Professional Documents
Culture Documents
ENFLASYON Ve DÖVİZ KURUNUN HİSSE SENEDİ PİYASASI'NA ETKİLERİ, İMKB'DE
ENFLASYON Ve DÖVİZ KURUNUN HİSSE SENEDİ PİYASASI'NA ETKİLERİ, İMKB'DE
ENFLASYON Ve DÖVİZ KURUNUN HİSSE SENEDİ PİYASASI'NA ETKİLERİ, İMKB'DE
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
DANIŞMAN
HAZIRLAYAN
Serpil ULAŞ
KONYA – 2010
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa No:
Bilimsel Etik Sayfası .......................................................................................................iii
Tez Kabul Formu ............................................................................................................. iv
Önsöz ................................................................................................................................ v
Özet.................................................................................................................................. vi
Summary......................................................................................................................... vii
Kısaltmalar Listesi .........................................................................................................viii
Tablolar Listesi ................................................................................................................ ix
Giriş .................................................................................................................................. 1
I. BÖLÜM - ENFLASYON DÖVİZ KURU VE HİSSE SENETLERİ PİYASASI ........ 3
1.1. ENFLASYON NEDİR? ......................................................................................... 3
1.2. ENFLASYONUN ÇEŞİTLERİ.............................................................................. 4
1.2.1. Sürünen Enflasyon........................................................................................ 4
1.2.2. Kronik Enflasyon.......................................................................................... 4
1.2.3. Hiper Enflasyon ............................................................................................ 5
1.3. ENFLASYONUN NEDENLERİ ........................................................................... 5
1.4. YÜKSEK ORANLI ENFLASYONLA MÜCADELEDE ALTERNATİF
İSTİKRAR POLİTİKALARI ............................................................................. 7
1.4.1. Ortodoks, Ortodoks Olmayan ve Heteredoks İstikrar Politikaları................ 7
1.4.2. Aşamalı ve Şok İstikrar Yaklaşımları........................................................... 9
1.4.3. IMF Tipi İstikrar Programı ........................................................................... 9
1.5. TÜRKİYE’DE ENFLASYON ............................................................................. 10
1.6. ENFLASYON, BÜYÜME VE İŞSİZLİK ........................................................... 20
1.7. ENFLASYON HEDEFLEMESİ NEDİR? ........................................................... 22
1.7.1. Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Önkoşulları ve Fiyat Endeksi Tercihi.. 24
1.7.2. Türkiye’de Enflasyon Hedeflemesi ve Uygulanabilirliliği......................... 27
1.8. DÖVİZ KURU NEDİR? ...................................................................................... 30
1.8.1. Döviz Kuru Sistemleri ............................................................................... 31
1.8.1.1. Sabit Kur Rejimi ............................................................................ 32
1.8.1.2. Esnek Kur Rejimi .......................................................................... 32
1.8.1.3. Denetimli Kur Rejimi .................................................................... 33
ii
Serpil ULAŞ
iv
Önsöz
Türkiye ekonomisinde enflasyonla mücadele etmek için döviz kuru bir araç
olarak kullanılmıştır. Bu çerçevede enflasyon ve döviz kurunun hisse senedi
piyasalarına etkileri ampirik çalışma ile incelenecektir.
Özet
Enflasyon’un sözlük anlamı şişme’dir. Enflasyon ekonomide dengesizlik
ortaya çıkmasına neden olmakta ve ekonomik gelişmeyi yavaşlatmaktadır. Türkiye
enflasyon ile 1930’lu yıllarda tanışmış ve zaman içerisinde en önemli ekonomik sorun
haline gelmiştir. Enflasyon hem ekonomik hem de siyasal istikrarsızlıkların oluşmasına
neden olmaktadır. Bu sebeple Türkiye ekonomisinde ana hedef enflasyonla mücadele
etmek ve hedefe ulaşmak için enflasyonla mücadele programları hazırlamak olmuştur.
Programların amacı, enflasyonu düşürmek ve güçlü ekonominin temellerini atmaktır.
Enflasyonu düşürmek için döviz kuru bir araç olarak da kullanılmış ve kur politikaları
incelendiğinde uzun süre devam eden sabit kur rejimlerinin ağırlıkta olduğu
görülmüştür. Ancak 2001 yılında Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile beraber serbest
dalgalanan kur rejimine geçilmiştir. Bu çalışmanın amacı enflasyon, döviz kuru ve hisse
senetleri piyasalarının işleyişini araştırmak ve piyasaların birbirleriyle etkileşimini
incelemektir. Bunun için aylık enflasyon verileri dolar-euro kurları ve İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası kapanış verileri kullanılarak regresyon modeli hazırlanmıştır.
Hazırlanan modelin sonucunda elde edilen verilere göre enflasyon, tek başına
hisse senetleri piyasasını yüzde 12, buna karşılık döviz kurları ise hisse senetleri
piyasasını yüzde 50 etkilemektedir.
Anahtar Kelimeler: Enflasyon, Enflasyon hedeflemesi, Döviz kuru, Hisse
senetleri piyasası, Regresyon analizi
vii
Summary
Lexical meaning of inflation is bulging. Inflation causes disequilibrium in the
economy and decelerates economic development. Turkey had met with inflation in
1930s and inflation evolved to be the most important economic problem in following
decades. Inflation causes both economic and political instabilities. Thus, main target in
Turkey's economy management have become to tackle with inflation and preparing
programs for decreasing inflation rate.
The targets of these programs are to decrease the inflation rate and to establish
the basis of a strong economic structure. Foreign Exchange rates are used as an
instrument to decrease inflation rates and a study of exchange rate policies reveal that
fixed exchange rate system is long standing and prevalent, But beginning from 2.001
with the initiation of Transition to the Strong Economy Program, freely floating
exchange rate system is adapted. The aim of this study is to examine the interrelation
between inflation, exchange rates and stock exchange markets. Monthly inflation data,
dolar-euro parity and Istanbul Stock Exchange Market closing market, prices are used
for creating a regression model,
According to data obtained from this model, inflation solely have an effect of
12% on stock exchange market, while foreign exchange rates have an effect of 50%
Keywords: Inflation, inflation Targeting, Exchange Rates, Stock Exchange
Market, Regression Analysis
viii
Kısaltmalar Listesi
Tablolar Listesi
Tablo 10. Yıllara Göre Doğrudan Yabancı Sermaye Kâr Transferleri (milyon $)......... 74
Tablo 11: Yıllara Göre Yabancı Portföy Kâr Transferleri (milyar $)............................. 75
Tablo 12. Yıllara Göre Enflasyon Oranları ve İMKB 100 Kapanış Değerleri ............... 77
Tablo 14. Yıllara Göre Tüfe ve ABD Doları Yıllık Değişimi ........................................ 80
Giriş
Bunun için ilk önce enflasyon kavramı, döviz kuru tanımı ve hisse senedi
piyasası işleyişi üzerinde durulmuş ve ampirik çalışma yapılarak sonuçlara ulaşmak
hedeflenmiştir.
Enflasyon geçerli fiyat düzeyinde toplam talebin toplam arzdan daha fazla
olması demektir. Bu durumda, fiyatlar genel düzeyi yükselmeye başlayacaktır. O halde
enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli bir artış olarak tanımlanabilir.
Enflasyon en çok rastlanan, buna karşılık o denli yanlış anlaşılan bir konudur.
Bir ekonomide maliyetler yükseldiği zaman enflasyon meydana gelir. Kuşkusuz
enflasyon döneminde tüm fiyat ve maliyetlerin aynı oranda yükseldiğini söyleyemeyiz.
Çok nadir olarak fiyatlar ve maliyetler birlikte değişir. Enflasyon dönemlerinde tüketici
ve toptan eşya fiyatlarının ortalamaları olan fiyat endeksleriyle ölçülen fiyatlar genel
düzeyinde bir yükselme meydana gelir3. Irving S. Friedman’a göre enflasyon
fiyatlardaki şişmedir ve dünyada var olan geniş bir olgudur. Enflasyonun etkileri açık ve
1
GALİ, Jordi, Mark Getrler, Inflation Dynamics A Structured Econometric Analysis, New York
1998, s. 2.
2
FUHRER Jefrey C., Inflation Persistence, Federal Reserve Bank of Boston 2009, s. 2.
3
PARASIZ, İlker, Makro Ekonomi Teori ve Politika, 1998, s.259.
4
Bir görüşe göre yüzde 10 ile yüzde 1000 arasındaki enflasyonlara yüksek
enflasyon denir. Genel olarak yüksek oranlı enflasyonlar süre-durum kazanmış
enflasyonlardır. Bu nedenle bu tür enflasyonlarla mücadele etmek gerekir.
Yıllık fiyat artışlarının yıllar, hatta on yıllarla ölçülen uzun dönemler boyunca
çift haneli rakamlarla ifade edildiği durumlar olarak tanımlanır ve ekonomik gelişme,
toplumsal refah artışında istikrarı önemli ölçüde engeller.
Ülkemizde yıllardır yaşadığımız bu tipte enflasyona yüksek oranlı enflasyon da
diyebiliriz. Kronik enflasyon ekonomiyi dengeden uzaklaştırıcı, güçlerin sürekli olarak
dengeleyici güçlere galip gelmesi durumunda, fiyatlar genel düzeyi dengeye doğru
yükselmekte ancak dengeye ulaşamamaktadır. Kronik enflasyon genelde sanayileşmiş
ve çok geri kalmış ülkelerde görülmez. Sanayileşen ve gelişmekte olan ve bunun
yanında, dengesiz büyüme yaşayan ülkelerde görülür. Yüzde 50-60 civarında hafifçe
dalgalanan ama oldukça statik hemen her yıl benzer düzeyde tekrar eden bu enflasyonun
getirdiği en önemli sorun, tüm ücret ve fiyat aşamalarında ve uzun vadeli kontratlarda
geçmişten gelen enflasyon oranlarının aynen yazılması ve buna paralel olarak
4
FRİEDMAN, S. Irving, Inflation A World Wide Disaster, Newyork, 1975, Anchor Books, p.11.
5
DEACON, Mark & Andrew Denny Inflation Indexed, Prentice Hall-Europe 1998, s. 68.
5
Hiper enflasyon, enflasyonun yılda yüzde 1000 sınırını aştığı anlardaki halidir.
Paranın değerinin yitirdiği en şiddetli enflasyon biçimidir. İktisat tarihinde çoğunlukla
savaş ya da sonrasında ortaya çıkmış ve yeni bir para biriminin kurulmasını zorunlu
hale getirmiştir. En önemli örneği II. Dünya Savaşı sonlarında Almanya’da görünen
enflasyondur. Hiper enflasyon dönemlerinde yatırımlar azalır, borsa endeksi düşük
seviyelerde kalır, paradan kaçış başlar.
6
Karaçor, Zeynep (2007). Enflasyon Kültür ve Geleneği: Türkiye Ekonomisi Üzerine Bir Analiz (Editör:
Ahmet Ay) Türkiye Ekonomisi Makroekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Çizgi Yayınları, s. 103.
6
- Talep Enflasyonu
Üretilen mal ve hizmetler tüketici talebini karşılayamadığı zaman talep
artışından dolayı fiyatlar artar.
Talep enflasyonu genellikle para arzının artmasının tüketimi arttırması sonucu
ortaya çıkar. Ekonomideki toplam arzın toplam talebi karşılayamaması sonucu fiyatlar
yükselir. Harcadığımız para miktarı enflasyonu etkiler. Bir malın fiyatının artması, aynı
mal için daha fazla para harcamamızı gerektirir. Bu da ancak ya daha az tasarruf
yapmamızla ya da gelirimizin artmasıyla mümkün olabilir. Fiyatlarla beraber gelirler ve
harcamalar artarsa, enflasyon artar. Çünkü ellerinde daha fazla para olunca tüketicilerin
mal ve hizmetlere olan talebi artar ve satın almak istedikleri mal için daha fazla fiyat
verebilirler. Bu noktada, para arzının paraya olan talepten daha fazla artmasının
enflasyona yol açtığı unutulmamalıdır. Karşılıksız para basılması yoluyla para arzının
ve bireylerin ellerindeki para miktarının artması tüketim talebini artırırken, üretimin
aynı oranda artması o kadar kolay ve çabuk gerçekleşen bir süreç değildir7.
Para arzının artmasıyla artan talebi karşılamak için firmalar ilk aşamada
kapasitelerini artırma yoluna giderler; bu amaçla fazladan işçi alınması, fazla mesai
yapılması, yeni makineler alınması firmaların maliyetlerini arttırır. Artan maliyeti
karşılamak için firmalar fiyatlarını artırırlarsa, enflasyona sebep olurlar.
- Maliyet Enflasyonu
Enflasyonu sadece talep değil, aynı zamanda arz da etkiler. Üretimde kullanılan
her türlü maddenin ve işgücünün maliyetinin artması sonucunda fiyatların artışa
geçmesi enflasyon yaratır. İşçi ücretlerindeki sürekli artışların, firmaların vergi yükünün
7
TCMB, Enflasyon Kitapçığı, 2004, s.4.
7
Ekonomistler biri ortodoks diğeri ortodoks olmayan iki tip istikrar yaklaşımı
üzerinde durmaktadır. Uluslararası Para Fonu, uluslararası bankerler, gelişmiş ülkelerin
bürokratları ve akademisyenlerin büyük bir çoğunluğu ortodoks istikrar politikalarına
taraftardır. Ortodoks yaklaşım para arzının kısıtlanmasını, yüksek faiz oranlarını, piyasa
mekanizmasına daha çok güvenmeyi, kamu harcamalarının kısıtlanmasını ve vergi
artışlarını içermektedir. Ortodoks olmayan yaklaşımlar sözleşmelerin gözden
geçirilmesini, fiyat ve ücret kontrollerini ve gelirler politikası uygulamalarını
içermektedir.9
Ortodoks politikalarına çoğu kez “disiplin” politikaları da denilmektedir.
Ortodoks politikadan yana olanlara göre enflasyonun yarattığı disiplinsizlikleri
gidermek için ekonomiyi disipline edecek sertlik gerekir. Bununla birlikte bazı
iktisatçılar sertlik politikalarının ekonomiyi gereksiz yere zayıflatacağını ileri
sürmektedir. Çünkü fiyat istikrarının sağlanması için ekonominin üretebileceğinden
daha az üretmesi gerekir. İşte ekonomide böyle bir durumda ortaya çıkacak sıkıntıları
gidermek için ortodoks olmayan yaklaşımlar önerilmektedir.
Ortodoks istikrar politikaları genel olarak resesyonu arttırmaktadır. Bu tür
istikrar politikaları gelir ve servetin satın alma gücünü ve dolayısıyla aşırı talebi
azaltarak çalışmaktadır. Bir kez enflasyon, daha önce beklenen oranın altına aniden
8
TCMB, Enflasyon Kitapçığı, 2004, s.5.
9
PARASIZ İlker “Enflasyon, Kriz, Ayarlamalar Ezgi Kitabevi, İstanbul 2001.
8
10
PARASIZ, İlker, Para Politikası Türkiye Uygulaması, Ezgi Yayınları, Bursa, 1998, s.220.
11
BAHÇECİ Sema, Ortodoks ve Heterodoks İstikrar Programları, Seçilmiş Ülke Örnekleri ve 1994
Türkiye Deneyimi, Ankara DPT, 1997.
