâde ve
iktidarımız haricinde bir kaza-yı İlâhî diye Cenâb-ı Hakkın hikmetine ve inayetine ve hıfzına
îtimad edip merak etmeyiniz.
Hem siz, hem onlar bilsinler ki; sadaka belâyı def'ettiği gibi, Risalet-ün-Nur
Anadolu'dan hususan Isparta ve Kastamonudan âfât-ı semâviye ve arziyeyi def ve ref'ine
vesiledir. Evet Sabri'nin

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2816: 2678 - 2816: 2683)


Arama dizesi: hikmet
İnşâallah, bu
sıkıntılı hâdise dahi münafıkların aks-i maksudiyle Risalet-ün-Nurun fütuhatı başka
mecralarda teshile vesile olur.
Beşinci Şuâ ellerine geçmesi ehemmiyetlidir. Fakat bunda bir hikmet var. Belki onlara
kendi mesleklerini bildirmek ve Cehenneme gidenin mahiyetini bilmek için fevkalâde ve
iktidarımız haricinde bir kaza-yı İlâhî diye Cenâb-ı Hakkın hikmetine ve inayetine ve hıfzına
îtimad edip merak etmeyiniz.
Hem siz, hem onlar bilsinler ki; sadaka belâyı def'ettiği gibi, Risalet-ün-Nur
Anadolu'dan hususan Isparta ve Kastamonudan âfât-ı semâviye ve arziyeyi def ve ref'ine
vesiledir. Evet Sabri'nin

±¬›¬(xD²7! ]«V«2 ²€«x«B²,!«: ÕÕÕ ]¬Q«V²"! Œ²*«! @«< âyetinden istihraç ettiği mâna hakdır ve
mutabıkdır.
--- sh:»(ST:185) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2818: 1481 - 2818: 1486)


Arama dizesi: hikmet

), İmam-ı
Gazâlî (K.S.), İmam-ı Rabbânî (K.S.) gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve hârika zatlar,
bu Hadîsi kıymetdar irşadlariyle ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette
ferdiyet zamanı olduğundan, hikmet-i Rabbaniye onlar gibi "ferîd"leri ve kudsî dâhileri
ümmetin imdadına göndermiş. Şimdi ise aynı vazifeye, fakat müşkilâtlı ve dehşetli şerait
içinde, bir şahs-ı mânevî hükmünde bulunan Risalet-ün-Nuru ve sırr-ı tesanüdle bir ferd-i
ferîd mânasında olan şâkirdlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş. Bu sırra
binaen, benim gibi bir neferin, ağırlaşmış müşiriyet makamında ancak dümdarlık vazifesi var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2819: 3262 - 2819: 3267)


Arama dizesi: hikmet

Eskişehir Hapishanesinde,
--- sh:»(ST:190) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
MAXQDA 2020 24.12.2022

âhir zamanın hâdisatı hakkında gelen rivayetlerin te'villeri mutabık ve doğru çıktıkları halde
ehl-i ilim ve ehl-i îman onları bilmemelerinin ve görmemelerinin sırrını ve hikmetini beyan
etmek niyetiyle başladım, bir-iki sahife yazdım, perde kapandı, geri kaldı. Bu beş senede beş-
altı def'a aynı mes'eleye müteveccih olup muvaffak olamıyordum. Yalnız o mes'elenin
teferruatından bana ait bir mes'eleyi beyan etmek ihtar edildi. Şöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2821: 3326 - 2821: 3331)


Arama dizesi: hikmet

"Elhubbu fissiyaseti velbuğzu lissiyaseti" düstur-u şeytanî hükmederek, melek gibi bir hakikat
kardeşine adavet ve "el-hannâs" gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve tarafdarlıkla zulmüne
rıza gösterip cinayetine mânen şerik eylemesin.
Evet, bu zamandaki siyaset, kalbleri ifsad edip asabî ruhları azab içinde bırakır.
Selâmet-i kalb ve istirahat-ı ruh istiyen adam, siyaseti bırakmalı. Evet, şimdi küre-i arzda
herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedarlıktan azab
çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet merhamet-i umumiye-i İlâhiyyeden
ve hikmet-i tâmme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev'-i beşere rikkat-i cinsiye,
alâkadarlık cihetiyle kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleri ile
dahi müteellim olup azab çekiyor. Çünki lüzumsuz ve mâlâyâni bir surette vazife-i
hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hadiselerini
merakla dinleyerek karışarak ruhlarını sersem, akıllarını geveze etmişler. "Zarara razı olana

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2822: 527 - 2822: 532)


Arama dizesi: hikmet

(ST:194) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
sadakatle girenlerdir. Çünki onlar, Risalet-ün-Nur'dan aldıkları îman-ı tahkikî derslerinin
nuriyle ve göziyle herşeyde rahmet-i İlâhiyyenin izini, özünü, yüzünü görüp herşeyde kemal-i
hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden, kemal-i teslimiyet ve rıza ile -Rububiyet-
i İlâhiyyenin icraatından olan musibetlere karşı- teslimiyetle gülerek karşılıyorlar, rıza
gösteriyorlar ve merhamet-i İlâhiyyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki elem ve azab
çeksinler. İşte bu hakikata binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın
dahi saadet ve lezzetini istiyenler, hadsiz tecrübelerle Risalet-ün-Nur'un îmanî ve Kur'ânî
derslerinde bulabilir ve buluyorlar.
Said Nursî

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2825: 2968 - 2825: 2973)


Arama dizesi: hikmet

-
mesail-i istikbaliyede neden tâbire ve te'vile muhtaç oluyor? diye hatırıma geldi.
Böyle bir cevap ihtar edildi ki: Gaybî istikbal-i dünyevîde başa gelen hâdisatı
bildirmemekte Cenab-ı Erhamürrâhimînin çok büyük bir rahmeti saklandığı ve gaybı
gizlemekte çok ehemmiyetli bir hikmeti bulunduğu cihetle, gaybî şeyleri haber vermekten
yasak edip, yalnız müphem ve mücmel bir surette ya ilham veya ihtar ile bir emareyi vesile
ederek keşfiyatta ve rü'ya-yı sâdıkada bir kısım gaybî hakikatlarını ihsas eder ve o
hakikatların hususî suretleri vukuundan sonra bilinir.
Said Nursî
***
MAXQDA 2020 24.12.2022

RİSALE-İ NUR ŞAKİRDLERİNDEN EMİN, HİLMİ, KÂMİLVE FEYZİNİN BİR


FIKRASIDIR

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2834: 3878 - 2834: 3883)


Arama dizesi: hikmet
Biz müsbet hareket
ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman tedâfüî vaziyetinde idik. Şimdi plânları akim kaldı.
Bil'akis tecâvüzleri Risale-i Nurun dairesini genişlettirdi. Bu def'a yeni hurufla "Asâ-yı
Mûsâ"yı tab'etmek niyetimiz, ihtiyarımız olmadığı halde, tecavüz vaziyeti Risale-i Nura
veriliyor gibidir. Bu hâdisenin ehemmiyetli bir hikmeti şu olmak gerektir:

--- sh:»(ST:216) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


-
Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli
mânevî belâyı def'etmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi
veya gelecek gibidir zannederim.
O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dînini mağlûb eden ve anarşiliği yetiştiren
şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı bu vatanı mânevî istilâsına karşı Risale-in-Nur, sedd

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2835: 3384 - 2835: 3389)


Arama dizesi: hikmet

Elcevap: Başta "Âyet-ül-Kübrâ" merâtib-i îmaniye bahislerinde ve âhire yakın


müceddid-i elf-i sâni İmam-ı Rabbânî beyanı ve hükmü ki: Bütün tarîkatların müntehası ve en
büyük maksadları, hakaik-ı îmaniyenin inkişafıdır. Ve bir mes'ele-i îmaniyenin kat'iyyetle
vuzuhu, bin kerametlerden ve keşfiyatlardan daha iyidir." ve Âyetül-Kübrânın en âhirdeki ve
"Lâhika"dan alınan o mektubun parçası ve tamamının beyanatı cevap olduğu gibi, "Meyve
Risalesi"nin tekrarat-ı Kur'âniye hakkında Onuncu Mes'elesi, tevhid ve îman rükünleri
hakkında tekrarlı ve kesretli tahşidat-ı Kur'aniyenin hikmeti, aynen bitamamiha onun hakikî
tefsîri olan Risale-i Nurda cereyan etmesi de cevaptır.
Hem, îmanın tahkikî ve taklidî ve icmâlî ve tafsilî ve îmanın bütün tehâcümata ve
vesvese ve şüphelere karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden Risale-i Nur parçalarının
izahatı, büyük ruhlu Küçük Ali'nin mektubuna öyle bir cevaptır ki, bize hiçbir ihtiyaç
bırakmıyor.
İkinci Cihet: Îman, yalnız icmâlî ve taklidî bir tasdika münhasır değil; bir çekirdekten,
tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misâlî güneşten tâ deniz yüzündeki
aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi, îmanın o derece kesretli
hakikatları var ki, binbir Esmâ-i İlâhiyye ve sair erkân-ı îmaniyenin kâinat hakikatlarıyla

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2837: 2019 - 2837: 2024)


Arama dizesi: Hikmet
"Dostum ve Resûlüm yüce İbrahimi ey nâr.
At âdetini, yakma bugün, sen onu zinhar!"
Bir gizli hitap geldi de ol dem yine Haktan
Bir abd-i mükerrem dahi kurtuldu bıçaktan
Ol nurdan için Yûnusu hıfzeyledi ol hût,
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ol nur ile kahreyledi hem kavmini ol Lût.


Ol hüsn-ü cemâl eyledi âlemleri hayran
Nerden onu bulmuş, acaba Yûsuf u Ken'an.
Hikmet nedir, ol derdlere sabreyledi Eyyûb,
Hem sırrı nedir, Yûsuf için ağladı Ya'kub.
Öldükçe dirildikçe neden duymadı bir his,
Ol namlı nebi, şanlı şehid Hazret-i Cercis.
Hasretle neden ağladılar Âdem ve Havvâ

Kimdendi bu yıllarca süren koskoca dâvâ.


Hem âh, neden terkedilip Ravza-i Cennet,
Bir dâr-ı karar oldu neden âlem-i mihnet.
Nur şehri olan Tûr'da o dem Hazret-i Mûsa
Esrâr-ı kelâm hep çözülüp buldu tecellâ.
Bir parça Zebûrdan okusa Hazret-i Dâvud,
Başlardı hemen sanki büyük mahşer-i mev'ud.
Bilmem ki neden, yel ve sular hep onu dinler,
Bilmem ki neden, hep işiten âh! diye inler.
Mahlûku bütün kendine râmetti Süleyman,
Nerdendi bu kuvvet, ona kimdendi bu ferman.
Yellerle uçan şanlı büyük taht-ı mukaddes
Esrâr-ı ezelden o da duymuş yine bir ses.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2845: 2113 - 2845: 2118)


Arama dizesi: hikmet

ancak hallettiği ve ancak havâssa bildirdiği aynı mesâili Kadere dâir olan Yirmialtıncı Sözde
İkinci Mebhasın ikinci sahifesinde tamamiyle hem herkese bildirecek bir tarzda beyanı eser-i
inâyet olmazsa nedir?
Hem bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilmemiş ve sırr-ı
hilkat-i âlem ve tılsım-ı kâinat denilen ve Kur'an-ı Azimüşşanın i'caziyle keşfedilen o tılsım-ı
müşkil-küşâ ve o muamma-yı hayret-nümâ, Yirmidördüncü Mektup ve Yirmidokuzuncu
Söz'ün âhirindeki remizli nüktede ve Otuzuncu Söz'ün tahavvülât-ı zerrâtın altı adet
hikmetinde keşfedilmiştir. Kâinattaki
--- sh:»(ST:235) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2845: 2393 - 2845: 2398)


Arama dizesi: hikmet

Kâinattaki
--- sh:»(ST:235) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
faaliyet-i hayretnümânın tılsımını ve hilkat-i kâinatın ve âkıbetinin muammasını ve
tahavvülât-ı zerrâtdaki harekâtın sırr-ı hikmetini keşf ve beyan etmişlerdir; meydandadır,
bakılabilir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Hem sırr-ı Ehadiyet ile şeriksiz Vahdet-i Rububiyeti; hem nihayetsiz kurbiyet-i İlâhiyye
ile nihayetsiz bu'diyetimiz olan hayretengiz hakikatları kemal-i vuzuh ile Onaltıncı Söz ve
Otuzikinci Söz beyan ettikleri gibi; kudret-i İlâhiyyeye nisbeten zerrat ve seyyârat müsavi
olduğunu; ve haşr-i a'zamda umum zîruhun ihyası bir nefsin ihyası kadar o Kudrete kolay
olduğunu ve şirkin hilkat-ı kâinatta müdahalesi imtina derecesinde akıldan uzak olduğunu
kemal-i vuzuh ile gösteren Yirminci Mektubdaki °h<¬G«5 ¯š²z«- ±¬u6 ]«V«2 «x; «: kelimesi beyanında
ve
üç temsili hâvi onun zeyli şu azim sırr-ı vahdeti keşfetmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2848: 299 - 2848: 304)


Arama dizesi: hikmet

"Ekseriyet îtibariyle öyledir." Çünkü :


Yazılan Sözler tasavvur değil tasdiktir; teslim değil, îmandır; mârifet değil, şehadettir,
şuhuddur; taklid değil tahkikdir; iltizam değil, iz'andır; tasavvuf değil hakikattır; dâva değil,
dâva içinde bürhandır. Şu sırrın hikmeti budur ki:
Eski zamanda esâsât-ı îmaniye mahfuzdu, teslim kavî idi. Teferruatta âriflerin
mârifetleri delilsiz de olsa beyanatları makbûl idi, kâfi idi. Fakat şu zamanda dalâlet-i fenniye
elini esâsâta ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devayı ihsan eden Hakîm-i Rahîm
olan Zât-ı Zülcelâl, Kur'an-ı Kerîmin en parlak mazhar-ı i'cazından olan temsilâtından bir
şu'lesini; acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten hizmet-i Kur'ana ait yazılarıma ihsan
etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2857: 1913 - 2857: 1918)


Arama dizesi: hikmet

«ž ve yÁV7! «x; ²u5 deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi
havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve
bir iş diğer bir işe mâni' olmuyor.. ben, aynelyakîn müşahede ettim.
Demek, ya herbir zerre ve herbir parça havada; nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir
ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrâta hâkim-i mutlak bir hâssaları
bulunmak lâzımdır ki, bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır.
Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın; hakkalyakîn,
aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelâlin hadsiz gayr-i mütenahî ilmi ve
hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir Levh-i Mahfuzun
âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuûnatında bir levh-i mahv u isbat namında yazar - bozar
tahtası hükmündedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2857: 2315 - 2857: 2320)


Arama dizesi: hikmet

havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve


bir iş diğer bir işe mâni' olmuyor.. ben, aynelyakîn müşahede ettim.
Demek, ya herbir zerre ve herbir parça havada; nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir
ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrâta hâkim-i mutlak bir hâssaları
bulunmak lâzımdır ki, bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır.
Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın; hakkalyakîn,
aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelâlin hadsiz gayr-i mütenahî ilmi ve
hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir Levh-i Mahfuzun
âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuûnatında bir levh-i mahv u isbat namında yazar - bozar
tahtası hükmündedir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve
mezkûr acaibi gösterdiği ve dalâletin hadsiz muhaliyetini
--- sh:»(ST:255) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2862: 3004 - 2862: 3009)


Arama dizesi: hikmet

nâmütenâhi mevcut olduğundan ve hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meş'ale-i İlâhiyye ve
şems-i hidâyet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur'an'ın füyûzatına vâris olduğu meşhud
olduğundan; onun esası nur-u mahz-ı Kur'an olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i
envar-ı Muhammediyeyi hâmil bulunduğu ve zât-ı pâk-i Risaletin ondaki hisse ve alâkası ve
tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan
mânevî zâtın mazhariyeti ve kemâlâtı ise, o nisbette âli ve emsâlsiz olduğu güneş gibi âşikâr
bir hakikattır.
Evet, o zat daha hâl-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevâhiri kurtarmak üzere üç
aylık bir tahsil müddeti içinde, ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve
esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyyeye vâris kılınmıştır ki; şimdiye kadar böyle mazhariyet-i
ulyâya kimse nâil olmamıştır.. bu hârika-i ilmiyenin eşi asla mesbuk değildir. Hiç şüphe
edilemez ki; tercüman-ı Nur, bu hâliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-ı hârika ve
istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkıyesi ile bizzat bir mucize-i fıtrattır,
tecessüm etmiş bir inâyettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O zât-ı zîhavârık; daha hadd-i bülûğa ermeden, bir allâme-i bîadil hâlinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa
olsun vâki' olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş,
ondört yaşından îtibaren üstadlık payesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-
u hikmet saçmış, îzahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve
tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyle
"Bediüzzaman" ünvan-ı celîlini bahşettirmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2862: 3798 - 2862: 3803)


Arama dizesi: hikmet
esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyyeye vâris kılınmıştır ki; şimdiye kadar böyle mazhariyet-i
ulyâya kimse nâil olmamıştır.. bu hârika-i ilmiyenin eşi asla mesbuk değildir. Hiç şüphe
edilemez ki; tercüman-ı Nur, bu hâliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-ı hârika ve
istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkıyesi ile bizzat bir mucize-i fıtrattır,
tecessüm etmiş bir inâyettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O zât-ı zîhavârık; daha hadd-i bülûğa ermeden, bir allâme-i bîadil hâlinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa
olsun vâki' olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş,
ondört yaşından îtibaren üstadlık payesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-
u hikmet saçmış, îzahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve
tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyle
"Bediüzzaman" ünvan-ı celîlini bahşettirmiştir. Mezâyâ-yı âliye ve fezâil-i ilmiyesiyle de,
dîn-i Muhammedînin neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam hâlinde rûnümâ olmuş olan böyle
bir zat, elbette Seyyid-ül-Enbiya Hazretlerinin en yüksek iltifatına mazhar ve en âli himaye ve
himmetine nâildir.

--- sh:»(ST:265) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


-
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ve şüphesiz o Nebiyy-i Akdesin emir ve fermanı iIe yürüyen ve tasarrufu ile hareket
eden ve onun envar ve hakaikına vâris ve ma'kes olan bir zât-ı kerîm-üs-sıfattır.
Envâr-ı Muhammediyeyi ve maarif-i Ahmediyeyi ve füyuzat-ı şem'-i İlâhîyi en müşa'şa
bir şekilde parlatması ve Kur'anî ve Hadisî olan işârât-ı riyaziyenin kendisinde müntehi
olması ve hitâbât-ı Nebeviyeyi ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde
toplanması delâletleriyle o zât, hizmet-i îmâniye noktasında Risaletin bir mir'ât-ı mücellâsı ve
şecere-i Risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı Risaletin irsiyet noktasında son dehan-
ı hakikatı ve şem'-i İlâhînin hizmet-i îmâniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaâdeti olduğuna
şüphe yoktur.
Üçüncü Medrese-i Yûsufiyenin Elhüccetüzzehra ve Zühretünnur olan tek dersini
dinleyen Nur Şâkirdleri namın

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2862: 3939 - 2862: 3944)


Arama dizesi: hikmet
esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyyeye vâris kılınmıştır ki; şimdiye kadar böyle mazhariyet-i
ulyâya kimse nâil olmamıştır.. bu hârika-i ilmiyenin eşi asla mesbuk değildir. Hiç şüphe
edilemez ki; tercüman-ı Nur, bu hâliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-ı hârika ve
istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkıyesi ile bizzat bir mucize-i fıtrattır,
tecessüm etmiş bir inâyettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O zât-ı zîhavârık; daha hadd-i bülûğa ermeden, bir allâme-i bîadil hâlinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa
olsun vâki' olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş,
ondört yaşından îtibaren üstadlık payesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-
u hikmet saçmış, îzahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve
tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyle
"Bediüzzaman" ünvan-ı celîlini bahşettirmiştir. Mezâyâ-yı âliye ve fezâil-i ilmiyesiyle de,
dîn-i Muhammedînin neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam hâlinde rûnümâ olmuş olan böyle
bir zat, elbette Seyyid-ül-Enbiya Hazretlerinin en yüksek iltifatına mazhar ve en âli himaye ve
himmetine nâildir.

--- sh:»(ST:265) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


-
Ve şüphesiz o Nebiyy-i Akdesin emir ve fermanı iIe yürüyen ve tasarrufu ile hareket
eden ve onun envar ve hakaikına vâris ve ma'kes olan bir zât-ı kerîm-üs-sıfattır.
Envâr-ı Muhammediyeyi ve maarif-i Ahmediyeyi ve füyuzat-ı şem'-i İlâhîyi en müşa'şa
bir şekilde parlatması ve Kur'anî ve Hadisî olan işârât-ı riyaziyenin kendisinde müntehi
olması ve hitâbât-ı Nebeviyeyi ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde
toplanması delâletleriyle o zât, hizmet-i îmâniye noktasında Risaletin bir mir'ât-ı mücellâsı ve
şecere-i Risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı Risaletin irsiyet noktasında son dehan-
ı hakikatı ve şem'-i İlâhînin hizmet-i îmâniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaâdeti olduğuna
şüphe yoktur.
Üçüncü Medrese-i Yûsufiyenin Elhüccetüzzehra ve Zühretünnur olan tek dersini
dinleyen Nur Şâkirdleri namın
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2863: 2897 - 2863: 2902)


Arama dizesi: hikmet

Risale-in-Nur; sertâc-ı
evliya, sultan-ül-eser ve zübdet-ül-meânî ve atâyâ-yı İlâhî ve hedâyâ-yı Sübhânîdir. Risale-i
Nur, bir bahr-i hakaik ve bir sırr-ı dekaik ve kenz-ül-maârif ve bahr-ül-mekârimdir. Risale-i
Nur hastalara şifahâne-i hikmet ve mâ-i zemzem, sağlara maişet-i hakikat ve rîh-i reyhan ve
misk-i anberdir. Risale-i Nur, mev'id-i Ahmedî (A.S.M.) ve müeyyed-i Haydarî (R.A.) ve
teâvün-ü Gavsî (K.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2863: 3328 - 2863: 3333)


Arama dizesi: hikmet
) ve tavsiye-i Gazâlî (K.S.) ve ihbar-ı Fârûkîdir ( K.S.).
Risale-in-Nur: Şems-i Kur'an-ı Mu'ciz-ül-Beyânın elvan-ı seb'ası, Risale-in-Nurun
menşur-u hakikatında tam tecellî ettiğinden.. hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem
bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr ve dâvet, hem bir kitab-ı
zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı ledünniyat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı
mantık, hem bir kitab-ı ilm-ül-kelâm, hem bir kitab-ı ilm-i İlâhiyat, hem bir kitab-ı
--- sh:»(ST:267) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-

teşvik-i san'at, hem bir kitab-ı belâğat, hem bir kitab-ı isbat-ı vahdaniyet ve muarızlarına bir
kitab-ı ilzam ve iskâttır.
Risale-i Nur eczaları, bir sema-i mâneviyenin güneşleri ve ayları ve yıldızlarıdır. Nasılki
zâhiren perde-i esbab olan güneşten, kamerden ve kevâkibten bütün kâinat tenevvür ve
tezeyyün ve bütün eşya neşv-ü nemâ ve hayat buluyor. İşte Risale-i Nur dahi bu asırda bütün
âlem-i beşeriyete hayat-ı câvidân ve âdeme kâmil-i insan ve kulûbe neş'e-i îman ve ukule
yakîn-i itmi'nan ve efkâra inkişaf ve nüfusa teslim-i rıza ve can şuâlarını Kur'an-ı Mu'ciz-ül-
Beyandan alıp saçmaktadır. O semâ-i mâneviyyeyi bâzan ve zâhiren bihasbil-hikmeti âfâkı bir
bulut kütlesi kaplar. O celâlli semadan öyle bir bârân-ı feyz ve rahmet takattur eder ki
istidadlar; tohumlar, çekirdekler, habbeler gibi o sıkıcı ve o dar âlemde gerçi biraz muzdarip
olurlar, fakat tâ o sıkılmaktan üzerlerindeki kışırları çatlar ve yırtılır, o anda bulutlar da
ufuklara çekilip nöbetçi vaziyetinde beklemesi bir imtihan-ı Rabbânî ve bir inkişaf-ı feyzânî
ve bir rahmet-i nûrânîdir ki; evvelce bir habbe, bir çekirdek yeniden taze bir hayata atılır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2864: 664 - 2864: 669)


Arama dizesi: hikmet

Risale-i Nur eczaları, bir sema-i mâneviyenin güneşleri ve ayları ve yıldızlarıdır. Nasılki
zâhiren perde-i esbab olan güneşten, kamerden ve kevâkibten bütün kâinat tenevvür ve
tezeyyün ve bütün eşya neşv-ü nemâ ve hayat buluyor. İşte Risale-i Nur dahi bu asırda bütün
âlem-i beşeriyete hayat-ı câvidân ve âdeme kâmil-i insan ve kulûbe neş'e-i îman ve ukule
yakîn-i itmi'nan ve efkâra inkişaf ve nüfusa teslim-i rıza ve can şuâlarını Kur'an-ı Mu'ciz-ül-
Beyandan alıp saçmaktadır. O semâ-i mâneviyyeyi bâzan ve zâhiren bihasbil-hikmeti âfâkı bir
bulut kütlesi kaplar. O celâlli semadan öyle bir bârân-ı feyz ve rahmet takattur eder ki
istidadlar; tohumlar, çekirdekler, habbeler gibi o sıkıcı ve o dar âlemde gerçi biraz muzdarip
MAXQDA 2020 24.12.2022

olurlar, fakat tâ o sıkılmaktan üzerlerindeki kışırları çatlar ve yırtılır, o anda bulutlar da


ufuklara çekilip nöbetçi vaziyetinde beklemesi bir imtihan-ı Rabbânî ve bir inkişaf-ı feyzânî
ve bir rahmet-i nûrânîdir ki; evvelce bir habbe, bir çekirdek yeniden taze bir hayata atılır.
İştiyakla ve neş'e-i inkişafla meyvedar koca bir ağaç suretini alır. Ve ¯€@«X«,«& ²v¬Z¬#@«\±¬[«, -
yÁV7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2865: 656 - 2865: 661)


Arama dizesi: hikmet

-
Evet, azim ve îmanları, aşk ve emelleri henüz kemale ermemiş olan birçok
müslümanlar; maalesef acıklı bir yeis içinde idiler. Böyle bir zaferin tahakkukunu, hayal ve
muhal görüyorlardı. Fakat bütün feyiz ve nurunu insanlığı tenvir ve irşad için İlâhî bir güneş
hâlinde Arş-ı A'zamın pürnur ufuklarından inen Kur'an-ı Kerîm'den alan nur neşriyatı, durgun
gölleri andıran gönülleri deryalar gibi coşturmuş, kasvet ve hicran yıllarının ümit ve emellere
vurduğu müthiş zincirleri kırmıştır. O nur kaynağından fışkıran o serâpâ feyiz ve hikmetler
saçan eserler; hislerin, fikirlerin ve bilhassa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve
ebedî ihtiyaçlarına cevap verdiği gibi; onları dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden,
tertemiz ve pırıl pırıl nur ufuklarına çıkarmıştır.
Yıllarca devam eden uzun bir sükût, derin bir gaflet ve boğucu bir zulmetten sonra İlâhî
bir güneş hâlinde parlıyan bu kudsî zafer, nur için yol aramakta olan perişan beşeriyetin yakın
bir gelecekte uyanacağını müjdelemektedir. Çünki; din ihtiyacı sırf müslümanların değil,
bil'umum insanların ezelî ve ebedî ihtiyacıdır.
Bugün bedbaht insanlık din ni'metinden mahrum olmanın sürekli hicran ve felâketlerini
bağrı yanarak çekmektedir. Bu acıklı buhranın korkunç neticesidir ki, çeyrek asır zarfında iki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2870: 3169 - 2870: 3174)


Arama dizesi: hikmet

Büyük üstad, hak ve hakikatı tâ çocukluğunda bulmuştu. Kalbinin feryadını ve ruhunun


münâcâtını dinlemek için mağaralara kapandığı günlerde bile, ibadet ve taatten, tefekkür ve
murakabelerden feyiz ve huzur almanın zevkine ermiş olan bir "Ârif-i Billâh" idi.
Lâkin; karanlık gece dalgalarını andıran korkunç küfür ve ilhad kâbusunun Müslüman
Dünyasını ve dolayısiyle memleketimizi kaplamak üzere olduğu o tehlikeli günlerde,
yatağından fırlayan bir arslan gibi, yanardağları andıran bir kükreyişle cihad meydanına atıldı.
Bütün rahat ve huzurunu bu mukaddes dâvaya feda etti. Ve işte bu hikmete mebnidir ki; o
gündenberi her sözü bir dilim lâv, her fikri bir ateş parçası olmuş. Düştüğü gönülleri yakıyor,
hisleri, fikirleri alevlendiriyor...
Büyük Üstadın tam bir uzlet ve inzivadan sonra, tekrar irşad ve cemiyet hayatına
atılması, aynen İmam-ı Gazalî'nin hayatında geçirmiş olduğu o mühim ve tarihî merhaleye
benzemektedir.
Demek ki, Cenab-ı Hak, büyük mürşidleri böyle bir müddet inzivada terbiye, tasfiye ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2872: 1636 - 2872: 1641)


Arama dizesi: hikmet

Çünki, Üstad; sohbet ve te'liflerinde kendine bir "Kutbül-Arifîn" ve bir "Gavsül-


Vâsılîn" süsü vermediği için, gönüller ona pek çabuk ısınmış, onu tertemiz bir samimiyetle
sevmiş ve derhal ulvî gayesini benimsemiştir.
Meselâ: Ahlâk ve fazilete, hikmet ve ibrete ait olan birçok sohbet ve telkinlerini,
doğrudan doğruya nefsine tevcih eder. Keskin ve ateşîn hitabelerinin ilk ve yegâne muhatabı
MAXQDA 2020 24.12.2022

öz nefsidir. Oradan - merkezden muhite yayılırcasına - bütün nur ve sürura, saadet ve huzura
müştak olan gönüllere yayılır.
Üstad, hususî hayatında gayet halim - selim ve son derece mütevazidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2874: 198 - 2874: 203)


Arama dizesi: hikmet
– Evet, mantık ve felsefe, Kur'anla barışıp hak ve hakikate hizmet ettikleri müddetçe
Üstad en büyük mantıkçı ve en kudretli bir feylesoftur. Mukaddes ve cihanşümul dâvasını

isbat vâdisinde kullandığı en parlak delilleri ve en kat'î bürhanları, Kur'an-ı Kerimin "Allah
kelâmı olduğu" nu her gün bir kat daha isbat ve ilân eden "Müsbet ilim" dir.
Zaten felsefe, aslında hikmet mânasına geldikçe, Vacibül-Vücud Taalâ ve Takaddes
Hazretlerini, Zât-ı Bâri'sine lâyık sıfatlarla isbata çalışan her eser en büyük hikmet ve o eserin
sahibi de en büyük hakîmdir.
İşte Üstad; böyle ilmî bir yolu, yâni Kur'an-ı Kerimin nurlu yolunu tâkip ettiği için,
binlerle üniversitelinin îmanını kurtarmak şerefine mazhar olmuştur. Hazretin, bu hususta hâiz
olduğu ilmî, edebî ve felsefî daha pek çok meziyetleri vardır. Fakat onları, eserlerinden
misaller getirerek inşâallah müstakil bir eserde arzetmek emelindeyim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2874: 338 - 2874: 343)


Arama dizesi: hikmet
– Evet, mantık ve felsefe, Kur'anla barışıp hak ve hakikate hizmet ettikleri müddetçe
Üstad en büyük mantıkçı ve en kudretli bir feylesoftur. Mukaddes ve cihanşümul dâvasını

isbat vâdisinde kullandığı en parlak delilleri ve en kat'î bürhanları, Kur'an-ı Kerimin "Allah
kelâmı olduğu" nu her gün bir kat daha isbat ve ilân eden "Müsbet ilim" dir.
Zaten felsefe, aslında hikmet mânasına geldikçe, Vacibül-Vücud Taalâ ve Takaddes
Hazretlerini, Zât-ı Bâri'sine lâyık sıfatlarla isbata çalışan her eser en büyük hikmet ve o eserin
sahibi de en büyük hakîmdir.
İşte Üstad; böyle ilmî bir yolu, yâni Kur'an-ı Kerimin nurlu yolunu tâkip ettiği için,
binlerle üniversitelinin îmanını kurtarmak şerefine mazhar olmuştur. Hazretin, bu hususta hâiz
olduğu ilmî, edebî ve felsefî daha pek çok meziyetleri vardır. Fakat onları, eserlerinden
misaller getirerek inşâallah müstakil bir eserde arzetmek emelindeyim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2875: 1480 - 2875: 1485)


Arama dizesi: hikmet

İlmî ve felsefî mevzularda mantıkî


ve riyazî delillerle aklı ikna ederken, gayet veciz terkipler kullanır. Fakat gönlü mestedip,
ruhu yükselteceği anlarda ifade o kadar berraklaşır ki tarif edilemez. Meselâ: Semalardan,
güneşlerden, yıldızlardan. mehtablardan ve bilhassa bahar âleminden ve Cenab-ı Hakkın o
âlemlerde tecelli etmekte olan kudret ve azametini tasvir ederken, üslûb o kadar lâtif bir şekil
MAXQDA 2020 24.12.2022

alır ki; artık her teşbih, en tatlı renklerle çerçevelenmiş bir levhayı andırır.. ve her tasvir,
harikalar harikası bir âlemi canlandırır.
İşte bu hikmete mebnidir ki, bir Nur Talebesi "Risale-i Nur Külliyatı" nı mütalâası ile -
üniversitenin herhangi bir fakültesine mensub da olsa - hissen, fikren, ruhen, vicdanen ve
hayalen tam mânasiyle tatmin edilmiş oluyor.
Nasıl tatmin edilmez ki, "Risale-i Nur Külliyatı", Kur'an-ı Kerimin cihanşümul
bahçesinden derilen bir gül demetidir. Binaenaleyh, O'nda, o mübarek ve İlâhî bahçenin nuru,
havası, ziyası ve kokusu vardır...
Ruhun bu ihtiyacını söyler akan sular,
Kur'âna her zaman beşerin ihtiyacı var...
Ali Ulvi KURUCU

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2879: 177 - 2879: 182)


Arama dizesi: hikmet
***
Üstadın hayatı, külli hizmeti noktasından topluca iki büyük safha arzetmektedir.

Birincisi : Doğuşundan itibaren tahsil hayatı, Van'daki ikameti, İstanbula gelişi, siyasî
hayatı, seyahatleri, harb-i umumiyeye iştiraki, Rusya'daki esareti, İstanbul'da Darülhikmetil-
İslâmiye azalığında bulunuşu, Kuva-yı Milliyede İstanbul'daki hizmeti, Ankara'ya gelerek ilk
Meclis-i Meb'usandaki faaliyetleri ve kısa bir müddet sonra Van'a çekilip inzivayı ihtiyar
etmesi gibi.. her biri ayrı bir hayat sahnesi olan Üstadın hayatının bu birinci safhası; iman ve
Kur'an hizmeti itibariyle ikinci safha hayatının mukaddemesi hükmündedir. İkinci büyük
hizmetine hazırlıktır. Ömrünün ellinci senesine kadardır.
İkincisi :

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2879: 3328 - 2879: 3333)


Arama dizesi: hikmet

Bediüzzaman, Risale-i Nuru, hiçbir makam ve meşrebin te'siri altında kalmadan, maddî
- manevî hiç bir menfaat ve hissiyat karışmadan, doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîmin
umumun istifade edebileceği ve umuma hitab eden hakikatlarını tefsir etmiş, bu hakikatların
tercümanlığını yapmıştır. Te'lif ettiği âsârından herkes istifade edebilmektedir. Bir taifeye bir
sınıf halka mahsus değildir. Bu Tarihçe-i Hayat, okuyucuların nazarını -bu zamanda- Kur'anın
hikmet nurları olan Risale-i Nur'a çevirip, ondan istifadeyi gösterecektir. Said Nursî ise;
Kur'anın hizmetinde fedakârane çalışmış, Sünnet-i Peygamberîye ittibâ etmiş, nümune-i
imtisal bir zât olarak görünmektedir.
Tarihçe-i Hayatta geçen bazı mektublardan anlaşılacağı üzere:
Said Nursî, bir zamanlar felsefe mesleğinde çok ileri gitmiş, sonra Kur'an-ı Hakîmin
irşadiyle, hak ve hakikata erişmiş ve bu zamanda fen ve felsefe ile iştigal edip şek ve
şüphelere maruz kalanları, aklî delillerle şüphelerden kurtaracak eserler te'lif etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2880: 3893 - 2880: 3898)


Arama dizesi: hikmet
Burada da tahakküme tahammülsüzlüğü, dört talebe ile geçinmemesine sebeb oldu. Bu
(Hâşiye): Molla Saidde küçük yaşda görülen bu izzet, nefse muhabbetten gelmiyordu. Kader-i İlâhî,
MAXQDA 2020 24.12.2022

istikbalde
i'lâ-yı Kelimetullah vazifesini inayetiyle vereceği bir abdine, o vazifeyi bihakkın ifası için lâzım olacak
hasletlerden biri olan izzet-i ilmiyeyi vermişti. Molla Said, henüz o zaman bunun mahiyet ve hikmetini
belki
bilemiyordu; fakat zaman gösterdi ki; şimdi muhteşem bir ağaç mahiyetini alan Risale-i Nurun
muazzam ve
geniş hizmetinin levazımatından olan izzet-i ilmiyeyi Cenab-ı Hak, Molla Saidin ruhunda, ta o zaman
küçük bir

çekirdek olarak dercetmişti.


--- sh:»(T:31) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------
dört talebe birleşip, kendisini daima tâciz ettiklerinden bir gün Şeyh Seyyid Nur Muhammed
Hazretlerinin huzuruna çıkıp, izhar-ı acz ile arkadaşlarını şikâyet etmiyerek şöyle dedi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2881: 1897 - 2881: 1902)


Arama dizesi: hikmet

Bunların içinde yalnız


Molla Said, hiçbir suretle zekât almıyordu. Zekât ve başkasının eser-i minneti olan bir parayı
katiyen kabul etmiyordu. (Hâşiye)
(Hâşiye): Zekât ve sadaka ve mukabilsiz hiç bir şey almadığının sebeb ve hikmeti, Risale-i Nurdan
İkinci
Mektub ve sair risalelerde beyan edilmiştir. Evet, Molla Saidin istikbalde Risale-i Nurla göreceği
hizmet-i
imaniyeyi kemâl-i ihlâsla ifası ve bu hizmetin meydana gelebilmesi için "Uhrevî hizmetin mukabilinde
hiç
birşey taleb etmemek" olan kudsî düsturun icmâlî bir fihristesi, daha küçük yaşında iken rahmet-i
İlâhiyye
tarafından ruhunda yerleştirilmişti.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2889: 156 - 2889: 161)


Arama dizesi: hikmet
Her gün iki cüz
ezber etmekle, Kur'anın mühim bir kısmını hıfzına aldı, fakat iki sünuhat ile, tekmili müyesser
olmadı:
Birincisi, Kur'anın çok sür'atle okunması bir hürmetsizlik olmasın diye; ikincisi, Kur'an

hakaikının hıfzının daha ziyade lüzumu var diye kalbine gelmiş. Onun için Kur'an hakaikının
anahtarı olacak ve şüpehata karşı muhafaza ve mukabele edecek hikmet ve fünun-u
İslâmiyeye dair kırk risaleyi iki senede hıfzına aldı. Her gün bir parça ezberden okumak
suretiyle, hepsini üç ayda ancak devrediyordu.
"Mirkat" ismindeki kitabı, haşiye ve şerh olmaksızın hıfzetmeye başladı. Bilâhare eline
geçen mezkûr kitabın haşiye ve şerhi ile
--- sh:»
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2891: 2973 - 2891: 2978)


Arama dizesi: hikmet

"Bu Kur'an, müslümanların


elinde kaldıkça biz onlara hakikî hâkim olamayız. Ya Kur'anı ortadan kaldırmalıyız, veya onları
Kur'andan
soğutmalıyız" sözü üzerine, ruhunda bir feveran ve nihayetsiz bir gayret uyanır. Kur'anın bir mu'cize
olduğunu
isbat ederek her tarafa neşretmek ve kâfirleri tam susturmak ister; buna kat'î karar verir. Van'da
bulunduğu onbeş
sene müddet içerisinde hıfzına aldığı seksenden ziyade kitabı ezbere devrettiği gibi, Alem-i İslâmın
hâl-i hazırda
durumu hakkında da gerekli her türlü malûmatı elde eder.
Nazirsiz bir allâme olan Bediüzzaman, daha genç yaşında görünen müstesna zekâ ve ilminden de
anlaşıldığı gibi, sair emsâlleri fevkinde kendisine ayrıca hikmet-i Kur'aniye talim edilmişti. Kendisi, asr-ı
hâzırın
ihtiyacını karşılayacak, zamanın ilmî ve edebî seviyesinin fevkinde bütün dünyaya Kur'anın mu'cize
olduğunu
isbat ve herkesi ikna edebilecek bir kabiliyet, metanet, emel ve fedakârlık taşıyordu.
Bir buğday tanesi kadar çam çekirdeğinden dağ gibi bir ağacın zuhuru, Kudret-i İlâhiyeyi açıkça
gösterdiği gibi; maddî hiçbir kuvvete sahip olmayan, bilakis mazlum ve bir nevi elleri kolları bağlı bir
vaziyette
Bediüzzamanın çekirdek- misâl hayatı ve hizmetiyle tarihin en dehşetli bir devrinde hem Anadolu,
hem âlem-i
islâm, hem dünyanın ekserisine de maddeten te'sir edecek ve zihniyetlerini değiştirecek manevî küllî
ve
cihanşümûl bir inkişâfın zuhuru; aynen bir kudret-i mutlaka ve istihdam-ı İlâhî ve sevk-i Rabbanî ile
olduğu akla
ve kalbe görünmektedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2892: 3531 - 2892: 3536)


Arama dizesi: hikmet

–Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir? der.


(Hâşiye): Burada şunu ilâveten beyan etmek icab eder ki: Said Nursî'nin hayatının son otuz - kırk
senesinde,
Din-i İslâma ve Kur'ana hizmet cihetinde fevkalâde bir rahmet ve inayetle Risale-i Nur ihsan
edildiğinden, ve
âlemşümûl bir mânevî cihad-ı diniye ve hizmet-i Kur'aniyede bulunduğundan anlaşılmış ve sonra
kendileri de bir
mânevî ihtarla kaleme almışlardır ki, onun hayatı bir intizam dairesinde geçiyordu. Yâni, ileride
mühim bir
hizmet-i Kur'aniyede bulunacağı için, Cenab-ı Hak o hizmet-i Kur'aniyeye zemin hazırlamak
hikmetiyle, Said'i
fevkalhad şartlar içerisinde ve fevkalâde inayet altında harika bir zekâ ve deha ile mücehhez olarak
istihdam ve
istimâl ediyordu. Onun için, tarihçe-i hayatın başında beyan edildiği vecihle, onun hayat ve ahvâline
bu nokta-i
nazarla bakmak lâzımdır. Ve hatta kendisi hürriyetten evvel birçok talebelerine, dostlarına:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Bir nur görüyorum, istikbâle büyük ümitlerle bakıyorum diye, ehemmiyetli bir Kur'an hizmetinin
vukubulacağını haber veriyordu.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2898: 515 - 2898: 520)


Arama dizesi: hikmet

Bizim düşmanımız
cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silâhiyle cihad edeceğiz.
Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevkeden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve
komşularımızla dost olup elele vereceğiz. Zira husumette fenalık var, husumete vaktimiz
yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız; zira, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz...
İşte o hammalların, Avusturya'ya karşı (benim gibi bütün Avrupa'ya karşı) (1) boykotları
ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkılâne hareketlerinde bu nasihatın tesiri olmuştur.
Padişaha karşı irtibatlarını tâdil etmeye ve boykotajlarla Avrupa'ya karşı harb-i iktisadî
açmaya sebebiyet verdiğimden demek cinayet ettim ki bu belâya düştüm!
DÖRDÜNCU CİNAYET: Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle; şeriatı
(hâşâ ve kellâ) istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2901: 814 - 2901: 819)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:70) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------------


Siz "şeriat" dersiniz, halbuki şeriata muhalefet ediyorsunuz ve lekedar ediyorsunuz.
Şeriatla, Kur'ânla, hadîsle, hikmetle, tecrübeyle sâbittir ki: Sağlam, dindar, hakperest ulûlemre
itaat farzdır. Sizin ulûlemriniz, üstadınız; zabitlerinizdir. Nasıl ki mahir mühendis, hâzık
tabib; bir cihette günahkâr olsalar, tıp ve hendeselerine zarar vermez. Kezalik, münevver-ül-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2906: 1653 - 2906: 1658)


Arama dizesi: hikmet

idadisinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden
ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahâdır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde
talim ediyorlar. İlâ âhir...
Yahu, şu asilzade evlâd, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına
geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemalâtta temevvüç
ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyyenin
sırrını ilân edecektir.
***
Van'a muvasalat ettikten sonra, aşâiri (aşiretleri) dolaşarak içtimaî, medenî, ilmî
derslerle onları irşada çalışmıştır. Bu hususta,

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2907: 880 - 2907: 885)


Arama dizesi: hikmet

Siz muhakeme ediniz!


Evet şu amud-u nuranî; dinin himayetini; şehametinin başına, murakabesinin gözüne,
hamiyetinin omuzuna alacaktır. Görüyorsunuz ki: Lemeat-ı müteferrika, tele'lüe başlamış,
yavaş yavaş incizab ile imtizaç edecektir. Fenn-i hikmette takarrur etmiştir ki: Hiss-i dinî,
bâhusus din-i hakk-ı fıtrînin sözü daha nâfiz, hükmü daha âlî, te'siri daha şediddir.
Evet, evet.. eğer sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa; sizin şevkiniz
hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira, kâinatı nağamatiyle raksa getiren ve hakaikın
MAXQDA 2020 24.12.2022

esrarını ihtizaza veren mûsika-i İlâhiyye hiç durmuyor, mütemadiyen güm güm eder.
Padişahlar Padişahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur'an denilen mûsika-i İlâhiyyesiyle umum âlemi
doldurarak, kubbe-i âsumanda şiddetli ses getirmekle sadef-i kehf misâl olan ulema ve
meşâyih ve hutebânın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadâsı onların lisanlarından

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2916: 3618 - 2916: 3623)


Arama dizesi: hikmet

Meşveret-i şer'iyyeden aldığım ders budur: Şu zamanda bir adamın bir


günahı, bir kalmıyor. Bazan büyür, sirayet eder, yüz olur. Bir tek hasene, bazan bir kalmıyor,
belki bazan binler dereceye terakki ediyor. Bunun sırr-ı hikmeti şudur:
Hürriyet-i şer'iyye ile meşveret-i meşrua, hakiki milliyetimizin hâkimiyetini gösterdi.
Hakiki milliyetimizin esası, ruhu ise, İslâmiyetdir. Ve Hilâfet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun
o milliyete bayraktarlığı itibariyle o İslâmiyet milliyetinin sadefi, kal'ası hükmündedir. Arab-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2920: 3272 - 2920: 3277)


Arama dizesi: hikmet

(T:104) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
mütemadiyen korku, elem, dehşet ve telâş vermesiyle küfür ve dalâlât, bir cehennem zakkumu
olduğunu ve bu dünyada da sahibini bir cehennem içine koyduğunu ve din ve imandan hariç
binler fen ve terakkiyat-ı beşeriye, o Rüstem ve Herkül'ün kahramanlıkları gibi, beş para
fayda vermediğini gösterip, yalnız ibtal-i his nev'inden muvakkaten o elîm korkuları
hissetmemek için sefahet ve sarhoşlukla şırınga ediyor.
İşte iman ve küfrün muvazenesi Ahirette Cennet ve Cehennem gibi meyveleri ve
neticeleri verdiği gibi; dünyada da iman bir mânevî cenneti temin ve ölümü bir terhis
tezkeresine çevirmesini ve küfür, dünyada dahi bir mânevî cehennem ve hakikî saadet-i
beşeriyeyi mahvetmesi ve ölümü bir idam-ı ebedî mahiyetine getirmesini kat'î ve his ve
şuhuda istinad eden Risale-i Nur'un yüzer hüccetlerine havale edip kısa kesiyoruz.
Bu temsilin hakikatini görmek isterseniz başınızı kaldırınız, bu kâinata bakınız... Ne
kadar şimendifer misillû balon, otomobil, tayyare, berriyye ve bahriyye gemiler; karada,
denizde, havada kudret-i ezeliyenin nizam ve hikmetle halkettiği yıldızların kürelerine ve
kâinat ecramına ve hâdisatın silsilelerine ve müteselsil vâkıatlarına bakınız. Hem, âlem-i
şehadette ve cismanî kâinatta bunların vücudu gibi, Âlem-i ruhanî ve mâneviyatta, kudret-i
ezeliyenin daha acip müteselsil nazîreleri var olduğunu aklı bulunan tasdik eder, gözü bulunan
çoğunu görebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2920: 4018 - 2920: 4023)


Arama dizesi: hikmet
ezeliyenin daha acip müteselsil nazîreleri var olduğunu aklı bulunan tasdik eder, gözü bulunan
çoğunu görebilir.
İşte kâinat içindeki maddî ve mânevî bütün bu silsileler; imansız ehl-i dalâlete hücum
ediyor, tehdit ediyor, korkutuyor, kuvve-i mâneviyesini zir ü zeber ediyor. Ehl-i imana değil
tehdit ve korkutmak, belki; sevinç, saadet, ünsiyet, ümit ve kuvvet veriyor. Çünkü ehl-i iman,
imanla görüyor ki; o hadsiz silsileleri, maddî ve mânevî şimendiferleri, seyyar kâinatları,
mükemmel intizam ve hikmet dairesinde birer vazifeye sevkeden bir Sâni-i Hakîm onları
çalıştırıyor. Zerre miktar, vazifelerinde şaşırmıyorlar, birbirine tecavüz edemiyorlar. Ve
kâinattaki kemâlât-ı san'ata ve tecelliyat-ı cemaliyeye mazhar olduklarını görüp, kuvve-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

mâneviyeyi tamamiyle eline verip, saadet-i ebediyenin bir nümunesini iman gösteriyor. İşte
ehl-i dalâletin imansızlıktan gelen dehşetli elemlerine ve korkularına karşı hiçbir şey, hiçbir
fen, hiçbir terakkiyat-ı beşeriye bir teselli
--- sh:»(T:105) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
veremez; kuvve-i mâneviyeyi temin edemez. Cesareti, zir ü zeber olur; fakat muvakkat gaflet
perde çeker, aldatır. Ehl-i iman, iman cihetiyle, değil korkmak, kuvve-i mâneviyesi kırılmak,
belki o temsildeki mâsum çocuk gibi fevkalâde bir kuvve-i mâneviye ve bir metanetle ve
imandaki hakikatle onlara bakıyor. Bir Sâni-i Hakîmin hikmet dairesinde tedbir ve idaresini
müşahede eder, evham ve korkulardan kurtulur

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2921: 683 - 2921: 688)


Arama dizesi: hikmet

(T:105) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
veremez; kuvve-i mâneviyeyi temin edemez. Cesareti, zir ü zeber olur; fakat muvakkat gaflet
perde çeker, aldatır. Ehl-i iman, iman cihetiyle, değil korkmak, kuvve-i mâneviyesi kırılmak,
belki o temsildeki mâsum çocuk gibi fevkalâde bir kuvve-i mâneviye ve bir metanetle ve
imandaki hakikatle onlara bakıyor. Bir Sâni-i Hakîmin hikmet dairesinde tedbir ve idaresini
müşahede eder, evham ve korkulardan kurtulur. "Sâni-i Hakîmin emri ve izni olmadan, bu
seyyar kâinatlar hareket edemezler, ilişemezler" deyip anlar kemal-i emniyetle hayat-ı
dünyeviyesinde derecesine göre saadete mazhar olur.
Kimin kalbinde imandan ve din-i haktan gelen bu hakikat çekirdeği bulunmazsa ve
nokta-i istinadı olmazsa, bilbedahe temsildeki Rüstem ve Herkül'ün cesaretleri ve
kahramanlıkları kırıldığı gibi; onun cesareti ve kuvve-i mâneviyesi müzmahil olur ve vicdanı
tefessüh eder ve kâinatın hâdisatına esir olur. Her şeye karşı korkak bir dilenci hükmüne
düşer. İmanın bu sırr-ı hakikatini ve dalâletin de bu dehşetli şekavet-i dünyeviyesini Risale-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2927: 1611 - 2927: 1616)


Arama dizesi: Hikmet

Tâ iki sene
sonra, Gavs-ı Geylanî, "Fütuhül-Gayb" kitabiyle tekrar gözümü açtırdı."
.....................................................................................
İstanbul'u tekrar şereflendirmesi, ehl-i ilmi ve halkı çok fazla memnun ve mesrur etti.
Kendisine haber verilmeden, Meşihat dairesindeki "Dar-ül-Hikmet-il-İslâmiye" âzalığına
tâyin olundu. Darülhikmet, o zaman; Mehmed Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı Hamdi gibi
İslâm âlimlerinden mürekkep bir İslâm akademisi mahiyetinde idi.
Çok zeki, kahraman ve gayyur bir âlim olan veled-i mânevîsi ve biraderzadesi
Abdurrahman (Rahmetullahi Aleyh) şöyle anlatıyor:
1334 senesinde esaretten geldikten sonra, amcam rızası olmadan Darülhikmetil-
İslâmiye'ye âza tâyin edildi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2927: 1662 - 2927: 1667)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

.....................................................................................
İstanbul'u tekrar şereflendirmesi, ehl-i ilmi ve halkı çok fazla memnun ve mesrur etti.
Kendisine haber verilmeden, Meşihat dairesindeki "Dar-ül-Hikmet-il-İslâmiye" âzalığına
tâyin olundu. Darülhikmet, o zaman; Mehmed Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı Hamdi gibi
İslâm âlimlerinden mürekkep bir İslâm akademisi mahiyetinde idi.
Çok zeki, kahraman ve gayyur bir âlim olan veled-i mânevîsi ve biraderzadesi
Abdurrahman (Rahmetullahi Aleyh) şöyle anlatıyor:
1334 senesinde esaretten geldikten sonra, amcam rızası olmadan Darülhikmetil-
İslâmiye'ye âza tâyin edildi. Fakat esarette çok sarsılmış olduğundan, bir müddet mezunen
vazifeye gidemedi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2927: 2000 - 2927: 2005)


Arama dizesi: hikmet

İstanbul'u tekrar şereflendirmesi, ehl-i ilmi ve halkı çok fazla memnun ve mesrur etti.
Kendisine haber verilmeden, Meşihat dairesindeki "Dar-ül-Hikmet-il-İslâmiye" âzalığına
tâyin olundu. Darülhikmet, o zaman; Mehmed Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı Hamdi gibi
İslâm âlimlerinden mürekkep bir İslâm akademisi mahiyetinde idi.
Çok zeki, kahraman ve gayyur bir âlim olan veled-i mânevîsi ve biraderzadesi
Abdurrahman (Rahmetullahi Aleyh) şöyle anlatıyor:
1334 senesinde esaretten geldikten sonra, amcam rızası olmadan Darülhikmetil-
İslâmiye'ye âza tâyin edildi. Fakat esarette çok sarsılmış olduğundan, bir müddet mezunen
vazifeye gidemedi. Çok defa istifa etmek teşebbüsünde bulundu, fakat dostları bırakmadılar.
Bunun üzerine Darülhikmete devama başladı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2927: 2216 - 2927: 2221)


Arama dizesi: hikmet

1334 senesinde esaretten geldikten sonra, amcam rızası olmadan Darülhikmetil-


İslâmiye'ye âza tâyin edildi. Fakat esarette çok sarsılmış olduğundan, bir müddet mezunen
vazifeye gidemedi. Çok defa istifa etmek teşebbüsünde bulundu, fakat dostları bırakmadılar.
Bunun üzerine Darülhikmete devama başladı. Haline dikkat ediyordum ki, zaruretten fazla
kendine masraf yapmıyordu. Maişetçe neden bu kadar muktesit yaşıyorsun diyenlere cevaben:
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2927: 2643 - 2927: 2648)


Arama dizesi: hikmet

(T:121) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
– Ben sevâd-ı âzama tâbi olmak isterim. Sevâd-ı âzam ise, bu kadar tedarik edebilir.
Ben, ekalliyet-i müsrifeye tâbi olmak istemem, demişlerdir.
Darülhikmet'ten aldığı maaştan miktar-ı zarureti ayırdıktan sonra, mütebakisini bana
vererek, "Hıfzet!" derdi. Ben de, bir sene zarfındaki fazla kalmış paraları amcamın bana olan
şefkatine; hem malı istihkar etmesine itimaden, haberi olmadan tamamen sarfettim. Sonra
bana dedi ki: "Bu para bize helâl değildi, millet malı idi, niçin sarfettin?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2927: 3440 - 2927: 3445)


Arama dizesi: hikmet

Dedi ki:
– Maaştan bana kût-u lâyemut caizdir; fazlası millet malıdır. Bu suretle millete iade
MAXQDA 2020 24.12.2022

ediyorum...
Darülhikmet'teki hizmeti, hep böyle şahsî teşebbüsü ile idi. Çünkü, orada müştereken iş
görmek için bazı mâniler görüyordu. Onu tanıyanlar biliyorlar ki, Bediüzzaman kefenini
boynuna takmış ve ölümünü göze almıştır. Onun içindir ki; Darülhikmetil-İslâmiye'de demir
gibi dayandı. Ecnebi tesiratı, Darülhikmet'i kendine âlet edemedi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2927: 3677 - 2927: 3682)


Arama dizesi: hikmet

Bu suretle millete iade


ediyorum...
Darülhikmet'teki hizmeti, hep böyle şahsî teşebbüsü ile idi. Çünkü, orada müştereken iş
görmek için bazı mâniler görüyordu. Onu tanıyanlar biliyorlar ki, Bediüzzaman kefenini
boynuna takmış ve ölümünü göze almıştır. Onun içindir ki; Darülhikmetil-İslâmiye'de demir
gibi dayandı. Ecnebi tesiratı, Darülhikmet'i kendine âlet edemedi. Yanlış fetvalara karşı,
pervasızca mücadele etti. İslâmiyete muzır bir cereyan ortaya atıldığı vakit, o cereyanı kırmak
için eser neşrederdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2927: 3742 - 2927: 3747)


Arama dizesi: hikmet

Darülhikmet'teki hizmeti, hep böyle şahsî teşebbüsü ile idi. Çünkü, orada müştereken iş
görmek için bazı mâniler görüyordu. Onu tanıyanlar biliyorlar ki, Bediüzzaman kefenini
boynuna takmış ve ölümünü göze almıştır. Onun içindir ki; Darülhikmetil-İslâmiye'de demir
gibi dayandı. Ecnebi tesiratı, Darülhikmet'i kendine âlet edemedi. Yanlış fetvalara karşı,
pervasızca mücadele etti. İslâmiyete muzır bir cereyan ortaya atıldığı vakit, o cereyanı kırmak
için eser neşrederdi.
ESARETTEN AVDETİNDEN SONRAKİ İSTANBUL HAYATINA DAİR KALEME
ALDIĞI BİR PARÇADIR:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2929: 1093 - 2929: 1098)


Arama dizesi: hikmet

"Esaretten geldikten sonra İstanbul'da Çamlıca tepesinde bir köşkte merhum


biraderzadem Abdurrahman (R. Aleyh) ile beraber oturuyorduk. Bu hayatım, hayat-ı
dünyeviye cihetinde, bizim gibilere en mes'udane bir hayat sayılabilirdi. Çünkü esaretten
kurtulmuştum. Dar-ül hikmet'te meslek-i ilmiyeme münasip, en âlî bir tarzda neşr-i ilme
muvaffakiyet vardı. Bana teveccüh eden haysiyet ve şeref, haddimden çok fazla idi. Mevkice
İstanbul'un en güzel yeri olan Çamlıca'da oturuyordum. Hem her şeyim mükemmeldi.
Merhum biraderzadem Abdurrahman gibi gayet zeki, fedakâr, hem talebe, hem hizmetkâr,
hem kâtib, hem evlâd-ı mâneviyem beraberdi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2929: 3602 - 2929: 3607)


Arama dizesi: hikmet

ile birlikte
--- sh:»(T:126) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
çok fazla kirletmiş ve terakkiyat-ı mâneviyemde engel olmuştu. Birden, Cenab-ı Hakkın
rahmet ve keremiyle, Kur'ân-ı Hakîmdeki hikmet-i kudsiye imdada yetişti. Çok risalelerde
beyan edildiği gibi, o felsefî meselelerin kirlerini yıkadı, temizlettirdi. Ezcümle, fünun-u
hikmetten gelen zulümat-ı ruhiye, ruhumu kâinata boğduruyordu. Hangi cihete baktım, nur
MAXQDA 2020 24.12.2022

aradım; o meselelerde nur bulamadım, teneffüs edemedim. Tâ, Kur'ân-ı Hakîmden gelen ve
"Lâ İlahe İlla Hu" cümlesiyle ders verilen tevhid gayet parlak bir nur olarak bütün o zulûmatı
dağıttı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2929: 3748 - 2929: 3753)


Arama dizesi: hikmet

(T:126) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
çok fazla kirletmiş ve terakkiyat-ı mâneviyemde engel olmuştu. Birden, Cenab-ı Hakkın
rahmet ve keremiyle, Kur'ân-ı Hakîmdeki hikmet-i kudsiye imdada yetişti. Çok risalelerde
beyan edildiği gibi, o felsefî meselelerin kirlerini yıkadı, temizlettirdi. Ezcümle, fünun-u
hikmetten gelen zulümat-ı ruhiye, ruhumu kâinata boğduruyordu. Hangi cihete baktım, nur
aradım; o meselelerde nur bulamadım, teneffüs edemedim. Tâ, Kur'ân-ı Hakîmden gelen ve
"Lâ İlahe İlla Hu" cümlesiyle ders verilen tevhid gayet parlak bir nur olarak bütün o zulûmatı
dağıttı. Rahatla nefes aldım. Fakat nefis ve şeytan, ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefeden aldıkları
derse istinad ederek akıl ve kalbe hücum ettiler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2930: 162 - 2930: 167)


Arama dizesi: hikmet
Fakat nefis ve şeytan, ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefeden aldıkları
derse istinad ederek akıl ve kalbe hücum ettiler. Bu hücumdaki münazarat-ı nefsiye,
Lillâhilhamd, kalbin muzafferiyetiyle neticelendi. Çok risalelerde kısmen o münazaralar

yazılmış. Onlara iktifa edip, burada yalnız binde bir muzafferiyet-i kalbiyeyi göstermek için
binler bürhandan bir tek bürhan beyan edeceğim, tâ ki gençliğinde hikmet-i ecnebiye veya
fünun-u medeniye namı altındaki kısmen dalâlet, kısmen mâlâyaniyat meseleleriyle ruhunu
kirletmiş, kalbini hasta etmiş, nefsini şımartmış bir kısım ihtiyarların ruhunda temizlik yapsın;
tevhid hakkında şeytan ve nefsin şerrinden kurtulsun. Şöyle ki:
Ulûm-u felsefiyenin vekâleti namına nefsim dedi ki: "Bu kâinattaki eşyanın, tabiatiyle
bu mevcudata müdahaleleri var, her şey bir sebebe bakar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2930: 1593 - 2930: 1598)


Arama dizesi: hikmet

Birinci şık muhal olduğu gibi, bu şık


vâcibdir, zarurîdir. Çünkü bir tek zâta, yâni bir Kadîr-i Ezelîye verilse, madem
--- sh:»(T:127) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
bütün mevcudatın intizamat ve hikmetleriyle vücudu kat'î tahakkuk eden ilmi her şeyi ihata
ediyor ve madem ilminde her şeyin miktarı taayyün ediyor ve madem bilmüşahede her vakit
hiçten, nihayetsiz suhuletle nihayetsiz sanatlı masnular vücuda geliyor ve madem o Kadîr-i
Alîmin, bir kibrit çakar gibi "Emr-i Kün Feyekûn" ile hangi şey olursa olsun icat edebildiğini,
hadsiz kuvvetli deliller ile çok risalelerde beyan ettiğimiz ve hususan "Yirminci Mektub" ve
"Yirmi Üçüncü Lem'a" nın âhirinde isbat edildiği gibi, hadsiz bir kudreti var... Elbette,
bilmüşahede görülen harikulâde suhulet ve kolaylık, o ihata-i ilmiyeden ve azamet-i kudretten
geliyor. Meselâ: Nasıl ki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı
göstermeye mahsus bir ecza sürülse, o koca kitab, birden her bir göze vücudunu gösterip
MAXQDA 2020 24.12.2022

kendini okutturur; aynen öyle de; o Kadîr-i Ezelînin ilm-i muhitinde, her şeyin suret-i
mahsusası bir miktar-ı muayyen ile taayyün ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2930: 2807 - 2930: 2812)


Arama dizesi: hikmet

Alîmin, bir kibrit çakar gibi "Emr-i Kün Feyekûn" ile hangi şey olursa olsun icat edebildiğini,
hadsiz kuvvetli deliller ile çok risalelerde beyan ettiğimiz ve hususan "Yirminci Mektub" ve
"Yirmi Üçüncü Lem'a" nın âhirinde isbat edildiği gibi, hadsiz bir kudreti var... Elbette,
bilmüşahede görülen harikulâde suhulet ve kolaylık, o ihata-i ilmiyeden ve azamet-i kudretten
geliyor. Meselâ: Nasıl ki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı
göstermeye mahsus bir ecza sürülse, o koca kitab, birden her bir göze vücudunu gösterip
kendini okutturur; aynen öyle de; o Kadîr-i Ezelînin ilm-i muhitinde, her şeyin suret-i
mahsusası bir miktar-ı muayyen ile taayyün ediyor. O Kadîr-i Mutlak "Emr-i Kün Feyekûn"
ile, o hadsiz kudretiyle ve nâfiz iradesiyle, o yazıya sürülen ecza gibi, gayet kolay ve suhulet
ile kudretin bir cilvesi olan kuvvetini, o mahiyet-i ilmiyeye sürer, o şeye vücud-u haricî verir,
göze gösterir, nukuş-u hikmetini okutturur. Eğer bütün eşya birden o Kadîr-i Ezelîye ve Alîm-
i Külli Şey'e verilmezse; o vakit sinek gibi en küçük bir şeyin vücudunu dünyanın ekser
nevilerinden hususî bir mizan ile toplamak lâzımgelmekle beraber; o küçücük sineğin
vücudunda çalışan zerreler, o sineğin sırr-ı hilkatini ve kemal-i sanatını bütün dekaikiyle
bilmekle olabilir. Çünkü: Esbab-ı tabiiye ile esbab-ı maddiye, bilbedahe ve umum ehl-i aklın
ittifakiyle, hiçten icat edemez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2932: 129 - 2932: 134)


Arama dizesi: hikmet
***

--- sh:»(T:130) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


İstanbul'da Dârülhikmet'te bulunduğu zaman, Sünuhat Risalesinde yazdığı gayet acip
bir vâkıa-i ruhaniye:
RÜYADA BİR HİTABE
1335 senesi Eylülünde, dehrin hâdisatının verdiği yeis ile şiddetle muztarip idim. Şu
kesif zulmet içinde bir nur arıyordum

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2934: 2899 - 2934: 2904)


Arama dizesi: hikmet

"Kırk elli sene evvel eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için hakikatül-hakaika
karşı ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarikat gibi, yalnız kalben harekete
kanaat
edemedi. Çünki aklı, fikri hikmet-i felsefe ile bir derece yaralı idi; tedavi lâzımdı. Sonra; hem kalben,
hem aklen
hakikata giden bazı büyük ehl-i hakikatın arkasında gitmek istedi. Baktı; onların herbirinin ayrı,
cazibedar bir
hassası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2935: 1874 - 2935: 1879)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:136) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


hiç bir kitabta emsali bulunmayan bir tarz-ı beyan ve ifade ile hakikatları isbat ediyorlar.
Dârülhikmette bulunduğu zamanlarda geçirdiği bir inkılâb-ı ruhîyi, bilâhare neşrettiği
bir eserinde şöyle beyan ediyor:
"Eski Said'in gafil kafasına müthiş tokatlar indi, "El-Mevtü Hakkun" kaziyesini
düşündü; kendini bataklık çamurunda gördü, meded istedi, bir yol aradı, bir halâskâr taharri
etti; gördü ki yollar muhtelif, tereddüdde kaldı. Gavs-ı Âzam olan Şeyh-i Geylânî'nin (R.A.)
"Fütûh-ül-Gayb" nâmındaki kitabiyle tefe'ül etti, tefe'ülde şu çıktı:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2935: 2433 - 2935: 2438)


Arama dizesi: Hikmet

«t«A²V«5 ›¬:!«G< @®A[¬A«0 ²`V²0@«4 ¬^«W²U¬E²7! ¬*!«( ]¬4 «a²9«!


Acibdir ki, o vakit ben, Darül-Hikmetil-İslâmiye azası idim. Güya ehl-i İslâmın
yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim; halbuki en ziyade hasta ben idim. Hasta evvelâ
kendine bakmalı sonra hastalara bakabilir.
İşte, Hazret-i Şeyh bana der ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2936: 2754 - 2936: 2759)


Arama dizesi: Hikmet

İstanbul'da, İngilizler desiseleriyle Şeyh-ül-İslâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine


çevirmeğe çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman, "Hutuvat-ı Sitte" adlı eseri ve İstanbul'daki
faaliyeti ile; İngiliz'in Âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve
entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadoludaki Millî Kurtuluş Hareketini
desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.
Bu hizmetine dair kendi ifadesinden bir parça:
"Bir zaman İngiliz Devleti, İstanbul Boğazının toplarını tahrib ve İstanbul'u istilâ ettiği
hengâmda, o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Angilikan Kilisesinin Baş Papazı
tarafından, Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman, Dârül-Hikmetil-
İslâmiyenin azası idim. Bana dediler: "Bir cevap ver.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2941: 2629 - 2941: 2634)


Arama dizesi: hikmet

Ona bedel, çok


mübarek mahlûkları arkadaş bulur; onlarla ünsiyet eder. Veya ısırıcı yabanî eşek arılarını
kaçırıp, mübarek rahmet şerbetçileri olan arıları kendine celbeder. Onların ellerinden bal yer
gibi öyle dostlar bulur ki; daima dualariyle âb-ı kevser gibi feyizler, Âlem-i İslâmın etrafından
onun ruhuna içirilir ve defter-i a'mâline geçirilir."
M. Kemal Paşa itiraz ile, içindeki niyet ve hâlet-i ruhiyesini ifade ile, Bediüzzaman'ı
kendine çekmek ve nüfuzundan istifade etmek ister. Ve Bediüzzaman'a; meb'usluk, hem
Darülhikmetteki eski vazifesini, hem Şarkda Şeyh Sünûsi'nin yerine vaiz-i umumî, hem bir
köşk tahsisi gibi teklifler yapar.
Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı âhirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını
ve hürriyetten evvel İstanbul'da te'vilini söylediği Hadîslerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli
şahıslarının Âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine, gelen rivayetlerden,
MAXQDA 2020 24.12.2022

onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbül-Kur'an hakkında, "O zamana yetiştiğiniz
zaman, siyaset cânibiyle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2941: 3484 - 2941: 3489)


Arama dizesi: Hikmet
Ve yine, gelen rivayetlerden,
onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbül-Kur'an hakkında, "O zamana yetiştiğiniz
zaman, siyaset cânibiyle
--- sh:»(T:148) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
onlara galebe edilmez; ancak manevî kılınç hükmünde i'caz-ı Kur'anın nurlariyle
mukabele edilebilir." tavsiyesine müraatla, Ankarada teşrik-i mesai edemiyeceği için,
kendisine tevdi edilmek istenen meb'usluk, Dar-ül-Hikmet-il-İslâmiye gibi Diyanetteki
azalığı, hem Vilâyât-ı Şarkiye vaiz-i umumiliği tekliflerini kabul etmez. Kendisini fikrinden
vazgeçirmek için çalışan ve Ankaradan ayrılmamasını rica için istasyona kadar gelen bir
kısım mebusların da arzularına uyamıyacağını bildirerek Ankara'dan ayrılır, Van'a gider. Ve
orada hayat-ı içtimaiyeden uzaklaşarak Erek Dağı eteğinde, Zernebad Suyu başında bir
mağaracıkda idâme-i hayat etmeye başlar...
***

_____________________
Bediüzzaman, kendisine tevdi edilen mebusluğu ve teklif edilen Diyanetteki Müşavere Azalığını ve
Şark
Vilâyetleri Umumî Vaizliğini kabul etmiyerek Ankara'dan Van'a giderken "Eski Said'i yeni Said'e
götüren tren bileti"
--- sh:»(T:149) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Ankara'daki hayatına dair Risale-i Nur'dan bir parça
(Yirmiüçüncü Lem'a "Tabiat Risalesi" nden)
... Bin üçyüz otuz sekizde Ankara'ya gittim. İslâm ordusunun Yunana galebesinden
neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri içine girmek ve
bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm. Eyvah! dedim, bu ejderha
imanın erkânına ilişecek

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2942: 3285 - 2942: 3290)


Arama dizesi: hikmet

diyerek, hepsini teskin ediyor. Evvelâ Burdur Vilâyetine askerî muhafızlarla nefyediliyor.
Burdur'da zulüm ve tarassutlar altında işkenceli bir esaret hayatı geçiriyor. Fakat asla boş
durmuyor; on üç ders olan "Nurun ilk kapısı" kitabındaki hakikatları bir kısım ehl-i imana
ders verip, gizli olarak kitab haline getiriyor. Bu hikmet cevherlerinin kıymetini takdir eden
müştak ehl-i iman, el yazılariyle bu kitabı çoğaltıyorlar. Nihayet, "Burada Said Nursî boş
durmuyor, dini musahabelerde bulunuyor." diye, gizli din düşmanları tarafından rapor tanzim
ettiriliyor. Ve burada da, "Hücra bir köşede, mahrumiyetler, kimsesizlik ve gurbet hayatı
içinde kendi kendine ölür gider" düşüncesiyle dağlar arasında tenha bir yer olan Isparta
Vilâyetine bağlı Barla Nahiyesine gönderilmeye karar veriliyor.
Bediüzzaman Said Nursî Burdur'da iken; bir gün, o zamanın Erkân-ı Harbiye-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2945: 3641 - 2945: 3646)


Arama dizesi: Hikmet

Risale-i Nur; İman ve Kur'an muhaliflerine karşı mücadelesinde cebr ve münâzaa


yolunu değil, ikna ve isbat yolunu ihtiyar etmiştir!
Risale-i Nur; yüz otuz risalelerinde, doğrudan doğruya hakikatın berrak veçhesini bütün
vuzuh ve çıplaklığiyle göstermiştir. Din-i Hak olan İslâmiyeti ve âlem-i insaniyetin hidayet
güneşi olan Kur'anın mu'cizeliğini bütün dünya efkârı müvacehesinde ve bütün fikir ve felsefe
sahasında cerhedilmez kat'î deliller ile göstermiştir. Ve mantıkî hüccetlerle isbat etmiştir ki;
yer yüzündeki bil'umum kemalât ve medeniyet ve terakki umdeleri, semavî dinler ve
peygamberler eliyle gelmiş ve bilhassa İslâmiyetin zuhuriyle âlem-i insaniyet, İslâm Âleminin
taht-ı riyasetinde cehalet gayyâsından kurtulmuş ve kurtulacaktır! Felsefe ve Hikmetin
içerisinde görünen fazilet, menfaat-i umumiye vesaire gibi insanî esaslar ise: Güneşin
doğmasiyle ondan yayılan ve aydınlanan gece âleminin nurları gibi, Nübüvvet güneşinin
tulûu, beşeriyetin fikir ve kalblerinde akisler ve lem'alar husule getirmiş olmasındandır.
Hakikatlı Felsefe ve Hikmetin, Fen ve San'atın üzerinde görünen bu ışıklar, Kur'an güneşinin
ve Nübüvvet kandilinin âlem-i beşeriyete akislerinden ve cilvelerinden mütevelliddir.
Ey Âlem-i İslâm! Uyan, Kur'ana sarıl; İslâmiyete maddî ve manevî bütün varlığınla
müteveccih ol!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2945: 3943 - 2945: 3948)


Arama dizesi: Hikmet

Din-i Hak olan İslâmiyeti ve âlem-i insaniyetin hidayet


güneşi olan Kur'anın mu'cizeliğini bütün dünya efkârı müvacehesinde ve bütün fikir ve felsefe
sahasında cerhedilmez kat'î deliller ile göstermiştir. Ve mantıkî hüccetlerle isbat etmiştir ki;
yer yüzündeki bil'umum kemalât ve medeniyet ve terakki umdeleri, semavî dinler ve
peygamberler eliyle gelmiş ve bilhassa İslâmiyetin zuhuriyle âlem-i insaniyet, İslâm Âleminin
taht-ı riyasetinde cehalet gayyâsından kurtulmuş ve kurtulacaktır! Felsefe ve Hikmetin
içerisinde görünen fazilet, menfaat-i umumiye vesaire gibi insanî esaslar ise: Güneşin
doğmasiyle ondan yayılan ve aydınlanan gece âleminin nurları gibi, Nübüvvet güneşinin
tulûu, beşeriyetin fikir ve kalblerinde akisler ve lem'alar husule getirmiş olmasındandır.
Hakikatlı Felsefe ve Hikmetin, Fen ve San'atın üzerinde görünen bu ışıklar, Kur'an güneşinin
ve Nübüvvet kandilinin âlem-i beşeriyete akislerinden ve cilvelerinden mütevelliddir.
Ey Âlem-i İslâm! Uyan, Kur'ana sarıl; İslâmiyete maddî ve manevî bütün varlığınla
müteveccih ol!
Ve Ey Kur'ana bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin
yüzünde nâşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2947: 3068 - 2947: 3073)


Arama dizesi: hikmet

Binler nümunesinden
bir nümunesi şudur:
Bir zaman, Bolvadin Kazasından geçerken, üstadın geldiğini gören ilk ve orta mekteb talebeleri, bilâ-
istisna hepsi mektebin bahçesinden çıkarak arabanın etrafını alıp selâm veriyorlardı; ve lisan-ı
halleriyle "Hoş
geldiniz" diyerek tebriklerini ve minnetdarlıklarını takdim ediyorlardı. Bunun hikmetini, bir müddet
evvel
Emirdağında, bindiği faytonun geçtiğini görüp tâ uzaklardan dikenlere basarak "Bediüzzaman dede..
Bediüzzaman dede!." diye Emirdağ köylerinin yollarında koşuşan mâsum çocuklar münasebetiyle,
MAXQDA 2020 24.12.2022

üstadımızdan
sormuştuk. O zaman:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2951: 2863 - 2951: 2868)


Arama dizesi: hikmet

inkişafını irade etmiş ki; bu müstesna zatı, İslâmiyet ağacının son asırlara uzanan ve binler dal
budak salan Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi itibariyle bütün hakaikde "üstad-ı küll" hükmüne
getirmiş ve topyekûn İslâmiyet hakikatlarının bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-
ı mânevîsinde dercederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, Risalet-i
Ahmediye ve hakikat-ı Muhammediyenin câmi bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî,
bir Said olarak çürümüş, erimiş; fakat mânen bütün âlem-i İslâm olarak tevellüd etmiş, beka
bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir. Hiç
mümkün müdür ki; sinek kanadının icadından lâkayd kalmıyan ve o kanadın zerrelerinde pek
çok hikmet ve maslahatları takib eden Sâni-i Zülcelâl, Risale-i Nur ile onun te'lif edildiği
menzillerle ve Nur Müellifinin kudsî vazifelerini gördüğü yerlerle alâkadar olmasın.. ve öyle
kudsî hizmetlere hâdim (hizmet eden) olan mekânlar ve dershane-i Nuriyeler ve şecere-i
mübarek, rahmetin kasd-ı tahsisinden hariç kalsın? Kat'iyyen mümkün değildir!
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2952: 2710 - 2952: 2715)


Arama dizesi: hikmet

İşte birden hâtıra gelen şu:


--- sh:»(T:173) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şîrînine;
Nâme-i nurîn-i hikmet, bak ne takrîr eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisaniyle derler
"Bir Kadîr-i Zülcelâlin haşmet-i sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız, biz Vücûd-u Sânia
Hem vahdete, hem kudrete şâhidleriz biz..."
Şu zeminin yüzünü yaldızlıyan
Nâzenin mu'cizatı çün melek seyranına.
Şu semanın arza bakan, Cennete dikkat eden,
Binler müdakkik gözleriz biz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2952: 3171 - 2952: 3176)


Arama dizesi: hikmet
Şu zeminin yüzünü yaldızlıyan
Nâzenin mu'cizatı çün melek seyranına.
Şu semanın arza bakan, Cennete dikkat eden,
Binler müdakkik gözleriz biz. (Hâşiye)
Tûba-i hilkatten semavat şıkkına.
Hep kehkeşân ağsânına.
Bir Cemîl-i Zülcelâlin dest-i hikmetiyle takılmış
Pek güzel meyveleriz biz.
Şu semavat ehline; birer mescid-i seyyar,

Birer hâne-i devvar, birer ulvî âşiyâne,


MAXQDA 2020 24.12.2022

Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar,


Birer tayyareleriz biz...
Bir Kadîr-i Zülkemâlin, bir Hakîm-i Zülcelâlin;
Birer mu'cize-i kudret, birer hârika-i san'at-ı hâlikane,
Birer nâdire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat,
Birer nur âlemiyiz biz...
Böyle yüzbin dil ile, yüzbin bürhan gösteririz,
İşittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,
Hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz …
Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize müsebbihiz, zikrederiz abîdâne.
Kehkeşanın halka-i kübrâsına mensub birer meczublarız biz!.."
]¬5@«A²7! «x; ]¬5@«A²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2953: 237 - 2953: 242)


Arama dizesi: hikmet
(Hâşiye)
Tûba-i hilkatten semavat şıkkına.
Hep kehkeşân ağsânına.
Bir Cemîl-i Zülcelâlin dest-i hikmetiyle takılmış
Pek güzel meyveleriz biz.
Şu semavat ehline; birer mescid-i seyyar,

Birer hâne-i devvar, birer ulvî âşiyâne,


Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar,
Birer tayyareleriz biz...
Bir Kadîr-i Zülkemâlin, bir Hakîm-i Zülcelâlin;
Birer mu'cize-i kudret, birer hârika-i san'at-ı hâlikane,
Birer nâdire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat,
Birer nur âlemiyiz biz...
Böyle yüzbin dil ile, yüzbin bürhan gösteririz,
İşittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,
Hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz …
Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize müsebbihiz, zikrederiz abîdâne.
Kehkeşanın halka-i kübrâsına mensub birer meczublarız biz!.."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2959: 417 - 2959: 422)


Arama dizesi: hikmet

Elcevap : Hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata
muvâfık hareket etmezse, hayırlı işlerde, terakkide muvaffak olamaz. Bütün hareketi, şer ve
tahrip hesabına geçer. Madem kanun-u fıtrata tatbik-i harekete mecburiyet var. Elbette fıtrat-ı
MAXQDA 2020 24.12.2022

beşeriyeyi değiştirmek ve nev-i beşerin hilkatindeki hikmet-i esasiyeyi kaldırmakla mutlak


müsavat kanunu tatbik edilebilir. Evet ben, neseben ve hayatça avam tabakasındanım ve
meşreben ve fikren, "Müsâvât-ı hukuk" mesleğini kabul edenlerdenim ve şefkaten ve
İslâmiyetten gelen sırr-ı adalet ile, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve
tahakkümlerine karşı eskidenberi muhalefetle çalışanlardanım. Onun için bütün kuvvetimle
adalet-i tâmme lehinde zulüm ve tagallüb ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2959: 1038 - 2959: 1043)


Arama dizesi: hikmet

Onun için bütün kuvvetimle


adalet-i tâmme lehinde zulüm ve tagallüb ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.
--- sh:»(T:185) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Fakat nev-i beşerin fıtratı ve sırr-ı hikmeti, müsâvât-ı mutlaka kanununa zıddır. Çünki
Fâtır-ı Hakîm, kemal-i kudret ve hikmetini göstermek için, az bir şeyden çok mahsûlât aldırır
ve bir sahifede çok kitabları yazdırır ve birşey ile çok vazifeleri yaptırdığı gibi, beşer nev'i ile
de binler nev'in vazifelerini gördürür.
İşte o sırr-ı azîmdendir ki : Cenab-ı Hak, insan nev'ini binler nevileri sünbül verecek ve
hayvanatın sair binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sair hayvanat
gibi; kuvâlarına, latifelerine, duygularına had konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta
gezecek istidat verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, Arzın
halifesi ve kâinatın neticesi ve zîhayatın sultanı hükmüne geçmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2959: 1123 - 2959: 1128)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:185) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Fakat nev-i beşerin fıtratı ve sırr-ı hikmeti, müsâvât-ı mutlaka kanununa zıddır. Çünki
Fâtır-ı Hakîm, kemal-i kudret ve hikmetini göstermek için, az bir şeyden çok mahsûlât aldırır
ve bir sahifede çok kitabları yazdırır ve birşey ile çok vazifeleri yaptırdığı gibi, beşer nev'i ile
de binler nev'in vazifelerini gördürür.
İşte o sırr-ı azîmdendir ki : Cenab-ı Hak, insan nev'ini binler nevileri sünbül verecek ve
hayvanatın sair binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sair hayvanat
gibi; kuvâlarına, latifelerine, duygularına had konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta
gezecek istidat verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, Arzın
halifesi ve kâinatın neticesi ve zîhayatın sultanı hükmüne geçmiştir.
İşte nev-i insanın tenevvüünün en mühim mâyesi ve zenbereği; müsabaka ile, hakiki
îmanlı fazilettir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2966: 3281 - 2966: 3286)


Arama dizesi: hikmet

Sırr-ı Kader ve cüz-ü ihtiyarînin halli için, koca Sa'd-ı Teftazanî gibi bir
allâme, kırk elli sahifede - meşhur Mukaddemat-ı İsnâ Aşer nâmiyle "Telvih" nâm kitabında -
ancak hallettiği ve ancak havassa bildirdiği aynı mesâil, Kadere dâir olan Yirmialtıncı Sözde,
İkinci Mebhasın iki sahifesinde tamamıyla, hem herkese bildirecek bir tarzda beyanı, eser-i
inâyet olmazsa nedir?
Hem bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilemiyen ve sırr-ı
hilkat-i âlem ve tılsım-ı kâinat denilen ve Kur'an-ı Azîmüşşanın i'caziyle keşfedilen o tılsım-ı
müşkil-küşâ ve o muammayı hayret-nüma, Yirmidördüncü Mektub ve Yirmidokuzuncu
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sözün âhirindeki remizli nüktede ve Otuzuncu Söz'ün tahavvülât-ı zerrâtın altı adet
hikmetinde keşfedilmiştir. Kâinattaki faaliyet-i hayret-nümânın tılsımını ve hilkat-i kâinatın
ve âkıbetinin muammasını ve tahavvülât-ı zerrattaki harekâtın sırr-ı hikmetini keşf ve beyan
etmişlerdir; meydandadır, bakılabilir.
Hem sırr-ı Ehadiyyet ile, şeriksiz Vahdet-i Rububiyyeti, hem nihayetsiz kurbiyet-i
İlâhiyye ile, nihayetsiz bu'diyyetimiz olan hayretengiz
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2966: 3447 - 2966: 3452)


Arama dizesi: hikmet

ancak hallettiği ve ancak havassa bildirdiği aynı mesâil, Kadere dâir olan Yirmialtıncı Sözde,
İkinci Mebhasın iki sahifesinde tamamıyla, hem herkese bildirecek bir tarzda beyanı, eser-i
inâyet olmazsa nedir?
Hem bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilemiyen ve sırr-ı
hilkat-i âlem ve tılsım-ı kâinat denilen ve Kur'an-ı Azîmüşşanın i'caziyle keşfedilen o tılsım-ı
müşkil-küşâ ve o muammayı hayret-nüma, Yirmidördüncü Mektub ve Yirmidokuzuncu
Sözün âhirindeki remizli nüktede ve Otuzuncu Söz'ün tahavvülât-ı zerrâtın altı adet
hikmetinde keşfedilmiştir. Kâinattaki faaliyet-i hayret-nümânın tılsımını ve hilkat-i kâinatın
ve âkıbetinin muammasını ve tahavvülât-ı zerrattaki harekâtın sırr-ı hikmetini keşf ve beyan
etmişlerdir; meydandadır, bakılabilir.
Hem sırr-ı Ehadiyyet ile, şeriksiz Vahdet-i Rububiyyeti, hem nihayetsiz kurbiyet-i
İlâhiyye ile, nihayetsiz bu'diyyetimiz olan hayretengiz
--- sh:»(T:199) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2969: 821 - 2969: 826)


Arama dizesi: hikmet

"Ekseriyet îtibariyle öyledir." Çünkü:


Yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir; teslim değil, îmandır; mârifet değil, şehadettir,
şuhuddur; taklid değil, tahkikdir; iltizam değil, iz'andır; tasavvuf değil, hakikattır; dâva değil,
dâva içinde bürhandır. Şu sırrın hikmeti budur ki:
Eski zamanda esasât-ı îmaniyye mahfuzdu, teslim kavî idi. Teferruatta, âriflerin
mârifetleri delilsiz de olsa beyanatları makbûl idi; kâfi idi. Fakat şu zamanda dalâlet-i
fenniyye, elini, esâsâta ve erkâna uzatmış olduğundan, her derde lâyık devâyı ihsan eden
Hakîm-i Rahîm olan Zât-ı Zülcelâl, Kur'an-ı Kerîmin en parlak mazhar-ı i'cazından olan
temsilâtından bir şu'lesini; acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kur'ana
ait yazılarıma ihsan etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2970: 3101 - 2970: 3106)


Arama dizesi: hikmet

(T:206) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
İşte bu temsil gibi, Zât-ı Vâcibül-Vücud ve Hâlik-ı Hakîm ve Rahîm'in umumî
Rubûbiyet ve şümûl-ü rahmeti noktasında herşey hissedardır; her şey'in hissesine isabet eden
cihette hususî onunla münasebetdardır. Hem kudret ve irâde ve ilm-i muhîtiyle her şey'e
tasarrufatı, her şey'in en cüz'î işlerine müdahalesi, Rububiyeti vardır. Herşey, her şe'ninde
O'na muhtaçtır. O'nun ilim ve hikmetiyle işleri görülür, tanzim edilir. Ne tabiatın haddi var ki,
o daire-i tasarruf-u Rububiyetinde saklansın ve te'sir sâhibi olup müdahale etsin; ve ne de
tesadüfün hakkı var ki, o hassas mîzan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde -
yirmi yerde- kat'î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur'an kılıncıyla îdam
MAXQDA 2020 24.12.2022

etmişiz; müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat, Rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı


zâhiriyede, ehl-i gafletin nazarında, hikmeti ve sebebi bilinmiyen işlerde, tesadüf nâmını
vermişler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2970: 3306 - 2970: 3311)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu temsil gibi, Zât-ı Vâcibül-Vücud ve Hâlik-ı Hakîm ve Rahîm'in umumî


Rubûbiyet ve şümûl-ü rahmeti noktasında herşey hissedardır; her şey'in hissesine isabet eden
cihette hususî onunla münasebetdardır. Hem kudret ve irâde ve ilm-i muhîtiyle her şey'e
tasarrufatı, her şey'in en cüz'î işlerine müdahalesi, Rububiyeti vardır. Herşey, her şe'ninde
O'na muhtaçtır. O'nun ilim ve hikmetiyle işleri görülür, tanzim edilir. Ne tabiatın haddi var ki,
o daire-i tasarruf-u Rububiyetinde saklansın ve te'sir sâhibi olup müdahale etsin; ve ne de
tesadüfün hakkı var ki, o hassas mîzan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde -
yirmi yerde- kat'î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur'an kılıncıyla îdam
etmişiz; müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat, Rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı
zâhiriyede, ehl-i gafletin nazarında, hikmeti ve sebebi bilinmiyen işlerde, tesadüf nâmını
vermişler. Ve hikmetleri ihâta edilmiyen bâzı ef'âl-i İlâhiyyenin kanunlarını (tabiat perdesi

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2970: 3578 - 2970: 3583)


Arama dizesi: hikmet

O'nun ilim ve hikmetiyle işleri görülür, tanzim edilir. Ne tabiatın haddi var ki,
o daire-i tasarruf-u Rububiyetinde saklansın ve te'sir sâhibi olup müdahale etsin; ve ne de
tesadüfün hakkı var ki, o hassas mîzan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde -
yirmi yerde- kat'î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur'an kılıncıyla îdam
etmişiz; müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat, Rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı
zâhiriyede, ehl-i gafletin nazarında, hikmeti ve sebebi bilinmiyen işlerde, tesadüf nâmını
vermişler. Ve hikmetleri ihâta edilmiyen bâzı ef'âl-i İlâhiyyenin kanunlarını (tabiat perdesi
altında gizlenmiş) görememişler, tabiata müracaat etmişler. İkincisi; hususî Rububiyetidir ve
has iltifat ve imdâd-ı Rahmânîsidir ki, umumî kanunların tazyikatı altında tahammül
edemiyen ferdlerin imdâdına Rahmân-ür-Rahîm isimleri imdâda yetişirler, hususî bir sûrette
muavenet ederler, o tazyikattan kurtarırlar. Onun için her zîhayat, hususan insan, her anda
ondan istimdat eder ve meded alabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2970: 3647 - 2970: 3652)


Arama dizesi: hikmet

Ne tabiatın haddi var ki,


o daire-i tasarruf-u Rububiyetinde saklansın ve te'sir sâhibi olup müdahale etsin; ve ne de
tesadüfün hakkı var ki, o hassas mîzan-ı hikmet dairesindeki işlerine karışsın. Risalelerde -
yirmi yerde- kat'î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur'an kılıncıyla îdam
etmişiz; müdahalelerini muhal göstermişiz. Fakat, Rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı
zâhiriyede, ehl-i gafletin nazarında, hikmeti ve sebebi bilinmiyen işlerde, tesadüf nâmını
vermişler. Ve hikmetleri ihâta edilmiyen bâzı ef'âl-i İlâhiyyenin kanunlarını (tabiat perdesi
altında gizlenmiş) görememişler, tabiata müracaat etmişler. İkincisi; hususî Rububiyetidir ve
has iltifat ve imdâd-ı Rahmânîsidir ki, umumî kanunların tazyikatı altında tahammül
edemiyen ferdlerin imdâdına Rahmân-ür-Rahîm isimleri imdâda yetişirler, hususî bir sûrette
muavenet ederler, o tazyikattan kurtarırlar. Onun için her zîhayat, hususan insan, her anda
ondan istimdat eder ve meded alabilir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte bu hususî Rububiyyetindeki ihsânâtı, ehl-i gaflete karşı da tesadüf altına gizlenmez
ve tabiata havâle edilmez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2974: 18 - 2974: 23)


Arama dizesi: hikmet
Hattâ ben bazı
mes'elelerde muhalefet ediyordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunâne bir tavır alır; eğer
yanlış yapsam, güzelce damarıma dokunmayarak beni îkaz eder. Eğer güzel birşey söylemiş
isem, çok memnun olur.

