Para Politikası

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 207

100 Soruda

Merkez Bankacılığı
Değerli okurlar,

“100 Soruda Merkez Bankacılığı” yayınımızı sizlere sunmaktan büyük


mutluluk duyuyoruz.

Bu yayınla Merkez Bankasının temel görevleri, kurumsal yapısı ve para


politikası ile ilgili olarak her an karşınıza çıkabilecek soruların doğru
yanıtlarının her an elinizin altında bulunmasını amaçladık.

Merkez bankaları açısından iletişim yaklaşık son 30 senede önem kazandı.


Para politikası iletişimi ve şeffaflık, bağımsız kurumlar olan merkez
bankalarının hesap verme sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlıyor.
Aynı zamanda iletişim, merkez bankalarının politikalarının etkinliği
açısından da önem taşıyor. Merkez bankalarının ekonomideki rolünün
ve uygulamakta olduğu politikaların kamuoyu tarafından doğru şekilde
anlaşılması, politikaların etkinliğinin mümkün olan en yüksek seviyede
gerçekleşmesine ve merkez bankalarının güvenilirliğine katkıda bulunuyor.
Bu nedenle pek çok merkez bankası iletişim faaliyetlerine büyük önem
veriyor. Bununla birlikte merkez bankası iletişimi de zaman içinde değişim
gösterdi. Bugün, birkaç sene öncesine göre merkez bankası iletişiminin
daha açık olduğunu, iletişim dilinin daha yalın ve anlaşılır olduğunu ve
genel kamuoyunu da içerecek şekilde daha geniş bir kitleyi hedeflediğini
görüyoruz.

Biz de bu bakış açısıyla iletişimimizi daha yalın ve anlaşılır kılmak, daha


geniş bir kesime ulaşmak amacıyla çeşitli adımlar attık. Bu çalışmayla,
merkez bankacılığı konularına ilgi duyan ve merkez bankacılığının teknik
boyutlarını öğrenmeye istekli okuyuculara faydalı bir kaynak sunmayı
hedefliyoruz.

Burada yer alan bilgilerin siz değerli okuyucularımız için faydalı olması
dileklerimizle,

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

4 100 Soruda Merkez Bankacılığı


İçindekiler
Temel Görevler
1.Para politikası nedir? 9
2.Merkez Bankasının temel amacı nedir? 9
3.Merkez Bankasının temel görevleri nelerdir? 9
4.Merkez Bankasının temel yetkileri nelerdir? 10
5.Merkez Bankasının müşavirlik görevleri nelerdir? Bankanın
hükûmetin mali ajanı ve haznedarı olması ne demektir? 10

Kurumsal Yapı
6.Merkez Bankasının hukuki statüsü nedir? 13
7.Merkez Bankası Başkanı ve Başkan Yardımcıları nasıl atanır? 13
8.Para Politikası Kurulu (PPK) kimlerden oluşur? 13
9.PPK hangi sıklıkla ve nasıl karar kalır? 14
10.Merkez Bankası Banka Meclisi Üyeleri nasıl seçilir? Banka Meclisi’nin
görevleri nelerdir? 14
11.Merkez Bankası Denetleme Kurulu üyeleri nasıl seçilir ve görevleri nelerdir? 16
12.Merkez bankası bağımsızlığı nedir? Merkez bankaları neden bağımsızdır? 16
13.Merkez Bankasının sermaye ve hissedarlık yapısı nasıldır? 17
14.Merkez Bankası kâr payını nasıl dağıtır? 18
15.Merkez Bankası denetlenir mi? Nasıl? 18
16.Merkez Bankasının şubesi var mıdır? 20
17.Merkez Bankası ne zaman kuruldu? Merkez Bankasının kurulmasından
önce hangi kurumlar bu görevi yerine getiriyordu? 20
18.Merkez Bankasının temel iletişim araçları nelerdir? 22
19.Merkez Bankası hesap verir mi? 22

Rezervler
20.Merkez bankaları neden rezerv tutarlar? 25
21.Merkez bankası rezervleri nelerden oluşur? 25
22.Merkez Bankası rezervlerini nasıl değerlendirir? 26
23.Merkez Bankasının rezerv miktarı nasıl takip edilebilir? 27
24.Merkez Bankası rezervlerini nerede tutar? 27

Enflasyon ve Para Politikası


25.Enflasyon nedir ve nasıl hesaplanır? 29
26.Enflasyonun maliyetleri nelerdir? 30
27.Enflasyonun nedenleri nelerdir? 31
28.Enflasyonla nasıl mücadele edilir? 32
29.Fiyat istikrarı nedir? Neden önemlidir? 32
30.Enflasyon hedeflemesi rejimi nedir? 34
31.Merkez Bankasının enflasyon hedefi nedir? Hedefler nasıl belirlenir? 34
32.Merkez Bankası enflasyon tahminlerini nasıl oluşturur?
Merkez Bankasının enflasyon tahminlerine nereden ulaşılabilir? 34
33.Çekirdek enflasyon nedir? Neden takip edilir? 35
34.TÜFE ve ÜFE arasındaki ilişki nedir? 36
35.Politika faiz oranı ne anlama gelmektedir? 36

100 Soruda Merkez Bankacılığı 5


36.Merkez bankasının faizlerde bir değişikliğe gitmesi ekonomiyi nasıl etkiler? 37
37.Çıktı açığı nedir? Merkez Bankası çıktı açığını neden takip eder? 38
38.Getiri (verim) eğrisi nedir? 38
39.Nominal ve reel faiz nedir? 39
40.Phillips Eğrisi neyi gösterir? 39
41.Enflasyonist atalet (Inertia) neyi ifade eder? 40
42.Fisher etkisi/hipotezi nedir? 40
43.Taylor kuralı nedir? 41
44.Genişletici ve sıkılaştırıcı para politikası ne anlama gelir? 41

Türk Lirası Piyasası İşlemleri


45.Açık piyasa işlemleri (APİ) nedir? 43
46.Kesin alım ve kesin satım nedir? 43
47.Repo ve ters repo işlemleri nedir? 44
48.Likidite senedi ihracı ve erken itfası nedir? 44
49.Merkez Bankası APİ‘yi hangi yöntemlerle gerçekleştirir? 45
50.Merkez Bankasının APİ portföyünde neden DİBS ve HMVKŞ tarafından
ihraç edilen kira sertifikası bulunur? 45
51.Merkez Bankası tarafından bankalara sağlanan hazır imkânlar nelerdir? 45
52.Bankalararası Para Piyasası (BPP) nedir? BPP'nin işlevi nedir? 46
53.Borç alabilme limiti nedir? 46
54.Türk lirası depo alım ve satım işlemi nedir? 46
55.Geç likidite penceresi nedir? 47
56.Gün içi likidite (GİL) imkânı nedir? 47
57.Merkez Bankası tarafından APİ ve hazır imkânlar için teminat olarak
kabul edilen kıymetler hangileridir? 47
58.Piyasa Yapıcılığı ne demektir? 48
59.Piyasa Yapıcıya sağlanan haklar ve Piyasa Yapıcının yükümlülükleri nelerdir? 48
60.DİBS piyasalarında Merkez Bankasının rolü nedir? 49
61.Merkez Bankasının likidite yönetiminde genel ilkeleri nelerdir? 49
62.Sistemin fonlama ihtiyacını neler belirler? 50
63.Zorunlu karşılık oranı nedir? 50
64.Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM) nedir? 51

Döviz Kuru Rejimi ve Döviz Piyasası İşlemleri


65.Döviz kuru nedir? 53
66.Döviz kuru rejimleri nelerdir? Döviz kuru rejimlerinin avantajları
ve dezavantajları nelerdir? 53
67.Gösterge niteliğinde döviz kuru nedir, nasıl hesaplanır? 54
68.Merkez Bankasının döviz kuru hedefi var mıdır? 55
69.Merkez Bankasının döviz piyasasında gerçekleştirdiği işlemler nelerdir? 56
70.Döviz depo işlemleri nedir? 56
71.Türk lirası karşılığı döviz alım-satım ihalelerinin amacı nedir? 57
72.Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalesi nedir? İşlemler nasıl yapılır? 57
73.Merkez Bankasının, BIST nezdinde faaliyet gösteren VİOP'ta
işlem yapmaya başlamasının amacı nedir? 59
74.İmkânsız üçlü nedir? 60
75.Dolarizasyon ne demektir? 60
76.Kapsanmamış faiz paritesi nedir? 61

6 100 Soruda Merkez Bankacılığı


Ödeme Sistemleri
77.Merkez Bankasının kurduğu ve faaliyet izni verdiği ödeme
sistemleri hangileridir? 63
78.EFT nedir? İşleyişi nasıldır? 63

Para, Banknotlar ve Emisyon


79.Emisyon hacmi nedir? 65
80.Para arzı ve para arzı tanımları nelerdir? 65
81.Parasal taban nedir? 65
82.Merkez bankalarının bastığı kağıt paranın karşılığı var mı? 66
83.Emisyon hacminin artması merkez bankasının "karşılıksız para
bastığı" anlamına mı gelir? 66
84.Piyasadaki banknotların kompozisyonu neye göre belirlenir? 68
85.Türk lirası simgesi nasıl belirlenmiştir? 68
86.Kripto para nedir? 69

İstatistikler
87.Reel Efektif Döviz Kuru nedir? Nasıl hesaplanır? 71
88.Beklenti Anketi nedir? Neden uygulanır? 71
89.Banka Kredileri Eğilim Anketi neyi gösterir? 71
90.Ödemeler dengesi istatistikleri nedir? 72
91.Net hata ve noksan nedir? 72
92.Uluslararası Yatırım Poziyonu (UYP) neyi gösterir? 73
93.Özel sektörün yurt dışı borçlarına ilişkin verilere nereden ulaşılabilir? 74
94.Konut fiyat endeksleri nedir? Konut fiyatlarının takip edilmesi
neden önemlidir? 75
95.Finansal Hesaplar nedir? 76

Diğer
96.Bankalar nasıl para yaratır? 79
97.Reeskont ne demektir? Reeskont faiz oranı neyi gösterir? 79
98.Reeskont kredileri nedir? Nasıl kullandırılır? 80
99.Merkez Bankası bilançosu ile bir ticari banka bilançosu arasındaki
farklar nelerdir? 80
100.Merkez Bankası Analitik Bilançosu nedir? 81

100 Soruda Merkez Bankacılığı 7


Temel Görevler
1.Para politikası nedir?
Para politikası; fiyat istikrarı, finansal istikrar, ekonomik büyüme ve
istihdam artışı gibi hedeflere ulaşabilmek için paranın elde edilebi-
lirliğini ve maliyetini etkilemeye yönelik olarak alınan kararları ifade
etmektedir. Para politikasının uygulanmasından merkez bankaları
sorumludur. Merkez bankaları, para politikasını oluştururken çeşitli
araçlar kullanabilirler. En çok kullanılan para politikası araçlarından
biri kısa vadeli faiz oranıdır. Bu oran, merkez bankalarının finansal
kuruluşlarla gecelik veya haftalık gibi çok kısa vadelerde yaptığı iş-
lemlerde kullanılan faiz oranını ifade etmektedir.

2.Merkez Bankasının temel amacı nedir?


14/1/1970 tarihli ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanunu’nda1 açıklandığı üzere, Bankanın temel amacı fiyat istikra-
rını sağlamaktır. Fiyat istikrarı, ekonomik birimlerin karar alma sü-
reçlerinde etkili olmayacak ölçüde düşük ve istikrarlı bir enflasyon
oranını ifade eder. Yine Merkez Bankası Kanunu, Bankanın fiyat is-
tikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı
para politikası araçlarını doğrudan kendisinin belirleyeceğini ifade
etmektedir; yani Merkez Bankası araç bağımsızlığına sahiptir.

3.Merkez Bankasının temel görevleri nelerdir?


Merkez Bankası Kanunu’nun 4. maddesinde Bankanın temel görev-
leri şu şekilde sıralanmıştır:
a) Açık piyasa işlemleri (APİ) yapmak,
b) Hükûmetle birlikte Türk lirasının iç ve dış değerini korumak için
gerekli tedbirleri almak ve yabancı paralar ile altın karşısındaki mu-
adeletini tespit etmeye yönelik kur rejimini belirlemek, Türk lirası-
nın yabancı paralar karşısındaki değerinin belirlenmesi için döviz ve
efektiflerin vadesiz ve vadeli alım ve satımı ile dövizlerin Türk lirası
ile değişimi ve diğer türev işlemlerini yapmak,
c) Bankaların ve Bankaca uygun görülecek diğer mali kurumların yü-
kümlülüklerini esas alarak zorunlu karşılıklar ve umumi disponibilite
ile ilgili usul ve esasları belirlemek,
d) Reeskont ve avans işlemleri yapmak,
e) Ülke altın ve döviz rezervlerini yönetmek,
f) Türk lirasının hacim ve tedavülünü düzenlemek, ödeme ve men-


1 Bundan sonra Merkez Bankası Kanunu olarak anılacaktır.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 9


kul kıymet transferi ve mutabakat sistemleri kurmak, kurulmuş ve
kurulacak sistemlerin kesintisiz işlemesini ve gözetimini sağlamak
ve gereken düzenlemeleri yapmak, ödemeler için elektronik ortam
da dahil olmak üzere kullanılacak yöntemleri ve araçları belirlemek,
g) Finansal sistemde istikrarı sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile
ilgili düzenleyici tedbirleri almak,
h) Mali piyasaları izlemek,
ı) Bankalardaki mevduatın vade ve türleri ile özel finans kurumların-
daki katılma hesaplarının vadelerini belirlemek.

4.Merkez Bankasının temel yetkileri nelerdir?


Merkez Bankası Kanunu’nun 4. maddesinde Bankanın temel yetki-
leri şu şekilde belirlenmiştir:
a) Türkiye’de banknot ihracı imtiyazı tek elden Bankaya aittir.
b) Banka, hükûmetle birlikte enflasyon hedefini tespit eder, buna
uyumlu olarak para politikasını belirler. Banka, para politikasının uy-
gulanmasında tek yetkili ve sorumludur.
c) Banka, fiyat istikrarını sağlamak amacıyla Merkez Bankası Kanun-
da belirtilen para politikası araçlarını kullanmaya, uygun bulacağı
diğer para politikası araçlarını da doğrudan belirlemeye ve uygula-
maya yetkilidir.
d) Banka, olağanüstü hallerde ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu-
nun kaynaklarının ihtiyacı karşılamaması durumunda, belirleyeceği
usul ve esaslara göre bu Fona avans vermeye yetkilidir.
e) Banka, nihai kredi mercii olarak bankalara kredi verme işlerini
yürütür.
f) Banka, bankaların ödünç para verme işlemlerinde ve mevduat ka-
bulünde uygulayacakları faiz oranlarını, belirleyeceği usul ve esasla-
ra göre bankalardan istemeye yetkilidir.
g) Banka, mali piyasaları izlemek amacıyla bankalar ve diğer mali ku-
rumlardan ve bunları düzenlemek ve denetlemekle görevli kurum
ve kuruluşlardan gerekli bilgileri istemeye ve istatistiki bilgi topla-
maya yetkilidir.

5.Merkez Bankasının müşavirlik görevleri nelerdir? Bankanın


hükûmetin mali ajanı ve haznedarı olması ne demektir?
Banka, hükûmetin mali ve ekonomik müşaviri, mali ajanı ve hazne-
darıdır.
Merkez Bankası Kanunu’nun 41. maddesine göre Banka, hükûmetin
mali ve ekonomik danışma organıdır. Bu çerçevede, Banka, para ve

10 100 Soruda Merkez Bankacılığı


kredi politikası konusunda hükûmetçe incelenmesi istenilecek hu-
suslar hakkında görüş bildirir.
Ayrıca, Devletin uluslararası mali ve ekonomik ilişkilerinde Bankaya,
hükûmetin mali ajanlığı verilebilir.
Mali ajanlık sıfatıyla Merkez Bankası, aşağıdaki işlemleri gerçekleş-
tirebilir ve bu statüyle yapılan işlemlerden dolayı Merkez Bankasına
üçüncü şahıslardan herhangi bir sorumluluk yüklenemez:
• Her türlü devlet iç borçlanma senetlerinin mali servisi
• Özel kanunlara, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine veya bunlara
dayanan kararlara göre kambiyo denetlemesi
• Özel kanunlara, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine veya bunlara
dayanan kararlara göre dış ticaret rejimi tatbikatı
Merkez Bankası, ayrıca, T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığının talebi
üzerine Devletin yurt içinde ve yurt dışında tahsilat ve ödemeleri-
ni ve Hazine işlemlerini, görev ve yetkileri çerçevesinde yapmakla
sorumludur.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 11


12 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Kurumsal Yapı
6.Merkez Bankasının hukuki statüsü nedir?
Merkez Bankası, “Merkez Bankası Kanunu’yla anonim şirket olarak
kurulmuş ve örgütlenmiş”, “merkezi idare veya hizmet yerinden yö-
netim kuruluşu ve hatta bağımsız idari otorite olarak nitelendirilme-
miş”, “bağlı-ilgili ve ilişkili kuruluş tanımlarının dışında bırakılmış”,
“idari hiyerarşi ve vesayetin haricinde tutulmuş”, “Bütçe Kanunları-
nın kapsamına dâhil edilmemiş” ve böylelikle bağımsızlık olarak ifa-
de edilen bütünüyle kendine özgü (“sui generis”) bir hukuki statüye
sahiptir.

7.Merkez Bankası Başkanı ve Başkan Yardımcıları nasıl atanır?


Merkez Bankası Başkanı ve Başkan Yardımcıları 3 numaralı Üst Ka-
deme Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama
Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ne göre, Cumhur-
başkanı tarafından 4 yıllık bir dönem için atanır. Merkez Bankası Ka-
nunu’na göre Merkez Bankası Başkanının yüksek öğrenim görmüş,
maliye, iktisat ve bankacılık alanlarında bilgi ve tecrübe sahibi olma-
sı gerekmektedir.
Başkan Yardımcıları ise hukuk, maliye, ekonomi, işletme, bankacılık,
finans, mühendislik, kamu yönetimi, siyaset bilimi, uluslararası iliş-
kiler ile istatistik alanlarından birinde veya iktisadi ve idari bilimler
fakültelerinde lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli bilgi
ve deneyime sahip kişiler arasından atanırlar.

8.Para Politikası Kurulu (PPK) kimlerden oluşur?


PPK’nın yapısı Merkez Bankası Kanununun 22/A maddesinde dü-
zenlenmektedir. Bu madde uyarınca, PPK, Merkez Bankası Başkanı-
nın başkanlığı altında, Başkan Yardımcıları, Banka Meclisince üyeleri
arasından seçilecek bir üye ve Başkanın önerisi üzerine Cumhur-
başkanı onayıyla atanacak bir üyeden oluşur. Atanacak üyenin para
politikası konusunda çalışmalarının bulunması ve ekonomi, işletme,
bankacılık ve finans alanlarından birinde akademik unvana sahip,
görevi ile ilgili alanda en az on yıl çalışmış, yeterli bilgi ve tecrübeye
sahip olması gerekir. Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı veya Ba-
kanın belirleyeceği bir birim amiri toplantılara oy hakkı olmaksızın
katılabilir. Başkanlık, Başkan Yardımcılığı ve Banka Meclisi üyeliği gö-
revi sona erenlerin PPK üyeliği de sona erer.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 13


9.PPK hangi sıklıkla ve nasıl karar kalır?
PPK toplantıları, Başkan’ın çağrısı üzerine yılda en az sekiz defa ya-
pılır. Kurul’un her yıl hangi tarihlerde toplanacağı o yıla ait Para ve
Kur Politikası metninde duyurulur. İhtiyaç duyulması halinde Kurul
olağanüstü de toplanabilir.
PPK toplantılarında gündem, Başkanlıkça düzenlenir. Üyelerin gün-
dem dışı görüşülmesini istedikleri hususlar, Başkanın da katılması
halinde aynı toplantıda gündeme alınır ve görüşülür; aksi takdirde
bir sonraki toplantı gündemine alınmasına karar verilebilir. PPK,
üyelerin en az üçte ikisinin katılmasıyla toplanır ve mevcut üyelerin
çoğunluğu ile karar verir. Oyların eşitliği halinde, Başkanın katıldığı
tarafın teklifi kabul edilmiş sayılır.
PPK, Merkez Bankasının uygulayacağı para politikası ilke ve strateji-
lerini belirler. Diğer bir deyişle, Merkez Bankasının politikaları, PPK
tarafından belirlenir. PPK hükûmetle birlikte enflasyon hedefini tes-
pit eder. Bunun yanında, paramızın iç ve dış değerini korumak için
gerekli tedbirleri alır. Merkez Bankasının temel politika aracı olan
faiz oranları bu toplantıda belirlenir.
PPK, faiz kararını alırken geniş bir veri setini dikkate alır. Karar ön-
cesinde, Bankanın ilgili birimleri enflasyon, ödemeler dengesi, eko-
nomik faaliyet, kamu maliyesi ve uluslararası gelişmeler hakkında
detaylı bir şekilde Kurulu bilgilendirir.
Ön hazırlık ve toplantıların ardından, PPK Toplantı Kararı veya kamu-
oyunda bilinen adıyla “faiz kararı” alınır. Kurul, faiz kararını oylama
yoluyla alır. Toplantı kararı saat 14.00’te kararın kısa bir açıklaması
ile ilan edilir. Kurul’un ayrıntılı değerlendirmelerini içeren toplantı
özeti ise toplantıyı takip eden beş iş günü içinde yayımlanır.
PPK, faiz kararları alınırken, orta vadeli bir bakış açısıyla, gelecek
dönem enflasyon görünümüne odaklanır. Amaç, Merkez Bankası
Kanunu’nda yer aldığı üzere “fiyat istikrarını sağlamaktır.”

10.Merkez Bankası Banka Meclisi Üyeleri nasıl seçilir? Banka


Meclisi’nin görevleri nelerdir?
Merkez Bankası Kanununa göre, Banka Meclisi Başkan ile Genel Ku-
rulca seçilecek altı üyeden oluşur.
Banka Meclisi;
a) Para politikası stratejisi ve enflasyon hedefi doğrultusunda uygu-
lanabilecek para politikasına ve kullanılabilecek para politikası araç-
larına ilişkin kararların alınması,
b) Tedavüldeki banknotların değiştirilmesine, tedavülden kaldırıl-
masına ve yok edilmesine ilişkin konularda düzenleme yapılması ve
karar alınması,

14 100 Soruda Merkez Bankacılığı


c) APİ'ye, döviz ve efektif işlemlerine, reeskont ve avans işlemleri
ile reeskont ve avans faiz oranlarına, zorunlu karşılıklara ve umumi
disponibiliteye, diğer para politikası işlemleri ve araçlarına, ülke al-
tın ve döviz rezervlerinin yönetimine ilişkin usul ve esasların tespiti
ile gerekli düzenlemelerin yapılması,
d) 40. maddenin (I) ve (III) numaralı fıkralarında düzenlenen husus-
larda karar alınması,
e) Ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemlerinin
güvenilirlik ve etkinliklerini artıracak şartlarda kurulması konusunda
karar alınması, ödeme yöntemleri ile araçlarının usul ve esaslarının
belirlenmesi, takas odalarının gözetimine ilişkin düzenlemelerin ya-
pılması,
f) Bilgi istemeye ve istatistiki bilgileri toplamaya ilişkin usul ve esas-
ların belirlenmesi,
g) Şube açılması, muhabir temin edilmesi, temsilcilik ve büro kurul-
ması ile Banknot Matbaasına ilişkin konularda düzenleme yapılması
ve karar alınması,
h) Provizyon ve ihtiyatlara ilişkin konularda karar alınması ile kârın
dağıtılmasından sonraki bakiyenin Hazineye verilmesine ilişkin usul
ve esasların belirlenmesi,
ı) Bankanın bütçesinin, yıllık faaliyet raporunun, bilanço, kâr ve za-
rar hesaplarının ve Genel Kurul gündeminin hazırlanması,
j) Sermayenin artırılmasına ve Esas Mukavelede değişiklik yapılma-
sına ilişkin olarak Genel Kurula öneride bulunulması,
k) Bankanın idare, teşkilat ve hizmetleri ile personeline ilişkin olarak
hazırlanan düzenlemelerin onaylanması,
l) Bankanın ihtiyacı için gayrimenkul satın alınması veya iktisabı,
maliki bulunduğu gayrimenkullerin gerektiğinde satılması, trampa
edilmesi, bağışlanması ve sair işlemlerde bulunulması hakkında ka-
rar alınması,
m) Bankanın diğer organlarına vereceği yetkiler kapsamı dışındaki
meblağlara ve kıymetlere ilişkin bağış, sulh, ibra, feragat ve terkin
konularında karar verilmesi,
n) Bankanın personel kadrolarının onaylanması,
o) Merkez Bankası Kanunu’nda PPK kararına bağlı konular dışında
kalan, Başkanlıkça inceleme ve onaya sunulacak sair hususlar hak-
kında karar alınması ve düzenleme yapılması
ile görevli ve yetkilidir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 15


11.Merkez Bankası Denetleme Kurulu üyeleri nasıl seçilir ve gö-
revleri nelerdir?
Merkez Bankası Kanunu'na göre, Denetleme Kurulu, Genel Kurulca
seçilecek dört üyeden oluşur. Bir Denetleme Kurulu üyesinin üye-
likten ayrılması halinde, Denetleme Kurulunun diğer üyeleri, Genel
Kurulun ilk toplantısına kadar görev yapmak üzere yerine seçilme
şartlarını taşıyan birisini seçerler.
Denetleme Kurulu üyelerinin görev süreleri iki yıldır.
Denetleme Kurulu üyeliğine seçileceklerin yüksek öğrenim yapmış,
bankacılık ve muhasebe alanında bilgi ve tecrübe sahibi olmaları
şarttır.
Denetleme Kurulu, Bankanın bütün muamele ve hesaplarını denet-
ler. Başkanlık, Denetleme Kurulunun talep edeceği bütün malumat
ve vesikaları vermekle yükümlüdür. Denetleme Kurulunun yönetme
yetkisi olmayıp, mütalaalarını yazılı olarak Banka Meclisine bildirir
ve bir kopyasını da Cumhurbaşkanlığına verir. Kurul yıl nihayetinde
muamele ve hesaplar hakkında hazırlayacağı raporu Genel Kurula
arz eder.

12.Merkez bankası bağımsızlığı nedir? Merkez bankaları neden


bağımsızdır?
Merkez bankası bağımsızlığı genel itibarıyla, para otorilerinin ku-
rumsal, idari, finansal ve para politikasına ilişkin kararlarını herhangi
bir baskı unsuru olmadan bağımsız bir şekilde alabilme ve kullanıla-
cak para politikası araçlarını bağımsız olarak seçebilme kabiliyetini
ifade eder.
Merkez bankası bağımsızlığı kavramı kullanılacak para politikası
araçlarına ilişkin kararların bağımsız bir şekilde alınması anlamında
kullanılmakla birlikte, iktisat yazınında merkez bankası bağımsızlığı
kavramına ilişkin çeşitli sınıflandırmalar da mevcuttur.
Kurumsal bağımsızlık, merkez bankasının kanun ile tanımlanan
amacını ve görevlerini yerine getirirken bir başka kurumdan emir
ya da talimat almamasını ve uygulayacağı politikalarda esas aldığı
temel amaçları veya hedefleri seçmekte bağımsız olmasını ifade
etmektedir.
İşlevsel bağımsızlık, merkez bankasının yasayla belirlenmiş olan ni-
hai hedefine ulaşmak için kullanacağı para politikası araçlarını ve
yöntemlerini, hükûmetin veya bir başka otoritenin onayına gerek
duymadan serbestçe seçebilmesi ve bu araçları serbestçe kullana-
bilmesi anlamına gelmektedir. Merkez bankaları açısından bağım-
sızlık çoğunlukla araç bağımsızlığını ifade etmektedir.

16 100 Soruda Merkez Bankacılığı


Finansal bağımsızlık, merkez bankasının bağımsız bir şekilde faali-
yetlerini sürdürerek hedeflerini yerine getirebilmesi için yeterli mali
kaynağa ve kendi bütçesini belirleme yetkisine sahip olmasıdır. Tüm
bunların yanı sıra, merkez bankasının bütçesinin onaylanması süre-
cinde kurum dışı müdahalelerden uzak olması ve işlevsel harcama-
larını serbestçe belirleyebilmesi gibi unsurlar da finansal bağımsızlık
kavramına dâhildir.
Merkez bankası bağımsızlığı kavramının bir diğer boyutunu ise bi-
reysel bağımsızlık oluşturmaktadır. Bireysel bağımsızlık, merkez
bankasının üst düzey yöneticilerinin görev sürelerinin, atanma, ça-
lışma ve görevden ayrılma kurallarının yasalarla net bir şekilde ve
siyasi baskıdan bağımsız olarak belirlenmesi anlamına gelmektedir.
Bunun yanında bireysel bağımsızlık, karar alma organlarındaki üye-
lerin işlevlerinin ve bağımsızlıklarının sürekliliğini ve toplumla ile-
tişim yollarının siyasi baskıdan uzak olmasını da ifade etmektedir.
Fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi uzun vadeli bir bakış
açısıyla oluşturulan politikaların uygulanmasını gerektirmektedir.
Öte yandan, politika uyguluyacılarının ekonomiyi kapasitenin üze-
rinde çalıştırma istekleri veya yüksek kamu borçlarını merkez ban-
kası kaynaklarıyla finanse etme eğilimleri fiyat istikrarını tehdit eder.
Bu noktada merkez bankalarının fiyat istikrarına karşı tehdit olabi-
lecek risklere karşı durabilmeleri ve gerekli uyarıları yapabilmeleri
merkez bankası bağımsızlığının temelini oluşturmaktadır.
Merkez bankasının temel amacını sağlayabilmesi bağımsız, hesap
verebilir ve güvenilir olmasına bağlıdır. Fiyat istikrarını sağlamaya
odaklanan bir merkez bankasının araç bağımsızlığına sahip olması
ve kamu açıklarını finanse etmek gibi fiyat istikrarı ile çelişen görev-
lerinin olmaması gerekmektedir. Ancak bu şekilde merkez bankası
mali ve siyasi baskılara maruz kalmadan enflasyon hedefine odakla-
nabilmektedir. Bir anlamda merkez bankası bağımsızlığı fiyat istikra-
rının sağlanması için önemli bir ön koşuldur.

13.Merkez Bankasının sermaye ve hissedarlık yapısı nasıldır?


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş.’nin sermayesi 25.000 Türk
lirası olup 250.000 adet hisseye ayrılmıştır. Bugün itibarıyla Merkez
Bankasının bir hissesinin nominal değeri 10 kuruştur.
Merkez Bankası Kanunu ile, Merkez Bankası hisse senetleri (A), (B),
(C) ve (D) olmak üzere dört sınıfa ayrılmış olup,
(A) sınıfı hisse senetleri münhasıran Hazineye,
(B) sınıfı hisse senetleri Türkiye’de faaliyette bulunan milli banka-
lara,
(C) sınıfı hisse senetleri 15.000 hisseyi geçmemek üzere, milli ba
kalar dışında kalan diğer bankalarla imtiyazlı şirketlere,
100 Soruda Merkez Bankacılığı 17
(D) sınıfı hisse senetleri ise Türk ticaret müesseselerine ve Türk va-
tandaşlığını haiz tüzel ve gerçek kişilere aittir.
2017 yıl sonu itibarıyla, Merkez Bankası sermayesinin yüzde
55,12’si (A) sınıfı, yüzde 25,74’ü (B) sınıfı, yüzde 0,02’si (C) sınıfı,
yüzde 19,12’si ise (D) sınıfı hisselerden oluşmaktadır.
Merkez Bankası anonim şirket olarak kurulmuş ve örgütlenmiş ol-
makla birlikte, kâr etmek gibi bir amacı bulunmamaktadır. Merkez
Bankasının sermayesi de diğer anonim şirketlerinkinden farklı bi-
çimde sadece sembolik bir nitelik ve anlam taşımaktadır. Sermaye
büyüklüğü, hisse miktarları ve kâr payı ödemeleri sadece simgesel
değerlerle sınırlı kalmaktadır.

14.Merkez Bankası kâr payını nasıl dağıtır?


Merkez Bankası kârının dağıtımına ilişkin esaslar, Merkez Bankası
Kanunu’nun 60.maddesi ile düzenlenmiştir. Buna göre Bankanın yıl-
lık safi kârı, aşağıdaki şekilde dağıtılır:
1) Yüzde 20’si ihtiyat akçesine,
2) Hisse senetlerinin nominal değerleri üzerinden, yüzde 6 oranında
ilk kâr hissesi olarak hissedarlara,
3) Yukarıdaki yüzdeler tutarının düşülmesinden sonra kalan mikta-
rın en çok yüzde 5’i, iki aylık maaş tutarını geçmemek üzere Banka
mensuplarına ve yüzde 10’u fevkalade ihtiyat akçesine,
4) Hisse senetlerinin nominal değerleri üzerinden Genel Kurul kara-
rıyla en çok yüzde 6 nispetinde ikinci kâr hissesi olarak hissedarlara
verilir.
Bu dağıtımdan sonra kalan bakiye Hazineye verilir.
Merkez Bankasının elde ettiği kârın nasıl dağıtıldığına ilişkin detaylı
bilgi, her yıl yayımlanan Yıllık Rapor’da yer almaktadır.

15.Merkez Bankası denetlenir mi? Nasıl?


Bir anonim şirket olan Merkez Bankasının denetimi, Banka içi ve dışı
denetimler olarak ikiye ayrılmaktadır.
İç Denetim
Merkez Bankası Kanunu’nun 15. maddesi uyarınca Genel Kurul,
Banka Meclisi tarafından verilen Yıllık Rapor ile Denetleme Kurulu
Raporu’nu, Bankanın bilançosunu, kâr ve zarar hesaplarını denetler
ve karara bağlar. Genel Kurul, Bankanın yıllık faaliyetinin denetimini
her yıl Banka Meclisini ve Denetleme Kurulunu ibra konusunda ka-
rar almak suretiyle gerçekleştirir.
Denetleme Kurulu ise, Merkez Bankası Kanunu’nun 24. maddesi

18 100 Soruda Merkez Bankacılığı


uyarınca, Bankanın bütün işlem ve hesaplarını denetler; yıl sonunda
hazırlayacağı raporu Genel Kurula sunar. Banka Kanunu’nun verdiği
yetki çerçevesinde Denetleme Kurulu, değerlendirme/görüşlerinin
yazılı olarak Banka Meclisine bildirir ve bir kopyasını da Cumhurbaş-
kanına verir.
Merkez Bankası Teşkilat ve Görevleri Esas Yönetmeliğinin 64 ila 67.
maddeleri ile Bankanın işlemlerini denetim görev ve yetkisi verilen
Denetim Genel Müdürlüğü; Merkez Bankası Kanunu'nun ve diğer
mevzuatın tanıdığı yetkiler ve görevler çerçevesinde, Bankanın bi-
rimleri, şubeleri ve temsilcilikleri ile Banka dışı kurumlar ve kuruluş-
lar nezdinde denetim yapmak; inceleme ve araştırmalarda bulun-
mak; gerektiğinde soruşturma yapmak ve danışmanlık faaliyetinde
bulunmak görev ve yetkisini haizdir.
Dış Denetim
Banka nezdinde gerçekleştirilen dış denetimin öncelikli yasal da-
yanağı, Merkez Bankası Kanunu’nun 42. maddesidir. Buna göre,
Cumhurbaşkanı, Bankanın işlem ve hesaplarını denetlettirebilir.
Cumhurbaşkanlığı bu hususta her türlü bilgiyi Bankadan isteyebi-
lir. Banka ayrıca, bilanço, kâr ve zarar hesaplarını bağımsız denetim
kuruluşlarına denetlettirebilir. Başkan tarafından, Banka faaliyetleri
ile uygulanmış ve uygulanacak olan para politikası hakkında her yıl
Nisan ve Ekim aylarında Cumhurbaşkanına rapor sunulur. Banka,
faaliyetlerine ilişkin olarak, yılda iki defa Türkiye Büyük Millet Mec-
lisi Plan ve Bütçe Komisyonunu bilgilendirir. Banka, para politikası
hedefleri ve uygulamalarına ilişkin dönemsel raporlar hazırlar ve
kamuoyuna duyurur. Raporların hangi dönemler itibarıyla hazırla-
nacağı, kapsamı ve açıklanma usulü Bankaca belirlenir. Banka, be-
lirlenen hedeflere ilan edilen sürelerde ulaşılamaması ya da ulaşı-
lamama olasılığının ortaya çıkması halinde, nedenlerini ve alınması
gereken önlemleri hükûmete yazılı olarak bildirir ve kamuoyuna
açıklar.
Ayrıca, Sayıştay Kanunu’na göre Bankanın temel görev ve yetkileri
dışında kalan faaliyet ve işlemleri Sayıştay denetimine tabidir.
Yine, Anayasal bir kuruluş olan ve Cumhurbaşkanlığına bağlı bulu-
nan Devlet Denetleme Kurulu’nun yetki alanı Bankayı da kapsamak-
tadır.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 19


16.Merkez Bankasının şubesi var mıdır?
Merkez Bankasının Türkiye çapında 21 şubesi bulunmaktadır. Şube-
ler, Banka Meclisi Kararı ile gerekli görülen yerlerde açılmaktadır.
Merkez Bankasının şubeleri şunlardır:

17.Merkez Bankası ne zaman kuruldu? Merkez Bankasının kurul-


masından önce hangi kurumlar bu görevi yerine getiriyordu?
Osmanlı Devleti’nin klasik örgütlenme düzeninde para miktarının
ayarlanması, kredi hacminin düzenlenmesi, altın ve döviz rezervle-
rinin yönetimi ile iç ve dış ödemelerin gerçekleştirilmesi gibi faali-
yetler; hazine, darphane, sarraflar, vakıflar, bedestenler ve loncalar
gibi birçok farklı kesim tarafından yürütülmüştür.
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar büyük oranda devam eden bu yapı
içinde Osmanlı Devleti, padişah adına altın sikke basımını gerçek-
leştirmiştir.
Osmanlı Devleti, ülke içerisindeki borçlanma ve savaşların yarattığı
mali sıkıntılardan dolayı, Kaime-i Nakdiye-i Mutebere (Kaime) isimli
kâğıt paraları basmış ve 1840 yılında dolaşıma çıkartmıştır.

20 100 Soruda Merkez Bankacılığı


1854 yılındaki Kırım Savaşı sırasında, yurt dışından ilk kez borçlanan
Osmanlı Hükûmetinin, dış borçların ödenmesi konusunda aracılık
görevi üstlenecek bir devlet bankasına ihtiyaç duyması üzerine,
1856 yılında Ottoman Bank (Bank-ı Osmanî) kurulmuştur. Merkezi
Londra’da bulunan İngiliz sermayeli bu Bankanın yetkileri; küçük
miktarlarda kredi vermek, hükûmet’e avans sağlamak ve bazı Hazi-
ne bonolarını iskonto etmekle sınırlandırılmıştır.
1863 yılında Ottoman Bank, kendini feshederek İngiliz-Fransız or-
taklığı altında Bank-ı Osmanî-i Şahane (Osmanlı Bankası) adını al-
mıştır. Bankaya, 30 yıllık bir süre için banknot basma ayrıcalığı ve
tekeli verilmiştir. Osmanlı Bankası ayrıca; devletin haznedarlığını
üstlenerek gelirleri tahsil etmek, Hazinenin ödemelerini yerine geti-
rip bonolarını iskonto etmek, iç ve dış borçlara ilişkin faiz ve anapara
ödemelerini yapmakla da görevlendirilmiştir.
Osmanlı Bankası sermayesinin yabancılara ait olması, zamanla tep-
kilere yol açmış; bu durum, ulusal bir merkez bankası kurulması fik-
rinin temelini oluşturmuştur. Yerli sermayeye dayalı bir merkez ban-
kası kurma çabaları, 11 Mart 1917 tarihinde Osmanlı İtibar-ı Millî
Bankasının kurulması ile sonuçlanmıştır. Ancak bu Banka; Osmanlı
Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile ayrılması nedeniyle,
merkez bankası işlevlerini görecek bir ulusal banka olma amacına
ulaşamamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, dünyada ortaya çıkan emisyon
sağlayacak merkez bankalarının oluşturularak ülkelerin kendi para
politikalarını bağımsız olarak belirlemeleri yönündeki eğilimin etki-
siyle ve ülkemizde Kurtuluş Savaşı ile kazanılan siyasi bağımsızlığı
ekonomik bağımsızlıkla güçlendirmek amacıyla bir merkez bankası
kurulması yönündeki tartışmalar ve çalışmalar hız kazanmıştır. Bu
konunun ilk kez ele alındığı 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde, özellikle
“millî devlet bankası” kurulması fikri üzerinde durulmuştur. 1927
yılında Maliye Bakanı Abdülhalik Renda’nın bir merkez bankası ku-
rulması hakkında sunduğu kanun taslağı kabul edilmiştir. Merkez
Bankasının kuruluş aşamasında yardımcı olması için; diğer ülkelerin
merkez bankalarından da görüş istenmiştir.
Lozan Üniversitesinden Prof. Leon Morf’un katkılarıyla Merkez Ban-
kası yasa tasarısı hazırlanmıştır. Tasarı; Türkiye Büyük Millet Mecli-
since 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edilerek, 1715 sayılı Türkiye

100 Soruda Merkez Bankacılığı 21


Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu adı ile 30 Haziran 1930 tarihin-
de Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Merkez Bankası; farklı kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen
işlevlerin tek elde toplanmasının ardından, 3 Ekim 1931 tarihinde
faaliyetlerine başlamıştır.

18.Merkez Bankasının temel iletişim araçları nelerdir?


Para politikasının temel iletişim araçları PPK duyuruları ve Enflasyon
Raporudur. PPK yılda en az sekiz kez gerçekleştirdiği toplantıların
ardından, saat 14.00’te kararı kısa bir gerekçe ile birlikte duyurur.
Toplantı özeti ise toplantının ardından beş iş günü içinde yayımlanır.
Enflasyon Raporu yılda dört defa yayımlanır. Kamuoyu ile iletişimin
daha etkin şekilde yapılabilmesi amacıyla Enflasyon Raporları, bil-
gilendirme toplantılarıyla tanıtılır. Enflasyon Raporlarında Merkez
Bankasının uluslararası ekonomik görünüm, enflasyon gelişmeleri,
arz ve talep gelişmeleri, kamu maliyesi, finansal koşullar ve para po-
litikası uygulamaları konularında değerlendirmeleri ve orta vadeli
enflasyon öngörüleri paylaşılmaktadır.
Merkez Bankası, küresel ve yurt içi makro finansal görünüm ve fi-
nansal istikrara ilişkin güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerini
ise yılda iki kez yayımladığı Finansal İstikrar Raporu ile kamuoyu ile
paylaşır.
Bu temel iletişim araçlarının yanında, para ve kur politikası metin-
leri, paylaşılan diğer duyurular ile Merkez Bankasının faaliyetleri ve
para politikası hakkında Merkez Bankası Başkanı tarafından yapılan
sunumlar da kamuoyuyla iletişimde önemli bir paya sahiptir.

19.Merkez Bankası hesap verir mi?


Hesap verme sorumluluğu, merkez bankalarının, aldıkları kararlar-
dan, bunların sonuçlarından ve kurumsal yönetiminden topluma
karşı sorumlu olması anlamına gelmektedir. Bağımsız ve hesap
veren bir merkez bankası diğer kurumsal yapılanmalara göre ka-
muoyunda daha güvenilirdir. Güvenilir bir merkez bankası ise he-
deflerine ulaşma konusunda ekonomik birimleri daha kolay ikna
edebilmekte, hedeften sapmalar olduğunda kamuoyunda bir te-
reddüt oluşmasını önleyebilmekte ve bu sayede fiyat istikrarı hede-
fine daha az maliyetle ulaşılabilmektedir.
Merkez Bankası Kanunu’nun 42. maddesi, Bankanın hesap verme
sorumluluğunu düzenlemektedir. Buna göre Banka, bilanço, kâr ve
zarar hesaplarına yönelik bağımsız denetim kuruluşlarına denetim
yaptırabilmektedir. Merkez Bankası Başkanı tarafından, Banka faa-
liyetleri ve para politikası hakkında her yıl Nisan ve Ekim aylarında

22 100 Soruda Merkez Bankacılığı


Cumhurbaşkanına rapor sunulmaktadır. Ayrıca Banka, faaliyetleri-
ne ilişkin olarak, yılda iki defa Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve
Bütçe Komisyonunu bilgilendirmektedir. Buna ek olarak Banka, be-
lirlenen hedeflere ilan edilen sürelerde ulaşılamaması ya da ulaşı-
lamama olasılığının ortaya çıkması halinde, nedenlerini ve alınması
gereken önlemleri hükûmete yazılı olarak bildirmekte ve kamuoyu-
na açıklamaktadır.
Merkez Bankası Kanunu’nun 58. maddesi uyarınca Merkez Bankası
her takvim yılı sonu düzenleyeceği bilanço, kar ve zarar hesabı ile
yıllık faaliyet raporunu Cumhurbaşkanlığına göndermenin yanı sıra
bilançosunu Resmi Gazete’de yayımlamaktadır.
Ayrıca, Merkez Bankası Kanunu’nun 63. maddesi gereğince de, her
hafta sonu itibarıyla hesap durumunu gösteren bir bülten Resmi
Gazete’de yayımlanmaktadır.
Hesap verebilir olmak aynı zamanda şeffaf bir iletişim politikasını
da gerektirmektedir. Bu çerçevede, Merkez Bankası 2001 yılından
itibaren iletişim politikasını da etkin bir şekilde kullanmaya başla-
mıştır. Bu sayede, uygulanan politikaların kamuoyuna aktarılması
bu politikaların toplum tarafından anlaşılır ve kabul edilebilir olması
sağlanarak Bankanın güvenilirliğini artırmak amaçlanmıştır. Gerek
Merkez bankası bağımsızlığı gerek uygulanmakta olan enflasyon he-
deflemesi rejimi çerçevesinde ön plana çıkan hesap verme yüküm-
lülüğü ve şeffaflık unsurları doğrultusunda iletişim politikası Merkez
Bankası politikalarının merkezinde yer almaktadır. Bu çerçevede,
Merkez Bankası çeşitli iletişim araçları yoluyla uygulanmakta olan
politikaların kamuoyuna aktarılmasına ve bu politikaların toplum
tarafından anlaşılır ve kabul edilebilir olmasına katkıda bulunmaya
çalışmaktadır.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 23


24 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Rezervler
20.Merkez bankaları neden rezerv tutarlar?
Günümüzde ülkelerin rezerv tutma nedenleri şu şekilde sıralana-
bilmektedir:
• Uygulanan para ve kur politikalarını desteklemek,
• Kriz zamanlarında yaşanan şokların ülke ekonomisi üzerindeki
olumsuz etkilerini en aza indirmek,
• Dış borç ödemelerini gerçekleştirmek ve ülkenin diğer döviz ihti-
yaçlarının karşılanmasına yardımcı olmak,
• Ödemeler dengesi kaynaklı ihtiyaçlar için gerekli döviz likiditesini
bulundurmak.
Bir ülkenin yetkili kurumları tarafından yeterli düzeyde uluslararası
rezervin temin edilmesi ve saklanması sürecine “rezerv yönetimi”
denilmektedir. Rezerv yönetimi ile sorumlu kurum, genellikle bu
sürece ilişkin risklerin yönetilmesinden de sorumludur. Ülkelerin
birçoğunda bu görevi merkez bankaları üstlenmektedir.
Ülkemizde de Merkez Bankası Kanunu’nun 4. maddesinin (I) numa-
ralı bendinin (e) alt bendine göre, “Ülke altın ve döviz rezervlerini
yönetmek” Merkez Bankasının temel görevleri arasındadır. Ayrıca,
Kanun’un 53. maddesinin (b) fıkrasında “Banka, ülke altın ve döviz
rezervlerini para politikası hedefleri ve uygulamaları çerçevesinde
yönetir.” ifadesi yer almaktadır.

21.Merkez bankası rezervleri nelerden oluşur?


Uluslararası rezervler; ülkelerin para otoriteleri tarafından kontrol
edilen, kullanıma hazır, birbirlerine çevrilebilme özelliği bulunan ve
uluslararası ödeme aracı olarak kabul edilen varlıklardır.
Uluslararası rezerv olarak sayılan varlıklar şunlardır:
• Konvertibl (birbirlerine dönüştürülebilir) döviz varlıkları (euro,
ABD doları, İngiliz sterlini vb.)
• Uluslararası standartta altın
• Özel Çekme Hakları
• Uluslararası Para Fonu (IMF) Rezerv Pozisyonu
Bir ülkenin döviz rezervleri, dış ödeme zorluklarının yaşanması du-
rumunda parasal yetkililer tarafından kontrol edilen, kullanıma ha-
zır dış varlıklar olarak tanımlanabilmektedir. Döviz rezervleri, doğ-
rudan finansman kaynağı olabileceği gibi, dış ödeme güçlüklerinin
neden olabileceği olumsuzlukların dolaylı olarak düzenlenmesi ve
denetlenmesinde, döviz kurunu etkilemek suretiyle, piyasalara mü-
dahale amacıyla kullanılabilmektedir.
100 Soruda Merkez Bankacılığı 25
22.Merkez Bankası rezervlerini nasıl değerlendirir?
Merkez bankaları, rezervlerini kendi ülkelerine özgü koşullar gere-
ğince farklı anlayışlar çerçevesinde yönetmektedir. Bununla birlikte,
merkez bankalarının birçoğu tarafından benimsenen genel rezerv
yönetim ilkeleri bulunmaktadır. Bu ilkeler öncelik sırasıyla ana para-
nın korunması, likidite ve getiri olarak sıralanabilir.
• Anaparanın Korunması İlkesi (Güvenli Yatırım): Rezervler ulusal
varlık olarak kabul edildiğinden rezerv yönetim sürecinde merkez
bankaları anaparanın güvenliğine ve korunmasına öncelik vermek-
tedir.
• Likidite İlkesi: Merkez bankaları, rezervlerin tutulma amaçlarına
hizmet edebilmesi ve ihtiyaç duyulduğunda piyasada fiyat oynak-
lığına yol açmadan ve en az değer kaybı ile hızla satılabilmesi için
rezerv yönetim sürecinde nakde çevrilebilir yatırım araçlarını tercih
etmektedir.
• Getiri İlkesi: Merkez bankaları rezerv yönetimi kapsamında ger-
çekleştirdikleri finansal işlemlerde ancak anaparanın korunması ve
likidite hedeflerinin sağlanması koşulu ile rezervlerin getirisini artır-
mayı hedefleyebilmektedir.
Rezerv yönetim stratejisi belirlenirken Merkez Bankasının yükümlü-
lük yapısı, Hazine adına yabancı para cinsinden borç ödemeleri, Ha-
zine borçlanma stratejileri ile iç ve dış ekonomideki dönemsel geliş-
meler gibi pek çok unsur dikkate alınmakta; uygulanacak stratejinin
mevcut döviz kuru rejimi ve para politikaları ile uyumlu olmasına
özen gösterilmektedir.
Merkez Bankası rezerv yönetimine ilişkin olarak yurt içi ve yurt dışı
piyasalarda vadeli veya vadesiz döviz, menkul kıymet, türev ürün,
altın alım satımı ve borç verme işlemlerini içeren bankacılık faali-
yetlerinde bulunabilmektedir. Merkez Bankası altın ve döviz rezerv
yönetimi faaliyetleri, Banka Meclisi tarafından belirlenmiş Yönet-
melikler çerçevesinde muhafazakâr bir yaklaşımla yürütülmektedir.

23.Merkez Bankasının rezerv miktarı nasıl takip edilebilir?


Döviz rezervi bilgisine Elektronik Veri Dağıtım Sistemi’nde (EVDS)
yer alan “TCMB Bilanço Verileri” başlığı altındaki “Merkez Banka-
sı Rezervleri” alt başlığından haftalık verilere; “Ödemeler Dengesi,
Uluslararası Yatırım Pozisyonu” başlığı altındaki “Uluslararası Re-
zervler” alt başlığından ise aylık verilere ulaşılabilir.

26 100 Soruda Merkez Bankacılığı


24.Merkez Bankası rezevlerini nerede tutar?
Merkez Bankasının döviz rezervleri muhabir bankalar ve diğer ülke
merkez bankalarında açtırılmış olan cari ve senet saklama hesapları
aracılığı ile muhafaza edilir. Ayrıca, rezervin küçük bir kısmı, Ban-
ka'nın gereksinimlerini ve yurt içi piyasalarda oluşan yabancı para
efektif talebini karşılamak amacı ile Banka kasalarında efektif olarak
tutulur. Altın rezervlerinin bir kısmı ülkemiz sınırları içinde muhafa-
za edilirken, sınırlı bir miktarı yurt dışında diğer ülke merkez banka-
larında muhafaza edilir. Bu altın rezervi, doğrudan yatırım işlemle-
rinde kullanmak amacı ile merkez bankaları nezdinde açılmış olan
altın saklama hesaplarında tutulur.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 27


28 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Enflasyon ve Para Politikası
25.Enflasyon nedir ve nasıl hesaplanır?
Enflasyon, mal ve hizmet fiyatlarının genel seviyesinde yaşanan artış
olarak tanımlanmaktadır. Enflasyon oranı fiyatlar genel seviyesinin
artış hızını göstermektedir. Dolayısıyla enflasyon oranının düşmesi
fiyatların düşmesi değil, daha yavaş artması anlamına gelmektedir.
Ayrıca, enflasyon, sadece bir veya birkaç mal ve hizmetin değil, or-
talama bir tüketicinin yıl içinde kullandığı tüm mal ve hizmetlerden
oluşan bir sepetin fiyat değişikliğini kapsamaktadır. Başka bir ifa-
deyle, bazı mal ve hizmetlerin fiyatları genel enflasyon oranın üze-
rinde artıyorken bazılarının artış oranı genel düzeyin altında kalıyor
veya düşüyor olabilir.
Genellikle bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde değişim olarak
ifade edilen enflasyon, mal ve hizmet sepeti içinde bulunan öğele-
rin ortalama fiyatlarında bir yıl boyunca yaşanan değişime bakılarak
hesaplanmaktadır. Mal ve hizmet sepeti, enflasyonun hesaplana-
bilmesi için belirli bir dönem boyunca fiyatları takip edilen mal ve
hizmet kalemlerinin toplamına verilen isimdir. Sepette yer alan mal
ve hizmetlerin ağırlıkları, hane halkı bütçe anketine konu olan geniş
bir hane halkı örnekleminin yıl boyunca yaptığı harcamalar esas alı-
narak belirlenmektedir
Enflasyon, piyasada seçilmiş mal ve hizmetlerin ortalama fiyatla-
rının dönemsel değişimini gösteren fiyat endeksleri ile hesaplan-
maktadır. Enflasyon oranı, yahut fiyatlar genel düzeyindeki değişim
oranının ölçüsü olarak Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) ve Üretici
Fiyatları Endeksi (ÜFE) değişim oranları kullanılmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hesaplanan TÜFE hane
halklarının tüketim harcamalarında yer alan mal ve hizmetlerin
belirli zaman aralıklarında fiyatlarındaki değişmeleri göstermektedir.
Dönemlere göre hangi fiyat endekslerinin kullanıldığı bilgisi
aşağıdaki gibidir:
• 1969 - 1982 yılları arasındaki veriler 1968=100 temel yıllı Ankara
tüketici fiyatları endeksine,
• 1983- 1989 yılları arasındaki veriler 1978-79=100 temel yıllı Türki-
ye tüketici fiyatları endeksine,
• 1990 - 1995 yılları arasındaki veriler 1987=100 temel yıllı Türkiye
tüketici fiyatları endeksine,
• 1996 - 2004 yılları arasındaki veriler 1994=100 temel yıllı Türkiye
tüketici fiyatları endeksine,
• 2005 yılı sonrasındaki veriler 2003=100 temel yıllı Türkiye tüketici
fiyatları endeksine aittir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 29


ÜFE ise tarım, imalat sanayi, madencilik ve enerji sektörlerinde üre-
timi yapılan malların, üretici tarafından KDV, ÖTV vb. dolaylı vergiler
hariç, yurt içi peşin satış fiyatlarındaki değişmeleri göstermektedir.
Endeksin bir önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranı üretici
fiyatlarında yıllık enflasyon oranını vermektedir. ÜFE madencilik ve
taş ocakçılığı, imalat, elektrik ve gaz, su temini sektörlerini kapsa-
maktadır.

26.Enflasyonun maliyetleri nelerdir?


