FASYA - PDF Kitap.

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 49

TİFAO

FASYALAR
© 2000-2006, Philipp Richter, Werner Langer

Telif hakkı Suat Dülger’e aittir. Kısmi olarak dahi kopyalanması yazarların iznine tabiidir.

IFAO TİFAO
Institut für angewandte Osteopathie Turkısh Instıtute For Adapted Osteopathy
Lucas-Cranach- Strasse 1 Dr.Faruk Ayanoğlu Cd. Tunaman Sk. 1/1
D- 54634 BITBURG Fenerbahçe-İSTANBUL
Tel: 06561 / 670457 Tel: 0216 / 3855093
Fax: 06561 / 670456 Fax: 0216/ 4119579

Internet: www.ifaop.com Internet: www.tifao.com / www.aktiffiziktedavi.com


E-mail: info@ifaop.com E-mail: aktiffzt@hotmail.com
İçindekiler:

Modül I: Fasya Temel Bilgileri 4

Anatomi 5
Faysalar vücudumuzda nasıl düzenlenmişlerdir?
A. Karaniosakral bölgede 6
B. Visseral bölgede 7
C. Parietal bölgede 7
Fizyoloji 8
Patoloji 8
Embryoloji 10

Modül II: Fasyal Diyagnoz (tanılama) 13

Giriş 14
Gözlem 14
Termodiagnoz 15
ZINK Testi 16
Pasif testler 17
Aktif testler 19
Fasyaya ilişkin bulgular 20

Modül III: Fasya Terapisi 22

Prensipler 23
Doğrudan uygulanan teknikler ( direkt teknikler) 24
Dolaylı uygulamalar ( indirekt teknikler) 24
Kombine teknikler 24
Endikasyon 24
Myofasyal “release” 24

Modül IV: Fonksiyonel Teknikler 26

Dengele ve tut ( balance and hold) 27


Fonksiyonel dinamik 28
Pozisyonlama yoluyla gevşetme 29

Modül V: Global ve Tarihsel Teknikler 30

Neidner 31
Tedavi protokolü 31
Bowstring 35
Tüm vücut “unwinding” 40
Tukey tekniği 40
Yaklaşım 41
Diyaframlar 41
Modül VI: Bölgesel Teknikler 44

Önemli fasyaların tedavisi 45


Boyun fasyası 45
Fasya aksillaris 46
Faysa subskapularis 47
Modül I
Fasya
Genel
Bilgileri
Anatomi
Osteopatide fasyalar önemli bir rol oynarlar. Bu nedenle fasyaların ne olduğu konusunda net
bir fikrin olması önemlidir. Klasik tıp bilgisinde ve osteopati bilgisinde fasyaların tanımı
birbirinden farklıdır:

Tıbbi fasya tanımı: Kas dokusunun bağ doku kılıfı


Osteopatik faysa tanımı: Herhangi bir doku veya organın bağ doku kılıfı

Buradan osteopatide fasyanın çok daha geniş bir tanıma sahip olduğu anlıyoruz. Her tür bağ
doku kılıfına (yalnızca kasların değil, tüm organları, kan ve lenf damarlarını ve sinirleri saran)
ellerimizi kullanarak terapötik olarak etki edebiliriz.

Faysalar bağ dokunun özelleşmiş bir şeklidir. Fibrositler, ana madde ve liflerden oluşmuştur.
Fibrositler bağ dokunun fonksiyon hücreleridir. Ana madde (“matriks”) elektrolitler ve
glikozaminoglikanlar ( GAG= karbonhidrat ve protein bileşimi) içeren jel kıvamında bir sıvı
çözeltisidir. Lifler bu yapıya sıkılık/sağlamlık katar. 3 tür lif vardır:
- kollajen lifleri: çok sıkı, nerdeyse esnemez (%5-15), rengi beyaz
- elastin lifleri: esnektir (%150), rengi sarı
- retikülin: ağ yapısında, gevşek, diğer öğeleri birbirine bağlar

Liflerin yönleri gelişigüzel değil, dizilimleri gerim hattına göredir. Dokunun oluşum
aşamasında lifler dokunun çekildiği yöne göre dizilirler. Dokuya uygulanan çekim gücü ne
kadar fazlaysa paralel dizilimli kollajen lif oranı o kadar fazladır. Yüksek çekim gücü
(gerilim) etkisinde kalmış fasyanın prototipi tendondur.

Ek not: Doku eğer çekim gücü etkisinde değil de baskı altındaysa, bağ doku değil, ana
maddeye inorganik tuzların çökmesiyle destek doku (kemik, kıkırdak) gelişir. Burada da yine
form-fonksiyon etkileşimi kendini gösterir!

Bu yapıların yanında fasyalarda mekanoreseptörler ve yeni bulgulara göre düz kas hücreleri
bulunmaktadır ( incelemeye yalnızca büyük fasyalar alınmıştır; torakolumbal fasya, fasya lata
ve rektus kılıfı gibi. Bulgular fasya büyüdükçe santimetre kare başına düşen düz kas hücresi
sayısının arttığını göstermektedir). Bu bize, fasyaların pasif dokular olmadığını,
nörofizyolojik döngüler içinde yer aldığını göstermektedir.
Dikkat: düz kas hücreleri otonom sinir sistemi tarafından, ve hareket sistemi içerisinde
sempatikler tarafından yönetilirler! BU da artmış sempatik tonusun fasyalar üzerindeki
patojen etkisini açıklamaktadır.
Fasyaların içine yerleşmiş mekanoreseptörlerin de nörofizyolojik döngülerde önemli rolleri
vardır. Dört tip mekanoreseptör bulunur:
- Golgi reseptörleri
- Vater-Pacini reseptörleri
- Ruffini reseptörleri
- Serbest sinir uçları
Tablo 1
Fasyal mekanoreseptörler. Çeşitli reseptörlerin özellikleri.

Reseptör Yerleşim Duyarlılık Etki


Golgi - kas-tendon Golgi Tendon Bağlantılı kas
kavşağı Organı: kas liflerinde tonus
- aponevroz kasılmasına azalması
sonlanmaları
- perifer Diğer Golgi
eklemlerin reseptörleri:
bağları tahminen kuvvetli
- eklem çekme kuvvetine
Tip Ib kapsülleri
Pacini (veya - kas-tendon Hızlı basınç Hareket kontrolü için
Paciniform) kavşağı değişiklikleri ve proprioseptif
- derin kapsül vibrasyon uyarısı. feedback (
katmanları kinestezi).
- spinal bağlar
Tıp II - kas kılıfları
Ruffini - perifer Pacini gibi fakat Sempatik aktivite
eklemlerin sürekli basınca da azalır.
bağları duyarlı.
- dura mater
- yüzeyel kapsül Tanjansiyel baskılara
katmanları özellikle duyarlı.
- düzenli gerilim
altında kalan
Tip II diğer dokular
İnterstisyel - en sık görülen Hem değişken hem Vasodilatasyon
sonlanmalar reseptör, sürekli basınca artışı
kemiklerde dahi duyarlı.
bulunur İlaveten tahminen
- en sık %50 yüksek, %50 plazmanın damar
görüldüğü yer düşük uyarılma dışına sızması.
periost eşiği.
Tip III & IV

Yeni bulgurla göre yalnızca ağrı değil aynı zamanda mekanik uyarıları da ileten serbest sinir
sonlanmalarının fasya tedavilerindeki yer çok büyük görünüyor. Fasya reseptörlerinin
%75’ini teşkil etmeleri de ayrıca bu önemin altını çiziyor.
Fasyalar vücudumuzda nasıl düzenlenmişlerdir?

