İstanbul'un Kadınları Ve Müzikal Kimlikleri

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 17

itüdergisi/b

sosyal bilimler
Cilt:3, Sayı:2, 3-19
2006

İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

Şefika Şehvar BEŞİROĞLU


İTÜ, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı, Müzikoloji Bölümü, Maçka Yerleşkesi, Maçka, İstanbul

Özet

Etnomüzikolojide, kimlik ve cinsiyet üzerine yapılan çalışmalar, 1970’lerden sonra feminist hareket ve
antropolojideki gelişmelerden dolayı sağlanan etkiyle, toplumdaki kimlik ve cinsiyet ayrımının kültürel
olarak yapılanmış düşüncelerine ve bunun müzikal davranış ile arasındaki bağlantıların araştırılmasına
daha çok dikkat çekmiştir. Dünya müziklerinin kültürel ve disiplinlerarası bir anlayışla değerlendirilmesi,
“Etnomüzikoloji”nin yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte gelişerek müziğin farklı alanlarını ilgilendiren
çalışmaların ilgi görmesi ile de dünya müzik kültürleri içinde yeni başlıklar olarak “müzik ve kimlik”,
"müzik ve toplumsal cinsiyet" özellikle de "müzik ve kadın" konularını popüler bir hale getirmiştir. Os-
manlı dönemi ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde musiki hayatı içinde kadının rolünü belirleyen çalışma-
lar da bu çerçevede, yeni bir araştırma alanı olarak önem kazanmaya başlamıştır. Osmanlı İmparatorlu-
ğu’nda müzik, özellikle destek olan padişahlar zamanında canlılık göstermiş, bazı padişahlar müzikten
hoşlanmadıkları için saray içindeki toplantılarda fasıllara rağbet edilmemiş ve müzik hareketlerinde du-
raksamalar olmuştur. Osmanlı kültür hayatında müzik faaliyetleri sarayın dışında hiç bir zaman durak-
sama göstermeden devam etmiştir. Özellikle sultan efendilerin, paşaların, vezirlerin ve devlet ileri gelenle-
rinin saray, konak ve yalılarından müzik hiç eksik olmamıştır. Elimizdeki yazılı kaynaklar açısından Os-
manlı’da harem ve hanım müzisyenlerle ilgili detaylı bilgilerin olmaması, özellikle o dönemdeki icracı ve
bestekârların isimlerini tespitte bize büyük bir güçlük yaratmaktadır. Bu kaynakların hemen hemen tama-
mının bir erkek bakışı ile erkek egemen bir toplum içinde yazıldığını düşünürsek; bu noktada Fatmagül
Berktay’ın belirttiği “Kadın Tarihi” bakışının konu ile nasıl örtüşmesi gerektiği ve “Hangi İnsan?” soru-
suna çok net cevaplar bulunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. “Feminist tarihçilik” anlayışı içinde ko-
nuya bakmak, bu konunun değerlendirilmesinde ve detaylı olarak incelenmesinde önemli bir yaklaşım
olarak karşımızda durmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Etnomüzikoloji, toplumsal cinsiyet, müzik ve kadın, İstanbul, Osmanlı’da kadın müzis-
yen kimliği.

*
Yazışmaların yapılacağı yazar: Şefika Şehvar BEŞİROĞLU. besir@itu.edu.tr; Tel: (212) 293 13 00, dahili: 2795.
Makale metni 21.09.2006 tarihinde dergiye ulaşmış, 24.09.2006 tarihinde basım kararı alınmıştır. Makale ile ilgili tar-
tışmalar 31.07.2007 tarihine kadar dergiye gönderilmelidir.
Ş. Ş. Beşiroğlu

The women of Istanbul and their mu- raz, Tebriz, Semarkand, Bukhara, Horasan, Edirne,
Bursa and Istanbul provide valuable visual informa-
sical identities tion about the important role women played in the
arts, especially in music. From the beginning of the
Extended abstract Empire, music was an important aspect of social and
Gender, the cultural structuring and variability that cultural life. The contribution of women to Ottoman
is based on common sense and biological differ- music became an integral part of community social
ences, are the stable physical features that enable us life and became incorporated into the traditions of
to distinguish male and female individuals. The the society which were as strong among the people
word gender can be defined as an interpretation of who lived in cities as it was in the court of the Sul-
male and female sexes in a social structure or it tan. While men received their music education in the
combines a principle of social organization and a Enderun (educational institution within the palace),
set of ideas, is in fact culturally constructed and "Women's Quarters"- Harem provided equally good
variable. Related to this, gender is one of the most music education for women. In addition, they were
important concepts determining men and women’s sent out to the homes of the best available instruc-
musical identities and roles in social and cultural tors of the time for their musical training. Women of
life. In many societies, these sexual categories link the palace received good music education either in
up with other symbolic dualisms, creating concep- the Harem or from teachers outside, formed ensem-
tual clusters (male/female, nature/culture, pub- bles and contributed to the joyful celebrations of
lic/domestic, etc.) that provide a framework for gen- different occasions. By educating young women of
der identity. After the 1970s, gender studies were the elite outside the palace, they also played an im-
started through the leadership of feminist scientists portant role in the development of urban music in
and popularized by female academicians. Musical the Ottoman Empire. In Ottoman society, the par-
activities of men have been studied until 1980s ticipation of women in music was not limited to the
showing “a male-centered music making and his- palace. Well to do families, high-ranking bureau-
tory” (Koskoff, 1989). When looking at women re- crats and others of the educated class enjoyed musi-
lated studies, differences occur in their methodolo- cal performances in their residences. However, until
gies. If women live in a male dominated society and the 19th century, public entertainment was not com-
culture, and if there are some restrictions, and if the mon and "going out" to such facilities was not con-
worlds of women and men have been lived sepa- sidered "proper". Most entertainment took place in
rately in a society; both of these sexes naturally have homes, and women involved in these musical activi-
different and independent cultures and musical con- ties were praised for their talents. It was especially
ceptions. Today, in Turkey, there are very few stud- important for a bridal candidate to be proficient in
ies on women musicians and the musical role of music to convey the message that she would be able
women in various areas such as wedding ceremo- to entertain her future husband. While sources about
nies, musical entertainment, and funeral lamenta- women musicians of the Empire are limited, avail-
tions that take place in urban or rural cultural set- able material clearly indicates that they were abun-
tings, and women’s musical activities during Otto- dant; they established institutions which provided
man times in the palace and the cities. This litera- music education to many women. The activity of
ture is not as rich as western sources. Some of these women in the musical world of the Empire enabled
studies are based on fieldwork while others are them to make important contributions to musical
based on historical investigation. Even though bib- culture. Women's involvement in Ottoman music and
liographic sources focusing on the participation of their interest and participation in western music
women in the establishment of Ottoman musical from the beginning of the 19th century played an
traditions are limited, a number are available. These important part in establishing a permanent place in
sources try to establish some references that would music for women in the Turkish Republic. Today
help us understand the role of women in Ottoman there are numerous women composers and perform-
musical traditions. Until the 17th century Ottoman ers employed by private or state-supported Turkish
artists traveled extensively within neighboring cul- and western orchestras, choirs and other ensembles.
tures providing mutual cultural exchange among
different societies. Historical records indicate that Keywords: Ethnomusicology, gender, women and
Ottoman music assumed its "Ottoman" character music, Istanbul, musical identity of Ottoman women.
after the 17th century. Miniatures produced in cul-
tural centers such as Baghdat, Herat, Isfahan, Shi-