Enflasyon paranın satın alma gücünün düşmesi anlamına gelir. Enf-
lasyon ortamında, belirli bir alışveriş sepetinde yer alan ürünleri
alabilmek için daha fazla para ödemek gerekir veya aynı para ile
alınabilecek ürünlerin miktarı azalır. Bu da paranın satın alım gücü-
nün düşmesi demektir.
Enflasyonun diğer bir maliyeti ise varlık ve yükümlülüklerde do-
larizasyona sebep olmasıdır. Paranın satın alım gücünün giderek
azaldığı bir ortamda para birimine duyulan güven azalır. Böyle bir
durumda ulusal para, değişim ve değer saklama işlevlerini yerine
getiremez. Yüksek enflasyon ortamı; ulusal paranın alım gücünün
düşmesine yol açtığından, satın alma gücünü daha iyi koruyan ya-
bancı paranın tercih edilmesine yol açar. Özellikle uzun yıllar enf-
lasyonla yaşamış ekonomilerde bu etki son derece belirgindir. Ge-
nelde dolarizasyonun ilk aşaması, yabancı para cinsinden varlıkların
değer biriktirme aracı olarak kullanılmaya başlanması olan “varlık
ikamesi” şeklinde gelişir; yüksek enflasyonun kronik bir hal alması
ile beraber de “para ikamesine” dönüşür. Öte yandan, yükümlülük
dolarizasyonu; ülkedeki bankacılık ve kamu kesimi dahil olmak üze-
re tüm ekonomik birimlerin, yabancı para cinsinden büyük miktarda
yükümlülüklerinin bulunmasıdır.
Enflasyon, gelir dağılımının giderek bozulmasına neden olur. Genel-
de, sabit gelirlilerin gelirindeki artış oranı enflasyon oranından daha
azdır. İşçi, memur, emekli başta olmak üzere ücret ya da maaşları
yılda ya da altı ayda bir defa belirlenen kesimler satın alma gücünü
koruyamaz. Enflasyonist bir ortamda tasarruf edebilme imkânı olan
kesim ise yüksek reel faizlerden yararlanır. Toplumun gelir düzeyi
düşük kesimi bu imkâna sahip olmadığından gelir dağılımı bozulur.
Enflasyon büyümeyi de olumsuz etkiler. Fiyatlarda yaşanan sürek-
li ve değişken artış, tüketicilerin farklı mal ve hizmetleri birbiriyle
kıyaslamasını ve dolayısıyla alacağı ürünü seçmesini zorlaştırmak-
tadır. Bu durum tüketicilerin tüketimlerini sınırlamasına sebep ola-
bilmektedir. Ayrıca, firmalar gelecek dönemdeki maliyetlerini ve
kârlarını öngöremediklerinden yatırım yapma konusunda daha az
istekli olmaktadır. Yani yüksek enflasyon ortamı, ekonomik birimler

30 100 Soruda Merkez Bankacılığı


açısından belirsizlik yaratarak alınacak kararları etkilemekte ve bi-
reyleri tüketim ve yatırım konularında kararsızlığa itmektedir.
Yüksek enflasyon nedeniyle yaşanan bu belirsizlik ve kararsızlık, bi-
reyleri ve firmaları tüketim veya yatırım yapmak yerine enflasyonun
zararlı etkilerinden korunmak amacıyla ellerindeki para ile döviz,
altın, gayrimenkul gibi araçları satın almaya yöneltmektedir. Bu du-
rum da, üretimi ve verimliliği olumsuz etkilemekte, uzun dönemde
daha düşük ekonomik büyümeye sebep olmaktadır.
Enflasyonun yarattığı belirsizlik faizlerin yükselmesine neden olur.
Enflasyon nedeniyle faizlerde artış yaşanması, kredi faizlerini de
yükseltir. Yüksek kredi faizleri ile daralan kredi imkânı yatırımcıların
yatırım yapma isteğini ve yatırım kararını olumsuz etkiler. Sonuç ola-
rak, kredi arzının ve talebinin azalması sonucu kredi piyasası zarar
görür, ekonomik büyüme olumsuz etkilenir.

27.Enflasyonun nedenleri nelerdir?


İktisat yazınında enflasyonun özellikle üç temel nedenine vurgu ya-
pılmaktadır:
Talep enflasyonu, bir ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin toplam
talebi karşılayamadığı durumlarda oluşur. Ekonomik birimlerin daha
fazla harcama ve yatırım yapmaya yapmaya başlaması ve üretimin
bu talebi karşılamada yetersiz kalması, fiyatlar üzerinde yukarı yön-
lü baskı oluşturur. Diğer bir ifadeyle, mal ve hizmet talebindeki ar-
tışın toplam arzın artışından fazla olması mal ve hizmet fiyatlarında
artışa sebep olmaktadır.
Merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi veya kamu harca-
malarının artırılması gibi genişletici politikaların uygulanması, top-
lam talebin geçici olarak artması ve ekonomik büyüme ile sonuçla-
nabilmektedir. Ancak artan talebin ekonominin üretim kapasitesini
aştığı durumlarda, kaynaklar üzerinde baskı oluşmakta, bu durum
da talep enflasyonunu tetiklemektedir.
Maliyet enflasyonu, bir ekonomide üretim maliyetlerinde artış ya-
şanması sonucunda toplam arzın azalması ve bunu takiben fiyatlar
genel seviyesinin yükselmesidir. Üretim maliyetlerindeki artış, işgü-
cü piyasası ve ücretler kaynaklı olabileceği gibi, petrol ve gıda gibi
emtia fiyatlarının yükselmesi veya doğal afetler gibi nedenlerle de
gerçekleşebilir. Döviz kurundaki artışlar da üretim sürecinde ithal
girdi kullanan sektörlerin maliyetleri yoluyla enflasyona yol açabil-
mektedir. Bununla birlikte, devlet tarafından yapılan düzenlemeler
ve vergilendirmeler de maliyet enflasyonuna neden olabilmektedir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 31


Enflasyon beklentileri de enflasyonun oluşmasında kilit rol oynayan
unsurlardan biridir. Tüketicilerin ve üreticilerin ileride fiyatların yük-
selmeye devam edeceğini beklemeleri durumunda, bu beklentiler
geleceğe yönelik ücret talepleri aracılığıyla mal ve hizmet fiyatla-
rına artış olarak yansımaktadır. Maaş zammı, kira artırımı ve ticari
alım-satım sözleşmelerine konu olan ileriye dönük fiyat belirleme
gibi talepler bu duruma örnek gösterilebilir. Bu beklenti ve talep-
ler gelecekteki enflasyonu belirleyebilmektedir. Bu durum, enflas-
yon beklentilerinin kendini doğrulaması olarak adlandırılmaktadır.
Başka bir ifadeyle, ekonomik birimler, ileriye yönelik daha yüksek
enflasyon bekler ve kararlarını bu doğrultuda alırlarsa bu durum
enflasyonun yükselmesine yol açmaktadır. Ayrıca özellikle uzun süre
devam eden yüksek enflasyon enflasyon beklentilerinin de yakın
geçmişte yaşanan enflasyon gerçekleşmelerine göre belirlenmesi-
ne yol açabilir. Bu durum devam ettiği sürece, enflasyon artış oranı
geçmişe paralel bir seyir izlemeye devam edecek ve enflasyon ata-
letine neden olacaktır. Bu sebeple enflasyon beklentilerinin yöne-
tilmesi enflasyonla mücadele açısından büyük önem taşımaktadır.

28.Enflasyonla nasıl mücadele edilir?


Merkez bankaları fiyat istikrarı temel amacına yönelik olarak para
politikası araçlarını kullanmaktadır. Öte yandan, fiyat istikrarının
kalıcı şekilde sağlanması için sadece para politikası araçları yeterli
olmayabilir. Enflasyonla mücadelede merkez bankasının enflasyona
odaklı kararlı bir duruş sergilemesinin yanı sıra, uygulanan maliye
politikaları, ücret politikaları, yapısal politikalar veya beklentile-
rin enflasyon üzerindeki etkileri dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak,
enflasyonla mücadele sürecinde bütün paydaşların ortak çabasıyla
hayata geçirilecek bütüncül bir yaklaşımın, makro politikalardaki
ödünleşimleri azaltarak fiyat istikrarına daha düşük maliyetle ve ka-
lıcı olarak ulaşılması konusunda önemli katkı sağlayacaktır.

29.Fiyat istikrarı nedir? Neden önemlidir?


Fiyat istikrarı insanların yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik kararla-
rında dikkate almaya gerek duymadıkları ölçüde düşük bir enflasyon
oranını ifade etmektedir. Fiyat istikrarı, gelişmiş ülkeler için yüzde 1
ila yüzde 3 aralığındaki enflasyon oranı olarak ifade edilmektedir.
Ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanabilmesi için olmazsa olmaz bir
koşul olan fiyat istikrarı, sadece düşük enflasyon oranına ulaşmayı
değil; enflasyon oranının düşük düzeylerde sürdürülmesini de ifade
eder. Fiyat istikrarı, yüksek enflasyonun yarattığı belirsizliğin orta-
dan kalkmasına yardımcı olarak sürdürülebilir ekonomik büyümeye
ve ekonomik refaha katkıda bulunmaktadır. Ayrıca fiyat istikrarının

32 100 Soruda Merkez Bankacılığı


olmadığı bir ekonomide geleceğe ilişkin belirsizlikler toplumdaki gü-
ven duygusunu aşındırmaktadır. Günümüzde modern merkez ban-
kacılığı çerçevesinde fiyat istikrarı görevi, hükûmetlerden bağımsız
olarak örgütlenmiş merkez bankalarına verilmiştir.
Fiyat istikrarının sağlandığı bir ekonomide;
• Göreli fiyatlar kolaylıkla izlenebilir. Gelir dağılımının bozulması
önlenir. Fiyat istikrarı, yatırımcılara ve tüketicilere göreli fiyatları
kolayca karşılaştırma imkânı tanıyarak yatırım ve tüketim kararları-
nın sağlıklı bir şekilde verilmesini ve ülke kaynaklarının daha verimli
alanlara yönlendirilmesini sağlar. Böylece fiyat istikrarının sağlandığı
bir ortamda büyüme potansiyeli artar.
• Tasarruf sahipleri ve yatırımcılar enflasyon risk primi talep etmez.
Tasarruf sahipleri ve yatırımcılar yüksek enflasyonunun yaşandığı
ülkelerde yatırımlarının getirisini enflasyon riskinden korumak için
olması gerekenden daha yüksek getiri talep eder. Bu da faizlerin
yükselmesine ve dolayısıyla, yatırım maliyetlerinin artmasına neden
olur. Yüksek faizler yatırımları azaltır ve ülke kalkınmasını olumsuz
yönde etkiler. Yani, fiyat istikrarının sağlandığı bir ekonomide faiz
oranları daha düşük olur.
• Verimsiz harcama ve yatırımlar azalır. Enflasyonun yüksek ve dal-
galı olduğu ortamlarda, hane halklarının ve firmaların kaynakları-
nı henüz ihtiyaçları olmayan, ancak ileride ihtiyaç duyabilecekleri
mallar için kullanmaları, yani gereksiz mal stoklamaları, daha verimli
alanlarda kullanılacak veya tasarruf edilecek kaynakları azaltır. Fiyat
istikrarı bu tür gereksiz mal stoklamalarını azaltarak harcanan bu
kaynakların daha verimli alanlara aktarılmasına olanak verir.
• Enflasyondan korunmak için gereksiz/verimsiz uğraşlar azalır. Yük-
sek enflasyon, yatırım kararlarının çok sık değiştirilmesine, yatırım
araçları arasında harekete ve “ayakkabı eskitme maliyeti” olarak bi-
linen arama maliyetine neden olur ve zaman kaybına yol açar.
• Para ikamesi (dolarizasyon) azalır. Yüksek enflasyon, yerel paraya
olan güveni azaltarak ekonomik birimlerin daha değerli olan yaban-
cı paraları kullanmayı tercih etmelerine neden olur. Yabancı parayı
elde tutmak ise, o ülkeye faizsiz kredi verme anlamına gelir. Para
ikamesi olgusu, ülkenin emisyon kapsamında elde ettiği senyoraj
gelirlerini azaltırken, bir anlamda yabancı ülkeye maliyetsiz kaynak
sağlar.
• Gelir dağılımının bozulması önlenir. Enflasyondan en fazla sabit
gelirliler zarar görür ve gelir dağılımı kendini enflasyondan koruya-
mayan kesimlerin aleyhine bozulur. Bu kesimler genelde toplumun
alt ve orta gelir gruplarıdır. Ayrıca, enflasyondaki beklenmedik artış
sebebiyle borç verenler, azalış sebebiyle ise borç alanlar zararlı çıkar
ve bunun neticesinde gelir dağılımı bozulur. Gelir dağılımının bozul-
ması toplumsal barışı da olumsuz etkiler.
100 Soruda Merkez Bankacılığı 33
30.Enflasyon hedeflemesi rejimi nedir?
1990’lı yıllarda gelişmiş ülkelerde uygulanmaya başlanan enflasyon
hedeflemesi, ekonominin genel değişkenlerinin ve makroekonomik
göstergelerin dikkate alınarak belirli bir dönem için bir enflasyon
oranının belirlenmesi ve o hedefe yönelik bağımsız bir para politika-
sının uygulanmasıdır.
Enflasyon hedeflemesi rejiminde:
• Sayısal bir enflasyon hedefi belirlenir.
• Merkez bankası belli bir süre sonra bu hedefe ulaşacağını taahhüt
eder.
• Merkez bankası, tüm para politikası araçlarını belirlenen hedefe
ulaşmaya yönelik kullanır.
• Enflasyon hedeflemesi rejiminin en önemli unsuru beklentilerin
iyi yönetilmesi ve etkin iletişim politikasıdır.
Enflasyon hedeflemesi rejiminin ön koşulları şunlardır:
• Fiyat istikrarı amacına sıkı bir biçimde bağlılık
• Bağımsız, hesap verebilir ve güvenilir bir merkez bankası
• Güçlü ve gelişmiş finansal piyasalar
• Düşük mali baskınlık
• Teknik altyapının sağlanması

31.Merkez Bankasının enflasyon hedefi nedir? Hedefler nasıl be-


lirlenir?
Merkez Bankasının orta vadeli enflasyon hedefi yüzde 5’tir. Enflas-
yon hedefleri Merkez Bankası ve hükûmet tarafından üç yıllık bir
dönemi kapsayacak şekilde birlikte belirlenir ve ilan edilir. Ancak,
söz konusu hedeflere ulaşılmasında uygulanacak para politikasını
ve kullanılacak para politikası araçlarını belirleme yetkisi yalnızca
Merkez Bankasının sorumluluğundadır; yani, Merkez Bankası araç
bağımsızlığına sahiptir.

32.Merkez Bankası enflasyon tahminlerini nasıl oluşturur? Mer-


kez Bankasının enflasyon tahminlerine nereden ulaşılabilir?
Merkez Bankası, enflasyon tahminlerini yaparken, toplam arz-talep
dengesi, maliye politikasına ilişkin göstergeler, parasal göstergeler
ve kredi büyüklükleri, ücret, istihdam, birim maliyet, verimlilik ge-
lişmeleri, kamu ve özel sektör fiyatlama davranışları, geçmiş dönem
enflasyon gerçekleşmeleri, enflasyon beklentileri, döviz kurları ve
bunları etkileyebilecek gelişmeler ve olası dışsal şokların analizi gibi
pek çok parametrenin dikkate alındığı ekonometrik modeller kulla-
narak oluşturur. Bunu oluştururken geçmiş dönem enflasyonunu,

34 100 Soruda Merkez Bankacılığı


beklentileri, girdi fiyatları tahminlerini ve çıktı açığını göz önüne alır.
Merkez Bankasının cari yıl ve takip eden iki yıla ilişkin enflasyon tah-
minleri yılda dört defa yayımlanan Enflasyon Raporunda açıklanır.
Önceki rapor dönemine göre enflasyon tahminlerinde değişiklik
olması halinde yeni tahmin, değişikliğe sebep olan unsurlar açıkla-
narak yayımlanır.

33.Çekirdek enflasyon nedir? Neden takip edilir?


Çekirdek enflasyon, enflasyonun geçici etkilerden arındırılmış kalıcı
kısmıdır. Belirli ürünlerin endeksten dışlanması, istatistiksel analiz
ve modele dayalı yöntemler çekirdek enflasyonun hesaplanmasın-
da sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak en yaygın takip edilen çekirdek
enflasyon göstergeleri dışlama yöntemiyle elde edilenlerdir. Bu
amaçla, dışsal etkilere (enerji fiyatları, mevsimsel koşullar, maliye
politikası vs) daha açık olan ve geçici nitelikler taşıyabilen, enerji,
temel gıda maddeleri fiyatları ve dolaylı vergiler bu tür enflasyon
hesaplamalarında dışlanan başlıca unsurlardır.
Geleneksel fiyat endeksleri, enflasyonun temel eğilimini, dönem-
sel ve mevsimsel etkileri ve bir süre sonra etkisini kaybedecek olan
“gürültü” olarak adlandırılan terimlerin tamamını kapsamaktadır.
Bu nedenle merkez bankaları, geleneksel fiyat endekslerinden yola
çıkarak enflasyondaki temel eğilimi yakalamaya yönelik düzenle-
meleri yapmak suretiyle “çekirdek enflasyon”u verecek yeni fiyat
endeksleri oluşturmaktadırlar. Çekirdek enflasyon kullanımındaki
amaç, fiyatlar genel seviyesindeki değişimi sürekli kılan unsurları
tespit etmektir. Her ne kadar enflasyon hedefi manşet TÜFE enf-
lasyonu üzerinden belirlense de, daha gerçekçi politika kararları
alınabilmesi için çekirdek enflasyon göstergelerinin seyri de dikkate
alınmaktadır.
Özellikle, enflasyon hedeflemesine yönelen ülkelerde tek bir çe-
kirdek enflasyon göstergesi yerine, tüm hesaplama yöntemlerinin
avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurularak farklı yollarla
hesaplanmış alternatif endeksler takip edilmektedir.
Türkiye için sürekli dışlama yöntemine dayanan çekirdek gösterge-
ler TÜİK tarafından Özel Kapsamlı TÜFE Göstergeleri adıyla yayım-
lanmaktadır.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 35


Özel kapsamlı TÜFE göstergeleri:
• A. Mevsimlik ürünler hariç TÜFE
• B. İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içecekler ve tütün ile
altın hariç TÜFE
• C. Enerji, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri
ve altın hariç TÜFE
• D. İşlenmemiş gıda, alkollü içecekler ve tütün ürünleri hariç TÜFE.

34.TÜFE ve ÜFE arasındaki ilişki nedir?


TÜFE, hane halklarının tüketimine yönelik mal ve hizmet fiyatlarının
zaman içindeki değişimini ölçmektedir. Yİ-ÜFE ise belirli bir referans
döneminde ülke ekonomisinde üretimi yapılan ve yurt içine satışa
konu olan ürünlerin üretici fiyatlarını zaman içinde karşılaştırarak
fiyat değişimlerini ölçen fiyat endeksidir.
TÜFE’de tüketicilerin mal ve hizmet satın alırken karşılaştıkları fiyat-
lar esas alınırken, ÜFE’de üreticilerin üretim aşamasında karşı kar-
şıya kaldığı hammadde veya ara madde fiyatları esas alınmaktadır.
Dolayısıyla ÜFE, bir ekonomide üretilen ürünlerin vergiler hariç satış
fiyatlarını kapsar ve tüketici fiyatları üzerindeki maliyet yönlü etkile-
ri ölçmesi nedeniyle para politikası uygulamasında önem taşır.
Üretici fiyatlarındaki artışın, tüketici fiyatları üzerinde etkili olma-
sı beklenir. Ancak bazen kapsam farklılığı nedeniyle iki değişkenin
seyri farklılaşabilir. ÜFE, döviz kuru ve ithal girdi mallarının fiyatla-
rından daha fazla etkilenmesi nedeniyle TÜFE’ye göre daha dalgalı
seyreder.

35.Politika faiz oranı ne anlama gelmektedir?


Merkez bankalarının resmi faiz oranları yoluyla para arzı ve kısa va-
deli faiz oranları üzerinde kontrol yeteneği vardır. Merkez bankaları,
bankaların ihtiyaç duyduğu likiditeyi sağlamak için bankalara ver-
diği kısa vadeli borçların ve fazla likiditeyi çekmek amacıyla yaptığı
borçlanmanın faiz oranlarını kendisi belirler. Merkez bankaları bu
faiz oranını belirleyerek iktisadi faaliyet ve fiyatlar genel seviyesini
etkilemeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle bu faiz oranına politika faiz
oranı denilmektedir.
Merkez Bankasının kullandığı politika faiz oranı, bir hafta vadeli repo
işlemlerinde uygulanan faiz oranıdır. Politika faizlerine ilişkin karar-
lar PPK tarafından alınır. Faiz kararları alınırken, orta vadeli bir bakış
açısıyla, gelecek dönem enflasyon görünümüne odaklanılır. Ayrıca,
dışsal şokların enflasyon üzerindeki geçici etkilerine anında tepki
verilmemesi ve orta vadeli hedeflere vurgu yapılarak politika tepki-
sinin zamana yayılması ilkesi benimsenir. Bu çerçevede, PPK faiz ka-

36 100 Soruda Merkez Bankacılığı


rarı alırken, toplam arz-talep dengesi, maliye politikasına ilişkin gös-
tergeler, parasal göstergeler ve kredi büyüklükleri, ücret, istihdam,
birim maliyet, verimlilik gelişmeleri, kamu ve özel sektör fiyatlama
davranışları, enflasyon beklentileri, döviz kurları ve bunları etkile-
yebilecek gelişmeler, olası dışsal şokların analizi ve Merkez Bankası
bünyesindeki ekonomik tahmin sisteminden elde edilen projeksi-
yonları içeren geniş bir bilgi kümesinden yararlanılır.
Günümüzde Merkez Bankası bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını
politika faizi olarak kullanmaktadır.

36.Merkez bankasının faizlerde bir değişikliğe gitmesi ekonomiyi


nasıl etkiler?
Merkez bankaları tarafından uygulanan para politikalarının toplam
arz üzerindeki doğrudan etkisi nispeten daha sınırlıyken ekonomi
üzerindeki asıl etkisi toplam talep aracılığıyla ortaya çıkmaktadır. Di-
ğer yandan, para politikaları uzun vadede fiyatlar genel seviyesinin
temel belirleyicisi iken talep ve çıktı açığının kısa dönemli dalgalan-
maları üzerinde de etkilidir.
Merkez bankalarının uyguladığı para politikalarının ekonomiye
nasıl bir süreç ve yoğunlukla etki ettiği; parasal değişkenlerin top-
lam talebi, çıktı açığını ve enflasyonu hangi kanallarla ve ne ölçüde
etkilediği “parasal aktarım mekanizması” ile açıklanmaktadır. Bu
mekanizmaya göre, merkez bankası faiz oranında yapılan değişiklik
enflasyon üzerindeki etkisini dört kanaldan gösterir:
• Faiz Kanalı: Merkez bankası, borç paranın marjinal maliyetini de-
ğiştirerek tüketicilerin nakit akımlarını ve tüketim kararlarını; üreti-
cilerin ise yatırım ve harcama kararlarını etkiler. Merkez bankası bu
şekilde ekonomideki toplam talebi değiştirmektedir.
Faiz kanalının işleyişi, kısa vadeli faiz oranında bir değişiklikle başla-
makta ve bu değişikliğin finansal piyasalardaki arz ve talep mekaniz-
maları aracılığıyla orta ve uzun dönem faiz oranlarına yansımasıyla
sonuçlanmaktadır.
• Varlık Fiyatları Kanalı: Piyasa faiz oranları aynı zamanda banka-
lardan alınan kredi miktarının ve hisse senedi, döviz gibi varlıkların
fiyatlarının değişmesine yol açar.
o Genişletici para politikası sonucu bankaların rezervleri ve mev-
duatları artacağından verebilecekleri kredi miktarı yükselecektir.
Kredi miktarındaki bu artış firmaların yatırım harcamalarının artma-
sına yol açacak ve toplam talep üzerinde genişletici etki yaratacaktır.
o Merkez bankaları faiz oranlarını düşürdüğünde, tahvil getiri-
leri azalacağından hisse senetlerine olan talep artacak; bu da hisse
senetlerinin fiyatını yükseltecektir. Bu gelişmeler sonucu firmaların
piyasa değeri firma maliyetine oranla yükseleceğinden yatırım ve
üretim artacaktır.
100 Soruda Merkez Bankacılığı 37
• Döviz Kuru Kanalı: Parasal genişlemenin olduğu bir ekonomide
yurt içi reel faiz oranları düşeceğinden portföy yatırımcıları için o
ülkede yatırım yapmak daha az kârlı olacak ve ülkeden sermaye çı-
kışı görülecektir. Bunun sonucunda ulusal paranın değeri düşmeye
başlayacaktır.
Döviz kurlarının yükselmesi ithal malların fiyatlarını ulusal para cin-
sinden artırarak enflasyonun doğrudan yükselmesine de sebep ola-
bilecektir. Ayrıca, ithal malları fiyatlarının yükselmesi, toplam arzın
azalmasına ve devamında fiyatlar seviyesinde artışa neden olacaktır.
• Beklentiler Kanalı: Beklentiler kanalı, ekonomik birimlerin gelecek
dönemlere ilişkin başta enflasyon olmak üzere ekonomik şartlar-
da yaşanmasını bekledikleri değişimler aracılığıyla çalışan aktarım
kanalıdır. Faiz oranlarına ilişkin kararlar aynı zamanda beklentileri,
beklentiler de ileriye dönük kararları etkiler.
Ekonomide faiz oranlarında yapılan değişikliğe uyumun sağlanması
zaman alır. Ayrıca, parasal aktarım mekanizmasının işleyişi ülkeler
arasında farklılıklar gösterir.

37.Çıktı açığı nedir? Merkez bankaları çıktı açığını neden takip


eder?
Bir ekonomide tüm üretim faktörlerinin normal kapasite ile katıl-
ması halinde ulaşılacak üretim seviyesi, o ekonomideki potansitel
çıktı düzeyini verir. Çıktı açığı, bir ekonomide gerçekleşen çıktı ile o
ülkenin potansiyel çıktısı arasındaki farktır. Gerçekleşen çıktı potan-
siyel çıktıdan fazla ise pozitif çıktı açığı, gerçekleşen çıktı potansiyel
çıktıdan küçükse negatif çıktı açığı vardır.
Çıktı açığı ile enflasyon arasında bir ilişki vardır. Bir ekonominin uzun
süre pozitif çıktı açığı vermesine ise ekonominin ısınması denir. Eko-
nomi potansiyel üretim seviyesindeyken, talebin artmaya devam
etmesi halinde, ekonomi kapasitesinin üzerinde üretim yapmaya
zorlandığı için girdi maliyetleri artar ve fiyatlar genel seviyesi yükse-
lir. Pozitif çıktı açığı bu yüzden merkez bankaları açısından enflasyo-
nist baskıya yol açması nedeniyle önemli bir göstergedir.

38.Getiri (verim) eğrisi nedir?


Getiri eğrisi aynı risklilik düzeyinde, aynı ölçüde likit ve aynı şekilde
vergilendirilen ama vadeleri farklı olan tahvillerin verimleri arasın-
da zamanın belli bir noktasındaki ilişkiyi gösterir. Bir başka deyişle,
getiri eğrisi bir yatırım aracının çeşitli vadeleri ile bu vadelerdeki
getirileri arasındaki ilişkiyi gösterir. Getiri eğrisinin yatay ekseninde
vadeler, dikey ekseninde ise getiri yer almaktadır.
Getiri eğrileri pozitif eğimli, negatif eğimli veya düz olabilmektedir.
Bu eğrinin pozitif (negatif) eğimli olması, uzun vadeli tahvillerin fa-

38 100 Soruda Merkez Bankacılığı


izlerinin kısa vadeli tahvillerin faizlerinden daha yüksek (düşük) ol-
duğunu gösterir. Pozitif eğimli bir getiri eğrisinin eğiminin zaman
içinde artmasına dikleşme, azalmasına ise düzleşme denir.
Getiri eğrisinin eğimini belirleyen unsurlardan biri enflasyon bek-
lentileridir. Bu nedenle getiri eğrisinin düzleşmesi ya da negatif
eğimli bir getiri eğrisi, geleceğe yönelik enflasyon beklentilerinde
azalma olarak yorumlanabilir. Bu anlamda düz eğimli veya eğimi
azalan bir getiri eğrisi, merkez bankasının sıkı para politikası uygula-
dığının bir göstergesi olarak algılanabilir.

39.Nominal ve reel faiz nedir?


Faiz, tasarruf sahibinin, tasarrufunu ihtiyacı olana belirli süre için
kullandırmasının karşılığı olarak aldığı bedeldir.
Piyasalarda iki tür faizden bahsedilir. Bunların birincisi finansal sis-
temde borç alıp verirken karşılaşılan faiz olan nominal faiz oranıdır.
Nominal faiz oranları risk primi ve beklenen enflasyonu içerir. Risk
primi ise temerrüt riski, likidite riski ve vade riskinden oluşur. Diğeri
ise nominal faizin enflasyona göre ayarlanması yoluyla hesaplanan
reel faizdir. Reel faiz, nominal faizin beklenen enflasyondan arındı-
rılmasıyla hesaplanır.

40.Phillips Eğrisi neyi gösterir?


Yeni Zelandalı iktisatçı A.W Phillips tarafından geliştirilen Phillips Eğ-
risi bir ekonomide enflasyon ile işsizlik arasında ters yönlü bir ilişki
olduğunu anlatır. Phillips (1958), ücretler ve işsizlik oranı arasında
uzun dönemli, negatif ve doğrusal olmayan bir ilişki olduğunu gös-
termiştir.
Orijinal Phillips Eğrisi, enflasyon beklentilerini içermemekte olup
yalnızca işsizlik ve enflasyon arasındaki ilişkiye odaklanır. 1960’lı
yılların sonlarına doğru, Edmund Phelps (1967) ve Milton Fried-
man’ın (1968) bu ilişkiyi kuramsal olarak sorgulaması sonucunda
Beklentilerle Güçlendirilmiş Phillips Eğrisi ortaya çıkmıştır. Phelps ve
Friedman, orijinal Phillips eğrisinin işaret ettiği gibi fiyatlar ve işsizlik
arasında uzun vadeli bir ilişkinin olmadığı görüşünü savunmuştur.
Bu görüşün temelinde, Friedman tarafından ileri sürülen “doğal iş-
sizlik” kavramı yatmaktadır:
π= πe― α(u―un )

100 Soruda Merkez Bankacılığı 39


Yukarıdaki eşitlikte π enflasyon oranını, πe enflasyon oranı beklen-
tisini, u işsizlik oranını ve un doğal işsizlik oranını göstermektedir.
Eşitlik, ekonomik birimler enflasyonu doğru tahmin ettiklerinde iş-
sizliğin doğal seviyesinde olduğunu göstermektedir.
Beklentilerle Güçlendirilmiş Phillips Eğrisi, enflasyon ile işsizlik ara-
sındaki ödünleşimin ancak belli şartlar altında gerçekleşebilmesi
nedeniyle eleştirilmiştir. Sargent (1968, 1973) ve Wallace (1968),
rasyonel beklentilerin geçerli olması durumunda enflasyon ve işsiz-
lik arasındaki ödünleşmeden kısa vadede faydalanabilmek için para
otoritesinin bir politika sürprizi yapması gerektiğini öne sürmüşler-
dir. Yani kısa dönemde düşük işsizlik oranı, yüksek enflasyona neden
olurken bu durum beklenmeyen enflasyonun bir sonucudur. Uzun
dönem de ise enflasyon beklentilerinin ayarlanması nedeniyle bu
eğri dikeydir ve enflasyon ile işsizlik arasında sürekli bir ödünleşme-
nin olamayacağını ifade etmektedir.
Daha sonra ortaya çıkan Yeni Keynesyen Phillips Eğrisi, mevcut dö-
nemdeki ekonomik aktivite ve enflasyonun, para politikasının hem
bugünkü hem de gelecek dönemdeki seyrine dair beklentilerden
etkilendiği ortaya koyar:
πt= βEt πt+1― θyt
Yukarıdaki eşitlikte πt cari dönemdeki enflasyon seviyesini,
Et πt+1t+1 dönemine ilişkin enflasyon beklentisini, yt ise çıktı açığını
ifade etmektedir
Yeni Keynesyen Phillips Eğrisini ayırt eden unsur, enflasyon dinamik-
lerinin geleceğe yönelik beklentileri de içermesi nedeniyle ileriye
dönük bir bakış açısıyla oluşturulmasıdır.

41.Enflasyonist atalet (Inertia) neyi ifade eder?


Enflasyonist atalet enflasyonu düşürmek için uygulanan para ve
maliye politikasına rağmen, iktisadi karar alıcıların enflasyon bek-
lentilerini geçmiş döneme dayalı oluşturması sebebiyle fiyatların
aşağı yönde direnç göstermesidir.

42.Fisher etkisi/hipotezi nedir?


Irwing Fisher (1930) parasal genişlemenin nominal faiz oranını ‘Fis-
her etkisi’ ile nasıl artırdığını göstermiştir. Fisher’a göre piyasaların
etkin olduğu durumda nominal faiz oranı, reel faiz oranı ile bekle-
nen enflasyonun toplamına eşittir.
i= r+πe
Yukarıdaki eşitlikte i nominal faiz oranını, r reel faiz oranını, πe enf-
lasyon oranı beklentisini göstermektedir.

40 100 Soruda Merkez Bankacılığı


Fisher Hipotezine göre para arzındaki uzun dönemli büyüme enflas-
yonda ve nominal faiz oranlarında tam olarak bir uyarlanmaya yol
açacağı için, reel faiz oranları uzun dönemde sabit kalacaktır.

43.Taylor kuralı nedir?


Taylor kuralı, Amerikalı iktisatçı John Taylor tarafından geliştirilmiş,
merkez bankalarının politika faizlerini gerçekleşen ve hedeflenen
enflasyon ile gerçekleşen ve potansiyel çıktı düzeyi arasındaki fark
ile aynı yönde değiştirmesini öngören bir kuraldır.
it= πt+ rt*+ az (πt― πt* )+ ay (yt― y)
Yukarıdaki eşitlikte it politika faizini, πt ise enflasyon oranını, rt*
hedeflenen denge reel faiz oranını, πt* hedeflenen enflasyonu, yt
gerçekleşen GSYİH’yi, y ise potansiyel GSYİH’yi göstermektedir.
Günümüzde merkez bankaları para politikasını Taylor kuralına göre
şekillendirmemekte, bu kuralı sadece bir yol gösterici olarak kullan-
maktadır.

44.Genişletici ve sıkılaştırıcı para politikası ne anlama gelir?


Genişletici para politikası, merkez bankalarının ellerindeki para po-
litikası araçlarını piyasadaki toplam talebi artırmaya yönelik olarak
kullanmasıdır. Sıkılaştırıcı para politikası ise merkez bankalarının
para politikası araçlarını piyasada faiz oranlarını yükseltmek yoluyla
toplam talebi azaltıcı yönde kullanması anlamına gelmektedir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 41


42 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Türk Lirası Piyasası İşlemleri
45.APİ nedir?
APİ, Merkez Bankasının para politikası hedefleri çerçevesinde, para
arzının ve ekonominin likiditesinin etkin bir şekilde düzenlenmesi
amacıyla gerçekleştirdiği işlemlerdir.
Örneğin Merkez Bankası, para arzını APİ ile arttırmayı amaçlar ise
repo veya doğrudan alım işlemleriyle piyasaya likidite sağlar.
APİ’de Merkez Bankası,
• Geri alım vaadi ile satım (Ters Repo),
• Doğrudan (kesin) satım,
• Geri satım vaadi ile alım (Repo),
• Doğrudan (kesin) alım,
yapabilir.
Mevcut uygulamada, likidite senetleri ihraç ve erken itfa işlemleri
dışındaki işlemler, Türk lirası cinsi Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS)
veya HMVKŞ tarafından ihraç edilen Türk lirası cinsi kira sertifikaları
karşılığı gerçekleştirilir.
Merkez Bankası tarafından başvurulacak APİ ile bu işlemlerle ilgili
usul ve esaslar, APİ’ye konu olacak yüksek likiditeye sahip ve az riskli
araçlar Bankaca belirlenir.
Merkez Bankası uygulanan para politikası çerçevesinde geçici ya da
kalıcı likidite fazlası ya da açığı olması durumlarında APİ’yi etkin ve
esnek bir şekilde kullanabilmektedir.

46.Kesin alım ve kesin satım nedir?


Kesin (Doğrudan) Alım: Bu işlem, tedavülde bulunan kıymetlerin,
işlem tarihinde belirlenmiş fiyat üzerinden işlem valöründe Merkez
Bankasınca APİ yapmaya yetkili kuruluşlardan satın alınması işle-
midir. Genellikle, piyasada kalıcı likidite sıkışıklığı olduğunda tercih
edilen bir APİ çeşididir.
Merkez Bankasınca satın alınan kıymetlerin bedeli işlem valörün-
de, kıymet ilgili Merkez Bankası hesaplarına aktarıldığında, ilgili ku-
ruluşların Elektronik Fon Transferi (EFT) hesaplarına ya da Merkez
Bankası nezdindeki mevduat hesaplarına alacak kaydedilerek, kuru-
luşlara kalıcı likidite sağlanır.
Kesin (Doğrudan) Satım: Bu işlem, APİ portföyündeki mevcut kıy-
metlerin, işlem tarihinde belirlenmiş fiyat üzerinden işlem valö-
ründe Merkez Bankasınca APİ yapmaya yetkili kuruluşlara satılması
işlemidir. Genellikle piyasada kalıcı likidite fazlası olduğunda tercih
edilen bir APİ çeşididir.
100 Soruda Merkez Bankacılığı 43
Satılan kıymetlerin bedeli Merkez Bankasının ilgili hesabına yatırıl-
dığında, kıymetler satın alan kuruluşların EMKT sistemindeki ya da
Merkez Bankası İstanbul Şubesi nezdindeki serbest depolarına akta-
rılır. Böylece, ilgili kuruluşların toplam rezervleri kalıcı olarak azaltılır.

47.Repo ve ters repo işlemleri nedir?


Repo işlemleri, genellikle piyasada geçici likidite sıkışıklığı yaşandığı
zaman, bankacılık sistemi likiditesinin kısıtlı bir süre için artırılması
amacıyla yapılır.
“Repurchase Agreement” teriminin kısaltması olan repo, bir men-
kul kıymetin geri satım vaadiyle alımı sözleşmesidir.
Bu çerçevede Merkez Bankası; APİ yapmaya yetkili kuruluşlardan,
ileri bir tarihte geri satmak taahhüdüyle kıymet alır. Söz konusu kıy-
met, işlem sırasında belirlenen fiyat üzerinden alınır. Kıymetin geri
satım fiyatı, alış işleminin yapıldığı tarihte belirlenir. İşleme taraf ku-
ruluş, işlem vadesinde kıymeti geri satın almayı taahhüt eder.
Ters repo işlemleri; genellikle piyasada geçici likidite fazlası yaşandı-
ğı durumlarda, gerekli olmayan likiditenin çekilmesi amacıyla yapılır.
Merkez Bankası; portföyündeki kıymetleri, APİ yapmaya yetkili ku-
ruluşlara işlem tarihinde sözleşme yaparak işlem sırasında belirle-
nen fiyat üzerinden, ileri bir tarihte geri almak taahhüdüyle satar.
Söz konusu kıymet, işlem sırasında belirlenen fiyat üzerinden satılır.
Kıymetin geri alım fiyatı, satış işleminin yapıldığı tarihte belirlenir.
İşleme taraf kuruluş, işlem vadesinde kıymeti geri satmayı taahhüt
eder.

48.Likidite senedi ihracı ve erken itfası nedir?


Merkez Bankası para politikasının etkinliğini artırmak amacıyla, pi-
yasadaki fazla likiditenin çekilmesine yönelik olarak kullanılacak bir
araçtır. Merkez Bankası Kanunu’nun 52. maddesine göre, Merkez
Bankası, kendi nam ve hesabına vadesi 91 günü geçmeyen likidite
senetleri ihraç edebilir.
Likidite senetleri ikincil piyasada da alınıp satılabilir. Merkez Ban-
kası, gerekli gördüğü hallerde likidite senetlerini geri satın alabilir;
diğer bir deyişle, erken itfa edebilir.
Sadece APİ’nin etkinliğinin artırılması amacıyla gerekli görüldüğü
zaman ihraç edilen likidite senetleri, alternatif bir yatırım aracı ola-
rak görülmemelidir.

44 100 Soruda Merkez Bankacılığı


49.Merkez Bankası APİ‘yi hangi yöntemlerle gerçekleştirir?
APİ, piyasa koşulları dikkate alınarak, kotasyon veya ihale yöntemiy-
le gerçekleştirilebilir. İşlemlerin hangi yöntemle gerçekleştirileceği
Merkez Bankasınca belirlenir.
Kotasyon yönteminde;
• Kesin alım/satım ve likidite senetleri ihraç/erken itfa işlemlerinde
alımı ve satımı yapılacak kıymetlerin tanım ve fiyatları,
• Geri satım vaadi ile alım ve geri alım vaadi ile satım işlemlerinde
ise vade ve faiz / getiri oranları
ile bu işlemlere ilişkin işlem tutarları Merkez Bankasınca belirlenir.
İşlem yapmaya yetkili kuruluşlar, isterlerse Merkez Bankasınca be-
lirlenecek fiyatlardan/faiz/getiri oranlarından söz konusu işlemleri
gerçekleştirebilirler.
Merkez Bankası, işlem fiyatlarının/faiz/getiri oranlarının piyasa ko-
şullarına göre belirlenmesi amacıyla işlemlerini ihale yöntemi ile
gerçekleştirebilir. Merkez Bankası, aşağıdaki ihale yöntemlerinde,
ihale miktarını önceden ilan edebileceği gibi, teklifler alındıktan
sonra da belirleyebilir.
İhale yöntemleri şunlardır:
• Miktar ihalesi
• Son fiyat ihalesi
• Geleneksel ihale yöntemi

50.Merkez Bankasının APİ portföyünde neden DİBS ve HMVKŞ


tarafından ihraç edilen kira sertifikası bulunur?
Merkez Bankasının, her türlü likidite durumunu dikkate alarak; Bor-
sa İstanbul (BIST) Repo-Ters Repo Pazarı ve Bankalararası Repo-Ters
Repo Pazarındaki faiz oranlarını kontrol edebilmesi, sistemin fon-
lama ihtiyacını yönetebilmesi, likidite yönetimi araç çeşitliliğini ve
operasyonel esnekliğini koruyabilmesi için teknik nedenlerle APİ
portföyünde yeterli miktarda DİBS ve HMVKŞ tarafından ihraç edi-
len Türk lirası cinsi kira sertifikası bulundurması gerekmektedir.

51.Merkez Bankası tarafından bankalara sağlanan hazır imkânlar


nelerdir?
Hazır imkânların genel çerçevesi, Merkez Bankası Kanunu’nun 40.,
52. ve 56. maddeleriyle belirlenmiştir.
Hazır imkânlar; Merkez Bankası tarafından, para politikası hedefleri
çerçevesinde, para arzının ve ekonomi likiditesinin etkin bir şekilde
düzenlenmesi amacıyla yapılır. Bu çerçevede, Merkez Bankası ban-
kalara belirli faiz oranlarından kısa vadeli Türk lirası borç alma ve
verme imkânı sağlar.
100 Soruda Merkez Bankacılığı 45
Türkiye’de nihai kredi mercii statüsü ile Merkez Bankası, ödeme
sisteminde aksama yaratan geçici likidite sıkışıklıklarını ve finansal
piyasaların etkin bir şekilde çalışmasını engelleyen teknik kaynak-
lı ödeme sorunlarını gidermek için kredi imkânı da sağlar. Merkez
Bankası tarafından bankalara sağlanan hazır imkânlar şunlardır:
• Türk Lirası Depo Borç Alma ve Borç Verme
• Geç Likidite Penceresi
• Gün İçi Likidite
• BIST Bünyesinde Gerçekleştirilen Repo ve Ters Repo
• Piyasa Yapıcısı Bankalara Sağlanan Likidite

52.Bankalararası Para Piyasası (BPP) nedir? BPP'nin işlevi nedir?


Merkez Bankası bünyesinde faaliyet gösteren BPP, bankalar arasın-
daki rezerv hareketlerini teşvik etmek, bankacılık sisteminde kay-
nakların daha verimli kullanılmasını sağlamak ve kısa vadede nakit
fazlası olup bunu değerlendirmek isteyen bankalar ile kısa vadeli
nakit ihtiyacı bulunup bu ihtiyacını uzun dönemli varlıklarını elden
çıkarmadan karşılamak isteyen bankaların birbirleriyle karşılaşması-
nı sağlamak amacıyla 2 Nisan 1986 tarihinde kurulmuştur. Merkez
Bankası 2002 yılında söz konusu piyasadaki aracılık faaliyetlerine
son vermiş olup, bu tarihten itibaren BPP’de yalnızca kendisinin ta-
raf olduğu işlemleri gerçekleştirmektedir.

53.Borç alabilme limiti nedir?


BPP'de işlem yapmak isteyen her banka için Merkez Bankası bünye-
sindeki BPP’den borç alabileceği en fazla miktar belirlenmiş ve bu
miktarların toplamı bir sınır içinde tutulmuştur.
Her banka, kendisi için saptanan limit tutarının belirlenen oranda
fazlası kadar teminat bulundurmak zorundadır. Merkez Bankasına
güvence olarak verilen tüm teminatların o günkü değeri esas alın-
maktadır.

54.Türk lirası depo alım ve satım işlemi nedir?


Merkez Bankasının belirli vadeler için gün içinde ilan ettiği
faiz oranlarından Türk lirası borç almak veya borç vermek iste-
yen bankaların Merkez Bankası ile gerçekleştirdikleri mevduat
işlemleridir.
Depo imkânı, Merkez Bankası bünyesinde faaliyet gösteren BPP'de
sağlanır.

46 100 Soruda Merkez Bankacılığı


55.Geç likidite penceresi nedir?
Geç likidite penceresi; Merkez Bankasının nihai kredi mercii sıfatıy-
la, gün sonunda ödeme sistemlerinde ortaya çıkabilecek sorunların
önlenmesi için bankalara geçici nitelikteki likidite ihtiyaçlarını karşı-
lamaları için teminatları karşılığında sağladığı Türk lirası borçlanma
imkânıdır.
Merkez Bankasının nihai kredi mercii statüsüyle sağladığı geç likidi-
te penceresi ile söz konusu bankalar, likidite fazlalarını değerlendir-
me olanağına da sahiptir.

56.Gün içi likidite (GİL) imkânı nedir?


GİL imkânı; bankacılık sisteminde gün içinde acil Türk lirası fon ih-
tiyaçlarının karşılanabilmesi ve ödeme sisteminde oluşabilecek tı-
kanıklıkların giderilebilmesi amacıyla, Merkez Bankası tarafından
bankalara sağlanan bir Türk lirası borçlanma olanağıdır.
Bankalar bu imkân ile limitleri çerçevesinde ve teminatları karşılı-
ğında, faizsiz olarak gün sonunda geri ödeme şartı ile Merkez Ban-
kasına borçlanabilir.

57.Merkez Bankası tarafından APİ ve hazır imkânlar için teminat


olarak kabul edilen kıymetler hangileridir?
APİ yapmaya yetkili kuruluşlar, Merkez Bankası ile geri satım vaadi
ile alım işlemi yapabilmek için APİ teminatı bulundurmakla yüküm-
lüdürler. Merkez Bankası tarafından sağlanan hazır imkânlardan
faydalanmak için de aynı şekilde teminat bulundurmak gereklidir.
Teminat olarak kabul edilecek kıymetler aşağıdaki gibidir:
a) DİBS
b) HMVKŞ tarafından yurt içinde ve yurt dışında ihraç edilen kira
sertifikaları
c) Merkez Bankası likidite senetleri
d) Döviz ve efektif depoları
e) Yabancı devletler ve hazinelerince ihraç edilmiş bono ve tahviller
f) Hazine ve Maliye Bakanlığınca ihraç edilmiş Eurobondlar
g) Vade yapıları ve özellikleri Merkez Bankası İdare Merkezince de-
ğerlendirilerek kabul edilecek olan Uluslararası İslami Likidite Yöne-
timi Şirketi (IILM) tarafından ihraç edilen kıymetler (IILM kıymetleri)
h) Altın Depoları

100 Soruda Merkez Bankacılığı 47


58.Piyasa Yapıcılığı ne demektir?
Devlet iç borçlanma senetleri piyasa yapıcılığı sistemi, Hazinenin
borçlanmasını kolaylaştırmak için düşünülmüştür. Hazine ve Maliye
Bakanlığı para piyasasında yapacağı nakit işlemlerini Piyasa Yapıcı-
ları ile gerçekleştirir. Devlet iç borçlanma senetleri piyasa yapıcılığı
sisteminin esasları ve Piyasa Yapıcısı kuruluşlar Hazine ve Maliye
Bakanlığı tarafından belirlenir.

59.Piyasa Yapıcıya sağlanan haklar ve Piyasa Yapıcının yükümlü-


lükleri nelerdir?
Piyasa Yapıcıya sağlanan haklar şunlardır:
1) Piyasa Yapıcı “Türk DİBS Piyasa Yapıcısı” unvanını kullanabilir.
2) Piyasa Yapıcı, ihalelere teminatsız katılır. İhaleyi kazanıp yüküm-
lülüklerini yerine getirmeyen Piyasa Yapıcıya, takip eden ihalelerde
diğer yatırımcılara uygulanan cezai teminat şartları uygulanır.
3) Piyasa Yapıcı, ihalelerde rekabetçi olmayan teklif verebilir. Reka-
betçi olmayan tekliflerin karşılanması yoluyla yapılacak toplam ihraç
tutarı ihaleye ilişkin üst limitin yüzde 30’unu aşamaz. Piyasa Yapıcı-
nın vereceği rekabetçi olmayan teklif tutarı söz konusu yöntemle
yapılacak azami satış tutarını aşamaz. İhale için üst limit ilan edil-
memişse, Bakanlık herhangi bir oran açıklamadan uygun gördüğü
miktarda satış yapabilir.
4) Bakanlık, para piyasalarında yapacağı nakit işlemlerini Piyasa Ya-
pıcılar ile gerçekleştirir.
Piyasa Yapıcının yükümlülükleri şunlardır:
1) Piyasa Yapıcı Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ihale yoluyla
ihracı programlanan veya ihraç edilen DİBS’lerin net tutarının Ba-
kanlık tarafından belirlenen belli bir oranını birincil piyasadan al-
makla yükümlüdür.
2) Piyasa Yapıcı ikincil piyasada likiditeyi sağlamakla yükümlüdür. Bu
amaçla, Piyasa Yapıcı, BIST Borçlanma Araçları Piyasasında (BAP),
ölçüt ihraçlar için asgari 3 ay süreyle alım-satım kotasyonu verir.
3) Piyasa Yapıcı, Bakanlığın genel ekonomi veya mali piyasalar hak-
kında talep edeceği araştırma, rapor, anket, mali veriler ve benzeri
bilgileri hazırlar ve belirlenen süre içerisinde Bakanlığa iletir. Bakan-
lığa iletilen bu bilgiler Piyasa Yapıcı tarafından istendiği takdirde Ba-
kanlık tarafından gizli tutulur.
4) Piyasa Yapıcı, birincil piyasada rekabeti bozacak şekilde, diğer
Piyasa Yapıcılar veya katılımcılarla anlaşamaz ve ortak hareket ede-
mez.

48 100 Soruda Merkez Bankacılığı


60.DİBS piyasalarında Merkez Bankasının rolü nedir?
Merkez Bankası, Merkez Bankası Kanunu ile 4749 sayılı Kamu Fi-
nansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun çer-
çevesinde Hazinenin mali ajanı sıfatıyla Hazine adına, DİBS ihaleleri-
ni fiilen gerçekleştirmekle yükümlüdür.
İhale yolu ile ihraç edilecek senetlerin özellikleri ve ihraç koşulları
Hazine tarafından belirlenerek kamuoyuna duyurulur, ihale teklif-
leri ise Merkez Bankası tarafından toplanır. Tekliflerin toplanmasını
takiben Merkez Bankası teklif listelerini Hazineye iletir. Hazinenin
nihai satış tutarını belirlemesinin ardından ihale sonuçları Merkez
Bankası tarafından kamuoyuna duyurulur.
İhale günü teminatların toplanması ve kazanamayanlara iadesi,
ihraç günü ise ihale bedelinin alınması ve kıymetlerin katılımcılara
teslim edilmesi işlemleri de Merkez Bankası tarafından yürütülür.

61.Merkez Bankasının likidite yönetiminde genel ilkeleri neler-


dir?
Merkez Bankası, likidite yönetimi genel çerçevesini belirlerken;
i) Kısa vadeli faiz oranlarının PPK tarafından belirlenen faiz koridoru
içerisinde uygun görülen düzeyde oluşmasının sağlanması
ii) Uygulanan likidite yönetimi stratejisi ile uyumlu şekilde para piya-
salarının etkin ve istikrarlı çalışması
iii) Ödeme sistemlerinin kesintisiz çalışmasının temini
iv) Kullanılan araçların para politikasının etkinliğini desteklemesi
v) Operasyonel yapının piyasalardaki olağandışı gelişmelere karşı
yeterli esnekliğe sahip olması
amaçlarını hedeflemektedir. Bu amaçlara ulaşmak ve para politika-
sının etkinliğini artırmak için likidite yönetimi genel çerçevesi be-
lirlenirken, piyasadaki likidite düzeyi ve likiditenin sistem içindeki
dağılımı da dikkate alınmaktadır.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 49


62. Sistemin fonlama ihtiyacını neler belirler?
Bankacılık sisteminin fonlama ihtiyacı, asıl olarak aşağıdaki faktörler
tarafından belirlenmektedir:
i) Para tabanı değişimleri
a) Emisyon hacmindeki değişimler
b) Bankaların Merkez Bankası nezdindeki Türk lirası mevduat ba-
kiyelerindeki değişimler
ii) Merkez Bankasının piyasa ile gerçekleştirdiği Türk lirası işlemleri
a) Türk lirası karşılığı döviz-altın alım/satım işlemleri
b) İhracat reeskont kredi kullandırımları
c) DİBS ve kira sertifikası alım/satım işlemleri
d) Ödenen/tahsil edilen faizler, cari harcamalar
iii) Hazine ve Maliye Bakanlığının piyasa ile gerçekleştirdiği Türk
lirası karşılığı işlemler
a) DİBS ve kira sertifikası itfa ile ihraç farkı (Merkez Bankasına ya-
pılan itfalar hariç)
b) Faiz dışı fazla/açık giriş/çıkışları
c) Vergi ve diğer tahsilatlar/tediyeler
d) Özelleştirme ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kaynaklı trans-
ferler ile diğer kamu işlemleri

63.Zorunlu karşılık oranı nedir?


Banka ve diğer finansal kuruluşların bilançolarında taşıdıkları mev-
duat, kredi ve benzeri yükümlülüklerine karşılık merkez bankasında
tutmak zorunda oldukları rezerv miktarını gösteren kanuni orana
zorunlu karşılık oranı denir. Zorunlu karşılık oranı, yükümlülükle-
rin çeşidine, vadesine ve para birimine göre farklılaşabilmektedir.
Merkez bankaları bu oranı bir para politikası aracı olarak kullanabil-
mektedir. Zorunlu karşılık oranı artırıldığında bankaların kullanılabi-
lir rezervi ve kredi tabanı azalır. Eğer bankalar atıl rezervlere sahip
değilse, verdikleri kredileri geri çağırırlar ve bu durum para arzının
azalmasına neden olur. Zorunlu karşılık oranı düşürüldüğünde ise
zorunlu karşılıkların bir kısmı kullanılabilir rezerv şekline dönüşür ve
bu bankaların kredi tabanını artırır. Bankaların kredi tabanının ge-
nişlemesi de para arzının artmasına neden olur.
Merkez Bankası, 2010 yılının son çeyreğinden itibaren zorunlu kar-
şılıkları aktif bir şekilde kullanıma sokmuştur.
Zorunlu karşılığa tabi yükümlülükler iki haftada bir cuma günü itiba-
rıyla hesaplanır. Bankaların ve finansman şirketlerinin, tabi olduk-
ları muhasebe standartları ve kayıt düzeni esas alınarak, yurt dışı
şubelerinin yükümlülükleri dâhil, Merkez Bankasına, Hazineye, yurt

50 100 Soruda Merkez Bankacılığı


içi bankalara ve uluslararası anlaşmayla kurulmuş olan bankaların
Türkiye’deki merkez ve şubelerine olan yükümlülükleri hariç olmak
üzere, aşağıda belirtilen bilanço kalemleri zorunlu karşılığa tabi Türk
lirası ve yabancı para yükümlülüklerini oluşturur:
• Mevduat/katılım fonu
• Repo işlemlerinden sağlanan fonlar
• Kullanılan krediler (Hazine garantisiyle sağlananlar hariç)
• İhraç edilen menkul kıymetler (net)
• Sermaye hesaplamasına dâhil edilmeyen borçlanma araçları
• Yurt dışı merkeze yükümlülükler (net)
• Kredi kartı ödemelerinden borçlar
• Müstakrizlerin fonları

64.Rezerv Opsiyon Mekanizması (ROM) nedir?


