Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

Eğitimle İlgili Bir Analojinin Çözümlenmesi

Hasan Aydın

Tü rk eğitimbilimleri yazınında, eğitim sö zcü ğü nü “eğ-mek” kö kü ne dayandıran oldukça


yaygın bir gelenek sö z konusudur. Bu nedensiz olmasa gerekir; çü nkü dilimizde ve
kü ltü rü mü zde eğitimin eğip bükmekle ilişkisini kuran yan kaynaklar bulunmaktadır. Dilimize
yerleşmiş, “ağaç yaş iken eğilir” diye bir atasö zü mü z vardır ve bu atasö zü genelde eğitimle
ilişkilendirilir. Yine, “demir ne kadar sert olsa da ateş onu yumuşatır” diye bir sö zü mü z daha
bulunmaktadır ve bunun da eğitimle bağı kurulmaktadır. Burada da, ateşin yumuşattığı
demirin “eğilip bü kü lme” ö zelliğine vurgu yapılmaktadır. Tü rk eğitimbilimleri yazınında,
kimi modern eğitim bilimciler, eğmek ve bü kmek anlamındaki kö ke itiraz etseler de, bu
kabul hala kitlelerce sü rdü rü lmektedir. Aynı durum siyasiler için de geçerlidir; onlar da
eğitimin eğip bü kmekle ilişkilendirilmesinden pek rahatsızlık duymamaktadırlar. Ö yle
anlaşılıyor ki, eğmek ö zelliğiyle eğitim, dindarlar için dine ve geleneklere, siyasiler için de
bireyin siyasal sistemin istediği şekilde bir insan olması yolunda çaba gö stermesi anlamında
ele alınmaktadır. Yaygın kü ltü rde ve kimi yapıtlarda, eğitimle eğmek arasında bir bağ
kurulunca, doğal olarak, anne-baba, ö ğretmenler ve ü niversitelerde akademisyenler hep eğip
bü kmeye odaklanmaktadır. Sırf bunlar da değil, siyasiler de iktidarı ele geçirir geçirmez,
eğitim sistemleriyle oynayarak, çocukları kendi ideolojilerine eğmeye yö nelmektedirler.
Kü ltü rü mü zde, anne-babalar, çocukları kendi adet, ö rf ve ananelerine eğerken, onları ö zde
kendilerine benzetmeye; ö ğretmenler kendi dü şü ncelerine ve inançlarına; siyasiler ise kendi
ideolojilerine doğru eğmeye çalışmaktadırlar. Yani herkes çocukları eğip bü kmeye
çalışmaktadır. Bir anlamda, Kant’ın dediği gibi, ‘herkes, dur, dü şü nme ve itaat et demekte’,
eğitim de bunun bir aracına dö nü şmektedir.

Tam bu bağlamda şu soru sormak gerekiyor; eğitimi, “eğ-mek” kö kü ne bağlayanların sık sık
kanıt olarak sundukları “ağaç yaş iken eğilir” atasö zü doğru bir sö z mü dü r? Gelin bu soruya
doyurucu bir yanıt bulabilmek için çö zü mlememizi derinleştirerek sü rdü relim.

“Ağaç yaş iken eğilir”, atasö zü “gerçek anlamda” alınabileceği gibi, -yani ağacın yaş iken
eğilebileceği-, eğitimle ilişkilendirilerek “analojik anlamıyla” da ele alınabilir. Sö z konusu
atasö zü nü n Tü rk kü ltü rü nde ve eğitimbilimleri yazınımızda eğitimle ilişkilendirildiği
dü şü nü lü rse, gerçek anlamdan çok analojik anlamda ele alındığını anlaşılmaktadır. Her
analojik yaklaşım, bir parça ö rtü lü dü r, benzeyen-benzetilen ilişkisinin, benzetmelerde
kullanılan sö zcü klerin berraklaştırılmaya, aydınlatılmaya, yerli yerine oturtulmaya
gereksinimi bulunmaktadır. Atasö zü nü , eğitime transfer ettiğimizde, genelde ağaçla,
ö ğrenen; yaş ile çocukluk veya gençlik dö nemi, eğmekle de eğitim arasında bağ kurulmuş
olduğu anlaşılmaktadır. Tam bu bağlamda, ağaçla, ö ğrenen, yaş ile çocukluk veya gençlik
dö nemi, eğmekle eğitim arasında gerçekten bağ kurulabilir mi sorusunu sormamız
gerekmektedir. Bu soyu yanıtlamaya yö nelik çö zü mlememiz, analojinin niteliğine ilişkin
doyurucu bir yanıt bulmamızı olanaklı kılacaktır.

