Professional Documents
Culture Documents
FASYA - PDF Kitap.
FASYA - PDF Kitap.
FASYA - PDF Kitap.
FASYALAR
© 2000-2006, Philipp Richter, Werner Langer
Telif hakkı Suat Dülger’e aittir. Kısmi olarak dahi kopyalanması yazarların iznine tabiidir.
IFAO TİFAO
Institut für angewandte Osteopathie Turkısh Instıtute For Adapted Osteopathy
Lucas-Cranach- Strasse 1 Dr.Faruk Ayanoğlu Cd. Tunaman Sk. 1/1
D- 54634 BITBURG Fenerbahçe-İSTANBUL
Tel: 06561 / 670457 Tel: 0216 / 3855093
Fax: 06561 / 670456 Fax: 0216/ 4119579
Anatomi 5
Faysalar vücudumuzda nasıl düzenlenmişlerdir?
A. Karaniosakral bölgede 6
B. Visseral bölgede 7
C. Parietal bölgede 7
Fizyoloji 8
Patoloji 8
Embryoloji 10
Giriş 14
Gözlem 14
Termodiagnoz 15
ZINK Testi 16
Pasif testler 17
Aktif testler 19
Fasyaya ilişkin bulgular 20
Prensipler 23
Doğrudan uygulanan teknikler ( direkt teknikler) 24
Dolaylı uygulamalar ( indirekt teknikler) 24
Kombine teknikler 24
Endikasyon 24
Myofasyal “release” 24
Neidner 31
Tedavi protokolü 31
Bowstring 35
Tüm vücut “unwinding” 40
Tukey tekniği 40
Yaklaşım 41
Diyaframlar 41
Modül VI: Bölgesel Teknikler 44
Buradan osteopatide fasyanın çok daha geniş bir tanıma sahip olduğu anlıyoruz. Her tür bağ
doku kılıfına (yalnızca kasların değil, tüm organları, kan ve lenf damarlarını ve sinirleri saran)
ellerimizi kullanarak terapötik olarak etki edebiliriz.
Faysalar bağ dokunun özelleşmiş bir şeklidir. Fibrositler, ana madde ve liflerden oluşmuştur.
Fibrositler bağ dokunun fonksiyon hücreleridir. Ana madde (“matriks”) elektrolitler ve
glikozaminoglikanlar ( GAG= karbonhidrat ve protein bileşimi) içeren jel kıvamında bir sıvı
çözeltisidir. Lifler bu yapıya sıkılık/sağlamlık katar. 3 tür lif vardır:
- kollajen lifleri: çok sıkı, nerdeyse esnemez (%5-15), rengi beyaz
- elastin lifleri: esnektir (%150), rengi sarı
- retikülin: ağ yapısında, gevşek, diğer öğeleri birbirine bağlar
Liflerin yönleri gelişigüzel değil, dizilimleri gerim hattına göredir. Dokunun oluşum
aşamasında lifler dokunun çekildiği yöne göre dizilirler. Dokuya uygulanan çekim gücü ne
kadar fazlaysa paralel dizilimli kollajen lif oranı o kadar fazladır. Yüksek çekim gücü
(gerilim) etkisinde kalmış fasyanın prototipi tendondur.
Ek not: Doku eğer çekim gücü etkisinde değil de baskı altındaysa, bağ doku değil, ana
maddeye inorganik tuzların çökmesiyle destek doku (kemik, kıkırdak) gelişir. Burada da yine
form-fonksiyon etkileşimi kendini gösterir!
Bu yapıların yanında fasyalarda mekanoreseptörler ve yeni bulgulara göre düz kas hücreleri
bulunmaktadır ( incelemeye yalnızca büyük fasyalar alınmıştır; torakolumbal fasya, fasya lata
ve rektus kılıfı gibi. Bulgular fasya büyüdükçe santimetre kare başına düşen düz kas hücresi
sayısının arttığını göstermektedir). Bu bize, fasyaların pasif dokular olmadığını,
nörofizyolojik döngüler içinde yer aldığını göstermektedir.
Dikkat: düz kas hücreleri otonom sinir sistemi tarafından, ve hareket sistemi içerisinde
sempatikler tarafından yönetilirler! BU da artmış sempatik tonusun fasyalar üzerindeki
patojen etkisini açıklamaktadır.
Fasyaların içine yerleşmiş mekanoreseptörlerin de nörofizyolojik döngülerde önemli rolleri
vardır. Dört tip mekanoreseptör bulunur:
- Golgi reseptörleri
- Vater-Pacini reseptörleri
- Ruffini reseptörleri
- Serbest sinir uçları
Tablo 1
Fasyal mekanoreseptörler. Çeşitli reseptörlerin özellikleri.
Yeni bulgurla göre yalnızca ağrı değil aynı zamanda mekanik uyarıları da ileten serbest sinir
sonlanmalarının fasya tedavilerindeki yer çok büyük görünüyor. Fasya reseptörlerinin
%75’ini teşkil etmeleri de ayrıca bu önemin altını çiziyor.