4
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

Giriş düşünceleri ve temel ilkeleri kapsar ve aslında


Dünya müziklerinin kültürel ve disiplinlerarası kültürel olarak yapılandırılmış olduğundan de-
bir anlayışla değerlendirilmesi, Etnomüzikoloji’nin ğişkendir. Toplumsal cinsiyetin, sosyal alan
yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte gelişerek içinde özel/kamusal veya doğa/kültür-uygarlık,
müziğin farklı alanlarını ilgilendiren çalışmalar bencillik/sosyal menfaat şeklinde ikili karşıtlığa
ile de dünya müzik kültürleri içinde yeni başlık- dayalı kurgulanışları, cinsiyet çalışmalarının ve
lar olarak “müzik ve kimlik”, "müzik ve toplum- tartışmalarının ana fikrini oluşturmaktadır. Mü-
sal cinsiyet" özellikle de "müzik ve kadın" konu- zikal davranış hakkındaki özel/kamusal alanlar
larını, popüler bir hale getirmiştir. Etnomüziko- ve dişi/erkek karşıt düşünceleri, tamamlayıcı
lojide kimlik ve cinsiyet üzerine yapılan çalış- müzikal ilgi alanı veya ayrı varoluşu belgeleyen
malar, 1970’lerden sonra feminist hareket ve birçok çalışmayı da üretmiştir.
antropolojideki gelişmelerin etkisiyle, toplum-
daki kimlik, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet ay- Osmanlı-Türk Musiki hayatı içinde kadının ko-
rımının kültürel olarak yapılanmış düşünceler ve numunu ve kimliğini belirlemeye çalışan çalış-
müzikal davranış arasındaki bağlantıların araştı- malara günümüz literatüründe münferit birkaç
rılmasına daha çok dikkat çekmiştir. Bu sayede çalışma haricinde rastlanmadığından, bu çalış-
etnomüzikologlar, kimlik çalışmaları, cinsiyet mada Osmanlı kadınının kimliğini, sanat tarihi,
çalışmaları, kadın çalışmaları ve kültürel çalış- mimarlık, edebiyat ve sosyal yaşam alanlarında
malardan faydalanarak, kadın ve erkek kimlikle- değerlendiren farklı çalışmalardan yararlanarak
rinin kültürel ve müzikal olarak çeşitli şekillerde incelemeye ve değerlendirilmeye giden bir yön-
yapılandığını görmüşlerdir. Bu noktada, müzi- tem oluşturulması hedeflenmiştir.
ğin görünürde doğal olan farklılıklarını esas
alan düşünce ile birlikte, yeni tartışmalar, müzik Osmanlı İstanbul’unda kadınlar ve
ürünleri ve davranışın toplumsal sistemde süre- müzik
gelen cinsel ayrımlarla ilişkisini ortaya koyacak Osmanlı’da yaşamış kadın şairleri değerlendiren
şekilde gelişmiştir. Literatürde tespit edilen ve çalışmasında Kemal Sılay, Osmanlı kadın kim-
geniş bir repertuarı kapsayan, kadınlar tarafın- liği ile ilgili olarak şu açıklamayı getirmektedir:
dan icra edilen müzik türleri göz önüne alındı-
ğında, kadınların müzikal aktivitelerini açıkla- “Bir kadının, erkek şair tarafından yapılandı-
yan çalışmaların eksiklikleri açıkça karşımıza rılmış olup doğallıkla onun bilgilerini, onun
çıkmaktadır. Çünkü farklı kültürlerdeki kadın sözcüklerini, onun düşünce, inanç ve arzularını
müzikleri üzerine çalışmalar yapan kişiler, ge- yansıtan bir geleneğin içinde şiir yazmaya gi-
nelde koleksiyonların ve tarihsel kuralların göz- rişmesi nasıl olanaklı oluyordu?” (Sılay, 2000).
den geçirilmesi metodolojisi üzerinde durmuş-
lardır. Etnomüzikoloji alanının ilk dönemde, Bu değerlendirmeden yola çıkılarak, Osmanlı
özellikle Amerika’da pek çok öncüsü kadın ol- toplumunun ataerkil yapısı içinde, sosyal yaşa-
duğu halde, erkeklerden farklı olarak, kadınların mın erkek egemen yapılanmasının, Osmanlı
müzikle ilgili ifadesine (müzikal anlatımına, sanatlarında da erkek egemen yapılanmayı ge-
yorumuna) çok az ilgi gösterilmesi ve feminist tirdiği fikri kanıtlanmaktadır. Bütün sanat alan-
akıma kadar kadınlar ile ilgili çalışmaların azlı- larındaki erkek egemenliği müzik için de geçerli
ğı, bu alanda da erkeklerin belirlediği yaklaşım olduğundan, biz de aynı soruyu müzik alanı için
ve metotların baskın rolünden dolayıdır. sorabiliriz:

Cinsiyet üzerine çalışmaların ve tartışmaların “Bir kadının, erkek müzisyenler tarafından ya-
odağını, “kadın” sınıflandırmasının yanı sıra pılandırılmış olup doğallıkla onun bilgilerini,
“biyolojik cinsiyet” ve “toplumsal cinsiyet” onun sözcüklerini, onun düşünce, inanç ve arzu-
kavramları arasındaki ilişkiler üzerine kuramsal larını yansıtan bir geleneğin içinde müzik yaz-
düşünceler oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet maya ve icra etmeye girişmesi nasıl olanaklı
doğal, sağduyuya ve biyolojik farklara dayanan oluyordu?” .

5
Ş. Ş. Beşiroğlu

Aslında bu örneklendirmeleri, Osmanlı kadını- tedir. Bu kültürlerin birbirlerinden etkilendiği


nın şehir merkezli yaşam içerisinde kendine göz önünde tutulursa; Bağdat, Herat, Isfahan,
çizdiği sanatsal kimlik ile karşılaştırdığımızda, Şiraz, Tebriz, Semerkant, Buhara, Horasan,
Osmanlı sanatlarının her biri için sorulacak bir Delhi gibi kültür merkezlerinde yapılmış minya-
soru kalıbı olarak çoğaltmamamız mümkün ola- türler, özellikle müzik kültürünü ve kadınların
caktır. Bu sebeple de Osmanlı–Türk Musikisi müzik icrasını tespitte çok önem taşıyan tasviri
içinde kadını “müzik ve kimlik”, "müzikte cinsi- belgelerdir. Osmanlı’nın İstanbul’u feth etmesi
yet" ve özellikle de "müzik ve kadın" başlıkları ile makam musikisine öncülük yapmış olan bu
altında incelerken, batı toplumlarında şekillen- doğu başkentleri üstlendikleri görevleri İstan-
miş olan metodolojileri alarak, tümüyle farklı bul’a devretmişler ve İstanbul’un doğudan ve
bir sosyal yapılanma içinde gelişmiş olan “kadı- batıdan gelen musikicilerin buluştuğu yeni bir
nın müzikal kimliği”nin değerlendirilmesi ne kültür ve merkezi olmasını sağlamışlardır.
kadar bilimsel olacaktır? Sorusunu da bu araş-
tırmayı yaparken sormamız gereklidir ki; değer- Bülent Aksoy “Ortadoğu Klasik Musıkisinin Bir
lendirmelerimiz bu temel soru üzerine şekille- Merkezi İstanbul” adlı makalesinde İstanbul’un
nebilsin. kültürün ve siyasetin merkezi haline dönüşmesi
ile ilgili olarak şu yorumu yapmaktadır:
Osmanlı-Türk musikisinin temel kaynaklarını
incelediğimizde, bu kaynaklar genelde Osmanlı “Azerbaycan’ın, Maveraünehir’in ve Anado-
müziğinin şehirlerde icra edilen tarzını anlat- lu’nun çeşitli sanat merkezlerinde yaşayan
maktadır ve bu kaynaklardan elde edilen bilgiler musıkiciler bu kuruluş süreci içinde İstanbul’a
doğrultusunda kadının müzikal kimliğinin öne- geldiler. Bu sanatçıların İstanbul’a getirdikleri
mi, Osmanlı saray ve şehir hayatı içinde görsel musıkinin Timurlu ve Safevi saraylarında saygı
ve yazılı belgelerle tespit edilebilmektedir. Bu gören, ama orta doğunun geniş bir coğrafyasın-
kaynaklardaki veriler-her ne kadar kadın ve ka- da yaşayan musıki geleneğinin bir parçası ol-
dının müzikal kimliği üzerinde durulmasa da- duğu tahmin edilebilir. Bu musıkinin örnekleri-
ile kadının Osmanlı-Türk Müziği içindeki rolü- nin büyük bir bölümü Farsça, bir bölümü de
nü ve müzikal kimliğini belirlemek mümkün Arapça güfteli eserlerden meydana geliyordu.
olabilmektedir. Osmanlı dönemi musiki hayatı İcracıları da İran’dan, Mısır’dan, Anadolu’dan
içinde, kadının müzikal rolünü belirleyen ve gelen ve geniş bir coğrafya üzerindeki çeşitli
araştırmacılara ışık tutan kaynakların başında saraylarda faaliyet göstermiş sanatçılardı. Bu
yazılı ve tasviri belgeler gelmektedir. Bu belge- musıki akımı Osmanlı geleneğinin kuruluş süre-
ler arasında görsel malzeme sağlayan başlıca cinde uzun zaman sürmüştür. Öte yandan Os-
tasviri kaynaklar, Osmanlı'nın ilk döneminden manlı padişahları fethettikleri ülkelerin
19.yy'a kadar "minyatürler", "litografiler",
musıkicilerini İstanbul’a götürüyorlardı. Örne-
"gravürler" ile 17.yy Çarşı Ressamları’nın1
ğin Yavuz Sultan Selim, İran seferinden döner-
tasvirleri ve bilhassa son döneme ait "resim",
ken Tebriz’den birçok musikiciyi İstanbul’a ge-
"fotoğraf" ve "kartpostallar" dır.
tirmiş, onları Enderun’a almıştır. Musiki reper-
tuarında, “Acemler”, “Araplar”, “Hintliler”
17.yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun
ortak adları ile anılan bir takım eserler vardır.
çevre kültürlerle olan beraberliğinden dolayı,
Gerçek bestecileri bilinmeyen bu eserlerin ma-
sanatçıların gezgin bir nitelik taşıdığı ve bu nite-
liğin özellikle Osmanlı, İran, Kuzey Hint ve kam musıkisi geleneğinin yaşadığı çevre ülke-
Türkistan saraylarında ve haremlerinde birbirine lerden İstanbul’a ulaştırılan musıki ürünleri
çok yakın kültür anlayışları yarattığı bilinmek- olduğu tahmin ediliyor.” (Aksoy, 1999).