Analitik dü şü nen hiçbir eğitimcinin, doğrudan ağaçla ö ğrenen kimse arasında analojik bir
bağ kuramayacağı açıktır. Ağaçla, ö ğrenen arasında bağ kurmak, ağacı bilinçli saymak ya da
en hafif deyişle, ö ğreneni bilinçsiz saymak anlamına gelmektedir. Bu haliyle analojinin
ö nemli bir sorun içerdiği açıktır. Belki burada, bir fidanın yetiştirilmesiyle çocuğun
yetiştirilmesi arasında analojik bir bağ kurulabilir ve bu durumda, bir fidanın/ağacın
yetiştirilmesinde olduğu gibi çocuğun yetiştirilmesine de ö zen gö stermek kastedilebilir. Bu
bir parça anlamlıdır; çü nkü deneyimlerimizle biliyoruz ki, fidanları/ağaçları, doğalarını
gerçekleştirmek için zararlı etmenlerden korumak, sulamak, budamak vb. gerekmektedir;
aynı durumun çocukları yetiştirmek için de gerekli olduğu ileri sü rü lebilir. Onların da
doğalarını gerçekleştirmeleri için, zararlı unsurlardan, zararlı çevreden vb. korunmaları
şarttır. Ancak atasö zü ndeki benzetmenin bu anlamda olmadığı açıktır; çü nkü atasö zü
fidanın/ağacın doğasını gerçekleştirmesinden değil, onu eğmekten sö z etmektedir.