Fasyalar vücudumuzda nasıl düzenlenmişlerdir?
A. Kraniosakral Bölgede
Kafatası ve omurga, bizim en önemli aynı zamanda en hassas organ sistemimiz olan santral
sinir sistemimizi kapsarlar. Koruyucu işlev nedeniyle dış katman en sert olandır, yani
kemiktir. İçe doğru meningsler (beyin-omurilik zarları) sıralanır. Yine en dıştaki zar (dura
mater) sert, içteki yumuşaktır (pia mater). Dura bizim en içteki fasyamızdır. Daha çok dikey
oryantedir ve kafatası basisini omurganın çeşitli yerlerini birbirine bağlar (özellikle C2 ve
sakrum).
B. Visseral Bölgede
C. Parietal Bölgede
Bu çeşitli isimlendirmeler, bu yapıların birbirinden farklı oluşumlar olduklarına dair yanlış bir
algıya neden olabilir. Gerçekte bu böyle değildir. Tüm fasyal yapılar birbiri içine geçerek
kompleks üç boyutlu bir bağ doku bütününü oluştururlar. Bu vücudumuzun bir yerinde
meydana gelen bir değişikliğin nasıl bir başka yerinde –belki de çok uzak bir yerinde-
hissedilebilir bir değişikliğe neden olabileceğini açıklıyor. Bir osteopat için bu bağlantıları
“zincirleri” bilmek ve hastada bunları bulmak, kalıcı bir düzelme sağlamak için elzemdir.
Teşhis ve tedavide özellik arz eden diğer yapılar ise, prensipte dikey yerleşimli olan büyük
fasya yapılarının belirli yerlerde yatay olarak kesintiye uğratan yapılardır. Bu yapılara
osteopatide diyafram adı verilmektedir, çünkü benzer şekilde hepsi sekonder solunuma
katılırlar. ( Anatomide diyaframlar, vücut boşluklarını birbirinden ayıran transversal
septumlardır.) Diyaframların torsionları veya asimetrik gerginlikleri fasyaların serbest
hareketliliğini sınırlayabildiğinden, her fasya muayene ve tedavisinde mutlaka dikkate
alınmalıdırlar.
a. Anatomik olarak:
- Diafragma pelvis /urogenitale
- Diafragma torakale
- Tentorium serebelli
- Diafragma hypofizealis
b. Osteopatik bunlara ilave olarak:
- Fasya plantaris
- Fasya poplitea
- Torakal giriş
- Hyoid
- OA- eklemi
- Kafa tası kubbesi
Fizyoloji
Özetle:
Patoloji
Fasyalar mekanik strese (çekim kuvveti) maruz kaldıklarında, etki eden kuvvetin şiddetine
bağlı olarak dokuda farklı etkiler gözlenmektedir.
Faz I: Hafifçe çekilince içindeki lifler etkilenmezler, yalnızca ana madde yer değiştirir. Doku
içindeki gerim düşük seviyede kalır.
Faz II: Kuvvetli bir çekim uygulandığında, içeriğindki lifler direnç gösterir. Doku gerimi
uygulanan kuvvet orantısında artar. Elastik elemanlar çekimin ortadan kalkmasıyla dokuyu
başlangıç pozisyonuna döndürürler.
Faz III: Daha kuvvetli bir çekim uygulandığında doku deforme olmaya başlar, kollajen lifler
kopabilir. Doku gerimi daha çok azalır.
Faz IV: Çekim kuvveti daha da artarsa, makroskopik yırtık oluşur, doku geri dönüşümsüz
olarak hasarlanır. Doku gerimi sıfırlanır.
Fizyolojik olarak fasyalarımız faz I ve II’de bulunurlar. Herhangi bir bağ ya da eklem
zorlanmadan önce, kural olarak komşu yapılarda kompanse edici hareket maydana gelir
(ekonomi prensibi). Fasyal doku amaçlı olarak gerilip uzatılmaya çalışıldığında, uygulanacak
kuvvetin şiddeti Faz III civarı ve yeterince uzun süreli (16 saate kadar!) olmalıdır ( Ör.:
Kontraktür tedavisi, Quengel Alçısı).
Osteopatik fasya tedavileri ne süre ne de şiddet (yaklaşık gerekli şiddete ulaşılabilir) olarak o
seviyelere ulaşmaz. Buradan çıkarılacak sonuç, osteopatik fasya tedavi etkinliğinin mekanik
doku değişimi etkisinden kaynaklanmadığıdır.
Embryoloji
İnsan hayatındaki muazzam çeşitlilik, döllenme sırasında yalnızca 0,1 mm büyüklükte olan
tek bir hücreden gelişmektedir. Döllenme anından doğuma kadar insan yaşamını inceleyen
disipline embryoloji denir. Embryolojinin keşvettiği yasalar, bizlerin insan anatomisi,
fizyolojisi ve patolojisinin özelliklerini daha iyi kavramamıza yardımcı olmaktadır.