9
IMF tipi bir istikrar programı öncelikle bir ülkenin dış ekonomik ilişkilerinin
istikrarını sağlamaya yönelik koordineli bir para, maliye ve döviz kuru politikasını
içermektedir. Böylece istikrar programı uygulayan ülke uluslararası finansal
piyasalardan ödünç alma olanağı bulmaktadır. IMF programı resmileştirildiği zaman
IMF, ilgili ülkenin merkez bankasına kredi açarak, programın belirlenen performans
hedefine ulaşma koşulunu sağlamaktır. IMF tipi istikrar programlarının birinci amacı,
ödemeler dengesi sorununun çözümlenmesidir. Enflasyon oranı programın ikincil
amacıdır. O sırada enflasyon zaten şiddetli olduğu için, bir IMF tipi programın
yürürlüğe konması enflasyon oranını düşürmeden önce kötüleştirir. Aşırı enflasyon
yaşayan bir ekonomide, GSMH’ya göre elde tutulmak istenen para miktarı daha küçük
olacaktır. Bunun sonucu olarak para arzındaki küçük bir artış fiyatları çok güçlü olarak
etkileyecek böylece ödemeler bilançosunun hızla iyileşmesi, enflasyonist baskıları
arttıracaktır14.
12
PARASIZ, Para Politikası, a.g.e., s.224.
13
PARASIZ, a.g.e., s. 224.
14
PARASIZ, Para Politikası, a.g.e., s.224.
10
Fiyatların yükselmesi anlamına gelen enflasyon ile Türkiye ilk kez 1939
yılında karşı karşıya gelmiştir.
15
ÜÇGÖZ Selcan, IMF İstikrar Programları ve Ekonomik Etkileri: Latin Amerika ve Türkiye
Uygulamalarının Karşılaştırılması Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
2005, s.127.
16
AYDOĞAN, Esenay, 1980’den Günümüze Türkiye’de Enflasyon Serüveni, Manisa, 2004, s.94.
11
17
TOKGÖZ, Erdinç, Türkiye’nin İktisadi Gelişme Tarihi (1994-2001), İmaj Yayınları, Ankara, 2001,
s.252.
13
İmzalanan istikrar programının tek hedefi kalıcı bir reel ekonomik büyümeyi
sağlamak amacıyla enflasyonu tek haneli rakamlara indirmektir.
18
AYDOĞAN, a.g.e., s.99.
15
Bankası IMF’den yardım istemiş ancak yardım zamanında gelmemiştir. Krizin ilk
gününde T.C. Merkez Bankasından çekilen para 3 milyar dolara ulaşmıştır. Piyasalarda
TL sıkıntısı başlayınca Bankalararası Para Piyasasında gecelik repo faizi %200’e
yükselmiş, yüksek faizden yararlanmak isteyenler hisse satışları yapmış ve IMKB en
düşük seviyesine ulaşmıştır.
Bankacılık sisteminin iyi işlememesinden kaynaklanan kriz, daha boyutlarını
genişletmiştir. Piyasalardaki bu olumsuz gelişmeler sonucu koalisyon hükümeti mali
krizi çözmek ve likidite sıkışıklığını giderebilmek için IMF’ye 3. Ek Niyet Mektubunu
göndermiştir. Bu niyet mektubu neticesinde 10.4 milyar dolarlık kredi gelmiş ve geçici
bir sürelikte olsa likidite sıkışıklığı önlenmiştir.
Fakat yeni yılın ilk aylarında (Şubat) MGK toplantısında yaşanan siyasi kriz
piyasaları tekrar bir belirsizlik içine sokarak ekonomik krize dönüşmüştür. MGK
toplantı sonrasında yapılan basın açıklamasıyla bir anda TL’den kaçış ve dövize geçiş
işlemleri büyük boyutlara ulaşmıştır. 19 Şubat 2001 tarihinde döviz talebi tek gün için
7.6 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. TCMB önce döviz talebine karşı
likiditeyi kontrol etmeye çalışmıştır. Ancak piyasalardaki dalgalanmaların önü
alınamadığı için 22 Şubat 2001 günü dalgalı kura geçilmiştir. Bu büyük panik
karşısında Bankalararası Para piyasasında gecelik faiz önce %3000’e, sonra %7500’e
çıkarken, Hazine %144 faiz ile borçlanabilmiştir. Bu yüksek faiz, döviz piyasalarında
kısa sürede göreli bir denge sağlamıştır. Bu kriz neticesinde Türkiye ekonomisi yeni bir
döneme girdi. Enflasyonu Düşürme Programı sona ermiştir. 15 Nisan 2001 tarihinde
açıklanan ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı olarak adlandırılan yeni bir program
yürürlüğe girmiştir. 2001 yılı başında yaşanan krize rağmen, önceki krizlerin tersine
enflasyon oranında yükselme olmamıştır. İzleyen yıllarda da enflasyonun düşmeye
başladığını görüyoruz. Bütçe açıklarının yüksek değerleri koruduğu dönemde bile
enflasyonun düşürülmesinde sağlanan bu başarının altında yatan en önemli etmenin,
2000 yılı başından itibaren uygulanan istikrar programlarının enflasyon beklentilerini
kırmaya öncelik vermesi olduğunu söyleyebiliriz19.
Enflasyonu Düşürme Programının dalgalı kura geçilmesiyle beraber terk
edilmesi üzerine geçilen Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının temel hedefi, sabit döviz
19
DOĞRUEL-DOĞRUEL, a.g.e., s.90.
16
kuru sisteminin terk edilmesi nedeniyle ortaya çıkan güven bunalımı ve istikrarsızlığı
süratle ortadan kaldırarak, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasına yönelik alt
yapının oluşturulması çerçevesinde, kamu borçlarının sürdürülemez boyutlara
varmasına neden olan “borç dinamiğini kırmak” olarak açıklanmıştır. Bu hedeflerin
üçlü bir yaklaşıma dayandırılarak gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. Bunlar;
- Bankacılık sektöründeki bozulmalar başta olmak üzere, son finansal krizin
doğrudan temelinde yatan bozulmanın düzeltilmesi ve ekonomi yönetiminin
şeffaflığının ve özel sektörün ekonominin yeniden yapılandırılması sürecindeki rolünün
geliştirilmesine yönelik yapısal politikalar,
- Finansal istikrarı sağlamaya ve enflasyonla mücadeleye devam edilmesine
ilişkin para ve maliye politikaları,
- Makroekonomik istikrar, büyüme ve toplumun ve muhtaç kesimlerini koruma
hedefleri ile örtüşen ücret ve maaş politikaları oluşturulması yönünde geliştirilmiş
sosyal diyalog20.
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı 15 Nisan’da dünya ve Türkiye kamuoyuna
açıklanmıştır. Buna göre programda yer alan makroekonomik göstergeler şöyleydi:
Enflasyon oranı 2001’de %57.6, 2002’de 16.6 ve 2003’de %12.4 olacaktır. Önce
daralan sonra istikrar içinde yeniden büyüyecek ekonomide cari işlemler açığının üç yıl
üst üste yaklaşık bir milyar dolar civarında açık vereceği öngörülmüştür.
Enflasyonun tek haneli düzeye indirilmesi amacıyla sürdürülebilir kamu kesimi
dengesine ulaşılıncaya kadar mali uyum ve gelirler politikaları sürdürülecek ve
özelleştirme programı hızlandırılacaktır. Enflasyonun 2002 yılı sonuna kadar
düşürülmesi için kullanılan kur hedeflemesi politikası 2003 yılından itibaren fiyat
istikrarını ön planda tutan bir para politikasıyla idame edilecektir.
Mayıs 2001’de sunulan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı Türkiye’yi
bunalımdan çıkaracak yeni bir program olma iddiası ile hazırlanmıştır. Ancak Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programının ilanından sonra geçen dönemlerde ekonominin sorunları
ağırlaşmış ve ulusal gelir yıl toplamında %8.5 gerilemiş, işsizlik oranı ise resmi
rakamlarda %10 düzeyini aşmıştır.
20
YILDIRIM, Oğuz, “Kura Dayalı İstikrar Politikası Çerçevesinde Enflasyonu Düşürme Programı ve
Türkiye Ekonomisinde Yeni İstikrar Arayışları”, Dış Ticaret Dergisi, Ocak 2003, s.8.
17
21
AYDOĞAN, a.g.e., s.107.
18
22
TCMB, 2004 Yılı Para ve Kur Politikası Genel Çerçevesi Hakkında Basın Duyurusu, 2004, s.2.
19
bir zaman dilimini kapsadığından, enflasyon tahminleri 2007 ortasına kadar verilmiştir.
Bu çerçevede aynı zamanda, dışsal şokların enflasyon üzerindeki geçici etkilerine
anında tepki verilmeyerek orta vadeli hedeflere vurgu yapılabilmesine ve politika
tepkisinin zamana yayılabilmesine olanak vermektedir.
2006 yılı Para ve Kur Politikası başlıklı duyurularda “hesap verebilirlik
ilkesinin” uygulaması sırasında temel alınacak “enflasyon hedeflemesi” politikasına
geçildiğini belirtmiştir.
20
23
http://www.muhasebetürk.com, İnternet Sitesi, Erişim Tarihi: 01/09/2009
21
etmeyi tercih etmiş ve yeni oluşan dengede eski dengeye göre daha çok üretim
yapılabilmesine rağmen daha az düzeyde bir tatmin düzeyi yakalamıştır. Dolayısıyla dış
ticaret haddindeki artış üretimi arttırmasına rağmen belli ölçüde refah kaybına neden
olmuştur. Fakirleştiren büyüme gerçek hayatta çok sık rastlanan bir durum değildir.
Böyle bir gözlemlemesi durumunda devletler otoritelerini kullanarak örneğin gümrük
vergilerini arttırmak veya ihracatı caydırmak gibi politikalarla duruma müdahale
edebilir ve dış ticaret artışından kaynaklanan refah kaybını engelleyebilirler. Bu tarz bir
olgu daha çok iç piyasalarda talebin esnek olduğu ürün piyasalarında gözlemlenir24.
24 Ocak 1980 kararlarıyla Türkiye’nin ekonomik yapısı, önceki dönemlere göre,
bir değişme ve serbestleşme trendine girmiştir. Bu değişim, beraberinde birçok mal ve
hizmetin ülkeye kolaylıkla ithal edilmesini sağlamıştır. İhracatı artıracak çeşitli
önlemler alınmasına rağmen ihracattaki artış ithalattaki artışı karşılayacak düzeye
erişememiştir. Bu durum mevcut dış ticaret açıklarının daha da büyümesine neden
olmuştur. Dış ticaret açıklarını iyileştirmek için uygulanan politikalar istenen sonuçları
vermemiştir.
1989-2004 yılları arasında uygulanan sürekli yüksek döviz kuru politikaları
nedeniyle yoksullaştıran büyüme gözlenmiştir. Türkiye 2004 yılında, tarihinin en
yüksek ihracat rakamlarına ulaşırken dış ticaret hadleri de %103.3 seviyelerine kadar
çıkmıştır25.
Ülkemizde uzun yıllardan beri süregelen işsizlik sorunu son yaşadığımız krizle
beraber en yüksek seviyesine çıkmıştır. Ekonomideki istikrarlı büyümeye karşın işsizlik
oranlarının sürekli arttığı görülüyor. Ekonomistler, üretim olmadığı için işsizlik
rakamlarının da sürekli yükselen bir grafik izlediğini ifade ediyorlar. Türkiye
ekonomisinde büyüme oranı ile işsizlik oranı arasında karşılıklı bir nedensellik ilişkisi
bulunmamaktadır. Nedensellik ilişkisinin yönü sadece işsizlik oranından büyüme
oranına doğru bulunmakta, büyüme oranından işsizlik oranına doğru bir nedensellik
ilişkisi ise bulunmamaktadır. Bir başka ifade ile Türkiye ekonomisinde işsizlik iktisadi
büyümeyi etkileyen faktörler içinde yer almakta fakat iktisadi büyümenin yüksek veya
24
http://www.Vikipedia.com, sözcükler Ansiklopedisi İnternet Sitesi, Erişim Tarihi: 01/09/2009
25
ATEŞ, İsmet-BOSTAN, Aziz, “Türkiye’de Dış Ticaretin Serbestleşmesi ve Yoksullaştıran Büyüme”,
Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 18, 2007, s.2.
22
26
YILMAZ, Özlem Göktaş, “Türkiye Ekonomisinde Büyüme İle İşsizlik Oranları Arasındaki
Nedensellik İlişkisi”, İstanbul Üniversitesi İİBF Ekonometri ve İstatistik Dergisi, 2005, s.1.
27
Ekonomi Politika Dergisi internet sitesi “İşsizlik ve Philips Eğrisi”, 2006, s.1. Erişim Tarihi:
01/09/2009
23
28
ÖĞRETMEN, Eren, Enflasyon Hedeflemesi, TCMB Yayınları, 2004, s.4.
29
MİSHKİN S. Frederic, Inflation Targeting in Emerging Market Countries, 2000, p. 105.
30
DEMİRHAN, Ender, Para Politikasının Değişen Yüzü: Enflasyon Hedeflemesi, İstanbul, 2002,
s.40.
24
Genel olarak açık enflasyon ve örtük enflasyon hedeflemesi olmak üzere iki
çeşit enflasyon hedeflemesi stratejisinden söz edilebilir. Katı enflasyon hedeflemesi de
denilen açık enflasyon hedeflemesi, merkez bankasının sadece hedeflenen enflasyon
oranına ulaşma ya da enflasyonu hedeflenen seviyeye yaklaştırmaya çalışmasıdır.
Bunun dışında herhangi bir değişkeni dikkate almadığı veya enflasyon dışında hiçbir
değişkende istikrar sağlamaya çalışmadığı enflasyon hedeflemesidir. Esnek veya örtük
enflasyon hedeflemesi ise; merkez bankasının enflasyon hedefinin yanında diğer
değişkenlerle de ilgilenmesidir. Örneğin, döviz kurları, faiz oranları, üretim ve istihdam
gibi31.
Para politikasının nihai hedefi fiyat istikrarı olmalıdır. Para otoritesi sadece
belirlediği enflasyon hedefini gerçekleştirmeyi amaçlamalı, büyüme, istihdam seviyesi
veya döviz kuru istikrarı gibi başka hedefler seçmemelidir32.
31
DEMİRHAN, a.g.e., s.42.
32
ALPARSLAN, Melike-ERDÖNMEZ, Pelin ATAMAN, Enflasyon Hedeflemesi, Türkiye Bankalar
Birliği Bankacılık ve Araştırma Grubu, Aralık, 2000, s.15.
25
33
YÖNEZER, Nurhan, Enflasyon Hedeflemesi, Hürriyet Gazetesi, 23 Ağustos 2001.
34
TCMB, Enflasyon Hedeflemesi Rejimi Kitapçığı, 2006, s.8.
26
ile fiyat değişmelerine neden olan bir takım unsurların enflasyon endeksinden
çıkarılması sonucu ulaşılan bir enflasyon tanımıdır35.
Genel tanım bu olmakla birlikte ülkelerdeki fiyat seviyelerini belirleyen
unsurların farklı olması nedeniyle, tek tip çekirdek enflasyon uygulaması
bulunmamaktadır.
