Professional Documents
Culture Documents
Para Politikası
Para Politikası
Para Politikası
Merkez Bankacılığı
Değerli okurlar,
Burada yer alan bilgilerin siz değerli okuyucularımız için faydalı olması
dileklerimizle,
Kurumsal Yapı
6.Merkez Bankasının hukuki statüsü nedir? 13
7.Merkez Bankası Başkanı ve Başkan Yardımcıları nasıl atanır? 13
8.Para Politikası Kurulu (PPK) kimlerden oluşur? 13
9.PPK hangi sıklıkla ve nasıl karar kalır? 14
10.Merkez Bankası Banka Meclisi Üyeleri nasıl seçilir? Banka Meclisi’nin
görevleri nelerdir? 14
11.Merkez Bankası Denetleme Kurulu üyeleri nasıl seçilir ve görevleri nelerdir? 16
12.Merkez bankası bağımsızlığı nedir? Merkez bankaları neden bağımsızdır? 16
13.Merkez Bankasının sermaye ve hissedarlık yapısı nasıldır? 17
14.Merkez Bankası kâr payını nasıl dağıtır? 18
15.Merkez Bankası denetlenir mi? Nasıl? 18
16.Merkez Bankasının şubesi var mıdır? 20
17.Merkez Bankası ne zaman kuruldu? Merkez Bankasının kurulmasından
önce hangi kurumlar bu görevi yerine getiriyordu? 20
18.Merkez Bankasının temel iletişim araçları nelerdir? 22
19.Merkez Bankası hesap verir mi? 22
Rezervler
20.Merkez bankaları neden rezerv tutarlar? 25
21.Merkez bankası rezervleri nelerden oluşur? 25
22.Merkez Bankası rezervlerini nasıl değerlendirir? 26
23.Merkez Bankasının rezerv miktarı nasıl takip edilebilir? 27
24.Merkez Bankası rezervlerini nerede tutar? 27
İstatistikler
87.Reel Efektif Döviz Kuru nedir? Nasıl hesaplanır? 71
88.Beklenti Anketi nedir? Neden uygulanır? 71
89.Banka Kredileri Eğilim Anketi neyi gösterir? 71
90.Ödemeler dengesi istatistikleri nedir? 72
91.Net hata ve noksan nedir? 72
92.Uluslararası Yatırım Poziyonu (UYP) neyi gösterir? 73
93.Özel sektörün yurt dışı borçlarına ilişkin verilere nereden ulaşılabilir? 74
94.Konut fiyat endeksleri nedir? Konut fiyatlarının takip edilmesi
neden önemlidir? 75
95.Finansal Hesaplar nedir? 76
Diğer
96.Bankalar nasıl para yaratır? 79
97.Reeskont ne demektir? Reeskont faiz oranı neyi gösterir? 79
98.Reeskont kredileri nedir? Nasıl kullandırılır? 80
99.Merkez Bankası bilançosu ile bir ticari banka bilançosu arasındaki
farklar nelerdir? 80
100.Merkez Bankası Analitik Bilançosu nedir? 81
1 Bundan sonra Merkez Bankası Kanunu olarak anılacaktır.
75.Dolarizasyon ne demektir?
Dolarizasyon, bir ülkede yerleşik ekonomik birimlerin, yüksek enf-
lasyon ve belirsizlik ortamı yüzünden ulusal paranın muhtemel
değer kaybından korunmak için yabancı para ve yabancı para cin-
sinden varlık tutmaları şeklinde tanımlanır. Dolarizasyonu tam dola-
rizasyon ve kısmi dolarizasyon diye ikiye ayırmak mümkündür. Tam
dolarizasyonda, bir ülke parasını tamamen terk ederek yabancı bir
para birimini resmi para olarak kullanır. Kısmi dolarizasyonda ise
ekonomik birimler belirsizlikten ve enflasyonun oluşturacağı satın
alma gücünün aşınmasından korunmak için ulusal para cinsinden
finansal varlıklar yerine yabancı para cinsinden finansal varlıklara
yönelir.
Merkez_Bankasi
TurkiyeCumhuriyetMerkezBankasi
TCMerkezBankasi
herkesicinekonomi
FINANSAL
İSTIKRAR
Türkiye’de Finansal
İstikrar Gelişmeleri
TÜRKIYE CUMHURIYET MERKEZ BANKASI
YAYINLARINDAN ÖRNEKLER
Türkiye’de Ödeme Sistemleri (2014) Enflasyon ve Fiyat İstikrarı (2014) Parasal Aktarım Mekanizmaları (2013)
Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankalarında Rezerv ve Risk TCBM Tanıtım Broşürü (2014)
Merkez Bankası (2011) Yönetimi – Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Rezerv ve Risk Yönetimi
(2011)
FINANSAL
İSTIKRAR
Türkiye’de Finansal
İstikrar Gelişmeleri
2015
Bu yayın,
TCMB Genel Ağ sitesi üzerinden
talep etmeniz halinde
adresinize ücretsiz olarak gönderilecektir.
Yayınlarımızın elektronik kopyalarına Genel Ağ sitemizden ulaşabilirsiniz.
1. GİRİŞ
Finansal istikrar, genel tanımıyla finansal sistemin dengelerini bozabilecek
beklenmedik durumlara karşı ekonominin dayanıklılığı olarak ifade edilmektedir.
Küresel ölçekte son 30 yıllık dönemde finansal piyasaların serbestleşme süreci
ve bütünleşmesi ile teknolojik gelişmeler, bu piyasaların giderek karmaşık
hale gelmesine ve finansal araçların çeşitliliğinin artmasına yol açmıştır. Bu
süreçte finansal sistemde oluşabilecek risklerin ve kırılganlıkların önlenmesine
yönelik düzenlemelerde, ağırlıklı olarak finansal kuruluşların mali bünyelerinin
sağlamlığını gözeten mikro ihtiyati politikalar esas alınmıştır. 2008 yılında
yaşanan küresel finansal kriz ise, finansal sistemin bir bölümünde oluşabilecek
aksaklıkların tüm sisteme yayılmasına neden olabilecek sistemik risklerin
tespit edilmesinde, finansal sistemde oluşan kırılganlıkların kontrol altında
tutulmasında ve dışsal şokların sisteme olan olumsuz etkilerinin azaltılmasında,
geleneksel ekonomi politikalarının, finansal düzenlemelerin, mikro riskleri
azaltıcı politikaların ve mevduat güvence sisteminden oluşan finansal güvenlik
ağlarının yetersiz kaldığını göstermiştir. Bu çerçevede finansal istikrara verilen
önem artmıştır. Finansal istikrarın sağlanabilmesi ve korunabilmesi için
geleneksel politika araçlarının yanı sıra makro ihtiyati tedbirlerin de gerektiği
yönündeki görüşler belirginleşmiştir.
Finansal sistem, asıl işlevi olan kaynakların etkin dağılımı ve fon transferinin
yanı sıra;
• Risk dağıtımı ve risk yönetimini,
• Bir varlığın bir ödeme aracına dönüşümünün hızlı ve kolay olmasını,
• Finansal varlık getirileri ile ilgili beklentiler hakkında bilgi toplanması ve
dağıtımını,
sağlamaktadır.
(1)
King, R. ve Levine, R. (1993), “Finance, Entrepreneurship, and Growth: Theory and Evidence”, Journal of Monetary Economics, s. 513-542.
(2)
Kunt, A. D. ve Levine R. (2008), “Finance, Financial Sector Policies, and Long-Run Growth”, the World Bank, Policy Research Working
Paper 4469.
(3)
Beck, T. (2012), “Finance and Growth - Lessons from the Literature and the Recent Crisis”, London School of Economics Growth
Commission için hazırlanmıştır.
3
Finansal Piyasalar
Bono
dan
Vadesi 1 yıl erinde
n , ü z
kısa ola
il e n m ik tarın
belirt m
Ödemelerin
ru
çıkaran ku ngörülen
Fon Arz ve Talep Örgütlenme Varlığın İhraç Peşin veya
n ö Vadesine Göre Durumuna Göre Şekline Göre Vadeli Yapılmasına
tarafınd a Göre
nda
vade sonu taahhüt
n m e si n in
öde
d il d iğ i m e nkul
e .
Organize
e rd ir
kıymetl Para Piyasası (Örgütlenmiş) Birincil Piyasalar Spot Piyasalar
Piyasalar
Organize Olmamış
Vadeli İşlem
Sermaye Piyasası (Örgütlenmemiş) İkincil Piyasalar
Piyasaları
Piyasalar
Tahvil Finansal piyasalar; fon arz ve talep vadesine, piyasaların örgütlenme durumuna,
İhraç vade finansal varlığın ihraç şekline ve ödemelerin peşin veya vadeli yapılmasına göre
si 1
yıldan uzu Şekil 1’de görüldüğü üzere dört bölümde incelenebilir.
n menkul
kıymetlerd
ir. Tahvil
bir borç s 2.1.1 Fon Arz ve Talep Vadesine Göre Finansal Piyasalar
enedi olup
va d e s i d o
lduğunda
tahvil sah
ibi ile şirk Para Piyasası: Vadesi bir yıldan kısa olan çek, bono gibi likit finansal varlıkların
arasındak et
i hukuki il işlem gördüğü piyasalardır. Bireylerin mevduat hesabı açtırma, menkul değer
sona erme işki
k tedir. satın alımı gibi yollarla katıldığı para piyasasında, riskler fon transferine aracılık
yapan kurumlar tarafından üstlenildiği için finansal risk düşüktür.
Sermaye Piyasası: Vadesi bir yıldan daha uzun olan tahvil, hisse senedi gibi
finansal varlıkların işlem gördüğü piyasalardır. Sermaye piyasasında risk para
piyasasına göre daha yüksektir. Bir şirketin tahvil veya hisse senedini satın alan
kimse, şirketin karşı karşıya kaldığı tüm risklere ortak olur.
Hisse Senedi(4)
Anonim ortaklıklar Finansal piyasaların yapısına ilişkin yazında para ve sermaye piyasaları
tarafından çıkarılan, tanımlanırken, genel olarak yukarıda yer verildiği üzere sırasıyla bir ve iki yıllık
yasal şekil şartlarına şeklinde ayrıma gidilmektedir. Ancak finansal piyasalardaki yenilikler para
uygun olarak piyasasında bir yıldan uzun vadeli araçların kullanımına imkan tanımaktadır.
hazırlanmış, şirket Ayrıca, sermaye piyasalarının bulunduğu ekonominin gelişmişlik düzeyi,
ortaklarının sermaye ekonomik konjonktürün durumu ve yatırımcıların spekülatif amaçlı yatırım
payları hakkında yapmaları sermaye piyasalarının vadesinin kısalmasına yol açabilmektedir.
bilgi veren kıymetli
evraktır. Hisse senedi
bir mülkiyet senedi
olduğu için vadesi
bulunmamaktadır.
Hisse senedi sahibi,
senedi çıkaran
kuruluşun ortağı olup
sahip olduğu senedin
getirisi olan kâr payına
sahip olur.
(4)
Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Yatırım Yaparken Nelere Dikkat Etmeliyim?”, SPK Yatırımcı Bilgilendirme Kitapçıkları - 1, s. 17-18.
4
Birincil Piyasalar: İşlem gören hisse senedi, tahvil gibi menkul değerlerin ilk
kez alınıp satıldığı piyasalardır. Tasarruf sahipleri ile menkul kıymet ihraç eden
kuruluşlar veya aracılık eden kurumlar doğrudan bu piyasalarda karşılaşırlar.
İkincil Piyasalar: Daha önce birincil piyasada işlem görmüş finansal varlıkların
yeniden alınıp satıldığı piyasalardır. İkincil piyasalar, birincil piyasadan satın
alınan menkul kıymetlerin likiditesinin sağlanması bakımından önemlidir.
Finans Holding
Şirketleri
3. FINANSAL İSTIKRAR
(5)
http://www.bis.org/statistics.
(6)
Hesaplamaya ilişkin yöntem BIS’in Quarterly Review (December 2010) raporundan alınmıştır.
7
Küresel piyasalarda
oluşan riskler
Kamunun
piyasadan Tasarrufların
yüksek derecede ülke ekonomisine
FİNANSAL
katkı sağlayacak
borçlanması İSTİKRARSIZLIK
yatırımlara
dönüşememesi
Piyasa
katılımcılarının
ödeme sıkıntısı
içine girmesi
(7)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, “2013 Yılı Para ve Kur Politikası”.
(8)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (Kasım 2013), “Finansal İstikrar Raporu”.
(9)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (2013), “Parasal Aktarım Mekanizması Kitapçığı”.
8
Bugüne kadar yaşanan kriz örneklerinden tecrübe edinilmiştir ki, türev işlemler,
risk yönetimi ve finans sektöründe aşırı risk alma eğilimi gibi konulardaki
düzenlemelerin yetersiz olması piyasalardaki kırılganlığı artırarak kriz ortamına
zemin hazırlayan unsurlardan biri olmuştur.
Ülkeden Ülke
Kur üzerinde Değer kaybının
sermaye piyasasında
ulusal paranın engellenmesi amacıyla
döviz arzında
çıkışı değer kaybetme merkez bankasının
azalış,
olması baskısı piyasaya döviz satması
talebinde artış
Dalgalı kur rejimi uygulanan ülkelerin dışsal şoklara karşı nispeten daha dirençli
olmalarına karşın, kısa vadeli sermaye girişlerinin bu ekonomiler üzerinde
yaratabileceği olumsuz etkilere Şekil 6’da yer verilmiştir. Yaşanabilecek ani
sermaye çıkışlarında (Şekil 7) döviz kurunda meydana gelecek dalgalanmaların
yaratacağı belirsizlik ortamı bu ülkelerde ekonomiye duyulan güvende ciddi
bozulmalara neden olabilir.
Şekil 6. Serbest Kur Rejimine Sahip Ülkeye Sermaye Girişi
Ulusal paranın
Sermaye girişinin değer kazanması
Dış ticaret açığının
ulusal paraya değer ile ithal mallara
artması
kazandırması talepte artış,
ihracatta daralma
Swap
İki tarafın, belirli bir finansal Repo – Ters Repo
varlığa bağlı olarak gelecek Bir kıymetin belli bir süre sonunda,
zamanda gerçekleşecek nakit önceden belirlenmiş fiyattan geri
akışlarını her iki tarafın da alım vaadi ile satımı repoyu, geri
yararına olacak şekilde karşılıklı satım vaadi ile alımı ters repoyu
olarak değiştirdikleri işlemdir. ifade eder.
Örneğin on yıllık sabit faizli borca
sahip bir firma ile benzer ancak
değişken faizli borca sahip bir
firma birbirlerinin yükümlülüklerini
değiştirebilirler. Taraflar swap
işlemleri ile, faiz oranları ve döviz
kurlarındaki değişimler sonucunda
ortaya çıkabilecek risklere karşı
kendilerini korumayı amaçlar.
(10)
Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Vadeli İşlem ve Opsiyon Sözleşmeleri”, SPK Yatırımcı Bilgilendirme Kitapçıkları - 8.
(11)
Bank for International Settlements (2011), “Principles for Financial Market Infrastructures”, Consultive Report.
13
Likidite riski; piyasa kaynaklı ve fonlama kaynaklı likidite riski olmak üzere iki şekilde
görülebilir.
• Piyasa kaynaklı likidite riski; piyasada oluşan engeller nedeniyle bozulan piyasa
yapısından kaynaklı olarak kurum ve kuruluşların kaybettikleri kâr pozisyonları
sonucunda piyasada etkin rol alamaması ile ortaya çıkar.
• Fonlama kaynaklı likidite riski; finansal kurumlarda ekonomik sistemin gereği
olarak gerçekleştirilen nakit giriş çıkışlarında ortaya çıkan düzensizlikler ve
vade kaynaklı uyumsuzluklar nedeniyle fonlama maliyetinin artması sonucunda
oluşabilecek risk olarak tanımlanmaktadır. Varlık ve yükümlülük vadeleri
arasındaki farkın artması likidite riskini artıran bir unsurdur.
• Ülke riski; bir ülkenin ekonomik, siyasi veya sosyal gelişmelerinden kaynaklı olarak
uluslararası piyasalarda finansal yükümlülüklerini yerine getirememe olasılığıdır.
• İtibar riski; finans piyasalarında faaliyetlerin güvene dayalı olarak sürdürülmesi
nedeniyle herhangi bir kurum veya kuruluşa yönelik ortaya çıkabilecek olumsuz
bir görüşün söz konusu kurum veya kuruluş nezdinde sebebiyet verdiği kayıpları
ifade eder.
(12)
28.06.2012 tarih ve 28337 sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanan Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine
İlişkin Yönetmelik, Madde 3
https://www.bddk.org.tr/websitesi/turkce/Mevzuat/Bankacilik_Kanununa_Iliskin_Duzenlemeler/12794bankalarin_sermaye_yeterliliginin_
olculmesine_ve_degerlendirilmesine_iliskin_yonetmelik.pdf
14
2008 yılında yaşanan küresel finansal kriz, sistemik risklerin tespit edilmesinde,
finansal sistemde oluşan kırılganlıkların kontrol altında tutulmasında ve dışsal
şokların sisteme olan olumsuz etkilerinin azaltılmasında, mevcut finansal
düzenlemelerin, mikro riskleri azaltıcı politikaların ve mevduat güvence
sisteminden oluşan finansal güvenlik ağlarının yetersiz kaldığını göstermiştir.
Ayrıca, ekonomik döngülere uygun para ve maliye politikalarının finansal
istikrarsızlığın engellenmesi için yeterli olmadığı ve finansal istikrarın sağlanması
ve korunması hedeflerinin ekonomi politikaları açısından daha net biçimde
ortaya konmasının gerekli olduğu görüşünün altı çizilmiştir.(13) Bu çerçevede söz
konusu politika araçlarının yanı sıra, makro ihtiyati politikalara yönelik ihtiyaç
belirginleşmiştir.
İkinci olarak, güçlü ekonomik büyüme dönemlerinde sıkı maliye politikası izlenmesi
kredi genişleme hızını yavaşlatarak varlık fiyatlarında oluşabilecek köpükleri
küçültebilmektedir.(14)
(13)
International Monetary Fund, (2013), “Key Aspects of Macroprudential Policy”, Staff Report.
(14)
Caruana, J. (2010), “Systemic Risk: How to Deal With It?”, Bank for International Settlements, Diğer Yayınlar.
17
Kriz sonrası dönemde ise her bir politika aracının tek bir politika hedefi
doğrultusunda kullanılması gerektiği ve bu çerçevede kısa vadeli faiz oranları
aracılığıyla para politikasının yalnızca fiyat istikrarını korumaya odaklanması
gerektiği görüşü zayıflamıştır. Söz konusu çalışmalar, düşük faiz oranlarının
kredi koşullarının gevşetilmesinde ve daha riskli kredi verilmesinde önemli rol
oynadığını ortaya koymuştur.(15)
Sonuç olarak kısa vadeli faiz oranları, kredi arzı ve getiri arayışı kanallarıyla risk
algısını ve varlık fiyatlarını etkileyebilmektedir. Dolayısıyla para politikasının
varlık fiyatlarındaki köpük patlamadan önce finansal sistemdeki dengesizliklere
müdahale etmesi gerektiği görüşü ön plana çıkmaktadır. Bu çerçevede para
politikasının yalnızca enflasyon gelişmelerine odaklanmaktan ziyade, orta
vadede finansal ve makroekonomik istikrarı da dikkate alarak oluşturulması
gerektiği düşünülebilir. Nitekim küresel kriz sonrası dönemde politika yapıcıların
fiyat istikrarı temel amacının yanı sıra, finansal istikrarı da gözeten politikalar
uyguladığı görülmektedir.
(15)
Gambacorta, L. (2009), “Monetary Policy and the Risk Taking Channel”, Bank for International Settlements BIS Quarterly Review
(December), s. 43–53.
(16)
Galati, G. ve Moessner, R. (2011), “Macroprudential Policy – a Literature Review,” Bank for International Settlements Çalışma Tebliği
No: 337.
(17)
International Monetary Fund, (2011), “Macroprudential Policy: An Organizing Framework”, Staff Report.