Üstadım; bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yâni hikmet-i şeriat ve İslâmiyet


noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde Eflâtun ve
İbn-i Sînâ'yı geçmiş diyebilirim. Bundan onüç sene evvel; Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye
âzâsından iken, küçüktenberi, şimdiye kadar izn-i İlâhî ile onun bir muîni ve nâsırı ve
muhafızı olan kutb-u Rabbânî ve kandil-i nurânî Abdülkadir-i Geylânî (R.A.) Hazretlerinin
"Fütûhu'l-Gayb" risalesini tefe'ülen açtığı esnâda,
«t«A²V«5 ›¬:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2974: 51 - 2974: 56)


Arama dizesi: hikmet
Hattâ ben bazı
mes'elelerde muhalefet ediyordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunâne bir tavır alır; eğer
yanlış yapsam, güzelce damarıma dokunmayarak beni îkaz eder. Eğer güzel birşey söylemiş
isem, çok memnun olur.

Üstadım; bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yâni hikmet-i şeriat ve İslâmiyet


noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde Eflâtun ve
İbn-i Sînâ'yı geçmiş diyebilirim. Bundan onüç sene evvel; Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye
âzâsından iken, küçüktenberi, şimdiye kadar izn-i İlâhî ile onun bir muîni ve nâsırı ve
muhafızı olan kutb-u Rabbânî ve kandil-i nurânî Abdülkadir-i Geylânî (R.A.) Hazretlerinin
"Fütûhu'l-Gayb" risalesini tefe'ülen açtığı esnâda,
«t«A²V«5 ›¬:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2974: 110 - 2974: 115)


Arama dizesi: hikmet
Hattâ ben bazı
mes'elelerde muhalefet ediyordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunâne bir tavır alır; eğer
yanlış yapsam, güzelce damarıma dokunmayarak beni îkaz eder. Eğer güzel birşey söylemiş
isem, çok memnun olur.

Üstadım; bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yâni hikmet-i şeriat ve İslâmiyet


MAXQDA 2020 24.12.2022

noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde Eflâtun ve
İbn-i Sînâ'yı geçmiş diyebilirim. Bundan onüç sene evvel; Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye
âzâsından iken, küçüktenberi, şimdiye kadar izn-i İlâhî ile onun bir muîni ve nâsırı ve
muhafızı olan kutb-u Rabbânî ve kandil-i nurânî Abdülkadir-i Geylânî (R.A.) Hazretlerinin
"Fütûhu'l-Gayb" risalesini tefe'ülen açtığı esnâda,
«t«A²V«5 ›¬:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2974: 242 - 2974: 247)


Arama dizesi: Hikmet
Eğer güzel birşey söylemiş
isem, çok memnun olur.

Üstadım; bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yâni hikmet-i şeriat ve İslâmiyet


noktasında pek hârikadır ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ileridir. Hattâ o ilimde Eflâtun ve
İbn-i Sînâ'yı geçmiş diyebilirim. Bundan onüç sene evvel; Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye
âzâsından iken, küçüktenberi, şimdiye kadar izn-i İlâhî ile onun bir muîni ve nâsırı ve
muhafızı olan kutb-u Rabbânî ve kandil-i nurânî Abdülkadir-i Geylânî (R.A.) Hazretlerinin
"Fütûhu'l-Gayb" risalesini tefe'ülen açtığı esnâda,
«t«A²V«5 ›¬:!«G< @®A[¬A«0 ²`V²0@«4 ¬^«W²U¬E²7! ¬*!«( ]¬4 «a²9«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2977: 3886 - 2977: 3891)


Arama dizesi: Hikmet
Ezcümle: Yedi sene evvel -daha yeni ezan çıkmadan- bir kısım me'murlar sarığıma,
hem hususî Şafiîce ibadetime müdahale etmek istemelerine mukabil, bir kısa risale yazıldı.
Bir zaman sonra yeni ezan çıktı; ben o risaleyi mahrem dedim, intişarını menettim. Hem;
ezcümle, Darül - Hikmetil İslâmiyede bulunduğum zaman, tesettür âyeti aleyhinde

Avrupa'dan gelen itiraza karşı bir cevab yazmıştım. Bundan bir sene evvel, eski matbu
risalelerimden alınan ve "On Yedinci Lem'a" namındaki risalenin bir mes'elesi olarak
kaydedilmiş ve sonra "Yirmi Dördüncü Lem'a" ismini alan kısacık Tesettür Risalesi, ilerideki
kanunlara temas etmemek için, o Tesettür Risalesini setrettim. Her nasılsa, yanlışlıkla bir yere
gönderilmiş. Hem o risale; medeniyetin, Kur'ânın Âyetine ettiği itiraza karşı, müskit ve ilmî
bir cevabdır. Bu hürriyet-i ilmiye, cumhuriyet zamanında elbette kayıd altına alınamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2978: 1541 - 2978: 1546)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:222) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


muhalifdir; ve olamıyor. Bana nur verilmiş, siyaset topuzu verilmemiş. Bu halin bir hikmeti
MAXQDA 2020 24.12.2022

şudur ki; hakaik-i imaniyeye müştak ve me'muriyet mesleğine giren bir çok zatları, bu
hakaike, endişeli ve tenkidkârane bakdırmamak, onlardan mahrum etmemek için, Cenab-ı
Hak kalbime siyasete karşı şiddetli bir kaçınmak ve bir nefret vermiştir kanaatındayım.
.........................................................................................
Binbaşı Merhum Asım Bey isticvab edildi; eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer
yalan dese, kırk senelik namuskârane ve müstakimane askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir
diye düşünüp, "Ya Rab, canımı al!" diyerek on dakikada teslim-i ruh eyledi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2979: 734 - 2979: 739)


Arama dizesi: hikmet

risale; ve ihtiyarlara, imandan gelen onüç rica ve teselli risaleleri, bu mübarek milletin
yarısından ziyade bir yekûn teşkil eden fakirler, hastalar, ihtiyarlar taifelerine gayet kıymettar
bir hazine-i servet ve tiryak ve ziya olduğunu insaf ile bakan herkes kabul eder
kanaatındayım.
Hem vazife-i tahkikatınıza yardım için derim: Fihriste Risalesi yirmi senelik
risalelerimin bir kısmının fihristesidir. İçindeki risalelerin bir kısmının asılları Darülhikmetten
başlar. Fihristedeki numaralar, te'lif tertibiyle değildirler. Meselâ: Yirmiikinci Söz, Birinci
Söz'den daha evvel telif edilmiş ve Yirmiikinci Mektub, Birinci Mektup'dan daha evvel
yazılmış. Bunlar gibi çok var...

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2980: 670 - 2980: 675)


Arama dizesi: Hikmet

--- sh:»(T:225) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Hem, elinizde bulunan tarihçe-i hayatımın şehadetiyle, bütün hayatımda halkların
hediye ve sadakalarından istinkâf edip, en sadık dostlarımın hatırlarını rencide ederek
hediyesini reddetmişim. Eğer mecburiyetle hediye almış isem, mukabilini vermek şartiyle
aldığımı, bana hizmet eden dostlarım bilirler. Darül-Hikmetil-İslâmiyede aldığım maaştan
çoğunu, o zaman yazdığım kitabların tab'ına sarfettim; az bir kısmını, hacca gitmek için
sakladım. İşte o cüz'î para, iktisad ve kanaat berekâtiyle on sene bana kâfi geldi ve yüz
suyumu döktürmedi; daha o mübarek paradan biraz var.
Ey heyet-i hâkime! Bu uzun ifâdâtımı dinlemekten usanmamak gerektir. Çünkü, yirmi -

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2985: 53 - 2985: 58)


Arama dizesi: Hikmet
Bizimki
hususîdir. Hususî işlere, hususan imanî ve vicdanî olsa, hürriyet-i vicdan düsturu, onun
serbestiyetini temin eder.

Sâniyen: Hükûmet-i ittihadiye, ittifaklariyle, Darül-Hikmetil İslâmiyede Avrupa'ya karşı


hakaik-i İslâmiyeyi isbat edecek ve millete ders verecek bir vazife ile tavzif etmeleri ve
Diyanet Riyasetinin Van'da beni vaiz tâyin etmesi ve şimdiye kadar yüz risaleden ziyade
--- sh:»(T:234) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
eserlerim ulema ellerinde gezmesi ve tenkid edilmemesi isbat eder ki, millete ders vermeye
hakkım var!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2988: 3270 - 2988: 3275)


Arama dizesi: hikmet

Ben
de o hatırayı teberrük için, mahkemedeki müdafaamın bir mukaddemesi olarak yazdım.
Şiddet ve kusuru varsa, hastalığıma aittir. Evet, yüz adamın müdafaa edeceği bir hakikatı
yalnız başıma müdafaaya mecbur olduğumdan; teab-ı dimağî ve perişaniyete ve daha çok
müz'iç ahval içinde hakikatı doğru olarak, olduğu gibi, bu kadar beyan edebildim.
(Son müdafaata sonradan bir hikmete binaen ilhak edilmiş bir mukaddemedir.)
Müdafaatımın bütün safahatında gizli ve müdhiş bir komiteye karşı mübareze vaziyetini
gösteren tarz-ı ifademdeki maksadım şudur:
Nasılki Hükûmet-i Cumhuriye "Dîni dünyadan tefrik edip bîtarafane kalmak" prensibini
kabul etmiş; dinsizlere, dinsizlikleri için ilişmediği gibi; dindarlara da, dindarlıkları için
ilişmemesi o prensibin icabatındandır. Öyle de; ben dahi bîtaraf ve hürriyetperver olması
lâzım gelen Hükûmet-i Cumhuriyenin dinsizliğe tarafdar ve entrikaları çeviren ve hükûmetin
me'murlarını iğfal eden gizli menfi komitelerden tefrik edilip, hükûmetin onlardan uzak
olmasını istiyorum; o entrikacılarla mübareze ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2992: 1173 - 2992: 1178)


Arama dizesi: Hikmet

O mahremlerden birisi, Keramet-i Gavsiye; ikinci, Keramet-i Aleviyye; üçüncü, sırr-ı


ihlâsa ait risalelerdir ki; o iki keramet, benim haddimden yüz derece fazla ve hizmet-i
Kur'aniyemi takdir suretinde Hazret-i Ali ile Hazret-i Gavs'ın işaretleridir. Ve riyadan,
gururdan, enaniyetten kurtaracak sırr-ı ihlâsa dair risaleye, en has kardeşlerime mahsus
olarak, mahrem denmiştir. Asayiş-i dahiliye ile bunların ne münasebeti var ki onlar medar-ı
itham oluyorlar! İkinci kısım mahremler ise; "Darül-Hikmet" de ve dokuz sene evvel Avrupa
itirazatına ve Doktor Abdullah Cevdetin dinsizce hücumlarına karşı yazdığım bir-iki risale, ve
bazı me'murların bana insafsızcasına ve gaddarâne tecavüzlerine karşı şekva suretinde
yazdığım iki küçük risaledir ki; son müdafaatımda bahsetmişim. Bu dört risalenin
--- sh:»(T:247) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
te'lifinden bir zaman sonra, serbestî kanunlarına ve hükûmetin işine hiçbir cihette temas
etmemek için, onların neşrini menedip, "Mahremdir" demişim; en has bir-iki kardeşime
mahsus kalmıştır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2996: 1102 - 2996: 1107)


Arama dizesi: Hikmet

Son müdafaatım ve üç itiraznamem ile, yirmi cihetle kat'i delillerle yüzaltmış üçüncü
Maddenin bana temas etmediğini ve yirmi senede yazılan yüzyirmi risalemin içinde,
kendilerince medar-ı tenkid yirmi kelimeden aşağı mahdud bir kaç nokta bulunmasiyle, ayrı
ayrı zamanda yazılmış kıymetdar ve menfaatli ve uhrevî ve Avrupa feylesoflarının dinsiz ve
mülhid şakirdlerine karşı, -Darül-
--- sh:»(T:254) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Hikmetil - İslâmiyenin azalığı münasebetiyle- hakiki ve ilmî müdafaatım; çok zaman
sonra ilcaat-ı zamana göre kabul edilen Kanun-u Medeninin bazı maddelerine, yüzbin kelimat
içinde on - onbeş kelimenin muvafık gelmemesi sebebiyle hem benim mahkûmiyetim taleb
edilmiş; hem mühim keşfiyat-ı maneviyeyi havi yüzyirmi kitab olan Risale-i Nur'un elde
bulunan nüshaları müsadere edilmiş ve indelmuhakeme bütün ilmî ve mantıkî ve kanunî iddia
ve müdafaatım esbab-ı mucibe gösterilmeksizin sebebsiz ve kanunsuz reddedilmiştir.
Yüzaltmış üçüncü madde-i kanuniye asayişi ihlâl edebilecek hissiyat-ı diniyeyi tahrik edenler
mealinde bulunan şu kanunun, elbette bu hadsiz genişlik içinde bir tefsiri var. Elbette kuyud-u
MAXQDA 2020 24.12.2022

ihtiraziyesi bulunacak. Yoksa; bu madde, bu geniş mânâ ile beni mahkûm ettiği gibi, bütün
ehl-i diyaneti ve başta Diyanet Riyaseti olarak, bütün vaizlere ve bütün imamlara, bana teşmil
edildiği gibi teşmil edilebilir. Çünkü; yüz sahifeden fazla müdafaat-ı kat'iyye ve hakikiyem ile
beraber; bana temas ettirilebilecek bir mânâ veriliyor ki, o mânâ her nasihat eden kimseye ve
hatta bir dostunu iyiliğe sevketmek için irşad eden herkesi daire-i hükmü altına alabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2999: 3249 - 2999: 3254)


Arama dizesi: Hikmet
"İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi" namındaki matbu eski müdafaatımı görenlerin
tasdikiyle, Otuz Bir Mart Hadisesinde bir nutuk ile, isyan etmiş sekiz taburu itaate getiren ve
bir zaman gazetelerin yazdıkları gibi, İstiklâl Harbinde "Hutuvat-ı Sitte" nâmında bir makale
ile, İstanbuldaki efkâr-ı ulemayı İngiliz aleyhine çevirip, harekât-ı milliye lehinde
ehemmiyetli hizmet eden ve Ayasofyada binler adama nutkunu dinlettiren ve Ankaradaki
Meclis-i Meb'usanın şiddetli alkışlamasiyle karşılanan; ve yüz elli bin banknot, yüz altmış üç
meb'usun imzasile Medrese ve Darül-Fünuna
--- sh:»(T:260) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
tahsisatı kabul ettiren; ve Reisicumhurun hiddetine karşı, divan-ı riyasette (Hâşiye) kemal-i
metanetle fütur getirmeyerek mukabele edip, namaza davet eden; ve Darül - Hikmetil -
İslâmiyede, hükûmet-i ittihadiyenin ittifakiyle, hikmet-i İslâmiyeyi Avrupa hükemasına tesirli
bir suretde kabul ettirmek vazifesine lâyık görünen; ve cephe-i harbde yazdığı ve şimdi
müsadere edilen "İşârâtül-İ'caz" o zamanın baş kumandanı olan Enver Paşa'ya o derece
kıymetdar görünmüş ki; kimseye yapmadığı bir hürmetle, istikbaline koştuğu o yadigâr-ı
harbin hayrına, şerefine hissedar olmak fikriyle, İşârâtül-İ'cazın tab'ı için kâğıdını vererek,
müellifinin harbdeki mücâhedâtı takdirkârâne yâdedilen bir adam; böyle âdi bir beygir hırsızı
veyahud kız kaçırıcı ve bir yankesici gibi en aşağı bir cinayetle kendini bulaştırıp, izzet-i
ilmiyesini ve kudsiyet-i hizmetini ve kıymetdar binler dostlarını rezil edip sukut edemez ki;
siz onu bir senelik ceza ile mahkûm edip, âdi bir keçi, koyun hırsızı gibi muamele edesiniz...
Ve sebebsiz, on sene sıkıntılı bir tarassudla ta'zib ettikten sonra; şimdi de bir sene hapis ile
beraber, bir sene de nezaret altında tutmak suretiyle (padişahın tahakkümünü kaldıramadığı
halde) garazkâr bir hafiyenin veya âdi bir polisin tahakkümü altında azab vermekten ise, idam
edilmesini daha evlâ görür. Eğer böyle bir adam dünyaya karışsaydı ve karışmaya arzusu
olsaydı ve hizmet-i kudsiyesi müsaade etseydi, Menemen Hâdisesinin ve Şeyh Said

vâkıasının onar misli olacak bir tarzda karışırdı. Dünyaya işittirecek bir top sadası, bir sinek
sadasına inmiyecekdi.
Evet, Hükûmet-i Cumhuriyenin nazar-ı dikkatine arzediyorum ki; beni bu belâya
sevkeden gizli komitenin yaptığı tedabir ve ettiği propaganda ve entrikalar bu hali gösteriyor.
Çünki, hiç bir hâdisede görülmemiş bir tarzda umumî bir propaganda, bir entrika ve bir dehşet
aleyhimize döndüğüne delil şudur ki: Altı aydır, yüzbin dostum varken, hiç biri bana bir
mektub yazamadı, bir selâm gönderemedi;
(Hâşiye): Eski Said söz istiyor, diyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (2999: 3310 - 2999: 3315)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(T:260) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


tahsisatı kabul ettiren; ve Reisicumhurun hiddetine karşı, divan-ı riyasette (Hâşiye) kemal-i
metanetle fütur getirmeyerek mukabele edip, namaza davet eden; ve Darül - Hikmetil -
İslâmiyede, hükûmet-i ittihadiyenin ittifakiyle, hikmet-i İslâmiyeyi Avrupa hükemasına tesirli
bir suretde kabul ettirmek vazifesine lâyık görünen; ve cephe-i harbde yazdığı ve şimdi
müsadere edilen "İşârâtül-İ'caz" o zamanın baş kumandanı olan Enver Paşa'ya o derece
kıymetdar görünmüş ki; kimseye yapmadığı bir hürmetle, istikbaline koştuğu o yadigâr-ı
harbin hayrına, şerefine hissedar olmak fikriyle, İşârâtül-İ'cazın tab'ı için kâğıdını vererek,
müellifinin harbdeki mücâhedâtı takdirkârâne yâdedilen bir adam; böyle âdi bir beygir hırsızı
veyahud kız kaçırıcı ve bir yankesici gibi en aşağı bir cinayetle kendini bulaştırıp, izzet-i
ilmiyesini ve kudsiyet-i hizmetini ve kıymetdar binler dostlarını rezil edip sukut edemez ki;
siz onu bir senelik ceza ile mahkûm edip, âdi bir keçi, koyun hırsızı gibi muamele edesiniz...
Ve sebebsiz, on sene sıkıntılı bir tarassudla ta'zib ettikten sonra; şimdi de bir sene hapis ile
beraber, bir sene de nezaret altında tutmak suretiyle (padişahın tahakkümünü kaldıramadığı
halde) garazkâr bir hafiyenin veya âdi bir polisin tahakkümü altında azab vermekten ise, idam
edilmesini daha evlâ görür. Eğer böyle bir adam dünyaya karışsaydı ve karışmaya arzusu
olsaydı ve hizmet-i kudsiyesi müsaade etseydi, Menemen Hâdisesinin ve Şeyh Said

vâkıasının onar misli olacak bir tarzda karışırdı. Dünyaya işittirecek bir top sadası, bir sinek
sadasına inmiyecekdi.
Evet, Hükûmet-i Cumhuriyenin nazar-ı dikkatine arzediyorum ki; beni bu belâya
sevkeden gizli komitenin yaptığı tedabir ve ettiği propaganda ve entrikalar bu hali gösteriyor.
Çünki, hiç bir hâdisede görülmemiş bir tarzda umumî bir propaganda, bir entrika ve bir dehşet
aleyhimize döndüğüne delil şudur ki: Altı aydır, yüzbin dostum varken, hiç biri bana bir
mektub yazamadı, bir selâm gönderemedi;
(Hâşiye): Eski Said söz istiyor, diyor ki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3001: 246 - 3001: 251)


Arama dizesi: hikmet
İşte, ben de soruyorum: Böyle en edna bir cezaya medar olamayan ilmî bir
maddeye, koca bir memleketi meşgul edip endişe verecek bir şekil verilir mi?...
İşte, beni ve beş-on dostlarımı bu âdi, ehemmiyetsiz cezaya çarpmak; umum
memlekette aleyhimize bir şiddetli propaganda ve milleti korkutup bizden nefret ettirmek ve
Dahiliye Nâzırı mühim bir kuvvetle -Isparta'da bir tek neferin göreceği işi görmek için-
Isparta'ya celbedilmesi ve Hey'et-i Vekile Reisi İsmet Vilâyât-ı Şarkiyeye o münasebetle

gitmesi ve iki ay benim hapisde bütün bütün konuşmaktan menedilmem ve bu gurbette,


kimsesizlikte, hiç kimse hâlimi sormak ve selâm göndermeye meydan verilmemek gösteriyor
ki; dağ gibi bir ağaçda, nohut gibi bir tek meyve bulundurup; mânâsız, hikmetsiz, kanunsuz
bir vaziyettir ki, değil Hükûmet-i Cumhuriye gibi en ziyade kanunperest ve kanunî bir
hükûmet, belki hikmetle iş görmek manasiyle hükûmet namı verilen dünyada hiçbir
hükûmetin işi olamaz. Ben hukukumu, kanun dairesinde istiyorum. Kanun namına
kanunsuzluk edenleri, cinayetle ittiham ediyorum. Böyle cânilerin keyiflerini, elbette
Hükûmet-i Cumhuriyenin kanunları reddeder ve hukukumu iade eder ümidindeyim.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Eskişehir hapsinde
tecrid-i mutlakd

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3001: 371 - 3001: 376)


Arama dizesi: hikmet
İşte, ben de soruyorum: Böyle en edna bir cezaya medar olamayan ilmî bir
maddeye, koca bir memleketi meşgul edip endişe verecek bir şekil verilir mi?...
İşte, beni ve beş-on dostlarımı bu âdi, ehemmiyetsiz cezaya çarpmak; umum
memlekette aleyhimize bir şiddetli propaganda ve milleti korkutup bizden nefret ettirmek ve
Dahiliye Nâzırı mühim bir kuvvetle -Isparta'da bir tek neferin göreceği işi görmek için-
Isparta'ya celbedilmesi ve Hey'et-i Vekile Reisi İsmet Vilâyât-ı Şarkiyeye o münasebetle

gitmesi ve iki ay benim hapisde bütün bütün konuşmaktan menedilmem ve bu gurbette,


kimsesizlikte, hiç kimse hâlimi sormak ve selâm göndermeye meydan verilmemek gösteriyor
ki; dağ gibi bir ağaçda, nohut gibi bir tek meyve bulundurup; mânâsız, hikmetsiz, kanunsuz
bir vaziyettir ki, değil Hükûmet-i Cumhuriye gibi en ziyade kanunperest ve kanunî bir
hükûmet, belki hikmetle iş görmek manasiyle hükûmet namı verilen dünyada hiçbir
hükûmetin işi olamaz. Ben hukukumu, kanun dairesinde istiyorum. Kanun namına
kanunsuzluk edenleri, cinayetle ittiham ediyorum. Böyle cânilerin keyiflerini, elbette
Hükûmet-i Cumhuriyenin kanunları reddeder ve hukukumu iade eder ümidindeyim.
Eskişehir hapsinde
tecrid-i mutlakd

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3002: 2122 - 3002: 2127)


Arama dizesi: hikmet

Çünki îmansızlık başka şeylere


benzemiyor. Zulümde, fıskda, kebâirde birer menhus lezzet-i şeytaniye bulunabilir. Fakat
îmansızlıkta hiçbir cihet-i lezzet yok. Elem içinde elemdir; zulmet içinde zulmettir; azâb
içinde azabdır. İşte böyle hadsiz bir hayat-ı ebediyeye çalışmayı ve îman gibi kudsî bir nûra
hizmeti bırakmak, ihtiyarlık zamanında lüzumsuz tehlikeli siyaset oyuncaklarına atılmak,
benim gibi alâkasız ve yalnız ve eski günahlarına keffaret aramağa mecbur bir adamda ne
kadar hilâf-ı akıldır, ne kadar hilâf-ı hikmettir, ne derece bir divaneliktir divaneler de
anlayabilirler.
Amma Kur'an ve îmanın hizmeti ne için beni men'ediyor dersen; Ben de derim ki :
Hakaik-ı îmaniye ve Kur'aniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyaset ile âlûde olsa
idim, elimdeki o elmaslar iğfal olunabilen avam tarafından "acaba taraftar kazanmak için bir
propaganda-i siyaset değil mi?" diye düşünürler. O elmaslara, âdi şişeler nazariyle
bakabilirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3004: 1624 - 3004: 1629)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

i dünya evhamlı bir


--- sh:»(T:269) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
sûrette soruyorlar, ben de derim ki : Küçüklüğümdenberi halkların malını kabûl etmemek
(velev zekât dahi olsa), hem maaşı kabûl etmemek (yalnız bir iki sene Dârül - Hikmetil -
İslâmiyede dostlarımın icbariyle kabûl etmeye mecbur oldum), hem maîşet-i dünyeviye için
minnet altına girmemek, bütün ömrümde bir düstur-u hayatımdır. Ehl-i memleketim ve başka
yerlerde beni tanıyanlar bunu biliyorlar. Bu beş seneki nefyimde, çok dostlar, bana
hediyelerini kabûl ettirmek için çok çalıştılar. Kabûl etmedim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3012: 2065 - 3012: 2070)


Arama dizesi: hikmet

Sabrinin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel, o mektubun mânevî te'siriyle bu âyeti,
@®B²[«8 «–@«6 ²w«8«:«! Âyetiyle beraber düşünürken, birden hatırıma geldi: Risale-i Nur bu derece

kuvvetli işaret-i Kur'âniyeye ve Şâkirdlerinin bu kadar kıymetli beşâret-i Kur'aniyeye ve


şakirdlerinin bu kadar kıymetli beşârât-ı Kur'aniyeye ve aktabların iltifatına mazhariyetinin
sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki; hiç bir eserin mazhar olamadığı bir kudsî
takdir ve tahsin almış. Demek ehemmiyet, onun fevkalâde büyüklüğünde değil, belki
musibetin fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi az olduğu halde, gayet büyük
bir ehemmiyet kesbetmiş ki bu iki Âyet de, işaret ve beşaret-i Kur'âniyede ifade eder ki:
"Risale-i Nur dâiresine girenler, tehlikede olan îmanlarını kurtarıyorlar ve îmanla kabre
giriyorlar ve Cennete gidecekler." diye müjde veriyorlar.
Evet, bazı vakit olur ki bir nefer, gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler
derece kıymet alır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3012: 2875 - 3012: 2880)


Arama dizesi: hikmet

***
Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde beyan edilen Kur'an'daki tekrarın
--- sh:»(T:286) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ekser hikmetleri, Risale-i Nur'da dahi cereyan ediyor. Bilhassa ikinci hikmeti, tam tamına
vardır. O hikmet şudur ki: Herkes her vakit Kur'an'a muhtaçtır. Fakat herkes her vakit bütün
Kur'an'ı okumağa muktedir olamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3012: 2940 - 3012: 2945)


Arama dizesi: hikmet

Ondokuzuncu Söz'ün âhirinde beyan edilen Kur'an'daki tekrarın


--- sh:»(T:286) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ekser hikmetleri, Risale-i Nur'da dahi cereyan ediyor. Bilhassa ikinci hikmeti, tam tamına
vardır. O hikmet şudur ki: Herkes her vakit Kur'an'a muhtaçtır. Fakat herkes her vakit bütün
Kur'an'ı okumağa muktedir olamaz. Fakat bir Sûreye, galiben muktedir olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3012: 2972 - 3012: 2977)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:286) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


ekser hikmetleri, Risale-i Nur'da dahi cereyan ediyor. Bilhassa ikinci hikmeti, tam tamına
vardır. O hikmet şudur ki: Herkes her vakit Kur'an'a muhtaçtır. Fakat herkes her vakit bütün
MAXQDA 2020 24.12.2022

Kur'an'ı okumağa muktedir olamaz. Fakat bir Sûreye, galiben muktedir olur. Onun için en
mühim makasıd-ı Kur'aniye, ekser uzun surelerde dercedilerek, herbir sure bir küçük Kur'an
hükmüne geçmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3012: 3382 - 3012: 3387)


Arama dizesi: hikmet

Fakat bir Sûreye, galiben muktedir olur. Onun için en


mühim makasıd-ı Kur'aniye, ekser uzun surelerde dercedilerek, herbir sure bir küçük Kur'an
hükmüne geçmiş. Demek hiç kimseyi mahrum etmemek için, Haşir ve Tevhid ve Kıssa-i
Musa gibi bazı maksadlar tekrar edilmiş. Aynı ehemmiyetli hikmet içindir ki; bazı def'a
haberim olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı halde, bazı ince hakaik-ı îmaniye ve kuvvetli
hüccetleri, müteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben çok hayret ederdim: "Neden onlar bunlar
bana unutturulmuş?" Sonra kat'î bir surette bildim ki, herkes bu zamanda Risale-i Nur'a
muhtaçtır; fakat umumunu elde edemez; elde etse de, tamam okuyamaz, fakat küçük bir
Risale-i Nur hükmüne geçmiş bir risale-i câmiayı elde edebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3015: 1128 - 3015: 1133)


Arama dizesi: hikmet

Said Nursî
***
y«9@«E²A, ¬y¬W²,@¬"
Bir hafta evvelki mektubunuza karşı hüsn-ü zannınızı bir derece cerheden benim
cevabımın hikmeti şudur ki :
Bu zamanda, öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için
farazâ hakikî beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zât dahi bu zamanda gelseydi; harekâtını o
cereyanlara kaptırmamak için, siyaset âlemindeki vaziyetten ferâgat edecek ve hedefini
değiştirecek diye tahmin ediyorum.
Hem üç mes'ele var; biri hayat, biri şeriat, biri îman. Hakikat noktasında en mühimmi ve
en a'zamı, îman mes'elesidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3022: 246 - 3022: 250)


Arama dizesi: takva

(T:303) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
y«9@«E²A, ¬y¬W²,@¬"
Azîz Sıddık Kardeşlerim,
Bu günlerde, Kur'an-ı Hakîm'in nazarında îmandan sonra en ziyade esas tutulan takva
ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek ve
amel-i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a
racih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında, bu takvâ olan
def'-i mefasid ve terk-i kebâir üssül-esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesbetmiş. Bu zamanda
tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için takva, bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzları
yapan, kebireleri işlemiyen kurtulur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3022: 675 - 3022: 679)


Arama dizesi: takva

Azîz Sıddık Kardeşlerim,


Bu günlerde, Kur'an-ı Hakîm'in nazarında îmandan sonra en ziyade esas tutulan takva
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek ve


amel-i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a
racih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında, bu takvâ olan
def'-i mefasid ve terk-i kebâir üssül-esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesbetmiş. Bu zamanda
tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için takva, bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzları
yapan, kebireleri işlemiyen kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlâsla
muvaffakiyeti pek azdır. Hem az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir. Hem
takva içinde bir nevi a'mel-i salih var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3022: 916 - 3022: 920)


Arama dizesi: takva

Bu zamanda
tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için takva, bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzları
yapan, kebireleri işlemiyen kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlâsla
muvaffakiyeti pek azdır. Hem az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir. Hem
takva içinde bir nevi a'mel-i salih var. Çünki bir haramın terki, vâcibdir; bir vâcibi işlemek,
çok sünnetlere mukabil sevabı var. Böyle zamanlarda -binler günahın tehacümünde- bir tek
içtinab az bir amelle yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta
niyetiyle, takva nâmiyle günahdan kaçınmak kasdiyle, menfi ibadetten gelen ehemmiyetli
a'mâl-i sâliha'dır. Risale-i Nur şâkirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve
günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3022: 1210 - 3022: 1214)


Arama dizesi: takva

Hem az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir. Hem
takva içinde bir nevi a'mel-i salih var. Çünki bir haramın terki, vâcibdir; bir vâcibi işlemek,
çok sünnetlere mukabil sevabı var. Böyle zamanlarda -binler günahın tehacümünde- bir tek
içtinab az bir amelle yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta
niyetiyle, takva nâmiyle günahdan kaçınmak kasdiyle, menfi ibadetten gelen ehemmiyetli
a'mâl-i sâliha'dır. Risale-i Nur şâkirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve
günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir. Mâdem her dakikada, şimdiki tarz-ı
hayat-ı içtimaiyede yüzer günah insana karşı geliyor! Elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile,
yüzer amel-i salih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki bir adamın bir günde harab ettiği bir
sarayı, yirmi adam yirmi günde yapamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3022: 1398 - 3022: 1402)


Arama dizesi: takva

Hem
takva içinde bir nevi a'mel-i salih var. Çünki bir haramın terki, vâcibdir; bir vâcibi işlemek,
çok sünnetlere mukabil sevabı var. Böyle zamanlarda -binler günahın tehacümünde- bir tek
içtinab az bir amelle yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta
niyetiyle, takva nâmiyle günahdan kaçınmak kasdiyle, menfi ibadetten gelen ehemmiyetli
a'mâl-i sâliha'dır. Risale-i Nur şâkirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve
günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir. Mâdem her dakikada, şimdiki tarz-ı
hayat-ı içtimaiyede yüzer günah insana karşı geliyor! Elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile,
yüzer amel-i salih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki bir adamın bir günde harab ettiği bir
sarayı, yirmi adam yirmi günde yapamaz. Ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam
MAXQDA 2020 24.12.2022

çalışmak lâzım gelirken, şimdi binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu
derece mukavemeti ve te'siratı pek hârikadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3022: 1536 - 3022: 1540)


Arama dizesi: takva

Böyle zamanlarda -binler günahın tehacümünde- bir tek


içtinab az bir amelle yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş olur. Bu ehemmiyetli nokta
niyetiyle, takva nâmiyle günahdan kaçınmak kasdiyle, menfi ibadetten gelen ehemmiyetli
a'mâl-i sâliha'dır. Risale-i Nur şâkirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve
günahlara karşı takvayı esas tutup davranmak gerektir. Mâdem her dakikada, şimdiki tarz-ı
hayat-ı içtimaiyede yüzer günah insana karşı geliyor! Elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile,
yüzer amel-i salih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki bir adamın bir günde harab ettiği bir
sarayı, yirmi adam yirmi günde yapamaz. Ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam
çalışmak lâzım gelirken, şimdi binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu
derece mukavemeti ve te'siratı pek hârikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede
olsaydı, onun tamirinde mu'cizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.
Ezcümle, hayat-ı içtimaiyeyi idare eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet, gayet
sarsılmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3022: 3171 - 3022: 3175)


Arama dizesi: takva

) olan Sedd-i Kur'anî'nin tezelzüliyle, Ye'cüc ve Me'cüc'den


daha müdhiş olan, ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve
ifsada başlıyor. Risale-i Nur Şâkirdlerinin böyle bir hâdisede mânevî mücahedeleri, İnşâallah
zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amelle pek büyük sevab ve a'mâl-i sâlihaya medar olur.
Azîz Kardeşlerim,
İşte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisata karşı ihlâs kuvvetinden sonra bizim en
büyük kuvvetimiz "İştirak-i a'mâl-i uhrevî" düsturuyla; kalemlerle, herbiri diğerinin a'mâl-i
sâliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi, lisanlariyle herbirinin takva kal'asına ve siperine
kuvvet ve imdat göndermektir. Ve bilhassa fırtınalı tehacüme hedef olan bu âciz kardeşinize,
bu mübarek Şuhûr-u Selâsede ve eyyâm-ı meşhurede yardımına koşmak, sizin gibi kahraman
ve vefadar ve şefkatkârların şe'nidir. Bütün ruhumla bu imdad-ı mânevîyi sizden rica
ediyorum. Ve ben dahi îman ve sadâkat şartiyle Risale-i Nur talebelerini; bütün dualarıma ve
mânevî kazançlarıma, yirmidört saatte, "İştirak-i a'mâl-i uhreviye" düsturiyle bazan yüz
defadan ziyade Risale-i Nur talebeleri ünvaniyle hissedar ediyorum.
"Gül" ve "Nur" ve "Mübarekler" ve "Medrese-i Nuriye" hey'etleri ve ümmi ihtiyarlar ve
mâsumlar başta olarak umum kardeşlerimize ve hemşirelerimize selâm ve selâmet ve
saadetlerine dua ediyoruz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3029: 2296 - 3029: 2301)


Arama dizesi: hikmet

***
y«9@«E²A, ¬y¬W²,@¬"
İki-üç gün evvel, Yirmiikinci Söz tashih edilirken dinledim, gördüm ki: İçinde hem
küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli imanî ders, hem gafletsiz huzur,
hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şâkirtlerin
ibadet niyetiyle risaleleri ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Bârekâllah dedim; hak verdim.


Said Nursî

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3029: 2450 - 3029: 2455)


Arama dizesi: hikmet

y«9@«E²A, ¬y¬W²,@¬"
İki-üç gün evvel, Yirmiikinci Söz tashih edilirken dinledim, gördüm ki: İçinde hem
küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli imanî ders, hem gafletsiz huzur,
hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şâkirtlerin
ibadet niyetiyle risaleleri ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim.
Bârekâllah dedim; hak verdim.
Said Nursî
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3032: 3078 - 3032: 3083)


Arama dizesi: Hikmet
kardeşine adâvet ; ve hannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve tarafdarlıkla zulmüne
rıza gösterip, cinayetine mânen şerik eylemesin.
Evet, bu zamandaki siyaset, kalbleri ifsad edip, asabî ruhları azab içinde bırakır.
Selâmet-i kalb ve istirahat-ı ruh istiyen adam, siyaseti bırakmalı. Evet şimdi, küre-i arzda
herkes; ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır azab çekiyor;
perişandır. Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet merhamet-i umumiye-i İlâhiyeden ve Hikmet-i
Tâmme-i Sübhaniye'den habersiz olduğundan; rikkat-i cinsiye sebebiyle nev-i beşerle

alâkadar olduğundan, kendi eleminden başka, nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli
elemleriyle dahi müteellim olup azab çekiyor. Çünki, lüzumsuz ve mâlâyâni bir surette,
vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp, âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın
--- sh:»(T:324) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
hâdiselerini merakla dinliyerek, karışarak, ruhlarını sersem, akıllarını geveze etmişler. "Zarar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3033: 1174 - 3033: 1179)


Arama dizesi: hikmet

Onlara acınmaz ve şefkat edilmez.


Ve lüzumsuz, başlarına belâ getiriyorlar. Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu
yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran,
yalnız hakikî ehl-i îman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunun içinde en ziyade kendini
kurtaranlar, Risale-i Nur dairesine sadakatla girenlerdir. Çünki onlar, Risale-i Nur'dan
aldıkları îman-ı tahkikî derslerinin nuriyle, gözüyle herşeyde Rahmet-i İlâhiye'nin izini,
yüzünü görüp; her şeyde kemal-i hikmetini, cemâl-i adâletini müşahede ettiklerinden; kemal-i
teslimiyet ve rıza ile Rububiyet-i İlâhiye'nin icraatından olan musibetleri teslimiyetle ve
gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini
sürmüyorlar ki, elem ve azab çeksinler. İşte bu hakikata binaen; değil yalnız hayat-ı
uhreviyenin, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini istiyenler, –hadsiz tecrübeler
ile– Risale-i Nur'un îmanî ve Kur'anî derslerinde bulabilir ve buluyorlar.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3034: 375 - 3034: 380)


Arama dizesi: hikmet

Hem Üstadımız, tekellüf ve taazzumdan asla hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf


kaydından âzade olmalarını emreder. Ve buyururlar ki: "Tekellüf, şer'an ve hikmeten fenadır;
çünki tekellüf sevdası, insanı hadd-i mârufu tecavüze sevkeder. Mütekellif olanlar, bazan
hodbinane bir tezahür ve tefâhur tavrı ve muvakkat soğuk bir riyakâr vaziyeti takınmaktan
kurtulmaz. Halbuki bunların ikisi de ihlâsı zedeler."
Hem Üstadımız, gayet mütevazidir. Tefevvuk ve temeyyüz dâiyelerinden, şöhret
sevdalarından ziyadesiyle sakınırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3034: 1460 - 3034: 1465)


Arama dizesi: hikmet

Fakat bazan tecelliyatın muktezası olarak mehâbet ve


celâl nazarı o derece tezahür eder ki, artık o zaman yanında bulunup da söz söylemek istiyen
adamın, âdeta dili tutulur, ne söylemek istediği anlaşılmaz. Bu âcizler, çok defa bu hali
müşahede ettik.
Üstadımızın, az söylemek âdetidir. Fakat, söylediğini veciz söyler; her halde düstur-u
hikmet olarak pek mânidar ve pek şümullü birer câmiül-kelimdirler.
Üstadımız ne kimseyi zemmeder ve ne de yanında kimseyi gıybet ettirir. Bunlardan asla
hoşlanmaz. Kusur ve hataları setrederler. Hem o kadar hüsn-ü zanna mâlikdir ki, hatta kendisi
hakkında bir nâseza söz tebliğ edene; "

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3035: 1336 - 3035: 1341)


Arama dizesi: hikmet

bile cür'et ediliyor. Evet ¬š@«[¬7²:«ž²! Åv $ ¬š@«[¬A²9«ž²! ]«V«2 ¬š«Ÿ«A²7! ÇG«-«! sırriyle,
Enbiyanın vârisi olanların türlü
türlü belâlara uğramaları, hikmet-i İlâhiyye iktizasından olmasiyle, o zümre-i mübareke gibi,
Üstadımız dahi nice belâlara hedef olmuştur. Hattâ Kastamonu'ya ilk teşrif ettikleri zaman
çocuklar, bir bedbaht şaki tarafından teşvik edilip, abdest almak için çeşmeye çıktıkları vakit
taş atmışlar... Fakat Üstadımız daima gördüğü eza ve cefalara ulülazmane sabır ve tahammül
eder. Hem safâ-i sadre ve selâmet-i kalbe mâlik olduklarından, o çocuklara dahi hiddet
etmeyip buyururlardı ki: "Bunlar, Sure-i Yâsin'den mühim bir âyetin nüktesini keşfime sebep
oldular" diye onlara dua ederlerdi. Sonra bu çocuklar, Üstadımızın duaları bereketiyle şâyân-ı
hayret bir hal kesbettiler ki; Üstadımızı uzak-yakın nerede görürlerse, koşarak yanına gelirler,
mübarek elini öperler, duasını alırlardı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3035: 2639 - 3035: 2644)


Arama dizesi: Hikmet

Hem Üstadımızın hârika hâlâtı ve şâyân-ı hayret garaib-i ahvali, başta Risale-i Nur
olarak pek çoktur. Evet, biz itiraf ediyoruz ki; Üstadımız bizim hâtırat-ı kalbimizi bizden
ziyade okur, çok defa haberimiz olmadığı bir meseleden bizleri şiddetli telâşla ikaz ederler,
bizi hayrette bırakırlar. Fakat günler geçtikten sonra aynen Üstadımızın ikaz ettiği şeyle
karşılaşır, aklımız başımıza gelirdi. Üstadımızla dağa gittiğimiz zaman, daha şehre dönme
zamanı gelmeden, birden Üstadımız kalkarlar, bize de emrederlerdi. Hikmetini sormak
istediğimizde: "Acele gidelim, Risale-i Nur hizmeti için bizi bekliyorlar." Hakikaten, şehre
avdetimizde, mutlaka mühim bir Risale-i Nur şâkirdi bizi bekliyor bulur veya bir kaç defa
gelip gittiğini komşular haber verirlerdi. Yine bir gün, Mevlânâ Hâlid (K.S.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3038: 496 - 3038: 501)


Arama dizesi: hikmet
²vZ«E[¬A²K«#
Bu âyet-i muazzama gibi pek çok âyât-ı Kur'âniye; bu kâinat Hâlikını bildirmek

cihetinde, her vakit ve herkesin en çok hayretle bakıp zevk ile mütalâa ettiği en parlak bir
sahife-i tevhîd olan semavatı en başta zikretmelerinden, en başta ona başlamak muvafıktır.
Evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen herbir misafir, gözünü açıp
baktıkça görür ki: Gayet keremkârane bir ziyafetgâh ve gayet san'atkârane bir teşhirgâh ve
gayet haşmetkârane bir ordugâh ve tâlimgâh ve gayet hayretkârane ve şevk-engizane bir
seyrangâh ve temaşagâh ve gayet mânidarane ve hikmetperverane bir mütalâagâh olan bu
güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitab-ı kebîrin müellifini ve bu muhteşem memleketin
sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken, en başta göklerin, nur yaldızı ile
yazılan güzel yüzü görünür. "Bana bak aradığını sana bildireceğim!" der. O da bakar görür ki:
Bir kısmı, arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir kısmı, top güllesinden

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3039: 1317 - 3039: 1322)


Arama dizesi: hikmet

Sonra şimşeğe bakar ve ra'dı (gök gürültüsü) dinler, görür ki: Pek acîb ve garib
hizmetlerde çalıştırılıyorlar.
Sonra gözünü çeker, aklına bakar, kendi kendine der ki: Atılmış pamuk gibi bu câmid,
şuursuz bulut; elbette bizleri bilmez ve bize acıyıp imdadımıza kendi kendine koşmaz ve
emirsiz meydana çıkmaz ve gizlenmez; belki gayet kadir ve rahîm bir kumandanın emriyle
hareket eder ki, bir iz bırakmadan gizlenir ve def'aten meydana çıkar, iş başına geçer ve gayet
fa'al ve müteâl ve gayet cilveli ve haşmetli bir sultanın fermaniyle ve kuvvetiyle vakit-bevakit
cevv âlemini doldurup boşaltır ve mütemadiyen hikmetle yazar ve paydos ile bozar tahtasına
ve mahv ve isbat levhasına ve haşir ve kıyamet suretine çevirir ve gayet lûtufkâr ve
ihsanperver ve gayet
--- sh:»(T:336) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
keremkâr ve rububiyetperver bir hâkim-i müdebbirin tedbiriyle rüzgâra biner ve dağlar gibi
yağmur hazinelerini bindirir, muhtaç olan yerlere yetişir. Güya onlara acıyıp ağlayarak, göz
yaşlariyle, onları çiçeklerle güldürür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3039: 3130 - 3039: 3135)


Arama dizesi: hikmet

"Bu câmid, hayatsız, şuursuz, mütemadiyen


çalkanan, kararsız, fırtınalı, dağdağalı, sebatsız, hedefsiz şu havanın perdesiyle ve zâhirî
suretiyle vücuda gelen yüzbinler hakîmane ve rahîmane ve san'atkârane işler ve ihsanlar ve
imdadlar bilbedâhe isbat eder ki: Bu çalışkan rüzgârın ve bu cevval hizmetkârın kendi başına
hiçbir hareketi yok, belki gayet kadîr ve alîm ve gayet hakîm ve kerîm bir âmirin emriyle
hareket eder. Güya her bir zerresi, herbir işi bilir ve o âmirin herbir emrini anlar ve dinler bir
nefer gibi, hava içinde cereyan eden herbir emr-i rabbânîyi dinler, itaat eder ki; bütün
hayvanatın teneffüsüne ve yaşamasına ve nebatatın telkîhine ve büyümesine ve hayatına
lüzumlu maddelerin yetiştirilmesine ve bulutların sevk ve idaresine ve ateşsiz sefinelerin seyr
ü seyahatına ve bilhassa seslerin ve bilhassa telsiz telefon ve telgraf ve radyo ile konuşmaların
MAXQDA 2020 24.12.2022

îsaline ve bu hizmetler gibi umumî ve küllî hizmetlerden başka, azot ve müvellidülhumuza


(oksijen) gibi iki basit maddeden ibaret olan havanın zerreleri birbirinin misli iken zemin
yüzünde yüz binler tarzda bulunan rabbânî san'atlarda kemâl-i intizam ile bir dest-i hikmet
tarafından çalıştırılıyor görüyorum." Demek ¬Œ²*«ž²!«: ¬š_«WÅK7! «w²[«" ¬hÅF«, W²7!
¬Æ@«EÅ,7!«: ¬ƒ@«<±¬h7! ¬r<¬h²M«#«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3039: 3681 - 3039: 3686)


Arama dizesi: hikmet

Âyetinin tasrihiyle; rüzgârın tasrifiyle, hadsiz rabbânî hizmetlerde istimal ve bulutların


teshiriyle, hadsiz rahmânî işlerde istihdam ve havayı o surette îcad eden, ancak Vâcibül-
Vücud ve Kadir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey ve bir Rabb-i Zülcelâl-i vel-ikramdır der,
hükmeder.
Sonra yağmura bakar, görür ki: Yağmurun taneleri sayısınca menfaatler ve katreleri
adedince rahmanî cilveler ve reşhaları miktarınca hikmetler, içinde bulunuyor. Hem o şirin ve
lâtif ve mübarek katreler o kadar muntazam ve güzel halkediliyor ki, hususan yaz
--- sh:»(T:337) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
mevsiminde gelen dolu o kadar mîzan ve intizam ile gönderiliyor ve iniyor ki, fırtınalar ile
çalkanan ve büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar onların muvazene ve intizamlarını
bozmuyor; katreleri birbirine çarpıp, birleştirip, zararlı kütleler yapmıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3040: 193 - 3040: 198)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(T:337) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
mevsiminde gelen dolu o kadar mîzan ve intizam ile gönderiliyor ve iniyor ki, fırtınalar ile
çalkanan ve büyük şeyleri çarpıştıran şiddetli rüzgârlar onların muvazene ve intizamlarını
bozmuyor; katreleri birbirine çarpıp, birleştirip, zararlı kütleler yapmıyor. Ve bunlar gibi çok

hakîmane işlerde ve bilhassa zîhayatta çalıştırılan basit ve camid ve şuursuz müvellidülma ve


müvellidülhumuza (hidrojen - oksijen) gibi iki basit maddeden terekküp eden bu su,
yüzbinlerle hikmetli ve şuurlu ve muhtelif hizmetlerde ve san'atlarda istihdam ediliyor.
Demek bu tecessüm etmiş ayn-ı rahmet olan yağmur, ancak bir Rahmân-ı Rahîm'in hazine-i
gaybiye-i rahmetinde yapılıyor ve nüzuliyle y«B«W²&«* hL²X«<«: !xO«X«5 @«8 ¬G²Q«" ²w¬8
«b²[«R²7! ı¬i«X< ›¬HÅ7! «x;«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3040: 1034 - 3040: 1039)


Arama dizesi: hikmet

Bu iki hâdise-i acibe-i cevviye


tamtamına ¬˜¬G²W«E¬" G²2Åh7! d±¬A«,<«: ve ¬*@«M²"«ž²@¬" `«;²H«< ¬y¬5²h«" @«X«, (@«U«<
âyetlerini maddeten tefsir etmekle
beraber, yağmurun gelmesini haber verip, muhtaçlara müjde ediyorlar.
Evet, hiçten, birden hârika bir gürültü ile cevvi konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar
ile zulmetli cevvi ışıkla doldurmak ve dağvarî pamuk-misal ve dolu ve kar ve su tulumbası
hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle baş aşağı, gafil
insanın başına tokmak gibi vuruyor. "Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

kudretli bir zâtın hârika işlerine bak. Sen, başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş
olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3040: 1300 - 3040: 1305)


Arama dizesi: hikmet

Evet, hiçten, birden hârika bir gürültü ile cevvi konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar
ile zulmetli cevvi ışıkla doldurmak ve dağvarî pamuk-misal ve dolu ve kar ve su tulumbası
hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle baş aşağı, gafil
insanın başına tokmak gibi vuruyor. "Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa'al ve
kudretli bir zâtın hârika işlerine bak. Sen, başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş
olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm
tarafından istihdam olunuyorlar." diye ihtar ediyorlar.
İşte bu meraklı yolcu, bu cevvde; bulutu teshirden, rüzgârı tasrifden, yağmuru tenzilden
ve hâdisat-ı cevviyeyi tedbirden terekküp eden bir hakikatın yüksek ve âşikâr şehadetini işitir.
Âmentü billâh
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3041: 155 - 3041: 160)


Arama dizesi: hikmet
(T:339) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ve birbirinin misli ve farkları pek az ve kemik gibi köklerden, çekirdeklerden, su katrelerinden
yetiştiriliyor. Her bahara, bir vagon gibi, hazine-i gaybdan yüzbin nevi et'ime ve levazımat,
kemal-i intizam ile yüklenip zîhayata gönderiliyor. Ve bilhassa o erzak paketleri içinde

yavrulara gönderilen süt konserveleri ve validelerinin şefkatli sinelerinde asılan şekerli süt
tulumbacıklarını göndermek, o kadar şefkat ve merhamet ve hikmet içinde görünüyor ki,
bilbedâhe bir Rahman-ı Rahîm'in gayet müşfikane ve mürebbiyane bir cilve-i rahmeti ve
ihsanı olduğunu isbat eder.
Elhasıl; Bu sahife-i hayatiye-i bahariye, haşr-i âzamın yüzbin nümunelerini ve
misallerini göstermekle,
|«#²Y«W²7! |¬[²EW«7 «t¬7´) Å–¬!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3042: 1596 - 3042: 1601)


Arama dizesi: hikmet

denilmiş.
Sonra dağlar ve sahralar, seyahat-ı fikriyede bulunan o yolcuyu çağırıyorlar,
"Sahifelerimizi de oku" diyorlar. O da bakar, görür ki: Dağların küllî vazifeleri ve umumî
hizmetleri o kadar azametli ve hikmetlidirler; akılları hayret içinde bırakır. Meselâ: Dağların
zeminden emr-i rabbânî ile çıkmaları ve zeminin içinde, inkılâbât-ı dahiliyeden neş'et eden
heyecanını ve gazabını ve hiddetini, çıkmalariyle teskin ederek; zemin, o dağların
fışkırmasiyle ve menfeziyle teneffüs edip, zararlı olan sarsıntılardan ve zelzele-i muzırradan
kurtulup, vazife-i devriyesinde sekenesinin istirahatlarını bozmuyor.
--- sh:»
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3042: 2709 - 3042: 2714)


Arama dizesi: hikmet

«: gibi çok âyetlerle ferman ediyor.


Hem meselâ: Dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi menba'lar, sular, mâdenler,
maddeler, ilâçlar o kadar hakîmane ve müdebbirâne ve kerîmane ve ihtiyatkârâne iddihar ve
ihzar ve istif edilmiş ki; bilbedâhe, kudreti nihayetsiz bir Kadîr'in ve hikmeti nihayetsiz bir
Hakîm'in hazineleri ve anbarları ve hizmetkârları olduklarını isbat ederler, diye anlar. Ve
sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden bu iki cevhere sairlerini kıyas edip,
dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, hususan ihtiyatî iddiharlar cihetiyle getirdikleri
şehadeti ve söyledikleri "Lâ ilahe illâ Hû" tevhidini, dağlar kuvvetinde ve sebatında ve
sahralar genişliğinde ve büyüklüğünde görür. Âmentü Billâh der.
İşte bu mânayı ifade için, Birinci Makamın beşinci mertebesinde:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3042: 2866 - 3042: 2871)


Arama dizesi: hikmet

«: gibi çok âyetlerle ferman ediyor.


Hem meselâ: Dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi menba'lar, sular, mâdenler,
maddeler, ilâçlar o kadar hakîmane ve müdebbirâne ve kerîmane ve ihtiyatkârâne iddihar ve
ihzar ve istif edilmiş ki; bilbedâhe, kudreti nihayetsiz bir Kadîr'in ve hikmeti nihayetsiz bir
Hakîm'in hazineleri ve anbarları ve hizmetkârları olduklarını isbat ederler, diye anlar. Ve
sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden bu iki cevhere sairlerini kıyas edip,
dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, hususan ihtiyatî iddiharlar cihetiyle getirdikleri
şehadeti ve söyledikleri "Lâ ilahe illâ Hû" tevhidini, dağlar kuvvetinde ve sebatında ve
sahralar genişliğinde ve büyüklüğünde görür. Âmentü Billâh der.
İşte bu mânayı ifade için, Birinci Makamın beşinci mertebesinde:
@«8 ¬p[¬W«D¬" ›«*@«EÅM7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3042: 2949 - 3042: 2954)


Arama dizesi: hikmet

«: gibi çok âyetlerle ferman ediyor.


Hem meselâ: Dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi menba'lar, sular, mâdenler,
maddeler, ilâçlar o kadar hakîmane ve müdebbirâne ve kerîmane ve ihtiyatkârâne iddihar ve
ihzar ve istif edilmiş ki; bilbedâhe, kudreti nihayetsiz bir Kadîr'in ve hikmeti nihayetsiz bir
Hakîm'in hazineleri ve anbarları ve hizmetkârları olduklarını isbat ederler, diye anlar. Ve
sahra ve dağların dağ kadar vazife ve hikmetlerinden bu iki cevhere sairlerini kıyas edip,
dağların ve sahraların umum hikmetleriyle, hususan ihtiyatî iddiharlar cihetiyle getirdikleri
şehadeti ve söyledikleri "Lâ ilahe illâ Hû" tevhidini, dağlar kuvvetinde ve sebatında ve
sahralar genişliğinde ve büyüklüğünde görür. Âmentü Billâh der.
İşte bu mânayı ifade için, Birinci Makamın beşinci mertebesinde:
@«8 ¬p[¬W«D¬" ›«*@«EÅM7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3043: 1622 - 3043: 1627)


Arama dizesi: hikmet

İkincisi: Tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmıyan kasdî ve hakîmane bir temyiz
ve tefrik, ihtiyarî ve rahîmane bir tezyin ve tasvir mânası ve hakikatı, o hadsiz enva' ve
efradda gündüz gibi âşikâre görünüyor ve bir Sâni-i Hakîmin eserleri ve nakışları olduklarını
gösterir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Üçüncüsü: O hadsiz masnuatın yüzbin çeşit ve ayrı ayrı tarz ve şekilde olan suretleri,
gayet muntazam, mizanlı, zînetli olarak, mahdut ve mâdud ve birbirinin misli ve basit ve
câmid ve birbirinin aynı veya az farklı ve karışık olan çekirdeklerden, habbeciklerden o
ikiyüzbin nevilerin farikalı ve intizamlı, ayrı ayrı, muvazeneli, hayatdar, hikmetli, yanlışsız,
hatasız bir vaziyette umum efradının suretlerinin fethi ve açılışı ise öyle bir hakikattır ki,
güneşten daha parlaktır ve baharın çiçekleri ve meyvaları ve yaprakları ve mevcudatı
sayısınca o hakikatı isbat eden şahidler var, diye bildi. "Elhamdülillahi alâ nimet-il iman"
dedi.
İşte bu mezkûr hakikatları ve şehadetleri ifade mânasiyle Birinci

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3044: 557 - 3044: 562)


Arama dizesi: hikmet

manzum ve mevzun kelimelerdirler ve muntazam ve mükemmel sözlerdirler. Onlar; bunlarla,


Hallâk ve Rezzaklarına şükür ve vahdaniyetine şehadet getirdiklerine kat'î delâlet eden üç
muazzam ve muhit hakikatları müşahede etti.
Birincisi: Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata havalesi
mümkün olmıyan hiçten hakîmane îcad ve san'atperverâne ibda' ve ihtiyarkârane ve alîmâne
halk ve inşa ve yirmi cihetle ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak ve
ihya etmek hakikatıdır ki; zîruhlar adedince şahidleri bulunan bir bürhan-ı bâhir olarak, Zât-ı
Hayy-ı Kayyum'un Vücub-u Vücuduna ve sıfât-ı seb'asına ve vahdetine şehadet eder.
İkincisi: O hadsiz masnu'larda birbirinden sîmaca fârikalı ve şekilce zînetli ve miktarca
mîzanlı ve suretce intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve
kuvvetli bir hakikat görünür ki, Kadir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey'den başka hiçbir şey, bu
her cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile sahib olamaz ve hiçbir imkân
ve ihtimali yok.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3044: 1112 - 3044: 1117)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: Hiçbir cihetle serseri tesadüfe ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata havalesi
mümkün olmıyan hiçten hakîmane îcad ve san'atperverâne ibda' ve ihtiyarkârane ve alîmâne
halk ve inşa ve yirmi cihetle ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak ve
ihya etmek hakikatıdır ki; zîruhlar adedince şahidleri bulunan bir bürhan-ı bâhir olarak, Zât-ı
Hayy-ı Kayyum'un Vücub-u Vücuduna ve sıfât-ı seb'asına ve vahdetine şehadet eder.
İkincisi: O hadsiz masnu'larda birbirinden sîmaca fârikalı ve şekilce zînetli ve miktarca
mîzanlı ve suretce intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve
kuvvetli bir hakikat görünür ki, Kadir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey'den başka hiçbir şey, bu
her cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile sahib olamaz ve hiçbir imkân
ve ihtimali yok.
Üçüncüsü: Birbirinin misli ve aynı veya az farklı ve birbirine benziyen mahsur ve
mahdud yumurtalardan ve yumurtacıklardan ve nutfe denilen su katrelerinden o hadsiz
hayvanların yüzbinler çeşit tarzlarda ve birer mu'cize-i hikmet mahiyetinde bulunan
suretlerini, gayet muntazam ve muvazeneli ve hatasız bir hey'ette açmak ve fethetmek öyle
parlak bir hakikattır ki; hayvanlar adedince senetler, deliller o hakikatı tenvir eder.
İşte bu üç hakikatın ittifakıyle, hayvanların bütün envaı, beraber öyle bir "Lâ ilahe illâ
Hû" deyip şehadet getiriyorlar ki; güya zemin, büyük bir insan gibi büyüklüğü nisbetinde "Lâ
ilahe illâ Hû" diyerek semavat ehline işittiriyor mahiyetinde gördü ve tam ders aldı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3044: 1422 - 3044: 1427)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İkincisi: O hadsiz masnu'larda birbirinden sîmaca fârikalı ve şekilce zînetli ve miktarca


mîzanlı ve suretce intizamlı bir tarzdaki temyizden, tezyinden, tasvirden öyle azametli ve
kuvvetli bir hakikat görünür ki, Kadir-i Külli Şey ve Âlim-i Külli Şey'den başka hiçbir şey, bu
her cihetle binlerle hârikaları ve hikmetleri gösteren ihatalı fiile sahib olamaz ve hiçbir imkân
ve ihtimali yok.
Üçüncüsü: Birbirinin misli ve aynı veya az farklı ve birbirine benziyen mahsur ve
mahdud yumurtalardan ve yumurtacıklardan ve nutfe denilen su katrelerinden o hadsiz
hayvanların yüzbinler çeşit tarzlarda ve birer mu'cize-i hikmet mahiyetinde bulunan
suretlerini, gayet muntazam ve muvazeneli ve hatasız bir hey'ette açmak ve fethetmek öyle
parlak bir hakikattır ki; hayvanlar adedince senetler, deliller o hakikatı tenvir eder.
İşte bu üç hakikatın ittifakıyle, hayvanların bütün envaı, beraber öyle bir "Lâ ilahe illâ
Hû" deyip şehadet getiriyorlar ki; güya zemin, büyük bir insan gibi büyüklüğü nisbetinde "Lâ
ilahe illâ Hû" diyerek semavat ehline işittiriyor mahiyetinde gördü ve tam ders aldı. Birinci
Makamın yedinci mertebesinde bu mezkûr hakikatları ifade mânasiyle:
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3049: 704 - 3049: 709)


Arama dizesi: hikmet

U¬7 !®(!«G¬8 h²E«A²7! «–@«6 ²x«7


Âyetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.
Sonra; ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine baktı, gördü ki: Mahiyeti ile
hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküp ediyor.
Birincisi: Teveddüd-ü İlâhî denilen, kendini mahlûkatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen
ve huzuran ve sohbeten dahi sevdirmek, vedudiyet'in ve rahmâniyet'in muktezasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3049: 760 - 3049: 765)


Arama dizesi: hikmet

®(!«G¬8 h²E«A²7! «–@«6 ²x«7


Âyetinin bir vechini tefsir ediyor anladı.
Sonra; ilhamın mahiyetine ve hikmetine ve şehadetine baktı, gördü ki: Mahiyeti ile
hikmeti ve neticesi dört nurdan terekküp ediyor.
Birincisi: Teveddüd-ü İlâhî denilen, kendini mahlûkatına fiilen sevdirdiği gibi, kavlen
ve huzuran ve sohbeten dahi sevdirmek, vedudiyet'in ve rahmâniyet'in muktezasıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3051: 91 - 3051: 95)


Arama dizesi: takva
Hem, ümmî bir Zâtın (A.S.M.) ef'al ve akvâl ve ahvalinden çıkan İslâmiyet, her asırda,
üçyüz milyon insanın rehberi ve mercii ve akıllarının muallimi ve mürşidi ve kalblerinin
münevviri ve musaffisi ve nefislerinin mürebbisi ve müzekkisi ve ruhlarının medar-ı inkişafı
ve mâden-i terakkiyatı olması cihetiyle, misli olamaz ve olmamış.

Hem, dininde bulunan bütün ibâdâtın bütün envaında en ileri olması.. ve herkesten
ziyade takvada bulunması.. ve Allah'dan korkması.. ve fevkalâde daimî mücahedat ve
dağdağalar içinde tam tamına
--- sh:»(T:358) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ubudiyetin en ince esrarına kadar müraat etmesi ve hiç kimseyi taklid etmiyerek ve tam
mânasiyle ve mübtediyane fakat en mükemmel olarak hem ibtida, hem intihayı birleştirerek
MAXQDA 2020 24.12.2022

yapması; elbette misli görülmez ve görünmemiş.


Hem binler dua ve münâcâtlarından Cevşenül-Kebîr ile, öyle bir mârifet-i rabbaniye ile,
öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki; o zamandanberi gelen ehl-i mârifet ve ehl-i velâyet,
telâhuk-u efkâr ile beraber, ne o mertebe-i mârifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri
gösteriyor ki; duada dahi onun misli yoktur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3051: 1703 - 3051: 1708)


Arama dizesi: hikmet

ubudiyetin en ince esrarına kadar müraat etmesi ve hiç kimseyi taklid etmiyerek ve tam
mânasiyle ve mübtediyane fakat en mükemmel olarak hem ibtida, hem intihayı birleştirerek
yapması; elbette misli görülmez ve görünmemiş.
Hem binler dua ve münâcâtlarından Cevşenül-Kebîr ile, öyle bir mârifet-i rabbaniye ile,
öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki; o zamandanberi gelen ehl-i mârifet ve ehl-i velâyet,
telâhuk-u efkâr ile beraber, ne o mertebe-i mârifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri
gösteriyor ki; duada dahi onun misli yoktur. Risale-i Münâcâtın başında, Cevşenül-Kebîr'in
doksandokuz fıkrasından bir fıkrasının kısacık bir mealinin beyan edildiği yere bakan adam,
Cevşen'in dahi misli yoktur diyecek.
Hem, tebliğ-i risâlette ve nâsı hakka dâvette o derece metanet ve sebat ve cesaret
göstermiş ki; büyük devletler ve büyük dinler, hattâ kavim ve kabilesi ve amucası ona şiddetli
adavet ettikleri halde zerre miktar bir eser-i tereddüd, bir telâş, bir korkaklık göstermemesi ve
tek başiyle bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkarması ve İslâmiyeti dünyanın
başına geçirmesi isbat eder ki, tebliğ ve dâvette dahi misli olmamış ve olamaz.
Hem îmânda, öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir yakîn ve mu'cizane bir inkişaf ve
cihanı ışıklandıran bir ulvî itikad taşımış ki, o zamanın hükümranı olan bütün efkârı ve
akideleri ve hükemanın hikmetleri ve ruhâni reislerin ilimleri ona muârız ve muhalif ve
münkir oldukları halde; onun ne yakînine, ne itikadına, ne itimadına, ne itmi'nanına hiçbir
şüphe, hiçbir tereddüt, hiçbir zaaf, hiçbir vesvese vermemesi ve mâneviyatta ve meratib-i
îmâniyede terakki eden başta sahabeler ve bütün ehl-i velâyet, O'nun, her vakit, mertebe-i
îmânından feyz almaları ve O'nu en yüksek derecede bulmaları bilbedâhe gösterir ki, îmânı
dahi emsalsizdir.
İşte, böyle emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve hârika bir ubudiyet ve
fevkalâde bir dua ve cihan-pesendane bir dâvet ve mu'cizane bir îmân sahibinde, elbette hiçbir
cihetle yalan olamaz ve aldatmaz diye anladı, ve aklı dahi tasdik etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3052: 1600 - 3052: 1605)


Arama dizesi: hikmet

gizli ve aşikâr hallerini ve fikirlerini ve vaziyetlerini taharri ve teftiş ve tedkik etmeleri


neticesinde; bu Zâtın, dünyada en sâdık ve en yüksek ve en haklı ve hakikatlı olduğuna ittifak
ile ve icma ile sarsılmaz tasdikleri ve kuvvetli îmânları, güneşin ziyasına delâlet eden gündüz
gibi bir delildir, diye anladı.
Sekizincisi: Bu kâinat, nasılki kendini îcad ve idare ve tertip eden ve tasvir ve takdir ve
tedbir ile; bir saray gibi, bir kitap gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf eden sâniine
ve kâtibine ve nakkaşına delâlet eder; öyle de: Kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlâhiyyeyi
bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki rabbânî hikmetlerini tâlim edecek ve vazifedarane
harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın
kemalâtını ilân edecek ve o kitab-ı kebîrin mânalarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru
MAXQDA 2020 24.12.2022

keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sâdık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına
delâlet ettiği cihetle; elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu Zâtın hakkaniyetine, ve
bu kâinat Hâlikının en yüksek ve sâdık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi.
Dokuzuncusu: Mâdem bu san'atlı ve hikmetli masnuatiyle kendi hünerlerini ve
sanatkârlığının kemalâtını teşhir etmek ve bu süslü, zînetli nihayetsiz mahlûkatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek ve bu lezzetli ve kıymetli hesapsız nimetleriyle kendine teşekkür ve
hamd ettirmek ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe, ile hatta ağızların en ince
zevklerini ve iştihaların her nev'ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbânî it'amlar ve
ziyafetler ile, kendi rububiyetine karşı, minnetdârâne ve müteşekkirâne ve perestişkârâne
ibadet ettirmek ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve ihtilâfı gibi, azametli ve
haşmetli tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve hikmetli faaliyet ve hallâkıyet ile kendi uluhiyetini
izhar ederek, o ulûhiyetine karşı îmân ve teslim ve inkıyad ve itaat ettirmek ve her vakit iyiliği
ve iyileri himaye, fenalığı ve fenaları izale ve semavî tokatlar ile zâlimleri ve yalancıları imha
etmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen perde arkasında birisi var. Elbette
ve herhalde, o gaybî Zâtın yanında en sevgili mahlûku ve en doğru abdi ve onun mezkûr
maksatlarına tam hizmet ederek, hilkat-ı kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden,
ve daima o Hâlikının namına hareket

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3052: 2147 - 3052: 2152)


Arama dizesi: hikmet

Bu kâinat, nasılki kendini îcad ve idare ve tertip eden ve tasvir ve takdir ve


tedbir ile; bir saray gibi, bir kitap gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf eden sâniine
ve kâtibine ve nakkaşına delâlet eder; öyle de: Kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlâhiyyeyi
bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki rabbânî hikmetlerini tâlim edecek ve vazifedarane
harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın
kemalâtını ilân edecek ve o kitab-ı kebîrin mânalarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru
keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sâdık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına
delâlet ettiği cihetle; elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu Zâtın hakkaniyetine, ve
bu kâinat Hâlikının en yüksek ve sâdık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi.
Dokuzuncusu: Mâdem bu san'atlı ve hikmetli masnuatiyle kendi hünerlerini ve
sanatkârlığının kemalâtını teşhir etmek ve bu süslü, zînetli nihayetsiz mahlûkatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek ve bu lezzetli ve kıymetli hesapsız nimetleriyle kendine teşekkür ve
hamd ettirmek ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe, ile hatta ağızların en ince
zevklerini ve iştihaların her nev'ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbânî it'amlar ve
ziyafetler ile, kendi rububiyetine karşı, minnetdârâne ve müteşekkirâne ve perestişkârâne
ibadet ettirmek ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve ihtilâfı gibi, azametli ve
haşmetli tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve hikmetli faaliyet ve hallâkıyet ile kendi uluhiyetini
izhar ederek, o ulûhiyetine karşı îmân ve teslim ve inkıyad ve itaat ettirmek ve her vakit iyiliği
ve iyileri himaye, fenalığı ve fenaları izale ve semavî tokatlar ile zâlimleri ve yalancıları imha
etmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen perde arkasında birisi var. Elbette
ve herhalde, o gaybî Zâtın yanında en sevgili mahlûku ve en doğru abdi ve onun mezkûr
maksatlarına tam hizmet ederek, hilkat-ı kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden,
ve daima o Hâlikının namına hareket
--- sh:»(T:361) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
eden ve O'ndan istimdat eden ve muvaffakıyet isteyen ve O'nun tarafından imdada ve tevfika
mazhar olan ve Muhammed-i Kureyşî denilen bu Zât olacak (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3052: 2809 - 3052: 2814)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Bu kâinat, nasılki kendini îcad ve idare ve tertip eden ve tasvir ve takdir ve


tedbir ile; bir saray gibi, bir kitap gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf eden sâniine
ve kâtibine ve nakkaşına delâlet eder; öyle de: Kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlâhiyyeyi
bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki rabbânî hikmetlerini tâlim edecek ve vazifedarane
harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın
kemalâtını ilân edecek ve o kitab-ı kebîrin mânalarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru
keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sâdık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına
delâlet ettiği cihetle; elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu Zâtın hakkaniyetine, ve
bu kâinat Hâlikının en yüksek ve sâdık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi.
Dokuzuncusu: Mâdem bu san'atlı ve hikmetli masnuatiyle kendi hünerlerini ve
sanatkârlığının kemalâtını teşhir etmek ve bu süslü, zînetli nihayetsiz mahlûkatıyla kendini
tanıttırmak ve sevdirmek ve bu lezzetli ve kıymetli hesapsız nimetleriyle kendine teşekkür ve
hamd ettirmek ve bu şefkatli ve himayetli umumî terbiye ve iaşe, ile hatta ağızların en ince
zevklerini ve iştihaların her nev'ini tatmin edecek bir surette ihzar edilen Rabbânî it'amlar ve
ziyafetler ile, kendi rububiyetine karşı, minnetdârâne ve müteşekkirâne ve perestişkârâne
ibadet ettirmek ve mevsimlerin tebdili ve gece gündüzün tahvili ve ihtilâfı gibi, azametli ve
haşmetli tasarrufat ve icraat ve dehşetli ve hikmetli faaliyet ve hallâkıyet ile kendi uluhiyetini
izhar ederek, o ulûhiyetine karşı îmân ve teslim ve inkıyad ve itaat ettirmek ve her vakit iyiliği
ve iyileri himaye, fenalığı ve fenaları izale ve semavî tokatlar ile zâlimleri ve yalancıları imha
etmek cihetiyle, hakkaniyet ve adaletini göstermek isteyen perde arkasında birisi var. Elbette
ve herhalde, o gaybî Zâtın yanında en sevgili mahlûku ve en doğru abdi ve onun mezkûr
maksatlarına tam hizmet ederek, hilkat-ı kâinatın tılsımını ve muammasını hall ve keşfeden,
ve daima o Hâlikının namına hareket
--- sh:»(T:361) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
eden ve O'ndan istimdat eden ve muvaffakıyet isteyen ve O'nun tarafından imdada ve tevfika
mazhar olan ve Muhammed-i Kureyşî denilen bu Zât olacak (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3055: 437 - 3055: 442)


Arama dizesi: hikmet
bulunuyorlar. Birden Kur'ân'ın lisanından bu âyeti dinlerken gördü; bu âyet, kâinat üstünde
dünyanın yüzünde öyle bir perde açtı ve ışıklandırdı ki; bu ezelî nutuk ve bu sermedî ferman,
asırlar sıralarında dizilen zîşuurlara ders verip gösteriyor ki; bu kâinat, bir câmi-i kebir

hükmünde, başta semavat ve arz olarak umum mahlûkatı, hayatdarâne zikir ve tesbihde, ve
vazife başında cûş u huruşla mes'udane ve memnunane bir vaziyette bulunduruyor, diye
müşahede etti. Ve bu âyetin derece-i belâgatını zevk ederek, sair âyetleri buna kıyasla,
Kur'ân'ın zemzeme-i belâgatı arzın nısfını ve nev'-i beşerin humsunu istilâ ederek, haşmet-i
saltanatı kemal-i ihtiramla ondört asır bilâfasıla idame ettiğinin binler hikmetlerinden bir
hikmetini anladı.
Dördüncü Nokta: Kur'ân, öyle hakikatlı bir halâvet göstermiş ki; en tatlı bir şeyden
dahi usandıran çok tekrar, Kur'ân'ı tilâvet edenler için değil usandırmak, belki kalbi
çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrar-ı tilâveti halâvetini ziyadeleştirdiği eski
zamandan beri herkesçe müsellem olup, darb-ı mesel hükmüne geçmiş. Hem öyle bir tazelik
ve gençlik ve şebabet ve garabet göstermiş ki, ondört asır yaşadığı ve herkesin eline kolayca
girdiği halde, şimdi nâzil olmuş gibi tazeliğini muhafaza ediyor.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3055: 458 - 3055: 463)


Arama dizesi: hikmet
bulunuyorlar. Birden Kur'ân'ın lisanından bu âyeti dinlerken gördü; bu âyet, kâinat üstünde
dünyanın yüzünde öyle bir perde açtı ve ışıklandırdı ki; bu ezelî nutuk ve bu sermedî ferman,
asırlar sıralarında dizilen zîşuurlara ders verip gösteriyor ki; bu kâinat, bir câmi-i kebir

hükmünde, başta semavat ve arz olarak umum mahlûkatı, hayatdarâne zikir ve tesbihde, ve
vazife başında cûş u huruşla mes'udane ve memnunane bir vaziyette bulunduruyor, diye
müşahede etti. Ve bu âyetin derece-i belâgatını zevk ederek, sair âyetleri buna kıyasla,
Kur'ân'ın zemzeme-i belâgatı arzın nısfını ve nev'-i beşerin humsunu istilâ ederek, haşmet-i
saltanatı kemal-i ihtiramla ondört asır bilâfasıla idame ettiğinin binler hikmetlerinden bir
hikmetini anladı.
Dördüncü Nokta: Kur'ân, öyle hakikatlı bir halâvet göstermiş ki; en tatlı bir şeyden
dahi usandıran çok tekrar, Kur'ân'ı tilâvet edenler için değil usandırmak, belki kalbi
çürümemiş ve zevki bozulmamış adamlara tekrar-ı tilâveti halâvetini ziyadeleştirdiği eski
zamandan beri herkesçe müsellem olup, darb-ı mesel hükmüne geçmiş. Hem öyle bir tazelik
ve gençlik ve şebabet ve garabet göstermiş ki, ondört asır yaşadığı ve herkesin eline kolayca
girdiği halde, şimdi nâzil olmuş gibi tazeliğini muhafaza ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3057: 2611 - 3057: 2616)


Arama dizesi: hikmet

"Haydi ileri!" Îmânın hadsiz


mertebelerinden bir mertebe daha kazanmak için kâinatın hey'et-i mecmuasına müracaat edip,
O da ne diyor, dinlemeliyiz; erkânından ve eczasından aldığımız dersleri tekmil ve tenvir
etmeliyiz. diye, Kur'ân'dan aldığı geniş ve ihatalı bir dürbün ile baktı, gördü: Bu kâinat, o
kadar mânidar ve muntazamdır ki; mücessem bir kitab-ı sübhâni ve cismanî bir Kur'ân-ı
Rabbanî ve müzeyyen bir saray-ı samedanî ve muntazam bir şehr-i rahmanî suretinde
görünüyor. O kitabın bütün sureleri, âyetleri ve kelimatları; hattâ, harfleri ve babları ve
fasılları ve sayfaları ve satırları umumunun, her vakit mânidarane mahv u isbatları ve
hakîmane tağyir ve tahvilleri icma' ile, bir Alîm-i Külli Şey'in ve bir Kadîr-i Külli Şey'in ve
bir musannıfın, herşeyde herşey'i gören ve herşey'in herşey'i ile münasebetini bilen, riayet
eden bir Nakkaş-ı Zülcelâl'in ve bir Kâtib-i Zülkemal'in vücudunu ve mevcudiyetini bilbedahe
ifade ettikleri gibi; bütün erkân ve envaiyle ve ecza ve cüz'iyatiyle ve sekeneleri ve
müştemilâtiyle ve vâridat ve masârifatiyle ve onlarda maslahatkârane tebdilleriyle ve
hikmetperverane tecditleriyle, bil'ittifak, hadsiz bir kudret ve nihayetsiz bir hikmetle iş gören
âlî bir ustanın ve misilsiz bir Sâniin mevcudiyetini ve vahdetini bildiriyorlar. Ve kâinatın
--- sh:»(T:370) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
azametine münasib iki büyük ve geniş hakikatın şehadetleri, kâinatın bu büyük şehadetini
isbat ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3057: 2691 - 3057: 2696)


Arama dizesi: hikmet

"Haydi ileri!" Îmânın hadsiz


mertebelerinden bir mertebe daha kazanmak için kâinatın hey'et-i mecmuasına müracaat edip,
O da ne diyor, dinlemeliyiz; erkânından ve eczasından aldığımız dersleri tekmil ve tenvir
MAXQDA 2020 24.12.2022

etmeliyiz. diye, Kur'ân'dan aldığı geniş ve ihatalı bir dürbün ile baktı, gördü: Bu kâinat, o
kadar mânidar ve muntazamdır ki; mücessem bir kitab-ı sübhâni ve cismanî bir Kur'ân-ı
Rabbanî ve müzeyyen bir saray-ı samedanî ve muntazam bir şehr-i rahmanî suretinde
görünüyor. O kitabın bütün sureleri, âyetleri ve kelimatları; hattâ, harfleri ve babları ve
fasılları ve sayfaları ve satırları umumunun, her vakit mânidarane mahv u isbatları ve
hakîmane tağyir ve tahvilleri icma' ile, bir Alîm-i Külli Şey'in ve bir Kadîr-i Külli Şey'in ve
bir musannıfın, herşeyde herşey'i gören ve herşey'in herşey'i ile münasebetini bilen, riayet
eden bir Nakkaş-ı Zülcelâl'in ve bir Kâtib-i Zülkemal'in vücudunu ve mevcudiyetini bilbedahe
ifade ettikleri gibi; bütün erkân ve envaiyle ve ecza ve cüz'iyatiyle ve sekeneleri ve
müştemilâtiyle ve vâridat ve masârifatiyle ve onlarda maslahatkârane tebdilleriyle ve
hikmetperverane tecditleriyle, bil'ittifak, hadsiz bir kudret ve nihayetsiz bir hikmetle iş gören
âlî bir ustanın ve misilsiz bir Sâniin mevcudiyetini ve vahdetini bildiriyorlar. Ve kâinatın
--- sh:»(T:370) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
azametine münasib iki büyük ve geniş hakikatın şehadetleri, kâinatın bu büyük şehadetini
isbat ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3058: 134 - 3058: 139)


Arama dizesi: hikmet
Evet hudus
hakikatı kâinatı istilâ etmiş, çoğunu göz görüyor; diğer kısmını akıl görüyor. Çünki:
Gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefat eder ki; herbirisinin hadsiz
efradı bulunan ve herbiri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi nebatat ve küçücük

hayvanat, o âlem ile beraber vefat ederler. Fakat o kadar intizam ile bir vefattır ki; haşir ve
neşirlerine medar olan ve rahmet ve hikmetin mu'cizeleri, kudret ve ilmin hârikaları bulunan
çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp, defter-i a'mallerini ve
gördükleri vazifelerin programlarını onların ellerine vererek, Hafîz-i Zülcelâl'in himayesi
altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler. Ve bahar mevsiminde, haşr-ı âzamın
yüzbin misali ve nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden ağaçlar ve kökler ve bir
kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar. Ve bir kısmının dahi, kendi yerlerinde
emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri îcad ve ihya olunuyor. Ve geçen baharın mevcudatı,
işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip ²€«h¬L9 rEÇM7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3058: 394 - 3058: 399)


Arama dizesi: hikmet
Evet hudus
hakikatı kâinatı istilâ etmiş, çoğunu göz görüyor; diğer kısmını akıl görüyor. Çünki:
Gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefat eder ki; herbirisinin hadsiz
efradı bulunan ve herbiri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi nebatat ve küçücük

hayvanat, o âlem ile beraber vefat ederler. Fakat o kadar intizam ile bir vefattır ki; haşir ve
neşirlerine medar olan ve rahmet ve hikmetin mu'cizeleri, kudret ve ilmin hârikaları bulunan
çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp, defter-i a'mallerini ve
gördükleri vazifelerin programlarını onların ellerine vererek, Hafîz-i Zülcelâl'in himayesi
altında, hikmetine emanet eder; sonra vefat ederler. Ve bahar mevsiminde, haşr-ı âzamın
MAXQDA 2020 24.12.2022

yüzbin misali ve nümune ve delilleri hükmünde olarak o vefat eden ağaçlar ve kökler ve bir
kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar. Ve bir kısmının dahi, kendi yerlerinde
emsalleri ve aynen onlara benzeyenleri îcad ve ihya olunuyor. Ve geçen baharın mevcudatı,
işledikleri amellerin ve vazifelerin sahifelerini ilânat gibi neşredip ²€«h¬L9 rEÇM7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3058: 1514 - 3058: 1519)


Arama dizesi: hikmet

Ve o vefat ve hudus, o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat


ve hudusta, gayet intizam ve mizanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudusları
--- sh:»(T:371) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
oluyor ki; güya dünya öyle bir misafirhanedir ki, zîhayat kâinatlar ona misafir olurlar ve
seyyal âlemler ve seyyar dünyalar ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler. İşte; bu dünyada
böyle hayatdar dünyaları ve vazifedar kâinatları kemal-i ilim ve hikmet ve mizanla, ve
muvazene ve intizam ve nizamla ihdas ve îcad edip rabbanî maksadlarda ve İlâhî gayelerde ve
rahmânî hizmetlerde kadîrane istimal ve rahîmane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâl'in vücub-u
vücudu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti, bilbedahe, güneş gibi akıllara görünüyor.
Hudus mesâilini Risale-i Nur'a ve muhakkikîn-i kelâmiyenin kitaplarına havale ile o bahsi
kapıyoruz...
Amma imkân ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihata etmiş. Çünki: Görüyoruz ki, herşey
küllî ve cüz'î bulunsun, büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrattan seyyârâta kadar her
mevcud, mahsus bir zât ve muayyen bir suret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve
hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3058: 1766 - 3058: 1771)


Arama dizesi: hikmet

Ve o vefat ve hudus, o kadar muntazam cereyan ediyor ve o vefat


ve hudusta, gayet intizam ve mizanla o kadar nevilerin vefiyatları ve hudusları
--- sh:»(T:371) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
oluyor ki; güya dünya öyle bir misafirhanedir ki, zîhayat kâinatlar ona misafir olurlar ve
seyyal âlemler ve seyyar dünyalar ona gelirler, vazifelerini görürler, giderler. İşte; bu dünyada
böyle hayatdar dünyaları ve vazifedar kâinatları kemal-i ilim ve hikmet ve mizanla, ve
muvazene ve intizam ve nizamla ihdas ve îcad edip rabbanî maksadlarda ve İlâhî gayelerde ve
rahmânî hizmetlerde kadîrane istimal ve rahîmane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâl'in vücub-u
vücudu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti, bilbedahe, güneş gibi akıllara görünüyor.
Hudus mesâilini Risale-i Nur'a ve muhakkikîn-i kelâmiyenin kitaplarına havale ile o bahsi
kapıyoruz...
Amma imkân ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihata etmiş. Çünki: Görüyoruz ki, herşey
küllî ve cüz'î bulunsun, büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrattan seyyârâta kadar her
mevcud, mahsus bir zât ve muayyen bir suret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve
hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3058: 2194 - 3058: 2199)


Arama dizesi: hikmet

İşte; bu dünyada
böyle hayatdar dünyaları ve vazifedar kâinatları kemal-i ilim ve hikmet ve mizanla, ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

muvazene ve intizam ve nizamla ihdas ve îcad edip rabbanî maksadlarda ve İlâhî gayelerde ve
rahmânî hizmetlerde kadîrane istimal ve rahîmane istihdam eden bir Zât-ı Zülcelâl'in vücub-u
vücudu ve hadsiz kudreti ve nihayetsiz hikmeti, bilbedahe, güneş gibi akıllara görünüyor.
Hudus mesâilini Risale-i Nur'a ve muhakkikîn-i kelâmiyenin kitaplarına havale ile o bahsi
kapıyoruz...
Amma imkân ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihata etmiş. Çünki: Görüyoruz ki, herşey
küllî ve cüz'î bulunsun, büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrattan seyyârâta kadar her
mevcud, mahsus bir zât ve muayyen bir suret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve
hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor. Halbuki; o mahsus zâta
ve o mahiyete, hadsiz imkânat içinde o hususiyeti vermek; hem, suretler adedince imkânlar ve
ihtimaller içinde o nakışlı ve fârikalı ve münasib o muayyen sureti giydirmek; hem
hemcinsinden olan eşhasın mikdarınca imkânlar içinde çalkalanan o mevcuda, o lâyık
şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek; hem, sıfatların nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve
ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddit bulunan o masnua o hâs ve muvafık maslahatlı
sıfatları yerleştirmek, hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkin olması noktasında
hadsiz imkânat ve ihtimalât içinde mütehayyir, sergerdan, hedefsiz o mahlûka, o hikmetli
keyfiyetleri ve inâyetli cihazları takmak ve teçhiz etmek, elbette küllî ve cüz'î bütün
mümkinat adedince ve her mümkinin mezkûr mâhiyet ve hüviyet, hey'et ve sûret, sıfat ve
vaziyetinin imkânatı adedince, tahsis edici, tercih edici, tâyin edici, ihdas edici bir Vâcibül-
Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve nihayetsiz hikmetine ve hiçbirşey ve
hiçbir şe'n, O'ndan gizlenmediğine ve hiçbirşey O'na ağır gelmediğine ve en büyük bir şey, en
küçük bir şey gibi O'na kolay geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek
kadar suhuletle îcad edebildiğine işaretler ve delâletler ve şehadetler, imkân hakikatinden
çıkıp kâinatın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler. Kâinatın şehadetini, her iki
kanadı ve iki hakikatiyle Risale-i Nur eczaları ve bilhassa Yirmiikinci ve Otuzikinci

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3058: 2912 - 3058: 2917)


Arama dizesi: hikmet

Amma imkân ciheti ise; o da kâinatı istilâ ve ihata etmiş. Çünki: Görüyoruz ki, herşey
küllî ve cüz'î bulunsun, büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrattan seyyârâta kadar her
mevcud, mahsus bir zât ve muayyen bir suret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve
hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor. Halbuki; o mahsus zâta
ve o mahiyete, hadsiz imkânat içinde o hususiyeti vermek; hem, suretler adedince imkânlar ve
ihtimaller içinde o nakışlı ve fârikalı ve münasib o muayyen sureti giydirmek; hem
hemcinsinden olan eşhasın mikdarınca imkânlar içinde çalkalanan o mevcuda, o lâyık
şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek; hem, sıfatların nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve
ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddit bulunan o masnua o hâs ve muvafık maslahatlı
sıfatları yerleştirmek, hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkin olması noktasında
hadsiz imkânat ve ihtimalât içinde mütehayyir, sergerdan, hedefsiz o mahlûka, o hikmetli
keyfiyetleri ve inâyetli cihazları takmak ve teçhiz etmek, elbette küllî ve cüz'î bütün
mümkinat adedince ve her mümkinin mezkûr mâhiyet ve hüviyet, hey'et ve sûret, sıfat ve
vaziyetinin imkânatı adedince, tahsis edici, tercih edici, tâyin edici, ihdas edici bir Vâcibül-
Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve nihayetsiz hikmetine ve hiçbirşey ve
hiçbir şe'n, O'ndan gizlenmediğine ve hiçbirşey O'na ağır gelmediğine ve en büyük bir şey, en
küçük bir şey gibi O'na kolay geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek
kadar suhuletle îcad edebildiğine işaretler ve delâletler ve şehadetler, imkân hakikatinden
çıkıp kâinatın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler. Kâinatın şehadetini, her iki
kanadı ve iki hakikatiyle Risale-i Nur eczaları ve bilhassa Yirmiikinci ve Otuzikinci
--- sh:»(T:372) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3058: 3260 - 3058: 3265)


Arama dizesi: hikmet

Çünki: Görüyoruz ki, herşey


küllî ve cüz'î bulunsun, büyük ve küçük olsun arştan ferşe, zerrattan seyyârâta kadar her
mevcud, mahsus bir zât ve muayyen bir suret ve mümtaz bir şahsiyet ve has sıfatlar ve
hikmetli keyfiyetler ve maslahatlı cihazlar ile dünyaya gönderiliyor. Halbuki; o mahsus zâta
ve o mahiyete, hadsiz imkânat içinde o hususiyeti vermek; hem, suretler adedince imkânlar ve
ihtimaller içinde o nakışlı ve fârikalı ve münasib o muayyen sureti giydirmek; hem
hemcinsinden olan eşhasın mikdarınca imkânlar içinde çalkalanan o mevcuda, o lâyık
şahsiyeti imtiyazla tahsis etmek; hem, sıfatların nevileri ve mertebeleri sayısınca imkânlar ve
ihtimaller içinde şekilsiz ve mütereddit bulunan o masnua o hâs ve muvafık maslahatlı
sıfatları yerleştirmek, hem hadsiz yollar ve tarzlarda bulunması mümkin olması noktasında
hadsiz imkânat ve ihtimalât içinde mütehayyir, sergerdan, hedefsiz o mahlûka, o hikmetli
keyfiyetleri ve inâyetli cihazları takmak ve teçhiz etmek, elbette küllî ve cüz'î bütün
mümkinat adedince ve her mümkinin mezkûr mâhiyet ve hüviyet, hey'et ve sûret, sıfat ve
vaziyetinin imkânatı adedince, tahsis edici, tercih edici, tâyin edici, ihdas edici bir Vâcibül-
Vücud'un vücub-u vücuduna ve hadsiz kudretine ve nihayetsiz hikmetine ve hiçbirşey ve
hiçbir şe'n, O'ndan gizlenmediğine ve hiçbirşey O'na ağır gelmediğine ve en büyük bir şey, en
küçük bir şey gibi O'na kolay geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek
kadar suhuletle îcad edebildiğine işaretler ve delâletler ve şehadetler, imkân hakikatinden
çıkıp kâinatın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler. Kâinatın şehadetini, her iki
kanadı ve iki hakikatiyle Risale-i Nur eczaları ve bilhassa Yirmiikinci ve Otuzikinci
--- sh:»(T:372) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Sözler ve Yirminci ve Otuzüçüncü Mektuplar tamamiyle isbat ve izah ettiklerinden onlara
havale ederek bu pek uzun kıssayı kısa kestik.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3060: 670 - 3060: 675)


Arama dizesi: hikmet

hüsnâsiyle ve sıfât-ı kudsiyesiyle O'nu, kabiliyetimizin nisbetinde tanımaya çalışabiliriz.