A. Kraniosakral Bölgede
Kafatası ve omurga, bizim en önemli aynı zamanda en hassas organ sistemimiz olan santral
sinir sistemimizi kapsarlar. Koruyucu işlev nedeniyle dış katman en sert olandır, yani
kemiktir. İçe doğru meningsler (beyin-omurilik zarları) sıralanır. Yine en dıştaki zar (dura
mater) sert, içteki yumuşaktır (pia mater). Dura bizim en içteki fasyamızdır. Daha çok dikey
oryantedir ve kafatası basisini omurganın çeşitli yerlerini birbirine bağlar (özellikle C2 ve
sakrum).
B. Visseral Bölgede

İç organlarımız (vissera) vücut boşluklarında bulunurlar ve hepsi fasyalarla birbirinden


ayrılmışlardır. Temelde iki katman ayırt edilir: perital (dış) ve visseral (iç). Besleyici yapılar
(damarlar ve sinirler) dıştan içe organlara doğru uzanırlar. Bunun için bağ bezeri yapılar
(mesos) oluştururlar. Önemli visseral fasyalar, plevra, periton, mesos ve kafa tası basisini
diyaframla birleştiren santral tendondur.

C. Parietal Bölgede

Boşluk bulunmayan vücut bölgelerinde (boyun ve ekstremiteler), hareketliliğimiz için önemli


olan bölgelerde kemiği içte fasyaları ise dışta buluruz. Prensip olarak üç katman halinde
düzenlenmişlerdir: yüzeyel, orta ve derin katlar olarak. Yüzeyel katmanı cilt, ciltaltı ve
subkutan fasya oluşturur. Subkutan fasya bulunduğu yere göre farklı isimler alır: örn. Fasya
brachii, antebrachii, fasya lata ve kruris, fasya torakolumbalis, rektus kılıfı, tractus iliotibialis
gibi. Orta katmanı ektremitelerde intermüküler septumlar, boyunda ise boyun organlarını
saran zar ve infrahyoid kasların kılıfları oluşturur.
Derin katman kemiklere bitişik olan katmandır. Periost, eklem kapsüllerinin kapsula fibrosası,
bağlar ve tendonlar ve distalde membrana interossealar bu katmandadırlar.

Bu çeşitli isimlendirmeler, bu yapıların birbirinden farklı oluşumlar olduklarına dair yanlış bir
algıya neden olabilir. Gerçekte bu böyle değildir. Tüm fasyal yapılar birbiri içine geçerek
kompleks üç boyutlu bir bağ doku bütününü oluştururlar. Bu vücudumuzun bir yerinde
meydana gelen bir değişikliğin nasıl bir başka yerinde –belki de çok uzak bir yerinde-
hissedilebilir bir değişikliğe neden olabileceğini açıklıyor. Bir osteopat için bu bağlantıları
“zincirleri” bilmek ve hastada bunları bulmak, kalıcı bir düzelme sağlamak için elzemdir.

Teşhis ve tedavide özellik arz eden diğer yapılar ise, prensipte dikey yerleşimli olan büyük
fasya yapılarının belirli yerlerde yatay olarak kesintiye uğratan yapılardır. Bu yapılara
osteopatide diyafram adı verilmektedir, çünkü benzer şekilde hepsi sekonder solunuma
katılırlar. ( Anatomide diyaframlar, vücut boşluklarını birbirinden ayıran transversal
septumlardır.) Diyaframların torsionları veya asimetrik gerginlikleri fasyaların serbest
hareketliliğini sınırlayabildiğinden, her fasya muayene ve tedavisinde mutlaka dikkate
alınmalıdırlar.

a. Anatomik olarak:
- Diafragma pelvis /urogenitale
- Diafragma torakale
- Tentorium serebelli
- Diafragma hypofizealis
b. Osteopatik bunlara ilave olarak:
- Fasya plantaris
- Fasya poplitea
- Torakal giriş
- Hyoid
- OA- eklemi
- Kafa tası kubbesi

Fizyoloji

Fasyalar organların sorunsuz çalışmalarında kritik rol oynarlar. Üç katmanda vücudumuzu


düzenler, organları birbirinden ayırırken oluşan kaygan yüzey sayesinde hareketliliklerini
destekler, aynı zamanda da organları bir arada tutar. Organlara giden kan ve lenf damarlarını
sarar ve bunları fizyolojik olmayan baskı ve gerilmeye karşı korurlar. Sinir yolları fasyaların
içinde seyreder, böylece hem korunmuş hem sınırları çizilmiş olur. Fasyalar kaslara destek ve
tonus sağlarlar ve onları hareket aparatının diğer elamanlarıyla birleştirirler. Böylece genel
postürümüz vücudumuzdaki fasyal gerimlerin bir ifadesi olur. Fizyolojik özelliklerinden
dolayı fasyalar mekanik enerjileri absorbe edebilir ve dağıtabilirler. Böylelikle hassas yapılara
gelen travmatik etkileri azaltırlar. Son olarak fasyaların immün sistem içinde önemli etkileri
vardır: vücudu kompartmanlara ayırarak, hastalık etkenlerinin hızlı yayılmasını engellerler.
Aynı zamanda histiositler (“doku yiyici hücreler”) için kılavuz görevi üstlenip, hasarlanmış
dokuya ulaşmalarını kolaylaştırır. Tüm enflamasyonlar perivasküler bağ dokusunda
gelişmektedirler.
Bağ dokunun toksinlerin tutulma yeri olduğunu işaret eden bulgular da vardır. Özellikle aşırı
asit üretiminden kaynaklanan tuzlar burada birikir.

Özetle:

Fasyanın Fonksiyonlar (4 P):

Protection (= Koruma): hem mekanik, hem immünolojik, hem metabolik


Posture (= Şekil/ Duruş): Organların şekli ve vücudun postürü
Packaging (= Paketleme/Sarma): Dokuyu sarma ve sınırını belirleme, aynı zamanda hareket
Passageways (=Geçiş Yolu): Kan ve lenf damarlarının ve sinirlerin içinden geçtiği doku

Patoloji

Fasyalar mekanik strese (çekim kuvveti) maruz kaldıklarında, etki eden kuvvetin şiddetine
bağlı olarak dokuda farklı etkiler gözlenmektedir.

Faz I: Hafifçe çekilince içindeki lifler etkilenmezler, yalnızca ana madde yer değiştirir. Doku
içindeki gerim düşük seviyede kalır.

Faz II: Kuvvetli bir çekim uygulandığında, içeriğindki lifler direnç gösterir. Doku gerimi
uygulanan kuvvet orantısında artar. Elastik elemanlar çekimin ortadan kalkmasıyla dokuyu
başlangıç pozisyonuna döndürürler.
Faz III: Daha kuvvetli bir çekim uygulandığında doku deforme olmaya başlar, kollajen lifler
kopabilir. Doku gerimi daha çok azalır.

Faz IV: Çekim kuvveti daha da artarsa, makroskopik yırtık oluşur, doku geri dönüşümsüz
olarak hasarlanır. Doku gerimi sıfırlanır.