Bir osteopatin embryolojiyi iyi bilmesi özellikle faydalıdır, çünkü osteopatide geçerli
yasalarla embroloji yasalarının örtüştüğünü görüyoruz. Göttingen’li embryolog Prof. Erich
Blechschmidt’in araştırmaları net bir biçimde “büyüme hareketlerinin” daha sonra organların
fonksiyonları için önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bu “büyüme hareketleri” daha sonra
organların motiliteleri olarak karşımıza çıkmakta ve osteopatide terapötik amaçla bu
hareketlerden faydalanılmaktadır.
Küre şeklindeki hücreler, büyüy, iki taraftan bastırılarak yassı hale getirilir. Bu yapıdan
kıkırdak hücreleri gelişir. Yani kıkırdak hücreleri basınç altında gelişirler ve dolayısıyla
basıncı kompanse etme işlevini iyi yerine getirirler.
İki birbirine sınır doku, besin maddelerinin gelişini engelleyecek kadar birbirine
bastırılırsa, doku ölür ve bir açıklık/boşluk oluşur. Örneğin ağız boşluğu ve anüs bu
şekilde oluşmuştur.
3. Densasyon Alanları (“yoğunlaşma”)
Daha çok dokunun derinlerinde, sıvı kaybı olduğunda hücreler birbirlerine daha fazla
yaklaşırla. Doku yoğunlaşır ve daha sonra destek dokuyu ( kıkırdak, kemik)
yapılandıracak olan dokunun bir ön aşamasını oluşturur.
Doku birbirine zıt taraflara çekildiğinde merkeze doğru sıvı bırakır. Kemik dokusu gelişir.
Kıkırdak hücreleri yüksek basınç altındadırlar ve atık maddelerini dışarı zorlukla atarlar.
Bu içeride yüksek ozmotik basınca neden olur ve hücrenin su ortamında şişmesine yol
açar. Hücrede itme fonksiyonu meydana gelir (kıkırdağın sonraki fonksiyonlarından biri!)
7. Emiş Alanları
Bir dokunun iç ve dış katmanları aynı hızda büyümezlerse belli bir zamanda birbirlerinden
ayrılırlar. Oluşan boşluklara sıvı dolar. Bu boşluklara yeniden epitelyum yayılabilir. Bu
şekilde örneğin salgı bezleri oluşur ( ter bezleri, pankreas ve akciğerler).
8. Retansiyon (“tutma)
Esnek olmayan dokuya çekim uygulandığında gerilir ve tutma fonksiyonu ortaya çıka. Bu
şekilde tendonlar, bağlar ve damar ve sinirlerin bağ dokuları oluşur.
İntrauterin gelişim sağlıklı şartlarda, belli bir düzen içerisinde, temel prensipler çerçevesinde
ve net tanımlanmış zaman birimlerinde gerçekleşir. Şu safhalar ayırt edilir:
Birinci haftada döllenmiş yumurta hücresi tubalardan uterus kavitesine göç eder. Bu sırada
sürekli bölünerek çoğalır. İmplantasyon günü geldiğinde (5.-6. gün) blastulanın dış katmanı o
kadar hızlı çoğalmıştır ki, iç kısımdan ayrılmıştır. Bir blastosit oluşmuştur: sıvı dolu bir küre
ve daha sonra embryoyu oluşturacak eksantrik hücre topluluğu. Blastosit hücrelerin
yoğunlaştığı tarafıyla endometriuma tutunur.
İkinci haftada blastosit endometriuma infiltre olur. Bu aşamada hızlı büyüyen besleyici dış
katman (trofoblast) ile yavaş büyüyen iç katman (embryo) net olarak ayrılır. Trofoblast o
kadar hızlı büyür ki, embryoblast zeminini kaybeder ve yalnızca uçlarından trofoblastla
temasta bulunan diskusa dönüşür. Böylelikle ikinci bir boşluk oluşmuş olur. Diskus bu
aşamada iki katmanlıdır. Yeni oluşmuş, daha küçük olan boşluğa ( amnion boşluğu) bakan
katmana ektoderm diğer katmana endoderm adı verilir. Endoderm primer boşluğu
kaplamaktadır ve bu boşluktan daha sonra sindirim kanalı gelişecektir. Amnion boşluğundan
ise amniyon kesesi gelişecektir.
Üçüncü haftada besleyici doku hızla büyümeye devam ederek plasentayı oluşturur.
Trofoblastlar ile primer boşluk arasında üçüncü bir boşluk, korion boşluğu oluşur. Buradan
daha sonra büyük vücut boşlukları gelişir. Döl (embryoblast) artık yalnızca bir bağ ile
besleyici dokuya bağlıdır. Embryoblastta endoderm ile ektoderm arasında üçüncü bir doku,
mezoderm oluşur. Embryoda bir orta hat, korda dorsalis ayırt edilir.
2. Embryonal Safha
Bu safhada belirli zaman planına göre tek tek organlar gelişmeye başlar (organogenez). Her
doku katmanından ilk organlar gelişi. Ektodermden merkezi sinir sistemi, mezodermden kalp
ve endodermden karaciğer.