Bu maksadın hadsiz yollarından iki yolu ve o iki yolun hadsiz mertebelerinden iki
mertebeyi ve o iki mertebenin pek çok hakikatlarından ve pek çok uzun tafsilâtından yalnız
iki hakikatı icmâl ve ihtisar ile bu risalede beyan edeceğiz.
Birinci Hakikat: Bilmüşahede gözümüzle görünen ve muhit ve daimî ve muntazam ve
dehşetli ve semavî ve arzî olan bütün mevcudatı çeviren ve tebdil ve tecdid eden ve kâinatı
kaplıyan faaliyet-i müstevliye hakikatı görünmesi ve o her cihetle hikmetmedar faaliyet
hakikatinin içinde tezahür-ü rububiyet hakikatinin bilbedâhe hissedilmesi ve o her cihetle
rahmet-feşan tezahür-ü rububiyet hakikatinin içinde tebarüz-ü ulûhiyet hakikatı bizzarure
bilinmiş olmasıdır.
İşte, bu hâkimane ve hakîmane faaliyet-i daimeden ve perdesinin arkasında bir Fâil-i
Kadîr ve Alîmin ef'âli görünür gibi hissedilir. Ve bu mürebbiyâne ve müdebbirâne ef'al-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3060: 3560 - 3060: 3565)


Arama dizesi: hikmet
(T:375) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
san'atlarını ve sıfatlarını ve bu san'at ve sıfatlar, bedahetle, herhalde bir zâtı istilzam eder ki,
mevsuf ve sâni' ve müsemma ve fâil olsun. Fâilsiz bir fiil ve müsemmasız bir isim mümkün
olmadığı gibi; mevsufsuz bir sıfat, san'atkârsız bir san'at dahi mümkün değildir.
İşte bu hakikat ve kaideye binaen, bu kâinat; bütün mevcudatiyle beraber kaderin
kalemiyle yazılmış, kudretin çekiciyle yapılmış mânidar hadsiz kitablar, mektublar, nihayetsiz
MAXQDA 2020 24.12.2022

binalar ve saraylar hükmünde, herbiri binler vecihle ve beraber hadsiz vücuh ile, rabbanî ve
rahmanî nihayetsiz fiilleri ve o fiillerin menşe'leri olan binbir esmâ-i İlâhiyeyi hadsiz
cilveleriyle ve o güzel isimlerin menbaı olan yedi sıfât-ı sübhaniyenin nihayetsiz tecellileriyle,
o yedi muhît ve kudsî sıfatların mâdeni ve mevsufu olan ezelî ve ebedî bir Zât-ı Zülcelâl'in
vücub-u vücuduna ve vahdetine hadsiz işaretler ve nihayetsiz şehadetler ettikleri gibi; bütün o
mevcudatta bulunan bütün hüsünler, cemaller, kıymetler, kemaller dahi, ef'âl-i rabbaniyenin
ve esmâ-i İlâhiyenin ve sıfât-ı samedaniyenin ve şuunat-ı sübhâniyenin kendilerine lâyık ve
muvafık kudsî cemallerine ve kemâllerine ve hepsi birden, Zât-ı Akdes'in kudsî cemâline ve
kemaline bedahetle şehadet ederler.
İşte; faaliyet hakikati içinde tezahür eden rububiyet hakikati, ilim ve hikmetle halk ve
îcad ve sun' ve ibda', nizam ve mîzan ile takdir ve tasvir ve tedbir ve tedvir, kasd ve irade ile
tahvil ve tebdil ve tenzil ve tekmil, şefkat ve rahmetle it'am ve in'am ve ikram ve ihsan gibi
şuunatiyle ve tasarrufatiyle kendini gösterir ve tanıttırır. Ve tezahür-ü rububiyet hakikatı
içinde bedahetle hissedilen ve bulunan ulûhiyetin tebarüz hakikatı dahi, esmâ-i hüsnânın
rahîmâne ve kerîmâne cilveleriyle ve "Yedi Sıfât-ı Sübutiye" olan "Hayat", "İlim", "Kudret",
"İrade", "Sem", "Basar" ve "Kelâm" sıfatlarının celâlli ve cemalli tecellileriyle kendini
tanıttırır, bildirir.
Evet, nasılki, kelâm sıfatı, vahiyler ve ilhamlar ile Zât-ı Akdesi tanıttırır; öyle de,
Kudret sıfatı dahi, mücessem kelimeleri hükmünde olan san'atlı eserleriyle o Zât-ı Akdesi

bildirir ve kâinatı baştan başa bir fürkan-ı cismanî mahiyetinde gösterip, bir Kadîr-i Zülcelâli
tavsif ve târif eder. Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mizanlı
--- sh:»(T:376) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
olan bütün masnuat miktarınca ve ilim ile idare ve tedbir ve tezyîn ve temyiz edilen bütün
mahlûkat adedince, mevsufları olan birtek Zât-ı Akdesi bildirir. Ve hayat sıfatı ise, kudreti
bildiren bütün eserler ve ilmin vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mizanlı ve
zînetli suretler, haller ve sâir sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber,
hayat sıfatının tahakkukuna delâlet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri
olan bütün zîhayatları şâhid göstererek, Zât-ı Hayy-ı Kayyumu bildirir. Ve kâinatı, serbeser
her vakit taze taze ve ayrı ayrı cilveleri ve nakışları göstermek için, daima değişen ve
tazelenen ve hadsiz âyinelerden terekküp eden bir âyine-i ekber suretine çevirir. Ve bu kıyasla
görmek ve işitmek, ihtiyar etmek ve konuşmak sıfatları dahi, herbiri birer kâinat kadar Zât-ı
Akdesi bildirir, tanıttırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3061: 142 - 3061: 147)


Arama dizesi: hikmet
Ve tezahür-ü rububiyet hakikatı
içinde bedahetle hissedilen ve bulunan ulûhiyetin tebarüz hakikatı dahi, esmâ-i hüsnânın
rahîmâne ve kerîmâne cilveleriyle ve "Yedi Sıfât-ı Sübutiye" olan "Hayat", "İlim", "Kudret",
"İrade", "Sem", "Basar" ve "Kelâm" sıfatlarının celâlli ve cemalli tecellileriyle kendini
tanıttırır, bildirir.
Evet, nasılki, kelâm sıfatı, vahiyler ve ilhamlar ile Zât-ı Akdesi tanıttırır; öyle de,
Kudret sıfatı dahi, mücessem kelimeleri hükmünde olan san'atlı eserleriyle o Zât-ı Akdesi

bildirir ve kâinatı baştan başa bir fürkan-ı cismanî mahiyetinde gösterip, bir Kadîr-i Zülcelâli
MAXQDA 2020 24.12.2022

tavsif ve târif eder. Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mizanlı


--- sh:»(T:376) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
olan bütün masnuat miktarınca ve ilim ile idare ve tedbir ve tezyîn ve temyiz edilen bütün
mahlûkat adedince, mevsufları olan birtek Zât-ı Akdesi bildirir. Ve hayat sıfatı ise, kudreti
bildiren bütün eserler ve ilmin vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mizanlı ve
zînetli suretler, haller ve sâir sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber,
hayat sıfatının tahakkukuna delâlet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri
olan bütün zîhayatları şâhid göstererek, Zât-ı Hayy-ı Kayyumu bildirir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3061: 542 - 3061: 547)


Arama dizesi: hikmet

Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mizanlı


--- sh:»(T:376) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
olan bütün masnuat miktarınca ve ilim ile idare ve tedbir ve tezyîn ve temyiz edilen bütün
mahlûkat adedince, mevsufları olan birtek Zât-ı Akdesi bildirir. Ve hayat sıfatı ise, kudreti
bildiren bütün eserler ve ilmin vücudunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mizanlı ve
zînetli suretler, haller ve sâir sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber,
hayat sıfatının tahakkukuna delâlet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri
olan bütün zîhayatları şâhid göstererek, Zât-ı Hayy-ı Kayyumu bildirir. Ve kâinatı, serbeser
her vakit taze taze ve ayrı ayrı cilveleri ve nakışları göstermek için, daima değişen ve
tazelenen ve hadsiz âyinelerden terekküp eden bir âyine-i ekber suretine çevirir. Ve bu kıyasla
görmek ve işitmek, ihtiyar etmek ve konuşmak sıfatları dahi, herbiri birer kâinat kadar Zât-ı
Akdesi bildirir, tanıttırır.
Hem o sıfatlar, Zât-ı Zülcelâl'in vücuduna delâlet ettikleri gibi, hayatın vücuduna ve
tahakkukuna ve o Zâtın hayatdar ve diri olduğuna dahi bedahetle delâlet ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3062: 1303 - 3062: 1308)


Arama dizesi: hikmet

Evet, Said Nursî, bu


risalelerdeki hakikatların delâletiyle, millet ve İslâmiyet için en elzem hizmet olan imanın
takviyesi için çalışıyordu.
***
MUKADDEME
Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyye, Vücub-u Vücuda ve Vahdaniyete delâlet ettiği gibi,
hem delâil-i kat'iyye ile Rububiyetin ihatasına ve kudretinin azametine delâlet eder; hem
hâkimiyetinin ihatasına ve rahmetinin şümulüne dahi delâlet ve isbat eder, hem kâinatın bütün
eczasına hikmetinin ihatasını.. ve ilminin şümulünü isbat eder.
Elhâsıl: Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyyenin herbir mukaddemesinin sekiz neticesi var.
Sekiz mukaddemelerin her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle isbat eder ki; bu cihette bu
Sekizinci Hüccet-i İmaniyyede yüksek meziyetler vardır.
Said Nursî

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3062: 2864 - 3062: 2869)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dersiyle ve ism-i Hakîmin göstermesiyle görüyorum ki:


Semâvatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki; böyle intizamiyle senin mevcudiyetine işaret
ve delâlet etmesin. Ve hiçbir ecrâm-ı semaviye yoktur ki; sükûtiyle gürültüsüz vazife görerek
direksiz durmalariyle, senin rububiyyetine ve vahdetine şehadeti ve işareti olmasın. Ve hiçbir
yıldız yoktur ki; mevzun hilkatiyle, muntazam vaziyetiyle ve nuranî tebessümüyle ve bütün
yıldızlara mümâselet ve müşabehet sikkesiyle senin haşmet-i ulûhiyyetine ve vahdâniyyetine
işaret ve şehadette bulunmasın. Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki; hikmetli
hareketiyle ve itaatli müsahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle
senin vücub-u
--- sh:»(T:381) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
vücuduna şehadet ve saltanat-ı ulûhiyyetine işaret etmesin!…
Evet gökler, sekeneleriyle, herbiri tek başiyle şehadet ettikleri gibi, hey'et-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3063: 1000 - 3063: 1005)


Arama dizesi: hikmet

Evet gökler, sekeneleriyle, herbiri tek başiyle şehadet ettikleri gibi, hey'et-i

mecmuasiyle derece-i bedahette, –ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!– senin vücub-u
vücuduna öyle zâhir şehadet.. –ve ey zerratı, muntazam mürekkebatiyle tedbirini gören ve
idare eden ve bu seyyare yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!– senin
vahdetine ve birliğine öyle kuvvetli şehadet ederler ki, göğün yüzünde bulunan yıldızlar
sayısınca nuranî bürhanlar ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler. Hem bu sâfi temiz,
güzel gökler; fevkalâde büyük ve fevkalâde sür'atli ecramiyle muntazam bir ordu ve elektrik
lâmbalariyle süslenmiş bir saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle, senin
rububiyyetinin haşmetine ve her şey'i îcad eden kudretinin azametine zâhir delâlet.. ve hadsiz
semavatı ihâta eden hâkimiyetinin ve her bir zîhayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz
genişliklerine kuvvetli işaret.. ve bütün mahlûkat-ı semaviyenin bütün işlerine ve
keyfiyetlerine taallûk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin her şey'e ihâtasına ve
hikmetinin her işe şümûlüne şüphesiz şehadet ederler. Ve o şehadet ve delâlet o kadar zâhirdir
ki; güya yıldızlar, şâhid olan göklerin şehadet kelimeleri ve tecessüm etmiş nuranî
delilleridirler. Hem semavat meydanında, denizinde, fezasındaki yıldızlar ise; muti' neferler,
muntazam sefineler, hârika tayyareler, acaib lâmbalar gibi vaziyetiyle, senin saltanat-ı
ulûhiyyetinin şa'şaasını gösteriyorlar. Ve o ordunun efradından bir yıldız olan güneşimizin
seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delâlet ve ihtariyle, güneşin sair arkadaşları
olan yıldızların bir kısmı âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz değiller; belki bâki olan
âlemlerin güneşleridirler…
Ey Vâcibül-Vücud!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3063: 2831 - 3063: 2836)


Arama dizesi: hikmet

Kur'an-ı Hakîminin dersiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle


anladım: Nasıl ki gökler, yıldızlar, senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler.. öyle
de: Cevv-i sema, bulutlariyle ve şimşekleri ve ra'dları ve rüzgârlariyle ve yağmurlariyle, senin
vücûb-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Evet câmid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına
göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karışık tesadüf karışamaz. Hem,
elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik
eden şimşek ise senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yağmurun gelmesini
müjdeliyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat dahi,
lisan-ı kal ile konuşarak seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder. Hem, zîhayatların
yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek, nüfusları
rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi âdeta bir hikmete
binaen "Levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder, sonra bozar tahtası" suretine çevirmekle,
senin faaliyet-i kudretine işaret ve senin vücuduna şehadet ettiği gibi, senin merhametinle
bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri
kelimeleriyle senin vüs'at-ı rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3063: 3422 - 3063: 3427)


Arama dizesi: hikmet

Evet câmid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına
göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karışık tesadüf karışamaz. Hem,
elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik
eden şimşek ise senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yağmurun gelmesini
müjdeliyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat dahi,
lisan-ı kal ile konuşarak seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder. Hem, zîhayatların
yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek, nüfusları
rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi âdeta bir hikmete
binaen "Levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder, sonra bozar tahtası" suretine çevirmekle,
senin faaliyet-i kudretine işaret ve senin vücuduna şehadet ettiği gibi, senin merhametinle
bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri
kelimeleriyle senin vüs'at-ı rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder.
Ey Mutasarrıf-ı Fa'al ve ey Feyyâz-ı Müteâl! Senin vücub-u vücuduna şehadet eden
bulut, berk, ra'd, rüzgâr, yağmur; birer birer şehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle
keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik,
birbiri içine girmek ve birbirinin
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3064: 674 - 3064: 679)


Arama dizesi: hikmet
(T:383) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, senin vahdetine ve birliğine gayet kuvvetli işaret

ederler. Hem, koca fezayı bir mahşer-i acaib yapan ve bazı günlerde birkaç defa doldurup
boşaltan rububiyetinin haşmetine.. ve o geniş cevvi, yazar değiştirir bir levha gibi ve sıkar ve
onunla zemin bahçesini sulattırır bir sünger gibi tasarruf eden kudretinin azametine ve herbir
şey'e şümûlüne şehadet ettikleri gibi; umum zemine ve bütün mahlûkata cevv perdesi altında
bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine ve her şey'e
yetişmelerine delâlet eder. Hem fezadaki hava, o kadar hakîmane vazifelerde istihdam; ve
bulut ve yağmur, o kadar alîmane faidelerde istimâl olunur ki; her şey'e ihâta eden bir ilim ve
her şey'e şâmil bir hikmet olmazsa, o istimâl, o istihdam olamaz.
Ey Fa'âlün limâ yürîd! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümûne-i haşir ve
kıyamet göstermek, bir saatte yazı kışa ve kışı yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem
MAXQDA 2020 24.12.2022

gayba göndermek misillû şuunatta bulunan kudretin; dünyayı âhirete çevirecek… Ve âhirette
şuunat-ı sermediyyeyi gösterecek işaretini veriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3064: 2926 - 3064: 2931)


Arama dizesi: hikmet

(T:384) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Evet, zeminde hiçbir tahavvül ve ağaç ve hayvanlarında her senede urbasını değiştirmek
gibi hiçbir tebeddül; -cüz'î olsun, küllî olsun- yoktur ki; intizamiyle, senin vücuduna ve
vahdetine işaret etmesin. Hem, hiç bir hayvan yoktur ki, za'fiyet ve ihtiyacının derecesine
göre verilen rahîmane rızkıyle ve yaşamasına lüzumu bulunan cihazatın hakîmane
verilmesiyle, senin varlığına ve birliğine şehadeti olmasın. Hem, her baharda gözümüz
önünde îcad edilen nebatat ve hayvanattan hiç bir tanesi yoktur ki, san'at-ı acibesiyle ve lâtif
zînetiyle ve tam temeyyüziyle ve intizamiyle ve mevzuniyetiyle seni bildirmesin. Ve zemin
yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin hârikaları ve mu'cizeleri, mahdut
ve maddeleri bir ve müteşabih olan yumurta ve yumurtacıklardan ve katrelerden ve habbe ve
habbeciklerden ve çekirdeklerden; yanlışsız, mükemmel, süslü, alâmet-i fârikalı olarak
yaratılışları, Sâni-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine
öyle bir şehadettir ki, ziyanın güneşe şehadetinden daha kuvvetli ve parlaktır. Hem; hava, su,
nur, ateş, toprak gibi hiç bir unsur yoktur ki, şuursuzluklariyle beraber, şuurkârane,
mükemmel vazifeleri görmesiyle, basit ve istilâ edici, intizamsız, her yere dağılmakla beraber,
gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsûlleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, senin
birliğine ve varlığına şehadeti bulunmasın.
Ey Fâtır-ı Kadir! Ey Fettâh-ı Allâm!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3065: 512 - 3065: 517)


Arama dizesi: hikmet
verilmesiyle, senin rububiyyetinin haşmetine ve kudretinin her şey'e yetişmesine delâlet eder;

öyle de: Hadsiz bütün zîhayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru ve basit bir topraktan,
rahîmane, kerîmane verilmesi ve hadsiz o efradın kemal-i musahhariyetle evamir-i
Rabbaniyyeye itaatleri, rahmetinin her şey'e şümûlünü ve hâkimiyetinin herşey'e ihatasını
gösteriyor. Hem, zeminde değişmekte bulunan mahlûkat kafilelerinin sevk ve idareleri; mevt
ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve tedbirleri dahi, her şey'e taallûk eden
bir ilim ile ve her şeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve
hikmetine delâlet eder. Hem, zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir
zaman yaşıyacak gibi istidat ve mânevî cihazat ile teçhiz edilen ve zemin mevcudatına
tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat ordugâh-ı zeminde ve bu
muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ı
rubûbiyyet, bu hadsiz hitabat-ı sübhaniyye ve bu gayetsiz ihsanat-ı İlahiyye, elbette ve
herhalde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belâlı ve fâni dünyaya
sığışmaz. Belki, ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için olabildiği
cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.
Ey Hâlik-ı Külli Şey!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3065: 559 - 3065: 564)


Arama dizesi: hikmet
verilmesiyle, senin rububiyyetinin haşmetine ve kudretinin her şey'e yetişmesine delâlet eder;

öyle de: Hadsiz bütün zîhayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru ve basit bir topraktan,
rahîmane, kerîmane verilmesi ve hadsiz o efradın kemal-i musahhariyetle evamir-i
Rabbaniyyeye itaatleri, rahmetinin her şey'e şümûlünü ve hâkimiyetinin herşey'e ihatasını
gösteriyor. Hem, zeminde değişmekte bulunan mahlûkat kafilelerinin sevk ve idareleri; mevt
ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve tedbirleri dahi, her şey'e taallûk eden
bir ilim ile ve her şeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve
hikmetine delâlet eder. Hem, zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir
zaman yaşıyacak gibi istidat ve mânevî cihazat ile teçhiz edilen ve zemin mevcudatına
tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat ordugâh-ı zeminde ve bu
muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ı
rubûbiyyet, bu hadsiz hitabat-ı sübhaniyye ve bu gayetsiz ihsanat-ı İlahiyye, elbette ve
herhalde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belâlı ve fâni dünyaya
sığışmaz. Belki, ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için olabildiği
cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.
Ey Hâlik-ı Külli Şey!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3065: 1425 - 3065: 1430)


Arama dizesi: hikmet

Hem, zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir
zaman yaşıyacak gibi istidat ve mânevî cihazat ile teçhiz edilen ve zemin mevcudatına
tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat ordugâh-ı zeminde ve bu
muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ı
rubûbiyyet, bu hadsiz hitabat-ı sübhaniyye ve bu gayetsiz ihsanat-ı İlahiyye, elbette ve
herhalde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belâlı ve fâni dünyaya
sığışmaz. Belki, ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için olabildiği
cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.
Ey Hâlik-ı Külli Şey! Zeminin bütün mahlûkatı, senin mülkünde, senin arzında, senin
havl ve kuvvetinle ve senin kudretin ve iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar
ve musahhardırlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müşahede edilen bir rubûbiyyet, öyle ihata ve
şümûl gösteriyor.. ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastır..
ve her taraftaki icraatı öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzî kabul
etmiyen bir küll ve inkısamı imkânsız bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rubûbiyyet
olduğunu bildiriyor... Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ı kalden daha zâhir hadsiz
lisanlarla Hâlikını takdis ve tesbih ve nihayetsiz ni'metlerinin lisan-ı halleriyle Rezzâk-ı
--- sh:»(T:386) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Zülcelâlinin hamd ve medh ü senasını ediyorlar...

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3066: 237 - 3066: 242)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(T:387) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


işaretler ederek şehadet eder. Ve senin saltanat-ı rubûbiyyetinin haşmetine ve her şey'e muhit
olan kudretinin azametine pek zâhir delâlet ettikleri gibi, göklerin fevkındeki gayet büyük ve

muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaşe edilen
balıklara kadar herşey'e yetişen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz
genişliklerine delâlet.. ve intizamatiyle ve faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve
mevzuniyetleriyle, senin her şey'e muhit ilmine.. ve herşeye şâmil hikmetine işaret ederler. Ve
senin, bu misafirhane-i dünyada, yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması.. ve insanın
seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine musahhar olması işaret eder ki, yolda yapılmış
bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette makarr-ı
saltanat-ı ebediyyesinde öyle ebedî rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların, fâni ve
küçük nümuneleridirler. İşte denizlerin böyle gayet hârika bir tarzda arzın etrafında vaziyet-i
acibesiyle bulunması.. ve denizlerin mahlûkatı dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi
bilbedahe gösterir ki, yalnız senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin
mülkünde, senin emrine musahhardırlar. Ve lisan-ı halleriyle Hâlikını takdis edip "Allahu
Ekber" derler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3066: 332 - 3066: 337)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(T:387) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
işaretler ederek şehadet eder. Ve senin saltanat-ı rubûbiyyetinin haşmetine ve her şey'e muhit
olan kudretinin azametine pek zâhir delâlet ettikleri gibi, göklerin fevkındeki gayet büyük ve

muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaşe edilen
balıklara kadar herşey'e yetişen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz
genişliklerine delâlet.. ve intizamatiyle ve faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve
mevzuniyetleriyle, senin her şey'e muhit ilmine.. ve herşeye şâmil hikmetine işaret ederler. Ve
senin, bu misafirhane-i dünyada, yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması.. ve insanın
seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine musahhar olması işaret eder ki, yolda yapılmış
bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette makarr-ı
saltanat-ı ebediyyesinde öyle ebedî rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların, fâni ve
küçük nümuneleridirler. İşte denizlerin böyle gayet hârika bir tarzda arzın etrafında vaziyet-i
acibesiyle bulunması.. ve denizlerin mahlûkatı dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi
bilbedahe gösterir ki, yalnız senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin
mülkünde, senin emrine musahhardırlar. Ve lisan-ı halleriyle Hâlikını takdis edip "Allahu
Ekber" derler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3066: 1701 - 3066: 1706)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ve lisan-ı halleriyle Hâlikını takdis edip "Allahu


Ekber" derler.
Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelâl! Resûl-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin dersiyle anladım ki, nasıl denizler
acaibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar.. öyle de: Dağlar dahi, zelzele te'siratından
zeminin sükûnetine ve içindeki dahilî inkılâbat fırtınalarından sükûtuna ve denizlerin
istilâsından kurtulmasına ve havanın gazat-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve
iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan mâdenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve
hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Evet, dağlardaki taşların envaından ve muhtelif
hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata, hususan insanlara çok lâzım ve çok
mütenevvi olan mâdeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları
--- sh:»(T:388) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiç birisi yoktur ki;
tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle, faideleriyle..
hususan mâdeniyatın; tuz, limon tuzu, sulfato ve şap gibi, sûreten birbirine benzemekle
beraber, tadlarının şiddet-i muhalefetiyle.. ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan; çeşit çeşit
enva'lariyle, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz kadîr nihayetsiz hakîm, nihayetsiz
rahîm ve kerîm bir sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi, hey'et-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3066: 2200 - 3066: 2205)


Arama dizesi: hikmet

Dağlar dahi, zelzele te'siratından


zeminin sükûnetine ve içindeki dahilî inkılâbat fırtınalarından sükûtuna ve denizlerin
istilâsından kurtulmasına ve havanın gazat-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve
iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan mâdenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve
hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Evet, dağlardaki taşların envaından ve muhtelif
hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata, hususan insanlara çok lâzım ve çok
mütenevvi olan mâdeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları
--- sh:»(T:388) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiç birisi yoktur ki;
tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle, faideleriyle..
hususan mâdeniyatın; tuz, limon tuzu, sulfato ve şap gibi, sûreten birbirine benzemekle
beraber, tadlarının şiddet-i muhalefetiyle.. ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan; çeşit çeşit
enva'lariyle, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz kadîr nihayetsiz hakîm, nihayetsiz
rahîm ve kerîm bir sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi, hey'et-i
mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe' ve mesken ve hilkat ve san'atça
beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından,
Sâniin vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler. Hem nasıl ki: Dağların yüzünde ve
karnındaki masnu'lar, zeminin her tarafında, herbir nevi; aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız,
gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mâni olmadan, sair neviler ile beraber
karışık iken, karıştırmaksızın îcadları;, senin rubûbiyyetinin haşmetine.. ve hiç bir şey ona
ağır gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öyle de: Zeminin yüzündeki bütün zîhayat
mahlûkların hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi hastalıklarını, hattâ muhtelif zevklerini ve
ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette, dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve
nebatat ve mâdeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, senin rahmetinin
hadsiz genişliğine ve hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atine delâlet.. ve toprak tabakatı içinde
gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu halde; bilerek, görerek, şaşırmayarak, intizamla,
hacetlere göre ihzar edilmeleriyle. senin her şeye taallûk eden ilminin ihatasına ve herbir şey'i
tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya şümulüne ve ilâçların ihzaratı ve mâdeni maddelerin
iddiharatiyle rububiyyetinin rahîmane ve kerîmane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin
ihtiyatlı letaifine pek zâhir bir surette işaret ve delâlet ederler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3066: 3875 - 3066: 3880)


Arama dizesi: hikmet

çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiç birisi yoktur ki;
tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle, faideleriyle..
hususan mâdeniyatın; tuz, limon tuzu, sulfato ve şap gibi, sûreten birbirine benzemekle
beraber, tadlarının şiddet-i muhalefetiyle.. ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan; çeşit çeşit
enva'lariyle, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz kadîr nihayetsiz hakîm, nihayetsiz
rahîm ve kerîm bir sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi, hey'et-i
mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe' ve mesken ve hilkat ve san'atça
beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından,
Sâniin vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler. Hem nasıl ki: Dağların yüzünde ve
karnındaki masnu'lar, zeminin her tarafında, herbir nevi; aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız,
gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mâni olmadan, sair neviler ile beraber
karışık iken, karıştırmaksızın îcadları;, senin rubûbiyyetinin haşmetine.. ve hiç bir şey ona
ağır gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öyle de: Zeminin yüzündeki bütün zîhayat
mahlûkların hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi hastalıklarını, hattâ muhtelif zevklerini ve
ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette, dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve
nebatat ve mâdeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, senin rahmetinin
hadsiz genişliğine ve hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atine delâlet.. ve toprak tabakatı içinde
gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu halde; bilerek, görerek, şaşırmayarak, intizamla,
hacetlere göre ihzar edilmeleriyle. senin her şeye taallûk eden ilminin ihatasına ve herbir şey'i
tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya şümulüne ve ilâçların ihzaratı ve mâdeni maddelerin
iddiharatiyle rububiyyetinin rahîmane ve kerîmane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin
ihtiyatlı letaifine pek zâhir bir surette işaret ve delâlet ederler. Hem, bu dünya hanında misafir
yolcular için. koca dağları levazımatlarına ve istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat
--- sh:»(T:389) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
deposu ve cihazat anbarı ve hayata lüzumu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olmak
cihetinde işaret, belki delâlet, belki şehadet eder ki; bu kadar kerîm ve misafir-perver ve bu
kadar hakîm ve şefkat-perver ve bu kadar kadîr ve rububiyyet-perver bir Sâniin, elbette ve

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3067: 276 - 3067: 281)


Arama dizesi: hikmet

herhalde, çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir âlemde, ebedî ihsanatının ebedî hazineleri
vardır. Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o vazifeyi görürler.
Ey Kadir-i Külli Şey! Dağlar ve içindeki mahlûklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve
kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar ve müdahhardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir
eden hâlikını takdis ve tesbih ederler.
Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-i Rahîm! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın
tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin dersiyle anladım:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3067: 2896 - 3067: 2901)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:390) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Hem, nasıl ki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar.. öyle de:
Rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın
yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri, şaşırmayarak, karıştırmayarak mükemmel yapılmasiyle,
senin rubûbiyyetinin vahdaniyyetteki haşmetine ve bir baharı, bir çiçek kadar kolay îcad eden
kudretinin azametine.. ve her şey'e taallûkuna delâlet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafında,
hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların, çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin
MAXQDA 2020 24.12.2022

hadsiz genişliğine, ve o hadsiz işler ve in'amlar ve idareler ve iaşeler ve icraatlar kemal-i


intizamla cereyanları ve her şey, hattâ zerreler o emirlere ve icraata itaat ve
musahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delalet etmekle beraber o ağaçların
ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin
herbir şey'ini, herbir işini bilerek, görerek; faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre
yapılmakla, senin ilminin her şey'e ihatasına ve hikmetinin her şey'e şümulüne pek zâhir bir
surette delâlet, ve hadsiz parmaklarıyle işaret ederler… Ve senin gayet kemaldeki cemâl-i
san'atına.. ve nihayet cemâldeki kemal-i ni'metine hadsiz dilleriyle senâ ve medhederler.
Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde,
eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve ni'metler ve bu kadar fevkalâde
masraflar ve ikramlar işaret, belki şehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler
yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve
tanıttırmak neticesinin aksiyle, yâni: Bütün mahlûkat tarafından:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3067: 2963 - 3067: 2968)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:390) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Hem, nasıl ki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar.. öyle de:
Rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın
yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri, şaşırmayarak, karıştırmayarak mükemmel yapılmasiyle,
senin rubûbiyyetinin vahdaniyyetteki haşmetine ve bir baharı, bir çiçek kadar kolay îcad eden
kudretinin azametine.. ve her şey'e taallûkuna delâlet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafında,
hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların, çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin
hadsiz genişliğine, ve o hadsiz işler ve in'amlar ve idareler ve iaşeler ve icraatlar kemal-i
intizamla cereyanları ve her şey, hattâ zerreler o emirlere ve icraata itaat ve
musahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delalet etmekle beraber o ağaçların
ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin
herbir şey'ini, herbir işini bilerek, görerek; faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre
yapılmakla, senin ilminin her şey'e ihatasına ve hikmetinin her şey'e şümulüne pek zâhir bir
surette delâlet, ve hadsiz parmaklarıyle işaret ederler… Ve senin gayet kemaldeki cemâl-i
san'atına.. ve nihayet cemâldeki kemal-i ni'metine hadsiz dilleriyle senâ ve medhederler.
Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde,
eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve ni'metler ve bu kadar fevkalâde
masraflar ve ikramlar işaret, belki şehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler
yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve
tanıttırmak neticesinin aksiyle, yâni: Bütün mahlûkat tarafından:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3068: 520 - 3068: 525)


Arama dizesi: hikmet
Buradakiler ise,
müşterilere göstermek için nümunelerdir.
Hem ağaçlar ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni

takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca seni takdis eder.
Hususan meyvelerin bedî bir surette etleri çok muhtelif, san'atları çok acib, çekirdekleri çok
hârika olarak yapılarak.. o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebatların başlarına
koyarak.. zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ı hal olan tesbihatları, zuhurca
lisan-ı kal derecesine çıkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin
irade ve ihsanatınla, senin rahmet ve hikmetinle musahhardırlar.. ve senin herbir emrine
MAXQDA 2020 24.12.2022

mutîdirler.
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş. ve ey kibriya-yı azametinden tesettür etmiş olan
Sâni-i Hakîm ve Hâlik-ı Rahîm! Bütün eşcar ve nebatatın, bütün yaprak ve çiçek ve
meyvelerin dilleriyle ve adediyle; seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ederek hamd-ü sena
ederim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3068: 1479 - 3068: 1484)


Arama dizesi: hikmet

Ey Fâtır-ı Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resûl-i Ekrem


Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle anladım ve îman ettim ki,
nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esmâ-i hüsnânı bildiriyorlar..
öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki, cisminde,
gayet muntazam saatler gibi işliyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî âzalariyle ve bedeninde
gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve
duygulariyle ve cesedinde, gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet
dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve
sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünki: Bu kadar basîrane nazik san'at ve şuurkârane
ince hikmet ve müdebbirane tam muvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz
--- sh:»(T:392) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3068: 1701 - 3068: 1706)


Arama dizesi: hikmet

Ey Mürebbi-i Rahîm! Resûl-i Ekrem


Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle anladım ve îman ettim ki,
nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esmâ-i hüsnânı bildiriyorlar..
öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki, cisminde,
gayet muntazam saatler gibi işliyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî âzalariyle ve bedeninde
gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve
duygulariyle ve cesedinde, gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet
dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve
sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünki: Bu kadar basîrane nazik san'at ve şuurkârane
ince hikmet ve müdebbirane tam muvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz
--- sh:»(T:392) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
tabiat ve serseri tesadüf karışamazlar.. ve onların işi olamaz.. ve mümkün değildir. Ve kendi
kendine teşekkül edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3068: 2610 - 3068: 2615)


Arama dizesi: hikmet

Çünki: O halde
herbir zerresi, herbir şey'ini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu her
şeyini bilecek, görecek, yapabilecek.. âdeta ilâh gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak.
Sonra teşkil-i cesed ona havale edilir ve "kendi kendine oluyor" denilebilir… Ve hey'et-i
mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye.. ve
umumun yüzlerinde; göz, kulak, ağız gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahede edilen sikke-i
fıtratta birlik.. ve herbir nev'in efradı sîmalarında görülen sikke-i hikmette ittihad.. ve iaşede
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve icadda beraberlik.. ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki,
senin vahdetine kat'î şehadette bulunmasın! Ve herbir ferdinde, kâinata bakan bütün isimlerin
cilveleri bulunmakla, vâhidiyyet içinde senin ehadiyyetine işareti olmasın.
Hem, nasıl ki insan ile beraber hayvanatın, zeminin bütün yüzünde yayılan yüz bin
envâı, muntazam bir ordu gibi teçhiz ve tâlimat ve itaat ve musahhariyetle ve en küçükten tâ
en büyüğe kadar, rubûbiyyetin emirleri intizamla cereyanlariyle o rubûbiyyetinin derece-i
haşmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber
gayet çabuk yapılmaları ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlariyle,
kudretinin derece-i azametine delâlet ettikleri gibi; şarktan garba, şimalden cenuba kadar
yayılan mikroptan tâ gergedana kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuşa kadar bütün
onların rızıklarını yetiştiren rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i
fıtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde
yeniden taht-ı silâha alınmış bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz
genişliğine kat'î delâlet ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3068: 4109 - 3068: 4114)


Arama dizesi: hikmet
Hem, nasıl ki hayvanattan herbirisi kâinatın bir küçük nüshası ve bir misal-i musağğarı
hükmünde gayet derin bir ilim
--- sh:»(T:393) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı
suretlerini şaşırmayarak hatâsız, sehivsiz, noksansız yapılmalariyle, ilminin her şey'e ihatasına
ve hikmetinin herşey'e şümûlüne, adetlerince işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i

san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar san'atlı ve güzel yapılmasiyle, çok sevdiğin ve
teşhirini istediğin san'at-ı rabbaniyyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret
ve herbirisi, hususan yavrular, gayet nazdar, nâzenin bir surette beslenmeleriyle ve
heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemâline hadsiz
işaretler ederler.
Ey Rahmânürrahim! Ey Sâdıkul-va'dil-emin! Ey Mâlik-i yevmiddîn! Senin Resûl-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ının tâlimiyle ve Kur'ân-ı Hakîminin irşadiyle anladım ki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3068: 4288 - 3068: 4293)


Arama dizesi: hikmet
Hem, nasıl ki hayvanattan herbirisi kâinatın bir küçük nüshası ve bir misal-i musağğarı
hükmünde gayet derin bir ilim
--- sh:»(T:393) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı
suretlerini şaşırmayarak hatâsız, sehivsiz, noksansız yapılmalariyle, ilminin her şey'e ihatasına
ve hikmetinin herşey'e şümûlüne, adetlerince işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i

san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar san'atlı ve güzel yapılmasiyle, çok sevdiğin ve
teşhirini istediğin san'at-ı rabbaniyyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret
ve herbirisi, hususan yavrular, gayet nazdar, nâzenin bir surette beslenmeleriyle ve
heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemâline hadsiz
MAXQDA 2020 24.12.2022

işaretler ederler.
Ey Rahmânürrahim! Ey Sâdıkul-va'dil-emin! Ey Mâlik-i yevmiddîn! Senin Resûl-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ının tâlimiyle ve Kur'ân-ı Hakîminin irşadiyle anladım ki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3069: 25 - 3069: 30)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(T:393) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı
suretlerini şaşırmayarak hatâsız, sehivsiz, noksansız yapılmalariyle, ilminin her şey'e ihatasına
ve hikmetinin herşey'e şümûlüne, adetlerince işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i

san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar san'atlı ve güzel yapılmasiyle, çok sevdiğin ve
teşhirini istediğin san'at-ı rabbaniyyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret
ve herbirisi, hususan yavrular, gayet nazdar, nâzenin bir surette beslenmeleriyle ve
heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemâline hadsiz
işaretler ederler.
Ey Rahmânürrahim! Ey Sâdıkul-va'dil-emin! Ey Mâlik-i yevmiddîn!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3069: 1540 - 3069: 1545)


Arama dizesi: hikmet

Ey Mâlik-i yevmiddîn! Senin Resûl-i


Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ının tâlimiyle ve Kur'ân-ı Hakîminin irşadiyle anladım ki:
Madem kâinatın en müntehap neticesi hayattır.. ve hayatın en müntehap hulâsası ruhdur.. ve
zîruhun en müntehap kısmı zîşuurdur.. ve zîşuurun en câmii insandır.. ve bütün kâinat ise,
hayata musahhardır ve onun için çalışıyor.. ve zîhayatlar, zîruhlara musahhardır, onlar için
dünyaya gönderiliyorlar.. ve zîruhlar insanlara musahhardır, onlara yardım ediyorlar.. ve
insanlar fıtraten Hâlikını pek ciddi severler.. ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini
onlara her vesile ile sevdirir.. ve insanın istidadı ve cihazat-ı mâneviyesi, başka bir bâki âleme
ve ebedî bir hayata bakıyor.. ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor.. ve
lisanı, hadsiz dualariyle beka için Hâlikına yalvarıyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve
sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet
için yaratmış iken, ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir. Belki, başka bir
ebedî âlemde mes'udane yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için
gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i
bekada onların âyinesi olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3069: 2307 - 3069: 2312)


Arama dizesi: hikmet

Hayvanların ruhları bâki kalacağını.. ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i ve Nâka-


i Sâlih (A.S.); ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrâd-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâkî
âleme gideceği.. ve herbir nev'in, arasıra istimâl için birtek cesedi bulunacağı.. rivayet-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rubûbiyyet öyle iktiza
ederler.
Ey Kadir-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur; senin mülkünde, yalnız senin kuvvet
ve kudretinle.. ve ancak senin irade ve tedbirlerinle.. ve rahmet ve hikmetinle, rububiyyetinin
emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi
için değil. belki fıtraten insanın zaafı ve aczi için rahmet tarafından ona musahhar olmuşlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3069: 2531 - 3069: 2536)


Arama dizesi: hikmet

); ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrâd-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâkî
âleme gideceği.. ve herbir nev'in, arasıra istimâl için birtek cesedi bulunacağı.. rivayet-i
sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rubûbiyyet öyle iktiza
ederler.
Ey Kadir-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur; senin mülkünde, yalnız senin kuvvet
ve kudretinle.. ve ancak senin irade ve tedbirlerinle.. ve rahmet ve hikmetinle, rububiyyetinin
emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi
için değil. belki fıtraten insanın zaafı ve aczi için rahmet tarafından ona musahhar olmuşlar.
Ve lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile Sâni'lerini ve Ma'budlarını kusurdan, şerikten takdis; ve
ni'metlerine şükür ve hamd ederek, herbiri ibadet-i mahsusasını yapıyorlar…
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan
Zât-ı Akdes! Bütün zîruhların tesbihatiyle seni takdis etmek niyet edip

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3070: 2809 - 3070: 2814)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:396) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Hem, nasıl ki, bu kâinatı, zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren
ve cenneti ve saadet-i ebediyeyi, cin ve inse ihzar eden ve en küçük bir zîhayatı unutmayan ve
en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini ve zerrattan tâ
seyyarata kadar bütün enva-ı mahlûkatı emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden
hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle
de: Kâinatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebîr hükmüne getiren.. ve
Levh-i Mahfuzun defterleri olan İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübîn'de, bütün mevcudatın bütün
sergüzeştlerini kaydedip yazan.. ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve
programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hafızalarda, sahiblerinin tarihçe-i
hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin her şey'e ihatasına; ve herbir mevcuda çok
hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve herbir
zîhayatta âzaları, belki eczaları, ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın
lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince, zevkî olan
mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şey'e şümulüne; hem, bu dünyada
nümuneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri, daha parlak bir surette ebedül-
âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha
şa'şaalı bir surette dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören
müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bil'icmâ, bil'ittifak şehadet ve
delâlet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bâhiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resûl-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar; ve ukul-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin vaadlerine ve
tehditlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet
--- sh:»
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3070: 3121 - 3070: 3126)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:396) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Hem, nasıl ki, bu kâinatı, zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren
ve cenneti ve saadet-i ebediyeyi, cin ve inse ihzar eden ve en küçük bir zîhayatı unutmayan ve
en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini ve zerrattan tâ
seyyarata kadar bütün enva-ı mahlûkatı emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden
hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle
de: Kâinatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebîr hükmüne getiren.. ve
Levh-i Mahfuzun defterleri olan İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübîn'de, bütün mevcudatın bütün
sergüzeştlerini kaydedip yazan.. ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve
programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hafızalarda, sahiblerinin tarihçe-i
hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin her şey'e ihatasına; ve herbir mevcuda çok
hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve herbir
zîhayatta âzaları, belki eczaları, ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın
lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince, zevkî olan
mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şey'e şümulüne; hem, bu dünyada
nümuneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri, daha parlak bir surette ebedül-
âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha
şa'şaalı bir surette dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören
müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bil'icmâ, bil'ittifak şehadet ve
delâlet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bâhiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resûl-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar; ve ukul-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin vaadlerine ve
tehditlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3070: 3992 - 3070: 3997)


Arama dizesi: hikmet

Kâinatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebîr hükmüne getiren.. ve
Levh-i Mahfuzun defterleri olan İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübîn'de, bütün mevcudatın bütün
sergüzeştlerini kaydedip yazan.. ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve
programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hafızalarda, sahiblerinin tarihçe-i
hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin her şey'e ihatasına; ve herbir mevcuda çok
hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve herbir
zîhayatta âzaları, belki eczaları, ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın
lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince, zevkî olan
mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şey'e şümulüne; hem, bu dünyada
nümuneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri, daha parlak bir surette ebedül-
âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha
şa'şaalı bir surette dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören
müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bil'icmâ, bil'ittifak şehadet ve
delâlet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bâhiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resûl-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar; ve ukul-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin vaadlerine ve
tehditlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(T:397) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


ve celâl ve cemâlin gibi kudsî sıfatlarına ve şe'nlerine, ve izzet-i celâline ve saltanat-ı
rububiyyetine itimaden; ve keşfiyat ve müşahedat ve ilmelyakîn îtikadlariyle, saadet-i
ebediyyeyi cin ve inse müjdeliyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3071: 1520 - 3071: 1525)


Arama dizesi: hikmet

Belki senin o sâdık elçilerin ve doğru dellâl-ı


saltanatının -hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde- senin uhrevî rahmet
hazinelerine.. ve âlem-i bekada ihsanatının definelerine.. ve dâr-ı saadette tamamiyle zuhur
eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadet, işaret, beşaret ederler. Ve bütün
hakikatların mercii ve güneşi ve hâmîsi olan Hak isminin en büyük bir şuâı, bu hakikat-ı
ekber-i haşriye olduğunu îmân ederek senin ibadına ders veriyorlar.
Ey Rabbül-enbiya ves-sıddîkîn! Bütün onlar; senin mülkünde, senin emrin ve kudretin
ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile musahhar ve muvazzafdırlar.
--- sh:»(T:398) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Takdis, tekbir, tahmid tehlil ile küre-i arzı bir zikirhâne-i âzam, bu kâinatı bir mescid-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3071: 2003 - 3071: 2008)


Arama dizesi: hikmet

Yâ Rabbî ve yâ Rabbessemâvati vel-aradîn! Yâ Hâlikî ve yâ Hâlik-ı Külli şey!


Gökleri, yıldızlariyle; zemini müştemilâtiyle ve bütün mahlûkatı, bütün keyfiyatiyle teshir
eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için,
nefsimi bana musahhar eyle! Ve matlûbumu bana musahhar kıl! Kur'ana ve îmana hizmet
için, insanların kalblerini Risale-i Nur'a musahhar yap! Ve bana ve ihvânıma, îmân-ı kâmil ve
hüsn-ü hâtime ver. Hazret-i Mûsa Aleyhisselâma denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselâma
ateşi ve Hazret-i Davud Aleyhisselâma dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâma
cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a şems ve kameri teshir ettiğin
gibi, Risale-i Nur'a, kalbleri ve akılları musahhar kıl!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3077: 1449 - 3077: 1453)


Arama dizesi: takva

Elli seneden beri bende bulunan bir fikrin


aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik
--- sh:»(T:409) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
cumhuriyet soruyorsanız; ben biliyorum ki, lâik mânası, bîtaraf kalmak, yâni hürriyet-i vicdan
düsturiyle dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir
hükûmet telâkki ederim. On senedir -şimdi yirmi sene oluyor- ki, hayat-ı siyasiye ve
içtimaiyeden çekilmişim. Hükûmet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum. El'iyâzü
billâh, eğer dinsizlik hesabına, îmanına ve âhiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan
ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilâ-perva ilân ve ihtar ederim ki: Bin
canım olsa, îmâna ve âhiretime feda etmeğe hazırım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3083: 2723 - 3083: 2727)


Arama dizesi: takva

(T:420) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
kıyafetin ile bulundun. Halbuki onyedi milyon bu kıyafete girdi?" Ben de dedim: Onyedi
MAXQDA 2020 24.12.2022

milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasiyle ve kalben kabuliyle ancak yedibin
Avrupa-perest sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer'iyye ve cebr-i kanûnî cihetiyle
girmektense; azîmet-i şer'iyye ve takva cihetiyle, yedi milyar zâtların kıyafetlerine girmeyi
tercih ederim. Benim gibi yirmibeş senedenberi hayat-ı içtimaiyeyi terkeden adama "inâd
ediyor; bize muhalifdir." denilmez. Haydi inad dahi olsa, mâdem Mustafa Kemâl o inadı
kıramadı ve iki mahkeme kırmadı ve üç vilâyetin hükûmetleri onu bozmadı; siz neci
oluyorsunuz ki, beyhude hem milletin, hem hükûmetin zararına, o inadın kırılmasına
çabalıyorsunuz? Haydi siyasî muhalif de olsa, mâdem tasdikınız ile yirmi senedir dünya ile
alâkasını kesen ve mânen yirmi senedenberi ölmüş bir adam, yeniden dirilip, faidesiz kendine
çok zararlı olarak hayat-ı siyasiyeye girerek sizin ile uğraşmaz; bu halde onun muhalefetinden
tevehhüm etmek, divaneliktir. Divanelerle ciddî konuşmak dahi bir divanelik olmasından,
sizin gibilerle konuşmayı terkediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3086: 3153 - 3086: 3158)


Arama dizesi: hikmet

Nur şâkirdleri gibi, çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış. Evet cennet ucuz
değil! İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir.
Bir parça meşakkat olsa da, şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran
hâlikımız rahîm ve hakîmdir; başa gelen herşey'i rıza ile, sevinç ile, rahmetine, hikmetine
îtimad ile karşılamalıyız.
Said Nursî
***
BU DEFAKİ KÜÇÜK MÜDAFAATIMDA DEMİŞTİM

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3087: 1189 - 3087: 1194)


Arama dizesi: hikmet

zâlimanesiyle, o ehl-i hak dahi bir ikinin hatasiyle yirmi-otuz bîçâreleri ezseler, o vakit, hak
namına dehşetli bir haksızlık ederler.
--- sh:»(T:427) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
İşte, Kur'ân'ın emriyle, gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan
kaçındığımızın hakikî hikmeti ve sebebi budur. Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki,
hakkımızı tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik. Hem madem herşey geçici ve fânidir ve
ölüm ölmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve zahmet ise rahmete kalboluyor; elbette biz, sabır
ve şükürle tevekkül edip sükût ederiz. Zarar ile, icbâr ile sükûtumuzu bozdurmak ise; insafa,
adâlete, gayret-i vataniyeye ve hamiyet-i milliyeye bütün bütün zıttır, muhaliftir.
Hulâsa-i kelâm:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3088: 1299 - 3088: 1304)


Arama dizesi: hikmet

***
--- sh:»(T:429) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Aziz Sıddık Kardeşlerim,
Kader-i İlâhî adaleti, bizleri Denizli Medrese-i Yusufiyesine sevketmesinin bir hikmeti;
her yerden ziyade Risale-i Nur'a ve Şâkirdlerine, hem mahbusları, hem ahalisi, belki hem
me'murları ve adliyesi muhtaç olmalarıdır. Buna binaen biz, bir vazife-i îmaniye ve uhreviye
ile bu sıkıntılı imtihana girdik. Evet, yirmi-otuzdan ancak bir ikisi tâdil-i erkân ile namazını
kılan mahbuslar içinde, birden Risale-i Nur Şâkirdlerinden kırk-ellisi umumen bilâ-istisna
mükemmel namazlarını kılmaları, lisan-ı hal ve fiil diliyle öyle bir ders ve irşaddır ki, bu
MAXQDA 2020 24.12.2022

sıkıntı ve zahmeti hiçe indirir, belki sevdirir. Ve şâkirdler, ef'alleriyle bu dersi verdikleri gibi,
kalblerindeki kuvvetli tahkîkî îmanlariyle dahi buradaki ehl-i îmanı ehl-i dalâletin evham ve
şübehatından kurtarmalarına medar çelikten bir kal'a hükmüne geçeceğini, rahmet ve inâyet-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3093: 2449 - 3093: 2454)


Arama dizesi: hikmet

"Mâşaallah, Bârekâllah" cümleleriyle takdir ettirir; aynen öyle de: Bu kâinat kitab-ı kebiri ki,
birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda üçyüz bin ayrı ayrı kitaplar
hükmündeki üçyüz
--- sh:»(T:438) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde yanlışsız, hatasız karıştırmıyarak,
şaşırmayarak, mükemmel, muntazam.. ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir kasideyi ve
çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem işlediğini
gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz mânidar ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu
mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'ân-ı ekber-i âlem, mezkûr misaldeki kitaptan ne derece
büyük ve mükemmel ve mânidar ise, o derecede sizin okuduğunuz fenn-i hikmetül-eşya ve
mektepte bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş mikyaslariyle ve
durbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın Nakkaşını, Kâtibini hadsiz kemalâtiyle tanıttırır. "Allahu
Ekber" cümlesiyle bildirir, "Subhanallah" takdisiyle târif eder, "Elhamdülillâh" senâlariyle
sevdirir…
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan her bir fen, geniş mikyasiyle ve hususî
aynasiyle ve durbînli gözüyle ve ibretli nazariyle bu kâinatın Hâlik-ı Zülcelâlini esmasiyle
bildirir, sıfâtını, kemâlâtını tanıttırır.
İşte bu muhteşem ve parlak bir bürhan-ı vahdaniyet olan mezkûr hücceti ders vermek
içindir ki, Kur'ân-ı Mu'cizül-Beyan, çok tekrar ile en ziyade «Œ²*« ž²!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3093: 2633 - 3093: 2638)


Arama dizesi: hikmet

"Mâşaallah, Bârekâllah" cümleleriyle takdir ettirir; aynen öyle de: Bu kâinat kitab-ı kebiri ki,
birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda üçyüz bin ayrı ayrı kitaplar
hükmündeki üçyüz
--- sh:»(T:438) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde yanlışsız, hatasız karıştırmıyarak,
şaşırmayarak, mükemmel, muntazam.. ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir kasideyi ve
çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem işlediğini
gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz mânidar ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu
mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'ân-ı ekber-i âlem, mezkûr misaldeki kitaptan ne derece
büyük ve mükemmel ve mânidar ise, o derecede sizin okuduğunuz fenn-i hikmetül-eşya ve
mektepte bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş mikyaslariyle ve
durbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın Nakkaşını, Kâtibini hadsiz kemalâtiyle tanıttırır. "Allahu
Ekber" cümlesiyle bildirir, "Subhanallah" takdisiyle târif eder, "Elhamdülillâh" senâlariyle
sevdirir…
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan her bir fen, geniş mikyasiyle ve hususî
aynasiyle ve durbînli gözüyle ve ibretli nazariyle bu kâinatın Hâlik-ı Zülcelâlini esmasiyle
bildirir, sıfâtını, kemâlâtını tanıttırır.
İşte bu muhteşem ve parlak bir bürhan-ı vahdaniyet olan mezkûr hücceti ders vermek
içindir ki, Kur'ân-ı Mu'cizül-Beyan, çok tekrar ile en ziyade «Œ²*« ž²!«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3095: 1083 - 3095: 1088)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Haydi alınız, yeyiniz!" dediği gibi; bir zehirli sineğin eliyle bizlere şifalı, tatlı
balı yedirdiği ve elsiz bir böceğin eliyle en yumuşak ipeği bizlere giydirdiği gibi; bir avuç
kadar küçücük çekirdeklerde, tohumcuklarda binlerle batman taamları bizim için saklayan ve
ihtiyat zahiresi olarak o küçücük depolarda yerleştiren bir rahmet ve bir şefkat; elbette hiç
şüphe olamaz ki, bu derece nazeninâne beslediği bu sevimli ve minnetdarları ve
perestişkârları olan mü'min insanları îdam etmez! Belki onları daha parlak rahmetlere mazhar
etmek için hayat-ı dünyeviye vazifesinden terhis eder, diye Rahîm ve Kerîm isimleri,
sualimize cevap veriyorlar. "El-Cennetü Hakkun" diyorlar.
Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahlûklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer, onun fevkınde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihâzâtına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hafızasında, bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisâtı, o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütüphane hükmüne getirip ve insanın haşirde mahkemesi için
neşrolacak olan defter-i a'mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet.. ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlarla âzâlarını yerleştiren ve mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlarla, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar israfsız ölçülerle
bir tenâsüp, bir muvazene,
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3095: 1232 - 3095: 1237)


Arama dizesi: hikmet

Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahlûklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer, onun fevkınde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihâzâtına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hafızasında, bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisâtı, o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütüphane hükmüne getirip ve insanın haşirde mahkemesi için
neşrolacak olan defter-i a'mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet.. ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlarla âzâlarını yerleştiren ve mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlarla, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar israfsız ölçülerle
bir tenâsüp, bir muvazene,
--- sh:»(T:442) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
bir intizam ve bir cemâl içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her zîhayatın hukuk-u
hayatını kemâl-i mizanla veren ve iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fena neticeler
verdiren ve Âdem (A.S.) zamanındanberi tagî ve zâlim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini
pek kuvvetli ihsas ettiren bir adâlet-i sermediyye, elbette ve hiç bir şüphe getirmez ki, Güneş
gündüzsüz olmadığı gibi, o hikmet-i ezeliye ve o adâlet-i sermediyye de âhiretsiz olmazlar ve
ölümde en büyük zâlimlerle ve en biçare mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akıbetsiz,
dehşetli bir haksızlığa ve adâletsizliğe ve hikmetsizliğe, hiçbir vecihle müsaade etmezler diye,
Hakîm ve Hakem ve Adl ve Âdil isimleri bizim sualimize kat'î cevap veriyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3095: 1606 - 3095: 1611)


Arama dizesi: hikmet

Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahlûklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer, onun fevkınde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihâzâtına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hafızasında, bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisâtı, o
MAXQDA 2020 24.12.2022

kuvvecikte yazıp, onu bir kütüphane hükmüne getirip ve insanın haşirde mahkemesi için
neşrolacak olan defter-i a'mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet.. ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlarla âzâlarını yerleştiren ve mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlarla, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar israfsız ölçülerle
bir tenâsüp, bir muvazene,
--- sh:»(T:442) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
bir intizam ve bir cemâl içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her zîhayatın hukuk-u
hayatını kemâl-i mizanla veren ve iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fena neticeler
verdiren ve Âdem (A.S.) zamanındanberi tagî ve zâlim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini
pek kuvvetli ihsas ettiren bir adâlet-i sermediyye, elbette ve hiç bir şüphe getirmez ki, Güneş
gündüzsüz olmadığı gibi, o hikmet-i ezeliye ve o adâlet-i sermediyye de âhiretsiz olmazlar ve
ölümde en büyük zâlimlerle ve en biçare mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akıbetsiz,
dehşetli bir haksızlığa ve adâletsizliğe ve hikmetsizliğe, hiçbir vecihle müsaade etmezler diye,
Hakîm ve Hakem ve Adl ve Âdil isimleri bizim sualimize kat'î cevap veriyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3095: 2378 - 3095: 2383)


Arama dizesi: hikmet

İnsanın bin cihâzâtına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek


kadar kuvve-i hafızasında, bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisâtı, o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütüphane hükmüne getirip ve insanın haşirde mahkemesi için
neşrolacak olan defter-i a'mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet.. ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlarla âzâlarını yerleştiren ve mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlarla, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar israfsız ölçülerle
bir tenâsüp, bir muvazene,
--- sh:»(T:442) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
bir intizam ve bir cemâl içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her zîhayatın hukuk-u
hayatını kemâl-i mizanla veren ve iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fena neticeler
verdiren ve Âdem (A.S.) zamanındanberi tagî ve zâlim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini
pek kuvvetli ihsas ettiren bir adâlet-i sermediyye, elbette ve hiç bir şüphe getirmez ki, Güneş
gündüzsüz olmadığı gibi, o hikmet-i ezeliye ve o adâlet-i sermediyye de âhiretsiz olmazlar ve
ölümde en büyük zâlimlerle ve en biçare mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akıbetsiz,
dehşetli bir haksızlığa ve adâletsizliğe ve hikmetsizliğe, hiçbir vecihle müsaade etmezler diye,
Hakîm ve Hakem ve Adl ve Âdil isimleri bizim sualimize kat'î cevap veriyorlar.
Hem madem bütün zîhayat mahlûkların elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde
olmayan bütün hâcetleri ve bütün fıtrî matlapları, bir nev'î dua bulunan istidad-ı fıtrî ve
ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte gayet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî
tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavât-ı insaniyenin, husûsan havasların ve nebîlerin
dualarının on adetten altı - yedisi hilâf-ı âdet makbul olmasından kat'î anlaşılıyor ki; her
dertlinin âhını, her muhtacın duâsını işiten ve dinleyen bir Semî-i Mucîb, perde arkasında var
ve bakar ki, en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir,
şefkat eder, fiilen cevap verir, memnun eder.
Elbette ve her hâlde, hiçbir şüphe ihtimâli kalmaz ki; mahlûkların en ehemmiyetlisi olan
nev'-i insanın en ehemmiyetli ve umumî ve umum kâinatı ve umum esma ve sıfât-ı İlâhiyeyi
alâkadar eden beka-i uhreviyeye âit duâlarını içine alan ve nev'-i insanın güneşleri ve
yıldızları ve kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp onlara duâsına "Âmin!
Âmin!" dedirten ve ümmetinden her gün, her ferd-i mütedeyyin, hiç olmazsa kaç defalar ona
salâvat getirmekle, onun duasına "Âmin!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3095: 2582 - 3095: 2587)


Arama dizesi: hikmet

İnsanın bin cihâzâtına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek


kadar kuvve-i hafızasında, bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisâtı, o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütüphane hükmüne getirip ve insanın haşirde mahkemesi için
neşrolacak olan defter-i a'mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet.. ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlarla âzâlarını yerleştiren ve mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlarla, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar israfsız ölçülerle
bir tenâsüp, bir muvazene,
--- sh:»(T:442) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
bir intizam ve bir cemâl içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her zîhayatın hukuk-u
hayatını kemâl-i mizanla veren ve iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fena neticeler
verdiren ve Âdem (A.S.) zamanındanberi tagî ve zâlim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini
pek kuvvetli ihsas ettiren bir adâlet-i sermediyye, elbette ve hiç bir şüphe getirmez ki, Güneş
gündüzsüz olmadığı gibi, o hikmet-i ezeliye ve o adâlet-i sermediyye de âhiretsiz olmazlar ve
ölümde en büyük zâlimlerle ve en biçare mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akıbetsiz,
dehşetli bir haksızlığa ve adâletsizliğe ve hikmetsizliğe, hiçbir vecihle müsaade etmezler diye,
Hakîm ve Hakem ve Adl ve Âdil isimleri bizim sualimize kat'î cevap veriyorlar.
Hem madem bütün zîhayat mahlûkların elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde
olmayan bütün hâcetleri ve bütün fıtrî matlapları, bir nev'î dua bulunan istidad-ı fıtrî ve
ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte gayet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî
tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavât-ı insaniyenin, husûsan havasların ve nebîlerin
dualarının on adetten altı - yedisi hilâf-ı âdet makbul olmasından kat'î anlaşılıyor ki; her
dertlinin âhını, her muhtacın duâsını işiten ve dinleyen bir Semî-i Mucîb, perde arkasında var
ve bakar ki, en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir,
şefkat eder, fiilen cevap verir, memnun eder.
Elbette ve her hâlde, hiçbir şüphe ihtimâli kalmaz ki; mahlûkların en ehemmiyetlisi olan
nev'-i insanın en ehemmiyetli ve umumî ve umum kâinatı ve umum esma ve sıfât-ı İlâhiyeyi
alâkadar eden beka-i uhreviyeye âit duâlarını içine alan ve nev'-i insanın güneşleri ve
yıldızları ve kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp onlara duâsına "Âmin!
Âmin!" dedirten ve ümmetinden her gün, her ferd-i mütedeyyin, hiç olmazsa kaç defalar ona
salâvat getirmekle, onun duasına "Âmin!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3096: 825 - 3096: 830)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(T:443) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Hem madem; gündüz, bedahetle güneşi gösterdiği gibi, zemin yüzünde mevsimlerin
tebeddülünde, küllî ölmek ve dirilmekde, perde arkasında bir mutasarrıf; gayet intizamla koca
küre-i arzı bir bahçe, belki bir ağaç kolaylığında ve intizamında ve azametli baharı bir çiçek
suhuletinde ve mîzanlı zînetinde ve zemin sahifesinde üçyüz bin haşir ve neşrin nümune ve
misallerini gösteren üçyüz bin kitap hükmündeki nebatat ve hayvanat taifelerini zeminin
yüzünde yazar. Beraber ve birbiri içinde şaşırmayarak, karışık iken karıştırmayarak, birbirine
benzemekle beraber iltibassız, sehivsiz, hatasız, mükemmel, muntazam, mânidar yazan bir
kalem-i kudret, bu azameti içinde hadsiz bir rahmet ve nihayetsiz bir hikmet ile işlediği gibi,
koca kâinatı, bir hânesi misillû insana müsahhar ve müzeyyen edip tefriş etmek ve o insanı
halife-i zemin ederek, dağların ve göklerin ve yerin tahammülünden çekindikleri emânet-i
kübrayı ona vermesi ve sair zîhayatlar üstünde, bir derece zabitlik mertebesiyle mükerrem
MAXQDA 2020 24.12.2022

etmesi ve hitâbât-ı sübhaniyesine ve sohbetine müşerref etmekle fevkalâde bir makam verdiği
ve bütün semavî fermanlarda ona saadet-i ebediyeyi ve beka-i uhreviyeyi kat'î vaad ve
ahdettiği halde elbette, hiç şüphe olmaz ki, bahar kadar kudretine kolay gelen dar-ı saadeti o
mükerrem ve müşerref insanlar için açacak ve yapacak ve haşir ve kıyameti getirecek, diye
Muhyi ve Mümit ve Hayy ve Kayyum ve Kadîr ve Alîm isimleri Hâlikımızdan sormamıza
cevap veriyorlar.
Evet, her baharda bütün ağaçları ve otların köklerini aynen ihya ve nebatî ve hayvanî
üçyüz bin nevi haşrin ve neşrin nümunelerini îcad eden bir kudret, Muhammed ve Musa
Aleyhimessalâtü Vesselâmların herbirinin ümmetinin geçirdiği bin senelik zaman hayâlen
karşı karşıya getirilip bakılsa, haşir ve neşrin bin misâlini ve bin delilini, iki bin baharda
gösterdiği görülecek (Hâşiye) ve böyle bir kudretten haşr-i cismanîyi uzak görmek, bin derece
körlük ve akılsızlıkdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3097: 164 - 3097: 169)


Arama dizesi: hikmet
Husûsî bir yere bakmayan ve îmânî hakikatlar gibi
umum kâinata bakan nefyler ve inkârlar, -zâtında muhâl olmamak şartiyle- isbat edilmez, diye
ehl-i tahkik ittifak edip, bir düstur-u esâsî kabul etmişler.
İşte bu kat'î hakikata binâen, binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle îmânî
meselelerde, birtek muhbir-i sâdıka karşı hiçbir şüphe, hattâ hiçbir vesvese vermemek lâzım
gelirken; yüz yirmidört bin isbat edici ve ehl-i ihtisas muhbir-i sâdıkın ve hadsiz ve nihayetsiz
müsbit ve mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkân-ı îmâniyede, aklı
gözüne inmiş kalbsiz ve maneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlariyle

şüpheye düşmek ne kadar ahmaklık ve divânelik olduğunu kıyas ediniz.


Hem madem, gözümüzle, gündüz gibi, hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i
âmme ve bir hikmet-i şâmile ve bir inâyet-i daime müşâhede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rubûbiyet ve dikkatli bir adâlet-i âliye ve izzetli icraat-ı celâliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz.. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca
--- sh:»(T:445) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
o ağaca hikmetler takan bir hikmet ve herbir insanın cihâzâtı ve hissiyâtı ve kuvveleri
adedince ihsanlar ve in'amlar ona bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh (A.S.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3097: 530 - 3097: 535)


Arama dizesi: hikmet

âmme ve bir hikmet-i şâmile ve bir inâyet-i daime müşâhede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rubûbiyet ve dikkatli bir adâlet-i âliye ve izzetli icraat-ı celâliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz.. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca
--- sh:»(T:445) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
o ağaca hikmetler takan bir hikmet ve herbir insanın cihâzâtı ve hissiyâtı ve kuvveleri
adedince ihsanlar ve in'amlar ona bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh (A.S.) ve Hud (A.S.)
ve Sâlih (A.S.) ve Kavm-i Âd ve Semud ve Fir'avun gibi âsî milletlere tokat vuran ve en
MAXQDA 2020 24.12.2022

küçük bir zîhayatın hakkını muhafaza eden izzetli ve inâyetli bir adâlet ve
«–Y%I²F«# ²vB²9«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3097: 550 - 3097: 555)


Arama dizesi: hikmet

âmme ve bir hikmet-i şâmile ve bir inâyet-i daime müşâhede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rubûbiyet ve dikkatli bir adâlet-i âliye ve izzetli icraat-ı celâliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz.. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca
--- sh:»(T:445) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
o ağaca hikmetler takan bir hikmet ve herbir insanın cihâzâtı ve hissiyâtı ve kuvveleri
adedince ihsanlar ve in'amlar ona bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh (A.S.) ve Hud (A.S.)
ve Sâlih (A.S.) ve Kavm-i Âd ve Semud ve Fir'avun gibi âsî milletlere tokat vuran ve en
küçük bir zîhayatın hakkını muhafaza eden izzetli ve inâyetli bir adâlet ve
«–Y%I²F«# ²vB²9«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3097: 1720 - 3097: 1725)


Arama dizesi: hikmet

¬y¬#@«<³! ²w¬8«:
âyeti, azametli bir îcaz ile der:
Nasılki iki kışlada yatan ve duran mutî askerler, bir kumandanın çağırmasiyle (bir boru
sesiyle) silâh başına vazife başına gelmeleri gibi; aynen öyle de: Bu iki kışlanın misâlinde ve
emre itaatde koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelînin askerlerine iki mutî kışla gibi.. ne
vakit Hazret-i İsrâfilin borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağrılsa, derhâl ceset
libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası içindekiler,
melek-i ra'dın borusuyla ayni vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan bir saltanat-ı
rububiyyet, elbette ve her hâlde ve hiç şüphe getirmez ki; Onuncu Sözde isbat edildiği gibi, o
rahmet ve hikmet ve inâyet ve adâlet ve saltanat-ı sermediyenin gayet kat'î istedikleri dâr-ı
âhiret ve dâire-i haşr u neşrin açılmamasiyle o nihayetsiz cemâl-i rahmet, nihayetsiz çirkin bir
merhametsizliğe inkılâb etmesine ve o hadsiz kemâl-i hikmet, hadsiz kusurlu abesiyete ve
faidesiz israfata dönmesine; ve o gayet şirin inâyet, gayet acı ihanetlere çevrilmesine ve o
gayet mizanlı ve hakkaniyetli adâlet, gayet şiddetli zulümlere kalbolmasına; ve o gayet
derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye, sukut etmesine; ve haşrin gelmemesiyle
bütün haşmeti kaybolmasına; ve kemâlat-ı rububiyeti, acz ve kusur ile lekedar olmasına..
hiçbir cihet-i imkânı yok! Hiçbir akıl, bu vaziyete ihtimal vermez; yüz muhal birden içinde
bulunur. Hem, dâire-i imkân haricinde, bâtıl ve mümteni'dir. Çünkü, nâzenin ve nazdar
beslediği ve akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i dâimîye iştiyak
hissini verdiği hâlde onu ebedî idam etmek ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3097: 1958 - 3097: 1963)


Arama dizesi: hikmet

¬y¬#@«<³! ²w¬8«:
âyeti, azametli bir îcaz ile der:
Nasılki iki kışlada yatan ve duran mutî askerler, bir kumandanın çağırmasiyle (bir boru
sesiyle) silâh başına vazife başına gelmeleri gibi; aynen öyle de: Bu iki kışlanın misâlinde ve
emre itaatde koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelînin askerlerine iki mutî kışla gibi.. ne
vakit Hazret-i İsrâfilin borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağrılsa, derhâl ceset
libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası içindekiler,
MAXQDA 2020 24.12.2022

melek-i ra'dın borusuyla ayni vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan bir saltanat-ı
rububiyyet, elbette ve her hâlde ve hiç şüphe getirmez ki; Onuncu Sözde isbat edildiği gibi, o
rahmet ve hikmet ve inâyet ve adâlet ve saltanat-ı sermediyenin gayet kat'î istedikleri dâr-ı
âhiret ve dâire-i haşr u neşrin açılmamasiyle o nihayetsiz cemâl-i rahmet, nihayetsiz çirkin bir
merhametsizliğe inkılâb etmesine ve o hadsiz kemâl-i hikmet, hadsiz kusurlu abesiyete ve
faidesiz israfata dönmesine; ve o gayet şirin inâyet, gayet acı ihanetlere çevrilmesine ve o
gayet mizanlı ve hakkaniyetli adâlet, gayet şiddetli zulümlere kalbolmasına; ve o gayet
derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye, sukut etmesine; ve haşrin gelmemesiyle
bütün haşmeti kaybolmasına; ve kemâlat-ı rububiyeti, acz ve kusur ile lekedar olmasına..
hiçbir cihet-i imkânı yok! Hiçbir akıl, bu vaziyete ihtimal vermez; yüz muhal birden içinde
bulunur. Hem, dâire-i imkân haricinde, bâtıl ve mümteni'dir. Çünkü, nâzenin ve nazdar
beslediği ve akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i dâimîye iştiyak
hissini verdiği hâlde onu ebedî idam etmek ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3097: 2866 - 3097: 2871)


Arama dizesi: hikmet

Hem, dâire-i imkân haricinde, bâtıl ve mümteni'dir. Çünkü, nâzenin ve nazdar


beslediği ve akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i dâimîye iştiyak
hissini verdiği hâlde onu ebedî idam etmek ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız
--- sh:»(T:446) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
dimağına yüzer hikmetli faideler taktığı halde, onu diriltmemek üzere bütün cihâzâtını ve
binler faideleri bulunan istidâdâtını âkıbetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz, bütün
bütün israf etmek, ne derece hilâf-ı hikmet ve binler vaad ve ahidlerini yerine getirmemekle,
hâşâ!. Aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıt
olduğunu her zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inâyet ve adâleti tatbik eyle. İşte Hâlikımızdan
sorduğumuz âhirete dair sualimize Rahman, Hakîm, Âdl, Kerîm, Hâkim isimleri; mezkûr
hakikatlerle cevap veriyorlar, şeksiz şüphesiz, güneş gibi, âhireti isbat ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3097: 3023 - 3097: 3028)


Arama dizesi: hikmet

Hem, dâire-i imkân haricinde, bâtıl ve mümteni'dir. Çünkü, nâzenin ve nazdar


beslediği ve akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i dâimîye iştiyak
hissini verdiği hâlde onu ebedî idam etmek ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız
--- sh:»(T:446) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
dimağına yüzer hikmetli faideler taktığı halde, onu diriltmemek üzere bütün cihâzâtını ve
binler faideleri bulunan istidâdâtını âkıbetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz, bütün
bütün israf etmek, ne derece hilâf-ı hikmet ve binler vaad ve ahidlerini yerine getirmemekle,
hâşâ!. Aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıt
olduğunu her zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inâyet ve adâleti tatbik eyle. İşte Hâlikımızdan
sorduğumuz âhirete dair sualimize Rahman, Hakîm, Âdl, Kerîm, Hâkim isimleri; mezkûr
hakikatlerle cevap veriyorlar, şeksiz şüphesiz, güneş gibi, âhireti isbat ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3097: 3079 - 3097: 3084)


Arama dizesi: hikmet

Hem, dâire-i imkân haricinde, bâtıl ve mümteni'dir. Çünkü, nâzenin ve nazdar


beslediği ve akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i dâimîye iştiyak
hissini verdiği hâlde onu ebedî idam etmek ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(T:446) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


dimağına yüzer hikmetli faideler taktığı halde, onu diriltmemek üzere bütün cihâzâtını ve
binler faideleri bulunan istidâdâtını âkıbetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz, bütün
bütün israf etmek, ne derece hilâf-ı hikmet ve binler vaad ve ahidlerini yerine getirmemekle,
hâşâ!. Aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıt
olduğunu her zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inâyet ve adâleti tatbik eyle. İşte Hâlikımızdan
sorduğumuz âhirete dair sualimize Rahman, Hakîm, Âdl, Kerîm, Hâkim isimleri; mezkûr
hakikatlerle cevap veriyorlar, şeksiz şüphesiz, güneş gibi, âhireti isbat ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3098: 1809 - 3098: 1814)


Arama dizesi: hikmet

h¬'žÀ²!«: ismine mazhar olan meyvesi ise çekirdekleriyle o ağacın işlediği bütün fıtrî
vazifelerinin fihristesini ve amellerinin listesini ve hayat-ı saniyesinin düsturlarını ihtiva eden
bir sandukçedir ki âzamî derecede hafîziyete şehadet eder.
h¬;@ÅP7!«: ismine mazhar olan o ağacın sûret-i cismaniyesi ise; öyle tenasüplü ve san'atlı ve
süslü bir hulle, bir libas ve ayrı ayrı nakışlar ve zînetler ve yaldızlı nişanlarla tezyin edilmiş,
güya yetmiş renkli bir huri elbisesidir ki, hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemâl-i hikmet
ve cemâl-i rahmeti gözlere gösterir.
w¬0@«A²7!«: ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi ise, öyle muntazam ve mükemmel
ve mu'cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahâne; ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı
gıdasız bırakmıyan mîzanlı bir erzak kazanıdır ki, hafîziyet içinde kemâl-i kudret ve adâleti ve
cemâl-i rahmet ve hikmeti güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3098: 2157 - 3098: 2162)


Arama dizesi: hikmet

h¬;@ÅP7!«: ismine mazhar olan o ağacın sûret-i cismaniyesi ise; öyle tenasüplü ve san'atlı ve
süslü bir hulle, bir libas ve ayrı ayrı nakışlar ve zînetler ve yaldızlı nişanlarla tezyin edilmiş,
güya yetmiş renkli bir huri elbisesidir ki, hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemâl-i hikmet
ve cemâl-i rahmeti gözlere gösterir.
w¬0@«A²7!«: ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi ise, öyle muntazam ve mükemmel
ve mu'cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahâne; ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı
gıdasız bırakmıyan mîzanlı bir erzak kazanıdır ki, hafîziyet içinde kemâl-i kudret ve adâleti ve
cemâl-i rahmet ve hikmeti güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de: Küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır. İsm-i Evvel
cilvesiyle güz mevsiminde hafîziyete emânet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar
çarşafını giyen zemin yüzünün milyarlar dal - budak ve meyve veren ve çiçek açan ağacının
teşkilâtına dair İlâhî emirlerinin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların listeleri ve
geçen yazın işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidemâtlarıdır ki,
bilbedâhe, bir Hafîz-i Zülcelâl
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3098: 2827 - 3098: 2832)


Arama dizesi: hikmet

Küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır. İsm-i Evvel


cilvesiyle güz mevsiminde hafîziyete emânet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar
çarşafını giyen zemin yüzünün milyarlar dal - budak ve meyve veren ve çiçek açan ağacının
teşkilâtına dair İlâhî emirlerinin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların listeleri ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

geçen yazın işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidemâtlarıdır ki,
bilbedâhe, bir Hafîz-i Zülcelâl
--- sh:»(T:448) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
vel-ikrâm'ın hadsiz kudret ve adâletiyle ve hikmet ve rahmetiyle iş gördüğünü gösteriyor.
Ve senevî zemin ağacının âhiri ise; ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve
esmâ-i İlâhiyeye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşr olabilen
bütün sahâif-i a'mallerini zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup Hafîz-i Zülcelâl'in
dest-i hikmetine teslim eder. h¬'žÀ²! «x; ismini, hadsiz dillerle kâinat yüzünde okur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3098: 3164 - 3098: 3169)


Arama dizesi: hikmet

İsm-i Evvel
cilvesiyle güz mevsiminde hafîziyete emânet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar
çarşafını giyen zemin yüzünün milyarlar dal - budak ve meyve veren ve çiçek açan ağacının
teşkilâtına dair İlâhî emirlerinin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların listeleri ve
geçen yazın işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidemâtlarıdır ki,
bilbedâhe, bir Hafîz-i Zülcelâl
--- sh:»(T:448) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
vel-ikrâm'ın hadsiz kudret ve adâletiyle ve hikmet ve rahmetiyle iş gördüğünü gösteriyor.
Ve senevî zemin ağacının âhiri ise; ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve
esmâ-i İlâhiyeye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşr olabilen
bütün sahâif-i a'mallerini zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup Hafîz-i Zülcelâl'in
dest-i hikmetine teslim eder. h¬'žÀ²! «x; ismini, hadsiz dillerle kâinat yüzünde okur.
Ve bu ağacın zâhiri ise, haşrin üçyüzbin misâllerini ve emârelerini gösteren üçyüzbin
küllî ve çeşit çeşit çiçekler açıp hadsiz rahmaniyet ve rezzâkıyet ve rahîmiyet ve kerîmiyet
sofralarını sererek zîhayatlara ziyafetler vermekle h¬;@ÅP7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3100: 1030 - 3100: 1035)


Arama dizesi: hikmet
(T:450) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ve ona ihsanlar eden Zâtı perestiş derecesinde seven ve sevdiren, ve sevilen çok hârika bir
mu'cize-i kudret-i samedaniyye ve bir acûbe-i hilkat ve kâinatı içine alan ve ebede gitmek için
yaratıldığına bütün cihâzât-ı insâniyesi şehadet eden ve böyle yirmi küllî hakikatlar ile Cenâb-
ı Hakk'ın Hak ismine bağlanan, ve en küçük zîhayatın en cüz'î ihtiyacını gören ve niyâzını
işiten ve fiilen cevap veren Hafîz-i Zülcelâl'in Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri
kaydedilen, ve kâinatı alâkadar edecek ef'alleri o ismin kâtibîn-i kiramlariyle yazılan, ve her

şeyden ziyade o ismin nazar-ı dikkatine mazhar bulunan bu insanlar, elbette ve elbette ve
herhalde ve hiçbir şüphe getirmez ki; bu yirmi hakikatin hükmiyle, insanlar için bir haşir ve
neşir olacak; ve "Hak" ismiyle, evvelki hizmetlerinin mükâfatını ve kusuratının mücâzatını
çekecek, ve "Hafîz" ismiyle cüz'î küllî kayd altına alınan her amelinden muhasebe ve sorguya
çekilecek; ve dâr-ı bekada saadet-i ebediye ziyafetgâhının ve şekavet-i dâime hapishânesinin
kapıları açılacak; ve bu âlemde çok taifelere kumandanlık yapan ve karışan ve bazan
karıştıran bir zabit, toprağa girip, işlediği amellerinden sual olunmamak ve uyandırılmamak
üzere yatıp saklanmayacaktır!…
Yoksa sineğin sesini işitip hakk-ı hayatını vermekle fiilen cevap verdiği hâlde, gök
gürültüsü kuvvetinde bekaya âit hadsiz hukuk-u insaniyenin mezkûr yirmi hakikatlar lisanları
ile edilen ve arş ve ferşi çınlatan duâlarını işitmemek ve o hadsiz hukuku zâyi etmek ve sinek
MAXQDA 2020 24.12.2022

kanadının intizamı şehadetiyle sinek kanadı kadar israf etmeyen bir hikmet, bütün o
hakikatlerin bağlandıkları insanî istidâdâtı ve ebede uzanan emelleri ve arzuları ve o istidat ve
arzuları besleyen kâinatın pek çok rabıtalarını ve hakikatlarını bütün bütün israf etmek, öyle
bir haksızlıktır ve öyle imkân hâricindedir ve öyle zâlimane bir çirkinliktir ki; Hak ve Hafîz
ve Hakîm ve Cemîl ve Rahîm isimlerine şehadet eden bütün mevcudat, onu reddederler; "Yüz
derece muhâl ve bin vecihle mümtenidir" derler.
İşte, Hâlikımızdan haşre dair sorduğumuz suâle, Hak, Hafîz, Hakîm, Cemîl ve Rahîm
isimleri cevap verip derler: "Biz, hak ve hakikat olduğumuz gibi, hem bize şehadet eden
mevcudatın tahakkuku misillû haşir haktır ve muhakkaktır."
Hem mâdem… Daha yazacaktım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3104: 4165 - 3104: 4170)


Arama dizesi: hikmet
Üstadın Emirdağ'daki hizmeti ve meşgalesi, başka yerlerde olduğu gibi, yalnız bir
vazifeye münhasır değildi. Gerek Lâhikalardaki mektublardan, gerek ziyaretine gelen
dostların ve eski ilim arkadaşları ve talebelerinin ihbarından ve gerekse de kendine yakından
alâkadar olan talebe, komşu ve halkların müşahedatından anlaşılıyor ki: Hakka müteveccih,
hakikatten nebean eden müteaddit hizmetleri, vazifeleri vardı ve her bir günde de bu
vazifelerini ifaya çalışırdı. Hakaik-ı Kur'âniyye nurları olan "Sözler", "Lem'alar" gibi
eserlerini te'lif, tashih ve neşr ile meşgul olmakla beraber kelimat-ı kudret olan masnuat ve
mevcudatı seyr ve temaşaya, kitab-ı kâinatı mütalâaya çok müştak idi. Zemin yüzünde
yazılan, bahar sahifesinde teşhir edilen rahmet ve hikmetin mucizeli eserlerini, eşcar ve
nebatat ve hayvanattaki san'at-ı İlâhiyyenin hârikalarını, simalarında parıldayan tevhid
sikkelerini okumağa ziyadesiyle meftun idi. Böylece, hakaik-i imaniyyenin, Mârifetullahın

nihayetsiz ufuklarında hakkalyakîn mertebesinde kanat açıp geziyordu.