Enflasyon hedeflemesi stratejisinde, enflasyon oranının ölçülmesi büyük önem
taşımaktadır. Uygulamada hedeflenen enflasyon oranının ölçümünde çeşitli endeksler
tercih edilmektedir. Bunlar, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla deflatörü, Toptan Eşya Fiyat
Endeksi, Tüketici Fiyat Endeksidir ve TÜFE gibi endeksten, enflasyonist eğilimlere
ilişkin bilgilerin yeterli olmaması nedeniyle bazı mal ve hizmet kademelerinin
endeksten çıkarılması ile elde edilen çekirdek enflasyon göstergesidir.
Enflasyon hedeflemesi stratejisinde karar verilmesi gereken konulardan birisi de
hedefin nokta hedef mi yoksa belli bir aralığın mı hedef olacağıdır. Bant ya da nokta
hedeflemesinin temel amacı merkez bankasının belirli bir enflasyon hedefini ilan ederek
makroekonomik birimlerin enflasyon beklentileri için bir çıpa oluşturmaktır.
Bant hedeflemesinin temel avantajı, tek bir oran üzerinden ilan edilen enflasyon
hedefinin gerçekleştirilebilme olanağının her zaman mümkün olmaması ve hedeflenen
oranda ortaya çıkacak bir sapmanın güven kaybına neden olmasıdır.
Bant aralığı hedefinin gerçekleştirilememe olasılığı nokta hedeflemesine göre
daha düşük olduğundan, bant hedefinin tutturulamaması durumunda yaşanacak güven
kaybı nokta hedeflemesine göre daha fazla olacağı açıktır. Bant aralığı hedeflemesi,
merkez bankasına kısa vadeli şoklara cevap verebilmek için esneklik sağlar.
Enflasyon hedeflemesi stratejisinin başarısını direkt olarak etkileyen unsurlardan
biri de hedeflemenin süresidir. Para politikasının enflasyonu uzun gecikmelerle
etkilemesi dolayısıyla enflasyon hedefine belirli zaman diliminde ulaşılmaktadır.
Uygulamada;
- Bir yıllık
- İki yıllık
35
AKYAZI, Haydar, Enflasyon Hedeflemesi Ülke Deneyimleri ve Türkiye’de Uygulanabilirliği,
Ankara, 2004, s.68.
27
- Çoklu yıl
- Belirsiz zaman süresi gibi seçenekler mevcuttur. Hedef enflasyonun ilan
edildiği dönem başlangıcı ile hedefin gerçekleştirilmesinin beklendiği dönem arasındaki
süreyi ifade eden zaman aralığının uzun ya da kısa olarak belirlenmesi farklı sonuçlara
yol açar. Hedef dönemin uzun tutulması durumunda tahmin edilen hedefin kamuoyunun
enflasyon beklentilerine yol gösterici özelliğini önemli ölçüde azaltacaktır.
Hedef dönemin kısa olması ise enflasyon hedefine ulaşmayı zor ve maliyetli bir
hale dönüştürebilir. Çünkü ekonomik şoklarla kısa dönemde karşı karşıya kalınması
durumunda merkez bankası hedefin gerçekleştirilmesi için mücadelede kullanacağı
araçlar üzerinde aşırı düzenlemeler yapmak zorunda kalabilir36.
36
AKYAZI, a.g.e., s.90.
28
37
BÜYÜKAKIN, Tahir-ERARSLAN, Cemil, “Enflasyon Hedeflemesi ve Türkiye’de
Uygulanabilirliğinin Değerlendirilmesi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Kocaeli, 2004, s.33.
38
TCMB, Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve Kur
Politikası, Aralık, 2005, Sayı: 56, s.30.
29
önemini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu sayede mali baskınlığın önüne geçilmesi
ve dolayısıyla para politikasının temel aracı olan kısa vadeli faiz oranlarının etkinliğini
koruyabilmesi mümkün olmaktadır. Bu çerçevede kamu bütçesinin şeffaflaştırılması,
merkez bankasının kamuyu finanse etmesinin önlemesi, bütçe kuralları netleştirilerek
bütçe açıklarının kontrolden çıkmasının önlenmesi gibi önlemler önem taşımaktadır.
Bunun yanı sıra enflasyon hedeflemesi rejimi sürecine hükümetlerin de dahil edilmesi
ile hedeflerin hükümet tarafından sahiplenilmesi ve böylece maliye politikalarının para
politikalarını mümkün olduğunca desteklemesi sağlanmalıdır.
Türkiye’nin 2006 sonrası yaşadığı deneyim enflasyon hedeflemesine geçişte
zamanlamanın büyük önem taşıdığını ortaya koymuştur. Özellikle yüksek enflasyondan
düşük enflasyona geçiş sürecinde olan ve iktisat politikaları konusunda henüz yeterince
itibar birikimi sağlamamış ülkelerde, enflasyon hedeflemesine geçişin ilk yıllarında
olumsuz dışsal gelişmelerle karşılaşılması rejimin güvenirliliğinin tesis edilmesini
geciktirebilmektedir.
Türkiye’de enflasyon hedeflemesine geçişin hemen ardından ard arda gelen
küresel krizler ve dünya genelinde enflasyonda yaşanan yükselme eğilimi, enflasyon
hedeflemesinin ilk yıllarında tutturulamamasına yol açmış ve henüz başlangıç
sayılabilecek bir evrede hedeflerin değiştirilmesini gündeme getirmiştir. Her ne kadar
şoklara verilen tepkiler o günün koşullarında yerinde tedbirler olarak değerlendirilse de
sonuç itibariyle hedef değişikliği Merkez bankası beklenti yönetimi konusunda ek bir
çaba göstermesini gerektirmiş ve itibar birikiminin uzun süreye yayılmasına neden
olmuştur.
Yabancı ülke paralarının fiyatına döviz kuru denmektedir. Döviz kuru, iki
ulusal para arasındaki değişim oranı olarak da tanımlanabilir. Ancak 137 civarında
döviz kuru açıklayan ülkenin 114’ü bu tanımı kullanırken, 23’ü millî paranın yabancı
para fiyatını döviz kuru olarak açıklamaktadır. Bu kavram iki taraflı bir ilişkiyi içerir,
bu yüzden iki taraflı (nominal) döviz kuru olarak da adlandırılır. Diğer bir ifade ile
nominal döviz kuru, iki ülke parasının nispi fiyatıdır.
Döviz kuru başka bir döviz kurunun bedelidir. Herhangi bir bedelle döviz kuru
arz ve talebin etkileşimiyle olur. 40
Döviz kurları ikili ilan edilebileceği veya belirleneceği gibi çapraz kur şeklinde
de ilan edilebilir. İki para arasında oluşan kurların bu paraların dışındaki paralar
açısından ve yine bu paralar üzerinden belirlenen kurlarına “çapraz kur” denir. Çok
sayıda para ile bu kur zinciri oluşturulabilir41.
Ülkemizde deklare edilen şekli doların satın alabileceği yabancı ülke paraları
miktarıdır. Arbitraj imkanlarından yararlanmayı amaçlayanlar için çapraz kurların anlık
hesaplama işlemi kolaylaşmıştır. Efektif döviz kuru ise, bir ülkenin ticaretinde ağırlık
taşıyan ülkelerin yabancı paraları cinsinden yerli paranın ortalama değerini belirlemek
üzere kullanılan ticaret ağırlıklı bir endekstir. Buradaki ağırlıklar ikili ticaret ağırlıkları
olabileceği gibi çok taraflı ticaret ağırlıkları da olabilir. İkili ticaret ağırlıklarında
ülkenin ithalatı ve ihracatı kullanılırken çok taraflı ağırlıklarda endekse dahil yabancı
ülkenin tümünün toplam ticaretinde her ülkenin payları kullanılır. Bu ikisi arasındaki
fark; birincisinin üçüncü piyasalarda rekabet işareti vermediği halde çok taraflı döviz
39
KARA, Hakan-ORAK, Musa. Enflasyon Hedeflemesi, TCMB Yayınları, 2008, s.62.
40
TAYLOR, Francesca, Mastering Foreign Exchange and Currency Options, London 1997, p. 48.
41
ERTÜRK, Emin, Makro İktisat Küresel Ekonomide Makroekonomik Analize Giriş, 1999, s.335.
31
kurlarının vermesindedir. İkili, çapraz ve efektif kurlar parasal olarak ifade alır. Yani
enflasyon etkisi bu tanımlarda yoktur.
Öte yandan döviz kurunun hangi yolla belirlendiği de önemli bir konudur. Bir
paranın değeri yükseldiği zaman eğer her bir birim yabancı para yerli para birimiyle
belirleniyorsa döviz kuru düşer. Buna karşılık eğer döviz kuru her birim yerli para için
yabancı para birimleri şeklinde ifade olunursa döviz kuru yükselir ya da tersi42.
Dünya ekonomilerindeki bazı bölge ve ülkelerdeki sermaye ve sermaye
hareketlerindeki artış döviz kuru üzerinde etkili olmuştur. Döviz kurunun ekonomi
politikası açısından önemli sonuçları vardır. 43
42
PARASIZ, İlker, Makro Ekonomi Teori ve Politika, Ezgi Yayınları, İstanbul, 1991, s.469.
43
MUNDELL A. Robert, International Economics, http://www.vofoweb.valberto.ca, Erişim tarihi:
27.04.2010
44
Ay, Ahmet, Türkiye’de Dış Ticaret ve Kur Politikaları Uygulamaları, Çizgi Yayınları, 2007, s. 19.
45
Ay, Ahmet, a.g.e., s. 19.
32
koşullarına göre serbestçe dalgalanmasına müsaade ederse, esnek döviz kuru sistemi
ortaya çıkar. Ancak döviz piyasalarına müdahale ederek döviz kurunu belli bir değerde
tutmak isterse, sabit kur rejimi ortaya çıkar. Merkez Bankası kurlardaki dalgalanmaları
denetim altına alarak, kurlardaki gelişmeyi ekonominin ihtiyacına göre belirlerse,
denetimli kur rejimi ortaya çıkar46.
Paraların, bir başka paraya yahut sepete bağlanmasına veya başka paralar
karşısında değerinin değiştirilmemesine “sabit kur” denir.
Sabit kur rejimi herhangi bir Merkez Bankasının parasıyla ilgili olarak ilan ettiği
bir merkezî ya da başabaş değerini korumak için davranışta bulunduğu sistemdir. Sabit
döviz kuru rejimi demek bir ülke parasının diğer ülke paralarına karşı sıkı sıkıya sabit
olarak bağlanması değildir. Sabit kur sisteminde genellikle bir müdahale bandı
belirlenir. Bir diğer deyişle bir merkez bankası sabit döviz kurunu açıklamakla ilan
ettiği kurun altında veya üstünde belirlenen bir bandın dışına çıkılması durumunda
döviz piyasasına müdahale eder.
1945-1973 yılları arasında dünyada Bretton-Woods sistemi olarak bilinen sabit
ayarlanabilir kur sistemi uygulanmıştır. Bretton-Woods sisteminde ABD $ göre diğer
paraların dalgalanma marjı + ve eksi %1 olarak belirlenmiştir. Bu bant 1971’de
Smithsanian anlaşmasıyla + ve - %2.25’e yükseltilmiştir47.
Sabit kur rejiminin bazı özellikleri vardır:
- Belirsizliğin daha az olması,
- İstikrar sağlayıcı spekülasyon
- Fiyat disiplini48
46
http://www.ekodialog.com, Özgün Ekonomi ve Makale Arşivi, Erişim Tarihi: 05/09/2009
47
PARASIZ, a.g.e., s.301.
48
PARASIZ, İlker, Para Banka ve Finansal Piyasalar, Ezgi Yayınları, Bursa, 2000, s.544.
33
denir. Esnek döviz kuru sisteminde ülkenin ödemeler bilançosunun açık ya da fazlaları
ülke parasının değer kaybı ya da değer kazancıyla otomatik olarak düzeltilmektedir. Bu
sırada hükümetin müdahalesi ve ülkenin rezervlerinde bir artış ya da azalışın olması söz
konusu değildir. Öte yandan döviz kurunun bir düzeyde sabitleştirilmesi genel olarak
yabancı para için arz ya da talep fazlası yaratacaktır.
Esnek kur sistemi serbest piyasa mekanizmasının dövize uygulanmış şeklidir.
Esnek kur rejiminin, diğer kur rejimlerine göre önemli avantajları
bulunmaktadır. Bunların başında; dışsal şoklara ve reel sektörden kaynaklanan şoklara
karşı dirençli olması; dış ticarette kur değerlenmesine bağlı olarak ödemeler sorunu
ortaya çıkarmaması gelmektedir. Ayrıca belirli bir kur hedefi alınmaması nedeniyle
merkez bankası etkili para politikasına sahip olmaktadır. Esnek kur rejiminin
dezavantajları ise; ithal enflasyona açık olması, risk algısı nedeniyle risk primlerinin
yükselmesine bağlı olarak ticari ve finansal işlem hacminin daralması, esnek kur
sistemine geçilmeden önce mevcut açık pozisyonların yarattığı sorunlar şeklinde
sıralanmaktadır49.
49
OKUR, Ahmet, Türkiye’de İzlenen Esnek Kur Politikasının Ekonomik İstikrar Üzerindeki
Etkileri, Celal Bayar Üniversitesi, Manisa, 2002, 44.
34
1981’den itibaren tek kur uygulamasına geçilmiş, döviz kurları Merkez Bankası
tarafından günlük olarak ilan edilmeye başlanmıştır.
29 Aralık 1983’te yürürlüğe giren Türk Parasını Koruma Kullanma Hakkındaki
Karar ile Türkiye’de uygulanmakta olan kambiyo rejimi önemli ölçüde liberalize
edilmiştir. Ticari bankalara kambiyo işlemlerinde Merkez Bankası’nın ilan ettiği
kurların dışında bir kur uygulayabilme olanağı sağlanmıştır.
1988 yılı Ağustos ayında mali piyasalarda yapılan değişiklik ile döviz kurlarının
piyasa koşulları altında tespiti sistemine geçilmiştir. Bu amaçla Merkez Bankası
bünyesinde Döviz ve Efektif Piyasaları kurulmuştur. Günümüz kur rejimi tercihini ve
kur politikasını derinden etkileyen en önemli değişiklik ise 1989 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanan TPKK hakkında 32 sayılı karar ile gerçekleşmiştir. 32 sayılı
karar tam konvertibiliteye geçiş kararı olarak da kabul edilmektedir. Söz konusu karara
göre, Türkiye’de yerleşik kişilere bankalar, özel finans kurumları ve yetkili
müesseselerden istedikleri kadar döviz satın alma ve bunu yurt dışına transfer izni
verilmiştir. Bu karar ile sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesinden sonra kısa vadeli
sermaye girişleri hızlanmıştır. 1991’de Körfez Krizinin de etkisiyle TL reel olarak değer
kaybetmiştir. 1992’de kurlardaki dalgalanma önemli ölçüde önlenmiştir. 1993’ün son
aylarından itibaren piyasadaki fazla TL likiditesi ve açık pozisyon kapamaya yönelik
döviz talebi, döviz kurları üzerinde baskı oluşturmuştur50.
