Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 456

Kü r


Ü
'«CÜMCf
UYANI YAYINLARININ GtRDtGt
HER EV BR EDEB MEKTEB OLUR

Ticarethane sk. Tevfik Kuolu h.


No:41 Kat 2/13 Caalolu/lstanbul
Tel: (0 212) 527 58 87 - 527 29 49
BASKI: ELF OFSET 1987 STANBUL Tel: 527 34 49
(Tenbih-ül Gafilin)

GAFLETTEN
KURTULU
Birinci cild

BENC BASKI
ÇNDEKLER
SAYFA
KONUNUN ADI NUMARASI
*

Takdim 7

Girij 9
h tos i . , • » • '
11

ölüm korkusu, ölüm sknts ^ . . . . 26


Kabir azab 40
Kyametin korkunçluklar 54

Cehennem ve cehennem ehli 73

Cennet ve cennet ehli 85


Allah'n rahmetinden umulan 94

yilii emredip kötülüü menetmek 103

Tevbe 113

Ana - baba hakk 135

Evlâd hakk 142

Sla-i rahîm 145

Komu hakk 153

çki içmenin kötülüü 1 58

Yalann kötülüü 169

Gybet . .. 17 5

Koculuk 186
Hased 92 1

Kibir 198
SAYFA
KONUNUN ADI NUMARASI

htikâr - Karaborsaclk 205


Çok gülmenin zararlar 208

öfkeyi yenmek 215


Dilini korumak 225

Hrs - uzun emel . 233


Fakirlerin üstünlükleri ..-
240
Dünyâya aldanmamak 249

Belâlara - skntlara sabr 262

Musibetlere sabretmek .
274
Abdestin fazileti , , 283
Be vakit namaz 289
Ezân ve ikametin fazileti 310

Temizlik - nezâfet 31 g

Temizliin çeitleri 322

nsan varlnn incelenmesi 326

Kur'ân'n gelii, hedefleri 330


Müslümann târifi 340

ibâdetlerin gâyesi 343

Cuma gününün fazileti 350

Cum'a günü yaplmas gereken eyler ..... 356

Cumann hikmetleri 358

Camilerin ereflilii 362

Câmilerin içtimâi hayâttaki faydalan 368

Sadakann fazileti 373

Sadakann çeitleri 388

Okuyuculara hitâp 414


T AKD 1 M

Deerli okuyucularmz,

Ebülleys Semerkandî'nin TENBÎHÜL GAFLN isimli bu kymetli ese-


rinibüyük ümitlerle hazrladk. u
anda, aslnda milletimizin öz mal oldu-
u halde, yüzyllar boyu hemen hemen kütüphâne duvarlarndan dar ç-
kamyan böylesine deerli bir eseri müslüman - Türk halknn istifâdesine
sunmu olmann sevinci içindeyiz. Bu eser, milletimizin gerçekten öz ma-
ldr. çindekiler de, yine halkmzn benimseyerek özüne yerletirdii yüce
ahlâk esaslardr...

nsan vücûdu iki yönlü bir varla sahiptir. Bunlardan biri, onun var-
lnn maddî cismânî yönü olan bedenden ibârettir. Bu ksm elle tutulur,
-

gözle görülür; ksacas, maddî bir varlktr. Hastalanabilir. Hastaland za-


man tedâvisi de yine maddî ilâçlarla yaplr. nsan vücûdunun dier yönü de
elle tutulup gözle görülemeyen, fakat varln emâreleriyle ve kiinin dav-
ranlaryle eden seciyye ve ahlâk yönüdür. «ster iyi olsun, isterse kö-
belli

tü olsun, bir insann ahlâk el ile tutulup gözle görülemez. Fakat kiinin
hareketleri ve davranlaryle varln gösterir. Seciyyesi, ahlâk ve huyu
iyi olan insanlar hakknda bâz cümleler kullanrz :

— yi insan, iyi huylu insan. Güzel ahlâkl insan...

Yine kötü huylu, ahlâksz, seciyyesi bozuk ve karaktersiz insanlar hak-


knda da bir takm sözler sarfederiz:

— Ahlâksz adam. Seciyyesiz insan. Kötü huylu insan...

Demek seciyye, ahlâk, huy, karakter... gibi eyler, elle tutulup göz-
ki

le görülmemekle beraber, gerek müsbet, yâni iyi ve güzel taraflariyle, ge-


rekse menfî yâni kötü ve çirkin taraflariyle var'dr. nsan vücûdunun bu yö-
nü de hastalanabilir. Yâni nasl kl bir zamanlar shhatli olan insan bedeni
sonralar bu shhatini kaybedebiliyor, hastalanabiliyorsa, ayn ekilde in-
sann seciyye ve ahlâk yönü de hastalanabilir. Bir kimsenin kötü seciyye,
ahlâk ve karakter sahibi oluu onun seciyye ve ahlâk varl yönünden has-
-

ta olmas demektir. u
halde tedavi edilmesi, yani ahlâkî shhate kavutu-
rulmas gerekir. nsanolunun seclyye ve ahlâk yönünden tedavisi maddî
lâçlarla yaplmaz. Çünkü- hastalk maddî deildir, yâni bedenin maddî
clsmânî yönüyle alâkal deildir. Onun seciyye ve ahlâk yönünden tedavi
edilip shhate kavuturulmas veya dier tabirle kötü seciyye ve ahlâkn
kendisinden sökülüp atlarak yerine güzel ahlâkn yerletirilmesi Kuran
ahlâk le, Resûlullah'm ahlâk ile, ksacas slâmiyetin koymu olduu ah-
lâk esaslar ile olur. te Ebülleys Semerkandî'nin bu eseri, insanlar seciy-
ye ve ahlâk yönünden shhate kavuturacak bu ahlâk esaslarn gayet sade
birekilde dile getirmektedir. Süflî gâyelere vâsta olmak için deil, Müs-
lüman - Türk halknn bir edebî mektebi olmak için kurulmu olan UYANI
Yaynevi, ki ciltte tamamlanacak olan bu hârika eserin ikinci cildinin de
hazrlanmakta olduunu muhterem okuyucularna müjdeler.

Gayret bizden, rabet sizden, tevfik ve hidâyet de ALLAH'tandr.

Selâm bütün mümin kardelerimizin üzerine olsun.

Yaman ARIKAN
Erenköy - stanbul

8
Bize, Kitab Kur'ân'm yolunu gösteren: dostlarnn en Mu-
ereflisi
hammed aleyhisselâm'a ümmet yaparak dier ümmetlerden üstün klan
Allah'a öyle bir hamd olsun ki, bu hamd, O'nun, arzu edilen rzâsn cel-
betsin; hazînesinde mahfûz ihsânn hedef tutsun; bizi, nimetlerine ük-
redenlerden ve erenleri ile ulularn tanyanlardan eylesin!..

Allah'n salât ve selâm, Onun seçkin nebisi ve güzide Resûlü, efen-


dimiz Muhammed aleyhisselâm'a; Onun temiz ve pak soyuna; ashabnn
ve ümmetinin hepsine olsun!...

ân yüce olan Allah'n rzklandrd kiiye vacip olan; edepçe bil-


gi sahibi olmak, ilimden nasip almak, hikmetli ve öüt verici sözlere na-
zar etmek ve sâlihlerin gidiatna ve Allah'n ahlâk hususunda çalan-
larn çalmasna vukuf peyda eylemektir. Bunun böyle olduu, Allah'n
kitâb ve Rcsûlullahn hadisi ile sâbittir. Nitekim Allah, Resûlü'ne hitâ-
ben buyurur:
— nsanlar Rahhnn yoluna hikmetle ve güzel öütle dâvet et. On-
larla olan mücâdeleni, en güzel yol hangisi ise onunla yap. Mu-
hakkak ki Rabbn, ite O, kendi yolundan sapan en iyi bilendir.
Ve yine O, hidâyete erenleri de en iyi bilendir (Nahl sûresi, âyet:
125).

Abdullah îbni Mes'ûd'dan Allah ondan râz olsun - rivâyet edilir:


-

— Resûlullah sallâllâhü aleyhi ve sellem, bizim mâruz kalabilecei-


miz skntlar korkusuyla, zaman zaman bizi va'z-öptle, kötü dav-
ranlardan sakmdrrd.
tte, Allah'n rzk verip yaatt
bir insana, edep hususunda bilgi
sahibi olmak, ilimden nasîp almak, hikmetli sözlere nazar atfetmek ve
sâlihlerin hayât akiyle Allah yolunda çalanlarn çalmasna vukuf
peydâ eylemek vâcip olduu için bu kitâbmda - okuyana kâfi gelecek

9
: :

kadar . Öütten, hikmetten bir eyler topladm. Onu okuyana tavsiyem,


önce okuduklar üzerinde kendi nefsi için düünüp almas gereken öüt ve
hisseyi almas, sonra da bu öütleri bakalarna aktarmak sûretiyle se-
vâp talebinde bulunmasdr. Çünkü sân yüce olan Allah bütün bunlar bi-
ze emrettii gibi, ayn mevzuda Resûlullah'dan da hadisler varit olmu-
tur. Nitekim ân
yüce olan Allah buyurur:

— nsanlardan hiç bir kimseye yakmaz ki, Allah kendisine Kitab,


hükmü ve peygamberlii versin de, sonra o» insanlara, «Allah'
brakp benim kullarm olun-» desin. Fakat o, «öretmekte ve
okuyup okutmakta olduunuz Kitap sayesinde Rabbaniler olun!»
«ler. (Âl-i îmrân sûresi, âyet: 79).

Bâz müfessirler der ki

— Bu âyetin mânâs, «Kur'ân'dan insanlara örettiklerinizle âmil


olunuz!» demektir.

Yine Allah baka bir öyle buyurur:


âyette
— . ..Kullar içinde ancak âlimler Allah dan korkar. Allah mutlak ga-
liptir, çok yarlaymdr (Fâtr sûresi, âyet: 28).

Allah'n, nebisine - sallallahü aleyhi ve sellem - hitâp eden iki âyeti


de öyledir:
— Ey bürünüp sarman Habfbim.
— Sen, ey Habîbim, Kur'ân öüt ile ver. Zîrâ, üphesiz, öüt mümin-
lere fayda verir (Zâriyât sûresi, âyet: 55).
-

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemden rivâyet edilir. Buyururlar


ki -

— Bir saatlik tefekkür, bir senelik ibadetten hayrldr.


Kim ki hikmetli sözlere bakmaz, va'z dinlemez ve ilk hâlis müslüman-
larn yaayn kendisine örnek edinmezse, o kimse, iki halden birisinde
bulunur:

1) Ya, az bir amel ile iktifâ eder ve, kendisinin, hayrâta koanlarn
banda olduunu vehrneyler,

Veya, biraz çalr. Bunu gözünde büyüterek kendisini dierle-


2)
rinden daha faziletli görür. Böylece sa'yini de amelini de iptâl eder. Hay-
râta koanlara bakt zaman ise ibâdet ve fâallere olan hrs artar. De-
rece bakmndan ilk hâlis müslümanlara erimekten uzak olduunu anlar..
Allah'dan, amellerin en temizini ve bereketlerin en büyüünü yap-
mamz hususunda bize muvaffakiyet vermesini dileriz. Zîrâ in'âm ve inâ-
nn da, mutlak kudretin de hakîki ve gerçek sâhibi O'dur...

10
:

tHLAS

Lebîd olu Muhammed'den rivayet edilir:

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, ashâbna ve ümmetine hita-


ben buyurdular ki:

— Sizin müptelâ olmanzdan korktuklarmn en korkulusu KÜÇÜK


RK'tir.
Ashâbdedi:
— Ey AHah'm Resulü, KÜÇÜK RK nedir?
Resûlüllah buyunlu:
— RYÂ!..
Sân yüee olan Allah, kullar amelleriyle mükâfatlandraca gün
riyakârlara der ki:
— Dünyada amellerinizle kendilerine gösteri (mürailik) yaptklar-
nza gidiniz. Baknz bakalm, o mürailik yaptklarnzn yannda
kendiniz için bir hayr bulabilecek misiniz?..

îte, amellerin karlnn günü, mü-


verilecei gün, yâni kyamet
râîlere böyle hitap edilir. Çünkü onlarn dünyadaki amelleri aldatmaca
üzerine kurulmutur. Onlar o amelleri srf Allah rzâs için deil, dier
insanlar aldatmak için yapmlardr. Onun için, âhirette de aldatmaca
üzerine muâmele görürler. ân yüce olan Allah'n u kelâm bu hususu
belirtir: *

— üphesiz münafklar, kendi akllarnca Allah'a oyun etmek ister-


ler. Oysa Allah, onlarn oyunlarn haslarna geçirir. Onlar nama-

za kalktklarnda üene üenç kalkarlar. nsanlara mürailik yapar-


lar, Allah' da çok az hatrlarlar (Nisa suresi, âyet: 142).

Yâni Allah onlara, hilekârlara yaplacak muâmeleyi yapar. Böylece


amellerinin sevabn iptal eder. Ve onlara der ki

11
. .

— Kendilerine gösteri için amel ettiiniz kiilere gidiniz. Zîrâ benim


yanmda sizin amellerinizin sevab yoktur!..

Allah, kyftmet günü mürâîlere böyle hitâp


Dünyâdaki amelle-eder.
rine karlk sevap bulunmadn bildirir. Çünkü o ameller, srf Allah r-
zâs için yaplmam, bil'akis baka insanlara gösteri için yaplmtr. Kul
ise, ameli srf Allah rzâs için olduu takdirde sevâba müstahak olabilir.

Allah, bakasmn ortak edildii ameli kabul etmez. Ona mukabil sevap
vermez. Dier insanlara gösteri için ibâdet eden kul, bu ibâdetine Allah'-
dan bakasn ortak etmi olmaktadr...
Ebû Hüreyre, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellemden rivâyet eder.

Allah buyurur ki:


— ten, irkten ( = yaplan ibâdetlerde, bakalarnn kendisine ortak
edilmesinden) müstaniyim. ten, benden bakasnn ortak edildi-
i amelden uzam. Kim ki iledii bir amele benden gayrisini or-
tak ederse (= baka insanlara gösteri yaparsa) ben o amelin d-

Bu hadîs, an yüce olan Allah'n,


ancak kendi rzâs için yaplan amel-
leri kabûl edeceine delâlet eder. Srf O'nun rzâs için yaplmayan amel-

ler kabul edilmez. Âhirette sevab olmaz. Gösteri için yaplan bu ame-
lin sâhibinin gidecei yer de cehennemdir. yüce olan Allah'n ân ke- u
lâm bu hususa delâlet eder:
— Kim ki bu dünyann orada ona,
geçici nimetlerini isterse, biz de
evet, biz kimi dilersek ona dileyeceimizi hemencecik verirz. Son-
ra da onu cehenneme sokarz. O, kyamet gününe, knanm ve
rahmetten koulms olarak gelir. Kim de, - mümin olarak - âhi-
reti talep eder, onun için, ona yakr bir çalma ile
te onlarn bu çalmalar kabule ayandr,
tahaktr. Her birine, dünyalk steyenlere de, âhiretlik
de Kalbnn ihsanndan veririz. Rabbnn verii kimseden menedil-
mi deildir (tsrâ sûresi, âyet: 18, 19, 20).
Âyetin mânâsm açklayalm:
— Kim ki bu dünyann geçici nimetlerini isterse. .

Yâni kim ki, amelleriyle yalnz dünyalk ister ve âhiret sevâb talep
etmezsp dünyada ona, istediimiz kadar dünyalk veririz.

— .Sonra da onu cehenneme sokarz.


. . .

Yâni âhirette onu cehenneme müstahak klarz.


— kyamet gününe knanm ve
...O,

12
: .

Yâni Allah onu cehenneme atar. O, zcmmedilmee müstahak bir hal-


dedir. Dünyadaki mürâîce amellerinden dolay hem kendisini, hem de ken-
disinin mürailik yapmasna sebep olanlar zemmeder. Allah'n rahmetin-
den uzak bir durumdadr.
— Kim de, - mümin olarak - âh i rot i talep eder, onun için, ona yak-
r bir çalma ile çalrsa. .

Yâni, kim ki âhiret sevabn murat eder vc srf Allah rzâs için sâlih
ameller ilerse... Hem de mümin olarak! Zira imansz amel kabûl edilmez.
— ...îte onlarn bu amelleri kabule ayandr, karlk verilmee müs-
tahaktr.
Yâni, riyâ ve gösteri için deil de, srf Allah rzâs için amel ileyip
âhiret sevâb talep edenlerin bu amelleri makbûldür.
— Herbirie, dünyalk isteyenlere tle Rabb-
âlirctlik isteyenlere de
nn ihsanndan veririz. Kalbnn verii kimseden menedilni de-
ildir...

Yâni Allah, her iki zümreye de verir. Müminden de, kâfirden de, iyi-
den de, kötüden de rzkn menetmez. O'nun, dünyada rzk verme kanu-
nu budur...
ân yüce olan Allah, bu âyette u
husuftu açkça belirtti:
— Allah'dan bakas için amel ileyenlere âhirette sevap yoktur. Va-
racaklar yer de cehennemdir. Srf Allah için amel ileyenlerin amelleri
ise makbûldür. Allah'dan bakas için amel ileyen kiinin bu amelinin
karl, zahmet ve sknt çekmi olmaktan baka bir ey deildir. Ni-
tekim Bfeû Hüreyre'nin Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemden rivâyet
ettii bir hadis bu husûsu açkça belirtmektedir:

— Niçftoruç tutanlar vardr ki/ tuttuklar oruçtan kendilerine kalan,


sadece açlk ile susuzluktur. Nice kl- namaz klanlar da vardr ki,

dklar namazdan kendilerine kalan, sadece yorgunluk ve uyku-


suzluktur.