18
Para Politikası
Fiyat İstikrarı-
Finansal İstikrar
Ödünleşimi
Maliye Politikası
Rekabet Politikası
Vergi
Risk Alımının Makro İhtiyati Politikaları
Sınırlanması Yapısal
Politikalar Önlemler
Sistemik Risk-
Duruma Özel
Risk Çatışması
Mikro İhtiyati
Politikalar
(18)
International Monetary Fund, (2013), “Key Aspects of Macroprudential Policy”, Staff Report.
19
(19)
Yayla, M. ve Kaya, Y.T. (2005), “Basel-II, Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci”, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu Çalışma Raporu.
(20)
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (2010), “Sorularla Basel-III”, Risk Yönetimi Dairesi.
20
100
87,4
90
80
70
60
50
40
30
20
10 3,2 2 1,5 1,3 1,3 1,2 0,7 0,7 0,4 0,3
0
Bankalar
Sigorta Şir.
Emeklilik Fon.
Faktöring Şir.
Dİğer
Gayrimenkul Yat. Ort.
(*)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, “Finansal Piyasalar Raporu”, (Aralık 2012).
(21)
Şahin, H. (2009), “Türkiye Ekonomisi, Tarihsel Gelişimi ve Bugünkü Durumu”, Bursa: Ezgi Kitabevi.
(22)
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/banka/tarihce.html
22
İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılından itibaren ekonomide ulusal
sermayenin oluşmaya başladığı, ticari etkinliklerin önemli ölçüde genişlediği
ve sanayileşme hamlesinin yeniden canlanmaya başladığı görülmektedir.(23) Bu
gelişmeler özel bankaların kurulması ve gelişmesi için uygun bir ortam yaratmış
ve banka sayısında hızlı bir artış olmuştur.
(23)
Artun, T. (1983), “İşlevi, Gelişimi, Özellikleri ve Sorunlarıyla Türkiye’de Bankacılık”, İstanbul: Tekin Yayınevi.
(24)
Türkiye Bankalar Birliği, (2008), “50. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi 1958-2007”.
23
Bu süreçte:(25)
• Vadeli mevduata ve kredilere uygulanan faiz oranları serbest bırakılmış,
• Sektöre yeni banka girişleri kolaylaştırılmış,
• Yabancı bankaların Türkiye’de faaliyet göstermeleri için uygun bir ortam hazırlanmış,
• Bankacılık sektörünün uluslararası piyasalardan fon tedarik etmesi serbest bırakılmış,
• Sektörde yer alan bankaların yabancı para cinsinden işlem yapmalarına izin verilmiş,
• Bankaların uluslararası kriterlere uygun yapılanma içine girmesine yönelik yasal
düzenlemeler yapılmıştır.
(25)
Boyacıoğlu, M. (2011), “1980 Sonrası Türk Bankacılık Sektöründeki Gelişmeler, Krizlerin Sektör Üzerindeki Etkileri ve İyileştirici
Öneriler”, Selçuk Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 9.
(26)
Türkiye Bankalar Birliği, (2008), “50. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi 1958-2007”.
(27)
Coşkun, N. ve Diğerleri, (2012), “Türkiye’de Bankacılık Sektörü Piyasa Yapısı, Firma Davranışları ve Rekabet Analizi”, Türkiye Bankalar
Birliği.
24
1994 yılında Meksika’da da yaşanan krizin ardından 1997 yılında Asya, 1998
yılında Rusya krizleri ile gelen dış şoklar ve 1999 yılında gerçekleşen deprem
felaketi Türkiye ekonomisinin sert biçimde daralmasına ve bankacılık sektörünün
olumsuz etkilenmesine yol açmıştır. Söz konusu gelişmeler bankaların oldukça
yüksek riskli bir ortamda faaliyetlerini sürdürmelerine neden olmuştur.
Ağır, H. (2010), “Türkiye’de Finansal Liberalizasyon ve Finansal Gelişme İlişkisinin Ekonometrik Analizi”, Bankacılık Düzenleme ve
(28)
(29)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, (2010), “Krizden İstikrara Türkiye Tecrübesi”, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı
Çalışma Tebliği.
(30)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, (2001), “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı”.
(31)
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/banka/tarihce.html
27
80 50
60 40
40 30
20 20
10 10
0 0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
45
DT / Aktifler
40
MK / Aktifler
35
30
25
20
15
10
5
0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
32
28
24
20
16
12
8
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
16
15
14
13
12
11
10
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
Sonuç olarak, 2001 yılında yaşanan kriz döneminin ardından bankacılık sektörü
yurt içi ekonomik faaliyetlerdeki istikrara ve diğer ekonomik göstergelerdeki
gelişmelere paralel olarak, kamu kesimini finanse eden yapısından, şirketler
ve hanehalkına kaynak sağlayan bir yapıya dönüşmüş, asli görevlerine
odaklanabilmiştir. Sektörün toplam aktifleri içinde kredilerin payı artarken,
menkul değerler portföyünün payı görece azalmıştır. Toplam kaynaklar içinde
mevduat, dönem boyunca istikrarlı payını korumuştur.
30
Küresel finansal krizin ortaya çıkması ile birlikte tüm dünyada ekonomi
politikaları krizin etkilerini azaltmaya odaklanmıştır. Türkiye’de de bu doğrultuda:
• TCMB politika faiz oranını hızla düşürmüş,
• Bankalararası para piyasalarının kesintisiz ve etkin bir biçimde çalışmasına
yönelik tedbirler alınmış,
• Destekleyici kamu maliyesi politikaları uygulanmaya başlanmış,
• Özel sektöre yönelik kredi desteği mekanizmaları oluşturulmuştur.
(33)
Kara, H. (2012), “Küresel Kriz Sonrası Para Politikası”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma Tebliği No: 12/17.
(34)
TCMB tarafından uygulanan yeni para politikası hakkında detaylı bilgi için: Başçı, E. ve Kara, H. (2011), “Finansal İstikrar ve Para
Politikası”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma Tebliği, No: 11/8 ve Aysan ve Diğerleri, (2014), “Managing Short-Term Capital
Flows in New Central Banking: Unconventional Monetary Policy Framework in Turkey”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma
Tebliği No: 14/03.
(35)
ROM ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız TCMB Bülten Sayı 28, Aralık 2012.
31
(36)
Aysan ve Diğerleri, (2014), “Macroprudential Policies as Buffer Against Volatile Cross-border Capital Flows”, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası Çalışma Tebliği No: 14/04.
(37)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (Kasım 2013), “Finansal İstikrar Raporu”.
32
Türkiye’de Ödeme Sistemleri (2014) Enflasyon ve Fiyat İstikrarı (2014) Parasal Aktarım Mekanizmaları (2013)
Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankalarında Rezerv ve Risk TCBM Tanıtım Broşürü (2014)
Merkez Bankası (2011) Yönetimi – Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Rezerv ve Risk Yönetimi
(2011)
ISBN (basılı) : 978-605-4911-22-6
ISBN (elektronik): 978-605-4911-23-3
FINANSAL
İSTIKRAR
Türkiye’de Finansal
İstikrar Gelişmeleri
ENFLASYON ve
FİYAT İSTİKRARI
1
ENFLASYON ve
FİYAT İSTİKRARI
www.tcmb.gov.tr 2013
Bu yayın,
TCMB Genel Ağ sitesi üzerinden
talep etmeniz halinde
adresinize ücretsiz olarak gönderilecektir.
Yayınlarımızın elektronik kopyalarına Genel Ağ sitemizden ulaşabilirsiniz.
2
tüketim
s y o n
nfla
büyüme deze
enflasyon beklentisi
fiyat TÜFE
enflasyon hedeflemesi
GİRİŞ
Enflasyon bir ekonomideki mal ve hizmetlerin fi- rarının sağlanamamasının bir ülkenin ekonomisine,
yatlarında gözlenen sürekli ve genel kapsamlı artı- siyasi ve sosyal yapısına verdiği zararın boyutları,
şı ifade etmektedir. Günümüzde pek çok merkez ülkemizin ve diğer ülkelerin tecrübelerinde net bir
bankası enflasyonu kontrol altında tutarak istikrarlı şekilde görülmektedir.
bir yapıya dönüştürmeye, diğer bir ifadeyle fiyat is- Bu kitapçık ile enflasyon olgusu hakkında genel bir
tikrarını sağlamaya çalışmaktadır. bilgi verilerek fiyat istikrarının önemine vurgu yapıl-
İnsanların yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik ka- makta, para politikası ve enflasyon ilişkisi detaylan-
rarlarında dikkate almaya gerek duymadıkları ölçü- dırılarak Türkiye’de para politikası uygulamaları ve
de düşük bir enflasyon oranını ifade eden fiyat istik- enflasyonun gelişimi anlatılmaktadır.
1
ENFLASYON
Enflasyon, mal ve hizmet fiyatlarının genel seviye- lasyon, tüketicilerin satın alma gücünü azaltmak-
sinde yaşanan sürekli artış olarak tanımlanmak- tadır. Kısaca enflasyon, kişilerin ellerindeki para ile
tadır. Enflasyon, sadece bir veya birkaç mal ve geçmişe göre daha az mal ve hizmet alabilmesine
hizmetin değil, ortalama bir tüketicinin yıl içinde neden olmaktadır.
kullandığı tüm mal ve hizmetlerde meydana ge-
Genellikle bir önceki yılın aynı dönemine göre (yıllık)
len fiyat değişikliğini kapsamaktadır. Başka bir
yüzde değişim olarak ifade edilen enflasyon, mal
ifadeyle, bir ülkede, enflasyon oranı artarken bazı
ve hizmet sepeti içinde bulunan ögelerin ortala-
mal ve hizmetlerin fiyatları düşebilmekte veya
ma fiyatlarında bir yıl boyunca yaşanan değişime
aynı şekilde enflasyon oranı düşerken bazı mal
bakılarak hesaplanmaktadır. Mal ve hizmet sepeti,
ve hizmetlerin fiyatlarında artış yaşanabilmek-
enflasyonun hesaplanabilmesi için belirli bir dönem
tedir. Ayrıca fiyatlarda yaşanan artışın enflasyon
boyunca fiyatları takip edilen mal ve hizmet kalem-
olarak tanımlanabilmesi için sadece belirli bir
lerinin toplamına verilen isimdir. Sepette yer alan
dönem için değil, sürekli olması gerekmektedir.
mal ve hizmetlerin ağırlıkları, hanehalkı bütçe an-
Mal ve hizmet fiyatlarının yanı sıra, maaş ve üc- ketine konu olan geniş bir hanehalkı örnekleminin
retlerde de zaman içinde değişim yaşanmaktadır. yıl boyunca yaptığı harcamalar esas alınarak belir-
Ancak maaş ve ücretlerdeki artışın mal ve hizmet lenmektedir.
fiyatlarındaki artıştan az olduğu durumlarda enf-
2
ENFLASYONUN NEDENLERİ
İktisat yazınında enflasyonun dört temel nedenine cü ihtiyacı artan bir ekonomide tüketiciler gelecekle-
vurgu yapılmaktadır. rine daha güvenle baktıkları için genellikle daha çok
harcama yapma yoluna gitmektedir. Talep artışı ile
sonuçlanan bu durum, üreticilerin üretim seviyele-
Talep rini aynı hızda artıramamaları halinde talep fazlasına
Enflasyonu
dönüşerek fiyatların artmasına neden olmaktadır.
Diğer bir ifadeyle, mal ve hizmet arzının toplam ta-
Enflasyon lebin artış hızına ayak uyduramaması mal ve hizmet
Beklentileri
Enflasyonun fiyatlarında artışa sebep olmaktadır.
Nedenleri
Maliyet Merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi
Enflasyonu
veya kamu harcamalarının artırılması gibi genişle-
tici politikaların uygulanması, toplam talebin geçici
Para Arzı olarak genişlemesi ve ekonomik büyüme ile so-
nuçlanabilmektedir. Ancak artan talebin ekonomi-
nin üretim kapasitesini aştığı durumlarda, kaynak-
lar üzerinde baskı oluşmakta, bu durum da talep
Talep Enflasyonu genellikle, ekonomi toparlanma enflasyonunu tetiklemektedir. Böyle bir durumda
sürecine girdiğinde ve işsizlik oranında azalma göz- politika yapıcılar, ekonomik büyüme ile enflasyon
lendiği durumlarda görülmektedir. Büyüyen ve işgü- arasındaki dengeyi sağlamakta zorlanabilmektedir.
3
Yakın Dönemde Türkiye’de Enflasyon, Para Arzı ve Büyüme
Maliyet Enflasyonu, bir ekonomide petrol ve gıda enflasyonu ve kâr enflasyonu olarak sınıflandırılmak-
gibi emtia fiyatlarının yükselmesi veya doğal afetler
(Yüzde) tadır. Buna göre ücret enflasyonu, ücretlerde mey-
gibi nedenlerle üretim maliyetlerinde artış yaşanma- dana gelen artışa rağmen verimliliğin buna paralel
14
sı sonucunda toplam arzın azalması ve bunu taki- bir şekilde artmaması nedeniyle üretim maliyetlerinin
Yllk Enflasyon Hedef Belirsizlik Aralğ
ben fiyatlar genel seviyesinin yükselmesidir. Bununla yükselmesidir. Kâr enflasyonu ise, firmaların elde et-
12
birlikte, devlet tarafından yapılan düzenlemeler ve tikleri kârları artırmak istemeleri neticesinde fiyatlarda
vergilendirmeler
10 de maliyet enflasyonuna neden ola- yaşanan artıştır.
bilmektedir. Maliyet enflasyonu kendi içinde ücret
8
6
Petrol ve gıda fiyatlarında artış ve doğal afetler,
hammadde kaynaklarında azalma, vb.
4
0
1207
0308
0608
0908
1208
0309
0609
0909
1209
0310
0610
0910
1210
0311
0611
0911
1211
0312
0612
0912
1212
0313
0613
0913
4
Para arzı, bir ekonomide belirli bir dönemde do- seviyesini; para arzı fazlası ise enflasyonu şekillen-
laşımda bulunan toplam para miktarıdır. Uzun dö- dirmektedir. Para arzının artması, yatırım ve tüketim
nemde enflasyon oranı para tabanı tarafından belir- harcamalarını artırarak fiyatlar üzerinde yukarı yönlü
lendiğinden ekonomideki para miktarı fiyatlar genel bir baskının oluşmasına yol açmaktadır.
Yatırım ve
Para Arzı Faiz Oranları Tüketim Fiyatlar Genel
Harcamaları Seviyesi
Enflas
üksek y on
Y
ük
i
tis
n
Y
se
k e kle
Enflasyon B
5
ENFLASYONUN MALİYETLERİ
Yakın geçmişte birçok politika yapıcı, ekonomik re- düğünde, firmaların söz konusu yatırımların başarılı
fah üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle enflasyonu olup olamayacağı konusunda hesap yapmaları zor-
bir numaralı halk düşmanı olarak nitelendirmiş ve laşmaktadır. Örneğin, üretim için kullanılacak olan
enflasyonu düşürmenin öncelikli işleri olduğunun al- bazı makine, teçhizat ve ekipmanın yatırıma başlan-
tını çizmiştir. masından belirli bir süre sonra alınacak olması duru-
Enflasyonun maliyetleri sadece bireyler veya firmalar munda, söz konusu kalemlerin o dönemki maliye-
açısından değil, toplum ve ekonominin bütünü açı- tinin ne olacağını hesaplamak kolay olmamaktadır.
sından da önem arz etmektedir. Enflasyonun en be- Benzer şekilde, yatırım projesinin tamamlanması
lirgin maliyeti, tüketicilerin ve yatırımcıların karar alma sonrasında tüketiciye sunulacak mal ve hizmetin
aşamasında görülmektedir. Yüksek enflasyon orta- satış fiyatının ne olacağını doğru tahmin etmek de
mı, ekonomik birimler açısından belirsizlik yaratarak güçleşmektedir.
alınacak kararları etkilemekte ve bireyleri tüketim ve Enflasyonun maliyetini anlamak için enflasyonun et-
yatırım konularında kararsızlığa itmektedir. Fiyatlarda kilerini anlamak gerekmektedir. Enflasyon, günlük
yaşanan sürekli ve değişken artış, tüketicilerin farklı
hayatı pek çok açıdan ilgilendirmektedir. Tasarrufla-
mal ve hizmetleri birbiriyle kıyaslamasını ve dolayı-
rımızı değerlendirdiğimiz mevduat faizleri, ihtiyacımız
sıyla alacağı ürünü seçmesini zorlaştırmaktadır. Bu
olan mal ve hizmetleri satın almak için zaman zaman
durum tüketicilerin tüketimlerini sınırlamasına sebep
kullandığımız kredilerin faizleri, çalışmamız karşılığın-
olabilmektedir. Ayrıca, firmalar gelecek dönemdeki
da aldığımız maaş ve ücretler, sosyal güvenlik prim-
maliyetlerini ve kârlarını öngöremediklerinden yatırım
leri ve emeklilik aylıkları enflasyon artışından etkilen-
yapma konusunda daha az istekli olmaktadır. Yatı-
mektedir.
rımlar genellikle orta ve uzun vadeli olarak yapılmak-
tadır. Enflasyon ortamında fiyatlar sürekli artmakta, Enflasyon, zaman içinde mal ve hizmet fiyatlarının
hatta fiyatların artış hızı farklı dönemlerde değişkenlik ortalama düzeyinin yükselmesi olduğundan farklı za-
gösterebilmektedir. Yatırımlara ait giderlerin orta ve manlardaki mal ve hizmet fiyatlarının karşılaştırılma-
uzun vadede ödeneceği, yatırımlardan elde edilecek sı, paranın satın alma gücünde yaşanan değişimler
kârların ise kısa sürede elde edilemeyeceği düşünül- nedeniyle anlamlı olmamaktadır. Bu durumda mal
6
ve hizmetlerin nominal değerleri yerine reel değer- etkilemekte, uzun dönemde daha düşük ekonomik
lerinin karşılaştırılması gerekmektedir. Paranın veya büyümeye sebep olmaktadır.
kredinin fiyatı olan faizin de enflasyondan etkilenmesi Yüksek enflasyon ortamının neden olduğu ekonomik
kaçınılmaz olduğundan enflasyonist ortamlarda fon dalgalanmalar, ekonomik büyümenin kalıcı olmama-
arz edenlerin nominal faizden daha çok reel faizi bil- sına, hatta ardından resesyona neden olabilmekte-
meleri gerekmektedir. dir. Geçici ve dengesiz ekonomik büyüme, işgücü
Reel faiz oranı, nominal faiz oranının enflasyondan piyasasını da olumsuz etkilemektedir. Sık yaşanan
arındırılmış halidir. Örneğin enflasyon oranının yüzde resesyon dönemleri, toplu işten çıkarmalara yol aç-
10 olduğu bir ortamda nominal faiz oranı yüzde 15 makta ve işgücü piyasasını daraltmaktadır.
ise reel faiz oranı yüzde 4,5’tir. Özellikle enflasyonun Fiyatlarda yaşanan hızlı artış, ülkenin mal ve hizmet-
yüksek olduğu ortamlarda yatırımcılar için nominal lerine olan dış talebi düşürürken, ekonominin diğer
getiriden daha çok reel getiri daha anlamlı olmak- ülke mal ve hizmetleriyle rekabet gücünü azaltmak-
tadır. tadır. Uluslararası rekabet gücünün azalması ihracatı
1+Nominal Faiz Oranı olumsuz etkilemekte ve sonuç olarak ülkenin öde-
Reel Faiz Oranı = –1 meler dengesinin açık vermesine yol açmaktadır.
1+Enflasyon Oranı
Öte yandan yüksek enflasyon vergi kalemleri üze-
Ayrıca, yukarıda da bahsedildiği gibi enflasyon ne- rinde de olumsuz etki yaratabilmektedir. Tahakkuk
deniyle faizlerde yaşanan artış kredi faizlerini de eden vergilerin tahsil edilmesi uzun bir döneme yayıl-
yükseltmekte, yüksek kredi faizleri ile daralan kre- dığından, enflasyonun artması reel vergi kalemlerin-
di imkânı da yatırımcıların yatırım yapma isteğini ve de bir azalmaya neden olacaktır. Ayrıca yüksek enf-
yatırım kararını olumsuz etkilemektedir. Kısacası, lasyon, maliyetleri artırmak yoluyla işletme kârlarını
azalan kredi arzı ve talebinden kredi piyasası zarar da düşüreceğinden, gelirler üzerinden tahakkuk
görmektedir. eden vergi miktarını da azaltmış olacaktır.
