Professional Documents
Culture Documents
IV Unite
IV Unite
IV Unite
IV.ÜNİTE:
KONU BAŞLIKLARI
ÜNİTE HAKKINDA
ÖĞRENME HEDEFLERİ
Bu üniteyi çalıştığınızda;
Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti’nin için ne şekilde sonuçlandığını açıklayabilecek,
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın maddeleri ve önemini açıklayabilecek,
IV. Ünite Dr. Öğr. Üyesi N. Selcen Korkmazcan tarafından hazırlanmıştır.
1
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında başlayan işgaller ve buna karşı ortaya çıkan tepkileri
tanımlayabilecek,
İşgaller karşısında halkın örgütlenmesinin nedenleri, gelişimi ve sonuçlarını tanımlayabilecek,
İzmir’in işgalinin Milli Mücadele’deki yerini tartışabileceksiniz.
Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti’nin yer aldığı grup olan İttifak Devletleri aleyhine
sonuçlanacağı anlaşıldığında Sadrazam Talât Paşa 8 Ekim 1918’de görevinden ayrılmış,
böylelikle, İttihat ve Terakki Fırkası yönetimden çekilmiştir. Enver, Cemal ve Talat Paşalar,
Ateşkesin imzalanmasından hemen sonra 2 Kasım 1918’de bir Alman denizaltısına binerek
önce Odessa’ya, oradan da Berlin’e kaçmışlardır.
İttihat ve Terakki Hükümeti’nin istifasının ardından göreve başlayan Ahmet İzzet Paşa
Hükümeti İtilaf Devletleri ile en kısa zamanda ateşkes yapmaya karar vermiştir. Bu kararın
verilmesinde, Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi üzerine İstanbul’un İtilaf Devletleri’nin
denetimine girmesi tehlikesinin belirmiş olması, Wilson Prensipleri’nin hakkaniyetin
korunacağına dair üslubunun ikna edici görülmesi, ülkenin işgale uğramaktan korunabileceği
düşüncesinin ön plana taşınmış olması ve Türk halkının daha fazla ezilmemesi beklentisi
bulunmaktadır.
Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Calthrope, 22 Ekim 1918’de, Osmanlı Devleti
Hükümeti’ne ateşkesin imzalanması için İtilaf Devletleri adına görevlendirildiğini, Osmanlı
Devleti adına ateşkes imzalamak üzere görevlendirilecek heyeti beklediğini belirtmiştir.
Hükümetin yetkilendirdiği heyet, 24 Ekim 1918’de İstanbul’dan yola çıkarak Limni Adası’nın
Mondros Limanı’na ulaşmıştır.
Padişah VI. Mehmet Vahdettin, Sadrazam Ahmet İzzet Paşaya heyete iletmesi için Hilafet,
Saltanat ve Hanedan haklarının korunmasını, bazı eyaletlere idari muhtariyet verilebileceği ve
bu durum mümkün olmazsa, İslam âlemine ihanet anlamında gördüğü siyasi muhtariyet
yerine bağımsızlığın daha uygun olacağını düşündüğünü belirtmiştir.
Bahriye Nazırı Rauf Bey (Orbay), Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet, Kurmay Yarbay
Sadullah, ve Katip Ali Bey (Türkgeldi) ile Amiral Calthrope 30 Ekim 1918'de Mondros
Ateşkes Antlaşması’nı imzalamışlardır.
2
2.Mondros Ateşkes Antlaşması’nın Kapsamı
3
Madde 21- Müttefiklerin çıkarlarını korumak için İaşe Bakanlığı’na bir müttefik temsilci
atanacak ve kendisine ihtiyaç olan bütün bilgiler verilecektir.
Madde 22- Osmanlı savaş tutsakları İtilaf Devletleri yanında muhafaza edilecek. askerlik çağı
dışında olan sivil tutsakların terhisleri dikkate alınacaktır.
Madde 23- Osmanlı Devleti Almanya ve Avusturya ile bütün ilişkilerini kesecektir.
Madde 24- Vilayat-ı Sitte’de karışıklık çıkarsa, İtilaf Devletleri bu vilayetlerin herhangi bir
kısmını işgal hakkını saklı tutarlar. (Altı il anlamındaki Vilayat-ı Sitte, Erzurum, Van,
Diyarbakır, Sivas, Bitlis, Elazığ’ı içermektedir. Dikkat çekici olan, İngilizce metinde “altı
Ermeni vilayeti” yazılmış olmasıdır.)
Madde 25- Müttefiklerle Osmanlı Devleti arasındaki savaş 31 Ekim 1918 günü yerel saatle
öğle vakti sona erecektir.
Ahmet İzzet Paşa’nın, diğer ateşkeslerden daha hafif gördüğü ve Rauf Bey’in galip ve
mağlubun değil, savaşı sona erdirmek isteyen iki devletin anlaşması olarak gördüğü ve
devletin bağımsızlığını koruduğunu düşünerek yanıldıkları çok kısa sürede ortaya çıkmıştır.