Bu, u demektir
— Klman namaz ve tutulan oruç Allah rzas için olmazsa sevab
yoktur... Nitekim hikmetten öyle der:
ehl-i biri
— Riyâ ve gösteri amel ileyen kiinin
için hâli, para kesesine ça-
klta doldurup çarya çkann hâline benzer. Onu görenler, «Bu adamn
kesesinde ne de çok para var-» derler. Fakat o kesenin, onu görenlerin
sarfettii bu sözden baka sâhibine bir faydas yoktur. Zirâ içindekiler-
le bir eyler almak istese hiç bir ey alamaz, ite riyâ ve gösteri için ya-
plan ameller de böyledir. Görenlerin «Ne dindar insan. Ne hayrsever in-.

13
. :

»an...» demesinden bakakendisine bir faydas yoktur. Ahiretie o amel-


ler karlnda asla sevâp alamaz. Nitekim an
yüce olan Allah buyu-
rur:
— Biz, onlarn imledikleri her bir amelin önüne geçtik de, onu, hiç
bir deeri olmayan saçlm zerreler yaptk (Furkan sûresi, âyet:
23).
Âyetin îzâh öyledir:

Allah rzâs için yaplmayan her amelin sevâbm iptâl ettik. Onu,
havadaki güne nda
görünen toz zerreleri hâline getirdik...
Bir defasnda Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem'e bir adam gel-
di ve:
— Ey, Allah'n Resulü! Ben sadaka veriyorum. Bununla, Allah'n n-
Ayn
zamanda, insanlar tarafndan.
hakkmda, «hayrl insan!» denmesinden de holanyorum!
dedi. Bunun üzerine u
âyet nâzil oldu:
— Kim ki Rahmimi rzâsn, O'na kavumay diliyorsa sâlih ( = ka-
rksz) amel ilesin ve Rabbna yapt ibâdete hiç bir kim-
bir
seyi ve hiç bir eyi ortak etmesin (Kehf suresi, âyet: 110).
Hukemâdan birisi der ki
Kim ki yedi eysiz yedi eyi iledii amelin faydasn görmez:
ilerse,
1) Ameli korku ile yapar, fakat saknmazsa. Yâni, «Ben Allah'n
azâbndan korkarm!» der, fakat günahlardan kaçnmazsa, onun bu sö-
zünün kendisine bir faydas yoktur.
2) Talep etmeden, sadece ümit ile amel ederse. Yâni, «Ben, yü- ân
ce olan Allah'n sevabn umuyorum!» der, fakat sevâb kazandracak sâ-
lih amelleri ilemeyi talep etmezse, onun bu sözünün kendisine bir fay-

das olmaz.
Sadece niyet eder, fakat kasdetmezse. Yâni, kalbi ile tâatler ve
3)
hayrlar ilemeye niyet eder de bunlar fiilen yapmay kasdetmezse, onun
bu niyetinin kendisine bir faydas olmaz.
4)Duâ eder fakat cehdetmezse. Yâni, kendisini hayra muvaffak
etmesi için Allah'a duâ eder fakat hayrlar ilemek hususunda cehdetmez
ve gayret göstermezse, onun bu duâsnn kendisine bir faydas olmaz. a-
n yüce olan Allah'n, kula muvaffakiyet vermesi için onun, hayrl amel-
ler hususunda cehdedip gayret göstermesi gerekir. Nitekim yüce ân
olan Allah buyurur:
— Bizim urumuzda mücâhede edenlere gelince, elbette onlar yolu-
muza hidâyet ederiz. üphesiz ki Allah, iyilik edenlerle beraber-
dir (Ankebût sûresi, âyet: 69).
Kendisine itâat ve dîn hususunda mücahede edenlere Allah muvaf-
fakiyet verir. .

14
: :

5) istifar eder fakat nedamet duymazsa. Yâni, diliyle,


rullah = Aliah'dan mafiret dilerim!» der, fakat ilemekte olduu gü-
nahlardan dolay nedamet = pimanlk duymazsa, onun bu istifârnm
kendisine bir faydas olmaz.
6) Amellerini açkça yapar, gizlemezse. Yâni, nefsinin terbiyesi için
iledii amelleri ve gösterisizce deil de, alenen yaparsa, bu ale-
gizlice
niyyetin kendisine bir faydas olmaz.
7) Amellerini ihlâssz yaparsa. Yâni, büyük cehd ve gayretlerle ibâ-
det ve tâatlerde bulunur, hayrlar iler, fakat bunlar srf Allah rzâs için
deil, mürâîlik için yaparsa, onun bütün bu amellerinin kendisine bir fay-
das olmaz. Sadece kendi kendini aldatm olur.
Ebû Hüreyre'den rivâyet edilir :
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki
— Ahir zamanda bir takm insanlar zuhûr eder. Dünyalk karl-

leri canavar kalbidir. Allah buyurur ki: Bana güvenerek aldan-


myorsunuz, yoksa düüncesizce, kendinizi bana kar cür»etli mi
sayyorsunuz? Kendime yemin ederim, ben onlara öyle bir musi-
bet göndereceim ki, içlerinde bulunan akll ve hikmetbilir kii-
leri artacak..
Ebû Salih'ten rivâyet edilir :

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve selleme bir adam gelerek


— Ya Kesûlallah, ben amel iliyorum, Bunu gizliyorum. Fakat biri-
si ona muttali oluyor. Bu halde bana gurur geliyor. Acaba böyle

bana ecir var mdr? dedi.


bir amelde
Allah'n Resulü buyurdu :
— Sana bir gizlilik ecri, bir de aleniyyet ecri vardr!
Peygamberimizin bu cevabnn mânâs udur :

Bir kimse, insanlara gösteri yapma niyet ve kasdma sâhip oi-


bir ibâdet yapsa veya bir hayr ilese de, bakalar onun bu
ibâdet veya hayrna muttali olarak ona uysa, o kimse için iki ecir var-
dr. Bunlardan iledii amele karlktr. Dieri de, görenlerin ona
biri,

uymasna mukabildir. Nitekim Resûl aleyhisselâm buyurur


— Kim
:

ki güzel bir âdet ihdas ederse,


onun ecri ve kyamete kadar o
güzel âdetle amel edenlerin ecri o kimseye aittir. Kim de, kötü
bir âdet ihdas ederse^ iledii bu kötü amelin günah ve kya-
mete kadar onunla amel edenlerin amelinin günah o kimseye ait-
tir.

u husûsa da iâret ilemekte olduu hayrl amele mut-


edelim. Kii,
tali olanlar bu hususta kendisine tabî olacaklar düüncesiyle gurur duy-
maldr. Aksi takdirde, amelinin sevabnn zây olmasndan korkulur,

II
: : :

Ebû Habîb'ten rivâyet edilir :


ResÛl aleyhisselâm buyurdular ki
— Melekler, Allah'n kullarndan bir kulun amelini alp yücelere gö-
türürler. Onu büyütürler, tezkiye ederler. an yüce olan Allah'n
diledii yere kadar onu ulatrdklarnda Allah, vahiy yoluyla
onlara bUdirir ki
— Siz, benim kulumun amelinin zahiri muhafzlarsnz. Onun ame-
linin zahirini bilirsiniz. Bense özünü bilirim. Benim bu kulum,
amelini srf benim nzâ'm için yapmad. Onu cehennemlik yaznz...
Yine melekler, baka bir kulun amelini alp yücelere götürürler.
Onu küçümserler, azmsarlar. Allah'n diledii mahalle ilettiklerin-
de, O, vahiy yoluyla onlara bildirir ki
— Siz, benim kulumun amelinin zahiri muhafzlarsnz. Onun ame-
linin görünüünü bilirsiniz. Bense özünü bilirim. Benim bu ku-
lum, amelini srf benim için yapt. Onu cennetlik yaznz!..
Bu hadis, ihlâsla, yâni Allah rzas
yaplan az bir amelin ihlâssz,
için
yâni Allah rzâs için yaplmayan çok bir amelden hayrl olduuna delâ-
let eder. Zira Allah rzâs için olan az amelleri Allah çoaltr, kat kat
yapar. Nitekim buyurur :

— Bir iyilik olursa, onu kat kat arttrr. Kendi canibinden de büyük
ecir verir (Nisâ sûresi, âyet: 40).
Srf Allah için yaplmayan ibâdetlerin, hayrlarn, iyiliklerin sevâb
yoktur. Velev ki fazlaca da olsalar... Böyle ibâdetlerin sâhiplerinin gide-
cekleri yer de cehennemdir.
Sümeyr Isbahî anlatr : ^
Bir defasnda Medine'ye gitmitim. ehre girerken, etrâfnda bir sü-
rü insann topland adam gördüm: «Kimdir bu?» dedim. «Ebû Hü-
bir
reyre» dediler. Kendisine yaklatm. O, etrâfndakilere bir eyler anlat
yordu. Sözü bitip yalnz kalnca dedim ki :

— Allah seni yüceltsin! Bana, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem-


den iitip hatrnda tuttuun hadîslerden birini anlat!
Dedi :

— Otur. Resûlullah'n. benden ve kendisinden baka kimsenin bu-


lunmad bir anda bana söyledii hadisi sana haber vereyim...
Sonra, bir inledi. Yüz üstü yere dütü. Biraz öylece kald. Sonra ken-
dine gelerek yüzünü ovuturdu ve
— Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemin, benden ve kendisinden
baka kimsenin bulunmad bir anda bana söyledii hadisi sana haber
vereyim!
dedi. Bu arada yine bir inledi. Yine baylp kendini kaybetti. Biraz
öylece kald. Sonra aylarak yüzünü ovuturdu ve öyle dedi :

16
ResülüJlah sallallahü aleyhi ve sellem öana haDef VerereK Duyuruu

Kyamet günü olunca, sân mübarek ve yüce olan Allah, mahlû-


kat arasnda hükmeder, iler snf insan topluluklar gelir. Hesap
vermek üzere Allah'n huzuruna ilk çarlanlar Kur'ân okuyucu-
lar, savalarda ölenler ve mal - mülk - servet sahipleridir. an
yüce olan Allah, Kur'ân okuyucuya sorar:
Peygamberlerime gönderdiim esaslar sana bildirilmedi mi? Kur'-
ân esaslar öretilmedi mi? O, cevap verir:
Evet ya Rabbi! Bildirildi, öretildi.
Allah sorar:
Peki, bildirilenle ve örendiinle ne amel iledin?
O, cevap verir:

Onu gece - gündüz okudum...


Sân yüce olan Allah buyurur:
Yalan söyledin!..

— YaJan söyledin!.. Bil'âkis sen, hakknda, «Fülân kii ne güzel oku-


yor!» desinler diye Kur'ân okudun. Ve, senin için böyle dendi de...
Sonra Allah, mal - mülk - servet sahibine sorar:
— Sana verdiim mal mülk servetle ne yaptn?
- .

O, cevap verir:
— Sla-i rahim yaptm, sadakalar verdim...
Melekler de der:
<
— Yalan söyledin! Sen Allah için sla-i rahim yapp sadakalar ver-
medin. Bil'âkis hakknda, «Ne cömert adam! Ne iyiliksever adam!»
densin diye bunlar yaptn. Ve, senin için böyle dendi de...
Daha sonra, savaklarda Allah yolunda ölenler huzura getirilir. Al-
lah sorar:
— Niçin öldürüldün?
O, cevap verir:
— Senin yolunda savatm, öldürüldüm!
Sân yüce olan Allah buyurur:
— Yalan söyledin!
Melekler de der:
— Yalan söyledin! Sen, savaa Allah için girmedin. Bil'âkis, hakkn-
da, «Ne cesûr adam!» desinler diye girdin, savatn. Ve, böyle den-
di de...

Gafletten Kurtulu F:2 17


:

Sonra, Kosû li lah «nlallalU aleyhi ve sellem eli ile benim dizi-
me vurarak söyle dedi:
— Ey Ebû Hüreyre! te, kyamet günü, Allah'n mahlûkatndan ce-
hennemin ilk yakaca, bu üçüdür...
B haber Muâviye'ye - Allah ondan râz olsun - ulanca yan ya-
n alad ve:
— Allah ve Resûlü doru söylediler! dedi. Sonra da u âyeti okudu:
— Kim yalnz dünya hayâtn ve onun zînet ve ihtiamn arzu eder-
se onlarn yaptklarnn karln
orada tamamen öderiz. Onlar
bu hususta bir eksiklie de uratlmazlar. Onlar öyle kimselerdir
ki, âhirette kendilerine ateten bakas yoktur. Dünyada iledik-
leri eyler orada boa Rder. Zâten yapageldikleri bâtldr
onlarn
(Hûd sûresi, âyet: 15, 16).

Abdullah Antâkî der ki


Yaptn Allah rzâs için deil dc mürâîJik için yapanlar, kyamet
günü bu amellerinin karlnda sevap talebinde bulunduklarnda Allah
onlara öyle hitap eder:
— dünyada senin amelinin
Biz, karln
vermedik mi? Sana mec-
lislerde ferahlk vermedik mi? Dünyada ba olmadn m? Alp - satmana
müsâade etmedik mi ? Sen, öyle öyle olmadm m?.
Bir hakîme soruldu:
— thlâsh kimdir?
Dedi:
— Kötülüklerini gizledii gibi iyiliklerini de gizleyen kimsedir.
Birisine soruldu:
— îhlâsm gâyesi nedir? ,

bilir?

Dedi:
Bu, dört eyle bilinir:
1- Rahat - koltuk müslümanhm terkederse,
2) Az - çok demeden, elinde mevcut her türlü imkânlariyle muhtaç-
lara yardm ederse,
3) Geçici - dünyevî makam ve rütbeleri kaybetmi olmaktan üzün-
tü duymazsa,
4) Onun nazarnda, övülmekle yerilmenin bir fark olmazsa.
Hâtem Tâî nakleder:
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki:
: :

Kyamet günü, limanlardan bir bölük, cennete sevkedilir. Onlar


oraya yaklap cennetin kokularn duyduklar, köklerini ve Al-
lah'n cennet ehli için hazrlad dier nimet ve ihtiamlar gör-
dükleri anda, kendilerini oraya götürenlere seslenilir:
— Çevirin onlar geri; Onlarn orada nasibi yoktur!..
Banm üzerine, öyle bir hasret ve nedametle geri döndürülürler ki,
ne evvelkiler ve ne de sonrakiler böylesine bir hasret ve neda-
metle dönmemilerdir. Bu srada derler ki:
— Ey Rabbmz, n'olurdu, evliya kullarna hazrladn bu nimetleri
göstermeden koysaydn bizi cehenneme!.. «

ân yüce olan Allah, onlara cevaben buyurur:


— Ben bunu size bilhassa kasd- mahsûsla yaptm. Zira siz, yalnz bu-
lunduunuz zamanlarda büyüklük - azamet taslayarak benimle
çekiiyor, insanlarla karlatnz anlarda ise onlara mütevâzl
görünüyordunuz. Böylece, kalbinizde mevcut duygunun hilâfna,
amellerinizle insanlara mürailik ediyordunuz, insanlardan korku-
yordum» da benden korkmuyordunuz. Onlara tevâzû gösterip
sânlarn yüceltiyordunuz da bana tevâzû gösterip sânm yücelt-
miyor idiniz. Herhangi bir eyi insanlardan korkunuzdan erk edi- t

yordunuz da benden korkunuzdan terketmiyordunuz. Bugün size


büyük sevabm harâm kldm
gibi azabmn en acklsn da tat-
tracam!...
bni Abbâs'tan Allah onlardan raz olsun
- - rivayet edilir. Resûlül-
îah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki:

ân yüce olan Allah adn Cennetini yaratt zaman, onda, hiç bir
gözün görmedii, hiç bir kulan iitmedii ve hiç bir insann ak-
lndan bile geçmiyen nimetler yaratt. Sonra ona hitaben dedi ki
— Konu!..
Adn Cenneti üç defa:
— Müminler kurtuldu! dedi.
Daha sonra da unu söyledi
— Ben, bütün münafklara
cimrilere, ve mürâilere haramm. Onlar
bana giremez!...

Ebû Tâlib olu Ali - Allah ondan riz olsun - öyle der:
Mürâî'nin dört klarneti vardr:
1) Yalnz olduu zamanlarda uyuuktur. Hayrl bir amel ,ileme
husûsunda evk duymaz, gayret göstermez.
2) Dier insanlarla berâber olduu zamanlarda neelidir. Onlara
gösteri yapabilecei için evk duyar, gayretli olur.
3) övüldüü zaman daha çok i yapar.