Şekil 1: Kollajen içerikli bağ dokunun mekanik etkiye cevabı

I : Temel bölge ( matriks etkilenimi)


II: Lineer atış bölgesi ( kollajen etkilenimi)
III: Creep bölgesi (kollajen deformasyonu ve mikrorüptürler)
IV: Travma
(referanslar: Threlkeld 1992, Currier&Nelson 1992, Dölken 2002)

Fizyolojik olarak fasyalarımız faz I ve II’de bulunurlar. Herhangi bir bağ ya da eklem
zorlanmadan önce, kural olarak komşu yapılarda kompanse edici hareket maydana gelir
(ekonomi prensibi). Fasyal doku amaçlı olarak gerilip uzatılmaya çalışıldığında, uygulanacak
kuvvetin şiddeti Faz III civarı ve yeterince uzun süreli (16 saate kadar!) olmalıdır ( Ör.:
Kontraktür tedavisi, Quengel Alçısı).
Osteopatik fasya tedavileri ne süre ne de şiddet (yaklaşık gerekli şiddete ulaşılabilir) olarak o
seviyelere ulaşmaz. Buradan çıkarılacak sonuç, osteopatik fasya tedavi etkinliğinin mekanik
doku değişimi etkisinden kaynaklanmadığıdır.

Osteopatik bakış açısıyla tedavi girişimleri ve etki mekanizmalarını incelediğimizde:

1. Osteopatik uygulamanın kuvveti ve süresi mekanik etkiye bağlı bir doku


değişimi olasılığını dışlamaktadır
2. Aktif doku olarak fasyalar nörofizyolojik döngülerin hem başlangıç hem hedef
dokusunu teşkil etmektedirler
3. Şiddetli travmaya maruz kaldığında fasyalar kalıcı olarak deforme olur ve
patolojik (artmış stimulus) afferentler yoluyla ait oldukları nörolojik segmenti
irrite edebilirler
Sonuç: Osteopatik tedavi girişimleri nörofizyolojik döngüye etki edip, göreceli kısa bir zaman
için (90-120 sn), patolojik afferent uyarıyı kesintiye uğratarak etki eder. Bu süre MSS’nin
yeniden organize olması için yeterlidir. Yani osteopat girişimiyle hastanın bir reaksiyonunu
provoke eder ( kendi kendini iyileştirme prensibi). Bunun için tepki verebilen bir sinir
dokusuna gereksinim vardır.

Not: Cesetlerde limitli eklem bulunmaması, eklem maniplasyonlarının da periartiküler bağ


dokudaki patolojik afferentleri bloke etme yoluyla etkili olduğu düşüncesini desteklemektedir.

Embryoloji

İnsan hayatındaki muazzam çeşitlilik, döllenme sırasında yalnızca 0,1 mm büyüklükte olan
tek bir hücreden gelişmektedir. Döllenme anından doğuma kadar insan yaşamını inceleyen
disipline embryoloji denir. Embryolojinin keşvettiği yasalar, bizlerin insan anatomisi,
fizyolojisi ve patolojisinin özelliklerini daha iyi kavramamıza yardımcı olmaktadır.

Bir osteopatin embryolojiyi iyi bilmesi özellikle faydalıdır, çünkü osteopatide geçerli
yasalarla embroloji yasalarının örtüştüğünü görüyoruz. Göttingen’li embryolog Prof. Erich
Blechschmidt’in araştırmaları net bir biçimde “büyüme hareketlerinin” daha sonra organların
fonksiyonları için önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bu “büyüme hareketleri” daha sonra
organların motiliteleri olarak karşımıza çıkmakta ve osteopatide terapötik amaçla bu
hareketlerden faydalanılmaktadır.

O hücre diferansiyasyonundan sorumlu, morfogenetik metabolizma alanlarını tanımlayan ilk


kişidir. Teorisi, bir hücrenin belli bir dokuya özelleşmesindeki nedenin genetik olmayıp,
hücrenin içinde bulunduğu ortamın bu gelişimi belirlediğidir. Hücre, ortam değişikliğine
uyum sağlamak için hücre çekirdeğindeki gerekli olan genleri kullanmaktadır. Böylece bir
mezenkim hücresinden baskı altında bir kıkırdak hücresi, çekim gücü etkisinde ise bir
fibroblast oluşmaktadır. Burada osteopati prensiplerinden şekil-fonksiyon bağıntısını
karşımızda buluyoruz.

Prof. Blechschmidt, hücrelerin diferansiye olup özelleşmesini zorunlu kılan, belirli


biyodinamik metabolizma alanları tanımlamıştır:

1. Kontüzyon Alanları (“çarpışma”)

Küre şeklindeki hücreler, büyüy, iki taraftan bastırılarak yassı hale getirilir. Bu yapıdan
kıkırdak hücreleri gelişir. Yani kıkırdak hücreleri basınç altında gelişirler ve dolayısıyla
basıncı kompanse etme işlevini iyi yerine getirirler.

2. Korozyon Alanları ( “harabiyet/yıkım”)

İki birbirine sınır doku, besin maddelerinin gelişini engelleyecek kadar birbirine
bastırılırsa, doku ölür ve bir açıklık/boşluk oluşur. Örneğin ağız boşluğu ve anüs bu
şekilde oluşmuştur.
3. Densasyon Alanları (“yoğunlaşma”)

Daha çok dokunun derinlerinde, sıvı kaybı olduğunda hücreler birbirlerine daha fazla
yaklaşırla. Doku yoğunlaşır ve daha sonra destek dokuyu ( kıkırdak, kemik)
yapılandıracak olan dokunun bir ön aşamasını oluşturur.

4. Detraksiyon Alanları (“birbirinden çekilerek ayrılma”)

Doku birbirine zıt taraflara çekildiğinde merkeze doğru sıvı bırakır. Kemik dokusu gelişir.

5. Dilatasyon Alanları (“esneme, gerilme”)

Esnek bir dokuya çekim uygulandığında, hücreler fazla direnmeden esnerler ve iğ


biçimini alırlar. Kas liflerinin öncüleri oluşur. Yani kas hücreleri gelişimsel olarak pasif
oluşurlar!

6. Distüzyon Alanları (“birbirini itme”)

Kıkırdak hücreleri yüksek basınç altındadırlar ve atık maddelerini dışarı zorlukla atarlar.
Bu içeride yüksek ozmotik basınca neden olur ve hücrenin su ortamında şişmesine yol
açar. Hücrede itme fonksiyonu meydana gelir (kıkırdağın sonraki fonksiyonlarından biri!)

7. Emiş Alanları

Bir dokunun iç ve dış katmanları aynı hızda büyümezlerse belli bir zamanda birbirlerinden
ayrılırlar. Oluşan boşluklara sıvı dolar. Bu boşluklara yeniden epitelyum yayılabilir. Bu
şekilde örneğin salgı bezleri oluşur ( ter bezleri, pankreas ve akciğerler).

8. Retansiyon (“tutma)

Esnek olmayan dokuya çekim uygulandığında gerilir ve tutma fonksiyonu ortaya çıka. Bu
şekilde tendonlar, bağlar ve damar ve sinirlerin bağ dokuları oluşur.

İntrauterin gelişim sağlıklı şartlarda, belli bir düzen içerisinde, temel prensipler çerçevesinde
ve net tanımlanmış zaman birimlerinde gerçekleşir. Şu safhalar ayırt edilir:

1. Erken Embryonal Gelişim Safhası (1.-3. haftalar)

Birinci haftada döllenmiş yumurta hücresi tubalardan uterus kavitesine göç eder. Bu sırada
sürekli bölünerek çoğalır. İmplantasyon günü geldiğinde (5.-6. gün) blastulanın dış katmanı o
kadar hızlı çoğalmıştır ki, iç kısımdan ayrılmıştır. Bir blastosit oluşmuştur: sıvı dolu bir küre
ve daha sonra embryoyu oluşturacak eksantrik hücre topluluğu. Blastosit hücrelerin
yoğunlaştığı tarafıyla endometriuma tutunur.