Yüksek enflasyon nedeniyle yaşanan bu belirsizlik Enflasyon, ülkedeki gelir dağılımını da olumsuz et-
ve kararsızlık, bireyleri ve firmaları tüketim veya ya- kilemektedir. Enflasyonist bir ortamda tasarruf ede-
tırım yapmak yerine enflasyonun zararlı etkilerinden bilme imkânı olan kesim yüksek reel faizlerden ya-
korunmak amacıyla ellerindeki para ile döviz, altın, rarlanırken, toplumun gelir düzeyi düşük kesim bu
gayrimenkul gibi araçları satın almaya yöneltmek- imkâna sahip olmadığından gelir dağılımı giderek
tedir. Bu durum da, üretimi ve verimliliği olumsuz bozulur.
Ekonomik
büyümeyi
olumsuz
etkiler
Gelir Ekonomik
dağılımını dalgalanmalara
bozar neden olur
ENFLASYON
İşgücü
piyasasını Uluslararası
olumsuz rekabet gücünü
etkiler azaltır
7
FİYAT İSTİKRARI
8
Fiyat İstikrarının Sağlandığı Bir Ekonomide…
Fiyat istikrarı, yatırımcılara ve tüketicilere göreli fiyatları kolayca karşılaştırma imkânı tanıyarak yatırım
ve tüketim kararlarının sağlıklı bir şekilde verilmesini ve ülke kaynaklarının daha verimli alanlara yön-
lendirilmesini sağlar. Böylece fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda büyüme potansiyeli artar.
Yüksek enflasyon, yatırım kararlarının çok sık değiştirilmesine, yatırım araçları arasında harekete ve
“ayakkabı eskitme maliyeti” olarak bilinen arama maliyetine neden olur ve zaman kaybına yol açar.
Yüksek enflasyon, yerel paraya olan güveni azaltarak ekonomik birimlerin daha değerli olan yabancı
paraları kullanmayı tercih etmelerine neden olur. Yabancı parayı elde tutmak ise, o ülkeye faizsiz
kredi verme anlamına gelir. Para ikamesi olgusu, ülkenin emisyon kapsamında elde ettiği senyoraj
gelirlerini azaltırken, bir anlamda yabancı ülkeye maliyetsiz kaynak sağlar.
Enflasyondan en fazla sabit gelirliler zarar görür ve gelir dağılımı kendini enflasyondan koruyamayan
kesimlerin aleyhine bozulur. Bu kesimler genelde toplumun alt ve orta gelir gruplarıdır. Ayrıca, enf-
lasyondaki beklenmedik artış sebebiyle borç verenler, azalış sebebiyle ise borç alanlar zararlı çıkar
ve bunun neticesinde gelir dağılımı bozulur. Gelir dağılımının bozulması toplumsal barışı da olumsuz
etkiler.
9
Enflasyonla İlgili Sık
Kullanılan Tanımlar
Deflasyon: Fiyatlar genel seviyesinde yaşanan sü- Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE): Tüketicilerin
rekli düşüştür. Yani enflasyonun tersidir. satın aldıkları mal ve hizmetlerin fiyatlarında yaşanan
değişimi ölçen endekstir.
Dezenflasyon: Fiyat artış hızının azalması anlamı-
na gelmektedir. Yüksek enflasyondan düşük enf- Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE): Ekonomide üre-
lasyona geçiş sırasında yaşanan düşen enflasyon tim sürecinde girdi olarak kullanılan maddelerin fi-
sürecini ifade etmektedir. yatlarındaki değişimleri toptancı aşamasında ölçen
endekstir. Buna göre ÜFE, tarım, balıkçılık, maden-
Hiperenflasyon: Olağandışı yüksek enflasyon ola-
cilik, imalat sanayi ve enerji sektöründeki (elektrik,
rak tanımlanır. Uç durumlarda, ülkenin parasal sis-
gaz, su) ürünlerin fiyatlarındaki değişimleri ölçmek-
teminin çöküşüne neden olabilir. En göze çarpan
tedir.
hiperenflasyon örneklerinden bir tanesi, 1923 yılın-
da fiyatların bir ayda yüzde 2.500 oranında arttığı Çekirdek Enflasyon: Uzun dönem fiyat hareketle-
Almanya’da yaşanmıştır. rini yansıtan ve geçici nitelikteki göreli fiyat şoklarını
dışlayan enflasyon oranıdır. Kullanımındaki amaç,
Stagflasyon: Bir ekonomide enflasyon ve işsizliğin
fiyatlar genel seviyesindeki değişimi sürekli kılan un-
bir arada yaşanması durumunu ifade eder. Bu du-
surları tespit etmek ve buna uygun politikaları belir-
rum, 1970’li yıllarda petrol fiyatlarında yaşanan artış
lemektir.
ile birlikte ekonomik koşulların kötüleştiği endüstri-
leşmiş ülkelerde gözlenmiştir.
10
PARA POLİTİKASI VE ENFLASYON İLİŞKİSİ
Para politikası; para arzı, kısa vadeli faiz oranları para politikası araçlarını bu hedefin tutturulmasına
veya döviz kurları gibi üretim ve enflasyon üzerin- yönelik olarak kullanmayı taahhüt etmektedir.
de belirleyici olan değişkenlerin kontrolüne dayanan
Merkez bankalarının etkili para politikası araçlarını
stratejiler bütünü olup kontrolü merkez bankalarına
seçebilmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri, uygula-
aittir. Uzun vadede, para politikası sadece fiyatlar
nan politikaların ekonomiye etkileri konusunda doğ-
genel seviyesi üzerinde etkiliyken kısa vadede para
ru değerlendirmelere sahip olmaları ile mümkün ol-
politikası fiyatların ve ücretlerin hızlı ayarlanamama-
duğundan para politikası uygulamalarının fiyatlar ve
sından ötürü hem enflasyon hem de üretim seviyesi
reel sektör üzerindeki etkilerinin tespit edilmesi son
üzerinde etkili olabilmektedir. Örneğin, bir resesyon
derece önemlidir. Bu nedenle, para politikasının ba-
döneminde genişleyici yönde kullanılan para poli-
şarısı parasal aktarım mekanizmasının etkili işleyişi
tikası üretim seviyesi üzerinde pozitif etki oluştura-
ile yakından ilgilidir.
bilmekte, ancak para arzındaki artış aynı zamanda
fiyatlar genel seviyesinde de artışa yol açabilmek-
tedir. Bu nedenle merkez bankaları, para politikası Parasal Aktarım Mekanizması
araçlarını kullanırken kısa vadede enflasyon ve üre- Merkez bankalarının para politikası
tim seviyelerine ilişkin hedefleri arasında bir denge araçlarına yönelik aldıkları kararların
ekonomik faaliyet ve enflasyon üzerindeki
gözetmektedir.
etkisi “parasal aktarım mekanizması”
Öte yandan, pek çok merkez bankasına kanunla- yoluyla gerçekleşmektedir. Kısa vadeli
rı tarafından fiyat istikrarını sağlama amacı verilmiş, faiz oranlarını para politikası aracı olarak
bunun yanı sıra bu amaca yönelik olarak kullana- kullanan merkez bankalarının faiz kararları
ekonomiyi temel olarak beklentiler, faiz,
cakları para politikası araçlarını kendilerinin seçmesi
varlık fiyatları ve döviz kuru kanallarıyla
sağlanarak araç bağımsızlıkları da sağlanmıştır. Bu etkilemekte, bu süreç toplam talebi,
çerçevede, merkez bankaları para politikalarını enf- dolayısıyla da ekonomik aktivite ve
lasyonun düşürülmesi ve fiyat istikrarının sağlanıp enflasyonu etkilemektedir.
sürdürülmesi temel amacına yönelik olarak kullan- Ayrıntılı bilgi için bakınız. TCMB Genel Ağ sitesi,
Yayınlar/Kitapçıklar ve Broşürler “Parasal Aktarım
maktadır. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren popüler- Mekanizması Kitapçığı”
lik kazanan enflasyon hedeflemesi rejiminde, mer-
kez bankaları sayısal bir enflasyon hedefi ilan ederek
11
TÜRKİYE’DE PARA POLİTİKASI UYGULAMALARI VE
ENFLASYONUN GELİŞİMİ
12
dönem olmuştur. Söz konusu dönemde, milli gelirde ları yükselmiştir. Bu doğrultuda, anılan dönemin ilk
hızlı bir büyüme yaşanmasının yanı sıra, hükûmetin yarısında hızlı büyüme ve makul enflasyon oranları;
TCMB’nin aldığı kararlara müdahale etmemesi ve ikinci yarısında ise hızlanan enflasyona karşın dü-
1929 krizine bağlı olarak dünyada yaşanan deflas- şen büyüme hızları ile karşılaşıldığı görülmektedir.
yonun etkisi ile enflasyon ortalama olarak yıllık yüz-
Ayrıca bu dönemde, 1715 sayılı Kanun’da yapılan
de 1’in altında gerçekleşmiştir. Bu dönemde, Türk
değişiklik kapsamında TCMB para piyasasını ve
lirası altın esasına dayanan İngiliz sterlinine bağlana-
tedavülünü düzenlemekle görevlendirilmiştir. Bu
rak sabit kur rejimi politikası izlenmiş ve kurlar istik-
amaçla, resmi iskonto oranı ve bankaların reeskont
rarlı bir seyir izlemiştir.
limitleri en çok kullanılan politika araçlarından ol-
1940’lı yıllar tüm dünyada II. Dünya Savaşı ile bir- muştur. Ayrıca, belirlenen sınırlar dahilinde kalmak
likte ekonomide daralmaların yaşanmaya ve artan koşuluyla TCMB, reeskont işlemlerini yapmakta ser-
savunma harcamalarının karşılanmasına yönelik best bırakılmıştır. Sonuç olarak, 1950 yılından son-
olarak merkez bankası kaynaklarına başvurulmaya ra izlenen gevşek para politikası, TCMB’nin kamu
başlandığı yıllar olmuştur. Benzer şekilde bu dö- açıklarını fonlayan bir kuruluş haline gelmesi ve yatı-
nemde Türkiye’de de kamu finansman gereğine yö- rımların etkin bir şekilde yönetilememesi sonucunda
nelik olarak TCMB kaynaklarına yönelim başlamıştır. söz konusu dönemde ortalama büyüme yüzde 6,7,
TCMB’nin yoğun şekilde kamu açıklarını finanse et- ortalama enflasyon ise yüzde 8,6 oranında gerçek-
mesi nedeniyle ortaya çıkan emisyon artışının yanı leşmiştir.
sıra arz yönlü kısıtların da etkisiyle enflasyon oranı
Türkiye’de planlı ekonomiye geçiş dönemi olan
yükselmiştir. Enflasyonda yaşanan artış, Türk lirası-
1960’lı yıllarda büyüme ve fiyat istikrarı hedefleri
nın aşırı değerlenmesine neden olmuş, değerlenen
birlikte gözetilmiş, para politikalarının daha etkin bir
Türk lirasını dengelemek, ithalat artışını yavaşlat-
yapıya kavuşturulması yönünde çalışmalar yapılmış-
mak, ihracatta rekabet gücü kazanmak ve iç borç
tır. Reeskont oranlarının etkili bir şekilde kullanılma-
stokunu azaltarak borç çevrilebilirliğini sağlamak
ya devam edildiği bu dönemde para politikalarının
amacıyla 1946 yılında Türkiye tarihinde ilk kez de-
daha etkin bir yapıya kavuşturulması amaçlanmış,
valüasyon gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde, TCMB,
301 sayılı Kanun’la zorunlu karşılıkların TCMB’de
temel para politikası aracı olarak reeskont oranları-
tutulmaya başlamasına karar verilerek TCMB’nin
nı kullanmaya devam etmiştir. II. Dünya Savaşı’nın
parasal kontrol alanı artırılmıştır. Bunun yanı sıra,
olumsuz etkilerine rağmen 1940-1950 yılları arası
TCMB, para hacminin kontrolü konusunda ithalat
dönemde yıllık ekonomik büyüme ortalama yüzde
depozitolarını da dolaylı olarak kullanmıştır. Merkez
3,2, ortalama yıllık enflasyon yüzde 13,3 seviyesinde
bankacılığı açısından dönemin başka bir önemli ge-
gerçekleşmiştir.
lişmesi de faiz oranlarının kanunlarla belirlenmesi
1950’li yıllarda, büyüme ve hızlı kalkınma hedefleri esasının kaldırılarak bu yetkinin Bakanlar Kuruluna
ön plana alınarak ekonomik büyümenin finansma- verilmesidir. Sonuç olarak 1960’lı yıllar büyüme ve
nı TCMB kaynaklarından sağlanmaya başlanmıştır. fiyatlarda istikrarın sağlandığı, TCMB’nin parasal
Bütçenin, 1951 yılı hariç, bu dönemde sürekli açık kontrolü gerçekleştirdiği, para politikasının kalkınma
verdiği ve TCMB kaynaklarının bu açıkların doğru- planları çerçevesinde sanayinin gelişimine paralel
dan finansmanında en önemli kaynak haline gelme- olarak yürütüldüğü bir dönem olmuştur. Söz konusu
ye başladığı gözlemlenmektedir. Bu yönde TCMB yıllarda ortalama yıllık ekonomik büyüme yüzde 5,6,
Kanunu’nda düzenlemelerin yapıldığı, Bankanın fi- ortalama yıllık enflasyon ise yüzde 4,8 seviyelerinde
yat istikrarına odaklanamadığı ve gevşek para po- gerçekleşmiştir. Ayrıca, sabit kur rejimi uygulaması
litikalarının izlendiği bu süreçte negatif seyreden devam ettirilerek kurlarda istikrar gözlenmiş, ancak
reel faizler nedeniyle talep hızla artmış, üretimin dış ticaret açığındaki artış devam etmiştir.
talebi karşılayamaması nedeniyle enflasyon oran-
13
1970 – 2000 Yılları Arası
Para Politikası ve Enflasyon Gelişmeleri
II. Dünya Savaşı sonrasında para politikasının mer- 1970’li yıllarda uygulanan ekonomi politikalarına ba-
kez bankalarında toplanması eğiliminin ortaya çık- kıldığında, ithalat kotaları, gümrük resimleri ve katlı
ması ile birlikte Türkiye’de de TCMB’nin değişen kur uygulamasına dayalı korumacı bir dış ticaret po-
koşullara daha uygun bir yapıya kavuşturulması litikasının ve sıkı kambiyo rejiminin uygulandığı gö-
çalışmalarına başlanmıştır. TCMB’nin para ve kredi rülmektedir. Türk lirasının aşırı değerlenmesine ne-
konusundaki görev ve yetkilerinin günün ve değişen den olan sabit kur rejimi politikasına devam edilmiş,
ekonominin gereklerine göre yeniden düzenlenmesi ödemeler dengesi darboğazları nedeniyle Türk lirası
konusu ilk defa 1966 yılı Kalkınma Programı’na ko- sık sık devalüe edilmek zorunda kalmıştır.
nulmuştur. Bununla birlikte, 14 Ocak 1970 tarihinde
1980’li yıllar gerek para politikası uygulamaları gerek
kabul edilen 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez
genel ekonomik anlayış açısından kritik reformların
Bankası Kanunu ile Bankanın görevleri, yetkileri,
gerçekleştirildiği ve bu nedenle Türkiye’nin ekonomik
araçları, teşkilat yapısı ve organları yeniden düzen-
geleceği için oldukça önemli bir dönem olmuştur.
lenmiştir. Söz konusu düzenleme ile TCMB’nin para
Anılan dönemde, para politikasının etkinleştirilmesi
politikası araçları ile donatılması ve ülke ekonomisi-
amacıyla TCMB Kanunu gözden geçirilmiş olmakla
nin gelişmesinde daha aktif rol oynaması amaçlan-
birlikte bu durum ilerleyen dönemde TCMB’nin tek-
mıştır. Ancak 1970 yılında kabul edilen yeni TCMB
rar kamu açıklarının finansmanını sağlamada kulla-
Kanunu’nun bir diğer temel niteliği Bankaya birbiri ile
nılmasını engelleyememiştir. Yüksek enflasyon, pet-
çelişen görevlerin herhangi bir öncelik sıralamasına
rol ve enerji açıkları, döviz kıtlıkları, düşük ekonomik
tabi tutulmadan verilmesidir. Bu bağlamda TCMB,
kalkınma ve istihdam politikalarının desteklenmesi
ve enflasyonun düşürülmesi gibi çok sayıda amaca Sürünen Parite (Crawling Peg)
aynı anda sahip olmuştur. Yerel para biriminin değerinin, belli
aralıklarla küçük miktar ve sabit oranlarda
1970’li yıllar, para politikası açısından olumlu başla- veya seçili nicel göstergelerin değişimlerine
yan ancak dışsal şokların etkisi ile makroekonomik bağlı olarak ayarlandığı kur rejimidir.
dengesizliklerin ve yüksek enflasyonun yaşanma-
ya başlandığı ve sonuçta parasal kontrolün sağla-
namadığı bir dönem olmuştur. Dönemin başından büyüme, dış borçların ödenememesi gibi çok ciddi
itibaren enflasyon çift haneli sayılara çıkmış, ikinci sorunlarla girilen bu dönemde bu sorunların çözü-
yarısından itibaren de hızla yükselerek 1980 yılında müne yönelik politika anlayışında önemli değişiklik-
yüzde 101,4 seviyesine yükselmiştir. Dönemin mak- lere gidilmiş ve 24 Ocak 1980 Kararları yürürlüğe
roekonomik dengesizliklerinin başında gelen petrol konulmuştur. Alınan bu kararlar ile Türk lirası yüzde
fiyat şokları, gelişmiş ülke ekonomilerini deflasyona 50 oranında devalüe edilmiş ve sabit kur rejimi terk
sokarken, Türkiye’de kısa vadeli dış borç yükünün edilerek sürünen parite rejimine geçilmiştir. Öte yan-
hızla yükselmesine neden olmuştur. Bununla birlik- dan sermaye hareketlerinin ve finansal piyasaların
te, dış ticaret dengesi, hem ihracat hem de ithalat liberalizasyonu konusunda adımlar atılmış; fiyatların
kanalında yaşanan olumsuz gelişmelere bağlı olarak piyasa mekanizması çerçevesinde oluşması, ithal
bozulma göstermiştir. Türkiye ekonomisinin küresel ikameci dış politika yerine serbest dış ticaret uygu-
ekonomiye uyum sağlayabilmesi amacıyla önlem lamasına başlanması ve bankacılık sisteminde faiz-
paketleri uygulanmaya çalışılsa da programdan lerin serbest bırakılması da amaçlanmıştır.
beklenen başarı elde edilememiştir. Sonuç olarak
Başlatılan finansal serbestleşme süreci ile para ve
Türkiye ekonomisi, özellikle iki büyük petrol şoku-
kur politikalarının TCMB tarafından serbest piyasa
nun ve uygulanan ekonomi politikalarının etkisiyle
ekonomisi ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi ve para
üretim gerilemeleri ve giderek hızlanan enflasyon
politikasının etkinliğinin artırılması için gerekli altya-
sorunuyla karşı karşıya kalmıştır.