19
4) Zemmedilince ameli azaltr,
tbrâhim olu akîk'ten rivayet edilir:
Amellerin kalesi üçtür. Bu üç ey, bir sûr ve bir kale gibi amelleri
korur:

Birincisi: Amellerin Allah'dan bir lütuf olduunu bilmektir. Tâ ki


uctip ve gurur damarlar krlsn, insan, bir ey yaptm diye kendi kendi-
ne böbürlenmesin.

kincisi : Amelleri srf Allah rzâs için yapmaktr. Tâ ki hevâî arzu-


lar krlsn.
Üçüncüsü: Amellerin ecrini yalnz Allah'dan beklemektir. Tâ ki böy-
lece, tamah ve riyâ duygular krlsn.
îte bu üç eye riâyet edildii takdirde ameller srf Allah rzâs için,
yâni ihlâsla yaplm olur.
Amelleri Allah'dan bilmek, o ameli ilemee Allah'n muvaffak ettii-
ni bilmek demektir. Kii, kendisini o ameli ilemee Allann muvaffak et-
tiini bilirse ameline marur olmaz. Bil'âkis ükrünün edâs ile megul
olur.
Amelleri srf Allah rzâs yapmak, Allah için olan ve O'nun rzâ-
için
sna uygun bulunan bir ameli yapmak, Allah için olmayan ve O'nun rzâ-
sna uygun bulunmayan bir ameli de yapmamak, demektir. Böylece insan
hevâyi nefsinin isteklerine göre amel etmekten kurtulmu olur. Hevâyi
nefsin arzularna göre yaplan ameller çirkindir, kötüdür, Allah'n rzâs-
na uygun deildir. Zîrâ ân
yüce olan Allah buyurur:
— ...üphesiz ki nefs, bütün gücü ile kötülüe meyyaldir, kötülüü
yaptrr (Yûsuf sûresi, âyet: 53).
Amellerin ecrini yalnz Allah'dan beklemek, onlar srf Allah rzâs
için yapmak ve halkn övmelerine veya kötülemelerine hiç kulak asma-
maktr. Ehl-i hikmetten biri öyle der:

Amelleri hususunda kii, koyun çobanndan edep örenmeli, onun .

gibi olmaldr.
demek olduu sorulunca
Kendisine, bunun ne u
cevab verir:
—Koyun çoban, sürünün yannda namazn klar. Fakat bu. kld
namaz sebebiyle koyunlarnn kendisini methetmesini beklemez, ite, ibâ-
detler yapp hayr - hasenâtta bulunanlar da böyle olmal. nsanlarn ken-
di hakknda söyleyeceklerine aslâ aldrmamak, ster bir insan yannda
tenhâda olsun, yapacam, sanki kendisinden baka kimse
olsun, isterse
yokmu gibi yapmal ve halkn methiyesini aslâ beklememeli.
Yine ehli hikmetten biri öyle der:
Ameller dört eye muhtaçtr. Bunlarla her türlü kusurdan sâlim olur-
lar:

20
Birincisi: Yaplacak eye balamadan önce gerekli bilgiye sâhip ol-
maktr. Çünkü ameller, doru olarak ancak ilimle yaplabilir. Amel ilim-
siz olunca, onu ifsâd eden, slah edenden daha çok bulunur.

kincisi: Amele balarken niyet etmektir. Zîrâ ameller ancak niyet-


le doru Nitekim Resul aleyhisselâm buyurur:
olur.
— Ameller niyetlere göre deerlendirilir. Her bir insan neye niyet
ederse onun için ancak o vardr.
Namaz, oruç, zekât, hacc ve dier ibâdetler ancak niyetle olur. O
halde, amelin makbûl olabilmesi için hidâyetinde niyet mutlaka bulunma-
ldr.
Üçüncüsü: Amelin ilenmesi devam ettii müddetçe sabrl olmaktr,
Böylece, sükûnetle ve huzûr-u kalble ibâdet sona erdirilmi olur.
Dördüncüsü: Ameli bitirinceye kadar ihlâsl olmaktr. Zîrâ ihlâssz
ameller aslâ kabûle âyân deildir. Kul, amellerini ihlâsla zaman yapt
Allah kendisine teveccüh eder. Ayrca dier insanlarn kalbini de ona yö-
neltir.
Hayyân olu Herem der ki:
— Bir kul, kalbi ile Allah'a yönelmeye dursun. Allah da ehl-i îmâ-
nn kalbini ona yöneltir, öyle ki, onlarn sevgilerini de merhametlerini de
ona mk olarak verir.
Ebû Hüreyre'den rivayet edilir:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki:
ânyüce olan Allah bir kulu sevdii zaman Cebrail'e öyle derz
— Ben f ulan kulumu severim. Sen de sev!
Bunun üzerine Cebrail, gök ehline seslenir:
— Rabbnz, fülan kulunu sever. Siz de seviniz!
Ve, bütün gök ehli onu sever. Yeryüzünde onun için bir güzellik,
beâset yaylr.
bir
Allah bir kula da öfkelendi mi bunun tersi olur.
Birisi, îbTahim olu akik'e sorar:
— Benim için halk, «Sâlih insan!» diyor. Ben kendimin sâlih insan
olup olmadm nasl bilebilirim?
akîk cevap verir:
Uç eyle bilebilirsin:
1) açklarsn. Eer holarna giderse bil ki sen sâlih
içini sâlihiere
insansn. Yok, senin içyüzünden holanmazlarsa bilesin ki sâlih insan de-
ilsin!
2) Kalbine dünya hayâtn ve dünyevî zevkleri arzedersin. Eer on-
lara iltifât göstermez, reddederse bilesin ki sâlih insansn!
3) ölümü düünürsün. Eer nefsin ölümden kaçnmyor ve ölmek
istiyorsa bilesin ki eMih insansn.

21
Kendinde bu üç hususiyet toplanm ise Allah'a yalvar. O'na iltica
et. Tâ ki, sâlih kiilerden olmuum diyerek gurûra kaplp amellerine riyâ
girmesin ve onlar ifsâd etmesin.

Enes Ibni Mâlik'ten rivâyet edilir:

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem ashabna sordu:


— Biliyor musunuz, mümin kimdir?
Ashâbdedi:
— Allah ve Resûlü daha iyi bilir!
Resûlüllah buyurdu:
-— Mümin o kimsedir Allah sevdii eylerle onun kulaklarn dol-
ki,

durmadan ölmez. Eer bir kimse, iç içe yetmi odadan ibaret olan
ve herbir odann kapsnda demirden bir kilit bulunan odalarn en
içte kalannda Allah'a ibâdet etmi olsa, Allah onun amelinin göm-
leini ona mutlaka giydirir. Hattâ halk bundan haberdâr olur ve
ziyâdeletirirler
Dendi ki:
— yâ Resûlellah, nasl ziyâdeletirirler?
Resûlüllah buyurdu:
— Ameli arttkça müminin sevinci artar.
Allah Resulü daha sonra sordu:
— musunuz, fâcir kimdir?
itiliyor
Sahabe dedi:
— Allah ve Resulü daha iyi bilir.
Resûlüllah buyurdu:
— Fâcir o kimsedir Allah sevmedii eylerle onun kulaklarm dol-
ki,
durmadan ölmez. Eer bir kul iç içe yetmi odadan ibaret olan
ve her odasnn kapsnda demirden bir kilit bulunan odalarn en
içtekalannda Allah'a âsî olmu olsa, Allah onun amelinin göm-
leini ona mutlaka giydirir, öyle ki halk bundan haberdar olur ve
ziyâdeletirirler.
Dendi ki:

— Yâ Resûlellah, nasl ziyâdeletirirler?


Resûlüllah. buy urdu:
-

— Fâcir, fücura daldkça daha çok zevklenir...


Abdullah olu Avf anlatr:
Hayr sahibi sâlih insanlar birbirlerine u üç eyi yazarlard:
1) Kim ki âhireti için çalrsa dünyevî ilerinde Allah ona kâfidir.
2) Kim ki Allah ile kendi arasn düzeltirse Allah da insanlarla
onun arasn düzeltir.

22
: :

3) Kim ki içini düzeltirse Allah da onun dn düzeltir.


Hâmid der ki:
lifâf
Allah bir kimseyi mahvetmeyi murat ettii zaman onu üç öyle ceza-
landrr:
1) îlim verir, fakat ilmi ile âmil olmay nasîp etmez.
2) Sâlihlere arkada eder, fakat onlarn hallerine âinâ olmaktan
alkor. Onlarn kadrini bilemez.
3) bâdet kaplarn açar, fakat ihlâs kapsn kapar.
Kiinin; âlim olduu halde ilmi ile amel edememesine, sâlihlerle ar-
kada olduu halde onlarn kadrini anlyamamasma ve ibâdet ettii halde
ihlâs sahibi olamamasna sebep, niyetinin bozukluu ve kalbinin kötülü-
üdür. Eer niyeti dürüst ve salam olursa Allah ona, ilmi ile âmil olma,
ibâdeti ihlâsla yapma ve sâlihlerin kadrini bilme nimetini rzk olarak
mutlaka verir.

Abdülmclik'in ordusunda bulunmu birisi anlatr:


Biz,Mervân olu Abdülmelik ile bir savata bulunuyorduk. Yanmz-
da, uzun müddet kendisinin kim olduunu Örenemediimiz birisi vard.
Gecenin çok az bir ksmnda uyuyor, dier ksmn ise ibâdetle geçiriyor-
du. Sonralar örendik ki, tanmadmz bu ahs, Resûlüllah sallallahü
aleyhi ve sellem'in ashâbmdan biriymi. bu sahâbînin bize anlattnate
göre, bir gün müslümanlardan biri Peygamberimize sordu:
— Yâ Rosflcllal, kurtulu nerededir? Hangi amel ve hareketler bizi
felaha götürür?
Allah Resulü buyurdu:
— Allah' aldatmamakta'dr!
Sahâbîdedi:
— Biz Allah' nasl aldatrz?
Resûlüllah buyurdu:
— Amellerinizi Allah'n emrettii gibi yapar, fakat m amellerle Al-
lah'dan bakasnn teveccühünü beklerseniz Onu aldatm olursu-
nuz. Riyadan saknnz. Zîrâ o, Allah'a irk (= ortak) komaktr.
M lirin, kyamet günü bütün mallûkatn önünde dört isimle çar-
lr: Ey kâfir! Ey Fâcir! Ey Zâlim! Ey akn!...

,
Burada ben. bizimle beraber savata bulunan vc bize bu hadisi anla-
tan sahâbîye dedim ki
~- Allah bir hakk için. bunlar hakîkaten Resûlüllah sallallahü aleyhi
ve sellemden iittin mi?

Cevaben dedi ki
— Kendisinden baka bulunmayan Allah'a yeminle söy-
hiç. bir ilâh
lerim ki. ben bunlar Resulü al 'tan iittim. Ancak kastsz olarak»
11

nakilde bir hatâ yapm olabilirim!..


23
: :

Daha sonra u âyeti okudu:


— üphesiz münafklar (mürâîler) Allah' aldatmaa kalkrlar.
ki
Halbuki Allah onlar aldatmaktadr. Namaza duracaklar
zaman
uyuukluk gösterirler, insanlara kar mürailik ederler. Allah' da
çok az anarlar (Nisâ sûresi, âyet: 142).
Kim ki âhirette amelinin
sevabna kavumak isterse, onu srf Allah
rzâs yapsn. Ameline karlk bakasndan herhangi bir teveccüh
için
as-
lâ beklemesin. Sonra da, Allah için yapt bu güzel
ameli hemen unutsun.
Zrâ olabilir ki, bu güzel amel yüzünden kendisine ucüp - gurûr
gelir de,
onun sevâbmn iptâline sebep olur. Nitekim öyle bir söz
vardr:
—ibâdeti muhafaza etmek, ilemekten daha güçtür...
Ebû Bekir Vâstî öyle der
— ibâdetleri riyadan korumak, ilemekten daha
güçtür. Zîrâ onlar,
zora gelmeyen ve çabucak krlveren cama benzerler.
Tpk zora gelen bir
camn krüvermesi gibi, riyâ karan ibâdet te, ibâdet olmaktan çkve-
rr. Demek ki riyâ
denen ey, ibâdeti krmakta, yâni onu ibâdet olmak-
tan çkarmaktadr. Ucüp te böyledir. O da girdii
ibâdeti ibâdetlikten ç-
karr. Kii bir amel ileyecei zaman ona riyâ girmesinden
korkarsa, kal-
binden riyay çkarmak mümkün olduu takdirde
bütün gücüyle gayret
sarfedip onu defetmelidir. Riyây defetmek mümkün
olmad takdirde,
li, riyâ korkusuyla aslâ
terketmemeli ve sonra Allah'a
bulunmaldr. Böylece, umulur ki Allah onu baka bir

Denir ki:
— Mürâîler öleliberi harap oldu. Çünkü onlar, iyilerin
yapt-
yapyorlar de olsa hanlar, hamamlar, ker-
sthâneler, , çemeler, câmiler... yaptrarak dün-

ta olsa böyle eserleri yaptran mürâîye bâzen


.

hlash bir müslümann duâs fayda verir. Nitekim, vaktiyle birisi bir imâ-
rethâne (= fakirler için aevi) yaptrr. Sonra da kendi kendine, «Bu, Al-
lah için oldu mu, olmad m
bilmem!» diye söylenir. Bir ara, rüyâsmda
kendisine. birisi görünür ve der ki

— Senin amelin Allah için deilse bile, yaptrdn bu eserden dola-


y sana duâ edenlerin duâs Allah içindir. Bununla kendini
tesellî et!...
Bir adam, Huzeyfe'nin yannda münâfklara bedduâ
eder:
— Allah'm, münafklar mahvet!
Bunu duyan Huzeyfe öyle der:
— Eer münâfklar mahvolursa dümanlarnzdan haklarnz ala-
mazsnz. Onlar, riyâ için de olsa, savaa giderler. Dümanlarnz perian
etme husûsunda size yardmc olurlar...

24
:

Selmân Farisi - Allah ondan raz olsun - der ki


—Allah, mllnâfklarn kuvveti ile müminleri kuvvetlendirir. Mümin-
lerin duâs ile de münafklara yardm eder.
Farz ibadetlere riyâ girip - giremiyecei husûsunda fikirler deiik-
tir.Bâzlarna göre, bunlara riyâ girmez. Çünkü onlar bütün halka farz-
dr. Onlar herkes edâ etmek zorundadr. Kii, üzerine farz olan bir ibâde-
ti edâ ettii zaman buna riyâ girmez. Bâzlarna göre ise riyâ farz ibâ-

detlere de girer, farz olmayanlara da...


Bence bu husûs, farz ibâdeti edâ etmekte olann niyetine göre iki e-
kilde olabilir:
1) Eer farz olan ibâdeti, srf insanlarn görebilecei yerlerde edâ
ediyor, yalnz olduu zamanlarda ise edâ etmiyorsa o, tam münafktr. Ay-
n zamanda, Allah'n, haklarnda:
—Münafklar cehennemin en aa
tabakas ndadr (Nisâ sûresi, âyet:
145).
buyurduu kiilerdendir. Zirâ, eer onun inanc tam ve hâlis olsayd,
her nerede olursa olsun, farz olan ibâdetleri edâdan geri durmazd.
2) Eer, her nerede olursa olsun, farz ibâdetleri mutlaka edâ ediyor,
fakat insanlarn görebilecei yerlerde olunca daha özenerek yapyor, ten-
hâlarda ise gelii güzel geçitiriyorsa bu takdirde 'alaca sevap noksan-
dr. nsanlarn gördüü yerde fazladan yapt özentiye sevap yoktur. Ay-
rca bu özentiden dolay hesaba çekilir. Dorusunu Allah bilir.

» o

25
ÖLÜM KORKUSU. ÖLÜM SIKINTISI

Enes tbni Mâiik'ten rivayet edilir:


Resûlüllah saJlallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kim ki Allah'a kavumay severse Allah da ona kavumay sever.
Kim de Allah'a kavumaktan holanmazsa Allah da ona kavu-
maktan holanma/.
Allah'a kavumaktan maksat, âhret hayâtna gitmektir. Kulun Al-
lah'a kavumay sevmesini öylece açklayabiliriz:
— ölüm ânnda mümin - ve her bir insan - öyle bir âna gelir ki, ar-

tk o anda yaplacak bir îmân kabul edilmez. te bu anda mümin Allah'n


honutluu ve cenneti ile müjdelenir. Böylece, onun nazarnda, ölmek ya-
amaktan daha sevimli olur.
Allah'n kulunu sevmesi, fazln ona aktmas ve çok bahilerde bu-
lunmas demektir. Aslnda muhabbet - sevgi, nefsin bir eye meyletmesin-
den ibârettir. Fakat bu mânâda sevgi, Allah hakknda lâyk deildir. Sev-
ginin neticesi, lütuf ve bahitir. Seven, sevdiine bir eyler verir.Allah
da sevdii kuluna fazln aktr, ona ihsânlarda bulunur. u halde Allah
hakknda sevgi, sevginin neticesi olan mânâda kullanlr.
Kulun Allah'a kavumaktan holanmayn da öylece îzal edebili-

riz:
— ölüm esnasnda, artk îmânn kabûl olunmayaca ân. gelince. îmân-
szlar kendileri için hazrlanm olan azaplar görerek dalâletlerinden do-
lay alarlar, ölümden ve âhrete gitmekten holanmazlar. Allah da onla-
ra kavumaktan holanmaz. Allah'n onlardan holanmamas demek on-
lar rahmetinden uzaklatrmas ve cezalanmalarm murât etmesidir. As- •

lmda holanmamak, yâni tiksinti duymak, bir çeit bir meakkat ve bir
sknt duymaktan ibârettir. Fakat ân
yüce olan Allah hakknda bu mâ-
nâda bir lâyk deildir.
tiksinti
Hadîsin erhi hakknda Nevevî öyle der:

26
. :

— Hadîsin mânâs «Onlarn Allah'a kavumay sevmesi, Allah'n on-


;

lar sevmesinin sebebidir» ve, «Onlarn A lah a kavumay sevmemesi, Al-


lah'n da onlar sevmemesinin sebebidir.» demek deildir. Bü'akis, mak-
sat, Allah'n onlara kavumay sevdiinde onlarn da Allah'a kavumay
sevmelerinin açklanmasdr. .