Bülent Aksoy’un bahsettiği bu eserler,


1
Çarşı Ressamı: Çarşıda dükkânları olan müşterile- Kantemiroğlu’nun 17.yüzyılın sonunda kendine
rinin ısmarladığı konularda resimler yapan, profes- özgü yarattığı müzik yazısı ile 350 saz eserini
yonel halk ressamları. tespit ettiği ve Osmanlı müziği teorisini de an-

6
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

lattığı, "Kitabu İlmi'l- Musiki Ala Vechi'l Huru- müzikal ve kültürel olarak ne şekilde etkilendi-
fat" (Musıkiyi Harflerle Tesbit ve İcra İlminin ğini hem görsel, hem de yazılı olarak tespit et-
Kitabı) adlı eserinde bulunmaktadır. Bu eserler mek mümkün olmaktadır ve bu kültürel coğraf-
15.,16. ve 17. yüzyılda Timur Sarayı ve devamı ya 15. yüzyılda Çin sınırından, İstanbul’a kadar
ile Kuzey Hindistan (Mughal) sarayında yaşa- uzanan benzer bir yapılanma içindedir.
mış bestecilerin Osmanlı İmparatorluğu’na gel-
diği dönemlerde bıraktıkları repertuara ait eser- Tespit edilen kadın müzisyenlerin bulunduğu ilk
lerdir (Kantemiroğlu, 2000). minyatür M.S. 1341’de Şiraz'da yazılmış bir
Şahname'nin minyatürleri arasındadır ve sulta-
nın huzurunda düzenlenen bir eğlence sahnesin-
de kadın ve erkek müzisyenlerin bir arada olma-
sı da dikkat çekicidir ki bu konu üzerinde de
araştırmalarımız sonucunda hiçbir tespit bulun-
madığı saptanmıştır3. Bu minyatürdeki müzis-
yenler arasında bulunan iki kadın müzisyen
çeng ve def4 çalmaktadır (Şekil 2). Yine 14.yy.
Türkmen sarayı haremindeki bir düğün sahne-
sinde ney5 ve def çalan hanım müzisyenler raks
eden diğer bir hanıma eşlik etmektedirler (Şekil 3).

Şekil 1

Elimizde bulunan tasviri kaynakları değerlen-


dirdiğimizde 14.yy öncesine ait olan veriler ge-
nelde doğu saraylarında kullanılmış kap, sürahi,
tabak, silah kını gibi işlevsel malzeme üzerine
yapılmış görsel malzemedir. Örnek olarak veri-
len resimde de gördüğümüz gibi bakır bir kap
üzerindeki resimlemede çeng2 çalan bir hanım
görülmektedir (Şekil 1).

Şekil 3

15.yy da Timur sarayındaki bir eğlence sahne-


sinde ise, Timur için düzenlenen eğlencede çar-
para6çalan bir rakkaseye yine kadın ve erkek
müzisyenler birlikte eşlik etmekte ve bu kadın
müzisyenler kanun7 ve def çalmaktadır (Şekil 4).

3
Bu konu ile ilgili olarak kadının ortak müzikal kül-
tür paylaşımını ortaya koymaya yönelik detaylı bir
Şekil 2 çalışmamız devam etmektedir.
4
Daire şeklinde bir kasnağa deri gerilip, kasnağın
Minyatür olarak ilk veriler ise 14. yüzyıla aittir etrafına ziller takılan, vurmalı bir çalgı.
5
ve yine doğu saraylarında yapılmıştır. Bu örnek- Kamıştan yapılan üflemeli bir çalgı.
6
lerle, Osmanlı’nın ilk döneminde bu saraylardan Dans eden kadınların iki ellerinde çaldıkları made-
ni üzerinde ziller olan vurmalı çalgı.
7
Yatay olarak diz üstüne konularak çalınan telli bir
2
Dikey olarak tutulup çalınan telli bir çalgı. çalgı

7
Ş. Ş. Beşiroğlu

Şekil 5

16.yüzyıla ait minyatürlerde de benzer sahnelere


rastlamak mümkündür ve belirttiğimiz önemli
kültür merkezlerinde yapılmış minyatürler açı-
sından Nizami'nin Hamsa adlı eseri dikkat çeki-
cidir. Bu eser 1543 yılında Şiraz'da yazılmış ve
resimlendirilmiştir. Minyatürlerinden birinin
sahne düzeninde Behram beyaz odada sevgilisi
Şekil 4
ile oturmuş, çeng ve def çalan iki hanım müzis-
yeni dinlemektedir (Şekil 6).
İstanbul’da Osmanlı sarayı hareminde de aynı
dönemde Osmanlı müziğine hizmetleri geçmiş
çok ünlü bestekâr, hanende ve sazendeler hoca-
lık yapmışlar ve öğrencilerini çok nitelikli bir
şekilde yetiştirmişlerdir. Osmanlıdaki görsel
kaynaklarda da bu minyatürlere benzer sahneleri
görmek mümkündür. 15.yy. Fatih dönemine ait
bu minyatürde de çeng ve def çalan kadınlar,
erkeklerle birlikte müzik icra etmektedirler (Şe-
kil 5). Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşayan
Tursun Bey, Fatih’in çocuklarının sünnet düğü-
nünü anlatırken, cariye muganniyelerden ve
çaldıkları sazlardan şöyle bahsetmiştir:

"Ud8 u şeştâr9 ve tanbur u barbut10 u nây, ka-


nun-ı padişahî üzre taraf taraf efgane başladı ve
bölük bölük muganniye11 cariyeler çenge çeng
urdılar" (Aksoy, 1999).
Şekil 6
8
Oval gövdeli kısa saplı tellerin gövdenin ve sapın 1544'de yapılan diğer bir kopyada ise Leyla ile
üzerinden geçtiği çalgı
9 Mecnun hikâyesinin minyatürleri arasında Leyla
Oval gövdeli uzun saplı tellerin gövdenin ve sapın
üzerinden geçtiği çalgı arkadaşları ile birlikteyken resimlenmiş bir sah-
10
Ud benzeri çalgı nede arkadaşları ud ve daire çalmaktadırlar (Şe-
11
Şarkı söyleyen kadınlar kil 7).

8
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

kadınlar için Harem-i Hümayun’un da ya da


saray dışındaki konaklarda musiki hocalarının
kendilerine ders vermesiyle devam etmiştir.
Haremde Osmanlı müziğine hizmetleri geçmiş
Enderun’un musiki hocaları ya da dönemin po-
püler bestekâr, hanende ve sazendeleri hocalık
yapmışlardır. Bu musiki hocaları dersleri için
belirli günlerde saraya ya da konaklara gelmiş-
ler, ders verdikleri cariyelere çalgı dersleri ya-
nında sözlü formdaki eserleri usul vurarak meşk
sistemine göre öğretmişler ve bu sayede öğren-
cilerini çok nitelikli bir şekilde yetiştirmişlerdir.
Kadınlar için müzik eğitimi aldıkları meşkhane18
onlara bir konservatuar ortamı yaratmış ve eği-
timli musikişinaslar olarak Osmanlı kadınları
Şekil 7 sarayda ve şehirde, şehir musikisinde eğitimli
olmanın verdiği rahatlık içerisinde daha etkili
Doğu kültür merkezlerinde yapılmış minyatür- bir biçimde musiki ve raks ile uğraşmışlar ve
lerde sıkça rastlanan sahne anlayışında, genelde müzikal bir kimlik geliştirebilmişler. Müzik
kadınlar şarkı söylemekte, çeng, kanun, ben- konusunda eğitim alan kadınlar sadece gündelik
dir12, daire, def, kopuz13, Horasan tanburu14, hayatın bir parçası olarak musikiyi devam ettir-
rebab15, kemançe16, ney gibi çalgılar çalmakta mekle kalmamış, sazende ve bestekâr olarak
ve ellerindeki çarpara ile dans etmektedir. Sa- haremde çalışmalarını devam ettirip hocalık
ray veya hane içindeki kadınların özel dersler ile düzeyine de çıkmışlardır. Sazendeler genellikle
bu çalgıları çalmayı, şarkı söylemeyi veya dans Kalfalık19 payesine yükselmişler ve sarayın di-
etmeyi öğrendikleri ve öğrendiklerini eğlence ğer hizmetlerinde de çalışmışlardır. Bunlara
meclislerinde yine saray veya hane içinde uygu- Sazende Kalfalar ve bunların başlarına da Baş
lamaya geçirdiklerini bu sahneler üzerine yapı- sazende veya Sazende başı denmiştir.
lan incelemelerden tahmin edebilmek mümkün-
dür. Bunların haricinde saraya ya da bir haneye 17.yüzyılda Osmanlı sarayında bulunmuş Leh
mensup olmayan gezgin çalgıcılara ve dans asıllı Albert Bobowski (Ali Ufki) sarayın Harem
eden çengilere17 rastlanmaktadır ki bunlarla dairesindeki musiki faaliyetlerinden bahseder-
ilgili görsel ve yazılı kaynak bilgilerine daha ken sultanın düğününü şöyle anlatmaktadır:
sonra değinilecektir.
“Bir saat kadar bir zaman geçtikten sonra geli-
Osmanlı sarayında musiki eğitimi erkekler için nin arkadaşları ile diğer yakınları çeşitli türden
Enderun’un meşkhanesi'nde devam ederken, müzikler çalmaya başladılar. Bu gelinin erkek-
lerin de bulunduğu salondan ayrılacağının işa-
12
reti idi ve odalarından çıkan kadınlar Sultanının
Daire şeklinde bir kasnağa deri gerilip çalınan odasına giderek onu tebrik ettiler ve sonra mü-
vurmalı bir çalgı.
13 zik ile tan yeri ağarana kadar eğlendiler.”
Armudi gövdeli, kısa saplı, tellerin gövdenin ve
sapın üzerinden geçtiği çalgı.
(Behar, 1990).
14
Yuvarlak gövdeli, uzun saplı, tellerin gövdenin ve
sapın üzerinden geçtiği çalgı.
15 18
Yuvarlak gövdeli, gövdesini yarısına kadar deri Meşk yapılan mekân
19
gerilmiş, kısa saplı tellerin gövdenin ve sapın üze- Saray ve konaklarda, cariyeler için 16. yy'ın son
rinden geçtiği çalgı. yarısında kullanılmaya başlanmış bir terim olup,
16
Yuvarlak gövdeli, uzun saplı, dikey olarak tutulup daha önceleri abla anlamına gelen "bula" kelimesi-
yay ile çalınan, telli bir çalgı. nin yerini almıştır. Acemi cariyeler yetiştikten sonra,
17
Dans eden kadınlar. yükselirler ve "kalfalık" payesini alırlar.

