Professional Documents
Culture Documents
İstanbul'un Kadınları Ve Müzikal Kimlikleri
İstanbul'un Kadınları Ve Müzikal Kimlikleri
İstanbul'un Kadınları Ve Müzikal Kimlikleri
sosyal bilimler
Cilt:3, Sayı:2, 3-19
2006
Özet
Etnomüzikolojide, kimlik ve cinsiyet üzerine yapılan çalışmalar, 1970’lerden sonra feminist hareket ve
antropolojideki gelişmelerden dolayı sağlanan etkiyle, toplumdaki kimlik ve cinsiyet ayrımının kültürel
olarak yapılanmış düşüncelerine ve bunun müzikal davranış ile arasındaki bağlantıların araştırılmasına
daha çok dikkat çekmiştir. Dünya müziklerinin kültürel ve disiplinlerarası bir anlayışla değerlendirilmesi,
“Etnomüzikoloji”nin yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte gelişerek müziğin farklı alanlarını ilgilendiren
çalışmaların ilgi görmesi ile de dünya müzik kültürleri içinde yeni başlıklar olarak “müzik ve kimlik”,
"müzik ve toplumsal cinsiyet" özellikle de "müzik ve kadın" konularını popüler bir hale getirmiştir. Os-
manlı dönemi ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde musiki hayatı içinde kadının rolünü belirleyen çalışma-
lar da bu çerçevede, yeni bir araştırma alanı olarak önem kazanmaya başlamıştır. Osmanlı İmparatorlu-
ğu’nda müzik, özellikle destek olan padişahlar zamanında canlılık göstermiş, bazı padişahlar müzikten
hoşlanmadıkları için saray içindeki toplantılarda fasıllara rağbet edilmemiş ve müzik hareketlerinde du-
raksamalar olmuştur. Osmanlı kültür hayatında müzik faaliyetleri sarayın dışında hiç bir zaman durak-
sama göstermeden devam etmiştir. Özellikle sultan efendilerin, paşaların, vezirlerin ve devlet ileri gelenle-
rinin saray, konak ve yalılarından müzik hiç eksik olmamıştır. Elimizdeki yazılı kaynaklar açısından Os-
manlı’da harem ve hanım müzisyenlerle ilgili detaylı bilgilerin olmaması, özellikle o dönemdeki icracı ve
bestekârların isimlerini tespitte bize büyük bir güçlük yaratmaktadır. Bu kaynakların hemen hemen tama-
mının bir erkek bakışı ile erkek egemen bir toplum içinde yazıldığını düşünürsek; bu noktada Fatmagül
Berktay’ın belirttiği “Kadın Tarihi” bakışının konu ile nasıl örtüşmesi gerektiği ve “Hangi İnsan?” soru-
suna çok net cevaplar bulunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. “Feminist tarihçilik” anlayışı içinde ko-
nuya bakmak, bu konunun değerlendirilmesinde ve detaylı olarak incelenmesinde önemli bir yaklaşım
olarak karşımızda durmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Etnomüzikoloji, toplumsal cinsiyet, müzik ve kadın, İstanbul, Osmanlı’da kadın müzis-
yen kimliği.
*
Yazışmaların yapılacağı yazar: Şefika Şehvar BEŞİROĞLU. besir@itu.edu.tr; Tel: (212) 293 13 00, dahili: 2795.
Makale metni 21.09.2006 tarihinde dergiye ulaşmış, 24.09.2006 tarihinde basım kararı alınmıştır. Makale ile ilgili tar-
tışmalar 31.07.2007 tarihine kadar dergiye gönderilmelidir.
Ş. Ş. Beşiroğlu
The women of Istanbul and their mu- raz, Tebriz, Semarkand, Bukhara, Horasan, Edirne,
Bursa and Istanbul provide valuable visual informa-
sical identities tion about the important role women played in the
arts, especially in music. From the beginning of the
Extended abstract Empire, music was an important aspect of social and
Gender, the cultural structuring and variability that cultural life. The contribution of women to Ottoman
is based on common sense and biological differ- music became an integral part of community social
ences, are the stable physical features that enable us life and became incorporated into the traditions of
to distinguish male and female individuals. The the society which were as strong among the people
word gender can be defined as an interpretation of who lived in cities as it was in the court of the Sul-
male and female sexes in a social structure or it tan. While men received their music education in the
combines a principle of social organization and a Enderun (educational institution within the palace),
set of ideas, is in fact culturally constructed and "Women's Quarters"- Harem provided equally good
variable. Related to this, gender is one of the most music education for women. In addition, they were
important concepts determining men and women’s sent out to the homes of the best available instruc-
musical identities and roles in social and cultural tors of the time for their musical training. Women of
life. In many societies, these sexual categories link the palace received good music education either in
up with other symbolic dualisms, creating concep- the Harem or from teachers outside, formed ensem-
tual clusters (male/female, nature/culture, pub- bles and contributed to the joyful celebrations of
lic/domestic, etc.) that provide a framework for gen- different occasions. By educating young women of
der identity. After the 1970s, gender studies were the elite outside the palace, they also played an im-
started through the leadership of feminist scientists portant role in the development of urban music in
and popularized by female academicians. Musical the Ottoman Empire. In Ottoman society, the par-
activities of men have been studied until 1980s ticipation of women in music was not limited to the
showing “a male-centered music making and his- palace. Well to do families, high-ranking bureau-
tory” (Koskoff, 1989). When looking at women re- crats and others of the educated class enjoyed musi-
lated studies, differences occur in their methodolo- cal performances in their residences. However, until
gies. If women live in a male dominated society and the 19th century, public entertainment was not com-
culture, and if there are some restrictions, and if the mon and "going out" to such facilities was not con-
worlds of women and men have been lived sepa- sidered "proper". Most entertainment took place in
rately in a society; both of these sexes naturally have homes, and women involved in these musical activi-
different and independent cultures and musical con- ties were praised for their talents. It was especially
ceptions. Today, in Turkey, there are very few stud- important for a bridal candidate to be proficient in
ies on women musicians and the musical role of music to convey the message that she would be able
women in various areas such as wedding ceremo- to entertain her future husband. While sources about
nies, musical entertainment, and funeral lamenta- women musicians of the Empire are limited, avail-
tions that take place in urban or rural cultural set- able material clearly indicates that they were abun-
tings, and women’s musical activities during Otto- dant; they established institutions which provided
man times in the palace and the cities. This litera- music education to many women. The activity of
ture is not as rich as western sources. Some of these women in the musical world of the Empire enabled
studies are based on fieldwork while others are them to make important contributions to musical
based on historical investigation. Even though bib- culture. Women's involvement in Ottoman music and
liographic sources focusing on the participation of their interest and participation in western music
women in the establishment of Ottoman musical from the beginning of the 19th century played an
traditions are limited, a number are available. These important part in establishing a permanent place in
sources try to establish some references that would music for women in the Turkish Republic. Today
help us understand the role of women in Ottoman there are numerous women composers and perform-
musical traditions. Until the 17th century Ottoman ers employed by private or state-supported Turkish
artists traveled extensively within neighboring cul- and western orchestras, choirs and other ensembles.