20. ve 30. günlerde mezodermden somitler gelişir. Prensipte aynı yapılanmış segmentler olan
somitlerden daha sonra vücudumuzda segmenter yerleşim gösteren dermatom, sklerotom ve
myotomlar gelişir. Her gün 3-4 somit oluşur, böylece 30. günde 34-35 somit oluşmuş olur.
Sekizinci haftanın sonunda tüm organların ilk halleri oluşmuştur. Buradan varacağımız
sonuç, eğer bir organ malformasyonuyla karşılaşıyorsak bunun temelinin hassas organogenez
sırasında atıldığı bilgisidir.
Bu safhada ilk organlar gelişimlerini tamamlarlar. Bu safhada etki eden zararlar organ
büyümesini durdurabilir. Küçük ama ayırt edilebilir organlarla karşılaşırız.
Modül II
Fasyal
Diyagnoz
“ Vücudun hiçbir bölümünü tanımıyorum ki fasyalar kadar üzerinde durmaya değer olsun.
İnanıyorum ki, vücut bölgelerindeki fasyalar tek tek araştırıldıkça, zihnimizde o kadar değerli
fikir canlanacaktır.” (A. T. Stil: Philosophy of Osteopathy, 1899)
Giriş
Fasyal tanı koymada, vücudumuzdaki tüm fasyaların birbirine bağlı olduğu ve bir yerdeki
restriksiyonun diğer alanlarda bir değişiklik yarattığ bilgisinden faydalanılır.
Eğer sağlıklı bir kişinin vücuduna elimi koyarsam , elimin altındaki subkutan fasya her yöne
serbest hareket edebilmelidir. Her hangi bir yönde gerginlik olmadığı için elim rahattır.
Eğer derinlerde bir disfonksiyon varsa, elimin altındaki subkutan fasyanın hareketliliğinde bir
değişiklik olacaktır. Subkutan fasya gergin olduğu yöne doğru kolay gidecek (disfonksiyon
yönü) , zıt yöne ise zor gidecektir (restriksiyon yönü). Elim disfonksiyon yönüne çekilir.
Gözlem (TART)
Tıbbın diğer alanlarında olduğu gibi osteopatide de inspeksiyon tanı koymada önemli bir yer
tutar. Diğer yandan muayenenin bu yönünü anlatmak zordur, çünkü edinimler büyük ölçüde
gözlem yapanın deneyimine bağlıdır.
Ufak bir hatırlatma olarak amerikan sözcüklerinin ilk harflerinden oluşan TART sözcüğünden
faydalanabiliriz. Gözlemde dikkat ettiğimiz şeyler:
Tissue texture abnormality: Örneğin armış terleme, şişlik, sertlik, kıllanmada azalma veya
artma, egzama, tümör, yaralar gibi doku değişiklikleri
Termodiagnoz
J. P Barral 1970’den beri el ile vücut yüzeyinin ısısını tanımayı araştırmaktadır.Bu metoda
MTD (manuel termodiyagnoz) ismini vermektedir. Söylemine göre 30.000 üzerinde hastayı
bu şekilde muayene ederek, vücut yüzeyinin bir termal “haritasını” çıkarmıştır.
Barral’a göre elleimizle yalnızca ısıyı değil, giyisiden geçen, elektromanyetik ışını da
algılarız. Terapist bunu bir ısı değişikliği gibi algılar.
MTD yardımıyla yalnızca değişiklin bulunduğu yeri tespit edebilirsiniz. Daha sonra diğer
metotlarla bu bölgenin incelenmesi gerekir. Klinik tanılar konamaz (örn: pnömoni), yalnızca
şüphe belirtilebilir. Patoloji yaratmasalar da, fonksiyonel değişiklikler de vücut ısısını
etkilemektedir!
Not: V. Fryman el sırtını doğrudan cilde değdirerek , klasik vücut ısısı kontrolü yapmaktadır.
ZINK Testi
Prof. J. Gordon ZINK fasyalarda belirli paternler bulmuş ve bunları kompanse ve kompanse
olmayan paternler olarak sınıflamıştır. Ona göre normal olarak fasyaların dengede (nötr
durumda ) olması gerekiyordu fakat pratikte bunun böyle olmadığı ortaya çıktı. Fasyaların
nötralde bulunduğu kimse yoktu. Demek ki kompanse paternler normaldi. Bunun nedeni
embriyolojide aranabilir. Gelişim burada simetrik ilerlemez ve fötus duğum kanalından
geçerken yüzünü ya sağa ya da sola çevirir.
Prof. ZINK bu paternleri geçiş bölgelerinde test etti (OA- Bölgesi, servikotorasik bölge,
torakolumbal ve lumbosakral bölgeler) ve fonksiyon değişiklikleri aradı. Kompanse
paterlerde (sağlıklı kişilerde) alterne rotasyonlar bulunur. %80 durumda oksiput sola,
servikotorakal geçiş yeri sağa, torakolumbal bölge sola ve lumbosakral bölge sağa rotasyona
gider (LRLR).