1994 yılında uygulamaya başlanan istikrar programının bir parçası olarak kur
politikasının, enflasyonun düşürülmesinde nominal çapa olarak kullanılması
öngörülmüştür. 1995 yılı başında IMF ile bir stand-by anlaşması imzalanmış ve yapılan
anlaşma çerçevesinde, 1 ABD Doları ve 1.5 Alman Markı olarak tanımlanan kur
sepetinin aylık değerinin, öngörülen enflasyon oranları kadar arttırılması kararı
alınmıştır. 1995 yılında Merkez Bankası, kur sepetinde öngördüğü artışı
gerçekleştirebilmek için döviz piyasalarına satım yönünde müdahalede bulunmuştur. Bu
yıl ilk defa gerçekleştirilen uygulama ise Merkez Bankası’nın vadeli döviz işlemleri
(forward) gerçekleştirmesidir. Söz konusu işlemler piyasadaki devalüasyon
beklentilerinin kırılmasına neden olmuştur.
50
ARAT, Kürşat, Türkiye’de Optimum Döviz Kuru Rejimi Seçimi ve Döviz Kurlarından Fiyatlara
Geçiş Etkisinin İncelenmesi”, TCMB, Ankara, 2003, s.40.
35
1996 yılında ise Merkez Bankası döviz kuru politikasını uygulamakta olduğu
para politikası çerçevesinde şekillendirmiştir. Bu çerçevede oluşturulan kur
politikasında reel döviz kurundaki dalgalanmayı en aza indirgemeye çalışmıştır. Reel
kurlarda dalgalanma minimize edilmeye çalışılmış ancak reel değerlenmenin önüne
geçilememiştir. Merkez Bankası’nın 1996’da finansal istikrarı sağlarken döviz kuru
politikalarını kullanmakla bir bakıma, bankaların, döviz yükümlülüklerinin artmaya
başladığı bir dönemde kur risklerini azaltmalarını sağlamıştır.
Merkez Bankası 1997 ve 1998 yılında da aylık nominal devalüasyon oranını
öngörülen enflasyon oranına paralel olacak şekilde belirlemeye devam etmiştir.
2000 yılı başında IMF ile stand-by anlaşması imzalanarak üç yıllık bir program
uygulamaya konulmuştur. 2000 yılında uygulanmaya başlanan programda, kur rejimi
enflasyon hedefine yönelik uygulanmaya başlanmıştır. 1995’den 2000’e kadar kur
ayarlamaları tahmin edilen enflasyona göre tespit edilirken, 2000 yılı başında kur artış
oranları, hedeflenen enflasyona göre tespit edilmiş ve uygulanmıştır.
2000 yılında uygulanmaya konulan 3 yıllık program çerçevesinde kur rejiminde
de iki dönemli bir uygulama stratejisi geliştirilmiştir. İlk 18 aylık dönemde artış oranı
önceden ilan edilmiş kur rejimi uygulanırken, programın 8 aylık ikinci döneminde bant
uygulamasına geçilmesi öngörülmüştür. Bant sisteminde öngörülen bant genişliğinin
aşamalı olarak arttırılması öngörülmüştür. Kur bandının kademeli olarak genişlemesi
öngörülürken, kurun bant içerisindeki hareketlerine Merkez Bankası’nın müdahalesi
olmayacağı belirtilmiştir. Programın ikinci yarısında uygulanacak bant sisteminin
uygulanmakta olan sabit kur rejiminden çıkış stratejisi olduğu belirtilmiştir51.
Kasım 2000’in son haftalarında oluşan kriz havasını kontrol altına almak isteyen
Merkez Bankası 4.3 milyar ABD $ karşılık TL vermiştir. Ancak bu paranın olduğu gibi
Merkez Bankasına geri dönüp döviz rezervlerinin azalmasına yol açması üzerine hem
net iç varlıklar tavan değerinin üstüne çıkılmış, hem de dış varlıklar taban değerinin
altına inilmiştir. Devreye giren IMF’nin de baskısıyla Merkez Bankası piyasaları
fonlamaktan vazgeçti. 19 Şubat 2001 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı ile gerçekleşen
ve piyasalara olduğu gibi yansıtılan siyasi buhran, zaten kırılgan olan finansal
51
ARAT, a.g.e., s.44.
36
piyasalarda yeni bir likidite krizine yol açmıştır. Merkez Bankası rezervleri 5 milyar $
azalmış ve sonunda 23 Şubat 2001 günü Merkez Bankası kur çıpasının terk edildiğini ve
serbest kur rejimine geçildiğini açıklamak zorunda kalmıştır. 23 Şubat günü TL, ABD
doları karşısında ortalama yüzde 28 değer yitirmiş, kur 685.000 TL/ABD dolarından
ortalama 958.000 TL/ABD dolarına yükselmiştir 52.
Türkiye’de serbest dalgalanan kur rejimine planlı bir geçiş olmaması ve dövize
hücum sonrasında bunun gerçekleşmesi nedeniyle çok sancılı bir süreçten geçilmiştir.
2001 yılında Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile ülke ekonomisinin krizden
çıkmasına yönelik önlemler alınmıştır. Programla uygulanacak kur politikasının
özellikleri, kur sepetinin bir yıl süreyi kapsayacak şekilde günlük olarak açıklanması ve
kur sepetinin 1 dolar +0,77 Euro olarak devam ettirilmesidir. 2002 yılından itibaren sık
sık müdahale edilen bir kur rejimi uygulanmayacaktır. 2002-2004 yıllarında 2001
krizinden sonra yenilenen stand-by anlaşması ile bu kez dalgalı kur politikasına
geçilmiştir. Dalgalı kur rejimine devam edilecek. Kurlara hiçbir şekilde müdahale
edilmeyecek. Sadece aşırı dalgalanma görüldüğünde alış veya satış yönünde
müdahalelerde bulunabilecektir.
Global likidite koşullarının etkisiyle ortaya çıkan döviz arzındaki azalmaya bağlı
olarak, döviz piyasası derinliğinde azalma ve kurlarda dalgalanmaların gözlenmesi
üzerine 16 Mayıs 2006 tarihinden itibaren günlük döviz alım ihaleleri geçici olarak
durdurulmuştur.
2008 yılında da uygulanan kur politikasında, Merkez Bankası, 2002-2005 yılları
arasında kısa vadeli faiz oranlarının temel politika aracı olarak kullanıldığı örtük
enflasyon hedeflemesi rejimini uygulamıştır53.
2009 yılında da enflasyon hedeflemesi ile birlikte dalgalı döviz kuru rejimi
uygulamasına devam edilmiştir. 2002 yılından itibaren ilan edilmekte olan yıllık para ve
kur politikaları duyurularında belirtildiği üzere, bu rejim altında döviz kurları bir
politika aracı ya da hedef değildir ve piyasadaki arz ve talep koşullarına göre
belirlenmektedir.
52
TÜSİAD, Enflasyon ve Büyüme Dinamikleri Dergisi, Aralık, 2002, s.55.
53
KARAGÖZ, Hakan, Döviz Kuru Dış Ticaret İlişkisi, Konya Ticaret Odası, 2009, s.19.
37
Döviz para piyasası simultane satın alma ve başka bir paraya çevrilebilme
piyasasıdır. 55
Döviz Piyasasının başlıca özellikleri ise şunlardır:
- Döviz piyasaları alıcı ve satıcıların karşılaştıkları mekanlar değillerdir. Çünkü
işlemleri genelde aracılar gerçekleştirmektedir.
- Döviz piyasaları belirli bir borsa şeklinde örgütlenmiş piyasalar değillerdir.
54
TCMB, 2009 Yılında Para ve Kur Politikası, Ankara 2008, s.11.
55
http://www.media.wiley.com The Foreign Exchange Market, Erişim Tarihi: 27.04.2010
38
56
http://www.ekodialog.com internet sitesi, Erişim Tarihi: 07/09/2009
57
http://www.ekodialog.com internet sitesi, Erişim Tarihi: 07/09/2009
40
uluslararası fiyatını sabit tutmak için müdahalede bulunur. Tersine dalgalı bir kur
rejimin de, merkez bankasının amacı cari işlemler hesabındaki dengesizlikleri
düzeltmektir.
Döviz piyasasına merkez bankası müdahaleleri temelde dört farklı türde veya
bunların uygun bir kombinasyonu şeklindedir. Bu bağlamda müdahaleler; sterilize
olmayan ve gizli ya da açık olarak tasnif edilmektedir. Şayet merkez bankası
müdahalesi sterilize ise, para arzı değişmeden kalır. Bu durumda müdahaleye, para
politikalarının hesaba katılmayan ilave bir aracı gözüyle bakılabilir. Aksine müdahale
sterilize değilse, para arzı ve müdahaleler bağlantılı şekilde değişecek ve müdahaleler
para politikalarının aktif bir aracı olarak rol oynayacaktır. Genellikle merkez bankaları
diğer para politikası hedefleri ile olası çatışmaları en aza indirgemek için sterilize
müdahaleleri uygulamayı tercih etmektedirler.
Merkez bankaları piyasayı belirli bir doğrultuda yönlendirmek için
müdahalelerini kamuoyuna duyurmayı tercih ederler. Bu bağlamda, temelde üç
müdahale kuralından bahsedilebilir. Bunlar: para politikası kanalı, portföy dengesi
kanalı ve sinyal verme kanalıdır. Para politikası kanalı: genellikle dalgalı bir kur
rejiminde uygulanır. Ulusal paranın değer kaybetmesine neden olduğundan pek tercih
edilmez. Portföy dengesi kanalı: merkez bankası rezervleri üzerinde net bir etkisi
olmayan sterilize müdahalelerle bağlantılıdır. Sinyal verme kanalı ise; bir merkez
bankasının döviz piyasasına müdahale ettiğinde piyasaya gelecekte para politikasını ve
döviz kurunu etkileyebilecek politika değişiklikleri yapacağı doğrultusunda bir sinyal
gönderdiği esasına dayanmaktadır58.
58
TUNAY, K. Batu, Türkiye’de Merkez Bankası Müdahalelerinin Döviz Kurlarının Oynaklığına
Etkileri, BDDK Bankacılık ve Finansal Piyasalar, 2008, s.78.
41
TCMB ayrıca, dalgalı döviz kuru rejimi ile çelişmeyecek ve döviz kurunun uzun
dönemli eğilimini ve doğal denge değerini bozmayacak şekilde piyasaya likidite
sağlamak ya da rezerv biriktirmek amacıyla döviz ihaleleri düzenlemekte ve döviz
ihaleleri çoklu fiyat sistemiyle gerçekleştirilmektedir.
TCMB geçmiş yıllarda uyguladığı para programları çerçevesinde çeşitli
dönemlerde döviz piyasalarına müdahalelerde bulunmasına karşın döviz kurlarının
serbest dalgalanmaya bırakıldığı 21 Şubat 2001 öncesinde yapılan müdahalelere ilişkin
herhangi bir duyuru ya da istatistiki bilgi yayınlanmamıştır. Ancak Şubat 2001’den bu
yana döviz piyasalarında gerçekleştirilen ihale ve doğrudan müdahale işlemlerine ilişkin
bilgiler TCMB internet sitesi aracılığıyla kamuoyuna duyurulmaktadır59.
Şubat 2001 krizinin hemen ardından bankaların açık pozisyonlarını kapatmaları
ve döviz yükümlülüklerini yerine getirebilmelerini sağlamak, ayrıca döviz kurundaki
aşırı dalgalanmaları önlemek ve döviz piyasalarının işleyişini devam ettirebilmek
amacıyla Merkez Bankası tarafından bankalara döviz likiditesi sağlanmıştır. Ancak
krizin döviz piyasasında oluşturduğu likidite kaybı ve aşırı dalgalanmaların
hafiflemesinin hemen ardından Merkez Bankası daha şeffaf bir yöntem olan ihale
yöntemi ile döviz alış ve satışlarını gerçekleştirmeyi tercih etmiş ve ancak kurlarda
oynaklığın yeniden gözlendiği dönemlerde doğrudan alış ya da satış yöntemiyle döviz
piyasalarına müdahalede bulunmayı tercih etmiştir. Bu çerçevede 29 Mart 2001
tarihinden itibaren döviz satış ihaleleri düzenlemeye başlamıştır. 18 Mayıs 2001’e kadar
her gün düzenlenen döviz satış ihaleleri bu tarihten sonra miktarı ve zamanı önceden
açıklanmamak üzere gerekli görülen günlerde düzenlemeye başlanmıştır. Merkez
Bankası Haziran 2001’de başladığı döviz satış ihalelerini Temmuz ve Ağustos 2001’de
minimum düzeyde tutmuş ve ayın belli günlerinde ihale düzenlemiş, Eylül 2001’den
Kasım 2001’in sonuna kadar ihale miktarı günlük 20 milyon ABD doları olarak
gerçekleştirilmiştir. Ancak Kasım 2001 sonu itibariyle döviz satış ihalelerine son
verilmiştir. Merkez Bankası olumlu ödemeler dengesi gelişmelerine bağlı olarak Nisan-
Haziran 2002 döneminde döviz kurlarında bir dalgalanma yaratmadan rezerv
59
AĞCAER, Arzu, Dalgalı Kur Rejimi Altında Merkez Bankası Müdahalelerinin Etkinliği:
Türkiye Üzerine Bir Çalışma, TCMB Piyasalar Genel Müdürlüğü, 2003, s.9.
42
biriktirmek amacıyla döviz alış ihaleleri düzenlemiştir. 2002 Haziran sonunda döviz alış
ihalelerine son verilmiştir.
Merkez Bankası döviz satış ihalelerine tekrar başlayacağı 6 Mayıs 2003 tarihine
kadar, aşırı oynaklığı engellemek amacıyla 11 Temmuz 2002 ve 24 Aralık 2002
tarihlerinde satış, 2 Aralık 2002’de ise alış yönünde döviz piyasasına müdahalede
bulunmuştur.
6 Mayıs 2003 tarihinden itibaren ise, yaz aylarında olumlu ödemeler dengesi
beklentisiyle Ekim 2003’e kadar döviz alış ihalelerini sürdürmüştür. 2002 ve 2003
yıllarında uygulanan ekonomik program sonucunda başta enflasyonla mücadele olmak
üzere önemli ekonomik kazanımlar elde edilmesi ve 2004 yılına ilişkin bekleyişlerin de
olumlu olması nedeniyle, 23 Ocak 2004 tarihinden itibaren günlük döviz ihalelerine
yeniden başlanmıştır. Günlük olarak 30 milyon ABD doları tutarında döviz alım ihalesi
açılmış, buna ek olarak sadece ihalede döviz satmaya hak kazanan kuruluşlara ihalede
gerçekleşen ortalama fiyat üzerinden ek satım opsiyonu tanınmıştır. TCMB 2004
yılında da güçlü döviz rezervi pozisyonuna sahip olunması gerektiği ilkesi ile Ocak
2004’te toplam 286 milyon ABD tutarında döviz alımı yapmıştır. Şubat ayında da döviz
alım ihalelerine günlük tutar 30 milyon ABD doları olarak devam edilmiştir. Mart 2004
tarihinde günlük 40 milyon ABD doları döviz alım ihalelerine devam edilmiştir. Döviz
arz fazlasının Nisan ayında da devam etmesi üzerine günlük döviz alım ihalelerinde
alınacak tutar 50 milyon ABD doları olarak belirlendiği kamuoyuna duyurulmuştur. 22
Aralık 2004 tarihinden itibaren döviz alım ihalelerine yeniden başlanmıştır. Günlük 15
milyon ABD doları döviz alım ihaleleri yapılmıştır.