Izâh edelim:
— Muhabbet - sfatdr. Kulun Rabbn sevmesi bu
sevgi Allann
sfata tâbidir, ondan akseder. Tpk sudan yansyan
bir
duvarda akset-
mesi gibi. Bunun böyle olduunu Peygamber aleyhisselâm'n sözü te'yîd
nu
eder:
— Allah bir kulu sevdi mi onu kendi sevgisiyle megul eder.
Kur'ân'da, «Allah onlar sever.» cümlesinin, «Onlar da Allah' sever.»
cümlesinden önce geliinde buna iaret vardr (*). Allah bize, muhabbe-
tine kavumay tattrsn ve sevgisini ikrâm etsin!..

Resûlüllah'n yukardaki sözleri üzerine sahâbe dediler ki:


— Ey Allah'n Resulü! Ölümden biz hepimiz holanmayz...
Resûl aleyhisselâm buyurdular:
— Bu dediiniz, holanmamak deildir. Müminin ölümü yaklat za-
man, an yüce olan Allah'dan ona bir müjdeci gelir. Bu srada,
dünyada ilemi olduu sâlîh ameller karlnda ölümünden son-
ra karlaaca mes'ut hayât ona zahir olur. Artk o anda onun
için, ânyüce olan Allah'a kavuma arzusundan daha sevimli bir
ey yoktur. Allah da ona kavumay sever... Yine kötü kiinin (ya-
hut kâfirin) ölümü yaklat zaman ona da korkutucu bir ha-
berci gelir. te
bu anda ona dünyada ilemi olduu kötü amel-
,

ler karlnda karlaaca bedbaht hayât zahir olur. Bunun için


o, Allah'a kavumaktan holanmaz. Allah da ona kavumaktan
holanmaz.
Abdullah (r a.) Nebî aleyhisselâm'dan rivayet eder:
,

Resûlüllah buyurdular ki
— tsrâiloullarmdan konuunuz. Bir mahzur yoktur. Zirâ onlar, geç-
mi hayâtlarnda kendilerinde garip hâdiseler vuku bulmu bir ka-
vimdir.
Resûlüllah, bunlar söyledikten sonra onlardan bahsetmee bala-
d ve öyle dedi:

( • ) — Ey mân edenler, içinizden kim ki dininden dönerse Allah öyle bir kavin»
onlar sever, onlar da kendisini severler. Bu kavim, müminlere kar
getirir ki, kendisi
mütevâzî, kâfirlere kar da onurlu ve zorludur. Allah yolunda chftd ederler. Hiç ba-
kmayann knamasndan çekinmezler. Bu, Allah'n bir lûtfudur ki, onu kime dilerse,
ona verir. Allah ihsan bol olan ve her eyi bilendir (Maide sûresi, ayet: 54).
: .

Bir ara, ferâiloull arndan bir gurup insan bir kabristana geldi-
ler.Kendi kendilerine dediler ki:
— Eer namaz klp Allah'a duâ etsek ve bu kabristandaki ölüler-
den birini kabrinden çkarp ölüm hakknda bize bir eyler söyle-
mesini istesek belki kabûl olur...
Ve, namaz kldlar, Allah'a duâ ettiler. Bir ara, bir ölü, anszn ka-
birden basm çkard. Ba simsiyah idi. Dedi ki
— Ey uraya gelmi kiiler! Ne istiyorsunuz! Allah'a yeminle söy-
lerim. Ben öleli doksan sene oldu. u âna kadar ölüm acs ben-
den hâlâ gitmedi. ân yüce olan Allah'a dua edin de, beni ölüm
acsndan kurtarp eski hâlime çevirsin,
Böyle diyen ölünün alnnda secde eseri de vard. .

Hasan (R.A.), Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'den rivayet


eder:

Allah'n Resûlü buyurdular:


— ölümün mümine verdii sknt ve acnn iddeti, üçyüz klç dar-
besi kadardr.
ölüme inanan ve bir gün onun mutlaka kendisine de geleceini bilen
kimsenin ona hazrlanmas gerekir. Bu hazrlk, hayâtta iken sâlih amel-
ler ilemek ve habis - çirkin amellerden uzak durmakla olur. Gerçekten
bir müslüman, hayatnn her ânnda, sâlih amellerin içinde ve habis - çir-
kin amellerin de uzanda bulunmaldr. Zîrâ, ölümün ne zaman ve nere-
de gelecei hiç bir suretle belli olmaz. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sel-
lem, ölümün skntsn ve acln açkça belirtmitir. Bunu, kendisinden
ümmetine bir nasihat olmak üzere yapmtr. Tâ ki ümmeti, ölüme hazr-
lansn ve dünya hayatnn skntlarna sabr ve tahammül etsin. Zîrâ dün-
yâ hayâtnn skntlarna sabredip, tahammül göstermek, ölüm sknt-
*»nj» tahammül etmekten daha kolaydr. Çünkü ölüm sknts âhret azab

cümlesindendir. Ahret azâb ise dünyâ azabndan daha skntl ve daha


iddetlidir.

Abdullah Hâimî anlatr:


Bir adam, Reslüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e gelerek dedi ki:
— Bana ilmin gariplerini öretmen için sana geldim.
Allah Resûlü dedi:
— lmin ba hakknda neler yaptn?
Adam sordu:
— timin ba da ne ki?
Resûllültah buyurdu:
— zzet ve Celâl sahibi Rabbn tandn m?
Adam dedi:
:

— Evet!
Kesûlullah sordu:
— O'n hakknda neler isledin?
Adam cevap verdi:
— Allah'n dilediini.
Kesflullah sordu:
— ölümü tandn m?
Adam dedi :

— Kvet!
Kesûlullah sordu:
— Onun ne hazrladn?
için
Adam cevap verdi
— Allah'n dilediini...
Resûlüllah buyurdu:
— ölüm
«it, hazrladklarn kuvvetlendir. Sonra
için gel. Sana ilmin
gariplerini öreteyim!..
Seneler sonra o adam gelince, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve «çi-

lem kendisine buyurdular ki:


— Klii vicdanna koy. Kendin için raz olmadn bir eye müslü-
ma kardein için dc râ/. olma. Kendin için raz olduun bir eye
miislüman kürdesin için de raz ol. te
ilmin garipleri budur!..
Bu hadîste Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, ölüme hazrlanma-
n ilmin ba olduunu beyân ediyor. O halde ölüme hazrlanmakla me-
al olmak, en bata gelen bir meseledir.

Abdullah Hâimî anlatr:


Bir defasnda, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem u
âyeti okudu.
— Allah, kime ki doru yolu göstermeyi murat ederse- onun gösü-
nü slâm'a açar. Kimi de saptmay murat ederse onun gösünü
ile son derece daraltr. O, slâmiyet kabul hususunda sanki zor-
i

la göe çkacakm gibi bir imkânszlk görür. Allah, imân etmi-


yeceklerin üstüne ite böyle murdarlk çökertir (En'âm sûresi,
âyet: 125).

— Bir kalbe îmân nûru girdi mi, o kalb geniler, sevince garkolur.
Sahabe tarafndan soruldu:
— Bunun alâmeti var mdr?
bir
Allah Resulü buyurdular:
— Elbette vardr. Böyle kalbin bir sahibi, bir aldan hayât olan
. bu dünyadan uzaklar, ebedî durak yeri olan âhrete yönelir, ölüm
gelmezden önce de ölüme hazrlanr...

29
Mehrâ olu Meymûn'dan rv
Kcsûlüllah sallallahü aleyhi ve seliem bir adama va'z ve nasihat edi-
yordu. öyle buyurdu:
ÎU*t Koyüeu önce be* ytty't ganimet bil:
— htiyarlndan önce gençliini,
1

2 — Hastalndan önce shhatini,


.S— Megalelerinden önce bo vakitlerini,
4 — Fakirlikten önce zenginliim,
5 — öl ünlünden önce ömrünü.
Kesûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bu be eyde bir çok ilimleri
toplamtr. Zîrâ insan, ihtiyarlnda yapamad amelleri gençliinde ya-
pabilir. Yine, gençliinde bir günâh ilemee alan insan, ihtiyarlnda
O halde, bir gencin, gençli-
si gerekir. Tâ ki ihtiyarln-
la yapabilsin.
insan, malnda ve kendi irâdesinde hükmünü daha çok ve
dana kuvvetle yürütebilir. O bu shhati ganimet
halde, shhatli insann,
bilmesi ve gerek mâlî ve gerekse bedenî ibâdetler hususunda sâlih amel-
lerde bulunmas lâzmdr. Zîrâ hastalannca beden zayflar, kuvvetten dü-
er ve ibâdetleri hakkyla yapamaz olur. Mal ve serveti üzerindeki tasar-
ruf hakk da üçte bir'e iner.
nsanlar umumiyetle geceleri botur. Gündüzleri de meguldürler. O
halde, ahlâkî yönden kejnâle ermek ve Allah'a yaklamak maksat ve gâ-
ri bo saatlerde namaz klmak, gündüzleri de - bilhassa k
- oruç tutmak gerekir. Nitekim Resûlüüah sallallahü aleyhi ve

sellem öyle buyururlar:


—K günleri müminin ganimetidir. Geceleri uzundur, onlar namaz-
la geçirir. Gündüzleri de ksadr, onlar da oruçla geçirir.

Bu hususta dier bir rivâyet te mealdedir: u '

— Gece (k gecesi) uzundur, ctau uyku ile ksaltma. Gündüz de ay-


dnlktr, onu günahlarnla karartma.
nsan, Allah'n helâlinden verdii aza kanâat etmeli, ona râz ol-
mal, onu ganimet bilmeli' ve dier insanlarn elindekine tamah eylememe-
lidir.

Kii, hayâtta oldukça ameller ilemee muktedir olabilir, ölünce amel


kesilir. O halde bir- mümine yaraan, bu fânî hayât boa geçirmemek ve
bâki-ebedî hayâta hazrlanmaktr.
Ehli hikmetten biri öyle der:
— Ey Çocukluun oyunla geçer, gençliin gafletle. htiyarla-
insan!
ynca da zayf düersin. Acaba sen, an yüce olan Allah için ne zaman
sâlih ameller ileyeceksin?..

30
:

Bu hakîm, demek istiyor ki


— Ey insan! Sen, öldükten sonra an
yüce olan Allah'a ibâdet ede-
mezsin. Ne yaparsan hayâtta bu dünyada yapabilirsin, ölüme ve ölüm me-
leinin geliine ancak bu dünya hayâtnda hazrlanabilirsin, öyleyse onu
dâima hatrlamaktan hiç bir an geri kalma. Zîrâ o, senden gâfil deildir.
Hz. Ali'den - Allah ondan râz olsun . rivâyet edilir:

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, Ensâr'dan bir adamn ba-


ucunda ölüm meleini gördü. Ona hitaben dedi ki:
— Ey ölüm melei! Dostuma nfk ve mtilâyemetle muamele et. Zîrâ
o bir mümindir.

Ölüm melei cevaben dedi:


— Müjdeler olsun ey Muhammedi Ben her bir mümine nfk ve mu-
lâyemetle muamele ederim. Ey Muhammed, ben insanolunun ru-
hunu kabzederim. Ruhunu aldm ahsn aile efradndan birisi feh-
van edince derim ki:

— Bu feryâd «a ne? Allah'a yeminle söylerim ki biz ona zulmetme-


dik. Brelini geriye brakmadmz
gibi öne de almadk. Onun ru-
hunu almakta bizim bir günâhmz yoktur. Sizler, ey bu ölünün ya-
lanlar! EerAllah'n hükmüne rzâ gösterirseniz, ecrini alrsnz.
Yok, O'nun hükmüne râz olmaz da âh
- zâr, feryat - figân ederse-

niz günaha girersiniz. Sizin bize bir kapnz, bir merdiveniniz yok-
tur. Fakat biz size mutlaka yine geleceiz. Saknn, saknn, Allah'-
n hükmüne îtirâz etmekten, âlü - zâr eylemekten saknn, tster ka-
rada olsun, ister denizde, ister beton evlerde bulunsun, isterse ça-
drlarda, hiç bîr âile efrâd yoktur ki, ben. günde be defa mutlaka
onlarn yüzüne dikkatle bakm olmyaym. Hattâ öyle ki, onlarn
küçüklerini de büyüklerini de tanrm. Her birini ahsen tanrm.
Allah'a yeminle söylerim Ya Muhammet!, ben, an
yüce olan Allah',
n emri olmadan bir sivrisinein ruhunu bile kabzedemem!...
Ebû Saîd Hudrî - Allah ondan râz olsun - rivâyet eder:

Bir defasnda Nebî sallâllahü aleyhi ve sellem gülümekte olan bir


topluluu gördü. Onlara hitaben buyurdu ki:
— Eer sizler, zevk ve elenceleri yokeden eyi çok çok anm olsay-
dnz, bu gördüüm durumda olmazdnz. O, sizi megul ederdi.
Böyle gülüüp durmazdnz.
Sonra buyurdular:
— Zevk ve elenceleri yokeden eyi yâni ölümü çok annz.
Daha sonra da buyurdular ki:

31
: :

— Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukur-


larndan bir çukurdur.

Hz. Ömer - Allah ondan râz olsun - Kaab Ahbâr'a dedi ki


— Ey Kaab, bize ölümden bahset.
Kaab dedi:
— ölüm, insanolunun vücûduna sokulmu bir diken aacna benzer.
Bu aacn her bir dikeni onun bir damarna batar. Sonra o aac kuvvet-
li bir insan iddetle çeker. Herbir dikeni bir damara saplanan bu aaç çe-
kilince kopardn koparr, braktn brakr...
Süfyân Sevrî'nin, yannda ölümden bahsedildii zaman, bunu tâkîb
eden günlerde uzun müddet kendisine gelemedii ve bir ey sorulduun-
'

da:
— Bilmiyorum, bilmiyorum...
dedii rivâyet edilir.

Birhakîm öyle der:


Akll olan üç eyi hatrndan çkarmaz:
1 — Dünyann fâniliini, zevklerinin geçici olduunu,
2 — ölümü,
3 — Mâruz kalmaktan emin olmad felâketleri.
Hâtem Esam da der ki:
Dört ey vardr ki, onlarn kadrini ancak dört kii bilir:
1 — Gençliin kadrini ancak ihtiyarlar bilir.
2 — Selâmetin kadrini ancak belâya düçâr olanlar bilir.

3 — Shhatin kadrini ancak hastalar bilir.

Hâtem Esamm'n bu sözü, daha önce kaydettiimiz, «Be eyden ön-


ce
Abdullah îbni Ömer anlatr:
Babam sk sk öyle derdi
— ölmek üzere olan fakat akl banda bulunan birisi, yanndakilere
ölümü aarm!..
niçin anlatmaz
Nihâyet gün oldu. Babama da ölüm geldi. Akl bandayd. Konua-
biliyordu da. Kendisine dedim ki:
Babacm, ecel gelmeden önce sen, «ölmek üzere olan fakat akl ba-
nda bulunan birisi, yanndakilere ölümü niçin anlatmaz aarm!» der-
din.
Benim bu hatrlatmama cevâben dedi ki:
— Ey oulcuum! ölüm, anlatlamyacak kadar büyük. Bununla be-
raber sana ondan bir nebze bahsedeyim. Allah'a yeminle söylerim, u ân,
iki omuzumda sanki birer da var. Sanki rûhum inenin deliinden çk-

32
:

yor. Sanki vllcûdumda bir diken aac var. Sanki gökler çökmü te bun
yerle bu ikisi arasnda skmm...
Daha suma du unlar söyledi
— Ey oulcuum! Benim hayâtm üç devreye ayrlr, önceleri ben,
Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemi öldürmek isteyenlerin en hevesi i-
siydim. Eer bu
sralarda ölmü olsaydm, hâlim nice olurdu! Sonra, an
yüce olan Allah beni islâmlk erefi ile ereflendirdi, bana, doru ve hak
yolu gösterdi. Hayâtmn bu devresinde, Muhammed sallallâhü aleyhi ve
sellem benim için insanlarn en sevimlisi oldu. Ayn zamanda, Allah Re-
sulü bana iltifâtlarda bulundu. Keke bu devrede ölseydim. Böylece Re-
sûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'in duasna nâil olurdum. Resûlüllah'n
vefatndan sonra dünya ileriyle megul olduk. Bu devre, benim hayât-
nm üçüncü devresidir. Bilmiyorum, an
yüce olan Allah'n katnda hâlim
nice olur!...
Babam bunlar söyledikten sonra, ölünceye kadar ben onun yanndan
kalkmadm. Allah'n rahmeti onun üzerine olsun,
ibrahim olu akîk öyle der:
nsanlar, dört eyde sözle bana muvâfakat ettiler, fakat fiilen muha-
lefet ettiler:
— «Biz Allah'n kullaryz!»
1 dediler. Fakat bir kul-köle gibi deil,
bir hür kii davrandlar.
gibi
2 — «Allah bizim rzkmza kefildir!» dediler. Fakat kalbleri dünya-
lktan baka hiç bir eyle tatmin olmad.
3 — «Âhret dünyadan hayrldr!» dediler. Fakat boyuna dünyalk
toplamakla megûl oldular.
4 — «Bizler mutlaka öleceiz!» dediler. Fakat hiç ölmeyecek insanlar
gibi davrandlar.

Ebû Zer - Allah ondan raz olsun der ki: -

Üç ey beni artt. Hattâ öyle ki güldürdü. Uç ey de hüzünlendir-


di. Hattâ öyle ki alatt.

Beni güldüren üç ey:


Günden güne ölüm kendisine yaklat halde uzun emellerle dün-
1)
yaya balanan kimsenin hâli. Bu kimse, dâima uzun emeller peinde ko-
ar, ölümü hiç hatrna getirmez.
2) Gâfil kimsenin hâli. Bu kimse ölümden ve kyametten gâfildir
Fakat ne ölüm ne de kyâmet ondan gâfil deildir. Günden güne kendi-
sine yaklamaktadrlar.
3) Kahkahalarla gülen kimsenin hâli. Kahkahalarla gülen bu kim-
se, Allah'n, kendisinden râz m
yoksa deil mi olduunu bilmez.
Beni alatan üç ey de unlardr:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ve ashabn ölümü.