Ateşkesin imzalanmasından hemen sonra İtilaf Devletleri, daha önce yaptıkları gizli
anlaşmaları vakit geçirmeden uygulamaya koyarak Osmanlı topraklarının paylarına düşen
kısımlarını, bazı bölgeleri aralarında değiştirerek ele geçirmeye başlamışlardır. İtilaf
devletleri, imzalanan ateşkesin özellikle 7. Maddesi’nde yer alan “İtilaf devletleri
güvenliklerini tehdit eden bir durum halinde, herhangi bir stratejik noktayı işgal
edebilecekler” ifadesini gerekçe göstererek Türk topraklarını çeşitli bölgelerden istila
etmişlerdir.
İngilizler, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının üzerinden 36 saat geçmeden, 1
Kasım 1918'de Musul'un ve İskenderun'un teslimini isteyip 3 Kasım'da Musul’u, 9 Kasım'da
da İskenderun’u işgal etmişlerdir. İzzet Paşa Hükümeti her iki bölgede de direniş
istememiştir.
İngiliz işgalleri, güneyde Maraş, Birecik, Urfa bölgelerine kadar genişlemiştir. Fransızlar
Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon’u; İtalyanlar da Antalya, Konya, Kuşadası, Bodrum,
Fethiye ve Marmaris’i işgal etmişlerdir.
Yine İngilizler, 300.000 Türk’e karşılık yalnızca 30.000 azınlık bulunan Kars, Ardahan,
Batum’un da boşaltılmasını istemişlerdir. 9. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, hiç olmazsa
ordunun kışın üç sancakta kalmasını istemiştir. Bu isteğin başlıca sebebi kış aylarında bu
bölgedeki uzun yürüyüşlerin zorluğu, yiyecek, malzeme ve cephanenin taşınma güçlüğünün
yanı sıra ordunun elindeki silahları, Ermeni komitacılarının tehdidi altında bulunan Müslüman
halka dağıtmak olarak düşünülmüştür. 24 Aralık'ta İngiliz tümeni Batum'a çıkarılmıştır. 31
Ocak 1919'da Kars işgal edilmiş, Yakup Şevki Paşa İstanbul'a çağrılarak Malta'ya sürgüne
gönderilmiştir.
Boğazlar'da ise, 6 Kasım 1918’de İngiliz Heyeti gelerek teslim işlemine başlamıştır. 13 Kasım
1918'de müttefik donanması Dolmabahçe Sarayı’nın önüne gelip toplarını saraya çevirerek
demir atmıştır. 15 Kasım'da sayısı 167'ye yükselen gemilerden çoğu İngiliz birliklerinden
oluşan çeşitli muharip sınıflara mensup 3500 kişilik bir kuvvet, şehrin muhtelif yerlerine
çıkarılmıştır. I9l8 Aralık’ında Padişah Meclisi Mebusan’ı baskılar doğrultusunda kapatmış,
hükümet işleri meclis denetiminden yoksun bırakılmıştır. Başkentteki gayrı resmi işgal 16
Mart 1920’de resmiyet kazanmış, bu durum 6 Ekim 1923’e kadar devam etmiştir.
4
Resim 2: İtilaf Devletleri’nin İstanbul’a çıkışı
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın yalnızca toprak paylaşımını hedeflemediği, her koşulda tam
bir teslimiyet belgesi olarak hazırlandığı da anlaşılmaktadır. Boğazların açılmasına dair
hükmü Osmanlı başkentinin İtilaf donanmasının denetimine girmesi durumunu ortaya
çıkarmıştır. Ülke toprakları Anadolu hariç elden çıkmış ve Mondros Ateşkes Antlaşması ile
işgale açık hâle getirilmiştir. Padişah’ın etkinliği ortadan kaldırılarak egemenlik hakkı elinden
alınmış, İstanbul'da kalan teşkilat, İtilaf devletlerinin iradesine göre yaşayan ve her an son
bulması muhtemel bir varlık haline dönüşmüştür. Milletin geleceği de tehlikeye girmiştir.
Osmanlı Devleti, bu durum karşısında, bir devlette bulunması gereken unsurlardan millet
dışında kalan ikisini, ülke ve egemenlik unsurlarını kaybettiği için fiilen varlığını yitirmiştir.
5
B. MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI SONRASINDAKİ SİYASİ OLAYLAR
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra İstanbul’da önemli siyasal
gelişmeler olmuştur. İttihat ve Terakki Fırkası’nın Talat Paşa başkanlığındaki son hükümeti
1918 Ekim’inin ilk haftasında istifa etmiş, 1913 Bab-ı Ali Baskını’ndan beri devletin
yönetimini elinde bulunduran parti iktidarı kaybetmiştir. Mondros Ateşkes Antlaşması ile
birlikte Osmanlı Devleti’nin savaştan çekilmesiyle 2-3 Kasım 1918’de İttihat ve Terakki
liderleri olan Enver, Talat ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçınca da, meydan ittihatçı
muhaliflerine kalmıştır. Ülkede kalan İttihat ve Terakki Fırkası’nın diğer üyeleri 5 Kasım
1918 tarihinde toplanarak partiyi fesh etmişler ve Teceddüt Fırkası adı altında yeni bir siyasi
oluşum kurmuşlardır. Bu partinin yanı sıra Sosyal Demokrat Fırkası, Sulh ve Selamet-i
Osmaniye Fırkası, Ahali İktisat Fırkası, Selamet-i Amme Fırkası, Osmanlı Hürriyetperver
Avam Fırkası gibi birçok siyasi oluşum da meydana gelmiştir. Ancak en önemli gelişme
İttihat ve Terakki Fırkası’na karşı 21 Kasım 1911’de kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın
canlanması olmuştur. Balkan Savaşı sırasında iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Fırkası
karşısında gücünü yitirmiş olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan
sonra faaliyetlerini artırmıştır. Fırka, zararlı cemiyetlerle ve İtilaf Devletleri ile işbirliği
yaparak hareket etmiş, İttihatçı düşmanlığı yapmıştır.
Muhalif siyasiler ilk iş olarak içinde ittihatçıların da bulunduğunu ileri sürdükleri Ahmet İzzet
Paşa Kabinesi'ne baskı uygulamaya başlayınca Ahmet İzzet Paşa kabinesi görevden ayrılmak
zorunda kalmıştır. Osmanlı Devleti ve Türk milleti için zor dönemin başladığı günlerde
ittihatçılık düşmanlığı ya da kabine değişikliği artık işlerin yoluna girmesi için çare
olamamıştır. Bu süreçten sonra da pek çok kabine değişikliğine gidilmiştir. Ahmet İzzet Paşa
kabinesinden sonra Tevfik Paşa kabinesi (11 Kasım 1918- 3 Mart 1919), onun yerine üç kez
Damat Ferit kabineleri (4 Mart-1 Ekim 1919), ardından Ali Rıza Paşa (2 Ekim 1919- 3 Mart
1920) ve Salih Paşa kabineleri iş başına gelmiş, İtilaf Devletlerinin baskıları sonucu kabine
değişiklikleri sıkça yaşanmıştır.
Sıkça görülen hükümet değişiklikleri, Osmanlı hükümetlerinin çaresizliğini gözler önüne
sermiştir. İtilaf Devletleri 13 Kasım 1918'de İstanbul'u fiilen işgal altına aldıktan sonra,
başkentte İngiliz Fevkalade Komiserliği kurulmuştur. Bu tarihten sonra da İstanbul
Hükümetleri’nin bu komiserliğin istekleri dışında hareket etmeleri pek kolay olmamıştır.
Osmanlı hükümetleri, aslında hiç de iyi niyetli olmadığı bilinen istekleri yerine getirmek
zorunda kalmıştır. Bu baskıları kabullenemeyen Osmanlı kabineleri ise, uzun süre iş başında
kalamamıştır.
Ateşkesin imzalanmasının ardından işgallerin başladığı dönemde kamuoyunun oluşmasında
etkili olan basının tutumu da önem taşımaktadır. Yaşanan gelişmeler basının görüşü ve yayın
anlayışına göre farklı şekillerde yansıtılmıştır. İstanbul basını işgalcilerle iyi ilişkiler kurup
onların politikalarını destekleyen yazılara yer vermiştir. Bu süreçte Anadolu basınının büyük
çoğunluğu ise ulusal direnişi destekleyen yazılara yer vermiştir.
Osmanlı Padişahı VI. Mehmet Vahdettin, şartları ağır bulmuş olmakla birlikte, Osmanlı
Devleti’nin müttefiki olan hükümdarlar gibi, tahtını kaybetmediği içinateşkes koşullarından
memnun kalmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında hükümetin başında bulunan
Sadrazam Ahmet İzzet Paşa ise, Türk heyetinin Mondros’ta iyi karşılanması sebebiyle Amiral
Caltrope'a gönderdiği teşekkür mektubunda, iki devlet arasındaki dostluk ilişkilerinin bir daha
bozulmamasını dilemiştir.
Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mustafa Kemal Paşa ise, hükümeti uyarıp ülkenin
savunulmasında ısrarcı olarak ordunun takviye edilmesini istemiştir. Mustafa Kemal Paşa,
tekliflerinin dikkate alınmadığını gördükten sonra, komutayı teslim etmek üzere kendisi
yerine görevlendirilecek kişinin hızlıca gönderilmesini talep ederek İstanbul'a gitmek için
yola çıkmıştır.
6
C. MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI SONRASINDA KURULAN CEMİYETLER
Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta Samsun’a çıktığı günlerde Türk halkının üç farklı kurtuluş
modeli üzerinde durduğunu belirtilmiştir. Bunlar Amerikan mandacılığı, İngiliz mandacılığı
ve bölgesel kurtuluş çareleridir.
Amerikan mandacılığı düşüncesini savunan aydınlar, güçlü bir devlet olan Amerika’nın
himayesinin sağlanması halinde, Osmanlı Devleti’nin kurtulacağına inanmışlardır. Bu
görüşün öne sürülmesinde, ABD’nin kuruluşundan itibaren Türk toprakları üzerinde hiçbir
istila emeli taşımamış olması etkili olmuştur. Bu düşünceyi savunanların başında Halide
Edip ve Necmettin Sadak gelmiştir.
Padişah ve bazı devlet adamları ise İngiliz mandacılığı tezini savunmuşlardır. Bu görüşü
savunanlara göre Osmanlı saltanatını kurtarmanın ve bunu Hilafetin geleceğini tehlikeye
atmadan gerçekleştirmenin tek yolu İngiliz himayesinin sağlanması olmuştur. Amerikan
koruyuculuğunu isteyen grupta olduğu gibi İngiliz koruyuculuğunu isteyenler de Osmanlı
ülkesinin çeşitli devletler arasında paylaşılmasındansa ülkeyi bir bütün olarak tek bir devletin
korumasında bulundurmayı yeğlemişlerdir.
Bölgesel kurtuluş çareleri arayanlar ise, Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında haksız yere
işgal edilmiş olan ve Osmanlı Devleti’nden ümidini kesmiş olan bölgelerin insanları olmuştur.
Bulundukları bölgelerin Osmanlı Devleti’nden koparılacağı varsayımına karşı oradan
ayrılmamayı mümkün kılmaya çalışmışlardır. Bu kişiler, kendi başlarının çaresine bakıp
geleceklerini kurtarmaktan başka seçenekleri olmadığı düşüncesini taşımışlardır.
Mustafa Kemal Paşa’ya göre her üç model de, Türk Milleti için gerçek kurtuluş yolu değildi.
Ona göre tek bir kurtuluş şansı vardı. O da, İstanbul’a çıkmadan önce düşündüğü ve
Samsun’a ayak basar basmaz uygulamaya koyduğu: “Milli egemenliğe dayanan, kayıtsız
şartsız bağımsız, yeni bir Türk devleti kurmak” kararıydı. Kararın dayanağını, esas olanın
Türk milletinin haysiyetli ve onurlu yaşaması olduğunu belirterek açıklayan Mustafa Kemal
Paşa, bu esasın ancak tam bağımsızlıkla sağlanabileceğini vurgulamıştır. Türk Milleti’nin esir
yaşamaktansa, yok olmasının daha iyi olduğunu belirten Mustafa Kemal Paşa, “ya istiklal ya
ölüm” parolasını gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası olarak ifade etmiştir. Bu doğrultuda
verilecek bir savaşın sonunda başarısızlık elde edilse ve diğer kararlar uygulandığındaki gibi
tutsaklıkla sonuçlansa bile bağımsızlığı için ölümü göze alan ulusla, kendi kendine tutsaklığı
seçen ulusun dost ve düşman gözündeki yerinin başka olduğunu da açıklamıştır.
Mustafa Kemal Paşa, kurtuluşun, topyekûn mücadele etmekle elde edilebileceğini ifade
etmiştir. Milli Mücadele için çalışma kararını veren Mustafa Kemal Paşa için ilk iş, aynı
amaçla tüm yerel ve bireysel çalışmalar da dahil olmak üzere ülke genelinde yapılan
çalışmaları, belirli bir düzen çerçevesinde örgütleyerek Milli Mücadele hareketine dahil etmek
olmuştur.
7
Muhafaza-ı Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Kars Milli İslam Şurası ve Güney Batı Kafkasya
Geçici Hükümeti, Anadolu Kadınları Müdafaayı Vatan Cemiyeti’dir.
Milli Mücadele için kurulan cemiyetlerin ortak özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra bölgesel kurtuluş için kurulmuşlardır.
İşgallerin haksızlığını çeşitli yöntemlerle dünyaya duyurmaya çalışmışlardır.
Azınlıkların çalışmalarını engellemeye çalışmışlardır.
Gerektiğinde silahlı çeteler oluşturarak mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
Bölgesel olarak kurulmalarına karşın, milli bilincin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Böylece sadece bölgelerine değil Milli Mücadele’nin bütününde katkı sağlamışlardır.
Sivas Kongresi’nde Mustafa Kemal Paşa tarafından tek çatı altına alınmışlardır.
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi’nde yaptığı konuşmada Cemiyetlerle ilgili olarak
şöyle demiştir: “Ulusal vicdan sonunda uyanışın haykırışını yükseltmiş ve Muhafazı Hukuku
Milliye ve Müdafayı Vatan, Müdafaayı Hukuku Milliye ve Reddi İlhak gibi çeşitli adlarla,
aynı amaçların sağlanıp korunması için beliren ulusal akım, bütün yurdumuzda artık bir
elektrik ağı durumunu almış bulunuyor. İşte bu kesin kararlı ağın oluşturduğu yiğitlik ruhudur
ki, kutlu yurdun ve ulusun alınyazısını kurtarmaya ve korumaya dayanan son sözü söyleyecek
ve yargısını uygulattıracaktır.”
8
Vilayâtı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti, Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti
ile birlikte Erzurum Kongresi’ni düzenlemiştir. 7 Ağustos 1919'da Kongre beyannamesinin
yayınlanmasından sonra Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almıştır.
c) Trakya-Paşaeli Cemiyeti
2 Aralık 1918’de Yunanistan’ın Trakya’yı işgal hazırlıkları ve Mavri Mira’nın bölgenin
Yunanistan’a katılması gerektiğine yönelik iddialarına karşı Edirne merkezli kurulmuştur.
Osmanlı Devleti’nin çökeceği ve yurdun paylaşılacağı düşüncesiyle, Trakya’nın tarih ve
kültürel yönden Türk olduğunu savunmak ve belgelerle kanıtlamak, Trakya'yı Osmanlı
Devleti'nden ayırıp koparmaya yönelik her türlü girişime engel olmak, bunun mümkün
olmaması durumunda Doğu ve Batı Trakya'yı içine alan bağımsız bir Trakya devleti kurmak
amacıyla oluşturulmuştur. Cemiyetin fikirleri, "Yeni Edirne" ve "Ahali" adlı iki gazeteyle
kamuoyuna duyurulmaya çalışılmıştır.
Cemiyet, Nisan 1920'de Lüleburgaz'da, 9 Mayıs 1920'de de Edirne'de kongreler yapmış, 1919
yılı sonunda Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ne üye seçerek göndermiştir. Sivas Kongresi'ne
temsilci gönderemeyen Cemiyet, kongre kararlarına uymuş, adını da Trakya- Paşaeli
Müdaafayı Hukuk Cemiyeti’ne çevirmiştir. Cemiyet, 1920 Nisan'ında Ankara'da açılan
Büyük Millet Meclisi'ne de kendi adaylarını seçtirip göndermiştir. Ancak 1920 Haziran'ında
başlayan Yunan taarruzu karşısında, imkansızlıklar yüzünden pek etkili olamamıştır.
e) Kilikyalılar Cemiyeti
21 Aralık 1918’de Adana ve çevresinin Fransızlar’a verileceği söylentilerinin artmasıyla
kurulmuştur. İstanbul’da örgütlenerek Fransız işgali ve Ermeni faaliyetlerine karşı yayınlar
yapmış, bölgedeki Hristiyan nüfusun ancak yüzde on seviyesinde kaldığını vurgulayarak
Türklerin haklı mücadelelerini ön plana çıkarmışlardır.
9
değiştirilmiştir. 1919 Nisan'ında İngilizler Kars'ı işgal ederek hükümet merkezini basmış,
hükümeti dağıtmış ve ileri gelen üyeleri tutuklayarak Malta'ya sürmüşlerdir. Bu olayın
ardından İngilizler Batum'u, Ermeniler Kars ve çevresini, Gürcüler de Ardahan'ı işgal
etmişlerdir. Buna rağmen sancak ve kazalardaki Milli Şura kuvvetleri mücadeleye devam
etmişlerdir.
Rumların İstanbul Rum Patrikhanesi’nde örgütlediği cemiyete bizzat Patrik Vekili Droteos
başkanlık etmiş, direktifleri Venizelos vermiştir. Cemiyetin amacı İstanbul, Trakya ve Batı
Anadolu'yu Yunanistan topraklarına katmak yani Megali İdea’yı gerçekleştirmektir. Yunanca
“büyük fikir” anlamına gelen Megali İdea, büyük Yunanistan hayalini ifade etmek için
kullanılan İstanbul merkezli Bizans İmparatorluğu canlandırma projesidir ve Birinci Dünya
savaşı sonrasında çeşitli çevreler tarafından gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
10
olarak kullanılmıştır. Rusya'dan Türkiye'ye göçmen olarak gelen Rumlara insani yardım
maskesi altında silah ve cephane sevk edilmiştir. Cemiyete bağlı çeteler Marmara ve Ege’de
katliam, baskı, hırsızlık gibi yöntemlerle Türkleri başka yere göçe zorlamışlardır. Ermeni
Patriği Zaven Efendi de Cemiyet’e destek sağlamıştır. Paris Barış Konferansı’na Rumlar
adına gönderilen heyet Anadolu’da İnebolu’dan Muğla’ya çekilecek bir hattın batısının
tümüyle Yunanistan’a bırakılmasını istemişlerdir.
(4)Hınçak Cemiyeti:
1877 yılında Ermeniler tarafından İsviçre’de kurulmuştur. Van, Bitlis, Erzurum, Elazığ,
Diyarbakır, Sivas ve Trabzon illerinde muhtariyet için uğraş vermişlerdir. Cemiyet
güçlendiğinde, adı geçen illeri kapsayan, bağımsız ve büyük Ermenistan’ı kurmak için
çabalamıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Ermeni Patrikhanesi ve İngiltere’nin
desteğini alarak çalışmalarını sürdüren örgüt, faaliyet alanı olarak Doğu Anadolu’yu
seçmiştir. Komünist oldukları gerekçesiyle önemini ve taraftarlarını yitiren cemiyet ortadan
kalkmışsa da fikirlerini savunanlar aynı hedefle çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
(5)Taşnak Cemiyeti:
1890 yılında Tiflis merkezli bir cemiyet olarak Rusya’nın desteğiyle kurulmuştur. Doğu
Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak ve bunu Ermenistan ile birleştirmek amacıyla faaliyet
göstermişlerdir. Bunun için bölgede Ermeni nüfusun çoğunlukta olduğunu ifade etmeye
çalışmış, tarihsel olarak da bölgede hak sahibi olduklarını ifade etmişlerdir. Ermeni Patriği
Zaven Efendi, Rumlarla birlikte İtilaf Devletleri’nden Kuvayı Milliye’nin faaliyetlerine karşı
tedbir almalarını istemiş, Mavri Mira Cemiyeti'yle işbirliği yapmıştır. Milli Mücadele
başladıktan sonra Patrik Zaven Efendi, Neologos Gazetesi’nde, Ermenilerin ulusal hareket
dolayısıyla ülke topraklarından göçe başladıklarını yazmıştır.
(6)Alyans İsrailit:
Osmanlı Devleti bünyesinde yaşayan Yahudiler tarafından Paris merkezli kurulmuştur.
Yahudiler, Filistin toprakları İtilaf Devletleri’nin eline geçtiğinden, Rumlar ve Ermeniler gibi
Osmanlı Devleti’nden toprak isteme girişiminde bulunmamışlardır. Yerel işbirlikçilerle
temasa geçerek Osmanlı sınırları içinde bulunan Yahudilerin çıkarlarını korumak ve ellerinde
bulundurdukları ticaret, din ve kültür serbestliği gibi ayrıcalıklarını kaybetmemek için çaba
11
sarf etmişlerdir. Amaçları Filistin’de bir İsrail devleti kurmak olan Yahudi örgütlenmeleri
Hahambaşı ve İngiltere tarafından desteklenmiştir.
Alyans İsrailit dışında, yerel oluşumlar da söz konusu olmuş, aynı hedefle Maccabi Cemiyeti
gibi teşkilatlarla Osmanlı Devleti sınırları içinde de örgütlenmişlerdir. İstanbul’da bulunan
Yahudiler, Rumlarla birlikte hareket ederek barış konferansında seslerini duyurmaya
çalışmışlardır.
12
(3)Sulh ve Selamet-i Osmani Cemiyeti:
Teslimiyetçi tutum izleyenlerden bazıları, milletin ve memleketin kurtuluşunun, İngilizlerin
baskısı altındaki Halife’ye ve onun buyruklarına sıkı sıkıya bağlılıkla mümkün olacağını
savunmuşlardır. Bu amaçla 1918 Aralık’ında İstanbul’da kurulmuş, 1919 başında siyasi
partiye dönüşmüştür. Padişah’a bağlılık gösterirken İttihatçılık karşıtlığını ön plana
çıkarmışlardır. Milli Mücadele’ye karşı sert bir tutum izlememişlerse de direnişe karşı
çıkmışlardır. Sulh-u Selamet ve Hukuk-u Beşer Gazetelerinde Padişah’a bağlılığı ön plana
çıkaran yayın yapmışlardır.
D. İZMİR’İN İŞGALİ
XIX. yüzyılın başlarından itibaren Ege Adaları ve Yunanistan'dan Batı Anadolu'ya doğru
başlayan Rum göçü, 20. yüzyıl başlarında bölgede belli sayıda Rum nüfusunun bulunmasını
sağlamıştır. Paris Barış Konferansı’nda, bölgede Rumların olması da göz önünde
bulundurularak önceden İtalya'ya söz verilmiş olmasına rağmen, İzmir ve çevresinin
Yunanistan’a verilmesi kabul edilmiştir. Bu kararın alınmasında geçerli kabul edilen unsurlar
şu şekilde sıralanabilir:
İngiltere ve Fransa’nın Trablusgarp Savaşı sonrasında geçici olarak da olsa Oniki Ada’yı ve
Birinci Dünya Savaşı’nda Yugoslavya’ya bırakılması planlanmış toprakları işgal eden
İtalya’nın Doğu Akdeniz’de güçlü hale gelmesini istememeleri,
Megali İdea’yı gerçekleştirmek için çalışan Yunanistan Başbakanı Venizelos’un İngiltere ve
Fransa’ya yakınlığını kullanarak İzmir üzerinde hak talep etmesi,
Yunanistan’ın, İzmir ve çevresinin Rum nüfus çoğunluğundan oluştuğunu ve bu bölgedeki
Rumların Türklerin zulüm ve işkencesi altında yaşadığını öne sürmesi,
13
Venizelos’un özellikle İngiliz Başbakan Llyod George’u İtalya’nın İzmir’i ele geçirme
hazırlıklarını hızlandırdığına dair ikna edici çalışmaları.
İngiltere’nin Yunanistan’ın Anadolu’yu işgalinde atacağı adımları kontrol altında tutabileceği
düşüncesine sahip olması.
İşgalden günler önce, İzmir’in işgal edileceğine dair bazı belirtiler görülmüş, 14 Mayıs
1919’da İzmirli vatanseverler “Reddi İlhak” (katılmayı reddetme) prensibini ortaya
atmışlardır. Yunan işgalinin İzmir’in Yunanistan’a katılmasıyla sonuçlanmasını önlemek için
ilan edilen bu prensibin kitlelerce benimsenmesi için İzmir’de Yahudi Mezarlığına
toplanabilen halk tarafından bir de miting düzenlenmiştir. Bu faaliyetlere karşın, ertesi gün
Yunan askerleri rıhtımda görülmüştür. İzmir’den Harbiye Nezareti’ne iletilen mesajda İzmir
limanına demirleyen İtilaf Donanması Amirali Caltrope’un Mondros’un 7. Maddesi gereği
İzmir istihkâmlarını istediği, Karaburun’dan gelen haberlerde körfezin dışında Yunan nakliye
gemilerinin beklediği, halkın galeyana gelmiş durumda olduğu ve yeterli bulunan kuvvetlerle
Nezaret’in izni olursa talebin reddedilmesi için izin istendiği yazılmıştır. Şakir Paşa, önce,
talebin reddini uygun bulduklarını yazmak istemişse de Mondros’un uygulanmasına karşı
gelemeyecekleri gerekçesiyle bu kararın iletilmesinden vazgeçmiş, talebin yerine getirilmesi
emrini vermiş, gerekli teşebbüsleri Bab-ı Ali’de yapacağını belirtmekle yetinmiştir.
15 Mayıs 1919’da, Paris Barış Konferansı’nda alınan karara uygun şekilde İzmir, Mondros
Ateşkes Antlaşması’nın 7. Maddesi gerekçe gösterilerek Yunanlılar tarafından işgal
edilmiştir. İşgale karşı direniş, Yunan birliklerine ilk kurşunu atan Gazeteci Hasan Tahsin’in
bir asker öldürmesi ve hemen ardından gelen kurşunla öldürülmesiyle başlamıştır.
Yunanlıların İzmir'e asker çıkarması üzerine bölgede başlayan yerel direniş, işgal birliklerini
8 gün sonra, Ayvalık-Akhisar-Nazilli hattında durdurmuştur. Yunan birlikleri Trakya’yı da
işgale başlamış, eş zamanlı olarak İtalyanlar da Kuşadası'nı işgal etmiştir. İtalyanlarla
Yunanlılar anlaşarak Büyük Menderes'i aralarında sınır olarak kabul etmişlerdir.
İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi, Türk Milletine olayların vahametini anlatmaya
yetmiştir. Millet, bu olayı büyük bir tepkiyle karşılamış, direnişe geçmeye karar vermiştir.
Mitingler, protesto yürüyüşleri düzenlenerek, başta İtilaf Devletleri temsilcileri olmak üzere
hükümete ve yetkili mercilere protesto telgrafları gönderilmiştir. İzmir'in işgali, Türk
Milleti’nde, Milli Mücadele ruhunun doğmasında ve gelişerek milli bir harekete
dönüşmesinde etkili olmuştur. Kuvayı Milliye’nin örgütlenmeye başlamasıyla Milli
Mücadele’nin silahlı boyutu başlamıştır. Halkın başlattığı direniş, TBMM açıldıktan sonra,
onun aldığı kararla düzenli ordu kurulana kadar devam etmiştir.
14
Resim 3: Vittorio Pisani’nin 1921 yılında yaptığı İzmir’in İşgali temalı tablosu
İzmir’in işgali sırasında Osmanlı Devleti'nin isteği üzerine, İzmir ve çevresinde inceleme
yapmak üzere başında ABD’li Amiral Bristol’un bulunduğu bir heyet gönderilmiştir. Heyetin
yaptığı incelemeler sonucunda 13 Ekim 1919’da bir rapor hazırlanmıştır. Amiral Bristol
Raporu, hukuki geçerliliği ve yaptırım gücü olmamakla birlikte, Türk Milli Mücadelesi’nin
haklı olduğunu kabul eden ve bu mücadeleyi destekleyen ilk uluslararası belgedir. Rapora
göre:
İzmir ve çevresinde nüfus çoğunluğunu Türkler oluşturmaktadır.
Hıristiyan halkın can güvenliğinin tehlikede olduğu bilgileri yanlıştır.
Bölgede güvenliğin bozulması, Yunan birliklerinin İzmir’e çıkması sebebiyle gerçekleşmiştir.
Yunan birliklerinin İzmir’i işgal ettikleri gün Türklere zulüm uygulamaya başladıkları
anlaşılmıştır.
15
ÖZET
Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti, savaştan çekilmeye karar verdiğinde
karşısında tam anlamıyla bir kayıtsız-şartsız teslim belgesi olan Mondros Ateşkes
Antlaşması’nı bulmuştur. Mondros Ateşkes Antlaşması, varlık sebebine aykırı şekilde savaşı
sonlandırmak için değil, devleti yok etmek amacıyla hazırlanmıştır. Devletin tüm imkanlarını,
varlıklarını ve topraklarını elinden almak için hazırlanan ateşkesin uygulanmasına da derhal
başlanmıştır. Antlaşmanın üzerindeki mürekkep henüz kurumadan işgaller başlamıştır.
İtilaf Devletleri’nin Osmanlı topraklarını paylaşmaya başlamaları karşısında bu topraklarda
tarihten gelen emelleri olan azınlıkların bir kısmı da bu paylaşımdan kendilerine düşmesini
bekledikleri kısımları alabilmek için yine İtilaf Devletleri’nin desteğiyle ayrılıkçı faaliyetler
geliştirmişlerdir. Bunun yanı sıra kişisel çıkarları doğrultusunda, çaresizlikten, kurtuluşu
yanlış yerde aramaktan, bazen de yeni bir devlet modelinin geliştirilebileceğine olan inanışı
taşıyamadıklarından Osmanlı devlet adamları bu ayrılıkçı faaliyetlere sıcak bakmışlardır.
Ortaya çıkan bu durum karşısında toplum çeşitli örgütlenmelerle bu durumu
kabullenmeyeceğini ve mücadele edeceğini göstermeye çalışmıştır. Bunu da kurduğu
cemiyetler aracılığıyla gerçekleştirmiş, haksızlıklara karşı duracağını, bağımsızlık için
gerekirse silahlı mücadele başlatacağını ifade etmeye çalışmıştır. Vatanını kurtarmaya çalışan
toplumun bu davranışı, geleceğini kendi elleriyle yazacağının sinyallerini vermiş, Mustafa
Kemal Paşa da bu faaliyetleri zamanı geldiğinde örgütlemiştir.
Gözden Geçir
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın Osmanlı Devleti açısından önemini değerlendiriniz.
I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı topraklarını işgal etmek isteyen İtilaf Devletleri’nin
hukuki gerekçesi nedir?
Mondros Mütarekesi sonrasında işgaller karşısında halkı bilinçlendirmek, kamuoyu
oluşturmak için gazete ve dergi çıkarmak gibi faaliyetleri yürütmek için hangi örgütler
kurulmuştur?
Kendini Dene
A) Berlin Antlaşması
B) Paris Barış Konferansı
C) Mondros Ateşkes Antlaşması
D) Londra Konferansı
16
E) Sevr Antlaşması
4) Mondros Ateşkes Anlaşması'nın 24. maddesinde "Doğudaki altı ilde karışıklık çıkarsa oralar
da işgal edilecektir." denmiştir. Antlaşmanın İngilizce metninde ise "Doğudaki altı Ermeni
vilayetinde karışıklık çıkarsa oralar da işgal edilecektir." denmiştir.
Bu durum aşağıdakilerden hangisini göstermektedir?
5) Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizin düşmanlar tarafından işgal edilmesine Osmanlı
hükümetlerinin kayıtsız kalmaları karşısında, Türk milletinin ilk tepkisi ne olmuştur?
17
Komisyon. (2013). Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi-I. Eskişehir: Anadolu Üniversiyesi.
Kinross, L. (1994). Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul: 12. Baskı, Altın Kitaplar
Yayınevi
Mondros, Sevr, Lozan Antlaşmaları (Bugünkü Türkçe ile), Haz. İbrahim Sadi Öztürk, Ankara,
2004, Ato Yayınları
Mumcu, A. (1986). Tarih Açısından Türk Devrimi’nin Temelleri ve Gelişimi, İstanbul: 10.
Baskı, İnkılâp Kitabevi
Soysal, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Cilt I (1920-1945), Ankara, 2000, TTK
Yayınları
Turan, Refik, vd., Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 2011, Okutman Yayıncılık, Ankara, 2011
Yılmaz, V. (1998). Siyasi Tarih. İstanbul: Harp Akademılerı Basımevı.
http://levantineheritage.com/troops.htm
http://panathinaeos.wordpress.com/2012/09/09/smyrna-september-1922-when-paradise-
turned-into-hell/
18