9
Ş. Ş. Beşiroğlu

Osmanlı’da kadının müzikal kimliğini tespit çalgı çalan, raks eden kadınlar da birlikte yer
ettiğimiz görsel kaynaklar arasında bulunan almaktadır (Lawenklau) (Şekil 9).
yabancı gezginlerin çizimleri ve anlatımları bize
daha önce bahsettiğimiz saray ve hane dışında
bulunan gezgin ve profesyonel kadın müzisyen
ve dansçıların şehir hayatı içindeki icralarını ve
icra mekânlarını anlatmaktadır. Bu kaynaklarda
kadının profesyonel müzikal ve dansçı kimliği-
nin dıştan bir bakış ile ortaya koyması açısından
önemlidir.

1537 yılında Fransız Kralı I. François tarafından


elçi yardımcısı olarak İstanbul’a gelen
Guillaume Postel 1560 da basılan Republique
des Turcs adlı eserinde İstanbul’da seyrettiği bir Şekil 8
çengi takımını anlatmış ve bu takımda bulunan
kadın icracıları tasvir etmiştir:

“Öteki eğlence çalgısı, tatlı sesi dolayısıyla pek


yaygın olan harptir. (Çeng) Çalgı, altında telle-
rin bağlandığı, daha güzel ses vermesi için üs-
tüne denton takılmayan yatay çubuğu ile büyük-
çe bir balıksırtını andırmaktadır. Çeng Singuin
(Çingene) denilen kızlarca, gündelik ücret kar-
şılığı çalınır, tıpkı saz şairleri için olduğu gibi.
Kızlardan biri Çeng çalarken, öbürü yalnız bir
yüzüne deri gerilmiş olan ve kenarından pirinç- Şekil 9
ten ziller bulunan küçük bir def çalar. İki, üç kız
kelimelerle anlatılamayacak güzellikteki kıvrak- 1639’da Fransız elçisi Jean de la Haye ile bir-
lık hünerlerini gösterir, bu arada hepsi çeng likte İstanbul’a gelip on yedi ay Türkiye’de ka-
eşliğinde şarkı söyler. Sonra havayı değiştirmek lan Fransız tüccar Du Loir, Türklerin yemek
için yavaşça en büyük ve en güzel olanları aya- yerken musiki dinlediklerini kaydetmiş ve da-
ğa kalkar, örtüsüyle sırmalı başlığını atarak, vetli olduğu bir yemeğin ardından, kadınların
erkeklerin şapka gibi giydiği sarığını başına önce erkeklerce, sonra da sadece kadınlarca icra
geçirerek aşk duygusunu hiçbir şey söylemeden edilen musikiyi perde arkasından dinlediklerini
sözsüz bir oyunla güçlü bir şekilde canlandırır. anlatmıştır:
Arkadaşı iki bacağı arasında dik tuttuğu çengi
çalarken, bir yandan da dizlerini yere vurarak "Çengi denilen kadınlar Çeng çalarken, öteki
ve benzeri hareketlerle ritim tutar.” (Aksoy, kadınlar teknesi yuvarlak, sapı uzun bir çalgı
1999) (Şekil 8). olan "Rebab” ile bir vurmalı saz olan daireyi
çalıp şarkı söylerler. Ortada da çalpara çalan
Yine 16.yy seyyahlarından Cane, seyahatname- rakkaseler dans ederler." (Aksoy, 1999).
sinde Türk kadınları ve yaşayışlarından bahse-
derken müzikal hayatlarına da vurgu yapmıştır. 18.yy da Osmanlı da bulunmuş D’ohsson ise
Görsel olarak önemli olan kaynaklardan biri de, kadın eğlencelerinden ve kadın müzisyenlerden
1586 yılında tarihçi Johannes Lewenklau’nun şöyle bahsetmektedir:
Osmanlı toplumunda yaşayan kişileri meslekle-
rine göre resimlediği kitaptır. Bu kitapta, o dö- “Kadınların mesire yerlerindeki eğlencelere
nemdeki müzisyen erkeklerle birlikte müzisyen, katıldıkları kaynaklarda en çok bahsedilen ko-

10
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

nulardır. Bu mesire yerleri Kâğıthane ve Çengin dişi bir çalgı olduğu görüşünü güçlen-
Küçüksudur. Çengiler çeng, daire, zil gibi çalgı- dirmektedir.
lar eşliğinde şarkı söyleyip dans edebilirler.”
(D'ohsson, tarihsiz yayın). Ayrıca, 1700’lerde İstanbul’da bulunan Vene-
dikli seyyah Toderin ise, kanun çalgısından ha-
Kadın müzisyenleri kadın gözü ile görmüş olan nımların çaldığı bir çalgı olarak bahsetmektedir
kadın seyyah Julia Pardoe da, kadınların gittik- (Aksoy, 1999) (Şekil 11).
leri mesire yerlerinin başında gelen Küçüksu’yu
benzer şekilde anlatmış ve kadın müzisyenlerin
çeng, santur20, kanun, ney, daire, tanbur21 gibi
çalgıları çalmakta olduğunu gözlemlemiştir ki
bu yüzyıla ait minyatürü de bunun görsel kanıtı-
dır (Şekil 10).

Şekil 11

Osmanlı müzik geleneğinde raksın da çok


önemli bir yeri olduğu ve hatta zaman zaman
raksın müziği, müziğin raksı tamamlayıcı unsur-
lar olduğu bilinmektedir. Raks eden çengiler ve
köçeklerin seyirlik oyunlarda önemli bir yeri
vardı. Bu gösteriler, dramatik özellikleri olan
gösterilerdi ve sanat değeri taşırlardı. Seyirlik
oyunlarda yer alan raks eden kişilerin Çengi,
Köçek, Rakkas, Tavşan, Kasebaz gibi isimleri
vardı.
Şekil 10

Bu araştırmada gözlemlerden çıkan en dikkat


çekici konulardan biri de, çalgıların
cinsiyetlendirme konusudur ki özellikle hem
anlatım, hem de görsel malzeme üzerinden yapı-
lan değerlendirmede varılan tespit, Çeng çalgı-
sını çalan kişilerin genellikle kadın olduğudur.
Bu tespit yazılı kaynaklardan da şöyle bir destek
almaktadır. 16. yüzyılda yaşamış ünlü tarihçi
Gelibolulu Mustafa Âli, Mevâ’idü’n Nefais fi
Kavâ’idi’l Mecalis (Görgü ve Toplum Kuralları
Üzerinde Ziyafet Sofraları) adlı Osmanlı gele- Şekil 12
nek ve göreneklerinden de bahsettiği eserinde,
çalgıları tanımlarken kimi çalgıları erkek çalgısı Osmanlı’nın ilk dönemlerinde raks edenlere
kimi çalgıları da dişi çalgılar olarak tanımlamış- Çengi ismi verilirken, son dönemlerde hanım
tır. Dişi çalgılar arasında Çeng, Kemançe, Def rakkaslara Çengi (Şekil 12), erkek rakkaslara
yer almaktadır. (Şeker, 1997). Bu tanımlama da Köçek (Şekil 13), özel bir kıyafetle farklı bir
raks icra edenlere Tavşan (Şekil 14) adı veril-
20
Yatay olarak tutulan ve sopalar ile tellerine vuru- miştir. Cariye çengilerinin doğu ve Türk Saray-
larak çalınan telli bir çalgı. larındaki rakkaseliği çok eskiye dayanmaktadır.
21
Yuvarlak gövdeli, uzun saplı, tellerin gövdenin ve Köçekliğin ise, erkek meclisleri için zamanla
sapın üzerinden geçtiği çalgı. çıktığı tahmin edilebilir.