İkinci haftada blastosit endometriuma infiltre olur. Bu aşamada hızlı büyüyen besleyici dış
katman (trofoblast) ile yavaş büyüyen iç katman (embryo) net olarak ayrılır. Trofoblast o
kadar hızlı büyür ki, embryoblast zeminini kaybeder ve yalnızca uçlarından trofoblastla
temasta bulunan diskusa dönüşür. Böylelikle ikinci bir boşluk oluşmuş olur. Diskus bu
aşamada iki katmanlıdır. Yeni oluşmuş, daha küçük olan boşluğa ( amnion boşluğu) bakan
katmana ektoderm diğer katmana endoderm adı verilir. Endoderm primer boşluğu
kaplamaktadır ve bu boşluktan daha sonra sindirim kanalı gelişecektir. Amnion boşluğundan
ise amniyon kesesi gelişecektir.

Üçüncü haftada besleyici doku hızla büyümeye devam ederek plasentayı oluşturur.
Trofoblastlar ile primer boşluk arasında üçüncü bir boşluk, korion boşluğu oluşur. Buradan
daha sonra büyük vücut boşlukları gelişir. Döl (embryoblast) artık yalnızca bir bağ ile
besleyici dokuya bağlıdır. Embryoblastta endoderm ile ektoderm arasında üçüncü bir doku,
mezoderm oluşur. Embryoda bir orta hat, korda dorsalis ayırt edilir.

2. Embryonal Safha
Bu safhada belirli zaman planına göre tek tek organlar gelişmeye başlar (organogenez). Her
doku katmanından ilk organlar gelişi. Ektodermden merkezi sinir sistemi, mezodermden kalp
ve endodermden karaciğer.

20. ve 30. günlerde mezodermden somitler gelişir. Prensipte aynı yapılanmış segmentler olan
somitlerden daha sonra vücudumuzda segmenter yerleşim gösteren dermatom, sklerotom ve
myotomlar gelişir. Her gün 3-4 somit oluşur, böylece 30. günde 34-35 somit oluşmuş olur.

Sekizinci haftanın sonunda tüm organların ilk halleri oluşmuştur. Buradan varacağımız
sonuç, eğer bir organ malformasyonuyla karşılaşıyorsak bunun temelinin hassas organogenez
sırasında atıldığı bilgisidir.

3.Fötal Safha. (3. aydan doğuma kadar)

Bu safhada ilk organlar gelişimlerini tamamlarlar. Bu safhada etki eden zararlar organ
büyümesini durdurabilir. Küçük ama ayırt edilebilir organlarla karşılaşırız.
Modül II
Fasyal
Diyagnoz
“ Vücudun hiçbir bölümünü tanımıyorum ki fasyalar kadar üzerinde durmaya değer olsun.
İnanıyorum ki, vücut bölgelerindeki fasyalar tek tek araştırıldıkça, zihnimizde o kadar değerli
fikir canlanacaktır.” (A. T. Stil: Philosophy of Osteopathy, 1899)
Giriş
Fasyal tanı koymada, vücudumuzdaki tüm fasyaların birbirine bağlı olduğu ve bir yerdeki
restriksiyonun diğer alanlarda bir değişiklik yarattığ bilgisinden faydalanılır.

Eğer sağlıklı bir kişinin vücuduna elimi koyarsam , elimin altındaki subkutan fasya her yöne
serbest hareket edebilmelidir. Her hangi bir yönde gerginlik olmadığı için elim rahattır.

Eğer derinlerde bir disfonksiyon varsa, elimin altındaki subkutan fasyanın hareketliliğinde bir
değişiklik olacaktır. Subkutan fasya gergin olduğu yöne doğru kolay gidecek (disfonksiyon
yönü) , zıt yöne ise zor gidecektir (restriksiyon yönü). Elim disfonksiyon yönüne çekilir.

Gözlem (TART)

Tıbbın diğer alanlarında olduğu gibi osteopatide de inspeksiyon tanı koymada önemli bir yer
tutar. Diğer yandan muayenenin bu yönünü anlatmak zordur, çünkü edinimler büyük ölçüde
gözlem yapanın deneyimine bağlıdır.

Ufak bir hatırlatma olarak amerikan sözcüklerinin ilk harflerinden oluşan TART sözcüğünden
faydalanabiliriz. Gözlemde dikkat ettiğimiz şeyler:

Tenderness: Dokunun hassasiyeti

Asymmetry: Postur ya da harekette iki taraf arasında fark

Range of motion: Kısıtlanmış veya artmış hareketlilik

Tissue texture abnormality: Örneğin armış terleme, şişlik, sertlik, kıllanmada azalma veya
artma, egzama, tümör, yaralar gibi doku değişiklikleri
Termodiagnoz

Hipokrat zamanından başlayarak vücut ısısındaki lokal değişiklikler tanı koymada


kullanılmıştır. Modern tıpta da aşırı ısınan vücut bölgelerini görüntülemek için
Termografiden yararlanılır.

J. P Barral 1970’den beri el ile vücut yüzeyinin ısısını tanımayı araştırmaktadır.Bu metoda
MTD (manuel termodiyagnoz) ismini vermektedir. Söylemine göre 30.000 üzerinde hastayı
bu şekilde muayene ederek, vücut yüzeyinin bir termal “haritasını” çıkarmıştır.

Uygulama: dominant el vücudun yaklaşık 10cm üzerine tutulur. Bu mesafeden genellikle


belirgin bir ısı artışı hissedilir. Daha sonra el, mesafeyi bozmadan, bir termal zonun tüm
alanları üzerinde gezdirilir. Bu esnada hastaya temas edilmez ve ısı değişiklikleri kontrol
edilir.

Barral’a göre elleimizle yalnızca ısıyı değil, giyisiden geçen, elektromanyetik ışını da
algılarız. Terapist bunu bir ısı değişikliği gibi algılar.

Terapistin önyargısını önlemek amacıyla Barrel MTD’yi anamnez ve muayeneden sonra


yapmayı önerir. Hasta giysilerini üzerinde bırakabilir ve tercihan 10 dk dinlenmiş olmalıdır.

MTD yardımıyla yalnızca değişiklin bulunduğu yeri tespit edebilirsiniz. Daha sonra diğer
metotlarla bu bölgenin incelenmesi gerekir. Klinik tanılar konamaz (örn: pnömoni), yalnızca
şüphe belirtilebilir. Patoloji yaratmasalar da, fonksiyonel değişiklikler de vücut ısısını
etkilemektedir!

Not: V. Fryman el sırtını doğrudan cilde değdirerek , klasik vücut ısısı kontrolü yapmaktadır.
ZINK Testi

Fasyalar yapısal ve fonksiyonel problemleri kompanse etmektedirler. Dolayısıyla , kişi


kendini iyi hissetse de bu problemler fasyalar incelenerek tespit edilebilir.

Prof. J. Gordon ZINK fasyalarda belirli paternler bulmuş ve bunları kompanse ve kompanse
olmayan paternler olarak sınıflamıştır. Ona göre normal olarak fasyaların dengede (nötr
durumda ) olması gerekiyordu fakat pratikte bunun böyle olmadığı ortaya çıktı. Fasyaların
nötralde bulunduğu kimse yoktu. Demek ki kompanse paternler normaldi. Bunun nedeni
embriyolojide aranabilir. Gelişim burada simetrik ilerlemez ve fötus duğum kanalından
geçerken yüzünü ya sağa ya da sola çevirir.