Esasen, Kur'ândan aldığı mesleğinin bir esası, tefekkürdür. Eserlerinde insanı daima
tefekküre sevkeder ve tefekkürü ders verir. İlim ve tefekkür ile kazanılan marifet-i
İlâhiyyenin, ruh için kâinat vüs'atinde bir genişlik temin ettiğini ve
½G¬&!«: yÅ9«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3112: 42 - 3112: 47)


Arama dizesi: hikmet
(T:473) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ondan ürkütmek, kendini perişan bir vaziyete sokmak bu vilâyetteki hükûmetin hamiyet-i
milliyesine yakışmadığından, sinek kanadı kadar mevhum bir zarara dağ gibi ehemmiyet
verip aleyhimde resmen propaganda yapmak, "kimin ile görüşüyor ve yanına kim gidiyor?"

diye herkese bir telâş vermek.. hükûmetin hikmeti ve hâkimiyeti, bu acib hâlete elbette
tenezzül etmemek gerektir. Her ne ise, bu iki madde gibi, muttali olanlara hayret veren çok
maddeler var...
MAXQDA 2020 24.12.2022

Efendiler! Dalâlet ve fenalıklar cehaletten gelse, def'etmesi kolaydır. Fakat, fenden,


ilimden gelen dalâletin izalesi çok müşkildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3116: 2123 - 3116: 2128)


Arama dizesi: hikmet

Risale-i Nur'un hizmet-i îmaniyede bu zamanda binler tahribatcılara mukabil


yüzbinler tamiratçısı bulunmak lâzım gelirken; hem, benimle lâakal yüzer kâtib ve yardımcı
bulunmasına ihtiyaç varken; değil çekinmek ve temas etmemek, belki, millet ve ehl-i idârenin,
takdir ile ve teşvik ile yardım ve temas etmesi zarurî iken; ve o hizmet-i îmaniye hayat-ı
bâkıyeye baktığı için, hayat-ı fâniyenin meşgalelerine ve fâidelerine tercih etmek ehl-i îmana
vâcib iken, kendimi misâl alarak derim ki:
Beni, herşeyden ve temastan ve yardımcılardan men'etmek ile beraber aleyhimizde
olanlar bütün kuvvetleriyle arkadaşlarımın kuvve-i mâneviyelerini kırmak; ve benden ve
Risale-i Nur'dan soğutmak; ve benim gibi ihtiyar, hasta, zaif, garib, kimsesiz bir bîçâreye,
binler adamın göreceği vazifeyi başına yüklemek; ve bu tecrid ve tazyiklerden, maddî bir
hastalık nev'inden insanlar ile temas ve ihtilâttan çekilmeğe mecbur olmak; hem, o derece
te'sirli bir tarzda halkları ürkütmek ki en ziyade merbut görülen bazı dostları, bana selâm
vermemek, hattâ bazı namazı da terketmek derecesinde ürkütmekle kuvve-i mâneviyeyi
kırmak cihetleriyle ve sebebleriyle,
--- sh:»(T:481) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ihtiyarım haricinde, bütün o mânilere karşı Risale-i Nur şâkirdlerinin kuvve-i mâneviyelerinin
takviyesine medar ikrâmât-ı İlâhiyeyi beyan ederek, Risale-i Nur etrafında mânevî bir tahşidat
yaptırmak ve Risale-i Nur kendi kendine, tek başiyle, başkalarına muhtaç olmayarak bir ordu
kadar kuvvetli olduğunu göstermek hikmetiyle, bu çeşit şeyler bana yazdırılmış. Yoksa, hâşâ!
Kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek, hodfüruşluk etmek ise, Risale-i
Nur'un ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır. İnşâallah, Risale-i Nur kendi
kendini hem müdafaa ettiği, hem kıymetini tam gösterdiği gibi; bizi de mânen müdafaa edip,
kusurlarımızı afvettirmeğe vesile olacaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3131: 3721 - 3131: 3726)


Arama dizesi: Hikmet
--- sh:»(T:509) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
olarak, sırf senin hatırın ve merak ettiğin ve bu def'aki uzun mektubun için, vaziyetime ve
zâlimlerin işkencelerine ait bir kaç maddeyi beyan edeceğim.
Birincisi: Otuz sene evvel Darül-Hikmette âza iken bir gün arkadaşımızdan ve Darül-
Hikmet âzasından Seyyid Sadeddin Paşa dedi ki: Kat'î bir vasıta ile haber aldım; kökü
ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi senin bir eserini okumuş, demişler

ki: Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi yâni zındıkayı (dinsizliği) bu millete kabul
ettiremiyeceğiz.. bunun vücudunu kaldırmalıyız! diye, senin îdamına hükmetmişler. Kendini
muhafaza et. Ben de: "Tevekkeltü Alellah.. ecel birdir, tagayyür etmez" dedim.
İşte bu komite otuz sene belki kırk senedenberi hem tevessü etti, hem benimle
mücadelede herbir desiseyi istimal etti. İki def'a imha için hapse ve onbir def'a da beni
zehirlemeye çalışmışlar
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3131: 3773 - 3131: 3778)


Arama dizesi: Hikmet
(T:509) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
olarak, sırf senin hatırın ve merak ettiğin ve bu def'aki uzun mektubun için, vaziyetime ve
zâlimlerin işkencelerine ait bir kaç maddeyi beyan edeceğim.
Birincisi: Otuz sene evvel Darül-Hikmette âza iken bir gün arkadaşımızdan ve Darül-
Hikmet âzasından Seyyid Sadeddin Paşa dedi ki: Kat'î bir vasıta ile haber aldım; kökü
ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi senin bir eserini okumuş, demişler

ki: Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi yâni zındıkayı (dinsizliği) bu millete kabul
ettiremiyeceğiz.. bunun vücudunu kaldırmalıyız! diye, senin îdamına hükmetmişler. Kendini
muhafaza et. Ben de: "Tevekkeltü Alellah.. ecel birdir, tagayyür etmez" dedim.
İşte bu komite otuz sene belki kırk senedenberi hem tevessü etti, hem benimle
mücadelede herbir desiseyi istimal etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3137: 661 - 3137: 666)


Arama dizesi: hikmet

Ve hem hükûmet ve
millet ve vatan, hem hayat-ı dünyeviyesine ve siyasiyesine ve uhreviyesine pek çok fâidesi
bulunan bu Kur'an lemeatlarına ve dellâlı bulunan Risale-i Nur'a, değil ilişmek tamamiyle
terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müdhiş
belâlara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.
Kardeşlerim, merak etmeyiniz. Ve Nurun fevkalâde perde altındaki fütuhatına kanaat
ediniz. Şimdiye kadar hiçbir eserin böyle ağır şerait altında, bu derece te'sirli intişarını tarih
göstermiyor. Hem, tam serbestiyet verilmemesinin sebebi ve hikmeti, Nurların fevkalâde
kuvvetinden korkuyorlar; belki sarsıntı verecek diye, tam takdir ve kabul etmek ile beraber,
şimdilik resmen intişarından telâş ettiklerini, Diyanet Reisi büyük reisle görüşmesinde haber
alınmış. Eski gibi hücum yok, belki musalâha istiyorlar. Fakat, Nurlar lehinde kuvvetli
cereyanlar, inşâallah o telâşı, iştiyakla resmen neşrine çevirecek.
Hem çok enaniyetliler, eserlerini terviç etmek için, Nurların meydana çıkmalarına
kıskanmak damariyle tarafdar olmuyorlar.
Sâlisen :

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3138: 3623 - 3138: 3628)


Arama dizesi: hikmet
hatt-ı Kur'ân ile o mânidar Kur'ân Âyeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri
kapatılıp o Nurları gizlemişlerdi. Şimdi yeniden hatt-ı Kur'âniyeye bir nümune-i müsaade ve
Risale-i Nur'un tâkib ettiği maksadına bir vesile ve Üniversite ileride bir Nur medresesi
olmasına bir işaret olduğu gibi, Denizli Nurcularından Ahmed'lerin, meşhur âlim ve akılca
ondokuzuncu asrın en büyüğü ve içtimaî feylesofların en ilerisi Bismark'ın eserinden aldıkları
bir fıkrada, o yüksek Bismark eserinde diyor ki:
"Kur'anı her cihetle tedkik ettim, her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun
MAXQDA 2020 24.12.2022

misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez" Ve Peygamber'e hitaben der:
"Yâ Muhammed, sana muasır olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet, senin
gibi mümtaz bir kudreti bir def'a görmüş, bâdema göremiyecektir. Binaenaleyh, senin
huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3155: 2255 - 3155: 2260)


Arama dizesi: Hikmet

Mânen kalbe ihtar edildi ki: İnsanların sana


ettikleri ayn-ı zulümlerinde, ayn-ı adalet olan Kader-i İlâhînin büyük bir hissesi var ve bu
hapiste yiyecek rızkın var. O rızkın seni buraya çağırdı. Ona karşı rıza ve teslim ile mukabele
lâzım. Hikmet ve rahmet-i Rabbâniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, bu hapistekileri
nurlandırmak ve tesellî vermek ve size sevab kazandırmaktır. Bu hisseye karşı, sabır içinde,
binler şükretmek lâzımdır.
Hem senin nefsinin bilmediğin kusurlariyle onda bir hissesi var.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3159: 1391 - 3159: 1395)


Arama dizesi: takva

Elhasıl: Hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi dehşetli bir zehire çeviren
ve lezzetini imha eden küfr-ü mutlakı, otuz seneden beri köküyle kesen ve tabiiyyunun
dehşetli bir fikr-i küfrîlerini öldürmeğe muvaffak olan ve bu milletin iki hayatının saadet
düsturlarını hârika hüccetleriyle parlak bir surette isbat eden ve Kur'ân'ın hakikat-ı arşiyesine
dayanan Risale-i Nur, böyle küçük bir risalenin bir iki maddesiyle değil, belki bin kusuru dahi
olsa, onun binler büyük haseneleri onları affettirir diye dâva ediyoruz… ve isbatına da
hazırız…
Mâdem cumhuriyet prensipleri hürriyet-i vicdan kanunu ile dinsizlere ilişmiyor..
elbette, mümkün olduğu kadar dünyaya karışmayan ve ehl-i dünya ile mübareze etmeyen ve
âhiretine ve îmanına ve vatanına dahi nâfi' bir tarzda çalışan dindarlara ilişmemek gerektir ve
elzemdir. Bin seneden beri bu milletin gıda ve ilâç gibi bir hâcet-i zaruriyesi olan takvayı ve
salâhatı, bu mazhar-ı enbiya
(Hâşiye): Dört def'a mübareze zamanında gelen dehşetli zelzeleler, "yazık olur!" hükmünü isbat
ettiler.
--- sh:»(T:559) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3167: 4178 - 3167: 4183)


Arama dizesi: hikmet
Şahsımın bu ihtiyaca karşı gelmediğini itiraf
edip ilân ettiğim halde, yine şahsımın meziyetinden değil, belki şiddet-i ihtiyaçtan ve zâhiren
başkalar çok görünmemesinden, şahsımı o ihtiyaca bir çâre
--- sh:»(T:575) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
zannediyorlar. Halbuki ben de çoktan beri buna taaccüb ve hayret ile bakıyordum, ve hiç bir
cihetle lâyık olmadığım halde, dehşetli kusurlarımla beraber, teveccüh-ü âmmenin hikmetini
şimdi bildim. Hikmeti de şudur:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Risale-i Nur'un hakikatı ve şâkirdlerinin şahs-ı mânevîsi, bu zaman ve zeminde o


şiddetli ihtiyacın yüzünü kendine çevirmiş; benim şahsımın hizmet itibariyle binden bir
hissesi ancak bulunduğu halde, o hârika hakikatın ve o hâlis muhlis şahsiyetin bir mümessili
zannedip, o teveccühü gösteriyorlar. Gerçi bu teveccüh hem bana zarar, hem ağır geliyor, hem
de hakkım olmadığı halde hakikat-ı Nuriyenin ve şahsiyet-i mâneviyesinin hesabına sükût
edip, o mânevî zararlara razı olurdum; hattâ İmam-ı Ali Radiyallahu Anhu ve Gavs-ı A'zam
(K.S.) gibi bazı evliyanın ilham-ı İlâhi ile bu zamanımızda Kur'ân-ı Hakîm'in mu'cize-i
mâneviyesinin bir âyinesi olan Risale-i Nur'un hakikatına ve hâlis talebelerinin şahs-ı
mânevîsine işaret-i gaybiye ile haber verdikleri içinde, benim ehemmiyetsiz şahsımı o
hakikata hizmetim cihetiyle nazara almışlar. Ben hatâ etmişim ki; onların şahsıma ait bir
parçacık iltifatlarını, bazı yerde te'vil edip Risale-i Nur'a çevirmemişim. Bu hatamın sebebi de
zâfiyetim ve yardımcılarımı ürkütecek esbabın çoğaltılmaması ve sözlerime îtimadı kazanmak
için, zâhiren, şahsıma bir kısmını kabul etmiştim. Size ihtar ediyorum ki: Fâni, kabir
kapısındaki çürük şahsımı çürütmeğe ihtiyaç yok ve bu kadar ehemmiyet vermeğe de lüzum
yok

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3167: 4204 - 3167: 4209)


Arama dizesi: Hikmet
--- sh:»(T:575) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
zannediyorlar. Halbuki ben de çoktan beri buna taaccüb ve hayret ile bakıyordum, ve hiç bir
cihetle lâyık olmadığım halde, dehşetli kusurlarımla beraber, teveccüh-ü âmmenin hikmetini
şimdi bildim. Hikmeti de şudur:

Risale-i Nur'un hakikatı ve şâkirdlerinin şahs-ı mânevîsi, bu zaman ve zeminde o


şiddetli ihtiyacın yüzünü kendine çevirmiş; benim şahsımın hizmet itibariyle binden bir
hissesi ancak bulunduğu halde, o hârika hakikatın ve o hâlis muhlis şahsiyetin bir mümessili
zannedip, o teveccühü gösteriyorlar. Gerçi bu teveccüh hem bana zarar, hem ağır geliyor, hem
de hakkım olmadığı halde hakikat-ı Nuriyenin ve şahsiyet-i mâneviyesinin hesabına sükût
edip, o mânevî zararlara razı olurdum; hattâ İmam-ı Ali Radiyallahu Anhu ve Gavs-ı A'zam
(K.S.) gibi bazı evliyanın ilham-ı İlâhi ile bu zamanımızda Kur'ân-ı Hakîm'in mu'cize-i
mâneviyesinin bir âyinesi olan Risale-i Nur'un hakikatına ve hâlis talebelerinin şahs-ı
mânevîsine işaret-i gaybiye ile haber verdikleri içinde, benim ehemmiyetsiz şahsımı o
hakikata hizmetim cihetiyle nazara almışlar. Ben hatâ etmişim ki; onların şahsıma ait bir
parçacık iltifatlarını, bazı yerde te'vil edip Risale-i Nur'a çevirmemişim. Bu hatamın sebebi de
zâfiyetim ve yardımcılarımı ürkütecek esbabın çoğaltılmaması ve sözlerime îtimadı kazanmak
için, zâhiren, şahsıma bir kısmını kabul etmiştim. Size ihtar ediyorum ki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3172: 2837 - 3172: 2842)


Arama dizesi: hikmet

Biz ve umum Nur risaleleri, Denizli ve Ankara ağır


--- sh:»(T:583) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

cezalarının ve temyiz mahkemelerinin ittifakıyle beraet ettiğimiz; ve umum risale ve


mektuplarımızı bize iade ettikleri; ve temyizin bozma kararında -Denizli beraetinde- "faraza,
bir hatâ dahi olsa, o beraet ve hüküm kat'iyet kesbetmiş. Daha tekrar muhakeme edilmez."
dedikleri halde; ben, Emirdağında üç sene münzevi ve iki-üç terzi çırağı nöbetle bana hizmet
ve pek nadir olarak, beş-on dakika bazı dindar zâtlardan başka zaruret olmadan konuşmayan;
ve tek bir yere -Nurlara teşvik için- haftada birtek mektuptan başka göndermiyen ve kendi
müftü kardeşine, üç senede üç mektuptan başka yazmayan; ve yirmi - otuz seneden beri
devam eden te'lifini bırakan; yalnız, bütün ehl-i Kur'ân ve îmana menfaatli yirmi sahifelik iki
nükte, biri, Kur'ân'daki tekrarların hikmetini diğeri, melekler hakkında bazı mes'elelerden
başka hiçbir risale daha te'lif etmeyen; yalnız; mahkemelerin iade ettikleri risalelerin büyük
mecmualar yapılmasına ve eski harf ile tab'edilen "Âyetül-Kübrâ"nın beşyüz nüshası
mahkeme tarafından bize teslim edildiğinden ve teksir makinesi resmen yasak olmadığından,
âlem-i İslâm'ın istifadesi fikriyle, kardeşlerime, neşr için teksirine izin vererek onların
tashihleri ile meşgul olan; ve kat'iyen hiç bir siyasetle alâkadar olmıyan; ve memleketine
gitmek için resmen izin verildiği halde, bütün menfilere muhalif olarak dünyaya ve siyasete
karışmamak için, sıkıntılı bir gurbeti kabul edip memleketine gitmeyen bir adam hakkında; bu
üçüncü ittihamnamedeki asılsız isnadlar ve yalan bahisler ve yanlış manâlar ile o adamı suçlu
yapmağa çalışanda -şimdilik söylemeyeceğim- dehşetli iki mâna hükmettiğini, bu yirmi ayda
bana karşı muamelesi isbat ediyor.
Ben de derim: Kabir ve sakar yeter! Mahkeme-i Kübraya havale ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3173: 2384 - 3173: 2389)


Arama dizesi: hikmet

Aziz Sıddık Kardeşlerim ,


Sizi, tâziye değil, belki tebrik ediyorum. Mâdem kader-i İlâhi bizi bu üçüncü medrese-i
Yusufiye'ye bir hikmet için sevketti ve bir kısım rızkımızı bize burada yedirecek ve rızkımız
bizi buraya çağırdı; ve mâdem şimdiye kadar kat'î tecrübelerle
²vU«7 °h²[«' «x;«: @®\²[«- !x;«h²U«# ²–«! ]«,«2 sırrına inayet-i İlâhiyye bizi mazhar etmiş; ve mâdem
medrese-i Yusufiye'deki yeni kardeşlerimiz herkesden ziyade Nurlardaki teselliye
muhtaçtırlar ve adliyeciler me'murlardan ziyade Nur kâidelerine ve sâir kudsî kanunlarına
ihtiyaçları var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3176: 117 - 3176: 122)


Arama dizesi: hikmet
Her halde bunu yeni
hurufla beş-on nüsha çıkarmak lâzımdır, tâ Ankara makamatına gönderilsin. Bizi, tahliye ve
tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok. Şimdi vazifemiz, o müdafaatdaki hakikatları hem

hükûmete, hem adliyelere, hem millete bildirmektir. Belki de kader-i İlâhinin bizi bu
dershaneye sevketmesinin bir hikmeti de budur. Mümkün olduğu kadar çabuk makine ile
çıksın. Bizi bu gün tahliye etseler, biz yine onu bu makamata vermeğe mecburuz. Sizi aldatıp
te'hir edilmesin. Artık yeter!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3182: 3273 - 3182: 3277)


Arama dizesi: takva
MAXQDA 2020 24.12.2022

(T:601) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
y«9@«E²A, ¬y¬W²,@¬"
Aziz Sıddık Sarsılmaz Sıkıntıdan Usanıp Bizlerden Çekilmez Kardeşlerim;
Şimdi; maddî, mânevî bir sıkıntıdan nefsim sizin hesabınıza beni mahzun eylerken,
birden kalbe geldi ki; hem senin, hem buradaki kardeşlerin tek birisiyle yakında görüşmek,
için bu zahmet ve meşakkatin başka surette on mislini çekseydiniz yine ucuz olurdu.
Hem Nur'un takvadârâne ve riyazetkârâne meşrebi; hem umuma ve en muhtaçlara, hattâ
muarızlara ders vermek mesleği; hem dairesindeki şahs-ı mânevîyi konuşturmak için, eski
zamanda ehl-i hakikatın senede hiç olmazsa bir-iki def'a içtimaları ve sohbetleri gibi; Nur
şâkirdlerinin de bir kaç senede, en müsait olan medrese-i Yusufiyede bir def'a toplanmalarının

lüzumu cihetinde, bin sıkıntı ve meşakkat dahi olsa ehemmiyeti yoktur. Eski hapislerimizde
birkaç zaif kardeşlerimizin usanıp dâire-i Nuriye'den çekinmeleri onlara pek büyük bir hasaret
oldu ve Nurlara hiç zarar gelmedi. Onların yerine, daha metin, daha muhlis şâkirdler meydana
çıktılar. Mâdem dünyanın bu imtihanları geçicidir, çabuk giderler, sevablarını, meyvelerini
bizlere verirler. Biz de inâyet-i İlâhiyyeye îtimad edip, sabır içinde şükretmeliyiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3187: 3894 - 3187: 3899)


Arama dizesi: hikmet
Bu eser-i âlişanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvî ve bir kemal-i
nâmütenahî mevcut olduğundan ve hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meş'ale-i İlâhiyye ve
şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur'ân'ın füyuzatına vâris olduğu meşhud
olduğundan; onun esası, Nur-u Mahz-ı Kur'ân olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i
envâr-ı Muhammedîyi hâmil bulunduğu ve Zât-ı Pâk-i Risaletin ondaki hisse ve alâkası ve
tasarruf-u kudsîsi, evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan
mânevî zâtın mazhariyeti ve kemalâtı ise, o nisbette âlî ve emsalsiz olduğu güneş gibi âşikâr
bir hakikattır.
Evet, o zât, daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevahiri kurtarmak üzere
üç aylık bir tahsil müddeti içinde, ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya
ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i
ulyâya kimse nail olmamıştır; bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şüphe

edilemez ki tercüman-ı Nur, bu haliyle, baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i hârika ve
istiğnâ-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu'cize-i fıtrattır;
ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O Zât-ı zîhavârık, daha hadd-i bülûğa ermeden, bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş; münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskat etmiş; her nerede olursa
olsun vâki olan bütün suallere, mutlak bir isabetle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş;
ondört yaşından itibaren "Üstadlık" pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve
nur-u hikmet saçmış. İzahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve
tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkiyle
"Bediüzzaman" unvan-ı celîlini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezâil-i ilmiyesiyle de,
din-i Muhammedî'nin neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam hâlinde rû-nümâ olmuş olan böyle
bir zât, elbette Seyyidül Enbiya Hazretlerinin en yüksek
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(T:611) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


iltifatına mazhar ve en âlî himaye ve himmetine nâildir. Ve şüphesiz, o Nebiyy-i Akdes'in
emir ve fermaniyle yürüyen ve tasarrufiyla hareket eden ve O'nun envar ve hakaikına vâris ve
ma'kes olan bir zât-ı kerîmüssıfattır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3188: 632 - 3188: 637)


Arama dizesi: hikmet
Evet, o zât, daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevahiri kurtarmak üzere
üç aylık bir tahsil müddeti içinde, ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya
ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i
ulyâya kimse nail olmamıştır; bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şüphe

edilemez ki tercüman-ı Nur, bu haliyle, baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i hârika ve
istiğnâ-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu'cize-i fıtrattır;
ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O Zât-ı zîhavârık, daha hadd-i bülûğa ermeden, bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş; münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskat etmiş; her nerede olursa
olsun vâki olan bütün suallere, mutlak bir isabetle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş;
ondört yaşından itibaren "Üstadlık" pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve
nur-u hikmet saçmış. İzahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve
tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkiyle
"Bediüzzaman" unvan-ı celîlini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezâil-i ilmiyesiyle de,
din-i Muhammedî'nin neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam hâlinde rû-nümâ olmuş olan böyle
bir zât, elbette Seyyidül Enbiya Hazretlerinin en yüksek
--- sh:»(T:611) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3188: 773 - 3188: 778)


Arama dizesi: hikmet
ulyâya kimse nail olmamıştır; bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şüphe

edilemez ki tercüman-ı Nur, bu haliyle, baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i hârika ve
istiğnâ-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu'cize-i fıtrattır;
ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.
O Zât-ı zîhavârık, daha hadd-i bülûğa ermeden, bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı
ilme meydan okumuş; münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskat etmiş; her nerede olursa
olsun vâki olan bütün suallere, mutlak bir isabetle ve asla tereddüt etmeden cevap vermiş;
ondört yaşından itibaren "Üstadlık" pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve
nur-u hikmet saçmış. İzahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve
tevcihlerindeki derin feraset ve basiret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkiyle
"Bediüzzaman" unvan-ı celîlini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezâil-i ilmiyesiyle de,
din-i Muhammedî'nin neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam hâlinde rû-nümâ olmuş olan böyle
bir zât, elbette Seyyidül Enbiya Hazretlerinin en yüksek
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(T:611) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


iltifatına mazhar ve en âlî himaye ve himmetine nâildir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3206: 2080 - 3206: 2085)


Arama dizesi: hikmet

Zât-ı nuriyelerinizin, abd-i âciz, can ve gönülden


dostunuzum. Bu dostluğum, gelip geçici, zevale mahkûm dostluklardan değildir. Âlem-i
mânâda, bezm-i ezel-i elestüdeki fıtrat-ı zâtiyelerimizden müntakil dostluk olduğu gibi, âlem-i
şuhudumuzda bir yarım asra takarrüb buyuran etvar ve akval ve harekât ve sekenatınızdan ve
bu müddet zarfında devr-i istibdat ve meşrutiyet ve cumhuriyette birbirinden beter iptilâ ve
imtihan ve çilelerinizden; ve tevarih-i muhtelifede âzamî ağır şerait dairesinde Dîvan-ı Harb
ve sâir muhâkemelerinizden; ve meydan-ı gazalarda harb ve darbler ve meydan-ı ilimde akran
ve emsalinize faik mübahesat ve münakaşat-ı ilmiyye, ve intişar buyuran âsâr-ı celile ve
cemilelerinizden, ihlâsa makrun a'mâl-i sâliha ve efkâr-ı nuriyelerinizden; cihad-ı asgar ve
ekberlerinizin seyr ü temaşa ve tilâvetinden aldığım ders-i ibret ve hikmetler, zât-ı ekmelinize
olan kadim dostluğumu her an arttırdı, son derece tarsin ve tahkim buyurdu; aşka, vecde
getirdi. Bu aşk ve şevk ile, Sultan Hamid zamanındanberi zâtınızın ve Nur Talebelerinizin
hukuk-u umumiyye ve hususiyyelerinizin hasbeten lillâh müdafaa ve muhafaza ve himayesi
için, yakından uzaktan, karınca kudretince, dostluk vecibelerini mânen - maddeten îfada kusur
etmemeğe âzamî çalıştım, çalışıyorum ve çalışacağım. Bu halime Hak ve halk ve Nur
talebelerinizin bir kısm-ı mühimmi âgâhdırlar.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3213: 2889 - 3213: 2894)


Arama dizesi: hikmet

Nasıl yapalım bu işi? Söyleyin, yazın okutun. Peki amma o zaman propaganda diyorlar.
Ne olur? Bunlar Allahın emirleri, Kur'ân-ı Azîmüşşanın hikmetleri değil mi? Din, sizin en
tabiî hakkınız değil mi? Kim meneder sizi bundan (Allah yolundan)? Suç diyorlar buna. Öyle
mi?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3214: 706 - 3214: 711)


Arama dizesi: hikmet

Bugün din propagandasına mâni bir hal yoktur; tedbir


almağa da lüzum kalmamıştır."
Muhterem hâkimler! Siz bilirsiniz, fakat bir kere de dâvâyı açan savcıya sorunuz..
bakalım hayır diyebilecek mi? Allahın emirleri, Kur'ân-ı Azîmüşşanın hikmetleri gençlere
anlatılmaz, bildirilmezse, propaganda suçtur diye menedilirse, ahlâksızlık, iffetsizlik,
köksüzlük, fuhuş, zina, katil suçlarının önüne geçmek yalnız ceza kanunlariyle kabil midir?
"Komünizm" gibi bütün dünyayı tehdit eden erzel âfetin, gizli ve âşikâr, seri ve sinsi
tahribatını tamamen ne ile önlemek mümkündür?
Muhterem vatansever, Allahına ve mukaddesatına bağlı necib Türk hâkimleri! Şu
korkunç küfür propagandasına körpe Müslüman Türk çocuklarının temiz ve saf dimağlarını
senelerce tahrip ederek felce uğratan korkunç din düşmanlarının akıttığı zehirlere bakın.
Ne korkunç hal ve tezadlar içindeyiz.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3218: 1642 - 3218: 1647)


Arama dizesi: hikmet

Tükürün zâlimlerin o hayâsız yüzüne!" cümlesiyle ve matbuat lisaniyle karşılayan; ve


Mustafa Kemal'in, elli meb'us içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip "Namaz kılmayan hâindir."
diyen; ve
Divan-ı Harb-i Örfi'nin dehşetli suallerine karşı, "Şeriatın tek bir mes'elesine ruhumu feda etmeğe
hazırım."
deyip, dalkavukluk etmeyen; ve yirmisekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir
İslâm
fedaisi ve hakikat-ı Kur'aniyenin fedakar hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki: "Sen, Yahudi
ve
Hıristiyan papazlarına benziyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ulemasının
icmaına
muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz." denilse, elbette öyle her şey'ini hakikat-ı Kur'aniyeye
feda eden bir
adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de
atılsa,
kat'iyyen; yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda edecek!
Acaba, bu vatan ve dinin gizli düşmanlarının bu eşedd-i zulm-ü nemrudanelerine karşı, manevî pekçok

kuvveti bulunan bu fedakârın tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfi cihette mukabele etmemesinin
hikmeti
nedir? İşte bunu, size ve umum ehl-i vicdana ilân ediyorum ki; yüzde on zındık dinsizin yüzünden
doksan
mâsuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle dahildeki emniyet ve âsâyişi muhafaza etmek için,
Nur
dersleriyle herkesin kalbine bir yasakçı bırakmak için, Kur'ân-ı Hakîm ona o dersi vermiş. Yoksa bir
günde
yirmisekiz senelik zâlim düşmanlarımdan intikamımı alabilirim. Onun içindir ki; âsâyişi mâsumların
hâtırı için
muhafaza yolunda haysiyetini, şerefini tahkir edenlere karşı müdafaa etmiyor ve diyor ki: Ben, değil
dünyevî
hayatı, lüzum olsa âhiret hayatımı da millet-i İslâmiye hesabına feda edeceğim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3232: 4053 - 3232: 4058)


Arama dizesi: hikmet

"Mesleğimizin esası, âzamî ihlâs ve terk-i enaniyettir. İhlâslı bir


dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların maddî mânevî
hediyelerinden, hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum" der. Ziyaretçi
kabul etmemesinin bir hikmeti de bu sır olsa gerek. Hem ihlâsa verdiği gayet fazla
ehemmiyet, yüz otuz parça eserinden yalnız "İhlâs Risalesi" nin başına, "Lâakal her onbeş
günde bir defa okunmalıdır" kaydını koymasından da anlaşılıyor. "Büyük Mahkeme
Müdafaatı" kitabında: "Risale-i Nur, değil dünyaya, kâinata da âlet edilemez; gayemiz, Rıza-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3245: 1216 - 3245: 1221)


Arama dizesi: hikmet

Fakat
--- sh:»(T:727) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
bütün feyiz ve nurunu insanlığı tenvir ve irşad için İlâhî bir güneş hâlinde Arş-ı A'zamın
MAXQDA 2020 24.12.2022

pürnur ufuklarından inen Kur'an-ı Kerîm'den alan nur neşriyatı, durgun gölleri andıran
gönülleri deryalar gibi coşturmuş, kasvet ve hicran yıllarının ümit ve emellere vurduğu müthiş
zincirleri kırmıştır. O nur kaynağından fışkıran o serâpâ feyiz ve hikmetler saçan eserler;
hislerin, fikirlerin ve bilhassa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve ebedî
ihtiyaçlarına cevap verdiği gibi; onları, dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden, tertemiz
ve pırıl pırıl nur ufuklarına çıkarmıştır.
Yıllarca devam eden uzun bir sükût, derin bir gaflet ve boğucu bir zulmetten sonra İlâhî
bir güneş hâlinde parlıyan bu kudsî zafer, nur için yol aramakta olan perişan beşeriyetin yakın
bir gelecekte uyanacağını müjdelemektedir… Çünki; din ihtiyacı, sırf müslümanların değil,
bil'umum insanların ezelî ve ebedî ihtiyacıdır.
Bugün bedbaht insanlık, din ni'metinden mahrum olmanın sürekli hicran ve felâketlerini
bağrı yanarak çekmektedir. Bu acıklı buhranın korkunç neticesidir ki, çeyrek asır zarfında iki
büyük harbe girmiş ve üçüncüsünün de kapısını çalmak çılgınlığını göstermektedir.
Artık bütün insanları kardeş yaparak yemyeşil cennetlerin nurlu ufuklarından esen refah
ve saadet, huzur ve âsâyiş rüzgâriyle dalgalanan âlemşümûl bir bayrak altında toplayacak olan
yegâne kuvvet, İslâmdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3254: 3233 - 3254: 3238)


Arama dizesi: hikmet

(Nç:9) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Hem meselâ, nasılki bir kitab bulunsa ki: Bir satırında bir kitab ince yazılmış ve herbir
kelimesinde ince kalemle bir sure-i Kur'aniye yazılmış, gayet manidar ve bütün mes'eleleri
birbirini teyid eder ve kâtibini ve müellifini fevkalâde meharetli ve iktidarlı gösteren bir acib
mecmua, şeksiz, gündüz gibi, kâtib ve musannifini kemalâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır.
Mâşâallah, Bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir. Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebiri ki,
birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitablar
hükmündeki üçyüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız hatasız,
karıştırmayarak, şaşırmayarak; mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir
kasideyi; ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem
işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz manidar ve her kelimesinde çok hikmetler
bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'an-ı Ekber-i Âlem, mezkûr misaldeki
kitabdan ne derece büyük ve mükemmel ve manidar ise, o derecede sizin okuduğunuz fenn-i
hikmet-ül eşya ve mektebde bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş
mikyaslarıyla ve dûrbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın nakkaşını, kâtibini hadsiz kemalâtıyla
tanıttırır. Allahü Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhanallah takdisiyle tarif eder, Elhamdülillah
senalarıyla sevdirir.
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan herbir fen, geniş mikyasıyla ve hususî
âyinesiyle ve dûrbînli gözüyle ve ibretli nazarıyla bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal'ini esmasıyla
bildirir; sıfâtını, kemalâtını tanıttırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3254: 3419 - 3254: 3424)


Arama dizesi: hikmet

Hem meselâ, nasılki bir kitab bulunsa ki: Bir satırında bir kitab ince yazılmış ve herbir
kelimesinde ince kalemle bir sure-i Kur'aniye yazılmış, gayet manidar ve bütün mes'eleleri
birbirini teyid eder ve kâtibini ve müellifini fevkalâde meharetli ve iktidarlı gösteren bir acib
mecmua, şeksiz, gündüz gibi, kâtib ve musannifini kemalâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır.
Mâşâallah, Bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir. Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebiri ki,
birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitablar
hükmündeki üçyüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız hatasız,
karıştırmayarak, şaşırmayarak; mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

kasideyi; ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem
işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz manidar ve her kelimesinde çok hikmetler
bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'an-ı Ekber-i Âlem, mezkûr misaldeki
kitabdan ne derece büyük ve mükemmel ve manidar ise, o derecede sizin okuduğunuz fenn-i
hikmet-ül eşya ve mektebde bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş
mikyaslarıyla ve dûrbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın nakkaşını, kâtibini hadsiz kemalâtıyla
tanıttırır. Allahü Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhanallah takdisiyle tarif eder, Elhamdülillah
senalarıyla sevdirir.
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan herbir fen, geniş mikyasıyla ve hususî
âyinesiyle ve dûrbînli gözüyle ve ibretli nazarıyla bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal'ini esmasıyla
bildirir; sıfâtını, kemalâtını tanıttırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3256: 1722 - 3256: 1727)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:14) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için
neşir olacak olan defter-i a'malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlar ile a'zalarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir
tenasüb, bir müvazene, bir intizam ve bir cemal içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her
zîhayatın hukuk-u hayatını kemal-i mizanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara
fena neticeler verdiren ve Âdem zamanından beri tâgi ve zalim kavimlere vurduğu tokatlarla
kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şübhe getirmez ki:
Güneş gündüzsüz olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve
ölümde en zalimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akibetsiz bir dehşetli
haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye "Hakîm" ve
"Hakem" ve "Adl" ve "Âdil" isimleri bizim sualimize kat'î cevab veriyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3256: 1870 - 3256: 1875)


Arama dizesi: hikmet

(Nç:14) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için
neşir olacak olan defter-i a'malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlar ile a'zalarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir
tenasüb, bir müvazene, bir intizam ve bir cemal içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her
zîhayatın hukuk-u hayatını kemal-i mizanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara
fena neticeler verdiren ve Âdem zamanından beri tâgi ve zalim kavimlere vurduğu tokatlarla
kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şübhe getirmez ki:
Güneş gündüzsüz olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

ölümde en zalimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akibetsiz bir dehşetli


haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye "Hakîm" ve
"Hakem" ve "Adl" ve "Âdil" isimleri bizim sualimize kat'î cevab veriyorlar.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3256: 2245 - 3256: 2250)


Arama dizesi: hikmet

(Nç:14) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem madem biz gözümüzle görüyoruz ki: Umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle
bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için
neşir olacak olan defter-i a'malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlar ile a'zalarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir
tenasüb, bir müvazene, bir intizam ve bir cemal içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her
zîhayatın hukuk-u hayatını kemal-i mizanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara
fena neticeler verdiren ve Âdem zamanından beri tâgi ve zalim kavimlere vurduğu tokatlarla
kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şübhe getirmez ki:
Güneş gündüzsüz olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve
ölümde en zalimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akibetsiz bir dehşetli
haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye "Hakîm" ve
"Hakem" ve "Adl" ve "Âdil" isimleri bizim sualimize kat'î cevab veriyorlar.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3256: 2889 - 3256: 2894)


Arama dizesi: hikmet

Umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle


bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için
neşir olacak olan defter-i a'malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlar ile a'zalarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir
tenasüb, bir müvazene, bir intizam ve bir cemal içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her
zîhayatın hukuk-u hayatını kemal-i mizanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara
fena neticeler verdiren ve Âdem zamanından beri tâgi ve zalim kavimlere vurduğu tokatlarla
kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şübhe getirmez ki:
Güneş gündüzsüz olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve
ölümde en zalimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akibetsiz bir dehşetli
haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye "Hakîm" ve
"Hakem" ve "Adl" ve "Âdil" isimleri bizim sualimize kat'î cevab veriyorlar.
--- sh:»(Nç:15) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem madem bütün zîhayat mahlukların elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde
olmayan bütün hacatlarını, bütün fıtrî matlablarını bir nevi dua bulunan istidad-ı fıtrî ve
ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte, gayet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî
MAXQDA 2020 24.12.2022

tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavat-ı insaniyenin, hususan havasların ve nebilerin


dualarının on adedden altı-yedisi hilaf-ı âdet makbul olmasından kat'î anlaşılıyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3256: 3071 - 3256: 3076)


Arama dizesi: hikmet

Umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle


bir hikmet eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde
düşünemiyor. Meselâ: İnsanın bin cihazatına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek
kadar kuvve-i hâfızasında bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisatı o
kuvvecikte yazıp, onu bir kütübhane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için
neşir olacak olan defter-i a'malinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrı ile her
insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet
hassas mizanlar ile a'zalarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir
çiçekli nebattan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir
tenasüb, bir müvazene, bir intizam ve bir cemal içinde masnuatı bir hüsn-ü san'at yapan ve her
zîhayatın hukuk-u hayatını kemal-i mizanla veren; iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara
fena neticeler verdiren ve Âdem zamanından beri tâgi ve zalim kavimlere vurduğu tokatlarla
kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şübhe getirmez ki:
Güneş gündüzsüz olmadığı gibi; o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve
ölümde en zalimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerindeki akibetsiz bir dehşetli
haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir veçhile müsaade etmezler diye "Hakîm" ve
"Hakem" ve "Adl" ve "Âdil" isimleri bizim sualimize kat'î cevab veriyorlar.
--- sh:»(Nç:15) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem madem bütün zîhayat mahlukların elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde
olmayan bütün hacatlarını, bütün fıtrî matlablarını bir nevi dua bulunan istidad-ı fıtrî ve
ihtiyac-ı zarurî dilleriyle istedikleri vakitte, gayet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî
tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavat-ı insaniyenin, hususan havasların ve nebilerin
dualarının on adedden altı-yedisi hilaf-ı âdet makbul olmasından kat'î anlaşılıyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3257: 1282 - 3257: 1287)


Arama dizesi: hikmet

yalnız tek duası Cennet'in vücuduna ve baharın icadı kadar kudretine kolay olan âhiretin
icadına kâfi bir sebebdir diye "Mücîb" ve "Semi'" ve "Rahîm" isimleri bizim sualimize cevab
veriyorlar.
--- sh:»(Nç:16) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem madem gündüz bedahetle güneşi gösterdiği gibi; zemin yüzünde, mevsimlerin
tebeddülünde küllî ölmek ve dirilmekte, perde arkasında bir mutasarrıf gayet intizamla koca
küre-i arzı bir bahçe, belki bir ağaç kolaylığında ve intizamında ve azametli baharı bir çiçek
sühuletinde ve mizanlı zînetinde ve zemin sahifesinde üçyüz bin haşr u neşrin nümune ve
misallerini gösteren üçyüz bin kitab hükmündeki nebatat ve hayvanat taifelerini (onda) yazar,
beraber ve birbiri içinde şaşırmayarak, karışık iken karıştırmayarak, birbirine benzemekle
beraber iltibassız, sehivsiz, hatasız, mükemmel, muntazam, manidar yazan bir kalem-i kudret,
bu azameti içinde hadsiz bir rahmet, nihayetsiz bir hikmet ile işlediği gibi; koca kâinatı bir
hanesi misillü insana müsahhar ve müzeyyen ve tefriş etmek ve o insanı halife-i zemin ederek
ve dağ ve gök ve yer tahammülünden çekindikleri emanet-i kübrayı ona vermesi ve sair
zîhayatlara bir derece zabitlik mertebesiyle mükerrem etmesi ve hitabat-ı Sübhaniyesine ve
sohbetine müşerref eylemesi ile fevkalâde bir makam verdiği ve bütün semavî fermanlarda
ona saadet-i ebediyeyi ve beka-i uhreviyeyi kat'î va'd ü ahdettiği halde, elbette ve hiçbir şübhe
olmaz ki: Bahar kadar kudretine kolay gelen dâr-ı saadeti o mükerrem ve müşerref insanlar
için açacak ve yapacak ve haşir ve kıyameti getirecek diye Muhyî ve Mümit ve Hayy ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

Kayyum ve Kadîr ve Alîm isimleri, Hâlıkımızdan sormamıza cevab veriyorlar.


--- sh:»(Nç:17) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3258: 616 - 3258: 621)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Nç:18) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

İşte bu kat'î hakikata binaen binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle imanî
mes'elelerde birtek muhbir-i sadıka karşı hiçbir şübhe hattâ vesvese vermemek lâzım iken,
yüzyirmi bin isbat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sadıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve
mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkân-ı imaniyede, aklı gözüne
inmiş, kalbsiz, maneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlarıyla şübheye
düşmenin ne kadar ahmaklık ve divanelik olduğunu kıyas ediniz.
Hem madem gözümüzle, gündüz gibi; hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i
âmme ve bir hikmet-i şamile ve bir inayet-i daime müşahede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rububiyet ve dikkatli bir adalet-i âliye ve izzetli icraat-ı celaliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir
hikmet ve herbir insanın cihazatı ve hissiyatı ve kuvveleri adedince ihsanları, in'amları ona
bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh ve Hud ve Sâlih Aleyhimüsselâm ve Kavm-i Âd ve
Semud ve Firavun gibi âsi milletlere tokat vuran ve en küçük bir zîhayatın hakkını muhafaza
eden izzetli ve inayetli bir adalet ve
«–Y%I²F«# ²vB²9«! ~«)¬! ¬Œ²*«ž²! «w¬8 ®œ«Y²2«( ²v 6@«2«( ~«)¬

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3258: 868 - 3258: 873)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu kat'î hakikata binaen binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle imanî
mes'elelerde birtek muhbir-i sadıka karşı hiçbir şübhe hattâ vesvese vermemek lâzım iken,
yüzyirmi bin isbat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sadıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve
mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkân-ı imaniyede, aklı gözüne
inmiş, kalbsiz, maneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlarıyla şübheye
düşmenin ne kadar ahmaklık ve divanelik olduğunu kıyas ediniz.
Hem madem gözümüzle, gündüz gibi; hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i
âmme ve bir hikmet-i şamile ve bir inayet-i daime müşahede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rububiyet ve dikkatli bir adalet-i âliye ve izzetli icraat-ı celaliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir
hikmet ve herbir insanın cihazatı ve hissiyatı ve kuvveleri adedince ihsanları, in'amları ona
bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh ve Hud ve Sâlih Aleyhimüsselâm ve Kavm-i Âd ve
Semud ve Firavun gibi âsi milletlere tokat vuran ve en küçük bir zîhayatın hakkını muhafaza
eden izzetli ve inayetli bir adalet ve
«–Y%I²F«# ²vB²9«! ~«)¬! ¬Œ²*«ž²! «w¬8 ®œ«Y²2«( ²v 6@«2«( ~«)¬! Åv$ ¬˜¬I²8«@¬" Œ²*«ž²!«: -
š_«WÅK7! «•YT«# ²–«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3258: 890 - 3258: 895)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

İşte bu kat'î hakikata binaen binler feylesofların muhalif fikirleri, böyle imanî
mes'elelerde birtek muhbir-i sadıka karşı hiçbir şübhe hattâ vesvese vermemek lâzım iken,
yüzyirmi bin isbat edici ehl-i ihtisas ve muhbir-i sadıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve
mütehassıs ehl-i hakikat ve ashab-ı tahkikin ittifak ettikleri erkân-ı imaniyede, aklı gözüne
inmiş, kalbsiz, maneviyattan uzaklaşmış, körleşmiş birkaç feylesofun inkârlarıyla şübheye
düşmenin ne kadar ahmaklık ve divanelik olduğunu kıyas ediniz.
Hem madem gözümüzle, gündüz gibi; hem nefsimizde, hem etrafımızda bir rahmet-i
âmme ve bir hikmet-i şamile ve bir inayet-i daime müşahede ediyoruz ve dehşetli bir saltanat-
ı rububiyet ve dikkatli bir adalet-i âliye ve izzetli icraat-ı celaliyenin âsârını ve cilvelerini
görüyoruz. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca o ağaca hikmetler takan bir
hikmet ve herbir insanın cihazatı ve hissiyatı ve kuvveleri adedince ihsanları, in'amları ona
bağlamış bir rahmet ve Kavm-i Nuh ve Hud ve Sâlih Aleyhimüsselâm ve Kavm-i Âd ve
Semud ve Firavun gibi âsi milletlere tokat vuran ve en küçük bir zîhayatın hakkını muhafaza
eden izzetli ve inayetli bir adalet ve
«–Y%I²F«# ²vB²9«! ~«)¬! ¬Œ²*«ž²! «w¬8 ®œ«Y²2«( ²v 6@«2«( ~«)¬! Åv$ ¬˜¬I²8«@¬" Œ²*«ž²!«: -
š_«WÅK7! «•YT«# ²–«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3258: 2187 - 3258: 2192)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:19) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3258: 2422 - 3258: 2427)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:19) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
MAXQDA 2020 24.12.2022

ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adaleti tatbik eyle.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3258: 3181 - 3258: 3186)


Arama dizesi: hikmet

Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adaleti tatbik eyle.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3258: 3340 - 3258: 3345)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adaleti tatbik eyle.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3258: 3394 - 3258: 3399)


Arama dizesi: hikmet

Nasılki iki kışlada yatan ve duran muti' askerler, bir kumandanın çağırmasıyla silâh
başına ve vazife başına boru sesiyle gelmeleri gibi, aynen öyle de: Bu iki kışlanın misalinde
ve emre itaatında koca semavat ve küre-i arz, Sultan-ı Ezelî'nin askerlerine iki muti' kışla gibi,
ne vakit Hazret-i İsrafil Aleyhisselâm'ın borusuyla o kışlalarda ölüm ile yatanlar çağırılsa,
derhal cesed libaslarını giyip dışarı fırlamalarını isbat edip gösteren her baharda arz kışlası
içindekiler, melek-i ra'dın borusuyla aynı vaziyeti göstermesiyle nihayetsiz azameti anlaşılan
bir saltanat-ı rububiyet; elbette ve elbette ve her halde ve hiç şübhe getirmez ki, -Onuncu
Söz'de isbatına binaen- o rahmet ve hikmet ve inayet ve adalet ve saltanat-ı sermediyenin
gayet kat'î istedikleri dâr-ı âhiret ve daire-i haşr ü neşrin açılmamasıyla o nihayetsiz cemal-i
rahmet nihayetsiz bir çirkin merhametsizliğe inkılab etmesi ve o hadsiz kemal-i hikmet,
hadsiz kusurlu abesiyete ve faydasız israfata dönmesi ve o gayet şirin inayet, gayet acı
ihanetlere değişmesi ve o gayet mizanlı ve hakkaniyetli adalet, gayet şiddetli zulümlere
kalbolması ve o gayet derecede haşmetli ve kuvvetli saltanat-ı sermediye sukut etmesi ve
haşrin gelmemesiyle bütün haşmeti kaybolması ve kemalât-ı rububiyeti acz ve kusur ile
lekedar olması, hiçbir cihet-i imkânı yok; hiçbir akıl ihtimal vermez, yüz muhal içinde birden
bulunur, daire-i imkân haricinde bâtıl ve mümteni'dir. Çünki nazenin ve nazdar beslediği ve
akıl ve kalb gibi cihazatla saadet-i ebediyeye ve âhirette beka-i daimîye iştiyak hissini verdiği
halde onu ebedî i'dam etmek, ne kadar gadirli bir merhametsizlik ve onun yalnız dimağına
yüzer hikmetler ve faydalar taktığı halde onu dirilmemek üzere bütün cihazatını ve binler
faideleri bulunan istidadatını akibetsiz bir ölümle faidesiz, neticesiz, hikmetsiz bütün bütün
israf etmek ne derece hilaf-ı hikmet ve binler va'd ü ahidlerini yerine getirmemek ile -hâşâ-
aczini ve cehlini göstermek, ne kadar o haşmet-i saltanata ve o kemal-i rububiyete zıddır, her
zîşuur anlar. Bunlara kıyasen, inayet ve adaleti tatbik eyle.
--- sh:»
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3259: 2411 - 3259: 2416)


Arama dizesi: hikmet

(Nç:22) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
h¬'žÀ²!«: ismine mazhar olan meyvesi ise, çekirdekleriyle o ağacın işlediği bütün fıtrî
vazifelerinin fihristesini ve amellerinin listesini ve hayat-ı sâniyesinin düsturlarını ihtiva eden
bir sandukçadır ki, a'zamî derecede hafîziyete şehadet eder.
h¬;@ÅP7!«: ismine mazhar olan o ağacın suret-i cismaniyesi ise, öyle tenasüblü ve san'atlı ve
süslü bir hulle, bir libas ve ayrı ayrı nakışlar ve zînetler ve yaldızlı nişanlar ile tezyin edilmiş;
güya yetmiş renkli bir huri elbisesidir ki, hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemal-i hikmet
ve cemal-i rahmeti gözlere gösterir.
w¬0@«A²7!«: ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi ise, öyle muntazam ve mükemmel
ve mu'cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahane ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı
gıdasız bırakmayan mizanlı bir kazan-ı erzaktır ki; hafîziyet içinde kemal-i kudret ve adalet ve
cemal-i rahmet ve hikmeti güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3259: 2758 - 3259: 2763)


Arama dizesi: hikmet

h¬;@ÅP7!«: ismine mazhar olan o ağacın suret-i cismaniyesi ise, öyle tenasüblü ve san'atlı ve
süslü bir hulle, bir libas ve ayrı ayrı nakışlar ve zînetler ve yaldızlı nişanlar ile tezyin edilmiş;
güya yetmiş renkli bir huri elbisesidir ki, hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemal-i hikmet
ve cemal-i rahmeti gözlere gösterir.
w¬0@«A²7!«: ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi ise, öyle muntazam ve mükemmel
ve mu'cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahane ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı
gıdasız bırakmayan mizanlı bir kazan-ı erzaktır ki; hafîziyet içinde kemal-i kudret ve adalet ve
cemal-i rahmet ve hikmeti güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır. İsm-i Evvel cilvesiyle
güz mevsiminde hafîziyete emanet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar çarşafını
giyen zemin yüzünün milyarlar dal, budak, meyve veren ve çiçek açan ağacının teşkilâtına
dair İlahî emirlerin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların listeleri ve geçen yazın
işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidematıdır ki, bilbedahe bir Hafîz-i
Zülcelali Vel'ikram'ın hadsiz kudret, adalet, hikmet, rahmet ile iş gördüğünü gösteriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3259: 3299 - 3259: 3304)


Arama dizesi: hikmet

w¬0@«A²7!«: ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi ise, öyle muntazam ve mükemmel
ve mu'cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahane ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı
gıdasız bırakmayan mizanlı bir kazan-ı erzaktır ki; hafîziyet içinde kemal-i kudret ve adalet ve
cemal-i rahmet ve hikmeti güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır. İsm-i Evvel cilvesiyle
güz mevsiminde hafîziyete emanet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar çarşafını
giyen zemin yüzünün milyarlar dal, budak, meyve veren ve çiçek açan ağacının teşkilâtına
dair İlahî emirlerin mecmuacıkları ve kaderden gelen düsturların listeleri ve geçen yazın
işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidematıdır ki, bilbedahe bir Hafîz-i
Zülcelali Vel'ikram'ın hadsiz kudret, adalet, hikmet, rahmet ile iş gördüğünü gösteriyor.
--- sh:»(Nç:23) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ve senevî zemin ağacının âhiri ise, ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve
esma-i İlahiyeye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşir olabilen
bütün sahaif-i a'mallerini, zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup, Hafîz-i Zülcelal'in
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3260: 7 - 3260: 12)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Nç:23) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ve senevî zemin ağacının âhiri ise, ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve
esma-i İlahiyeye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşir olabilen
bütün sahaif-i a'mallerini, zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup, Hafîz-i Zülcelal'in

dest-i hikmetine teslim eder. h¬'žÀ²! «x; ismini hadsiz dillerle kâinat yüzünde okur.
Ve bu ağacın zahiri ise, haşrin üçyüz bin misallerini ve emarelerini gösteren üçyüz bin
küllî ve çeşit çeşit çiçekler açıp hadsiz rahmaniyet ve rezzakıyet ve rahîmiyet ve kerimiyet
sofralarını sererek zîhayatlara ziyafetler vermekle h¬;@ÅP7!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3261: 1609 - 3261: 1614)


Arama dizesi: hikmet

Ve bu âlemde çok taifelere kumandanlık yapan ve karışan ve bazan


karıştıran bir zabit, toprağa girip her amelinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere
yatıp saklanmayacaktır.
--- sh:»(Nç:26) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Yoksa sineğin sesini işitip hakk-ı hayatını vermekle fiilen cevab verdiği halde, gök
gürültüsü kuvvetinde bekaya ait hadsiz hukuk-u insaniyenin, mezkûr yirmi hakikatlar lisanları
ile edilen ve arşı ve ferşi çınlatan dualarını işitmemek ve o hadsiz hukuku zayi' etmek ve sinek
kanadının intizamı şehadetiyle sinek kanadı kadar israf etmeyen bir hikmet, bütün o
hakikatların bağlandıkları insanî istidadatı ve ebede uzanan emelleri ve arzuları ve o istidad ve
arzuları besleyen kâinatın pek çok rabıtalarını ve hakikatlarını bütün bütün israf etmek öyle
bir haksızlıktır ve imkân haricinde ve zalimane bir çirkinliktir ki; Hak ve Hafîz ve Hakîm ve
Cemil ve Rahîm isimlerine şehadet eden bütün mevcudat onu reddeder. Yüz derece muhal ve
bin vecihle mümteni'dir derler. İşte biz Hâlıkımızdan haşre dair sorduğumuz suale, Hak,
Hafîz, Hakîm, Cemil, Rahîm isimleri cevab verip derler: "Biz, hak ve hakikat olduğumuz gibi
ve hem bize şehadet eden mevcudatın tahakkuku misillü, haşir haktır ve muhakkaktır."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3265: 3440 - 3265: 3445)


Arama dizesi: hikmet

(Nç:37) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Üçüncü Şua
Münacat
Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniye; vücub-u vücuda ve vahdaniyete delalet ettiği gibi, hem
delail-i kat'iyye ile rububiyetin ihatasına ve kudretinin azametine delalet eder. Hem
hâkimiyetinin ihatasına ve rahmetinin şümulüne dahi delalet ve isbat eder. Hem kâinatın
bütün eczasına hikmetinin ihatasını ve ilminin şümulünü isbat eder.
Elhasıl: Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyenin herbir mukaddemesinin sekiz neticesi var.
Sekiz mukaddemelerin her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle isbat eder ki; bu cihette bu
Sekizinci Hüccet-i İmaniyede yüksek meziyetler vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3266: 1132 - 3266: 1137)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki; böyle intizamıyla senin mevcudiyetine işaret
ve delalet etmesin. Ve hiçbir ecram-ı semaviye yoktur ki; sükûtuyla gürültüsüz vazife görerek
direksiz durmalarıyla, senin rububiyetine ve vahdetine şehadeti ve işareti olmasın. Ve hiçbir
yıldız yoktur ki; mevzun hilkatıyla, muntazam vaziyetiyle ve nuranî tebessümüyle ve bütün
yıldızlara mümaselet ve müşabehet sikkesiyle senin haşmet-i uluhiyetine ve vahdaniyetine
işaret ve şehadette bulunmasın. Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki; hikmetli
hareketiyle ve itaatli müsahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle
senin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyetine işaret etmesin!..
--- sh:»(Nç:39) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Evet gökler; sekeneleriyle, herbiri tek başıyla şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla
derece-i bedahette, -ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3266: 2498 - 3266: 2503)


Arama dizesi: hikmet

(Nç:39) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Evet gökler; sekeneleriyle, herbiri tek başıyla şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla
derece-i bedahette, -ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!- senin vücub-u vücuduna öyle zahir
şehadet.. -ve ey zerratı, muntazam mürekkebatıyla tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare
yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!- senin vahdetine ve birliğine
öyle kuvvetli şehadet ederler ki, göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nurani bürhanlar
ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler. Hem bu safi, temiz, güzel gökler; fevkalâde büyük
ve fevkalâde sür'atli ecramıyla muntazam bir ordu ve elektrik lâmbalarıyla süslenmiş bir
saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve herşeyi
icad eden kudretinin azametine zahir delalet.. ve hadsiz semavatı ihata eden hâkimiyetinin ve
herbir zîhayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işaret.. ve bütün
mahlukat-ı semaviyenin bütün işlerine ve keyfiyetlerine taalluk eden ve avucuna alan, tanzim
eden ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin her işe şümulüne şübhesiz şehadet ederler. Ve o
şehadet ve delalet o kadar zahirdir ki; güya yıldızlar, şahid olan göklerin şehadet kelimeleri ve
tecessüm etmiş nurani delilleridirler. Hem semavat meydanında, denizinde, fezasındaki
yıldızlar ise; muti' neferler, muntazam sefineler, hârika tayyareler, acaib lâmbalar gibi
vaziyetiyle, senin saltanat-ı uluhiyetinin şaşaasını gösteriyorlar. Ve o ordunun efradından bir
yıldız olan güneşimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delalet ve ihtarıyla,
güneşin sair arkadaşları olan yıldızların bir kısmı âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz
değiller; belki bâki olan âlemlerin güneşleridirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3267: 36 - 3267: 41)


Arama dizesi: hikmet
Ey Kadir-i Mutlak! Kur'an-ı Hakîminin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm'ın talimiyle anladım: Nasılki gökler, yıldızlar, senin mevcudiyetine ve vahdetine
şehadet ederler.. öyle de; cevv-i sema bulutlarıyla ve şimşekleri ve ra'dları ve rüzgârlarıyla ve
yağmurlarıyla, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.
Evet camid, şuursuz bulut, âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zîhayatların imdadına

göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karışık tesadüf karışamaz. Hem
elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik
eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yağmurun gelmesini
müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat
dahi, lisan-ı kal ile konuşarak seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder. Hem zîhayatların
yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek, nüfusları
MAXQDA 2020 24.12.2022

rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi âdeta bir hikmete
binaen "levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder, sonra bozar tahtası" suretine çevirmekle,
senin faaliyet-i kudretine işaret ve senin vücuduna şehadet ettiği gibi, senin merhametinle
bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri
kelimeleriyle, senin vüs'at-i rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3267: 626 - 3267: 631)


Arama dizesi: hikmet

göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karışık tesadüf karışamaz. Hem
elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik
eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yağmurun gelmesini
müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat
dahi, lisan-ı kal ile konuşarak seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder. Hem zîhayatların
yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek, nüfusları
rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi âdeta bir hikmete
binaen "levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder, sonra bozar tahtası" suretine çevirmekle,
senin faaliyet-i kudretine işaret ve senin vücuduna şehadet ettiği gibi, senin merhametinle
bulutlardan sağıp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri
kelimeleriyle, senin vüs'at-i rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder.
--- sh:»(Nç:41) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ey Mutasarrıf-ı Fa'al ve ey Feyyaz-ı Müteâl!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3267: 2151 - 3267: 2156)


Arama dizesi: hikmet

(Nç:41) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ey Mutasarrıf-ı Fa'al ve ey Feyyaz-ı Müteâl! Senin vücub-u vücuduna şehadet eden
bulut, berk, ra'd, rüzgâr, yağmur; birer birer şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla
keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik,
birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, senin vahdetine ve
birliğine gayet kuvvetli işaret ederler. Hem koca fezayı mahşer-i acaib yapan ve bazı günlerde
birkaç defa doldurup boşaltan rububiyetinin haşmetine ve o geniş cevvi, yazar değiştirir bir
levha gibi ve sıkar ve onunla zemin bahçesini sulattırır bir sünger gibi tasarruf eden kudretinin
azametine ve herbir şeye şümulüne şehadet ettikleri gibi; umum zemine ve bütün mahlukata
cevv perdesi altında bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine ve
herşeye yetişmelerine delalet eder. Hem fezadaki hava, o kadar hakîmane vazifelerde istihdam
ve bulut ve yağmur, o kadar alîmane faidelerde istimal olunur ki; herşeye ihata eden bir ilim
ve herşeye şamil bir hikmet olmazsa, o istimal, o istihdam olamaz.
Ey Fa'alün Limâ Yürid! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümune-i haşir ve
kıyamet göstermek, bir saatte yazı kışa ve kışı yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem
gayba göndermek misillü şuunatta bulunan kudretin; dünyayı âhirete çevirecek ve âhirette
şuunat-ı sermediyeyi gösterecek işaretini veriyor.
Ey Kadîr-i Zülcelal! Cevv-i fezadaki hava, bulut ve yağmur, berk ve ra'd; senin
mülkünde, senin emrin ve havlin ile, senin kuvvet ve kudretinle müsahhar ve vazifedardırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3267: 4399 - 3267: 4404)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Evet zeminde hiçbir tahavvül ve ağaç ve


hayvanlarında her senede urbasını değiştirmek gibi hiçbir tebeddül -cüz'î olsun, küllî olsun-
yoktur ki; intizamıyla, senin vücuduna ve vahdetine işaret etmesin. Hem hiçbir hayvan yoktur
ki, za'fiyet ve ihtiyacının derecesine göre verilen rahîmane rızkıyla ve yaşamasına lüzumu
bulunan cihazatının hakîmane verilmesiyle, senin varlığına ve birliğine şehadeti olmasın.
Hem her baharda gözümüz önünde icad edilen nebatat ve hayvanattan hiçbir tanesi yoktur ki,
san'at-ı acibesiyle ve latif zînetleriyle ve tam temeyyüzüyle ve intizamıyla ve mevzuniyetiyle
seni bildirmesin. Ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin
hârikaları ve mu'cizeleri; mahdud ve maddeleri bir ve müteşabih olan yumurta ve
yumurtacıklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden; yanlışsız,
mükemmel, süslü, alâmet-i farikalı olarak yaratılışları, Sâni'-i Hakîmlerinin vücuduna ve
vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir şehadettir ki, ziyanın güneşe şehadetinden

daha kuvvetli ve parlaktır. Hem hava, su, nur, ateş, toprak gibi hiçbir unsur yoktur ki,
şuursuzluklarıyla beraber, şuurkârane, mükemmel vazifeleri görmesiyle, basit ve istilâ edici,
intizamsız, heryere dağılmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve
mahsulleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, senin birliğine ve varlığına şehadeti bulunmasın.
--- sh:»(Nç:43) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ey Fâtır-ı Kadîr

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3268: 1809 - 3268: 1814)


Arama dizesi: hikmet

- vahdetine ve ehadiyetine, yüzündeki sikkesiyle ve


sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve
birbirine yardım etmek ve onlara bakan rububiyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak
cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyetine şehadet, belki mevcudat
adedince şehadetler eder. Hem nasıl zemin bir ordugâh, bir meşher, bir talimgâh vaziyetiyle..
ve nebatat ve hayvanat fırkalarında bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrı ayrı
cihazatları muntazaman verilmesiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve kudretinin herşeye
yetişmesine delalet eder; öyle de: Hadsiz bütün zîhayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru
ve basit bir topraktan, rahîmane, kerimane verilmesi ve hadsiz o efradın kemal-i
müsahhariyetle evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin herşeye şümulünü ve
hâkimiyetinin herşeye ihatasını gösteriyor. Hem zeminde değişmekte bulunan mahlukat
kafilelerinin sevk ü idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve
tedbirleri dahi, herşeye taalluk eden bir ilim ile ve herşeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle
olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delalet eder. Hem zeminde kısa bir zamanda
hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşayacak gibi istidad ve manevî cihazat ile techiz
edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat
ordugâh-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu
nihayetsiz tecelliyat-ı rububiyet, bu hadsiz hitabat-ı Sübhaniye ve bu gayetsiz ihsanat-ı
İlahiye, elbette ve herhalde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belalı
ve fâni dünyaya sığışmaz. Belki ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için
olabildiği cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.
--- sh:»
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3268: 1856 - 3268: 1861)


Arama dizesi: hikmet

- vahdetine ve ehadiyetine, yüzündeki sikkesiyle ve


sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve
birbirine yardım etmek ve onlara bakan rububiyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak
cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyetine şehadet, belki mevcudat
adedince şehadetler eder. Hem nasıl zemin bir ordugâh, bir meşher, bir talimgâh vaziyetiyle..
ve nebatat ve hayvanat fırkalarında bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrı ayrı
cihazatları muntazaman verilmesiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve kudretinin herşeye
yetişmesine delalet eder; öyle de: Hadsiz bütün zîhayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru
ve basit bir topraktan, rahîmane, kerimane verilmesi ve hadsiz o efradın kemal-i
müsahhariyetle evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin herşeye şümulünü ve
hâkimiyetinin herşeye ihatasını gösteriyor. Hem zeminde değişmekte bulunan mahlukat
kafilelerinin sevk ü idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve
tedbirleri dahi, herşeye taalluk eden bir ilim ile ve herşeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle
olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delalet eder. Hem zeminde kısa bir zamanda
hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşayacak gibi istidad ve manevî cihazat ile techiz
edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat
ordugâh-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu
nihayetsiz tecelliyat-ı rububiyet, bu hadsiz hitabat-ı Sübhaniye ve bu gayetsiz ihsanat-ı
İlahiye, elbette ve herhalde bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belalı
ve fâni dünyaya sığışmaz. Belki ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için
olabildiği cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3268: 2826 - 3268: 2831)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:44) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Ey Hâlık-ı Külli Şey! Zeminin bütün mahlukatı, senin mülkünde, senin arzında, senin
havl ü kuvvetinle ve senin kudretin ve iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar
ve müsahhardırlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müşahede edilen bir rububiyet, öyle ihata ve
şümul gösteriyor ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastır ve
her taraftaki icraatı öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzi kabul
etmeyen bir küll ve inkısamı imkânsız bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rububiyet
olduğunu bildiriyor. Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ı kalden daha zahir hadsiz
lisanlarla Hâlıkını takdis ve tesbih ve nihayetsiz nimetlerinin lisan-ı halleriyle Rezzak-ı
Zülcelalinin hamd ve medh ü senasını ediyorlar.
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı
Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatıyla; seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ve
bütün tahmidat ve senalarıyla sana hamd ve şükrederim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3269: 1525 - 3269: 1530)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:45) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Hem denizde kıymetdar, hasiyetli, zînetli cevherlerden hiç birisi yoktur ki, güzel
hilkatıyla ve cazibedar fıtratıyla ve menfaatli hasiyetiyle seni tanımasın, bildirmesin. Evet
onlar birer birer şehadet ettikleri gibi; heyet-i mecmuasıyla, beraberlik ve birbiri içinde
karışmak ve sikke-i hilkatte birlik ve icadça gayet kolay ve efradça gayet çokluk
noktalarından, senin vahdetine şehadet ettikleri gibi; arzı, toprağıyla beraber bu küre-i arzı
MAXQDA 2020 24.12.2022

kuşatan muhit denizlerini muallakta durdurmak ve dökmeden ve dağıtmadan güneşin


etrafında gezdirmek ve toprağı istila ettirmemek ve basit kumundan ve suyundan, mütenevvi
ve muntazam hayvanatını ve cevherlerini halketmek ve erzak ve sair umûrlarını küllî ve tam
bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde bulunmak lâzım gelen hadsiz
cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarından, senin varlığına ve Vâcib-ül Vücud
olduğuna mevcudatı adedince işaretler ederek şehadet eder. Ve senin saltanat-ı rububiyetinin
haşmetine ve herşeye muhit olan kudretinin azametine pek zahir delalet ettikleri gibi, göklerin
fevkindeki gayet büyük ve muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet
küçücük ve intizamla iaşe edilen balıklara kadar herşeye yetişen ve hükmeden rahmetinin ve
hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine delalet.. ve intizamatıyla ve faideleriyle ve hikmetleriyle
ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin herşeye muhit ilmine ve herşeye şamil hikmetine işaret
ederler. Ve senin bu misafirhane-i dünyada yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması
ve insanın seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine müsahhar olması işaret eder ki; yolda
yapılmış bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden zât, elbette
makarr-ı saltanat-ı ebediyesinde öyle ebedî rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların
fâni ve küçük nümuneleridirler. İşte denizlerin böyle gayet hârika bir tarzda arzın etrafında
vaziyet-i acibesiyle bulunması ve denizlerin mahlukatı dahi, gayet muntazam idare ve terbiye
edilmesi bilbedahe gösterir ki; yalnız senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin
ile, senin mülkünde, senin emrine müsahhardırlar. Ve lisan-ı halleriyle Hâlıkını takdis edip
"Allahü Ekber" derler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3269: 1616 - 3269: 1621)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:45) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Hem denizde kıymetdar, hasiyetli, zînetli cevherlerden hiç birisi yoktur ki, güzel
hilkatıyla ve cazibedar fıtratıyla ve menfaatli hasiyetiyle seni tanımasın, bildirmesin. Evet
onlar birer birer şehadet ettikleri gibi; heyet-i mecmuasıyla, beraberlik ve birbiri içinde
karışmak ve sikke-i hilkatte birlik ve icadça gayet kolay ve efradça gayet çokluk
noktalarından, senin vahdetine şehadet ettikleri gibi; arzı, toprağıyla beraber bu küre-i arzı
kuşatan muhit denizlerini muallakta durdurmak ve dökmeden ve dağıtmadan güneşin
etrafında gezdirmek ve toprağı istila ettirmemek ve basit kumundan ve suyundan, mütenevvi
ve muntazam hayvanatını ve cevherlerini halketmek ve erzak ve sair umûrlarını küllî ve tam
bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde bulunmak lâzım gelen hadsiz
cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarından, senin varlığına ve Vâcib-ül Vücud
olduğuna mevcudatı adedince işaretler ederek şehadet eder. Ve senin saltanat-ı rububiyetinin
haşmetine ve herşeye muhit olan kudretinin azametine pek zahir delalet ettikleri gibi, göklerin
fevkindeki gayet büyük ve muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet
küçücük ve intizamla iaşe edilen balıklara kadar herşeye yetişen ve hükmeden rahmetinin ve
hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine delalet.. ve intizamatıyla ve faideleriyle ve hikmetleriyle
ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin herşeye muhit ilmine ve herşeye şamil hikmetine işaret
ederler. Ve senin bu misafirhane-i dünyada yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması
ve insanın seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine müsahhar olması işaret eder ki; yolda
yapılmış bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden zât, elbette
makarr-ı saltanat-ı ebediyesinde öyle ebedî rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların
fâni ve küçük nümuneleridirler. İşte denizlerin böyle gayet hârika bir tarzda arzın etrafında
vaziyet-i acibesiyle bulunması ve denizlerin mahlukatı dahi, gayet muntazam idare ve terbiye
edilmesi bilbedahe gösterir ki; yalnız senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin
ile, senin mülkünde, senin emrine müsahhardırlar. Ve lisan-ı halleriyle Hâlıkını takdis edip
"Allahü Ekber" derler.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3269: 3086 - 3269: 3091)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:46) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelal! Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin dersiyle anladım ki, nasıl denizler
acaibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar.. öyle de: Dağlar dahi, zelzele tesiratından
zeminin sükûnetine ve içindeki dâhilî inkılabat fırtınalarından sükûtuna ve denizlerin
istilasından kurtulmasına ve havanın gazat-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve
iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan madenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve
hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Evet dağlardaki taşların enva'ından ve muhtelif
hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata, hususan insanlara çok lâzım ve çok
mütenevvi olan madeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları çiçekleriyle süslendiren ve
meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiçbirisi yoktur ki; tesadüfe havalesi mümkün
olmayan hikmetleriyle, intizamıyla, hüsn-ü hilkatıyla, faideleriyle.. hususan madeniyatın tuz,
limontuzu, sulfato ve şap gibi sureten birbirine benzemekle beraber tadlarının şiddet-i
muhalefetiyle.. ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit enva'larıyla, ayrı ayrı çiçek
ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz Rahîm ve Kerim bir Sâniin
vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi; heyet-i mecmuasındaki vahdet-i idare ve
vahdet-i tedbir ve menşe' ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve
kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, o Sâniin vahdetine ve ehadiyetine
şehadet ederler.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3269: 3473 - 3269: 3478)


Arama dizesi: hikmet

(Nç:46) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelal! Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin dersiyle anladım ki, nasıl denizler
acaibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar.. öyle de: Dağlar dahi, zelzele tesiratından
zeminin sükûnetine ve içindeki dâhilî inkılabat fırtınalarından sükûtuna ve denizlerin
istilasından kurtulmasına ve havanın gazat-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve
iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan madenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve
hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Evet dağlardaki taşların enva'ından ve muhtelif
hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata, hususan insanlara çok lâzım ve çok
mütenevvi olan madeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları çiçekleriyle süslendiren ve
meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiçbirisi yoktur ki; tesadüfe havalesi mümkün
olmayan hikmetleriyle, intizamıyla, hüsn-ü hilkatıyla, faideleriyle.. hususan madeniyatın tuz,
limontuzu, sulfato ve şap gibi sureten birbirine benzemekle beraber tadlarının şiddet-i
muhalefetiyle.. ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit enva'larıyla, ayrı ayrı çiçek
ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz Rahîm ve Kerim bir Sâniin
vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi; heyet-i mecmuasındaki vahdet-i idare ve
vahdet-i tedbir ve menşe' ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve
kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, o Sâniin vahdetine ve ehadiyetine
şehadet ederler.
--- sh:»(Nç:47) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3270: 717 - 3270: 722)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(Nç:47) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Hem nasılki dağların yüzünde ve karnındaki masnu'lar, zeminin her tarafında, herbir
nevi aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir
işe mani olmadan, sair neviler ile beraber karışık iken, karıştırmaksızın icadları; senin

rububiyetinin haşmetine ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen kudretinin azametine delalet eder;
öyle de: Zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahlukların hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi
hastalıklarını, hattâ muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette,
dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebatat ve madeniyatla doldurmak ve
muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hâkimiyetinin
nihayetsiz vüs'atine delalet.. ve toprak tabakatı içinde, gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu
halde; bilerek, görerek, şaşırmayarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle, senin
herşeye taalluk eden ilminin ihatasına ve herbir şeyi tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya
şümulüne ve ilâçların ihzaratı ve madenî maddelerin iddiharatıyla rububiyetinin rahîmane ve
kerimane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlı letaifine pek zahir bir surette
işaret ve delalet ederler.
Hem bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağları levazımatlarına ve
istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazat anbarı ve hayata lüzumu olan
çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki delalet, belki şehadet eder
ki; bu kadar kerim ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkatperver ve bu kadar kadîr ve
rububiyetperver bir Sâniin, elbette ve herhalde, çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir
âlemde, ebedî ihsanatının ebedî hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o
vazifeyi görürler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3270: 1634 - 3270: 1639)


Arama dizesi: hikmet

Hem bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağları levazımatlarına ve


istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazat anbarı ve hayata lüzumu olan
çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki delalet, belki şehadet eder
ki; bu kadar kerim ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkatperver ve bu kadar kadîr ve
rububiyetperver bir Sâniin, elbette ve herhalde, çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir
âlemde, ebedî ihsanatının ebedî hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o
vazifeyi görürler.
Ey Kadir-i Külli Şey! Dağlar ve içindeki mahluklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve
kudretinle ve ilim ve hikmetinle müsahhar ve müddehardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir
eden Hâlıkını takdis ve tesbih ederler.
--- sh:»(Nç:48) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3270: 4241 - 3270: 4246)


Arama dizesi: hikmet
Zemindeki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve meyveleriyle, seni bedahet
derecesinde tanıttırıyorlar ve tanıyorlar. Ve umum eşcarın ve nebatatın cezbedarane hareket-i
zikriyede bulunan yapraklarından ve zînetleriyle Sâniinin isimlerini tavsif ve tarif eden
çiçeklerinden ve letafet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbirisi,
tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmayan hârika san'at içindeki nizam ve nizam içindeki
MAXQDA 2020 24.12.2022

mizan ve mizan içindeki zînet ve zînet içindeki nakışlar ve nakışlar içindeki güzel ve ayrı ayrı
kokular ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlarıyla, nihayetsiz Rahîm ve Kerim bir
Sâniin vücub-u vücuduna bedahet derecesinde şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla,
bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müşabehet
ve tedbir ve idarede münasebet ve onlara taalluk eden icad fiilleri ve Rabbanî isimlerde
muvafakat ve o yüzbin enva'ın hadsiz efradlarını birbiri içinde şaşırmayarak birden idareleri
gibi noktalarıyla, o Vâcib-ül Vücud Sâniin bilbedahe vahdetine ve ehadiyetine dahi şehadet
ederler. Hem nasılki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar.. öyle de;
rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın
yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri; şaşırmayarak, karıştırmayarak mükemmel yapılmasıyla,
senin rububiyetinin vahdaniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay icad eden
kudretinin azametine ve herşeye taallukuna delalet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafında,
hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin
hadsiz genişliğine.. ve o hadsiz işler ve in'amlar ve idareler ve iaşeler ve icraatlar kemal-i
intizamla cereyanları ve herşey hattâ zerreler o emirlere ve icraata itaat ve
müsahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delalet etmekle beraber o ağaçların
ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin
herbir şeyini, herbir işini bilerek, görerek, faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla,
senin ilminin her şeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne pek zahir bir surette delalet
ve hadsiz parmaklarıyla işaret ederler.

--- sh:»(Nç:49) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Ve senin gayet kemaldeki cemal-i san'atına ve nihayet cemaldeki kemal-i nimetine
hadsiz dilleriyle sena ve medhederler. Hem bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa
bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve
nimetler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar işaret belki şehadet eder ki:
Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği
masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yani bütün mahlukat
tarafından "Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi i'dam etti" dememek ve dedirmemek ve
saltanat-ı uluhiyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve
bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette
ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet
hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde, ebedî ve Cennet'e lâyık bir surette meyvedar eşcar ve
çiçekli nebatlar ihzar etmiştir. Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3270: 4307 - 3270: 4312)


Arama dizesi: hikmet
Zemindeki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve meyveleriyle, seni bedahet
derecesinde tanıttırıyorlar ve tanıyorlar. Ve umum eşcarın ve nebatatın cezbedarane hareket-i
zikriyede bulunan yapraklarından ve zînetleriyle Sâniinin isimlerini tavsif ve tarif eden
çiçeklerinden ve letafet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbirisi,
tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkânı olmayan hârika san'at içindeki nizam ve nizam içindeki
mizan ve mizan içindeki zînet ve zînet içindeki nakışlar ve nakışlar içindeki güzel ve ayrı ayrı
kokular ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlarıyla, nihayetsiz Rahîm ve Kerim bir
Sâniin vücub-u vücuduna bedahet derecesinde şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla,
MAXQDA 2020 24.12.2022

bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müşabehet
ve tedbir ve idarede münasebet ve onlara taalluk eden icad fiilleri ve Rabbanî isimlerde
muvafakat ve o yüzbin enva'ın hadsiz efradlarını birbiri içinde şaşırmayarak birden idareleri
gibi noktalarıyla, o Vâcib-ül Vücud Sâniin bilbedahe vahdetine ve ehadiyetine dahi şehadet
ederler. Hem nasılki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar.. öyle de;
rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın
yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri; şaşırmayarak, karıştırmayarak mükemmel yapılmasıyla,
senin rububiyetinin vahdaniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay icad eden
kudretinin azametine ve herşeye taallukuna delalet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafında,
hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin
hadsiz genişliğine.. ve o hadsiz işler ve in'amlar ve idareler ve iaşeler ve icraatlar kemal-i
intizamla cereyanları ve herşey hattâ zerreler o emirlere ve icraata itaat ve
müsahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delalet etmekle beraber o ağaçların
ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin
herbir şeyini, herbir işini bilerek, görerek, faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla,
senin ilminin her şeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne pek zahir bir surette delalet
ve hadsiz parmaklarıyla işaret ederler.

--- sh:»(Nç:49) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Ve senin gayet kemaldeki cemal-i san'atına ve nihayet cemaldeki kemal-i nimetine
hadsiz dilleriyle sena ve medhederler. Hem bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa
bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve
nimetler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar işaret belki şehadet eder ki:
Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği
masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yani bütün mahlukat
tarafından "Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi i'dam etti" dememek ve dedirmemek ve
saltanat-ı uluhiyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve
bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette
ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet
hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde, ebedî ve Cennet'e lâyık bir surette meyvedar eşcar ve
çiçekli nebatlar ihzar etmiştir. Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3271: 1809 - 3271: 1814)


Arama dizesi: hikmet

Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir.


Hem ağaçlar ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni
takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca seni takdis eder.
Hususan meyvelerin bedi' bir surette, etleri çok muhtelif, san'atları çok acib, çekirdekleri çok
hârika olarak yapılarak o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebatların başlarına
koyarak zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ı hal olan tesbihatları, zuhurca lisan-
ı kal derecesine çıkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irade ve
ihsanatınla, senin rahmet ve hikmetinle müsahhardırlar ve senin herbir emrine muti'dirler.
--- sh:»(Nç:50) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey kibriya-yı azametinden tesettür etmiş olan
Sâni'-i Hakîm ve Hâlık-ı Rahîm!
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3271: 2872 - 3271: 2877)


Arama dizesi: hikmet

Ey Fâtır-ı Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resul-i Ekrem


Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle anladım ve iman ettim ki;
nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esma-i hüsnanı bildiriyorlar..
öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde
gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî âzalarıyla ve bedeninde
gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve
duygularıyla ve cesedinde gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet
dikkatli bir müvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve
sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünki bu kadar basirane nazik san'at ve şuurkârane
ince hikmet ve müdebbirane tam müvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri
tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül
edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki o halde herbir zerresi; herbir
şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek,
yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak. Sonra teşkil-i cesed ona
havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3271: 3093 - 3271: 3098)


Arama dizesi: hikmet

Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resul-i Ekrem


Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakîm'in dersiyle anladım ve iman ettim ki;
nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esma-i hüsnanı bildiriyorlar..
öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde
gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dâhilî ve haricî âzalarıyla ve bedeninde
gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve
duygularıyla ve cesedinde gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet
dikkatli bir müvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve
sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünki bu kadar basirane nazik san'at ve şuurkârane
ince hikmet ve müdebbirane tam müvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri
tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül
edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki o halde herbir zerresi; herbir
şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek,
yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak. Sonra teşkil-i cesed ona
havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir. Ve heyet-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve
vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız
gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahede edilen sikke-i fıtratta birlik ve herbir nev'in efradı
sîmalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde
bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat'î şehadette
bulunmasın!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3271: 3874 - 3271: 3879)


Arama dizesi: hikmet

Çünki bu kadar basirane nazik san'at ve şuurkârane


ince hikmet ve müdebbirane tam müvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri
tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül
edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki o halde herbir zerresi; herbir
şeyini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu herşeyini bilecek, görecek,
yapabilecek âdeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak. Sonra teşkil-i cesed ona
MAXQDA 2020 24.12.2022

havale edilir ve kendi kendine oluyor denilebilir. Ve heyet-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve
vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız
gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahede edilen sikke-i fıtratta birlik ve herbir nev'in efradı
sîmalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde
bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat'î şehadette
bulunmasın! Ve herbir ferdinde, kâinata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakla, vâhidiyet
içinde senin ehadiyetine işareti olmasın.
--- sh:»(Nç:51) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3272: 810 - 3272: 815)


Arama dizesi: hikmet
(Nç:51) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem nasılki insan ile beraber hayvanatın, zeminin bütün yüzünde yayılan yüzbin enva'ı,
muntazam bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve müsahhariyetle ve en küçükten tâ en
büyüğe kadar, rububiyetin emirleri intizamla cereyanlarıyla o rububiyetinin derece-i

haşmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber
gayet çabuk yapılmaları ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlarıyla kudretinin
derece-i azametine delalet ettikleri gibi; şarktan garba, şimalden cenuba kadar yayılan
mikroptan tâ gergedana kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuşa kadar bütün onların
rızıklarını yetiştiren rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i
fıtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde
yeniden taht-ı silâha alınmış bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz
genişliğine kat'î delalet ederler. Hem nasılki hayvanattan herbirisi, kâinatın bir küçük nüshası
ve bir misal-i musaggarı hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık
eczaları karıştırmayarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmayarak, hatasız,
sehivsiz, noksansız yapılmalarıyla, ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne,
adedlerince işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet
olacak kadar san'atlı ve güzel yapılmasıyla, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı
Rabbaniyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan
yavrular gayet nazdar, nazenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının
tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaretler ederler.
--- sh:»(Nç:52) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3272: 988 - 3272: 993)


Arama dizesi: hikmet
(Nç:51) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem nasılki insan ile beraber hayvanatın, zeminin bütün yüzünde yayılan yüzbin enva'ı,
muntazam bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve müsahhariyetle ve en küçükten tâ en
büyüğe kadar, rububiyetin emirleri intizamla cereyanlarıyla o rububiyetinin derece-i

haşmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber
gayet çabuk yapılmaları ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlarıyla kudretinin
derece-i azametine delalet ettikleri gibi; şarktan garba, şimalden cenuba kadar yayılan
mikroptan tâ gergedana kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuşa kadar bütün onların
MAXQDA 2020 24.12.2022

rızıklarını yetiştiren rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i
fıtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde
yeniden taht-ı silâha alınmış bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz
genişliğine kat'î delalet ederler. Hem nasılki hayvanattan herbirisi, kâinatın bir küçük nüshası
ve bir misal-i musaggarı hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık
eczaları karıştırmayarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmayarak, hatasız,
sehivsiz, noksansız yapılmalarıyla, ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne,
adedlerince işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet
olacak kadar san'atlı ve güzel yapılmasıyla, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı
Rabbaniyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan
yavrular gayet nazdar, nazenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının
tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaretler ederler.
--- sh:»(Nç:52) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3272: 1108 - 3272: 1113)


Arama dizesi: hikmet
Hem nasılki insan ile beraber hayvanatın, zeminin bütün yüzünde yayılan yüzbin enva'ı,
muntazam bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve müsahhariyetle ve en küçükten tâ en
büyüğe kadar, rububiyetin emirleri intizamla cereyanlarıyla o rububiyetinin derece-i

haşmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber
gayet çabuk yapılmaları ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlarıyla kudretinin
derece-i azametine delalet ettikleri gibi; şarktan garba, şimalden cenuba kadar yayılan
mikroptan tâ gergedana kadar, en küçücük sinekten tâ en büyük kuşa kadar bütün onların
rızıklarını yetiştiren rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i
fıtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde
yeniden taht-ı silâha alınmış bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz
genişliğine kat'î delalet ederler. Hem nasılki hayvanattan herbirisi, kâinatın bir küçük nüshası
ve bir misal-i musaggarı hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık
eczaları karıştırmayarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmayarak, hatasız,
sehivsiz, noksansız yapılmalarıyla, ilminin herşeye ihatasına ve hikmetinin herşeye şümulüne,
adedlerince işaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet
olacak kadar san'atlı ve güzel yapılmasıyla, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı
Rabbaniyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan
yavrular gayet nazdar, nazenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının
tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaretler ederler.
--- sh:»(Nç:52) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ey Rahmanürrahîm!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3272: 2730 - 3272: 2735)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ey Mâlik-i Yevmiddin! Senin Resul-i


Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının talimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin irşadıyla anladım ki:
Madem kâinatın en müntehab neticesi hayattır.. ve hayatın en müntehab hülâsası ruhtur.. ve
zîruhun en müntehab kısmı zîşuurdur.. ve zîşuurun en câmii insandır.. ve bütün kâinat ise,
hayata müsahhardır ve onun için çalışıyor.. ve zîhayatlar, zîruhlara müsahhardır, onlar için
dünyaya gönderiliyorlar.. ve zîruhlar, insanlara müsahhardır, onlara yardım ediyorlar.. ve
insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddî severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara
her vesile ile sevdirir.. ve insanın istidadı ve cihazat-ı maneviyesi, başka bir bâki âleme ve
ebedî bir hayata bakıyor.. ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor.. ve lisanı,
hadsiz dualarıyla beka için Hâlıkına yalvarıyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve
mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için
yaratmış iken, ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir. Belki başka bir ebedî
âlemde mes'udane yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için
gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i
bekada onların âyinesi olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.
Evet, ebedînin sadık dostu, ebedî olacak. Ve Bâki'nin âyine-i zîşuuru, bâki olmak lâzım
gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3272: 3379 - 3272: 3384)


Arama dizesi: hikmet

Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i ve Naka-i


Sâlih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâki
âleme gideceği ve herbir nev'in arasıra istimal için birtek cesedi bulunacağı rivayet-i
sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyet öyle iktiza
ederler.
--- sh:»(Nç:53) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Ey Kadîr-i Kayyum!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3272: 3704 - 3272: 3709)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:53) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Ey Kadîr-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur senin mülkünde, yalnız senin kuvvet
ve kudretinle ve ancak senin irade ve tedbirinle ve rahmet ve hikmetinle, rububiyetinin
emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi
için değil, belki fıtraten insanın za'fı ve aczi için, rahmet tarafından ona müsahhar olmuşlar.
Ve lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile Sâni'lerini ve Mabudlarını kusurdan, şerikten takdis ve
nimetlerine şükür ve hamd ederek, herbiri ibadet-i mahsusasını yapıyorlar.
Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan Zât-ı
Akdes! Bütün zîruhların tesbihatıyla seni takdis etmek niyet edip ±¯]«& ¯š²z«-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3273: 3945 - 3273: 3950)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Nç:55) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem nasılki bu kâinatı zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren ve
cenneti ve saadet-i ebediyeyi cinn ve inse ihzar eden ve en küçük bir zîhayatı unutmayan ve
en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini.. ve zerrattan tâ
seyyarata kadar bütün enva'-ı mahlukatı emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden
hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle
MAXQDA 2020 24.12.2022

de: Kâinatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve
Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin'de bütün mevcudatın bütün
sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve
proğramlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hâfızalarda, sahiblerinin tarihçe-i
hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin herşeye ihatasına; ve herbir mevcuda çok
hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren; ve herbir
zîhayatta âzaları, belki eczaları ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın
lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevkî olan
mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şeye şümulüne; hem bu dünyada
nümuneleri görülen celalî ve cemalî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebed-ül
âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha

şaşaalı bir surette Dâr-ı Saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören
müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bil'icma', bil'ittifak şehadet ve
delalet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin va'dlerine ve
tehdidlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi
kudsî sıfatlarına ve şe'nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ı rububiyetine itimaden ve keşfiyat
ve müşahedat ve ilmelyakîn itikadlarıyla, saadet-i ebediyeyi cinn ve inse müjdeliyorlar. Ve
ehl-i dalalet için Cehennem bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar ve iman edip şehadet
ediyorlar.
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3273: 4256 - 3273: 4261)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Nç:55) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Hem nasılki bu kâinatı zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren ve
cenneti ve saadet-i ebediyeyi cinn ve inse ihzar eden ve en küçük bir zîhayatı unutmayan ve
en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini.. ve zerrattan tâ
seyyarata kadar bütün enva'-ı mahlukatı emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden
hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle
de: Kâinatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve
Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin'de bütün mevcudatın bütün
sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve
proğramlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hâfızalarda, sahiblerinin tarihçe-i
hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin herşeye ihatasına; ve herbir mevcuda çok
hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren; ve herbir
zîhayatta âzaları, belki eczaları ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın
lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevkî olan
mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şeye şümulüne; hem bu dünyada
nümuneleri görülen celalî ve cemalî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebed-ül
âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha
MAXQDA 2020 24.12.2022

şaşaalı bir surette Dâr-ı Saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören
müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bil'icma', bil'ittifak şehadet ve
delalet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin va'dlerine ve
tehdidlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi
kudsî sıfatlarına ve şe'nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ı rububiyetine itimaden ve keşfiyat
ve müşahedat ve ilmelyakîn itikadlarıyla, saadet-i ebediyeyi cinn ve inse müjdeliyorlar. Ve
ehl-i dalalet için Cehennem bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar ve iman edip şehadet
ediyorlar.
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3274: 628 - 3274: 633)


Arama dizesi: hikmet
Kâinatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve
Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin'de bütün mevcudatın bütün
sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve
proğramlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hâfızalarda, sahiblerinin tarihçe-i
hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin herşeye ihatasına; ve herbir mevcuda çok
hikmetleri takan, hattâ herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren; ve herbir
zîhayatta âzaları, belki eczaları ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden; hattâ insanın
lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevkî olan
mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şeye şümulüne; hem bu dünyada
nümuneleri görülen celalî ve cemalî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebed-ül
âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha

şaşaalı bir surette Dâr-ı Saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören
müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bil'icma', bil'ittifak şehadet ve
delalet ve işaret ederler.
Hem yüzer mu'cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden, başta Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan
enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabı olan
asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin va'dlerine ve
tehdidlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi
kudsî sıfatlarına ve şe'nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ı rububiyetine itimaden ve keşfiyat
ve müşahedat ve ilmelyakîn itikadlarıyla, saadet-i ebediyeyi cinn ve inse müjdeliyorlar. Ve
ehl-i dalalet için Cehennem bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar ve iman edip şehadet
ediyorlar.
--- sh:»(Nç:56) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3274: 2655 - 3274: 2660)


Arama dizesi: hikmet

Belki senin o sadık elçilerin ve o doğru dellâl-ı saltanatın hakkalyakîn,


aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine ve âlem-i bekada
ihsanatının definelerine ve dâr-ı saadette tamamıyla zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel
cilvelerine şehadet, işaret, beşaret ederler. Ve bütün hakikatların mercii ve güneşi ve hâmisi
olan "Hak" isminin en büyük bir şuaı, bu hakikat-ı ekber-i haşriye olduğunu iman ederek,
senin ibadına ders veriyorlar.
Ey Rabb-ül Enbiya Ve-s Sıddıkîn! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin
ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile müsahhar ve muvazzaftırlar. Takdis,
tekbir, tahmid, tehlil ile Küre-i Arz'ı bir zikirhane-i a'zam, bu kâinatı bir mescid-i ekber
hükmünde göstermişler.
--- sh:»(Nç:57) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3274: 3142 - 3274: 3147)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:57) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Ya Rabbî ve ya Rabb-es Semavatı Ve-l Aradîn! Ya Hâlıkî ve ya Hâlık-ı Külli Şey!
Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilatıyla ve bütün mahlukatı bütün keyfiyatıyla teshir eden
kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi
bana müsahhar eyle! Ve matlubumu bana müsahhar kıl! Kur'ana ve imana hizmet için,
insanların kalblerini Risale-i Nur'a müsahhar yap! Ve bana ve ihvanıma, iman-ı kâmil ve
hüsn-ü hâtime ver. Hazret-i Musa Aleyhisselâm'a denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm'a
ateşi ve Hazret-i Davud Aleyhisselâm'a dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'a
cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a Şems ve Kamer'i teshir ettiğin
gibi, Risale-i Nur'a kalbleri ve akılları müsahhar kıl!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3277: 2233 - 3277: 2238)


Arama dizesi: hikmet

Evet
nihayet derecede san'atlı, dikkatli şu işler, kendi kendine olmak bin derece muhaldir ki:
Kendilerinden ziyade, san'atkârlarını gösteriyorlar. Hem bunları işleyici öyle mu'ciznüma bir
zâttır ki, hiçbir iş, ona ağır gelmez. Bin kitab yazmak, bir harf kadar ona kolay gelir. Bununla
beraber her tarafa bak ki, hem öyle bir hikmetle herşeyi yerli yerine koyuyor ve öyle
mükrimane herkese lâyık oldukları lütufları yapıyor; hem öyle ihsan-perverane umumî
perdeler ve kapılar açıyor ki, herkesin arzularını tatmin ediyor. Hem öyle sehavet-perverane
sofralar kuruyor ki, bütün bu memleketin halklarına, hayvanlarına, herbir taifesine has ve
lâyık, belki herbir ferdine mahsus ismiyle ve resmiyle bir tabla-yı nimet veriliyor. İşte
dünyada bundan muhal bir şey var mı ki, bu gördüğümüz işler içinde tesadüfî işler bulunsun
veya abes ve faidesiz olsun veya müteaddid eller karışsın veya ustası herşeye muktedir
olmasın veya herşey ona müsahhar olmasın! İşte ey arkadaş! Haddin varsa buna karşı bir
bahane bul!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3278: 499 - 3278: 504)


Arama dizesi: hikmet

Herşey onun hesabına çalışır. Herşey ona


bir emirber nefer hükmündedir. Herşey onun kuvvetiyle döner. Herşey onun emriyle hareket
MAXQDA 2020 24.12.2022

eder. Herşey onun hikmetiyle tanzim olur. Herşey onun keremiyle muavenet eder. Herşey
onun merhametiyle başkasının imdadına koşar, yani koşturulur. Ey arkadaş! Haddin varsa
buna karşı bir söz söyle!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3279: 3478 - 3279: 3483)


Arama dizesi: hikmet

Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da


dehşetlidir. O zât ne kadar kudretli, haşmetli bir zât olduğunu şununla anlayınız ki: Şu koca
âlemi, bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi; bir hane
gibi, hiçbirşey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte bak, vakit-bevakit bir kabı doldurup
boşaltmak gibi şu sarayı, şu memleketi, şu şehri kemal-i intizamla doldurup, kemal-i hikmetle
boşalttırıyor. Bir sofrayı da kaldırıp indirmek gibi, koca memleketi baştan başa, çeşit çeşit
sofralar,(Haşiye-18) bir dest-i gaybî tarafından kaldırır, indirir tarzında mütenevvi yemekleri
sıra ile getirip yedirir. Onu kaldırıp başkasını getirir, sen de görüyorsun ve aklın varsa anlarsın
ki, o dehşetli haşmet içinde hadsiz sehavetli bir kerem var.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3280: 4262 - 3280: 4267)


Arama dizesi: hikmet
Yukarıdan inen ve herkes ona hayretinden veya hürmetinden
kemal-i dikkatle bakan, şu nuranî fermana(Haşiye-23) bak. O bin nişanlı zât, onun yanına
durmuş, o fermanın mealini umuma beyan ediyor. İşte şu fermanın üslûbları öyle bir tarzda
parlıyor ki, herkesin nazar-ı istihsanını celbediyor ve öyle ciddî, ehemmiyetli mes'eleleri
zikrediyor ki, herkes kulak vermeye mecbur oluyor. Çünki bütün bu memleketi idare eden ve
bu sarayı yapan ve bu acaibi izhar eden zâtın şuunatını, ef'alini, evamirini, evsafını birer birer
beyan ediyor. O fermanın heyet-i umumiyesinde bir turra-i a'zam olduğu gibi, bak herbir
satırında, herbir cümlesinde taklid edilmez bir turra olduğu misillü, ifade ettiği manalar,
hakikatlar, emirler, hikmetler üstünde dahi, o zâta mahsus birer manevî hâtem hükmünde ona

has bir tarz görünüyor.