Yaş sö zcü ğü yle, çocukluk ya da gençlik dö nemi arasında kurulan bağa gelince bu da
sorunludur. Ancak burada tek sorun analoji değildir; aynı zamanda yaş sö zcü ğü de
sorunludur. Çü nkü yaş sö zcü ğü Tü rkçede çok anlamlı bir sö zcü ktü r. Şemseddin Sami’nin
Kamusu Tü rki’sine bakılırsa, yaş sö zcü ğü , a) “toprak yaştır”; “yaş çamaşır”, “yaş ellerinle
tutma”, “gö zü yaşlı” ö rneklerinde olduğu gibi, ıslak, nemli, sulu, kurumamış; b) “Yaş sebze”
deyişinde olduğu gibi, taze, yeşil, kö rpe, kurutulmuş olmayan; c) “yaşın kaç”, “genç yaşında”,
“yaşını başını almış” deyişlerinde olduğu gibi, ö mrü n miktarı ve derecesi gibi anlam
ö beklerine sahiptir. Bu çö zü mlemeye gö re, atasö zü ndeki yaşın en az iki anlama alınabileceği
açıktır. İlki, taze, kö rpe anlamı dü şü nü lerek “ağaç, taze/kö rpe/fidan, iken eğilir; ikincisi ise,
ıslaklık anlamına alınarak, ”ağaç nemli/ ıslak/ su yü rü mü şken eğilir” anlamıdır. İkinci anlam,
yaşın karşıtı olan kuru ile birlikte değerlendirildiğinde, belli bir dö neme, ağacın yaş olduğu,
su yü rü dü ğü dö neme vurgu yapsa da, ağacın fidan/kö rpe halini aşmaktadır. Biz
deneyimlerimizle biliyoruz ki, ö rneğin fındık ağacında olduğu gibi, kartlaşmış ağaçlar bile
bahar ayında su yü rü yü nce eğilebilmektedir. Yani su yü rü dü ğü nde, ağacın ö mrü nü n bir
ö nemi kalmamaktadır. Bu haliyle atasö zü ağaçlar için bile genellenemeyecek niteliktedir.
Ancak, atasö zü nü n ilk anlam ö beği yani, taze, genç, fidan anlamı daha genel bir kabul
gö rmü ştü r. Aslında bu da genellenemez, sö zgelimi incir fidanı eğmeye kalkışılırsa
hemencecik kırılabilir. Ancak kü ltü rü mü zde, “ağaç, taze/kö rpe/fidan, iken eğilir denilmek
istendiği açıktır. Nitekim aynı atasö zü nü n “ağaç yaş/genç/fidan/yeşil iken eğilir”
versiyonları da bulunmaktadır. Sö zü n anlamı buysa, her şeyden ö nce bu sö z, yetişkinlerin de
ö ğrenebileceği gerçeğine gö zlerimizi yummaktadır. Bugü nkü pedagojik bilgimizle sö ylersek,
ö ğrenmenin yaşı yoktur; ö ğrenme yaşam boyu sü rer. Bu anlamda eğitimin bir sonu
bulunmamaktadır. Yetişkinlerin ve yaşlıların ö ğrenmelerinde gerilemelerin, yavaşlamaların
olduğu ileri sü rü lse de, onlarda ö ğrenmenin olmadığı sonucuna varılmaz. Hele içinde
yaşadığımız bilgi-iletişim teknolojilerinin hızla değiştiği, bilgilerin sü rekli gü ncellendiği bir
ortamda, yaşama ayak uydurmak için her yaştaki insanın kendini yenilmesine gereksinim
vardır ve bu da sü rekli eğitim ve ö ğretimi zorunlu kılmaktadır. Atasö zü nü n içerdiği bu hata,
Nigel Warburton’un da dikkatini çekmiştir. Nitekim o dü şü nce yanlışlarını ele alırken
atasö zlerine de değinir ve şö yle der:

“Atasö zlerinin birçoğunda doğruluk payı bulunur ve bazıları gerçekten de çok engin bir
bilgelik içerir, ama gü venilir bir bilgi kaynağı değildirler ve yanıltıcı olabilirler. Ö rneğin,
ağaç yaş iken eğilir sö zü nü alalım. Bu sö z ne bü tü n ağaçlar için doğrudur ne de bü tü n
insanlar için, çü nkü yeteneklerinde kö klü sıçramalar yapabilen bir sü rü yaşlı insan vardır.
Yaşlandıkça yeni davranış biçimleri geliştirmenin zor olduğu doğru olsa da, bunun herkes
için her bakımdan doğru olduğu sö ylenemez. Oysa bu darbımeselde, yaşı ilerlemiş birine
hiçbir koşulda yeni bir şey ö ğretmenin mü mkü n olmadığı sö ylenmektedir ki, bu acele
yapılmış bir genellemedir ve tabi ki yanlıştır. Bö yle gö rü nü şte bilgece olan sö zler, bir
yetkili ağız rolü oynarsa, eleştirel dü şü nceye yer kalmaz. Derinlik izlenimi yaratmak,
gerçek anlamda derinlik ile aynı şey değildir.”