ROM, sermaye hareketlerindeki aşırı oynaklığın makroekonomik ve
finansal istikrar üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmak, Merkez
Bankası brüt döviz rezervlerini güçlendirmek, bankaların ve finans-
man şirketlerinin likidite yönetimlerinde daha fazla esneklik sağla-
mak ve kredilerin sermaye hareketlerine olan duyarlılığını azaltmak
amacıyla bir para politikası aracı olarak geliştirilen bir mekanizmadır.
Bu mekanizma, bankaların Merkez Bankasında tutmak zorunda ol-
dukları Türk lirası zorunlu karşılıkların belirli bir yüzdesini döviz (dolar
ve/veya euro) ve standart altın cinsinden tesis edebilmelerine imkân
tanıyan bir uygulamadır.
ROM ile bankalara ve finansman şirketlerine Türk lirası likidite gerek-
sinimlerini karşılamak için döviz ve altın varlıklarını belli oranlarda
kullanabilme imkânı sunulmaktadır. Böylelikle bankalar ve finans-
man şirketleri, Türk lirası zorunlu karşılıkları tesis etmede esneklik
kazanmakta ve gönüllü olarak Merkez Bankasında döviz ve altın re-
zervi biriktirmektedir.
Bu imkânın hangi ölçüde kullanılabileceğine dair üst limitler Rezerv
Opsiyonu Oranı (ROO) ile belirlenmektedir. Türk lirası zorunlu karşı-
lıkların her birimi için tesis edilebilecek yabancı para veya altın karşı-
lığını belirleyen katsayılar ise Rezerv Opsiyonu Katsayısı (ROK) olarak
tanımlanmıştır.
Bankaların ve finansman şirketlerinin bu imkândan hangi ölçüde
yararlanacakları (optimal kullanım oranı) bankaların sağlayabildiği
yabancı para kaynak miktarına ve imkânı diğer fonlama araçlarıyla
kayıtsız bırakan marjinal ROK değerine (eşik ROK) bağlı olarak deği-
şecektir. Eşik ROK ise temel olarak yabancı para ve Türk lirası kaynak-
ların göreli maliyetlerine bağlıdır.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 51


52 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Döviz Kuru Rejimi ve Döviz
Piyasası İşlemleri
65.Döviz kuru nedir?
Döviz kuru bir ulusal paranın, diğer bir ulusal para cinsinden ifadesi-
dir. Döviz kurunu belirleyen temel unsur döviz arzı ve döviz talebidir.
Buna göre döviz arz ve talebinde yaşanan değişimler kurlar üzerin-
den etkili olmaktadır.
Bir ülkenin diğer ülkelere sattığı mal ve hizmetler arttığında ülkeye
döviz girişi olacağından döviz arzı artar. Benzer şekilde yurt dışından
alınan yabancı para cinsinden borçların artması da döviz arzını art-
tırır. Döviz arzı arttığındaysa kur düşer, yerli para değer kazanır. Bu-
nunla birlikte, yurt dışından satın alınan mallar karşılığında ödeme
yapmak veya yurt dışından alınan borçları geri ödemek gerektiğinde
döviz talebi artış gösterir. Döviz talebinin artması kurun yükselmesi-
ne yani yerel paranın değerinin azalmasına neden olur.
Döviz arz ve talebinin belirlenmesinde yurt içi ve yurt dışı faizler
de rol oynar. Yurt içi faizler arttığında, Türk lirasının getirisi yabancı
bir para cinsine göre daha çok olacağından Türk lirasına olan talep
artar. Talebin artmasıyla birlikte Türk lirası değer kazanır. Yurt dışı
faiz oranı arttığında ise tam tersi olur; döviz kuru yükselir ve Türk
lirası değer kaybeder.
Enflasyon beklentileri de döviz arz ve talebini etkiler. Örneğin, enf-
lasyonun yükseleceği bekleniyorsa, Türk lirasına talep azalır. Azalan
talep, yerli paranın değerini düşürür; yani fiyat istikrarının olmadığı
ekonomilerde yerli para değer kaybetme eğilimindedir.
Ayrıca bir ülkenin parası, ekonomisinin gücüne göre değer kazana-
bilir. Enflasyon, bütçe açığı, cari açık, büyüme oranı gibi göstergeleri
sağlıklı olan ülkelerin para birimleri daha çok talep edilir ve değer
kazanır. Ekonomisi zayıf olan ülkelerin para birimleri ise genellikle
değer kaybeder.

66.Döviz kuru rejimleri nelerdir? Döviz kuru rejimlerinin avantaj-


ları ve dezavantajları nelerdir?
Döviz kurları günümüzde özellikle küçük ve açık ekonomiler için ta-
şıdıkları önem ve reel ekonomiyi doğrudan etkileme potansiyelleri
nedeniyle, uygulanan para politikası çerçevesinde doğrudan hedef,
gösterge veya araç olarak kullanılmaktadırlar. Döviz kuruna yönelik
uygulamalar, bir uçta sabit kur rejimi, diğer uçta ise serbest dalgalı
olmak üzere, iki rejim arasında şekillenmektedir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 53


Sabit kur rejiminde, ulusal paranın değeri yabancı bir para veya pa-
ralardan oluşan bir sepet karşısında sabitlenmekte ve bu değerin
sürmesi para otoritesi tarafından bazen açık bazen de dolaylı olarak
garanti edilmektedir.
Para kurulu (currency board) uygulamalarında, bir taraftan kur sa-
bitlenirken diğer taraftan ulusal para arzı tamamen bu kur üzerin-
den gerçekleştirilen döviz alım-satımlarına bağlanmaktadır.
Serbest dalgalı kur rejiminde ise, döviz kurunun fiyatı piyasada olu-
şan arz ve talebe göre belirlenmektedir. Bunların yanı sıra birçok
ara rejim mevcuttur. Örneğin dalgalı kur rejiminde kur büyük ölçüde
piyasadaki arz ve talep koşullarına göre belirlenmekle birlikte para
otoritesi piyasaya seyrek olarak ve sınırlı miktarlarda müdahale
etmektedir. Diğer taraftan, kontrollü dalgalanma (managed float)
rejiminde yine herhangi bir kur hedefi olmamakla birlikte çeşitli
nedenlerle sık sık müdahaleler gerçekleşebilmektedir. Kura yönelik
bu tür rejimlerin seçimi, ülkelerin içinde bulunduğu şartlara göre
değişmektedir.
Dalgalı döviz kuru rejiminde kur piyasa tarafından belirlenir. Etkin
bir şekilde işleyen piyasalarda olası dışsal şoklar oluşsa bile kur yeni
koşullara göre tekrar dengeye gelir. Bu rejimde, döviz kuru istikrarı
merkez bankalarının hedefi olmadığı için merkez bankaları daha et-
kin politika yürütür. Ancak bu rejimde, kurun belirsiz olması riskleri
artırır. Açık pozisyon taşıyan işletmeler kurun artması halinde öde-
me güçlüğü çekebilir.
Sabit döviz kuru rejimi, eğer şartlar uygunsa, ekonomik aktörlere
planlama ve fiyatlama için güçlü bir zemin hazırlar. Bununla birlikte,
merkez bankalarının para politikası araçlarını uygulamasında zorluk-
lara yol açar, ayrıca beklenmeyen sermaye girişleri ve çıkışları kurun
gerçek değerinden uzakta belirlenmesine neden olabilir. Döviz ku-
runun gerçek değeri dışında belirlenmesi, zaman içinde ekonomiyi
daha kırılgan hale getirebilir.

67.Gösterge niteliğinde döviz kuru nedir, nasıl hesaplanır?


Gösterge Kurlar; Merkez Bankası tarafından her iş günü, saat
15.30’da belirlenir.
2 Ocak 2015 tarihinden itibaren Merkez Bankası; 1 ABD doları karşı-
lığında, Türk Lirası döviz kurunu şu şekilde belirler:
• Öncelikle 10.00-15.00 arasında her saat başı, bankalararası döviz
piyasasında 1 ABD doları karşılığında Türk lirasına kotasyon veren
(fiyat veren) bankaların alım ve satım fiyat ortalamalasını alır.
• Ortaya çıkan bu 6 değerin de ortalamasını alarak bir “orta değer”
tespit eder.

54 100 Soruda Merkez Bankacılığı


• Orta değere iskonto ve prim uygulayarak alış ve satış kurlarını be-
lirler.
Kur Ortalamaları Hesaplama Saatleri:
10.00: 1’inci Ortalama
11.00: 2’inci Ortalama
12.00: 3’üncü Ortalama
13.00: 4’üncü Ortalama
14.00: 5’inci Ortalama
15.00: 6’ıncı Ortalama
Benzer şekilde diğer döviz kurları için de, uluslararası piyasalardaki
çapraz kurların 10.00-15.00 arasında alınan 6 değerinin aritmetik
ortalaması ABD doları orta değerine uygulanarak diğer döviz kurları
için de orta değerler hesaplanmakta, her bir döviz kuru için belirle-
nen orta değerlere iskonto ve prim uygulanarak ilgili döviz kurları-
nın döviz alış ve döviz satış değerleri belirlenmektedir.
Yukarıdaki tabloda yer alan saatlerde belirlenmiş ortalamalar ve
orta değer ile ABD doları/euro çapraz kurları; ertesi iş günü Merkez
Bankası İnternet sitesindeki Piyasa Verileri sayfasında ilan edilir.
Her iş günü belirlenen Merkez Bankası gösterge niteliğindeki döviz
ve efektif alış-satış kurları ise, aynı gün içerisinde 15.30’da İnternet
sitesinde ilan edilir, ertesi gün ise Resmi Gazete’de yayımlanır.
Yayımlanan bu kur değerleri; hiçbir kişi veya kurumu bağlamamak-
la birlikte, belirlendikleri günden bir iş günü sonra, Merkez Bankası
tarafından gişe ve bazı muhasebe işlemlerinde kullanılabilir. Merkez
Bankası dışındaki gerçek ve tüzel kişiler arasında yapılan işlemlerde
ise, hangi kurun uygulanacağına bu kişilerin kendileri karar verir.
Bunun yanında; resmi tatiller, hafta sonları ve yarım gün çalışılan
günlerde gösterge kur belirlenmez.
Alım satıma konu olmayan, dolayısıyla gösterge niteliğinde Türk li-
rası karşılıkları belirlenmeyen bazı dövizler yine Merkez Bankasının
konusudur. Bu nitelikteki döviz kurlarının Türk lirası karşılıkları da
günlük olarak hesaplanıp Merkez Bankası İnternet sitesinde ilan
edilir.

68.Merkez Bankasının döviz kuru hedefi var mıdır?


Ülkemizde 2001 krizinin ardından dalgalı döviz kuru rejimi uygu-
lanmaya başlanmıştır. Merkez Bankasının bir döviz kuru hedefi ve
taahhüdü yoktur. Uygulanmakta olan kur rejiminde, döviz kuru bir
politika aracı olarak kullanılmamaktadır. Döviz arz ve talebini be-
lirleyen esas unsurlar, iktisadi temeller, uygulanan para ve maliye
politikaları, uluslararası gelişmeler ve beklentilerdir. Ancak, Merkez

100 Soruda Merkez Bankacılığı 55


Bankası döviz kurunun iktisadi temellerden belirgin şekilde sapma-
sı, kur piyasasında yüksek oynaklık oluşması ve kur gelişmelerinin
fiyat istikrarı ve finansal istikrara yönelik risk oluşturması halinde
tedbirler almaktadır.

69.Merkez Bankasının döviz piyasasında gerçekleştirdiği işlemler


nelerdir?
Merkez Bankasının döviz piyasasında gerçekleştirdiği işlemler şun-
lardır:
• Döviz depo piyasası işlemleri
• Türk lirası karşılığı doğrudan döviz alım-satım işlemleri
• Türk lirası karşılığı döviz alım-satım ihaleleri
• Türk lirası depoları karşılığı döviz depoları ihaleleri
• Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihaleleri
• Döviz karşılığı efektif işlemleri
• BIST Vadeli İşlem ve Opsiyon Piyasası (VİOP) nezdinde Türk lirası
uzlaşmalı vadeli döviz alım-satım işlemleri
• Döviz karşılığı Türk lirası swap piyasası işlemleri

70.Döviz depo işlemleri nedir?


Döviz depo işlemleri; geçici bir süre için döviz likiditesi ihtiyacı olan
bankalar ile döviz likiditesi fazlasına sahip bankalar arasında, Mer-
kez Bankası garantörlüğünde belirli bir faiz ve vadeyle yapılan iş-
lemlerdir. Döviz likiditesine ihtiyaç duyan bankalar, Merkez Bankası
tarafından belirlenen faiz oranından da işlem yapma imkânına sa-
hiptir. Bu çerçevede Merkez Bankası, piyasa üyesi bankalara euro ve
ABD doları üzerinden limitleri dahilinde fon sağlamaktadır.
Depo işlemi, döviz, altın ya da Türk Lirası gibi finansal bir varlığın
belli bir süre için başka bir kuruluşa ödünç verilmesi işlemi olarak
tanımlanabilir. Türk lirası karşılığı döviz depo işleminde, Merkez
Bankası bankalara döviz deposu verirken, bankalar da karşılığında
Türk lirası deposu vermektedirler. Vadesi bir hafta olan bu işlem
iki aşamada gerçekleştirilir. İşlemin ilk aşamasında Merkez Bankası
bankalara bir hafta süre için döviz ödünç verirken, bankalar ise aynı
süre için Merkez Bankasına Türk lirası ödünç verirler. İşlemin ikinci
ve son aşaması ise vade süresi bittiğinde yani bir hafta sonra yapılır.
Bu işlemde, bankalar ödünç aldıkları dövizleri faiziyle birlikte Mer-
kez Bankasına iade ederken, Merkez Bankası da bankalardan aldığı
Türk lirasını faiziyle birlikte bankalara iade eder. Merkez Bankası,
17 Ocak 2017 tarihinde Türk lirası depoları karşılığı döviz depoları
ihaleleri düzenleyeceğini duyurmuş, 18 Ocak 2017 tarihinde ise ilk
ihale yapılmıştır.

56 100 Soruda Merkez Bankacılığı


71.Türk lirası karşılığı döviz alım-satım ihalelerinin amacı nedir?
Türk lirası karşılığı döviz alım-satım ihalelerinin amacı, Merkez Ban-
kasının piyasa derinliğinin kaybolmasına bağlı olarak spekülatif dav-
ranışlar sonucunda kurlarda sağlıksız fiyat oluşumları gözlenmesi
ve aşırı oynaklık durumlarında piyasaya esnek ihaleler yoluyla veya
doğrudan müdahale edebilmesini sağlamaktır.

72.Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalesi nedir? işlemler


nasıl yapılır?
Vadeli döviz alım-satım sözleşmeleri, genel olarak, finansal piyasa-
larda döviz kuruna yönelik pozisyon taşımak amacıyla aktif olarak
kullanılan türev ürünlerdir. Vadeli döviz alım-satım işlemleri, bir
para biriminin diğer bir para birimi karşısında önceden belirlenmiş
bir vade sonunda gelecekteki değerini bugün itibarıyla üzerinde an-
laşılan fiyattan alma veya satma yükümlülüğü getirmektedir.
Merkez Bankası da, döviz piyasalarında derinliği sağlamak ve reel
kesimin kur riskini etkin yönetmesine katkıda bulunmak amacıyla
Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalelerine başlamıştır. Türk
lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalelerinde, vade sonunda taraf-
lar anaparaları el değiştirmez Türk lirası cinsinden nakdi uzlaşma
yapılır.
Merkez Bankası bu işlemlerde döviz satım pozisyonunda olurken,
ihaleyi kazanan bankalar ise döviz alım pozisyonu taşımaktadır.
Bankalar, Merkez Bankası üzerinden almış oldukları döviz alım po-
zisyonunu döviz kuru riskine karşı finansal koruma sağlama adına
reel sektöre ya da yurt dışı piyasalara ters pozisyon olarak aktara-
bilmektedir.
Bu işlemler ile,
• Döviz kurundaki oynaklığın azaltılması,
• Kurumsal müşterilerin döviz riskini yönetmeleri için ek bir araç
oluşturulması ,
• Uygulanmakta olan para ve kur politikası çerçevesinde araç çeşit-
liliğinin artırılması,
• Merkez Bankasının rezervlerinde kalıcı bir kayıp oluşturmadan al-
ternatif bir araç sağlanması
amaçlanmaktadır.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 57


TL Uzlaşmalı Vadeli Döviz Satım İhaleleri Süreci
İhale gününde (t zamanında):
TCMB ile X Bankası vadeli bir kur seviyesi üzerinde anlaşırlar. F(t,T)
Vade gününde(T zamanında)
Vadedeki spot kur S(T), vadeli kurdan F(t,T) yüksek ise:
S(T) > F(t,T) TCMB, X Bankası’na ihale miktarının S(T) - F(t,T)
katı kadar Türk Lirası ödeme yapacaktır.
Aksi durumda, yani vadedeki spot kur, vadeli kurdan düşük ise
TCMB , X Bankası’ndan ihale miktarının F(t,T) - S(T) katı kadar
Türk Lirası ödeme tahsil edecektir.

Vadeli döviz alım- satım ihalelerindeki pozisyon tutarı ile fiyat ve


vade, başlangıçta karar verilmesi gereken temel unsurlardır. Türk li-
rası uzlaşmalı vadeli döviz alım-satım programı kapsamında, Merkez
Bankası 1, 2, 3 ve 6 ay vadeli ihaleler düzenlemektedir. Bu işlem-
ler döviz piyasalarına üye bankalar ile geleneksel ihale yöntemiyle
çoklu fiyat üzerinden gerçekleştirilmektedir. Çoklu fiyat yöntemine
göre ihaleyi kazanan bankaların işlemleri, kendi teklif fiyatlarından
gerçekleştirilmektedir. Her bir bankanın ihalede verebileceği mak-
simum teklif tutarı toplam ihale tutarının yüzde 20’si ile sınırlıdır.
İhaleler saat 16.00’da Merkez Bankası piyasa veri dağıtım sistemi
aracılığı ile duyurulmaktadır. Duyurular, veri sağlayıcısı firmalar ta-

58 100 Soruda Merkez Bankacılığı


rafından kamuoyuna ve işlem yapacak bankalara ulaştırılmaktadır.
İhalelere döviz piyasalarında işlem yapmaya yetkili bankalar katıla-
bilmektedir.
İhaleler 5 dakika sürmekte ve ihaleye miktar ve vadeli kuru içerecek
şekilde teklif atılmaktadır. Vadeli kur teklifleri en yüksekten en dü-
şüğe göre sıralanmakta ve ihale tutarından kesilmektedir. Sonuçlar
ihale bitiminden 10 dakika sonra açıklanmaktadır.
Bankalar, vade süresince Merkez Bankası nezdinde vadesi gelmemiş
döviz pozisyonlarının yüzde 2,5’i oranında teminat bulundurmakta-
dırlar. İşlemlerin ve teminatların değerleri Merkez Bankası nezdinde
gösterge niteliğindeki döviz satış kuru kullanılarak günlük olarak be-
lirlenmekte ve fiyat ve kur hareketi gibi nedenlerden dolayı banka-
lardan ilave teminat istenebilmektedir.
Vade tarihinde Merkez Bankası tarafından ilan edilen ABD doları
döviz alış kurunun ihalede oluşan kur seviyesinin üzerinde gerçek-
leşmesi durumunda, Merkez Bankası karşı tarafa Merkez Bankası
tarafından ilan edilen ABD doları döviz alış kuru ile vadeli kur fiyatı
arasındaki farkın ihalede kazanılan döviz tutarı ile çarpımını Türk
lirası olarak öder. Vade sonunda Merkez Bankası tarafından ilan
edilen ABD doları döviz alış kurunun ihalede oluşan kur seviyesi-
nin altında gerçekleşmesi halinde ise, Merkez Bankası karşı taraftan
aradaki farkı tahsil eder. Her iki durumda da vade tarihinde herhan-
gi bir döviz ödemesi gerçekleştirilmemektedir.
Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım ihalelerinin Merkez Banka-
sının döviz rezervlerine herhangi bir etkisi olmamaktadır. Vade so-
nunda Merkez Bankası ödeyici konumda olursa, ödeme Türk lirası
üzerinden gerçekleşeceği için Merkez Bankası rezerv kaybına uğra-
mamaktadır. Tersi durumda ise Merkez Bankası ödeme tahsil eden
durumda olmaktadır.

73.Merkez Bankasının, BIST nezdinde faaliyet gösteren VİOP'ta


işlem yapmaya başlamasının amacı nedir?
Merkez Bankası tarafından 31 Ağustos 2018 tarihinden itibaren,
BIST nezdinde faaliyet gösteren VİOP’ta işlem yapılmaya başlan-
mıştır. Söz konusu işlemler döviz piyasalarının etkin işleyişine ve arz
talep dengesinin uyumuna katkı sağlamaktadır.
Merkez Bankasının VİOP’ta işlem yapması, işlem hacminin ve derin-
liğin artırılarak spot-vadeli döviz piyasalarındaki fiyat oluşumlarının
da daha sağlıklı olmasını desteklemektedir. Ayrıca, Merkez Bankası
bünyesinde gerçekleştirilen Türk lirası uzlaşmalı vadeli döviz ihalele-
rine sadece piyasa üyesi bankalar katılabilirken, BIST nezdinde faali-
yet gösteren VİOP’ta kurumsal ve bireysel müşteriler de dahil olmak
üzere çok sayıda katılımcı ile işlem yapılabilmektedir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 59


74.İmkânsız üçlü nedir?
İmkansız üçlü, bir ülkede, sermaye hareketlerinin serbestliği, sabit
döviz kuru rejimi ve bağımsız bir para politikası uygulaması aynı
anda var olamayacağını ifade eden kavramdır. Buna göre bir merkez
bankası sermaye hareketlerine açık bir ekonomide sabit kur rejimi
ile faizleri istediği şekilde belirleme alternatifleri arasından birini
seçmek durumundadır. Eğer sabit kur rejimi seçiliyorsa, bu durum
faiz oranlarının serbestçe belirlenemeyeceğini ifade eder.
Bu mekanizma şu şekilde işler: Bir ekonomideki faiz oranları, dünya
faiz oranlarından düşük olduğunda, diğer koşullar sabitken, yurtdışı
finansal varlıkların getirileri daha yüksektir. Bu nedenle ülkeden ser-
maye çıkışları başlamaktadır. Bu da dövize olan talebin artmasına
neden olur. Döviz kurunu sabit tutmak isteyen merkez bankası, dö-
viz rezervlerini kullanmak zorunda kalır. Bu şekilde döviz satışının iç
piyasadaki para arzını azaltıp faiz oranlarını tekrar dünya faiz oran-
ları seviyesine çıkartması beklenmektedir. Bir başka deyişle, para
politikası sabit kur rejimi ve sermaye hareketleri serbestisi varken
etkin değildir. Bu etkinlik ancak sermaye hareketleri serbestisi ya da
sabit kur rejiminin birinden vazgeçilerek sağlanabilir.

75.Dolarizasyon ne demektir?
Dolarizasyon, bir ülkede yerleşik ekonomik birimlerin, yüksek enf-
lasyon ve belirsizlik ortamı yüzünden ulusal paranın muhtemel
değer kaybından korunmak için yabancı para ve yabancı para cin-
sinden varlık tutmaları şeklinde tanımlanır. Dolarizasyonu tam dola-
rizasyon ve kısmi dolarizasyon diye ikiye ayırmak mümkündür. Tam
dolarizasyonda, bir ülke parasını tamamen terk ederek yabancı bir
para birimini resmi para olarak kullanır. Kısmi dolarizasyonda ise
ekonomik birimler belirsizlikten ve enflasyonun oluşturacağı satın
alma gücünün aşınmasından korunmak için ulusal para cinsinden
finansal varlıklar yerine yabancı para cinsinden finansal varlıklara
yönelir.

60 100 Soruda Merkez Bankacılığı


76.Kapsanmamış faiz paritesi nedir?
Vadeleri aynı olan, risk taşımayan ve aynı ölçüde likit olan iki mali
varlığı ele alalım. Bunların biri yerli diğeri yabancı para cinsinden
varlık olsun. Etkin piyasa koşulları altında her iki varlığın aynı para
cinsinden ifade edildiğinde beklenen getirileri birbirine eşit olma-
lıdır.
r t= r t+ ∆Et+RP

Yukarıdaki eşitlikte r yurt içi faiz oranını, r* dünya faiz oranını,


∆Et yerli parada beklenen değer kaybını, RP ise risk primini
göstermektedir.
Kapsanmamış faiz paritesi, yerli para cinsinden varlıkların risk primi
artarsa bu varlıklara olan talebin azalacağını ve yerel paranın değer
kaybedeceğini gösterir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 61


62 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Ödeme Sistemleri
77.Merkez Bankasının kurduğu ve faaliyet izni verdiği ödeme sis-
temleri hangileridir?
Merkez Bankasının sahibi ve işleticisi olduğu Ödeme ve Menkul Kıy-
met Mutabakat Sistemleri şunlardır:
• EFT
o Bankalararası Türk lirası Aktarım Sistemi
o Müşterilerarası Türk lirası Aktarım Sistemi
• Elektronik Menkul Kıymet Transfer Sistemi (EMKT)
Merkez Bankasının faaliyet İzni verdiği Ödeme ve Menkul Kıymet
Mutabakat Sistemleri ise şunlardır:
• Bankalararası Kart Merkezi A.Ş. (BKM) - Yurtiçi Takas ve Hesaplaş-
ma Sistemi
• İstanbul Takas ve Saklama Bankası A.Ş. (TAKASBANK)
o Pay Piyasası Takas Sistemi
o Borçlanma Araçları Piyasası Takas Sistemi
o Takasbank Çek Takas Sistemi
• Merkezî Kayıt Kuruluşu A.Ş. (MKK) - Merkezi Kaydi Sistem
• Garanti Ödeme Sistemleri A.Ş. (GÖSAŞ) - Takasnet Sistemi
• Mastercard Payment Transaction Services Turkey Bilişim Hizmet-
leri A.Ş. (MPTS) - MPTS Takas Sistemi

78.EFT nedir? İşleyişi nasıldır?


EFT Sistemi gerçek zamanlı birebir mutabakat sistemi olup, Türk li-
rası üzerinden yapılan ödeme işlemlerinin bankalar arasında elekt-
ronik ortamda gerçekleştirilmesini sağlayan ödeme sistemidir. EFT
Sisteminde, sisteme ulaşan her mesaj anında işleme konulmakta,
mutabakat hesaplarında yeterli bakiye olduğu sürece, bir bankadan
diğer bankaya para transferi bekletilmeksizin gerçekleştirilmekte ve
ödemelere herhangi bir şekilde müdahale edilmemektedir.
Üçüncü nesil EFT Sistemi iki işlevsel bileşene ayrılmıştır. Müşterile-
rarası Türk Lirası Aktarım Sistemi bileşeninde, bankaların müşterileri
adına gerçekleştirdikleri ödemeler, Bankalararası Türk Lirası Aktarım
Sistemi bileşeninde ise bankaların birbirleri arasında gerçekleştirdik-
leri ödemeler ile yurt dışı finansal kuruluşlara sağladıkları muhabir-
lik hizmetlerine ilişkin bankacılık ödemeleri gerçekleştirilmektedir.
EFT’nin her iki bileşeni de Merkez Bankasının kendi insan kaynakları
ve teknik imkânlarıyla oluşturulan yazılımlarla hizmet vermektedir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 63


64 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Para, Banknotlar ve Emisyon
79.Emisyon hacmi nedir?
Emisyon hacmi, merkez bankası tarafından ihraç edilen (piyasaya
sürülen) banknotların toplam tutarını ifade etmektedir ve "tedavül-
deki banknotlar" olarak da adlandırılmaktadır.
Emisyon hacminin temel belirleyicisi bir ülkedeki ekonomik faali-
yetlerdir. Her türlü üretim ve harcama, nakit dışı ödeme araçlarının
yaygınlığına bağlı olarak, belirli miktarda nakit ihtiyacı doğurmak-
tadır.
Bunun yanında, ülkedeki makroekonomik ve demografik etkenler
de nakit tutma eğilimini etkilemektedir.

80.Para arzı ve para arzı tanımları nelerdir?


Ekonomide, bir dönemde piyasada bulunan toplam para stokuna
para arzı denir. Emisyon hacmine Hazine tarafından dolaşıma ve-
rilen madeni paraların ilave edilmesi ve bankaların kasalarında
bulunan banknot ve madeni paraların çıkartılması ile dolaşımdaki
para olarak ifade edilen piyasadaki net nakit miktarına ulaşılır. Para
arzının içinde ise dolaşımdaki paranın yanı sıra vadeli-vadesiz mev-
duat ve bazı para piyasası fonlarıyla ihraç edilen menkul kıymetler
de yer alır.
M1= Dolaşımdaki para+ Vadesiz TL Mevduat+ Vadesiz YP Mevduat
M2= M1+ Vadeli Tl Mevduat+ Vadeli YP Mevduat
M3= M2+ Repo+ Para Piyasası Fonları+ İhraç Edilen Menkul Kıymet-
ler
Para arzı istatistikleri, Merkez Bankası tarafından haftalık ve aylık
olarak Para ve Banka İstatistikleri kapsamında uluslararası stan-
dartlara uygun olarak yayımlanmaktadır. Bu istatistiklere Merkez
Bankası İnternet sitesinde yer alan “İstatistikler/Parasal ve Finansal
İstatistikler” sekmelerinden, zaman serisi olarak ise “İstatistikler/
Elektronik Veri Dağıtım Sistemi (EVDS)” sekmelerinden ulaşılabil-
mektedir.

81.Parasal taban nedir?


Merkez Bankasının temel işlevlerini yerine getirebilmesi için ülke-
deki para ve kredi miktarını etkileyebilecek bir konumda olması;
yani likiditeyi istenilen düzeyde tutabilme yeteneğine sahip olması
gereklidir. Bunun için ise Merkez Bankasının kontrol edebileceği bir
parasal büyüklüğü izlemesi gereklidir. Bu parasal büyüklüğün seçi-
minde iki etken bulunur:

100 Soruda Merkez Bankacılığı 65


Merkez Bankasının para politikası araçları ile bu büyüklüğü tümüyle
etkileyebilmesi gereklidir. Bu büyüklük ile para arzı ve iktisadi faa-
liyet arasında istikrarlı bir ilişki bulunması gereklidir. Bu bağlamda
Merkez Bankası, para basma yetkisi olan tek mercii olarak ‘‘parasal
taban’’ı izler. Parasal taban, dolaşımdaki para ile net APİ'yi kapsa-
maktadır.
Merkez Bankasının APİ ile bankacılık kesimine doğan net yükümlü-
lüğü, repo/ters repo işlemleri, gecelik krediler ve likidite senedi alım
satımları ile ortaya çıkmaktadır.

82.Merkez bankalarının bastığı kağıt paranın karşılığı var mı?


Birinci Dünya Savaşı öncesinde hemen her yerde hükûmetler para
basma yetkisini merkez bankalarına devretmişlerdir. O dönemde
basılan paraların değerli maden olarak karşılığı vardı. Yani, kağıt pa-
rayı getirene o paranın değerli maden olarak karşılığının ödenmesi
taahhüt ediliyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise bu sistem
uygulanamamaya başladı ve 1944’te Amerika Birleşik Devletleri’nin
Bretton Woods kasabasında 44 ülkenin katılımıyla gerçekleşen kon-
feransta Amerikan doları altına dönüşebilen tek para birimi olarak
kabul edildi ve 1 ons altın 35 dolara sabitlendi.
Günümüzde ise, kağıt paranın gerçek değeri yalnızca kağıt ve mü-
rekkep değeridir. Yani, para altın veya gümüş gibi herhangi bir de-
ğerli madene dayandırılmaz. Para geçerliliğini, parayı basan devlet-
ten ve merkez bankasından alır. Buna fiat para (itibari para) denir;
yani bu paranın karşılığı devletin itibarıdır.

83.Emisyon hacminin artması merkez bankasının "karşılıksız para


bastığı" anlamına mı gelir?
Merkez bankalarının en temel görevlerinden biri para basmak ve
bastığı parayı dolaşıma sürmektir. Ekonominin nakit para ihtiyacının
karşılanması ile eskimiş ve yıpranmış banknotların yenileriyle değiş-
tirilerek tedavülde daha temiz bir banknot kompozisyonu bulundu-
rulması için merkez bankasınca banknot basılmaktadır. Ancak, para
basılması ile piyasaya para sürülmesi aynı anlama gelmemekte ve
genel olarak para basımı paranın üretimiyle; piyasaya para sürül-
mesi ise dolaşımda bulunan banknot miktarını ifade eden emisyon
hacmini etkileyen bankacılık işlemleriyle ilgili kavramlardır. Emisyon
hacmi, temel olarak, bireylerin ve bankaların nakit talebine göre
belirlenir. Emisyon hacminin artması, merkez bankasının “para bas-
tığı” ya da daha teknik ifadeyle genişletici para politikası uyguladığı
anlamına gelmez.

66 100 Soruda Merkez Bankacılığı


Modern merkez bankacılığı uygulamalarında merkez bankaları, para
politikasını emisyon hacmini belirleyerek oluşturmaz. Yani, emisyon
hacmi merkez bankasının bir politika aracı değildir. Para politikası,
paranın miktarının değil, elde edilebilirliğinin, yani parayı elde etme
maliyetinin belirlenmesi ile oluşturulur. Merkez bankası, belirlediği
kısa vadeli faiz oranı üzerinden talep eden bankalara borç para verir.
Emisyon talebi arttığında, yani insanlar daha fazla para tutmak iste-
diğinde bankalar, merkez bankasının belirlediği faiz oranı üzerinden
ve merkez bankasına teminat getirerek merkez bankasından borç-
lanırlar. O halde emisyon hacmini belirleyen temel unsur, ekonomi-
deki birimlerin nakite olan talebidir.
Kredi kartları, çek, internet bankacılığı gibi alternatif ödeme araçla-
rında görülen gelişmelere rağmen, özellikle küçük tutarlı ödemeler-
de nakit kullanmak kolaylık sağlar ve pratiktir. Bu yüzden hala nakde
olan talep yüksektir. Bu talep günden güne, aydan aya değişebilir.
Emisyon hacmini en çok etkileyen beş ana unsur vardır:
1) Mevsim Etkisi
Tatil için çoğunlukla tercih edilen dönemler Şubat ayı ve yaz ayları-
dır. Bu dönemlerde insanların nakit para talebi artar, bu da emisyon
hacmini artırır.
2) Haftanın Günleri
Bireyler hafta sonu tatili öncesi yanlarında nakit bulundurmak ister-
ler. Bankalar da müşterilerine nakit sağlamak ve hafta sonu oluşa-
bilecek nakit taleplerine karşı tedbirli olmak için nakit bulundurur-
lar. Bu nedenle, Cuma günleri emisyon hacminde belirgin bir artış
görülür.
3) Maaş Ödemeleri
Her ayın başında ve ortasında yani maaş ödemelerinin yapıldığı
günlerde emisyon hacmi artar.
4) Dini Bayramlar
Bireyler bayramda yapacakları harcamalar için nakit tutmak isterler.
Bu da dini bayramlar öncesinde emisyon hacminde artışa yol açar.
Hatta, kurban bayramlarında görülen artış, hem bayramın daha
uzun olması, hem de alışverişlerdeki yoğun nakit para kullanımı se-
bebiyle daha belirgindir.
5) Büyüme ve Enflasyon Oranları
Büyüme ve enflasyon oranları da emisyon hacmini etkiler. Ekonomi
büyürken insanlar zenginleşir ve daha fazla para harcamak isterler.
Enflasyon arttığında insanlar sahip olmak istedikleri şeylere ulaş-
mak için daha fazla paraya ihtiyaç duyarlar. Bu da nakit talebini ve
emisyon hacmini artırır

100 Soruda Merkez Bankacılığı 67


84.Piyasadaki banknotların kompozisyonu neye göre belirlenir?
Banknotların kupür kompozisyonları oluşturulurken, geçmiş yıllar-
daki uygulamalar, perakende sektörünün fiyatlandırma politikası,
madeni para kullanım alışkanlığı, yuvarlama etkisi ve diğer ülkeler-
deki sistemler gibi hususlar dikkate alınmaktadır.
Çeşitli ülke uygulamalarına ve yapılan araştırmalara bakıldığında,
dolaşımda altı veya yedi adedin üzerinde kupür bulundurulması
durumunda bazı kupürlerin kullanım dışı kalabileceği, az sayıdaki
kupür adedinin ise nakit işlemlerinde zoruluklar yaratabileceği gö-
rülmektedir.

85.Türk lirası simgesi nasıl belirlenmiştir ve Türk lirasının Devletin


para birimi olduğu hangi dayanakla belirlenmiştir?
Merkez Bankası, 2011 yılında “Türk lirasının ülkemizde ve dünyada
tanıtılması amacıyla bir simge belirlemek” stratejik amacına yönelik
olarak Türk lirasını ulusal ve uluslararası alanda anlaşılabilir, özgün,
estetik, elle yazımı kolay ve akılda kalıcı bir şekilde temsil edecek
bir simge oluşturulması amacıyla “Türk Lirası Simge Yarışması” dü-
zenlemiştir. Yarışma sonuçları ile Türk lirası simgesi, 1 Mart 2012
tarihinde bir basın toplantısında kamuoyu ile paylaşılmıştır. Buna
ek olarak, Türk lirası simgesinin toplumun her kesimine ulaşması ve
simge ile ilgili azami ölçüde bilgilendirmenin sağlanması amacıyla
çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarıyla irtibata geçilmiştir.
Türk lirası simgesi belirlenirken, Türk lirasının ve Türkiye ekonomisi-
nin iki belirgin özelliği olan “güven” ve “istikrar içinde yükselen de-
ğer” kavramları ön plana çıkartılmıştır. Simgenin çıpaya benzemesi
Türk lirasının kıymet saklama aracı olarak “güvenli bir liman haline
geldiğini” vurgulamaktadır. Paralel çizgilerin yukarı eğimli olması
ise, Türk lirasının ve Türkiye ekonomisinin “istikrar içinde yükselen
değerini” simgelemektedir.
Merkez Bankası Kanunu’nun 36. maddesine göre Bankanın ihraç
ettiği banknotların tedavülü mecburi olup, bunlar hudutsuz ödeme
kudretini haizdir.
5083 sayılı Kanunun 1. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
para birimini Türk lirası; Türk lirasının alt birimini ise kuruş olarak
belirlemiştir.

68 100 Soruda Merkez Bankacılığı


86.Kripto para nedir?
Kripto, yani “şifreli” ve “para” kelimelerinin birleşmesiyle meydana
gelen kripto para hiçbir merkezi otorite veya aracı kuruma bağlı ol-
mayan ve blok zincir (blockchain) denilen bir mekanizma ile işleyen
sanal para birimini ifade eder.
Bir şeyin, para olarak değerlendirilebilmesi için geleneksel paranın
üç temel fonksiyonu olan ölçü birimi olma, değişim aracı olma ve
değer saklama aracı olma özelliklerini taşıması gerekir. Kripto pa-
raların, günümüzde sınırlı sayıda insan tarafından kullanılması ve
işlem hızı ile maliyetlerinin genellikle geleneksel ödeme yöntemle-
rinden daha yavaş ve daha pahalı olması bir değişim aracı olarak
kullanılmasını sınırlamaktadır. Değerlerindeki yüksek oynaklık sebe-
biyle değer saklama aracı olarak kullanılamamaktadır. Kripto para-
lara aşina olan kişilerin bile, fiyat belirlerken yasal para birimlerine
çevirme eğilimi göstermeleri bunların ölçü birimi olarak değerlen-
dirilmediğinin işaretidir.
Buna ek olarak, bir varlığın paranın temel fonksiyonlarını ne ölçüde
yerine getirdiği kişiden kişiye ve zaman içerisinde değişmektedir. Bu
fonksiyonları yerine getirmesi, bir varlığın yasal açıdan para olarak
nitelendirileceği anlamına gelmemektedir. Her ne kadar gelecekte
daha istikrarlı kripto paraların geliştirilmesi ve daha geniş bir kitle
tarafından kullanılması ihtimal dahilinde olsa da kripto paraların
mevcut şartlar altında para olarak kabul edilmesi mümkün görün-
memektedir. Bu nedenle “kripto para” yerine” kripto varlık” terimi
kullanılabiir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 69


70 100 Soruda Merkez Bankacılığı
İstatistikler
87.Reel Efektif Döviz Kuru nedir? Nasıl hesaplanır?
Nominal efektif döviz kuru, Türkiye’nin dış ticaretinde önemli paya
sahip ülkelerin para birimlerinden oluşan sepete göre, Türk lirası-
nın ağırlıklı ortalama değeridir. Ağırlıklar ikili ticaret akımları kulla-
nılarak belirlenmektedir. Reel efektif döviz kuru ise nominal efektif
döviz kurundaki nispi fiyat etkileri arındırılarak elde edilmektedir.
Merkez Bankası tarafından hesaplanan reel efektif döviz kuru en-
deksleri ülkemiz fiyat düzeyinin dış ticaret yaptığımız ülkelerin fiyat
düzeylerine oranının ağırlıklı geometrik ortalaması alınarak hesap-
lanmaktadır.
Reel efektif kurun artışı Türk lirasının reel olarak değer kazandığını,
diğer bir anlatımla Türk mallarının yabancı mallar cinsinden fiyatının
arttığını göstermektedir.

88.Beklenti Anketi nedir? Neden uygulanır?


Merkez Bankası, çoğunlukla finansal sektörden karar alıcı ve uzman
kişilerin enflasyon, döviz kuru, faiz, cari işlemler dengesi ve büyü-
me konularında geleceğe yönelik beklentilerini almak üzere aylık
bir anket uygular. Bu anketin amacı, Bankanın para politikası karar
alma süreçlerine ekonomik birimlerin geleceğe yönelik beklentile-
rini yansıtabilmektir.

89.Banka Kredileri Eğilim Anketi neyi gösterir?


Banka Kredileri Eğilim Anketi bankaların, mali olmayan şirketler ve
tüketicilere kullandırdıkları krediler hakkında bilgi sağlamak amacıy-
la, üçer aylık dönemler itibarıyla bankalara uygulanmaktadır. Anket,
kredi standartları ile kredi arz ve talebini etkileyen koşullar ve kredi
talebinde gerçekleşmiş ve gerçekleşmesi beklenen değişimler ile bu
değişimlerde rolü olduğu düşünülen faktörler ve kredi talebinin iz-
lenmesine yardımcı olmaktadır.
Anket işletmelere (mali olmayan şirketler) kullandırılan krediler
ve bireysel krediler (tüketicilere kullandırılan krediler) olmak üze-
re iki bölümden oluşmaktadır. Her iki bölümde de bankalara kredi
standartları, kredi koşul ve kuralları ile kredi talebinin önceki üç ay
içindeki değişim yönü ve bu değişimde rolü olan faktörlerin etkisi
sorulmaktadır. Bunun yanında bankaların gelecek üç ay için kredi
standartları ve kredi talebine ilişkin öngörüleri alınmaktadır. İşlet-
melere kullandırılan krediler için standartlar ve talep bilgileri genel
eğilimin yanı sıra kredinin vadesi, krediyi kullanan firmanın büyüklü-
ğü ve para cinsi ayrımında da yer almaktadır. Bireysel kredilere iliş-

100 Soruda Merkez Bankacılığı 71


kin sorular; konut, taşıt ve diğer bireysel krediler için ayrı ayrı yanıt-
lanmaktadır. Ankette ayrıca bankalara, yurtdışı fonlama koşullarına
ilişkin sorular da sorulmaktadır. Anket soruları, kredilere ilişkin nicel
bilgi içerecek şekilde değil, bankaların kredi verme eğilimlerinin ve
kredilere olan talebin bir önceki çeyreğe göre ne yönde değiştiğini
ve bir sonraki çeyrek için beklentileri gösterecek şekilde tasarlan-
mıştır.

90.Ödemeler dengesi istatistikleri nedir?


Ödemeler dengesi, geniş anlamıyla, bir ekonomide yerleşik kişile-
rin diğer ekonomilerde yerleşik kişiler (yurt dışında yerleşikler) ile
belli bir dönem içinde yapmış oldukları ekonomik işlemlerin siste-
matik kayıtlarını elde etmek üzere hazırlanan istatistiki bir rapordur.
Ödemeler dengesi istatistiklerinin toplanmasına ilişkin uluslararası
standartlar, IMF’nin üye ülkelerine yol gösterici olarak hazırladığı
Ödemeler Dengesi ve Uluslararası Yatırım Pozisyonu El Kitabı’nda
yer almaktadır. Bu doküman, aynı zamanda ödemeler dengesi ista-
tistiklerini ülkeler bazında karşılaştırmaya da olanak tanır.
Türkiye’nin Ödemeler Dengesi İstatistikleri ise, IMF’nin 2009 yılında
yayımladığı yukarda sözü edilen el kitabı temel alınarak toplanmak-
ta ve her ay düzenli olarak yayımlanmaktadır.

91.Net hata ve noksan nedir?


Ödemeler dengesinin her işlemi iki ayrı işaretle (alacak ve borç
kaydı) kaydedilir. Bu sebeple, ödemeler dengesi konusu her işlem,
içeriği ile ilgili kaleme kaydedilirken, karşı kaydının da bir başka ka-
lemde yer alması esastır. Başka bir deyişle, her işlemin eşit değer-
de alacak ve borç kayıtlarıyla kaydedilmesi, böylece “Cari İşlemler
Hesabı’’ ve “Sermaye Hesabı”nın toplamının her zaman “Finans
Hesabı” kalemine eşit olması gerekmektedir. Ancak, verilerin deği-
şik kaynaklardan elde edilmesi, değerleme, ölçme ve kayıt zamanı
farklılıkları yaratmakta; sonuç itibarıyla oluşan farklar net hata ve
noksan kalemine “kalıntı” şeklinde yansımaktadır. Bu kalem, finans
hesabından, cari işlemler hesabı ve sermaye hesabının çıkarılmasıy-
la elde edilmektedir. Net hata ve noksana:
• Kayıt altına alınmamış işlemler,
• Gümrük beyanlarındaki eksiklikler ve yanlışlıklar,
• Kayıt ve anketlerdeki ölçüm hataları,
• Kayıtlar için farklı veri kaynaklarının kullanılması,
• Dış ticarette teslimat ve ödeme zamanlarındaki uyumsuzluk,
• Borç ve alacakların farklı dönemler için raporlanması
sebep olur.

72 100 Soruda Merkez Bankacılığı


Net hata ve noksan kaleminde geçici verilerin kesinleşmesi, yeni bir
veri kaynağı elde edilmesi ve yöntemsel değişiklikler sebebiyle gün-
cellemeler olabilir.

92.Uluslararası Yatırım Poziyonu (UYP) neyi gösterir?


UYP, bir ekonomideki yerleşik kişilerin yurt dışı yerleşik kişilerden
olan finansal alacakları ile rezerv varlık olarak tutulan altın ve döviz
şeklindeki finansal varlıklarının ve yerleşiklerin yurt dışı yerleşik kişi-
lere olan finansal yükümlülüklerinin belli bir tarihteki stok değerini
gösteren istatistiki bir tablodur.
UYP tanımında geçen “yerleşik” kavramı, bir ekonomide bir yıldan
fazla süre ile devamlı ve düzenli olarak ikamet eden gerçek kişiler ile
o ekonomi içinde faaliyette olan tüzel kişileri ifade etmektedir. UYP
sektörel olarak, Genel Hükûmet, Merkez Bankası, bankalar ve diğer
sektörleri içermektedir.
UYP, bir bilanço gibi, “varlıklar” ve “yükümlülükler”i gösteren iki ta-
raflı bir tablo şeklinde hazırlanmaktadır. “Varlıklar” dört, “yükümlü-
lükler” üç ana yatırım grubunu kapsamaktadır:
1. Doğrudan Yatırımlar: Yatırımcının yerleşiği olduğu ekonomi dı-
şındaki bir ekonomide bir işletmenin yönetimini kontrol ettiği veya
yönetiminde söz sahibi olduğu uzun vadeli bir yatırım şeklidir. Doğ-
rudan yatırımlarda, yatırımcının işletmenin sermayesinde yüzde 10
veya daha fazla paya sahip olması gerekmektedir.
2. Portföy Yatırımları: Hisse senedi ve borç senetlerine yapılan ya-
tırımları içermektedir. Doğrudan yabancı yatırımların aksine, hisse
senedine toplam olarak yüzde 10’un altında yaptığı yatırımla yatı-
rımcı, bu senetleri ihraç eden kuruluşun yönetiminde etkin pozis-
yonda olmamaktadır. Doğrudan yabancı yatırımlarda yatırımcı, yatı-
rım sermayesinin yanı sıra üretim teknolojisi ve işletmecilik bilgisini
de beraberinde getirirken, portföy yatırımlarında yabancı yatırımcı-
nın sermayeden başka bir katkısı bulunmamaktadır.
3. Diğer Yatırımlar: Doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları ve re-
zerv varlıklar dışında kalan, mevduat, krediler ve ticari krediler gibi
diğer varlık ve yükümlülükleri kapsar.
4. Rezerv Varlıklar: Para ve kur politikalarını desteklemek, piyasalara
güven vermek, devletin döviz cinsi üzerinden iç ve dış borç servisini
gerçekleştirmek, dışsal şoklara karşı gerekli döviz likiditesini bulun-
durmak gibi amaçlara yönelik parasal otorite tarafından kontrol edi-
len kullanıma hazır dış varlıklardır.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 73


Ödemeler Dengesi İstatistikleri ve UYP İstatistikleri, Uluslararası
Para Fonu tarafından üye ülkelere yol gösterici olarak hazırlanan
“Ödemeler Dengesi ve Uluslararası Yatırım Pozisyonu Altıncı El Kita-
bı”nda yer alan uluslararası standartlar temelinde derlenmektedir.
UYP’de toplam finansal varlıklar ile toplam finansal yükümlülüklerin
farkı net uluslararası yatırım pozisyonu olarak adlandırılmaktadır.
Başka bir deyişle, net UYP, Türkiye’nin yurt dışından alacaklarıyla,
Türkiye’nin yurt dışına borçlarının netini göstermektedir. Net pozis-
yon pozitif veya negatif olabilir.
Merkez Bankası tarafından derlenen ve yayımlanan ilgili UYP verile-
rine Merkez Bankası İnternet sitesinde yer alan “İstatistikler / Öde-
meler Dengesi ve ilgili İstatistikler / Uluslararası Yatırım Pozisyonu”
menüleri takip edilerek ulaşılabilmektedir.

93.Özel sektörün yurt dışı borçlarına ilişkin verilere nereden ula-


şılabilir?
Özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun ve kısa vadeli kredilere
ilişkin ayrıntılı veriler, yurtiçinde yerleşik banka ve firmalardan, kredi
bazında alınan formlar ile derlenmektedir.
Söz konusu akım veriler; IMF Ödemeler Dengesi ve Uluslararası
Yatırım Pozisyonu Altıncı El Kitabı paralelinde, Merkez Bankası ta-
rafından aylık olarak yayımlanan Ödemeler Dengesi İstatistiklerine
yansıtılmaktadır.
Bunun yanında, kullanım ve geri ödemelerden meydana gelen ve
ilgili dönem sonu kurlarından ABD dolarına dönüştürülen stoklar;
IMF Dış Borç İstatistikleri El Kitabı paralelinde, Merkez Bankası ta-
rafından aylık olarak yayımlanan Uluslararası Yatırım Pozisyonuna
yansıtılmaktadır.

74 100 Soruda Merkez Bankacılığı


Özel Sektörün Yurtdışından Sağladığı Kredi Borcu Gelişmelerine ve
verilere Merkez Bankası İnternet sitesinde İstatistikler/Ödemeler
Dengesi ile İlgili İstatistikler altında “Özel Sektörün Yurtdışından
Sağladığı Kredi Borcu” başlığından erişilebilir.

94.Konut fiyat endeksleri nedir? Konut fiyatlarının takip edilmesi


neden önemlidir?
Türkiye’de hane halkının toplam servetinin önemli bir kısmını konut
yatırımları oluşturduğu için ve konut kredilerinin toplam kredi stoku
içindeki ağırlığı yüksek olduğundan konut piyasasının takip edilmesi
finansal istikrarın korunabilmesi için önem taşımaktadır.
Konut fiyat endeksleri, Türkiye konut piyasasındaki fiyat değişimle-
rini takip etmek amacıyla oluşturulan endekslerdir. Konut fiyat en-
dekslerinin hesaplanmasında, satışa konu olan tüm konutlara ilişkin
fiyat verileri kullanılmaktadır. Konut piyasasında oluşan gerçek fiyatı
temsil etmek üzere, bireysel konut kredisi talebiyle kredi veren ku-
ruluşlara yapılan başvurular sırasında düzenlenen değerleme rapor-
larındaki konut değerleri kullanılmaktadır.
Konut kredilerine temel oluşturan değerleme raporları gayrimenkul
değerleme şirketleri tarafından düzenlenmektedir. Satışın gerçek-
leşerek kredinin kullandırılması şartı aranmamakta, değerlemesi
yapılan tüm konutlar kapsama dahil edilmektedir.
Konut Fiyat Endeksi (KFE): Türkiye genelini temsil etmek üzere,
tabakalanmış ortanca fiyat yöntemi kullanılarak hesaplanan konut
fiyat endeksidir.
Yeni Konutlar Fiyat Endeksi (YKFE): Türkiye genelini temsil etmek
üzere, yapım yılı son iki yıl (içinde bulunulan yıl ile bir önceki yıl)
olan konutlar için, tabakalanmış ortanca fiyat yöntemi kullanılarak
hesaplanan fiyat endeksidir.
Yeni Olmayan Konutlar Fiyat Endeksi (YOKFE): Türkiye genelini tem-
sil etmek üzere, yapım yılı son iki yıldan önce olan konutlar için,
tabakalanmış ortanca fiyat yöntemi kullanılarak hesaplanan fiyat
endeksidir.
Hedonik Konut Fiyat Endeksi (HKFE): Konutların gözlemlenebilen
özelliklerine bağlı kalite etkisinden arındırılmış fiyat değişimlerini
izlemek amacıyla, hedonik regresyon yöntemi kullanılarak Türkiye
genelini temsil etmek üzere oluşturulan fiyat endeksidir.
HKFE ve KFE Türkiye geneli ile İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması
Düzey 2’ye göre 26 bölge bazında, YKFE ve YOKFE ise Türkiye ge-
neli ve üç büyük il bazında üretilerek kamuoyu ile paylaşılmaktadır.
Türkiye genelini temsil etmek üzere üretilen endekslerin hesaplan-
masında kapsama alınan iller, veri sayısı yeterliliğine göre değişiklik
gösterebilmektedir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 75


95.Finansal Hesaplar nedir?
Finansal Hesaplar, bir ekonomide yerleşik sektörlerin birbirleriyle
ve dünyanın geri kalanı (yurt dışı) ile olan finansal varlık/yüküm-
lülük ilişkisini belirli bir dönem için stok, akım, konsolide ve kon-
solide edilmemiş olarak gösteren istatistiki bir rapordur. Yurt içi
ekonomi; finansal kuruluşlar, finansal olmayan kuruluşlar, genel
yönetim ve hane halkı alt sektörleri itibarıyla sunulur. Konsolide
edilmiş tablolarda ilgili sektörün kendi içinde gerçekleşen işlemler
netleştirilmektedir. Birleşmiş Milletler’in üye ülkelere rehber niteli-
ğinde hazırladığı Ulusal Hesaplar El Kitabı’nda (SNA 2008) yer alan
uluslararası kabul görmüş standartlara uygun olarak üretilir. Türkiye
Finansal Hesapları, ülke karşılaştırmalarına olanak sağlamak üzere
SNA 2008’e uygun olarak üç aylık olarak yayımlanır.
Finansal Hesaplar İstatistiklerine Merkez Bankası İnternet sitesinde
yer alan “İstatistikler/Parasal ve Finansal İstatistikler” sekmelerin-
den, ana sektörler itibarıyla zaman serisi olarak ise “İstatistikler/
Elektronik Veri Dağıtım Sistemi (EVDS)” sekmelerinden ulaşılabil-
mektedir.

76 100 Soruda Merkez Bankacılığı


100 Soruda Merkez Bankacılığı 77
78 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Diğer
96.Bankalar nasıl para yaratır?
Bankaların sahip oldukları mevduatın bir kısmını zorunlu olarak
Merkez Bankasında tutmaları gerekir. Merkez Bankasında tutulan
bu miktara “zorunlu karşılık” denir. Bankalar zorunlu karşılıkların dı-
şında da topladıkları mevduatın bir kısmını güvence olarak tutabilir.
Güvence olarak tutulan bu miktar bankanın rezervidir. Geriye kalan
tutarı ise kredi olarak ihtiyacı olanlara verebilir. Bankalar, mevduat
olarak topladıkları paraların rezerv olarak tutulması zorunlu olan
kısmı dışındaki miktarı, kredi olarak ihtiyacı olanlara vererek ekono-
mide kaydî para yaratır.
Bununla birlikte bankalar, ani mevduat çıkışlarını karşılamak ve kârlı
yatırım fırsatlarını değerlendirmek amacı ile kendi istekleriyle ser-
best rezerv de tutabilirler. Bankalar bu kararı verirken ekonomik
birtakım göstergeleri dikkate alırlar. Bunlar, piyasadaki faiz oranı,
rezerv borçlanma maliyeti, finansal sistemdeki istikrar olarak örnek-
lendirilebilir. Bankaların serbest rezerv tutmaları, bankanın yarattığı
kaydî paranın azalması ile sonuçlanır.