14
pının sağlanması yönünde önemli adımlar atılmıştır. maye çıkışının olumsuz etkilerini gidermek amacıyla
döviz satmak durumunda kalmış, kamunun finans-
Bu dönemde 1211 sayılı TCMB Kanunu’nda gerçek-
manında TCMB kaynakları yoğun olarak kullanılmış
leştirilen yasal düzenlemeler ile TCMB 1983 yılında,
ve Banka piyasadaki fazla likiditeyi çekmek amacıy-
ulusal altın ve döviz rezervlerini etkin bir biçimde
la açık piyasa işlemleri yapmıştır.
yönetmek ile yetkili hale getirilmiştir. Yapılan kanun
değişikliğiyle Bankanın temel görevlerini ekonomi- Kamu harcamalarının yükselmesi ve TCMB’nin
nin temel gereklerine göre ve fiyat istikrarını sağ- kamuyu yoğun bir şekilde fonlaması, 1993 yılında
layacak bir tarzda yürüteceği hükme bağlanmıştır. kamunun TCMB’ye olan borçlarının tahkim edilme-
Bunun yanı sıra 1987 yılında Para Piyasaları ve Fon si, yüksek cari açık, aşırı değerlenen Türk lirası ve
Yönetimi Genel Müdürlüğü kurularak açık piyasa iş- bankacılık sektörünün kırılgan yapısı gibi nedenlerle
lemleri yapılmaya başlanmıştır. TCMB bu dönemde 1994 yılında Türkiye ekonomisi yeni bir kriz ile karşı
modern anlamda para ve döviz piyasalarının kurul- karşıya kalmıştır. TCMB, bu dönemde döviz rezerv-
masında öncü rol üstlenmiştir. TCMB’nin parasal lerini kullanarak bir yandan döviz piyasalarında istik-
büyüklükleri denetleyerek enflasyonu kontrol altına rar oluşturmaya çalışırken bir yandan da Hazineye
almaya çalıştığı bu yıllarda, temel politika araçları finansman kaynağı sağlamaya devam etmiştir.
reeskont kredileri, açık piyasa işlemleri ve zorunlu Ekonomide istikrar ortamının yeniden sağlanma-
karşılıklar olmuştur. sı amacıyla 5 Nisan 1994 tarihinde Ekonomik Ön-
1989 yılında kabul edilen Türk Parasının Kıymetini lemler Uygulama Planı yürürlüğe konulmuştur. Söz
Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’la kambiyo reji- konusu Plan, kısa vadede yüzde 120 seviyesine
minde önemli değişiklikler yapılmış, sermaye ha- ulaşan enflasyon oranının makul seviyelere düşürül-
reketlerinin serbestleşmesi ve tam konvertibiliteye mesini, mali piyasalarda ve döviz kurlarında denge
geçiş sağlanmıştır. sağlanmasını, orta vadede ise kamu açıkları ve cari
açık sorunlarına kalıcı bir çözüm getirilerek sürdü-
Kamu açıklarının TCMB kaynaklarından finanse edil-
rülebilir büyüme sağlanmasını amaçlamıştır. Plan
meye devam edildiği bu dönemde, 1980 yılı hariç
ayrıca, TCMB’nin özerkliğini artırıcı adımlar atmış
enflasyon yüzde 30 civarında seyretmiş, büyüme ise
ve TCMB’nin İMKB ikincil piyasalarına daha aktif
yıllık ortalama yüzde 5 seviyesinde gerçekleşmiştir.
bir şekilde katılımını sağlamıştır. Bu gelişmeler çer-
1990 yılına gelindiğinde TCMB ilk kez bir para prog-
çevesinde, TCMB’nin kısa vadeli faiz oranları üze-
ramı ilan etmiş, program hedefleri büyük ölçüde
rindeki kontrol alanı artırılmıştır. Aynı dönemde para
tutturularak para piyasalarında istikrar sağlanmıştır.
politikasının etki alanının artırılması amacıyla zorunlu
karşılıklar ve umumi disponibilite uygulamaları da
Konvertibilite kullanılmaya devam edilmiştir.
Bir ülke parasının, döviz piyasalarında
başka bir ülke parası ile serbestçe 1995 yılına gelindiğinde, doğrudan para politikası
değiştirilebilmesi ve uluslararası araçları yerine modern merkez bankacılığı ilkeleri
ticari işlemlerde değişim aracı olarak çerçevesinde dolaylı para politikası araçları kullanıl-
kullanılabilmesidir. maya başlanmış, IMF ile yapılan anlaşma çerçeve-
sinde, kur sepetinin öngörülen aylık enflasyon oran-
ları kadar artırılması hedeflenmiştir.
1990’lı yıllar enflasyonun hızla yükseldiği, Türk lira-
sının değer kaybettiği ve bütçe dengesinin sağla- 1990’lı yılların ikinci yarısında, yüksek reel faizler,
namaması nedeniyle TCMB kaynaklarının kullanıl- yüksek enflasyon, istikrarsız büyüme, bütçe açıkla-
maya devam edildiği kısaca para politikasında mali rı, artan borç stoku, siyasi istikrarsızlık ve bankacılık
baskınlığın arttığı bir dönemdir. Döneme damgasını kesimi kaynaklı sorunların etkisiyle ekonomideki kı-
vuran en önemli gelişmeler, 1990 yılında başlayan rılganlık artış göstermiştir. Güneydoğu Asya, Rusya
Körfez Krizi ile alınan erken seçim kararının yarattığı ve Brezilya’da yaşanan krizler de ekonomideki kırıl-
belirsizliktir. Bu dönemde TCMB net kısa vadeli ser- ganlıkları artırıcı etki yapmıştır. Bu çerçevede, 1996-
15
1997 yıllarında TCMB, enflasyonun düşürülmesi stoku, yüksek enflasyon ve ekonomik daralma so-
yerine finansal piyasalarda istikrarı sağlamaya runları ile karşı karşıya kalmıştır. Yılın sonunda IMF
yönelik politikalar uygulamıştır. 1996 yılında ayrıca ile bir anlaşma imzalanarak kur çapasına dayalı bir
Hazineye sağlanan kısa vadeli avans oranı düşü- program uygulanmaya başlanmıştır. Kasım 2000’e
rülmüş, diğer kamu kurumlarına kredi verilmesi kadar program öngörüleri gerçekleşerek likidite yö-
uygulaması ise durdurulmuştur. 1997 yılı Temmuz netimi kamuoyuna açıklanan program dâhilinde ön-
ayında ise TCMB ile Hazine arasında imzalanan ceden ilan edilen hedefler doğrultusunda yapılmış-
bir protokol ile Hazine kısa vadeli avans hesabını tır. Ancak ekonomik programın öngördüğü yapısal
değişimin istenilen düzeyde gerçekleştirilememesi
kullanmaktan tamamen vazgeçmiştir. 1998 yılın-
nedeniyle 2000 yılının sonlarında ekonomide bir
da TCMB, para politikasını yüksek enflasyon ile
güven kaybı başlamış ve Türkiye yakın tarihinin en
mücadele için kullanmaya başlamış, 1997 yılında
derin finansal çıkmazını yaşamıştır. Güven kaybının
yüzde 99,1 oranında gerçekleşen enflasyon 1998
derinleşmesi ile ortaya çıkan 2001 Krizi neticesinde
yüzde 54,3 seviyesine düşürülmüştür.
döviz kuruna dayalı istikrar programına son verilmiş,
1999 yılına gelindiğinde ise dışsal şokların etkisiyle 22 Şubat 2001 tarihinde TCMB ve Hükûmetin ortak
Türkiye ekonomisi yüksek reel faizler, yüksek borç kararı ile kurlar dalgalanmaya bırakılmıştır.
16
parasal tabana ilave olarak bankacılık sektörünün TCMB 2006 yılında, enflasyon hedeflemesi rejimi
yeniden yapılandırılması sonucunda ortaya çıkan için gerekli ön koşulların büyük oranda gerçekleş-
likidite fazlalığını açık piyasa ve bankalararası para mesini göz önünde bulundurarak açık enflasyon he-
piyasası işlemleri ile çekmeye çalışmıştır. Bu dö- deflemesi rejimini uygulamaya başlamıştır.
nemde TCMB, bağımsızlığın beraberinde getirdiği
Açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmesi ile
hesap verme sorumluluğu çerçevesinde uygulanan
birlikte;
politikaların etkinliğini sağlamak amacıyla şeffaflığı
artırıcı politikalar izlemeye başlamış, para politikası ● Enflasyon hedefi olarak TÜFE’nin yıllık yüzde
ve faiz oranlarına ilişkin kararlar ve kararların gerek- değişimi ile hesaplanan yılsonu enflasyon ora-
çeleri detaylı basın duyurularıyla açıklanmaya baş- nının kullanılmasına karar verilmiştir.
lanmıştır.
● Enflasyon hedefleri, hükûmetle birlikte orta va-
Ekonomide gerçekleştirilen yapısal dönüşüm ham- deli bir bakış açısı ve üç yıllık hedef ufkuyla nok-
leleri ve TCMB’nin örtük enflasyon hedeflemesi ta hedef olarak belirlenmeye başlanmıştır.
rejimi uygulamaları neticesinde enflasyon, 2002
● Para politikasının kontrolü dışındaki unsurlar
yılından sonraki dört yıl boyunca hedeflerin altında
gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, enflasyon 2004 yı- nedeniyle enflasyonun zaman zaman hedefler-
lında yüzde 9,3 seviyesine inerek 30 yıllık bir sürecin den önemli ölçüde sapabileceği göz önünde
ardından ilk defa tek haneli sayılara gerilemiştir. bulundurularak her iki yönde 2 yüzde puanlık
belirsizlik aralığı oluşturulmuştur.
2005 yılı, açık enflasyon hedeflemesi rejimi önce-
sinde “geçiş yılı” olarak ilan edilmiş ve bu yıl içinde ● TCMB, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri
rejimin gerektirdiği teknik hazırlıklar tamamlanmıştır. gereğince, enflasyon hedeflerinden sapılması
2005 yılında ayrıca enflasyonun belirgin bir şekilde veya sapma olasılığının ortaya çıkması halinde,
düşürülmesi ve düşük enflasyon oranlarının sürek- söz konusu sapmanın nedenlerinin ve alınma-
lilik kazanacağına olan güvenin artması ile birlikte sı gereken önlemlerin hükûmete bildirilmesi
Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı ve önemli ekonomik ve kamuoyuna açıklanması amaçlarıyla “Açık
kararlarından biri verilerek Türk lirasından altı sıfır Mektup” düzenlemeye başlamıştır. Yılsonu
atılmıştır. Hazırlık döneminde para politikasının daha enflasyon hedefinden aşırı sapma durumunda
da kurumsallaşması yönünde atılan adımlar, para sapmaya yol açan nedenler ve alınması gere-
politikası stratejisi uygulamasını açık enflasyon he- ken önlemler Enflasyon Raporu aracılığı ile ka-
deflemesi rejimine bir kademe daha yaklaştırmıştır. muoyuna açıklanmaktadır.
Yeni rejime geçiş sürecinde para politikasının öngö-
● Para politikasına olan güvenin sarsılmaması ve
rülebilirliği belirgin ölçüde artırılmış, kurumsal altyapı
ve şeffaflık konusunda önemli gelişmeler yaşanmış- böylece enflasyon hedeflerinin beklentileri etki-
tır. Şeffaflığın artırılması konusunda; PPK toplantı leme gücünün azalmaması için belirlenen he-
tarihleri önceden ilan edilmeye ve PPK kararları ge- deflerin değiştirilmemesi esas olmakla birlikte
rekçeleri ile birlikte kamuoyu ile paylaşılmaya baş- geniş çaplı doğal afet ve savaş gibi olağanüstü
lanmıştır. gelişmelere veya para politikasının kontrolü dı-
şındaki unsurlara bağlı olarak hedeflerden çok
Para Politikası Kurulu büyük ve uzun süreli sapmalar görüleceğinin
Para Politikası Kurulu, enflasyon belirlenmesi halinde hedeflerin yine hükûmet ve
hedeflemesi rejimi çerçevesinde, para
TCMB’nin ortak kararı ile yeniden belirlenmesi-
politikası kararlarının alındığı organdır.
Para Politikası Kurulu, Başkanın başkanlığı ne karar verilmiştir.
altında, Başkan Yardımcıları, Banka ● Faiz oranına ilişkin kararlar PPK tarafından, ön-
Meclisi üyeleri arasından seçilen bir üye ve
ceden kamuoyuna duyurulmuş bir takvim çer-
Başkanın önerisi üzerine müşterek kararla
atanan bir üyeden oluşmaktadır. çevesinde yapılan aylık toplantılarda oylanarak
alınmaya başlanmıştır.
17
Açık enflasyon hedeflemesi rejimi ile birlikte sistemin ulaşmasında büyük öneme sahip olan finansal
ayrılmaz bir parçası olan iletişim politikası çerçeve- sisteme ilişkin ayrıntılı analizleri içeren “Finansal
sinde; İstikrar Raporu”dur.
● Genel makroekonomik gelişmelerin ve enflas- ● İletişim politikasının önemli bir ayağını TCMB
yonu etkileyen genel unsurların değerlendirme- yetkililerinin yaptıkları para politikasını ve eko-
lerinin yapıldığı ve enflasyon tahminlerinin yer nomideki gelişmeleri ele aldıkları sunum ve ko-
aldığı Enflasyon Raporu para politikasının temel nuşmalar oluşturmaktadır.
iletişim aracı olmuştur. ● TCMB’nin uyguladığı politikaları kamuoyuna
● Para politikası toplantılarında konuşulan ko- anlatmakta kullandığı diğer iletişim araçları da
nuları ve yapılan analizleri içeren PPK toplantı yapılan basın toplantıları, hazırlanan teknik ra-
özetleri de önemli iletişim araçları arasındadır. porlar, yayımlanan araştırma tebliğleri ve kitap-
●
çıklar, düzenlenen konferans ve çalıştaylardır.
TCMB Başkanı tarafından uygulanan ve uygu-
Bankanın Genel Ağ sitesi ise etkin bir iletişim
lanacak olan para politikası hakkında Bakanlar
kanalı olarak kullanılmaktadır.
Kuruluna ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan
ve Bütçe Komisyonuna yılda ikişer defa yapılan Enflasyon hedeflemesine geçilen 2006 yılının ilk
sunumlar da hesap verebilirlik mekanizmasının aylarından itibaren Türkiye ekonomisi uluslarara-
bir parçası olmaları dışında iletişim politikasının sı konjonktürden kaynaklanan bir dizi şokla karşı-
da önemli araçlarındandır. laşmıştır. Büyük ölçüde para politikasının denetimi
●
dışındaki unsurlardan kaynaklanan ve uzun süre
2006 yılı Temmuz ayından bu yana enflasyon
kalıcı olan bu şoklar rejimin ilk üç yılında enflasyon
verilerinin açıklanmasını takip eden iki iş günü
hedeflerinin aşılmasına neden olmuştur. İlk olarak,
içinde yayımlanan ve aylık enflasyon verilerinin
2006 yılının Mayıs-Haziran döneminde küresel li-
doğru anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaç-
kidite koşullarının gelişmiş ülkeler lehine değiş-
layan “Aylık Fiyat Gelişmeleri” raporu da büyük
mesi ve risk algılamalarındaki değişimin etkisi ile
öneme sahip iletişim araçlarından bir diğeridir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülke ekonomilerinden
● Diğer bir iletişim aracı ise, yılda iki kez yayım- sermaye çıkışları yaşanmıştır. Öte yandan kurak-
lanan ve enflasyon hedeflemesinin başarıya lık sonucunda gıda fiyatlarında yaşanan artışlar da
(Açık) Para politikasının fiyat istikrarını sağlamaya ve sürdürmeye yönelik kurumsallaştığı bir
Enflasyon para politikası rejimidir.
Hedeflemesi Parasal büyüklükler veya döviz kurunun hedeflendiği rejimlerin aksine, herhangi bir ana
hedef kullanmaksızın, doğrudan enflasyonun hedeflendiği stratejidir.
Merkez bankaları rakamsal bir enflasyon hedefi ilan ederek bu hedefe ulaşma konusun-
da güçlü bir taahhütte bulunmakta ve hedefe ulaşılamaması durumunda kamuoyuna
hesap vermekle yükümlü olmaktadır.
Para politikası kararlarının ekonomiyi etkilemesi belirli bir süre gerektirdiğinden, merkez
bankaları bugünkü enflasyonu değil gelecekteki enflasyonu kontrol edebilmekte, bu
amaçla belirli zaman aralıklarıyla enflasyon tahminleri oluşturmakta ve bu tahminleri ka-
muoyu ile paylaşmaktadır.
18
enflasyonun ciddi biçimde yükselmesine neden ol- nemde Türkiye’de de benzer bir eğilim gözlenmiştir.
muştur. Sonuç olarak enflasyon oranı 2006 yılının Bu çerçevede, enflasyon 2009 yılını yılsonu hede-
Nisan ayından itibaren hedefle uyumlu patikadan finin 100 baz puan altında yüzde 6,5 seviyesinde
gittikçe uzaklaşmış ve yılsonu enflasyon oranı yüz- tamamlamıştır.
de 9,7 oranında gerçekleşerek yılı yüzde 5’lik he-
Tüm bu gelişmeler karşısında TCMB, aktif bir po-
defin oldukça üzerinde bir seviyede tamamlamıştır.
litika izleyerek kriz sürecinde iktisadi faaliyet üze-
Yaşanan kuraklık, 2007 yılında arz yönlü bir şok rinde oluşabilecek tahribatı sınırlamaya odak-
oluşturmuş, dünyada artan gıda talebi ve tarımsal lanmıştır. Bu kapsamda TCMB, 2008 yılı Kasım
emtia fiyatlarındaki artışlar nedeniyle gıda fiyatları ayında parasal genişleme sürecini başlatmış ve
olumsuz etkilenmiştir. Bununla birlikte, enflasyonda- gelişmekte olan ülkeler içinde faiz indirimlerine en
ki düşüşü engelleyen diğer önemli bir unsur ise enerji erken başlayan merkez bankaları arasında yer al-
fiyatlarında yaşanan büyük artışlar olmuştur. Yaşa- mıştır. 2009 yılında enflasyonun hedefin altında
nan tüm olumsuz gelişmeler ile 2007 yılı sonunda kalma ihtimalinin arttığını öngören TCMB, önden
enflasyon, yüzde 8,4 seviyesinde gerçekleşmiştir. yüklemeli bir strateji izleyerek bu dönemde enflas-
2007 yılında tüketici enflasyonunu olumsuz etkile- yon hedeflemesi uygulayan ülkeler içinde en faz-
yen arz yönlü unsurlar 2008 yılının başında da et- la faiz indirimine giden merkez bankası olmuştur.
kisini devam ettirmiştir. Bu gelişmeler neticesinde;
2010 yılında küresel ekonomi kademeli olarak topar-
2007 yılı boyunca kontrol altında tutulabilen enflas-
lanmaya devam etmiş, gelişmiş ekonomilerde daha
yon beklentileri, 2008 yılı Mart ayından itibaren yük-
yavaş ve kırılgan bir görünüm arz eden bu süreç,
selmeye başlamış ve enflasyon, 2008 yılını yüzde
gelişmekte olan ekonomilerde daha hızlı ve istikrarlı
10,06 seviyesinde tamamlamıştır. Öte yandan, açık
biçimde gerçekleşmiştir. Krizin etkilerinin hafifleme-
enflasyon hedeflemesi rejiminin ilk iki yılında yıl sonu
sini ve iktisadi faaliyetteki toparlanmayı dikkate alan
enflasyon hedeflerinin belirgin olarak aşılması ve
TCMB, kriz sırasında alınan likidite önlemlerinin geri
2008 yılında da hedefin aşılacağının yılın yarısına ge-
alınmasını ve para politikasının operasyonel çer-
lindiğinde öngörülebilmiş olması nedeniyle, enflas-
çevesini normalleştirmeyi içeren “Çıkış Stratejisi”ni
yon hedeflerinin beklentileri şekillendirmedeki gücü
14 Nisan 2010 tarihinde açıklamıştır. Çıkış strateji-
belirgin olarak azalmıştır. TCMB, enflasyon beklenti-
si kapsamında, piyasadaki likidite kademeli olarak
lerini tekrar kontrol altına almak ve uygulanan rejime
azaltılırken piyasadaki likidite koşullarının öngörül-
güvenilirliği yeniden tesis etmek amacıyla, Haziran
2008’de, Hükûmet ile birlikte 2009 yılı ve sonrası düğü şekilde gelişmesiyle Mayıs ayında teknik faiz
için enflasyon hedeflerini yukarı yönlü olarak revize ayarlaması sürecinin ilk adımı atılarak bir hafta vadeli
edilmesini kararlaştırmıştır. Bu kapsamda enflasyon, repo ihale faiz oranlarının politika faiz oranı olarak
hedefleri 2009 yılı sonu için yüzde 7,5 ve 2010 yılı belirlenmesine karar verilmiştir.
sonu için yüzde 6,5 olarak güncellenmiş, 2011 yılı TCMB, fiyat istikrarı sağlama ve sürdürme öncelikli
için ise yüzde 5,5 olarak belirlenmiştir. amacı ve finansal istikrarı gözetmek görevi doğrul-
Gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında başlayıp tusunda, makro finansal riskleri kontrol altında tut-
2008 yılı son çeyreğinden itibaren tüm dünyayı kap- maya yönelik olarak diğer para politikası araçlarını
sayacak şekilde derinleşen küresel krizin yansıma- da aktif şekilde kullanmaya başlamıştır. Ekonomide-
ları, azalış göstermekle birlikte 2009 yılı boyunca da ki canlanma ile birlikte 2010 yılının ilk aylarında yıllık
etkisini sürdürmüştür. 2008 yılı son çeyreğinden iti- yüzde 10 seviyesinin üzerine çıkan enflasyon oranı
baren, toplam talepteki sert daralma ve emtia fiyat- uygulanan Para Politikası Çıkış Stratejisinin etkisiyle
larında gözlenen düşüş bütün dünyada enflasyon yılı hedefin 10 baz puan altında yüzde 6,4 seviyesin-
oranlarının hızla gerilemesine yol açmıştır. Bu dö- de tamamlamıştır.
