Professional Documents
Culture Documents
Ebulleys Semerkandi - Gafletten Kurtulus (Tenbihul Gafilin) 1
Ebulleys Semerkandi - Gafletten Kurtulus (Tenbihul Gafilin) 1
•
Ü
'«CÜMCf
UYANI YAYINLARININ GtRDtGt
HER EV BR EDEB MEKTEB OLUR
GAFLETTEN
KURTULU
Birinci cild
BENC BASKI
ÇNDEKLER
SAYFA
KONUNUN ADI NUMARASI
*
Takdim 7
Girij 9
h tos i . , • » • '
11
Tevbe 113
Gybet . .. 17 5
Koculuk 186
Hased 92 1
Kibir 198
SAYFA
KONUNUN ADI NUMARASI
Musibetlere sabretmek .
274
Abdestin fazileti , , 283
Be vakit namaz 289
Ezân ve ikametin fazileti 310
Temizlik - nezâfet 31 g
Deerli okuyucularmz,
nsan vücûdu iki yönlü bir varla sahiptir. Bunlardan biri, onun var-
lnn maddî cismânî yönü olan bedenden ibârettir. Bu ksm elle tutulur,
-
tü olsun, bir insann ahlâk el ile tutulup gözle görülemez. Fakat kiinin
hareketleri ve davranlaryle varln gösterir. Seciyyesi, ahlâk ve huyu
iyi olan insanlar hakknda bâz cümleler kullanrz :
Demek seciyye, ahlâk, huy, karakter... gibi eyler, elle tutulup göz-
ki
ta olmas demektir. u
halde tedavi edilmesi, yani ahlâkî shhate kavutu-
rulmas gerekir. nsanolunun seclyye ve ahlâk yönünden tedavisi maddî
lâçlarla yaplmaz. Çünkü- hastalk maddî deildir, yâni bedenin maddî
clsmânî yönüyle alâkal deildir. Onun seciyye ve ahlâk yönünden tedavi
edilip shhate kavuturulmas veya dier tabirle kötü seciyye ve ahlâkn
kendisinden sökülüp atlarak yerine güzel ahlâkn yerletirilmesi Kuran
ahlâk le, Resûlullah'm ahlâk ile, ksacas slâmiyetin koymu olduu ah-
lâk esaslar ile olur. te Ebülleys Semerkandî'nin bu eseri, insanlar seciy-
ye ve ahlâk yönünden shhate kavuturacak bu ahlâk esaslarn gayet sade
birekilde dile getirmektedir. Süflî gâyelere vâsta olmak için deil, Müs-
lüman - Türk halknn bir edebî mektebi olmak için kurulmu olan UYANI
Yaynevi, ki ciltte tamamlanacak olan bu hârika eserin ikinci cildinin de
hazrlanmakta olduunu muhterem okuyucularna müjdeler.
Yaman ARIKAN
Erenköy - stanbul
8
Bize, Kitab Kur'ân'm yolunu gösteren: dostlarnn en Mu-
ereflisi
hammed aleyhisselâm'a ümmet yaparak dier ümmetlerden üstün klan
Allah'a öyle bir hamd olsun ki, bu hamd, O'nun, arzu edilen rzâsn cel-
betsin; hazînesinde mahfûz ihsânn hedef tutsun; bizi, nimetlerine ük-
redenlerden ve erenleri ile ulularn tanyanlardan eylesin!..
9
: :
1) Ya, az bir amel ile iktifâ eder ve, kendisinin, hayrâta koanlarn
banda olduunu vehrneyler,
10
:
tHLAS
11
. .
Allah, bakasmn ortak edildii ameli kabul etmez. Ona mukabil sevap
vermez. Dier insanlara gösteri için ibâdet eden kul, bu ibâdetine Allah'-
dan bakasn ortak etmi olmaktadr...
Ebû Hüreyre, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemden rivâyet eder.
ler kabul edilmez. Âhirette sevab olmaz. Gösteri için yaplan bu ame-
lin sâhibinin gidecei yer de cehennemdir. yüce olan Allah'n ân ke- u
lâm bu hususa delâlet eder:
— Kim ki bu dünyann orada ona,
geçici nimetlerini isterse, biz de
evet, biz kimi dilersek ona dileyeceimizi hemencecik verirz. Son-
ra da onu cehenneme sokarz. O, kyamet gününe, knanm ve
rahmetten koulms olarak gelir. Kim de, - mümin olarak - âhi-
reti talep eder, onun için, ona yakr bir çalma ile
te onlarn bu çalmalar kabule ayandr,
tahaktr. Her birine, dünyalk steyenlere de, âhiretlik
de Kalbnn ihsanndan veririz. Rabbnn verii kimseden menedil-
mi deildir (tsrâ sûresi, âyet: 18, 19, 20).
Âyetin mânâsm açklayalm:
— Kim ki bu dünyann geçici nimetlerini isterse. .
Yâni kim ki, amelleriyle yalnz dünyalk ister ve âhiret sevâb talep
etmezsp dünyada ona, istediimiz kadar dünyalk veririz.
12
: .
Yâni, kim ki âhiret sevabn murat eder vc srf Allah rzâs için sâlih
ameller ilerse... Hem de mümin olarak! Zira imansz amel kabûl edilmez.
— ...îte onlarn bu amelleri kabule ayandr, karlk verilmee müs-
tahaktr.
Yâni, riyâ ve gösteri için deil de, srf Allah rzâs için amel ileyip
âhiret sevâb talep edenlerin bu amelleri makbûldür.
— Herbirie, dünyalk isteyenlere tle Rabb-
âlirctlik isteyenlere de
nn ihsanndan veririz. Kalbnn verii kimseden menedilni de-
ildir...
Yâni Allah, her iki zümreye de verir. Müminden de, kâfirden de, iyi-
den de, kötüden de rzkn menetmez. O'nun, dünyada rzk verme kanu-
nu budur...
ân yüce olan Allah, bu âyette u
husuftu açkça belirtti:
— Allah'dan bakas için amel ileyenlere âhirette sevap yoktur. Va-
racaklar yer de cehennemdir. Srf Allah için amel ileyenlerin amelleri
ise makbûldür. Allah'dan bakas için amel ileyen kiinin bu amelinin
karl, zahmet ve sknt çekmi olmaktan baka bir ey deildir. Ni-
tekim Bfeû Hüreyre'nin Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemden rivâyet
ettii bir hadis bu husûsu açkça belirtmektedir:
Bu, u demektir
— Klman namaz ve tutulan oruç Allah rzas için olmazsa sevab
yoktur... Nitekim hikmetten öyle der:
ehl-i biri
— Riyâ ve gösteri amel ileyen kiinin
için hâli, para kesesine ça-
klta doldurup çarya çkann hâline benzer. Onu görenler, «Bu adamn
kesesinde ne de çok para var-» derler. Fakat o kesenin, onu görenlerin
sarfettii bu sözden baka sâhibine bir faydas yoktur. Zirâ içindekiler-
le bir eyler almak istese hiç bir ey alamaz, ite riyâ ve gösteri için ya-
plan ameller de böyledir. Görenlerin «Ne dindar insan. Ne hayrsever in-.
13
. :
das olmaz.
Sadece niyet eder, fakat kasdetmezse. Yâni, kalbi ile tâatler ve
3)
hayrlar ilemeye niyet eder de bunlar fiilen yapmay kasdetmezse, onun
bu niyetinin kendisine bir faydas olmaz.
4)Duâ eder fakat cehdetmezse. Yâni, kendisini hayra muvaffak
etmesi için Allah'a duâ eder fakat hayrlar ilemek hususunda cehdetmez
ve gayret göstermezse, onun bu duâsnn kendisine bir faydas olmaz. a-
n yüce olan Allah'n, kula muvaffakiyet vermesi için onun, hayrl amel-
ler hususunda cehdedip gayret göstermesi gerekir. Nitekim yüce ân
olan Allah buyurur:
— Bizim urumuzda mücâhede edenlere gelince, elbette onlar yolu-
muza hidâyet ederiz. üphesiz ki Allah, iyilik edenlerle beraber-
dir (Ankebût sûresi, âyet: 69).
Kendisine itâat ve dîn hususunda mücahede edenlere Allah muvaf-
fakiyet verir. .
14
: :
II
: : :
— Bir iyilik olursa, onu kat kat arttrr. Kendi canibinden de büyük
ecir verir (Nisâ sûresi, âyet: 40).
Srf Allah için yaplmayan ibâdetlerin, hayrlarn, iyiliklerin sevâb
yoktur. Velev ki fazlaca da olsalar... Böyle ibâdetlerin sâhiplerinin gide-
cekleri yer de cehennemdir.
Sümeyr Isbahî anlatr : ^
Bir defasnda Medine'ye gitmitim. ehre girerken, etrâfnda bir sü-
rü insann topland adam gördüm: «Kimdir bu?» dedim. «Ebû Hü-
bir
reyre» dediler. Kendisine yaklatm. O, etrâfndakilere bir eyler anlat
yordu. Sözü bitip yalnz kalnca dedim ki :
16
ResülüJlah sallallahü aleyhi ve sellem öana haDef VerereK Duyuruu
O, cevap verir:
— Sla-i rahim yaptm, sadakalar verdim...
Melekler de der:
<
— Yalan söyledin! Sen Allah için sla-i rahim yapp sadakalar ver-
medin. Bil'âkis hakknda, «Ne cömert adam! Ne iyiliksever adam!»
densin diye bunlar yaptn. Ve, senin için böyle dendi de...
Daha sonra, savaklarda Allah yolunda ölenler huzura getirilir. Al-
lah sorar:
— Niçin öldürüldün?
O, cevap verir:
— Senin yolunda savatm, öldürüldüm!
Sân yüce olan Allah buyurur:
— Yalan söyledin!
Melekler de der:
— Yalan söyledin! Sen, savaa Allah için girmedin. Bil'âkis, hakkn-
da, «Ne cesûr adam!» desinler diye girdin, savatn. Ve, böyle den-
di de...
Sonra, Kosû li lah «nlallalU aleyhi ve sellem eli ile benim dizi-
me vurarak söyle dedi:
— Ey Ebû Hüreyre! te, kyamet günü, Allah'n mahlûkatndan ce-
hennemin ilk yakaca, bu üçüdür...
B haber Muâviye'ye - Allah ondan râz olsun - ulanca yan ya-
n alad ve:
— Allah ve Resûlü doru söylediler! dedi. Sonra da u âyeti okudu:
— Kim yalnz dünya hayâtn ve onun zînet ve ihtiamn arzu eder-
se onlarn yaptklarnn karln
orada tamamen öderiz. Onlar
bu hususta bir eksiklie de uratlmazlar. Onlar öyle kimselerdir
ki, âhirette kendilerine ateten bakas yoktur. Dünyada iledik-
leri eyler orada boa Rder. Zâten yapageldikleri bâtldr
onlarn
(Hûd sûresi, âyet: 15, 16).
bilir?
Dedi:
Bu, dört eyle bilinir:
1- Rahat - koltuk müslümanhm terkederse,
2) Az - çok demeden, elinde mevcut her türlü imkânlariyle muhtaç-
lara yardm ederse,
3) Geçici - dünyevî makam ve rütbeleri kaybetmi olmaktan üzün-
tü duymazsa,
4) Onun nazarnda, övülmekle yerilmenin bir fark olmazsa.
Hâtem Tâî nakleder:
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki:
: :
ân yüce olan Allah adn Cennetini yaratt zaman, onda, hiç bir
gözün görmedii, hiç bir kulan iitmedii ve hiç bir insann ak-
lndan bile geçmiyen nimetler yaratt. Sonra ona hitaben dedi ki
— Konu!..
Adn Cenneti üç defa:
— Müminler kurtuldu! dedi.
Daha sonra da unu söyledi
— Ben, bütün münafklara
cimrilere, ve mürâilere haramm. Onlar
bana giremez!...
Ebû Tâlib olu Ali - Allah ondan riz olsun - öyle der:
Mürâî'nin dört klarneti vardr:
1) Yalnz olduu zamanlarda uyuuktur. Hayrl bir amel ,ileme
husûsunda evk duymaz, gayret göstermez.
2) Dier insanlarla berâber olduu zamanlarda neelidir. Onlara
gösteri yapabilecei için evk duyar, gayretli olur.
3) övüldüü zaman daha çok i yapar.
19
4) Zemmedilince ameli azaltr,
tbrâhim olu akîk'ten rivayet edilir:
Amellerin kalesi üçtür. Bu üç ey, bir sûr ve bir kale gibi amelleri
korur:
gibi olmaldr.
demek olduu sorulunca
Kendisine, bunun ne u
cevab verir:
—Koyun çoban, sürünün yannda namazn klar. Fakat bu. kld
namaz sebebiyle koyunlarnn kendisini methetmesini beklemez, ite, ibâ-
detler yapp hayr - hasenâtta bulunanlar da böyle olmal. nsanlarn ken-
di hakknda söyleyeceklerine aslâ aldrmamak, ster bir insan yannda
tenhâda olsun, yapacam, sanki kendisinden baka kimse
olsun, isterse
yokmu gibi yapmal ve halkn methiyesini aslâ beklememeli.
Yine ehli hikmetten biri öyle der:
Ameller dört eye muhtaçtr. Bunlarla her türlü kusurdan sâlim olur-
lar:
20
Birincisi: Yaplacak eye balamadan önce gerekli bilgiye sâhip ol-
maktr. Çünkü ameller, doru olarak ancak ilimle yaplabilir. Amel ilim-
siz olunca, onu ifsâd eden, slah edenden daha çok bulunur.
21
Kendinde bu üç hususiyet toplanm ise Allah'a yalvar. O'na iltica
et. Tâ ki, sâlih kiilerden olmuum diyerek gurûra kaplp amellerine riyâ
girmesin ve onlar ifsâd etmesin.
durmadan ölmez. Eer bir kimse, iç içe yetmi odadan ibaret olan
ve herbir odann kapsnda demirden bir kilit bulunan odalarn en
içte kalannda Allah'a ibâdet etmi olsa, Allah onun amelinin göm-
leini ona mutlaka giydirir. Hattâ halk bundan haberdâr olur ve
ziyâdeletirirler
Dendi ki:
— yâ Resûlellah, nasl ziyâdeletirirler?
Resûlüllah buyurdu:
— Ameli arttkça müminin sevinci artar.
Allah Resulü daha sonra sordu:
— musunuz, fâcir kimdir?
itiliyor
Sahabe dedi:
— Allah ve Resulü daha iyi bilir.
Resûlüllah buyurdu:
— Fâcir o kimsedir Allah sevmedii eylerle onun kulaklarm dol-
ki,
durmadan ölmez. Eer bir kul iç içe yetmi odadan ibaret olan
ve her odasnn kapsnda demirden bir kilit bulunan odalarn en
içtekalannda Allah'a âsî olmu olsa, Allah onun amelinin göm-
leini ona mutlaka giydirir, öyle ki halk bundan haberdar olur ve
ziyâdeletirirler.
Dendi ki:
22
: :
,
Burada ben. bizimle beraber savata bulunan vc bize bu hadisi anla-
tan sahâbîye dedim ki
~- Allah bir hakk için. bunlar hakîkaten Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellemden iittin mi?
Cevaben dedi ki
— Kendisinden baka bulunmayan Allah'a yeminle söy-
hiç. bir ilâh
lerim ki. ben bunlar Resulü al 'tan iittim. Ancak kastsz olarak»
11
Denir ki:
— Mürâîler öleliberi harap oldu. Çünkü onlar, iyilerin
yapt-
yapyorlar de olsa hanlar, hamamlar, ker-
sthâneler, , çemeler, câmiler... yaptrarak dün-
hlash bir müslümann duâs fayda verir. Nitekim, vaktiyle birisi bir imâ-
rethâne (= fakirler için aevi) yaptrr. Sonra da kendi kendine, «Bu, Al-
lah için oldu mu, olmad m
bilmem!» diye söylenir. Bir ara, rüyâsmda
kendisine. birisi görünür ve der ki
24
:
» o
25
ÖLÜM KORKUSU. ÖLÜM SIKINTISI
riz:
— ölüm esnasnda, artk îmânn kabûl olunmayaca ân. gelince. îmân-
szlar kendileri için hazrlanm olan azaplar görerek dalâletlerinden do-
lay alarlar, ölümden ve âhrete gitmekten holanmazlar. Allah da onla-
ra kavumaktan holanmaz. Allah'n onlardan holanmamas demek on-
lar rahmetinden uzaklatrmas ve cezalanmalarm murât etmesidir. As- •
lmda holanmamak, yâni tiksinti duymak, bir çeit bir meakkat ve bir
sknt duymaktan ibârettir. Fakat ân
yüce olan Allah hakknda bu mâ-
nâda bir lâyk deildir.
tiksinti
Hadîsin erhi hakknda Nevevî öyle der:
26
. :
Izâh edelim:
— Muhabbet - sfatdr. Kulun Rabbn sevmesi bu
sevgi Allann
sfata tâbidir, ondan akseder. Tpk sudan yansyan
bir
duvarda akset-
mesi gibi. Bunun böyle olduunu Peygamber aleyhisselâm'n sözü te'yîd
nu
eder:
— Allah bir kulu sevdi mi onu kendi sevgisiyle megul eder.
Kur'ân'da, «Allah onlar sever.» cümlesinin, «Onlar da Allah' sever.»
cümlesinden önce geliinde buna iaret vardr (*). Allah bize, muhabbe-
tine kavumay tattrsn ve sevgisini ikrâm etsin!..
Resûlüllah buyurdular ki
— tsrâiloullarmdan konuunuz. Bir mahzur yoktur. Zirâ onlar, geç-
mi hayâtlarnda kendilerinde garip hâdiseler vuku bulmu bir ka-
vimdir.
Resûlüllah, bunlar söyledikten sonra onlardan bahsetmee bala-
d ve öyle dedi:
( • ) — Ey mân edenler, içinizden kim ki dininden dönerse Allah öyle bir kavin»
onlar sever, onlar da kendisini severler. Bu kavim, müminlere kar
getirir ki, kendisi
mütevâzî, kâfirlere kar da onurlu ve zorludur. Allah yolunda chftd ederler. Hiç ba-
kmayann knamasndan çekinmezler. Bu, Allah'n bir lûtfudur ki, onu kime dilerse,
ona verir. Allah ihsan bol olan ve her eyi bilendir (Maide sûresi, ayet: 54).
: .
Bir ara, ferâiloull arndan bir gurup insan bir kabristana geldi-
ler.Kendi kendilerine dediler ki:
— Eer namaz klp Allah'a duâ etsek ve bu kabristandaki ölüler-
den birini kabrinden çkarp ölüm hakknda bize bir eyler söyle-
mesini istesek belki kabûl olur...
Ve, namaz kldlar, Allah'a duâ ettiler. Bir ara, bir ölü, anszn ka-
birden basm çkard. Ba simsiyah idi. Dedi ki
— Ey uraya gelmi kiiler! Ne istiyorsunuz! Allah'a yeminle söy-
lerim. Ben öleli doksan sene oldu. u âna kadar ölüm acs ben-
den hâlâ gitmedi. ân yüce olan Allah'a dua edin de, beni ölüm
acsndan kurtarp eski hâlime çevirsin,
Böyle diyen ölünün alnnda secde eseri de vard. .
— Evet!
Kesûlullah sordu:
— O'n hakknda neler isledin?
Adam cevap verdi:
— Allah'n dilediini.
Kesflullah sordu:
— ölümü tandn m?
Adam dedi :
— Kvet!
Kesûlullah sordu:
— Onun ne hazrladn?
için
Adam cevap verdi
— Allah'n dilediini...
Resûlüllah buyurdu:
— ölüm
«it, hazrladklarn kuvvetlendir. Sonra
için gel. Sana ilmin
gariplerini öreteyim!..
Seneler sonra o adam gelince, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve «çi-
— Bir kalbe îmân nûru girdi mi, o kalb geniler, sevince garkolur.
Sahabe tarafndan soruldu:
— Bunun alâmeti var mdr?
bir
Allah Resulü buyurdular:
— Elbette vardr. Böyle kalbin bir sahibi, bir aldan hayât olan
. bu dünyadan uzaklar, ebedî durak yeri olan âhrete yönelir, ölüm
gelmezden önce de ölüme hazrlanr...
29
Mehrâ olu Meymûn'dan rv
Kcsûlüllah sallallahü aleyhi ve seliem bir adama va'z ve nasihat edi-
yordu. öyle buyurdu:
ÎU*t Koyüeu önce be* ytty't ganimet bil:
— htiyarlndan önce gençliini,
1
30
:
niz günaha girersiniz. Sizin bize bir kapnz, bir merdiveniniz yok-
tur. Fakat biz size mutlaka yine geleceiz. Saknn, saknn, Allah'-
n hükmüne îtirâz etmekten, âlü - zâr eylemekten saknn, tster ka-
rada olsun, ister denizde, ister beton evlerde bulunsun, isterse ça-
drlarda, hiç bîr âile efrâd yoktur ki, ben. günde be defa mutlaka
onlarn yüzüne dikkatle bakm olmyaym. Hattâ öyle ki, onlarn
küçüklerini de büyüklerini de tanrm. Her birini ahsen tanrm.
Allah'a yeminle söylerim Ya Muhammet!, ben, an
yüce olan Allah',
n emri olmadan bir sivrisinein ruhunu bile kabzedemem!...
Ebû Saîd Hudrî - Allah ondan râz olsun - rivâyet eder:
31
: :
da:
— Bilmiyorum, bilmiyorum...
dedii rivâyet edilir.
32
:
yor. Sanki vllcûdumda bir diken aac var. Sanki gökler çökmü te bun
yerle bu ikisi arasnda skmm...
Daha suma du unlar söyledi
— Ey oulcuum! Benim hayâtm üç devreye ayrlr, önceleri ben,
Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemi öldürmek isteyenlerin en hevesi i-
siydim. Eer bu
sralarda ölmü olsaydm, hâlim nice olurdu! Sonra, an
yüce olan Allah beni islâmlk erefi ile ereflendirdi, bana, doru ve hak
yolu gösterdi. Hayâtmn bu devresinde, Muhammed sallallâhü aleyhi ve
sellem benim için insanlarn en sevimlisi oldu. Ayn zamanda, Allah Re-
sulü bana iltifâtlarda bulundu. Keke bu devrede ölseydim. Böylece Re-
sûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'in duasna nâil olurdum. Resûlüllah'n
vefatndan sonra dünya ileriyle megul olduk. Bu devre, benim hayât-
nm üçüncü devresidir. Bilmiyorum, an
yüce olan Allah'n katnda hâlim
nice olur!...
Babam bunlar söyledikten sonra, ölünceye kadar ben onun yanndan
kalkmadm. Allah'n rahmeti onun üzerine olsun,
ibrahim olu akîk öyle der:
nsanlar, dört eyde sözle bana muvâfakat ettiler, fakat fiilen muha-
lefet ettiler:
— «Biz Allah'n kullaryz!»
1 dediler. Fakat bir kul-köle gibi deil,
bir hür kii davrandlar.
gibi
2 — «Allah bizim rzkmza kefildir!» dediler. Fakat kalbleri dünya-
lktan baka hiç bir eyle tatmin olmad.
3 — «Âhret dünyadan hayrldr!» dediler. Fakat boyuna dünyalk
toplamakla megûl oldular.
4 — «Bizler mutlaka öleceiz!» dediler. Fakat hiç ölmeyecek insanlar
gibi davrandlar.
Gafletten Kurtulu F: 3
2) ölümün gelmesi.
3) Kyamet günü Allah'n huzurunda duru. Bilmem, Rabbm bana
nereyi emreder. Cenneti mi, yoksa cehennemi mi?
34
:
acsn duymazlar. Bunun için tekrar dünyaya dönerek cihâd yapmay, öl-
dürüp ölmeyi temenni ederler.
brahim îbni Ehdem'e - gân yüce olan Allah'n rahmeti onun üzerine
olsun - dediler ki:
— Bizimle otursan da senden bir eyler örensek.
Onlara oevâben öyle dedi
Ben, dört eyle megulüm. Eer onlar halledersem sizinle oturabili-
rim.
Dediler:
— Nedir onlar ?
Dedi:
1) Ezeldeki ahid gününü düündüm. Kaalû Belâ'da insanolundan
ahid alnd zaman, kadri yüce ve isimleri mukaddes olan Allah öyle de-
miti:
— unlar cennetliktir, ben aldr etmem. unlar da cehennemliktir,
2) ân
yüce olan Allah, annesinin rahminde bir çocuu yaratmay
hükme balad zaman, o çocua vekil tâyin edilen melek Allah'a sorar:
—
Ya Rabbi, bedbaht m
olacak, yoksa bahtiyar m?
Bana vckîl tâyîn edilen melek, benim için bu soruyu sorduu zaman
Allah'n cevâb nasl oldu bilmiyorum.
3) 'a
— Ya Rabbi, bu kulun, müslümanîarla m beraberdir, yoksa kâfirler-
le mi?
ölüm melei benim için de ayn soruyu soraca zaman Allah'n ce-
vâbnn ne olacan bilmiyorum.
«
35
:
öyle der:
edip istikamete gelenler, kavlen istikamete geldikleri gibi
fiiton de istikamete gelirler. Yâni istikamete gelmi
fiil ve hareketleri de doru olur.
Ehl-i sünnet velcemâat yolu üzerinde bulunmak,
tr.
îmân edip istikamete gelen kimselere, ölüm ânnda melekler fcelir.
Bunlar, îmân etmi ve istikamete gelmi kiilere korkmamalarn, keder-
lenmemelerini söylerler; onlara, karlaacaklar mes'ut hayât müjde-
lerler. Derler ki:
— Dünyadaki hayâtnzn hesâbn verme hususunda korkuya dü-
meyiniz. Allah'n, Peygamberiniz sallallâhü aleyhi ve sellem'in lisaniyle
sizlere vâ'd ettii cennetle sevininiz...
Denir ki
ölüm ânnda verilen bu müjde be türlüdür:
1) Müminlerin avâm tabakasndan olanlara verilen müjde. Bunla-
ra denir ki:
— Azâbm ebedî olmasndan korkmaynz. Yâni ebediyyen azâpta kal-
myacaksnz. Peygamberler, sâlihler... size efâat edecek. Dünyada, ilk
anda cennete girecek kadar sevâba mâlik olamadnz için kederlenme-
yin. Cennetle sevinin. Yâni sonunda varacanz yer yine cennettir.
36
: : . :
39
KABR AZABI
»öylece, ruh, cesedine iade edilir. Ona iki melek gelir. Kendisine
derler ki:
Kabbm kimdir?
O, cevap verir:
Kabbm Allah'tr.
Melekler sorarlar:
Dînin nedir?
O, cevap verir:
Dînim slâm'dr.
Melekler sorarlar:
Size gönderilen u adam hakknda ne dersin?
O, cevap verir:
Ve, kabirden cennete bir kap açlr. Bu sra, yanma güzel yüzlü,
misk kokulu bir insan gelerek der ki:
Sana sevinç veren eyle sevin. Bu, senin kendisiyle va'dolunduun
41
:
— Hana!.. Bilmiyorum.
Bu srada gökten ses duyulur:
bir
— Kulum yalan Onu ateten
söyledi. yalaa yatrn. Kabrine ce-
bir
hennemden bir kap acn. Onun scaklndan ve boucu zehirlerin-
den ona gelsin. Kabri, basna daralsn. Kemikleri ayninin...
K esnada ona, çirkin suratl, çirkin elbiseli ve pis kokulu bir adan
gelerek der ki
— Seni fena yapacak eyle sevin. Bugün senin, kendisiyle va'dolu-
d uun gündür!
O sorar
— Kimsin sen?
çirkin adam cevap
(»elen verir:
— Ben senin kötü amellerinim.
Bunun üzerine o imanszn ruhu der ki
— Yâ Kallî, kyameti vuku buldurma! Ya Rabbi kyameti vuku bul-
durma!...
Kâfilin ölümü yaklat zaman, ona da, irinde köz parçalar bu-
lunan kldan bir çknla melekler gelir. Rîh iddelle çekerek be-
deninden alrlar. Ve ona hitaben denir ki:
— Ey pis nefs! Gazaba uram olarak Allah'n azabna çk.
limanszn riihu bedeninden çkarlnca o ate közü üzerine konu-
lur. Onun, galeyan hâlinde bir sesi vardr. Köz üzerine konulan
ruh daha sonra o çknla örtülerek cehennemin siccî tabakas-
na gönderilir.
Abdullah bni Ömer'den - Allah onlardan raz olsun - rivayet edilir:
— Mümi kii kabrine konduu zaman onun kabri yetmi arn ge-
niletilir. Üzerine reyhan kokular saçlarak ipeklere sarlr. Eer
dünyada iken Kur'ân'dan nasibini fazlaca alabildi ysc- onun nûr
ona kâfi gelir. Eer yeteri kadar nasibini alamadysa, Güne'e
benzer bir k
kayna ile kabri aydnlatlr. O. kabrinde tpk bir
gelin gibidir. Uyur. Kendisini ancak aile efradndan en çok seven*
43
:
Kabir azabndan halâs olmak isteyen kii, dört eye sarlmal, ayr-
a dört eyden de iddetle kaçnmaldr. Sarlmas gereken dört ey:-
1) Namazlar hakkiyle cdâ etmek,
2) Sadakalar vermek, iyilik etmek,
3) Kur'ân okumak, O'nun esaslar ile âmil olmak,
4) Allah' çok zikretmek.
îte bu dört ey, müminin kabrini nûrlandrr, geniletir.
iddetle kaçnmas gereken dört ey:
1) Yalan söylemek,
2) Allah'n hükümlerine hyânet etmek,
3) Koculuk yapmak, lâf götürüp - getirmek,
4) Üzerinde sidik bula olmak.
44
» ! : :
m. •
Toprak (Arz, Dünya), her gün be defa nidâ ederek öyle der:
1) Ey insanolu, benim üstümde yürürsün. Fakat sonunda gide-
cein yer benim içim (kabir) dir!
2) Ey insanolu. Benim üstümde renk renk, çeit çeit yiyecekleri
yersin. îçime geldiin zaman ise böcekler seni yer î.
3) Ey insanolu, benim üstümde gülersin. Fakat biraz sonra içime
(kabre) girince alarsn.
46
4) Ey insanolu, benim üzerimde ferahlanyorsun, fakat biraz son-
ra kabre girince kederleneceksin.
5) Ey
insanolu, benim üzerimde günah ilersin, fakat, biraz sonra
kabre girince azâb görürsün.
Amr bni Dînar anlatr:
Mcdînc ahâlisinden bir adamn bir kzkardci vard. ehrin kenar
mahallelerinden birinde otururdu. Bu adam sk sk ona gider, ziyaret edip
dönerdi. Sonra kzkardei Ykanp
kefenlenerek kabrine kondu.
öldü.
Adam, kzkardeinin gömülmesinden sonra eve dönünce onun gömülmesi
csnâsnda para kesesinin mezara dütüünün farkna vard. Yanna bir
arkada alarak tekrar kabre gittiler. Mezar açtlar. Keseyi buldular...
Ölünün erkek kardei, yannda götürdüü arkadan a dedi ki:
—
Sen biraz uzakla. Ben, kzkardeimin ne halde olduuna bir ba-
kaym.
Yabanc uzaklanca adam kzkardeinin mezarn azck daha
biraz
açt. Bir de ne görsün, kabir ate alevleri içinde. Hemen onu toprakla tek-
rar kapatarak eve annesine döndü ve:
— Kzkardeimin hal ve tavrlarn bana anlat! dedi.
Annesi, «Kzknrrieinden bana neye soruyorsun? Arlk o öldü.» de-
diyse de, olu srar etti. Bunun üzerine annesi anlatmaa balad:
—
Kzkardcin namazlar zamannda ve tnm bir tahareti'- klmazd.
Bundan baka, komularn kaplarna, gider, kulan kapya koyarak içer-
de konuulanlar dinler, sonra da bu duyduklarn bakalarna nakleder-
di...
îte onun kabir azabna düçâr oluunun sebebi budur Kim ki kabir
azabna uramamak isterse koculuktan ve sair günahlardan mutlaka
saknmaldr. Tâ ki kabir azabndan halâs olaca gibi Münkcr ve Neîrîr
meleklerinin sorularna da kolay cevap verebilsin. ân yüce olan Allah
buyurur:
— Allah, îmân edenleri dünyâ hayâtnda da âhret hayâtnda da o
sabit sözde dâima sabit - kadem eyler. Allah zâlimleri artr...
(îbrâhim sûresi, âyet: 27).
Azib olu Berrâ'dan - Allah ondan raz olsun - rivayet edilir:
Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Müslüman, kabirde sorguya çekildii zaman, O, AHah'dan baka
ilâh olmadna ve Muhammenin Onun kulu ve Resulü olduuna
ehâdet eder.
Bu, ân yüce olan Allah'n u kavli ile sâbittir:
47
Allah'n ; mümin, ihlâsl ve kendisine itaatkâr olan kulunu îmân üze-.
48
lac ana karmamas ve, «Ktbir nasl olacakm Allah bilir. Biz,
hilâlinin
acuk o ân gelince dorusunu görebiliri/.» dernesidir. Birisi kalkar da Mün-
kcr va Nekir iflüJekket'iiliti kabir suâllerini inkâr ederse, onun bu inkârn
iki ekilde lefsîl" etmek gerekir. U kimse, bu inkâriyle, ya:
ler ki:
49
Gafletten Kurtulu F: 4
:
Yâni Allah, müminleri hak - söz üzerinde sâbit klar. Zâlimleri, yâni
kâfirleri de artr, onlar hak - sözü söylemee muvaffak etmez.
imansz yahut münafk, kabirlerine konduklar zaman onlara da
sorgu melekleri gelir. Derler ki
— Rabbn kimdir? Dînin nedir? Peygamberin kimdir?
imansz veya münafk:
— Bilmiyorum! der.
Melekler de der:
— Bilmeyesin!
Sonra bir topuzla ona öyle bir vururlar ki, sesini marip ile me-
nk arasnda, insanlarla cinlerden mâada her varlk duyar.
Ebû Hâzini, Abdullah îbni Ömer'den - Allah onlardan râz olsun -
rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Hz. Ömer'e hitâben buyurdu-
lar:
Eer ölen kii sâlih birisi deilse* bu takdirde kendisini kabre gö-
türenlere öyle der:
likler
*
Melekler derler:
. — Muhammed sallallâhü, aleyhi ve sellem.
—
Ren, kabir azabndan habersiz idim. Bir defasnda evime bir ya-
hûdi kadn geldi. Benden bir ey istedi. Verdim. Giderken, «Allah seni
kaili r azabndan korusun!» dedi. Ben onun bu sözünün bir yahûdi teker-
lemesi olduunu sandm. Bu sra. Nebî saMallâhü aleyhi ve sellem geldi.
Kendisine, yahûdi kadnnn- o sözünü naklettim. Bunun üzerine Allah'-
n Resulü, bana. kabir olduunu haber verdi.
azabnn hak ve sabit .
52
geçmeyen o sermâye, çok deerli metâ haline gelir. O holde, o aziz-
bir
lik günleri (ölüm sonras, kyamet günleri) için, bu kesad
günlerinde (bu
dünya hayâtnda), o sermâyeden bol bol hazrla. Zîrâ, ölümün gelmesin-
den itibaren artk o sermâyeleri elde etmee çalman mümkün olmaz.
— o
53
.
KIYAMET N KORKUNÇLUKLARI
54
ân yüce olan Allah, göklerle, Yer'i yarattktan sonra Sûr' ya-
ratt ve onu srafil aleyhisselâm'a verdi. Isrâfîl aleyhissclâm, onu
azna koymu, gözlerini Ar a dikerek kyamet için ne zaman
emir verileceini beklemektedir...
Buyurdular:
Nfrdan bir boru - boynuzdur.
Ben dedim:
Yâ Resûlollah, o nasl bir eydir?
Buyurdular:
Geni çapldr. Beni Hak - Peygamber olarak gönderen Allah'a
yeminle söylerim ki, onun aznn genilii göklerle Yer kadar-
dr. Ona üç üfürülüle üfüriilür. an
yüce olan Allah, birinci üfü-
rülüü yapmasn emreder. Bu emir üzerine tsrâfîl aleyhisselâm
birinci ttfürüü yapar. Bu üfürülüle göklerde - Yer'de ne kadar
canl varsa hepsi korkar, feryat eder. ân
yüce olan Allah'n u
kelâm, bu birinci UfUrülü safhasn belirtmektedir: "
Tabiî hiç bir cevap veren olmaz. Ve, noksanlk sfatlarndan mü-
nezzeh ve yüce olan Allah, bu soruya yine kendisi cevap verir:
— Tek olan, her ey'e hâkim ve Kahhâr olan Allah'ndr (Mümin sû-
resi, âyet: 16).
57
Bu gün, felâketin kapy çald gündür...
Resul aleyhisselâm sorar:
Ey Cebrail, Allah ümmetime ne yapt?
Cebrail, cevap verir:
— Sevin. Zîrâ sen, kabirden çkmas için yerin, kendi üstünden ilk
varld insansn. Sonra Allah, srafil'e emreder. srafil Sûr'a üfü-
de ne görülsün, bütün canllar kalkm, bakmyorlar.
rur. Bir
imdi yine Ebû Hüreyre'nin naklettii hadîs'e dönüyoruz:
Dirili üfürülüü yaplnca insanlar ur yân olarak kabirlerinden
çkarlar. Sonra bir yerde, yetmi sene kadar kalnr. Allah onlara
bakmaz. Aralarnda hüküm vermez. Onlar alarlar. öyle ki, göz-
yalar kesilir. Sonra kan alarlar ve terlerler. Bu terden hâsl
olan birikinti öyle bir hadde varr ki neredeyse boylarn aacak
olur. Bundan sonra mahere çarlrlar. Aziz ve Celî'l olan Allah'-
nu kelâm bu hususu belirtmektedir:
— Gözleri zelîl ve hakir olarak uçuan çekirgeler gibi hepsi de ka-
birlerinden çkacaklar. O çaircya boyunlarn uzatp koarak,
imansz olanlar ogün öyle diyecek: «Bu, çok çetin ve zor bir
gün!» (Kamer sûresi, âyet: 7,8).
Bütün mahlûkat, insanlar, cinler ve dierleri, toplandklar ve dur-
makta olduklar bir srada gök tarafndan iddetli bir ey iitir-
ler. Bu arada gök yarlr ve birinci kat göün melekleri, yerdeki*
meydana gelir. Yedi saf melekle kuatlm olan ehli Dünyâ nn,
!
bu saflar yarmas mümkün deildir. ân
yüce olan Allann u
âyetleri bu hususu belirtmektedir:
:
— Ey cin ve in3n
topluluklar, göklerin ve Yer'in bucaklarndan ge-
çip de Allah'n hükmünden kurtulmaa gücünüz yetiyorsa haydi
Kepip kurtulun. Halbuki Allah'n verecei bir kudret olmadkça
asla geçemezsiniz (Er rahmân sûresi, âyet,: 33),
—O gün (kyamet günü) gök, bulutlar syrlp parçalanacak; me-
lekler, ellerinde amel defterleri olduu halde, hesap günü için bir
imlirilile indirilecek (Fürkân sûresi, âyet: 25).
Ebû Hüreyre - Allah ondan raz olsun - rivâyet eder.
Rcsûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
ân yüce olan Allah buyurur ki:
amel defterleri nizdeki amellerinizdir. Kim ki amel defterinde ha-
yr karlarsa Allah'a
ile hamdetsin. Kim de hayrdan baka
eyle karlarsa kendisinden bakasn suçlamasn. Zira defter-
60
:
(
* Âdem aleyhisselâm ve dier peygamberlerin.
) Allah indinde insanlara efâ-
atç olmua kendilerini ehil görmemelerine sebep olarak sürdükleri mazeretler bir
ileri
bir KrTtn'da aynen vardr. Meselenin dalla yi anlalmasna yardmc olur düünce-
siyle yeri geldikçe bu ayetleri meâlen dipte veriyoruz.
. — Mütercim —
— Ve demiti ki, «Ey Adem, sen, einle birlikte cennete yerle. Onun yiye-
ceklerinden, neresinden isterseniz ikiniz de bol bol yeyin. Fakat, saknn u aaca
yaklamayn. Yoksa ikiniz de kendine zulmedenlerden olursunuz!* Bunun üzerine ey-
tan, onlarn ayan oradan kaydrp, içinde bulunduklar cennet nimetlerinden onlar
uzaklnlnvcrmili. Biz de, «Kiminiz kiminize düman olarak inin. Yeryüzünde sizin
için bir vakte kadar durak ve. faydalanacak soy vardr^ demitik. Derken, Adem, Rab-
bmdan bir takm kelimeler belleyip alarak O'na yalvard. O da tevbesini kabûl etti.
Zira üphesiz tevbeyi kabul eden, asl merhamet eyleyen o'dur. Dedik i: «Hepifiz de
oradan inin. Sonra size benden bir rehber gelir, tte kim ki benim rehberime tâbi olur-
sa artk onlara hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak deillerdir. Küfredip
bizim âyetlerimizi yalan sayanlar ise, ite onlar ehli cehennemdir. Onlar orada dâimi
kalacaklardr. (Bakara sûresi âyet 35-39). :
— Ey Adem, sen, einle birlikte cennete yerle. kiniz de dilediiniz yerden ye-
yin. Ancak u aaca yaklamayn. Sonra kendi kendine yazk edenlerden olursunuz.
Derken, eytan, onlarda braklm
o çirkin yerlerini kendilerine göstermek için
gizli
ikisine de vesvese verdi ve, «Rabbnz size bu aac baka bir ey için deil, (yedigft-
niz takdirde- birer melek olacanz veya ölümsüzlüe kavuacanz için yasak etti.»
dedi. Bir de onlara «üphesiz ben sizin iyiliinizi isteyenlerdenim!» diye yemin etti
îte böylece ikisini de aldatarak o aaçtan yemeye tenezzül ettirdi. Aacn meyvesini
tattklar anda da o çirkin yerleri kendilerine açhverdi ve üzerlerine cennet yapran-
dan üst üste yamayp örtmee baladlar. Rabbleri de «Ben size bu aac yasak etme
di m mi? eytan size açkça bir dümandr deme 3 im mi » diye nida etti. Onlar da de
diler «Ey Rabbmz, kendimize yazk ettik. Eer bizi balamaz, bize merhamet
:
(
* ) — Yemin olsun, biz, Nûh'u kavmine Resul Peygamber gönderdik. O. öyle
demiti: «üphesiz ki ben azabndan açkça korkutanm. Allah'tan baka
sizi Allah'n.
sna ibadet etmeyiniz. Ben, sizin üzerinize actkh bir günün azabnn gelmesinden enc
die ediyorum.* Bunun üzerine, kavminin imanszlarndan elebalar, *Blz seni, ken
a
dimiz gibi bir insandan baka bir oy görmüyoruz. lk bakta, sana uyanlarn, en
tabakalarmzdan bankalarnn olduunu da görmüyoruz. Sizin, bize bir üstün-
lüünüzti de görmüyoruz. BiFakls biz sizi yalanclar sanyoruz.» dediler. Nfh da dedi:
'Ya ben, iddiamn doruluuna dair, Rabbmdan açtkça bîr bürhân üzere isern? O, ba-
na açkç bir bürhân vermi te, bunlar size gizli kalmsa? Sizi ona, kendiniz ho
KÖiiu^ken de zorlayacak myz? Ky
kavmim, size tebl» ettiim bu hakikat lrw km».
hk olamh bir mal da M
emiyorum. Dc/m mükufûtno nuk Allah'a aîltlr, IntAt
edenleri tardedici de deilim. Zira üphesiz onlar, Hnhhlfrinc kavuacaklardr. Ki'
kut htm si/i cahillik eder bir kavlin görüyorum. Ky kavmim, eer ben onlar kovar-
sam Allah'n intikamndan hrni kim krlarabilir. Hiç dü\HlmcK misiniz He« KK«%
.
bit mr'cfim!^ de demiyorum. Yine, sizin her hakir gördüünüz müminler hnkknd.
• A Jlrtll onlara asla bir hayr vermez de diyemem. Allah, onlarn özleindc olan en yi
bitin Uf. Ber onlar tdeder.scm. üphesiz ki bu takdide îr f zlned nK deni-ndir. i
K vminin imânszlrtnnn HçrJ p U»n!« dediler; Ky Nrtl. sen bizimle çtik uratn
B
*
Hfzîmlo olan bu mücâdelemle çPk ilel do fittin. Haydi, rrfc do£ru sözlülerden isen,
bliîf korkutup durduun azab blac getir. t Nûl da dedi: Onu siye, dilerse ancak Allah
getirir. Siz O nu Aciz brakacak da. deilsiniz. Eer Allah sizi helak etmeyi murat et-
m :-e. ben size doru yolu göstermeyi istesem de benim bu isteim size fayda vermez,
o. sizin Rabhmzdr ve sonunda ancak O'na döndürüleceksiniz.' (Hüd^ süresi, âyet:
25 . 34).
Nihayet emrimin gelip te frn kaynad zaman dedik ki: <rHer birerinden îklffer
çift helâklar hususunda aleyhinde hüküm verilmi olanlar müstesna, Aileni ve imân
ile,
edenleri ona yükle. Zâten onun maiyyetindeki imânllar az kimselerdi. Nûh dedi ki:
63
Banan Ueriae brahim aleyhindim 'a gelirler ve »öyle derler:
— Bugün, Allah'n hükmünden, esirgeyen kendinden baka hiç bir koruyucu yok-
tur.
Bu arada ikisinin arasna dalga girdi. O da boulanlardan oldu.
üphesi* bir, elem verici âzâb kendilerine gelmezden önce kavmini onunla korkut
diye Nûh'û kavmine gönderdik. Nûh dedi ki:
—
Ey kavmim, muhakkak ki ben, banza gelecek azaptan sizi açkça korkutan
bir peygamberim. Allah'a kulluk etmeniz. O ndan korkmanz ve bana da itaat etmeniz
çin gönderildim. Ta ki Allah sizin günahlarnzdan bir ksmn yarlgasn, sizi mu-
kadder bir müddete kadar geciktirsin. üphesiz ki, Allah'n tâyin ettii müddet ge-
lince artk tehir ysplmaz. Eger bilseydiniz.»
Nûh dedi:
Ey fUbbm, ben kavmimi gece gündüz hakka dâvet ettim. Fakat benim dâvetlm,
onlar mândan kaçrmaktan baka bir ie yaramad. Ben, kendilerini ykrlgaman için
onlar ne zaman imana dâvet ettlysem parmaklarn kulaklarna tkadlar; elbiselerine
hüründüler; içinde bulunduklar halde kalmakta srar ettiler; büyüklük tasladlar da
taladlar. Sonra onlar açkça yine davet ettim. Daha sonra da hem ilân ederek kem
de gizliden gizliye imâna dâvet ettim. Dedim kl: «Artk Rabbmzdan mafiret dileyin.
Zlrâ o, çok yariigaycdr! O, üstünüze gökten bol bol yamur yagdmr. Mallanma,
oullanma* çoaltr; balar bahçeler verir, rmaklar aktr. Size ne oluyor kl. Allah'n
sizi bir eref sahibi yapmasn gâye edinmezsiniz. Oysaki o, sizi çeit çeit tavrlarda
yaratmtr. Görmediniz mi, Allah, yedi kat gökleri birbiriyle âhenkll olarak nasl
yaratmtr. Onlann çinde Ay' bir nûr. Güne'i de bir kandil yapmtr. Allah sizi.
Yer'dcn ct gibi bitirdi. Sonra sizi yine onun içine döndürecek, yeni bir çkanla da çv
kracak. Allah, onun gcni yollarnda gezip dolaasmz diye. Yer"! sizin için geni bir
döek yapmtr.»
Nûh dedi:
— Ey Rabb:m, onlar bana syân Mallan ve evlâdlan kendilerinin hüsrann-
ettiler.
dan bakasn artrmayan kimselere uydular. Onlar da büyük büyük hileler yaptlar.
AvAm tabakasna, «Saknn putlarnz brakmayn. Ved'den Süvâa'dan. Yegûs'tan,
Yeûk'tan ve Ne3r"den aslâ vazgeçmeyin.» dediler Hakikaten bir çoklarn dalâlete dü-
ürdüler. Ey Rabbim, sen, o zâlimlerin felâketinden baka eylerini artrma.»
Onlar, günahlanndnn ötürü suda bouldular. Peinden de bir atee atldlar. O va-
kit kendilerine Allah'dan baka bir yardmc da bulamadlar. Nûh öyle, bedduâ et-
misti:
— Ey
- Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden hiç bir kimse brakma. Çünkü, eer sen
onlan brakrsan imanl kullarn da yoldan çkanrlar. Kötüden, hâlis kâfirlerden
baka evlâ d da dourmazlar. Ey Rabbim beni. aruuns-babam, mümin, olarak evime
girenleri, gerek erkek ve gerekse kadn müminleri sen yarla. Zâlimlerin de belâ.
kinden baka bir eyini artrma (Nûh sûresi)
64 .
brahim aleyhisselâm onlara söyle cevap verir
— Ben bu mertebede bir insan deilim. Ben hakk kabul ettirme hu-
susunda üç defa yalan söyledim.
Bugün ben, kendi bamn
derdindeyin (*). Siz, Allah'n kendisiy-
le konutuu Musa'ya gidiniz!..
( * > —
brahim aleyhissclâm'n kavmi bir çok hususlarda bâtl yoldayd. Bu batl
gidiin en mühim iki noktas, puta taptclk ve yldzlara bakarak insanlarn hayat ve
bir ksm hâdiseler hakknda onlardan hüküm çkarmakt. Peygamber ibrahim aley.
hisselâm, onlar bu bâtl ve yanl yoldan çevirebilmek çin kendileriyle çetin mücade-
leler yapt. Onun, putperest kavmi ile yapt
bu çetin mücâdelelerin bir ibretli ksmn
bir ekilde Kur'ân bize nakletmektedir. imdi, Peygamberimizin, yukardaki hadisle-
rinde ksaca temâs buyurduklar bu hâdisenin tafsilâtm açklamal olarak Kur'andan
tâkip edelim...
— Mütercim —
(brahim aleyhissclâm'n kavmi yldzlara bakarak kâhinlik yapmakta, ahsla-
rn hayâtnda vn bedeninde vuku bulan deiiklikler üzerine yldzlardan hüküm çkar
maktadrlar. brahim aleyiisselâm. onlarn bu hareketlerinin bat hiç unutan!» lm,
yacaklar bir ekilde kendilerine anlatmak ster. Bir bayram münasebetiyle, kendisi-
nin de onlarla birlikte bayram yerine gelmesini isteyen kavminin ileri gedenlerine bu
ac dersi verir. Yldzlara bir nazar atfeder ve, «ben hastaym, gelemiyeceim> der.)
— Derken, yldzlara bir bak bakt ve, «Ben gerçekten bastaym!» dedi. (Sâffüt
süresi, âyet : 88 - 89).
(Onlar, brahim'in hasta olmadm ve yldzlara böyle bir bakla bunun alalu-
myacam da iyi bilmektedirler. Fakat ayn hareketleri sanki sâhiciynriccsinc kendi-
fert yapmakta olduklar için ona bir ey de diyemezler Kendi yaptklanyle tuzaa
dütüklerini görünce, ii bozuntuya vermemek için, îbrâhim'i orada yalnz brakarak
hemen uzaklarlar.
— O vakit ona arkalarn dönüp uzaklatlar (Sâffât sûresi, âyet 90) :
(brahim aleyhisselâm onlara imdi ikinci dersi verecektir. Kendi elleriyle yaptk-
lur putlara tapan kavmi, bayram ve elence yerlerine giderken, taptklar bu putlarn
önlerine yemekler koymakta, dönülerinde de onlar yine kendileri yemektedirler. Ken-
dini bayram yerine dâvet edenler çekip gittikten sonra, brâhim aleyhisselâm onla-
rn puthânesine girerek putlar krar. Hâdisenin bu safhas son derece ibretlidir. imdi
bu ksm yine Kur'an'dan takip edelim) :
Kurtulu F: 5 65
Gafletten
:: : :
krar. Yalnz en büyük puta dokunmaz ve baltay da onun omuzuna asarak, çkar gider.
Darda, koarak kendisine yani puthlneye doru gelmekta olan kavmi ile karlar.
Hemen içeri dalan putperestler, büyük puttan baka bütün putlarn krldn ve onun
boynunda da bir baltann aslmakta olduunu dehetle görürler. Peygamber brahim on-
lara, putlara tapnmann sakim bir gidi olduunu daha önceleri sözle anlatmaa çal-
Onlar dediler:
— Sen "hakk m bize yoksa sen akaclardan msn
getirdin, ?
Ibrâhim dedi:
— Rabbnz, göklerin de
Bil'akis, sisin de Rabbdr Yer'in ki onlar o yaratmtr.
Ve ben de buna yakinen ahadet edenlerdenim. Allah'a yeminle söylerim ki. siz dönüp
gittikten sonra ben putlarnza mutlaka bir oyun yapacam... Derken, o. onlar
parça parça Yalnz belk4 ona mürâcaat ederler diye onlarn en büyüüne dokunma-
etti.
Dediler
— Ey Ibrâhim, sen mi yaptn bunu bizim ilâhlarmza ?
Ibrâhim dedi:
— Beiki bu ii onlarn u büyüü yapmtr. O halde eer konuurlarsa onlara
sorun.
Bunun üzerine vicdânlarna dönerek, birbirlerine, «üphesiz, zâlimler sizsiniz, »izi»
66
: : : :
Ona böyle bir oyun yepmak istediler. Fakat biz de onlar daha fazla hüarlna u-
rayanlardan yaptk. (Enbiyâ sûresi, âyet: 52-70).
(•) — Mûsâ.rOdüne eriince biz ona hikmet ve ilim verdik. te biz, iyileri böy-
lece mükâfatlandrrz. Mûsâ. ahâlisinin anda ehre girdi dej
gaflet Özere olduu bir
orada, dövümekte olan iki adam gördü. Biri kendi taraftarlarndan, dieri de düman-
larndand. Derken, kendi taraftarndan olan, dümanndan olana kar ondan yardm- is-
tedi. Bunun üzerine Mûsâ, ona bir yumruk atp öldürdü. «Bu» dedi, «eytenn lerin-
dendir. Gerçekten o. saptrtc. açk bir dümandr.» Dedi «Rabbm. ben kendime ya- :
zk ettim. Beni bala!» Bunun üzerine Rabb da onu balad. Zirâ o, çok bala-
yc, çok es rgeyicidir. Dedi: «Rabbm, bana in'âm ettiin eyler hekk için artk müc-
rimlere aslâ arka çkmyacam.» Böylece, ehirde korkarak sabahlad. Bir de ne gör-
aün, dün kendisinden yardm isteyen edam ona feryât ediyor. MOsâ ona dedi kl:
leri seni öldürmek için foplendlar. Hakknda konuuyorlar Hemen buradan çk, git
Bunun üzerine Mûsâ. korkarak ve etrâf gözetliyerek oradan çkt. «Rabbm!» dedi,
«Beni o zâlimler güruhundan kurtar (Kasas sûresi, âyet: 14-21).
67
: :
m
m .
ilâh7
£? edinin!- T; h
diyen
<<Ey Meryem o,u
sen msn ,
,sa -
dedii zaman, o, öyle der:
?»
insanlara
br8k,p ta benî - an «-
•
A,,8h ''
«
— Seni tenzih ederim Rabbiml Hak olmyan bir sözü
söylemem bana yakmaz
Eer onu söyledmse muhakkak ki onu bilmisindir. Benim içimde olan her
eyi sen
bilirsin. Fakat ben se senin zâtnda olan
bilemem. üphesiz ki gayplar hakkyle bilen
sensin, sen.» Ben onlara, sadece ve yalnz senin bana
emrettiini söyledim. «Benim
de Rabbim, sizin de Rabbnz olan Allah'a kulluk edin.» dedim.
«Aralarnda
bulundu-
um sürece üzerlerinde bir müâhid
Fakat sen beni içferinden alnca, balarnda
idim.
murâkp ancak sen oldun. Zâten sen, her zaman her eye ahitsin. Eer
kendilerine
azâb edersen, üphe yok ki onlar senin kullarndr. Eer kendilerini
yarlarsan üp-
hHSiz ki Aziz ve Hâkim olan da sensin.»
Bundan sonra Allah da buyurdu ki:
— Bugün, dorularn dorufuunun kendilerine fayda verecei bir gündür. çinde
ebedi kalmak üzere altndan rmaklar akan cennetler onlarndr. Allah onlardan râzi ol-
mutur, onlar da Allah'dan râzi olmulardr. te bu en büyük saadettir.
Gök'lerin,
Yer in ve içlerinde ne varsa hepsinin tasarrufu Allah'ndr. Ve 0. her eye hakkyle
kadirdir. (Mâide sûresi, âyet: 116-120).
68
: : : :
Ben basm kaldrr, kalbinde bir arpa dânesi veya bir zerre ka-
dar mân bulunan, yâni «Lâ ilahe illallah, Muhammedün KesûlUl-
lal = Allahdan baka ilâh yoktur, Muhammed O'nun Resulü-
dür» cümlesini kesin olarak kabul ve tasdik eden herkes için e-
faatçi olurum...
Bir defasnda Hattâb olu Ömer - Allah onlardan râz olsun - mes-
cide girdiinde Kâb Ahbâr orada cemâatle konumaktayd. Hz. Ömer
(R.A.) ona dedi ki ;
69
:
Bunun ürerine, Muâz olu Yahyâ fcâzî, mecliste hâzr olanlara u hi-
tabede bulundu:
Ey insanlar, dikkat, dikkat! Yarn mnhedo cf-medileceksiniz.
Dört bir ynndan bölük bölük geleceksiniz. Allah'n huzurunda teker te-
ker durdurulacaksnz. Yaptklarnzdan harfi harfine sorguya çekilecek-
siniz. O gün, Allah'n dostlar O'nun huzuruna binitler olarak
gönderi-
kimsenin hiç bir kimseye hiç bir hususta yardm edemiyecei gündür. O
gün, hiç bir kimsenin tuzak ve hilesinin, kendisine hiç bir suretle
faydas
dokunmayaca gündür. O gün; ebeveynin evlâdna, evlâdn da ebevey-
nine yardmc olamyaca gündür. O gün, erri fâ olmu gündür. O
gün,
71
.
te vardr. Mekânlar da pek kötüdür. O gün, her bir nefsin, kendi kendi-
siyle, mücâdele ederek gelecei gündür. O gün, her emzikli kadnn em-
zirdiini terkedecei ve her hâmile kadnn çocuunu düürecei gündür.
O gün, insanlar serholar olarak görürsünüz. Halbuki onlar serhos de-
ildirler. Fakat Allah'n azâb iddetlidir de ondan bu hâle gelirler...
Süleyman olu Mukatil söyle der:
— Kyamet günü insanlar, yüz sene, boylarna kadar yükselen ter
içinde; yüz sene, karanlklarda aknlk içinde kalrlar. Yüz sene de, Rabb-
leri huzurunda birbirleriyle muhâkemeleerek geçirirler.
.
Denir ki:
— Birkyamet günü uzunluu elli bin senedir. Fakat bu uzunluk,
ihlâsl müminlere bir sâatlik bir zaman kadar ancak gelir...
Ey akll insan! Sana yakan, ân yüce olan Allah'a itaat yolunda
bu dünyânn skntlarna katlanp O'nun emirlerine muhalif hareket et-
memektir. Tâ ki kyamet gününün skntlar sana kolay gelsin...
Doruya götüren yalnz Allah'dr.
72
::
>
73
:
ren bir zaman cevap vermez. Nihâyet kendilerine hitâben öyle buyurur.
—Yklp gidin cehennemin içine. Bana da bir ey söylemeyin!..
Amr îbni As, sözüne devamla unlar söyler:
—Allah'a yeminle söylerim ki, Allah'n bu cevâbndan sonra insan-
lar tek bir kelime bile konuamazlar. Ank bundan sonras. Cehennem de
alay inleyi ve ate gürültüsüdür. Cehennemliklerin âl-u vah seslen
-
Denir ki:
Cehennem ehli bin sene âh-u zâr eder. Fakat kendilerine en ufak bir
faydas olmaz. Sonra kendi kendilerine derler ki:
74
.
— Ne istiyorlar?
Cebrail aleyhisselâm cevap verir:
— Ya Rabbi, onlarn ne istediklerini sen daha iyi bilirsin. Su istiyor-
lar...
75
O ân
yüce olan Allah'n azâbndan kurtulup sevabna nail
halde,
olmak isteyen herkesin, O'na itâat hususunda Dünyâ'nn skntlarna kat-
lanmas ve günahlarla dünyevî hevesâttan kaçnmas gerekir. Zîrâ cennet,
nefsin ilemekten holanmyaca amellerle çevrilmi, süslenmitir. Nef-
sin, ilemekten holanmad bu amelleri yâni Allah'n emirlerini yapan-
lar Cennet'i kendilerine açk ilemekten holan-
bulurlar. Tersine, nefsin,
mad bu amelleri yâni Allah'n emirlerini bu dünyâ'da yerine getirme-
yenler de Cennet'i kendilerine kapanm bulurlar. Demek ki Allah'n uh-
revî nimetlerine nâil olmak için, bu dünyâda nefsin holanmad eyleri
ilemek gerekmektedir. Cehenneme gelince, o da, ehevî hisler ve ehevî
amellerle süslenmitir. Dünya hayâtnda nefsânî - ehevî arzularna esir
olanlar, itiyâkla Cehennem'e komu olurlar. Bu hususlar hadislerde
belirtilmi, iirle de ifâde edilmitir.
.
—
Aksakall ihtiyârlarda kiiyi günah ilemekten menedecek ey-
ler vardr. Yeter ki onlara ibret gözüyle bakla. .Bâzen bir kiiyi görürüm
ki, ihtiyarlk çana adm atm olduu halde, hâlâ gençlik çann zin-
deliini ve hüsn-ü hâlini umar. Kötü arkadatan uzak dur. Ona yakla-
maktan sakn. Eer kendisinden kurtulmak mümkün olmazsa idâre et.
Dürüst arkadalarla berâber ol. Onlarla münâkaa etmekten sakn. On-
larla münâkaa etmediin sürece kendilerinin hâlis dostluuna nâil olur-
sun, îster hür olsun isterse köle olsun, yaknlk peydâ ettiin kiiler e-
refli kiiler olsun. Zirâ erefli kiilerle berâberlik seni yüceltir. Kim ki
ehli olmyanlarla bir
amel ilerse 'onu ya denizin öbür tarafnda veya
iyi
76
: :
— Yâ Rabbi, izzetin hakk için. Ben oraya hiç bir kimsenin girme-
mesinden korktum.
Daha sonra Allah, Cebrail aleyhisselâm Cehcnncm'e göndererek,
«Git Cehennem'! ve Cehennemlikler için hazrladklarm gör.» de-
di O, gitti, gördü ve dönüünde öyle dedi
.
— Yâ Rabbi, izzetin hakk için söylüyorum. Onu iiten hiç bir kimse
oraya girmez. (Oraya girmee sebep olacak hareketlerde bulun-
maz.)
Sonra, Cehennem, nefsâni - ehvani heves ve arzularla bezendi.
Allah, Cebrail aleyhisselâm'a dedi:
— Tekrar git. Oray bir kere daha gör. .
77
:
siyah oldu. Artk o kapkaradr. Alevleri ile közleri hiç sönmez. Seni hak
ile gönderen Allah'a yeminle söylerim ki, eer eehennem ehlinin elbise-
lerinden biri Yer ile gök arasna aslsa onun pis kokusundan ve harare-
tinden Dünyâ'nn bütün sakinleri hepsi de ölür. Seni hak - peygamber
olarak gönderen Allah'a yeminle söylerim ki, eer an
yüce olan Allah'n,
kitâb Kur'ân'da zikretmi olduu zincirlerden birinin bir arn
bir da
üzerine konsa bu da mutlaka erir. Öyle ki, bu erime, yerin yedi kat di-
bine ular". Seni hak - peygamber olarak gönderen Allah'a yeminle söyle-
rim ki, eer bir adam Maip'te azap olunsa, onun gördüü bu azabn id-
detinden Merk'taki adam da yanar. Cehennem'in harâreti gayet iddet-
li, dibi çok derin, zîneti demir, içecei scak su ile irin, giyecei ate par-
pdan dier kapya yetmi senelik bir mesâfe vardr. Bu katlardan herbiri,
kendisinin bir önceki kattan yetmi misli daha scaktr. Allah dümanlar
oraya sevk di lir. Cehennem'in kapsna vanlklarnda orada onlar buka-
lar ve zincirlerle cehennem zebanileri karlar. Zinciri azlarndan so-
kup gerilerinden çkarrlar. Sol ellerini boyunlarna balarlar. Sa ellerini
yüreklerine sokarlar. ki omuzlar arasn sökerler. Zincirlerle skca ba-
larlar. Her bir eytanla birlikte ayn bir zincire balanarak yüz
insan, bir
üstü sürüklenir. Bir taraftan da zebânî-nelekler topuzlarla vururlar. Her
ne zaman ki skntdan oradan çkp kaçmak isterlerse tekrar yine oraya
iade edilirler...
U,\sûl aleyhisselâm burada yine sordu:
C hennem'in bu tabakalarnn sakinleri kimlerdir?
Cebrail aleyhisselâm dedi:
— tabakada münafklarla fir'avunun soyundan ve Ashâb-
Birinci
Mâide'dcn kâfirler vardr. Cehennemin bu tabakasnn ad llâviye'dir.
kinci tabakada mürikler Allaha - e
ortak tanyanlar, putpe-
•
78
:
ve
selâm da alad. Ve, Allah Resûlü kendi hücrelerine çekildi. Halktan ay-
r durmaa balad. Sadece namaz için camiye çkyor, namaz klarak evi-
ne dönüyor, kimseyle konumuyordu. Namazda da alyor, Allah'a yaka-
larda bulunuyordu. Bu hâdisenin üçüncü günü olunca Ebûbekir (R.A.)
geldi. Kapsnn önünde durarak:
— Esselâmü aleyküm, ey rahmet evinin sâhibi! Resûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemi görmek mümkün mü?
Fakat kendisine bir cevap veren olmadndan alyarak geri
dedi.
döndü. Sonra Ümer (R.A.) geldi. Kapsnn önünde durarak:
— Esselâmü aleykiim, ey rahmet evinin sâhibi. Allah'n Resulünü
mü?
Yine bir cevap çkmad. O da geri döndü. Alyordu. Daha son-
i.
dedi. Ona da bir cevap veren olmad. Bunun üzerine Selman Farisî
alyarak, kâh düe, kâh kalka Hz. Fâtma'nm evine gitti. Kapnn önün-
de durdu. Sonra:
— Esselâmü aleyküm, ey Allah Resûlünün kz.
dedi. Hz. Ali evde yoktu. Selmân Farisî selâmdan sonra devam etti:
— Ey Allah Resûlünün kz, Resûlüllah halktan gizleniyor. Sadece
namaz klmak için dar çkyor. Ne kimse ile konuuyor, ne de evine
birisinin girmesine izin veriyor...
80
. :
Gafletten Kurtulu P : 6 81
. : : : :
Bekçi ba
üçüncü defa emreder:
—
Ey cehennem, tut onlar. Ar'm sahibi Allah böyle emrediyor
Bunun üzerine cehenem onlar tutar, içine alr. Kimisini sadece ayak-
larndan, kimisini dizlerine kadar, kimisini beline kadar, kimisini de bo-
azna kadar içler. Boazna kadar içine aldklarnn yüzlerini ate alev-
leri dalamaa balaynca bekçiba öyle der:
— Ey Cehennem, yakma. Zîrâ o yüzler Dünya'da Allah'a
yüzlerini
secde etmitir. Yüreklerini de yakma. Zîrâ Ramazan aynda susuz kal-
mlardr...
Cehennemlikler, Allah'n diledii kadar orada kalrlar. Bu arada öy-
le yakarta bulunurlar:
— Yâ Erhamerrâhmîn, Yâ Hannân, Yâ Mennâni..
ân yüce olan Allah hükmünü yürütünce öyle der:
— Ey Cebrail. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin ümmetinin
âsîleri ne gibi cürümler iledi?
Cebrail aleyhisselâm cevap verir
— Allah'm, sen onlarm neler ilediklerini en iyi bilirsin.
simlerini yakt, etlerini yedi, sadece yüzleri ile kalbleri kald. Oralarnda
îmân parldyor. .
82
. . :
nin hükmün yerine getirilmi, intikamn alnm. Artk onlar bana ba-
la...
an yüce olan Allah buyurur:
— Onlar sana baladm. Cehennem'e var. Lâ ilâhe illallah diyen
herkesi oradan çkar. .
83
:
84
bilir...
— o
: .
Yine Ebû Hüreyre (r.a.) den rivâyet edildiine göre Resûlüllah sal-
îallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurdular:
— Cennette bir aaç vardr ki, binit bir kii bunun gölgesinde yüz
sene yürür de yine katedemez. Eer dilerseniz, «Yaylm devaml
gölgeler - Vâka sûresi, âyet: 30-» âyetine baknz. Yine Cennet'-
te, hiç bir gözün görmedii, hiç bir kulan iitmedii ve hiç bir
85
Cennette ufuk bir yer Dünyâ bütün
»üyâ'dakiicrdeu daha
ile
hayrldr. JCcr dilerseniz, «... O vakit kim ki Cehennemden uzak-
latrlp Ceunet'e sokulursa, ite o, muhakkak murâdua erini
ulur... Al-i mrân sûresi, âyet: 185» âyetini okuyunuz.
— Kim ki benim gibi birine sâhip olmak isterse Rabbma itâat yo-
lunda bulunsun.
Mücâhid anlatr:
— Cennet'in yeri gümüten, topra miskten, aaçlarnn kökleri gü-
müten, dallar inci ve zeberceddendir. Yapraklarla meyveler de bunun al-
tndadr. Onlarn meyvelerini ayakta yiyen de, oturarak yiyen de, yas-
lanarak yiyen de bir güçlük çekmez.
86
: :
Allah buyurur:
— Ben sizden râzym. Size Cennetimi nasp ediyor, nimetlerime nail
eviyorum.
Daha sonra Allah onlara tecellî eyler. Hepsi de O'nun cemâlini gö-
rürler.Onlar için Cuma gününden daha sevimli ve daha zevkli bir gün
yoktur. Zîrâ o günde erefleri daha da artar...
Bu hususta baka bir haber de öyledir:
ân yüce olan Allah meleklere der ki
— Benim dostlarma ikramda bulununuz.
izzet-i
Allah'n bu emri üzerine melekler onlara çeit çeit, renk renk yiye-'
çekler getirirler. Bunlar yiyen Allah dostlar, onlarn her bir lokmasn-
da ayr bir tad, ayr bir lezzet bulurlar. Yeme fasl bitince ân yüce olan
Allah meleklere yine emreder:
— Kullanma merûbât veriniz!
Bu emri alan Melekler hemen çeitli içecekler getirirler. Allah'n hâs
kullan onlan içer. çtikleri her bir yudumda, bir dierinde tatmadklar
ayr bir lezzeti tadarlar. Bu fasl da bitince ân
yüce olan Allah onlara
hitaben öyle buyurur:
— Ben sizin Rabbnzm. Size olan va'dime sâdk kaldm. Benden is-
teyiniz. Ne isterseniz vereceim...
Onlar derler:
— Ey Rabbmz, senin rzâm isteriz!
Bunu, veya üç defa
iki Allah da buyurur
tekrarlarlar. ki:
— Ben sizden razym. Nezdimde, yaptm bu ikramlardan daha. faz-
las vardr. Bugün size, imdiye kadar yapm olduum ikramlarn hep-
sinden daha büyük bir ikramda bulunacam...
Ve, Cemâl-i ilâhinin önündeki perde kaldrlr. Allah'n diledii kada-
riyle bütün hâs kullar O'na nazar eylerler. Sonra secdelere kapanrlar.
Allah'n diledii kadariyle de secdelerde kalrlar. Daha sonra Allah
rur ki :
88
:
Sümmî olu Mûteb, «iman edip te sâlih ameller ileyenler var ya, Tû-
ba ve dönüp varlacak güzel yurt onlarndr - Ra'd sûresi, âyet: 39-» meâ-
lindeki âyet üzerine öyle der:
—Tûba, Cennet'te bir aaçtr. Cennet'te hiç bir ev yoktur ki, onu
mutlaka bu aacn dallarndan bir dal gölgelendirmesin. Meyveleri rengâ-
renktir. Dallar üzerine deve büyüklüünde kular konar. Cennet ehlin-
den birinin can bir ku eti yemek istedi mi hemen onu çarr. Çarlan
bu ku, hemen onun sofrasna gelir. Mümin onu iki yanndan yer. Sonra
o, yine ku hâline avdet ederek uçar, gider.
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivâyet edilir:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Benim ümmetimin Cennetfe ilk girenlerinin yüzleri ayn ortdördtt
gibi parlaktr. Bunlar takiben girenlerin yüzleri de gökteki en
parlak yldz gibidir. Bundan sonra srasyle, daha sönük dere-
celerde olanlar gelir. Onlar orada ne büyük ve ne de küçük ab-
dest yapmazlar, ttikürmezler, aksrmazlar. Taraklar altndan,
buhurdanlklar od aacmdandr. Terleri misktir, ahlâklar bir tek
insann ahlâk gibidir. Boylan, tpk atalar Adem aleyhisselâmn
boyu gibi altm arndr.
bni Abbâs'tan (r.a.) rivâyet edilir:
Resûllüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Cennet ehli tüysüz - müysüz gençlerdir. Vücutlarnda saçlaryle
byklarndan ve bir de kirpiklerinden baka tüy yoktur. Herbiri
89
otuz üç ya civarndadr. Tenleri bembeyaz, elbiseleri yenyeail-
dir.llerbiri kendi önüne bir sofra koyar. Bir ku gelerek öyle
der:
— «Ey Allah'n dostu! Ren selsebîl pnarndn su içtim. altn, Ar'
da Cennet bahçelerinde yemlendim. öyle meyvelerden yedim.» Bir
taraflm tad pimi, dier, taraf çidir. Cennetlik, ondan diledi-
i kadar yer. Allah dostlarnn üzerinde yetmi elbise vardr. Her •
— Kim ki Rabbmn
azametinden korkarak kendisini günahlardan men
ederse, ite cennet, onun varaca yerin tâ kendisidir (Nâziât sû-
resi, âyet: 40, 41).
90
:
mek istese, çok kere yüzlerce lira masraf eder. Ve, bunca masraf göze al-
: .
92
:
— o — . —
93
AILAH'n RAHMETNDEN UMULAN
94 •
::
Bu
âyet gelince, yahûdilerle hristiyanlar da Allah'n rahmetinden
ümitlerini kestiler. Çünkü onlar, Allah'n Resulü, Peygamberimiz Mu-
hammed aleyhisselâma ve Kur'an'a inanmyorlard. Böylece rahmet, has-
saten müminlere kald, ü halde her bir mümin kendisine îmân nasp et-
tii ve ismini müminler topluluuna dâhil eyledii için yüce olan Al-ân
lah'a hamdetmeli ve Rabbndan, günahlarn balamasn istemelidir.
Nitekim anlatldna göre Muâz olu Yahyâ Râzî öyle derdi
—
ilâhî! Bize bir rahmet indirdin ve bu bir rahmetle islâmlk nime-
tini ikrâm ettin. Yüz rahmetini birden verdiin zaman senin -mafretini
nasl ummayalm?...
Yine Yahyâ Râzî'nin, bir yakarnda öyle
dedii anlatlr:
—
ilâhî! Eer senin sevâbn itâatkârlara, rahmetin günahkârlara ise,
ben de her ne kadar itâatkâr deilsem de yine de senin sevâbn umuyo-
rum. Ben günahkârlardanm. O halde rahmetini bekliyorum...
u yakar ta onundur:
— Cennet'i yarattn
ilâhî! dostlarna zevku safâ yeri yaptn,
ve
imanszlar ise ondan mahrum ettin. Melekleri de Cennet'e muhtaç olma-
yacak bir yaratlta yarattn. Sen ise ondan ebediyyen müstânîsin. Eer
onu bize vermezsen kime kalacak?...
95
:
günah ne derece büyük olursa olsun, Allah dilerse onu afvedebilir. Nitekim
sizden önceki kavimlerden birinde bir adam vard. Bu adam, doksan do-
kuz kiiyi öldürmütü. Sonra tevbe etmek isteyerek bir rahibe vard. Ken-
> diinin doksan dokuz kii öldürdüünü, tevbe etse bunun makbul olup - ol-
mayacan sordu. Rahip ona, çok büyük günah ilemi olduunu, bina-
en'aleyh tevbesinin makbûl olmayacan ifâde etti. Bunun üzerine aya-
a sçrayan adam rahibi de öldürdü. Böylece, öldürdüü kimselerin says
yüze çkt. Adam oradan baka bir rahibe gitti. Yine, kendisinin yüz kiiyi
öldürmü olduunu, tevbe etse kabul olunup - olunmayacam sordu. Râ-
hip ona u
cevâb verdi
— Çok büyük günah ilemisin. Bilmiyorum. Fakat u ileride iki köy
vardr. Birinin ad Busrî, dierinin ad Kefre'dir. Birinci köyün ahâlisi
Cennet ehlinin amelleriyle amel ederler. Orada bakalar elemez. kinci
köyün ahâlisi Cehennemliklerin iledikleri amelleri ilerler. Orada da on-
90 •
. :: :
öyle der:
tbni Mes'ûd (r.a,)
— Nisâ sûresinde mevcut döçt âyet, müslümanlar için bütün Dün-
yâ'dan daha hayrldr.
Gafletten Kurtulu F : 7
: :
Abdullah olu Câbir'in rivayet ettii hadîsi aynen Enes bni Mâlik
te (r.a.) rivâyet etmitir:
tart-
nz.
Hesâba kitâba vurulup ameller tartld. Sadece göz nimetinin, kulun
-
98-
: :: . :
O, cevap verdi
— Sen yâ Rabbi.
Allah surdu:
— Seni yoktan var etmeni senin amelin sebebiyle mi oldu, yoksa be-
nim rahmetimle mi ?
99
Enes bni Mâlik (r.a.) rivâyet eder:
ve scllem buyurdular
Allah'n rahmetini mi
nefret ettirmeyiniz, dînden soutacak hareketlerde bulunmaynz.
Mes'ûd (r.a.) öyle der:
tbni
—Allah'n insanlara olan rahmeti kyamet günü hiç kesilmez, öyle ki>
Allahn rahmetinin bolluunu ve efâat edenlerin çokluunu gören Iblîs bile
bam kaldrarak ümitle bakar.
ve benim hak-
kmla alâkal
birinize kar
olan haklar kalr. Siz de onlar benim
rahmetimle Cennct'e giriniz.
100. .
: : .
101
lemekten saknmalar ve Allah'a ibâdet ve tâat yoluna yönelmeleri gere-
kir. Zîrâ, ekinin hasad zaman gelince artk beklenmez. Hemen biçilerek*
harman yaplr. Ayn ekilde, gençlerin de Allahdan korkmalar, günah
ilemekten kaçnmalar ve Allah'a ibâdet ve tâate yönelmeleri lâzmdr.
Zîrâ hiç bir kimse, ecelinin ne zamân geleceini bilmez. Gençliinde Al-
lah'a tâat ve ibâdet yolunda bulunanlar bahtiyâr olurlar. ân yüce olan
Allah, gençliini kendisine itâat yolunda geçirenleri yarn kyamette Ar'-
m altnda gölgelendirir. Nitekim bu husus hadîslerde belirtilmitir. Ebû
Hüreyre'nin (r.a.) rivayet ettiine göre Resul aleyhisselâm öyle buyurur:
«
102
YL EMREDP KÖTÜLÜÜ MENETMEK
Allah rahmet eylesin, Ömer tbni AbdüTazfz öyle der:
— ân ksm
insanlarn ilemekte ol-
yüce olan Allah, cemiyette bir
duklar kötü ameller sebebiyle umum halici cezalandrmaz, azap etmez.
Fakat bu bir ksm
insanlar günahlar aikâre iledikleri halde dierleri
onlara mânî olmaa çalmazsa o zaman umûm ahâlî cezaya müstahak
olur.
Rivayete göre ân
yüce olan Allah, Yûâ aleyhisselâma olan bir
vahyinde öyle buyurdu:
— len. kavminin hayrllarndan krk binini, erlilerinden de altm
binini mahvedeceim!..
Yûâ aleyhisselâm sordu:
- Yâ Rabbi, u erirleri anladk. Yâ hayrllarn günah ne?
Allah buyurdu:
—Onlar, günah ilemekte olan erirlere benim öfkemle öfkelenme-
diler. Onlara mânî olmaa çalmadlar. Bil'akis onlarla beraber yediler -
içtiler, dütüler - kalktlar...
Rbf Hüreyre (r.a.) rivayet eder:
Nebi sRlallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kendiniz onu yapmam olsanz bile, bakalarna, amel ve ha-
iyi
103
:: .
Allah onun yüzünü ereflendirsin, müminlerin emîri Hz. Ali öyle der:
—
Amellerin en faziletlisi, iyilii emredip kötülükten vazgeçirmek ve
fasa buzetmektir. Kim ki iyilii emrederse müminin srtn muhkemle-
tirmi olur. Kim de kötülüü meneder ve ondan vazgeçirirse münâfn
burnunu yere sürtmü olur.
Anlatldna göre, bir defasnda Peygamber sallallâhü aleyhi ve sel-
lem Mekke'de iken kendisine bir adam geldi ve sordu:
Kendisinin Allah'n Resulü olduunu iddia eden sen misin?
Resûl.aleyhisselâm buyurdu:
— Evet!...
Adam dedi :
(sla-i rahim)
Adam dedi
— Daha sonra?
104 •
.
Adam dedi:
— Daha sonra ?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— yilii emredip kötülükten vazgeçirme yapmamak!...
vazifesini
Süfyân Sevrî öyle der:
— Eer Kur'ân okuyucuyu, komular nazarnda sevilmi, dostlarm-
ca da övülmü görürsen bil ki o bir dalkavuk, bir yacdr.
Peygamberimiz aleyhisselâmdan rivâyet edilir:
— Hiç bir topluluk yoktur ki, içlerinde, günah iemekte olan bir kir
si bulunsun, dierleri onu bundan vazgeçirmee muktedir olduk-
yilik ve iyi ey, Allah'n kitabna ve akla uygun düen eylerdir. Kö-
tülük ve kötü ey de, Allah'n kitabna ve akla uygun dümeyen eyler-
dir. Allah, dier bir âyette öyle buyurur:
— Ey müslümanlar, sizin içinizde, herkesi hayra çaran, iyilii em-
reden, kötülüü menedip ondan vazgeçiren bir topluluk bulunma-
ldr, îte onlar, kurtulua erenlerin tâ kendileridir (Âl-i îmrân
sûresi, âyet: 104).
105
: :
106 .
Eer onun elinden keseri alacak gemide delik açmasna mâni olur-
larsa o da kurtulur, dierleri de. Voli, buna seyirci, kalrlarsa gemi
batar, o da mahvolur, dierleri de...
blîsdediki:
— Bo ver. Sana ne! Brak aac da, ona ibâdet edenleri de... Allah
cezâlann versin!
Bir müddet böylece karlkl konutular. Fakat blîs ne söylediyse
adam arzusundan vazgeçiremedi. Nihayet adama dedi ki:
—Gel vazgeç. Ben sana her gün dört lira para vereyim. Her sabah
yastnn altn kaldrr paray oradan alrsn.
—Gerçekten bunu yapabilir misin?
cevap verdi
îblîs
— Elbette. Ona ne üphe. Sana her gün bu meblâ vermeyi üzerime
alyorum.
blisin bu sözü üzerine adam aac
kesmekten vazgeçerek geri döndü.
Bir.iki sabah, yastnn altnda para da buldu. Fakat bu çok sürmedi. Bir-
iki gün sonra yastn altnda para çkmamaa balad. Bir kaç sabah, kal-
knca yatan orasn kartrd, burasn kartrd, nâfile. Para yok. Artk
yastn altna para konmadn görünce hrsla kalkt. Baltay kapt gi-
bi eeine atlad ve aac kesmek üzere yola koyuldu. Biraz gidince, blîs,
insan sûretinde yine onun karsna çkarak sordu:
— Nereye böyle?
— Adam cevap verdi
— Bir aaç var. nsanlar Allah' brakmlar, ona ibâdet ediyorlar.
Onu kesmee gidiyorum...
blîs dedi:
— Sen bunu yapamazsn. Aac kesmek üzere evden birinci çkn,
srf Allah için öfkelendiinden idi Eer o zaman bütün yer ve gök ehli
108 .
.
— .
Fir'avun'a gidin. O, hakikaten azd. Gidin de, mülâyemeile, tatl-
lkla söz söyleyin. Olur ki söz dinler, yahut Allah'dan korkar
(Tâ hâ sûresi, âyet: 43, 44)
109
.:
110
Resul aleyhisselftm buyurur:
— Hangi münlüman, Allah'a ve Resulüne hicret etmek maksat ve
gayesiyle evinden çkar ve ayan hayvannn üzengisine - velev
bir aya bile olsa - atar da sonra kendisine ölüm gelirse, an yü-
ce olan Allah ona, muhacirlere verdii ecrin mislini verir. Ifangi
müsltfman, Allah yolunda cihâd etmek maksad ve gâyesiyle evin-
den çkar da henüz savaa girmeden hayvan tepmesi, yahut ze-
hirlimahluk sokmas veyahut ta herhangi bir suretle ölürse, o,
ehîddir. Hangi müslüman, Kabe'ye gitmek üzere evinden çkar
fakat oraya varmadan kendisine ölüm gelirse, Allah ona Cennet'l
vâcip klar.
Bulunduu yerde, Allah'n, üzerine farz kld mükellefiyetleri edâ
etmee muktedir olabilen kimsenin oradan göç etmemesinde bir beis yok-
tur. Bu durumdaki bir kimse, ora ahâlisinin ilemekte olduklar kötülük-
leri tasvîp etmediini kalbi ile tasdik eyler. Daha fazlas için mâztirdiir.
112
:
T E V B E
— Söyle ki: Ey
kendilerinin aleyhinde haddi aanlar, Allah'n rah-
metinden ümidinizi kesmeyiniz. Zîrâ üphesiz ki Allah, bütün gü-
nâhlar mafiret eder. üphesiz ki O, ite O, Gafûr'dur, Kuhîm'dir
(Zümer sûresi, âyet: 53).
müslüman olmak istiyorum. Fakat Kur'ân'da sana nâzil olmu bir âyet be-
ni müslüman olmaktan alkoyuyor. O âyet udur: Onlar ki, Allah'a e-or-
tak komazlar. Allah'n haram kld
cana haksz yere kymazlar. Zinâ
etmezler. Kim ki bunlardan birini yaparsa cezaya urar (Furkan sûresi,
Ayet: 68). Ecn bu âyette geçen üç eyi de ilemi bir insanm. Acaba tev-
bc etsem benim bu tevbem makbûl olur mu?»
u
Bu srada âyet nazil oldu
—Meer ki tevbe ve îmân edip te sâlih ameller ileyen kimseler ola.
îte Allah onlarn kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah Gafûr'dir,
Râbim'dir (Furkan sûresi, âyet: 70).
Resûl aleyhisselâm bu âyeti yazdrp Vahî'ye gönderdi. Vahî, cevâ-
— Âyette bir art vardr. Bu «sâlih amel» dir. Ben, sâlih ameller i-
lemee muktedir olup-olamyacam bilemiyorum.
Bu sefer de u âyet nâzil oldu:
— üphesiz ki Allah, kendisine e*y-ortak tannmasn afvetmoz. Fa-
ka! bundan bakasn, dileyecei kimse için afveder. Kim Allah'a
e-ortak tanrsa, üphesiz ki o, uzak bir sapklkla saplmtr
(Nisâ sûresi, âyet: 116).
Resûl aleyhisselâm yine bu âyeti yazdrp Vahî'ye gönderdi. Vahî,
yazd cevapta bu sefer de öyle dedi
— Âyet yine artl. Allah'n hangi tür günahlar afvodoceini bile-
miyorum.
Nihâyet u âyet nâzil oldu
— Söyle ki: Ey kendilerinin aleyhinde haddi aanlar, Allah'n rah-
metinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira üphesiz ki Allah bütün gü-
nahlar mafiret eder. üphesiz ki O, ite O, Gafûr'dir, Uahîm'dir
(Zümer sûresi, âyet: 53).
Resûl aleyhisselâm ona bu âyeti de gönderdi. Vahî, onda bir art
bulamad. Bunun üzerine Medine'ye gelerek müslüman oldu.
Abdurrahman olu Muhammed Süllemî nakleder:
. Bize babam u
hâdiseyi anlatmt:
Bir defasnda ben, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve s'ellemin ashâbn-
dan bir gurup insanla oturuyordum. çlerinden biri dedi ki: Ben, Resûl
aleyhisselâmn öyle dediini iittim:
— Kim ki ölümünden yarm gün önce tevbe - istifar ederse Allah
onun tevbesini kabul ederek günahlarn mafiret eyler.
Ben sordum:
— Sen, gerçekten bunu Resûlüllah' t an iittin mi?,
dedi:,
— Eveeet!..
Sonra, ayn meclisten baka birisi öyle dedi: Ben, Resûl aleyhisse-
lâmdan u sözleri iittim:
— Kim ki ölümünden bir sâat önce tevbe-istifar ederse Allah onun
tevbesini kabul eyler ve günahlarn mafiret eder.
114
: .
115
: :
lan ilemekte srâr etmemek ve tevbe etlii günah bir daha ilememek-
tir. Zîrâ günahlarndan bir kere dönen ayrj günahta tekrar srâr etmez.
116
: :
Genç dedi :
Genç dedi:
— Benim günâhm daha büyük.
Resûl aleyhisselâm sordu:
— Senin günâhn m daha büyük, yoksa Ar m?
Genç dedi:
— Benim günâhm daha büyük.
Resûl aleyhisselâm sordu:
— Senin günâhn m daha büyük, yoksa Allah'n afv m?
Lrenç dedi:
— Allah'n afv.
Bunun üzerine Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— üphesiz, büyük günâh ancak kâinâtn yaratcs Allah afveder.
Ve, sonra:
— Anlat bana bakalm, günâhn neydi?
Dedi. Genç, «Senden utanyorum yâ Resûlellah.» diyerek anlatmak
istemediyse de, Resûl aleyhisselâm srâr etti. Bunun üzerine anlatt:
—
Yâ Resûlellah, ben bir kefen soyguncusuydum. Yedi senedir me-
zarlar açp kefenleri soymaktaydm. Nihâyet geçenlerde, Ensâr kzla-
rndan bir câriyeölmütü. Onun mezârn da açm, kendisini kefeninden
çkarmtm. Bu srada ne olduysa oldu, eytan bana galebe çald. Kefe-
ninden syrm olduum ölüye cinsî yaklamada bulundum. Çok geçme-
miti ki,câriyeye can geldi. Banau hitâpta bulundu:
— Delikanl, m ah lû kat arasnda hükmünü vermek için kyâmet günü
adâlet kürsüsünü kurarak zâlimden mazlûmun hakkn alacak olan Al-
lah 'dan korkmaz msn? Yazk sana! Beni ruhlar topluluu arasnda ur-
yân braktn, Allah'n huzûrunda beni kirlettin!..
Gencin bu anlattklarndan dehete kanlan peygamberimiz, ona:
— Buradan çk, git.
Buyurdular. Genç çkp gitti. Krk gün, ân yüce olan Allah'a tevbe
etti, istifarlarda bulundu. Bu müddet sonunda bam göe dikerek öy-
le dedi:
«
118
:: :
—
Ey, Muhammetl'l, Adem'i. Ilavvâ'y... yaratan Allah. 6cr beni
mafiret eylediysen Muhammed aaliallâhü aleyhi ve selleme ve ashâb-
na malûm et. Eer mafiret eylemediysc gökten bir ate gönder de onun-
la beni yak ve âhire! azabndan kurtar...
119
Yâni bir kimse dili ile tcvbe-istifâr else fakat o günâh yine ilemek
niyetinde olsa, onun bu tevbesi yalanclarn tevbesi olur, aslâ hakikî tev-
be olmaz. Hakikî tevbe, dil ile istifar etmekle berâber, o günâha bir
daha dönmemee kalb ile de kat'î olarak niyet eylemektir. Eer bir kim-
se bu ekilde tevbe ederse Allah cnun günahlarn mafiret eyler. Bu gü-
nahlar ne kadar büyük olursa olsun Allah diledii takdirde mafiret ke-
üphesiz ki,
sinleir. Zîrâ an
mübarek ve yüce olan Allah, günahlara ce-
za vermekten vazgeçme yasf na sahiptir, ayn zamanda kullarna da çok
, merhametlidir!
120
!
— Her bir eyde teenni göstermek yâni aceleci olmamak iyi eydir.
Fakat üç hususta acele etmek gerekir:
1) Namaz vakti gelince namaz vaktinde klmakta,
2) Vefât hâlinde ölüyü hemen gömmekte,
3) Herhangi bir suretle bir günah ilenirse hemen tevbe etmekte.
121
.
bir günah lemekle itham eder yahut günah iledi diye ayplar-
sa, o kimse, kendisi o günah ileyip rezîl-rüsvâ olmadan ölmez.
122
. :
Hakikî bir mümin, |»Uj bir zaman vo hiç bir suretle günah imlemee
meyletmez, kasten günah ilemez. Zirâ an
yüce olan Allah :}öyle buyu-
rur:
— ...Fakat Allah size îmân sevdirdi. Onu kainlerinizde bezedi. Kül-
rii, günahkârl, sjâu size sirkin gösterdi... (Hucurât sûremi,
âyet: 7)
•
Allah onun yüzünü ereflendirsin, Hz. Al, Resul aleyh isselâmn öy-
le dediini rivayet eder:
— MallûUat yaratlmamdan dört hin sene önce Ars'
etrafna söyle
yaz ln tr: Ben (Allah), günahlarna tevbe edip îmân eden ve
sâlih ameller isleyen, sonra da istikamete gelen kullarmn günah-
larm çok mafiret ediciyim.
**•
Hattâb olu Ömer, «Yâ Resûlellah, tevbe kaps nedir?» diye sordu. Re- .
. 123
:
patlr. Kanatlar birbirine iyice kenetlenir. Öyle ki arada hiç bir yark
belirtisi kalmaz, ite bu andan itibâren artk kulun tevbesi kabul olun-
maz, yapaca iyi ameller kendisine fayda vermez. Ancak o andan önce
yapm olduu iyi veya kötü her türlü ameli muâmeleye tâbi tutulur. î-
tean yüce olan Allah'n u
kelâm bu husûsu belirtmektedir:
— Onlar kendilerine azap yapacak meleklerin gelmesini, ya-
illâ da,
hut bizzat Rabbnn gelmesini veyahut ta Rabbnm âyetlerinden
birinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbnm âyetlerinden biri gel-
dii gün, daha önceden îmân etmi veya îmânnda bir hayr ka-
zanm olmayan hiç bir kimseye o günkü îmân asla fayda vermez
(En'âm sûresi, âyet: 158)
Abdullah Îbni Mes'ûd öyle der:
— Tevbe-j nasûh, tevbe edip bir daha o günah ilememektir. Tevbe
kaps açkfr. Hakikî bir nedametle ve ihlâsla tevbe eden her kiinin tev-
besi makbûldür. Yalnz üç kiinin tevbesi makbûl deildir. Bunlar; iman-
szlarn pîri iblis, günahkârlarn pîri Kaabil, bir de peygamberlerden bi-
rini katletmi olan kiilerdir. Tevbe edenler için kap açktr. Bu kap,
Güne'in batt taraftadr ve iki kanad arasndaki mesafe krk senede
alnacak yol uzunluundadr. Bu kap, Güne'in batdan doaca âna,
yâni kyamet belirtilerinin ortaya çkaca zamana kadar dâimi açk du-
rur, hiç kapanmaz.
•
124
ân yüceolan Allah, bu kclâmyle, tevbenin her bir hayrn anahtar
olduunu, müminin felahnn da tevbe etmesine bal bulunduunu beyân
buyuruyor. Yine ân
yüce olan Alah, tevbe etmeleri, bir daha dönmemek
ve bir daha ilememek üzere günahlardan vazgeçmeleri için müminlere
emir veriyor:
edilir:
ve sellem buyurdular:
125
: :
için zarurîdir. Bu hâl, ölüme kadar böylece devam etmeli, hattâ ölüm
geldii anda bile levbe-istifar eder olmaldr. Zîrâ ân
yüce olan Allah,
tevbelei kabûl edicidir. Nitekim buyurur:
—
O, kullanm tcvbesiui kabûl eden, günahlarn avfeylcyen ve ne
ilerseniz bilen'dir (ûra sûresi, âyet: 25).
Tevbe, ilemi olduu günahtan ötürü'kalben nedamet duymak, *dil ile
tevbe-istifâr etmek, bir de, bir daha ebediyyen günah ilememee ke-
sin karar vermektir.
Abdullah Ibni Mes'ûd öyle der:
—Kim ki bir daha ilememek üzere günahlarna son verir ve üç de-
fa, «Kendisinden baka ilâh bulunmayan ve Hayy ve Kayyûm olan yüce
Allah'dan mafiret diler, O'na dönerim!» derse, ne kadar çok olursa ol-
sun onun günahlar mafiret olunur.
Ebû Kalâbe anlatr:
— ân yüce olan Allah iblisi rahmetinden kovduu zaman, o, Al-
laha' bir bak bakt ve öyle dedi
~ Kudretin hakk kulunun için, cam çkmadkça ona vesvese ver-
mekten geri durmayacam.
Allah da öyle buyurdu:
—
Kudretim ve azametim hakk için, {tulumun can teninde oldukça
ben de ona tevbe kapsn kapatmyacam.
Allah'n, kullarna olan lütuf ve merhametine bak ki, günah ilemi
olduklar zaman bile onlara «müminler» diye hitap ediyor:
126'
: : :
Adam dedi
— Ben tevbe istifar - fakat günah sonra yine iledim.
ettim,
Hz. Ali cevap verdi
— Allah'a dön, sonra o günah daha ileme. bir
Adam sordu:
— Ne zamana kadar?
Hz. Ali dedi
— eytan sana vesvese verip günah iletmekten yoruluncaya ve usa-
nncaya kadar...
-
127
Abdullah lbni Mes'ûd (r.a.) anlatr:
Bir defasnda Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e bir adam geldi
ve «Yâ Rcsûlellah, ben bahçede bir kadna rasgeldim. Cinsî temasta bu-
lunmadm. Fakat baka her türlü oynamay yaptm.
Böylece çok günah
ilemi oldum.» dedi. Resul aleyhisselâm bir müddet sükût etti. Sonra u
âyet nazil oldu:
— Gündüzün tarafnda,
iki gwi
de yakn saatlerinde tloson
namaz kl. Zira iyi ameller (ibâdetler) kötü amelleri (günahlar)
giderir. Bil, iyi düünenler için bir öüttür (Hûd sûresi, âyet 114).
Gündüzün iki tarafndaki namazlardan murat; sabah, öle ve ikindi
namazlardr. Gecenin yakn sâatlarmdaki namazlardan maksat ta akam
ve yats namazlardr.
Bu âyet nazil olunca Resul aleyhisselâm o ahs çard ve kendisine
okudu. Bu srada Hz. Ömer (r.a.), âyetin ifâde ettii husûsim yalnz o
ahs için mi, umûm insanlar için mi olduunu sordu.
yoksa Resul aley-
hisselâm, âyetin umûm müslümanlara hitâp ettiini söyledi.
Yine peygamberimizden rivâyet edilir:
— liç bir kul yok hr ki, omla. mutlaka iki melek bulunmasn. yi-
likleri yazan melek, kötülükleri yazan melee nazaran bir nevî
bir âmir d uru mumla Hr. Kul bir günah iledii zaman, kötü amel-
leri kaydeden melek ona sorar:
— Yazaym m?
öteki cevap verir:
— Hayr. ledii günahlarn says bee çknca, onlar yazmakla va-
melek, ötekine yine sorar:
zifeli
— Yazaym m?
Öteki cevap verir:
— Hayr, yazma. Bir yapmasna kadar bekle.
iyilik
Kul bir iyilik yapnca, bu sefer, iyi amelleri yazmakla vazifeli me-
lek ötekine öyle der:
— Bize bildirildiine mükâfatlandr-
göre, bir iyi amel on misli ile
lr. Gel imdi bu on sevabn bei karlnda o be günah yok
edelim. Kalan be sevab da amel defterinin sevap köesine yaza-
lm.
Bu srada eytan bir barr ve öyle der:
— A dom oluna ne zaman yetieceim!..
Ebû Hüreyre anlatr:
(r.a.)
—
Bir gece Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ile beraber yats
namazn kldktan sonra çkmtm.
Yolda, ayakla durmakta olan ya-
makl bir kadnla karlatm. Bana, «Yâ Kbû Hüreyre, ben büyük bir
128
: : : .
günah imledim. Tövbe etsem kabul olur mu?» dedi. Ben. «Nedir günâhn?»
<liyesordum. «Ziâ etlim. Bu zinadan doan çocuu da öldürdüm.» dedi.
Ben de, «Kendini de çocuu da mahvetmisin. Vallahi senin iyin tevbe et-
mek mümkün deil. Tevbc etme hakkn yok.» dedim. Benim bu sözlerim
üzerine bir çlk att, baylarak yere dütü. Ben gittim. Giderken de öy-
le düündüm
— Ben fetva verdim. Halbuki Resûlüllah yaknmzdayd Ona . sor-
saydm...
Sabahleyin hemen Resul aleyhisselâma kotum ve,«Yâ ResûloHah,
dün gece bir kadn benden öyle fetvâ istedi. Ben de öyle öyle fetvâ
verdim.» dedim. Cevaben buyurdular ki:
130
2) Allah'n mafiret etmiyecei amel defterleri,
3) Allah'n, içinden hiç bir ey terketmiyecci amel defterleri.
Allah'n afvctmiyecegi amel defterleri, içinde Allah'a e-ortak ko-
ldu yazl olan amel defterleridir. Allah, kendisine es-ortak
konulmaln asla afvetcz. Nitekim buyurur: Kim Allah'a e-or-
tak koarsa Allah ona Cenneti haran klar. Onun varaca yer
Cehennemdir.
Allah'n afvedecci amel defterleri, Allah'n hakk ile alâkal «uç-
larn yazl bulunduu amel defteridir. Al'vetmiyecei amel def-
terleri ise, kul haklar ile dolu olan amel defterleridir.
edip bir daha ü günah ilememee azmeylemelidir. Allah dilerse onu af-
vedebilir. Kul haklar hususunda ise durum böyle deildir. Tevbe-isti-
fâr fayda vermez. Hakkna tecâvüz ettii kiilerle helâllamadkça oniar-
dan mutlaka hesaba çekilir. Eer Dünyâda onlarla helâllamadan gittiyse,
k'yâmct günü o haklar karlnda kendi iyi amellerinden alnarak hak
sahiplerine verilir. Nitekim bu husus hadiste belirtilmitir-
131
:
Allah'dan halisane bir ekilde isteriz ki, bizi tevbeye muvaffak etsin,
ettiimiz tevbede sâbit-kadem eylesin. Zîrâ levbede sebat etmek, yâni tev-
beyi bozmamak
tevbe etmekten de zordur. Yine Allah bize hakkn yedii-
miz, zulmettiimiz kiilerle helâllamak ve bir daha kimsenin hakkna
tecâvüz etmemek nasip eylesin...
Anlatrlar ki, bir gün Abdullah bni Mes'ûd (r.a.) Küfe kylarnda
bir yerden geçiyordu. Bir ara, bir ksm f âklarn orada bir yerde topla-
narak içki içip elenmekte olduklarn gördü. Aralarnda Zazân isminde
bir de arkc vard. Hem çalp hem söyleyerek ayyâlan elendiriyodu.
Güzel de bir sesi vard. Abdullah bni Mes'ûd (r.a.) onun bu güzel sesini
iitince öyle dedi:
— Ne güzel ses bu! Eer sân yüce olan Allah'n kitabn okuma hu-
susunda kullanlm olsayd!..
132
Ve, kaftann basna biirüycrck geçti gitti. Fakat güzel sesli arkc
onun bir eyler söylediini duymutu. Sordu:
— Kimdi bu geçen?
Dediler:
— Peygamberin ashâbndan Abdullah Îbni Mes'ûd.
Dedi:
— Neler söyledi o?
ses bn! Eer sân yüce olan Allah'n kitabn okuma
lusuûsunda kullanlm olsayd
bu anda arkcnn yüreine bir heybet girdi. Hemen doruldu,
fi âletini yere çarpp krd. Abdullah Îbni Mes'îdun gittii
sür'atle komaa balad. Ona yetitiinde nefes nefese t-
kanmt. Mendilini nefesinin önüne tutarak önünde durdu. Alyordu.
Abdullah îbni Mes'ûd ona hidâyet geldiini anlad. Kendisini kucaklad.
Bu srada ikisi de alyordu. Abdullah îbni Mes'ûd öyle dedi:
— ân yüce olan Allah'n sevdiini ve günâhlardan dönmek nâsip
ettiini ben nasl sevmem!..
Sonralar îbni Mes'ûd onun eitim ve öretimi ile de megul oldu.
Kendisine Kur'ân okumasn öretti. O da Kur'ân'dan ve ilimden büyük
zevk almaa balad, öyle ki, ilimde zamann ileri gelen kiileri arama
girdi. Nitekim Zazân, Abdullah îbni Mes'ûd'dan (r.a.) bir çok haberler
133
:
134
: :
te ikikap açmasn. Allah böyle bir evlâdclan raz olur, hattâ onu da ken-
disinden honut eder.
Bu srada lbni Abbâs'a soruldu
— Bu evlâd zâlim olsa da ? m
Ibni Abbas (r.a.) dedi:
— Evet, zâlim olsa da.:.
Bunun bir de devam vardr öyledir:ki,
135
m?» diye sordu. Adam, «Evet!» dedi. Resûlüllah da, «Git onlara iyi bak,
memnun et. Böylece eihâd etmi olursun.» cevâbn verdi.
Bu haber, anaya - babaya bakp onlara iyilik etmenin de cihâd ka-
dar faziletli olduuna delâlet eder. Çünkü Resul aleyhisselâm, cihâd kar-
lnda anaya - babaya iyilik etmeyi emir buyurmulardr. Demek ki
cihâd olmad zamanlarda bir kimse. îtinâ ile anasna - babasna bakar,
onlar memnun ve honut ederse sanki cihâd yapmcasna sevaba girer.
I
— Sonra?
Resul aleyhisselâm buyurdu:
— Anana.
Sabah sordu:
I
— Sonra?
Resul aleyhisselâm buyurdu:
— Babana. Sonra da srasyle dier yaknlarna...
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Allah, anaya - babaya kar üf demekten daha ufak bir eyi bile
meneder. Anasnn - babasnn hukukuna riâyet etmeyen istedi-
ini yapsn, aslâ Cennet'e girmeyecektir. Anasna - babasna iyi-
lik edip onlar kendinden honut ve râz eyleyen de aslâ Cehc-
nem'e girmeyecektir.
136
nun deilse ondan Allah da memnun deildir. Eer bir nna-baba evlâdn-
dan memnun ve râz ise ondan Allah da memnun ve râzdr. Denir ki:
— Üç âyette ikier ey mutlaka bir arada geçmektedir. Allah, onla-
rn her ikisi de yerine getirilmedikçe yalnz birini kabul etmez. Bunlar-
dan biri, «Dosdoru namaz kln, zekât verin - Bakara sûresi, âyet: 42-»
mealindeki âyetlerdir. Buna göre, bir kimse namazn klar fakat malnn
zekâtn vermezse onun namaz makbul deildir. kincisi, «Allah'a ve O'-
tffll Resulüne iâtat edin - Enfâl sûresi, âyet: 46 » mealindeki âyetlerdir.
O halde bir kimse Allah'a itâat eder fakat Resûliinü dinlemezse onun bu
itaati makbul deildir. Üçüncüsü, «Biz insana ebeveynini tavsiye etlik.
Anas onu, za'f üstüne za'f ile tamtr. Sütten ayrlmas da iki yl sür-
mütür, «ana ve ebeveynine ükret - Lokman sûresi, âyet: 14-» mealindeki
âyetlerdir. O halde bir kimse. Allah'a kar mükellef bulunduu vazifeleri
yapsa fakat anasna - babasna kar mükellef bulunduu vazifeleri yap-
masa ve onlar memnun etmese, Allah'a kar yapm olduklar da makbul
saylmaz. Buna delil Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellemden rivâyet edil-
mi olan bir haberdir. Allah Resûlü buyurur:
— Evlâdn anaya babaya âsî olmas hâlinde eer onlar ona lanet
-
137
— Anasna kar gelen mel'undur, babasna kar gelen mel'undur,
hak-yoldan ayrlan melundur. Allah'n ismini anmadan hayvan kesen
melundur, snr kakcih yapanlar mel'undur.
138
in gözlerimin' Önümle yukaçtk msn? Ita yüreim nasl dayanr?»
dedi. Hesûl aleyhisselâ ona u cevâb verdi:
— Ey Alkame'nn azab daha iddetli ve daha de-
annesi, Allah'u
vamldr. Sen içinden, Allah'n onu mafiret eylemesini istiyorsun. O hal-
de ona krgn olmadn açkla. Hukukunu helâl et. Varlm kudret
elinde bulunan' Allah'a yeminle söylerim ki, sen ona krgn oldukça, onun
ne namaz, ne orucu, ne de dier iyilikleri kendisine fayçla vermez...
Bunun üzerine Alkame'nin annesi ellerini göe kaldrd ve, «Yâ Re-
sûlellah, u
anda burada bulunanlar
Allah' seni ve ah d i tutuyorum ki,
ben A kameden razym, una haklarm helâl ettim.» dedi. Alkame'nin an-
nesinden bu sözleri duyan Resûlüllah hemen Bilâl'e unlar söyledi:
— Yâ bak Alkame LÂ ilahe illallah diyebiliyor mu? Belki
Bilâl, git
muamele edin» diye hükmetti. Eer onlardan biri veya her ikisi se-
nin yannda ihtiyarla ererse, sakn onlara «öf» bile deme. Onlar
azarlama. Onlara çok yumuak ve tatl söz söyle. Onlara acyarak
tevâzû kanadm indir ve, «Yâ Kabbi, onlar beni çocukken nasl
bakp büyüttUlerse sen de kendilerine öylece merhamet eyle!» de
(Isrâ sûresi, âyet: 23, 24).
139
: .
:
o
141
: :
E V L A D HAKKI
142
:
— - Ebf HnlVa bir adan gelmi ve, «Olum beni dövdü, in-
Bir gün
citti» demi. Bîr evlâdn babasn dövmesine hayret eden Ebû ilal's, «Süb
lâellâl! Oul mu babay dövdü?» diye sormu. Adam, «Evet, olum be-
ni dövdü, incitti» diye tekrarlam. Bunun üzerine Ebû Mala, «Ona ter-
biye verdin, ilim - irfan örettin mi?» diye sormu. Adam, «Hayr!» ce-
vâbn vermi. Ebû Hafs, «liur'â-n' ve Kur'â ahlâkn örettin mi?» de-
mi. Adam, yine «Hayr!» diye cevap vermi. Bu sefer Ebû Hafs, olunun
ne i yaptn sormu. Adam, çiftçilikle uratn
söylemi. Kendisini
olunun niçin dövdüünü bilip - bilmedii sorusunu da «lîilmiyorm!»
diye cevaplandrm. Neticede Ebû Hafs kendisine unfar söylemi:
— Belki de o, sabahleyin kalkm, eeine binerek öküzleri önüne
katm, köpeini de peine takm tarlaya gitmek üzere yola koyulmu-
tur. Kur 'ân okumasn bilmedii için balamtr ark söylemee. Sen de
bu srada ona çarpmsndr, seni öküz zannedip vurmutur. Allah'a ük-
ret ki kafan krmam...
Birisi bir yerde babasn dövüyormu. Etraftan yetienler, «Bu ne
hâl?» diye sormular ve dövüleni kurtarmak istemiler. Fakat dövülen
ahs, onlara hitâben öyle demi:
— Brakn! Ben burada babam döverdim. imdi de ayn yerde ev-
lâdm beni dövüyor. Onun suçu yok. Ben kendi yaptmn cezasn çeki-
yorum.
Bir hakim öyle def"
— Anasna - babasna
evlâdndan hayr görmez. leri hak-
âsî olan,
knda istiare etmeyen ihtiyâcn elde edemez. Ailesini idâre etmeyen ha-
yâtn zevkini bulamaz.
143
2)Evlâtlarnn iyi insanim olmas,
3) Dost ve ahbaplarnn yi insanlar olmas,
4) Itzkum kentli bulunduu nalaltle kazanlr olmas.
Enes bni Mâlik (r.a.) öyle der:
Yedi ey vardr ki, onlardan birini yapm olan kimse öldükten son-
ra dahi ecir kazanr:
1 —
Kim bir câmi yaptrrsa orada namaz klnmakta devam edildi-
i sürece o kimse sevap kazanr.
2 — Kim Bir su getirtip çeme yaptrrsa, insanlar ondan su içtii
müddetçe o kimse ecir alr.
3 — Kim Kur'ân' yazar ve okunmasn salarsa, o mushaf okundu-
u sürece o kimse sevap kazanr.
4 — Kim kuyu kazp su çkarrsa o kuyu durduu ve insanlar
bir
ondan faydaland müddetçe sevap kazanr.
5 — Kim meyve aac dikerse, insanlar ve kular onun meyve-,
bir
sinden yedii sürece kendisine sevap yazlr.
6 — Kim faydal öretirse bu ilimden faydalanld sürece
bir ilim
ecirkazanr.
7 — Kim hayrl ve kendisine duâ istifar edecek
- evlâd brakr-
bir
sa o yaadkça ebeveyni ecir ve sevap kazanr. Evlâdn alaca ecir ve
sevap ta eksilmez. Ebeveyn, evlâdna Kur'ân' öretir ve onu sâlih bir in-
san yaparsa durum budur. Brr de bunun tersi vardr. Eer ana - baba
cvlâdlarna Kur'ân' öretmezler, onu sâlih bir insan olarak yetitirmez-
fsk-u fücur yolunda bir insan olarak yetiti rirlerse, bu sefer
ler, bil'akis
144
: .
SILA I RAHM
maz klman, zekât vermen ve sla-i rahim yapman (= dost, ahbâb, ak-
raba ve taalükata ziyaretlerde bulunman, onlarla balarn koparmaman)
dr. ,
Gaflettan Kurtulu F: 10
145
,
:
146
: :
147
: : .
149
:
Denir ki:
— an yüce olan Allah sla-i rahimi yaratt zaman ona hitâben
öyle dedi: Ben Rahmân'm. Sen de rahm'sin. Seni terkedeni terkede-
rim. Seni ifâ eyleyene yaklarm.
Sla-i rahim Ar'ta asldr. Gece-gündüz oradan öyle seslenir:
—
Yâ Rabbi, senin rzân için sla-i rahim yapanlar kendine yakn et.
Sla-i rahimi terkedenleri kendinden uzaklatr.
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Basri öyle der:
— nsanlar, ilmi sadece örenip fakat amel etmedikleri, birbirlerini
sadece lâfta sevip fakat içlerinden dümanlk besledikleri ve sla-i rahimi
terkettikleri zaman Allah'n lâneti onlara olsun, Allah onlarn kulakla-
rn sar, gözlerini kör eylesin.
149
:
mite itçgün bu harekele devam elli. Fakat ses-seda çkmad. Bunun üze-
rine tekrar ulemaya bavurdu vc kendisine bir cevap verilmediini beyân
etti. Âlimler bu duruma ardlar. «nâ li lâhi ve
râcin! Buinâ ilryli
durumda biz, Horasan'mn Cehennemlik olmasndan korkuyoruz. Sen bu-
îîiin u
tarafa git. Orada Rlcrlût ismiyle anlan bir vâdî (dere) vardr-
Bu vâdîde c!e bir kuyu bulunmakladr, «ecenin üçte biri veya yars seçin-
ce onun banda:
— Ky fülân olu fülân! Ben emânetin sahibiyim! diye nidâ et»
dediler. Adam,
söylenilen saatte oraya gitti vc o ekilde nidâ etti. Daha
birinci sesleniinde bir ses kendisine cevap verdi. Emânetçinin sesini ta-
nyan ve dehete kaplan adam ona sordu:
—
Vah sana!.. Buraya atlmana sebep neydi? Sen dürüst, sâlih ve
hayrsever bir insandn!..
Adam
döndü. Emânetçinin çocuklarna bavurarak söylenen yeri ara-
d. Gerçekten paras olduu gibi duruyordu.
akrabalarnn yaknnda ise ona düen, hediyelerle onlar
t ziyâret etmektir. Eer
mâlî-nakdî bir hediye ile ziyarette
ciine sahip deilse o lakdirde sadece ziyarette bulunur,
balarnn devâmna, aradaki sevgi ve muhabbetin artmasna
vesile olacak sözlerle onlarn gönlünü alr. Ayrca, eer ihtiyaçlar varsa
ilerinde fiilen onlara yardm eder. Akrabâ ve dostlar uzak mahallerde bu-
lunduklar takdirde onlar mektupla ziyâret eder. Yâni fiilen ve bizzât
ise
ziyâret edemedii yaknlarna, aradaki akrabalk ve dostluk balarnn
devamna vesile olacak gönül alc mektuplar yazar. mkân bulduu tak-
dirde fiilen ve bizzât kendilerine kada gitmek ise çok daha faziletlidir.
1
150
— Amellerin en müminin gönlüne siirfr vermektir*
fazileti itti,
Üçüncüsü: Sla-i rahimde meleklerin ferahlanmas vardr. Zîrâ üp-
hesiz ki melekler, akraba ve dostlarn ziyâret edilmesiyle sevinçfenirler.
Dördüncüsü: Akraba ve dostlarn ziyâret eden kii. dier müslüman-
lar için iyi bir örnek olmu olur. Onun bu örnek hareketini görenler ken-
disini överler.
Beincisi: Akraba vc dostlar ziyâret edilmekle, onlarn arasndaki
•
akrabalk balarnn kopmasn arzulayan ve bunun için çeitli vesveseler
veren eytan kederlendirilmi olur.
Altncs: Akrabâ ve dostlar ziyâret edilmekle ömür bereketlenir.
Yedincisi: Akraba vc dostlarn ziyâret edilmesi, rzkn bolluuna ve
bereketliliine sebep olur.
rahim yapmakla, geçmiler sevindirilmi olur. Zîrâ
Sekizincisi: Sla-i
ecdadmz, bizlerin dost ve akrabalarmza yapacamz ziyaretlerle sevinç.
Denir ki:
, Kim be eye devam ederse sevaplar yüce dalar boyu ylr,
rzkn bol eyler:
151
1) Az veya çok, kim
sadakalar vermeye devâm ederse,
ki
2) Sk veya seyrek, kim ki akraba ve dostlarn ziyaretlerde bulu-
nursa,
3) Kim Allah yolunda cihâda devâm ederse,
ki,
152
: :
KOMU HAKK
Amr îbni As'm, yahûdî komu için ikinci defa tenbihlemesini fazla
sayan köle, efendisine öyle dedi
— Bu yahûdî komun için bize sknt verdin.
153
Amr bni As, kölrnin bu sözüne u karl verdi:
— Hayf sana! Peygamber aleyhisselâm bize komu hakknda va-
syyetlerde bulunmaktan hiç geri durmazd. Öyle ki, biz, komuyu kom-
uya vâris yapacan sanrdk.
netmitim.
Yine Ebû Hüreyre (r.a.) anlatr:
Bir defasnda Resûl aleyhisselâm bana hitaben öyle buyurdu:
— Yâ Ebû Hüreyre, takvâ sâhibi ol, insanlarn en çok ibâdet ede-
ni olursun. Kanaatkar ol, insanlarn en çok ükredeni olursun.
Kendin için arzuladn insanlar için de arzula, mümin olursun.
Komuna iyilik et, müslüman olursun. Az gül, zirâ çok gülmek
kalbi öldürür.
ân yüce olan Allah öyle buyurur :
154
akraba olmayan komulara, yannzdaki arkadaa, yolda kalm-
lara kölelerinize iyilik edin... (Nisâ sûresi, âyet: 36).
Denir ki:
— ,Kim ki öldüünde hepsi de kendisinden râz üç komusu bulunur-
sa, bütün günahlar mafiret olunur.
Bir defasnda, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve belleme bir adam ge-
lerek komusundan ikâyetçi olmutu. Allah Resulü ona u cevâb verdi:
— Komuna ezâ etme. Onun sana yapt ezalara da
olarak ölüm yeter.
Hasan Basri öyle der:
—
yi komuluk, sadece komuya ezâ etmemek Ayn za-
manda komunun ezalarna da tahammül eylemektir.
Amrîbni As (r.a.) der ki:
— Dostluk ve akrabalk balarn devam ettiren kii, kendisini ziyâ-
ret edeni ziyâret eden, etmiyenle de münasebetlerini kesen
kii deildir.
Bu, sadece insafl davranan kiidir. Dostluk ve akrabâlk balarn
devam
ettiren kii, kendisini ziyârete gelmiyene ziyârete giden, kendisine
cefâ
edene iyilik. eden kiidir. Hâlim-selîm kii, kendisine halim-selîmce davra-
nana halim-selimce davranan, cahilce hareket edene kar da cahilce hare-
ket eden kii deildir. Bu kaa ka. göze göz, kaidesince hareket eden
kii demektir. Halim-selim kii, kendisine halim-selimce davranana da
kabaca davranana da halim-selimce muâmele eden kiidir.
155
:
mamas,
ÜçUncüsü: Camiye girip çkan kimsenin, iki rek'at namaz klmadan
oradan çkmas,
156
Dördüncüsü: Kabre urayan kiinin, oradakilere selâm vermeden ve
onlar için dua edip mafiret talebinde bulunmadan oradan ayrlmas,
Cuma günü, Cuma namaz klman bir yerde bulunduu
Bnincisi:
halde kiinin orada Cuma namaz klmamas,
Altncs: Kiinin, muhitinde bir ilim adam bulunduu halde gidip
ondan meseleleri örenmemesi.
Yedincisi: Arkadalk eden iki kiinin birbirlerinin isimlerini ören n
memesi,
Sekizincisi: Kiinin, kendisini ziyarete davet eden bir kimsenin dâve-
tine icabet etmemesi, s
' 1
O
157
ÇK ÇMENN KÖTÜLÜÜ
Bir defasnda Hz. Osman (r.a.), içinde bulunduu bir meclisteki in-
sanlara hitâben u
konumay yapt:
— Ey insanlar, içmekten saknn. Zîrâ üphesiz ki içki, bütün kö-
içki
tülüklerin anasdr. Bir zamanlar sizden önceki kavimlerden birinde âbid-
lerden bir âbîd vard. Bir gün bir mahalleden geçerken kötü bir kadnla
karlat. Kadn, bahâne ile onu evine soktu. Kapy iyice kapatt içe-
bir
ride küçük bir çocuk vard. Bir kapta da içki bulunuyordu. Kötü niyetli
kadn, âbidi içeri alp kapy iyice kilitledikten sonra hemon niyetini aça
vurdu. Abide, «Benimle yatmadkça, yahut u
içkiden biraz içmedikçe ve-
yahut ta u
çocuu öldürmedikçe buradan çkamazsn. Yoksa barp et-
raf velveleye verir, evime girip bana tecâvüze yeltendi derim. Kimseye de
aksini inandramazsn!» dedi. Kötü niyetli kadnn bu tehdidi karsnda
âbid düündü. Kendi kendine, «Zina yapamam. Çocuu da ö d üremem. Ba-
ri onlara nazaran daha kolay atlatlacak bir günah olan içkiyi
içeyim de
sonra tevbe ederim.» dedi ve bir çamçak içkiyi devirdi. Kafas biraz dö-
nünce bir daha istedi. Kadn bir daha verdi. Derken, kadnn öteki teklif-
lerini de yerine getirdi.Ey insanlar! çkiden iddetle kaçnn. Zîrâ içki
bütün kötülüklerin kaynadr. Allah'a yeminle söylerim ki, kiinin kalbin-
de içki ile îmân toplanmaz. Birinin gelmesiyle dierinin oray terketmesin-
den korkulur!...
kii sarho olduu zaman, bir çok küfür kelimeleri onun di-
îçki içen
line dolanr. Onlan söylemeyi zamanla alkanlk hâline getirir. Böylece
ölümü srasnda da o küfür kelimelerini diline dolayp îmânsz gitmesin-
den ve âhrette ebedî Cehennemlik olmasndan korkulur. Zîrâ insanlar en
çok ölüm ânnda îmândan çkarlar. Bunun sebebi ise, hayattayken ilemi
olduklar günahlardr. Dünyâda ilemi olduklar günahlar sebebiyle ölüm
159
ânnda îmândan çkanlar ise, hasret vc nedametler içinde kalrlar.
Dahhâk öyle der:
—
ömrünü ayyalkla geçiren ve öylece ölen, kyamet günü de ser-
ho olarak haredilir.
Resûl aleyhisselâm öyle buyurur:
— Dört çeit insan Cennet kokusu görmez. Halbuki Cennetin koku-
su beyüz senelik yoldan duyulacak derecededir. Bunlar; cimri-
ler, yaptklar iyilii baa kakanlar, ömrü boyunca içki içenler ve
160
: .
r
Atâ îbni Yesâr anlatr:
Birisi Kaap Ahbâr'a sordu:
— îçki Tevrat'ta da haram myd?
Kaabdedi:
Gafletten Kurtulu F: 11 ,. .
161
.
Bu, artk hepiniz birden içkiyi terkedin, demektir. Bu âyet nazil ol-
duu zaman Hz. Ömer söyle dedi:
— Hepimiz vazgeçtik yâ Rabbi.
çki, kiiyi zinaya götürür. Zîrâ içkili olan koca, farkna varma-
5)
dan karsnn kendisinden bo dümesine sebep olabilir. Böylece karsyle
olan birlemelerinde zînâ yapar duruma düer.
çki her kötülüün anahtardr. Zîrâ içki içilince her türlü güna-
6)
h irtikâp etmek kolaylar.
7) çki içen kii, fâsklar meclisine girmek ve pis kokular bulun, .
durmakla hafaza meleklerine ezâ etmi olur. Halbuki kendisine ezâs ol-
mayan birisine ezâ etmek yaramaz.
8) çki içene seksen denek vurulmas gerekir. Eer bu denek
Dünya'da vurulmazsa âhrette ateten deneklerle vurulur. Hem de bütün
insanlarn gözü Önünde. Atalar ve dostlar da kendisini gördükleri hal-
de. .
163
:
164
cevap vermezler. Daha sonra Cehennem bekçibasn çarrlar. Bu ça-
rma krk yl sürer. Fakat bekçiba da cevap verme*. Nihâyet kendi
kendilerine öyle derler:
— Bekçileri çardk. Bekçibay çardk. Cevap veren olmad. Ge-
lin feryâd-figân edelim, baralm!..
Ve, barrlar. Fakat kendilerine bir cevap veren olmaz. Bu sefer
de, «Gelin sabredelim, âl, vah etmiyelim!» derler. Ve, ses çkarmazlar,
sabrederler. Yine kendilerine cevap veren olmaz. Artk, akn bir 1
halde
öyle derler:
— Alayp - szlasak ta, sabretsek te bizim için farksz. Kaçacak bir
yerimiz yok!...
Saylan bu azaplar kâfirler içindir. Fakat, eer
müslüman içki
bir
içer de dilini küfür kelimelerine ahtrrsa onun da ölürken îmânsz gidip
kâfirler zümresine dâhil olmasndan korkulur. u
halde müslümana yara-
dan, içki içmekten iddetle kaçnmak ve ayrca, münâsebet
içki içenlerle
ki içti mi derhal kalbi kararr, ikinci içki içite hafaza melekleri kendi-
sinden uzaklar. Üçüncü içite ölüm melei uzaklar. Dördüncü içite
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem uzaklar. Beinci içite Peygam-
ber aleyhisselâmm ashab, altncda Cebrâil aleyhisselâm, yedincide Isrâ.
filaleyhisselâm, sekizincide Mikâil aleyhisselâm, dokuzuncuda gökler,
onuncuda Yer, onbiincide deniz balklar, onikincide Güne ile Ay, on-
üçüncüde yldzlar, ondördüncüde mahlûkat ondan uzaklar. Onbcin-
cide kendisine Cennet kaplar kapanr. Onaltncda Cehennem kaplar
açlr. Onyedincisinde Ar' tayanlar, onsekizincisinde Kürsî, ondokuzun.
cusunda Ar kendisi ondan uzaklar. Yirminci defa içtiinde de mü- ân
bârek ve yüce olan Kahhâr Allah'dan uzaklar.
165
::
ortak komu olur. Geceleyin içen de yine Allah'a sabaha kadar irk ko-
mu olur.
Eneslbni Mâlik (r.a.) rivâyeteder:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
166
onu meruhattan mührüm ederim, içki içmekten kendilerini ko-
ruyanlara da kyânct g'dü Cennet sularndan mutlaka içiririm.
—
167
:
—— o ——
168
: .
YALANIN KÖTÜLÜÜ
169
:
Yine soruldu:
—M cimri olur mu?
iimin
Buyurdular:
— Evet.
Bir daha soruldu
— Mümiu yalanc olur mu?
Buyurdular:
— Hayr, aslâ!..
171
-
bina ile karlatk. Bu binann üst taraf bir frn az gibi dar idi. Alt ta-
raf da geniti. îçine öyle bir göz attm. Bir de ne göreyim, oras çplak
erkel* ve kadnlarla dolu. Altlarndan da kendilerine doru bir yaln (—
ate alevi) geliyor. Alev vurduu zaman, neredeyse darya frlayacak e-
kilde yükseliyor! ar, alev çekilince yine içine dönüyorlar. Alev tekrar aa-
dan yukar doru hücum etlii zaman hop birden baryorlard. Ve, bu
ilem böylece devam edip gidiyordu. Ben bunu görünce. «Süphâcllâh,
bunlar da kim?» dedim. Beni götürenler, «Yürü!» dediler. Beraberce yürü-
dük. Geni bir nehre geldik. Bu nehrin kan krmzs suyu vard. îçinde bir
adam yüzmekteydi. Nehrin kenarnda da baka bir adam durmaktayd ve
yanna bir çok ta toplayp ymt.Zaman zaman, nehirde yüzmekte olan,
bunun yanna yaklayor, o da onun azna bir ta atyordu. Ben yine,
«Siiblânellal, bu da ne?» dedim. Beni götürenler, «Yürü!» dediler. Yürü-
dük. Biraz sonra bir adama rasgeldik. Bir de ne göreyim, onun etrafnda
büyük bir ate kütlesi vardi. O, bu ate kütlesini silkeliyor ve etrafinda
dönüyordu. Ben, beni götürenlere, «Siiblânellal bu da ne?» dedim. Bana,
«Yürü!» dediler. Yürüdük. Bir bahçeye geldik. Orada baharn her türlü
nûru mevcuttu. Bahçenin ortasnda da uzun boylu bir adam vard. Bu
adamn etrafn saysz denebilecek çoklukta çocuklar doldurmutu. Ben
bu manzaray görünce «Siiblânellal, bu da ne?» dedim. Bana, «Yürü!»
dediler. Beraberce yürüdük. Nihayet bir ulu aaca" geldik. Öyle bir ulu
aaç ki, ben ondan daha büyük ve daha güzel bir aaç aslâ görmedim.
O aaca çktk. Bir ehre vardk ki buras, bir tula altn, bir tula da gü_
mü kullanlarak yaplm. ehrin kapsnn açlmasn talep ettik. Açl-
d. Oradan içeri girdik. Beni ondan çkardlar, daha güzel ve daha üstün
172
. . .
bir eve soktular. Bir ara gözüm yukarya dikilivermiti. Bir dc ne göre-
yim, beyaz bir kök. Sanki bir beyaz bulut. Bu srada bana, «ste senin
mekânn odur!» dediler. Ben, «Girmiyecek miyim?» diye sordum. «imdi
hayr. Fakat ileride gireceksin!» dediler. Daha sonra da ben dedim ki:
— Ben bu gece bir takm acayip eyler gördüm. Acaba .nedir bu gör-
düklerim?
Dediler:
—''Tala bann yarlmakta olduunu gördüün ilk adam, önce Kur-
ân'asarld halde sonradan onu bir kenara iten, onun esaslarna riâyet
etmeyen ve be vakit farz namaz klmayan kiidir. Kafasnn arka tara-
fna kadar avurtlarnn yrtlmakta olduunu gördüün ahs, sabahtan
akama kadar bir sürü yalan söyleyen ve bu yalanlar âfâk kaplayan ki-
idir. Frna benzer evdeki gördüklerin zînâ eden erkek ve kadnlardr.
Suyu kan rengindeki nehirde yüzmekte olduunu gördüün ahs, fâiz ye-
yici kiidir. Atein etrafnda dolamakta olduunu gördüün kii, Cehen-
nem bekçibasdr. Bahçede gördüün uzun boylu adam brahim aleyhis-
selâmdr. Etrâfmdaki çocuklar da ftrat- islâm üzere domu
olan çocuk-
lardr, tik girdiin ev, umûm müminlerin. evidir. Dier ev dc ehidlerin evi-
dir. Ben Cebrail'im. Bu da Mikâil...
Bu srada sahâbeden birisi sordu:
73
Resûl aleyhissclâm öyle buyurur:
Yalan ancak üç yerde caizdir:
1 Dümanla yaplan harpte. Zîâ harp bir hileden ibaredir,
2— Dargn iki müminin arasn bulma hususumla,
3— Kadn ile kocas arasndaki dargnl giderme hususunda.
Tabiînden biri der ki:
— Doru sözlülük Allah dostlarnn süsüdür. Yalanclk ta bedbaht-
larn alâmet-i fârikasdr. Nitekim an yüce olan Allah, Kitab Kur'ân'da
bu hususlar açklamtr:
174
GIYBET
175
Böürlerinden etleri koparlarak lokma lokna azlarna verili-
yor, bu srada kendilerine u
sözler söyleniyordu: Kardelerinizin
etlerinden yemekte olduklarnz yeyin!.. 1
Süfyân sevrî der ki: Zan iki ksmdr. Biri, kendisinde günah bulu-
nan zandr. Dieri de kendisinde günah bulunmayan zandr. Kendisinde
günah bulunan zan, sadece kiinin bâtnnda kalmayp ayn zamanda di-
liyle de konuarak dar fâ ettii zandr. Kendisinde günah olmayan zan
ise, kiinin sadece içinde kalan ve dil ile dar
vurulmayan, bakalar-
na söylenmeyen zandr.
*
îbni Abbâs (r.a.) anlatr:
— arkasndan çekitirmesin... âyeti, Resûlül-
...Kiminiz de kiminizi
lah sallallahü aleyhi ve sellemin ashâbmdan iki kii hakknda nâzjl ol-
du. Resul aleyhisselâm, bir sefer oldu mu, varlkl her iki kiinin yannda,
daha az varlk sahibi bir kii verirdi. Bunlar, gerek yiyecek bakmndan,
gerekse silâh ve âir sava malzemesi bakmndan o bir kiiyi takviye
ederler, buna karlk o da onlarn bâz hizmetlerini görüverirdi. Yine bir
sefer esnasnda Selmân Farisî'yi varlk sahibi iki kiinin yanna vermi-
ti. Selmân, onlarn yiyeceklerinden yiyor, buna karlk bâz yol hizmetle-
rini görüveriyordu. Bir gün bir yere kondular. Yemek hazrlama iini Sel-
mân yapmaktayd. Fakat o gün için bir ey hazrlanmamt, ötekiler
ona, «Resûlüllah'a git te, bize biraz katldk versin, ekmeklerimizle yi-
yelim,» dediler. Selmân gitti. Biraz uzaklanca öteki iki arkadandan
biri onun hakknda öyle dedi
— Eer Selmân su almak için dolu bir kuyuya inmi olsa onu ku-
rutur!...
Dier, taraftan, Peygamber aleyhisselâmm çadrna varp arkada-
larnn istediini kendisine arzeden Selmân'a Resûl aleyhisselâm öyle
dedi:
— Git arkadalarna söyle: «Siz katld yemisiniz.» de.
Selmân geri döndü. Resûlüllah'm sözünü arkadalarna anlatt. Bu-
na aan arkadalar hemen Resûlüllah'a geldiler ve, «Yâ Resûlellah, bks
katktk yemi deiliz!» dediler. Resûl aleyhisselâm da onlarn bu sözüne
karlk, «Ben, yediiniz etin krmzln azlarnzda görüyorum.» de-
di. Bu söz, onlar büsbütün artt. kisi birden, «Bizim yanmzda katk-
lk bir ey yok. Bugün et de yemi deiliz.» diye cevap verdiler. Peygam-
berimiz onlara hitâben buyurdu ki
—
Siz, kardeinizi arkadan çekitirdiniz!..
Daha sonra onlara sordu:
— Murdâr bir yemek eti ister misiniz?
Onlar dediler:
Hayr.
178
: :
tiren o adama gider. Varr ve elindeki hurmay ona takdim ederek öyle
der:
— Duydum ki, hasenatn bana hediye etmisin. Ben
bana hediye de,
etmi olduun bu hasenata karlk sana bir eyler ikram etmek istedim.
Ancak bu bir tabak hurmay getirebildim. Kusura bakma. Bana hediye
etmi olduun hasenatn karln
tam olarak sana ödemee muktedir
deilim.
evinde
ni çekitirmee baladlar. Bu durum karsnda brahim Ibni Edhem u
sözleri söyledi
— Bizden önceki müslümanlar etten önce ekmei yerlerdi. Siz ise ek-
mekten önce et yemee baladnz.
Allah ondan rfz olsun, Ebû Ümâme Bâhilî'nin öyle dedii rivâyet
edilir:
— Kyamet günü kulun amel defteri kendisine verilir. O, ona öyle
bir göz atnca orada, kendisinin ilemedii hasenatn varln görür. Bu-
nun üzerine, «Yâ Rabbi, uu
amelleri ben ilemi deilim. Bunlar bana
nereden geldi?» diye sorar. Allah ona cevâb verir:u
—
Onlar, senin haberin yokken insanlarn seni çekitirmesi sebebiy-
le oraya yazlmtr.
brahim Ibni Edhem öyle der:
— Ey yalanc, Dünyan iledostlarna cimrilik ettin, âhretinle de dü-
manlarna cömertlik ettin. Cimrilik ettiin eyde mâzür deilsin. Cömert-
lik ettiin eyde de methedilmi deilsin.
179
:
— Evet, örteriz.
Hz. îsâ buyurdu:
— almam ksmn da açarsnz.
Bil'akis, siz,
Onlar, Hz. îsânn bu sözlerine hayret ettiler, ve, «Sübhancllah! Biz,
açlmam ksmn nasl açar mz?»
dediler. Hz. îsâ buyurdu:
-- Yannzda birisinden söz açldnda onun kötü davran ve huy-
larndan bahsettiiniz zaman, avret mahallerinin kapal kalan ksmlar-
n da açm olursunuz.
Hâlid Rîb'î anlatr:
—Bir defasnda bir camide oturuyordum. Bir ara cemâatten bir gu-
rup, bir adam çekitirmee balad. Ben kendilerine manî oldum. Onu
braktlar, baka birisini çekitirmee baladlar. Sonra yine ilk çekitir-
dikleri adama döndüler. Bu srada her naslsa o adam hakknda bir söz
de ben söyledim. O gece bir rüyâ gördüm. Bana uzun boylu, siyah derili
bir adam geldi. Elinde bir tabak vard. çinde de bir parça domuz eti bu-
lunuyordu. Taba bana doru uzatarak, «Ye bunu!» dedi. Ben, «Domuz
etini mi yiyeyim? Vallahi yemem.» .dedim. Bunun üzerine adam beni ya-
kalad. yice bir sarsalad ve. «Ondan daha kötüsünü yemitin!» dedi.
Sonra, zorla bir parça azma
koydu. Tam bu srada ben uyandm. Al-
lah'a yeminle söylerim ki,bu hâdiseden sonra otuz - krk gün azma her
yemek koyuta o etin çirkin tadn ve pis kokusunu mutlak hissederdim.
Süfyân îbni Husayn anlatr:
— Bir
defasnda Iyâs îbni Muâviye ile oturmaktaydm. Oradan bir
adam geçti. Ben, onun hakknda konumaa yeltendim. Iyâs îbni Muâvi-
ye bana, «Sus!» dedi. Daha sonra, Bizansllarla yaplan savalara katlp
katlmadm sordu. Ben, katlmadm söyledim. Bunun üzerine öyle
dedi
180
— Kâfir Bizansllar senin elinden - dilinden sâlim oluyor da bir miia-
lüman kardein sâlim olamyor...
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hâtem Zâlid'in öyle dedii ri-
vâyet edilir:
—
Bir mecliste üç ey bulunursa oras Allah'n rahmetinden mah-
rumdur. Bunlar; dâimâ dünyevî menfaatlerin konuulmas, gülüp - oy-
nama ve dier insanlarn çekitirilmesidir.
Mücâhid söyler:
— nsanolu ile berâber oturan melekler
man kardelerinden birinin bir iyi ve hayrl tarafndan bahsetti mi, me-
lekler ona hitâben, «Senin için de ayns vardr.» derler. Eer müslüman
kardeinin bir kötülüünden bahsederse, yâni onu çekitirirse o zaman
da melekler öyle derler:
—Ey Ademolu, mümin kardeinin kusurunu ortaya döktün, üze-
rindeki örtüyü kaldrdn. Bir de dön de kendine bak ve senin kusur ve
ayplarn Örten Allah'a hamdet!
Bir defasnda brahim bni Edhem bir ziyafete çarlmt. Tam
oturduu srada oradakiler, «Fülan kii gelmedi.» dediler, içlerinden biri
kii hantal birisidir.» dedi. Bunun üzerine îbrâh im Ibni Edhem,
de, «Fiilân
«Bir yemekte hazr bulunup orada bir miislüman çekitirdiim zaman bu-
nu bana kamm (midem) yapt.» diyerek oradan çkt ve üç gün müd-
detle yemek yemedi.
Bir hakîm der ki: Eer kendinde üç eyi ileme hevesini bulamyor-
san dier üç eye riâyet etmelisin:
1) Eer sende hayr ileme hevesi yoksa orden elini çek,
2) Eer insanlara faydal olmaa muktedir deilsen, hiç deilse za-
rarl olma,
3) Eer
oruç tutamyorsan hiç olmazsa insanlarn elini yeme, on-
lar arkalarndan çekitirme,
Veheb Mekkî öyle der:
—
Bence gybet yapmamak, kâinatn yaratlmasndan yokolaca gü-
ne kadar onu ve onda olan her eyi Allah yolunda sarfetmi olmaktan
daha iyidir. Yine, gözü, ân
yüce olan Allah'n haram olduu ey- klm
181
lercbakmaktan alkoymak, bütün kâinat ve ondakilcri Allah yolunda
harcam* olmaktan daha iyidir.
Veheb Mekkî bunlar söyledikten sonra aadaki âyetleri okudu:
— Ey îmân edenler, zannn birçoundan kaçnn. Zîrâ bâz zan var-
dr ki srf günahtr. Birbirinizin kusurunu aratrmayn. Kimi-
niz de kiminizi arkasndan çekitirmesin. Sizin herhangi biriniz
ölü kardeinin etini yemekten holanr m? te bundan tiksindi-
niz. AllaJ'dan korkun... (Hucurât sûresi, âyet: 12).
182 1
iktir. Zîrâ iftirâ.yalan hâli, üç türlü levbeyc ihtiyâç gösterir. Birisine if-
tira etmi, onun hakknda yalan söylemi bir insann srasyie unlar
yapmas gerekir:
1) Önce, kimlerin yannda yalan söyledi ve iftira ettiyse onlara va-
rr ve, «len yannzda, l'ülâ kii hakkmla söyle söyle bir takn
sizin
sözler saffettim, «en yalan söyledim. Ilmlarn asl yoktur.» der.
2) kinci olarak, hakknda yalan söyleyip iftira ettii adama gider
ve onunla helâllar.
3) Ve nihayet, söylemi olduu bu yalandan, yapm olduu iftirâ-
dan ötürü an yüce olan Allah'dan mafiret talebinde bulunur. Bir daha
bulunmayacana kesinlikle azmeder.
böyle bir fiilde
Birisine iftira etmekten ve onun hakknda yalan söylemekten daha
büyük bir günah yoktur. Zîrâ dier günahlar sadece bir tevbeye ihtiyâç
gösterir, tftira-yalan ise, biraz önceki îzâhtan da anlald gibi,üç yer-
de tevbeyi gerektirmektedir. an
yüce olan Allah, iftirâ ile küfrü ayn
bir âyette zikretmi vc öyle buyurmutur:
—...O halde küfür olan putatapclktan kaçnn, yalan sözden sa-
knn (Hacc sûresi, âyet: 30).
183
:
bir fiili yâni gybeti helâl saymak istemektedir. Allah'n haram kld bir
eyi helâl saymak isteyen ise kâfir olur. Allah korusun.
Bir kimse, isim zikretmeden birisini çekiti rirse fakat onun sözlerini
dinleyenler bu sözlerin kime söylendiini bilirlerse ve gybet eden bu a-
hs bu hareketiyle muttekilik taslarsa, bu, bir nifak olur.
la
Bir kimse, günah olduunu bildii halde ismen bahsederek, birisini
çokitirirse âsî saylr. Tevbe - istifar etmesi gerekir.
Allah'n emirlerine muhalif vo hareketlerde bulunan ve bunlar
fiil
184
: :
mak, yakalayp yemek istiyordu. Ku, «Ey Allah'n nebisi, beni kurlar.»
diyerek peygamberden yardm istedi. Peygamber de onu ald, yeninin içi-
ne saklad. Bu arada onu avlamak için peinden gelmekte olan âhin de,
«Ey Allah'n nebisi, ben aç idim. Sabahtan beri onu avlayp karnm do-
yurmak için urayordum. Tam yakauyacam srada onu benden aldn.
Rzkma mâni olup beni Ümitsizlie düürme.» dedi. Bu srada peygam-
ber, «Benden, üçüncü olarak karlatm kabul etmem, dördüncü ola-
rak karlatm da yeise düürmemem istenmiti. Üçüncü bu ku. Onu
kabul edip kurtardm. Ya dördüncüyü ne yapaym? O, kurtardm bu
kuu yemek istiyor,» diye düündü. Biraz sonra bçan çkard. Kendi
bacann kaba etinden biraz keserek beklemekte olan avc kua att. O
da onu alp gitti. O uzaklanca saklamakta olduu kuu da salvererek
yoluna koyuldu. Biraz sonra pis kokulu bir cife ile karlat. Geceki rU-
yânn gereince ondan da sür'atle uzaklat. O günü akam yatarken Al-
lah'a öyle dua etti
— Yâ Rabbi, emirlerinin hepsini de yerine getirdim. Fakat bunlarda-
ki hikmeti bana malûm et!..
O gece rüyâsnda kendisine unlar söylendi
— lkönce muazzam ve kapkara bir da olarak gördüün ve sonra-
dan baldan daha tatl bir lokma hâline gelen ey, öfke.gazaptr. öfke, ön.
ce büyük bir da halindedir. Sabr edildii ve yenildii zaman baldan da-
ha tatl bir lokma olur. kinci olarak karlatn altn tas, güzel ve iyi
amellerdir. îyi ve güzel ameller, hareketler, davranlar ne kadar örtü-
lürse örtülsün, yine de aça çkar ve kendilerini belli ederler. Saklad-
n ku, sana smana ihanet etmemeni öretmek istemektedir. Dördün-
cü hareketin, birisi senden bir ey istedi mi, kendi ihtiyâcn olsa bile onun
hacetini görmek gerektiine iarettir. Beinci olarak karlatn ve ken-
disinden kaçtn pis kokulu cîfe gybete' iarettir. Gybet eden, ötekini-
berikini çekitiren insanlardan, pis kokulu cifeden kaçarcasna kaç!..
185
KOCULUK
186
: :
den kes.
Kadna bunlar fsldayan köle, daha sonra kocasna da öyle dedi:
—
Sen karn çok seviyorsun. Ona sadâkatle balsn. Fakat o seni
sevmiyor. eni öldürmek istiyor. Bütün bunlarn doruluunu kendi göz.
lerinle görmek istersen bu gece uyuma. Fakat mahsûstan uyur gözükü,
ver. Göreceksin!..
Adam Onun uyduunu sanan kadn da biraz sonra ustu-
öyle yapt.
ray ald ve kocasnn sakallarn kesmek üzere yanma geldi. Elinde us-
tura, karsn gören adam, kölenin fitledii gibi gerçekten kendisim öl-
187
:
buyurdu ki: fezetim ve Celâlim hakk için, sekiz snf insan sen-
188
: :
anarak öyle öyle yapacam diye va'dde bulunup sonra onu ye-
rine getirmeyenler.
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Basri öyle der:
— unu iyi bil ki, bakasndan sana lâf getiren mutlaka senden de
ona lâf götürecektir.
Bir defasnda Ömer tbni AbdüTazize bir adam geldi ve onun huzurun,
da baka birisini çekitirmee yeltendi. Fakat halîfe ona müdâhale ede-
rek dedi ki
— Dilersen senin u hareketini bir ölçüye vuralm: Eer yalan söy-
lüyorsan, «...eer bîr fâsik size bir lnber getirirse onu tahkik edin... Hu-
curât sûresi, âyet: 6.» âyetindeki kiilerden olursun. Eer söylediklerin
doru ise bu takdirde de, « —gammazlkla lâf getirip - götürmee koan...
Kalem sûresi, âyet: 11» âyetinde ismi geçen kiilerden olursun. Dilersen
seni afvedelim...
Halife sözünü bitirdikten sonra adam, « Afvet ey müminlerin halîfesi.
Bir daha böyle bir eye yeltenmiyeceim,» dedi.
Abdullah lbni Mubârek öyle der:
— Vcled-i zina lâf tutmaz. Haseb . nesebi belli olan kii komusuna
eziyet etmez.
Bunun mânâs udur: Lâf tutmayan ve iittiklerini hemen oraya -
buraya yayan kimse veled-i zinâdr. Eer veled-i zinâ olmam olsa ondan
ona lâf götürmez. Bu hüküm, ân
yüce olan Allah'n kelâmndan çka- u
rlmaktadr:
insanlar hayr i-
Çok
bütün bunlardan baka kula kesik... (Kalem
189
bul olunmad. Acaba scbeb-i hikmeti ne ola?» ân yüce olan Allah vahiy
ile bildirdi:
— Ey Mûsâ, senin ve kavminin duasn kabul etmem. Çünkü içinizde
koculua devam eden kocular var.
Mûsâ aleyhisselâm, «Yâ Rabbi kimdir onlar? Bildir de aramzdan ata-
lm.» dedi. Allah da vahiy iie, «Ey Mûsâ, ben sizi kolculuktan menediyo-
rum. Sense kolcularn ismini vermemi istiyorsun. Onlar söyleyip tc ko-
cu mu olaym? Topunuz birden kolculuktan tevbe - istifar edin. Bir da-
ha kimse koctluk yapmasn.» dedi. Hz. Mûsâ durumu kavmine bildirdi.
Hepsi birden tevbe - istifâr ederek bir daha koculuk yapmyacaklarna
azmeylediler. Allah da onlarn bu tevbesini kabul etti ve yamur ya-
drd.
Bir defasnda halife Süleyman, ulemâdan Zührî ile oturmaklayd. O
adam geldi. Süleyman ona, «Duyduuma
Birada bir göre benim aleyhim-
de konumu, öyle söyle demisin,» dedi. Adam, «Ben, hakknzda
sizin
ne bir ey iledim, ne de bir ey söyledim.» diye mukabele etti. Bu sefer
Süleyman, «öyleyse bana haberi getiren sâdk bir kimseymi» deyince,
Zührî hemen söze kart ve:
—
Kocu kimse sâdk olamaz! dedi.
Süleyman da onu tasdik ederek, «Doru söyledin. Allah selâmet ver-
sin,» dedi.
Bir hakim öyle der:
— Kim ki sana, bir müslüman kardeinin seni kötüledii haberini ge-
tirirse bil ki, esas kötüleyen o kimse deildir. Bil'akis sana o haberi ge-
tirendir.
uhu da Veheb bni Münebbih söyler:
— Sende olmayan güzel bir hasletle seni melhodenin, yine sende bu-
lunmayan kötü bir hasletle seni zcmmetmiyeeeinden de emin olma.
Birisi sana gelir de. «Fiilâ kimse sana öyle öyle yapt. Senin hak.
knda söyle öyle dceli.» derse sana ti ti ey vâcip olur.
Birincisi: Onun sözlerinin doruluunu kabul etmemektir. Zira ehli
îslâmca, kocularn ahidlii makbul deildir. Hem Allah öyle buyur-
mutur:
— Ey imân edenler, eer bir haber getirirse onu tah-
fâsk size bir
kik edin. Hemen doruluuna inanvermeyin. Olur ki, bilmeye-
rek bir kavme satarsnz da yaptnza piman olursunuz (Hu-
curât sûresi, âyet: 6).
kincisi: Onu böyle lâf getirip götürücülükten menetmektir. Zirâ ha-
-
ram -olan eyden kaçndrmak vâciptir. Nitekim sân yüce olan Allah buyu-
rur:
— Siz müslümanlar, insanlar ortaya çkarlm en hayrl bir üm-
için
metsiniz. Zirâ, siz, iyilii emreder, kötülüü mcnedersiiz, insanla-
190
r kötülüktün vazgeçirmee çalrsnz. (Al-i mrun sûresi, âyet:
110)
Üçüncüsü: Koculuk yaptndan ötürü ona Allah için öfkelenmek-
tir. Zirâ bu hareketiyle o, bir âsîdir. Âsilere öfkelenmek ise vâciptir. Zi-
191
:
192
Nitekim ân yüce olan Allah buyurur:
— Dediler: Renin yüzünden ve maiyetindekiler yüzünden uursuz-
lua uradk! O da dedi: Sizin bütün amel ve hareketleriniz Allnl
nezdinde aikârdr. Belki siz, imtihana çekilmekte olan bir kavim-
siniz (Nemi sûresi, âyet: 47).
— Dediler: Dorusu biz sizin yüzünüzden uursuzlandk... (Yasin
sûresi, âyet: 18).
Ibni Abbâs (r.a.) öyle derdi:
— Bir ku aklna uursuzluk gelirse öyle de: Allah'm,
sesi iitip te
senin kularndan baka ku yok. Senin hayrndan baka hayr yok. Sen-
den gayr ilâh da yok. Senin irâden olmadan hiç bir ey olamaz..
Bunlar söyledikten sonra iine yahut yoluna devam et. yüce ân
olan Allah'n izniyle hiç bir uursuzluk olmaz, sana hiç bir zarar gelmez.
Bbû Hüreyre (r.a.) rivâyet eder:
— Birbirinize buzetmeyiniz, hascd etmeyiniz, kskanma-
birbirinizi
ynz. Alverite ara kztrmaclk
- yapmaynz. Kardeler ola.
rak Allah'n kullar olunuz.
Ebû Süfyan olu Muâviye, oluna öyle der:
— Ey oulcuum, hascd etmekten sakn. Zirâ onun zarar düma-
nnda belli olmadan sende belli olur.
Hasedden daha zararl bir er yoktur. Zirâ, hascd edilen kimseye
henüz bir zarar gelmeden, hased edene be ceza gelir. Bunlardan birinci,
si, dinmeyen bir kederdir. Hased eden kimse, bu hasedi yüzünden devam-
l üzüntü içinde kalr. Zirâ kskand kimsenin nâil olduu nimetten bir
an önce mahrum kalmasn arzular. Bu olmaynca da kendi kendine üzü-
lür, durur, ikincisi, karlnda bir ecir olmayan bir musibettir. Gerçek-
ten hased, onu tayana bir musibettir, bir skntdr. Böyle olmakla be-
raber sonunda elde edecei bir ecir de yoktur. Üçüncüsü, övünülemiye-
cek bir kötülüktür. Dördüncüsü, hased edene Allah'n gazaplanm olma-
sdr. Beincisi, muvaffakiyet kaplarnn kendisine kapanmasdr. Bir de-
fasnda Resul aleyhisselâm öyle buyurdular:
— Haberiniz olsun, Allah'n nimetlerinin dümanlar vardr.
Soruldu:
— Kimdir Allah'n nimetlerinin dümanlar yâ Resûlallah?
Buyurdular:
— Allah'n kullarna kendi lûtfndan vermi olduu nimetleri ks-
kananlar...
Mâlik tbni Dinar öyle der:
— Ben, Kurrâ'nm halktan kiiler hakkndaki âhidliini kabul ede-
rim. Fakat birbirlori hakkndaki ehâdetlerini kabul etmem. Zirâ birbir-
lerine o derece hased ediyorlar ki...
Ebû Hüreyre (r.a.) rivâyet eder:
194
: :
sun? Eer Allah'n ona verdikleri O'nun kuluna olan ikramndan ise niçin
Allah'n ikram ettii kiiye hased ediyorsun? Eer Allann, kuluna olan
ikramndan deilse gidecei yeri Cehennem olan kimseye hased etmek sa-
na yarar m?
Üç snf insan vardr ki dualar kabul olunmaz. Bunlar, haram yiyen-
ler, gybet edenler, kalbinde müslümanlara kar kin ve hased duygulan
besleyenlerdir.
yapt eyle-vesile
riummaym. Erkeklerin, kendi kazandklarndan bir paylar oldu-
u kadnlarn da yine kendi kazandklarndan bir hissesi var-
gibi,
dr. Allah d an, O'nun lûtf undan isteyin.. (Nisâ sûresi, âyet: 32)
m
îte böyle. Her bir müslümana yaraan, Ali ah bakalarna lütfetmi
olduu nimetlerin onlardan alnp kendisine verilmesini temenni etme-
mek, bil'akis onlara vermi olduu nimetlerin aynsn kendisine de ver-
195
:
temektedir.
5) Hased etmekle, hem Allah'n hem de kendisinin düman .olan
. eytana yardm etmektedir.
Denir ki:
— Hasedkâr insan, meclislerdeve meskenetten baka bir mua-
zillet
meleye nâil olmaz. Meleklerin kin ve lanetini kazanr. Yalmz olduu za-
manlarda sade ztrap çeker, keder duyar, ölüm annda ancak sknt ve
korku ile karlar. Kyâmet günü rezil-rüsvâ olur. Cehennemde de ate-
le karlar.
o
197
KBR
Kaab Ahbâr öyle der:
— Kibirliler kyamet günü insan «liretinde küçücük tohum tanele-
ri yandan zillet
hâline gelirler. Kendilerini dört bir sarar. Cehennemin
bir tarafna sevkedilirler. Orada cehennem ehlinin pisliklerini içerler.
Bir defasnda Hz. Hüseyin bir ksm yoksullarn yanndan gediyordu.
Onlar bir eyler yemekteydiler. Fakat ellerinde sadece birer parça ke-
mik vard. Onlar syryorlard. Hz. Hüseyin'i görünce buyur ettiler. O
da, «Allah büyüklük gösterenleri sevmra.» diyerek oturdu ve kendileriy-
le beraber kemiklerden biraz syrd. Sonra onlara dedi ki : .
—Ben sizin davetinize icâbet ettim. imdi siz de benim davetime ica-
bet ediniz.
Hep beraber Doruca
Hz. Hüseyin'in evine gittiler. Ora-
kalktlar.
ya varnca Hz. Hüseyin hizmetçisine, «Evde yiyecek ne varsa çkar, bu
yoksullara ver.» dedi.
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Üç türlü insan vardr ki, kyamet günü Allah onlarla konuma/.,
yüzlerine bakmaz. Onlar için ayrca ackl bir azap ta vardr, bun-
lardan biri zinâ yapan ihtiyardr. Dier biri yalanc devlet adam-
dr. Üçüncüsü de kibirli fakirdir.
— Bana, Ccnnct'e siren insanlarn ilk üç snf ile, Cchencm'c gi-
renlerin ilk üç snf bildirildi.
Cennefe ilk girenler ehidler, köle olular Allah'n emirlerini ye-
rine getirmelerine engel olmayan köleler ve çoluk-çock sahihi o-
lan fakirlerdir. OelcnnenVe ilk girenler ise zâlim devlet adamla-
r,malnn zekâtn vermeyen zenginler ve kibirli fakirlerdir.
— an yüce olan Allah, üç snf insana öfkelenir. Ayrca hu üç sn-
fn içinden üç nevi insana olan örkesi en iddetlidir. Ilmlardan
birincisi f asklardr. htiyar fâsklara olan öfkesi se en iddetli-
dir. kincisi cimrilerdir. Zengin Hmrilere olan öfkesi isr* en id-
detlidir. Üçüncüsü kibirlilerdir. Kibirlilerin fakirlerine olan öfke-
198
si ise « iddetlidir. Yine Allah, üç zümre insan sever. Bu üç züm-
reden üç çeit insana olan sevgisi ise en kuvvetlidir. Allah, takva
sahiplerini sever. Gene lakvâ Kâhinlerini ise en çok söver. Allah'n
ikinci sevdii eölirtMfiliîrlir. Cömertlerin fakirlerini ise en çok sö-
ver. Allah'n sevdiklerinin üçüncüsü alçakgönüllülerdir. Alçoktfö-
üllü '/enginleri ise en çok sever.
Yine Resul aleyhisselâm bir defasnda öyle buyurdular:
— Kalbinde bir hardal dânesi kadar kibir bulunan kii Gennet'c gir-
mez.
JS srada birisi dedi ki:
— Yâ Kesûlellnh, elbisemin temiz olusu, ayakabmn biçimlilii ve
bastonumun kvrml oluu benim houma gidiyor. Bu kibir say-
lr m?
Kesûl aleyhisselâm ona cevaben buyurdular:
— Allah OuiUlir, güzellii sever. Yine, kuluna ihsqj etmi olduu
nimeti onun üzerinde görmeyi de sever. Acizlie ve ihtiyâç içinde
olmaa ise öfkelenir. Bunlar kibir deildir. Kibir, hakk hafife alp
halk hor görmektir.
Yine Peygamberimiz aleyhisselâm buyurur:
— Kim ayakkabsn
ki yamar ve alnuu Allah
diker, elbisesini için
topraka koyarak secde ederse o kimse kibirden uzaktr.
— Kim kaba kuma
ki ve yamal ayakkab
elbise eeine giyer, bi-
ner, Koyununu saar, âile efrûdiyle beraber yemeini yer ve yok-
sullarla beraber oturursa Allah onun kibrini inhâ eder, kibirli du-
ruma dümez.
Mûsâ aleyhisselâm Allah'a münâcâtta bulunarak sordu:
— Yâ Rabbi, mahlûkaln içinde en çok öfkelendiin kimdir?
Allah buyurdu:
— Yâ Mûsâ, en çok öfkelendiim kimse; kalbi kibirli, dili hain, imâ-
n zayf, eli cimri olandr.
Zübeyr olu Urve der ki:
— Tevâzû, eref kazanmaa yarayan âletlerden biridir. Her nimet
kskanlr. Fakat tevâzû nimeti kskanlmaz.
Bir hakim öyle der:
— Kanâatin semeresi râhattr, tevâzûnun semeresi ise sevgi - mu-
habbettir.
Ebû Safra olu Mühlib, Haccâc'n ordusunda asker idi. Bir defasn-
da, deniz koyunu derisinden mâmul elbisesiyle Abdullah olu Mutrif'in
yanndan salma salma geçiyordu. Mutrif onun bu azâmetîi yürüyüünü
görünce, «Ey Allah'n kulu bu yürüyü, Allah'n ve Resûlü'nün sevmedi,
i bîr yürüyütür.» dedi. Onun bu sözü üzerine Mühlib, «Beni tanyor mu-
sun?» diye sordu. Mutrif de, «Evet, tanyorum. Evvelin murdar bir me-
199
: .
— O Kah mân olan Allah'n kullar, ki onlar yeryüzünde veknr ile al-
201
:
Yine anlatlr ki, Halife Hz. Ömer (r.a.) ama gelirken yannda yal-
nzca bir deve ile bir kölesi vard. Yolda kölesi deveye nöbetlee bi-
iie,
Bir defasnda Ammar Îbni Yâser (r.a.), hayvan yemi almak üzere
çarya çkmt. O srada kendisi Küfe vahiydi. Vard pazaryerinden
biraz yonca ald. Satc onu demet yaparak balad. Bir ucundan o tut-
tu. Dier ucundan da Ammâr Îbni Yâser tuttu. Kaldrdlar ve Ammâr
Ibni Yâser onu omuzuna alarak öylece evine götürdü.
Hz. Ömer Halife iken Ebû Hüreyre'yi Bahreyn'e vâli olarak gönder-
miti. Ebû Hüreyre (r.a ) bir merkebe binerek doruca Bahreyn'in yolu-
nu tuttu. Merkep üstünde hiç gösterisiz bir ekilde ehre girerken öyle
diyordu:
— Vâliye yol veriniz, vâliye yol veriniz!..
îte hayâtlarndan kaydettiimiz bu insanlar Allah'n
birer sahne
Resulünün arkadalarydlar. En bâriz ahlâkî vasflar da mütevâzilik-al-
çakgönüllülük idi. Ayrca gerek halk nazarnda, gerek melekler nazarn-
da ve gerekse Allah indinde aziz ve erefli idiler...
Ebû Hüreyre (r.a.) rivâyeteder:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
202
— sadaka olarak verdii için mal azalmsa ve kim ki
Kilitli ki
kendisine zülüm ve hakszlk edeni ul veünise Allah onlarn e-
refini arln r.
' Bir gün Resul aleyhisselâm Hz. Âie'nm evindeydi, önünde bir tabak,
taban içinde de (pastrma) vard. Allah Resulü diz üstü
kurutulmu et
oturmu, tabaktaki pastrmalardan koparp koparp yiyordu. Bu srada,
ister erkek olsun isterse kadn olsun herkesle konumaktan çekinme-
yen, gayet çirkin bir kadn geldi. Diz üstü oturarak, önündeki pastrma,
lan yemekte olan Allah Resulüne öyle bir göz att ve, «Hele .suna bakn,
bir kölenin oturduu gibi oturuyor,» dedi. Resûl aleyhisselâm da ona ce-
vaben, «Ben bir köleyim. Bir kölenin oturduu gibi oturur, bir kölenin
yemek yedii gibi yemek yerim,» dedi. Sonra da ilâve etti:
— Buyur, sen de ye î
Kadn dedi: Hayr, yemem. Ancak sen kendi elinle yedirirsen yerim.
Resûl aleyhisselâm tabaktan bir parça alarak ona yedirmek istedi.
Fakat bu sefer de kadn, «Hayr, yemem. Ancak azndakinden verirsen
yerim,» diye tutturdu. Peygamberimizin aznda sert bir et parças var-
d. Onu çineyip duruyordu. Kadnn srâr üzerine çkard. Onun azna
koydu. Et parças sert bir parça olduu için bir türlü çineyip yutam-
.vodu. Bu »rada kendisine bir utanma geldi. Kzard, bozard, oradakile-
rin yüzüne bakama/, oldu. O hâdiseden uura bu kadn ölünceye kadar bil'
daha da böyle bir .ey yapmad.
Resûl aleyhisselâm öyle buyurdular:
—Kana yeryüzünün anahtarlar verildi ve kul-peygamber olmakla
hükümdar peygamber olma arasnda muhayyer klndm. Bana
-
du. Ona hitâben, «Bunlarn hangisini beenirsen al, giy» dedi. Hizmet-
çi, gömleklerin iyi olann seçip ald ve giydi. Hz. Ali de dierini giydi.
Fakat onun yenleri uzun geldi. Bunun üzerine terziyi çararak uzun k-
smlanm kestirdi. O sralarda Cuma günü hutbe okumutu. Biz, o gün pa.
203
:
o —
204
HTKAR - KARABORSACILIK
205
: :
o — 207
)
lara hak yolu gösterecek olan zümre âlimler snfdr. Eer âlimler de hal-
k irâd etme vazifesini ihmâl eder, onlara hak yolunu, âhiret yolunu gös-
termezlerde geni haik kitlelerini doru yola kim sevkedecek? Kendilerine
bu hususta kim rehberlik edecek? Ve ilimden - irfândan yoksun ahâli kim-
lere uyacak, kimlerin peinden gidecek? Âlimler peygamberlerin vârisleri-
dir. Nasl ki onlar, hak yola irâd etme husûsunda insanlardan bir ücret
almyorlarsa, ayn ekilde âlimlerin de irâd vazifeleri karlnda halk-,
tan bir ey talep etmemeleri gerekir. Peygamberlerin, Allah yolunu gös-
terme hususunda halktan hiç bir karlk almadklarn ve böyle bir eyi
asla düünmediklerini Kur'ân'n muhtelif âyetleri bize haber vermektedir:
— Ey Jlubîbim, de ki: Ben bu tebliime karlk akrabalkta sevgi -
muhabbetten baka hiç bir mükâfat istemiyorum (ûrâ sûresi,
âyet: 23).
— De ki: Benim sizden, yaptm teblie karlk
istediim herhangi
bir ücret varsa o, sizin olsun! Benim mükâfat un ancak Allah'a
aittir. O, hereye hakkyle ahittir (Sebe' sûresi, âyet: 47 t
208
: .
uz. Ben, Allah'n beni yaratt zaman, kesilip gidecek bir aaç.
dal olarak yaratmasn temenni ederdim.
Hasan Basri öyle der
— ân yüce olan Allah'a îmân eden kimse, günün akamna da ha-
zin olarak girer, sabahna da...
Yine Hasan Basri'nin, çok kerre, sanki bir musibete mârûz kalm bir
insan hâlinde görüldüü söylenir. Baka bir rivayet te, onun dâimâ, sanki
yeni ölmü annesini defin etmekten dönen bir insan tavrnda göründüü
eklindedir. Evzâî, «Günahkârlar, eyvah bize! Bu kitaba ne olmu? Küçük-
büyük hiç bir ey brakmayp, onlarn hepsini saym - Kehf sûresi, âyet:
49-» âyeti hakknda öyle der:
— Kahkaha büyük günahlardandr, hafif gülü te küçük günahlar-
dandr.
Amr Ibni Âs olu Abdullah der ki
— Eer benim bildiimi bilmi olsaydnz az güler, çok alardnz.
Eer benim bildiimi bilmi olsaydnz, herbiriniz beli kopuncaya kadar
secdelerde kalr, sesi kesilinceye kadar feryad -figân ederdiniz. Alaynz,
Allah için alaynz, Allah'a dönünüz. Eer alayamyorsanz alayanla-
ra benzemee çalnz.
îclân olu Muhammed de unlar söyler:
— Kyâmet günü her göz alar. Yalnz üç snf göz alamaz. Bun-
lardan biri, Dünyâ'da Allah korkusundan alayan gözdür. Dieri, Allah'n
haram kld eylere kapal olan gözdür. Üçüncüsü de Allah ile ge- ak
celeri uyank kalan gözdür.
îclân olu Muhammed'in bu söyledikleri, Peygamberimizden hadîs
olarak ta rivâyet edilir.
Allah ondan râz olsun, mam-
Âzam Ebû Hanîfe anlatr Hayâtmda :
212
! ! !
— Öyle bir ferahlk ara bul ki, onda hiç hüzün olmasn!
Bu sözün manâs udur: Cennete kavumak istersen
lü - kederli ol, gülüp - ne'elenici olma, ki Cennetin ferahna nâil olasn.
Cennetin ferâh öyle bir ferahtr ki onda aslâ hüzün yoktur.
Der-r ki: Üç ey kalbi kasvetlendirir. Bunlar sebepsiz yere gülmek,
iyice ackmadan yemek yemek, lüzumsuz yere konumaktr.
Peygamberimiz aleyhisselâm öyle buyurur:
—
nsanlar güldürmek için yalan söyleyen insana yazk. Yazk ona,
ona.
.S
tbrâhim Nahai der ki:
- - Bir kimse. ck için bir söz söyler de Al.
ah' bu gazap, etrafndakilere de âmil
insan, Allah' raz edecek bir kelâm eder de onun rah-
metine mazhar olursa bu rahmet onun etrâfndakilere de âmil olur.
213
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatr:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Yâ EbÛ Hüreyre, takva sahibi insanlarn en çok ibâdet ede-
ol ki
ni olasn. Kanaatkar ol ki, insanlarn en çok ükür edeni olasn.
Kendin için sevdiin bir eyi bakalar için de sev ki mümin ola-
sn. Komularna ve yaknlarna izzet-i ikramda bulun müsltt- d
man olasn. Ve, az gül. Zîrâ muhakkak ki çok gülmek kalbi öldü-
rür.
Kays olu Ahnef anlatr: Allah ondan râz olsun, Hattâb olu Ömer
bana demiti ki:
— Çok gülenin heybeti az Mizah yapan istihfâf edilir, küçüm-
olur.
senir. Bir eyi çok yapan onunla tannr. Çok konuan çok yanlr. Çok
yanlann hayas az olur. Hayas az olann takvas az olur. Takvas az
olann kalbi ölür. Kalbi ölen, CehennenVe daha lâyktr.
Ey müslüman, kahkaha ile gülmekten iddetle sakn. Zira kahkaha
ile gülmenin sekiz âfeti vardr:
214
ÖFKEY YENMEK
Allah ondan
Resûl aleyhi!
— Kim ki öfkesinin gerektirdii eyi yapmaa muktedir olduu hal-
de yapmaz da öfkesini yenerse, kyamet günü Allah onun kalbini
honutlukla doludurur.
215
O, bununla, sân yüce olan Allah'n u kelâmn kasdctmektedir:
— ...Cennet ve Allah'n mafireti, gerek darlk ve gerekse bolluk
hallerinde yedirip . içirenler ve öfkelenince öfkelerini yutanlar için
hazrland. (ÂH Im ân sûresi, âyet: 133).
Anlatlr ki, yine Ömer tbni AbdüTazîz bir gün bir serho görür. Onu
yakalattrp cezalandrmak ister. Fakat serho, ileri-geri konuarak halî-
feye küfreder. Bunun üzerine halîfe, onu cezâlandrmaktan vazgeçer.
Kendisine, küfredince serhou cezalandrmaktan niçin vazgeçtii soru-
lunca ucevâb verir:
— O, bana küfretmekle beni öfkelendirdi. Eer bunun üzerine ben onu
cezalandrm olsaydm, bunu öfkemden dolay yapm olacaktm. Halbu-
ki,onu öfkemden dolay deil, Allah'n emrine muhalif bir fiili iledii,
yâni içki içtii için cezalandrmam gerekir. Kendi öfkemden dolay bir
müslüman cezalandrmaa râz olamam.
Mehrân olu Meymûn'un bir hizmetçisi vard. Bir gün sofraya yemek
getirirken aya kayd, çorbay efendisinin üstüne döktü. Efendisi onu
cezalandrmak istedi. Fakat hizmetçi kendisine öyle dedi:
— Ey benim efendim, Allah'n, «...öfkelenince Öfkelerini yutanlar...»
kelâm amel et.
ile
216
Bir m üsl Limann mülayim ve sabrl olmas gerekir. Zîrâ mülayim ve
sabrl olmak, mutlakîlerin husûsiyetlerindendir. Nitekim an yüce olan
Allah, mülayim ve sabrl kullarn överek buyurur:
217
yem olma, veyâhut ta zehirli ylan sokma korkularm
trmak istedi. Hattâ namazda iken zehirli haerâtn
ni bile verdi. Fakat onun kalbine en ufak bir kaynt
t
218
:
3 —
Sana nikâh düen bir kadnla karlatn zaman sakn böy-
le bir kadnla bir arada oturma. Zîrâ ben, böyle bir durumda ondan sana
senden ona araclk yaparm. Sizin zinâ yapmanza sebep olurum.
219
: :
220
Her eyin bir erefi vardr. Meclislerin en ereflisi ise kbleye yö-
nelmen meclistir. Siz meclislerde emaneten oturuyorsunuz. Uyu-
yan ve ubdesti bozulmu olan kiinin peinde namaz klmaynz.
Namazda bile olsanz akrep ( — kuyruklu) ile ylan öldürünüz.
asmak
Elbiselerinizi suretiyle, bulunduunuz meclisin duvarlar,
m kapamaynz. Kim ki izni olmadan nüi
kardeinin mektup
vcsâircsie bakarsa sanki Celeueme bakm olur. kim ki in-
221
maynz. Eer engel olursanz onlara hakszlk etmi olursunuz.
Yine bir defasmda da tsâ al ey hissel âm öyle demiti:
— Zâlime zulmü mukabele etmeyiniz. Eer böyle yaparsanz Kab-
ile
Ebûdderdâ buyurdu:
— Sana öyle bir takm tavsiyelerde bulunacam kim onlar ya-
ki,
parsa Azîz ve Celîl olan Allah indinde en yüce dereceye ve en büyük sevâ-
ba nâiî olur.
1) Hiç bir suretle haram yeme.
'
2) ân yüce olan Allah'dan rzkn gün gün iste.
3) Nâmusunu ân
yüce olan Allah'a emânet et.
4) Birisi sana söver, yahut eza ederse, «Ben namusumu Allah'a
emânet ettim» de.
5) Herhangi bir sûretle bir kötülük ilemi duruma düersen derhal
tevbe - istifâr et. Bir daha bir kötülük ilememee kesin karar ver, az-
met.
6) Kendini ölülerden kabul et.
222
: :
223
:
öyle buyururlar:
Resti aleyhisselâm
l
— Kyamet günü bir tellâl öyle nida eder: Mükâfatlan Allah in-
dimle ulanlar nerede?
lîu nida üzerine, Dünyâda kendilerine hakszlk edenleri af Yetmi
olan|ar kalkarlar ve doruca Cennet'e girerler.
224
DLN KORUMAK
—
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e bir adam geldi ve, «Yâ
Resul ellah bana nasihat et» dedi. Resûl aleyhisselâm da buyurdular:
Yâlâ anlatr:
Süka olu Muhammed daha sonra dedi ki: Siz, Allann u sözlerini
inkâr m ediyorsunuz?
— Muhakkak üstünüzde amel ve hareketlerinizi murâkebe
ki sizin
eden hakiki bekçiler, çok erefli yazclar vardr. Ki onlar ne ya-
pyorsanz hepsini bilirler (înfitâr sûresi, âyet 10-12). :
226
Bir Çin hükümdâr da ünlar söyler:
— Bir söz söylemediim müddetçe ona mâlik olurum. Fakat ne za-
man ki sözü söylerim, bundan sonra artk o bana mâlik olur.
unlar da bir Bizans hükümdarnn sözleridir:
— Ben, söylemediim bir eyi reddetme hususunda, söylemi oldu-
um bir eyi reddetmekten daha güçlüyüm.
Nihayet bir Hind hükümdar da unlar söyler:
— Dar aksettii takdirde kendisine zararl olan; aksetmedii tak-
dirde ise faydas olmayan söz sarfeden insana aarm.
Haysem olu Rcbî'nin, her sabah kalknda bir kât ile bir kalem
alarak o gün konutuu her sözü yazd ve ezberledii, akam olunca
da onlarla kendisini muhasebeye çektii rivayet edilir.
te zâhdlerin ameli böyleydi. Onlar, dillerini koruma hususunda her
türlü külfete katlanrlar, Dünyâ'da kendilerini hesaba çekerlerdi,
bir müslümann böyle olmas, âhrette hesaba çekilmeden önce
kendisini hesaba çekmesi gerekir. Zîrâ Dünyâ'da kendi kendini hesâba
çekmek, âhrette hesâba çekilmekten çok daha kolaydr. Yine Dünyâ'da
diline sâhip olmak, âhrette nedamet duymaktan daha kolaydr.
uzun müddet zarfnda ondan hiç bir fuzûlî söz iitmediini brahim Tey-
mî'ye anlatmtr.
Allah ondan râz olsun, Hz. Hüseyin ehîd edildii zaman, Haysem
olu Rebî'nin dostlarndan biri öyle der:
— Haysem olu Rebî konuursa bugün konuur.
Tam bu srada meclise Haysem olu Rebî gelir. Kapy açp içeri gi-
rince kendisine Hz. Hüseyin'in ehîd edildii haberi verilir. Bu haberi alan
Rebî, ban göe kaldrarak sadece unlar söyler:
— Ey göklerin ve yerin yaratcs, ey gayb da hâzin da bilen Allah'-
m! Muhakkak ki sen, ihtilâf etmekte olduklar ey husûsunda kullarn
arasnda hükmedersin!..
Hepsi bu kadardr. Daha baka bir söylemez. ey
Hukemâdan birisi öyle der: Alt haslet vardr ki, câhiller onlarla
belli olur.
227
:
228
: :
229
sözler vardr ki, frlam bir ok gibi sahiplerini anszn
âdeta yaydan
mahvetmilerdir. Sükût etmek, aka sözden de hayrldr. Ey insan, sü-
kût edersen selâmet bulursun. Eer mutlaka konumak zorunda kalrsan
âdilkonu. Dostlarn yannda ifrata kaçma, Buzedilmi kimseye de bu-
zetm olsan yine de yolu - yordamyle yap. Zîrâ üphesiz ki sen, ne za-
man ve kime, dostuna mi yoksa büza müstahak olana buzedeceini m
bilmezsin. Düün.
Ehl-i hikmetten biri unlar söyler:
— Sükûtta yedibin hayr vardr. Bu yedibin hayrn tamâm yedi cüm-
le ile ifâde edilmitir. Her bir cümlede bin hayr bulunur:
zahmetsiz - meakkatsiz bir ibâdettir,
ücevhersiz bir zînettir.
Üçüncü cümle: Sükût, kuvvetsiz - kudretsiz - hâkimiyetsiz bir hey-
•
bettir. '
lardr. ân yüce olan Allah, bu üç ksmdan her birini bir erefle eref-
lendirmitir. Meselâ kalbi, kendini ve birliini tanyacak istîdât ve kaabi-
liyette yaratarak ereflendi rmitir. Lisân, kendinden baka ilâh bulun-
madna ehâdet edecek ve Kur'ân okuyacak bir istidât ve kaabiliyette
yaratmak aûretiyle ereflendirmitir. Dier uzuvlar da namaz klacak,
oruç tutacak ve sair ibâdetleri yapacak bir istidât ve kaabiliyette yara.
tarak ereflendirmitir. Bundan baka, ân
yüce olan
dunun her bir uzvuna bir gözcü (murakp), bir
muhâfazasn ise kendi velayeti altna almtr, öyle ki, kulun kalbinde-
kini Allah'dan bakas bilemez. Allah, insanolunun diline birtakm mu-
hafzlar koymutur. Nitekim buyurur:
230
: : :
nu tutmazsa o da günahkârdr.
Allah ondan râz olsun, bir defasnda Hattâb olu Ömer, bir deli-
kanly görünce öyle dedi:
— Delikanl! Eer üç eyin errinden kendini korursan, gençlik he.
yeeanmn sebep olduu erden korunmu olursun. Dilinin errinden, cinsî
arzularnn errinden, bir de mîdenin errinden korujursan, kendini genç-
liin errinden korumu olursun.
Anlatldna göre Lokman Hakîm aslen Habeli bir köleydi. Bir gün
efendisi ona, «u koyunu kes ve en güzel iki parçasn piirip bana getir.»
dedi. Lokman, koyunu kesti, yürei ile dilini piirip efendisine sundu. Ba-
ka bir seferde efendisi ona, «u
koyunu kes ve etinin en fena iki parça-
sn piirip bana getir.» dedi. Lokman koyunu kesti. Yine yürei ile dilini
piirip efendisine sundu. Buna biraz kzan, biraz da aran
ve her iki hal-
de de ayn parçalan piirip getirmesinin sebebini soran efendiye Lokmân
u cevâb verdi
— Temiz olduklar takdirde bedende kalb ile dilden daha güzel iki
et parças yoktur. Pis ve fâsid olduklar takdirde ise onlardan daha fe-
231
: : : :
232
HIRS - UZUN EMEL
233
: :
Allah ondan râz olsun, bir defasnda Humus ahâlisinin atafatl ha-
yâtna muttali olan Ebudderdâ onlara hitaben öyle demiti:
— Siz utanmaz msnz ki içinde oturamyacanz binâlar yapar, ye-
tiemiyeceiniz eyleri emel eder, yiyemiyeceiniz rzklar toplarsnz.
Sizden öncekiler de böyle atafatl binâlar yapmlar, çok mal - mülk -
servet edinmiler, uzun emellere kaplmlard. Fakat sonra o gösterili
binâlan kabir, uzun emelleri bir aldan, mallan da toprak oluverdi...
Böylece Allah, cennetin sadece bir meyvesini Hz. Âdem'e yasak et-
ti. Buna ramen hrs onu, o meyveden de yemee evketti. Nihâyet bu
235
: '
1 —
Evlâdlarna söyle. Dünyâya tamah etmesinler. Zîrâ ben, ebedî
Cennet'e tamah ettim ve, Allah buna râz olmad ve beni Cennetten çkar-
d.
2 —
Kadnlarn hevâî arzulariyle hareket etmesinler. Zîrâ ben, ka-
rmn hevâî arzusuna uyarak bana yasak edilmi olan meyveden yedim
de sonra elimde pimanlktan baka bir ey kalmad.
3 —
Yapmak istedikleri her eyin sonunu düünsünler. Eer ben iin
sonunu düünmü olsaydm, mâruz kaldm musibete uramyacaktm.
4 —
Yepmak istedikleri bir eyden vicdanlar titrerse nu yapmasn-
lar. Zîrâ ben o meyveden yiyeceim srada vicdânm titremiti. Fakat
ben bunu dinlememitim. Bunun için, sonunda elimde yalnz bir piman-
lk kalmt.
5 — Ne olursa olsun, ilerinde birbirleriyle müavere etsinler. Zîrâ
ben o meyveden yemeden önce meleklerle istiare etmi olsaydm ba-
ma bunlar gelmeyecekti.
akîkBelhî anlatr:
— DÖrtbin hadîsten dörtyüz hadis çkardm. Dörtyüz hadîsten de
krk hadîs çkardm. Nihayet krk hadîsten de dört hadîs çkardm. Birin-
cisi öyleydi
— Gönlünü kadna balama. Zîrâ o, bugün genin, yarn bakasundr.
Eer ona itâat edersen seni Cehenneme sokar.
kincisi u ekildeydi:
— Mala balanma. Zîrâ o, bir emânettir, ödünç bir metadr. Bugün
seninse yarnbakasnn olacaktr. O halde bakasna âit bir ey sebebiyle
kendini skntya sokma. Zîrâ onun hazrlan bakasnadr, yükü ise sa-
nadr. Yine u
da muhakkak ki, sen, mala - mülke balandn zaman,
Allah'n ondaki hakkn edâ etmiyecek, meselâ zekâtn vermiyeceksin.
içine bir fakirlik korkusu düecek, eytana uyacaksn.
Üçüncüsü öyleydi:
— Vicdanna sz veren her eyi terket. Zîrâ müminin kalbi bir mü-
âhid gibidir. üphe ânnda titrer. Haramdan korkup kaçar. Helâlin ya-
nnda ise sükûnete kavuur.
Dördüncüsü u ekildeydi:
— îcâbete karar vermedikçe bir eyi ileme.
Allaj ondan râz olsun, Abdullah fbni Ömer rivâyet eder:
Resûüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
: :
237
:
238
:
239
Allah ondan râzplsun, Enes î'bni Mâlik anlatr:
— Fakirler Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e bir elçi gön-
derdiler. O, Peygamberimizin yanna varnca selâm verdi ve, «Yâ Resû-
lellah, ben, fakirlerin sana gönderdii elçiyim!» dedi. Allah Resûlü de
ona, «Merhabalar sana ve yanlarndan geldiin insanlara. Sen, Allah'n
sevdii insanlar tolpuluu yanndan geldin.» diye mukabele etti. Resûl
aleyhisselâmn sözü bitince fakirlerin elçisi tekrâr söze balad ve, «Yâ
Resûlellah!» dedi, «Fakirler diyorlar ki: Zenginler her türlü hayr yapa-
biliyorlar.Onlar hacc edebiliyor, biz edemiyoruz. Sadaka verebiliyorlar,
yoksullara yardm edebiliyorlar, biz yapamyoruz. Yoksullar hastaland
«aman mallarnn fazlasn onlar için harcyorlar, bizlerin bir ey olmad
için bu hayrlardan hiç birini yapamyoruz...» Elçinin bu sözleri üzerine
Allah Resûlü unlar söylediler:
—Fakirlere benden söyle: Kim ki sabreder ve sabrnn ecrini Al-
lah'dan beklerse onun için üç haslet vardr. Bu üç haslet hassaten fakir-
ler içindir. Zenginlere onlardan bir ey yoktur.
Birinci haslet: Cennette krmz yakuttan bir kök vardr. Cennet eh-
li onu, Dünyâdakilerin bir yldz görmesi gibi görür. Oraya ancak fakîr
peygamber, fakir ehid ve fakir mümin girer.
kinci haslet: Fakirler Cennet'e, zenginlerden yarm gün kadar önce
girerler. Fakat bu gürt, Dünyâ günü ile deil, âhret günü hesâbyledir.
Bu yarm âhret günü, beyüz senelik dünyâ günü kadardr. Fakirler ora-
da diledikleri gibi yerler, içerler. Süleyman aleyhisselâm, Allah'n kendi-
sinevermi olduu mal - mülk ve saltanatn hesâbn vermekle megul
olacandan, dier peygamberlerden krk sene sonra Cennet'e girer.
Üçüncü haslet: Fakir, cânü gönülden bir defa, «Sübhâncllâhi vel-
hamdii lillâhi velâ ilahe illaliahü vallnhü ekber = Allah' tebih - tenzih
ederim. ler türlü hamd-senf ona mahsûstur. O'nda baka hiç bir ilâh
yoldur. Yalnz o vardr. Allah yücelerin yücesidir.» dese, ayn eyi, ayn
240
samimiyetle bir (tef a da siniin söylese ve hattâ üste onbin lira da sada-
ka verse, yine de fakirin eristii manevî mertebeye eriemez. Bütün iyi
ameller için netice ayndr. Kakrn, fakirliine ramen yapt iyilik dahil
bakadr...
Allah Resûlünden bunlar dinleyen elçi, hemen kalkt. Doruca ken-
disini elçi olarak gönderen arkadalarnn yanna gitti ve Resûlüllah'n
sözlerini aynen onlara nakletti. Bunlar dinleyen fakirler, hep birden.
«Kâzyz yâ Itabbi, razyz yâ 1 tâbiri !» dediler.
Resûl alej
— Allah'm, beni sevenin rzkn ihtiyâç miktar ver. Hana buzede-
ne ise çok çok mal ve evlâd ver.
242
nn zît'tii arzu tulip tc gözlerini olarla ayrma. Kalbini bizi
anmaktan gafil ettiimiz, levâ ve hevesine uymu, Miüta Imtldi
asm kimselere boyun (Kchf sûresi, âyet: 2S).
— Bizim erefimiz var. Biz gelince onlar buradan çkar. Zîrâ on-
bir
lar bu pejmürde kyâfelleriyle bizi rahatsz ediyorlar. Biz ayr bir yerde
oturalm.
îte bu hâdise üzerine yukarda mealini verdiimiz âyet nâzil oldu.
Allah, zengin - kodamanlar gelince fakirlerin meclisten çkarlmasn men-
etti ve Resulüne hitâben buyurdu:
244
Denir ki: Fakir; zenginin tabibi, temizlikçisi, elçisi, bekçisi ve efa-
atç sdr. Tabibidir; çünkü zengin hastaland zaman fukaraya sadakalar
verir. Böyleee onlarn duas berekâtyle hastalktan kurtulur. Temizlikçi-
sidir; çünkü zengin zekâtn verdii zaman fakir ona dua eder. Böyleee
fakir, zenginin hem günahlarn temizlemi olur, hem de maln. Elçisidir;
çünkü zengin, ebeveyninden yâhut akrabalarndan birisi hayrna fakire
bir sadaka verdii zaman bunun sevab onlara ular. Böylece,' kendisine
sadaka verilmi olan fakir, onlar arasnda elçilik yapm olur. Fakir,
zenginin bekçisidir. Çünkü zenginler fakirlere yardm ettikleri zaman ken-
dilerine duac olurlar. Fakirlerin bu duas ise, zenginlerin mal için bir
nevî manevî bir koruyucu vazifesini görür.
Bir defasnda Resul aleyhisselâm ashabna hitaben öyle dedi:
— Size Cennetin hükümdarlarn bildireyim mi?
temize çkarr.
ettiler.
Hâtem Zâhid: Kim ki dört eye riâyet etmedii halde dört eyi iddia
o yalancdr:
e.derse
1 — Kim ki haramlardan saknmad halde, «Ben Rabbm seviyo-
rum» derse o yalancdr.
2 — Kim Allah yolunda malm
ki mülkünü servetini harcamak-
- -
246
:
247
. :
248
DÜNYA YA ALDANMAMAK
249
:
deildir. Yarn hesap günüdür, amel günü deildir. Bugüj, bol bol sû-
ise,
u konumalar geçti
Gele adan: Yâ Resûlellah, Dünyâ nedir?
Resûlüllah: Tatl bir rüyadr. Ona gelenler ya mükâfat görürler ve-
ya ceza.
Gelen adam: Yâ Resûlellah, âhrct nedir?
Kesûliillah: lObedî hayâttr. Orada insanlarn bir ksm Cennettedir,
bir ksm da Cehennemde.
Gelen adan: Yâ Resûlellah, Cennet nedir?
Resûlüllah: Dünyâ nimetlerine iltifat etmeyenler içi n Dünyânn be-
delidir.
Gelen adam: Yâ Resûlellah, Cehennem nedir?
Resûlüllah: Dünyâya tâlip olanlar için Dünyânn bedelidir.
Gelen adan: Bu ümmetin en hayrls kimdir?
Resûlüllah: Dünyâda Allahîa itaat eden, ömrünü O'na itâat yolun-
da geçirendir.
Giden adam: Kii bu Dünyâda nasl olur?
Resûlüllah: Kaafileyi kaybeden kimse gibi olur. bakar durur.
Gelen adan: Dünyâda kalma müddeti ne kadardr? 4
Resûlüllah: Ksa bir müddet için kaalileden geri kalan kimsenin ka-
l kadardr.
Gele adam: Dünyâ ile âhire? arasndaki müddet ne kadardr?
Resûlüllah: Göz açp - kapama miktar kadardr.
Adambu son soruyu da sorduktan ve Resûlüllahn verdii cevâb din-
ledikten sonra kalkp gitti. Bir daha görünmedi. Bu srada Resûl aleyhis-
selâm buyurdular ki
251
— Bu Buraya gelii ve bu sorular soruu, sizi Dünyâda
Cebrail'dir,
haramdan uzaklatrmak ve âhret hayâtm kazanmaa tevik etmek için-
dir.
Allah'n salât ve selâm onun üzerine olsun, «Allah'n dostu» unva-
nnn sâhibi Hz. ibrahim'e soruldu:
— Allah hangi sebepten dolay seni kendisine dost edindi?
brahim Üç eyden ötürü.
Halîlullah cevap verdi:
1) Ben iki ey arasnda muhayyer klndm, iki eyden birini ter-
cih etme durumunda brakldm zaman, mutlaka Allah için olan dier-
lerine tercih ettim.
2) Rzk
meselesinde Allah'n tekeffül ettii hususlarda hiç endîe
etmedim, herhangi bir kayntya dümedim.
3) Soframda müaâfir bulundurmakszm hiç yemek yemedim.
Bu hususta dier bâz büyüklerin sözleri:
Bir hakîm: Kalbin hayât üç eyle kaaimdir. Bunlar ilim, rzâ] kanâ-
at, zühd'dür. lim, kalbi honut eder, râz eder. Rzâ ile bu dereceye ula-
r. Rzâ derecesine eriince oradan kanâate ular. Kanâat te kalbi züh-
de götürür. Zühd de Dünyây hakir görmekten ibârettir. Zühdün üç ka-
demesi vardr. Birincisi, önce Dünyây tanmak sonra da onu terketmek,
ona balanmam aktr. kincisi, önce Mevlâ'ya .hizmet etmek, sonra da hiz-
mette edep kazanmaktr. Üçüncüsü ise, önce âhrcte evk duymak sonrn
da onu aramaktr.
Muâz olu Yahyâ Râzî: Hikmet, gökten kalblere yaar. Fakat ken-
disinde dört haslet bulunan kalbleri mesken tutmaz, onlarda elemez.
Bu dört haslet; dünyâya meyletmek ve ona balanmak, yarn korkusu,
kardeine hased etmek, sân - öhret - eref dükünü olmak'tr.
Yine Yahyâ Râzî: Akll olan ve isabetli hareket eden kii, üç eyi
yapan kimsedir. Akll kimse, Dünyâ onu terketmeden önce o Dünyâ'y
terkeder. Yine akll kimse, kabre konmadan önce kabrini hazrlar, oray
mânen îmâr ve ihyâ eder. Nihâyet akll kimse, Rabbma kavumadan ön-
ce onu râz eder.
Ebû Talih olu Ali (r.a.) : Kim ki kendisinde dört hasleti toplam-
sa, artk o, Cennete girmek ve Cehennemden kurtulmak için endîe et-
mesin:
1) ân yüce olan Allah' tanm ve O'na itaat etmise,
2) eytan tanm ve ona muhâlefet etmise,
3) Hakk tanm ve ona teslim olmu, ona uymusa,
4) Bâtl tanm ve ondan saknm sa,
5) Dünyây tanm ve ona balanmamsa,
6)Âhreti tanm ve onu aramsa, o, Cehennemden kurtulup Cen-
nete girmek için endîe etmesin.
252
-Peygamberimiz stttaltahü aleyhi vrüfelRm Hz. Alî'ye ffitStnmWkr~
buyurur:
dir. Dü»
keuidir.
Gerçekten Dünyâ mümin için bir zindandr. Zîrâ her ne kadar mü-
min. Dünyâda da bolluk ve nîmet içindeyse de, o, Allah'n Cennette ken.
diine ikram edecei nimetlere nazaran sanki dünyâda zindandadr. Çünkü
mümine ölüm gelince, Cennet kendisine gösterilir. te, yüce olanân
Allah'n, kendisi için hazrlam olduu eref ve mevkileri gördüü bu s-
rada, Dünyâda gerçekten zindanda bulunmu olduunu anlar. Kâfire ge-
lince, onun da ölümü yaklat
zaman ona da Cehennem gösterilir, ite
o, Allah'n, kendisi için hazrlam olduu azab gördüü bu srada, Dün-
yâda iken gerçekten Cennette bulunduunu anlar. Akl olan bir kimse-
nin zindanda sevinçli olamyaca ve rahat aramyaca da malûmdur. O
halde mümine yaraan, Dünyâya bakp onun için îrâd edilmi olan darb-
meseller üzerinde düünmektir. Zîrâ gerek ân
yüce olan Allah, gerek
Resul aleyhisselâm ve gerekse hakimler bu hususta bir çok misâller îrât
253
etmiler, Dünyâ hayâtnn içyüzünü ortaya dökmülerdir. ve hâdi- Eya
vuztd kesbederler.
seler ise misâllerle ûn
yüce olan Allah, Dünyâ ha-
yâtnn hakîki veçhesini tantmak için îrât ettii misâllerin birinde öyle
buyurur:
nsanlarn u fâni
Dünyâdaki hayâtlarnn, âyette belirtilen bitki mi-
sâlinden hakîkaten fark yoktur. Nebâtâtn bitecei mevsimde gökten
yamur yaar. Yeryüzüne dökülen ve toprak altna geçen bu su ile her
türlü bitki biter, büyür, olgunlar. nsanlar da onlar toplamak üzere ha-
zrlanrlar. Derken, bir gün, don, kasrga, sel âfeti, gibi bir âfetle top-
lanlmasna hazrlanlan mahsulât ortadan yok olur. ite insanlarn bu
Dünyâdaki hayâtlar da böyledir. nsanolu doar, büyür, çeitli devreler
geçirir. Maddeten kuvvetlendii srada henüz akilin kemâle eremez. Aklen
kemâle ermee? balad zaman ise mâddeten çökmee balar. Bazen de
ikisinden birinin veya her ikisinin kuvvetli olduu bir srada ânî bir ölüm
onu alr, götürür. Tpk ânî bir âfetin, mahsulât birden yok «livermesi
gibi. Fakat her ne olursa olsun, uras muhakkaktr ki insanolu fânidir,
bu Dünyâdaki hayât gelip . geçicidir. Âhret hayât ise bakidir O.
(*) Kur'ân'da, Dünya hayâtn pâyet açk bir ekilde misallerle anlatan Ayetler
pek çoktur. Müellif menimin Bbülleya Scmerkandî burada onlardan sadece bir tanesini
kaydetmitir. Konunun daha iyi anlalmasna yardmc olur mülâhnzasiyle, aym nev-
zuya temas eden ülger bâz »yelleri muhterem okuyucularmza meâlen sunuyoruz.
— MÜt«rcln —
— Onlara Dünyâ hayâtnn misâlini de irât et. O, gökten indirdiimiz bir su gibi-
dir ki,bununla yeryüzünün bitkileri biterek birbirine karm, nihayet o bitkiler kuru
birer çal krnts hâline gelerek -üzgârlar onu savuruvermitir. Allah her eyin üstün-
de bir kudret sahibidir. O mallar, o oullar hep dünyâ hayâtnn süsüdür. Bâki kala-
cak iyi amel ve hareketler ise Rabbnn indinde sevapça da hayrldr, amelce de
(Kehf sûresi, âyet 45-46).
:
— unu iyi bilin ki âhiret kazancna yer vermeyen dünyâ hayât ancak bir oyunr
dur, bir elencedir, bir süstür, aranzda bir övünütür, mallarda ve evlâtlarda bir çoa-
254
Bir defasnda Peygamberimiz aleyhisselanu Suriye'den bir adam gel-
miti. Aliah Resulü onu, oradaki insanlarn ahvâlini sordu. Adam da Su-
riye ülkesinin bolluundan w zenginliinden bahsetti. Sonra aralarnda
$u konuma geçti :
htr. lîunun nebât ekicileri sevindiren bîr yamur tfibldir. Fakat sun-
misâli, bitirdii
la o nebât kurur da son onu sapsar bir hâle getirilmi görürsün. Daha sonra o, bir
çîr<#p olur. Ahiretie ackl azab vardr, Allah'dan mafiret ve rza vardr. Dünyâ ha-
yâtndan faydalanmak, bir aldan faydasndan baka bir ey deildir üladid sûresi,
âyet : 20).
—
Ey insanlar, sizin azgnlnz ancak kendi aleyhinizedir. Dünyâ hayâtnn, o
fani menfaati gibi gelip gencidir. Nihâyet dönüünüz ancak bizedir. O vakit neler
yapyor olduunuzu biz size haber vereceiz. (Yunus sûresi, âyet 23).
:
— - yeryüzünde ne varsa ona bir zinet verdik ki, insanlar, hangisi daha gü-
Biz,
zel amel yanacak diye imtihan edelim. Bununla beraber biz, onun üstünde olan hee-
.yi elbette kupkuru bir loprak yapanlardanz (Kelli sûresi ,Ayet 7-8).
yn yn
:
Kadnlara, oullara,
-
biriktirilmi altn ve gümüe, salma ve güzel
atlara, hayvanlara,ekinlere olan muhterisçe sevgi insanlar için bezenlp süslenmitir.
Bunlar dünyâ hayâtnn tfe<;ici birer taydadr. Allah'a gelince, nihâyet dönüp varla-
cak yerin bütün hususiyeti onun czdiuhnJi. (AH lmân sûresi, âyet I4>. :
t
Vakat
— - kini Kalbnn makamndan
korkarak, nefsini hevâ ve hevesten alkoy-
duysa. lîjte muhakkuk ki o cennet, onun varaca yerin ta kendisidir (Nâziâl sûresi,
ayet : *«, 4 )• 1
Kalbi imân üzen* mutmain olduu halde ikrâha uratlanlur müstesna olmak
üzere, kim ki imanndan sonra Allah' tammz, fakat küfre göüs açarsa, ijte Allah'n
gazab a gibilerin bandadr. Onlarn hakk en büyük bir azaptr. Uunun sebebi, onlu
r, dünya hayatn âhiret hayâtndan daha fazla sevmeleridir. Zirâ Allah, imanszlar
zümresine hidâyet vermez. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah; kalblerinin, kulaklarnn,
gözlerinin üstüne mühür basmtr. te
gafil olanlar da onlarn tâ kendileridir. Hiç
üphesiz, onlar âhrette de hüsrâna urayanlarn tâ kendileridir (Nahl sûresi, âyet:
ti-9).
— Artk kim haddi aarak küfretmi, dünyâ hayâtn tercih eylemise, ite mu-
hakkak ki o ebedi ate onun varaca yerin tâ kendisidir (Nâziât sûresi, âyet: 37,
38. 39).
—
manszlara atein kaijsna getirilecekleri gün denir ki: Siz bütün zevklerinizi
dünyâ hayât içindi^ bitirdiniz. Bunlarla sata sürdünüz. te yeryüzünde haksz yere ki-
bir taslamakta ve f sk u fücura sapmakta olmanza karlk bugün horluk azabyle
eezâlandrlaeaksnz (Ahkaaf sûresi, âyet 20). :
—
Hatrlayn o günü ki, herkes dünyâda ne hayr ilediyse karsnda onu hazr-
lanm bulacak. Ne de kötülük yaptysa onunla da kendi arasnda uzak bir mesafe bu-
lunmasn arzu edecek. Allah size, asl kendinden korkmanz emreder. Allah kullarn
pek çok esirgeyendir (Al-i îmrân süresi, âyet 30). :
—Dünyâ üzerindeki her ey fânidir. Ancak azâmet ve ikrâm sâhibi olan Rabbnn
zât baki kalacaktr (»Erahmdn sûresi, âyet: 26, 27).
—
Cehennem ehli Cennet ehline, «Suyunuzdan veya Allah'n size nzk olarak ver-
diinden biraz da bize aktn.» diye feryât ederler. Onlar da, «Dorusu Allah bunlar
255
Kesûliillal: Sonra bu yedikleriniz ne oluyor, nereye gidiyor?
Gelen adam: Bildiin eyler oluyor ve bildiin yere gidiyor
yâ Re-
sûlellah. (Yani pislik olup helaya gidiyor.)
Mâz olu Yahya Râzî: Dünyâ Allah'n ekin tarlasdr. nsanlar ora-
imfmszlara haram etti!* derler. O imânszlar kl onlar dinlerini »ir elence ve bir
oyun
-edlnmilerdi^akm dünyâ Jmytt aldotmt. -te nasl ki onlar,
caklarn unuttular, bilerek âyetlerimizi inkâr ettiler idiyse biz
r
pimlerine kavua-
de bugün onlar öylece
unutacaz (Araf sûresi, âyet : 50, 51).
— Onun için sen fey Resulüm!) bizim .zikrimize srt çeviren, dünyâ hayâtndan
bakasn arzu etmeyen kimselerden yüz çevir. Onlarn ilimden erebildikleri son
had.
ite budur üphesiz ki Rabbm, yolundan aanlar çok iyi bilen
kendisidir. Hidâyet
bulanlar pek iyi bileri de yine O'dur. (Necm sûresi, âyet:
29, 30).
- Sizin hakikaten kaçp durduunuz ölüm. ite o size elbette üretip çatacaktr.
:
Roma hepiniz gizliyi de aikâr da hilen Allah'a döndürüleceksiniz de, o. neler yapard-
nz size haber verecektir (Cuma sûresi, âyet : 8).
Dünyâ » ;, .VJ*dmn hakikî veçhesini açkea ortaya koyan âyetleri neâlen verdikten
sonra bir husûsa da iaret edelim. (îerek Kur'An'n, gerek Resûlüllah'in ve gerekse
s.
lan ulularnn hu mevzüdnki uyarmalar bâzen yanl degcrlcndi ilinektedir. Böyle
yanl deerlendirme içinde bulunan insanlar balca iki gurupta toplayabiliriz.
1 — Dinin esaslarn samimiyetle yaamak istedikleri halde, cehaletleri yüzünden
onlar yanl anlayanlar ve dolaysiylc yanl tatbikatta bulunanlar. Bunlarn
felsefesi bir lokma bir hrkadr.
2 — Kalbleri dine snamadg için onun esaslarna hakkyle nüühz edemiyenler.
bunun neticesi olarak ta o esaslar yanl ve basit görenler. Bunlarn içinde
bulunduklar durum gizli küfürden baka bir ey deildir.
Oysa gerçek udur ki, gerek Kur'ân. gerek Peygamber ve gerekse îslâm ulular,
dünyâ hayâtnn kötü taraflarn zammetmektedirler. Bir hayât düünelim ki, onda
Allah ve Resulü unutulmu, güzel amellere yer ver'lmemi, cemiyete ve millete fayda,
l olma yolunda hiç bir çalma yaplmam, hâsl o güzelim ömür. fâni bir takm
zevkler urunda heder edilmi ve dünyâperestlik yaplmtr. Röyle bir dünvâ hayât
elbette methedilemez, bü'akis zemmedilir. Zrft difcor tarafta, Allah'a ve Resûlu'ne itûat
yolunda geçirilen bir dünyâ hayât da övülmektedir. Demek kl esas olarak kötülenen,
mutlak dünyâ hayât deildir liil'akls Allah'n ve Resûlünür emirleri tatbik cdilmv
yerek ve birtakm süflî emellerin esiri olarak geçirilen dünyâ hayâtdr.
— Mütercim —
da O'nun ölüm ora, ölüm melei biçicisi, kabir ile kyâmet har-
ekinleri,
man yeri, Cennet le Cehennem oturma evidir. nsanlarn bir ksm Cen-
nette, dier bir ksm da Cehennemdedir.
258
: :
Bir hakîm der Dört ey vardr ki biz onlar aradk, fakat yolla-
ki:
rn ardk, yanl yerde aradk.
1) Zenginlii malda aradk. Halbuki o, malda - mülkte deil, ka-
nâatte imi,
2) Rahat bol servette aradk. Oysaki o, az varlktaym,
3) ereflilii halk nazarnda aradk. Halbuki o, ahlâk güzelliinde
ve takvâdaym.
4) Nimeti yeyip - içip - giyinmekte aradk. Halbuki o, kusurlardan,
ayplardan ve günahlardan âzâde olmakta imi.
259
lmi Mes'ûd insanlardan hiç bir kimse yoktur* ki, bu dünyada
(r.a.):
kendisi bir yolcu, mal da bir emânet olmasn. Yolcu yoluna gerek oldu-
undan o mutlaka gidecektir. Emânet te mutlaka esas sâhibine verile-
cektir.
Fudayl lmi Iyâz (r.a.): Ne kadar er varsa hepsi de bir odaya kon-
mutur. Bu odann anahtar «dünya sevgisi» dir. Ne kadar hayr varsa
onlar da hepsi bir odaya konmutur. Bu odann anahtar da «Zühd» dür.
260
— öbürgünlük ncfekan?
Ebû Zerdedir
— Hayr!..
Resul aleyhisselâm buyurdular:
— Eer evinde üç günlük nefekan bulunsayd, üç gün sonraki nefe-
kann temini gaîlesiyle megul olmu olsaydn, sen yükü ar olanlardan
din!...
261
:
262
: :
263
: :
Allah ondan râz olsun, Ebû Tâlib olu Ali öyle der:
— Kimi hükümdar haksz yere hapseder de hapiste
ki ölürse o ehit-
tir. Eer haksz yere döver ve bundan ölürse o ehittir.
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem buyurdular:
I
— Kiinin Allah indinde öyle derecesi bulunur ki, ona ameliyle ula.
sama/. Fakat vücudu bir musibete mâruz kalr. o dere- tnma
ceye ular.
Anlatlr ki, âm yüce olan Allah'n ,«Kim bir kötülük yaparsa onun-
la cezalanr ve o, kentlisine Allah'dan baka ne bir dost, ne de bir yar-
dmc bulamaz Nisa sûresi, âyet: 23 -»
- mealindeki kelâm nâzil olduu za-
man, Ebû Bekir, Peygamberimize öyle dedi
—
Yâ Resûleilah, bu âyetten sonra nasl ferahlanlr?
Resûl aleyhisselâm ona cevâben buyurdular ki:
— Allah seni mafiret eylesin ey Ebû Bekir. Sen hiç hasta olmuyor
musun? Senin bana hiç musibet gelmiyor mu? Sen hiç ezâlara - cefâla-
ra mâruz kalmyor musun? Hiç kederlenmiyor musun? îte bütün bun-
lar senin kusurlarn, senin hatâlarn için birer keffâret olur, kusurlarnn
batan masun salar.
Allah ondan râz olsun, Ebû Tâlib olu Ali anlatr:
— Kul günah iler de peinden ona dünyada bir sknt yahut bir
bir
musibet isâlet ederse Allah onu ikinci defa azâb etmekten be-
ridir.
264
:
ikâyetvârî, «Yâ Resûlell ah. "bizim için Allah'a duâ etmiyor, yardm ta-
lebinde bulunmuyor musunuz?» dedik. Bizim bu sözümüz üzerine oturdu.
Yüzü kzarmt. Sonra buyurdular ki
— Sizden önceki kavimlerde, bâzen bir adam getirilir, bir çukur ka-
zlarak oraya konur, sonra da destere bama konarak iki ak edilirdi.
Fakat bu azap bile onu dîninden döndüremezdi.
böyle eyler konmu olmakla beraber Allah Resulü tam bir huzûr-u kalb-
le secdesine devam ediyor, ban kaldrmyordu Nihâyet bir ahs git-
ti. Hâdtseyi Hz. Fâtma'ya (r a.) haber verdi. Biraz sonra Hz. Fâtma
geldi. Biraz kzgncayd. Hemen Resûlüllah'n srtna konmu olan pis
eyleri alp gitti. Sonra da Ebû Cehil ve tâif esine dönüp çkt. Resûl
aleyhisselâm namazn bitirince sesli olarak onlara beddua etti. Üç defa,
«Allah'm, Kurcy'i sana havale ediyorum!» dedi. Resûlüllah'n sesini ve
bedduasn duyan Ebû Cehil ve adamlarnn gülümeleri kesildi. Onun
bedduasndan korktular. Bu srada Allah Resûlü, bedduasna devam ede-
rek dedi ki:
hikmeti ne ola?..
ân yüce olan Allah vahiy ile kendisine bildirdi ki: Kullar benim
kullarmdr. Belâlar, felâketler, musibetler ve nimetler de benimdir. Her-
266
biri beni hamd ile tesbîh - tenzih eder. Müminin bir günah bulunur. Ba-
zen ben onu bir kutun dünyevî nimetlerden mahrum eder, musibetlere du-
çar eylerim. Bu hal, onun günahlarna kcffâret olur, günahlar mafirete
urar. Böylece, günahsz olarak bana gelir. Ben de kendisini iyi amelleri
ile mükâf allandrrm. manszlarn da bir ksm günahlar olur. Onlara
— Buyur, ey kulum! stediin her eyi sana verdim. Senin için ha-
yrl olmayan her eyi senden uza Ulatn hm. Senin için en erefli
olan eyleri indimde hazr ettim!..
Kyamet günü olunca, dünyâda iken iyi ameller ilemi fakat hiç
felâketlere mâruz kalmam olanlar getirilir. Namaz, oruç, sadaka,
zekât, haec, ...gibi ameller mizana vurulur. Böylece mükâfatlar
ödenir. Yine, iyi ameller islemi olmakla beraber ayn zamanda fe-
lâketlerr ifa mâruz kalm olanlar da getirilir. Fakat bunlarn amel-
leri için mizanlar kurulmaz, amelleri tartlmaz, defterleri açlma/.
Bil'aks, dünyada üzerlerine musibetlerin dökülmesi gibi kendile-
rine ecirler - mükâfatlar dökülür. Bu srada, dünyâda iken ehli
râhatta olan ve onlarn böyle büyük mükâfatlara nâil olduklar i
Anlatlr ki, eski zamanlarda bir gün bir mümin ile bir kâfir be-
râberce balk tutmaa giderler. Putperest kâfir, am
atarken, tapmakta
olduu putlarn isimlerini anar. Mümin de Allah'n ismini anar. Böyle ol-
duu halde, kâfirin an her atnda ona bir sürü balk taklr. Mümi-
nin ama balk taklmaz. Nihayet akama doru müminin ama
ise hiç
da bir balk taklr. Fakat çok iri olduu için çkaramaz, balk geri deni-
ze düer. Böylece, akam olunca mümin eli bo döner. Kâfir ise bir sürü
267
balk tutmutur. Müminin müvckkel melei bu duruma kendi kendine
escflenir. Fakat biraz sonra Allah kendisine hem müminin, hem de
kâ-
firin mevkilerini gösterir. Müvekkel melek, müminin Allah katndaki
mev-
kiini görünce öyle iler:
— Müminin, Uabbi nezdinde böylesine yüce makam ohnc, mânz
kalaca dier musibetler ona zarar vermez.
Kâfirin Allah nezdindeki mevkiini görünce ise öyle der:
—Kâfirin, cehennemde böylesine kötü bir yeri olduktan sonra, dün-
yâda nail olaca nimetler orada onu kurtaramaz.
Denir ki, âm yüce olan Allah, kyamet günü dört insan dört snf
insana hüccet olarak gösterir:
1 —
Zenginlere kar, Dâvûd olu Süleyman aleyhisselâm hüccet
olarak gösterir. Zenginler, «Yâ Kabbî, malmz - mülkümüz - servetimiz
bizi megul etti. Onun için sana küllide edemedik!» dediler mi, Allah on-
lara Süleyman aleyhisselâm gösterir ve öyle der:
—Sen, Süleyman'dan daha zengin deildin. Onun zenginlii onu,
bana ibâdetten alkoymad da seni mi alkoydu?
2 — Esir ve kölelere kar Yûsuf aleyhisselâm hüccet olarak gös-
terir.Esir ve köleler, «Vâ Uabbi, biz esîr idik, köleydik. Onun için sana
kulluk edemedik.» elediler mi, Allah onlara Yusuf aleyhisselâm gösterir
Ve öyle der:
—Bir zamanlar o da bir esîr ve bir köleydi. Onun esirlii ve kölelii
kendisinin bana ibâdet yapmasna mâni olmad da sizinki mi mani oldu?
4 —
Hastalara kar da Eyyüp aleyhisselâm hüccet gösterir. Has-
talar, «Yâ Uabbi, hastalmz sam kulluk etmemize mâni oldu.» dediler
mi, Allah- onlara u
cevâb verir:
— Sizin hastalnz m daha ard, yoksa Eyyüb'ünkü mü? Bunca
ar olmasna ramen onun hastal kendisinin bana küllük etmesine mâ-
ni olmad da sizinki mi mâni oldu?
Böylece, kryâmet günü Allah indinde hiç bir kimsenin kendisini mâ-
zur göstermesine meydan kalmaz.
Allah'n rahmeti üzerlerine olsun, eskiden sâlihler bir hastala, bir s-
kntya mâruz kaldlar m
bundan ferahlk ve sevinç duyarlard. Zîrâ on-
larn nazarnda bu, geçmi günahlarna bir keffâret olarak kabul edilirdi.
268
Allah ondan raz olmn, Ebûdderdâ öyle der:
— insanlar fakirlikten holanmazlar, fakat ben onu severim. On-
lar ölümden holanmazlar, fakat ben onu severim. Onlar hastalanmaktan
holanmazlar, fakat ben, günahlarma keffaret olduu için onu severim.
Rabbma kar alçakgönüllü olmak için fakirlii severim. Rabbma kavu-
maa olan itiyakmdan dolay ölümü severim.
yrl eye ermi olur. Runlar; Allah'n hükmüne râz olmak, belâ.
fora sabretmek ve bolluk - genilik anlarnda Allah' utmamak-
tr.
tepesinden dibine doru akmakta olan sularn sahip olduu hzdan daha
büyük bir sür'ate sahiptir.
— Kimin ki mal - mülkü az, evlâd- iyâli çok, namaz güzel olur ve
müslüman kardeleri hakknda gybet etmezse kyamet günü o,
öylece (bu srada iki parman bir araya getirmi bulunmaktay-
d) benimle beraber gelir.
272
: :
Allah ondan râz olsun, bir defasnda Ebû Tâlib olu Ali cemâate
öyle dedi
— Size, an yüce olan Allah'n kitabndaki en ümit verici âyeti haber
vereyim mi ?
Cemâat dedi
— Evet! Haber ver.
Bunun üzerine Hz. Ali onlara u âyeti okudu:
— Size isabet eden her musibet, kazand
günahlar
ellerinizin ileyip
yüzündendir. Bununla beraber Allah, günahlarndn bir çounu da
afveder (ûra sûresi, âyet: 30).
273
Gafletten Kurtulu F : 18
MUSBETLERE SABRETMEK
remez. Bir gün mutlaka sana da gelecek olan ölümü düün. Düün ki ke-
tlerin dalsn. Sanki kendine de ölümün gelmi olduunu kabul et. Ves-
selâmü aleyke!
însan, kendi ölümünü ve ksa bir müddet sonra mutlaka öleceini dü-
ünürse alayp - szlamaa mecali kalmaz. Zîrâ alayp - szlamak, ölü-
me engel olamad gibi, kederi de yokedemez. Üstelik, mâruz kalman mu-
274
dolay nail olunacak sevabn iptâline de sebep olur. Zîâ musibet
aîbetten
karsnda âl . vâh eden, Rabbndan ikâyet ediyor, O'nun kararn red.
doyliyor demektir.
alay edenlerdendir.
2— Kim dûçâr olduu bir musibetten ötürü ötekine berikine i-
ki _
275
AJlah ondan râz olsun, Affân olu Osman, bir çocuu dodu mu onu
yedinci günü alrd. Kendisine bunun sebebi sorulduunda su cevâb verdi:
— Kalbime
onun sevgisinin dümesini istiyorum. Ier ölürse göste-
receim sabr ve metanetten dolay alacam sevap daha büyük olur.
Allah ondan râz olsun, Enes îbni Mâlik anlatr:
—Bir adam vard. Küçük bir çocuu ile berâber Resûlüllah sallallâ.
hü aleyhi ve selleme gelir - giderdi. Bir ara bu çocuk vefât etti. Babas da
evine kapand. Resûlüllah'a gelmez oldu. Allah Resulü bir süre onu göre-
meyince sordu. Ashâb, «Yâ Resûlellal, o gördüün çocuk vefat etti, onun
için gelmiyor!» dediler. Resûl aleyhisseiâm bu haberi alnca, «Bana niçin
söylemedim/.. Kalknz, kardeinize gidelim, taziyede bulunalm» dedi. He-
men kalktlar. Doruca adamn evine gittiler. Resûlüllah içeri girince
adamn çok kederli ve üzgün olduunu müahede etti. Adam da Resûl
aleyhisselâm görünce hemen söze balad ve vefât eden çocuunu kas-
tederek, «Yâ Kesûlellah, o, benim ihtiyarlk ve zayflk günlerimin umu-
duydu,» dedi. Allah Resûlü de onu teselli ederek öyle buyurdular:
—
-
Kyâmet günü olunca, sabilere, «Gir Cennet'e!» denir. Onlar da,
«Yâ Kabbi, anamz - babamz ne olacak?» derler. Kendilerine tekrâr, «Gir
Cemet'e» denir ve bu emir üç defa tekrarlanr. Buna râmen onlar gir-
mezler ve ebeveynleri için efâatçlkta srâr ederler. Nihâyet sabî iken
ölmü olan evlâdlarnzla birlikte Cennet'e girersiniz. Kyamet gününe bu
ekilde gelmek seni sevindirmez mi?
Resûl aleyhisseiâm bunlar anlatnca adamn kederi zâil oldu.
Enes îbni Mâlik'in naklettii bu haberde, taziyenin ahlâk- peygam-
beriyeden olduuna dâir delil vardr. Yâni bir kimse bir musibete dûçâr
olunca, dier mümin kardelerinin ona taziyede bulunmas Peygamberi-
miz aleyhisselâmn ahlâk cümlesindendir.
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Basrî anlatr:
Mûsâ aleyhisseiâm Rabbna sordu:
— Yâ Rabbi, hastalar ziyaret edenlere ne gibi ecirler verirsin?
Allah buyurdu:
— Analarndan doduklar günkü gibi günahlarndan soyarm!
Mûsâ aleyhisseiâm sordu:
— Cenazeleri teyî edenlere ne gibi ecirler verirsin?
Allah buyurdu:
— Onlar öldüü zaman cenâzelerine katlmak üzere melekler gön-
deririm. Önce kabre kadar onu teyî ederler. Daha sonra kyamet günü de
maher yerine kadar.
Mûsâ aleyhisseiâm sordu:
— Musibetlere dûçâr olanlara tâziyede bulunanlar için ne gibi ecir-
ler verirsin?
276
:
Allah buyurdu:
—
Hiç bir gölgenin bulunmad ve ancak benim gölgemin bulunduu
kyamet günü onlar gölgemde yâni Ar'n gölgesinde gölgelendiririm.
-
277
: :
279
n size bire on, bire yediyüz olarak öder. Bundan baka vere-
kalmaz.
2 — Sizi, holanmyacanz bir eye mâruz brakr. Siz de buna sab.
reder, tahammül gösterirsiniz. Bu vesileyle O da size mafiretler ve rah-
met verir. Nitekim ân yüce olan Allah buyurur:
— Onlar var ya, ite Rabblerinden mafiretler ve rahmet hep onla.
radr ve onlar, doru yola erdiri tenlerin tâ kendileridir (Bakara
sûresi, âyet: 157).
280
.
Sabr üçtür:
1 — ibâdet ve tâatlere sabr,
2 — Musibet ve beâlara sabr,
S — Günah olan eyleri ilememek sabr.
için
Kim ki, nefsi çektii halde, günah olan bir eyi ilemez de sabre-
derse Allah ona, ücytiz derece verir. Kim de ibâdet ve tâatlerin
meakkatarna katlanr, sabrederse Allah ona altyüz derece ve-
rir. Ve nihâyet, kim de musibet ve felâketlerin verecei acya sa-
Allah onun yüzünü ereflendirsin, Ebû Tâlib olu Ali rivâyet eder:
Resûlüllah sallalâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kimin bana bir musibet gelirse, onu benim bama
gelen mu-
sibetle kyâslasn. Hrâ benim mâruz kaldm musibet musibet-
lerin en büyüüdür.
281
— Ceet'e mütak hayrlar ilemee koar. Celeom'den
olan,
korkan günahlar terkeder. Mutlaka öleceine inamu dünyevi
zevk ve hevesâta iltifat etmez. Dünyada zuhd sahibi olana musi-
sabr ve tahammül etmek kolay gelir.
betlere
Bâz kitaplarda u
alt kaide yazldr:
1— Kimin ki sabahleyin bütün düüncesi dünyevî meseleler olursa,
o,Allah' gazaplandrm olarak sabaha çkm demektir.
2 — Kim dûçâr olduu musibetten ötürü âh vah eder durursa,
ki - o,
Rabbna ikâyetçi olmu demektir.
3 — Kim rzknn nereden geldiine aldr etmezse, Alah'n, onu,
ki
Cehennemin hangi kapsndan sokacana aldr etmemi demektir.
içeri
4 — Gülerek günah ileyen, alayarak Cehennem'e girer.
5 — Kimin en büyük zevki hevâî arzular olursa Allah onun kal-
ki
binden âhret korkusunu kaldrr.
6 — Kim zenginliinden dolay zengine tevâzû gösterirse onun
ki
hayât açgözlülük içinde geçer.
282
ABDESTN FAZLET
Dedim:
— Seni Allah m gönderdi ?
Dedi:
— Evet.
Dedim:
— Hangi esaslarla ve hangi vazifeyle gönderdi ?
Dedi:
— Allah' bir tek ilâh olarak tanmak. O'na hiç bir eyi e ortak yap- .
283
: !
Dedim:
— olacam
Sana ben de tâbî
Dedi:
»
— Bunu bugün yapamazsn. Sen imdi evine dön. Benim açkça ortaya
• •
284 ».
: . '
at namaz klar ve namaz esnasnda zihnini hiç bir dünyevî mesele ile me-
285
gul etmezse onun geçmi ve gelecek bütün günahlar mafiret olunur.
Sevbân rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
Allah ondan râz olsun, anlatldna göre bir defasnda Uz. Ömer,
Kâbe örtüsü getirtmek için Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ashâ-
bndan birini Msr'a Msr'a gitmeden önce Suriye'ye
gönderir. Sahâbî
urar ve orada bir Yahudi manastrnda, nâmn duyduu bir haham gör-
mek ister. Zîrâ anlatldna göre bu haham, hahamlarn en bilginidir. Sa-
hâbî, doruca hahamn bulunduu manastra varr ve kapy çalar. Fakat
kap uzunca bir müddet açlmaz. Nice zaman sonra kendisine «Buyur!»
edilir. Hobeten sonra sahâbî ona birtakm meseleler sorar. Hahamn ver-
dii cevaplar kendisini bir hayli artr. Bu arada, kendisine kapnn ni-
çin geç açldn da sorar. Haham buna u cevâb verir:
— Sen bize gelip kapmza yaklarken biz seni bir hükümdar heybe-
tinde gördük te korktuk. Bunun için bir müddet kapy açmadk. Bunun
sebebi uydu:
— âm mübârek Mûsâ aleyhisselâma öyle de-
ve yüce olan Allah,
miti Yâ Mûsâ, hükümdarlardan korktuun zaman hemen abdest al. Aile
:
efradna da abdest almalarn söyle. Zîrâ benim rzâm için abdest alan,
korktuuna kar benim muhâfazamda olur...
îte biz bunun için bir müddet seni beklettik. Bu esnâda ben ve bü-
tün evdekiler hepimiz birden abdest aldk, namaz kldk. Senden Allah'n
himaye ve muhafazasna sndk. Sonra kapy açtk,
286
günaha kesin olarak «on vermesi gerekir. Zîrâ an mübârek ve yüce olan
Allah, su ile ykanmay günahlardan ykanmann bir nianesi yapmtr.
Abdest almakla veya gusletmekle bedeninin zahirî ksmlarnn maddî kir-
lerini su ile gideren kimse, manevî birer kir olan günahlar
da onlardan
tövbe - istigfâr etmek ve bir daha ilememek üzere kesin karar vermek
Küreliyle giderir. Abdeste an
yüce olan Allah'n ismini zikirle balama-
ldr. Azna ve burnuna su verirken, onlar zahiren su ile ykayp - te-
mizledii gibi bâtmen de gybet, yalan, iftira, ...gibi günahlardan temiz-
ler. Yüzünü ykad zaman, onun zahirini su ile temizledii gibi, bâtnn
da hatâma bakmaktan temizler. Vücûdun, abdest esnasnda ykanan dier
uzuvlar da böyledir. Onlarn da zahirlerini su ile temizledii gibi, batn-
larn da birer mânevî pislik olan günahlardan temizler. Abdesti bitirince
sân yüce olan Allah'a duâ eder, tesbih-ü tenzihte bulunur. Abdest hak-
knda vârit olan bir haber öyledir:
287
3 — Kim ki Ramazan orucunu tutarsa,
4 — Kini ki emânete hyanet etmez, onu sahihine, tealim edeme.
Il srada Kbuddordâ'y dinleyenler »ordu:
— Yâ Khûdderdâ, emânet nedir?
Dedi:
— Cünüplülrten ykanmaktr. Zîrâ sân yüce olan Allah, dininden hiç
bir ey üzerine Ademolunu gayrine emîn klmaz.
288
:
BE VAKT NAMAZ
yaparsa, namaz da birer manevî kir olan günahlar giderir, insan onlar-
dan temizler. Ahlâknda hiç bir bozukluk brakmaz. Yalnz büyük günah-
lar bundan hâriçtir. Tabiî, insan günahlardan temizleyip ahlâkn güzel-
letirecek olan namaz, onun uuruna erilerek tam bir tâzîmle, rükûlar ve
secdeleri eksiksiz olarak ve rûhen haz duyularak klnan namazdr. Yok-
sa, sadece bir bedenî merasimden ibâret kalan bir namaz,
makbûl olmad gibi onu klana da bir ey salamaz, ahlâknn
meine ve günahlarnn mafiretine vesîle olmaz.
Râfî olu Rufâa, Hâlid'den naklen anlatr:
Gafletten Kurtulu F: 19
: :
290
: .
ederim. Her türlü hamd-ü senâ O'na mahsustur. Allah'dan baka hiç bir
ilâh yoktur, yalnz Allah vardr. Allah yücelerin yücesidir. Azamet ve kud-
ret sâhibi Allah'n irâdesi olmadan kâinatta hiç bir kprt olamaz.
291
: :
292
Kcaûl aleyh »selâm buyurdu:
i
(•) Alverite, terazi banda, ölçek vesâirede hile yapanlarla alakal âyetlerin
bir k'sm «Tatfif sûresi» ödedir. Bu vesile ile bu sûreyi ve yine ayn mevzûdaki hadis-
leri muhterem okuyucularmza meâlen sunmay faydal addediyoruz.
ret edelim:
u
husûsa da ia-
Bütün ibâdetler ve hassaten namaz, günlük ilerimizle ve bilhassa al-
veri hayâtmzla çok yakndan ilgilidir. Kldnamaz gerçeklen onun uûrunu ere-
rek klan bir müslüman, ul-veri hayâtnda, iinde gücünde hakszlk yapmz. Kl.
dlg namazn semeresini üzerinde gösterir. Namaz suf bir kalp merasimi olarak k-
lanlar ise. nama/, klan bir kii ulumlarna ramen günlük hayâtta yine de hakszlk
lar, kötülükler yapabilirler. imdi, TAlfîf süresi ile, ayn mevzûdaki bir
ksm hadis-
leri muhterem okuyucularmza sunalm:
—
Mütercim —
— ölçüde ve tartda hile yapanlarn vay hâline! Ki onlar insanlardan ölçekle bir
ey aldklar zaman haklarn tam olarak alrlar. nsanlara ölçekle yahut tart ile bir'
ey verdikleri zaman ise eksik verirler. Acaba onlar, öldükten sonra, büyük bir günde,
âlemlerin Rabb olan Allah'n hükmü için insanlarn kabirlerinden kalkaca günde,
diriltileceklerini sanmyorlar m? Saknn hileye sapmayn, âhiret hesabn unutma-
yn. Zira, muhakkak ki kötülerin amel defterleri siccindedir. Siccin'in ne okluunu
sana hangi ey bildirdi ? O, yazlm bir kitaptr. Yalan sayanlarn ogün vay haline.
Ki onlar, o hesap gününü yalan sayanlardr. Oysaki onu, ancak haddi aan günahkâr-
lar yalan sayar. Onun karsnda âyetlerimiz okununca, «Bunlar «skilerin masallardr»
demitir o. Hayr, hakikat öyle deil. Bll'akis onlarn iledikleri günahlar kainlerini
paslandrnntr. Hayr! üphesiz ki onlar ogün Rabblerini görmekten mahrumdurlar.
Sonra, onlar mutlaka o alevli Cehennem'e gireceklerdir. Sonra da kendilerine, «te
bu azâb, sizin yalan sayp durduunuz eydir!* denilecek. uras muhakkaktr ki, iyi-
lerin amel defterleri «lliyyin» dedir. îlliyyin'in ne olduunu sana hangi ey bildirdi.
O, yazlm bir kitaptr. Ki Mukarrabîn melekleri onun huzurunda bulunur. üphesiz
ki iyiler. Cennet nimetleri içinde, tahtlar üzerinde, kendilerine verilen nimetleri te-
maa edeceklerdir, öyle ki, sen o nimetin güzelliini yüzlerinde görünce tanrsn. On-
lara mühürlü, hâlis bir merubattan içirilecek. Ki onun içiminin sonu bir misktir. O
halde nefâset isteyenler bunu arzu etmelidirler. O merûbâtn katks «Tesnim» dendir.
Tesnim bir pnardr ki Mukarrepler yalnz onu içerler. uras muhakkak ki, günah-
kâr kâfirler, imân edenlerden bâzsna gülüyorlar, müminler yamalndan geçerken
Birbirlerine ka-göz iaretleri yapyorlard. Ailelerine döndükleri vakit, Dr \&rek et-
lerinden zevk duymu olarak dönüyorlard. Onlar gördükleri zaman, «Bunlar mutla-
293
Allah ondan raz olsun, Ebû Hürcyre rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
kn sapklardr!» elerlerdi. Oysaki onlar, müminlerin üzerine birer jrözcü olarak gönde-
rilmi delillerdi. îte bugün (kyamet günü) de imanllar imânszlara gülüyorlar.
Hem de süslü tahtlar üzerinde onlara bakarak. Nasl, o kffirler slemekte olduklar,
nn cezasna çarpldlar m?
(Tatfif sûresi).
—Kul bir g^inah iledi mi. onun kalbine siyah bir nokta konur. E£er o, tevbe-
istifar ederek bunu koparp atarsa kalbi cilalandn lir. Fakat tekrâr günâha dönerse
bu siyah noktalar çoaltlr. Nlhâyet bütün kalbini kara lekeler kaplar. îte bu, âyet-
te beyân edilen «pas> tr.
>
294
Büreyde Kalemi rivâyet eder:
Resftlüllah sallallâhü' aleyhi ve sellem buyurdular:
— Cemâatle namaz klmak gecenin karanlnda camilere giden-
için
lere, kyamet günü tam bir nuru müjdeleyin.
Allah ondan raz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:
ResAJüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Mutlaka arzu ederim ki, namaz klmay emredeyim de namaza
balansn; sonra ben, kucaklarnda odun demetleri bulunan bir k-
sm gençlerle çkaym da ezan iitip te namaza gelmiyenlerin evi-
ni yakaym...
295
yatmaktan uzak duranlar, korku ve ümit içinde Rabblerinc duâ edenler
ve Allah'n kendilerine vermijj olduu rzklardan yoksullara verenler aya-
a kalksnlar!
Bu nida üzerine, bu vasflar tanyanlar ayaa kalkarlar ve hemen
Cennet'e gönderilirler.
—
-
296
: :
bulunmad. Hiç kimse, benim durumuma dümek istemedi. Sen nasl böy
le bir istekte bulunuyorsun?
Adam der:
— Ben, senin gibi olmay seviyorum.
Bunun üzerine eytan unlar söyledi
— Eer hakîkaten benim gibi olmak istiyorsan namaz hafife al, hc
gör. ster doruya olsun, isterse yalan yere, yemin etmekten çekinme.
Bunlar söyleyen eytana adam u
cevâb verir:
— u andan itibaren bir daha namazlarm geçirmiyeceime ve ebe-
diyyen bir daha yemîn etmiyeceime Allah'a söz veriyorum.
Bunun üzerine kendisinin aldatldn anlayan eytan da öyle der:
—Senden baka hiç bir kimse benim bu tuzam örenemedi. Ben
de bir daha boboazlk edip kimseye Öüt vermiyeceime ahdediyorum.
d âya icabettir,
bedenler için bir
eytann kaçr,
keyfini
maktr. Namaz, onu klanla ölüm melei (Azrail) arasnda bir e-
faatçidir. Namaz, onu klann kabrinde bir kandil, yannda bir dö-
ek, nüker - ekîr meleklerinin sorularna bir cevap, kyamete
katlar kabrinde kendisine bir arkadatr. Kyamet günü olunca ise
onu knnn üstünde bir gölge, basmla bir tâç, bedeninde bir el-
bise, önünde giden bir nur, Cehennem ile arasnda bir perde, an
mübarek ve yüce olan Allah'n lzûrunda müminler için bir senet,
iyi amellerin ar
gelmesi için bir arlk, slrât geçmee bir vâs-
ta. Cennet kaplarnn açlmas için de bir anahtar olur. Zîrâ, mu-
297
Allah rahmet eylesin, Hasan. Basrî rivâyet eder:
298
! :
MUcfthid anlatr:
Allah onlardan râz olsun, Ibni Abbâs' a bir adam geldi ve sordu:
— Ey Abbâs'm olu, gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiren,
fakat Cüma'ya gelmeyen, cemâatlere de devam etmeyen ve bu hâl üzere
ölen bir kimse hakknda ne dersin? Onun yeri neresidir?
Allah onun yüzünü ereflendirsin. Ebû Talib olu Ali öyle der:
— insanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, o zamanda islâmln sa-
dece ismi kalr. Camileri binâ olarak ekil ve yap bakmndan gâyet ba-
kml vc mâmurdur. Fakat hidâyet, rûh ve cemâat bakmndan haraptr.
O zaman onlarn âlimleri,gökkubbesi altnda gelmi - geçmi âlimlerin
en erlisidir. Her türlü fitne - fesâd onlardan çkar, yine onlara döner.
\
I
(*) —
Yûnus aleyhisselâm da. Kur'An'da ismi peçen Peygamberlerdendir. Rivâ-
yete göre Allah onu, bugünkü Irak'n Musul beldesindeki Târihî Ninova ehrine elçi
olarak göndermitir. Kur'An'da belirtildiine göre. YOnus Aleyhisselâm. Peygamber
olarnk gönderildii yere vnnr ve ora ahAlisinl hak dine dâvet eder. Kabfl etmedikle,
ri takdirde ilâhi bir azftbn mâruz kalacaklarn söyler. Fakat kavmi onu dinlemez, hak
dine yanamaz. Bunun üzerine o, kavmine haber verdii ilâhî azâbn gelmesini bekler.
Fakat ne hikmetse o srada ilâht azâp gelmez. Yûnus aleyhisselâm da bir an çin Al-
frh'tn elçisi olduunu unutur. O'ndan izin gelmedii halde, vazifeli olarak- bulunduu
yeri terkeder. Uzaklara gitmek üzere bir gemiye biner. Fakat bindimi gemi, denizin
enginlerine biraz açlnca birdenbire durur, yürümez olur. Bunun üzerine gemiciler
jjoyle der:
- Aramzda sahibinden kaçm bir kul olmal. Kur'a atalm, kimse ortaya çkar!.
299
:
300
ehli, kyâmet günü yaklap sur üfürülünceye kadar hep kyamda durur.
Dier bir gök ehli hep rükûdadr. Baka bir gök ehli dâimî surette sec-
dededir. Bir dier gök elifi, karsnda titremektedir. îlluyyûn
ehli ile Ar§
ehli ise hamd ile Allah' tebih ederek ve dünyâdakiler için istifarda
bulunarak A'n etrafnda dönmekledirler, tte an
yüce olan Allah,
müminler için bir erci" olmak üzere bütün bu ibâdetleri yalnz namazda
toplamtr. Tâ ki namaz klarak, bütün gök ehlinin alm olduklar na-
sibi alsnlar. Ayrca Allah, namazda okumalar müminlere Kur'ân'
için
da vermitir. Bunlara karlk kullarndan istedii ise namazn ükrüdür.
Namazn ükrü de, onu, artlarna ve erkânna riâyet ederek edâ etmek-
ten ibarettir. an yüce olan Allah buyurur:
— Mtittakiler o kimselerdir ki, onlar gayhe îmânnamaz-
ederler,
larn dosdoru klarlar, bizim kendilerine vermi olduumuz r-
zklardan yoksullara yedirirler, içirirler (Bakara sûresi, âyet: 3).
— Namaz dosdoru klnz, zekât veriniz, rükû edenlerle beraber
rükû ediniz (Bakara sûresi, âyet: 43).
— Namaz ikaame et, dosdoru kl (Tâ hâ sûresi, âyet: 14).
— Fakat onlardan, ilimde yüksek dereceye erenlerle müminler, sa-
na indirilen Kur*â'a ve senden önce indirilmi olan kitaplara
îmân ederler. Onlar, namaz dosdoru klanlar, zekât verenler, Al-
lah'a ve âhret gününe inananlardr, ite onlar, biz onlara eok bü-
yük bir ecir vereceiz. (Nisa sûresi, âyet: 162). -
301
Bu, u
demektir: Kiinin kld
namazn ancak dosdoru edâ edilen
ksmlar kabûle âyândr. Yanlmalar ve gaflet içinde geçen ksmlar ise
makbûl deildir.
Yine Resûl aleyhisselâm buyurdular:
— Kim ki kalben Allah'a yönelerek iki rck'at namaz klarsa anasn,
dan doduu günkü gibi günahlarndan syrlr.
tte Allah'n huzurunda lâubalîlik yapan bir kimsenin namaz da, na.
mazdaki ihlâs, ciddiyeti ve itinas nisbetinde kabûl edilir. Namaz mesele-
si, bir hükümdarn tertipledii düün ziyafetine benzer. Ki. orada çeit çe-
it, renk renk yiyecekler, içecekler hazrlanr. Her bir rengin ayr bir tad,
ayr bir faydas vardr. îte namaz da böyledir. Allah, kullarn ona dâvet
yapmakla mükellef klar. Tâ ki, deiik her bir fiil veya hareketle, kulluk
zevkini onlara tattrsn. Meselâ, namazdaki fiilleri, ziyâfetteki yiyecekler
yerinde, zikirler de içecekler yerindedir. Denir ki:
— Namazda oniki bin haslet vardr. Fakat bunlar oniki haslette top-
lanmtr. Namaz klmak isteyen herkesin bunlara riâyet etmesi gerekir.
Tâ ki namaz tam ve kusursuz olsun. Bu oniki hasletten alts namaza
balamadan önce riâyet edilmesi gereken "hususlardr. Dier alts da na-
maza baladktan sonra riâyet edilmesi gerekenlerdir. Namaza balama-
dan önce riâyet edilmesi gerekenler:
302
— Namaz ancak abdestle ve maddi . manevî temizlikle makbuldür.
Üçüncüsü: Giyimli olmak tr. Zîrâ an yüce olan Allah öyle buyu-
4
rur:
— Ey Ademoullar, her bir mescit huzurunda zînetinizi aln, elbi-
selerinizi giyinin. Yeyin, için, israf etmeyin. Çünkü Allah israf
edenleri sevmez (Ârâf sûresi, âyet: 31).
ram olur. Selâm de biter. Kii selâm verdi mi, namazdan çk-
m demektir.
ile
303
Onbiricisi : Secde'dir. Zîrâ an yüce olan Allah öyle buyurur:
— Ky iâ rükû edin, secde edin, Itahhnzu ibâdet edin, h.
edenler,
yr ileyin. Tâ ki umduunuza nâil olasnz. (Hacc sûresi, âyet:
77).
maktr.-
304
Üçüncüsü: Bütün varl ile huû, sükûnet ve alçakgönüllülük içinde
bulunmaktr.
Niyet: Tamâm üç eyden ibarettir.
Birincisi: Hangi namaz kldn
bilmektir.
ikincisi: am
yüce olan Allah'n huzurunda bulunduunu, O'nun,
kendisini görmekte olduunu bilmek ve o huzurda korku ve hayetle dur-
maktr.
306
— Sibh&ckellâhiimme Ey Allah'm, seni hor türlü yakkszlk-
lardan ve noksanlklardan tenzîh ederim. Ve bi hamd ke =s üphesiz ki her
türlü hamd-ü sena sana mahsustur. Ve tebârakesmüke -- Bereket, se-
nin isminde, yâni senin isminin anld
eydedir. Ve teâlâ eetldüke =
Senin kadrin ve azâmetin pek yücedir. Ve lâ ilahe ayriik Senden ba- =
ka yaratan, senden baka rzk veren, senden baka ibâdet edilmee lâ-
yk olan yoktur. Germite olmad gibi gelecekte de olmayacaktr.
Bundan sonra KÛS - besmele okunur:
mineeylânirraeîm — Allah'm,
kovulmu eytann hîle ve desiselerinden beni korumam isterim.
307
de» denir. Bunun mânâs, «Alhü, kendisini tek ilâJ tanyp itaat edeni
mafiret eyler.» demektir. Bundan sonra da «Rabbena lekolhamd» denir.
Bunun mânâs da, «Yâ Habbi land sana olsun, zira bu ibâdeti yapman
iyin bana muvaffakiyet verdin,» demektir. Bu da söylendikten sonra sec-
deye gidilir. Secdenin mânâs, alçakgönüllülüe yönelmek, teslimiyet ve
tevâzû göstermektir. Secdeye kapanan kimse sanki öyle demek istemek-
tedir:
Bunun mânâs da u
demektir:
— Benim yüce Rabbm her -türlü noksan sfatlardan münezzehtir,
beridir, O'nun üstünde hiç bir kuvvet yoktur.
Böylece dier rek'atlar da edâ edildikten sonra teehhüd için oturu-
lur. Ettehyyât okunur.
308
diren elçisidir, peygamberlerinin sonuncusudur, sâf vc temiz kuludur, mah-
lûkatm en hayrlsdr...
Böylece Ettehyyât ta okunduktan sonra Resûlüllah sallallâhü aleyhi
vc selleme salât-ü selâm getirilir, yâni Allahümme sall ile Allahtimme
bârik okunur, kendisi ve bütün mümin ve mümineler için dualar edilir.
I>aha sonra da önce saa sonra sola selâm verilerek namazdan çklr. Se-
lâmn mânâs udur:
— Sizler,ey mümin kardelerim, namazdan çktktan sonra da ben-
den gelebilecek zarardan - ziyandan, hyanetten eminsiniz, salimsiniz. Ben-
den size her hangi bir zarar gelmiyecektir.
likle dolar.
2 — Onun ayann bulunduu yerden balamak üzere göklerle bu ara-
s meleklerle sarlr, çevrelenir.
3 — Bir melek durmadan nidâ öyle eer o kimse bu nida ede-
eder. ki,
ni bilmi olsa hiç namazdan ayrlmaz.
kdr...
309
EZAN VE ÎKAAMETN FAZLET
Adam dedi:
— Ya o da elimden gelmezse ?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— O halde safta namaz kl (Namaz cemâatle klmay ihmâl
ilk et-
Allah ondan râz olsun, Hz. Âie aadaki âyetin müezzinler hakkn-
da nazil olduunu söyler:
— nsanlar Allah'a davet eden, güzel - sâlih ameller ileyen ve, «üp-
hesiz ki ben müsl limanlardanm!» diyenden daha güzel sözlü kim
olabilir? (Fusslet sûresi, âyet: 33).
310
:
311
: : : :
312
2) Boazm korumal, ezân için ona ezâ etmemelidir.
3) Kendi bulunmad veya geç geldii zamanlarda yerine ezâm oku-
yuverene kzmamalidir. •
10) Câmiye bakmal, onu her türlü pislikten temiz tutmal, sa-
iyi
313
8) Bütün günahlarndan tevbe - istifar etmedikçe namaza bala
manialdr. Zîrâ îmâm demek, peinde namaz klanlarn efaatçisi demek-
tir. O halde her eyden önce efaatçinin temiz, pâk ve günahlardan arn-
m olmas gerekir.
9) Gerek selâm verdiinde, gerekse duâlar esnâsnda sadece kendi-
si için duâ etmemeli, bütün cemaat ve müminler için de duâ eylemelidir.
10) Camiye bir yabanc geldi mi, onun hâlini - hatrn, nereden ge-
lip nereye gittiini ve bir eye ihtiyâc olup . olmadn sormaldr.
Müezzin bir yed-i emîn, bir emanetçidir. Çünkü, ahâli, gerek namaz-
lar husûsunda ve gerekse oruçlar hususunda ona uymakta, vaktin geldi-
inin bildirilmesini ona emânet etmi bulunmaktadr. Müslüman ahâlinin,
müezzin üzerinde birtakm haklan vardr. Meselâ sabahleyin fecir do-
madan, yâni sabah namaznn vakti balamadan, bir de akamleyin Güne,
tamamen batmadan, yani akam namaznn vakti iyice girmeden ezân oku-
mamak bu haklar cümlesindendir. Çünkü halk, duyduu ezâna göre hareket
eder. Eer müezzin, henüz fecir domadan, yâni sabah namaznn vakti
girmeden ezân okursa ahâli sahûr vakti ile namaz vaktini birbirine kari-
trabilir. ite buna meydan verilmemesi için imsak balamadan yâni sabah
namaznn vakti girmeden sabah ezann okumamaldr. Ayn ekilde ak-
amleyin de iftar vakti olmadan yâni akam namaznn vakti balamadan
ezân okumamaa bilhassa dikkat etmelidir. Çünkü duyduu ezâna göre
hareket edecek olan ahâli, henüz iftâr vakti girmedii halde orucunu bo-
S14
zabilir, akam namazn îte bu gerekçelerden ötürü, müezzin bir
klabilir.
emanetçi, bir yed-i emîn, imâm da bir kefildir. Zîrâ o, cemaatin namazn
üzerine alm, onu tekeffül etmi durumdadr. Kendi namaznn bozulma-
ayle cemâatin namaz da bozulur. Kendi namaznn sahîh olmasiyle cemâ-
atin namaz da sahîh olur.
— Üç snf insan vardr ki, kyamet günü misk tepeleri üstünde du-
rurlar. Onlar ne hesap verme düüncesi korkutur, ne de kyame-
tin büyük deheti kederlendirir. O dehetli günde onlar ne korku
görürler, ne de tasa. Bunlardan biri, milletine önderlik-imâmlk
eden ve milleti de kendisinden râz olan kiidir. Dieri müezzinlik
eden, srf Allah rzâs için be vakit ezân okuyan kiidir. Üçüncü-
sü de sahip ve efendisine itaatkâr olan köledir.
dir. Ancak onun izni ve müsâadesi olursa bakabilir. Eer bir müs-
lüman, müsâadesi olmadan dier bir müslümann evine bakarsa
izinsiz olarak onun evine girmi olur. Bir müslüman, izinsiz ola-
rak dier bir müslümann evine girerse kardelik ahdini bozmu
olur. Bir müslümamn üzerinde sidik bula
bulunursa, onu te-
mizlemeden namaz klmas caiz olmaz. Bir müslümamn, cemâatin
izni olmadkça imamlk yapmas cemâatin is.
helâl deildir. Eer
tememesine ramen yine de imamlk yaparsa, cemâatin namaz
kabul olunur, fakat onun namaz kabul olunmaz. mâm, yapaca
duây srf kendi ahs için yapmasn. Eer böyle yaparsa cemâate
hyanet etmi olur.
316
sesinin uzand her yer Allah'tan ona mafiret
diler. Onun okumu olduu ezanla namaz klanlarn a d edince ken-
disine sevap yazlr. Ezan ikaamet arasndaki her dilei kabul
ile
liye duyurânlar'dr.
öyledir:
— Müezzin «Allahü ekber» dedi mi, onu iiten de ayn eyi söyler. Yâ-
ni o da «Allahti ekber» der .Müezzin «Ehedü en lâ lahe illallah»
ve, «Ehedü enne Muhammeden Resûlüllah» dedi mi iiten de ay-
nen onlar tekrarlar. Müezzin Hayye alessalah» ve «Hayye alelfe-
lâh» deyince ise banlar iiten, «Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâ-
Wraliyyil'azîm» der.
317
yirazîm» demelidir. Müezzin «Hayye al el felah» deyince de, «Mâ âallahü
kân = Allah ne dilerse o olur!» demelidir. Bütün bunlardan baka ezânm
tefsirini vemânâsn da bilmek gerekir. Zîrâ ezann her bir kelimesinin za-
hirî ve bâtn olmak üzere birer mânâs vardr. Müezzin «Allahü ekber,
Allahü ekber!» dedi mi, bunun zahirdeki tefsiri, «Allah en büyüktür, Al-
lah en büyük ve en yücedir!» demektir. Mânâs ise. «Allah ei büyüktür.
Ona itaat etmek en zaruridir. Ey insanlar, u anda Allah'a ibâdete koun,
dünyevî mealeyi brakn!» demektir. Müezzin ikinci olarak, «Ehedii en
Bunun
lâ ilahe illallah» der. tefsîri, «Ben, Allah'n birliine ve einin - or-
tasnn bulunmadna ehâdet ederim!» demektir. Mânâs da u demektir:
— Ey insanlar, Allah buyruk buyurmutur. O'nun buyruu-
size bir
nu yerine getiriniz. Zîrâ size. Allah'n buyruunu yerine getirmekten ba-
ka bir qy fayda vermez. Eer Allah'n buyruunu yerine getiremezseniz,
sizi O'nun azâbmdan O'ndan bakas kurtaramaz...
318
:
TEMZLK - NEZAFET
319
:
Mücâhid anlatr:
— Bir aleyhisselâmm Peygamber sallallâhü aleyhi ve sel.'
ara, Cebrâil
leme gelmesi gecikti. Daha sonra gelince Resûlüllah ona, cEy Cebrail, gel-
mey iinin sebebi neydi?» diye sordu. Cebrâil aleyhisselâm cevâb ver- u
di:
— Nasl gelelim, trnaklarn kesmeyenler, byklarnn fazla
içinizde
ksmlarn tra etmeyenler, parmak aralarn temizlemeyenler ve misvâk
kullanmayanlar (az temizliine riâyet etmeyenler) var...
320
.
4) Misvâklanmak,
1) Trnaklan kesmek,
2) Sünnet olmak,
Gafletten Kurtulu F : 21 °* 1
:
*v
Muhterem okuyucularmzn da takdir buyuracaklar gibi, slamiyet, maddi - ma-
nevi temizlie çok büyük önem vermektedir. Onun için, her müslümann bu konuyu
iyi bilmesi ve hayâtta olduu müddetçe maddi manevi temizlie bihakkn tinâ
gösterip riâyet etmesi gerekmektedir. Müellif E b illi ey s Semerkandi, kitabma hacmi-
ni fazla geni tutmad için meselenin tafsilâtna girmemitir. Fakat böylesine mü-
him olduu halde zamammzm geni müslüman topluluklarnn bunu idrâk etmemi
görünmeleri bizi TEMZLK NEZAFET bahsinin teferruatl bir ekilde yazlmasna
sevketmitir. Ümit ederim, aada yazacaklarmdan muhterem okuyucularm istifade
edeceklerdir.
(Yaman Ark an)
— Meselâ bir hasta ile, bu hastay muâyene etmekte olan bir dok-
toru ele alalm. Hastann bir veya bir kaç yerinde rahatszl olabilir.
Doktor bunu muâyene edip bir tehis koyacak, sonra da tedâvi edecek-
tir. imdi burada iki ihtimâl vardr. Doktor, hastann hastalna
Birinci halde, tehis doru olduu için tedâvi yâni hastal iyiletir-
me çalmalar da doru olacaktr. Bu durumda tatbikat dorudur. Dola.
ysiyle hastann iyileme ihtimâli de artacaktr. i
ikinci halde ise, tehis yanl olduu için tedâvi de yanl olacaktr.
Bu durumda tatbikat yanltr. Dolaysiyle, hastann bu tedâvi yoluyla iyi-
leme ihtimâli de ortadan kalkacaktr.
Verdiimiz bu misâl, gerek ferdin ve gerekse cemiyetin bütün mese-
lelerinde bir ölçü olarak kullanlabilir. Bugün, hem fertler olarak
de hem
cemiyet ve topyekûn millet olarak, halledilmesi gereken bir sürü mesele-
lerimiz, problemlerimiz vardr. Bunlarn halledilmesi için her eyden önce
322
doru birer tehîs konmas lâzmdr. Bu doru tehis konmadkça her ne-
reden ve hangi sistemden reçeteler getirilirse getirilsin milletçe ve fertçe
meselelerimizin halledilmesine imkân» yoktur. Fertçe ve milletçe meseleleri
halledilmemi cemiyetler ise huzursuzuklar, skntlar, ztrâplar ve ke-
mekeler içinde çalkalanmaa ve hattâ bir müddet sonra da yok olmaa
mahkûmdur. Allah'n, milletimizi bu âkbetten korumas samîmi temenni-
mizdir.
âyet: 9,10).
323
rafndan insafszca ve hayâszca sömürülmekte ve istismar edilmektedir.
Meselenin iyice aydnlanmas için deerli okuyucularm u misâl üzerin-
de düünmeye dâvet ediyorum:
324
:
gerçek ruhunu ve gâyesini anlam, fakat her nedense kyda - köede kal-
m hakîkî din ulular ve müritleri ortaya çksnlar da bu sorumsuz gidie
isyan etsinler, dîni kendilerine bir çiftlik edinmek isteyen nâehillere «Dur!»
elesinler.
Azîz Müslüman - Türk halknn çok seVdiim bir atasözü vardr. «Yâ-
rm hekim candan, yarm loca dînden.» der. nsan bu sözün doruluunu
ve büyüklüünü her hangi bir sahada biraz, tetebbûât sahibi olunca daha
iyi anlyor. Meselâ haddini bilmezin birisi kalkyor, dîn gibi en mukaddes
yelim. Zîrâ, insan vücûdunun nasl bir varla sâhip* olduu iyice
anlal-
madkça tahâret - nezâfet - temizlik mevzuu hakkyle idrâk edilemez. Muh-
325
terem okuyucularma bir kere daha hatrlatmak lüzumunu hissediyorum
ki, insan vücûdu hakknda burada kaydedeceklerimizi iyice kavramalar,
1
1 —
Maddî - cismânî yön. Bu ksm, insan varlnn madde - cisim
yönüdür. Et, kan, kemik vesâireden ibârettir. El ile tutulur, gözle görülür.
Hâsl tamamen maddî - cismândir. Belli bir ekli ve kalb olan beden,
insan vücûdunun bu ksmn
tekil eder.
Herhangi bir yerdeki bir elektrik tesisat, her iki yönüyle bu insan
vücûduna en güzel bir misâldir. Bir elektrik tesisatnn kablolar, telleri,
dümeleri, ...vardr. Bunlar elle tutulup gözle görülebilirler. Tpk insan
vücûdunun, et, kan, kemik vesâireden ibaret olan maddî . cismânî yönü-
nün elle tutulup gözle görülebilmesi gibi. Bir de, bu tesîsâttaki tellerde
cereyan denen ey vardr. Fakat bu, el ile tutulamaz, yâni el ile tutulacak
mâddî bir varla sahip deildir. Göz de görülemez. Ancak varln bâ-
z
lnca
emâreleriyle belli
s
ettirir. Meselâ
ile
327
verir. Hasta o ilâçlar kullanr. Neticede rahatszlk geçebilir de geçmeye-
bilir de...
imdi, ayn ahsn manevî . ahlâkî yönden hasta olduunu far-
bir de
zedelim. Meselâ bir tüccar olan bu ahs, karaborsac - mal istifçisi olsun.
Herhangi bir insanda; cemiyetin dier fertlerine zararl böyle kötü bir ah-
lâkn bulunmas, onun mânen hasta ve pis olmas demektir. O halde onda
mevcut bu hastaln ve pisliin tedâvi edilmesi ve temizlenmesi gerekir.
Fakat bunun tedâvisi tabîp ile ve maddî ilâçlarla olmaz. Çünkü hastalk ve
pislik maddî deildir, yâni vücûdunun maddî - zâhirî yönünde deildir.
Bu hastalk el ile tutulmaz, gözle görülmez. Fakat o ahsn hareketiyle
varln belli ettirir. Hem öyle bir belli ettirir ki, herhangi bir mahalde
bir kaç kiide bu hastalk varsa, bu birkaç kii, cemiyetin dier fertlerini
inim inim inletebilir. Ne yaparlar? Herkesin ihtiyâç maddesi olan birkaç
ihtiyâç maddesini toplayp piyasadan çekerler. Ondan sonra, dier insan-
lar, ihtiyâçlar olan bu mâddeyi temin edebilme^ için kvranrlar. Görülü-
328
—
330 ...
rini vazifesi ve ehemmiyeti ortaya çkar. Allah'n kelâm Kur'ân, insan-
lar inân! olmayan hareketlerden, davranlardan ve yaaylardan uzak.
latrarak ahlâkî ve insânî davranlara sevketmek ve böylece onlar hem
dünyâda hem de âhrette mes'ûd ve bahtiyar eylemek için gelmitir.
Kur'ân, insanlarn müptelâ olabilecekleri manevî - ahlâkî pislik ve hasta-
lktan teker teker belirtmekte ve kendilerini bu pislik ve hastalklardan
saknp uzak durmaa dâvet etmektedir. nsan için mühim olan da mâ-
nevi - ahlâkî tahâret - nezâfet ve temizliktir. Çünkü dâimî - ebedî saâdet
ve bahtiyarla vesile olacak olan temizlik manevî _ ahlâkî temizliktir.
Burada, Kur'ân'n manevî - ahlâkî temizlie önem veriinin iki temel se-
bebi de ortaya çkm
oluyor. Bunlardan biri, insanlarn, tam mânâsyie
olmasa bile, maddî - zahiri temizlie gereken îtinay kendi kendilerine
göstermii olmalardr. Dieri de, ebedî saadeti manevî - ahlâkî temizliin
salam olmasdr. Kur'ân'n gayesi, insanlar hem dünyâda hem de âh-
rette mes'ûd ve bahtiyâr edecek esaslar kendilerine bildirmek, ebedî saâ-
det yollarm onlara göstermek olduuna göre, mânevî . ahlâkî temizliin
salayaca fayda sadece âhret saadeti deildir. Ayn zamanda dünyâ
saâdetidir de. u
halde Kur'ân, riâyet ettikleri takdirde kendilerini ilel'e-
bed mes'ûd ve bahtiyâr edecek mânevî - ahlâkî temizlik ve shhat esasla-
rn insanlara bildirmektedir. Burada, farkl birtakm tâbirlerle konuyu
biraz daha îzâh etmekte fayda vardr, tnsan vücûdunun et, kan, kemik,
vesâireden ibâret olan maddî ksm
çeitli hastalklarla hastalanabilir. Bu
hastalklarn herbiri için de ayr birer ilâç vardr. Aym ekilde, bu vücû-
dun mânevî - ahlâkî yönü de çeitli mânevî . ahlâkî hastalklarla hasta-
lanabilir, çeitli kötü duygulara müptelâ olabilir. Onun vücûdunun bu,
ksmnn hastalklarn da Kur'ân âyetleri belirtir, tehisi onlar koyar, te-
dâviyi onlar yapar. Demek Kur'ân, insanlarn mânevî - ahlâkî yönden
müptelâ olduklar hastalklar belirtmekte ve onlar tedâvî etmektedir.
u halde, bu mânâda Kur'ân, «ÎLÂHÎ BR
TIP KlTÂBI» dr. Onun âyet-
lerinin herbiri de, insanlarn mânevî - ahlâkî hastalklarn tedâvi edip
iyiletiren birer ilâçtr. Nümûne olarak bir kaç âyete göz atalm. hu- u
susu da belirteyim. Muhterem okuyucularm inâallah bundan böyle Kur'-
ân'a ve onun âyetlerine bu gözle bakacaklar ve bu fikriyatla onun üzerinde
duracaklardr. Allah'n kelâmna bu gözle bakmamak, onu sadece ölüler
peinden, mevlidlerde, kandillerde ve dier belli bir ksm
zamanlarda oku-
nan veya okutulan bir kitap olarak görmek ve böylesine sakîm bir tatbikat
içinde sünepece ömrü tüketip gitmek, hatâlarn en fâhiidir.
331
2 — Ey mân edenler, bir topluluk dier bir toplulukla alay etmesin.
olur Allah indinde, kendileriyle alay edilenler alay edenlerden
ki,
karde ilân
Birinci âyet müminleri ediyor. Bu âyet karsnda müs-
Mimanlarn alaca tavr nedir? üphesiz ki kardelik uuruna erip her ne
PÛrctle ve hangi münâsebetle olursa olsun, birbirlerine kar dâima bu
uurla muamele etmektir. Yolda, sokakta, - verite, ibanda, dâi- al
rede, ...hâsl her yerde, birbirlerine kar davranlarnda bu uûr dâimâ
görülmelidir. Meselâ kardelik denince efkat, merhamet, sevgi, sayg, bir-
lik, berâberlik, yardmlama, tosânüt, ...gibi birtakm vasflar akla gelir.
Vani kardeler birbirlerine efkatli - merhametli davranrlar, birbirlerini
severler - sayarlar.- bir birlik - berâberlik içinde bulunurlar, birbirleriy-
le yardmlarlar. Hâsl onlar birbirlerine kar dâimâ bu yüce meziyeiloi
1 — Ya, rahatszlmz
giderecek ilâçlarn ismini ihtiva eden o re-
çeteyi alr, evimizin bir yerine koyarz. Tpk
bugün, içtimâi delilerimize
bir reçete, bir ilâhî ifânâme olan Kur'ân' dolaplara, süslü torbalara, raf-
lara, ... koymamz gibi. Sonra o reçeteyi ara - sra elimize alr, hastal-
mza ifâ olan ilâçlarn isimlerini dilimizle öyle bir okur, peinden yine
yerine koyarz. Tpk bugün, Kur'ân' ara . sra mevlidlerde, kandillerde,
ölüler peinden, ... elimize alp okumamz gibi.
2 —
Veya, elimizde reçete, hemen eezâhâneye koarak orada yazl
ilâçlar alr ve tarifeye uygun ekilde kullanmaa balarz.
nin bir yerine koyarak, ara - sra onu açp içindeki ilâçlarn isimlerini oku-
yan hasta, bu hareketiyle o ilâçlardan ne derece fayda görürse, Allah'n
kelâm Kur'ân' raflara kaldrp onu, sadece belli zamanlarda okuyan
veya okutan müslüman cemiyetler de o ilâhî tp kitâbndan o derece
934
fayda görür!.. Kardelik âyeti üzerinde söylenecek, sayfalarla deil, cilt-
lerle söz var. Ancak, öyle sanyorum ki, bu hususta bilinmesi gerekenle-
rin özünü deerli okuyucularmzn istifâdesine sunmu bulunuyoruz. Daha
geni ve tamamlayc malûmât ise bundan sonra çkacak eserlerimize b-
rakyoruz. Ümit ederim, bu âyetin tefsir ve izah sadedinde yazdklarmz
muhterem okuyucularmz Kur'ân hakknda allm yanl anlaytan ve
yanl tatbikattan uzaklatrp gerçek anlay ve doru tatbikata götüre-
cektir. imdi biraz da dier âyetler üzerinde duralm. Yukarda meâlen
vermi olduumuz âyetlerden ikincisi, hiç bir topluluun veya hiç bir kim-
senin, hiç bir topluluu veya hiç bir kimseyi alaya almamas hakkndayd,
ite cemiyet hayâtn nizâma sokacak bir ilâhî esas daha. Daha önce de
kaydettiimiz gibi, Kur'ân'm gayesi insanoluna hem dünyevî hem de üh-
revî huzur, sükûn, saadet ve selâmet yollarn göstermektir. u dünyâ ha-
yâtnda, topluluklar veya fertler birbirlerini alaya alrlar ve birbirleriy-
le istihzâ edip dururlarsa muhakkak ki aralarndaki sevgi, sayg, birlik,
beraberlik, yardmlama, tesanüt, ... duygular zedelenir. Hayâtta huzur,
sükûn vesilesi olan bu kutsal duygularn zedelenip ortadan kalkmas ise
nizâmn bozulmasna ve huzursuzluklara yol açar. Dolaysyle insanlar
dünyâ hayâtlarnda tasalardan, ztrâplardan, skntlardan, kemekeler-
den, ... kendilerini kurtaramazlar. Kendilerini böyle kötü duygulardan te-
mizlemeyip bu dünyâ hayâtn birbirlerine zehir eden insanlara ise âhret-
te saâdet vâdi yoktur. Demek ki, bir müslümann dier bir müslüman
alaya almas veya bu duygular kendisinde bulundurmas onun için mâ-
u
nevi bir kirdir, bir pisliktir, bir hastalktr. halde bundan temizlenme-
si ve o kötü duyguyu tedâvî etmesi gerekir. te bu kötü duyguyu kendi-
sinden silip atmas bir temizliktir, taharettir, nezâfettir. Kur'ân'm ve Is-
lâmiyetin gâyesi ne kadar ulvî, deil mi deerli okuyucularm! Evet, Kur.
ân ve islâmiyet, müslümanlar hem bu dünyâda hem de âhrette, yâni ilci'
ebed mes'ûd ve bahtiyar etmek istiyor. Hâl böyle iken, bir ksm insanlar
Kur'ân' sadece, âhrette kendilerine sevap yn hazrlamay öretmek
maksadiyle gelmi bir ilâhî kitap olarak anlyorlar, ona o gözle ve o an-
layla bakyorlar. Ne kadar fâhi bir yanl anlay!.. Zamânmzn müs-
lüman o derece bir yanl anlay ve yanl tatbikat içinde ki, yapt ibâ-
detlerden her türlü iyilie kadar bütün yaptklarn âhrette sevap yn
hazrlam olmak için yapyor. Bu anlayn ve böylesine yanl bir tatbi-
katn kiiye hiç bir fayda salamyacan muhterem okuyucularmz daha
sonralar çkacak olan eserlerimizde okuyacaklardr. imdi sözü, yukarda
meâlen verdiimiz âyetlerden üçüncüsüne getirelim. Bu âyette sû-i zan.
dan, sû.i zanlardan bir çounun günah olduundan, ötekinin - berikinin
kusurlarnn aratrlmamasmdan ve gybet - dedikodu edilmemesinden
bahsediliyordu. imdi, elimizi akamza koyarak öyle bir düünelim:
335
— Acaba bir cemiyetin fertleri birbirleri hakkndayapar-
sû-i zanlar
lar, kendi kusurlarn arayp bulacaklar yerde birbirlerinin ayp ve kusur-
mesi ve tedâvi etmesi gerekir. Kendisinde baka hiç bir kötü huy bulun-
masa bile bunlar balbana birer pisliktir, birer hastalktr. Esâsen mâ-
nevî - ahlâkî kirler, pislikler ve hastalklar da tpk maddî kirer, pislik-
ler ve hastalklar gibi mütâlea edilmelidir. Meselâ nasl ki vücudu kir v«U
pas içinde bulunan bir insan, ykand
zaman, her tarafn ykayp, mese-
lâ bir kolunu ykamamazlk etmez ve böyle bir eye râz olmazsa, ayn
ekilde, bir tâne kötü duygunun ve alkanln dahi kendisinde bulun-
masna râz olmamaldr. Aksi halde, mânevî _ ahlâkî temizlik yönünden
tam ve kâmil bir temizlie ermemi olur. Daha önceleri de ifâde ettiimiz
gibi, kiinin mânevî - ahlâkî yönden temiz oluu, onun ayn yönden sh-
hatli ve hastalksz oluu demektir. Bir kimsenin beden yönünden tam sh-
hatli olabilmesi için, vücûdunun bütün uzuvlarnn shhatte olmas gerekir.
Meselâ bir kimsenin bedeninin bütün uzuvlar salam ve shhatli olsa da
sadece bir uzvunda hastalk bulunsa, o kimse tam shhatli saylmaz. O
bir uzvun verdii rahatszlk, vücûdun bütün dier uzuvlarn da tedirgin
336
eder-. Bu kavuabilmek için, bütün gücümüzle o hasta uzvu
sebeple, rahata
tedavi edip iyiletirmee çalrz, tte insan varlnn manevî ahlâkî yö-
nünde de durum bunun ayndr. Tam ahlâkî temizlie ve shhate kavua-
bilmek için, varsa mevcut bütün kötü duygular, alkanlklar ve huylar
söküp atmak ve onlarn yerine güzel ahlâk duygularn yerletirmek ge-
rekir.
hklar - gayrlklar
Kurtulu F 22 337
Gafletten :
.
338
ve hemen onun imd âdna koarlar. Görülüyor ki, müsl umanlar arasmda
hiç bir yönden ayrlk - gaynlk yoktur, ite bu uûra ermi olan müslü-
man cemiyetlerin hem dünyâs hem de âhreti bahtiyârlktr. Bu uûra
eremeyip hayâtta birbirleriyle iteleip duranlarn ise ne dünyâlar mâmur
olur, ne de âhretleri... Bahsi bir âyet meâli ile kapayalm:
339
:
Herhangi bir fikîr, bir istek, yaplmak islenen bir fiil ve bir hare-
ket, önce zihinde meydana gelir. Zihinde meydana gelen bu ey, daha son-
ra dil ile aça vurulur, ortaya dökülür. Nihayet fiiliyata dökülüp el ile
yaplr. Srf zihinde kalan bir eyin dier insanlara ne bir faydas ne de
bir zarar dokunmaz. Dil ile aça vurulduu takdirde ise, iyi veya
kötü
r düünce oluuna göre faydal veya zararl olabilir. Fiiliyâta
ü takdirde ise mutlaka ya faydal olur veya zararl olur. Demek
ki bir fikir, ancak dil ile aça vurulduu veya elile fiiliyâta döküldüü
anda zararl veya faydal olabilmektedir. u
halde, dil ile aça vurulan
el ile fiiliyâta dökülen bir düünce, eer faydal bir
eyse insanlara
î olacak, zararl bir eyse de zararl olacaktr. Bu ksa îzâhla, pey-
gamberimizin yukardaki meâlini verdiimiz hadîsinin esrâr çözülmü-
tür sanrm. Bununla beraber biraz daha îzâhat verelim
— nsanlar bütün ilerini ya el ile görürler veya dil ile. Demek ki
fayda da, zarar da ya elden gelmektedir veya dilden. u
halde dil doru-
yu, hayrly ve faydaly konuursa dier insanlara zararl olmayacak, bi-
taydal olacaktr. Dolaysiyle, peygamberimizin tarifine uygun olarak
bir dilden dier müslümanlar salim olacak, ondan herhangi bir kö-
bir zarar, bir ziyan görmeyeceklerdir. Burada en mühim nokta, di.
340
lin müstesna olan birkaç yer hâriç - hiç bir suretle yalan söylememesi
-
daimâ dier müsl umanlarn hayrna olan eyleri söylemesidir. Günlük ha-
yâtta, dier insanlarla olan muamelelerinde dilini hayra ve faydal eyle-
re kullanabilen bir müsiüman, dier müslümanlar dilinden emîn klm
olur. Böylece, dil zaviyesinden, peygamberimiz aleyhisselâmm hadisinde
tarif buyurduklar müslüman'a uymu olur.
El'c gelince, bu da en az dil kadar mühimdir. Onun da doru olmas,
yapt ii hakkyle ve dürüstçe yapmas gerekir. Bütün ilerimizi; elbise-
mizi, ayakkabmz, binamz, ekmeimizi, al-veriimizi el ile yaparz. De-
mek ki ilerimizin faydal veya zararl .salam veya çürük, ...oluu eli-
mizin doru - dürüst çalmasna ve hakkyle i yapm olmasna baldr.
Ayakkabmz yapan el, onu yaparken namusluca, dürüstçe ve hakkn ve-
rerek çalmariysa onun elinden zarar, göreceiz demektir. Binâmz ya-
pan el veya eller, onu yaparken kullanl ve salam olmas için gereken
maddeyi gerei kadar kullanmad ve gereken itinây göstermediyse onun
elinden müsliimanlar emîn ve salim deil demektir. Satt yiyecek, içecek
vesâir maddelere hile- hud'a kartran bir salcnn elinden ve dilinden di-
er müslümanlar salim ve emîn deil demektir. Devletin iini görmek üze-
re bir dairede vazife alan, fakat bu dairede halka yapmas gereken hizme-
ti hakkyle yapmayan memurun elinden ve dilinden dier müslümanlar
Hemen iâret edelim ki, burada ilk dikkat edilmesi gereken husûs,
îmânn sadece kuru bir inançtan, yâni, «îmân ettim!» demekten ibâret ol.
madii hususudur. Demek ki sadece bir inançla müslümanlk tam olmuyor.
341
Bu inancn sahasnda gösterilmesi gerekiyor. Buna umumi-
bir de fiiliyat
yetle amel denir. Fakat bugün olduu gibi ameli dar mânâda anlamama-
lyz. Meselâ namaz klmak, oruç tutmak, hacca gimek, ...birer amel oldu-
u gibi,hakszlklarla, bâtla, Islâma aykr âdetlere, ...karg savamak la
bir ameldir, hem de amellerin en hayrls, en bata gelenidir. Zamanmz
müslümanlarmda umumiyetle - ve çounda taklidi olarak . îmân ve bu
îmânda sebât vardr. Fakat kahir ekseriyetinde amel ve bilhassa mal ile
cam ile Allah yolunda cihâd etme seklinde amel yoktur. En kalbriistli
müslüman geçinenleri bile mal ile can ile Allah yolunda cihâd etme uu-
rundan yoksundur. Kimisinin böyle bir eyden haberi yoktur. Kimisi de
buna yanamaz. Sadece, âhrete pamuk yn
gibi sevap hazrlamak vo
cehennem azabndan kurtulup Cennet'e girebilmek için kalbiyle bâz ha-
reketleri tekrarlar. Böylesine bir yanl anlay ve yanl tatbikat içindedir
günümüzün müsi uman. Kuru bir îmân olmak, üphesiz ki îmânszlktan
iyidir.Fakat kâfi deildir. Bir müslüman, içindeki îmânn meyvesini dn-
da göstermeli, Allah'n ve Resulünün tarif buyurduklar müslümann vasf-
larn mutlaka kendisinde bulundurmaldr. Meselenin daha iyi anlalmas
ve âyetin tefsirinin daha açk bir ekilde îzâh edilmi olmas bakmndan
muhterem okuyucularm u misâl üzerinde düünmee dâvet ediyorum.
342
.
Burada bir hususa daha mutlaka iaret etmemiz yerinde olacaktr. Za-
mammrzüa müslümalarm ekserisi ibâdetleri klieletirmiler, kalplattr-
m! ardr. Müâhede edilen durum udur ki, ibâdetler rûhtan, aktan ve
vecdden yoksundur. Sadece bedenle ve bedenî bâz hareketlerle hissiz ve
heyecansz olarak tekrarlanmaktadr. Oysa, muhterem okuyucularmn,
buraya kadar vermi olduumuz izahatlardan da anlam olacaklar gibi
ibâdetler, insanda bir ksm ruhî - ahlâkî yücelikleri salama gayesini güt-
mektedir. bâdetlerin bu gâyesinden habersiz olan günümüzün müslümam
ise,onlar baka gayelerle ve hemen hemen srf bir kalp hâlinde tekrarla-
maktadr. Meselâ en bata gelen ibâdet olan namaz ele alalm. Allah Kur',
ân'da, namazn, müminleri kötülüklerden alkoyacan ifâde etmekte, pey-
gamberimiz de, «Kimi ki kld
namaz kötülük yapmaktan al koyan iyorsa
o, namaz klm
deildir!» buyurmaktadr.
343
«anm Oysa mesele hiç tc böyle deildir. üphesiz ki, yaptmz ibâdet-
tazim hususu esastr. Fakat, ibâdetlerin, bir de biz kullar-
lerde, Allah'a
da meydana getirmesi gereken bir gâyesi vardr. ki bu çok mühimdir. Bu
gâye hasl olmadkça, o ibâdetlerde, Allah'a tâzîm rûhu da bulunmaz. Bu
konunun balarnda belirttiimiz gibi insanlar bedenen hastalanabilirler
ve mânevi - ahlâkî shhatlerini knybcdebi lirler. Onlar mânevî - ahlâki
yönden tedavi edip shhate kavuturacak ilâçlar ise ibâdetlerdir. Bu bah-
sin de iyice anlalmas için deerli okuyucularm u
misâl üzerinde dü-
ünmee davet ediyorum:
— Bir doktor bu doktorun bir hastasn ele alalm. Hasta, dokto.
ile,
runa gelir. Doktoru onu muâyene eder. Hastalna bir tehis koyar. Son-
ra, bir reçete yazp çindeki ilâçlar alarak târifeye uygun e-
eline verir.
kilde kullanmasnsöyler. Kulland takdirde rahatszlnn geçeceini
ifade eder. Hasta, reçeteyi aldktan sonra iki ekilde hareket edebilir:
344
yebilecei gibi, kul da, ibâdetlerini maksat ve gâyeye uygun bir ekilde
cdâ etmedii takdirde onlarn faydasn göremeyebilir...
Buraya kadar yazdklarmzla, gerçek islâmî tahâret - nezâfet ve te-
mizliin ne demek olduunu muhterem okuyucularmza îzâh etmee ça-
ltk. imdi de, taharetin ksaca bir snflandrmasn yapalm. Tahâretin
dört derecesi vardr:
nince, en çok hâtra gelen göz, kulak, dil, el, ayak, tenasül uzuvlar, ... dr.
Bunlar haramdan vesâireden korumak, temizliin ikinci mertebesini te-
kil eder. Bu temizlik âzânn temizliinden çok daha mühimdir. Bu-
zâhirî
nunla, «zahirî temizlik olsa da olur, olmasa da» demek istemiyoruz. Sadece
u hususa iâret etmek istiyoruz ki, insanlkta kemâl, ancak manevî - ah-
lâkî temizlikle mümkündür. Âzâsm günahlardan ve haramlardan tomiz-
Iem yen bir- müsl üman, müslümanlmn gerektirdii vasflara sahip deil
i
demektir. Zâhirî temizlik bu dünyâ hayât ile alâkaldr. Onu, gerek dier
insanlardan utancndan ve gerekse sr/ bedenî shhali «levan ettirme ha-
lt nnndan hemen vmen herkes yapmaktadr. nsana esas olarak ve ebe-
diyyen faydal olacak temizlik ise mânevî - ahlâkî temizliktir. Manevî -
ahlâkî temizlik te ancak. Kur'ân ahlâkna, peygamberimi/, aleyhisselâmn
ahlâkna tam riâyet etmek ve o yüce ahlâk ruhen ve uurlu bir ekilde
yaamakla olur. Kur'ân ahlâk ve peygamberimizin ahlâk ilâhî bir ah-
lâktr.
345
retidir. Tahâret, l arderecede olursa olsun, o derecede yaplan amelle-
rin yarsdr. Taharetin en yüksek derecesi de bu dördüncüsüdür. Bâtnn
-Allah'd an bakasndan temizlemek demek, orada ân yüce olan Allah'n ce-
lâl ve azâmetinin tecellî etmesi demektir. Kiinin bâtn Allah'dan baka-
sndan temizlenmedikçe oraya mârifetüllah girmez. Tahâretin üçüncü dere-
cesinde , Ki kalbi kötü ahlâktan ve kötü duyguladan temizlemek idi - esas
olan, kalbi güzel ahlâk ile ve doru inançlarla mâmur etmektir. Fakat kalb,
fâsid îtikadlardan ve kötü duygulardan temizlenmedikçe güzel ahlâk ile
V9 doru inançlarla mâmur edilemez. Herhangi bir yeri temizleyebilmek
ve oraya temiz eyler koyabilmek için önce oradaki pislikleri atmak ge-
rekir. Bu saydmz temizlik - tahâret dereceleri ayn zamanda îmânn da
dereceleridir. Bir önceki derecede yaplmas gerekeni yapmadan bir son-
raki dereceye ulalmaz. Meselâ kalbini kötü ahlâktan, kötü duygular-
dan ve fâsd inançlardan temizlememi olan birisi, mârifetüllah'n kalbte
tecellîsi derecesi olan dördüncü dereceye ulaamaz. Hâsl, bir üst derece-
ye çkabilmek için bir önceki dereceden îtinâ ile mutlaka geçmi olmak ge-
rekir.
*
—
Herbirimiz birer müslüman olduumuz ve bunun için yine herbi-
-.
346
eliyle önlemeye gücü yetmiyorsa diliyle önlesin, Ker diliyle de
Önlemee gücü yetmiyorsa, Allah'n kitabna ve Resûlüllah'n ah-
lakna aykr olan bu fiilin ilenmesini tasvip etmediini kalbin-
den geçirsin. Bu sonuncusu, îmânn en zayf derecesidir.
347
-
348
de dier insanlar,, yâni AJlah'm ve Resulünün yolunda gitmeyen insan-
lar o yola dâvet etmekle mükellefsiniz. Bu vazifenizi belki bizzat va'z -
nasihat ederek yerine getiremezsiniz. Amma etrafnzdaki insanlara, me-
selâ mükemmel bir va'z - nasihat kitâb olan elinizdeki GAFLETTEN
KURTULU kitâbn okutursanz o vazifenizi yerine getirmi olursunuz.
Böylece. Allah'n, yukardaki âyetlerde kurtulu va'dettii ve ahâliyi hak
yola dâvet etmelerinden dolay kendilerini metheyledii kiiler toplulu-
una girersiniz. ân
mübârek ve yüce olan Allah, herbirimizi o kullarn-
dan eylesin...
Eserin NEZÂFET BAHS'ne yaptmz ilâveye burada son veriyor
ve ondan sonraki bahsin tercümesine geçiyoruz.
349
:
351
:.
1 ! .
352
:
Gafletten Kurtulu F: 23
353
Salih der:
— Evet, gördüm. Nedir onlar?
Genç anlatr:
— Onlar, ölülere yapt
dirilerin hayr -hasenâttr. Her ne zaman
ki diriler ölüler için bir iyilik yapar, bir sadaka verir veya bir hayr dua-
da bulunursa bunlardan hâsl olan sevap, Cum'a gününün gecesinde ölü-
lere getirilir. Ben, Sind'li bir âiledenim. Hacca gitmek üzere annemle yola
çkmtk. Basra'ya varnca bana ecel geldi. Ben öldükten sonra annem
evlendi. Kocasna, ölmü bir olu olduunu da söylemedi. Dünyâ onu al-
datt, gâfil etti. Benim için bir hayr yapmad, bir sadaka vermedii
gibi dudaktan da olsa dili ile bir hayr duâda da bulunmad. Bunun için
imdi benim nasibim hüzünden baka bir ey deildir. Bana u
anda an-
cak hüzünlenmek düüyor. Zîrâ ölümümden sonra beni hayr duâ Üe
anan birisi yoktur...
Bunun üzerine sâlih, gence, annesinin evinin nerede olduunu so-
rar. O da tarif eder. Sâlih câmide sabah namazn kldktan sonra do-
ruca gencin söyledii mahalle gider. Annesinin evini sorar. Ger-
çekten annesinin evi oradadr. Onu bulur. Kendisiyle konumak için
müsâade ister. Kadn bu müsâadeyi verir. Sâlih, aralarnda geçe-
cek konumay kimsenin duymamasn söyler. Bunun üzerine, ka-
, arkasmda olduu halde yalnzca konuurlar. Sâlih, kadna,
din bir perde
hayâtta çocuu olup - olmadm sorar. Kadn, «Hayr!» der. Bu sefer de
hayâttan göçmü çocuunun bulunup - bulunmadn sorar. O, bir
bir
olunun bulunduunu söyler. Bunun üzerine sâlih, rüyâsnda görmü ol-
duu hâdiseyi anlatr. Bunu dinleyen kadn iddetle alar, öyle ki göz-
yalar bir çeme suyu gibi yanaklarndan aa
akar. Sonra der ki:
—Ey Allah'n sâlih kulu! O benim olumdur. Cierimin bir parça-
sdr. Benim rahmim onun için bir smak, göüslerim bir çeme, evim
de bir barnak idi.
Daha sonra sâlihe bin akçe vererek der ki:
—Benim sevgüim, gözümün nûru ve cierparem için bunu tasad-
duk et. Bundan böyle hayâtta oldukça onu unutmayacam. Onun için
sadakalar verecek, hayr dualar edeceim...
Kadnn verdii paray alan sâlih oradan ayrlnca onu hemen ta-
sadduk eder. Ertesi Cum'a gecesi o genci görebümek maksad ve gâye-
siyle, câmiye namaza giderken yine o kabristana girer, ölüler için duâ
ve istifar ettikten sonra yine bir mezar tama yaslanr. Ayn minval
üzere uyur kalr. Rüyasnda yine ayn ekilde ortaya bir ksm insanlar
çkar. Aralarnda yine o genç te vardr. Fakat bu sefer çok ne'elidir.
Üzerinde de bir önceki gibi siyah ve kirli bir elbise deil, bembeyaz ve
tertemiz bir elbise vardr, sâlihi görünce yanma gelir ve öyle der:
— Ey Allah'n sâlih kulu! Allah sana büyük hayrlar versin. Bana
hediyyeler ve sevaplar geldi...
Sâlih sorar:
— Siz Cum'a gününü bilir misiniz?
Genç der:
— Evet. Onu gökteki kular büe bilirler. Hattâ Cum'a gününü selâm-
larlar.
t
teini ona mutlaka verir. Eer ksmeti deilse onun için ondan daha de-
'erli bir eyi kendisi hesâbma indinde saklar. Bizim nazarmzda Cum'a
günü Yevmülmezîd'dir. Biz onu, «Seyyidül'eyyâm = Günlerin en ulusu,
en büyüü» diye çarrz...
Bu srada Resûl aleyhisselâm sordu:
— Niçjn bu isimle çarrsnz?
I
>
•
ler gelirler
ra bu minberlerin arkasmda nûrdan yaplm kürsîlerle dolarlar. Pey-
gamberlerden sonra sddîklarla ehidler gelir. Ayn yerlere onlar da otu-
rurlar. Daha sonra Adn Cennetinin sâkinieri gelir. Miskten yapüm o
beyaz tepe üzerine otururlar. Bu srada Rabbleri onlara htâben der ki:
Onlar derler:
— Ey Rabbmz, senin rzân ve Cenneti isteriz.
Allah buyurur:
— Benim rzam, sizi Cennetime koymak ve ikramlarda bulunmak-
tr.
355
Onlar Allah'dan yine rzâsn isterler. Allah da mâsn verir. Onlar
islediklerinin de fevkinde çok eylere garkeder. Fakat bütün bunlar Cum'a
günü Cum'a zaman miktarncadr. Bu srada onlarn önüne öyle eyler
serilir ki ne bir insann aklndan geçmitir, ne de bir göz görmütür. Son.
ra, gerek peygamberler, gerekse sddîklarla ehîdler oradan ayrlrlar. Ad
cenneti sakinleri de ayrlr. Kendi yerlerine giderler. Bu srada, Cum'a
gününe duyduklar ihtiyâçtan baka bir eye ihtiyâç duymazlar, Cum'a
gününe iddetli ihtiyâç hissederler. Çünkü o günde nâil olacaklar ikrâm-
lar ve erefler artar. îte Cum'a gününe bunun için yevmülmezîd denmi-
tir. Kyâmet te o günü vuku bulacaktr.
'
Müellif Ebülleys Semerkandî'nin, Cum'a bahsinde kaydettikleri bun-
lardr. Biz, zamanmzda, belki de önceleri bulunmayan bir ksm eksiklik-
lerigöz önüne alarak bu bahse de bir eyler ilâve etmeyi lüzumlu ve zarurî
görüyoruz u
hususu bir kerre daha belirtelim ki, Allah'n, son hak dîni
olan slâmiyet vâstasiyle kullarna emrettii herbir ibâdetin altnda say-
sz hikmetler ve onlar îfâ edenler için hudutsuz faydalar vardr. Cum'a
namaz da, sân yüce olan Allah'n, kullarna emrettii ibâdetlerden biri
olduuna göre onun altnda da bu hikmetler ve faydalar mevcut demektir.
Ancak, deerli okuyucularmzn u
husûsu unutmamalar gerekir ki, yap-
tmz ibâdetlerin âzâmî mânevi faydasn görebilmemiz için onlar gerei
gibi ve kusursuz olarak ifâ etme gayreti içinde bulunmamz lâzmdr. Âdet
yerini bulsun zihniyeti içinde yaplan ibâdet ve tâatlerin hemen hemen hiç
bir faydas yoktur. Bu tpk larlamzdaki meyve aacna benzer. Nasl ki
o aaçtan en çok ve en iyi meyve alabilmemiz için ona en iyi ekilde bak-
mamz gerekiyorsa, aynen bunun gibi, âzâmî mânevî faydasn görmek is-
tiyorsak ibâdetlerimizi de özenle ve en iyi ekilde yapma gayreti içinde bu-
lunmamz gerekir.
Âyetlerle ve hadîslerle belirtildii gibi, Cum'a günü mübârek günler,
den, namaz da büyük ibâdetlerdendir. âm yüce olan Allah öyle buyu-
rur:
>
356
din. Al-verii brakn. Eer idrâk ederseniz, böyle yapmanz sizin
için daha hayrldr. Namaz klnnca ise datn, iinize . gücünü-
ze bakn, AUah'n lûtfundan nasîb arayn. Allah' çok zikredin. Tâ
ki umduklarnza nâil olasnz (Cuma sûresi, âyet: 9, 10).
— Cehennem, her gün zeval vaktinden önce Günein tam ortaya gel-
dii srada gökte alevlenir. Cum'a günü hâriç, dier günlerde o
sâatte namaz klmaynz. Zîrâ Cum'a gününün tamâm namazdr,
ve üphesiz Cum'a günü cehennem alevlenmez.
358
gerekir. Aksi takdirde, cierinden râhatsz bir hastann
etmekle megul olan bir doktorun durumuna dümü olmaktan kurtula-
mazlar ve büyük mes'ûliyetler altna girmi olurlar.
•
2 —
Hutbelerde dînin temel esaslar ilenmelidir. Dînin en mühim
esaslarnn çinendii günümüzde, bunlar bir kenâra atp da teferruatla
uramak ve hutbelere bu teferrûât konu edinmek en hafifinden mânâ-
szhktr. Temelini sel, çatsn yel götürmekte olan bir evin duvarlarna
nak yapmakla megul ustann bu hareketi ne derece mânâsz ise, dînin
temel esaslarnn hiçe indirildii günümüzde, ufak - tefek teferruatla hut-
beleri ve va'zlar doldurmak ta o derece mânâszdr.
»
4 — Konumalar ve snf Un
halk tabakasnn rahatlk-
hutbeler, her
la anlayabilecei bir ifâde ve üslûpta olmal. Ve, en mühimi, daha önce-
leri de belirttiimiz gibi, vâiz veya hatîp, cemâate söylediklerine kendisi
mutlaka riâyet etmeli, onlara tavsiye ettii hayât kendisi mutlaka yaa-
mal. Aksi takdirde, söylediklerinin cemâat üzerinde bir tesiri olmaz. Nite-
kim bu husus, ân
yüce olan Allah'n bir âyetinde açklanmaktadr:
359
hâli vakti yerinde olanlar daha zayf durumda olanlar evlerine
Bugün maal'esef dier güzel birçok âdetlerimiz
îde ilerdi.
gibi bunlar da ortadan kalkmtr. Hattâ öyle ki, kendi mahal lemizdeki in-
sanlar urda dursun, yabandan gelmilere bir ikrâmda bulunma cömertli-
ini bile gösterememekteyiz. Müslümanlarn birbirlerine yapacaklar ik-
ramlardan ve ihsanlardan maksat ve gâye, aralarndaki sevgi - muhabbet
balarnn devamn ve kuvvetlenmesini salamaktr. hsan - ikrâm, daha
ziyâde var lkl kimselerin yapaca bir eydir. Kendilerine ikrâmda bulunu-
lacak kimseler de daha çok fakr tabakadan olmaldr. Peygamberimiz
aleyhisselâmn bir hadisi u mealdedir:
— Sofralarn en sevimsizi hep zengin ellerin uzand sofradr.
Bunun mânâs açktr. Dâvetlere, ziyâfetlere, herhangi bir maksatla
yaplan yemekli toplantlara daha çok fakr - fukârâ snf
çarlacak. s-
tedii zaman istediini alp yiyebilecek güce sâhip olamyan yoksullar bu
vesile ile doyurulacak. Yazk ki bu husûs ta son senelerde raydan çkarl-
mtr. Varlk sâhipleri böyle yemekli toplantlara daha çok birbirlerini
dâvet etmekte, dînimizin özüne ve peygamberimiz aleyhisselâmn yukarda
meâlini verdiimiz hadîsine muhâlif bir davran içinde bulunmaktadrlar.
Peygamberimiz aleyhisselâmn, yukarda meâlini verdiimiz hadîste me-
selenin olanca açkl ile ortaya dökülmü olmasna ramen bu hatâl al-
kanlklarda srâr etmenin müslümanlkla ne derece badaabileceini muh-
terem okuyucularmn takdirine brakyorum. Müslümanlkta en mühim
bir husûs ta, her eyin yerliyerinde ve zamannda yaplmasdr^. Mânâsz-
lklar ve saçmalklar hiç bir sûretle ho görülmez. Bilmemek ve örenme-
mek mâzeret saylmaz. Yazk ki hayr - hasenât yapma hususunda mânâsz
ve hatâl hareketler yaygndr. Günümüzün müslüman hayr - hasenât
yapmak, sadakalar vermek, ihsânlarda bulunmak ister. Fakat çok kerre,
hayr - hasenât nereye yapacan veya nereye yaplmas gerektiini bil-
mez. Sadaka vermek denince, aklna, sokaktaki dilencinin mendiline para
atmak gelir. Ve, oraya att yirmibe kurula, sadaka vermi olmann
övüncü içine girer. Oysa hayr . hasenât yapmak, sadakalar vermek bu ba-
sit hareketlerden ibâret deildir. Hâsl böylesine hatâl bir anlay ve tat-
bikat içindedir günümüzün müslüman. Meselâ bir çok yerlerde câmilerde
hal üstüne hal vardr. Bunu hçrkes görür ve bilir. Böyle olduu halde, bir
müslümann içinden hayr yapmak doar. Hemen kalkar. Bir hal alr. Ge.
tirir. Kat kat hallarn üstüne bir hal da o atar. Belki de o anda mahalle-
sinde bir fakir vardr, meselâ evine yakacak alamamaktadr, yahut yayg-
s yoktur. te böyle bir durumda bir müslümann bu hareketi mânâszdr,
hatâhdr. Müslüman basiretli olur. Muhîtindeki, köyündeki, kentindeki ih-
tiyâç sahiplerinden haberdârdr, ilk bata nerenin yardmna koulmas
360( *
gerekiyorsa oraya koar. Yersiz, mânâsz, hatâl davranlardan kaçmr.
Söz buraya gelmiken, deerli okuyucularmza tarihî bir hâdiseyi nakle-
delim:
— Bir gün, büyük islâm âlim ve müctehidi Süfyân Sevriye bir kadn-
caz Elinde bir miktar zeytinya bulunduunu, bunu Câmiye ver-
gelir.
mek istediini söyler. O sralarda câmilerde aydnlatma mâddesi olarak
zeytinya yaklmaktadr. Süfyân Sevrî kadna sorar:
—
Hayra sarfetmek istediin bu zeytinyann verecei
ye kadar uzanmasn istersin? Caminin kubbesine kadar m,
n
yoksa
nere-
Ar-
Âlâ'ya kadar m? .
Kadn der:
— Elbette Ar- Âlâ'ya kadar uzanmasn isterim.
Bunun üzerine Süfyân Sevri ona unlar söyler:
— u anda câminin yakacak ya çok. Oraya hemen herkes ya getK 5
;— .
o
361
: :
CAMLERN EREFLL
yâcn gör. Kendi yediinden ona da yedir. Eer böyle yaparsan kalbin
mülâyimleir, hacetin hâsl olur Ben bir gün peygamberimiz sallallâhü
aleyhi ve selleme gelen ve kalbinin katlndan ikâyetçi olan bir adama
âhid olmutum. Resûl aleyhisselâm ona sormutu
— Kalbinin mülayim olmasn ve hacetinin husulünü ister misin?
Adam cevap vermiti
362
: : :
— Evet!..
Bunun üzerine Peygamberimiz aleyhisselâm öyle buyurmutu:
— Yetîme efkatli merhametli Onu oka. Yediinden ona da
- ol. sev,
yedir. Eer böyle yaparsan kalbin mülâyimleir, hâcetin hâsl olur...
*
Ey kardeim, câmiler evin olsun. Zîrâ ben, Resûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellemin öyle dediini iittim:
— Câmiler takva sahiplerinin evidir. üphesiz ki sân yüce olan Al-
lah, evleri câmiler olan müminlere râhat ve huzûru, srât köprüsünden
salimen geçmeyi ve cehennemden kurtulup mubârek ve yüce olan Rabble-
' rinin rzâsna ermeyi tekeffül eder.
Sîret olu
Nezzâl de öyle der:
—Miinâfklar câmide tpk kafesteki kular gibidir.
.
Anlatldna göre bir gün Eyyûb olu Halef, câmide oturmaktayd.
Bir ara yanna hizmetçisi geldi ve kendisinden bir ey sordu. Bunun üze-
rine Halef hemen ayaa kalkarak camiden çkt ve onun sorusunu darda
cevaplandrd. Kendisine bu hareketinin sebebi sorulunca da cevâb u
verdi
— Ben bu âna kadar câmide dünyevî bir ey konumadm. u an ko-
numay da ho görmedim.
Uz. Ali'nin olu Haat (r.a.): Uç kii vardr ki bunlar Allah'n yak-
nndadr;
1 — Allah'a etmek maksadiyle srf Allah rzâs için câmiye
ibâdet
giren kii Zîrâ bu insan, ancak Allah rzâs için câmiye girmektedir. Câ-
müerle meccidler yâni ibâdethâneler ise Allah'n evidir. halde srf Al- u
lah rzâs için câmiye giren kimse oradan çkncaya kadar O'nun müsâfi-
ridir.
2 — Srf Allah rzâs
müslüman kardeini ziyâret eden kii. Zîrâ
için
bu kimse herhangi bir menfaat kasd ile deil, srf Rabbnn rzâs için o
mümin kardeini ziyâret etmektedir. Binâen'aleyh, o, oradan ayrlncaya
kadar Allah'n ziyâretcisi demektir.
3 —
Srf Allah rzâs için hacc veya umre yapmak üzere yola çkan
kii. Bu kimse, herhangi bir menfaat için. deil, srf Rabbnn nzâs için.
yola çkmaktadr. Binâen'aleyh, o, evine tekrar avdet edinceye kadar Al-
lah'a gidip dönen bir elçi; bir murahhas demektir.
Denir ki: Müminin snaklar üçtür: «
1 — Câmiler mescidler,
.
2 — Zikrullah,
3 — Kur'ân okumak.
364
bin*, yftni ziyaret edilene düen ise, ziyâretçisine izzet-i ikrâmda bulun-
maktr.
*
I>enir ki: Camilere hürmet etmi olmak için u onbe husûsa riâyet
etmek gerekir:
— Her eye mahsûs bir selâm vardr. Câm ilere mahsûs selâm da ora-
ya girince iki rek'at namaz klmaktr.
Üçüncüsü: Câmi içinde bir ey ahp-satmamaktr.
Dördüncüsü: Câmide klç-silâh çkarmamaktr.
Beincisi: Kaybolmu bir eyi için orada tellâl bart mam aktr.
Altncs: Allah' zikir hâriç, baka hususta hiç sesini yükseltmemek-
tir.
Onbeincis: Câmide Allah' çok zikretmek, hiç bir sûretle ondan gâ-
fil olmamaktr.
365
,
— Kyamet günü camilerle mescidler tpk birer beyaz deve gibi has-
redilirler ki,bunlarn bacaklar anberden, boyunlar zâ'ferândan,
balar güzel kokulu misktendir. Yedicilerî müezzinler, sürücü-
leri de imamlardr. Bunlarla kyamet meydânndan yldrm hzy-
Allah onun yüzünü ereflendirsin, unlar da Ebû Tâlib olu Ali söy-
ler :
— nsanlarn üzerine öyle bir zaman gelir zamanda müslümanl-
n ki, o
ancak ismi, Kur'ânn da ancak klf kalr. Câmileriyle mescidlerini
maddeten îmâr ederek güzelletirirler. Fakat zikrullah bakmndan on-
larn içi haraptr. Bu zamann ahâlisinin en erirleri âlimleridir. Fitne -
fesâd onlardan çkar, yine onlara döner...
366
da gönlümü/, kalemimizi zorlad. Allah'n, burada, yazacak armzn fey-
1
nas itir kiinin, lâfa baklmaz!» demiler. Kiinin câmiye devam etmekle
oradan almas gereken ahlâkî meyveleri alp - almadnn aynas iinin
badr. Eer iinin banda, daha geni mânâsyle, dier insanlarla olan
her türlü münâsebetlerinde yüce tslâm ahlâkn kendisinde gösterebiliyor.
367
sa cemâate devam etmi olmann meyvesini alm demektir. Aksi halde,
mesele, cemâate devam etmi olmas urda dursun, namaz klmam sa-
ylmasna kadar gidebilir. Nitekim Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
bir hadîslerinde öyle buyururlar:
368
leri mesâbcsindcki bu ibadethanelerde toplanan müslümanlar bu hareket-
leriyle aralarndaki birlik, beraberlik, kardelik, tesanüt ve yardmlama
uö.r ye duygularn tazelemi ve perçinlemi olurlar. Demek ki camileri-
miz bir nevi. bir terbiye mektepleridir. u
halde buralar, gayelerine uygun
olarak kullanlmal ve oralara devam etmi olmann semeresi mutlaka aln-
maldr. Bu da, oralara niçin gittiimizi bilmekle ve niçin birlikte Allah'n
huzurunda saflar tekfl ettiimizin uuruna ermekle mümkün olur. Eer
câmilere niçin gittiimizi bilmiyor ve Allah'n evi mesâbesindcki o kutsal
yerlerde cemâat olmann uûruna ermiyorsak netice bo demektir. Müa-
hede ettiimiz kadariyle bugün ekseriyetle müslümanlarda cemâat ûuru
yok denecek derecede azdr. Hele vecd hiç yoktur. Hemen hemen tamamen
taklîdf bir tatbikat göze çarpmaktadr. Acaba bugün tatbikatta manzara-
nn böyle oluunun sebepleri nelerdir? Bunun iki 1emel sebebi vardr. Bun-
lardan biri, müslümanlarln, islâmln bir uurluluk, bir vecc\ve bir isti-
rak hâli oluu uûruna erememeleridir. Bu birinciye sebep durumundaki
ikinci sebep te, camilerde, onlarn mümessilleri tarafndan, slâmln rûh,
ak, vecd ve duyu hâlinde terennüm edilememesi d ir. Darlmaca yok Ac
gerçei söylemek zorundayz ki. bugün câmilerimizde dinlediimiz dînî ko-
numalarn çounda duyutan eser bile yok-
îslâmî rûhtan, îslâmî vecd ve
tur. Birazck îslâmî vecde sâhip olan her müslüman bu ac gerçei yüzü k-
zararak hissedebilir, müahede edebilir. Ümit ederim bu satrlar okuyan
muhterem câmi mümessillerimiz ellerini akaklarna koyup, öyle bir dü-
ünürler de, peygamber makamnda bulunduklarn, onlarn vârisleri ol-
duklarn hatrlarlar ve bu hatrlay sonunda. Allah'n kendilerine bahet-
mi olduu o kutsal mevkiin mes'ûliyetini idfâk ederler ve bundan böyle o
mevkiye^ lâyk olmaa çalrlar. Bu çalma için ellerinde her türlü imkân,
frsat ve zaman vardr.
Müellifin kaydettii ve Hz. Ali'ye âit olan u sözleri dikkatle bir ke-
re daha okuyalm ve biz, orada bahsedilen zaman üzerimizden savmaa
ve o zamânn müslümanlarmdan olmamaa çalalm. Hz. Ali söylüyor:
370
bizleri ahlâki güzellie eritirmek ve bizlere dünyevîuhrevl saâdet ve
-
Daha
önceki bahislerde yapm
olduumuz ilâvelerde kaydetmitik.
Meselenin ehemmiyetine binâen burada bir kere daha hatrlatmak isteriz
ki, cemâat karsnda vâizlerimizle hatiblerimiz, tpk hasta karsnda bir
doktor gibi olmak mecburiyetindedirler. Hastasn muâyene edip râhatsz-
lna tehis koyan doktor, hangi uzuv.hastaysa muhakkak ki tedâviyi
oraya yöneltecektir. Hattâ bir kaç uzvu birden rahatsz olan hastann, bu
uzuvlardan en hayatî olan hangisiyse veya hangi uzvun rahatszl daha
çok ilerlemise ilk müdâhaleyi oraya yapacaktr. üphesiz ki meselede
doktorun usta, bilgili ve mütehasss olmas bata gelir. Aksi takdirde,
önce nereye müdâhale edilmesi gerektiini bilmeyen doktor bütün ileri
berbat ederek hastasn bir çkmaza sokabilir, ite jHn adamlarmz, vaiz-
lerimiz, hatiplerimiz, tpk birer doktor gibidirler. Fakat onlar, insanla-
. . .
371
peygamberimiz aleyhisselâram u hadîslerinde belirtmi olduu rütbelere
lâyk olurlar:
— lenim ümmetimin âlimleri srail oullarnn peygamberleri mesa-
besindedir.
— Alimler peygamberlerin vârisleridir.
— Alimler, devlet adamlarnn haksz ve ilerine ortak olmadk-
kirli
lar ve dünyevî dalaverelere girmedikleri müddetçe Allah'n kullan
üzerinde peygamber eminleridir. Dünyevî dalaverelere girdikleri
zaman ise peygamberlere ihanet etmi olurlar. Bu takdirde onlar-
dan ayrln, onlardan saknn.
•
372
: :
SADAKANIN FAZLET
373
:
ne oruç tutsan, bin sene de namaz klsan, sonra da yine cimri olarak ölsem.
Allah seni mutlaka cehenneme düürür. Bilmez misin ki cimrilik küfiir
emârelerindendir. Küfrün' yeri de cehennemdir. Sehâvet - cömertlik te
îmândandr, îmân alâmetlerindendir. imânn yeri ise cennettir.
374
iledir, dallar da -dünyâya yaylmtr. Kim ki onun dallarndan
birine, u umursa bu dal da onu cehenneme sürükler.
Yine Resûl aleyhisselâm buyururlar:
Cimri kimse Allah'dan uzaktr, cenelten uzaktr, insanlardan u-
zaktr, buna karlk cehenneme yakndr. Cömert kimse ise Al-
lah'a yakndr, cennete yakndr, insanlara yakndr, buna kar-
lk cehennemden uzaktr.
Mallarnz onlarn zekâtn vermek suretiyle koruyunuz. Hasta-
lklarnz sadaka vermek suretiyle tedavi ediniz. Belâlarn her
çeidini dua ile savuturunuz,
lîir dilenci sizden bir ey istedi mi onun isteini hemen tersleme-
ta olsa bir ey
vahiyle onu uzaklatrnz. Zîrâ muhakkak ki bazen size,
vermi oklua Afal harcama hususunda nasl hareke
görmek için insan da cin de olmayan birisi de gelebilir...
— - Allah, herbir gecede veya gündüzde sadaka veren herbir müslii-
man ha.erât sokmas veya çarpma neticesi vuku bulacak ölümden
ve ânî ölümden mutlaka muhafaza eder.
nefeka hususunda size bir mafiret ve bir bolluk va'deder. Allah, ilsân
geni olan ve hereyi hakkyle bilendir (Bakara sûresi, âyet: 268)
Îbni Büreyde'nin babasndan, onun da Resûl üllah sallalUhü aleyhi
ve sellemden rivâyet ettiklerine göre peygamberimiz öyr? buyururlar:
375
:
zekâtn vermeyen hiç bir topluluk yoktur ki, Allah onlar kurak,
la mâruz brakmasn.
Dahhâk'in anlattna göre Sibre olu Nizâl derki:
Cennetin kapsnda üç satr yaz yazldr. Bunlarn birincisi, «LA
ilahe illallah Muhammedun Resulü lah = Allanman baka ilâh yoktur,
Muhammed O'nun Kesûlüdur.» cümesidir. ikincisi, «Günahkâr ümmet ve
çok mafiret edici Rabb.» cümlesidir. Üçüncüsü de, «Ettiimizi bulduk,
hayâtta iken Allah yolunda ilediklerimizin kârna kavutuk, kaçrdkla-
rmzn da zararm gördük.» cümlesidir.
Denir ki: Kim be eyi yerine getirmezse Allah da onun hakknda
be eyi yerine getirmez.
servetini korumaz.
olarak
ha faziletlidir.
376
:
—
Bu mei'ûn, kendi cimrilik ateiyle beni yakmadan önce ben ondan
uzaklaaym...
Bu srada Allah, tsâ aleyhisselâma unlar vahyetti
—u günahkâr kuluma söyle. Savaçya klcn vererek cimrilik,
ten syrld ve sana sevgi ve hürmet gösterdii için onu baladm.
Yanndaki âbide de, onun, cennette kendisinin arkada olduunu müj-
dele.
tsâ aleyhisselâm, gelen bu vahyi her ikisine de tebli etti. Fakat âbid
dedi ki:
— Vallahi ben onunla berâber kalnacak bir cenneti istemem. Onun
gibi bir arkada ta istemem!..
Âbid'in bu îtiraz üzerine Allah îsâ aleyhisselâma tekrâr vahyetti:
— Söyle o kuluma. Mâdem benim hükmüme raz olmad, benim
ki
kulumu tahkîr etti. u anda ben de kendisini cehennem ehlinden bir mei'-
ûn yaptm. Onun cennetteki dereceleriyle, gördüü cimri kulumun
hakîr
cehennemdeki derecelerini birbiriyle deitirdim. Onun cennetteki yerine,
tahkîr ettii kulum gelecek. Kendisi de, tahkîr ettii kulumun cehennem-
deki yerine gidecek!..
— Bir melek, gök kaplarndan nida ederek der ki: Kim ki bugün
ödünç verirse yarm bulacak.
Baka bir melek de nidâ ederek öyle der:
Ey Ademou II an topluluu, ölüm için dounuz, yklmak için ku-
377
Rivayete göre. ReBÛlüllah sallâllahü aleyhi ve selleme soruldu:
— Yâ Resûlüllah, sen m
dünyâdan RÖçüp gittiken sonra bizim için
topran üstü mü daha hayrldr, yoksa alt m?
Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre'nin anlattna göre, Resûlül-
lah salallâhü aleyhi ve sellemin bu somya cevâb oldu: u
— darecileriniz en hayrllarnz, zenginleriniz; en cömertleriniz ol-
duu ve ileriniz de aranzda yaplan miiâverelerle yürütüldüü
müddetçe sizin için topran üstü altndan daha hayrldr, tdâ-
recileriniz en erirleriniz, zenginleriniz en cimrileriniz olduu ve
ileriniz dekadnlara brakld zaman ise sizin için topran al-
378
: :
Ebcer olu Abdülmelik'e elli bin dirhemlik bir mîrâs kalmt. He-
men kardelerine bir haberci göndererek unlar söylettj:
380
: .
2 —
Eski müslümanlann korkusu, yalnz ibâdetlerinin kabûl olun-
mama ihtimâline münhasr idi. Onun için o hu-
Çünkü günahlar yoktu.
susta bir endîeleri bulunmuyordu. Sizin için ise, günahlarnzn af olun-
mama ihtimâline kar Allah 'dan korkar olmanza râzym.
3 —
Eski hâlis müslümanlar, helâl eyler hususunda bile ihtiyatl
hareket ederler, harama düme korkusuyla, bir çok helâl eylerden bile
. kendilerini alkorlard. Sizin ise, sadece haram eylerden saknr olman-
za râzym.
4 —
Eski hâlis müslümanlar, dümanlarna bile efkatli - merhamet-
li davranrlar, onlara bile iyilik ederlerdi. Sizlerin dümanlarnza efkat-
381
: : :
Bir defasnda îsâ aleyhisselâm bir köye uramt. Orada bir çrpc
vard. Köy ahâlisi tsâ aleyhisselâma dediler ki
— Ey Isâ! Bu çrpc
bizim üzerimizdeki elbiselerimizi pâreliyor.
Allah'a duâ et de onu yükü ile döndürmesin!..
Âbidin bu duâs üzerine çrpc ona bir yufka daha verdi. Âbid onu
da yedi ve öyle duâ etti:
-— Çrpc! Allah senin geçmi ve gelecek günahlarn mafiret ey-
lesin.
Âbid, kendisi için duâ edince çrpc ona üçüncü yufkay da verdi.
Âbid onu da yedi ve yine duâ etti
— Çrpc! Allah senin için cennette bir kök yapsn.
Akam olunca çrpc sâlimen köye döndü. Köy halk onun geldiini
görünce Hz. îsâ'ya haber verdiler, tsâ aleyhisselâm onu çartt. Çrpc
gelince kendisine dedi ki:
— - Çrpc, bugün neler yaptn bana anlat.
Çrpc anlatt:
— Bugün bana, u dalarn
gezgin âbidlerinden biri geldi. Benden
ekmek istedi. Ben de kendisine üç yufka ekmei verdim. Onlan yedi ve
herbir yufka karlnda bana duâlar etti...
**•
383
: ! ;
*
**
Allah ondan râz olsun, bir gün Hz. Aie evinde oturmaktayd. Bir
ara bir kadn geldi. Eli yeni ile örtülmütü. Onun elini yeni ile örtülmü,
olarak gören Hz. Aie sordu:
Kadn dedi
— Sorma, ey müminlerin annesi
Fakat Hz. Aie srar etti. Elini yenine saklamasnn sebebini mutlaka
anlatmasn
- ^
-- w * — — t — istedi.
^^^^ — Onun bu srarv
^^^m ^^^^^ - - ^™ üzerine kadn anlatt:
^^»^^^^w^ ^
— Ey
müminlerin annesi, benim bir anam-babam vard. Babam sa-
daka vermeyi çok severdi. Annem ise hiç sadaka vermek istemez, bundan
holanmazd. Onun, biraz ya ile bir eski elbiseden baka sadaka verdiini
görmedim. Onlar vefât ettikten sonra bir ara kendilerini rüyada gördüm.
Sanki kyamet vuku bulmu idi. Annem ahâlinin önünde ayakta durmak-
tayd. Avret mahalli, sadaka olarak vermi olduu o eski elbise ile örtül-
mütü. Elinde de yine sadaka olarak verdii o bir parça ya vard. Ken-
disi ya
yalamakta ve öyle feryâd etmekteydi:
— Ah susuzluk!..
Bu srada babam ise bir havzn banda bulunmaktayd. Onun dün-
yâda en çok sevdii ey
de susuzlara ve suya ihtiyâc olanlara su temin
etmekti. Ben, havz görünce hemen kotum. Ondan bir tas su alarak ana-
ma getirip verdim. Tam bu srada bir ses iittim. öyle diyordu:
384
. : : :
*
**
Allah rahmet eylesin, bir gün Mâlik bni Dînâr evinde oturmaktay-
d. Bir ara bir dilenci geldi ve kendisinden bir eyler istedi. Mâlik îbni Dî-
nâr'n yannda bir sepet hurma durmaktayd. Karsna, «unu bana ver.»
dedi. Sonra, kendisine uzatlan sepeti ald. içindeki hurmalarn yarsn
dilenciye verdi. Sepeti de, yerine koymas için karsna uzatt. Bu srada
kars ona öyle dedi
— Zâhid senin gibilere mi denir!. Sen hiç, Mâlik'e böyle hediyye gön.
deren birini biliyor musun?
Mâlik îbni Dînâr, karsnn bu sözleri üzerine dilenciyi geri çard.
Sepette kalan hurmalar da verdi. Sonra karsna dönerek unlar söyledi
Ey ukadn! Çal, gayret et. Sonra yine çal, yine gayret et. Zîrâ
ân yüce olan Allah öyle buyuruyor:
Ey kadn, unu iyi bil ki, biz, îmânmzla boynumuzun yarsn cehen-
nemden kurtardk. Dier yarsn da vereceimiz sadakalarla kurtarma-
mz gerekir. .
*
**
— Çok koyunu olan bir ârâbî vard. Fakat buna ramen çok az sa-
daka defasnda koyunlarnn sadakas olmak üzere bir kuzu
verirdi. Bir
vermiti. O günü geceleyin bir rüyâ gördü. Bütün koyunlar kendisine tos-
lamak için üzerine hücum ediyorlar, fakat sadaka olarak vermi olduu o
kuzu onlar defetmee çalyordu. Bu rüyânn deheti içinde uyanan Ârâbî
kendi kendine öyle dedi
*
**
Denir ki: On haslet vardr ki. bunlar, kiiyi hayrl insanlar merte-
besin.- ulatrr. Kul, onlarla en yüksek derecelere nâil olur. Bunlardan:
Kirieis: Çok sadakalar vermektir.
kincisi: Kur'ân' çok okumak Ve Kur'ân ahlâk ile ardaklanmaktr
çüneüsü: Âhreti hatrlatan ve dünyâda haramlardan sakndran ki.
silerle beraber olmaktr.
Dördüncüsü: Slâ-i rahîm yapmak, yaknlarla ve akrabalarla akraba-
lk balarn koparmamak, onlara iyilik etmektir.
Ileineisi: Hastalanan müslüman kardelerini ziyaret etmek, onlarla
alâka anmaktr.
I
**
386
Denir ki: Yedi haslet vardr ki, sadakay bereketlendirir, sevabn ar-
trr: - -
.
Dördüncüsü: Maln
en iyisinden ve en kymetlisinden vermektir. Böy-
le yapmak cimrilii önler. Zîrâ cimri kiiler zor-zar sadaka verseler bile
387
Müellif Ebülleys hakknda yazdklar bun-
Semerkandî'nin sadaka
lardr. Biz, zamanmz nüal umanlarnn sadaka anlaylarn ve tatbikat-
taki durumu göz önünde bulundurarak bu bahiste de bir eyler söylemeyi
lüzumlu addediyoruz. Gâyemiz, muhterem okuyucularmz a'zamî malû-
mat sahibi yapmaktr. Önce sadakann bir tarifini yapalm:
—Müslümanlara veya daha ümullü bir ifâde ile, Allah'n mahlû-
katna faydal olmak maksat ve gayesiyle yaplan her hareket bir sada-
kadr.
Dînimizin birçok hususlarnda olduu gibi, maal'esef günümüz müs-
lümannn sadaka mevzuundaki anlay da eksik ve hataldr. Zîrâ sada-
ka denince zamanmz müslümannn aklna umumiyetle, sadece sokak-
taki dilenciye veya her hangi bir fakîre üç-be kuru vermek gelmekte-
dir. Oysa yukardaki tarifimizden de anlalaca gibi, sadaka, sadece
sokaktaki dilenciye veya herhangi bir fakire üç-be kuru para vermek-
ten ibâret deildir. Vakâ, eer sokakta kendisine para verilen dilenci
gerçekten muhtaç ise ona veya herhangi bir fakîre verilen üç-be kuru
ta bir sadakadr. Fakat sadaka denince sadece bu iki eyde saplanp kal-
mak hatal bir anlay, hatal bir tatbikat olur. üphesiz ki, sadaka denin,
ce, yoksullarayardm yapmak bata gelir. Bu da çeitli ekillerde olabi-
lir. Yoksula mâddeten veya nakden yardm etmek, onun herhangi bir ii-
ni görüvermek, yerine göre tatl sözlerle gönlünü alp kalbine sürür ver-
mek, ... bu cümledendir. Bu husûsta riâyet edilmesi gereken en mühim
husus, yoksulun o andaki durumuna en faydal yardm hangisi ise onu
yapmaktr. Yoksulun nakdî veya mâlî bir yardma ihtiyâc olduu ve bu-
nun karlanmasnn da imkân dâhilinde bulunduu bir durumda onu
sadece kalplam birtakm kuru sözlerle avutmaa kalkmak, bir müs-
lümana yakmayan manaszlklarn bata gelenlerindendir. Müslüman
saçma ve mânâsz i yapmaz. Onun her hareketi yerliyerindedir.
Biz bu bahiste hâssaten bir hususu belirteceiz. Peygamberimiz sal-
sallâhü aleyhi ve sellem bir hadîslerinde öyle buyururlar:
388
.
srada, bir ara vahiy melei Cebrâîl aleyhisselâm gelir. O anda oradaki
ashâbdan birinin ölümüne bir sâat kaldn
Peygamberimiz aleyhisselâm da, kendisine gelen bu ha-
beri o .sahâbîye aynen bildirir. imdi, bir an için düünelim. Acaba ölü-
müne bir sâat kald kendisine bildirilen bu sahâbî nasl bir davranta
bulunmu olabilir? Veya böyle bir durumla biz olsaydk, na- karlam
sl davranrdk? Dikkat edelim. Sahâbîye bildirilen, bir sâat sonra ölece-
idir. Bir sâat sonra öleceini bilen bir kimsenin hâlet-i rûhiyesi ne ola-
bilir? Allah Resûlü'nün, bir sâat sonra öleceini kendisine bildirdii sa-
hâbî hiç heyecana kaplp telâ göstermeden sorar:
Gâyet yerinde bir istek. imdi biz yine düünelim ve Allah Resulü-
nün cevâbn daha sonra kaydedelim. Acaba sahâbînin bu yerinde isteine
Resûlüllah'n verdii cevap ne olabilir? öyle sanyorum ki bu cevap, bir-
çoklarmzn hiç tahmîn edemiyecei bir cevaptr ve belki de artcdr.
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bu sâhâbîye aynen öyle der:
390
.
kndan bahseden böylesine ihlâsl bir esori hediye etmek, okutmak, veya
alp okumasna vesîle olmak elbette sadakalarn en ereflisi olacaktr
Çünkü orada Allah yolu, Kur'ân yolu öretilmekte, Resûlüllah'n ahlâk
açklanmaktadr. Azîz okuyucularmza burada bir hususu daha hatrlat-
makta fayda mülâhaza ediyoruz. Her kösede - bucakta, belli zamanlarda
bilhassa akamlar belli yerlerde üç - be kii bir araya gelir. Sohbet le
edilir. Maai'esef umumiyetle havadan - cvadan bahislerle vakit öldürülür
Oysa böyle anlarda meselâ elinizdeki u
eserden bir kii okusa ve dier
!eri de dinlese üphesiz ki çok daha hayrl olur. Iîu arada hiç o sohbet-
lerle alâkas olmayan kimseler de gelirler. Bir vesileyle onlar da bir ey-
ler örenmi olurlar. Ayrca birisine bir hediye götürmek istediinde me-
îîolâ böy tefti lc k»ymot.li bir eseri .ilip götürmek, üphe«iz ki hediyelerin
her tutsakla da 100 dâoe bulunan bîr tek tohumun hâli gibidir.
Allah, kime dilerse ona kat kh t verir; Allah, ihsan bol olan, hak-
kyle bilendi r ( Bakara sn resi âyet 2(> 1)
. :
— Ker sadakalar fakirlere gizlice verirseniz, iîe hn, sizin ici da-
ha hayrldr (Bakara sûresi, âyet: 271).
— Ey îmân edenler. Allah yolunda iliffkl, kazandklarnzn en gü-
zellerinden Ve sizin için yerden çkardklarm/dan yapn. Kemlini-
/in uöz yummadan ales olmadnz pek âdi ve hnyn eyleri
sadaka olarak vermese yeltrnnevi. Etilin ki, muhakkak ki Al-
lah hereyden müstanidir. Asl liamd edilmece lâyk olan O'dur
(Bakara sûresi, âyel 267). :
391
— Gizlice vcrile sadakalar, kiiyi dünyâda musibetlerden, âhire ite
de külü akbetten korur (Kiinin gösterisizce ve gizlice Allah için
yapm olduu iyilikler ve vermi olduu sadakalar sebebiyle Al-
lah onu dünyâda musibetlerden, âhire tte de kötü âkbetten ko-
rur.)
Sen ancak takva sahibi s^lih kiilerin yemeini ye. Senin yeme-
ini de ancak takva sahibi sâlihler yesin.
iz bu âyetlerle hadîsler, sadaka mevzûundaki hat-
nasl olmas gerektiini bize göstermektedir. Verilen
eyden önce Allah için, O'nun rzâs için
r, her
ve insanlara gösteri yapmak için yaplmamal,
dr. Kâinaâtn mutlak sahibi Allah olduuna göre, O'nun mülkünde her
hayrn, her iyiliin O'nun rzâs için yaplmas gâyet isabetli bir hareket
olur. Verilen sadakalarla, yaplan iyilikler hakknda u iki husûsu da bil-
meliyiz:
1 — Sadakalarn kimin ne maksat ve gâye
için, verildii husûsu,
ile
392
:
kaynard.
Fakat ne yazk ki zamanla bu güzelim islâm! - Türk âdeti ortadan
kalkm, onun yerini, bugün hepimiain müahede ettii gibi, mevlid cemi-
yeti ad altnda birtakm mürailikler, çrtkanlklar ve arlatanlklar al-
393
mistir. Bir ksm köylerimiz hâriç, bugünün mevlid cemiyetinde yemek
olmad gibi, umumiyetle mevlidi okutanla okuyan dn ihlâstan ve dîni
vecdden yoksundur. Bâz büyük ehirlerdeki mevlid cemiyetleri ise tam
bir ruhsuzluun müahhas t imsâlidir. Umumiyetle buralarda okunan mev-
kilerde ihlâs ve dîni vecd denen eylerin
I
esâmisine rastlanmaz. Tam bir
mürâîlik, gösteri ve ruhsuzluk örneidir. Öyle ki, Terkos suyunda vita-
min arayan kimyâger, bu türlü mevlidlerde ihlâs ve dînî vecd arayan din-
dardan daha ansldr. Bir kere. mevlidei çrtkann dînî ruh ve vecclden
nasîbi yoktur. O. lam bir artisttir, aktördür, sefîl nefsinin esiri bir madra.
bazdr, çeitli grtlak manevralarn mahâretle yapabilen bir akndr. Bu-
na, müslümanln esaslarndan haberi olmayan ve ölülerin sene-i devri-
yelerinde mevlidei çrtkanlara câmi kürsülerinden grt lak hünerleri yap-
trtmay dînî bir vazife addeden mevlid okutucuyu da ilâve ettiniz mi, or-
taya, tam bir ruhsuzluk timsâli mevlid cemiyeti çkar. Böyle bir
mevlid ce-
miyetinin felsefesi ise, yine mevlidçi çrtkanlarn ifâdesine göre öyle-
dir:
394
okuyucularmz emîn Bunu anlamalar için deerli okuyucula-
olabilirler.
rmza bir ölçü verelim. Bu ölçü udur:
—
Eer bu eserde okuduklar, muhterem okuyucularmza bir zevk
•veriyorsa, onlardan rûhî bir haz duyabiliyor! arsa, bilsinler ki, orada ya-
zjanlar mutlaka hüsn-ü niyetle ve ihlâsla yazlmtr...
biseler, ayakkablar,
deersiz yiyecekler, ... hâsl gözün tutmayaca ne
varsa hepsi birden Hz. Mûsâ'nn gözleri önünde resmigeçit yapar.
395
Peygamberimiz aleyhiaselâran, «MaLmülk-servet toplayanlar mah-
voldu. Ancak bu mal - mülk ve servetiyle öyle öyle yapanlar müstesnâ!»
meâlindeki hadîsleri çok manâldr. Hadîsten anlaldna göre, mal-mülk
ve servet sâhibi olmak, esas itibariyle mezmûm ve tehlikeli deildir. Mez-
mûm ve tehlikeli olan, edinilen bu mal-mülk ve servetin, yerinde ve ma-
hallinde kullanlmam olmasdr. Merû ve helâl kazançla salanm ol-
mak artyle bir müslümann mal-mülk ve servet sâhibi olmas gâyet nor-
mal bir eydir. Ancak, bu serveti yerinde ve mahallinde kullanmak ta
arttr. Bu servet yerinde ve mahallinde kullanlmad andan itibaren
tehlike bagösterir. Dînimiz bu mal - mülk ve servet üzerinde srârla du-
rur. Dikkat edilirse dînin ikâzlar hep zekât, sadakas verilmeyen ve ye-
rinde ve mahallinde kullanlmayan servetler üzerinedir. Zekât ve sada-
kas verilen ve mahallinde kullanlan mal-mülk ve serveti ise tebcil etmek-
tedir. Servetin, devletin hakk olan vergisinin ve zekâtnn verilmesi, sa-
dakasnn ihmâl edilmemesi ve ayrca yerinde ve mahallinde kullanlmas
gerekir. Bugün servet sâhiplerinin, servetlerinin sadece vergi ve zekâtla-
rn vermi, sadakalann ihmâl etmemi, olmalar kâfi deildir. O servetin
ayn zamanda, milletin ve memleketin menfaatine olan sâhalarn- yatrm
da kullanlmas da lâzmdr. Daha önceleri de ksaca temas ettiimiz gibi,
bugün memleketimizin ve milletimizin en ksa zamanda mutlaka halledil-
mesi gereken bir sürü meseleleri, dertleri vardr. Bunlar, milletimiz için
bir hayât - memat meselesidir. Cümleden birkaçn maddeler hâlinde kay-
dedelim :
396
n
397
— Nüfûs art
kalknmann hzn düürür. Eer nüfûs artn dur-
durursanz, daha hzl ve daha çabuk kalnabilirsiniz. Ayn za.
manda isizlik te ortadan kalkar...
tte bugün, dümanlarmzn, içerideki müstemleke aydnlarna srn-
galad yukardaki gerekçe sebebiyle, kutsal Türk yurdunda, doum kon-
trolü ve nüfûs plânlamas ismi altnda Türk ailesinin harîm-i ismetine gi-
rilmekte ve her sene yüzbinlerce çocuk daha ana rahminde yokedilmekte-
dir. Haçl taifesi, daha ana rahminde yokedilen her Türk çocuu için, bu
iin yaplmasnda emei geçen doktor, hemire, vesâireye paralar ödemek-
te, bir gün. ülkenin idâresini mutlaka ele geçirecek olan bu memleketin
gerçek sahipleri tarafndan, iledikleri cinayetlerin hesab sorulacak ve
defterleri dürülecek bu gafil - hâinleri tevik etmektedir. Haçl taifesi.
Türk Milletini sessizce yoketmek demek olan bu doum kontrolü ve nü.
fûs plânlamas ihânetine vâsta ettii içteki gafil . veya hâinlere öyle de
mektedir:
— Biz size bcdâva ilâç verelim. Alet verelim. Vâsta verelim. Üstelik
bunu yapacaklara yevmiye verelim, aylk verelim, harcrah vere-
lim. Siz nüfûsunuzun artmasn önleyin. Böylece, hem bir an önce
kalknm, hem de isizlik meselesini halletmi olursunuz.
Devletin bandaki birtakm veya hâin . lerin bunu hemen ka-
gâfil -
— Bir gün Allah Resûlü'ne bir adam gelir ve, «Yâ Resûlellah, ben gu-
çimtffiitemin edemiyorum» der. Dikkat edelim. Geçim sknts içinde ol-
duunu söyleyen, halktan birisidir. Kendisinden bu hususta yardm taleb
edilen de Allah'n Resûlü bir peygamberdir. imdi, öyle bir . iki dakika
düünelim Acaba, geçimini temin edemediini söyleyen ve Resûlüllah'dan,
derdine bir çâre bulunmasn taleb eden bu adama Allah Resulünün cevâ-
b ne olmutur? Belki birçoklarmzn aklna, peygamberimizin öyle bir
cevap vermi olma ihtimâli gelebilir:
— Bana ne
son geçimini temin cdemiyorsan. Ben bir peygamberim.
Allah'n emirlerini insanlara bildirmekle mükellefim. Senin isiz kalm
olman veya geçimini temin edememen beni ilgilendirmez...
.
Fakat Allah Resûlü böyle demez aziz okuyucularm. Geçim sknts
çektiini söyleyen adama, evinde ne gibi eyas olduunu sorar. Adam,
birkaç, kab-kacak ismi sayar. Eyâ olarak evinde onlarn bulunduunu
ifâde eder. Resul aleyhisselâm, adamn, evinde var olduunu söyledii
kab-kacaktan birini getirmesini söyler. O da gider, fazladan olarak evde
bulunan bir tencereyi getirip Allah Resûlü'ne verir. Allah Resûlü onu ada-
mn gözü önünde hemen müzâyedeye koyarak satar. Sonra onun bedeli ile
bir balta alr ve kendi eliyle bu baltaya bir sap takarak adamn eline tu-
tuturur ve öyle der:
399
— Bunu al. Git. Dadan çal - çrp - odun kes. Getir, çarda sat,
geçimini temin et. Eer yine temin edemezsen bana yine gel...
400
4 — Mâdem ki Avrupa'l ve Amerika'l haçllar benim kalknmam, be-
nim refahm istiyorlar ve doacak çocuklar daha ana rahminde
katletmek suretiyle kalknmak istediim takdirde bana yardm
edeceklerini söylüyorlar ve ediyorlar. O
bugün benim kal-
halde,
knmamn yolu, sanayi kurmak olduuna göre, sanâyimi kurmak
için niçin yardm etmiyorlar da, doacak çocuklar daha ana
rahminde katletmem için yardm edivorlar?...
Allah buyuruyor:
— De ki Gelin, üzerinize Rabbuzu neleri haram ettiini okuya-
:
ym. Ona hiç bir eyi ortak yapmayn Anaya - babaya iyilik edin.
FAKRLK KORKUSUYLA ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYN.
Sizin de, öldürmek istediiniz o çocuklarn da rzkm Biz (Allah)
vereceiz. Kötülüklerin açna da gizlisine de yaklamayn. Me-
ru bir durum olmadkça Allah'n haram ettii cana kymayn. te
Allah size, aklnz banza alasnz diye bunlan emretti. (En am
sûresi, âyet: 151).
402
— Dîni yalan sayan gördün mü? iste yetimi iteleyen ve yoksulu do-
yurmay tevik etmeyen odur. te
bu vasflaryla beraber namaz
klan münafklarn vay hâline. Onlar namazlarndan gafildirler.
Onlar riyakârlarn tâ kendileridir. Zekât da vermez onlar (Mâûn
sûresi).
3 —
Sadakay, eer para ise, bir derde deva olabilecek miktarda,
mal-metâ-eyâ ise en iyisinden vermelidir. Bu husûs üzerine gereken îzâ-
hât daha önceleri verilmitir.
40S
adam, vermek mecbûriyetinde olduu ilim meyvelerini elbette
milletine
veremez. Sözün ksas, ilim yapmak isteyen ilim adamnn, her çeit mâi-
et derdinden azâde olmas gerekir. îte bunun içindir ki, dînimiz, ilim
adamlarna yardm etmeyi müslümanlar için âdeta bir mükellefiyet say-
mtr. Iftihârla ifâde etmek yerinde olur ki, milletimiz de çok eski za-
manlardan beri bu kutsal vazifeyi ihmâl etmemi, halk tabakasndan zen-
ginlerimiz, her devirde deerli ilim adamlarmzn yetimesine ahsen ön
ayak olmulardr. Fakat son zamanlarda zenginlerimizin bu hamiyyet •
ilim â
baboluun kucanda kaybolup gitmektedir. Varlkl müslüm ani arn,
bu îmânl gençlere sâhip çkmas, onlara himâye kanatlarn
açmas ve yetimelerini salamas hem ilme, hem dinimize ve
de mil-hem
letimize hizmet demek olacaktr. ahsen, nice kiiler tanrm, Anadolu'-
nun muhtelif bölgelerinden srf ilim . irfân tahsil etmek maksat ve gâ-
yesiyle stanbul'a gelmilerdir. Hcrbiri gerek zekâ ve gerekse çalkanlk
bakmndan birer prlantadr. Fakat bir müddet sonra bakmszln ve aç-
ln kucana düen bu prlanta gençler, tahsillerini brakp ya geri dön-
ilim â
mee veya bir itutup tahsili terketmee mecbur kalmlardr. Oy^a eer
bu gençler bakmszln kucana terkedilmemi olsalard, bel-
ki de herbiri
insanlarmzn,
yarnn
ilim â
Türkiyesi için birer ilim otoritesi olacakt. Varlkl
böyle îmânl gençlere yapacaklar her yardmn
kaydedilecei liste, en faziletli sadakalar listesi olacaktr.
Bugün, kendisinden zekâ fkran nice gençlerimiz vardr ki. asrn
ilimlerinden olan fen ilimlerini tahsil etmek için d
ülkelere gitmek iste-
mekte, fakat mâlî gücü olmad için buna muvaffak olamamaktadr. Bu
iîimlere ise milletimizin ve devletimizin iddetle ihtiyâc vardr. Zîrâ bu-
gün, milletçe ve devletçe ayakta durabilmek için bu ilimleri bilmek hem
de dümanlarmzdan daha üstününü bilmek mecburiyetindeyiz. Bir kerre
düünelim. Dümanlarmzn sâhip olduu silâha, hattâ ondan daha üstü-
nüne sâhip deilsek, varlmz her an için tehlikede demektir. Dümann
silâhndan daha üstün silâh yapabilmemiz ise ilimce ondan daha üstün ol-
mamz gerektirir. îte bunun için bugün, kendi ülkemizde olmayan bil-
gileri örenip faydalanmamz için, o ilimler nerede ve hangi diyârda ö-
rinebilecekse oraya kadar gitmek mecburiyetindeyiz. imdi uâyetle ha-
dîslerin meâllerine bir göz atalm:
Allah buyuruyor:
404
da düman sizin de dümannz olanlar ve bunlardan baka sizin
bil e mey ip de Allah'n bildii dierlerini korku tasnz. Allah yolun-
da ne harcarsanz ecri size eksiksiz ödenir ve siz asla hakszla
uratlmazsnz (Enf âl sûresi, âyet: 60).
a) Gerekli sava
malzemelerini dâima bakalarndan almakla her
sene milyarlarca lira paramz hebâ olur, kendi paramzla dü-
manlarmz beslemi oluruz.
^ biliriz. Nitekim bir sava çktnda kar tarafn bize silâh sat-
myaca hemen hemen muhakkaktr.
c) Her istediimiz anda istediimiz sava malzemesini aabilecek
olsak da, bu yine mânâszlktr. Çünkü bir insann, ihtiyâc olan
bir metâ kendisi yapabilecek durumda olduu halde yapmayp
bakalarndan satn almas bir noktada onun için bir noksanlk-
tr.
405
O
halde burada yaplacak ey, zamann silâhlarn ve sava vâsta-
larn kendisi yapabilecek duruma gelinceye kadar onlar bakalarndan
satn almak ve en ksa zamanda da bu modern sava vâsta ve silâhlarn
kendi kendine yapabilecek duruma gelmektir. Bunun tek çâresi de, bu mo.
dern sava vâsta ve silâhlarn yapabilecek elemanlara sâhip olmaktr, i-
te bu elemanlarn yetitirilmesi, ilim örenme, ilim tahsil etme faslna gi-
rer. Bu ilimler eer
kendi ülkemizde örenilebiliyorsa orada örenilir.
Eer kendi ülkem'izde örenilemiyorsa, dünyânn hangi diyânnda olursa
olsun, örenilecei yere kadar gidilir. Elimizi akamza koyarak, pey-
gamberimiz aleyhisselâmn, «lim Çinde dahi olsa gidip örenin!» sözü
üzerinde öyle bir düünelim. Allah Resûlü'nün bu sözü, müslümanlann,
eer âinâs olmadklar bir ilim olursa, dünyânn hangi diyânnda bulu-
nursa bulunsun, gidip oradan onu örenmeleri gerektiini ifâde etmekte-
dir. Meselâ zamanmzda bâz modern fen ilimleri vardr ki, bunlar bugün
için memleketimizde henüz gerei gibi öreti lememekted ir. Oysa bu ilim-
lerin âinâs olmak ta bizim için âdeta bir hayât - memât meselesidir. te
bu ilimleri tahsil etmek için yabanc ülkelere gitmek isteyen kabiliyetli
gençlerimize yardm elini uzatmak, servetini yerinde ve mahallinde kul-
lanmak demek olacaktr.
406
edevâtn kendi hâmmeddeleriyle, kendi tezgâhlarnda, kendi içi ve usta-
syle kendisi yapan millettir. Biz bugün bu durumda bir devlet olduumu-
zu söyleyemiyoruz. Bu arada bir ksm madrabazlar da, halkmz montaj
sanâyii avutmak ihânetini devam ettirmek istiyorlar. Montaj sanâyii
ile
407
Edirne'ye kadar niçin geriledi? Oraya kadar zayf dütüümüz için deil
mi?...
408
Bu mevzûda bir de âdî ve keyfî seyahatler vardr. Yâni nasl ki bir
ksm insanlarmz srf ibâdet yajpnus olmak maksat ve gayesiyle
nâfile
hacca gidiyorlarsa, dier bir ksm insanlarmz da
srf gezmek, zevk-u
safâ yapmak maksat ve gayesiyle Avrupa'ya,
Amerika'ya veha bilmem
nerelere gitmekte, her sene devletin döviz kesesinde
milyonlarca liralk
gedik açmaktadr. Keyfî olmann dnda
bir gayesi ve faydas bulunmayan
bu türlü geziler için imdilik devletçe durumumuz müsâit deildir.
Onun
için bu türlü keyfi seyâhatlere devletçe meydan
verilmemesi gerekir. leri-
de devletçe ve milletçe bütün meselelerimiz halledildii zaman
bu türlü se-
yahatler de serbest braklabilir. Fakat hacc böyle deildir.
O bir ibâdet,
tir.Nâfile de olsa, devletin hacca mâni olmas düünülemez/Ancak,
nâfile
olarak her sene hacca gidenler îkaz edilmeli, memleketin
ve milletin, hal-
ledilmesi gereken bunca meseleleri durup-dururken,
her sene nâfile hacc
yapmann isâbetli bir hareket olmadvatandaa anlatlmaldr. Dier
keyfî - âdi seyâhatleri yapanlara gelince, kanâatimizce
onlara mânî ola-
bilecek tek kuvvet devlet otoritesidir. Yâni devlet,
bugünkü hâlimizle bu
türlü seyâhatlere aslâ müsâade etmemeli,
menfaat salamayan
devlete
keyfî ahsî geziler için metelik dahi verecek durumda olmadn belirt-
-
400
cemiyetin fertleri arasnda tesânüdü salayp salamlatrma gâyesini
güder. Fertleri, çeitli vesilelerle birbirlerine olan sevgi - muhabbet ba-
larn kuvvetlendiren cemiyetlerin hayâttaki âhenkleri daha baka olur.
Fertler, önce umûmî olarak müslüman kardelii yönünden, daha sonra
da biraz daha dar mânâda, akrabâlar olarak birbirleriyle bir dayanma
ve kenetlenme içinde bulunurlarsa, o cemiyetin insanlar içtimâi hayât ba-
kmndan huzur ve sükûn içinde hissederler. Fertleri
kendilerini emniyet,
böyle kiilerden meydana gelmi cemiyetlerin salam bir bünyeye sahip
olacaklar ise muhakkaktr.
1
bile, bir ahenk kayna olacaktr. Kald ki dînimiz, yalnz akrabâlarn de-
il, umûm müslümanlarn dâimâ birbirleriyle bir tesânüt ve yardmlama
içinde bulunmalarn emretmektedir. Kur'ân'a ve peygamberimiz aleyhis-
selâmn hadîslerine göre müslümanlar ayn bir duvarn, birbirine harçla
kenetlenmi tulalarna veya ayn bir insann muhtelif âzâlarna benzerler.
Nasl ki ayn bir duvarn, birbirine harçla kenetlenmi tula ve talar
birbirlerinden kopmazlarsa veya ayn bir insann uzuvlarndan herhangi
biri bir acya mâruz kaldnda onun elemini dier uzuvlar da duyarsa ay-
nen bunun gibi, kardelik balaryle birbilerine kenetlenmi olan mümin-
ler aslâ birbirlerinden ayrlmazlar, onlardan herhangi biri bir musibete
mâruz kald m
onun acsn dierleri de duyar ve onun yardmna koa-
rak elemini paylarlar. îte müslüman kardeliinin felsefesi budur. Ken-
disinde bu kutsal duygular bulunduran ve tatbikatta bizzât bunu göste-
ren müminler gerçekten bahtiyar kiilerdir. Bu kutsal duygulara sahip
olamad ve tatbikatta, o yüce vasflarn kendisinde varln göstereme-
dii halde sadece lâfla müslümanlk ve müminlik tafras satanlar ise sade-
ce kendi kendilerini avutmu ve aldatm olurlar...
410
yuculanmztn mânevî feyiz ve nasiplerini alm olmalardr. Yine bir husûa
ta bizi bedbaht eder. Bu da, yazdklarmzdan veya tercümelerimizden,
onlar okuyanlarn mânevî bir nasip, bir feyiz alamam olmalardr. Fa-
kat ben, muhterem okuyucularmn bu eserden çok feyizler alacana kuv-
vetle inanyorum. Çünkü gerek onun Arapça parçalarn tercüme ederken,
gerekse lüzum görülen ilâveleri yaparken ruhumun derinliklerinden f-
krp gelen öyle bir ihlâs, öyle bîr vecd duyuyorum ki...
Burada son olarak tekrâr hatrlatmak istediim mühim husûs udur.
Daha önceki paragraflarda Peygamberimiz aleyhisselâmn meâllerde u
$i hadîsini kaydetmitik:
<
411
Bu hatrlatmadan sonra, imdi de, bahsettiimiz o iki hâdiseyi anlata-
lm. Bunlardan Malkara'nn eski müftüsü Abdülkâdir Bey
birincisini bize
nakletmi, ikincisini de Konya'da afak Kitabevi sahipleinden Mustafa
Bey ajlatmtr.
412
: .
— Bir ahs,
her hafta olmak üzere haftada bir gün mezkûr kitap-
çya gelir. Bir adet lâhî Nizâm kitâb alr, gider. Bu hâl, alt - yedi hafta
üst üste böyle devam edince, nihayet kitapç ayn kitâb tekrar tekrâr ni-
çin aldn ve bunlar ne yaptn kendisine sorar. Mezkûr ahs cevâ-
bnda unlar söyler
— Ben zirâat yüksek mühendisiyim. Tekrâr tekrâr aldm bu kitâb
bana bir arkadamn hediye
ettii ve benim de onu okuduum güne gelin-
ceye kadar dînimden habersizdim. Ne zamanki bir arkadam bana bunu
hediye etti ve ben de okudum. Ondan sonra dînimi örenmee, sevmee
ve vecîbelerini yerine getirme baladm. imdi, mutluluumun ükrünü
edâ etmi olabilmek için, her hafta ondan bir adet alp benim eski duru-
mumdaki arkadalarma hediye ediyorum ki onlar da okusunlar da benim
durumuma gelsinler. Dinlerini örensinler, sevsinler, dînî mükellefiyet-
lerini yerine getirsinler. .
413
UYANI YAYINLARININ DEERL OKUYUCULARI,
ksm tekil eder. Dieri de yazl neriyâttr. Her türlü gazete, mecmûa,
kitap, ... gibi neir vâstalar da bu ksma girer. Bugün alabildiine yaygn
bu neir vâstalar ile, insanlarn, insan insan yapan mânevî varlklar üze*
rinde korkunç denebilecek tahribatlar yaplmakta, fertler âdetâ bir sürü
hâline getirilmektedir. Aslnda bu neriyât, menfî yönüyle olduu kadar
müsbet yönüyle de büyük güce sahiptir, topluluklara saadet yolunda yön
verecek kudrettedir. Fakat bugün bu vâstalarn müsbet yolda deil de
umumiyetle menfî yolda kullanlr olmalar kötü netîce dourmaktadr., Di-
yebiliriz ki, neriyât. tpk bir silâha benzer. Eer onu vatan müdâfaas için
cephede dümana kar kullanrsak kutsaldr ve salyaca fayda müs-
bettir. Fakat dümana kar deil de, meselâ kendi yurdumuzda kendi soy-
dalarmza kar kullanrsak o silâh kutsal deildir ve salyaca da fay-
da deil zarardr.
414 *
Yine neriyat, hem zehir olarak hem de panzehir (zehlrln zehirleme
tesirini gideren) olarak kullanlabilen bir mâddeye benzer. Eer onu zehir
mâdde demektir. Fakat panzehir olarak kul-
olarak kullanrsak zararl bir 1
landmz takdirde ise faydal bir mâdde demektir. Demek ki nerlyâtn za-
rarl veya faydal oluu onun kullanl ekline maldr. Eer faydal yolda
ve ekilde kullanrsak faydal olur. Zararl yolda ve ekilde kullandmz
takdirde ise zararl olur. Biz bu sohbetimizde daha çok yazl neriyat üze-
rinde durmak, memleketimizde yaplan yazl neriyât öyle bir projeksiyon
na tutmak istiyoruz. Bu arada, tamâmen devletin elinde bulunan rad-
yo - televizyon ile, devletin kontrolü altnda ahslarn elinde bulunan sine-
ma ve tiyatronun hâlen gayri millî neriyât yapmakta olduunu da ksaca
noktalayalm...
Bu ikinci ksm
neriyât ta iki ayr görünümde devam etmektedir. Bun-
lardan biri; samîmiyeti, dürüstlüü ve biihâssa ilmî zihniyeti kendisine iar
edinmi ve hakîkaten millî varlmzn, millî benliimizin muhafaza ve
müdâfaas için yaplan neriyâttr. Dieri de; samîmiyetten, dürüstlükten
ve bilhassa ilmî zihniyetten yoksun ve srf para kazanmak gâye ve emeliy-
le yaplan basit, sathî, hurâfevî ve iportavârî neriyâttr.
415
prensip edinerek bu prensip dâhilinde neriyât yapan nâlrler, ya
ynevleri, yazarlar, mütercimler...
416
etmek makeat ve gftyeslyle nerlylt yapan va iportac zihniyeti!
A
Ve maal'esef bu birtakm menfaatlere nâi
insanlar, süflî
için. dinle hiç alâkas olmayan basît. sathî ve hurâfevî neriyat
riyât olarak piyasaya sürerler. Satlmas için her türlü kamçlayc
yapmaktan da geri durmazlar. Muhterem Müslüman - Türk halk, dînî ne-
riyât. dînî kitap ismi altnda böyle hurâfevî eserlerle senelerdir aldatlp
avutulmaktadr. Bunun neticesi olarak da. yllarn geçmesine ramen ruhlu,
uûrlu ve faâl bir slâmî uyan ve hareket ortaya çkmamaktadr. Çünkü
dînî eser adna ortaya sürülen eserlerin çounda u£r. dînî
dînî rûh. dînî
vecd yoktur. Kendisi dîni rûh ve vecdden mahrum
olan bir eserin onu oku-
yana dînî rûh ve uûr vermesini zâten bekleyemeyiz. Kalemleri ve konu-
malariyle milletimizi uyandrp halkmza ve vecd verecek
dînî rûh. uûr
ve insanmz câhil ellerden kurtaracak hakîkî dîn ulularnn bir an önce or-
taya çkmasn sabrszlkla bekliyoruz. Yoksa, bugünkü iportac zihniyetli
câhil yazar, mütercim ve nairlerin elindeki dînî fâaliyet, halkmz bir adm
olsun ileri götürmez, yerinde saydrr, hattâ geri götürür...
ifâde bozukluuna bir de, esâsen eserin ilmî ve fikrî havadan yoksun oluu
eklenince ortaya berbat bir metâ çkmaktadr. Bundan daha da acs, dîne
hizmet etmek için dînî neriyat yaptn söyleyen bu mütercim (!) ve ya-
zarlarn (!..) içinde, bakalarnn eserlerini biraz tahrîf ederek kendi isimle-
Bâtl zâil oldu,» buyurulur. Bu, hayatta her samimiyetsiz topluluun korku-
su olduu gibi, iportac nairlerle yazar ve mütercimlerin de korkusudur.
unu da ifâde edelim ki, bugün böyle bir ortamda fazileti, dürüstlüü,
samimiyeti, güzel ahlâk, ... kendisine prensip edinmi nâirlerin,. yaynev-
lerinin, yazarlarn ve mütercimlerin ii pek de kolay ve iç açc deildir. As-
418
ahfâkî-edebî-lçtlmâî deer
kazandran, millet ve târih uûru veren, ksaca,
insanmz slâmî - Türk benliine kavuturacak vasflar tayan nerîyât
kastediyoruz. Bu neriyât Öyle olsun ki, okuyanlar Hz. Ömer gibi adâlet
• anlayna, Yavuz gibi otorite uuruna, Fâtih gibi cihangirlik ruhuna, Yûnus
gibi âk ve vecd deryâsna, Alparslan Gâzî gibi ihlâs enginliine sâhip yap-
sn. te bu vasflardaki nevriyât efkâr mûmiyeye hâkim olduu gün ge-
rek zararl-menfî neriyât, gerekse basit-sathî-hurafevî-uyuturucu neri-
yât kendiliinden yokolacaktr. Bu neriyât. insanmzn ruhundaki safralar
söküp atacak, onu slâmî - Türk fikriyât, slâmî - Türk âb- hayât ile yka-
yacaktr. Bu neriyât, slâmi - Türk fikriyatn terennüm edecek, bize ve bü-
tün dünyâya bizi öretecektir. Bu neriyât güçlendii gün; menfî düünce-
ler, sapk ideolojiler, zararl cereyanlar, ... tpk yarasann ktan, orman
n
,
lar îmândr, mücâdele rûhunu aldklar canl örnek, Hz. Muhammed Mus-
tafâ'dr. Bu mektep, hakîkat sevgisi uruna çile çekmilerin idâre ettii bir
mekteptir. Uyan Yaynevi bir uyann müjdecisi olacak, bir uyana, s-
lâmî - Türk uyanna rehberlik, bayraktarlk edecek. Yaynevinin genç güç-
419
lü, nançl, cevvâl Idâreclleri u
anda bu büyük vazifeyi yüklenmi olmann
mes uliyet duygusu içindeler. Bütün bunlarn bir hayâl, bir kuru Iddlâ olma-
d, bij'akis rûhlarm derinliklerinden kopup gelen sarslmaz birer îmân ate-
*
**
Tenbîhülgâfilin =
Gafletten Kurtulu kitâb, Ebülleys Semerkandî kül-
liyâtndan ilk neriyâtmzdr. Müellifin dier eserleri de yine tarafmzdan .
420
atlmaz. Zaman zaman açlr, okunur ve her
bir mutlaka rûhî bir zevk, mânevi bir nasip alnr.
eser ise -
421
olduklar en ve en erefli sadakay vermi olacaksnz aziz okuyu-
faziletli
422
f
423
Hani bir söz vardr, «Yarm, doktor candan, yarm hoca dînden eder»
olabilir.
der. Hele dîn mevzûunda, derinliine ve iyice bilinmeden bir meseleyi îzâ-
ha kalkmak büyük mes 'ûllyeti muciptir ve tehlikeler dourabilir. Köklü bir
dînî tahsili bulunmayanlarn bu husûsta tâkîp edecekleri yol u olmaldr:
Kendisi zâviyesinden:
2 — Okuyann yere
fuzûlî zamann alm olurlar. Onu alan, yeni bir
eserdir diye mutlaka okumak isteyecek ve okuyacaktr. Zaten bir
eser, okunmak alnr. Fakat okuduktan sonra onu okuyana bir
için ey
kazandrmazsa vaktini hebâ etmi olur.
424
te bu mahzurlarndan dolay eser seçme ve kitap alma hususunda
çok dikkatli olmal, okuyana bir eyler vermeyecek eserleri almamal, aln-
masna vesile olmamaldr. Deerli okuyucularmza bu hususta, gerek bu
sohbet yazsnda, gerekse daha önceki bahislerde gereken hatrlatmalar
yapm bulunuyoruz.* Ümit ederim ki bu hatrlatmalarmz muhterem oku-
yucularmz için faydal olacaktr. imdi biraz da, Uyan Yaynevi'nin ne-
riyât hususundaki programnn ana hatlarndan bahsedelim:
435
yucularmz, Gazâlî'nin kaleminden ve ahsmzn ifâdesinden bu eseri oku-
duklar zaman, gerçekten çok mühim bir mevzuda, nasl hatâl bîr anlayn
ortalkta dolamakta olduunu müâhede edeceklerdir. LÂHÎ AHLÂK'da n-
san - Allah, nsan - kâinat münâsebeti, ve nihayet kâinâtn esrâr açkla
kavuturulmutur. u
anda belki kendinizi bir bolukta hissediyorsunuz.
Fakat LÂHÎ AHLÂK' okuduktan sonra artk kendinizi bir bolukta hissetml-
yecek, bilakis ezelî-ebedî ve mutlak varla balanabileceksiniz. te insan
olmann srrna o zaman ereceksiniz. Bunun kuru bir iddia olmayp bir ha-
kikat olduunu LÂHÎ AHLÂK' sindire sindire ve his ede ede okuduktan
sonra anlayacaksnz. LÂHÎ AHLÂK, Gazâlî Külliyâtndan nerettiimiz eser-
lerin ondördüncüsü olacak. imdiye kadarki nerettiklerimiz ise unlardr:
6 — ELKISTÂSÜLMÜSTAKÎM
7 MÎRÂCÜSSÂLKN
8 — KAVÂDÜL'AKAD
* I
9 — ÂRFLER YOLU
19 — LEDÜN RSÂLES
11 — EY OUL — EYYÜHELVELED
13 — VA'Z RSÂLES
426
birlerinin tamamlaycs saylabileceklerinden blraraya alnmlardr. Bugün
bu eserlerden bir ksmnn üçüncü, dördüncü, beinci basklar yaplm du-
rumdadr...
m
çkm olmasnn bir faydas yoktur. Yalnz, daha önceleri de hatrlatm ol-
duumuz gibi, müteakip bir eser çkncaya kadar bir öncekini okumu olmak
daha istifâdali olur. Ve, Uyan Yaynlar'ndan çkan bir eser de mutlaka
okunmaldr. Bizim, deerli okuyucularmzdan en çok istediimiz ey bu-
dur. Yâni neriyâtmzdan aldklar bir eseri mutlaka okumak, alp bir köe-
ye veya kütüphaneye atmamak!..
rekse hacjîslerfn mücerret tercümeleri, faydal olma yerine çok kerre za-
rarl olabilir. Çünkü gerek Kur an âyetleri ve gerekse peygamberimiz aley-
hisselâmn hadîsleri, icmâlî olarak dînin esaslarn belirtmektedirler. On-
lar. Kur an'n ve hadîsin lisânna aina olanlar o lisandan râhatlkla anla-
yabilirler. Ayn ekilde, srf meâl olarak çevrilmi de olsalar, bir baka li-
sandan da anlayabilirler. Fakat bütün bu anlamalarn mümkün olabilmesi,
sahada derin bir tetebbuât sâhibi olmak ve ayrca bir hissedi, bir
için. dînî
duyu içinde bulunmak arttr. Yâni mücerret Kuran lisann bilmi olmak
yalnz bana kâfi deildir. Kur'ân lisânn bilenler ve gerek Kur'ân'n, ge-
rekse hadîslerin terennüm ettikleri ilâhî hakikatler karsnda bir duyu ve
bir hissedi içinde bulunabilenler için durum budur. Fakat Kur an lisann
bilmeyenler ve dîn hakknda esasl ve köklü bir malûmata sahip olmayan-
lar için ise durum tamamen deiiktir. te
bu durumdaki insanlar için, ge-
rek Kur'ân'n ve gerekse hadîslerin mücerret tercümeleri faydal olma ye-
rine zararl olabilir. Hele bir de bu tercümeler, bugün olduu gibi, ksr ve
zorâkî bir dille ve bozuk-düzen ifâdelerle yaplmsa i büsbütün kötüleir.
427
Çünkü bu avâm tabakasna hiç. bir ey verme?. Üstelik zi-
türlü tercümeler
hinlerini de kartrr. Kur ar ve hadîsler hakknda yanl düüncelerin do-
masna sebep olabilir. Allah'n kelâm ve Resûlüllah'm hadîsleri hakknda
bu netîcelere sebep olmak ise onlara en büyük ihâneti yapmak demektir.
Bunun için, gerek Allah'n kelâmnn tercüme ve tefsiri, gerekse Resûlül-
lahn hadîslerinin tercüme ve erhi hususunda u iki yol tâkîp edilmelidir:
mak baka eydir, ilim lisân olarak bilmek yine baka eydir. te
bugünkü tercümelerin muvaffak olamaylarnn ba sebebi de bu
dur. Yâni Türkçeyi bilmemeleridir. Türkçeyi bilmeyen bir müterci-
min, yapt tercümeyi tam olarak yanstamyaca ise herkesçe mâ-
lûmdur.
428
Hennâd rlvâyetlnde, «illâ bituhûrln» demekte, yâni, namaz ancak ta-
hâretle kabul olur tâbirini kullanmaktadr.
>
429
.
— Sanâyi Meselesi,
1
"
3 — Beslenme meselesi,
4 — Nüfus meselesi,
6 — meselesi, Dil
^
— D Türkler meselesi,
7
10 — D
>
ihrâcat) meselesi,
ticaret (ithalât -
12 — sizlik meselesi.
431
mühendis ve çilerimizle, kendi atelye, îmâlâth&ne, tezgâh ve fabrikalar-
mzda kendimiz yapmak... *
ki o günler pek uzak^deildir. Zîrâ geçen zaman hep devlet-i ebed müddetin
aleyhine ilemektedir. Bir gün gelir, geç kalnm olabilir. Kader bâzen geç
kalanlara çok zâlim ve gaddar davranr. Allah'dan hâlisâne niyâzmz, mil-
letimizi geç kalm durumlara düürmemesidir.
432
olur, kimisi ngilizhayrân olur, kimisi Fransz hayrân olur, kimisi Rus hay-
ran olur, kimisi Kzl - Komünist Çin hayrân olur... Kendi milletinin hay-
rân olanlar se yanl tohum vermi bitkiler kadar nâdirdir. Millî eitim ad
altndaki bu tekilâtn mekteplerinden çkanlarn çou da beynelmilel va-
tandadr. Bu tekilâtn müesseseleri, oralarda okuttuu gençlere vatan -
millet sevgisi veremez, genç dimalara milletlerine; hizmet ak alayamaz,
bilgi ad altnda bir sürü mefhumlar ynn
ezberlettirir, bir müddet bu ku-
ru mefhumlarn hamalln yaptrr. Aslâ ilim. irfân ve hakîkat sevgisi ve-
remez.
kure veremez. Onu devletine, milletin© ve ecdâdna lâyk bir insan yapa-
maz. Bunun neticesi ortaya bugünkü durum çkar. Bugün Türk yurdunda her-
bir nesil ayr bir telden çalmaktadr. Herbir neslin, hattâ ayn emsal nesil-
lerin zevkleri, hisleri, duyular, heyecanlar baka bakadr.
3 —
insanmzn beslenme meselesi babo
ve yürekler acs bir du-
rumdadr. Her eyden önce. devletin böyle bir meselesi yoktur. Beslenme
hususunda halk kendi hâline terkedilmitir. Devlet bir beslenme- siyaseti
tâyin ve tesbit etmemitir. Büyük iler büyük enerji ister, insanmzn ba-
•
bo bir beslenmenin kucana terkedilmi olmas ve gerei gibi gdalana-
yât meselesi halledildi ki. bu derdine bir çâre bulunsun ve bu derdi halle-
dilsin? nsanmz, elini akana koymal ve daha dün denecek kadar ksa
bir zaman önce ya istiklâline yeni kavumu veya harpten çkm
devletler,
milletler birçok hayât meselelerini hallederken,' bebin senelik erefli bir
geçmii olan ve elli senedir de harbe girmeyen bu milletin en basit mese-
lelerini bile halledememi olmasnn sebepleri üzerinde düünmelidir. Elli
sene, kalknmak için bir milletin târihinde uzun bir zamandr. Bâz devlet-
lerin, bir harpte yerlötir olduktan hemen sonra yirmi - yirmibe senede
kaznabildikleri ve 1leri milletlerin erf ön safnda yer aldklar göz önüne
getirilince, bizim elli senedir yerimizde bocalayp durmamzn sebeplerini
ilk anda tâyin ve tesbît etmek zor gibidir. Fakat elli senelik icrâât ve yap-
lan ksr didimeler göz önüne getirilince bu sebepler hemen ortada srtt»
verir. Hem de sebepler olarak deil. sadece sebep, yâni bir tek sebep ola-
N
434
daha ana rahminde yokedilmesl plânn kabûl ettirmitir. Haçl zihniyeti,
içimizdeki müstemleke aydn gâfii _ veya hâin - lerln karsna u maske-
lerle çkmtr:
3) Hem dünyâ yakn bir gelecekte büyük bir açlk tehlikesiyle kar
karya kalacaktr. imdiden nüfûsunuzun artn önlerseniz, o za-
man beslenmesi kolay olur.
veya hâin
Gâfil - - müstemleke aydn, sûret-i haktan görünen bu haçl
zihniyetinin suratna u cevaplar bir amar gibi frlatarak bu teklîfi ters
yüzü çevirememitir:
söylüyorsun. Eer böyle bir tehlike mevzubahis ise bunu benim gi-
bi geni topraklarna nisbetle az nüfûsu olanlarn deil, çok nüfû-
suna nisbetle dar topraklar olanlar düünsün. Benim için yakn
bir gelecekte böyle bir tehlike bahis konusu olamaz. Çünkü benim
hâlen sâhip olduum topraklarm normal olarak bugünkü nüfusun
3-4 mislini besleyebilir. Yâni benim bugün için 100-150 milyon nü-
fûsu besleyecek topram vardr. Oysa bugün için benim henüz 40
48$
milyona yakn birnüfûsum mevcuttur. Nüfûsum 150 milyona ula-
t zaman da Allah kerimdir. Bu senin dediini belki o zaman dü-
ünebilirim.
te, haçl zihniyetinin suratna bu cümleleri kuvvetli bir amar gibi fr-
latamyan müstemleke aydn, maal'esef. Türk Milletinin sensizce yok edil-
mesi plân demek olan bu doum kontrolü veya nüfûs plânlamas etkiiflnl
kabûl etmi ve tatbikat safhasna koymutur. Bugün tatbik edilmekte olan bu
plân neticesi her sene yüzbinlerce Türk çocuu daha ana rahminde yokedll-
mektedir. Yakn bir zamana kadar, an anevi Türk Devlet anlaynda, devletin,
vatandana i bulmak vazîfesiydi. imdi ise, vatandaa i bulmak deil, i
isteyen veya isteyecek olan vatanda yoketmek devletin vazîfesi hâline
geldi.
436
Kur'ân, gösünde îmân Sen yeryüzünde mukaddes bir vazi-
birisini bekliyor.
fe ile vazifelisin. Bu vazîfeni yerine getir. Bunun için bertaraf edecein ilk
engel, içindeki gafillerdir, rûhsuz, hissiz müstemleke aydnlardr, kökü sen-
den kopmu, millî ruhtan, millî ûurdan uzaklam arlatanlardr.
da, Türk Milletinin uzun va'de ile yokedilmesl plânlarndan biridir. Bu ortak
pazar, hedefine ulat takdirde:
437
çin hiç de zor bir ey olmayacaktr. Yeter ki birazck allklniver. Yeter kl
biraz kendine geliver!..
onun can dühiânln yapan bir gâfiller - hâinler ebekesi,' bugün, benim
o gÛ2el dilimi bozup tahrip etmek için ona kudurmuçasna saldrmaktadr.
Bu gâfiller - hâinler ebekesinin ajanlar devletimin müesseselerine kadar
girip yuvalanmlardr. Milletimizin en mukaddes varl olan lisânmz ke-
miren bu haereler radyoya girmi, mektebe girmi, meclise girmi, basna
girmi, sinemaya girmi, tiyatroya girmitir... Öyle ki, Türkçe tahrîbatçh
ile TRT, sanki Türk Milletinin radyo ve televizyonu deildir de Türk yurdun-
da bir fesat kutusudur. Dil tahrîbatçh yapan mektepler, sanki Türk mek-
tebi deildir de, Türk Milletini lisân yönünden ykmakla görevlendirilmi
birermüstemleke mektebidir. Sanki o basnn bir ksm, Türk dilini bozarak
onu o yoldan yoketmek isteyen haçl zihniyetinin ileci karakoludur. Hâsl
bugün o güzelim dilimiz, serâpa vatan sathnda müessir olan müesseselere
yerlemi dil tahrîbatçlarnn topyekûn kudurgan saldrlarna hedef olmak-
tadr. te, dilimize yaplan bu dümanca saldrlarla mücâdele etmek, Uya-
n Yaynevi'nin mukaddes, vazifeleri arasnda olacaktr.
438
tahribattr. Bir de yabanc bâz dillere hâs olan fakat bizim lisânmzn cüm-
lelerinin kelime dizisine uymayan «devrik cümle modas» veya «devrik cüm-
lecilik hftneti»dr. Her lisânn cümlelerinde kendine hâs bir kelime dizisi
vardr. Bir lisann cümlelerinin kelime dizisi baka bir lisânn cümlelerinin
kelime dizisine uymayabilir de, uyabilir de. te, bir lisânn cümlelerindeki
kelime dizisini, kelime dizisi kendisine uymayan baka bir lisann cümlele-
rinin kelime dizisine uydurmaa kalkmak, o lisann kendine hâs kelime
dizisini bozmak demektir. Böyle bir zorlama da o lisann akcln bozar,
onu zevksiz bir hâle getirir.
duklar vazifeyi, yâni Türk dilini bozma vs tahrip etme vazifesini yapmakta-
drlar. Fakat çok yakndan tandmz, sevdiimiz ve haklarnda en ufak
bir üpheye dümediimiz bâz dostlarmzn, yazlarn devrik cümlelerle
doldurmalarnn sebebini anlayamyoruz.
ralm:
439
2) u bizim çocuk, senin yannda çalsn da nedenlensin (te bir
öztürkçeci mant).
— Peki
bu siyasal kelimesinin nasl olutuunu bana îzâh edebilir mi-
sin? Bu kelimenin esas kökü siyâset'dir. Eer buna, sal veya al eki ekle-
yerek yeni kelime meydana getirmek istesek, siyâsetsal veya siyâsetal
bir
dememiz lâzm. Kelimenin siya veya siyas eklinde bir kökü olmadna
göre sen bu siyâsal kelimesini hangi kaideye dayanarak nasl elde ettin?
440
ona da anlat. Zîrâ bir milletin dili, o imlletin gelmi - geçmi bütün nesil-
lerini ve hâlihazrda muhtelif ülkelerde yaamakta olan soydalarn birbir-
lerine balayan bir köprüdür. Eer bu köprü ortadan kalkarsa ayn milletin .
muhtelif nesilleri, hattâ ayr ülkelerde yaamak zorunda kalan çada ne-
siller bije birbirlerini anlamaz olurlar. Zevkleri, heyecanlar, duygular, ...
ayrlr. Böyle olunca o millet .okyanuslara babo
braklm bir tekneye
veya havaya salverilmi bir balona benzer.
441
Dülerler beni yondu, ,
nâmehrem eli,
dînin temeli,
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
442
Ey Müslüman - Türk Milleti, ite senin dilin! Bu güzelim lisân bozmak,
yozlatrmak, ksrlatrmak ve tahrip etmek isteyenlerle mücâdele et. Se-
nin, mfizi ile ve bugün baka ülkelerde yaamakta olan soydalarnla aran-
daki köprüleri tahrip etmek ve seni mâzisiz . köksüz - babo bir kalaba-
lk hâline getirmek isteyenlere aslâ müsâmaha gösterme.
l
2) Ayn dîndeniz.
Fakat onlar esir, biz hürüz. imdi kendi kendimize soralm. Acaba biz
hür Müslüman - Türklerin, bu esir Müslüman - Türklere kar:
/
1 ) Bir kardelik vazîfemiz yok mu?
443
Maal'esef bugün yeryüzünde sayca en fazla esir olan millet Türkler-
dir. Çok deil, daha ksa bir müddet önce herbiri hür ve müstakil birer Türk
yurdu olan aadaki ülkelerde bugün milyonlarca esir Türk vardr:
3) Azerbaycan'da,
4) ran'da,
5) Irak'da,
6) Suriye'de,
7) Afganistan'da,
8) Kafkasya'da,
9) Kbrs'ta,
11) Yunanistan'da,
12) Bulgaristan'da,
13) Romanya'da,
14) Yugoslavya'da,
15) Rusya'da,
444
s
meselesi olan bu esir Türkler konusunda muhterem okuyucularmza ula-
trlmas gereken çok haberler ve düünceler vardr. nallah bütün bunlar
ileride çkacak olan eserlerimizde bulacaklardr. Sözü peygamberimiz aley-
hisselümn bir hadîsi ile bitirelim:
te
bu sebeplerden ötürü bir millet kendi silâhn mutlaka kendisi yap-
maldr. Yine yukardaki gerekçeler göz önüne getirilirse, devletimizin bu
elli seneyi hebâ ediine ve bu kadar uzun zaman zarfnda
harp sanayii'nl
kurmam oluuna hayflanmamak elde deil. Eer elli sene önce, ufaktan
bir harp sanayiimiz kurulsayd da, bugüne kadar peyderpey gelitirilseydl
u anda belki de oldukça büyük bir harp sanâyiimiz bulunacakt. Örendii-
mize göre. millî harp sanâyiimizin kurulmas için muhtelif zamanlarda ordu-
muzun ileri gelen paalar tarafndan yaplm, fakat
muhtelif teebbüsler
siyâsetçilerin bu meselenin ehemmiyetini idrâk edememi olmalarndan
her seferinde de bu teebbüsler netîcsiz braklmtr.
çkyor. Zâten elli yldr, devlet-i ebed müddet'in, millî harp sanâyilnl kur-
449
mam olmasnn müsebbibi kim veya ne olabilir ki? Elli seneyi, ahsî ih-
tiraslarnn zebûnu olarak ksr çekimelerle hebfi eden müstemleke ay-
dnlar ortalarda boy boy dolarken daha. baka bir müsebbip aramaa lü-
•zum var m? Aslnda, eer bu yarm asr boyunca devletin banda tam mil-
lî kafaya ve fikriyâta sahip kiiler bulunmu olsayd, sadece millî harp sa-
nayiimiz deil, bütün dier sanayi dallar da kurulabilirdi. Bugün için bir
hayli geç kalnm olmakla berâber, daha fazla beklenilmeden bir an önce
harekete geçilirse kayplar yine de telâfi edilebilir...
446
normaldir. Fakat bg mutlaka, ülkemizin aleyhine olmayan bir takm anla-
malar çerçevesinde yaptrlmaldr. Ve daha sonralar kendimiz yapabilecek
duruma gelince de anlamay hemen feshetmelidir. Bundan baka ülkeye
hiç bir faydas olmayan sâhalarda yabanclara i yapma ruhsat verilmeme-
lidir. Yabanc sermâye dâimâ ksa. kolay ve tehlikesiz
yoldan para kazan-
mak ister. Bu durumlara da hiç bir suretle müsâmaha göstermemelidir. Ya-
zk ki bugün memleketimizdeki yabanc sermâye hemen hemen tamâmen
babo istedii yerde dolamaktadr. Öyle yabanc sermâyenin ülkemiz-
ki
de gazoz fabrikalar açmasna bile müsâade edilmitir. Bugün yabanc ser-
mâye için memleketimiz âdetâ bir vurgun ve bir soygun yeridir. Gariptir ki,
hükümetler deiir de yabanc sermâyenin vurgunculuklar hep devam eder.
Çünkü yarm asrdr gelen de müstemleke beyinli aydnlar, giden de...
•
12 —
Üzerinde neriyât yapacamz konulardan biri de millî siyâset
meselemizdir. Son yarm asrdr devletin takîp ettii siyâset millî olmaktan
uzaktr. Hattâ bazen millî menfaatlerimizle taban tabana zttr da. Tânzîmat-
tan sonra memleketin idâresi hemen hemen beyni tamâmen bat hayranl
ile yorulmu müstemleke aydnlarnn idâresinde kalmtr. ahsiyet ve
millî haysiyet
yoksunu bu müstemleke aydnlar, memleket idâresini tamâ-
men kozmopolitletirmiler ve an'anevî Türk Devlet idâresi anlayndan
iyice koparmlardr. Bugün hâlâ devletin belli bir millî siyâseti yoktur. Mil-
lî siyâsetin ana hatlar çizilirken devletimizin geçmii, imdiki
gelecei, hâli,
corafî durumu, dier devletlerle olan eski ve yeni münâsebetleri mutlaka
göz önünde bulundurulmal ve buna göre bir siyâset tesbit edilmelidir. Son
elli senedir takip edilen yanl siyâset yüzünden devlet büyük zararlara
u-
ram, balarmz bulunan bir çok milleti biz-
kendileriyle dînî, millî, târihî
den uzaklatrm, küstürmü, hattâ kimisini düman bile etmitir. Oysa,
kara. günlerimizde yanmzda bulabileceimiz devletler ve milletler ite bu
küstürdüümüz devletler ve milletlerdir. Artk Türk Devleti biran önce mil-
lî siyâsete dönmeli, elli senedir tâkip edilen gayrî millî ve kozmopolit si-
yâsetin iflâs ilân edilmelidir. Bir de u
husûsa iâret edelim. Devletin ba-
nda, beyni yabanc kültür hayranlklaryle dolu kiiler bulundukça bütün
yukardaki iyi temennî ve dilekler bounadr. Millî kültürden, millî ahlâk ve
terbiyeden kopmam kiiler devletin idâresini ele aldklar zaman devletin
siyâseti de kendiliinden millîleecektir.
447
dan olan ve kafas yabanc kültürlerin istüâsma uramayan insanlarmzn
ayn fikirde ve ayn inançta olacaklar gâyet tabiîdir.
*
*»
Sevgi, efkat, merhamet, ... Allah'n yaratklar içinde insana hâs va-
sflardr. Bu vasflar ona Allah'dan Esâsen- Allah, kâinâtta, kendi sfat-,
gelir.
iarnn ksmen tecellî edebilecei bir varlk olarak yalnz insan yaratmtr.
Sevgi, efkat, merhamet. ... Allah'n birer ahlâkdr. te bunlarn, Allah'dan
baka tecellî edebilecekleri bir varlk insandr. nsanolu, Allah'n ahlâkn
kendisinde bulundurduu nisbette kâmildir. Allah'a yakndr. Madem ki Al-
Jah'da sevme sfat var, o halde biz de seveceiz. Fakat bu sevgimiz her-
hangi bir menfaat için olmayacak, bil akis ivazsz - garazsz, srf Allah çin
olacak. Menfaat için olan sevgiler geçicidir, deersizdir. nsana bir faydas
•
1 — Yoksullar gözetmek,
2 — Cemiyetin ihtiyâc olan hayr müesseselerinin yaplmasna ön-
ayak olmak,
450
âlabillr. Eer bir ülkenin, halledilmesi gereken
bir çok ileri varsa mükel-
de çok demektir. te bugün böyle bir durum içindeyiz. Devleti-
lefiyetler
mizin ve miiletimizin, en ksa zamanda mutlaka halledilmesi gereken
bir
ksm meseleleri, dertleri vardr. Bunlarn halledilmesinde en büyük pay
servet sâhibi zenginlerimize dümektedir. Bunlarn bir ksmn
daha önceki
konularda anlatm bulunuyoruz. te böyle zamanlarda, zenginliklerinin,
kendi üzerlerine yüklemi olduklar vazife ve mükellefiyetleri yerine getir-
meyen zenginler, peygamberimiz aleyhisselâmn ifâdeleriyle ölü kiilerdir.
Ve yirre peygamberimizin buyurduklarna göre bu ölü kiilerle oturup - kalk-
mak caiz deildir. Bunlara ölü kiiler denmesi gerçekten yerindedir. Zîrâ
ölünün bâriz vasf hareket etmemesi, kmldadamasdr. Bir bakma
zengin
de hareket etmez, kmldamaz. Zîrâ etrafnda cemiyetin nice meseleleri
vardr ki hemen harekete geçilip halledilmesi gerekir. Harekete geçmek
için gerekli servet ve imkân da olduu halde, onu halletmek için harekete
geçmeyen ve durgunca yerinde duran kii elbette ölü saylr...
Cemiyete kar kendisine en çok mükellefiyetler düen bir snf da, ilim
adamlar snfdr. Maln zekât olduu gibi ilmin de zekât vardr. Cemiyet
içinde zenginlere; yoksullar gözetmek, cemiyetin devaml faydalanabilece-
i hayrl kurulular yapmak, ilim erbfibm himâye etmek, ... gibi mükellefi-
yetler düerken, âlimlere de; ilmî - irfan ile halka hizmet etmek,
bâtln
karsnda hakkn, zulmün karsnda âdâletin, ... müdâfaasn yapmak mü-
kellefiyetleri dümektedir. Her devirde olduu gibi. bugün
de. milletimizin
böyle ilim adamlarna iddetle ihtiyâc vardr. Hakîki ilim adamlan cemiye-
tin müritleridir, klardr, rehberleridir. Zenginlerle âlimler; milletlerine
güç - kuvvet kazandran, hak yolda yön veren ve hayâtn âhengini temin
eden ki unsurdur. Bu iki snfn, üzerlerine düen vazifeleri ihmâl etme-
meleri bugün milletimizin içinde bulunduu bir çok müküllerini hallede-
cektir.Servet sâhiplerimizin bugün için üzerlerine düen mükellefiyetlerin
neler «olduunu daha önceleri muhtelif vesîlelerle açkladk. Âlimler ise ce-
miyetin, ruh, ahlâk, nizam. ... doktorlardr. Cemiyet karsnda hakîki ilim
adamlar, tpk hastasn muâyene etmekte olan ve biraz sonra kendisine
lüzumlu ilâçlar tavsiye eden bir doktor gibidir. Aradaki fark udur ki, dok-
tor, hastasnn bedenine bakar, oradaki hastalklara tehis
koymaya çalr.
Cemiyet içinde birer rûh
ve ahlâk doktoru olan hakîki ilim adamlar ise ahâ-
linin seciyyesine bakar, ahlâkna bakar, oradaki bozukluklara
tehisler ko-
yar. Sonra da tedâvî yollarn gösterir. Bugün cemiyetimizin böyle ilim
adamlarna o derece ihtiyâc var ki... Sözöyine Allah Resûlünün hadîsleriy-
le keselim:
451
ni olmazlarsa, Allah'n azabnn o cemiyete umûmî olarak gelmesin-
den korkulur.
— Sîzden öyle bir cemâat bulunsun ki, onlar herkesi hayra dâvet et-
sinler, iyilii emretsinler, kötülükten vazgeçirsinler. te onlar, kur-
tulua erenlerin tâ kendileridir (Âl-i mrân sûresi: âyet: 104).
v -
452
-
— Bir ehir halk toplan Allah'n azabna urad. Halbuki bu ehir hal-
knn içinde, amelleri peygamberlerin amelleri gibi olan onsekiz bin
kii de vard...
Sahâbîler sordular:
lar pek yaygndr. Öyle ki artk bu durum tabîilemi vaziyettedir. Yâni bir
453
Çünkü bu hâl, ortada, giderilmesi ve bertaraf edilmesi gereken bir eyin
görülmemesi demektir. Bugünkü hâlimizi daha iyi kavramak çin öyle bir
misâl verelim:
3) Hepsi de duymaktadr.
1) Ya o pis kokuyu bertaraf etmek çin bir hareket, bir çalma ve bir
gayret sarfederler.
Eer pis kokular bertaraf etmek için bir çalma yapmyorlarsa, bunu?
2) Veya artk o pis kokulara almlardr. Onun için herhangi bir tep-
ki göstermemektedirler.
454
Onu bertaraf etmek için kendimizde herhangi bir
tabiîlemitlr:
duygu mevcut deildir. Onun için, hiç umursamaz bir tutum içindeyizdlr.
Kimimiz de farknda olduumuz bu gayri Islâmî gidlât bertaraf etmek çin
üzerimize düen mükellefiyetleri ihmâl ederiz, herhangi bir çalma yap-
Kur'ân'dan dinleyelim:)
lktan dönerler!...
455
Vaktaki onlar (günahkârlar) artk edilen va'z-nasîhat ve öütleri u-
nuttular. Biz de kötülükten vazgeçirmekte devam ve sebat edenleri
selâmete çkardk. Günahkârlar ise, ilemekte olduklar günahlar yü-
zünden iddetli bîr azâb ile yakaladk. Bu suretle onlar, isyankârlk
ederek yasak ve harâm edileni ilemekte srâr edince kendilerine,
«Hor ve zelil maymunlar olun!» dedik.
*
Kur'ân'dan naklettiimiz bu târihî hâdise bize. islâmî hayâttan, slâmî
yaaytan uzaklam veya uzaklamakta olan bir cemiyet' karsnda hatt
hareketimizin nasl olacan göstermekte, bildirmektedir. Bundan ötesi, in-
sanlarmzn kendi idrâklerine kalm eydir. Muhterem okuyucularm,
bir
yukardaki âyetlerde belirtilen hakikatlerle babaa brakyor, bugünkü ne-
riyât ve önemi hakkndaki sohbetime burada son veriyorum. Bu arada, vak-
tiyle slâmî dersleri okurken, yukardaki âyetlerin mânâ ve hikmetlerini bi-
ze en bâriz bir ekilde anlatan merhum hocamz Ermenekli Safvet Efendiyi
rahmetle anyorum. Kabri nûr, mekân cennet olsun. u
anda, o âyetlerin
tefsirini yaparkenki o gür ve tavizsiz sesi hâlâ kulaklarmda çnlyor. Ümit
ederim, neriyât hakkndaki bu sohbetimiz muhterem okuyucularmz içip
faydal olmutur. Allah kendilerine feyz bahetsin, bu karalamalarmz o-