97.Reeskont ne demektir? Reeskont faiz oranı neyi gösterir?


Reeskont; iskonto edilmiş, diğer bir deyişle bir bedel karşılığı el de-
ğiştirmiş (iskonto) olan kıymetlerin, bir bedel karşılığında yeniden el
değiştirmesini (reiskonto) ifade eder.
Reeskont ve avans işlemleri, Merkez Bankası Kanunu’nun 45. mad-
desine göre düzenlenmiştir.
Merkez Bankası, bankacılık kesiminin geçici likidite ihtiyaçlarının
karşılanması için, bankalar tarafından verilecek ticari senet ve vesi-
kaları reeskonta kabul edebilir. Türkiye’de reeskont işlemindeki tüm
koşul ve kurallar, Merkez Bankası tarafından belirlenir. Bunun ya-
nında, reeskont kredilerinin en yüksek sınırı ve kredi türlerine göre
limitleri, para politikası ilkeleri doğrultusunda yine Banka tarafından
konulur.
Bu işlemler için Merkez Bankası tarafından uygulanan faize “rees-
kont faiz oranı” adı verilmektedir.
Merkez Bankası reeskonta kabul edebileceği senetler karşılığında
avans da verebilmektedir. Avans için teminat olarak alınan bu se-
netler; ticari senet ve belgeler, devlet tahvilleri ve borsada kayıtlı
tahvillerdir. Ekonomideki para arzı ve kredi genişlemesi dikkate alı-
narak belirlenen reeskont faiz oranı, mevcut durumda uygulanan
para politikası kapsamında bir para politikası aracı olarak önemini
kaybetmiştir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 79


98.Reeskont kredileri nedir? Nasıl kullandırılır?
Merkez Bankasının, mal ve hizmet ihracatında bulunan firmalara uy-
gun maliyetli finansman sağlamak amacıyla döviz cinsinden düzen-
lenen senet karşılığında Türk lirası olarak verdiği krediye reeskont
kredisi denir. Firmalar, bu kredinin geri ödemesini döviz ile yapar.
240 gün vadesi olan bu kredi
• Yüksek teknolojili sanayi ürünleri ihracatçısı,
• Yeni pazarlara ihracat yapan,
• Döviz kazandırıcı hizmet ve faaliyetlerde bulunan
firmalarca kullanılabilir. Maliyetleri piyasa koşullarına göre daha az
olan bu kredide sadece firma ve aracı banka imzalı senetler kabul
edilir.

99.Merkez Bankası bilançosu ile bir ticari banka bilançosu arasın-


daki farklar nelerdir?
Merkez Bankası Kanunu’nun 4. maddesi ile Türkiye’de banknot ih-
raç etme yetkisi sadece Merkez Bankasına verilmiş olup tedavüle
çıkartılan banknotlar Merkez Bankası Bilançosunun pasifinde yer
alan “Tedavüldeki Banknotlar” kaleminde izlenir.
Kanun’un 41. maddesi ile Merkez Bankasına hükûmetin haznedar-
lığı görevi verilmiş olup Türkiye’nin 1947 yılından beri üyesi olduğu
IMF ile ilişkiler açısından, mali ajan T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı,
muhafaza kurumu ise Merkez Bankası olarak belirlenmiştir. Bu çer-
çevede, Türkiye’nin IMF’ye üyeliğinden doğan mali ilişkiler (varlık
ve yükümlülüklerimiz) sadece Merkez Bankası bilançosunda yer alır.
Kanun’un 61. maddesi gereğince, Türk lirasının yabancı paralar
karşısındaki değerinin ve uluslararası piyasalarda altın fiyatlarının
değişmesi nedeniyle Bankanın aktifindeki ve pasifindeki dövizlerin,
efektiflerin ve yabancı para cinsinden diğer varlık ve yükümlülükler
ile altınların değerlemesi sonucu oluşan değerleme farkları ayrı bir
hesap olan “Değerleme Hesabı”nda izlenmekte olup gerçekleşme-
miş giderler bilançonun aktifinde, gerçekleşmemiş gelirler ise pasi-
finde gösterilir. Bu gelir ve giderlerin gerçekleşmesi halinde, gerçek-
leşen tutarlar kâr ve zarar hesaplarına aktarılır. Ticari bankalarda ise
gerçekleşmemiş gelir ve giderler doğrudan kâr ve zarar hesaplarına
aktarılır.

80 100 Soruda Merkez Bankacılığı


Merkez Bankası bilanço kalemleri ile ilgili ayrıntılı bilgiye Banka İn-
ternet sitesinde ”Araştırma ve Yayınlar/Raporlar/Yıllık Rapor” me-
nüsü altında yer alan Yıllık Raporlardan ve “Araştırma ve Yayınlar/
Kitaplar, Kitapçıklar ve Broşürler/2016/Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Bilançosu ve Analitik Bilanço – Örnek Uygulamalar ve Bi-
lanço Yansımaları” menüsünden ulaşılabilir.

100.Merkez Bankası Analitik Bilançosu nedir?


Merkez Bankası İnternet sitesinde günlük olarak yayımlanan analitik
bilanço, Merkez Bankası Bilanço kalemlerinin belirli parasal büyük-
lükleri ifade etmek üzere toplulaştırılması ve netleştirilmesi yoluyla
oluşturulmaktadır. Analitik bilançonun temel amacı, Merkez Ban-
kasının önemli yükümlülüklerinin nasıl oluşturulduğunun gösteril-
mesi, Merkez Bankası ile kamu ve bankacılık kesimleri arasındaki
ilişkilerin sergilenebilmesidir.
Merkez Bankasının uyguladığı para politikalarının takip edilmesini
kolaylaştıran analitik bilanço, aynı zamanda ekonominin genel du-
rumu konusunda da önemli ipuçları verebilir.
Analitik Bilanço ile ilgili ayrıntılı bilgiye Banka İnternet sitesinde
“Araştırma ve Yayınlar/Kitaplar, Kitapçıklar ve Broşürler/2016/Tür-
kiye Cumhuriyet Merkez Bankası Bilançosu ve Analitik Bilanço – Ör-
nek Uygulamalar ve Bilanço Yansımaları” menüsünden ulaşılabilir.

100 Soruda Merkez Bankacılığı 81


82 100 Soruda Merkez Bankacılığı
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
İdare Merkezi
Hacı Bayram Mahallesi
İstiklal Caddesi No: 10
06050 Ulus Altındağ / Ankara

Telefon: (312) 507 50 00


Faks: (312) 507 56 40
www.tcmb.gov.tr

ISBN (basılı): 978-605-4911-78-3


ISBN (elektronik): 978-605-4911-81-3

Birinci Baskı: Kasım 2018


İkinci Baskı: Şubat 2019

Merkez_Bankasi

TurkiyeCumhuriyetMerkezBankasi

TCMerkezBankasi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

herkesicinekonomi

100 Soruda Merkez Bankacılığı 83


84 100 Soruda Merkez Bankacılığı
ISBN (basılı) : 978-605-4911-22-6
ISBN (elektronik): 978-605-4911-23-3

FINANSAL
İSTIKRAR

Türkiye’de Finansal
İstikrar Gelişmeleri
TÜRKIYE CUMHURIYET MERKEZ BANKASI
YAYINLARINDAN ÖRNEKLER

Türkiye’de Ödeme Sistemleri (2014) Enflasyon ve Fiyat İstikrarı (2014) Parasal Aktarım Mekanizmaları (2013)

Merkez Bankası Bağımsızlığı Türkiye’de Banknot Basımının Merkez Bankaları ve İletişim–Türkiye


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tarihçesi-Banknot Üretim Süreci ve Cumhuriyet Merkez Bankasında
ve Bağımsızlık (2013) Emisyon Politikaları (2013) İletişim Politikalarının Gelişimi (2011)

Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankalarında Rezerv ve Risk TCBM Tanıtım Broşürü (2014)
Merkez Bankası (2011) Yönetimi – Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Rezerv ve Risk Yönetimi
(2011)
FINANSAL
İSTIKRAR

Türkiye’de Finansal
İstikrar Gelişmeleri

2015
Bu yayın,
TCMB Genel Ağ sitesi üzerinden
talep etmeniz halinde
adresinize ücretsiz olarak gönderilecektir.
Yayınlarımızın elektronik kopyalarına Genel Ağ sitemizden ulaşabilirsiniz.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası


İdare Merkezi
İstiklal Cad. 10 06100 Ulus, Ankara, Türkiye
Telefon: (90 312) 507 50 00
Faks: (90 312) 507 56 40
Genel Ağ sitesi: http://www.tcmb.gov.tr

ISBN (basılı) : 978-605-4911-22-6 ISBN (elektronik): 978-605-4911-23-3


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yayınıdır, parayla satılamaz.
İÇINDEKILER
1. Giriş
2. Finansal Sistem ve Bileşenleri
2.1. Finansal Piyasalar
2.2. Finansal Kurumlar
2.3. Hukuki ve İdari Düzen
3. Finansal İstikrar
3.1. Finansal İstikrarın Önemi
3.2. Finansal İstikrarsızlığın Kaynakları
4. Finansal İstikrarsızlıkları Önlemeye Yönelik Adımlar
4.1. Ulusal Ekonomi Politikaları
4.2. Uluslararası Adımlar: Basel Süreçleri
5. Türkiye’de Finansal Sistem ve Finansal İstikrar
5.1. Bankacılık Sektörünün Gelişimi
6. Türkiye’de Yeni Para Politikası ve Finansal İstikrar

1

1. GİRİŞ
Finansal istikrar, genel tanımıyla finansal sistemin dengelerini bozabilecek
beklenmedik durumlara karşı ekonominin dayanıklılığı olarak ifade edilmektedir.
Küresel ölçekte son 30 yıllık dönemde finansal piyasaların serbestleşme süreci
ve bütünleşmesi ile teknolojik gelişmeler, bu piyasaların giderek karmaşık
hale gelmesine ve finansal araçların çeşitliliğinin artmasına yol açmıştır. Bu
süreçte finansal sistemde oluşabilecek risklerin ve kırılganlıkların önlenmesine
yönelik düzenlemelerde, ağırlıklı olarak finansal kuruluşların mali bünyelerinin
sağlamlığını gözeten mikro ihtiyati politikalar esas alınmıştır. 2008 yılında
yaşanan küresel finansal kriz ise, finansal sistemin bir bölümünde oluşabilecek
aksaklıkların tüm sisteme yayılmasına neden olabilecek sistemik risklerin
tespit edilmesinde, finansal sistemde oluşan kırılganlıkların kontrol altında
tutulmasında ve dışsal şokların sisteme olan olumsuz etkilerinin azaltılmasında,
geleneksel ekonomi politikalarının, finansal düzenlemelerin, mikro riskleri
azaltıcı politikaların ve mevduat güvence sisteminden oluşan finansal güvenlik
ağlarının yetersiz kaldığını göstermiştir. Bu çerçevede finansal istikrara verilen
önem artmıştır. Finansal istikrarın sağlanabilmesi ve korunabilmesi için
geleneksel politika araçlarının yanı sıra makro ihtiyati tedbirlerin de gerektiği
yönündeki görüşler belirginleşmiştir.

Bu çalışma, finansal istikrar kavramının genel çerçevesi hakkında bilgilendirme


amaçlı hazırlanmıştır. Bu doğrultuda, çalışmada öncelikle finansal sistemi
oluşturan yapı, sonrasında finansal istikrarı tanımlamaya yönelik farklı
yaklaşımlar sunulmaktadır. Finansal istikrarsızlığa yol açabilecek etkenlerin yanı
sıra, finansal istikrarsızlık örneklerine ve finansal istikrarın önemine yönelik
değerlendirmelere çalışmada yer verilmiştir. Söz konusu değerlendirmelerin
ardından finansal istikrarsızlıkları önlemeye yönelik uygulamalara değinilmiştir.
Sonrasında Türkiye’de finansal sistemin yapısı anlatılmış ve sistem içinde
ağırlığı yüksek olan bankacılık sisteminin Cumhuriyet Dönemi’ndeki gelişimi
incelenmiştir. Son olarak küresel finansal kriz sonrasında Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası tarafından uygulamaya konulan yeni para politikası
uygulamalarının finansal istikrara katkısına yer verilmiştir.
2

2. FINANSAL SISTEM VE BILEŞENLERI

Finansal piyasalar; fon ihtiyacı olan bireyler ile


fon sahiplerinin hisse senedi, tahvil gibi finansal
araçları alıp satmak amacıyla bir araya geldikleri
platformlardır. Söz konusu piyasalar, finansal
araçların en hızlı şekilde ve en az maliyetle alım
satımına olanak sağlamaktadır.
Finansal sistem, bir ekonomide fon talebi/arzı olan iktisadi birimlerin, fon
akımını düzenleyen kurumların ve finansal araçların, düzenleyici hukuki ve
idari kurallar kapsamında bir araya gelmesi ile oluşan bir yapıdır. Gelirlerinin
tamamını tüketmeyen birimlerin fon fazlalarını, gelirlerinden daha fazlasına
ihtiyaç duyan birimlere sunmalarını sağlayan finansal sistem, fon transferi
aracılığıyla tasarrufların yatırımlara aktarılmasına olanak tanır. Böylece
ekonomik büyümede ve gelir düzeyinde gerçekleşecek artışla beraber toplumsal
refahın artması sağlanmış olur. Bu konuda yapılan çeşitli çalışmalar da finansal
sistemin gelişmişliği ile ekonomik büyümenin doğru orantılı hareket ettiğini
göstermektedir.(1)(2)(3)

Finansal sistem, asıl işlevi olan kaynakların etkin dağılımı ve fon transferinin
yanı sıra;
• Risk dağıtımı ve risk yönetimini,
• Bir varlığın bir ödeme aracına dönüşümünün hızlı ve kolay olmasını,
• Finansal varlık getirileri ile ilgili beklentiler hakkında bilgi toplanması ve
dağıtımını,
sağlamaktadır.

Finansal sistemin temel unsurları ise;


• Finansal piyasalar,
• Finansal kurumlar,
• Hukuki ve idari düzen,
olarak sıralanabilir. Bu bileşenlerden herhangi birinin işlevlerini yerine
getirmesinde ortaya çıkan aksaklıklar tüm sistemin işleyişinin olumsuz yönde
etkilenmesine neden olabilmektedir.

2.1. FINANSAL PIYASALAR


Finansal piyasalar; finansal kaynak ihtiyacı olan iktisadi birimler ile finansal
kaynak sahiplerinin hisse senedi, tahvil gibi finansal araçları alıp satmak suretiyle
etkileşim içinde oldukları platformlardır. Piyasalar, finansal araçların en hızlı
şekilde ve en az maliyetle alım satımına olanak sağlamaktadır.

(1)
King, R. ve Levine, R. (1993), “Finance, Entrepreneurship, and Growth: Theory and Evidence”, Journal of Monetary Economics, s. 513-542.
(2)
Kunt, A. D. ve Levine R. (2008), “Finance, Financial Sector Policies, and Long-Run Growth”, the World Bank, Policy Research Working
Paper 4469.
(3)
Beck, T. (2012), “Finance and Growth - Lessons from the Literature and the Recent Crisis”, London School of Economics Growth
Commission için hazırlanmıştır.
3

Şekil 1. Finansal Piyasalar

Finansal Piyasalar
Bono
dan
Vadesi 1 yıl erinde
n , ü z
kısa ola
il e n m ik tarın
belirt m
Ödemelerin
ru
çıkaran ku ngörülen
Fon Arz ve Talep Örgütlenme Varlığın İhraç Peşin veya
n ö Vadesine Göre Durumuna Göre Şekline Göre Vadeli Yapılmasına
tarafınd a Göre
nda
vade sonu taahhüt
n m e si n in
öde
d il d iğ i m e nkul
e .
Organize
e rd ir
kıymetl Para Piyasası (Örgütlenmiş) Birincil Piyasalar Spot Piyasalar
Piyasalar

Organize Olmamış
Vadeli İşlem
Sermaye Piyasası (Örgütlenmemiş) İkincil Piyasalar
Piyasaları
Piyasalar

Tahvil Finansal piyasalar; fon arz ve talep vadesine, piyasaların örgütlenme durumuna,
İhraç vade finansal varlığın ihraç şekline ve ödemelerin peşin veya vadeli yapılmasına göre
si 1
yıldan uzu Şekil 1’de görüldüğü üzere dört bölümde incelenebilir.
n menkul
kıymetlerd
ir. Tahvil
bir borç s 2.1.1 Fon Arz ve Talep Vadesine Göre Finansal Piyasalar
enedi olup
va d e s i d o
lduğunda
tahvil sah
ibi ile şirk Para Piyasası: Vadesi bir yıldan kısa olan çek, bono gibi likit finansal varlıkların
arasındak et
i hukuki il işlem gördüğü piyasalardır. Bireylerin mevduat hesabı açtırma, menkul değer
sona erme işki
k tedir. satın alımı gibi yollarla katıldığı para piyasasında, riskler fon transferine aracılık
yapan kurumlar tarafından üstlenildiği için finansal risk düşüktür.

Sermaye Piyasası: Vadesi bir yıldan daha uzun olan tahvil, hisse senedi gibi
finansal varlıkların işlem gördüğü piyasalardır. Sermaye piyasasında risk para
piyasasına göre daha yüksektir. Bir şirketin tahvil veya hisse senedini satın alan
kimse, şirketin karşı karşıya kaldığı tüm risklere ortak olur.
Hisse Senedi(4)
Anonim ortaklıklar Finansal piyasaların yapısına ilişkin yazında para ve sermaye piyasaları
tarafından çıkarılan, tanımlanırken, genel olarak yukarıda yer verildiği üzere sırasıyla bir ve iki yıllık
yasal şekil şartlarına şeklinde ayrıma gidilmektedir. Ancak finansal piyasalardaki yenilikler para
uygun olarak piyasasında bir yıldan uzun vadeli araçların kullanımına imkan tanımaktadır.
hazırlanmış, şirket Ayrıca, sermaye piyasalarının bulunduğu ekonominin gelişmişlik düzeyi,
ortaklarının sermaye ekonomik konjonktürün durumu ve yatırımcıların spekülatif amaçlı yatırım
payları hakkında yapmaları sermaye piyasalarının vadesinin kısalmasına yol açabilmektedir.
bilgi veren kıymetli
evraktır. Hisse senedi
bir mülkiyet senedi
olduğu için vadesi
bulunmamaktadır.
Hisse senedi sahibi,
senedi çıkaran
kuruluşun ortağı olup
sahip olduğu senedin
getirisi olan kâr payına
sahip olur.

(4)
Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Yatırım Yaparken Nelere Dikkat Etmeliyim?”, SPK Yatırımcı Bilgilendirme Kitapçıkları - 1, s. 17-18.
4

2.1.2 Örgütlenme Durumuna Göre Finansal Piyasalar

Organize (Örgütlenmiş) Piyasalar: İşlemlerin belirli kurallar ve düzenlemeler


çerçevesinde yapıldığı piyasalardır. Bu piyasalarda mekan ve katılımcılar bellidir;
bilgiye kolay ve güvenilir şekilde ulaşılır. Organize para piyasalarına örnek olarak
bankalararası para piyasası, sermaye piyasalarına örnek olarak ise menkul
kıymet borsaları verilebilir.

Organize Olmamış (Örgütlenmemiş) Piyasalar: Tezgah üstü piyasalar olarak


da bilinen bu piyasalarda denetleyici kurum/kuruluş bulunmamakta olup işlem
kuralları esnektir. Finansal işlemlerin yapılacağı fiziki bir yer bulunmamaktadır.
Fiyatların pazarlık yoluyla belirlendiği bu piyasalarda genellikle fon sağlamakta
zorluk yaşayan küçük işletmeler faaliyet göstermektedir.

2.1.3 Varlığın İhraç Şekline Göre Finansal Piyasalar

Birincil Piyasalar: İşlem gören hisse senedi, tahvil gibi menkul değerlerin ilk
kez alınıp satıldığı piyasalardır. Tasarruf sahipleri ile menkul kıymet ihraç eden
kuruluşlar veya aracılık eden kurumlar doğrudan bu piyasalarda karşılaşırlar.

İkincil Piyasalar: Daha önce birincil piyasada işlem görmüş finansal varlıkların
yeniden alınıp satıldığı piyasalardır. İkincil piyasalar, birincil piyasadan satın
alınan menkul kıymetlerin likiditesinin sağlanması bakımından önemlidir.

2.1.4 Ödemelerin Peşin veya Vadeli Yapılmasına Göre Finansal Piyasalar

Spot Piyasalar: Nakit piyasalar olarak da adlandırılan bu piyasalarda işlemler


peşin yapılır. Söz konusu işlemlerde ödeme ile teslim arasında geçen vakit
genelde kısadır.

Vadeli İşlem Piyasaları: Bu piyasalarda imzalanan sözleşmeye göre fiziki


teslim ve ödemeler kararlaştılırılan ileri bir tarihte yapılır.

2.2. FINANSAL KURUMLAR


Finansal kurumlar; finansal piyasalarda işlemleri kolaylaştırma, zaman
hassasiyetine uyum gösterme ve güvenilirlik ihtiyacını karşılama işlevlerini yerine
getirdikleri için sistem açısından büyük önem taşımaktadırlar.

Piyasalardaki ihtiyaç doğrultusunda finansal araçlar geliştiren finansal kurumlar


bu araçları kullanarak ödeme hizmetlerini sağlarlar. Ayrıca, piyasa katılımcılarına
önerilerde bulunarak yatırım kararlarında etkin rol üstlenirler. Ticari bankalar,
yatırım bankaları gibi mevduat kabul eden kurumların yanı sıra sigorta şirketleri
gibi prim veya katılım payı alan kurumlar da finansal kurum kategorisine
girmektedir.
5

Kutu 1: Türkiye’de Finansal Kurumlar


Ayrıntılı bilgi için bakınız: Finansal kurumlar, kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlar olarak ikiye
1.11.2005 tarih ve 25983 sayılı ayrılmaktadır. Ülkemizde yürürlükte olan ilgili Kanun’da, kredi kuruluşu,
Resmi Gazete’de mevduat bankalarını ve katılım bankalarını ifade etmektedir. Finansal
yayımlanan 5411 Sayılı kuruluşlar ise, kredi kuruluşu dışında kalan ve sigortacılık, bireysel
Bankacılık Kanunu emeklilik veya sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunmak veya söz konusu
Kanun’da yer alan faaliyet konularından en az birini yürütmek üzere
https://www.bddk.org. kurulan kuruluşlar ile kalkınma ve yatırım bankaları ve finansal holding
tr/websitesi/turkce/ şirketlerinden oluşmaktadır.
Mevzuat/Bankacilik_
Kanunu/1540bankacilik_
Türkiye’de Finansal Kurumlar
kanunu_13.9.2013.pdf

Kredi Kuruluşları Finansal Kuruluşlar

Sigortacılık Bireysel Emeklilik


Mevduat Bankaları
Kuruluşları Kuruluşları

Katılım Bankaları Sermaye Piyasası Kalkınma ve Yatırım


Kuruluşları Bankaları

Finans Holding
Şirketleri

2.3.HUKUKI VE İDARI DÜZEN


Finansal sistemin faaliyet gösterdiği ülkedeki idari ve hukuki kurallar, finansal
piyasalardaki işlemlerin sorunsuz bir şekilde gerçekleştirilmesinde etkin
rol oynamakta olup kurum ve iktisadi birimler arasındaki ilişkiyi doğrudan
belirlemektedir. Sistem işleyişinde oluşabilecek aksaklıkların en aza
indirgenebilmesi ve ekonomik performansı olumsuz etkileyebilecek unsurların
tüm sisteme yayılma riskinin azaltılabilmesi için hukuki ve idari düzeni sağlamaya
yönelik ilke, kural ve denetimlerin finansal sistemin etkinliği üzerinde önemli payı
vardır.
6

3. FINANSAL İSTIKRAR

Finansal istikrar, finans piyasasında temel işlevlerin


yerine getirildiği durumdan finansal krizin
olmadığı duruma kadar olan geniş bir yelpazede
tanımlanabilmektedir.

Finansal piyasaların gelişimi son 30 yılda giderek hız kazanmış, uluslararası


sistemde yeni finans araçları devreye girmiş ve finansal işlem miktarı büyük
boyutlara ulaşmıştır. Örneğin 1995 yılında dünya günlük ortalama döviz piyasası
işlem hacmi 1 trilyon 182 milyar ABD doları iken 2013 yılında bu rakam 5 trilyon Sistemik risk
345 milyar ABD dolarına ulaşmıştır.(5) Aylık bazda bakıldığında dünya ortalama Genel kabule göre
döviz piyasası işlem hacmi 1995 yılında dünya GSYH’sinin 9 katı iken, 2013 yılında sistemik risk, finansal
17 katına ulaşmıştır.(6) sistemin bir bölümünün
işleyişinde oluşan
2008 yılında ortaya çıkan küresel finansal kriz sürecinde ise finans piyasalarında aksaklıkların zincirleme
ortaya çıkabilecek aksaklıkların yol açtığı ekonomik ve sosyal maliyetler belirgin şekilde sistemin
bir hâl almıştır. Bunun sonrasında finansal istikrarın öneminin bir kez daha tamamını veya büyük
anlaşılması ile ekonomideki kırılganlıkları gidermek amacıyla dünya genelinde bir kısmını etkileyerek
merkez bankaları ve finansal piyasaları düzenleyici kurumlar uyguladıkları finansal hizmetleri
politikaları gözden geçirmeye başlamıştır. sekteye uğratma
olasılığıdır. Sistemik
Ancak, ekonomi yazınında halen finansal istikrarın tanımlanması konusunda riskten bahsedebilmek
bir görüş birliği bulunmamaktadır. Finansal sistemdeki gelişmelerin tahmin için mutlaka yayılma
edilmesinin oldukça güç olması, sistemin dinamik yapısı ve ülkeden ülkeye etkisinin gözlenmesi
değişiklik göstermesi tanımlamayı zorlaştırmaktadır. Net bir tanım olmamakla gerekmek tedir.
birlikte finansal istikrar, finansal sistemin parçası olan ekonomik fonksiyonların
(ödeme sistemi, risk dağıtımı, kaynakların etkin dağılımı) beklenmeyen bir Sistemik risk zaman içinde
durumda oluşabilecek şoklara karşı dayanıklılığını ve faaliyetlerini sağlıklı sistemde meydana gelen
şekilde sürdürmesini ifade etmektedir. Finansal istikrar, gerek ülkeler boyutunda bozulmaların birikimi ile
gerekse küresel boyutta finansal sisteme karşı sürdürülebilir bir güven olduğunun ortaya çıkabileceği gibi
göstergesidir. beklenmedik bir şekilde
de ortaya çıkabilir. Son
Finansal istikrarın tanımlanabilmesi ve daha iyi anlaşılabilmesi için finansal dönemde serbestleşmenin
istikrarsızlığın tanımlanmasının da önemli olduğu düşünülmektedir. Finansal ve küreselleşmenin
istikrarsızlık genel olarak varlık fiyatlarında ani ve aşırı dalgalanmalar görülmesi, hız kazandığı finans
finansal kurumların sistemdeki işlevlerini yerine getirmesinde aksaklıklar piyasalarında, kurumlarda
yaşanması, ulusal veya uluslararası kredi sisteminin işleyişinin bozulması olarak ve ödeme sistemlerindeki
tanımlanabilir. Şekil 2’de finansal istikrarsızlığa örnek oluşturabilecek bir durum sağlıksız işleyiş veya
gösterilmektedir. dışsal ve içsel şoklar
risk nedeni olabilir. Reel
Finansal istikrarsızlığın kontrol edilemez düzeyde gerçekleşmesi, etkilerinin geniş ekonomi üzerinde önemli
bir çevre üzerinde görülmesi ve böyle bir durumda piyasaların işlevlerini yerine derecede olumsuz etkileri
getirememesi finansal kriz olarak değerlendirilebilir. Özellikle günümüz küresel olan sistemik riskin
ekonomisinde finansal kurumlar ve firmalar arasında karşılıklı finansal bağların temelinde yapısal finansal
artması nedeniyle ekonominin belli bir kesiminde ortaya çıkabilecek sıkıntıların kırılganlıklar olduğu da
diğer kesimlere sıçrama riski sistemik risk kavramını ortaya çıkarmıştır. düşünülmektedir.

(5)
http://www.bis.org/statistics.
(6)
Hesaplamaya ilişkin yöntem BIS’in Quarterly Review (December 2010) raporundan alınmıştır.
7

3.1. FINANSAL İSTIKRARIN ÖNEMI


Finansal sistemin mimarisinin değişmesi ile finansal istikrar kavramı daha da önem
kazanmış; küresel kriz sonrasında, finansal sistemde oluşabilecek aksaklıkların
özellikle reel ekonomiyi ciddi boyutlarda etkileyebileceği anlaşılmıştır.

3.1.1 Finansal istikrarın küresel finans piyasalarına katkısı:


Ülke içindeki ekonomik dalgalanmalar sebebiyle bazı piyasa katılımcılarının
zarara uğraması, yayılma etkisi ile diğer piyasa katılımcılarının da bu zarardan
etkilenmelerine yol açabilir. Ülkeler arası bütünleşmenin yüksek olduğu finans
sisteminde söz konusu olumsuz etkiler hızlı bir şekilde ülke dışı piyasalara da
yayılabilir ve sistemik riske neden olabilir. Oluşabilecek sistemik bir finansal
krizin yaratacağı maliyet, kriz yaşanmadan önce istikrarı sürdürmek için gereken
maliyetten çok daha fazla olabilmektedir.

3.1.2 Finansal istikrarın ülke ekonomisine katkısı:


Tasarruf sahibi ve yatırımcıların faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütebilmeleri
için gerekli fon transferinin sağlıklı bir şekilde devamını sağlayan finansal istikrar,
risklerin dengeli dağılmasını sağlayarak ekonominin kırılganlığını azaltmaktadır.
Tersi bir durumda, reel sektör üretiminin sekteye uğraması sonucunda üretimde
görülebilecek azalışın yanı sıra enflasyon ve işsizlik oranı gibi makroekonomik
göstergelerde de bozulmalar gözlenebilmekte, hatta bu süreç ekonomik kriz ile
sonuçlanabilmektedir.

3.1.3 Finansal istikrarın uygulanan para politikasına katkısı:


Finansal istikrar, merkez bankalarının para politikası uygulamalarındaki hareket
alanını genişlettiği için para politikasının etkinliği açısından önemlidir. Örneğin
ülke ekonomisinde finansal istikrar sağlanamıyorsa, para politikası araçları
istenilen şekilde kullanılamayabilir ve uygulanan politikalardan beklenen etki
sağlanamayabilir. Kredilerde ve döviz kurunda görülen dalgalanmalar finansal
istikrarı tehdit edici unsurlardan olup ekonomide kaynak dağılımını bozabilmekte;
likidite fazlasının veya açığının aşırı düzeylere ulaşması da (Şekil 3) parasal
aktarım mekanizmasını zayıflatabilmektedir(7). Parasal aktarım mekanizmasının
tüm boyutlarıyla öngörülebilir olması, merkez bankalarına uygulamaya koydukları
para politikasının etkilerini daha iyi tahmin etme imkanı sağlaması açısından
önemlidir.(8) Aktarım mekanizmasında(9) belirsizliğin yüksek olduğu durumlarda,
merkez bankalarının fiyat istikrarını sağlayabilmek için kullandıkları araçlar
istenilen sonucu veremeyebilir.

Şekil 2. Finansal İstikrarsızlık Örneği

Küresel piyasalarda
oluşan riskler

Kamunun
piyasadan Tasarrufların
yüksek derecede ülke ekonomisine
FİNANSAL
katkı sağlayacak
borçlanması İSTİKRARSIZLIK
yatırımlara
dönüşememesi
Piyasa
katılımcılarının
ödeme sıkıntısı
içine girmesi

(7)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, “2013 Yılı Para ve Kur Politikası”.
(8)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (Kasım 2013), “Finansal İstikrar Raporu”.
(9)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (2013), “Parasal Aktarım Mekanizması Kitapçığı”.
8

Şekil 3. Likidite Düzeyinin Para Politikasına Etkisi

Likidite fazlasının aşırı Likidite açığının aşırı


düzeylere ulaşması düzeylere ulaşması

PARA Açığın fonlanmasının kısa


Bankacılık sisteminin kredi POLITIKASI vadede yoğunlaşması ve
koşullarını gevşetmesi ETKINLIĞINDE bankacılık sisteminin aşırı
temkinli yaklaşımı
AZALMA

Kredilerde hızlı artış Kredi koşullarında


gözlenmesi sıkılaşma gözlenmesi

Gelişen ve bütünleşen ekonomi piyasalarında istikrarlı bir finansal yapı ekonominin


her alanı için vazgeçilmez niteliktedir. Finansal piyasalarda ortaya çıkabilecek
olumsuz durumların iyi yönetilebilmesi ve tehlikeli boyutlara ulaşmadan etkilerinin
sınırlandırılabilmesi için finansal istikrarın sağlanması ve sürdürülmesine yönelik
çalışmalar büyük önem taşımaktadır.

3.2. FINANSAL İSTIKRARSIZLIĞIN KAYNAKLARI


3.2.1. Ulusal ve Küresel Etkenler
Yaşanan tecrübeler krizlerin nedenini açıklamak için bir genelleme yapmanın
doğru olmayacağını, istikrarsızlık sebebinin içinde bulunulan ekonomik koşullara
göre değişebileceğini göstermiştir. Karşılaşılan kriz örnekleri ışığında finansal
istikrarsızlık üzerinde önemli etkisi olduğu düşünülen bazı ulusal ve küresel
unsurlar ise aşağıda açıklanmıştır.

3.2.1.1. Makroekonomik Nedenler


Finansal istikrarsızlığa yol açabilecek etkenler içinde sürdürülemez makroekonomi
politikaları önemli yer tutmaktadır. Aşırı genişleyici para ve maliye politikalarının
sağlayacağı likidite artışı sonucunda kredi hacminde oluşacak artış, fiyat
seviyelerinde yükselişe ve ekonomide canlanmaya sebep olmaktadır. Kredilerde
görülen artış, kredi kalitesinin bozulma riskini ve iç talebin üretim potansiyelinden
daha fazla artma olasılığını beraberinde getirmektedir. İktisadi faaliyette canlanma
ile ekonomiye duyulan güven artışı iktisadi birimlerin risk alma eğilimlerini
artırarak, ilerleyen süreçte kredi piyasalarında aşırı risk birikimlerine neden
olabilmektedir. Aynı zamanda genişleyici politikaların sonucu oluşan enflasyonist
baskıların kontrol altına alınması için uygulanabilecek sıkı para politikaları, kredi
riski oluşması, ekonominin büyüme hızının ve reel sektör üretiminin azalması gibi
durumlara neden olabilmekte ve oluşan balonların patlaması ile finansal sistemi
zayıflatabilmektedir.
9

3.2.1.2. Yetersiz Düzenleme Süreçleri


Zaman içinde yaşanan ekonomik ve finansal krizlerden yola çıkılarak istikrarın
sağlanması ve kırılganlıkların en aza indirilmesi amacıyla finansal düzenlemeler
geliştirilmiştir. Bu düzenlemeler sisteme duyulan güvenin artması, finans
piyasalarında eşit rekabet koşulları yaratılması ve tasarruf sahiplerinin
korunması için önemlidir.

Finans piyasalarında riskleri en aza indirgemeye yönelik düzenleme süreçlerinin


finansal kuruluşların kârlarını olumsuz yönde etkileme potansiyeli bulunmaktadır.
Bu durum, kuruluşların yeni araçlar ve risk transfer teknikleri geliştirmelerine
neden olabilmektedir. Risk takibinin zorlaşmasına neden olan bu tür gelişmeler;
mevcut düzenlemeler ve denetim yöntemlerinin işlevselliğinin azalmasına yol
açmakta, ilgili düzenlemelerin ve denetim faaliyetlerinin sürekli yenilenmesi
gereğini ortaya çıkarmaktadır.

Bugüne kadar yaşanan kriz örneklerinden tecrübe edinilmiştir ki, türev işlemler,
risk yönetimi ve finans sektöründe aşırı risk alma eğilimi gibi konulardaki
düzenlemelerin yetersiz olması piyasalardaki kırılganlığı artırarak kriz ortamına
zemin hazırlayan unsurlardan biri olmuştur.

3.2.1.3. Sermaye Akımları


Küreselleşme ile birlikte finansal faaliyetler ülke içi gelişmelerin yanı sıra
uluslararası piyasalardaki değişkenlerden de etkilenmeye başlamıştır. Piyasa
oyuncuları getirilerini artırabilmek amacıyla borçlanma maliyeti düşük para
Sermaye akımları birimi cinsinden borçlanarak, bu fonları özellikle beklenen getirisi daha yüksek
Sermaye akımları, olan başka bir para biriminde değerlendirme eğilimine girmiştir. Arakazanç
doğrudan yabancı ticareti (carry trade) olarak adlandırılan bu faaliyetler, getirisi daha yüksek olan
yatırımlar, portföy ülke piyasalarına yönelik sermaye akımlarının hızlanmasına neden olmuştur.
yatırımları, diğer
uzun vadeli sermaye Ancak piyasalarda yeterli bilginin sağlanamaması, piyasada oluşan dalgalanmalar
hareketleri ve kısa ve makroekonomik istikrarsızlıklar gibi nedenler sonucunda ortaya çıkan
vadeli sermaye belirsizlik kimi ülkelerde ani sermaye çıkışlarına neden olmuştur. Bahse konu
hareketleri olarak ülkelerde ekonomik büyüme için gerekli fon ihtiyacını sağlayan sermaye akımları,
sınıflandırılabilmek tedir. ülkelerin şoklara karşı dayanıklılığını azaltarak finansal istikrarı tehdit edici bir
Kısa vadeli sermaye risk unsuruna dönüşmüştür.
akımlarının finans
piyasasında gelişebilecek Kısa vadeli sermaye girişleri özellikle sabit kur rejimine sahip ülkelerde önemli
olumsuz bir duruma karşı finansal aksaklıklara neden olabilmektedir. Şekil 4’te duruma ilişkin gösterime
duyarlılığı uzun vadeli yer verilmektedir. Söz konusu ülkelerde kısa vadeli sermaye girişlerinin ortaya
sermaye akımlarına göre çıkardığı kırılgan yapı nedeniyle oluşabilecek ani sermaye çıkışları (Şekil 5)
daha fazladır. ile piyasada yaşanabilecek likidite sıkışıklığı, borçlanma maliyetini artırarak
ekonomik krizlere neden olabilmektedir.
10

Şekil 4. Sabit Kur Rejimine Sahip Ülkeye Sermaye Girişi

Fiyatlar üzerinde Fiyat istikrarının sağlanmasına


Sermaye Artan para enflasyonist baskı yönelik uygulamaların
girişinin arzının oluşması etkisinin azalması
likiditeyi tüketimi
artırması canlandırması İthal mallara olan
Dış ticaret açığının artması
talepteki artış

Şekil 5. Sabit Kur Rejimine Sahip Ülkeden Sermaye Çıkışı

Ülkeden Ülke
Kur üzerinde Değer kaybının
sermaye piyasasında
ulusal paranın engellenmesi amacıyla
döviz arzında
çıkışı değer kaybetme merkez bankasının
azalış,
olması baskısı piyasaya döviz satması
talebinde artış

Ulusal para Merkez


Yatırımlarda düşüş ve likidite azalışı bankası
ekonomik daralma ile birlikte rezervlerinin
faizlerde artış azalması

Dalgalı kur rejimi uygulanan ülkelerin dışsal şoklara karşı nispeten daha dirençli
olmalarına karşın, kısa vadeli sermaye girişlerinin bu ekonomiler üzerinde
yaratabileceği olumsuz etkilere Şekil 6’da yer verilmiştir. Yaşanabilecek ani
sermaye çıkışlarında (Şekil 7) döviz kurunda meydana gelecek dalgalanmaların
yaratacağı belirsizlik ortamı bu ülkelerde ekonomiye duyulan güvende ciddi
bozulmalara neden olabilir.
Şekil 6. Serbest Kur Rejimine Sahip Ülkeye Sermaye Girişi

Ulusal paranın
Sermaye girişinin değer kazanması
Dış ticaret açığının
ulusal paraya değer ile ithal mallara
artması
kazandırması talepte artış,
ihracatta daralma

Şekil 7. Serbest Kur Rejimine Sahip Ülkeden Sermaye Çıkışı

İthal girdi fiyatlarında


Sermaye çıkışları Ulusal
ile ülke piyasasında paranın değer
İthal mal oluşacak artışla
fiyatlarında artış ihracatın maliyetinin
dövize talep artar kaybetmesi
artması

Faizlerde artış Ekonomik daralma

Yeterince derinleşmemiş piyasalar, kurumsallaşma sürecindeki eksiklikler ve


buna benzer sebepler de kısa vadeli sermaye hareketlerinin ekonomiyi olumsuz
etkilemesine sebep olabilmektedir. Sermaye girişlerinin kredileri artırması ve
kullanılan kredilerin verimsiz yatırımlara dönüşmesi veya ithal mal tüketimini
artırması gibi nedenlerle etkin yönetilememesi durumu geri ödeyememe
riskini beraberinde getirebilmekte ve istikrarsız bir ortam oluşmasına sebep
olabilmektedir.
11

3.2.1.4. Cari İşlemler Dengesizlikleri


Ödemeler dengesi bilançosunda yer alan ve belirli bir zaman diliminde, bir
Cari İşlemler Hesabı ülkede yerleşikler ile yerleşik olmayanlar arasındaki mal ticareti, hizmet ticareti,
Cari işlemler hesabında gelir dengesi ve cari transferlerden oluşan cari işlemler hesabı, söz konusu
yer alan ekonomik faaliyetler sonucu oluşan gelir-giderlerin kayıt altına alındığı hesaptır.
işlemler neticesinde,
ülkeye gelir niteliğinde Cari işlemler açığı yüksek bir ekonomi için bu açığın sürdürülebilirliği ve
giren döviz miktarından finansman kaynağı önem kazanmaktadır. Cari açığın finansmanının doğrudan
daha fazla oranda gider yabancı yatırımlar veya uzun vadeli kredilerden sağlanması, beklenmedik şoklar
niteliğinde döviz çıkış karşısında finans piyasalarının ve ekonomideki istihdam ve çıktı seviyelerinin
miktarı olması durumu daha az etkilenmesine katkıda bulunabilmektedir.
cari işlemler açığı,
döviz çıkış miktarından 3.2.1.5. Finansal Yenilikler
daha fazla oranda Sermaye dolaşımının küresel ölçeğe yayılması ve teknolojinin gelişimi ile finansal
döviz giriş miktarı işlem hacminde ve hızında artış yaşanmıştır. Sermaye transferlerinin minimum
olması durumu ise cari maliyet ve zamanla yapılabilmesi amacıyla özellikle son 30 yıllık dönemde
işlemler fazlası olarak alışılmışın dışında finansal faaliyetler ve yeni araçlar ortaya çıkmış, finansal
adlandırılmaktadır. yenilik kavramı önem kazanmıştır.

Finansal yenilik, ekonomi yazınında etkin olmayan finansal aracılık ve piyasa


yapısından kaynaklı olarak finansal hizmetlerin yeni araç ve süreçlerle daha
etkin şekilde sağlanabilmesi için ortaya çıkan değişimler olarak açıklanmaktadır.
Otomatik para çekme makinaları (Automatic Teller Machine - ATM), kişisel
bilgisayarlarla finansal işlemler, elektronik fon transferi sistemi (Electronic Funds
Transfer - EFT), swap, repo, gelecek piyasaları (futures) ve opsiyon işlemleri bazı
finansal yenilik örnekleridir.

Finansal yenilikler işlem maliyetini düşürmek, ödemelerde farklı araçlar sunmak,


piyasalar arası bağlantıyı sağlayarak piyasaları bütünleştirmek gibi birçok avantaj
sağlarken işlem riski ve güvenlik açısından piyasanın zarara uğrama tehlikesini
de beraberinde getirmektedir. Sistem içinde kolaylık sağlayan finansal yenilikler
paranın dolaşım hızının artmasına neden olarak ekonomik istikrar için önemli
olan para arzı kontrolünü zorlaştırabilmektedir. Ayrıca, finansal yeniliklerin
bankalara daha riskli ürünlerle daha fazla kazanç sağlama olanağı vermesi
sonucu, geri ödeyememe riski yüksek olan kesime sağlanan krediler, kredi riski
yaratarak bankacılık sektörünün mali yapısını tehdit edebilmektedir.
12

Swap
İki tarafın, belirli bir finansal Repo – Ters Repo
varlığa bağlı olarak gelecek Bir kıymetin belli bir süre sonunda,
zamanda gerçekleşecek nakit önceden belirlenmiş fiyattan geri
akışlarını her iki tarafın da alım vaadi ile satımı repoyu, geri
yararına olacak şekilde karşılıklı satım vaadi ile alımı ters repoyu
olarak değiştirdikleri işlemdir. ifade eder.
Örneğin on yıllık sabit faizli borca
sahip bir firma ile benzer ancak
değişken faizli borca sahip bir
firma birbirlerinin yükümlülüklerini
değiştirebilirler. Taraflar swap
işlemleri ile, faiz oranları ve döviz
kurlarındaki değişimler sonucunda
ortaya çıkabilecek risklere karşı
kendilerini korumayı amaçlar.

Opsiyon(10) Gelecek Piyasaları (Futures)


Belirli bir kıymeti, önceden Belirli bir finansal aracın önceden
belirlenen bir vadeden ve belirlenmiş bir fiyattan yine
fiyattan alma-satma hakkı veren önceden belirlenmiş bir tarihte
kontratlardır. alınıp satılması işlemidir. İleri
tarihli işlemler anlamındadır.

3.2.2. Finansal Sistemde Ortaya Çıkabilecek Riskler (11)


Finansal sistemin bir bölümünde ortaya çıkan riskler sistemin bütününe yayılarak
ekonomik aktivitede büyük ölçekte olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Sistemin
genel yapısı ve işleyişini bozabilen bu tür risklerin önceden tespit edilmesi,
gerekli önlemlerin alınması ve yönetilebilmesi ortaya çıkabilecek finansal
kayıpların en aza indirilmesini sağlayabilmek açısından önemlidir.

3.2.2.1. Kredi Riski


Bir borç ilişkisinde borçlu tarafın sözleşmede belirtilen yükümlülüğünün tümünü
veya bir kısmını sözleşmede belirtilen zaman diliminde karşılayamaması
durumunda oluşabilecek risktir.

3.2.2.2. Likidite Riski


Herhangi bir varlığın değer kaybetmeden veya en az değer kaybı ile en kısa
sürede nakde dönüştürülebilme özelliği likiditeyi ifade etmektedir. Likidite riski
ise nakit çıkışlarını öngörülen sürede ve beklenilen değer üzerinden karşılayacak
düzeyde nakit mevcudiyetine ve nakit yaratma gücüne sahip olunamaması
durumunda ortaya çıkabilecek zarar olasılığı olarak tanımlanmaktadır.

(10)
Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Vadeli İşlem ve Opsiyon Sözleşmeleri”, SPK Yatırımcı Bilgilendirme Kitapçıkları - 8.
(11)
Bank for International Settlements (2011), “Principles for Financial Market Infrastructures”, Consultive Report.
13

Likidite riski; piyasa kaynaklı ve fonlama kaynaklı likidite riski olmak üzere iki şekilde
görülebilir.

• Piyasa kaynaklı likidite riski; piyasada oluşan engeller nedeniyle bozulan piyasa
yapısından kaynaklı olarak kurum ve kuruluşların kaybettikleri kâr pozisyonları
sonucunda piyasada etkin rol alamaması ile ortaya çıkar.
• Fonlama kaynaklı likidite riski; finansal kurumlarda ekonomik sistemin gereği
olarak gerçekleştirilen nakit giriş çıkışlarında ortaya çıkan düzensizlikler ve
vade kaynaklı uyumsuzluklar nedeniyle fonlama maliyetinin artması sonucunda
oluşabilecek risk olarak tanımlanmaktadır. Varlık ve yükümlülük vadeleri
arasındaki farkın artması likidite riskini artıran bir unsurdur.

3.2.2.3. Piyasa Riski


Piyasa fiyatlarındaki hareketler nedeniyle portföydeki varlık veya yükümlülüğün
piyasa değerinin ileriki bir tarihte değişmesi ve yatırımın öngörülen kârla
sonuçlanmaması riskidir. Aynı zamanda piyasa riski; faiz oranları, emtia fiyatları,
kurdaki değişimler gibi unsurlardaki beklenmeyen değişimlerin bir kurum veya
kuruluşun finansal yapısında meydana getireceği risk olarak da tanımlanabilir. Bu
nedenle piyasa riski; faiz riskini, döviz kuru riskini, hisse senedi pozisyon riskini ve
emtia fiyatları riskini de içermektedir.

3.2.2.4. Operasyonel Risk


Finansal kurumların faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan operasyonel risk, “yetersiz
veya başarısız iç süreçler, insanlar ve sistemlerden veya harici olaylardan kaynaklanan
ve yasal riski de kapsayan zarar etme olasılığı” olarak tanımlanmaktadır.(12)

İç denetim uygulamalarının yetersizliği, personelin bilgi ve beceri eksikliği,


etkin olmayan sistem kullanımının yanı sıra görevi kötüye kullanma, zimmet
gibi sahtekârlıklar ve doğal afet gibi dışsal unsurlar operasyonel riske neden
olabilmektedir.

3.2.2.5. Diğer Riskler


Yukarıda tanımlanan risklerin dışında ülke riski ve itibar riski de finansal sisteme
etkisi olan önemli risk türleri olarak değerlendirilmektedir.

• Ülke riski; bir ülkenin ekonomik, siyasi veya sosyal gelişmelerinden kaynaklı olarak
uluslararası piyasalarda finansal yükümlülüklerini yerine getirememe olasılığıdır.
• İtibar riski; finans piyasalarında faaliyetlerin güvene dayalı olarak sürdürülmesi
nedeniyle herhangi bir kurum veya kuruluşa yönelik ortaya çıkabilecek olumsuz
bir görüşün söz konusu kurum veya kuruluş nezdinde sebebiyet verdiği kayıpları
ifade eder.

(12)
28.06.2012 tarih ve 28337 sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanan Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine
İlişkin Yönetmelik, Madde 3
https://www.bddk.org.tr/websitesi/turkce/Mevzuat/Bankacilik_Kanununa_Iliskin_Duzenlemeler/12794bankalarin_sermaye_yeterliliginin_
olculmesine_ve_degerlendirilmesine_iliskin_yonetmelik.pdf
14

Kutu 2: Yakın Dönemde Küresel Ekonomide Yaşanan Finansal Krizler

1991 - Japonya’da hisse senedi piyasasının çöküşü


1980’li yıllarda enflasyonda düşük seyir ve ekonomik büyümede artış beklentisi olan
Japon ekonomisinde, liberalizasyon ve deregülasyon sürecinde hızlanma başlamıştır.
Bu dönemde denetim ve düzenleme eksiklikleri sonucu bankaların risk alma eğilimi
artmış, kredi verme sürecinde uygulanan sınırlamalar büyük oranda gevşetilmiştir.
Karşılık ayrılmaksızın kullandırılan kredilerde yüksek miktarda artış yaşanırken
gayrimenkul fiyatlarında da hızlı yükselişler gözlenmiştir. Büyük çoğunluğu spekülasyon
amaçlı kullanılan bu kredilere teminat olarak değeri sürekli ve gerçekçi olmayan
büyüklükte artan arsalar gösterilmiş, bankalar büyük bir risk altına girmiştir. 1990
yılında gayrimenkul sektörüne verilen kredilerin kısıtlanmasına yönelik atılan adımlar
aşırı değerlenen hisse senedi ve gayrimenkul fiyatlarında düşüşe sebep olmuştur.
Ekonomide oluşan balonun patlaması büyük şirketlerin ve bankaların iflasına neden
olmuş, Japon ekonomisi 1991 yılında durgunluğa girmiştir.

1992-1993 Avrupa Döviz Kuru Mekanizması Krizi


Döviz kuru belirsizliğinin ticaret üzerindeki olumsuz etkilerini ve üye ülke enflasyonları
arasındaki farkı azaltabilmek amacıyla 1979 yılında ayarlanabilir sabit kur sistemine
dayanan Avrupa Para Sistemi oluşturulmuştur. 1980’lerin başında üye ülkelerin döviz
kurlarındaki oynaklık ve enflasyon oranı farkları büyük ölçüde azalmış, 1988 yılında
bu ülkeler paralarını ayarlanabilir sabit kur sistemi ile Alman markına endekslemiştir.
Sisteme yeni üyelerin eklenmesi ile enflasyonu diğer üyelere göre yüksek olan bazı
ülkeler sıkı para politikaları ve yüksek faiz uygulamalarından dolayı sistem içinde
ayrışmaya başlamış, yabancı sermaye, yüksek faiz uygulayan bu ülke piyasalarına
yönelme eğilimine girmiştir. 1990 yılında Almanya’nın Alman Demokratik Cumhuriyeti
(Doğu Almanya) ile birleşmesi sonucunda enflasyon oranı, faiz oranları ve cari açığında
belirgin artışlar gözlenmiş, diğer üye devletlerin paralarının marka sabitlenmiş
olması dolayısıyla sistem içindeki denge bozulmaya başlamıştır. Üye devletlerin
uygulayacakları ortak bir para politikasında anlaşamaması sonrasında spekülatif
ataklar sonucunda ERM krizi olarak adlandırılan Avrupa Döviz Kuru Mekanizması Krizi
1992 yılında ortaya çıkmıştır. İngiltere ve İtalya’da döviz rezervleri erimiş ve İtalyan
lireti dalgalanmaya bırakılmış, bu ülkeler sistem dışına çıkmıştır. Üye devletlere yönelik
spekülatif ataklar devam etmiş, 1993 yılında para birimlerinin dalgalanma bandı
genişletilmiştir.

1994 Meksika Krizi


Meksika’da 1990’lı yılların başlarında uygulamaya konulan makro ekonomik reformlar
sonucunda ekonomiye yönelik olumlu beklentiler oluşmuş, ülkenin NAFTA’ya
katılımının kesinleşmesi sonrasında güçlenen olumlu beklentiler yabancı sermayeyi
ülke ekonomisine çekmiştir. Ancak kredi hacminde ve ithalatta artış yaşanan bu
dönemde, ülkeye giren sermayenin büyük kısmının kısa vadeli yatırımlardan oluşması
sonucunda ülkede büyüyen cari açık kısa vadeli sermaye akımlarıyla finanse edilir
duruma gelmiştir. 1994 yılı sonlarına doğru politik istikrarsızlık, yüksek cari açık, özel
tasarruflardaki düşme gibi ülke içinde gözlenen olumsuzlukların yanı sıra gelişmiş
ülkelerde uygulanan sıkı para politikaları nedeniyle faiz oranlarında gerçekleşen artış,
yatırımcıların Meksika gibi ülkelere yaptıkları yatırımları azaltmalarına ve kısa vadeli
sermaye akımlarının ülkeden çıkmaya başlamasına neden olmuştur. Döviz rezervleri
büyük oranda eriyen Meksika 1994 yılında finansal krize girmiş, krizin etkileri küresel
düzeyde hissedilmiştir.

1997 Asya Krizi


1990’lı yılların başlarında istikrarlı ve olumlu bir seyir izleyen ve yüksek düzeyde
sermaye girişi gerçekleşen Asya ekonomilerinden Tayland’da borç alınan yabancı
para, verimli alanlarda kullanılmak yerine inşaat sektöründe kullanılmış, emlak
piyasalarında balon oluşmuş emlak satışları ise istenilen düzeyde gerçekleşmemiştir.
İnşaat firmalarının borçlarını ödeyememesi sonrasında, Tayland bankaları yabancı
bankalara olan borçlarını ödeme sıkıntısına girmiştir. Tayland ekonomisine yönelik
oluşan olumsuz beklentiler sonrasında yüksek miktarda sermaye çıkışlarının yaşanması
ile ülke rezervlerinde azalma olmuş, dar bir bantta dolara bağlı olarak yürütülen sabit
kur rejiminden çıkılması Asya Bölgesi’nde panik ortamı oluşturmuştur. Bölge’de ülke
ekonomilerinin birbirinden etkilenme derecesinin yüksek olması ve Bölge’ye yönelmiş
sermaye girişlerinin kısa vadeli olması, Tayland’da yaşanan olumsuz gelişmeler
15

sonrasında kelebek etkisinin oluşmasına ve Asya ülkelerinden önemli düzeyde sermaye


Keleb çıkışlarının gerçekleşmesine neden olmuştur. Sermaye çıkışları sonrasında ülkelerin
ek ulusal para birimlerinin değeri düşmüş ve ülkeler, büyük oranını yabancı para cinsinin
( B u t t e Et k i s i oluşturduğu borçlarını idame ettiremeyecek duruma gelmişlerdir. Kriz küresel düzeyde
rfly Ef
Bir sist fe
em için ct) ekonomik daralmaya neden olmuştur.
küçük de olu
bir değ şan
uzun d işimin; 1998 Rusya Krizi
önemd
büyük e, siste 1995 yılında IMF ile görüşmelere başlayan Rus Hükümeti ekonomik kırılganlıkları
ve ö ng mde ortadan kaldırmaya yönelik yapısal düzenlemeler taahhüt etmiş; yabancı sermaye,
sonuçl ö rüleme
ar or ta z getirisi yüksek olan Rusya ekonomisine yönelmiştir. Ancak petrol fiyatlarının düşmesi
çıkarm ya
asıdır. ile Asya krizi sonrasında Rusya’dan sermaye çıkışları başlamış, mali yönetimi zayıf
olan ülkede birçok banka ve şirket iflas etmiştir. Döviz cinsinden dış borcu yüksek
olan Rusya borcunu sürdüremez duruma gelmiş, Rus Hükümeti 1998 yılında özel dış
borçları için doksan günlük moratoryum ilan etmiştir.