27 Ocak 2005 tarihinde döviz kurlarında yaşanan aşırı oynaklık üzerine döviz
piyasasına 15 milyon ABD doları olmak üzere alım yönünde doğrudan müdahalede
bulunulmuştur. 2005 yılında döviz kurlarında oluşan aşırı oynaklığı engellemek için
döviz piyasasına doğrudan alım yönünde müdahale edilmiştir.
2006 yılında döviz alım ihalelerinde uygulanacak esaslar şöyle belirlenmiştir:
- 2006 yılı için günlük ihale tutarı 20 milyon ABD doları olarak belirlenmiştir.
- Döviz alım ihalesiyle ilgili diğer koşullar değiştirilmemiş olup, önceki
dönemdeki gibi uygulanmaya devam edilecektir.
43
60
TCMB Basın Duyuruları, 2007.
44
beklentilerin artmasıyla, diğer gelişen ülke piyasalarında olduğu gibi ülkemiz döviz
piyasalarında da oynaklığın arttığı gözlenmiştir. Bu nedenle Mart 2008’den itibaren
günlük döviz alım ihalelerinde alım yapılacak tutar 15 milyon ABD doları ihale ve 30
milyon ABD doları opsiyon olmak üzere en fazla 45 milyon ABD dolarına
düşürülmüştür.
2008 yılının sonlarına doğru küresel ekonomide yaşanan global likidite akışına
ilişkin sorunların ülkemiz döviz piyasalarına etkilerini azaltmak ve söz konusu
piyasaların işleyişini düzenli hale getirmek amacıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası’nca çeşitli önlemler alınmıştır. Bu doğrultuda Ekim 2008 tarihinden itibaren
TCMB nezdindeki Döviz Depo Piyasasında aracılık faaliyetlerine yeniden başlanmış,
24 Ekim 2008 tarihinde ise bankaların bu piyasada işlem yapma limitleri toplamda 10.8
milyar ABD dolarına yükseltilmiştir. 61
Bu önlemlere ilave olarak, bankalararası döviz piyasasında döviz likiditesi
akışkanlığının artırılmasını sağlayarak finansal sistemdeki akışkanlığı ve kredi
piyasalarının etkin çalışmasını desteklemek üzere 21 Kasım 2008 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere;
- Bankaların, Döviz ve Efektif Piyasaları-Döviz Depo Piyasası’nda kendilerine
tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde ABD doları ve euro cinsinden Merkez
Bankası’ndan alabilecekleri döviz depolarının vadesinin 1 haftadan 1 aya
yükseltilmesine,
- Söz konusu piyasada yüzde 10 olarak belirlenmiş borç verme faiz oranlarının
ABD doları için yüzde 7’ye ve euro için yüzde 9’a düşürülmesine karar verilmiştir.
Şubat 2009 tarihine kadar Merkez Bankası döviz alım-satım ihaleleri
yapmamıştır. Şubat 2009’da uluslararası para piyasaları faiz oranlarındaki gelişmeler
dikkate alınarak, Merkez Bankası’nca bankacılık sistemine sağlanan döviz likidite
imkanı koşullarının tekrar düzenlenmesine karar verilmiştir. Bu çerçevede;
- Bankaların, Döviz ve Efektif Piyasaları-Döviz Depo Piyasası’nda kendilerine
tanınan borçlanma limitleri çerçevesinde ABD doları ve euro cinsinden Merkez
Bankası’ndan alabilecekleri döviz depolarının vadesinin 1 aydan 3 aya uzatılmasına;
61
TCMB Basın Duyuruları, 2008.
45
62
TCMB Basın Duyuruları, 2009.
46
63
http://www.spk.gov.tr, Sermaye Piyasası Kurulu internet sitesi, Erişim Tarihi: 02/10/2009
47
64
KARABIYIK, Lale Erdem, Menkul Kıymetler Borsası ve Diğer Yatırım Alternatifleri, Bursa,
1997, s.24.
48
senedine biçtikleri, mevcut koşullar altında söz konusu hisse senedi için normal
buldukları değerdir.
- Net Aktif Değeri: Belli bir faaliyet dönemi sonunda hazırlanan bilançodaki net
aktif tutarıyla hisse senedinin tanımlanmasıdır.
65
http://www.imkb.gov.tr internet sitesi, Erişim Tarihi: 02/10/2009
50
işlem görebileceği organize bir pazar oluşturmak ve söz konusu şirketlerin hisse yatırım
yapmış tasarruf sahiplerine likidite olanağı sunmak amacıyla kurulmuştur66.
66
KARABIYIK, a.g.e., s.29.
67
KARSLI, Muharrem, Sermaye Piyasası Borsa Menkul Kıymetler, İstanbul, s.183.
51
Mega Borsalar:
- New York Borsası
- Tokyo Borsası
- Londra Borsası
Bu üç borsanın her biri ileri derecede kampüterize edilmiş, çok büyük iş
hacmine sahip borsalardır. Üçünün toplam iç hacmi tüm dünya borsalarının toplam içi
hacminin %60’ı kadardır.
Büyük Borsalar:
- Amerikan Borsası
- Chicago Borsası
- Pasifik Borsası
- Hong Kong Borsası
- Paris Borsası
- Milano Borsası
- Frankfurt Borsası
Orta Çapta Borsalar:
- ABD’de: Boston, Cincinati ve Philadelphia borsaları.
ABD’de toplam 14 borsa bulunmaktadır. Bunların dışında Chicago’daki Futures
Exchange ve Chicago Options Market denilen vadeli işlem ve opsiyon borsaları kendi
türünde dünyanın en büyük borsalarıdır.
- Avrupa’da: Frankfurt dışındaki Alman borsaları Düsseldorf, Berlin, Hamburg,
Münih, Madrid, Barcelona, Brüksel, Lizbon, Kopenhag, Stockholm, Amsterdam.
- Uzakdoğu’da: Seul, Tayvan, Singapur, Syahey, Melbourne, Sydney, Bombay,
Karachi.
- Ortadoğu’da: İstanbul
- Latin Amerika ve Kanada’da Rio ve Joneiore, Buenos Aiers, San Paola,
Mexico City, Toronto.
52
68
http://www.teknikyorum.com internet sitesi, Erişim Tarihi: 02/10/2009
54
69
http://www.imkb.gov.tr İstanbul Menkul Kıymetler Borsası İnternet Sitesi, Erişim Tarihi: 02/10/2009
55
eşleştirilen özel emirler ancak Borsa personeli olan eksperler tarafından onaylandıktan
sonra işlem olarak gerçekleşmiş kabul edilirler. Sisteme girilen özel emirler
eşleştirilmeden önce istenildiği zaman iptal edilebilir. Özel emir işlemleri tescil edilmez,
ancak işlem hacmi ve işlem miktarı hesaplamalarında dikkate alınır. Özel emir sisteme
girildiğinde, değiştirildiğinde, eşlendiğinde veya iptal edildiğinde tüm üye temsilcilerine
bilgi içerikli mesajla duyurulur.
Emirlerde geçerlilik sürelerini ise şu şekilde özetleyebiliriz:
- Günlük Emir: “Günlük Emir” olarak adlandırılmasına ve günde iki seans
olmasına rağmen, yalnızca verildiği seans sonuna kadar sistemde işlem görmek üzere
bekleyebilen emir türüdür. Seans sonuna kadar işlem görmezse iptal edilecektir. Sistem
aksi belirtilmedikçe bütün emirleri günlük olarak kabul edecektir.
- Anlık Emir: Emre iliştirilen bu koşul, emrin sisteme girildiği anda mümkün
olan miktarının karşılanması ve kalan kısmının da pasife yazılmadan iptal edilmesi
anlamına gelmektedir.
- Tarihli Emir: Emrin, karşılanmak üzere belirli bir tarihe kadar sistemde
durmasını sağlar. Mevcut uygulamada emrin maksimum geçerlilik süresi emrin girildiği
iş günü ile sınırlıdır. İlk seansta tarihi olarak girilen emir ikinci seansta da geçerli
olacaktır. Ancak ikinci seansta da eşleşmez ise gün sonunda iptal edilecektir. İkinci
seans içinde verilecek 1 günlük emir sadece ikinci seans için geçerli olacak ve gün
sonunda iptal edilecektir.70
70
http://www.imkb.gov.tr internet sitesi, Erişim Tarihi: 02/10/2009
56
uygulanır. Tavan, uygulanan üst fiyat adımına, alt sınır ise alt fiyat adımına
yuvarlanarak belirlenir.
Hisse Senetlerinin takası Türkiye’deki tek yetkili takas ve merkezi saklama
kuruluşu olan İMKB Takas ve Saklama Bankası (Takasbank) tarafından
gerçekleştirilmektedir. Takas günü T+2 şeklinde, işlemi izleyen ikinci iş günüdür.
Çoklu netleştirme sistemi uygulanır.
Ödemeler aynı gün hesaplarda biriken fonlarla yapılır.
- Ödeme karşılığı teslim esası uygulanır.
∑ P .N
i =1
it it .Wit
İMKBt = 100 x n
∑ P .N
i =1
io io .Wio
∑ = n adet şirketin hisseleri teker teker formülde yar alacak anlamında kısaltma
i =1
ifade eder.
Pit= t tarihinde birinci şirket ile n’inci şirket arasındaki i’inci hissenin piyasa
değeri.
Nit= t tarihinde i’inci şirketin toplam hisse sayısı
57
71
KARSLI, Muharrem, Sermaye Piyasası Borsa Menkul Kıymetler, İstanbul, s.224.
58
Yabancı yatırımcılar Türkiye’de, İMKB’de işlem yapmak için kendilerine ait aracı
kurum kurmuşlar veya satın alarak ofisler açmışlardır. Yabancı yatırımcı ve fonların
Türkiye’ye olan ilgisinin başında vergi avantajı gelmektedir. Diğer husus ise yabancı
yatırımcı ve fonlar Türkiye piyasasını çok rahat çevirebileceklerinin farkındalar.
Bilindiği üzere, borsada fiyatların oluşumunda çok çeşitli faktörler rol oynamaktadır.
İzlenen ekonomi, maliye ve para politikaları enflasyon, alternatif yatırım araçlarının
durumu, şirketlerin performansı (kâr-zarar açıklaması, şirketlerle ilgili haberler), global
piyasalar, emtia piyasaları, özellikle ABD’den gelen ekonomik veriler, spekülatörler,
gerek ekonomik gerekse siyasi krizler, siyaset borsa üzerinde olumlu veya olumsuz
etkenlerdir.
Sermaye piyasası kurulu ve İMKB’nin her türlü düzenleme ve denetleme
çalışmalarına rağmen, İMKB daha ziyade yabancı yatırımcıların ve spekülatörlerin
kazandığı, sade yatırımcıların kaybettiği ve borsadan çözülmeye yüz tuttuğu bir pazar
yeri niteliği kazanmaya başlamıştır. Hisse fiyatlarında spekülatif hareketlerin
hızlanmasıyla borsada Al ve Tut yerine Al ve Sat zihniyeti hakim durumu geçmiştir.
Küçük yerli yatırımcıların ilgisi bu nedenle yıllar geçtikçe azalmış ve yerini yabancı
yatırımcı ve fonlara bırakmıştır72.
Bazı hisse senetlerinde yabancıların olması hisse senedinin prim yapma
potansiyelinin olabileceğini gösterebilir. Tam tersi durumda da yabancı çıkışlarının
olması o hisse senedinin değer kaybına, eğer o hisse senedinin endekste de ağırlığı varsa
dolayısıyla endeksin düşmesine neden olur. Bir hisse senedinde gerek yerli gerekse
yabancı spekülatörlerin o hisseye para girişi yapmasıyla hissede çok ciddi fiyat
hareketleri görebiliriz. Bazen bu ciddi fiyat hareketlerinin temel analiz veya teknik
analize dayanmadan sadece bir haber doğrultusunda veya sadece o hisse senedinin
fiyatının spekülatif amaçla düştüğünü söyleyebiliriz. Örneğin, X şirketine ait bir hisse
senedinin seansta fiyatı düşmekte, bilançosu zayıf. Ancak bir haber geliyor. Hisse
senedi fiyatı bir anda yukarı fiyatları görüyor. Ya da tam tersi, X şirketine ait bir hisse
senedinin seansta fiyatı yükselmekte, bilanço çok iyi. Ancak bir bakıyorsunuz senet çok
düşmüş. Dolayısıyla piyasadaki bu fiyat dalgalanmaları küçükte olsa yatırılan paraların
72
FERTEKLİGİL, Azmi, Türkiye’de Borsa’nın Tarihçesi, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Eğitim
ve Yayın Müdürlüğü, İstanbul, 2000, s.383.
60
erimesine neden oluyor. Borsa zaman zaman ekonomiye kaynak sağlama işlemini
yerine getirmekten çok yerli ve yabancı spekülatörlerin insan psikolojisiyle oynadığı
yere dönüşebiliyor. İMKB endeksinin yıl sonu kapanış değerlerine bakacak olursak;
istihdam verileri, işsizlik oranları, FED faiz toplantıları, ABD enflasyonu) piyasalar
üzerinde belirleyici etkiye sahip bulunmaktadır. Örneğin, yurtiçinde yüksek gelen aylık
TÜFE rakamları, beklentilerin çok altında gelen büyüme ve sanayi üretim rakamları
eğer yurtdışı piyasaları iyiyse bizi çok olumsuz etkilemiyor. Reel sektördeki olumsuz
verilere rağmen yabancı yatırımcıların İMKB’ye olan ilgisi ve ciddi para girişleri devam
ediyor. Fonların dünya borsalarını yönetme gücü inanılmaz boyutlardadır.
80 şirketle işleme açılan İMKB’de bugün 319 şirket işlem görüyor. İşlem gören
şirketlerin toplam piyasa değerleri 1986 yılında 9,38 milyon $ seviyesinde iken, bugün
itibariyle 224 milyon $ seviyesine ulaşmış durumdadır.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve diğer dünya borsalarında sıkça duyulan
“boğa” ve “ayı piyasası” terimleri piyasaların yakından takip ettiği kavramlardır. Bu
terimler piyasadaki çeşitli kesimlerin gelecek hakkındaki beklentilerinin yönünü belirtir.
Ayı Piyasası: Piyasanın, genel olarak gelecek hakkında karamsar olduğunu ve
düşüş beklendiğini belirtir. Ayıyı yakalamadan derisini satmak deyiminin “ayı piyasası”
teriminin kökeni olduğu rivayeti vardır. Bu beklentiye sahip olan kişilerin risk alma
dereceleri yüksekse, sahip oldukları hisse senetlerini daha sonra düşük fiyattan geri
alma beklentisiyle satarlar. Bu işlemde amaç, satış ile alış fiyatları arasındaki pozitif
farktan kâr elde etmektir73.
Boğa Piyasası: Talebin arzdan daha çok olduğu ve borsada fiyatların tırmanışa
geçtiği dönemi ifade eder. Boğalar piyasanın yükseleceği beklentisi içindedirler. Bu
terimin kökeninin boğaların boynuzları ile her şeyi yukarı kaldırması olduğu inancı
yaygındır.