Fasyal diyagnozun başlangıcında hastanın fasyalarının gerginliği hakkında global bir fikir
edinmeye çalışırız. Fasyalardaki gerginliğin hastanın duruşunu önemli ölçüde etkilediğini
varsayıyoruz, gevşek ayaktayken, otururken veya yatarken.
Bütün listening testlerinde kaldıraç kolları kullanırız; fasyal gerginliğin yönünü bulmamıza
yardımcı olan belirli vücut bölgeleri.
Hasta ayakları hafif ayrık, gözleri kapalı ayakta rahatça durur. Terapist bir elini boylamasına
servikotorasik bölgeye diğer elini başının üzerine yerleştirir (kaldıraç kolu). Başın üzerindeki
el, hasta başını serbest bırakabilecek kadar başı tutmalıdır. Başın serbest hareketi izlenir; eğer
öne doğru gidiyorsa visseral gerginlik vardır, eğer arkaya doğru gidiyorsa arka fasya gergindir
demektir (perietal).
Yapılabilecek hatalar:
Ayaktaki Listening Testi bize sorunun daha çok ön tarafta mı yoksa arka tarafta mı olduğunu
gösterir.
Otururken uygulanan Listening Testi
Hasta gözleri kapalı, ayaklar yerle temasta, eller avuçlar yukarı bakacak şekilde bacakların
üzerinde rahatça oturur. Terapist bir elini hastanın omurgasının yuvarlaklaşmasını önlemek
için sakrumun üzerine koyar. Diğer elini yine başının üzerine koyar. Uygulamanın geri kalanı
ayakta duruştaki test gibidir.
Otururken bacaklar devre dışı kaldığı için bu test bize yalnızca gövdedeki fasyaların
gerginliği hakkında fikir verir. Ayakta uygulanan testten sonra terapist bu testle gerginliğin
üst tarafta mı yoksa bacaklarda mı olduğunu ayırt edebilir.
Hasta gözleri kapalı rahatça sırtüstü yatar. Sırtüstü yatışta yerçekimi büyük ölçüde devri
dışıdır. Belirgin fasyal gerginlikler yatış pozisyonunda da kendini belli eder. Burada “hastanın
disfonksiyonunun üzerine kıvrıldığından” bahsedilir. Gerginliğin bulunduğu bölge,
konkavitenin tepe noktasının olduğu bölgedir.
1. Terapist ayakları plantar fleksiyona bastırır ve sonra bırakır (rebound). Ayak ne kadar
hızlı yukarı kalkarsa o taraftaki fasya gerginliği o kadar fazladır demektir.
2. Terapist ayakları yukarı kaldırır ve bacakların ağırlığını kıyaslar. Daha ağır gelen
bacakta gerginlik vardır.
3. Terapist bacakları düz ve diadonal olarak çekerek gerinliğin yönünü tespit etmeye
çalışır.
4. Bundan sonra bacaklar iç rotasyona getirilerek sakroiliak eklem ve pelvis tabanındaki
gerginlikler test edilir.
5. Son olarak iç malleolleri bir araya getirerek bacak boyları kıyaslanabilir.
Sonra kollar kaldıraç kolu olarak kullanılır. Burada da yine terapist kolları farklı yönlere çeker
fasya gerginliklerini test etmek için. Sonra rölatif kol boyu test edilir. Burada önemli olan
hastanın akut bir omuz probleminin olmamasıdır.
Sırtüstü pozisyonu, en derin longitüdinal fasyamız olan dural keseyi de test etmek için de
elverişlidir. Bunun için baş ya da sakrum kaldıraç kolu olarak kullanılır.
Prensipte “listening” pasif bir “dinlemedir” ve vücudun her bölgesinden yapmak mümkündür
( örn.: abdomen , SSB, ayaklar…)!
Özellikle ince ve zor testlerde hastanın primer ve / veya sekonder solunumundan faydalanılır.
Sekonder solunumun kullanıldığı testlerde hastadan derin soluk alması istenir ve bu sırada
terapist dokunun hareketini hissetmeye çalışır.
Primer solunum kullanıldığında terapist sadece izler.
Ayırıcı Tanı testleri problemi daha iyi tanımlamaya yardımcı olurlar. Bunu yapmak için
hastanın semptomları ortaya çıkarılmaya veya kötüleştirilmeye (aggravasyon) çalışılır veya
hafifletilmeye çalışılır (inhibisyon).
Buna ilave olarak dokunun içindeki ağrılı noktalar (Tenderpoints, Trigger noktaları,
Chapman- Refleks noktaları, Mc Burney, Murphy…) tanı amaçlı kullanılabilir.
Fasyal Semptomlar
Fasyal bir probleme işaret eden bir dizi semptomlar vardır. Hem lokal hem sistematik
semptomlar vardır.
En erken işaretler düşük basınçla çalışan sistemlerde (venöz, lenfatik) staz oluşumudur. Ağır
bacaklar, varisler, sellülit, hemoroid gibi.
Kaşıntı, kas krampları, ağrılar (segmental olmayan) gergin fasya nedeniyle irrite olan sinirlere
işaret eder.