Gafletten Kurtulu F: 3
2) ölümün gelmesi.
3) Kyamet günü Allah'n huzurunda duru. Bilmem, Rabbm bana
nereyi emreder. Cenneti mi, yoksa cehennemi mi?

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:


— JCer hayvanat, ölüm hakkmla sizin bildiklerinizi bilmi olsayd,
aslâ semiz et yiyemezdiniz.

Anlatldna göre, Ebû Hâmid Lifâfiöyle der:


ölümü çok anan üç eyle ereflendirilir:
1) Tevbekâr olmakta acele eder,
2) htiyaç miktar aza kanâat eder.
3) Yapt ibâdetlerden zevk alr.
Ölümü unutan da üç musibete mâruz kalr:
1) Tevbekâr olmakta gecikir,
2) htiyaç miktar rzka kanâat edemez olur,
3) Yapt ibâdetlerden zevk almaz, ibâdet hususunda üzerine bir
tembellik çöker.
tsâ aleyhisselâm, sân yüce olan Allah'n izni ile ölüleri diriltirdi. Bir
defasnda bir ksm îmânszlar kendisine dediler ki:
— Sen, yeni ölmü olan ölüleri diriltiyorsun. htimâl ki onlar henüz
tamâmen ölmemi lerdir. Eer gerçekten ölüleri diriltebiliyorsan, bize, çok

önceleri ölmü ölülerden dirilt.


Isâ aleyhisselâm onlara cevaben dedi:
— Kimi diriltmemi istiyorsanz söyleyin.
Dediler:
— Nuh'un olu Sâm' diriltmeni istiyoruz.
sa aleyhisselâm, kabrine geldi. ki rek'at namaz klarak sân
am'n
yüce olan Allah'a duâ etti. Yüce Allah onu diriltti. Bir de ne görsünler,
Sâm'n sâç-sakah bembeyaz. Kendisine sordular:
— Ne bu hâl ? Senin zamannda saç-sakal aarma yoktu.
Sâm, onlara cevaben dedi ki:
— Bir ses iittim. Kyâmet koptu sandm. ittiim bu sesin dehet
ve korkusundan saçm - sakalm aard...
Ona dediler:
— Sen öleli kaç sene oldu?
Dedi :
— Dörtbin sene oldu. Fakat hâlâ benden ölüm sarholuu gitmedi...
Denir ki:
— ölen her bir mümine, tekrar dünyâya dönerek yasamak isteyip is-
temedii sorulur, ölüm skntsndan dolay hiç bir mümin tekrar dün-
yâ hayatm arzu etmez. Yalnz ehîdler arzu ederler. Zirâ onlar ölümün

34
:

acsn duymazlar. Bunun için tekrar dünyaya dönerek cihâd yapmay, öl-
dürüp ölmeyi temenni ederler.
brahim îbni Ehdem'e - gân yüce olan Allah'n rahmeti onun üzerine
olsun - dediler ki:
— Bizimle otursan da senden bir eyler örensek.
Onlara oevâben öyle dedi
Ben, dört eyle megulüm. Eer onlar halledersem sizinle oturabili-
rim.

Dediler:
— Nedir onlar ?

Dedi:
1) Ezeldeki ahid gününü düündüm. Kaalû Belâ'da insanolundan
ahid alnd zaman, kadri yüce ve isimleri mukaddes olan Allah öyle de-
miti:
— unlar cennetliktir, ben aldr etmem. unlar da cehennemliktir,

u anda ben, bu iki zümrenin hangisinden olduumu bilmiyorum.

2) ân
yüce olan Allah, annesinin rahminde bir çocuu yaratmay
hükme balad zaman, o çocua vekil tâyin edilen melek Allah'a sorar:

Ya Rabbi, bedbaht m
olacak, yoksa bahtiyar m?
Bana vckîl tâyîn edilen melek, benim için bu soruyu sorduu zaman
Allah'n cevâb nasl oldu bilmiyorum.

3) 'a
— Ya Rabbi, bu kulun, müslümanîarla m beraberdir, yoksa kâfirler-
le mi?
ölüm melei benim için de ayn soruyu soraca zaman Allah'n ce-
vâbnn ne olacan bilmiyorum.
«

4) Noksan sfatlardan münezzeh olan yüce Allah'n u âyetini dü-


ünüyorum:
— Ey günahkâr f— mücrim, suçlu) 1ar, bugün siz bir kenâra aynim
(Yâsin sûresi, âyet: 59).
Ve, kendimin hangi zümreden, günahkârlar zümresinden mi, yoksa
itâatkârlar zümresinden mi olacam bilmiyorum...

Allah'n, kendilerine anlay verip gaflet uykusundan


akbeti hakknda düünmee muvaffak ettii kiilere ne mutlu!

linin ölümü ânnda an yüce olan Allah'dan ona müjdeler var-


:im Yüce Allah'n u âyetleri bu hususa iaret etmektedir:

35
:

— üphesiz, «Rabbmz Allah'dr!» deyip sonra da istikamete gelen-


ler, ite onlara, «Korkmayn, tasalanmayn, va'd olunduunuz cen-

netle sevinin!» diyerek melekler inecektir. «Bizler, dünyâ hayâ-


tnda da fthret hayâtnda da sizin dostlarnzn. Gafûrurrahlm
olan Allah'dan bir lütuf olmak üzere, orada canlarnz neyi çeker-
se sizindir, orada neyi arzlarsanz sizin (Fussilet sûresi, âyet:
30, 31,32).

«Rnbhmz Allah'dr!» deyip istikamete gelmek, Allah'a ve Resulüne


îmân etmek ve bu îmânda sebât eylemektir. mân edip istikamete gelen-
ler, farzlar edâ ederler, haramlardan kaçnrlar. Meaz olu Yahyâ Râzî,

öyle der:
edip istikamete gelenler, kavlen istikamete geldikleri gibi
fiiton de istikamete gelirler. Yâni istikamete gelmi
fiil ve hareketleri de doru olur.
Ehl-i sünnet velcemâat yolu üzerinde bulunmak,
tr.
îmân edip istikamete gelen kimselere, ölüm ânnda melekler fcelir.
Bunlar, îmân etmi ve istikamete gelmi kiilere korkmamalarn, keder-
lenmemelerini söylerler; onlara, karlaacaklar mes'ut hayât müjde-
lerler. Derler ki:
— Dünyadaki hayâtnzn hesâbn verme hususunda korkuya dü-
meyiniz. Allah'n, Peygamberiniz sallallâhü aleyhi ve sellem'in lisaniyle
sizlere vâ'd ettii cennetle sevininiz...

Denir ki
ölüm ânnda verilen bu müjde be türlüdür:
1) Müminlerin avâm tabakasndan olanlara verilen müjde. Bunla-
ra denir ki:
— Azâbm ebedî olmasndan korkmaynz. Yâni ebediyyen azâpta kal-
myacaksnz. Peygamberler, sâlihler... size efâat edecek. Dünyada, ilk
anda cennete girecek kadar sevâba mâlik olamadnz için kederlenme-
yin. Cennetle sevinin. Yâni sonunda varacanz yer yine cennettir.

2) îhlâs sâhibi müminlere verilen müjde. Onlara denilir ki:


— Amellerinizin kabul olunmamasndan korkmaynz. Sizin amelle-
rinizmakbûldür. Sevâb kaçrdnza üzülmeyiniz. Zîrâ sizin için kat kat
sevâp vardr. Tevbe ettikten sonra tekrâr ilemi olduklarnz hususun-
da hüzünîenmeyiniz.
3) iledikleri günahlara tevbe eden müminlere verilen müjde. On-
lara denir ki:
— lemi olduunuz günahlardan dolay korkmayn! Zirâ onlar af-
vedildi. Tevbeden sonra ilemi olduunuz günahlar sebebiyle kaçrd-
nz sevaplardan dolay hüzünîenmeyiniz.

36
: : . :

Zâhid müminlere verilen müjde. Onlara denir ki:


4)

Hairden ve hesaptan korkmayanz. Sevaplarnzn noksan olusun-
dan dolay liizünlcnmeyiniz. Hesap vermeden ve azûp görmeden girece-
iniz cennetle sevininiz.

5) nsanlara hayr öretip ilimleriyle âmil olan âlimlere verilen


müjde. Onlara denir ki
— Kyamet gününün korkularndan endielenmeyiniz, hüzünlenme-
yiniz. üphesiz ki Allah sizi amellerinizle mükâfatlandracaktr. Size ve
size uyanlara âit olan cennetle sevininiz. .

Ömrünün son demleri böyle müjdelerle dolu olanlara ne mutlu! Zîrâ


böyle müjdeler, ancak mümin olanlar ve amellerini güzel yapanlar için-
dir. Böyle müminlere melekler gelir. Onlar meleklere derler ki
—Sizler kimlersiniz? Biz, sizden daha güzel yüzlü ve daha güzel ko-
kulu varlklar görmedik.
Melekler de onlara cevaben derler ki
— dostlarnzz. Yâni dünyâ hayâtnda amellerinizi yazan,
Biz, sizin
melekleriz. Biz, sizin, âhrette de dostlarnzz...
O halde, akl banda olana yaraan, gaflet uykusundan uyanmak-
tr. Gaflet uykusundan uyanm olmann alâmeti dört eydir:

Gaflet uykusundan uyanm olan kimse:


1) Dünyevî meselelerle alâkal hususlarda kanâatkâr olur, acele et-
mez.
2) Âhiretle alâkal meseleler hususunda haris olur, acelecilikle ha-
reket eder.
3) Dînî uhrevî hususlar ilim ve ictihâd ile yürütür.
.

4) Halkn iini, nasihatle ve durumu idâre etmekle yürütür.


Denir ki:

nsanlarn en faziletlisi, kendisinde be haslet bulunan kiidir. Bu


insan:
1) Rab b m a kullua yönelir,
2) Halka faydal olduu açk ve kesindir.
3) Halk onun errinden emindir, kimse ondan zarar görmez
4) nsanlarn elindekine hiç bir suretle güvenmez.
5) ölüme her an için hazrdr.
Ey kardeim! Biz ölmek için yaratldk. Mutlaka öleceiz. Ondan
asla kurtulu yoktur. ân
yüce olan Allah buyurur:
— üphesiz (ey Muhammedi sen onlar da ölecekler (Zü-
) öleceksin,
mer âyet:
sûresi, 30).
— (Ey Muhammed!) de Eer ölmekten yahut öldürülmekten ka-
ki:
çyorsanz kaç size asla fayda vermez. O takdirde bile çok m bir
37
.

utmandan faydalanabilirsiniz (Ahzâb sûresi, ayet: 16).


O halde, her müslümana vacip olan, ölüm gelmezden önce ona hazr-
lanmaktr.

Yine, ânyüce olan Ali ah baka bir âyette buyurur:


— De ki: JCy Yahudiler, bütün insanlar bir tarafa brakarak Allah'-
n dostlun gerçekten yalnz kendiniz olduunuzu iddia ediyorsa-
nz, doru söyleyenlerseniz, hemen ölümü temenni ediniz. Onlar,
ilemi olduklar nâsyetlerden ötürü bunu asla ve ebedî olarak
arzu etmeyeceklerdir. Allah o zalimleri çok iyi bilendir.
De ti :
Sizin, kendisinden kaçp durduunuz ölüm, ite o, size mut-
laka gelecektir. Sonra hepiniz, gizliyi de aikâr da bilen Allah'a
döndürüleceksiniz de, O, neler yapmak ta olduunuzu size haber
verecektir (Cum'a sûresi, âyet: 6, 7, 8).
Bu âyetlerde Allah, doru bir kimsenin ölümü temenni edebileceini,
yalancnn ise - kötü amellerinden dolay - ondan kaçacan beyân edi-
yor. Zîrâ sâdk bir mümin ölüme hazrlanmtr. O, Rabbma kavuma i-
tiyâk ile ölmeyi arzular. Nitekim rivâyel edildiine göre sahabeden Ebud-
derdâ öyle der:
— Rabbma kar mütevâzî olmak için fakirlii severim. Günahlarma
keffâet olduu için hastal severim. Rabbma kavuma evki ndan do-
lay ölümü severini.

Abdullah ibni Mes'ûd da öyle der:


— Gerek iyi vo gerekse kötü, hiç bir insan yoktur ki ölüm önün için
hayrl olmasn. Eer iyi insan ise, âm
yüce olan Allah böyleleri öyle bu-
yurmutur:
— Fakat Kabblcrinde korkanlar için; içinde ebedî kalmak, Rabbleri
tarafndan verilecek nice ziyafetlere de konmak üzere, altlarn-
dan rmaklar akan cennetler vardr. Allah'n nezdindeki nimetler
iyiler için daha hayrldr (Âl.i imrân sûresi, âyet:
198).
Eer kötü insan ise, yüce Allah, bu tip insanlar hakknda da öyle
buyurmutur:
— Oimanszlar, kendilerine zamau - mühlet vermemizi kendileri için
hayrl addetmesinler. Onlara mühlet veriimiz sadece günahlarn
artrmalar içindir. Onlara hor ve hakîr edici bir azab vardr
(Al i imrân sûresi, âyet: 178).
Enes bni Mâlik rivayet eder:
Resûl aleyhisselâm buyurdular:
— ölüm müminin rahatdr. .

îbni Mes'ûd rivayet eder:


Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem'e soruldu:
MUminlcrin hangisi daha faziletlidir?
Buyurdular:
Ahlâkça en güzel olan.
Yine dendi:
Müminlerin hangisi en zekîdir?
Buyurdular:
Ölümü en çok anan ve ona en iyi ekilde hazrlanan.
Yine Resul aleylisselâm söyle buyurdular:
Zeki o kimsedir ki, nefsini itaat altna alr da ölüm sonras için
hazrlanr. Ahmak ta o kimsedir ki, nefsini salverir, levâyi nef-
sine uyar da, Allal'dan kuru kuruya mafiret temennisinde bu-
lunur.

39
KABR AZABI

Âzip olu Berrâ rivayet eder:


— Biz, Kcsûlüllah sallallahü aleyhi vc sellem Ensâr'dan bir ada-
ile,

mn cenazesine gitmitik. Kabre kadar vardk. Ölü, henüz kab-


rine konmamt, Nebî sallallahü aleyhi ve sellcm oturdular. O'-
IIIH etrafna biz de oturduk. Sanki tepemizde kular vard. Al-
lah Resulünün elinde bir od aac vard. Onunla topra dccli-
yonl. Kir ara ban
kaldrarak, iki veya üç defa:
— Kahir a/âbda Allah'a Kirliliniz! dedi. Sonra devam etli:
— Mümin kul. dünyadan ayrlp ahi ret yolculuuna çkmak üzere bu-
lunduu bir srada ona, yüzleri Güne gibi parlayan melekler Re-
li Yanlarnda cennet kefenlerinden bîr kefen ve cennet kokula-
r.

rndan bir koku vardr. Gözünün karnna otururlar. Sonra ölüm


melei gelir. O da. ba ucuna oturarak der ki:
— Ey hakikate ermi nefsi Allah'n mafiretine ve rdvânna çk!...
Nebî aleyhisselâm devamla anlatr:
— Böylece o müminin ruhu çkar, akar. Tpk krbadan su ak-
bir
mas Melekler onu alrlar. O kefene ve kokular içine koyun-
gibi.
ca ya kadar bir an için bile brakmazlar. Kefene koyduklar zaman
ondan, yeryüzünde mevcut en güzel misk kokular gibi kokular
saçlmaa balar. Sonra onu alp yücelere götürürler. Bu arada,
her bir melek topluluu yanndan geçerlerken onlar sorarlar:
— Bu güzel rûh kimindir?
Onu tayanlar, bu müminin en güzel isimlerini zikrederek cevap
verirler:
— Fülân olu fülân kiinindir...
Sonra, onunla birlikte dünya semâsna varrlar. Kaplarn açlmas-
n isterler. Kaplar açlr. Ifer bir gökte mevcut Mkarrabin me-
lekleri onu karlar ve bir sonraki göe kadar uurlarlar. Nihayet
yedinci kat göe gelirler. Allah buyurur ki:
. .

Onun amellerini cennetin Illiyyûn bahçesine kaydedin. Kendisini


de yeryüzüne götürün. Ben insanolunu oradan, topraktan yarat-
tun, oraya iade ederini. Sonra yino orada diriltirim. .

»öylece, ruh, cesedine iade edilir. Ona iki melek gelir. Kendisine
derler ki:
Kabbm kimdir?
O, cevap verir:
Kabbm Allah'tr.
Melekler sorarlar:
Dînin nedir?
O, cevap verir:
Dînim slâm'dr.
Melekler sorarlar:
Size gönderilen u adam hakknda ne dersin?
O, cevap verir:

Onun Allal'm Kesûlü olduunu sana kim öretti?


O, cevap verir:
an yüce olan Allah'n kitab Kur'ân okudum, O'na îmân ettim,
Onu tasdik ettim.

Bu srada bir idâ duyulur! Der ki:


Kulun doru söyledi. Ona cennetten bir yatak ve bir elbise ge-
tirin. Kabrine de cennetten bir kap açn. Ki, güzel kokularndan
ona gelsin. .