tures providing mutual cultural exchange among
different societies. Historical records indicate that Keywords: Ethnomusicology, gender, women and
Ottoman music assumed its "Ottoman" character music, Istanbul, musical identity of Ottoman women.
after the 17th century. Miniatures produced in cul-
tural centers such as Baghdat, Herat, Isfahan, Shi-
4
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri
Cinsiyet üzerine çalışmaların ve tartışmaların “Bir kadının, erkek müzisyenler tarafından ya-
odağını, “kadın” sınıflandırmasının yanı sıra pılandırılmış olup doğallıkla onun bilgilerini,
“biyolojik cinsiyet” ve “toplumsal cinsiyet” onun sözcüklerini, onun düşünce, inanç ve arzu-
kavramları arasındaki ilişkiler üzerine kuramsal larını yansıtan bir geleneğin içinde müzik yaz-
düşünceler oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet maya ve icra etmeye girişmesi nasıl olanaklı
doğal, sağduyuya ve biyolojik farklara dayanan oluyordu?” .
5
Ş. Ş. Beşiroğlu
6
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri
lattığı, "Kitabu İlmi'l- Musiki Ala Vechi'l Huru- müzikal ve kültürel olarak ne şekilde etkilendi-
fat" (Musıkiyi Harflerle Tesbit ve İcra İlminin ğini hem görsel, hem de yazılı olarak tespit et-
Kitabı) adlı eserinde bulunmaktadır. Bu eserler mek mümkün olmaktadır ve bu kültürel coğraf-
15.,16. ve 17. yüzyılda Timur Sarayı ve devamı ya 15. yüzyılda Çin sınırından, İstanbul’a kadar
ile Kuzey Hindistan (Mughal) sarayında yaşa- uzanan benzer bir yapılanma içindedir.
mış bestecilerin Osmanlı İmparatorluğu’na gel-
diği dönemlerde bıraktıkları repertuara ait eser- Tespit edilen kadın müzisyenlerin bulunduğu ilk
lerdir (Kantemiroğlu, 2000). minyatür M.S. 1341’de Şiraz'da yazılmış bir
Şahname'nin minyatürleri arasındadır ve sulta-
nın huzurunda düzenlenen bir eğlence sahnesin-
de kadın ve erkek müzisyenlerin bir arada olma-
sı da dikkat çekicidir ki bu konu üzerinde de
araştırmalarımız sonucunda hiçbir tespit bulun-
madığı saptanmıştır3. Bu minyatürdeki müzis-
yenler arasında bulunan iki kadın müzisyen
çeng ve def4 çalmaktadır (Şekil 2). Yine 14.yy.
Türkmen sarayı haremindeki bir düğün sahne-
sinde ney5 ve def çalan hanım müzisyenler raks
eden diğer bir hanıma eşlik etmektedirler (Şekil 3).
Şekil 1
Şekil 3
3
Bu konu ile ilgili olarak kadının ortak müzikal kül-
tür paylaşımını ortaya koymaya yönelik detaylı bir
Şekil 2 çalışmamız devam etmektedir.
4
Daire şeklinde bir kasnağa deri gerilip, kasnağın
Minyatür olarak ilk veriler ise 14. yüzyıla aittir etrafına ziller takılan, vurmalı bir çalgı.
5
ve yine doğu saraylarında yapılmıştır. Bu örnek- Kamıştan yapılan üflemeli bir çalgı.
6
lerle, Osmanlı’nın ilk döneminde bu saraylardan Dans eden kadınların iki ellerinde çaldıkları made-
ni üzerinde ziller olan vurmalı çalgı.
7
Yatay olarak diz üstüne konularak çalınan telli bir
2
Dikey olarak tutulup çalınan telli bir çalgı. çalgı
7
Ş. Ş. Beşiroğlu
Şekil 5
8
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri
9
Ş. Ş. Beşiroğlu
Osmanlı’da kadının müzikal kimliğini tespit çalgı çalan, raks eden kadınlar da birlikte yer
ettiğimiz görsel kaynaklar arasında bulunan almaktadır (Lawenklau) (Şekil 9).
yabancı gezginlerin çizimleri ve anlatımları bize
daha önce bahsettiğimiz saray ve hane dışında
bulunan gezgin ve profesyonel kadın müzisyen
ve dansçıların şehir hayatı içindeki icralarını ve
icra mekânlarını anlatmaktadır. Bu kaynaklarda
kadının profesyonel müzikal ve dansçı kimliği-
nin dıştan bir bakış ile ortaya koyması açısından
önemlidir.