Küresel kriz ile tam bir ayı piyasasına tanık olduk. Tüm borsalarda ciddi kâr
kayıpları yaşanmıştır. Ancak neredeyse yüzde 130’luk gibi artışlar analistleri ve
ekonomistleri piyasasının ayı piyasası mı yoksa boğa piyasası mı olduğu yönünde
ikilemde bırakmıştır. Küresel krizi tahmin etmesiyle ünlenen ekonomist Nouriel
Roubini, hisse senetleri için ayı piyasasının henüz bitmediğini belirtmiştir. Analist Steve
Hochberg’e göre bu sadece bir ayı piyasası yükselişi. Ünlü yatırımcı George Soros’ta
boğa piyasasının henüz başlamadığını savunanlardan başka ünlü yatırımcı Mark
73
http://www.borsamiz.com internet sitesi, Erişim Tarihi: 05/10/2009
62
Mobius’a göre ise gelişmekte olan piyasalarda yeni bir boğa piyasasının başladığını
söylemek mümkündür74.
4 Şubat 2005 tarihinde İzmir’de işleme açılan vadeli işlemler ve opsiyon borsası
bir Türev araçlar Piyasasıdır.
Türev Araçlar Piyasalarında işlem gören vadeli işlem sözleşmeleriyle taraflara
bugünden belirlenen ileri bir tarihte, üzerinde anlaşılan fiyattan standartlaştırılmış
miktar ve kalitedeki bir malı, kıymeti veya finansal göstergeyi alma veya satma
yükümlülüğü getiren sözleşmelerdir.
Geleceğe yönelik belirsizliklerin giderilmesine yardımcı olmak açısından vadeli
işlem piyasaları önemli rol oynamaktadır. Fiyatların ve faiz oranlarının gelecekteki
seviyelerine dair geniş bir kesimin beklentisini yansıtacak olan vadeli işlemler piyasası
ile ekonomide planlama kolaylaşacak ve öngörülebilir. Gelecek fiyat seviyeleri ile
finansal piyasalarda daha istikrarlı bir döneme girilecektir. Etkin bir risk yönetimine
imkan sağlayacak olan vadeli işlemler piyasası spot piyasaların da destekleyicisi
olacaktır. Bu piyasada yapılan tüm işlemler Borsa Takas Merkezinin garantisi
altındadır.
Çeşitli amaçlara yönelik her yatırımcı (risk yönetimi, spekülasyon, arbitraj) spot
piyasaya göre düşük bir maliyetle bu piyasalarda işlem yapabilmektedirler. Ancak bu
piyasanın kaldıraç özelliğinden dolayı, özellikle spekülasyon amaçlı işlemlerde
potansiyel yüksek getiriye karşılık, ters yönde hareket eden bir piyasada potansiyel
yüksek bir risk olduğu her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.
Bir vadeli işlem sözleşmesini alan taraf uzun, satan taraf kısa olarak adlandırılır.
Uzun pozisyondaki kişi açığa alış yapmış gibidir ve fiyatların yükselmesini umut eder.
Kısa pozisyondaki ise açığa satış yapmış gibi ve fiyatların düşmesini bekler. Yani uzun
taraf sözleşmenin fiyat artışından kâr ederken kısa taraf zarar eder. Benzer şekilde,
sözleşmenin fiyat düşüşünde uzun taraf zarar, kısa taraf kâr eder. Alınan pozisyonlardan
elde edilen kâr/zarar hesaplamalarına esas olan fiyat, her bir vadeli sözleşme bazında
hesaplanan uzlaşma fiyatıdır. Aynı dayanak varlığa dayalı farklı vadelerden birinde
74
http://www.borsamiz.com internet sitesi, Erişim Tarihi: 05/10/2009
63
uzun, diğerinde kısa pozisyon alındığında “yayılma pozisyonu” düşer. Bir vadeli işlem
sözleşmesinde uzun veya kısa pozisyon alan kişi açık pozisyondadır. Açık pozisyonu
vadesinden önce kapatmak için ters pozisyon alınarak işlemlere son verilir. Yani uzun
pozisyondaki bir yatırımcının, aynı vadede aynı miktarda sözleşme adedinden satış, kısa
pozisyondakinin ise alış yapması gerekir.
Vadeli İşlem Piyasalarında işlem yapmak isteyen tüm alıcı ve satıcılar sözleşme
hükümlerinin tam ve zamanında yerine getirilmesini garantilemek amacıyla aracı
kurumlardaki hesaplarına belli oranda teminat yatırmak zorundadır. Teminat tutarlı
vadeli işlem piyasalarında işlem giren sözleşmeler için farklıdır.
VOB’da pozisyon almak için gerekli olan tutara başlangıç teminatı denir. Zarar
edilmesi ya da nakit dışı teminatların değerlerinin düşmesi halinde, pozisyonun
sürdürülmesine izin verilen en düşük seviye ise sürdürme teminatıdır. Sürdürme teminatın
altına inilmesi durumunda VOB tarafından başlangıç teminatına tamamlama çağrısı
yapılır. Sürdürme teminatı başlangıç teminatının yüzde 75’ine denk gelmektedir.
Aynı sözleşmenin farklı iki vadesinden birinde uzun, diğerinde kısa pozisyon
alınması halinde, sözleşme başına yatırılması gereken başlangıç teminatının yarısı
yeterli olmaktadır. Alınan pozisyona yayılma pozisyonu, yatırılan tutara yayılma
teminatı denir.
VOB’ta belirtilen oranlar dahilinde TL dışındaki kıymetlerde teminat olarak
yatırılabilir. Nakit dışı teminatlar, belirtilen değerleme kat sayıları ile çarpılarak dikkate
alınır. VOB’ta yatırılan düşük miktarda teminatla büyük pozisyonlar açılabilir. Buna
kaldıraç avantajı denilmektedir. Yani spotlar 1000 dolar yerine, 1/10’u kadar parayı
VOB’a yatırıp, aynı büyüklükte pozisyon açılabilir. VOB’da endeks sözleşmelerinden
64
75
http://www.vob.org.tr, Erişim Tarihi: 06/10/2009
65
76
DARICI, Burak, Makro Ekonomik İstikrarın Sağlanması Açısından Dalgalı Döviz Kuru Sistemi,
Mevzuat Dergisi, Sayı: 104, 2006, s.1.
77
KUMCU, Ercan, Döviz Kuru Enflasyon İlişkisi, Hürriyet Gazetesi, 7 Ekim 2004.
78
ÖZATAY, Fatih, “Yüksek Enflasyon Beklentisi Kırıldı”, 1 Haziran 2003,
http://http://www.capital.com.tr Erişim Tarihi: 03/09/2009.
67
Döviz kuru ile enflasyon ilişkisinde Türk Lirası’nın büyük devalüasyona girdiği
2001 yılının sonunda 1.46 olan dolar kuru hızla yükselmiş ve 2002 senesinin ortalarına
doğru 1.6397’ye kadar çıkmıştır. Fakat dolar ve döviz kurundaki artış enflasyonun
altında kaldığı için, Türk Lirası dolar, euro ve diğer dövizler karşısında değerlenmiştir.
2003’te 1.3933, 2004’te 1.3363, 2005’te 1.3418 YTL olan dolar kuru 2006 yılı sonunda
1.40 ve sıcak para girişlerinin hızlandığı 2007 yılında ise 1.29’lara gerilemiştir. Ancak
2008 yılında yaşanan küresel krizin etkisiyle dolar 1.53’lere enflasyon da yıllık bazda
yüzde 10.06’lara çıkmıştır. Döviz kuru hareketlerinin enflasyonla yakından ilişkisi
vardır diyebiliriz. Çünkü fiyat istikrarından hareketle, döviz kurlarının da ani
dalgalanmalar ve düzensiz değişimler göstermemesi, döviz kuru istikrarsızlığından
kaynaklanacak belirsizlikleri engelleyerek, ekonomik istikrarı sağlayacaktır.
Düşük kur, yüksek reel faiz politikaları özellikle gelişmekte olan ülkeler
tarafından uygulanan bir ekonomi politikasıdır. Türkiye’de enflasyonun büyük bir kısmı
ithal edilen hammadde fiyatlarının yüksekliğinden kaynaklanmaktadır. Yani Türkiye
enflasyonun büyük bir bölümünü ithal etmektedir. Türkiye düşük kur politikalarıyla
yüksek döviz kurundan kaynaklanan ithal edilen enflasyondan kurtulmayı başardı.
Ancak hâlâ yüksek olan reel faizler öne çıkmaktadır.
Yüksek reel faiz ve düşük kur politikası enflasyonun belli bir düzeye kadar
düşürülmesine yardım etmekle beraber, cari açık dışında enteresan yan etkiler de ortaya
çıkarmaktadır. Bu yan etkiler;
- Yüksek faiz-düşük kur politikasının en önemli yan etkilerinden bir tanesi düşük
maliyeti nedeniyle döviz cinsinden borçlanmaktır,
- Finansal kesimin yurtdışından döviz borçlanarak TL cinsinden kredi vermeleri,
- İthalata dayalı ihracat yapmayan ihracatçıların gelirlerinin düşmesi,
- Turizm sektöründe yaşanan düşük kur nedeniyle hasılat kaybının olması,
- Yüksek üretim maliyetleri ve istihdam üzerindeki aşırı yükler nedeniyle
Türkiye’deki yerel işletmelerin kayıt dışına kaçmaları,
68
79
EKEN, Mehmet Hasan, Yüksek Faiz-Düşük Kur Politikası, İstanbul, 2006, s.3.
80
http://www.ekotrent.com, Erişim Tarihi: 06/10/2009
81
SALLI, M. Kemal, Yüksek Faiz-Düşük Kur’un Hedefi Ne”, Vatan Gazetesi, 22 Kasım 2009, s.1.
69
dönemlerdir. Böyle bir ortamda yatırımcıların maliyet ve kâr hesabı yapmaları zorlaşır.
Bu yüzden yatırımcı kendini garantiye almak ister ve riskten korunmak için yüksek bir
getiri talep eder, dolayısıyla reel faizler yükselir. Reel faizlerin yükselmesi
borçlanmanın maliyetini arttırarak üreticinin kredi taleplerini kısıtlar ve yatırımı
engelleyen bir unsur olarak ortaya çıkar.
Ülkemiz şartlarında ise enflasyonun yüksek oluşuna ek olarak bir de
borçlarımızın geri ödenme zorunluluğu eklenirse yatırımcı tasarruflarını fiyat
değişmelerini kontrol edemediği, maliyet ve kâr analizi yapamadığı reel yatırım getirisi
kesin ve üretimden genellikle daha yüksek olan devlet tahviline ve hazine bonosuna
yatırır. İç ve dış borç geri çevirme sıkıntısını neredeyse her üç ayda bir yaşayan Türkiye
ekonomisinde tahvil ve borç faizlerinin enflasyondan bağımsız olarak yüksek seyri
kaçınılmazdır82.
82
ÇİFTÇİ, İlhan, Fiyat İstikrarı, Enflasyon, Faiz, İstihdam ve Döviz Kuru Üzerine Bir
Değerlendirme, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004, s.11.
83
ERKAN, Mehmet, Finansal Yönetim, 2004, s.1.
70
İlk olarak sermaye hareketleri serbestleşince reel faiz, dövizdeki faiz artı ülkenin
rizikosuna eşit olur. Yüksek reel faizlerin ikinci kaynağı da, yabancı sermayenin yüksek
kâr beklentisi içerisinde dolar, hisse senedi, repo gibi alanlara kayarak fon talebinin
hızlanmasına ve böylece reel faizlerin yükselmesine neden olmasıydı.
Yüksek reel faizin başka nedeni de kamu kesimi borçlanma gereğinin yüksekliği
ve borçlanmanın emisyondan ziyade iç borçlanma ile karşılanmasıdır. Zayıf bir mali
piyasada giderek artan boyutta kamu borçlanmasına bankaların oligopolistik
davranışları eklendiğinde yüksek reel faizler ortaya çıkmaktadır84.
Birçok gelişmekte olan ülkenin mali piyasalarında yapmış oldukları
düzenlemelerle ülkeye yabancı sermayeyi çekebilmek ve ulusal tasarruf açıklarını
kapatmaya çalıştıkları görülmektedir. Nitekim Türkiye 1990’ların başından yüksek faiz-
düşük kur politikalarıyla sermaye akımlarını teşvik ederek, kamu kesimi açıklarını
finanse etmeye çalışmıştır. 1 Ocak 2000’de yürürlüğe giren “Döviz Kuruna Dayalı
Enflasyonu Düşürme Programı” adı verilen programda kur çıpası, enflasyonu
düşürmenin bir aracı olarak kullanılmış, kur çıpası uygulaması kurlardaki artışı
sınırlayacağından, faiz oranları yukarı doğru seyredip, faiz-kur makası açıldıkça kısa
vadeli sermaye girişlerini teşvik edeceği düşünülmüştür. Ancak yüksek enflasyon ve
bütçe açığının hüküm sürdüğü ekonomilerde, sermayenin dışarıdan gelebilmesi için faiz
oranının en az dış reel faiz + risk primi ve devalüasyon beklentisini aşan bir düzeyde
olması gerekir. Bu durumda, yüksek reel faizler ve ulusal paranın aşırı değerlenmesi
sonucunda dış ticaret dengesi bozulmakta, bu koşullarda uygulanacak faiz ve kur
politikaları sermaye hareketlerine tabi hale gelmektedir85.
2001 krizinden sonra reel faizler çok yükselmiştir. Bugün geçmiş yıllara göre
daha düşüktür. Bu da ekonomide risklerin azaldığını ancak henüz tam istikrar
sağlanmadığını gösteriyor. 2008 yılında yaşanan küresel krizle beraber Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası son on üç ayda faizleri 10.25 puan indirdi. Merkez
Bankası tarafından yapılan açıklamada, son dönemde açıklanan verilerin, Para
Kurulu’nun iktisadi faaliyette gözlenmekte olan toparlanmanın yavaş ve kademeli
84
SÜSLÜ, Bora, Türkiye’de 1990 Sonrası İzlenen Faiz Politikası¸Muğla Üniversitesi SBE Dergisi,
2001, Sayı: 3, s.4.
85
İktisat Kulübü internet sitesi, “Türkiye’de Yüksek Faiz”, Erişim Tarihi: 06/10/2009
71
olacağına ilişkin görüşünü teyit ettiği belirtilerek, dış talep ve yurtiçi yatırım talebinin
zayıf seyrini sürdürürken, istihdam koşullarında belirgin bir iyileşme görülmediği ifade
edilmiştir. 19 Kasım 2009 tarihinde yapılan Para Politikası Kurulu toplantısında ise,
gecelik faiz oranları Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yüzde 6.75’ten yüzde
6.50’ye, borç verme faiz oranı ise yüzde 9.25’den yüzde 9’a indirilmiştir. Kurul bundan
sonraki faiz kararlarının verilere ve gelişmelere bağlı olacağını belirtmiştir. Uzun
vadede tek haneli faizlerin devam edeceği vurgulanmıştır.
Sıcak para diye tanımlanan para, yurtdışından ülkemize rant elde etmek için
gelen kısa vadeli paralardır86.
Sıcak para akımları başlangıçta paranın aktığı ülkelerde ödemeler bilançosu
üzerinde olumlu etkide bulunmakta, ancak zamanla aşırı nakit girişleri, ulusal paranın
aşırı değerlenmesine neden olmaktadır. Göreli olarak ucuzlayan ithalat mallarına talep
artmaktadır. Sıcak paranın ortaya çıkma nedenleri ise:
- Ekonomide globalleşme,
- Sermaye hareketlerinde hızlı liberalleşme,
- Devalüasyon,
- Faiz arbitrajı,
- Uluslararası faiz oranlarının düşmesi ve ülke içinde yatırım ortamının
düzelmesi nedeniyle başka ülkelerde doğrudan ve portföy yatırımlarına yönelmiş
yatırımcıların kendi ülkelerine yönelmeleri87.
Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler içerisindeki konumu son yıllarda uygulanan
ekonomik ve siyasal politikalarla yabancı sermaye açısından daha fazla önem
kazanmıştır. Özellikle son yıllarda Morgan Stanley, S&P gibi ülke ekonomilerini
değerleyen şirketlerin yayımladıkları olumlu raporlar, yabancı fonların Türkiye’ye
ilgisini artırmıştır. Türkiye’ye sıcak para kısa vadeli döviz kredisi olarak, döviz
mevduatı olarak, tahvil-bono ve hisse senedi almak için geliyor. Türkiye sıcak paranın
gelmesi için elde edilen kârlarından vergi almamış, dünyanın en yüksek faizini
86
http://www.muhasebeturk.com internet sitesi, Erişim Tarihi: 06/10/2009
87
http://www.yurthaber.com internet sitesi, Erişim Tarihi: 06/10/2009
72
vermiştir. Ayrıca sıcak para gelişi ile yerlileri piyasadan uzaklaştırarak yabancı
hakimiyetine bırakmıştır.
Cari işlemler açığı ve yüksek faiz oranlarından bile daha yüksek risk olarak
gösterilen sıcak para, Türkiye’de son dört yıllık dönemde gelişmiş ülkelerde 25-30 yılda
elde edemeyeceği kadar getiri sağlamış bulunmaktadır.
Türkiye’de şu an sıcak para için uygun zemin vardır. Güven, siyasi istikrar ve
pek çok piyasaya nazaran yüksek olan reel faiz. Yabancı portföy yatırımcılarının Türk
Menkul Kıymet piyasalarında yaptığı işlemlere sınırlama yoktur. Gelen sıcak para
öncelikle hazine kağıtlarını tercih etmektedir. Daha sonra borsa ve diğer enstrümanları.
Sıcak para tüccarları, döviz fiyatları yüksek iken geliyor, dövizlerini bozduruyor ve
hazine kağıtları alıyor. Döviz biraz düşünce bonoları satıp dövize dönüyorlar. Kur
dalgalanıp yükseldiğinde tekrar satışa geçip bono piyasasına ya da borsaya yöneliyorlar.
Bu işlemi defalarca yapıp kısa zamanda çok ciddi paralar kazanmaktadır. Bu işlemleri
içeriden dışarıya kaynak transferi olarak niteleyebiliriz88.
Türkiye sıcak paranın nelere mal olduğunu 2001 krizini yaşayarak görmüştür.
İzlenen yanlış politikalar, bozulan dengelere ilaveten artan sıcak para stoku Türkiye’ye
çok pahalıya mal olmuştur. 2000 yılında yurtdışından net olarak 9.6 milyar dolar
sermaye girişi olurken 2001 yılında yaşanan krizle beraber ülkeden kaçan sermaye tutarı
13.9 milyar doları buldu. Bu, Türkiye’nin tarihte yaşadığı en büyük sermaye şokuydu.
2002 yılında ise 8.2 milyar dolar, 2003 yılında 18.3 milyar dolar, 2004 yılı sonunda 31.6
milyar dolar, 2005 yılı sonunda 58.9 milyar dolar yabancı kaynaklı para bulunuyor. Bu
oran 2006 yılında 65.4 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. 2007 yılında 107 milyar
dolara yakın sıcak para hacmi olmuştur. 2008 yılında yaşanmaya başlanan küresel krizle
beraber sıcak para girişi geçen yılın yarısına indi. 2009 yılında ise tekrar 79.2 milyar
dolar seviyesine yükselmiştir.
Bu yükselişin asıl sebebi, özellikle yılın ikinci çeyreğinde küresel krizin en kötü
döneminin geride kaldığı algılamasıyla birlikte küresel finansal piyasalarda iyimser bir
havanın oluşmasıdır.
88
DİKBAŞ, Kadir, “Sıcak Para Tekrar Sahnede”, Aksiyon Haftalık Haber Dergisi, Kasım 2009, s.1.
73
89
Türkiye Aracı Kuruluşlar Birliği, “Türkiye Sermaye Piyasası Raporları, İstanbul, 2009, s.140.
74
Tablo 10. Yıllara Göre Doğrudan Yabancı Sermaye Kâr Transferleri (milyon $)
2000 300
2001 337
2002 401
2003 643
2004 1043
2005 1051
2006 1182
2007 2208
2008 2098
2009 1600
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
Doğrudan Yabancı Sermaye Hareketlerinde son bir yılda kâr transferinin
azaldığı gözlenmiştir.
90
URAS, Güngör, “Sıcak Para”, Milliyet Gazetesi, 28 Nisan 2005, s.1.
75
2002 2,2
2003 2,6
2004 2,9
2005 3,3
2006 3,4
2007 3,7
2008 3,7
2009 2,1
91
SAYGILIOĞLU Nevzat, “Varlık Barışı Nedir, Ne Getiriyor?”, Para Dergisi, Kasım 2008, Sayı: 205,
s.1.
76
sonuna kadar uzatılmıştır. Kasım 2009 tarihi itibariyle yurt dışından 13 milyar TL varlık
beyan edildi. Bu beyan üzerinden yurt dışından 260.8 milyar TL vergi tahakkuk etmiş
ve bu verginin 99.9 milyon TL’si tahsil edilmiştir92.
Hisse senedi fiyatları ile genel ekonomik durum arasındaki ilişki uzun yıllardan
beri çeşitli ekonomi ve finans uzmanlarının araştırmalarına konu olmuştur. Bazı
araştırmacılar ekonomik göstergelerin yardımı ile hisse senedi fiyatlarında meydana
gelebilecek bir artış veya azalışın önceden tahmin edilebileceğini savunmuşlardır. Bazı
araştırmacılar da olaya etkin piyasa kuramı açısından yaklaşarak hisse senedi
fiyatlarının gelecekle geçmiş ekonomik verilere, gelecekteki fiyat değişimlerinin tahmin
edilmesinin mümkün olmayacağı görüşünü savunmuşlardır93.
Bugüne kadar yapılan çalışmalar enflasyon ve hisse senedi fiyatları arasında
çelişkili sonuçlar ortaya koymuştur. Yüksek enflasyon dönemlerinde tasarrufların
sermaye piyasasına gelmesi oldukça güçleşir. Bu nedenle enflasyon, sermaye
piyasasının gelişmesini engellemektedir. Enflasyonun hisse senetleri üzerindeki etkisi
konusundaki diğer farklı görüşler şöyledir. Birinci görüş, hisse senedinin enflasyona
karşı iyi bir koruyucu olduğudur. İkinci görüş hisse senedi verimi ile enflasyon arasında
negatif bir ilişkinin olduğunu savunur. Üçüncü görüş ise, hisse senedi veriminin
enflasyondan bağımsız olduğu görüşüdür.
Gelişen piyasalar için makroekonomik değişkenleri kullanarak hisse getirilerinin
tahmin edilmesi ile ilgili kanıtlar oldukça sınırlıdır. Bu yüzden enflasyon ile hisse
senedi arasındaki ilişkide tam bir fikir birliği oluşmamıştır94.
Çünkü hisse senetleri piyasasını etkileyen sadece enflasyon değildir. Hisse
senetlerini döviz kurları, altın fiyatları, faiz oranları, yurtdışı piyasa gelişmeleri, yurtiçi
siyasi gelişmeler, şirket haberleri, IMF anlaşmaları etkileyebilmektedir.
92
http://www.denizhaber.com, “Varlık Barışı”, Erişim Tarihi: 6.12.2009.
93
ALBENİ, Mesut-DEMİR, Yusuf, Makro Ekonomik Göstergelerin Mali Sektör Hisse Senedi
Fiyatlarına Etkisi, Muğla Üniversitesi SBE Dergisi, 2005, Sayı: 14, s.2.
94
AYDEMİR, Oğuzhan-DEMİRHAN, Erdal, Hisse Senedi Getirisi ve Enflasyon İlişkisi Ampirik Bir
Çalışma, Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF, s.10.
77
Tablo 12. Yıllara Göre Enflasyon Oranları ve İMKB 100 Kapanış Değerleri
Genel olarak, borsanın hisse senedi işlemleriyle ekonomide oynadığı rol, anti-
enflasyonist bir niteliğe sahiptir. Geçmiş tecrübelerde, Türkiye’de hisse senedi
fiyatlarının, genel fiyat hareketlerine paralellik göstermediği gözlenmektedir.
Enflasyon hedeflemesi rejiminin başarılı olabilmesi için teoride herhangi bir kur
çapasının kullanılmaması, merkez bankasının sadece enflasyona odaklanması gerekir.
Bu bir ön koşuldur. Başka bir ifade ile döviz kuru esnek bir yapıya sahip olmalıdır96.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 2002 yılında örtük enflasyon
hedeflemesine geçerken, kurların iktisadi temellere, uyumlu oluştuğu dalgalı kur
rejiminin tamamen yerleşmesini öngörmüş ve bu çerçevede Merkez Bankası’nın sadece
kurlardaki aşırı dalgalanmaların önlenmesi amacıyla kurların seviyesine yönelik
olmayan sınırlı müdahalelerde bulunacağını açıklamıştır. Enflasyon hedeflemesine
geçildikten sonra temel eğilim, ekonomik birimlerin portföylerinde giderek daha fazla
Türk parası cinsinden varlık tutmaları olmuştur. Bu da ekonomide döviz arzının giderek
artmasını desteklemiştir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın enflasyon
hedeflemesine geçildikten sonra kur hedefi bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, ılımlı
bir rezerv arttırma politikası yürüten Merkez Bankası, döviz piyasasındaki arz ve talep
koşullarını, dolayısıyla kur seviyesini mümkün olduğunca düşük düzeyde etkilemek ve
dalgalı kur rejiminin temel ilkelerine ve işleyişine sadık kalmak için kuralları önceden
belirlenen döviz alım ihaleleri yapmıştır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
enflasyon hedeflemesi ile dalgalı kur rejiminde oluşabilecek aşırı dalgalanmalara
enflasyon hedefi ile uyumlu olacak şekilde müdahale etmektedir. Müdahalelerin amacı
enflasyonu etkilediği ölçüde döviz kurunun oynaklığını düşürmek, döviz piyasasına
likidite arz etmek ve döviz rezervlerini ayarlamaktır97.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da enflasyon hedeflemesine geçildikten
sonra kurları düşük tutmayı tercih etmiştir.
95
TCMB, Enflasyon Hedeflemesi Rejimi, Ankara, 2006, s.16.
96
ÖZTÜRK, Serdar, Enflasyon Hedeflemesi Yaklaşımı ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi, s.24.
97
IŞIK, Sayım, DUMAN, Koray, “Enflasyon Hedeflemesi ve Dalgalı Döviz Kuru: Bazı Ülke
Deneyimleri”, Akdeniz Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2008, s.53.
79
2006 1.45
2007 1.20
2008 1.55
2009 1.48
98
EROĞLU, İlhan, Açık Enflasyon Hedeflemesi Stratejisi ve Türkiye Deneyimi, İstanbul, 2006, s.23.
99
KUMCU, Ercan, “Enflasyon Hedeflemesi Rafa mı Kalkıyor?”, Hürriyet Gazetesi, 5 Kasım 2008,
s.11.
80
ABD Doları Yıllık % Değişim 23.1 -0.5 -2.6 -0.02 4.54 -15.14
100
TEKEOĞLU, Orhan , “Altın-Faiz-Euro”, Milliyet Gazetesi, 5 Ocak 2007, s.1.
81
2008 yılı ise enflasyon hedeflerinin yine tutmadığı bir yıl olmuştur. Sadece
Türkiye’de değil, küresel ekonomilerde enerji ve gıda fiyatlarındaki artış enflasyon
artışında etkili olmuştur. Küresel krizin etkileriyle borsa yılı geçen yıla göre yüzde 51
gibi bir kayıpla kapatmıştır. Enflasyon da yüzde 10.06 olarak açıklanmıştır.
2008 yılında ise Merkez Bankası enflasyon hedeflerini düşürmüştür. 2009
yılında küresel mali krizin etkileri borsada görülmüş olsa da geçmiş yıla göre kayıpların
tamamını geri almıştır.
2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında enflasyon ile mücadele için
çözüm noktası olmuştur. Yapısal dönüşüm sürecinin başında Merkez Bankası
Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır. 25 Nisan 2001 tarihinde gerçekleştirilen
değişikliklerden en önemlisi Merkez Bankası’nın temel amacının fiyat istikrarını
sağlamak ve sürdürmek olduğunun yasada açıkça tanımlanması olmuştur. Bu çerçevede,
Merkez Bankası’nın uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası
araçlarını doğrudan kendisinin belirleyeceği hükme bağlanmış ve böylelikle banka araç
bağımsızlığına kavuşmuştur. Kanun ayrıca, Bankanın fiyat istikrarını sağlama amacı ile
çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekleyeceğini
hükme bağlamıştır101.
Bağımsızlık, Merkez Bankalarının fiyat istikrarını gerçekleştirebilmeleri
açısından büyük önem taşımaktadır. Fiyat istikrarı uzun vadeli, istikrarlı ve kararlı
politika uygulamaları sonucu elde edilebilmektedir. Merkez Bankası bağımsızlığı
beraberinde “hesap verme yükümlülüğü” kavramını ön plana çıkarmaktadır. Hesap
verme yükümlülüğünün yansımaları, Banka Kanunu’nun 42. maddesinde açıkça
belirlenmiştir. Bu kapsamda, Merkez Bankası Başkanı tarafından, banka faaliyetleri ile
uygulanmış ve uygulanacak olan para politikası hakkında her yıl Nisan ve Ekim
101
TCMB Yayınları, “Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası”, Ankara, 2008, s.12.
82
102
TCMB Yayınları, “Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kitapçığı”, Ankara, 2008,
s.15.
103
EĞİLMEZ, Mahfi, “Döviz Rezervi”, Ekonomi Dergisi, Kasım 2009, s.1.
84
2002 yılı başında IMF ile üç yıl sürecek 19. Stand-by anlaşması imzalamıştır.
Anlaşmanın hedefleri arasında özel bankacılık sektörünün güçlendirilip, kamu
bankalarının nihai olarak özelleştirilmeleri yoluyla yeniden yapılandırılmaları
bulunmaktadır.
(milyar TL)
İç borç stoku 151,021 196,407 226,826 247,435 253,284 256,599 277,149 323,847
Dış borç stoku 96,198 90,954 94,100 88,454 95,376 81,145 109,412 114,930
104
Radikal Gazetesi, 02.11.2006.
105
http://www.finanstrend.com internet sitesi, Erişim Tarihi: 11/10/2009
86
(milyar dolar)
A- Toplam dış borç stoku 161 169,7 207,6 249,9 279,8 273,5
II. Bankacılık Parasal Sektör 15,6 24,5 39,4 50,0 57,2 59,5
Net Dış Varlıkları
III. Net Dış Borç Stoku 103,0 98,8 108,4 133,7 151,6 145,8
2009 yılında faizlerin düşmesi ile beraber (hazine bonosu kazançları) çok
yüksek kârlarla kapatan bankacılık sektörü dış borç kaynaklarının azalması ile beraber
ciddi kâr düşüşleri ile karşılaşabilir.