Ve, kabirden cennete bir kap açlr. Bu sra, yanma güzel yüzlü,
misk kokulu bir insan gelerek der ki:
Sana sevinç veren eyle sevin. Bu, senin kendisiyle va'dolunduun

Müminin rûhu ona sorar:


Sen kimsin?
Güzel yüzlü, misk kokulu insan cevap verir:
Ben, senin, dimyatla iken ilemi olduun sâlih amellerinim.
Bu srada müminin rûhu der ki:
Ya Rabbi, kyameti vuku buldur da efradma kavuaym...
âile
Kesûlü lah sallallahü aleyhi ve sellem mümin kiinin ölümü hak-
knda bunlar anlattktan sonra devâm etti:
imansz da dünyadan ayrlp âhret yolculuuna çkmak üzere
bulunduu bir srada ona da gökten melekler iner. Bunlar siyah
yüzlüdürler ve beraberlerinde siyah bir çkn vardr. Onun gözü

41
:

hizasna otururlar. Sonra ölüm melei gelir. Ba ucunda otura-


rak der ki:
— Ky habis rûh, ey pis rûh, çik. Allah'n gazabna K iü..
Böyle söyledikten sonra onun biilü azasn parkalara ayrr. Tp-
k demir sisin, slak yünden çekilip çkarlmas gibi rûl beden-
den çeker çkarr. Bu esnada damarlar ve sinirler kopar. Sonra
onu alr. Beklemekte olan vazifeli meleklere teslim edinceye ka-
dar bir an dahi brakmaz. Onlar ruhu teslim aldktan sonra o si-
yah çlana koyarlar. Ondan, pis ve çirkin bir koku çkmaa bas-
lar. Böylece alrlar, yücelere yönelirler. Giderlerken karlatk-

lar her melek topluluu mutlaka onlara sorar : .

— Kimindir bu pis rûh?


Onlar, imanszn en kötü isimlerini sayarak cevap verirler:
— Fülân olu fülândr...
Nihayet birinci kat göe gelirler. Gök kaplarnn açlmasn is-
terler. Fakat açlmaz...
Kcsûlüllal sallâllalü aleyhi ve sellem burada u âyeti okudular:
— Bizim âyetlerimizi yalan sayarak unlara kar kibirlenmek iste-
yenlere fçök kaplar açlmayacak. Onlar, deve ine deliine girin-
ceye kadar cennete de gireniyecekler. Biz mücrimleri ite böylece
cezalandrrz (Ârâf sûresi, âyet 40).
Sonra Allah buyurur ki
— Onun amel defterini cehennemin siccîn vadisine yatan. Sonra biz
onun rûh unu bir atla oraya atarz...
Yine Allah Kesûlü burada da u
âyeti okudular:
.Kim Allah'a ortak koarsa, o, yüksekten düüp te parçalan-
m
m ve kemlisini ku kapm, yâhut rüzgâr onu neak bir yere at-
gibidir (llâc sûresi, âyet: 31).

Yâni rûl önce bedenden çkarlr, sonra da iâde edilir. Bu sra-


da ona iki melek gelir. Yanna oturarak sorarlar:
— Kabbn kimdir?
O, der:
— Haaa!... Bilmiyorum.
Melekler sorar:
— Dînin nedir?
O, cevap verir:
— Haaa!.. Bilmiyorum.
Melekler yine sorar:
— Size gönderilen u insan (Muhammed aleyhisselâm) hakknda no
dersin?
O, cevap verir:
: : :

— Hana!.. Bilmiyorum.
Bu srada gökten ses duyulur:
bir
— Kulum yalan Onu ateten
söyledi. yalaa yatrn. Kabrine ce-
bir
hennemden bir kap acn. Onun scaklndan ve boucu zehirlerin-
den ona gelsin. Kabri, basna daralsn. Kemikleri ayninin...
K esnada ona, çirkin suratl, çirkin elbiseli ve pis kokulu bir adan
gelerek der ki
— Seni fena yapacak eyle sevin. Bugün senin, kendisiyle va'dolu-
d uun gündür!
O sorar
— Kimsin sen?
çirkin adam cevap
(»elen verir:
— Ben senin kötü amellerinim.
Bunun üzerine o imanszn ruhu der ki
— Yâ Kallî, kyameti vuku buldurma! Ya Rabbi kyameti vuku bul-
durma!...

Ebf Hüreyrc'den; Allah ondan raz olsun - rivayet edilir:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi vc sellem buyurdular:
— Müminin ölümü yaklat zaman misk ve reyhan ko-
ona. içinde
kular bulunan bir ipekle birtakm melekler gelir. Onun ruhunun
cesedinden çkmas tpk tereyandan kl çekilmesi gibidir. Ken-
disine hitaben denir ki:
— Ey hakikate ermi nefs! Sen O'dan raz, O da senden raz olarak
sân yüce olan rahmetine ve honutluuna dön!... Ruhu
Kahbmn
bedenden çknca, o misk ile reyhan üzerine konularak ipek örtü
ile sarlr. Böylece IMiyyûn cennetine gönderilir.

Kâfilin ölümü yaklat zaman, ona da, irinde köz parçalar bu-
lunan kldan bir çknla melekler gelir. Rîh iddelle çekerek be-
deninden alrlar. Ve ona hitaben denir ki:
— Ey pis nefs! Gazaba uram olarak Allah'n azabna çk.
limanszn riihu bedeninden çkarlnca o ate közü üzerine konu-
lur. Onun, galeyan hâlinde bir sesi vardr. Köz üzerine konulan
ruh daha sonra o çknla örtülerek cehennemin siccî tabakas-
na gönderilir.
Abdullah bni Ömer'den - Allah onlardan raz olsun - rivayet edilir:
— Mümi kii kabrine konduu zaman onun kabri yetmi arn ge-
niletilir. Üzerine reyhan kokular saçlarak ipeklere sarlr. Eer
dünyada iken Kur'ân'dan nasibini fazlaca alabildi ysc- onun nûr
ona kâfi gelir. Eer yeteri kadar nasibini alamadysa, Güne'e
benzer bir k
kayna ile kabri aydnlatlr. O. kabrinde tpk bir
gelin gibidir. Uyur. Kendisini ancak aile efradndan en çok seven*

43
:

• Icruyandrr. Uykusundan, sanki kanmamcnsna kalkar...


Kâfir - fmânsz ölünce ise, kabri onun basma daraltlr. Öyle ki
kemikleri birbirine geçer. Üzerine, deve boynu büyüklüsünde y-
lanlar gönderilir. Onlar onun etlerini yerler. Öyle ki kemiklerinin
üstünde hiç et kalmam. Bundan baka, üzerine; sar, dilsiz ve kör
azâb melekleri gönderilir. Beraberlerinde demirden topuzlar var-
dr. Bunlarla ona vururlar. Sar olduklar için herhangi bir ses
iitmezler, dolaysiyle merhamete gelemezler. Yine kör olduklar
ioin görüp acyamazlar. Üzerine gece-gündüz azâb yadrrlar...

Kabir azabndan halâs olmak isteyen kii, dört eye sarlmal, ayr-
a dört eyden de iddetle kaçnmaldr. Sarlmas gereken dört ey:-
1) Namazlar hakkiyle cdâ etmek,
2) Sadakalar vermek, iyilik etmek,
3) Kur'ân okumak, O'nun esaslar ile âmil olmak,
4) Allah' çok zikretmek.
îte bu dört ey, müminin kabrini nûrlandrr, geniletir.
iddetle kaçnmas gereken dört ey:
1) Yalan söylemek,
2) Allah'n hükümlerine hyânet etmek,
3) Koculuk yapmak, lâf götürüp - getirmek,
4) Üzerinde sidik bula olmak.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden rivayet edilen bir hadîs öy-


ledir:
— Sidikten temizleniniz. Zirâ kabir azâbnm çou ondandr.
Yine rivayete göre Resul aleyhisselâm öyle buyururlar:
Allah sizin çin dört eyi yakksz addetti:
1 _ Namazda lûubâli hareket etmeyi,
2 -— Kur'ân okurken ciddiyetsiz tavrlarda bulunmay,
S — Oruçlu iken oruçluya yakmayacak bir ekilde hareket etmeyi,
4 — Kabirler yannda gülmeyi.

Semmâk Olu Muhammed, bir kabristana bakarak öyle dedi


— Bu mezârlarn sükûtu sizi aldatmasn. Orada pek çok gamllar
vardr. Onlarn hepsinin müsâvî görünüü de aldatmasn sizi. Onlar ara-
snda birbirinden çok farkl olanlar mevcuttur.
Süfyân SevriAllah'n rahmeti Onun üzerine olsun - der ki:
-

—Kim ki kabri çok anarsa (kabre hazrlanrsa) onu cennet bahçe-


lerinden bir bahçe hâlinde bulur. Kim de kabirden gafil olursa (Kabir için
hazrlanmazsa) o da onu cehennem çukurlarndan bir çukur hâlinde bu-
lur.

44
» ! : :

Hz. Ali - Allah onun yüzünü kcrftmetlendirsin - bir hutbesinde öyle


der:
— Ey Allah'n kullan, ölüme dikkat, ölüme dikkat. Ondan kurtulu
yoktur. Ora kar çksanz sizikskvrak yakalar. Kaçsanz peinizden
yetiir. Ölüm sizin alnlarnza baldr. Acele edin, acele
buk hazrlann. Zîrâ arkanzda size tâlib olan harîs biris
birdir. Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurla-
rndan bir çukurdur. Haberiniz olsun, o, her gün, üç defa nidâ ederek der
ki:
— Ben zulmet eviyim! Ben vahet eviyim! Ben böcek - kurt - hae-
rât eviyim!...
EyAllah'n kullar, bugünün arkasnda, ondan daha skntl bir gün
vardr. Bu, öyle bir gündür ki, onda, gençler ihtiyarlayverir. Büyükler
serho hâle gelir. O günde, emzikli her bir kadn, kendi bann derdiyle,
emzirdiini unutur geçer. O günde, hâmile her bir kadn çocuunu düü-
rür. nsanlar serho olmu görünürler, halbuki onlar serho olmu deil-
lerdir. Fakat Allah'n azab pek çetindir...

Uyann ey insanlar! Bugünün ertesinde de ate vardr. Onun harâ-


reti pek .iddetli, derinlii çok büyüktür. Zîneti demîr, suyu irindir. O
günde Allah'n rahmeti yoktur...
Hz. Ali - Allah ondan râz olsun - bunlar anlatnca, kendisini dinle-
mekte olan müsiümanlar yan yan aladlar. Daha sonra dedi ki
— Bugünün ertesinde de müminler için cennet vardr. Onun geni-
lii göklerle yer kadardr ve takva sahipleri için hazrlanmtr. Allah', bi-
zi de sizi de ackl azaptan kurtarsn, bize de, size de cennetini

m. •

Abdurrahân olu Üseyd söyler:


Mümin Öldüü zaman kabre götürülmek üzere tabuta konduunda
onun rûhu onu tayanlara öyle der:

Beni kabrime çabuk götürünüz!
Kabrine konduu zaman, toprak onun ruhuna hitâp ederek der ki:

Sen benim üzerimde dolarken (hayâtta iken) ben seni severdim.
u anda benim için daha da sevimlisin.
Kâfir öldüü zaman kabrine götürülmek üzere tâbuta konduunda
onun ruhu da kendisini tayanlara öyle seslenir:

Beni geri götürünüz!
Mezarna konduu zaman toprak onun ruhuna hitâp ederek der ki:
— Sen benim üzerimde dolarken ben sevmezdim. u anda sen
seni
benim daha da sevimsizsin
için
Bir defasnda Affân olu Osman - Allah ondan râz olsun . bir kab-
rin banda durdu. Alamaa balad. Kendisine dendi ki
46
:

— Sen cenneti, cehennemi hatrlarsn alamazsn da, bu kabri görün-


ce alarsn.

Hz. Osman, kendisine böyle diyenlere u


cevâb verdi:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurmutur:
— Kabir, ahi ret yolculudaki konaklarn ilkidir. Eer kii, bu ilk
konakta paçay kurtarabilirce ondan sonras daha kolaydr. Eer
orda paçay kurt aramazsa ondan sonra daha zordur.
Mahmûd olu Abdulhamîd Moolî anlatr:
Bir defasnda ben, îbni Abbâs (R. A.) ile oturuyordum. Bir gurup in-
san geldi. Dediler ki:
— Hacc etmek üzere çkmtk. Yanmzda, u
anda burada mevcut
olmayan bir arkadamz da vard. Bir ara o arkadamz öldü. ölüyü y-
kadk, hazrladk. Sonra mezar kazmaa gittik. Bir mezar kazdk. Biraz
sonra bir de ne görelim, mezarn içi ylanlarla dolmu. Sonra baka bir
yerde bir mezar daha kazdk, biraz sonra yine ayn durumla karlatk.
Üçüncü defa kazdmz mezarda da ayn durumla karlanca size gel-
dik...

bu anlatlanlar dinledikten sonra dedi ki:


Îbni Abbâs,
— Bu karlatnz durum, onun ilemekte olduu fiilidir. Gidin,
arkadanz kazdnz o mezarlardan birine gömün. Allah'a yeminle söy-
lerim ki, arkadanza mezar olarak bütün yeryüzünü kazmaa kalksa-
nz mutlaka ayn durumla karlaacaksnz. Onu gömdükten sonra bu
durumu aile efradna haber verin!...
Bunun üzerine biz gittik. Onu, kazlan mezarlardan birine defnettik.
Dönüte ailesine uradk. Karma, elimizdeki eyalarn teslim ederek
kocasnn ne ile megul olduunu sorduk. Dedi ki:
—Kocam gda maddesi satcsyd. Her gün, sataca eyden kendi
evimizin ihtiyâc kadar alrd. Sonra da sanki hiç almam gibi ayn Ölçü
üzerinden satard...
Bu haber, satta hyanet etmenin kabir azabna sebep olacana de-
Abbas'a gelen haclarn anlattklar bu hâdise, sattklar
lâlet eder. îbni
malda hyanet etmekten saknma hususunda dirilere bir ibret olmaldr.
Denir ki

Toprak (Arz, Dünya), her gün be defa nidâ ederek öyle der:
1) Ey insanolu, benim üstümde yürürsün. Fakat sonunda gide-
cein yer benim içim (kabir) dir!
2) Ey insanolu. Benim üstümde renk renk, çeit çeit yiyecekleri
yersin. îçime geldiin zaman ise böcekler seni yer î.
3) Ey insanolu, benim üstümde gülersin. Fakat biraz sonra içime
(kabre) girince alarsn.

46
4) Ey insanolu, benim üzerimde ferahlanyorsun, fakat biraz son-
ra kabre girince kederleneceksin.
5) Ey
insanolu, benim üzerimde günah ilersin, fakat, biraz sonra
kabre girince azâb görürsün.
Amr bni Dînar anlatr:
Mcdînc ahâlisinden bir adamn bir kzkardci vard. ehrin kenar
mahallelerinden birinde otururdu. Bu adam sk sk ona gider, ziyaret edip
dönerdi. Sonra kzkardei Ykanp
kefenlenerek kabrine kondu.
öldü.
Adam, kzkardeinin gömülmesinden sonra eve dönünce onun gömülmesi
csnâsnda para kesesinin mezara dütüünün farkna vard. Yanna bir
arkada alarak tekrar kabre gittiler. Mezar açtlar. Keseyi buldular...
Ölünün erkek kardei, yannda götürdüü arkadan a dedi ki:

Sen biraz uzakla. Ben, kzkardeimin ne halde olduuna bir ba-
kaym.
Yabanc uzaklanca adam kzkardeinin mezarn azck daha
biraz
açt. Bir de ne görsün, kabir ate alevleri içinde. Hemen onu toprakla tek-
rar kapatarak eve annesine döndü ve:
— Kzkardeimin hal ve tavrlarn bana anlat! dedi.
Annesi, «Kzknrrieinden bana neye soruyorsun? Arlk o öldü.» de-
diyse de, olu srar etti. Bunun üzerine annesi anlatmaa balad:

Kzkardcin namazlar zamannda ve tnm bir tahareti'- klmazd.
Bundan baka, komularn kaplarna, gider, kulan kapya koyarak içer-
de konuulanlar dinler, sonra da bu duyduklarn bakalarna nakleder-
di...

îte onun kabir azabna düçâr oluunun sebebi budur Kim ki kabir
azabna uramamak isterse koculuktan ve sair günahlardan mutlaka
saknmaldr. Tâ ki kabir azabndan halâs olaca gibi Münkcr ve Neîrîr
meleklerinin sorularna da kolay cevap verebilsin. ân yüce olan Allah
buyurur:
— Allah, îmân edenleri dünyâ hayâtnda da âhret hayâtnda da o
sabit sözde dâima sabit - kadem eyler. Allah zâlimleri artr...
(îbrâhim sûresi, âyet: 27).
Azib olu Berrâ'dan - Allah ondan raz olsun - rivayet edilir:
Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Müslüman, kabirde sorguya çekildii zaman, O, AHah'dan baka
ilâh olmadna ve Muhammenin Onun kulu ve Resulü olduuna
ehâdet eder.
Bu, ân yüce olan Allah'n u kavli ile sâbittir:

— Allah, imân edenleri dünyâ hayâtnda da âhret hayâtnda da o


sabit sözde dâima sâbit - kadem eyler. Allah zâlimleri artr...
(îbrâhim sûresi, âyet: 27).