2001 Arjantin Krizi


Arjantin IMF’nin önerileri doğrultusunda uyguladığı program gereği 1991 yılında
ulusal para birimini Amerikan dolarına sabitlemiş ve sonrasında enflasyonu önemli
or yum
M o ra t s ava ş derecede düşürmüştür. Bu süreçte ülkeye ve uygulanan politikalara güven artmış,
o n o m ik kriz , yoğun sermaye girişleri gerçekleşmiştir. Artan yabancı sermayeye bağlı olarak
E k ın
rumlar
gibi du lerde gerçekleşen hızlı büyüme sürecinde dahi kamu borcunun yüksek olduğu Arjantin
a n d ığ ı dönem ekonomisinde bütçe disiplinine gerekli önem verilmemiş, büyümeye yönelik
ya ş me
un öde tahminlerin potansiyel büyümenin üzerinde olması iyimser beklentileri artırarak
borçlun ybetmesi mali disiplinin daha da bozulmasına neden olmuştur. Ulusal paranın reel olarak
ka
gücünü borçlarının değer kazanması, ithalatın artması ve ihracatın azalmasına neden olarak dış
iy le ını
neden y a bir kısm ticaret dengesinde bozulmalara yol açmıştır. Arjantin’in giderek artan borçlarının
ü v e
tümün i ilan sürdürülebilirliğine dair endişelerin artması, kamu borcunun büyük kısmının
eceğin
öde my e yabancı para cinsinden olması, kredi derecelendirme kuruluşlarının kredi notlarını
ir.
etmesid düşürmesi Arjantin ekonomisine duyulan güveni azaltmış, 2001 yılında hızlı sermaye
çıkışları başlamıştır. Ulusal para birimi değerinde aşırı düşüş yaşanan ve bankacılık
sistemi krize giren Arjantin borçlarının faizini dahi ödeyemeyecek duruma gelmiştir.

2008 Küresel Finansal Kriz


Amerika Birleşik Devletleri’nde tut-sat sistemi ile düşük gelire sahip bireylere
konut sahibi olabilmeleri için riski yüksek, uzun vadeli ve düşük faizli krediler
kullandırılmış, yatırımcıların fazla kazanç sağlayabilmek için riskleri yeterli ölçüde
değerlendirmemesi ve tüketicilerin aşırı borçlanması ile kontrolsüz kredi büyümesi
gerçekleşmiştir. Faiz oranlarında gerçekleşen artış sonrasında varlık fiyatlarının
piyasa değerinin altına düşmesi ile düşük gelir grubuna sahip kesimler kullandıkları
kredileri ödeyemez duruma gelmiştir. 2006 yılı sonlarında söz konusu kredilerin
geri ödenmesinde yaşanan problemler, icra yoluyla gerçekleştirilen konut satışları
ve hacizler büyük oranda artmış, finans kuruluşlarının mali yapıları zayıflamıştır.
2008 yılında büyük bir yatırım bankası olan Lehman Brothers gibi birçok banka
ve finansal kurum iflas etmiştir. Kriz, küresel ekonomide 1929 yılındaki Büyük
Buhran’dan bu yana en derin resesyona yol açmıştır. Gelişmiş ülkeleri etkisi altına
alan finansal krizin etkileri 2008 yılı ortalarında gelişmekte olan ülkelere de
yayılmıştır.

2010 Yılı Avrupa Krizi


Euro sistemine geçiş öncesinde her ülkenin borç yüküyle ve ülke riskiyle orantılı
şekilde faiz ödediği Avrupa’da, Euro sistemine geçiş ile birlikte, üye ülkelerin
borçlanma faiz oranları, Almanya devlet tahvil faiz oranına yakınsamış, daha ucuza
borçlanabilir duruma gelen bu ülkelerde borçlanma miktarı artmıştır. Parasal birlik
tasarımının yetersizliği nedeniyle ülkeler arasındaki yapısal farklılıklar sürmüş ve
ülkelerin kamu harcama disiplini önemli ölçüde bozulmuştur. 2008 yılında yaşanan
küresel finansal kriz sonrasında, finans sisteminde sorunlar bulunan bölgede üye
ülkelerin kamu borçları yüksek düzeylere çıkmış, bütçe dengelerinde bozulmalar
gözlenmiştir. Söz konusu ülke ekonomilerinin birbirini etkileme derecesinin yüksek
olması ile bütçe ve cari dengesi bozuk olan Yunanistan’da meydana gelen borç krizi,
kamu maliyesi ve bankacılık kesimleri sorunlu olan İrlanda, Portekiz, İspanya ve
İtalya gibi ülkeleri etkilemiş ve sistemik bir kriz oluşmuştur.
16

4. FINANSAL İSTIKRARSIZLIKLARI ÖNLEMEYE


YÖNELIK ADIMLAR

Son 30 yıllık dönemde finansal piyasaların


serbestleşme süreci, finansal araçların giderek
karmaşık hale gelmesi ve çeşitliliğinin artması
sonucunda finansal piyasa oyuncularının ve politika
yapıcıların risk yönetimine verdikleri önem artmıştır.
Son 30 yıllık dönemde finansal piyasaların serbestleşme süreci, finansal araçların
giderek karmaşık hale gelmesi ve çeşitliliğinin artması sonucunda finansal piyasa
oyuncularının ve politika yapıcısı kurum ve kuruluşların risk yönetimine verdikleri
önem artmıştır. Sistemde oluşacak aşırı risklerin ve kırılganlıkların önlenmesine
yönelik düzenlemelerde, ağırlıklı olarak finansal kuruluşların mali bünyelerinin
sağlamlığını gözeten mikro ihtiyati politikalar esas alınmıştır.

2008 yılında yaşanan küresel finansal kriz, sistemik risklerin tespit edilmesinde,
finansal sistemde oluşan kırılganlıkların kontrol altında tutulmasında ve dışsal
şokların sisteme olan olumsuz etkilerinin azaltılmasında, mevcut finansal
düzenlemelerin, mikro riskleri azaltıcı politikaların ve mevduat güvence
sisteminden oluşan finansal güvenlik ağlarının yetersiz kaldığını göstermiştir.
Ayrıca, ekonomik döngülere uygun para ve maliye politikalarının finansal
istikrarsızlığın engellenmesi için yeterli olmadığı ve finansal istikrarın sağlanması
ve korunması hedeflerinin ekonomi politikaları açısından daha net biçimde
ortaya konmasının gerekli olduğu görüşünün altı çizilmiştir.(13) Bu çerçevede söz
konusu politika araçlarının yanı sıra, makro ihtiyati politikalara yönelik ihtiyaç
belirginleşmiştir.

4.1. ULUSAL EKONOMI POLITIKALARI


4.1.1 Maliye Politikası
Finansal istikrarın sağlanması ve korunması amaçları çerçevesinde maliye politikası
önemli bir araçtır. İlk olarak, kamunun harcama ve vergi politikaları otomatik
dengeleyici olarak görev yaparak finansal dengesizliklerin önüne geçilmesine
katkıda bulunabilmektedir. Güçlü ekonomik büyüme dönemlerinde harcama
artışlarının sınırlandırılması ve vergi oranlarının artırılması, ekonominin küçüldüğü
dönemlerde genişletici maliye politikaları uygulanmasına imkan tanımaktadır.
Bu yolla ekonomik döngülerin ekonomik aktivite ve istihdam piyasası dinamikleri
üzerindeki etkileri azaltılabilmektedir. Ayrıca maliye politikası bünyesinde
oluşturulan kaynaklar, ekonomik daralma dönemlerinde sıkıntıya düşen finans
kuruluşlarına kurtarma paketleri vasıtasıyla yardım edilmesine imkan tanımaktadır.
Bu durum ekonomik döngülerin finans piyasası üzerindeki etkilerinin sınırlanmasını
sağlamaktadır.

İkinci olarak, güçlü ekonomik büyüme dönemlerinde sıkı maliye politikası izlenmesi
kredi genişleme hızını yavaşlatarak varlık fiyatlarında oluşabilecek köpükleri
küçültebilmektedir.(14)

Son olarak maliye politikası finansal dengesizliklerin görülme olasılığının


bulunduğu ve köpüklerin oluşmaya başladığı sektörlere yönelik olarak
kullanılabilmektedir. Söz konusu sektörlere yönelik kredi genişlemesinin
sınırlandırılması gibi makro ihtiyati tedbirlere ek olarak vergi politikalarının
uygulanması finansal dengesizliklerin engellenmesine katkıda bulunmaktadır.

(13)
International Monetary Fund, (2013), “Key Aspects of Macroprudential Policy”, Staff Report.
(14)
Caruana, J. (2010), “Systemic Risk: How to Deal With It?”, Bank for International Settlements, Diğer Yayınlar.
17

4.1.2 Para Politikası


Finansal sistemde oluşabilecek dengesizlikleri sınırlamak ve sistemik riskin
oluşmasını engellemek amacıyla para politikasına düşen rolü tartışan çalışmalar
farklı görüşler içermektedir. Küresel kriz öncesinde literatürdeki hakim görüş
para politikasının yalnızca fiyat istikrarı hedefine odaklanması gerektiği şeklinde
olmakla birlikte, Borio ve White (2004) ve Filardo (2004) gibi çalışmalarda
para politikasının finansal dengesizlikleri azaltma hedefini de gözetebileceği
görüşlerine yer verilmiştir.

Kriz sonrası dönemde ise her bir politika aracının tek bir politika hedefi
doğrultusunda kullanılması gerektiği ve bu çerçevede kısa vadeli faiz oranları
aracılığıyla para politikasının yalnızca fiyat istikrarını korumaya odaklanması
gerektiği görüşü zayıflamıştır. Söz konusu çalışmalar, düşük faiz oranlarının
kredi koşullarının gevşetilmesinde ve daha riskli kredi verilmesinde önemli rol
oynadığını ortaya koymuştur.(15)

Sonuç olarak kısa vadeli faiz oranları, kredi arzı ve getiri arayışı kanallarıyla risk
algısını ve varlık fiyatlarını etkileyebilmektedir. Dolayısıyla para politikasının
varlık fiyatlarındaki köpük patlamadan önce finansal sistemdeki dengesizliklere
müdahale etmesi gerektiği görüşü ön plana çıkmaktadır. Bu çerçevede para
politikasının yalnızca enflasyon gelişmelerine odaklanmaktan ziyade, orta
vadede finansal ve makroekonomik istikrarı da dikkate alarak oluşturulması
gerektiği düşünülebilir. Nitekim küresel kriz sonrası dönemde politika yapıcıların
fiyat istikrarı temel amacının yanı sıra, finansal istikrarı da gözeten politikalar
uyguladığı görülmektedir.

4.1.3 Makro İhtiyati Politikalar


Makro ihtiyati politikalara ilişkin çalışmalar 1970’li yıllarda başlamıştır.(16)
Bu dönemde makro ihtiyati politikalar, genel olarak bankacılık sisteminin
makroekonomik döngülere uygun olarak denetimini ve gözetimini ifade
etmektedir. 1980’li yıllardan itibaren ise söz konusu politikaların içerdiği
kapsam genişlemiş ve finansal sistemin ve ödeme sistemlerinin bir bütün olarak
güvenliğine ve sağlamlığına yönelik kullanılmaya başlanmıştır. 2000’li yıllardan
itibaren finansal istikrarın sağlanması ve korunması hedefleri çerçevesinde
makro ihtiyati politikaların finansal sistemin denetimi ve düzenlenmesine yönelik
kullanımı giderek artmıştır.

Makro ihtiyati tedbirler, sistemik riskin sınırlandırılması ve bu çerçevede sistemik


finansal krizlerin engellenmesi amacıyla kullanılan önlemlerdir. Bu süreçte makro
ihtiyati politikaların genel itibarıyla üç hedefi bulunmaktadır:(17)

• Sistemik şoklara karşı tampon oluşturarak şokların etkisini azaltmak, finans


sistemini sistemik şoklardan korumak ve ekonomiye kredi akışının sürmesini
sağlamak,
• Kredi ve varlık fiyatları arasındaki çevrimsel döngüyü azaltarak, yoğun kaldıraç
kullanımını sınırlayarak ve sürdürülebilir olmayan kaynaklardan fonlamayı
kısarak zaman içinde oluşabilecek sistemik kırılganlıkları engellemek,
• Finans sisteminde birbirine bağımlılıktan ortaya çıkabilecek kırılganlıkları
kontrol etmek ve iflas etmesine izin verilemeyecek kilit kurumları belirlemek.

Makro İhtiyati Politikalar Çerçevesinde Uygulanan Başlıca Önlemler:

• Ekonomik döngülere ters biçimde işleyecek sermaye tamponları oluşturulması,


• Sektörel bazda sermaye gereklilikleri getirilmesi,
• Borç ve alacak hesaplarında vade ve döviz uyumsuzluğunu sınırlayıcı önlemler,
• Kredi/teminat ve borç/gelir oranlarına ilişkin üst sınır belirlenmesi,
• Geleneksel olarak para veya maliye politikaları kapsamında araçların
kullanılması.

(15)
Gambacorta, L. (2009), “Monetary Policy and the Risk Taking Channel”, Bank for International Settlements BIS Quarterly Review
(December), s. 43–53.
(16)
Galati, G. ve Moessner, R. (2011), “Macroprudential Policy – a Literature Review,” Bank for International Settlements Çalışma Tebliği
No: 337.
(17)
International Monetary Fund, (2011), “Macroprudential Policy: An Organizing Framework”, Staff Report.
18

Şekil 8: Makro İhtiyati Politikaların Diğer Politikalar İle İlişkisi(18)

Para Politikası

Fiyat İstikrarı-
Finansal İstikrar
Ödünleşimi

Maliye Politikası
Rekabet Politikası

Vergi
Risk Alımının Makro İhtiyati Politikaları
Sınırlanması Yapısal
Politikalar Önlemler

Sistemik Risk-
Duruma Özel
Risk Çatışması

Mikro İhtiyati
Politikalar

Finansal istikrarın sağlanması ve korunması süreci makro ihtiyati politikaların


diğer politikalarla etkileşimini beraberinde getirmektedir. Fiyat istikrarı
ile finansal istikrar hedeflerinin kısa dönemde çelişebilmesi para politikası
açısından ikilem yaratabileceği gibi, makro ihtiyati politikalar bazı dönemlerde
para politikasının manevra alanını genişletebilmektedir. Benzer şekilde maliye
politikası alanında uygulanacak yapısal önlemler de makro ihtiyati politikalar ile
birlikte kullanılarak hedeflenen sonuçlara ulaşılmasına katkı sağlayabilmektedir.

(18)
International Monetary Fund, (2013), “Key Aspects of Macroprudential Policy”, Staff Report.
19

4.2. ULUSLARARASI ADIMLAR: BASEL SÜREÇLERI


Sermayenin uluslararası hareketlerinin daha iyi yönetilebilmesi çerçevesinde
Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for International Settlements-BIS)
bünyesinde faaliyet gösteren Basel Bankacılık Denetim Komitesi
(Basel Committee on Banking Supervision, BCBS) 1988 yılında sermaye
yeterliliğine ilişkin ilk uzlaşı olan Basel-I’i yayımlamıştır. Birçok ülkede yürürlüğe
giren Basel-I, bankaların asgari sermaye gereksinimlerini ölçebilmek amacıyla
oluşturulmuş kurallardır. Başlangıçta yalnızca kredi riskine yer verilen Basel-I’e
1996 yılında piyasa riski de eklenmiştir.

Basel-I’in eksikliklerinin uygulama döneminde belirginleşmesi sonucunda 2004


yılında Basel-II Standartları olarak adlandırılan ve Basel-I içinde yer alan kredi ve
piyasa riskine operasyonel riski de dahil eden kurallar benimsenmiştir.
Basel I’de yer alan, kredi riski açısından sermaye yükümlülüğünün OECD ülkesi
olup olmama kriterine göre belirlenmesi ilkesine dayanan “kulüp kuralı”
Basel-II ile birlikte kaldırılmıştır. Basel-II’de kredi riski, krediyi alan tarafların
derecelendirme notlarına göre belirlenmektedir. Özetle, Basel-II, risklerin daha
duyarlı ölçülmesi, her bankanın risk profilinin ayrı ayrı belirlenmesi, banka
yönetimine düşen sorumlulukların artırılması ve finansal tabloların bankanın
gerçek durumunu en iyi biçimde yansıtacak şekilde açıklanması suretiyle finans
sektörü oyuncuları arasındaki asimetrik bilginin en aza indirgenmesi ve bu
sayede daha rekabetçi, sağlam ve istikrarlı bir finans sektörüne erişilmesini
hedeflemiştir.(19)

2008 yılında yaşanan küresel finans krizinin ardından, gelecekte


karşılaşılabilecek krizlere karşı bankacılık ve finans sisteminin daha dirençli
hale getirilmesi gerekliliği ön plana çıkmıştır. Likidite ve sermaye kalitesinin
artırılması, ekonomik döngünün dikkate alınması ve sermaye yükümlülüğünün
artırılması hedefleri çerçevesinde G-20 bünyesinde 2009 yılında görüşülmeye
başlanan reformlar, 2010 yılında Basel Bankacılık Denetim Komitesi tarafından
açıklanmıştır. Basel-II’ye ek olarak Basel-III düzenlemeleri yukarıda belirtilen
hedefler doğrultusunda:(20)

• Bankacılık sisteminde tutulan sermayenin niteliğinin geliştirilmesini,


• Bulundurulan sermayenin niceliğinin artırılmasını,
• Ekonomik döngülere göre ayarlanabilecek şekilde sermaye tamponu
oluşturulmasını,
• Risk bazlı olmayan kaldıraç oranı belirlenmesini ve
• Bankaların likidite oranlarına yönelik düzenlemeleri
içermektedir.

(19)
Yayla, M. ve Kaya, Y.T. (2005), “Basel-II, Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci”, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu Çalışma Raporu.
(20)
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (2010), “Sorularla Basel-III”, Risk Yönetimi Dairesi.
20

5. TÜRKIYE’DE FINANSAL SISTEM VE


FİNANSAL İSTIKRAR

Bankacılık sektörü finansal sistem içinde finansal


aracılık işlevini yerine getiren en büyük kesimdir.
Türkiye ekonomisinde 2012 yılı sonu itibarıyla
bankacılık sektörü finansal sistemin yaklaşık
%87’sini oluşturmaktadır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
(BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Türkiye’de finansal sistemi düzenleyici
ve denetleyici kuruluşlardır. Finansal sistemde istikrarı sağlayıcı para ve döviz
piyasaları ile ilgili düzenleyici tedbirleri alma ve mali piyasaları izleme Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nda yer alan temel görevler arasındadır. Diğer
yandan kredi kuruluşları, kalkınma ve yatırım bankaları ile finansal kiralama,
faktoring ve tüketici finansman şirketleri BDDK tarafından denetlenmektedir. Son
olarak, menkul kıymet işlemleri ile ilgili düzenleme ve denetleme yapmakla yetkili
olan SPK’nın temel görevi sermaye piyasasının sağlıklı biçimde çalışmasını ve
yatırımcıların hak ve yararlarının korunmasını sağlamaktır.

Türkiye ekonomisinde finansal sistemin yapılanmasına bakıldığında


1923-1980 döneminde devletin düzenleyici-denetleyici rolünün ağırlıkta olduğu
ve bunun yanı sıra finans sektöründe öncü bir rol üstlendiği görülmektedir. Bu
dönemde mali sistemin yurt dışına kapalı bir yapıda olduğu da gözlenmektedir.
Örneğin, dış ticaret politikası ve ayarlanabilir sabit döviz kuru uygulaması
çerçevesinde kambiyo rejimi Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankası tarafından
yürütülerek döviz giriş-çıkışı kontrol altında tutulmuştur. Dolayısıyla bu dönemde
finansal piyasaların gelişiminin yavaş bir seyir izlediği söylenebilir. Bu dönemde
ulusal bir bankacılık sektörü oluşturulması çalışmaları çerçevesinde, kamu
sermayesinin ağırlıkta olduğu bir bankacılık sistemi bulunmaktadır. 1980’li yıllarda
başlayan mali serbestleşme süreciyle, bankacılık dahil bütün finansal sistemde
yapısal değişiklikler uygulamaya konmuş; faiz oranları ve döviz kurlarındaki
sınırlamaların kalkması, bu yapısal değişikliklerin hızla yerleşmesinde önemli
rol oynamıştır. Söz konusu yapısal değişiklikler, bankacılık sektörünün ve mali
sistemin gelişmesini ve büyümesini sağlamıştır.

Türkiye’de finansal sistemin gelişimi ve finansal istikrarın sağlanması süreçlerinin


incelenmesi bankacılık sektörünün gelişiminin ayrıntılı biçimde incelenmesini
gerektirmektedir.
21

Grafik 1: Finansal Sektörün Bilanço Büyüklüğünün Dağılımı(*) (%)

100
87,4
90
80
70
60
50
40
30
20
10 3,2 2 1,5 1,3 1,3 1,2 0,7 0,7 0,4 0,3
0

Bankalar

Sigorta Şir.

Menkul Kıym. Yat. Fon.

Emeklilik Fon.

Faktöring Şir.

Finansal Hol. Şir.


Menkul Kıy. Aracı Kurum
Tüketici Finans Şir.
Finansal Kiralama Şir.

Dİğer
Gayrimenkul Yat. Ort.
(*)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, “Finansal Piyasalar Raporu”, (Aralık 2012).

5.1. BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN GELIŞIMI


5.1.1 Cumhuriyet’in İlk Döneminde Bankacılık Sisteminin Gelişimi
(1923-1980)
Cumhuriyet Dönemi’nde bankacılık sektörünün gelişimine yön veren ilk çalışma
1923 yılından gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi (İİK) olmuştur. Burada yeni
kurulan Cumhuriyet’in ekonomik kalkınmasını desteklemek amacıyla finansal
sistemin ivedilikle kurulması ve geliştirilmesi yönünde karar alınmıştır. İİK’da
alınan kararlar doğrultusunda 1924 yılında Türkiye’nin ilk özel sermayeli mali
kuruluşu sayılan Türkiye İş Bankası A.Ş. hükümetin de ortak olduğu özel kesim
bankası olarak kurulmuş, görevi gayrimenkul alım-satımı yapmak, her türlü
sınaî, ticari işlerle uğraşmak ve bu alanda çalışan işletmelere kredi açmak olarak
belirlenmiştir.(21)

Cumhuriyet’in ilk döneminde gerek ekonominin bütünü gerekse finansal


sistemin kurulması ve bankacılık alanında atılan en önemli adım Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 11 Haziran 1930 tarihinde 1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası (TCMB) Kanununun kabul edilmesidir. TCMB, farklı kurum ve
kuruluşlarca yürütülen işlevlerin Bankada toplanmasını takiben 3 Ekim 1931
tarihinde faaliyetlerine başlamıştır. Diğer kamu kurumlarından farklılığının ve
bağımsızlığının bir göstergesi olarak anonim şirket biçiminde hukuki varlığını
kazanmıştır. Ülkenin ekonomik kalkınmasının desteklenmesi temel amacıyla
Banka, temel politika aracı olan reeskont oranlarını belirlemeye, para piyasasını
ve para dolaşımını düzenlemeye, hazine işlemlerini yerine getirmeye ve Türk
parasının istikrarına yönelik önlemleri almaya yetkili kılınmıştır. Ayrıca banknot
basma yetkisi ve imtiyazı TCMB’ye verilmiştir. Bunlara ek olarak Banka, devletin
haznedarlığını da üstlenmiştir. Bu dönemde uygulanan sabit döviz kuru rejimi
altında döviz kurlarını belirleme yetkisi hükümete aittir.(22)

(21)
Şahin, H. (2009), “Türkiye Ekonomisi, Tarihsel Gelişimi ve Bugünkü Durumu”, Bursa: Ezgi Kitabevi.
(22)
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/banka/tarihce.html
22

1929 yılında yaşanan ve dünya ekonomilerinin çöküşüne neden olan Büyük


Buhran sonrasında ekonomik kalkınmaya devletin öncülük etmesi görüşü
ve ülkemizde özel sektör sermaye birikiminin henüz yeterli olmaması
doğrultusunda, bu tarihten itibaren bankacılık sektöründe kamu ağırlığının
arttığı görülmektedir. Dolayısıyla bankacılık sektörü, sermaye birikiminin kamu
bankaları aracılığıyla sağlandığı ve biriken sermayenin kamunun belirlediği
sektörlere yönlendirildiği bir yapıya bürünmüştür.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılından itibaren ekonomide ulusal
sermayenin oluşmaya başladığı, ticari etkinliklerin önemli ölçüde genişlediği
ve sanayileşme hamlesinin yeniden canlanmaya başladığı görülmektedir.(23) Bu
gelişmeler özel bankaların kurulması ve gelişmesi için uygun bir ortam yaratmış
ve banka sayısında hızlı bir artış olmuştur.

1960-1980 yılları arasındaki dönem ise Türkiye ekonomisi açısından 1945-1960


döneminde uygulanan ve göreli olarak serbest piyasa olarak adlandırılabilecek
politikaların terk edildiği ve ekonomiye kalkınma planları ile yön verildiği bir
dönem olmuştur. Bankacılık sektörü önemli ölçüde devlet kontrolü altında
kalırken mevduat ve banka kredilerine uygulanacak faiz oranları, banka komisyon
oranları ve kredi limitleri izlenen politikalar doğrultusunda belirlenmiştir. Bu
çerçevede bankaların temel işlevi kalkınma planlarında yer alan yatırımların
finansmanlarının sağlanması olarak tanımlanmıştır. Bu dönemde, Türkiye’de
yeterli ölçüde ticaret bankası bulunduğu, dolayısıyla daha çok ihtisas bankalarına
öncelik verilmesi gerektiği düşüncesiyle yeni yabancı banka ve özel durum
haricinde ticaret bankası kuruluşuna izin verilmemiştir.(24)

(23)
Artun, T. (1983), “İşlevi, Gelişimi, Özellikleri ve Sorunlarıyla Türkiye’de Bankacılık”, İstanbul: Tekin Yayınevi.
(24)
Türkiye Bankalar Birliği, (2008), “50. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi 1958-2007”.
23

5.1.2 Dışa Açılma ve Piyasa Ekonomisine Geçiş Dönemi (1980-2000)


Türkiye’de 24 Ocak 1980 kararları ile uygulanmaya başlanan yeni ekonomi
politikasının içerdiği dışa açılma ve serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci
bankacılık sektöründe önemli değişikliklere yol açmıştır. Bankacılık sektörüne
ilişkin düzenlemelerin amacı, finansal serbestleşmeyi sağlamaktır. Bu dönemde
piyasa mekanizması güçlendirilmeye ve bankacılık kesiminde rekabeti sınırlayan
koşulları azaltmaya çalışılmıştır.

Bu süreçte:(25)
• Vadeli mevduata ve kredilere uygulanan faiz oranları serbest bırakılmış,
• Sektöre yeni banka girişleri kolaylaştırılmış,
• Yabancı bankaların Türkiye’de faaliyet göstermeleri için uygun bir ortam hazırlanmış,
• Bankacılık sektörünün uluslararası piyasalardan fon tedarik etmesi serbest bırakılmış,
• Sektörde yer alan bankaların yabancı para cinsinden işlem yapmalarına izin verilmiş,
• Bankaların uluslararası kriterlere uygun yapılanma içine girmesine yönelik yasal
düzenlemeler yapılmıştır.

Tablo 1. 1980-2000 Yılları Arasında Banka Sayıları

Ulusal Yabancı Toplam


1980 39 4 43
1990 43 23 66
2000 61 18 79
Kaynak: TBB, 2008.

Bu dönemde sabit fiyatlarla bankacılık sektöründe, toplam aktifler %400, toplam


krediler %200 ve toplam mevduat %660 artarken, ülkemiz GSMH artış oranı
%85 düzeyinde kalmıştır. Bu dönemde, yüksek ve kronik enflasyon devam
etmekle birlikte; yurt dışından kaynak sağlama olanağının artması sonucunda
yurt dışından borçlanma ile sağlanan fonlar bankalar için mevduatın yanı sıra
önemi artan bir kaynak haline gelmiştir. Ayrıca mevduat faizlerinin serbest
bırakılması ve döviz cinsinden tasarruf yapabilme olanaklarının genişlemesi
finansal sistemin büyümesini hızlandırmıştır. Mevduat en hızlı artış gösteren
kalem olmuş, kredi stokunun büyümesi ise yüksek bütçe açıklarının yol açtığı
kamu kesiminin kaynak gereksinimi ve özellikle 1990’lı yıllar boyunca devlet iç
borçlanma senetlerine (DİBS) yönelen talep nedeniyle sınırlı kalmıştır.(26)

Bu dönemde ön plana çıkan diğer gelişmeler, 1981’de sermaye piyasası


kanununun çıkartılması, 1983 yılında Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve 1986
da İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının (İMKB) faaliyete başlamasıdır. Bu
sayede çeşitli finansal araçlar hızlı bir şekilde gelişmeye başlamış ve tasarruf
sahiplerinin tasarruflarını değerlendirebileceği seçenekler artmıştır. 1986
yılında TCMB bünyesinde, atıl tasarrufların mali sisteme girişini hızlandırmak,
farklı yatırım olanakları sunmak, finansal piyasalarda fiyatların serbestçe
oluşumunu ve bankaların fon yönetimini kurmalarını sağlayabilmek amacıyla
para piyasasının çeşitli alt piyasaları [bankalararası para piyasası (1986), açık
piyasa işlemleri (1987), döviz piyasası (1988) ve altın piyasası (1989)] faaliyete
geçirilmiştir.(27)

(25)
Boyacıoğlu, M. (2011), “1980 Sonrası Türk Bankacılık Sektöründeki Gelişmeler, Krizlerin Sektör Üzerindeki Etkileri ve İyileştirici
Öneriler”, Selçuk Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 9.
(26)
Türkiye Bankalar Birliği, (2008), “50. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi 1958-2007”.
(27)
Coşkun, N. ve Diğerleri, (2012), “Türkiye’de Bankacılık Sektörü Piyasa Yapısı, Firma Davranışları ve Rekabet Analizi”, Türkiye Bankalar
Birliği.
24

Serbestleşme sürecindeki önemli adımlardan bir diğeri, döviz kurlarının piyasa


koşullarında belirlenmesine yardımcı olabilmek amacıyla Eylül 1988’de TCMB
bünyesinde Bankalararası Döviz ve Efektif Piyasası’nın kurulmuş olmasıdır.
Döviz kurlarının piyasa arz ve talebine göre belirlenmesi, bankacılık sektörünün Tam ç
ev r i l e
döviz rezervleri yönetimini daha etkin hale getirmiştir. 1989 yılında ise sermaye (Konv bilirli
ertibi k
hareketleri 32 Sayılı Kararname ile bütünüyle serbestleştirilmiş, kambiyo Paranın l i te)
serbes
rejiminde serbestleşme artırılmıştır. Buna göre yurt içi yerleşiklerin dövizle başka tçe
p a ra b
ilgili işlemlerine serbestlik getirilmiş, yurt dışı yerleşiklerin Türkiye’deki menkul çevrile irimler
bilmes ine
kıymet, devlet tahvili ve hazine bonosu alıp satabilmelerine izin verilmiş, bu tanıml i o l a ra
anmak k
menkul kıymetlerin kârlarının ve anaparalarının sermaye piyasası kanununa göre tadır.
faaliyet gösteren finansal kurumlar aracılığıyla yurt dışına transferi ve satışına
izin verilmiş, yurt içi yerleşiklerin de yurt dışında aynı faaliyetleri yapabilmeleri
serbestleştirilmiştir.(28) Ayrıca 1989 yılında Türk lirasının tam çevrilebilirlik
(konvertibilite) kazanması ile bankaların dışa açılma eğilimleri güçlenmiştir.

1990’lı yıllarda bankacılık sektörünün ekonomi içindeki payı artmaya devam


etmiştir. Teknolojik altyapının gelişmesi, rekabetin ve banka hizmetlerinin
çeşitliliğinin artması, yasal ve kurumsal çerçeve alanlarında olumlu gelişmeler
Etkisi
yaşanması sektörün büyümesine katkıda bulunmuştur. Ancak bu dönemde Dışlama
g-out)
Türkiye ekonomisinde büyüme ve reel faiz oranları sert dalgalanmalar (Crowdin
r tan kamu
gösterirken, kronik yüksek enflasyon, kamu açıkları ve ödemeler dengesi Devletin a le
rı nedeniy
sorunları makroekonomik istikrarsızlıkları artırmıştır. Bu ortam bankacılık harcamala in
reksinimin
sisteminde kredi ve ülke risklerinin artmasına yol açmıştır. Ayrıca kamu k ay n a k g e u ru m un
e bu d
bankalarının sistemdeki payının yüksek olması ve görev zararlarını fonlama ar tması v
rının
ihtiyacı, finansal sistemde kredi hacminin daralmasına ve nominal ve reel faiz oranla çarak
sine yol a
faizlerin yükselmesine neden olmuştur. Dolayısıyla sektörün reel ekonomiyi yükselme suz
mları olum
destekleme ve kaynakları uzun vadeli yatırımlara yönlendirme işlevi zayıflamış ve özel yatırı
idir.
kamu sektörü dışlama etkisi ile özel sektör büyümesini baskılamıştır. etkilemes

Türkiye ekonomisinin yukarıda değinilen yapısı, bankacılık sistemini iç ve dış


şoklara karşı oldukça kırılgan hale getirmiştir. 1993 yılı sonunda cari işlemler
ve bütçe açıklarının yüksek seviyelerde gerçekleşmesi, kamunun faiz yükünün
azaltılabilmesi için artırılan ekonomik sistemdeki likiditenin döviz talebi olarak
geri dönmesi, mevcut yapının sürdürülemeyeceğine ilişkin artan endişeler,
uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu “yatırım
yapılabilir ülke” derecesinden “spekülatif ülke” derecesine düşürmesi ve
sermaye hesabının serbestleştirilmesi sonucunda yoğunlaşan spekülatif sermaye
hareketleri 1994 ekonomik krizini tetiklemiştir. Bu ortamda TCMB döviz talebini
sınırlamak ve ekonomik sistemdeki fazla likiditeyi çekebilmek amacıyla piyasaya
dolar satışına yönelmiş ancak bu adımın yeterli olmaması sonucunda “5 Nisan
Kararları” olarak bilinen istikrar programı uygulamaya konmuştur. Buna göre
dolar kurunda devalüasyon yapılırken, bankacılık sektörüne karşı azalan güveni
tekrar sağlamak amacıyla, tasarruf mevduatları %100 devlet garantisi altına
alınmıştır.

1994 yılında Meksika’da da yaşanan krizin ardından 1997 yılında Asya, 1998
yılında Rusya krizleri ile gelen dış şoklar ve 1999 yılında gerçekleşen deprem
felaketi Türkiye ekonomisinin sert biçimde daralmasına ve bankacılık sektörünün
olumsuz etkilenmesine yol açmıştır. Söz konusu gelişmeler bankaların oldukça
yüksek riskli bir ortamda faaliyetlerini sürdürmelerine neden olmuştur.

Ağır, H. (2010), “Türkiye’de Finansal Liberalizasyon ve Finansal Gelişme İlişkisinin Ekonometrik Analizi”, Bankacılık Düzenleme ve
(28)

Denetleme Kurumu Kitapları No:8.


25

31 Haziran 2000 tarihinde faaliyete geçen BDDK’nın temel hedefleri, bankacılık


sektörünün etkinliğini ve rekabet kabiliyetini artırmak, sektöre güveni kalıcı
kılmak, sektörün ekonomi üzerinde yaratabileceği zararları asgariye indirmek,
sektörün dayanıklılığını geliştirmek ve tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini
korumak olarak açıklanmıştır. Buna ilaveten sektörü daha sağlıklı bir yapıya
kavuşturma girişimleri çerçevesinde 26 Ağustos 2000 tarihinde Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu Yönetmeliği (TMSF) yürürlüğe konmuştur.

5.1.3 Kriz Dönemi ve Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması


(2001 Sonrası)
2000 yılı başında kronik yüksek enflasyonun düşürülmesi ve ekonomide
sürdürülebilir bir büyüme ortamının sağlanması amacıyla kapsamlı bir ekonomik
istikrar programı uygulamaya konulmuştur. Program çerçevesinde sıkı bir
maliye politikası ve kapsamlı yapısal reformlar uygulanması hedeflenmiştir.
Ayrıca kronik yüksek enflasyon döneminin bir sonucu olan yüksek enflasyon
beklentilerinin hızla aşağı çekilebilmesi amacıyla döviz kurları hedeflenen
enflasyona göre belirlenerek önceden açıklanmıştır.

Programın uygulanmaya başlamasıyla birlikte faiz oranları hızla gerilemiş,


kamu açıklarının daraltılması ve yapısal reformlar alanlarında önemli adımlar
atılmıştır. Ancak taahhütlerin yerine getirilememesi ve kamu borcunun yeterince
hızlı düşmemesi sonucunda 2000 yılının sonlarına doğru ekonomide güven
ortamı kaybolmaya başlamıştır. Ayrıca uluslararası finans piyasalarında yaşanan
sıkıntılar dış kaynak girişinin yavaşlamasına ve likidite sıkışıklığına yol açarken,
Eylül 2000’den itibaren kısa vadeli faiz oranları yükselmeye başlamıştır. 2000
yılının Kasım ayının ikinci yarısında faiz oranları önemli ölçüde yükselmiş,
yurt dışına büyük boyutlu bir sermaye çıkışı yaşanmış, Merkez Bankasının kur
rejimini savunmak zorunda kalması sonucunda uluslararası rezervleri hızla
gerilemiş ve hisse senedi fiyatlarında keskin bir düşüş gözlenmiştir. Krizin daha
da derinleşmesini önlemek amacıyla Kasım ve Aralık aylarında bir dizi önlem
uygulamaya konmuş ve piyasalarda göreli bir iyileşme sağlamıştır. Ancak, 2001
yılı Şubat ayında uygulanan programa olan güvenin tamamen kaybolmasıyla
Türk lirasına karşı spekülatif bir atak meydana gelmiştir. 22 Şubat 2001’de döviz
kurları dalgalanmaya bırakılmıştır.

Kriz sonrasında ise ekonomide yapısal bir dönüşüm süreci başlamıştır.


Uygulamaya konan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP)” ile mali sistemin
iyileştirilmesi ve yapısal reformların hızlanarak devam ettirilmesi temel öncelik
olmuştur. Programın temel amaçları:

• Kriz nedeniyle ortaya çıkan makroekonomik istikrarsızlığı gidermek,


• Enflasyonu düşürmek,
• Sürdürülebilir bir büyüme ortamı sağlamak,
• Bankacılık sektörünü aracılık faaliyetlerini etkin biçimde yerine getirebilecek
şekilde yapılandırmak,
• Kamu maliyesini güçlü bir dengeye oturtmak,
• Yapısal reformlara imkan verecek yasal çerçeveyi oluşturmak,
şeklinde belirlenmiştir.
26

Bankacılık sektörünün sorunlarının giderilmesi ve yeniden yapılandırılması


makroekonomik istikrarın sağlanması açısından zorunluluk olarak görülmüştür.
Bu çerçevede aktif yapıları zayıflayan ve sermaye yetersizliği yaşayan bankalar
TMSF’ye devredilirken, diğer bankalardan sermaye yapılarını güçlendirmeye
yönelik önlemler almaları ve sermaye artırımında bulunmaları istenmiş;
istenilen koşulları yerine getiren bankalara devlet tarafından likidite desteği
verilmiştir. İkinci aşamada sermaye yapılarını güçlendiremeyen zayıf bankaların
sektörden çıkması teşvik edilmiştir. Üçüncü aşamada ise bankacılık sektöründe
yaşanan krizlerin nedeni olarak görülen etkin yönetim ve denetim eksikliğinin
giderilmesine yönelik düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.(29) Ayrıca GEGP’nin
en önemli ayaklarından birini oluşturan ve BDDK tarafından yürürlüğe konan
Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı ile kamu bankalarının
operasyonel ve finansal açıdan yeniden yapılandırılması, TMSF bünyesindeki
bankaların tasfiyesi, özel bankaların daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulması,
gözetim-denetim çerçevesinin güçlendirilmesi ve sektörde etkinliğin artırılması
amaçlanmıştır.(30)

Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasına dolaylı katkı yapabilecek


alanlarda, mali disiplinin sağlanması ve kamu borç yükünün azaltılması amacıyla
reformlar gerçekleştirilmiş, 25 Nisan 2001 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmış, öncelikle Merkez Bankasının
temel amacının fiyat istikrarını sağlamak olduğu açıkça tanımlanmıştır. Bu
çerçevede, Merkez Bankasının uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı
para politikası araçlarını doğrudan kendisinin belirleyeceği hükme bağlanmış ve
böylelikle Banka araç bağımsızlığına kavuşmuştur. Kanun ayrıca, Bankanın fiyat
istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam
politikalarını destekleyeceğini hükme bağlamıştır. Bununla birlikte, finansal
istikrarı sağlamak Bankanın destekleyici amacı olarak tanımlanmıştır. Ayrıca daha
önce yaşanan krizlerin en önemli nedeni olarak gösterilebilecek olan, Merkez
Bankasının Hazine ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına avans vermesi, kredi
açması ve bu kuruluşların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan
satın alması yasaklanarak Merkez Bankasının kamunun finansman ihtiyacını
karşılayacak bir kaynak olarak kullanılmasının önüne geçilmiştir.(31)

(29)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, (2010), “Krizden İstikrara Türkiye Tecrübesi”, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı
Çalışma Tebliği.
(30)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, (2001), “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı”.
(31)
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/banka/tarihce.html
27

5.1.3.1 Bankacılık Sektörünün İstikrar Kazanması ve Mevcut Durum


2001 yılından yaşanan krizin ardından bankacılık sektörünün toparlanması
me 2003 yılına kadar sürmüştür. Bankacılık sektöründe, kriz sonrasında TMSF’ye
Derinleş
Finansal ing ) devredilen bankalara ek olarak birleşmeler de gerçekleşmiş ve 2000 yılında
in a n c ia l Deepen
( F 79 olan banka sayısı 2003 yılında 55’e, 2006 yılında ise 50’ye düşmüştür.
her
Toplumun 2013 yıl sonu itibarıyla sektörde toplam 49 banka etkinlik göstermektedir.
daha geniş
kesimine in Sahiplik açısından bakıldığında 2003 yılından itibaren yalnızca üç kamu
çeneklerin
hizmet se bankası mevcuttur. Özel ulusal mevduat bankalarının sayısı hızla azalmış,
esini
ulaşabilm yabancı mevduat bankalarının sayısı ise 2005 yılından sonra artmıştır. Yatırım
a k finansal
sağlayac ır.
ve kalkınma bankalarının sayısı 2004 yılında 13’e düşmüş ve sonrasında
n ar tmasıd
hizmetleri değişmemiştir. Ayrıca sistemde dört katılım bankası bulunmaktadır.
töründe
Finans sek
fonların, Tablo 2. 2000-2013 Yılları Arasında Banka Sayıları
yaratılan a
e ak tarılm
reel kesim 2000 2003 2005 2007 2009 2011 2013
k
oranı olara (32) Banka Sayısı 79 55 51 50 49 48 49
la n a b il m ek tedir.
tanım Mevduat Bankaları 61 36 34 33 32 31 32
Kamu 4 3 3 3 3 3 3
Özel 28 18 17 11 11 11 11
TMSF Bünyesinde 11 2 1 1 1 1 1
Yabancı 18 13 13 18 17 16 17
Kalkınma ve Yatırım
18 14 13 13 13 13 13
Bankaları
Katılım Bankaları - 5 4 4 4 4 4

2002 yılı ve sonrasında, bankacılık sektörünün bilançosu, hızlı ve istikrarlı bir


büyüme sürecine girerken bilançonun kompozisyonunda uygulanan politikaların
etkisiyle olumlu değişim yaşanmıştır. Bu dönemde, sektörde kaydedilen hızlı
büyüme, finansal derinleşmeyi beraberinde getirmiştir. Grafik 2 incelendiğinde
sektörün toplam aktifleri/GSYİH oranının yeniden yapılandırmanın gerçekleştiği
2003-2004 dönemi haricinde kesintisiz olarak yukarı yönlü bir seyir izlediği
görülmektedir.
Grafik 2: Bankacılık Sektörü: Toplam Aktifler
(milyar TL) ve GSYİH’ye Oran (%)

1800 Toplam Aktif 120


1600 Toplam Aktif / GYSİH (sağ eksen)
100
1400
1200 80
1000
60
800
600 40
400
20
200
0 0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013

Sektörün temel işlevi olan aracılık faaliyetlerine ağırlık verebilmesi sayesinde,


toplam aktif içinde krediler oldukça hızlı artmış ve 2013 yılı sonuna kadar olan
10 yıllık dönemde yıllık ortalama %33 oranında yükselmiştir. Bu sayede, 2002
sonunda %23 olan kredi/toplam aktif oranı 2013 sonunda %60’a yükselmiştir
(Grafik 3). Söz konusu kredi genişlemesi sonucunda kredilerin mevduatlara
oranı da 2002 yılında %36 iken 2013 sonu itibarıyla %111’i bulmuştur. Grafik 4
incelendiğinde, her iki serideki yükseliş de küresel finans krizi dönemi haricinde
artış göstermiştir. Dolayısıyla kriz sonrası dönemde bankacılık sektörünün
aracılık işlevini daha sağlıklı biçimde yerine getirdiği ve krediler yoluyla
ekonomik büyümeye katkısının arttığı görülmektedir.
(32)
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/sozluk.htm#finansalder
28

Grafik 3: Mevduatların Kredileri Karşılama Oranı (%) ve Kredilerin Toplam


Aktifler İçindeki Payı (%)

Krediler/Toplam Aktif Mevduat/Toplam Pasifler


70
60
50
40
30
20
10
0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013

Grafik 4: Mevduatların Kredileri Karşılama Oranı (%) ve Kredilerin


Toplam Aktifler İçindeki Payı (%)

120 Kredi / Mevduat 70

100 Krediler / Toplam Aktifler (sağ eksen) 60

80 50

60 40

40 30

20 20

10 10

0 0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013

2002 yılı sonrasındaki dönemde bankacılık sektörünün aktifleri içindeki menkul


kıymetlerin ve devlet tahvillerinin payına bakıldığında ise, her iki seride de genel
olarak aşağı yönlü bir eğilim bulunmaktadır (Grafik 5). Söz konusu oranların
genel eğilimin tersine artış kaydettiği tek dönem yine küresel finans krizinin
yaşandığı ve etkilerinin devam ettiği 2007-2009 dönemidir. Artan risk algısı ve
ekonomik aktivitedeki daralma sonucunda bankaların bu aktif alt kalemlerine
yöneldikleri görülmektedir.
29

Grafik 5: Toplam Aktifler İçinde Menkul Kıymetlerin ve Devlet Tahvillerinin


Payı (%)

45
DT / Aktifler
40
MK / Aktifler
35
30
25
20
15
10
5
0
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013

Bankacılık sektörünün yaşadığı kriz sonrasındaki dönemde ön plana çıkan en


önemli hususlardan biri güçlü sermaye yapısının korunmasının önemi olmuştur.
Bu dönemde yürütülen tüm politikalarda güçlü sermaye yapısının korunmasına
vurgu yapılmıştır. 2000 yılında %9,3 olan sermaye yeterlilik rasyosu (SYR) bu
dönemde hızla artırılmıştır. 2013 sonu itibarıyla %15 düzeyinde olan SYR, %8
olan yasal sınırın ve %12 olan hedef seviyenin oldukça üzerindedir (Grafik 6).

Grafik 6: Sermaye Yeterliliği Standart Rasyosu (%)

32
28
24
20
16
12
8
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013

Grafik 7: Özkaynakların Toplam Aktiflere Oranı (%)

16
15
14
13
12
11
10
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013

Sonuç olarak, 2001 yılında yaşanan kriz döneminin ardından bankacılık sektörü
yurt içi ekonomik faaliyetlerdeki istikrara ve diğer ekonomik göstergelerdeki
gelişmelere paralel olarak, kamu kesimini finanse eden yapısından, şirketler
ve hanehalkına kaynak sağlayan bir yapıya dönüşmüş, asli görevlerine
odaklanabilmiştir. Sektörün toplam aktifleri içinde kredilerin payı artarken,
menkul değerler portföyünün payı görece azalmıştır. Toplam kaynaklar içinde
mevduat, dönem boyunca istikrarlı payını korumuştur.
30

6. TÜRKİYE’DE YENİ PARA POLİTİKASI VE


FİNANSAL İSTİKRAR

TCMB tarafından uygulanan yeni para politikası


bileşiminin etkililiğine ilişkin çalışmalar, uygulanan
önlemlerin sistemde biriken makro finansal
dengesizlikleri azaltmakta başarılı olduğunu
göstermiştir.
2007 yılında ABD konut piyasasında başlayan dalgalanma, kısa sürede tüm
finansal sisteme yayılarak likidite krizine dönüşmüş, ABD finansal sisteminin
küresel sistem içindeki rolü nedeniyle başta Avrupa ülkeleri olmak üzere küresel
ölçekte bir finansal krize yol açmıştır. Küresel finansal krizin reel ekonomiye
yansıması, küresel ekonomide daha önce de değinildiği gibi 1929 Ekonomik
Buhranı’ndan bu yana yaşanan en derin resesyon dönemiyle sonuçlanmıştır.

Küresel finansal krizin ortaya çıkması ile birlikte tüm dünyada ekonomi
politikaları krizin etkilerini azaltmaya odaklanmıştır. Türkiye’de de bu doğrultuda:
• TCMB politika faiz oranını hızla düşürmüş,
• Bankalararası para piyasalarının kesintisiz ve etkin bir biçimde çalışmasına
yönelik tedbirler alınmış,
• Destekleyici kamu maliyesi politikaları uygulanmaya başlanmış,
• Özel sektöre yönelik kredi desteği mekanizmaları oluşturulmuştur.

Alınan önlemlerle Türkiye ekonomisi 2009 yılının ortalarından itibaren iç


talebin öncülüğünde toparlanma sürecine girmiştir. Ancak ticaret ortaklarındaki
ekonomik toparlanmanın daha yavaş olması nedeniyle iç ve dış talep arasındaki
makas açılmıştır. Diğer yandan, 2010 yılında gelişmiş ülke merkez bankalarının
uyguladığı geleneksel olmayan para politikaları sonrasında artan kısa vadeli
sermaye akımları Türk lirasının aşırı değerlenmesine yol açmış, yurt içi kredi
kullanımını artırarak iç talepteki canlanmayı desteklemiştir. Söz konusu
gelişmeler cari işlemler açığının artmasına sebep olurken, açığın finansmanında
kısa vadeli sermaye girişleri ile portföy yatırımlarının payının giderek artması,
küresel risk iştahındaki ani değişimlere karşı ekonominin kırılganlığını artırarak
makroekonomik ve finansal istikrara dair kaygıları gündeme getirmiş ve
alternatif politikaları gerekli kılmıştır.(33)

Para politikası çerçevesinde TCMB, biriken makro finansal dengesizlikleri


sınırlamak amacıyla temel olarak iki ara amaç benimsemiştir. Bunlar; i) kısa
vadeli sermaye girişlerindeki dalgalanmaları azaltmak ve ii) kredi genişlemesini
yavaşlatmaktır. Fiyat istikrarından taviz verilmeden finansal istikrarın
gözetilebilmesi amacıyla, politika faizine ek olarak zorunlu karşılıklar ve faiz
koridoru (gecelik borç verme ve borçlanma faizi arasındaki fark) 2010 yılı
sonundan itibaren aktif para politikası araçları olarak kullanılmıştır.(34) 2012
yılında ise sermaye hareketlerindeki aşırı oynaklığın finansal istikrar üzerindeki
etkilerini sınırlamak amacıyla Rezerv Opsiyon Mekanizması(35) (ROM) bir politika
aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.

(33)
Kara, H. (2012), “Küresel Kriz Sonrası Para Politikası”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma Tebliği No: 12/17.
(34)
TCMB tarafından uygulanan yeni para politikası hakkında detaylı bilgi için: Başçı, E. ve Kara, H. (2011), “Finansal İstikrar ve Para
Politikası”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma Tebliği, No: 11/8 ve Aysan ve Diğerleri, (2014), “Managing Short-Term Capital
Flows in New Central Banking: Unconventional Monetary Policy Framework in Turkey”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma
Tebliği No: 14/03.
(35)
ROM ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız TCMB Bülten Sayı 28, Aralık 2012.
31

TCMB tarafından uygulanan yeni para politikası bileşiminin etkililiğine ilişkin


çalışmalar, uygulanan önlemlerin sistemde biriken makro finansal dengesizlikleri
azaltmakta başarılı olduğunu göstermiştir.(36) 2011 yılı sonunda GSYİH’nin %9,6’sı
olan cari işlemler açığı 2012 yılı sonunda %5,9’a gerilerken, 2012 yılında Türkiye
ekonomisi net ihracat alt kaleminin öncülüğünde büyümeye devam etmiştir.
Önceki 30 yıllık dönemde ekonomik kriz olmadan cari işlemler dengesinde
bu büyüklükte bir düzeltme olmamıştır. Diğer yandan, Türk lirasında küresel
kriz sonrası dönemde gözlenen değer kazanma eğiliminin tersine döndüğü
görülmüştür. Önlemlerin uygulanmaya başladığı ve gelişmekte olan ülke para
birimlerinin değer kazanmaya devam ettiği yaklaşık bir yıllık dönemde Türk lirası
ABD doları karşısında %15 değer kaybetmiştir. Son olarak bir diğer endişe unsuru
olan kredi genişleme hızı da 2010 yılı sonunda %30’un üzerinde iken 2012 yılı
sonunda %18 seviyelerine gerilemiştir.

Sonuç olarak, küresel ekonomide yaşanan derin resesyon dönemi, merkez


bankalarının geleneksel politika uygulamalarının dışına çıkmalarını zorunlu
kılmıştır. Gelişmiş ülkelerde ABD Merkez Bankası Nicel Gevşeme, Avrupa Merkez
Bankası Tahvil Alım Programları ve Uzun Vadeli Refinansman Operasyonu,
İngiltere Merkez Bankası Nicel Gevşeme ve Kredi İçin Fonlama Mekanizması ve
Japonya Merkez Bankası Kapsamlı Parasal Gevşeme ve Nicel ve Nitel Gevşeme
Programlarını uygulamaya koymuş ve Sözle Yönlendirme politikalarını da
tamamlayıcı nitelikte kullanmışlardır. Türkiye ekonomisine bakıldığında, küresel
kriz sonrası toparlanma sürecinde iç ve dış talep büyümesindeki makasın
hızlı şekilde açılması, kısa vadeli sermaye girişleri, bozulan cari denge ve
hızlı seyreden kredi genişlemesinin yol açtığı riskler farklı politika arayışlarını
gündeme getirmiştir. Bu çerçevede, TCMB, makro finansal riskleri sınırlamak
amacıyla, zorunlu karşılık oranlarını içinde bulunulan ekonomi koşullarına uygun
şekilde düzenleyerek, Rezerv Opsiyon Mekanizması gibi yeni araçlar geliştirerek
ve birbirini tamamlayıcı nitelikte farklı politika araçlarını bir arada kullanarak
yeni bir politika stratejisi uygulamıştır. TCMB’ye verilen bireysel kredi kartları
azami faiz oranlarını belirleme görevinin kapsamı kurumsal kredi kartlarını
da içerecek şekilde genişletilmiştir.(37) Alınan sonuçlar uygulanan politika
stratejisinin finansal istikrarın korunması hedefine katkıda bulunduğuna işaret
etmektedir.