Prof. ZINK bu paternleri geçiş bölgelerinde test etti (OA- Bölgesi, servikotorasik bölge,
torakolumbal ve lumbosakral bölgeler) ve fonksiyon değişiklikleri aradı. Kompanse
paterlerde (sağlıklı kişilerde) alterne rotasyonlar bulunur. %80 durumda oksiput sola,
servikotorakal geçiş yeri sağa, torakolumbal bölge sola ve lumbosakral bölge sağa rotasyona
gider (LRLR).

Kompanse olmayan paterlerde alterne olmazlar ve bu nedenle fasyal bir dezavantaj


oluştururlar. Bunun kaynağı travmalar olabilir ve fasyal gerginlikler madde/sıvı birikimine
neden olurlar (akışı yavaşlatır). Örnek olarak LLLL veya RLLR.

Tedavimizin hedefi, kompanse olmayan paternleri kompanse paternlere çevirmektir.


Pasif Testler (Listening Testi)

Fasyal diyagnozun başlangıcında hastanın fasyalarının gerginliği hakkında global bir fikir
edinmeye çalışırız. Fasyalardaki gerginliğin hastanın duruşunu önemli ölçüde etkilediğini
varsayıyoruz, gevşek ayaktayken, otururken veya yatarken.

Bütün listening testlerinde kaldıraç kolları kullanırız; fasyal gerginliğin yönünü bulmamıza
yardımcı olan belirli vücut bölgeleri.

Ayaktayken uygulanan Listening Testi

Hasta ayakları hafif ayrık, gözleri kapalı ayakta rahatça durur. Terapist bir elini boylamasına
servikotorasik bölgeye diğer elini başının üzerine yerleştirir (kaldıraç kolu). Başın üzerindeki
el, hasta başını serbest bırakabilecek kadar başı tutmalıdır. Başın serbest hareketi izlenir; eğer
öne doğru gidiyorsa visseral gerginlik vardır, eğer arkaya doğru gidiyorsa arka fasya gergindir
demektir (perietal).

Yapılabilecek hatalar:

1. Terapist tarafsız kalmayabilir. Eliyle başın gideceği yönü yönlendirebilir. Önemli: Ön


yargıyla hareket etmeyin! Bulguyu önce olduğu gibi kabul edin. Daha sonra
yorumlamaya çalışın.
2. Hasta başını serbest bırakmayabilir. Burada yapılacak şey, testten önce hastayı başını
serbest bırakma konusunda eğitmektir. Eğer başarılı olunamıyorsa, terapist hastanın
başını her yöne dikkatlice hareket ettirir ve daha kolay gittiği yönü tespit eder.
3. Hastanın sadece başı değil tüm vücudu hareket eder (shifting). Bu bir “unwinding”
sürecinin başlangıcı olabilir, yani hasta ihtiyacını takip eder (örn. “Yaslanma”). Bu
süreç net komutlarla durdurulmalıdır: “lütfen başınızı serbest bırakın!” gibi.

Ayaktaki Listening Testi bize sorunun daha çok ön tarafta mı yoksa arka tarafta mı olduğunu
gösterir.
Otururken uygulanan Listening Testi

Hasta gözleri kapalı, ayaklar yerle temasta, eller avuçlar yukarı bakacak şekilde bacakların
üzerinde rahatça oturur. Terapist bir elini hastanın omurgasının yuvarlaklaşmasını önlemek
için sakrumun üzerine koyar. Diğer elini yine başının üzerine koyar. Uygulamanın geri kalanı
ayakta duruştaki test gibidir.

Otururken bacaklar devre dışı kaldığı için bu test bize yalnızca gövdedeki fasyaların
gerginliği hakkında fikir verir. Ayakta uygulanan testten sonra terapist bu testle gerginliğin
üst tarafta mı yoksa bacaklarda mı olduğunu ayırt edebilir.

Yatarken uygulanan Listening Testi

Hasta gözleri kapalı rahatça sırtüstü yatar. Sırtüstü yatışta yerçekimi büyük ölçüde devri
dışıdır. Belirgin fasyal gerginlikler yatış pozisyonunda da kendini belli eder. Burada “hastanın
disfonksiyonunun üzerine kıvrıldığından” bahsedilir. Gerginliğin bulunduğu bölge,
konkavitenin tepe noktasının olduğu bölgedir.

Terapist ayakucunda durur ve önce bacakları kaldıraç kolu olarak kullanır.

1. Terapist ayakları plantar fleksiyona bastırır ve sonra bırakır (rebound). Ayak ne kadar
hızlı yukarı kalkarsa o taraftaki fasya gerginliği o kadar fazladır demektir.

2. Terapist ayakları yukarı kaldırır ve bacakların ağırlığını kıyaslar. Daha ağır gelen
bacakta gerginlik vardır.
3. Terapist bacakları düz ve diadonal olarak çekerek gerinliğin yönünü tespit etmeye
çalışır.
4. Bundan sonra bacaklar iç rotasyona getirilerek sakroiliak eklem ve pelvis tabanındaki
gerginlikler test edilir.
5. Son olarak iç malleolleri bir araya getirerek bacak boyları kıyaslanabilir.
Sonra kollar kaldıraç kolu olarak kullanılır. Burada da yine terapist kolları farklı yönlere çeker
fasya gerginliklerini test etmek için. Sonra rölatif kol boyu test edilir. Burada önemli olan
hastanın akut bir omuz probleminin olmamasıdır.

Sırtüstü pozisyonu, en derin longitüdinal fasyamız olan dural keseyi de test etmek için de
elverişlidir. Bunun için baş ya da sakrum kaldıraç kolu olarak kullanılır.

Yatış pozisyonunda uygulanan Listening Testi yüzüstü yatışta da uygulanabilir. Özellikle


dorsalde olduğu şüphelenilen gerginliklerde tercih edilebilir.

Prensipte “listening” pasif bir “dinlemedir” ve vücudun her bölgesinden yapmak mümkündür
( örn.: abdomen , SSB, ayaklar…)!

Aktif Testler (Hareket testleri)

Burada hareketler bütün düzlemlerde yapılır ve kıyaslanır.

Özellikle ince ve zor testlerde hastanın primer ve / veya sekonder solunumundan faydalanılır.
Sekonder solunumun kullanıldığı testlerde hastadan derin soluk alması istenir ve bu sırada
terapist dokunun hareketini hissetmeye çalışır.
Primer solunum kullanıldığında terapist sadece izler.

Ayırıcı Tanı Testleri ( Aggravasyon, inhibisyon, Tenderpoints, Trigger noktaları, Chapman)

Ayırıcı Tanı testleri problemi daha iyi tanımlamaya yardımcı olurlar. Bunu yapmak için
hastanın semptomları ortaya çıkarılmaya veya kötüleştirilmeye (aggravasyon) çalışılır veya
hafifletilmeye çalışılır (inhibisyon).

Buna ilave olarak dokunun içindeki ağrılı noktalar (Tenderpoints, Trigger noktaları,
Chapman- Refleks noktaları, Mc Burney, Murphy…) tanı amaçlı kullanılabilir.

Fasyal Semptomlar

Fasyal bir probleme işaret eden bir dizi semptomlar vardır. Hem lokal hem sistematik
semptomlar vardır.

En erken işaretler düşük basınçla çalışan sistemlerde (venöz, lenfatik) staz oluşumudur. Ağır
bacaklar, varisler, sellülit, hemoroid gibi.