47
Allah'n ; mümin, ihlâsl ve kendisine itaatkâr olan kulunu îmân üze-.

re sâbit klmas üç yerde olur:


Birincisi: Ölüm ânnda, ölüm melei ile kar karya gelindii s-
rada.
kincisi: Kabirde Münker ve Nekir meleklerinin sorgularna muhâ-
tap olunduu srada.
ÜçünciisU : Kyamet günü hesap verme srasnda sorularn soruldu-
u esnâda.
Ölüm melei ile karlald anda, Allah'n, kulunu îmân üzere sâ-
bit klmasüç suretle olur.
1) Mümini küfürden korumak, rûhu cesedinden çkncaya kadar ona
tevhîd akidesi istikametinde muvaffakiyet vermek sûretiyle. Bu, onun
müslüman olarak ölmesi demektir.
2) Meleklerin, Allah'n rahmetini ona müjdelemeleri sûretiyle.
3) Müminin, cennetteki yerini görmesi sûretiyle.
Allah'n, mümin kulunu kabirde îmân üzere sâbit klmas da yine üç
suretle olur:
1) Münker - Nekir meleklerinin suallerine verecei Rabbn râz edi-
cicevaplar telkin etmesi sûretiyle.
2) Korkuyu, deheti ve heybeti ondan gidermesi sûretiyle,
3) Cennetteki yerini göstermesi ve böylece o müminin kabrinin cen-
net bahçelerinden bir bahçe olmas sûretiyle.
Yine, Allann, mümin kulunu kyamette hesap günü îmân üzere sâ-
bit klmas da üç sûretle olur:
1) Hesap günü sorulanlara tatmin edici cevap vermesini telkîn ede-
rek,
2) Hesabm
kolaylatrarak,
3) Kusurlarm, hatâlarn görmezlikten gelerek.
Baka bir rivâyette, Allah'n, mümin kulunu îmân üzere sâbit - ka-
dem eyleyecei mahallerin dört olduu söylenir. Bunlar:
1 —
ölüm ân,
2 —
Kabirdeki sorulara korkusuz cevaplar,
3 —
Kyamet günü hesap ân,
4 —
Kyamet günü srat köprüsünün geçilmesi ândr.
SORU: Kabir suâli ne ekilde yaplr?
CEVAP: Âlimler bu husûsta beyânlarda bulunmulardr. Fakat ri-
vâyetler deiiktir. Kimine göre kabirde suâl yalnz rûhadr. Bedene bir
ey yoktur. Bu takdirde rûh, bedenin yalnz göüs ksmna girer. Rûhun.
bedenle kefen arasnda durduu daBütün bu husûslarda rivâ-
söylenir.
yetler varit olmutur. Fakat ilim erbabnca doru olan, müminin, kabir
suâlini ikrar ve tasdik eylemesi, keyfiyyetine yâni suâlin ne ekilde yap-

48
lac ana karmamas ve, «Ktbir nasl olacakm Allah bilir. Biz,
hilâlinin
acuk o ân gelince dorusunu görebiliri/.» dernesidir. Birisi kalkar da Mün-
kcr va Nekir iflüJekket'iiliti kabir suâllerini inkâr ederse, onun bu inkârn
iki ekilde lefsîl" etmek gerekir. U kimse, bu inkâriyle, ya:

1 — Akl zaviyesinden kabir suâli mümkün deildir. Zîrâ böyle bir


hâdise, tabiate aykrdr!
demek Veya:
ister.
2 — Kabilde böyle bir sorguya çekme olabilir. Fakat isbât edilmi
deildir.
demek ister. Eer birinci ihtimâli ifâde etmek istiyorsa onun bu sö-
zü, peygamberlii mânâsz saymaa ve mucizeleri bâtl addetmee varr.
Zîrâ peygamberler de insandrlar. Onlarn tabiat da dier insanlarn ta-
biat gibidir. Oysa ki unlar melekleri görmüler ve kendilerine de vahiy
gelmitir. Meselâ Mûsâ aleyhisselâm için deniz yarlm, elindeki denei
de büyük bir ylan hâline gelmitir. Târîhen sâbit olan bu ve dier muci-
zeler, hepsi de tabiata aykrdr. Kur'ân'da sâbit olan bu ve benzeri mu-
cizeleri inkâr eden, slâmlk çerçevesinden çkar. Kabir Suâlini inkâr eden
adam eer bu sözüyle ikinci ihtimali ifâde etmek istiyorsa, biz, kulak ve-
renler için bu hususta kendilerini iknâ edecek hadîsler ve haberler kay-
dettik. ân yüce olan Allah'n kitab Kur'ân'da da bu hususlarn doru-
luuna dâir deliller vardr. Meselâ buyurur:
— Kim benim zikrimden yüz üphesiz onun için I>AU
çevirirse, BR
ttUÇM vardr ve biz onu kyamet günü kör olarak harederiz. O
zaman o, «Kabinin, beni niçin kör olarak harettin, oysa ben, gö-
rür idim» demitir. Allah da öyle buyurmutur: Öyledir. Sana
âyetlerimiz geldi de sen onlar unuttun. te
bugün de sen öylece
unutuluyorsun! tte, israfa sapan ve Rabbnn âyetlerine îmân
etmiyeni biz böylece cezalandrrz. Ahi re t azâb ise muhakkak ki
daha edîd ve daha süreklidir (Tâ hâ sûresi, âyet: 124-127).

Müfessirlerden bir gurup, DAR GEÇîM'den maksadn kabir sûali ol-


duunu söyler. an yüce olan Allah buyurur:
— Allah îmân edenleri dünyâ hayâtnda da âh i ret hayâtnda da o
sâbit sözde sâbit - kadem eyler. Allah zâlimleri artr... (bra-
him sûresi, âyet: 27).

Hz. Ömer'den Allah ondan râz olsun - rivâyet edilir:


-

Resûlüllah sallaîlâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Mümin kabrine konduu zaman ona iki kabir imtihâncs gelir.
Onu oturturlar, sorguya çekerler. Bu srada, kendisini kabre ko-
yup gidenlerin ayâk seslerini iitir, m
inanc ki melek ona der-
t

ler ki:

49
Gafletten Kurtulu F: 4
:

— Rabbn kimdir? Dînin nedir? Peygamberin kimdir?


Mümin, onlara cevaben der:
— Allah Rabbmdr. slâmlk dînindir. Muhammed aleyhisselâm da
peygamberimdir.
Bu cevap üzerine imtihânc melekler ona derler:
— Allah seni bu îmânda dâim eylesin. Gözü aydn, meninim - mes-
rur olarak uyu!
Allah'n ukelâm bu hususa iaret eder:
— Allah, îmân edenleri dünyâ hayâtnda da âhret hayâtnda da o
sâbit sözde sâbit - kadem eyler. Allah zâlimleri artr. (brahim
sûresi, âyet: 27).

Yâni Allah, müminleri hak - söz üzerinde sâbit klar. Zâlimleri, yâni
kâfirleri de artr, onlar hak - sözü söylemee muvaffak etmez.
imansz yahut münafk, kabirlerine konduklar zaman onlara da
sorgu melekleri gelir. Derler ki
— Rabbn kimdir? Dînin nedir? Peygamberin kimdir?
imansz veya münafk:
— Bilmiyorum! der.
Melekler de der:
— Bilmeyesin!
Sonra bir topuzla ona öyle bir vururlar ki, sesini marip ile me-
nk arasnda, insanlarla cinlerden mâada her varlk duyar.
Ebû Hâzini, Abdullah îbni Ömer'den - Allah onlardan râz olsun -

rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Hz. Ömer'e hitâben buyurdu-
lar:

-— Ey Ömer, Kabirde suâl melekleri gelince hâlin nice olacak? On-


lar, Münker ve Nekir adlarnda, siyah yüzlü, yeil gözlü iki melek-

tir. Öndileriyle yeri yararlar. Saçlarnn üzerine basarlar. Sesleri

gök gürlemesine benzer. Gözleri de imek çak gibidir...


Hz. Ömer (R.A.) dedi ki:
Ya Resûlellah, o anda benim aklm bamda olacak m? Yine o an-
da, imdi bulunduum halde olacak mym?
Resul aleyhisselâm buyurdular:
— Evet!
Hz. Ömer dedi:
— O halde, sân yüce olan Allah'n ben onlara kâfi
izni ile gelirim.
Nebi aleyhi ve sellem buyurdular:
sallallâhii
— üphesiz, Ömer muvaffak olmutur!..
Ebû Hüreyre'den - Allah ondan râz olsun . rivâyet edilir:
: :

Nebî sallallâhü aleyhi ve seli cm buyurdu] ar


— Ölen hiç bir insan yoktur ki, onun, yaknnda buluha» her bir
hayvann iittii fakat sadece insanlarn iitemedii bir öürmesi
olmasn. Eer insan onun öürmesini iitmi olsayd baylr, ken-
dinden geçerdi, ölen kii sâlih biriyse, kabre götürülürken kendi-
sini tayanlara öyle der:
— Beni çabuk götürünüz. Eer benim önümde karlaacam hayr
bilmi olsaydnz muhakkak ki acele ederdiniz.

Eer ölen kii sâlih birisi deilse* bu takdirde kendisini kabre gö-
türenlere öyle der:

— Beni götürmek için acele etmeyiniz. Kcr önümde benim kar-


laacam erri bilmi olsaydnz muhakkak ki acele etmezdiniz
ölü, kabrine konduu saman, ona, siyah yüzlü, yeil gözlü iki me-
lek gelir. Bas tarafndan yaklarlar. Eer ölü mümin kii ise*
onun kld namazlar, gelen meleklere hitaben derler ki

— Bizim tarafmzdan gelinemez. O, bu kabrin musibetlerine mânz


kalmamak için nice geceleri sabahlara kadar, uykusuz geçirerek
namaz kld.
Bunun üzerine melekler, onun ayaklar tarafndan gelmek ister-
ler. Bu sefer de, ölünün anasna - babasna yapt
hizmetlerle, iyi-
ortaya çkarak meleklere öyle derler:
1

likler
*

— Bu taraftan gelinemez. O, bugünün musibetlerine diiçâr olmamak


için bu ayaklar üzerinde yürüdü, bacaklara dayand ve anasna -
babasna hizmet etti.

Melekler bu sefer de sandan gelmek isterler. Fakat bu srada,


onun verdii sadakalar ortaya atlr ve:
— . Benim tarafmdan gelinemez. Zîrâ o, bugünün musibetlerine ma-
ruz kalmamak için benim tarafmdan sadakalar veriyordu.
Nihâyet melekler onun sol tarafndan gelmek isterler. Bu sefer de
tuttuu oruçlar ortaya atlarak derler ki:
— Benim tarafundan gelemezsiniz. O, bugünün musibetlerine maruz
kalmamak için aç durdu, susuz durdu.
Bütün bunlardan sonra, o mümin kii, tpk uyuyan birinin uyku-
dan uyandrlmas gibi uyandrlarak kendisine denir ki:

— Sen, âlimlerin, hakknda bir çok eyler söyleyip durduklar u in-


sandan msn?
• 51
. .

Mümin ölünün ruhu sorar:


— Kimdir o?

Melekler derler:
. — Muhammed sallallâhü, aleyhi ve sellem.

Bunun üzerine mümin der:


— Ben ehâdet ederim ki O, Allah'n Resulüdür.
Melekler derler:
— Sen mümin olarak olarak öldün. Bndnn sonra,
yaadn, mümin
onun kabri geniletilir. Allah'n diledii kadariyle bütün keramet-
ler saçlr. .

Allah'dan, bize muvaffakiyet vermesini vc bizi korumasn dileriz.


Yine O'ndan isteriz ki, bizi, snplc. saptrc hevâiyâttan, gafletten ve
kabir azâbndan korusun. Zîrâ Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem kabir azâ-
bmdan Allah'a snrd. Âie
Allah ondan râz olsun - anlatr:
Uz. -


Ren, kabir azabndan habersiz idim. Bir defasnda evime bir ya-
hûdi kadn geldi. Benden bir ey istedi. Verdim. Giderken, «Allah seni
kaili r azabndan korusun!» dedi. Ben onun bu sözünün bir yahûdi teker-
lemesi olduunu sandm. Bu sra. Nebî saMallâhü aleyhi ve sellem geldi.
Kendisine, yahûdi kadnnn- o sözünü naklettim. Bunun üzerine Allah'-
n Resulü, bana. kabir olduunu haber verdi.
azabnn hak ve sabit .

O halde, kabir azabndan, an yüce olan Allah'n muhafazasna s-


nmak ve oraya girmeden önce. yân hayâtta iken sâlih ameller ilemek
suretiyle oraya hazrlanmak her müsliimann üzerine vaciptir. Zîrâ ha-
yâtta iken mesele kolaydr, tnsanolu kabre girdikten sonra, hiç deilse
bir iyilik ileyebilmesi için kendisine müsâade edilmesini isteyecek, fakat
müsâade edilmeyecek. Neticede hasretler, nedametler... içinde kalacak.
Akl olann, ölüler üzerinde düünmesi gerekir. üphesiz ki onlar, hiç de-
ilse iki rekâtck namnz klmalarna, yâhut bir defack olsun I>» ilahe
illft'îah, Muhammedün Kesûliillah t" Allah'dan baka ilâh yoktur, Mu-

hammed onun Resulüdür) demelerine veyahut bir kerecik Allah' tesbîh-


tenzîh etmelerine müsâade edilmesini isterler, fakat müsâade edilmez,
îte bu durumda olan ölüler, dirilere hayret ederler. Zîrâ dirilerin, ömür-
lerini gaflet ve avarelik içinde geçirmekte olduklarn görürler.
Sen, ey kardeim! Günlerini bo yere harcama. Zîrâ o günler, senin
malnm sermayesidir. Sen, bir sermâye sâhibi olduun müddetçe onunla
ticâret yapp kazançlar elde etmee muktedir olabilirsin. üphesiz, âh-
ret sermâyesi, senin bugününde yâni bu dünya hayâtnda geçmez. O hal-
de çal ki, kesad zamannda âhret sermâyesini toplayasm. Zîrâ öyle bir
gün gelir ki, o günde, bu dünyâ hayatnda toplam olduun ve burada

52
geçmeyen o sermâye, çok deerli metâ haline gelir. O holde, o aziz-
bir
lik günleri (ölüm sonras, kyamet günleri) için, bu kesad
günlerinde (bu
dünya hayâtnda), o sermâyeden bol bol hazrla. Zîrâ, ölümün gelmesin-
den itibaren artk o sermâyeleri elde etmee çalman mümkün olmaz.

Allah'dan ölüm sonras için hazrlk yapmaa bizi muvaf-


isteriz ki,
fak etsin. Bizi, ölüm sonras için hazrlk yapmayp ta sonra dünyaya ge-
ri dönmek isteyenlerden ve kendilerine
müsâade edilmeyenlerden eyleme-
sin. Bize ve bütün müslümanlaa ölüm aclarn ve kabir
skntlarn ko-
laylatrsn. Amîn! Ya Rabbci alemin. O, merhametlilerin merhametlisi-
dir. O, bize kâfidir. O, ne güzel vekildir. Onun izni olmadan ve kudreti
teallûk etmeden kâinatta bir zerre bile kmldayamaz.

— o

53
.

KIYAMET N KORKUNÇLUKLARI

Hz. Âip Allah ondan râz olsun - anlatr:


-

Resûiüllah'a dedim ki:


— Ey Allah'n Resulü, kyamet günü, seven sevdiini hatrlar m?
Buyurdular:
Üç yerde, hayr!
1 — Amellerin tartkl, yâni iyi amellerin daha m hafif, yoksa
daln m ar geleceinin örenilecei srada.
2 — Amel defterlerinin savrulduu, yâni bunlarn, kiinin saduu
m yoksa soluudn m
verileceinin belli olaca srada.
3 — Cehennem'de bir boyun çkarak insanlarn üzerine uzanp,
«len, Uç türlü insan yakalamakla cmroludum. Ben, Allah'n
yannda baka ilâhlar tanyanlar, her bir inatç zâlimi ve hesap
gününe inanmyau herkesi yakalamakla emrolundum!» dedii
ve onlarn üzerine u/anp, cehennemin çukurlarna atmak üzere
yakalad sruda. .

Cehennem üzerinde kldan ince ve klçtan keskin bir köprü var-


dr. Onun üzerinde de çengeller ve dikenli manialar bulunur.
Onun üzerinden insanlarn kimisi yldrm hzyle geçer, kimisi
rüzgâr hzyle. Kimisi kurtulur, kimisi de yüzüstü cehenneme
düer.

Ebû Hüreyre'den - Allah ondan râz olsun - rivayet edilir:


Resûlüllah saliallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kyamet vaktinde, canllarn ölümüne sebep olan birinci üfleme
ile, tekrar dirilmelerini salayan ikinci ülfeme arasnda krk se-

nelik bir zaman vardr. Bu krk senelik müddetten sonra Allah,


gökten, erkeklerin menisine benzer bir yamur yadrr. Bunun
üzerine, tpk bitkilerin bitmesi gibi yerden canllar biter.

Yine Ebû Hüreyre'den (R.A.) rivayet edilir:


Resûlüllah saliallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

54
ân yüce olan Allah, göklerle, Yer'i yarattktan sonra Sûr' ya-
ratt ve onu srafil aleyhisselâm'a verdi. Isrâfîl aleyhissclâm, onu
azna koymu, gözlerini Ar a dikerek kyamet için ne zaman
emir verileceini beklemektedir...

Brn (Ebû Hüreyre) dedim ki:


Ey Allah'n Resûlü, sûr nedir?

Buyurdular:
Nfrdan bir boru - boynuzdur.