Warburton, ağaç yaş iken eğilir atasö zü nü , belirsizliği yü zü nden bazı/bü tü n karşıtlığı
yaratması, yetkili ağız konumuna geçmesi ve erken genelleme yapması yü zü nden haklı
olarak eleştirmektedir ve ö zellikle sö zü n yetişkinlere yö nelik gerçeklikle ö rtü şmediğini dile
getirmektedir. Tü rkiye’de yetişkin eğitiminin ihmal edilmişliğinde, anılan atasö zü nü n yetkili
ağız konumuna geçtiğini dü şü nmek için yeterli neden bulunmaktadır; zira Tü rkiye’de çok
yaygın olmasa da, bü tü n dü nyada yetişkin eğitimi konusunda gü çlü çalışmalar yapılmaktadır;
bizde ise yetişkin eğitimi neredeyse tü mü yle camilere ve imamlara bırakılmış durumdadır.
Atasö zü , ”ağaç nemli/ ıslak/ su yü rü mü şken eğilir” anlamına alınırsa, sö zü n yaşam boyu
ö ğrenmeye karşı olmadığı şeklinde yorumlanması olasıdır; zira her ne kadar burada ağacın
su yü rü dü ğü bahar ayları dö nemine vurgu yapılmış olsa da, doğadaki dö ngü gereği, bu ö mü r
boyu anlamına da alınabilir. Bu haliyle sö z bir parça yaşam boyu ö ğrenmeyle, biraz zorlama
da olsa, ilişkilendirilebilir.

Atasö zü ndeki eğmek ile eğitim arasında kurulan analojiye gelince, kanımca bu da oldukça
sorunludur. Eğmek, Divanü Lugati’t-Türk’e bakılırsa, Tü rkçede bü kmek, kıvrık hale getirmek
anlamına gelmektedir ve nesneler için kullanılmaktadır. Bunu analojik bile olsa insan için
kullanmak, etik ve bilimsel durmamaktadır. Çü nkü insanın doğasına yaklaşımı eleştiriye
açıktır ve eğilen insan, eğilip bü kü lmeyi ö ğrenir; kendini ve yeteneklerini keşfetmek yerine,
birisine, bir dü şü nceye, bir inanca, bir ideolojiye kul kö le yapılır. Bu kişinin dü şü nerek,
taşınarak, seçeneklerle yü z yü ze gelerek, tercihler yaparak ö zneleşmesini engellediği gibi,
eylemlerinin sonuçlarını ü stlenmesine, yani kişi olmasına da engel teşkil eder. Yine eğilip
bü kü ldü ğü için, sorgulama ve eleştirme geleneği kö kleşemez. Eğilen-bü kü len nasıl sorgular,
nasıl eleştirir, nasıl yeni açılımlar yapabilir, nasıl kendisi olabilir? Sonra eğmek fiili, gü çlü bir
pragmatist ö ğe de içerir. Sö zgelimi annem, bir fidanı belli bir yö nde bü yü mesini isterse, onu
başından istediği tarafa eğer ve onu istediği yö ne bağlar. Onun gö lgesinden yararlanmak
istiyordur; ondan çardak yapmak istiyordur vb.. Eğilen fidan, fidan olmaktan çıkıp, annemin
amaçlarına hizmet eden bir fidana ve ağaca dö nü şü verir. İşte bu nedenle, çocuklarımız eğip
bü ken eğitim sistemi, onların kendileri olmalarına izin vermez; onları yetiştiricilerin,
siyasilerin, din adamlarının, ailenin vb. istedikleri amaca hizmet eden kö lelere dö nü ştü rü r.
Bu eğitim değil, olsa olsa, bir tü r fikir ve dü şü nce aşılamasıdır ve aşılamanın eğitimle bir bağı
yoktur. Tü rkçede sö zü n tek versiyonu, “ağaç yaş iken eğilir” değildir; “ağaç yaş iken doğrulur”
versiyonu da bulunmaktadır. Ancak bu versiyon çok yayılmamışa benzemektedir. Oysa bu,
pedagojik olarak daha anlamlı gö zü kmektedir.

Şu halde, çö zü mlememizden yola çıkarsak, “ağaç yaş iken eğilir” atasö zü nü n eğitimle ilgili
kullanımına meydan okumak gerektiği açıktır. Hiçbir aklı başında eğitimci bu sö zü eğitim
bağlamında kullanmamalıdır; eğer bilerek kullanıyorsa, o eğitimci değil, olsa olsa bir ideolog,
ya da fikir aşılayıcısı olarak gö rü lmelidir.

You might also like