10
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri
nulardır. Bu mesire yerleri Kâğıthane ve Çengin dişi bir çalgı olduğu görüşünü güçlen-
Küçüksudur. Çengiler çeng, daire, zil gibi çalgı- dirmektedir.
lar eşliğinde şarkı söyleyip dans edebilirler.”
(D'ohsson, tarihsiz yayın). Ayrıca, 1700’lerde İstanbul’da bulunan Vene-
dikli seyyah Toderin ise, kanun çalgısından ha-
Kadın müzisyenleri kadın gözü ile görmüş olan nımların çaldığı bir çalgı olarak bahsetmektedir
kadın seyyah Julia Pardoe da, kadınların gittik- (Aksoy, 1999) (Şekil 11).
leri mesire yerlerinin başında gelen Küçüksu’yu
benzer şekilde anlatmış ve kadın müzisyenlerin
çeng, santur20, kanun, ney, daire, tanbur21 gibi
çalgıları çalmakta olduğunu gözlemlemiştir ki
bu yüzyıla ait minyatürü de bunun görsel kanıtı-
dır (Şekil 10).
Şekil 11
11
Ş. Ş. Beşiroğlu
Şekil 15
12
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri
rum olma işlevini sürdürmüş ve çok değerli sa- yanonun23 girişi ve hem sultan kızlarının hem de
natçılar burada hocalık yapmışlardır. Aynı şe- cariyelerin piyano dersi alışı, cariyelerden mü-
kilde Harem-i Hümayundaki cariyeler de bu teakip bir fanfar24 orkestranın kurulması, bale
değerli hocalardan ders almışlardır. Bu dönem- heyetinin saraydaki faaliyetleri 19.yüzyılda Ab-
de kadın bestekâr olarak tespit edebildiğimiz dülmecit zamanında başlamıştır.
diğer önemli bir isim ise, III. Selim’in de hocası
olan Dilhayat Kalfa'dır. Dilhayat Kalfa, III. Donizetti'nin idaresinde olmak ve farklı sazları
Selim zamanında haremin önemli besteci ve öğrenmek üzere ayrı ayrı İtalyan hocalar tutul-
icracı müzisyenlerinden biriydi. Tanbur çalan duğu gibi, sarayda dans dersleriyle de meşgul
Dilhayat Kalfa'nın Evçârâ makamındaki Peşrev olan kişiler de vardı. Kız bale heyeti tarafından
ve Saz semaisi en meşhur eserleridir. 18.yy Haremde verilecek temsillerin musiki kısmını
mecmualarından olan Hekimbaşı Mecmuası’nd, yine kızların icra etmesi, yani hareme erkek
Dilhayat adına kayıtlı Rast ve Eviç makamla- musikicilerin girmemesi maksadı ile bir kadın
rında murabba beste ve Segâh makamında bir fanfar'ı teşkil edilmişti (Sevengil,1970). Harem-
semai bulunmaktadır (Aksoy, 1999). i Hümayun’ da 80 kızdan oluşan bu saray ban-
dosunu Tambur Majör denilen bir kız idare
ederdi. Bu da, Osmanlı sarayındaki batılı an-
lamda ilk kadın orkestra şefidir. Bandonun ön
kısmında klarnet, flüt ve birinci boru takımı,
ikinci ve üçüncü sırada ikinci boru takımı trom-
petler, ziller ve davullar olmak üzere sarayın
merasim salonunda rutin olarak padişaha konser
verilirdi (Aksoy, 1999).
13
Ş. Ş. Beşiroğlu
lunmaktaydı. Harem-i Hümayun kadınlar or- kabul edilen Gülhane Bildirisi, bu iyi niyetli
kestrasının bir konserinde pantolon ceket giyen çabaların somut uzantısıydı. Askeri alandaki
kızların saçları kısaydı ve hepsi başlarına fes yeniden yapılanma, özellikle de Mehterhane’nin
giymişlerdi. Türk musikisi meşkleri sazendelerin yerine kurulan Muzıkay-ı Hümayun bu iyi niyet-
arzularına bırakılan herhangi bir makamda lerin sembolü oldu. İtalya’dan orkestra şefleri,
başlar; önce o makamdan peşrev, beste çalınır, öğretmenler getirildi. O güne kadar gözardı
daha sonra kemençe taksime başlarken, sekiz on edilen batı notası öğrenildi. Kullanılan çalgıla-
tane genç rakkase içeri girip söz takımının önü- rın profilinde önemli değişiklikler oldu. Saray
ne dizilir, kemençenin Karcığar makamına fasıl heyetlerinin yerini fanfar orkestraları aldı.