Daha derin fasya problemlerin semptomları, baş ağrısı, baş dönmesi, zihin bulanıklığı,
irritabilite ve bulantıdır.
Diğer semptomlar: solunumun kısıtlanması (pubise kadar inmez), gevşek bir şekilde sırtüstü
yatarken artmış lordoz, nedensiz genel zafiyet ve fasyanın tutunduğu yerlerde palpasyonla
ağrı.
Fasyalar, fiziksel ve kimyasal strese kalınlaşarak ve kireç tuzlarını çökerterek cevap verirler.
Bu da kronik staz ve kemiklerin adaptasyonuna (kalınlaşma) yol açabilir. Gerginlikler
çözülmez ise sonunda yapısal değişiklik meydana gelir (klasık tıp anlamında hastalık). Bir
osteopat fasyal diyagnoz yardımıyla hastalıklar henüz oluşmadan onları tanıma durumunda
olmalıdır.
Modül III
Fasya
Terapisi
Prensipler
Her eklem biyomekaniği gereği belirli bir açıda hareket kabiliyetine sahiptir. Hareket
sınırında çeşitli bariyerler tanımlanır. Aktif hareketin sonunda fizyolojik bariyer, pasif
hareketin sonunda elastik bariyer ve zarar vermeyen hareketin mutlak sınırı olan anatomik
bariyer.
Eğer hareket patolojik olarak sınırlanmışsa restriktif bariyerden bahsedilir ve nötral nokta yeni
orta noktaya kayar (patolojik nötral nokta). Osteopatide patoloji hareketin serbst olduğu yöne
göre adlandırılır (restriksiyondan farklı olarak disfonksiyon).
Bariyer konsepti hareketin olduğu her yere uyarlanabilir, eklem hareketi olması gerekmez.
Her hareketin sınırına doğru bir gerim artışı/ sıkılık hissedilir nötral noktada ise gerim
minimumdur yani hareket serbesttir. Bu konsept osteopatinin her alanında kullanılır (visseral,
kranial, parietal).
Kombine teknikler hastanın özelliklerini en çok dikkate alan tekniklerdir. İndirekt teknikle
başlayıp, dokunun “rebound”unu bekleyip, bundan yararlanılabilir.
Her üç metotta da etkiyi arttırıcı yöntemler (enhancer) kullanılabilir: primer ve sekonder
solunum, hastanın istemli kas kontraksiyonu, yer çekimi…
Direkt Teknikler
Kombine Teknikler
Endikasyonlar:
Direkt teknikler daha çok kronik disfonksiyonlar, çok sert ve fibroze yapılar için uygundur.
İndirekt teknikler daha çok akut problemler (ağrı, ödem, infalamasyon) ve direkt tekniğe bir
kontrendikasyon varsa uygundurlar.
Myofasyal Release
Bu direkt teknikte daha büyük vücut bölgeleri tedaviye alınır: pelis, toraks gibi. Amaç
bölgedeki gerimlerde bir simetri oluşturmaktır.
Tedavi protokolü:
1. Test
2. Her yönde maksimal ön-gerim oluşacak şekilde pozisyonlama
3. Etki arttırıcı (enhancer)
4. En son etki arttırıcı solunum: en güksek gerimin olduğu pozisyonda apne (çoğunlukla
inspirasyon)
5. Yeniden testleme, gerekliyese protokolün tekrarlanması
Cave: Kontrendikasyon varsa (osteoporoz, kalp yetmezliği, hipertoni, psişik durumlar..)
indirekt teknikleri tercih edin.
Modül IV
Fonksiyonel
Teknikler
Balance and Hold
Bu indirekt teknikte, disfonksiyonu olan eklemler her düzlemde nötral noktaya getirilir
(balance) ve doku gerginliği kaybolana kadar (release) tutulur (hold). Burada bir palpe eden el
(listening eli) bir de hareket ettiren el vardır (motor el).
Protokol:
1. Test
2. Her düzlemde nötral noktaya getirme (fleks./ekst. , sağ/sol lateral fleks. , sağ/sol
rotasyon, A/P translasyon, lateral translasyon, traksiyon/ kompresyon)
3. Solunumu ayarlama: en az gerimin olduğu yerde apne ( genelde ekspirasyon olur)
4. release’i bekle
5. Yeniden testleme, gerekirse protokolün tekrarlanması
Unwinding protokolü:
1. El teması
2. Dokunun gittiği yeri elle takip etme
3. Hareket sona erince bekleme
4. Yeniden hareket olunca takip etme
5. İdeal olarak teknik gerçek sessiz noktada sonlanır
6. Yeniden testleme
Pozisyonlamayla Gevşeme (SCS)
SCS primer olarak posttravmatik durumlarda uygulanırdı. Buradaki özellik Dr. Jones!a göre
muhtemelen patolojik afferent uyaranlar sonucu dokuda oluşan hassas noktalardır
(tenderpoints). Trigger noktalarından farklı olarak, özellikle kemik çıkıntıları ve tendon
yapışma yerleri üzerinde bulunan küçük, basınca yayılmayan ağrıyla cevap veren ele gelen
sertliklerdir. Bu noktalar doğru pozisyonun teyidi ve tedavi etkinliğinin kontrolü için
kullanılırlar.