Kaşıntı, kas krampları, ağrılar (segmental olmayan) gergin fasya nedeniyle irrite olan sinirlere
işaret eder.
Daha derin fasya problemlerin semptomları, baş ağrısı, baş dönmesi, zihin bulanıklığı,
irritabilite ve bulantıdır.

Diğer semptomlar: solunumun kısıtlanması (pubise kadar inmez), gevşek bir şekilde sırtüstü
yatarken artmış lordoz, nedensiz genel zafiyet ve fasyanın tutunduğu yerlerde palpasyonla
ağrı.

Fasyalar, fiziksel ve kimyasal strese kalınlaşarak ve kireç tuzlarını çökerterek cevap verirler.
Bu da kronik staz ve kemiklerin adaptasyonuna (kalınlaşma) yol açabilir. Gerginlikler
çözülmez ise sonunda yapısal değişiklik meydana gelir (klasık tıp anlamında hastalık). Bir
osteopat fasyal diyagnoz yardımıyla hastalıklar henüz oluşmadan onları tanıma durumunda
olmalıdır.
Modül III
Fasya
Terapisi
Prensipler

Her eklem biyomekaniği gereği belirli bir açıda hareket kabiliyetine sahiptir. Hareket
sınırında çeşitli bariyerler tanımlanır. Aktif hareketin sonunda fizyolojik bariyer, pasif
hareketin sonunda elastik bariyer ve zarar vermeyen hareketin mutlak sınırı olan anatomik
bariyer.

doku gerginliği nötral doku gerginliği

Fizyolojik: simetrik hareket sınırı


Hareketi miyofasyal ve kemiksi yapılar sınırlar. Bu sınır terapist tarafından gergim artışı
olarak hissedilir. Tüm hareket açısının orta noktasında nötral nokta bulunur. Nötral noktaya
ne kadar yaklaşılırsa gerim o kadar azalır (“ease”, kolaylık); hareket sınırına ne kadar
yaklaşılırsa gerim o kadar artar (“bind”, sıkı/ setlik).

Eğer hareket patolojik olarak sınırlanmışsa restriktif bariyerden bahsedilir ve nötral nokta yeni
orta noktaya kayar (patolojik nötral nokta). Osteopatide patoloji hareketin serbst olduğu yöne
göre adlandırılır (restriksiyondan farklı olarak disfonksiyon).

Bariyer konsepti hareketin olduğu her yere uyarlanabilir, eklem hareketi olması gerekmez.
Her hareketin sınırına doğru bir gerim artışı/ sıkılık hissedilir nötral noktada ise gerim
minimumdur yani hareket serbesttir. Bu konsept osteopatinin her alanında kullanılır (visseral,
kranial, parietal).

Genel olarak üç tedavi olanağı vardır:


1. Direkt teknikler: restriktif bariyere doğru çalışılan
2. İndirekt ( fonksiyonel) teknikler: Terapist nötral noktayı arar
3. Kombine teknikler: indirekt/direkt, direkt/indirekt

Kombine teknikler hastanın özelliklerini en çok dikkate alan tekniklerdir. İndirekt teknikle
başlayıp, dokunun “rebound”unu bekleyip, bundan yararlanılabilir.
Her üç metotta da etkiyi arttırıcı yöntemler (enhancer) kullanılabilir: primer ve sekonder
solunum, hastanın istemli kas kontraksiyonu, yer çekimi…

Direkt Teknikler

1. Myofasyal release (Prof. WARD)


2. recoil (J.P. BARRAL)
3. Ritmik germe (J.P. BARRAL)
4. MET (F.L. MITCHELL sen.)
5. HVLA (çeşitli)
6. Trigger nokta tedavisi (TRAVELL)

İndirekt Teknikler (fonksiyonel teknikler)

1. balance&hold (Ph.E. GREENMAN)


2. dinamik fonksiyonel (Dr. JOHNSTON/ Drs. HOOVER)
3. Pozisyonlamayla gevşetme (L. JONES’a göre SCS)
4. unwinding

Kombine Teknikler

1. Ligamentöz artiküler strain (STİLL ve SUTHERLAND’e göre LAS)

Endikasyonlar:

Direkt teknikler daha çok kronik disfonksiyonlar, çok sert ve fibroze yapılar için uygundur.

İndirekt teknikler daha çok akut problemler (ağrı, ödem, infalamasyon) ve direkt tekniğe bir
kontrendikasyon varsa uygundurlar.

Myofasyal Release

Bu direkt teknikte daha büyük vücut bölgeleri tedaviye alınır: pelis, toraks gibi. Amaç
bölgedeki gerimlerde bir simetri oluşturmaktır.

Tedavi protokolü:

1. Test
2. Her yönde maksimal ön-gerim oluşacak şekilde pozisyonlama
3. Etki arttırıcı (enhancer)
4. En son etki arttırıcı solunum: en güksek gerimin olduğu pozisyonda apne (çoğunlukla
inspirasyon)
5. Yeniden testleme, gerekliyese protokolün tekrarlanması
Cave: Kontrendikasyon varsa (osteoporoz, kalp yetmezliği, hipertoni, psişik durumlar..)
indirekt teknikleri tercih edin.
Modül IV
Fonksiyonel
Teknikler
Balance and Hold

Bu indirekt teknikte, disfonksiyonu olan eklemler her düzlemde nötral noktaya getirilir
(balance) ve doku gerginliği kaybolana kadar (release) tutulur (hold). Burada bir palpe eden el
(listening eli) bir de hareket ettiren el vardır (motor el).

Protokol:
1. Test
2. Her düzlemde nötral noktaya getirme (fleks./ekst. , sağ/sol lateral fleks. , sağ/sol
rotasyon, A/P translasyon, lateral translasyon, traksiyon/ kompresyon)
3. Solunumu ayarlama: en az gerimin olduğu yerde apne ( genelde ekspirasyon olur)
4. release’i bekle
5. Yeniden testleme, gerekirse protokolün tekrarlanması

Bu teknikteki zorluk “release”in fark edilebilmesindedir. Release belirtileri: Primer


Respiratuar Mekanizmanın (PRM) canlanması, sekonder solumunum (SRM) canlanması, ısı
hissi, terapötik nabız, “erime” hissi, floating, tedavi bölgesinde rebound. İdeal durumda lokal
stillpunkt global stillpunkt ile entegre olur.
Fonksiyonel Dinamik

Fonksiyonel dinamik teknikler, balance&hold tekniklerin biraz daha ayrıntılandırılması


gibidir. Burada terapist devamlı dokuyla iletişim halindedir ve terapi sürerken en ufaktan en
büyük hareketlere kadar takip eder. Hasta ve terapist maksimum gevşemeyi bulmak için
devamlı hareket halindedirler. Sensorik el sürekli feedback sağlarken motorik her defasında
yeniden ayar yapar.

J.E. UPLEDGER tarafından geliştirilen “unwinding” (Çözme) fonksiyonel dinamik tedavi


tekniği olup, lokalden başlayarak tüm vücut “unwinding”ine varılabilir. Fonksiyonel
dinamikten farkı etkisinin lokal etkileri fazlasıyla aşmasıdır.