11
Ş. Ş. Beşiroğlu

Çengi, ağır ağır ortaya çıkar, çalınan ağır ezgili


terennümler eşliğinde meydanda dört kere devir
yaparlardı. İlk bölümde genelde raks etmezlerdi.
Daha sonraki bölümlerde Kolbaşı ve yardımcısı
raksa katılmaz, meclisin önemli bir mevkiinde
oturup, çengileri uzaktan izler ve yönlendirirler-
di. Son bölümde ise, genelde raks yoktu ve şar-
kı, türkü, gazel söylerlerdi. Yaklaşık iki yüz
oyuncudan oluşan bu kolların içinde hokkabaz-
lar, cambazlar, prendebazlar ve ateşbazlar bu-
Şekil 13 lunduğu gibi köçekler ve çengilerde vardı ve
raks ettikleri gibi dönemin çalgıları ile de oyuna
16.yy’da yazılan Fetüvvetname de seyirlik eşlik ediyorlardı. Bu çalgılar arasında 19.yy.ın
oyunlardan bahsederken “Kol” adı verilen teşki- popüler çalgılarından darbuka22 da vardı (Şekil
latlardan oluştuklarından ve bu teşkilatların es- 15).
naf loncalarına bağlı olduklarından bahsedil-
mektedir. Bir Çengi Kolu, Kolbaşı, yardımcısı
ve oniki oyuncusundan meydana gelmektedir ve
bu çengilere dönemlerine göre bir nakkare, iki
daire, çeng, kemençe, keman, lavta gibi çalgılar
eşlik etmişlerdir.

Şekil 15

Çengiler ve köçekler gezginci nitelikleri ile şe-


hir hayatı içinde genelde İstanbul'un hanlarının
bulunduğu geniş meydanlara kurdukları çadır-
Şekil 14 larda, şenlik meydanlarında ya da düğünlerde
raks ederlerdi.
Çengi olmak isteyen genç kızlar ve meslekle-
rinde ustalaşmak isteyenler, Kolbaşının evinde Kadın müzisyenlerimize ait tespit edebildiğimiz
musıki ve raks dersi almışlardır. Çengilerin İs- en eski beste 17.yy.ın son yarısı 18.yy.ın başın-
tanbul şehir kültürü içinde raks ettiği yerler dü- da Kantemiroğlu tarafından yazılmış olan
ğünler, kına geceleri ve lohusaların "kırk ha- Kitab'ül İlmü'l Musiki alâ Vechü'l Hurufat adlı
mamları" gibi kadın şenlik günleridir. Bu eğlen- eserde bulunan Saba-i Reftar olarak kaydedilmiş
celere çağrıldıklarında Kolbaşı ve yardımcısı saba makamındaki peşrevdir (Kantemiroğlu,
başlarına yaşmak sarıp, ayaklarına sarı çizmeler 2000). Osmanlı padişahlarının içinde hem sa-
giyerek ve ellerinde mutlaka yelpazelerini ala- natçı olup hem de sanata en çok değer veren kişi
rak etkinliğe katılırlardı. Genç, güzel ve uzun III. Selim’dir (1761–1808). Onun zamanında
saçlı olmaları tercih edilen çengilerin kıyafetle- Enderun konservatuar gibi eğitim yapan bir ku-
rinin dekolte olması tercih edilirdi ve raks sıra-
sında, çalgı takımı çalmaya başlayınca, önde 22
Sermik gövde üzerine deir gerilerek çalınan vur-
Kolbaşı, arkada yardımcısı ve arkada oniki malı çalgı.

12
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

rum olma işlevini sürdürmüş ve çok değerli sa- yanonun23 girişi ve hem sultan kızlarının hem de
natçılar burada hocalık yapmışlardır. Aynı şe- cariyelerin piyano dersi alışı, cariyelerden mü-
kilde Harem-i Hümayundaki cariyeler de bu teakip bir fanfar24 orkestranın kurulması, bale
değerli hocalardan ders almışlardır. Bu dönem- heyetinin saraydaki faaliyetleri 19.yüzyılda Ab-
de kadın bestekâr olarak tespit edebildiğimiz dülmecit zamanında başlamıştır.
diğer önemli bir isim ise, III. Selim’in de hocası
olan Dilhayat Kalfa'dır. Dilhayat Kalfa, III. Donizetti'nin idaresinde olmak ve farklı sazları
Selim zamanında haremin önemli besteci ve öğrenmek üzere ayrı ayrı İtalyan hocalar tutul-
icracı müzisyenlerinden biriydi. Tanbur çalan duğu gibi, sarayda dans dersleriyle de meşgul
Dilhayat Kalfa'nın Evçârâ makamındaki Peşrev olan kişiler de vardı. Kız bale heyeti tarafından
ve Saz semaisi en meşhur eserleridir. 18.yy Haremde verilecek temsillerin musiki kısmını
mecmualarından olan Hekimbaşı Mecmuası’nd, yine kızların icra etmesi, yani hareme erkek
Dilhayat adına kayıtlı Rast ve Eviç makamla- musikicilerin girmemesi maksadı ile bir kadın
rında murabba beste ve Segâh makamında bir fanfar'ı teşkil edilmişti (Sevengil,1970). Harem-
semai bulunmaktadır (Aksoy, 1999). i Hümayun’ da 80 kızdan oluşan bu saray ban-
dosunu Tambur Majör denilen bir kız idare
ederdi. Bu da, Osmanlı sarayındaki batılı an-
lamda ilk kadın orkestra şefidir. Bandonun ön
kısmında klarnet, flüt ve birinci boru takımı,
ikinci ve üçüncü sırada ikinci boru takımı trom-
petler, ziller ve davullar olmak üzere sarayın
merasim salonunda rutin olarak padişaha konser
verilirdi (Aksoy, 1999).

Bazı şenliklerde de çalan fanfar takımı, aynı


zamanda opera parçaları çalar, kız bale takımına
eşlik ederdi. İskoç ve İspanyol dansları ile başka
Avrupa danslarının yanısıra türlü oyunlar ve
Şekil 16 pantomimler yapılırdı. Leyla Hanım, fanfar ta-
kımından La Traviata operasından parçalar din-
19.yy'da I. Abdülhamit'in kızı Esma Sultan'ın lediğini hatırlıyor (Aksoy, 1999). Dönemin en
(1778–1848) ve II. Mahmud’un kızı Âdile Sul- önemli besteci, icracı ve edebiyatçılarından olan
tan’ın saraylarında kızlardan kurulu bir ince saz Leyla (Saz) Hanım, sarayda ilk piyano derslerini
takımı bulunmaktaydı. Mısırlı Abbas Paşa, Ab- alanlar arasındadır. Babası sarayda Hekimbaşı
dülmecit'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan'a görevinde olduğu için eğitimini saray içinde
kadınlardan oluşan bir saz takımı hediye etmişti görmüş, Fransızca, Rumca, Arapça ve Farsça
(Uluçay, 1992) (Şekil 16). öğrenmiştir. Padişah tarafından musikide yaptığı
çalışmalarından dolayı “Nişan”a layık görülen
ve devrin çok ünlü bestekâr ve hocalarından
Batılılaşan İstanbul’un kadınları ve
önce batı musikisi daha sonra da Türk musikisi
müzik dersleri alan Leyla Hanım, hatıratında haremde-
19. yüzyılın başından itibaren Osmanlı sarayının ki müzik hayatından şöyle bahsetmektedir:
kültürel açıdan da batı etkisi altında kalmaya
başladığı söylenebilir. Bu etki müziğe de büyük “Batı musikisi fanfarı ve orkestrası haftada iki,
ölçüde yansımıştır. II. Mahmud, Mehterhaneyi Osmanlı musikisi takımı haftada bir defa ders
lâğv edip yerine, Muzıkay-ı Hümayun'u kurmuş- görürdü, bale dersleri için ayrı bir salon bu-
tur. Bu kurum batılı anlamda ilk bando ve or-
kestra olmuş, 1828’de İtalyan Donizetti’yi bu
kurumun başına getirmesiyle bir okul işlevi de 23
Tuşlu bir çalgı.
kazanmıştır. Saraya icra anlamında ilk defa pi- 24
Bakır nefesli çalgıların oluşturduğu topluluk.