--- sh:»(Nç:71) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Elhasıl: O Ferman-ı A'zam, güneş gibi o Zât-ı A'zam'ı gösterir; kör olmayan görür

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3282: 1336 - 3282: 1341)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncüsü: "İktezathü-t tabiat" Yani, "tabiîdir, tabiat iktiza edip icad ediyor."
Evet madem mevcudat var ve inkâr edilmez. Hem her mevcud san'atlı ve hikmetli
vücuda geliyor. Hem madem kadîm değil, yeniden oluyor. Herhalde ey mülhid! Bu mevcudu,
meselâ bu hayvanı ya diyeceksin ki, esbab-ı âlem onu icad ediyor; yani esbabın içtimaında o
mevcud vücud buluyor.. veyahud o kendi kendine teşekkül ediyor.. veyahud tabiat muktezası
olarak, tabiatın tesiriyle vücuda geliyor.. veyahud bir Kadîr-i Zülcelal'in kudretiyle icad edilir.
Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur, evvelki üç yol muhal, battal, mümteni', gayr-ı
kabil oldukları kat'î isbat edilse; bizzarure ve bilbedahe dördüncü yol olan tarîk-i vahdaniyet,
şeksiz şübhesiz sabit olur.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3282: 4221 - 3282: 4226)


Arama dizesi: hikmet
(Nç:76) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
İşte bu misal gibi; herbir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur ve herbir nebat, hayatdar
bir tiryak gibidir ki; çok müteaddid eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir
ölçü ile alınan maddelerden terkib edilmiştir. Eğer esbaba, anasıra isnad edilse ve "esbab icad
etti" denilse; aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücud bulması gibi, yüz
derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır.
Elhasıl: Şu eczahane-i kübra-yı âlemde, Hakîm-i Ezelî'nin mizan-ı kaza ve kaderiyle
alınan mevadd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şamil bir irade
ile vücud bulabilir. "Kör, sağır, hududsuz, sel gibi akan küllî anasır ve tabayi' ve esbabın

işidir" diyen bedbaht, "O tiryak-ı acib, kendi kendine şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur"
diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet o küfür;
ahmakane, sarhoşane, divanece bir hezeyandır.
--- sh:»(Nç:77) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
İKİNCİ MUHAL: Eğer herşey, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Zülcelal'e verilmezse, belki
esbaba isnad edilse lâzım gelir ki; âlemin pek çok anasır ve esbabı, herbir zîhayatın
vücudunda müdahalesi bulunsun.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3284: 4424 - 3284: 4429)


Arama dizesi: hikmet
İşte bu hükmün çok muhalatı var. Nümune için üçünü zikrediyoruz.
BİRİNCİSİ: Eğer mevcudatta, hususan zîhayatta görünen basîrane, hakîmane olan
san'at ve icad, Şems-i Ezelî'nin kalem-i kader ve kudretine verilmezse, belki kör, sağır,
düşüncesiz olan tabiata ve kuvvete isnad edilse lâzım gelir ki; tabiat, icad için herşeyde hadsiz
manevî makine ve matbaaları bulundursun; veyahud herşeyde, kâinatı halk ve idare edecek bir
kudret ve hikmet dercetsin. Çünki nasıl şemsin cilveleri ve akisleri, zemin yüzündeki zerrecik

cam parçalarında ve katrelerde görünüyor. Eğer o misalî ve aksî güneşçikler, semadaki tek
güneşe isnad edilmese, lâzım gelir ki; bir kibrit başı yerleşmeyen bir zerrecik cam parçasında
tabiî, fıtrî ve güneşin hasiyetlerine mâlik, zahiren küçük, manen çok derin bir güneşin haricî
vücudunu kabul ederek, zerrat-ı zücaciye adedince tabiî güneşleri kabul etmek lâzım geldiği
gibi.. -aynen bu misal gibi- mevcudat ve zîhayat doğrudan doğruya Şems-i Ezelî'nin cilve-i
esmasına verilmezse, herbir mevcudda, hususan herbir zîhayatta hadsiz bir kudret ve irade ve
nihayetsiz bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı, bir kuvveti, âdeta bir ilahı içinde kabul
etmek lâzım gelir. Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı, en hurafesidir. Hâlık-ı
Kâinat'ın san'atını, mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir tabiata veren insan, elbette yüz defa
hayvandan daha hayvan, daha şuursuz olduğunu gösterir.
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3285: 591 - 3285: 596)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet


Eğer mevcudatta, hususan zîhayatta görünen basîrane, hakîmane olan
san'at ve icad, Şems-i Ezelî'nin kalem-i kader ve kudretine verilmezse, belki kör, sağır,
düşüncesiz olan tabiata ve kuvvete isnad edilse lâzım gelir ki; tabiat, icad için herşeyde hadsiz
manevî makine ve matbaaları bulundursun; veyahud herşeyde, kâinatı halk ve idare edecek bir
kudret ve hikmet dercetsin. Çünki nasıl şemsin cilveleri ve akisleri, zemin yüzündeki zerrecik

cam parçalarında ve katrelerde görünüyor. Eğer o misalî ve aksî güneşçikler, semadaki tek
güneşe isnad edilmese, lâzım gelir ki; bir kibrit başı yerleşmeyen bir zerrecik cam parçasında
tabiî, fıtrî ve güneşin hasiyetlerine mâlik, zahiren küçük, manen çok derin bir güneşin haricî
vücudunu kabul ederek, zerrat-ı zücaciye adedince tabiî güneşleri kabul etmek lâzım geldiği
gibi.. -aynen bu misal gibi- mevcudat ve zîhayat doğrudan doğruya Şems-i Ezelî'nin cilve-i
esmasına verilmezse, herbir mevcudda, hususan herbir zîhayatta hadsiz bir kudret ve irade ve
nihayetsiz bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı, bir kuvveti, âdeta bir ilahı içinde kabul
etmek lâzım gelir. Bu tarz-ı fikir ise, kâinattaki muhalatın en bâtılı, en hurafesidir. Hâlık-ı
Kâinat'ın san'atını, mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir tabiata veren insan, elbette yüz defa
hayvandan daha hayvan, daha şuursuz olduğunu gösterir.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3285: 1079 - 3285: 1084)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:82) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


İKİNCİ MUHAL: Eğer gayet intizamlı, mizanlı, san'atlı, hikmetli şu mevcudat;
nihayetsiz Kadîr, Hakîm bir zâta verilmezse, belki tabiata isnad edilse, lâzım gelir ki; tabiat,
herbir parça toprakta, Avrupa'nın umum matbaaları ve fabrikaları adedince makineleri,
matbaaları bulundursun.. tâ, o parça toprak, menşe' ve tezgâh olduğu hadsiz çiçekler ve
meyvelerin yetişmelerine ve teşkillerine medar olabilsin. Çünki çiçekler için saksılık
vazifesini gören bir kâse toprak içine tohumları nöbetle atılan umum çiçeklerin birbirinden
çok ayrı olan şekil ve heyetlerini teşkil ve tasvir edebilir bir kabiliyeti, bilfiil görülüyor. Eğer
Kadîr-i Zülcelal'e verilmezse; o vakit, o kâsedeki toprakta, herbir çiçek için manevî, ayrı, tabiî
bir makinesi bulunmazsa, bu hal vücuda gelemez. Çünki tohumlar ise nutfeler ve yumurtalar
gibi, maddeleri birdir. Yani müvellid-ül ma, müvellid-ül humuza, karbon, azotun intizamsız,
şekilsiz, hamur gibi halitasından ibaret olmakla beraber, hava, su, hararet, ziya dahi, herbiri
basit ve şuursuz ve herşeye karşı sel gibi bir tarzda gittiğinden, o hadsiz çiçeklerin teşkilleri
ayrı ayrı ve gayet muntazam ve san'atlı olarak o topraktan çıkması, bilbedahe ve bizzarure
iktiza ediyor ki; o kâsede bulunan toprakta, manen Avrupa kadar, manevî ve küçük mikyasta

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3285: 4149 - 3285: 4154)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Birinci muhalde nasılki güneşin cilve-i in'ikası, kemal-i sühuletle, külfetsiz en
küçük zerrecik camidden tut, tâ en büyük bir denizin yüzüne kadar feyzini ve tesirini misalî
güneşçiklerle gayet kolaylıkla gösterdikleri halde, eğer güneşten nisbeti kesilse; o vakit herbir
zerrecikte, tabiî ve bizzât bir güneşin haricî vücudu imtina derecesinde bir suubetle
olabilmesi, kabul edilmek lâzım gelir. Öyle de; herbir mevcud, doğrudan doğruya Zât-ı Ehad
u Samed'e verilse; vücub derecesinde bir sühulet, bir kolaylık ile ve bir intisab ve cilve ile,
MAXQDA 2020 24.12.2022

herbir mevcuda lâzım herbir şey, ona yetiştirilebilir. Eğer o intisab kesilse ve o memuriyet
başıbozukluğa dönse ve herbir mevcud kendi başına ve tabiata bırakılsa, o vakit imtina'
derecesinde yüzbin müşkilât ve suubetle sinek gibi bir zîhayatın, kâinatın küçük bir fihristesi
olan gayet hârika makine-i vücudunu icad eden, içindeki kör tabiatın, kâinatı halk ve idare
edecek bir kudret ve hikmet sahibi olduğunu farzetmek lâzım gelir. Bu ise bir muhal değil,
belki binler muhaldir.
--- sh:»(Nç:84) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3286: 3373 - 3286: 3378)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o sarayın teşkilat proğramını ve mevcudat fihristesini ve idare kanunları içinde yazılı
olan bir defteri görür. Çendan elsiz ve gözsüz ve çekiçsiz olan o defter dahi, sair içindeki
şeyler gibi, hiçbir kabiliyeti yoktur ki o sarayı teşkil ve tezyin etsin. Fakat muztar kalarak,
bilmecburiye, eşya-yı âhere nisbeten, kavanin-i ilmiyenin bir ünvanı olmak cihetiyle, o
sarayın mecmuuna bu defteri münasebetdar gördüğünden, "İşte bu defterdir ki, o sarayı teşkil,
tanzim ve tezyin edip bu eşyayı yapmış, takmış, yerleştirmiş." diyerek vahşetini; ahmakların,
sarhoşların hezeyanına çevirmiş.
İşte aynen bu misal gibi; hadsiz derecede misaldeki saraydan daha muntazam, daha
mükemmel ve bütün etrafı mu'cizane hikmetle dolu şu saray-ı âlemin içine, inkâr-ı uluhiyete
giden tabiiyyun fikrini taşıyan vahşi bir insan girer. Daire-i mümkinat haricinde olan Zât-ı
Vâcib-ül Vücud'un eser-i san'atı olduğunu düşünmeyerek ve ondan i'raz ederek, daire-i
mümkinat içinde kader-i İlahînin yazar bozar bir levhası hükmünde ve kudret-i İlahiyenin
kavanin-i icraatına tebeddül ve tegayyür eden bir defteri olabilen ve pek yanlış ve hata olarak
"tabiat" namı verilen bir mecmua-i kavanin-i âdât-ı İlahiye ve bir fihriste-i san'at-ı
Rabbaniyeyi görür. Ve der ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3287: 1683 - 3287: 1688)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:87) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


İşte aynı bu misal gibi: Sultan-ı Ezel ve Ebed'in hadsiz cünudunun muhteşem bir kışlası
olan şu âleme ve o Mabud-u Ezelî'nin muntazam bir mescidi olan şu kâinata; mahz-ı vahşet
olan, inkârlı fikr-i tabiatı taşıyan bir münkir giriyor. O Sultan-ı Ezelî'nin hikmetinden gelen
nizamat-ı kâinatın manevî kanunlarını, birer maddî madde tasavvur ederek ve saltanat-ı
rububiyetin kavanin-i itibariyesi ve o Mabud-u Ezelî'nin şeriat-ı fıtriye-i kübrasının, manevî
ve yalnız vücud-u ilmîsi bulunan ahkâmlarını ve düsturlarını birer mevcud-u haricî ve maddî
birer madde tahayyül ederek, kudret-i İlahiyenin yerine, o ilim ve kelâmdan gelen ve yalnız
vücud-u ilmîsi bulunan o kanunları ikame etmek ve ellerine icad vermek, sonra da onlara
"tabiat" namını takmak ve yalnız bir cilve-i kudret-i Rabbaniye olan kuvveti, bir zîkudret ve
müstakil bir kadîr telakki etmek; misaldeki vahşiden bin defa aşağı bir vahşettir!..
Elhasıl: Tabiiyyunların, mevhum ve hakikatsız tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve
hakikat-ı hariciye sahibi ise; ancak bir san'at olabilir, Sâni' olamaz. Bir nakıştır, Nakkaş
olamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3287: 4022 - 3287: 4027)


Arama dizesi: hikmet
Ve madem herşeyin vücudu, pek çok cihazat ve âletlere muhtaçtır. O halde, o
tabiatı icad eden ve o sebebi halkeden bir Kadîr-i Mutlak var. Ve o Kadîr-i Mutlak'ın ne
ihtiyacı var ki âciz vesaiti, rububiyetine ve icadına teşrik etsin. Hâşâ! Belki doğrudan doğruya
müsebbebi, sebeb ile beraber halkederek, cilve-i esmasını ve hikmetini göstermek için, bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

tertib ve tanzim ile zahirî bir sebebiyet, bir mukarenet vermekle, eşyadaki zahirî kusurlara,
merhametsizliklere ve noksaniyetlere merci' olmak için, esbab ve tabiatı dest-i kudretine
perde etmiş; izzetini o suretle muhafaza etmiş. Acaba bir saatçi, saatin çarklarını yapsın; sonra
saati çarklarla tertib edip tanzim etsin, daha mı kolaydır? Yoksa hârika bir makineyi, o çarklar

içinde yapsın; sonra saatin yapılmasını o makinenin camid ellerine versin, tâ saati yapsın,
daha mı kolaydır? Acaba imkân haricinde değil midir? Haydi o insafsız aklınla sen söyle, sen
hâkim ol! Veyahud bir kâtib; mürekkeb, kalem, kâğıdı getirdi. Onunla kendi bizzât o kitabı
yazsa, daha mı kolaydır? Yoksa o kâğıd, mürekkeb, kalem içinde o kitabdan daha san'atlı,
daha zahmetli, yalnız o tek kitaba mahsus olarak bir yazı makinesi icad etsin; sonra o şuursuz
makineye "Haydi sen yaz" desin de kendi karışmasın, daha mı kolaydır? Acaba yüz defa
yazıdan daha müşkil değil midir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3288: 2561 - 3288: 2566)


Arama dizesi: Hikmet

--- sh:»(Nç:90) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


İşte bu saat ve kitab misalleri gibi; Sâni'-i Zülcelal, Kadîr-i Külli Şey', esbabı halketmiş;
müsebbebatı da halkediyor. Hikmetiyle, müsebbebatı esbaba bağlıyor. Kâinatın harekâtının
tanzimine dair kavanin-i âdetullahtan ibaret olan şeriat-ı fıtriye-i kübra-yı İlahiyenin bir
cilvesini ve eşyadaki o cilvesine, yalnız bir âyine ve bir ma'kes olan tabiat-ı eşyayı, iradesiyle
tayin etmiştir. Ve o tabiatın vücud-u haricîye mazhar olan vechini, kudretiyle icad etmiş ve
eşyayı o tabiat üzerinde halketmiş, birbirine mezcetmiş. Acaba gayet derecede makul ve
hadsiz bürhanların neticesi olan bu hakikatın kabulü mü daha kolaydır.. -acaba vücub
derecesinde lâzım değil midir?- Yoksa camid, şuursuz, mahluk, masnu, basit olan o sebeb ve
tabiat dediğiniz maddelere, herbir şey'in vücuduna lâzım hadsiz cihazat ve âlâtı verip
hakîmane, basîrane olan işleri kendi kendilerine yaptırmak mı daha kolaydır?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3289: 2011 - 3289: 2016)


Arama dizesi: hikmet

Elcevab: Şu kâinatın Hâlık-ı Hakîm'i kâinatı bir ağaç hükmünde halkedip, en


mükemmel meyvesini zîşuur ve zîşuurun içinde en câmi' meyvesini insan yapmıştır. Ve
insanın en ehemmiyetli, belki insanın netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı ve semere-i hayatı olan
şükür ve ibadeti; o Hâkim-i Mutlak ve Âmir-i Müstakil, kendini sevdirmek ve tanıttırmak için
kâinatı halkeden o Vâhid-i Ehad, bütün kâinatın meyvesi olan insanı ve insanın en yüksek
meyvesi olan şükür ve ibadetini başka ellere verir mi? Bütün bütün hikmetine zıd olarak,
netice-i hilkati ve semere-i kâinatı abes eder mi? Hâşâ ve kellâ... Hem hikmetini ve
rububiyetini inkâr ettirecek bir tarzda mahlukatın ibadetlerini başkalara vermeye rıza gösterir
mi, hiç müsaade eder mi? Ve hem hadsiz bir derecede kendini sevdirmeyi ve tanıttırmayı
ef'aliyle gösterdiği halde, en mükemmel mahlukatının şükür ve minnetdarlıklarını, tahabbüb
ve ubudiyetlerini başka esbaba vermekle kendini unutturup, kâinattaki makasıd-ı âliyesini
inkâr ettirir mi? Ey tabiat-perestlikten vazgeçen arkadaş! Haydi sen söyle!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3289: 2107 - 3289: 2112)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Elcevab: Şu kâinatın Hâlık-ı Hakîm'i kâinatı bir ağaç hükmünde halkedip, en


mükemmel meyvesini zîşuur ve zîşuurun içinde en câmi' meyvesini insan yapmıştır. Ve
insanın en ehemmiyetli, belki insanın netice-i hilkati ve gaye-i fıtratı ve semere-i hayatı olan
şükür ve ibadeti; o Hâkim-i Mutlak ve Âmir-i Müstakil, kendini sevdirmek ve tanıttırmak için
kâinatı halkeden o Vâhid-i Ehad, bütün kâinatın meyvesi olan insanı ve insanın en yüksek
meyvesi olan şükür ve ibadetini başka ellere verir mi? Bütün bütün hikmetine zıd olarak,
netice-i hilkati ve semere-i kâinatı abes eder mi? Hâşâ ve kellâ... Hem hikmetini ve
rububiyetini inkâr ettirecek bir tarzda mahlukatın ibadetlerini başkalara vermeye rıza gösterir
mi, hiç müsaade eder mi? Ve hem hadsiz bir derecede kendini sevdirmeyi ve tanıttırmayı
ef'aliyle gösterdiği halde, en mükemmel mahlukatının şükür ve minnetdarlıklarını, tahabbüb
ve ubudiyetlerini başka esbaba vermekle kendini unutturup, kâinattaki makasıd-ı âliyesini
inkâr ettirir mi? Ey tabiat-perestlikten vazgeçen arkadaş! Haydi sen söyle!
O diyor:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3290: 662 - 3290: 667)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:94) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


İşte o müddeî, evvelâ mevcudatın en küçüğü olan bir zerreye rast gelir. Ona Rab ve
hakikî mâlik olmakta olduğunu; zerreye, tabiat lisanıyla, felsefe diliyle söyler. O zerre dahi,
hakikat lisanıyla ve hikmet-i Rabbanî diliyle der ki: "Ben hadsiz vazifeleri görüyorum. Ayrı
ayrı her masnua girip işliyorum, bütün o vezaifi bana gördürecek, sende ilim ve kudret varsa..
hem, benim gibi hadd ü hesaba gelmeyen zerrat içinde beraber gezip (Haşiye)iş görüyoruz.
Eğer bütün emsalim o zerreleri de istihdam edip emir tahtına alacak bir hüküm ve iktidar
sende varsa.. hem kemal-i intizam ile cüz olduğum mevcudlara, meselâ kandaki küreyvat-ı
hamraya hakikî mâlik ve mutasarrıf olabilirsen, bana Rab olmak dava et; beni, Cenab-ı
Hak'tan başkasına isnad et.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3290: 1379 - 3290: 1384)


Arama dizesi: hikmet

Ayrı
ayrı her masnua girip işliyorum, bütün o vezaifi bana gördürecek, sende ilim ve kudret varsa..
hem, benim gibi hadd ü hesaba gelmeyen zerrat içinde beraber gezip (Haşiye)iş görüyoruz.
Eğer bütün emsalim o zerreleri de istihdam edip emir tahtına alacak bir hüküm ve iktidar
sende varsa.. hem kemal-i intizam ile cüz olduğum mevcudlara, meselâ kandaki küreyvat-ı
hamraya hakikî mâlik ve mutasarrıf olabilirsen, bana Rab olmak dava et; beni, Cenab-ı
Hak'tan başkasına isnad et. Yoksa sus! Hem bana Rab olamadığın gibi, müdahale dahi
edemezsin. Çünki vezaifimizde ve harekâtımızda o kadar mükemmel bir intizam var ki;
nihayetsiz bir hikmet ve muhit bir ilim sahibi olmayan bize parmak karıştıramaz. Eğer karışsa,
karıştıracak. Halbuki senin gibi camid, âciz ve kör ve iki eli tesadüf ve tabiat gibi iki körün
elinde olan bir şahıs, hiçbir cihette parmak uzatamaz."
O müddeî, Maddiyyunların dedikleri gibi dedi ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3290: 3327 - 3290: 3332)


Arama dizesi: hikmet

İşte şeriklerin vekili, zerreden me'yus olunca, küreyvat-ı hamradan iş bulacağım diye,
kandaki bir küreyvat-ı hamraya rast gelir. Ona esbab namına ve tabiat ve felsefe lisanıyla der
ki: "Ben sana Rab ve mâlikim." O küreyvat-ı hamra, yani yuvarlak kırmızı mevcud, ona
hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlahiye dili ile der: "Ben yalnız değilim. Eğer sikkemiz ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

memuriyetimiz ve nizamatımız bir olan kan ordusundaki bütün emsalime mâlik olabilirsen,
hem gezdiğimiz ve kemal-i hikmetle istihdam olunduğumuz bütün hüceyrat-ı bedene mâlik
olacak bir dakik hikmet ve azîm kudret, sende varsa göster ve gösterebilirsen belki senin
davanda bir mana bulunabilir. Halbuki senin gibi sersem ve senin elindeki sağır tabiat ve kör
kuvvetle, değil mâlik olmak belki zerre miktar karışamazsın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3290: 3513 - 3290: 3518)


Arama dizesi: hikmet

"Ben sana Rab ve mâlikim." O küreyvat-ı hamra, yani yuvarlak kırmızı mevcud, ona
hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlahiye dili ile der: "Ben yalnız değilim. Eğer sikkemiz ve
memuriyetimiz ve nizamatımız bir olan kan ordusundaki bütün emsalime mâlik olabilirsen,
hem gezdiğimiz ve kemal-i hikmetle istihdam olunduğumuz bütün hüceyrat-ı bedene mâlik
olacak bir dakik hikmet ve azîm kudret, sende varsa göster ve gösterebilirsen belki senin
davanda bir mana bulunabilir. Halbuki senin gibi sersem ve senin elindeki sağır tabiat ve kör
kuvvetle, değil mâlik olmak belki zerre miktar karışamazsın. Çünki bizdeki intizam o kadar
mükemmeldir ki, ancak herşeyi görür ve işitir ve bilir ve yapar bir zât bize hükmedebilir. Öyle
ise sus! Vazifem o kadar mühim ve intizam o kadar mükemmeldir ki; senin ile, senin böyle
karmakarışık sözlerine cevab vermeğe vaktim yok" der, onu tardeder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3290: 3592 - 3290: 3597)


Arama dizesi: hikmet

"Ben sana Rab ve mâlikim." O küreyvat-ı hamra, yani yuvarlak kırmızı mevcud, ona
hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlahiye dili ile der: "Ben yalnız değilim. Eğer sikkemiz ve
memuriyetimiz ve nizamatımız bir olan kan ordusundaki bütün emsalime mâlik olabilirsen,
hem gezdiğimiz ve kemal-i hikmetle istihdam olunduğumuz bütün hüceyrat-ı bedene mâlik
olacak bir dakik hikmet ve azîm kudret, sende varsa göster ve gösterebilirsen belki senin
davanda bir mana bulunabilir. Halbuki senin gibi sersem ve senin elindeki sağır tabiat ve kör
kuvvetle, değil mâlik olmak belki zerre miktar karışamazsın. Çünki bizdeki intizam o kadar
mükemmeldir ki, ancak herşeyi görür ve işitir ve bilir ve yapar bir zât bize hükmedebilir. Öyle
ise sus! Vazifem o kadar mühim ve intizam o kadar mükemmeldir ki; senin ile, senin böyle
karmakarışık sözlerine cevab vermeğe vaktim yok" der, onu tardeder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3290: 4500 - 3290: 4505)


Arama dizesi: hikmet
"Zerreye ve küreyvat-ı hamraya söz
anlattıramadım; belki sen sözümü anlarsın. Çünki sen, gayet küçük bir menzil gibi birkaç
şeyden yapılmışsın. Öyle ise ben seni yapabilirim. Sen benim masnuum ve hakikî mülküm
ol." der. O hüceyre ona cevaben, hikmet ve hakikat lisanıyla der ki:
--- sh:»(Nç:96) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

"Ben çendan küçücük bir şeyim. Fakat pek büyük vazifelerim, pek ince münasebetlerim
ve bedenin bütün hüceyratına ve heyet-i mecmuasına bağlı alâkalarım var. Ezcümle: Evride
ve şerayin damarlarına ve hassase ve muharrike asablarına ve cazibe, dafia, müvellide,
musavvire gibi kuvvelere karşı derin ve mükemmel vazifelerim var. Eğer bütün bedeni, bütün
damar ve asab ve kuvveleri teşkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret ve ilim sende varsa
ve benim emsalim ve san'atça ve keyfiyetçe birbirimizin kardeşi olan bütün hüceyrat-ı
bedeniyeye tasarruf edecek nafiz bir kudret, şamil bir hikmet, sende varsa göster, sonra ben
MAXQDA 2020 24.12.2022

seni yapabilirim diye dava et. Yoksa haydi git! Küreyvat-ı hamra, bana erzak getiriyorlar.
Küreyvat-ı beyza da, bana hücum eden hastalıklara mukabele ediyorlar

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3291: 598 - 3291: 603)


Arama dizesi: hikmet

Ben çendan küçücük bir şeyim. Fakat pek büyük vazifelerim, pek ince münasebetlerim
ve bedenin bütün hüceyratına ve heyet-i mecmuasına bağlı alâkalarım var. Ezcümle: Evride
ve şerayin damarlarına ve hassase ve muharrike asablarına ve cazibe, dafia, müvellide,
musavvire gibi kuvvelere karşı derin ve mükemmel vazifelerim var. Eğer bütün bedeni, bütün
damar ve asab ve kuvveleri teşkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret ve ilim sende varsa
ve benim emsalim ve san'atça ve keyfiyetçe birbirimizin kardeşi olan bütün hüceyrat-ı
bedeniyeye tasarruf edecek nafiz bir kudret, şamil bir hikmet, sende varsa göster, sonra ben
seni yapabilirim diye dava et. Yoksa haydi git! Küreyvat-ı hamra, bana erzak getiriyorlar.
Küreyvat-ı beyza da, bana hücum eden hastalıklara mukabele ediyorlar. İşim var, beni meşgul
etme.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3291: 1365 - 3291: 1370)


Arama dizesi: hikmet

"Sen benimsin? Seni yapan benim.


Veya sende hissem var." Cevaben o beden-i insanî, hakikat ve hikmet diliyle ve intizamının
lisan-ı haliyle der ki: "Eğer bütün emsalim ve yüzümüzdeki sikke-i kudret ve turra-i fıtrat bir
olan bütün insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim sende varsa, hem
sudan ve havadan tut, tâ nebatat ve hayvanata kadar benim erzakımın mahzenlerine mâlik
olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa, hem ben kılıf olduğum gayet geniş ve yüksek
olan ruh, kalb, akıl gibi letaif-i maneviyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta yerleştirerek,
kemal-i hikmet ile istihdam edip ibadet ettirecek sende nihayetsiz bir kudret, hadsiz bir
hikmet varsa göster, sonra "Ben seni yaptım" de. Yoksa sus! Hem bendeki intizam-ı ekmelin
şehadetiyle ve yüzümdeki sikke-i vahdetin delaletiyle, benim Sâniim herşeye Kadîr, herşeye
Alîm, herşeyi görür ve herşeyi işitir bir zâttır. Senin gibi sersem, âcizin parmağı, onun
san'atına karışamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3291: 1877 - 3291: 1882)


Arama dizesi: hikmet

"Sen benimsin? Seni yapan benim.


Veya sende hissem var." Cevaben o beden-i insanî, hakikat ve hikmet diliyle ve intizamının
lisan-ı haliyle der ki: "Eğer bütün emsalim ve yüzümüzdeki sikke-i kudret ve turra-i fıtrat bir
olan bütün insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim sende varsa, hem
sudan ve havadan tut, tâ nebatat ve hayvanata kadar benim erzakımın mahzenlerine mâlik
olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa, hem ben kılıf olduğum gayet geniş ve yüksek
olan ruh, kalb, akıl gibi letaif-i maneviyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta yerleştirerek,
kemal-i hikmet ile istihdam edip ibadet ettirecek sende nihayetsiz bir kudret, hadsiz bir
hikmet varsa göster, sonra "Ben seni yaptım" de. Yoksa sus! Hem bendeki intizam-ı ekmelin
şehadetiyle ve yüzümdeki sikke-i vahdetin delaletiyle, benim Sâniim herşeye Kadîr, herşeye
Alîm, herşeyi görür ve herşeyi işitir bir zâttır. Senin gibi sersem, âcizin parmağı, onun
san'atına karışamaz. Zerre miktar müdahale edemez."
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3291: 1961 - 3291: 1966)


Arama dizesi: hikmet

"Sen benimsin? Seni yapan benim.


Veya sende hissem var." Cevaben o beden-i insanî, hakikat ve hikmet diliyle ve intizamının
lisan-ı haliyle der ki: "Eğer bütün emsalim ve yüzümüzdeki sikke-i kudret ve turra-i fıtrat bir
olan bütün insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim sende varsa, hem
sudan ve havadan tut, tâ nebatat ve hayvanata kadar benim erzakımın mahzenlerine mâlik
olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa, hem ben kılıf olduğum gayet geniş ve yüksek
olan ruh, kalb, akıl gibi letaif-i maneviyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta yerleştirerek,
kemal-i hikmet ile istihdam edip ibadet ettirecek sende nihayetsiz bir kudret, hadsiz bir
hikmet varsa göster, sonra "Ben seni yaptım" de. Yoksa sus! Hem bendeki intizam-ı ekmelin
şehadetiyle ve yüzümdeki sikke-i vahdetin delaletiyle, benim Sâniim herşeye Kadîr, herşeye
Alîm, herşeyi görür ve herşeyi işitir bir zâttır. Senin gibi sersem, âcizin parmağı, onun
san'atına karışamaz. Zerre miktar müdahale edemez."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3291: 4119 - 3291: 4124)


Arama dizesi: hikmet

Hem hararet-i gariziyeyi


temin eder, hem kanı tasfiye eder. Çünki Sâni'-i Hakîm, fenn-i Kimya'da aşk-ı kimyevî tabir edilen bir
münasebet-i şedideyi müvellid-ül humuza ile karbona vermiş ki; o iki unsur birbirine yakın olduğu
vakit, o
kanun-u İlahî ile o iki unsur imtizac ederler. Fennen sabittir ki; imtizacdan hararet hasıl olur. Çünki
imtizac, bir
nevi ihtiraktır. Şu sırrın hikmeti şudur ki: O iki unsurun herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri
var. İmtizac
vaktinde her iki zerre, yani onun zerresi bunun zerresiyle imtizac eder, birtek hareketle hareket eder.
Bir hareket
muallak kalır. Çünki imtizacdan evvel iki hareket idi; şimdi iki zerre bir oldu, her iki zerre bir zerre
hükmünde
bir hareket aldı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 490 - 3292: 495)


Arama dizesi: hikmet

Onun için beşerin


nev'ine, yine sağır tabiat ve sersem felsefe lisanıyla der ki: "Siz çok karışık birşey
görünüyorsunuz. Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden
kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat
enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âlemde tasarruf edecek bir iktidar
sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa haydi sus! Benim nev'imdeki
karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 668 - 3292: 673)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Siz çok karışık birşey


görünüyorsunuz. Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden
kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat
enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âlemde tasarruf edecek bir iktidar
sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa haydi sus! Benim nev'imdeki
karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki intizam mükemmeldir. O
karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre kemal-i intizam ile bir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 851 - 3292: 856)


Arama dizesi: hikmet

"Siz çok karışık birşey


görünüyorsunuz. Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden
kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat
enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âlemde tasarruf edecek bir iktidar
sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa haydi sus! Benim nev'imdeki
karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki intizam mükemmeldir. O
karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre kemal-i intizam ile bir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 901 - 3292: 906)


Arama dizesi: hikmet

"Siz çok karışık birşey


görünüyorsunuz. Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nev'-i insan, hak
ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizamın diliyle der ki: "Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve
nev'imiz gibi bütün hayvanat ve nebatatın yüzler bin enva'ından, rengârenk atkı ve iplerden
kemal-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat
enva'ından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit
kemal-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz
meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âlemde tasarruf edecek bir iktidar
sende varsa; belki bana rububiyet dava edebilirsin. Yoksa haydi sus! Benim nev'imdeki
karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki intizam mükemmeldir. O
karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre kemal-i intizam ile bir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 2720 - 3292: 2725)


Arama dizesi: hikmet

Öyle ise, sus! Def'ol git!" der onu tardeder.


Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye) o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
MAXQDA 2020 24.12.2022

asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve


biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 3023 - 3292: 3028)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye) o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 3228 - 3292: 3233)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye) o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
MAXQDA 2020 24.12.2022

münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 3340 - 3292: 3345)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye) o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 3393 - 3292: 3398)


Arama dizesi: hikmet

Sonra o müddeî gider zeminin yüzüne serilen geniş haliçeye ve zemine giydirilen gayet
müzeyyen ve münakkaş gömleğe esbab namına ve tabiat lisanıyla ve felsefe diliyle der ki:
"Sende tasarruf edebilirim ve sana mâlikim veya sende hissem var" diye dava eder. O vakit o
gömlek, (Haşiye) o haliçe, hak ve hakikat namına, lisan-ı hikmetle o müddeîye der ki: "Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 3892 - 3292: 3897)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

"Eğer
seneler, karnlar adedince yere giydirilip sonra intizam ile çıkarılıp geçmiş zamanın ipine
asılan ve yeniden giydirilecek ve kemal-i intizam ile kader dairesinde proğramları ve
biçimleri çizilen ve tayin olunan ve gelecek zamanın şeridine takılan ve intizamlı ve hikmetli,
ayrı ayrı nakışları bulunan bütün gömlekleri, haliçeleri dokuyacak, icad edecek kudret ve
san'at sende varsa, hem hilkat-i arzdan tâ harab-ı arza kadar, belki ezelden ebede kadar
ulaşacak, hikmetli, kudretli iki manevî elin varsa ve bütün atkılarımdaki bütün ferdleri icad
edecek kemal-i intizam ve hikmetle tamir ve tecdid edecek sende bir iktidar ve hikmet varsa,
hem bizim modelimiz ve bizi giyen ve bizi kendine peçe ve çarşaf yapan küre-i arzı elinde
tutup mûcid olabilirsen, bana rububiyet dava et. Yoksa haydi dışarıya! Bu yerde yer
bulamazsın. Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."
(Haşiye): Fakat şu haliçe hem hayattardır, hem intizamlı bir ihtizazdadır. Her vakit nakışları kemal-i
hikmet ve
intizam ile tebeddül eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3292: 4077 - 3292: 4082)


Arama dizesi: hikmet

Hem bizde öyle bir sikke-i vahdet ve öyle bir turra-i ehadiyet vardır ki, bütün
kâinat kabza-i tasarrufunda olmayan ve bütün eşyayı, bütün şuunatıyla birden görmeyen ve
nihayetsiz işleri beraber yapamayan ve her yerde hazır ve nâzır bulunmayan ve mekândan
münezzeh olmayan ve nihayetsiz hikmet ve ilim ve kudrete mâlik olmayan bize sahib olamaz
ve müdahale edemez."
(Haşiye): Fakat şu haliçe hem hayattardır, hem intizamlı bir ihtizazdadır. Her vakit nakışları kemal-i
hikmet ve
intizam ile tebeddül eder. Tâ ki nessacının muhtelif cilve-i esmasını ayrı ayrı göstersin.
--- sh:»(Nç:99) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3293: 126 - 3293: 131)


Arama dizesi: hikmet
O vakit küre-i arz, hak
namına ve hakikat diliyle, gök gürültüsü gibi bir sadâ ile ona der ki: "Haltetme... Ben, nasıl

serseri, sahibsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi
intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz, serseri
dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir mesafede, bir
senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o daire-i
azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve
gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i rahmetle ona
takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları
ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz
hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi cehennem ol,
git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3293: 324 - 3293: 329)


Arama dizesi: hikmet
"Haltetme... Ben, nasıl

serseri, sahibsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi
intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz, serseri
dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir mesafede, bir
senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o daire-i
azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve
gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i rahmetle ona
takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları
ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz
hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi cehennem ol,
git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve dehşetli
harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir zâttır ki; bütün mevcudat,
zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona muti' ve
müsahhardırlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3293: 695 - 3293: 700)


Arama dizesi: hikmet
"Haltetme... Ben, nasıl

serseri, sahibsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi
intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz, serseri
dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir mesafede, bir
senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o daire-i
azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve
gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i rahmetle ona
takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları
ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz
hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi cehennem ol,
git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve dehşetli
harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir zâttır ki; bütün mevcudat,
zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona muti' ve
müsahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, kolayca güneşi,
seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i Mutlak'tır."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3293: 746 - 3293: 751)


Arama dizesi: hikmet
"Haltetme... Ben, nasıl
MAXQDA 2020 24.12.2022

serseri, sahibsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi
intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve san'atsız görmüş müsün ki, bana sahibsiz, serseri
dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir mesafede, bir
senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o daire-i
azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve
gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i rahmetle ona
takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları
ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz
hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi cehennem ol,
git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve dehşetli
harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir zâttır ki; bütün mevcudat,
zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona muti' ve
müsahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, kolayca güneşi,
seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i Mutlak'tır."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3293: 938 - 3293: 943)


Arama dizesi: hikmet

Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmibeş bin senelik(Haşiye-2) bir mesafede, bir
senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o daire-i
azîmeye hakikî mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve
gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i rahmetle ona
takılı olduğumuz güneşi icad edip, yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları
ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz
hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa, bana rububiyet dava et, yoksa haydi cehennem ol,
git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve dehşetli
harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir zâttır ki; bütün mevcudat,
zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona muti' ve
müsahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi, kolayca güneşi,
seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i Mutlak'tır."
(Haşiye-1): Elhasıl: Zerre, o müddeîyi küreyvat-ı hamraya havale eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3293: 2455 - 3293: 2460)


Arama dizesi: hikmet

Yeri de müsahhar ederim."


Gümeş şirk namına ve şeytanlaşmış felsefe lisanıyla, Mecusilerin dedikleri gibi der ki: "Sen
bir sultansın, kendi kendine mâliksin, istediğin gibi tasarruf edersin." Güneş ise, Hak namına
ve hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlahiye diliyle ona der: "Hâşâ yüzbin defa hâşâ ve kellâ!.. Ben
müsahhar bir memurum. Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3293: 3163 - 3293: 3168)


Arama dizesi: hikmet

"Madem kendine mâlik ve


sahib değilsin, bir hizmetkârsın; esbab namına benimsin." der. O vakit güneş, hak ve hakikat
MAXQDA 2020 24.12.2022

namına ve ubudiyet lisanıyla der ki: "Ben öyle birinin olabilirim ki; bütün emsalim olan ulvî
yıldızları icad eden ve semavatında kemal-i hikmetle yerleştiren ve kemal-i haşmetle
döndüren ve kemal-i zînetle süslendiren bir zât olabilir."
Sonra o müddeî, kalbinden der ki: "Yıldızlar çok kalabalıktırlar. Hem dağınık,
karmakarışık görünüyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3294: 503 - 3294: 508)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Nç:101) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------

Evet herbirimiz kudret-i Vâhid-i Ehad'in birer mu'cizesi ve şecere-i hilkatin birer
muntazam meyvesi ve vahdaniyetin birer münevver bürhanı ve melaikelerin birer menzili,
birer tayyaresi, birer mescidi ve avalim-i ulviyenin birer lâmbası, birer güneşi ve saltanat-ı
rububiyetin birer şahidi ve feza-yı âlemin birer zîneti, birer kasrı, birer çiçeği ve sema
denizinin birer nurani balığı ve gökyüzünün birer güzel gözü (Haşiye-1) olduğumuz gibi, heyet-
i mecmuamızda sükûnet içinde bir sükût ve hikmet içinde bir hareket ve haşmet içinde bir
zînet ve intizam içinde bir hüsn-ü hilkat ve mevzuniyet içinde bir kemal-i san'at
bulunduğundan Sâni'-i Zülcelalimizi, nihayetsiz diller ile vahdetini, ehadiyetini, samediyetini
ve evsaf-ı cemal ve celal ve kemalini bütün kâinata ilân ettiğimiz halde, bizim gibi nihayet
derecede safi, temiz, muti', müsahhar hizmetkârları, karmakarışıklık ve intizamsızlık ve
vazifesizlik hattâ sahibsizlik ile ittiham ettiğinden tokata müstehaksın." der. O müddeînin
yüzüne recm-i şeytan gibi, bir yıldız öyle bir tokat vurur ki, yıldızlardan tâ cehennemin dibine
onu atar. Ve beraberinde olan tabiatı (Haşiye-2) evham derelerine ve tesadüfü adem kuyusuna
ve şerikleri, imtina' ve muhaliyet zulümatına ve din aleyhindeki felsefeyi, esfel-i safilînin
dibine atar. Bütün yıldızlarla beraber o yıldız @«#«G«,«S«7 yÁV7

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3296: 0 - 3296: 5)


Arama dizesi: hikmet
O hakikattaki sıfatlardan bir kısmı,
duygular vasıtasıyla inbisat ederek inkişaf edip ayrılırlar. Kısm-ı ekseri ise hissiyat suretinde
kendilerini ihsas ederler. Ve hayattan kaynama suretinde kendilerini bildirirler.
Hem hayat, kâinatın tedbir ve idaresinde hükümferma olan rızk ve rahmet ve inayet ve

hikmeti tazammun ediyor. Güya hayat onları arkasına takıp, girdiği yere çekiyor. Meselâ
hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit; Hakîm ismi dahi tecelli eder, hikmetle yuvasını
güzelce yapıp tanzim eder. Aynı halde Kerim ismi de tecelli edip, meskenini hacatına göre
tertib ve tezyin eder. Yine aynı halde Rahîm isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın devam ve
kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3296: 163 - 3296: 168)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ve hayattan kaynama suretinde kendilerini bildirirler.


Hem hayat, kâinatın tedbir ve idaresinde hükümferma olan rızk ve rahmet ve inayet ve

hikmeti tazammun ediyor. Güya hayat onları arkasına takıp, girdiği yere çekiyor. Meselâ
hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit; Hakîm ismi dahi tecelli eder, hikmetle yuvasını
güzelce yapıp tanzim eder. Aynı halde Kerim ismi de tecelli edip, meskenini hacatına göre
tertib ve tezyin eder. Yine aynı halde Rahîm isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın devam ve
kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder. Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor
ki, o hayatın bekasına ve inkişafına lâzım maddî, manevî gıdaları yetiştiriyor. Ve kısmen
bedeninde iddihar ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3296: 770 - 3296: 775)


Arama dizesi: hikmet

Yine aynı halde Rahîm isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın devam ve
kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder. Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor
ki, o hayatın bekasına ve inkişafına lâzım maddî, manevî gıdaları yetiştiriyor. Ve kısmen
bedeninde iddihar ediyor. Demek hayat bir nokta-i mihrakıye hükmünde; muhtelif sıfât birbiri
içine girer, belki birbirinin aynı olur. Güya hayat tamamıyla hem ilimdir, aynı halde kudrettir,
aynı halde de hikmet ve rahmettir ve hâkeza... İşte hayat bu câmi' mahiyeti itibariyle şuun-u
zâtiye-i Rabbaniyeye âyinedarlık eden bir âyine-i Samediyettir. İşte bu sırdandır ki: Hayy-ı
Kayyum olan Zât-ı Vâcib-ül Vücud, hayatı pek çok kesretle ve mebzuliyetle halkedip, neşir
ve teşhir eder. Ve herşeyi hayatın etrafına toplattırıp, ona hizmetkâr eder. Çünki hayatın
vazifesi büyüktür.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3296: 3855 - 3296: 3860)


Arama dizesi: hikmet
Hem kâinatın mahiyetleri içinde Zât-ı Hayy-ı
Kayyum'un vücub-u vücuduna ve vahdetine ve ehadiyetine şehadet eden bürhanların en
parlağı, en kat'îsi ve en mükemmeli.. hem masnuat-ı İlahiye içinde en hafîsi ve en zahiri, en
kıymetdar ve en ucuzu, en nezihi ve en parlak ve en manidar bir nakş-ı san'at-ı Rabbaniyedir.
Hem sair mevcudatı kendine hâdim ettiren nazenin, nazdar, nazik bir cilve-i rahmet-i
Rahmaniyedir. Hem şuunat-ı İlahiyenin gayet câmi' bir âyinesidir. Hem Rahman, Rezzak,
Rahîm, Kerim, Hakîm gibi çok esma-i hüsnanın cilvelerini câmi' ve rızk, hikmet, inayet,
rahmet gibi çok hakikatları kendine tabi eden ve görmek ve işitmek ve hissetmek gibi umum
duyguların menşei, madeni bir acube-i hilkat-i Rabbaniyedir. Hem hayat, bu kâinatın tezgâh-ı
a'zamında öyle bir istihale makinesidir ki, mütemadiyen her tarafta tasfiye yapıyor,
temizlendiriyor, terakki veriyor, nurlandırıyor.. Ve zerrat kafilelerine, güya hayatın yuvası
olan cesedi o zerrelere vazife görmek, nurlanmak, talimat yapmak için bir misafirhane, bir
mekteb, bir kışladır. Âdeta Zât-ı Hayy ve Muhyî, bu makine-i hayat vasıtasıyla; bu karanlıklı
ve fâni ve süfli olan âlem-i dünyayı latifleştiriyor, ışıklandırıyor, bir nevi beka veriyor, bâki

bir âleme gitmeye hazırlattırıyor. Hem hayatın iki yüzü, yani mülk, melekût vecihleri
parlaktır, kirsizdir, noksansızdır, ulvîdir. Onun için perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya
dest-i kudret-i Rabbaniyeden çıktığını aşikâre göstermek için, sair eşya gibi zahirî esbabı
MAXQDA 2020 24.12.2022

hayattaki tasarrufat-ı kudrete perde edilmemiş bir müstesna mahluktur. Hem hayatın hakikatı,
altı erkân-ı imaniyeye bakıp, manen ve remzen isbat eder. Yani: Hem Vâcib-ül Vücud'un
vücub-u vücudunu ve hayat-ı sermediyesini, hem dâr-ı âhireti ve hayat-ı bâkiyesini, hem
vücud-u melaike, hem sair erkân-ı imaniyeye
--- sh:»(Nç:109) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3298: 554 - 3298: 559)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu sırr-ı rububiyete göre teşekkür ve ubudiyet, bütün enva'-ı hayatın ve dolayısıyla
bütün kâinatın en ehemmiyetli gayesi olduğundandır ki, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan pek çok
hararetle ve şiddetle ve halâvetle şükür ve ibadete sevkediyor. Ve ibadet Cenab-ı Hakk'a
mahsus ve şükür ona lâyık ve hamd ona hastır diye çok tekrar ile beyan ediyor.
….Hayatın yirmisekizinci hassasında beyan edilmiştir ki; hayat, imanın altı erkânına bakıp
isbat ediyor; onların tahakkukuna işaretler ediyor. Evet madem bu kâinatın en mühim neticesi
ve mayesi ve hikmet-i hilkatı hayattır; elbette o hakikat-ı âliye, bu fâni, kısacık, noksan,
elemli hayat-ı dünyeviyeye münhasır değildir. Belki hayatın yirmidokuz hassasıyla
mahiyetinin azameti anlaşılan şecere-i hayatın gayesi, neticesi ve o şecerenin azametine lâyık
meyvesi, hayat-ı ebediyedir ve hayat-ı uhreviyedir; taşıyla ve ağacıyla, toprağıyla hayatdar
olan dâr-ı saadetteki hayattır. Yoksa bu hadsiz cihazat-ı mühimme ile teçhiz edilen hayat
şeceresi; zîşuur hakkında, hususan insan hakkında meyvesiz, faidesiz, hakikatsız olmak lâzım
gelecek.. ve sermayece ve cihazatça serçe kuşundan meselâ yirmi derece ziyade ve bu
kâinatın ve zîhayatın en mühim yüksek ve ehemmiyetli mahluku olan insan, serçe kuşundan
saadet-i hayat cihetinde yirmi derece aşağı düşüp en bedbaht, en zelil bir bîçare olacak. Hem
en kıymetdar bir nimet olan akıl dahi, geçmiş zamanın hüzünlerini ve gelecek zamanın
korkularını düşünmekle kalb-i insanı mütemadiyen incitip bir lezzete dokuz elemleri
karıştırdığından, en musibetli bir bela olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3298: 1880 - 3298: 1885)


Arama dizesi: hikmet

Hem
en kıymetdar bir nimet olan akıl dahi, geçmiş zamanın hüzünlerini ve gelecek zamanın
korkularını düşünmekle kalb-i insanı mütemadiyen incitip bir lezzete dokuz elemleri
karıştırdığından, en musibetli bir bela olur. Bu ise, yüz derece bâtıldır. Demek bu hayat-ı
dünyeviye, âhirete iman rüknünü kat'î isbat ediyor ve her baharda haşrin üçyüz binden ziyade
nümunelerini gözümüze gösteriyor. Acaba senin cisminde, senin bahçende ve senin vatanında
hayatına lâzım ve münasib bütün levazımatı ve cihazatı hikmet ve inayet ve rahmetle ihzar
eden ve vaktinde yetiştiren, hattâ senin midenin beka ve yaşamak arzusuyla ettiği hususî ve
cüz'î olan rızık duasını bilen ve işiten ve hadsiz leziz taamlarla o duanın kabulünü gösteren ve
mideyi memnun eden bir Mutasarrıf-ı Kadîr, hiç mümkün müdür ki; seni bilmesin ve
görmesin ve nev-i insanın en büyük gayesi olan hayat-ı ebediyeye lâzım esbabı ihzar etmesin
ve nev-i insanın en büyük, en ehemmiyetli, en lâyık ve umumî olan beka duasını hayat-ı
uhreviyenin inşasıyla ve Cennet'in icadıyla kabul etmesin ve kâinatın en mühim mahluku,
belki zeminin sultanı ve neticesi olan nev-i insanın arş ve ferşi çınlatan umumî ve gayet
kuvvetli duasını işitmeyip küçük bir mide kadar ehemmiyet vermesin, memnun
--- sh:»(Nç:111) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------
Hem hiç kabil midir ki; hayatın en cüz'îsinin pek gizli sesini işitsin, derdini dinlesin ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

derman versin ve nazını çeksin ve kemal-i itina ve ihtimam ile beslesin ve ona dikkatle hizmet
ettirsin ve büyük mahlukatını ona hizmetkâr yapsın; ve sonra en büyük ve kıymetdar ve bâki
ve nazdar bir hayatın gök sadâsı gibi yüksek sesini işitmesin ve onun çok ehemmiyetli beka
duasını ve nazını ve niyazını nazara almasın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3299: 2330 - 3299: 2335)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:113) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------


Hem hayat, "melaikeye iman" rüknüne dahi bakar, remzen isbat eder. Çünki madem
kâinatta en mühim netice hayattır ve en ziyade intişar eden ve kıymetdarlığı için nüshaları
teksir edilen ve zemin misafirhanesini gelip geçen kafilelerle şenlendiren zîhayatlardır.. ve
madem Küre-i Arz bu kadar zîhayatın enva'ıyla dolmuş ve mütemadiyen zîhayat enva'larını
tecdid ve teksir etmek hikmetiyle her vakit dolar boşanır ve en hasis ve çürümüş
maddelerinde dahi kesretle zîhayatlar halkedilerek bir mahşer-i huveynat oluyor.. ve madem
hayatın süzülmüş en safi hülâsası olan şuur ve akıl ve en latif ve sabit cevheri olan ruh, bu
Küre-i Arz'da gayet kesretli bir surette halkolunuyorlar; âdeta Küre-i Arz, hayat ve akıl ve
şuur ve ervah ile ihya olup öyle şenlendirilmiş... Elbette Küre-i Arz'dan daha latif, daha
nuranî, daha büyük, daha ehemmiyetli olan ecram-ı semaviye; ölü, camid, hayatsız, şuursuz
kalması imkân haricindedir. Demek gökleri, güneşleri, yıldızları şenlendirecek ve hayatdar
vaziyetini verecek ve netice-i hilkat-ı semavatı gösterecek ve hitabat-ı Sübhaniyeye mazhar
olacak olan zîşuur, zîhayat ve semavata münasib sekeneler, her halde sırr-ı hayatla
bulunuyorlar ki, onlar da melaikelerdir.
Hem hayatın sırr-ı mahiyeti "Peygamberlere İman" rüknüne bakıp remzen isbat eder.
Evet madem kâinat, hayat için yaratılmış ve hayat dahi Hayy-ı Kayyum-u Ezelî'nin bir cilve-i
a'zamıdır, bir nakş-ı ekmelidir, bir san'at-ı ecmelidir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3301: 662 - 3301: 667)


Arama dizesi: hikmet

Onun için esbab


sırf zahirîdir, melekûtiyette ve hakikatte tesir-i hakikîleri yoktur.
--- sh:»(Nç:116) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------
Hem esbab-ı zahiriyenin diğer bir hikmeti şudur ki: Haksız şekvaları ve bâtıl itirazları
Âdil-i Mutlak'a tevcih etmemek için, o şekvalara, o itirazlara hedef olacak esbab
vaz'edilmiştir. Çünki kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra
bir misal-i latif suretinde bir temsil-i manevî rivayet ediliyor ki: Hazret-i Azrail Aleyhisselâm,
Cenab-ı Hakk'a demiş ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3301: 1135 - 3301: 1140)


Arama dizesi: hikmet

Bu sırra
bir misal-i latif suretinde bir temsil-i manevî rivayet ediliyor ki: Hazret-i Azrail Aleyhisselâm,
Cenab-ı Hakk'a demiş ki: "Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın benden şekva edecekler,
benden küsecekler." Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki: "Seninle ibadımın ortasında,
musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip senden küsmesinler."
İşte bak, nasıl hastalıklar perdedir; ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler ve kabz-ı
ervahta hakikat olarak olan hikmet ve güzellik, Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesine mütealliktir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3301: 1410 - 3301: 1415)


Arama dizesi: hikmet

Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki: "Seninle ibadımın ortasında,
musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip senden küsmesinler."
İşte bak, nasıl hastalıklar perdedir; ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler ve kabz-ı
ervahta hakikat olarak olan hikmet ve güzellik, Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesine mütealliktir.
Öyle de: Hazret-i Azrail dahi bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren merhametsiz görünen ve
rahmetin kemaline münasib düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için, o memuriyete bir nâzır
ve kudret-i İlahiyeye bir perdedir. Evet izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret
ola aklın nazarında... Tevhid ve celal ister ki; esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden...
….

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3303: 116 - 3303: 121)


Arama dizesi: hikmet
Kur'an-ı Hakîm arz ve semavattan bahsi, Sâni'-i Zülcelal'i sıfatıyla bildirmek

için bahsediyor. Dolayısıyla ve mana-yı harfiyle bakıyor. Kozmoğrafya, Coğrafya ders


vermiyor. San'at ve intizam, hikmet ve mizan ile Hâlık'ı bildiriyor. Mana-yı harfiyle o kitab-ı
kebir-i kâinata bakıyor, okuyor. Ehl-i fen gibi mana-yı ismiyle, madde ve tabiat hesabıyla
bakmıyor.
Sâlisen

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3303: 2245 - 3303: 2250)


Arama dizesi: hikmet

İşarat-
ül İ'caz tefsirinde eski Harb-i Umumî'nin birinci senesinde cephe-i harbde ihtisar
mecburiyetiyle gayet mücmel beyan ettiğimiz o mes'elenin yalnız bir hülâsasını yazmak
münasibdir. Şöyle ki:
Eski hikmet, semavatı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer'îde, Arş ve Kürsi yedi semavat ile
beraber kabul edip acib bir suretle semavatı tasvir etmiştiler. O eski hikmetin dâhî
hükemasının şaşaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında
tutmuşlar. Hattâ çok ehl-i tefsir, âyâtın zahirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye
mecbur kalmışlar. O suretle Kur'an-ı Hakîm'in i'cazına bir derece perde çekilmişti. Ve hikmet-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3303: 2403 - 3303: 2408)


Arama dizesi: hikmet

ül İ'caz tefsirinde eski Harb-i Umumî'nin birinci senesinde cephe-i harbde ihtisar
mecburiyetiyle gayet mücmel beyan ettiğimiz o mes'elenin yalnız bir hülâsasını yazmak
münasibdir. Şöyle ki:
Eski hikmet, semavatı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer'îde, Arş ve Kürsi yedi semavat ile
beraber kabul edip acib bir suretle semavatı tasvir etmiştiler. O eski hikmetin dâhî
hükemasının şaşaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında
tutmuşlar. Hattâ çok ehl-i tefsir, âyâtın zahirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye
mecbur kalmışlar. O suretle Kur'an-ı Hakîm'in i'cazına bir derece perde çekilmişti. Ve hikmet-
MAXQDA 2020 24.12.2022

i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin mürur u ubura ve hark u iltiyama kabil
olmayan semavat hakkındaki ifratına mukabil tefrit edip, semavatın vücudunu âdeta inkâr
ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3303: 2689 - 3303: 2694)


Arama dizesi: hikmet

Eski hikmet, semavatı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer'îde, Arş ve Kürsi yedi semavat ile
beraber kabul edip acib bir suretle semavatı tasvir etmiştiler. O eski hikmetin dâhî
hükemasının şaşaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında
tutmuşlar. Hattâ çok ehl-i tefsir, âyâtın zahirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye
mecbur kalmışlar. O suretle Kur'an-ı Hakîm'in i'cazına bir derece perde çekilmişti. Ve hikmet-
i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin mürur u ubura ve hark u iltiyama kabil
olmayan semavat hakkındaki ifratına mukabil tefrit edip, semavatın vücudunu âdeta inkâr
ediyorlar. Evvelkiler ifrat, sonrakiler tefrit edip hakikatı tamamıyla gösterememişler. Kur'an-ı
Hakîm'in hikmet-i kudsiyesi ise, o ifrat ve tefriti bırakıp hadd-i vasatı ihtiyar edip der ki:
Sâni'-i Zülcelal, yedi kat semavatı halketmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3303: 2993 - 3303: 2998)


Arama dizesi: hikmet

O suretle Kur'an-ı Hakîm'in i'cazına bir derece perde çekilmişti. Ve hikmet-


i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin mürur u ubura ve hark u iltiyama kabil
olmayan semavat hakkındaki ifratına mukabil tefrit edip, semavatın vücudunu âdeta inkâr
ediyorlar. Evvelkiler ifrat, sonrakiler tefrit edip hakikatı tamamıyla gösterememişler. Kur'an-ı
Hakîm'in hikmet-i kudsiyesi ise, o ifrat ve tefriti bırakıp hadd-i vasatı ihtiyar edip der ki:
Sâni'-i Zülcelal, yedi kat semavatı halketmiştir. Hareket eden yıldızlar ise, balıklar gibi sema
içinde gezerler ve tesbih ederler. Hadîste ½¿xS²U«8 °‚²x«8 š@«WÅ,7«! denilmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3303: 3560 - 3303: 3565)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Nç:123) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------


Birinci Kaide: Fennen ve hikmeten sabittir ki: Bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz
bir boşluk değil, belki "esîr" dedikleri madde ile doludur.
İkincisi: Fennen ve aklen, belki müşahedeten sabittir ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3305: 1771 - 3305: 1776)


Arama dizesi: hikmet

Elhasıl: Kıraat-ı seb'a, vücuh-u seb'a ve mu'cizat-ı seb'a ve hakaik-i seb'a ve erkân-ı
seb'a üzerine nâzil olan Kur'an semasının o yedişer tabakalarına, cinn ve şeyatîn hükmündeki
itikadsız maddî fikirler çıkamadıklarından âyâtın nücumunda ne var, ne yok bilmeyip yalan ve
yanlış haber verirler. Ve onların başlarına o âyâtın nücumundan mezkûr tahkikat gibi şahablar
inerler ve onları yakarlar. Evet cinn fikirli feylesofların felsefesiyle o semavat-ı Kur'aniyeye
çıkılmaz. Belki âyâtın yıldızlarına, hikmet-i hakikiyenin mi'racıyla ve iman ve İslâmiyetin
kanatlarıyla çıkılabilir.
¬?ÅxAÇX7! ¬t«V«4 ¬h«W«5 «:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3309: 837 - 3309: 842)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet


(Haşiye): Rus'un Başkumandanı kasden önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan
ve tenezzül etmeyen ve onun i'dam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için ona başını
eğmeyen; İstanbul'u istilâ eden İngiliz Başkumandanına ve onun vasıtasıyla fetva verenlere
karşı, İslâmiyet şerefi için, i'dam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve "Tükürün
zalimlerin o hayâsız yüzüne!" cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan; ve Mustafa
Kemal'in elli meb'us içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip, "Namaz kılmayan haindir" diyen;
ve Divan-ı Harb-i Örfî'nin dehşetli suallerine karşı, "Şeriatın tek bir mes'elesine ruhumu feda

etmeğe hazırım" deyip, dalkavukluk etmeyen ve yirmisekiz sene, gâvurlara benzememek için
inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi ve hakikat-ı Kur'aniyenin fedakâr hizmetkârına
maslahatsız, kanunsuz denilse ki; "Sen Yahudi ve Hristiyan papazlarına benzeyeceksin, onlar
gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ülemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa
ceza vereceğiz" denilse, elbette öyle her şeyini hakikat-ı Kur'aniyeye feda eden bir adam,
değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de
atılsa, kat'iyyen yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda edecek.
Acaba, bu vatan ve dinin gizli düşmanlarının bu eşedd-i zulm-ü nemrudanelerine karşı,
manevî pekçok kuvveti bulunan bu fedakârın tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfî cihette
mukabele etmemesinin hikmeti nedir? İşte bunu size ve umum ehl-i vicdana ilân ediyorum ki;
yüzde on zındık dinsizin yüzünden doksan masuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle
dâhildeki emniyet ve asayişi muhafaza etmek için, Nur dersleriyle herkesin kalbine bir
yasakçı bırakmak için Kur'an-ı Hakîm ona o dersi vermiş. Yoksa bir günde, yirmisekiz
senelik zalim düşmanlarımdan intikamımı alabilirim. Onun içindir ki; asayişi masumların
hatırı için muhafaza yolunda haysiyetini, şerefini tahkir edenlere karşı müdafaa etmiyor ve
diyor ki: Ben değil dünyevî hayatı, lüzum olsa âhiret hayatımı da millet-i İslâmiye hesabına
feda edeceğim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3315: 3721 - 3315: 3726)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(Nç:147) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------
Bu da Kur'an mütercimi Doktor Maurice'in sözüdür:
"Bizans Hristiyanlarını içine düştükleri bâtıl itikadlar girivesinden, ancak Arabistan'ın
Hira Dağı'ndan yükselen ses kurtarabilmiştir."
"Kur'an, hikmet-i ezeliyenin inayet ile insana bahşettiği kütüb-ü semaviyenin en
güzelidir. Beşerin refahı nokta-i nazarından, Kur'anın beyanatı, Yunan felsefesinin ifadatından

pek ulvîdir. Kur'anın her gün daha fazla tecelli etmekte olan güzellikleri, her gün daha fazla
anlaşılan, fakat bitmeyen esrarı vardır."
Bunlar da garbın en benam mütefekkir ve âlimlerinin sözleridir:
"Kur'an serapa samimiyet ve hakkaniyetle doludur

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3317: 3466 - 3317: 3471)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Sarocni Neyda namındaki büyük kadının Londra'daki Voking câmiinde Müslümanlara


hitaben irad ettiği ve İslâm Mecmuası'nın 1920 senesinin Kanunusanisi nüshasında intişar
eden nutkundan)
"İslâm çocukları, tahsillerine Kur'anla başlıyorlar. Çünki Kur'an, bütün dinî, dünyevî
hakikatlerin menbaıdır. Fakat bu mekteblerin yanlarında, yine Kur'anın ilhamıyla, felsefe ve
hikmet medreseleri vücud bulmuş, bilâhere bu medreseler, dârülfünunlar olmuştur. Bundan
dolayıdır ki, Afrika'nın bugün bile dünyanın en karanlık noktası tesmiye olunan köşeleri fikrî,
maddî terakkiler itibariyle muasırı olan Avrupa memleketlerinden çok yüksek bulunuyordu."
(Müslümanların asrî medeniyet üzerindeki tesiratı hakkında bir nutuk irad eden H. S. Lider'in
beyanatından)
"İslâmiyetin intişar ettiği sahalarda milletlerin seviyesini yükseltmek hususundaki
büyük himmetlerini nazar-ı dikkate almamak mümkün değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3319: 951 - 3319: 956)


Arama dizesi: hikmet

Öyle bir şeriat ki; akıl ve nakil, dest be-dest ittifak vererek ol şeriatın hakaikinin
hakkaniyetini tasdik etmişlerdir.
Öyle hakaik ki; kökleri hakikat zemininde rüsuh ile beraber dal ve budakları kemalâtın
göklerine yükselip, intişar edip.. öyle füruat ki; meyveleri saadet-i dâreyndir. Ve bizi Kur'an-ı
Mu'ciz ile irşad eylemiş...
Öyle kitab ki: Kaideleri ile hilkat-ı âlemin kitabından dest-i kader ve kalem-i hikmet ile
mektub ve cari olan kavanin-i amîka-i dakika-i İlahiyeyi izhar ettiğinden; ahkâm-ı
âdilanesiyle nev'-i beşerin nizam ve müvazenet ve terakkisine kefil-i mutlak ve üstad-ı küll
olmuştur.
Salavat-ı bînihaye, ol Server-i Kâinat ve Fahr-i Âlem'e hediye olsun ki: Âlem, enva' ve
ecnasıyla onun risaletine şehadet ve mu'cizelerine delalet ve hazine-i gaybdan
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3321: 1909 - 3321: 1914)


Arama dizesi: hikmet

(Mu:13) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
Onlar da: İsbat-ı Sâni'-i Vâhid ve nübüvvet ve haşr-i cismanî ve adalettir. Yani hikmet
tarafından kâinata irad olunan suallere şöyle: "Ey kâinat!. Nereden ve kimin emriyle
geliyorsunuz?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3321: 2520 - 3321: 2525)


Arama dizesi: hikmet

Kat'î cevab verecek yalnız Kur'an'dır. Öyle ise Kur'anda makasıddan başka
olan kâinat bahsi istitradîdir. Tâ san'atın intizamıyla Sâni'-i Zülcelal'e istidlal yolu gösterilsin.
Evet intizam görünür ve kemal-i vuzuh ile kendini gösterir. Sâni'in vücud ve kasd ve iradesine
kat'iyyen şehadet eden intizam-ı san'at, kâinatın her cihetinde boynunu kaldırarak her
canibinden lemaan eden hüsn-ü hilkati nazar-ı hikmete gösteriyor. Güya herbir masnu' birer
lisan olup Sâni'in hikmetini tesbih ediyor. Ve herbir nev' parmağını kaldırarak şehadet ve
işaret ediyor. Madem maksad budur ve madem kâinatın kitabından intizama olan rumuz ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

işaratını taallüm ediyoruz. Ve madem netice bir çıkar; teşekkülât-ı kâinat nefsülemirde nasıl
olursa olsun, bize bizzât taalluk etmez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3321: 2586 - 3321: 2591)


Arama dizesi: hikmet

Öyle ise Kur'anda makasıddan başka


olan kâinat bahsi istitradîdir. Tâ san'atın intizamıyla Sâni'-i Zülcelal'e istidlal yolu gösterilsin.
Evet intizam görünür ve kemal-i vuzuh ile kendini gösterir. Sâni'in vücud ve kasd ve iradesine
kat'iyyen şehadet eden intizam-ı san'at, kâinatın her cihetinde boynunu kaldırarak her
canibinden lemaan eden hüsn-ü hilkati nazar-ı hikmete gösteriyor. Güya herbir masnu' birer
lisan olup Sâni'in hikmetini tesbih ediyor. Ve herbir nev' parmağını kaldırarak şehadet ve
işaret ediyor. Madem maksad budur ve madem kâinatın kitabından intizama olan rumuz ve
işaratını taallüm ediyoruz. Ve madem netice bir çıkar; teşekkülât-ı kâinat nefsülemirde nasıl
olursa olsun, bize bizzât taalluk etmez. Fakat o meclis-i âlî-i Kur'anî'ye girmiş olan kâinatın
her ferdi dört vazife ile muvazzaftır:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3323: 646 - 3323: 651)


Arama dizesi: hikmet

Şimdilik
coğrafya ve kozmoğrafya ve kimya ve tatbikat-ı hendesiyeden çok mesail var ki: Mebadi ve
vesaitin tekemmülüyle ve telahuk-u efkârın keşfiyatıyla, bu zamanın çocuklarına dahi meçhul
kalmamışlardır. Belki oyuncak gibi onlar ile oynuyorlar. Halbuki İbn-i Sina ve emsaline
nazarî ve hafî kalmışlardır. Halbuki hikmetin pederi hükmünde olan İbn-i Sina, şiddet-i zekâ
ve kuvvet-i fikir ve kemal-i hikmet ve vüs'at-i kariha noktasında bu zamanın yüzlerce
hükemasıyla müvazene
--------------------
(1): Bizim bir Kürd demiştir:
Her zerrede temayül ayandır tekâmüle
Her soyda füyuz-u hüveyda-nüma ile
Bir nokta-i kemale şitab üzre kâinat,
Ol noktaya teveccüh ile yükselir hayat.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3323: 733 - 3323: 738)


Arama dizesi: hikmet

Şimdilik
coğrafya ve kozmoğrafya ve kimya ve tatbikat-ı hendesiyeden çok mesail var ki: Mebadi ve
vesaitin tekemmülüyle ve telahuk-u efkârın keşfiyatıyla, bu zamanın çocuklarına dahi meçhul
kalmamışlardır. Belki oyuncak gibi onlar ile oynuyorlar. Halbuki İbn-i Sina ve emsaline
nazarî ve hafî kalmışlardır. Halbuki hikmetin pederi hükmünde olan İbn-i Sina, şiddet-i zekâ
ve kuvvet-i fikir ve kemal-i hikmet ve vüs'at-i kariha noktasında bu zamanın yüzlerce
hükemasıyla müvazene
--------------------
(1): Bizim bir Kürd demiştir:
Her zerrede temayül ayandır tekâmüle
Her soyda füyuz-u hüveyda-nüma ile
Bir nokta-i kemale şitab üzre kâinat,
Ol noktaya teveccüh ile yükselir hayat.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3324: 28 - 3324: 33)


Arama dizesi: hikmet
Evet herşeyi maddiyatta
arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez...
***
Üçüncü Mukaddeme

İsrailiyatın bir taifesi ve hikmet-i Yunaniyenin bir kısmı, daire-i İslâmiyet'e duhûl
etmeleriyle, din süsüyle görünerek, efkârı ihtilâle verdiler. Şöyle ki:
O necib kavm-i Arab, zaman-ı cahiliyette bir ümmet-i ümmiye idi. Vaktaki içlerinden
hak tecelli edip istidad-ı hissiyatları uyandı da meydanda yol açan din-i mübini
gördüklerinden umum rağabat ve meyilleri, yalnız dinin marifetine inhisar eylediler. Fakat
kâinata olan nazarları teşrihat-ı hikemiye nazarıyla değil, belki istitraden yalnız istidlal için
idi.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3324: 2349 - 3324: 2354)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa ahkâmı mensuh olduğu gibi, kısası dahi muharrefe olan


İncil ve Tevrat değildir. Evet mâsadak ile mana ayrıdırlar. Halbuki mâsadak olmaya mümkün
olan şey, mana yerine ikame olundu. Çok da imkânat vukuata karıştırıldı.
Hem de vakta hikmet-i Yunaniyeyi müslüman etmek için Me'mun'un asrında tercüme
olundu. Fakat pekçok
--- sh:»(Mu:20) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3324: 2592 - 3324: 2597)


Arama dizesi: hikmet

Fakat pekçok
--- sh:»(Mu:20) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
esatîr ve hurafatın menbaından çıkan o hikmet, bir derece müteaffine olduğundan safiye olan
efkâr-ı Arabın içlerine tedahül ettiğinden, bir derece efkârları karıştırdığı gibi tahkikten
taklide bir yol açtı.
Hem de âb-ı hayat olan İslâmiyetten kariha-i fıtriyeleriyle istinbat etmeye kabil iken, o
hikmetin telemmüzüne tenezzül ettiler. Evet nasılki ihtilat-ı a'cam ile kelâm-ı Mudarî'nin
melekesi fesada yüz tutmakla, muhakkikîn-i ülema o melekeyi muhafaza etmek için, ulûm-u
Arabiyenin kavaidini tedvin ettiler. Öyle de şu hikmet ve İsrailiyat dahi daire-i İslâmiyete
duhûlleriyle beraber, bazı nekkad-ı muhakkikîn-i İslâm temyiz ve tasfiyelerine teşebbüs
ettiler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3324: 2857 - 3324: 2862)


Arama dizesi: hikmet

(Mu:20) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
MAXQDA 2020 24.12.2022

esatîr ve hurafatın menbaından çıkan o hikmet, bir derece müteaffine olduğundan safiye olan
efkâr-ı Arabın içlerine tedahül ettiğinden, bir derece efkârları karıştırdığı gibi tahkikten
taklide bir yol açtı.
Hem de âb-ı hayat olan İslâmiyetten kariha-i fıtriyeleriyle istinbat etmeye kabil iken, o
hikmetin telemmüzüne tenezzül ettiler. Evet nasılki ihtilat-ı a'cam ile kelâm-ı Mudarî'nin
melekesi fesada yüz tutmakla, muhakkikîn-i ülema o melekeyi muhafaza etmek için, ulûm-u
Arabiyenin kavaidini tedvin ettiler. Öyle de şu hikmet ve İsrailiyat dahi daire-i İslâmiyete
duhûlleriyle beraber, bazı nekkad-ı muhakkikîn-i İslâm temyiz ve tasfiyelerine teşebbüs
ettiler. Fakat hayfa!. tamamıyla muvaffak olamadılar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3324: 3088 - 3324: 3093)


Arama dizesi: hikmet

esatîr ve hurafatın menbaından çıkan o hikmet, bir derece müteaffine olduğundan safiye olan
efkâr-ı Arabın içlerine tedahül ettiğinden, bir derece efkârları karıştırdığı gibi tahkikten
taklide bir yol açtı.
Hem de âb-ı hayat olan İslâmiyetten kariha-i fıtriyeleriyle istinbat etmeye kabil iken, o
hikmetin telemmüzüne tenezzül ettiler. Evet nasılki ihtilat-ı a'cam ile kelâm-ı Mudarî'nin
melekesi fesada yüz tutmakla, muhakkikîn-i ülema o melekeyi muhafaza etmek için, ulûm-u
Arabiyenin kavaidini tedvin ettiler. Öyle de şu hikmet ve İsrailiyat dahi daire-i İslâmiyete
duhûlleriyle beraber, bazı nekkad-ı muhakkikîn-i İslâm temyiz ve tasfiyelerine teşebbüs
ettiler. Fakat hayfa!. tamamıyla muvaffak olamadılar. İş bu kadar da kalmadı. Çünki tefsir-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3324: 3452 - 3324: 3457)


Arama dizesi: hikmet

Fakat hayfa!. tamamıyla muvaffak olamadılar. İş bu kadar da kalmadı. Çünki tefsir-i


Kur'an'a sarf-ı himmet edildiği vakit, bazı ehl-i zahir Kur'anın nakliyatını bazı İsrailiyata
tatbik ve bir kısım akliyatını dahi hikmet-i mezbureye tevfik ettiler. Çünki gördüler ki, Kur'an
makul ve menkule müştemildir. Hadîs de öyle... Sonra kitab ve sünnetin bazı nakliyat-ı
sadıkalarıyla ve bazı muharref İsrailiyatın ortasında bir mutabakat ve münasebet istinbat
ettiler.
Hem de hakikî olan akliyatlarıyla mevhum ve mümevveh olan şu hikmet arasında bir
müşabehet ve muvafakat tevehhüm eylediklerinden, şu mutabakat ve müşabeheti kitab ve
sünnetin manalarına tefsir ve maksadlarına beyan zannedip hükmeylediler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3324: 3767 - 3324: 3772)


Arama dizesi: hikmet

Kur'an'a sarf-ı himmet edildiği vakit, bazı ehl-i zahir Kur'anın nakliyatını bazı İsrailiyata
tatbik ve bir kısım akliyatını dahi hikmet-i mezbureye tevfik ettiler. Çünki gördüler ki, Kur'an
makul ve menkule müştemildir. Hadîs de öyle... Sonra kitab ve sünnetin bazı nakliyat-ı
sadıkalarıyla ve bazı muharref İsrailiyatın ortasında bir mutabakat ve münasebet istinbat
ettiler.
Hem de hakikî olan akliyatlarıyla mevhum ve mümevveh olan şu hikmet arasında bir
müşabehet ve muvafakat tevehhüm eylediklerinden, şu mutabakat ve müşabeheti kitab ve
sünnetin manalarına tefsir ve maksadlarına beyan zannedip hükmeylediler.
Kellâ.. sümme kellâ!.. Zira Kitab-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın misdakı i'cazıdır. Müfessiri
eczasıdır. Manası içindedir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3325: 843 - 3325: 848)


Arama dizesi: hikmet

sikke-i belâgat olmadığından Kur'an kabul etmez.


Zira mukarrerdir: Asıl mana odur ki: Elfaz onu sımahta boşalttığı gibi zihne nüfuz
ederek vicdan dahi teşerrüb etmekle, ezahir-i efkârı feyizyab eden şeydir. Yoksa başka şeyin
kesret-i tevaggulünden senin hayaline tedahül eden bazı ihtimalât.. veyahut hikmetin
ebatîlinden ve hikâyatın esatîrinden sirkat edip cepte doldurarak sonra âyât ve ehadîsin
telâfifinde gizletmek, çıkartmak, elde tutmak, çağırmak ki: "Budur mana, geliniz, alınız"
dediğin vakit alacağın cevab şudur: "Yahu!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3327: 2901 - 3327: 2906)


Arama dizesi: hikmet

Mecazın cevazı ise, belâgatın şeraiti tahtında


olmak gerektir. Yoksa mecazı hakikat ve hakikatı mecaz suretiyle görmek, göstermek; cehlin
istibdadına kuvvet vermektir. Evet herşeyi zahire hamlettire ettire nihayet Zahiriyyun meslek-
i müteassifesini tevlid etmek şanında olan meyl-üt tefrit ne derecede muzır ise; öyle de
herşeye mecaz nazarıyla baktıra baktıra nihayette Bâtıniyyunun mezheb-i bâtılasını intac
etmek şe'ninde olan hubb-u ifrat dahi çok derece daha muzırdır.
Hadd-i evsatı gösterecek, ifrat ve tefriti kıracak yalnız felsefe-i şeriatla belâgat ve
mantık ile hikmettir. Evet hikmet derim, çünki hayr-ı kesîrdir. Şerri vardır; fakat cüz'îdir.
Usûl-i müsellemedendir ki: Şerr-i cüz'î için hayr-ı kesîri tazammun eden emri terk etmek,
şerr-i kesîri işlemek demektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3327: 2917 - 3327: 2922)


Arama dizesi: hikmet

Yoksa mecazı hakikat ve hakikatı mecaz suretiyle görmek, göstermek; cehlin


istibdadına kuvvet vermektir. Evet herşeyi zahire hamlettire ettire nihayet Zahiriyyun meslek-
i müteassifesini tevlid etmek şanında olan meyl-üt tefrit ne derecede muzır ise; öyle de
herşeye mecaz nazarıyla baktıra baktıra nihayette Bâtıniyyunun mezheb-i bâtılasını intac
etmek şe'ninde olan hubb-u ifrat dahi çok derece daha muzırdır.
Hadd-i evsatı gösterecek, ifrat ve tefriti kıracak yalnız felsefe-i şeriatla belâgat ve
mantık ile hikmettir. Evet hikmet derim, çünki hayr-ı kesîrdir. Şerri vardır; fakat cüz'îdir.
Usûl-i müsellemedendir ki: Şerr-i cüz'î için hayr-ı kesîri tazammun eden emri terk etmek,
şerr-i kesîri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3327: 3151 - 3327: 3156)


Arama dizesi: hikmet

Şerri vardır; fakat cüz'îdir.


Usûl-i müsellemedendir ki: Şerr-i cüz'î için hayr-ı kesîri tazammun eden emri terk etmek,
şerr-i kesîri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir. Evet eski hikmetin hayrı az,
hurafatı çok, ezhan istidadsız, efkâr taklid ile mukayyed, cehl avamda hükümferma
olduklarından selef bir derece hikmetten nehyettiler. Fakat şimdiki hikmet ona nisbeten maddî
cihetinde hayrı çok, yalanı az; efkâr dahi hür, marifet hükümfermadır. Zâten her zamanın bir
hükmü olmak gerektir.
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3327: 3287 - 3327: 3292)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Şerri vardır; fakat cüz'îdir.