Unwinding protokolü:

1. El teması
2. Dokunun gittiği yeri elle takip etme
3. Hareket sona erince bekleme
4. Yeniden hareket olunca takip etme
5. İdeal olarak teknik gerçek sessiz noktada sonlanır
6. Yeniden testleme
Pozisyonlamayla Gevşeme (SCS)

SCS primer olarak posttravmatik durumlarda uygulanırdı. Buradaki özellik Dr. Jones!a göre
muhtemelen patolojik afferent uyaranlar sonucu dokuda oluşan hassas noktalardır
(tenderpoints). Trigger noktalarından farklı olarak, özellikle kemik çıkıntıları ve tendon
yapışma yerleri üzerinde bulunan küçük, basınca yayılmayan ağrıyla cevap veren ele gelen
sertliklerdir. Bu noktalar doğru pozisyonun teyidi ve tedavi etkinliğinin kontrolü için
kullanılırlar.

SCS Protokolü:

1. Hassas noktaların bulunması


2. Açığa çıkan ağrı %100 (subjektif VAS: 10) kabul edilir
3. Terapist en az % 50 ağrıda azalma hissedilene kadar o bölgede pozisyon değişikliği
yapar
4. 90 saniye tutulur, ağrı ortaya çıkarsa ince ayar yapılabilir
5. Pasif olarak başlangıç pozisyonuna getirme
6. Bölgedeki diğer hassas noktaları bulma ve tedavi etme

Dikkat edilecek konular:

1. birden fazla hassas nokta bulunursa, tedaviye proksimal noktalardan başlanır.


2. Önce hassasiyeti en fazla olan noktalar tedavi edilir.
3. Önce en fazla hassas noktası olan vücut bölgesi tedaviye alınır.
4. Bir seansta en fazla 6 nokta tedaviye alınır.
5. hassas noktalar sıralı olarak bulunuyorlarsa tedaviye medialdekinden başlanır.
6. Terapötik etkiyi arttırmak için solunum durdurulabilir (çoğunlukla ekspirasyon apnesi)
7. 90 saniye yanlıca yaklaşık bir süre belirtir. Esas kriter hassas noktanın kaybolmasıdır.
8. Yeni bulgulara göre, bu metot yalnızca travmatik değil, diğer ağrı noktalarının da
başarıyla tedavisinde kullanılabilir.
Modül V
Global ve
Tarihsel
Teknikler
Fasyalar, bütüncül prensibi uygulamaya çok elverişli yapılardır. Amaç, kişinin bir bütün
olarak myofasyal dengeye ulaşmasıdır.

Neidner

Dr. Neidner Dr. Sutherland’ın öğrencisiydi. Kendi ismini alan yöntemi başilangıçta kas
atrofili çocuklarına uygulamıştı. Daha sonra Dr. Fryman bu teknikleri başarıyla spastik
çocuklarda kullandı. Bu teknikler rahatlatıcıdır ve hastanın otonom sinir sistemini bir dengeye
kavuşturur.

Tedavi protokolü:

Terapist tedavi boyunca hasta yatağının aynı tarafında kalır (solunda). Fasyal geçiş bölgelerini
kendinden uzağa ve kaudale iter.

Sırtüstü yatış:
1. Torakal çıkış
2. Sol omuz
3. Torakoabdominal (diyafram)
4. Pelvis
5. Sol bacak
Yüzüstü yatış ( terapist yerini değiştirmiyor):
1. Omuz kuşağı (hastanın yüzü karşıya dönük)
2. Sağ kol
3. Torakolumbal geçiş (diyafram)
4. Pelvis
5. Sakrum
6. Sağ bacak
Burada da yine terapist dokuyu gerer ve tutar ta ki bir gevşeme olana kadar. Tedavinin
sonunda primer ve sekonder solunum derinleşmiş ve otonom sistem dengeye kavuşmuş
olmalı.
Bowstring (R. Becker’e göre Diyafram Tedavisi)

Bowstring teknikleri, geliştirilmiş bir grup Suthertekniğinden ibarettir. Amacı orta hattaki
fasyaları gevşetmektir Bowstring ismi, orta hattaki fasya ve tendonların omurgayı bir yay gibi
gerdiği benzetmesinden gelmektedir ( Bowstring = yay). Omurganın serbest hareketi ancak
gevşek bir santral tendon (fasya) ile mümkün olur. Bu nedenle Bowstring teknikleri omuga
tedavilerini tamamkamaktadırlar.

1. Teknik: Fasya Masseterica

Hasta sırtüstü yatar, terapist baş ucunda durur. Terapist işaret, orta ve yüzük parmaklarını m.
Masseter’in ön kenarına yerleştirir ve mediale doğru bastırır, üst dış sırasına ulaşana kadar.
Buradan nazikçe temporaomandibüler ekleme doğru çeker, ta ki doku gevşemesi (release)
olana kadar.

2. Teknik: Fasya Mandibularis

Hasta sırtüstü yatar. Terapist başucunda durur ve çenenin hemen altında parmak uçlarıyla ağız
tabanı fasyasına dokunur. Önce içe, sonra çene açısına doğru (angulus) gevşeme gerçekleşen
dek çeker.
3. Teknik: Fasya Servikalis Superior

Hasta sırtüstü yatar. Terapist başucunda durur ve başparmaklarını sternokleidomastoid kasının


yapışma yerinin hemen lateraline klavikulanın arka kenarına yerleştirir. Fasyayla temas edene
kadar kaudale bastırır, fasyayı kavradıktan sonra akromiyon yönünde laterale çeker ve
gevşemeyi bekler.

4. Teknik: Sternum unwinding

Hasta sırtüstü yatar, terapist baş ucundadır. Terapist el kökünü manibrium sterni parmak
uçları ksifoidi kavrayacak şekilde sternumun üzerine yerleştirir. Önce santrale doğru bastırır
sonra eliyle kavis yaparak sternumu boylamasına komprese eder. Bu şekilde santral tendonun
sternumun altında unwinding sürecini başlatması beklenir. Terapist doku hareketini takip eder
ve geri dönüşü engeller. Doku devinimi durduğunda tedavi sonlanır.

5. Teknik: Triangulare Sinistrum


Hasta sırtüstü yatar ve terapist yanında durur. Terapist başparmağını epigastrik açıya, orta
hattın sol tarafına kotsal arkın altına yerleştirir. İçe doğru bastırışır ve denge noktası
bulunmaya çalışılır. Buradan terapist parmağını kostal arkı izleyerek laterale doğru ilerleterek
en gergin yeri arar. Gerginlik kaybolana kadar burada bekler.
6. Teknik: Teres Hepatis

5.teknikle aynıdır, sağ tarafta uygulanır.

7. Teknik: Linea Alba

Bu teknik, gerginliğin yerine göre, umblikusun alt ve üst tarafında uygulanabilir. Terapist
sırtüstü yatan hastanın yanında durur ve her iki elinin işaret, orta ve yüzük parmaklarını yan
yana linea ablanın üzerine yerleştirir. Önce fasyayla temas kurana kadar derine bastırılır.
Burada parmaklar birbirinden ayrılıp parmaklar ulnare yatırılarak fasya gerilir. Gerginliğin
geçmesi beklenir.
8. Teknik: Umblikal Gevşetme

Göbek deliğinde 4 fasyal yapı buluşur. Üç mesane ligamanı (plica umblicalis mediana ve
medialis sinistra ve dekstra) ve lig teres hepatis. Dolayısıyla hem üst karın hem pelvis içindeki
gerimler umblikusu gerebilir. Terapist başparmağını göbek deliğine yerleştirerek bir saat
yönünde bir de saatin tersi yönünde rotasyon serbestliğini test eder. Daha serbest olan yön
tedavi yönüdür (indirekt teknik). Başparmak serbest yönde sınıra kadar döndürülür orada
dokunun gevşemesi beklenir ve döndürmeye devam edilir tam tur (360derece) tamamlanana
kadar.