Para piyasaları (uluslararası piyasalar için 90 gün ve daha az) yüksek likiditeye
sahip finansal enstrümanların işlem gördüğü piyasalardır106. Para piyasasının tipik
özelliği kısa vadeli fonlardan oluşmasıdır. Para piyasasının araçlarını ticari senetler,
kaynaklarını çeşitli mevduat oluşturmaktadır.
Sermaye piyasaları ise, orta ve uzun vadeli ödünç verilebilir fonların, menkul
kıymetlerin alım-satımı suretiyle tasarruf sahiplerinden yatırımcılarına aktarılmasını
sağlayan ortamın, başka bir ifade ile yatırımcılar, tasarruf sahipleri ve bunlar arasındaki
106
http://www.BorsaTerimleriSözlüğü internet sitesi, Erişim Tarihi: 12/10/2009
87
fon akımını sağlayan aracı kurum ve bankalar, yatırım ortaklıkları ve yatırım fonları
gibi aracı ve yardımcı kuruluşlardan oluşan çağdaş mali piyasa sisteminin adıdır107.
Sermaye piyasalarının en önemli ve yaygın araçları hisse senetleri ve tahvillerdir. Her
ne kadar para ve sermaye piyasaları birbirinden farklıymış gibi gözükse de her ikisini
bir bütün olarak mali piyasa diye nitelendirebiliriz. Finansal piyasalar fon talep
edenlerle fon arzedenleri buluşturan piyasalardır. Finansal piyasaların fonksiyonları ise
şunlardır:
- Fonların arz edenlerden, fon talep edenlere doğru akışını gerçekleştirmek,
- Menkul değerlere likidite sağlamak ve menkul değerlerin fiyatının oluşumunu
sağlamak,
- İşletmelere kaynak tahsisinde bulunarak yatırımları artırmak,
- Ulusal üretim artışında ve kalkınma hızının yükselmesine yardımcı olmak,
- Riskin fiyatlandırılması ve riski önleyecek araçların geliştirilmesi.
Dünya ekonomisinde 1980 sonrasında yaşanmaya başlayan küreselleşme ulusal
finans piyasalarının uluslararası finans piyasalarına dönüşmesine sebep olmuştur.
Uluslararası mali piyasalar birbiriyle bağlantılı piyasalardır. Londra, Tokyo ve New
York dünyanın en büyük mali merkezleridir. Özellikle sermaye piyasalarının bugünkü
durumuna baktığımızda 2. Dünya Savaşı’ndan beri ABD’nin uluslararası finansın lideri
durumunda olduğu görülmektedir. Bunun temel sebepleri şöyle sıralanabilir:
- ABD Dolarının müdahale, likidite tutma ve uluslararası rezerv para olma
özelliklerinden dolayı güçlü olması,
- Amerikan finans kuruluşlarının kaynaklarının, etkinliklerinin ve likiditelerinin
büyüklüğü,
- Fon arz ve talebinin ABD doları olarak yapıldığı Euro/dolar piyasalarının
gelişmesi108.
Ancak özellikle 2000 yılında teknoloji senetlerinin balonunun patlamasından ve
Lehman, Worldcam gibi şirketlerin yolsuzluklar nedeniyle batmasından sonra ABD
107
İktisadi Araştırmalar Vakfı Dergisi, “Türkiye’de Sermaye Piyasası, Araçlar ve Kuruluşlar”, İstanbul,
1984.
108
http://www.ekodialog.com Özgür Ekonomi ve Makale Arşivi, “uluslararası Piyasalar” internet sitesi,
Erişim Tarihi: 12/10/2009
88
Merkez Bankası faiz oranlarını hızla düşürmüş, gayrimenkul balonunun önünü açmıştır.
Gayrimenkul kredisi veren bankalar ile hiçbir denetime tabi olmayan yatırım bankaları,
gayrimenkul kredilerini menkul kıymetleştirerek ve sürekli borçlanarak dünya mali
piyasalarında inanılmaz boyutta bir likidite genişlemesine neden olmuştur. 2001-2007
arasındaki dünya piyasalarındaki hızlı büyümenin nedeni genişleyen likidite olmuştur.
2006 yılında faiz artırımlarıyla birlikte gayrimenkul fiyatlarındaki artış eğilimi durmaya
ve tersine dönmeye başlamıştır. 2007 yılında ABD piyasalarında yavaş yavaş mortgage
krizi başlamış, 2008 Mart ayında ABD’nin en büyük yatırım bankası Lehman Brothers’in
iflas etmesiyle tüm dünya mali piyasalarını sarsan bir kriz haline dönüşmüştür. Şu anda
ABD mortgage krizinden çıkan bu krizin faturası 3.4 trilyon dolardır109.
ABD kaynaklı krizin tüm dünya para ve sermaye piyasalarını etkilemesinin
nedeni artık mali piyasaların dünya çapında bütünleşmesidir. Bu bütünleşmenin çeşitli
nedenleri vardır. Dünya ticaretinin artması, iletişim ve haberleşme teknolojilerinin
ilerlemesi ve mali piyasaların serbestleşmesi en önemli nedenler arasındadır.
Uluslararası sermaye piyasalarının en ilginç ve çarpıcı özelliklerinden birisi de sermaye
hareketlerinin hızının ve hacminin büyüklüğünün uluslararası ticaret hareketlerinden ve
yabancı özel yatırımlardan çok daha büyük olmasıdır. Bunun en önemli nedeni ülkeler
arasındaki faiz hadleri ve döviz kurlarının sürekli değişkenlik göstermesidir. Bu durum
bir yandan arbitraj, riskten korunma ve spekülasyon amaçlı çok sayıda yeni mali
araçların ve türev araçların doğmasına ve geliştirilmesine yol açarken, bir yandan da
bunlara yönelik sermaye hareketlerinde muazzam bir artış yaratmıştır110.
Dünyada finansal piyasalar arasında en iyi bilinen ve finansal piyasaları
etkileyen gösterge faiz oranı LİBOR’dur. İnterbank oranı olarak da anılır. Dünya
genelinde bankalar, finansal varlıklarla ilgili kuruluşlar, yatırımcılar, türev ürünler ve
sermaye piyasaları tarafından, borçlanılacak tutara ödenecek faiz oranını belirlemede
LİBOR oranı geniş çapta kullanılır. LİBOR oranındaki önemli artışlar, borç verenlerin
verdikleri borcun geri ödenip ödenmeyeceği konusunda daha endişeli olduklarının bir
yansımasıdır. Özellikle piyasalarda kredi daralması olup olmadığı konusunda LİBOR
kilit göstergelerden biridir. Gecelik LİBOR oranı finansal piyasalarda riskin barometresi
109
ÇAPOĞLU, Gökhan, “Finansal Piyasalar ve Serbest Piyasa İdeolojisi Çökerken”, Anadolu Stratejik
Araştırmalar Vakfı, Ankara, 2008, s.2.
110
Bilgi Platformu internet sitesi “Uluslararası Sermaye Piyasası”, Erişim Tarihi: 12/11/2009
89
olarak kabul edilir. Güvenilir bir LİBOR oranı finansal piyasalar için hayati önem
taşımaktadır. LİBOR faiz oranları ise şöyledir:
LİBOR 1 Aylık 3 Aylık 6 Aylık 12 Aylık
Son yılların en sık kullanılan para piyasası araçlarından biri de Carry Trade’dir.
Carry Trade düşük faiz getiren bir para biriminden borçlanıp krediyi yüksek faiz getiren
bir para birimine yatırmaktır111.
Carry Trade özellikle Japon yeni üzerinden kâr etmek için kullanılmaktadır.
Carry Trade en çok faizden para kazanır. Carry Trade’in ikinci adresi ise dolardır. Carry
Trade artık kurumsallaşmış ve küresel mali piyasaların bir aracı haline gelmiştir.
111
MÜNİR, Metin, “Carry Trade”, Milliyet Gazetesi, 4 Mayıs 2007.
91
- Kriz nedeniyle 2009 yılında yüzde 14.8’e yükseleceği tahmin edilen işsizlik
oranının program dönemi sonunda yüzde 13.3’e gerilemesi bekleniyor.
- 2009 sonunda yüzde 6.5 olacağı tahmin edilen kamu kesimi açığının GSYM’ya
oranının program dönemi sonunda yüzde 2.1’e düşmesi öngörülüyor.
- Emtia fiyatlarının küresel ekonominin toparlanmasına paralel artması
bekleniyor.
- Yıl sonu itibariyle bütçe açığının 62.8 milyar TL olması bekleniyor112.
Orta vadeli programın hazırlanması, orta vadeli dönemde ilgili hedefleri ortaya
koyması ve ekonomik birimlerin karar verme süreçlerini hızlandırma yönünde büyük
önem taşımaktadır. Şu anda gözüken Türk ekonomisinde 2010 yılından itibaren
toparlanma sürecine gireceği, daralan büyüme hızının artacağı, yabancı yatırımcıların
cazibe merkezi olmaya devam edeceğidir. Ancak toparlanma sürecinin artan işsizliğe,
halkın giderek yoksullaşmasına, alım gücünün giderek düşmesine çare olacağını
söyleyemeyiz.
Giderek artan işsizlik ve 2010 yılında oluşabilecek siyasi riskler ekonomik
toparlanmanın uzun yıllar almasına sebep olabilir. Para ve sermaye piyasaları gelecek
112
http://www.Nethaber.com “Orta Vadeli Plan”, 2009. İnternet Sitesi, Erişim Tarihi: 12/11/2009
92
dönemde hem yurt dışına paralel seyir izleyebilir. Hem de yurt içinde siyasi risklerin
sebep olabileceği dalgalanmalara tanık olabilir.
93
Bu modeli kurarken 2000-2009 yılları arası üçer aylık enflasyon, üçer aylık
endeks kapanışları, üçer aylık dolar-euro kurları dikkate alınmıştır. Bağımlı değişken
(Y) endeks, bağımsız değişkenler ise, aylık enflasyon (x1), aylık doları kuru (x2), aylık
euro kuru (x3) olarak ele alınmıştır. Daha sonra verilerin ilk farkları ele alınmıştır.
Örneğin:
Katsayılar
βo 0
β1 (Enflasyon) .023
β2 (Dolar) -351
β3 (Euro) -185
βˆ = 0
βˆ 1 = 0.023
βˆ 2 = -0.351
βˆ 3 = -0.185
Modelin anlamlı olup olmadığını test etmek için varyans analiz tablosu
oluşturulmuştur.
28.329 36 0.796
39.000 39
P= 0.010<α(0.05)
Model Özeti
R R2
.523a .265
- Yurtdışı piyasalar
- Spekülasyonlar, manipülasyonlar
- Sermaye girişleri
1.361
n = (Veri sayısı) = 40
a = (Parametre sayısı) = 4
dl<d<du ⇒ belirsizdir.
1.22 < 1.36 < 1.65 olduğundan otokorelasyon varlığı bu test ile belirlenemez.
Katsayılar arasındaki doğrusal bağlantıya bakarsak eğer;
Enflasyon : 1.082
Dolar : 4.645
Euro : 4.751
N 40 40 40 40
Endeks ile Dolar kurunun korelasyon katsayısı ise –0.506’dır. Yani dolar kuru
artarken endeks düşer. Aralarındaki anlam ilişkisine baktığımız zaman ise 0.001<0.05
çıkar. Endeks ile Dolar-Euro kurları arasındaki ilişki anlamlıdır.
97
SONUÇ
Türkiye’de 2001 yılına kadar uygulanan sabit kur politikaları ile döviz kurları
enflasyon oranına göre arttırılmıştır. Döviz kurlarındaki artışlar enflasyon oranına
yansımıştır. Dalgalı kura geçilmesi ile beraber döviz kurları enflasyon oranı üzerinde
etkisini kaybetmeye başlamıştır.
Türkiye artık küresel ekonominin bir parçası olmuştur. Son yaşanan küresel
kriz dünya ekonomileriyle beraber Türkiye ekonomisini de etkilemiş, küresel krizin
etkilerini en aza indirmek için gerekli önlemler alınmıştır. Ancak özellikle Avrupa’da
başlayan borç krizinin tüm dünya ile beraber Türkiye ekonomisini de etkileyebileceğini
ve ekonomilerde kırılganlığın devam edebileceğini söyleyebiliriz.
98
KAYNAKÇA
ÇİFTÇİ, İlhan, Fiyat İstikrarı, Enflasyon, Faiz, İstihdam ve Döviz Kuru Üzerine
Bir Değerlendirme, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004.
DARICI, Burak, Makro Ekonomik İstikrarın Sağlanması Açısından Dalgalı Döviz
Kuru Sistemi, Mevzuat Dergisi, Sayı: 104, 2006.
DEACON, Mark&Andrev Denny Inflation Indexed, Prentice Hall-Europe 1998, p. 68.
DEMİRHAN, Ender, Para Politikasının Değişen Yüzü: Enflasyon Hedeflemesi,
İstanbul, 2002.
DİKBAŞ, Kadir, “Sıcak Para Tekrar Sahnede”, Aksiyon Haftalık Haber Dergisi,
Kasım 2009.
EĞİLMEZ, Mahfi, “Döviz Rezervi”, Ekonomi Dergisi, Kasım 2009.
EKEN, Mehmet Hasan, Yüksek Faiz-Düşük Kur Politikası, İstanbul, 2006.
Ekonomi Politika Dergisi, “İşsizlik ve Philips Eğrisi”, 2006.
ERKAN, Mehmet, Finansal Yönetim, 2004.
EROĞLU, İlhan, “Açık Enflasyon Hedeflemesi Stratejisi ve Türkiye Deneyimi,
İstanbul, 2006.
ERTÜRK, Emin, Makro İktisat Küresel Ekonomide Makroekonomik Analize Giriş,
1999.
FERTEKLİGİL, Azmi, Türkiye’de Borsa’nın Tarihçesi, İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası Eğitim ve Yayın Müdürlüğü, İstanbul, 2000.
FRİEDMAN, S. Irving, Inflation A World Wide Disaster, Newyork, 1975, Anchor
Books, p.11.
FUHRER Jefrey C., Inflation Persistence, Federal Reserve Bank of Boston 2009, s. 2.
GALİ, Jordi, Mark Getrler, Inflation Dynamics A Structured Econometric Analysis,
New York 1998, s. 2.
IŞIK, Sayım, DUMAN, Koray, “Enflasyon Hedeflemesi ve Dalgalı Döviz Kuru: Bazı
Ülke Deneyimleri”, Akdeniz Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, 2008.
İktisadi Araştırmalar Vakfı Dergisi, “Türkiye’de Sermaye Piyasası, Araçlar ve
Kuruluşlar”, İstanbul, 1984.
KARA, Hakan-ORAK, Musa. Enflasyon Hedeflemesi, TCMB Yayınları, 2008.
100
Özgeçmiş
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı: SERPİL ULAŞ
Doğum Yeri: ANKARA
Doğum Tarihi: 14/09/1973
Medeni Durumu: BEKAR
Öğrenim Durumu: LİSANS
Derece Okulun Adı Program Yer Yıl
İlköğretim Ankara İhsan Sungu Ankara 1985
İ.Ö.O.
Ortaöğretim Ankara Yalçın Ankara 1988
Eskiyapan Orta Ok.
Lise Ankara Kanuni Lisesi Fen Ankara 1991