geçmesini bekler ve taksimin bitmesi ile köçek- Bu alanda o kadar ileri gidildi ki belki de dün-
lerin ilk parçası başlar, adımlar atılır, raks baş- yada ilk ve tek kadın bandosu, Sultan
lardı.” (Saz, 1974). Leyla Hanım'ın verdiği di- Abdülmecid’in hareminde kuruldu. Bunu Adile
ğer bir malûmata göre de: Sultan’ın saray orkestrası izledi. Ünlü besteciler
İstanbul’a davet edildi. Medori, Negrini gibi
“Çırağan ve Dolmabahçe saraylarında selamlı- opera sanatçıları, pek çok İtalyan, Fransız ve
ğa doğru altkat, muzıka sınıfının çalışma yeri Alman oyuncu ve tiyatro topluluğu, F. Lizst gibi
olarak ayrılmıştı. Öğretmenler erkekti. müzisyenler, Sarah Bernard gibi efsanevi oyun-
Muzıkaya giren kalfa kadınlar başlarında uçları cular, sarayın ve İstanbul’un konuğu oldu. Bu
omuzlarından aşağı sarkıtılmış örtüler olduğu canlı ve yoğun kültürel ortam, bir dizi zincirle-
halde günlük esvapları ile gelirlerdi. Dans eden me etkileşim gerçekleştirdi. Sahne sanatlarında
kızlar örtüsüzdü. Öğretmenleri meşkhaneye ge- ve musıki alanındaki yeniliklerin anası hem de
tiren haremağaları ile çalgı çalan ve dans eden hazırlayıcısı işte bu görgü ve izleme olanakları
kızların yanındaki hizmet cariyeleri, derste ha- oldu” (Ünlü, 1998).
zır bulunurlardı. Saraydaki küçük kızların da
hiç gürültü etmemek şartı ile burada bulunup Seyirlik gösteri sanatlarından olan Karagöz ve
musikide kulak dolgunluğu kazanmalarına fırsat Ortaoyunu geleneği bir sahne sanatı değildi.
verilirdi.” (Saz, 1974). Tanzimat dönemi ile İstanbul’a resmi olarak
gelen ve temsiller veren İtalyan opera, operet ve
Ayrıca, Kırım Savaşı'nın bitiminden sonra İs- tiyatro toplulukları ile birlikte Osmanlı batılı
tanbul'a gelip saray çevresindeki kadınlarla da anlamda sahne sanatları ile tanışma fırsatı bul-
dostluklar kuran İngliz gezgin M.A. Walker, bu du. Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarına birer ti-
anlatımı destekleyen ikinci kişidir. O da Abdül- yatro sahnesi yapıldı; fakat bu sahneler sadece
mecit'in kızı Zeynep Sultan'ın sarayında erkek toplulukların temsilleri için kullanıldı ve saray-
bandoculara özgü üniformalar giymiş trompet, da resmi bir topluluk oluşturulmadı. İlk Osmanlı
korno, flüt, davul, zil, gibi bando çalgılarını Tiyatro Topluluğu, 16 Mayıs 1870’de Güllü
çalan bir kadın topluluğundan bahsetmektedir Agop (Şekil 17) tarafından oluşturuldu ve ken-
(Aksoy, 1999). disine “Türkçe oyun oynama ayrıcalığı” verildi.
Böylece diğer tiyatrolara “Türkçe oyun oynama
Saray çevresinde bu gelişmeler olurken, top- yasağı” getirilmiş olduysa da, bu sayede Türk
lumda özellikle İstanbul çevresinde halk arasın- Operet akımı Dikran Çuhacıyan tarafından ge-
da da batılı anlamda etkileşimler söz konusuy- liştirildi. Ayrıca İstanbul dışında Bursa’da, Ah-
du. Cemal Ünlü, “Eski Kanto, Yeni Kanto” adlı met Vefik Paşa tiyatro eylemi başlattı ve Orta
yazısında batılılaşmaya şöyle değinmekte ve: oyunu toplulukları bu doğaçlama oyun gelene-
“Türkler batılılaşma yolundaki ilk çabalarında ğini sahneye uyarlayarak tuluat tiyatrolarını
içtendirler” diyerek yazısına şöyle devam et- yarattı.
mektedir:
Türk tiyatrosu, özellikle Ramazan aylarında
“Mühendishaneler ve bu kuruluşların başına Şehzadebaşı, Vezneciler ve Direklerarası’nda
getirilen yabancı uzmanlar ile hukuk alanında sahnelendi. Batılı anlamda tiyatroların sergilen-
14
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri
diği yer ise Pera’ydı. Tiyatro ve operetlerle bir- düetto, trio, quartetto gibi müzikal türlerden
likte Osmanlı-Türk müziğindeki batılı etkiler, sonra Tuluat oyunları başlamıştır.