Usûl-i müsellemedendir ki: Şerr-i cüz'î için hayr-ı kesîri tazammun eden emri terk etmek,
şerr-i kesîri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir. Evet eski hikmetin hayrı az,
hurafatı çok, ezhan istidadsız, efkâr taklid ile mukayyed, cehl avamda hükümferma
olduklarından selef bir derece hikmetten nehyettiler. Fakat şimdiki hikmet ona nisbeten maddî
cihetinde hayrı çok, yalanı az; efkâr dahi hür, marifet hükümfermadır. Zâten her zamanın bir
hükmü olmak gerektir.
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3327: 3324 - 3327: 3329)


Arama dizesi: hikmet

Usûl-i müsellemedendir ki: Şerr-i cüz'î için hayr-ı kesîri tazammun eden emri terk etmek,
şerr-i kesîri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir. Evet eski hikmetin hayrı az,
hurafatı çok, ezhan istidadsız, efkâr taklid ile mukayyed, cehl avamda hükümferma
olduklarından selef bir derece hikmetten nehyettiler. Fakat şimdiki hikmet ona nisbeten maddî
cihetinde hayrı çok, yalanı az; efkâr dahi hür, marifet hükümfermadır. Zâten her zamanın bir
hükmü olmak gerektir.
***
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3328: 3200 - 3328: 3205)


Arama dizesi: hikmet

(Mu:30) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
kaidesinden akan kanun-u tekemmül ve terakkide mündemiç olan rıza ve işaretinin imtisali
farz iken, itaat tamam edilmemiştir. Şöyle: Kaide-i taksim-ül a'mali muktezi olan hikmet-i
İlahiyenin dest-i inayetiyle beşerin mahiyetinde ekmiş olduğu istidadat ve müyulatla şeriat-ı
hilkatin farz-ül kifayesi hükmünde olan fünun ve sanayiin edasına bir emr-i manevî
vermişken, sû'-i istimalimiz ile o istidaddan tevellüd eden meyle kuvvet ve meded verici olan
şevki bu hırs-ı kâzib ve şu re's-i riya olan meyl-üt tefevvuk ile zayi' edip söndürdük. Elbette
isyan eden, cehenneme müstehak olur. Biz de bu hilkat denilen şeriat-ı fıtriyenin evamirine
imtisal edemediğimizden cehennem-i cehl ile muazzeb olduk. Bu azabdan bizi kurtaracak,
taksim-ül a'mal kanunuyla amel etmektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3329: 36 - 3329: 41)


Arama dizesi: hikmet
Zira seleflerimiz taksim-ül a'malin ameli ile cinan-ı
ulûma dâhil olmuşlardır.
Hâtime
Bir gayr-ı müslim yalnız mescide girmekle müslüman olmasına kâfi olmadığı gibi;

tefsirin veya şeriatın kitablarına, hikmet veya coğrafya veya tarih gibi bir fennin mes'elesi
girmesiyle tefsir veya şeriat olamaz. Hem de bir müfessir veya fakîh mütehassıs olmak
şartıyla, hükmü yalnız nefs-i şeriat ve tefsirde hüccettir. Yoksa tufeylî olarak izinsiz tefsir,
şeriat kitablarına girmiş emirlerde hüccet değildir. Zira onlarda tufeylî olabilir. Nâkile itab
yoktur.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3329: 1763 - 3329: 1768)


Arama dizesi: hikmet

Yıldızlar gibi parlıyor. O hakaikteki vuzuh ve


kuvvettir, benim gibi bir âcize cesaret veriyor. Ben de dava ederim: Tefsirin ve şeriatın ne
kadar hakaik-i esasiyesi varsa birer birer nazar-ı tedkike getirilse, görülür ki; hakikatten çıkıp
hikmet ile tartılıp hak olarak hakka munsarıftır. Ne kadar şübheli noktalar varsa; umumen
cerbezeli zihinlerden çıkıp sonra da onlara karışmış. Kimin asl-ı hakikatlerine bir şübhesi
varsa; işte meydan kendini izhar etsin!..
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3331: 588 - 3331: 593)


Arama dizesi: hikmet

Bundan sonra malûmdur ki: İnsanda


müdebbir-i galib, ya akıl veya basardır. Tabir-i diğer ile ya efkâr veya hissiyattır. Veyahut ya
haktır veya kuvvettir. Veyahut ya hikmet veya hükûmettir. Veyahut ya müyulat-ı kalbiyedir
veya temayülat-ı akliyedir. Veyahut ya heva veya hüdadır. Buna binaen görüyoruz ki: Ebna-yı
mazinin bir derece safi olan ahlâk ve hâlis olan hissiyatları galebe çalarak gayr-ı münevver
olan efkârlarını istihdam ederek şahsiyat ve ihtilafat meydanı aldı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3331: 2029 - 3331: 2034)


Arama dizesi: hikmet

Zira hissiyatı okşayan ve müyulata tesir ettiren, müddeayı müzeyyene ve


şaşaalandırmak veyahut hâile veya kuvve-i belâgatla hayale me'nus kılmak, bürhanın yerini
tutar idi. Fakat bizi onlara kıyas etmek, hareket-i ric'iyye ile o zamanın köşelerine sokmak
demektir. Herbir zamanın bir hükmü var. Biz delil isteriz, tasvir-i müddea ile aldanmayız.
Vakta ki hal sahrasında istikbal dağlarına daima yağmur veren hakaik-i hikmetin
maden-i tebahhuratı efkâr ve akıl ve hak ve hikmet olduklarından ve yeni tevellüde başlayan
meyl-i taharri-i hakikat ve aşk-ı hak ve menfaat-ı umumiyeyi menfaat-ı şahsiyeye tercih ve
meyl-i insaniyetkâraneyi intac eyleyen berahin-i katıadan başka isbat-ı müddea birşeyle
olmaz... Biz ehl-i haliz, namzed-i istikbaliz. Tasvir ve tezyin-i müddea, zihnimizi işba'
etmiyor. Bürhan isteriz.
Biraz da iki sultan hükmünde olan mazi ve istikbalin hasenat ve seyyiatlarını
zikredelim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3331: 2084 - 3331: 2089)


Arama dizesi: hikmet

Zira hissiyatı okşayan ve müyulata tesir ettiren, müddeayı müzeyyene ve


şaşaalandırmak veyahut hâile veya kuvve-i belâgatla hayale me'nus kılmak, bürhanın yerini
tutar idi. Fakat bizi onlara kıyas etmek, hareket-i ric'iyye ile o zamanın köşelerine sokmak
demektir. Herbir zamanın bir hükmü var. Biz delil isteriz, tasvir-i müddea ile aldanmayız.
Vakta ki hal sahrasında istikbal dağlarına daima yağmur veren hakaik-i hikmetin
maden-i tebahhuratı efkâr ve akıl ve hak ve hikmet olduklarından ve yeni tevellüde başlayan
meyl-i taharri-i hakikat ve aşk-ı hak ve menfaat-ı umumiyeyi menfaat-ı şahsiyeye tercih ve
meyl-i insaniyetkâraneyi intac eyleyen berahin-i katıadan başka isbat-ı müddea birşeyle
MAXQDA 2020 24.12.2022

olmaz... Biz ehl-i haliz, namzed-i istikbaliz. Tasvir ve tezyin-i müddea, zihnimizi işba'
etmiyor. Bürhan isteriz.
Biraz da iki sultan hükmünde olan mazi ve istikbalin hasenat ve seyyiatlarını
zikredelim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3332: 1686 - 3332: 1691)


Arama dizesi: hikmet

¬š!«G²2«ž²! ¬¿x9! ¬v²3«* ]«V«2


Eğer istersen istikbal içine gir, bak! Hakikatlerin meydanında hikmetin taht-ı nezaret ve
murakabesinde teslis içinde tevhidi arayanlar, safsata ederek asıl tevhid-i mahz ve itikad-ı
kâmil ve akl-ı selim kabul ettiği akide-i hak ile mücehhez ve seyf-i bürhan ile mütekallid
olanlarla mübareze ve muharebe ederse; nasıl birden mağlub ve münhezim oluyor...
--- sh:»(Mu:39) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
Kur'an'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3332: 2528 - 3332: 2533)


Arama dizesi: hikmet

(Mu:39) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
Kur'an'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara'yı ve emsalini havalandırarak
dalalet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir. Hem de
İslâmiyeti daima tecelli ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakaiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin
hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakikat
üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve
muhakâtıdır. Acaba görülmüyor: Âyâtın ekser fevatih ve havatiminde nev'-i beşeri vicdana
havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor. Diyor:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3333: 552 - 3333: 557)


Arama dizesi: hikmet

Demek cemi' fünun, hüsn-ü intizama birer şahid-i sadıktır. Evet külliyet
intizama delildir. Zira birşeyde intizam olmazsa, hüküm külliyetiyle cereyan edemez. Çok
istisnaâtıyla perişan oluyor. Bu şahidleri tezkiye eden, nazar-ı hikmetle istikra-i tâmmdır.
Fakat bazan intizam görülmüyor. Çünki dairesi, ufk-u nazardan daha geniş, tamamen tasavvur
ve ihata olunmadığı için, nizamın tasvir-i bîmisali kendini gösteremiyor. Binaenaleyh umum
fünunun şehadetleriyle ve nazar-ı hikmetten neş'et eden istikra-i tâmmın tasdikıyla sabittir ki:
Hilkat-ı âlemde maksud-u bizzât ve galib-i mutlak, yalnız hüsün ve hayr ve hak ve kemaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3333: 802 - 3333: 807)


Arama dizesi: hikmet

Çok
istisnaâtıyla perişan oluyor. Bu şahidleri tezkiye eden, nazar-ı hikmetle istikra-i tâmmdır.
Fakat bazan intizam görülmüyor. Çünki dairesi, ufk-u nazardan daha geniş, tamamen tasavvur
ve ihata olunmadığı için, nizamın tasvir-i bîmisali kendini gösteremiyor. Binaenaleyh umum
fünunun şehadetleriyle ve nazar-ı hikmetten neş'et eden istikra-i tâmmın tasdikıyla sabittir ki:
Hilkat-ı âlemde maksud-u bizzât ve galib-i mutlak, yalnız hüsün ve hayr ve hak ve kemaldir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Amma şer ve kubh ve bâtıl ise; tebaiye ve mağlube ve mağmuredirler. Eğer çendan savlet
etseler de muvakkattır. Hem de sabittir ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3333: 2087 - 3333: 2092)


Arama dizesi: hikmet

tâmmı nakz ve ibtal ve meşiet-i İlahiyesinin karşısında temerrüd, taannüde muktedir olacak
mıdır? Kellâ, muktedir olmaz ve olamaz. Âdil ve Hakîm-i Mutlak'ın Rahman ve Rahîm
ismine kasem ederim: Nev'-i beşer, şer ve kubh ve bâtılı, zahmetsiz yani (biselâmet-il emr) ile
hazmedemeyecektir. Hem de hikmet-i İlahiye müsaade etmeyecektir.
Evet hukuk-u umumiye-i kâinata cinayet eden afvolunmaz, râh-ı adem verilmez. Evet
binler sene şerrin galebesi yalnız bu dünyada en ekall bin sene mağlubiyet-i mutlaka ile netice
verecektir. Âlem-i uhrada hayır, şerri i'dam-ı ebedî ile mahkûm edecektir. Yoksa âlemin
muntazama ve mükemmele ve evamir-i İlahiyeye mutia olan sair enva' ve ecnas; bu perişan
ve şekavetçi olan nev'-i beşeri kendileri içinde kabul etmeyerek, hukuk-u vücuddan iskat ve
zulmethane-i ademe nefy ve vazife-i hilkatten tardetmek, iktiza ve arz-ı hal edeceklerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3333: 2933 - 3333: 2938)


Arama dizesi: hikmet

Evet
binler sene şerrin galebesi yalnız bu dünyada en ekall bin sene mağlubiyet-i mutlaka ile netice
verecektir. Âlem-i uhrada hayır, şerri i'dam-ı ebedî ile mahkûm edecektir. Yoksa âlemin
muntazama ve mükemmele ve evamir-i İlahiyeye mutia olan sair enva' ve ecnas; bu perişan
ve şekavetçi olan nev'-i beşeri kendileri içinde kabul etmeyerek, hukuk-u vücuddan iskat ve
zulmethane-i ademe nefy ve vazife-i hilkatten tardetmek, iktiza ve arz-ı hal edeceklerdir. Bu
ise bütün istidadat-ı beşeriyeyi ve âlemde saltanat sürmek ve âhirette saadet-i ebediyeye
mazhar olmak için mücehhez edilen kabiliyatı ve müyulatı abes ve beyhude olmaklığı
istilzam eder. Abes ise istikra-i tâmma münakız olduğu gibi Sâni'-i Hakîm'in hikmetine dahi
muarız ve Nebiyy-i Sadık'ın hükmüne de muhaliftir. Evet istikbal bu davaların bir kısmını
tasfiye edecektir. Fakat tamam tasfiyesi ise âhirette görülecektir. Şöyle: Eşhastan kat'-ı nazar,
nev'î ve umumî hüsn ve hakkın meydan-ı galebesi istikbaldir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3337: 264 - 3337: 269)


Arama dizesi: hikmet

Hem de ihtilâlatı tevlid eden, ihtilafatı îka' eden, hurafatı icad eden, mübalağatı intac
eden esbabın birisi ve belki en birincisi, hilkatte olan hüsün ve azamet ve ulviyete adem-i
kanaattır. Hâşâ zevk-i fasidesiyle istihfaf-ı nizam etmektir. Halbuki akıl ve hikmet
nazarlarında herbiri kudretin en bahir mu'cizelerinden olan hakaik-i âlemde olan hüsn-ü
intizam ve kemal ve ulviyet, o derece dest-i hikmet ile nakşolmuş ki: Bütün hayalperestlerin
ve mübalağacıların hülyalarından geçmiş olan hârikulâde hüsün ve kemale nisbet olunsa; o
hârikulâde hayaller gayet âdi ve o âdâtullah gayet hârikulâde bir hüsün ve haşmet
gösterecektir. Fakat cehl-i mürekkebin hemşiresi ve nazar-ı sathînin annesi olan ülfet,
mübalağacıların gözlerini kapatmıştır. Böyle gözleri açmak içindir: Me'luf olan âfâk ve
enfüste dikkat-i nazara, Kitab-ı Hakîm emreder.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3337: 408 - 3337: 413)


Arama dizesi: hikmet

Hem de ihtilâlatı tevlid eden, ihtilafatı îka' eden, hurafatı icad eden, mübalağatı intac
eden esbabın birisi ve belki en birincisi, hilkatte olan hüsün ve azamet ve ulviyete adem-i
kanaattır. Hâşâ zevk-i fasidesiyle istihfaf-ı nizam etmektir. Halbuki akıl ve hikmet
nazarlarında herbiri kudretin en bahir mu'cizelerinden olan hakaik-i âlemde olan hüsn-ü
intizam ve kemal ve ulviyet, o derece dest-i hikmet ile nakşolmuş ki: Bütün hayalperestlerin
ve mübalağacıların hülyalarından geçmiş olan hârikulâde hüsün ve kemale nisbet olunsa; o
hârikulâde hayaller gayet âdi ve o âdâtullah gayet hârikulâde bir hüsün ve haşmet
gösterecektir. Fakat cehl-i mürekkebin hemşiresi ve nazar-ı sathînin annesi olan ülfet,
mübalağacıların gözlerini kapatmıştır. Böyle gözleri açmak içindir: Me'luf olan âfâk ve
enfüste dikkat-i nazara, Kitab-ı Hakîm emreder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3338: 640 - 3338: 645)


Arama dizesi: hikmet

Halbuki
--- sh:»(Mu:52) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
böyle itikad; sırr-ı hikmet-i İlahiyeden ve hilkat-ı âlemde cârî olan kavanin-i İlahiyeye
Peygamberlerin teslim ve ittibalarından gaflet, pek büyük bir gafletin neticesidir. Evet
Peygamberimizin herbir hal ve hareketi, sıdkına delalet ve hakka temessüküne şehadet
etmekle beraber, Peygamber de âdâtullaha ittiba' ve inkıyad ediyor... Makale-i Sâlise'de bu
sırra tenbih edilecektir.
Hem de hârikulâdenin izharı tasdik-ı nübüvvet içindir. Tasdik ise, zahir olan
mu'cizatıyla, ekmel-i vech ile hasıl olabilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3338: 1357 - 3338: 1362)


Arama dizesi: hikmet

Tasdik ise, zahir olan


mu'cizatıyla, ekmel-i vech ile hasıl olabilir. Eğer hacetten fazla hârika olsa, ya abestir veya
sırr-ı teklife münafîdir. Zira teklif, nazarî olan şeyde bir imtihandır. Bedihiyat veya bedahete
yakın olan şeylerde edna, a'lâ ile müsavi olabilir. Veyahut cereyan-ı hikmetin sırrına teslim ve
itaate muhaliftir. Halbuki Peygamberler herkesten ziyade ubudiyet ve teslime mükelleftirler.
Ey şu perişan sözlerime nazar eden talib-i hak!.. Senin mahiyetinde ekilmiş olan
müyulat, şu Oniki Mukaddeme'de sükûnuyla beraber cereyan eden şems-i hakikatın ziyasıyla,
neşv ü nema bulup çiçekler açacaktır...
Hâtime

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3338: 3703 - 3338: 3708)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Bahusus
medaris, bunun ile indirasa yüz tuttu. Buna çare-i yegâne: Daire-i vâhidenin hükmünde olan
müderrisleri, Dâr-ül fünun gibi çok devaire tebdil ve tertib etmektir. Tâ herkes sevk-i
insanîsiyle hakkına gitmekle, hikmet-i ezeliyenin emr-i manevîsini, meyl-i fıtrîsiyle imtisal
edip kaide-i taksim-ül a'male tatbik edilsin.
--- sh:»(Mu:54) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3339: 995 - 3339: 1000)


Arama dizesi: hikmet

Şimdilik
sana bir mevzu söyleyeceğim ki; o kütübün bir zemin-i icmalîsini, tabir-i diğer ile küçük bir
fotoğrafını veya icmalî bir haritasını teşkil eder. Hem de o kütübde sekiz-dokuz mes'eleyi,
acele edip sana takdim edeceğim. Üçüncü Makale'den sonra eğer meşiet-i İlahiye taalluk etse
ve tevfik-i Rabbanî refik olsa, tafsilatını zikretmek fikrindeyim. İşte mevzu ve zemin budur:
Kur'an'ın gösterdiği vesail ile, doğru hikmetin kuvvetiyle, bir seyr-i ruhanî olarak
semavatın ulûmlarına çıkacağım. Tâ oradan temaşa edip göreceğiz ki: Küre-i Arz hol veya top
veya fırfıra veya sapan taşı gibi Sâni'-i Hakîm dest-i kudretle döndürüp, atmakla çeviriyor. Tâ
parça parça ederek daha iyisine tebdil edeceğine nazar-ı hikmetle göreceğiz. Sonra da
semavattan asılıp, cevvden geçeceğiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3339: 1292 - 3339: 1297)


Arama dizesi: hikmet

İşte mevzu ve zemin budur:


Kur'an'ın gösterdiği vesail ile, doğru hikmetin kuvvetiyle, bir seyr-i ruhanî olarak
semavatın ulûmlarına çıkacağım. Tâ oradan temaşa edip göreceğiz ki: Küre-i Arz hol veya top
veya fırfıra veya sapan taşı gibi Sâni'-i Hakîm dest-i kudretle döndürüp, atmakla çeviriyor. Tâ
parça parça ederek daha iyisine tebdil edeceğine nazar-ı hikmetle göreceğiz. Sonra da
semavattan asılıp, cevvden geçeceğiz. Tedricen, beşiğimiz olan ve beşerin yatıp ve istirahat
eylemesi için Hâlık-ı Rahman, sathını serip müheyya
--- sh:»(Mu:55) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3340: 3880 - 3340: 3885)


Arama dizesi: hikmet
Taat
ise, cemaat ile daha efdal ve daha ahsendir.
Elhasıl: Sâni'-i Âlem, arzı istediği gibi ve hikmeti iktiza ettiği gibi yaratmıştır. Sizin -ey
ehl-i hayal!..- teşehhi ile istediğiniz gibi yaratmamıştır; akıllarınızı kâinata mühendis

etmemiştir.
--- sh:»(Mu:59) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
Tenbih: Za'f-ı akideye veyahut sofestaî mezhebine olan meyle; veyahut daha almamış,
yeni müşteri olmasına işaret eden umûrun biri de; "Bu hakikat, dine münafîdir" olan kelime-i
hamkadır. Zira bürhan-ı kat'î ile sabit olan bir şeyi hak ve hakikat olan dine muhalif olduğuna
ihtimal veren ve münafatından havfeden adam, hâlî değil; ya dimağında bir sofestaî gizlenmiş
MAXQDA 2020 24.12.2022

karıştırıyor veyahut kalbini delerek bir müvesvis saklanmış, ihtilâl ediyor veyahut yeniden
dine müşteri olmuş, tenkid ile almak istiyor..

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3341: 2740 - 3341: 2745)


Arama dizesi: hikmet

yÁV7! ެ! ¬–²x«U²7! ]¬4 «h±¬$Ïx8 «ž ²)¬!


Esbab-ı zahiriyenin vaz'ındaki hikmet ise: İzhar-ı izzet ve saltanat tabir olunan dest-i
kudret perdesiz daire-i esbaba mün'atıf olan nazara karşı, zahiren umûr-u hasise ile mübaşeret
ve mülabeseti görülmemektedir. Fakat daire-i akide denilen hak ve melekûtiyette herşey
ulvîdir. Dest-i kudretin perdesiz mübaşereti izzete münasibdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3342: 1671 - 3342: 1676)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü Mahmil: Sevr ve Hut, arzın mahrek-i senevîsinde mukadder olan iki burçtur. O
burçlar eğer çendan farazî ve mevhumedirler. Asıl ecramı nazm ve rabt ile yüklenmiş olan
âlemde cârî ve lafzen ve ıstılahen cazibe-i umumiye ile müsemma olan âdâtullahın kanunu o
burçlarda temerküz ve tahassül ettiğinden, "Arz burçlar üstündedir" olan tabir-i hakîmane
caizdir. Bu mahmil, hikmet-i cedide nokta-i nazarındadır. Zira hikmet-i atîka burçları semada,
hikmet-i cedide ise medar-ı arzda farz etmişlerdir. Bu tevil yeni hikmetin nazarında büyük bir
kıymeti tazammun eder.
Hem de mervidir:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3342: 1714 - 3342: 1719)


Arama dizesi: hikmet

Sevr ve Hut, arzın mahrek-i senevîsinde mukadder olan iki burçtur. O


burçlar eğer çendan farazî ve mevhumedirler. Asıl ecramı nazm ve rabt ile yüklenmiş olan
âlemde cârî ve lafzen ve ıstılahen cazibe-i umumiye ile müsemma olan âdâtullahın kanunu o
burçlarda temerküz ve tahassül ettiğinden, "Arz burçlar üstündedir" olan tabir-i hakîmane
caizdir. Bu mahmil, hikmet-i cedide nokta-i nazarındadır. Zira hikmet-i atîka burçları semada,
hikmet-i cedide ise medar-ı arzda farz etmişlerdir. Bu tevil yeni hikmetin nazarında büyük bir
kıymeti tazammun eder.
Hem de mervidir: Sual taaddüd etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3342: 1748 - 3342: 1753)


Arama dizesi: hikmet

Sevr ve Hut, arzın mahrek-i senevîsinde mukadder olan iki burçtur. O


burçlar eğer çendan farazî ve mevhumedirler. Asıl ecramı nazm ve rabt ile yüklenmiş olan
âlemde cârî ve lafzen ve ıstılahen cazibe-i umumiye ile müsemma olan âdâtullahın kanunu o
burçlarda temerküz ve tahassül ettiğinden, "Arz burçlar üstündedir" olan tabir-i hakîmane
caizdir. Bu mahmil, hikmet-i cedide nokta-i nazarındadır. Zira hikmet-i atîka burçları semada,
hikmet-i cedide ise medar-ı arzda farz etmişlerdir. Bu tevil yeni hikmetin nazarında büyük bir
kıymeti tazammun eder.
Hem de mervidir: Sual taaddüd etmiş.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3342: 1814 - 3342: 1819)


Arama dizesi: hikmet

O
burçlar eğer çendan farazî ve mevhumedirler. Asıl ecramı nazm ve rabt ile yüklenmiş olan
âlemde cârî ve lafzen ve ıstılahen cazibe-i umumiye ile müsemma olan âdâtullahın kanunu o
burçlarda temerküz ve tahassül ettiğinden, "Arz burçlar üstündedir" olan tabir-i hakîmane
caizdir. Bu mahmil, hikmet-i cedide nokta-i nazarındadır. Zira hikmet-i atîka burçları semada,
hikmet-i cedide ise medar-ı arzda farz etmişlerdir. Bu tevil yeni hikmetin nazarında büyük bir
kıymeti tazammun eder.
Hem de mervidir: Sual taaddüd etmiş. Bir kerre "

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3342: 2506 - 3342: 2511)


Arama dizesi: hikmet

hilkatin bir dalıyla semere gibi asıldı. Veyahut kuş gibi kondu. Sonra tayyar olan yer, yuvasını
Burc-u Sevr üstünde yapmış demektir. Bunu bildikten sonra insafla dikkat et! Beşinci
Mukaddeme'nin sırrıyla ehl-i hayalin ihtira-kerdesi olan kıssa-i acibe-i meşhurede acaba
hikmet-i ezeliyeye isnad-ı abesiyet ve san'at-ı İlahiyede isbat-ı israf ve bürhan-ı Sâni' olan
nizam-ı bedii ihlâl etmekten başka ne ile tevil olunacaktır? Nefrin, hezârân nefrin, cehlin
yüzüne...
***
--- sh:»(Mu:63) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3346: 808 - 3346: 813)


Arama dizesi: Hikmet

şamil olur. Buna binaen Cehennem yer altında o dallar içindedir. Nerede olsa yeri vardır.
Tahtiyetin mesafesi uzun ve ittisali iktiza etmez. Hikmet-i cedidenin nokta-i nazarında, ateş
ekser kâinata müstevlidir. Bu hal arka tarafında gösterir ki: Bu ateşin asıl ve esası ve nev'-i
beşer ile beraber ebede giden ve yolda refakat eden Cehennem, bir gün perdeyi yırtacak, hazır
olun diyecek, meydana çıkacaktır. Bu noktada dikkat isterim...

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3346: 2082 - 3346: 2087)


Arama dizesi: Hikmet

Bu nar-ı merkeziyenin bizim galiben bin dereceye


baliğ olan ateşimizle nisbeti iki yüz defa olduğu gibi meşhur hadîsteki: "Cehennem ateşi
ateşimizden iki yüz defa daha şediddir" olan nisbetin aynını isbat eder. Hem de Cehennem'in
bir kısmı zemherirdir. Zemherir ise bürudetiyle yandırır. Hikmet-i tabiiyede sabittir ki: Ateş
bir dereceye gelir ki, suyu buz eder. Harareti def'aten bel' ettiği için, bürudetle ihrak eder.
Demek umum meratibi ihtiva eden ateşin bir kısmı da zemherirdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3346: 2675 - 3346: 2680)


Arama dizesi: hikmet

Ebede namzed olan âlem-i uhrevî fena ile mahkûm olan bu


âlemin mekayisiyle mesaha ve muamele olunmaz. Muntazır ol. Üçüncü Makale'nin âhirinde
âhiret bir derece sana arz-ı didar edecektir...
İşaret: Umum fünunun gösterdiği intizamın şehadetiyle ve hikmetin istikra-i tâmmının
irşadıyla ve cevher-i insaniyetin remziyle ve âmâl-i beşerin tenahîsizliğinin îmasıyla yevm ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

sene gibi çok enva'da olan birer nevi kıyamet-i mükerrerenin telmihiyle ve adem-i abesiyetin
delaletiyle ve hikmet-i ezeliyenin telvihiyle ve rahmet-i bîpâyan-ı İlahiyenin işaretiyle ve
Nebiyy-i Sadık'ın lisan-ı tasrihiyle ve Kur'an-ı Mu'ciz'in hidayetiyle, Cennet-âbâd olan saadet-
i uhreviyeden nazar-ı aklın temaşası için sekiz kapı, iki pencere açılır.
***
Altıncı Mes'ele

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3346: 2912 - 3346: 2917)


Arama dizesi: hikmet

Ebede namzed olan âlem-i uhrevî fena ile mahkûm olan bu


âlemin mekayisiyle mesaha ve muamele olunmaz. Muntazır ol. Üçüncü Makale'nin âhirinde
âhiret bir derece sana arz-ı didar edecektir...
İşaret: Umum fünunun gösterdiği intizamın şehadetiyle ve hikmetin istikra-i tâmmının
irşadıyla ve cevher-i insaniyetin remziyle ve âmâl-i beşerin tenahîsizliğinin îmasıyla yevm ve
sene gibi çok enva'da olan birer nevi kıyamet-i mükerrerenin telmihiyle ve adem-i abesiyetin
delaletiyle ve hikmet-i ezeliyenin telvihiyle ve rahmet-i bîpâyan-ı İlahiyenin işaretiyle ve
Nebiyy-i Sadık'ın lisan-ı tasrihiyle ve Kur'an-ı Mu'ciz'in hidayetiyle, Cennet-âbâd olan saadet-
i uhreviyeden nazar-ı aklın temaşası için sekiz kapı, iki pencere açılır.
***
Altıncı Mes'ele

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3347: 2472 - 3347: 2477)


Arama dizesi: hikmet

Râbian: Belâgatça vech-i münasebet ve müşabehet budur: Faraza bir adam hayal
balonuyla küreden yüksek yere uçarsa; dağların silsilelerine baksa, acaba tabaka-i türabiyeyi
direkler üstüne serilip atılmış bedevi haymeler gibi tahayyül ederse ve münferid dağları da bir
direk üstünde kurulan bir çadıra benzetilse, acaba tabiat-ı hayale muhalefet olur mu? Faraza
sen o silsileleri müstakil dağlar ile beraber sath-ı arza keyfiyet-i vaziyeti bir bedevi Arabın
karşısında tasvir tarzında tahayyül ve tahyil edersen, şöyle: Bu silsileler A'rab-ı Bedeviyenin
haymeleri gibi arz sahrasında kurulmuş ve taraf taraf da çadırlar tahallül etmiş desen...
Arabların hayalî olan üslûblarından uzak düşmüyorsun... Hem de eğer vehim ile bu kasr-ı
müşeyyed-i âlemden tecerrüd edip uzaktan hikmet dûrbîniyle mehd-i beşer olan yere ve sakf-ı
merfu' olan semaya temaşa edersen.. sonra silsile-i cibalde temessül ve etraf-ı semaya temas
eden daire-i ufuk ile mahdud olan semayı, bir fustat gibi yerin üstüne vaz' ve cibal evtadıyla
rabtolunmuş bir çadır kubbesini tahayyül ve tevehhüm edersen müttehem edemezler.
Sekizinci Mes'ele'nin Tenbih'inde bir-iki misal daha gelecektir.
***
Yedinci Mes'ele

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3350: 1358 - 3350: 1363)


Arama dizesi: hikmet

(Mu:81) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
Sâlisen: Şemsin müstekarrı denilen taht-ı revanıyla ve seyyarat denilen asakir-i
seyyaresiyle göçüp sahra-yı âlemde seyr ü seferi, mukteza-yı hikmet görünüyor. Zira kudret-i
İlahiye herşeyi hayy ve müteharrik kılmıştır ve sükûn-u mutlak ile hiçbir şeyi mahkûm
etmemiştir. Mevtin biraderi ve ademin ammizadesi olan atalet-i mutlak ile, rahmeti
bırakmamış ki kaydedilsin. Öyle ise Şems de hürdür.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3350: 2818 - 3350: 2823)


Arama dizesi: hikmet

-
İşaret: Bu tasviratla beraber hiss-i zahire istinaden; zahir, mutaassıbane bir cümud-u
bâridi göstermek, nasılki belâgatın hararet ve letafetine münafîdir. Öyle de: Delil-i Sâni' olan
nizam-ı âlemin esası olan hikmetullahın şahidi olan istihsan-ı aklîye carih ve muhaliftir. Şöyle
meselâ: Sübhan Dağı'na çok fersahla uzak bir mesafeden müteveccih olsan ve istesen ki:
Sübhan senin cihat-ı erbaana mukabil gelse veyahut her cihete mukabil olarak görmüşsün, bu
tebdil ve tebeddüle lâzım olan rahat bir sebebi olan kaç hareket-i vaz'iye ile birkaç adım
atmak gibi en kısa yolu terk ve Sübhan Dağı gibi dehşetli bir cirm-i azîmi seni hayrette
bırakacak bir daire-i azîmeyi kat'etmesini tahayyül veya teklif etmek gibi bir gayet uzun yolu
ve israf ve abesiyete acib bir misali, nizam-ı âleme esas tutmak, bence nizama cinayet
etmektir. Şimdi insafla nazar-ı hakikatla bu taassub-u bârideye bak:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3350: 3656 - 3350: 3661)


Arama dizesi: hikmet
Şimdi insafla nazar-ı hakikatla bu taassub-u bârideye bak: Nasıl istikra-i tâmmın
şehadetiyle sabit olan bir hakikat-ı bahireye muaraza ediyor. O hakikat ise budur: Hilkatte
israf ve abes yoktur. Ve hikmet-i ezeliye, kısa ve müstakim yolu terketmez. Uzun ve

müteassif yolu ihtiyar etmez. Öyle ise; acaba istikra-i tâmmın mecaza karine olmasından ne
mani tasavvur olunur ve neden caiz olmasın?..
Tenbih: Eğer istersen Mukaddemata gir. Birinci Mukaddeme'yi suğra ve Üçüncü
Mukaddeme'yi kübra yap. Sana netice verecektir ki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3351: 2102 - 3351: 2107)


Arama dizesi: hikmet

Veyahut
hakikaten ecsam-ı uzviyeyi teşkil eden müvellidülma ve müvellidülhumuza ve azot ve
karbon.. yine dörttür.
Eğer hür-fikirsen bu felsefenin şerrine bak: Nasıl ezhanı esaretle sefalete atmıştır.
Âferin, hürriyetperver olan hikmet-i cedidenin himmetine ki, o müstebid hikmet-i
--- sh:»(Mu:84) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
-
Yunaniyeyi dört duvarıyla zîr ü zeber etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3351: 2146 - 3351: 2151)


Arama dizesi: hikmet

Veyahut
hakikaten ecsam-ı uzviyeyi teşkil eden müvellidülma ve müvellidülhumuza ve azot ve
karbon.. yine dörttür.
Eğer hür-fikirsen bu felsefenin şerrine bak: Nasıl ezhanı esaretle sefalete atmıştır.
Âferin, hürriyetperver olan hikmet-i cedidenin himmetine ki, o müstebid hikmet-i
--- sh:»(Mu:84) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

-
Yunaniyeyi dört duvarıyla zîr ü zeber etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3354: 1222 - 3354: 1227)


Arama dizesi: hikmet

"Ey meyhaneci, kelâm-ı belig nedir?" Elbette onun san'atı onu şöyle
söylettirecek:
Kelâm-ı belig, ilim denilen çömleklerde pişirilen ve hikmet denilen büyük küplerde
duran ve fehm denilen süzgeç ile süzülen âb-ı hayat gibi bir manayı, zürefa denilen sâkiler
döndürüp efkâr içer; esrarda temeşşi etmekle hissiyatı ihtizaza getiren kelâmdır.
Eğer böyle sarhoşların sözlerinden hoşlanmıyorsan suyun mühendisi olan Hüdhüd-ü
Süleyman'ın Sebe'den getirdiği nebe' ve haberi dinle!.. Nasıl inzal-i Kur'an ve ibda'-ı semavat
ve arz eden Zülcelal'in tavsifini etmiştir.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3358: 3587 - 3358: 3592)


Arama dizesi: hikmet

***
--- sh:»(Mu:102) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Yedinci Mes'ele
Belâgatın ukde-i hayatiyesi, tabir-i diğer ile beyanın felsefesi veyahut şiirin hikmeti ise;
hariciyatın nevamisi ve mekayisini temessül etmektir. Şöyle: Hakaik-i hariciyedeki kanunları
kıyas-ı temsilî cihetiyle ve deveran tarîkiyle ve vehmin tasarrufuyla şâirane olan maneviyat ve
ahvalde yerleştirmektir. Demek âyine gibi hariçten in'ikas eden hakikatın şualarını temessül
eder. Güya kendi san'at-ı hayaliyesiyle ve nakş-ı kelâmîsiyle hilkat ve tabiatı taklid ve
muhakât eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3359: 261 - 3359: 266)


Arama dizesi: hikmet

Felsefe-i beyan nazara alınmaz ise; belâgat


hurafat gibi hayal gul gibi sâmi'e hayretten başka bir faide vermez.
İşaret: Felsefe-i beyaniyeye müşabih, Nahv'in dahi bir felsefesi vardır. O felsefe ise,
vâzıın hikmetini beyan eder. Kütüb-ü Nahiv'de mezkûr olan, münasebat-ı meşhure üzerine
müessestir. Meselâ bir mamule iki âmil dâhil olmaz. Ve "hel" lafzı fiili gördüğü gibi
sabretmez, visal ister. Hem fâil kuvvetlidir, kavî olan zammeyi kendine gasbeder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3359: 635 - 3359: 640)


Arama dizesi: hikmet

Hem fâil kuvvetlidir, kavî olan zammeyi kendine gasbeder. Meselâ,


hariç ve kâinatta cari olan kanunların birer aks-i misalîsidir.
Tenbih: Bu münasebat-ı Nahviye ve Sarfiye olan hikmet-i vâzı' ise; felsefe-i beyan
derecesinde olmaz ise de, pek büyük bir kıymeti vardır. Ezcümle: İstikra ile sabit olan ulûm-u
nakliyeyi, ulûm-u akliyenin suretlerine çeviriyor.
***

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3364: 3277 - 3364: 3282)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Cemi' zerrat-ı kâinat, birer birer zât ve sıfât ve sair vücuh ile gayr-ı mahdude olan
imkânat mabeyninde mütereddid iken, bir ciheti takib, hayretbahşa mesalihi intac etmekle
Sâni'in vücub-u vücuduna şehadetle avalim-i gaybiyenin enmuzeci olan latife-i Rabbaniyeden
ilân-ı Sâni' eden itikadın misbahını ışıklandırıyorlar. Evet herbir zerre kendi başıyla Sânii ilân
ettiği gibi, tesavir-i mütedâhileye
--- sh:»(Mu:119) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
benzeyen mürekkebat-ı müteşabike-i mütesaide-i kâinatın herbir makam ve herbir nisbetinde
herbir zerre müvazene-i cereyan-ı umumîyi muhafaza ve her nisbette ayrı ayrı mesalihi intac
ettiklerinden Sâni'in kasd ve hikmetini izhar ve kıraet ettikleri için Sâni'in delaili, zerrattan kat
kat ziyadedir.
Eğer desen: Neden herkes aklıyla görmüyor?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3365: 223 - 3365: 228)


Arama dizesi: hikmet

¬Ÿ«W«7²! «w¬8 @«ZÅ9¬@«4 ¬€@«X¬=@«U²7! «*xO, ²uÅ8«@«#


Yani: Eb'ad-ı vasia-i âlemin sahifesinde Nakkaş-ı Ezelî'nin yazdığı silsile-i hâdisatın
satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatla sarıl. Tâ ki mele-i a'lâdan gelen selasil-i
resail seni a'lâ-yı illiyyîn-i yakîne çıkarsın.
İşaret:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3365: 1217 - 3365: 1222)


Arama dizesi: hikmet

hayat eder; lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte nokta-i istimdad...
Hem de bununla beraber kavga ve müzahametin meydanı olan dağdağa-i hayata
peyderpey hücum gösteren âlemin binler musibet ve mezahimlere karşı yegâne nokta-i istinad
marifet-i Sâni'dir...
--- sh:»(Mu:120) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
Evet herşeyi hikmet ve intizamla gören Sâni'-i Hakîm'e itikad etmezse ve alel-amyâ
tesadüfe havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini düşünse;
tevahhuş ve dehşet ve telaş ve havftan mürekkeb bir halet-i cehennem-nümun ve ciğerşikâfta
kaldığından eşref ve ahsen-i mahluk olan insan, herşeyden daha perişan olduğundan nizam-ı
kâmil-i kâinatın hakikatına muhalif oluyor. İşte nokta-i istinad... Evet melce' yalnız marifet-i
Sâni'dir.
Demek şu iki nokta ile bu derece nizam-ı âlemde hükümfermalık, hakikat-ı nefs-ül
emriyenin hassa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu iki noktadan
vücud-u Sâni' tecelli ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3365: 2972 - 3365: 2977)


Arama dizesi: hikmet

Birincisi: "Delil-i inayet"tir ki; menafi'-i eşyayı ta'dad eden bütün âyât-ı Kur'aniye bu
delile îma ve şu bürhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı ekmelinde
riayet-i mesalih ve hikemdir. Bu ise: Sâni'in kasd ve hikmetini isbat ve tesadüf vehmini
ortadan nefyediyor.
Mukaddeme: Eğer çendan her adam âlemdeki riayet-i mesalih ve intizamda istikra-i
tâm edemez ve ihata edemez.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3365: 3784 - 3365: 3789)


Arama dizesi: hikmet
Bununla beraber bir emirde intizam olmazsa hüküm külliyetiyle cereyan edemediği için,
kaidenin külliyeti nev'in hüsn-ü intizamına delildir. Demek cemi'-i fünun-u ekvan kaidelerin
külliyetlerine binaen, istikra-i tâmla nizam-ı ekmeli intac eden birer bürhandırlar. Evet fünun-
u kâinat bitamamiha mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış olan mesalih ve semeratı
ve inkılabat-ı ahvalin telâfifinde saklanmış olan hikem ve fevaidi göstermek ile Sâni'in kasd
ve hikmetine parmak ile şehadet ve işaret ettikleri gibi şeyatîn-i evhama karşı birer necm-i

sâkıbdır.
İşaret: Cehl-i mürekkebi intac eden, nazar-ı sathîyi tevlid eden ülfetten tecrid-i nazar
etsen ve akla karşı sedd-i turuk eden evhamın âşiyanı olan mümaresat-ı elzemiyattan nefsini
tahliye etsen; hurdebînî bir hayvanın sureti altında olan makine-i dakika-i bedia-i İlahiyenin
şuursuz, mecra ve mahrekleri tahdid olunmayan ve imkânatında evleviyet olmayan esbab-ı
basita-i camide-i tabiiyeden
--- sh:»(Mu:122) ↓ -----------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3366: 684 - 3366: 689)


Arama dizesi: hikmet

Cehl-i mürekkebi intac eden, nazar-ı sathîyi tevlid eden ülfetten tecrid-i nazar
etsen ve akla karşı sedd-i turuk eden evhamın âşiyanı olan mümaresat-ı elzemiyattan nefsini
tahliye etsen; hurdebînî bir hayvanın sureti altında olan makine-i dakika-i bedia-i İlahiyenin
şuursuz, mecra ve mahrekleri tahdid olunmayan ve imkânatında evleviyet olmayan esbab-ı
basita-i camide-i tabiiyeden
--- sh:»(Mu:122) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
husul-pezir ve o destgâhın masnuu olduğunu kendi nefsini kandırıp mutmain ve ikna
edemiyorsun. Meğer herbir zerrede Eflatun kadar bir şuur ve Calinos kadar bir hikmeti isbat
ettikten sonra zerrat-ı saire ile vasıtasız muhabereyi itikad ve esbab-ı tabiiyenin üss-ül esası
hükmünde olan cüz'-i lâ-yetecezzadaki kuvve-i cazibe ve kuvve-i dafianın içtimalarının
hortumu üzerindeki muhaliyetin damgasını kaldırabilsen...
Eğer nefsin bu muhalâta ihtimal verse, seni insaniyet defterinden sildirecektir. Fakat
caizdir ki: Herbir şeyin esası zannettikleri olan cezb ve def' ve hareket, âdâtullahın
kanunlarına birer isim olsun. Fakat kanun kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten haricîliğe ve
itibardan hakikata ve âletiyetten müessiriyete gelmemek şartıyla kabul ederiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3366: 2470 - 3366: 2475)


Arama dizesi: hikmet

Bunun hülâsası: Mahlukatın her nev'ine, her


ferdine ve o nev'e ve o ferde müretteb olan âsâr-ı mahsusasını müntic ve istidad-ı kemaline
münasib bir vücudun verilmesidir. Zira hiçbir nev'-i müteselsil, ezelî değildir. İmkân
bırakmaz. Hem de bizzarure bazının "hudûs"u nazarın müşahedesiyle ve sairleri dahi aklın
hikmet nazarıyla görülür.
Vehim ve tenbih: İnkılab-ı hakikat olmaz. Nev'-i mutavassıtın silsilesi devam etmez.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3366: 2807 - 3366: 2812)


Arama dizesi: hikmet

Tahavvül-ü esnaf, inkılab-ı hakaikin gayrısıdır.


İşaret: Herbir nev'in bir âdemi ve bir büyük pederi olduğundan silsilelerdeki tenasülden
neş'et eden vehm-i bâtıl o âdemlerde, o evvel pederlerinde tevehhüm olunmaz. Evet hikmet,
fenn-i tabakat-ül arz ve ilm-i hayvanat ve nebatat lisanıyla iki yüz bini mütecaviz olan enva'ın
âdemleri hükmünde olan mebde-i evvellerinin herbirinin müstakillen hudûsuna şehadet ettiği
gibi; mevhum ve itibarî olan kavanin ve şuursuz olan esbab-ı tabiiye ise, bu kadar hayretfeza
silsileler ve bu silsileleri teşkil eden ve efrad denilen dehşetengiz hadsiz makine-i acibe-i
İlahiyenin tasni' ve icadına adem-i kabiliyetleri cihetiyle herbir ferd ve herbir nevi',
müstakillen Sâni'-i Hakîm'in yed-i kudretinden çıktığını ilân ve izhar ediyor. Evet Sâni'-i
Zülcelal herşeyin cebhesinde hudûs ve imkân damgasını koymuştur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3369: 2183 - 3369: 2188)


Arama dizesi: hikmet

Telvih: Acaba nizam-ı âlemdeki san'attan daha dakik, daha acib, daha garib, cins-i
kudret-i mümkinattan daha uzak, akıl tasavvur edebilir mi? Elbette edemez. Zira fünun;
gösterdikleri fevaid ve hikem ile bizzarure Sâni'in kasd ve san'at ve hikmetine şehadet
ettiklerinden ukûlü kabul etmeye muztar etmişlerdir. Yoksa bu bedihiyattan en küçük bir
hakikatı, akıl kendi kendine kalsa idi kabul etmezdi.
Evet zemin ve âsumanı hamleden ve muallakta tutan ve ecram-ı kâinatı istihdam eden
ve nizamında idhal ile hiçbir emrine isyan edilmeyen Zât-ı Akdes'ten neden istiğrab olunsun
ki; ondan derecatla eshel ve ehaff olanı hamletsin. Evet bir dağı kaldıran, bir hokkayı
kaldırabilmekten
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3369: 2906 - 3369: 2911)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Mu:131) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


tereddüd etmek, sırf safsata etmektir. Elhasıl: Nasıl Kur'an'ın bazısı, bazısına müfessirdir;
kezalik kâinat kitabı dahi, bazı sutûru arkalarındaki san'at ve hikmeti tefsir eder.
İşaret: Eğer desen: Bazı mutasavvıfın kelâmından ittisal ve ittihad ve hulûl zahir
oluyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3372: 207 - 3372: 212)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Mu:137) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


İşaret: Sâni'in hikmeti ve ef'alindeki adem-i abesiyet ve kâinattaki en hasis ve en kalil
şeyde nizamın müraatı ve adem-i ihmali ve nev'-i beşerin mürşide olan ihtiyac-ı zarurîsi, nev'-
i beşerde vücud-u nübüvvet, kat'an istilzam ederler...
Eğer desen: Bu icmaldeki manayı anlamadım, tafsil et...
Derim: İşte dinle, görüyorsun ki; maddiye ve maneviye olan nev'-i beşerdeki nizamatın,
hem de hasiyet-i aklın kuvvetiyle taht-ı tasarrufuna alınan çok enva'ın ahvaline verildiği
intizamatın merkezi ve madeni hükmünde olan nübüvvet-i mutlakanın bürhanı, insanın
hayvaniyetten üç noktada olan terakkisidir:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3373: 1268 - 3373: 1273)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Mu:140) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


O teveccüh ise inkıyadı tesis, o inkıyad dahi, nizam-ı ekmele îsal eder. O nizam-ı ekmel dahi,
sırr-ı hikmetten tevellüd eder. Sırr-ı hikmet dahi adem-ül abesiyeti ve Sâni'in hikmeti,
masnu'daki teennuku kendine şahid gösterir.
İşte eğer insanın hayvandan şu cihat-ı selâse ile olan temayüzünü derk edebildin;
bizzarure netice veriyor ki: Nübüvvet-i mutlaka, nev'-i beşerde kutub, belki merkez ve bir
mihverdir ki; ahval-i beşer onun üzerine deveran ediyor. Şöyle ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3373: 1300 - 3373: 1305)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Mu:140) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


O teveccüh ise inkıyadı tesis, o inkıyad dahi, nizam-ı ekmele îsal eder. O nizam-ı ekmel dahi,
sırr-ı hikmetten tevellüd eder. Sırr-ı hikmet dahi adem-ül abesiyeti ve Sâni'in hikmeti,
masnu'daki teennuku kendine şahid gösterir.
İşte eğer insanın hayvandan şu cihat-ı selâse ile olan temayüzünü derk edebildin;
bizzarure netice veriyor ki: Nübüvvet-i mutlaka, nev'-i beşerde kutub, belki merkez ve bir
mihverdir ki; ahval-i beşer onun üzerine deveran ediyor. Şöyle ki:
Cihet-i ûlâda dikkat et!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3373: 1341 - 3373: 1346)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Mu:140) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


O teveccüh ise inkıyadı tesis, o inkıyad dahi, nizam-ı ekmele îsal eder. O nizam-ı ekmel dahi,
sırr-ı hikmetten tevellüd eder. Sırr-ı hikmet dahi adem-ül abesiyeti ve Sâni'in hikmeti,
masnu'daki teennuku kendine şahid gösterir.
İşte eğer insanın hayvandan şu cihat-ı selâse ile olan temayüzünü derk edebildin;
bizzarure netice veriyor ki: Nübüvvet-i mutlaka, nev'-i beşerde kutub, belki merkez ve bir
mihverdir ki; ahval-i beşer onun üzerine deveran ediyor. Şöyle ki:
Cihet-i ûlâda dikkat et!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3373: 3664 - 3373: 3669)


Arama dizesi: hikmet

İyi tefekkür et! Şöyle: Ahlâktaki ifrat ve tefrit


ise, istidadatı ifsad ediyor. Ve şu ifsad ise abesiyeti intac eder. Ve şu abesiyet ise; kâinatın en
küçük ve en ehemmiyetsiz şeylerinde mesalih ve hikemin riayetiyle, âlemde hükümfermalığı
bedihî olan hikmet-i İlahiyeye münakızdır.
Vehim ve Tenbih: "Meleke-i marifet-i hukuk" dedikleri, her fenalığın maddeten
zararını ihsas ede ede ve efkâr-ı umumiyeyi ikaz etmekle hasıl olan "meleke-i riayet-i hukuk"
dedikleri emri, şeriat-ı İlahiyeye bedel olarak dinsizlerin tasavvuru ve şeriattan istiğnaları bir
tevehhüm-ü bâtıldır. Zira dünya ihtiyarlandı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3373: 4199 - 3373: 4204)


Arama dizesi: hikmet
"Meleke-i marifet-i hukuk" dedikleri, her fenalığın maddeten
zararını ihsas ede ede ve efkâr-ı umumiyeyi ikaz etmekle hasıl olan "meleke-i riayet-i hukuk"
MAXQDA 2020 24.12.2022

dedikleri emri, şeriat-ı İlahiyeye bedel olarak dinsizlerin tasavvuru ve şeriattan istiğnaları bir
tevehhüm-ü bâtıldır. Zira dünya ihtiyarlandı. Öyle bir şeyin mukaddematı da zahir olmadı.
Bilakis mehasinin terakkisiyle beraber mesavi dahi terakki edip daha dehşetli ve aldatıcı bir
şekle giriyor. Evet nasılki nevamis-i hikmet, desatir-i hükûmetten müstağni değildir. Öyle de,

vicdana hâkim olan kavanin-i şeriat ve fazilete eşedd-i ihtiyaç ile muhtaçtır. İşte şöyle
mevhume olan meleke-i ta'dil-i ahlâk, kuva-yı selâseyi hikmet ve iffet ve şecaatta muhafaza
etmesine kâfi değildir. Binaenaleyh insan
--- sh:»(Mu:142) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
bizzarure vicdan ve tabiatlara müessir ve nafiz olan mizan-ı adalet-i İlahiyeyi tutacak bir
Nebi'ye muhtaçtır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3374: 147 - 3374: 152)


Arama dizesi: hikmet
Bilakis mehasinin terakkisiyle beraber mesavi dahi terakki edip daha dehşetli ve aldatıcı bir
şekle giriyor. Evet nasılki nevamis-i hikmet, desatir-i hükûmetten müstağni değildir. Öyle de,

vicdana hâkim olan kavanin-i şeriat ve fazilete eşedd-i ihtiyaç ile muhtaçtır. İşte şöyle
mevhume olan meleke-i ta'dil-i ahlâk, kuva-yı selâseyi hikmet ve iffet ve şecaatta muhafaza
etmesine kâfi değildir. Binaenaleyh insan
--- sh:»(Mu:142) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
bizzarure vicdan ve tabiatlara müessir ve nafiz olan mizan-ı adalet-i İlahiyeyi tutacak bir
Nebi'ye muhtaçtır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3374: 1282 - 3374: 1287)


Arama dizesi: hikmet

Buna tevatür-ü bilmana


veya ne tabir ile diyorsanız deyiniz, metin bir delildir.
Tenbih: Şu muhakematın cihet-ül vahdeti budur ki: Eğer cemi' fünun ele alınırsa ve
fünunların kavaidinin külliyetleriyle keşfettikleri ittisak ve intizama temaşa edilirse, hem de
mesalih-i cüz'iye-i müteferrikanın mayesi ve ukde-i hayatiyesi hükmünde olan bir lezzeti veya
bir muhabbeti veya bir emr-i âheri içine atılmakla -ekl ve nikâhtaki gibi- perişan olan umûr ve
ef'al o maye ile irtibat ve ittisal ettiklerini, inayet-i İlahiye nokta-i nazarında nazar-ı dikkate
alınırsa; hem de hikmetin şehadetiyle sabit olan adem-i abesiyet ve adem-i ihmali mütalaaya
alınırsa, istikra-i tâmla netice veriyor ki: Mesalih-i külliyenin kutub ve mihveri ve maden-i
hayatı hükmünde olan nübüvvet, nev'-i beşerde zarurîdir... Faraza olmazsa, perişan olan nev'-i
beşer; güya muhtel bir âlemden şu muntazam âleme düşüp cereyan-ı umumînin ahengini ihlâl
ettiği kabul olunursa, biz insanlar sair kâinata karşı ne yüzümüz kalacaktır?..

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3381: 3580 - 3381: 3585)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Acaba senin zihn-i


sakîminde belâgat o mudur ki, ezhanı tağlit ve efkârı teşviş ve muhitin müsaadesizliği ve
zamanın adem-i i'dadından ezhan müstaid olmadıkları için ukûle tahmil edilmeyen şeyleri
teklif etmektir? Kellâ. ²v¬Z¬7xT2 ¬*«G«5 ]«V«2 «‰@ÅX7! ¬v±¬V«6 bir düstur-u hikmettir. İstersen
mukaddemata
müracaat et... Bahusus Birinci Mukaddeme'de iyi tefekkür et!..
İşte bazı zevahiri, delil-i aklînin hilafına göstermek olan Üçüncü Nokta'ya cevab:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3383: 2214 - 3383: 2219)


Arama dizesi: hikmet

@«8 ye karşı derim: İşte Muhammed Aleyhissalâtü


Vesselâm...
İşaret ve irşad ve tenbih: Vakta kâinat tarafından, hükûmet-i hilkat canibinden
müstantık ve sâil sıfatıyla gönderilen fenn-i hikmet, istikbale teveccüh eden nev'-i beşerin
talîalarına rastgelmiş; birden fenn-i hikmet şöyle bir takım sualleri irad etmiş ki: "Ey insan
evlâdları! Nereden geliyorsunuz? Kimin emriyle?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3383: 2301 - 3383: 2306)


Arama dizesi: hikmet

@«8 ye karşı derim: İşte Muhammed Aleyhissalâtü


Vesselâm...
İşaret ve irşad ve tenbih: Vakta kâinat tarafından, hükûmet-i hilkat canibinden
müstantık ve sâil sıfatıyla gönderilen fenn-i hikmet, istikbale teveccüh eden nev'-i beşerin
talîalarına rastgelmiş; birden fenn-i hikmet şöyle bir takım sualleri irad etmiş ki: "Ey insan
evlâdları! Nereden geliyorsunuz? Kimin emriyle?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3383: 2638 - 3383: 2643)


Arama dizesi: hikmet

Ne edeceksiniz? Nereye gideceksiniz?


Mebdeiniz nereden? Ve müntehanız nereyedir?" O vakit nev'-i beşerin hatib ve mürşid ve
reisi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ayağa kalkarak, hükûmet-i hilkat canibinden
gelen fenn-i hikmete şöyle cevab vermiştir ki: "Ey müstantık efendi! Biz maaşir-i mevcudat,
Sultan-ı Ezel'in emriyle, kudret-i İlahiyenin dairesinden memuriyet sıfatıyla gelmişiz. Şu
hulle-i vücudu bize giydirerek ve şu sermaye-i saadet olan istidadatı veren, cemi'-i evsaf-ı
kemaliye ile muttasıf

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3383: 3271 - 3383: 3276)


Arama dizesi: hikmet

(Mu:167) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
ve Vâcib-ül Vücud olan Hâkim-i Ezel'dir. Biz maaşir-i beşer dahi, şimdi saadet-i ebediyenin
esbabını tedarik etmekle meşgulüz. Sonra birden ebede müteveccihen şehristan-ı ebed-ül âbâd
olan haşr-i cismanîye gideceğiz.
İşte ey hikmet, halt etme ve safsata yapma!.. Gördüğün ve işittiğin gibi söyle!.."
Üçüncü Maksad

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3384: 65 - 3384: 70)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet


Kur'an-ı Mübin, haşr-i cismanîyi o derece izah etmiştir ki; edna bir şübheyi bırakmamış.
İşte biz de kuvvetimize göre onun berahinini bir derece tefsir için birkaç makasıd ve
mevakıfına işaret edeceğiz.

Birinci Maksad: Evet kâinattaki nizam-ı ekmel, hem de hilkatteki hikmet-i tâmme,
hem de âlemdeki adem-i abesiyet, hem de fıtrattaki adem-i israf, hem de cemi' fünun ile sabit
olan istikra-i tâmm, hem de yevm ve sene gibi çok enva'da olan birer nevi' kıyamet-i
mükerrere, hem de istidad-ı beşerin cevheri, hem de insanın lâ-yetenahî olan âmâli, hem de
Sâni'-i Hakîm'in rahmeti, hem de Resul-i Sadık'ın lisanı, hem de Kur'an-ı Mu'ciz'in beyanı;
haşr-i cismanîye sadık şahidler ve hak ve hakikî bürhanlardır.
--- sh:»(Mu:168) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3384: 862 - 3384: 867)


Arama dizesi: hikmet

1- Evet saadet-i ebediye olmazsa nizam, bir suret-i zaîfe-i vâhiyeden ibaret kalır. Cemi'
maneviyat ve revabıt ve niseb, hebaen gider. Demek nazzamı, saadet-i ebediyedir.
2- Evet inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlahiye, kâinattaki riayet-i mesalih ve
hikem ile mücehhez olduğundan, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Zira saadet-i ebediye olmazsa,
kâinatta bilbedahe sabit olan hikem ve fevaide karşı mükâbere edilecektir.
3- Neam, akıl ve hikmet ve istikra'ın şehadetleriyle sabit olan hilkatteki adem-i abesiyet;
haşr-i cismanîdeki saadet-i ebediyeye işaret, belki delalet eder. Zira adem-i sırf, herşeyi abes
eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3384: 1100 - 3384: 1105)


Arama dizesi: hikmet

2- Evet inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlahiye, kâinattaki riayet-i mesalih ve
hikem ile mücehhez olduğundan, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Zira saadet-i ebediye olmazsa,
kâinatta bilbedahe sabit olan hikem ve fevaide karşı mükâbere edilecektir.
3- Neam, akıl ve hikmet ve istikra'ın şehadetleriyle sabit olan hilkatteki adem-i abesiyet;
haşr-i cismanîdeki saadet-i ebediyeye işaret, belki delalet eder. Zira adem-i sırf, herşeyi abes
eder.
4- Evet fıtratta, ezcümle âlem-i suğra olan insanda, fenn-i menafi'-ül a'zanın şehadetiyle
sabit olan adem-i israf gösterir ki: İnsanda olan istidadat-ı maneviye ve âmâl ve efkâr ve
müyulatının adem-i israfını isbat eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3392: 299 - 3392: 304)


Arama dizesi: hikmet
Çünki bir şeyden herşeyi yapmak; bir topraktan bütün meyveleri
yapmak, bir sudan bütün hayvanları halketmek, bir basit gıdadan bütün cihazat-ı hayvaniyeyi
icad etmek; hem herşeyi birşey yapmak; bir zîhayatın yediği gayet mütebayin taamlardan bir

lahm-ı mahsus (et) ve bir cild-i basit nescetmek (dokumak) gibi san'atlar, Ehad ve Samed olan
Sultan-ı Ezel ve Ebed'in sikke-i hassasıdır, hâtem-i mahsusasıdır, taklid edilmez bir turrasıdır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

O zehirli bir kısım meyveler ise, lezaiz-i muharremedir. O tılsım ise, sırr-ı iman ile açılan sırr-
ı hikmet-i hilkattir. O miftah ise, yÁV7«! @«< ve yÁV7! ެ!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3394: 2355 - 3394: 2360)


Arama dizesi: hikmet

Hem halime bakıyorum, görüyorum ki: Ben misafirim, uzun bir sefere sevkediliyorum.
Yolum kabir, berzah ve haşir üstünden geçip ebed-ül âbâda kadar gider. O karanlık yolda, zâd
ile ziya ister. Halbuki Kur'an haricinde hiçbir akıl ve hikmet ve hiçbir ilim ve felsefe o yolun
zulümatını izale edecek bir nur ve o uzun sefere zâd olacak bir rızk vermiyor. Ancak onu
ışıklandıracak yalnız şems-i Kur'an'dan
--- sh:»(Ni:30) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3401: 636 - 3401: 641)


Arama dizesi: hikmet

Evvelen: Cevab vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Belki cevab vermek daimîdir.
Fakat is'af-ı hacet, mücîbin hikmetine tâbidir. Meselâ sen, tabibi çağırıyorsun. Dersin ki: "Ey
hekim!"

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3402: 2058 - 3402: 2063)


Arama dizesi: hikmet

Ve insan denilen ve esma-i kudsiye-i İlahiyenin cilvelerini ilân eden ve


bir kaside-i mevzune-i manzume-i
--- sh:»(Ni:57) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
hikmet ve bir şecere-i bâkiyenin cihazatını câmi' olan mu'cize-i kudret bir çekirdeği ve haml-i
emanetle, a'zam-ı mevcudata tefevvuk eden bir halife-i arzı, en zelil bir hayvan-ı fâni-i
zâilden daha zelil ve daha zaîf, daha âciz, daha fakir ve seri-üz zeval ve't-tahavvül bir levha
derekesine indirir.
Demek nefs-i emmare, şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3404: 534 - 3404: 539)


Arama dizesi: hikmet

Eğer za'fını anlayıp dua etse, aczini bilip istimdad


etse, metalibine öyle muvaffak olur ve makasıdı ona öyle müsahhar olur ki; iktidar-ı zâtîsiyle,
öşr-i mi'şarına muvaffak olamaz. Nasılki nazdar bir çocuğun ağlamasıyla matlubuna öyle
muvaffak olur ve öyle kavîler ona müsahhar olurlar ki, bin defa kendi kuvvetçiğiyle onlara
yetişemez. Demek ki; saltanat-ı insaniyet, celb ve gasbetmekle ve galib olmakla değildir.
Belki insana bu derece müsahhariyetin sebebi: Şefkat ve rahmet ve hikmet-i Hâlıktır ki;
eşyayı, insana müsahhar etmiş. Bir gözsüz akrep ve bir ayaksız yılan gibi haşerata mağlub
olan insana, bir kurttan ipeği
--- sh:»(Ni:62) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3405: 3091 - 3405: 3096)


Arama dizesi: hikmet

°w[¬A8 Ê:G«2 ²vU«7 yÅ9¬!


Şu âyetin hazinesinden bir cevherine temsil ile bir işarettir.
Ey nefsini unutmuş, vazife-i hayatını anlamamış ve hilkat-i insanın hikmetinden gaflet
--- sh:»(Ni:68) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
etmiş ve şu masnuat-ı müzeyyenede Sâni'-i Hakîm'in tevdi ettiği ve şu kitab-ı kebirde
nakşettiği âyâtına cahil kalmış Said-i bîçare!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3406: 789 - 3406: 794)


Arama dizesi: hikmet

Biri: Bizzât
nazar-ı dekaik-aşinasıyla baksın. Diğeri: Başkaların nazarlarıyla baksın.
İşte bu hikmete binaen, gayet cesîm ve gayet geniş bir kasrı yapmağa başladı. O kasrı
öyle şâhane bir surette dairelere ve menzillere taksim etti. Ve o menzilleri hazinelerinin
--- sh:»(Ni:69) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3406: 1182 - 3406: 1187)


Arama dizesi: hikmet

(Ni:69) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
enva'-ı murassaatıyla tezyin etti. Ve san'atının en latif, en güzel eserleriyle süslendirdi. Ve
fünun-u hikmetinin en dakikleriyle tanzim ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekâraneleriyle tersim ve
tekmil etti.
Sonra her taam ve nimetlerin bütün enva'ından en lezizlerini câmi' sofralar kurdu.
Herkese lâyık bir sofra tayin etti. Gayet sehavetkârane ve san'atperverane bir surette, her bir
lokma yüz sanayi-i latifenin eseri ile vücud bulmuş gibi musanna' bir ziyafet-i âmme ihzar
ettirip; aktar-ı memleketindeki raiyetini seyre, tenezzühe, ziyafete davet etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3409: 1414 - 3409: 1419)


Arama dizesi: hikmet

(Ni:79) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-
mi münhasırdır? Hâşâ ve kellâ! Belki senin vücudunda bunların hikmet-i derci ve fıtratında
gaye-i idhali iki esastır:
Biri: Cenab-ı Mün'im-i Hakikî (Amme Nevalühü) bütün nimetlerinin çeşit çeşit enva'ını
sana ihsas etmekten ve ettirmekten ibarettir. Sen de hissedip şükür ve ibadetini etmelisin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3413: 142 - 3413: 147)


Arama dizesi: Hikmet

Sair esasatın, bu iki esasın gibi esassızdırlar. Seni bu hataya düşüren, senin yek-çeşm
dehandır. Çünki sen, Rabbini unuttun. Hikmet-i san'at-ı Rabbaniyeye, kör tabiat namını taktın,
âsâr-ı rahmeti, o mevhum tabiata istinad ederek, esbaba isnad ettin, küfrana başladın. Allah'ın
malını, bazı şeytan tagutlara taksim ettin, küfre girdin. İşte bu dalaletindendir ki senin
nazarında herbir insan, belki herbir hayvan, nihayetsiz hacatının tahsili için, hesabsız
MAXQDA 2020 24.12.2022

düşmanlarına karşı tek başıyla mücadele ve musaraa etmeğe muztardır. Fakat ne ile, hangi
silâh ile? Evet zerre gibi bir iktidar, saç gibi bir ihtiyar, zevale maruz lem'a gibi bir şuur,
intifaya maruz şu'le gibi bir hayat, kısalıkta dakika gibi bir ömür ile musaraa etmek lâzım
gelir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3416: 504 - 3416: 509)


Arama dizesi: Hikmet

²G«T«4 «}«W²U¬E²7! «€Ìx< ²w«8«:


Ey serab-ı gururu, şarab-ı tahur zanneden Said-i hodfüruş! Hikmet, hayr-ı kesîr
olduğunu işittin. Fakat yanlış yola gitmiştin. Şu kitab-ı kâinatın hikmetini, maânîsinde
aramadın. Gittin, nukuşunda taharri ettin. Hikmet-i kudsiye-i Kur'aniye ile hikmet-i felsefe-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3416: 594 - 3416: 599)


Arama dizesi: hikmet

Ey serab-ı gururu, şarab-ı tahur zanneden Said-i hodfüruş! Hikmet, hayr-ı kesîr
olduğunu işittin. Fakat yanlış yola gitmiştin. Şu kitab-ı kâinatın hikmetini, maânîsinde
aramadın. Gittin, nukuşunda taharri ettin. Hikmet-i kudsiye-i Kur'aniye ile hikmet-i felsefe-i
insanın farklarını görmek istersen şu temsile güzel bak:
Bir zaman dindar, san'atkâr bir hâkim Kur'an'ı acib bir tarzda yazmış.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3416: 661 - 3416: 666)


Arama dizesi: Hikmet

Hikmet, hayr-ı kesîr


olduğunu işittin. Fakat yanlış yola gitmiştin. Şu kitab-ı kâinatın hikmetini, maânîsinde
aramadın. Gittin, nukuşunda taharri ettin. Hikmet-i kudsiye-i Kur'aniye ile hikmet-i felsefe-i
insanın farklarını görmek istersen şu temsile güzel bak:
Bir zaman dindar, san'atkâr bir hâkim Kur'an'ı acib bir tarzda yazmış. Bazı hurufatını
elmas ve zümrüt ile, bir kısmını altun ve gümüş ile, bir kısmını daha kıymetdar cevherler ile
yazıp öyle müzeyyen ve münakkaş etmişti ki; o Kur'anı, kıraatını bilen ve bilmeyen herkes
temaşa edip istihsan ederdi. Fakat

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3416: 694 - 3416: 699)


Arama dizesi: hikmet

Hikmet, hayr-ı kesîr


olduğunu işittin. Fakat yanlış yola gitmiştin. Şu kitab-ı kâinatın hikmetini, maânîsinde
aramadın. Gittin, nukuşunda taharri ettin. Hikmet-i kudsiye-i Kur'aniye ile hikmet-i felsefe-i
insanın farklarını görmek istersen şu temsile güzel bak:
Bir zaman dindar, san'atkâr bir hâkim Kur'an'ı acib bir tarzda yazmış. Bazı hurufatını
elmas ve zümrüt ile, bir kısmını altun ve gümüş ile, bir kısmını daha kıymetdar cevherler ile
yazıp öyle müzeyyen ve münakkaş etmişti ki; o Kur'anı, kıraatını bilen ve bilmeyen herkes
temaşa edip istihsan ederdi. Fakat

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3416: 2776 - 3416: 2781)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

(Ni:104) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
ve envâr u esrarından bahsederek bir güzel tefsir yazdı.
Sonra, ikisi de eserlerini hâkime takdim ettiler. Hâkim, evvel feylesofun eserine baktı
gördü ki: O hodpesent, tabiatperest adam çok çalışmış; fakat hiç hikmetini ve manasını
anlamamış. Belki karıştırmış. Ona karşı hürmetsizlik belki edebsizlik etmiş. Manasız nukuş
zannederek, kıymetsizlik ile tahkir etmiş. Hâkim dahi eserini başına vurdu.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3417: 151 - 3417: 156)


Arama dizesi: hikmet

beşere ders verir. Mevcudata, mana-yı harfiyle bakar. "Ne güzel yapılmış, ne güzel delalet
ediyor" der. Kâinatın hakikî güzelliğini gösterir.
İlm-i hikmet dedikleri felsefe ise; sahaif-i kâinatın hurufunun tezyinat ve münasebatına
dalmış, sersemleşmiş. Hurufata, mana-yı harfiyle bakmak lâzım gelirken, mana-yı ismiyle
bakmış. "Ne güzel yapılmış" diyecek yerde, "Ne güzeldir" deyip çirkinleştirmiş. Kâinatı
tahkir edip, kendisine müşteki etmiştir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3420: 1676 - 3420: 1681)


Arama dizesi: hikmet

Başbaşa verip, zevilhayata hizmet ederler. Omuz omuza verip bir gayeye
müteveccihen bir müdebbire itaat ederler. Evet şems ve kamerden, gece ve gündüzden, kış ve
yazdan tut tâ nebatat hayvanların imdadına, hayvanlar insanların imdadına, zerrat-ı gıdaiye
semeratın imdadına, mevadd-ı taamiye, hüceyrat-ı bedenin imdadına koşup gelmelerine kadar
câri olan düstur-u teavün ile bütün mevcudat, Kerim bir Mürebbi'nin emriyle hareket
ettiklerini gösteriyorlar.
İşte şu kâinat içinde câri olan bu tesanüd, bu teavün, bu tecavüb, bu teânuk, bu
müsahhariyet, bu intizam bir tek Müdebbir'in terbiyetiyle idare ve bir tek Mürebbi'nin
tedbiriyle sevkedildiğine kat'iyyen şehadet eden bu meşhudumuz hikmet-i âmme içindeki
inayet-i tâmme ve o inayet içindeki rahmet-i vasia ve o rahmet içindeki rızk-ı âmm ve her
müterezzika lâyık bir tarzda rızık vermek öyle parlak bir hâtem-i tevhiddir ki, bütün bütün kör
olmayan görür.
--- sh:»(Ni:117) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
ONUNCU LEM'A:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3420: 2397 - 3420: 2402)


Arama dizesi: hikmet

(Ni:117) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
ONUNCU LEM'A: Evet nasılki bir tarlada ekilen bir nevi tohum; o tarlanın, tohum
sahibinin taht-ı tasarrufunda olduğunu ve o tohum da, tarla mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda
olduğunu gösterir. Öyle de: Şu anasır denilen mezraa-i masnuatın, vâhidiyet ve besatet ile
beraber külliyet ve ihataları ve şu mahlukat denilen semerat-ı rahmet ve mu'cizat-ı kudret ve
kelimat-ı hikmetin mümaselet ve müşabehetleriyle beraber çok yerlerde intişarları ve her
tarafta bulunup tavattun etmeleri, bir Sâni'-i Mu'ciznüma'nın taht-ı tasarrufunda olduklarını
gösterir. Güya herbir çiçek, herbir semere, herbir hayvan; o Sâni'in birer sikkesidir, birer
hâtemidir, birer turrasıdır. Her nerede bulunurlarsa bulunsunlar, lisan-ı hal ile derler ki: "Biz
kimin sikkesiyiz, bu yerler dahi onundur."

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3422: 2275 - 3422: 2279)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: takva

Hangi vehmin haddi var ki böyle hesabsız


imzalarla teyid edilen bir iddiaya parmak karıştırsın?
İkinci Reşha: Evet şu nuranî bürhan-ı tevhid, nasılki iki cenahın icma ve tevatürüyle
teyid ediliyor.. öyle de Tevrat, İncil gibi kütüb-ü semavînin işaratı ve irhasatın rumuzatı ve
hâtiflerin beşaratı ve kâhinlerin şehadatı ve şakk-ı Kamer gibi binler mu'cizatının delalatı ve
şeriatının hakkaniyetiyle teyid ve tasdik edildiği gibi; zâtındaki gayet kemalde ahlâk-ı
hamîdesi ve vazifesindeki secaya-yı âliyesi ve kemal-i emniyeti ve kuvvet-i imanı ve gayet
itminanı ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvası ve fevkalâde ubudiyeti ve fevkalâde
ciddiyeti ve fevkalâde metaneti, şu bürhan-ı nâtıkın davasında sadık olduğunu aşikâre
gösteriyorlar.
Üçüncü Reşha: Eğer istersen gel asr-ı saadete, Ceziret-ül Arab'a gidelim. Hayalen
olsun o zâtı vazife başında görüp ziyaret edelim.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3422: 3006 - 3422: 3011)


Arama dizesi: hikmet

Hüsn-ü sîret ve cemal-i


--- sh:»(Ni:125) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
suret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki; elinde mu'ciznüma bir kitab tutmuş, lisanında
hakaikaşina bir hitab ile bütün benî-Âdeme, belki cin ve ins ve meleğe, belki bütün
mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-ı âlemin muamma-yı
acibanesini hall ve şerh edip, sırr-ı hikmet-i kâinatın tılsım-ı muğlakını feth ve keşfediyor.
Bütün mevcudattan sorulan ve bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden şu üç müşkil ve müdhiş
sual-i azîme ki: "Necisin, ne yerden geliyorsun ve ne yere gidiyorsun?" suallerine, mukni' ve
makbul cevab-ı savab veriyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3423: 553 - 3423: 558)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Ni:126) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------


memur, birer müsahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. O ağlayıcı, şekva edici kimsesiz yetimler,
birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir suretini giydi. Ve kâinattaki harekât
ve tenevvüat ve tegayyürat, manasızlıktan ve abesiyet ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer
mektubat-ı Rabbaniye, birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer meraya-yı esma-i İlahiye ve âlem
dahi, bir kitab-ı hikmet-i Samedaniye mertebesine çıktılar.
İnsanı bütün hayvanatın madûnuna düşüren, insanın hadsiz za'f ve aczi, fakr ve ihtiyacı;
hem insanı bütün hayvanlardan daha bedbaht hale getiren, vasıta-i nakl-i hüzün ve elem-i havf
ve gam olan insanın aklı o nur ile nurlandığı vakit; insan bütün hayvanat, bütün mahlukat
üstünde, o nurlanmış acz ve fakr ve akıl ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fizar ile nazdar bir
halife-i zemin olur. Demek o muarrif bürhan-ı nâtık olmazsa, kâinat da, insan da, hattâ herşey
de hiçe iner. Elbette böyle bir bedi' kâinatta, böyle bir muarrif zât elzemdir. Yoksa kâinat ve
eflâk olmamalıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3425: 1901 - 3425: 1906)


Arama dizesi: hikmet

Bak, saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor, lika istiyor, cennet


istiyor... Bu meraya-yı mevcudatta cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i İlahiye ile
beraber istiyor. Hattâ
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(Ni:134) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------


eğer rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi hesabsız o matlubun esbab-ı mûcibesi olmasa idi, şu
Zâtın (A.S.M.) tek duası, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu Cennet'in binasına
sebebiyet verecekti. Nasılki onun risaleti, şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi.
Acaba ehl-i akıl ve ehl-i tahkike «–@«6 @ÅW¬8 «G²"«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3426: 2528 - 3426: 2533)


Arama dizesi: hikmet

Birinci bürhan-ı tevhidin müfessiri, ikinci bürhan-ı nâtıkın musaddıkı olan üçüncü
bürhanımız, Kur'an-ı Hakîm'dir.
Geçmiş derslerden anlarsın ki; Rabbimizden gelen ve Rabbimizi bize tarif eden Kur'an:
Şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi, şu sahaif-i arz ve semada müstetir künuz-u
esma-i İlahiyenin keşşafı, şu sutur-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftahı, şu âlem-i
şehadet perdesi arkasındaki âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı Rahmaniye ve hitabat-ı
ezeliyenin hazinesi, şu avalim-i maneviye-i İslâmiyenin güneşi, temeli, hendesesi ve âlem-i
uhreviyenin haritası, zât ve sıfat ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı,
bürhan-ı katıı, tercüman-ı sâtıı; şu âlem-i insaniyetin mürebbisi, hikmet-i hakikîsi, mürşidi,
hâdîsi. İnsana hem bir kitab-ı
--- sh:»(Ni:138) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
hikmet, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua ve ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet,
hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir gibi, insanın bütün hacat-ı maneviyesine karşı birer
kitab.. hem bütün muhtelif ehl-i mesalik ve meşarib olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve
muhakkikînin herbirinin meşreblerine lâyık birer risale ibraz eden bir kütübhane-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3426: 2702 - 3426: 2707)


Arama dizesi: hikmet

uhreviyenin haritası, zât ve sıfat ve esma ve şuun-u İlahiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı,
bürhan-ı katıı, tercüman-ı sâtıı; şu âlem-i insaniyetin mürebbisi, hikmet-i hakikîsi, mürşidi,
hâdîsi. İnsana hem bir kitab-ı
--- sh:»(Ni:138) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
hikmet, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua ve ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet,
hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir gibi, insanın bütün hacat-ı maneviyesine karşı birer
kitab.. hem bütün muhtelif ehl-i mesalik ve meşarib olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve
muhakkikînin herbirinin meşreblerine lâyık birer risale ibraz eden bir kütübhane-i
mukaddestir.
Tekraratındaki lem'a-i i'caza bak ki; Kur'an kitab-ı zikir, kitab-ı dua, kitab-ı davet
olduğundan içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir, belki eblağdır. Zira zikrin şe'ni, tekrar
ile tenvirdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3427: 2140 - 3427: 2145)


Arama dizesi: hikmet

Geçmiş derslerden anladın ki;


Kur'an-ı Hakîm, şu kâinattan bahseder. Tâ zât ve sıfât ve esma-i İlahiyeyi bildirsin, Yani bu
kitab-ı kâinatın meânisini anlatıp, tâ Hâlıkı tanıttırsın. Demek Kur'an mevcudata, kendileri
için değil; mûcidleri için bakıyor. Hem umuma hitab ediyor. İlm-i hikmet ise, mevcudata,
mevcudat için bakıyor. Hem havassa ve ehl-i fenne hitab ediyor. Öyle ise madem ki Kur'an-ı
Hakîm mevcudatı delil yapıyor, bürhan yapıyor, delil zahir olmak ve nazar-ı umumîde çabuk
MAXQDA 2020 24.12.2022

anlaşılmak gerektir.
Hem madem ki Kur'an-ı Mürşid, bütün tabakat-ı beşere hitab ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3428: 851 - 3428: 855)


Arama dizesi: takva

Fakat düşman
kal'a içine girse ve gizlense, o vakit o düşmana karşı silâhlanmak, zırh giymek ve gayet dikkat
etmek, hem pek ciddî sebat etmek lâzımdır. Tâ ki hayat-ı ebediyesini hafî darbelerden
kurtarabilsin.
Ey kardeş! Zırh ve silâh, namaz ve takvadır. Kur'an'ın zincirini muhkem tut. Onun
sözüne kulak ver. Başkaları seni aldatmasın. Şu zamanın gafil sarhoşları içinde, seni terk-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3429: 149 - 3429: 153)


Arama dizesi: takva
Böyle fakire fakir namı
ağır gelebilir, fakat ›¬h²F«4 h²T«S²7«! bu sırra işaret eder.

--- sh:»(Ni:146) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------


Hem Kur'an-ı Kerim'in verdiği zâd ve takva ile ve nur-u hidayetle, zulümat-ı berzah ve
ehval-i haşir âsân olur. Ve o vesika-i Kur'aniye ile insan, bin senelik bir yolu bir günde kat'
eder.
Ey gafil! Eğer ölümü öldürebilirsen; zevali dahi dünyadan izale edebilirsen ve acz ve
fakrı beşerden kaldırabilirsen ve katı-üt tarîklik yapmak için zîhayatın hususan insanın ebede
giden yolunu seddedecek bir çare bulmuşsan, dinden istiğna ve dinin şeairini terketmeğe
insanları davet edebilirsin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3432: 959 - 3432: 963)


Arama dizesi: takva

Öyle
de, tedai-i efkâr saikasıyla istemediğin sevimsiz pis hayalâtın nezih efkârların içine girmesi
zarar vermez. Meğer kasden ola veya zarar zannıyla onunla meşgul olasın.
Dördüncü Vecih: Amelin en iyi suretini taharriden neş'et eden bir vesvesedir ki; takva
zannıyla teşeddüd ettikçe hal ona şiddetlenir. Hattâ öyle bir dereceye varır ki; o amelin daha
evlâsını ararken harama girer.
--- sh:»(Ni:157) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3436: 2993 - 3436: 2998)


Arama dizesi: hikmet
nazm-ı celili ile, herşeyi câmi' olan Kur'an-ı Azîm-ül Beyan, elbette ve elbette gerek işarî
manasıyla ve gerek hesab-ı cifrîsiyle, Risale-i Nur müellifinin doğum tarihine veya tahsile
başladığı tarihe ve isimlerine işaret etmektedir. Risale-i Nur cüzlerinde, Sure-i Bakara'daki
¬w<¬±G7! ]¬4 «˜!«h²6¬! «ž ilââhir âyet-i kerimesinin hakikatlı, hikmetli, muhteşem tefsiri; işarî mana
ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

hesab-ı cifrîsiyle beyan edildiğinden, o hakikatlı ve haşmetli tefsirin Risale-i Nur'a ve


mübarek müellifine latif işaretleri arasında ]«T²$x²7! ¬?«:²hQ²7@¬" nazm-ı celil-i Sübhanîsi, cifirce
--- sh:»(Ni:173) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

(1347) rakamını göstererek, (Üstad Bediüzzaman) ismine cifren tevafuku gösteriyor ki: Bu
âyetin Sure-i Lokman'daki âyetle münasebeti ve iki yerde bu hakikatın tekrarı, Risale-i Nur'a
çok kuvvetli bir işaret ve ima teşkil etmektedir.
Risale-i Nur kendi şakirdleriyle kopmaz bir zincir, bir habl-ül metin vasfına tam lâyık
olarak, bu dehşetli asrın savletli bid'alarına karşı emsalsiz bir kahramanlıkla göğüs gererek
pişva-yı âlem-i İslâm olmuş ve Kur'an-ı Azîm'in dellâlı sıfatıyla aktar-ı İslâmiyenin her
yerinde, hattâ küre-i zeminde meş'ale-i imanı, Kur'an'ın ezelî ve ebedî ışığıyla parlatmış
olması, elhak bu vasfa tam lâyık olduğunu nice bürhanlarla teyid etmiş bulunuyor.
Bu kudsi âyetlerin tafsilâtlı tefsiri Risale-i Nur külliyatında beyan edilmiş
bulunduğundan, bu yüksek hakaikı ona havale ederek dersime hâtime veriyorum.
Çok mübarek üstadım efendim! Haddimin milyon kerre fevkinde olan bir mes'elede
küçüklüğüme, nihayetsiz aczime, sonsuz fakrime ve cehlime bakmayarak, cür'etli
hareketimden dolayı bendenizi affediniz. Yalnız şurasını tekraren arzedeyim ki: Rahle-i
tedrisinizde ahz-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3439: 2937 - 3439: 2942)


Arama dizesi: hikmet

Neden bu kadar muarızlara karşı ve muannid feylesoflara ve ehl-i dalalete mukabil


Risale-i Nur mağlub olmuyor? Milyonlar kıymettar hakikî kütüb-ü imaniye ve İslâmiyenin
intişarlarına bir derece sed çektikleri halde; sefahet ve hayat-ı dünyeviyenin lezzetleriyle çok
bîçare gençleri ve insanları hakaik-i imaniyeden mahrum bıraktıkları halde; en şiddetli hücum
ve en gaddarane muamele ve en ziyade yalanlarla ve aleyhinde
--- sh:»(H:8) ↓ ---------------------------------------------------------------------------------------------
yapılan propagandalarla Risale-i Nur'u kırmak, insanları ondan ürkütmek ve vazgeçirmeye
çalıştıkları halde, hiçbir eserde görülmediği bir tarzda Risale-i Nur'un intişarı, hattâ çoğu el
yazması ile altıyüz bin nüsha risalelerinden kemal-i iştiyak ile perde altında intişar etmesi ve
dâhil ve hariçte kemal-i iştiyak ile kendini okutturması hikmeti nedir? Sebebi nedir?" diye bu
mealde çok suallere karşı elcevab deriz ki:
Kur'an-ı Hakîm'in sırr-ı i'cazıyla hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur; bu dünyada bir
manevî cehennemi, dalalette gösterdiği gibi; imanda dahi bu dünyada manevî bir cennet
bulunduğunu isbat ediyor. Ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde, manevî
elîm elemleri gösterip hasenat ve güzel hasletlerde ve hakaik-i şeriatın amelinde cennet lezaizi
gibi manevî lezzetler bulunduğunu isbat ediyor. Sefahet ehlini ve dalalete düşenlerini -o
cihetle- aklı başında olanlarını kurtarıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3440: 2081 - 3440: 2086)


Arama dizesi: hikmet

Ezcümle:
O seyahat-ı hayaliyede, rızka muhtaç hayvanat âlemini gördüğüm vakit, maddî felsefe
ile baktım. Hadsiz ihtiyacat ve şiddetli açlıklarıyla beraber za'f ve aczleri, o zîhayat âlemini
bana çok acıklı ve elîm gösterdi. Ehl-i dalalet ve gafletin gözüyle baktığımdan feryad
MAXQDA 2020 24.12.2022

eyledim. Birden hikmet-i Kur'aniye ve imanın dûrbîni ile gördüm:


--- sh:»(H:11) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Rahman ismi Rezzak burcunda, parlak bir güneş gibi tulû' etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3441: 1355 - 3441: 1360)


Arama dizesi: hikmet

Arz içinde ve o dehşetli gemi üstünde kâinatın hadsiz boşluğunda seyahat eden bîçare nev'-i
insan vaziyeti bana vahşetli bir karanlık içinde göründü. Başım döndü, gözüm karardı.
Felsefenin gözlüğünü yere vurdum, kırdım. Birden hikmet-i Kur'aniye ile ışıklanmış bir göz
ile baktım, gördüm ki:
--- sh:»(H:14) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Hâlık-ı Arz ve Semavat'ın Kadîr, Alîm, Rab, Allah ve Rabb-üs Semavati ve-l Arz ve
Müsahhir-üş Şemsi ve-l Kamer isimleri rahmet, azamet, rububiyet burçlarında güneş gibi tulû'
ettiler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3442: 2279 - 3442: 2284)


Arama dizesi: hikmet

#ž¬ a²\¬% Yani; benim insanlara Cenab-ı Hak tarafından bi'setim ve gelmemin
ehemmiyetli bir
--- sh:»(H:19) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
hikmeti, ahlâk-ı haseneyi ve güzel hasletleri tekmil etmek ve beşeri ahlâksızlıktan
kurtarmaktır.
Hamd ve salâttan sonra: Ey bu Câmi-i Emevî'de bu dersi dinleyen Arab kardeşlerim!
Ben haddimin fevkinde bu minbere ve bu makama irşadınız için çıkmadım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3446: 533 - 3446: 538)


Arama dizesi: hikmet

İkinci Misal: Avrupa'nın asr-ı âhirde en meşhur bir feylesofu Prens Bismark diyor ki:
"Ben bütün Kütüb-ü Semaviyeyi tedkik ettim. Tahrif olmalarına binaen beşerin saadeti
için aradığım hakikî hikmeti bulamadım. Fakat Muhammed'in (Aleyhissalâtü Vesselâm)
Kur'anını umum kütüblerin fevkinde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi
beşerin saadetine hizmet edecek bir eser yoktur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3446: 660 - 3446: 665)


Arama dizesi: hikmet

"Ben bütün Kütüb-ü Semaviyeyi tedkik ettim. Tahrif olmalarına binaen beşerin saadeti
için aradığım hakikî hikmeti bulamadım. Fakat Muhammed'in (Aleyhissalâtü Vesselâm)
Kur'anını umum kütüblerin fevkinde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi
beşerin saadetine hizmet edecek bir eser yoktur.
--- sh:»(H:32) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3448: 662 - 3448: 667)


Arama dizesi: hikmet

Kâinatın
nizamında galib-i mutlak ve maksud-u bizzât ve Sâni'-i Zülcelal'in hakikî maksadları, hayır ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

hüsün ve güzellik ve mükemmeliyettir. Çünki kâinata ait fenlerden herbir fen, küllî
kaideleriyle bahsettiği nev' ve taifede öyle bir intizam ve mükemmeliyet gösteriyor ki, ondan
daha mükemmel akıl bulamıyor. Meselâ: Tıbba ait teşrih-i beden-i insanî fenni ve
Kozmoğrafyaya tâbi Manzume-i Şemsiye fenni; nebatat ve hayvanata ait fenler gibi bütün
fenlerin her birisi, küllî kaideleriyle o bahsettiği kısımda Sâni'-i Zülcelal'in o nev'deki
nizamında mu'cizat-ı kudretini ve hikmetini ve y«T«V«' ¯š²z«- Åu6 «w«,²&«! hakikatını gösteriyor.
--- sh:»(H:39) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
Hem istikra-i tâmme ve tecrübe-i umumî gösteriyor, netice veriyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3448: 2232 - 3448: 2237)


Arama dizesi: hikmet

Hem istikra-i tâmme ile ve fenlerin tahkikatıyla sabit olmuş ki; mahlukat içinde en
--- sh:»(H:40) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
mükerrem, en ehemmiyetli beşerdir. Çünki beşer, hilkat-ı kâinattaki zahirî esbab ve
neticelerinin mabeynindeki basamakları ve teselsül eden illetlerin ve sebeblerin
münasebetlerini aklıyla keşfedip san'at-ı İlahiyeyi ve muntazam hikmetli icadat-ı
Rabbaniyenin taklidini san'atçığıyla yapmak ve ef'al-i İlahiyeyi anlamak için ve san'at-ı
İlahiyeyi bilmek ve cüz'î ilmiyle ve san'atlarıyla anlamak için bir mizan, bir mikyas, kendi
cüz'î ihtiyarıyla işlediği maddelerle, Hâlık-ı Zülcelal'in küllî, muhit ef'al ve sıfatlarını bilerek
kâinatın en eşref, en ekrem mahluku beşer olduğunu isbat ediyor.
Hem İslâmiyet'in kâinata ve beşere ait hakikatlarının şehadetiyle mükerrem beşer içinde
en eşref ve en a'lâsı ehl-i hak ve hakikat olan ehl-i İslâmiyet; hem istikra-i tâmme ile,
tarihlerin şehadetiyle, en mükerrem beşer içindeki en müşerref olan ehl-i hakkın içinde dahi
bin mu'cizatı ve çok yüksek ahlâkının ve İslâmiyet ve Kur'an hakikatlarının şehadetiyle en
efdal, en yüksek olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır.
Madem bu yarı bürhanın üç hakikatı böyle haber veriyor. Acaba hiç mümkün müdür
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3448: 3368 - 3448: 3373)


Arama dizesi: hikmet

Madem bu yarı bürhanın üç hakikatı böyle haber veriyor. Acaba hiç mümkün müdür
--- sh:»(H:41) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ki, nev'-i beşer şekavetiyle bu kadar fenlerin şehadetini cerhedip, bu istikra-i tâmmeyi kırıp,
meşiet-i İlahiyeye ve kâinatı içine alan hikmet-i ezeliyeye karşı temerrüd edip, şimdiye kadar
ekseriyetle yaptığı gibi o zalimane vahşetinde ve mütemerridane küfründe ve dehşetli
tahribatında devam edebilsin? Ve İslâmiyet aleyhinde bu hâlin devam etmesi hiç mümkün
müdür?
Ben bütün kuvvetimle, hadsiz lisanım olsa, o hadsiz lisanlarla kasem ederim ki, âlemi
bu nizam-ı ekmel ile, bu kâinatı zerreden seyyarata kadar, sinek kanadından semavat
kandillerine kadar nihayet bir hikmet-i intizam ile halkeden Hakîm-i Zülcelal'e ve Sâni'-i
Zülcemal'e o hadsiz lisanlarla kasem ediyoruz ki; beşer hiçbir cihetle bütün enva'-ı kâinata
muhalif olarak ve küçük kardeşleri olan sair taifelere zıd olarak kâinattaki nizama, küllî
şerleriyle muhalefet edip nev'-i beşerde şerrin hayra galebesine binler senede sebeb olan o
zakkumları yiyip hazmetmesi mümkün değil…

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3448: 3812 - 3448: 3817)


Arama dizesi: hikmet
(H:41) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
ki, nev'-i beşer şekavetiyle bu kadar fenlerin şehadetini cerhedip, bu istikra-i tâmmeyi kırıp,
MAXQDA 2020 24.12.2022

meşiet-i İlahiyeye ve kâinatı içine alan hikmet-i ezeliyeye karşı temerrüd edip, şimdiye kadar
ekseriyetle yaptığı gibi o zalimane vahşetinde ve mütemerridane küfründe ve dehşetli
tahribatında devam edebilsin? Ve İslâmiyet aleyhinde bu hâlin devam etmesi hiç mümkün
müdür?
Ben bütün kuvvetimle, hadsiz lisanım olsa, o hadsiz lisanlarla kasem ederim ki, âlemi
bu nizam-ı ekmel ile, bu kâinatı zerreden seyyarata kadar, sinek kanadından semavat
kandillerine kadar nihayet bir hikmet-i intizam ile halkeden Hakîm-i Zülcelal'e ve Sâni'-i
Zülcemal'e o hadsiz lisanlarla kasem ediyoruz ki; beşer hiçbir cihetle bütün enva'-ı kâinata
muhalif olarak ve küçük kardeşleri olan sair taifelere zıd olarak kâinattaki nizama, küllî
şerleriyle muhalefet edip nev'-i beşerde şerrin hayra galebesine binler senede sebeb olan o
zakkumları yiyip hazmetmesi mümkün değil…

Bunun imkânı ancak ve ancak bu farz-ı muhal ile olabilir ki; beşer bu âleme emanet-i
--- sh:»(H:42) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
kübra mertebesinde ve halife-i rûy-i zemin makamında sair enva'-ı kâinata büyük ve
mükerrem bir kardeş olduğu halde en edna, en berbad, en perişan, en muzır ve ehemmiyetsiz,
hırsızcasına ve dolayısıyla bu kâinat içine girmiş, karıştırmış. Bu farz-ı muhal, hiçbir cihetle
kabul olunamaz.
Bu hakikat için, elbette bu yarım bürhanımız netice veriyor ki, âhirette Cennet ve
Cehennem'in zarurî vücudları gibi, hayır ve hak din istikbalde mutlak galebe edecektir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3449: 821 - 3449: 826)


Arama dizesi: hikmet

Bu farz-ı muhal, hiçbir cihetle


kabul olunamaz.
Bu hakikat için, elbette bu yarım bürhanımız netice veriyor ki, âhirette Cennet ve
Cehennem'in zarurî vücudları gibi, hayır ve hak din istikbalde mutlak galebe edecektir. Tâ ki,
nev'-i beşerde dahi sair neviler gibi hayır ve fazilet galib-i mutlak olacak. Tâ beşer de sair
kâinattaki kardeşlerine müsavi olabilsin ve sırr-ı hikmet-i ezeliye nev'-i beşerde dahi takarrur
etti denilebilsin.
Elhasıl: Madem mezkûr kat'î hakikatlarla bu kâinatta en müntehab netice ve Hâlık'ın
nazarında en ehemmiyetli mahluk beşerdir. Elbette ve elbette ve hayat-ı bâkiyede Cennet ve
Cehennem'i, bilbedahe beşerdeki şimdiye kadar zalimane vaziyetler Cehennem'in vücudunu
ve fıtratındaki küllî istidadat-ı kemaliyesi ve kâinatı alâkadar eden hakaik-i imaniyesi,
Cennet'i bedahetle

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3452: 2008 - 3452: 2013)


Arama dizesi: hikmet

Şu zamanda bir adamın


bir günahı, bir kalmıyor. Bazan büyür, sirayet eder, yüz olur. Birtek hasene bazan bir
kalmıyor. Belki bazan binler dereceye terakki ediyor. Bunun sırr-ı hikmeti şudur:
Hürriyet-i şer'iye ile meşveret-i meşrua, hakikî milliyetimizin hâkimiyetini gösterdi.
Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet'tir. Ve hilafet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o
milliyete bayraktarlığı itibariyle, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve kal'ası hükmünde Arab ve
MAXQDA 2020 24.12.2022

Türk hakikî iki kardeş, o kal'a-i kudsiyenin nöbettarlarıdırlar.