9. Teknik: Fasya Presakralis

Terapist yanda durur. Dominant elinios pubisin üst tarafına, başparmak bir taraf , diğer
parmaklar karşı taraf rektus kılıfına gelecek şekilde yerleştirir. Parmaklar yavaşça derine
sokulur, mümkünse sakrumun pelvik yüzüne kadar. Tedavi sakrumun salıncak hareketinin
başlamasıyla sona erer.
10. Teknik: Pelvik Taban

Terapist tedavi edilecek tarafta oturur ve hastanın fleksiyona getirmiş olduğu bacağın dizini
omzuna dayar. Kaudal taraftaki elin üç parmağı ile tuber ischiinin medialinden derine dalar
(birkaç santim !) pelis tabanına ulaşana kadar. Nefes vermeyle daha derine gider ta ki terapist
hastanın soluk alış verişini parmak uçlarında hissedene kadar.

11. Teknik: Traktus İliotibialis

Terapist tedavi edilecek tarafta durur. Traktus palpe edilerek gergin nokta bulunur. Buraya iki
başparmak üst üste getirilerk posteromedial yönde kuvvetli baskı uygulanır ta ki doku
gevşeyene kadar.

12. Teknik: Membrana İnterossea

Terapist tedavi edilecek tarafta durur. Kranial elle hastanın bükülmüş olan dizini diz
arkasından, kaudal el ile de topuğu tutar. Kranial elin başparmağı fibula başını distale iterken ,
kaudal el arka ayağı inversiyona çeker. Bu hareket membranı gerer. Gevşeyene kadar
beklenir.
Tüm Vücut Unwinding (SER= somato emotional release)
Tüm vücut unwinding’i yukarıda tarif edilen teknikleri izler. Bu esnada terapist PRM ile
temas eder aynı zamanda Upledger’e göre enerji blokajları (enerji kistleri) tedavi sırasında
serbest kalır. Uygun tedaviyle bu blokajlar çözülebilir (somato emosyonel gevşeme).

Turkey Tekniği

Bu tüm karın bölgesini içine alan global bir tekniktir.

Yapılışı:
Hasta karnı terapistin elleri üzerine gelecek şekilde yüzüstü yatar. Yer çekimi etkisiyle
karında bir unwinding süreci başlar, terapist de elleriyle izler. Karın bölgesinde genel bir
dengeye ulaşıldığında tedavi sonlandırılır.
Endikasyonlar:
Korkan, çok gergin olan veya gıdıklanan hastalara uygun bir tekniktir. Hamilelerde yan
yatışta veya dört ayak pozisyonunda yaoılabilir.

Diyaframlar (Fryman yöntemi)

Diyaframlar genelde uzunlamasına yapılanmış fasya sisteminde enine uzanan yapılar


oldukları için, onlara etki ederek tüm fasya sistemi gevşetilebilir.

Yapılışı:
Üç anatomik diyafram ( D. Urogenitale, D. Abdominale, Tentorium) solunumla test edilirler.
Test ve tedavi sırası kaudalden kranialedir.

Diafragma urugenitale:
Hasta bacakları bükülü olarak sırtüstü yatar. Terapist üç parmağı ile fossa ischiorektalise
sokularak, dokuyu ön gerginliğe getirir. Hasta derin nefes alıp verir. Bu esnada simetri kontrol
edilir. İndirekt veya kombine teknik uygulanabilir.
Diafragma abdominale:
Hasta bacakları bükülü olarak sırtüstü yatar. Terapist başparmağı ile diaframın altına sokulur
ve dokuyu öngerer. Yine derin soluk aldırarak simetriye bakılır. İndirekt veya kombine teknik
uygulanabilir.

Diafragma kraniale (tentorium)

Hasta sırtüstü yatar. Terapist “kelebek tutuşuyla” (parmak kulakta tutuşu) her iki temporal
kemiğe dayanır. Derin inspirasyonla temporal kemikler dış rotasyona gitmeli ve ekspiarsyonla
tersi hareket olmalı. İndirekt veya kombine teknik uygulanabilir.
“Paradoks Solunum”: Osteopatide bu üç anatomik diyaframın asenkron hareket ettiği
anlamına gelir. Bu ya travma nedeniyle ya da iç dengenin kaybolması sonucu olur.
Normalde tüm diyaframlar inspirasyonda kaudale, ekspirasyonda karaniale hareket eder!
Paradoks solunumun tedavisi birbirine komşu olan iki diyaframın senkronizasyonu ile olur.
Modül VI
Bölgesel
Teknikler
Önemli Fasyaların Tedavileri

Osteopatide her tedavide aynı zamanda fasyalarla çalışılır: visseral osteopatide organ zarları
ve mesos, kraniyal osteopatide dura ile örneğin. Bu nedenle bu modülde en önemli fasyaların
tedavi olanaklarını ön plana çıkarmak istenmiştir.

Boyun Fasyaları

Üç katmanda incelenir: Fasya servikalis superfisialis, media ve profunda/ prevertebralis.

1. Fasya sevikalis superfisialis

Mitchell’e göre bu fasyanın kısalması boyun ekstansiyonunu kısıtlayabilir.

2. Fasya sevikalis media

Bu tabaka boynun damar sinir demetini sarar ve başın kanlanmasında önemli rol oynar.
3. Fasya servikalis profunda

Bu fasya oksiputun pars basillarisine tutunur (tuberkulum farengeum) ve kafa tası tabanının
sanral tendona bağlar.

Fasya klavipektoralis

Orta boyun fasyasının uzantısıdır ve pektoralis minör kası ile kolun nörovasküler demetini
sarar.

Fasya aksillaris ile devam eder. Bu fasyanında kolun vasküler ve nerval beslenmesinde rolü
vardır.
Fasya subskapularis

Fasya aksillarisin skapula altından dorsale devamıdır ve o bölgenin dolaşımında rolü vardır.
Bu fasyanın izin verdiği skapulanın hareketliliği, oranın dolaşımını desteklemenin yanında
solunumu ve otonom beslenmeyi de desteklemektedir.

Fasya presakralis

Prevertebral fasyanın kaudale uzantısıdır.

Fasya poplitea

Popliteayı oluşturur ve baldırın dolaşımını sağlar.


Aponevrosis plantae

Ayak arkını sağlamlaştırır.

Fasya torakolumbalis

M. latissimus dorsinin tutunma yeridir ve pelvisi omuz kuşağı ile servikal omurlara bağlar.
Alt sırta stabilite verir.
Literatür önerileri:

1. Faszien, S. Paoletti; Urban & Fischer Verlag


ISBN : 3-437-56100-6

2. Osteopathische Körpertechniken nach W.G. Sutherland Urban & Fischer Verlag


ISBN : 3-8304-5226-7

3. Strain-Counterstrain, L.H. Jones; Urban & Fischer Verlag


ISBN : 3-43756220-7

4. Lehrbuch der osteopatischen Medezin, P. E. Greenman; Hauk


ISBN : 3-7760-1691-4

5. DVD Fascien @ Fluida, T.Esser OZK Berlin


6. Anatomie und Ontogenese, E.Blechscmidt FE-Medienverlag Kisslegg
ISBN : 3-928929-45-3

7. Funktionelle Embryologie, J.W. Rohnen; Schattauer Verlag


ISBN : 3-7945-2285-0

8. Medizinische Embryologie, J. Langmann; Thieme Verlag


ISBN : 3-13-446608-2

You might also like