(36)
Aysan ve Diğerleri, (2014), “Macroprudential Policies as Buffer Against Volatile Cross-border Capital Flows”, Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası Çalışma Tebliği No: 14/04.
(37)
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, (Kasım 2013), “Finansal İstikrar Raporu”.
32

Kutu 3: Türkiye’de Finansal Sistemi Düzenleme ve Denetleme Yetkisi


Bulunan Kurumlar
Fiyat istikrarı ve finansal istikrar çerçevesinde
Türkiye Cumhuriyet Merkez
para politikasının uygulanması ve ödeme
Bankası (TCMB)
sistemlerinin yürütülmesi
Bankalar ve finansal holding şirketleri ile
Bankacılık Düzenleme ve
finansal kiralama, faktoring ve finansman
Denetleme Kurumu (BDDK)
şirketlerinin düzenleme ve denetlenmesi
Kamu finansmanı ve mali politikalar ile
Hazine Müsteşarlığı sigortacılık şirketlerinin düzenleme ve
denetlenmesi
Sermaye Piyasası Kurulu Sermaye piyasası ve aracı kurumların
(SPK) düzenleme ve denetlenmesi
Tasarruf Mevduatı Sigorta Tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin
Fonu (TMSF) korunması ile bankaların çözümlenmesi

Hazine Müsteşarlığı, BDDK, SPK, TMSF ve TCMB arasında imzalanan


protokoller, söz konusu kurumlar arasındaki iş birliği, eş güdüm ve bilgi
paylaşımını artırarak finansal istikrarın sağlanması ve korunması ile sistemik
riskin izlenmesi ve önlenmesine katkı sağlamaktadır. Bu kurumlara ilaveten,
sistemik riskin belirlenmesi ve makro ihtiyati politikaların uygulanmasına
yönelik çeşitli Komiteler oluşturulmuştur:

• Sistemik Risk Koordinasyon Komitesi (SRKK), Hazine Müsteşarlığı, BDDK,


TMSF ve TCMB tarafından 14 Nisan 2009 tarihinde imzalanan “Finansal Sisteme
İlişkin Sistemik Risk İşbirliği Protokolü” ile kurulmuştur. Komiteye, finansal
sistemin istikrarına yönelik ciddi tehditlerin ortaya çıkması durumunda, istikrarın
yeniden tesisine yönelik hızlı ve etkin bir biçimde tedbir almak görevi verilmiştir.
30/10/2012 tarihinde yürürlüğe konulan Finansal İstikrar Komitesi Sistemik Risk
Değerlendirme Grubu Protokolü çerçevesinde SRKK’da yer alan kurumlara SPK’nın
da dahil edilmesi ile, SRKK’nın yerini Sistemik Risk Değerlendirme Grubu
(SRDG) almıştır. Grup, sistemik riske neden olabilecek durumları önceden tespit
etmek ve gerekli tedbirleri almak, taraflar arasında eşgüdümü, iş birliği ve bilgi
paylaşımını sağlamak amacıyla kurulmuştur.
• Finansal Sektör Komisyonu, BDDK, TCMB, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı,
SPK, TMSF, Rekabet Kurulu, Kalkınma Bakanlığı, Borsa İstanbul, Vadeli İşlemler ve
Opsiyon Borsaları ile kuruluş birlikleri temsilcilerinden oluşmaktadır. Komisyon,
finansal piyasalardaki güven ve istikrar ile gelişmeyi temin etmek üzere,
bilgi alışverişi, kurumlararası iş birliği ve eşgüdümü sağlamak, ortak politika
önerilerinde bulunmak ve finans sektörünün geleceğini ilgilendiren konulara ilişkin
görüş bildirmekle görevlidir.
• Finansal İstikrar Komitesi, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın
başkanlığında, Hazine Müsteşarı ile TCMB, BDDK, SPK ve TMSF Başkanlarından
oluşmaktadır. Başlıca görevleri sistemik riskin izlenmesi ve önlenmesi ile sistemik
risk yonetimine ilişkin eşgüdümün sağlanmasıdır. Buna göre Komite, i) finansal
sisteme yayılabilecek sistemik riskleri belirlemek, izlemek ve bu tür risklerin
azaltılması için gerekli tedbir ve politika önerilerini tespit etmek, ii) ilgili birimlere
sistemik risklerle ilgili uyarılar yapmak, uyarı ve politika önerileri ile ilgili
uygulamaları takip etmek, iii) ilgili kurumlar tarafından hazırlanacak sistemik risk
yönetim planlarını değerlendirmek, iv) sistemik risk yönetimine ilişkin eşgüdümü
sağlamak, v) görev alanı ile ilgili olarak, kamu kurum ve kuruluşlarından her
türlü veri ve bilgiyi sağlamak, kurumlar arasında politikaların ve uygulamaların
eşgüdümünü sağlamak, ve vi) mevzuatla yetki verilen diğer konularda karar
almakla yükümlüdür.
TÜRKIYE CUMHURIYET MERKEZ BANKASI
YAYINLARINDAN ÖRNEKLER

Türkiye’de Ödeme Sistemleri (2014) Enflasyon ve Fiyat İstikrarı (2014) Parasal Aktarım Mekanizmaları (2013)

Merkez Bankası Bağımsızlığı Türkiye’de Banknot Basımının Merkez Bankaları ve İletişim–Türkiye


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tarihçesi-Banknot Üretim Süreci ve Cumhuriyet Merkez Bankasında
ve Bağımsızlık (2013) Emisyon Politikaları (2013) İletişim Politikalarının Gelişimi (2011)

Dünden Bugüne Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankalarında Rezerv ve Risk TCBM Tanıtım Broşürü (2014)
Merkez Bankası (2011) Yönetimi – Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Rezerv ve Risk Yönetimi
(2011)
ISBN (basılı) : 978-605-4911-22-6
ISBN (elektronik): 978-605-4911-23-3

FINANSAL
İSTIKRAR

Türkiye’de Finansal
İstikrar Gelişmeleri
ENFLASYON ve
FİYAT İSTİKRARI

1
ENFLASYON ve
FİYAT İSTİKRARI

www.tcmb.gov.tr 2013
Bu yayın,
TCMB Genel Ağ sitesi üzerinden
talep etmeniz halinde
adresinize ücretsiz olarak gönderilecektir.
Yayınlarımızın elektronik kopyalarına Genel Ağ sitemizden ulaşabilirsiniz.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası


İdare Merkezi
İstiklal Cad. 10 06100 Ulus, Ankara, Türkiye
Telefon: (90 312) 507 50 00
Faks: (90 312) 507 56 40
Genel Ağ sitesi: http://www.tcmb.gov.tr

ISBN (basılı) : 978-605-4911-01-1


ISBN (elektronik) : 978-605-4911-02-8

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yayınıdır, parayla satılamaz.

2
tüketim
s y o n
nfla
büyüme deze

enflasyon beklentisi

fiyat TÜFE
enflasyon hedeflemesi
GİRİŞ

Enflasyon bir ekonomideki mal ve hizmetlerin fi- rarının sağlanamamasının bir ülkenin ekonomisine,
yatlarında gözlenen sürekli ve genel kapsamlı artı- siyasi ve sosyal yapısına verdiği zararın boyutları,
şı ifade etmektedir. Günümüzde pek çok merkez ülkemizin ve diğer ülkelerin tecrübelerinde net bir
bankası enflasyonu kontrol altında tutarak istikrarlı şekilde görülmektedir.
bir yapıya dönüştürmeye, diğer bir ifadeyle fiyat is- Bu kitapçık ile enflasyon olgusu hakkında genel bir
tikrarını sağlamaya çalışmaktadır. bilgi verilerek fiyat istikrarının önemine vurgu yapıl-
İnsanların yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik ka- makta, para politikası ve enflasyon ilişkisi detaylan-
rarlarında dikkate almaya gerek duymadıkları ölçü- dırılarak Türkiye’de para politikası uygulamaları ve
de düşük bir enflasyon oranını ifade eden fiyat istik- enflasyonun gelişimi anlatılmaktadır.

1
ENFLASYON

Enflasyon, mal ve hizmet fiyatlarının genel seviye- lasyon, tüketicilerin satın alma gücünü azaltmak-
sinde yaşanan sürekli artış olarak tanımlanmak- tadır. Kısaca enflasyon, kişilerin ellerindeki para ile
tadır. Enflasyon, sadece bir veya birkaç mal ve geçmişe göre daha az mal ve hizmet alabilmesine
hizmetin değil, ortalama bir tüketicinin yıl içinde neden olmaktadır.
kullandığı tüm mal ve hizmetlerde meydana ge-
Genellikle bir önceki yılın aynı dönemine göre (yıllık)
len fiyat değişikliğini kapsamaktadır. Başka bir
yüzde değişim olarak ifade edilen enflasyon, mal
ifadeyle, bir ülkede, enflasyon oranı artarken bazı
ve hizmet sepeti içinde bulunan ögelerin ortala-
mal ve hizmetlerin fiyatları düşebilmekte veya
ma fiyatlarında bir yıl boyunca yaşanan değişime
aynı şekilde enflasyon oranı düşerken bazı mal
bakılarak hesaplanmaktadır. Mal ve hizmet sepeti,
ve hizmetlerin fiyatlarında artış yaşanabilmek-
enflasyonun hesaplanabilmesi için belirli bir dönem
tedir. Ayrıca fiyatlarda yaşanan artışın enflasyon
boyunca fiyatları takip edilen mal ve hizmet kalem-
olarak tanımlanabilmesi için sadece belirli bir
lerinin toplamına verilen isimdir. Sepette yer alan
dönem için değil, sürekli olması gerekmektedir.
mal ve hizmetlerin ağırlıkları, hanehalkı bütçe an-
Mal ve hizmet fiyatlarının yanı sıra, maaş ve üc- ketine konu olan geniş bir hanehalkı örnekleminin
retlerde de zaman içinde değişim yaşanmaktadır. yıl boyunca yaptığı harcamalar esas alınarak belir-
Ancak maaş ve ücretlerdeki artışın mal ve hizmet lenmektedir.
fiyatlarındaki artıştan az olduğu durumlarda enf-

Fiyatlar Genel Seviyesi

Mal Bir ekonomide satılan tüm mal ve


Fiyatlarındaki
Artış hizmetlerin fiyatlarının ortalama
Maaş ve
Ücretlerdeki bir tüketicinin yıl içinde yaptığı
Artış harcamalar içindeki payına göre
Hizmet
Fiyatlarındaki ağırlıklandırılmış ortalamasıdır.
Artış

2
ENFLASYONUN NEDENLERİ

İktisat yazınında enflasyonun dört temel nedenine cü ihtiyacı artan bir ekonomide tüketiciler gelecekle-
vurgu yapılmaktadır. rine daha güvenle baktıkları için genellikle daha çok
harcama yapma yoluna gitmektedir. Talep artışı ile
sonuçlanan bu durum, üreticilerin üretim seviyele-
Talep rini aynı hızda artıramamaları halinde talep fazlasına
Enflasyonu
dönüşerek fiyatların artmasına neden olmaktadır.
Diğer bir ifadeyle, mal ve hizmet arzının toplam ta-
Enflasyon lebin artış hızına ayak uyduramaması mal ve hizmet
Beklentileri
Enflasyonun fiyatlarında artışa sebep olmaktadır.
Nedenleri
Maliyet Merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi
Enflasyonu
veya kamu harcamalarının artırılması gibi genişle-
tici politikaların uygulanması, toplam talebin geçici
Para Arzı olarak genişlemesi ve ekonomik büyüme ile so-
nuçlanabilmektedir. Ancak artan talebin ekonomi-
nin üretim kapasitesini aştığı durumlarda, kaynak-
lar üzerinde baskı oluşmakta, bu durum da talep
Talep Enflasyonu genellikle, ekonomi toparlanma enflasyonunu tetiklemektedir. Böyle bir durumda
sürecine girdiğinde ve işsizlik oranında azalma göz- politika yapıcılar, ekonomik büyüme ile enflasyon
lendiği durumlarda görülmektedir. Büyüyen ve işgü- arasındaki dengeyi sağlamakta zorlanabilmektedir.

Talep Artış Arz Artış Talep


Hızı Hızı Enflasyonu

3
Yakın Dönemde Türkiye’de Enflasyon, Para Arzı ve Büyüme

TÜFE, Para Arz


TÜFE,(M2)
Para veArzıGSYİH
(M2) ve GSYİH
(Yllk Yüzde(Yıllık
Değişim)
Yüzde Değişim)
140 14
120 12
100
10
80
60 8
40 6
20
4
0
-20 2
-40 0
2004Ç1
2004Ç3
2005Ç1
2005Ç3
2006Ç1
2006Ç3
2007Ç1
2007Ç3
2008Ç1
2008Ç3
2009Ç1
2009Ç3
2010Ç1
2010Ç3
2011Ç1
2011Ç3
2012Ç1
2012Ç3
2013Ç1
Para Arzı (M2) GSYİH TÜFE (Sağ eksen)
Para Arz (M2) GSYİH TÜFE (Sağ eksen)
Kaynak: TÜİK, TCMB.
Son Gözlem Tarihi:TÜİK,
Kaynak: 2013Ç2TCMB
Son Gözlem Tarihi: 2013Ç2

Maliyet Enflasyonu, bir ekonomide petrol ve gıda enflasyonu ve kâr enflasyonu olarak sınıflandırılmak-
gibi emtia fiyatlarının yükselmesi veya doğal afetler
(Yüzde) tadır. Buna göre ücret enflasyonu, ücretlerde mey-
gibi nedenlerle üretim maliyetlerinde artış yaşanma- dana gelen artışa rağmen verimliliğin buna paralel
14
sı sonucunda toplam arzın azalması ve bunu taki- bir şekilde artmaması nedeniyle üretim maliyetlerinin
Yllk Enflasyon Hedef Belirsizlik Aralğ
ben fiyatlar genel seviyesinin yükselmesidir. Bununla yükselmesidir. Kâr enflasyonu ise, firmaların elde et-
12
birlikte, devlet tarafından yapılan düzenlemeler ve tikleri kârları artırmak istemeleri neticesinde fiyatlarda
vergilendirmeler
10 de maliyet enflasyonuna neden ola- yaşanan artıştır.
bilmektedir. Maliyet enflasyonu kendi içinde ücret
8

6
Petrol ve gıda fiyatlarında artış ve doğal afetler,
hammadde kaynaklarında azalma, vb.
4

0
1207
0308
0608
0908
1208
0309
0609
0909
1209
0310
0610
0910
1210
0311
0611
0911
1211
0312
0612
0912
1212
0313
0613
0913

Üretim maliyetlerinde artış


Kaynak: TÜİK, TCMB

Toplam arzda azalma

Fiyatlar genel seviyesinde yükselme:


ENFLASYON

4
Para arzı, bir ekonomide belirli bir dönemde do- seviyesini; para arzı fazlası ise enflasyonu şekillen-
laşımda bulunan toplam para miktarıdır. Uzun dö- dirmektedir. Para arzının artması, yatırım ve tüketim
nemde enflasyon oranı para tabanı tarafından belir- harcamalarını artırarak fiyatlar üzerinde yukarı yönlü
lendiğinden ekonomideki para miktarı fiyatlar genel bir baskının oluşmasına yol açmaktadır.

Yatırım ve
Para Arzı Faiz Oranları Tüketim Fiyatlar Genel
Harcamaları Seviyesi

Enflasyon beklentileri enflasyonun oluşmasında rum, enflasyon beklentilerinin kendini doğrulaması


kilit rol oynayan unsurlardan biridir. Tüketicilerin ve olarak adlandırılmaktadır. Başka bir ifadeyle ekono-
üreticilerin ileride fiyatların yükselmeye devam ede- mik birimler, ileriye yönelik enflasyon beklentilerini
ceğini beklemeleri durumunda, bu beklentiler gele- yakın geçmişte yaşanan enflasyon gerçekleşmele-
ceğe yönelik ücret talepleri aracılığıyla mal ve hizmet rine göre belirlemeye devam ettiği sürece, enflasyon
fiyatlarına artış olarak yansımaktadır. Maaş zammı, artış oranı geçmişe paralel bir seyir izlemeye devam
kira artırımı ve ticari alım-satım sözleşmelerine konu edecektir. Bu durum enflasyon ataletine neden ol-
olan ileriye dönük fiyat belirleme gibi talepler bu makta ve bu nedenle merkez bankaları enflasyonla
duruma örnek gösterilebilir. Bu beklenti ve talepler mücadele ederken bir yandan da enflasyon beklen-
gelecekteki enflasyonu belirleyebilmektedir. Bu du- tilerini de düşürmeye odaklanmaktadır.

Enflas
üksek y on
Y

ük
i
tis

n
Y

se
k e kle
Enflasyon B

5
ENFLASYONUN MALİYETLERİ

Yakın geçmişte birçok politika yapıcı, ekonomik re- düğünde, firmaların söz konusu yatırımların başarılı
fah üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle enflasyonu olup olamayacağı konusunda hesap yapmaları zor-
bir numaralı halk düşmanı olarak nitelendirmiş ve laşmaktadır. Örneğin, üretim için kullanılacak olan
enflasyonu düşürmenin öncelikli işleri olduğunun al- bazı makine, teçhizat ve ekipmanın yatırıma başlan-
tını çizmiştir. masından belirli bir süre sonra alınacak olması duru-
Enflasyonun maliyetleri sadece bireyler veya firmalar munda, söz konusu kalemlerin o dönemki maliye-
açısından değil, toplum ve ekonominin bütünü açı- tinin ne olacağını hesaplamak kolay olmamaktadır.
sından da önem arz etmektedir. Enflasyonun en be- Benzer şekilde, yatırım projesinin tamamlanması
lirgin maliyeti, tüketicilerin ve yatırımcıların karar alma sonrasında tüketiciye sunulacak mal ve hizmetin
aşamasında görülmektedir. Yüksek enflasyon orta- satış fiyatının ne olacağını doğru tahmin etmek de
mı, ekonomik birimler açısından belirsizlik yaratarak güçleşmektedir.
alınacak kararları etkilemekte ve bireyleri tüketim ve Enflasyonun maliyetini anlamak için enflasyonun et-
yatırım konularında kararsızlığa itmektedir. Fiyatlarda kilerini anlamak gerekmektedir. Enflasyon, günlük
yaşanan sürekli ve değişken artış, tüketicilerin farklı
hayatı pek çok açıdan ilgilendirmektedir. Tasarrufla-
mal ve hizmetleri birbiriyle kıyaslamasını ve dolayı-
rımızı değerlendirdiğimiz mevduat faizleri, ihtiyacımız
sıyla alacağı ürünü seçmesini zorlaştırmaktadır. Bu
olan mal ve hizmetleri satın almak için zaman zaman
durum tüketicilerin tüketimlerini sınırlamasına sebep
kullandığımız kredilerin faizleri, çalışmamız karşılığın-
olabilmektedir. Ayrıca, firmalar gelecek dönemdeki
da aldığımız maaş ve ücretler, sosyal güvenlik prim-
maliyetlerini ve kârlarını öngöremediklerinden yatırım
leri ve emeklilik aylıkları enflasyon artışından etkilen-
yapma konusunda daha az istekli olmaktadır. Yatı-
mektedir.
rımlar genellikle orta ve uzun vadeli olarak yapılmak-
tadır. Enflasyon ortamında fiyatlar sürekli artmakta, Enflasyon, zaman içinde mal ve hizmet fiyatlarının
hatta fiyatların artış hızı farklı dönemlerde değişkenlik ortalama düzeyinin yükselmesi olduğundan farklı za-
gösterebilmektedir. Yatırımlara ait giderlerin orta ve manlardaki mal ve hizmet fiyatlarının karşılaştırılma-
uzun vadede ödeneceği, yatırımlardan elde edilecek sı, paranın satın alma gücünde yaşanan değişimler
kârların ise kısa sürede elde edilemeyeceği düşünül- nedeniyle anlamlı olmamaktadır. Bu durumda mal

6
ve hizmetlerin nominal değerleri yerine reel değer- etkilemekte, uzun dönemde daha düşük ekonomik
lerinin karşılaştırılması gerekmektedir. Paranın veya büyümeye sebep olmaktadır.
kredinin fiyatı olan faizin de enflasyondan etkilenmesi Yüksek enflasyon ortamının neden olduğu ekonomik
kaçınılmaz olduğundan enflasyonist ortamlarda fon dalgalanmalar, ekonomik büyümenin kalıcı olmama-
arz edenlerin nominal faizden daha çok reel faizi bil- sına, hatta ardından resesyona neden olabilmekte-
meleri gerekmektedir. dir. Geçici ve dengesiz ekonomik büyüme, işgücü
Reel faiz oranı, nominal faiz oranının enflasyondan piyasasını da olumsuz etkilemektedir. Sık yaşanan
arındırılmış halidir. Örneğin enflasyon oranının yüzde resesyon dönemleri, toplu işten çıkarmalara yol aç-
10 olduğu bir ortamda nominal faiz oranı yüzde 15 makta ve işgücü piyasasını daraltmaktadır.
ise reel faiz oranı yüzde 4,5’tir. Özellikle enflasyonun Fiyatlarda yaşanan hızlı artış, ülkenin mal ve hizmet-
yüksek olduğu ortamlarda yatırımcılar için nominal lerine olan dış talebi düşürürken, ekonominin diğer
getiriden daha çok reel getiri daha anlamlı olmak- ülke mal ve hizmetleriyle rekabet gücünü azaltmak-
tadır. tadır. Uluslararası rekabet gücünün azalması ihracatı
1+Nominal Faiz Oranı olumsuz etkilemekte ve sonuç olarak ülkenin öde-
Reel Faiz Oranı = –1 meler dengesinin açık vermesine yol açmaktadır.
1+Enflasyon Oranı
Öte yandan yüksek enflasyon vergi kalemleri üze-
Ayrıca, yukarıda da bahsedildiği gibi enflasyon ne- rinde de olumsuz etki yaratabilmektedir. Tahakkuk
deniyle faizlerde yaşanan artış kredi faizlerini de eden vergilerin tahsil edilmesi uzun bir döneme yayıl-
yükseltmekte, yüksek kredi faizleri ile daralan kre- dığından, enflasyonun artması reel vergi kalemlerin-
di imkânı da yatırımcıların yatırım yapma isteğini ve de bir azalmaya neden olacaktır. Ayrıca yüksek enf-
yatırım kararını olumsuz etkilemektedir. Kısacası, lasyon, maliyetleri artırmak yoluyla işletme kârlarını
azalan kredi arzı ve talebinden kredi piyasası zarar da düşüreceğinden, gelirler üzerinden tahakkuk
görmektedir. eden vergi miktarını da azaltmış olacaktır.

Yüksek enflasyon nedeniyle yaşanan bu belirsizlik Enflasyon, ülkedeki gelir dağılımını da olumsuz et-
ve kararsızlık, bireyleri ve firmaları tüketim veya ya- kilemektedir. Enflasyonist bir ortamda tasarruf ede-
tırım yapmak yerine enflasyonun zararlı etkilerinden bilme imkânı olan kesim yüksek reel faizlerden ya-
korunmak amacıyla ellerindeki para ile döviz, altın, rarlanırken, toplumun gelir düzeyi düşük kesim bu
gayrimenkul gibi araçları satın almaya yöneltmek- imkâna sahip olmadığından gelir dağılımı giderek
tedir. Bu durum da, üretimi ve verimliliği olumsuz bozulur.

Ekonomik
büyümeyi
olumsuz
etkiler

Gelir Ekonomik
dağılımını dalgalanmalara
bozar neden olur

ENFLASYON

İşgücü
piyasasını Uluslararası
olumsuz rekabet gücünü
etkiler azaltır

7
FİYAT İSTİKRARI

Fiyat istikrarı insanların yatırım, tüketim ve tasarrufa Fiyat İstikrarı ve


yönelik kararlarında dikkate almaya gerek duyma-
Finansal İstikrar İlişkisi
dıkları ölçüde düşük bir enflasyon oranını ifade et-
mektedir. Fiyat istikrarı, gelişmiş ülkeler için yüzde 1
Finansal piyasalarda son dönemlerde ortaya çıkan
ila yüzde 3 aralığındaki enflasyon oranı olarak ifade
gelişmeler, merkez bankalarının temel fonksiyonlarını
edilmektedir.
etkilemiştir. Finansal piyasaların derinleşmesi, küre-
Ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanabilmesi için selleşme ve gelişen iletişim teknolojisine bağlı olarak
olmazsa olmaz bir koşul olan fiyat istikrarı, sadece bağımsız merkez bankalarına duyulan gereksinim
düşük enflasyon oranına ulaşmayı değil; o oranın artmış, şeffaf, açık ve hesap verebilir merkez ban-
sürdürülmesini de kapsamaktadır. kalarının fiyat istikrarını sağlamakta başarılı olacakları
Fiyat istikrarı, yüksek enflasyonunun yarattığı belir- genel olarak kabul görmüştür.
sizliğin ortadan kalkmasına yardımcı olarak sürdürü- Bunun yanı sıra son dönemde yaşanan finansal kriz-
lebilir ekonomik büyümeye ve ekonomik feraha kat- ler nedeniyle, fiyat istikrarı hedefinin gerçekleştirilme-
kıda bulunmaktadır. Ayrıca fiyat istikrarının olmadığı si doğrultusunda “finansal istikrar” konusu merkez
bir ekonomide geleceğe ilişkin belirsizlikler toplum- bankalarının para politikası gündemlerinin üst sırala-
daki güven duygusunu aşındırmaktadır. Günümüzde rında yerini almaya başlamış ve fiyat istikrarı ile finan-
modern merkez bankacılığı çerçevesinde fiyat istik- sal istikrar hedeflerinin birbirlerinden ayrı düşünüle-
rarı görevi, hükümetlerden bağımsız olarak örgütlen- meyeceği görüşü giderek yaygınlaşmıştır.
miş merkez bankalarına verilmiştir.

8
Fiyat İstikrarının Sağlandığı Bir Ekonomide…

Göreli fiyatlar kolaylıkla izlenebilir.

Fiyat istikrarı, yatırımcılara ve tüketicilere göreli fiyatları kolayca karşılaştırma imkânı tanıyarak yatırım
ve tüketim kararlarının sağlıklı bir şekilde verilmesini ve ülke kaynaklarının daha verimli alanlara yön-
lendirilmesini sağlar. Böylece fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda büyüme potansiyeli artar.

Tasarruf sahipleri ve yatırımcılar enflasyon risk primi talep etmez.

Tasarruf sahipleri ve yatırımcılar yüksek enflasyonunun yaşandığı ülkelerde yatırımlarının getirisini


enflasyon riskinden korumak için olması gerekenden daha yüksek getiri talep eder. Bu da faizlerin
yükselmesine ve dolayısıyla, yatırım maliyetlerinin artmasına neden olur. Yüksek faizler yatırımları
azaltır ve ülke kalkınmasını olumsuz yönde etkiler.

Verimsiz harcama ve yatırımlar azalır.

Enflasyonun yüksek ve dalgalı olduğu ortamlarda, hanehalklarının ve firmaların kaynaklarını henüz


ihtiyaçları olmayan, ancak ileride ihtiyaç duyabilecekleri mallar için kullanmaları, yani gereksiz mal
stoklamaları, daha verimli alanlarda kullanılacak veya tasarruf edilecek kaynakları azaltır. Fiyat is-
tikrarı bu tür gereksiz mal stoklamalarını azaltarak harcanan bu kaynakların daha verimli alanlara
aktarılmasına olanak verir.

Enflasyondan korunmak için gereksiz/verimsiz uğraşlar azalır.

Yüksek enflasyon, yatırım kararlarının çok sık değiştirilmesine, yatırım araçları arasında harekete ve
“ayakkabı eskitme maliyeti” olarak bilinen arama maliyetine neden olur ve zaman kaybına yol açar.

Para ikamesi (dolarizasyon) azalır.

Yüksek enflasyon, yerel paraya olan güveni azaltarak ekonomik birimlerin daha değerli olan yabancı
paraları kullanmayı tercih etmelerine neden olur. Yabancı parayı elde tutmak ise, o ülkeye faizsiz
kredi verme anlamına gelir. Para ikamesi olgusu, ülkenin emisyon kapsamında elde ettiği senyoraj
gelirlerini azaltırken, bir anlamda yabancı ülkeye maliyetsiz kaynak sağlar.

Gelir dağılımının bozulması önlenir.

Enflasyondan en fazla sabit gelirliler zarar görür ve gelir dağılımı kendini enflasyondan koruyamayan
kesimlerin aleyhine bozulur. Bu kesimler genelde toplumun alt ve orta gelir gruplarıdır. Ayrıca, enf-
lasyondaki beklenmedik artış sebebiyle borç verenler, azalış sebebiyle ise borç alanlar zararlı çıkar
ve bunun neticesinde gelir dağılımı bozulur. Gelir dağılımının bozulması toplumsal barışı da olumsuz
etkiler.

9
Enflasyonla İlgili Sık
Kullanılan Tanımlar
Deflasyon: Fiyatlar genel seviyesinde yaşanan sü- Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE): Tüketicilerin
rekli düşüştür. Yani enflasyonun tersidir. satın aldıkları mal ve hizmetlerin fiyatlarında yaşanan
değişimi ölçen endekstir.
Dezenflasyon: Fiyat artış hızının azalması anlamı-
na gelmektedir. Yüksek enflasyondan düşük enf- Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE): Ekonomide üre-
lasyona geçiş sırasında yaşanan düşen enflasyon tim sürecinde girdi olarak kullanılan maddelerin fi-
sürecini ifade etmektedir. yatlarındaki değişimleri toptancı aşamasında ölçen
endekstir. Buna göre ÜFE, tarım, balıkçılık, maden-
Hiperenflasyon: Olağandışı yüksek enflasyon ola-
cilik, imalat sanayi ve enerji sektöründeki (elektrik,
rak tanımlanır. Uç durumlarda, ülkenin parasal sis-
gaz, su) ürünlerin fiyatlarındaki değişimleri ölçmek-
teminin çöküşüne neden olabilir. En göze çarpan
tedir.
hiperenflasyon örneklerinden bir tanesi, 1923 yılın-
da fiyatların bir ayda yüzde 2.500 oranında arttığı Çekirdek Enflasyon: Uzun dönem fiyat hareketle-
Almanya’da yaşanmıştır. rini yansıtan ve geçici nitelikteki göreli fiyat şoklarını
dışlayan enflasyon oranıdır. Kullanımındaki amaç,
Stagflasyon: Bir ekonomide enflasyon ve işsizliğin
fiyatlar genel seviyesindeki değişimi sürekli kılan un-
bir arada yaşanması durumunu ifade eder. Bu du-
surları tespit etmek ve buna uygun politikaları belir-
rum, 1970’li yıllarda petrol fiyatlarında yaşanan artış
lemektir.
ile birlikte ekonomik koşulların kötüleştiği endüstri-
leşmiş ülkelerde gözlenmiştir.

10
PARA POLİTİKASI VE ENFLASYON İLİŞKİSİ

Para politikası; para arzı, kısa vadeli faiz oranları para politikası araçlarını bu hedefin tutturulmasına
veya döviz kurları gibi üretim ve enflasyon üzerin- yönelik olarak kullanmayı taahhüt etmektedir.
de belirleyici olan değişkenlerin kontrolüne dayanan
Merkez bankalarının etkili para politikası araçlarını
stratejiler bütünü olup kontrolü merkez bankalarına
seçebilmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri, uygula-
aittir. Uzun vadede, para politikası sadece fiyatlar
nan politikaların ekonomiye etkileri konusunda doğ-
genel seviyesi üzerinde etkiliyken kısa vadede para
ru değerlendirmelere sahip olmaları ile mümkün ol-
politikası fiyatların ve ücretlerin hızlı ayarlanamama-
duğundan para politikası uygulamalarının fiyatlar ve
sından ötürü hem enflasyon hem de üretim seviyesi
reel sektör üzerindeki etkilerinin tespit edilmesi son
üzerinde etkili olabilmektedir. Örneğin, bir resesyon
derece önemlidir. Bu nedenle, para politikasının ba-
döneminde genişleyici yönde kullanılan para poli-
şarısı parasal aktarım mekanizmasının etkili işleyişi
tikası üretim seviyesi üzerinde pozitif etki oluştura-
ile yakından ilgilidir.
bilmekte, ancak para arzındaki artış aynı zamanda
fiyatlar genel seviyesinde de artışa yol açabilmek-
tedir. Bu nedenle merkez bankaları, para politikası Parasal Aktarım Mekanizması
araçlarını kullanırken kısa vadede enflasyon ve üre- Merkez bankalarının para politikası
tim seviyelerine ilişkin hedefleri arasında bir denge araçlarına yönelik aldıkları kararların
ekonomik faaliyet ve enflasyon üzerindeki
gözetmektedir.
etkisi “parasal aktarım mekanizması”
Öte yandan, pek çok merkez bankasına kanunla- yoluyla gerçekleşmektedir. Kısa vadeli
rı tarafından fiyat istikrarını sağlama amacı verilmiş, faiz oranlarını para politikası aracı olarak
bunun yanı sıra bu amaca yönelik olarak kullana- kullanan merkez bankalarının faiz kararları
ekonomiyi temel olarak beklentiler, faiz,
cakları para politikası araçlarını kendilerinin seçmesi
varlık fiyatları ve döviz kuru kanallarıyla
sağlanarak araç bağımsızlıkları da sağlanmıştır. Bu etkilemekte, bu süreç toplam talebi,
çerçevede, merkez bankaları para politikalarını enf- dolayısıyla da ekonomik aktivite ve
lasyonun düşürülmesi ve fiyat istikrarının sağlanıp enflasyonu etkilemektedir.
sürdürülmesi temel amacına yönelik olarak kullan- Ayrıntılı bilgi için bakınız. TCMB Genel Ağ sitesi,
Yayınlar/Kitapçıklar ve Broşürler “Parasal Aktarım
maktadır. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren popüler- Mekanizması Kitapçığı”
lik kazanan enflasyon hedeflemesi rejiminde, mer-
kez bankaları sayısal bir enflasyon hedefi ilan ederek

11
TÜRKİYE’DE PARA POLİTİKASI UYGULAMALARI VE
ENFLASYONUN GELİŞİMİ

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kurulduğu dönemlerde, 1931 - 1970 Yılları Arası


bir emisyon bankası olarak faaliyet gösteren ve para
Para Politikası ve Enflasyon
politikalarını yöneten bir merkez bankası bulunma-
maktaydı. Yeni kurulan devletin, para politikasında
Gelişmeleri
söz sahibi olmak istemesi, kazanılan siyasi bağım- Kuruluş Kanunu’nda TCMB’nin temel amacının ül-
sızlığın ekonomik bağımsızlıkla güçlendirilmek isten- kenin kalkınmasını desteklemek olduğu belirtilmiş
mesi ve dünya çapında ulusal merkez bankalarının ve Banka banknot basma yetkisine tek elden sahip
kurularak para politikalarının bağımsız bir şekilde bu duruma getirilmiştir. Bu dönemde Bankanın temel
kurumlar tarafından yürütülmesi yönündeki eğilim para politikası aracı reeskont oranları olmuş, para
sonucunda Türkiye’de de bir merkez bankası ku- politikası ile Türk lirasının kıymetinin korunması ve
rulması yönünde çalışmalara başlanmıştır. Bu çalış- fiyat istikrarının sağlanması amaçlanmıştır.
malar sonucunda, 11 Haziran 1930 tarihinde 1715
sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu Reeskont Oranı
kabul edilmiş, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Reeskontun kelime anlamı tekrar
(TCMB) 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyetlerine başla- iskontodur. Reeskont, ticari bankaların
mıştır. iskonto ettikleri bir senedi, likidite sağlamak
amacıyla merkez bankasında yeniden
Kuruluşundan günümüze kadar geçen süreç için- iskonto etmeleri anlamına gelmektedir. Bu
de TCMB’ye verilen görev ve yetkiler çerçevesinde işlemler için merkez bankası tarafından
para politikası uygulaması büyük değişimler göster- uygulanan faiz oranına ise reeskont oranı
miş, buna bağlı olarak enflasyon dalgalı bir seyir iz- denilmektedir.
lemiştir. Ancak 2001 yılından sonra TCMB’nin temel
amacının fiyat istikrarını sağlamak olarak belirlen-
mesi ve para politikasının bu amaca yönelik olarak Türkiye ekonomisinde 1930’lu yıllar devletçi iktisat
kullanılması ile enflasyon oranlarının düşürülmesi politikalarının ön plana çıktığı ve 1929 Bunalımı’nın
konusunda büyük aşama kaydedilmiştir. olumsuz etkileriyle mücadele edilmeye çalışıldığı bir

12
dönem olmuştur. Söz konusu dönemde, milli gelirde ları yükselmiştir. Bu doğrultuda, anılan dönemin ilk
hızlı bir büyüme yaşanmasının yanı sıra, hükûmetin yarısında hızlı büyüme ve makul enflasyon oranları;
TCMB’nin aldığı kararlara müdahale etmemesi ve ikinci yarısında ise hızlanan enflasyona karşın dü-
1929 krizine bağlı olarak dünyada yaşanan deflas- şen büyüme hızları ile karşılaşıldığı görülmektedir.
yonun etkisi ile enflasyon ortalama olarak yıllık yüz-
Ayrıca bu dönemde, 1715 sayılı Kanun’da yapılan
de 1’in altında gerçekleşmiştir. Bu dönemde, Türk
değişiklik kapsamında TCMB para piyasasını ve
lirası altın esasına dayanan İngiliz sterlinine bağlana-
tedavülünü düzenlemekle görevlendirilmiştir. Bu
rak sabit kur rejimi politikası izlenmiş ve kurlar istik-
amaçla, resmi iskonto oranı ve bankaların reeskont
rarlı bir seyir izlemiştir.
limitleri en çok kullanılan politika araçlarından ol-
1940’lı yıllar tüm dünyada II. Dünya Savaşı ile bir- muştur. Ayrıca, belirlenen sınırlar dahilinde kalmak
likte ekonomide daralmaların yaşanmaya ve artan koşuluyla TCMB, reeskont işlemlerini yapmakta ser-
savunma harcamalarının karşılanmasına yönelik best bırakılmıştır. Sonuç olarak, 1950 yılından son-
olarak merkez bankası kaynaklarına başvurulmaya ra izlenen gevşek para politikası, TCMB’nin kamu
başlandığı yıllar olmuştur. Benzer şekilde bu dö- açıklarını fonlayan bir kuruluş haline gelmesi ve yatı-
nemde Türkiye’de de kamu finansman gereğine yö- rımların etkin bir şekilde yönetilememesi sonucunda
nelik olarak TCMB kaynaklarına yönelim başlamıştır. söz konusu dönemde ortalama büyüme yüzde 6,7,
TCMB’nin yoğun şekilde kamu açıklarını finanse et- ortalama enflasyon ise yüzde 8,6 oranında gerçek-
mesi nedeniyle ortaya çıkan emisyon artışının yanı leşmiştir.
sıra arz yönlü kısıtların da etkisiyle enflasyon oranı
Türkiye’de planlı ekonomiye geçiş dönemi olan
yükselmiştir. Enflasyonda yaşanan artış, Türk lirası-
1960’lı yıllarda büyüme ve fiyat istikrarı hedefleri
nın aşırı değerlenmesine neden olmuş, değerlenen
birlikte gözetilmiş, para politikalarının daha etkin bir
Türk lirasını dengelemek, ithalat artışını yavaşlat-
yapıya kavuşturulması yönünde çalışmalar yapılmış-
mak, ihracatta rekabet gücü kazanmak ve iç borç
tır. Reeskont oranlarının etkili bir şekilde kullanılma-
stokunu azaltarak borç çevrilebilirliğini sağlamak
ya devam edildiği bu dönemde para politikalarının
amacıyla 1946 yılında Türkiye tarihinde ilk kez de-
daha etkin bir yapıya kavuşturulması amaçlanmış,
valüasyon gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde, TCMB,
301 sayılı Kanun’la zorunlu karşılıkların TCMB’de
temel para politikası aracı olarak reeskont oranları-
tutulmaya başlamasına karar verilerek TCMB’nin
nı kullanmaya devam etmiştir. II. Dünya Savaşı’nın
parasal kontrol alanı artırılmıştır. Bunun yanı sıra,
olumsuz etkilerine rağmen 1940-1950 yılları arası
TCMB, para hacminin kontrolü konusunda ithalat
dönemde yıllık ekonomik büyüme ortalama yüzde
depozitolarını da dolaylı olarak kullanmıştır. Merkez
3,2, ortalama yıllık enflasyon yüzde 13,3 seviyesinde
bankacılığı açısından dönemin başka bir önemli ge-
gerçekleşmiştir.
lişmesi de faiz oranlarının kanunlarla belirlenmesi
1950’li yıllarda, büyüme ve hızlı kalkınma hedefleri esasının kaldırılarak bu yetkinin Bakanlar Kuruluna
ön plana alınarak ekonomik büyümenin finansma- verilmesidir. Sonuç olarak 1960’lı yıllar büyüme ve
nı TCMB kaynaklarından sağlanmaya başlanmıştır. fiyatlarda istikrarın sağlandığı, TCMB’nin parasal
Bütçenin, 1951 yılı hariç, bu dönemde sürekli açık kontrolü gerçekleştirdiği, para politikasının kalkınma
verdiği ve TCMB kaynaklarının bu açıkların doğru- planları çerçevesinde sanayinin gelişimine paralel
dan finansmanında en önemli kaynak haline gelme- olarak yürütüldüğü bir dönem olmuştur. Söz konusu
ye başladığı gözlemlenmektedir. Bu yönde TCMB yıllarda ortalama yıllık ekonomik büyüme yüzde 5,6,
Kanunu’nda düzenlemelerin yapıldığı, Bankanın fi- ortalama yıllık enflasyon ise yüzde 4,8 seviyelerinde
yat istikrarına odaklanamadığı ve gevşek para po- gerçekleşmiştir. Ayrıca, sabit kur rejimi uygulaması
litikalarının izlendiği bu süreçte negatif seyreden devam ettirilerek kurlarda istikrar gözlenmiş, ancak
reel faizler nedeniyle talep hızla artmış, üretimin dış ticaret açığındaki artış devam etmiştir.
talebi karşılayamaması nedeniyle enflasyon oran-

13
1970 – 2000 Yılları Arası
Para Politikası ve Enflasyon Gelişmeleri
II. Dünya Savaşı sonrasında para politikasının mer- 1970’li yıllarda uygulanan ekonomi politikalarına ba-
kez bankalarında toplanması eğiliminin ortaya çık- kıldığında, ithalat kotaları, gümrük resimleri ve katlı
ması ile birlikte Türkiye’de de TCMB’nin değişen kur uygulamasına dayalı korumacı bir dış ticaret po-
koşullara daha uygun bir yapıya kavuşturulması litikasının ve sıkı kambiyo rejiminin uygulandığı gö-
çalışmalarına başlanmıştır. TCMB’nin para ve kredi rülmektedir. Türk lirasının aşırı değerlenmesine ne-
konusundaki görev ve yetkilerinin günün ve değişen den olan sabit kur rejimi politikasına devam edilmiş,
ekonominin gereklerine göre yeniden düzenlenmesi ödemeler dengesi darboğazları nedeniyle Türk lirası
konusu ilk defa 1966 yılı Kalkınma Programı’na ko- sık sık devalüe edilmek zorunda kalmıştır.
nulmuştur. Bununla birlikte, 14 Ocak 1970 tarihinde
1980’li yıllar gerek para politikası uygulamaları gerek
kabul edilen 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez
genel ekonomik anlayış açısından kritik reformların
Bankası Kanunu ile Bankanın görevleri, yetkileri,
gerçekleştirildiği ve bu nedenle Türkiye’nin ekonomik
araçları, teşkilat yapısı ve organları yeniden düzen-
geleceği için oldukça önemli bir dönem olmuştur.
lenmiştir. Söz konusu düzenleme ile TCMB’nin para
Anılan dönemde, para politikasının etkinleştirilmesi
politikası araçları ile donatılması ve ülke ekonomisi-
amacıyla TCMB Kanunu gözden geçirilmiş olmakla
nin gelişmesinde daha aktif rol oynaması amaçlan-
birlikte bu durum ilerleyen dönemde TCMB’nin tek-
mıştır. Ancak 1970 yılında kabul edilen yeni TCMB
rar kamu açıklarının finansmanını sağlamada kulla-
Kanunu’nun bir diğer temel niteliği Bankaya birbiri ile
nılmasını engelleyememiştir. Yüksek enflasyon, pet-
çelişen görevlerin herhangi bir öncelik sıralamasına
rol ve enerji açıkları, döviz kıtlıkları, düşük ekonomik
tabi tutulmadan verilmesidir. Bu bağlamda TCMB,
kalkınma ve istihdam politikalarının desteklenmesi
ve enflasyonun düşürülmesi gibi çok sayıda amaca Sürünen Parite (Crawling Peg)
aynı anda sahip olmuştur. Yerel para biriminin değerinin, belli
aralıklarla küçük miktar ve sabit oranlarda
1970’li yıllar, para politikası açısından olumlu başla- veya seçili nicel göstergelerin değişimlerine
yan ancak dışsal şokların etkisi ile makroekonomik bağlı olarak ayarlandığı kur rejimidir.
dengesizliklerin ve yüksek enflasyonun yaşanma-
ya başlandığı ve sonuçta parasal kontrolün sağla-
namadığı bir dönem olmuştur. Dönemin başından büyüme, dış borçların ödenememesi gibi çok ciddi
itibaren enflasyon çift haneli sayılara çıkmış, ikinci sorunlarla girilen bu dönemde bu sorunların çözü-
yarısından itibaren de hızla yükselerek 1980 yılında müne yönelik politika anlayışında önemli değişiklik-
yüzde 101,4 seviyesine yükselmiştir. Dönemin mak- lere gidilmiş ve 24 Ocak 1980 Kararları yürürlüğe
roekonomik dengesizliklerinin başında gelen petrol konulmuştur. Alınan bu kararlar ile Türk lirası yüzde
fiyat şokları, gelişmiş ülke ekonomilerini deflasyona 50 oranında devalüe edilmiş ve sabit kur rejimi terk
sokarken, Türkiye’de kısa vadeli dış borç yükünün edilerek sürünen parite rejimine geçilmiştir. Öte yan-
hızla yükselmesine neden olmuştur. Bununla birlik- dan sermaye hareketlerinin ve finansal piyasaların
te, dış ticaret dengesi, hem ihracat hem de ithalat liberalizasyonu konusunda adımlar atılmış; fiyatların
kanalında yaşanan olumsuz gelişmelere bağlı olarak piyasa mekanizması çerçevesinde oluşması, ithal
bozulma göstermiştir. Türkiye ekonomisinin küresel ikameci dış politika yerine serbest dış ticaret uygu-
ekonomiye uyum sağlayabilmesi amacıyla önlem lamasına başlanması ve bankacılık sisteminde faiz-
paketleri uygulanmaya çalışılsa da programdan lerin serbest bırakılması da amaçlanmıştır.
beklenen başarı elde edilememiştir. Sonuç olarak
Başlatılan finansal serbestleşme süreci ile para ve
Türkiye ekonomisi, özellikle iki büyük petrol şoku-
kur politikalarının TCMB tarafından serbest piyasa
nun ve uygulanan ekonomi politikalarının etkisiyle
ekonomisi ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi ve para
üretim gerilemeleri ve giderek hızlanan enflasyon
politikasının etkinliğinin artırılması için gerekli altya-
sorunuyla karşı karşıya kalmıştır.

14
pının sağlanması yönünde önemli adımlar atılmıştır. maye çıkışının olumsuz etkilerini gidermek amacıyla
döviz satmak durumunda kalmış, kamunun finans-
Bu dönemde 1211 sayılı TCMB Kanunu’nda gerçek-
manında TCMB kaynakları yoğun olarak kullanılmış
leştirilen yasal düzenlemeler ile TCMB 1983 yılında,
ve Banka piyasadaki fazla likiditeyi çekmek amacıy-
ulusal altın ve döviz rezervlerini etkin bir biçimde
la açık piyasa işlemleri yapmıştır.
yönetmek ile yetkili hale getirilmiştir. Yapılan kanun
değişikliğiyle Bankanın temel görevlerini ekonomi- Kamu harcamalarının yükselmesi ve TCMB’nin
nin temel gereklerine göre ve fiyat istikrarını sağ- kamuyu yoğun bir şekilde fonlaması, 1993 yılında
layacak bir tarzda yürüteceği hükme bağlanmıştır. kamunun TCMB’ye olan borçlarının tahkim edilme-
Bunun yanı sıra 1987 yılında Para Piyasaları ve Fon si, yüksek cari açık, aşırı değerlenen Türk lirası ve
Yönetimi Genel Müdürlüğü kurularak açık piyasa iş- bankacılık sektörünün kırılgan yapısı gibi nedenlerle
lemleri yapılmaya başlanmıştır. TCMB bu dönemde 1994 yılında Türkiye ekonomisi yeni bir kriz ile karşı
modern anlamda para ve döviz piyasalarının kurul- karşıya kalmıştır. TCMB, bu dönemde döviz rezerv-
masında öncü rol üstlenmiştir. TCMB’nin parasal lerini kullanarak bir yandan döviz piyasalarında istik-
büyüklükleri denetleyerek enflasyonu kontrol altına rar oluşturmaya çalışırken bir yandan da Hazineye
almaya çalıştığı bu yıllarda, temel politika araçları finansman kaynağı sağlamaya devam etmiştir.
reeskont kredileri, açık piyasa işlemleri ve zorunlu Ekonomide istikrar ortamının yeniden sağlanma-
karşılıklar olmuştur. sı amacıyla 5 Nisan 1994 tarihinde Ekonomik Ön-
1989 yılında kabul edilen Türk Parasının Kıymetini lemler Uygulama Planı yürürlüğe konulmuştur. Söz
Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’la kambiyo reji- konusu Plan, kısa vadede yüzde 120 seviyesine
minde önemli değişiklikler yapılmış, sermaye ha- ulaşan enflasyon oranının makul seviyelere düşürül-
reketlerinin serbestleşmesi ve tam konvertibiliteye mesini, mali piyasalarda ve döviz kurlarında denge
geçiş sağlanmıştır. sağlanmasını, orta vadede ise kamu açıkları ve cari
açık sorunlarına kalıcı bir çözüm getirilerek sürdü-
Kamu açıklarının TCMB kaynaklarından finanse edil-
rülebilir büyüme sağlanmasını amaçlamıştır. Plan
meye devam edildiği bu dönemde, 1980 yılı hariç
ayrıca, TCMB’nin özerkliğini artırıcı adımlar atmış
enflasyon yüzde 30 civarında seyretmiş, büyüme ise
ve TCMB’nin İMKB ikincil piyasalarına daha aktif
yıllık ortalama yüzde 5 seviyesinde gerçekleşmiştir.
bir şekilde katılımını sağlamıştır. Bu gelişmeler çer-
1990 yılına gelindiğinde TCMB ilk kez bir para prog-
çevesinde, TCMB’nin kısa vadeli faiz oranları üze-
ramı ilan etmiş, program hedefleri büyük ölçüde
rindeki kontrol alanı artırılmıştır. Aynı dönemde para
tutturularak para piyasalarında istikrar sağlanmıştır.
politikasının etki alanının artırılması amacıyla zorunlu
karşılıklar ve umumi disponibilite uygulamaları da
Konvertibilite kullanılmaya devam edilmiştir.
Bir ülke parasının, döviz piyasalarında
başka bir ülke parası ile serbestçe 1995 yılına gelindiğinde, doğrudan para politikası
değiştirilebilmesi ve uluslararası araçları yerine modern merkez bankacılığı ilkeleri
ticari işlemlerde değişim aracı olarak çerçevesinde dolaylı para politikası araçları kullanıl-
kullanılabilmesidir. maya başlanmış, IMF ile yapılan anlaşma çerçeve-
sinde, kur sepetinin öngörülen aylık enflasyon oran-
ları kadar artırılması hedeflenmiştir.
1990’lı yıllar enflasyonun hızla yükseldiği, Türk lira-
sının değer kaybettiği ve bütçe dengesinin sağla- 1990’lı yılların ikinci yarısında, yüksek reel faizler,
namaması nedeniyle TCMB kaynaklarının kullanıl- yüksek enflasyon, istikrarsız büyüme, bütçe açıkla-
maya devam edildiği kısaca para politikasında mali rı, artan borç stoku, siyasi istikrarsızlık ve bankacılık
baskınlığın arttığı bir dönemdir. Döneme damgasını kesimi kaynaklı sorunların etkisiyle ekonomideki kı-
vuran en önemli gelişmeler, 1990 yılında başlayan rılganlık artış göstermiştir. Güneydoğu Asya, Rusya
Körfez Krizi ile alınan erken seçim kararının yarattığı ve Brezilya’da yaşanan krizler de ekonomideki kırıl-
belirsizliktir. Bu dönemde TCMB net kısa vadeli ser- ganlıkları artırıcı etki yapmıştır. Bu çerçevede, 1996-

15
1997 yıllarında TCMB, enflasyonun düşürülmesi stoku, yüksek enflasyon ve ekonomik daralma so-
yerine finansal piyasalarda istikrarı sağlamaya runları ile karşı karşıya kalmıştır. Yılın sonunda IMF
yönelik politikalar uygulamıştır. 1996 yılında ayrıca ile bir anlaşma imzalanarak kur çapasına dayalı bir
Hazineye sağlanan kısa vadeli avans oranı düşü- program uygulanmaya başlanmıştır. Kasım 2000’e
rülmüş, diğer kamu kurumlarına kredi verilmesi kadar program öngörüleri gerçekleşerek likidite yö-
uygulaması ise durdurulmuştur. 1997 yılı Temmuz netimi kamuoyuna açıklanan program dâhilinde ön-
ayında ise TCMB ile Hazine arasında imzalanan ceden ilan edilen hedefler doğrultusunda yapılmış-
bir protokol ile Hazine kısa vadeli avans hesabını tır. Ancak ekonomik programın öngördüğü yapısal
değişimin istenilen düzeyde gerçekleştirilememesi
kullanmaktan tamamen vazgeçmiştir. 1998 yılın-
nedeniyle 2000 yılının sonlarında ekonomide bir
da TCMB, para politikasını yüksek enflasyon ile
güven kaybı başlamış ve Türkiye yakın tarihinin en
mücadele için kullanmaya başlamış, 1997 yılında
derin finansal çıkmazını yaşamıştır. Güven kaybının
yüzde 99,1 oranında gerçekleşen enflasyon 1998
derinleşmesi ile ortaya çıkan 2001 Krizi neticesinde
yüzde 54,3 seviyesine düşürülmüştür.
döviz kuruna dayalı istikrar programına son verilmiş,
1999 yılına gelindiğinde ise dışsal şokların etkisiyle 22 Şubat 2001 tarihinde TCMB ve Hükûmetin ortak
Türkiye ekonomisi yüksek reel faizler, yüksek borç kararı ile kurlar dalgalanmaya bırakılmıştır.