19
Yeni Para Politikası Bileşimi ve
Enflasyon Gelişmeleri1
2008 yılı son çeyreğinden itibaren dünyayı etkisi altı-
“TCMB, finansal sistemde istikrarı
na alan küresel finansal kriz sonrası risk iştahı artmış
sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile ilgili
ve kısa vadeli sermaye akımlarının oynaklığı yüksel- düzenleyici tedbirleri almakla görevlidir.”
miştir. Bu gelişmeler, finansal istikrara yönelik farkın- TCMB Kanunu Madde 4 (g)
dalığı artırarak merkez bankalarını alternatif politika
arayışlarına yönlendirmiştir. ve makroekonomik ve finansal istikrara zarar ver-
mektedir. Ayrıca, kredilerdeki ani bir daralma veya
TCMB de benzer şekilde, makro finansal riskleri
yerli paradaki aşırı değer kaybı makroekonomik ve
sınırlamak amacıyla 2006 yılından itibaren uygula-
finansal istikrar açısından risk taşımaktadır. Dolayı-
makta olduğu açık enflasyon hedeflemesi rejiminin
sıyla TCMB yeni geliştirdiği politika çerçevesi ile ser-
çerçevesini finansal istikrarı da içine alacak şekilde
maye akımlarındaki oynaklığın etkilerini yumuşatma-
genişleterek yeni bir para politikası bileşimi uygula-
ya, kredilerin makul oranlarda büyümesini ve döviz
maya başlamıştır.
kurundaki gelişmelerin iktisadi temellerle uyumlu
Sermaye akımlarındaki hareketler ve küresel likidite olmasını sağlamaya çalışmaktadır.
çevrimleri Türkiye gibi yükselen ekonomilerde yerli
Finansal istikrarın sağlanması, fiyat istikrarı ile birlik-
para biriminin hızlı değerlenmesine neden olmakta-
te sürdürülebilir büyüme ve refah için bir ön koşul
dır. Bu nedenle kur hareketlerinden olumlu etkilenen
olduğu gibi aynı zamanda parasal aktarım meka-
firma bilançoları bankaları aşırı hızlı kredi büyüme-
nizmasının daha etkin ve sağlıklı çalışmasına destek
sine yönlendirebilmektedir. Hızlı kredi büyümesi ve
olması nedeniyle de temel amacı fiyat istikrarı olan
döviz kurunda gözlenen aşırı değerlenme ekonomi-
merkez bankaları açısından özel bir öneme sahiptir.
de kaynak dağılımını bozmakta ve iç talebin toplam
Bu nedenle TCMB, 1211 sayılı Kanun’un 4. maddesi
gelirden daha hızlı büyümesine yol açarak makroe-
ile kendisine verilmiş olan görevden hareketle finan-
konomik istikrarı olumsuz etkilemektedir. İktisat ya-
sal istikrarı, destekleyici amaç olarak belirlemiştir.
zını, hızlı kredi büyümesinin finansal krizleri öncüle-
Yeni oluşturulan rejimde fiyat istikrarı ana amacı
yen önemli bir değişken olduğunu göstermektedir.
korunmakta olup, bu amaçla uyumlu olarak para
Benzer şekilde, döviz kurundaki aşırı değerlenme
politikası uygulanırken finansal istikrara ilişkin makro
de dışa açık bir ekonomide başta bilanço kanalı ol-
riskler de dikkate alınmaktadır.
mak üzere birçok kanaldan sistemik riski artırmakta
YENİ YAKLAŞIM
ESKİ YAKLAŞIM
• Fiyat İstikrarı
• Fiyat İstikrarı • Finansal İstikrar
• AMAÇLAR
• Yapısal Araçlar
• ARAÇLAR • Politika Faizi • Konjonktürel Araçlar
(Politika Faizi, Likidite
Yönetimi, Faiz Koridoru)
1
Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: E. Başçı ve H. Kara, “Finansal İstikrar ve Para Politikası”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Çalışma Tebliği, No: 11/08 (2011). H. Kara, “Küresel Kriz Sonrası Para Politikası”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma
Tebliği, No: 12/17 (2012). Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Parasal Aktarım Mekanizması Kitapçığı (2013).
20
Para Politikası Çerçevesi
Zorunlu
Kredi
Fiyat
Araçlar Beklentiler
Faiz
Repo Kredi
Büyümesi
Finansal
Faiz Koridoru
Likidite
Fonlama Döviz Kuru
Stratejisi
Öte yandan, merkez bankalarının tek bir araçla bir- TCMB, bu doğrultuda fiyat istikrarından ödün ver-
den fazla değişkeni kontrol etmesi mümkün değil- meden finansal istikrarı da desteklemek amacıyla
dir. Fiyat istikrarını amaçlayan bir merkez bankasının son iki yılda faiz koridoru ve Rezerv Opsiyonu Meka-
aynı zamanda makro finansal riskleri gözeten politi- nizması2 gibi yeni araçlar geliştirmiştir. TCMB, yeni
kalar uygulayabilmesi için, özellikle hızlı sermaye gi- araçlar ile temel olarak krediler ve döviz kuru kanal-
rişlerinin yaşandığı dönemlerde, birden fazla politika larını ayrı ayrı etkileyerek fiyat istikrarını ve finansal
aracının devreye sokulması gerekebilmektedir. istikrarı tesis etmeye çalışmaktadır.
(Yüzde)
14
Yıllık Enflasyon Hedef Belirsizlik Aralığı
12
10
0
1207
0308
0608
0908
1208
0309
0609
0909
1209
0310
0610
0910
1210
0311
0611
0911
1211
0312
0612
0912
1212
0313
0613
0913
2
Konu ile ilgili ayrıntılı gösterim için bakınız:
K. Alper, H. Kara, ve M. Yörükoğlu, “Rezerv Opsiyonu Mekanizması”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Ekonomi Notları,
No: 2012-28, (2012).
D. Küçüksaraç, ve Ö. Özel, “Reserve Options Mechanism and Computation of Reserve Options Coefficients”, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Ekonomi Notları, No: 2012-33/07, (2012).
21
Bu çerçeveden bakıldığında 2011 ve 2012 yıllarında kıyasla görece yüksek bir enflasyon oranının hedef-
TCMB’nin yeni para politikası çerçevesinde, makro lenmesini daha uygun kılmaktadır.
finansal riskleri sınırlamaya odaklanırken fiyat istikra-
TCMB, geleneksel enflasyon hedeflemesinde oldu-
rı amacından ödün vermemiş olduğu görülmektedir.
ğu gibi, para politikası kararlarını alırken yine enflas-
Bu doğrultuda, 2012 yılına gelindiğinde enflasyon
yonun hedefle uyumlu olmasını gözetmekte; ancak
oranı bir önceki yıla göre 4,3 puan gerileyerek yüzde
geçmişten farklı olarak, bunu yaparken (kredilerde
6,16 oranında gerçekleşmiş ve son 44 yılın en düşük
aşırı büyüme veya yavaşlama, döviz kurunun iktisadi
yılsonu tüketici enflasyonuna ulaşılmıştır.
temellerden sapması, cari denge ve finansmanının
Uygulanmakta olan enflasyon hedeflemesi rejimi bozulması gibi) makro finansal riskleri de dikkate
çerçevesinde, TCMB’nin orta vadeli enflasyon he- almaktadır. Pratikte daha esnek bir enflasyon he-
defi yüzde 5’tir. Ülkemizde son yıllarda yaşanan ya- deflemesi anlamına gelen bu durum fiyat istikrar ile
pısal dönüşüm, geçmişte yüksek enflasyonla yaşa- finansal istikrarın bir arada gözetildiği anlamına gel-
manın getirdiği katılıklar, kalite artışından kaynakla- mektedir.
nan ölçüm yanlılıkları ve Avrupa Birliği’ne yakınsama
süreci gibi nedenler, bu aşamada gelişmiş ülkelere
22
TCMB Para Politikası Hakkında Kısa Kısa…
23
Neler Öğrendik?
1- Fiyatlar genel seviyesi arttığı zaman, paranın satın alma gücü nasıl değişir?
A Artar
B Düşer
C Aynı Kalır
A Hiperenflasyon
B Dezenflasyon
C Deflasyon
24
7- İnsanların yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik kararlarında dikkate almaya
gerek duymadıkları ölçüde düşük enflasyon oranı aşağıdaki kavramlardan
hangisi ile açıklanır?
A Fiyat İstikrarı
B Nominal Faiz
C Deflasyon
10- TCMB Para Politikası ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
25
Process Black
M KT AS
M KT AS
EK AR A
EK AR A
A AR
A AR
P
P
AN IM L
A Nİ IM
İ
Cyan 07/25/2013
Magenta
Yellow
ZM
AS
L
I
07/25/2013
07/25/2013
07/25/2013
10:06:15
10:06:15
10:06:15
10:06:15
TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI
YAYINLARINDAN ÖRNEKLER
ISBN (elektronik) : 978-605-5758-89-9 ISBN (elektronik) : 978-605-5758-89-9
ISBN (basılı) : 978-605-5758-88-2 ISBN (basılı) : 978-605-5758-88-2
I
AS
AS
AN IM L
AN IM L
EK AR A
EK AR A
M
M
M KT AS
M KT AS
İZ
İZ
A AR
A AR
P
P
Parasal Aktarım Mekanizması
(2013) Merkez Bankası Bağımsızlığı - Türkiye’de Banknot Basımının
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tarihçesi - Banknot Üretim
ve Bağımsızlık (2013) Süreci ve Emisyon Politikaları (2013)
28
Marmara Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi
YIL 2007, CİLT XXII, SAYI 1
Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü
Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü
37
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
including Turkey the relationship between inflation targeting approach and Taylor Rule is
examined. The study searches for if there is coherency between these two facts.
Keywords: Rules, Discretion, Taylor Rule, Inflation Targeting.
1. Giriş
Para politikalarının yürütülmesinde kurala dayalı politikalar-takdir yetkisine
(ihtiyari) dayalı politikalar ayırımı literatürde 1970’lerden bu yana süregelmektedir.
Kydland-Prescott ikilisi ile Barro-Gordon ikilisinin yaptıkları çalışmalar bu konudaki öncü
çalışmalar olarak kabul edilebilir. Daha sonra hem akademik çalışmalar hem de merkez
bankası uygulamalarından elde edilen sonuçlar konunun daha detaylı işlenmesine neden
olmuştur.
Taylor Kuralı, kurala dayalı politikalar içerisinde yer alan basit araç kuralıdır.
1993 yılında yapılan bir sempozyumda John Taylor tarafından sunulmuştur. Taylor Kuralı
ile birlikte kurala dayalı politikaları savunanlar da kendi içlerinde yeni bir tartışma
başlatmışlardır: Taylor tipi basit araç kuralları mı takip edilmelidir yoksa hedefleme
kuralları mı? Merkez bankası bu kurallardan hangisine bağlı olarak politika üretirse başarılı
sonuçlar elde edebilir? Bu tür sorular ve bu tür sorulara yönelik tartışmalar 1970’lerden
başlayan tartışmaları günümüze kadar taşımıştır. Günümüzde bu konu hakkında
tartışmaların hala yoğun bir şekilde devam etmesinin bir nedeni de birçok ülkede para
politikaları için enflasyon hedeflemesi adı altındaki bir yaklaşımın uygulanıyor olmasıdır.
Yeni yaklaşım kurala dayalı politikalarla takdir yetkisine dayalı politikalar arasında bir
yerde durmakta ve bazen kural benzeri(rule like) bazen de sınırlandırılmış takdir
yetkisi(restricted discretion) olarak adlandırılmaktadır. Enflasyon hedeflemesi bağlamında
yapılan temel tartışma merkez bankasının tepki fonksiyonunun nasıl oluşturulacağı ve
merkez bankasının bir kurala tabi olup olmayacağı ile ilgilidir.
Bu çalışmada ilk önce kurala dayalı politikalarla takdir yetkisine dayalı politikalar
arasındaki temel farklılıklar ve her iki politikanın savunucuları tarafından ortaya sürülen
görüşler anlatıldıktan sonra Taylor tipi kuralların bu tartışma içerisinde nerede durduğu ve
bu kurala yönelik eleştirilere yer verilecektir. Daha sonra enflasyon hedeflemesinin, kurala
dayalı-takdir yetkisine dayalı politikalar içerisinde nerede bulunduğuna dair açıklamalar yer
almaktadır. Bu teorik açıklamalardan sonra Türkiye’nin 1980 sonrası dönemde yaşadığı
para politikası uygulamaları bu teorik açıklamalar çerçevesinde incelenecektir.
2.Para Politikası Uygulamalarında Takdir Yetkisine Dayalı Politikalar-
Kurala Dayalı Politikalar Tartışması
Para politikalarında takdir yetkisine dayalı(ihtiyari) politikalarla kurala dayalı
politikalar arasındaki tartışma istikrarın sağlanmasında hangi politikanın daha etkin
olduğuna yönelik tartışmadır. İhtiyari politikaları savunanlar genellikle hem ulusal hem de
uluslararası ölçekte iktisadi yapıların değişim içinde olduğunu ve her bir farklı duruma göre
farklı para politikaları uygulanması gerektiğini ileri sürerler. Bundan dolayı ihtiyari para
politikaları daha güvenilirdir. Kurala dayalı politikaları savunanlar ise para politikalarında
ihtiyari politika uygulamalarının keyfiliğe yol açacağını özellikle siyasilerin para
politikalarına müdahalesi ile iktisadi ortamın daha da kötüleşeceğini ileri sürmektedirler.
38
Ayrıca merkez bankacıları sürpriz parasal genişlemelere gidebilirler ve bu durum
enflasyona neden olur(Bernanke&Mishkin,1992,s:184). Aslında hem kurala dayalı
politikalarda hem de ihtiyari politikalarda, uygulanan politikaların bir takım olumsuz
etkileri olacaktır. Kurala dayalı politikaları savunanlara göre ihtiyari politikaların
uygulanması toplumda enflasyonist beklentileri artırarak enflasyon eğilimini artıracaktır.
İhtiyari politikaları savunanlara göre ise ara hedef uygulaması yoluyla uygulanan kurala
dayalı politikalar, eğer ara hedefle nihai hedef arasındaki ilişki güçlü değilse, üretim
kayıpları gibi bir takım kayıplar meydana gelecektir. Dolayısıyla bu iki politika arasındaki
tartışma her iki politika uygulamasında karşılaşılacak kayıpların karşılaştırılmasına yönelik
de bir tartışma niteliğindedir(Englander,1991,s:66).
Kurala dayalı politikalar lehine ilk çalışmalar olarak genellikle Kydland ve
Prescott’un 1970’lerin sonunda yaptıkları çalışma ile Barro ve Gordon’un 1980’lerin
başında yaptıkları çalışma gösterilmektedir. Belirtilen çalışmalarda herhangi bir kural
olmadığında politikacıların işsizliği doğal oranının altına itmek isteyecekleri ve bunu
gerçekleştirmek için de sürpriz şoklara başvuracakları ileri sürülmektedir. Ancak iktisadi
ajanlar rasyonel beklentilere sahip oldukları için bu politikanın uzun dönemde başarı şansı
yoktur. Bu tür bir politikanın uzun dönemdeki sonucu enflasyonda artış ve işsizlikte
herhangi bir değişmenin olmamasıdır. Uzun dönemli Phillips Eğrisi geçerliliğini
korumaktadır(Granik,2003,s:7). Dolayısıyla rasyonel beklentiler teorisi geçerli iken ihtiyari
politikalar enflasyona yol açacaktır. Bundan kaçınmak için politika kuralları
geliştirilmelidir.
Para politikalarının yürütülmesinde kurala dayalı politikaları savunanların temel
gerekçeleri sıralanacak olursa şunlar söylenebilir(Lear,2000,s:29 & Taylor,1998,s:6-7):
İhtiyari politikaların istikrarsızlık yaratma potansiyelleri çok yüksektir.
İhtiyari politikalarda uygulanan stratejilerde devamlı değişiklik yapmak zaman
tutarsızlığına neden olur. Ayrıca iktisadi ajanlar uygulanan politikanın ne olacağını
bilemeyecekleri için davranışlarını ve beklentilerini oluşturamayacaktır.
Rasyonel iktisadi ajanların olduğu bir ortamda politikaların sonuç verebilmesi için
devamlı olarak rasyonel bireylerin kandırılması yani beklenmedik politikaların
uygulanması gerekir. Ancak bu durum merkez bankasının güvenilirliğini ve
şeffaflığını azaltarak merkez bankasını başarısızlığa itecektir.
Merkez bankasının inandırıcılığını kaybetmesi merkez bankasınca uygulanan
politikaların devamlı olarak istikrarsızlığa yol açacağı şeklinde bir inancın
yerleşmesine neden olur.
İhtiyari politikalar uygulandığında politikanın kümülatif etkisi değil sadece
uygulandığı dönem üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulur. Politikalar her bir
Finn Kydland and Edward Prescott, “Rules Rather than Discretion: The Inconsistency of
Optimal Plans”, Journal of Political Economy, Vol:85, ss:473-490, 1977.
Robert Baro and David Gordon, “A Pozitive Theory of Monetary Policy in a Naturel Rate
Model”, Journal of Political Economy, Vol:91, ss:589-610., 1983.
39
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
duruma göre yeniden seçildiği için bu seçilmiş dönemler arasında bir bağlantı
kurulmamaktadır.
Merkez bankaları ihtiyari politikalar uygulandığında daha çok politik baskıya
maruz kalırlar.
Kuralların uygulanması politikalarla ilgili belirsizliği azaltır.
Kurallara dayalı politikaların uygulanması durumunda politikayı uygulamakla
sorumlu olanlardan hesap sorulması daha fazladır.
Kurala dayalı politikaları, öğrencilere ve merkez bankacılarına öğretmek daha
kolaydır.
Ancak para politikalarının yürütülmesinde ihtiyari politikaların uygulanması
gerektiğini ileri süren iktisatçılar da kurala dayalı politikalara yönelik bir takım eleştiriler
getirmektedir. İhtiyari para politikalarını savunanlara göre para politikalarını, belirlenmiş
bir kurala bağlı olarak yürütmek bir anlamda ekonomiyi otomatik pilota bağlamak
demektir. Otomatik pilota bağlanan bir ekonomide eğer ekonomideki bir takım makro
büyüklükler istenmeyen bir yöne doğru hareket ederse buna nasıl müdahale edilecek?
Ekonomilerin gittikçe dışa açıldığı ve global piyasaların birbirlerini daha kolay ve daha
fazla etkilediği bir dönemde ekonomide öngörülemeyen gelişmelerin yaşanması
kaçınılmazdır. Bu durumda ekonomiyi otomatik pilota bağlamak pek rasyonel
olmayacaktır.
İhtiyari para politikalarını savunanlara göre kurala dayalı para politikalarının
üzerine inşa edildiği teorik bazı kabuller aslında varsayıldığı gibi güçlü değildir.
Dolayısıyla bu temellere bağlı olarak geliştirilen kurala dayalı para politikaları da güçlü
politikalar değildir. Bu bağlamda kurala dayalı para politikalarına yöneltilen eleştirilerden
bazılarını Lear(2000,s.33-34) şu şekilde sıralamaktadır:
Kurala dayalı politikalar doğal işsizlik hipotezine bağlı kalınarak
geliştirilmektedir. Oysa yapılan çalışmalarda sabit bir oranın olmadığı ve tahmin
edilen oranın da devamlı değiştiği ortaya konmuştur. Ayrıca hesap edilen doğal
işsizlik oranı öne sürüldüğü gibi friksiyonel işsizlik kadar değildir. Çünkü resmi
işsizlik rakamları hesaplanırken umudu kırılan işsizler (discouraged) hesaba dahil
edilmemektedir.