13
Ş. Ş. Beşiroğlu

lunmaktaydı. Harem-i Hümayun kadınlar or- kabul edilen Gülhane Bildirisi, bu iyi niyetli
kestrasının bir konserinde pantolon ceket giyen çabaların somut uzantısıydı. Askeri alandaki
kızların saçları kısaydı ve hepsi başlarına fes yeniden yapılanma, özellikle de Mehterhane’nin
giymişlerdi. Türk musikisi meşkleri sazendelerin yerine kurulan Muzıkay-ı Hümayun bu iyi niyet-
arzularına bırakılan herhangi bir makamda lerin sembolü oldu. İtalya’dan orkestra şefleri,
başlar; önce o makamdan peşrev, beste çalınır, öğretmenler getirildi. O güne kadar gözardı
daha sonra kemençe taksime başlarken, sekiz on edilen batı notası öğrenildi. Kullanılan çalgıla-
tane genç rakkase içeri girip söz takımının önü- rın profilinde önemli değişiklikler oldu. Saray
ne dizilir, kemençenin Karcığar makamına fasıl heyetlerinin yerini fanfar orkestraları aldı.
geçmesini bekler ve taksimin bitmesi ile köçek- Bu alanda o kadar ileri gidildi ki belki de dün-
lerin ilk parçası başlar, adımlar atılır, raks baş- yada ilk ve tek kadın bandosu, Sultan
lardı.” (Saz, 1974). Leyla Hanım'ın verdiği di- Abdülmecid’in hareminde kuruldu. Bunu Adile
ğer bir malûmata göre de: Sultan’ın saray orkestrası izledi. Ünlü besteciler
İstanbul’a davet edildi. Medori, Negrini gibi
“Çırağan ve Dolmabahçe saraylarında selamlı- opera sanatçıları, pek çok İtalyan, Fransız ve
ğa doğru altkat, muzıka sınıfının çalışma yeri Alman oyuncu ve tiyatro topluluğu, F. Lizst gibi
olarak ayrılmıştı. Öğretmenler erkekti. müzisyenler, Sarah Bernard gibi efsanevi oyun-
Muzıkaya giren kalfa kadınlar başlarında uçları cular, sarayın ve İstanbul’un konuğu oldu. Bu
omuzlarından aşağı sarkıtılmış örtüler olduğu canlı ve yoğun kültürel ortam, bir dizi zincirle-
halde günlük esvapları ile gelirlerdi. Dans eden me etkileşim gerçekleştirdi. Sahne sanatlarında
kızlar örtüsüzdü. Öğretmenleri meşkhaneye ge- ve musıki alanındaki yeniliklerin anası hem de
tiren haremağaları ile çalgı çalan ve dans eden hazırlayıcısı işte bu görgü ve izleme olanakları
kızların yanındaki hizmet cariyeleri, derste ha- oldu” (Ünlü, 1998).
zır bulunurlardı. Saraydaki küçük kızların da
hiç gürültü etmemek şartı ile burada bulunup Seyirlik gösteri sanatlarından olan Karagöz ve
musikide kulak dolgunluğu kazanmalarına fırsat Ortaoyunu geleneği bir sahne sanatı değildi.
verilirdi.” (Saz, 1974). Tanzimat dönemi ile İstanbul’a resmi olarak
gelen ve temsiller veren İtalyan opera, operet ve
Ayrıca, Kırım Savaşı'nın bitiminden sonra İs- tiyatro toplulukları ile birlikte Osmanlı batılı
tanbul'a gelip saray çevresindeki kadınlarla da anlamda sahne sanatları ile tanışma fırsatı bul-
dostluklar kuran İngliz gezgin M.A. Walker, bu du. Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarına birer ti-
anlatımı destekleyen ikinci kişidir. O da Abdül- yatro sahnesi yapıldı; fakat bu sahneler sadece
mecit'in kızı Zeynep Sultan'ın sarayında erkek toplulukların temsilleri için kullanıldı ve saray-
bandoculara özgü üniformalar giymiş trompet, da resmi bir topluluk oluşturulmadı. İlk Osmanlı
korno, flüt, davul, zil, gibi bando çalgılarını Tiyatro Topluluğu, 16 Mayıs 1870’de Güllü
çalan bir kadın topluluğundan bahsetmektedir Agop (Şekil 17) tarafından oluşturuldu ve ken-
(Aksoy, 1999). disine “Türkçe oyun oynama ayrıcalığı” verildi.
Böylece diğer tiyatrolara “Türkçe oyun oynama
Saray çevresinde bu gelişmeler olurken, top- yasağı” getirilmiş olduysa da, bu sayede Türk
lumda özellikle İstanbul çevresinde halk arasın- Operet akımı Dikran Çuhacıyan tarafından ge-
da da batılı anlamda etkileşimler söz konusuy- liştirildi. Ayrıca İstanbul dışında Bursa’da, Ah-
du. Cemal Ünlü, “Eski Kanto, Yeni Kanto” adlı met Vefik Paşa tiyatro eylemi başlattı ve Orta
yazısında batılılaşmaya şöyle değinmekte ve: oyunu toplulukları bu doğaçlama oyun gelene-
“Türkler batılılaşma yolundaki ilk çabalarında ğini sahneye uyarlayarak tuluat tiyatrolarını
içtendirler” diyerek yazısına şöyle devam et- yarattı.
mektedir:
Türk tiyatrosu, özellikle Ramazan aylarında
“Mühendishaneler ve bu kuruluşların başına Şehzadebaşı, Vezneciler ve Direklerarası’nda
getirilen yabancı uzmanlar ile hukuk alanında sahnelendi. Batılı anlamda tiyatroların sergilen-

14
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

diği yer ise Pera’ydı. Tiyatro ve operetlerle bir- düetto, trio, quartetto gibi müzikal türlerden
likte Osmanlı-Türk müziğindeki batılı etkiler, sonra Tuluat oyunları başlamıştır.
yeni tür, yeni uslup ve yeni anlayışlar meydana
getirdi ve ilk popüler müzik türümüz olan Kan-
to’yu yarattı. Türk Müziği’nin ilk popüler türü
olan Kanto, İtalyanca şarkı söylemek anlamına
gelen “Cantare”den gelen bir kelime olarak,
İstanbul’a 1870 tarihinde gelen gezginci bir ti-
yatrodan alınmıştır. Bu tarihten itibaren, sahne-
de dans ederek şarkı söylemek ve bunun için
yazılmış şarkılara, geleneksel şarkı türünden
ayırmak amacı ile yeni bir tür ismi olarak “Kan-
to” adı verilmiştir. Kanto, daha sonraları tek
başına bir tür olarak geliştiyse de, Türk tiyatro-
sundaki yeri açısından yalnızca dans ile söyle-
nen bir şarkı değildir. Tuluat tiyatroları ile baş-
lamış bir formdur. 1870 yılında Güllü Agop’un Şekil 17
Türkçe oyun oynama fırsatını elde etmesi, diğer
toplulukların çıkış noktaları aramalarına yol
açmış, bu da doğu-batı sentezi yeni türlerin
oluşmasına neden olmuştur. Bu türlerden Türk
opereti batı formatından alınmış, oyun oynama
geleneği ise farklı ve yeni bir form olarak, yeni
bir tiyatro anlayışının da oluşmasına neden ol-
muştur. Bu yeni tür orta oyunu geleneğini sah-
neye taşıyan “Tuluat Tiyatroları” dır. Tanzimat
ile birlikte ortaya çıkan Tuluat tiyatrosu, gele-
neksel Türk tiyatrosu ile batı tiyatrosu öğelerin-
den oluşan yeni bir tiyatro şeklidir. Abdi, Kel
Hasan gibi Türk asıllı sanatçılar Karagöz ve
Ortaoyunu metinlerini sahneye uyarlamaya baş-
lamışlardır. Bu çabaların sonucunda da yazılı bir
metne dayanmayan, geleneksel oyun karakteri- Şekil 18
nin yarı doğulu, yarı batılı giysiler ve farklı kim-
likler ile yer aldığı, güldürüye dayalı farklı bir Sadi Yaver Ataman “Türk İstanbul” adlı eserin-
tür olarak Tuluat tiyatrosu ortaya çıkmıştır. Tu- de Kantolar’dan bahsederken Kanto’nun ne an-
luat tiyatroları, İtalyan tiyatrolarından görüp lama gelip nasıl başladığı konusunda şu bilgileri
izlediklerini kendi gösterilerine uygulamış; ay- vermektedir:
nen İtalyan tiyatrolarının gösterilerinde olduğu
gibi trompet, keman, klarnet, trombon, trampet, “1870 yılında İstanbul’a gelen gezgin bir İtal-
kontrbas, gibi çalgılardan oluşan küçük orkest- yan tiyatrosunun verdiği temsillerde, ilk kez
ralar oluşturmuşlar (Şekil 18); oyunların başla- Kanto oynanmış, bundan sonra Tuluat tiyatro-
masından bir saat önce tiyatrolarının önünde, larımıza asıl oyun başlamadan önce, bir çesit
seyirci toplamak amacı ile ücretsiz konserler üvertür olarak yapılan, caz davulu, trompet,
vermeye başlamışlardır. Bu konserlere Antrak keman ve zil’den ibaret çalgı takımının çaldığı
müziği ismi verilmiş, tiyatro oyunlarına daha kırık havalarla oynanan şarkılı ve çiftetelli karı-
sonra yine orkestranın çaldığı üvertür ile baş- şımı şarkılı oyunlara Kanto adı verilmiştir.”
lanmış, baletto, raks, şanson, şansonet, kanto, (Ataman,1997).