yeni tür, yeni uslup ve yeni anlayışlar meydana
getirdi ve ilk popüler müzik türümüz olan Kan-
to’yu yarattı. Türk Müziği’nin ilk popüler türü
olan Kanto, İtalyanca şarkı söylemek anlamına
gelen “Cantare”den gelen bir kelime olarak,
İstanbul’a 1870 tarihinde gelen gezginci bir ti-
yatrodan alınmıştır. Bu tarihten itibaren, sahne-
de dans ederek şarkı söylemek ve bunun için
yazılmış şarkılara, geleneksel şarkı türünden
ayırmak amacı ile yeni bir tür ismi olarak “Kan-
to” adı verilmiştir. Kanto, daha sonraları tek
başına bir tür olarak geliştiyse de, Türk tiyatro-
sundaki yeri açısından yalnızca dans ile söyle-
nen bir şarkı değildir. Tuluat tiyatroları ile baş-
lamış bir formdur. 1870 yılında Güllü Agop’un Şekil 17
Türkçe oyun oynama fırsatını elde etmesi, diğer
toplulukların çıkış noktaları aramalarına yol
açmış, bu da doğu-batı sentezi yeni türlerin
oluşmasına neden olmuştur. Bu türlerden Türk
opereti batı formatından alınmış, oyun oynama
geleneği ise farklı ve yeni bir form olarak, yeni
bir tiyatro anlayışının da oluşmasına neden ol-
muştur. Bu yeni tür orta oyunu geleneğini sah-
neye taşıyan “Tuluat Tiyatroları” dır. Tanzimat
ile birlikte ortaya çıkan Tuluat tiyatrosu, gele-
neksel Türk tiyatrosu ile batı tiyatrosu öğelerin-
den oluşan yeni bir tiyatro şeklidir. Abdi, Kel
Hasan gibi Türk asıllı sanatçılar Karagöz ve
Ortaoyunu metinlerini sahneye uyarlamaya baş-
lamışlardır. Bu çabaların sonucunda da yazılı bir
metne dayanmayan, geleneksel oyun karakteri- Şekil 18
nin yarı doğulu, yarı batılı giysiler ve farklı kim-
likler ile yer aldığı, güldürüye dayalı farklı bir Sadi Yaver Ataman “Türk İstanbul” adlı eserin-
tür olarak Tuluat tiyatrosu ortaya çıkmıştır. Tu- de Kantolar’dan bahsederken Kanto’nun ne an-
luat tiyatroları, İtalyan tiyatrolarından görüp lama gelip nasıl başladığı konusunda şu bilgileri
izlediklerini kendi gösterilerine uygulamış; ay- vermektedir:
nen İtalyan tiyatrolarının gösterilerinde olduğu
gibi trompet, keman, klarnet, trombon, trampet, “1870 yılında İstanbul’a gelen gezgin bir İtal-
kontrbas, gibi çalgılardan oluşan küçük orkest- yan tiyatrosunun verdiği temsillerde, ilk kez
ralar oluşturmuşlar (Şekil 18); oyunların başla- Kanto oynanmış, bundan sonra Tuluat tiyatro-
masından bir saat önce tiyatrolarının önünde, larımıza asıl oyun başlamadan önce, bir çesit
seyirci toplamak amacı ile ücretsiz konserler üvertür olarak yapılan, caz davulu, trompet,
vermeye başlamışlardır. Bu konserlere Antrak keman ve zil’den ibaret çalgı takımının çaldığı
müziği ismi verilmiş, tiyatro oyunlarına daha kırık havalarla oynanan şarkılı ve çiftetelli karı-
sonra yine orkestranın çaldığı üvertür ile baş- şımı şarkılı oyunlara Kanto adı verilmiştir.”
lanmış, baletto, raks, şanson, şansonet, kanto, (Ataman,1997).
15
Ş. Ş. Beşiroğlu
Kanto, Osmanlı-Türk Müziği’nin ilk popüler bir hanım bunu cerh etti. Onun rivayetine naza-
türü olmak ile birlikte, Osmanlı toplumundaki ran Peruz’un ortada adı sanı yokken Yoğurtçu
“Kadın Kimliği”nin saray ve çevresi dışında çayırının nihayetindeki tiyatroda Aramik ismin-
değişimini, popülerleşmesini sağlayan ve sanat- de karakaşlı, kara gözlü, şirin tombalak bir ka-
sal olarak ön plana çıkaran ilk müzik türüdür. dın “Muhaciriz, biçareyiz ama ne bahtı kara-
Batılılaşan ve modernleşen Osmanlı toplumu- yız” diye yanık yanık kanto söyledikten sonra
nun değişen yeni kadın kültürünü popüler bir bıldırcın gibi hoplarmış” (Ünlü, 1998).
anlamda yansıtması açısından da önemlidir.
Çünkü kantonun başlangıcındaki önemli olan Peruz’dan (Şekil 19) ise şöyle bahsedilmektedir:
kimlik; kadın kimliğidir, erkekler bu türe daha
sonraları yardımcı veya destekleyici bir unsur “Kaşta gözde bol rastık ve sürme, başta arkaya
olarak katılmışlardır. Peruz, Şamran, Kamela dökülmüş saç, sırt, göğüs ve kolları dekolte,
(Fatika), Virjin, Agaumi, Aranik, Pipina, Anjel, dizkapağı boyunda yavruağzı, kanarya sarısı,
Matilt Viktorya, Büyük Mori, Eleni, Büyük camgöbeği veya filizi, rengarenk pullu yanar
Amelya, Minyon, Virjin, Viyalet, Flora, Küçük döner kemerli bol saçaklı fistan. Çiğ pembe
Amelya bu dönemin tespit edilen en önemli çorap, ponponlu ve sırmalı iskarpinler.” (Ünlü,
popüler kadın kantocularıdır. İlk önceleri tek 1998).
başlarına sahneye çıkan bu kadınlar, daha sonra-
ları erkekler ile birlikte düetler yapmışlardır.
Kanto, tiyatro öncesinde programı ile ilgili ola-
rak söylenen, güfteleri tiyatronun konusu ile
ilgili olan, ayrıca teatral özellikler taşıyan ve
söyleyen kişinin jest ve mimiklerle güfteyi pe-
kiştirmesi gereken danslı ve müzikli bir tür ola-
rak başlamıştır. Bu açıdan sadece müzikli danslı
bir form olarak algılanması, ilk çıkış noktası
açısından doğru olsa da daha sonra tiyatrodan
sıyrılıp, müzikal bir form olarak gelişmiştir.
Cemal Ünlü de aynı görüşü paylaşıp: Şekil 19
“Kıvrak ritmik yapısı, akılda kalan eğlendirici Ahmet Rasim Bey ise Peruz’un hayranlarından
ezgileri, kadın erkek ilişkisi başta olmak üzere şöyle bahsetmektedir:
birçok toplumsal ilişki ve olayı hicvedici özelliği
sahiptir.” demektedir (Ünlü, 1998). “Peruz Hanım’a hayran olan çoktur. Onun çı-
kacağı tiyatroda, salon boş yer kalmamacasına
Tiyatronun öncü isimlerinden İsmail Dümbüllü, dolar. Erkenden gelip sahne kenarında yer
kantonun tarifi yanında, ilk kantoya çıkan sa- kapmak ayrı bir gönül işidir. Peruz’un en iyi
natçının adını Kantocu Armik Hanım olarak söylediği kantolar, “Kalbi viranım yanıyor, yok
vermektedir. Sermet Muhtar Alus, 11 Temmuz bana rahmedecek” ve “Arap Kantosu” dur.
1934 tarihli Yedigün gazetesinde yayınladığı Tersane topçu neferinden kalem efendisine ka-
makalesinde kanto’dan ve kantocu hanımlardan dar her türlü hayran tarafından sahneye çiçek-
bahsederken: ler, fiyonklu mektuplar hatta para bile fırlatı-
lır.”
“Güllü Agop’un Fasulcuyan’ın devirlerinde
bale heyetleri, alafranga tarzda şantözler, düet-
tolar, kuvertettolar varmış, fakat kanto yokmuş. Vasfi Rıza Zobu’nun hatıralarında ise bir başka
Peruz’un bu kar’ın mucidi ve kantocuların piri isim Kadriye Hanım’dır. Bir görüşe göre ilk
olduğunu söylerler. Ben bu satırları yazarken Müslüman Türk kadın aktristi 1889 yılında
bizde misafir bulunan eski ahbaplardan yaşlı Poposköprülü Amelya takma ismiyle 1889’da
16
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri
Nazilli’de sahneye çıkan Kadriye Hanım’dır. Konyak Kantosu, Minyon Virjin’in Ağlarım
Özdemir Nutku da “Kadriye Hanım kantoya, Ağladığım Yare Nûmeyân Olmaz Kantosu, Kü-
hem oyuna çıkmış” ifadesi ile 1890 tarihi itiba- çük Virjin’in Menekşeyi Pek Severim Kantosu,
riyle, Amelya Kadriye Hanım’ın sahnedeki İlk Virjin’in, Seni Candan Severim Kantosu vb. Bu
Müslüman Türk kadını ve ilk Türk kantocu olu- kantoların bestelerinin kantoları söyleyen kadın-
şunu pekiştirmektedir. lara ait olması ise dikkat çekici önemli konular-
dan biridir ve kadınların besteci yönünü ortaya
Direklerarası özellikle Ramazan aylarında hare- koyması açısından da önem taşımaktadır. Kay-
ketli, canlı bir eğlence merkezidir. En önemli naklarda Şamram’ın “Çakırkeyiftim” kantosunu
özelliği, ailece gidilebilir olmasıdır. Galata ise oyuna çıkmadan beş dakikada bestelediği söy-
daha çok gemicilerden ayak takımına, kalem lenmektedir ki bu, kadınların bestecilik ve yara-
efendisinden, mirasyedi beyzadelere kadar her tıcılık yönündeki kabiliyetlerini de ortaya koy-
türden ve sınıftan erkeklerin tercih ettiği bir maktadır.
yerdir. İlk gençliğinde yolu Yüksekkaldırım ve
Galata’ya düşen Ahmet Rasim'in izlenimi Gala- Sonuç
ta tiyatroları için şöyledir: Osmanlı İmparatorluğu’nda müzik, özellikle
destek olan padişahlar zamanında canlılık gös-
“Sahneye giden yolun sonunda bir oda vardı ki termiş, bazı padişahlar müzikten hoşlanmadıkla-
orada kahve, bira gibi meşrubatlar satılırdı. rı için saray içindeki toplantılarda fasıllara rağ-
Bittabii ben buraya giremezdim. Sözün doğrusu bet edilmemiş ve müzik hareketlerinde durak-
girmeye cesaret edemezdim. Çünkü burası Ga- samalar olmuştur. Osmanlı kültür hayatında
lata’nın ün kazanmış kabadayıları, hacamatçı- müzik faaliyetleri sarayın dışında hiç bir zaman
lar ve polisler ile hıncahınç dolar, yer bulun- duraksama göstermeden devam etmiştir. Özel-
mazdı. Zaman içinde sevilen ve usta icracılarını likle sultan efendilerin, paşaların, vezirlerin ve
yetiştiren kanto, giderek başlı başına bir tür devlet ileri gelenlerinin saray, konak ve yalıla-
haline gelmiş; Direklerarası ve Galata tiyatro- rından müzik hiç eksik olmamıştır.