2001 – 2010 Yılları Arası Para


Politikası ve Enflasyon Gelişmeleri
Kriz sonrası dönem Türkiye ekonomisi için bir dö- ● Bankanın fiyat istikrarı amacı ile çelişmemek
nüm noktası olmuş ve krizlerin ardından merkez kaydıyla hükûmetin büyüme ve istihdam politi-
bankacılığı da dâhil olmak üzere ekonominin birçok kalarını destekleyeceği hükme bağlanmıştır.
alanında kalıcı yapısal bir dönüşümün sağlanması Yaşanan bu yeniliklere ilave olarak TCMB’nin Ha-
hedeflenmiştir. Bu kapsamda, 2001 yılının Mayıs zineye ve diğer kamu kuruluşlarına avans ve kredi
ayında “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” uygulan- vererek kamu açıklarını finanse etmesi uygulaması-
maya başlanmıştır. Program ile bankacılık sektörüne na yasal olarak son verilmiştir. Ayrıca Para Politikası
ilişkin tedbirler alınarak finansal piyasalardaki belir- Kurulu (PPK) oluşturularak para politikası kararları-
sizliğin azaltılması, faiz oranları ile döviz kurlarında nın daha kurumsal bir yapı içinde alınması yönünde
istikrarın sağlanması, makroekonomik politikaların önemli bir adım atılmıştır.
enflasyonla mücadelede etkin bir şekilde kullanılma- TCMB, 2002 yılında temel hedefi olan fiyat istikrarını
sı ve sürdürülebilir büyüme ortamının oluşturulması sağlamak amacıyla örtük enflasyon hedeflemesi re-
amaçlanmıştır. jimini uygulamaya başlamıştır. TCMB, bu dönemde
Yapısal dönüşüm sürecinin önemli ayaklarından açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçiş için ön
birini TCMB Kanunu’nda yapılan değişiklikler oluş- koşulların tesisini amaçlamış, para politikasının ku-
turmuştur. Yeniden düzenlenen 1211 sayılı TCMB rumsal alt yapısının iyileştirilmesi konusunda önemli

Kanunu ile; adımlar atmıştır. Bu süreç içinde TCMB, kurumsal


çerçevesini etkinleştirmiş, iletişim politikasını daha
● Bankanın temel amacının fiyat istikrarını sağla-
net bir şekilde ortaya koymuş, bilgi setini genişlet-
mak olduğu ifade edilmiş,
miş ve enflasyon öngörü yöntemlerini geliştirmiştir.
● Bankaya, uygulayacağı para politikasını ve kul-
Bu dönemde enflasyon hedefleri yıllık bazda
lanacağı para politikası araçlarını doğrudan be-
Hükûmet ile birlikte saptanmıştır. TCMB, 2002-2005
lirleme yetkisi verilmiş; böylelikle araç bağımsız- yılları arasında uyguladığı örtük enflasyon hedefle-
lığı sağlanmış, mesi stratejisi çerçevesinde faiz oranlarını temel
● Banka, fiyat istikrarı temel amacının yanı sıra politika aracı olarak seçmiş, para tabanını da ek
finansal sistemde istikrarı sağlayıcı tedbirleri al- bir çapa olarak belirleyerek enflasyon hedeflerinin
makla görevlendirilmiş, güvenirliğini artırmayı amaçlamıştır. Faiz oranları ve

16
parasal tabana ilave olarak bankacılık sektörünün TCMB 2006 yılında, enflasyon hedeflemesi rejimi
yeniden yapılandırılması sonucunda ortaya çıkan için gerekli ön koşulların büyük oranda gerçekleş-
likidite fazlalığını açık piyasa ve bankalararası para mesini göz önünde bulundurarak açık enflasyon he-
piyasası işlemleri ile çekmeye çalışmıştır. Bu dö- deflemesi rejimini uygulamaya başlamıştır.
nemde TCMB, bağımsızlığın beraberinde getirdiği
Açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmesi ile
hesap verme sorumluluğu çerçevesinde uygulanan
birlikte;
politikaların etkinliğini sağlamak amacıyla şeffaflığı
artırıcı politikalar izlemeye başlamış, para politikası ● Enflasyon hedefi olarak TÜFE’nin yıllık yüzde
ve faiz oranlarına ilişkin kararlar ve kararların gerek- değişimi ile hesaplanan yılsonu enflasyon ora-
çeleri detaylı basın duyurularıyla açıklanmaya baş- nının kullanılmasına karar verilmiştir.
lanmıştır.
● Enflasyon hedefleri, hükûmetle birlikte orta va-
Ekonomide gerçekleştirilen yapısal dönüşüm ham- deli bir bakış açısı ve üç yıllık hedef ufkuyla nok-
leleri ve TCMB’nin örtük enflasyon hedeflemesi ta hedef olarak belirlenmeye başlanmıştır.
rejimi uygulamaları neticesinde enflasyon, 2002
● Para politikasının kontrolü dışındaki unsurlar
yılından sonraki dört yıl boyunca hedeflerin altında
gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, enflasyon 2004 yı- nedeniyle enflasyonun zaman zaman hedefler-
lında yüzde 9,3 seviyesine inerek 30 yıllık bir sürecin den önemli ölçüde sapabileceği göz önünde
ardından ilk defa tek haneli sayılara gerilemiştir. bulundurularak her iki yönde 2 yüzde puanlık
belirsizlik aralığı oluşturulmuştur.
2005 yılı, açık enflasyon hedeflemesi rejimi önce-
sinde “geçiş yılı” olarak ilan edilmiş ve bu yıl içinde ● TCMB, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri
rejimin gerektirdiği teknik hazırlıklar tamamlanmıştır. gereğince, enflasyon hedeflerinden sapılması
2005 yılında ayrıca enflasyonun belirgin bir şekilde veya sapma olasılığının ortaya çıkması halinde,
düşürülmesi ve düşük enflasyon oranlarının sürek- söz konusu sapmanın nedenlerinin ve alınma-
lilik kazanacağına olan güvenin artması ile birlikte sı gereken önlemlerin hükûmete bildirilmesi
Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı ve önemli ekonomik ve kamuoyuna açıklanması amaçlarıyla “Açık
kararlarından biri verilerek Türk lirasından altı sıfır Mektup” düzenlemeye başlamıştır. Yılsonu
atılmıştır. Hazırlık döneminde para politikasının daha enflasyon hedefinden aşırı sapma durumunda
da kurumsallaşması yönünde atılan adımlar, para sapmaya yol açan nedenler ve alınması gere-
politikası stratejisi uygulamasını açık enflasyon he- ken önlemler Enflasyon Raporu aracılığı ile ka-
deflemesi rejimine bir kademe daha yaklaştırmıştır. muoyuna açıklanmaktadır.
Yeni rejime geçiş sürecinde para politikasının öngö-
● Para politikasına olan güvenin sarsılmaması ve
rülebilirliği belirgin ölçüde artırılmış, kurumsal altyapı
ve şeffaflık konusunda önemli gelişmeler yaşanmış- böylece enflasyon hedeflerinin beklentileri etki-
tır. Şeffaflığın artırılması konusunda; PPK toplantı leme gücünün azalmaması için belirlenen he-
tarihleri önceden ilan edilmeye ve PPK kararları ge- deflerin değiştirilmemesi esas olmakla birlikte
rekçeleri ile birlikte kamuoyu ile paylaşılmaya baş- geniş çaplı doğal afet ve savaş gibi olağanüstü
lanmıştır. gelişmelere veya para politikasının kontrolü dı-
şındaki unsurlara bağlı olarak hedeflerden çok
Para Politikası Kurulu büyük ve uzun süreli sapmalar görüleceğinin
Para Politikası Kurulu, enflasyon belirlenmesi halinde hedeflerin yine hükûmet ve
hedeflemesi rejimi çerçevesinde, para
TCMB’nin ortak kararı ile yeniden belirlenmesi-
politikası kararlarının alındığı organdır.
Para Politikası Kurulu, Başkanın başkanlığı ne karar verilmiştir.
altında, Başkan Yardımcıları, Banka ● Faiz oranına ilişkin kararlar PPK tarafından, ön-
Meclisi üyeleri arasından seçilen bir üye ve
ceden kamuoyuna duyurulmuş bir takvim çer-
Başkanın önerisi üzerine müşterek kararla
atanan bir üyeden oluşmaktadır. çevesinde yapılan aylık toplantılarda oylanarak
alınmaya başlanmıştır.

17
Açık enflasyon hedeflemesi rejimi ile birlikte sistemin ulaşmasında büyük öneme sahip olan finansal
ayrılmaz bir parçası olan iletişim politikası çerçeve- sisteme ilişkin ayrıntılı analizleri içeren “Finansal
sinde; İstikrar Raporu”dur.
● Genel makroekonomik gelişmelerin ve enflas- ● İletişim politikasının önemli bir ayağını TCMB
yonu etkileyen genel unsurların değerlendirme- yetkililerinin yaptıkları para politikasını ve eko-
lerinin yapıldığı ve enflasyon tahminlerinin yer nomideki gelişmeleri ele aldıkları sunum ve ko-
aldığı Enflasyon Raporu para politikasının temel nuşmalar oluşturmaktadır.
iletişim aracı olmuştur. ● TCMB’nin uyguladığı politikaları kamuoyuna
● Para politikası toplantılarında konuşulan ko- anlatmakta kullandığı diğer iletişim araçları da
nuları ve yapılan analizleri içeren PPK toplantı yapılan basın toplantıları, hazırlanan teknik ra-
özetleri de önemli iletişim araçları arasındadır. porlar, yayımlanan araştırma tebliğleri ve kitap-

çıklar, düzenlenen konferans ve çalıştaylardır.
TCMB Başkanı tarafından uygulanan ve uygu-
Bankanın Genel Ağ sitesi ise etkin bir iletişim
lanacak olan para politikası hakkında Bakanlar
kanalı olarak kullanılmaktadır.
Kuruluna ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan
ve Bütçe Komisyonuna yılda ikişer defa yapılan Enflasyon hedeflemesine geçilen 2006 yılının ilk
sunumlar da hesap verebilirlik mekanizmasının aylarından itibaren Türkiye ekonomisi uluslarara-
bir parçası olmaları dışında iletişim politikasının sı konjonktürden kaynaklanan bir dizi şokla karşı-
da önemli araçlarındandır. laşmıştır. Büyük ölçüde para politikasının denetimi

dışındaki unsurlardan kaynaklanan ve uzun süre
2006 yılı Temmuz ayından bu yana enflasyon
kalıcı olan bu şoklar rejimin ilk üç yılında enflasyon
verilerinin açıklanmasını takip eden iki iş günü
hedeflerinin aşılmasına neden olmuştur. İlk olarak,
içinde yayımlanan ve aylık enflasyon verilerinin
2006 yılının Mayıs-Haziran döneminde küresel li-
doğru anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaç-
kidite koşullarının gelişmiş ülkeler lehine değiş-
layan “Aylık Fiyat Gelişmeleri” raporu da büyük
mesi ve risk algılamalarındaki değişimin etkisi ile
öneme sahip iletişim araçlarından bir diğeridir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülke ekonomilerinden
● Diğer bir iletişim aracı ise, yılda iki kez yayım- sermaye çıkışları yaşanmıştır. Öte yandan kurak-
lanan ve enflasyon hedeflemesinin başarıya lık sonucunda gıda fiyatlarında yaşanan artışlar da

Örtük Enflasyon hedeflemesi rejimine yakınsama stratejisidir.


Enflasyon Enflasyon hedeflemesinden farkı, enflasyon hedefinin yanı sıra gösterge niteliğinde
Hedeflemesi başka hedeflerin de kullanılabilmesidir.
TCMB’nin enflasyon hedeflemesi konusunda deneyim kazanmasını sağlamıştır.
Bu dönemde, para politikasının etkinliğini kısıtlayan unsurların ekonomi üzerindeki etkile-
rinin zayıflaması beklenmiştir.

(Açık) Para politikasının fiyat istikrarını sağlamaya ve sürdürmeye yönelik kurumsallaştığı bir
Enflasyon para politikası rejimidir.
Hedeflemesi Parasal büyüklükler veya döviz kurunun hedeflendiği rejimlerin aksine, herhangi bir ana
hedef kullanmaksızın, doğrudan enflasyonun hedeflendiği stratejidir.
Merkez bankaları rakamsal bir enflasyon hedefi ilan ederek bu hedefe ulaşma konusun-
da güçlü bir taahhütte bulunmakta ve hedefe ulaşılamaması durumunda kamuoyuna
hesap vermekle yükümlü olmaktadır.
Para politikası kararlarının ekonomiyi etkilemesi belirli bir süre gerektirdiğinden, merkez
bankaları bugünkü enflasyonu değil gelecekteki enflasyonu kontrol edebilmekte, bu
amaçla belirli zaman aralıklarıyla enflasyon tahminleri oluşturmakta ve bu tahminleri ka-
muoyu ile paylaşmaktadır.

18
enflasyonun ciddi biçimde yükselmesine neden ol- nemde Türkiye’de de benzer bir eğilim gözlenmiştir.
muştur. Sonuç olarak enflasyon oranı 2006 yılının Bu çerçevede, enflasyon 2009 yılını yılsonu hede-
Nisan ayından itibaren hedefle uyumlu patikadan finin 100 baz puan altında yüzde 6,5 seviyesinde
gittikçe uzaklaşmış ve yılsonu enflasyon oranı yüz- tamamlamıştır.
de 9,7 oranında gerçekleşerek yılı yüzde 5’lik he-
Tüm bu gelişmeler karşısında TCMB, aktif bir po-
defin oldukça üzerinde bir seviyede tamamlamıştır.
litika izleyerek kriz sürecinde iktisadi faaliyet üze-
Yaşanan kuraklık, 2007 yılında arz yönlü bir şok rinde oluşabilecek tahribatı sınırlamaya odak-
oluşturmuş, dünyada artan gıda talebi ve tarımsal lanmıştır. Bu kapsamda TCMB, 2008 yılı Kasım
emtia fiyatlarındaki artışlar nedeniyle gıda fiyatları ayında parasal genişleme sürecini başlatmış ve
olumsuz etkilenmiştir. Bununla birlikte, enflasyonda- gelişmekte olan ülkeler içinde faiz indirimlerine en
ki düşüşü engelleyen diğer önemli bir unsur ise enerji erken başlayan merkez bankaları arasında yer al-
fiyatlarında yaşanan büyük artışlar olmuştur. Yaşa- mıştır. 2009 yılında enflasyonun hedefin altında
nan tüm olumsuz gelişmeler ile 2007 yılı sonunda kalma ihtimalinin arttığını öngören TCMB, önden
enflasyon, yüzde 8,4 seviyesinde gerçekleşmiştir. yüklemeli bir strateji izleyerek bu dönemde enflas-
2007 yılında tüketici enflasyonunu olumsuz etkile- yon hedeflemesi uygulayan ülkeler içinde en faz-
yen arz yönlü unsurlar 2008 yılının başında da et- la faiz indirimine giden merkez bankası olmuştur.
kisini devam ettirmiştir. Bu gelişmeler neticesinde;
2010 yılında küresel ekonomi kademeli olarak topar-
2007 yılı boyunca kontrol altında tutulabilen enflas-
lanmaya devam etmiş, gelişmiş ekonomilerde daha
yon beklentileri, 2008 yılı Mart ayından itibaren yük-
yavaş ve kırılgan bir görünüm arz eden bu süreç,
selmeye başlamış ve enflasyon, 2008 yılını yüzde
gelişmekte olan ekonomilerde daha hızlı ve istikrarlı
10,06 seviyesinde tamamlamıştır. Öte yandan, açık
biçimde gerçekleşmiştir. Krizin etkilerinin hafifleme-
enflasyon hedeflemesi rejiminin ilk iki yılında yıl sonu
sini ve iktisadi faaliyetteki toparlanmayı dikkate alan
enflasyon hedeflerinin belirgin olarak aşılması ve
TCMB, kriz sırasında alınan likidite önlemlerinin geri
2008 yılında da hedefin aşılacağının yılın yarısına ge-
alınmasını ve para politikasının operasyonel çer-
lindiğinde öngörülebilmiş olması nedeniyle, enflas-
çevesini normalleştirmeyi içeren “Çıkış Stratejisi”ni
yon hedeflerinin beklentileri şekillendirmedeki gücü
14 Nisan 2010 tarihinde açıklamıştır. Çıkış strateji-
belirgin olarak azalmıştır. TCMB, enflasyon beklenti-
si kapsamında, piyasadaki likidite kademeli olarak
lerini tekrar kontrol altına almak ve uygulanan rejime
azaltılırken piyasadaki likidite koşullarının öngörül-
güvenilirliği yeniden tesis etmek amacıyla, Haziran
2008’de, Hükûmet ile birlikte 2009 yılı ve sonrası düğü şekilde gelişmesiyle Mayıs ayında teknik faiz
için enflasyon hedeflerini yukarı yönlü olarak revize ayarlaması sürecinin ilk adımı atılarak bir hafta vadeli
edilmesini kararlaştırmıştır. Bu kapsamda enflasyon, repo ihale faiz oranlarının politika faiz oranı olarak
hedefleri 2009 yılı sonu için yüzde 7,5 ve 2010 yılı belirlenmesine karar verilmiştir.
sonu için yüzde 6,5 olarak güncellenmiş, 2011 yılı TCMB, fiyat istikrarı sağlama ve sürdürme öncelikli
için ise yüzde 5,5 olarak belirlenmiştir. amacı ve finansal istikrarı gözetmek görevi doğrul-
Gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında başlayıp tusunda, makro finansal riskleri kontrol altında tut-
2008 yılı son çeyreğinden itibaren tüm dünyayı kap- maya yönelik olarak diğer para politikası araçlarını
sayacak şekilde derinleşen küresel krizin yansıma- da aktif şekilde kullanmaya başlamıştır. Ekonomide-
ları, azalış göstermekle birlikte 2009 yılı boyunca da ki canlanma ile birlikte 2010 yılının ilk aylarında yıllık
etkisini sürdürmüştür. 2008 yılı son çeyreğinden iti- yüzde 10 seviyesinin üzerine çıkan enflasyon oranı
baren, toplam talepteki sert daralma ve emtia fiyat- uygulanan Para Politikası Çıkış Stratejisinin etkisiyle
larında gözlenen düşüş bütün dünyada enflasyon yılı hedefin 10 baz puan altında yüzde 6,4 seviyesin-
oranlarının hızla gerilemesine yol açmıştır. Bu dö- de tamamlamıştır.

19
Yeni Para Politikası Bileşimi ve
Enflasyon Gelişmeleri1
2008 yılı son çeyreğinden itibaren dünyayı etkisi altı-
“TCMB, finansal sistemde istikrarı
na alan küresel finansal kriz sonrası risk iştahı artmış
sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile ilgili
ve kısa vadeli sermaye akımlarının oynaklığı yüksel- düzenleyici tedbirleri almakla görevlidir.”
miştir. Bu gelişmeler, finansal istikrara yönelik farkın- TCMB Kanunu Madde 4 (g)
dalığı artırarak merkez bankalarını alternatif politika
arayışlarına yönlendirmiştir. ve makroekonomik ve finansal istikrara zarar ver-
mektedir. Ayrıca, kredilerdeki ani bir daralma veya
TCMB de benzer şekilde, makro finansal riskleri
yerli paradaki aşırı değer kaybı makroekonomik ve
sınırlamak amacıyla 2006 yılından itibaren uygula-
finansal istikrar açısından risk taşımaktadır. Dolayı-
makta olduğu açık enflasyon hedeflemesi rejiminin
sıyla TCMB yeni geliştirdiği politika çerçevesi ile ser-
çerçevesini finansal istikrarı da içine alacak şekilde
maye akımlarındaki oynaklığın etkilerini yumuşatma-
genişleterek yeni bir para politikası bileşimi uygula-
ya, kredilerin makul oranlarda büyümesini ve döviz
maya başlamıştır.
kurundaki gelişmelerin iktisadi temellerle uyumlu
Sermaye akımlarındaki hareketler ve küresel likidite olmasını sağlamaya çalışmaktadır.
çevrimleri Türkiye gibi yükselen ekonomilerde yerli
Finansal istikrarın sağlanması, fiyat istikrarı ile birlik-
para biriminin hızlı değerlenmesine neden olmakta-
te sürdürülebilir büyüme ve refah için bir ön koşul
dır. Bu nedenle kur hareketlerinden olumlu etkilenen
olduğu gibi aynı zamanda parasal aktarım meka-
firma bilançoları bankaları aşırı hızlı kredi büyüme-
nizmasının daha etkin ve sağlıklı çalışmasına destek
sine yönlendirebilmektedir. Hızlı kredi büyümesi ve
olması nedeniyle de temel amacı fiyat istikrarı olan
döviz kurunda gözlenen aşırı değerlenme ekonomi-
merkez bankaları açısından özel bir öneme sahiptir.
de kaynak dağılımını bozmakta ve iç talebin toplam
Bu nedenle TCMB, 1211 sayılı Kanun’un 4. maddesi
gelirden daha hızlı büyümesine yol açarak makroe-
ile kendisine verilmiş olan görevden hareketle finan-
konomik istikrarı olumsuz etkilemektedir. İktisat ya-
sal istikrarı, destekleyici amaç olarak belirlemiştir.
zını, hızlı kredi büyümesinin finansal krizleri öncüle-
Yeni oluşturulan rejimde fiyat istikrarı ana amacı
yen önemli bir değişken olduğunu göstermektedir.
korunmakta olup, bu amaçla uyumlu olarak para
Benzer şekilde, döviz kurundaki aşırı değerlenme
politikası uygulanırken finansal istikrara ilişkin makro
de dışa açık bir ekonomide başta bilanço kanalı ol-
riskler de dikkate alınmaktadır.
mak üzere birçok kanaldan sistemik riski artırmakta

YENİ YAKLAŞIM
ESKİ YAKLAŞIM
• Fiyat İstikrarı
• Fiyat İstikrarı • Finansal İstikrar
• AMAÇLAR
• Yapısal Araçlar
• ARAÇLAR • Politika Faizi • Konjonktürel Araçlar
(Politika Faizi, Likidite
Yönetimi, Faiz Koridoru)

1
Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için bakınız: E. Başçı ve H. Kara, “Finansal İstikrar ve Para Politikası”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Çalışma Tebliği, No: 11/08 (2011). H. Kara, “Küresel Kriz Sonrası Para Politikası”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Çalışma
Tebliği, No: 12/17 (2012). Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Parasal Aktarım Mekanizması Kitapçığı (2013).

20
Para Politikası Çerçevesi

Zorunlu
Kredi
Fiyat
Araçlar Beklentiler

Faiz
Repo Kredi
Büyümesi
Finansal
Faiz Koridoru
Likidite
Fonlama Döviz Kuru
Stratejisi

Öte yandan, merkez bankalarının tek bir araçla bir- TCMB, bu doğrultuda fiyat istikrarından ödün ver-
den fazla değişkeni kontrol etmesi mümkün değil- meden finansal istikrarı da desteklemek amacıyla
dir. Fiyat istikrarını amaçlayan bir merkez bankasının son iki yılda faiz koridoru ve Rezerv Opsiyonu Meka-
aynı zamanda makro finansal riskleri gözeten politi- nizması2 gibi yeni araçlar geliştirmiştir. TCMB, yeni
kalar uygulayabilmesi için, özellikle hızlı sermaye gi- araçlar ile temel olarak krediler ve döviz kuru kanal-
rişlerinin yaşandığı dönemlerde, birden fazla politika larını ayrı ayrı etkileyerek fiyat istikrarını ve finansal
aracının devreye sokulması gerekebilmektedir. istikrarı tesis etmeye çalışmaktadır.

Yıllık Enflasyon Oranı (TÜFE), Hedef ve Belirsizlik Aralığı

(Yüzde)
14
Yıllık Enflasyon Hedef Belirsizlik Aralığı
12

10

0
1207
0308
0608
0908
1208
0309
0609
0909
1209
0310
0610
0910
1210
0311
0611
0911
1211
0312
0612
0912
1212
0313
0613
0913

Kaynak: TÜİK, TCMB.


Son Gözlem Tarihi: Eylül 2013

2
Konu ile ilgili ayrıntılı gösterim için bakınız:
K. Alper, H. Kara, ve M. Yörükoğlu, “Rezerv Opsiyonu Mekanizması”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Ekonomi Notları,
No: 2012-28, (2012).
D. Küçüksaraç, ve Ö. Özel, “Reserve Options Mechanism and Computation of Reserve Options Coefficients”, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Ekonomi Notları, No: 2012-33/07, (2012).

21
Bu çerçeveden bakıldığında 2011 ve 2012 yıllarında kıyasla görece yüksek bir enflasyon oranının hedef-
TCMB’nin yeni para politikası çerçevesinde, makro lenmesini daha uygun kılmaktadır.
finansal riskleri sınırlamaya odaklanırken fiyat istikra-
TCMB, geleneksel enflasyon hedeflemesinde oldu-
rı amacından ödün vermemiş olduğu görülmektedir.
ğu gibi, para politikası kararlarını alırken yine enflas-
Bu doğrultuda, 2012 yılına gelindiğinde enflasyon
yonun hedefle uyumlu olmasını gözetmekte; ancak
oranı bir önceki yıla göre 4,3 puan gerileyerek yüzde
geçmişten farklı olarak, bunu yaparken (kredilerde
6,16 oranında gerçekleşmiş ve son 44 yılın en düşük
aşırı büyüme veya yavaşlama, döviz kurunun iktisadi
yılsonu tüketici enflasyonuna ulaşılmıştır.
temellerden sapması, cari denge ve finansmanının
Uygulanmakta olan enflasyon hedeflemesi rejimi bozulması gibi) makro finansal riskleri de dikkate
çerçevesinde, TCMB’nin orta vadeli enflasyon he- almaktadır. Pratikte daha esnek bir enflasyon he-
defi yüzde 5’tir. Ülkemizde son yıllarda yaşanan ya- deflemesi anlamına gelen bu durum fiyat istikrar ile
pısal dönüşüm, geçmişte yüksek enflasyonla yaşa- finansal istikrarın bir arada gözetildiği anlamına gel-
manın getirdiği katılıklar, kalite artışından kaynakla- mektedir.
nan ölçüm yanlılıkları ve Avrupa Birliği’ne yakınsama
süreci gibi nedenler, bu aşamada gelişmiş ülkelere

22
TCMB Para Politikası Hakkında Kısa Kısa…

TCMB, Kanunu ile kendisine verilmiş olan araç bağımsızlığı


doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı
araçları kendisi belirler.

TCMB, enflasyon hedeflerini hükûmetle birlikte üç yıllık bir


süre için TÜFE’nin yıllık yüzde değişimi ile hesaplanan yıl sonu
enflasyon oranları üzerinden “nokta hedefler” olarak belirler.

Para politikası kararları,7 üyeden oluşan ve ayda en az bir


defa toplanan Para Politikası Kurulu tarafından oylanarak
alınır.

Para Politikası Kurulu toplantıları şeffaflık ilkesi gereği


önceden belirlenen ve kamuoyuna ilan edilen tarihlerde
yapılır.

Uygulanmakta olan dalgalı kur rejimi çerçevesinde TCMB’nin döviz


kuru seviyesine ilişkin herhangi bir taahhüdü yoktur.

TCMB Başkanı, hesap verme ilkesi doğrultusunda yılda iki defa


Bakanlar Kuruluna ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonuna sunum
yapar.

TCMB, belirlenen hedeflere ulaşılamaması veya ulaşılamama


olasılığı oluşması halinde nedenlerini ve önlemlerini “Açık Mektup” ile
hükûmete bildirir.

Enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde TCMB’nin temel iletişim


araçlarıdan olan Enflasyon Raporu’nda genel makroekonomik gelişmeler
enflasyonun orta vadeli eğilimine ışık tutacak şekilde değerlendirilmekte ve
enflasyon tahminleri kamuoyu ile paylaşılmaktadır.

23
Neler Öğrendik?
1- Fiyatlar genel seviyesi arttığı zaman, paranın satın alma gücü nasıl değişir?

A Artar
B Düşer
C Aynı Kalır

2- Enflasyon oranı nasıl ölçülür?

Fiyatlar genel seviyesinde bir önceki döneme göre yaşanan yüzde


A değişimi hesaplayarak

B Her bir mal ve hizmetin fiyatında meydana gelen değişime bakarak

C Enflasyonun belirli bir zaman içerisindeki ortalama değerini bularak

3- Enflasyon oranında yaşanan azalmaya ne denir?

A Hiperenflasyon

B Dezenflasyon

C Deflasyon

4- Hammadde fiyatlarında yaşanan artış nedeniyle oluşan enflasyona ne denir?

A Talep Enflasyonu B Maliyet Enflasyonu C Stagflasyon



5- Para arzında yaşanan bir artış genellikle aşağıdakilerden hangisine sebep


olur?

A Fiyatlar genel seviyesini artırır B Fiyatlar genel seviyesini düşürür

C Fiyatlar genel seviyesini değiştirmez

6- Merkez bankalarının, enflasyonun doğrudan kendisini hedefleyerek bütün


politika araçlarını enflasyon hedefini tutturmaya yönelik olarak kullandıkları
para politikası stratejisi nedir?

A Enflasyon Hedeflemesi Rejimi B Parasal Taban Hedeflemesi

C Dalgalı Kur Rejimi

24
7- İnsanların yatırım, tüketim ve tasarrufa yönelik kararlarında dikkate almaya
gerek duymadıkları ölçüde düşük enflasyon oranı aşağıdaki kavramlardan
hangisi ile açıklanır?

A Fiyat İstikrarı

B Nominal Faiz

C Deflasyon

8- Fiyat istikrarının olduğu bir ekonomide aşağıdakilerden hangisinin yaşanması


beklenmez?

A Verimsiz harcama ve yatırımların azalması

B Para ikamesinin (dolarizasyon) azalması

C Tasarruf sahiplerinin ve yatırımcıların enflasyon risk primi talep etmesi

9- 2002-2005 yılları arasında Türkiye’de uygulanan para politikası rejimi


hangisidir?

A Örtük Enflasyon Hedeflemesi

B Açık Enflasyon Hedeflemesi

C Dalgalı Kur Rejimi

10- TCMB Para Politikası ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

TCMB’nin döviz kuru seviyesine ilişkin herhangi bir taahhüdü


A yoktur.

TCMB, enflasyon hedeflerini hükûmetle birlikte üç yıllık bir


B süre için nokta hedef olarak belirler.

TCMB, uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları


C hükûmetle birlikte belirler.
Anahtar: 1-b 2-a 3-b 4-b 5-a 6-a 7-a 8-c 9-a 10-c

25
Process Black
M KT AS

M KT AS
EK AR A

EK AR A
A AR

A AR
P

P
AN IM L

A Nİ IM
İ

Cyan 07/25/2013
Magenta
Yellow

ZM
AS

L
I
07/25/2013
07/25/2013
07/25/2013
10:06:15
10:06:15
10:06:15
10:06:15
TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI
YAYINLARINDAN ÖRNEKLER
ISBN (elektronik) : 978-605-5758-89-9 ISBN (elektronik) : 978-605-5758-89-9
ISBN (basılı) : 978-605-5758-88-2 ISBN (basılı) : 978-605-5758-88-2

ISBN (basılı) : 978-605-5758-88-2


ISBN (elektronik) : 978-605-5758-89-9

I
AS

AS
AN IM L

AN IM L
EK AR A

EK AR A
M

M
M KT AS

M KT AS
İZ

İZ
A AR

A AR
P

P
Parasal Aktarım Mekanizması
(2013) Merkez Bankası Bağımsızlığı - Türkiye’de Banknot Basımının
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Tarihçesi - Banknot Üretim
ve Bağımsızlık (2013) Süreci ve Emisyon Politikaları (2013)

Central Bank of the Republic of Merkez Bankalarında Rezerv ve Merkez Bankaları ve


Turkey from Past to Present Risk Yönetimi - Türkiye Cumhuriyet İletişim - Türkiye Cumhuriyet
(2012) Merkez Bankası Rezerv ve Risk Merkez Bankasında İletişim
Yönetimi (2011) Politikalarının Gelişimi (2011)

TCMB Tanıtım Central


Broşürü Bank of the
(2012) Republic
of Turkey
Factsheet
(2012)

Dünden Bugüne Türkiye 26


Cumhuriyet Merkez Bankası TCMB tarafından yayımlanan broşür ve kitapçıklara erişmek için:
(2011)
ISBN (basılı) : 978-605-4911-01-1
ISBN (elektronik) : 978-605-4911-02-8

28
Marmara Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi
YIL 2007, CİLT XXII, SAYI 1

KURALA DAYALI-TAKDİRE DAYALI PARA POLİTİKALARI:


TAYLOR KURALI VE TÜRKİYE’DE ENFLASYON
HEDEFLEMESİ UYGULAMASI

Doç. Dr. Gülsüm AKALIN


Arş. Gör. Erkan TOKUCU
Özet
Enflasyonla mücadelede merkez bankaları çeşitli para politikalarını uygularlar.
Parasal büyüklüklerin, döviz kurlarının ve faiz oranlarının hedeflenmesi gibi çeşitli para
politikası uygulamaları vardır. Ancak son yıllarda hem mali piyasalarda hem de
teknolojide meydana gelen gelişmeler bu tür politikaların uygulanmasını zorlaştırmaktadır.
Gelinen son noktada dünyadaki birçok merkez bankası enflasyon hedeflemesi olarak
adlandırılan para politikası yaklaşımını uygulamaktadır.
Merkez bankalarının para politikalarını uygularken bir kurala bağlı kalıp
kalmayacağı literatürde oldukça tartışılmaktadır. Taylor Kuralı da bu çerçevede tartışılan
konulardan birisidir. Son yıllarda Türkiye de dahil olmak üzere enflasyon hedeflemesi
uygulanan ülkelerde enflasyon hedeflemesi yaklaşımı ile Taylor Kuralı’nın uyuşup
uyuşmadığı incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kurallar, Takdir Yetkisi, Taylor Kuralı, Enflasyon
Hedeflemesi
Abstract
Central banks apply several monetary policies while struggling with inflation.
Some of these policies aim to determine exchange levels and interest rates. However,
recently, the applicability of these polices is hindered by the developments in the financial
markets and technology. Eventually, central banks of several countries apply monetary
policies named “inflation targeting”.
When applying a monetary policy, it is questioned that whether central banks
follow some rules or not. “Taylor Rule” is not an exception, in this case. At many countries


Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü

Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat Bölümü

37
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

including Turkey the relationship between inflation targeting approach and Taylor Rule is
examined. The study searches for if there is coherency between these two facts.
Keywords: Rules, Discretion, Taylor Rule, Inflation Targeting.
1. Giriş
Para politikalarının yürütülmesinde kurala dayalı politikalar-takdir yetkisine
(ihtiyari) dayalı politikalar ayırımı literatürde 1970’lerden bu yana süregelmektedir.
Kydland-Prescott ikilisi ile Barro-Gordon ikilisinin yaptıkları çalışmalar bu konudaki öncü
çalışmalar olarak kabul edilebilir. Daha sonra hem akademik çalışmalar hem de merkez
bankası uygulamalarından elde edilen sonuçlar konunun daha detaylı işlenmesine neden
olmuştur.
Taylor Kuralı, kurala dayalı politikalar içerisinde yer alan basit araç kuralıdır.
1993 yılında yapılan bir sempozyumda John Taylor tarafından sunulmuştur. Taylor Kuralı
ile birlikte kurala dayalı politikaları savunanlar da kendi içlerinde yeni bir tartışma
başlatmışlardır: Taylor tipi basit araç kuralları mı takip edilmelidir yoksa hedefleme
kuralları mı? Merkez bankası bu kurallardan hangisine bağlı olarak politika üretirse başarılı
sonuçlar elde edebilir? Bu tür sorular ve bu tür sorulara yönelik tartışmalar 1970’lerden
başlayan tartışmaları günümüze kadar taşımıştır. Günümüzde bu konu hakkında
tartışmaların hala yoğun bir şekilde devam etmesinin bir nedeni de birçok ülkede para
politikaları için enflasyon hedeflemesi adı altındaki bir yaklaşımın uygulanıyor olmasıdır.
Yeni yaklaşım kurala dayalı politikalarla takdir yetkisine dayalı politikalar arasında bir
yerde durmakta ve bazen kural benzeri(rule like) bazen de sınırlandırılmış takdir
yetkisi(restricted discretion) olarak adlandırılmaktadır. Enflasyon hedeflemesi bağlamında
yapılan temel tartışma merkez bankasının tepki fonksiyonunun nasıl oluşturulacağı ve
merkez bankasının bir kurala tabi olup olmayacağı ile ilgilidir.
Bu çalışmada ilk önce kurala dayalı politikalarla takdir yetkisine dayalı politikalar
arasındaki temel farklılıklar ve her iki politikanın savunucuları tarafından ortaya sürülen
görüşler anlatıldıktan sonra Taylor tipi kuralların bu tartışma içerisinde nerede durduğu ve
bu kurala yönelik eleştirilere yer verilecektir. Daha sonra enflasyon hedeflemesinin, kurala
dayalı-takdir yetkisine dayalı politikalar içerisinde nerede bulunduğuna dair açıklamalar yer
almaktadır. Bu teorik açıklamalardan sonra Türkiye’nin 1980 sonrası dönemde yaşadığı
para politikası uygulamaları bu teorik açıklamalar çerçevesinde incelenecektir.
2.Para Politikası Uygulamalarında Takdir Yetkisine Dayalı Politikalar-
Kurala Dayalı Politikalar Tartışması
Para politikalarında takdir yetkisine dayalı(ihtiyari) politikalarla kurala dayalı
politikalar arasındaki tartışma istikrarın sağlanmasında hangi politikanın daha etkin
olduğuna yönelik tartışmadır. İhtiyari politikaları savunanlar genellikle hem ulusal hem de
uluslararası ölçekte iktisadi yapıların değişim içinde olduğunu ve her bir farklı duruma göre
farklı para politikaları uygulanması gerektiğini ileri sürerler. Bundan dolayı ihtiyari para
politikaları daha güvenilirdir. Kurala dayalı politikaları savunanlar ise para politikalarında
ihtiyari politika uygulamalarının keyfiliğe yol açacağını özellikle siyasilerin para
politikalarına müdahalesi ile iktisadi ortamın daha da kötüleşeceğini ileri sürmektedirler.

38
Ayrıca merkez bankacıları sürpriz parasal genişlemelere gidebilirler ve bu durum
enflasyona neden olur(Bernanke&Mishkin,1992,s:184). Aslında hem kurala dayalı
politikalarda hem de ihtiyari politikalarda, uygulanan politikaların bir takım olumsuz
etkileri olacaktır. Kurala dayalı politikaları savunanlara göre ihtiyari politikaların
uygulanması toplumda enflasyonist beklentileri artırarak enflasyon eğilimini artıracaktır.
İhtiyari politikaları savunanlara göre ise ara hedef uygulaması yoluyla uygulanan kurala
dayalı politikalar, eğer ara hedefle nihai hedef arasındaki ilişki güçlü değilse, üretim
kayıpları gibi bir takım kayıplar meydana gelecektir. Dolayısıyla bu iki politika arasındaki
tartışma her iki politika uygulamasında karşılaşılacak kayıpların karşılaştırılmasına yönelik
de bir tartışma niteliğindedir(Englander,1991,s:66).
Kurala dayalı politikalar lehine ilk çalışmalar olarak genellikle Kydland ve
Prescott’un 1970’lerin sonunda yaptıkları çalışma ile Barro ve Gordon’un 1980’lerin
başında yaptıkları çalışma gösterilmektedir. Belirtilen çalışmalarda herhangi bir kural
olmadığında politikacıların işsizliği doğal oranının altına itmek isteyecekleri ve bunu
gerçekleştirmek için de sürpriz şoklara başvuracakları ileri sürülmektedir. Ancak iktisadi
ajanlar rasyonel beklentilere sahip oldukları için bu politikanın uzun dönemde başarı şansı
yoktur. Bu tür bir politikanın uzun dönemdeki sonucu enflasyonda artış ve işsizlikte
herhangi bir değişmenin olmamasıdır. Uzun dönemli Phillips Eğrisi geçerliliğini
korumaktadır(Granik,2003,s:7). Dolayısıyla rasyonel beklentiler teorisi geçerli iken ihtiyari
politikalar enflasyona yol açacaktır. Bundan kaçınmak için politika kuralları
geliştirilmelidir.
Para politikalarının yürütülmesinde kurala dayalı politikaları savunanların temel
gerekçeleri sıralanacak olursa şunlar söylenebilir(Lear,2000,s:29 & Taylor,1998,s:6-7):
 İhtiyari politikaların istikrarsızlık yaratma potansiyelleri çok yüksektir.
 İhtiyari politikalarda uygulanan stratejilerde devamlı değişiklik yapmak zaman
tutarsızlığına neden olur. Ayrıca iktisadi ajanlar uygulanan politikanın ne olacağını
bilemeyecekleri için davranışlarını ve beklentilerini oluşturamayacaktır.
 Rasyonel iktisadi ajanların olduğu bir ortamda politikaların sonuç verebilmesi için
devamlı olarak rasyonel bireylerin kandırılması yani beklenmedik politikaların
uygulanması gerekir. Ancak bu durum merkez bankasının güvenilirliğini ve
şeffaflığını azaltarak merkez bankasını başarısızlığa itecektir.
 Merkez bankasının inandırıcılığını kaybetmesi merkez bankasınca uygulanan
politikaların devamlı olarak istikrarsızlığa yol açacağı şeklinde bir inancın
yerleşmesine neden olur.
 İhtiyari politikalar uygulandığında politikanın kümülatif etkisi değil sadece
uygulandığı dönem üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulur. Politikalar her bir


Finn Kydland and Edward Prescott, “Rules Rather than Discretion: The Inconsistency of
Optimal Plans”, Journal of Political Economy, Vol:85, ss:473-490, 1977.

Robert Baro and David Gordon, “A Pozitive Theory of Monetary Policy in a Naturel Rate
Model”, Journal of Political Economy, Vol:91, ss:589-610., 1983.

39
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

duruma göre yeniden seçildiği için bu seçilmiş dönemler arasında bir bağlantı
kurulmamaktadır.
 Merkez bankaları ihtiyari politikalar uygulandığında daha çok politik baskıya
maruz kalırlar.
 Kuralların uygulanması politikalarla ilgili belirsizliği azaltır.
 Kurallara dayalı politikaların uygulanması durumunda politikayı uygulamakla
sorumlu olanlardan hesap sorulması daha fazladır.
 Kurala dayalı politikaları, öğrencilere ve merkez bankacılarına öğretmek daha
kolaydır.
Ancak para politikalarının yürütülmesinde ihtiyari politikaların uygulanması
gerektiğini ileri süren iktisatçılar da kurala dayalı politikalara yönelik bir takım eleştiriler
getirmektedir. İhtiyari para politikalarını savunanlara göre para politikalarını, belirlenmiş
bir kurala bağlı olarak yürütmek bir anlamda ekonomiyi otomatik pilota bağlamak
demektir. Otomatik pilota bağlanan bir ekonomide eğer ekonomideki bir takım makro
büyüklükler istenmeyen bir yöne doğru hareket ederse buna nasıl müdahale edilecek?
Ekonomilerin gittikçe dışa açıldığı ve global piyasaların birbirlerini daha kolay ve daha
fazla etkilediği bir dönemde ekonomide öngörülemeyen gelişmelerin yaşanması
kaçınılmazdır. Bu durumda ekonomiyi otomatik pilota bağlamak pek rasyonel
olmayacaktır.
İhtiyari para politikalarını savunanlara göre kurala dayalı para politikalarının
üzerine inşa edildiği teorik bazı kabuller aslında varsayıldığı gibi güçlü değildir.
Dolayısıyla bu temellere bağlı olarak geliştirilen kurala dayalı para politikaları da güçlü
politikalar değildir. Bu bağlamda kurala dayalı para politikalarına yöneltilen eleştirilerden
bazılarını Lear(2000,s.33-34) şu şekilde sıralamaktadır:
 Kurala dayalı politikalar doğal işsizlik hipotezine bağlı kalınarak
geliştirilmektedir. Oysa yapılan çalışmalarda sabit bir oranın olmadığı ve tahmin
edilen oranın da devamlı değiştiği ortaya konmuştur. Ayrıca hesap edilen doğal
işsizlik oranı öne sürüldüğü gibi friksiyonel işsizlik kadar değildir. Çünkü resmi
işsizlik rakamları hesaplanırken umudu kırılan işsizler (discouraged) hesaba dahil
edilmemektedir.
 Emek piyasası: Kurala dayalı politikaları savunanlar emek piyasası modeli olarak
Klasik Emek Piyasası Modeli’ni baz almaktadır. Ancak nominal ücretler emek
piyasasında belirlense de reel ücretler ve istihdam düzeyi mal piyasalarındaki talep
tarafından belirlenmektedir.
 Dikey Philips Eğrisi: Kurala dayalı politikaları savunanlara göre uzun dönemde
işsizlikle enflasyon arasında ters yönlü bir ilişki yoktur. Oysa yapılan çalışmalar
göstermiştir ki sıkı para politikaları izlendiğinde artan faizlerden dolayı üretim
azalmakta ve işsizlik artmaktadır.
 Rasyonel Beklentiler: Bu teoriye göre ekonomideki iktisadi ajanlar uygulanan
politikalar ve gerçekleşen olaylarla ilgili bütün bilgileri toplamakta ve bir analize
tabi tutmaktadır. Oysa beklentilerin ölçülebildiği bazı durumlar için yapılan

40
gözlemler insan davranışlarının rasyonel değil irrasyonel olduğunu ortaya
çıkarmıştır.
 Kurala dayalı politikaları savunanlar merkez bankasının para arzını artırması
sonucu enflasyonun ve artan enflasyondan dolayı da üretimin arttığını ileri
sürmektedir. İhtiyari politikaları savunanlara göre ise para arzının artması önce
işleri ve üretimi artırmakta daha sonra artan üretimden dolayı fiyatlar artmaktadır.
Kurala dayalı politikalar asil-vekil(principal-agent) düzenlemesi altında da
işleyebilir. Asil esas itibariyle halktır, vekil ise merkez bankası yöneticileridir. Ancak asil
konumunda olan halk, direkt olarak merkez bankası yönetiminin atamasını yapmaz.
Demokratik toplumlarda halkın seçtiği temsilciler yani hükümet merkez bankası yönetimini
atar. Merkez bankası yönetimi atandıktan sonra kendilerine verilen görevleri yerine
getirmek için bir amaç fonksiyonu belirlerler. Ancak merkez bankaları tarafından belirlenen
amaç fonksiyonları hükümetler tarafından etkilenebilir. Merkez bankasının kendisine
verilen görevleri tam olarak yerine getirebilmesi için hükümetle arasında bir anlaşmanın
tesis edilmesi gerekmektedir(Walsh,1995,s:151). Bu anlaşmanın niteliği merkez bankasının
başarısını belirleyecektir. Bu konuda son yıllarda varılan anlaşma ise merkez bankasına
araç bağımsızlığının verilmesi ve hiçbir şekilde siyasilerin müdahalesine izin
verilmemesidir. Çünkü bir taraftan merkez bankasından bazı kurallara sadık kalması
istenirken diğer taraftan merkez bankası kaynaklarının siyasiler tarafından kullanılması hem
istenilen amaçlara ulaşılmasını engelleyecek hem de merkez bankasının kredibilitesini
düşürecektir. Dolayısıyla kurala dayalı politikaların asil-vekil düzenlemesi altında başarılı
olabilmesi için merkez bankası ile hükümet arasından optimal bir anlaşmanın
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
3. Taylor Kuralı
Taylor Kuralı, John Taylor’un 1993 yılında para politikasının yürütülmesinde
merkez bankalarının takip edecekleri kurallarla ilgili olarak ileri sürdüğü bir görüştür.
Merkez bankacılarına para politikalarını yürütürken tepki fonksiyonlarını nasıl
oluşturmaları gerektiği hakkında yol göstermektedir. Taylor Kuralı temelde aktivist para
politikaları içerisinde yer alır. Aktivist para politikalarını diğer para politikalarından ayıran
temel özellik, aktivist politika kurallarının iktisadi faaliyet düzeyine yaptığı vurgudur. Bu
tür politikalarda iktisadi faaliyet düzeyi ekonominin potansiyeli göz önünde bulundurularak
tanımlanır ve çıktı açığına(output gap) ya da işsizlik açığına (unemployment gap) bağlı
olarak politika uygulamalarına gidilir(Orphanides,2000,s:1). Taylor Kuralına benzer
kurallar da vardır. Örneğin parasal büyüklüklerin hedeflenmesine dayanan McCallum
Kuralı bu kurallardan birisidir(Razzak,2003,s:445). Ancak McCallum Kuralı ile Taylor tipi
kurallar arasındaki temel fark McCallum Kuralının hedefleme kuralı(targetin rule) olmasına
rağmen Taylor Kuralının basit araç kuralı olmasıdır(Svennson,2004,s:1). Taylor Kuralı
ayrıca adından da anlaşılacağı gibi kurala dayalı politikalar ve ihtiyari politikalar
ayırımında kurala dayalı politikalar tarafında yer almaktadır.


Merkez bankası ile hükümet arasında yapılabilecek çeşitli optimal anlaşmalar için Walsh’ın
belirtilen makalesine bakılabilir.

41
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

Taylor Kuralının, kurala dayalı politikalar içerinde bu tip politikaların dar bir
yorumu olduğu ileri sürülür. Burada politika kuralı, sadece merkez bankasının elde edeceği
verilere dayalı olarak ortaya koyacağı bir tepki fonksiyonuna indirgenir ve bu tür politikalar
basit araç kuralı (simple instrument rule) olarak tanımlanır. Taylor Kuralı da bu basit araç
kurallarının en tanınmışıdır(Svensson,2003,s:1).
Taylor Kuralı’nın basit matematiksel gösterimi şu şekildedir:
r = + 0.5(y – y*) + 0.5(-*) + 2
r = merkez bankasının belirlediği faiz oranı,
 = fiili enflasyon oranı
* = hedeflenen enflasyon oranı
y = reel GSYİH,
y* = potansiyel GSYİH.

Eşitliğe göre (y-y*) üretimdeki sapmayı, (-*) ise enflasyondaki sapmayı ifade
etmektedir. Yukarıdaki eşitlikte enflasyondaki ve üretimdeki sapmalara verilen ağırlıklar
sırasıyla 0.5’tir. Merkez bankası enflasyondaki ve üretimdeki sapmaya bağlı olarak kısa
vadeli faiz oranlarını (r) değiştirecektir. Bu eşitlikte faiz oranlarındaki artışın ya da azalışın
hem enflasyonu hem de büyümeyi etkileyeceği kabul edilmiş
olmaktadır(Taylor,1993,s:202). Taylor’a göre para arzının yerine faiz oranlarının
seçilmesinin nedeni faiz oranlarının para arzından daha iyi performans göstermesi ve faiz
oranı kuralının enflasyon ve üretime yönelik olarak verilecek tepkide para arzından daha iyi
çalışmasıdır (Taylor,1998,s:13-14).
Taylor Kuralına ilişkin olarak yukarıda verilen eşitlik bu kuralın uygulanmasının
kolay olduğunu göstermektedir. Eşitlikte yer alan verilerin toplanması ve bu verilere
dayanarak kısa vadeli faiz oranlarının belirlenmesi kolay görünmektedir. Formülün
kolaylığı Taylor Kuralının sağladığı önemli bir avantajdır. Merkez bankacıları bu formüle
bağlı kaldıklarında nasıl hareket edeceklerini ve hedeflerden sapmalar olduğunda faiz
oranlarını ne kadar değiştireceklerini kolaylıkla hesaplayabilirler. Ayrıca akademik olarak
ve iktisat derslerinde de bu kuralın anlatılması oldukça kolay görünmektedir. Bu
avantajlarına rağmen bu kurala yönelik ciddi eleştiriler de vardır.
4. Taylor Kuralına Yöneltilen Eleştiriler
Aktivist politikalara yöneltilen eleştirilerden birisi bu tür politikaları uygularken
gerekli olan bilgilerin nasıl bulunacağı ve gerektiğinde bazı değerlerin nasıl ve ne şekilde
hesaplanacağıdır. Örneğin çıktı açığını ölçmek oldukça zordur. Dolayısıyla aktivist
politikalar uygulamaya konulduğunda ancak bu tür zorluklar ihmal edilirse başarılı
olacakları beklenir. ABD’de 1960-1970 arasında uygulanan politikalarda olduğu gibi,
gerçek uygulamalar bu tür politikaların başarısız olduğunu göstermektedir. Ayrıca Milton
Friedman, Karl Brunner, Allan Meltzer gibi önde gelen iktisatçılar aktivist politikaların
yürütülmesi için gerekli olan bilginin elde edilme zorluklarından ziyade aktivist
politikaların önerdiği kuralların yerine, sabit parasal büyüme gibi, basit kuralların daha
kullanışlı olacağını ileri sürmektedirler (Orphanides,2000,s:1).

42
Taylor, 1960-1970 yılları arasındaki uygulamaların aslında olması gerekenden
daha gevşek olduğunu bunun da başarısızlığa yol açtığını ileri sürmektedir. Yani aslında
FED’in uyguladığı faiz oranları olması gerekenden düşük olduğu için bu dönemde
enflasyon düşmemiştir. Ancak Orphanides yaptığı çalışmada 1960-1970 yılları arasında
FED’in uyguladığı faiz oranlarının olması gerekenden (Taylor Kuralına bağlı olarak
hesaplanan değerden) çok küçük bir sapma ile uygulandığını dolayısıyla aktivist
politikaların gerçekte başarısız olduğunu ileri sürmektedir(Orphanides,2000,s:2).
Taylor, 1993 yılında kendi adı ile anılan kuralı ortaya koyduğunda kuralı
desteklemek amacıyla 1988-1992 yılları arasındaki verileri kullanmıştır. Ancak burada
gözden kaçırılmaması gereken, Taylor tarafından kullanılan bu verilerin revize edilmiş
veriler olduğudur. Oysa para otoritesinin, politika uygulayacağı zaman revize edilen bu
verileri elde etmesi imkansızdır(Evans,1998,s:44).
Taylor tipi politika uygulamalarına yöneltilen bir diğer eleştiri de bir merkez
bankacısı olan eski FED başkanı Greenspan’dan(1997) gelmektedir. Greenspan bu tip
politika uygulamalarında çıktı açığı gibi bazı bilgiler elde edilse bile politikanın geçmişi bir
veri olarak aldığını söylemektedir. Yani geçmişte var olan iktisadi ilişkilerin gelecekte de
var olacağı varsayımı bu tip politikaların dayandığı temel varsayımdır. Ancak yine
geçmişten elde edilen tecrübeler göstermiştir ki geçmişte olan hiçbir şeyin gelecekte de
olacağını hiçbir kimse ya da hiçbir kurum garanti edemez.
Taylor Tipi kurallara dayanarak geliştirilen modellerin taşıdığı eksiklikler genel
olarak şunlardır(Svensson,2003,s:22-25):
a- Bu modele dayanarak yürütülen politikalar bazı durumlarda olması gerekenden
oldukça farklı sonuçlar verebilecektir. Örneğin enflasyon ve çıktının önemli olduğu bazı
durumlarda aynı zamanda döviz kurları, yurt dışı faiz oranları, dış ticaretin durumu gibi
bazı verilerin de göz önünde bulundurulmasını gerektirecek koşullar ortaya çıkabilir. Bu
koşullar altında sadece enflasyondaki ve çıktıdaki sapmayı modele dahil etmek ve diğer
önemli verileri model dışında bırakmak etkin sonuçlar vermeyecektir. Bu durum küçük
ancak dışa açıklığı yüksek ülkelerde daha da önem arz etmektedir.
b- Taylor Kuralında para politikasını yürütenlerin olaylara yönelik
değerlendirmelerine(judgment) yer verilmemektedir. Bazı durumlarda sadece kurala takılıp
kalmak ve enflasyondaki ve çıktıdaki sapmalara göre politika belirlemek yeterli
olmayabilir. Örneğin borsa krizleri, Rusya ve Asya krizleri gibi kriz dönemlerinde bu
krizlerin etkilerinin enflasyon ve üretim verilerine yansımasını beklemek ve ondan sonra
tepki vermek yeterli olmayacaktır. Bu durumlarda merkez bankacılarının kriz ortaya çıkar
çıkmaz hatta kriz sinyali alınır alınmaz bir takım tedbirler almaları gerekir. Dolayısıyla
burada merkez bankacıları kendi sezgilerine dayanarak ve ekstra verileri de kullanarak para
politikalarını yürütebilmelidirler.
c- Taylor tipi kurallara bağlı kalarak para politikalarını yürütmek para
politikalarının gelişimini de engelleyebilmektedir. Merkez bankasını hem şu an için hem de
gelecekte belirli sabit bir kurala göre davranmaya zorlamak kuralın kendisinin de
geliştirilmesinin önündeki bir engeldir. Bu çerçevede şokların çeşitleri ve ekonomiyi vurma
kanalları hakkında ya da aktarma mekanizmaları hakkında öğrenilen yeni bilgilerin modele
dahil edilmesi gerekir. Bu tür bilgilerin model dışı bırakılması hem politikanın etkinliğini

43
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

azaltacaktır hem de politikaların geliştirilmesini engelleyecektir. Bu probleme yönelik


olarak önerilen çözüm önerisi yeni bilgiler geldikçe taahhütlerin(commitment)
yenilenmesidir. Bunun uygulanması için de modeli bütün zamanlar için geçerli kılmamak
gerekir. Yeni bilgiler ışığında anlaşmaların devamlı yenilenmesi, zaman boyutunun
olmadığı bir perspektif içinde tekrarlanan anlaşmalar (repeated commitment in a timeless
perspectives) olarak isimlendirilmektedir.
d- Svensson’un ileri sürdüğü dördüncü problem akademik kesimde Taylor Kuralı
hakkında bir çok çalışma ve tartışma yapılmasına rağmen uygulamada hiçbir merkez
banka(cı)sının Taylor Kuralını uygulamadığıdır. Para politikası uygulanmalarında merkez
bankacıları ihtiyari politikalardan vazgeçmemektedir. Örneğin enflasyon hedeflemesi
uygulaması içinde olan ülkelerden hiçbiri Taylor Tipi kurallara bağlı değildir ve bu tür
uygulamalar daha çok kural benzeri (rule like) ya da sınırlandırılmış takdir yetkisi(restricted
discretion) olarak isimlendirilmektedir.
Bernanke ve Mishkin tarafından altı endüstrileşmiş ülkeye yönelik olarak
(Amerika, İngiltere, Kanada, Almanya, Japonya, İsviçre) 1973-1991 dönemi için yaptıkları
çalışmadan elde edilen bilgiler Svensson’u destekler niteliktedir. Bernanke ve Mishkin, altı
ülkede hiçbir merkez bankasının saf bir kurala dayalı politikayı ya da saf bir ihtiyari
politikayı uygulamadığını tespit etmişlerdir. Merkez bankaları daha ziyade orta ve uzun
dönem için kurala bağlı kalmışlar ancak kısa dönemde takdir yetkisini kullanmışlardır yani
karma(hybrid) bir politika izlemişlerdir. Ayrıca politika amaçları olarak da hiçbir merkez
bankası enflasyon ya da üretim gibi tek bir amaca yönelmemiştir. Ekonomik koşullara bağlı
olarak bazen döviz kurları ve faiz oranları da önem verilen değişkenler içerisinde yer
almıştır(Bernanke&Mishkin,1992,s:186).
Taylor Kuralına yönelik bir diğer eleştiri de Japonya örneğinden hareketle
yöneltilmektedir. Japon ekonomisi 1992-1998 döneminde büyük bir resesyon yaşamış ve
faiz oranları sıfır düzeylerine kadar inmiştir. Düşük enflasyon oranlarında ve düşük faiz
oranlarında Taylor Kuralına dayanarak politika üretmek imkansızdır. Çünkü bu durumda
negatif faiz oranları uygulamak gerekecektir. Taylor Kuralı uygulanabilse bile enflasyon
sıfır olduğunda potansiyel milli gelirin nasıl hareket edeceğini kestirmek de oldukça güç
olacaktır(Kuttner&Posen,2004,s:54). Ayrıca kısa vadeli faiz oranları sıfır noktasına
yaklaştığında ekonomide likidite tuzağı oluşmakta ve bu durumda faiz oranları kanalıyla
para politikaları yönetilmeye çalışıldığında etkin sonuçlar elde edilememektedir. Bu durum
Japon ekonomisindeki 1992-1998 resesyonunda yaşanmıştır(Kato&Nishiyama,2005,s:98-
100).