Emek piyasası: Kurala dayalı politikaları savunanlar emek piyasası modeli olarak
Klasik Emek Piyasası Modeli’ni baz almaktadır. Ancak nominal ücretler emek
piyasasında belirlense de reel ücretler ve istihdam düzeyi mal piyasalarındaki talep
tarafından belirlenmektedir.
Dikey Philips Eğrisi: Kurala dayalı politikaları savunanlara göre uzun dönemde
işsizlikle enflasyon arasında ters yönlü bir ilişki yoktur. Oysa yapılan çalışmalar
göstermiştir ki sıkı para politikaları izlendiğinde artan faizlerden dolayı üretim
azalmakta ve işsizlik artmaktadır.
Rasyonel Beklentiler: Bu teoriye göre ekonomideki iktisadi ajanlar uygulanan
politikalar ve gerçekleşen olaylarla ilgili bütün bilgileri toplamakta ve bir analize
tabi tutmaktadır. Oysa beklentilerin ölçülebildiği bazı durumlar için yapılan
40
gözlemler insan davranışlarının rasyonel değil irrasyonel olduğunu ortaya
çıkarmıştır.
Kurala dayalı politikaları savunanlar merkez bankasının para arzını artırması
sonucu enflasyonun ve artan enflasyondan dolayı da üretimin arttığını ileri
sürmektedir. İhtiyari politikaları savunanlara göre ise para arzının artması önce
işleri ve üretimi artırmakta daha sonra artan üretimden dolayı fiyatlar artmaktadır.
Kurala dayalı politikalar asil-vekil(principal-agent) düzenlemesi altında da
işleyebilir. Asil esas itibariyle halktır, vekil ise merkez bankası yöneticileridir. Ancak asil
konumunda olan halk, direkt olarak merkez bankası yönetiminin atamasını yapmaz.
Demokratik toplumlarda halkın seçtiği temsilciler yani hükümet merkez bankası yönetimini
atar. Merkez bankası yönetimi atandıktan sonra kendilerine verilen görevleri yerine
getirmek için bir amaç fonksiyonu belirlerler. Ancak merkez bankaları tarafından belirlenen
amaç fonksiyonları hükümetler tarafından etkilenebilir. Merkez bankasının kendisine
verilen görevleri tam olarak yerine getirebilmesi için hükümetle arasında bir anlaşmanın
tesis edilmesi gerekmektedir(Walsh,1995,s:151). Bu anlaşmanın niteliği merkez bankasının
başarısını belirleyecektir. Bu konuda son yıllarda varılan anlaşma ise merkez bankasına
araç bağımsızlığının verilmesi ve hiçbir şekilde siyasilerin müdahalesine izin
verilmemesidir. Çünkü bir taraftan merkez bankasından bazı kurallara sadık kalması
istenirken diğer taraftan merkez bankası kaynaklarının siyasiler tarafından kullanılması hem
istenilen amaçlara ulaşılmasını engelleyecek hem de merkez bankasının kredibilitesini
düşürecektir. Dolayısıyla kurala dayalı politikaların asil-vekil düzenlemesi altında başarılı
olabilmesi için merkez bankası ile hükümet arasından optimal bir anlaşmanın
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
3. Taylor Kuralı
Taylor Kuralı, John Taylor’un 1993 yılında para politikasının yürütülmesinde
merkez bankalarının takip edecekleri kurallarla ilgili olarak ileri sürdüğü bir görüştür.
Merkez bankacılarına para politikalarını yürütürken tepki fonksiyonlarını nasıl
oluşturmaları gerektiği hakkında yol göstermektedir. Taylor Kuralı temelde aktivist para
politikaları içerisinde yer alır. Aktivist para politikalarını diğer para politikalarından ayıran
temel özellik, aktivist politika kurallarının iktisadi faaliyet düzeyine yaptığı vurgudur. Bu
tür politikalarda iktisadi faaliyet düzeyi ekonominin potansiyeli göz önünde bulundurularak
tanımlanır ve çıktı açığına(output gap) ya da işsizlik açığına (unemployment gap) bağlı
olarak politika uygulamalarına gidilir(Orphanides,2000,s:1). Taylor Kuralına benzer
kurallar da vardır. Örneğin parasal büyüklüklerin hedeflenmesine dayanan McCallum
Kuralı bu kurallardan birisidir(Razzak,2003,s:445). Ancak McCallum Kuralı ile Taylor tipi
kurallar arasındaki temel fark McCallum Kuralının hedefleme kuralı(targetin rule) olmasına
rağmen Taylor Kuralının basit araç kuralı olmasıdır(Svennson,2004,s:1). Taylor Kuralı
ayrıca adından da anlaşılacağı gibi kurala dayalı politikalar ve ihtiyari politikalar
ayırımında kurala dayalı politikalar tarafında yer almaktadır.
Merkez bankası ile hükümet arasında yapılabilecek çeşitli optimal anlaşmalar için Walsh’ın
belirtilen makalesine bakılabilir.
41
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
Taylor Kuralının, kurala dayalı politikalar içerinde bu tip politikaların dar bir
yorumu olduğu ileri sürülür. Burada politika kuralı, sadece merkez bankasının elde edeceği
verilere dayalı olarak ortaya koyacağı bir tepki fonksiyonuna indirgenir ve bu tür politikalar
basit araç kuralı (simple instrument rule) olarak tanımlanır. Taylor Kuralı da bu basit araç
kurallarının en tanınmışıdır(Svensson,2003,s:1).
Taylor Kuralı’nın basit matematiksel gösterimi şu şekildedir:
r = + 0.5(y – y*) + 0.5(-*) + 2
r = merkez bankasının belirlediği faiz oranı,
= fiili enflasyon oranı
* = hedeflenen enflasyon oranı
y = reel GSYİH,
y* = potansiyel GSYİH.
Eşitliğe göre (y-y*) üretimdeki sapmayı, (-*) ise enflasyondaki sapmayı ifade
etmektedir. Yukarıdaki eşitlikte enflasyondaki ve üretimdeki sapmalara verilen ağırlıklar
sırasıyla 0.5’tir. Merkez bankası enflasyondaki ve üretimdeki sapmaya bağlı olarak kısa
vadeli faiz oranlarını (r) değiştirecektir. Bu eşitlikte faiz oranlarındaki artışın ya da azalışın
hem enflasyonu hem de büyümeyi etkileyeceği kabul edilmiş
olmaktadır(Taylor,1993,s:202). Taylor’a göre para arzının yerine faiz oranlarının
seçilmesinin nedeni faiz oranlarının para arzından daha iyi performans göstermesi ve faiz
oranı kuralının enflasyon ve üretime yönelik olarak verilecek tepkide para arzından daha iyi
çalışmasıdır (Taylor,1998,s:13-14).
Taylor Kuralına ilişkin olarak yukarıda verilen eşitlik bu kuralın uygulanmasının
kolay olduğunu göstermektedir. Eşitlikte yer alan verilerin toplanması ve bu verilere
dayanarak kısa vadeli faiz oranlarının belirlenmesi kolay görünmektedir. Formülün
kolaylığı Taylor Kuralının sağladığı önemli bir avantajdır. Merkez bankacıları bu formüle
bağlı kaldıklarında nasıl hareket edeceklerini ve hedeflerden sapmalar olduğunda faiz
oranlarını ne kadar değiştireceklerini kolaylıkla hesaplayabilirler. Ayrıca akademik olarak
ve iktisat derslerinde de bu kuralın anlatılması oldukça kolay görünmektedir. Bu
avantajlarına rağmen bu kurala yönelik ciddi eleştiriler de vardır.
4. Taylor Kuralına Yöneltilen Eleştiriler
Aktivist politikalara yöneltilen eleştirilerden birisi bu tür politikaları uygularken
gerekli olan bilgilerin nasıl bulunacağı ve gerektiğinde bazı değerlerin nasıl ve ne şekilde
hesaplanacağıdır. Örneğin çıktı açığını ölçmek oldukça zordur. Dolayısıyla aktivist
politikalar uygulamaya konulduğunda ancak bu tür zorluklar ihmal edilirse başarılı
olacakları beklenir. ABD’de 1960-1970 arasında uygulanan politikalarda olduğu gibi,
gerçek uygulamalar bu tür politikaların başarısız olduğunu göstermektedir. Ayrıca Milton
Friedman, Karl Brunner, Allan Meltzer gibi önde gelen iktisatçılar aktivist politikaların
yürütülmesi için gerekli olan bilginin elde edilme zorluklarından ziyade aktivist
politikaların önerdiği kuralların yerine, sabit parasal büyüme gibi, basit kuralların daha
kullanışlı olacağını ileri sürmektedirler (Orphanides,2000,s:1).
42
Taylor, 1960-1970 yılları arasındaki uygulamaların aslında olması gerekenden
daha gevşek olduğunu bunun da başarısızlığa yol açtığını ileri sürmektedir. Yani aslında
FED’in uyguladığı faiz oranları olması gerekenden düşük olduğu için bu dönemde
enflasyon düşmemiştir. Ancak Orphanides yaptığı çalışmada 1960-1970 yılları arasında
FED’in uyguladığı faiz oranlarının olması gerekenden (Taylor Kuralına bağlı olarak
hesaplanan değerden) çok küçük bir sapma ile uygulandığını dolayısıyla aktivist
politikaların gerçekte başarısız olduğunu ileri sürmektedir(Orphanides,2000,s:2).
Taylor, 1993 yılında kendi adı ile anılan kuralı ortaya koyduğunda kuralı
desteklemek amacıyla 1988-1992 yılları arasındaki verileri kullanmıştır. Ancak burada
gözden kaçırılmaması gereken, Taylor tarafından kullanılan bu verilerin revize edilmiş
veriler olduğudur. Oysa para otoritesinin, politika uygulayacağı zaman revize edilen bu
verileri elde etmesi imkansızdır(Evans,1998,s:44).
Taylor tipi politika uygulamalarına yöneltilen bir diğer eleştiri de bir merkez
bankacısı olan eski FED başkanı Greenspan’dan(1997) gelmektedir. Greenspan bu tip
politika uygulamalarında çıktı açığı gibi bazı bilgiler elde edilse bile politikanın geçmişi bir
veri olarak aldığını söylemektedir. Yani geçmişte var olan iktisadi ilişkilerin gelecekte de
var olacağı varsayımı bu tip politikaların dayandığı temel varsayımdır. Ancak yine
geçmişten elde edilen tecrübeler göstermiştir ki geçmişte olan hiçbir şeyin gelecekte de
olacağını hiçbir kimse ya da hiçbir kurum garanti edemez.
Taylor Tipi kurallara dayanarak geliştirilen modellerin taşıdığı eksiklikler genel
olarak şunlardır(Svensson,2003,s:22-25):
a- Bu modele dayanarak yürütülen politikalar bazı durumlarda olması gerekenden
oldukça farklı sonuçlar verebilecektir. Örneğin enflasyon ve çıktının önemli olduğu bazı
durumlarda aynı zamanda döviz kurları, yurt dışı faiz oranları, dış ticaretin durumu gibi
bazı verilerin de göz önünde bulundurulmasını gerektirecek koşullar ortaya çıkabilir. Bu
koşullar altında sadece enflasyondaki ve çıktıdaki sapmayı modele dahil etmek ve diğer
önemli verileri model dışında bırakmak etkin sonuçlar vermeyecektir. Bu durum küçük
ancak dışa açıklığı yüksek ülkelerde daha da önem arz etmektedir.
b- Taylor Kuralında para politikasını yürütenlerin olaylara yönelik
değerlendirmelerine(judgment) yer verilmemektedir. Bazı durumlarda sadece kurala takılıp
kalmak ve enflasyondaki ve çıktıdaki sapmalara göre politika belirlemek yeterli
olmayabilir. Örneğin borsa krizleri, Rusya ve Asya krizleri gibi kriz dönemlerinde bu
krizlerin etkilerinin enflasyon ve üretim verilerine yansımasını beklemek ve ondan sonra
tepki vermek yeterli olmayacaktır. Bu durumlarda merkez bankacılarının kriz ortaya çıkar
çıkmaz hatta kriz sinyali alınır alınmaz bir takım tedbirler almaları gerekir. Dolayısıyla
burada merkez bankacıları kendi sezgilerine dayanarak ve ekstra verileri de kullanarak para
politikalarını yürütebilmelidirler.
c- Taylor tipi kurallara bağlı kalarak para politikalarını yürütmek para
politikalarının gelişimini de engelleyebilmektedir. Merkez bankasını hem şu an için hem de
gelecekte belirli sabit bir kurala göre davranmaya zorlamak kuralın kendisinin de
geliştirilmesinin önündeki bir engeldir. Bu çerçevede şokların çeşitleri ve ekonomiyi vurma
kanalları hakkında ya da aktarma mekanizmaları hakkında öğrenilen yeni bilgilerin modele
dahil edilmesi gerekir. Bu tür bilgilerin model dışı bırakılması hem politikanın etkinliğini
43
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
44
5. Enflasyon Hedeflemesi Yaklaşımı ve Taylor Kuralı
1990’lı yıllarda birçok merkez bankası artan enflasyonla baş edebilmek için yeni
politika arayışlarına girdiler. Yeni bir para politikası arayışına girilmesinin nedeni çeşitli
parasal büyüklükler ve milli gelir büyüklüklerine dayalı olarak yürütülen para
politikalarının etkinliklerini yitirmeye başlamalarıdır. Gelir ve faiz oranları arasındaki
istikrarlı ilişkilerin bozulmasından sonra 1970’lerin sonları ve 1980’lerin başlarında reel
M1 talebi terk edilmiş ve başta ABD’de olmak üzere birçok ülkede yeni parasal ara hedef
olarak M2 büyüklüğü seçilmiştir. Ancak 1990’larda M2 ara hedefi de kendinden
beklenenleri veremeyince yeni arayışlara geçilmiştir(Ireland,1998,s:365). Parasal
büyüklüklerin hedeflenmesine dayanan para politikaları büyük oranda para talebinin sabit
ve öngörülebilir olduğu varsayımına dayanıyordu. Ancak para talebinde meydana gelen
oynaklıklar ve para talebini tahmin etmeye yönelik ekonometrik çalışmaların zayıf sonuçlar
vermeleri para talebinin tahmin edilememesine neden olmuştur. Parasal büyüklüklerin
hedeflenmesinin yanında döviz kurunun da çapa olarak uygulandığı ülkeler de vardı ve bu
ülkeler de sabit döviz kuru uygulamalarından vazgeçmeye başladılar. Örneğin Eylül 1992
yılında İtalya ve İngiltere döviz kuru bantlarını terk etmiş, Finlandiya ve İsveç de Avrupa
Para Sistemi içerisinde takip ettikleri döviz kuru politikalarını terk etmeleri yönünde
piyasadan gelen yüksek oranlı baskıya maruz kalmıştır(Prati v.d,1995,s:21). Kanada da bazı
parasal hedefleme politikalarından sonra 1990’larla beraber bu politikadan vazgeçerek
enflasyon hedeflemesi yaklaşımını uygulamaya başlamıştır (Bernanke & Mishkin , 1997 ,
s : 104).
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımı “ekonominin genel değişkenlerinin ve verilerinin
dikkate alınarak belirli bir dönem için kabul edilebilir bir enflasyon oranının belirlenmesi
ve para politikalarının belirlenen bu oranı yakalayacak şekilde yürütülmesidir”
(Oktar,1998,s:28). Enflasyon hedeflemesi genellikle geleceğe dönük tahminlere bağlı
olarak yürütülür. Merkez bankası bir ya da daha fazla zaman dilimi için hedef enflasyona
ilişkin resmi rakamları ilan eder ve bu hedefin yakalanabilmesi için politika uygulamalarına
girişir. Bu politikanın yürütülmesinde halkın bilgilendirilmesi ve merkez bankacılarının
hesap verebilir olmaları önemlidir. Ayrıca merkez bankalarının bağımsızlıklarını özellikle
de araç bağımsızlığını elde etmiş olmaları yürütülen politikaların başarılı olmasında kilit
öneme sahiptir(Bernanke&Mishkin,1997,s:97).
Enflasyon hedeflemesi uygulandığında para arzı, döviz kuru gibi değişkenlere ait
belirli değerlerin sabitlenmesi gerekmemektedir. Ancak bunlar hedeflenen enflasyonun
yakalanmasında katkıları olacaksa kullanılabilirler fakat kullanılmaları zorunlu
değildir(Bernanke&Woodford,1997,s:653).
Eğer enflasyon hedeflemesi yaklaşımını benimseyen bir merkez bankası basit araç
kuralı olan Taylor Kuralını uygularsa tepki fonksiyonunda sadece enflasyondaki sapma ile
çıktıdaki sapma yer alacaktır. Merkez bankasının faiz oranlarına yönelik vereceği tepki,
enflasyondaki ya da çıktıdaki sapmalardan hangisini daha fazla önemsediğine bağlı olarak
belirlenecektir. Aşağıdaki şekil bu durumu göstermektedir.
45
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
P1 AD1 AD2
P*
Y1 Y2 Y0 Milli Gelir
Şekilde Yo gelir düzeyi denge gelir düzeyidir. P* hedeflenen enflasyon oranıdır.
Negatif eğimli çizilen talep eğrileri merkez bankasının vereceği tepkilere bağlı olarak
çizilen talep eğrileridir. Eğer merkez bankası fiyat istikrarını daha fazla önemsiyorsa o
zaman daha yatık olan talep eğrisi AD1 geçerli olacaktır. Bu durumda enflasyon hedeften
saparsa merkez bankası faiz oranlarını oldukça yüksek miktarda artıracaktır ve gelir düzeyi
Y0’dan Y1’e düşecektir. Eğer merkez bankası çıktıdaki sapmaya daha fazla önem veriyorsa
AD2 geçerli olacaktır ve enflasyonda sapma meydana geldiğinde merkez bankası faiz
oranlarını ilk durumdaki kadar değil daha az artıracak ve çıktının çok fazla azalmasına izin
vermeyecektir ve gelir Y0’dan Y2 düzeyine düşecektir(Sloman,2004,s:301).
Yukarıdaki şekil, enflasyon hedeflemesini uygulayan bir merkez bankasının
Taylor Kuralı’nı takip ederse üretimde ve enflasyondaki sapmalara vereceği tepkileri
gösterir. Ancak enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankaları Taylor Kuralına uymak
zorunda değildir ve teorik olarak enflasyon hedeflemesi yaklaşımı Taylor Kuralı’nın da
içinde yer aldığı kurala dayalı politika değildir.
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımı Taylor Kuralından farklı bir uygulamadır.
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımı kurala dayalı politikalar takdire dayalı politikalar
ayırımında kurala dayalı politikalara daha yakın gibi görünmektedir. Ancak enflasyon
hedeflemesi yaklaşımı ne tam olarak kurala dayalı bir politikadır ne de takdire dayalı bir
politikadır. İkisinin arasında yer alır ve kural benzeri(rule like) ya da sınırlandırılmış takdir
yetkisi(restricted discretion) olarak isimlendirilir. Kurala dayalı bazı yönleri vardır çünkü
merkez bankalarının uzun dönemde istenmeyen sonuçlara yol açabilecek politikalarla
sistematik olarak ilgilenmeleri yasaklanmıştır. Takdir yetkisine dayalı yönleri de vardır
çünkü merkez bankalarının belirli koşullar altında takdir yetkilerini kullanmalarına izin
verilmektedir. Örneğin öngörülemeyen gelişmeler olduğunda ya da ekonomi arz ya da talep
şokuna maruz kaldığında merkez bankaları bir takım takdire dayalı politikaları uygulamaya
koyabilirler (Bernanke&Mishkin,1997,s:104-105). Bu özelliklerinden dolayı enflasyon
hedeflemesi yaklaşımı kurala dayalı katı bir politika olarak yorumlanamaz. Enflasyon
hedeflemesi daha ziyade bir politika rehberidir yani yürütülecek politika hakkında nasıl
düşünüleceğini gösteren bir rehberdir. Politikayla ilgili tüm zorlukların üstesinden
gelinmesini sağlayacak bir sihirli kutu ya da sorunlara yönelik otomatik cevap veren bir
mekanizma değildir(Wang,2005,s:3).