SCS Protokolü:
Neidner
Dr. Neidner Dr. Sutherland’ın öğrencisiydi. Kendi ismini alan yöntemi başilangıçta kas
atrofili çocuklarına uygulamıştı. Daha sonra Dr. Fryman bu teknikleri başarıyla spastik
çocuklarda kullandı. Bu teknikler rahatlatıcıdır ve hastanın otonom sinir sistemini bir dengeye
kavuşturur.
Tedavi protokolü:
Terapist tedavi boyunca hasta yatağının aynı tarafında kalır (solunda). Fasyal geçiş bölgelerini
kendinden uzağa ve kaudale iter.
Sırtüstü yatış:
1. Torakal çıkış
2. Sol omuz
3. Torakoabdominal (diyafram)
4. Pelvis
5. Sol bacak
Yüzüstü yatış ( terapist yerini değiştirmiyor):
1. Omuz kuşağı (hastanın yüzü karşıya dönük)
2. Sağ kol
3. Torakolumbal geçiş (diyafram)
4. Pelvis
5. Sakrum
6. Sağ bacak
Burada da yine terapist dokuyu gerer ve tutar ta ki bir gevşeme olana kadar. Tedavinin
sonunda primer ve sekonder solunum derinleşmiş ve otonom sistem dengeye kavuşmuş
olmalı.
Bowstring (R. Becker’e göre Diyafram Tedavisi)
Bowstring teknikleri, geliştirilmiş bir grup Suthertekniğinden ibarettir. Amacı orta hattaki
fasyaları gevşetmektir Bowstring ismi, orta hattaki fasya ve tendonların omurgayı bir yay gibi
gerdiği benzetmesinden gelmektedir ( Bowstring = yay). Omurganın serbest hareketi ancak
gevşek bir santral tendon (fasya) ile mümkün olur. Bu nedenle Bowstring teknikleri omuga
tedavilerini tamamkamaktadırlar.
Hasta sırtüstü yatar, terapist baş ucunda durur. Terapist işaret, orta ve yüzük parmaklarını m.
Masseter’in ön kenarına yerleştirir ve mediale doğru bastırır, üst dış sırasına ulaşana kadar.
Buradan nazikçe temporaomandibüler ekleme doğru çeker, ta ki doku gevşemesi (release)
olana kadar.
Hasta sırtüstü yatar. Terapist başucunda durur ve çenenin hemen altında parmak uçlarıyla ağız
tabanı fasyasına dokunur. Önce içe, sonra çene açısına doğru (angulus) gevşeme gerçekleşen
dek çeker.
3. Teknik: Fasya Servikalis Superior
Hasta sırtüstü yatar, terapist baş ucundadır. Terapist el kökünü manibrium sterni parmak
uçları ksifoidi kavrayacak şekilde sternumun üzerine yerleştirir. Önce santrale doğru bastırır
sonra eliyle kavis yaparak sternumu boylamasına komprese eder. Bu şekilde santral tendonun
sternumun altında unwinding sürecini başlatması beklenir. Terapist doku hareketini takip eder
ve geri dönüşü engeller. Doku devinimi durduğunda tedavi sonlanır.
Bu teknik, gerginliğin yerine göre, umblikusun alt ve üst tarafında uygulanabilir. Terapist
sırtüstü yatan hastanın yanında durur ve her iki elinin işaret, orta ve yüzük parmaklarını yan
yana linea ablanın üzerine yerleştirir. Önce fasyayla temas kurana kadar derine bastırılır.
Burada parmaklar birbirinden ayrılıp parmaklar ulnare yatırılarak fasya gerilir. Gerginliğin
geçmesi beklenir.
8. Teknik: Umblikal Gevşetme
Göbek deliğinde 4 fasyal yapı buluşur. Üç mesane ligamanı (plica umblicalis mediana ve
medialis sinistra ve dekstra) ve lig teres hepatis. Dolayısıyla hem üst karın hem pelvis içindeki
gerimler umblikusu gerebilir. Terapist başparmağını göbek deliğine yerleştirerek bir saat
yönünde bir de saatin tersi yönünde rotasyon serbestliğini test eder. Daha serbest olan yön
tedavi yönüdür (indirekt teknik). Başparmak serbest yönde sınıra kadar döndürülür orada
dokunun gevşemesi beklenir ve döndürmeye devam edilir tam tur (360derece) tamamlanana
kadar.
Terapist yanda durur. Dominant elinios pubisin üst tarafına, başparmak bir taraf , diğer
parmaklar karşı taraf rektus kılıfına gelecek şekilde yerleştirir. Parmaklar yavaşça derine
sokulur, mümkünse sakrumun pelvik yüzüne kadar. Tedavi sakrumun salıncak hareketinin
başlamasıyla sona erer.