İşte bu kudsî milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm bir tek aşiret hükmüne geçiyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3456: 2803 - 3456: 2808)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(H:69) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


Bu temsilde, o masum çocuğun imanından gelen kahramanlık gibi, bin senede İslâm
taifelerinin birkaç aşiretinin (Türk ve Türkleşmiş milletin) kalbinde yerleşen iman ve itikad
cihetiyle, rûy-i zeminde yüz mislinden ziyade devletlere, milletlere karşı imanından gelen bir
kahramanlıkla, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya ve Afrika'da ve yarı
Avrupa'da gezdiren ve "Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim" deyip ölümü gülerek karşılamakla
beraber, dünyadaki müteselsil düşman hâdisatlara karşı da, hattâ mikroptan kuyruklu
yıldızlara kadar beşerin küllî istidadına karşı düşmanlık vaziyetini alan o dehşetli
şimendiferlerin tehdidlerine karşı, imanın kahramanlığıyla mukabele edip korkmayan; kaza ve
kader-i İlahiyeye karşı imanın teslimiyetiyle korkmak, dehşet almak yerinde, hikmet ve ibret
ve bir nevi saadet-i dünyeviyeyi kazanan başta Türk ve Arab taifeleri ve bütün Müslüman
kabileleri, o masum çocuk gibi fevkalâde bir manevî kahramanlık gösterdikleri gösteriyor ki,
istikbalin hâkim-i mutlakı, âhirette olduğu gibi dünyada da İslâmiyet milliyetidir.
--- sh:»(H:70) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
O iki temsilde, o iki acib kahramanın pek acib korku ve telaşlarına ve elemlerine sebeb,
onların adem-i itikadları ve cehaletleri ve dalaletleri olduğu gibi.. Risale-i Nur'un yüzer
hüccetlerle isbat ettiği bir hakikatı ki, bu risalenin mukaddemesinde bir-iki misali söylenmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3457: 762 - 3457: 767)


Arama dizesi: hikmet

(H:71) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
İşte iman ve küfrün müvazenesi âhirette Cennet ve Cehennem gibi meyveleri ve
neticeleri verdiği gibi; dünyada da iman bir manevî Cenneti temin ve ölümü bir terhis
tezkeresine çevirmesini ve küfür dünyada dahi bir manevî Cehennem ve hakikî saadet-i
beşeriyeyi mahvetmesi ve ölümü bir i'dam-ı ebedî mahiyetine getirmesini, kat'î ve his ve
şuhuda istinad eden Risale-i Nur'un yüzer hüccetlerine havale edip kısa kesiyoruz.
Bu temsilin hakikatını görmek isterseniz başınızı kaldırınız, bu kâinata bakınız. Ne
kadar şimendifer misillü balon, otomobil, tayyare, berriye ve bahriye gemiler.. karada,
denizde, havada kudret-i ezeliyenin nizam ve hikmetle halkettiği yıldızların kürelerine ve
kâinat ecramına ve hâdisatın silsilelerine ve müteselsil vakıatlarına bakınız.
Hem âlem-i şehadette ve cismanî kâinatta bunların vücudu gibi, âlem-i ruhanî ve
maneviyatta kudret-i ezeliyenin daha acib müteselsil nazireleri var olduğunu aklı bulunan
tasdik eder, gözü bulunan çoğunu görebilir.
--- sh:»(H:72) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3457: 1620 - 3457: 1625)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(H:72) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


İşte kâinat içinde maddî ve manevî bütün bu silsileler, imansız ehl-i dalalete hücum
ediyor, tehdid ediyor, korku veriyor, kuvve-i maneviyesini zîr ü zeber ediyor. Ehl-i imana
değil tehdid ve korkutmak belki sevinç ve saadet, ünsiyet ve ümid ve kuvvet veriyor. Çünki
ehl-i iman, iman ile görüyor ki, o hadsiz silsileleri, maddî ve manevî şimendiferleri, seyyar
kâinatları mükemmel intizam ve hikmet dairesinde birer vazifeye sevkeden bir Sâni'-i Hakîm
MAXQDA 2020 24.12.2022

onları çalıştırıyor. Zerre miktar vazifelerinde şaşırmıyorlar, birbirine tecavüz edemiyorlar. Ve


kâinattaki kemalât-ı san'ata ve tecelliyat-ı cemaliyeye mazhar olduklarını görüp kuvve-i
maneviyeyi tamamıyla eline verip, saadet-i ebediyenin bir nümunesini iman gösteriyor.
İşte ehl-i dalaletin imansızlıktan gelen dehşetli elemlerine ve korkularına karşı hiçbir
şey, hiçbir fen, hiçbir terakkiyat-ı beşeriye buna karşı bir teselli veremez, kuvve-i maneviyeyi
temin edemez.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3457: 2566 - 3457: 2571)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(H:73) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


ve kuvve-i maneviyesi kırılmak, belki o temsildeki masum çocuk gibi fevkalâde bir kuvvet-i
maneviye ve bir metanetle ve imandaki hakikatla onlara bakıyor. Bir Sâni'-i Hakîm'in hikmet
dairesinde tedbir ve idaresini müşahede eder, evham ve korkulardan kurtulur. "Sâni'-i
Hakîm'in emri ve izni olmadan bu seyyar kâinatlar hareket edemezler, ilişemezler." deyip
anlar. Kemal-i emniyetle hayat-ı dünyeviyesinde de derecesine göre saadete mazhar olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3465: 3341 - 3465: 3346)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(H:104) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------


Sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattır. Sizin zabitleriniz, müşfik pederlerinizdir. Kur'an
ve hadîs ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki: Haklı âmire itaat farzdır.
Malûmunuzdur ki, otuzüç milyon nüfus yüz sene zarfında böyle iki inkılabı yapamadı.
Sizin o itaattan neş'et eden hakikî kuvvetiniz, umum millet-i İslâmiyeyi medyun-u şükran etti.
Bu şerefi hakkıyla teyid etmek, zabitlerinize itaatladır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3468: 1311 - 3468: 1315)


Arama dizesi: Takva

İradenin ibadetullahtır. Zihnin marifetullahtır. Hissin


muhabbetullahtır. Latifenin müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü
tazammun eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayat-ül gayata sevkeder.
***
Eğer icaddaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî tesir verilseydi; hem bir şuur-u küllî
verilmek lâzım idi, hem de bizzarure eserde ittikan-ı kemal-i san'at muhtelif olacaktı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3476: 1151 - 3476: 1156)


Arama dizesi: hikmet

Bu üç düşmana karşı; san'at, marifet, ittifak silâhıyla cihad


edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevkeden hakikî kardeşlerimiz Türklerle
ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zira husumette fenalık var, husumete vaktimiz
yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz..."
İşte o hammalların, Avusturya'ya karşı -benim gibi bütün Avrupa'ya karşı- (*)
(*): Bediüzzaman'a zurefadan biri bir gün, irfanıyla mütenasib bir esvab giymesi lüzumundan
bahseder.
Müşarünileyh de:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3479: 1632 - 3479: 1637)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika herc ü merc olur. Asker neferatı
siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahiddir. Siz Şeriat dersiniz, halbuki Şeriata muhalefet
ediyorsunuz ve lekedar ediyorsunuz. Şeriatla, Kur'an ile, hadîs ile, hikmet ile, tecrübe ile
sabittir ki: Sağlam, dindar, hakperest ulü-l emre itaat farzdır. Sizin ulü-l emriniz, üstadınız;
zabitlerinizdir. Nasılki mahir mühendis, hâzık tabib bir cihette günahkâr olsalar, tıb ve
hendeselerine zarar vermez. Kezalik münevver-ül efkâr ve fenn-i harbe aşina, mektebli,
hamiyetli, mü'min zabitlerinizin bir cüz'î nâmeşru hareketi için itaatınıza halel vermekle
Osmanlılara ve İslâmlara zulmetmeyiniz!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3485: 2872 - 3485: 2877)


Arama dizesi: Hikmet
Beşyüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa
sahra-yı vahşette yatmakla, gaflet sizi yağma edecektir.
Hikmet denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme uzanan ve
dalbudak salan kanun-u nuranî-yi İlahiyenin müessisi olan hikmet-i İlahiye, ufk-u ezelden
kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi, katre katre zayi'
olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle yani: İslâmiyet milliyeti ile tevhid ve mezc

ederek zerratın cazibe-i cüz'iyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teşkil ile bu kütle-i azîmi,
küre gibi
--- sh:»(D:51) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
tedvir ederek şems-i şevket-i İslâmiyenin cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin mevkebinde bir
kevkeb-i münevver gibi cazibesine ittiba' ile müvazene ve aheng-i umumiyeyi muhafaza
ediniz.
Hem de hürriyet-i şer'iye denilen yüksek bir hakikat-ı içtimaiye, Sübhan ve Ağrı Dağları
gibi istikbalin cibal-i şahikasının tepesinde ayağa kalkmış ve esaret-i nefis altına girmeyi
yasak etmiş ve gayre tecavüzü tecviz etmeyerek şeriata istinad etmiş olan sultan-ı hürriyet-i
şer'iye, yüksek sadâ ile sizin gibi mazinin en derin derelerinde gafil ve müteferrik insanlara
fen ve san'at silâhıyla "cehalet ve fakra hücum ediniz" emrini veriyor.
Hem de ihtiyaç denilen medeniyetin pederi ve terakkiyatın müessisi olan üstad-ı ihtiyaç,
sillesini kaldırmış, size hükmediyor ki; ya hayat-ı hürriyetinizi bu sahra-yı vahşette
yağmacılara vereceksiniz veyahut meydan-ı medeniyette fen ve san'at balonuna ve
şimendiferine binerek istikbali istikbal ve ecnebi ellerine geçen o emval-i müttefikayı istirdad
ederek kâ'be-i kemalâta koşacaksınız

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3485: 3013 - 3485: 3018)


Arama dizesi: hikmet
Beşyüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa
sahra-yı vahşette yatmakla, gaflet sizi yağma edecektir.
Hikmet denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme uzanan ve
dalbudak salan kanun-u nuranî-yi İlahiyenin müessisi olan hikmet-i İlahiye, ufk-u ezelden
kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi, katre katre zayi'
olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle yani: İslâmiyet milliyeti ile tevhid ve mezc
MAXQDA 2020 24.12.2022

ederek zerratın cazibe-i cüz'iyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teşkil ile bu kütle-i azîmi,
küre gibi
--- sh:»(D:51) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
tedvir ederek şems-i şevket-i İslâmiyenin cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin mevkebinde bir
kevkeb-i münevver gibi cazibesine ittiba' ile müvazene ve aheng-i umumiyeyi muhafaza
ediniz.
Hem de hürriyet-i şer'iye denilen yüksek bir hakikat-ı içtimaiye, Sübhan ve Ağrı Dağları
gibi istikbalin cibal-i şahikasının tepesinde ayağa kalkmış ve esaret-i nefis altına girmeyi
yasak etmiş ve gayre tecavüzü tecviz etmeyerek şeriata istinad etmiş olan sultan-ı hürriyet-i
şer'iye, yüksek sadâ ile sizin gibi mazinin en derin derelerinde gafil ve müteferrik insanlara
fen ve san'at silâhıyla "cehalet ve fakra hücum ediniz" emrini veriyor.
Hem de ihtiyaç denilen medeniyetin pederi ve terakkiyatın müessisi olan üstad-ı ihtiyaç,
sillesini kaldırmış, size hükmediyor ki; ya hayat-ı hürriyetinizi bu sahra-yı vahşette
yağmacılara vereceksiniz veyahut meydan-ı medeniyette fen ve san'at balonuna ve
şimendiferine binerek istikbali istikbal ve ecnebi ellerine geçen o emval-i müttefikayı istirdad
ederek kâ'be-i kemalâta koşacaksınız

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3486: 4173 - 3486: 4178)


Arama dizesi: hikmet
Nasılki şimdiye kadar dimağdan kalbe mecra açmakla, aklı kuvvete
mezc ederek maarifinizi kılınçlarınızın hutut-u cevherinden öğrenmekle şecaat-i maddiyede
terakki ettiniz. Şimdi ise kalbden fikre karşı menfez açınız. Kuvveti aklın imdadına ve
hissiyatı efkârın arkasına gönderiniz. Tâ ki şecaat-i akliye-i medeniyet meydanında, namus-u
millet-i İslâmiye pâyimal olmasın. Kılınçlarınızı, fen ve san'at ve tesanüd-ü hikmet-i

Kur'aniye cevherinden yapmalısınız.


]¬5@«A²7! «x; ]¬5@«A²7«!
Bediüzzaman
Said Nursî
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3489: 309 - 3489: 313)


Arama dizesi: takva
Yoksa hürriyeti sefahet
ve lezaiz-i nâmeşrua ve israfat ve tecavüzat ve heva-i nefse ittiba'da serbestiyet ile tefsir ü
amel etmek; bir padişahın esaretinden çıkmakla ve alçakların istibdadı ve esaret-i rezilesinin
altına girmekle beraber milletin çocukluk istidadını ve sefih olduğunu gösterdiğinden,

paralanmış olan eski esarete lâyık ve hürriyete adem-i liyakatını gösterir. Zira sefih
mahcurdur. Geniş ve müşa'şa' olan yeni hürriyet-i şer'iyeye adem-i liyakat, (zira çocuğa geniş
olmaz) şanlı olan ittihad-ı millîyi, bozulmuş ve müteaffin olan hâlât ile fena bir hastalığa
MAXQDA 2020 24.12.2022

hedef edecektir. Zira ehl-i takva ve vicdanın tefsiri böyle değil. Mezhebi de muhalif olacaktır.
Biz Millet-i Osmaniye erkeğiz.
(Haşiye): Evet daha dehşetli bir istibdad ile, pek acı ve zehirli bir esareti bize içirdiler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3493: 3042 - 3493: 3047)


Arama dizesi: hikmet

şehametinin başına, murakabenin gözüne, hamiyetinin omuzuna alacaktır. Görüyorsunuz ki,


lemaat-ı müteferrika tele'lüe başlamış. Yavaş yavaş incizab ile imtizac edecektir. Fenn-i
hikmette takarrur etmiştir ki: Hiss-i dinî, lâsiyyema (bâhusus) din-i hakk-ı fıtrînin sözü daha
nafiz, hükmü daha âlî, tesiri daha şediddir.
Elhasıl: Başkasına itimad etmeyen, nefsiyle teşebbüs eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3501: 1712 - 3501: 1717)


Arama dizesi: hikmet

yalnız o taaffünatı taharri ve o murdar şeylere idame-i nazar eder. Güya onda yalnız o var.
Hülyanın hükmüyle fena hayal tevessü' ederek, o bostanı bir selhhane ve mezbele suretinde
gösterdiğinden midesi bulanır ve istifra' eder, kemal-i nefret ile kaçar. Acaba beşerin lezzet-i
hayatını gussedar eden böyle bir hayale, hikmet ve maslahat rûy-i rıza gösterir mi?
Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen güzel rü'ya görür. Güzel rü'ya(1) gören,
hayatından lezzet alır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3501: 2740 - 3501: 2745)


Arama dizesi: Hikmet

.........
S- Eskiden İslâmlar zengin, onlar fakir idiler. Şimdi her yerde kaziye bilakistir. Hikmeti
nedir?
C- İki sebebi biliyorum:
Birincisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3502: 548 - 3502: 553)


Arama dizesi: hikmet

"Ümmetî! Ümmetî!" sırrını teferrüs etmeyen ve «‰@ÅX7! p«S²X«< ²w«8 ¬‰@ÅX7! h²[«' hikmetini
anlamayan
bazı adamlar ve bilmeyen bir kısım vaizlerdir ki, o meyelanı kırdılar; o şevki de söndürdüler.
İkinci Sebeb: Biz, gayr-ı tabiî ve tenbelliğe müsaid ve gururu okşayan imaret maişetine
el atıp, belamızı bulduk.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3506: 1613 - 3506: 1618)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Mü:53) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


C- (*) Hâyır, aslâ... Belki manası şudur: Güya şikayetçi der ki: İstediğim emir ve arzu
ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal ise, hikmet-i ezeliyenin düsturu ile tanzim olunan âlemin
MAXQDA 2020 24.12.2022

mahiyeti müstaid ve inayet-i ezeliyenin pergârıyla nakşolunan feleğin kanunu müsaid ve


meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab'olunan zamanın tabiatı muvafık ve mesalih-i umumiyeyi
tesis eden hikmet-i İlahî razı değillerdir ki; şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak'ın yed-i
kudretinden şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iştihasıyla istediğimiz semeratı
koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz. Evet bir şahsın tehevvüsü için büyük bir
daire-i muhitayı hareket-i mühimmesinden durdurmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3506: 1860 - 3506: 1865)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Mü:53) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


C- (*) Hâyır, aslâ... Belki manası şudur: Güya şikayetçi der ki: İstediğim emir ve arzu
ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal ise, hikmet-i ezeliyenin düsturu ile tanzim olunan âlemin
mahiyeti müstaid ve inayet-i ezeliyenin pergârıyla nakşolunan feleğin kanunu müsaid ve
meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab'olunan zamanın tabiatı muvafık ve mesalih-i umumiyeyi
tesis eden hikmet-i İlahî razı değillerdir ki; şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı Mutlak'ın yed-i
kudretinden şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüzün iştihasıyla istediğimiz semeratı
koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz. Evet bir şahsın tehevvüsü için büyük bir
daire-i muhitayı hareket-i mühimmesinden durdurmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3515: 161 - 3515: 166)


Arama dizesi: hikmet
Bir Arnavut tarafından vuku' bulan sualdir.

--- sh:»(Mü:82) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------


Hem de dörde kadar taaddüd-ü zevcat tabiata, akla, hikmete muvafık olmakla beraber
şeriat bir taneden dörde çıkarmamış, belki sekiz-dokuzdan dörde indirmiştir. Bahusus
taaddüdde öyle şerait koymuştur ki; ona müraat etmekle hiçbir mazarrata müeddi olmaz. Bazı
noktada şer olsa da ehven-üş şerdir. Ehven-üş şer ise bir adalet-i izafiyedir. Heyhat!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3516: 16 - 3516: 21)


Arama dizesi: hikmet
İkincisi: Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc.. ve Lisan-ı Arabî vâcib,
Kürdî caiz, Türkî lâzım kılmak.

S- Şu mezcde ne hikmet var ki, o kadar tarafdarsın; daima söylüyorsun?


C- Dört kıyas-ı fasid (1) ile hasıl olan safsatanın zulmünden muhakeme-i zihniyeyi halas
etmek, meleke-i feylesofanenin taklid-i tufeylaneye ettiği mugalatayı izale etmek...
S- Ne gibi?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3525: 1925 - 3525: 1930)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

zîşanı olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hadîslerinin


--- sh:»(Ko:63) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
hiçbirisi yoktur ki, akl-ı selim ile mütalaa edildiği vakitte akıl onu kabul etmemiş olsun. Belki
akıl, hikmeti anladığı vakit hayretinden secde ediyor. Risale-i Nur'da makaleleri neşredilen
kırkaltı meşhur feylesoflar tasdik etmişler ki : " Kur'an, aklî ve mantıkî bir dini ders veriyor."
Evet kardeşlerimiz!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3526: 815 - 3526: 820)


Arama dizesi: Hikmet

Meselâ: Büyük bir mühendis, bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde bir küçük tabib kadar
hükmü geçmez. Ve bilhassa maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe maneviyattan uzaklaşan
ve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirane sözü, maneviyatta nazara alınmaz ve
kıymetsizdir."
Buna dair Risale-i Nur'dan "Hikmet-ül-İstiaze" Risalesinde şöyle denilmiştir:
"Bir vesvese-i şeytaniyedir ki: Bir hakikat-ı imaniyeye dair yüzer delail-i isbatiyenin
hükmünü, nefyine delalet eden bir emare ile kırmak ister. Halbuki, kaide-i mukarreredir ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3531: 2369 - 3531: 2374)


Arama dizesi: hikmet

artık şek şübhe yok. Fakat acaba senin bir mislin daha yazılmış mıdır? Türkçe olarak te'lif ve
tertib ve tanzim olunan, müzeyyen ve mükemmel, fasih ve belig nüshalarının şimdiye kadar
bir eşi ve bir benzeri görülmüş müdür? Yüzündeki fesahat ve özündeki belâgat ve sendeki
halâvet başka eserlerde görünmüyor. Ehil ve erbabına malûm olduğu üzere âyât-ı beyyinat-ı
İlahiyenin türlü kıraat ile hikmet ve hakikat ve marifet ilimlerini ve daha bir çok rumuz ve
esrar ve işaret ve ulûm-u Arabiyeyi hâmil olduğu gibi, sen dahi bir çok yücelikler sahife ve
satırlarında, hattâ kelime ve harflerinde, talebelerini hayret ve dehşetlere düşüren birçok esrar
ve ledünniyat taşıyorsun. İşte bu hal senin bir mu'cize-i Kur'an olduğunu isbat ediyor. Öyle
yazılmış ve öyle dizilmişsin ki; insanın baktıkça bakacağı, okudukça okuyacağı geliyor. En âlî
bir taleben senden feyiz ve ilm ü irfan aşkı aldığı gibi, en avam bir taleben de yine senden
ders duygusunu alıyor. Sen ne büyük bir eser, ne tatlı bir kevsersin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3533: 2331 - 3533: 2336)


Arama dizesi: hikmet

Sen ne mübarek ve nasıl bir eser-i ziba ve yektasın ki okuyanı ağlatıp, ağlayanı
güldürüyor, ölüyü diriltip, eneden geçirip !x#xW«# ²–«! «u²A«5 !x#x8 ya getiriyorsun. Büyük bir aşk ve

alâka ile kendini dinletip, gönülleri cezbelendiriyor ve ruhları vecde getiriyorsun. Sen çok
feyizli, hikmetli ve rahmetli bir hak kitabısın. Sana hakikî talebe olanlar neden nefis ve
mallarını derhal Allah'a satıyorlar?
Sana bir ayb ve nakz isnad ve iftira edenler, gözleri kamaştırıcı nuruna bakmağa tâkat
getiremeyen kör veya hasta gözlü alîl ve sefillerdir. Sana leke sürmek isteyen deli ve denîlerin
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3533: 3228 - 3533: 3233)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ehl-i fazl u kemal seni tam ve kâmil


görür. Seni şaibe-i ayb ve kusurdan tenzih eder.
Sen en sadık ve en mahir doktorların bile hâlâ teşhis ve tedavi edemedikleri en mühim
kalb ve kafa ve ruh hastalıklarını, nurunla müşahede ve muayene edip ve en lüzumlu şifa ve
devayı bulup, ruhî ve manevî derdlere, düşmüşlere sunuyor, akıl ve idrak gözlerini açıyor. Ve
en kısa bir zamanda zavallıları kurtarıyorsun. Sen en hikmetli ve tılsımlı, nazlı ve niyazlı,
manidar ve münif ve müessir ve müsmir, matlub ve mahbub bir vird olmağa lâyık ve sezâsın.
Seni sevip yazanlara ve okuyup kafasına katanlara, sen rahmetler ve bereketler saçıp, hârika
kerametler gösteriyorsun. Ve bazan has ve hâlis talebelerini, evliya ve asfiya nişanlarıyla taltif
ve tezyin ediyorsun. Hasmına karşı da çok amansız davranıp îcabında onları susturuyor, vakit
vakit kâh hususî ve kâh umumî tokat ve silleler vuruyorsun. Sana ilişildiği zaman anasır
hiddet ederek bazan yeller ve seller halinde ve bazan yıldırımlar ve şimşekler şeklinde ve
bazan şiddetli yangın ve zelzeleler suretinde tokatlar vurduğundan sen koşup geldiğinde
mecruh ve mevtaları, şehid

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3534: 1627 - 3534: 1632)


Arama dizesi: hikmet

İzn-i İlahî ile yürü ey kafile-i Nur!"


diye kumanda ettiğin vakit, o satvetli ve şevketli nur-u iman ordusunun kemal-i sükûn ve
vakar ile yollardan geçişini her sınıf halktan yüzlerce kişi seyredip selâmlıyor. Ruh u canıyla
o nuranî alayı tebrik ve tebcil ediyordu. Bu manzara-i münevvereyi körler bile görmüş,
sağırlar bile işitmiş, kalbsizler bile ağlamıştı.
Ve hapishanelere koşmaklığın sırr-ı hikmeti ise; yıllardan beri orada nursuz, çırasız
yatıp bekleyen mahkûmlar ve mahpuslar, "Ey Nur-u Kur'an bize de yetiş. Buradan çıkıp
kurtulmağa ve sana varmağa bize müsaade ve mecal yok, lâkin sen heryere girer çıkarsın,
sana yasak yok. Aman bizi unutma, bizi me'yus ve mahrum bırakma. Yarın huzur-u pâk-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3535: 1232 - 3535: 1237)


Arama dizesi: hikmet

(Ko:96) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
başa yıkılıp harab olan Hristiyanlık âlemi acaba şimdi ne yapacak? Evet küfür ve ilhad ya
batacak veyahut kendisini ehl-i İslâmın ufkunda doğup parlayan Kur'ana atacak değil mi?
Sen dergâh-ı ehadiyete ve barigâh-ı mescid-i uluhiyete giden ve tâ zirve-i kemal olan
Kab-ı Kavseyni Ev'edna'ya dayanan en kısa ve en kestirme ve en doğru yolu açıp gösterdin.
Açtığın bu yeni ve yakın yolda, sırat-ı müstakim olan bu evliya ve asfiya caddesinde yol
almağa çalışan hasta ve bîçare, ihtiyar, ma'lul ve masum, garib ve bîkes, dul ve yoksullar
şimdi hep şifahane-i feyz-i hikmetinde muayene ve tedavi olup lâyık oldukları mevki ve
hâmiyi bulurlar. Körlere göz, sağırlara kulak, dilsizlere dil veriyor. Dertlilere derman,
imansızlara iman sunuyorsun. Kîl u kal ile malî ve hak ve hakikatten hâlî olan âsâr-ı
muhtelifeyi tedkik ve mütalaa ede ede yorulup usanmış ve hâlâ aradığını bulamamış olan ve
şimdi Hak'tan bir nur, bir huzur isteyen kimselere müjdeler verip Nur'a çağırıyorsun. Ben
bütün bilgilerin kaynağı ve bütün fenlerin kaymağıyım.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3537: 2749 - 3537: 2754)


Arama dizesi: hikmet

(Ko:104) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
yük alırsam, nefs-i nâtıka-i kâinatın kalbi ve Allah'ın habibi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü
MAXQDA 2020 24.12.2022

Vesselâm'a ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem ve yarı yolda kalırım diyor. "Bütün
eşya ve eflâki senin için yarattım habibim" fermanına karşı, "Ben de senin için onların hepsini
terk ve feda ettim" diye verilen cevab-ı Hazret-i Risaletpenahî'ye ittiba ve imtisalen, o da
dünya ve mâfîhayı ve muhabbet ve sevdasını terk, hattâ terki de terk ederek bütün hizmet ve
himmetini ve şu ömr-ü nazeninini envâr-ı Kur'aniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir.
İşte bunun için, şimdiki çektiği bütün zahmetler, rahmet; yaptığı hizmetler, hikmet
olmuş.
"Lütf u kahrı şey-i vâhid bilmeyen çekti azab,
Ol azabdan kurtulup sultan olan anlar bizi."
Mısrî-i Niyazi gibi diyen bu tercüman, her şeyi hoş görerek, katreyi umman, âdemi insan ve
Kur'andan aldığı nurunu âleme sultan eylemiştir.
Âlem-i insaniyet ve İslâmiyet ve Haremeyn-i Şerifeyn'e asırlarca hizmet eden bu
kahraman Türk Milletini çok sevmesinde

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3537: 3326 - 3537: 3331)


Arama dizesi: hikmet

Âlem-i insaniyet ve İslâmiyet ve Haremeyn-i Şerifeyn'e asırlarca hizmet eden bu


kahraman Türk Milletini çok sevmesinde
--- sh:»(Ko:105) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
-
ve hayatının mühim bir kısmını hep Türklerle meskûn olan havalide geçirmesinde büyük
hikmetler, mana ve mülahazalar olsa gerektir.
Âb-ı rûy-i Habib-i Ekrem için
Kerbelâ'da revan olan dem için
Şeb-i firkatte ağlayan göz için
Râh-ı aşkta sürünen yüz için
Risale-i Nur'a ve Üstada ve İslâm'a zafer ver ya Rab!.. Âmîn!
Ey Risale-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3542: 2234 - 3542: 2239)


Arama dizesi: hikmet
Yılmayınız hücumlardan, Sözler sizi kurtaracak
Bıkmayınız derd-i gamdan, Nurlar sizi kurtaracak
Çıkmayınız nurlu yoldan, yoktur başka kurtaracak.
Tullab-ı Nur'un elleriyle kurtulacak çok düşmüşler,
Naşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.
Birlikleri tevhidlidir, yok bunlarda ayrılık
Fikirleri teslimlidir, yok bunlarda gayrılık
Kullukları imanlıdır, yok bu zümrede azgınlık
A'malleri ihlaslıdır, yok işlerinde bozukluk.
Tullab-ı Nur'un elleriyle kurtulacak çok düşmüşler,
Naşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.
Üstadları yalnız iken, sırren oldu tenevverat
Şakirdleri pek az iken, binler oldu bak ne hikmet
Hêdimleri pek çok iken, Allah verdi Nur'a nusret
Bu Hulusi ber-mur iken, Allah verdi şükr-ü nimet.

Tullab-ı Nur'un elleriyle kurtulacak çok düşmüşler.


MAXQDA 2020 24.12.2022

Naşirlerinin dilleriyle dirilecek çok ölmüşler.


Talebeniz Hulusi
--- sh:»(Ko:121) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3551: 1203 - 3551: 1208)


Arama dizesi: hikmet

Kıskançlık da müdahale ederse daha berbad olur. İşte bu


izdivaca sevk eden üç sebeb var:
Birincisi: Tenasülün devamı için, hikmet-i İlahiye o fıtrî hizmete bir ücret olarak bir
fıtrî meyil ve şevk vermiş. Halbuki erkekte o zevk on dakikalık bir lezzet verse de, eğer meşru
ise, bir saat meşakkat çekebilir. Fakat kadın, on dakikalık o zevk için on ay çocuğu kendi
vücudunda zahmetini çekmekle on sene çocuğun hayatına yardımla meşakkat çeker. Demek o
on dakikalık fıtrî meyl, bu uzun meşakkatlara sevk ettiği
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3552: 2532 - 3552: 2537)


Arama dizesi: hikmet

--
bu âhirde bir derece o sırrı anladım. Gayet kısaca bir işaret edeceğiz:
Nev'-i beşerde yavrular, sair hayvanlar gibi çabuk kendi kendine mâlik olmadığından,
yaşamakta hayvanın iki-üç ay yerine, on sene, belki daha ziyade şefkatli bir himayete muhtaç
olduklarından, bu sır için cins-i hayvana muhalif olarak insandaki veledlerine karşı şefkat, bir
seciye-i fıtrî olarak devam etmek lâzım gelmiş. Hem iktidarsız yavrulara ve zaîf vâlidelerine
tam yardım ve himaye etmek hikmetiyle erkeklerde de haysiyet, namus seciyesi fıtratında
dercedilmiş. Bu namusta hâlis ve ücretsiz, mukabelesiz, samimî bir kahramanlık dercedilmiş.
Fakat o seciye bazı esbab ile bir derece bozulduğu için, samimî ve hâlis kahramanlık seciyesi
ekseriyette zaîflemiş. Fakat kadınlarda o seciye-i fıtriye olan şefkat kahramanlığı bozulmamış.
Bu seciye-i fıtrî ehl-i İslâmda, âhirzamanda büyük bir hizmet ve hayat-ı içtimaiyede,
İslâmiyet dairesinde bir esas olacağına o gibi hadîs-i şerifler işaret edip remzen haber
veriyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3553: 1501 - 3553: 1505)


Arama dizesi: takva

--
dünya zevcelerini almak, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi, bırakmaya mecburdum
ki; ihlas-ı hakikî ile hakikat-ı Kur'aniyeye hizmet edebileyim. Çünki bu dehşetli dinsizlik
komiteleri, öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlardı ki, bunlara karşı gelmek için
a'zamî fedakârlık yapmak ve harekât-ı diniyesini rıza-i İlahî'den başka hiç bir şeye âlet
yapmamak lâzım geliyordu.
Bîçare bir kısım âlimler ve ehl-i takva insanlar, çoluk-çocuğunun maişet derdi için
bid'alara fetva verdiler veya tarafdar göründüler. Hususan din derslerini kaldırıp Ezan-ı
Muhammedî'yi kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, a'zamî fedakârlık ve a'zamî sebat ve
metanet ve herşeyden istiğna etmek lüzumu karşısında, ben bir sünnet-i seniye olan evlenmek
âdetini terkettim ki; tâ çok haramlara girmeyeyim ve çok vâcibleri ve farzları yapabileyim.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez. Çünki o kırk sene zarfında birtek sünneti yerine
getiren bazı hocalar, on kebaire ve haramlara girmeye, bir kısım sünnet ve farzları bırakmaya
kendilerini mecbur bildiler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3554: 1714 - 3554: 1719)


Arama dizesi: hikmet

Nuriye, bir mekteb-i irfan olsun ki; bu sünnet tam yerine gelsin. Sünnet-i seniyenin meyvesi
olan çocuklar âhirette size şefaatçı olsunlar. Dünyada da iman dersini alıp size hakikî evlâd
olsunlar. Yoksa bu otuz senede kısmen olduğu gibi, o çocuklara yalnız terbiye-i medeniye
verilse, bir cihette o çocuklar dünyada faidesiz ve âhirette davacı olarak "Ne için imanımı
kurtarmadınız?"diyeceklerinden peder ve vâlidelerini mahzun etmek, sünnet-i seniyenin
hikmetine münafî olur.
***
--- sh:»(Hn:30) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3555: 1084 - 3555: 1089)


Arama dizesi: hikmet

Yine Niyazi-i Mısrî gibi dedim ki:


Dil bekası, Hak fenası istedi mülk-ü tenim,
Bir devasız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber! (Haşiye)
(Haşiye): Yani: Benim kalbim bütün kuvvetiyle beka istediği halde; hikmet-i İlahiye, cesedimin
harabiyetini
iktiza ediyor. Hekim-i Lokman da çaresini bulamadığı dermansız bir derde düştüm.
--- sh:»(Hn:33) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3557: 1121 - 3557: 1126)


Arama dizesi: hikmet

Evet nass-ı hadîs ile; nev-i beşerin en mümtaz şahsiyetleri olan yüz yirmidört bin
enbiyanın icma' ve tevatür ile; kısmen şuhuda ve kısmen hakkalyakîne istinaden, müttefikan
âhiretin vücudundan ve insanların oraya sevkedileceğinden ve bu kâinatın Hâlıkının kat'î
va'dettiği âhireti getireceğinden haber verdikleri gibi, onların verdikleri haberi keşif ve şuhud
ile ilmelyakîn suretinde tasdik eden yüz yirmidört milyon evliyanın o âhiretin vücuduna
şehadetleriyle ve bu kâinatın Sâni'-i Hakîminin bütün esması bu dünyada gösterdikleri
cilveleriyle, bir âlem-i bekayı bilbedahe iktiza ettiklerinden; yine
--- sh:»(Hn:39) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
âhiretin vücuduna delaletiyle; ve her sene baharda, rûy-i zeminde ayakta duran hadd ü hesaba
gelmez ölmüş ağaçların cenazelerini Emr-i Kün Feyekûn ile ihya edip Ba'sü Ba'de-l mevt'e
mazhar eden ve haşir ve neşrin yüzbinler nümunesi olarak nebatat taifelerinden ve hayvanat
milletlerinden üçyüz bin nevileri haşr ü neşreden hadsiz bir kudret-i ezeliye ve hesabsız ve
israfsız bir hikmet-i ebediye ve rızka muhtaç bütün zîruhları kemal-i şefkatle gayet hârika bir
tarzda iaşe ettiren ve her baharda az bir zamanda hadd ü hesaba gelmez enva'-ı zînet ve
mehasini gösteren bir rahmet-i bâkiye ve bir inayet-i daimenin bilbedahe âhiretin vücudunu
istilzam ile ve şu kâinatın en mükemmel meyvesi ve Hâlık-ı Kâinat'ın en sevdiği masnuu ve
kâinatın mevcudatıyla en ziyade alâkadar olan insandaki şedid, sarsılmaz, daimî olan aşk-ı
beka ve şevk-i ebediyet ve âmâl-i sermediyet, bilbedahe işaret ve delaletiyle bu âlem-i fâniden
sonra bir âlem-i bâki ve bir dâr-ı âhiret ve bir dâr-ı saadet bulunduğunu o derece kat'î bir
surette isbat ederler ki, dünyanın vücudu kadar, bilbedahe âhiretin vücudunu kabul etmeyi
MAXQDA 2020 24.12.2022

--- sh:»(Hn:40) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
istilzam ederler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3560: 1910 - 3560: 1915)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Hn:51) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Elcevab: Kur'an-ı Hakîm'in bu hükmü tam fıtrî olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî
olduğuna delalet eden çok hikmetlerinden, yalnız "dört hikmet"ini beyan ederiz.
Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar
hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını
himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek
ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3560: 1939 - 3560: 1944)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Hn:51) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Elcevab: Kur'an-ı Hakîm'in bu hükmü tam fıtrî olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî
olduğuna delalet eden çok hikmetlerinden, yalnız "dört hikmet"ini beyan ederiz.
Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar
hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını
himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek
ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3560: 1973 - 3560: 1978)


Arama dizesi: Hikmet

--
Elcevab: Kur'an-ı Hakîm'in bu hükmü tam fıtrî olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî
olduğuna delalet eden çok hikmetlerinden, yalnız "dört hikmet"ini beyan ederiz.
Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar
hilkaten zaîf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını
himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek
ve nefret ettirmemek ve istiskale maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var. Hem kadınların on
adedden altı-yedisi ya ihtiyardır, ya çirkindir ki; ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek
istemezler. Ya kıskançtır; kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya
tecavüzden ve ittihamdan korkar, taarruza maruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle
müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3561: 1086 - 3561: 1091)


Arama dizesi: Hikmet

Ve bir siperi ve kal'ası çarşafı


olduğunu gösteriyor. Mesmuatıma göre: Merkez ve payitaht-ı hükûmette, çarşı içinde,
gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet âdi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük
bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayâsız
yüzlerine bir şamar vuruyor!..
MAXQDA 2020 24.12.2022

İkinci Hikmet: Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet
ve alâka; yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, kocasına yalnız
hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3561: 2768 - 3561: 2772)


Arama dizesi: takva

--- sh:»(Hn:55) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp "ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim"
diye takvaya girer.
Veyl o erkeğe ki; sâliha kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o
kadın ki; müttaki kocasını taklid etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını ve sefahetini taklid
ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3561: 3111 - 3561: 3116)


Arama dizesi: Hikmet

Ne bedbahttır o
kadın ki; müttaki kocasını taklid etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.
Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını ve sefahetini taklid
ediyorlar. Birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar!..
Üçüncü Hikmet: Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i
mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık,
o emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. Çünki açık-saçıklık kılığına
giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görmediğinden, kendini
ecnebiye sevdirmeye çalışmaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3562: 687 - 3562: 692)


Arama dizesi: Hikmet

Fakat meselâ açık bacak, mahremin


gayrıyla müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvanî
bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise,
tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!..
Dördüncü Hikmet: Malûmdur ki; kesret-i nesil herkesçe matlubdur. Hiçbir millet ve
hükûmet yoktur ki, kesret-i tenasüle tarafdar olmasın. Hattâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm ferman etmiş:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3563: 1299 - 3563: 1304)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Hn:61) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemal-i iffet ve tamam-ı ismet ile Haticet-ül Kübra
(R.A.) gibi ihtiyarca bir tek kadın ile iktifa ve kanaat eden bir zâtın kırktan sonra, yani
hararet-i gariziye tevakkufu hengâmında ve hevesat-ı nefsaniyenin sükûneti zamanında
kesret-i izdivac ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe nefsanî olmadığını ve başka
ehemmiyetli hikmetlere müstenid olduğunu, zerre kadar insafı olana isbat eder bir hüccettir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

O hikmetlerden birisi şudur ki: Zât-ı Risaletin akvali gibi, ef'al ve ahvali ve etvar ve
harekâtı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkâmın me'hazleridir. Şıkk-ı zahirîsine Sahabeler
hamele oldukları gibi, hususî dairesinde mahfî ahvalâtından tezahür eden esrar-ı din ve
ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de, Ezvac-ı Tahirattır ve bilfiil o vazifeyi îfa
etmişlerdir. Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3563: 1383 - 3563: 1388)


Arama dizesi: hikmet

(Hn:61) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemal-i iffet ve tamam-ı ismet ile Haticet-ül Kübra
(R.A.) gibi ihtiyarca bir tek kadın ile iktifa ve kanaat eden bir zâtın kırktan sonra, yani
hararet-i gariziye tevakkufu hengâmında ve hevesat-ı nefsaniyenin sükûneti zamanında
kesret-i izdivac ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe nefsanî olmadığını ve başka
ehemmiyetli hikmetlere müstenid olduğunu, zerre kadar insafı olana isbat eder bir hüccettir.
O hikmetlerden birisi şudur ki: Zât-ı Risaletin akvali gibi, ef'al ve ahvali ve etvar ve
harekâtı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkâmın me'hazleridir. Şıkk-ı zahirîsine Sahabeler
hamele oldukları gibi, hususî dairesinde mahfî ahvalâtından tezahür eden esrar-ı din ve
ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de, Ezvac-ı Tahirattır ve bilfiil o vazifeyi îfa
etmişlerdir. Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu azîm
vazifeye, bir çok ve meşrebce muhtelif Ezvac-ı Tahirat lâzımdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3564: 21 - 3564: 26)


Arama dizesi: hikmet
--
semavî olduğuna delaletiyle, hârikulâde ve örf ve muamelat-ı zahiriye fevkinde, sırf kaderin
hükmüyledir ki Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o hükm-ü kadere inkıyad göstermiştir
ve mecbur olmuştur. Nefis arzusuyla değildir. Şu kader hükmünün de ehemmiyetli bir hükm-

ü şer'î ve mühim bir hikmet-i âmmeyi ve şümullü bir maslahat-ı umumiyeyi tazammun eden
²v¬Z¬=@«[¬2²(«!ö¬‚!«:²+«!ö]¬4ö°‚«h«&ö«w[¬X¬8ÌYW²7!ö]«V«2ö–xU«<ö«žö²]«U¬7 âyet-i
kerimesinin işaretiyle: Büyüklerin
küçüklere "oğlum" demeleri, zıhar mes'eleleri gibi, yani karısına "anam gibisin" dese, haram
olduğu gibi değildir ki, ahkâm onunla değişsin.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3564: 2790 - 3564: 2795)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Hn:66) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Binaenaleyh şeriat vâzı-ı esaret değildir, belki en vahşi suretten böyle tamamen hürriyete yol
açacak ve geçebilecek surete indirmiştir, ta'dil etmiştir.
Hem de dörde kadar taaddüd-ü zevcat tabiata, akla, hikmete muvafık olmakla beraber
şeriat bir taneden dörde çıkarmamış, belki sekiz-dokuzdan dörde indirmiştir. Bahusus
taaddüdde öyle şerait koymuştur ki; ona müraat etmekle hiçbir mazarrata müeddi olmaz. Bazı
noktada şer olsa da, ehven-i şerdir. Ehven-i şer ise bir adalet-i izafiyedir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3569: 3390 - 3569: 3395)


Arama dizesi: hikmet

Belki onları Cenab-ı


Hakk'ın hesabına ve onun muhabbeti namına sev, deriz. Meselâ: Leziz taamları, güzel
meyveleri, Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm'in in'amı cihetinde sevmek,
"Rahman" ve "Mün'im" isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız
nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu gösteren; meşru dairesinde
kanaatkârane kazanmak ve mütefekkirane, müteşekkirane yemektir.
Hem peder ve vâlideyi şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye
ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenab-ı Hakk'ın muhabbetine
aittir. O muhabbet ve hürmet,
--- sh:»(Hn:84) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3570: 1460 - 3570: 1465)


Arama dizesi: hikmet

yine Hakk'a aittir. Ve o muhabbet ise, Cenab-ı Hakk'ın hesabına olduğunu gösteren alâmet
ise: Vefatlarında sabır ile şükürdür, me'yusane feryad etmemektir. "Hâlıkımın benim
nezaretime verdiği sevimli bir mahluku idi, bir memlukü idi, şimdi hikmeti iktiza etti, benden
aldı, daha iyi bir yere götürdü. Benim o memlukte bir zahirî hissem varsa, hakikî bin hisse
onun Hâlıkına aittir. "El-hükmü Lillah" deyip teslim olmaktır.
Hem dost ve ahbab ise: Eğer onlar iman ve amel-i sâlih sebebiyle Cenab-ı Hakk'ın
dostları iseler, "El-hubbu Fillah" sırrınca o muhabbet dahi, Hakk'a aittir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3571: 3827 - 3571: 3832)


Arama dizesi: hikmet
enva'-ı lezaiz ile ve saadet-i ebediyede onları sana gösterip ve kendini onlara göstermesiyle
mes'ud ettiği cihette o "Rahman" ismi ve "Rahîm" ünvanı, ne kadar sevilmeğe lâyıktırlar, ne
derece o iki isme ruh-u beşer muhtaç olduğunu kıyas edebilirsin. Ve ne derece,
¬y¬BÅ[¬W[¬&«*ö]«V«2«:ö¬y¬BÅ[¬9@«W²&«*ö]«V«2ö¬yÁV¬7öG²W«E²7«!öyerindedir anlarsın.
Hem alâkadar olduğun ve perişaniyetlerinden müteessir olduğun; senin bir nevi hanen
ve içindeki mevcudat, senin o hanenin ünsiyetli levazımatı ve sevimli müzeyyenatı hükmünde
olan dünyayı ve içindeki mahlukatı kemal-i hikmet ile tanzim ve tedbir ve terbiye eden zâtın
"Hakîm" ismine ve "Mürebbi" ünvanına senin ruhun ne kadar muhtaç, ne kadar müştak

olduğunu dikkat etsen anlarsın. Hem bütün alâkadar olduğun ve zevalleriyle müteellim
olduğun insanları, mevtleri hengâmında adem zulümatından kurtarıp şu dünyadan daha güzel
bir yerde yerleştiren bir zâtın "Vâris, Bâis" isimlerine, "Bâki, Kerim, Muhyî ve Muhsin"
ünvanlarına ne kadar ruhun muhtaç olduğunu dikkat etsen anlarsın.
--- sh:»(Hn:91) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3572: 1071 - 3572: 1076)


Arama dizesi: Hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ruhun tekemmülatına göre


meratib-i muhabbet, meratib-i esmaya göre inkişaf eder. Bütün esmaya muhabbet dahi -çünki
o esma Zât-ı Zülcelal'in ünvanları ve cilveleri olduğundan- muhabbet-i zâtiyeye döner. Şimdi
yalnız nümune olarak binbir esmadan yalnız "Adl" ve "Hakem" ve "Hak" ve "Rahîm"
isimlerinin binbir mertebelerinden bir mertebeyi beyan edeceğiz. Şöyle ki:
Hikmet ve adl içindeki "Rahmanurrahîm" ve "Hak" ismini a'zamî bir dairede görmek
istersen, şu temsile bak: Nasılki bir orduda dörtyüz muhtelif taifeler bulunduğunu farz
ediyoruz ki, herbir taife beğendiği elbiseleri ayrı, hoşuna gittiği erzakı ayrı, rahatla istimal
edeceği silâhları ayrı ve mizacına deva olacak ilâçları ayrı oldukları halde, bütün o dörtyüz
taife, ayrı ayrı takım, bölük tefrik edilmeyerek, belki birbirine karışık olduğu halde onları
kemal-i şefkat ve merhametinden
--- sh:»(Hn:92) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3572: 1770 - 3572: 1775)


Arama dizesi: hikmet

edeceği silâhları ayrı ve mizacına deva olacak ilâçları ayrı oldukları halde, bütün o dörtyüz
taife, ayrı ayrı takım, bölük tefrik edilmeyerek, belki birbirine karışık olduğu halde onları
kemal-i şefkat ve merhametinden
--- sh:»(Hn:92) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve hârikulâde iktidarından ve mu'cizane ilim ve ihatasından ve fevkalâde adalet ve
hikmetinden, misilsiz birtek padişah onların hiçbirini şaşırmayarak, hiçbirini unutmayarak,
bütün ayrı ayrı onlara lâyık elbise, erzak, ilâç ve silâhlarını muinsiz olarak bizzât kendisi
verse, o zât acaba ne kadar muktedir, müşfik, âdil, kerim bir padişah olduğunu anlarsın. Çünki
bir taburda on milletten efrad bulunsa, onları ayrı ayrı giydirmek ve teçhiz etmek çok müşkil
olduğundan, bilmecburiye ne cinsten olursa olsun, bir tarzda teçhiz edilir.
İşte öyle de: Cenab-ı Hakk'ın adl ve hikmet içindeki İsm-i "Hak ve Rahmanurrahîm"in
cilvesini görmek istersen bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem
dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o
taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libası ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı
hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hacatlarını tedarik edecek
iktidarları ve o metalibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan
ve intizam ile "Hak"
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3572: 2267 - 3572: 2272)


Arama dizesi: hikmet

--
ve hârikulâde iktidarından ve mu'cizane ilim ve ihatasından ve fevkalâde adalet ve
hikmetinden, misilsiz birtek padişah onların hiçbirini şaşırmayarak, hiçbirini unutmayarak,
bütün ayrı ayrı onlara lâyık elbise, erzak, ilâç ve silâhlarını muinsiz olarak bizzât kendisi
verse, o zât acaba ne kadar muktedir, müşfik, âdil, kerim bir padişah olduğunu anlarsın. Çünki
bir taburda on milletten efrad bulunsa, onları ayrı ayrı giydirmek ve teçhiz etmek çok müşkil
olduğundan, bilmecburiye ne cinsten olursa olsun, bir tarzda teçhiz edilir.
İşte öyle de: Cenab-ı Hakk'ın adl ve hikmet içindeki İsm-i "Hak ve Rahmanurrahîm"in
cilvesini görmek istersen bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem
dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o
taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libası ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı
hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hacatlarını tedarik edecek
iktidarları ve o metalibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan
MAXQDA 2020 24.12.2022

ve intizam ile "Hak"


--- sh:»(Hn:93) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve "Rahman", "Rezzak" ve "Rahîm", "Kerim" ünvanlarını seyret, gör.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3572: 2758 - 3572: 2763)


Arama dizesi: hikmet

--
ve hârikulâde iktidarından ve mu'cizane ilim ve ihatasından ve fevkalâde adalet ve
hikmetinden, misilsiz birtek padişah onların hiçbirini şaşırmayarak, hiçbirini unutmayarak,
bütün ayrı ayrı onlara lâyık elbise, erzak, ilâç ve silâhlarını muinsiz olarak bizzât kendisi
verse, o zât acaba ne kadar muktedir, müşfik, âdil, kerim bir padişah olduğunu anlarsın. Çünki
bir taburda on milletten efrad bulunsa, onları ayrı ayrı giydirmek ve teçhiz etmek çok müşkil
olduğundan, bilmecburiye ne cinsten olursa olsun, bir tarzda teçhiz edilir.
İşte öyle de: Cenab-ı Hakk'ın adl ve hikmet içindeki İsm-i "Hak ve Rahmanurrahîm"in
cilvesini görmek istersen bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem
dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o
taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libası ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı
hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hacatlarını tedarik edecek
iktidarları ve o metalibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan
ve intizam ile "Hak"
--- sh:»(Hn:93) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ve "Rahman", "Rezzak" ve "Rahîm", "Kerim" ünvanlarını seyret, gör.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3575: 169 - 3575: 174)


Arama dizesi: hikmet
Şimdi şu mahbubların dâr-ı bekada, âlem-i âhirette, Kur'an-ı Hakîm'in âyât-ı
beyyinatıyla işaret ettiği neticeleri işitmek ve anlamak istersen, işte o çeşit meşru
muhabbetlerin dâr-ı âhiretteki neticelerini bir Mukaddeme ve dokuz İşaret"le her birisinin

yüzden bir faidesini icmalen göstereceğiz:


MUKADDEME: Cenab-ı Hak celil uluhiyetiyle, cemil rahmetiyle, kebîr rububiyetiyle,
kerim re'fetiyle, azîm kudretiyle, latif hikmetiyle, şu küçük insanın vücudunu bu kadar havas
ve hissiyat ile, bu derece cevarih ve cihazat ile ve muhtelif a'za ve âlât ile ve mütenevvi letaif
ve maneviyat ile, techiz ve tezyin etmiştir ki; tâ, mütenevvi ve pekçok âlât ile, hadsiz enva'-ı
nimetini, aksam-ı ihsanatını, tabakat-ı rahmetini, o insana ihsas etsin, bildirsin,
--- sh:»(Hn:101) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
--
tattırsın, tanıttırsın.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3575: 3486 - 3575: 3491)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

uhrevî neticesi, Kur'anın nassıyla, Cennet'e lâyık bir tarzda leziz taamları, güzel meyveleridir.
Ve o taamlara ve o meyvelere müştehiyane bir muhabbettir. Hattâ dünyada yediğin meyve
üstünde söylediğin "Elhamdülillah" kelimesi, cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana
takdim edilir. Burada meyve yersin, orada "Elhamdülillah" yersin. Ve nimette ve taam içinde
in'am-ı İlahîyi ve iltifat-ı Rahmanîyi gördüğünden o lezzetli şükr-ü manevî, Cennet'te gayet
leziz bir taam suretinde sana verileceği, hadîsin nassıyla, Kur'anın işaratıyla ve hikmet ve
rahmetin iktizasıyla sabittir.
İKİNCİ İŞARET: Dünyada meşru bir surette nefsine muhabbet, yani mehasinine bina
edilen muhabbet değil, belki noksaniyetlerini görüp tekmil etmeğe bina edilen şefkat ile onu
terbiye etmek ve onu hayra sevketmek neticesi; o nefse lâyık mahbubları, Cennet'te veriyor.
Nefis, madem dünyada heva ve hevesini Cenab-ı Hak yolunda hüsn-ü istimal etmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3577: 1191 - 3577: 1196)


Arama dizesi: hikmet

Dünyada havas
ve hissiyat-ı insaniye, küçük fidanlar olduğu halde, Cennet'te
--- sh:»(Hn:108) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
--
en mükemmel bir surette inkişaf ve dünyada tohumcuklar hükmünde olan istidadları, enva'-ı
lezaiz ve kemalât ile sünbüllenecek surette ona verileceği, rahmetin ve hikmetin muktezası
olduğu gibi, hadîsin nususuyla ve Kur'anın işaratıyla sabittir. Hem madem dünyanın; her
hatanın başı olan mezmum muhabbeti değil, belki esmaya ve âhirete bakan iki yüzünü, esma
ve âhiret için sevmiş ve ibadet-i fikriye ile o yüzleri ma'mur etmiş, güya bütün dünyasıyla
ibadet etmiş. Elbette dünya kadar bir mükâfat alması, mukteza-yı rahmet ve hikmettir. Hem
madem âhiretin muhabbetiyle onun mezraasını sevmiş ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetiyle
âyine-i esmasını sevmiş. Elbette dünya gibi bir mahbub ister.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3577: 1562 - 3577: 1567)


Arama dizesi: hikmet

(Hn:108) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
--
en mükemmel bir surette inkişaf ve dünyada tohumcuklar hükmünde olan istidadları, enva'-ı
lezaiz ve kemalât ile sünbüllenecek surette ona verileceği, rahmetin ve hikmetin muktezası
olduğu gibi, hadîsin nususuyla ve Kur'anın işaratıyla sabittir. Hem madem dünyanın; her
hatanın başı olan mezmum muhabbeti değil, belki esmaya ve âhirete bakan iki yüzünü, esma
ve âhiret için sevmiş ve ibadet-i fikriye ile o yüzleri ma'mur etmiş, güya bütün dünyasıyla
ibadet etmiş. Elbette dünya kadar bir mükâfat alması, mukteza-yı rahmet ve hikmettir. Hem
madem âhiretin muhabbetiyle onun mezraasını sevmiş ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetiyle
âyine-i esmasını sevmiş. Elbette dünya gibi bir mahbub ister. O da, dünya kadar bir Cennet'tir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3579: 1682 - 3579: 1687)


Arama dizesi: hikmet

Üçüncü Nokta: Vefat eden çocuk, bir Hâlık-ı Rahîm'in mahluku, memlukü, abdi ve
bütün heyetiyle onun masnu'u ve ona ait olarak ebeveyninin bir arkadaşı idi ki; muvakkaten
ebeveyninin nezaretine verilmiş. Peder ve vâlideyi ona hizmetkâr etmiş. Ebeveyninin o
hizmetlerine mukabil, muaccel bir ücret olarak lezzetli bir şefkat vermiş. Şimdi binden
dokuzyüz doksandokuz hisse sahibi olan O Hâlık-ı Rahîm, mukteza-yı rahmet ve hikmet
olarak o çocuğu senin elinden alsa, hizmetine hâtime verse; surî bir hisse ile, hakikî bin hisse
MAXQDA 2020 24.12.2022

sahibine karşı şekvayı andıracak bir tarzda me'yusane hüzün ve feryad etmek ehl-i imana
yakışmaz, belki ehl-i gaflet ve dalalete yakışıyor.
Dördüncü Nokta: Eğer dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî
olsaydı; elîmane teessürat ve me'yusane teellümatın bir manası olurdu. Fakat madem dünya
bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de biz de oraya gideceğiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3585: 671 - 3585: 676)


Arama dizesi: hikmet

(İmana fedakârane hizmet eden bir hanımın manzumesidir.)


Risale-i Nur Müellifi Üstadım Hazretlerine!
Manevî Nur kılıncını almış eline
Vuruyor münafıkların baş ve beline
Her söylediği hikmet olan Üstadımın
Mevlâm ilim vermiş o nur diline
Bu nasıl ateştir böyle yakıyor
Kavrulup dumanı göğe çıkıyor
İman, Kur'an dersi veren Üstadımın
Kaleminden âleme nurlar akıyor
İman yolunda canını feda eylemiş
Bu Şahide şimdiye dek neylemiş
Sahih olan hadîs ve işaretlerle
Resul onun geleceğini söylemiş
Talebelerine Üstad "Durmayın" diyor
"Münafık sözüne uymayın" diyor
Fâni ile, fena ile ilgisi yoktur
"Bana fâni şeyler sormayın" diyor.
Şahide durma böyle
Hakk'ı her yerde söyle
Risale-i Nurlarla
İmana hizmet eyle
--- sh:»(Hn:137) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3613: 2688 - 3613: 2692)


Arama dizesi: takva

Evet bu zât gibi gençliğin mahiyetini bilmeyen


ihtiyarlar, gençliklerini düşünüp, teessüf ve tahassürle ağlıyorlar. Halbuki gençlik, eğer ehl-i
kalb, ehl-i huzur ve aklı başında ve kalbi yerinde bulunan mü'minlerde olsa, ibadete ve
hayrata ve ticaret-i uhreviyeye sarfedilse; en kuvvetli bir vesile-i ticaret ve güzel ve şirin bir
vasıta-i hayrattır. Ve o gençlik, vazife-i diniyesini bilip sû'-i istimal etmeyenlere; kıymetdar,
zevkli bir nimet-i İlahiyedir. Eğer istikamet, iffet, takva beraber olmazsa çok tehlikeleri
--- sh:»(G:70) ↓----------------------------------------------------------------------------------------------
-
var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3614: 613 - 3614: 618)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

gaflet, kendi dünyasının böyle çabuk yıkılacak vaziyetini bilmediklerinden, umumî dünya gibi
daimî zannedip perestiş eder. Başkalarının dünyası gibi çabuk yıkılır, bozulur, benim de
hususî bir dünyam var. Bu hususî dünyam, bu kısacık ömrümle ne faidesi var diye düşündüm.
Nur-u Kur'an ile gördüm ki: Hem benim, hem herkes için, şu dünya muvakkat bir ticaretgâh
ve hergün dolar boşalır bir misafirhane ve gelen geçenlerin alış-verişi için yol üstünde
kurulmuş bir pazar ve Nakkaş-ı Ezelî'nin teceddüd eden (hikmetle yazar bozar) bir defteri ve
her bahar bir yaldızlı mektubu ve herbir yaz bir manzum kasidesi ve o Sâni'-i Zülcelal'in
cilve-i esmasını tazelendiren, gösteren âyineleri ve âhiretin fidanlık bir bahçesi ve rahmet-i
İlahiyenin bir çiçekdanlığı ve âlem-i bekada gösterilecek olan levhaları yetiştirmeye mahsus
muvakkat bir tezgâhı mahiyetinde gördüm. Bu dünyayı bu surette yaratan Hâlık-ı Zülcelal'e
yüzbin şükrettim. Ve anladım
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3616: 840 - 3616: 845)


Arama dizesi: hikmet
Hem meselâ, nasılki bir kitab bulunsa ki: Bir satırında bir kitab ince yazılmış ve herbir

kelimesinde ince kalemle bir sure-i Kur'aniye yazılmış, gayet manidar ve bütün mes'eleleri
birbirini teyid eder ve kâtibini ve müellifini fevkalâde meharetli ve iktidarlı gösteren bir acib
mecmua, şeksiz, gündüz gibi, kâtib ve musannifini kemalâtıyla, hünerleriyle bildirir, tanıttırır.
Mâşâallah, Bârekâllah cümleleriyle takdir ettirir. Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebiri ki,
birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitablar
hükmündeki üçyüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız hatasız,
karıştırmayarak, şaşırmayarak; mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir
kasideyi; ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem
işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz manidar ve her kelimesinde çok hikmetler
bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'an-ı Ekber-i Âlem, mezkûr misaldeki
kitabdan ne derece büyük ve mükemmel ve manidar ise,
--- sh:»(G:79) ↓----------------------------------------------------------------------------------------------
-
o derecede sizin okuduğunuz fenn-i hikmet-ül eşya ve mektebde bilfiil mübaşeret ettiğiniz
fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş mikyaslarıyla ve dûrbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın
nakkaşını, kâtibini hadsiz kemalâtıyla tanıttırır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3616: 1141 - 3616: 1146)


Arama dizesi: hikmet

Aynen öyle de, bu kâinat kitab-ı kebiri ki,


birtek sahifesi olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitablar
hükmündeki üçyüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız hatasız,
karıştırmayarak, şaşırmayarak; mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir
kasideyi; ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem
işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz manidar ve her kelimesinde çok hikmetler
bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur'an-ı Ekber-i Âlem, mezkûr misaldeki
kitabdan ne derece büyük ve mükemmel ve manidar ise,
--- sh:»(G:79) ↓----------------------------------------------------------------------------------------------
-
MAXQDA 2020 24.12.2022

o derecede sizin okuduğunuz fenn-i hikmet-ül eşya ve mektebde bilfiil mübaşeret ettiğiniz
fenn-i kıraat ve fenn-i kitabet, geniş mikyaslarıyla ve dûrbîn gözleriyle bu kitab-ı kâinatın
nakkaşını, kâtibini hadsiz kemalâtıyla tanıttırır. Allahü Ekber cümlesiyle bildirir, Sübhanallah
takdisiyle tarif eder, Elhamdülillah senalarıyla sevdirir.
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan herbir fen, geniş mikyasıyla ve hususî
âyinesiyle ve dûrbînli gözüyle ve ibretli nazarıyla bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal'ini esmasıyla
bildirir; sıfâtını, kemalâtını tanıttırır.
İşte bu muhteşem ve parlak bir bürhan-ı vahdaniyet olan mezkûr hücceti ders vermek
içindir ki; Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan çok tekrar ile en ziyade «Œ²*« ž²!«: ¬€!«Y´WÅK7! «s«V«

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3620: 3467 - 3620: 3472)


Arama dizesi: hikmet

Hem yüzer mu'cizat-ı bahirelerine ve âyât-ı katıalarına


istinaden, başta Resul-i Ekrem ve Kur'an-ı Hakîm'in olarak bütün nuranî ruhların sahibleri
olan peygamberler ve bütün münevver kalblerin
--- sh:»(G:94) ↓----------------------------------------------------------------------------------------------
-
kutubları olan veliler ve bütün keskin ve nurlu akılların madenleri olan sıddıkînler, bütün
suhuf-u semaviyede ve kütüb-ü mukaddesede senin çok tekrar ile ettiğin binler va'dlerine ve
tehdidlerine istinaden, hem senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemal gibi
âhireti iktiza eden kudsî sıfatlarına, şe'nlerine ve senin izzet-i celaline ve saltanat-ı
rububiyetine itimaden, hem âhiretin izlerini ve tereşşuhatını bildiren hadsiz keşfiyatlarına ve
müşahedelerine ve ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bulunan itikadlarına ve imanlarına
binaen saadet-i ebediyeyi insanlara müjdeliyorlar. Ehl-i dalalet için Cehennem ve ehl-i
hidayet için Cennet bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar, kuvvetli iman edip şehadet
ediyorlar.
Ey Kadîr-i Hakîm!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3621: 2741 - 3621: 2746)


Arama dizesi: hikmet

Çünki gelecek makamatta


beyan ve isbat edileceği gibi, Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un hem mevcudiyeti, hem umum sıfatları,
--- sh:»(G:97) ↓----------------------------------------------------------------------------------------------
-
hem ekser isimleri, hem rububiyet, uluhiyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları,
şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve
zaruret derecesinde mükâfat ve mücazat için haşri ve neşri isterler.
Evet madem ezelî, ebedî bir Allah var; elbette saltanat-ı uluhiyetinin sermedî bir medarı
olan âhiret vardır. Ve madem bu kâinatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli
bir rububiyet-i mutlaka var ve görünüyor. Elbette o rububiyetin haşmetini sukuttan ve
hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran, ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve
girilecek.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3621: 3100 - 3621: 3105)


Arama dizesi: hikmet

(G:97) ↓----------------------------------------------------------------------------------------------
-
hem ekser isimleri, hem rububiyet, uluhiyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları,
MAXQDA 2020 24.12.2022

şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve
zaruret derecesinde mükâfat ve mücazat için haşri ve neşri isterler.
Evet madem ezelî, ebedî bir Allah var; elbette saltanat-ı uluhiyetinin sermedî bir medarı
olan âhiret vardır. Ve madem bu kâinatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli
bir rububiyet-i mutlaka var ve görünüyor. Elbette o rububiyetin haşmetini sukuttan ve
hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran, ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve
girilecek.
Hem madem göz ile görünen bu hadsiz in'amlar, ihsanlar, lütuflar, keremler, inayetler,
rahmetler; perde-i gayb arkasında bir Zât-ı Rahman-ı Rahîm'in bulunduğunu sönmemiş
akıllara, ölmemiş kalblere gösterir. Elbette in'amı istihzadan ve ihsanı aldatmaktan ve inayeti
adavetten ve rahmeti azabdan ve lütuf ve keremi ihanetten halâs eden ve ihsanı ihsan eden ve
nimeti nimet eden, bir âlem-i bâkide bir hayat-ı bâkiye var ve olacaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3621: 3211 - 3621: 3216)


Arama dizesi: hikmet

-
hem ekser isimleri, hem rububiyet, uluhiyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları,
şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve
zaruret derecesinde mükâfat ve mücazat için haşri ve neşri isterler.
Evet madem ezelî, ebedî bir Allah var; elbette saltanat-ı uluhiyetinin sermedî bir medarı
olan âhiret vardır. Ve madem bu kâinatta ve zîhayatta gayet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli
bir rububiyet-i mutlaka var ve görünüyor. Elbette o rububiyetin haşmetini sukuttan ve
hikmetini abesiyetten ve şefkatini gadirden kurtaran, ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve
girilecek.
Hem madem göz ile görünen bu hadsiz in'amlar, ihsanlar, lütuflar, keremler, inayetler,
rahmetler; perde-i gayb arkasında bir Zât-ı Rahman-ı Rahîm'in bulunduğunu sönmemiş
akıllara, ölmemiş kalblere gösterir. Elbette in'amı istihzadan ve ihsanı aldatmaktan ve inayeti
adavetten ve rahmeti azabdan ve lütuf ve keremi ihanetten halâs eden ve ihsanı ihsan eden ve
nimeti nimet eden, bir âlem-i bâkide bir hayat-ı bâkiye var ve olacaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3622: 1433 - 3622: 1438)


Arama dizesi: hikmet

tarafına hükmeden
--- sh:»(G:99) ↓----------------------------------------------------------------------------------------------
-
ve ekser mahlukatına tasarruf eden ve ekser zîhayat mevcudatını teshir edip kendi etrafına
toplattıran ve ekser masnuatını kendi hevesatının hendesesiyle ve ihtiyacatının düsturlarıyla
öyle güzelce tanzim ve teşhir ve tezyin ve çok antika nevilerini liste gibi birer yerlerde öyle
toplayıp süslettirir ki, değil yalnız ins ve cinn nazarlarını, belki semavat ehlinin ve kâinatın
nazar-ı dikkatlerini ve takdirlerini ve kâinat sahibinin nazar-ı istihsanını celbetmekle gayet
büyük bir ehemmiyet ve kıymet alan ve bu haysiyetle bu kâinatın hikmet-i hilkatı ve büyük
neticesi ve kıymetli meyvesi ve Arz'ın halifesi olduğunu fenleriyle, san'atlarıyla gösteren.. ve
dünya cihetinde Sani-i Âlem'in mu'cizeli san'atlarını gayet güzelce teşhir ve tanzim ettiği için,
isyan ve küfrüyle beraber dünyada bırakılan ve azabı te'hir edilen ve bu hizmeti için imhal
edilip muvaffakıyet gören nev-i benî-Âdem var. Ve madem bu mahiyetteki nev-i benî-Âdem,
mizaç ve hilkat itibariyle gayet zaîf ve âciz ve gayet acz ve fakrıyla beraber hadsiz ihtiyacatı
ve teellümatı olduğu halde, bütün bütün kuvvetinin ve ihtiyarının fevkinde olarak koca Küre-i
Arz'ı, o nev-i insana lüzumu
--- sh:»(G:100) ↓--------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3622: 2345 - 3622: 2350)


Arama dizesi: hikmet

Arz'ı, o nev-i insana lüzumu


--- sh:»(G:100) ↓--------------------------------------------------------------------------------------------
--
bulunan her nevi madenlere mahzen ve her nevi taamlara anbar ve nev-i insanın hoşuna
gidecek her çeşit mallara bir dükkân suretine getiren, gayet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir
mutasarrıf var ki, böyle nev-i insana bakıyor, besliyor, istediğini veriyor.
Ve madem bu hakikatteki bir Rab; hem insanı sever, hem kendini insana sevdirir; hem
bâkidir, hem bâki âlemleri var, hem adaletle her işi görür ve hikmetle herşeyi yapıyor. Hem
bu kısa hayat-ı dünyeviyede ve bu kısacık ömr-ü beşerde ve bu muvakkat ve fâni zeminde o
Hâkim-i Ezelî'nin haşmet-i saltanatı ve sermediyet-i hâkimiyeti yerleşemiyor. Ve nev-i
insanda vuku bulan ve kâinatın intizamına ve adalet ve müvazenelerine ve hüsn-ü cemaline
münafî ve muhalif çok büyük zulümleri ve isyanları ve velinimetine ve onu şefkatle besleyene
karşı ihanetleri, inkârları, küfürleri bu dünyada cezasız kalıp, gaddar zalim, rahat ile hayatını
ve bîçare mazlum meşakkatler içinde ömürlerini geçirirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3622: 2598 - 3622: 2603)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(G:100) ↓--------------------------------------------------------------------------------------------


--
bulunan her nevi madenlere mahzen ve her nevi taamlara anbar ve nev-i insanın hoşuna
gidecek her çeşit mallara bir dükkân suretine getiren, gayet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir
mutasarrıf var ki, böyle nev-i insana bakıyor, besliyor, istediğini veriyor.
Ve madem bu hakikatteki bir Rab; hem insanı sever, hem kendini insana sevdirir; hem
bâkidir, hem bâki âlemleri var, hem adaletle her işi görür ve hikmetle herşeyi yapıyor. Hem
bu kısa hayat-ı dünyeviyede ve bu kısacık ömr-ü beşerde ve bu muvakkat ve fâni zeminde o
Hâkim-i Ezelî'nin haşmet-i saltanatı ve sermediyet-i hâkimiyeti yerleşemiyor. Ve nev-i
insanda vuku bulan ve kâinatın intizamına ve adalet ve müvazenelerine ve hüsn-ü cemaline
münafî ve muhalif çok büyük zulümleri ve isyanları ve velinimetine ve onu şefkatle besleyene
karşı ihanetleri, inkârları, küfürleri bu dünyada cezasız kalıp, gaddar zalim, rahat ile hayatını
ve bîçare mazlum meşakkatler içinde ömürlerini geçirirler. Ve umum kâinatta eserleri
görünen şu adalet-i mutlakanın mahiyeti ise; dirilmemek suretiyle o gaddar zalimlerin ve
me'yus mazlumların vefat içindeki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3623: 1333 - 3623: 1338)


Arama dizesi: hikmet

İ'dam-ı ebedî
ile mahvolsunlar? Hâşâ, yüzbin defa hâşâ ve kellâ!.. Evet bütün kâinat ve hakikat-ı âlem,
dirilmesini dava eder ve hayatını Sahib-i Kâinat'tan taleb ediyor.
Ve madem Yedinci Şua olan "Âyet-ül Kübra"da herbiri bir dağ kuvvetinde otuzüç aded
icma-ı azîm isbat etmişler ki: Bu kâinat bir elden çıkmış ve birtek zâtın mülküdür ve kemalât-ı
İlahiyenin medarı olan vahdetini ve ehadiyetini bedahetle göstermişler ve vahdet ve ehadiyet
ile bütün kâinat, o Zât-ı Vâhid'in emirber neferleri ve müsahhar memurları hükmüne geçiyor
ve âhiretin gelmesiyle, kemalâtı sukuttan ve adalet-i mutlakası müstehziyane gadr-ı mutlaktan
ve hikmet-i âmmesi sefahetkârane abesiyetten ve rahmet-i vasiası lâhiyane tazibden ve izzet-i
kudreti zelilane acizden kurtulurlar, takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde iman-ı
billahın yüzer nüktesinden bu altı mademlerdeki
--- sh:»(G:103) ↓--------------------------------------------------------------------------------------------
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3623: 1966 - 3623: 1971)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(G:103) ↓--------------------------------------------------------------------------------------------


--
hakikatların muktezasıyla; kıyamet kopacak, haşr ü neşr olacak, dâr-ı mücazat ve mükâfat
açılacak. Tâ ki Arz'ın mezkûr ehemmiyeti ve merkeziyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti
tahakkuk edebilsin ve Arz ve insanın Hâlıkı ve Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm'in mezkûr
adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin ve o Bâki Rabb'in mezkûr hakikî dostları
ve müştakları i'dam-ı ebedîden kurtulsun ve o dostların en büyüğü ve en kıymetdarı, bütün
kâinatı memnun ve minnetdar eden kudsî hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı
Sermedî'nin kemalâtı naks ve kusurdan ve kudreti acizden ve hikmeti sefahetten ve adaleti
zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.
Elhasıl: Madem Allah var, elbette âhiret vardır.
Hem nasılki mezkûr üç erkân-ı imaniye onları isbat eden bütün delilleriyle haşre şehadet

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3623: 2293 - 3623: 2298)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(G:103) ↓--------------------------------------------------------------------------------------------


--
hakikatların muktezasıyla; kıyamet kopacak, haşr ü neşr olacak, dâr-ı mücazat ve mükâfat
açılacak. Tâ ki Arz'ın mezkûr ehemmiyeti ve merkeziyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti
tahakkuk edebilsin ve Arz ve insanın Hâlıkı ve Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm'in mezkûr
adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin ve o Bâki Rabb'in mezkûr hakikî dostları
ve müştakları i'dam-ı ebedîden kurtulsun ve o dostların en büyüğü ve en kıymetdarı, bütün
kâinatı memnun ve minnetdar eden kudsî hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı
Sermedî'nin kemalâtı naks ve kusurdan ve kudreti acizden ve hikmeti sefahetten ve adaleti
zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.
Elhasıl: Madem Allah var, elbette âhiret vardır.
Hem nasılki mezkûr üç erkân-ı imaniye onları isbat eden bütün delilleriyle haşre şehadet

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3624: 715 - 3624: 720)


Arama dizesi: hikmet
Hem Yirmialtıncı Söz olan Risale-i Kader'de "İman-ı Bilkader" rüknünü isbat eden

bütün deliller; dolayısıyla haşre ve neşr-i suhufa ve mizan-ı ekberdeki müvazene-i a'male
delalet ederler. Çünki herşeyin mukadderatını gözümüz önünde nizam ve mizan levhalarında
kaydetmek ve her zîhayatın sergüzeşt-i hayatiyelerini kuvve-i hâfızalarında ve çekirdeklerinde
ve sair elvah-ı misaliyede yazmak ve her zîruhun hususan insanların defter-i a'mallerini elvah-
ı mahfuzada tesbit etmek ve geçirmek; elbette öyle muhit bir kader ve hakîmane bir takdir ve
müdakkikane bir kayıd ve hafîzane bir kitabet; ancak mahkeme-i kübrada umumî bir
muhakeme neticesinde daimî bir mükâfat ve mücazat için olabilir. Yoksa o ihatalı ve inceden
ince olan kayıd ve muhafaza; bütün bütün manasız, faidesiz kalır, hikmete ve hakikate münafî
olur. Hem haşir gelmezse; kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kâinatın bütün muhakkak
manaları bozulur ki, hiçbir cihet-i imkânı olamaz ve o ihtimal, bu kâinatın vücudunu inkâr
gibi bir muhal, belki bir hezeyan olur.
Elhasıl: İmanın beş rüknü bütün delilleriyle, haşr ü neşrin vukuuna ve vücuduna ve dâr
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3626: 176 - 3626: 181)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(G:112) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir
ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları
bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır.
Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın hakkalyakîn,
aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve
hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir levh-i mahfuzun
âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv-isbat namında yazar bozar
tahtası hükmündedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3626: 578 - 3626: 583)


Arama dizesi: hikmet

--
Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir
ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları
bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır.
Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın hakkalyakîn,
aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve
hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir levh-i mahfuzun
âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv-isbat namında yazar bozar
tahtası hükmündedir.
İşte hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve
mezkûr acaibi gösterdiği ve dalaletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi, unsur-u havaînin
sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, cazibe, dafia, ziya gibi sair letaifin naklinde
şaşırmadan muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri dahi
gördüğü aynı zamanında, bütün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkîh gibi hayata lüzumu
bulunan levazımatı
--- sh:»(G:113) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3626: 3145 - 3626: 3150)


Arama dizesi: hikmet

levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim.(Haşiye)
Hem Levh-i Mahfuz'un, hem âlem-i misalin iki hücceti ve iki küçük nümunesi ve iki noktası,
insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye mercimek küçüklüğünde iken, hiç
karıştırmayarak kemal-i intizam ile, içlerinde bir büyük kütübhane kadar malûmatın yazılması
kat'î isbat eder ki; o iki kuvvenin nümune-i ekber ve a'zamları, âlem-i misal ile Levh-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Mahfuz'dur.
Hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve hava unsuru, toprak unsurunun pek
fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve kudret ile yazıldıkları ve tesadüf
ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camid ve hedefsiz esbabın karışması yüz derece muhal ve
hiçbir cihetle mümkün olmadığı ve Hakîm-i Zülcelal'in kalem-i kader ve hikmetinin sahifesi
olduğu ilmelyakîn ile kat'î bilindi.
Mütebâkisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selâm.
**

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3626: 3388 - 3626: 3393)


Arama dizesi: hikmet

levhalarıyla gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim.(Haşiye)
Hem Levh-i Mahfuz'un, hem âlem-i misalin iki hücceti ve iki küçük nümunesi ve iki noktası,
insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye mercimek küçüklüğünde iken, hiç
karıştırmayarak kemal-i intizam ile, içlerinde bir büyük kütübhane kadar malûmatın yazılması
kat'î isbat eder ki; o iki kuvvenin nümune-i ekber ve a'zamları, âlem-i misal ile Levh-i
Mahfuz'dur.
Hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve hava unsuru, toprak unsurunun pek
fevkinde daha ziyade hikmet ve irade ile ve kalem-i kader ve kudret ile yazıldıkları ve tesadüf
ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve camid ve hedefsiz esbabın karışması yüz derece muhal ve
hiçbir cihetle mümkün olmadığı ve Hakîm-i Zülcelal'in kalem-i kader ve hikmetinin sahifesi
olduğu ilmelyakîn ile kat'î bilindi.
Mütebâkisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selâm.
**

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3627: 2406 - 3627: 2411)


Arama dizesi: hikmet

(G:118) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Hak'tan Hakk'a feryad ederim, sen gibi aşmam,
Yerden göğe dava ederim, sen gibi kaçmam.
Ki, Kur'anda hep dava nurdan nuradır, sen gibi caymam.
Kur'andadır hak hikmet, isbat ederim, muhalif felsefeyi beş paraya saymam.
Furkan'dadır elmas hakikat, dercan ederim, sen gibi satmam.
Halktan Hakk'a seyran ederim, sen gibi sapmam.
Dikenli yolda tayran ederim, sen gibi basmam.
Ferşten arşa şükran ederim, sen gibi asmam.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3628: 2729 - 3628: 2734)


Arama dizesi: hikmet

--
hatt-ı Kur'an ile o manidar Kur'an âyeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp
o nurları gizlemişlerdi. Şimdi yeniden hatt-ı Kur'aniyeye bir nümune-i müsaade ve Risale-i
Nur'un takib ettiği maksadına bir vesile ve Üniversite ileride bir Nur Medresesi olmasına bir
işaret olduğu gibi, Denizli Nurcularından Ahmed'lerin meşhur âlim ve akılca ondokuzuncu
asrın en büyüğü ve içtimaî feylesofların en ilerisi Bismark'ın eserinden aldıkları bir fıkrada, o
yüksek Bismark eserinde diyor ki: Kur'anı her cihetle tedkik ettim, her kelimesinde büyük bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez." Ve
Peygamber'e hitaben der:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3629: 1848 - 3629: 1853)


Arama dizesi: hikmet

Garbda
İslâmiyetin ne kadar ileri gideceğini bu sözler göstermektedir.
A'zamî müşahede-i içtimaiyyemden ve bilhassa ondokuzuncu asrın müteferrikalarıyla
müteveffa Prens Bismark'ın edyan-ı mefsuha hakkındaki beyanatı:
"Edvar-ı muhtelifede beşeriyeti idare etmek için taraf-ı Lahutîden vürud ettiği iddia
olunan bütün kütüb-ü münzele-i semaviyeyi tedkik ettim. Tahrif edilmelerinden hiçbirisinde
aradığım hikmeti bulamadım. Bu kanunlar, beşeriyetin saadetini temin edecek mahiyetten pek
uzaktır. Lâkin, Muhammedîlerin Kur'anı
--- sh:»(G:124) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3629: 2179 - 3629: 2184)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(G:124) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------


bu kayıddan âzadedir. Ben Kur'anı her cihetle, her noktadan tedkik ettim. Her kelimesinde
büyük bir hikmet gördüm ve bu kitabı Hazret-i Muhammed'in zade-i tab'ı olduğunu iddia
ediyorlarsa da, en mükemmel bir dimağdan böyle bir hârikanın zuhurunu iddia etmek,
hakaika göz kapayarak kin ve garaza âlet olmak manasını ifade ediyor. Bu da ilim ve hikmet
ile kabil-i te'lif değildir. Ben şunu iddia ediyorum ki: Hazret-i Muhammed mümtaz bir
kudrettir. Destgâh-ı kudretin böyle bir ikinci vücudu saha-i imkâna getirmesi, ihtimalden

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3629: 2426 - 3629: 2431)


Arama dizesi: hikmet

(G:124) ↓ ------------------------------------------------------------------------------------
bu kayıddan âzadedir. Ben Kur'anı her cihetle, her noktadan tedkik ettim. Her kelimesinde
büyük bir hikmet gördüm ve bu kitabı Hazret-i Muhammed'in zade-i tab'ı olduğunu iddia
ediyorlarsa da, en mükemmel bir dimağdan böyle bir hârikanın zuhurunu iddia etmek,
hakaika göz kapayarak kin ve garaza âlet olmak manasını ifade ediyor. Bu da ilim ve hikmet
ile kabil-i te'lif değildir. Ben şunu iddia ediyorum ki: Hazret-i Muhammed mümtaz bir
kudrettir. Destgâh-ı kudretin böyle bir ikinci vücudu saha-i imkâna getirmesi, ihtimalden
baiddir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3630: 1095 - 3630: 1100)


Arama dizesi: hikmet

Murad da şudur ki: "En hayırlı genç odur ki; ihtiyar


gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette
boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki; gaflette ve hevesatta gençlere benzemek
ister; çocukçasına hevesat-ı nefsaniyeye tâbi olur."
Senin levhanda gördüğün ikinci parçanın sahih sureti şudur ki; ben başımın üstünde onu
bir levha-i hikmet olarak ta'lik etmişim. Her sabah ve akşam ona bakarım, dersimi alırım:
Dost istersen Allah yeter. Evet o dost ise, herşey dosttur.
Yârân istersen Kur'an yeter.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3632: 2983 - 3632: 2987)


Arama dizesi: takva

²vU²[«V«2 •«ŸÅ,7«!
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve
amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-
i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i
mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3632: 3028 - 3632: 3032)


Arama dizesi: Takva

Aziz, sıddık kardeşlerim!


Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve
amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-
i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i
mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3632: 3260 - 3632: 3264)


Arama dizesi: takva
Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve
amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-
i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i
mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en

büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde
amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır.
--- sh:»(G:135) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3632: 3413 - 3632: 3417)


Arama dizesi: takva
Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-
i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i
mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en
MAXQDA 2020 24.12.2022

büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde
amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır.
--- sh:»(G:135) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3633: 330 - 3633: 334)


Arama dizesi: takva

--- sh:»(G:135) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi
işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3633: 461 - 3633: 465)


Arama dizesi: Takva

Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.


Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi
işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı
takvayı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı
içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i
sâlih işlemiş hükmündedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3633: 632 - 3633: 636)


Arama dizesi: takva

Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi
işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı
takvayı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı
içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i
sâlih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki; bir adamın bir günde harab ettiği bir sarayı, yirmi
adam yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım
gelirken; şimdi binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece
mukavemeti ve tesiratı pek hârikadır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3633: 823 - 3633: 827)


Arama dizesi: takva

Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi


işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı
takvayı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı
içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i
sâlih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki; bir adamın bir günde harab ettiği bir sarayı, yirmi
adam yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım
gelirken; şimdi binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece
mukavemeti ve tesiratı pek hârikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3633: 959 - 3633: 963)


Arama dizesi: takva

Bir vâcibi
işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın
tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor.
Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî
ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.
Risale-i Nur şakirdlerinin bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı
takvayı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı
içtimaiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takva ile ve niyet-i içtinab ile yüz amel-i
sâlih işlemiş hükmündedir. Malûmdur ki; bir adamın bir günde harab ettiği bir sarayı, yirmi
adam yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım
gelirken; şimdi binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece
mukavemeti ve tesiratı pek hârikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3633: 2724 - 3633: 2728)


Arama dizesi: takva

İşte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisata karşı, ihlas kuvvetinden


sonra bizim en büyük kuvvetimiz; iştirak-i a'mal-i uhrevî düsturuyla birbirimize
--- sh:»(G:137) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
kalemler ile, herbirinin a'mal-i sâliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi, lisanlarıyla
herbirinin takva kal'asına ve siperine kuvvet ve imdad göndermektir. Ve bilhassa fırtınalı
tehacüme hedef olan bu fakir ve âciz kardeşinize, bu mübarek şuhur-u selâsede ve eyyam-ı
meşhurede yardımına koşmak, sizin gibi kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe'nidir.
Bütün ruhumla bu imdad-ı manevîyi sizden rica ediyorum. Ve ben dahi, iman ve sadakat
şartlarıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma, yirmidört
saatte, iştirak-i a'mal-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade Risale-i Nur talebeleri
ünvanıyla hissedar ediyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3639: 1176 - 3639: 1181)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belki onları Cenab-ı


Hakk'ın hesabına ve onun muhabbeti namına sev, deriz. Meselâ: Leziz taamları, güzel
meyveleri, Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm'in in'amı cihetinde sevmek,
"Rahman" ve "Mün'im" isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız
nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu gösteren; meşru dairesinde
kanaatkârane kazanmak ve mütefekkirane, müteşekkirane yemektir.
Hem peder ve vâlideyi şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye
ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenab-ı Hakk'ın muhabbetine
aittir. O muhabbet ve hürmet, şefkat lillah için olduğuna alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar
oldukları ve sana hiçbir faideleri kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha
ziyade muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir.
¯±¿!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3639: 2750 - 3639: 2755)


Arama dizesi: hikmet

Ve evlâdlarını, o Zât-ı Rahîm-i Kerim'in hediyeleri olduğu için kemal-i şefkat ve


merhamet ile onları sevmek ve muhafaza etmek, yine Hakk'a aittir. Ve o muhabbet ise,
Cenab-ı Hakk'ın hesabına olduğunu gösteren alâmet ise: Vefatlarında sabır ile şükürdür,
me'yusane feryad etmemektir. "Hâlıkımın benim nezaretime verdiği sevimli bir mahluku idi,
bir memlukü idi, şimdi hikmeti iktiza etti, benden aldı, daha iyi bir yere götürdü. Benim o
memlukte
--- sh:»(G:157) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3641: 1484 - 3641: 1489)


Arama dizesi: hikmet

Hem alâkadar olduğun ve perişaniyetlerinden müteessir olduğun; senin bir nevi hanen
ve içindeki mevcudat, senin o hanenin
--- sh:»(G:162) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
ünsiyetli levazımatı ve sevimli müzeyyenatı hükmünde olan dünyayı ve içindeki mahlukatı
kemal-i hikmet ile tanzim ve tedbir ve terbiye eden zâtın "Hakîm" ismine ve "Mürebbi"
ünvanına senin ruhun ne kadar muhtaç, ne kadar müştak olduğunu dikkat etsen anlarsın. Hem
bütün alâkadar olduğun ve zevalleriyle müteellim olduğun insanları, mevtleri hengâmında
adem zulümatından kurtarıp şu dünyadan daha güzel bir yerde yerleştiren bir zâtın "Vâris,
Bâis" isimlerine, "Bâki, Kerim, Muhyî ve Muhsin" ünvanlarına ne kadar ruhun muhtaç
olduğunu dikkat etsen anlarsın.
İşte insanın mahiyeti ulviye, fıtratı câmia olduğundan; binler enva'-ı hacat ile binbir
esma-i İlahiyeye, herbir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır. Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3641: 2693 - 3641: 2698)


Arama dizesi: Hikmet

(G:163) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
binbir mertebelerinden bir mertebeyi beyan edeceğiz. Şöyle ki:
Hikmet ve adl içindeki "Rahmanurrahîm" ve "Hak" ismini a'zamî bir dairede görmek
istersen, şu temsile bak: Nasılki bir orduda dörtyüz muhtelif taifeler bulunduğunu farz
ediyoruz ki, herbir taife beğendiği elbiseleri ayrı, hoşuna gittiği erzakı ayrı, rahatla istimal
MAXQDA 2020 24.12.2022

edeceği silâhları ayrı ve mizacına deva olacak ilâçları ayrı oldukları halde, bütün o dörtyüz
taife, ayrı ayrı takım, bölük tefrik edilmeyerek, belki birbirine karışık olduğu halde onları
kemal-i şefkat ve merhametinden ve hârikulâde iktidarından ve mu'cizane ilim ve ihatasından
ve fevkalâde adalet ve hikmetinden, misilsiz birtek padişah onların hiçbirini şaşırmayarak,
hiçbirini unutmayarak, bütün ayrı ayrı onlara lâyık elbise, erzak, ilâç ve silâhlarını muinsiz
olarak bizzât kendisi verse, o zât acaba ne kadar muktedir, müşfik, âdil, kerim bir padişah
olduğunu anlarsın. Çünki bir taburda on milletten efrad bulunsa, onları ayrı ayrı giydirmek ve
teçhiz etmek çok müşkil olduğundan, bilmecburiye ne cinsten olursa olsun, bir tarzda teçhiz
edilir.
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3641: 3274 - 3641: 3279)


Arama dizesi: hikmet

--
binbir mertebelerinden bir mertebeyi beyan edeceğiz. Şöyle ki:
Hikmet ve adl içindeki "Rahmanurrahîm" ve "Hak" ismini a'zamî bir dairede görmek
istersen, şu temsile bak: Nasılki bir orduda dörtyüz muhtelif taifeler bulunduğunu farz
ediyoruz ki, herbir taife beğendiği elbiseleri ayrı, hoşuna gittiği erzakı ayrı, rahatla istimal
edeceği silâhları ayrı ve mizacına deva olacak ilâçları ayrı oldukları halde, bütün o dörtyüz
taife, ayrı ayrı takım, bölük tefrik edilmeyerek, belki birbirine karışık olduğu halde onları
kemal-i şefkat ve merhametinden ve hârikulâde iktidarından ve mu'cizane ilim ve ihatasından
ve fevkalâde adalet ve hikmetinden, misilsiz birtek padişah onların hiçbirini şaşırmayarak,
hiçbirini unutmayarak, bütün ayrı ayrı onlara lâyık elbise, erzak, ilâç ve silâhlarını muinsiz
olarak bizzât kendisi verse, o zât acaba ne kadar muktedir, müşfik, âdil, kerim bir padişah
olduğunu anlarsın. Çünki bir taburda on milletten efrad bulunsa, onları ayrı ayrı giydirmek ve
teçhiz etmek çok müşkil olduğundan, bilmecburiye ne cinsten olursa olsun, bir tarzda teçhiz
edilir.
--- sh:»(G:164) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3642: 37 - 3642: 42)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(G:164) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

İşte öyle de: Cenab-ı Hakk'ın adl ve hikmet içindeki İsm-i "Hak ve Rahmanurrahîm"in
cilvesini görmek istersen bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem
dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o
taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libası ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı
hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hacatlarını tedarik edecek
iktidarları ve o metalibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan
ve intizam ile "Hak" ve "Rahman", "Rezzak" ve "Rahîm", "Kerim" ünvanlarını seyret, gör.
Nasıl hiçbirini şaşırmayarak, unutmayarak, iltibas etmeyerek terbiye ve tedbir ve idare eder.
İşte, böyle hayret verici muhit bir intizam ve mizan ile yapılan bir işe, başkalarının
parmakları karışabilir mi? Vâhid-i Ehad, Hakîm-i Mutlak, Kadîr-i Külli Şey'den başka, bu
san'ata, bu tedbire, bu rububiyete, bu tedvire hangi şey elini uzatabilir? Hangi sebeb müdahale
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3642: 528 - 3642: 533)


Arama dizesi: hikmet
--- sh:»(G:164) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--

İşte öyle de: Cenab-ı Hakk'ın adl ve hikmet içindeki İsm-i "Hak ve Rahmanurrahîm"in
cilvesini görmek istersen bahar mevsiminde zeminin yüzünde çadırları kurulmuş, muhteşem
dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordusuna bak ki; bütün o milletler, o
taifeler, birbiri içinde oldukları halde, herbirinin libası ayrı, erzakı ayrı, silâhı ayrı, tarz-ı
hayatı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı oldukları halde ve o hacatlarını tedarik edecek
iktidarları ve o metalibi isteyecek dilleri olmadığı halde, daire-i hikmet ve adl içinde, mizan
ve intizam ile "Hak" ve "Rahman", "Rezzak" ve "Rahîm", "Kerim" ünvanlarını seyret, gör.
Nasıl hiçbirini şaşırmayarak, unutmayarak, iltibas etmeyerek terbiye ve tedbir ve idare eder.
İşte, böyle hayret verici muhit bir intizam ve mizan ile yapılan bir işe, başkalarının
parmakları karışabilir mi? Vâhid-i Ehad, Hakîm-i Mutlak, Kadîr-i Külli Şey'den başka, bu
san'ata, bu tedbire, bu rububiyete, bu tedvire hangi şey elini uzatabilir? Hangi sebeb müdahale

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3644: 1866 - 3644: 1871)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(G:172) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
MUKADDİME: Cenab-ı Hak celil uluhiyetiyle, cemil rahmetiyle, kebîr rububiyetiyle,
kerim re'fetiyle, azîm kudretiyle, latif hikmetiyle, şu küçük insanın vücudunu bu kadar havas
ve hissiyat ile, bu derece cevarih ve cihazat ile ve muhtelif a'za ve âlât ile ve mütenevvi letaif
ve maneviyat ile, techiz ve tezyin etmiştir ki; tâ, mütenevvi ve pekçok âlât ile, hadsiz enva'-ı
nimetini, aksam-ı ihsanatını, tabakat-ı rahmetini, o insana ihsas etsin, bildirsin, tattırsın,
tanıttırsın. Hem tâ binbir esmasının hadsiz enva'-ı tecelliyatlarını, insana o âlât ile bildirsin,
tarttırsın, sevdirsin. Ve o insandaki pek kesretli âlât ve cihazatın herbirisinin ayrı ayrı hizmeti,
ubudiyeti olduğu gibi, ayrı ayrı lezzeti, elemi, vazifesi ve mükâfatı vardır. Meselâ göz,
suretlerdeki güzellikleri ve âlem-i mubsıratta güzel mu'cizat-ı kudretin enva'ını temaşa eder.
Vazifesi, nazar-ı ibretle Sâniine şükrandır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3645: 1107 - 3645: 1112)


Arama dizesi: hikmet

Leziz taamlara, hoş meyvelere şâkirane muhabbet-i meşruanın


uhrevî neticesi, Kur'anın nassıyla, Cennet'e lâyık bir tarzda leziz taamları, güzel meyveleridir.
Ve o taamlara ve o meyvelere müştehiyane bir muhabbettir. Hattâ dünyada yediğin meyve
üstünde söylediğin "Elhamdülillah" kelimesi, cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana
takdim edilir. Burada meyve yersin, orada "Elhamdülillah" yersin. Ve nimette ve taam içinde
in'am-ı İlahîyi ve iltifat-ı Rahmanîyi gördüğünden o lezzetli şükr-ü manevî, Cennet'te gayet
leziz bir taam suretinde sana verileceği, hadîsin nassıyla, Kur'anın işaratıyla ve hikmet ve
rahmetin iktizasıyla sabittir.
--- sh:»(G:175) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3646: 2728 - 3646: 2733)


Arama dizesi: hikmet

Dünya kadar, fakat fâni dünya gibi fâni değil, bâki bir Cennet verilecektir.
Hem dünyada yalnız zaîf gölgeleri gösterilen esma, o Cennet'in âyinelerinde en şaşaalı bir
surette gösterilecektir. Hem dünyayı, mezraa-i âhiret yüzünde sevmenin neticesi: Dünyayı
fidanlık, yani ancak fidanları bir derece yetiştiren küçük bir mezraası hükmünde olacak öyle
bir Cennet'i verecek ki: Dünyada havas ve hissiyat-ı insaniye, küçük fidanlar olduğu halde,
Cennet'te en mükemmel bir surette inkişaf ve dünyada tohumcuklar hükmünde olan
istidadları, enva'-ı lezaiz ve kemalât ile sünbüllenecek surette ona verileceği, rahmetin ve
hikmetin muktezası olduğu gibi, hadîsin nususuyla ve Kur'anın işaratıyla sabittir. Hem
madem dünyanın; her hatanın başı olan mezmum muhabbeti değil, belki esmaya ve âhirete
bakan iki yüzünü, esma ve âhiret için sevmiş ve ibadet-i fikriye ile o yüzleri ma'mur etmiş,
güya bütün dünyasıyla ibadet etmiş. Elbette
--- sh:»(G:180) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3646: 3215 - 3646: 3220)


Arama dizesi: hikmet

Elbette
--- sh:»(G:180) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
dünya kadar bir mükâfat alması, mukteza-yı rahmet ve hikmettir. Hem madem âhiretin
muhabbetiyle onun mezraasını sevmiş ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetiyle âyine-i esmasını
sevmiş. Elbette dünya gibi bir mahbub ister. O da, dünya kadar bir Cennet'tir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3648: 3529 - 3648: 3534)


Arama dizesi: hikmet
Ey insan, madem rahmet böyle kuvvetli ve cazibedar ve sevimli ve mededkâr bir
hakikat-ı mahbubedir. "Bismillahirrahmanirrahîm" de, o hakikata yapış ve vahşet-i
mutlakadan ve hadsiz ihtiyacatın elemlerinden kurtul ve o Sultan-ı Ezel ve Ebed'in tahtına
yanaş ve o rahmetin şefkatıyla ve şefaatıyla ve şuaatıyla o Sultan'a muhatab ve halil ve dost
ol!
Evet kâinatın enva'ını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp bütün hacatına
kemal-i intizam ve inayet ile koşturmak, bilbedahe iki haletten birisidir: Ya kâinatın herbir
nev'i kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor, muavenetine koşuyor. -Bu ise yüz derece

akıldan uzak olduğu gibi, çok muhalâtı intac ediyor. İnsan gibi bir âciz-i mutlakta, en kuvvetli
bir Sultan-ı Mutlak'ın kudreti bulunmak lâzım geliyor.- Veyahut bu kâinatın perdesi arkasında
bir Kadîr-i Mutlak'ın ilmi ile bu muavenet oluyor. Demek kâinatın enva'ı, insanı tanıyor değil;
belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet
--- sh:»(G:187) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
eden bir zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3649: 990 - 3649: 995)


MAXQDA 2020 24.12.2022

Arama dizesi: hikmet

Bütün enva'-ı mahlukatı sana


müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hacetlerine "Lebbeyk!" dedirten Zât-ı
Zülcelal seni bilmesin, tanımasın, görmesin? Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini
bildiriyor. Sen de onu bil, hürmetle bildiğini bildir ve kat'iyyen anla ki: Senin gibi zaîf-i
mutlak, âciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fâni, küçük bir mahluka koca kâinatı müsahhar etmek ve
onun imdadına göndermek; elbette hikmet ve inayet ve ilim ve kudreti tazammun eden
hakikat-ı rahmettir. Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve safî
bir hürmet ister. İşte o hâlis şükrün ve o safî hürmetin tercümanı ve ünvanı olan
"Bismillahirrahmanirrahîm"i de. O rahmetin vusulüne vesile ve o Rahman'ın dergâhında
şefaatçı yap.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3649: 2755 - 3649: 2760)


Arama dizesi: hikmet

İsm-i İlahî'nin cilvesinden uzanan nuranî atkılar, kâinat sîmasında öyle bir sikke-i Rahmet
içinde şbir hâtem-i rahîmiyeti ve bir nakş-ı şefkati dokuyor ve öyle bir hâtem-i inayeti
nescediyor ki, Güneşten daha parlak kendini akıllara gösteriyor.
Evet Şems ve Kamer'i, anasır ve maadini, nebatat ve hayvanatı; bir nakş-ı a'zamın atkı
ipleri gibi o binbir isimlerin şualarıyla tanzim eden ve hayata hâdim eden ve nebatî ve hayvanî
olan umum vâlidelerin gayet şirin ve fedakârane şefkatleriyle şefkatini gösteren ve zevilhayatı
hayat-ı insaniyeye müsahhar eden ve ondan rububiyet-i İlahiyenin gayet güzel ve şirin bir
nakş-ı a'zamını ve insanın ehemmiyetini gösteren ve en parlak rahmetini izhar eden o
Rahman-ı Zülcemal, elbette kendi istiğna-i mutlakına karşı, rahmetini ihtiyac-ı mutlak
içindeki zîhayata ve insana makbul bir şefaatçi yapmış.
Ey insan, eğer insan isen "Bismillahirrahmanirrahîm" de. O şefaatçiyi bul!
Evet zeminde dörtyüzbin muhtelif ayrı ayrı nebatatın ve hayvanatın taifelerini, hiçbirini
unutmayarak, şaşırmayarak, vakti vaktine kemal-i intizam ile hikmet ve inayet ile terbiye ve
idare eden ve küre-i arzın sîmasında
--- sh:»(G:189) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
hâtem-i ehadiyeti vaz'eden; bilbedahe belki bilmüşahede rahmettir ve o rahmetin vücudu, bu
küre-i arzın sîmasındaki mevcudatın vücudları kadar kat'î olduğu gibi, o mevcudat adedince
tahakkukunun delilleri var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3650: 21 - 3650: 26)


Arama dizesi: hikmet
Ey insan, hiç mümkün müdür ki: Sana bu sîmayı veren, o sîmada böyle bir sikke-i
rahmeti ve bir hâtem-i ehadiyeti vaz'eden zât, seni başı boş bıraksın; sana ehemmiyet
vermesin; senin harekâtına dikkat etmesin; sana müteveccih olan bütün kâinatı abes yapsın;
hilkat şeceresini meyvesi çürük, bozuk ehemmiyetsiz bir ağaç yapsın! Hem hiç bir cihetle
şübhe kabul etmeyen ve hiç bir vechile noksaniyeti olmayan, Güneş gibi zahir olan rahmetini

ve ziya gibi görünen hikmetini inkâr ettirsin. Hâşâ..


--- sh:»(G:190) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3650: 1858 - 3650: 1863)


Arama dizesi: hikmet

hitab ederek müteveccih olsun.


İşte Kur'an-ı Hakîm, bu sırr-ı azîmi ifade içindir ki, kâinatın daire-i a'zamında meselâ
semavat ve arzın hilkatinden bahsettiği vakit, birden en küçük bir daireden ve en dakik bir
cüz'îden bahseder; tâ ki, zahir bir surette hâtem-i ehadiyeti göstersin. Meselâ: Hilkat-ı semavat
ve arzdan bahsi içinde hilkat-i insandan ve insanın sesinden ve sîmasındaki dekaik-ı nimet ve
hikmetten bahis açar; tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh mabudunu doğrudan
doğruya bulsun. Meselâ:
²vU¬9!«Y²7«! «—²vU¬B«X¬K²7«!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3651: 674 - 3651: 679)


Arama dizesi: hikmet

Rahman nazarıyla bakmışlar. Ehl-i tarîkatın ekserinde sekr, ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve
iltibas olduğundan, hakikata muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. Fakat aklı başında
olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder.
Evet bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi
hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı
Akdes-i İlahî'nin şeriki, naziri, zıddı, niddi olmadığı gibi, h[¬M«A²7! p[¬WÅK7! «x;«:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3654: 2958 - 3654: 2963)


Arama dizesi: hikmet

(G:205) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
o nur-u iman ile uzaktan uzağa fark eder. Ve fırtına ve zelzele, taun gibi hâdiseleri, birer
müsahhar memur bilir. Bahar fırtınası ve yağmur gibi hâdisatı; sureten haşin, manen çok latif
hikmetlere medar görüyor. Hattâ mevti, hayat-ı ebediyenin mukaddemesi ve kabri, saadet-i
ebediyenin kapısı görüyor. Daha sair cihetleri sen kıyas eyle. Hakikatı temsile tatbik et...

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3656: 2352 - 3656: 2357)


Arama dizesi: hikmet

Halbuki, âyet umumîdir.. her


duaya cevab var ifade ediyor.
Elcevab: Cevab vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevab vermek var;
fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenab-ı Hakk'ın hikmetine tâbi'dir. Meselâ:
Hasta bir çocuk çağırır: "Ya Hekim!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3656: 3013 - 3656: 3018)


Arama dizesi: hikmet

(G:212) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın
hevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla ya
matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.
Hem, dua bir ubudiyettir. Ubudiyet ise semeratı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o
nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksadlar, gayeleri değil.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3657: 764 - 3657: 769)


Arama dizesi: Hikmet

Ubudiyet ise, hâlisen livechillah olmalı. Yalnız aczini izhar edip, dua ile ona iltica
etmeli. Rububiyetine karışmamalı. Tedbiri ona bırakmalı. Hikmetine itimad etmeli. Rahmetini
ittiham etmemeli. Evet hakikat-ı halde âyât-ı beyyinatın beyanıyla sabit olan: Bütün
mevcudat, herbirisi birer mahsus tesbih ve birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi;
bütün kâinattan dergâh-ı İlahiyeye giden, bir duadır. Ya istidad lisanıyladır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3658: 3542 - 3658: 3547)


Arama dizesi: hikmet
Zira onlar, mektubat-ı Rabbaniye ve meraya-yı Sübhaniye ve
memurîn-i İlahiyedirler. Küfür ise; onları âyinedarlık ve vazifedarlık ve manidarlık
makamından düşürüp, abesiyet ve tesadüfün oyuncağı derekesine ve zeval ve firakın
tahribiyle çabuk bozulup değişen mevadd-ı fâniyeye ve ehemmiyetsizlik, kıymetsizlik, hiçlik
mertebesine indirdiği gibi.. bütün kâinatta ve mevcudatın âyinelerinde nakışları ve cilveleri ve
cemalleri görünen esma-i İlahiyeyi inkâr ile tezyif eder. Ve insanlık denilen, bütün esma-i
kudsiye-i İlahiyenin cilvelerini güzelce ilân eden bir kaside-i manzume-i hikmet ve bir şecere-
i bâkiyenin cihazatını câmi' çekirdek-misal bir mu'cize-i kudret-i bahire ve emanet-i kübrayı
uhdesine almakla yer, gök, dağa tefevvuk eden ve melaikeye karşı rüchaniyet kazanan bir
sahib-i mertebe-i hilafet-i arziyeyi; en zelil bir hayvan-ı fâni-i zâilden daha zelil, daha zaîf,
daha âciz, daha fakir bir derekeye atar. Ve manasız, karmakarışık, çabuk bozulur bir âdi levha
derekesine indirir.

--- sh:»(G:220) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------


--
Elhasıl: Nefs-i emmare tahrib ve şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleyebilir, fakat icad
ve hayırda iktidarı pek azdır ve cüz'îdir. Evet, bir haneyi bir günde harab eder, yüz günde
yapamaz. Lâkin eğer enaniyeti bıraksa, hayrı ve vücudu tevfik-i İlahiyeden istese, şer ve
tahribden ve nefse itimaddan vazgeçse, istiğfar ederek tam abd olsa; o vakit
¯€@«X«,«& ²v¬Z¬#@«\±¬[«, yÁV7! ı¬G

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3663: 2873 - 3663: 2878)


Arama dizesi: hikmet

İşte
cây-ı dikkat, za'ftaki bir kuvvet ve şâyan-ı temaşa bir cilve-i rahmet...
Nasılki nazdar bir çocuk ağlamasıyla, ya istemesiyle, ya hazîn haliyle matlublarına öyle
muvaffak olur ve öyle kavîler ona müsahhar olurlar ki; o matlublardan binden birisine bin
defa kuvvetçiğiyle yetişemez. Demek za'f ve acz, onun hakkında şefkat ve himayeti tahrik
ettikleri için küçücük parmağıyla kahramanları kendine müsahhar eder. Şimdi böyle bir
çocuk, o şefkati inkâr etmek ve o himayeti ittiham etmek suretiyle ahmakane bir gurur ile
"Ben kuvvetimle bunları teshir ediyorum" dese, elbette bir tokat yiyecektir.
İşte insan dahi Hâlıkının rahmetini inkâr ve hikmetini ittiham edecek bir tarzda küfran-ı
nimet suretinde Karun gibi ¯v²V¬2 ]«V«2 yB[¬#:! @«WÅ9¬! yani:
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3663: 3642 - 3663: 3647)


Arama dizesi: hikmet
(G:236) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------------
--
dese, elbette sille-i azaba kendini müstehak eder. Demek şu meşhud saltanat-ı insaniyet ve
terakkiyat-ı beşeriye ve kemalât-ı medeniyet; celb ile değil, galebe ile değil, cidal ile değil,
belki ona onun za'fı için teshir edilmiş, onun aczi için ona muavenet edilmiş, onun fakrı için
ona ihsan edilmiş, onun cehli için ona ilham edilmiş, onun ihtiyacı için ona ikram edilmiş. Ve
o saltanatın sebebi, kuvvet ve iktidar-ı ilmî değil, belki şefkat ve re'fet-i Rabbaniye ve rahmet
ve hikmet-i İlahiyedir ki; eşyayı ona teshir etmiştir. Evet, bir gözsüz akrep ve ayaksız bir yılan
gibi haşerata mağlub olan insana, bir küçük kurttan ipeği giydiren ve zehirli bir böcekten balı
yediren; onun iktidarı değil, belki onun za'fının semeresi olan teshir-i Rabbanî ve ikram-ı
Rahmanîdir.

Ey insan! Madem hakikat böyledir; gururu ve enaniyeti bırak. Uluhiyetin dergâhında


acz ve za'fını, istimdad lisanıyla; fakr ve hacatını, tazarru' ve dua lisanıyla ilân et ve abd
olduğunu göster. Ve u[¬6«x²7! «v²Q¬9«: yÁV7! @«XA²,«& de, yüksel.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3664: 686 - 3664: 691)


Arama dizesi: hikmet

--
var ki, bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak bana teshir edilsin, benden bir
şükr-ü küllî istenilsin?"
Çünki sen çendan, nefsin ve suretin itibariyle hiç hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe
noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudatın belâgatlı bir
lisan-ı nâtıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalaacısı ve şu tesbih eden mahlukatın
hayretli bir nâzırı ve şu ibadet eden masnuatın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin.
Evet ey insan! Sen, nebatî cismaniyetin cihetiyle ve hayvanî nefsin itibariyle; sagir bir
cüz, hakir bir cüz'î, fakir bir mahluk, zaîf bir hayvansın ki; bütün dehşetli mevcudat-ı
seyyalenin dalgaları içinde çalkanıp gidiyorsun. Fakat muhabbet-i İlahiyenin ziyasını
tazammun eden imanın nuruyla münevver olan İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip;
insaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın ve cüz'iyetin içinde bir küllîsin, küçüklüğün
içinde bir âlemsin ve hakaretin içinde öyle makamın
--- sh:»

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3685: 730 - 3685: 735)


Arama dizesi: Hikmet

Bu şûranın bazı mukaddematı olan cemaat-ı İslâmiye teşkilatı ve evkafın Meşihat'a ilhakı gibi
umûrun daha evvel tahakkuku münasib ise de, baştan başlansa, sonra mukaddemat ihzar
edilse yine maksad hasıl olur. Daire-i intihabiyeleri hem mahdud, hem muhtelit olan a'yan ve
meb'usanın vazife-i resmiyeleri itibariyle bilvasıta ve dolayısıyla bu işe tesiri olabilir. Halbuki
vasıtasız, doğrudan doğruya bu vazife-i uzmayı deruhde edecek hâlis İslâm bir şûra lâzımdır.
Bir şey mâ-vudia-lehinde istihdam edilmezse, atalete uğrar, matlub eseri göstermez.
Binaenaleyh mühim bir maksad için tesis edilen Dâr-ül Hikmet-il İslâmiyeyi, şimdiki âdi bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

komisyon derecesinden çıkarıp, Meşihat'taki devairin rüesasıyla beraber şûranın aza-yı


tabiiyesi addetmek ve haricdeki âlem-i İslâmdan, şimdilik onbeş-yirmi kadar, İslâmın dinen,
ahlâken itimadını kazanmış müntehab ülemasını celbeylemek, bu mes'ele-i uzmanın esasını
teşkil eder.
Vehham olmamalıyız. Korkmakla din rüşvet verilmez. Dinin za'fiyeti bahanesine olan

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3690: 1602 - 3690: 1607)


Arama dizesi: hikmet

(İster al gûş-u kabul câne, ister hiddet et.)


Rü'yanın Zeyli
Rü'ya hacda sükût etti. Çünki haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazab
ve kahrı celbetti. Cezası da keffaret-üz zünub değil, kessaret-üz zünub oldu. Haccın bahusus
--- sh:»(STİ:53) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3692: 1124 - 3692: 1129)


Arama dizesi: Hikmet

Deniz ve enharı
bağırsaklarıdır, bâriddir.
Evet Avrupa, küre-i zeminin hums-i öşrü iken, nev-i beşerin bir rub'unu letafet-i
fıtriyesi ile kendine çekmiş. Hikmeten sabittir ki; efrad-ı kesîrenin içtimaı, ihtiyacatı intac
eder. Görenek gibi çok esbab ile tekessür eden hacat, zeminin kuvve-i nâbitesine sıkışmaz.
İşte şu noktadan ihtiyaç san'ata ve merak ilme ve sıkıntı vesait-i sefahete hocalık edip
talime başlarlar.
Evet fikr-i san'at, meyl-i marifet, kesretten çıkar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3693: 1934 - 3693: 1939)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(STİ:62) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------


--
ve zımnen medih ve gururiyetini ve bilmediği halde İslâm'a düşmanlığını göstermekle
beraber; firavuniyet, enaniyet, gurur hükmü ile milletine karşı şer'an, aklen, hikmeten
mükellef olduğu hiss-i şefkat yerine hiss-i tahkir, meyl-i incizab yerine meyl-i nefret,
meyelan-ı muhabbet yerine irade-i istihfaf, temayül-ü ihtiram yerine meyelan-ı techil, arzu-yu
merhamet yerine arzu-yu taazzum, seciye-i fedakârî yerine temayül-i infiradî ikame edip;
hamiyetsizliğini, asılsızlığını gösterdiğinden nazar-ı hakikatta öyle bir cani ve menfur olur ki,
meselâ birisi Paris'te sefahet âleminde bir âlüfte madamın kametinde istihsan ettiği bir libası,
câmide muhterem bir hocaya giydirmeye çalışmak gibi bir hareket-i ahmakane ve caniyanede
bulunur. Zira hamiyet ise; muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz
ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. Nefret, hamiyetin zıddıdır.
Mutaassıblara hücum eden Avrupa'nın kâselisleri herbiri yüz mutaassıb kadar meslek-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3694: 1914 - 3694: 1919)


Arama dizesi: hikmet

idadisinde çalışıyor. Mısır, İslâm'ın zeki bir mahdumudur, İngiliz mekteb-i mülkiyesinden
ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâm'ın iki bahadır oğullarıdır, Rus mekteb-i harbiyesinde
talim alıyor, ilâ âhir.
Yahu şu asilzade evlâd, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt'a başına
MAXQDA 2020 24.12.2022

geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyet'in bayrağını, âfâk-ı kemalâtta temevvüc
ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında feleğin inadına, nev'-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin
sırrını ilân edecektir. İşte hikâyemin yarısı bu kadar.
--- sh:»(STİ:66) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3697: 2533 - 3697: 2538)


Arama dizesi: hikmet

tenezzüh etmek üzere, gayet müzeyyen ve müzehher bir bahçeye girse (nekaisten müberra
olmak, cinan-ı Cennet'in mahsusatından ve her kemale bir noksanı karıştırmak, şu âlem-i kevn
ü fesadın mukteziyatından olmakla) şu bahçenin müteferrik köşelerinde bazı pis ve murdar
şeyler bulunduğu için, inhiraf-ı mizac sevki ve emri ile, yalnız o taaffünatı taharri ve o murdar
şeylere idame-i nazar eder. Güya onda yalnız o var. Hülyanın hükmüyle fena hayal tevessü'
ederek, o bostanı bir selhhane ve mezbele suretinde gösterdiğinden midesi bulanır ve istifra
eder, kemal-i nefretle kaçar.
Acaba, beşerin lezzet-i hayatını gussedar eden böyle bir hayale, hikmet ve maslahat rûy-
i rıza gösterebilecek midir?
Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3697: 3007 - 3697: 3012)


Arama dizesi: hikmet
Güya şikayetçi der ki; istediğim emir ve arzu
--- sh:»(STİ:78) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
--
ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal; hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olunan âlemin
mahiyeti müstaid değil ve inayet-i ezeliyenin pergeliyle nakşolunan feleğin kanunu müsaid
değil ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab' olunan zamanın tabiatı muvafık değil ve
mesalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlahî razı değildir ki, şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı
Mutlak'ın yed-i kudretinden şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüz iştihasıyla
istediğimiz semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz.
Evet bir şahsın tehevvüsü için, büyük bir daire-i muhita, hareket-i mühimmesinden
durdurulmaz.

Elhasıl: Cerbeze bir hâkimdir. Yalnız seyyiat tarafını konuşturmamalı, onun hasmı olan
hasenatı da dinlemeli. Sonra müvazene edip, mizan-ı haşirdeki hükm-ü âdilane gibi, racih
gelene muhabbetle hak vermelidir.
S- Efkâr-ı hazırada cerbeze nasıl bir tesir etmiştir?
C- Bak, o seyyiedir ki, Ararat Dağı kadar bize zulüm ve tahkir eden ecnebi bir devleti,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3697: 3272 - 3697: 3277)


Arama dizesi: hikmet
Güya şikayetçi der ki; istediğim emir ve arzu
--- sh:»(STİ:78) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
--
ettiğim şey ve teşehhi ettiğim hal; hikmet-i ezeliyenin düsturuyla tanzim olunan âlemin
MAXQDA 2020 24.12.2022

mahiyeti müstaid değil ve inayet-i ezeliyenin pergeliyle nakşolunan feleğin kanunu müsaid
değil ve meşiet-i ezeliyenin matbaasında tab' olunan zamanın tabiatı muvafık değil ve
mesalih-i umumiyeyi tesis eden hikmet-i İlahî razı değildir ki, şu âlem-i imkân, Feyyaz-ı
Mutlak'ın yed-i kudretinden şu ukûlümüzün hendesesiyle ve tehevvüsümüz iştihasıyla
istediğimiz semeratı koparsın. Verse de tutamaz, düşse de kaldıramaz.
Evet bir şahsın tehevvüsü için, büyük bir daire-i muhita, hareket-i mühimmesinden
durdurulmaz.

Elhasıl: Cerbeze bir hâkimdir. Yalnız seyyiat tarafını konuşturmamalı, onun hasmı olan
hasenatı da dinlemeli. Sonra müvazene edip, mizan-ı haşirdeki hükm-ü âdilane gibi, racih
gelene muhabbetle hak vermelidir.
S- Efkâr-ı hazırada cerbeze nasıl bir tesir etmiştir?
C- Bak, o seyyiedir ki, Ararat Dağı kadar bize zulüm ve tahkir eden ecnebi bir devleti,
--- sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3698: 2330 - 3698: 2335)


Arama dizesi: Hikmet

Hem mülzem olmuştur. Çünki avam-ı müslimîni onlar aleyhinde sevketmekte esbabın
en âhiridir.
(*): Cây-ı dikkattir ki; merkez-i Hilafet üleması ve Dâr-ül Hikmet ve zabıta-i ahlâkiye ile fuhuş, işret,
kumar gibi
kebairi izale değil, tevkif edemediler. Anadolu Hükûmeti'nin bir emri ile, bütün işret, kumar gibi
kebairler men'
edildi. Demek desatir-i hikmet, nevamis-i hükûmetle; kavanin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizaç
etmezse, cumhur-
u avamda müsmir olamaz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3698: 2529 - 3698: 2534)


Arama dizesi: hikmet

(*): Cây-ı dikkattir ki; merkez-i Hilafet üleması ve Dâr-ül Hikmet ve zabıta-i ahlâkiye ile fuhuş, işret,
kumar gibi
kebairi izale değil, tevkif edemediler. Anadolu Hükûmeti'nin bir emri ile, bütün işret, kumar gibi
kebairler men'
edildi. Demek desatir-i hikmet, nevamis-i hükûmetle; kavanin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizaç
etmezse, cumhur-
u avamda müsmir olamaz.
--- sh:»(STİ:81) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3700: 2935 - 3700: 2940)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(STİ:88) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------


--
Hem de dörde (*) kadar taaddüd-ü zevcat, tabiata, akla, hikmete muvafakatıyla beraber
şeriat bir taneden dörde çıkarmamış, belki sekizden, dokuzdan dörde indirmiştir. Bahusus
MAXQDA 2020 24.12.2022

taaddüde öyle şerait koymuştur ki, ona müraat etmekle, hiçbir mazarrata müeddi olmaz. Bazı
noktada şer olsa da, ehven-üş şerdir. Ehven-üş şer ise, bir adalet-i izafiyedir.
Heyhat!

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3700: 3291 - 3700: 3296)


Arama dizesi: Hikmet

Ehven-üş şer ise, bir adalet-i izafiyedir.


Heyhat! Âlemin her halinde hayr-ı mahz olamaz.
S- Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye neden hizmet edemedi?
C- En büyük hizmeti, adem-i hizmetidir. En büyük hareketi, hareketsizliğidir. Çünki

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3701: 214 - 3701: 219)


Arama dizesi: Hikmet
En büyük hareketi, hareketsizliğidir. Çünki

buradaki hâkim olan kuvvet-i ecnebiye, lehinde olmayan herbir hareketi boğuyor. Hareket
edenleri gördük, mukaddes câmilerde gâvurlara dua ettirildi ve mücahidlerin cevaz-ı katline
fetva verdirildi. İşte Dâr-ül Hikmet, bu fırtına içinde âlet ettirilmedi. En büyük mani olan
ecnebi kuvvet, bütün kuvvetiyle ahlâksızlığı himaye ve teşci' ediyordu.
(*): Erkek galiben yüz yaşına kadar telkîh eder.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3701: 612 - 3701: 617)


Arama dizesi: Hikmet

(STİ:89) ↓ -------------------------------------------------------------------------------------------
--
İkinci derecede sebeb:
Dâr-ül Hikmet eczaları kabil-i imtizac, belki de ihtilat değil. Şahsî meziyetleri vardır.
Cemaat ruhu tevellüd etmedi. "Ene"ler kavîdir, delinmedi ki bir "nahnü" olsun. "Ben", "biz"
olmadı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3703: 2348 - 3703: 2353)


Arama dizesi: hikmet
İnsanlar içinde madde-i hayatın cereyanına rabıta odur. Terakkiyat-ı
beşerdeki zehirlere tiryak odur.
Evet zekatın vücub-u kat'îsinde ve onun kabilesi olan sadakaya ve karz-ı hasene da'vet-i
Kur'anîden ve ribanın vesailiyle beraber hurmet-i şedidesinde azîm bir hikmet, âlî bir
maslahat, vasi' bir rahmet vardır.
Eğer sahife-i âlemde tarihî bir nazarla dikkat ve cem'iyet-i beşeriyenin mesavisinin

esasları teftiş edilse görülecektir ki, bütün ihtilal ve fesadın asıl ve madeni ve bütün ahlâk-ı
rezilenin muharrik ve menbaı, tek iki kelimedir. O iki kelimenin imtizacından bomba gibi
küre-i arz patladı ve izdivacından, medenî insanlardan canavarlar doğdu.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Birinci Kelime: Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne?
İkinci Kelime

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3707: 1971 - 3707: 1976)


Arama dizesi: hikmet

]
$
Aziz kardeşlerim,
“Haremeyn-i fierifeynin Vehhâbilerin eline geçmesi ve onların, eâzım-ı İslâmın türbeleri
hakkındaki tahripkârâne hürmetsizliği ne hikmete mebnîdir?” diye sual ediyorsunuz.
Elcevap: fiu hadise, âlem-i İslâmın siyasetine ve hayat-ı içtimâiyesine taallûk ettiği
için, Yeni Said kafasıyla cevap veremiyorum. Çünkü, şimdi daire-i nazarım başka ufuktadır.
Fakat, hiç kırmadığım ve dâima faydasını gördüğüm mübarek hatıran için Eski Said kafasını
muvakkaten başıma sıkılarak giyerek, şu Altıncı Meseleyi dört muhtasar nüktelerle beyan
edeceğiz.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3709: 2791 - 3709: 2796)


Arama dizesi: hikmet

DÖRDÜNCÜ NÜKTE:
Esbap tahtında vücuda gelen hâdiseler, o esbâbın hâlis malı değil. Belki asıl o hâdisenin
hakiki sahibi kaderdir. Kader ise hikmet-i İlâhiye ile hükmeder. Öyleyse, bu Vehhâbi
hâdisesine yalnız Vehhâbilerin Ehl-i Sünnete karşı müfritâne bir tecavüzü nazarıyla
bakmayacağız. Belki Ehl-i Sünnet, bir sû-i hareketiyle kadere fetvâ vermiş ki, Vehhâbileri
Ehl-i Sünnete taslît etmiş. Vehhâbiler zulmeder; çünkü, hem çok müfritâne, hem inti-
kamkârâne, hem Haricîlik nâmına ettikleri için, cinâyet ediyorlar.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3710: 686 - 3710: 691)


Arama dizesi: hikmet

İkincisi: fiu asırda maddî fikir galebe çalmış. Esbâb-ı zâhiriye, hakîki telâkkî ediliyor.
İnsanlar esbâba yapışıyor. Eğer esbâb-ı zâhiriye bir ayna hükmünden çıkıp nazar-ı dikkati
kendisine celbetse, Tevhîd-i hakîkiye münâfi olur. İşte, şu gafil maddî asırdaki insanlar,
mütedeyyin de olsa, esbâba fazla sarılmalarına hikmet-i şer’iye müsaade etmiyor. İşte buna
binâen, evliyânın ve eâzım-ı İslâmiyenin türbelerine birer mukaddes ziyâretgâh nazarıyla
bakmak, o hikmet-i şer’iyeye şu zamanda pek muvafık düşmediğinden, kader-i İlâhî onu tâdil
etmek istedi ki, bunları musallat etti.
Üçüncüsü: fiu asırda enâniyet o derece dizgini eline almış ki, çok insanlar birer küçük
Firavun ve birer küçük Nemrud hükmüne geçmişler. İşte ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ve bu
mağrur ehl-i enâniyet nazarında kıyâs-ı binnefs olarak, eâzım-ı İslâmiyenin nâmdarlarını, hâşâ

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3710: 833 - 3710: 838)


Arama dizesi: hikmet

Esbâb-ı zâhiriye, hakîki telâkkî ediliyor.


İnsanlar esbâba yapışıyor. Eğer esbâb-ı zâhiriye bir ayna hükmünden çıkıp nazar-ı dikkati
kendisine celbetse, Tevhîd-i hakîkiye münâfi olur. İşte, şu gafil maddî asırdaki insanlar,
MAXQDA 2020 24.12.2022

mütedeyyin de olsa, esbâba fazla sarılmalarına hikmet-i şer’iye müsaade etmiyor. İşte buna
binâen, evliyânın ve eâzım-ı İslâmiyenin türbelerine birer mukaddes ziyâretgâh nazarıyla
bakmak, o hikmet-i şer’iyeye şu zamanda pek muvafık düşmediğinden, kader-i İlâhî onu tâdil
etmek istedi ki, bunları musallat etti.
Üçüncüsü: fiu asırda enâniyet o derece dizgini eline almış ki, çok insanlar birer küçük
Firavun ve birer küçük Nemrud hükmüne geçmişler. İşte ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ve bu
mağrur ehl-i enâniyet nazarında kıyâs-ı binnefs olarak, eâzım-ı İslâmiyenin nâmdarlarını, hâşâ
enâniyetle itham ettiklerinden, hem o ehl-i gaflet ve dalâlet kendileri Allah’ı tanımadıkları
için, çok şeylere, çok zatlara birer nevî rubûbiyet tahayyül ettikleri bir hengâmda ve
sanemperestliğin, başka bir nevi olan heykelperestlerin ve sûretperestlerin gayet müthiş bir
riyâkârlık mânâsında olan şan ve şeref peşinde koştukları bir zamanda, eâzım-ı İslâmiyenin
türbelerine câhilâne ve müfritâne bir sûrette avâmların takdîs derecesinde hürmetleri, elbette
hikmet-i şer’iye noktasında kader münâsip görmedi ki; bu muharripleri Ehl-i Sünnete taslît
etti.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3710: 1706 - 3710: 1711)


Arama dizesi: hikmet

İşte buna
binâen, evliyânın ve eâzım-ı İslâmiyenin türbelerine birer mukaddes ziyâretgâh nazarıyla
bakmak, o hikmet-i şer’iyeye şu zamanda pek muvafık düşmediğinden, kader-i İlâhî onu tâdil
etmek istedi ki, bunları musallat etti.
Üçüncüsü: fiu asırda enâniyet o derece dizgini eline almış ki, çok insanlar birer küçük
Firavun ve birer küçük Nemrud hükmüne geçmişler. İşte ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ve bu
mağrur ehl-i enâniyet nazarında kıyâs-ı binnefs olarak, eâzım-ı İslâmiyenin nâmdarlarını, hâşâ
enâniyetle itham ettiklerinden, hem o ehl-i gaflet ve dalâlet kendileri Allah’ı tanımadıkları
için, çok şeylere, çok zatlara birer nevî rubûbiyet tahayyül ettikleri bir hengâmda ve
sanemperestliğin, başka bir nevi olan heykelperestlerin ve sûretperestlerin gayet müthiş bir
riyâkârlık mânâsında olan şan ve şeref peşinde koştukları bir zamanda, eâzım-ı İslâmiyenin
türbelerine câhilâne ve müfritâne bir sûrette avâmların takdîs derecesinde hürmetleri, elbette
hikmet-i şer’iye noktasında kader münâsip görmedi ki; bu muharripleri Ehl-i Sünnete taslît
etti. Onlarla tâdil edecek.
sh: » (OM:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3713: 134 - 3713: 139)


Arama dizesi: hikmet
İhtiyârımızın
fevkinde, bize, daha hayırlı bir ihtiyar işimize hâkimdir. İlm-i cifir, meraklı ve zevkli bir
meşgale olduğundan, vazife-i hakikiyeden alıkoyup meşgul ediyor. Hattâ, kaç defadır esrâr-ı

Kur’âniyeye karşı o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu; kemâl-i iştiyak ve zevk ile müteveccih
olduğum vakit kapanıyordu. Bunda iki hikmet buldum:
Birisi, $ yasağına karşı hilâf-ı edepte bulunmak ihtimâli var.
İkincisi, hakâik-ı esâsiye-i imâniye ve Kur’âniyenin berâhîn-i kat’iye ile ümmete ders
vermek hizmeti ise, ilm-i cifir gibi ulûm-u hafiyenin yüz derece daha fevkinde bir meziyet ve
kıymeti vardır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 586 - 3714: 591)


Arama dizesi: hikmet
» (OL:127)

gördüğümüz, yüz bin envâın kısm-ı âzamı, hadsiz efradları, kanun-u tenâsül hâricinde—
yaprakların yüzünde, taaffün etmiş maddelerde—o kanun hâricinde îcâd edilir. Acaba
mebdeinde ve hattâ her senede bu kadar şâzlarla yırtılmış, zedelenmiş bir kanunu, bin dokuz
yüz senede bir ferdin şüzûzunu akla sığıştıramayan ve nusûs-u Kur’âniyeye karşı bir te’vîle
yapışan bir akıl, kaç derece akılsızlık ettiğini kıyâs et.
O bedbahtların kanun-u tabiî tâbir ettiği şeyler, emr-i İlâhî ve irâde-i Rabbâniyenin küllî bir
cilvesi olan âdetullah kanunlarıdır ki, Cenâb-ı Hak, o âdâtını bazı hikmet için değiştirir.
Herşeyde ve her kanunda irâde ve ihtiyârının hükmettiğini gösterir. Hârikulâde bazı fertlerde
hark-ı âdât eder.
“ $ “ fermânıyla bu hakikati gösterir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 1178 - 3714: 1183)


Arama dizesi: hikmet

O doktor, o meselede o kadar eblehâne hareket ediyor ki, sözlerini dinlemek yahut ehemmiyet
verip cevap vermekten çok aşağıdır. Bu bîçâre, küfür ve îmân ortasını bulmak istiyor. Onun
ehemmiyetsiz bahsine karşı değil, belki yalnız Ömer Efendinin istifsârına göre derim:
Me’mûrât ve menhiyât-ı şer’iyede illet, emr-i İlâhîdir ve nehy-i İlâhîdir. Maslahatlar ve
hikmetler ise, müreccihtirler; emir ve nehyin taallûklarına ism-i Hakîm noktasında sebep
olabilir.
Meselâ, sefer eden, namazını kasreder. Bu namazın kasrına bir illet ve bir hikmet var. İllet, se-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 1355 - 3714: 1360)


Arama dizesi: hikmet

Me’mûrât ve menhiyât-ı şer’iyede illet, emr-i İlâhîdir ve nehy-i İlâhîdir. Maslahatlar ve


hikmetler ise, müreccihtirler; emir ve nehyin taallûklarına ism-i Hakîm noktasında sebep
olabilir.
Meselâ, sefer eden, namazını kasreder. Bu namazın kasrına bir illet ve bir hikmet var. İllet, se-
ferdir; hikmet, meşakkattir. Sefer
sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 1387 - 3714: 1392)


Arama dizesi: hikmet

Meselâ, sefer eden, namazını kasreder. Bu namazın kasrına bir illet ve bir hikmet var. İllet, se-
ferdir; hikmet, meşakkattir. Sefer
sh: » (OL:128)
bulunsa, meşakkat olmasa da, namaz kasredilir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 1614 - 3714: 1619)


Arama dizesi: hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

» (OL:128)
bulunsa, meşakkat olmasa da, namaz kasredilir. Sefer olmasa, hânesinde yüz meşakkat görse,
yine namaz kasredilmez. Çünkü meşakkat filcümle bazan seferde bulunması, kasr-ı namaza
hikmet olmasına kâfidir ve seferi illet yapmasına da yine kâfidir.
İşte, bu kaide-i şer’iyeye binâen, ahkâm-ı şer’iye hikmetlere göre tegayyür etmiyor, hakikî
illetlere bakar. Meselâ, o doktorun bahsettiği gibi, hınzırın etinden bildiği zarardan,
hastalıktan başka, “Hınzır eti yiyen bir cihette hınzırlaşır” (Haşiye: Acaba firengistanın bu
kadar harika terakkiyât-ı medeniyetiyle ve kemâlât-ı fenniyesiyle ve insaniyetperverâne
ulûmuyla ileri gittiği halde, o terakkiyat ve kemâlâta ve o ulûma bütün bütün zıt olan
maddiyyunluk ve tabiiyyunluk zulümâtında hınzırcasına saplanmalarında, hınzır etinin
yemesinin medhali yok mudur? Soruyorum.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 1733 - 3714: 1738)


Arama dizesi: hikmet

» (OL:128)
bulunsa, meşakkat olmasa da, namaz kasredilir. Sefer olmasa, hânesinde yüz meşakkat görse,
yine namaz kasredilmez. Çünkü meşakkat filcümle bazan seferde bulunması, kasr-ı namaza
hikmet olmasına kâfidir ve seferi illet yapmasına da yine kâfidir.
İşte, bu kaide-i şer’iyeye binâen, ahkâm-ı şer’iye hikmetlere göre tegayyür etmiyor, hakikî
illetlere bakar. Meselâ, o doktorun bahsettiği gibi, hınzırın etinden bildiği zarardan,
hastalıktan başka, “Hınzır eti yiyen bir cihette hınzırlaşır” (Haşiye: Acaba firengistanın bu
kadar harika terakkiyât-ı medeniyetiyle ve kemâlât-ı fenniyesiyle ve insaniyetperverâne
ulûmuyla ileri gittiği halde, o terakkiyat ve kemâlâta ve o ulûma bütün bütün zıt olan
maddiyyunluk ve tabiiyyunluk zulümâtında hınzırcasına saplanmalarında, hınzır etinin
yemesinin medhali yok mudur? Soruyorum. İnsan, beslendiği şeyle mizâcı müteessir oldu-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 2736 - 3714: 2741)


Arama dizesi: hikmet

İnsan, beslendiği şeyle mizâcı müteessir oldu-


ğuna delil, “kırk günde hergün et yiyen kasâvet-i kalbiyeye dûçâr olduğu” darbımesel
hükmüne geçmesidir.) kaidesiyle ve o hayvan, sâir hayvânât-ı ehliye gibi zararsız yapılmıyor.
Etinden gelen menfaatten ziyade, çok zarar îrâs etmekle beraber, etindeki kuvvetli yağ,
kuvvetli soğuk memleketi olan firengistandan başka tıbben muzır olduğu gibi, mânen ve
hakikaten çok zararlı olduğu tahakkuk etmiş.
İşte bu gibi hikmetler, onun haram olmasına ve nehy-i İlâhî taallûkuna da bir hikmet
olmuştur. Hikmet her fertte ve her vakitte bulunmak lâzım değildir. O hikmetin tebeddülü ile
illet değişmez. İllet değişmezse hüküm değişmez. İşte bu kaideye

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 2801 - 3714: 2806)


Arama dizesi: hikmet

İnsan, beslendiği şeyle mizâcı müteessir oldu-


ğuna delil, “kırk günde hergün et yiyen kasâvet-i kalbiyeye dûçâr olduğu” darbımesel
hükmüne geçmesidir.) kaidesiyle ve o hayvan, sâir hayvânât-ı ehliye gibi zararsız yapılmıyor.
Etinden gelen menfaatten ziyade, çok zarar îrâs etmekle beraber, etindeki kuvvetli yağ,
kuvvetli soğuk memleketi olan firengistandan başka tıbben muzır olduğu gibi, mânen ve
hakikaten çok zararlı olduğu tahakkuk etmiş.
İşte bu gibi hikmetler, onun haram olmasına ve nehy-i İlâhî taallûkuna da bir hikmet
MAXQDA 2020 24.12.2022

olmuştur. Hikmet her fertte ve her vakitte bulunmak lâzım değildir. O hikmetin tebeddülü ile
illet değişmez. İllet değişmezse hüküm değişmez. İşte bu kaideye

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 2820 - 3714: 2825)


Arama dizesi: Hikmet

ğuna delil, “kırk günde hergün et yiyen kasâvet-i kalbiyeye dûçâr olduğu” darbımesel
hükmüne geçmesidir.) kaidesiyle ve o hayvan, sâir hayvânât-ı ehliye gibi zararsız yapılmıyor.
Etinden gelen menfaatten ziyade, çok zarar îrâs etmekle beraber, etindeki kuvvetli yağ,
kuvvetli soğuk memleketi olan firengistandan başka tıbben muzır olduğu gibi, mânen ve
hakikaten çok zararlı olduğu tahakkuk etmiş.
İşte bu gibi hikmetler, onun haram olmasına ve nehy-i İlâhî taallûkuna da bir hikmet
olmuştur. Hikmet her fertte ve her vakitte bulunmak lâzım değildir. O hikmetin tebeddülü ile
illet değişmez. İllet değişmezse hüküm değişmez. İşte bu kaideye
sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3714: 2880 - 3714: 2885)


Arama dizesi: hikmet

) kaidesiyle ve o hayvan, sâir hayvânât-ı ehliye gibi zararsız yapılmıyor.


Etinden gelen menfaatten ziyade, çok zarar îrâs etmekle beraber, etindeki kuvvetli yağ,
kuvvetli soğuk memleketi olan firengistandan başka tıbben muzır olduğu gibi, mânen ve
hakikaten çok zararlı olduğu tahakkuk etmiş.
İşte bu gibi hikmetler, onun haram olmasına ve nehy-i İlâhî taallûkuna da bir hikmet
olmuştur. Hikmet her fertte ve her vakitte bulunmak lâzım değildir. O hikmetin tebeddülü ile
illet değişmez. İllet değişmezse hüküm değişmez. İşte bu kaideye
sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3716: 1097 - 3716: 1102)


Arama dizesi: hikmet

“Bu mîzanlı ve nizamlı, gayet san’atkârâne nakışlar, kat’î bir surette, bir
irâde ve ihtiyar ve kasd ve meşîeti iktizâ eder. İrâdesiz bir cilve, ihtiyarsız bir tezâhür olamaz.
Evet, tavusun mâhiyeti güzel ve yüksektir; fâili ile hiçbir cihette ittihâd edemez. Rûhu güzel
ve âlîdir, fakat mûcid ve mutasarrıf değil, belki ancak mazhar ve medardır. Çünkü herbir
tüyünde, bilbedâhe, nihâyetsiz bir hikmetle bir san’at ve nihâyetsiz bir kudretle bir nakş-ı
ziynet görünüyor. Bu ise irâdesiz, ihtiyarsız olamaz. Bu kemâl-i kudret içinde kemâl-i hikmeti
ve kemâl-i ihtiyar içinde kemâl-i rubûbiyeti ve merhameti gösteren san’atlar, cilve milve işi
değil. Bu yaldızlı defteri yazan kâtip onun içinde olamaz, onunla ittihâd edemez. Belki, yalnız
o defter, o kâtibin yazı kaleminin ucuyla temâsı var.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3716: 1244 - 3716: 1249)


Arama dizesi: hikmet

Evet, tavusun mâhiyeti güzel ve yüksektir; fâili ile hiçbir cihette ittihâd edemez. Rûhu güzel
ve âlîdir, fakat mûcid ve mutasarrıf değil, belki ancak mazhar ve medardır. Çünkü herbir
tüyünde, bilbedâhe, nihâyetsiz bir hikmetle bir san’at ve nihâyetsiz bir kudretle bir nakş-ı
ziynet görünüyor. Bu ise irâdesiz, ihtiyarsız olamaz. Bu kemâl-i kudret içinde kemâl-i hikmeti
ve kemâl-i ihtiyar içinde kemâl-i rubûbiyeti ve merhameti gösteren san’atlar, cilve milve işi
değil. Bu yaldızlı defteri yazan kâtip onun içinde olamaz, onunla ittihâd edemez. Belki, yalnız
o defter, o kâtibin yazı kaleminin ucuyla temâsı var. Öyle ise, o kâinat denilen misâlî tavusun
MAXQDA 2020 24.12.2022

hârikulâde ziynetleri, o tavus Hâlikının yaldızlı bir mektubudur.”


İşte şimdi o kâinat tavusuna bak, o mektubu oku, Kâtibine “Mâşâallah, Tebârekâllah, Sübhâ-
nallah” de.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3719: 328 - 3719: 333)


Arama dizesi: Hikmet
» (OL: 312)

mücahedatını takdir ederek onu istediler. Ankara’ya gitti. Van’da Medresetü’z-Zehra namında
kendi darü’l-funununa yüz elli bin banknot, iki yüz meb’ustan yüz altmış üçünün imzasıyla
i’tası kararlaştırılan layiha-ı kanuniye kabul edilmekle beraber fieyh Sinûsî makamında
vilayat-ı fiarkiyeye vaiz-i umumiliği ve hem Darü’l-Hikmetin azaları orada Diyanet
Riyasetinin azaları olmakla, o da içinde bulunmakla beraber meb’us olmak ve daha ne isterse
yapılacak diye teklif ettikleri halde sırf sünnet-i seniyeye muhalif hareket etmemek için o
teklifleri kabul etmeyip on dokuz sene, belki yirmi iki sene işkenceli bir esareti kabul eden
Üstadımıza elbette Hz. Ali’nin (r.a.) ulemaü’s-su’a hiddet ettiği zaman ona karşı hususi iltifatı
olacak ve o mânevî mecliste onu okşayacak. Onun için bu hal bir emaredir ki Hz. Ali (r.a.),
Hz. Gavs-ı Geylanî (r.a.) gibi umum muhatapları içinde bu Risale-i Nur’un bir vasıtası olan
Hocamıza işareten iltifat ediyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3730: 1825 - 3730: 1830)


Arama dizesi: hikmet

‘Yâ Rab, bu koca kafalı beşer Seni yalnız bir lisân ile
zikrediyor. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etseydin, binler lisân ile
Sana zikredecek bizim gibi mahlûklar olurlardı”’ diye, Hazret-i Mûsâ’nın (a.s.) şekvâsına bin
itiraz kuvvetinde hikmet-i hilkatini müdafaa eden sineğin; hem gayet nezâfetperver, her vakit
abdest alır gibi yüzünü, gözünü,
sh: » (OL: 654)
kanatlarını temizleyen bu tâife, elbette mühim bir vazifesi vardır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3730: 2023 - 3730: 2028)


Arama dizesi: Hikmet

» (OL: 654)
kanatlarını temizleyen bu tâife, elbette mühim bir vazifesi vardır. Hikmet-i beşeriyenin nazarı
kàsırdır; daha o vazifeyi ihâta edememiş.
Evet, Cenâb-ı Hak, nasıl ki deniz yüzünü temizlemek ve her günde milyarlarla vefiyat
bulunan hayvânât-ı bahriye cenazelerini (Haşiye: Evet, bir balık, binler yumurta, binler yavru
ve bazan bir milyon yumurtadan ibâret olan havyardan çıkan tevellüdât-ı semekiyeye nisbeten
vefiyatları bulunacak—tâ ki muvâzene-i bahriye muhâfaza edilebilsin. Rahîmiyet-i İlâhiyenin
lâtif cilvelerindendir ki, valide balıkların yavrularıyla nisbetsiz bir tefâvüt-ü cismîde
bulunduklarından, yavrulara valideleri kumandanlık edemiyorlar. Sokuldukları yere
giremedikleri için, Hakîm ve Rahîm, yavrular içinde onlara küçük bir kumandan çıkarıp,
validelik vazifesini o küçük kumandancıklara gördürür.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3731: 1341 - 3731: 1346)


Arama dizesi: hikmet

Hem küçücük hayvanların cenazelerini ve nimetin küçücük parçalarını ve tanelerini toplamak


vazifesiyle karıncaları nezâfet memurları olarak, hem nimet-i İlâhiyenin küçücük parçalarını
teleften ve çiğnemekten ve hakàretten ve abesiyetten sıyânet etmekle ve küçücük hayvânâtın
cenazelerini toplamakla, sıhhiye memurları gibi tavzif olunmuşlar.
Aynen onlardan daha mühim, sinekleri dahi, insanın gözüne görünmeyen, hastalıkların
mikroplarını ve madde-i semmiyeyi temizlemekle, sinekler muvazzaftırlar. Değil mikropların
nâkıleleri, bilâkis, muzır mikropları mass, yani, emmek ve yemekle o mikropları imhâ, o
madde-i semmiyeyi istihâleye uğratırlar, çok sârî hastalıkların önünü alırlar. Hem sıhhiye
neferleri, hem tanzifat memurları, hem kimyager olduklarına ve geniş bir hikmete mazhar
bulunduklarına delil ise, onların gayet kesretidir. Çünkü kıymettar, menfaattar şeyler teksir
edilir. (Haşiye: Bir sineğin kanadı ve vücudu ne kadar hârika bir san’at-ı Rabbâniye olduğuna
lâtifâne bir işaret olarak, meşhur Yûnus Emre’nin bu fıkrası ne güzel bildirir: Bir sineğin
kanadını kırk kağnıya yüklettim/Kırkı da çekemedi, kaldı şöyle yazılı.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3731: 1752 - 3731: 1757)


Arama dizesi: hikmet

(Haşiye: Bir sineğin kanadı ve vücudu ne kadar hârika bir san’at-ı Rabbâniye olduğuna
lâtifâne bir işaret olarak, meşhur Yûnus Emre’nin bu fıkrası ne güzel bildirir: Bir sineğin
kanadını kırk kağnıya yüklettim/Kırkı da çekemedi, kaldı şöyle yazılı.)
Ey hodgâm insan! Sineklerin binler hikmet-i
sh: » (OL: 656)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3731: 3818 - 3731: 3823)


Arama dizesi: hikmet
Baktı, tam ders aldı. Sinek ise, mağrur ve tembel nefsime hoca ve
muallim oldu.
Sinek pisliği, tıp cihetiyle zararı yok bir maddedir ki, bazan tatlı bir şuruptur. Fakat sinek,
yediği binler muhtelif muzır maddelerin ve mikropların ve semlerin menşei olmakla, sinekler
küçücük istihâle ve tasfiye makineleri hükmüne geçmeleri hikmet-i Rabbâniyeden uzak
değildir, belki şe’nindendir. Evet, arıdan başka sineklerin bazı tâifeleri var ki, (Haşiye: Evet,
sineğin küçücük bir tâifesini baharın âhirinde, badem ve zerdali ağaçlarının dallarında, siyah

bir kütle halinde halk olunup, dala yapışık olup kalırlar. Mütemâdiyen, pislik yerine
damlacıklar onlardan akıyor. O katreler bal gibi, sâir sinekler etrafına toplanırlar, emerler.
Diğer bir başka tâifesi de nebâtâtın çiçeklerinin ve incir gibi bir kısım ağaçların telkîhinde
istihdâm olunuyorlar. Sinek tâifelerinden yıldızlı, mumlu, ışıklı olan yıldız böceğin şâyân-ı
temâşâ olduğu gibi, sinek tâifelerinden yaldızlı, altın gibi parlak kısmı da şâyân-ı dikkattir.
Mızraklı sinekle, eşkıyaları hükmünde olan yabanî arıları da unutmamalıyız. Eğer Hâlik-ı
Rahmân onların dizginini çekmeseydi, bu mızraklı tâifeler, pireler gibi insanlara hücum
etseydiler, Nemrud’u öldürdükleri gibi, nev-i insanı da hırpalayacak idiler;
“veinyeslübhümüzzübabüşeyenlayestenkizuhü” âyetinin mânâ-yı işârîsini tefsir ederdi. İşte,
bunlar gibi yüz namdar hâsiyetli tâifeleri bulunan sinek cinsinin büyük bir ehemmiyeti vardır
ki, mezkûr azîm âyet onu mevzu yapmış; “yaeyyuhennasuduribemeselun” (ilâ âhir) demiş
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3732: 2283 - 3732: 2288)


Arama dizesi: hikmet

İsm-i Hafîzin ve Muhyînin mazharıdır.


İkinci arş, fazl ve rahmet arşıdır ki, su unsurudur.
Üçüncüsü, ilim ve hikmet arşıdır ki, unsur-u nurdur.
Dördüncüsü, Emir ve irâdenin arşıdır ki, unsur-u havadır.
Basit topraktan, hadsiz hâcât-ı hayvâniye ve insâniyeye medâr olan maâdin ve hadsiz muhtelif
nebâtâtın basit bir unsurdan, kemâl-i intizam ile, vahdetten hadsiz kesret, basitten nihâyetsiz
muhtelif envâ, sade bir sayfada hadsiz muntazam nukùş gözümüzle gördüğümüz gibi; suyun,
hususen hayvânât nutfelerinin su gibi basit bir madde iken hadsiz mûcizât-ı san’atın muhtelif
zîhayatlarda o su ile tezâhürü gösteriyor ki:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3734: 1526 - 3734: 1531)


Arama dizesi: hikmet

» (OL: 663)
hadsizdir ki, umum denizlerin suyu mürekkep olsa, yazmasına kifâyet etmez” demektir.
ÜÇÜNCÜ KELİME: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân hakàik-ı îmâniyeyi umum tabakàt-ı beşere
ders verdiği için, tesbit ve tahkik ve iknâ etmek hikmetiyle, bir hakikati zâhiren tekrar ettiği
için, ehl-i ilim ve ehl-i kitap bulunan o zaman ulemâ-i Yehûd, Peygamber-i Zîşan
Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmîliğine ve kıllet-i ilmine gayet haksız bir taarruz ettiklerine
mânen bir cevaptır. fiöyle ki:
Âyet-i kerîme der: “Tahkik ve iknâ gibi pek çok hikmetler için ayrı ayrı faydalar nokta-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3734: 1832 - 3734: 1837)


Arama dizesi: hikmet

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân hakàik-ı îmâniyeyi umum tabakàt-ı beşere


ders verdiği için, tesbit ve tahkik ve iknâ etmek hikmetiyle, bir hakikati zâhiren tekrar ettiği
için, ehl-i ilim ve ehl-i kitap bulunan o zaman ulemâ-i Yehûd, Peygamber-i Zîşan
Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmîliğine ve kıllet-i ilmine gayet haksız bir taarruz ettiklerine
mânen bir cevaptır. fiöyle ki:
Âyet-i kerîme der: “Tahkik ve iknâ gibi pek çok hikmetler için ayrı ayrı faydalar nokta-i
nazarında çok müteaddit neticeleri bulunan bir hakikati, umûmun, bilhassa avâmın kalbinde
yerleştirmek için, erkân-ı îmâniye gibi herbir meselesi bin mesâil kıymetinde ve binler hakàikı
tazammun eden meseleleri ayrı ayrı, mûcizâne tarzlarda tekrarını, hasr-ı kelâmî ve kusur-u
zihnî ve sermâyenin noksâniyetinden değildir. Belki hadsiz, nihâyetsiz hazine-i ezeliye-i
kelâm-ı İlâhîden alınan ve âlem-i gayb hesâbına âlem-i şehâdete müteveccih olup, cin, ins,
ruh, melekle konuşan ve her ferdin kulağında tanînendâz olan Kur’ân’ın menbaı bulunan
Kelâm-ı Ezelînin kelimâtını saymak için denizler mürekkep olsa, zîşuurlar kâtip, nebâtâtlar
kalem, belki zerratlar kalem ucu olsalar, yine bitiremezler. Çünkü bunlar mütenâhi, o ise
nihâyetsizdir.”

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3735: 143 - 3735: 148)


Arama dizesi: hikmet

İki Harftir.
Birinci Harf: Nasıl ki sıfat-ı Kelâmın kelimeleri var. Öyle de, Kudretin de mücessem
kelimeleri var; İlmin de hikmetli kaderî kelimeleri var ki, bütün mevcudattır. Hususen
zîhayatlar, hususen küçük mahlûklar, herbiri birer kelime-i Rabbâniyedir ki Mütekellim-i
MAXQDA 2020 24.12.2022

Ezelîye, kelâmdan daha kuvvetli bir surette işaret eder. Ve onların adedini, denizler mürekkep
olsa bitiremezler, demek olduğu mânâsına dahi şu âyet-i kerîme remzen bakıyor.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3739: 252 - 3739: 257)


Arama dizesi: hikmet

“Başa gelen zulümlerde iki cihet var ve iki hüküm vardır: Biri
insanın, biri kader-i İlâhî’nin. Aynı hâdisede insan zulmeder, fakat kader âdildir, adâlet eder.
Bu meselemizde, insanın zulmünden ziyade, kaderin adâleti ve hikmet-i İlâhiyenin sırrını
düşünmeliyiz.”
Evet, kader, Risâle-i Nur talebelerini bu meclise çağırdı. Ve mücâhede-i mâneviye inkişâf
etmesinin hikmeti; onları, bu hakikaten çok sıkıntılı olan medrese-i Yusufiyeye sevk etti.
İnsan
sh:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3739: 400 - 3739: 405)


Arama dizesi: hikmet

Aynı hâdisede insan zulmeder, fakat kader âdildir, adâlet eder.


Bu meselemizde, insanın zulmünden ziyade, kaderin adâleti ve hikmet-i İlâhiyenin sırrını
düşünmeliyiz.”
Evet, kader, Risâle-i Nur talebelerini bu meclise çağırdı. Ve mücâhede-i mâneviye inkişâf
etmesinin hikmeti; onları, bu hakikaten çok sıkıntılı olan medrese-i Yusufiyeye sevk etti.
İnsan
sh: » (OL: 675)

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3744: 439 - 3744: 444)


Arama dizesi: hikmet

Ve keza, nâs tabiri, nifakın bir taife veya bir tabakaya mahsus olmayıp, hangi taife olursa
olsun, insan nev’inde bulunmasıdır.
Ve keza, nâs tabiri, nifak bütün insanların haysiyet ve şereflerini ihlâl eden bir rezalet
olduğundan, enzâr-ı âmmeyi nifakın aleyhine çevirtmekle izale ve adem-i intişarına
çalışmaları lüzumuna işarettir.
S – $ ile $ nın mercileri bir iken, birisinin müfred, diğerinin cem’ sîgasıyla zikirlerinde ne
hikmet vardır?
C – Zarif bir letâfete işarettir ki, imanın mevsufu cem’ ise de telaffuz eden müfreddir.
$ cümlesi, onların iman dâvâlarını hikâyedir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3744: 2331 - 3744: 2336)


Arama dizesi: hikmet

Çünkü, Allah’a iman, Allah’ın vücud ve


vahdetine imandır. Yevm-i âhirete iman ise, o günün hak olduğuna ve muhakkak geleceğine
imandır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

$
S – $ ya müşabih olan $ ya tercihen $ olarak cümle-i ismiye ile denilmesinde ne hikmet var?
C – Birincisi: Her iki $ arasında görülen zâhirî tenakuzdan içtinap etmek içindir.
İkincisi:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3744: 2861 - 3744: 2866)


Arama dizesi: hikmet

Dördüncüsü: Onların adem-i imanlarının devamlarına delâlet etmek için cümle-i


ismiye ihtiyar edilmiştir.
S – Nefyi ifade eden $ cümlenin evvelinde bulunduğu halde, cümleden istifade edilen devamı
nefyetmeye delâlet etmediğinden hikmet nedir?
C – Nefiy, kesif bir harfin medlûlüdür. Devam ise, cümle-i ismiyenin heyet-i hafifesinden
istifade edilen bir mânâdır. Binaenaleyh, kesif kesife, yani nefiy, imâna daha karibdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3747: 2012 - 3747: 2017)


Arama dizesi: hikmet

S – Elîm, “müteellim” mânâsınadır. Müteellim ise şahsın sıfatıdır. Binaenaleyh azabın, elîm
ile vasıflandırılmasında ne hikmet vardır?
C – Azap onların vücutlarını öyle kaplar ve cesetlerini öyle ihata eder ve batınlarına öyle
nüfuz eder ki, sanki onların vücutları bir azap külçesi kesilir. Onların cesetlerinden, azaptan
mâada birşey görünmez olur. Hatta o azap külçesinden fışkıran ah’lar, fizarlar, teellümler,
sanki nefs-i azaptan neş’et ederler. Yani çağıran, bağıran, müteellim olan, ayn-ı azap olduğu
sanılır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3747: 2803 - 3747: 2808)


Arama dizesi: hikmet

Zira kizb, küfrün esasıdır. Kizb, nifâkın birinci alâmetidir. Kizb, kudret-i
İlâhiyeye bir iftiradır. Kizb, hikmet-i Rabbaniyeye zıttır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrip eden, kizbdir.
Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbdir. Âlem-i beşerin ahvâlini fesada veren, kizbdir.
Nev-i beşeri kemalâttan geri bırakan, kizbdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3751: 3401 - 3751: 3406)


Arama dizesi: hikmet

Fakat yaptıkları fitne ve fesatları zahir olduğu için, ednâ bir şuuru olan
farkında olur. Buna binaen, Kur’ân-ı Kerim birinci âyeti $ ile zeyillendirmiştir.
İkincisi: $ gibi, âyetlerin sonunda zikredilen $ *$ *$ gibi cümlelerle, İslâmiyetin akıl,
hikmet ve mantık üzerine müesses olduğuna işaret etmiştir ki, İslâmiyeti herbir akl-ı selimin
kabul etmesi, İslâmiyetin şânındandır.
Üçüncüsü: Onlardan iraz etmek ve onlara itimat etmemek lâzımdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3754: 2750 - 3754: 2755)


Arama dizesi: hikmet

Zira, istinatları Allâmü’l-Guyûba olanlar, istihza edilemezler.


Sonra, Cenab-ı Hakkın tenkil ve tâzibini istihza ile tâbir etmek şe’n-i ulûhiyete
yakışmadığından, istihzanın lâzımı olan tahkir irade edilmiştir.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Sual: Münafıkların istihzası, devamı ifade eden ism-i fail sigasıyla olduğu halde
Cenab-ı Hakkın mukabil istihzası, teceddüdü ifade eden fiil-i muzarî sigasıyla yapıldığında
hikmet nedir?
Elcevap: Tazip ve tahkirler tebeddül ve teceddüt ettikçe tesirleri çoğalır. Zira bir
tarzda devam eden bir elemin tesiri gittikçe azalır; tazelendikçe tesiri çok olur.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3758: 378 - 3758: 383)


Arama dizesi: hikmet

dıklarına işarettir.
Cümlelerin hey’etlerine gelince:
$ cümlesi, nüktelere bir define hükmündedir. fiöyle ki:
Lisanlarda deveran eden ve beynennas garip ve acip şeylerde kullanılan ve “hikmetü’l-avam”
ve “felsefetü’l-umum” ile anılan $ kelimesi, münafıkların vaziyetleri bir ağruba ve kıssaları
bir acube olduğuna işarettir. Bu işaretten, onların sıfatları üstünde nefretin, lisanları üstünde
lânetin ilelebed darb-ı mesel gibi deveran etmek şânında olduğuna bir remiz vardır.
Sual: Teşbihi ifade eden her iki mesel arasındaki $ in hazfı belâğatçe daha makbul
olduğu halde, niçin burada hazfedilmemiştir?

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3763: 1219 - 3763: 1224)


Arama dizesi: hikmet

edilebilir:
Eğer kudret-i İlâhiyenin azametine bakılırsa, cihetler hep birdir. Hangi cihetten ve hangi
şeyden olursa olsun, yağmurun yağması mümkündür. Eğer hikmet-i İlâhiyeye bakılırsa,
yağmurun nüzulü, ancak küre-i havaiyede münteşir ve küre-i havaiyenin onda bir cüz’ünü
teşkil eden buhar-ı mâinin tekâsüfünden husule geliyor. Zira, hikmet-i İlahiye, bütün eşyada
en güzel bir nizam teşkil etmiştir. Bu nizam eşyadaki muvazene-i umumiyenin muhafazasına
hizmet eder. Bu muvazenenin muhafazası da en yakın ve en kolay ve en kısa yolları tercih
etmekle olur.
Yağmur yağması hakkında en kısa yol şöyle tarif edilebilir:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3763: 1402 - 3763: 1407)


Arama dizesi: hikmet

Eğer kudret-i İlâhiyenin azametine bakılırsa, cihetler hep birdir. Hangi cihetten ve hangi
şeyden olursa olsun, yağmurun yağması mümkündür. Eğer hikmet-i İlâhiyeye bakılırsa,
yağmurun nüzulü, ancak küre-i havaiyede münteşir ve küre-i havaiyenin onda bir cüz’ünü
teşkil eden buhar-ı mâinin tekâsüfünden husule geliyor. Zira, hikmet-i İlahiye, bütün eşyada
en güzel bir nizam teşkil etmiştir. Bu nizam eşyadaki muvazene-i umumiyenin muhafazasına
hizmet eder. Bu muvazenenin muhafazası da en yakın ve en kolay ve en kısa yolları tercih
etmekle olur.
Yağmur yağması hakkında en kısa yol şöyle tarif edilebilir:
Tabaka-i havaiyede münteşir buhar-ı mâinin zerrelerine irade-i İlâhiye emrettiği vakit, o
zerreler her taraftan “Lebbeyk!” diyerek toplanmaya başlarlar ve bulut şeklini alıp, irade-i

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3764: 612 - 3764: 617)


Arama dizesi: hikmet

Arz ve semâ, güzellik müsabakasına girmek için lâzım gelen ziynetlerini takınıp hazırladıkları
zaman, arz, kış mevsiminde kardan mamul beyaz elbiselerini giyer, oturur. Bahar mevsimi
MAXQDA 2020 24.12.2022

gelince o beyaz elbiseyi üzerinden çıkarır, zümrüt gibi yeşil halılarını sahrâlarına serer. Yem
yeşil gömleklerini dağlarına giydirir. O dağların şahikalarının başlarına beyaz sarıklarını
sarar. Ve bu güzel inkılâp ve manzaralarıyla kudret-i İlâhiyenin mucizelerini hikmet-i
İlâhiyenin nazarına arz eder. Buna karşı cevv-i semâ dahi azamet-i İlâhiyeyi izhar etmek için
koca koca dağları, tepeleri, dereleri ve pek çok garip ve acip şeylerin şekillerini ve sanki
beyaz, siyah, kırmızı boyalarla boyanmış pamuk yığınlarını andıran bulut kafilelerini ileri
sürer, nazar-ı hikmete takdim eder.
İşte bu iki âlem arasındaki hayalî müşabehetten dolayı, bilhassa yaz mevsimindeki bulutlar,
Araplar tarafından dağlara, gemilere, bostanlara, derelere, deve kafilelerine yapılan teşbihler,
üslûplar, nazar-ı belağatte pek güzel görünür. Binaenaleyh, âlem-i ulvî ile âlem-i süflî
arasındaki ve dolayısıyla bulutlarla dağlar arasındaki müşabehet ve münasebete binaen $ â-

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3764: 923 - 3764: 928)


Arama dizesi: hikmet

Yem
yeşil gömleklerini dağlarına giydirir. O dağların şahikalarının başlarına beyaz sarıklarını
sarar. Ve bu güzel inkılâp ve manzaralarıyla kudret-i İlâhiyenin mucizelerini hikmet-i
İlâhiyenin nazarına arz eder. Buna karşı cevv-i semâ dahi azamet-i İlâhiyeyi izhar etmek için
koca koca dağları, tepeleri, dereleri ve pek çok garip ve acip şeylerin şekillerini ve sanki
beyaz, siyah, kırmızı boyalarla boyanmış pamuk yığınlarını andıran bulut kafilelerini ileri
sürer, nazar-ı hikmete takdim eder.
İşte bu iki âlem arasındaki hayalî müşabehetten dolayı, bilhassa yaz mevsimindeki bulutlar,
Araplar tarafından dağlara, gemilere, bostanlara, derelere, deve kafilelerine yapılan teşbihler,
üslûplar, nazar-ı belağatte pek güzel görünür. Binaenaleyh, âlem-i ulvî ile âlem-i süflî
arasındaki ve dolayısıyla bulutlarla dağlar arasındaki müşabehet ve münasebete binaen $ â-
yet-i kerimesinin mânâ-yı beliğanesi, “Dağların büyüklüğünde, dolunun renginde bulunan
semâdaki bulutlardan yağmurları inzal ediyoruz” demektir.
Bu güzel ve belağatçe makbul, akıl ve mantığa mutabık mânâ dururken, âyetin zahirine
yapışıp, “beş yüz senelik mesafeden iki dakikalık bir zaman zarfında yağmuru cirm-i semâdan
yeryüzüne indirmek” gibi sakat bir mânâya zahip olmak, kâr-ı akıl değildir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3764: 1730 - 3764: 1735)


Arama dizesi: hikmet

İşte bu iki âlem arasındaki hayalî müşabehetten dolayı, bilhassa yaz mevsimindeki bulutlar,
Araplar tarafından dağlara, gemilere, bostanlara, derelere, deve kafilelerine yapılan teşbihler,
üslûplar, nazar-ı belağatte pek güzel görünür. Binaenaleyh, âlem-i ulvî ile âlem-i süflî
arasındaki ve dolayısıyla bulutlarla dağlar arasındaki müşabehet ve münasebete binaen $ â-
yet-i kerimesinin mânâ-yı beliğanesi, “Dağların büyüklüğünde, dolunun renginde bulunan
semâdaki bulutlardan yağmurları inzal ediyoruz” demektir.
Bu güzel ve belağatçe makbul, akıl ve mantığa mutabık mânâ dururken, âyetin zahirine
yapışıp, “beş yüz senelik mesafeden iki dakikalık bir zaman zarfında yağmuru cirm-i semâdan
yeryüzüne indirmek” gibi sakat bir mânâya zahip olmak, kâr-ı akıl değildir. Hem hikmet ve
iktisat ve adem-i abesiyet, bu yanlış zehabı reddeder.
Yolcuların gecesinin korkunç olduğunu göstermek için zikredilen $ deki $ nin takdimi, o
musibetli gecenin şiddet-i zulmetinden dehşet alanlarca, güya çok gecelerin zulmetleri
toplanıp, o gecenin zulmetine inzimam etmiş olduklarına işarettir.
Sual: $ deki zamirin $ e râci olmasından, yağmurun zarf, zulmetin mazruf olduğu
anlaşılır.
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3764: 3378 - 3764: 3383)


Arama dizesi: hikmet

$ Yani, gök gürültüsüyle şimşek, Cenab-ı Hakkın azametine ve kudretine delâlet eden pek
âşikâr iki ayettir ki, âlem-i gaybdan, bulutların idare ve tedvirlerine müekkel ve nizam ve
intizam kanunlarının mümessilleri ve memurları olan meleklerin yed-i salâhiyetlerine
verilmiştir.
Sonra müsebbebatın esbapla zahirde bağlı olduğuna binaen, bulutlar, havada münteşir olan
buhar-ı mâiden izn-i İlâhî ile teşekkül ederler. Bu bulutların hikmet-i Rabbaniye ile bir kısmı
menfî elektriği hâmildir, bir kısmı da müsbet elektriği hâmiledir. Bu kısımlar birbirine
yaklaşıp, aralarında müsademe hasıl olduğunda, irade-i Hâlık ile berk tevellüd eder.
Bulutların bir kısmı hücum, bir kısmı da firar ettikleri zaman, aralarında havasız kalan yerleri
doldurmak için emr-i Rabbanî ile tabakat-ı havaiye hareketle heyecana geldiğinde ra’d sadâsı,
yani gök gürültüsü meydana gelir. Fakat bu hallerin cereyanı bir nizam ve bir kanun altında
olur ki, o nizamı ve o kanunu temsil eden, ra’d ve berk melekleridirler.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3767: 1468 - 3767: 1473)


Arama dizesi: hikmet

Elcevap: Onların ziyaya fazlaca hırs ve ihtiyaçları olduğu için en az bir ziyayı bile fırsat
bilip kaçırmak istemediklerine işareten ziya üzerinde $ istimal edilmiştir.
Sebebiyet ve menfaate delâlet eden $ deki $ harfinden anlaşılır ki, bayılmak üzere olan bir
musibetzede nefsine ait şeylerden mâadâ hiçbir şeyi düşünmez. Hattâ kudret-i İlâhiyenin
binlerle hikmetleri için kâinatta neşrettiği ziyanın menfaati, tamamen kendisine ait olduğunu
ve kendisi için gönderildiğini zanneder.
Ziyanın adem-i devamı yüzünden sür’atli bir yürüyüşle yollarına devam etmeleri mukteza-yı
hal ve makam iken, süratsiz, âdi bir yürüyüş ifade eden $ tabiri, musibetin şiddetinden neş’et
eden zafiyet yüzünden, sür’at-i seyre kàdir olamadıklarına işarettir.
Sual: İnsanlar yerde yürüdükleri gibi, onların da yürümeleri yerde olmalıdır.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3767: 3940 - 3767: 3945)


Arama dizesi: hikmet
sını ifade eden $ tabiri, musibetin şiddetinden ve musibetle çok uğraştıklarından, rükû
vaziyetini andıran bellerinde bir tekavvüs peydâ olduğuna ve zulmetin âni hücumundan
tiksinerek ayağa kalkıp kaçanlar gibi, bellerini doğrulttuklarına işarettir.
$ Bu cümledeki kelimelerin işaretlerine gelince:
Evvelki cümlelerde gözlerini kör, kulaklarını sağır etmek şânında olan esbap zikredildikten
sonra, bu cümlede müsebbebatı, meşiet-i İlâhiye ile bağlar.
Sonra, evvelki cümlelere atfeden $ harfi, esbabın perdesi altında tasarruf eden ve bütün esbap
ve illetler üzerinde murakebe eden bu kudretin, ancak nazar-ı hikmet olduğuna işarettir.

$ Bu kelimenin tazammun ettiği kıyas-ı istisnaî şöyle tasvir edilebilir: Meşiet-i İlâhiyenin
olmaması; zehab-ı sem’ ve basarın olmamasına illettir. Zehab-ı sem’ ve basarın olmaması da
meşietinin olmadığını bildirmeye bir delil ve bir illettir. Ve keza meşiet-i İlâhiyeden mâadâ
bütün esbap tekemmül etmiş de olsa, ancak meşiet-i İlâhiyenin taallûkuyla göz ve kulaklarının
işi bitmiş olacağına işarettir.
$ tabiri, müsebbebatı esbapla bağlayan, meşiet ve irade-i İlâhiye olduğuna delâlet eder. Öy
MAXQDA 2020 24.12.2022

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3768: 1546 - 3768: 1551)


Arama dizesi: hikmet

Götürmek mânâsını ifade eden $ den anlaşılıyor ki, esbap müsebbebat üzere musallat ve
müstevlî değildir. Yani, esbabın irtifaı zamanında, esbapla bağlı ve kaim olan müsebbebatın
adem deryasına düşmesi ihtimali yoktur. Ancak, esbabın arkasında hazır bulunan yed-i kudret
o müsebbebatı hıfz eder. Ve hikmet-i İlâhiye muvazene ve nizam kanunu mucibince başka
mevkilere gönderir, ihmal etmez. Evet, hararet suyu kaynatmakla suyun bünyesini tahrip
ettiği zaman, o tahrip neticesi vücuda gelen buhar ademe gitmez, belki nizamat-ı havaiye
mucibince muayyen bir mecrâya sevkedilir ve muayyen bir mevkie çıkar, emr-i İlâhiyeye
intizaren orada durur.
Ve keza, $ tabirinden anlaşılır ki, havass-ı hamse denilen duygular, sağır, kör, câmid tabiattan
neş’et etmiş değildirler. Ancak o duygular, Cenab-ı Haktan ihsan edilen hediyelerdir.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3768: 3756 - 3768: 3761)


Arama dizesi: hikmet
Çünkü bütün mevcudat, taht-ı tasarrufunda ve daire-i şumulünde bulunan kudret, sair
sıfatlar gibi Ulûhiyetin lâzimesidir.
$ kelimesinden anlaşılır ki, ademden eşyayı çıkaran kudret, o eşyayı mühmel ve başıboş bı-
rakmaz. Ancak hikmetin murakabesi ve nezareti altında terbiye eder ve ettirir.
$ edatından anlaşılır ki, esbabın bütün eserleri ve hâsıl-ı bilmasdar denilen ef’âl-i ihtiyariyeye
terettüp eden eserler, tamamen kudrete bağlıdır. Mevcuda ve mevcudata, neş’et ettiğine

nazaran $ tabirinden anlaşılır ki, eşya vücuda geldikten sonra da Saniden alâkası kesilmez.
Vücudun tekerrüründen ibaret olan bekaları için daima Sanie muhtaçtırlar.
$ kelimesinin bedel, sübut ve devamı ifade eden $ sigasından anlaşılır ki, kudret, makdurat
nisbetinde olmayıp, kudretin daire-i tasarrufu pek geniştir. Hem kudret zâtiyedir, tagayyürü
kabul etmez. Hem aynı zamanda kudret lâzimedir, ziyade ve noksan olmaz. Hem kudret,
Rezzak, Gaffar, Muhyî, Mümit gibi sıfât-ı fiiliyenin mercii ve mizanıdır

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3771: 1751 - 3771: 1756)


Arama dizesi: Hikmet

) yeni Said’e inkılâp


etmiş. O Fütuhu’l-Gayb’ın tefe’ülünde en evvel şu fıkra çıktı: $ Yani, “Ey biçare! Sen
Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyede bir âzâ olmak cihetiyle güya bir hekimsin, ehl-i İslâmın mânevi
hastalıklarını tedavi ediyorsun. Halbuki, en ziyade hasta sensin. Sen, evvel kendine tabib ara,
şifa bul; sonra başkasının şifasına çalış.” İşte o vakit, o tefe’ül sırrıyla, maddî hastalığım gibi
mânevî hastalığımı da kat’iyen anladım. O şeyhime dedim:

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3773: 99 - 3773: 104)


Arama dizesi: Hikmet
Bin üç yüz otuz ikide mücahedeye başla. Sözleri korkma yaz,
söyle.” Filhakika Said (r.a.) Hürriyetten sonra az bir zamanda mücahedesinde tevakkuf etmiş
ise, bin üç yüz otuz ikide İşârâtü’l-İ’câz’ı telif ile beraber Eski Said’den sıyrılmak niyet edip
MAXQDA 2020 24.12.2022

yeni Said suretinde bütün kuvvetiyle mücahede-i mâneviyeye başlayıp, iki-üç sene sonra da
Dârü’l-Hikmet-i İslâmiyede de bir-iki sene Hazret-i Gavs-ı Geylânî’nin şu vasiyetini ve
emrini imtisal ederek envâr-ı Kur’âniyeyi neşretmiş. Lillâhilhamd, şimdiye kadar devam edi-
yor.
Bu şâyân-ı hayret fıkrada câ-yı dikkat şu nokta var ki, Hazret-i Gavs, doğrudan doğruya
altıncı asırdan şu asrımıza bakıyor

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3778: 3420 - 3778: 3425)


Arama dizesi: Hikmet

Demek onun duasıyla, himmetiyle, ona kerameten ve bize ikram nev’inden, bir
nev’i inayet-i İlâhiyeye mazhar olmuşuz.
Ezcümle: Ben menfî olarak İstanbul’a getirildiğim vakit bir zaman Meşihat-ı İslâmiye daire-
sinde bulunan Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyedeki hizmet-i Kur’âniyeye çalıştığım için, o
alâkadarlık cihetinde, “Meşihat dairesi ne haldedir?” diye sordum. Eyvah! Öyle bir cevap
aldım ki, ruhum, kalbim ve fikrim titrediler ve ağladılar. Sorduğum adam dedi ki: “Yüzer sene
envar-ı şeriatın mazharı olmuş olan o daire, şimdi büyük kızların lisesi ve mel’abegâhıdır.”

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3781: 942 - 3781: 947)


Arama dizesi: hikmet

Birinci gecede Evrad-ı Bahaiye ve Tesbihat ve Sekîne ve


Delâil-i Hayrat ve Cevşenü’l-Kebîr gibi ders ve virdlerimize çalıştık. İkinci gece keza; hem
nasihat... Demek, ittibâ cihetiyle Üstadımızın hesabına yüz cemaatle—tekabbellah—
çalıştırılmışız. Sonra Isparta, Atabey, İslâmköy, Kuleönü, ve saire gibi mahallelerde de sair
vezaiften mâadâ hergün Kur’ân’ın cüzlerini taksim suretiyle hatm-i Kur’ân, Üstad hesabına
bütün Ramazan’da ve Âyetü’l-Kürsî hatimleri kezâ... fiu halde, bu seneye mahsus yapılan
ibâdât-ı mâruzaların bir hikmeti varmış ki, bilmediğimiz halde Kastamonulu kardeşlerimiz
gibi Üstad hesabına çalıştırılmışız. Fîmâba’d, Rabbim uzun ömürler ihsan etsin, muammer,
ebedî şifa ve deva ve inayetler ihsan buyursun. Âmin!
Talebeniz
Sabri

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3797: 2309 - 3797: 2314)


Arama dizesi: hikmet

Evet, azim ve imanları, aşk ve emelleri henüz kemale ermemiş olan birçok Müslümanlar, ma-
alesef acıklı bir yeis içinde idiler. Böyle bir zaferin tahakkukunu, hayal ve muhal
görüyorlardı. Fakat bütün feyiz ve nurunu insanlığı tenvir ve irşad için İlâhî bir güneş halinde
Arş-ı Âzamın pürnur ufuklarından inen Kur’ân-ı Kerîmden alan Nur neşriyatı, durgun gölleri
andıran gönülleri deryalar gibi coşturmuş, kasvet ve hicran yıllarının ümit ve emellere
vurduğu müthiş zincirleri kırmıştır. O nur kaynağından fışkıran o serapa feyiz ve hikmetler
saçan eserler, hislerin, fikirlerin ve bilhassa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve
ebedî ihtiyaçlarına cevap verdiği gibi, onları dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden, ter
temiz ve pırıl pırıl nur ufuklarına çıkarmıştır.
Yıllarca devam eden uzun bir sükût, derin bir gaflet ve boğucu bir zulmetten sonra İlâhî bir
güneş halinde parlayan bu kudsî zafer, nur için yol aramakta olan perişan beşeriyetin yakın bir
MAXQDA 2020 24.12.2022

gelecekte uyanacağını müjdelemektedir. Çünkü, din ihtiyacı sırf Müslümanların değil,


bil’umum insanların ezelî ve ebedî ihtiyacıdır.
Bugün bedbaht insanlık, din nimetinden mahrum olmanın sürekli hicran ve felâketlerini bağrı
yanarak çekmektedir. Bu acıklı buhranın korkunç neticesidir ki, çeyrek asır zarfında iki büyük

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3799: 208 - 3799: 213)


Arama dizesi: Hikmet

Âlem senin irfânına, irşâdına muhtaç.


Derya gibi nurlar taşıyor her eserinden;
“Allah”a giden Nurcuların rehberisin sen!
Milyonları derya gibi coşturmada “Sözler”;
Cennetteki âlemleri seyretmede gözler.
Hikmet dolu her cümlede, Kur’ân’daki nur var;
Her lem’ada, bin bir güneşin huzmesi çağlar.
“Nur Yolcusu” insanlığa örnek olacaktır.
Kudsî heyecanlarla, gönüller dolacaktır.
Mefkûresi, günden güne erdikçe kemâle;
Gark olmada iç âlemi, en tatlı visâle.
Coştukça denizler gibi kalbindeki iman;
Bin ders-i hakikat veriyor ruhuna Kur’ân.

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3800: 430 - 3800: 435)


Arama dizesi: hikmet

İkinci unsur: Umur-u kevniyedeki gaybdan, hakaik-i İlâhiyedeki gaybdan, mazideki


gaybdan, müstakbeldeki gaybdan terekküp eden ilmü’l-guyûbdur.
Üçüncü menba: Lâfzı cihetiyle pek çok ve usul-ü Arabiyece sahih, nazar-ı belâğatte
müstahsen, hikmet-i teşriiyeye münasip pek vâsi vücuh ve ihtimâlâtın şümulünden;
• ve mânâ cihetiyle meşârib-i evliya, ezvak-ı ârifîn, mezâhib-i sâlikîn, mesalik-i fukahâ, turuk-
u mütekellimînin ihâtasından;
• ve ahkâm cihetiyle hakaik-i ahvâl, desâtîr-i saadet-i dâreyn, vesâil-i terbiye, revabıt-ı hayat-ı
içtimaiyenin istiâbından;

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3803: 3925 - 3803: 3930)


Arama dizesi: hikmet
Risale-i nur hizmetinde tecelli eden rıza-yı ilahi ve tevfik nurlarının tevali ve devam etmesi
için her halde Hazret-i Üstad Bediüzzaman’ın tâkib ettiği meslek ve meşrebi, yarım asra
yaklaşan uzun bir hizmet devresinde muhtelif hâdiseler, şiddetli tazyikat ve hücumlar
karşısında maddî ve mânevî engeller içerisinde takındığı tavır, niyaz ve yaşadığı hâlet-i ruhiye
ve gösterdiği azim ve sadakat gibi ahvali olan “Sıddîkıyyet mesleğidir” ki: Nur Talebeleri için
ehemmiyetle bilinmek, anlaşılmak ve yaşanmak icâb eder.
Çok dikkatle üzerinde durulması, tefekkür edilmesi gereken bedihî bir hakikat vardır ki, o da
şudur: Risalelerde, mektuplarda, lâhikalarda def’alarca yazıldığı gibi mübarek Üstadımıza
MAXQDA 2020 24.12.2022

müracaat edenler ve ziyarete gelen bütün ziyaretçiler hemen umumiyetle dâima görüyorlardı
ki; Üstadımız onların nazarlarını Risale-i Nur’a tevcih ediyordu. Acaba bunun sırr-ı hikmeti
ne idi? Mütemadiyen ne için bu noktada tahşidat yapıyordu? Evet bu muazzam bir hakikattır.

Ve Hazret-i Bediüzzaman’a kâfil bir muazzam hakikatın ifadesidir ki, dersimizi Hakaik-i
Kur’aniye ve envar-ı îmaniye hazinesi olan Risale-i Nur’dan aldığımız gibi, birbirimizle
mânevi münasebet, alaka, uhuvvet ve muhabbet düsturlarımızı da hep o Risale-i Nur’dan ders
alacağız.
Evet bu zamanda, bu dehşetli ve ciahansümûl hadiseler hengamında Kur’an şakirtleri cüz’î ve
küllî, ferdî ve içtimaî bütün ders ve îkazlarını Risale-i Nur^la tahsil edeceklerdir. Çünkü,
Kur’an’ın bu asra bakan vechesini ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bu zamandaki
vezaif-i dîniye tavrını küllî bir mâna ile şimdi, bu suretle Risale-i Nur’la görmüş, anlamış
bulunuyoruz.
Bu Hizmet Rehberindeki yazılar, bahisler; “Risale-i Nur’un Mektubat, Lem’alar, Şualar,
Müdafaalar ve Lâhika Mektupları” ndan alınan ve hizmet-i Nuriyeye, kısmen meslek-i
Nuriyeye temas eden kısımlardan ancak birer cüz’üdür. Risale-i Nur baştan başa bütün hakaik
ve bahisleriyle Mektubat ve Müdafaat, hepsi de bu asırda bir cade-i kübra-i Kur’aniye olan bu
sırât-ı müstakîm âyine-i meücellâsını beyan ve ifade ederler. Risale-i Nur müellifi muazzez
Üstadımız, uzun yıllar boyunca hizmet-i Nuriyenin muhtelif safhalarında talebeleriyle birlikte
mâruz bırakıldığı çeşitli hallerde, zaman ve zemine münasip ve o hallere muvafık ders, îkaz
ve irşadlarda bulunmuştur

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3809: 860 - 3809: 865)


Arama dizesi: hikmet

Başta matbu' Âyet-ül Kübra, hem Yirmisekizinci Mektub'un Üçüncü


Mes'elesinin İkinci Noktası'nda, meratib-i imaniye bahislerinde, âhire yakın müceddid-i elf-i
sâni İmam-ı Rabbanî'nin beyanı ve hükmü ki: "Bütün tarîkatların müntehası ve en büyük
maksadları, hakaik-i imaniyenin inkişafıdır. Ve bir mes'ele-i imaniyenin kat'iyyetle vuzuhu,
binler kerametlerden ve keşfiyattan daha iyidir." ve Âyet-ül Kübra'nın en âhirinde ve
Lâhika'dan alınan o mektubun parçası ve tamamının beyanatı cevab olduğu gibi, Meyve
Risalesi'nin tekrarat-ı Kur'aniye hakkında Onuncu Mes'elesi, tevhidde ve iman rükünleri
hakkında tekraratı ve kesretli tahşidat-ı Kur'aniyenin hikmeti, aynen tamamen onun hakikî
tefsiri olan Risale-i Nur'da cereyan etmesi cevabdır.
Hem iman-ı tahkikî ve taklidî, icmalî ve tafsilî ve imanın bütün tehacümata ve
vesveselere ve şübhelere karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden Risale-i Nur parçalarının
izahatı, büyük ruhlu Küçük Ali'nin mektubuna öyle bir cevabdır ki, bize hiç ihtiyaç
bırakmıyor.
--- sh:»(Mift:50) ↓ ----------------------------------------------------------------------------------------

Belge: Tüm külliyat tekrarsız (3813: 2617 - 3813: 2622)


Arama dizesi: hikmet

--- sh:»(Züh: 207) ↓ --------------------------------------------------------------------------------------


etmiş bir milletin bugünkü nesli, asırlardır medar-ı iftihar tanıdığı ecdadının İslâmî hizmet ve
şevkini yine gösterecek. Yine insanlığa olgun, münevver ve ebede namzed nümuneyi izhar
edebilmesi ve bu suretle, yaratılmasının hikmet ve gayesini bütün âlem müvacehesinde
MAXQDA 2020 24.12.2022

gösterebilmesi için, Kur'ana ve Kur'anın ölmez ve sönmez hakikatlarına sarılacak. Risale-i


Nur'u da o manevî güneşin bir şuaı ve hakikatlarının müdellel izahı gördüğünden ona sahib
çıkacak, okuyup neşredecek. İnsanlığa son defa en büyük iyiliği îfa edecek.

You might also like