44
5. Enflasyon Hedeflemesi Yaklaşımı ve Taylor Kuralı
1990’lı yıllarda birçok merkez bankası artan enflasyonla baş edebilmek için yeni
politika arayışlarına girdiler. Yeni bir para politikası arayışına girilmesinin nedeni çeşitli
parasal büyüklükler ve milli gelir büyüklüklerine dayalı olarak yürütülen para
politikalarının etkinliklerini yitirmeye başlamalarıdır. Gelir ve faiz oranları arasındaki
istikrarlı ilişkilerin bozulmasından sonra 1970’lerin sonları ve 1980’lerin başlarında reel
M1 talebi terk edilmiş ve başta ABD’de olmak üzere birçok ülkede yeni parasal ara hedef
olarak M2 büyüklüğü seçilmiştir. Ancak 1990’larda M2 ara hedefi de kendinden
beklenenleri veremeyince yeni arayışlara geçilmiştir(Ireland,1998,s:365). Parasal
büyüklüklerin hedeflenmesine dayanan para politikaları büyük oranda para talebinin sabit
ve öngörülebilir olduğu varsayımına dayanıyordu. Ancak para talebinde meydana gelen
oynaklıklar ve para talebini tahmin etmeye yönelik ekonometrik çalışmaların zayıf sonuçlar
vermeleri para talebinin tahmin edilememesine neden olmuştur. Parasal büyüklüklerin
hedeflenmesinin yanında döviz kurunun da çapa olarak uygulandığı ülkeler de vardı ve bu
ülkeler de sabit döviz kuru uygulamalarından vazgeçmeye başladılar. Örneğin Eylül 1992
yılında İtalya ve İngiltere döviz kuru bantlarını terk etmiş, Finlandiya ve İsveç de Avrupa
Para Sistemi içerisinde takip ettikleri döviz kuru politikalarını terk etmeleri yönünde
piyasadan gelen yüksek oranlı baskıya maruz kalmıştır(Prati v.d,1995,s:21). Kanada da bazı
parasal hedefleme politikalarından sonra 1990’larla beraber bu politikadan vazgeçerek
enflasyon hedeflemesi yaklaşımını uygulamaya başlamıştır (Bernanke & Mishkin , 1997 ,
s : 104).
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımı “ekonominin genel değişkenlerinin ve verilerinin
dikkate alınarak belirli bir dönem için kabul edilebilir bir enflasyon oranının belirlenmesi
ve para politikalarının belirlenen bu oranı yakalayacak şekilde yürütülmesidir”
(Oktar,1998,s:28). Enflasyon hedeflemesi genellikle geleceğe dönük tahminlere bağlı
olarak yürütülür. Merkez bankası bir ya da daha fazla zaman dilimi için hedef enflasyona
ilişkin resmi rakamları ilan eder ve bu hedefin yakalanabilmesi için politika uygulamalarına
girişir. Bu politikanın yürütülmesinde halkın bilgilendirilmesi ve merkez bankacılarının
hesap verebilir olmaları önemlidir. Ayrıca merkez bankalarının bağımsızlıklarını özellikle
de araç bağımsızlığını elde etmiş olmaları yürütülen politikaların başarılı olmasında kilit
öneme sahiptir(Bernanke&Mishkin,1997,s:97).
Enflasyon hedeflemesi uygulandığında para arzı, döviz kuru gibi değişkenlere ait
belirli değerlerin sabitlenmesi gerekmemektedir. Ancak bunlar hedeflenen enflasyonun
yakalanmasında katkıları olacaksa kullanılabilirler fakat kullanılmaları zorunlu
değildir(Bernanke&Woodford,1997,s:653).
Eğer enflasyon hedeflemesi yaklaşımını benimseyen bir merkez bankası basit araç
kuralı olan Taylor Kuralını uygularsa tepki fonksiyonunda sadece enflasyondaki sapma ile
çıktıdaki sapma yer alacaktır. Merkez bankasının faiz oranlarına yönelik vereceği tepki,
enflasyondaki ya da çıktıdaki sapmalardan hangisini daha fazla önemsediğine bağlı olarak
belirlenecektir. Aşağıdaki şekil bu durumu göstermektedir.

45
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

P1 AD1 AD2

P*

Y1 Y2 Y0 Milli Gelir
Şekilde Yo gelir düzeyi denge gelir düzeyidir. P* hedeflenen enflasyon oranıdır.
Negatif eğimli çizilen talep eğrileri merkez bankasının vereceği tepkilere bağlı olarak
çizilen talep eğrileridir. Eğer merkez bankası fiyat istikrarını daha fazla önemsiyorsa o
zaman daha yatık olan talep eğrisi AD1 geçerli olacaktır. Bu durumda enflasyon hedeften
saparsa merkez bankası faiz oranlarını oldukça yüksek miktarda artıracaktır ve gelir düzeyi
Y0’dan Y1’e düşecektir. Eğer merkez bankası çıktıdaki sapmaya daha fazla önem veriyorsa
AD2 geçerli olacaktır ve enflasyonda sapma meydana geldiğinde merkez bankası faiz
oranlarını ilk durumdaki kadar değil daha az artıracak ve çıktının çok fazla azalmasına izin
vermeyecektir ve gelir Y0’dan Y2 düzeyine düşecektir(Sloman,2004,s:301).
Yukarıdaki şekil, enflasyon hedeflemesini uygulayan bir merkez bankasının
Taylor Kuralı’nı takip ederse üretimde ve enflasyondaki sapmalara vereceği tepkileri
gösterir. Ancak enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankaları Taylor Kuralına uymak
zorunda değildir ve teorik olarak enflasyon hedeflemesi yaklaşımı Taylor Kuralı’nın da
içinde yer aldığı kurala dayalı politika değildir.
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımı Taylor Kuralından farklı bir uygulamadır.
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımı kurala dayalı politikalar takdire dayalı politikalar
ayırımında kurala dayalı politikalara daha yakın gibi görünmektedir. Ancak enflasyon
hedeflemesi yaklaşımı ne tam olarak kurala dayalı bir politikadır ne de takdire dayalı bir
politikadır. İkisinin arasında yer alır ve kural benzeri(rule like) ya da sınırlandırılmış takdir
yetkisi(restricted discretion) olarak isimlendirilir. Kurala dayalı bazı yönleri vardır çünkü
merkez bankalarının uzun dönemde istenmeyen sonuçlara yol açabilecek politikalarla
sistematik olarak ilgilenmeleri yasaklanmıştır. Takdir yetkisine dayalı yönleri de vardır
çünkü merkez bankalarının belirli koşullar altında takdir yetkilerini kullanmalarına izin
verilmektedir. Örneğin öngörülemeyen gelişmeler olduğunda ya da ekonomi arz ya da talep
şokuna maruz kaldığında merkez bankaları bir takım takdire dayalı politikaları uygulamaya
koyabilirler (Bernanke&Mishkin,1997,s:104-105). Bu özelliklerinden dolayı enflasyon
hedeflemesi yaklaşımı kurala dayalı katı bir politika olarak yorumlanamaz. Enflasyon
hedeflemesi daha ziyade bir politika rehberidir yani yürütülecek politika hakkında nasıl
düşünüleceğini gösteren bir rehberdir. Politikayla ilgili tüm zorlukların üstesinden
gelinmesini sağlayacak bir sihirli kutu ya da sorunlara yönelik otomatik cevap veren bir
mekanizma değildir(Wang,2005,s:3).

46
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımında da tepki fonksiyonları bulunmaktadır. Burada
da merkez bankası gelecekteki dönemler için faiz oranlarını belirler ve ilan eder. Örneğin
İngiltere merkez bankasının tepki fonksiyonu şu şekildedir(Sloman,2004,s:303):

. e
İt  a( P t j  P* ) + bXt

. e
Burada P t j ; hedeflenen(tahmin edilen) enflasyon oranını, P* fiili enflasyon

. e
oranını, (P t j  P* ) ; enflasyonda meydana gelen sapmayı, a katsayısı enflasyonda
meydana gelen sapmaya verilen ağırlığı ifade etmektedir. Xt; merkez bankasının kısa vadeli
faiz oranlarını hesaplarken enflasyon dışında göz önünde bulundurduğu diğer tüm
değişkenleri, b katsayısı bu değişkenlere verilen ağırlığı ve İt; cari dönem için merkez
bankasının belirlediği reel faiz oranını, ifade etmektedir.
Burada Xt içerisinde merkez bankasının ekonomi hakkındaki, aktarma
mekanizmaları hakkındaki bilgisi, döviz kurları ve üretimde meydana gelen sapmalar gibi
değişkenler yer alabilir. Ayrıca merkez bankasının sahip olduğu bilginin yanında çeşitli
değerlendirmeleri de (judgment) Xt içerisinde yer almaktadır. Yani merkez bankası ilan
edeceği faiz oranlarını hesaplarken gerek gördüğünde döviz kurları ve üretimdeki sapmaları
da b katsayısına bağlı olarak eşitliğe dahil edebilir. Bu durum enflasyon hedeflemesindeki
tepki fonksiyonu ile Taylor Kuralı’nın önerdiği tepki fonksiyonu arasındaki temel
farklılıktır.
Yukarıdaki tepki fonksiyonundaki değerler büyük ölçüde tahmine dayanmaktadır
ve tahminlerin doğru çıkması politikanın başarı şansının belirlenmesinde son derece
önemlidir. Cari enflasyon ve üretim büyüklükleri nasıl hane halklarının, firmaların ve para
otoritelerinin geçmişte verdikleri kararların sonuçlarını yansıtmakta ise içinde bulunulan
dönemde faize ilişkin olarak alınan kararlar da ekonomiyi belli bir gecikmeyle
etkileyecektir. Dolayısıyla öngörülerin doğru olması para politikasının yürütülmesinde
önemli bir hale gelmektedir(Svennson,2003,s:32).
6. Türkiye Ekonomisinde 1980 Sonrası Dönemde Para Politikası
Uygulamaları
1980’li yıllar tüm dünyada liberal rüzgarların estiği yıllardır. Bir taraftan
teknolojide meydana gelen gelişmeler diğer taraftan finansal piyasalardaki deregülasyon
faaliyetleri uluslararası finansal hareketlerin önündeki engellerin önemli ölçüde
kaldırılmasına neden olmuştur. Finansal piyasalarda gözlemlenen liberalleşme
hareketlerine, gelişmiş ülkeler temelde dış ticaret ve bütçe açıklarının finansmanı için,
gelişmekte olan ülkeler de büyüme ve kalkınmanın finansmanı için destek
vermişlerdir(Oksay,2000,s:1). Ülkelerin finansal serbesti ortamına geçmeleri ile birlikte
makro ekonomik istikrarın sağlanacağı, kaynakların daha etkin kullanımının gerçekleşeceği
ve tasarrufların artarak kalkınma hızının yükseleceği akademik çevrelerde de kabul gören
görüşler olmuştur(Önder v.d,1993,s:73).

47
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

1980’li yıllarda birçok ülkede geçerli olan liberal ekonomi anlayışı Türkiye
ekonomisinde de etkisini göstermiş ve Türkiye bu etkiyle birlikte gerekli yapısal
değişikliklere başlamıştır. Bu çerçeve içinde Türkiye ekonomisinde 1980-1990 dönemi
merkez bankacılığı ve para politikaları açısından bir nevi alt yapı dönemi olarak
düşünülebilir. Çünkü hem para politikaları hem de merkez bankacılığının liberal ekonomi
anlayışına uygun olacak şekilde düzenlemesi amacıyla birçok yapısal ve kurumsal
düzenlemeye gidilmiştir.
24 Ocak Kararları ile uygulamaya geçirilen liberal politikaların üç aşamada
tamamlanması öngörülmüştür. Birinci aşamada ticaretin serbestleştirilmesi, ikinci aşamada
yurt içindeki mali piyasaların serbestleştirilmesi ve üçüncü aşamada da sermaye
hareketlerinin serbestleştirilmesi yer almaktadır(Ersel,1998,s:117). Bu aşamaların
gerçekleştirilmesi ve mali sistemin sağlıklı bir yapıya kavuşturulabilmesi için iki ana hedef
seçilmiştir. Bunlar; a-faiz oranları üzerindeki kontrollerin kaldırılmasıyla ve yeni finansal
araçların tesis edilmesiyle bankacılık kesimindeki rekabeti artırmak; b-bankacılık kesimi ile
birlikte sermaye piyasalarının da gelişiminin sağlanması için hisse senedi ve tahvil
piyasalarının gelişimini sağlamaktır(Sancak,2002,s:5). Bu amaçlara ulaşılması için döviz
kuru politikalarında değişikliklere gidilmiş ve döviz kontrolleri kaldırılmıştır. 1984 yılında
30 sayılı kararla döviz kuru rejimi liberalleştirilmiş 1989 yılında çıkarılan 32 sayılı kararla
da tam konvertibiliteye geçilmiştir. Ayrıca bankaların kredi ve mevduatlara uygulayacakları
faizlerin bankalar tarafından belirlemelerine izin verilmiştir(T.C.M.B,Mayıs 2002,s:10).
1980’li yılların ikinci yarısında Bankalararası Para Piyasası kurulmuş ve rezerv sıkıntısı
içindeki bankaların rezerv fazlalığı olan bankalardan borçlanabilmesi sağlanmıştır. Bu
piyasanın kurulması bankaların, reel piyasadan gelen kredi taleplerine cevap verirken
merkez bankası kaynaklarına daha az başvurmasını sağlamıştır(Gür,2003,s:52). Ayrıca
merkez bankası bankalararası para piyasası aracılığıyla parasal gelişmeleri daha yakından
takip edebilme fırsatını elde etmiştir(Kesriyeli,1997,s:12).
Sermaye piyasalarına yönelik olarak da düzenlemelere gidilmiştir. 1981 yılında
Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılmış ve 1982 yılında da Sermaye Piyasası Kurulu(SPK)
oluşturulmuştur. 1985 yılında bütçe açıklarının kapatılması amacıyla ilk kez devlet tahvili
ve hazine bonosu çıkarılmaya başlanmıştır. Böylece merkez bankası bilançosunun bütçe
açıklarından olumsuz yönde etkilenmesinin boyutları azalmaya başlamıştır(T.C.M.B,Mayıs
2002,s:13-14). Devlet tahvili ve hazine bonosunun piyasada satılmaya başlaması ile birlikte
merkez bankasının hazineyi direkt olarak fonlama zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Bu
düzenlemeyle hazinenin merkez bankasına olan bağımlılığı azaldığı gibi merkez bankası da
para politikalarını yürütmede daha bağımsız bir konum elde etmiştir. Bir diğer önemli
gelişme de merkez bankasının para politikasını yürütme şekliyle ilgilidir. Merkez bankası
piyasadaki likiditeyi kontrol etmek için kamu ve özel sektörünün portföy büyüklüklerini
etkilerken kullandığı seçici kredi kontrolleri gibi para politikası araçlarını kullanmaktan
vazgeçerek piyasadaki para miktarını bankaların rezervlerini kontrol ederek ayarlamaya
başlamıştır(Bayazıtoğlu v.d,1991,s:8). 1985 yılında İMKB’nin kuruluşunun ardından 1988
yılında Döviz ve Efektif Piyasaları kurulmuş, 1987 yılında M.B açık piyasa işlemlerine
başlamıştır. M.B., açık piyasa işlemleriyle bir taraftan yeni bir para politikası aracına
kavuşmuş diğer taraftan da devlet tahvilleri için ikincil bir piyasa oluşturulmuştur. İkincil
piyasanın oluşturulması ile birlikte iç borçlanma politikasının daha rahat
uygulanabilmesinin de önü açılmış olmaktadır. Kurulan yeni piyasalar ve oluşturulan yeni

48
para politikası araçlarıyla merkez bankası geleneksel olarak takip ettiği bir takım
uygulamalardan vazgeçmiş ve günün gelişen koşullarına ayak uydurmaya
çalışmıştır(Gür,2003,s:52-53). Örneğin 1989 yılında seçici kredi politikası uygulamadan
kaldırılmış onun yerine kısa vadeli şirket senetleri karşılığında iskonto penceresi politikası
benimsenmiştir(Bayazıtoğlu v.d,1991,s:9).
1980’li yıllarda para ve sermaye piyasalarındaki kurumsal ve yapısal
düzenlemelerin ardından 1990’lı yıllarda para programları uygulanmaya başlamıştır. Para
programı “belirlenen para politikası doğrultusunda merkez bankalarının nihai hedefe
ulaşmakta izleyecekleri yolu biçimlendiren bir programdır” şeklinde
tanımlanmaktadır(T.C.M.B,1997,s:62). Para programları ara hedef olarak parasal
büyüklüklerin seçildiği programlardır. Amaç parasal büyüklüklerin kontrolü ile nihai
hedeflere ulaşmaktır. Bu programlarla birlikte merkez bankası, bilanço büyüklüğü için bir
hedef tayin etmiş ve bu hedef doğrultusunda parasal büyüklükleri kontrol edeceğini
duyurmuştur(Önder,2005,s:177). Merkez bankasının bilançosu için tayin ettiği hedefler,
toplam bilanço büyüklüğü, toplam yurt içi yükümlülükler, toplam yurt içi varlıklar ve
merkez bankası parasıdır. Merkez bankası parasını da bankanın TL yükümlülükleri olarak
tanımlamıştır(Bayazıtoğlu v.d,1991,s:10). 1992 yılında yeni bir para programı ilan
edilmişse de hem Körfez Savaşı hem de hükümetin kamu kesiminin artan borç yükünden
dolayı merkez bankası kaynaklarını önemli derecede kullanmaya başlaması T.C.M.B’nin
araç bağımsızlığını olumsuz yönde etkilemiş ve 1992 para programı
uygulanamamıştır(Karluk,2002,s:454). 1996 ve 1997 yıllarında da genel nitelikleri önceki
yıllardaki gibi olan para programları uygulanmaya devam etmiştir. Ancak bütçe disiplininin
sağlanamaması, enflasyonla mücadelede yeterli kararlılığın oluşmamış olması para
programlarının sadece mali piyasalarda istikrarın sağlanmasına yönelik olması sonucunu
doğurmuştur(T.C.M.B,1997,s:17). Merkez bankası 1998 yılında yeni bir para programı ilan
etmiştir. Program, enflasyonun temel nedeni olarak bütçe açıklarını görmüş ve enflasyonun
düşürülmesinde mali disiplinin mutlaka sağlanması gerektiği belirtmiştir. Ayrıca
programda, bütçe açıklarının finansmanından dolayı para arzının giderek içselleştiği ve bu
durumun para arzının kontrolünün giderek zorlaştırdığı ileri sürülmüştür. Para arzı artışının
kontrol edilmesi için net iç varlıklar kaleminin kontrol edilmesi ve dış varlıklardaki artış
karşılığında piyasaya para sürülmesi öngörülmektedir. Bu amaç için de kısa vadeli faiz
oranının etkin kullanılmasının sağlanması amaçlanmıştır(Erçel,1998).
Türkiye’de parasal hedeflemenin giderek zorlaşması ile birlikte 1999 yılının
sonlarında döviz kuru hedeflemesine geçilmiş ve yeni bir program ilan edilmiştir. Yeni
program döviz kuru politikasıdır ve kurala dayalı bir politikadır. Programda döviz
kurlarının 1$+0.77 Euro üzerinden belirleneceğini ilan edilmiş ve kamu maliyesinde
disiplinin şart olduğunun altı çizilmiştir. Döviz kurunun önceden belirlenmesinin nedeni
hem iktisadi ajanların geleceği daha rahat görebilmelerini sağlamak hem de döviz kurundan
kaynaklanan istikrarsızlığın faizler üzerindeki baskısını azaltmaktır(Erçel,1999). Ancak
Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri döviz kuru hedefine dayanan bu programının
uygulanma şansını ortadan kaldırmıştır.
Hem parasal büyüklüklerin hedeflenmesi hem de döviz kuru hedeflemesi merkez
bankasının bu büyüklükler üzerindeki kontrolünün zayıflamasından dolayı uygulanamaz
olmuştur. Çünkü 1990’lı yıllardan sonra özellikle mali piyasalarda meydana gelen
gelişmeler parasal büyüklüklerin ve döviz kurlarının ara hedef olarak seçilmesini

49
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

zorlaştırmıştır ve ayrıca ara hedeflerle nihai hedefler arasındaki ilişkiyi zayıflatmıştır.


Merkez bankasının parasal büyüklükler ve döviz kuru üzerindeki etkinliğini azaltan
gelişmeler sadece sermaye hareketleri üzerindeki kontrollerin kaldırılması gibi
liberalleştirme politikaları da değildir. Teknolojideki gelişmeler de bu tür politikaların
etkinliğini azaltmıştır. Teknolojik gelişmeler mali inovasyonları hızlandırmıştır. İnovasyon
tanım olarak yeni bir ürünün piyasaya girmesi ya da var olan ürünün yeni bir tarz içerisinde
piyasaya sunulması olarak tanımlanabilir. Finansal inovasyon ise yeni mali araçların
piyasalara girmesi ya da var olanların yeni bir tarz içerisinde sunulmasıdır. Finansal
inovasyon ayrıca yeni araçların yanı sıra mali piyasalardaki kurumların ve bizzat
piyasaların değişimini de içermektedir. Finansal inovasyon sonucunda piyasaya yeni araçlar
girdiğinde bir taraftan parasal toplamların bileşimi ve değerleri değişirken diğer taraftan
borç ve kredi anlaşmalarının vadesi ve koşulları değişmektedir(Koğar,1995,s:358).
Bankamatiklerde ve bankamatik kartlarında meydana gelen artışlar, kredi kartlarının
sayısındaki artışlar, internet bankacılığındaki gelişmeler, menkul kıymetleştirme ve mali
piyasaların uluslararası bir nitelik kazanması teknolojideki gelişmelerin mali piyasalar
üzerindeki etkilerinden bir kaçına örnek olarak verilebilir(Kaplan,1999,s:6). Bu tür
gelişmeler merkez bankasının para politikasını yürütmesinde engelleyici olabilmektedir.
Çünkü piyasaya çıkan yeni araçlar, önceden var olduğu bilinen istikrarlı bir takım değerleri
bozabilmektedir. Örneğin banka kartlarında meydana gelen artış para talebini düşürmekte
veya M1 ya da M2 gibi büyüklüklerin değerlerini etkilemektedir. Bu gelişmeler para
politikalarının etkinliğini azaltan gelişmelerdir(Ersel,1998,s:11).
Bu gelişmeler birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de uygulanan parasal
büyüklüklerin ve döviz kurlarının hedeflenmesi şeklindeki sıkı kurala dayalı politikaların
terk edilmesine neden olmuştur. Yeni para politikası stratejisi enflasyon hedeflemesi
yaklaşımıdır. Bu stratejinin uygulanmasına Türkiye’de Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı
ile birlikte başlanmıştır. Ancak tam geçiş 2006 yılıdır. 2002-2005 arası bir geçiş dönemidir
ve bu dönemde merkez bankasının bu yeni politikayı uygulayabilmesi için gerekli kurumsal
düzenlemeler yapılmıştır. Bu çerçevede merkez bankasının araç bağımsızlığına
kavuşturulması ve şeffaflığın artırılarak merkez bankasının da hesap verebilir bir konuma
getirilmesi amaçlanmıştır(T.C.M.B,2005,s:1-4). 25/04/2001 tarihinde 4651 sayılı yeni bir
Merkez Bankası Kanunu çıkarılmış ve 1211 Sayılı Kanun’da değişiklikler yapılmıştır.
Kanunda yapılan değişikliklerle birlikte merkez bankasının hazineye ve diğer kamu
kurumlarına kredi vermesi yasaklanmış ve merkez bankasının ilk amacının fiyat istikrarını
sağlamak olduğu duyurulmuştur. Yeni dönemde M.B. şeffaf bir hale getirilerek hesap
verebilir bir konuma getirilmiştir. Bunların yanı sıra Para Politikası Kurulu oluşturulmuş ve
kurula hükümetle birlikte enflasyon hedefini belirleme görevi verilmiştir. Bu gelişme ile
birlikte para arzı kamuya verilen merkez bankası kredileri aracılığı ile artık
artmayacaktır(Gür,2003,s:65). Kurun nominal çapa olarak kullanılmasından vazgeçilerek
dalgalı kur rejimine geçildiği için yurt içindeki para arzı artışları artık sadece net dış
varlıklara bağlı olarak belirlenmeyecektir. Ancak enflasyonla mücadele amacıyla ve IMF
ile yapılan anlaşmalar gereği Net İç Varlıklar(NİV) için tavan ve Net Uluslararası
Rezerv(NUR) değişimi için de bir taban belirlenmesi kararlaştırılmış ve bunlar performans
kriterleri olarak geçiş dönemi için (2002-2005) belirlenmiştir(T.C.M.B,2001,s:3-4). Yani


Geçiş dönemi için hangi kurumsal ve kanuni düzenlemelerin yapıldığına dair bilgiler için
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/eko_program/program.pdf adresine bakılabilir.

50
merkez bankası, kısa vadeli faiz oranlarını faaliyet hedefi, enflasyon oranlarını da ara hedef
olarak belirlemiş, bunlara destek olması amacıyla da bir takım performans kriterleri
oluşturmuştur. Ancak 2006 yılında açık enflasyon hedefine geçilmesiyle birlikte
performans kriteri olması açısından net uluslararası rezervler için taban belirlenmesine
devam edilmiş, net iç varlıklar için ve parasal taban için gösterge niteliğindeki performans
kriterinin belirlenmesi işlemine son verilmiştir. Onun yerine enflasyon gözden geçirme
kriterleri getirilmiştir(T.C.M.B,2005,s:11). Ayrıca 2002 yılından itibaren T.C.M.B. hem
bankacılık kesimini güçlendirmek hem de enflasyon hedefine geçişin alt yapısını
oluşturmak amacıyla 2 Aralık 2002 yılında bankalararası piyasadaki ve döviz ve efektif
piyasalarındaki aracılık faaliyetlerine son vermiştir. Bankalar Birliği, T.C.M.B.’nin de
desteğiyle Ağustos 2002 yılından itibaren (TRLIBOR) olarak adlandırılan Türk Lirası
Referans Faiz Oranı’nı ilan etmeye başlamıştır. TRLIBOR aracılığıyla mali piyasalarda
kredi ve döviz fiyatları da dahil olmak üzere bir çok mali aracın fiyatlandırılmasına
çalışılmıştır. Yine 2 Eylül 2002 tarihinde Piyasa Yapıcılığı sistemine geçilmiştir.
Sistemdeki bankaların desteklenmesi amacıyla A.P.İ. yoluyla bu bankalara likidite imkanı
sağlanmıştır. M.B.’nın 2002 yılında yapmış olduğu bu düzenlemeler bankanın operasyonel
yapısında değişikliklere yol açmıştır (T.C.M.B,2002, s:77).
7. Sonuç
Türkiye’de uygulanan para politikalarına bakıldığında uluslararası gelişmelerin
gecikmeli de olsa takip edildiği görülmektedir. 1980 sonrası dönemde uygulanan para
politikalarının temelde kurala dayalı olduğu ancak merkez bankasının bağımsız olmaması
ve artan bütçe açıklarından dolayı kurallara bağlı kalınamadığı görülmektedir. Özellikle
1990-2000 döneminde yürütülen para programlarının başarısız olmasının temel nedeni
kamunun merkez bankası kaynaklarına aşırı derecede başvurması, merkez bankasının
özellikle araç bağımsızlığının olmaması ve enflasyonun düşürülmesi için gerekli iradenin
tam olarak sağlanamamış olmasıdır. Bundan dolayı 2001 yılından sonra merkez bankası ile
hazine arasında finansmana dayalı ilişkilerin kaldırılması için gerekli düzenlemeler
gerçekleştirilmiş ve enflasyon hedeflemesi yaklaşımına geçişin hazırlıkları yapılmıştır.
2006 yılında ise enflasyon hedeflemesi yaklaşımına tam geçiş olmuştur.
T.C.M.B’nin 2006 yılında açık olarak uygulamaya başladığı enflasyon
hedeflemesi yaklaşımı tam olarak kurala dayalı bir politika değildir. Dolayısıyla kurala
dayalı politikalar için önerilen Taylor Kuralı’nın Türkiye’de para politikası uygulamaları
için kullanışlı olmayacağı söylenebilir. Bu çerçevede Svensson tarafından Taylor Kuralı
için ileri sürülen eleştirilerin önemsenmesi gerekmektedir. Türkiye ekonomisinde para
politikasının bir kurala dayalı olarak yürütülmesi birçok olumsuzluğa yol açabilir. Çünkü
Türkiye ekonomisi dinamik bir yapıya sahiptir ve mali piyasaları gelişmekte olmasına
rağmen yeterli derinliğe henüz ulaşamamıştır. Döviz kuru hala önemlidir ve merkez
bankasının oluşturacağı tepki fonksiyonu içerisinde döviz kurunun da yer alması
gerekmektedir. Döviz kurunun tepki fonksiyonu içerisine alınması faiz ve döviz kuru için
aynı anda belirli değerlerin sabitlenerek ilan edilmesi anlamında değildir . Ancak döviz
kurundaki gelişmelerin de önemsenmesi anlamındadır. Çünkü Türkiye’de yerleşiklerin


Döviz kurunun serbest olduğu bir ortamda merkez bankası hem döviz kurunu hem de faiz oranlarını
aynı anda kontrol edemez. Bu durum literatürde Trilemma olarak bilinmektedir.

51
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

önemli bir kısmının döviz tevdiat hesapları hala yüksektir ve dış ticaret açığı da risk
yaratabilecek düzeydedir. Ayrıca Türkiye ekonomisi bulunduğu coğrafya itibariyle de
ekonomiyi hızlı bir şekilde etkileyebilecek çeşitli risklere maruzdur ve bu risklerin de para
otoriteleri tarafından göz önünde bulundurulması gerekir. Bu tür riskleri Taylor tipi tepki
fonksiyonları içinde göstermek mümkün değildir. Ancak İngiltere örneğindeki tepki
fonksiyonunda olduğu gibi bu tür riskler tepki fonksiyonu içerisinde yer alan Xt içerisinde
gösterilebilir. Yani Türkiye’nin özel durumundan dolayı para politikalarının Taylor tipi
politikalara bağlı olarak yürütülmesi uygun olmayacaktır. Bu koşullar altında enflasyon
hedeflemesi uygulamasında geçerli olacak tepki fonksiyonunun katı değil esnek olması
gerekir. Tepki fonksiyonunun esnek olması daha rasyoneldir ve uygulanan para
politikasının kredibilitesi daha yüksek olacaktır. Aslında T.C.M.B, 2005 yılında enflasyon
hedeflemesine ilişkin yaptığı duyuruda öngörülemeyen şoklar olduğunda bu tür şoklara
cevap verileceği ve bunun için likidite stratejisinde ve belirlenen faiz aralıklarında
değişikliğe gidebileceğini bildirerek (T.C.M.B,2005,s:26) katı bir kural takibinde
bulunmayacağının işaretlerini vermiş olmaktadır. Ayrıca yine merkez bankası her ülke için
geçerli tek bir modelin geçerli olmayacağını ve bu nedenden dolayı Türkiye’ye özgü bir
modelin geliştirilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Merkez bankasının yapmış olduğu
duyurular ve yukarıda teorik olarak ortaya konan düşüncelerden hareketle Türkiye’de basit
Taylor Kuralı’nın öngördüğü şekilde faiz hesapları yapılmasının da doğru olmadığı
söylenebilir.

52
KAYNAKÇA
Bayazıtoğlu Yavuz, Hasan Ersel, Emin Öztürk, “Financial Markets Reforms in
Turkey Between 1980-1990”, TCMB Tartışma Tebliğleri, Tebliğ No: 9102, Mayıs 1991.
Bernanke Ben & Frederic Mishkin, “Central Bank Behaviour and the Strategy
of Monetary Policy: Observation From Six Industrialized Countries”, NBER
Macroeconomics Annual, Vol:7, 1992.
Bernanke Ben & Frederic Mishkin, “Inflation Targeting: A New Framework
for Monetary Policy?”, Journal of Economic Perspectives, Vol:11, No:2, 1997.
Bernanke Ben & Michael Woodford, “Inflation Forecasts and Monetary
Policy”, Journal of Money, Credit and Banking, Vol:29, No:4, 1997.
Englander A. Steven, “Optimal Monetary Policy Design: Rules Versus
Discretion Again”, Federal Reserve Bank of New York Quarterly Review; Winter 1991;
Vol:15, No:3,4, Winter 1991.
Erçel Gazi, 1999 Yılı Para Politikası Uygulaması, T.C.M.B, 08/01/1998,
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog/p98matb.html (13/12/2006).
Erçel Gazi, 2000 Yılı Enflasyonu Düşürme Programı: Kur Ve Para Politikası
Uygulaması, T.C.M.B., 9 Aralık 1999,
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/paraprog2/baskanmat5y.html (13/12/2006).
Ersel Hasan, “1980 Sonrası Serbestleşme Deneyimi”, Bilanço 1923-1998:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 Yılına Toplu Bakış” Uluslararası Kongresi, Cilt:2-Ekonomi-
Toplum-Çevre, 1998.
Evans Charles L., “Real Time Taylor Rules and The Federal Funds Futures
Market”, Federal Reserve Bank of Chicago, Economic Perspectives, Vol:2, No:3, 3rd
Quarter, 1998, http://www.chicagofed.org (12/01/2007).
Gür Ekin Toksöz, Kredi Kanalının Etkin Çalışması ve Türkiye Uygulaması,
Uzmanlık Yeterlilik Tezi, T.C.M.B. Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü,
Ankara, Eylül 2003.
Granik Anton, Essays in Monetary Policy and Banking, Columbia University,
2003.
Greenspan Alan, “Rules versus Discretionary Monetary Policy”, At the 15th
Anniversary Conference of the Center for Economic Policy Research at Stanford
University, Stanford, California, September 5, 1997. http://www.federalreserve.gov
(20/02/2007).
Ireland Peter N., “Alternative Nominal Anchors”, Canadian Journal of
Economics, Vol:31, No:2, 1998.
Kaplan Cafer, “Finansal Yenilikler ve Piyasalar Üzerindeki Etkileri: Türkiye
Örneği”, T.C.M.B. Tartışma Tebliği No: 9910, Nisan 1999.

53
Doç. Dr. Gülsüm AKALIN* Arş. Gör. Erkan TOKUCU

Karluk Rıdvan, Türkiye Ekonomisi, 7. Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul, 2002.


Kato Ryo & Shin-Ichi Nishiyama, “Optimal Monetary Policy When Interest
Rates are Bounded at Zero”, Journal of Economic Dynamics&Control, Vol:29, 2005.
Kesriyeli Mehtap, “1980’li Yıllardan Günümüze Para Politikası Gelişmeleri”,
TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü, Yayın No:97/4, 1997.
Koğar Çiğdem İzgi, “Financial Innovations and Monetary Control”, T.C.M.B
Discussion Paper No:9515, Mayıs 1995.
Kuttner Kenneth N., Adam S. Posen, “The Difficulty of Discerning What’s too
Tight: Taylor Rules and Japanese Monetary Policy”, North American Journal of
Economics and Finance, Vol:15, 2004.
Lear William Van, “A Review of The Rules Versus Discretion Debate in
Monetary Policy”, Eastern Economic Journal, Vol:26, No:1, Winter 2000.
Oksay Suna, “Finansal Piyasalarda Yeni Yasal Düzenlemeler İhtiyacı ve Türk
Finans Sistemi”, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Öneri Dergisi, Yıl:6,
Cilt:3, Sayı:14, Haziran 2000.
Oktar Suat, Enflasyon Hedeflemesi, Bilim Teknik Yayınevi, Birinci Baskı,
İstanbul 1998.
Orphanides Athanasios, “Activist Stabilization Policy and Inflation: The Taylor
Rule in the 1970s”, February 2000, http://www.federalreserve.gov, (20/03/2007).
Önder İzzettin, Oktar Türel, Nazım Ekinci& Cem Somel, Türkiye’de Kamu
Maliyesi Finansal Yapı ve Politikalar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul,1993.
Önder Timur, Para Politikası: Araçları, Amaçları ve Türkiye Uygulaması,
T.C.M.B. Piyasalar Genel Müdürlüğü, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Mayıs 2005.
Prati Alessandro, D. Lane Timothy & Mark Griffiths, “Can Inflation Targets
Help Make Monetary Policy Credible? Finance and Development, Vol:32, No:4, 1995.
Razzak W. A, “Is The Taylor Rule Really Different From The McCallum
Rule?”, Contemporary Economic Policy, Vol:21, No:4, October 2003.
Sancak Cemile, “Financial Liberalization and Real Investment: Evidence
From Turkish Firms”, IMF Working Paper No:02/100, June 2002.
Sloman John, İktisat(Makro), Çeviren: Ahmet Çakmak, Bilim Teknik Yayınevi,
2004.
Svensson Lars E.O., “What is Wrong With Taylor Rules? Using Judgment in
Monetary Policy Through Targeting Rules”, First Draft : May 1999, Version 3.1.:
January 2003, Journal of Economic Literature, Vol:41, No:2, June 2003
Svensson Lars E.O., “Targeting Rules Versus Instrument Rules for Monetary
Policy: Whats is Wrong With McCallum and Nelson? NBER Working Paper
No:140747, September 2004, http://www.nber.org/papers/w10747 (13/02/2007).
T.C.M.B., 1997 ve 2002 Yıllık Raporları, http://www.tcmb.gov.tr

54
T.C.M.B., 2001 Para Politikası Raporu, 2001, http://www.tcmb.gov.tr
T.C.M.B, Küreselleşmenin Türkiye Ekonomisine Etkileri, Mayıs 2002.
http://www.tcmb.gov.tr
T.C.M.B, Enflasyon Hedeflemesi Rejiminin Genel Çerçevesi ve 2006 Yılında Para ve
Kur Politikası, Aralık 2005. http://www.tcmb.gov.tr
Taylor John B. “Applying Academic Research On Monetary Policy Rules:An Exercise
In Translational Economics”, Macro, Money, and Finance Research Group Conference,
Durham University, Durham England, September 12, 1997, bu makale 1998 yılında bu
linke alınmıştır: http://www.stanford.edu/~johntayl/Papers/durham.pdf (20/02/2007).
Taylor John B., “Discretion versus Policy Rules in Practice”, Carnegie-Rochester
Conference Series on Public Policy, Vol:39, 1993.
Walsh Carl E, “Optimal Contracts for Central Bankers”, The American Economic
Review, Vol:85, No:1, March 1995.
Wang Jennifer, “Inflation Targeting”, Region Focus, Vol:9, No:1, Winter 2005.

55
Para Politikası
Dr. Aylin Abuk Duygulu
7. Hafta
(30 Nisan 2021)
1.Para Politikası Amacı Olarak ÖB Dengesi
• Para politikası amacı olarak ÖB Dengesi’nin anlamı, uygun ödemeler
bilançosu pozisyonu ve döviz kuru istikrarıdır.
• Dolayısıyla döviz kuru, döviz kuru değişmeleri ve döviz kurunun
aşırı/eksik/gerçekçi bir kur düzeyini gösterip göstermediği para
politikasının ilgi alanındadır ve döviz kuru para politikası açısından
önemli bir bilgi kaynağıdır.

2
Temel Kavramlar
• Ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki fiyatına kur
denir.
• Bir birim ulusal paranın yabancı para cinsinden fiyatı
serten kur (dolaylı kotasyon) olarak tanımlanırken, bir
birim yabancı paranın ulusal para cinsinden fiyatı
enserten (direkt kotasyon) olarak tanımlanmaktadır.
• Enserten kur 1$=6 TL iken serten kur 1 TL= 0,1666
$’dır.
• Ülkemizde enserten kur tanımı kullanılmaktadır.
Enserten kurun değeri artarken diğer bir deyişle
dövizin ulusal para karşısındaki değeri artarken serten
kurun değeri düşecektir (Acar Balaylar, 2019:325).

3
• Ulusal paranın yabancı paralar karşısında değerinin
düşmesi (artması) durumu sabit kur rejiminde
devalüasyon (revalüasyon), esnek kur rejiminde ise
depresiasyon (apresiasyon) olarak tanımlanır.
• Sabit kur rejiminde devalüasyon / revalüasyon resmi
otoriteler tarafından gerçekleştirilirken, esnek kur
rejiminde depresiasyon/ apresiasyon piyasada döviz
arz ve talep koşullarının değişmesi ile gerçekleşir.

4
• Ulusal paranın yabancı paralar karşısında değerinin
düşmesi durumunda değer kayıp oranı hesaplanırken
serten kur kullanılmalıdır. Örneğin döviz piyasalarında
yılın başında başında 1$=4 TL iken yılın sonunda 1$=6
TL oluşmuşsa, bu durumda TL’nın ABD doları
karşısındaki değer kaybı;
[(1/6)-(1/4)]/( 1/4)= - 0,33 olacaktır yani
devalüasyon/depresiasyon oranı yüzde 33’tür.

5
• Eğer hesaplamayı enserten kur üzerinden yaparsak bu
durumda ABD doların TL karşısında hangi oranda
değer kazandığını buluruz;
[(6 - 4)] / 4= + 0,5 yani yüzde 50’dir.
Burada yüzde 50, doların TL karşısındaki
revalüasyon/apresiasyon (değer kazanım)
oranıdır.

6
• Döviz kurları ile ilgili bilinmesi gereken diğer bir
kavram ise nominal ve reel efektif kurdur. Reel kur
indeksi ülkelerin rekabet gücünü ölçmede kullanılan
göstergelerden birisidir. Nominal efektif döviz kuru
(NEK), Türkiye’nin dış ticaretinde önemli paya sahip
ülkelerin para birimlerinden oluşan sepete göre, Türk
Lirası (TL)’nın ağırlıklı ortalama değeridir. Ağırlıklar ikili
ticaret akımları kullanılarak belirlenmektedir. Reel
efektif döviz kuru (REK) ise NEK’deki nispi fiyat etkileri
arındırılarak elde edilmektedir.

7
• Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)
tarafından hesaplanan reel efektif döviz kuru
endeksleri ülkemiz fiyat düzeyinin dış ticaret
yaptığımız ülkelerin fiyat düzeylerine oranının ağırlıklı
geometrik ortalaması alınarak hesaplanmaktadır.
• Reel efektif kurun artışı TL’nin reel olarak değer
kazandığını, diğer bir anlatımla Türk mallarının yabancı
mallar cinsinden fiyatının arttığını göstermektedir
(Acar Balaylar, 2019:325-326).

8
Döviz Kuru Rejimleri
• Döviz piyasalarında döviz kurunun oluşumunda müdahalenin olup
olmayacağı, olacaksa hangi ölçülerde olacağı, ülkelerin tercih ettikleri
döviz kuru rejimi ve bölgesel para rejimi anlaşmalarına bağlıdır.
Bilindiği gibi 1971 yılında Bretton Woods anlaşması ve sabit kur rejimi
sona ermiştir. Uluslararası Para Fonu (IMF) anlaşmasında yapılan bir
değişiklik ile ülkelere döviz kuru rejimini seçme serbestisi tanınmıştır.
Böylece ülkeler sabit, esnek veya karma döviz kuru rejimleri arasında
bir seçim yapma durumunda kalmıştır.

9
Döviz Kuru Rejimleri
• Uluslararası Para Fonu'nun yıllık faaliyet raporunda, Sert çıpa ( Hard
Peg), Yumuşak çıpa (Soft Pegs) ve Esnek/Dalgalı (Floatings Regime)
olmak üzere 3 ana döviz kuru rejimi bulunmaktadır. Toplamda ise
sekiz düzenleme mevcuttur (Acar Balaylar,2019:327).

10
Döviz Kuru Rejim Sınıflandırması

Kaynak: Acar Balaylar,2019:328

11
• Ülkelerin kur rejimi tercihlerine ilişkin ayrıntılı bilgi için
• Nilgün Acar Balaylar (2019), Döviz Kuru Rejimleri (Türleri, Rejim
Tercihi ve Türkiye), Türkiye Ekonomisi Üzerine Seçme Yazılar
(Editörler: Prof. Dr. Yaşar Uysal, Prof. Dr. Nilgün Acar Balaylar, Dr.
Nagehan Keskin) içinde, Nobel Yayınevi, s:323-352).

12
Temel Kavramlar
• Dalgalanma: Finansal piyasalar açısından bu
piyasalarda yaşanan aşağı-yukarı yönlü hareketlerin
tümünü kapsamaktadır.
• Oynaklık: Ekonomide belli bir dönem boyunca
yaşanması muhtemel dalgalanmaların olasılığı. Çoğu
değişken oynaktır ancak bazı değişkenlerin oynaklık
düzeyi, diğerlerinden daha fazladır.

• Dalgalanma ne kadar şiddetliyse, oynaklık düzeyi de o


kadar yüksektir. Bu nedenle döviz kuru istikrarı,
dalgalanmaları öngörmek ve oynaklığı gidermek
anlamını taşır.

13
Temel Kavramlar
• Bağımsız dalgalı kur rejimi: Döviz kuru piyasadaki arz talep
dengesi ile belirlenmektedir. Döviz kurunda temel ekonomik
göstergelerle açıklanamayan dalgalanmalar olduğunda merkez
bankası döviz piyasasına müdahale edebilmektedir. Türkiye’de
bağımsız dalgalı kur rejimi uygulanmaktadır (IMF Annual
Report, 2006:146). Bir başka ifadeyle Türkiye’de döviz
piyasasına müdahalenin nedeni kura istikrar kazandırmaktır.

• Kura istikrar sağlamaya dönük müdahalenin asimetrik/simetrik


olması: Ulusal paranın değer kaybına/kazancına yönelik benzer
tepki göstermek (simetrik tepki), ulusal paranın değer
kaybına/kazancına yönelik tepkide birinin lehine tepkiyi
farklılaştırma (asimetrik tepki)

14
Gerçekçi/Aşırı/Eksik Değerli Kur
Dönem Sonu (D.S.)olması gereken kur= Dönem Başı kur* [1+(TR’deki enflasyon oranı-ABD enflasyon
oranı)]
Örnek:
1 Ocak 2018 1$=6.5 TL Tr’de enf =Yüzde 20
1 Ocak 2019 1$= ? ABD’de enf= Yüzde 5

D.S. Olması gereken Kur= 6.5* [1+(0,20-0,05)]=7,475


1$=7,475 TL olmalı
Bu kur düzeyi olması gereken, gerçekçi kur düzeyidir. Ulusal para bu kur düzeyinde ise
gerçekçi bir kur düzeyinden söz edilmektedir.
Bir başka ifadeyle döviz kuru enflasyon oranları farkı kadar artarsa, gerçekçi kur
düzeyinden söz edilmektedir.

15
• Eğer dönem sonunda kur, olması gereken (gerçekçi) kur düzeyinden daha
düşük ise bu kur düzeyi, ulusal paranın aşırı değerli olduğu bir kur düzeyidir.
Bu durumda yabancı para eksik değerlenmiştir.
(Örneğin olması gereken 1$=7.475 iken olan 1$= 7 TL ise)
• Eğer dönem sonunda kur, olması gereken (gerçekçi) kur düzeyinden daha
yüksek ise bu kur düzeyi, ulusal paranın eksik değerli olduğu bir kur
düzeyidir. Bu durumda yabancı para aşırı değerlenmiştir.
(Örneğin olması gereken 1$=7.475 iken olan 1$= 8 TL ise)

• Ancak uzun dönemde döviz kuru olması gereken ideal (gerçekçi) değerine
ulaşacaktır.

16
Kur Politikaları ve Etkileri
• Burada kur politikasından kastedilen, ulusal parayı eksik/aşırı değerli
hale getiren veya ulusal paranın gerçekçi değerlendiği bir kur
politikasıdır.
• Gerçekçi değerlenmiş kur politikası: Dönem başına göre iki ülke
vatandaşlarının birbirlerinde satın alma güçlerinin değişmediği,
kurları gerçekçi değerlendiren politikadır.
• Eksik değerlenmiş kur politikası: Döviz kurlarının ülkeler arasındaki
enflasyon oranları farkından daha az arttırılması yani döviz kurlarının
olması gerekenden daha düşük değerde olmasıdır. Bu kur düzeyi aynı
zamanda ulusal paranın aşırı değerli olduğu anlamındadır. (Eksik
değerli yabancı para, aşırı değerli ulusal para)
• Aşırı değerlenmiş kur politikası: Döviz kurlarının ülkeler arasındaki
enflasyon oranları farkından daha fazla arttırılması yani döviz
kurlarının olması gerekenden daha yüksek değerde olmasıdır. Bu kur
düzeyi aynı zamanda ulusal paranın eksik değerli olduğu
anlamındadır. (Aşırı değerli yabancı para, eksik değerli ulusal para)

17
Kur Politikalarının Etkileri

18
Kur Politikalarının Etkileri-Dış Ticaret Üzerine

• Örneğin;
Aşırı değerli ulusal paranın dış ticaret üzerine etkisi
dendiğinde, ithalatın bu kur düzeyi nedeniyle
ucuzladığını, dolayısıyla aşırı değerli ulusal paranın dış
ticareti olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz.
Olumsuzluk durumları:
Dış açık varsa, artar.
Dış denge varsa, açık verilir.
Dış fazla varsa, fazla azalır/açığa evrilir/dengeye gelinir.

19
Kur Politikalarının Etkileri-Sıcak Para Üzerine
• Örneğin;
Aşırı değerli ulusal paranın sıcak para üzerine etkisi
dendiğinde, bu kur düzeyinin ülkeye sıcak para girişini
cazip hale getirdiğini söyleyebiliriz.
Çünkü bu kur düzeyi ülkeye gelen yabancı paranın,
ülkeden çıkarken hem faiz hem de kur üzerinden daha
yüksek bir kazançla çıkmasına neden olmaktadır.
Örneğin 100 bin doların Türkiye’ye, TL cinsinden net
yüzde 15 faiz getirecek bir kısa vadeli yatırım aracında
değerlendirilmek üzere geldiğini varsayalım.

20
Sermaye girişi 100.000 $, 1$=5 TL, i=%15
100.000 * 5 = 500.000 TL (Çünkü yüzde 15 faiz TL cinsinden
yatırım aracının getirisidir. Dolayısıyla ülkeye giren sıcak para TL’ye
çevrilmelidir).
Her 1 TL, %15 faizden 1,15 TL olacak.
(Anapara + Faiz = 1 + 0,15 =1,15)
500.000 * 1,15 = 575.000 TL vade sonunda elde edilecek toplam
gelir (Anapara + Faiz) (Ancak vade sonunda sıcak paranın ülkeden
çıkacağı varsayıldığında, TL cinsiden elde edilen kazanç dolara
döndürülmelidir).
Eğer t+1 döneminde 1$ = 5 TL ise 575.000 / 5 = 115.000 $ kazanılır
(100 bin doların vade sonunda getirisi sadece faizden kaynaklanır).
Eğer t+1 döneminde 1$ = 4 TL ise 575.000 / 4 = 143.750 $ kazanılır
(100 bin doların vade sonunda getirisi hem faizden hem de ulusal
paranın değerli hale gelmesinden kaynaklanır).
Eğer t+1 döneminde 1$ = 6 TL ise 575.000 / 6 = 95.833,33 $ kazanılır
(Dönem başında gelen 100 bin dolar faiz getirisi elde edemediği gibi,
ulusal paranın değer kaybı nedeniyle zarara uğrar).

21
• Sıcak Para’ya ve hesaplanmasına yönelik aşağıdaki kaynaklardan
yararlanabilirsiniz.
• Korkut Boratav (2003) “Yabancı Sermaye Girişlerinin
Ayrıştırılması ve Sıcak Para: Tanımlar, Yöntemler, Bazı
Bulgular”, A. H. Köse, F. Şenses ve E. Yeldan (der.) İktisat Üzerine
Yazılar II: İktisadi Kalkınma, Kriz ve İstikrar, Oktar Türel’e Armağan,
(İstanbul: İletişim Yayınları): 17-30.
• Nagehan Keskin (2018), Türkiye’ye Yönelik Uluslararası Sermaye
Akımlarının Analizi, Türkiye Ekonomisi Üzerine Seçme Yazılar
(Editörler: Prof.Dr. Yaşar Uysal, Prof.Dr. Nilgün Acar Balaylar, Dr.
Nagehan Keskin) içinde, Nobel Yayınevi, s:225-252).
22
• Bir ülkeye cari açığının üzerinde bir yabancı sermaye girişi (kısa vadeli)
olursa ve merkez bankası bu fazlayı piyasadan çekmezse, ülkenin
parası döviz karşısında değerlenmeye başlar ve dış ticaret açığı ve cari
açık artar. Bu durumda döviz bolluğunun yarattığı imkân, döviz
kaynaklı borçlanarak bono/tahvil yatırımı yapmayı cazip hale
getirerek, özel sektörün döviz borcunun artmasına neden olur.
Sonuçta ulusal para değerlenme sürecindeyse, o zaman döviz kaynaklı
fonlama yoluyla bono/tahvil yatırımı yapmak, TL kaynaklı fonlamaya
göre daha kârlı olur ancak özel sektör giderek döviz borcuna gömülür.

23
Kur Politikalarının Etkileri-Enflasyon Üzerine

• Bir ülkede aşırı değerli ulusal para söz konusuysa, bu kur düzeyi
enflasyonu, ithal mallarının fiyatlarının düşmesi nedeniyle olumlu
etkileyecektir.
• Ulusal para aşırı değerlenince, ithalat yoluyla ülke içinde mal miktarı
artacaktır. Talebe yanıt verildiği için enflasyon üzerinde olumlu etki
ortaya çıkacaktır.

24
• Hem sermaye girişlerine bağlı ve hem de enflasyonla mücadele eden
bir ülkede, ulusal parayı değerli olması her iki duruma da olumlu katkı
sağlayacaktır.
• Kur istikrarına dönük müdahalelerde, ulusal paranın değer kaybına
yönelik tepkinin ulusal paranın değer kazanmasına yönelik tepkiden
farklılaşması (asimetrik müdahale) bu açıdan önemlidir.

25
Kur Politikalarının Etkileri-İstihdam Üzerine

• Ulusal paranın aşırı değerli hale gelmesi, ucuz ithalat nedeniyle, yerli
girdi yerine ithal girdiyi cazip hale getirecektir. Yerli girdi üreten
sektörün üretiminin yavaşlaması, zamanla bu sektörde çalışanların
işsiz kalmasına neden olur.
• Dolayısıyla aşırı değerli ulusal paranın, istihdam üzerine etkisi
olumsuzdur.

26
Kur Politikalarının Etkileri-Dış Borç Üzerine

• Aşırı değerli bir ulusal parayı ifade eden bir kur düzeyi, dış borçların TL
cinsinden azalmış gibi görünmesine neden olur.
• Örneğin;
• 1$= 5 TL iken 100 bin dolarlık bir borç 100.000*5=500 bin TL’ye
karşılık gelirken,
• 1$=4 TL olduğunda aynı 100 bin dolarlık borcun TL karşılığı
100.000*4=400 bin TL olacaktır.

27
Kur Politikalarının Etkileri-Büyüme Üzerine

• Aşırı değerli ulusal para durumunda, TL cinsinden GSYİH


büyüklüğünün dolar karşılığı, olduğundan daha fazla görülecektir.
Örneğin 500 Milyar TL’lik bir GSYİH’nın dolar cinsinden büyüklüğü
1$=5 TL iken 500 / 5 =100 MR dolar iken 1$=4 Tl olduğunda 500 / 4
=125 MR dolar olacaktır.
• Ayrıca ithalat artışına neden olan ulusal parayı aşırı değerli kılan bir
kur düzeyi; ara, yatırım malı ve hammaddeye yönelik ucuz ithalat
yoluyla üretim kanalından büyümeye olumlu katkı sağlayabilir. Ancak
net ihracat bu kur düzeyinden olumsuz etkilenecektir.

28
2. Para Politikası Amacı Olarak Ekonomik Büyüme

29
3. Para Politikası Amacı Olarak Tam İstihdam

30
Yararlanılan Başlıca Kaynaklar
• Nilgün Acar Balaylar (2019), Döviz Kuru Rejimleri
(Türleri, Rejim Tercihi ve Türkiye), Türkiye Ekonomisi
Üzerine Seçme Yazılar (Editörler: Prof.Dr. Yaşar Uysal,
Prof.Dr. Nilgün Acar Balaylar, Dr. Nagehan Keskin)
içinde, Nobel Yayınevi, s:323-352).
• IMF (2006), Annual Report.
• Selim Somçağ(2007), Türkiye’nin Ekonomik Krizi,
Oluşumu ve Çıkış Yolları, 2006Yayınevi.
• TCMB Para Politikası Raporu (2005).

31
Okuma Önerisi
• Nilgün Acar Balaylar (2011), «Türkiye’de Döviz Piyasası
Müdahalelerinin Sterilizasyon Maliyeti»,DEÜ SBE Dergisi, Cilt:13,
Sayı:3.
• Mahfi Eğilmez (2014), Kur Arışı mı, Faiz Artışı mı Daha Zararlıdır?,
Kendime Yazılar, Blog, 2 Şubat 2014.

32

You might also like