10. Teknik: Pelvik Taban
Terapist tedavi edilecek tarafta oturur ve hastanın fleksiyona getirmiş olduğu bacağın dizini
omzuna dayar. Kaudal taraftaki elin üç parmağı ile tuber ischiinin medialinden derine dalar
(birkaç santim !) pelis tabanına ulaşana kadar. Nefes vermeyle daha derine gider ta ki terapist
hastanın soluk alış verişini parmak uçlarında hissedene kadar.
Terapist tedavi edilecek tarafta durur. Traktus palpe edilerek gergin nokta bulunur. Buraya iki
başparmak üst üste getirilerk posteromedial yönde kuvvetli baskı uygulanır ta ki doku
gevşeyene kadar.
Terapist tedavi edilecek tarafta durur. Kranial elle hastanın bükülmüş olan dizini diz
arkasından, kaudal el ile de topuğu tutar. Kranial elin başparmağı fibula başını distale iterken ,
kaudal el arka ayağı inversiyona çeker. Bu hareket membranı gerer. Gevşeyene kadar
beklenir.
Tüm Vücut Unwinding (SER= somato emotional release)
Tüm vücut unwinding’i yukarıda tarif edilen teknikleri izler. Bu esnada terapist PRM ile
temas eder aynı zamanda Upledger’e göre enerji blokajları (enerji kistleri) tedavi sırasında
serbest kalır. Uygun tedaviyle bu blokajlar çözülebilir (somato emosyonel gevşeme).
Turkey Tekniği
Yapılışı:
Hasta karnı terapistin elleri üzerine gelecek şekilde yüzüstü yatar. Yer çekimi etkisiyle
karında bir unwinding süreci başlar, terapist de elleriyle izler. Karın bölgesinde genel bir
dengeye ulaşıldığında tedavi sonlandırılır.
Endikasyonlar:
Korkan, çok gergin olan veya gıdıklanan hastalara uygun bir tekniktir. Hamilelerde yan
yatışta veya dört ayak pozisyonunda yaoılabilir.
Yapılışı:
Üç anatomik diyafram ( D. Urogenitale, D. Abdominale, Tentorium) solunumla test edilirler.
Test ve tedavi sırası kaudalden kranialedir.
Diafragma urugenitale:
Hasta bacakları bükülü olarak sırtüstü yatar. Terapist üç parmağı ile fossa ischiorektalise
sokularak, dokuyu ön gerginliğe getirir. Hasta derin nefes alıp verir. Bu esnada simetri kontrol
edilir. İndirekt veya kombine teknik uygulanabilir.
Diafragma abdominale:
Hasta bacakları bükülü olarak sırtüstü yatar. Terapist başparmağı ile diaframın altına sokulur
ve dokuyu öngerer. Yine derin soluk aldırarak simetriye bakılır. İndirekt veya kombine teknik
uygulanabilir.
Hasta sırtüstü yatar. Terapist “kelebek tutuşuyla” (parmak kulakta tutuşu) her iki temporal
kemiğe dayanır. Derin inspirasyonla temporal kemikler dış rotasyona gitmeli ve ekspiarsyonla
tersi hareket olmalı. İndirekt veya kombine teknik uygulanabilir.
“Paradoks Solunum”: Osteopatide bu üç anatomik diyaframın asenkron hareket ettiği
anlamına gelir. Bu ya travma nedeniyle ya da iç dengenin kaybolması sonucu olur.
Normalde tüm diyaframlar inspirasyonda kaudale, ekspirasyonda karaniale hareket eder!
Paradoks solunumun tedavisi birbirine komşu olan iki diyaframın senkronizasyonu ile olur.
Modül VI
Bölgesel
Teknikler
Önemli Fasyaların Tedavileri
Osteopatide her tedavide aynı zamanda fasyalarla çalışılır: visseral osteopatide organ zarları
ve mesos, kraniyal osteopatide dura ile örneğin. Bu nedenle bu modülde en önemli fasyaların
tedavi olanaklarını ön plana çıkarmak istenmiştir.
Boyun Fasyaları
Bu tabaka boynun damar sinir demetini sarar ve başın kanlanmasında önemli rol oynar.
3. Fasya servikalis profunda
Bu fasya oksiputun pars basillarisine tutunur (tuberkulum farengeum) ve kafa tası tabanının
sanral tendona bağlar.
Fasya klavipektoralis
Orta boyun fasyasının uzantısıdır ve pektoralis minör kası ile kolun nörovasküler demetini
sarar.
Fasya aksillaris ile devam eder. Bu fasyanında kolun vasküler ve nerval beslenmesinde rolü
vardır.
Fasya subskapularis
Fasya aksillarisin skapula altından dorsale devamıdır ve o bölgenin dolaşımında rolü vardır.
Bu fasyanın izin verdiği skapulanın hareketliliği, oranın dolaşımını desteklemenin yanında
solunumu ve otonom beslenmeyi de desteklemektedir.
Fasya presakralis
Fasya poplitea
Fasya torakolumbalis
M. latissimus dorsinin tutunma yeridir ve pelvisi omuz kuşağı ile servikal omurlara bağlar.
Alt sırta stabilite verir.
Literatür önerileri: