36 Keykavus Ilyasoglu Mercimek Ahmed Kab

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 265

,...

KABUSNAME
.
llyasoglu Mercimek Ahmed
· 1 nci cilt

Tereliman 1001 TEMEL ESER


Tereüman
1001 TEMEL ESER

• *

h。コイャケョ@ ve ウ。、・ャエゥイョ@ :
Atilla ÖZKIRIMLI

KEYKA VUS - merck@ AHMET


,---.
K ABUSNAME
brnc@ clt@
Tercüman gazetesinde ィ。コイャョ@
bU eser Kervan kゥエ。ー￧ャォ@ · aN@
ofset tesislerinde 「。ウャュエイ@
1001 Temel Eser'i
iftiharla sunuyoruz
Tarihimize mana, milli 「・ョャゥュコ@ güç ka-
tan kütüphaneler dolusu birbirinden ウ・￧セ@ eser-
Iere sahip bulunuyoruz. Edebiyat, tarih, sosyo-
loji, felsefe, folklor gibi milli ruhu ァ・ャゥエイョLッ。@
yön veren konularda "Gerçek eserler" elimizin
。ャエョ、イN@ Ne var ki, elimizin 。ャエョ、ォゥ@ bu
eserlerden ￧ッオョャォ。@ istifade edemeyiz. Çünkü
devirler 、・ゥュャイ@ yol 。￧ュL@ dil 、・ゥュL@
ケ。コ@ 、・ゥュエイN@
Gözden ve gönülden uzak ォ。ャュ@ unutut-
maya yüz エオュ@ -Ama 、・イゥョ@ hiçbir ・ケ@
ォ。ケ「・エュゥL@ ￧ッオョャ@ daha da önem kazan-
ュM binlerce cilt eser, bir süre daha el 。エャュコウL@
tarihin derinliklerinde kaybolup gideceklerdir.
Çünkü ッョャ。イ@ derleyip topadayacak ve
günümüzün türkçesi ile 「。ウォケ@ ィ。コイャケ」ォ@
、・イォゥ@ kalemler, gün geçtikçe 。コャュォエ、イN@

Bin ケャォ@ tarihimizin içinden süzülüp gelen


ve bizi biz yapan, kültürüroüzde Bk￶・エ。@
vazifesi gören bu eserleri, tozlu raflardan kurta-
イーL@ nesillere オャ。エイュケ@ ーャ。ョ、ォN@

Sevinçle ォ。イャケーL@ ümitle 。ャォ、ュコ@


"1 000 Temel Eser" serisi, Milli eゥエュ@ b。ォョャᆳ
ョ」。@ durdurulunca, bugüne kadar ケ。ョャ@
66 esere yüzlerce ek ケ。ーュ@ 、ョォ@ ve
"Tercüman 1001 Temel Eser" dizisini ケ。ョャᆳ
maya karar verdik. "1000 Temel Eser" serisini
ィ。コイャケョ@ çok 、・イャゥ@ bilginler heyetini, yeni
üyelerle ァ・ョゥャエォN@ aケイ」。@ 200 ilim 。、ュコᆳ
dan ケ。イ、ュ@ vaadi 。ャ、ォN@ t・イ」ュ。ョG@ ケ。ョ@
ィ。ケエョ、ォゥ@ ァ・ョゥ@ ゥュォ。ョャイ@ 1001 Temel Eser
için daha da güçlendirdik. aイエォ@ ォ。イョコ@ gu-
rurla, cesaretle ￧ォュ。コL@ eserlerimizi gözlere
ve gönüllere sergilememiz コ。ュョ@ ァ・ャュゥ@ bulu-
nuyor. Milli 、・イ@ ve manada her kitap ve her
yazar bu serimizde yerini bulacak, hiç bir art
、ョ」・@ ile 、・イャゥ@ウコL 、・イウゥコ@ de 、・イャゥ@
gibi ortaya ォッョュ。ケ」エイN@ Çünkü esas gaye bin
ケャォ@ tarihimizin temelini, ュ。ケウョ@ gözler
önüne sermek, ッョャ。イ@ ャ。ケォ@ ッャ、オォ。イ@ yere oturt-
ュ。ォエイN@

Bu 「。ォュ、ョ@ 1001 Temel Eser'den maddi


hiç bir kar beklemiyoruz. k。イュコ@ sadece gu-
tur, iftihar, hizmet zevki ッャ。」ォエイN@

KEMAL ILICAK

Tercüman Gazetesi Sahibi


ÖN SÖZ

Mercimek Ahmet'in Farsça'dan dilimize ￧・カゥイ、@


Kabusname, Emir Unsurü'l-Maali Keykavus b. ウォ・ョᄋ@
der b. Kabus b. v・イュァゥ@ b. Ziyar エ。イヲョ、@ ケ。コャュᆳ
エイN@ Yazar ォゥエ。「ョL@ «Peygamber hicrPtinin dört yüz
ケ・エュゥN@ 「・ゥョ」@ ケャョ、。ᄏ@ (M. 1082) Hi ・ョャ、ゥ@ söyle-
mektedir. Bu sebeple kimi kaynaklarda g'eçen (Düvel-i
ウャ。ュゥケ・I@ ve オコセョ@ süre H. 462 olarak bilinen ölüm ta·
rihinin ケ。ョャ@ ッャ、オ@ 。￧ォエイN@ Nitekim ォゥエ。「ョ@ 「ゥエ@ ta-
rihi olarak gösterilen H. 475 bütün Farsça nüshalarda
mevcuttur (1). Ama ケ。コイョ@ ィ。ケエ@ ィ。ォョ、L@ kendi-
sinin kitapta カ・イ、ゥ@ kimi bilgilerden 「。ォ@ bir ・ケ@
bilmiyoruz.
Ziyari ya da AH Ziyar ailesi X. ve XI. ケコャ。イ、@
Gürgan, Gilan, Deylemistan, Taberistan, Rey ve Cibal'-
de hüküm ウイュエN@ Bu egemenlik Gürgan bölgesinin
s・ャ￧オォ。イョ@ eline geçmesiyle son bulur. aョャ。、@
göre Keykavus ー。、ゥィ@ ッャ。ュエイN@ Daha 、ッイオウ@
s・ャ￧オォ。イョ@ bu bölgeyi ー。ケャュセイ@ sonucu ウォ・ョᆳ
der, Keykavus ve ッャオ@ Gilan 。ィ@ ー。、ゥィォ@ yapama.

(1) Said Nefisi, kゥエ。「M@ Nasihatname Ma'rof bi: Kabü.c:-


name. Azer 1342 ・ュウゥ@ (1963) Tahran. kゥエ。「ョ@ Farsça as-
ャケ。@ ilgili bilgiler Said Netisi'nin önsözünden ᅱᄋコ・エャョュゥᆳ
tir.
10

ュャ。イ、N@ Nitekim kendisi de ォゥエ。「ョ、@ bunu belirt-


mekte, kimi bölümlerde hizmetinde 「オャョ、@ padi·
。ィャイ@ ウ。ケュォエ、イN@ Söz gelimi 42. bölümde, «... Me-
sut ibn Sultan Mahmut, Gazne'de ー。、ゥィ@ olunca, o
devirde ben de Gazne'de idim. (. .. ) ォ。エョ、@ bir zaman
durdum, kulluk ettim, beni denedi, gördli ki sohbeti-
ne ャ。ケュL@ beni has nedim edindi>> demekte, bir 「。ᄋ@
ka bölümde (7. Bölüm) Ebu'I-Esvar 。ーオイ@ b. el-Fazi
。、ャ@ Gence melikinin ケ。ョ、@ uzun süre ォ。ャ、ョL@
onunla birlikte Rum seferine ァゥエョ@ 。ョャエュォ、イN@
Bütün bunlar, bir ー。、ゥィョ@ nedimlik ケ。ーュ」@
ve 「。ォャイ@ 。、ョ@ ウ。カュケ」@ 、ョャイウ・L@ Key-
kavus'un saltanat ウイュ・、ゥョ@ gösterir. y。ャョコ@ bence
üzerinde 、オイャュ。ウ@ gereken bir nokta var. Said Nefi-
si'nin ケ。ョャ、@ metinin 42 .bölümünde (s. 172) d ör.
düncü hikaye, \g・￧ュゥ@ emir babam -rahmetul-
lah-... » diye 「。ャュォエ、イN@ Mercimek Ahmet ise bu-
nu «Benden önce saltanat エ。ィョ@ hükmeden, rahme-
te オャ。ョ@ babamdan ... >> diye ￧・カゥイュエN@ g￶イャ、@
gibi, Keykavus ケ。ャョコ」@ 「。ウョ@ ー。、ゥィ@ ッャ、オョ@
belirtmekte, oysa Mercimek Ahmet'in çevirisinde ken.
disinin de ー。、ゥィャォ@ ケ。ーエ@ 。ョャュ@ ￧ォュ。エ、イN@ Bu-
rada akla gelebilecek ilk ihtimal, nüsha ヲ。イォ、@ ve
Mercimek'in çeviriyi bir 「。ォ@ nüshadan ケ。ーエ@ dü-
ョャ・「ゥイN@ Ama yine Mercimek, «Söze gゥイᄏ@ bölü·
münde ᆱ￶ケャ・@ rivayet ederler ki, halifeler devrinde,
Kilhistan mülkünde bir ー。、ゥィ@ カ。イ、@ ( ... )» demekte-
dir. エ・@ 「オイ。ウ@ ォ。イョャ@ kalmakta, Mercimek'in kita-
「ョ@ içindeki kimi 。￧ォャュイ@ görmezden gelerek,
böylesi bir ￧・ャゥォケ@ 、ュ・ウゥ@ 。ョャュォᅵN、イ@
Üstelik Keykavus'un ー。、ゥィャォ@ ー・ゥョ、@ ッャ、オョ@
gösteren hiç bir belirtiye rastlanmaz kitapta. O yüz-

ケャ。イL@ s・ャ￧オォ。イGョ@ イ。ョG@ korkuya ウ。ャ、ォイ@ bir


￧。、イ@ ve イ。ョ@ ォ。イエN@ Böyle bir dönemin ゥョウ。@ ol-
、オ@ için üç nitelik göze parçar Keykavus'ta: Asker-
dir, bilgindir ve ariftir. Zaten Ziyari ィ。ョ・、@ fa-
zileti ve 「ケォャ@ hiç bir イ。ョ@ hanedan ailesinde
ァ￶イャュ・ゥエN@ Ama Keykavus ィ。ケエ@ ィ。ォョ、@ fazla
bilgi vermez. Bu nitelikleri de, onun ォゥエ。「ョ、L@ bü-
tün konularda bilgi sahibi ッャュ。ウョ、@ ve hemen her
konuda bilgi vermesinden 。ョャュォエ、イN@
Ama Ziyari yahut AH Ziyar hanedan ailesi konu-
sunda, çoJcça bilgi vermektedir. Bölümlerde 。ョャエ@
hikayelerin ￧ッオ@ bu ィ。ョ・、@ ォゥャ・イケ@ ilgilidir.
Nitekim «SÖze gゥイᄏエ・@ ィ。ョ・、@ 。エャイョ@ ウ。ケー@ dök-
mekte, ウッケャ。イョ@ ünlü nオゥイ・カ。ョG@ (ölm. 579) kadar
オコ。ョ、@ belirtmektedir. Dedesi ・ュウGャMm。ゥョL@
。ュ」ウ@ Felekü'l-Maali エ。イヲョ、@ ョ。ウャ@ tahttan indiril-
、ゥョL@ ウイャ、ョ@ ve ￶ャ、イョ@ (20. Böl.); ken-
disinin 「。ウ@ エ。イヲョ、@ ョ。ウャ@ ・ゥエャ、ョ@ (27. Böl.);
dedesinin ・ュョゥウ@ ッャオ@ Fahrü'd-devle ve onun ォ。イᆳ
ウョL@ ォッ」。ウョ@ ölümünden sonra hüküm sürmesi ウᆳ
イ。ウョ、@ ol<:n biteni (29. Böl.); Gilan 。ィGョ@ dedesi
Sultan Mahmut (kendi ォ。ョウ@ 「。ウI@ ile Halife
El-Kaim Bi-Emri'I-lah 。イウョ、ォゥ@ bir ッャ。ケ@ (39. Böl.)
ve kendi dedesi Emir v・ュァゥイ@ b. Ziyar ile 。ュ」ウョ@
oQ;lu Emir ・ュウGャNm。ゥョ@ avda öldüklerini (18. Bö-
lüm) 。ョャエュォ、イN@

kゥエ。「ョ@ Am
Keykavus'un ォゥエ。「@ eskiden beri bu adla 。ョャュォᆳ
エ。、イN@Ama bu 。、ョ@ niçin ォッョオャ、@ belli 、・ゥャイN@ Çün-
kii kitap Gilfm 。ィG@ hitaben ケ。コャュエイ@ ve Kabus
12

dedesinin 。、イN@ aケイ」。@ o ￧。、L@ ォゥエ。ーャイョ@ genellik-


le ケ。コイョ@ 。、ケャ@ 。ョャ、@ 、ョャイウ・L@ Keykavusname
de olabilir. Nitekim Muhammed Üfi (Avfi), Cevamiü'l·
Hikayet ve Levamiü'l Rivayat 。、ャ@ eserinde ォゥエ。「ョ@
。、ョ@ söz etmez. y。ャョコ」L@ Keykavus'un ッャオョ。@ ver-
、ゥ@ ￶エャ・イL@ diye belirtir. Kendisi de Önsözünde kita-
「ョ@ bir ￶エャ・イ@ ォゥエ。「@ ッャ、オョ@ söylemektedir. Ama
nedense kitap, belki Kavus 。、ョ@ 「ッコオャュ。ウ@ sonucu
belki de dedesi Kabus'un ünlü bir ォゥ@ ッャュ。ウ@ sebe·
biyle Kahusname diye 。ョャァ・ュゥエイN@

イ。ョ@ Edeblyatmdaki Yeri

Ünlü bir ォゥエ。ーイ@ ve イ。ョ@ ・、「ゥケ。エョ@ oldukça


önemli bir yeri カ。イ、N@ Senai-i Gaznevi, ケ。コャョ、@
ォイ@ dokuz ケャ@ sonra, Hadikatü'l-Hakika (M. 1131) ad.
ャ@ eserinde Keykavus'un 。ョャエ@ bir---.iki hikayeyi
ゥイャ・エュN@ aケイ」。@ Ahmet Gaffari Tarih-i Nigaris·
tan'da, «Genceli Nizami, Rusrev ü ゥイョG、・[@ Feri-
düddin Attar, Esrarname ve m。ョエォオGᄋケイ、[@ Af-
dalüddin Ebu Hamid Ahmed b. Hamid Kermani, ォN@
dü'l-Ula fi m・カォゥヲGャᄋa。ウョ、[@ 「ョ@ ウヲ・ョ、ゥケ。イL@ Taberis-
tan Tarihi'nde; Sa'deddin Kafi, Kasidesi'nde; Rus-
rev-i Dehlevi, Matlaü'l·Envar Mesnevisi'nde; Cami, Sil-
siletü'z-Zeheb Manzumesi'nde; Mecdüddin Muham-
med Hüseyin Mecdi, Zinetü'l·Mecalis'inde ve Muham·
med b。ォイL@ r。カコエGャMeョイ、@ kimi ォゥエ。「ョ@ 。、ョ@
。￧ォ@ söyleyerek kimi de ゥ。イ・エ@ etmeden, bu eserden
hikayeler ve bahisler 。ャュイ、Nᄏ@ (1)

(1) Orhan 。ゥォ@ Gökyay, K.dbusname, 1966 istanbul, ön-


siJzden.
13

Bu etkide, ォゥエ。「ョ@ o ￧。、@ geçerli olan dünya gö-


イL@ ahlak, sanat, ilim gibi konularda, gerçekten
önemli bilgiler vermesinin, ケ。ォョ@ bir 。ョャエュ@ ッャュ。ウᆳ
ョ@ büyük rolü ッャュオエイ@ denilebilir. Üstelik bu etki
ケ。ャョコ@ イ。ョ@ ・、「ゥケ。エ@ çevresinde ォ。ャュL@ イ。ョG@ ウᆳ
ョイャ。@ da 。ュエイN@ Eser yedi kere イ。ョG、@ (2) bir
kere de Hindistan'da 「。ウャュエイN@ Türkçe'ye de 「・@
Çevirisinin ッャ、オ@ 、ョャイウ・@ oldukça ünlü bir ki-
tap ッャ、オ@ söylenebilir.
ゥュ、@ sözü burada kesrnek ve 。ウャ@ bizi ゥlァャ・ョ、セ@
ren bir alana geçmek gerekiyor. Mercimek'in çevirisi
listünde dururken ォゥエ。「ョ@ önemine yeniden 、・ゥョᆳ
」・ゥコN@ Önce bu çevirinin ケ。ーャ、@ ￧。@ kadar olan bi·
tenleri ウイ。ャュコ@ ve oウュ。ョャ@ devletinin özellikleJi.
ni belirlememiz gerekir.

(2) Said Netisi'nin ケ。ョャ、@ Kabusname'nin 1963'te


ilcinci 「。ウォョ@ ケ。ーャ、@ gözönünde bulundurulursa bu
ウ。ケ@ sekiz ッャュ。ォエ、イN@ aケイ」。@ Said nVサGAゥ@ bu 「。ウォョ@ ön-
söz'ünde, Kabusndme'nin, kendisinin ケ。ョャ、@ da--
ha eski bir ョウィ。@ 「オャョ、L@ üzerinde ￧。ャ、ᆳ
ョL@ ama göremedi(jini belirtmektedir.
n
OSMANLlLARA KADAR

<<Türk toplumu, tarihte iki büyük ￧。@ ァ・￧ゥイュN@


tir:
1 - Türklerin kavim halinme ケ。、ォャイ@ ￧。@ ki,
tarih sahnesinde göründükleri andan, ウャ。ュ@ dinini ka-
bul ettikleri zamana kadar sürer. Bu ￧。、@ Türkler,
ケ。「ョ」@ etkilerden uzak ォ。ャュイL@ kendi ィ。ケエャイ@
içinde benliklerini ォッイオュャ。、N@ Bu ￧。@ boyunca
kabul ettikleri ￧・ゥエャ@ dinler, manevi カ。イャォ@ üzerin·
de bir iz 「イ。ォュL@ ォッュオャ。イケ@ ウォ@ ve sürekli ゥャᆳ
kileri de gelenek ve göreneklerine 「。ャ@ engel ola-
ュ。エイN@

2 - Ümmet ￧。@ ki, ウャ。ュ@ dinini kabul ettikleri


tarihlerden, XIX. ケコャョ@ sonuna kadar 。@ ケオォ。イ@
900 ケャ@ sürer. Bu ￧。、@ Türkler ウャ。ュ@ dininin エッーャ。ケ」@
ve 「ゥイャ・エ」@ etkisi 。ャエョ、@ yeni ・ウ。ャイ@ 「・ョゥュウᄋ@
ler, kendi yasa ve törelerini 「イ。ォL@ bu ・ウ。ャイョ@
￧ゥコ、@ çerçeve içinde bütün islam alemini kucakla·
yan 「ゥャ・ォ@ hayata オケュャ。イL@ yeni bir ruhla tarih sah-
nesine ￧ォュャ。イ、Nᄏ@ (1)

(1) Agah sイ@ Levent, Ümmet ᅦ。@ Türk e、・「ゥケ。エN@ Ank.


1962.
16

Bu bölümlerneye ォ。エャケッイオコL@ ancak bir ョッォエ。@


。￧ャュウョ、@ ve 、・ゥャュウョ@ yarar var. Hz. Muham-
med, Mekke'de ー・ケァ。ュ「イャゥョ@ ilan edip· de ウャ。ュ@
dininin ・ウ。ャイョ@ 「ゥャ、イョ・L@ ケ。イ@ göçebe ve tica-
retle オイ。ョ@ aイ。ーャL@ dine 、。ケャ@ bir hukuk siste-
miyle, teokratik ァ￶イョエ・@ bir toplum düzenine sok-
ュオ@ oluyordu. Önceki 。イエャ@ 、ョャイウ・@ bu bir dev-
rimdi. Hz. Muhammed, aイ。「@ hak dinine ￧。ョイォ・@
。ケョ@ zamandr. daha ileri bir toplum düzenini kurma-
ya da ￧。イケッ、オN@ Nitekim kendisinin hem peygam-
ber, hem devletin 「。@ ッャュ。ウL@ halifeterin de kendin-
den sonra yönetime hakim ッャョ。イ@ Emeviler devrine
kadar ウイュエN@

Türk devletlerinin toplum ケ。ーウ@ da göçebelik di-


ケ・「ゥャ」ュコ@ bir toplum düzeniydi. kウイ@ topraklar ve
stepler üzerinde geçirilen bu göçebe hayat, エ。イュ@ eko-
nomisine ァ・￧ゥョ@ mümkün ッャュ。ウ@ yüzünden, hay-
カ。ョ」ャォ@ ve 。カ」ャ@ bir geçim ォ。ケョ@ haline getiri-
yordu. Bu ise sürekli 、ッャ。ュォL@ verimli otlaklar ve
sulak yerler aramak コッイオョャ@ 、ッオイケL@ oldukça
zengin bir göçebe kültürünün ケ。イエャュウ@ ケ。ョ、L@
askeri ve merkezi otoriteye 「。ャ@ bir ￧・ゥエ@ devlet yö-
netiminin de エ・ォゥhィョュ。ウ@ gerektiriyordu.
Gerçekten eldeki bilgiler bu 、ョ」・ケゥ@ 、ッイオャ。@
niteliktedir. Bütün göçebe toplumlarda ッャ、オ@ gibi
. Türklerde de at kültürü önemlj bir yer tutmakta ve
yine Türklerin tarih boyunca sürekli olarak giiçlü dev-
letler ォオイ、ャ。@ görülmektedir. Divanü Lügati-'t-
Türk'te ケ。ャョコ」@ atla ilgili lSO.'ye ケ。ォョ@ kelime カ。イ、@
ve en az bunun bir misli kelimenin 。￧ォャョュウ、@
da at sözü geçmektedir.
17
Bir yandan Türklerin, verimli otlaklar arama so.
nucu sürekli olarak b。エGケ@ sarkan, öte yandan Eme-
lv\iler'lle ケ。ャュ@ työnelen セャ。ュ@ ュー。イエッャオGョ@
ilk öncüleri, Maveraünnehir'de ォ。ーュャイ、N@ «Arap.
ャ。イョ@ Horasan valisi Kuteybe ibn Müslim, 「。エ@ Türk·
lerinin On-OK devletine ウ。ャ、イュL@ Maveraünnehir'e
(Transoxiana) kadar ウッォオャュL@ sonra Araplar 751'de
Talas ウ。カョ、@ Çiniileri yenilgiye オイ。エュL@ 776'da
ャゥ@ ve Çu イュ。ォャョ@ vadilerine ァゥイュL@ 792'de ve 806
da k。イィョャ@ ￧。イーュL@ 960 ウイ。ャョ、@ da Türk.
lerden ilk olarak Karluklara ウャ。ュ@ kabul ・エゥイュᆳ
tir.» (1)
Böylece Türkler, bu tarihten sonra kimi 。ュョ@
、。ョォ@ gruplar halinde ウャ。ュゥケ・エ@ kabul ettiler, hali-
fe ッイ、オャ。ョ@ görev 。ャ、イN@ y。ャョコ@ bu kabul ・、ゥョ@
daha IX. ケコャョ@ ッイエ。ャョ、@ 「。ャ、ョ@ söylemeli·
yiz. Çünkü Türklerin Halife mオGエ。ウュ@ コ。ュョ、@ b。N@
dad ケ。ォョャイ、@ kurulan Samerra ・ィイゥョ@ ケ・イャエゥᆳ
diklerini, ウ。カ￧@ nitelikleri 、ッャ。ケウ@ önemli askeri
rütbeler elde ettiklerini 「ゥャケッセコN@ Ama 。ウャ@ ￧・ゥエャ@
Türk kavimlerinin toplu olarak · ュウャ。ョ@ kabul
・、ゥ@ X. ケコャ、。イN@
Bu olay, ilk anda, bir devlet gücüne boyun ・ュ@
gibi ァ￶イケッウ。@ da Türklerin ュウャ。ョ@ kabul
・、ゥョ@ tek önemli etkiyi, güçlü bir devletin zoru
olarak görmemek gerekir. Durum böyle olsa, devlet
gücü ortadan ォ。ャョ」L@ kabul ettirmeye ￧。ャエ@ di-
nin オケァ。イャョ@ ・ァュョャゥ@ コ。ケヲャイ@ ya da tarihte birçok

(1) A. DiUiçar, KutadgU Bili.g incelemesi, Ank. 1972.


F:2
18

benzeri ァ￶イャ、@
bir biçim 。ャイL@ gibi,
nitelik ba. 「。ォ@
ォイョ、。@ 、・ゥュャイ@
Ama Türkler için du· オイ。N@
rum tam tersinedir. Bunun için ウィQュョ@ kabulünde
en önemli etkiyi devlet gücünde 、・ゥャL@ belki ウャ。Nュゥケ・ᆳ
tin özünde ve ョゥエ・ャ、@ aramak gerekir.
Çünkü ウャ。ュゥケ・エL@ ケ。ャョコ@ gönüllere egemen olan bir
din 、・ゥャL@ toplum ィ。ケエョ@ da düzenleyen, yönetimi et·
kileyen, エ。イュ@ 、。ケャ@ bir ekonominin hukuk sistemi-
ni ッャオエイ。ョ@ bir dindir. Hz. Muhammed sadece t。ョイ@
「オケイョ@ insanlara ileten bir peygamber 、・ゥャL@ in-
ウ。ョャイ@ bir 、ョ」・@ çevresinde toplayan ve エ・ォゥャ。ョᆳ
、イ。ョ@ bir devlet 。、ュイN@ ャォ@ エ・ォゥャ。ョケ@ da ォウュ・ョ@
エ。イュャL@ ォウュ・ョ@ de ィ。ケカョ」ャォ@ オイ。ョ@ Arap kabilele.
rinin 「オャョ、@ Medine'de ァ・イ￧ォャエゥュN@ Bu se.
beple ウャ。ュゥケ・エL@ XI. ケコャ、。ョ@ 「。ャケイォ@ Türkleri
gerek devlet エ・ォゥャ。@ gerekse toplum ィ。ケエ@ 。￧ウョ、@
・エォゥャュL@ dine 「。ャ@ bir kültürün de ッャオュ。ウョ@ yol
。￧ュエイN@

aイエォ@ bir kültürü kabul ・、ゥョ@ bu ォウ。@ özetinden


sonra Selçuklular yoluyla Anadolu s・ャ￧オォ。イョ@ ora-
dan da oウュ。ョャイ@ geçebiliriz.
26 Haziran 1243 Cuma günü, Selçuk ordusu Köse-
、。Gョ@ korkunç bir bozguna オイ。ュL@ imparatorlu·
オョ@ temelleri ウ。イャュエN@ mッャ。イ@ Sivas'a ケイュN@
ler, k。、Gョ@ ・ヲ。エゥケャ@ halka 、ッォオョュャ。イL@ fakat
・ィイゥ@ üç gün ケ。ュ@ ・エュゥャイ、@ (1). Bu 。ォョャイ@ süre-
cektir. Il. gケ。ウ・、ゥョ@ Keyhüsrev'in ölümi.i üzerine ￧M

(1) Abdülbaki g￶ャーョ。イL@ Yunus Emre ve Tasavvut ウエN@


1961.
lY

kan ォ。イァャ@ ve beylerin egemenlik ウ・カ、。ケャ@


birbirleriyle ウ。カュャイL@ merkezi otoritenin neredey-
se ウヲイ。@ 、ュ@ ッャュ。ウL@ o ￧。ョ@ Anadolusona bir ce-
hennem ァ￶イョ@ verecektir. mッャ@ Baycu'nun Ana-
doluya ケ。ーエ@ yeni 。ォョL@ Selçuk ordusunu 1256'da
Konya ケ。ォョャイ、@ bir kere daha bozguna オイ。エ」ォ@
mッャ。イ@ giderken yine Anadolu'yu ケ。ォー@ ケォ。」ャイ@ ve
Anadolu bir ォ。イ、・@ ォ。カァウョ@ ッイエ。ウョ@ yuvarlanacak-
エイN@

durumu, iç ウ。カャイL@
Anadolu'nun bu Mo· ォ。イ@
ッャ@ 。ォョャイL@
Selçuk ィォュ、。イャL@ entrikalar- 、・ゥョ@
la altüst bir durumda sürüp gidecek, beylikler türeye-
cek, tarikatlar 。ャ「ゥ、ョ・@ ァ・ャゥ」ォエイN@ (2)
Sonuçta Sel-çuk ュー。イエッャオョ@ ケォャョ。ウ@ üze-
rine Anadolu'da küçük--büyük beylikler ya tek bir ・ᄋ@
hirde ya da bir bölgede hüküm sürmeye 「。ャュイᆳ
、N@ aケ、ョッオャ。イL@ s。イオィョッャZL@ g・イュゥケ。ョッオャ@
gibi beylikler s・ャM￧オォ。イョ@ son ケャ。イョ、L@ merkezi
otoritenin コ。ケヲャュウ@ sonucu ケ。イN@ 「。ュウコ、Ljイ@ za-
ten, ama ゥュ、@ tam 「。ュウコ@ da olsalar ケ。ャュォ@ iste-
yecekler ve birbirleriyle エオ。」ォャイ、N@ Bu beylikle·
rin en 「ケ@ Konya ve çevresine カ・イャヲAゥセ@ olan Ka-
イ。ュョッオャ@ 「」ケャゥ、N@ XV. ケコャ。L@ ayni Fatih'e
kadar oウュ。ョッオャイ@ ・@ çok direnen beylik olacak
エN@

s￶エG・@ ケ・イャュゥ@ olan oウュ。ョャイ@ ォウ。@ sürede


「・ケャゥョ@ ウョイャ。@ ーZ・ョゥャエイN@ t289'da eウォゥ・ィイL@

r 2) Fuat Köprülü, ャォ@ mオエ。ウカヲィイN@ 2. bask. An k. 1966.


20

)1292'de s。ォイケセョ@ güneyi·, 1298'de Bilecik, 1289'da


lnegöl 。ャョュL@ 130l'de コョゥォ@ ォオ。エャュL@ 1323'de Ak-
ケ。コL@ 1326'da Bursa コ。ーエ・、ゥャュ@ ve ゥュー。イエッャオ@ gi·
den 「・ケャゥョ@ merkezi ッャュオエN@

OSMANLI devlt@

oウュ。ョャイL@ oオコ@ Türklerinin k。ケ@ aゥイ・エGョ、@


ッャ、オ@ bilinmektedir. oウュ。ョャ@ Devleti'nin ォオイャ@ ケN@
ャ@ olarak tarihler 1299 ケャ@ üzerinde 「ゥイャ・ュ、N@
kオォウコ@ oウュ。ョャイ@ s￶エG・@ ケ・イャュゥ@ ve bir
beylik olarak hüküm sürmeye 「。ャュイ@ bu tarih·
ten öncedir. Mb。「ウ@ eイエオャ@ Bey'in ölümü üzerine,
Osman Bey'in Ol}Un yerine ァ・￧ゥ@ 1281 ケャョ、。イN@ Bu
yüzden eイエオャ@ Bey'le gelen k。ケGャイ@ ve sonra bu
「・ケャゥョ@ ・ァュョャゥ@ 。ャエョ@ giren öteki ュゥャ・エイセ@ Os·
ュ。ョャL@ ォオイ、ャ。@ devlete de oウュ。ョャ@ Devleti 。、@ ve·
rildi. Klasik tarihi bülümlemeye göre, 1299'dan 1453 ケᆳ
ャョ。@ kadar olan döneme, kオイャ@ Dönemi, denir. エ・@
bizi 。ウャ@ ilgilendiren bu dönemdir. Dönemin ー。、ゥィᆳ
ャ。イ@ ise Osman Gazi, Orhan Gazi, Murad- Hüdavendi-
gar (I.), yャ、イュ@ Bayezid (I.), Mehmed Çelebi (1), II.
Murad ve Fatih'tir.
II. Mehmed (Fatih) ￶ャ、ョ・@ oウュ。ョャ@ Devleti'·
nin ウョイャ。@ bir yandan Macaristan'a, öte yandan Er.
zurum'a 、。ケョュ@ bulunuyordu. Eflak b・ケャゥ@ ve kᆳ
イュ@ h。ョャ@ ケ。イ@ 「。ュャケ、N@ Bu ァ・ャゥュョ@ temelinde
yatan oウュ。ョャ@ min toprak sistemine geçmeden önce,
Mercimek Ahmet'e Kabusname'yi çevirmesini buyu-
イ。@ II. mオイ。、Gョ@ dönemine bir göz 。エャュ@ ve ッャ。ケイョ@
bi.r kronolijisini verelim.
21

II. Sultan Murad, Çelebi Mehmed'in, dオャォ。、ゥイッN@


lu Süli Bey'in ォコ@ olan ォ。イウ@ Emine Hatun'dan 、ッN@
ュ。、イN@ ォゥ@ kere saltanat ウイュエN@ ャォゥ@ 1421-1444,
ikincisi 1446--1451 ケャ。イ@ 。イウョ、N@ p。、ゥィャョ@
ilk ケャ。イL@ tarihte Düzmece Mustafa diye 。ョャL@ yャ、ᄋ@
イュ@ Bayezid ッャオ@ Mustafa Çelebi'yle オイ。ュォャ@ geç-
ti. 1423'te Düzmece Mustafa'ya ケ。イ、ュ@ eden Bizans'-
tan ィョ￧@ almak 。ュ」ケャ@ ウエ。ョ「オャ@ ォオ。エャ、ケウ@ da bir
sonuç elde edilemedi. Bu ウイ。、@ 、ゥ・イ@ Anadolu Beyle.
rinin de ォイエャ。L@ ォ。イ、・ゥ@ Mustafa Çelebi'yle sa·
カ。ュォ@ zorunda ォ。ャ、N@ Karaman b・ケャゥ@ 、ョ。@ bü-
tün beylikleri ・ァュョャゥ@ 。ャエョ@ 。ャ、N@ Denilebilir ki,
Anadolu'da ikinci olarak Türk 「ゥイャ@ ウ。ャョュ@ olu-
yordu.
Anadolu'dan sonra Rumeli'ye döndü. Belki de,
böylece Bizans iyice NォウエイZャュ@ ッャ。」ォエN@ sイィゥウエ。ョ@
。ャョ、L@ Macar seferlerinden istenilen -sonuç elde edile-
medi. II. Murad, ウ。ャエョ@ 12 ケ。ョ、ォゥ@ ッャオ@ II. Meh-
med'e (Fatih) 1444'de devretti, Manisa'ya ケ・イャエゥN@
·-. .
Ama çok ォ。ャイョ、@ orada. p。ーGョ@ da ォイエュ。ᄋ@
ウ@ sonucu düzenlenen bir h。￧ャ@ ordusu v。イョGケ@ ウ。イョᆳ
ca, daha ウ。ャエョ@ 「イ。ォャ@ on ay olan II. Murad, yeni-
den ordunun 「。ョ@ geçti ve Hunyadi'nin ォッュオエ。ウョᆳ
daki h。￧ャ@ ordusu bozguna オイ。エャ、N@ II. Murad bu
、￶ョ・@ ウ。ャエョ@ 。ャュL@ Fatih ー。、ゥィ|@ de-
vam ・エュゥL@ o yine Manisa'ya ￧・ォゥャュエN@ Ama yeniçeri-
Ie-rin ゥウケ。ョ@ üzerine 1446'da ー。、ゥィャ@ dönmek zo·
runda ォ。ャ、N@
Hunyadi'nin エッーャ。ョケ@ 「。イ、@ ikinci h。￧ャ@ or-
dusunu da Kosova'da 1448'de 、。エォョ@ sonra, Edir-
ne'ye 、￶ョ・@ ッャオョ@ evlendirdi ve 1451 ケャョ、。@ ö1-
22

dü. Tarihler, bilginleri, ウ。ョエ￧ャイ@ ウ・カ、ゥョ@ ve koru·


、オョ@ yazarlar. Edirne ve Bursa'da camileri カ。イ、N@
Tarihi ッャ。ケイョ@ bu ウイ。ャョ、@ sonra, oウュ。ャ@
ュー。イエッャオョ@ ekonomisine yön veren toprak dü-
zeni üzerinde 、オイュ。コ@ gerekiyor.
oウュ。ョャ@ Devleti'nin 、。ケョ@ miri toprak 、コ・ョセ@
s・ャ￧オォ。イョ@ ikta sisteminden 。ャョュL@ kimi 、・ゥォG@
liklerle ￧。ョ@ en ileri üretim düzeni olarak belir
ュゥエイN@ eイエオャ@ Bey ve Osman Gazi, k。イ」、@ ve
s￶エG@ nadolu Selçuklu sultanlanndan tirnar olarah
。ャュイ@ (1), sonra beylik ケ。ャ、ォ￧L@ ァ・ャョ@ uyarak,
Osman Gazi ele geçirilen yerleri ケ。ォョ@ silah 。イォ、ᆳ
ャ。イョ@ カ・イュゥエZ@ «Karahisar s。ョ」@ kim ona ョ￶ゥ@
derler, ッャオ@ Orhan Bege verdi. Ve ウオ「。ィョ@ ォ。イ、@
Gündüz'e verdi. Yar hゥウ。イG@ Hasan Alp'a verdi, ョ・ᆳ
göl'i Durgut Alp'a verdi k。ケュエウ@ Ede b。ャGケ@ Bile-
cik ィ。ウャョ@ tirnar verdi.» (2)
Bu ォオイャ@ döneminde hiç bir ・ケ@ tesadüf sonu.
cu 「オャョュG@ 、・ゥャイN@ oウュ。ョッオャイL@ Osman Gazi'-
den 「。ャケイォ@ uzun bir tarihin gelenek yoluyla gelen
ュゥイ。ウョ@ 、・イャ」ョゥュL@ içinde 「オャョ、ォ。イ@ güne
ve 。イエャ@ uygun bir toplum düzeni ッャオエイュ。ᆳ
、イN@ オ@ ヲォイ。@ bu 。￧、ョ@ ilgiye 、・イZ@ ᆱoウュ。ョィャイ@
istiklallerini ilfm ettikleri ilk günlerde g・イョケ。@ Vi-
layctinden bir adam Osman Gazi'ye gelip: ー。コイョ@
「。」ョ@ bana ウ。エョL@ dedi. Osmzn Gazi sordu:
- Bac nedir ki?

イ@ J ウュ。ゥャ@
h。ォ@ uコオョイ。ャN@ oウュ。ョャ@ Tarihi, c. I.
(2 J ォー。@a ッャオN@ Teviirih-i Al-i Osman (Türk Tarihleri.
I). Türkiye Yay.
23

·- Pazara her kim yük getirirse ondan akçe al.


mak エイN@
- Sebep nedir ki, bunlardan akçe 。ャウョN@
- Adettir. Bu bac mülkün ー。、ゥィ@ için 。ャョイ@ ve
bunu tahsil eden de içinden hisse 。ャイN@
- Bu, t。ョイ@ 「オケイ@ mudur, yoksa bunu her ye·
rin ー。、ゥィ@ ュ@ ihdas ・エュゥイN@
- Sultan töresldir.
Osman Gazi ォコュエL@ adama:
- Defol, burada durma ki, sana bir コゥケ。ョュ@ do-
kunmaya. Bir ォゥ@ ki, ュ。ャョ@ kendi eliyle ォ。コョュL@
bana ne borcu ola, diye 「。イ、N@
Ama Osman g。コゥセiャAョ@ ケ。ョ、ォゥャ・イ@ izahat verdi-
ler ve bu ー。イョ@ devlet için ャ。コュ@ ッャ、オョ。@ onu ikna
ettiler. Neticede ilk oウュ。ョャ@ kanunu ￧ォエN@ O kanu-
nun birinci bendi オ@ idi: Her ォゥ@ ki bir yükü sata iki
akçe versün, ・イ@ satmaya, hiç nesne vermesün.» (1)
Sözün ォウ。L@ oウュ。ョャ@ toprak rejimi, ウャ。ュ@ huku-
kuna dayanan Selçuklu ikta ウゥエ・ュ[jョ@ ァ・ャゥエイュL@ ki-
mi ヲ。イォャ@ gösteren bir ・ォャゥ、イ@ ve son biçimini
Fatih döneminde 。ャュエイN@ XVI. ケコャ、。@ bozulma be-
lirtileri ァ￶ウエ・イュゥL@ XVII. ケコャ、。ョ@ sonra 「。ォャᆳ
maya, düzenin içindeki kimi ￧・ャゥォイ@ yüzünden çök-
meye 「。ャュエイN@ Zaten klasik tarihi bölümlernede de
Duraklama Devri 1579'dan 「。ャイL@ 1683'de de Gerile-
me Devrine girilir. ゥュ、@ bu miri toprak sisteminin
ne ッャ、オ@ üzerinde 、オイ。ャュ@ (2).

(1) Resimli Tarih m・」ュオ。ウL@ s. 1, 195, ウエN@


(2) Bu özette geçen terimler yoluyla bilgi için bk. ウャ。ュ@
Ansiklopedisi.
24

oウュ。ャ@ miri toprak ・jュ@イ ウャ。ュ@ hukukuna da.


ケ。ョュォエ、イN@ Topraklar, イゥケ・L@ᅱ Haraciye ve aイコM@
Miri olmak üzere üçe 。スtャュエイN@ ᅱイゥケ・L@ fethedilme-
den önce ュウャ。ョイ@ olan ya da sonradan müslü-
ュ。ョャイ@ ケ・イャエゥ、@ topraklara verilen 。、イN@
￶コ・ャゥセL@ ュャォゥケ・エョ@ veritene ait ッャュ。ウL@ ウィャュゥケ・エョ@
miras konusunda ォッケ、オ@ kurallar uyannca ー。ケャᆳ
labilmesi, ウ。エャ「ゥュ・、イN@ Bu topraklara sahip olan
müslüman halk, miri topraklarda ッャ、オ@ gibi çift ver-
gisi ile ￶イ@ ödemektedir.
Haraciye, zaptedildikten sonra yerli ィ。ャォョ@ mülki-
yetinde 「イ。ォャョ@ エッーイ。ォャ、N@ ᅱコ・ャゥ@ ゥャ・ケョイL@
müslüman ッャュ。ウ@ ve yine エッーイ。ャョ@ mülkiyetine,
tasarrufuna sahip ッャュ。ウ、イN@
Miri エッーイ。ォャョ@ mülkiyeti devlete aittir ve Os.
ュ。ョャ@ toplum düzeninde ￶イゥケ・L@ haraciye 。、ョ@ alan
topraklar oldukça 。コ、イN@ Üstelik kオイャ@ Döneminde
oウュ。ョャ@ p。、ゥィャイ@ ァ・￧ュゥエョ@ kalan, gerek カ。ォヲL@ ge-
rekse bir ailenin mülkiyetine 「イ。ォャョ@ エッーイ。ォャL@
tirnar ・ウ。ョ@ 「。ャュケ@ ￧。ャュイL@ bunun için オᆳ
イ。ュャ、@ (1). Rumeli'nde fetbedilen yerlerde, ön·
eeleri bir ￧・ゥエ@ ィッァ￶イケャ・@ 、。カイョャュL@ ama sonradan
「オョャ。イ@ ￧・ゥエャ@ yollarla tirnar sistemi içinde eritilme-
sine ￧。ャュL@ yerli otorite, gerek din 。、ュャイL@ gerek
senyörler ォッイオョュL@ 、。ィウ@ onlara kimi tirnarlar ba-
ャ。ョュエイN@ Ama bu yerli senyörler ya da yerli oto-
rite, merkezi otoriteye mutlak bir biçimde 「。ャョュᆳ
エイ@

(1) Ömer Lütfi Barkan, 14. ve 15 。ウイャ、@ oウュ。ョャ@ im.


ー。イエッャオョ、@ Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasla-
イ@ ウエN@ ün. Edb. Fak. y。ケョャイL@ 1945.
25

Miri エッーイ。ォャョ@ hukuki temeli オ、イZ@ Zaptedilen


yerler hemen ölçülüp kaydedilmektq, ・ケ。ャセエL@ sancak
gibi idari birimlere 。ケイャュォエ、N@ Sonra topraklar
gelirlerine göre, has, zeamet ve tirnar diye üçe bölün.
mektedir. yャォ@ geliri 100.000 akçeden fazla olan has'-
lar Vezirlere, Beylerbeylerine, Sancak Beylerine; ケャᆳ
ャォ@ geliri 20.000 ile 100.000 akçe olan Zeametler alay.
heylerine, merkezde görevli yüksek memurlara; ケャᆳ
ャォ@ geliri 20.000 akçeden az olan tirnarlar ise ウー。ィゥャ・イ@
ve ウ。カエ@ ケ。イャォ@ gösteren askerlere verilmektedir.
Bu üç ￧・ゥエ@ エッーイ。ョ@ gelirini alan ォゥL@ görevi kanun-
larla 「・ャゥイョュ@ bir devlet memuru ウ。ケャイL@ devfet 。、ョ@
「。コ@ vergileri エッーャ。イ、N@ Bu vel'gi 、ッイオ。ョ@ 、ッイオケ。@
devlete gitmez, vergiyi alanlara kimi görevler yükler-
di. h。ウャイョ@ vergisi devleÜndi, ama zeamet ve tirnar
sahipleri, bu parayla belli ウ。ケ、@ askeri ウ。カ@ için ha-
コイャ。L@ ー。、ゥィ@ 「オケイ@ gelince ウ。カ@ ォッ。イャ、N@

ャ・ョ@ エッーイ。ョL@ ゥャ・ケョ@ ￧ッ」オォャ。イョ@ miras


olarak kalabilmesi 「ゥイエ。ォュ@ 。イエャ@ 「。ャケ、N@ Has'lar
özel bir ゥャ・ュ@ görür, zeamet ve timar ise izne 「。セィ@
olarak ve oldukça ー。イ￧ャョュ@ bir ・ォゥャ、@ geride kala-
na 「イ。ォャ、N@ tゥュ。イャ@ ウー。ィゥャォ@ irsi bir kurum 、・ゥl@
di belki, ama sipah; olabilmek oldukça zordu. Önce-
leri カ・イ、ゥュコ@ bir örnekte de ァ￶イャ、@ gibi, Tirnar
beyleri, daha ー。、ゥィ@ ョカ。@ 。ャュ@ oウュ。ョャ@ bey-
lerinin 。イォ、ャケN@ Ama sonra? ... Bilinen, ウー。ᆳ
hilerin güçlenip bir zümre yahut bir ウョヲ@ ッャ。ュケᆳ
i。イ、N@
Bu ァ￧ャ・ョュケゥL@ biraz da sistemin özünden gelen
bir durumdur. Çünkü sistemin aksamadan ￧。ャュウ@
merkezi otoritenin güçlü ッャュ。ウケ@ mümkündür. Bu
26

yüzden oウュ。ョャ@ ー。、ゥィャイL@ bir devlet memuru nite-


ャゥョ、・@ olan sipahilerin ァ￧ャ・ョウゥ@ önlemek için ya
ウォ@ ウォ@ yerlerini 、・ゥエイュャ@ ya da kanun 、@ en
küçük bir hareketlerinde エゥュ。イ@ ellerinden 。ャュイᆳ
、イN@

tッーイ。@ ゥャ・ケョ@ köylüye ise reaya denirdi. Reaya


tabi olan zümreydi. r・。ケョ@ sözlük 。ョャュL@ güdülen,
idare edilen ォゥャ・イ、N@ Kelimenin tekili raiyyettir.
Raiyyet エッーイ。ョ@ ゥャ・エュ@ ィ。ォョ@ sahipti. Ama bu sa-
hiplik, mülkiyet olarak 、・ゥャL@ ォゥイ。」@ olarak biçimle-
nen bir sahiplikti. Köylü bu kiralama ゥャ・ュ@ ウイ。ョᆳ
da resm-i muaccele denen tapu カ・ァゥウョ@ ödedikten
sonra örfi bir vergi olan ve devlet エ。イヲョ、@ belirle-
nen 、・ゥュコ@ bir çift akçesi öderdi. ᅱイ@ denilen ve
kelime 。ョャュ@ onda bir olan ürüne 「。ャ@ bir vergiyi
de ödemek コッイオョ、。ケN@ ᅱイョ@ ュゥォエ。イ@ onda birden
ケ。イ@ kadar da olabilirdi.

Raiyyetin ケャョ@ belli günlerinde ￧。ャュォL@ kendine


「Qイ。ォャョ@ yerde oturmak, ￶、・ゥ@ vergilerden 「。ォ@
devletin ッャ。ョウエ@ durumlarda ォッケ、オ@ 。カイコ@ vergi-
lerini ödemek zorunda ッャ、オ@ gibi エッーイ。ョ@ da terke-
demezdi. tッーイ。ョ@ terkeden köylü sipahiler エ。イヲョᆳ
dan ケ。ォャョ、@ 」・コ。ャョ、イ「ゥL@ kensinden se-
bep ッャ、オ@ zarar için çift bozan resmi 。ャョイ、N@

Buna ォ。イャ@ köylünün ィ。ケエ@ güvenlik 。ャエョ、ケᆳ


、N@ Önce de 「・ャゥイエ、@ gibi sipahinin konulan ウョイャ。@
、ョ。@ .￧ォュ。ウ@ kendisi için kötü sonuçlar 、ッオイN@
Devlet, kendisini ayakta tutan üreticiyi kollamak ve
korumak コッイオョ、。ケL@ (Kabusname'de bunun örnekle-
rini ァ￶イ・」ゥコIN@
27

yオォ。イ、@ ana ィ。エャイケ@ ￧ゥコ、ュ@ bu ekonomik


düzenin, ウャ。ュ@ hukukuna 、。ケョ@ ウ￶ケャ・ュゥエォN@
Gerçekten oウュ。ョャ@ toplumunu biçimlendiren, düzen·
leyen ウャ。ュ@ 、ョ」・ウゥイN@ Hele devlete yön veren ウᆳ
ャ。ュョ@ ilkele: idir. Bunun sebebi, önce de belirtildi-
ゥ@ gibi, ウャ。ュゥケ・エ@ dini ャゥ、・イョ@ ve devlet 「。ォョャᄋ@
ョ@ tek ォゥ、・@ エッーャ。ョュ@ ッャュ。ウ、イN@ kオイャ@ döne-
minde oウュ。ョャ@ Devleti, ウャ。ュゥケ・エョ@ hükümleri ᄋ@
ョ、。@ ッャオュL@ hukukun ilkeleri ヲォィエ。ョ@ ￧ォ。イャュエN@

aウャョ、。@ ウャ。ュゥケ・エョ@ ilkeleri, kötüye ォオャ。ョュ、@


sürece, ゥョウ。ャイ@ daha adaletli bir düzende ケ。ュᆳ
ャ。イョ@ yol 。￧ュエイN@ Kur'an'da üstünde durulan en
önemli konu adalettir: ᆱーィ・@ yok ki Allah size ema-
netleri ehline vermenizi, .insanlar 。イウョ、@ hükmetti·
ゥョコ@ zaman adaletle hükmetmenizi emreder.» <<Ey in-
sanlar adaleti titizlikle ayakta tutun.>> <<Hiç o Hィ。ケイ@
getirmiyen kimse) adaletle emreden ve kendisi dos-
、ッイオ@ bir yol üzerinde bulunan ォゥ@ ile bir olur mu?»
Hz. Muhammed de, <<Adil ウオャエ。ョN@ adaletle geçen bir
günlük ömrü, 60 ケャォ@ 、・カ。ュャ@ nafile ibadetten daha
faziletlidir.» ve <<Allah'a en ケ。ォョ@ olan ve onun en çok
dostu bulunan kimse adil önder olan kimsedir» de·
ュゥエイ@ (1). エ・@ bu temel ilke toplumsal ケ。キ@ dü-
zenli ゥャ・ュウョ」L@ 17. カコケャ。@ k<, dar ana etken olm us-
tur. Ama 「オョャ。イ@ hepsinin üstündeki temel ilke オN@
dur: Topraklar aャ。ィGョ、イL@ Allah 。、ョ@ da ー。、ゥィョN@
Böylece Islamiyet, ヲォィ@ yoluyla oウュ。ョャ@ toplum
ケ。ュ@ yön カ・イュゥエNAᄋ@ ᆱfォィL@ ・イゥ。エ@ hükümlerine

イ@ J 「イ。ィュ@ Agah Çubukçu. Makaleler, 1967.


28

uygun olarak, dünya ゥャセイョ、・@ tutulacak ケッャ。イ@ göste·


rir. Toplum ィ。ケエ@ içinde ォゥケ・@ 、・ョ@ görevler, dine,
devlete, ィセオュ・エ@ ve topluma ォ。イ@ gözönünde tutu-
lacak 「。ャ」@ ilkeler, devlet ile ォゥ@ 。イウョ、@ ォ。イャ@
hak ve ödevler, ォゥャ・イョ@ birbiriyle olan ゥャォ・イL@ siya-
sal ve toplumsal düzen. yönetim, adalet ve ticaret ゥN@
leri, miras hukuku, ceza yöntemi, ヲォィョ@ çerçevesi
içine girer. bオョャ。イ@ her biri, sonradan 。ケイ@ yasalara
konu ッャュオ@ ve hepsi birden ウャ。ュ@ hukukunu meyda-
na ァ・エゥイュNᄏ@ (1)
fォィョ@ ケ。ョ、@ kelam, eski Yunan 、ョ」・ウゥケャ@
de beslenerek düzenin dünya ァ￶イョ@ ッャオエイ@
ャョMゥ@ ォ・ャ。ュョL@ günümüzdeki deyimiyle ウャ。ュ@ felsefe-
sinin オイ。エ@ meseleler 。イウョ、L@ カ。イャォMケッオL@ ilk
kuvvet gibi ilk ￧。@ Yunan felsefesinin オイ。エ@ konu-
lar カ。イ、N@ Zaten VIII. ve IX. ケコャ。イ、@ Aristo'nun,
Yeni eヲャ。エオョ」イL@ Galen'in (Calinus) eserlerinin
büyük bir ォウュ@ Arapçaya ￧・カイゥャュエ@ (2).
Bunlara bir de yine VIII. ve IX. ケコャ、。@ ortaya
￧ォ。ョ@ ve ケ。ャュ@ 「。ャケョ@ tasavvufu eklemeliyiz.
Tasavvuf içinde, kimi tasavvufi 、ョ」・ャイ@ tepki
olarak 、ッ。ョ@ ュ・ャ。エゥ@ de hesaba katarsak, üstün.
de 、オイュコ@ dönemin kültiir çizgileri ￧ォ。イ@ ウ。ョケッᆳ
rum.
Bu toplumsal ケ。ー@ ve 、ョ」・@ 、ョケ。ウL@ kendi gö-
イョ・@ uygun kültür ve sanat ケ。イエュャョ@ ortaya

(1) Agah sイ@ Levend. ウャ。ュゥ@ e、・「ゥケ。エョ@ eウ。ャイ@ ve


k。ケョォャイL@ BeZleten 1971. T .D.K. y。ケョャイN@
(2) De Lacy O'Leary. ウャエゥュ@ dョ」・ウゥ@ ve Tarihteki Yeri.
Ilahiyat Fak. Yay. 1971, Ankara.
29

￧ォュ。ウョ@ 。￧」ォエN@
yol a￧エ@ da. Her toplum düzeninin
ve オケァ。イャョ@ ilk ￧。ャイョ、L@ sanat 。ャョ@ sokamaya·
」。ュコ@ kimi eserler görülür. Bunlar, temelierindeki
özü, egemen olan dinden ve felsefeden alan 、ョ」・@
eserleridir. b。エ、@ ッャ、オ@ gibi dッオG、。@ da bu tür eser-
lerin iki 。、@ カ。イ、Z@ Siyasetnameler ve ahlak ォゥエ。ーャイN@
エ・@ Kabusname'yi bu yere ケ・イャエゥ「ュコL@ bu
türler üzerinde de 、オイュ。コ@ gerektiriyor.

iSLAMi edbyat@ sy@ ASETNAMELER


VE AHLAK KiTAPLARI

«Siyaset-name, siyasette, devlet yönetimiyle ilgili


eser demektir. Bu arada, siyaset kelimesinin, suçluyu
・イゥ。エ@ hükümlerine göre 」・コ。ャョ、イュォL@ 。ョャュケ・@ il-
gili olarak, suçluya uygulanacak cezalardan bahseden
eserler de, siyaset-name 。、ョ@ エ。イNᄏ@ (1)
Bu tür eserler tarihin her döneminde ッャ。ァ・ュゥᄋ@
tir. Ortak özellikleri ise, ケ。コャ、ォゥᄋ@ ￧。ョ@ 、ョ」・@
、ョケ。ウ@ ürünü ッャュ。イ、N@ Denilebilir ki, toplum-
ャ。イョ@ ilk エ・ォゥャ。ョュケ@ 「。ャ、ォイ@ ve ゥョウ。ャイ@
yönetenlerle yönetilenler olarak ikiye 。ケイャ、ォ@ gün-
den bu yana siyasetnameler ッャ。ァ・ュゥエイ@ .. d・ゥョL@ bu
eserlerin 、ョ」・@ örgüsünü ッャオエイ。ョ@ dünya ァ￶イ@
ile 。ョャエュ@ biçimidir. Eflatun'un Devlet'i bir siyaset-
nameydt, Rousseau'nun Toplum s￶コャ・ュウゥ@ de. Ça-
ュコ、。@ demokrasi üzerine ケ。ーャョ@ 。イエュャ@ da

(1) Agah · sイ@ Levend, Siyaset-nameler, Belleten, 1962,


T .D.K., 1962
30

bir siyasetnamedir. aイ。ャョ、ォゥ@ fark, hepsinin, han-


gi ￧。@ aitseler, o ￧。ョ@ 、ョ」・ウゥ@ ケ。ョウエュ、イN@
Ümmet ￧。ョ、@ ケ。コャョ@ siyasetnamelerde de elbet-
te ウャ。ュゥケ・エョ@ ilkeleri 。イ@ 「。ウ」ォエイN@ y。ャョコ@ burada
ウャ。ュ@ 、ョ」・ウゥ@ Eflatun'un ve Aristo'nun 、ョᆳ
celeriyle temas ォオイ、ョ@ belirtmeliyiz.
ャォ@ ウャ。ュ@ 、ョイャ・ゥL@ bu filozofun yolunu izle-
ュゥャ・イ、N@ ウャ。ュ@ ケ。コイャL@ 、ッイオ。ョ@ 、ッイオケ。@ Yunan-
ca metinlere dayananlara, felsefeyi ￶イ・ョュォ@ isteyen-
lere el-feylesof yahut ￧ッオャ@ olarak el-felasife diyorlar-
、N@ Bu felasife ァイオーャ。@ IX. yコケャ、。@ Yeni Eflatuncu-
ャ。イョ@ カ。イ、ォャ@ sonuçlarla, Yunanca metinler üzerin·
de ￧。ャイォL@ Süryanilerden ウh|ュャ。イ」@ 。ャョイ@ kar-
ャ。エイー@ Aristo ァ・ャョゥ@ ウイ、ュ@ ve ァ・ャゥエイュN@
lerdir. Bu grubun ilk temsilcisi Yakub b. ウィ。ォ@ el-
Kindi'dir (ölm. 873). dゥ・イ@ bir feylesof da Türk 。ウャ@
Muhammed b. Tarhan Ebu Nasr el-Farabi'dir (ölm.
950). (1)
エ・@ ahlak ォゥエ。ーャイ@ ve siyasetnameler bu 、ョᆳ
ce temelleri üzerinde ケ。イエャュ、N@ Bir 「。ォュ@ si-
yasetnameleri de ahlak ォゥエ。ーャイ@ 。イウョ、@ ウ。ケュコ@
gerekecektir. Çünkü siyasetnameler devlet yönetimi-
nin ・ウ。ャイョ@ hükümdara anlatan ve yol gösteren
eserler ッャ、オォ。イ@ için özlerini dinin ilkeleri ッャオエイᆳ
makta, din ise ォ。イュコ@ büyük ölçüde ahlaki bir ku-
rum olarak ￧ォュ。エ、イN@
Çünkü din, ゥケャョ@ ve ォ￶エャョ@ ne ッャ、オョL@ kö-
tülükten ォオイエャュ。ョ@ ケッャ。イョ@ gösterir. ウャ。ュゥケ・エ@

( 1) De Lday O'Leary a.g.e


31

göre bir irade-i külliye, bir de irade-i cüz'iyye カ。イ、N@


ケゥャォ@ de kötülük de aャ。ィGエョ、イL@ her ・ケゥョ@ ilk sebebi
t。ョイG、N@ Ama insan kendisine verilen irade-i cüz'iy-
ye ile kötülükten ォ。￧ョュャL@ ゥケャ・@ yönelmelidir. dッᄋ@
ruluk, ケオュ。ォャL@ al·çak gönüllülük, cömertlik, gönül
エ・ュゥコャL@ ウ。「イL@ bütün bunlar iyi ィオケャ。イ、N@ Kötü huy-
lar ise, ケ。ャョ」ォL@ burnu büyüklük, öfkelenmektir.
ゥケャ・@ オャ。「ゥュ・ョ@ yolu, Kur'an'dan ve hadisler-
dtm ￧ォ。イャュエ、N@ 、。ケョ@ ・イゥ。エョ@
hükümler, iyi
。ィャォ@ olabilmenin de hükümleridir. kゥ@ t。ョイG@
ve ー。、ゥィョ@ 「オケイョ。@ boyun ・ュャゥN@ dinin kendisi-
ne ケォャ・、ゥ@ ヲ。イコャ@ yerine getirmelidir, gerçek müs-
ャュ。ョォ@ budur.
Ahlak ォゥエ。ーャイ@ オョャ。イ、Z@ yオォ。イ、@ ウ。ケ、ュコ@
ケ@ ィオケャ。イョ@ ne ッャ、オョ@ ve bunlara オャ。ュョ@ yol·
lan, ana ve babaya, ォッュオケ。L@ büyüklere ォ。イ@ görev-
ler, 「。ョ@ ￧ッ」オョ@ ケ・エゥイュウL@ evlilik, kula ォ。イ@
olan 、。カイョャL@ yurt, askerlik, ￧・ゥエャ@ sanatlarla オᆳ
イ。ュ@ ve bunlarda benimsenmesi ,_gereken yollar, ・ᆳ
ref, namm, sözünde durmak, hainlik etmemek, 「。ᆳ
lama, 「。ォ@ diniere ウ。ケァ@ v.b. (1).
Siyasetnarnelerin ォッョオャ。イ@ ise オョャ。イ、@ (2): Hii-
kümdarlar t。ョイ@ sevgili ォオャ。イ、N@ halk t。ョイG@
emanetidir. ウ。ャエョ@ temeli adalettir. hükümdar ada.
letli ッャュ。、イL@ ィォュ、。イャ@ 。イエャL@ hükümdarlarda

( 1 J Agah sイ@ Levend. Ümmet ᅦ。ョ、@ Ahlak k[エ。ーャイᆳ


ュコL@ Belleten 1963, T.D.K. y。ケョャイN@
(2) Bu bölüm A.S. Ievend'in Siyasetnameler 。、ャ@ maka-
lesinden ￶_・エャョュゥイN@
32

「オャョュ。ウ@ gereken erdemler, dinin ve 。ィゥォョ@ buyruk-


ャ。イL@ ォ。￧ョャュウ@ gereken haller, ィォュ、。イッ@ ケ。ォョャ@
イL@ devlet ゥャ・イョ@ ehil olanlara verilmesi, taoea ve
イ・。ケョ@ hali, tirnar ve zeamet ・イ「。ョ@ durumu, hü·
ォュ、。イョ@ ィ。ャォョ@ ゥォ。ケ・エャイョ@ dinlemesi, ュ・オイャ。ョ@
görev 。イエャL@ ・イゥ。エョ@ ァ・イォエゥ、@ cezalar, memleket
yönetiminin 、。ケョ@ esaslar, v.b.
g￶イャ、@ gibi, siyasetnameler, ォッョオャ。イ@ 。￧ウョ、@
ahlak ォゥエ。ーャイ@ içine giriyorlar. Ama ahlak ァ・ョゥ@ bir
ォ。カイュ、@ ve o ￧。、@ 。ィャォ@ dinin ilkelerinden 。ケイᆳ
ュ。ケ」コ@ göre, bir eseri kesin olarak bu türe so-
kup ウッォ。ケュ」コ@ kestirrnek güçtür. Bu yüz-
den Kabusname'nin, bu türler gözönüne 。ャョ、L@
yerini belirlemek de oldukça güçtür.

kabusnmeG@ BU TÜRDEKI yer@

Bu ァ￧ャョL@ 「。ォ@ ürünler içinde söz konusu ol-


、オョ@ belirten Agah sイ@ Levend, ahlak ォゥエ。ーャイョ@
ォッョオャ。イ@ göre on ikiye 。ケイッ@ ve Kabusname. çe-
virilerini bu on ikiden biri olarak gösteriyor. Bunlar-
dan kimisi 。イウョ、ォゥ@ 「・ョコイャゥ@ de dikkati çektikten
sonra, «Kabus-name'nin 「。ャゥウ・イ@ 。イウョ、L@ fütüvvet
önemle yer 。ャイᄏ@ diyor.
Gerçekten Kabusname, ォッョオャ。イ@ 。￧ウョ、L@ konu-
ャ。イョ@ ve 。ュ￧ャイョ@ göre ケ。ーャュ@ böyle bir ウョイャ。ᆳ
、イュ。@ kendisi için 。ケイ@ bir madde 。￧ャュウ@ gerek-
tirmektedir. Geriel bir 。、ャョイュケ@ ahlak ォゥエ。「、イL@
ama ォッョオャ。イ@ bir göz 。エャ、ョ@ ahlak ォゥエ。ーャイ@
。イウョ、ォゥ@ yerini belirtmek güçtür.
Bir kere, kitap ケ。コャ、@ günden bu yana nasihat-
nz,me olarak 。ョャ@ ァ・ャュゥエイ@ ve ケ。コイ@ da ona bu 。、@
33
vermektedir. aョ。@ bir siyasetname ￶コ・ャゥ@ de エ。ュォᄋ@
エ。、イN@ Keykavus, ー。、ゥィョ@ ョ。ウャ@ ッャュ。ウ@ ァ・イォエゥョL@
カ・コゥイャョ@ halini, ョ・、ゥュャL@ ケ。コ」ャL@ ￧・イゥ「。ャ@ an-
ャ。エュォ、イN@

Bununla da kalmamakta, ￧・ゥエャ@ ウ。ョエャイ@ ve bunlarla


オイ。ョャ@ halini, エ。「ゥーャL@ ケャ、コ@ ilmini, bezirgan-
ャL@ kul ve cariye 。ャー@ ウ。エュケL@ mal edinmeyi, mülk
ウ。エョ@ 。ャュケL@ ォウ。」@ toplum ケ。ャ@ ilgili kimi ku-
イ。ャ@ da ウ。ケー@ dökmektedir.
Baba ve ana, ォッュオ@ ィ。ォL@ evlat ケ・エゥイュL@ ko-
nuk 。イャュL@ sözü iyi söyleme, 。イー@ içme, hamama
girme gibi genel ahlak ォッョオャ。イ@ üzerinde de durmak-
ta, 。ゥイャ・L@ ￧。ャァイ@ gibi ウ。ョエ￧ャイ@ da ￶エャ・イ@ ver-
mektedir. Sözün ォウ。@ ihtiva ・エゥ@ konular 。￧ウョ、@
çok yönlü bir ォゥエ。ーイN@
aケイ」。@ fakihlik, müderrislik, ォ。、ャL@ tabiplik ve
müneccimlik ォッョオャ。イ、@ ￧。ョ@ bilim ve felsefe gö-
イャ・ゥョ@ de ケ。ョウエュォ、イN@
Keykavus'un, bütün konulardaki 、ョ」・ャイゥ@
ve ァ￶イャ・ゥョ@ daha önce sözünü L⦅・エゥュコ@ 、ョ」・@
sistemlerinin bir sonucu ッャ、オョ@ belirtmek gerekir.
Kabusname'nin önemi de buradan gelmektedir.

kabusnmeG@ ntelg@ VE ÇAGI


AÇlSINDAN ᅱnem@

Kabusname, önce ウャ。ュゥ@ 、ョ@ bir ürünü-


dür. ャ。ュ@ウ ゥョ。」@ göre t。ョイ@ birdir ve müslümanh.
ョ@ ilk 。イエ@ tevhid, yani t。ョイGケ@ bir bilmek, ona or
tak ォッュ。エイN@ O kendi カ。イャョ@ ve kudretinin ke-
F:3
34

malini bilmek için, bütün ・ケ。@ yoktan var ・エュゥイN@


ョウ。ャイ@ O'nun ancak ウヲ。エゥイョ@ 、ョ・「ゥャイ@ ve bu
yolla O'nu エ。ョケ「ゥャイ・N@ O'nun öncesi yoktur Hォ、・ュIL@
ezelidir; ウッョイ。@ yoktur (baka), ebedidir.
Keykavus da ォゥエ。「ョ@ ウャ。ュゥ@ 、ョ@ bu temel
ilkeleriyle giriyor: «Ama kendinin コ。エ@ münezzehtir
。ォャョ@ tasavur ・エゥョ、Nᄏ@ ᆱt。ョイL@ kudretiyle ケコᆳ
nün ォ。ョ、ゥ@ ョ。ォ@ kemalini ゥョウ。@ vücudunda
ョ。ォ・エゥL@ ta ki insan her an o ョ。ォ@ görsün ve ョ。ォ@
tilsin.» \t。ョイG@ ウヲ。エョ@ 、ョ@ コ。エョ@ 、ョュ・ᆳ
yin.» <<Tevhidin ァ・イ￧ゥ@ odur ki senin için mümkünsüz
olan ne varsa onun ォ。エョ、@ gerçektir. Mesela ölümsüz-
lük senin için ゥュォ。ョウコ、イN@ Onun ォ。エョ、@ gerçektir.»
v.b. (1. Bölüm).
ウャ。ュゥ@ 、ョL@ ケ。ャョコ@ böyle ケ。コイョ@ kendi anla-
エュケャ。@ iletilmemekte, 、ョ」・ャイL@ ayet veya hadisler
le veya din bilginlerinin sözleriyle ー・ォゥエイャュ、N@
y。コイョ@ ilk ォ。イ@ ￧ォエ@ 、ョ・@ ise, Dehri'lerin zama-
ョ@ ケ。イエ」@ güç olarak öne sürmeleridir. Gerçekten
o ￧。ョ@ ateistleri 、ゥケ・「ャ」ュコ@ Dehriler, ウャ。ュゥ@
inanç 。￧ウョ、@ コョ、ォ@ ウ。ケャッイ、N@
aケイ」。@ Keykavus'un, Aristo'nun felsefesini benim-
ウ・、ゥョ@ belirtmek gerekiyor. Nitekim Aristo'nun ッャオ@
(kevn) üzerine ウイ、@ オ@ 、ョ」・ャイL@ 44. bölümdeki
、ョ」・ャイ@ ォ。イャエウ@ bu 。ー￧ォ@ belirmektedir:
eケ。@ 、・ゥュォエイL@ 。ャァケ「ゥ、ュコ@ her ・ケ@ 、・ゥᆳ
yor. Kimi zaman オ@ nitelikleri 。ャケッイL@ kimi zaman bir
「。ォウョN@ Öyleyse bu ッャオ@ 。￧ォャイ・ョ@ 、・ゥォャ@
。ョ、@ baki kalan ama ￧・ゥエャ@ nitelikleri alabilen bir
・ケ@ ッャュ。ウ@ gerekiyor. Aristo bu ・ケ@ heyula 。、ョ@ ve-
riyor. Bu ilk maddedir, ama elle tutulabilen bir mad-
de 、・ゥャイ@ sabittir, vok olma7., ￧・ゥエャ@ ァ￶イョャ・@ bü-
35

rünebilir. Suretsiz madde yoktur, öyleyse madde, ni-


telik ve suret hep birlikte mevcuttur. d・ゥュケ@ 。￧ォᆳ
lamak için, ォ。ャ」L@ ama 、・ゥ「ャョL@ heyula 。、ョ@ verdi-
ゥュコ@ madde ile 、・ゥュケョL@ ama ￧・ゥエャ@ görünümle·
riyle çevremizdeki her an 、・ゥョ@ alemi meydana ge.
tiren sureti kabul etmek コッイオョ、。ケN@ (1) (2)

Sonra yine 44. bölümde Aristo'nun, ・ャュ。ョイ@ ッャオ@


muyla ilgili olarak, Empedokles'in dört ana unsurun-
dan yola ￧ォー@ ッャオエイ、@ 、ョ」・@ sistemiyle ォ。イᆳ
ャ。ケッイオコN@ Aristo ・ャュ。ョイ@ ッャオュ@ yolu için dört
ana unsurdan H。エ・L@ su, hava, toprak) 「。ォ@ dört 。ケイ@
カ。ウヲ@ kabul ediyordu: s」。ォャL@ ウッオォャL@ ケ。ャォL@ kuru·
luk. エ・@ bu dört ョゥエ・ャ@ etkisiyle madde suretini bu.
Jabilirdi.
Keykavus エー@ ilminden s<:h ・エゥ@ bölümde ise, ッᆳ
luna bütün 。ョャエォイ@ 。ケイョエャ@ olarak 「オャ。ィゥ・」@
ォゥエ。ーャイョ@ Calinus'un ォゥエ。ーャイ@ ッャ、オョ@ söylemekte·
dir. v・イ、ゥ@ ikinci ad ise bオォイ。エGN@
Bukrat 「ゥャョ、@ gibi, M.Ö. V..ケコャ、。@ ケ。ョ@
ve エ「ョ@ 「。ウ@ olarak 。、ャョイ@ Hippokrates'tir.
Calinus ise (M. 129-199) b・イァ。ュGャ@ Galenos'tur.
Kabusname'nin 、。ケョ@ ォ。ケョャセイN@ 。イエᆳ
ken bir nokta üzerinde daha 、オイュ。コ@ gerekiyor.
Önsözünde, soyunun nオゥイ・カ。ョG@ kadar オコ。ョ、@

(1) Adnan a、カ。イL@ Tarih Boyunca ャゥュ@ ve Din. 1969.


(2) オ@ ウ。エイャ@ okurken de Sokrates'i ィ。セイャュォ@ el-
de 、・ゥャZ@ «Bilgin ve hünerin ne kadar artarsa 。イエウョL@ sen
bilgisizlikten dem vur, çünkü hüner sahibine, bilmiyorum,
demekten daha ulu ャョ・イ@ yoktur.» (6. Bölüm)
36

belirten Keykavus, 8. Bölümü nオゥイ・カ。ョG@ sözlerine


。ケイュォエ@ ve ッャオョ。L@ o adil ー。、ゥィョ@ sözlerini can
ォオャ。ケ@ dinlemesini, o sözlerle ゥ@ görmesini ve ömür
sürmesini ￶エャ・ュォ、ゥイN@ ゥュ、@ オ@ cümlelere bir göz
。エャュN@ «Nesturi ッォオャ。イョ@ en eski ve en 「ケ@ Ni·
sibis'te olan okuldur. Ancak M. 550'de Nesturi patri-
ゥ@ olan コ・イ、エゥャォョ@ dönme Mar Ahba, Seleucia'da
Nisibis modelinde bir okul daha tesis etti. Biraz son-
ra ョ@ kイ。ャ@ Husrev aョオゥイカ。@ Hnオゥイ・カ。ョL@ 531-578),
Suriye ile olan harp ・ウョ。、@ temas ・エュゥ@ ッャ、オ@ he-
knistik kültürün son derece tesirinde ォ。ャュL@ Justi-
nian, Atina'daki ッォオャ。イ@ ォ。ー、@ zaman ォッカオャュ@
olan Yunan ヲゥャッコ。イョ@ misafirperverlik ァ￶ウエ・イュゥ@
ve Huzistan'da cオョ、ゥ。ーイG@ bir コ・イ、エゥ@ okulu tesis
・エュゥN@ Burada ケ。ャョコ@ Yunanca ve Süryanice eserler
、・ゥャL@ fakat 。ケョ@ zamanda Hindistan'dan ァ・エゥイャュ@
olan felsefi n: ilmi ケ。コャイ@ Pehlevi yahut eski Farsçaya
tercüme ・、ゥャュエN@ Burada Yunan ve Hindli doktorlar
エ。イヲョ、@ ケ。ーャョ@ エー@ 。イエュャL@ ィイゥウエケ。ョ@ oku].
ャ。イョ@ tcoloiistik atmosferinde ッャ、オョ。@ daha faz-
la ァ・ャゥュエNᄏ@ (1)

エ・@ Kabusname, temelinde ウャ。ュ@ 、ョ」・ウゥ@


ッャ、オL@ 「。イャ@ bir 「ゥャ・ュョ@ ァ・イᄋ￧ォャエゥ、L@ ilim ve
ウ。ョエ@ 、ッイオョ。@ 「オャョ、@ bir ￧。ョ@ ürünüdür. Ya-
コ。イョL@ ￧。ョ@ 、ョ」・@ sistemini çok iyi 「ゥャ、L@ üslü.
bunun ケ。ャョ、L@ meseleyi basit olarak ortaya koy·
ュ。ウョ、@ bellidir. Kendisinin de 「・ャゥイエ@ gibi az ve
öz ウ￶ケャ・ュゥL@ ama ￧。ョ@ toplum ケ。ーウL@ ilim, sanat 。￧N@
ウョ、。@ bütünüyle ケ。ョウエ「ゥャュイN@

(1) De Lacy O'Leary, a.g.e.


37

Okuyucu, eserin bütününü ッォオケ。」@ için, ;,·azann


、ョ」・ャイゥ@ uzun boylu Zォエ。イョ@ yolunun gereksiz-
ャゥョ@ 、ョュ@ ve ケ。ャョコL@ temel bir iki özelliQ,ini be·
Jirtcrck, 、。ケイ@ 、セゥNョ」・@ birikiminin ォ。ケョャイ@
elikkati çck tim. Eserin, toplumumuz 。￧」ョ、@ dc[;erlen.
dirilmesi ise bundan GゥッョイZォ@ bölümde, Türkçe çcvi·
riler üzerinde durulurken ケ。ーャ」ォエイN@

ZMN」abusnmeG@ TÜRKÇE 에evhャjRr@ VE


1'\ii:m:. kᅵuhnde@ yer@

Kübusname XIV. ケコャ、。ョ@ 「。ャケ[Lョ^ォ@ ;·s kere


Türkçeye ￧・カイゥャュエN@ Sonuncusu :'c1en:im...:lç .'. hmet
çevirisinin gözelen geçirilmesi ve コ。ュョ@ diline uygu.
i。ュウ、イN@ Bunlard;:m ilki, ォゥエ。ー￧@ _Raif Ydkcnci'de
bulunan yazma ョゥNウィ。、イL@ ve tektir.

Agah イ@s Levend, bu ョウィ。@ diline, 、・ケゥセAョN@


ォ。、ョ@ ve ケ。コウョ@ 「。ォャイウ@ Kabusname çevirileri-
nin en eskisi ッャ、オョ@ bclirtmcktcd_ir (l). Sadettin
Buluç da, <<Eski Anadolu Türkçesi\·]c |G。ーャュ@ nlan
bu üç çeviri 、ョ。L@ エ。ョュォ@ ゥウエ・、ャュコ@ K;\bu•;-nüme
tercümesi, eskilik 「。ォュョ、L@ Gcrmiyan ッLャ@
man 。ィ@ 。、ョ@ ケ。ーャュ@ olan r;cviriden, gere;, imdi.
karakteri, gerekse svs ve ・ォゥャ@ yönlerinden '.'C ョィ。ケ・エ@
kelime h<<zinesi 「。ォュョ、L@ biraz dahcl C']{j ァ￶イ|ゥ[ᆳ
mektcdir. Ancak hangi tarihte, kimin エ。イLヲョ」ィ@ r,·c•.
イゥャ、ョ・@ dair hir ォ。カエ@ yoktur. Gcrmiyan ッゥオ@
man 。ィ@ 。、ョ@ ケ。ーャョ@ çcvirivi, ゥョ・、ュコ@ IGエNZヲ[L@
ォ。イ「エョ」L@ birincisinin, ci.imk ケ。ーウ@ ィ。ォョᄋゥ@ "·

(1) A.S. Levend. Om med ᅦ。ョ、@ AhWk kゥエ。ーャイュコN@


3K

yer yer bozuk denecek kadar, f。イウ￧Gョ@ etkisi 。ャエョᆳ


aa ォ。ャ、ョL@ ikincisinin ise, Türkçe yönünden daha ba-
。イャ@ bir tercüme ッャ、オョ@ gördük» demektedir (1.)
g・イュゥケ。ョッオャ、@ Süleyman 。ィ@ (1368-1388)
。、ョ@ ケ。ーャョ@ çevirinin ise, son ケャ。イ@ kadar, Sadred·
din 。、ャ@ biri エ。イヲョ、@ ￧・カイゥャ、@ biliniyor, ama Sad.
reddin'in ォゥュャ@ bilinmiyordu. Zeynep Korkmaz bir
incelemesiyle, yine Kabusname gibi ahlak ォゥエ。「@ olan
. ve hayvan hikayelerine dayanan Marzuban-name'nin
de, ・ケィッャオ@ エ。イヲョ、@ ￧・カイゥャ、ョ@ ortaya ォッケュオᆳ
tur. (2)
Kahire Kral· kゥエ。ーャGョ、L@ bu çevirinin tam bir
ョウィ。@ 「オャョ、@ bildiren Zeynep Korkmaz,
bu sonuca, 。、@ geçen ョウィ。ケ@ inceleyerek カ。イュエN@
Bu nüshada ・ケィッャオL@ Kabus-name'yi de Süleyman
。ィ@ 。、ョ@ ￧・カゥイ、ョ@ オ@ ウ。エイャ@ ile belirtmektedir:
«Çün (ne zamanki) Marzuban·name tercümesinden
ヲ。イゥ@ olduk, 「・ャイ@ beyi, cömertlik ォ。ョL@ kerem made-
ni. adi ￧・イ。L@ ihsan 「。セN@ yoksul ケイ・ゥ@ ケ。@ Germiyan-
lar sオャエ。ョL@ melikler ham al-müeyyed min indi'r-Rah·
m<>n Muhammed Bey ッャオ@ Süleyman -harresallahü
memleketehu an nevazili'l-hadesan- ￶カャ・@ ゥ。イ・エ@ ォャᆳ
、@ ki, Kabusname dahi tercüme oluna. ta onun iyi 。、@
cihan yüzünde taze ola. Ümittir ki Hak Teala kenez
!kolay) ve müyesser ォャ。L@ ャ。コュ@ 、・ゥャイ@ ki bir bir lafz
tercüme oluna, belki ondaki ィッ@ söyleveler.» (3)

(1) Sadettin Buluç, E'ski Anadolu Türkçesiyle Bir Kabus-


name Çevirisi, BeZleten 1969, T .D.K. y。ケョャイ@
(2} Zeynep kッイォュ。Nセ@ Kabus-name ve Marzuban name Çe-
virileri Kimindir? Belleten. 1966, T.D.K. y。ケョャイN@
(3) Daha önce Orhan 。ゥォ@ g￶ォケ。Gョ@ da 「・ャゥイエ@ bu par-
ça?Jt. günümüzün ゥュャ、ウケ。@ 。ォエイ、ュ@ ben, 「。ャョN@
39

aケイ」。@ bu ョウィ。@ sonuna ・ォゥ、@ ve kendi ゥᄋ@


ョ@ olan manzum parçada 。、ョ@ söylemektedir. Zey-
nep kッイォュ。コGョ@ bütününü カ・イ、ゥ@ bu ー。イ￧ョ@ ケ。ャョコ@
ilgili beyitlerini 。ャケッイオュZ@

Yp. 97a-14-ld ・ケャッオ@ acep söz söyleyübdür


111 ウョ@ sihr-i mutlak eyleyübdür

*
••
Yp. YWセ@ kim hilyal ゥュ@ bu ii1em
telnam it Sadr'üd-din vallahu a'lem

Üçüncü çeviri aォ。、コ・GョゥイN@ yャ、イュ@ Baye·


zid'in ッャオ@ Emir sャ・ケュ。ョG@ (1403-1410) ィ。ウャイョᆳ
dan Hamza Bey'in 「オケイャ。@ ￧・カイゥャュエN@ Elde bulu·
nan ョウィ。@ ゥウエョ。ィ@ 1668'de Hasan b. Ali エ。イヲョ、@
ケ。ーャュエイN@ Orhan 。ゥォGョ@ カ・イ、ゥ@ bilgiye göre bu çe-
viri, ötekilere göre 。ウャョ@ daha uygundur (1).
Dördüncü çeviri Mercimek Ahmet'indir. Merci·
rnek Ahmet, önsözünde オョャ。イ@ söylemektedir: «... bir
gün Filibe yolunda ー。、ゥィョ@ hizmetine カ。イ、ュL@ bak-
エュ@ ki, 」ゥィ。ョ@ ウオャエ。ョL@ コ。ュョ@ galibi, sultan soyundan
Sultan Murad Han, elinde bir kitap tutar. Bu hakir
hasta gönüllü, o aticenap ー。、ゥィ|@ «Bu, ne ォゥエ。「、イ_ᄏ@
diye sordum, o エ。ャ@ sözüyle «Kabusname'dir» diye

(1) Bu ケ。イァ@ 、ッイオN@ Agah sイ@ Levend'in 「ゥャ、イ@ ve


Sadettin Buluç'un örnek parçalar ケ。ョャ、@ ilk çeviriyle,
aォ。、コ・Gョゥ@ çevirisini, Said Netisi'nin ケ。ョャ、@ me-
tinle ォ。イャエ、ュコ@ biz de bu sonuca カ。イ、ォN@
.::evap verdi \'C dedi ki, ᆱhッ@ ォゥエ。ーイL@ içinde çok yarar·
ャ@ ・ケャイ@ ve ￶エャ・イ@ カ。イ、L@ ama Fars dilincedir, bir ki-
ゥ@ Türkçeye ￧・カゥイュL@ ama 。ョャイ@ 、・ゥャL@ 。￧ォ@ söyle·
ュ」ョゥL@ bundan 、ッャ。ケ@ hikayelerden tat 「オャュ。ケコN@ Ama
bir kimse olsa, bu ォゥエ。「@ 。￧ォ@ ve 。ョャイ@ bir biçimde
￧」カゥイウNセ@ ta ki 。ョャュ、@ gönüller haz alsa.» Bunun
üzerine Mercimek Ahmet, II. mオイ。、Gョ@ 「オケイャ。@
çeviriyc 「。ャイN@ Yine kendisinin ウ￶ケャ・、ゥョ@ göre hic-
r! XSUG」lセ@ (!431-1432) çeviriyi bitirir.
Sor' olarak N 。コョゥ、・@ Murtaza, !li eri 1 ll 7'de
'105) HL Ahmed devrinde, b。、@
valisi vczir h。ウイ@
イ。Z[」@ ョ@ 「オケイャ。L@ Mercimek Ahmet'in ￧」カョウ@
コ。ョセュZ@ diline ve 。ョャエュ@ uydurarak yeniden kale·
nL? 。ャイN@

ONGLt」[@ Said Ndi:;;\, Mercimek Ahmet çevirisinin


Abdülku:·un ゥョᄋ。イ@ カ。ウエケャ@ hicri 1298 (1880) ケM
ャョ、。@ iセョ。G、@ 「。ウャュ@ oldul!unu söylemektedir.

aァヲャ@ sイ@ Lcvend ise, k。コイG、@ 1898'dc ケ。ーャョ@


bir Abdülkayyum çevirisinelen söz etmektedir.

yオォ。イ、@ ウ。ャ、ュコ@ çeviriler, Kabusnamc'nin


Türkçedc oldukça イ。「セZエ@ ォ。コョ、@ [!Ö'>tnmcktcdir.
Bu イ。「・エゥョ@ sebebi, daha önce üzerinde 、オイュコ@
ve bir görünümünü çizmeye ￧。ャエュコ@ tarihi dönem-
Ic ilgilidir.
Türk 、ョ」G@ 、ョケ。ウL@ iki büyük kültür çev-
n·sinin, Arapça ve Fars kültürünün etkisinde ォ。ャ、@
bilinmektedir.
Sebcp!cTi üzerinde 、。エ@ önce durduk. kオォウコ@
f\rapç;a. ibadet dili olarak önceleri daha çok etkide
ィオゥイ。」ォエN@
41

Arap egemenliginin gücünü yitirmesi Fars edebi·


ケ。エョ@ ァ・ャゥュケ@ 「。ャュウ@ sonucunu 、ッオイ。」ォエN@
Çünkü Araplar, 。ャ、ォイ@ yerlerde aイ。ー￧ケ@ devlet di.
li olarak kabul ・エゥイケッャ。、L@ ama Abbasilerin merke-
zi otoritesinin コ。ケヲャュウL@ merkeze 「。ャ@ valilerin güç-
lenmesini, giderek merkezden ォッーュ。ャイョ@ ウ。ャケ」ォN@
エイN@ イ。ョG、ォゥ@ ilk hareket de Horasan valisi Hüseyin
ッャオ@ Tahir'in, bu bölgede hükumet ォオイュ。ウケャ@ 「。ャイN@
Bunu Saffftri1er ve Maveraünnehir"de s。ュョッオャ@
izler, (IX., X. ケコャ。イIN@ Kabusname'de de 。、@ geçen
,Ebü'HMüeyyed-i Belhi'nin (Söze gゥイ@ Bölümü) Sa-
ュ。ョッオャイ@ döneminde ケ・エゥョ@ belirtelim (1).
Yine de Fars ・、「ゥケ。エョ@ ァ・ャゥュウョ、@ 。ウャ@ rol
Türklerindir. Fars 。ゥイ@ ve ケ。コイャ@ Karahanhlardan
destek gördükleri gibi, bütün イ。ョG@ ・ァュョャゥ@ 。ャエᆳ
na alan Gazneli Sultan Mahmut da ilim ve sanat adam-
ャ。イョ@ ォッイオュエN@ Gazne ・ィイゥョL@ o ￧。ョ@ ilim, kül-
tür ve sanat merkezi ッャ、オョ@ söylemek ケ。ョャ@ ol-
maz (2). Bu büyük devletin merkeztnde, Hindistan,
イ。ョL@ Arap ve Türk 、ョ」・ウゥ@ bir 「ゥャ・ュ@ カ。イケッ、オN@
Ama özellikle イ。ョ@ ・、「ゥケ。エョL@ bu dönemde ァ・ャゥエᆳ
ゥョ@ belirtmek gerekir. Konuyu daha fazla 、。エュョ@
オョ@ söyleyelim. Bu dönemde Türkçe 。、ョ@ direnme·
ler ケ。ャョコ@ dil 。ᄋ￧ウョ、@ ッャュオエイL@ önce de 。ョ、ュ@ gi-
bi, ウャ。ュ@ felsefesi bütün ォ。ケョャイ@ ケ・イャュゥエ@ ve
edebiyata da Fars mitolojisi egemendi.
Anadolu için de ᄋ。ケョ@ etki söz konusudur. XII.
ケコャョ@ sonuna kadar etkisini sürdüren aイ。ー￧ョ@ yeri-

(1) A.S. Levend. Türk Dilinde g・ャゥュ@ ve s。、・ャュ@ Ev-


releri.
(2) Nihat Sami b。ョイャL@ Resimli Türk e、・「ゥケ。エ@ Tarihi.
42

ni Farsça 。ャイN@ Anadolu Selçuklu Devletinin parçalanma


ウ@ sonucu kurulan Anadolu Beylikleri dönemi ise,
yine egemen kültür dilinin Farsça ve Arapça ッャ、オ@
çeviri faaliyetlerinin 。ャ「ゥ、ョ・@ ケッオョャ。エ@ bir dÖ-
nemdir. Bunun sebebini anlamak o kadar güç 、・ゥャᆳ
dir. Merkezi otoritenin 、。ャュウ@ üzerine, kendi güç-
lerini ウ。ャュォ@ isteyen beylerin ウャ。ュ@ 、ョ」・ウゥ@
「ゥイャ・エ」ョ、@ faydalanmak için Arapça ve Fars-
Ç<• ケ。コャュ@ ürünlerini çevirtmek istemeleri tabiiydi.
Çünkü 。ウャ@ büyük güç olan ve toplumsal エ・ォゥャ。ョュ@
ョ@ kendisine 、。ケョ@ halk, yukardan beri ウイ。ャᆳ
. 、ュコ@ kültür ォ。イァャョ@ 、ョ。ケN@ O yine Türk-
çe ォッョオケイL@ Türkçe söylüyordu. Bu ￧。、L@ beyler
çevresinde ッャオ。ョ@ ・、「ゥケ。エョL@ Fars mitolojisinin kah-
イ。ュョャ@ ゥャ・ュウョ@ ォ。イャL@ halk ・、「ゥケ。エョ@
ürünü olan Dede Korkut hikayelerinin ウャ。ュゥ@ unsur-
lar エ。ュォャ@ birlikte, Türk kültüründen ッャオエョ@
söylemek yeter ウ。ョイュN@ Zaten, konumuz ァ・イゥ@ 。ウャ@
dikkati ·çekmek ゥウエ・、ュ@ nokta, Kabusname çevirile-
rinin ya beylerin, ya vezirlerin ya da ー。、ゥィャイョ@
「オケイャ。@ ケ。ーャュ@ ッャュ。ウ、イ@ (1).

Merkezi Kütahya olan g・イュゥケ。ョッオャ@ b・ケャゥ@


de (1300-1428) Konya'dan sonra, Anadolu'nun kültür
merkezlerinden birisidir. ・ケィッャオL@ Ahmedi, ・ケィゥ@ gi.
bi 。ゥイャ・@ Germiyan ウ。イケョ@ mensupturlar. オョ@ da
ィ。エイゥュォ@ yarar var: ・ケィッャオL@ Hoca Mes'ud'un
￶イ・ョ」ゥウ、@ ve Kenz'ül-Kübera 。、ャ@ eseri ile Kabusna-

( 1) Bu ￧。、ォゥ@
çeviri faaliyetleri için オ@ kitaba 「。カオᆳ
_Buャュ。、イZ@ Fuat Köprülü, Türk Dili ve e、・「ゥケ。エョ@ Te-
kô.mülüne Umumi Bir b。ォL@ Yeni Türk m・」ュオ。ウN@ s. 1.
43

me'de, Hoca Mes'ud'un Süheyl ü Nevbahar ile Fer-


henkname-i Sa'di çevirisinden 。ャョエイ@ ケ。ーュエイ@ (1).
Kenz'ül-Kübera da siyasi karakterde bir ahlak ォゥエ。「ᆳ
、イ@ ve düz ケ。コ、イN@ (2)
Bu ォウ。@ 。￧ォャュ、ョ@ sonra, 。ウャ@ konumuza, Mer-
cimek Ahmet'in çevirisine geçebiliriz.
oウュ。ョャ@ Devleti' nin ォオイャ@ dönemi ve toplum
düzeni üzerine gerekli bilgi カ・イゥャュエN@ Konuya 「。ᆳ
lanmak 。￧ウョ、@ オョ@ ekieyebiliriz ki, Osman Bey,
kendi uç 「・ケャゥョ@ ァ・ョゥャエュォ@ için, bゥコ。ョウG@ egemen
ッャ、オ@ topraklara 、ッイオ@ bir fetih faaliyetine ァゥイュN@
ti. Elbette, bir uç beyinin, エゥュ。イャ@ ウー。ィゥャ・イ、ョ@ ッャオ。ョ@
。エャ@ güçlerinin, ァ・ョゥャュ@ ァ・イ￧ォャ「ゥュウ@ ￧ョ@
エ・ォゥャ。ョュ@ bir fetih ordusu haline gelmesi gerekir·
di. Daha önce üzerinde 、オイュコ@ miri toprak düze-
ninin ise böyle エ・ォゥャ。ョュ@ ve güçlü bir orduyla ゥャN@
kisi 。￧ォエイN@ Bu sebeple, ォオイャ@ döneminde ウャ。ュゥ@ ・N@
riat ォオイ。ャョL@ toplumun yönetim ュ・ォ。ョゥコウ@
yön vermesi de ォ。￧ョャュコ@ ッャ。」ォエL@ Nitekim devlet
エ・ォゥャ。L@ yürütme organlan ve vergiler, ・イGゥ@ ve örfi
olmak üzere iki ォ。ケョ@ 、。ケョッイオN@ Tabii olarak,
siyasi エ・ォゥャ。ョュL@ Hz. Muhammed döneminin 。ケョ@
ッャ。ュコ、N@ Geçen süre içinde, 。ケョ@ dini benimseyen de-
ゥォ@ milletler büyük devletler ォオイュゥNャ。、L@ zamana
göre yeni uygulama biçimleri ケ。イエ」ォャ、N@ fォィエ。@

(1) Zeynep Korkmaz, a. g. Y.


(2) aュ。」コ@ Türk Dili ve e、・「ゥケ。エョ@ ァ・ャゥュョ@ anlat-
mak 、・ゥャイN@ Bu sebeple kaynaklara temas edip geçiyo-
ruz. bN@ dönemde bilimin ァ・ャゥュ@ için A. Adnan a、エ。イGョ@
oウュ。ョャ@ tイォャ・ゥョ、セ@ ャゥュ@ 。、ャ@ ォゥエ。「ョ@ 「。カオイャゥN@
bile, ・イゥ。エ@ hükümleri, uygulamada ortaya ￧ォ。エ@ yeni
durumlan çözmeye yetmeyince ォウ。@ kabul ・、ゥャュ@
miydi? Ama temelde ウャ。ュゥ@ öz egemendi. Kanunlar
nereden M￧ォ。イャウ@ ￧ォ。イャウョL@ ッョャ。イ@ koyan ー。、ゥィョ@
kendisiydi, エ」イゥ@ yetki ー。、ゥィエ@ エッーャ。ョュ@ (1). Pa-
、ゥ。ィ@ ise Mercimek'in ウ￶ケャ・、ゥ@ gibi, ᆱー。、ゥィM@ ウᆳ
lam ve gケ。ウG、M」ャョ@ ve'd-dindir Hウャ。ュョ@ ー。、ゥィL@
elinin ve 、ョケ。@ ケ。ョャイ」ウ、IᄏN@

II. Murad devrinin ise, ケ。ョャ@ tarih dönemi 。￧ᄋ@


ウイ、ュ@ özel bir durumu カ。イ、N@ II. Murad, bilim ve sa·
natla オイ。ョ@ bir ー。、ゥィエN@ M.ercimck Ahmet'c vcrdi-
セゥ@ buyruk 、セゥョャイウ」L@ onun, ￧。ョ@ ilim ve ウ。ョエケᆳ
la オイャ@ olarak ゥAァォョ、ェ@ öne sürülebilir. Çelebi
m、ョ」GゥL@ Anadolu'da bozulan 「ゥイャ@ yeniden kur-
mak için ケ。ーエlャ@ ￧。ャセ[イョL@ ッャオ@ エ。イヲョ、@ エュイ。ョ@
ャ。ュョ@ sö_vlemcl; tk· ケ。ョャ@ olmaz.
$._;,,;;.;
ᅦゥNイォャ@ bir wrnanbr, mッャ@ ゥウエャ。L@ ョ。ウャ@ merkezi
ッエイゥ」@ gücünü ォイ。L@ Anadolu'nun beylikler ha-
linde ー。イ￧ャョュウ@ ve ォ。ョャイ@ sebep ッャュオウ。L@
tゥョオBG@ 1402'dc yャ、ョイG@ yenmesi ve Anadolu'yu
ゥウエャヲ@ etmesi ek. oウュ。イャ」@ sindirilen bcylerin ye.
niden 「。ュウコャォ@ pqindc ッュ。ャョL@ォ ・ィコ。、」ャイゥョ@
taht ォ。カァウョ@ 「」[、。ョャイ@ ve Anado!u'nun, vani
ィ[Nャォョ@ benzeri bir ォ。イァZセ@ içine ケオカ。イャョウM yol
\￧エN@ Çelebi m、ュNZᄋ@ on iki ni slircn bu saltanat kav
ァ。ウイ」ャョ@ galip olarak ￧ォエHセョ、。L@ tek bir merkezi otori-
tcn· ィ。Zャ@ ッャ、オ@ sürece aksamadan ゥャ・カ「」ォ@ olan

HI@ Mustafa aォ、。L@ oウュ。ョャ@ ュー。イエッャオGョ@ Yi.ikse-


ャゥ@ Devrinde Esas dゥャコ・イL@ Tarih aNイ。エMュャ@ Dergisi, c.
1ll, s. 4-5.
4S

toplum düzeninin コ・ョ「イゥ@ yine ォイャュョN@ ・ケィ@ 'Bnd-


rettin 。ケォャョュウ@ bu döneme rastlar.
Önce bu otoritenin yeniden ォオイャュ。ウ@ gerekiyor-
du. Çelebi bunu ケ。ーエL@ エ・ォゥャィ。ョュケ@ ise II. Murad
ウ。ャケ」ォL@ ッャオ@ Fatih tamamlayacak {1). ャォ@ ゥ@ elbet-
te askeri gücü ウ。ャケョ@ ve fetih ekonomisinin temeli
olan toprak rejiminin yeniden エ・ォゥャ。ョュウケGALN@ Daha
önce de 。￧ォャョ、@ gibi miri toprak sisteminin bir
ürünü olan エゥュ。イャ@ sipahiler ordunun askeri güciinü
ッャオエイケ。、N@
Kendisi de 。ゥイ@ olan Il. Murad toplum düzenini
エ・ォゥャ。ョ、イ「Aュ@ için, ilk ウ。カョ@ gönüllerde ka-
falarda ォ。コョャュウ@ önemini, toplumun ケ。ーウョ@
uygun 、・」ォ@ ahlak, sanat gibi üst ケ。ー@ ォオイュャ。ᆳ
ョ@ ッャオエイュ。ウ@ ァ・イォエゥョ@ biliyordu. Ekonomik
düzen, toplum ケ。ーウ@ ve insan 「エョャ」ュ・ゥケ、@ ki ba-
。イケ@ オャ。「ゥウョN@ エ・@ onun, Mercimek'e Kabusname'-
yi 。￧ォ@ ve 。ョャイ@ bir dille çevirmesini 「オケイュ。ウL@
bu ￶ョァイ@ sonucudur. ゥュ、@ bu 。￧、ョ@ Kabusua-
meye bir göz 。エャュ@ (42. Bölüm). ··
« p。、ゥィL@ sipahi ve raiyyet 。イウョ、ォゥ@ fark odur
ki, ー。、ゥィ@ hakimdir ve onlar mahkum, hakim イョセィᆳ
küma hükmünü geçirernezse arada 、ゥコ・イ@ bozulur ve
hürmet kalmaz.» ᆱ@ md i bir ー。、ゥィョ@ hükmü ilinde
geçerli 、・ゥャウL@ o, ー。、ゥィャ@ ャヲゥケォ@ 、・ゥャイN@ Çi.inkli

( 1) II. mオュ、GョL@
kヲャュウMョ。・Gオ@ 「・ョコオ@ bir eseri ol-
、オョL@ Keykavus'uu ッャオ@ エーォ@ Gilfm 。ィG@ ￶エャ・イゥ@ gibi,
Fatih'e ￶エ@ vermek için ケ。コャ、HョL@ 。、ョ@ n。ウゥィエM@ Sul-
tan Murad ッャ、オョ@ önemle l1elirtelim. (A..S_ Levend, Si..
yasetnameler.) tッーォ。@ kゥエ。ーャGョ、@ 「オャョ。イ@ bu ・ウイ[@
}Hj「オウョ。ュ・@ ile ォ。イャエュウ@ ilginç ッャ。」ォエNイ@ ..
46

ョ。ウャ@ kendisyle kalan halk 。イウョ、@ fark varsa, kendi


hükmüyle 「。ォャイョ@ hükmü 。イウョ、@ da fark ge-
rektir, çünkü alemin düzeni, hükmünün geçmesi ile-
dir.»
y。ャョコL@ ケ。ョャ@ 。ョャウ@ önlemek için, bir nok-
エ。ョ@ 。￧ォャョュウ@ gerekiyor. oウュ。ョャ@ ー。、ゥィャイL@
Selçuklu ウオャエ。ョイ@ tersi bir devlet ァ￶イョ・@ sahip.
tirler. yォウ・ャゥエョ@ sonra etkisini yitiren bu ァ￶イ・@
göre, kendilerini devletin (mülkün) sahibi 、・ゥャL@ 「。@
ウ。ケッイャ、N@ «Kendisini, bu ・ォゥャ、L@ devletin 「。ョ、@
vazifeli olarak telakki eden ー。、ゥィL@ halk kitlelerinin
idaresine ait ァ￶イョ@ de, kritik zamanlarda ￧ォ。ョ@
adalet ヲ・イュ。ョャ、L@ ウォ@ ウォ@ エ・ォイ。ャ、@ オ@ cümle
ile ifade ediyordu: «Reaya, t。ョイG@ hükümdara bir
カ・、ゥ。ウイNᄏ@ p。、ゥィ@ bu suretle, ィ。ャォ@ adalet ve ・ヲォ。エ@
ile idare etmenin kendisine bir vazife olarak veril-
ュゥ@ 「オャョ、@ ォ。「オャ・ョュゥ@ olmakta idi. (1)» Ka.
busname'ye gelince (42. Bölüm):
«Sonra sipahi raiyyet üzerine havale ォャュ。L@ yani
güç etmeye 「イ。ォュL@ ta ki memleketin mamur, ilin
・ョ@ olsun. Çerinin ゥセョ@ ョ。ウャ@ gözlersen, raivvetin ョ@
de öyle gözlernek gereksin. Gerçi raiyyete çeriyle bo-
yun ・、ゥイャL@ ama çeri de raiyyet kaimdir, çünkü raiy-
yetten エ。ィャ@ elde edilir, sihapi (onu) harcar. rセゥケ・エョ@
・ョャゥ@ ise yerinde adaletten olur. imdi adalet 、@
olan 、ョ」・ゥ@ gönlüne girmesine yol verme ve ulu
t。ョイG@ ォオャ。Lイ@ zulüm derdine オイ。ケー@ sana ケ。イ、ュ@
isteyerek gelseler ウ。「イャォ@ gösterme, tez adaletle-
(dertleriniJ iyi ct, ッョャ。イ@ sabra görümlil ・エュNセ@
47

g￶イャ、@ gibi bu ウ。エイャ、L@ ォウ。@ bir özetini ver.


、ゥュ@ oウュ。ョャ@ düzeninin felsefesi ケ。エュォ、イN@ «Pa-
、ゥ。ィ@ bütün halktan uludur» ve オ@ özellikleri エ。ュᆳ
ウ@ gerekmektedir: «Önce adalet, ikincisi kerem, yani
vermek, üçüncüsü heybet göstermek, dördüncüsü ュ・ᆳ
ru olmayan ゥャ・イ、ョ@ ウ。ォョュL@ 「・ゥョ」@ 。」・ャゥ@ ter-
ketmek ve her ゥョ@ ヲイウ。エョ@ kollamak, 。ャエョ」ウ@ ise
gerçek söylemek.»
Bunlar, 。ケョ@ zamanda bütün ォオャ。イョ@ da niteli-
ゥ@ ッャュ。、イN@ Herkes kendinden ォ￧ョ・@ 。ケョ@ biçim-
de 、。カイョュャN@ Beyin 「・ケャゥ@ kul iledir, zenginin
コ・ョァゥャ@ de yoksul iledir. Çünkü t。ョイ@ ォオャ。イョ@
iki bölük ・ケャュゥエイL@ nafaka verici ve nafaka 。ャ」L@ ya-
ni biri zengin biri yoksul, biri bey biri kul. エ・@ in-
sanlar bunu bilmeli, t。ョイG@ 「オケイョ。@ オケュ。ャL@ ver
、ゥ@ nzk için ォイ・エュャゥ、N@ O, bu 、ョケ。@ hikme.
tinden ケ。イエュL@ ama kudreti hikmetinden ziyade.
dir, hangisi iyiyse onu ケ。イエュL@ öyleyse ウャ。ュ@ di-
ninden devletli din, ウャ。ュ@ ィォュョ、セ@ ケ・@ hüküm yok-
tur. -
ウャ。ュゥケ・エョ@ ilkelerini temel olarak alan Kabusna-
me'nin ォッョオャ。イL@ bu öz çevresinde ァ・ャゥュエイN@ Yara-
、ャエ。ョL@ bilimden, sanattan, günlük ケ。@ kadar
(meslekler, ticaret, yemek yemek, 。イー@ içmek, cin-
sel münasebet, 。ォャ@ gibi) her ￧・ゥエ@ konudan söz edi-
lir ve ￶エャ・イ@ verilir. Konuya iki yönden ケ。ョャュォᆳ
エ。、イZ@ Önce ウャ。ュゥ@ 、ョ・@ uygun olarak bilgi veril·
mekte, ayetler, hadisler veya din オャ。イョ@ sözleriyle
bu 、ョ」・ャイ@ ー・ォゥエイャュL@ sonra buna 「。ャ@ ola-
rak küçük hikayelerle, bu hikayelerden ￧ォ。イャョ@ so.
nuçlarla yahut 。ョャ@ ayetlere, hadislere, オャ。イョ@
sözlerine dayanan ￶エャ・イL@ ョ。ウャ@ 、。カイョャュウ@ gerek-
48

エゥ@
söylenmektedir. Amaç, belli bir insan tipini yarat-
ュ。ォエイN@ Bu ゥョウ。@ nitelikleri, kitapta yer alan 44 bö·
lüme ウ・イーゥエャュN@ Nitekim 。ケョ@ ilkeler, bu defa
ゥイャ・エュ@ olarak Divan e、・「ゥケ。エョ@ özünü ッャオᆳ
tururlar. Bunlara bir göz atmakta yarar var.
Alem bir hikmetler ォゥエ。「、イL@ kul bu alemin ha.
kikatini bilemez. ᆱt。ョイ@ bilir ama siz bilmezsiniz.,.
(Ayet)

Bu alem bir ォゥエ。「M@ ィャォュ・エョ、コM@ ィ。ォケエイN@


Mealin her kim istihrac iderse aferin 「。、ゥャ@ (Nabl)
t。ョイL@ birbirine コエ@ olan ・ケャイ@ onu 、ッャオイュᄋ@
tur, ondan 「。ォ@ ィ・イケ@ ·çifttir, ondan 「。ォウ@ hep iki-
・イ、ゥN@

Hal-i alem ezeli böyle ー・イゥ。ョ@ ancak


Kimi handan khnl giryan kimi nalan ancak (Baki)

*
kセュゥウ@ renc ile daim Iniider
Kimisin derdine derman Hüdaya (Sadrl)

*
h。ャォ@ 」ゥィ。ョM@ aleme ォャ、エ。@ tecelli
Her 。ィウ@ bir hal lle ォャュ@ müteselli
Hbオイウ。ャ@ Cenanl)

t。ョイ@ kerimdir, ャエオヲ@herkese mik-「。ャケ」、イL@


エ。イョ」@ カ・イュゥエN@ h・イケゥョ@
sebebi odur, yerin tane
「ゥエイ、ョ・@ haberi yoktur. «Çünkü イコォ@ Tannca bö-
ャエイュL@ ezelde ォウュ・エ@ olan ・イゥュ、ォ￧@ ol-
maz.,, (Kab.)
49
Teveccüh eyle ュオイ。、ョ@ ne ise Mevlaya
e・イ@ mukadder ise ol kadar amel ケ・エゥイ@ (Nabi)

g、。ウョ@ herkesin 。ケョ@ *


üzre ・ケャュゥ@ ta'yin
Kimin ゥエュ@ ー・ャ。ウM@ ・ャ@ ュウエ。イォ@ kimin dana
(Nebi)

Gelecek nesne gelür çare yoktur *


Gerek sen ケ。@ yerine 。ャァ@ kan (Ahmet Faldh)

Bu cümle ュ。ャオォエョ@ ョコォ@ senden *


ォャオイウョ@ daima ihsan Hüdaya (Sadrl)

Yok sende kanaat gözün aç ッャ、オ@


* oldur
rコォョ@ ャイ@ yoksa ・イ@ subh-u ・イ@ 。ュ@ (Ruhi)
ョウ。@ elindekiyle yetinmelidir, ィ。ォ@ olandan faz-
ャ。ウョ@ istememlidir, açgözlülük kulu yok eder, kul
kullukla ュ・ァオャ@ ッャュ。、イN@ kウュ・エ@ neyse odur.
«Hem Araplar da der ki, bi'l-ciddi la bi'l-keddi. Yani
ォゥ@ talihiyle artar, ille ・ュゥケャ@ ve ￧。ャョォ@ artmaz.
O halde gereken odur ki ulu t。ョイ@ ..ウ。ゥ@ ne kaderlediy.
se oua ォイ・、ゥ」@ ッャ。ウョN@ (Kab.)
Tevekküldür fakirin ォ「ャ・ァ。ィ@
Kanaat hod hemen 。ャエョ@ oluktur
H・ケィャゥウ。ュ@ Yahya)

Nan ü 「オォ@
*
ile kana'at gibi bir nl'met ml var
Künc-i ゥウエョ。@ gibi bir ォオ・Mゥ@ rahat ュ@ var
H・ケィャゥウ。ュ@ Yahya)

Çare yok ゥカ・M@ takdire nzadan * ァ。ケイ@


Fehmolunmaz hikem·i ウイM@ ィ。ヲケMQ@ Bari (Sami)
*
F:4
50

Fakirüz gerçi amma ・ケャイ@ ァ・ョャエゥ。@ ャ。エョ@


Bu ャウエゥョ。イ@ ey Ruhi tevekkül c:inlbindendtr
(Ruhi)

*
Tiz olma, teemmül ォャL@ her hale tahammül ォャ@
Allah'a gönül ktl, · tedbirl bozar takdir
Hk・ュ。ャーコゥ、I@

Alemin hall budur etme ゥォ。ケ・エ@ ol bamu,


Gab nasibi 。ケ@ olur ィ。ャォM@ 」ゥ「。ョ@ gih nÜf
Geçme teslim ü イコ。、ョ@ varise 「。ョ、@ INf
Haline ォイ・エ@ Cenanl'den bu peudl eyle gQf
Vuslata handan olup hicran içün çekme elem
Böyledir ahval-1 alem gah 」ャ、ゥ@ gclh gam
(Bunah Cenani)

Kim olur eオイ@ ile maksuduna イ・ィᄋケ。「M@ zafer


Gelür elbette zuhura ne ise bükm-i kader
Hakka tefviz-1 umur et ne elem çek ne keder
kャ@ sözüm arif isen ァゥャN@ kabUle gevher
Mihnetl kendüye zevketmedir alemde hüner
Gam ü 。、ゥM@ felek böyle gelür böyle gider
(Fuzuli) ( 1)

Bu örnekleri, elbette sadece Kabusname'nin Türk


・、「ゥZカ。エョォ@ etkisini göstermek için 、・ゥャL@ fsHimi

HI@ Divan 、・「ゥケ。エョォ@ bu ・ゥエ@￧ örneklerle ilgili olarak


Agah イ@s Levend'in. «Divan e、・「ゥケ。エ@ ve «Ümmet ᅦ。ケ@
Türk e、・「ゥケ。エL@ 。、ャ@ ゥエ。ーャイ@ォ ile, 。、@ geçen 、ウャュゥ@ Ede-
ケ。エョ@ eウ。ャイ@ ve k。ケョォャイL@ makalesine 「。カオイャゥN@
ウ@

、ョ@ oウュ。ョャ@ ・、「ゥケ。エョ@ ョ。ウャ@ ・エォゥャ、ョ@ gös·


terrnek için de verdik. (1)
Kabusname'nin önemi ise, 「。エョ・イゥ@ anlatmaya
￧。ャエュコ@ bir ァ・ャゥュョ@ öncüleri 。イウョ、@ ッャュ。ウョᆳ
dan ァ・ャイヲォエ、ゥN@ Bu öncü, gerek 、ョ」・@ gerek uygu.
lama 。ャョ、@ 、ッイオョ。@ ￧ォュ@ ウャ。ュ@ felsefesinin bir
ürünü ve ￧。ョ@ göre çok ileri bir üretim düzeyinde
bulunan oウュ。ョャ@ toplumunun kültürünü ィ。コイャュN@
エイN@ Onda, エッーャオュ。イ@ ケコャ。イ」@ ケ￶ョ・エュゥ@ olan bir
、ョ@ sisteminin, akla gelebilecek her alanda öne
エ[イ、@ çözümleri, 。￧ォャュイ@ bulmak mümkün-
dür. Üstelik de ケ。コイョ@ deyimiyle az ve öz, Merci·
rnek'in deyimiyle 。￧ォ@ ve 。ョャイ@ olarak.

merck@ AHMET VE KABUSNAME

Kabusname'nin ゥケ。ウ@ ve ahlaki bir eser ッャ、オョ@


daha önce 「・ャゥイエュォN@ II. mオイ。、Gョ@ 「オケイ@ üzerine
bu ケ。ーエ@ çeviren Mercimek Ahmet b. ャケ。ウL@ çeviride
エオ@ yolu ￶ケャ・@ 。￧ォャュエ、イZN@ ,, エ・@ ben hak ir de
￧。ャエュL@ gerçi bu kadar gücüm yoktu, ama onun him-

(1) Yine de insan, ・ケィャゥウ￴Nュ@ y。ィケGョ@ ccKanaat hod


hemen 。ャエョ@ ッャオォエイ@ ュウイ。ケャL@ <<Elinde olanla yetin ki ka-
naat ikinci zenginliktir.» (21. Bölüm) cümlesini ォ。イャᆳ
エイュ。ォャL@ etkinin derecesini gösterebiliyor. aケイ」。@ オ@ sa·
エイャ。@ オ@ beyti de ォ。イャエュ@ 、ッイオ@ ッャ。」ォエイZ@
ccBir de ey 」ゥ・イォ￶ュN@ sabahleyin ォ。エョ、@ senden
ケオォ。イャ@ 「。ォー@ üzülmemeye ￧。ャL@ senden 。ャイ@ bak
sevin.» (5. Böl.)
Senden ・、ョ￴Nケ@ görüp ォイ@ ile demsô.z olmak
Senden a'lalara イ・ォ@ eylemenin merhemidir. (Nabi!
52

ョ・エゥ@ bcreketiyle Kabusname'yi Türkçeye çevir.


dim, ￶ケャ・@ ki bir sözü 。イャケー@ geçmedim, 。ォャュョ@ er-
、ゥョ」・@ kimi 。ョャュウ@ güç sözleri de basit olarak
。￧ォャ、ュL@ ta ki 、ョ・イォ@ okuyanlar 。ョャュ、@ haz
。ャウョイ@ ve bu güçsüzü ィ。ケイ@ dua ile 。ョウャイNᄏ@ (1) ,
ゥョ、@ bu tutumu belirten bir iki örnek üzerinde
、オイ。ャュN@
Farsça metin, (32. Bölümden):
<<Misafir H「」コゥイァ。ョI@ hangisi ッャ、オョ@ ウ￶ケャ・ュゥᄋ@
tim. Her iki durumda da bezirgan ケゥエ@ ッャュ。@ ve ュ。ャ@
konusunda korkusuz ッャュ。Nᄏ@
Mercimek'in çevirisi:
«Geldik... misafir bezirgan @ bekleyen tehlikenin
ne ッャ、オョ@ yukarda bildirdimdi, imdi bu iki türlü
「」コゥイァ。ョ@ da ケゥエ@ ッャュ。ウ@ gerek, ォッイョ。ュャL@ 「。ョ@
ve ュ。ャョ@ önemsememeli. Çünkü, ォッイ。ャ@ yüzünden
gerçi zarar etmez, ama kar da etmez. Nitekim ulular
、・ョゥャ」イL@ korkak bezirkan ne kar eder en ziyaQ.
(Buna) uygun Türkçe ゥイ[@

Tacir ki mal ve 「。@ ele ala revan ola


kッイォ。ャ@ etse 。ウ@ 」ゥョャ・@ ziyan ola
Korkak ne 。ウ@ ve ne ziyan ede dediler
b。@ ウ￶コゥイ、エセ@ 。ョャイ@ kim yalan ola.
g￶イャ、ゥ@ gibi Mercimek, Kcykavus'un sözlerini
yorumlamakla kalrnamakta, bir atasözii ve bir dört·

( 1) Ne ケ。コォ@ ki. 。、ョ@ bile bu çevirisi 、ッャ。ケウ[@ öç/rendi.


(}'miz i'Vlcrcimek Ahmet'in ィ。ケエ@ ィ。ォョ、@ hiçbir bilgimiz
yok Sadece 「。ウョ@ 。、ョ@ ャケイウ@ olduöunu, ォゥエ。「ュ@
1431 !32'de 「ゥャイ、ョ・@ göre. XV. ケコャョ@ ilk ケ。イウョ、@ ya.
ウ。、ュ@ biliyoruz.
.'i3

lükle 。ョャエュ@ daha çekici ォャュ。エ、イN@ Bu yorumlama


ve kimi atasözleri veya 、・ケゥャイ@ 。ョャエュ@ 」。ョャォ@ ve
içtenlik ォ。コョ、イュ@ bütün çeviri boyunca görülmek-
tedir. Nitekim, ᆱd。ョォ￧@ bulamazsan börkünle da-
ョᄏ@ sözünü de Mercimek ・ォャュゥエイN@

kッョオュ。@ dilinin ゥ￧エ・ョャ@ エ。ケョ@ オ@ sözler de


onundur: «Ko, ne bela ゥュ@ o sabah içkisi dedikleri,
ゥォイ@ ki va ki ッャュ。、@ Mercimek'e.» (l 1. Bölüm)

Sonra Mercimek Ahmct'in, ￧。ョ@ 、ョ」・@ ve


bilim 、ョケ。ウ@ haberli 「オャョ、L@ hatta bu konu·
larda oldukça bilgi sahibi ッャ、オ@ gör}lmektcdir. ウャ。ュ@
felsefesinin, ilm-i ォ」ャ。ュョ@ ve ilm-i ヲォィョ@ ana davala-
イョ@ Türkçeye 。ォエイ・ョL@ oldukça rahat bir 。ョャエュ@
エオイュN@ Daha da önemlisi, Keykavus'un 33. Bö-
lümde エー@ ilminden söz ederken ウ。ケ、@ kitaplara, Ki-
tabü'l-Bcvle ve Hiletü'l-Bür 。、ャ@ iki エー@ ォゥエ。「ョ@ ekle·
mesidir ki, onun, Orhan コ。ュョ、@ kurulan コョゥォ@
Medresesi'nin ￧。ャュイョ、@ ve. o ￧。、L@ özellikle
çeviride エー@ 。ャョ、@ ケッオョャ。@ 。イエュャ、ョ@
haberli ッャ、オ@ 。ョャュォエ、イ@ (1). 31. bölümde ise
ilim ve mesleklerin ウョヲャ。、イュL@ Keykavus'un
ォウ。」@ ケ。ーエ@ bir ウョヲャ。ュケ@ 。￧ォャュ@ 。ュ」ケャ@
söze ォ。イZ@ ᆱュ、ゥ@ ォゥエ。「@ çeviren m・イ」ゥZMセ@ ' 'ten
bir soru geleli. O soru オ、イZ@ Tabiplik ve onun Jnzer-
leri meslek olur da ョ。ャ「エォ@ ve benzerleri ョ。ウャ@ ilim
olur, (bunun) sebebi nedir?» demekte ve kendince
。￧ォャュエ、イN@ sイ。ウ@ ァ・ャュゥォョL@ onun daha önce

--------------------------
( 1) A. Adnan a、カ。イN@ oウュ。ョャ@ 'l'ü,rklerinde ャ@ im.
34

Keykavus'un ウョヲャ。ュ@ ァ・ョゥャエ@ ve ilim le


ilgili meslekleri kendisinin ウ。ケ、ュ@ da belirtelim. (1)
b。ャョァ￧@ bölümünde II. Murad için ケ。コ、@ övgü,
Mercimek'in 。ゥイ@ ッャ、オョ@ da göstermektedir. yオォ。イᆳ
da 。ャ、ュコ@ dörtlük de onundur ve metinde geçen
öteki ゥイャ・@ de, yine Mercimek sade bir Türkçeyle ゥᄋ@
ir olarak çevirmektedir. Yine 35. Bölümde 。ゥイエ・ョ@
terbiyesinden söz ederken, Keykavus'un gazel, mersi-
ye, hiciv ve medih için söylediklerini yorumlayarak,
üstelik örnekler vererek 。￧ォャュエ、イN@ ォゥ@ metin
。イウョ、ォゥ@ ヲ。イォ@ göstermek için, ッャ、オ@ gibi aktar.
makta yarar var:
Farsça metin,
ᆱdッウエャ。イョ@ ve büyüklerio için mersiye söylemek
vaciptir. Ama gazel ve mersiyeyi bir yoldan söyle, hi·
civ ile medhi de bir yoldan. e・イ@ hiciv söylemek isti·
yorsan ve bilmiyorsan, medihte ョ。ウャ@ birini övüyorsan
o medhin tersini söyle ki medhin コエ@ neyse o hiciv-
dir. Gazel ve mersiye de böyledir.»
Mercimek Ahmet çevirisi;
\dッウエャ。イョ@ ve 。イォ、ャョ@ ölümünde mersiye
söylemeyi kendine boyun borcu bil, ￶ケャ・@ ki halk se.
nin 、ッウエャオョ。@ イ。「・エ@ etsin. Hem gazel ve mersiye
söylersen bir yolda söyle, hiciv ve medih bir yolda,
yani gazel ve mersiye, hiciv ve medih birbirlerinin

(1) Biz, Said Netisi'nin ケ。ョャ、@ Farsça metine daya-


narak bu sonuçlara カ。イケッオコN@ Mercimek. çeviriyi bir 「。N@
ka nüshadan ケ。ーュ@ olabilir. Ama- yine de iki nüsha ara-
ウョ、。ォゥ@ tarih ヲ。イォ@ 、ョャイウ・@ (H. 750-835) böylesine
önemli ヲ。イォャ@ oldu{;u öne sürülemez.
55

tersidir, ・イ@ ョ。ウャ@ ウ￶ケャ・ョゥ@ ァ・イォヲゥョ@ bilmiyors:an:


H。￧ォャケュIL@ medihte birisini ￶ュ・ォ@ gerek, hicivde
yerrnek gerek; mesela medihte iyi huylu dedin, hivicde
kötü huylu de, ゥエ・@ medhin ォ。イエ@ oldu. Gazel ve ュ・@ si-
ye de ￶ケャ・L@ Birinin ウ。ャョ、@ ッャァオョ@ ァコ・ャゥョ@
￶イ・ョ、ゥ@ ve 。ョャエイ、L@ öldükten sonra ・ォウゥャョ@ an-
mak o olgun ォゥョ@ mersiyesi olur. k。ャョ@ bununla
ォケ。ウ@ et.»
オ@ bir iki örnelç.,, Mercimek'in çevirisinin neden
bunca イ。「・エ@ ォ。コョ、@ göstermeye yetiyor. Ona ge-
linceye kadar, Kabusname 「。ォャョ」@ yeniden çevri-
lirken, ondan sonra onun çevirisinin dil 。￧ウョ、@ el-
den geçirilmesiyle ケ・エゥョャュイN@ Çünkü Mercimek,
ケ。ャョコ@ ·çeviricilikle ォ。ャュL@ ゥ・@ kendi bilgisini de
ォ。エュL@ yoruma ァゥエュL@ 。￧ォャュL@ ・ォャュゥL@ sözün ォウ。@
neredeyse telif ウ。ケ「ゥャ・」ュコ@ bir eser ォッケュオエイ@ or-
taya. Atasözleri ve deyimlerle 。￧ォ@ bir 。ョャエュ@ ケ・セャᆳ
ュゥL@ herkesin 。ョャケ「ゥ・」@ bir dille içinde ケ。、@
￧。ョ@ 、ョ」・ウゥ@ ケ。ョウエュイN@ Zaten üstünde durul-
ュ。ウ@ gereken bir konu da Mercimek'in dili, 「。ォ@ bir
、・ケゥャ@ dil tutumudur.
XIV. ve XV. ケコャ。イ、@ Türk nesir dili, Farsça.
ョ@ etkisiyle bozulmaya 「。ャュエN@ ilim dilinin Arap-
ça ッャュ。ウL@ yazarlar ォ。イャョ@ vermeye ￧。ャウイ@
da, bu tür eserler Arapça terimleri ォ。￧ョャュコ@ ォャケッイᆳ
du. Yine de bu ケコャ。イ、@ çeviricilerin Arapça エ・イゥョᆳ
lere ォ。イャ@ bulma ￧。「ャイ@ övgüye 、・イN@ Çünkü son.
イ。ャL@ bu ォ。イャ@ da Türkçeden 。エャュL@ yerine
aイ。ー￧ャ@ ォッョオャュエイN@ aケイ」。@ Hasan p。GョL@ Naz·
mizade'ye, Mercimek'in çevirisini zamana オケ、イュ。ウョ@
「オケイュ\ウ@ bu ァゥ、ョ@ sonucudur. Orhan 。ゥォGョ@ hu dü-
zeltmeden 。ャ、@ オ@ parça bu 「。ォュ、ョ@ dikkate de-
56

・イZ@ «Hak. Sübnanehu ve Taala'dan reca ederim ki bu


fakire ve bu ォゥエ。「N⦅@ tahrir edene ve okuyana ve bir kez
görene ve 「。コ@ ゥ「エ|ョ@ ウャ。ィ@ edene ve herkesin fehmi.
ne göre zemane lugat ve istimaline göre suret--i cedit
verene ... » (1)
Gerçi Mercimek Ahmet'in çevirisinde de kimi Fars.
ça edatlar bol bol ォオャ。ョュエイL@ Arapça terimierin bir
ォウュョ。@ ォ。イャ@ verilse de büyük bir ォウュ@ ッャ、オ@
gibi 「イ。ォャュエL@ ama Farsça エ。ュャイョ@ ウ。ケ@
üçü 「・ゥ@ ァ・￧ュ、ゥ@ gibi, ォッョオュ。@ dilinin 。ォ」ィL@ ォN@
sa cümleye dayanma ￶コ・ャゥ@ ォッイオョュエN@ Mercimek'·
in dilinin ￶コ・ャゥ@ 。ョャエュ、イN@
ャォ@ çeviri:
«Ey ッャ。ョュL@ geleçi bilici ve geleçi söyleyici çuk-
tur. Zinhar sen gerçek söyleyici ッャァ@ ve gendüzüni
halk içinde gerçekçilerden eyle. e・イ@ bir zaruret vak-
エョ、。@ yalan söyleyesi olur-isen, ァ・イ￧@ geçüreler. Ve
dahi yalana benzer ァ・イ￧ゥ@ söyleme kim kabul ッャオョュ@
yalan, ケ・イォ、@ kabul ohnmaduk muhal gerçekten;
yani muhal söz kim ゥョ。ャ」ォ@ degüld;ir, söyleme." (2)
Mercimek Ahmet'ten:
«Dükeli halka vaciptür ki sözi eyü söyleyeler ve
hem ケ。ィゥ@ anlayalar. imdi iy ッオャL@ sen dahi sözün yah-
ゥウョ@ söyle. illa yalan söyleme, ケ。ャョ」@ olma; cehdeyle
ki sözi ァゥイ￧・ォャケ@ maruf ve ュ・ィオイ@ bilinsin. ￶ケャ・@
ki ・イ@ zaruret olup bir gez yalan söylersen ァ・イ￧@

(1) Orhan 。ゥォ@ Gökyay, a.g. e.


(2) Sadettin Buluç'un ccEski Anadolu Türkçesiyle Bir
Kabus-name Çevirisi>> 。、ャ@ ケ。コウョ、@ 。ャ、ュコ@ bu parça-
ョ@ ケ。ャョコ@ vokal özelliklerini koruduk.
57

geçe. Pes ne söylersen 、ッイオ@ söyle, yalan soylemc.


Ve ッャ@ ァ・￧ゥ@ dahi söyleme ki yalana benzer ola. Zira
bir gerçek ki yalana benzer ola, ol, hernan yalan ol-
ュ@ olur. Eyle olsa ァ・イ￧@ benzer ケ。ャョ@ söylemek
ケ・、イ@ yalana benzer gerçekten ise. Zira ァ・イ￧@ ben-
zerse yalan makbul olur. Veli ol gerçek ki yalana ben-
zeye makbul olmaz; pes bunun gibi ァ・イ￧ゥL@ yani ki ya-
lana benzer ola, söyleme; gey ウ。ォョNᄏ@
yオォ。イ、ゥ@ ウ。エイャ、@ ォッョオュ。@ dilinin bir 「。ォ@
￶コ・ャゥョL@ tekrara da イ。ウエャュケコN@
Bu ￶コ・ャゥョ@ ケ。ョ、L@ Mercimek Ahmet'in çevi.
risi, Eski Anadolu Türkçesinin bütün özelliklerini ta·
ュ。ォエ、イN@ Bu ￧。ャュョ@ 。ュ」@ bir dil incelemesi
、・ゥャイN@ Üstelik metin, günümüzün Türkçesiyle yeril-
ュゥエイN@ Ama biz yine de kimi özelliklere 、・ゥョャュN@
1 - Eski Anadolu Türkçesinde ekle kök 。イウョᆳ
daki ünlü オケュウコャ@ benzer ￶コ・ャゥョ@ sürdürmekte.
dir. ゥョL@ devletsüzligün, kendüzüni, ケゥエL@ clinleyenün
gibi.
2 - g・ョゥ@ コ。ュョ@ birinci 。ィウ@ olumsuzu, bil-
mezem, biçimindedir.
3 - Sana melul oltuptur, cümlesinde ァ￶イャ、@
gibi -up gerundiumu, Mュオ@ yerine ォオャ。ョュエ、イN@
- Yine sana kelimesinin sonundaki -a (yöne!·
me eki) sebep bilclirmektedir (senin için).
5 - -de (bulunma) eki -c (yönelme) eki yerine
ォオャ。ョ「ゥュ・エ、イ@ (önüne kodum).
6 - Üçüncü 。ィウ@ iyelik ekinden sonra akkuzatif
(yükleme) eki -n'dir Hォ。ョウIN@
7 - Emir kipinin ikinci teklik 。ィウ@ için seyrek
olarak MァャL@ -gil ォオャ。ョュエ、イ@ HッャァN@ olgil).
58

8 - Gelecek zaman eki Mウ。イL@ -iser'dir Hッャュ。ケᆳ


ser),
9 - -e, -a eki dilek kipi olarak ォオャ。ュ、@ gi-
bi, emir ve ゥュ、ォ@ zaman (seyrek olarak) için de
ォオャ。ョュエ、イN@
10 - Gereklilik kipi HMュ。ャL@ -meli) gerek kelime-
siyle ケ。ーャュォエ、イN@
@ @ - -i cek, M」。ォL@ gerindi um eki Mョ」。L@ -ince
yerine, -ince, Mョ」。@ ise -dikçe, M、ォ￧。@ ya da -e
kadar 。ョャュ、@ ォオャ。ョュエ、イ@ (gehneyicek, geç-
エゥョ」・IN@
12 - ゥ。イ・エ@ ウヲ。エ@ olan o, ol biçimindedir.
13 - -rak, -rek ォ。イャエュ@ eki özellikle bir
iki sözcükte ケ。ァョ、イ@ (yigrek, ケ。イォIN@
14 - Söylemek yerine, eydür, eyitti kutlaculmalc-
エ。、イN@
Mercimek Ahmet'in Kabusname çevirisi ィ。ォョ、@
biri ケ。ョL@ üç ￧。ャュ@ カ。イ、@ (1): sイ。ウケャL@ Ahmet
Cevat Emre'nin «Ondördüncü aウイ@ Yazmalanndan
Nümuneler» 「。ャ@ 。ャエョ、@ bir dizi ケ。ョャ@ ￧。ャᆳ
malanndan «Kabusname"den» 。、ャ@ seçmeleri, Orhan
。ゥォ@ g￶ォケ。Gョ@ yeniden gözden geçirerek ケ。ュャ、@
.Mere i rnek Ahmet Çevirisi ve Tipi aォ￧。ャGョュ@ Hiォ@
özlü) ウエN@ Üni. Edb. Fak. Türkoloji Bölümü mezuniyet
tezi..
Mercimek Ahmet çevirisini yeni harflerle Türk
okuruna ォ。コョ、イュ@ ・イヲゥ@ Orhan 。ゥォ@ g￶ォケ。Gョ、イN@

( 1) Mercimek Ahmet'in çevirisinin ya da öteki Kiibusna-


me çevirilerinin sözünün ・、ゥャ@ ォ。ケョャイ@ biblqograf.
ケ。ウ@ 。ケイ」@ verilecektir.
59

Gökyay bir önsöz de ケ。コ、@


bu ￧。ャュウョ、L@ dört
ョウィ。ケ@ ォ。イャエュL@ eserin diline 、ッォオョュ。@
ケ。ャョコ@ kelimelerin ウ￶ケャ・ョゥイ、L@ günümüzdeki söy-
ャ・ケゥ@ biçimini esas 。ャュエイN@ aケイ」。@ ォゥエ。「ョ@ sonuna ol-
dukça ァ・ョゥ@ bir sözlük ・ォャュゥL@ bununla da yetinme-
yerek metinde geçen kimi terimleri, ォ。カイュャ[@ gü.
nümüzdc ォオャ。ョュケ@ kimi ifade biçimlerini 。￧ォャᄋ@
mak için 。ケイョエャ@ bir «Notlar» bölümü ・ォャュゥエイN@
Tipi Akçah Hャォ￶コI@ 。、@ geçen mezuniyet tezin-
de, Mercimek Ahmet'in çevirisinin edisyon ォイゥエョ@
ケ。ーュエイN@ b・@ ョウィ。ケ@ ォ。イャエL@ nüsha ヲ。イォャᄋ@
ョ@ ァ￶ウエ・イュゥL@ 。ケイ」@ オ@ bölümleri içine alan bir önsöz
ケ。コュエイZ@ ウャ。ュ@ e、・「ゥケ。エョ@ «Ahlak ve Siyaset» tü-
rü, Kabusname'nin Bu Türde Yeri, Türkçe Çeviriler,
Mercimek Ahmet Çevirisi ve nウィ。ャイL@ ュャ。@ Özellik·
leri ve Dili. (1)
Ahmet Cevat Emre ise 7-8-9-10-11-12-14
-20 ve 21. bölümleri. kimi kelimelerin 。ョャュ@ vere
rek ya da kimi ウ￶ケャ・ゥ@ biçimleriri-i 。￧ォャケイ@ (Türk
Dili, Belleten, Seri Il, ウ。ケ@ 5-6, ウッョエ・イゥ@ 1940) ケ。ョᆳ
ャ。ュエイN@

・@ ァゥイエュコ、・@ hiç de kolay olmayan bir ￧。ャᄋ@


may\a ォ。イQ@ ォ。イQケ@ ッャ、オュコ@ gördük. Amaç, bugü-
nün okuruna iletmekti, bu yüzden de ゥュコ@ eski bir
metini okumaktan öte bir ￧。ャュケ@ gerektiriyordu.
Nüsha ヲ。イォャョ@ ァ￶ウエ・イョュゥコ@ gerek yoktu, ama 、ッᄋ@
ru anlam verebilmek için hiç 、・ゥャウL@ metinle 。、@ ge-

(1) k。イャエュ、@ metin olarak ケ。イャョ、ュコ@ belirte-


lim.
\@ O

çen ￧。ャュイ@ 。イウョ、@ bir ォ。イャエュケ@ ァゥイュ・ᄋ@


liydik.
Sonra bugüni.in diline aktarma da bir güçlükle
ォ。イャエN@ Serbest bir 。ョャエュ@ ュ@ ケ・ャュゥ、ォ@ yok-
sa, Mercimek'in 。ョャエイュ@ 「。ャ@ ュ@ ォ。ャュケ、N@ Bu
konuda 、ョ」・ウゥ@ ウッイ、オュコ@ ォゥャ・イ@ ikinci yolu
seçmemizi önerdiler.
Nエ・@ bu ￧。ャュ@ bütün ケオォ。イ、@ ウイ。ャ、ォュコョ@
bir sonucudur. Denilebilir ki hepsinin エッーャ。ュ、イ@ (1).
Bir metin esas 。ャョュL@ sonra ォ。イャエュケ@ ァゥ、ャュN@
tir.
Üslôbda elden ァ・ャ、ゥョ」@ Mercimek Ahmet'in cda-
ウ@ korunmaya ￧。ャュエイN@ Güntimüzün cümle ケ。ーウᆳ
na 。ケォイ@ olan, 、ォ@ yahut bozuk izlemini veren cüm-
lelere イ。ウエャョ、L@ bunun, sözünü ・エゥュコ@ ォ。ケァᄋ@
dan ileri ァ・ャ、ゥ@ bilinmelidir. uコュ。ョャ@ gerektiren
エーL@ nücum ilmi gibi konularda anlam ön planda tu-
エオャュイN@ Kimi cümlelerin daha iyi 。ョャュウ@ için
de parantez 。￧ャイォ@ ya kelime ・ォャョュゥ@ ya da ・@ an-
ャ。ュ@ bir kelime ォッョオャュエイN@
aケイ」。@ ォゥエ。「ョ@ sonuna metinde geçen kimi エ・イゥョᆳ
lerin, ォ。カイュャョ@ daha iyi 。ョャュウ@ için alfabetik
bir 。￧ォャュ@ bölümü ・ォャョュゥエイN@ Tabiplik bölümün·
de geçen kitaplar ィ。ォョ、ゥ@ 。￧ォャュイ@ Said Nefisi'-
den aynen ￧・カイゥャュL@ ケャ、コ@ ilmiyle ilgili bölümde ise
Orhan 。ゥォGョ@ 。￧ォャュイョ、@ ケ。イャュエ@ (2).

( 1) Sait Nefisi'nin ケ。ュz、@ metni ise bir 。ョウ@ eseri


elde ettik. Böylece 。ウャ@ kaynak da 9ize yol gösterdi.
(2) aケイ」。@ ウャ。ュ@ Ansikl. Ali Nihat Tarlan, Abdülbaki Göl-
ーョ。イャL@ Agah sイ@ Levend, M. Nihat Özön. Ferit d・カャゥッᆳ
lu'ndan da ケ。イャョ、ォN@
61

Metinde geçen ayctlerin, kオイG。ョ@ hangi suresinin


hangi ayeti ッャ、オ@ sayfa 。ャエョ、@ ァ￶ウエ・イゥャュL@ bunun
için Orhan 。ゥォGョ@ notlanyla, Said Netisi'nin notlan
ォ。イャエュN@ Metinde geçen ve 。￧ォャョュウ@ ge·
reken noktalar için de, çok az olmakla birlikte yine say-
fa 。ャエョ、@ ケ。イャョュエN@
Özel adlar. Farsça tamlama biçiminde olanlar ha-
riç, bir ikisi 、ョ。@ Türkçede ウ￶ケャ・ョ、ゥ@ gibi ケ。コャᆳ
ュエイN@ Abdü'l-Cebbar: Abdülcebbar gibi.
Kimi cümlelerin bitiminde nokta ォオャ。ョュL@
Mercimek Ahmt>t'in ケ。ーエ@ gibi virgülle ケオイョュᆳ
tür. p。イァヲャョ、ュ@ ise Orhan 。ゥォGョ@ ケ。ュ@ göz
önünde エオャュL@ ama büyük ölçüde, anlama dayana-
rak paragraf 。￧ャュエイN@
Eski Anadolu Türkçesinin bir döneminde çok
ォオャ。ョ@ <<Eyle olsa» cümle 「。@ ・、。エ@ günümüzdeki
。ョャュケ@ ォ。イャョュL@ «Pes ve dahi» gibi edatlara ise
ァ・イォエゥョ、@ anlam カ・イゥャュL@ kimi zaman ise hiç 。ャョᆳ
ュ。エイN@

Metinde geçen ayetlerin Arapçalan ・イ@ Mercimek


Türkçesini カ・イュゥウ@ 。ャョュL@ ケ。ャョコ@ コゥォイ・エュウ@ 。ャョᆳ
ュ。L@ Türkçeleri カ・イゥャュエN@ ゥイャ・ョ@ ise Farsça
。ウャイョ@ 、・ゥャL@ Türkçe çevirilerine yer カ・イゥャュエN@ (1)
Son olarak belirtilmesi gereken オ、イZ@ Bu ￧。ャュ@
eksiksiz, hele ケ。ョャウコ@ ッャ、オ@ ゥ、。ウョ@ 、・ゥャイN@ Ya!-

(1) エk。「オウョュ・@ bゥ「ャケッァイ。ヲウIュ、L@ sadece. Kabusna-


me ile uzaktan ケ。ォョ、@ ilgisi olan kitaplar veya ケ。コャイ@
カ・イゥャュエN@ Nüshalar, çeviriyi ケ。ーョN@ 。、ケャ@ 「・ャ[イエゥュL@
ウイ。ャュ、@ ケ。コイャョ@ ilk 。、@ göz önünde エオャュイN@ Bi-
zim ケ。イャョ、ヲェュコ@ kitaplar ise, Önsöz'de dipnot olarak
ァ￶ウエ・イゥャ、@ için, bu bibliyografyaya 。ャョュイ、N@
b2

ョコ@ elden ァ・ャ、ゥョ」@


eksiksiz ve ケ。ョィウコ@ ッャュ。ウョ@ ça-
ャュエイ⦅@ Gözden kaçan kimi noktalar ッャ、オ@ gibi,
ケ。ョャ@ yorumlanan ya da ケ。ョャ@ 。ョャ@ yerler olabi-
lir. Okuyucunun ve ゥョ@ オウエ。ャイョ@ bizi 「。ャケ」ᄋ@
ョ@ オュ。イコN@

Sözü burada keserken kendisi için 。ケイ」@ bir pa-


ragraf 。￧ャュウ@ gereken dostum Yusuf Azmun'a, kar-
ャ。エュ@ bütün güçlüklerde ケ。イ、ュ」@ ッャ、オL@ Kabus-
name'nin Facsça 。ウャョ@ bana カ・イ、ゥL@ benimle oturarak
ウ。エイ@ ウ。エイ@ ォ。イャエ、L@ çevirileri ケ。ーエ@ için min·
net 、オケァャ。イュ@ belirtmeliyim.
KABUSNAME bヲlyogiufas@

Ahdülkayyum çevirisi,
Kazan 1898.
Agah Sun Levend,
Ümmet ᅦ。ョ、@ Ahlak kゥエ。ーャイュL@ Belleten 1963 T.
D.K. y。ケョャイN@
Ahmet Cevat Emre,
Kabusname'den, Türk Dili, Belleten, Seri Il, S. 5-6
ウッョエ・イゥ@ n 1940.
a。、コ・@ çevirlai,
Ank. Genel Ktp., No. 303 (üstünde ケ。ョャ@ olarak Mer.
cimek Ahmet ケ。コャIN@
aォ。、コ・@ çevirisi,
ウエ。ョ「オャ@ Belediye Ktp. M. Cevdet Kitaplan No. 187
Ak k。、@ oャオ@ Çevirisi,
Ank. Maarif Ktp., J. 3/3 (Orhan 。ゥォ@ ョォhゥー@ Müzesi'n-
deki nüsha ile bunun 。ケョ@ ッャ、オ@ ォ。ョウ、IN@
Ak k。、@ oャオ Çevirisi,
British Museum, Or 7320.
A. Tevhid.
Kütahya'da Germiyan Beyleri, Tarih-i Osmani Encü·
mtni Mecm. S. 8, S. 508.
A. ()uerry,
Le Cabous Name, 1886, Paris.
British Museum'daki nüsha,
Or. 1181 (41 ィ。ーャォ@ anonim bir Kabus-name. Orhan 。M
64

ik bunun Süleyman 。ィ@ 。、ョ@ ケ。ーャュ@ çevirinin bir


ォッーケ。ウ@ ッャ。「ゥ・」ョ@ söylüyor. Zeynep Korkmaz ise
Kahire ョウィ。@ ile ォセイャ。エ、ョL@
iki ョウィ。@ 。ケョ@
。ウャ@ bir esere 「。ャョュケ」@ belirtiyor).
dオイウ。ャ@ Tahir Bey,
oウュ。ョャ@ Müellifleri, c. III, S. 152 (Kayyum n。ウイゥGョ@
oウュ。ョャ」、@ ォウ。ャエイ@ Kazan lehçesine. Gülnar
h。ョュG@ (Madam Delebedev) da Rusça'ya ᄋ￧・カゥイ、ョ@
「・ャゥイエュIN@
ᅦ。エケ」@ Çeviri,
British Museum, Or. 9661.
Edward G. Browne,
A Literary Historiy of Persia , c. If
E.J.W.Gibb,
A. History of Ottoman Poetry, Vol. III, London 1904,
p. 334.
Fuat KöprüJü,
Enzyklopaclic des ウャ。ュL@ IV: Die Osmanisch-Türkcshe
Literatür, S. 1013; ョァゥャコ」・ウL@ p. 941
Fuat Köprülü,
Milli Edebiyat c・イケ。ョ@ ャォ@ m「・ゥイャ@
Fuat Köprülü,
Türk Dili ve e、・「ゥケ。エ@ h。ォョ、@ aイ。エュャN@ S. 180.
Fuat Köprülü,
Türk Dili ve e、・「ゥケ。エョ@ Tekilmülüne Umumi Bir
b。ォL@ Yeni Türk m・」ュオ。ウL@ S. 1.
H.F. von Diez,
Buch des Kabus, 1811, Berlin.
hヲコ@ Tevfik, Hasan Ali, Hamamizade ィウ。ョL@
Türk e、・「ゥケ。エ@ Nümuneleri.
65
ィウ。ョ@ Sungu,
Türk Ziraat Tarihine Bir b。ォL@ 1938.
Mercimek Ahmet çevirisi,
Ank. Genel Ktp., J. 5/37
Mercimek Ahmet çevirisi,
Bibliothegue n。エッョャ・L@ Paris, sオーャセュ・ョエ@ Turc. 530,
Catalogue Manuscripts Turks, Il, s. 102 (H. 954/M.
1547'de ケ。コャュエイIN@
Mercimek Ahmet çevirisi,
Brisith Mus. Or. 3219 (H. 990'da istinsah ・、ゥャュIN@
Mercimek Ahmet çevirisi,
British Mus. Or. 4130.
Mercimek Ahmet çevirisi,
Bodleian Ktp. Oksford, H. Etne, Catalogue of Persian,
Türkish, Hindustan and Rushti Manusoripts of Bod-
leian Library, I, s. 310.
Mercimek Ahmet çevirisi,
Faik r・ゥエ@ Unat'taki nüsha (1586'da istinsah ・、ゥャュIN@
Mercimek Ahmet çevirisi,
ウエ。ョ「オャ@ Belediye Ktp. M. Cevdet ャ[Nゥエ。ーイL@ No 87
(Harakeli, sonu eksik).
Mercimek Ahmet çevirisi,
Kazan, 1880. Hb。ウエイョ@ Abdülkurun ゥイカ。ョIN@
Mercimek Ahmet çevirisi,
Nuruosmaniye Ktp., No. 4096.
fc{ercimek Ahmet çevirisi,
Milli Kütp., H-941.
Mercimek Ahmet çevirisi,
tッーォ。@ Ktp. nr. 2815, 2816
Mloritz,
Deutsch-Türkishe Chrestomethie 1863, Wien.
F:S
66

M. Owens,
Temporary Handlist of Turkish Mss. in the British
Museum (1888-1958), Or. 7320, Or. 11281.
Nazmizade Murtaza çevirisi,
ウエN@ Üni. Ktp., @ - Halet Ef. No. 2739; 2 - rコ。@ p。Z@
2314.
Orhan 。ャォ@ Gökyay,
Keykavus, Kabusname, çeviren: Mercimek Ahmet, M.
E. B. 1966.
Raif Yelkencl'dekl nüsha,
HIZG。コイ@ bilinmiyor.)
Reut>en Levy,
Kfüka'us 「ョ@ ウォ・ョ、イL@ A mirror for Prince, Trans.
b. 1951 London.
Reuben Levy,
k。ゥォGヲウ@ ibn ウォ・ョ、イ@ - The Nasihatname !Cnown as
k。「ヲウョュ・L@ Ed. By. 1951, London.
Rteu,
Catalogue of the Turkish Mss. in tht> British Museum,
London 1888, or. 3219.
Sadettin Buluç,
Eski Anadolu Türkçesiyle Bir Kabus-name Çevirisi,
Belleten 1969, T.D.K. y。ケョャイN@
Said Nefisi,
kゥエ。「ML@ Nasihatname Ma'ruf bi: k。「ヲウョュ・L@ aN・イ@
1342 ・ュウゥL@ Tahran.
・ケィッャオ@ Sadrettin (Sadrüddln),
Kahire Kral kゥエ。ーャN@ (Raif Yelkenci'de ve Türk Ta·
rih Kurumu'nda fotokopisi var.)
Tipi aォ￧。ャ@ Hャォ￶コI@
67

ウエN@ Üni. Edb. Fak. Türkoloji Bölümü Mezuniyet Tezi.


Türkiyat Enstitüsü.
Wickerhauser,
Wegweizer zum Verstandniss der Türkisher Sprahe,
1853 Hy。ャョコ@ 35. Bölümün metni ve çevirisi.)
Zeynep Korkmaz,
Kabus-name ve Marzuban-Name Çevirileri Kimindir?
Belleten 1966, T.D.K. y。ケョャイN@
KAB US NAME
balngャᅦ@

Esirgeyen ve b。ャケョ@ t。ョイG@ a、ケャ。@ '

aャセュ・イゥョ@ ケ。イエ」ウ@ olan t。ョイGケ@ ォイャ・@ olsun,


saU'tt ve selam ケ。イエォャョ@ en ulusu Muhammed'e,
soyuna ve 。イォ、ャョ@ olsun.
￶ケャ・@ bilmek gerekir ki, insanlar 。イウョ、@ t。ョイGᆳ
ョ@ ケ。イエォャョ@ en güçsüzü olan ben Mercimek Ah-
med ibn ャケ。ウ@ - t。ョイ@ o ikisini 「。ャウョM bir gün
Filibe yolunda ー。、ゥィョ@ hizmetine カ。イ、ュL@ 「。ォエュ@
ki 」ゥィ。ョ@ ウオャエ。ョL@ コ。ュョ@ galibi, sultan soyundan Sul-
tan Murad Han Mt。ョイL@ mülkünü daim, devletini ebe.
di etsin- elinde bir kitap tutar. Bu hakir hasta gönül-
lü, o alicenap ー。、ゥィL@ <<Bu, ne ォゥエ。「、イ_^@ diye sor-
dum, o エ。ャ@ sözüyle «Kabusname'dir>> diye cevap ver-
di ve dedi ki, ᆱhッ@ ォゥエ。ーイL@ içinde çok ケ。イャ@ ・ケャイ@
ve ￶エャ・イ@ カ。イ、L@ ama Fars dilincedir, bir ォゥ@ Türk-
çeye ￧・カゥイュL@ ama 。ョャイ@ 、・ゥャL@ 。￧ォ@ ウ￶ケャ・ュゥL@
bundan 、ッャ。ケ@ ィゥォ。ケ・ウョ、セ@ tat 「オャ。ュケコN@ Ama bir
kimse olsa, bu ォゥエ。「@ 。￧ォ@ ve 。ョャイ@ bir biçimde çe-
virse, ta ki 。Ajャュョ、@ gönüller haz alsa.>> エ・@ bu
hakir gayret gösterdim, ᆱbオケイウ。ョコ@ ben çevireyim>>
deyince, o temiz ァ￶イGャ@ ー。、ゥィL@ «Senin ne haddine>>
demedi, «Hemen çev ir>> diye buyurdu.
エ・@ ben hakir de ￧。ャエュL@ gerçi bu kadar gücüm
yoktu, ama onun 「ゥイョ・エ@ bereketiyle Kabusna·
me'yi Türkçeye çevirdim, ￶ケャ・@ ki bir sözü 。イャケー@
geçmedim, 。ォャュョ@ ・イ、ゥョ」@ kimi 。ョャュウ@ güç söz-
leri de basit olarak 。￧ォャ、ュL@ ta ki 、ョ・イォ@ oku-
yanlar 。ョャュ、@ haz 。ャウョイ@ ve bu güçsüzü ィ。ケイ@
dua ile 。ョウャイN@
Geldik imdi, gerçi bu kitap güzel yüzlü bir deli-
ォ。ョャ、イL@ arna süsü yoktur, イケ。ョ、L@ yani ￧ーャ。ォエイL@
öyleyse onu 、ッョ。エー@ bezemek gerektir, ne ile bu cihan
ー。、ゥィョ@ överek ve ululayarak, çünkü onun özü ale-
min ölü cismine ruhtur, sözü ケ。イャ@ ケイ・ゥョ@ merhemi-
dir, vücudu ise ftlem ィ。ャォョ@ fetihlerin hazinesidir.
ウャ。ュョ@ p。、ゥィL@ Dinin ve dョケ。@ y。イ、ュ」セ@
Sultan Soyundan Sultan Murad ibni Muhammed
Han.
Ht。ョイ@ mülkünü daim etsin)
￧ゥョ@ Övgü

n。ォ「・ョ、Mゥ@ ezel ョオォ@ izhar


Etti bi-renk ü resm ü bi·perdar
Eeclin ョ。ォ￧ウ@ ョ。ォャイ@ gösterdi
renksiz ve pergelsi·T. resimler
ーエゥ、。@ ョ。ォMゥ@ suret-i insan
b。ャ、@ ta biline ョ。ォ@ ü nigar
Önce insan suretinin Gャ。ォウョ@
「。ャ、L@ ta bilinsin ョ。ォ@ カセ@ nigar
Alemi etti resm ü adem renlr
ウエ・@ etti bi-külli 。ィイMゥ@ kar
Alemi etti resim ve ゥョウ。@ ona renk
yォ。、@ (yok etti) hepsini ゥョ@ sonunda
Ta ki revnak bula ョオォᄋゥ@ zemin
Nitekim devr-j ・ィイゥケ。M@ diyar
73

Ta ki ー。イャウョ@ yeryuzunun ョ。ォウャイ@


p。、ゥィョ@ devrinde ッャ、オ@ gibi
・ィ@ Murad Han ibn Osman kim
Adi ü bezl oldu ana ゥ。イ@ ü disar
Osman ッャオ@ Murad Han ki
adalet ve ihsan oldu ッョQ@ ョゥ。@ ve kaftan
Özü vü sözü cümle sertaser
m・ョ「。@ lutf ü mahzen-i esrar
Özü ve sözü hepsi 「。エョ@
ャヲエオ@ ォ。ケョ@ ve ウイャ。ョ@ ュ。ィ・ョゥ@

Gül görüp hüsnünün taravetini


Döktü yüzünden 。「M@ イヲケMカ・ォ。@

Gül görüp ァコ・ャゥョ@ エ。コ・ャゥョ@


dötü yüzünden カ。ォイョ@ yüz suyunu
i.ebi 。「M@ hayata ォッュ。、@ イコ@
Arzededen ・ォイ@ gibi. güftiir
dオ、。@ 。「@ hayata 「イ。ォュ、@ イコ@
ウオョ。ャ@ veri ・ォイ@ gibi ウセコ@
Sevr kaddine benzedi lakin
bオャュ。、@ itidiH ile reftar
Servi, boyuna benzedi lakin
「オャ。ュ、@ mutedil bir ケイ@
・ィャイ@ içinde bir hünerperver
Leyse fi'd-dari gayruhü deyyar
p。、ゥィャイ@ içinde hünerpervcr
yok ondan 「。ォウ@ dünyada
e「イカ・@ 、￶ォエョ」・@ keffi kerem
g。ケウョ@ gavtalar olur dü bar
Bulutlarm 、￶ォエ@ kadar 。カオ￧ャイ@ iyilik
ケ。ュオイョ@ dökünce dalgalar olur inci
エ。ケ」@
74

ömr オコョャ。@ dal dedl


Adi ü bezl ile bilmini ahyir
Ömür オコョャ。@ エ。ョォイ@ dediler
adalet ve ihsanla, ケオュ。ォャョ@ iyi
ォゥャ・イ@
eゥョ・@ gelen garip delil
Ger ere 「・ケャゥ@ garib-I dlyAr
eゥョ・@ gelen garip 、・ゥャ@
「・ケャゥ@ オャ。ュォ@ için Hァ・ャュゥウI@ bir
ケ。「ョ」@
Maksat edinse ォ。ーウョ@ ・ォウゥコ@
Ere maksuduna k.lbar ü slgaar
kオォウコ@ maksat edinse ォ。ーウョ@
erer 。ュ」ョ@ büyük ve küçük
Himmetinde türab Ahmed'e セォイ@
Baht oldu karin ü devlet yar
ォイ@ ki toprak gibi (hakir olan)
Ahnied'e
himmetiyle talih 。イォ、L@ devlet dost
oldu
Dehr ・ャィZ、ョ@ ki saht ウ。イィッエオュ@
Etti lutfu tablb ィッ@ tlmar
Zaman elinden ki çok kötüydüm
「。ォエ@ lutfu tabip gibi iyice
dオイ、ョ」。@ zemin-i plr-l hamul
d￶ョ、」・@ 。」オコM@ çarh-medar
Yüklü, ihtiyar yeryüzü durdukça
bu devreden dünya döndükçe
ya ilahi 。ュョ@ içinde
Sakla bu ョ・カ」。@ leyl ü nehAr
Ya ilahi ァカ・ョャゥ@ 。ャエョ、@
sakla bu ョ・カ」ィᄋ。@ gece ve giindüz
SÖZE gr@

￶ケャ・@ rivayet ederler ki, halifeler devrinde, Kil-


histan mülkünde bir ー。、ゥィ@ カ。イ、L@ 。、@ Keykavus ibn
hkender ibn Kavus ibn v・ュァゥイ@ idi, ウャ。ュ@ ー。、ゥィャᆳ
イョ、。N@ Bu melik ケ。ャョュエL@ ama genç bir ッャオ@ var.
、L@ 。、Nョ@ Gilan 。ィ@ derlerdi, yetenekli, 。ォャ@ bir gençti.
Bir gün ー。、ゥィ@ ッャオョ@ yüzüne 「。ォエ@ ve 。ョャケ@ ha-
lini gözledi, her ne kadar onda 。ォャ@ ve devlet olgunlu-
オ@ gördüyse de ケゥエャォ@ gururunu ve gaflet uykusunu
da birlikte gördü.
p。、ゥィ@ 、ョ@ ki ・イ@ ッャオョN@ kendi terbiye
eder ve mutluluk sahiplerinin yoluna ォャ。カオコイウ@ ola
ki buna ömrü yetmez, çünkü uzak ァ￶イャ@ ォゥャ・イ@ eec-
li kendilerine pek ケ。ォョ・@ bilirler. e・イ@ kendi terbi·
ye etmezse kendi cevherini 「。ャ￧@ 。エュ@ olur. エ・@
￶ケャ・@ uygun buldu ki ッャオョ。@ ölümsüz olan bir yol gös-
terici bulsun, bunun üzerine ona 、ッイオ@ yolu göster-
mek için bu ォゥエ。「@ ケ。コ、L@ sonra ッャオョ@ ォ。エョ@ ￧。イ、@
ve dedi ki, <<Ey ッオャ@ 「ゥャュ@ ol ki ben ォッ」。、ュL@ ゥエ・@
コ。ケヲ@ ve 。コォウ@ yol 。コョ@ geldim, çünkü ölüm name·
sini elime sundular. O name ウ。ォャョ@ 。イュウ、N@ Ada.
ョ@ ウ。ォャ@ 。イウ@ t。ョイG、@ yana bir ses gelir: Ey
kulum, ィ。コイャョ@ bu 、ョケ。セᄋ@ 「イ。ォー@ öbür dünyaya var-
maya.
76

ゥュ、@ ey 」ゥ・イォ￶ュL@ bu ma'zullük (l) gelince


ウ。カュョ@ çaresi yoktur, çünkü ben kendimi ma'zuller
dairesinde gördüm. aォャ@ bana オ@ yolu gösterdi ki, öl·
meden seni iyilik yoluna ve devlettilerin izine ォャ。カオコᆳ
layacak, コ。ュョ@ tecrübelerinin 、ッオイ@ birkaç
￶、@ sana yadigar diye 「イ。ォケュL@ bunlarla ゥ@ gö-
rürsen, her ゥョ、・@ murada erersin ve iyi ad ォ。コョイᆳ
ウョL@ コ。ュョ@ elinden sille yemezsin, çünkü baba, ・ヲᆳ
katinin ￧ッォャオョ、。@ ッャオョ@ zaman elinden azar ye-
mesini istemezdi. Öyleyse sen de gönlünün ォオャ。ョ@ bu
￶エャ・イ@ için 。￧ォ@ tut, sonra ーゥュ。ョ@ ッャュ。ケウョN@
e・イ@ sen gençlik gururu yüzünden bu ￶、@ ka·
bul etmezsen, hele ben 「。ャォ@ ・ヲォ。エゥョ@ yerine getir-
ュ・ゥ@ ッャ。ケュN@ tオエ。ャュ@ ki sen エオュ。ケウョL@ ォゥ@ olur
ki tutar. Gerçi コ。ュョ、@ her ッオャョ@ 「。ウョ@ sö-
zünü エオュ。ウ@ adettir, ama ben senin kabul edip
etmemene 「。ォュイNョL@ ケ。ャョコ@ kabul ・、」ゥョ@ オュ。イL@
Nゥョ。ャィエ@

aケイ」。@ ol ey ッオャL@ ケゥエャ・イ@「ゥャュ@ gaflet yüzünden


￶ケャ・@ 、ョイャ・@
ki kendilerinin bilgisi ケ。ャイョ@ bil·
gisinden ケ・、ゥイL@ bu 、ョ」・ゥ@ ケ。ョャ@ ッャ、オョ@ bildi-
ゥュ@ halde, sana yol göstermek için susarsam 、ッイオ@
olmaz.
imdi o ki kendi エ。「ゥョ@ ィ。ウャ、イL@ her yönden
bu kitapta 。ョ、ュL@ ve ケ。コ、ュL@ ama az ve öz ケ。コ、ュL@
çünkü her ・ケゥョ@ 。コ@ ve özü daha iyidir.
Sonra 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ ゥョウ。ャイ@ bir adeti var-
、イL@ 、・イャゥ@ bir nesnesi olursa onu saklar, 、・イャゥ@ bir
kimsesine vermek için. エ・@ bu dünyadan elde ettikle-

(1) @ エ・ョ@ ￧ォ。イA@ ma. azledilme.


77

イュョ@ en 、・イゥウ@ bu ￶エャ・イ、ゥ@ ve en 、・イャゥ@ kimsem


sensin, imdi son günlerirnde bu 、・イャゥ@ ￶エャ・イゥ@ sana
veriyorum, umuttur ki sana ケ。イ@ dokunsun, ゥョ。ャᆳ
hütaala, sen de kabul edesin ve bunlarla ゥ@ görürsen
kendini 「・ョュゥ@ ッャュ。ケウョN@
Sonra ey ッオャL@ cihanda ömür sürersen kendi asim
gibi temiz sür, çünkü senin soyun ulu bir soydur, ci·
ィ。ョ@ ー。、ゥィャイN@ Deden ・ュウゥャMm。@ Kabus ibn
v・ュァゥイ@ ibn aオウGエイL@ ィ・イ、。ョ@ gゥャ。ョG@ beyleriydiler,
Ebu'I- Müeyyed·i Belhi senin dedelerinin コ。ュョ、@
ッャ。ョイ@ (anlatmak için) bir ・ィョ。ュ@ 、コュエイL@ ゥュᆳ
di Gilan'da o hikayeler yadigar ォ。ャュエイN@ Gayret et
ki senin de 。、ョ@ tarihlerde yadigar ォ。ャウョN@
aケイ」。@ benim babam -senin dedendir- on üçün-
cü göbekte Keykavus ibn Kubad'a オャ。イL@ o da nオゥイ・ᆳ
カ。ョM@ Adil'in ォ。イ、・ゥN@ Senin anan gazi ー。、ゥィ@ Sul·
tan ibn Mahmud n。ウイ、ゥョG@ ォコ、イN@ Benim baba-
nan 。ョウL@ Deylem meliki Emir Hasan fゥイオコ。ョG@ ォコᆳ
、イN@ Öyleyse ey ッオャL@ 。ォャ@ ol ve kendi soyunun hürme-
tini iyi gözet, ta ki ・イヲウゥコャ、ョ@ ッャュ。ケウョN@ Gerçi yü.
züne ne denli baksam 。ォャ@ ve hüner görürüm, ama ￶エ@
。ォャョ@ süsüdür, benim ケ。ー」ュ@ onu sana hediye ver.
mektir, sen saklamazsan ziyankar ofursun.
Sonra 「ゥャュ@ ol ki, benim ölümüm カ。ォョ、イL@ benim
。イ、ョ」@ senin de gelmen ケ。ォョ、イL@ öyle ￧。ャ@ ki bu
dünyada bir 。コォ@ ィ。コイャケウョL@ o yola da ケ。イ@ olsun,
çünkü bu dünya öteki 、ョケ。@ ・ォゥョャ、イN@ Öyle ken-
dini ver ki senin yerine 「。ォ@ biri ekmesin, çünkü
「。ォウョ@ ・ォエゥョ、@ senin ケ。イョ@ olmayacak.
Bu ölümlü 、ョケ。カ@ o ölümsüz diinyaya 、・ゥイョォ@
。イ、ョ」@ ol, bu dünyada iki ォゥャ・イ@ aslan gibidir, kötü
ォゥャ・イ@ ite benzer, çünkü it ne aviarsa 。カャ、@ yerde
yer, arslan 。カョ@ kendi yerine götürür, sonra yer. Bu·
nun 。ョャュ@ budur ki it nefsinin エオウ。ァ、イL@ ne aviarsa
burada yer ve arslan 。ォャ@ sahibidir, burada ne aviarsa
o aleme tutar götürür.
ュ、ゥ@ ey ッオャ@ gayret et ki, senin 。カョ@ iyilik olsun,
o cihanda gerek olur. ケゥャォエ・ョ@ murad, t。ョイG@ iba-
detidir, kul için ibadetten daha iyi av yoktur. Çünkü
ゥ「セ、・エ@ yoluna gidenlerin misali, 。エ・@ benzer, 。エ・ゥ@
ne denli alçak yerde yaksalar alevi ve himmeti yücel-
rnek ケッャオョ、。イN@ ibadet yoluna カ。イュケョャ@ misali,
suya benzer, suyu ne denli ケオォ。イ@ ォ。ャ、イウョ@ ォ。ャ、イL@
o 。@ 、・イN@ imdi ey ッオャ@ ibadeti üzerine boyun
borcu bil, ta ki alevin daima yücelmekte olsun.»
· Birinci Bölüm

·ULU TANRIYI blmek@ BEYANlNDANDIR

Melik Keykavus ッャオ@ Gilan 。ィG@ der ki: Ey ᅯオャL@


「ゥャュ@ ol ki ulu t。ョイG@ 「ゥイャョ@ bilmek için birkaç
sözü ォゥエ。「ョ@ 「。ョ@ 。ャ、ュL@ ta ki ゥエォ。、ョ@ yoliJ ウ。ャュ@
olsun, çünkü birçok ォゥ@ onu bilmektc yoldan ￧ォエᄋ@
lar, ・イ@ onlar ince ve uzak ァ￶イャ@ olurlarsa ulu
t。ョイGケ@ bilmektc hata elde etmezler.
ュ、ゥ@ ey ッオャL@ ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ki, t。ョイ@ -onu her
türlü kusur ve eksiklikten tenzih ederim- ne ケ。イエᆳ
sa, 。￧ォ@ ve gizli, yani yerde ve ァ￶ォエセL@ bu dünyada ve
öteki dünyada, hepsi 。ォャ@ 、ョ」・@ .,sahiplerince bilin-
mektedir. Ama kendinin コ。エ@ münezzehtir 。ォャョ@ tasav-
vur ・エゥョ、N@
Ama ・イ@ t。ョイGケ@ bilmeyi dilersen, ィッ、ゥョ。ウ@ ol, .
yani kendini bil, çünkü her kim kendini bildi, t。ョイGᄋ@
ケ@ bildi. Bu sözle 。ョゥエャュォ@ istenen オ、イ@ ki, sen bi-
linensin, o biJicidir, yani sen ョ。ォウ@ o ョ。ォエイN@
ュ、ゥ@ sen gayret et, kendi ョ。ォ@ yoluyla 、ョ@ O'nu
bilmek için, O'nun ョ。ォャ@ yoluyla 、ョュ・L@ オᄋ@
nu da 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ ョ。ォ@ kendi ョ。ォ@ kema·
!ini, çizmeye ・ャカイゥ@ olmayan yere çizmez, bu, mum-
la エ。@ ￶イョ・ゥ@ benzer, エ。@ ・ャカイゥ@ ッャュ。、@ için kim-
se ona mühür basmaz, mum ・ャカイゥ、L@ yüzük.te ne
türlü ョ。ォ@ varsa ッャ、オ@ gibi mumun üzerine o ョ。ォ@
80

çizerler. Bu sebeple bir sultan ケコャ・@ bir parça


mumun üzerine mühür bassa, ona ウオャエ。ョ@ ケコ、イ@
demezler, ama bu ウオャエ。ョ@ mührüdür derler.
imdi ey ッオャ@ 「ゥャュ@ ol ki insan ile hayvan ben-
コ・イャゥ@ mumla エ。@ gibidir, t。ョイ@ -O'nu her türlü ku-
sur ve eksiklikten tenzih ederim- kudretiyle ケコᆳ
nün ォ。ョ、ゥ@ ョ。ォ@ kemalini ゥョウ。@ vücudunda
ョ。ォ・エゥL@ ta ki insan her an o ョ。ォ@ görsün ve ョ。ォ@
bilsin. aイエォ@ ォオケ@ 「イ。ォュ@ gerek, yani bu ョ。ォ@
ョ。ウャ@ bir ョ。ォエイL@ de, ama o ョ。ォ@ ョ。ウャ@ bir ョ。ォᄋ@
エイ@ deme, ケ。イエョ@ gör ve ケ。イエョ@ bil, yoldan sap-
ュャ。イョL@ ゥョ。」@ yolunu eli'nden ォ。ーュャイョ、ゥ@
çok ウ。ォョL@ yani seni dehri Hコョ、ォI@ ケ。ーュウョャイL@ çün-
kü onlar zamandan bilirler, sen bu 、ョ」・ウゥ@ dehri·
lerin, ケ。ョャ@ kabul et. Çünkü zaman, bir gelir geçer
nesnedir, bir コ。ュョ@ öncesi gelmek, ウッョイ。@ geçmek
olursa, ￶ョァイャ@ ォゥャ・イ@ ona ョ。ウャ@ olup da fail diye.
bilirler.
imdi ey ッオャL@ zaman ゥョウ。@ ayak 「。、イ@ ケ。、@
sürece, öyleyse gafil olma, bu 「。@ 「。ャ@ kalmayacak.
Ulu t。ョイG@ ケ。イエョ@ ョゥエ・ャ@ 、ョイウ・L@ 、ッᆳ
rudur, ama kendinin コ。エョ@ 、ョュ・ォ@ ケ。ョャエイL@ çün-
kü yol オイ。ュコ@ (geçmez) yerde yol gözlernek 。コァョャォ@
ョゥ。、イL@ bu 。コァョ「ォエ@ ォッイエオ@ için Peygamber
ümmetine ￶エ@ olarak hadis 「オケイュエ@ ki t。ョイG@
ウヲ。エョ@ M、ョ@ コ。エョ@ 、ョュ・ケゥN@
aケイ」。@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ ・イ@ bizim ケ。イエョュコL@
・イゥ。エ@ オャ。イョ@ diliyle ォオャ。イョ@ kendini külfetsiz ola-
rak bildirmekte bir ￧。イ」ォ@ göstermeseydi, onun ウᆳ
ヲ。エョ@ bilmekten dahi dem vurmak cesaretini kimse
gösteremezdi. Öyleyse ulu t。ョイG@ ウヲ。エャイョ、@ olan
her 。、@ ウ￶ケャ・、ゥョ@ O'nun ョゥエ・ャ@ kendi 。」ゥコャョ@
81

ve ￧。イ・ウゥコャョ@ kadar bil, t。ョイGケ@ kendi 「ケォャョ@


ァ・イォエゥ、@ kadar bilme, yani kendi 。」ゥコャュ@ ölçüsün-
ce bildim de, onun オャ@ ュゥォエ。イョ」@ bildim deme,
çünkü sen ulu t。ョイGケ@ asla ァ・イォエゥ、@ gibi ￶・ュコᆳ
sin, öyleyse bilmekte onu ョ。ウャ@ bilebilirsin.
Ama sen tevhid ァ・イ￧ゥャ@ (bilmek) istersen, tevhi-
din ァ・イ￧ゥ@ odur ki senin için mümkünsüz olan ne
varsa onun ォ。エョ、@ gerçektir, mesela ölümsüzlük se-
nin için ゥュォ。ョウコ、イ@ O'nun ォ。エョ、@ gerçektir, ォ。ャョ@
da buna g?re ォケ。ウ@ et. Sonra senin bu aleme gelme-
nin sebebi O'nu bir bilmektir. Nitekim birisi birisini
hakikat bilse, kftfirlikten beri olur, ゥエ・@ hakikat ォオᆳ
kusuz ケ。ャョコ@ ulu t。ョイG、L@ 「。ォウ@ hep çifttir, yani
「。ォウ@ ゥォ・イ、@ ve bu iki birbirine 、ュ。ョイL@ nite-
kim cism ve can, 、。ャュォ@ ve derilmek, suret ve ウヲ。エL@
。ォャ@ ve nefis, kök ve dal, zaman ve mekan, zan ve ni-
。ョL@ ォオ@ ve kesin bilgi gibi, 「オョャ。イ@ hepsi ikilik
alametidir, bunlara bir demek olmaz, birdir demek
ulu t。ョイGケ@ ケ。イN@ Ama 。ウャ@ tevhid odur ki, ulu
t。ョイGケ@ görünce neye benzetirsen., O, 「・ョコエゥ、@
münezzehtir, ケ。ャョコ@ gönlünden ァ・￧ゥイ、ョ@ nesnenin
ケ。イエ」ウ、L@ ikilikten ve ォオ、。ョ@ オコ。ォエイL@ ululu!!u
ve 「ケォャ@ sonsuzdur ve ondan 「セォ。@ tapacak yok.
tur.

F fi
ォゥョ・エ@ Bölüm

PEYGAMBERLERiN YARATlLMASlNIN
erdmn@ VE ÖVGÜSÜNÜ BiLDiRiR

bゥャュ@ ol ey ッオャL@ ulu t。ョイ@ bu alemi kendi arzu-


su için ケ。イエュ、N@ Sebepsiz yere de ケ。イエュ、L@ kendi-
nin adaletini ve ヲ。コャュ@ bildirmek için, hikmetinin ge-
イ・ゥョ」@ ケ。イエN@ Çünkü ulu t。ョイ@ bilir ki, カ。イャォ@ yok-
luktan, ッャオ@ 「ッコオャエ。ョL@ 。イエォャ@ eksiklikten ve güzellik
çirkinlikten ケ・、ゥイN@ Gerçi bunlar birbirine göre küçük-
lü büyüklüdür, ama ulu t。ョイ@ ikisinde de kadirdir ve
ッョャ。イ@ zamirierinden haberlidir, hangisi daha iyiyse
onu yapar. O, kendinin bilgisine 。ケォイ@ 、。カイョュN@
Mesela ケ。ーエョL@ adaletinin ァ・イォエゥ、@ biçimde ol-
、オョ@ ョゥ。@ budur ki, insana insan ウヲ。エョ@ verdi,
hayvana hayvan ウヲ。エョ@ verdi, 「オョャ。イ@ tabiatma koy-
、オョ@ hikmetle koydu, her bir vücuda ・ケ。、ョ@ bir
hasiyet (özlük) koydu, ta ki o hasiyetle 。、ャョイウ@
ve bu nitelikten onun hikmeti 。ョャウN@
Ama kudreti hikmetinden daha ziyadedir, mesela
￶ケャ・@ kadirdir ki, ァョ・ウゥコ@ 。ケ、ョャォ@ verir, bulutsuz
ケ。ュオイ@ ケ。、イ@ ve öyle bir terkip ケ。イエ@ ki onun ta.
「ゥ。エョ@ hiç kimse bilemez. yャ、コ。イョ@ etkisi olmadan,
alemde iyilik ve kötülük gösterir, ama mademki orta.
da hikmet ョ。コイ@ var, ゥエ・@ arada カ。ウエL@ sebep gerek
oldu. Nitekim bulut bir カ。ウエ、イ@ ケ。ュオイ@ için, Zカャ、WM
ャ。イョ@ 。ャ」ョ、・@ ゥケャョ@
etkisi カ。ウエ、イ@ ve ォ￶エャョ@ ol-
ュ。ウ@ için, ッャオL@
bozulma için カ。ウエ@ ve sebeptir. Ara-
dan カ。ウエ@ ォ。ャ、イョ」@ tertip bozulur, tertip bozulun-
ca alemde düzen kalmaz, çünkü bu vasrtadan bir ゥ@ or-
taya ￧ォ。イ@ ki, alemin düzeni onunla kaimdir, O, bu
sebeple araya biri ォ。ャイ・、ゥ」@ ve biri ォ。ィイ@ götürücü
olan iki カ。ウエ@ koydu, yani biri yük götürücü olsun,
öbürü yükletki ve biri イコォ@ verici olsun, öbürü イコォ@
yiyici, ama ikisi de ulu t。ョイG@ 「ゥイャョ・@ エ。ョォイN@

ュ、ゥ@ ey ッオャL@ ウ。ォョ@ sen カ。ウエケ@ bakma, ama va-


ウエ。ョ@ 。ュ」@ neyse onu gözet, yani yer カ。ウエ、イ@ tane
H「オ、。ケ@ v.b.) bitmesi için, ・イ@ eksen ve bitmezse onu
yerden bilme, ・イ@ talibin yaver gitmezse, onu da ケャᆳ
、コ。ョ@ bilme, çünkü etki bunlardan gelmektedir, ama
「オョャ。イ@ o eserden haberleri yoktur, ne ケャ、コョ@ etki-
ャ・、ゥョL@ ne de yerin tane 「ゥエイ、ョ・@ haberi var.
Mademki yerin tiryak eksen 。@ bitirmeye haddi yok-
tur, ケャ、コョ@ da onun gibi kendi オイャケォ・ョ@ オイウコ@
etkide bulunmak elinden gelmez.
エ・@ mademki bu cihan hikmet ile araste oldu,
yani düzüldü, bu düzgüne elbette bezek gerektir, bak
cihana, ta ki süsünü göresin, bitkiden, hayvandan, ye-
mekten, giymekten, güzelden ve çirkinden, 「オョャ。イ@
hepsi 」ゥィ。ョ@ süsüdür, ulu t。ョイG@ hikmetinin gö-
rünür ッャュ。ウ@ için. Nitekim ulu t。ョイ@ buyurur ki_. ケセイゥ@
ve gökleri, ikisinin 。イウョ、ォゥ@ oyuncak olsun diye
ケ。イエュ、@ k, ッョャ。イ@ ancak ィ。ォゥエ@ göstermek için ya.
イ。エォN@ (1)

( 1) Dühan Süresi, ayet 38, 39.


85

Öyleyse ulu Zイ。ョG@ bu 」ゥィ。ョ@ oyuncak olsun di·


ye ケ。イエュ、ョL@ bir maksat için ケ。イエョ@ bildin,
ュ。ォウ、@ ッ、イ@ ki, イコォ@ ケ。イエョ」@ bu イコォ。@ bir yiyici
ケ。イエュ@ diledi, ・イ@ yiyici olmazsa o イコォ@ adaletsiz-
lik olurdu ve ￶ィイ・エ@ ォ。コョュ、N@ エ・@ ulu t。ョイ@ ゥョウ。@
ケ。イエ@ ve o nimeti insanla エ。ュャ、N@ Mademki ni.
metin エ。ュャ@ insanla oldu, ゥョウ。@ エ。ュャ@ da
siyaset iledir, yani ölümledir, ・イ@ ölüm olmazsa in-
san da adaletsiz ォ。ャイ、L@ yani bu イコォ@ verip kendini
yaratandan habersiz olurdu .imdi siyaseti tertipledi,
ama bu siyaset tertibi de ォャ。カオコウ@ olursa o da ada-
letsizlik ョゥ。@ olurdu, yani ゥョウ。@ kaim etse, birden·
bire yok et'ie insan gafil ォ。ャイ、@ maksattan. Bundan
、ッャ。ケ@ ゥョウ。@ önce ölenini, sonra ォ。ャョ@ ォャ。カオコ@
verdi, Hi ki nimetinin ォイョ@ bilsin, ・イ@ bu tertip
böyle olmasa insan ·nankör olurdu, ulu t。ョイG@ ni-
metlerinden habersiz olurdu. Bu, 。ケー@ olurdu yarata.
na, イコォョ@ bilgisiz ve nankörlere ケ・、ゥイ@ için, ma-
demki ulu t。ョイ@ 。ケーエョ@ m.ünezzehtir, öyleyse kulla-
イョ@ bilgi yoluna ォャ。カオコ、L@ オ@ Nセケ・エゥョ@ ュ。ョウ、@ ol-
、オ@ gibi: Ben cinleri ve ゥョウ。ャイ@ ケ。ャョコ@ エ。ーウョャイ@
diye ケ。イエュN@ (l)

Bunu ケ。ーエォョ@ sonra ォオャ。イョ@ 。イウョ@ peygam-


berler gönderdi, ta ki adalet, bilgi, ォイ@ ve minnet
yolunu göstersin, ulu t。ョイG@ ォオャ。イョ@ カ・イ、ゥ@ bu
nimetierin ォイョ@ 。イエャョ@ ョ。ウャ@ yerine getirmek
gerek bildirsinler. Çünkü bu cihan bir düzendir, bu
düzenin エ。ュャ@ hikmetledir, hikmet nimetin ese.
ridir ve yiyici ッャュ。、ォ￧@ nimet de tamam olmazsa, bu

(1 J Ez-Zariyat Silresi. ayet 56.


XH@

nimeti yiyenlerin エ。ュャ@ ise peygamberler iledir


ki, t。ョイG、@ yana yol göstersinler.
ュ、ゥ@ bu düzen üzerine bakmak gerek, ulu t。ョイ@
eksik hiç bir ・ケ@ ケ。イエュ、@ ve ァ・イ￧ゥ@ ￶ケャ・@ bilmek
gerek ki, イコォ@ t。ョイ@ エ。イヲョ、@ カ・イゥャュ@ bir fazilettir
insr,na ve hayvana. Ama ゥョウ。@ fazileti, ne yolda イコォN@
tan ve イコォ@ yiyen hayvanlardan fazla ise 、ッイオ@ yolu
gösteren peygamberlerin de fazileti öteki insanlardan
öyle ヲ。コャ、イL@ Öyleyse gerektir ki ォゥ@ kendi yol göste-
ricisinin ィFォョ@ bilsin, kendine イコォ@ verenin rninnc
tini 」。ョ、@ ウ。ォャョ@ ve bütün peygamberleri hak
bilsin. ￶ケャ・@ ki Adem'den Muhammed Mustafa'ya ォZN@
dar hiçbirini peygamberlikte Zケイュ。ウL@ böylece ォゥN@
nin dini bütün olur, ulu t。ョセG@ ゥェォイョ@ yerine ge.
tirir ve alemde iyi ad elde eder, ゥョ、ャ。ィエN@
Üçüncü Bölüm

ULU TANRI'YA mnet@ AR OLMAYI ·


BEYAN EDER

￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャ[@ alemde kimin nimeti bol-


sa, bütün ィ。ャォョ@ ona ォイ・エュウゥ@ gerek, ferman gere-
ゥョ」・@ 、・ゥャN@ Çünkü sen hakikat ölçüsünce ォイ・、ウョ@
bedeninin bir ー。イ￧ウョ@ bin edersin de o binden bil
ー。イ￧ョ@ ォイョ@ edemezsin. Ama ferman ölçüsünce,
yani ulu t。ョイG@ 「オケイ@ ァ・イゥョ」@ ォイ・、ウョ@ se-
nin az olan ォイョ@ çok yerine geçer. Nitekim t。ョイL@
din içinde 「・@ türlü ibadet buyurdu, ・イ@ gece gün-
düz ￧。ィウョL@ acizlikten 「。ォ@ bir ・ケ@ elde edemezdin,
ama o ölçüyle 「・@ türlü ibadet buyurdu, onun da iki-
sini seçkin カ。イャォL@ yani zenginlere, ォ。ャョ@ da
cümle halka verdi.
Bunlardan biri ulp t。ョイG@ 「ゥイャョ@ ve Muham-
med mオウエ。ヲGョ@ ー・ケァ。ュ「イャゥョ@ söylemektir dil ile
ve ゥョ。ュォエイ@ gönülle, öteki ョ。ュコ、イ@ 「・@ vakitte,
öbürü de ケャ、。@ otuz gün oruç エオュ。ォ、イN@
。ィ、・エ@ sözü, t。ョイGケ@ ウョュ。ォエイ@ 「。エャ@ nesneler-
den, namaz o ォ。「オャ・ョゥ@ gerçekleyip ォオャョ、。@ kaim
ッャュ。ォエイL@ oruç tutmak da, o ォ。「オャ・ョゥ@ ve ォオャョ@
ァ・イ￧ォャゥョ@ ulu t。ョイGケ@ bildirmektir. Çünkü madem-
ki sen, ben kulunum, dedin öyleyse o kullukta ウ。ᆳ
lam durmak gerek ki senin kulun varsa o da senin
ォオャョ、。@ ウ。ャュ@ dursun, sen ulu t。ョイG@ buyru-
オョ。@ オケュ。、ォ￧@ kulundan da senin 「オケイョ。@ uyma-
88

ウョ@ bekleme, çünkü sen kuluna ulu t。ョイG@ sana


・エゥョ」@ iyilik edecek 、・ゥャウョN@ Öyleyse t。ョイG@ buy-
イオョ、。@ kaçma ki kulun da senin 「オケイョ、。@ kaç-
ュ。ウョL@ yanr ォオャョ、。@ yüz çevirmesin, çünkü bir
kul, kullukla ュ・ァオャ@ olmazsa, オャ。@ tamah ・エュゥ@
olur, bu 、ッケュ。コャォ@ böyle kulu çabuk yok eder. Fars-
ça ゥイZ@
(Türkçe çevirisi)
bッ。コゥ@ aman vermegil o kulu
Ki 「・ケャゥ@ sunmak isterse kolu
Sonra 「ゥャュ@ ol ki, namaz ォャュ。@ ve oruç tutmak,
yani namaz ve oruç t。ョイG@ has nimetidir, ッョャ。イ@
has ォオャ。イョ@ nasip ォャュエイL@ ikisini de yerine getir.
mekte kusur etme, ・イ@ bu ikisinde kusur edersen
· avamdan olursun, seçkinlerden ッャュ。コウョN@ Çünkü ・ᆳ
riat beyi Muhammed Mustafa ョ。ュコ@ dinle 「・、ッイ@
エオュイL@ bir ォゥ@ elini namazdan çekse, tamam
dinden elini ᄋ￧・ォュゥ@ olur, öyleyse o ォゥ@ dinsizdir i'
dürrnek gerek, dünyada kötü 。、ャォ@ eziyet çekmeyi
hak ・エュゥイN@
Ey ッオャL@ ウ。ォョ@ bu söyledikler;m üzerine gönlün.
den kötü 、ョ」・ャイ@ geçmesin, yani namaz ォャュ。エ@
eksiklik Nイ・カ。、L@ deme, din 。￧ウョ、@ gözetmezsen
bari 。ォャ@ yoluyla bak, ne denli ケ。イャ@ ッャ、オョ@ gör.
Önce namaz ォャ。ョ@ b e d e n i ve elbisesi daima
。ョ、イL@ 。イャォ@ ュオイ、。ャォエョ@ ケ・、ゥイL@ . biri bu,
biri de bu ki, namaz ォャ。ョ@ ォゥ、・@ büyüklen-
me olmaz, çünkü ョ。ュコ@ 。ウャ@ alçakgönüllülüktür,
sen エ。「ゥョ@ 。ャ￧ォァ￶ョ・@ 。ャエイウョL@ bedenin de
tabiatma uyar, 。ャ￧セァ￶ョォ@ ォ。コョイL@ sen bu ・ォゥャ、@
alcak ァ￶ョャゥN@ gözetince, ulu t。ョイ@ ュ。ォョ@ yü-
celtir.
89

aケイ」。@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ bir ォゥ@ bir エ。ケヲョ@ hu-


yunu huylanmak isterse, o kavim ile 。イォ、@ olur,
ッョャ。イ@ huyunu ィオケャ。ョイL@ yani bir ォゥ@ bedbaht olmak
istiyorsa, bedbahtlarla 、ー@ ォ。ャウョL@ hemen bedbaht
olur, ama o ォゥ@ iyi talihli ve devletli olmak istiyorsa,
devletlilerle ve iyi" talihlilerle 、ー@ ォ。ャウョL@ devletli
ve iyi talihli olur. Bütün marifet sahiplerinin ォ。エョ、@
ウャ。ュ@ dininden devletli din, ウャ。ュ@ hükmünden ケ・@
hüküm yoktur. imdi ・イ@ daima devletli ッャュ。ケ@ diler-
sen dinin devletlileri ile sohbet et ve din オャ。イョ@
ォ。イ@ ￧ォュ。L@ ta ki t。ョイGケ@ 「。@ ォ。ャ、イョ@ olmaya-
sm. aケイ」。@ ey ッオャL@ ウ。ォョ@ namazda yeyincek olma, rü-
ォャ、。@ ve ウゥ」ャ、。@ ョ。ュコ@ ュ。ウォイャ@ alma, yani rü-
ォャケオ@ ve sücüdu ￧。「オォャエイー@ birbirine ォ。イエュL@
ta ki t。ョイGケ@ 「。@ ォ。ャ、イョ@ ッャュ。ケウョL@ dini ve
、ョケ。@ harap ォャュ。ケウョN@
f。ウャN@ オョ@ da 「ゥャュ@ ol ki oruç tutmak ケャ、。@ bir
ay olan bir ibadettir, ケャ、。@ bir ay olan ォオャ@ dahi
eksiklikle geçiren gayet namert olur, 。ォャ@ olan na-
mert ッャュ。ケ@ kendine reva görmez,,_
Sonra oruç tutmakta 「。ョコ@ olma, vani ・ィイゥョ@
ォ。、ウL@ hatibi ve bütün güvenilir ォゥャ・イ@ ne zaman
oruç tutariarsa sen de o zaman tut. ne zaman onlar
yerlcrse sen de ye, cahillcrc uyma. bゥャュ@ ol ki, ulu
t。ョイ@ ganidir, senin 。￧ャョ、L@ エッォャオョ、。N@ Ama
orucun 。ュ」L@ t。ョイG@ kulun 。コョ@ ュィイォョ」ウゥᆳ
dir, bu mührü bütün bedenine カオイュ。ャウョN@ y。ャョコ@
bu mühür senin ォ。エョ、@ zulme オェ_Zイ。ュウョL@ vani 。コᄋ@
na mühür vurunca, diline, gözüne. 。カqMョL@ ete ゥ@ ne
de カオイュ。ャウョ@ ki oruç senden イ。コ@ olsun.
Sonra 「ゥャュ@ ol, oruc; エオュ。ョ@ varan odur ki,
sabahievin カゥ・」ョ@ bir yoksula \'Crt:sin, ta ki 。￧ャォ@
zahmetini çcknwnin sana カ。イ@ clokunsun.
90

ュ、ゥ@ avama 「オケョャュ@ olan bu üç ibadette


eksiklik göstermekten ウ。ォョL@ çünkü ョ。ュコL@ orucun
ve t。ョイGケ@ bir bilmenin hiç özrü yoktur. Ama zengin.
!ere ィオケイャュ@ olan iki ibadet için, zekat ve hac gibi
özre imkan var, yani ュ。ャョ@ yoktu, gücüm yoktu, gü-
cüm yetmedi dersen özrün var demektir. Bu konuda
söz çoktur, ama ォウ。@ olarak ウ・￧ゥャュョ@ söyledim, val-
lahüalem bissevab.
Dördüncü Bölüm

GÜCÜ yetnc@ YAPILAN badetn@


SEVABININ ÇOKLUGUNU bldr@

Ey ッオャ@ 「ゥャュ@ ol ki, ulu t。ョイ@ iki farz buyurdu


müminlere, yani zenginlerden seçkin ォオャ。イョL@ ウャ。ュ@
zenginlerine. Bu iki farzm biri ィ。」エイL@ biri コ・ォ。エイN@
Her kimin o yola yarar ィ。コイャ@ varsa, ulu t。ョイ@ ona,
カ。イー@ Kabe'yi ziyaret etmesini 「オケイュエL@ o yola
yarar ィ。コイャ@ olmayanlara ulu t。ョイ@ güçlük buyur-
ュ。、N@ imdi gücü yeten varmak gerek gücü yetmeyen
varmamak gerek. Görmez misin, dünya ー。、ゥィャイᆳ
na da ウゥャ。ィコ@ olan sipahi hizmet edemez, hele bu kul-
ャオョ@ yerine gelmesi için sefer gerek, sefere de ィ。コイᆳ
ャォウコ@ ￧ォュ。@ tehlikelidir. Ama ォゥ@ gücü ケ・エゥ@ halde
sefere ￧ォュケッイウ。L@ dünya nimetlerinden tat alamaz,
çünkü 、ョケ。@ bütün lezzeti seferde bulunur, ォゥᆳ
nin ァ￶イュ・、ゥョ@ görmesi bir nimettir, ケ・ュ、ゥョ@ ・ᆳ
mek, ゥエュ・、ョ@ ゥエュ・ォ@ ve buna benzer ne varsa,
hepsi nimettir. Bir ォゥ@ ki gücü yetsin ve sefere ᄋ￧ォᆳ
。ウョL@ o ォゥ@ bu tutlardan mahrum olur, 。ケイ」@ seter
ehli 、ョケ。@ gezip ァ￶イュL@ görgülü, yanj dünyadaki
iyi ve kötü tecrübelerden baberli olur. Öyleyse giicü
yeten biri Hicaz seferine ￧ォウ。@ hem t。ョイ@ 「オケイョ@
tutanlardan, hem de 、ョカ。ケ@ gezip ァ￶イュャ・、ョ@ olur.
Seferin bir ケ。イ@ da budur ki, 、ゥョセ。@ nereyi
görmiisse, ッイ。ョ@ カ。イャョ@ ォオケ。@ 、ュ・」ゥ^ョ@ bilir,
92

ama onu görmeyen acaba ョ。ウャ@ bir nesnedir dive ォオᆳ


kudan kurtulamaz, görmek ィ。ケイャ、@ ゥエュ・ォョL@
nitekim Arap der ki, leyse'l-haberü ke'l muayene. ya.
ni ォオャ。ケ@ ゥエュ・ォ@ gözüyle görmeye benzemez. Acem
。ゥイャ・@ de bir 「・ケエ@ 、・ュゥャイ@ ki,
(Türkçe çevirisi)
Cihant gezip gören ve görmeyen .
d・ゥャ、イ@ beraber dediler eren
Bundan 、ッャ。ケ@ ulu t。ョイ@ seferi gerekli ォャ、@ zen-
!;)n ォオャ。イョL@ ta ki maldan Jarar görsünler, t。ョイ@
「オケイョ@ yerine getirsinler, onun evini (Kabe'yi) zi-
yaret etsinler. Ama bunu yolsul ォオャ。イョ@ 「オケイュ。、L@
çünkü o yola yarayacak ィ。コイャォ@ yoktur, öyleyse
ulu t。ョイ@ yoksul ォオャ。イョ@ esirger, onlara güçlerinin
ケ・エュ」Nゥ@ ォオャ@ buyurmaz. Ama Hacca varan
yoksul kendini tehlikeye 。エュ@ olur, biri bu, bir de bu
ki 、・イ@ bilmezlik ・エュゥL@ kendi ケッォウオャ。@ yetin-
meyip zenginlere ￶ケォョュエイN@ Zenginlere öykünen
yoksul, ウ。ャュ@ ゥョウ。ャイ@ ゥャ・、@ gibi kuvvet gerekti-
ren ゥ@ ゥャ・ュケ@ ォ。ャョ@ hastaya benzer. imdi bu, bi-
ri zengin öteki yoksul iki ィ。」ョ@ hikayesine benzer,
ikisi de çölde ァゥ、ケッイャ。L@ zengin mahfede, rahat için-
de, yoksul yayan ve ウォョエ@ içinde, ikisinin birlikte gi·
derierken ウ￶ケャ・エゥォイ@ gibi,

Hikaye: ￶ケャ・@ rivayet ederler ki, Buhara'da bir re-


is カ。イ、L@ gayet mal sahibi bir ォゥケ、L@ ulu t。ョイ@ hacca
gitmeyi bu reisin gönlüne 、イN@ Reis yüz deve ha-
コイャ。エL@ iki devenin 。イウョ@ bir mahfe koydurdu, su ve
yiyecek bol, kendisi ケ・イャエゥ@ mahfcye, çölde rahat, dinç
gidiyordu ki, ウ。ョイL@ hala kendi evinde ッエオョイN@
93

Reis bu bolluk ve ululukla giderken, Arafat'a yak-


ャ。エ@ ウイ。、L@ Hicaz'a 、ッイオ@ yola ￧ォュ@ bir yoksul gör-
dü, yayan yürümekten 。ケ@ ォ。「イュL@ o ウ」。ォ@ günde
susuzluktan 「。イ@ ーゥュN@ Bu yoksul gayet yorgun ve
biçare yürürken, 。ョウコ@ gözü, bu bolluk ve ululukla
dinç ve rahat giden reise イ。ウエャ、L@ yüzünü .ona çevirdi
ve sordu, «Ya hoca,' sana bir sorum var, t。ョイ@ 。ォョ@
cevap ver» dedi. Reis, «Sor ・イ@ biliyorsam 、ッイオ@ ce·
vap veririm» dedi. Yoksul dedi ki, ᆱォゥュコ@ de t。ョイG@
evine gideriz, ziyaret etmeye, sen böyle rahat, ウ。ョイᆳ
sm ki hiç evinden 。ケイャュ、ョL@ öyle dinç gidersin. Ben
böyle yayan ve ￧ーャ。ォL@ ケ。ャョ@ ayak ac ve susuz yürü-
rüm, ゥュ、@ ulu t。ョイ@ ikimizin de ウ・カ。「ョ@ 。ケョ@ ュ@
ケ。コ、イ_ᄏ@ Re is, \t。ョイ@ 。、ョ@ böyle 、・ゥャL^@ dedi, <<be-
nim ウ・カ。ィュ@ senin ウ・カ。「ョャ@ bir olmaz. e・イ@ bilsey-
dim benim ウ・カ。ィュ@ senin ウ・カ。「ョャ@ birdir, hiç hacca
gelmezdim>>. Yoksul, <<Neden böyle söylersin?>> diye
sordu. Reis, <<Ulu t。ョイ@ beni 「オケイョ@ tutanlardan
etti, sen 「オケイョ@ エオュ。ケョャイ、ウ^@ diye cevap
verdi. Yoksul, <<Neden?>> diye yenicU;n sordu. Reis ce-
カ。ーャ、L@ \￶ケャ・@ ki, ulu t。ョイL@ gücü yetenlere: Yol i·çin
ィ。コイャ@ olanlara t。ョイ@ yoluna haccetmek gerektir,
dedi (1), ve .gücü yetmeyen yoksullara: Kendinizi ken-
di elinizle tehlikeye 。エュケョL@ (2) diye buyurdu. Bu se-
beple ben O'nun evini ziyaret ederim. bオケイョ@ tut-
ュオ@ olurum, sen kendini tehlikeye 。エョN@ O'nun buy-
イオョ@ エオュ。@ oldun.>> Yoksul, <<Tehlike diye can
için korkulu olan yere derler, hacca gelenlere can için

(1) Al-i imran Suresi. ayet 91. Farsça m ttinde yok.


(2) Bakara Suresi, ayet 1.91.
94

korkulu yer var ュ、イ_ᄏ@ dedi. Reis, ᆱaコ@ yoksa, bu


yolda 。￧ャォエョ@ ölebilir, biniti yoksa yorulup yolda ka-
ャー@ çölde ölebilir, ォウ。」@ ォ。ャョ@ buna göre ォケ。ウ@ et»
deyince, yoksul, t。ョイ@ «kendinizi zahrnete ウッォュ。、ᆳ
ça oraya ・イュコウゥョN@ (3) diye buyurdu, o halde bu hac
。ュ」ョ@ ancak nefs i zahmete sokmakla オャ。イ@ (4) bu-
na ne cevap verirsin?» dedi. Reis dedi ki, ᆱォGョ@ ve
nefs'in ュ。ョャイ@ ゥォ・イ、L@ ォ@ demenin bir ュ。ョウ@
ケ。イュL@ nirne demektir, bir ュ。ョウ@ da zahmet. Nefsin
de bir ュ。ョウ@ budur ki nefs'tir, biri de ten, yani in-
ウ。ョ@ 「。エョ@ 。ケ@ kadar bedenine nefsün-vahid der-
ler. Geldik imdi bu sözün 。￧ォャョュウL@ zaten ma-
ャヲュ、オイ@ ki, illa 「ゥォGャM・ョヲウL@ yani nefis zahrneti ol-
mazsa bu seferin 。イョ」@ yerine gelmez. Ama ・ケィャイゥョ@
gözünde ォGエ。ョ@ murat budur ki nefis bir tertiptir,
iki bölükten ッャオュエイL@ bir 「￶ャ@ ruhani (içle ilgi-
li), bir 「￶ャ@ nefsani H、ャ。@ ilgili). O ki ruhanidir,
。ォャL@ ilim, ケオュ。ォ@ huyluluk, 、ッイオャォL@ alçak gönül-
lülük ve günahtan ウ。ォョイ、N@ O ki nefsanidir, deli-
lik, bilgisizlik, sertlik, yalan, bozgunculuk ve burnu
büyüklUktür. Öyleyse hacca gidenler nefis 「￶ャョ@
kendilerinden 。ケイュォャ@ ィ。」ョ@ ウ・カ。ィュ@ bulamazlar.
Sözün ォウZ@ t。ョイL@ bu yolda 。イョ」コ@ zahmet çek-
mekle 「オャ。ウョコL@ yoksa vok olmakla demedi.>> Yoksul
bunun üzerine sordu, <<Öyleyse zahmet neye derler?»
Reis cevap verdi, «Zahmet odur ki bedeni incitsin,

(3) Nahl sゥイ・ウL@ ayef 7. Farsça metinde yok.


( 4) 」ャゥ@ ゥォGャM・ョヲウL@「 sözünü ayetten 。ャー@ kelime oyu-
nu ケ。ーッイN@ Bu ayet Farsça metinde ッャュ。、@ gibi hikaye
de böyle uzun 、・ゥャイN@ Mercimek ォ・、ゥ」@ hikô.yeyi yü1·ü.
tiiyor.
95

ama yok etmesin.» Yoksul, «Sen ne zahmet gorursün


bu yolda» deyince, reis <<Salt göçrnek ve konmak Z。ィᆳ
mettir, bundan ヲ。コャウ@ yok ッャュ。ォエイNᄏ@ dedi. Yoksul,
Reis, <<Bu sercümlesini bir yana 「イ。ォャュL@ bir ォゥ@ bi-
risini 。イャュォ@ istese, evine davet etse, bir 「。ォウ@
da ￧。イャョ、@ asalak olarak gitse ev sahibi hangisi.
ni daha çok 。イャ_ᄏ@ _diye sorunca, yoksul, ᆱᅦ。イャョ@
daha çok 。イャョ^@ diye cevap verdi. Bunun üzerine
reis, dedi ki, <<Ü halde ￧。イャョ@ konuk benim, ulu Tan-
イ@ beni kendi lutfuyla evine davet etti, gel diye. Sen
ise haddini bilmezlikle asalak olarak O'nun evine gi.
diyorsun, ゥュ、@ benim ウ・カ。ィュ@ ョ。ウNャ@ seninkiyle bir
ッャオイ_@ Yoksul ォッョオー@ ォッョオュ。ケ」@ ーゥュ。ョ@ oldu.
ュ、ゥ@ ey 」ゥ・イォ￶ュL@ ・イ@ hacca gitmeye gücün
yeterse, kusur etme, git, ・イ@ gücün yetmezse o yola
yeltenip kendini tehlikeye atma. Çünkü o yol için 「・@
nesne gerek ki tehlike ッャュ。ウョL@ bu 「・@ nesnenin biri
ュ。ャ、イL@ yeterince, ikincisi kuvvettir ki o yola dayana-
bilsin, üçüncüsü yol ァカ・ョャゥ、イL@ dördüncüsü beden-
sel dilekleri 「イ。ォュ@ ve 「・ゥョ」ウ@ ィ。」ョ@ hürmetini
saklamak. Ne zaman ki 「・@ 。イエ@ yerine getirdin, hac.
cm bütün エ。ャョ@ buldun, vesselam.
f。ウャZ@ Geldik zekata, 「ゥャュ@ ol ey 」ゥ・イォ￶ュᄋL@ far-
コョ@ biri de コ・ォ。エイL@ ama bu farz daha önemli oldu.
hacdan, niçin, オョ@ için ki, ォゥ@ gücüm yettikten son-
ra hacca ァゥ、セケュ@ dese ama o ケャ@ kolay olmasa, gelecek
ケャ@ dese, bu özrünün kabul ・、ゥャセ@ bir ヲ。イコ、@ hac.
·Ama zekat böyle 、・ゥャイL@ çünkü hac ömürde birdir,
zekat ise her ケャ、。@ birdir, gücünün ケ・エゥ@ ケャ@ ュ。ャョ@
コ・ォ。エョ@ vermeyen günahkar olur, nimete küfreden·
lerden ウ。ケャイN@ Çünkü ulu t。ョイL@ zekat verenleri kendi
96

ケ。ォョャイ、@ ウ。ケュエイL@ ッョャ。イ@ bir beye benzetmiHir


raiyyet içinde, yani bir ー。、ゥィ@ 「・ョコエュゥイ@ ォオャ。イ@
(1) içinde, zenginleri de ulu t。ョイ@ ー。、ゥィ@ ォャュエイ@
yoksullar içinde. Nitekim beyin 「・ケャゥN@ kul iledir,
zenginin コ・ョァゥャ@ de yoksul iledir. p。、ゥィ@ kuluna
elbiselik vermeyince, kul gider bey ケ。ャョコ@ ォ。ャイL@ bun-
dan 、ッャ。ケ@ bey de bütün zenginlerden birisi olur, bey.
lik gider. Zenginler de yoksula nafaka vermezlerse,
bütün yoksullardan birisi olurlar, zenginlik 。、ャイ@ gi-
der.
ュ、ゥ@ 「ゥャュ@ ol ki ulu t。ョイG@ ォオャ。イョ@ iki bölük
eylemesinin sebebi budur ki bir 「￶ャ@ nafaka verici
olsun, Bir 「￶ャ@ nafaka 。ャ」L@ yani biri zengin biri
yoksul, biri bey biri kul. Kul, ー。、ゥィョ@ オャ@ belli
olsun diyedir, yoksul da, zenginlerin ・イヲゥ@ onlarla ar-
エォ@ olsun diyedir, onlar, ulu t。ョイG@ beylere ve zen-
ginlere ne mertebe カ・イ、ゥョ@ bilsinler. Ama ne zaman
ki bir bey kuluna elbiselik vermezse, bir kulu çok pa·
、ゥ。ィョ@ korkusundan emin olmaz, コ・ョセゥャイ@ de yoksu.
la zekat vermezlerse, ulu t。ョイG@ korkusundan uzak
olmazlar.
ュ、ゥ@ ey 」ゥ・イォ￶ュL@ ケャ、。@ bir zekat vermek gerek.
Gerçi farz 、・ゥャイL@ ama ne kadar gerekiyorsa o ka-
dar sadaka da ver, bu 」ゥカ。ョュ・イエャ@ ve 」￶ュ・イエャゥ@
「。ャ、イL@ ne kadar çok sadaka verirsen o kadar iy\dir,

(1)
Mercimek Ahmet nöker (nökör) kelimesini kullan·
ュN@ Nökör, ücretle エオャュ@ askerlere denirdi. ya da sul-
エ。ョ@ 、ォ。ー@ ィ。ャォョ@ bu ad verilirdi. Ben, daha önce ge.
çen raiyyetle anlam 「。@ olsun diye ((kul'' kelimesini kul-
ャ。ョ、ュN@
97

çünkü sadaka veren insan ulu t。ョイG@ güveni 。ャエョ、@


olur, mademki sadaka veren insan ulu t。ョイG@ ko-
イオケ」ャセ@ 。ャエョ、@ oluyor, öyleyse gücü yetene ve
elinden gelene bundan daha iyi ganimet olabilir mi?
ュ、ゥ@ belli oldu ki, ォゥ@ ウ。、ォケ@ çok verirse cömertli-
ゥョ@ ￧ッォャオ@ belli olur.
Ondan sonra ey 」ゥ・イォ￶ュL@ zekattan ve hactan
ötürü, sakin gönlüne ォオ@ 、ュ・ウゥョ@ ve ォオャ@ ol-
ュ。ケウョL@ yani 、セjャ・ケウゥョ@ ki ォゥ@ hacca niçin ケ。ャョォ@
gitsin ve ォッウオョL@ niçin yolda エイョ。セ@ kesmesin ve sa.
￧ョ@ kestirmesin? Ya da zekatta niçin yirmi 。ャエョ、@
ケ。イュ@ 。ャエョ@ 。ケイウョャ_@ Öküzle ve koyunla ne ゥ@ var
ulu t。ョイG@ ki kurban kesmeyi buyurur deme. Bu
ォオャ。ョ@ gönlünde 、ッャ。ョュウ@ ￧。ャL@ t。ョイG@
ゥョ・@ ォオ@ 、イュ・L@ çünkü bunu, ulu t。ョイ@ bilir, biz
bilmeyiz. Nitekim Kur'an'da buyurur ki, t。ョイ@ bilir
ama siz bilmezsiniz· (1), öyleyse ulu t。ョイG@ buyru-
オョ、。@ olmaktan 「。ォ@ bir ・ケ@ gözetme öyle böyle de-
mekte senin hiç ゥョ@ yoktur.
Öyleyse mademki bu ィ。ォ@ boynuna borç bildin,
gerektir ki ana ve baba ィ。ォョ@ da ウ。ォャケョL@ çünkü .
ana ve baba j[。ォョ@ gözlernek de ulu t。ョイG@ buy·
イオ、L@ vesselam.

( 1)Kur'an'da ウォ@ ウヲ」@ geçen bu 4yet. Farsça metinde yok.

F:7
b・ゥョ」@ Bölüm

BABA VE ANA HAKKlNI yern@


getrmy@ BEYAN EDER

ュ、ゥ@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ ulu t。ョイ@ diledi ki dünya·


ケ@ ・ョャエL@ nesle sebep ッャュ。ウ@ için ・ィカエ@ ケ。イエ@ ve
onu Adem'in beline kodu, ta ki dünyada Adem'in dö.
lü üremeye sebep olsun. Öyleyse baba ve ana ィ。ォᆳ
ョ@ birbiriyle ￧ゥヲエャ・イウョ@ sebebi ッオャ@ ve ォコ@ vücu-
da gel_mesi içindir. Bundan 、ッャL。ケ@ ッオャョ@ da boynun un
borcudur ki, 「。ウョ@ ve 。ョウ@ ィ。ォョL@ ウ。ケァョ@
ウ。ォャョ@ ve 。ウャョ@ オャ。ウョL@ çünkü 。ウャョ@ ululayan ken-
disini オャ。ュ@ olur ve uluzade olur. ゥュ、@ ッオャ。@ ￶ケᆳ
le ant gerek: Kendi soyunun ウ。ケァセョ@ ウォ」。@ ウ。ォャョN@
Çünkü 。ォャ@ ッオャ@ o dur ki, kendisini hor 、イュ・ケL@
yani 「。ウョ@ ve 。ョウュ@ horlamaya, ta ki kendi de hor
olmaya.
Ondan sonra, ウ。ォョ@ ey ッオャL@ deme ki 「。ュョ@ ve
。ョ@ 。ュ」@ beni 、ッオイュ。ォ@ 、・ゥャL@ belki kendile-
rinin 。イコオエョ@ yerine getirmekti, ウ。ォョ@ benim üze-
rimde ne ィ。ォャイ@ var da demeyesin. Çünkü baba ve
。ョ@ ッオャ@ üzerinde pek ednaca, yani çok 。コ」ォ@
ィ。ォ@ カ。イ、L@ bu da senin dünyaya gelmene sebep ol-
ュ。ャイ、N@ Baba ve ana olmasa, ッオャ@ dünyaya gelmez-
di. O halde bu sebep, seninle seni yaratan 。イウョ@ 、ᆳ
ュエイL@ bir bu. Bir de, baba ve ana senin için ölmeye
100

イ。コ@ olurlar, ta ki sana bir elem 、・ゥョウ@ diye. ュ、ゥ@


ョ。ウャ@ ulu t。ョイ@ seni baba ve ana ォ。エョ、@ sevgili, hür-
metli ォャ、ケウ。L@ ki kendileri ölmeye イ。コ@ olurlar tek sa-
na elem gelmesin, senin de kendini, ョ。ウャ@ sever ve hür-
metlersen, seni yaratan t。ョイGケ@ da sevmen ve sayman
gerekir. n。ウャ@ ki, ulu t。ョイGケ@ seversin ve hürmetler
sin, 「。ョ@ ve 。ョ@ da öyle sevesin ve hjirmetleyesin.
Çünkü HォゥI@ böyle etmeyince ulu Giセイケャ。@ kendisi
。イウョ、ォゥ@ ィ。ォ@ 「ゥャュ・@ olur. Öyleyse 。ォャョ@ ケッャ、。L@
ケ・エイャゥョ@ ォャ。カオコ@ ッャ、オ@ hangi ᄋッオャL@ baba ve ana sev-
gisinin, ウ。ケァョ@ ィ。ォョ@ yerine getirmekten uzak
olur. Nitekim Nャオ@ t。ョイ@ buyurur ki, t。ョイGケL@ O'nun
elçisini ve kendi büyüklerinizi ウ。ケョコ@ (1). Bu ayetin
yorumunu türlü türlü yaparlar ama bir tefsirde ￶ケャ・@
okudum: ile'l-emr (2) 、・ゥ@ baba ve 。ョ、イN@ Çünkü
«Size 「オケイ@ geçene» 、・ゥョ@ de iki türlü anlam
var. Biri bu ki güç ile hükmünü geçirir, biri de bu
ki lutf ile. Yani 、ゥャ・@ ve 、ゥャ・ュ@ hükmünü geçi-
rir. O halde ッオャ@ da baba ve ana hükmünde böyledir:
(Onlar) dilerlerse iyilikle terbiye ederler, dilerlerse
kötülükle.
. Imdi ey ッオャL@ 「。ョ@ ve 。ョ@ hor görmekten çok
ウ。ォョL@ ulu t。ョイ@ 「。ウョ@ ve 。ョウ@ incitenlere senet
· tutmak için, (yani) ben size ￶イ・エュ、ゥ@ mi demek
içih Kur'an'da buyurur: Onlara üf deme, ッョャ。イN@ azar-
Iama ve hep iyi, güzel söyle. (3)
Rivayet ederler ki, emirülmüminin (halife) Ali'ye
ウッイュオャ。Z@ oオャ@ üzerinde 「。ョ@ ve 。ョ@ ィ。ォ@

(1) Ntsa sエイ・ウゥL@ 6:yet 62.


(2) Ayette geçen ile'l-emre minküm, sözü kastediliyor.
(3) Imi S1lresi, ayet 24.
101

kaç türlüdür? Cevap カ・イュゥ@ ki, ulu t。ョイ@ bu edebi,


yani baba ve ana ィ。ォョ@ ne ッャ、オョ@ Peygamberin
「。ウョ@ ve 。ョウ@ peygamberlik gelmeden ￶ャュ@
ッャュ。イケ@ bildirir. Yani ・イ@ onlar peygamberlik za-
ュ。ョ@ erselerdi, peygambere ッョャ。イ@ kendinden ulu
görmek, セオャォ@ tevazuunu göstermek vacip olurdu.
Öyle olunca da hadis コ。ケヲ@ olurdu: Ben 。、・ュッオャイᆳ
ョ@ efendisiyim, ama ￶ョュ・N@ Bundan ォケ。ウ@ et ki,
t。ョイ@ Peygamberi kendisini オャ。ュコ、L@ ・セイ@ 「。ウ@
ve 。ョウ@ ケ。ウN@ ゥュ、@ Hッョャ。イI@ öbür ィ。ォャイョ@ da bu.
na göre ォケ。ウ@ etmek gerek. Öyleyse bilmek gerek ki,
「。ョ@ ve 。ョ@ ィォ ulu mertebededir.
Baba ve ana ィ。ォョL@ ・イ@ din yüzünden gözetmez-
sen, hiç 、・ゥャウ@ 。ォャ@ ve 1bilgi 。￧ウョ、@ gözet. Baban
ve anan senin meydana gelmene, 「。ォュョL@ büyümene
sebep oldular, bu ・ォゥャ、@ onlar, senin bunca iyilikle-
rine sebep oldular, ・イ@ sen ッョャ。イ@ ィ。ォョ@ gözetme-
de kusur edersen öyle görünür ki hiç ゥケャ・@ yarar
adam 、・ゥャウョN@ Çünkü bir ォゥ@ soyunun ィ。ォョ@ bil-
mez, uçtan bucaktan ッャ。ョ@ ィ。ォイゥ@ zaten hiç bilmez,
böyle olana nankör derler. Öyleyse nanköre iyilik
eden 。ィュォエイN@ ュ、ゥ@ sen nankörlerden olmamaya ça.
ィL@ ta ki iyiliklerden yoksun ッャュ。ケウョN@ Sen ッャオョ、。@
ョ。ウャ@ ウ。ケァ@ umarsan, baban anan da senden öyle umar,
imdi ・イ@ sen ッョャ。イ@ ゥケャョ@ ィ。ォョ@ yerine getirir-
sen, ッャオョ@ da senin ゥケャョ@ ィ。ォョ@ yerine getirir,
çünkü ッオャ@ 「。ウョ、L@ 。ョウ、@ ァ￶イ、ョ@ ゥャ・イN@
Çünkü ッオャ@ ケ・ュゥエイL@ baba ve ana 。￧エイN@ y・ュゥ@
。」@ ne denli çok bakarsan, ケ・ュゥ@ hem bol olur,
hem エ。ャN@ (Bu sözden) amaç, babana ve anana ne den-
li çok hizmet edersen, ッョャ。イ@ ィ。ケイ@ 、オ。ウ@ da çok olur
102

ve hem de kabul edilmeye ケ。ォョ@ olur. Böyle olunca


ulu t。ョイG@ ィッョオエャ。@ da ケ。ォョ@ olursun.
Ondan sonra ey ￧ゥ・イォ￶ュL@ ウ。ォョ@ mirastan ötü-
rü, yani ュ。ャョ、@ bana ォ。ャウョ@ diye- 「。ョ@ ve 。ョ@
ölümünü isteme. Çünkü (mal) baba ve ana ölmeden
de, bu ki mukadderdir, sana ケ・エゥイN@ Çünkü イォコL@ Tan-
nca 「￶ャエイュL@ ezelde ォウュ・エ@ olan ・イゥュ、ォᆳ
çe olmaz. Öyleyse 「。ョ@ ve 。ョ@ ölümünü iste-
mekte, kendini incitrne. Çünkü ォゥョ@ kendi 、ゥャ・ケN@
le イコォ@ ィ。ウャ@ olmaz. Nitekim 。ゥイ@ der:
(Türkçe çevirisi)
rコォ@ 。イエョケ@ degil çare
Bin hüner ￶イ・ョゥウ@ yare (1)
Hem Arap da der ki, bi'l-ciddi la bi'l-keddi, yani
ォゥ@ talihiyle artar, ille ・ュゥケャ@ ve ￧。ャュォAセ@ artmaz.
O halde gereken odur ki ulu t。ョイ@ sana ne kaderlediy.
se ona ォイ・、ゥ」@ ッャ。ウョN@

Bir de ey 」ゥ・イォ￶ュL@ sabahleyin ォ。ャエョ、@ sen-


den ケオォ。イャ@ 「。ォー@üzülmerneye ￧。ャL@ senden 。ᆳ
ャ。イ@ bak sevin. Ta ki ォイ・、ゥ」ャョ@ ッャ。ウョN@ Ve de
￧。ャ@ ki mal 「。ォイョ、@ yoksulsan, 。ォャ@ ve bilginde
zengin ッャ。ウョL@ çünkü 。ォャ@ ve bilgi, mal ve servetten
ケ・、ゥイL@ オョ@ için ki, 。ォャ@ ve bilgiyle mal elde edilir.
ama ni:tl ile, 。ォャ@ ve bilgi elde edilmez.
Bir de bu ki, mal cahilden gidebilir, ama 。ォャ@ ve
bilgi ォゥ、・ョ@ gitmez. aケイ」。@ mala ィイウコ、。ョL@ harami-

(1) iMG。イウ￧@ da verilen bu ゥイL@ Keykô.vus'un metninde


yoktur.
103

den, od'a yanmaktan ve bunlara benzer ・ケャイ、ョ@ za-


rar カ。イ、@ H・イゥIN@ Ama 。ォャ@ ve bilgiye hiç (bir ・ケN@
den) zarar yoktur.
imdi ey 」ゥ・イォ￶ュL@ ・イ@ 。ォャョ@ ve bilgin varsa hü-
ner ￶イ・ョN@ Çünkü 。ォャ@ ve bilgi olsa da hüner olmasa,
o bir tene benzer ki ￧ーャ。ォ@ olur ve bir surete benzer
ki 」。ョ@ olmaz. kウ。」L@ ne zaman ki 。ォャョL@ bilgin ve hü-
nerin oldu, ウ。ォョ@ edebi de elden koma. Nitekim Arap
der: EI-edebü suretü'l-akl, yani edep, 。ォャョ@ görünen
ァコ・ャゥ、イN@
aャエョ」@ Bölüm

HÜNER ARTfiRMANIN CEVHER


ARTTlRMAKTAN yeセ@ olduセn@ BEYAN EDER

Ey ッオャ@ 「ゥャュ@ ol ki, hüner cevh-.:rden (1) ケ・、ゥイN@


Öyleyse cehver 。イエュL@ hüner 。イエュケ@ ￧。ャN@ Çün-
kü hünersiz ォゥョ@ hiç kimseye ケ。イ@ dokunmaz, bel-
ki kendisine de ケ。イ@ dokunmaz, deve dikeni gibi,
gölgesi yoktur, ne kendine ケ。イ@ var, ne de gölgesin-
de 「。ォウョ@ rahat var. Hünersiz ォゥ@ de onun gibidir.
ュ、ゥ@ elbette ォゥケ・@ hüner gerek, hüneri yoksa bari
cevher gerektir, yani 。ウャコ、・@ ッャュ。N@ Çünkü hüneri
olmasa da, soyu sopu ッャ、オ@ için, halk 。イウョ、@ ウ。ケァ@
görür. Zor olan odur ki, ne soylu olur HォゥIL@ ne de hü-
neri olur, onun gibi ォゥケ・@ ha var; ha yok derler.
ュ、ゥ@ ey ッオャL@ ￧。ャ@ ki, ・イ@ soydan gelme cevherin
yoksa, sonradan elde ・、ゥャュ@ hünerin olsun. Çünkü
hüner, ten cevheridir. Ten cevheri de soy cevherinden
iyidir. Nitekim 、・ュゥャイZ@ eM・イヲ@ bi'l.:akli ve'l-
edeb la 「ゥャM。ウ@ ve'n-neseb, yani ォゥョ@ オャ@ 。ォャ@ ve
edepledir, soyla sopla 、・ゥャイN@

(1) Cevher kelimesinin iki 。ョャュ、L@ yani ᆱ。ウャN@ öz»


ve «elmas, de(jerli エ。ᄏ@ 。ョャュイ、@ ケ。イャョュN@ Cüm-
lelerden 。ョャケッイ@ bu.
106

Ondan sonra ey ッオャL@ ￧。ャ@ ki 「。ョ@ 。ョ@ ka-


コ。ョ、@ ad ile ォゥャ・ョュケウL@ kendi ォ。コョ、@ ad ile
￶ョ・ウゥN@ Çünkü baban anan senin için bir ad ォ。コョ、L@
ya Ahmet ya Mahmut; ya filan ya da falan. Oysa senin
ォ。コョ、@ ad, ya bilgin ya bilge ya üstat ya ￶イ・エゥ」@
ya da beceri k li ッャ。」ォセイN@ · Böyle olunca, öteki 。、ョL@
「。ョ@ カセ@ 。ョ@ ォ。エョ、@ makbul ッャ、オョ@ delili
ve ョゥ。、イL@ bu sonraki adlar da halk 。イウョ、@ mak-
bul ッャ、オョ@ ョゥ。、イN@ O ィ。ャ、セ@ cümle halk ォ。エョ、@
makbul olmak ケ・、ゥイL@ ケ。ャョコ@ baba ve ana ォ。エョ、@
makbul olmaktan. kウ。」L@ hiç 、・ゥャウ@ cevherden ya
da hünerden, yani soyla ilgili cevherden ya da sonra·
dan ォ。コョャュ@ hünerden elbette birisi gerektir ki sen-
den olsun. Çünkü bir ォゥ、・@ soyla ilgili cevher olma-
ウョL@ sonradan ォ。コョャュ@ hüneri ッャュ。ウョL@ o ォゥ@ hiç
kimseye yaramaz, onun gibi ォゥ、・ョ@ sen de オコ。ォャ@ ki
sana da ・ォウゥャ@ 「オャ。ュウョN@ Ama bir ォゥ@ ki hem
。ウャコ、・@ olsun hem de hünerli olsun, onun gibil}in
・エゥョ@ ウォ@ ケ。ーL@ elden koma, çünkü o, sana ve cüm-
le halka yarar kimsedir, ケ。イョ、B@ yoksun kalmaz-
sm.
Geldik imdi, hünerleriR hal}gisi en iyisidir? ￶ケャ・@
「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ bütün hünerler içinde söz söyle-
mekten daha iyi hüner yoktur. Çünkü t。ョイMoGオ@ her
türlü eksikliklerden tenzih ederim-, ゥョウ。@ bütün ・ᆳ
ケ。@ ケ。イエョ、@ daha iyi ケ。イエL@ onu bütün hayvan-
ャ。イョ@ üzerinde seçkin (bir ケ。イエォI@ ォャ、N@ On nesne se-
bebiyle ki 「オョャ。[@ ゥョウ。@ tenindedir. Bu onun 「・ゥ@
Hゥョウ。I@ içindedir ve 「・ゥ@ 、ョ。イN@ ￧ゥョ、・ォ@ özel-
liklerden biri fikirdir, ikincisi ￶イ・ョュォ@ ve ￶イ・ョ、ゥᆳ
ゥョ@ 。ォャ、@ tutmak, üçüncüsü hayal etmek, dördüncü
sü gönülde iyiyi ve kötüyü 。ケイ、・エュォL@ 「・ゥョ」ウ@ gö-
107

nülde sözü, hemen 、ッイオ@ 「ゥイャ・エー@ söylemek. dエ。ᆳ


ki 「・@ özellik te オョャ。イ、Z@ ゥエュ・ォL@ .görmek, kokla-
mak, elle dokunup nesnenin sertini ve ケオュ。@
bilmek ve tatmak. Gerçi 「オョャ。イ@ 「。コウ@ hayvanda da
カ。イ、L@ ama insandaki gibi 、・ゥャイN@ Öyleyse bu se-
beple insan, bütün 」。ョャイ@ üzerine ulu ー。、ゥィ@ oldu.
Ama bu on ￶コ・ャゥョ@ özü sözdür. Çünkü öbürleri
de söz için alettir, nitekim 。ョャケL@ sözün ョゥエ・ャ@
ermeye alettir, 。ォャL@ sözü saklamaya alettir, hayal, sö-
zün iyisini kötüsünü 。ケイ、・エュ@ alettir. k。ャョ@ da
böyle ォケ。ウ@ etmek gerek.
ュ、ゥ@ ey ッオャL@ mademki ￶イ・ョ、ゥ@ insanda sözden
ケ・@ hüner yoktur, o halde ￧。ャ@ ki, dilini söz hüneri
'Ve uzdillilik cevheriyle bezeyesin, halka エ。ャ@ dille
söylemeyi 。ャォョ@ edinesin. Nitekim 、・ュゥャイZ@ Her
kimin dili エ。ャ@ olursa dostlan da çok olur. bu hadis·
de ァ・ャュゥエイ@ ki, t。ョイG@ elçisi 、ッイオ@ söyledi.
Ondan sonra, nice エ。ャ@ sözlüysen de sözün yeri-
ni bilmedikçe söyleme. Çünkü her ·söz ki yerinde söy-
lenmesin, エ。ャ@ ve güzel olsa da 。」@ ve çirkin görünür.
Bir de, zahmetini 。イエ」ォ@ olan sözü söyleme. Onun
gibi sözden, ki zahmet 。イエ@ ケ。イ@ olmaz, susmak
daha iyidir. Çünkü bilgeler sözü 。イ「@ 「・ョコエュゥャイᆳ
dir. n。ウャ@ ki, 。イー@ hem 「。@ 。イウ@ verir hem de 「。@
。イウ@ giderir.
Sonra senden söz ゥウエ・ョ、@ söyleme, yani sen-
den bir nesneyi sormadan, sen hemen onunla ilgili
bir sözü ortaya getirme, bu gibi ・ケ@ 「ッオョ。、イL@ 「ッオョ。@
olandan çok ウ。ォョN@ Ondan sonra ey 」ゥ・イォ￶ュL@ bir
ォゥ@ senden ￶エ@ istemedikçe sen ona ￶エ@ verme. He-
le bir ォゥケ・@ verme ki sen ona ￶エ@ \'erirsin o seni ゥエM
108

mez, böylesini zamana 「イ。ォ@ ki, o her 、ョ・@ ister


istemez ￶エャ・ョウゥN@
Bundan 「。ォL@ ォ。ャ「@ 。エウョ、@ kimseyi ￶エN@
leme. Çünkü halk içinde bir ォゥケ・@ ￶エ@ vermek, onun
bütün 。ケ「ョ@ 「。ョ@ ォ。ュ@ gibi oldu. Ama ォゥュウセ@ yok-
ken olursa zaran yoktur. Nitekim 、・ュゥャイZ@ En-
nushü 「・ケョGャMュセNオ@ takri'u, yani halk 。イウョ、@ ￶エ@
vermek 「。@ ォ。ュ￧ケャ@ カオZイュ。ォエN@

Sonra bir ォゥ@ görürsün ki ・イゥ、L@ sen onu 、ッN@


rultmaya ￧。ャュL@ 「。イュコウョN@ Çünkü bir 。￧@ ・イゥ@
bitti ve ォ。ャョエL@ yine o da 、ッイオャュ。コL@ onu kesip ke·
serle ケッョエュ。、ォ￧N@
Ondan sonra sözün yerini 「ゥャ、ョ・@ cimrilik et-
me, özellikle onun gibi zamanda söylemek güzeldir.
e・イ@ elinden gelirse ュ。ャョ@ da cimrilik etme, çünkü
halk maldan ve エ。ャ@ sözden 「。ォ@ nesneye aldanmaz.
Ama mala sözden çok 。ャ、ョイN@
Aynca töhmetli yerde oturma ve yaramaz yere
ォャ。カオコ@ olan ォゥケ・@ ォッャ、。@ olma ki sana kötülük ￶N@
retmesin. Onun gibiden gayet イ。ォ@ kaç.
Sonra ウ。ォョ@ kendini kaybetme, bir yerde ko, sen
seni ki ゥウエ・、ョ@ zaman seni (kendini) 「オャ。ウョL@ yani ya.
イ。、ャゥョ@ iyiyken, ケ。イュZャGョ@ ケ。イ、Lィ[ョ@ girme,
böyle olunca özünü ォ。ケ「・エュゥ@ olursun. Önceden sen
seni nerede gösterdiuse yine oradan görün, yani yine
seni o ァ￶イョエ・@ görsünler, ta ki オエ。ョュケウN@ Ken-
dini nerede korsan yine orada iste, ta ki özünü bula-
ウョN@

Bundan 「。ォ@ kimsenin ォ。ケァウョ@ sevinme, böy-


lece kimse de senin ォ。ケァョ@ sevinmez. Senden 。@
109

olanlara zulmetme, adalet göstel), böylece sen de, sen-


den ulu olanlardan zulüm görmezsin, adalet bulursun.
Hem halka güzel sözler söyle ki güzel cevaplar ゥエ・ᄋ@
sin.

aケイ」。@ çorak yere tohum ekmeyesin ve 。￧@ dik-


meyesin, çünkü ürün vermez, yani nankor ォゥケ・@ セゥᆳ
lik etme, çorak yerde_ tÇ>hum ョ。ウャ@ 「ッ。@ giderse, ョセᆳ
kör ォゥ、・@ de iyilik öyle 「ッ。@ gider. Ama ゥケャL@ ャ。ケォ@
olanqan ウ。ォョュN@ e・イ@ iyilik etmek büsbütün elinden
gelmezse, bari ィ。ャォ@ ゥケャ・@ ォャ。カオコL@ 、・ュゥャイ@ ki,
ed-dallü ale'I-hayri ke-failihi, yani bir ォゥ@ bir ォゥケ@
hayra ォャ。カオコイウL@ o hayreden gibidir ォャ。カオコケョ@
da. ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ki iyilik eden ve ゥケャ・@ ォャ。カオコᆳ
yan iki ォ。イ、・@ gibidir, zamane ehli 「オョャ。イ@ ォ。イ、・ャゥ@
。ョ、@ bozamaz, ゥエ・@ iyilik edenle ォャ。カオコケョ@ iyi-
ャゥ@ de böyle ウ。ャュ、イN@

Ondan sonra ケ。ーエョ@ iyilik ￧ョ@ ーゥュ。ョ@ olma ve


kötülükten çok ウ。ォョL@ çünkü ゥケャョ@ ve ォ￶エャョ@ ce-
コ。ウL@ yani ォ。イャL@ bu cihanda, sen henüz yerini 、・ゥᆳ
tirmeden (ölmeden) ・イゥN@ biri de bu ki, iyilik ・エゥョ@
ォゥョ@ gönlü .ne denli rahat olursa, senin de o kadar
rahat erer gönlüne. Ama ・イ@ bir ォゥケ・@ kötülük eder.
sen, o ォゥョ@ ァ￶ョャ・@ ne denli zahmet ererse, senin
de gönlüne o kadar zahmet erer, belki エ。ウ@ ve 。イᆳ
ャ@ sende daha çok olur. ュ、ゥ@ birisine ォ￶エャョ@ do-
kunmaz, ta sen de 、。イャョュォ￧@ ve sen iyi yürekli
ッャュ。、ォ￧@ birisine ゥケャョ@ dokunmaz. dッイオウ@ budur
ki, iyi ve kötü ne yaparsan 」・コ。ウョ@ hemen bu dünya·
da görürsün, bu sözü hiç kimse inkar etmez. Bir ォゥ@
ki ömrü boyunca iyilik ケ。ーュ@ olsun, kötülük gerçe-
ゥョ@ görsün ve ona fikir ・イゥエ「ャウョ@ ki sözüm ger-
ッ@

çektir. Öyleyse gücünün ケ・エゥョ」@ iyilik yap, ta ki bir


gün iyilik tohumunun ürününe erersin. tーォ@ b。、Gᆳ
da b。ュォ￧@ H。ケォ「」I@ Muhammed h。ウョG@ ・イ、ゥ@
gibi, ゥケャ@ yüzünden.

Hikaye: ゥエュL@ ￶ケャ・@ rivayet ettiler ki, b。、@


N・ィイゥョ、@ halife emirülmüminin Mütevekkil'di, t。ョイ@
ondan イ。コ@ olsun, bir kulu カ。イ、L@ 、ゥャ・ョ@ ォ。カオュ@
ve çok talihli, devlet ehlinin edep 「。ョ、@ ne hüneri
varsa hepsini ￶イ・ョュゥエL@ 。、ョ@ Fetih derlerdi. Halife-
ye edebini ve ォオャョ@ o kadar 「・ョ、ゥイュエ@ ki,
halife Mütevekkil, onu ッオャ@ ・、ゥョュエ@ ve belki de ッᆳ
lundan sevgili エオ。イ、N@ Takdir ￶ケャ・@ 、エ@ ki Fetih
、・ゥュコ@ bu kul yüzmeye heves etti. Halife bundan
haberdar olunca, buyurdu, gemiciler geldiler, Fetih'e
yüzme ￶イ・エュケ@ 「。ャ、イN@ kウ。@ bir sürede ￶イ・ョ、ゥL@
ama henüz küçük bir çocuktu, iyi yüzemiyordu ama
ッャ。ョォ@ ケ。イ、ャョ@ kuvvetiice yüzerim ウ。ョケッイ、オN@
Bir gün kendi 「。ョL@ オウエ。コL@ su ォ・ョ。イ@ geldi. so-
yundu, 。エ@ イョ。@ girdi. Su sert 。ォケッイ、オN@ Fetih
￧。「ャケー@ durdu ki kenara ￧ォ。L@ 「。イュ、N@ Gördü
ki su sert akar diretmek olmaz, çaresiz suyun 。ォイョᆳ
ca kendini 「イ。ォエL@ dik 。@ revan oldu. Su, bunu ・ᄋ@
birden oldukça 。ケL@ ォケ。@ götürdü, bir ャァョ@ 。N@
」ョ。@ ケ。ーエL@ durdu, ancak ッイ。ウ@ yar idi, ケオォ。イ@ ￧ォ。ᆳ
ュ。、N@ Hem o yer insan g:elecek yer 、・ゥャL@ sersemle.
ュゥォ・ョ@ 「。ォエL@ yarda bir delik gördü, su ッケュオエL@ d
、・ャゥョ@ içine girdi oturdu, 、ョ@ ki, sonu ne ola-
」。ォエイ_@ Hele ゥュ、@ can korkusundan kurtuldum, de-
di, orada ォャ、N@

Beri yanda su kenannda duran kimseler, Fetih'i


oynar ウ。ョケッイャ、N@ Ne zaman gördüler ki g:özden kay.
@ @ @

boldu, ウ・ゥイエャ@ su kenannca çok 。イ、ャN@ Ne oldu-


オョ@ bilemediler. Hemen 「ッャ、オ@ diyerek geri dön-
düler. Halife Mütevekkil'e haber verdiler, Fetih suda
「ッオャ、L@ siz çok ケ。ョL@ dediler.
Halife bunu ゥエ@ anda, ah eyledi, エ。ィョ、@ 。ᄋ@
@ indi, kendini エッーイ。@ vurdu, çok 。ャ、L@ yas tuttu.
Yedi güne 、・ゥョ@ 。ャ、N@ Sonra istedi ki onun ölüsünü
buldura, ァ￶イ、@ zaman 。エ・ゥ@ biraz sakin ola. Gemici·
ler ve 、。ャァ￧イ@ getirtti ve dedi ki:·
- Her kim Fetih'in ölüsünü bulup getirirse ッョセ@
bin 。ャエョ@ veririm.
Hemen gemiciler gemilerine bindiler, suyun 。N@
ウョ。@ 、ッイオ@ aramaya 「。ャ、イL@ 。ョウコ@ bunlardan biri-
si o yara ケ。ォャエL@ gördü ki Fetih bir delikte ウ。@ ve
esen oturur. Bunu kimseye söylemeden gemisini çe.
virdi suyun ケオォ。イウョL@ halifeye geldi ve dedi;
- Ya emirülmüminin, Fetih'in ölüsünü bulana
bin 。ャエョ@ 。、ョコN@ diri ッャ、オョ@ ュオエャ。ケョ@ ne ve-
rirsiniz?
Halife dedi,
- b・@ bin 。ャエョ@ veririm.
Der demez hemen gitti, Fetih'i getirdi. Halife Fe·
tih'j ウ。@ Vf' eser gördü, ·çok sevindi. ォイ・エゥ@ ve 、・ゥN@
ni hemen verdi gemiciye.
Ondan sonra vezirine buyurdu halife ki:
- Var hazine ォ。ーウョ@ aç, ne ki カ。イ、L@ ikiye böl,
ケ。イウョ@ sadaka olarak ャ・エゥイL@ sonra yiyecek getirin,
Fetih'im yedi gündür yiyecek ケ・ュゥエイL@ dedi.
Fetih,
- Ya emirülmüminin, dedi ben aç 、・ゥャュN@
Halife,
112

- Öyleyse Diclt; イュ。セョp@ suyunu yedin.


Fetih,
- Yok yl emirülmüminin, dedi, ama benim o
ケセイ、。@ oturduAuru bu yedi gün, her gün bir sofra için-
de yirmi kadar エ。ョ、イ@ ・ォュセゥ@ gelirdi. önümden geçer-
、セL@ ben (o ウッヲイ。ケI@ ォ。カイケー@ tutar, エ。セ、イ@ ekmeklerin-
den_ birini, ikisini 。ャイ、ュL@ bu yedi gün içinde geçimim
ッョ、。N@
Halife:
- Acaba kim 「イ。ォ@ o ・ォュゥ@ suya? diye sordu.
Fetih: ··
- Kimin 「イ。ォエセョL@ bilmiyorum diye cevap ver-
di. y。ャョコ@ her bir エ。ョ、イ@ ・ォュゥョ@ üzerinde, Muham.
med ibn el-Hasan ・ャMウォ。ヲ@ diye ケ。コャ、N@
Halife dedi:
- Tez tellal ￧。セイエョ@ ・ィゥイ、L@ her kim ise gelsin.
Tellal ￧。イエャL@ o ォゥ@ geldi ve dedi:
- Tabak ile ・ォュゥ@ su 。@ ウ。ャカ・イョ@ benim
a、ュ@ 。ケォ「」@ Hasan Muhammed'dir.
Halife Mütevekkil sordu:
- nゥ。ョ@ nedir?
Ayakkab 」L@
- Her bir エ。ョ、イ@ ・ォュゥョ、@ benim 。、ュ@ ケ。コャN@
、イ@ dedi."
Halife,
- Malum oldu ki o ・ォュゥ@ suya atan ウ・ョュゥN@
Ama sen bu ・ォュゥ@ ne zamandan beri suya 。エケッイウオョL@
dedi.
Muhammed b. Hasan,
- bイ@ ケャ@ var, diye cevap verdi.
113
Halife,
- Senin bu ゥエ・ョ@ 。ュ」ョ@ neydi?
O ォゥ@ dedi,
- Ya emirülmüminin, ben bir kez ゥエュ@ birisin-
den, ᆱケゥャ@ yap, suya 「イ。ォL@ bir gün sana ォ。イ@ gelir»
derdi. Ben onun ウ￶ケャ・、ゥョ@ denemek için ケ。ーエュ@ bu
ゥL@ 「。ォャュ@ suya ・エゥセュ@ iyilikten bana da nesne ge-
lir mi, dedtm.
Halife,
- O sudan sana ィッ@ iyilik ォ。イャ@ oldu, 、・イカゥL@
dedi. Hemen bN。、Gョ@ ォ。ーウョ@ önünde, 「・@ parça
köyü ona ュャォ・@ verdiler. b・イ。エョ@ 。ャ、L@ eviyle o
köylere カ。イ、L@ ケ・イャエゥN@ ケゥャ@ yüzünden yoksulluktan
kurtuldu, カ。イャォ@ oldu. Henüz onun b。、@ ・ィイゥョ、@
ッャオ@ ve çocuklan カ。イ、N@
Ey ッオャL@ ben halife El-Kaaim Billah コ。ュョ、@
hacca giderken b。、G@ オャ。エュ、@ bu hikayeyi
ケ。ャイ、ョ@ ゥエュN@ Hem de o 。ケォ「」@ Mub,ammed
b. h。ウョG@ ッャオョ@ ve ￧ッ」オォャ。イョ@ g"österdiler, gör-
düm.
ュ、ゥ@ ey 」ゥ・イォ￶ュL@ gücünün ケ・エゥョ」@ iyilikten
yana ne denli zahmet çekersen çek, コ。イ@ yok, çünkü
sonu イ。ィエN@ Öyleyse iyilik yapmakta ve ォ。イャョ@
beklemekte dinlenmernek gerek, 。ュ」@ elde edinceye
kadar.
Sonra, kendini halka iyi göstermeye ￧。ャL@ çünkü
bir ォゥ@ halka iyi gözükürse t。ョイGケ@ da iyi gözükür,
böyle olunca, dünyada halk ォ。エョ、@ makbul olursun
ve öteki dünyada t。ョイ@ ォ。エョ、N@ Ama ウ。ォョ@ yuzunu
、・ゥエNイュケウョL@ yani sen seni halka iyi ァ￶ウエ・イュゥォョL@
yaramaz da görmesinler, kendümnüma ve 」・カヲイオ@
F:8
114

olma, yani 「オ、。ケ@ gösterip arpa satma, yani halka


kendini 。￧ォ」@ iyi gösterip gizlice yaramaz ゥャ・イ@ ゥャ・ᄋ@
me ki bunun gibilik iki yüzlülük ョゥ。、イN@ ュ、ゥ@ iki
yüzlülük ョゥ。@ vurunmamak için bütün gayretini
göster.
aケイ」。@ her ゥ・@ ki el 。エウョ@ 、ッイオャォ。@ el at, zulüm
ile el atma, yani bir ォゥ@ iyi bir ゥ@ ゥャ・イウ@ 、ッイオャォ@ et-
ュゥ@ olur kendine ve yavuz bir ゥ@ ゥャ・イウ@ コオャュ・エゥ@
olur kendisine. Kendisine 、ッイオャォ@ ・、ョャセ@ ulu t。ョイGᆳ
ョ@ rahmeti bol olur.
Ondan sonra, ey ッオャL@ ゥョウ。@ iki hali カ。イ、L@ hiç
bir zaman bu iki halden birinden uzak 、・ゥャイZ@ Biri
sevinçlilik ve öteki ォ。ケァャN@ s。ォョL@ ister ォ。ケァャ@ ister
sevinçli ol, ォ。ケァョ@ ve sevincini öyle bir ォゥケ・@ söyle ki
ォ。ケァャョ、@ zaman o da seninle birlikte ォ。ケァャョL@
ウ・カゥョ、@ zaman o da seninle birlikte sevine. Ama
en iyisi odur ki, ォ。ケァョ@ ve sevincinin belirtisini hal-
ka bildirmeyesin, her biri bir türlü söyleyp seni (için-
de 「オャョ、I@ durumdan 。ケイュウョャN@
Sonra, ゥケャ・@ ve ォ￶エャ・@ tezcek sevinme ve üzül-
me, bu ￧ッ」オォャ。イョ@ ゥ、イN@ Hem ￧。ャ@ ki, olmayacak
・ケャ@ kendinden geçmeyesin, yani olur olmaz ・ケ@ için
kendini güçleme, durumunu 、・ゥエイュL@ çünkü 。ォャ@
ォゥャ・イL@ hep bir olur olmaz ・ケ@ için kendilerinden geç-
mezler ve 、・ュ@ yel ile deprenmezler. Söz gelimi sa·
na bir üzüntü geldi, sen sevinçliydin, hemen 。ケイャ、ョ@
sevinçlilikten, üzüldün. aォャ@ ォゥャ・イ@ bu hali ィッ@ gör-
mezler, çünkü her sevinç ki sana gelsin, ona sevinme
ve onu sevince sayma, elbette onun ォ。ケァウ@ カ。イ、L@
her üzüntü ki gelsin, sevin, onu üzüntüye sayma, so-
nunda sevinci カ。イ、N@
115

uュ。、ョ@ bir yerden ne gelebilir diye umudu-


nu kesme ve qir nesne オュ、ョ@ yerden de ウ。ォョ@
umutlu olma. Çünkü ォゥケ・@ ne ィ。ウャ@ olursa ￧ッオョ@ uro-
ュ。、ョ@ ィ。ウャ@ olur, オュ、ョ。@ 、・ゥャN@ Mademki
ォゥョ@ umudu オュ。、ョ@ 「。ャ、イL@ öyleyse umudunu
daha çok オュ。、ョ@ yerden bekle. Ondan sonra sen
seni öyle bil ki illernde tamam ne ュオイ。、ョ@ varsa elde
ettin ve gördün say.
Ömrünce hakka münkir olma, yani bir nesne ki
birisi onun için iyi desin ve o 、・ゥ@ ・ケ@ gerçekten
iyidir, sen ona kötüdür deme, kötüdür derlerse, sen
dt! kötü ッャ、オョ@ biliyorsan, ona iyidir deme, mün-
kirlik böyle olur, ama iyiye iyi, kötüye kötü dersen
hak エ。ョイ@ olursun. O halde hak エ。ョイ@ olmak ケ・、ゥイL@
hakka münkir olmaktan ise.
Bir de, öfkdenenlerden olma. e・イ@ bir kimse sa-
na öfkelenip söylerse sen ona ケ。カャォ@ cevap ver.
Ama 。ャュォイ@ cevap verme, susmaktan 「。ォN@ Nite-
kim derler: Cevabü'l-ahmaki es-sükut, yani ahmak ki-
ゥケ・@ verilecek cevap ウオュ。ォエイN@

Ondan sonra senin üzerinde ・ュゥ@ olan bir ォゥョ@


・ュゥョ@ elden ᄋ￧ォ。イュN@ e・イ@ o ・ュゥョ@ ォ。イャョ@ öde-
miyorsan bari nankör de olma. Hele senin için emek
çeken yine senin ィ。ウョ@ olsa. imdi ne denli elinden
gelirse o denli ィ。ウュゥイョ@ iyilik eyle.

aケイ」。L@ bir ッ「。ョL@ bir köyün ya da bir ・ィイゥョ@ için-


de 、オイウセョN@ o 、オイョ@ yerin ケ。ャゥョ@ ウ。ケァ@ gös.
ter. Hele o ケ。ャイ@ kendi kr,bilenden olursa. Çünkü
her kabilede ケ。ャイ@ muazzezdir H、・イャゥIN@ Nitekim
t。ョイG@ elçisi buyurur: eᄋ」カィ@ fi kavmehi ke'n ne-
116

biyyi fi ümmetihi, yani peygamber kendi ümmeti


içinde ne ise, bir ケ。ャ@ da kabilesi içinde öyledir. Yani
bir ümmed 。イウョ、@ bir peygamber olsa, (o ümmetin)
オュイM@ dünyeviden ve hem uhreviden, yani dünyadan
ve ahiretten ne güçlükleri varsa, o peygamberin ォ。エョᆳ
da hallolur, bir ケ。ャ@ da bir kabilede öyle güçlükleri
çözücüdür. O halde ケ。ャイ@ hor görüp ッョャ。イ@ erdem-
Ierinden yoksun olma, onlarda kusur görsen bile o
kusura bakma, onun hünerini gözle. Çünkü ケ。ャ@ ォゥ@
ne türlü ケ。ャョュ@ bunak olsa da yüzüne hikmet na-
コ。イケャ@ 「。ォョ」@ ibret ィ。ウャ@ olur, böyle olunca sana ya-
ran 、ッォオョュ@ olur. ュ、ゥ@ onun gibi ケ。ャ@ ォゥャ・イ@ gö.
rünce onlara ォ。イ@ küstah olma, ta ki yarardan hali
ッャュ。ケウョN@

Ondan sonra ey 」ゥ・イォ￶ュL@ ケ。「ョ」@ bir kimseyle


。イォ、@ olsan da gönlün ondan ürkse, tez ayni, ta ki
emniyette olursun, çünkü gönül ォオケ。@ 、ウ・L@ zah-
metli olur. Söz gelimi bir ォゥ@ sana yiyecek ya da içe-
cek bir nesne verdi, sen ォオャ。ョ、L@ bunda 。オ@ ola.
bilir, diye. Böyle olursa içme, çünkü ォオャ@ (bir hal-
de) 。オ@ içmek 。ォャ@ ォゥャ・イョ@ ゥ@ 、・ゥャイN@

Ondan sonra, ィ。ャォョ@ 。、ョL@ ウ。ョL@ ュ。ャョ@ ve mül-


künü gözleme, bilgisini ve hünerini gözle. Çok ォゥ@
カ。イ、@ ki hem 。、@ var hem· ウ。ョ@ ama ne bilgisi カ。イ、@
ne hüneri. イゥ、@ sen de bilgisizlik ve hünersizlikle ad
ve ekmek ォ。コョイウL@ bununla ￶ョュ・ォ@ olmaz. ᅱョ￧@
odur ki 。、@ ve ・ォュゥ@ hünerle ォ。コョウN@ Öyleyse aç-
hkla gün geçirmeye イ。コ@ ol, çünkü 。￧ャォ@ günler ge-
çirmek t。ョイG@ elçisinindir ve onun 。イ、ョ@ giden-
lerin; bilgisizlikle gün geçirmek Ebucehl'indir ve onun
。イ、ョ@ gidenlerin. o halde bilgisiz ve hünersiz ol-
117

mamaya ￧。ャN@ Bundan ·bana ne yarar olabilir deyip


bilgisiz ve hünersiz kalma, ・イ@ alçak bir ォゥ、・@ hüner
görürsen ￶イ・ョュォ@ 。イ、ョ」@ ol, bunun gibi alçak ォゥᄋ@
den bir ・ケ@ mi ￶イ・ョ「ゥャュ@ diye utanma.Senin için o
zaman utanç olur ki onun gibi göze hor görünen ki·
ゥ@ bilgide ve hünerde ケ・@ ola senden. Görmezmisin ki,
hazine viranelerde olur ve inci sedefte. ュ、ゥ@ sen se.
defi gözleme, incisini alagör. Bu alçak, ama hüner ve
bilgi sahibi ォゥ、・ョ@ hüner ve bilgi ￶イ・ョュォエ@ utan-
ma, ta ki hünerli ama ァ￶イョ@ borca olan ォゥョ@
Hケ。ョ、I@ hünersizlik オエ。ョ」、@ ォオイエャ。ウョN@

aケイ」。@ 。ケー@ ve hüner halka nereden gelir, gözle.


Bilgisinin 。イエュウ@ ve eksilmesi nedendir? y。イョ@ ve
コ。イョ@ sonucu nereye kadar erer. エ・@ sen ケ。イ@ göz-
lernek 。イ、ョ」@ ol. Çünkü o nesne ki, halka ケ。イ@ var·
、イL@ onu iste, sana da ケ。イ@ dokunur; o nesne ki hal·
ka コ。イ@ eser, sana da dokunur, ermeyince olmaz;
onun gibiden kaç, ta zarara 、ォョ@ ッャュ。ケウョN@ Tenini
￶エャ・L@ yani bütün エ・イゥ「。ョ@ al, ta ki hüner ￶イ・ョュケ@
ィ。コイ@ tutar? ·Birisi 「Nゥ、オイ@ ki, bir hi.ineri ￶イ・ョュゥウ@
ve bilirsin, ィ。イ」ケウョ@ (yeni) ￶イ・ョ」ゥ@ hünere. Bi.
ri de odur ki bu ￶イ・ョ」ゥ@ hüneri ezgi edinip ￶イ・ᆳ
nesin, yani gece ve gündüz, vakitli vakitsiz demeyesin,
￧。ャウョL@ o hüneri elde etmedikçe 、オイュ。ケウョN@ Çünkü
hüner ￶イ・ョュゥ@ belli bir コ。ュョ@ olmaz, vakitli va-
kitsiz ￶イ・ョュケ@ ￧。ャL@ hiç bir 。ョ⦅@ 「ッ@ geçirme, ille
bir hüner ￶イ・ョュォャ@ (geçir). e・イᄋ@ o ウイ。、@ hünerli
birini bulamayacak olursan bir hünersizden ￶イ・ョL@
çünkü hüneri hünersizlerden ve bilgiyi bilgisizlerden
￶イ・ョュォ@ de olur. ￶ケャ・@ ki, gönül gözüyle görüp akil
ve feraset gözüyle bakarsan, hünersiz ォゥョ@ ゥャ・、@
bir ゥ@ sana ィッ@ gelmez, sen iyisini ゥャセイウョN@ Böyle olun-
118

ca bir hünersizin yaramaz ゥョ@ gorup de iyisini ゥャ・ᆳ


mekle hünerli olursun. Nitekim Ali el-Murtaza'ya ウッイセ@
ュオャ。イZ@ Edebi kimden ￶イ・ョ、ゥ_@ Edepsizden, 、・ュゥN@
k。ャョ@ buna göre ォケ。ウ@ etmek gerek.

imdi ォゥ@ olana gerektir ki, ululuk ve ォゥャ@ göz-


lemeye, hüner 。イエオセュケ@ gözleye. Çünkü ォゥ@ kendi
ュゥォエ。イョ」@ olan, yani kendi gibi H、・イゥョI@ ォゥャ・イョ@
üzerine ulu olmaz, hünerle ve erdemle ッャュ。、ォ￧N@
Öyleyse, ne zaman kendinde senin ケッャ、。イョ@ ol.
mayan bir hüner görürsen, daima sen seni ッョャ。イ@ na·
コ。イョ、@ ulu göresin. Halk da birkaç ォゥョ@ 。イウョ、@
sende erdem ve hüner ッャ、オョ@ görür, seni o 「。、N@
ャ。イョ、@ H。ォイョャ、I@ ulu v;e ウ。ケァ、・イ@ bulur.
imdi 。ォャ@ ve bilgisi olan, halk içinde hünerle ウ。ケァ@
ve ululuk 「オャ、ョ@ görür, o halde ￧。ャュォ@ gerek,
hünerini 。イエュケL@ daha hünerli olmaya. kゥ@ böyle
hüner 。イエュォ@ 。イ、ョ」@ oldukça ォウ。@ bir süre sonra
kendi ケ。ョ、ォゥ@ ゥョウ。ャイ@ ulusu olur, ゥュ、@ belli ol-
du ki ォゥョ@ dünyada ゥウエ・、@ bir çok ・ケ@ カ。イ、L@ ama
hiç biri erdem ve hüner isternekten ケ・@ 、・ゥャイL@ çün-
kü ォゥ@ hüner 。イエュォ@ istiyorsa, bu kendi 「。、ャᆳ
イョ、。@ ケ・@ ッャ。ケュ@ demektir. kゥ@ erdem ve hüner ￶ᄋ@
renrnekten el çekerse, 。」ゥコャ・L@ ィッイャオ。@ イ。コ@ ッャュオエイL@
bu himmetsizlik ョゥ。、イL@ himmetsiz ォゥ@ asla ulu-
ャオ。@ eremeyecektir.

Ondan sonra ￧。ャ@ ki vücudunu エ・ョ「ャゥ@ 。ィエイᆳ


ュ。ケウョN@ Çünkü teni örselemek ve hüner yolunda
。イエュ@ (yapmak) gayet ケ。イャ、N@ e・イ@ vücudun
tenbellik ederse sen onu kendi kendine 「イ。ォュL@ ör-
sele, ゥ@ ケ。ーエイL@ dinlendirme, çünkü (vücut) dinç olunca
。エォ@ 「オケイョ@ tutmaz olur. Çünkü vücudun harekc-
119

ti kendi iradesiyle 、・ゥャイL@ o senin 「オケイッャ。@ hareket


eder, söz senin elindedir, ulu t。ョイ@ onu senin buyru-
オョ。@ verdi, bundan 、ッャ。ケ@ sen (tene) hareket etmesi-
ni söylemedikçe o hareket etmez. imdi tenini buyru-
オョ@ 。ャエョ@ almaya ￧。ャL@ ・イ@ (onu) エ・ョ「ャゥ@ 「イ。ォᆳ
san, sen tene boyun ・イウゥョL@ ten sana boyun ・ュコN@
O halde bir ォゥ@ kendi tenine boyun ・、ゥイュケッウ。L@
「。ォウョ@ tenine ョ。ウャ@ boyun ・、ゥイ「ャ_@ e・イ@ sen
türlü zahmetle カ」オ、ョ@ kendi 「オケイョ@ 。ャエョ@ 。ャイᆳ
san, 「。ォャイョ@ da vücudunu 「オケイョ@ 。ャエョ@
。ャイウョN@ ュ、ゥ@ ne zaman ki vücuduna buyurdun, hüner
￶イ・エゥョ@ öyle bil ki iki cihanda ォオイエャョ@ elde et-
tin. Öyleyse hüner ￶イ・ョュケゥ@ ve vücudu iraden 。ャエᆳ
na 。ャュケ@ iki cihanda ganimet bil.
Sonra ey 」ゥ・イォ￶ュL@ birkaç iyi ゥ@ カ。イ、L@ ォゥ@ on-
ャ。イ@ huy edinip sürdürürse hem ゥョウ。ャイ@ ォ。エョ、L@
hem de t。ョイ@ ォ。エョ、@ itibar görür: ャゥュL@ edep, alçak-
gönüllülük, zahitlik, 、ッイオャォL@ sözde ve fiilde dini 。イ@
tutma, etek 。イャL@ yani namusululuk, ィ。ャォ@ incitme-
mek, ィ。ャォョ@ ァ￧ャョ@ götürmek. [bオョャ。イ@ hepsinin
sermayesi ィ。ケ、イN@ Nitekim t。ョイGゥ@ elçisi buyurur:
el-hayaü mine'l-iman, ne zaman haya varsa iman da
var. Ne zaman iman var, o iyi ゥャ・イョ@ hepsi de olur.
Ama zaman 。、ュ@ olmak gerek, yani コ。ュョ@ gözle-
rnek gerek, ￶ケャ・@ ki, ・イ@ ィ。ケヲ、ョ@ sana yarar ッャ、オᆳ
nu görürsen utanmak vaciptir; yok ・イ@ コ。イョ@
、ッォオ。」ョ@ görürsen, utanma. Öyleyse ウ。ォョ@ utan-
gan olma, kendi ゥョ、・@ kusur edersin, ・ョ、ゥ@ ve ォ。イᆳ
ォャ@ elde edersin, ケ。イャ@ (olan) ゥョ@ zarara döndür
ュ@ olursun, böyle olunca da geçiminin temeli bozu-
lur. O halde çok yer olur ki orada ィ。ケウコャォ@ etmek
gerek, ta ki 。ュ」ョ@ オャ。ウョL@ çünkü オエ。ョイウ@ ォゥ@
120

yaramaz ・ケャイ、ョ@ utanmak gerek. bッ@ }aftan, cimri-


likten, ィケ。ョ・エャゥォL@ ケ。ャョ」ォエ@ ve bunlara benzer
ne varsa hepsinden utanmak gerek. Ama kendi ゥケャᆳ
ne yarayan ・ケャイ、ョ@ utanmak iyi 、・ゥャイL@ utanma.
Çünkü ォゥョ@ オエ。ョュウ[@ yüzünden nice amaçlandan
geri ォセャ、@ çok olur. Nitekim 、・ュゥャイZ@
(Türkçe çevirisi)
Utanmal lle eUm hiç ゥ・@ ・イャュコ@
nGッャ。ケ、@ olmasa ォゥャ@ bana bu haya (1)
e・イ@ sorarlarsa, haya olmasa ゥュ。ョ@ hali nice
olur?. Cevap budur ki bu ゥォ。ケ・エ@ dine olan 「。ャォエョ@
ötürü 、・ゥャL@ dünya ゥャ・イョ@ iyi gitmesi içindir. Hkゥᄋ@
de) haya olup da オエ。ョイウ@ dünya ゥャ・イョ、@ ne ゥウエ・@
varsa elde edemez, nasipsiz ォ。ャイL@ çünkü imandan haya
ve ィ。ケヲ、ョ@ nasipsizlik 、ッ。イ@ ki, utanma ォゥョ@ イコォᆳ
ョ@ engeller. ュ、ゥ@ utanma イコォ@ ・ョァャケゥセL@ utanacak
xeri ve utanmayacak yeri bilmek gerek, ki ウ・カ。ーエイ@ ve
yarar カ。イ、L@ onu üstün tutmak gerek, ta ki 。ォャ」@
、。カイョュ@ ッャ。ウョN@

Sonra ey 」ゥ・イォ￶ュL@ bilgisiz ォゥ@ ki marifeti ol-


ュ。ウョL@ sen onu insan yerine sayma, bilgisiz ve mari-
fetsiz ォゥケャ・@ 。イォ、@ olup birlikte oturma, hele ken·
dini alim sayan bilgisiz cahil ile. Bilgisizlikle ve cahil-
le ィッョオエ@ olma, ・イ@ sohbet edersen iyi ォゥャ・イ@ soh-
bet et, çünkü iyilerin sohbeti yüzünden senin de 。、ョ@
iyi olur .Görmez misin ki イゥ。ョ@ bir ケ。、イL@ 。ウャ@ su.
ウ。ュ、イL@ ne zaman gülle hemsohbet olur, 。イエォ@ ona su-

( 1) Bu beytin f。イウ￧L@ Keykavus'un metninde yok.


121

sam ケ。@ ya da イゥ。ョ@


demezler, gül ケ。@ derler,
・イ@ ュ・ョォケャ@ hemsohbet olursa ュ・ョォ@ ケ。、イ@
derler. ュ、ゥ@ o iyi 。、ャイョ@ sohbetlerinin bereketi yü-
zünden, ォ@ gün onlarla 、ー@ ォ。ャョ」L@ susam ve イᆳ
i。ョ@ 。、@ unutuldu, gül ve ュ・ョォ@ 。、@ 。ョャ、N@ Onun
için t。ョイG@ Elçisi buyurur: Min asbaha kavmen er-
baine sahahen fe-sara minhüm, yani, her, kim bir tay-
fayla ォイ@ gün 、ー@ kalkarsa onlardan olur.
ュ、ゥ@ iyilerin ゥョ@ inkar edici olma ve Hッョャ。イI@
ゥケャョ@ unutma. Senden bir ・ケ@ umana sitem edip
benden bir ・ケャイ@ umuyorsun diyerek 「。ョ@ kakma,
çünkü senden umudu olana sitem etmek ben de umu-
cuyum demek olur, böylesi himmetsizlik olur.
Ondan sonra iyi huyu ve (iyi) ォゥャ@ meslek edin,
yaramaz huylardan イ。ォ@ ol. Kimseye コ。イョ@ ve 。コイョ@
、・ュウゥョL@ zarar verici olmak iyi 、・ゥャイL@ çünkü zarar-
dan eksiklik 、ッ。イ@ ve eksiklikten ・イヲウゥコャォN@ Öyley-
se halk içinde ・イヲウゥコ@ olmak iyi 、・ゥャイN@

Sonra ￧。ャ@ ki seni 。ォャ@ ォゥャ・イ@ ￶ウョL@ cahil kisi·


ler ￶ュ・ウゥョL@ çünkü 。ォャイ@ ileri gelenlerdir,
cahiller ayak t a k @ m @ d @ r. Bu iki tayfa bir-
birinin コエ、イN@ aォャョ@ hilgilice ゥョ@ cahil 「・ョᆳ
mese gerek, cahilin bilgisizce ゥョ@ 。ォャ@ zaten hiç be-
・ョュコ[@ çünkü 。ォャ@ olan kendi tabiatma ャ。ケォ@ bilgi·
lice ゥ@ görür, seni onun için 「・ョゥイL@ cahil de kendi
tabiatma ャ。ケォ@ ve uygun ゥ@ görür, seni onun için ￶・イN@
ュ、ゥ@ cahilin ￶、@ ゥエ・ョ@ ウ。ォョュ@ gerek, ta kim 。ォャᆳ
ャ。イョ@ ・ャョ」ウゥ@ ッャュ。ケウョL@ çünkü ウイ。、ョ@ ォゥャ・イョ@
ォ。エョ、@ ￶ャ・ョ@ ileri gelenlere maskara olur. Bu sözün
、ッイオャョ@ bildirmek için bir hikaye カ。イ、N@
!22

Hikaye: ￶ケャ・@ ァ・エゥイュャ、@ ki, Yunan bilginle.


rinden biri (1), 「ゥァョ@ ッ、。ウョ@ otururken ・ィゥイ@ hal.
ォョ、。@ bir ォゥ@ bunu ウ・ャ。ュケイォ@ geldi, sohbet ede·
rek, ウ￶ケャ・イォ@ dedi ki,
- Ey bilgelerin ィッ」。ウL@ filan ォゥ@ seni 「・ョュゥ@
nerede oturursa seni ￶・イ@ ve ゥケャョ@ söyler.
.m・イ@ o H￶・ョI@ ォゥ@ ayak エ。ォュョ、N@ Bilge bu
sözü ゥエ@ an üzüldü, 。ャ、N@ Bunu (söyleyen) ォゥ@ 。ᆳ
イ、@ ve sordu,
- Ey hoca, ben sana ne yaramaz söz söyledim
ki sen üzüldün ve 。ャケッイウオョN@ e・イ@ bizim zahmetimiz
、・ゥケウL@ özürünü dileyelim.
Bilge,
- Senden bana zahmet ve elem hiç ・イゥュ、N@ Be-
ni bir cahil ォゥ@ ￶ケッイN@ Bana bundan beter horluk
ne olabilir? Ben bir ゥ@ ゥャ・ュ@ ッャ。ケュ@ ki cahil bir ォゥ@
「・ョュゥ@ olsun. O cahilin 「・ョ、ゥ@ nice bilgisizce ゥ@
ゥャ・、ュ@ bileydim, tövbe ederdim, 。イエォ@ onun gibi ゥ@
ゥャ・ュコ、N@ ュ、ゥ@ malum oldu ki ben henüz cahilmi·
ゥュL@ cahillerin 「・ョ」ゥ@ ゥ@ ゥャ・、ュL@ çünkü cahili yi-
ne cahil ￶・イN@
aケョ@ anlamda bir hikaye daha H。ォャュI@ geldi.
Hikaye: Bu da ￶ケャ・、ゥイ@ ki, ulu 。、ャ@ bilgelerin biri-
si Muhammed Zekeriya Razi'dir, yani Raz ・ィイゥョ、@
￧ォュエイN@ Bir gün bu Muhammed Zekeriya bir bölük
￶イ・ョ」ゥウケャ@ mahalle 。イウョ、@ yürüyordu, 。ョウコ@ kar-
ャ。イョ、@ delice bir ォゥ@ ￧ォ。@ geldi, bu topluluktaki
kimseyle ilgilenmedi ama Muhammed z・ォイゥケ。Gョ@

(1) Keyklivus'un metninde, «Yunan lrllgelerinden biri"


diye 、・ゥャL@ Efllitun olar11k geçmektedir.
123

yüzüne 「。ォエ@ ve güldü. Muhammed Zekeriya çabucak


döndü evine geldi, matbuh etfimun ォ。ケョエ@ ve içti,
￶イ・ョ」ゥャ@ sordular:
- Ey bilge, niçin matbuh ォ。ケョエL@ içtin?
- O deli yüzüme 「。ォー@ ァャ、@ için, 、・セN@ e・イ@
kendi 、・ャゥョ@ bende nesne görmese, gülmezdi.
Nitekim 、・ュゥャイZ@ Küllü tairin yatirü maa ・ォャゥィL@
yani her bir türlü uçan ォオャ。イ@ カ。イ、L@ オ￧ュ。NャイL@ ille
kendi cinsleriyle uçarlar. k。ャョ@ da bununla ォケ。ウᆳ
lamak gerek.
Ondan sonra エ・コャゥ@ adet edinme, daima halim ol,
yani ケオュ。ォ@ ol, ケ。カ@ ol, ama ölçüyle. Pek ケオュ。ォ@
olma ki (seni) sömürmesinler, pek de ォ。エ@ olma ki
halk seni ーゥイ@ halletmesin. Öyleyse ikisinin 。イウL@
ャュ@ ol, bu iki 「￶ャ・@ de ケ。イウョL@ yani dosta da 、ᆳ
mana da ケ。イウョN@ Ne zaman uygun oldun ケ。イ、ョL@
ne ゥィエケ。」ョ@ olsa dost ve 、ュ。ョ@ ォ。エョ、@ kabul olu-
nur, ne ュオイ。、ョL@ yani ne 、ゥャ・セョ@ varsa ィ。ウャ@ olur.
Sonra kimseyi kötü ￶イ・エュL@ y,ani kötü ゥ・@ ォャ。ᆳ
vuzlama, çünkü sen ォャ。カオコイウョL@ o ゥャ・イL@ öyleyse, ger
çekte o ゥョ@ temelini sen 。エュ@ olursun. ュ、ゥ@ bu gibi
(bir durumdan) イ。ォ@ ol. aケーャ@ söze kulak verme ve
。ケーィ@ söz söyleme. Çünkü 。ケーャ@ söz ゥエュ・ォ」@ de bir
günah ィ。ウャ@ olur, söylemekle günah ィ。ウャ@ ッャ、オセ@ gibi
Bir de ey ッセャN@ çaban o olsun ki kimseyi incitme-
yesin. e・イ@ bir ォゥ@ seni 「ッ@ yere incitse de sen onu
incitme, 」ゥカ。ョュ・イエャ@ ve 「ケォャョ@ 。ウャ@ ョゥ。@
budur. aケョ@ zamanda gönül ineitmeyen ォゥャ・イョ@ evi
ademiler mahallesinde olur, bu, yeri ォゥャ@ adamlar
。イウョ、@ olur demektir. Hem ォゥャョ@ de 。ウャ@ odur ki
kimseyi 。コイャケ」@ olmaya.
124

Sonra, ウョ。ュL@ ・ヲォ。エャゥ@ 、ッウエャ。イョ@ sana ￶エ@ ve-


rirlerse, kabul edici ol, her zaman, ￶エ@ veren böylesi
dostlarm ケ。ョ@ ケ。ャョコ@ olarak git ve ￶エャ・イゥョ、@ n
sibini al. Çünkü ケ。イャ@ olan ￶エ@ odur ki yalmzken ve-
rirler, halk arasmda ￶エ@ ォオャ。@ girmez olur ·ve hem de
sitem gibi olur. O halde 、ッウエャ。イョ@ yanma ￶エ@ al-
mak için ケ。ャョコ@ git, ta ki ゥウエ・、ョ@ ￶、ョ@ sana yara-
イ@ olsun.

bオョャ。イ@ hepsi tamam olduktan, bütün erdemle-


ri ve hünerleri ￶イ・ョ、ゥォエ@ sonra, -bu ウ￶ケャ・、ゥュ@
sözleri okuyup 。ォャョ、@ tutasm diye sana ィ。エイャュᆳ
hünerinle ュ。イオ@ olmayasm, yani alemde' olan bütün
hünerleri ￶イ・ョ、ゥュ@ deme, böyle demek 「ゥャァウコョ@
ta kendisidir. ュ、ゥ@ ・イ@ bilgisizlik 。ケ「ョ、N@ イ。ォ@ ola·
ケュ@ dersen, bilgin ve hünerin ne kadar artarsa 。イエウョ@
sen bilgisizlikten dem vur, çünkü hüner sahibine
«bilmiyorum» demekten daha ulu hüner yoktur. Öy-
leyse sen de kendine bilgisizler mertebesinden bakar-
san o vakit hüner sahibi olursun. ￶ケャ・@ bir hikaye ge-
tirirler, nオゥイ・カ。ョ@ コ。ュョ、@ Büzürcmihr'den:

HikAye: ￶ケャ・@ ゥエュ@ ki nオゥイ・カ。ョ@ zamanmda


Büzürcmihr'in カ・コゥイャ@ ウイ。ョ、@ Rum'dan bir elçi gel-
di. nオゥイ・カ。ョG@ arzeylediler, izin verildi, elçi içeri gir-
di. Adet ョ。ウャL@ öyle 。イャ、L@ Acem beyleri töresin-
ce. Ta ki gönderecek Hオイャ。ケ」ォI@ zaman geldi, Nu-
ゥイ・カ。ョ@ elçiyi katma ￧。イエL@ cevap mektubunu verdi
ve (mektupla) ek olarak bir ・ケ@ daha göndermeyi di-
ledi, yani nオゥイ・カ。ョ@ mektupda Hケ。ャョコI@ kendi 。ャカゥᆳ
ni ケ。コ、@ ve hoca Büzürcmihr'in (ahvalini) eklemek is.
tedi, ケ。ョセ@ Rum melikinin elçisinin yanmda ィッ」。ョ@
ilmini, hünerini ve 。ォャョ@ bildirirse elçi oraya va-
125

イョ」。@ bunu melikine haber verir. ュ、ゥ@ nオゥイ・カ。ョ@ elçi·


nin ケ。ョ、@ hocaya,
- Ey hoca, alemde ne varsa, sen bilir misin, dedi.
uュ。イ、@ ki hoca, evet bilirim, diyeydi. Ama hoca çok
。ォャ@ ッャ、オセ@ için,
- Yok (bilmem) alemin ー。、ゥィL@ dedi.
(Hocadan) nオゥイ・カ。ョG@ オュ、セ@ cevap gelmedi,
Hnエゥイ・カ。ョI@ オエ。ョャ」ォ@ bir duruma 、エN@ kコ、L@ öfke-
lenerek,
- Ya kim bilir her ・ケゥ@ alemde, dedi.
Hoca,
- Bütün alem gibi olan bir ォゥ@ bilir, imdi bütün
alem gibi olan insan henüz 。ョウ、@ 、ッュ。L@ dedi.
nオゥイ・カ。ョL@ ィッ」。ョ@ bu sözü, çok 。ォャ@ ッャ、オセ@ için
ウ￶ケャ・、ゥセョ@ 。ョャ、N@ Hem elçi de ィッ」。ョ@ sözünü gayet
「・セョ、ゥN@

ュ、ゥ@ ey ッセオャL@ kendini bilgisizler mertchesinde say


cümle halk 。イウョ、@ kendinden bilgisiz var sanma.
Ne zaman sen seni bilgisiz nadan bilirsen, hemen
alim ッャュオ@ olursun, çünkü gürbüz alimin kendisini
bilgisiz bilmesi gerektir. Nitekim Bilge Sokrat o üs.
tadhk ve ululukla « eセ・イ@ benden sonra gelecek ulula-
イョ@ ve alimierin beni 。ケーャ」ォイョ、@ korkmasay·
、ュ@ -Sokr"t ulu dava etti derler diye- ben hiç bir
・ケ@ bilmem, derdim ve acizim derdim, ancak ne yapa-
ケュ@ ki diyemem. Çünkü bu benim gibi ォゥョ@ söyle-,
ケ・」ゥ@ söz 、・ゥャイL@ ulu 、。カイN@ Alimlerden bu ulu
davayla bir ォゥ@ ￶セョュエイ@ ancak, ona Ebu ・ォオイL@
yani ォイ@ 。エウ@ Selman b. Sait derler. Ama ョ。コュ@ ile
söyledi.
126

(Türkçe çevirisi)
Yani ki Said ibn-i Selman
ilmtyle doludur Horasan
Dedi, オョ。@ erdi ilmin 。ィイ@ (sonunda)
Ki gördüm özüm ￶ケャ・@ nadan
ュ、ゥ@ ey ッオャL@ her ne kadar bilmektc eksiksiz olsan
da bilginle gururlanma. Ne zaman sana bir ゥ@ 、ウ・L@
iyice bilsen ki sen o ゥ@ 「。イゥャウョL@ buna güven-
me, bir 。ォャ@ ォゥケ・@ 、。ョュォ￧@ ゥャ・ュL@ kendi reyi-
ni 「・ョャイ、@ olma, ᆱ、。ョォ￧@ bulamazsan börkü-
ne 、。ョᄏL@ dediklerini ゥエュ・、ョ@ mi? O halde 、。ョᆳ
ョ。ケ@ 。ケー@ sanma, rey benim reyimdir, 「。ォウ@ bana
・ャカイゥ@ ッャ。ョ@ ne bilir, deme, kendi 「ゥャ、ョ・@ gitme.
Çünkü kendi reyinle ゥ@ tutan her ォゥ@ sonra ーゥュ。ョ@
olur. Öyleyse 。ォャ@ ケ。ャ、@ ve ・ヲォ。エャゥ@ olanlarla da-
ョォ@ eyle, sonra bir ゥ・@ el at. Çünkü görmez misin ki
nübüvvet hikmet ile ve peygamberlik nusret Hケ。イ、ュI@
ile. Muhammed mオウエ。ヲGョ@ bütün ゥョ@ Haktaala ba-
。イォ・ョL@ yine Allahutaala 「ケォャ・@ buyurur ki ve
。カゥイィュ@ fi'l-emri (1). yani ya Muhammed bir ゥョ@
olsa bitirmek istesen 。ウィ「ョャ@ FNョL@ sonra ゥャ・N@ Ger·
çi ulu t。ョイ@ Resulün ゥョ@ rastgetirdi, ama ümmetine
sünnet ve uyarma ッャュ。ウ@ için buyurdu ki, ya sevgili
kulum yarenlerinle 、。ョイォ@ ゥ@ görmek sizin üzerini-
ze olsun ve o ゥョコ@ 「。イー@ kolaylayarak ケ・ゥョ@ etmek
benim üzerime, çünkü ben t。ョイGケュN@
imdi 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ iki ォゥョ@ reyi bir ォゥョ@
reyi gibi 、・ゥャイL@ ョ。ウャ@ bir gözle görmek iki gözle gör-

(1) Al-i imran Suresi, ayet 153.


127

rnek gibi olmazsa. Görmez ュウョ@ ki bir doktor sayru-


lansa kendisini te.davi edemez. Ne zaman ィ。ウエャョ@
。イエョ@ görürse, o zaman bir doktordan ケ。イ、ュ@ ister
ki, ta ki kendisini tedavi etsin. Bu hasta yatan hekimin
tedavi edenden ilmi ve hi ォョ・エゥ@ · fazla olsa da ne fayda
çünkü o ウイ。、@ セ・ョ、ゥウ@ ケ。イ@ dokunmaz.
e・イ@ hemcinslerinden birinin senin ォ。エョ、@ hace-
ti ya da bir ゥ@ olsa onun için ￧。ャL@ çabala, teninin
・ュゥョ、@ ve ュ。ャョ@ ィ。イ」ョ、@ esirgerne, ・ョイN@
Bu herncinsin, 、ュ。ョ@ ve (seni) çekerneyen (biri) ol-
sa da, sen ・ュゥョ@ ウ。ォョュN@ dュ。ョ@ ne denli iyilik
bilmese de, o ウォョエャ@ コ。ュョ、@ onun ヲ・イケ。、ョ@ ・イゥᆳ
rnen, (bu ・イゥュョI@ mihnetinden daha sarp olur,
böyle olunca imkan var ki o 、ュ。ョャォ@ 、ッウエャオ。@ dÖ-
ョ・N@
Ondan sonra ey ッオャL@ ne zaman iyi ォッョオ。@ ve söz
anlar ォゥャ・イ@ sana selarn vererek gelseler onlara çok
hürmet et, iyilikler オャ。エイN@ Çünkü ッョャ。イ@ seni ウ・ャヲュᆳ
ャ。ュケセ@ ァ・ャュセイゥ@ seni 。イャ、ォ@ içindir. Sen de on-
ャ。イ@ 。イャウョL@ bu kez seni seJ.amlayarak gelmeye da-
ha istekli olurlar. Ama gayet nakes ォゥL@ yani ォゥャᆳ
siz adam odur ki hiç kimse onu selamlamaya gelmez.
Sonra marifetin ne denli çok olsa da söz ebiinin
ケ。ョ、@ küstah olma. Çünkü bilgisiz olan ォゥョ@ küs-
tah ッャュ。ウ@ iyi 、・ゥャイN@ ￶ケャ・@ ki bir ォゥョ@ dilinden
gelenin hepsi hikmet sözü olsa da, ne zaman küstah
olur, hikmeti de kalmaz ve sözünün de ウ。ヲ@ olmaz.
ュ、ゥ@ küstah ッャュ。ケ@ diyorsan söz söylemenin 。イᆳ
エョ@ saklamak gerek \'e bilmek gerek.
Yedinci Bölüm

SÖZÜ y@ sᅱylemn@ erdmn@ BiLDiRiR

Bütün halka vaciptir ki sozu iyi söyleyeler ve


hem de ケ。ィゥ@ anlayalar. imdi ey ッオャL@ sen de sözün
ケ。ィゥウョ@ söyle, ウ。ォョ@ yalan söyleme, ケ。ャョ」@ olma.
Sözünün 、ッイオャケ。@ エ。ョュ@ ve ünlü biri (olarak)
bilinmeye ￧。ャN@ ￶ケャ・@ ki ・イ@ zorunlu olarak bir kez
yalan söylesen de ァ・イ￧@ geçsin. O halde ne söylersen
、ッイオ@ söyle, yalan söyleme ve yalana benzeyen ァ・イ￧ゥ@
de söyleme. Çünkü bir gerçek ki yalana benzer, o anda
yalan ッャュオ@ olur. Öyleyse ァ・イ￧@ benzeyen ケ。ャョ@
söylemek ケ・、ゥイL@ yalana benzeyen gerçekten ise. Çün-
kü yalan ァ・イ￧@ benzerse makbul olur, ama o gerçek
ki yalana benzer, makbul olmaz. Bünun gibi ァ・イ￧ゥL@
yani yalana benzer, söyleme, çok ウ。ォNョ@ Ta ki sen de
o nesneye オイ。ュケウョL@ çünkü benim 「。ュ@ geldi,
Ebulesvar Emir 。ーオイ@ b. ・ャMf。コ@ ォ。エョ、L@ t。ョイG@
rahmeti üzerine olsun.
・ィコ。、@ Gilan 。ィ@ dedi:
- Nicedir baba, o 、・ウエ。ョ@ söyle, ゥエ・ャュN@
Keykfwus 。ョャエZ@
Hikaye: Ey 」ゥ・イォ￶ュL@ hacdan 「。ォ@ ulu t。ョイGN@
ョ@ コ・イゥョ」ォ@ ヲ。イコャョ@ ￶、」ュゥエN@ Ulu t。ョイ@ nasip
etti, onu da ödedim. Ne zaman ki Hicaz'dan döndüm
mülküme geldim, yine din オイョ。@ ウ。カュケ@ istedim.
Hindistan エ。イヲョ@ çok ウ。カ@ ァゥエュL@ ama Rum
F: 9
ァAコ。ウョ@ ァエュ」ョゥセN@ istedim ki Rum'cl"n カ。イ@ sa-
|ᄋ。セ@ ァゥ、」ケョN@ h。コイャォ@ ケ。ーエュL@ Kuhistan'dan rオョG。@
、ッイオ@ yola ￧ォエョN@ O コ。ョ|[h@ Rum'un ウョイ@ Gencc
idi. Gcncc'dc bir bev |ᄋ。イ」ャL@ 。、ュセ@ Ebulcsvar 。ーオイ@ b.
d.Fazl derkrdi (R.A.). Bu Gcnce ョ」ゥォ@ Ebulesvar ulu
ー\A、ゥ。ィエL@ 。ォャL@ 「。ィ、イL@ 、ッイオ@ ve iyi ォッョオ。L@ dini
dürüst, ャエゥォ。、@ bütün ve 。ォャョ@ iyi ォオャL。ョイ@ bir ォゥケ、[@
ー。、ゥィャイョ@ töresince 」ゥNョャ・@ ・イォ。ョ@ yerli yerince idi,
、オイ@ yerde hünerli. 「ッ@ 、・ゥャN@ Ben mclikin ォ。エᆳ
na カセᄋNイ、ョL@ beni görünce gayet hürmet etti, Nャオ。、L@
ho::; gördü, 。イャ、L@ セ」ョゥャ・@ ァ￶イエL@ söze 「。ャ、L@
her konudan ォ。ー@ 。￧エN@ Benden bir ・ケ@ soruyordu, ben
de ona ォ。イャ@ cevap vcrivordum. ￶ケャ・@ ki benim söz-
lerimi 「」ョゥイ、L@ her sözümü, her himi 「・ョ、ゥォ￧」@
bana :;ok 「。ヲN[ャイ、@ bulundu. Bu lutfile bir süre ora.
da ォ。ャ、ュL@ birçok kez gazaya girdim ve ￧ォエョN@ Sonra
yine ュャォョ・@ gitmek için destur dilcdim, beni gitme.
ye ォッョ。、L@ ben de onun bunca ゥケャョ@ ァ￶イ、ュ@ için
desturunu almadan gitmeyi uygun 「オャュ。、L@ bir nice
カャ@ onun ォ。エョ、@ ・ャョゥュN@ Beni gavet üstün ve 、・」イᆳ
li görürdü. Yemekte vlセ@ içmektc meclisinde ィ。コイ、ュN@
Sözü \'C sohbeti her dem benimlcvdi. Alemin halinden,
ー。」ャゥィイョ@ hikayesinden ve ァ・￧ュゥ@ tarihlerden so-
イ。、@ ve ben ォ。イャ@ olarak bildiklerimi 。ョャエイ、L@
ta オ@ (olaya) kadar. Bir gün bizim ülkemiz Kuhistan
mülkü, Gürgan ve Tabcristan エ。イヲ@ ve her mülkün
acavip Hカ。ョエイI@ 。ョャ、N@ DümiLi Ebuks\·ar bana,

- Sizin l'lde de acavip Hc|GI@ var ュ、イL@ dedi.


E nt. |。イ、L@ dedim.

Nicc•dir, 。HZォャ@ ゥNセエャGL@ dedi .


@ セ@

Ben HオョI@ 。ョャエュZ@ Gürgan イオウエ。ャョ、L@ yani


エ。イ@ elinde bir köy カ。イ、@ ve o köyün bir ーョ。イ@ var,
köyden uzakça. Avratlar ne zaman desti götürüp セt@
ya varsaln_r -bu avratlar destiyi su ile 「。ャイョ、@ t".
イャ。M ケ。ョャイ@ bir avrat daha オケ、イャ。N@ Köye ge-
lirken -o, ケ。ョャイ@ 。ャ、ォイ@ destisiz avrat- bunla-
イョ@ ケ。ョ」@ yürürdü. y・ゥャ」@ bir ォエイ」。コ@ olur orada.
(0 avrat) o ォオイエ」。コ@ nerede bulsa 。ャイL@ yolun ォ・ョ。イ@
atar, ta ki ötekiler o ォオイエ」。コ@ 「。ウュョャイN@ e・イ@ des·
tiyi götürenlerden birisi o ォオイエ」。コ@ görmeyip de ba-
sacak olursa, kurt 。ケ@ 。ャエョ、@ ezilir ve o anda ba.
ョ、。ォゥ@ su kokar, murdar olur, o suyu dökerler ve
destiyi yurlar, エセコ・@ su 。ャイL@ yine geri dönerler. e・イ@
gelirken yine o ォオイエ」。コ@ basacak olursa, destideki
su yine koksa gerek, yine o suyu dökseler gerek, de-
dim.
Vaktaki mclik Ebulesvar benden bu sözü ゥエL@
yüzünü çevirdi, bir süre benimle ォッョオュ。、L@ küstü.
Ama ben küsüp ォッョオュ。ウ@ sebebinin ne oldu-
オョ@ bilmezdim. Sonunda bir gün NL⦅e「オャ・ウカ。イGョ@ bir
vcziri カ。イ、L@ 。、ュ@ Piruzan Deylemi derlerdi- benim
ケ。ョュ@ geldi, ona sordum:
- Ya vezir, イ・ャゥォ@ benimle niçim ォッョオュ。コ_@
Vezir dedi ki,
- Sana ァ」・ョュゥエイ@ ve «Onun gibi kamil bir ォゥL@
benim ォ。エュ、L@ niçin ッャ。ョ」ォイ@ ォGBエョ、。@ S-Öylenecek
bir söz söyler, ben ッャ。ョ」ォ@ 、・ゥャュN@ Ya da onun gibi
bir ォゥ@ benim gibi bir ォゥョ@ ォ。エョ、@ niçin yalan söy-
ler» diye コャュエイ@ dedi. Ne zaman ki ben bu sözü
ゥエュL@ 、ッイオャュ@ ォ。ョエャュ@ için hemen Gürgan'a
bir elçi gönderdim. Namevle haber ァ￶ョ、・イュゥエ@ Gür-
132

ァ。ョG@ オャ。イョZ@ Bana bir mahzar ケ。コョL@ o mülkün rei-


si, ォ。」|ウL@ hatibi ve bütün オャ。イョ@ エ。ョォャ@ ve
、ッイオャ。ュウョ@ da ekleyin, <<O köy ve o ケ・ゥャ」@ kurtca·
コャ。イ@ benim 、・ゥュ@ gibi midir, yoksa 、・ゥャ@ mi? diye
Tamam dört ayda ケ。コ、ォャイ@ mazhar bana オャ。エN@ Al-
、ュ@ o ュ。コィイ@ Ebutesvar ォ。エョ@ ilettim ve önüne koy-
dum. m。コィイ@ 。ャ、L@ okudu, güldü ve,
_,.... Ben bilirim ki senin gibi 。、ャ@ bir ォゥ@ benim ka-
エュ、。@ yalan söylemez. Ama bir gerçektir ki onun ger-
￧・ォャゥ@ bunca エ。ョォャ、@ ve 、ッイオャ。ュ@ dört ayda
ォ。ョエャウL@ onu söylemeye ne hacet. Ya da dört ayda
kabul olunan bir ァ・イ￧ゥ@ niçin söylesinler.

Ondan sonra ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ söz dört ォᆳ


ウュ、イN@
Bir ォウュ@ o sözdür ki, onu bilsinler ama söy-
lemesinler; ikinci ォウュ@ o sözdür ki, ne bilsinler ne
söylesinler, üçüncü ォウュ@ o sözdür ki, hem bilsinler
hem söylesinler ve dördüncü ォウュ@ o sözdür ki, söyle·
sinler ama bilmesinler.
Geldik imdi 「オョャ。イ@ 。￧ォャョュウZ@ Bir ォウュ@ söz
-bilsinler ve söylemesinler- odur ki, birisinin 。ケ「ᆳ
ョ@ bilsin ama söylemesin, çünkü onun gibi sözün ィ。ウN@
ャ@ ォ。カァ、イL@ bir nesne ki ィ。ウャ@ ォ。カァ、イL@ 。ォャ@ olan ォゥ@
bunun gibi sözü bilse de söylemesin.
Geldik o söze ki ne bilsinler ve ne söylesinler.
Odur ki yalan olur, dinine ve 、ョケ。ウ@ ォゥョ@ zarar
verir, öyleyse o gibi sözün bilinmesinden, söylemesin-
den ウ。ォョュ@ gerek.
Ama o söz ki hem bilsinler hem söylesinler, ger-
çek olan sözdür, hem dinine yarar ォゥョ@ ve hem dün.
,·asma, iiyleyse ケ。イャ@ siiz budur.
l.B

Ama o söz ki söylesinler ve bilmesinler, オ、イZ@


Ulu t。ョイL@ Kur'an'da da ayetler ァ￶ョ、・イュゥエL@ ayetle.
rin ュ。ョャイ@ söylesinler ve bilmesinler. Çünkü ma.
ョ。ャイ@ 「。ォL@ sözleri benzerdir. ￶ケャ・@ ki ulema bile
ッョャ。イ@ tefsirinde birbiriyle オケ。ュー@ ihtilafa 、N@
ュエイL@ ama ュ。ョウ@ yorumunu ulu t。ョイG、@ gay.
イ@ kimse bilmez. Öyleyse bunun gibi birbirine benze·
yen ayetleri söylesen ve ュ。ョウ@ bilmesen コ。イ_@ yok.
tur. Ama bu dördünün en iyisi odur ki hem söylemeye
hem bilmeye yarar olsun.
Ondan sonra ey 」ゥ・イォ￶ュL@ ウ￶ケャ・、ゥュ@ bu dört
sözün her birinin iki yüzü カ。イ、L@ yani iki ibareyle
söylenir: Birisi güzel ve birisi çirkin. Ne zaman halka
söz arzetsen, güzel yüzüyle arzeyle, güzel ibareyle gös-
ter, ta ki sözün makbul olsun, halk senin sözde ne
mertebede, ne derecede ッャ、オョ@ bilsin, çünkü ulular
。ォャ@ ォゥャ・イ@ sözünden anlarlar. Ancak bu demek de-
ゥャ@ ki, söz insandan bilinir, yani bir ォゥ@ makbul 、・ョ@
bir söz söyledi. bildiler ki o söyleyen ゥョウ。、イ[@ ama
bir ォゥ@ ucu 「オ」。@ belirmeyen bir söz söyledi. o halde
bilirler ki o söyleyeri ゥョウ。、イN@ y。ャョコ@ bu sözün ᄋョ。ウャ@
bir söz ッャ、オ@ bilinmez H。ョャュコIN@ Hエ・I@ onun için
söz insanda gizli 、・ゥャL@ insan sözde gizlidir. Nitekim
müminlerin emiri Ali buvurur ki, elmer'ü ュ。ィ「ヲョ@
tahte lisanihi, yani ォゥ@ dili 。ャエョ、@ gizlidir. ュ、ゥ@ dili
。ャエョ、@ demesinden murat söz 。ャエョ、@ gizlidir demek.
tir, yoksa dili olmayan hiç bir 」。ョャ@ yoktur. Ama hay.
van ォッョオュ。、@ için bilinir ki ィ。ケカョ、イL@ ancak in-
san ォッョオュ。ウ@ bilinmez ki ゥョウ。、イN@ Çünkü söz insa.
na perdedir, ne zaman ォッョオイウ。@ perde ケイエャL@ içinde-
ki 。ゥォイ@ olur: kゥ@ midir, yoksa 、・ゥャ@ mi?
134

imdi ey ッオャ@ sozu yerine uygun olarak söyle, uy·


gunsuz (söz) söyleme, çünkü 「・ョゥャ@ sözün hem söy-
leyene ケ。イ@ var hem de ゥエ・ョ@ 」。ョ@ can 「。ャイN@
Uygunsuz söz ise söyleyene zarar verir, ゥエ・ョ@ de gön-
lüne ィッ@ gelmez. Buna uygun olarak,
Hikaye: h。イオョ・ゥ、@ halife idi b。、@ ・ィイゥョ、N@
m・イ@ bir gece 、ョ・@ 。コョ、ォゥ@ 、ゥャ・イョ@ hep dökül-
ュ@ olarak görür, sabah olur olmaz buyurur, 、@ yo-
ran birini getirirler. Halife sordu (ona),
- Bu 、ョ@ tabiri nedir?
d@ yoran ォゥL@
- Halifenin ömrü uzun olsun, ne kadar ィウュョコ@
varsa sizden önce ölecektir, dedi.
h。イオョ・ゥ、@ onun bu çirkin ウ￶ケャ・ゥョ@ ォコ、L@
buyurdu, 。イォウョ@ yüz 、・ョォ@ vurdular.
- Gidiler gidisi sen kim olursun da benim yüzü-
me ォ。イ@ bunun_ gibi söz söylersin? Benim ィウュャ。イ@
benden önce ölürse benim halim nice olur?
Çabucak onu kovdular, 「。ォ@ bir yorumcu getir-
diler. Ona da 、ョ@ arzetti. d@ yoran,
- Müminlerin emirinin ァ￶イ、@ bu 、@ delildir
ki, halife bütün ィウュャ。イョ、@ çok ケ。」ォエイ@ ve on-
ャ。イョ@ ömründen sizin ömrünüz uzun ッャ。」ォエイL@ dedi.
Halife bunun sözünü 「・ョ、ゥ@ ve,
- Tarikü'l·akli vahidün (1), yani 。ォャ@ yolu birdir, -
tabir birdir ama ウ￶ケャ・ゥ@ muhteliftir. d@ yorana yüz
altun (vermelerini) buyurdu.

(1) Said Netisi'nin ケ。ュz、@ nüshada, delilü'l-akli va-


hidün.
HS

Gör imdi önceki 、@ ケ。イョ@ da ウ￶ケャ・、ゥ@ söz an-


lamda bununla birdi, ama çirkin bir biçimde söyledi,
yüz 、・ョォ@ yedi. Sonraki iyi bir biçimde söyledi yüz
altun 。ャ、N@ Öyleyse ウ￶ケャ・ゥ@ biçiminden ウ￶ケャ・ゥ@ biçi-
mine fark böyle olur.
O halde ey ッオャL@ sözünün önünü 。イ、ョ@ gözle, ne
söylersen yüzü ile söyle 。イ、@ ile söyleme, ta ki sözü
bilerek söyleyenlerden ッャ。ウョN@ Çünkü sözünü bilmeden
söyleyen bir ォゥL@ insan gibi 。￧ォ@ ve 。ョャイ@ ォッョオ。@
dudu ォオョ。@ benzer. Ancak o ウ￶ケャ・、ゥ@ sözden haber-
sizdir, bunun gibi olana söz söyler derler, ama söz
bilir demezler. Öyleyse söz söyleyen ve söz bilen odur
ki, ォッョオエ@ zaman kim olursa olsun onun süzünden
bir ・ケ@ 。ョャウL@ ・イ@ böyle olmazsa onun gibi ォゥケ・@
insan demezler, çünkü ィ。ケカョ、イL@ insan suretinde.
imdi 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ söz ulu nesncdir, sen de
sözü ulu bil, çünkü söz gökten ァ・ャュゥ@ nesnedir, onun
için azizdir. imdi bu aziz sözün yerini bulunca bildi-
ゥョ、・@ ウ。ォョュN@ Ve o yerde ki, ウ￶セ@ yeri 、・ゥャイL@ sö-
zünü harcama, ta ki sözün コ。ケヲ@ ッャュ。ウョL@ ォャョ。@ \'e bil·
gine zarar gelmesin.
Ama ne söylersen 、ッイオ@ söyle. Yok yere, 。ョャュウコ@
iddiada bulunma. Çünkü bir 。ョャュ@ olan iddiada bile
yarar 。コ、イL@ 。ョャュウコ@ bir iddiada ne olabilir. Sonra bir
ilimden habersizsen, o ilirole ilgili iddiada bulunma
ve o ilimden ekmek isteme. dゥャ・、ョ@ o 「ゥャュ・、ョ@
ilirole elde edemezsin, ama 「ゥャ、ョ@ ilirole ne gerekse
elde edersin.
Hikaye: ￶ケャ・@ derler ki bir avrat Büzürcmihr'in
ォ。エョ@ ァ・ャュゥ@ ondan bir mesele ウッイュオN@ r。ウエャョ@ bu
ya, hoca o ウイ。、@ üzüntülü ゥュN@ Dcr ki,
- Hatun bu ウッイ、オョ@ ben bilmem. Avrat,
- Bu denli nesneyi bilmez misin, ya ー。、ゥィョ@
bunca nimetini ョ。ウャ@ yersin, dedi. Hoca,
- Bana ケ・、ゥュ@ 「ゥャ、イ」^@ Verirler. bゥャュ・、@
・ケ@ için bana nesne vermezler 'kdi.
ュ、ゥ@ üzüntülü ッャ、オ@ ウイ。、@ bir kimseye soru
sorma, ・イ@ üzg:ün ッャ、オョ@ ウイ。、@ sana soru sorsalar
」・カ。「ョ@ yerinde \"cr.
Ondan sonra her ulu ゥャ・イ@ ゥエ・@
ァ￶コ・エュZML@ ulu ゥャ・イョ@
・イゥ@ ￧ッオョャォ。@ オイウコ@
olur. Ne ゥ・@ ケ。ーイウョL@ orta-
ウョ@ tut, çünkü ・イゥ。エ@ beyi Muhammed Mustafa buyu-
rur ki, hayrü'l umurü cvsatuha, yani her ・ケゥョ@ en iyisi
ッイエ。ウ、N@ imdi orta ゥャ・イ@ ィ。ケイャ@ olunca, ulu ゥャ・イ@ neye
yarar? Tmdi ゥャ・イョ@ ッイエ。ウョ@ seç.
Ondan sonra bir ゥ@ bitirmckte ya da söz söyle·
mekte ycyincek olma, 。イ「ャ@ ve ケ。カャ@ adet
edin. aイ「。ャォ@ ve ケ。カャォ@ bunca vakütir o @
bitirmez deyip ォョ。ュャ[@ ケ」セ、ゥイL@ aldatarak tez bitir-
di deyip ￶、ォャ・イゥョ」N@
Sonra gizli bir ウイ@ olsa ki, onu bilnwnin sana ne
ケ。イ@ var ne コ。イL@ o ウイ@ ￶イ・ョュケ@ hcveslenme ve
kendi ウイョ@ kimseye söyleme. Bir 」・ョゥケエL@ yani
birkaç ォゥ@ bir セ・イ@ エッーャ。ョ@ otursa, o sohbet içinde
biriyle ヲウャ、。ー@ ウ￶ケャ・ュL@ iyi dr,hi söylesen halk kö-
tüye yorar, <<Kim bilir ・@ 「ッ@ söz ki ヲウャエケ。@ söylüyor>>
eler. Çünkü ィ。ャォョ@ birbirine olan ォオウ@ ya-vuzdur,
öyleyse· si>zü 。￧ォ@ sövlc, ama ne sövlesen miktar ilc
sövle, yani ne söylersen hncli 、・イゥョ」@ sövlc, kendin-
den büyük ウ￶カャ」ョ・N@ Hlr ne söylersen ￶ケャ・@ söyle: Sö-
ziin kendi haline gerçek エ。ョォ@ olsun. valan ッャュ。ウョN@
137

Ondan sonra, halk içinde 、ッイオャォ。@ エ。ョ、@


takdirde, ・イ@ kendini zorla 。ケーャ@ etmeyi dilemiyorsan
olur olmaz (yere) エ。ョォ@ olma. e・イ@ bir vakit 。ョウコ@
エ。ョォ@ olursan, エ。ョォャ@ ウ。ォョ@ yan tutarak yapma. Biri-
sinden ゥエョ@ her sözü dinle, ama o sözle tezcek ha-
reket etme. Sen de ne söylersen önce 、ョ@ ve ・ョ、ゥ@
et, sonra söyle, sözüne 、ョュ・@ ォャ。カオコ@ olsun, ta ki
o sözünden sonra ーゥュ。ョ@ ッャュ。ケウョL@ çünkü derhal
söylemenin bir kifayeti var: Ya yarar ya zarar. Ama
、ョー@ söylemek iki kifayetlidir, bir kifayet budur
ki o sözün コ。イャケウ@ 、ョュ・ォャ@ 。ョャイウL@ o コ。イャ@
ゥエ・ョ@ ウ。ォョイ[@ bir kifayet ele budur ki ケ。イャウョ@
、ッイオ」。@ bilirsin, ウ。ォョ、イ@ o ケ。イャ@ nesneyi elde
etmek 。イ、ョ」@ olursun.

Ondan sonra her türlü söz ゥエイウ・ョ@ melul olma,


yani gönül 、。イャ@ ile dinleme. O söz, senin ゥョ・@ ister
ケ。イウョ@ ister ケ。イュウョL@ sen o sözü can ォオャ。ケ@ din-
le. Çünkü söz bir sedef gibidir, dil onu 、。ャァ￧@ gibi gö-
nül 、・イケ。ウョ@ ￧ォ。イN@ Gerçi her sedef'te inci ol-
maz, ama hepsini aramak gerek, o sedef ki 「ッエオイL@ ya-
bana atmak gerek, dolusunun cevherini almak gerek.
imdi ォゥ@ söz ォ。ーウョ@ 。￧ョコウ@ o sözün ケ。イョ@ bula·
maz.

Bir ele ey ッオャL@ bir ゥエ・@ gayet kamil isen, ne zaman


o ゥ@ bilen bir ォゥケ・@ ョウエャ。イL@ sen seni bilmeze vur,
・イ@ hüner ￶イ・ョュゥ@ ォ。ーウ@ üzerine 。￧ャウョ@ diliyor-
san. Çünkü bir hünerliye イ。ウエャケョ」L@ senin 「ゥャ・ョ@ o
hüneri ben ele bilirim dersen üç türlü yarardan イ。ォ@
olursun, önce ケ。イ@ budur ki sen bilmem deyince o hü-
ner sahibi senden ウ。ォョ、イ@ senin 「ゥャ・ョ@ hüncri ゥᆳ
kr, ・イ@ senin ィゥャ・ョ@ gibi ゥャ・イウL@ ォイ・」ャウゥョL@ hen de
138

bunun gibi 「ゥャイュ@dersin. ォゥョ」@ ケ。イL@ ・イ@ senin


「ゥャ、ョ・@ daha iyi ゥャ・イウ@ senin 。ケ「ョ@ örtülür ve o
hüneri gizlice ondan bir tamam ￶イ・ョゥウN@ Üçüncü ya-
rar odur, ・イ@ o hüneri senden eksik ゥャ・イウL@ bu, senin
ondan hünerli ッャ、オョ@ ゥウ「ョエ、イN@ Öyleyse bu yarar-
ャ。イ@ yerinde gözle.

Ondan sonra ゥエョ@ bir sözü uluorta reddedip


yere depme ve tezcek ￶ー@ 。イ@ ￧ォ。イュL@ ta ki önce
。ケ「ョ@ ve hijnerini 。イエウョL@ sonra 。ケ「ョ@ göre
yeresin ve hünerine göre ￶・ウゥョN@
aケイ」。L@ ileri gelenlerin ve ウイ。、ョ@
ゥョウ。ャイ@ ka-
エョ、。@ sözünün bir ッャュ。ウョ@ ￧。ャL@ta ki hikmet ウョイᄋ@
dan 、。イ@ ￧ォ。ョャイ、@ ッャュ。ケウョN@ Sözünü de halk di-
line göre söyleme, ta ki dinleyenlere de vebal ッャュ。ウョN@
e・イ@ bir topluluk içinde olursan ki sen sözüne ne ka-
dar belge ve エ。ョォ@ getirsen de ゥNエュ・コャイL@ öyleyse sen
de sözü ッョャ。イ@ 、ゥャ・ョ」@ söylemelisin, ta ki 」。ョ@ on-
ャ。イョ@ 。イウョ、@ esenlikle ォオイエ。ウョN@
Ne denlü söz ehli olsan da kendini, o 「ゥャ、ョ@
miktardan daha 。@ göster, ta ki sözün muteber oL
sun; Kendini sözünden ulu gösterme ki sözün hor ol-
ュ。ウョN@ kウ。」@ ィ。ャォョ@ kendi ウゥュ。イ、L@ sen seni ne
denli ュゥォエ。イョ、@ 。N@ gösterirsen 「ッエオイL@ ama yuka-
イ@ gösterirsen haddini bilirler. Nitekim 、・イゥ@ bin ak-
çe olan bir nesne olsa, onu mezatta ケ。イ@ ー。ィウョ@ gez-
dirirler, halk 。イエ@ 。イエョ@ onu haddine (gerçek de·
・イゥョI@ オャ。エイN@ e・イ@ 、・イゥ@ 「・@ akçe olan bir nesne
olsa da onu bin ;:,kçcden mezata ￧ォ。イウャL@ halk bilir
ki 、・ュコL@ onu 。ケ@ 「イ。ォャL@ rc\·açtan 、・イL@ イ。N@
beti kalmaz. imdi sen seni öyle göster ki umudun Zエョᆳ
clan inip vavan ォ。ャョ|ᄋ⦅[L@
139

Ondan sonra, her nerede olursan çok bilgili ve az


sözlü ol. d・ュゥャイ、@ ki, susmak ikinci ウ。ャォエイL@ çün·
kü çok ォゥ@ ウ。@ yürürken sözü yüzünden hasta olur.
ュ、ゥ@ az söylemek ve öz söylemek 。ォャ@ ョゥ。、イL@ çok
söylemek bilgisizlik ョゥ。、イN@ Çünkü bir ォゥ@ ne kadar
。ォャ@ ve kamil olsa da, ne zaman çok sözlü olursa
-sözleri hep yerinde olsa bile- ayak エ。ォュ@ 。イウョ、@
。、@ beyinsiz olur. e・イ@ cahil ve ウイ。、ョ@ biri de olsa, ne
zaman ウオュエイ@ ve ォッョオュ。コL@ ウイ。、ョ@ ォゥャ・イ@ onu
。ォャ@ ve hünerli ォゥャ・イ、ョ@ sayarlar.

Bir de ne denli temiz \'C 。イ@ gönüllü, ne denli 。イ@

dirlikli isen de kendini ￶」ゥ@ olma, ォゥ@ kendine iyiyim


diye エ。ョォャ@ verse エ。ョォャ@ geçmez. Çünkü エ。ョォャ@
öz nefsin için verirsen onu dinlemezler, ￧。ャ@ ki seni
「。ォャイ@ ￶ウゥョャ」イL@ sen seni ￶イ・ケ」ウゥョN@

Ne denli çok bilsen de hep 「ゥャ、ョ@ söyleme; ゥN@


ne yarayan sözü söyle, ta ki ゥエ・ョャイ@ bu ウ￶ケャ・、ゥ@ sö-
zün yeridir desinler, laf vurur, ￧オャィ。、イ@ (bez dokuyan)
dcmesinler. Çünkü laf vurona bafende derler, yani
çulHa demektir, nitekim çulha ゥーャ@ birbirine オャ。エᄋ@
nr, gcvczc ォゥ@ de sözü birbirine オャ。エイN@ [|ュ@ o ip.
eゥ@ bez eyler, bu ise sözü birbirine オャ。エイュォ@ çii-
ゥエイN@ Öyleyse bunun gibi (olanlara) beyhuck söz!ii
derler ki 「」カャオ、@ ォッョオ。@ delilere ・@ \'e ォ。イ・ャ@ olur.
imdi söz söylemek istersen önce gör ki o ウ￶ケャ・、ゥョ@
sözün ュエ・イゥウ@ var ュ、イL@ yoksa yok mu? Egcr gö·
riirscn ki 、ゥイォケ・ョ@ ォゥ@ söz.i.lnü 。ャ」、イL@ ヲイウ。エ@ sözü.
nü sa ta güt; ZHセ・イ@ görürsen ki o ウ￶ケャ」ゥェANイ@ söziin 。ャᆳ
」ウ@ yoktur, o sözü kes, dinieyenin 、ゥャ・ョ@ ォ。ー@ aç,
エヲ@ ki !;i.i;-linü Zャ」N@ ッャウョN@
1-10

Ondan sonra, insan ile insan ol, ォゥ@ ilc ォゥN@ Çün-
kü insan 「。ォ、イ@ ォゥ@ 。ォL@「 insan çoktur ama kNゥ@
az bulunur.
imdi her ォゥ@ ki gaflet uykusundan オケ。ョュエイL@
halkla benim 、・ゥュ@ biçimde geçinsin.

imdi ey 」ゥ・イォ￶ュL@ gücün ケ・エゥョ」@ söz dinle-


mekten ürkmemeye ￧。ャL@ çünkü halk söz dinlemek-
ten, söz ehli olur. Bu söze delil odur ki bir ￧ッ」オ@ do-
オョ」。@ yer 。ャエョ、@ bir kubbede besleseler, süt emzirse-
ler ve 。ョウケャ@ 、。ウョ@ ケ。ョ、@ hiç ォッョオュ。ウャイL@ o
çocuk 「ケ、@ zaman dilsiz ve ウ。イ@ olur, çünkü dil-
siz olan ウ。イ@ ッャュ。ケョ」@ olmaz. Ama iki çocuk olsa ve
hiç söz ゥエュ・ウャイL@ ikisi birbiriyle ウ￶ケャ・ュォエョ@ bir
dil ッャオエイ。@ ki o dili ikisi bilir ancak, 「。ォャイ@
bilmez. Öyleyse ィ。ャォョ@ sözünü ゥエ@ ve kabul et. Özel-
likle ァ・￧ュゥ@ beylerin ve bilgelerin sözlerini can kula-
ケャ。@ dinlemek gerek w itimat etmek gerek.

Bunun gibi birkaç nükte ve iyi söz bu ウイ。、@ 。ォャᆳ


ma geldi. nオゥイ・カ。ョ@ Adil'in sözlerinden (bir 「￶ャᄋ@
nü) bu kitapta 。ョ、ュL@ ta ki sen de ッォオケ。ウョL@ bilesin
ve 。ォャョ、@ エオ。ウョN@ 「。ョ@ ウォョ」。@ bunlarla amel ede-
sin. Çünkü bize o adil ー。、ゥィョ@ sözleriyle ゥ@ görmek
boyun borcudur, biz onun tohumundan vücuda gel-
dik. o ュ」ャゥョ@ ウッケオョ、。コN@

Bir de ey ッオャ@
HオョI@ 「ゥャュ@ ol, ben eski kitaplar-
da ッォオュZ@ Bulefa コ。ュョ、@ Memun Halife, me-
・イ@ nオゥイ・カ。ョG@ türbesini görmek istedi, 。エャョ、L@ Nu-
ゥイ・カ。ョG@ türbesinin ケ。ョ@ geldi, içeri girdi. Gördü
ki onun bütün vücudu toprak ッャュオ@ yatar taht üstün-
de, o エ。ィョ@ üst ケ。ョ、@ du\'arda bir hat gördü ケ。コャL@
141

pchlevice dilinde. Memun buyurdu, pehlevihan ケ。コ」ᆳ


ャ。イ@ ￧。イ、ャL@ sonunda o ィ。エ@ okudular ve 。ョャュ@
çevirdiler Arapçaya, Arapça'dan Farsça'ya ve Farsça-
dan Türkçeye çevirisi budur ki, «Ey コ。ュョ@ meliki,
「ゥャュ@ ol ki senden önceki ー。、ゥィ@ bendim. Hayattay-
ken ben ー。、ゥィャォ@ ederdim. t。ョイG@ bütün kulla-
イョ。@ benim adaletimin ケ。イ@ dokunurdu, hiç kimse
benim ォ。エュ@ gelip de ・ヲォ。エ@ ョ。コイュ、@ yoksun ol-
ュ。エイN@ imdi ecel elinde benim de 。」ゥコャュョ@ vakti
geldi,- ben öldükten sonra ョ。ウャ@ ケ。ーュ@ da cihan hal·
ォョ。@ her zaman ゥケャュ@ dokunsun deyip ne kadar dü-
ョ、ケウ・ュ@ de bundan 「。ォ@ çare 「オャ。ュ、L@ bu bir-
kaç ￶、@ duvara ケ。コ、イュN@ Benden sonra bir melik
buradaki ￶エャ・イ@ イ。ウエャケー@ okutup bunlarla ゥ@ gö-
rürse, bizim. ゥケャュコ、・ョ@ nasip 。ャュ@ olur. Nitekim
、ゥイャュコ・@ ォ。エュコ@ gelen cevahirden n1ahrum git.
mezdi, ゥュ、@ ziyaretimize gelen de ￶、ュコョ@ ceva-
hirinden mahrum ッャュ。ウョL@ ayak zahmete ォ。エャョ、@
için bu ￶エャ・イ@ 。ケョ@ ォゥイ。ウ@ olsun. Mutluluk onun
ki ￶エ@ verenlerden olsun.»
imdi nオゥイ・カ。ョG@ ￶エャ・イゥョ@ b'eyan edeyim, kuv·
vetim yettikçe, ゥョ。ャィN@
s・ォゥャョ」@ Bölüm

nurevaGi@ sᅱzlern@ BEYAN EDER

nオゥイ・カ。ョ@ dcr:
Gece ve gündüzün bir_birinin 。イ、ョ」@ gelici ve gi-
dici ッャ、オョ@ görürsün, öyleyse gerektir ki insan olan
da halden hale dönmesine üzülmesin, yani sevinç gi-
dip ォ。ケァ@ gelirse, ォ。ケァ@ gidip sevinç gelirse önem ver·
mesinler.
Hünersiz ォゥケ@ dost エオョュ。ウャイL@ hüoersiz ォゥ@
ne 、ッウエャオ。@ yarar ne 、ュ。ョャN@
Bir de insan ッャ。イL@ bir ゥ@ bir kez ゥャ・ケー@ sonra ーゥᆳ
man ッャュオウ。@ biz kez daha o ゥ@ ゥャ・ュウョN@

Bir ォゥ@ ー。、ゥィャ@ 「ゥャ@ ise ァ・イセ@ ki emin yatma-


sm.
Bir h;i ki ィ。ケエ@ kendi 、ゥャ・ョ」@ ッャュ。ウョL@ o ォゥ@
ozunu ョ￧@ diri ウ。イョN@
Niçin 、ュ。ョ@ bilmesinler o ォゥケ@ ki l'n büyük ba·
セ@ ィ。ャォ@ azarlamak olsun.
dッウエャ\イ。@ 、ュ。ョ@ olan birisine niçin dost diyesin.
kLᄋョ、ゥ@
bilge ウ。ョイ@ bilgisizden ウ。ォョN@
Kendi ndsine ィ。ォウコャ@ etme, giiç eyleme, yani
nefsine elinden gelmeyecek ゥャ・イ@ buyurma, エヲ@ ki ulu
t。ョイG@ rahmetinden gani ッャ。ウョN@
Gcn;i 、ッイオ@ セゥ|Gャ」[ォ@ セ」、イ@ ama sen 、ッイオ@ siiv-
le.
144

e・イ@ 、ュ。ョ@ ウイョ@ bilmesini istemiyorsan,


dostuna da ウイョ@ söyleme.
Ululara küçük ョ。コイケャ@ bak ma, çünkü オャ。イ@
küçük görmek ulu ziyan getirir.
Bir de 、・イウゥコ@ ォゥャ・イ@ ￶ャュ@ bil, ッョャ。イ@ diriye say-
ma.
e・イ@ ilençsiz zengin ッャュ。ケ@ diliyorsan, ゥャ・、ョ@
ゥ@ sahibine 「・ョ、ゥイュケ@ ￧。ャN@

e・イ@ Lォ。ケァウコ@ ッャュ。ケ@ diliyorsan, ー。コイョ、@ gü·


zafe nesne alma ki güzafe ウ。エュケョL@ yani önce yara-
イョ@ gijzleyip al, ta ki sonra ziyana ウ。エョ_@ Q。ウョN@

Kendi ィ・ュイゥャョ、L@ yani beraberindeki ォゥN@


lerden nesne ummaktansa ölümü ケ・@ gör.
Aç ölmek daha iyidir, himmetsiz ォゥョ@ ・ォュゥᆳ
ni yemektense.
Bir de ウョ。ュ@ ォゥケ・@ güvenme, ォオョ@ yo·
lunu yüz yerden 「。ャケ」ォ@ olsa da.
Kendinden 。@ Nィウュャ。イョ@ muhtaç olmaktan
ulu dert yoktur.
Tevazu ehli olan ve 、ョケ。@ seven bir ウ。ーォョL@ bur-
nu büyük olan ve 、ョケ。@ sevmeyen bir dindardan
ケ・、ゥイN@
Biri, bir ォゥケ@ küçük mertebede ァ￶イュウ・L@ onu
ululukta görünce yine o nazarla bakarsa ondan huda-
i。ウ@ olmaz.
kゥョL@ 「ゥャュ・、@ ・ケゥ@ iddia edip 「。イュウョᆳ
dan ve ケ。ャョ」@ ッャュ。ウョ、@ ulu 。ケー@ yoktur.
Ondan daha 。ャ、ョュ@ ォゥ@ olmaz ki elindeki ィ。コイ@
イコォョ@ gaipten gelecek olana verir, o gelmez ve elin-
deki ィ。コイ@ olan da !!ider, 。ャMカ・イゥエ@ 。ャ、ョイN@
14S
Cihanda ondan daha cimri kimse ッャョ。QN@ ki ondan
bir hacet dilescler onun elinden (o ゥI@ bitirmek gelse
ve bitirmese.
Bir ォゥ@ senin 。イ、ョ」@ bir yaramaz söz söylese ve
birisi de dostum diye o sözü sana ケ・エゥイウL@ sen bu
(dostunu) ondan beter 、ュ。ョ@ bil, çünkü o 、ュ。ョ@
ケ。イュコャ@ 。イ、ョ」@ söyler ve bu yüzüne ォ。イ@ söyler.
kゥケ・@ ケ。イウコ@ yerlere göz kulak tutmaktan ulu
dert olmaz.
Zarara オイ。ュ@ bir ォゥケ・@ kendi コ。イョ@ gülmek.
ten ulu zarar olmaz.
Bir ォゥョ@ bilgisi ne denli çok olsa ve ケ・エョゥ@
olmasa, o bilgiden ona vebal ィ。ウャ@ olur.
Her kim ki zaman オウャ。ョ、イュL@ hiç kimse onu
オウャ。ョ、イュケ@ ￧。ャュウョL@ ta ki ・ュゥ@ 「ッ。@ gitmesin.
Yani her kime ki ァ￶ョ@ 、￶ョ@ ve コ。ュョ@ hareketi
bir ・ケ@ ￶イ・エュウゥョL@ her kim ona ben ￶イ」エ・ケゥュ@ derse
・ュゥ@ 「ッ。@ gider.
kゥ@ her ・ケゥ@ bilgisizlerin ・イゥッ、ョ@ saklayabilir,
ama bilgisini yine de kendi ・イゥョ、@ saklayamaz.
h。ャォョ@ senin ゥケャョ@ ウ￶ケャ・ュセゥョ@ diliyorsan, sen
kimsenin ケ。カオコャョ@ söyleme.
dッウエャ。イョL@ yarenierinin çokken az ッャュ。ウョ@ di-
Iemiyorsan kindar olma.
Dünyada zahmet çekmemeyi, ォッャ。ケ@ ömür sür.
meyi diliyorsan, yönün kendi ゥョ、・@ yana olsun, 「。ᆳ
ォ。ウョ@ ゥョ・@ bakma.
eュ・ゥョ@ yele gitmemesini diliyorsan, 「ゥセ@ ゥ@ ki
ileri カ。イ」ォゥ@ 、・ゥャイL@ onu ileri götürmek 。イ、ョ」@
ッjュ」N@

Seni delilerden ウ。ケュャイョ@ istiyorsan ele gir.


mC'yecek bir nesnevi isteme
F:lO
146

Daima yuzunun suyu ile olmak (namuslu) istiyor-


san, オエ。ョュケ@ ゥ@ edin.
e・イ@ dilersen ki 。ャ、ョュケウL@ ウョ。ュ@ ゥャ・イ@ 「ᆳ
イ。ォー@ ウョ。ュ@ ケ。ーュN@

e・イ@ dilersen ki mahçup ッャュ。ケウョL@ ォッイオ。、ョ@ yer.


den nesne götürme.
e・イ@ dilersen ki perden ケイエャュ。@ (lekelenmeye.
sin), kimsenin perdesini ケイエュ。N@
aイ、ョ。@ gülünmesini istemiyorsan elinin 。ャエョ、ᆳ
kileri anca besle.
pゥュ。ョャォエ@ uzak ッャュ。ケ@ diliyorsan gönül arzu.
sunu ゥ@ edinme.
Zeki ォゥャ・イ、ョ@ ッャュ。ケ@ istiyorsan yüzünü 「。ォ@
birinin 。ケョウ、@ gör, yani bir ォゥョ@ ケ。ュウョ@ bak,
gör ki Hケ。ーエI@ ゥ@ iyi ゥ@ midir, yoksa yaramaz ゥ@ midir?
e・イ@ ondaki gibi sende de yaramaz bir ゥ@ varsa bilir-
sin ki bu ゥャ・、ョ@ ゥ@ ケョイ。ュコ@ ve iyi ゥ@ de kendin.
de görürsün. Öyleyse ゥョ@ iyisini kötüsünü göstermek
için o ォゥ@ sana ayna ッャュオ@ olur.
Korkusuz ッャュ。ケ@ diliyorsan, halkla kavga etme.
ッョャ。イ@ ineiticilerden olma.
Sana hürmet etmelerini istiyorsan 「。ォャイョ@
hürmetini gözet.
e・イ@ ィ。ャォョ@ senin sözi.inle ゥ@ görmesini isti\'or-
san, önce sen kendi sözi.inle ゥ@ gör.
e・イ@ kamillerelen ッャュ。Zカ@ dilivorsan, o ki)ikrdcn
ki kemal セᄋゥNコ@ ァ￶コゥNォュ@ olsur. ウイョ@ sak b. 。￧ォ@ L't.
me.
e・イ@ halk içinde herkesten ulu ッャュ。ケ@ diLvursan
nimetini bol eylc, yani エオコョ@ NZォョ」ゥ@ ィ。ォ@ i<.;in.
divenkri ャセoォ@ edin.
147

dilersen ki 」ゥカ。ョ・イエ@ ッャ。ウョL@e・イ@ vefadar ol.


e・イ@
dilersen ki azadelerden ッャ。ウョL@ yani kimseye
efendi .demeycsin, 。￧ァ￶コャ@ 「イ。ォ@ ve gönlünden
ァゥ、セイN@
e・イ@ adillerelen ウ。ケャュ@ diyorsan elinin 。ャエョ、ᆳ
hikri ィッセ@ tut.
e・イ@ <H 。ョ@ k ョ。ュウ、@ uzak ッャュ。ケ@ diliyor-
san ッョA。ャ\@ ァ￶イ」・ゥョ@ her fiil belirtisini övcrsin.
e・イ@ bütün gönüllerele yerinin ッャュ。ウョ@ istiyorsan
セ[HゥコNGョ@ bütün ァ￶イャォョ⦅ᄋ@ uyacak biçimde söyle.
E['L'r L!m u|ョゥャォイ、」@ olmak isityorsan, sen sana
ャ_カエ@ ーゥイョ」ᄋ、H\@ bir ゥ@ 「。ォウョ@ da ャ。ケォ@ görme.
E('c:) ケゥアᄋ￧A」@ ョキイィ」A・@ ゥケャ」セエイュ・ウ@ mümkün
olmayan bir ve. ョャ。ウ@ ゥウエ」ュケッイ。L@ cahillerlc
et· del ct nH.:, カ。@ i •, ォN^」@
E!!cr 「。ャォョ@ ゥカセ@ ッャョZ|ケ@ 、ゥャケッイウ。@ カ。ョ@ halktan
」ウゥイZセエュ・N@
Ve c[!c:r dilersen ki :t<:.tar senelen uzak yerlere
オエN。ウョL@ elini ォZ。@ tut.
\'al!ahü alem, budm nオセゥイ」QᄋMョ@ Adil'in ￶エャ・イゥ@
\'C sö;:lt:t i ki 。イコエゥェョ@ ャ@ @ ral. L[エイN@
imdi c\' 」ゥヲZエイォ[L@ bu Aエャ」イゥ@￶ hor !JÖnllt', bu
siizlcrdcn ヲLᄋイ@ hibnct, ャ」ュ@ saltanat kokusu g:l'iir.
(tin!;ü ャオ@ sözler lwm ーZM、ゥ[ィャ。イ@ sözüdür hem de
lゥャエZ、」イ@ si)t.i.icliir. Ü\'lcvsc セG。ャ{ゥョ、Z@ bir i::; \'aki
(dur·: .. • ZLlM@ [」ォNᄋョLャZ@ ゥ」NLᄋ@ ャオ@ viüitlik \N[。Z^ョャ@ iip.
ョ@ ィZN@ •;;':!I·.Ti. c|ゥォ@ カZj[iA。イ@ çok カ。ZL[」ャォイ@ i(;in ':ok
エ」tィN@ <'k<.•,' ᄋエォイN@ ウォョャ@ 」ョャ\キ、。@ hu ャ、Gイ@ ッャイN@
Dokuzuncu Bölüm

genᅦlk@ VE KOCALIK haln@ BEY AN EDER

Ey ッオャ@ gerçi gençsin, ama kocalar gibi 。ォャ@ ve


temkinli ol, ama demem ki birdenbire ァ・ョ￧ャゥ@ 「イ。ォN@
O ulu gibi tembel gençlerden olma, ョ・ャゥ@ ol, çünkü
gençler ョ・ャゥ@ olursa ィッ@ olur. Nitekim Aristctalis der
ki, ・M「。@ nev'un mine'l·cünun, yani delilik türlü
türlü olur, bir türlüsü de gençliktir. Ama cahil genç-
Ierden olma, bela dedikleri cahillerden kopar. Ömrü-
r.ün lezzc'.ini de gençlik ￧。ョ、@ ala gör, ケ。ャォエ@ bu
Iezzeti 「オャ。ュコウョL@ bulsan da ケ。イ@ olmaz.
Ey ッオャL@ gençlikte, ne olursa olsun, t。ョイGケ@ unut.
ma ve ölümden emin olma, çünkü·. ölüm gelince genç
ya da koca demez. Nitekim 。ゥイ@ de,
Türkçe ゥイ@

yゥ、@ ü pir eceldedir yeksan


Pir ölicek ォ。ャイ@ ュ@ yani cevan
Öyleyse 「ゥャュ@ ol, her kim ki 、ッオL@ ölecektir ve
her kim ki cihana geldi, gidecektir.
Hikaye: ￶ケャ・@ rivayet ederler ki b。、G@ bir
bir terzi カ。イ、L@ m・ィエャ」イG@ 。￧ャョ@ ォ。ー、@ bir 、ォヲョ@
エオュL@ bir 「。イ、@ da 、ォ。ョゥ@ bir ュィ。@ asa
ォッュオエL@ ne zaman bir ölü geçsc verden bir エ。@ 。ャイ@
150

o 「。イ、@ 「イ。ォ、N@ Ayda bir de 「。イ、@ 「ッ。ャエイL@ エ。ᄋ@


ャ。イ@ ウ。ケイ、N@ Bilirdi ki o ay b。、Gョ@ ne kadar ölü
￧ォュエイN@ b。イ、@ 「ッ。ャ、ォ￧@ yine 。ウイ、L@ bir aya ka-
Lh.r he:r bir ölü geçtikçe bir エ。@ 「イ。ォ、@ ve ay 「。ョN@
da yine 「。イ、@ 「ッ。ャエイ、L@ o ay da kaç ölü ￧ォエョ@
yine bilirdi. Bu terzi bunu sürekli olarak sanat edin·
ュゥエN@ Ta ki bir !!Ün bu terzinin de eceli geldi, öldi,i, bi-
rinin bu tcrziye ゥ@ 、エゥNL@ geldi ki ゥョ@ bitirsin. b。ォエ@
ki terzinin 、ォ。ョ@ ォ。ーョュN@ Terzinin nereye ァゥエᆳ
ni ォッョキ[オ、。@ sordu. kッュオウ@ dedi ki.
---- Terzi de 「。イ、@ girdi, yani her ölü geçtikçe
「Zセイ、。ェR@ bir エZセ@ 「イ。ォョャL@ zaman onun da エ。ョ@ har-
エャ。セZ@ 「イ[ォエN@

ゥョ、@ ey o[:ul, gafil ャュZ@ッ \'C ァ」ョLセャゥュᄋ@ gü\'enrnc,


ne halde olursan ol, ulu t。ョイ|@ unutma, yani ibadet.
tc ek olsan giinahta da olsan ulu t。ョイGケ@ ana dur,
çünkü ibadcttc t。ョイGケ@ anarsan ibarlcttc daha güçlü
c•lursun, ・イ@ günahta 。ョMウ@ umuttur ki t。ョイGケ@ an-
、ョ@ ゥ￧@ o günahtan 「。ャョウN@ Öyleyse her an
t。ョイGケ@ ana dur ve 「。Zャョュセᄋ@ dileye dur.

Sonm her an 」・ャゥ@ ケ。ォョ@ bilip ölümden korka


dur, Hi ki 。セ^イ@ ァョ。ャ@ yükler boynundayken ウ・イ@ de
terzi gibi gvJillil:lc ecd 「。イ、ョ@ 、ュ・ケウゥイN@

Ondan sonra, lャォョ。イ@ オョー@


d:üma gc·nç·lcrlc ol-
ュ。ウョL@ ケ。ゥャM「@
oturmak gerek, ケョイゥ@ 、[Z@
bir sohbette,
[⦅|イォ。、ャョ@ daima {A」￧ャイ@ ッャュ。ウョL@ çok ケ。ャ@ pirler
de birlikte otursunlar; çiinkii gençlikte ォゥ@ salt içki-
siz. ウ。イィッエオN@ Ne コ。イョセN@ ki bir sohlwtle セᄋ。ャイ@ da
olsa, f!Cnçlcr ヲイ」￧ャゥォ@ ウ。イィッャオケ@ bir muhal SÖZ, ya.
ni 。ォャ、ョ@ オコZォ@ bir söz siivleseler. カ。ウャイ@ オカ。ョイャZ@
QNセ@ @

ya da gençler kendilerinin 。ケー@ ウ。ョュ、ォャイ@ 。ケーャ@


bir ゥ@ ゥャ・ウイL@ ケ。ャイ@ bilirler ki 。ケーエイL@ yapmaya ko·
mazlar; çünkü gençler ne kadar ・ケ@ bilirlerse ケ。ャイ@
daha ￧ッオョ@ bilirler. Gençlerde kendilerinin bilgisini
ケ。ャイョ@ bilgisinden ケ・@ sayma 。ャォョイ@ カ。イ、N@
Onlar her an ケ。ャョ@ 。ォケ@ getirip ッョャ。イ@ sözlerini
alaya 。ャイN@ Çünkü gençler kendi bilgilerini herkesin
bilgisinden üstün ウ。ョイャN@ ュ、ゥ@ ウ。ォョ@ ey ッオャL@ sen,
kendini böyle sanan gençlerden olma, ケ。ャイ@ çok
hürmet et ve onlarla ォッョオイ・@ 「。ッ@ sözler söyle-
me, yani ォッャ。ケョ@ ョ。ウャ@ gelirse öyle ォッョオュ。L@ ケ。ャイ@
bir söz söylerlerse hemen cevap verme, ne denli dü-
ョゥイウ・@ ッョャ。イ@ sözüne bundan iyi cevap olmaz. Bun-
dan iyisi yoktur ki 」・カ。「ョ@ yine siz buyurun (söyle-
yin) diyesin ve ウオ。ョL@ çünkü ケ。ャイョ@ sözünün ce-
カ。「@ ッョャ。イ@ dinleyip ウオュ。ォエイN@ Yoksa Hッョャ。イ@ verece·
ゥI@ cevaptan オエ。ョャ」ォ@ bir duruma 、・イウゥョN@ Nitekim
meselde ァ・ャュゥエイZ@
Hikaye: ￶ケゥ・@ rivayet ederler ki bir ・ィゥイ、@ bir
pir カ。イ、L@ yüz ケ。ョ、@ idi, boynu bir tarafa ・ゥャュエ@
n' beli 「ォャュゥエN@ Bir gün bu egri 「ゥNイ@ ォッ」。@
bükiilüp gidadi. Bir genç latife olarak bu kocaya de-
di ki,
Baba, bu エ。セ、ョ@ セᄋ。カ@ kaça 。ャ、ョL@ haber \'cr,
h:n de 。ャカイョN@
Yani belinin 「ォゥャZNョ@ ima Yoluyla 。ョャエイN@
Pir hemen 」ョᄋ。ーャ、N@
- Ey yゥエL@ ・イ@ ömri.in uzun olursa zaman bu ya·
セᄋ@ sana bed;:wa \·erir, hernekadar bu vay sana ャ。ケォ@
オャュ。セ@ da.
O 12enç オエ。ョ、@ \'C bu siiz Yadi!!tlr ォ。ャ、N@
1.12

imdi bdmek gerek ki ケ。ャイョ@ marileti ォオウコ@


gençlerin marifetinden ヲ。コャ、イN@ Ama bu 、・ゥュ@ o
ケZャ。イ、@ ki ウ。ォャイョ@ ulular sohbetinde 。イエュ@
ッャウオョZイL@ ォッャ。ケ@ 「ケエュ@ ッャュ。ウョイL@ çünkü geli·
ゥァコ・ャ@ ケ・エゥュ@ ケ。ャ、ョL@ ulular sohbetini 、ゥョャ・ュ@ toy
ッャ。ョ」@ marifeti ケ・、ゥイN@
imdi ey ッオャ@ ァ・ョ￧ャゥ@ ァ・ャゥコ@ geçirme, ta ki
ケ。ャォエ@ bilgisiz ォ。ャュケウョL@ çünkü marifetli gençler
pir ウヲ。エャ、イL@ marifetsiz kocalar çocuk ウヲ。エャ、イN@ Öy.
leyse pir ウヲ。エャ@ gençler çocuk ウヲ。エャ@ kocalardan ケ・@
olur. O halde gençlikte ケ。ャイ@ öykün, ta ki ケ。ャォᆳ
ta gençlerden オエ。ョュケウN@
Ondan sonra ey ッオャL@ ne nmr.n ki gençlik ￧。@ ge·
çip ォッ」。ャ@ ￧。@ gelse 。イエォ@ gençlikteki 、ゥョ￧ャ@ gözle-
me, yani ァ・ョ￧ャゥ、@ ッャ、オ@ gibi terütaze yürüyüp
zevk ve ・ィカエ@ gözleme. Çünkü ケ。ャイ@ ケゥエャ・ョー@ te-
rütaze yürüyüp zevk ve ・ィカエ@ gözleyince halk 。イウョᄋ@
da tez rezil olurlar. Öyleyse ォゥL@ gerek ki ケ・イョ@ göz.
!eye. Yani gençlikte genç olsun, ォッ」。ャエ@ gençlik men-
zilinden göçsün, yoksa hali geminin üstüne saray va·
pan o adama benzcyecektir.
Hikaye: ￶ケャ・@ ァ・エゥイュャ、@ ki bir yoksul göçebe
Türkün iki ッャオ@ カ。イ、L@ 。エャイ@ 。ョャイ@ öldü, bu iki ッN@
lan öksüz ォ。ャ、イL@ Türkiliktc (göçcbelikte) 、オイュ。ᆳ
lar, ・ィゥイ@ indiler. Bir gün ・ィゥイ、@ gezerken bir vira·
nede mal buldular, ャ」エゥ・イN@ O ・ィゥイL@ deniz ォケウョ、。@
idi. bケ@ deniz ticaretine heves etti, bir gemi düz.
dii, scfere ￧ォエN@ Seferden 、￶ョ・@ ォ。イ、・ゥョ@ gör-
mq!e geldi. Gördü ki küçük ォ。イ、・ゥ@ de bir büyük be-
zirgan ッャュオL@ ・ィゥイ、@ güzel saraylar ケ。ーエイュN@ Biiyük
olan kendi kendine sövlcndi, dedi ki,
- k。イ、・ゥュ@ iyi evler ケ。ーエイュセN@ ancak seferc ￧ォᆳ
sa カ。イ、@ yerde bunun gibi ウ。イケ@ ッャ、オョ@ kim bile-
bilir? Ben geminin üstüne bundan daha iyisini ケ。ーエᄋ@
ョセケュ@ ki nereye varsam böyle bir ウ。イケュ@ ッャ、オョ@
görsünler, dedi.
Geminin üstüne bir saray ケ。ーュャイョ@ buyurdu.
Ama bilmez ki gemi bunun gibi yükü エ。ュコN@ y。ーエイᆳ
、@ ve hemen denize 。￧ャ、L@ 。コ」ォ@ yer gitmeden gemi
「。エL@ içindekiyle birlikte. ュ、ゥ@ koca, ケゥエャォ・@ zev-
ki gözlerse melanetlik denizinde tez batar.
イョ、ゥ@ gcnçkcn gençtin, ne zaman ki ケ。ャョ、@ ケ。ᄋ@
jケ。@ ケ。ォイ@ biçimde ömür sür. ゥイZ@
Bir pir ュ・イ@ ki bir cevane
c。ョ@ içinde mihrihane
Dedi ケ。ョュ@ gel ey dil-ararn
Ta can tuta vashn ile aram

Dedi koca ölüme yavuksun


Yok ウャョ@ ゥ・ョ@ sovuksun
yゥエ@ ケゥエ@ ile bir olurlar ,
Cinsin gözetir çü pir olurlar
ュ、ゥ@ ョ。ウャ@ ki gençlik ￧。ョ、@ ケ。ャォ@ gözlenmez-
sc, ケ。ャォ@ ￧。ョ、@ da gerek ki gençlik gözlenmesin,
çünkü gençlik gözleyen koca 、ュ。ョ@ 。イ、ョ@ kovalar·
ken sanki hiç 、ュ。ョ@ kaçan biri 、・ゥャュ@ gibi gi.
den ォ。￧@ benzer. hiç 。ォャ@ olan biivk vapar ュ_@
ゥイZ@

Kendüzünü ケゥエ@ billcek salhurde pir


Benzer ana ki kaçarken ￧。ャ、イ@ nefir
imdi ウ。ォョ@ ケ。ャォエ@ mundar huylu olma, çünkü
özensiz カ。ャ、ョ@ gcçimsiz a\Tat Lイ」￧、ゥN@ E\' ッオャL@ çok
ウセ@

ウ。ォョ@ özensiz ケ。ャ@ pirlerden ve ケ。ャォエ@ ulu


t。ョイGケ@ daha çok エ。ョ@ gençliktekinden; çünkü ケゥエᆳ
liktc umudu var ォゥョ@ ki ケ。ャ@ olur, ama pirin umu·
du öli.imdür. Çünkü エ。ィャ@ ケ・イゥョ」@ umuttur ki olgun-
ャ。イL@ ッャァオョ。」@ da ・イ@ biçmezlerse kendi kendine
dökülür; ケ・ュゥ@ de ッャァオョ。」@ ・イ@ toplamaziarsa
güzün ne ケ・ュゥ@ ォ。ャイ@ ne ケ。ーイN@ ュ、ゥ@ ey ッオャ@ ulu
t。ョイG、@ dilerim ki benim gençlikten ve ォッ」。ャエョ@
・エゥュ@ bu ゥォ。ケ・エ@ sen de erkek ￧ッ」オォャ。イョ@ edesin.
Be);it:
aケーャ。イョ@ beni ger pirlikten 。ャイウュ@
b・ャ。、イ@ ォッ」。ャ@ pes beladan 。ャイウュ@
Ondan sonra ey ッオャL@ ケ。ャョ、@ bir yerde ycr-
ャ・ュケ@ ￧。ャL@ çünkü pirlikte sefer etmek 。ォャイョ@ ゥ@
、・ゥャイL@ hele yoksul olursa. Çünkü ォッ」。ャ@ bir 、ᆳ
man, yoksulluk bir 、ュ。ョL@ bu iki 、ュ。ョャ@ yola ￧ォᆳ
mak 。ォャ」@ bir ゥ@ 、・ゥャイ@ Ama· ・イ@ zorunlu olarak
yola' ￧ォュ。@ gerekirse, çaresiz olunca ￧ォL@ ・イ@ ulu
t。ョイ@ o seferde sana ケ。イ、ュ@ ederse ve nimet eline gi-
rerse, evine dönmeyi arzu etme ki bir evden ötürü yi·
ne yolculuk zahmetini çekmeyesin. Çünkü ォゥョ@ ge-
çimine sebep nerede iyiyse evi orada ケ。イ@ her ne-
rede ki ィッャオ@ ヲ。コャ、イL@ ォゥョ@ 、オイ。@ orada en iyisi·
dir. Orada 、ッオュL@ orada ケ。ャョ、ュ@ demek olmaz,
gerçi vatan ikinci 。ョ、イL@ derler, çünkü 。ョウ@ sev-
mek ョ。ウャ@ imandan ;se カ。エョ@ sevmek de öyledir,
ama sen onunla イ。ュ@ çünkü カ。エョ@ sevmek iman-
、。ョイ@ dediler, içinde aç müflis oturmak ゥュ。ョ、イ@
demediler. Öyleyse ゥョ@ nerede セ・ャゥュウ@ ッイ。ケ@ ;atan
edin. Çünkü 、・ュゥャイ@ ki, ォ。コッZ@ nerede ise o yerde
olmak ィ。エャォ@ ョゥ。、イL@ 「。ィエウコQイ@ ョゥ。@ da odur ki
@ ss
aç ve dinç otursun, ォエャ@ çeksin, bu カ。エョュ、イL@ ter·
ketmem desin. Bu eblehliktir. Görmez misin Resul
Hazret-i aleyhisselam Mekke'de 、ッオL@ ゥ@ Medine'de
düzene ァゥイ、@ için 。イエォ@ Medine'den 。ケイャュ、N@ ゥュ、@
sen de ケ。イャ@ bir yer bulunca oradan 。ケイャュ@
￧。ャL@ orada ayak direyesin, ウ。ォョ@ filan yerde yarar
daha çoktur deyip 「。ッ@ カ。イュケウョL@ burada olan
コ。イ@ orada kötü ォャ。イウョ@ ve orada daha コ。イャ@ olur.
sun. Çünkü 、・ュゥャイ@ ki, bir iyi yeri 「イ。ォー@ daha
iyisini 「オャ。ケュ@ deme, bu hayal ile onu 「オャ。ュコウョ@ ve
ッャ。ョ@ da elden ￧ォ。イウョN@
ュ、ゥ@ ey 」ゥ・イォ￶ュL@ örnrün ki geçer, düzensiz
geçmesin, ・イ@ dosta ve 、ュ。ョ@ iyi görünmek istiyor-
san. Ama ・イ@ ömrünü 「ッ@ yere geçirirsen, avamdan
ウ。カャイョN@ Öyleyse kendi ゥョ@ düzenini iyi koru.
Onuncu b￶ャ。@

YEMEK terbysnL@ tᅱren@ VE

ERKANINI BiLDiRiR

bゥャュ@ ol ey ッオャL@ alem ィ。ャォ@ iki cinstir: Biri seç-


kinler ve biri avam. Ama bütün külfetler seçkinler
üzerindedir, çünkü 。カョ@ ゥャ・イョ、@ hiç terbiye, yani
düzen yoktur, ￶ケャ・@ ki bir ゥ@ olsa o ゥョ@ ゥャ・イョォ@ için
belli bir コ。ュョ@ yoktur. Ama ウ・￧ォゥョイ@ 。ォャ@ olanlar-
、イL@ gece ve gündüz ki yirmi dört saattir, 「￶ャュ・イᆳ
dir, her saatte ne ゥャ・ケ」ォイョ@ bilirler, Hケ。ー」ォャイI@
iki ゥ@ midir, yoksa bir midir, birbirinden ヲ。イォャ@ olur,
her bir ゥ@ 。ケイ@ 。ケイ@ seçilir, birbirine ォ。イュコN@ kオャ。イ@
da bunlara ne zaman ne türlü kulluk edeceklerini bi-
lirler, böylece ッョャ。イ@ da ne ゥ@ ケ」ー。ォャイ@ 「・ャゥイュ@
olur.
aイ。@ bütün ゥャ・イョ@ ウ。ヲ@ yemekledir. imdi ye-
mek yemekte de ulular bir düzen ォッケュオャ。イ、L@ ￶ケᆳ
le ki: Seçkinler ve avam üç ォウュ、イN@ Bir ォウュ@ pazar
chli, 。ャ」@ ve ウ。エ」L@ rençber (olan) kavimdir, 「オョャ。イ@
￧ッオョャォ。@ adetleri オ、イ@ ki, 。ォュ、ョ@ sonra yerler.
Bunun gibi yemek コ。イャ、L@ çünkü yerler, daha haz·
metmeden yatarlar.
Ondan sonrn bir ォウュ@ da sipahilerdir. bオョャ。イ@
adetleri オ、イ@ ki, ne zaman ellerine yemek geçerse o
zaman )'lrler, çünkü AIエNョャ。イ、@ 「。ォャョ@ dinc gö·
rümlüdürler. Öyleyse o オュ、ォャ。イ@ yerden ne zaman
ellerine geçerseo zaman yerler. B ö y 1 e olun.
ca, bu adet hnyvanlarr'\ adetidir, hayvan da 。イーケ@ ve
ウ。ュョ@ ne vakit bulurset o vakit yer ve 「オャ。ュ、@ va-
kit de ォ。エャョイN@
Ama seçkinler ケ・ュゥ@ gecede ve gündüzde bir
kez yerler, çünkü kenuini ウ。ォョャイ@ yolu budur,
ama böyle yemek de bedeni コ。ケヲャエイ@ ve kuvveti ek·
sil tir.
Ey ッオャ@
benim ォ。エュ、@ sevap odur ki sabayleyin
ウ。ヲイ「エュャォ@ biraz yemek yesinler, sonra kendi ゥᆳ
lcriyle オイ。ウョャL@ ￶ャ・@ ケ。ォャョ」@ yine ne gerekiyorsa
yesinler, bu, ta ikindi geçineeye kadar hazmolur. On-
don sonra yiyecek yesinlt:r, ta ki yatacak zamana ka
dar sinsin. aォャ@ ve hikmet için bu daha iyidir.
Sonra ey ッオャL@ yemek vaktinde seninle birlikte
yiyecek ォゥャ・イ@ ィ。コイ@ ッャュ。、ォ￧@ yemek getirme; senin
ォ。エョ@ yemek yemek için エッーャ。ョ、ォイL@ sana va.
ciptir, ケ・ュゥ@ ケ。カ@ ケ。カ@ yiyesin, tez tez ycmeyesin.
Önüne bak, yemek yerken kimse ilc ォッョオュ。L@ ウャ。N@
ュョ@ 。イエ@ budur. b。ョ@ da öne ・L@ kimsenin yüzüne
bakma ve kimsenin ャッォュ。ウョ@ gözleme, çünkü lokma
gözetiemek çok 。ケーエイN@ Buna münasip,
Hikaye: ￶ケャ・@ ァ」エゥイュャ[@ Sahip Kafi derler bir
bey カ。イ、L@ bir gün nedimleri ve ケ。コ」ャイ@ ッエオイュ@
yemek vivordu, hir ォゥョ@ ォ。ェGAョ、@ bir ォャ@ gördi.i.
dedi ki,
- O ォャ@ ャッォョ。、@ gider.
O ォゥ@ elindeki ャッォュ。ケ@ 「イ。ォエ@ \'l' ォ。ャー@ gitti.
Oturanlar 。イ、ャL@ sahip o ォゥセカ@ !!eri セャᄋエゥイN@
- Niçin ォ。ャー@ gittin? diye sordu. O ォゥ@ dedi ki,
- Ben lokmadaki ォャ@ gören ォゥョ@ ケ・ュゥョ@ ョM
セL[ョ@ yiyeyim.
Bunun üzerine Sahib'in yüzü ォコ。イ、N@
imdi ey ッオャL@ yemekte kendinle ュ・ァオャ@ ol, am
katma biri ァ・ャュゥウ@ önce onunla ￶コイャ・L@ sonra bu.
yur ki yemek gelsin. Ama ケ・ュョ@ ortaya ￧ォ。イャュᆳ
ウョ、。@ オャ。イョ@ iki adeti カ。イ、Z@ Birisi budur ki önce
kendisinin 。@ gelsin, biri de budur ki ォゥョ@ önce ge·
!en 。ョ@ yemesi gerek. Bu adet ötekinden ケ・、[イL@
çünkü bu cömertlik ァ￶イ・ョゥ、N@ kウ。」@ bir ￧・ゥエ@ ye-
mek önüne gelince, tezcek bu ケ・ュゥ@ götürün 「。ォᆳ
ウョ@ getirin deme, hayli ・ャョウゥ@ o yemek önünde,
sonra bir ￧・ゥエ@ daha getirsinler. Çünkü herkesin ゥエ。ᄋ@
ィ@ bir olmaz, olur ki ォゥ@ カ。イ、@ o sonra gelen ケ・ュゥ@
sevmez, オ@ halde ゥウエ・ケャ@ olunca herkes nasibini aL
ュ@ olur. aケイ」。@ セゥ@ カ。イ、@ tez yer, ォゥ@ カ。イ、@ keyfin-
ce yer, öyleyse ケゥ・」@ ne denli geç ォ。ャ、イウ@ o
denli iyidir, tez yiyen ve geç yiyen hep dovar.
Sonra senin önünde bir yemek olsa, 。ケイ@ oturan
toplulukta olmasa onlara da önündekinden nasip ver,
ta ki gözleri o yemekte ッャュ。ウョN@
Yemek yenirken de yüzünü ・ォゥエュL@ ウッヲイ。」ケャ@ sa-
カ。ョL@ o yemek iyi bu yemek kötü deme. Bu söz bir
bölümde daha gelecektir.
imdi, ne コ。ュ\ョ@ ki vemck terbiyesini ￶イ・ョ、ゥL@
。イー@ içmek terhivesini de ￶イ・ョュォ@ gerek. Çünkü
ャオ。イ@ !';'arap içmek için de bir tiire ォッケュオAG[ャ\イ、MN@
On Birinci Bölüm

arp@ ᅦmen@ terbゥysn@ VE

YOLUNU bldr@

ュ、ゥ@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ 。イー@ konusunda ne iç di-


yebilirim ve ne içme diyebilirim. Çünkü gençler kim-
senin sözüyle ゥ@ görmezler ve 「。ォウョ@ sözüyle yi·
ゥエャォ@ fiilinden vazge-çmezler. Çünkü bana da gençken
çok söylerlerdi, ben de kabul etmezdim. Elli ケ。ュ、ョ@
sonra ulu t。ョイ@ inayet eyledi, bana ケ。イ、ュ@ etti ve
tövbeyi ャ。ケォ@ gördü.
Ama ・イ@ içmezsen iki 」ゥィ。ョ@ ヲ。ケ、ウ@ senin olur
ve ulu t。ョイ@ da senden ィッョオエ@ olur., hem halk 。イウョᆳ
da ォョ。ュコウL@ 。ォャウコイョ@ ケ。ーエ@ gibi olmayacak .
hareketlerde 「オャョュ。コウL@ ュ。ャョ@ da telef olmaz. Öy-
leyse bu mana ile, yani dediklerimden ötürü ・イ@ iç
mezsen 、ッイオ@ olur, benim ケ。ョュ、@ da çok sevgili
olursun.
Yelakin ey ッオャL@
bilirim ki gençsin ve bilirim ki
。ュー@ ケッャ、。イ@ ￧ョ・ュケ@ seni komazlar. Onun için
、・ュゥャイ@ ki, ケ。ャョコォ@ ケ・、ゥイL@ kötü ゥ・@ ォャ。カオコケョ@
yoldantan ise. ュ、ゥL@ ・イ@ içersen, hiç olmazsa tövbeyi
gönlünden giderme, her an ァョ。ィ@ 。ョー@ ulu t。ョイGᆳ
dan tövbe ve ケ。イ、ュ@ isteye dur ve her an ゥャ・、ョ@
günahlardan ーゥュ。ョ@ ola dur. Çünkü sen 「オョャ。イ@ gözle-
F: 11
162

vince, ォオウコ@ ulu t。ョイ@ ヲ。コャョ、@ ve kereminden


sana tövbeyi ャゥNカォ@ görür.
Ama ne zaman ki ゥ￧・イセョL@ hiç olmazsa yemek ye·
dikten sonra tezcek 。イー@ içme, ta ki üç kez susuzlu.
オョ@ ォ\NZョウL@ カ。ゥ@ ウオコャ。@ bir kez sabn:yle, ne su iç
\'C ne 。イーL@ sonuncia ウオコャョ@ gcçsin. Bir daha su-
ウᆱケ。ョL@ セᄋゥョ・@ sabreyle, o susuzluk da ァ」￧セゥョケ・@ kadar.
Üçüncü kez ウオ。、セ@ içerscn 。イ「@ o vakit iç, セL[ᄋョᆳ
kü Zᄋ」、ゥョ@ yiyecek o vakit ウゥョ」ャイュエN@ ᅱケォウ・@
yiyecek ウゥョ」ャイュオ@ ne su içmek gerek, ne de ・イ「ャ@
ve ne 。イーN@ e・イ@ ウオ。、カ\NZョL@ hiç 、・ゥャウ@ viyecekten
sonra iki saat gcçsin, sonra iç, ta ki エ。「ゥョ@ yiyecekten
bchrc 。ャョ@ olsun, van i ケゥカ」・ョ@ kmYct i üicuda sin-
ュゥ@ olsun.
Ey 」ゥ・イォ￶セNZュL@ 。イセ@ ゥ￧」イウ@ ikindiden sonra iç,
sen ウ。イィッ@ oluncaya k;.:dar 。ォ@ ッャュオ@ olur, halk
seni ウ。イィッ@ olarak görmez. Üvkvse 。ォュ@ ォ。ャ、ョ@
için 。ケ「ョ@ ￶イエゥNャョI@ olur.
Sonra 。イー@ içerken nukulcii olma, カ。ゥ@ çerez
yiyici olma, (,'Ünki.i セ。イー@ 。イウョ、@ N[ッォ@ ÇLTL'Z ,,_,md·
ivi 、・ゥャイL@ ulular bu ゥセ@ 「」ュコャ・イN@ ィ」@ 、Zョゥォイᄋ@
dir ki. 。イ[Nー@ iÇLTkcn çu-ezi çok |ャGョNZォ@ mideye 。イャォᆳ
エイN@

Sonra 。イ「@ sahr::larda H'\:1 「。_l@ Zイ。ウョ、@ içme-


ve az git. e・イ@ buna 「オzlt@ vcrdc 。イー@ ゥセMョ・カ@ sever·
セ・ョL@ bari ウ。イャッ@ ッャオセカ。@ dek it;rnc, エゥ@ ki 」|Gゥ・@ ァ・ャイN@
ccye kadar rLzil ッャョ。|GウN@ [、ゥ@ lGセt@ sarhos ッャオイ」。ᆳ
|ZM@ kadar ic.;ccckscn e1·imk it;, <;ünkü khi ne vaparsa
、。ュ@ 。ャエョ、L@ ッエ。N@ Zᄋャエョ、。@ カ。ーエAャ@ キセ[、ゥイN@ gü" Zャエョ、[@
yz,pmaktan isl·, vani ョZゥャ@ 。￧@ カ。ーイAャョ@ 。ャエョ、@ vap·
ュ。ォエウコN@ Cünki.i c1 NZ\ゥャァlGs@ ゥョM[。ZN@ ウエᄋゥイーオL@ vani
örtüdiir, agaç gövdesi ゥョウ。@ dört ケ。ョ、@ rezil eder.
Hem bir ォゥ@ dört 、オカ。イャ@ ・カ」ゥコョ@ içinde, bir padi.
。ィ@ benzer mülkü içinde; ama カ。コ、@ bir ォゥ@ yurdun-
dan uzak 、ュ@ garibe benzer. kゥ@ gurbette ne den·
li bolluk içinde zengin olsa da カ。エョ、ォゥ@ gibi olmaz
yani ケ。コ、ォゥ@ 。イー@ sohbeti namuslu ォゥャ・イ@ için ev
içindeki gibi olmaz.
Sonra, meclisten yani 。イー@ sohbetinden ォ。ャョᆳ
ca öyle kalk ki iki üç kadeh daha içmeye mecalin ol-
sun, 、・ゥャ@ bir kadeh daha iç·meye mccalin ッャュ。ウN@
s。ォョ@ tokluk ャッォュ。ウョ、@ ve ウ。イィッャオォ@ kadehinden.
Çünkü tokluk ve ウ。イィッャオォ@ yemekten ve 。イーエョ@ cL·
ゥャL@ ama ォゥ@ normal bir ゥエ。ィョ@ sonra bir iki ャッォョZ@
fazla yerse tok olur ve mide 。イャ@ ve bir iki kadeli
fazla icerse ウ。イィッ@ olur. Öyleyse sonraki ャッォュ。ケ@ ye-
me, tok olup sonra 。イャュケウョ@ ve 。イー@ içiyorsan
sonraki kadehi içme, ウ。イィッ@ olup sonra ォョ。ュケウL@
yani ne <,:ok tok ol ve ne çok ウ。イィッL@ ta ki ikisinin de
zahmetinden uzak ッャ。ウョN@
Hele ッオャL@ hiç olmazsa ウ。イィッ@ oluncaya ckk içme-
ョ・ケ@ ￧。ャL@ çünkü ウ。イィッ@ oluncaya kadar içmenin iki
türlü sonucu カ。イ、Z@ Birisi delilik \'C birisi ウ。ケイャォN@
Çi.;nkü m<:demki ウ。イィッエオL@ son derece delidir ki ケ。イ@
deli; ne zaman ki ョオィュイ、L@ son derece ウ。ケョ、イ@ ki
ケ。イ@ ウイNケ@ Öyleyse 。ォャ@ ォゥ@ niçin ュ・ァオャ@ olsun bir
TlLSnevlc ki sonu delilik ola va da ウ。ケイャォN@

Ev ッオャL@ hele ウッイィ@ olunca.v<: kadar içcrscn, h'ç


olmazsa sabuhi etme, yani gece ウ。イィッ@ olup ケ。エー@ sa-
bahleyin daha 。イー@ 「オィ。イ@ 「。ョ、@ iken 。イー@ içme.
e・イ@ イ。ウエャカー@ da içcrscn bari arada bir iç, çünkti sa.
「。ャ@ ゥセᄋォ@ içmek 。ォャイ@ ォ。エョ、@ 「・ョゥュ@ bir ゥ@ de-
164

ゥャ、イN@ Her ・ケ、ョ@ önce sabah içmenin kötülüklerin-


den birisi budur ki sabah ョ。ュコ@ geçer, yani kazaya
ォ。ャイ[@ biri de bu ki, geeeki ウ。イ「ッャオョ@ 「オィ。イ@ henüz
、ゥュZ|ョ。@ yok olmadan sabah ゥ￧エョ@ 。イ「ョ@ buha-
イケャ。@ ォ。イN@ Öyleyse bu iki buhar 「ゥイョ・@ ォ。エャョ」@
ikisinden malihulya (melankoli) 、ッ。イL@ o da Zャ・ゥョ@
bir cinsidir. O halde bir bozucudan iki bozucunun fe.
ウ。、@ daha ヲ。コャ、イN@ lmdi bir 、ゥュ。@ bir bozucu カ。イ、L@
yani geeeki buhar, ona bir bozucu daha オャ。エL@ yani
sabah ゥ￧エョ@ 。イ「ョ@ 「オィ。イN@ Öyleyse bunun gibi iki
bozucu bir araya gelirse kavgadan 「。ォ@ bir sonucu
olur mu? Ko imdi bunu, ulu t。ョイ@ geceyi rahat için
ケ。イエN@ Vakit ki 「。ォャイ@ rahat olup uyusun, sen 。ᆳ
rap ゥ￧エョ@ için オケ。ョォ@ ッャ。ウョ[@ 「。ォャイョ@ オケ。ョ、@
vakitte de senin uyuman gerek idi, 。イー@ içtin, yine
uykunu 。ャュ、ョL@ gerçekten bu kez zahmet üçe ￧ォエN@
ォゥウ@ 。イー@ ウッイ「ャオ@ ve biri uyku ュ。ィオイャL@ Neu-
zübillah, ertesi gün görürsün ki 「。@ 。イャュL@ göz
ォ。ーャイ@ ゥュL@ gövde titrer, beyin zonk zonk eder,
hem deli oldu, hem hasta ve hem vorgun. Ko ne bela
ゥュ@ o· sabah ゥ￧ォ@ dedikleri, ォイ@ ki vaki ッャュ。、@
Mercimek'e. Ey ッオャ@ 「ゥャュ@ ol ki, sabah içmek az olur.
sa orada kavga ve gürültü· olmaz. Hele sonra ーゥュ。ョ@
ッャ。」ョ@ bir kötü ゥ@ ッャュ。ケョ」@ olmaz. Ama arada bir
özür için sabah 。イ「@ içmek uygundur, velakin bunu
·adet edinmek 、ッイオ@ 、・ゥャイN@
Ondan sonra ey ッオャL@ ・イ@ bekri olursan, yani 。ᆳ
rap ゥ￧ュ・@ 、ォョ@ olursan, bari Cuma gecesi içmeme-
yi adet edin; gerçi öteki geceler de ィ。イュ、L@ ama
Cuma gecesi hürmetli gecedir, insanlarm bir araya top-
ャ。ョ、ォイ@ Cuma ョ。ュコ、@ ötürü. Üstelik bunun gi-
bi エッーャオ。@ mahmur gitmek sana ケ。ォュコL@ yani Cu-
ma ョ。ュコ@ daha 。ケャュ、ョ@ ォャュ。@ 、ッイオ@ 、\N^ゥャイ@
QVNセ@

Sen o bir gecenin hürmetini ウ。ォャケー@ ゥ￧ュ・、イ@ ￧ョ@


öteki gecelerde ゥ￧エョ@ 。ケ「@ örtülür, ィ。ャォョ@ gönlüne
ィッ@ gelir ve 。カョ@ dili 「。ャョイN@ O aziz günün gece-
sine hürmet etmenin ウ・カ。「@ öteki dünyada sana kar-
@ gelir, hem de o günde ve gecede 。イ「@ ve meclis
ュ。ウイヲョ@ gidecek mal sana kar olarak ォ。ャイ[@ çünkü
bir ケャ、。@ ォイウ・ゥコ@ Cuma olur, ォイ@ sekiz gecenin mas-
イ。ヲ@ ケ。ョ@ ォ。ャイN@ Bir de bu ki, gözün, gönlün, 。ォャョL@
tenin ve 」。ョ@ 。ャエ@ günlük içki zahmetinden rahat olur.
Çünkü bu ウ。ケ、ォエイュ@ 。イー@ 「オィ。イョ、@ ötürü zah-
mette iken o gün ゥᄋ￧ュ・、ョ@ için rahat olurlar. Öyleyse
bedende ウ。ャォ@ ve malda bolluk, yani fayda; Çiteki
dünyada sevap bu dünyada iyi ad ve 。カョ@ diÜnin
「。ャョュウ@ bu bir gecede 。イー@ içmeyi 「イ。ォョャ@
elde edilir. Bir gece ki o gecede 。イー@ ￧ョ・ュォャ@ bu
kadar yarar elde edilsin, onun gibi gecede 。イー@ içme-
meyi adet edinmek ケ。ィゥ@ adettir ve gayet 「・ョゥャュᆳ
tir. Umuttur ki bari Cuma gecesinde 。イー@ içmeyi
adet edinmeyesin, ゥョ。ャィ@ taala.
On ォゥョ」@ Bölüm

KONUK gelnc@ NASIL AGIRLAMAK GEREK


YA DA KONUKLUGA VARMANIN edbn@
BEYAN EDER

Ey ッオャ@ ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ki, ・イ@ ィ。ャォ@ konuklamak


istersen her gün konuklama, hele ケ。「ョ」@ ォゥャ・イN@
Çünkü her gün ォッョオャ。ケ」@ konukluk ィ。ォョ@ yeri-
ne getiremezsin, halk çoktur, her gün ォッュャ。@ is-
tiyorsan, üç günde bir konukla. Çünkü iiç günde dö-
külecek ケ・ュゥ@ bir günde dökersen, hem nimetin bol
görünür, hem de ォウ。ョ￧ャイ@ bu nimetin 「ッャオョ@ gö-
rünce 。ケーャュォ@ için sana dil オコ。エ[ュャイL@ konuk
。イャョ@ da son derece H・ウゥコI@ görünür, 。ケーャョ@
diller 「。ャョイN@
Konuklar evine ァ・ャ、ゥョ@ her birinin önünce yü-
rü, her birine alçakgönüllülük göster, 。イャN@ Her bi-
rine mertebesine göre yer göster, 。イャL@ gönül al,
çünkü dil ォッョオャ@ ケ・、ゥイL@ türiii türlü nimetten ise.
Nitekim Ehu ・ォエイ@ Bclhl der ki,
(Türkçe çevirisi)
kッョオ@ 、ュ。ョ@ gerçi
ola ya dost
Hele ・ケゥャョ@
eder derhost (derhast)
Çün konuktur, gerekturur naçar
Dil ü caniyle edesin tirnar
168

imdi ne zrcman ki konuklar geçtiler oturdular,


・イ@ ケ・ュゥ@ コ。ュョ@ ise önlerine önce sucuk, ケ・ュゥ@ ge-
tir, ta ki yesinler; sonra o ケ・ュゥ@ halledilinceye kadar
ッョャ。イ@ söze tut ve sonra ケ・ュゥョ@ dök önlerine yesin-
ler ama scn oturma, konuklar sana otur deyinceye ka·
dar. Ama bir kez demekle oturma, de ki «benimle il-
gilenmeyin, ォオャュ@ カ。イ、ᄏN@ e・イ@ .ikinci kez yine
zorlariarsa sen de onlarla otur, yemek 。イ、ョ」@ ol.
y。ャョコ@ ォッョオ@ çok büyük bir ォゥ@ olursa, senin otur-
man uygun 、・ゥャイN@
Ondan sonra konuktan özür dileme, özür dilemek
pazar ィ。ャォョ@ ゥ、イL@ yani ォッョオ。@ deme ki «ey filan
ョ。ウャ@ yiyorsun (böyle), iyice ye, utanma, 。ャィォョ@
kerem eyleyin, gerçi size ャ。ケォ@ hizmet eelernedik ama
bizim ィ。エイュコ@ için koman, hem biz de özür dileriz,
ヲャ。ョL@ filan». Bu özürlerin hepsi 。ケーエイL@ オャ。イョ@ sözü
、・ゥャイL@ nimetini arzeylemektir. Ama özür dilemek
arada bir konuk 。、ケョ@ ォゥョ@ ゥ、イN@ ョウ。@ olan
bu gibi sözden, yani özürlü sözden ·çok オエ。ョイL@ yiyecek
bile yiyemez olur, sofrandan ケ。イ@ tok ケ。イ@ a<,: kalkar,
madem ki ォッョオ@ aç ォ。ャイ@ öyleyse özre önem verme.
Ondan sonra ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ bizim ülke·
mizde -Gilan mülküdür- bir ィッ@ adet カ。イ、L@ gayet
ィッエオイ@ ve o adet budur ki, ne zaman konuk gelse önü.
ne yiyecek karlar, bir iki bardak suyu da ortaya 「ᆳ
イ。ォャL@ kendileri giderler, görünmez olurlar. y。ャョコ@
birisi durur, ォッョオャ。イ@ önündeki ￧セュ。ォ@ 「ッ。ャイウ@ ge·
lip bir türlü.sünü daha koymak için. Belki bu bile uzak-
ça durur, yani sofra s:::hibinden konuklar オエ。ョュウᄋ@
lar, ァ・イゥョ」@ yesinler diye. Ne zaman ki yemek yenir,
konukluk sahibi gelir ve 「オョャ。イ@ daha ne ・ォウゥ@ var-
sa görür. Hem Arapta bir ヲ、」エ@ ele hudur ki yemekten
169

sonra ellerini gü\ suyuyla ve kokusu güzel çiçek sula-


イケャ。@ ケォ。イャN@ Ama gelen o ォッョオィイ@ ィゥコュ・エォ。イャᆳ
ョ@ da ケ。ャゥ@ ョイャ。ュォ@ gerektir, ta ki ・イヲゥョ@ yerinde
olsun.
e・イ@ bu konuklara 。イー@ meclisi kurarsan 。イ「@
bol getir, parti parti getirme, çerezi ortaya çok dök,
güzel sesli ￧。ャァ」イ@ da ィ。コイ@ olsunlar, çünkü ￧。ャァ」ᆳ
ウコ@ 。イー@ sohbetinin ウ。ヲ@ olmaz. Sonra 。イ「ョ@ iyisi-
ni getir ki 。イー@ kötü olunca ne denli yemek getirir-
sen getir, kötü 。イー@ yüzünden kötü görünür. Ama 。N@
rap iyi olunca, ケ・ュゥョ@ ne denli kötü olursa olsun,
。イ「ョ@ カ・イ、ゥ@ ォコュ。、ョ@ iyi gözükür ve her 。ケ「ョ@
örtülür, biri bu. Biri de bu ki 。イー@ içmek ァゥョ。ィエイL@
mademki günaha giriyorsun bari iyisi yüzünelen gü-
naha gir, çünkü hem günaha giresin hem ele kötü 。ᆳ
rap içesin, valiahi 。ョャュウコ@ 。ョャュウコN@ Mademki gü.
nah ゥャ・イウョ@ bari iyisiyle günahkar ol ki ォケ。ュ・エ@ azap
gorursen, hiç olmazsa bu dünyada コ。イャ@ ッャュ。コウョN@
Yani ölü için 。ャュL@ 。ャイウョ@ ァ￶コケ。ョ@ ・ャイ@ olan
bir ölüye 。ZャN@ ュ、ゥ@ bütün bu söylediklerimden son-
ra, ォッョオャ。、@ ォゥャ・イ@ minnet yükleme, ama sen on-
lardan minnettar ol, オョ、。@ ötürü ki ulu t。ョイ@ ni-
metini birkaç ォゥョ@ ォオイウ。ョ@ ャ。ケォ@ gördi.i.
Hikayet: エゥュ@Z ki Haccac halife iken bir ケ。コ」ウ@
カ。イ、L@ 。、ョ@ Mualla ibni Mukle derlerdi, bu ibni Muk-
le b。ウイGケ@ yerdi. Ama ゥ[ョ」ャ・@ ィ。ウャ@ olan ュ。ャ@ Hac-
cac'a gönderirdi. Bir gün, Nasr ibn Mansuri't-Temirni
derkrdi Basra'da bir zengin カ。イ、L@ ibni Mukle'nin ka-
エョ。@ geldi ve b。ウイGョ@ 。ュ」ャ、イョ@ 。ャ、@ ve yine Bas-
ra'va döndü. yャ@ tamam olunca ibn Mukle, n。ウイG@
Basra'dan ￧ZイエL@ ィ・ウ。「ョ@ 。ャ、N@ üzerine de bin 。ャエョ@
ekledi. ィョゥ@ Mukle dedi ki.
170

Tez ver, halife ュ。ャ、イL@


- yoksa zindana gir. Nasr,
Akçam yok 、・ゥャL@
- カ・イョュ@ de demiyorum, var-
ャュ@ b。ウイG、L@ bana bir ay mehil ver, getireyim,
dedi. ョゥ@「 Mukle, .
- Seni koyuvermem, halifeden ォッイ。ュL@ ama
sana ケ。ョュ、@ bir ev vereyim, bir ay bende konuk ol,
akçe gelinceye kadar, dedi. Nasr bunu yerinde buldu,
onun ケ。ョ、@ ォ。ャ、N@ r。ウエャョ@ bu ya, ramazan 。ケョ@
öncesiydi. lbni Mukle dedi ki,
- Söyleyin .Nasr'a, gelsin, gece orucunu bizimle
。￧ウョN@

imdi Nasr her gece orucunu ibni Mukle ile açar-


、L@ ta o güne kadar ki bayram oldu, birka·ç gün daha
geçti. Bir gün ibni .Mukle, Nasr'a adam gönderdi,
«daha 。ャエョ@ vermez misin, vadesi bunca gün geçti,
mal halifeye オャ。ュ、L@ geç ォ。ャ、ᄏ@ diye. Nasr,
- Ben ュ。ャ@ ödedim, iki kez mi 。ャイL@ dedi. Gönderi-
lt:n ォゥ@ geldi, bu sözii ibni Mukle'ye söyledi. 「ョゥ@ Muk-
le,
- O mal bana オャ。」ォエL@ ,. kime verdi. diye sor-
du. Nasr,
- Ben kendisine verdim, dedi. Geldi o ォゥ@ ibni
Mukle'ye, <<Size カ・イュゥ@ ュ。ャᄏ@ diye haber ァ・エゥイセN@ 「ョゥ@
Mukle, n。ウイG@ inkar ediyor ウ。ョ、L@ çok ォコ、L@ tez onu ça-
イエN@ Gelince dedi ki,
- O ュ・「ャ。@ verdim 、・ュゥウョL@ kime verdin? Nasr,
Size verdim, dedi. 「ョゥ@ Mukle,
Ne zaman \·erdi n? dedi. Nasr,
aャエョ@ Yermedim. ama tamam b:r ay ォッョオ@
oldum n: ョゥ・エャ@ ォ。イョ@ doyurdum, orucumu ek-
ョ」ゥォ@ 。￧エュN@ ョ・ャゥ@ konuk ッャ、オイョ@ ィ。ォ@ hu mu.
171'

dur ki daha benelen nesne istersin, ケ・ュゥョ@ bana be-


dava ュ@ yedirdin? dゥュョ@ ォゥイ。ウ@ hani? dedi.
「ョゥ@ Mukle bu sözü ゥエョ」・@ güldü ve dedi ki,
- Al senedini ve ウ。ャォ@ ・カ」ゥコョ@ git, 、ゥョ@
ォゥイ。ウョ@ ウ。ケ、ュL@ o ュ。ャ@ halifeye ben ödeyim. O da
(yola) revan olup gitti. kッョオォャ@ hürmetine ta-
kazadan kurtuldu. imdi ey ッオャ@ konuktan sen min-
nettar ol. H「ョゥ@ Mukle) bunca ュ・「ャ。@ konuk ッャ、オ@
için (onun) 、ゥョ@ ォゥイ。ウョ@ 「。ャ、@ ve ancak min-
nettar oldu.
Ondan sonra ォッョオ。@ ォ。イ@ 。￧ォ@ yüzlü ol ・ォゥ@ yüz-
lü olma. 。イー@ içerken de konuktan önce ウ。イィッ@ ol.
ma, 。イ「@ az iç ve ォッョオャ。イ@ ケ。イ@ ウ。イィッ@ olduk-
ャ。イョ@ görünce, ッョャ。イ@ ィッョオエ@ etmeye ￧。ャ@ ve her bi-
rini lütuf ile an; dolular iç ve içir, gücün ケ・エゥョ」@
「。ャゥ・イ@ ver ve daima 。￧ォ@ ォ。ャ@ ve gül eç, yüzlü ol.
Ama 「ッ@ yere gülücü olma, yani yok yere gülme, yok
yere gülrnek deliliktendir ve edep 、・ゥャイ[@ nitekim
az gülrneklik 。ォャエョ、イ@ ve edeptendir.
Sonra ォッョオ@ ウ。イィッ@ olsa, gitmek istese, bir iki
kez yalvar, iltifat et, gitmeye 「イ。ォョゥN@ Üçüncüde git-
mek isterse hemen iyilikle onu gönder. gitsin ki iki
yönden hürmet yerine gelsin.
Bundan 「。ォL@ konuklar evdeyken ィゥコュ・エォヲイャ。ョ@
kötü bir ゥ@ Y?rarbrsa onlara ォコョ。L@ ォッョオャ。イ@ ya.
ョ、。@ onlara ォコー@ yüzünü ・ォゥエョ」L@ öfkeli olma, ta ki
ォッョオャ。イ@ gönlü sohbctinden mütcneffir ッャュ。ウョN@
yani gönülleri ürkmesin. e・イ@ senin 「・ョュケ」ゥ@
bir ゥ@ yaparlarsa. o ゥ@ .ikici kez ゥャ・カZョ@ diye buyurma,
sa b ret.
Sonra, ・イ@ ォッョオ@ kötü bir hareket yaparsa ve
kiitii hir siiz siivlcrsc, onu |BゥNコャ・ョ」@ Onu ni.iktevle kar
172

ャ。L@ hürmetini sakla ve yücelt. Çünkü konuklara


Hォ。イI@ çok hürmetli olmak ve Hッョャ。イI@ muhterem
tutmak gerektir.
Hikaye: mオエ。ウュ@ halife iken ölümü ィ。ォ・エュゥ@
bir suçluyu getirdiler onun ォ。エョN@ Halife, o suçluyu
öldürün diye buyurdu, hemen cellatlar suçluyu halife.
nin önünde çökertip boynunu vurmak i·çin öne ￧ォエN@
lar. Bu miskin suçlu 「。イ、L@ dedi ki,
- Ya t。ョイG@ エ⦅。ャゥヲ・ウL@ Allah ve Resul ィ。ォ@ için,
önce bana bir içimlik su getirsinler, içeyim. Sonra öl.
dürürlerse (öldürsünler) ferman senindir
Halife suçlunun カ・イ、ゥ@ anddan 、ッャ。ケ@ aciz ォ。ャー@
buyurdu, evinden bir bardak su getirdiler. Suçlu su-
yu içti ve döndü, Arap töresince dedi ki,

Ey müminlerin emiri t。ョイ@


- senin ィ。ケョ@ art.
エイウョL@ ォッョオュ@
beni bir içim suyla ォッョオャ。、L@
imdi senin gibi mürninler beyinin ォッョオュ@ öldürme.
si reva ise buyur öldür, yoksa 「。ャL@ tövbe edeyim,
bunun gibi ゥ@ ケ。ーュN@

mオエ。ウュ@ bu sözü ゥエョ」・L@

- Konuk ィ。ォ@ ulu ィ。ォエイ@ ve ulu hürmelidir, o


hürmete seni azat ettim ve suçunu 「。ャ、ュN@ Ama
sen de tövbe et, 。イエォ@ buna benzer kötü ゥ@ ゥャ・ュL@ de-
di.
ュ、ゥ@ ォッョオ@ ィ。ォョ@ bilmek ge- iyi ォッイオュ。ケ@
rek, ama her ォッョオ@
Buna benzer 。イャォ@ 、・ゥャN@
。イャョュケ@ 、・イ@ olan ォッョオ@ 。イャュォ@ gerek. Yok
öyle her bir 。ャュ@ evine iletesin ve 。イャケウョ@ ko.
nuktur diye, lanet onun gibi konuga, st>nin ・ォュ」セゥョ@
ョ@

yesin ve ォ￶・@ 「オ」。ョ@ gözlesin. Ancak konuk olmak


ve konuk edinecek ォゥ@ ョ。ウャ、イ@ söyleyivereyim, Hi ki
bilesin.
f。ウャZ@ ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ ・イ@ seni konuklu.
。@ ￧。イャウ@ olur olmaz ォゥョ@ evine gitme, ulu-
ャオ。@ ve 「。ュ・エ@ コ。イ、N@ e・イ@ gidersen çok aç git-
me ve çok tok da gitme. Çünkü tok gidersen yiyecek
yiyemezsin, ev sahibinin gönlü incinir, ケ・ュゥ@ be-
・ョュ、ゥ@ diye: ・イ@ aç gidersen çok yersin, bu da çir-
kindir, ォゥャウコ@ biri görürse 。￧ャォエョ@ ュ@ ￧ォュL@ der.
Öyleyse ッイエ。ウ@ ィッエオイN@
Sonra ァゥエョ@ yerde öyle bir yere otur ki sana la-
ケォ@ olsun. Çünkü kalk burdan, oraya otur demek ki.
ゥ@ olana ölümden beterdir.
Ondan sonra, yemekte ve içmektc olur olmaz ye.
re hükmetme, hele konuk sahibinin ィゥコュ・エォ。イャョ@
deme: «Ü ケ・ュゥ@ burada 「イ。ォ@ ve o ￧。ョ@ oraya ilet»
diye; çünkü bu, ben bu evdenim demek olur. Boyle
hir sev demek iyi 、・ゥャイL@ bil ki fodulluktur. Yセイョ・ォᆳ
teki halka sen öteye uzan, sen beriye uzan deme. Ken-
di kuluna 。イエォ@ yemek götürme カセ@ yiyecek verme. de.
ュゥャ・イ、@ ki, ez-zelletü zilletün, yani 。イエォ@ yemek gö.
türmek horluktur, yani evimde nesne yoktur, iletirim
ki yiyeyim, demek olur. Öyleyse 。イエォ@ yemek götürt-
mek ulular için çok kötüdür.
e・イ@ 。イー@ sohbetine oturursan mcst ve harap
oluncaya kadar oturma, öyle kalk ki evine giderken
yolda ウ。イィッャオォ@ eseri belirmesin. e・イ@ ウ。イィッ@ olursan,
öyle ウ。イィッ@ ol ki, yüzün ゥョウ。ャォエ@ ￧ォュ。ウョN@ Çünkü
kimi ォゥ@ öyle ウ。イィッ@ olur ki yüzü insan yüzünden
￧ォ。イL@ domuz yüzünden beter olur. imdi bunun gibi
ウ。イィッャオォエョ@ ウ。ォョN@
174

e・イ@ bir kadeh 。イー@ ゥ￧ュ@ olsan da, hizmetkarla-


イョ@ yüz günah ゥ・ウ」ャイ@ ッョャ。イ@ edeplemek için bir Oセ・ケ@
söyleme. d￶ュ」ケゥ@ ve ウ￶ュ・ケゥ@ hak etse de 、￶ュ」@ ve
ウ￶ュ・N@ Çünkü öyle bir zamanda, ᆱォオャ。イ@ kötülük ct-
ュゥL@ edcplj:r», demezler, \。イー@ ゥ￧ュL@ ー。エイ、@ eder»
derler. ュ、ゥ@ her ne yaparsan, 。イー@ içmeden yap, ta
ki iyi eder, desinlcr, ー。エイ@ eder derncsinler; 。ケォ・ョ@
ne yaparsan kimse bir ・ケ@ demez ama iki kad.ch 。イー@
içince ne yaparsan ー。エイ、@ 、・イャᄋN@ Çünkü içki çeki-
cinin her bir hareketine arbededir, derler. Nitekim de-
ュゥャ・イ、L@ el-cünunu fünun, yani delilik türlü türlü olur.
s。イィッャオォ@ deliliktir ve arbcdesi de türlü türlü olur,
mesela ウ。イ「ッャオォエ@ çok ォッョオュ。@ arbededir; 、・カ。ュャ@
olarak birine çullanmak ve üstüne 、ュ・ォL@ çimdikle-
mek, çok gülmek, çok 。ャュォL@ hepsi arbededir. Bun-
lardan ウ。ォョー@ yapmamak gerek, ta ki 。、ョ@ arbcdeci
delidir, demesinler, çünkü bunun gibi hareketler daima
deliden ￧ォ。イN@ Ama ォゥョ@ ウ・カ、ゥョ@ ne hareket ge-
lirse gelsin arbeele yerine ウ。カャュコL@ se\"giliden セ・ャョ@
sevgilidir.
Sonra ・イ@ ￧。ャァ」@ dinlersen 、Zゥュ。@ ・ィカ。ョゥ@ dinle-
mc, vani ・ィカエ@ sebebivlc 、ゥョャ」キL@ tft ki 。、ョ@ -:;ehn·tpe.
rest ッャョ。ウN@
On Üçüncü Böli.im

latfe@ ETMEYi, TAVLA VE SATRANÇ


OYNAMA YI BEY AN EDER

Ey ッオャL@ ウ。ォョ@ kimscyil' 。ォャ\ュケウョL@ 、・ュゥャイᆳ


dir ki, cl-müzahü ュオォ。、・エゥNM」イL@ yani 。ォ@
etmek ・イゥョ@ ォャ。カオコ、イL@ ne ederse Z、・イL@ 。カ@ 。ォᆳ
kadan kopar. derler. Öyleyse ョZ@ denli çaban varsa, bi.
risiyle 。ォャュエョ@ ウ。ォョ[@ ・イ@ 。ォャイウョ@ bari sar-
ィッャ。@ 。ォ「ュL@ ウ。イィッオョ@ 。ォウョ@ 」イゥ@ daha çok
olur, hele ki o 。ォ@ 。」@ 。」@ ウ￶ュ・ォN@ kötü kötü sözler söy.
!emek ッャオイウZN@ imdi ウ。イィッャ@ ve 。ケォャ@ 。」@ ウ￶ュ・ォエョ@ 。N@
kadan ve kötü sözden ウ。ォョL@ hele tavla ッケョ。イウ@ ya
da satranç. Çünkü bu iki oyun ウイ。ョ、@ insana gönül
、。イャ@ çok gelir, özellikle tavlada :tar gelmt:zse ya da
satrançta açmaza 、ュウ・N@ O ウイ。、@ ュゥコ。ャ@ tehlikeli-
dir, 、・ュ@ ォゥ@ ォ。ャ、イュコL@ öyleyse 。ォ@ etmemek gerek.
Sonra tavla ve ウ。エイョ」@ çok ッケョ。ュ@ adet edin-
me, ・イ@ oynarsan arada bir oyna; onu da para ilc oy.
nama. Ama bir tavuk için, bir ・ャョ」@ için ya da buna
benzer bir ・ケ@ için oyna ki 。ィョ・@ bahane olur sohbcte
オャFュ。ケN@ Para ile ovnama, çünkü para ile ta\'la \'C
satranç ovnamak ォオュ。イ」NャL@ ォオュ。イ「コャエ@ saklll ki
、ウォゥョャ」イ@ ウ。ョエ、イN@ Ne 」jNZャゥ@ iyi oyuncu ッャウ。@ da
ォオュ。イィコャ@ ゥャ」ョュウ@ kisikrle H^ケイ。ュN@ para ile oy-
ョ。ュウ@ bilL' seni kumarbaz samrlar. Övlcvse ウ。ォョL@
yoksa "en de ォオュ。イ「コャ@ ゥョャ」イウN@
176

Ondan sonra senden ulu ォゥ@ ile tavla ya da sat-


ranç oynarsan edep odur ki zarlan önce o 。エウョL@ sat.
ranç ise önce o ッケョ。ウN@ Ama ey ッオャ@ esriklerle, ォゥᆳ
lik . bilmez olanlarla, yüzsüzlerle ve 。イ@ 」。ョャ@ herif-
lerle oynama. ta ki oyunu ウ。カ@ ve kavgaya dön-
dürmeyesin, ortada 」・ョセ@ ve ォ。イァャ@ ォッーュ。ウョN@
Sonra zar yüzünden ォ。イョ、ゥケャ・@ ウ。カョL@ zar için
and içme, sen filan zan 。エョ@ diye. Gerçek olsa bile,
halk yalan ュ@ diye ォオケ。@ rliiser. tavla ve zar nedir
ki onun için yalan ya da gerçek anrl içsinler, bundan
da gürültü kopsun.
Sonra ウ。ォョ@ halk ile 。ォャュL@ ・イ@ 。ォャイウョ@
kabaca 。ォ@ etme, ne denli kötülük ve arbede varsa
çirkin 。ォ、ョ@ kopar. Ama iyi 。ォャイ@ yaparsan yap,
iyi 。ォ@ yapmak ne 。ケーエイ@ ve ne ァョ。ィエイN@ Çünkü
Resul 。ォ@ ケ。ーイ、@ ve bütün 。ォャイョ、@ bir ünlü-
sü budur ki rivayetlerde ァ・ャュゥエイN@
aケゥ・@ 。ィュコョ@ (R.A.) evinde bir ォ。イ」@ oturur-
du. Bir gün bu ォ。イ」@ dedi ki,

- Ya Resulallah, bu benim yüzüro cennet ehlinin


yüzü. müdür, yoksa cehennem ehlinin yüzü müdür?
Resul ..

ョ・GャM。」ケゥコ@ la tcdhulü'l-cennete, yani ォ。イᆳ


lar オ￧ュ。@ girmezler demek olur. Resul aleyhissel?lm
hem 。ォ@ etti hem de 、ッイオケ@ söyledi. z。カャ@ ォ。ョ」@

çoz üzüldü ve 。ャ、N@ Resul aleyhisseh1m gülümsedi


ve dedi ki, <<Ey ォ。イ」@ üzülme, beuim sözümde yalan
yoktur, ケ。ャ@ ve ihtiyar cennete girmez, çünkü ォケ。ᆳ
met günü mezardan kopanlar hep genç koparlar ve
177
cennete hep ケゥエ@ suretinde girerler». O ォ。イ」ョ@ (1)
gönlü ィッ@ oldu.
ュ、ゥN@ 。ォ@ yapmak イ・カ。、L@ ama saçma sapan 。ᆳ
ka yapma, yaparsan da senden 。@ ォゥャ・イ@ yapma,
ta ki hürmetin eksilmesin. e・イ@ 。ォケ@ terk edemiyor-
san bari seninle bir olanlarla ve ォ。ヲ、イャョ@ yap,
ta ki ッョャ。イ@ sözü sana 。イ@ gelmesin, yani o da sö-
・イウ@ 。ケー@ ッャュ。ウョN@ Ama 「。ケ@ 。ォケ@ yapmamak da-
ha iyidir, yaparsan temiz 。ォャイ、ョ@ yap, gerçi ゥュᆳ
diki halk 。イウョ、@ 。ォ@ herzesiz olmaz ama 。ォケ@ te-
miz yapmak için ￧。ャュォ@ gerek. b。ケ@ 。ォ@ ゥョウ。@
bütün hünerini hor eyler, çünkü ォゥ@ "ne denli 「。ᆳイ@
ャ@ ve hünerli olursa olsun, 「。ケ@ mizahla オイ。ウL@
hafif ve hürmetsiz olur. Çünku sen ne söylersen ister
istemez 」・カ。「ョ@ ゥエイウョL@ sen 「。ォウョ@ ne yükletir-
sen gözle dur ki sana da o denli yük gelecektir.
Ama 。ォケ@ ウ。カ@ döndürmeyesin, çünkü ウ。カN@
mak 。ォャイョ@ ゥ@ 、・ゥャイL@ 。カイエャョ@ ve ￧ッ」オォャ。イョ@
ゥ、イN@ Ama ・イ@ イ。ウエャョ@ sonucu biri ile ウ。カイョ@
gücün ye エゥョ」・@ ウ。カュ@ ve diline. ne gelirse söyleme,
yani sonra 「。イュォ@ için de ケ・イ」ゥコ@
ki utanma- 「イ。ォ@
ケ。ウョ@ .Sonra, ウ。カエュ@ ォゥケ@ korkuttum diye kara
çalma ki, 「。イエォョ@ sonra boynuna ィ。ォウコャ@ olarak
ォ。ャュウョN@ s。カエョ@ ォゥョ@ o ウイ。、@ 。ケ「ョ@ bul!lrsan
deme, 、ッイオ@ olsan da, «garezlidir, yalan söyler», der.
ler, inanmazlar. s。カエ@ ウ。ォョ@ lecuc olma, yani sert
「。ャ@ ウ・イォ@ olma, カオュ。ォ@ ol ki ゥョ。エ￧ャォ@ ・イヲウゥコャM

( 1) k。イ」ォL@ ケ。ャL@ ihtiyar ォ。、ョ@ 。ョャュ@ geliyor.


F 12
1711

rin ゥ、イL@ 「。イエュケ@ gelince ゥョZエ￧ャォ@ eder, ・イヲᆳ


siz ウ。ョュャイ@ diye. Ondan sonra ウ。カ@ 。イウョ、L@
<<ey filan, hey filan» deme, ey ve hev demek crlik dcrc-
cesinden 。@ 、イ@ ゥョウ。@
imdi 。イー@ içmek, 。ォ@ yapmak ve 。ォャL@ hepsi
gençlik ゥ、イL@ ama genç de bu ゥャ・イ@ ウョイ@ ve ölçü.
sünü korumakla 「。@ iletebilir, yoksa tez rezil olur.
e・イ@ rezillikten uzak olmak istersen ゥャ・、ョ@ her ゥ@
\Zォャ@ ile ゥャ・イョォ@ gerek, ta ki selamet olursun.
ュ、ゥ@ içmektc ve 。ォ@ 「。ョ、@ bu kadar söyledik,
bundan sonra 。ォ@ yönünden de birkaç söz vasiyet
edelim, ama bilmem sen vasiyetimi yerine ge.tirir mi.
sin, ケッォセ。@ getirmez misin?
On Dördüncü Bölüm

aャklrn@ keyfゥvtn@ BEY AN EDER

Ey ッオャL@ 。ォ@ olmamaya ￧。ャL@ ・イ@ 。ョウコ@ 。ォ@


olursan bari gönlüne uyma, yani gönlün sana diyecek-
tir ki «Beni hayal ile gönder カ。イケュ@ sevgiliyi göre.
yim», sen ona. u:yma ve onu o yola gönderici olma.
Çünkü gönlü 。ォ@ gönderince, ォゥ@ kendi de ona uy-
ュオ@ olur. Gönül ・ィカエゥョ@ uymak 。ォャ@ ォゥャ・イョ@ ゥ@
、・ゥャイN@ imdi ne çaban varsa göster, gönlü 。ォ@ 「。N@
lamaktan ウ。ォョL@ ォャ@ hiç bir belaya benzemeyen
「・ャ。@ bir ゥエイ[@ mesela bir ケャォ@ ォ。カオュ@ イ。ィエ@ bir
günlük 。ケイャォ@ ウコョ@ zahmetini ォ。イャュコN@ Hele
。ォャョ@ \Nケイjエ@ \'l' \'US)at 「。エョ@ dert ve mihnet-
tir.
Gerçi 。ォョ@ derdi
dcrttir, ama ivi olur dert ィッ￧。@
、・ゥャイN@ isen zaten 。コーエウョL@
Çünkü 。ケイャォエ@
vuslat-
ta ise 。カイャョ@ korkusundan yine 。コーエウョN@ e・イ@ sev.
gili, bir huyu kötü, vani huysuz olursa t。ョイ@ korusun,
onun gibinin 。ョャュウコ@ ョ。コ@ ve pis huyu yüzünden, vus-
lat lczzetimkn bile hiç haz \'c tat 「オャ。ュコウョL@ bir vus.
lat ki onun sonu 。ケイャ@ scbcptir, onun gibi vuslat-
tan 。ケイャォ@ bin kat daha iyidir.
Hepsini 「イ。ォャュN@ ウ」|ᄋ、ゥョ@ melek olsa da halk
。イウョ、@ ォョ。ュエ@ ォオイエャ。ュコウョL@ 。ォ@ ッャ、オョ@
duvunca daima kötiilli!!ün için オZイ。ャN@ ウ・カ、ゥョ@
ウッ@

ィ。ォョ、@ kötü sözler söylerler, çünkü ィ。ャォョ@ acteti


budur. Öyleyse kendini koru ve 。ォエョ@ ウ。ォョN@ aォャ@
ve uslu ォゥャ・イ@ 。ォエョ@ ウ。ォョ「ゥャイ・L@ çünkü mümkün
、・ゥャイ@ bir görmekle 。ォ@ ォゥョ@ 「。ョ@ gelsin. Çün-
kü insan bir görmekle 。ォ@ olmaz, gönül birkaç kez
hayal ile gider görür, ondan sonra 。ォャ@ 。エ・ゥ@ kuv-
vetlenir, imdi gözün ァ￶イ、ョ・@ gönül meylederse tabi-
at da meyl edici olur; gönül ウォエイ@ ki yarin yüzünü
görsün, ・イ@ sen de onun ゥウエ・ョ@ uyup gönüle izin
verirsen bir kere görmekle yetinmez, bir daha görmek
ister. ォゥョ」@ kez de gönüle uyup イ。コ@ olursan bu sefer
üçüncü kez görmek ister, bu kez de gönüle uyarsan
。イエォ@ gönlünü yenemezsin, müptela olursun. Hele gö-
nül, 。イ」ャ@ ケ。ーエォョ@ sonra, sen araya girersin, gö.
zünle yüzünü görürsün ve ォオャ。ョ@ sözünü ゥエイウョL@
daha ne ォ。ャ、@ (geriye)? r。ィエャォ@ gitti ve zahmetler gel-
di, iyi pazar mübarek olsun. ュ、ゥ@ ilk ァ￶イ、ョ・@
gönlüne engel olmaya ￧。ャL@ bir daha göreyim 、・ゥ@
zaman da önlersin. s・カ、ゥョ@ 。、ョ@ 。ョケ@ 「イ。ォュ@
ve gönlünü bir 「。ォ@ ・ケャ@ ュ・ァオャ@ et, bedeninden
・ィカエゥ@ 「ッ、エュ。ォ@ 。イ、ョ」@ ol, yani çok cinsi münase.
bette bulun. Ta ki ケイ・ゥョ@ コ。ケヲャウョL@ 「。ォ@ ・ィカエョ@
ge;:sin, gözünü ve gönlünü o yüzden 「。ャ@ ve 「。ォ@
yana aç.
Bu söylediklerimin hepsi gerçi zahmettir ama bir
ィ。ヲエャォ@ zahmettir; ・イ@ bu bir hafta zahmeti çeker-
sen bunca ケャォ@ 。ケイャォL@ paylama ve naz 。コ「ョ、@
kurtulursun. Ama bu ゥ@ 、・ュ」@ ォゥ@ edebilemez ve ba-
。イュコL@ ュ・イ@ gayet 。ォャ@ ォゥ@ olsun. Yoksa kim ha
。イ@ ウ・カ、ゥョ@ 。ケイ@ 、オイュ。ケ_@ Ya da bir 「。ォ@ ・ケゥ@

sevsin, nitekim 、」ュゥャ・イL@ 。セォ@ 。ォ@ g:iderir 。ョ」ZォN@


181

Ama Muhammed ibn Zekeriya, t。ォウゥョM@ ャ・G、@


。ォ@ için 、・ュゥャイ@ ki; \aォ@ da bu 。イャ、ョ@ bir 。ᆳ
ョ、イ@ ve onun ゥャ。」@ オ、イZ@ Doyuncaya kadar yemek
ve:rmesinler, güç ゥャ・イ@ ケ。ーエイウョャL@ 。イ@ yük ォ。ャ、イエᆳ
ウョャ。イL@ çok cima (l) ettirsinler ve ne ki bunlara ben-
zer zahmetli ゥャ・イ@ varsa ッョャ。イ@ ケ。ーエイウョャN@ Ta ki ca.
ョ、。@ bezsin ve 。ォ@ ondan オコ。ォャウョNG^@
Ama her an sana iyilik edecek birisini dost edinir-
sen yerinde olur. Nitekim ・ケィ@ Ebu Sa'id Ebu Hayr
(R.A.) der ki, ᆱョウ。@ olan dört ・ケ、ョ@ kaçmasa 2erek:
Önce, ekmek elde etmeye sebep olan yerden, ikinci,
haya ve edep chli ィ。ャォョ@ 。イウョ、L@ üçüncü, ョ。イゥヲ・エ@
ehli ケ。ャイョ@ ￶、ョ・@ ve dördüncü dostu 」。ョ@
sohbetincten.» Ama önceki üçünden dost ケ・、ゥイN@ c。ョ@
ッャ。ョ@ ・ォュゥ@ ッャュ。ウョ@ . çünkü her ォゥケ・@ kendi 、・ᆳ
rince elbette bir dost gerektir, ister erkek olsun ister
avrat. Ama dost 「。ォ、イ@ 。ォ@ 「。ォL@ bu ikisinin ara-
ウョ、。ォゥ@ fark オ、イ@ ki ォゥョ@ vakti 。ォャエ@ hiç ィッ@
olmaz ama dostlukta ゥョウ。@ gönlü rahat olur. aォN@
lar daima yanan bir 。エ・ゥョ@ içindedir, gcr·çi bu ィッ￧。@
bir 。エ・ゥイN@ Nitekim 。ゥイ@ dcr.
(Türkçe çc,·iri)
aォョ@ odu cammda ne ィッ@ durur ey ュ・ィカ@
Yanar odu kim gördil kim ola bu resme ィッ@
Ama dostlukta ォゥ@ イ。ィエ@ ve 。ウォャエ@ zahmet
içindedir, hele カ。ャォ@ deminde. Çünkü ォゥ@ ァ・ョ￧ャゥN@
ele 。セォ@ olursa halk onu mazur görür. gençlerin oyu-
nudur der, 。ケーャョコN@ Ama カ。ャィイ@ ゥGウォ@ olunca hic bir
surette mazur görülecek gihi 、・ゥャイN@
imdi ey ッオャL@ IG。ャォ@ LZ。ョ、@ 。ォ@ 。ャョュケ@ ça.
ャウL@ özellikle ー。、ゥィャォエN@ Çünkü 。|Gョ@ 。イウョ、@ ister
( 1! Cinsi ュゥイ。ウ^ャ・エN@
182

genç ister ケ。ャ@ 。ォ@ yüzünden 。ケーャョウL@ bir mahallede


ya da bir ・ィゥイ、@ 。ケーャョイ[@ ama ー。、ゥィ@ 。ォ@ olursa
ケ。ャョコ@ kendi ülkesinde 、・ゥャL@ bir çok ー。、ゥィョ@ i.ilkP.-
セゥョ、」@ bile 。ケーャョイN@ imdi ウ。ォョ@ kimseye gönül 「。ャᆳ
ma, ケ。ャ@ ー。、ゥィャイ@ 。ォ@ oyunu çok güçtür. Buna
münasip hikaye ￶ケャ・、ゥイZ@
Hikaye: Ey ッオャL@ benim dedcm ・ュウャ。ゥGケ@
(R.A.) bir ォゥ@ ァ・ャュゥ@ 、・ュゥ@ ki,
- Ya emir, bir bezirgan kulu var, iki bin 。ャエョ@ de-
・イ@ biçerler.
・ュウャ。ゥ@ bu sözü ゥエョ」・@ gönlü o kula meylct-
ti, diledi ki adam göndersin ve o kulu ウ。エョ@ 。ャウョN@ O
anda, Sa'd Nahhas derlerdi, yani Sa'd 。、ャ@ bir ィ。ャケ@
カ。イ、L@ onu gönderdi. Sa'd bin iki yüz 。ャエョ@ o kulu al-
、@ ve Gürgan meliki ・ュウャ。ゥGョ@ ケ。ョ@ getirdi.
・ュウゥNャ。@ ッョャ。イ@ kabul etti ve o kula ー」ォゥイャ@
verdi. Emir ne zaman elini yüziini.i ケォ。ウ@ o kul eliyle
ー・ォゥイ@ verirdi, bey elini ve yi.izünü silerdi. Bir gün
adet ッャ、オ@ üz:cre ・ュウャ。ゥ@ ー・ォゥイ@ kulun elinden
セャ、@ ve yüzünü sildi. Elini silerken kulun yüzüne biraz
dikçc 「。ォエL@ gönlü ォ。ケ、L@ gözüne ウ」。ォ@ göründü. ・ュN@
sülmaali ケ。ャ、L@ ama 。ォャケ、N@ Tez vezirini ￧。イエL@
。、ョ@ Ebi.ilabbas cl-Ganimi derlerdi. |Gヲzイ@ geldi, ne
buyurdunuz deyince,
- Ya vezir. エ。ョォ@ ol ki ben bu kulu ュ。ャ、ョ@
azat ettim. Tez bir devletli kb;inin ォコョ@ 。ャカ・イゥョL@ cv-
lendirin, yeteri kadar da 。カャォ@ 「。ャケョL@ bir eve girsin
l•tursun, ウ。ォャ@ bitmcdikçc o L'V(kn 、セ。ョ@ ￧ォュ。ウョL@
dedi. Ehulabbas cl-Ganimi.
Bu ゥ@ ー。、ゥィョ@ mlibard;. ァ￶Nセゥ」@ イ・、Hᄋョ@
dli-:;tii, ィゥォャョL@ dedi.
183

・ュウャ。ゥL@ dedi ki,


- Bu ッャ。ョ@ bugün gönlüme, gozume ウ」。ォ@ görün-
dü, bir daha böyle görünürse ゥ@ 「。ォ、イL@ 。ォ@ galip
olur, rahat uyur ve kavga オケ。ョイN@ imdi çok çirkin de-
ゥャ@ midir ki ォゥ@ ケ・エュゥ@ ケ。ョ、@ olsun 。ォャ@ etsin,
sonra ー。、ゥィ@ olsun, böyle bir zamanda vilayetin hali
nice olur. imdi bu ケ・エュゥ@ ケャ、。ョ@ sonra, kalan ömrü.
mü ulu t。ョイG@ ォオャ。イョ@ halini gözlemeye harca-
marn gerek, raiyyetin ve ウー。ィゥョ@ ゥケャョ・@ オイ。ョュ@
gerek; o halde bu söylediklerimi 「イ。ォー@ 。ォ@ gözfer-
sem ne t。ョイ@ ォ。エョ、@ yerim olur özür dilemeye ne in-
san ォ。エョ、N@

Ancak gençler ne ki yaparlarsa mazurdurlar. Ama


gençlerin de 。ォ@ 。￧ォ@ ケ。ーュャイ@ gerek, çünkü
halk 。イウョ、@ ・イヲゥョ@ ve hürmetine コ。イャ、N@ Buna
münasip,

Hikaye: ￶ケャ・@ ゥエュ@ ki Sultan Mesut Gaznevi'-


nin un sevgili kulu カ。イ、L@ kendisinin has ・ウカ。ー￧ャイケᆳ
、L@ bu on kulun 。イウョ、@ nオエ・ォゥョGᄋ@ 。、ャ@ bir kul カ。イ、L@
sultan onu h':nsinden çok severdi. Ama ー。、ゥィョ@ bu
on kuldan hangisini daha fazla ウ・カ、ゥョ@ kimse bil-
mezdi, çünkü ー。、ゥィ@ ihsan コ。ュョL@ onuna da ・ゥエ@ ih-
san verirdi; bu sebeple sevgilisi hangisidir bilmezler.
di. Ötekileri de ・ゥエ@ olarak ォッャ。ュウョ@ sebebi nオᆳ
te:kin idi ki 。ォョ@ onlar perde olsunlar. Sözün ォウ。@
「・@ ケャ@ sonra bir gün nオエ・ォゥョ@ ー。、ゥィョ@ meclisinde
sakilik ediyordu, Sultan Mesut ウ。イィッ@ oldu, dedi ki,
- Ey beyler, benim ケ。エュ、@ Has Eyaz devlet hiz-
metinde ne idiyse onu nオエ・ォゥョG@ 「\Nャ。、ュ@ Tez be-
イ。エョ@ ケ。コョN@
184

Beyler o an 。ョャ、イ@ ki Sultan nオエ・ォゥョG@ sever-


ュゥN@
imdi ey ッオャL@
gerçi ben bu sözleri söyledim ama
・イ@ イ。ウエャョ@
olup da 。ォ@ olursan bu sözler senin ku-
ャ。ョ@ girmeyecek ve bilirim hiç kimsenin sözüyle ゥ@
görmeyeceksin. Çünkü benim de 「。ュ@ geldi, bili-
rim. Hem 、・ュゥャイ@ ki, 。ォ@ olmayan dilsiz hayvan-
dan beterdir. Nitekim 。ゥイ@ der ki,
(Türkçe çevirisi)
Her kim 」。ョャ@ ola ve nattk ola
aォM@ Azra yolunda v。ュォ@ ola
Kim ki 。ォ@ 、・ゥャウ@ ィ。ケカョ、イ@
Ademi oldurur ki 。ォ@ ola
imdi, gerçi ben bu beyti okudum ama sen buna
kulak verme, 。ォ@ olmamaya ￧。ャN@ Ama gönlünü ye-
nemeyip 。ォ@ olursan, bari bir yare 。ォ@ ol ki sevdi-
ゥョ・@ 、・ウゥョ[@ yani ウ・カ、ゥョ@ Yusuf ッャュ。ウョL@ ama Yusuf
gibi güzel olsun, ァコ・ャゥ@ olsun. aォャ、。@ da Bilge Bat-
lamyus veya Lokman olmasa da, bari biraz marifeti
bulunsun. Çünkü 。ォ@ bir 。エ・ゥイL@ sevgilinin ァコ・ャゥョN@
den ィ。ウャ@ olur ve huy ウッオォL@ duru bir sudur, 。イゥヲ・エᆳ
ten ィ。ウャ@ olur. imdi sevgiliye エオョ、。@ bu ikisi
de gerektir, ・イ@ ァコ・ャゥョ@ 。エ・ゥ@ seni kurutursa,
huyunun suyu tazelendirsin, biri bu. Biri de bu ki sevdi
ゥョ、・@ güzellik ve iyi huy olursa ィ。ャォョ@ dili 「。ャョイ@
ve özrün kabul olur, yani, ゥョウ。@ kökü mü kurudu
ki bunu sever. demezler. Ama, gör ゥエ・L@ bunun gibi
güzeli ョ。ウャ@ sevmesin, derler 。ケーャュコイN@ Çünkü
halk birbirinin 。ケ「ョ@ gözlernekten uzak durmaz. Ni-
tekim birine sordular, \、ゥャN@ Z、Qョ@ \'ar ュ、イ_ᄏ@ O ォゥ@
dedi ki, «Yoktur». Dediler, « h。セゥMN[Lョ、Z@ hiç 。カー@ gör.
185

dün mü?» Dedi ki, «Çok». Dediler ki, \aケ「@ senden


çok olan ォゥ@ ケッォュオᄏN@
ュ、ゥ@ 「ゥャュ@ ッャ。ウョ@ ey ッオャL@ bu gibi ォゥャ・イ@ çoktur,
。ケー@ gözlerneyi 。ケー@ bilmezler.
Sonra ey ッオャL@ zevk ウイ、ョ@ bir sevgili elde et-
エゥョ、・L@ seni bir yere ￧。イウャL@ sohbete ya da konuk-
ャオ。L@ git, ama seygilini. de birlikte götlirme. e・イ@ gö-
türürsen, ケ。「ョ」@ ォゥャ・イョ@ 。イウョ、@ onunla ilgilenme,
gönlünü ona 「。ャュL@ yani ォウ。ョュ@ o topluluktan.
Çünkü ona kimse gizlice ya da 。￧ォ@ senin 「。ォエョ@
gibi bakmaz. Hem senin gözüne güzel ァ￶イョ、@ gibi
「。ォウョ@ gözüne de öyle görünür sanma. Nitekim
。ゥイ@ der ki,
Vay bana ・セイ@ halktn gozune görünesin
￶ケャ・@ ki kulun gözüne göründü efendi
ュ、ゥ@ ァ・ョゥ@ gözüne ウ・カ、ゥョ@ öyle gözükür ki dün-
yada ondan güzel yoktur, ama 「。ォウョ@ gözüne bel-
ki ondan コゥエ・イL@ yani daha çirkin olmaz. Öyleyse sen
onunla birlikte 「オャョ、@ bir sohbette onu kimse.
den ォウ。ョュN@ y。ョ、@ ッエオイュ。ウョ@ ama uzakta oldu-
オ@ halde ￧。イー@ ケ。ョ@ getirme; çerez, elma veya 「。N@
ka nesneyi ona teklif edip sunma, her an ケ。ョ@ ￧。ᆳ
イー@ yok yere ォオャ。ョ@ ヲウャ、。ュL@ yani halk benim ha.
!imden haberdar 、・ゥャイ@ sanma. Halk bilir senin ne dü
ウョ、L@ ッイエ。ャォ@ melanetlik ィ。ウャ@ olur. imdi bir
ゥセ@ ki melametlik getirsin, onun hiç ュ。ョウ@ yoktur.
On bセゥョ」@ Bölüm

cns@ MÜNASEBETTE YARARLlS I VE


ZARARLI SI hangsdr@ ONU BEY AN EDER

￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ cima (1) etmek 、ョケ。@


lezzetlerinden bir ulu lezzetir, ama onun lezzetine al-
、。ョー@ kendini çok verme, ta ki vücudun güçten 、ᆳ
mesin. e・イ@ kendini yenemezsen bari ウ・カ、ゥョォ@ ci.
ma etme, ta ki sevgi ケ。ーウ@ ￧。エャュウョN@ Çünkü sevgi
ウ」。ォ@ bir nesnedir ve cima ウッオォ@ bir han•kettir, ォオN@
kusuz bu ウッオォャ@ o ウ」。@ bozar. kウ。」@ ・イ@ sev.
、ゥョャ・@ yatmakta da yenemezscn ォ・ョェゥL@ bari ウ。イィッN@
ken cima etme, çünkü her cimada bir lezzet farkedi-
lir 、ゥュ。L@ ama 、ゥュ。@ 。イ「ョ@ etkisiyle dolu olursa,
ni! cima ・エゥョ@ bilir ォゥ@ ve ne 」ゥュ。ョ@ Iezzetini.
Ama büsbütün çaresiz olunca, hiç 、・ゥャウ@ mah-
murkcn cima etmek daha iyidir, ウ。ヲョ、@ haberdar
olursun; o da arada bir gerek. kゥ@ buldukça buna.
mamak. gerek, yani ele geçtikçe ゥ@ ィオケュ@ dememek
gerek. Çünkü her ele geçtikçe cima etmek ィ。ケカョャイ@
ゥ、イL@ hayvanlar \·akitli vakitsiz bilmezkr, ne vakit
eline geçt rse yapmaya 「。ャイN@ Öyleyse insan olan

( 1) Cima ゥョウ。ャイ@ ￧ゥヲエャ・ュウ@ için ォオャ。ョ@ Arapça


bir söz. Bugün cinsi miinasebet sözüyle ォ。イャケッオコ@ ci
ュ。LケN@ Ama biz, 。ョャエュ@ bozmamak ォ。ケァウャN@ metinde
bu ウ￶コ」@ koruduk.
188

vaktini gözlemeli, ta ki hayvanla onun 。イウョ、@ fark


olsun, bilinsin ki bu ゥョウ。、イ@ ve o ィ。ケカョ、イN@
Ondan sonra, ・ゥャュョ@ iki tarafa, yani kul ve cari-
ye olan ィゥコュ・エォ。イャョ、@ birine ッャュ。ウョL@ ta ki iki.
sinden biri sana 、ュ。ョ@ olmaya. Üstelik ikisini ・ゥエ@
olarak gözetirsen, hem kulqn hem de cariyenin hiz.
metinden iki türlü safa ォ。コョイウN@
Çok cima etmenin コ。イ@ var, dedim, az etmenin
de コ。イ@ var. O halde her ・ケゥョ@ ッイエ。ウ@ ィッエオイL@ o da ゥᆳ
tiha ile; yani 。イ@ istekle (olursa) ィッエオイN@ Ama ister
。イ@ ゥウエ・ョ@ olsun, ister ッャュ。ウョL@ elbette ウ」。ォ@ hamam-
da, ウ」。ォ@ günde ve çok ウッオォエ。@ cima etme, çok za-
イ。ャ、L@ hde ケ。ャォ@ deminde olursa. Oysa ilk bahar-
da gayet ィッエオイ@ cima etmek ve tabiata uygundur. Çün.
kü ilk 「。ィイョ@ エ。ィ@ ィォエイN@ Bahar ィ。カウ@ ャォ@ olunca,
￧・ュャイ、@ ve ーョ。イャ、@ su çok olur, alemde ィッャオォ@
ve イ。ィエャォ@ artar. Ne zaman ki evren böyle olur,
(alem-i kübrada) sular artarsa, bizim de vücudumuz-
da, ki tenimiz alem-i ウオァイ。、L@ kan artar ve kandan
・ィカエ@ 'artar, ゥエ^@ ・ィカエゥョ@ 。イエ@ vakit cima ウ。ヲャ@
olur ve コ。イウ@ olur. Görmez misin ki damarda kan
fazla olursa kan 。ャ、イュォ@ ケ。イャ、L@ ama damar 「ッ@
olursa ve HォゥI@ kan 。ャ、イウ@ コ。イ@ dokunur. Öyleyse
belde meni ッャョ。コウ@ 」ゥュ。ョ@ ne ケ。イ@ カ。イ、_@
Sonra kan 。ャ、イュォ@ istersen çok ウ」。ォエ@ ve çok
ウッオォエ。@ kan 。ャ、イュN@ e・イ@ kan ￧ッ。ャー@ artarsa ォ。ョ@
durdurmak 。イ、ョ」@ ol, uygun Zイ。ーャ@ ve yemeklcr-
le. aイャ。ョ」カ@ kadar veme, vani オウ。ョ」ケ@ kadar
cima etme \'esselam.
On aャエュ」@ Bölüm

HAMAMA NE ZAMAN GiRMEK GEREK


ONU BEYAN EDER

￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ ・イ@ hamama gitmek is-


tersen tokken gitme, コ。イ@ dokunur. Harnarnda cima
etme, hele hamam çok ウ」。ォ@ olursa. Muhammed Ze-
keriya der ki, «bir ォゥ@ tokken hamama eirerse veya
ウ」。ォ@ harnarnda cim3 ederse, o ォゥ@ o an ゥ￧、・@ ölmez-
sc ben buna 。ョュ@ ».

ュ、ゥL@ gerçi hamam ィッ@ yerdir. Hekimler dünya.


da hamamdan daha ケ。イャ@ ve 。ャ」ォ@ binalar yal?-
ュ。、ャイN@ Hem ョウヲG、Mケ。@ dedikleri budur ki dün-
ctaya ne denli イ。ィエャォ@ varsa ケ。イウGᄋィュ、L@ yani
ォゥ@ hamama girince 、ョケ。@ bütün イ。ィエャ@ kadar
rahat olur. Ama bunca lütufla böylesine ィッ@ olan 「Z[N@
mama her gün girmezler, haftada bir kez girerler,
yoksa zahmete döner, belki zarar daha fazla olur;
çünkü hamama ウォ@ girince sinirler ァ・カイ@ el ayak titrek
olur, mafsallar ァ・カイN@ aケイ」。@ her gün hamama girin-
ce adet olur (bu), yani huy olur. オ@ yaramaz huylar
gibi, mesela kil yemek gibi, ya da gündüz ve gece 。ᆳ
raba 。ィュ@ bekriler gibi; kile 。ャョ@ kil ケ・ュ、ゥ@
gün ケゥNイ・@ titrer, 。イ「@ 。ャセョL@ bir gün içmese bev.
ni 「ッ@ gibi görünür. エ・@ hamama girmeyi huv edinen
de bir gün girmesin o p.:iin hasta gibi olur, gö\'dcsi
19(1

kurur, o gün hamam:1 girmedikçe rahat etmez. Öyley-


se her gün hamama girmt>'>inlcr. Haftada bir girmeye
ォ。エャョセュコウL@ bari iki üç gündt' hir girsin, ta ki ha-
ュ。ョ@ ケ。イョ、@ geri ォ。ャュウョL@ hem gövdesine Y<'
ran dokunsun hem de 。、@ イ。ョャ@ mensup ッャュ。ウョL@
vani hu ォゥ@ ・ィカエーイウュゥL@ demesinler.
Sonra ey ッオャL@ ister yaz ister ォ@ ッャ[オョL@ hamama
ilk ァゥイ、Qョ・@ nasip almak için ウッオォャエ。@ oturmak,
gerek oradan ウ」。ォ@ halvete git, biraz da orada otur,
ta ki oradan da nasibini al. Sonra ャォ@ bir h:\lvetc gir,
yunmak 。イ、ョ」@ ol ve tezcek ￧ォN@ Hamamda çok ッエイN@
ma, çok ウ」。ォ@ ve çok ウッオォ@ suyu 「。ョ@ dökünme, ha-
mam suyunun ャォ@ ve ィッ@ ッャ。ョ@ dökün.
Ondan sonra ィ。ュョ@ kalaba ャョ。@ girmesinler,
halvet ィ。ュョ@ ganimet bilsinlcr; çünkü hamam
tenha olunca ォゥ@ 、ゥャ・ョ」@ tezcek ケォ。ョイ@ ve ￧ォ。イL@
ィ。ュョ@ コ。イ@ dokunmaz.
Hamamdan ￧ォョ」。@ iyi silin. ・イ@ セ￧ョ@ varsa sa-
￧ョ、。@ da ウャ。ォ@ ォ。ャュウョL@ çünkü ウ。￧ョ@ ウャ。ォケ@
yola ￧ォュ。@ cdcp ョゥ。@ 、・ゥャイL@ ulular ォ。エョ、@ 。ケーᆳ
ャ@ ゥエイ[@ ￧。「オセᄋォ@ silin ョセ@ ウッイ。@ giyin. h。ョュ、@ ウッオャN[@
su, meyve ・イ「エゥ@ de içme. ウ。ォョN@ çuk コ。イャ、N@ ウゥN@
ka (1) 。イウョ@ 、ッオイN@ Ama çok mahmursan o vakit
。コ」ォ@ ウッオォ@ su i;,Trscn verinde olur, ウ。イィッセエオォョ@
sonraki 。イケ@ ァゥ」ォイョ@ ゥQN[イ@
imdi hamama girmenin カセイ。ャウ@ \'l' コ。イ、ウョL@

ォウ。」@ bu denli ウカォNゥ@

イ@ i Viicuclull IJZr yerine SI/ tup/anrrl:'.\ll/(1 isfiska ャキウヲᄋN@


ャ@ denir.
On y・、ゥョ」@ Bölüm

YATlP UYUMAK VAKTiNDE YARARLlSINI


VE ZARARLlSINI blャr@

￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ rオュャ。イョ@


bir adeti オ、イZ@
Hamamdan ￧ォョ」。@ ウッケオョ、ォャ。イ@ 」。ュャ@
odada biraz
オケュ。、ォ￧@ hamamdan ￧ォー@ gitmezler. Bu adet 「。N@
ka hiç bir tayfada ァ￶イャュ・ゥエL@ çünkü sonradan
ortaya ￧ォュ@ bir adettir. e・イ@ herkeste bu セ、・エ@ ol.
ウ。ケ、L@ ィ。ュョ@ cami: ッ、。ウ@ bir ィッ@ tembelhane olur.
du ve her ォゥケセ@ ウイ。@ gelmezdi, beklemekle günü ge.
çerdi gelen ォゥョL@ bu uyuyan ne zaman uyanacak
diye; hem de ィ。ュョ@ 「ッャオ@ ォ。ャュコ、N@ Üstelik bil-
geler uyumaya küçük ölüm 、・ュゥャセイN@ Çünkü uyku
ウイ。ョ、@ vücut ァ・カイ@ ve 。ォャ@ ー・イゥ。ョ@ olur, nefiste
duygu ve hareket olarak ne varsa ゥャ・ュコ@ hale gelir
insan (ölü) benzeri bir nesne olur. Nitekim ölünün
dünyadan ve insandan haberi olmaz, uyuyan insan da
dünyadzn ve insandan haberli 、・ゥャイ[@ öyleyse uyku
da ölümdür. Ama küçük ￶ャセュ@ demelerinin sebebi オN@
dur: Ölümden H、ッャ。ケI@ nefes ele kesilir, küçük ölümde
ise nefes kesilmez.
ュ、ゥL@
öyleyse çok uyumak iyi 、・ゥャイN@ Çünkü
オカョ。ォ@ bedenin halini bir halden bir hale döndürür.
Özellikle, hallerinden biri budur ki bedeni dirilikten
￶ャョ」カ@ döndürür. Bilgeler Hセ￶ケャ・I@ 、」ュゥャ・イZ@ b・セ@
192
nesne ゥョウ。@ halini 、・ゥエイL@ yani bir suretten 엜
ォ。イ@ bir 「。ォ@ surete koyar. Birisi, 。ョウコ@ çok sevin-
rnek! ikincisi, çok ォコュ。[@ üçüncüsü, çok üzülmek;
d0rdüncüsü, uyku; 「・ゥョ」ウL@ ウ。イィッャオォN@ aャエョ」ウ@ da
bunlara ek olarak ケ。ャォ@ ッャュオエイ@ ki insan ケ。ャョᆳ
ca ァ￶イョ@ 、・ゥイN@ Ama bunlar bir türlüdür, uyku
gibi 、・ゥャイ[@ çünkü insan ォコウョL@ üzülsün ya da ウ。イィッ@
olsun gerçi hali 、・ゥイL@ ama insan dirilere 「。ャ、イN@
Oysa uyuyunca ölülere 「。ャョュ@ olur, mesela bir sar-
ィッオ@ uzaktan bile görseler, bilirler ki diridir, ama uyu-
yan 。、ュ@ uzaktan görseler hemen ölü ウ。ョイャN@ Öyley-
se uyuyan insan diri hükmünde 、・ゥャイL@ ölü hükmün-
dedir. Nitekim ölünün ウッイオュャ@ yoktur, オケ。ョ@
da ウッイオュャ@ yoktur.
Ondan sonra, ョ。ウャ@ çok オケュ。ョ@ コ。イ@ varsa,
az オケュ。ョ@ da öyle コ。イ@ カ。イ、N@ ￶ケャ・@ ki: Bir ォゥ@
ケ・エュゥ@ iki saat uyumasa, yani üç gün, gece gündüz
uyumasa o ォゥ@ ölüme ケ。ォョ、イN@ imdi her ・ケ@ ölçüyle
ィッエオイL@ uykunun da ölçüsü için bilgeler ￶ケャ・@ 、・ュゥᆳ
lerdir: Bir gece, gündüzle birlikte yirmi dört saattir,
bu yirmi dört saati üçe bölmek gerek. ォゥ@ bölümünü
オケ。ョォィL@ bir bölümünü de uykuya ィ。イ」ュャN@ Yani
sekiz saati ibadete ve kendi ゥョ・@ harca, sekiz saati
de ケ・ュL@ zevke, ァ・コョケ@ ve bedensel ウエ・ォゥイ@ har.
ca, geri kalan sekiz saati de uykuya harca; ta ki bu
on 。ャエ@ saatte zahmet çeken vücudun イ。ィエャウョL@ din-
lensin. imdi bilgece ve 。ォャ」@ ケ。ュ@ budur. Ama
cahiller böyle yapmazlar, hayvan gibi on iki saat
uyurlar ve on iki saat オケ。ョォ@ ォ。ャイL@ yani gündüz
sabahtan 。ォュ@ dek オケ。ョォエイャ@ ve gece 。ォュ、ョ@
ertesi güne kadar uyurlar. Ama geceyi ve gündüzü üçe
hölüp iki 「￶ャョ、・@ uyuyan \'e hir ィ￶ャョ、・@ オケ。ョォ@
193
olan tembeller hayvandan beterdir, zahmet 「オョャ。イ@
「。ョ@ çok gelir, bu sebeple ィ。エイャュN@
Sonra ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol, ulu t。ョイG@ geceyi yarat-
ュ\Aウョ@ sebebi hayvanlar rahat ols!lnlar, uyusunlar,
yani bütün 」。ョャイ@ insan ve hayvan gündüz zahme-
tinden gece rahat olsunlar diyedir. O イ。ィエャォ@ uyku
ile ウ。ャョイN@ ョウ。@ 。イォウ@ üstü de yatsa, rahat olmaz
オケュ。、ォ￧L@ çünkü ケ。ュォ@ için sermaye ッャ。ョイ@
biri 」。ョ、イ@ ve biri tendir. Ama ten ュ。ォ、イL@ can
mukimdir, yani ten bir duracak yerdir, can ise onu
r!urak ・、ゥョュエイ[@ can tene ulak oldu ve ten cana du-
rak oldu. t。ョイ@ bu ikisine üçer özellik verdi. Önce,
」。ョ@ üç ￶コ・ャゥ@ budur ki diridir, hareketlidir ve ha-
fiftir; tenin üç ￶コ・ャゥ@ de budur ki, ölüdür, sakindir
yani deprenmez ve 。イ、N@ Delil budur ki can 、ゥイャN@
dir teni diri gösteren, can ァゥエ@ an tenin ölü ッャ、オ@
beliriverir. Nitekim tenin hareketi de 」。ョ@ depren-
mesindendir, ィ。ヲゥャ@ de 」。ョ、イL@ çünkü can ten-
den gittikten sonra tenin ィ。イ・ォエウゥコャ@ ve 。イャ@ or-
taya ￧ォ。イN@ Öyleyse can tenle bir yerde 。イォ、エL@
daima can teni kendi ￶コ・ャゥケ@ korur. ￶ケャ・@ ki can
tcni kah ォオャ。ョイL@ ゥャ・エイL@ kah dinlendirir, sakin eder.
Awa 」。ョ@ ￶コ・ャゥョ、@ 」ョ@ 。イォ、ャ@ da ィッ@ ya-
。イャL@ 」。ョ@ ケッャ、。イ@ kimlerdir?_ ゥ@ tmek, görmek,
ォッョオュ。L@ dokunmak, zevk yani tatmak ve yoklamak
yani parmakla veya elle bir nesnenin içinde ne ッャ、オN@
PU bilmek, 「オョャ。イ@ hepsi 」。ョ@ ケッャ、。イL@ ten için.
de birlikte bulunurlar. Ama ten kendi ￶コ・ャゥョ@ gös-
エ・イ、ゥ@ zaman, hemen 。@ çöker, içindekileri basar
。@ 。ャイN@ Çünkü ten bir eve benzer ve can evin sahi-
bine. Öteki duyular, yani ゥエュ・ォL@ görmek ォッョオュ。L@
tatmak ve dokunmak da cv sahibinin ケ。ォュャイ@ gibidir,
F: 13
194

dam 。@
çökünce ev sahibini ve ailesini de birlikte
。ャエョ@ エ・@ 。ャイN@
」。ョ@ ve her bir duyunun ￶コ・ャゥ@ ゥャ・N@
ュ・コャエゥL@ yani can deprenirdi, deprenmez oldu. Aゥエᆳ
rnek, görmek, tatmak, dokunmak ve ォッョオュ。@ hep
ォ。ャ、L@ 「セエャ@ oldu. エ・@ 」。ョ@ iç ォオャ。イョ@ hali, can ile
böyle.

Ama iki 、@ ィゥコュ・エォ。イ@ daha カ。イ、@ 」。ョL@ ten on-


ャ。イL@ ￧￶ォエョ、・@ 。@ alamaz ve özelliklerini yok ede.
mez; o ikisinin biri 、ョュ・ゥイ@ ve biri ィヲコL@ セ。ョゥ@ in-
ウ。ョ@ 。ォャ、イ@ ィヲコ@ demek. Bunlar ゥョウ。@ içinde 、・ゥャᆳ
dirler, yoksa 「オョャ。イ@ da fiili 「。エA@ olurdu. Delil bu-
dur 、。イ@ ッャ、オォ。イョN@ dョ」・@ yine 、。イ@ gezer,
acayip ve garip nesneler görür; ィヲコ@ buna ォ。イャ@
onunla birlikte 。ォャ、@ tutar, ィヲコ・、イL@ saklar, ta ki
オケ。ョ」@ o 、エ。@ ァ￶イ、ョ@ fikre deyiverir, fikir de
öteki duyulara bildirir. エ・@ bunlar öteiçi duyular gibi
içte ッャウ。イ、@ ne fikir görürdü ve ne ィヲコ@ 。ォャ、@ tutar.
、N@ Biri de bu ki ・イ@ öteki duyular içeride olmasay-
、@ insan uyurken de オケ。ョォ@ olurdu, düs ッャュ。コ、[@ çün-
kü uvku ッャュ。コ、N@ Uyku olmazsa insan da hiç rahat bul.
ュ。コ、L@ çünkü 」。ョ@ ッャ。ョ@ イ。ィエャ@ オケォ、。イL@ çünkü
ulu t。ョイ@ hikmetsiz nesne ケ。イエュN@ ュ、ゥ@ gör ki
uykuda bile ne hikmetler ォッョュオエイL@ 、ョケ。@ ve in-
ウ。ョ@ düzeni ッョオャ。、イN@
Ama gündüz uykusundan çok ウ。ォョュ@ gerekir.
Her yönden ォゥョ@ gündi.iz uykusunu kendisinden
イ。ォ@ etmesi gerek. e・イ@ gündüzün uyumaya gücü yet-
mezse, bari 「ゥイ。コ」ォ@ ケ。エョォ@ gerek, çünkü uyku gece
olur. e・イ@ ォゥ@ gündüzün uyursa, gününü de geceye
「・ョコエュゥ@ olur, gününü gece gibi geçirmekse hikmete
ャ。ケォ@ 、・セAZゥャN@ Ama zenginlerde bir adet カ。イ、Z@ Yaz gü-
195

nü ￶ャ・@ ウ」。ョ、@ ォ。ケャゥ・@ yani serin bir yere girer-


ler, ya yatarlar, uyurlar ya da otururlar, günün ォコᆳ
ァョャ@ geçineeye kadar sohbet ederler, gönülün sev-
、ゥ@ dostlarla, ta ki gün dönünceye kadar, ikindi se.
イゥョャ@ olunca da yine 、。イ@ ￧ォ。イャN@

Ama bu 、・ゥュ@ zenginlerin yoludur, ウイ。、ョ@ ki-


ゥョ@ yolu 、・ゥャイN@
kゥョ@ ömrünün ￧ッオョ@ オケ。ョォャエ@ geçirmesi
için çaba göstermesi gerektir. d・ゥャ@ gündüzün uyu-
mak gecenin ￧ッオョ@ da オケ。ョォャエ@ geçirsin. セ@ Çünkü
ilerimizde çok uyuyacak yer var, tek onun uykusun-
dan オウ。ョュケャN@
uケオ、ョ。L@ ister gece ister gündüz olsun, bari
ケ。ャョコ@ yatma, bir ュャ、。ケョ@ birlikte yat. y。ャョコ@ o
ケ。ョ、@ yatan öyle bir ,kimse olsun ki ュャ、。ウ@ ca.
na can ォ。エウョL@ hayata hayat 「。ャウョ@ ve 、ゥイャ@ taze
tutsun. Niçin? オョ@ içindir ki, ォゥ@ オケ、ョ。@ ölü
gibi olur, o an uyuyanla ölünün 「セイ。・ャゥ@ . budur,
ikisi de dünyadan habersiz yatarlar. Ama uyuyaula
ölü 。イウョ、ォゥ@ fark budur ki, uyuyanda hayat カ。イ、@
ve ölüde yoktur, ölü çaresiz ケ。ャョコ@ yatar; çünkü bi-
risini daha getirmek ve ケ。ョ@ ケ。エイ@ koymak elinden
gelmez. エ・@ オケ。ョ@ elinden gelir, öyleyse niçin ya-
ョ。@ gönlünün 、ゥャ・ョ@ ケ。エイュウョL@ オケ。ョ、@ vakit
ケョ、。@ ュャ、。@ ゥエュ・ォ@ için. Ölü acizdir, aciz oldu.
オ@ için ister istemez ケ。ャョコ@ yatar, elinden gelip de yal-
ョコ@ yatan ölüden beter olsun. ュ、ゥ@ bir dilrüba, cana
can katan, ァャケ。ョォ@ ve servi boylu (bir güzel) oldu-
j!unda 、￶・ォ@ gerektir. ki
196
(Türkçe ゥイI@

Dilinden 。ォ、@ 。「M@ ィ。ケエ@


Lebinden göstere kand-i ョ。「エ@
Visali gününü 。ョ、イュケ￧@
Unuttura dükell kalnat'l
Ama bu ョ・、ゥュ@ gibi ッャュ。ケョ」@ dirilerin ケ。エ@
ölülerin ケ。エョ、@ ヲ。イォャ@ olmaz. Ah, onun gibi uyku
nerede ele geçer ki ケ。ョ、@ ュャエ@ olsun. Hele o de.
、ゥュ@ カ。ウヲエ@ olursa, haramzade ッャ。ケュL@ ・イ@ onun
gibi bir zamanda yerimden kalkmak istersem.
Sözümüze gelelim; sonra ey ッオャN@ gece uykusun.
dan erken uyanmaya ￧。ャ@ ve erken オケ。ョ@ adet
edin, gün 、ッュ。ョ@ ォ。ャュ@ ol, ta ki ulu t。ョイG@
ヲ。イコョ@ ￶、・ュゥ@ olursun. Hem gün 、ッオォエ。ョ@ son uy.
kudan ォ。ャョ@ イコォ@ bol olmaz, 、・ュゥャイ[@ çünkü
gün 、ッオォエ。ョ@ sonra ォ。ャョ」@ namaz vakti fevt olÜr,
yani geçer, namaz vaktinin geçmesinin ォ￶エャ@ ・イゥN@
medikçe olmaz. Öyleyse vaktiyle kalk ve ulu t。ョイG@
ヲ。イコョ@ yerine getir, öde, yani ョ。ュコ@ ォャL@ ゥョ@ varsa
ゥョャ・@ ondan sonra ュ・ァオャ@ ol, ・イ@ M「。ォ@ ゥョ@ yoksa
ava gitmek istersen git, uygundur.
On Sekizinci Bölüm

AV AVLAMAK nゥcedr@ ONU BEYAN EDER

￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ atlanmak, av avlamak,


top oyuatmak オャ。イョ@ ve beylerin ゥ、イL@ özellikle
gençlik ￧。ョ、N@ Ama ulular her ゥ・@ bir ウョイ@ ve ölçü
ォッケュオャ。イ、L@ o ゥ@ ケ。ー@ vca ölçüyle yaparlar, ölçüsüz
olmazlar, mesela エオ。ャュL@ o ゥャ・イョ@ birisi 。カャョュォエイN@
Her gün sürekli olarak ava atlanma, çünkü her gün av
atianmak düzen ve ölçü 、イ[@ ￶ケャ・@ gerektir ki bir
hafta yedi gündür, iki gün avlan, üç gününde 。イー@
iç iki gününde de kendi ゥョャ・@ ve ィ。ャォョ@ ゥケャ・@ ilgilen.
Ama bu 、・ゥュ@ günleri birbirine ulamamak ge-
rek yani üç gün 。イ、@ 。イ、ョ」@ 。イー@ içmernek ya da
iki gün birbiri 。イ、ョ」@ ava gitmemek gerek, ウ・イーゥエN@
rnek gerek; bir gün av bir gün 。イー@ bir gün ゥN@ エ・@
bu yolda yapmak gerek ki zenginlik ve dirlik düzen.
lik budur.
ュ、ゥ@ geldik Hオョ。IL@ ava 。エャョイウ@ küçük ata aL
!anma. Çünkü ォゥ@ ne denli ァ￶ウエ・イゥャ@ olsa da, küçü.
cük ata 「ゥョ、・@ hor görünür; ne denli horca insan
olursa olsun, yüksek ata 「ゥョ、・@ ュオィエ・@ ve ァセ@
エ・イゥ@ görünür. Sonra seferden 「。ォ@ yerde イ。ィカセN@ @
ata binme. Çünkü at rahvan olunca insan 。エョ@ yürü.
mesiyle ュ・ァオャ@ olur, at üstünde gerinip oturama.'.,
böyle olunca da ィ。ャォョ@ gözüne iyi binici olarak görün.
mez. aケイ」。@ ・ィゥイ@ içinde erkek ata bin. Ata ゥョ。ー@ セ。M
198

fil olma ve at üstünde 、ッイオ@ oturucu ol, ta ki 。ャNー@


hep ・イゥ@ ッエオイュ。ケウョN@
Sonra av ウイ。ョ、@ yok yere at ォッエオイュ。L@ hele
ケイエ」@ hayvanlar 。カョ、L@ çünkü ケイエ」@ 」。ョカイ@ ar-
、ョ。@ at ォッエオイュ。@ 、ッイオ@ olmaz ve tehlikeden 「。ᆳ
ka sonucu bulunmaz. Bizim soyumuzda iki ulu parli-
。ィ@ ケイエ」@ canavariann 。カョ、@ helak ッャュオエイN@ Biri-
si benim dedem Emir v・ュァゥイ@ 1bn Ziyar, ötek;. em-
mimin ッャオL@ emir ・ュウGャMm。ゥN@ Öyleyse bunun gibi
tehlikeli yerde sen harekete geçme, 「イ。ォ@ küçük yol-
lular at ォッエオイウョャ。@ ve canavar ォッカ。エウョャイ@ her
biri ad kazanmaya ￧。ャウョイL@ sen uzak ol.
y。ャョコ@ ウ・ョ@ de bir ulu ー。、ゥィ@ önünde kendini 'Je-
lirtmek i·çin ve ad ￧ォ。イエュ@ için at ォッエオイウ。ョL@ ケイᆳ
エ」@ canavar kovalarsan, yerindedir.
ュ、ゥ@ ・イ@ 。カゥョケ@ seviyorsan, bari 。ィゥョN@ hala-
han, ￧。ォイ@ ve atmaca avla, ya da eti yenir canavar av-
la it veya parsla; hem tehlike yoktur ve hem de etin-
den ケ。イャョウN@ Oysa ケイエ」@ 」。ョカイ@ ne et2 ycnir
ve ne derisi giyilir, vesselam.
On Dokuzuncu Bölüm

ÇEVGAN OYNAMANIN haln@ BEYAN EDER

Ey 」ゥ・イォ￶ュL@ ・イ@ çevgan oynamaktan zevk ul-


mak istersen, arada bir oyna, daima adet edinme. Çün-
kü. çevgan oynamakta hiç イ。ィエャォ@ yoktur, çevgan oy-
namak 「。エョ@ 。ケ@ 「・ャ。、イ@ ve ォ。コ、イZ@ Attan 、ᆳ
mek, çevgan dokunup incinmek, 「。@ yanlmak, p.öz
￧ォュ。@ gibi. Buna münasip.
Hikiye: ￶ケャ・@ ゥエュ@ ki, Horasan'da bir bey var-
、L@ 。、ョ@ Mir Ömer derlerdi, tek gözlü idi. Bir gün
önünde çevgan ッケョオイャ。、L@ diledi ki kendi de girsin,
çevgan ッケョ。ウN@ Bir ォッュオエ。ョ@ カ。イ、L@ 。、ョ@ Ezher-i Har
derlerdi, ャ。ォ「@ ・ォ@ Ezherlikle ュ・ィオイ、N@ Mir Ömer
çevgan oyununa girmek isteyince, ,Ezher-i Har ileri
￧ォエ@ ve onun 。エョ@ dizginini tuttu, 「イ。ォュ、@ ki mey-
dana girsin. Emir Ömer dedi ki,
- Ya Ezher, beni çevgan oynamaya niçin 「イ。ォᆳ
ュ。コウョ_@ Ezher-i Har,
- Senin girip çevgan oynarnan 、ッイオ@ 、・ゥャイL@
dedi. Emir Ömer,
- Siz ッケョ。イウコ@ · 、ッイオ@ da bana niçin 、ッイオ@
、・ゥャイL@ diye sordu.
Ezher-i Har ￶ケャ・@ cevap verdi,
- オョ@ içindir ki bizim iki gozumuz カ。イ」ャN@
・イ@ birine bir bela gelirse ötekiyle geçiniriz; ama
200

senin bir gözün var, ・イ@ o da giderse Horasan Beyli.


ゥョ」@ veda edersin.
(Bu söz üzerine) Emir Ömer,
- Gerçi ・ォウゥョ@ ama 、ッイオウョN@ ᅱ、ョ@ kabul
ettim ve ahdettim, 。イエォ@ ömrümde çevgan oynamam.
dedi.
ュ、ゥ@ ey ッオャL@ ・イ@ ケャ、。@ bir kez, gezme için çev.
gan oynamaya ￧ォ。イウョ@ コ。イ@ yoktur, ama çok 。エャ@
ッャュ。ウョ@ oynayan, ta ki birbirine dokunup sürçmesin-
ler; çevgan ッケョ。ャイ@ hepsi sekiz 。エャ、ョ@ çok ol-
ュ。ウョN@ ￶ケャ・@ ki sen ュ・ケ、。ョ@ bir 「。ョ、@ dur, öteki
「。ョ、@ da bir ォゥ@ dursun ve 。ャエ@ ォゥ@ de ortada; üçü
bu yana vursun topu, üçü de o yana. Ta ki top sana
ァ・ャ、ゥ@ vakit onu ケ。ャョコ@ 。カャイウョL@ top ve çevgan vuru-
オョ、。@ emin olursun. Top sana ァ・ャ、ゥョ@ geri dön-
dür ve ァ・ョゥ@ yere ￧ォ@ araya girme, ta ki hepsinden ve
çevgan ウ。ォエャョ、@ uzak olursun.
Yirminmi Bölüm

ᅦer@ savャnd@ NE YAPMAK GEREK


ONU BEYAN EDER

Ey ッオャL@ ウ。カ@ ァゥイ、ョ・@ ァ・カォ@ davranma, çün-


kü ウ。カエ@ ァ・カォ@ davranmak 「。ィ、イャォ@ 。イエ@ 、・ゥャᆳ
dir. Senin 。ォュ@ yenecek ￶ョ@ 、ュ。ョ@ yesin, sen
onun ォオャ@ ￶ョ@ ケ・ュゥ@ ol. s。カ@ girince ォャ￧@
vurmakta kusur etme ve 」。ョ@ ォ。ケァウョ@ çekme, çünkü
ォゥ@ ecelsiz ölmez, mezarda yatacak ォゥ@ evde yatmaz.
Nitekim ben söyledim Taberi clilince, (1) (Türkçe çe.
virisi).

aゥォ。イ@ ya nihan 、ュ。ョ@ ・イ￧ゥ@ ゥイ@ ola


Söyleyecek 、ュ。ョ@ sözün gerek ・ュゥイ@ ola
Zira evde çiftiyle yatmaz ol kimse kim
y。エュ@ içün ケ。ャョコ」@ gôr ana yir ola

imdi mademki böyledir, ウ。カ@ gününde ・イ@ bir


。、ュ@ ileri varmak elinde ise o 。、ュ@ geriye atmama-
ya ￧。ャL@ 、ュ。ョ@ seni araya 。ャョ」@ 。ォ@ ilc ウ。カL@ çün-
kü onun gibi yerelen can ォオイエ。ュコウョL@ ancak sa,·a.
。イォ@ (kurtulabilirsin), senin ivi ウ。カエョ@ görünce

(1) Mercimek'in metninde, bu 、￶イエャョ@ Taberi dilinde


ウ￶ケャ・ョュゥ@ 。ウャ@ ve Farsça çevirisi de カ。イ、N@ Keykiivus'ta dc.
ッャ、オョ@ belirtelim.
202

senden çekinirler. Ölümden ォ。￧ョュ@ ve kendini gev-


・ォ@ ve korkak gösterme, ォッイエオョ@ hissederlerse
bin 」。ョ@ olsa da birini ォオイエ。ュコウョL@ çünkü., kork-
エオョ、。L@ daha kötüsü olmayan bir alçak ォゥ@ bile sa-
na musaHat olur, böyle olunca .da ya ölürsün ya da
tutulursun. lmdi ォッイ。ャ@ ölüm ya da tutulup kÖ-
tü 。、ャ@ olmaktansa, erlikle ya da yüreklilikle ölmek
ya da tutulmaktan daha iyidir. Çünkü ォッイ。ャ@ ad
ォ。コョイウ@ halk içinde ve 。イォ、ャョ@ 。イウョ、@ utan-
maktan 「。ォ@ ィ。ウャョ@ olmaz, hem yiyecek ・ォュゥ@ de
「オャ。ュコウョL@ insan ・ォュゥ@ 。、ョ@ göre bulur. Gerçi
ulu t。ョイ@ イコォ@ eksik etmez ama ォッイ。ャ@ ケ。ュォᆳ
tansa ölmek ケ・、ゥイL@ çünkü ォゥ@ erlikle ölürse iyilikle
￶・イャL@ onunla ￶ョイャ・[@ ォッイ。ャ@ ケ。イウ@ kötü-
lükle ウ￶・イャ@ ve ondan オエ。ョイャN@ Öyleyse ￶ャ・イォ@
ölmek ケ・、ゥイL@ utanarak ケ。ュォエョウN@

Sonra ィ。ォウコ@ yere kan dökmeye ォ。ャュL@ hiç


ォゥZオL・ョ@ ォ。ョ@ helal bilme, ancak ィイウコャ。ョ@ veya ha-
イ。セャ・ゥョ@ ya da kefen ウッケ。ョャイ@ ォ。ョ@ helal bil; 。ケイᆳ
ca ・イゥ。エ@ göre öldürülmeleri vacip olan ャゥ・イョ@ de
ォ。ョ@ helaldir. Yoksa ァョ。ィウコ@ öldürmek ィ。ォウコ@ yere
ォ。ョ@ girmektir. bゥャュ@ ol ki, ォゥケ・@ bela iki cihanda
da ィ。ォウコ@ yere kan dökmekten gelir; ィ・イケ、ョ@ önce
biri budur ki ォケ。ュ・エ@ 」・コ。ウョ@ çekersin ve bu dünya-
da kötü 。、ャ@ olursun, senin elinin 。ャエョ、@ olan senden
。@ kimseler sana güvenmezler, daima senden kor-
karlar halk senden nefret eder, ürker, seni gönlünde
、ュ。ョ@ olarak sayar.

Belki ィ。ォウコ@ yere kan dökmenin 」・コ。ウョ@ öteki


dünyada ァ￶イ、ョ・@ 。ケイ@ olarak bu dünyada da gÖ-
rürsün. Ben bunu kitaplarda okudum, ￶イ・ョ、ゥュ@ hem
203

tecrübe de ettim. kゥ@ 「ッ@ yere kan dökerse bu dün-


yada da 」・コ。ウョ@ tez bulur. Zinhar ve zinhar ィ。ォウコ@
yere kan dökmekten ウ。ォョL@ sen seni ve ￧ッ」オォャ。イョ@
esirge; kötü ゥ@ ォゥョ@ kendine gelmezse ￧ッ」オォャ。イョ@
gelir. Bu 、・ゥュL@ halk içinde ・エゥ@ kendi 「。ョ@ gel-
meyen talihi iyi ッャ。ョイ、L@ ama ￧ッ」オォャ。イョ@ 「。ョ@
gelir. Bir de ォゥ@ ィ。ォウコ@ yere kan dökerse, talihi de ol-
mazsa, hem bu dünyada bulur 」・コ。ウョL@ hem öteki
dünyada. ュ、ゥ@ zinhar 「ッ@ yere kan dökme.

Ama hem senin ォオイエャョL@ hem de ィ。ャォョ@ kurtu-


ャオ@ için ölmesi ィ。ケイャ@ olan ォゥョ@ ォ。ョ@ dökmek
ィ。ォエイL@ onu öldürmektc kusur etme. e・イ@ onu öldür-
mezsen kendi düzenini bozup fesada カ・イュゥ@ olursun.
Nitekim benim dedem ・ュウャ。ゥG、ョ@ haber verdi-
ler.

Hl.kiye: Söyle 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ benim dedem


・ュウャ。ゥ@ çok adam öldüren, kan dökücü bir ki-
ゥケ、N@ Hiç kimsenin suçunu 「。ャュコ、L@ kötü ォゥケᆳ
di. k￶エャ@ ve 。」ュウコャ@ yüzünden askerleri buna
kindar oldular. v。イ、ャ@ benim arncam Felekülmaali'-
ye haber gönderdiler, «Biz bunun kan dökmesinden
bezdik. Gelirsen gel ki bunu tutahm, seni beyimiz ya-
ー。ャュL@ yoksa bu ülkeye ケ。「ョ」@ bir ォゥ@ bey olur>>. Fe-
lekülmaali gördü ki ・イ@ 。エウョ@ esir ederse olmaz, ama
etmezse asker ィ。ケョ@ olur, ülkeyi 「。ォウョ@ verir. ウᆳ
ter istemez gelip 。エウョ@ esir etti. Felekülmaali, ・ュᆳ
sülmaali'yi tutunca onu zincire vurarak bir kafese
koydular ve deveye bindirdiler. Vekilieriyle Kale-i Ce-
ョ。・ォ@ derlerdl. oraya ケッャ。、イ@ ki hapsetsinler. Bu
birlikte giden vekillerin 。イウョ、@ bir bellice ォゥ@ カ。イ、L@
。、ョ@ Abdullah derlerdi. Bu Abdullah bir deveye bin-
204
ュゥ@ ・ュウャ。ゥGョ@ kafesi ケ。ョ」@ giderdi. ・ュウャᆳ
maali ona sordu, «Ya Abdullah, bu ゥ・@ kimin sebep
ッャ、オョ@ biliyor musun? Kimin tedbiriyle bunun gibi
bir ulu ゥ@ ortada oldu da ben du ケョ。、ュ@ ?» Abdullah
cevap verdi, «Bu ゥ・@ filan, filan ve filan sebep oldu>>
diye 「・@ ォゥ@ ウ。ケ、@ çeri 「。ャイョ、L@ «Bu 「・@ ォゥケᆳ
di askeri 。ャ、エー@ 「。エョ@ ￧ォ。イョL@ sana ィ。ケョャォ@ edip
ッャオョ@ ￧。イョN@ Ama arada gidip gelen bendim, halka
ant içiren. Bu ゥ@ bu hale gelinceye kadar ben de bir.
likte ￧。ャエュN@ Ama ya melik bu ゥ@ ne onlardan bil ve
ne benden. Kendi kötü ゥャ・イョ、@ bil. ョウ。@ ォケー@ çok
insan ￶ャ、イョ・@ bilmelisin.» ・ュウャ。ゥ@ dedi ki,
«Ya Abdullah ケ。ョャ、N@ Bu ゥ@ benim 「。ュ@ insan öl-
dürmekten gelmedi, belki öldürmernekten geldi. Çün-
kü ben seni ve o 「・@ çeri 「。ョ@ öldürmü5 ッャウ。ケ、ュL@
siz bu ォ。イャ@ cesaret edemezdiniz, ben de bu ha-
le 、ュ・コゥN@ aャエ@ kana girmeliydim ki, ben esenlikle
yürüyeydim.» Ama son ーゥュ。ョャ@ fayda vermedi.
imdi ey ッオャ@
bu hikayeyi オョ@ için 。ョャエュZ@ Ya-
ー。」ョ@ ・ケゥ@
tezcek ケ。ーウョL@ ウ。カ」ォャュケョN@ fイウ。エ@
her zaman ele geçmez. Ama onun gibi ゥエ・ョ@ ki ケ。ー「ᆳ
cak ゥ@ 、・ゥャイL@ kaç. Yani sana ve ülkeye ケ。イ@ olma-
yan belki コ。イ@ olan ゥN@ Bunun gibi ゥ@ yapma.

Sonra ey ッオャL@ ウ。ォョ@ kimseyi ィ。、ュ@ etmeyi adet


edinme. (Birini) ィ。、ュ@ etmek kan dökmeye ・ゥエ@ bir
ァョ。ィエイL@ hiç kimse, gönlünün 、ゥャ・@ için bir müslü-
ュ。ョ@ nesiini kesmeni 、ッイオ@ bulmaz, öyleyse bundan
ulu zulüm yoktur. Ama ・イ@ sana ィ。、ュ@ ャ。コュ@ olur>.a
「。ォウョ@ ィ。、ュ@ ・エゥョ、@ ne kadar gerekse o ka-
dar bulunur. hem de zulmünün zincirini o ィ。、ュ@ eden
götürür ve alan ィ。、ュョ@ zevkini sürer. O halde bunun
セゥ「@ zulümden 」。ョ@ azat ct.
205

s。カ@ 。ョ、@ da, 」Zュョ@ cömetlik edip 、ュ。ョ@


ッイエ。ウョ@ atma, ta ᄋ\ゥ@ vücudur itlerin エッーャ。ョ、@ yer ol-
ュ。ウョL@ yani ゥエ・@ ッイエ。、ケュL@ gelin öldürün diyerek dur-
ma. Sen 、ュ。ョ@ öldürmeye ￧。ィL@ ta ki arslanlar
。、ュ@ ォ。コョウ@ ve ekmek bulasm. Çünkü ad ve ekmek
çok ￧。ィュォャ@ ele geçer, ne zaman ki ￧。ャエョL@ çabay-
la ad ォ。コョ、@ ve ekmek elde ettin, ゥュ、@ o elde etti-
ゥョ@ biriktir ve yerine harca, ta ki o 「ゥイォエ、ョ・@
haz 。ャウョN@
Yirmi Birinci Bölüm

MALI NASIL brktmel@ VE NEYE


HARCAMALI ONU BEYAN EDER

Ey ッオャL@ mal elde etmekte gafil olma, nereden


toplarsan topla, ケ。ャョコ@ helfllden ウ。ャョュ@ olsun, teh-
likeli yerden elde etmemeye ￧。ャL@ ne ォ。コョイウ@ 、ッイオ@
ve uygun yerden kazanmaya ￧。ャL@ ta ki oradan kazan-
、ョ@ sana sinsin.
Sana kazanç ァ・ャ、ゥョ@ ァ￶イ、ョ・L@ o ォ。コョ」@ te-
lef etme, 、。エュL@ yani olur olmaz yere harcama, ュ。ャ@
saklamak kazanmaktan daha güçtür. Çünkü akçeyi
çok ォゥ@ ォ。コョイセL」@ ウ。ォャュ、@ için yine de cim-
rilikten kurtulmaz.
ュ、ゥ@ ey ッオャL@ ￧。ャ@ 、ョケ。ャォエ@ 「ゥヲォエイ、ョ@ olsun.
e・イ@ bir gün ゥィエケ。」ョ@ olursa, エッーャ。ケ@ 「ゥイォエ、ョャ・@
nesne ウ。エョ@ 。ャイウョN@ Sonra tez ￧。ャ@ ki, o 。ャ、ョ@
kadar エッーャ。ケウョ@ ve yine yerine ォッケ。セョN@ e・イ@ salt ke-
seden 。ャイウョL@ 。ャ、ョ」@ yerine koymazsan. Karun ma-
ャ@ olsa da tezcek heba olur. Nitekim 。ゥイ@ der ki,
(Türkçe çevirisi)
Avuç avuç 。ャュセ@ ile kuhsar
Yine katmazsan tez olur tarümar
Bu anlamda 「ョゥ@ Mehdi de 「オケイュエ@ ki,
(Türkçe çevirisi)
Denizden ォャ@ uelyle 。ャョウ@ su
pョ。イ@ 。ォョコウ@ ana olur lturu
208

ュ、ゥ@ böyle olduktan sonra gönlünü bir nesneye


büsbütün 「。ャュN@ e・イ@ o gönül 「。ャ、ョ@ nesne an-
ウコョ@ elinden giderse üzülmezsin yani コ・ョァゥャ@ büs-
bütün bana ォ。ャウョ@ diye gönül 「。ャュ@ ki ・イ@ yoksul
luk ererse üzülüp gönlün 、。イャュウョN@ e・イ@ ュ。ャョ@ çok
olursa, (bir gün) yoksul ッャ。」ョ@ an, o ュ。ャ@ ihtiyatla
ve takdirle, yani 、・イゥョ」@ harca, ölçüyle nafaka edin.
m。ャ@ ölçülü olarak ve 、・イゥョ」@ harcayan az ォゥL@ ケ・ᆳ
dir ュ。ャ@ 、・イゥョ@ çok, ölçüsüz harcayan çok ォゥᆳ
den. Çünkü ölçüyle ィ。イ」ケョ@ mal ne denli az olsa da
sonunda bir ・ケ@ ォ。ャイL@ ama ölçüsüz ィ。イ」ケョ@ mal ne
denli çok olursa olsun sonunda hiç bir ・ケ@ kalmaz,
öldükten sonra çok nesnen ォ。ャュウ@ daha iyidir, ケ。イᆳ
ken az nesneye muhtaç olmaktansa. Çünkü 、・ュゥャイᆳ
dir ki, ォゥョ⦅@ (ömrünün) sonunda çok ョ・ウケ@ 、ュ。ᆳ
na 「イ。ォュウ@ ケ・、ゥイL@ ケ。イォ・ョ@ dosttan 。コ」ォ@ nesne di-
lemesinden. Yine 、・ュゥャイ@ ki, zahmetlc saklamak
ケ・、ゥイL@ zahmetle istemektcn, mesela 、・イゥ@ az olan bir
・ケ@ eline geçti, ne olur bundan deme, onu saklamak
。イ、ョ」@ ol, çünkü 、・イゥ@ az nesneyi saklamayan 、・イᆳ
Iiyi de saklayamaz.

Sonra, ￧。ャL@
kendi ゥョ@ daha iyi gözetmclisin,
「。ォウョ@ ゥョエ[ャ・ウL@
çünkü kendi ゥョ@ gözetirsen
kendine ケ。イョ@ dokunur, 「。ォウョ@ ゥョ@ gözetirsen
「。ォャイョ@ 。イャ@ケ olsun. Övleyse kendi ケ。イョ@ gö-
zetmek daha iyidir.

Hangi ゥ@ tutarsan tembelliklc tutma, tembellikten


çok utan, tembellik 「。ィエウコャョ@ ve 、・カャエウゥコョ@ çö-
mezidir, her ゥエ・@ emek vermek 。イ、ョ」@ ol ki emekli
ョ@ sonucu daha çoktur tembelliktcn. Çünkü emek
vermekle elde eelilen ne kadar çok olursa, tembelliktt?
209
de o kadar eksilir, ケ。コォ@ 、・ゥャ@ mi, bir 。ョャォ@ emek yü-
zünden ィ。ウャ@ olacak ・ケゥ@ tembellik yüzünden yitiresin.
Öyleyse kendini ウ。ォョュ@ 。ォャ」@ (bir ゥI@ 、・ゥャイ@ ve
muhtaç olarak ケ。イウョN@ imdi 「ゥャュ@ ol ki, muhtaç ol-
duktan sonra, ah ョGッャ。ケ、@ emek çekseydim, tembellik
etmeseydim, ゥュ、@ ャ。コュ@ olan ・ケゥ@ elde etseydim de-
yip ーゥュ。ョ@ ッャュ。ョ@ ケ。イ@ ッャュ。ケ」ォエイN@

Geldik ゥュ、L@
emek çekip ォ。コョ、L@ ￧。ャ@ ki eme-
ゥョ@ ィ。ウャョ@ yine sen yiyesin, ta ki ・ュゥョ@ 「ッ。@ git-
mesin. Sonra sende 、・イャゥ@ nesne varsa ve bir:si o
ウ・カ、ゥョ@ nesneyi senden isterse, ・イ@ ャ。ケォウ@ (ona),
esirgeme, çünkü ne olursa olsun ォゥ@ ュ・コ。イョ@ nesne'
。ャー@ gitmez. Ama 。ォャケウョ@ ュ。ウイヲョ@ gelirine göre
yap, ta ki yoksulluk 。エ・ゥ@ sana yol 「オャ。ュウョL@ elinde
olanla yetin ki kanaat ikinci zenginliktir, yani ウ。ォョ@
açgözlü olma. Çünkü sana yük olacak nesne nerede ol-
sa ケ・エゥイN@
Sonra sana ivilikle, エ。ャ@ dille ・ヲ。エ@ edip bir ゥ@ bu-
yururlarsa, bu ィ。ケイャ@ ゥエイL@ ゥャ・@
derlerse, sen o ゥ@ 「。ᆳ
ka türlü yapma, ッョャ。イ@ 、・ゥ@ gibi yap, ta ki 。、ョ@
ィ。ャォョ@ içinde ィ。ケイャ@ ォゥ、イ@ diye 。ZョャウN@ Çünkü halk
。イウョ、@ ィ。ケイウコ@ ォゥョ@ 、・イゥ@ yoktur. Görmezmisin
avam halk zenginlerden hiç fayda görmese de ッョャ。イ@
sever, kimsedPn umusu ッャュ。、@ için. Gerçi ッョャ。イ@
halka コ。イ@ da dokunmaz, ama yoksulu hiç kimse sev-
mez, o kutsuz umusu yüzünden. Öyleyse yoksulluktan
beter hal yoktur, çünkü her hiineri için コ・ョァ@ ogcr-
ler, methederler, bunun tersine yoksula ウ￶・イャL@ onu
kötiilcrler. rresela zengine iyi derlerse yoksula kötü
derler, ona ィ。ケイャ@ buna ィ。ケイウコ@ derler, zengine devlet-
li, yoksula devletsiz derler. k。ャョ@ da buna göre ォN@
yasla.
F: 14
210

Sonra ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ki herkesin bir 「・コゥ@ var-


、イL@zenginlerin 「・コゥ@ yoksullara nesne vermektir.
imdi her ォゥョ@ 、・イゥョ@ 「・コゥ@ ölçüsünce gözet, yani
ゥケャL@ 、・イゥョ」@ (gücün ケ・エゥ@ kadar) yap ve 「。@
ウ。ォョュN@ Ama israf etme ve israf ・エュゥ@ kötü bil, mü-
barek bilme. Çünkü ulu t。ョイG@ ウ・カュ、ゥ@ ・ケ、ゥイ@
israf. t。ョイG@ ウ・カュ、ゥ@ ゥ@ ォオャ。イ@ için オイウコ、L@
mübarek 、・ゥャイN@ Nitekim ulu t。ョイ@ buyurur. ウイ。ヲ@
etmeyin, size buyruk buyuran ulu t。ョイGコ@ da müsrifi
sevmez (1). Mademki ulu t。ョイ@ müsrifi sevmiyor, va-
ciptir ki sen de ゥウイ。ヲ@ ve müsrifi sevmeyesin. Çünkü
her bir afet bir sebepten 、ッャ。ケ@ gelir, yoksulluk da bir
afettir ve onun sebebi ゥウイ。ヲエL@ ュウイゥヲャョ@ yoksulluk-
tan 「。ォ@ sonucu yoktur.
Geldik ゥュ、@ israfa ... kゥョ@ kendi ゥィエケ。￧ャイ@
için ィ。イ」、@ ・ケ@ israf 、・ゥャイN@ ウイ。ヲ@ odur ki, gerek-
siz yerlere ィ。イ」ョウL@ ne 、ョケ。ウ@ ケ。イウョ@ ゥョウ。@ ve
ne ahiretine.
Sonra i sraf ケ。ャョコ@ masrafla olmaz. Sözde, soh-
bet te, yemekte.. içmekte ve her bir ゥエ・@ israf iyi 、・ゥl@
dir, çünkü israf, teni eritir, nefsi incitir, 」。ョ@ 、。イャエ@
ve diri ゥョウ。@ öldürür. Bu söze delil olarak, görmez
misin ki ￧・イ。ョ@ ケ。ュウ@ ケ。、ョイL@ ölçüyle ッャ、オ@
zaman. Ama israf ederlerse, yani ケ。@ fitilin üstüne ￧ᆳ
kacak kadar koyarlarsa, alev hemen fitile 「ッオャイ@ ve
￧・イ。@ söner. y。@ ölçülü olunca ￧・イ。ュ@ ィ。ケエョ@ yani
ケ。ョュウ@ sebepti, israf edip ölçüsüz ケ。@ yakmak çera-
ョ@ ölümüne yani sönmesine sebep oldu, öyleyse bun-

(1) En'am Sitresi, ayet 142.


211

dan malumdur ki ￧・イ。ョ@ ィ。ケエ@ alevi ケ。、ョ@ 、・ゥャイL@


itidaldendir, yani fitilin üstüne ￧ォュ。ケョ@ ケ。、ョイN@
エ・@ bunun için ulu t。ョイ@ ゥウイ。ヲ@ 、ュ。ョ@ ・、ゥョLュエイN@
Hem bilginler ゥウイ。ヲ@ 「・ョュコャイN@ Çünkü ゥウイ。ヲョ@ sonu
コ。イ、@ ve yoksulluktur.
Ama sen durmadan israf diyerek ケ。ュョ@ dar
edip 。」@ ィ。ケエャ@ olma, イコォョ@ ォ。ーウョ@ üstüne kapa-
ma, kendini gücün ケ・エゥョ」@ ィッ@ tut, kendi ゥョ@ için
gerekli harcamadan ォ。￧ョュL@ kendini esirge, her nes-
ne senin için ne kadar aziz olsa da kendi 」。ョャ@ da-
ha aziz ッャュ。ウョN@ kウ。」@ bol bol elde ・エゥョ@ ölçüyle
harcamaya ￧。ャN@
Sonra ey ッオャL@ ・イ@ イコォョ、。@ birine emanet 「イ。N@
kacaksan cömert ォゥケ・@ 「イ。ォュL@ emanetini cimri ola-
na 「イ。ォL@ çünkü cimri olan ォゥ@ tutumlu olur, saklar.
Kumarbaza ve içkiciye ゥョ@ hiç güvenme. Kimi gö.
rürsen ィイウコ@ san, ta ki ュ。ャョ@ ィイウコ、。ョ@ emin ッャウオイN@
Mal biriktirmekte kusur etme. Mal biriktirmede
kusur edenin zamandan haberi olmaz, uyku ウ。イィッャオᆳ
オョ、。@ hiç_ 。ケャュコL@ neyi .ele geçirmek istiyorsa, mah-
rum olur.
Sonra ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ dünyada iki nesne
カ。イ、N@ Halk birinden kaçar birini sever. Bu 、・ゥュョ@
biri zahmettir ve biri イ。ィエャォN@ Ama ikisi de insana
gereklidir. Çünkü zahmet çeken rabata erer ve rahat
ケ。ョ@ zahmete ermedikçe olmaz. Nitekim bu ォゥエ。「ョ@
ケ。コイ@ 、・ュゥエイ@ ki,
zゥョ、・ァᄋN@ ten asani ez rencest
Yani tenin zahmetsiz, kolay ケ。ュウ@ önce emek
ウォョエ@ çekmesindendir.
Ve renc ender ten asanli
212

Yani teQin zahmetten ineinmesi önce rahat ve


dinç ケ。ュウョ、イN@ ￶ケャ・@ ki, ten zahmet çekerse
emek yerse, kazanç elde eder ve zenginlik イ。ィエョ@
erer. e・イ@ ten zahmet çekmezse, emek yemezse, rahat
ケ。イウL@ ォオウコ@ yoksulluk zahmetini çeker. Bugün.
kü zahmet ケ。イョ@ イ。ィエ、L@ ケ。イョォゥ@ イ。ィエャォ@ da önce-
ki günün zahmetidir. Öyleyse vacip olan odur ki ne
elde edersen iki tanesini nafaka edin, harca ve iki ta-
nesini de sakla. Yani bir akçe dört daniktir, ケ。イウョ@
harca ve ケ。イウョ@ da sakla. Ne denli muhtaç olursan
ol bundan ヲ。コャウョ@ harcama, o ケ。イュ@ akçe birikir, bir
zaruret 。ョ、@ gerek olur. エ・@ o her gün 。イエョ@ birik.
tir ve küçük bir ihtiyaç i·çin ona dokunma, unut onu,
bir mirasyedi harcasin, de, yani biriktirince böyle bi.
riktirmek gerekir. e・イ@ ケ。ゥョュ、@ ölürsen devlet.
Ii ォゥケ、L@ varise bu kadar nesne ォ。ャ、@ desinler, ケ。@ ..
ャ。ョイウ@ zaten ゥエ・ョ@ güçten ォ。ャイウョL@ o zaman bu birik.
エゥイ、ョ@ sana ケ。イ、ュ@ bulunur. ォゥ@ danikini harca.
ケ。」ョ@ akç.enin yemekten 。イエョ@ harcayacaksan,
bari ölümlü olmayan bir nesneye ver, süslenmeye yara-
sm, çürümesin, eskidikçe 、・イゥョ@ 、ュ・ウゥョ[@ La!,
yakut, inci, 。ャエョL@ ァュL@ ウ。イL@ pirinc, 「。ォイ@ ・カ。@ ve
bunlara benzer ne varsa. Böyle ケ。ーエォョ@ sonra çok
ュ。ャョ@ olursa, onu エッーイ。@ ウュ。イャL@ vani vere göm
çünkü toprak emanetçidir, エッーイ。@ ne verirlerse top-
rak onu ケ。ィゥ@ saklar, ゥウエ・、ョ@ zaman onu sana geri ve
rir ve sermaye daima yerinde olur.
ゥュ、@ geldik helal kazançtan süs ・ケ。ウ@ edinme-
ye ... Her bir ihtiyaç 。ョ、@ evde duran bu ・ケ。ャイ、ョ@
hiç bir ・ケ@ satma; deme ki ゥュ、@ ャ。コュ@ oldu, bugün
ウ。エケュ@ da ケ。イョ@ bundan daha iyisini 。ャケュN@ Çünkü,
ウ。エョ@ ケ。イョ@ 。ャョ@ diye, uygun 、ュ・ゥ@ 。ャュ、ョL@ bir
213

daha ウ。エョL@ yine kolay ッャュ。、@ almak, böylece bir bir


sata sata evde nesne kalmaz, çok vakit geçmeden, sen
büttin müflislerden daha müflis olursun. imdi 、・イャゥ@
・セカ。ャイ@ 、。エー@ düzenini bozmamaya ￧。ャN@
Sonra ey ッオャL@ 「。ョ@ bir hal gelse, zaruretle borç
edinme, bir seyini rehine koyma, faizle para alma.
Buna benzer ゥャ・イ、ョ@ 、ッャ。ケ@ hor ve hürmetsiz görü-
lürsün halk içinde. Öyleyse bu ゥャ・イ@ kendine ulu gü-
nah bilmelisin.
Sen de kimseye ödünç カ・イョュケ@ ￧。ャN@ Özellikle
、ッウエャ。イョ@ olursa, o ödünç カ・イ、ゥョ@ isternek vermedi-
ゥョ、・@ çoktur. Ödünç カ・イ、ゥョ@ 。イエォ@ ona ュ。ャ、イ@
deme, o akçeyi o dosta 「。ゥ、ョ@ farzet. O kendi dile-
ゥョ」・@ vermedikçe de isteme, ta ki takaza sebebiyle
dostluk bozulup kesilmesin. Çünkü takaza etmek dos-
tu tez 、ュ。ョ@ etmek olur, ama 、ュ。ョ@ dost etmek
güçtür. dュ。ョ@ ve dostu bilmernek ￧ッ」オォャ。イョ@ ゥ、イN@
Dostu 、ュ。ョ@ 。ケイュォ@ ve 。ォャ」@ davranmak ise
ァョ￶イュ@ ケ。ャイョ@ ゥ、イN@
Sonra elinde olandan hak edenlere ィ。ケイ@ etmeyi
ウ。ォョュN@ Sen de kimsenin ュ。ャョ@ tamah etme, ta ki
bütün ィ。ャォョ@ ulusu olursun. Kendi ュ。ャョ@ kendinin,
elin ュ。ャョ@ elin bil. böylece emanete ケ。イウョ@ ve e•nanct
çilikle maruf olursun, bilinirsin.
Yirmi ォゥョ」@ Bölüm

EMANET SAKLAMAYI BEYAN EDER

￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ ・イ@ biri sana bir ・ケゥョ@


emanet 「イ。ォュ@ isterse, emanetini almamaya ￧。ャ@
ve ・ュ。エ@ kabul etme, emanet kabul etmek bela
kabul etmektir. Çünkü emanet etmenin üç türlü
sonucu カ。イ、Z@ ケゥ@ ウ。ォャイョ@ ve ゥウエ・、@ zaman sahibi-
ne geri verirsin veya zayi olur, yitirirsin, ya da sen ta-
ュ。ャ@ edersin. Üçünü de yerli yerince beyan edelim.
e・イ@ emaneti yine sahibine geri verdiysen, ulu
t。ョイG@ 「オケイョ@ yerine ァ・エゥイュ@ (olursun). Nite-
kim ulu t。ョイ@ 「オケイM ki, t。ョイ@ emanetleri sahibinP
vermenizi emreder (1). Erlik ve civanmertlik yolu bu-
dur ki halktan emanet 。ャュケウョL@ 。ャー@ kabul edince
de o emaneti iyi saklamaya ￧。ャ@ ve yine sahibine 。ャ、ᆳ
ョ@ gibi teslim et, emanete ィケ。ョ・エ@ etme, çünkü ィイウコ@
bile emanete ィケ。ョ・エ@ etmez, ・イ@ ゥョウ。ャォエ@ nasibi
varsa. Buna münasip,
Hikaye: ￶ケャ・@ derler ki, bir hoca hamama gitmek
için seher vakti evinden ￧ォエN@ Yolda bir dostuna rast-
ャ。、L@ ona dedi ki,
- Ey dost gel bana 。イォ、@ ol, hamama birlikte
カ。イャュN@

(1) Nisa Silresi, ayet lil.


216

O ォゥ@ de dedi ki,


-- Sana ィ。ュョ@ ケ。ォョ@ kadar ケッャ、。@ ッャ。ケュL@
ama hamama girmem, çünkü önemli bir ゥュ@ var.
ᆱhッ@ ola» diyerek önden yürüdü hoca, o ォゥ@ de
。イ、ョ」N@ Hamama ケ。ォャョ」@ bu ォゥ@ kendi yoluna
ウ。ーエL@ yürüyüvercli, tan ォ。イョャ@ ッャ、オ@ i·çin hoca onun
ァゥエョ@ görmedi. m・イ@ o ウイ。、@ bir ayyar ve dolan.
、イ」@ herif ィイウコャ。@ ve ィ。イュゥャ・@ ￧ォュL@ 。カゥョイォ・@
。ョウコ@ ィッ」。ョ@ 。イ、ュ@ 、カ・イゥ@ ve ィ。ュョ@ da ケ。ョᆳ
na ァ・ャュゥイ、N@ r。ウエャョ@ bu ya, ィッ」。ョ@ yüz セAエュ@ var.
ュ@ ケ。ョ、L@ harnarnda ￧。ャュウョイ@ diye ￧ォ。イ、L@ dos.
tu sanarak ィイウコョ@ eline verdi, Ey dost ben harnam-
elan ￧ォョ」。ケ@ kadar bu yüz 。ャエョ@ sana emanet dur-
sun» dedi. hイウコ@ da sesini ￧ォ。イュ、L@ 。ャ、@ ve hemen
orada oturdu. Hoca hamama girdi, sonra evine git.
rnek için ￧ォエN@ O ウイ。、@ hava 。ケ、ョャォエN@ Hoca geldi,
ィイウコョ@ ケ。ョ、@ geçti, yüri.iyüvcrcli, 、ッャ。ョイ」@ ses-
lendi,
- Ey hoca gel emancti al, sonra git. Ben bugün
senin emanetin yüzünden ゥュ・ャョ@ ォ。ャ、ュ@ ve bir ・ケ@
、ッャ。ョイ」ュN@ Hoca,
- Hangi emanet, diye sordu. hイウコL@
- Bana 。ャエョ@ emanet ettin, al. Ancak senin ema-
netini saklayabildim, 」ャッ。ョ、イォ@ cdcmeclim.
Hoca hayran ォ。ャ、@ ve dedi ki,
- Mademki 、ッャ。ョイ」ウL@ peki niçin bu 。ャエョ@
。ャー@ gitmedin? Ben zaten seni エ。ョュケッイ、オL@ dostuma
verdim ウ。ョケッイ」ャオュL@ sen ョ。ウャ@ oldu da 。ャエョ@ gizleme.
din? dッャ。ョ、イ」L@
- e・イ@ kendi hünerirnle 。ャウケ、ュL@ bin 。ャエョ@ bile
olsa vermezelim ve senden hiç ォッイュ。コ、@ ve ele önem
vcrmezclim. Ama bana 。ャエョ@ emanet ettin, emanet
217

toplayan emanet yiyici olmaz. Hem emanete ィケ。ョ・エ@


etmek erlik \·e civanmertlik 、・ゥャイL@ dedi.
Hoca bu sözleri ゥエョ」・L@ «Senin bu ゥョウ。ャ@ için
o 。ャエョ@ sana 「。Zセャ、ュL@ helal olsun>> dedi.
エ・@ gör ki bir ィイウコ@ ve haram yiyici emanete ha-
ケョャォ@ etmedi. Sen ki helal yiyip geçinirsin emanete
ィケ。ョ・エ@ etmeyi ョ。ウャ@ 、ッイオ@ bulursun? kウ。」L@ ゥエ・@
o üç halden 、。イ@ 、・ゥャイ@ 、・ゥュコ@ bir hali budur ki
emaneti 。ャ、ョL@ sahibine. verdin, sevap elde ettin.
Emaneti ya sahibine verdin, ya yitirdin ya da ta-
mah yüzünden inkar ettin, bundan ヲ。イォウコ@ 、・ゥャN@
imdi emaneti saklamak için gece gündüz emek
çektin ve ウ。ォャケー@ yine sahibine verdin, sana ・ュゥョ@
ォ。ャイ@ ancak, セ￶ョA@ borcuna bile geçmez o emanet sa-
hibinin ォ。エョ、N@ Çünkü <<Benim kendi ュ。ャ、L@ ona
「イ」ォュエL@ vine 。ャ、ュᄏ@ der ve gönlü rahat olur, hem
de 、ッイオ@ söyler, ゥセエ」@ bir kuru emek ォ。ャ、@ sana ancak.
Biri de bu ki. neuzübillah, ・イ@ o emanet sendey-
ken zayi olup yitcrse, sr,hibi ゥウエ・、ョ@ kayboldu der-
sen hiç kimse inanmaz \'C sen ・イゥャォ@ etmeden halk
içinde ィ。ケョ@ olursun, kavga edersin ve bunca gürül-
tüyü çektikten sonra ödctmeleri bile mümkündür. ᆳ
te ォ。ケ「ッャョ@ da hali budur.
Geldik imdi 。ョウコ@ emanete tamah ettin, iste-
dikleri zaman inkar ettin. ォゥ@ ihtimal var: Ya inkarla
sana ォ。ャイL@ ya da kalmaz. e・イ@ inkar ettikten sonra
zorla senden o emancti 。ャイウ@ hain olursun, emekle-
rin 「ッ。@ gider. Kendi benzerlerinin 。イウョ、@ da hür-
metin bozulur ve 。イエォ@ kimsenin sana ゥエュ。、@ kalmaz,
yani 。イエォ@ ィ。ャォョ@ sana ゥョ。」@ kalmaz. e・イ@ ゥョォ。イ@
vüzünden o emanet sona ォ。ャイウ@ bu dünyada ィ。ォウコャ@
218

üzerinde ォ。ャイ@ ve inkar ・エゥョ@ için ュオイ。、ョ@ eremez-


sin. Öteki dünyada da ulu t。ョイG@ 。コ「ョ@ ve eziye-
tine オイ。ウョN@ エ・@ inkardan elde ・、」ゥョ@ budur, v'al-
lahü a'lem.
FaS'll: e・イ@ sen birisine bir ・ケ@ 「イ。ォュ@ istiyor-
san gizlice 「イ。ォュN@ Kimse senin ッャ。ョ@ elinden zorla
almaz. ォゥ@ iyi エ。ョ@ ッャュ。、ォ￧@ kimseye emanet 「ᆳ
rakma. Belki iki エ。ョォ@ 「。ォ@ senet dahi al, ta ki o
inkar ederse sen ゥョ@ 「。イュ@ olursun. tオエョ@ her
ゥ@ 「。イョ、@ acizlik gösterme. @ 「。イュォエ@ acizlik
göstermek ケ。イュコャォ@ ョゥ。、イN@ Öyleyse ￧。ャ@ ki ゥョᆳ
de acizlik göstermeyesin, yaramaz insan ッャュ。ケウョN@
Sonra ァ・イ￧@ bile and içici olmamaya ￧。ャN@ Halk
içinde and içmekle ünlenme. Ta ki zorunlu ォ。ャー@ da
and içersen 。ョ、@ ゥョ。ウャイN@ Her ne kadar zengin
olsan da güvenilir, 、ッオイ@ sözlü ve iyi 。、ャ@ olmazsan
kendini bütün yoksullar gibi bil ki yalan söyleyenie-
rin ve kötü 。、ャイョ@ sonu yoksulluktur. Emanetçi
olmaya ￧。ャL@ emanetçilik 。ャエョ@ ケ。ー」ャ、イ@ 、・ュゥᆳ
Ierdir. Çünkü nice ォゥャ・イ@ emanet yüzünden zengin ol-
ュオャ。イ、N@ Güvenilir olursan ve 、ッイオャォ。@ emanetc
yararsan, alem ィ。ャォョ@ ュ。ャ@ senin olur, yani halk gü-
venilirdir, diye emanetini sana 「イ。ォL@ ・イ@ gelirse
。ャイL@ gelmezse sana ォ。ャイL@ t。ョイGケャ@ sen bilirsin (bu-
nu). Alemin ュ。ャ@ güvenilir ッャ。ョイ@ ve 、ッイオャ。ョN@
Scnra ey ッオャN@ kimseyi aldatmamaya ￧。ャ@ ve ウ。ォョ@
alcl.nma, hele 。ャ@ ve カ・イゥエN@ Çünkü insan 。ャエ@ ve
ve )te tez 。ャ、ョイL@ özellikle kul ve cariye almakta ve
na k ta.
Yirmi Üçüncü Bölüm

KUL VE carye@ ALMAKTA VE SATMAKTA

ysn@ VE KÖTÜSÜNÜ BEYAN EDER

bゥャュ@ ol ey ッオャL@
kul ve cariye ウ。エョ@ almak ister-
sen gayetle 。ォャョ@ エッーャ。ュィウョL@
kul ve cariye ー。コイ@
「。ォ@ 」。ョャ@ ー。コイョ@ benzemez. ョウ。@ ウ。エョ@ almak
kuvvetli ilimdir. Çünkü ッョャ。イ@ içerdeki 。ケ「@ 、。イN@
ki 。ケ「ョ、@ çok olur. Hem çok kul カ。イ、@ ki 。ャイォ・ョ@
bir 「。ォエ@ güzel görünür, ama ferasetle bakarsan çir-
kin görünür.

Sonra Lィ。ャォョ@ ᄋ￧ッオ@ öyle ウ。ョイ@ ki kul ve ォ。イカ@


almak 、ゥ・イ@ 「・コゥイァ。ョャォ@ gibidir. オョ@ bilmezler ki, kul
ve cariye ー。コイョ、@ aldanmamak için feylesof olmak
gerekir. Çünkü bir ォゥ@ bir mal alsa, 、・イゥョ@ ne ol-
、オョ@ bilmese, 。ャ、ョイN@ Hele ゥョウ。@ 、・イゥョ@ bilmek-
ten daha önemli bilgi yoktur. Çünkü 、ョ。@ ve içinde
。ケ「@ ve hüneri çoktur. e・イ@ ァ￶イョ、・@ bir 。ケ「@ var.
sa içindeki hüneri ・イ、ョ@ bilinir, ・イ@ hüneri 、ョ。@
ゥウ・@ içindeki 。ケ「@ kim bilir, hele öyle bir 。ケー@ olsa ki
yüz hüneri 「。ウエイN@ Öyleyse ゥョウ。@ ne ッャ、オョ@ her-
kes bilmez. Ancak 。ォャ@ gücüyle, ferasetle, ince gö.
イャ・L@ çok denemekle bilinir, yoksa 「。ォ@ ・ケャ@ bilin-
mez. エ・@ efraset ilminin kemali 、・ュ@ ォゥケ・@ müyes-
220
ser olmaz. Çünkü feraset ilmi peygamberlerin ilmidir.
Onun için feraset ilminin kemaline 、・ュ@ ォゥ@ ere-
mez. m・イ@ ki ァ￶ョ、・イゥャュ@ peygamber olsun, feraset-
le ゥョウ。@ エ・ィゥウ@ eder.
Ama tecrübe sahipleri kul ve cariye almakta bir-
kaç 。イエ@ ォッケュオャ。イ、L@ yani bir çok ョゥ。@ カ。イ、L@ de-
neyip dururlar kulda, iyisinde ve kötüsünde o ョゥ。ャイᆳ
dan. Onlar benim makbulümdür ve 「。ォャイョ@ da
makbülüdür. Hem sana da 。ョャエケュL@ böylece iyi ni-
。ュ@ ッャ。ョ@ 。ャイウョ@ ve kötü ョゥ。@ olandan ォ。￧イウョN@
￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ kul 。ャュョ@ üç 。イエ@ var-
、イZ@ Birisi odur ki 。ケ「ョ@ ve hünerini dene, içinde ve
、ョ。@ var ュ、イL@ ya da yok mudur, ince ァ￶イャォᆳ
le anla; ikinci olarak, ウ。ャ@ ve ウ。ケイャ@ var ュ、イL@
yok mudur, 。ウャ@ neredendir, hangi cins iyidir ya da
kötüdür, bilmelisin.
Geldik imdi. ince ァ￶イャョ@ 。イエョN@ aャ、セ@
kulu ne ゥ@ için 。ャケッイウョL@ önce ゥョ@ ィ。コイャL@ sonra kul
al. Böylece görenler, \ケゥ、イL@ ォオャ。@ ャ。ケォエイᄏ@ desinler
ve senin hasiret sahibi ッャ、オョ@ belli olsun.
ゥュ、@ alametlcrin, yani ョゥ。ャイ@ yorumuyla オᆳ
イ。ャュN@ Mesela bir kulu birlikte bulunmak için, yani
\NQイォ。、ャ@ için 。ャケッイウョL@ halvet sohbetinde oyun \Zイᆳ
ォョ、ャ。@ ve 。ィ「ーャ@ yarayacak gibi olsun. Gerek-
tir ki orta boylu olsun, semizlikte de orta olsun. Çok
semiz ve çok コ。ケヲ@ ッャュ。ウョL@ beli ォ。ャョ@ 、・ゥャ@ ince ッウオョN@
Boyu ォウ。」@ ッャュ。ウョ@ uzun olsun. San sert 、・ゥャ@ yu.
ュオ。ォ@ olsun. Ama rengi ister kara olsun ister セ[@ イN@
önemi yoktur, tek ケオュ。ォ@ olsun. Elinin 。ケウ@ 、・ゥイᆳ
mi ve ケオュ。ォ@ olsun. Eti gayet ケオュ。ォL@ derisi yuf-
ka, ォ・ュゥ@ düz ve 、オ。@ 。イー@ rengi olsun. s。￧@ kara,
gözü ela. ォ。@ ve kirp:[!i kara olsun. Ama ￧。エォ@ 、・ゥャL@
221

。￧ォ@
olsun. Çift ァ・イ、。ョャ@ olsun. Çenesinin çevresi ォᆳ
コャ@ ayva tüyü gibi olsun. dゥャ・イ@ 。ォャL@ ak ve düz olsun
ve geri kalan ￧コ。ウ@ da bunlara ャ。ケォ@ olsun. Her kulda
benim 、・ゥュ@ bu ョゥ。ャイ@ varsa latif, yani ィッ@ huylu,
vefadar, uygun ve uysal olur. エ・@ zevkine ve sohbeti-
ne yarayacak ッャ。ョイ@ ョゥ。ャイN@

Geldik imdi 。ォャL@ devletli ve talihi iyi olan kulun


ョゥ。ャイN@ Boyu 、ッイオ@ olsun, boynu 、ォ@ ya da
kambur ッャュ。ウョN@ ゥュ。ョャォエ@ ve コ。ケヲィォエ@ orta olsun.
s。￧@ da orta olsun, yani ne çok sert ne çok ケオュ。ォ@
olsun. Yüzünün renginin 。ォ@ ak, ォコャ@ ォコャ@ olsun. Aya-
ウ@ ケ。ウL@ ー。イュォャョ@ 。イウ@ 。￧ォ@ ve gözleri ela olsun.
a￧ォ@ gönüllü, güleç yüzlü olsun. Bu 、・ゥュ@ ョゥ。ャᆳ
イョ@ ッャ、オ@ her kulu, ilim ￶イ・エュケL@ ケ。コ」ャL@ kahya-
ャ。L@ ィウコゥョ・、。イャ@ ve her ne ゥ・@ koyarsan koy, gayet
ゥョ。ャイ@ ve güvenilir olur.
Geldik ・ャョ」ケ@ yarayan kulun ョゥ。ャイ@ ... Ya-
ni 。イォ」ャL@ ￧。ャァ」@ ve buna 「・Zコイ@ ゥャ・イ@ ケ。イウョN@
Onbnn ョゥ。@ budur: Eti ケオュ。ォL@ gövdesi ne semiz
ne コ。ケヲ@ ve beli etsiz olsun. Ama ケ。ョ@ ctli olan ッN@
landan ウ。ォョL@ çünkü gayet 。ョャケウコ@ olur, hiçbir セ・ケ@
￶イ・ョュコN@ Ama gerektir ki 。ケウ@ ケオュ。ォ@ olsun ve
ー。イュォャョ@ 。イウ@ 。￧ォ@ gerek. Yüzü de 。￧ォ@ olsun,
・ォゥ@ ッャュ。ウョN@ Yüzünün derisi yufka, ウ。￧@ da orta ge-
rek. s。ォョ@ ウ。イ@ ウ。￧ャ@ ッャュ。ウョ@ ve gözleri ela olsun. Ta-
「。ョ@ 。ャエ@ da düz olsun. Bir kulda bu 、・ゥュ@ ni-
。ョャイ@ varsa, ￧。ャァ」L@ 。イォ」ャ@ ve イョォ。ウャ@ ya-
rar, hem de zeki olur her ・ケゥ@ tez ￶イ・ョゥN@
e・イ@ ウ。カ@ yarar kul almak istiyorsan ョゥ。ャイ@
budur: s。￧@ sert olsa gerektir. Boyu ォウ\@ ッャュ。ウョN@ ta-
222

mam olsun. eョ、。ュ@ 、ッイオ@ olsun, 「イ@ ッャュ。ウョN@ Vü-


cudu kuvvetli olsun, eti ケオュ。ォ@ ッャュ。ウョL@ sert olsun.
Uzun kemikli ve teninin derisi ウ。イ@ gibi 「オイュL@
ュ。ヲウャイ@ ウ。ャュ@ olsun. d。ョイャ@ ￧・ォゥャュ@ olsun ve
deri 。ャエョ、@ uzun uzun görünsün. p。イュォャ@ ォ。ャョ[@
。ケウL@ ァ￶ウ@ ve omuzu ケ。ウ@ olsun. Burnu ォ。ャョL@ 「。ᆳ
ョ@ önü dazlak olsun. k。イョ@ da ケ。ウ@ olsun. Belinin
ケ。ョ@ 「ョァャ@ olsun. Ne zaman yürüse, sinirleri ケオォ。イ@
çekili çekili gelsin. Mavi gözlü olsun kara gözlü olma-
ウョN@ Bu 、・ゥュ@ ョゥ。ャイ@ hangi kulda varsa, 「。ィ、イL@
「・ョゥャイL@ ィ。ォエョイ@ olsa gerektir.
Geldik imdi ィ。、ュ@ etmek için 。ャ」ョ@ kulun ni-
。ョャイ@ ... Gayet kara ve ・ォゥ@ yüzlü ve yüzü 「オイ@
「オイ@ olsun. Gövdesi コ。ケヲ@ derisi kuru, ウ。￧@ ケオヲォ。」L@
、ゥャ・イ@ seyrek, sesi incecik ve 「。ャ、イ@ ince olsun. Du-
、。@ ォ。ャョL@ burnu ケ。ウL@ ー。イュォャ@ ォウ。」L@ boyu 「ᆳ
rü ve boynu ince olsun. Bu 、・ゥュ@ gibi olunca sa-
rayda ィ。、ョ@ olmaya yarar. kウ。」@ bu 、・ゥュ@ gibi
ya dev gerekir ィ。、ュ@ olmaya ya da devin ォ。イ、@ ッᆳ
lu. Ama sarayda ak ィ。、ュ@ ッャュ。ウ@ gerekmez. Hele Ki
benzi ォコャ@ olursa. Sonra gavet ウ。ォョ@ ウ。イョ@ ィ。、ュᆳ
dan, çok çekin bu cinsten. Hele ウ。￧@ yoluk, gözü sula-
ョイL@ ￧。ーォャ@ ve ケ。イ@ olursa. Derler ki kendi sever
。カイ、@ ya da 「。ォウョ@ sevdirrnek icin pezevenklik
eder. h。ウャ@ bunun gibiden ィ。ケイ@ ァ・ャュコゥN@

Gayet ィ。ケウコ@ ve edepsiz kul 、・カ」ゥャL@ ・ォ￧ゥャᆳ


・@ veya ウ・ォ「。ョャ@ ケ。イョ、N@ nゥ。ョャイ@ オ、イZ@ Patlak
gözlü, göz ォ。ーャイ@ ォウ。」L@ gözünün 「・ゥ@ ヲイャ。ォ@ ol-
sun. Çiçek 「ッコオ@ yüzlü ve gök gözlü olsun. Gözünün
。ォョ、@ nunakkat, vani benek benek ォコャ@ noktalar ol-
223

sun. uzun, 、ゥャ・イ@ dオ、。ォャイ@


seyrek ve uzun uzun, 。ᆳ
コ@ ァ・ョゥ@
olsun. Bunun gibi ョゥ。ャイ@ olan kul gayet
murdar, ィ。ケウコL@ edepsiz ve ォ。カァ」@ olur. O ya sek-
ban ya deveci, ya ・ォ￧ゥ@ ya da at ッャ。ョ@ olsa gerektir.
e・イ@ 。￧ィォ@
veya hizmetçilik için kul alacaksan
ョゥ。@ オ、イZ@
Yüzü güzel, teni temiz, yüzü 、・ゥイュL@
bilekleri ve 「。ャ、イョ@ ince, gözü ela olsun. y。ャョコ@ bi-
raz ュ。カゥャ・@ ・ゥャュ@ olsun, yani gözünün ォ。イウ@ biraz
mavimsi görünsün. Boyu tamam olsun. y。カ@ olsun,
tezce ッャュ。ウョN@ s。￧@ yaprak gibi ve ウ。イ@ olsun. Ne za-
man ki bu 、・ゥュ@ ョゥ。ャイ@ varsa o kul 。￧ャ@ ve
ィゥコュ・エ￧ャ@ yarar.

Ama bu 、・ゥュ@ ョゥ。ャイ@ kulun 。ウャ@ iyi olursa,


kötü 。ウャ@ olmazsa 、ッイオN@ Çünkü kullar tayfa tay-
ヲ。、イN@ Her エ。ケヲョ@ 。ケ「ョ@ ve hünerini bilmek gerek.
Çünkü her エ。ケヲョ@ 。ウャョ@ özünün birbirinden 。ケイ@
hüneri カ。イ、N@ Ama kul エ。ケヲウョ、@ hepsinden soysuz,
ュ。ケウ@ bozuk ve kötü huylu olan kー￧。ォGエイ@ ve Guzi'-
lerdir. Hepsinden ィッ@ huylu, iyi geÇimli, ゥョ@ gözleyen
ve tutucu olan h。ャィゥL@ Huteni ve Berberi (1) lerdir.
bオョャ。イ@ hepsinden yürekli olanlar Türkler'dir. Cüm-
le cinslerden belaya ォZエャ。ョ」L@ dertli efendisinin her
haline uyanlar sィエ。ォャゥG、イL@ yani Gürcü'lerdir. Hepsin-
den ァ・カォ@ ve tembel olan ᅦゥャ@ cinsidir. kウ。」@ Ta.
エ。イGョ@ 「。@ mankafa, yiizü カ。ウL@ gözleri küçük, burnu

( 1) Mercimek ・ォゥュ@ olsa gerek. Bizim elimizdeki Fars-


ça metinde. tゥ「・エᄏN@ aケイ」。N@ yukarda geçen Guzi de. oオコN@
demek.
224

etli, dudak ve 、ゥャ・イ@ çirkin olur. Her uzvuna 。ケイ@ ay-


イ@ bakarsan, güzel görünmez. Ama tümüne ve bir kez
tenine bakarsan Türkmen suretinde gözükür. Ama
Tatar'da bir ァ￶イ@ ve safa カ。イ、@ ki 、ゥ・イャョ@ o
yoktur. Naziklikte ve zarafette Tatar'dan daha iyisi
yoktur. kオォウコ@ Türk de güzel olursa gayet güzd,
çirkin olursa gayet ·çirkin olur.
Geldik imdi... aョ、ュコ@ ve 。ョュ、コ@ bu cins-
lerin her birinin 。ケイ@ 。ケイ@ yerinde olan 。ケ「@ ve hüneri
nedir beyan edeyim. kウ。」@ bilinsin ki Türk'ten, hangi
tayfa içinde olursa olsun, ァコ・ャゥョ@ anlatmaya 、・イ@
güzeller ￧ォ。イN@ Çirkinler de ￧ォ。イ@ Türk'tcn, ￧ゥイォョャᆳ
nin カ。ウヲョ@ nnlatmaya 、・ュコN@ Ama hゥョ、ヲャ。イ@ bu de-
、ゥュョ@ tersidir. yani hゥョ、ヲャ。イ@ hepsi çirkin olur,
hiç güzeli olmaz. Türk'e göre bゥョ、オャ。イ@ 「。@ büyük,
yüzü ケNRウL@ gözü yufka olur, yani ォ。ーャ@ 、・ゥャイN@ Bur-
nu ケ。ウ、イL@ 、ゥL@ 、オ。@ kötüdür. ウエ・イ@ her uzvuna
。ケイ@ 。ケイ@ bak, ister bütün ・ョ、。ュ@ bir kez bak, çir-
kin göri)nür, Türk'ün ァ￶イョ@ gibi görünmez. Çünkü
Türk'ün ァイョ@ ve yüzü tazelik ve güzelliktc cüm-
le cinslerden üstün 、オイュ。N@ kオォウコ@ Türk'ten
!!Üzel ￧ォ。@ çok güzel olur ve çirkin olunca çok çir-
kin olur.
Geldik imdi 。ケ「ョ@ ... Türk cinsinden olan kulun
。ケ「@ odur ki ￧ッオョ@ ケ。イ、ャ@ kündtür, yani bir ・ケゥ@
￶イHョゥー@ 。ォャョ、@ iyice tutamaz, bilgisizdir. Kibirli, hev
betli, ォゥャウコL@ 。」@ dilli ve ウ。イィッ@ olurlar. Bahanesiz
ウ。カョ、イャN@ Gece çok korkak ve hem de yüreksiz
olurlar, gündüzleri ケ。ーエォャイ@ ケゥエャ@ gece yapamaz.
lar. エ・@ Türk'ün 。カィ@ 「オョャ。イ、N@
Geldik hünerine ... oョャ。イ@ hüneri budur ki baba-
、イ@ olurlar. y。ャョウコ@ dostluk ederler. Gizlice 、ュ。ョᆳ
ャォ@ etmez ya 。￧ォ」@ 、ュ。ョ@ ya da ケ。イ、ュ」@ olurlar.
Ne ゥ@ ウュ。イャョ@ 「。イャN@ イ・エ@ コ。ュョ@ tenleri yu-
オ。ォ@ュ olur. Öyleyse süs için· Türk'ten ケ・@ cins yoktur.

Geldik Saklap, Rus ve Alan cinsine ... Bunlar da


Türk tabiatma ケ。ォョ、イN@ Hem Türk gibi temiz tayfa-
、イャ。L@ ama Türk'ten 、。ケョォャ@ olurlar, hem de gecele-
yin Alan'lar Türk'ten yüreklidirler. hッ」。ャイョ@ Türk'-
ten daha çok severler. Bunlar da Türk gibi görkemli
olurlar. Ama birçok 。ケーャイ@ カ。イ、N@ Önce ィイウコ@ ve
オイウコ@ olurlar. Efendisinin ュ。ャョ@ gizlice 、ゥ@ カイオ」@
(yiyici) olurlar. Kötü ゥャ、イ・N@ y。イ、ャゥ@ · tembel
ve ォ。ᄋ￧ョエイN@ Ama hünerleri de budur ki tenleri yu-
ュオ。ォエイ@ ve 。ョャケ、イN@ ケゥ@ ゥ@ ゥャ・イN@ Kaba sözlü,
「。ィ、イ@ ve 。ォャ@ olurlar.

Rum cinsinin 。ケ「@ budur ki dili 。￧ォ@ ve. 。ョャイ@


、・ゥャイL@ yani dili künd olur, yüreksizdir. y。イ、ャ@
ァ・カォL@ tembel ve tez ォコ」、イ@ (sin.Jrli). Dünya sevgi-
sine 、ォョ@ olurlar. Ama hünerleri オ、イ@ ki, kendi
özünü sevici ve ィッ@ kokulu olurlar. aイ「。ャL@ evcildir-
ler ve ne olursa olsun dillerini tutarlar. @ ァゥ￧@ tut-
makta kusur göstermezler, makbuldi.irler.

Bu kez geldik Ermeni cinsinin 。ケ「ョ@ ... Kötü ゥャL@


。イ@ 」。ョャ@ ve kokar tenlidirler. hイウコ@ ve yüzsüz, kaçak
ve ゥョ。エ￧@ olurlar. Hain ve ケ。ャイ」、N@ Küfür.dost,
yani daima küfür içinde ッャュ。ケ@ severler. Yi..ireksiz ve
kuvvetsizdirler ve efendilerini sevmezler. Ama hüner-
lcri odur ki エ。ャ@ dilli olurlar, yani dili çalmaz, düzgün
F : ウ@
ォッキN[オイjL@ k[|t、@ セャMエイ@ オN、ゥイL@ |[イゥ@ hi @ )C\ i·,ihckr
ya da gi)p,ekr. onun ゥォャZG@ le'/. kanarlar. i tik-
krini ve [Aゥjョlォイ@ icz ゥヲRNイᄋセォ@ e、L⦅lョᆱ@ ve
ャ。イ」ォゥ、@ (;ok kucl 。ャイN@ :rani ne ケ。ーZイャセN@
ォオ、ゥョ」@ ho' gdir. iqc· ak ォエャ「ョイ@ カゥセ[ョ、lᄋ@ hir
jNM[ョ@ 「」セ|。ャ@ ettim.

lrndi gddik ォ。イセャゥZ@ 」ゥョセカ@


dur: a」@ di:li \C 「オコセᄋk@ uiurlar. ケォ@ ki c\·dcki ca.
rivelcr ona エZゥョセᄋイャキコN@ blᄋ@ Ltyfalanbn ュオャ。ゥヲエイL@
bunlar. \<\!li ォ」、ゥャイ@ Aエ[@ l:ir 」ゥョᄋ[@
ゥ|ᄋj」@ ki !LT cirh 「ゥイZ」ᄋ@ ォ[ュᄋセイL@ 「ゥイィエセ@ [•ider t'<'-
lir. ᄋ|Nイ[⦅ャ@ ィセイ[NゥQ」|ᄋャGL@ doku\·ucu Lオォケ@ ..:uLtn:;,,la セZ・@
h;.:t s:.,na! \·h!i Nャオ[MᄋセZ@ jャセIオョL@ H[ゥセNZォ@ NZャョセ|」ᄋイ@ 、セG@ birbirine
ォ。ョセゥAエL@ hiriikk \Cl' ェL[カ@ \(' ォ[ャ。イ@ ッオイN@ [|ョ」￧ォ@ !Jin-
ヲAエGャサイlHL@ alAN⦅ᄋセ@ ーセᄋ⦅ZLN@ セZNLイャI⦅M OHャM。ョエセLN@ 「エ⦅AャゥョセNᄋ@ ォセエHャAiL@
。カイ@ ウZョ\ゥ@ 、ゥャNᄋ@ iKi @ . i:_,,i bir |G」Zォ@ ャNオイZュエ@

oカウ[ォゥ@ ィ。ォZNゥL@ ォ。ウセZーN@ 」Zォ\LᄋゥN@ dül;.'\'1' \ '-' LZー。ィゥ、オ@


「セォ。@ ウ。Z|エ@ 、Aゥュォ@ iki ォゥ[ョ@ lZゥ@ 。イケZ@ l!dtw::i
ョゥNュォイ@ ckf•ildir エ|Z@ bu Aャゥ、GNョ「@ 「ゥオ@ エZカl@

n;cz. ゥョ、@ Aカイ@ bir 」ゥョセA@ ::\ ォ@ セョ@ N@ @ ョN@ ᄋ|ョ@ Z@


hゥ、GャZイ@ 、ZKN@ ivi. d Lゥ@ .. t j B@ 、[Qィセj@
ョ。ォィオA@ lZィN⦅@ 「セQャ[、@ \t' 、セ[NZ@ セャサイ@ ィセZ[A@ ッャZョ@ BL·hrv
ョ」L@ H.',\'111 ,, , kエMLイセョ@ セ@ ゥQセ|、イ@ b」ィイHZNG@ ィオャZエl、イ@

jAゥ、}G。イZエL@
den :t'.ljb!Z ッャ。[@ hir

「ゥャ、イN@
227

Imdi geldik kui 、。ォャ@[ dikkat cdikcd;: LᄋゥNイ」@


0arta bオ、イ@ ki 「ゥャョ」セG@ bu kul ャ。ア@ ョ、イ@ veya
ャ」\G^ゥlイ。Zォ@ ュ、[ᄋL@ bugün :-a da カ。イョMZ@ nゥセ[Zュイ@ var-
、イ@ ィゥャイ」ォ@ i!<'lTh, セᄋゥォ@ o セL[ャ。イ@ エャI。ョ「@ giiriince
bilinir ki o kulun ゥ\[、・@ j。NLエ[ャォ@ \ar 、L@ \Ok ュN@
,lur va d Z@ \al, ョ」ゥ\|@ hasta olacak ョ、_@ i イ、ゥ@ o ィ。Aゥ「@
イ@ 、」ョL[・ォ@ セNゥ|ャオA@ Kulu 。ャ」GZョ@ \akit ;•.;dil ulma
\c bir kez dc·nurwkk 。ャ[カ@ l@ イ[ョ@ . cゥォ@ bir
lx:kL;;ta :•iizt'l ッャ、エIA@ haldv (.'irk;n セM[ョゥキィャ@ \C-

va (;uk \irl<:in old haltk ilk ィZォセlエ@ l:iiz,_·l ZゥョNイ@


bi i hu. Biri ek ィ@ ki ゥイィ。ョ@ Lᄋj」ェ@ 、。ゥ[@ hir Jq
r.Tch ォコZャュ[N@ エLGゥA、@ bir [Z@ olur ki [ゥイAZョ@
:tn olnr ki J_-).Ü/.t'i rt.lri":nür sHjョイNZ@ hlitiin エGihNluイQョャ@ Oc-

lH'lnl'k ァZョN@ k ir, bö\ !eec ャ@ i\· bir Zカ「@ QMZ。ャイコL@ jョN@
kü hcmiz 「」ャゥイョキセ@ ッA。@ (:ok ィ。ウエャォ@ ッャ。ィゥ@ aョ」[ォ@
bdirsc {Gc」ォL@ n ョ、Z@ o ャ。ウセ@ bilrnek ()
ョゥ。ャイ@ Iエャ。イ、N@

Ne zaman 。ャ、Q[ョ@ kulun ャキイコゥョ@ ウ[イ@ セᄋ。@ da ゥ」@


セᄋゥャ@ hunbc_va1 、オZ[ョ@ ォョオZLGᄋヲAゥコイ@ ォコ。tNセL@
\'(' \LォNイャ。セュ[@ オNゥイウ」ョL@ delildir ki u ォゥ、。@ ィZウオイ@
,z ォ。ーj[A@ 」「ゥpZ@ セZゥ[ォ@ ゥイョᄋᆳ
Ctizlcri ォョィ。L@ [、ョュ@ 、。ョイlゥ@

ィャカᄋ^Z@ 。ャゥNィ[@ Hョ」ャ。ォッゥI@ ゥ。、イN@ Burnu ュ@ n


dirci>i c(•ri olsa, G\ョᄋ@ |エョ@ :ciiriinSL' dvlildir ki bur
ィ[Mセョ@ Z\[ョ」エ@ セNLZᄋHjョ@ rvn
ォZNイャHA@ HT \tT e! lLl i M[L@ lL'
G、イN@ FG:cr lJcn \^ャョ。|Zlᄋセ[@

エイ@ d@
228

lildir. Ondan- ウッイ。@ ォオャ。イョ@ de ki, kulu 。ャョ」@ ya エイᆳ


ウョャ。イ@ ve 「￶イョ@ ucuna ya da karnma ve ォ。ウョ@
elleriyle 「。ウエイョャL@ ・イ@ çekinirse ya da bir yeri 。ᆳ
nrsa ュ。ャB、オイ@ ki ya ケイ・ゥ@ ya 、。ャ@ カ。イ、N@

Gizli illetlerini denedikten sonra belli olan 。ケーᆳ


ャ。イョ@ da aramak gerekir. Mesela görmelidir, 。コ@ ko-
kuyor mu, burnu koku 。ャイ@ ュ_@ n。ウイャョュ@ sivilcesi
var ュ、イ@ 「オイョ、。_@ kオャ。@ ゥエイ@ mi, yoksa ウ。イ@ ュᆳ
、イ_@ g・カォ@ mi yoksa sert mi ォッョオイ_@ Çabuk çabuk
mu ォッョオイL@ yoksa kekeç midir? Dili peltck midir,
yoksa 。ォ」@ ュ、イ_@ Yürürken aksak ュ、イL@ ya da 、・ゥャ@
midir? m。ヲウャイョ、@ ゥL@ uru var ュ、イ@ ya da yok
mudur? dゥャ・イョ@ dibi ウ。ャョ@ ュ、イL@ yoksa ァ・カォ@
midir. Bu 、・ゥュ@ ョゥ。ャイ@ hep dene, sonra al. Ta
ki, «pazar 「ゥャイュAᄏ@ deyip seni yermcsinler.

O hajde 。ャ」ョ@ kul ya da cariyenin bu ョゥ。ャイᆳ


ョ@ bildin ve gördün ki ウ。ャュ、イL@ al. Ama iyi halli olan
ォゥ、・ョ@ al, bozguncudan alma. Çünkü 、ッイオ@ ゥョウ。@
・ォュゥョ@ yiyen iyi, bozguncunun ・ォュゥョ@ yiyen boz-
guncu olur. Öylevsc iyi kisidcn al kulu, böylece evinde
iyi olsun ve iyi kulluk etsin. Kötü ォゥ、・ョ@ alma, ta ki
evinde kötülük ケ。ーュウョN@ Sonra ・イ@ acemi kul almak
mümkünse onu almaya ￧。ャN@ Dil ￶イ・ョュゥ@ alma,
acemi kula kendi huyunu ￶イ・エュォ@ daha ォッャ。ケ、イL@ dil
￶イ・ョュゥ@ ten.

Sonra ・ィカエ@ yeniJip sevgili 。イコオャ、ョ@ zaman,


・ィカエゥ@ kendinden オコ。ォャエイョ、￧@ kul ya da cariye
ウ。エョ@ 。ャョN@ ・ィカエ@ arzunu ァゥ、・イョ」ォ￧@ kul ve cariye
ウ。エ@ alma ki )eh\'Cl ケゥコョ」ャオ@ o anda 1;irkin dahi !2-li-
コNZャ@ gürünür. ・ャキエゥ@ ケ。エイN@ "onra kul ve cariyc al.
malda ilgikn, böylece güzel midir, çirkin midir seçer.
sin.
o、。ョ@ ウッイ。@ daha önce naz ik 「」ウォイゥ@ kul alma.
Çünkü ウオ@ tk onu 「ゥ@ naz ilc 「・ウォセ[ョL@ sana hiç min-
キエゥ@ olmaz. Zイコゥョセ@ 「。ォ@ yerele de ァゥイョエN@ Ener
hor tutup ィ。ヲゥウ」イエセ@ ya kaçar ya da sat beni dcr ve-
_ya seni gönülden 、ゥュ。ョ@ edinir. Kulu Öyle bir evden
al ki zahmctle, ウォョエケャ。L@ ecfayla 「・ウャュゥ@ olsunlal'.
Sende 。コ」ォ@ rahat görürse, ィッョエ@ olsun \'C seni siセvᆳ
sin. Arada ウイ。、@ ォオャ。イョL@ azdan çoktan, akçecik ha.
ャ。@ ve daima muhtaç olarak ケ。ョャイュ@ reva giir-
mc. Çünkü muhtaç ッャ、オォ。イ@ zaman, çaresiz akçecik
isterneye yüz tutarlar. y[Z@ ウ。ーォャ@ ederler ya ィイウコャォ@
ya da orospuluk. Onlar böyle カ。ーョ」@ ォケ[ウ@ et, efen-
disinin 。、@ ne olur.
e・イ@ güclin ycterse kulun ォケイ、ャゥウョ@ al, her nes-
nenin 、・イゥ@ 」カィイゥ・@ göredir. Ce\'lwri temiz olan, la!
エオ@ gibi 、・イャゥ@ olur. c」|Gャ@ ri tnniz olmayan çay エ。@
gibi 、・イウゥコ@ olur. ᅱケャ」セᄋウ@ kulun 、」イャゥウL@ yani ccv-
hcrinin エ」ョゥセZ@ al. Sonra ォ。ー、ョ@ ォ。ーケ@ ウ。エャー@ çok
dendi gören kulu alma. Uluh:r iki セ[」ケゥ@ 「」・ョイWM
Icrdir: Bir. çok kocaya |G。イュ@ 。カイ、L@ bir de çok efen-
di ァ￶イュ@ kulu. aャイウ。ョ@ kulun ォ。ーャイ@ ャ」コュゥョ@ al,
yüzü giizü 。￧ャョZ[N@ tazesini al.
Ne zaman bir kulun ウ。エャュォ@ isterse. sertlenip
satmarn deme, ィ・ョ@ onu satmak 。イ、ョ」@ ol. Çünkü
bir ;<vr<:t gerçekten 「ッ。ョュォ@ istc<>in, bir kul da ウ。エャᆳ
mak, ikisinin de ォ。ャュウョ、@ kimse mutlu olmaz ve
f!Öniil ヲ」イ。ィャ@ bulmaz.
Sonra カ。イウコ@ kulu n: ィゥコョ」エ￧ケ@ ォ。エ@ toplama.
Çünkü ケ。イウコ@ olan ォオャ@ n: ィゥコ」エ￧イョ@ 。コャ@ ikin-
ci zenginliktir 、・ュゥャ」イN@ Övkvo,e ゥョ@ ァ・イォエゥ、@
kadar kul \'<:' hizmetçi bcsle. Yani ゥN[@ azsa o kadar
hizmetkar besleme ki ョコォ@ 「ッセ。@ gitsin \'c sen ウォョエ@
<;ekcsin. e・イ@ ゥョ@ çoksa az hizmetkar tutma, 。@ ki on-
lar ゥ@ görmenin 。イャ@ vi.izünden ォ。￧ュウョャイN@
Sonra ィゥコュ」エォGイャ。ョ@ hal!i hafinn: \'C gücün yet-
エゥョ」・@ ィッセ@ tut, ta ki s,·nden .;;ikayetçi ッャュ。ウョイN@ Çün-
kü hizmetçi aç ォ。ャイウL@ 。ウョ@ ゥォ」Gケエャ・@ kötü 。、ャ@ ォᆳ
lar. ォゥ@ hizmetçin olup da aç エオ。」ョL@ ョイ@ olsun,
'tek tok ッ「オイN@ Bir tok ola·; ィゥコョ」イ￧@ 、セィ。@ ivi kulluk
・」ォセᄋL@ iki aç ィゥコョ・エ￧、」N@
Kulunu ve cariyeni ウ。イカ、[セ@ birbiriylç ォ。イ、・@
ッャイョ[Zケ。@ 「イ。ォュN@ (ünkii ォ Q ャ。ョ@ ィゥM「イケャ・@ ォ。イ、・@ ol.
sal«r ケセ@ da carivckrin ォコ@ ォ。イ、」セN@ ivi dc?ilclir, birbiri-
nin ウイ、。@ olurlar \T 。イセZ「、@ ulu hlcr kopar
Sonra kuluna vcva ィゥコ」エセZョ@ övlc ゥセ@ ィオカイ@ ki o
ゥ@ bitirmek vllerinden ァャGウゥイN@ r。イョ、ォャ@ için
「オケイョ@ エオ。カ」ォャョ@ i<;;i 「オカイョ。N@ Her bir nes.
ョ・ゥイ@ volunu ケッイ、。ョ@ hilmekk ィ。コイャォ@ ol. T::l ki
senin 、コ|Zゥョ@ bütün ゥ@ カッAオ、セZ@ ッャ。ョイ@ düzeninden
ケ・@ olsun. a|イ」。@ kulun ョ。ォィオ[@ odur ki baba, 。@ ve
ォZNョャ」[@ オャZNイM@ 、」Zゥウョ@ bilsin.
Sonra ャョ「ケィ@ ャクイ、。ョ@ ャッウョオQ@ obn ォャ@ Z、ュセN@
Çünkü ォオャョL@ ・A@ in [@ cc ョ@ i nalbat エ[ョ@ ォッイュ。ウ@ gibi
ャ。ョォ@ 「。セョ、@ ォッイュ。ウ@ ZNᄋイ」ォゥ@ oャイ@ olmaz \akit-
tc beni sat diyen n: 。ャョュウイN@ [。エャョウ@ ォ」、ゥイ・@
。ケー@ 「ゥャョ」カL@ yani hiç オエ\ョュ|GZ@ ォャオ@ ウ[ャョ\ォエ。@
「。ォ@ bir ・|」@ ァ￶ゥャ@ 「。ャョZN@ セᄋャゥォ@ Hャオョ@ gibitkn
iyilik !!clmcz. Tez gidcrip 、」HGゥIエイキォ@ 。イ、ョ」@ ol. Bu
ôd,•ti ch: ャZエイ。N@
Yirmi I>ördüncü Bölüm

EV, KÜY YA HA BAÜ NASIL OUJNCA ALSlNLAR

ONU BEYAN EDER

Ey ッオA@ セ￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ki, ・イ@ ev ya da yer, mülk


olarak ne almak islL'rsen 、・イョ@ 、エ@ zaman al
ve 、・イゥ@ 。イエ@ zaman sat. ・イ@ satarsan; yani ・イ@
mülk 。ャイウョ@ オ」コゥ。、@ ウイ。、@ al ve ・イ@ satarsan pa-
ィ。ャョ」@ sat, ォゥ@ ケ。イョ@ gözetmek 。ケー@ 、・ゥャイN@
Öyley<>e sen de ケ。イョ@ gözle, 。ケー@ ウ。ョュ[N@ Farsça de.
イゥIャ」、@ ki. nan bibayed cemid ger bihahi ィイゥ、L@ yani
エセォュ」ャゥ@ !!Crektir 。ャ、ョ@ nesne. Çünkü ne 。ャイウョ@ yara .
イョ@ bilmcdikçe 。ャョュォ@ gerek. O balele kendi ケ。イN@
ョ@ ァコ、ュ・ォエ」イ@ gafil olma. Arapça 、・ュゥャイ@ ki, et.
t<l.vinli ョウヲGエNゥ」。ᄋL@ yani bir nesneyi Zィイォ・@ ケ。イョ@
「ゥャョlᄋキォ@ van 「・コゥイァ[ャョォエN@ imdi ne 。ャイウ@ yarar ve
コ。イ@ miktannc:: aL Çiinkü az ケ。イ@ bilmeyen, çok
:r.:'1 セMイ@ ukr ve çok zarar eden de tez yoksul olur.. eセ^ZLイ@
セᄋッォ@ yarar ュョ、オ。@ zarar edip yoksul olmamak
istivorsan. ォウ。ョ￧@ ve aç göziii olma. Bütün ゥャ・イ、@ sa.
ィイャ@ ol, acckci olma. Sabrf'trnek ikinci 。ォャエイL@ dc-
イゥウィ@ r カ。ゥ@ bir h. nin nç denli 。ォャ@ ッャオイセZ@ \'e bir
i;;ini ウ。「イャ@ ゥZ[ャ」セlGL@ 。ォャ@ bir o kadar daha çok olur
dcr!u·. sッョイセ@ ャ」イ@ ゥエ・@ h·ndi ゥョ、・@ habersiz olma, ga ..
tillik ikinci 。ィュォャエイN@ 、・ュゥャイN@ yani コ。ヲゥャ@ olan ォゥ@
23!

ne denli 。ォャウコ\セN@ 。ィュォャ@ ve 。ォャウコ@ bir o kadar


daha artar. Sonra her ゥセエ」@ bezgin olma, bezginlik ikin-
ci cahilliktir. e・イ@ sana ゥセ@ ve güç kapansa, tezce ゥョ@
。￧ョケ@ ￧。ャL@ ゥセョ@ düzelmeye yüz tuttincaya kadar ウ。ャᆳ
ret, çünkü hiç bir ゥ@ aceleyle iyi olmaz.
Geldik imdi almak ve satmak demine ・イゥエォN@ e・イ@
ev almak istersen öyle bir yerde ウ。エョ@ al ki o mahal-
l"nin ィ。ャォ@ iyi ォゥャ・イ@ olsun. Sonra ・ィイゥョ@ ッイエ。ウョ、@
cv al, ücra yerde 。ャョN@ Önce ォッュオウョ@ gör sonra
evini al ki, el-car si.imm'd-dar, yani önce ォッュオL@ son-
ra ev 、・ュゥャイN@ e・イ@ bir mahallede 。ャイL@ bilginler,
beyler ve saray hadimieri varsa o mahallede cv alma.
Sen öyk bir yerele al ki orada senelen ulu ォゥ@ ッャュ。ウョN@
Ama önce iyi bir ォッュオ@ bulmaya, sonra evi 「・ョゥー@
almaya ￧。ャN@ Evi 。ャョ」@ ォッュオョ。@ çok hürmet ct, hür-
meti ve ゥケャ@ önce ォッュオケ。@ etmek 、ッイオL@ 「。ォN@
ャ。イョ、@ ise, 、・ュゥャ」イN@ O mahalle ィ。ャォケ@ iyi geçin,
ィ。ウエャイョ@ sor, ölüsi.i ッャ\^Nュ@ 「。@ ウ。ャ@ dile, cenaze ilc
birlikte git. kッイョオャォエ。@ bir ゥ@ ve güç olursa, sen ele
ォッュオョ@ ゥョ・@ uy, yani ・イ@ ォオュョ。@ sevinitecek bir
ゥ@ vaki olursa sen de birlikte sevin, ・イ@ yerinecek bir
ゥ」@ ウ・イ@ de birlikte セ・イゥN@ Güci.inün ケ・エゥョ」@ ォッョオ。@
「。ャゥ・イ@ ver, yiyecek gibi, giyecek gibi. Çünkü sen
ォッイョオャ。@ böyle geçinecek olursan, u mahallenin
ャオウ@ sen olursun. kッイョセオ@ ￧ッ」オョ@ görüm,. iip,
ッォ\セN@ イョ。ャキ」ゥ@ ケ。ャイョ@ 。イャ@ ve ャイョ」@ ct. O
mahallenin meclisine ccmaatle b;rlikte git. ュ。ョ@
。イャ@ \'C Ramazan 」[ケョャ。@ ￧イ。@ ve イュ@ göndermekle
kusur etme. Bi.itün halk, kendi hangi yoldan gözlcn.
ョゥセウ」@ o ケッャ@ gözler, yani sen halka iyilikle yol göste-
イゥセ・@ onlar da sana o ivilik カッャオョ、\@ セ・ャゥイL@ kötii.
233

Jükle gösterirsen kötülük yolundan giderler. Öyleyse


ケ。ーャュ」ォ@ ゥ@ yapma ve söylenmeyecek sözü söyle-
me. Her kim olmayacak ゥ@ ゥャ・イウL@ görmeye yaramaz
haller görür, her kim söylemeye yaramaz söz söylerse
ゥエョ・ケ@ yaramaz sözler ゥエイN@
Geldik imdi ey ッオャ@ ・イ@ bir ・ィゥイ、@ ケ・イャ」ゥュL@
vatzn エオ。ケュ@ dersen, gücün ケ」エゥョ・@ büyük ・ィゥイᆳ
lerde ケ」イャュL@ vatan tutmaya ￧。ャN@ Öyle bir ・ィゥイ@
olsun ki, sana ケ。イウョL@ yani ィ。カウ@ tabiatma ケ。イャ@
olsun. Sonra öyle bir cv al ki 、。ュ@ bütün damlardan
vüksck olsun, ta ki ィ。ャォョ@ gözü üzerinde ッャュ。ウョN@ Ama
sen de gözünün zahmetini ィ。ャォョ@ üzerinden gider,
vzni sen de ォッュオ@ avlusuna 「\ォュ。L@ ta ki incinmes:n.
ler. エ・@ cv 。ャョ@ カ。ウヲ@ budur ki 。￧ォャ、ュN@
Geldik i ョ@ di köy almaya ... Ev ッオャL@ ・イ@ köy 。ャイᆳ
ウ\」@ madcnsi:r. \'C ォッュオウコ@ kiiy alma, ケ\ョゥ@ oduntu ver
bir ・ィイ@ ォッュオ@ olursa o kiiyii [ャL@ yoksa atma. Alaca-
ョ@ köyü ucuzluk ケャ。イョ、@ al, ュゥイ。ウ￧ャョ@ ー。ケャエL@
、。カセャ@ ッャュイカ。@ köv bulursan al. 、\ャカ。@ köyii alma.
Çünkü kö:v odur ki o kövde tehlike ッャュ。ウョN@
Sonra kôyii 。ャョ」@ daima onu imar etmek gerek.
Yani imar edersen yeni ürün ォ。ャ、イウョN@ Elbette kö-
viiniin \'e verinin im::mna ￧。ャL@ dinlf'nmc. Çünkü köy
i.irünle dcP"crlidir. Ekicinin 、」セイゥ@ Pkinlikledir. ・ォゥイᆳ
ャゥョ@ 、・イゥ@ iiriinlcdir w i.iriin imar etmekle ele geçer.
Viraneden iiriin gclmct:, |G。ャィエヲセ・ュN@
Yirmi b・ゥョ」@ Bölüm

NASIL AT ALMALI k@ y@ OLSUN VE

ALDANlLMASlN ONU BEYAN EDER

Ey・イ@ ッオャL@
at 。ャイウョ@ ィ。コイャォ@ ol ki, aklanma-
ケ。ウョN@ ve ゥョウ。@ aエョ@ ccvheri birdir, iyi ata ve iyi in-
sana ne denli çok 、・イ@ verirsen ォ。ャ、イN@ ￶ケャ・@ ki,
kötü \Zエ@ ve kötü ゥョウ。@ ne denli yerersen o denli yer-
meye yarar. Rilgeler 、・ュゥャイ@ ki, alem insanla ka-
imdir ve insan hayvanla kaimdir. h。ケカョ@ iyisi 。エイL@
bunun ölçüsü 。エョ@ オャョ、。イL@ yani bir ォゥョ@ 。エ@
olsa birinin de olmasa, ィ。ャォョ@ gözünde 。エ@ olan ulu
görünür. Öyleyse ュ。ャ@ oldu ki birinin オャ@ at yü-
zünden ゥュN@ Hem derler ki, sen 。エョ@ ve elbiselerini
ィッ@ tut ki 。エョ@ ve elbisen de seni ィッ@ tutsun.
Ama 。エョ@ iyisini ve kötüsünü bilmek güçtür, in.
ウ。ョ@ ケウョ@ ve kötüsünü bilmektensc. Çünkü ゥョウ。@
bilmek ゥ、。ウョ@ akla ケ。ォョ@ bir sebebi カ。イ、L@ Sözü
sohbet i, ッエオイュ。ウL@ ォ。ャュウL@ ゥ@ gücü, ケ。ョZウL@ akt.
カ・エイャゥL@ ilmi ve marifcti, ゥエ・@ bunl2rdan ötiirii ins<'.n
bilinebilir, iyi midir, yoksa kötü müdür? Ama at üstüne
binip de ィキイゥョ@ içyuzunu ァ￶Gゥエ・イョ」セ@ kadar
elenemekten ィ\Z^ォ。@ bir ・ケャ@ bilinmez.
Önce 。ャ」Rョ@ 。エョ@ çehresine bak, ・イ@ ィョ・イゥ@
。ョャイォエ@ カ。ョャイウL@ bari ァコ・ャゥョ@ ve ￧ゥイォョャ@
bilmektc ケ。ョャN@ HゥNォ@ セZ」ャイウゥ@ gi.izd 。エョ@ ￧ッNオ@ ャゥN@
ncrli olur. iyi olur. Çirkin olan 。エョ@ ィイ」ゥ@ 。コ、イ@ ve
J.;ötüctür. aエ@ ゥカャセョ@ n· güzelliginin belirtilcrini
「。yエイャォ@ ォゥエZーャ。イ@ ウuエャ。イ@ ;;övlc 。ョャイ、N@
aエョ@ 、ゥセ[ャGイ@ ine•: \T dü1., ii:.t 」Nャ、。@ alt 」ャオ、。ァョ@
ョイL@ vani alt 、エ。ォ@ ウ。イォL@ burnu yiicc ve 。コ」ォ@ ç-e ..
h ゥャL@ [⦅ャョ@ ⦅Q。ウL@ ォオャ。{セョ@ diizi.; [イウオ@ ve jオャ。@ コ[@
ャ[jケョオL@ ォ。イZ[@ カ」Zゥ@ ォセ、イャ@ im·cli, ィッH[オョ、。@ Fllla in.
tT, ァ￶H[ウョ、」@ ケ。@ ォ。ャL@ ォッャュ@ ゥ」・L@ 「オォ。ゥGZ@ ge.
c,:iriiccck GNtイォ@ i ve ゥイ」ヲ@ ォ。ャL@ ャゥ@ ゥ、・ョ@ ャオ[。Z@ ol-
:;un. \'c· lL:•; i ォウ[」エ@ y,· |@ ャォ。」l@ GャZNョL@ [Zャ@ ッAイョ。Z^N@

ゥイオャNZᄋ@ ャNゥセイ[@ \v エLN@ iikc;csi i, Zォ[@ yuf-


k:t, 「ゥILセ」N@ ki.it;ük, エセャゥイョ@ \'C ケ。HAエョ@ 。イウ@ ァ」ョセ@ カ@ .. ;.n:!l<.l
l;u) @ N@ imT, ィ。ケウ@ 'L' Lkri:-,i kara. gi)zi.i ve ゥイーQ@l
de ォ。Zイ@ ohun. yゥNイィ」ᄋ@ |B。ᄋセ[@ ッャZNョL@ イォLセ@ ッャュ。ウョN@
b」@ エセャL[Z@ \erit-ri ᄋNセ^[ョ@ ッ「イL@ yani ti.iylü オャイョ。セ@
ウ@ @ N@ [⦅。ᄃRセ@ v、Z[L@ \;:ni ー」ᄋゥ^N@ ャオ、エ@ k )·iizii ct li ッャウオL@
:,;öyk ki ャ、オョ@ i\,· |ᅵコョゥ@ l'li biribirine 「ゥNセォュZ@
gibi ァゥイZL{N@ Üll'l"llll' birlL'Il ki,_.;i hareket \'dinn·, ァZN@
rd•.tir ki " ;•t Nᄋイゥ@ AZ@ •. kc·t ゥ@ ャゥウN@ 、ゥカ」[オ@ lu fkdi.
GZゥョ@ ゥZL。イャ@ ikーセLゥ@ bir セイエ。@ ャョオ[⦅Lウ@ ,cu·d;ti;·,
t!l l,i o \エ@ ャゥNョ」イᄋ@ ォゥキ[Z@ ィ[OZ」@ 「オャ[ZウN@

Geldik [、ゥN@ ォゥ@ 。ャエセ@ olup lゥ@ [エ\@ ッャ。ケZ|イ@ ャゥM


lld' n lエイ。N@ () Zエョ@ エゥカ@ ョZヲゥ」ャ@ 、Zゥ@ ャゥM
ゥZ@ 1"•. @ ャM u l@ @@ Zエ@ ャゥNョ」、L@ li i ·-'ij ヲョ{Gゥ@
a1 ャセG[ᄋイZオjゥN@ 」ゥ@ L ..Zセ@ Zᄋセ|イョ。@

Gャ@ ; ᄋNGA@ セMᄋオL|@ {"1 セエ@ ;_ 1 j;:: N}ゥィ[⦅@ |G。ャB⦅ᄋケセエ@ セ、エイᄋM


(·li, LZ⦅Nᄋ@ :\:" !\ :_; \ t @ l スZー@ セ[@ Ll r ,i オイ[セL@
RNセW@

bu türlüsü iyidir. Ama zerde, al 。エイL@ 」ァイ@ cinsinden-


dir, ァ・カォ@ olur. Ama onun da ゥケャョ@ ョゥ。@ gayet
al ッャュ。ウ、イN@ eイゥ@ 。エョ@ イ・ウゥ@ kara ise, al 。エョ@ da ora.
ャ。イ@ hep kara olsun, yani eli, 。ケL@ yelesi ve ォオケイョ@
hep karar olursa iyidir. §emcnd, kula 。エイN@ Gere!>tir
kula atm gözü ォコャ@ olsun, iyidir ve glil renkli bir u ..
エイL@ tek renk olur, 「。エョ@ 。ケ@ kadar baksan ャョセ[N@
,renk ォ。イー@ alaca hulaca Z[￶ᄋュオ・コL@ ケ。ャョコ@ エョ。ヲ|@ ka ..
ra olsun. O|イ@ cak e!hi:m. kara Hケ。@ コI@ ata derler, iyi d i ᄋL@
ama gözü ォコャ@ ッャョ。ウN@ llemen boz 。エイL@ iyisi 。Zセ@
「ョャオGN@ ゥャNィイュL@ alac;! 。エイL@ [ッゥヲLオ@ töti:i ッャイL@ hck
ィ。ケウ@ ve エイ。@ ak olursa. Ama ,_,!b.i!, ri Zュゥイォ@ 。エL@
gayet iyidir'. Özellikle 「ュ@ da eli, 。ケZL⦅セN@ エュ。ィN@ yele-
si ve ォオケョエゥ@ ォ。ョ@ olsun. EiJl.al:, ZNィ」。@ 。エイL@ ￶ョ・ャゥ@
、・ゥャイL@ çünkü iyisi <H ャョュN@

aエャ。イョ@ ャゥNョ・イ」エ@ オゥᄋLNZキィョ@ ￶f」ョ、ゥL@ ゥュ、@


。ケーャイョ@ da bilnwli:-;in ki 。u[セ@ 。ケー@ 'o U ur. Ama 。ケー@
odur ki 。エ@ ャ|ゥ」@ ォMゥョセ Z^。イ@ 、[ォエョオイL@ yani atta
onun gibi ZQカー@ •;arsa, i';C v\イZョN@ イN@ aケイ」。@ エ。@
olunca オヲゥLイZッコ@ olan Aゥイ@ ka'; キOー@ カZイ、L@ sahiLini öl-
dliri.icüdür. [|イZ@ ャョ@ [セカー@ ilk·! i ni.! arda olur, kimisini
ァゥ、」Q・ォ@ gidermek kftbiklir, (;imLü tedavic;i ゥNョォイ@
dür. Kimisini giderme!; ッャュZNイL@ オj。カゥZL@ mümkün def'.il-
dir. \[エ・@ her ;<ybm vç Aエᄋ」@ i ゥャセ@ lifl ャゥエG@ Z、@ |G。ョAイL@ ャ・イ@
birini [Nョセ。@ gc·rl'Uir.

ャゥケォ@ 「ゥャュ@ o! c·\ ャL@ Aイ@ :.11 lセNイ。QZ@ ;:i)rüp de


aletini ウ[イォエ@ Ye lゥL⦅[ョZイ@ c ZカーエN@ ィGセ[ᄋZL@ ゥ@
olursa, i ケ。@
ョ@ budur Li. ge-ce Aゥオ、セ@ ケ[ャゥエ@ エ\Zᄋ[ャ。@ \@ エャ[セG@ u@
::;vvden n ANゥ@ ォョ」コN@ hem ne· 」ォイャゥ@ i:i;tü ;; ..:re siircrscn stir
gider, hiç bakmaz. At ョ@ ウ。ョ@ da iyi 、・ゥャイN@ nゥ。ョ@
odur ki 「。ォ@ atlar ne denli ォゥョ・イウ@ ォゥセ[ュ・ウョL@ bu ce-
vap verip ォゥイ・ョコ@ Daima ォオャ。@ ensesine 、ュゥᆳ
ti.iL Solak at ケ。イュコ、@ ve ィ。エャ、イL@ yani çok si.ir-
<;er. nゥ。ョ@ odur ki bir ォ。ー、ョ@ içeri çekersen önce
sol 。ケョ@ içeri atar. Sonra, 。Gュ・@ at kötüdür, yani
gündüz görmez gece görür. nゥ。ョ Q@ odur ki gözünün
「・ゥ@ kara olur, mavimsi görünür ve daima gözü
。￧ォエイL@ kirpiklerini ォイー。ョコN@ Bu 。ケー@ kimi zaman
。エョ@ bir gözünde olur, yani 。エョ@ gündüz göremeyen
gözü bir tanedir, buna ahvel derler. Gerçi zahirde gö-
イョエ・@ 。ケーエイ@ anw Arap \'e Accm ウゥュ。イャ@ ahvel
。エョ@ mübarek 。ケォャ@ ッャ」オNョ、。@ birlqirler. Hem ￶ケᆳ
le ゥエュL@ «Di.ildül de alweldi» derler. ォゥ@ ォ￧@ (arka)
。ケ@ sinirlerine kadar. エイョ。ォャ@ bile ak olan at,
ercel 。エイN@ gayet オイウコ、N@ Bu sebeple Türkler bir-
birlerine ercel diyerek söj!crler, yani crcd 。エョ@ オゥセイN@
ウオコャ@ me:;;hurdur. Ama Türkler crccl clivcmez c<;el
derler. Asam at ön iki dizine kadm· エイョ。ォャ@ bile [ォ@
olan 。エイN@ Bu da オイウョャN@ ᅦ。ォイ@ gözlü 。エョ@ iki [!Ö-
zü de ￧。ォイウ@ kötü 、・ゥャイL@ ・イ@ bir g(izü Bᄋ。ォイウ@ kö-
tüdür, hele sol gözü ￧。ォイ@ olursa. aイ・ー@ odur ki gö-
zünün ケ。イウ@ ve kirpikleri 。ォエイN@ Bu da ivi 、・ゥャイN@
Boz at da kötüdür. Boynu 」ャッABョ@ olan, ウ。@ sola bü.
ォャイョ・ケ@ at akved'dir, bunun gihi ッャ。イ@ at da kötüdür.
Çünkü ォゥ@ çamurda bunun gibi セャ@ ォッャ。カA@ döndii-
rcrnez, burnunun 、ッョウオ。@ çukur oha bile dosdoi>.
ru olur, gider. Galet k(itiidür. sッョイ[@ gej-pay. vani ・セᆳ
ri 。カォャ@ at da kötiidiir, ona Farsça keman-pay yani vav
HNャカ。ォ@ derler. Cok 、ゥセ」イL@ ォゥエャョ@ sebebi budur.
Ekla at odur ki, vetesi カッャエォ@ olur, ィ@ da kötü 。エイN@
RNセY@

Mukahva, エ。「ョ@ 。ャエョ、L@ イ。ャョ@ ォケウョ@ oldugu


yeri yontunca ki re\' gibi ufak ufak dökülen 。エイ@ ...
e・イ@ iki 。カセゥ、@ varsa kötü 、」セAゥャイL@ ama bir 。ケZエ@
biivlevsc kötüdür. Esdef udur ki, エイョ。@ üstü kat-
mcr katnwr, viv vi\· olur, 「オョ@ gibi ata almak da
dcrkr. Bu 、[L@ kütüdür. Ünü ォ￧ョ、。@ veya ォ￧@ エゥョN@
den オコョ@ u!an at ゥョエ・@ ve カッォオセエ。@ kötüdür. Büyle
olan 。ャョ@ 。、@ ・ヲオォGイN@ aGN」ャ@ egri kuyruklu <rta derler,
bu da kötüdür, ャ」エZ@ ォオケイョ@ ・イゥウ@ binittcn yana
olursa iyi 、」ャAイN@ Akti daima 。￧ォ@ olan, içeri çckrne-
,-cn at 」ォ・ヲGエゥイN@ Bu 、セ@ kötüdür ve bdinin ァ」カ・ォャゥᆳ
」@ dclildir. St:g-di.im it ォカョャ@ [uイL@ o da kötüdür.
Efhaç ケイ、@ zaman ォ￧イ@ ゥョN[イ・@ .vetircmeyen at-
エイ@ w esbak odur ki ォ￧ョ@ ゥ」@ yctirir bu da kötü.
dür. Böyle bir 。ョ@ 。ォウョ@ hiç ヲG」Z￧ョ・ウ@ gerektir,
yani her ォッ[エオイ、ャ。ョ@ o aksasa gerele Bunun gibi
olan 。エョ@ ョ、ウ。ャイ@ bez カ。ョャイL@ u bez mafsallan-
ョ@ içinde ョャ。セイ[エN@ bu scbLpk at 。、ュョ@ iii·
çi.ilü olarak almaz H' yalpabr. Harun at, vani tevsen at
kötüdi.ir. ゥコ」イ@ ィゥイュャG|エ@ |G\イ。ュエコN@ (ünkü serttir.
s\N[イ。カョ@ l￧。ョL@ ォゥセ」ケLZ@ di';kn·n, ゥ」ー・イ@ huvsuz Ye
ォッ」N@ i)k ィ[ョ@ セ|エョ@ ャゥイキォ@ 「オイ、N@ Üvlcvsc bu
hÜPltkri olan [エuョ@ ーN」ゥ@ durmak AMGvtォN@ Aletini her \エ@

ウセイォエ。ョ@ at 、[Z@ iyi Nォ{ゥャ、イ@ jL。ア@ イNゥコ@ Zエ@ 、ZN@ b￶LANᄋ@ gözü
olan ai ーNャG\@ (k HNG⦅ゥfAャO@ bオ。@ イNウゥー@

Hikaye: ゥカォ@ G[ゥエュN@ Ahmet Fcrikun dcrkrdi, bir


bl'y カ[イ、N@ Bir ・ゥイ@ 」ョエO@ エZカォゥ@ ￧ォ。イカッ、N@ Onun
ャ\[Nイ」ィ@ LャゥBイョ@ ヲGゥN、」ョォ@ biri iョ@ bl'vin ォ。@ エG|ᆳ

イ[Nオ@ ォ@ lュ[@ i\ N@ .:.'eldi \'ç <kd i ki,


240

- Ey beyim, senin nevruzunu kutlamak için bir


。イュョ@ ァ・エゥイュ、@ ama ィッ@ bir ュオエ@ getirdim ki ar-
ュ。ョ、@ ケ・、ゥイN@ Ahmet Ferikun sordu,
- Ne ュオエウ@ getirdin? O ォゥL@

- Dün gece ォウイ。ャ、ョ@ bin erkek kulun 、ッオL@

hepsi karga gözlüler, dedi.

Ahmet Ferikun buyurdu, o ォゥケ@ 。ャ@ ettiler,


yüz 。￧@ vurdular.
Ahmet Ferikun dedi ki,

- Görün, bana bin tane gece görmeyen 。エョ@ 、ッオ@


diye ュオエャ。イN@

ュ、ゥ@ 。エョ@ 。ケ「ョL@ hünerini, iyisini ve kötüsünü ￶N@


rendin. aエョ@ ィ。ウエャォイョ、@ da haberdar ol ki her has-
エ。ャョ@ bir 。、@ カ。イ、N@ O adlar オョャ。イ、Z@ Esar, ki'ab,
、。ィ@ ve ュ・L@ arn, オォ。L@ kama, ョ。ウゥイL@ cüzam baras,
cered, nemlc, melah, nefha, ゥイエ。L@ seratan, ヲエォL@ mik-
エ」ZヲL@ su'al- rahsa, burrc, 、。L@ kufas, maal. エ・@ 。、ャイョ@
söyledim, ・イ@ her birini 。￧ォャイウュ@ söz uzar.
Ama atta 。ケーャイョ@ en 「ケ@ ケ。ャォエイN@ Bütün
。ケーャイ@ gidermek mümkündür ama ケ。ャォ@ 。ケ「ョ@ gi.
、・イョカ@ imkan yoktur. e・イ@ at 。ャイウョ@ 。エョ@ 「ケョゥ@
al ya da orta 。エョ@ 「ゥケョ@ al. Sonra ウ。@ kaburga ke-
ュゥ@ bir fazla olsun, say öyle al. e・イ@ ォ。「オイァウョ@ iki
ケ。ョ@ da bir fazla ise o 。エ@ 、・イゥョ@ ￧ッ。@ al, çiinkii
onun gibi 。エ@ geçecek at az bulunur.
241

Sonra her ne ウ。エョ@ 。ャイウョ@ dört 。ケォャ、ョL@ emlak-


ten ya da her hangi bir ・ケ、ョL@ ケ。、ョ@ sürece sana
ケ。イ@ dokunsun. Senden sonra 。カイ、ョL@ ￧ッ」オョ。@ ve
varisierine de ケ。イ@ olsun, elbette sana avrat \'C ッオャ@
gerek ッャ。」ォエイN@ Çünkü avrat ッャュ。ケョ」@ ッオャ@ da olmaz.
Nitekim Fars dcr ki Hュウイ。I@

(Türkçe çevirisi)
Ere çift ッャュ。@ gerek avret, 、。ィ@ hem 「・ウャュゥョ@
gayret.

F lo
Yirmi aャエョ」@ Bölüm

AVRAT ALINCA NASIL AVRAT ALSlN VE NASIL

GEÇiNSiN ONU BEY AN EDER

￶ケャ・@ 「ゥャュ@ ol ey ッオャL@ ne zaman ki avrat 。ャ、ョ@


cvlendin, 。カイ、ョ@ iyi hürmet et. e・イ@ bir 、・イャゥ@ nes-
nen varsa, o 、・イャゥ@ nesneyi ne olursa olsun 。カイ、ョᆳ
dan ve ッャオョ、。@ ウ。ォョュN@ Ama o avrattan esirgeme ki
sana 、ッョ@ olsun ve o ッオャ、。ョ@ ki 「オケイョ、。@ 、。イ@
￧ォュ。ウョL@ seni sevsin. Böyle avrattan ve böyle ッオャᆳ
dan カ。イョ@ esirgemezsen iyi olur. Çünkü bu senin ・ャゥイᆳ
de ッャ。イ@ bir ゥエイN@ Ben bu anlamda bir b(\_yit söyleye-
yim:

(Türkçe çevirisi)
Avret çün besieye ォゥ@ ve oglu var ola
Ger tutmasa aziz gerektir ki har ola

Sonra 。カイ、ョ@ bolluk içinde 「ケュョ@ al. Ama


böyle bir 。カイ、ョ@ olunca ュ。ャョ、@ bir ・ケ@ isteme, bir
de 。カイ、ョ@ gayet güzelini isteme. Çünkü güzel ッャ。ョ@
herkes ッケョ。@ tutunmak ister. Öyleyse yüzü namus ki-
rinden 。Zョュ@ avrat gerektir. Dini ele 。イ@ olsun, yani
elindar olsun, evcimen, orta ケ。ャ@ ve kethuda ョ。ォ@
yani ev ゥョ@ 「。イ」@ olsun, kendi helalini Hォッ」。ウョI@
2H

sevsin, iyi gcçimli, yüzü ak, namusunu koruyucu ol-


sun. Bir avrat bu dediklcrim gibi olursa kötü olmaz.

oイ、。@ .sonra 、・イゥョャ@ büyük ve senden gös.


エ・イゥ@ avrat alma, ta ki güçsüz 、ュ・ケ」ウゥョN@ e・イ@ bir·
ォコ@ orlan ォコ@ bulursan, erden ォ。ャュ@ dul avrat alma.
O ォコ@ ァ￶ᄋL@ 。￧セ[ョ@ seni görsün, ッオョ@ gönlünde senin
ウ・カァゥョャイ@ 「。ォ@ sevgi ッャュ。ウョN@ Biitün erkekleri senin
gibi ウ。ョL@ 「。ォ@ ・イォ@ エ。ョャ@ etmesin ve ゥウエ・@ 「。N@
ka 」イャZ・@ 、Nセ[ュ」ウゥョ@ Kendi erini ゥウエ・キケイL@ arzusu
「。セNl@ ・イォ@ 、セゥ」ョ@ ォ」コ「ヲオL@ yani cvcimcn olmayan
ve her an セ[。ョ@ fazla ol<•ra\: dil オコ。エセュ@ anattan kaça
'!Ül'. (:iinkii 、」ョゥZセャイ@ ki, ketbuda er, yani ゥ@ 「。イョ@
erkek bir N[」ᄋセョG@ benzer ve cvcimcn ;>\Tat bir hen.
d cü c; 」イャセ・ゥョ@ ォ。ョ」@ m \[・@ mc gibi ak @ エョ@ 。ウ@ gerek ve
hendek gibi avrai. ォ。エ、@ birikmesi ャG」セョKN@ a。@ ￶ケᆳ
le ッャュ。セ[イ@ Li [Zョゥ@ カ[イャョ@ avrat eli 。ャエョ@ 。ャウョ@ ve
kendi イZMォョ。@ senin ィォョ@ geçmcsin. m。ャョ@ hükmün
geçmez:;(' ve a\Tal eline ァゥイョャ@ olursan, sen avrat
olursun o ・イャ[セゥ@ olur. ᅱケォ[Zセ@ ォゥョ@ 。|Gイ、ョ@ avrat
ッャュ。ウ@ エ。ケイ」ウゥコャォ@ ゥZ[。ョ、イN@ Meseldir ki, ウォ」イ、・G@
dediler ᄋ、N。イGョ@ ォオュ@ ョゥ￧@ 。Aョォ@ istemczsin, gayet
^セᅵ[Zャ、ゥョᄋN@ sLc·ndvr, çirkin ッャウイ@ ki biz alem
ィ\jォョ@ ・イォゥ」@ ip gdmi:>kcn キョエ@ bizim ゥNコ」GイM
ョゥコ・@ ァセ、\ィ」@ 」MZセャョ@ \'C JiL イNゥスウエ」セᄋ[ョ@
サ、ゥ@ カ」ゥ@ n <'l"'t Zャュ[N@
kü Zョイ\hャ@ Guゥエ@ A\@ C'\' ゥウォjG@ 「ョZ[。イュウ@ i(;in 。ャョ[N@
gcrcLtir. イゥZョN@ {ima için bir cariye 、N@ aL
ne 、ョ@ Zイ。ィ」エゥN@
「ャ|ケゥNGョL@ 」@ ォャ@
fオZ[N@ ッ「オイN@ Bunun gibi anat ャエオセLZ@ alrnakta ku.
sur 、ュZN@ aャ、ォエ。ョ@
セ[ッョイ。@ onu beslemektc eksiklik gö::;.
ォイョオZケ・@ ￧。ャセN@ Hiç bir セ[・ォゥャ、@ 。ャ、ョ@ 。|ョ、@ ォウᆳ
ォ。ョ」[ャ@ gösterme. e・イ@ 。ャ、ヲA@ anada ォウ。ョ￧ャ@ güs.
エ・」ォウL@ avrat 。ャュイォ@ daha iyidir. Çünkü avrada
jNZセ[ャ」。ョ￧ォ@ r:üstcnnek Z[Mオャ@ オッウー@ etmek demektir
onu.

セLッュᄋ[@ ,;ii\'lc 「ゥャセ⦅[@ ol ki, anatlar ォウZ[A@ yii-


コゥ」ャョ@ (ol; erkckkTi hcli\J.; 、イョゥセャ」N@ Hem kcwlilc.
@ ini ゥZ@ lゥセ@ yoluna feda ederler, hem de ャ。ョゥN@
vet ォ@ i nden n; ￶ャ、[@ Aョ@ ャ@ iç kork rna1:, iillirrw iinem
カ」イョオZィN@ /\ma 。ョオl@ ャ@ Nlセᄋャォ@ \'C düki;;cgi, yani iki

türiLi kes•.: エ・@ ョ」N@ G[Zゥ@ k ウォ。イュ@ kesesini dolu


ァ」LエZイゥー@ ョ\セZN@ af ォエZ[」ウゥ@ ャオN[@ ァゥセャGイキN@ Ulu t。イ@ onu
sana ilセ・[Z@ エオZN@ diye |G」イゥZ[L@ u da sl'ni ィZN「。ウイ、L@
\ョZM[、。@ LuJa :,e,·..:T ve !azla 、ォ。エ@ giistnir. !:.endi-
ne ッ、。@ ャy。Z[ォウイ@ dust bilrnc. Yok l'f(cr ォZ[。ョイャ@
^NᅱウエZイゥ」@ hin 、uュ。ョ@ ッォ@ bile ォゥョウ」ᄋカ@ ondan da.
ha !azla 、ゥャDイZMョ@ l1ilme. HGゥォ@ GN「。」@ 、{ゥセイョ。@
ォッイュ。「ゥャ@ i ウ@ i @ L@ 。ョ@ ッ、。@ @ @ lッョ。コウ@ n.

l_@ ッゥ、。@ ォイ⦅@ [ャイウ\L@ ッョ「@ her gen· vat


mak icin ゥ」[エイᄋョ@ ッ「Z@ HlN@ lH.T gece 」ゥョ。@ dmc, ki o ta
Ilc ィB[ゥ@ [G、カエゥ@ ャ・、ョ。@ ャHゥMォ」イ@ L\Z[@ Bii\ ォZ・@ bir
コZセョオ@ bir i1n iii @ ol @ @ @ ·,;• |ᄋZN@ 、Z@ ,,dtTi' ョォイZ@ ーZイ」ャNゥᆳ
St\ bu ォコ@ :;en g(·liriCT\'l' l[hNイ@ lGL|。ョ[ィゥMN@ ci-
イョᄋ@ her w.: cc Lォ@ ᄋ、@ in i ᄋNZ@ [Lᄋ@ i@ @ ッャ。、p[ョ@ :·aman
o カゥエ@ ャ」イ@ gece 」@ NZ@ 」L@ \オャ」ゥN@ bu Lct: ウ。ャイ」エュ・Z[ゥ@ gi.k
olur
セjッ[イ@ 。イN⦅、オセL@ ,.., Ld:. yiit.ii gii,terrneyi
セLZィエ@ ゥLカQᄋjョ@ {_·irl:in i' ャゥ@ ゥャエカセイ@ ol:;a da.
246

Genç hizmetçin varsa hiç bir ・ォゥャ、@ 。カイ、ョ@ içerdey-


ken evine girmesine izin verme, ケ。ャョ@ yüzlü kara Ha-
「・ゥ@ kul olsa da. @ md i bu 。イエャ@ gayet iyi göz et \c
gayretsiz eri insan ィ・ウ。「ョ@ sayma. Çünkü kimin
gayreti yoksa dini yoktur. Nitekim (bu anlamda de-
ュゥャ」イ、@ ki) men la gayrete lchu la d\ne lehu.
ュ、ゥ@ 。カイ、ョ@ böyle ォッイオ、ョ⦅@ Ulu t。ョイ@ ・イ@ sa-
na ッオャ@ verecek olursa, ッャオョ@ da büyütmek ve terbi-
ye etmeye önem カ」イョャゥウN@
Yirmi Yedinci Bölüm

OCUL TERBiYE ETMEYi VE BÜYÜTMEYi

BEYAN EDER

Ev ッオャ@ süvk ィゥャュセ@ u\ ki, bir ッャオョ@ olursa önce


ona ivi bir ad ォオケ。|ウョN@ oャオョ@ baba ve ana ャゥセZ・イ、」N@
ki ィ。ォャイョ、@ 「ゥᄋセ@ budur. ikincisi odur ki 。ォャ@ H'
:;;efkatli bir 、。カ@ 」キQNZエ@ etmclisin, 「エゥケ」ョG@
kach'r. bゥy、Nョ」L@ ァ」ゥNG@ |」エゥョ@ bir 、ョ」ゥォ@
ケ。ー@ uglunu sünnet 」エゥョNᄋウL@ ウッョイZ@ Kur'an'a göndc·
rcsin ki ukusun ィ[セZ@ olsun. y[ュ@ ャッLᄋ[ケ。@ '\'cr ki Kur'.
。ョ@ eJ.hcrkvinccvc kadar okusun, Ne zaman ki Kur'-
。ョ@ ャセコキイ・@ okudu n· 、。ャ@ biivi.icck oldu, bu kcz onu
bir silüh lゥウエ。、ョ@ ver, ウゥ「ャIイォ@ ￶イ・ョウゥL@ her bir
sih!lw ョZエウャ@ i) 「オカイョ。ォ@ i!Crek bilsin, vani oku 。ウャ@
[エュ。ォ@ g,:Tck, ウァャゥ|@ ョ。Lャ@ dürtmek !!erek, ォャ」@ na-
ウャ@ vurmak .!2tTck \'l' 。エ[@ ョ。ウャ@ 「ゥョ」ャ@ gerek bilsin. Bu
hüncrlcri hit tamam ￶セイZョゥー@ ho:;; ォ。ャョ」L@ :,'t.:rcktir ki
ッャオョ。@ suda カゥコョ」ケ@ de ゥNイ」エウ@ ゥL@ k· ki cv of!ul.
ben on カ。セ[ュ@ セ」ャ、ゥイョL@ bizim bir hacibimiz y\イ、L@ 。、N@
na eャ@ m[ョオイ@ hZ」ゥィ@ 、」ᄋA@ di. セゥャィ、c@ iyi bilir-
di. 「。ィセュ@ イ。ィ」エャゥ@ beni ッイ\@ エ」ウャゥ@ etti. (0 da) hana
。エ[@ binnwk, セNゥイAGl@ ッカキョ[ゥ」@ コーォョ@ ::trnak, セM」カァ。ョ「@
topa |ャイョZォL@ ォ」ョエ@ Zエョ。ォ@ \C 、[Zャ@ 」@ gibi hinicilik
\'e crlik voiu |ッョャ。@ |G\ャᄋウ[@ セ￶ウエカイ、ゥL@ ゥャセAイ」エL@
248

Bir gün Ebu Manzar Hm:ip ー。、ゥセィョ@ ォ。エョ@ var.


、@ dedi ki,

- Ey hücla\'endigür, ウゥャヲィセ￶イォ@ olarak ne biliyor.


sam hepsini ・ィコ。、ケ@ ￶イ・エゥョN@ imdi hünkür buyur-
sun, ケ。イョ@ ava ￧ォャョ」。@ tü ki ・ャコ。、@ ￶イ・ョ、ゥ@ hüner-
lcri 。ィ@ 。イN・エウゥョL@ ァ￶セエ」イウゥョN@ Babam,

- hッ@ ola, dedi.

Ertesi gün ava gittik. sゥャ￶イォ@ hüneri olarak


ne ￶イ・ョュゥウ@ hepsini babama gösterdim. Babam o
ォゥケ・@ hilüt giydirdi ve dedi ki,

- Ey Ebu Manzar, ッャオュ@ her ne イ」エュゥウ・L@


iyi bilir ッャオュ@ onu. Ama 「オョャ。イ@ hepsinden iyi bir
hüner カ。イ、L@ onu ￶イ・エョュゥウN@
Ey beyim o hangi hünenlir. b。「ョ@ dedi ki,

Senin ッャオュ。@ ￶イ・エゥョ@ bu ャョ・イゥL@ gerek-


li olan anda ・イ@ kendi edemezse, 「。ォウョ@ onun
için ケ。ーュウ@ mümkündür. Ama benim 、・ゥュ@ hüner
odur ki ・イ@ ッャオュ@ onu 「ゥャョ」コウ・@ ァ」イォエ[ゥ@ an ッャオュ@
için onu hiç kimse ァ￶ウエ」イ・ョコN@ yゥキ@ kendi gösterirsc
kendine ケ。ョゥュ@ dokunur o ィゥョ・ォN@ e「@ .Manzar,

- Ey bL·yim, imdi o ィゥ・イ@ hangi hüncrdir, buyu.


イ。ウョコL@ dedi. aエ。ョL@
- O 、・ゥュ@ hüner セオ、。@ yᅵコ・ォエゥイN@ ᅦゥォ@ 「ZN@
ォ。ウ@ ォャ￧@ ョイウ。@ ッャオュ@ için, ッャオLMョ@ 、ュ。ョ@ kur.
エオャュ。ウ@ mümkündür. Ama ケゥコョ・@ 「ゥャョ」コウ・@ \'C suya
batarsa 「。ォ@ ォゥョ@ yi.izmcsiyk· ッャョオ@ ォオイエャュ。ウ@
ュゥォャ@ olmaz, dedi.
24lJ

Hemen gittiler, bana yüzmeyi ￶イ・エュォ@ için çevik


ve hünerli iki gemici getirdiler. Ama benim gönlüm
yoktu ki yüzme ￶イ・ョケゥュN@ Çünkü suya girmekten
ォッイ。、ュN@ Ancak ister istemez beni onlara teslim et-
tiler, bana yüzmcyi ￶イ・エ」ョ@ kadar. Gerçi gönülden
￶イ・ョュコ、ゥL@ istemeyerek ￶イ・ョゥャュ@ ama iyi ￶イ・ョN@
dim. Sonra (bir gün) ￶ケャ・@ イ。ウエャ」L@ ben Hicaz'a yö.
neldirn. 。ュ@ yolundan Dicle'yi geçtik Musul'a カ。イ、ォ@
ve Musul'dan sonra 。ュ@ yöneldik. Henüz Musul ウN@
ョ、。@ ￧ォュ。、ョ@ haramive イ。ウャ、ォN@ Kafileyi 「。ウエᄋ@
lar. kウ。」@ ben ウッケオャイョ@ olarak ve ￧ーャ。ォ@ yine Mu.
sul'a döndüm. Gördüm ki イョ・ュャォ」エゥ@ gitrnek için
c;arem yok. Çaresiz gemiye hindim. Dicle suyuna, yani
Sat イョ。@ içinelen elik 。ケ@ revan ッセ、オォ@ ki b。N@
dad'a カ。ョャュN@ Ama bir yer カ。イ、@ o 。エ@ イュ。ョ、L@
çok korkunç bir girdap ki içine 、・ョ@ gemi 「。エュケョN@
ca olmaz. a、ョ。@ Akberc derlerdi. Akbere'ye オャ。ュ、ョ@
önce o korkunç \'e yok edici girdaptan geçmek için,
ァゥイ、。「ョ@ yolunu bilen \'C ォッャ\Zケ。@ .r.;cçen usta bir ge.
wici セ・イォ@ ゥュN@ Biz gemide bir çok ォゥ@ idik, gemimiz
o yere オャ。エL@ gern!cimiz de usta 、・ゥャL@ yolu ィ。イN@
ュ」Z、L@ カセᄋョャ」|L@ gemimiz girddn•. 、エ@ w 「。エN@ Yirmi
iki ォゥ、・ョ@ bir ben, Basra'dan bir ケ。ャ@ ォゥ@ \'e bir de
benim 。、@ Zcyrck k・カォョウ@ ッャ。イ@ kulum, ケ。ャョコ@ üçü.
müz yüzdük, sudan 、。イ@ N[ォエ@ Ötekilerin hepsi su.
da 「ッオャ、L@ ィ」ャヲォ@ oldu. O 「・ャヲ、。ョ@ kurtulduktan son.
ra 「。ョ@ scq.!isi günlümde zivadc oldu, 。イエN@ Onun
」セ^イャ@ |Gョ@ sadaka ョᄋイ、ゥL@ dua 」エゥイュG|ᄋ@ 。イエ、ュN@ Bil.
、ゥイ@ ki o azit. ゥャエ|\Zイ@ 「」イゥョ@ 「。Iエ@ bu ゥIォイ@ gdccc!!i·
ゥ@ ィゥャイL@ |ャゥコョ」@ ゥイ」エ\Z^N@
gerektir ki 「オイョ@ ᅵケャ」ウセNZG@
gibi ne tiirli.i hünc:r Zイ@|
sa hepsini ￶イ」エ・ウゥョL@ ッャオョ。@
ü1 ki 「。ャォ@ ィ。ォ@ "''
・ヲォ。エ@ tidctini _vcrinc ケ・エゥイュ@ olursun. ᅦイォエゥ@ ゥャ」ョ、@
ォゥ@ beladan emin olmaz ve 「。ョ、@ ne ァ・￧」アセゥョ@
bilmenin varan yoktur. ᅱイ・ョ、ゥ@ her hL!ncr bir glin
ゥョ・@ yarar. Öykyse ォオウョ@ etmemek gerek. ᅱイ」ゥォョᄋ|@
hi..\nerleri ￶⦅イ・エョォ@ ァNZイ」ォ@

·Hoca ョZエゥイォ」N@ oti:lunu 、￶」イウ・L@ gereksiz ・ヲォ。エ@


gösterme. 「イ。ォ@ 、ゥNウョ」イ@ oゥ⦅ALヲ。ョ」ォイ@ hi.ineri, ゥAョ@
\\: eckbi çubukla ￶イ・ョゥャ@ yani (çocuk) 、エwャョ」ォ@
korkusuyla ￴イ・ョゥL@ ne イ・ョゥウ」L@ ケ。イ、ャNョ@ de.
h、ゥイN@ yani kendi gücüv!c ögrcnmez. O|Nョ。@ o{!lun bir
edepsizlik etse sen ck 」、ーウゥコャェイ@ ォコウ。@ onu diip.
ョ」[@ ゥエ・@ ィッ」。イ@ derim, de, korkut. Edcplcrse, ィッ」。ZMN@
、|I[Lョ@ edcp!esin, ウ・イ@ 、ュ・N@ Senden ineinip ゥNョャ@
de ウセNョ。@ ォゥ@ オエイZウョN@ Ama her an 「Zカ・エゥ@ p:östcn: dur
ta ki seni hor görmesin n: A」イ@ [L@ scnLkn korkc',\lD
aォZN[」、イL@ Zャエョ、L@ her neden 。イコ@ edir senden is!L'r.
sc NAゥ」ャイ@ カ」エゥ@ ondan 」ウゥイァlᄋョ@ J,i 。ォセᄋ」@ [イコオ\NLエ@
i<;in 'ienin iilnwni ゥウエ」ョ・N@ O[luna yt:dinl n エGヲ[ョャᄋ@
f'i セエォー@ \C ィャゥイlGi@ Hェセイ」エョカォ@ i(,:in ゥュャGォ@ G・イ、NL@ bil
イゥセ@
ol (bunu) ve 「エ@ ikisini イ」エョャ、@ ォオウ@ l'llllc'

onun kabiliye-tl カッォエイL@ deme kii onun ォZィゥャカ」@


ob;· da olmasa da, ケL@ da sen ッョ[@ ゥZMNL⦅ᄋイ@ cdl'p ü(:rct io,

￴カォ@ 、オョゥセ|・ャイ@ ki, Hh'n km |GᅵlHN、ゥィオャ@ ,-;.\li(bhii


エZ、ャォィ」ゥB|MカQN@ |G・Nョ」ィ。イ@ GN[ョゥ@ ィL|「セ\ZGャョ@ \'<.' [ョZN|G^@
ョ@ tcrh'iy\' 」イョ・ャゥ@ her Ye セゥェᄋョィイ@ ᄋIゥセᆳ
イ」ゥN@ Ya;: i ィ\「。Z[jhlNョ@ "'' [ョ@ ;:n,bn [|t@ di.i·;el\p 。[@
QM[Zャ、L@ "' ョォᄋ@ ￧イ「ォ@ jNZ[ャ、@ 1 '' イォ@ [ゥ\ュ@ ャᄋィ@
:ye eder. Bunu hir 「。ォ@
、・ケゥャ@ ウ￶ケャ・ュゥイ@ benim de-
dem ・ュウGャョ。ゥL@ men lcm yücddibuhii'l-cbcvanu.
⦅ケゥ」、「オィGjNョ・ャカ。ュL@ yani baba ve ana naz ve rahat-
la 」、・ーャョコウL@ zaman c efa i le isi em eden cdcpkr.
Ama ウ・@ 。エャォ@ 。イエョ@
yerine getir, o, u!u t。ョイ@ kendi-
sini ゥNャ」ュ・@ ne ケ。イ、ャエ@ gönderdi ise u カ。イ、Aエ@ va-
。ウ@ gerek. (ünki.i halk yoktan var ッャ、オョ。@ 。ィャォN@
ョ@ ョセ@ huvunu ャ」イ。「ゥョ、・@ getirir. Ama çocukken gücü
キエュ」、ゥ@ ve aciz ョャ、オェィ@ için huyunu ve 。ャヲォョ@ bel-
li \:d.:mez. Büvüdükl;e vücudu ァゥGャエLᄋォョイ@ ahlak @ ; c ャN@
オ@ rnidir, ォゥGAᅵ@ ョゥ、イ@ ortaya tamarn
ャ。」ケ[N@ k:tdar ゥ@ ice \^ャァオョ。ュ」@ i Nャ・@ kötüiii/Hi
tk biiti\nüYk hel!i olur.

lmdi セ\ョ。@ edcp Ye hüncr 「[。ョエャイ@ mi @ as kal-


ョセ。N@ sen de onu Hセエᄋャオョ。@ miras 「イ。ォL@ エ@ ki ッ⦅ャオ@ hah:-
lum i)ckmi•; olursun. cャゥイォ@ insan iki ャ\yl、イZ@ Biri
セ」LZォゥイ@ 1e birisi ZカュN@ O ki scçkindir, ￧ッ」オォャ。イ@ için
öii.irniindc 「イ。ォー@ ;>_i(k<:ei'i cdcp \'C ,hrincnkn vcg llt'S-
ZNᄋ@ |GエォイN@ O ki ュZオ、[イ@ ￧」ォ「ョ。@ ィイ。ォキ@ [ョ^@ Gᄋキエ@
エ\ョ@ ョゥイ[Z@ !Ul'. aュZ@ ウZョ。エ@ |・\N[ォゥョャ」イ@ \Lᄋオ」ォャZN@
イョ@ i)i dq}i!dir. (\inki.i hiimT 「。NI、イ@ |。ョ[ャ@
、イN@ y。イゥ@ ィャョ」イ@ Vt'fydir meslekten. Ml'scla bir yenk
virmi it·rzi 「。L@ ィ[ァゥウ@ 1er.t.iliktc daha ィゥN」イャ@ ise u
jZN、@ t,ok k<zanç |ZゥjイN@ hャゥョ」@ vエNG{セ@ エャイョ。ウ@ delili
「、オイN@ Ama )l<:r·;d, viinden ィセォョ」@ ャキゥョ@ ォ[ャョ、Zエ@
ュ・ウャ、Lエ」@ ulu ィョZイ@ カョォエMNイ@ bョ」ィ@ 、ッャ。y@ tkdcili
kisikr cncuh 「ョイZN@ hir ィャゥイMNZ、@ ョ」ウャォ@ [ᄋLセGイカエウlォ@ \'L' o

」ウォ@ ten ィゥN[@ h ir ,,,'\' chk 」エョャGセNZォイ@ <IY!p ォゥャ、イL@ he' i-


ki ャョ」ゥイN@ \ani ャゥ|[@ 「イ@ セ・カ@ ゥィャカ。￧イ@ yokk<'n nil'S-
kk ゥイ・ョ」ャLセ@ ャィイ、ゥN@ Clinkii h imi |。イ、@ yセョイ@
Hゥ・I@
gücü yetmez, meslek de ゥNヲセイ」ョ・コL@ (bu) ィョ。セゥエᆳ
ャゥョ@
delilidir. Öyleyse ィ[ゥョ@ dinde bir ュ・ウャ」ゥ@
olursa (bu) hiinerdir, gerekli 「ゥ@ zamanda ャゥョ・イ@ 、。ャ@
ケ・ュゥ@ vermcmezlik ・エョZ@ .. l:luna münasip,

Hikayct: ￶ケャ・@ ゥエュ@ ki gゥエ。ウ「@ カッ。ョ、@ 。ケイ@


、エゥN@ Bu 。ケイ@ 、ュ・ウゥョ@ ウ」「、ゥョ@ hildycsi uzun-
dur, (bizim) ュ。ォウオ、コ@ 「。ォ、イN@ gエ。ウ「@ |G。ャョᆳ
dan 。ケイャョ」@ Rum'a indi \T Kostantaniyye 」ィイゥョ・L@
yani ウエ。ョ「オャG@ geldi. Ama ケ。ョ、@ 、ョケ。ャ@ hiç
bir ・ケゥ@ yoktu ve オエ。ョᄋ、@ da kimseden ekmek ゥウエ」・ケN@
r。ウエャョ@ olarak çocukluk ￧。イ、@ 「。ウョ@ ウ。イケョ、@
demircilerin ￧。ャュウョ@ ァ￶イュエL@ onlardan köriik
çekmeyi ￶イ・ョィ[エゥN@ エ・@ bu ウイ。、@ aciz ォ。ャー@ ru:k d-
de etmek için çaresiz ォ。ャョ」@ bir dcrnirci 、ォ。ョ@
カ。イ、@ ve dedi ki, «Ben ele bu ウ。ョエ@ bilirim. O dcmirci
bunu ücretle tuttu. Orada ォ。ャ、@ sürece köriik çd.
ョ・ォャ@ geçimini ウ。ャ、@ ve kirnseye ゥィエケ。」@ yoktu, va.
エ。ョイ@ geri dönünceye kadar. Geri dönmesinin sebebi-
ni 」ャョ。ュ・G、@ ゥエュセウョ、イN@ sッイ。@ gセエ。ウ「@ ・ョォᆳ
ketine geldi, hiç bir scçkinin ッセャオ。@ sanat ゥエ^イ」ョ・y@
。ケー@ görmemesini 」ョイエゥN@ Çünkü çok コ。ョ@ volc.la::i,
erlik ve 「。ィ、イャォ@ bir ゥ・@ yaramaz ..aョ。@ カッャ、ォ@ za-
ョ\ュL@ ォゥョ@ bir ウ\ュ。エ@ カ。イセ@ ケ。イ、ュ@ 、ッォイN@ Nite.
k'm Pcvgamber 。ャ」カゥウセュ@ 「オョイ@ ki, ・ウNョ。エゥ@
( nH'niin ュゥイ」GjNヲ。@ yani セ[イ。エ@ ォゥセカ@ カッォウャ@ ウォョᆳ
エウョ、。@ korur. Sanat ッlイ。ォ@ ne 「ゥャカッイウZ@ ャゥイ@ ;!iin la-
コュ@ olur. Bundan 」ャッ\Zカ@ bir イ。ョャ@ a」ᄋNョG、カ@ bütün
オャ。イョ@ ッオャ。イョ@ bir sanat ￶セイ」ョキウゥ@ tiirc ッャュオN@
tu. Hem ￶イ・ョュ」カゥ@ adet cdinmi)lcrdi (kendileri) lwm
de Hッオャ。イョI@ ゥイ」エャ・、N@ (hlcvsc sanat olarak lll'
2.'i'l

￶イ・ョ「ゥャウ@ ￶イ・ョL@ bir gün o ￶イ」ョ、ゥ@ yaran


、ッォオョ。」エイN@

Sonra ッャオョ@ 「オャヲ。@ erince, üzerine bir bak, ・イ@


iyiyse, ゥ@ 「。イュォ@ ve zengin olmak için オイ。ケッウ@
onu ・カャョ、ゥZMセキォ@ 。イ、ョ」@ ol, bu ィ。ォョ@ da ￶、・ュゥ@ ol-
mak için bir nvrat 。ャカ・イN@ Ama bilsen ki ev ç·evirmck Z・@
zengin olmak için 「。@ ィッ@ 、・ゥャイL@ ュウャ。ョ@ ォコᆳ
」。コョ@ belüya salma, çünkü birbirleriyle geçincmeye.
cekler, birbirinden incincccklerdir. Böyle olunca, 「ᆳ
rak, büyüsün. Büyüyünce ゥョ@ ォッ|。ケュ@ ョ。ウャ@ bilirsc
öyle etsin, tek senin · ウ。ャョ、@ o da hayatta olsun.
Sen öldükten sonra, ulu t。ョイ@ onun için ne takdir
edip dünyaya gönderdiyse öyle ケ。」ォエイN@ エ・@ ッオᆳ
lun halini bildirdim. Geldik imdi, ォコョ@ olsa ne yap-
mak gerektir onu bildireyim.

f。ウャZ@ Ev ッオャ@ エZ」イ@ ォコョ@ olursa onu namuslu bir


süt nineye emanet et ve büyüyünccyc kadar iyi bak.
bケ、@ zaman onu bir ュオ。ャゥセ@ ver, Kur'an oku-
mak, nzmaz ォャュ。L@ oruç tutmak gibi bilinmesi ge-
rekenleri, farzdan ve sünnetten ￶イ・エウゥョN@ Ama ケ。コ」ᆳ
ャォ@ ￶イ」エュ・ウゥョ@ ki maksudunu kime isterse kendi ya-
コウケャ。@ 。ョャエウN@ ケゥ」・@ büyüyünce onu hemen koca.
ya vermeye ￧。ャN@ kコョ@ ッャュ。ウ@ ケ・、ゥイL@ ama olunca
ya erde gerek ya yerde, 、」ュゥャ・イN@ Nitekim ・イゥ。エ@
beyi Muhammed Mustafa buyurur ki, defnü'l-benati
minc'l-me:krümati, y<lni ォコ@ ・カャ。エイ@ gömmek, ya er
ォッケョオ、セ@ va da yer kovnunda, hürmctli ゥャ・イ、ョ@ biri-
sidir. Ama ォコョ@ evinde oldui!una göre ondan ・ヲォ。エ@
ョ。コ@ eksik etme. Çünkü ォコ@ evlat 「。ウョ@ \'c
イュセウョ@ esiri olur. Erkek evlat ?ibi olmaz. Çiinkii ·ha.
「。ウ@ ッャオョ。@ 「。ォュケ」\NL@ ッオャ@ geçimini ウ。ャケ」ォ@ bir
ゥ・@ ァゥイセ・「ャL@ ama ォコ@ çaresizdir. Öyleyse dindeki
カ。イャョ、@ önce ォコョ@ <;L:yi;.inc ha:Ta, onun ゥセョ@ エZᆳ
mam d. Sonra onu birisinin boynuna ウ。イカ・L@ tü ki ォコ@
ォ。ケァウョ、@ ォオイエAウN@ Ama lGセ・イ@ ォコ@ erkek gür.
ュ・ゥセ@ bakirc ise avrat ァゥュ」@ bir güveyi buL Böy.
lccc ォコョ@ eüziinü 。セLᄋイ@ {) ' () da güzünü
。L」イ@ bu 。カイ、@ ァ￶ョゥN@ b@ @ ・イォゥョ@
sevgisini ョ。ウャ@ ァ￶ョャゥ、」@ ::rkek ek [エ|t、ョ@
。ォョ@ gönlünde öyk bオキ@ wiiru.•,ip,

Hikaye: ￶ケャ・@ ゥイョ@ k\. Acc·rn ュZャゥォ@ ッャ。イ@ Yez.


di.iüird'ün ·bir ォZョ@ カ。イ、L@ \ィNャョ。@ ゥNィョZ「ヲ@ derlerdi.
Gaziler onu c:sir t:t 1ilc L@ Ar;•p lョゥ@ m・、ゥGケエZ@ gl.'! 、@ i.
ler. eュゥイャ@ ᅱョ」イL@ ィイ|G「ヲャケオ@ ウ。エョオャZイ@
」ョnエjN@ Onu fllL?.ada ゥォャ」イョ、@ 」ョゥイャュ@
Ali de Mt。ョイ@ Z[コイゥ@ ak etsin--- ;;;u ィゥ、ウ@ okudu:
Leyse'l.bey'u ala ・「ョ。ゥGャMォL@ y;.;ni ulu ー。、ゥZ[セィャョ@
[ッ」オォィZョ@ esir olunca satmak olmaz. A!i bu ャセ「」イゥ@ verin
ce ィイ・「。ョヲGカオ@ n1<·zatlan ォ[ャ、ョA。イ@ カᄋ@ bir cTt' vvr
mek için Selman Fari•;i'nin 」カゥAlG@ ilcttiler sッョイセエ@ ゥNス[@
rcbanü'ya sordular, "Seni ere verrnek isterler, 'icn Iii
nw イ。コ@ olur アョ_@ ,, ゥ@ ィョZ「ヲHL@ •dk n eri gör[ip ャキセZ」ョᆳ
キZ、ゥォ￧」@ kimsenin 。ゥt[ᄋ、@ ッャュ。ョN@ fセ[lt@ isterseniz, hen
hir pcnccrnk ッオ。カN@ Arap ャZエイ@ bir bir benim
ゥョュ、Z@ gn;sinkr, ィ[ョイゥウ@ ィ」Mョゥイウ@ twnim crirn
o olsun". dedi. lkmcll ii\'lc G[。ーエ「イN@ O カゥ￧@ s・ャュ。ョG@
,:\'inde ー」kャBイG|c@ オイ、L@ ウLᄋャョ。@ AG」イゥᄋL@ de ゥョNカ@
oturdu ve her セG」ォイゥ@ tarif ederdi, bu ヲゥャ。ョ、イ@ \'e ィ@

ヲゥ「ョ、イL@ ゥャイ」「。@ da lwr ィゥイョ@ i.kllL'rdi. Sonunda


eュゥイョ@ oョ@ (R.·\! !!Cidi \l' f'L'\ti. ャイ」ィゥヲ@
セッイ、オ@ ki 「@ kimdir, Setman. ᆱᅵュ\Z@dm 、Mh。エ「GᄋL@
dvdi. ゥNィイ」。ョL@ ama. ケ。」Zゥャ、イL@ ᆱmエィ・セョ@dedi. ォゥ@
eュイゥャョ@ Ali geldi ve ge•;ti. Son.lu ki, bu kim-
dir. s、ョキイL@ ·:d{csulün ・ュョゥウ@ ッャオ@ Ali ilm Ebu
Talib'dir» オZカ。「ュ@ vcrJL ィョZ「。L@ ,,çok ulu ォゥ@ ve
ュオィエ・@ en.iir. エ。ョ@ 「Zョゥュ@ ャサNケゥ⦅セョ、イ@ Ama öteki ellin-
yada fLエZョG、。@ オエ。ョABュp^@ ckdi. Sonra Hasan ibn Ali
ge.;;lL Sordu ki, bu kimdir. Sc!man dedi ki, «Bu Ilasan
i b n Ali'dir». ゥィョZ「。L@ "Bu da bana A。ケォ@ エイL@ ama
c;ok avrat ョゥィャ。ュエイ^@ dedi. Ondan sonra Büsevin
ibn ,\!i Sun!u kL bu kimdir. Sdman 」・カ。ーャ、L@
«Bu Hilscvin Ali'din>. ャゥィイ、Iョ@ 「ョ@
yine surdu, d{i,;
;Wr;!t セ、ュZ@ ュ、イ_L@ s、ョZ@ ")Ok» ::lt:di. ィイ・「{ョL@
,, Bl n im eri m bu ッャウZ@ gerek. (ünkü er günnem ゥセ@ av rada
[BNtGエ@ ヲLAZゥNイュオョᄋI@ er r. 1\k hen l·r ゥAᅱイュZ[ョL@ イ」@
(' 。ョZエB@ dc•di.

kZMN[」@ cv ッセオAL@ ォコョ@ ᅵゥNャョLᄋュ・セ@ i,,rer


ウオ@ gi.Lr.el カエコャゥ@ bir エゥョセ[ᄋ@ 「オャュ。ウイN@ Hォ@ ister 「[N@
kirl' ッャウオ@ iskr aiTat ul.-;un コZゥイォ@ "(·re: g.iinii! |G、ᄋョ」エ@
ve -;e\gi 。[AlョZイN@「 ャ|NQ@ çirkin en· \'tTirlcrsc, kttm
gi.);.ii i vi)!it N^ゥ[ォョ」ᄋ@I : イ\Nャ」[@ olur. bゥイャ」@ ャオイョ@ッ
M[セ\@ h ォッ」ᄋZウョ@ küiü セエャ|N@ 、ゥGZLオᄋ@ n· sonu r..·ziJlik
oiur. fh k\ sc- \Üiii ,,,\iJd, dini ll'mil "" h i ィ[ャゥ@ オャ[ョ@
cオエョᅦセZ@ [ッオHAョ。@ ョZ「ォ[ウL@ "''nin
hi ls in

ulu L[セ@ i オゥョN[@ O [L\Gヲゥョ@ 」ᄋャゥョイ@ Zャイョ、@ ッAセオョ@ ki hem


ュZャ@ lt' \'c ャ」ᄋョ@ 、ᄋ@ ォZNゥャエ@ sc•nink ゥGセAョウN@ 「エᄋ@ ウオョ@
256

yani benim onun gibi ulu güveyim カ。イ、@ deme, biri


bu. Biri de, güveyinin senelen 。@ ッャュ。ウョ@ ケ。イ@
bu ki senden korkar, çok söz söylemez, ォコョ@ rahat
olur, rahat geçinir ve hatun gibi ケ。イN@ Böyle güveyi
eline geçerse ondan çok 「。ャォ@ isteme, ォコ@ ウ。エ」@ ol-
ma. O kendi ュ・イエャゥョ@ etsin, sen de onun ュ・イエャゥョ@
ォ。イャL@ elindeki vanndan ne yaparsan yap, ォコᄋ@ onun
boynuna sar, kurtar kendini bu ulu ウォョエ、。@ ve her
dostuna bu ￶、@ ver, gönlü rahat ol, vallahüalem.
Yirmi Sekizinci Bölüm

DOST TUTUNMAK NASIL OLUR ONU BEYAN EDER

￶ケャ・@ 「ゥャュ@
ol ・ZM@ ッオャL@ ォゥ@ ョ。ウャ@ ki diridir, dost.
lardan kaçmaz. Çünkü ォゥョ@ ォ。イ、・ウゥコ@ ッャュ。ウ@ daha
iyidir dostsuz olmaktan. Nitekim bir bilgeye sordu-
lar, \k。イ、・@ mi ケ・、ゥイL@ yoksa dost mu?" O bilge ce-
vap verdi, ᆱk。イ、・@ de dos.t olsa daha iyidir.»
Öyleyse sen de 、ョ@ 、ッウエャ。イョ@ ゥョ@ ki dostluk
yolunu ョ。ウャ@ gözetmek gerek. b。エ@ bulunsa ne yol-
da bulunmak gerek ve dosta Hォ。イI@ ョ。ウャ@ hareket et.
rnek gerek. Çünkü her kim 、ッウエャ。イョN@ ゥケャ・@ ilgilenirse
、ッウエャ。イ@ da onun ゥケャ・@ ilgilenirler. eセ・イ@ o ilgilenmezse
dostlar da ilgilenmezler. Öyleyse dostunun ゥョ@ dü-
ョー@ ilgilenmeyen ォゥケ・@ hiç kimse dost 'olmaz.

Sonra her an bir dost エオョュ。ケ@ adet edin, ta ki


、ッウエャ。イョ@ çok olsun. Çünkü çok dost 。イウョ、@ ォゥョ@
çok 。ケーャョ@ örtütür ve çok hüneri 。￧ャイN@ Bundan do-
ャ。ケ@ ォゥョ@ dostunun çok Hッャュ。ウI@ !!erekir. Ama yeni
dost tutunca eski 、ッウエャ。イョ@ da yüzünü döndürme.
Yeni dost (edinmek) iste, ama eski dostunun 、ッウエャオ@
da yerinde olsun, böylece 、ッウエャ。イョ@ daima çok olur.
Seninle 、ッウエャオ@ ケ。イ「オ￧ォ@ olan dosttan ウ。ォョN@
e・イ@ böyle seninle 、ッウエャオ@ ケ。イュ@ edenler olursa, sen
F : 17
258

onlara tamah 、ッウエャオ@ göster, daima iyilik et, mizaç-


。イョ@ göre davran. ウエ・イ@ iyi ister kötü olsun her ゥャ・ᆳ
rinde onlara uy. Senden iyilik görünce bu sefer ta-
mam gönülden sana dost olurlar.
Sonra 、ッウエャ。イョ@ 、ッウエャ。イュ@ da 、ョL@ onlar da
senin 、ッウエャ。イョN@ Senin 、ュ。ョャイ@ dost olan
dosttan da kork. Çünkü 、ュ。ョャ@ olan 、ッウエャオョ@
senin 、ッウエャオョ。@ çok ッャュ。ウ@ mümkündür. Öyleyse
o 、ュ。ョ@ yüzünden senin için kötülük yapmaktan
hiç çekinmez. aケイ」。@ senin dostuna 、ュ。ョ@ olan
dosttan da ウ。ォョN@ O dosttan da ウ。ォョ@ ki önüne kim
gelirse sebepsiz yere seni ゥォ。ケ・エ@ eder. Böyle ォゥ、・ョ@
dostluk bekleme ve dünyada hiç kimseyi 。ケーウコ@ san-
ma.

Ama sen hünerli ol, hünerli ォゥョ@ 。ケ「@ az olur.


Hi.inersiz ォゥャ・イ@ de dost edinme, hünersizlerdcn iyi-
lik gelmez. Sonra seninle 。イー@ yüzünden dost olan
kadeh · 、ッウエャ。イョL@ kendine 。イォ、@ say, dost sayma.
Cünkü onlar senden çok kadehi scverlcr, 。イー@ dost-
ャZュ、イL@ senin 、ッウエャ。イョ@ 、・ゥャイN@

Sonra nazar et iyilerc ve kötülcre. ケゥャ・イ@ gönül-


den dost ol, kötülerle dil ucuyla, ta ki bu iki tayfayla
da 、ッウエャオョ@ olsun. Çünkü ォゥョN@ daima iyilere ゥ@
、ュ・コN@ e・イ@ bir kötü ォゥケ・@ ゥョ@ 、・イウ@ dostluj!pn
sebebiyle elde edersin. Öyleyse kötülerle de dostluk
et. Ama kusurlu Gォゥャ・イ@ dostluk etme, kusursuz 、N@
man ケ・、ゥイL@ kusurlu dosttan. Çünkü kusurlu dost bil-
gisizlikle öyle kötü bir ゥ@ eder ki yüz kusursuz 、N@
man 。ォャ@ etmez. imdi 、ッウエャオ@ öyle hir kavimle et
25')

ki hünerli, ァ￶ウエ・イゥャ@ ve 。ョ、@ bütün olsun, ta ki ッョャ。イ@


hünerinden sana da 「オャ。ウョ@ ve sen de o hünerle ta-
ョュ@ ッャ。ウョN@ y。ャョコ@ da kötü ォゥョ@ sohbetinden
daha çok sev. ￶ケャ・@ 、・ュゥャイL@ ケ。ャョコ@ kötü 。イォセN@
、。エョ@ ィ。ケイャ、@

￶ケャN・@ bil ki, birisinin 、ッウエャオ。@ yarar ュL@ yoksa ya-


ramaz ュ@ ッャ、オ@ iki ・ケャ@ bilinir: ケゥウョ@ dostluk ni-
。ョ@ biri budur ki gücünün ケ・エゥ@ kadar herhangi
bir ・ケゥョ@ dostundan esirgemez. ォゥョ」ウ@ odur ki, dos-
tunun elinin dar ッャ、オ@ zamanda yüzünü döndürmesi-
dir. Hatta o dostu ölse, öldükten sonra ￧ッ」オォャ。イョ@ ya
da ィウュャ。イョ@ bulsun, onlara da her an ゥケャ@ dokun-
sun. O dostunun ュ・コ。イョ@ ziyarete gitsin, özlemini
belirtsin ve dua etsin. Gerçi o türbe dostunun türbesi
、・ゥャイL@ ama dostunun kahbmm türbesidir Yani
、ッウエャオ。@ yarayan 」。ョ、イL@ ten o 」。ョ@ ォ。ャ「、イN@ Nitekim
can 、ッウエャオ@ için teni ィッ@ görürdün, öyleyse o ォ。ィ「ョ@
ケ。エ@ türbeyi de ィッ@ gör. Buna münasip,

Hikaye: ￶ケャ・@ ゥエュ@ ki, Bilge sッォイ。エG@ コッイャ。、@


kafirler, yani çok üstüne 、エャ・イL@ gel puta tap, diye.
O dedi ki,
- t。ョイ@ göstermesin, benim ゥョウ。@ ケ。ーエ@ nes.
neye エ。ーュN@

Bunun üzerine tuttular onu, «Puta エ。ーュケッイウオョᄏ@


diyerek asmaya götürürlerdi. ᅱイ・ョ」ゥャ、@ bir bö-
ャ@ 。ゥー@ ケ。ョ、@ giderlerdi. Dediler,
- Ey bilge, ゥエ・@ ölmeye boyun ・、ゥョL@ bari söyle
seni nereye gömelim.
260

Sokrat gülümsedi ve dedi ki,

- e・イ@ beni 「オャイウ。ョコ@ nereye isterseniz gömün.


Yani (demek istedi ki) ben 。イョコ、@ belli olsam
daha iyidir, kuru ォ。ャー@ yeri belli olmaktansa.
ュ、ゥ@ bu ォ。ャ「@ da 、ッウエャオョ@ 。イエ@ için ana dur.
Ama 、ッウエャ。イョ@ ￧ッォャオョ。@ gönül 「。ャケセー@ 、ッウエャ。イュ@
•;bktur, deme. Sen sana dost ol ve önünü 。イ、ョ@ gör.
Dostlanna güvenip kendinden habersiz olma, bin dos-
tun olsa da hiç kimse seni yine senden daha çok sev-
mez. Ama 、ッウエャ。イョ@ bollukta ve 、。イャォエ@ dene. Dost
odur ki nimet 「ッャオョ、。L@ horlukta ve hürmette; dar-
ャォ@ コ。ュョ、@ ise, yararda ve zararda seninle birlikte
olsun; o dost ki senin 、ュ。ョッャ@ dost olur, dost de-
、・ゥャイL@ エ。ョ、ォャイ@ birisidir. dッウエャ。イョ@ ォ。イ@
ィッョオエャォ@ コ。ュョ@ ョ。ウャ@ ゥォ。ケ・エャ@ ッャ、オョ@ zaman
da öyle ッャュ。ウョN@ kウ。」@ seni ウ・カ、ゥョ@ 「ゥャ、ョ@ ォゥケ@
dost bil. Dostuna, sonra sana 、ュ。ョ@ olunca コ。イ@
dakunacak bir ・ケ@ ￶イ・エュL@ son ーゥュ。ョャォ@ fayda et-
meyecektir.
e・イ@ yoksulsan, zengin ォゥャ・イ@ dost tutunma, bu-
nu isteme bile. Çünkü ケッォウオャ。イ@ kimse sevmez, hele
zenginler. Dostu kendi 、・イゥョ」@ gör ve kabul et. e・イ@
zenginsen yoksul ォゥケ@ dost edinebilirsin. Ama ィ。ャォョ@
、ッウエャオョ。@ gönlünü sürekli olarak 「。ャ@ ki senin de
ョ@ halk 。イウョ、@ sürüp gitsin. e・イ@ bir sebepten do-
ャ。ケ@ bir dostunun gönlü ォイャウ。L@ senin bunda hiç su-
çun yoksa, böyle birinin gönlünü yapmaya オイ。ュL@
çünkü ァョ。ィウコ@ ineinen 、ッウエャオ。@ 、・ュコN@ Aç gözlü
dosttan da イ。ォ@ ol, seninle 、ッウエャオ@ aç ァ￶コゥャ@ yü-
261
zünden eder. Kindar ォゥャ・イ@ dost olma, kin エオュ。ケ@
￶イ・ョ@ ォゥョ@ kini gönlünden hiç bir zaman gitmez.
Daima ァ」・ョュゥ@ ve kindar olursa, ウセョゥ@ 、ッウエャオョ@
onun gönlünde ョ。ウャ@ olabilir
ュ、ゥ@
mademki dost halini ￶イ・ョ、ゥL@ 、ュ。ョ@ hali-
ni de bilmelisin ki 、ュ。ョ@ ゥ@ nedir ve hali nicedir,
vallahüalem.

brnc@ cldn@ SONU -

a￧ォャ。ュイ@ ikinci cildi sonuna ォッョオャュエイN@


ᅦndeklr@

ÖN SÖZ 1-70
balngャᅦ@ 71--74
SÖZE gr@ 75-78
1. Bölüm: t。ョイGケ@ bilmek 「・ケ。ョ、イ@ 79--81
2. Bölüm: Peygamberlerin ケ。イエャュウョ@ erdemini
ve övgüsünü bildirir 83--86
3. Bölüm: Ulu t。ョイGケ@ minnettar ッャュ。ケ@ beyan
eder 87-90
4. Bölüm : Gücü yetince ケ。ーャョ@ ibadetin ウ・カ。ャョ@
￧ッォャオョ@ bildirir 91-97
5. Bölüm . Baba ve ana ィ。ォョ@ yerine getirmeyi
beyan eder 98-103
6. Bölüm : Hüner 。イエュョ@ cevher 。イエュォョ@
ケ・@ ッャ、オョ@ beyan e<,ler 105-127
7. Bölüm : Sözü iyi söylemenin erdemini
bildirir 129-141
8. Bölüm : nオゥイ・カ。ョG@ sözlerini beyan
eder 143--147
9. Bölüm: Gençlik ve ォッ」。ャ@ halini beyan
eder 149-155
10. Bölüm: Yemek terbiycsini, törenini ve ・イォ。ョ@
bildirir 157-159
ll. Bölüm : 。イー@ içmenin terbiyesini ve .volunu
bildirir 161-165
12. Bölüm: Konuk gelince ョ。ウャ@ 。イャュォ@ gerek
ya da ォッョオャ。@ カ。イュョ@ eclebini
beyan eder 167-174
264

13. Bölüm : .UHife etmeyi, tavla ve satranç ッケョ。ュ@


beyan eder 175--178
14. Bölüm: aォャ。イョ@ keyfiyetini beyan eder 179--185
15. Bölüm : Cinsi münasebette ケ。イゥウ@ ve コ。イゥウ@
hangisidir onu beyan eder 187--188
16. Bölüm : Hamama ne zaman girmek gerek onu
beyan eder. 189-19,0
17. Bölüm: y。エー@ uyumak vaktinde ケ。イャウョ@ ve
コ。イャウョ@ bildirir 191--196
18. Bölüm : Av avlamak nicedir onu beyan
eder 197-198
19. Bölüm : Çevgan ッケョ。ュ@ halini beyan
eder 199-200
20. Bölüm. Çeri ウ。カョ、@ ne yapmak gerek onu
beyan eder 201-205
21. Bölüm m。ャ@ ョ。ウャ@ biriktirmeli ve neye
ィ。イ」ュャ@ onu beyan eder 207-213
22. Bölüm·: Emanet @ ケ ュ ャ ォ 。 ウ beyan eder 215-218
23. Bölüm: Kul ve cariye almakta ve satmakta
iyisini ve kötüsünü beyan eder 219-229
24. Bölüm: Ev, köy ya da 「。@ ョ。ウャ@ olunca 。ャウョイ@
onu beyan eder 231-234
25. Bölüm : n。ウャ@ at 。ャュ@ ki iyi olsun ve 。ャ、ョュウ@
onu beyan ·eder 235-241
26. Bölüm: Avrat 。ャョ」@ ョ。ウャ@ avrat 。ャウョ@ ve ョ。ウャ@
geçinsin onu beyan eder 243-246
27. Bölüm: oオャ@ terbiye etmeyi \'e büyütmcyi
beyan eder 247-256
28. Bölüm : Dost tutunmak ョ。ウャ@ olur onu beyan
eder 257-261
fyatiZ@ 10 TL.

You might also like