46
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımında da tepki fonksiyonları bulunmaktadır. Burada
da merkez bankası gelecekteki dönemler için faiz oranlarını belirler ve ilan eder. Örneğin
İngiltere merkez bankasının tepki fonksiyonu şu şekildedir(Sloman,2004,s:303):
. e
İt a( P t j P* ) + bXt
. e
Burada P t j ; hedeflenen(tahmin edilen) enflasyon oranını, P* fiili enflasyon
. e
oranını, (P t j P* ) ; enflasyonda meydana gelen sapmayı, a katsayısı enflasyonda
meydana gelen sapmaya verilen ağırlığı ifade etmektedir. Xt; merkez bankasının kısa vadeli
faiz oranlarını hesaplarken enflasyon dışında göz önünde bulundurduğu diğer tüm
değişkenleri, b katsayısı bu değişkenlere verilen ağırlığı ve İt; cari dönem için merkez
bankasının belirlediği reel faiz oranını, ifade etmektedir.
Burada Xt içerisinde merkez bankasının ekonomi hakkındaki, aktarma
mekanizmaları hakkındaki bilgisi, döviz kurları ve üretimde meydana gelen sapmalar gibi
değişkenler yer alabilir. Ayrıca merkez bankasının sahip olduğu bilginin yanında çeşitli
değerlendirmeleri de (judgment) Xt içerisinde yer almaktadır. Yani merkez bankası ilan
edeceği faiz oranlarını hesaplarken gerek gördüğünde döviz kurları ve üretimdeki sapmaları
da b katsayısına bağlı olarak eşitliğe dahil edebilir. Bu durum enflasyon hedeflemesindeki
tepki fonksiyonu ile Taylor Kuralı’nın önerdiği tepki fonksiyonu arasındaki temel
farklılıktır.
Yukarıdaki tepki fonksiyonundaki değerler büyük ölçüde tahmine dayanmaktadır
ve tahminlerin doğru çıkması politikanın başarı şansının belirlenmesinde son derece
önemlidir. Cari enflasyon ve üretim büyüklükleri nasıl hane halklarının, firmaların ve para
otoritelerinin geçmişte verdikleri kararların sonuçlarını yansıtmakta ise içinde bulunulan
dönemde faize ilişkin olarak alınan kararlar da ekonomiyi belli bir gecikmeyle
etkileyecektir. Dolayısıyla öngörülerin doğru olması para politikasının yürütülmesinde
önemli bir hale gelmektedir(Svennson,2003,s:32).
6. Türkiye Ekonomisinde 1980 Sonrası Dönemde Para Politikası
Uygulamaları
1980’li yıllar tüm dünyada liberal rüzgarların estiği yıllardır. Bir taraftan
teknolojide meydana gelen gelişmeler diğer taraftan finansal piyasalardaki deregülasyon
faaliyetleri uluslararası finansal hareketlerin önündeki engellerin önemli ölçüde
kaldırılmasına neden olmuştur. Finansal piyasalarda gözlemlenen liberalleşme
hareketlerine, gelişmiş ülkeler temelde dış ticaret ve bütçe açıklarının finansmanı için,
gelişmekte olan ülkeler de büyüme ve kalkınmanın finansmanı için destek
vermişlerdir(Oksay,2000,s:1). Ülkelerin finansal serbesti ortamına geçmeleri ile birlikte
makro ekonomik istikrarın sağlanacağı, kaynakların daha etkin kullanımının gerçekleşeceği
ve tasarrufların artarak kalkınma hızının yükseleceği akademik çevrelerde de kabul gören
görüşler olmuştur(Önder v.d,1993,s:73).
47
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
1980’li yıllarda birçok ülkede geçerli olan liberal ekonomi anlayışı Türkiye
ekonomisinde de etkisini göstermiş ve Türkiye bu etkiyle birlikte gerekli yapısal
değişikliklere başlamıştır. Bu çerçeve içinde Türkiye ekonomisinde 1980-1990 dönemi
merkez bankacılığı ve para politikaları açısından bir nevi alt yapı dönemi olarak
düşünülebilir. Çünkü hem para politikaları hem de merkez bankacılığının liberal ekonomi
anlayışına uygun olacak şekilde düzenlemesi amacıyla birçok yapısal ve kurumsal
düzenlemeye gidilmiştir.
24 Ocak Kararları ile uygulamaya geçirilen liberal politikaların üç aşamada
tamamlanması öngörülmüştür. Birinci aşamada ticaretin serbestleştirilmesi, ikinci aşamada
yurt içindeki mali piyasaların serbestleştirilmesi ve üçüncü aşamada da sermaye
hareketlerinin serbestleştirilmesi yer almaktadır(Ersel,1998,s:117). Bu aşamaların
gerçekleştirilmesi ve mali sistemin sağlıklı bir yapıya kavuşturulabilmesi için iki ana hedef
seçilmiştir. Bunlar; a-faiz oranları üzerindeki kontrollerin kaldırılmasıyla ve yeni finansal
araçların tesis edilmesiyle bankacılık kesimindeki rekabeti artırmak; b-bankacılık kesimi ile
birlikte sermaye piyasalarının da gelişiminin sağlanması için hisse senedi ve tahvil
piyasalarının gelişimini sağlamaktır(Sancak,2002,s:5). Bu amaçlara ulaşılması için döviz
kuru politikalarında değişikliklere gidilmiş ve döviz kontrolleri kaldırılmıştır. 1984 yılında
30 sayılı kararla döviz kuru rejimi liberalleştirilmiş 1989 yılında çıkarılan 32 sayılı kararla
da tam konvertibiliteye geçilmiştir. Ayrıca bankaların kredi ve mevduatlara uygulayacakları
faizlerin bankalar tarafından belirlemelerine izin verilmiştir(T.C.M.B,Mayıs 2002,s:10).
1980’li yılların ikinci yarısında Bankalararası Para Piyasası kurulmuş ve rezerv sıkıntısı
içindeki bankaların rezerv fazlalığı olan bankalardan borçlanabilmesi sağlanmıştır. Bu
piyasanın kurulması bankaların, reel piyasadan gelen kredi taleplerine cevap verirken
merkez bankası kaynaklarına daha az başvurmasını sağlamıştır(Gür,2003,s:52). Ayrıca
merkez bankası bankalararası para piyasası aracılığıyla parasal gelişmeleri daha yakından
takip edebilme fırsatını elde etmiştir(Kesriyeli,1997,s:12).
Sermaye piyasalarına yönelik olarak da düzenlemelere gidilmiştir. 1981 yılında
Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılmış ve 1982 yılında da Sermaye Piyasası Kurulu(SPK)
oluşturulmuştur. 1985 yılında bütçe açıklarının kapatılması amacıyla ilk kez devlet tahvili
ve hazine bonosu çıkarılmaya başlanmıştır. Böylece merkez bankası bilançosunun bütçe
açıklarından olumsuz yönde etkilenmesinin boyutları azalmaya başlamıştır(T.C.M.B,Mayıs
2002,s:13-14). Devlet tahvili ve hazine bonosunun piyasada satılmaya başlaması ile birlikte
merkez bankasının hazineyi direkt olarak fonlama zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Bu
düzenlemeyle hazinenin merkez bankasına olan bağımlılığı azaldığı gibi merkez bankası da
para politikalarını yürütmede daha bağımsız bir konum elde etmiştir. Bir diğer önemli
gelişme de merkez bankasının para politikasını yürütme şekliyle ilgilidir. Merkez bankası
piyasadaki likiditeyi kontrol etmek için kamu ve özel sektörünün portföy büyüklüklerini
etkilerken kullandığı seçici kredi kontrolleri gibi para politikası araçlarını kullanmaktan
vazgeçerek piyasadaki para miktarını bankaların rezervlerini kontrol ederek ayarlamaya
başlamıştır(Bayazıtoğlu v.d,1991,s:8). 1985 yılında İMKB’nin kuruluşunun ardından 1988
yılında Döviz ve Efektif Piyasaları kurulmuş, 1987 yılında M.B açık piyasa işlemlerine
başlamıştır. M.B., açık piyasa işlemleriyle bir taraftan yeni bir para politikası aracına
kavuşmuş diğer taraftan da devlet tahvilleri için ikincil bir piyasa oluşturulmuştur. İkincil
piyasanın oluşturulması ile birlikte iç borçlanma politikasının daha rahat
uygulanabilmesinin de önü açılmış olmaktadır. Kurulan yeni piyasalar ve oluşturulan yeni
48
para politikası araçlarıyla merkez bankası geleneksel olarak takip ettiği bir takım
uygulamalardan vazgeçmiş ve günün gelişen koşullarına ayak uydurmaya
çalışmıştır(Gür,2003,s:52-53). Örneğin 1989 yılında seçici kredi politikası uygulamadan
kaldırılmış onun yerine kısa vadeli şirket senetleri karşılığında iskonto penceresi politikası
benimsenmiştir(Bayazıtoğlu v.d,1991,s:9).
1980’li yıllarda para ve sermaye piyasalarındaki kurumsal ve yapısal
düzenlemelerin ardından 1990’lı yıllarda para programları uygulanmaya başlamıştır. Para
programı “belirlenen para politikası doğrultusunda merkez bankalarının nihai hedefe
ulaşmakta izleyecekleri yolu biçimlendiren bir programdır” şeklinde
tanımlanmaktadır(T.C.M.B,1997,s:62). Para programları ara hedef olarak parasal
büyüklüklerin seçildiği programlardır. Amaç parasal büyüklüklerin kontrolü ile nihai
hedeflere ulaşmaktır. Bu programlarla birlikte merkez bankası, bilanço büyüklüğü için bir
hedef tayin etmiş ve bu hedef doğrultusunda parasal büyüklükleri kontrol edeceğini
duyurmuştur(Önder,2005,s:177). Merkez bankasının bilançosu için tayin ettiği hedefler,
toplam bilanço büyüklüğü, toplam yurt içi yükümlülükler, toplam yurt içi varlıklar ve
merkez bankası parasıdır. Merkez bankası parasını da bankanın TL yükümlülükleri olarak
tanımlamıştır(Bayazıtoğlu v.d,1991,s:10). 1992 yılında yeni bir para programı ilan
edilmişse de hem Körfez Savaşı hem de hükümetin kamu kesiminin artan borç yükünden
dolayı merkez bankası kaynaklarını önemli derecede kullanmaya başlaması T.C.M.B’nin
araç bağımsızlığını olumsuz yönde etkilemiş ve 1992 para programı
uygulanamamıştır(Karluk,2002,s:454). 1996 ve 1997 yıllarında da genel nitelikleri önceki
yıllardaki gibi olan para programları uygulanmaya devam etmiştir. Ancak bütçe disiplininin
sağlanamaması, enflasyonla mücadelede yeterli kararlılığın oluşmamış olması para
programlarının sadece mali piyasalarda istikrarın sağlanmasına yönelik olması sonucunu
doğurmuştur(T.C.M.B,1997,s:17). Merkez bankası 1998 yılında yeni bir para programı ilan
etmiştir. Program, enflasyonun temel nedeni olarak bütçe açıklarını görmüş ve enflasyonun
düşürülmesinde mali disiplinin mutlaka sağlanması gerektiği belirtmiştir. Ayrıca
programda, bütçe açıklarının finansmanından dolayı para arzının giderek içselleştiği ve bu
durumun para arzının kontrolünün giderek zorlaştırdığı ileri sürülmüştür. Para arzı artışının
kontrol edilmesi için net iç varlıklar kaleminin kontrol edilmesi ve dış varlıklardaki artış
karşılığında piyasaya para sürülmesi öngörülmektedir. Bu amaç için de kısa vadeli faiz
oranının etkin kullanılmasının sağlanması amaçlanmıştır(Erçel,1998).
Türkiye’de parasal hedeflemenin giderek zorlaşması ile birlikte 1999 yılının
sonlarında döviz kuru hedeflemesine geçilmiş ve yeni bir program ilan edilmiştir. Yeni
program döviz kuru politikasıdır ve kurala dayalı bir politikadır. Programda döviz
kurlarının 1$+0.77 Euro üzerinden belirleneceğini ilan edilmiş ve kamu maliyesinde
disiplinin şart olduğunun altı çizilmiştir. Döviz kurunun önceden belirlenmesinin nedeni
hem iktisadi ajanların geleceği daha rahat görebilmelerini sağlamak hem de döviz kurundan
kaynaklanan istikrarsızlığın faizler üzerindeki baskısını azaltmaktır(Erçel,1999). Ancak
Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri döviz kuru hedefine dayanan bu programının
uygulanma şansını ortadan kaldırmıştır.
Hem parasal büyüklüklerin hedeflenmesi hem de döviz kuru hedeflemesi merkez
bankasının bu büyüklükler üzerindeki kontrolünün zayıflamasından dolayı uygulanamaz
olmuştur. Çünkü 1990’lı yıllardan sonra özellikle mali piyasalarda meydana gelen
gelişmeler parasal büyüklüklerin ve döviz kurlarının ara hedef olarak seçilmesini
49
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
Geçiş dönemi için hangi kurumsal ve kanuni düzenlemelerin yapıldığına dair bilgiler için
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/eko_program/program.pdf adresine bakılabilir.
50
merkez bankası, kısa vadeli faiz oranlarını faaliyet hedefi, enflasyon oranlarını da ara hedef
olarak belirlemiş, bunlara destek olması amacıyla da bir takım performans kriterleri
oluşturmuştur. Ancak 2006 yılında açık enflasyon hedefine geçilmesiyle birlikte
performans kriteri olması açısından net uluslararası rezervler için taban belirlenmesine
devam edilmiş, net iç varlıklar için ve parasal taban için gösterge niteliğindeki performans
kriterinin belirlenmesi işlemine son verilmiştir. Onun yerine enflasyon gözden geçirme
kriterleri getirilmiştir(T.C.M.B,2005,s:11). Ayrıca 2002 yılından itibaren T.C.M.B. hem
bankacılık kesimini güçlendirmek hem de enflasyon hedefine geçişin alt yapısını
oluşturmak amacıyla 2 Aralık 2002 yılında bankalararası piyasadaki ve döviz ve efektif
piyasalarındaki aracılık faaliyetlerine son vermiştir. Bankalar Birliği, T.C.M.B.’nin de
desteğiyle Ağustos 2002 yılından itibaren (TRLIBOR) olarak adlandırılan Türk Lirası
Referans Faiz Oranı’nı ilan etmeye başlamıştır. TRLIBOR aracılığıyla mali piyasalarda
kredi ve döviz fiyatları da dahil olmak üzere bir çok mali aracın fiyatlandırılmasına
çalışılmıştır. Yine 2 Eylül 2002 tarihinde Piyasa Yapıcılığı sistemine geçilmiştir.
Sistemdeki bankaların desteklenmesi amacıyla A.P.İ. yoluyla bu bankalara likidite imkanı
sağlanmıştır. M.B.’nın 2002 yılında yapmış olduğu bu düzenlemeler bankanın operasyonel
yapısında değişikliklere yol açmıştır (T.C.M.B,2002, s:77).
7. Sonuç
Türkiye’de uygulanan para politikalarına bakıldığında uluslararası gelişmelerin
gecikmeli de olsa takip edildiği görülmektedir. 1980 sonrası dönemde uygulanan para
politikalarının temelde kurala dayalı olduğu ancak merkez bankasının bağımsız olmaması
ve artan bütçe açıklarından dolayı kurallara bağlı kalınamadığı görülmektedir. Özellikle
1990-2000 döneminde yürütülen para programlarının başarısız olmasının temel nedeni
kamunun merkez bankası kaynaklarına aşırı derecede başvurması, merkez bankasının
özellikle araç bağımsızlığının olmaması ve enflasyonun düşürülmesi için gerekli iradenin
tam olarak sağlanamamış olmasıdır. Bundan dolayı 2001 yılından sonra merkez bankası ile
hazine arasında finansmana dayalı ilişkilerin kaldırılması için gerekli düzenlemeler
gerçekleştirilmiş ve enflasyon hedeflemesi yaklaşımına geçişin hazırlıkları yapılmıştır.
2006 yılında ise enflasyon hedeflemesi yaklaşımına tam geçiş olmuştur.
T.C.M.B’nin 2006 yılında açık olarak uygulamaya başladığı enflasyon
hedeflemesi yaklaşımı tam olarak kurala dayalı bir politika değildir. Dolayısıyla kurala
dayalı politikalar için önerilen Taylor Kuralı’nın Türkiye’de para politikası uygulamaları
için kullanışlı olmayacağı söylenebilir. Bu çerçevede Svensson tarafından Taylor Kuralı
için ileri sürülen eleştirilerin önemsenmesi gerekmektedir. Türkiye ekonomisinde para
politikasının bir kurala dayalı olarak yürütülmesi birçok olumsuzluğa yol açabilir. Çünkü
Türkiye ekonomisi dinamik bir yapıya sahiptir ve mali piyasaları gelişmekte olmasına
rağmen yeterli derinliğe henüz ulaşamamıştır. Döviz kuru hala önemlidir ve merkez
bankasının oluşturacağı tepki fonksiyonu içerisinde döviz kurunun da yer alması
gerekmektedir. Döviz kurunun tepki fonksiyonu içerisine alınması faiz ve döviz kuru için
aynı anda belirli değerlerin sabitlenerek ilan edilmesi anlamında değildir . Ancak döviz
kurundaki gelişmelerin de önemsenmesi anlamındadır. Çünkü Türkiye’de yerleşiklerin
Döviz kurunun serbest olduğu bir ortamda merkez bankası hem döviz kurunu hem de faiz oranlarını
aynı anda kontrol edemez. Bu durum literatürde Trilemma olarak bilinmektedir.
51
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
önemli bir kısmının döviz tevdiat hesapları hala yüksektir ve dış ticaret açığı da risk
yaratabilecek düzeydedir. Ayrıca Türkiye ekonomisi bulunduğu coğrafya itibariyle de
ekonomiyi hızlı bir şekilde etkileyebilecek çeşitli risklere maruzdur ve bu risklerin de para
otoriteleri tarafından göz önünde bulundurulması gerekir. Bu tür riskleri Taylor tipi tepki
fonksiyonları içinde göstermek mümkün değildir. Ancak İngiltere örneğindeki tepki
fonksiyonunda olduğu gibi bu tür riskler tepki fonksiyonu içerisinde yer alan Xt içerisinde
gösterilebilir. Yani Türkiye’nin özel durumundan dolayı para politikalarının Taylor tipi
politikalara bağlı olarak yürütülmesi uygun olmayacaktır. Bu koşullar altında enflasyon
hedeflemesi uygulamasında geçerli olacak tepki fonksiyonunun katı değil esnek olması
gerekir. Tepki fonksiyonunun esnek olması daha rasyoneldir ve uygulanan para
politikasının kredibilitesi daha yüksek olacaktır. Aslında T.C.M.B, 2005 yılında enflasyon
hedeflemesine ilişkin yaptığı duyuruda öngörülemeyen şoklar olduğunda bu tür şoklara
cevap verileceği ve bunun için likidite stratejisinde ve belirlenen faiz aralıklarında
değişikliğe gidebileceğini bildirerek (T.C.M.B,2005,s:26) katı bir kural takibinde
bulunmayacağının işaretlerini vermiş olmaktadır. Ayrıca yine merkez bankası her ülke için
geçerli tek bir modelin geçerli olmayacağını ve bu nedenden dolayı Türkiye’ye özgü bir
modelin geliştirilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Merkez bankasının yapmış olduğu
duyurular ve yukarıda teorik olarak ortaya konan düşüncelerden hareketle Türkiye’de basit
Taylor Kuralı’nın öngördüğü şekilde faiz hesapları yapılmasının da doğru olmadığı
söylenebilir.
52
KAYNAKÇA
Bayazıtoğlu Yavuz, Hasan Ersel, Emin Öztürk, “Financial Markets Reforms in
Turkey Between 1980-1990”, TCMB Tartışma Tebliğleri, Tebliğ No: 9102, Mayıs 1991.
Bernanke Ben & Frederic Mishkin, “Central Bank Behaviour and the Strategy
of Monetary Policy: Observation From Six Industrialized Countries”, NBER
Macroeconomics Annual, Vol:7, 1992.
