Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 22

Anadolu'daki el sanatları

Çini Sanatı
Çini, toprağın pişirildikten sonra şekil verilip kap-kacak, tabak, vazo, sürahi vb.
eşyalar üretilmesine dayalı bir el sanatıdır.

Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları, çiniyi mimari süslemelerde sıkça


kullandı. Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra ise Çini sanatında
Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla yeni bir dönem başladı. İlk Osmanlı dönemi
İznik çinileri, Bursa Yeşil Cami ve türbesinde, Bursa Muradiye Camii’nde, Edirne
Muradiye Camii ve Çinili Köşk’te görülebilir.

Bunlar genellikle mozaik veya sırlı boya tekniği ile üretilmiş çiniler. Bu dönem
çinilerinde lacivert, mavi, turkuaz, siyah renkleri daha çok kullanılmış ve daha
çok geometrik desenler ağırlıkta…
Hat Sanatı
İlk akla gelen eski harflerle yazılan dini içerikli yazılar olsa da aslında farklı
çalışmalar da yapılıyor
Osmanlı kültüründe dini motiflerin ön planda olması nedeniyle Allah ve
Peygamber sevgisini göstermek amacıyla hattatlar bu sanatı kullanarak
günümüze kadar ulaşan pek çok eser bıraktılar.
Usta-çırak ilişkisiyle bir sonraki nesle bırakılan bu sanat, günümüzde çok yaygın
değil ancak yine de bu geleneği devam ettiren ustalar var.
Cam Sanatı
Cam Sanatı’nın Selçuklular zamanında geliştiği bilinmektedir. 19. yüzyılda Türk
camcılığı ilerlemiş ve Beykoz’da cam imalathanesi kurulmuştur. Bu imalathane
çeşmibülbülleri ile tanınır.
Cam, özel kum ve kaya çeşitlerinin yüksek sıcaklıkta eritilip soğutulmaya
bırakılmasıyla işlenir. Çeşmibülbül yapımının normal cam yapımından farkı,
camın içindeki beyaz ve renkli çizgileri oluşturan cam çubuklardır. Çeşitli
renklerde olabilmekle beraber, çeşmibülbüller genellikle mavi beyaz
üretilmektedir.
Ebru Sanatı
Ebru sanatının ne zaman ve hangi ülkede ortaya çıktığı belli değil ancak Doğu
ülkelerine özgü bir süsleme sanatı olduğu düşünülüyor

Batıda “Türk Kağıdı” olarak adlandırılan “ebru”nun yapımı oldukça zor.


Koyulaştırıcı bir madde ile kıvamı arttırılmış suyun içine öd katılarak suda
erimeyen boyaların serpilmesi ve su yüzeyinde meydana gelen şekillerin bir
kağıda geçirilmesi ile yapılıyor.

“Ebru” yaparken; kum, toprak boya, öd (büyükbaş hayvanların safra kesesinden


elde edilir), kitre (özel bir yoğunluğu olan su) ve fırça yapımında da at kılı
kullanılıyor.
Osmanlı döneminde önemli bir sanat dalı ve iş kolu olan “Ebru”, 20. yüzyılın
başlarında neredeyse unutulma noktasına geldi. Bu sanatın tekrar hayat
kazanması, Ebru sanatına Çiçekli Ebru’yu geliştiren sanatçı Necmeddin Okyay
sayesinde oldu.
İşleme Sanatları
İşleme sanatları Kastamonu, Konya, Elazığ, Bursa, Bitlis, Gaziantep, İzmir,
Ankara, Bolu, Kahramanmaraş, Aydın, İçel, Tokat, Kütahya gibi şehirlerimizde
daha yoğun olarak yapılıyor, ancak iğne oyaları eski önemini kaybederek çeyiz
sandıklarında varlığını korumaya çalışıyor.

Bakırcılık
Bakır, Anadolu’da çok eskiden beri varolan ve en çok kullanılan maden oldu.
Bunun sonucunda ise bakırcılık adeta babadan oğula geçen bir sanat haline
dönüştü. Anadolu insanı bakırı ilk başta ihtiyaca bağlı olarak kazan, testi, leğen,
tas, tencere, tava, sahan, bakraç, mangal, ibrik, tepsi, saksılık gibi ev eşyası
yapımında kullandılar.