15
Ş. Ş. Beşiroğlu

Kanto, Osmanlı-Türk Müziği’nin ilk popüler bir hanım bunu cerh etti. Onun rivayetine naza-
türü olmak ile birlikte, Osmanlı toplumundaki ran Peruz’un ortada adı sanı yokken Yoğurtçu
“Kadın Kimliği”nin saray ve çevresi dışında çayırının nihayetindeki tiyatroda Aramik ismin-
değişimini, popülerleşmesini sağlayan ve sanat- de karakaşlı, kara gözlü, şirin tombalak bir ka-
sal olarak ön plana çıkaran ilk müzik türüdür. dın “Muhaciriz, biçareyiz ama ne bahtı kara-
Batılılaşan ve modernleşen Osmanlı toplumu- yız” diye yanık yanık kanto söyledikten sonra
nun değişen yeni kadın kültürünü popüler bir bıldırcın gibi hoplarmış” (Ünlü, 1998).
anlamda yansıtması açısından da önemlidir.
Çünkü kantonun başlangıcındaki önemli olan Peruz’dan (Şekil 19) ise şöyle bahsedilmektedir:
kimlik; kadın kimliğidir, erkekler bu türe daha
sonraları yardımcı veya destekleyici bir unsur “Kaşta gözde bol rastık ve sürme, başta arkaya
olarak katılmışlardır. Peruz, Şamran, Kamela dökülmüş saç, sırt, göğüs ve kolları dekolte,
(Fatika), Virjin, Agaumi, Aranik, Pipina, Anjel, dizkapağı boyunda yavruağzı, kanarya sarısı,
Matilt Viktorya, Büyük Mori, Eleni, Büyük camgöbeği veya filizi, rengarenk pullu yanar
Amelya, Minyon, Virjin, Viyalet, Flora, Küçük döner kemerli bol saçaklı fistan. Çiğ pembe
Amelya bu dönemin tespit edilen en önemli çorap, ponponlu ve sırmalı iskarpinler.” (Ünlü,
popüler kadın kantocularıdır. İlk önceleri tek 1998).
başlarına sahneye çıkan bu kadınlar, daha sonra-
ları erkekler ile birlikte düetler yapmışlardır.
Kanto, tiyatro öncesinde programı ile ilgili ola-
rak söylenen, güfteleri tiyatronun konusu ile
ilgili olan, ayrıca teatral özellikler taşıyan ve
söyleyen kişinin jest ve mimiklerle güfteyi pe-
kiştirmesi gereken danslı ve müzikli bir tür ola-
rak başlamıştır. Bu açıdan sadece müzikli danslı
bir form olarak algılanması, ilk çıkış noktası
açısından doğru olsa da daha sonra tiyatrodan
sıyrılıp, müzikal bir form olarak gelişmiştir.
Cemal Ünlü de aynı görüşü paylaşıp: Şekil 19

“Kıvrak ritmik yapısı, akılda kalan eğlendirici Ahmet Rasim Bey ise Peruz’un hayranlarından
ezgileri, kadın erkek ilişkisi başta olmak üzere şöyle bahsetmektedir:
birçok toplumsal ilişki ve olayı hicvedici özelliği
sahiptir.” demektedir (Ünlü, 1998). “Peruz Hanım’a hayran olan çoktur. Onun çı-
kacağı tiyatroda, salon boş yer kalmamacasına
Tiyatronun öncü isimlerinden İsmail Dümbüllü, dolar. Erkenden gelip sahne kenarında yer
kantonun tarifi yanında, ilk kantoya çıkan sa- kapmak ayrı bir gönül işidir. Peruz’un en iyi
natçının adını Kantocu Armik Hanım olarak söylediği kantolar, “Kalbi viranım yanıyor, yok
vermektedir. Sermet Muhtar Alus, 11 Temmuz bana rahmedecek” ve “Arap Kantosu” dur.
1934 tarihli Yedigün gazetesinde yayınladığı Tersane topçu neferinden kalem efendisine ka-
makalesinde kanto’dan ve kantocu hanımlardan dar her türlü hayran tarafından sahneye çiçek-
bahsederken: ler, fiyonklu mektuplar hatta para bile fırlatı-
lır.”
“Güllü Agop’un Fasulcuyan’ın devirlerinde
bale heyetleri, alafranga tarzda şantözler, düet-
tolar, kuvertettolar varmış, fakat kanto yokmuş. Vasfi Rıza Zobu’nun hatıralarında ise bir başka
Peruz’un bu kar’ın mucidi ve kantocuların piri isim Kadriye Hanım’dır. Bir görüşe göre ilk
olduğunu söylerler. Ben bu satırları yazarken Müslüman Türk kadın aktristi 1889 yılında
bizde misafir bulunan eski ahbaplardan yaşlı Poposköprülü Amelya takma ismiyle 1889’da

16
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

Nazilli’de sahneye çıkan Kadriye Hanım’dır. Konyak Kantosu, Minyon Virjin’in Ağlarım
Özdemir Nutku da “Kadriye Hanım kantoya, Ağladığım Yare Nûmeyân Olmaz Kantosu, Kü-
hem oyuna çıkmış” ifadesi ile 1890 tarihi itiba- çük Virjin’in Menekşeyi Pek Severim Kantosu,
riyle, Amelya Kadriye Hanım’ın sahnedeki İlk Virjin’in, Seni Candan Severim Kantosu vb. Bu
Müslüman Türk kadını ve ilk Türk kantocu olu- kantoların bestelerinin kantoları söyleyen kadın-
şunu pekiştirmektedir. lara ait olması ise dikkat çekici önemli konular-
dan biridir ve kadınların besteci yönünü ortaya
Direklerarası özellikle Ramazan aylarında hare- koyması açısından da önem taşımaktadır. Kay-
ketli, canlı bir eğlence merkezidir. En önemli naklarda Şamram’ın “Çakırkeyiftim” kantosunu
özelliği, ailece gidilebilir olmasıdır. Galata ise oyuna çıkmadan beş dakikada bestelediği söy-
daha çok gemicilerden ayak takımına, kalem lenmektedir ki bu, kadınların bestecilik ve yara-
efendisinden, mirasyedi beyzadelere kadar her tıcılık yönündeki kabiliyetlerini de ortaya koy-
türden ve sınıftan erkeklerin tercih ettiği bir maktadır.
yerdir. İlk gençliğinde yolu Yüksekkaldırım ve
Galata’ya düşen Ahmet Rasim'in izlenimi Gala- Sonuç
ta tiyatroları için şöyledir: Osmanlı İmparatorluğu’nda müzik, özellikle
destek olan padişahlar zamanında canlılık gös-
“Sahneye giden yolun sonunda bir oda vardı ki termiş, bazı padişahlar müzikten hoşlanmadıkla-
orada kahve, bira gibi meşrubatlar satılırdı. rı için saray içindeki toplantılarda fasıllara rağ-
Bittabii ben buraya giremezdim. Sözün doğrusu bet edilmemiş ve müzik hareketlerinde durak-
girmeye cesaret edemezdim. Çünkü burası Ga- samalar olmuştur. Osmanlı kültür hayatında
lata’nın ün kazanmış kabadayıları, hacamatçı- müzik faaliyetleri sarayın dışında hiç bir zaman
lar ve polisler ile hıncahınç dolar, yer bulun- duraksama göstermeden devam etmiştir. Özel-
mazdı. Zaman içinde sevilen ve usta icracılarını likle sultan efendilerin, paşaların, vezirlerin ve
yetiştiren kanto, giderek başlı başına bir tür devlet ileri gelenlerinin saray, konak ve yalıla-
haline gelmiş; Direklerarası ve Galata tiyatro- rından müzik hiç eksik olmamıştır.
larında Ermeni ve Rum şarkıcıların söyledikleri,
çoğunlukla basit ezgili bu şarkılar Hüzzam, Hi- Tarihsel kaynaklardan yararlanarak, tarihsel
caz, Nihavend, Uşşak, Hüseyni makamlarında metodoloji ile Osmanlı’da İstanbul kadınlarını,
bestelenmiştir. Kanto tanımı, giderek anlam müziklerini ve rakslarını irdelediğimiz bu maka-
değişikliğine uğramış ve genel bir tanıma dö- lede, araştırmanın başlangıcından itibaren, ça-
nüşmüştür. Gelenek ve kural dışı her yeni popü- lışmanın müzikal kimlik ve toplumsal cinsiyet
ler besteye Kanto denmeye başlanmıştır (Ünlü, açısından değerlendirilmesinin gerekli olduğu
1998). görüşünün gerekli olduğuna inanılmakla birlik-
te, bu belgelerin hangi tarih anlayışı ile tespit
Dönemin ünlü kantolarının birçoğunun notaları edilmiş olduğu ve nasıl bir değerlendirmeden
ne yazık ki günümüze kadar ulaşamamıştır. geçerek belgelere yansıtıldığı konusunun üze-
Elimizde bulunan örnekler “Nuhbe-i Elhan” rinde de ayrıntı ile çalışılması gerekliliğini vur-
adlı mecmuadan tespitler olup 89 kadardır. Bu gulamak gerekmektedir. Ellimizdeki yazılı kay-
mecmuada kadın kantoculara ait besteler, Peruz naklar açısından Osmanlı’da harem ve hanım
Hanım’a ait 12, Şamran Hanım’a ait 20 adet müzisyenlerle ilgili detaylı bilgilerin olmaması,
eser ile bunun haricinde Virjin, Küçük Virjin, özellikle o dönemdeki icracı ve bestekârların
Eleni, Eliza, Küçük Amelya, Minyon, Minyon isimlerini tespitte bize büyük bir güçlük yarat-
Virjin, Büyük Mari' ye ait eserlerdir. Bu kanto- maktadır. Bu kaynakların hemen hemen tama-
ların en popülerleri, Eliza’nın Pembeli Meleğim mının bir erkek bakışı ile, erkek egemen bir
Kantosu, Şamran Hanım’ın Ocağıma İncir Dikti toplum içinde yazıldığını düşünürsek; bu nokta-
ve Nisbet Kantosu, Peruz’un Onyedi Tek Düz da Fatmagül Berktay’ın belirttiği “Kadın Tarihi”
Rakı İçtim ve Kekeleme Kantosu, Küçük bakışının konu ile nasıl örtüşmesi gerektiği ve
Amelya’nın Köylü Kantosu ve Minyon’un “Hangi İnsan?” sorusuna çok net cevaplar bu-