Bernanke Ben & Frederic Mishkin, “Inflation Targeting: A New Framework
for Monetary Policy?”, Journal of Economic Perspectives, Vol:11, No:2, 1997.
Bernanke Ben & Michael Woodford, “Inflation Forecasts and Monetary
Policy”, Journal of Money, Credit and Banking, Vol:29, No:4, 1997.
Englander A. Steven, “Optimal Monetary Policy Design: Rules Versus
Discretion Again”, Federal Reserve Bank of New York Quarterly Review; Winter 1991;
Vol:15, No:3,4, Winter 1991.
Erçel Gazi, 1999 Yılı Para Politikası Uygulaması, T.C.M.B, 08/01/1998,
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog/p98matb.html (13/12/2006).
Erçel Gazi, 2000 Yılı Enflasyonu Düşürme Programı: Kur Ve Para Politikası
Uygulaması, T.C.M.B., 9 Aralık 1999,
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog2/baskanmat5y.html (13/12/2006).
Ersel Hasan, “1980 Sonrası Serbestleşme Deneyimi”, Bilanço 1923-1998:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış” Uluslararası Kongresi, Cilt:2-Ekonomi-
Toplum-Çevre, 1998.
Evans Charles L., “Real Time Taylor Rules and The Federal Funds Futures
Market”, Federal Reserve Bank of Chicago, Economic Perspectives, Vol:2, No:3, 3rd
Quarter, 1998, http://www.chicagofed.org (12/01/2007).
Gür Ekin Toksöz, Kredi Kanalının Etkin Çalışması ve Türkiye Uygulaması,
Uzmanlık Yeterlilik Tezi, T.C.M.B. Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü,
Ankara, Eylül 2003.
Granik Anton, Essays in Monetary Policy and Banking, Columbia University,
2003.
Greenspan Alan, “Rules versus Discretionary Monetary Policy”, At the 15th
Anniversary Conference of the Center for Economic Policy Research at Stanford
University, Stanford, California, September 5, 1997. http://www.federalreserve.gov
(20/02/2007).
Ireland Peter N., “Alternative Nominal Anchors”, Canadian Journal of
Economics, Vol:31, No:2, 1998.
Kaplan Cafer, “Finansal Yenilikler ve Piyasalar Üzerindeki Etkileri: Türkiye
Örneği”, T.C.M.B. Tartışma Tebliği No: 9910, Nisan 1999.
53
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU
54
T.C.M.B., 2001 Para Politikası Raporu, 2001, http://www.tcmb.gov.tr
T.C.M.B, Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri, Mayıs 2002.
http://www.tcmb.gov.tr
T.C.M.B, Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve
Kur Politikası, Aralık 2005. http://www.tcmb.gov.tr
Taylor John B. “Applying Academic Research On Monetary Policy Rules:An Exercise
In Translational Economics”, Macro, Money, and Finance Research Group Conference,
Durham University, Durham England, September 12, 1997, bu makale 1998 yılında bu
linke alınmıştır: http://www.stanford.edu/~johntayl/Papers/durham.pdf (20/02/2007).
Taylor John B., “Discretion versus Policy Rules in Practice”, Carnegie-Rochester
Conference Series on Public Policy, Vol:39, 1993.
Walsh Carl E, “Optimal Contracts for Central Bankers”, The American Economic
Review, Vol:85, No:1, March 1995.
Wang Jennifer, “Inflation Targeting”, Region Focus, Vol:9, No:1, Winter 2005.
55
Para Politikası
Dr. Aylin Abuk Duygulu
7. Hafta
(30 Nisan 2021)
1.Para Politikası Amacı Olarak ÖB Dengesi
• Para politikası amacı olarak ÖB Dengesi’nin anlamı, uygun ödemeler
bilançosu pozisyonu ve döviz kuru istikrarıdır.
• Dolayısıyla döviz kuru, döviz kuru değişmeleri ve döviz kurunun
aşırı/eksik/gerçekçi bir kur düzeyini gösterip göstermediği para
politikasının ilgi alanındadır ve döviz kuru para politikası açısından
önemli bir bilgi kaynağıdır.
2
Temel Kavramlar
• Ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki fiyatına kur
denir.
• Bir birim ulusal paranın yabancı para cinsinden fiyatı
serten kur (dolaylı kotasyon) olarak tanımlanırken, bir
birim yabancı paranın ulusal para cinsinden fiyatı
enserten (direkt kotasyon) olarak tanımlanmaktadır.
• Enserten kur 1$=6 TL iken serten kur 1 TL= 0,1666
$’dır.
• Ülkemizde enserten kur tanımı kullanılmaktadır.
Enserten kurun değeri artarken diğer bir deyişle
dövizin ulusal para karşısındaki değeri artarken serten
kurun değeri düşecektir (Acar Balaylar, 2019:325).
3
• Ulusal paranın yabancı paralar karşısında değerinin
düşmesi (artması) durumu sabit kur rejiminde
devalüasyon (revalüasyon), esnek kur rejiminde ise
depresiasyon (apresiasyon) olarak tanımlanır.
• Sabit kur rejiminde devalüasyon / revalüasyon resmi
otoriteler tarafından gerçekleştirilirken, esnek kur
rejiminde depresiasyon/ apresiasyon piyasada döviz
arz ve talep koşullarının değişmesi ile gerçekleşir.
4
• Ulusal paranın yabancı paralar karşısında değerinin
düşmesi durumunda değer kayıp oranı hesaplanırken
serten kur kullanılmalıdır. Örneğin döviz piyasalarında
yılın başında başında 1$=4 TL iken yılın sonunda 1$=6
TL oluşmuşsa, bu durumda TL’nın ABD doları
karşısındaki değer kaybı;
[(1/6)-(1/4)]/( 1/4)= - 0,33 olacaktır yani
devalüasyon/depresiasyon oranı yüzde 33’tür.
5
• Eğer hesaplamayı enserten kur üzerinden yaparsak bu
durumda ABD doların TL karşısında hangi oranda
değer kazandığını buluruz;
[(6 - 4)] / 4= + 0,5 yani yüzde 50’dir.
Burada yüzde 50, doların TL karşısındaki
revalüasyon/apresiasyon (değer kazanım)
oranıdır.
6
• Döviz kurları ile ilgili bilinmesi gereken diğer bir
kavram ise nominal ve reel efektif kurdur. Reel kur
indeksi ülkelerin rekabet gücünü ölçmede kullanılan
göstergelerden birisidir. Nominal efektif döviz kuru
(NEK), Türkiye’nin dış ticaretinde önemli paya sahip
ülkelerin para birimlerinden oluşan sepete göre, Türk
Lirası (TL)’nın ağırlıklı ortalama değeridir. Ağırlıklar ikili
ticaret akımları kullanılarak belirlenmektedir. Reel
efektif döviz kuru (REK) ise NEK’deki nispi fiyat etkileri
arındırılarak elde edilmektedir.
7
• Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)
tarafından hesaplanan reel efektif döviz kuru
endeksleri ülkemiz fiyat düzeyinin dış ticaret
yaptığımız ülkelerin fiyat düzeylerine oranının ağırlıklı
geometrik ortalaması alınarak hesaplanmaktadır.
• Reel efektif kurun artışı TL’nin reel olarak değer
kazandığını, diğer bir anlatımla Türk mallarının yabancı
mallar cinsinden fiyatının arttığını göstermektedir
(Acar Balaylar, 2019:325-326).
8
Döviz Kuru Rejimleri
• Döviz piyasalarında döviz kurunun oluşumunda müdahalenin olup
olmayacağı, olacaksa hangi ölçülerde olacağı, ülkelerin tercih ettikleri
döviz kuru rejimi ve bölgesel para rejimi anlaşmalarına bağlıdır.
Bilindiği gibi 1971 yılında Bretton Woods anlaşması ve sabit kur rejimi
sona ermiştir. Uluslararası Para Fonu (IMF) anlaşmasında yapılan bir
değişiklik ile ülkelere döviz kuru rejimini seçme serbestisi tanınmıştır.
Böylece ülkeler sabit, esnek veya karma döviz kuru rejimleri arasında
bir seçim yapma durumunda kalmıştır.
9
Döviz Kuru Rejimleri
• Uluslararası Para Fonu'nun yıllık faaliyet raporunda, Sert çıpa ( Hard
Peg), Yumuşak çıpa (Soft Pegs) ve Esnek/Dalgalı (Floatings Regime)
olmak üzere 3 ana döviz kuru rejimi bulunmaktadır. Toplamda ise
sekiz düzenleme mevcuttur (Acar Balaylar,2019:327).
10
Döviz Kuru Rejim Sınıflandırması
11
• Ülkelerin kur rejimi tercihlerine ilişkin ayrıntılı bilgi için
• Nilgün Acar Balaylar (2019), Döviz Kuru Rejimleri (Türleri, Rejim
Tercihi ve Türkiye), Türkiye Ekonomisi Üzerine Seçme Yazılar
(Editörler: Prof. Dr. Yaşar Uysal, Prof. Dr. Nilgün Acar Balaylar, Dr.
Nagehan Keskin) içinde, Nobel Yayınevi, s:323-352).
12
Temel Kavramlar
• Dalgalanma: Finansal piyasalar açısından bu
piyasalarda yaşanan aşağı-yukarı yönlü hareketlerin
tümünü kapsamaktadır.
• Oynaklık: Ekonomide belli bir dönem boyunca
yaşanması muhtemel dalgalanmaların olasılığı. Çoğu
değişken oynaktır ancak bazı değişkenlerin oynaklık
düzeyi, diğerlerinden daha fazladır.
13
Temel Kavramlar
• Bağımsız dalgalı kur rejimi: Döviz kuru piyasadaki arz talep
dengesi ile belirlenmektedir. Döviz kurunda temel ekonomik
göstergelerle açıklanamayan dalgalanmalar olduğunda merkez
bankası döviz piyasasına müdahale edebilmektedir. Türkiye’de
bağımsız dalgalı kur rejimi uygulanmaktadır (IMF Annual
Report, 2006:146). Bir başka ifadeyle Türkiye’de döviz
piyasasına müdahalenin nedeni kura istikrar kazandırmaktır.
14
Gerçekçi/Aşırı/Eksik Değerli Kur
Dönem Sonu (D.S.)olması gereken kur= Dönem Başı kur* [1+(TR’deki enflasyon oranı-ABD enflasyon
oranı)]
Örnek:
1 Ocak 2018 1$=6.5 TL Tr’de enf =Yüzde 20
1 Ocak 2019 1$= ? ABD’de enf= Yüzde 5
15
• Eğer dönem sonunda kur, olması gereken (gerçekçi) kur düzeyinden daha
düşük ise bu kur düzeyi, ulusal paranın aşırı değerli olduğu bir kur düzeyidir.
Bu durumda yabancı para eksik değerlenmiştir.
(Örneğin olması gereken 1$=7.475 iken olan 1$= 7 TL ise)
• Eğer dönem sonunda kur, olması gereken (gerçekçi) kur düzeyinden daha
yüksek ise bu kur düzeyi, ulusal paranın eksik değerli olduğu bir kur
düzeyidir. Bu durumda yabancı para aşırı değerlenmiştir.
(Örneğin olması gereken 1$=7.475 iken olan 1$= 8 TL ise)
• Ancak uzun dönemde döviz kuru olması gereken ideal (gerçekçi) değerine
ulaşacaktır.
16
Kur Politikaları ve Etkileri
• Burada kur politikasından kastedilen, ulusal parayı eksik/aşırı değerli
hale getiren veya ulusal paranın gerçekçi değerlendiği bir kur
politikasıdır.
• Gerçekçi değerlenmiş kur politikası: Dönem başına göre iki ülke
vatandaşlarının birbirlerinde satın alma güçlerinin değişmediği,
kurları gerçekçi değerlendiren politikadır.
• Eksik değerlenmiş kur politikası: Döviz kurlarının ülkeler arasındaki
enflasyon oranları farkından daha az arttırılması yani döviz kurlarının
olması gerekenden daha düşük değerde olmasıdır. Bu kur düzeyi aynı
zamanda ulusal paranın aşırı değerli olduğu anlamındadır. (Eksik
değerli yabancı para, aşırı değerli ulusal para)
• Aşırı değerlenmiş kur politikası: Döviz kurlarının ülkeler arasındaki
enflasyon oranları farkından daha fazla arttırılması yani döviz
kurlarının olması gerekenden daha yüksek değerde olmasıdır. Bu kur
düzeyi aynı zamanda ulusal paranın eksik değerli olduğu
anlamındadır. (Aşırı değerli yabancı para, eksik değerli ulusal para)
17
Kur Politikalarının Etkileri
18
Kur Politikalarının Etkileri-Dış Ticaret Üzerine
• Örneğin;
Aşırı değerli ulusal paranın dış ticaret üzerine etkisi
dendiğinde, ithalatın bu kur düzeyi nedeniyle
ucuzladığını, dolayısıyla aşırı değerli ulusal paranın dış
ticareti olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz.
Olumsuzluk durumları:
Dış açık varsa, artar.
Dış denge varsa, açık verilir.
Dış fazla varsa, fazla azalır/açığa evrilir/dengeye gelinir.
19
Kur Politikalarının Etkileri-Sıcak Para Üzerine
• Örneğin;
Aşırı değerli ulusal paranın sıcak para üzerine etkisi
dendiğinde, bu kur düzeyinin ülkeye sıcak para girişini
cazip hale getirdiğini söyleyebiliriz.
Çünkü bu kur düzeyi ülkeye gelen yabancı paranın,
ülkeden çıkarken hem faiz hem de kur üzerinden daha
yüksek bir kazançla çıkmasına neden olmaktadır.
Örneğin 100 bin doların Türkiye’ye, TL cinsinden net
yüzde 15 faiz getirecek bir kısa vadeli yatırım aracında
değerlendirilmek üzere geldiğini varsayalım.
20
Sermaye girişi 100.000 $, 1$=5 TL, i=%15
100.000 * 5 = 500.000 TL (Çünkü yüzde 15 faiz TL cinsinden
yatırım aracının getirisidir. Dolayısıyla ülkeye giren sıcak para TL’ye
çevrilmelidir).
Her 1 TL, %15 faizden 1,15 TL olacak.
(Anapara + Faiz = 1 + 0,15 =1,15)
500.000 * 1,15 = 575.000 TL vade sonunda elde edilecek toplam
gelir (Anapara + Faiz) (Ancak vade sonunda sıcak paranın ülkeden
çıkacağı varsayıldığında, TL cinsiden elde edilen kazanç dolara
döndürülmelidir).
Eğer t+1 döneminde 1$ = 5 TL ise 575.000 / 5 = 115.000 $ kazanılır
(100 bin doların vade sonunda getirisi sadece faizden kaynaklanır).
Eğer t+1 döneminde 1$ = 4 TL ise 575.000 / 4 = 143.750 $ kazanılır
(100 bin doların vade sonunda getirisi hem faizden hem de ulusal
paranın değerli hale gelmesinden kaynaklanır).
Eğer t+1 döneminde 1$ = 6 TL ise 575.000 / 6 = 95.833,33 $ kazanılır
(Dönem başında gelen 100 bin dolar faiz getirisi elde edemediği gibi,
ulusal paranın değer kaybı nedeniyle zarara uğrar).
21
• Sıcak Para’ya ve hesaplanmasına yönelik aşağıdaki kaynaklardan
yararlanabilirsiniz.
• Korkut Boratav (2003) “Yabancı Sermaye Girişlerinin
Ayrıştırılması ve Sıcak Para: Tanımlar, Yöntemler, Bazı
Bulgular”, A. H. Köse, F. Şenses ve E. Yeldan (der.) İktisat Üzerine
Yazılar II: İktisadi Kalkınma, Kriz ve İstikrar, Oktar Türel’e Armağan,
(İstanbul: İletişim Yayınları): 17-30.
• Nagehan Keskin (2018), Türkiye’ye Yönelik Uluslararası Sermaye
Akımlarının Analizi, Türkiye Ekonomisi Üzerine Seçme Yazılar
(Editörler: Prof.Dr. Yaşar Uysal, Prof.Dr. Nilgün Acar Balaylar, Dr.
Nagehan Keskin) içinde, Nobel Yayınevi, s:225-252).
22
• Bir ülkeye cari açığının üzerinde bir yabancı sermaye girişi (kısa vadeli)
olursa ve merkez bankası bu fazlayı piyasadan çekmezse, ülkenin
parası döviz karşısında değerlenmeye başlar ve dış ticaret açığı ve cari
açık artar. Bu durumda döviz bolluğunun yarattığı imkân, döviz
kaynaklı borçlanarak bono/tahvil yatırımı yapmayı cazip hale
getirerek, özel sektörün döviz borcunun artmasına neden olur.
Sonuçta ulusal para değerlenme sürecindeyse, o zaman döviz kaynaklı
fonlama yoluyla bono/tahvil yatırımı yapmak, TL kaynaklı fonlamaya
göre daha kârlı olur ancak özel sektör giderek döviz borcuna gömülür.
23
Kur Politikalarının Etkileri-Enflasyon Üzerine
• Bir ülkede aşırı değerli ulusal para söz konusuysa, bu kur düzeyi
enflasyonu, ithal mallarının fiyatlarının düşmesi nedeniyle olumlu
etkileyecektir.
• Ulusal para aşırı değerlenince, ithalat yoluyla ülke içinde mal miktarı
artacaktır. Talebe yanıt verildiği için enflasyon üzerinde olumlu etki
ortaya çıkacaktır.
24
• Hem sermaye girişlerine bağlı ve hem de enflasyonla mücadele eden
bir ülkede, ulusal parayı değerli olması her iki duruma da olumlu katkı
sağlayacaktır.
• Kur istikrarına dönük müdahalelerde, ulusal paranın değer kaybına
yönelik tepkinin ulusal paranın değer kazanmasına yönelik tepkiden
farklılaşması (asimetrik müdahale) bu açıdan önemlidir.
25
Kur Politikalarının Etkileri-İstihdam Üzerine
• Ulusal paranın aşırı değerli hale gelmesi, ucuz ithalat nedeniyle, yerli
girdi yerine ithal girdiyi cazip hale getirecektir. Yerli girdi üreten
sektörün üretiminin yavaşlaması, zamanla bu sektörde çalışanların
işsiz kalmasına neden olur.
• Dolayısıyla aşırı değerli ulusal paranın, istihdam üzerine etkisi
olumsuzdur.
26
Kur Politikalarının Etkileri-Dış Borç Üzerine
• Aşırı değerli bir ulusal parayı ifade eden bir kur düzeyi, dış borçların TL
cinsinden azalmış gibi görünmesine neden olur.
• Örneğin;
• 1$= 5 TL iken 100 bin dolarlık bir borç 100.000*5=500 bin TL’ye
karşılık gelirken,
• 1$=4 TL olduğunda aynı 100 bin dolarlık borcun TL karşılığı
100.000*4=400 bin TL olacaktır.
27
Kur Politikalarının Etkileri-Büyüme Üzerine
28
2. Para Politikası Amacı Olarak Ekonomik Büyüme
29
3. Para Politikası Amacı Olarak Tam İstihdam
30
Yararlanılan Başlıca Kaynaklar
• Nilgün Acar Balaylar (2019), Döviz Kuru Rejimleri
(Türleri, Rejim Tercihi ve Türkiye), Türkiye Ekonomisi
Üzerine Seçme Yazılar (Editörler: Prof.Dr. Yaşar Uysal,
Prof.Dr. Nilgün Acar Balaylar, Dr. Nagehan Keskin)
içinde, Nobel Yayınevi, s:323-352).
• IMF (2006), Annual Report.
• Selim Somçağ(2007), Türkiye’nin Ekonomik Krizi,
Oluşumu ve Çıkış Yolları, 2006Yayınevi.
• TCMB Para Politikası Raporu (2005).
31
Okuma Önerisi
• Nilgün Acar Balaylar (2011), «Türkiye’de Döviz Piyasası
Müdahalelerinin Sterilizasyon Maliyeti»,DEÜ SBE Dergisi, Cilt:13,
Sayı:3.
• Mahfi Eğilmez (2014), Kur Arışı mı, Faiz Artışı mı Daha Zararlıdır?,
Kendime Yazılar, Blog, 2 Şubat 2014.
32