Birbirinden zengin motiflerle birer süs eşyasına dönüştürdüler. Günümüzde bu


önemli gelenek hala birçok yörede sürdürülmeye çalışılıyor. Anadolu’da insanlar
zellikle bakır kaplarda pişen yemeklerin tadını hiçbir şeye değişmediklerini
söylüyorlar…

Çömlekçilik
Çömlekçilik, toprağın ya da asıl olarak killi toprağın çeşitli aşamalardan geçirilip
işlenip şekillendirilip kullanılmak üzere çeşitli eşyalar üretilmesine verilen addır.
Günümüzde Anadolu’nun pek çok yerleşim yerinde çömlek yapılmaktadır. Hatta
çağdaş tekniklerle günümüzden binlerce yıl önce uygulanan teknikler, aynı
zamanda, birbirine yakın mekanlarda süregelmektedir. Örneğin; Eskişehir’in
Mihalıççık ilçesi Sorkun köyünde kadınlar, Neolitik dönemde uygulanan teknikle
çamuru şekillendiriyor, kap-kacak yapıyor ve aynı dönemin yöntemiyle
çömleklerini açıkta pişiriyorlar.

Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Gökeyüpköyündeki kadınlar da aynı şekilde


çömlek üretiyorlar. Ana Tanrıça kültürünün egemen olduğu dönemlerin
tekniğinin günümüzde de sürüyor olması ve üstelik kadınlar tarafından
sürdürülüyor olması araştırmaya değer bir olgu olsa gerek. Çömlek üretiminde
çarkın kullanıldığı yerlerde ise artık bu işi erkekler yapıyorlar.

Demircilik
Altay, Orhon ve Yenisey dolaylarında yapılan kazılarda Türk maden işçiliğinin en
eski örnekleri bulunmuştur.
Altın, bakır ve tunçtan yapılmış eşyaların yanı sıra demir işçiliğinin de özel bir
yeri vardır. Orta Asya Türkleri için eski bazı kaynaklarda “demir üreten ve bu
madeni en iyi işleyen kavim” olarak söz edildiğine rastlanmıştır. Orta Asya
maden sanatını Selçuklu ve Osmanlılar çok ileri bir düzeye getirmişlerdir.

Maden işçiliği silahlar, gündelik eşyalar ve süs eşyaları olarak üç ana gruba
ayrılabilir. Türklerde maden işçiliğinin gelişmesinin nedeni olarak, Selçuklu ve
Osmanlı gibi Türk devletlerinin sürekli savaş halinde olmalarını gösterebiliriz.
Demir ve çelikten yapılmış zırh, miğfer, kalkan gibi savunma silahlarına,
dövülerek hazırlanan yüksek kalitede kılıç ve bıçaklara da sıkça rastlamaktayız.
Ağaç İşleri Sanatı
Ağaç işçiliğinde kullanılan malzeme daha çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz
ve gül ağacıdır. Kakma, boyama, kündekâriz, kabartma-oyma, kafes, kaplama,
yakma gibi tekniklerle işlenen ahşap eşyalar günümüzde de kullanılmaktadır.
Bu teknikler Zonguldak, Bitlis, Gaziantep, Bursa, İstanbul-Beykoz, Ordu gibi
illerde halen devam eden hammaddesine göre değer kazanan baston ve asaların
kullanımı yüzyıllar boyunca sürmüş, 19. yüzyılda yaygınlaşmıştır.

Halı Dokumacılığı
Tarihi MÖ 6500 yılına dayanan dokumacılık, Anadolu’da çok eskiden beri
yapılan bir el sanatı ve birçok yörenin geçim kaynağı… Dokumacılığın
gelişmesinde sosyal, ekonomik, dinsel nedenler olduğu gibi iklim şartları da
Kilimlerde çoğunlukla geometrik motifler hakim. En çok kullanılan renkler ise;
kırmızı, siyah, turuncu, yeşil ve mavi. Türk Kilim ve Halı dokumacılığının
Anadolu’daki yayılması ve gelişmesi Selçuklu İmparatorluğu dönemine rastlıyor.
Dokuma sanatı Anadolu’ya 11 yüzyılın sonları ve 12 yüzyılın başlarına doğru en
güçlü dönemini yaşamış olan Selçuklular tarafından tanıtılmış.