larında Ermeni ve Rum şarkıcıların söyledikleri,
çoğunlukla basit ezgili bu şarkılar Hüzzam, Hi- Tarihsel kaynaklardan yararlanarak, tarihsel
caz, Nihavend, Uşşak, Hüseyni makamlarında metodoloji ile Osmanlı’da İstanbul kadınlarını,
bestelenmiştir. Kanto tanımı, giderek anlam müziklerini ve rakslarını irdelediğimiz bu maka-
değişikliğine uğramış ve genel bir tanıma dö- lede, araştırmanın başlangıcından itibaren, ça-
nüşmüştür. Gelenek ve kural dışı her yeni popü- lışmanın müzikal kimlik ve toplumsal cinsiyet
ler besteye Kanto denmeye başlanmıştır (Ünlü, açısından değerlendirilmesinin gerekli olduğu
1998). görüşünün gerekli olduğuna inanılmakla birlik-
te, bu belgelerin hangi tarih anlayışı ile tespit
Dönemin ünlü kantolarının birçoğunun notaları edilmiş olduğu ve nasıl bir değerlendirmeden
ne yazık ki günümüze kadar ulaşamamıştır. geçerek belgelere yansıtıldığı konusunun üze-
Elimizde bulunan örnekler “Nuhbe-i Elhan” rinde de ayrıntı ile çalışılması gerekliliğini vur-
adlı mecmuadan tespitler olup 89 kadardır. Bu gulamak gerekmektedir. Ellimizdeki yazılı kay-
mecmuada kadın kantoculara ait besteler, Peruz naklar açısından Osmanlı’da harem ve hanım
Hanım’a ait 12, Şamran Hanım’a ait 20 adet müzisyenlerle ilgili detaylı bilgilerin olmaması,
eser ile bunun haricinde Virjin, Küçük Virjin, özellikle o dönemdeki icracı ve bestekârların
Eleni, Eliza, Küçük Amelya, Minyon, Minyon isimlerini tespitte bize büyük bir güçlük yarat-
Virjin, Büyük Mari' ye ait eserlerdir. Bu kanto- maktadır. Bu kaynakların hemen hemen tama-
ların en popülerleri, Eliza’nın Pembeli Meleğim mının bir erkek bakışı ile, erkek egemen bir
Kantosu, Şamran Hanım’ın Ocağıma İncir Dikti toplum içinde yazıldığını düşünürsek; bu nokta-
ve Nisbet Kantosu, Peruz’un Onyedi Tek Düz da Fatmagül Berktay’ın belirttiği “Kadın Tarihi”
Rakı İçtim ve Kekeleme Kantosu, Küçük bakışının konu ile nasıl örtüşmesi gerektiği ve
Amelya’nın Köylü Kantosu ve Minyon’un “Hangi İnsan?” sorusuna çok net cevaplar bu-
17
Ş. Ş. Beşiroğlu
lunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. “Femi- konuya müzik yönü ile de destek olmaları ve
nist tarihçilik” anlayışı içinde konuya bakmak, içinde yer almalarıdır. Şehir müzik hayatı içinde
bu konunun değerlendirilmesinde ve detaylı ortaya çıkan yeni formlar ve bu formların popü-
olarak incelenmesinde önemli bir yaklaşım ola- lerleşmesinde, kadın kimliği ön plandadır ve
rak karşımızda durmaktadır. müzikte popülerleşme Osmanlı-Türk müziği
anlayışı içinde hem beste, hem de icra alanında
Yapılan alıntılarda da görüldüğü gibi, İstanbul büyük ölçüde kadının müzikal kimliği ile ör-
hayatı içinde müzisyenlerin ve raks eden kadın- tüşmektedir. Bu önemli çıkış ve değişim, erkek
ların farklı kimliklerini tespit etmek ve bunun dünyasının egemen olduğu bir toplum ve kültür
üzerinden araştırmayı derinleştirmek, toplumsal içinden, ortak paylaşımlar ve ortak kadın-erkek
cinsiyet açısından Osmanlı’da derinlemesine egemenliği olan, sınırlama ve kısıtlamalar ol-
irdelenmesi ve çalışması gerekli olan bir konu- mayan, kadın ve erkek dünyasının ortak yaşan-
dur. Ancak kaynaklardaki farklı bakışların çok dığı bir toplum ve kültür anlayışına geçişte te-
iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Çünkü Os- mel kolaylıklar sağlamış ve bu geçiş sürecini
manlı kaynaklarındaki erkek egemen bakış açı- hızlandırmıştır.
sının yanı sıra, Osmanlı’ya gelmiş yabancıların
gözü ile yapılan değerlendirmelerde, erkek sey-
yahların kadınların özel alanlarına girememiş Kaynaklar
olmaları sebebi ile bu konuda detaylı bilgiler Aksoy, B., (1994). Avrupalı Gezginlerin Gözüyle
Türk Musikisi, Pan Yayıncılık, İstanbul.
edinememiş olmaları, sadece şehir hayatını or- Aksoy, B., (1999). Osmanlı Musiki Geleneğinde
yantalist bir bakış ile değerlendirmelerine neden Kadın, Osmanlı, 10, 778–800.
olmuştur. Yabancı kadınlar ise yine bu oryanta- Aksoy, B., (1999). Ortadoğu Klasik Musikisinin Bir
list bakıştan sıyrılamayıp, kadın olarak kadını Merkezi İstanbul, Osmanlı, 10, 801–814.
değerlendirme konusunda başarılı olamamışlar, Ali Ufki [Hazırlayan: Prof. Dr. Şükrü Elçin]
sadece tespitlerde bulunmuşlardır. Yine de bu (1976). Mecmua-i Saz-ı Söz, MEB Yayınları,
kadar az bilgiye rağmen kadınların, Osmanlı Ankara.
musikisi içinde yerinin ne kadar önemli olduğu And, M., (1982). Osmanlı Şenliklerinde Türk Sanat-
ve kendi sosyal yaşantılarında müziğin ve raksın ları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, An-
ne kadar önemli bir yer tuttuğu elimizdeki gör- kara.
And, M., (1985). Geleneksel Türk Tiyatrosu, İnkılâp
sel malzemeleri gerektiği gibi değerlendirdiği-
Kitabevi, İstanbul.
miz zaman daha açık bir şekilde ortaya konabi- Ataman, S. Y., Türk İstanbul, [Yayına Haz: Süley-
lecektir. Değerlendirmelerde elde edilen bilgiler man Şenel] (1997). İstanbul Büyükşehir Beledi-
ışığında ortaya çıkan diğer bir önemli nokta ise, yesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İs-
erkek dünyasının egemen olduğu bir toplum ve tanbul.
kültür anlayışı içinde sınırlamalar ve kısıtlama- Behar, C., (1990). Ali Ufki ve Mezmurlar, Pan Ya-
lar olmasına rağmen saray ve çevresinde yaşa- yıncılık .
yan kadınlar ile şehirli ve sosyal hayatta saraya Belge, M., (1998). Kantolar, Kalan Müzik Arşiv
bağımlı olmayan kadınların icra ettikleri müzik Serisi, CD-Kitapçık, İstanbul.
ve raks arasında çok büyük farklar olmadığıdır. Beşiroğlu, Ş.Ş., (2002). Osmanlı Musikisi ve Kadın,
Ayrıca, kadın ve erkek dünyasının birbirinden Türkler, 12, 454–463.
Beşiroğlu, Ş.Ş., (2003). Osmanlı’da Musiki, Raks ve
ayrı yaşandığı bir toplumda, kadınların ve er-
Kadın, İstanbul Dergisi, 45, 69–72.
keklerin ürettiği müziğin ve dansın da kendi Beşiroğlu, Ş.Ş., (2003). Türk Müziği’nin Yenileşme
içinde farklı tarzlar geliştirmemiş olduğu ve Sürecinde Yeni Bir Tür: Kantolar, Folklor Ede-
erkek ve kadının birlikte oluşturdukları ortak biyat Popüler Müzik Özel Sayısı, 36, 69–80.
üretimlerle Osmanlı kültürüne katkıda bulun- Beşiroğlu, Ş.Ş, (2006). Osmanlı’da Raks: Köçekler,
dukları görülmektedir. Bu bağlamda ikinci Çengiler, Folklor Edebiyat Halk Oyunları Özel
önemli nokta ise, 19.yy. ile başlayan batılılaşma Sayısı, 45, 111–128.
ve modernleşme hareketleri çerçevesinde, hem D'ohsson, (Tarihsiz yayın). 18.yy Türkiyesi’nde Örf
saray hem de şehir hayatı içinde kadınların bu ve Adetler, Tercüman Yayınları, İstanbul.
18
İstanbul’un kadınları ve müzikal kimlikleri
Evren, B. C., Girgin D., (1997). Yabancı Gezginler Reyhanlı, T., (1983). İngiliz Gezginlerine Göre
ve Osmanlı Kadını, Milliyet Yayınları, İstanbul. 16.yy. İstanbul'da Gündelik Hayat, Kültür ve Tu-
Feldman, W., (1996). Music of the Ottoman Court, rizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Inter Cultural Institute, Berlin. Sarkissian, M., (1992). Gender and Music,
Kantemiroğlu [Yayına Hazırlayan: Prof. Yalçın Ethnomusicology: An Introduction, 337–348. ed.
TURA], (2000). Kitab'ül İlmü'l Musiki ala Helen Myers., W.W. Norton and Company.,
Vechü'l Hurufat, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. London.
Koskoff, E., (2000). Gender and Music, Garland Saz, L., Haremin İç Yüzü, [Yay. Haz: Sadi Borak]
Encyclopedia of World Music, eds.Timothy Rice, (1974). Milliyet yayınları, Ankara.
James Porter, and Chris Goertzen, 8, 191-203. Saz, L., (2000). Anılar (19.yy'da Saray Haremi),
Garland Publishing NY, London. Cumhuriyet Kitapları, İstanbul.
Koskoff, E., (1989). An Introduction to Women, Sevengil, R. A., (1970). Opera Sanatı İle İlk Temas-
Music, and Culture, Women and Music in Cross- larımız, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
Cultural Perspective. Ed. Ellen Koskoff, 11–23, Sevengil, R. A., (1970). Türk Tiyatrosu Tarihi, Sa-
University of Illinois Pres, Urbana and Chicago. ray Tiyatrosu, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
Lytle, C. A., (1990). Harem, Peçeli Dünya, Yıldız Sılay, K., (2000). Erkeğin Ağzıyla Söylenen Gazel:
Yayınları, İstanbul. Osmanlı Kadın Şairler ve Ataerkilliğin Gücü,
Lawenklau, J., Viyana Nationalbibliothek, Codex editör Zilfi, Madeline, Modernleşmenin Eşiğinde
Vindobonensis: 8615. Osmanlı Kadınları, Tarih Vakfı Yayınları, 188–
Mc Clary, S., (1999). Feminine Endings, Music, 203, İstanbul.
Gender and Sexuality, University of Minnesota Şeker, M., (1997). Gelibolulu Mustafa Âli ve
Press, Minnesota. Mevâ’idü’n Nefais fi Kavâ’idi’l Mecalis, Türk
Micklewright, N., (2000). Müzisyenler ve Dans Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Eden Kızlar: Osmanlı Minyatürlerinde Kadın Tuğlacı, P., (1985). Osmanlı Saray Kadınları, Cem
İmgeler”, editör Zilfi, Madeline, Modernleşme- Yayınevi, İstanbul.
nin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Tarih Vakfı Ya- Uluçay, Ç., (1992). Harem, TTK Yayınları, Ankara.
yınları, 144–160, İstanbul. Ünlü, C., (1998). Kantolar, Kalan Müzik Arşiv Seri-
Montran, R., (1990). 17.yy'ın İkinci Yarısında İstan- si, CD-Kitapçık, İstanbul.
bul, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Wade, B. C., (1998). Imaging Sound,: An
Rehinhard, K., (1981). Music in East and West Ethnomusicological Study of Music, Art and
Essays in Honor of Walter Kaufman Festschinft, Culture in Mughal India,,The University of
Turkish Miniatures as source of Music History Chicago Press, USA.
Berlin.
19