17
Ş. Ş. Beşiroğlu

lunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. “Femi- konuya müzik yönü ile de destek olmaları ve
nist tarihçilik” anlayışı içinde konuya bakmak, içinde yer almalarıdır. Şehir müzik hayatı içinde
bu konunun değerlendirilmesinde ve detaylı ortaya çıkan yeni formlar ve bu formların popü-
olarak incelenmesinde önemli bir yaklaşım ola- lerleşmesinde, kadın kimliği ön plandadır ve
rak karşımızda durmaktadır. müzikte popülerleşme Osmanlı-Türk müziği
anlayışı içinde hem beste, hem de icra alanında
Yapılan alıntılarda da görüldüğü gibi, İstanbul büyük ölçüde kadının müzikal kimliği ile ör-
hayatı içinde müzisyenlerin ve raks eden kadın- tüşmektedir. Bu önemli çıkış ve değişim, erkek
ların farklı kimliklerini tespit etmek ve bunun dünyasının egemen olduğu bir toplum ve kültür
üzerinden araştırmayı derinleştirmek, toplumsal içinden, ortak paylaşımlar ve ortak kadın-erkek
cinsiyet açısından Osmanlı’da derinlemesine egemenliği olan, sınırlama ve kısıtlamalar ol-
irdelenmesi ve çalışması gerekli olan bir konu- mayan, kadın ve erkek dünyasının ortak yaşan-
dur. Ancak kaynaklardaki farklı bakışların çok dığı bir toplum ve kültür anlayışına geçişte te-
iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Çünkü Os- mel kolaylıklar sağlamış ve bu geçiş sürecini
manlı kaynaklarındaki erkek egemen bakış açı- hızlandırmıştır.
sının yanı sıra, Osmanlı’ya gelmiş yabancıların
gözü ile yapılan değerlendirmelerde, erkek sey-
yahların kadınların özel alanlarına girememiş Kaynaklar
olmaları sebebi ile bu konuda detaylı bilgiler Aksoy, B., (1994). Avrupalı Gezginlerin Gözüyle
Türk Musikisi, Pan Yayıncılık, İstanbul.
edinememiş olmaları, sadece şehir hayatını or- Aksoy, B., (1999). Osmanlı Musiki Geleneğinde
yantalist bir bakış ile değerlendirmelerine neden Kadın, Osmanlı, 10, 778–800.
olmuştur. Yabancı kadınlar ise yine bu oryanta- Aksoy, B., (1999). Ortadoğu Klasik Musikisinin Bir
list bakıştan sıyrılamayıp, kadın olarak kadını Merkezi İstanbul, Osmanlı, 10, 801–814.
değerlendirme konusunda başarılı olamamışlar, Ali Ufki [Hazırlayan: Prof. Dr. Şükrü Elçin]
sadece tespitlerde bulunmuşlardır. Yine de bu (1976). Mecmua-i Saz-ı Söz, MEB Yayınları,
kadar az bilgiye rağmen kadınların, Osmanlı Ankara.
musikisi içinde yerinin ne kadar önemli olduğu And, M., (1982). Osmanlı Şenliklerinde Türk Sanat-
ve kendi sosyal yaşantılarında müziğin ve raksın ları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, An-
ne kadar önemli bir yer tuttuğu elimizdeki gör- kara.
And, M., (1985). Geleneksel Türk Tiyatrosu, İnkılâp
sel malzemeleri gerektiği gibi değerlendirdiği-
Kitabevi, İstanbul.
miz zaman daha açık bir şekilde ortaya konabi- Ataman, S. Y., Türk İstanbul, [Yayına Haz: Süley-
lecektir. Değerlendirmelerde elde edilen bilgiler man Şenel] (1997). İstanbul Büyükşehir Beledi-
ışığında ortaya çıkan diğer bir önemli nokta ise, yesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İs-
erkek dünyasının egemen olduğu bir toplum ve tanbul.
kültür anlayışı içinde sınırlamalar ve kısıtlama- Behar, C., (1990). Ali Ufki ve Mezmurlar, Pan Ya-
lar olmasına rağmen saray ve çevresinde yaşa- yıncılık .
yan kadınlar ile şehirli ve sosyal hayatta saraya Belge, M., (1998). Kantolar, Kalan Müzik Arşiv
bağımlı olmayan kadınların icra ettikleri müzik Serisi, CD-Kitapçık, İstanbul.
ve raks arasında çok büyük farklar olmadığıdır. Beşiroğlu, Ş.Ş., (2002). Osmanlı Musikisi ve Kadın,
Ayrıca, kadın ve erkek dünyasının birbirinden Türkler, 12, 454–463.
Beşiroğlu, Ş.Ş., (2003). Osmanlı’da Musiki, Raks ve
ayrı yaşandığı bir toplumda, kadınların ve er-
Kadın, İstanbul Dergisi, 45, 69–72.
keklerin ürettiği müziğin ve dansın da kendi Beşiroğlu, Ş.Ş., (2003). Türk Müziği’nin Yenileşme
içinde farklı tarzlar geliştirmemiş olduğu ve Sürecinde Yeni Bir Tür: Kantolar, Folklor Ede-
erkek ve kadının birlikte oluşturdukları ortak biyat Popüler Müzik Özel Sayısı, 36, 69–80.
üretimlerle Osmanlı kültürüne katkıda bulun- Beşiroğlu, Ş.Ş, (2006). Osmanlı’da Raks: Köçekler,
dukları görülmektedir. Bu bağlamda ikinci Çengiler, Folklor Edebiyat Halk Oyunları Özel
önemli nokta ise, 19.yy. ile başlayan batılılaşma Sayısı, 45, 111–128.
ve modernleşme hareketleri çerçevesinde, hem D'ohsson, (Tarihsiz yayın). 18.yy Türkiyesi’nde Örf
saray hem de şehir hayatı içinde kadınların bu ve Adetler, Tercüman Yayınları, İstanbul.

18
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri

Evren, B. C., Girgin D., (1997). Yabancı Gezginler Reyhanlı, T., (1983). İngiliz Gezginlerine Göre
ve Osmanlı Kadını, Milliyet Yayınları, İstanbul. 16.yy. İstanbul'da Gündelik Hayat, Kültür ve Tu-
Feldman, W., (1996). Music of the Ottoman Court, rizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Inter Cultural Institute, Berlin. Sarkissian, M., (1992). Gender and Music,
Kantemiroğlu [Yayına Hazırlayan: Prof. Yalçın Ethnomusicology: An Introduction, 337–348. ed.
TURA], (2000). Kitab'ül İlmü'l Musiki ala Helen Myers., W.W. Norton and Company.,
Vechü'l Hurufat, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. London.
Koskoff, E., (2000). Gender and Music, Garland Saz, L., Haremin İç Yüzü, [Yay. Haz: Sadi Borak]
Encyclopedia of World Music, eds.Timothy Rice, (1974). Milliyet yayınları, Ankara.
James Porter, and Chris Goertzen, 8, 191-203. Saz, L., (2000). Anılar (19.yy'da Saray Haremi),
Garland Publishing NY, London. Cumhuriyet Kitapları, İstanbul.
Koskoff, E., (1989). An Introduction to Women, Sevengil, R. A., (1970). Opera Sanatı İle İlk Temas-
Music, and Culture, Women and Music in Cross- larımız, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
Cultural Perspective. Ed. Ellen Koskoff, 11–23, Sevengil, R. A., (1970). Türk Tiyatrosu Tarihi, Sa-
University of Illinois Pres, Urbana and Chicago. ray Tiyatrosu, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
Lytle, C. A., (1990). Harem, Peçeli Dünya, Yıldız Sılay, K., (2000). Erkeğin Ağzıyla Söylenen Gazel:
Yayınları, İstanbul. Osmanlı Kadın Şairler ve Ataerkilliğin Gücü,
Lawenklau, J., Viyana Nationalbibliothek, Codex editör Zilfi, Madeline, Modernleşmenin Eşiğinde
Vindobonensis: 8615. Osmanlı Kadınları, Tarih Vakfı Yayınları, 188–
Mc Clary, S., (1999). Feminine Endings, Music, 203, İstanbul.
Gender and Sexuality, University of Minnesota Şeker, M., (1997). Gelibolulu Mustafa Âli ve
Press, Minnesota. Mevâ’idü’n Nefais fi Kavâ’idi’l Mecalis, Türk
Micklewright, N., (2000). Müzisyenler ve Dans Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Eden Kızlar: Osmanlı Minyatürlerinde Kadın Tuğlacı, P., (1985). Osmanlı Saray Kadınları, Cem
İmgeler”, editör Zilfi, Madeline, Modernleşme- Yayınevi, İstanbul.
nin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Tarih Vakfı Ya- Uluçay, Ç., (1992). Harem, TTK Yayınları, Ankara.
yınları, 144–160, İstanbul. Ünlü, C., (1998). Kantolar, Kalan Müzik Arşiv Seri-
Montran, R., (1990). 17.yy'ın İkinci Yarısında İstan- si, CD-Kitapçık, İstanbul.
bul, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Wade, B. C., (1998). Imaging Sound,: An
Rehinhard, K., (1981). Music in East and West Ethnomusicological Study of Music, Art and
Essays in Honor of Walter Kaufman Festschinft, Culture in Mughal India,,The University of
Turkish Miniatures as source of Music History Chicago Press, USA.
Berlin.

19

You might also like