Semercilik
En yaygın anlamıyla, yük ve binek hayvanı olarak kullanılan at, eşek ve katır gibi
hayvanların taşıyacakları yükün hayvanın sırtına zarar vermemesi için ağaç
iskelet üzerine deri ile keçe arası kamış otları ile doldurulup sarılarak dikilen
semer çok özen isteyen bir sanat dalıdır. Dengesiz yapılmış bir semer hayvanın
sırtının yaralanmasına neden olur. Çok eskiden beridir süregelen bir ata yadigari
meslektir.

Günümüzde birçok şehirde yalnızca birkaç semerci ustası kalmıştır. Semercilik


Beypazarı’nda sadece bir tane semer ustası tarafından yapılmaktadır. En genç
semerci üstaları ne yazık ki, 60 yaş ve üzeridir. Semercilik de tıpkı tarakçılık,
kaşıkçılık gibi unutulmaya yüz tutmuş, artık çırak alamayan meslekler halini
almıştır.
Sepetçilik
Günümüzde fonksiyonunu henüz kaybetmeyen sepetçilik atalardan öğrenildiği
gibi halen; saz, söğüt ve fındık dallarından örülerek yapılmaktadır.

Eşya, yiyecek vb. Taşıma amacından başka ev içi dekorasyonunda da


kullanılmaya başlanmıştır. Hayvancılıkla uğraşan kırsal kesimlerde yaygın olarak
kullanılan keçe, çul ve ağaçtan yapılan semer kullanıldığı dönem boyunca
geleneksel sanatların bir kolunu oluşturmuştur.
Nazar Boncuğu
Nazar boncuğu inancı İslamiyet öncesi Türk geleneklerinden kalmadır.
Anadolu’da camın ilk kez gözboncuğu olarak üretimi İzmir-Görece köyündeki
ustalar tarafından gerçekleştirilmiştir. Genelde nazar boncukları göz şeklinde
olur.
Göze aynı zamanda boncuk da denmektedir. Bu bağlamda bakıldığında kişinin
dünyaya açılan penceresi gözdür ve göz her türlü, iyi ve kötü, düşüncelerin ilk
çıkış noktası olarak kabul edilir. Bu yüzden bakışlardan, kötü gözlerden
korunmak amacıyla emici özelliği olduğuna inanılan mavi renkli taşlar eskiden
beri kullanıla gelmiştir. Ve son halini günümüzdeki çeşit çeşit nazar boncukları
olarak almıştır. Şu an, gerek inanç gerek gelenek, gerekse de süs eşyası olarak
pek çok kişi nazar boncuğunu günlük yaşantısında çok sık kullandığı yerlerde
bulundurmaktadır. Nazar boncuğu yapılılırken içine kurşun dökülür. Bunun da
iyi şans getirdiği söylenir.
Oymacılık
Oymacılık sanatının tarihi; çok eski zamanlarda insanların taş, mermer ve ağaçlar
üzerine çeşitli şekil ve motifleri işlemeleriyle başlar. İslamiyeti kabul etmeden
evvel Orta Asya Türklerinin de birçok kabartma ve oyma resim şeklinde heykel
yaptıkları bilinmektedir. Bunlar Orhun’da yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır.
Türkler İslamiyeti kabul edince, put sayılan heykellerin yapımından vazgeçip
tezyini oyma sanatı ile uğraştılar. Bu sanat Türkistan’da gelişerek altın çağını
yaşadı. Buradan Selçuklulara geçti. Oymacılık Selçuklularda cami, saray, medrese
vs. gibi yerlerin kapı ve pencereleriyle binaların dış yüzeylerinde yapıştırma
şeklinde kendini gösterdi.

Selçuklulardan Osmanlılara geçen oymacılık ve kabartma sanatı daha da gelişti.


Diyarbakır, Konya, Kayseri, Erzurum gibi şehirlerde yapılan camilerde, hanlarda,
hamamlarda, çeşmelerde taş oymacılık sanatının değişik biçimde örnekleri
görülmektedir.
Çeşmelerin yalaklarında ve aynalarında kullanılan motiflerle kitabelerde
rastlanan yazı şekillerinde değişik üslup özellikleri görülmektedir.
Sultanahmed’deki Üçüncü Ahmed Çeşmesi, Tophane ve Azapkapı çeşmeleri taş
oyma sanatının ince özelliklerini ortaya koyan birer eserdir.

You might also like