Ben dedim:
Yâ Resûlollah, o nasl bir eydir?
Buyurdular:
Geni çapldr. Beni Hak - Peygamber olarak gönderen Allah'a
yeminle söylerim ki, onun aznn genilii göklerle Yer kadar-
dr. Ona üç üfürülüle üfüriilür. an
yüce olan Allah, birinci üfü-
rülüü yapmasn emreder. Bu emir üzerine tsrâfîl aleyhisselâm
birinci ttfürüü yapar. Bu üfürülüle göklerde - Yer'de ne kadar
canl varsa hepsi korkar, feryat eder. ân
yüce olan Allah'n u
kelâm, bu birinci UfUrülü safhasn belirtmektedir: "

Sûr'a üfürUlecei giinii de hatrla ki, o gün, Allah'n diledikleri


müstesna olmak üzere, göklerdekiler de Dünya 'dakiler de dehet-
le korkacaktr. Herbiri hor - hakir olarak O'na gelecektir. Sen,
dalan görür, onlar yerinde durur sanrsn. Oysaki onlar tpk
bulut geçer gibi geçip giderler. Bu, her eyi salamca yapan, Al-
lah'n sanatdr. üphesiz ki O, ne yaparsanz hakkyle haberdâr-
dr (Nemi sûresi, âyet: 87, 88).
Yer sallanr. Emzikli her kadn, emzirdiini unutur. Hâmile her
kadn çocuunu düürür. nsanlar sarho olmu görürsün. Oysa
onlar sarho olmu deillerdir. Fakat Allah'n azab pek çetindir.
O gün, çocuklar ihtiyarlar, eytanlar saa - sola kaçrlar. ân
yüce olan Allah'n u
âyetleri, hâdisenin bu safhasn tasvir etmek-
tedir.
Ey insanlar, Rabbnzm azabndan korkun. Çünkü kyamet sarsn-
ts büyük bir eydir. Onu göreceiniz gün, emzikli her kadn,
emzirdiini unutur. Hâmile her kadn çocuunu düürür. nsanlar
sarho olmu görürsün. Oysaki onlar sarho olmu deillerdir. Fa-
kat Allah'n azab pek iddetlidir (Hâcc sûresi, âyet: 1, 2).
Bu birinci üfürUlüten sonra canllar, ân
yüce olan Allah'n dile-
dii müddet kalrlar. Sonra, sân yüce olan Allah, ikinci üfürüü
yapmas için tsrâfîl aleyhisselâm'a emir verir. O da ikinci üfürü-
ü, yâni sa'k = ölüm üfürilünü yapar. Bu üfürüle, göklerde ve
55
:

Ycr'de mkadar canl varsa ölür. Yalnz, Allah'n, ölmesini dile-


medii canllar kalr. Sân yüce olan Allah'n su kelâm hâdisenin
hu safhasn anlatmaktadr:
— Sûr'a üfUrüldüii /aman, Allah'n (ölmemelerini) diledii müs-
tesna olmak Üzere, göklerdeki ler de Yerdeki ler de düüp ölürler.
Sonra ona hir daha üfürülür. O anda görürsün ki, ölüler kalkm-
lar bakmyorlar (Zümer sûresi, âyet: 68).

Ölmemeleri murât edilen canllardan maksadn Cebrâil, Mikâil, Isrâfîl


ve Ölüm Melei Azrail alcyhissclâmlarn olduu söylenir.
Azz meleine der ki:
ve Celîl olan Allah, ölüm
— Mahlûkatmdan canl olarak kim kald?
Halbuki sân yüce olan Allah, kimlerin kaldn bilmektedir. Ölüm
Melei cevap verir:
— Ey Rabhm, sen, ezelî - ebedi hayât sahibisin ölmezsin. Mahlûka-
tndan hayâtta Cebrâil, Mikâil, Isrâfîl, Ar' tayanlar bir de ben
(Ölüm Melei, Azrail) kaldk.
Bunun üzerine, sân yüce olan Allah ölüm Meleine onlarn can-
larn da almasn emreder.
Kelbî ile Mukatil'in rivayetinde hâdise bu ekilde anlatlr. Ka'b olu
Muhammed'in bir adama onun da Ebû Hüreyre'ye istinâd ettirdii bir ri-
vayet ise öyledir:
Noksanlk sfatlarndan münezzeh ve yüce olan Allah, bu srada
söyle buyurur:
— Ar' tayanlar da
Cebrâîl, Mikâil. srafil ve ölsün!..
Daha sonra buyurur ki
— Ky Ölüm Melei, mahlûkatmdan canl olarak kim kald?
Azrail der:
— Ey Rahbm, Sen, ebedî hayât
ezelî - ölmezsin! Aciz ku-
ile dirisin,

lun ölüm Melei kald.


Allah buyurur:
— Ey ölüm Melei, sen benim, «Her canl ölümü tadacaktr Anke-
-

bût sûresi, âyet: 5»-» kavlimi duymadn m? Sen de benim mah-


lûkatmdan birisin. Seni «ördüüm lüzum üzerine yaratmtm.
Sen de öl!...
Bunun üzerine o da ölür.
Bu hususta baka bir rivayet te öyledir:
— Allah, kendi kendinin ruhunu kabzetmesi için Ölüm Meleine
emir verir. Bn emir
üzerine O, Cennet ile Cehennem arasnda bir
yere gelerek kendi kendisinin ruhunu kabzeder. Fakat bu anda öy-
le birbarla barr ki, eer bütün mahlûka diri olmu t olsa
onun barndan ölür. lijtc bu anda ölüm Melei öyle der:
56
— Eer cann alnmasnda bu derece sknt ve zUrâp olduunu bil-
mi olsaydm, müminlerin cann alrken son derece efkatli olur-
dum.
Ve, ölür... Mahlûkattan bir tek canl kalmaz. bu anda, simte
yüce olan Allah, sefil Dünyâ'ya seslenir:
— Nerede hükümdarlar? Nerede hükümdarlarn oullar? Nerede
zâlimler? Nerede zâlimlerin oullar? Nerede benim nimetimle

Tabiî hiç bir cevap veren olmaz. Ve, noksanlk sfatlarndan mü-
nezzeh ve yüce olan Allah, bu soruya yine kendisi cevap verir:
— Tek olan, her ey'e hâkim ve Kahhâr olan Allah'ndr (Mümin sû-
resi, âyet: 16).

yamuru yadrr. Bu yamur, erkeklerin menisine benzer ve krk


gün devam eder. öyle ki, su, her eyin üstünde on arn yükse-
lir. Allah, bu su ile, mahlûkati, tpk otlan bitirir gibi bitirir. Za-

manla bedenleri tekâmül eder, eski hallerine gelir. Sonra Allah


buyurur:
— îsrâfil ile Ar' tayanlar dirilsin!..
Ve ân yüce olan Allah'n bu emri ile onlar dirilirler. Allah s-
rafil'e emreder. srafil Sûr u alr. Azna koyar. Sonra Allah, Ceb-
rail ile Mikail'in dirilmelerini emreder. an
yüce olan Allah'n
emri üzerine onlar da dirilirler. Bu arada Allah, ruhlun çarr,
getirilirler: Onlar Sû'u azna koyar. Sonra srafil'e üfürmesini
emreder, israfil üçüncü üfürüsü yapar. Bu, ba's - dirili üfürüü-
dür. Bu üfürüten sonra bütün ruhlar bir ar oriu gibi ortaya ç-
kar. Yer gök arasn doldururlar. Daha sonra ruhlar, yeryü-
ile

zündeki bedenlerine girerler. Toprak yarlr...

Nebî sallallâhü aleyh, ve selicm daha sonra buyurdular:


— Ben, çkmas içi kendisine yerin varld ilk insanmdr.
Bu hususta baka bir haber de öyledir:
— .am yüce olan Allah, Cebrail ile Mikâil ve srafil'i diriltince onlar
Nebi sallallâhü aleyhi ve scllcmi kabrine giderler. Yanlarnda da
bir brak (= binek) ile cennetten alnm elbiseler vardr. Rc-
sûlüllah'n üzerindeki toprak yarlr. Resul aleyhisselâm Cebrail'e
bakarak:
— Ey Cebrail, bu gün hangi gündür? der. .

Cebrail cevap verir:


— Bu gün, kyamet günüdür! Bu gün, hak olan kyamet günüdür.

57
Bu gün, felâketin kapy çald gündür...
Resul aleyhisselâm sorar:
Ey Cebrail, Allah ümmetime ne yapt?
Cebrail, cevap verir:
— Sevin. Zîrâ sen, kabirden çkmas için yerin, kendi üstünden ilk
varld insansn. Sonra Allah, srafil'e emreder. srafil Sûr'a üfü-
de ne görülsün, bütün canllar kalkm, bakmyorlar.
rur. Bir
imdi yine Ebû Hüreyre'nin naklettii hadîs'e dönüyoruz:
Dirili üfürülüü yaplnca insanlar ur yân olarak kabirlerinden
çkarlar. Sonra bir yerde, yetmi sene kadar kalnr. Allah onlara
bakmaz. Aralarnda hüküm vermez. Onlar alarlar. öyle ki, göz-
yalar kesilir. Sonra kan alarlar ve terlerler. Bu terden hâsl
olan birikinti öyle bir hadde varr ki neredeyse boylarn aacak
olur. Bundan sonra mahere çarlrlar. Aziz ve Celî'l olan Allah'-
nu kelâm bu hususu belirtmektedir:
— Gözleri zelîl ve hakir olarak uçuan çekirgeler gibi hepsi de ka-
birlerinden çkacaklar. O çaircya boyunlarn uzatp koarak,
imansz olanlar ogün öyle diyecek: «Bu, çok çetin ve zor bir
gün!» (Kamer sûresi, âyet: 7,8).
Bütün mahlûkat, insanlar, cinler ve dierleri, toplandklar ve dur-
makta olduklar bir srada gök tarafndan iddetli bir ey iitir-
ler. Bu arada gök yarlr ve birinci kat göün melekleri, yerdeki*

ler suretinde sökün eder. Beklemekte olan insanlarn etrafn sa-


rarlar. nsanlar onlara sorar:
— Rabbmizn hesap hususundaki emri yannzda m?
Onlar derler:
— Hayr! Fakat Al lalm hesap hususundaki emri gelecek.
Sonra, ikinci kat göün melekleri sökün eder. Birinci kat göün
melekleri etrafnda saf tutarlar. Daha sonra üçüncü, dördüncü,...
yedinci kat göün melekleri inerler ve ehli dünyann etrafnda
toplanrlar.
Fadl olu Muhammed, O
da Dahhâk'dan nakleder:
Eclâh'dan,
— am yüce olan Allah, Dünyo semâsna emreder. Semâ yarlr. Me-
lekler çkarlar. Yeryüzüne inerler. Onu ve onun üzerindeki varlk-
lar kuatrlar. Allah, daha sonra srasiyle ikinci, üçüncü, dördün-
cü, beinci, altnc ve yedinci semâlara da emreder. Onlar da ya-
rlrlar. Onlardaki melekler de yeryüzüne inerek, birinci gurup me-
leklerin gerisinde sralarna göre Dünyây ve ondakileri çevreler-
ler. Böylece, meleklerden müteekkil iç içe yedi tabaka melek saf

meydana gelir. Yedi saf melekle kuatlm olan ehli Dünyâ nn,
!
bu saflar yarmas mümkün deildir. ân
yüce olan Allann u
âyetleri bu hususu belirtmektedir:
:

— Ey cin ve in3n
topluluklar, göklerin ve Yer'in bucaklarndan ge-
çip de Allah'n hükmünden kurtulmaa gücünüz yetiyorsa haydi
Kepip kurtulun. Halbuki Allah'n verecei bir kudret olmadkça
asla geçemezsiniz (Er rahmân sûresi, âyet,: 33),
—O gün (kyamet günü) gök, bulutlar syrlp parçalanacak; me-
lekler, ellerinde amel defterleri olduu halde, hesap günü için bir
imlirilile indirilecek (Fürkân sûresi, âyet: 25).
Ebû Hüreyre - Allah ondan raz olsun - rivâyet eder.
Rcsûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
ân yüce olan Allah buyurur ki:
amel defterleri nizdeki amellerinizdir. Kim ki amel defterinde ha-
yr karlarsa Allah'a
ile hamdetsin. Kim de hayrdan baka
eyle karlarsa kendisinden bakasn suçlamasn. Zira defter-

Sonra Allah cehenneme emreder. Ondan; uzun, siyâh, parlak ve


konuan bir boyun uzanr. ân
yüce olan Allah buyurur ki:
— Ey Ademoullan, Ben size, «eytana tapmayn. Zîrâ o, sizi Rab-
bnzdan ayran açk bir dümandr. Bana ibâdet edin. tte doru
yol budur!..» demedim mi? Yemin olsun ki eytan sizden bir çok
halk dalâlete düürmütü. O zaman düünmüyor muydunuz? te
bu, ötedenberi kendisiyle korkutulup durduunuz cehennemdir.
Küfür ve inkârda srâr etmenize karlk girin oraya (Yâsin sû-
resi, âyet: 60 .64).
Bu ilâhî iiten bütün ümmetler diz çökerler. Sân yüce olan
htâb
Allah'n u
kelâm hâdisenin bu safhasn beyân etmektedir:
— Ve sen, her ümmeti diz çökmü bir halde görürsün. Her ümmet,
kitabnn bana çarlr ve kendilerine öyle denir: Bugün, dün-
yada ilediklerinizin karl verilecektir!.. (Câsiye sûresi, âyet:

Böylece Allah, mahlûkat arasnda hükmeder. Vahî ve ehlî hay-


vanlar arasnda da hüküm verilir, öyle ki, boynuzlu koyundan boy-
nuzsuz koyunun hakki alnr. Sonra Allah, onlara, «Toprak olun!»
emrini verir. Onlar da toprak olurlar, tte bu srada, îmânsz der
ki:
— Ah ne olurdu, ben de toprak olsaydm (Nebe, sûresi, âyet: 40).
Daha sonra Allah, kullar arasnda da hükmünü verir.
'
bni Ömer'den - Allah onlardan râz olsun - rivâyet edilir:
ve sellem buyurdular:
nsanlar, anadan doma çrlçplak hasredilirler.
Hz. Aie - Allah ondan râz olsun - dedi
— Erkekler de kadnlar da m?
59
. : : :

Resftl alcyhisselâm buyurdu:


— Kvet!...
IKb A io «nli:
— Vah vah Ne kötü. Birbirlerine bakarlar.
!..

O böyle deyince Keslüllah onun dizine vurarak buyurdu:


— Khû Kuhâfe'nin oklunun kz. o gün insanlar megaleden
J\y bir-
birlerine bakmaa vakit bulamyacaklar. Gözlerini göe dikmi
olarak krk sene öylece kalacaklar. Yemiyccekler, içmiyeeekler.
iddetle terliyccekler. Kiminin terinden biriken su, ayaklarn ör-
tecek. Kiminin dizlerine çkacak. Kiminin karnna kadar yüksele-
cek. Kiminin de tepesine çkacak. .

Allah Mesulü bunlar söyledikten sonra devam etti:


— Sonra, Ar'm etrafn dolaarak melekler kalkar. yüce oMil an
Allah bir nidâcya emreder. Nidâc barr
— Fülân olu fdlân nerede?
nsanlar bu sese kulak vermek üzere balarn kaldrrlar. Çar-
lan kii aradan çkarlr. Alemlerin Rabb olan Allah'n huzurunda
durdurulduu zaman denir ki:
— Zulüm edenler nerede?
Zâlimler teker teker getirilir. Onlarn defterlerindeki iyi ameller
alnarak zulm ve hakszlk ettikleri kiilere (mazlumlar) verilir.
O gün ne para ne pul. ne altn ne gümü, hiç bir ey geçmez. Sa-
dece günahlar - sevâplar, iyi ameller - kötü ameller geçer. Zulm
ve hakszlk nlcnlerin sevaptan alnarak mazlumlara verilir. Se-
vaplar bittii takdirde ise, zulmettikleri kiilerin günahlar onlara
yükletilir. yi amelleri yâni sevaplar bittii an kendilerine öyle
denir:
— Yürü Cehennem 'e. Bugün zulüm yoktur. .üphesiz Allah, hesap-
lar çabuk görür, cezalar veya mükâfatlar çabuk verir...
O gün hiç bir melek, hiç bir peygamber ve hiç bir ehîd yoktur ki,
gördüü bu manzara, adâletin incelii ve sertlii karcnda ken-
disinin de kurtlamyacam ve ancak an
yüce olan Allah'n ko-
ruduu kiilerin kurtulabileceini sanmasn...
Muâz tbni Cebel 'den - Allah onlardan râz olsun - rivayet edilir:
Nebî sallallâhü aleyi ve sellem buyurdular ki
Kii, kyamet günü dört eyden sorguya çekilmedikçe bir tarafa
adm atamaz:
1) ömrünü nerede tükettiinden,
2) Bedenini nerede yprattndan,
3) timi hangi hususta amel ettiinden,
ile

4) Mal ve servetini nereden kazanp nereye harcadndan.


Sahabeden Akrime - Allah ondan râz olsun - der ki

60
:

Kyamet günü babalar evlâtlarna yaklaarak öyle derler f


analar -

— Çocuum!.. Ben Dünya'da senin anan idim. Ben Dünya'da senin


baban idim!...
Ve daha bir çok eyler sayarak devam ederler:
— Çocuum, senin iyi amellerinden bir zerreye ihtiyâcm var. Belki

de bu bir zerre iyi amel sâyesinde kurtulabilirim!..


Çocuu cevap verir
— Ey benim anam, babam. Ben de tpk senin durumundaym. Senin
korktuun gibi ben de korkmaktaym. Sana bir ey vermee gücüm yet-
mez!

senin korktuun gibi ben de korkuyorum.

Azîz ve celîl olan Allah buyurur:


— Günah ileyen hiç bakasnn günâhn çekmez. Eer gü-
bir can,
nah yükü ar
birisi, dier birini onu tamaya çarsa bu, akra-
bas da olsa, kendisine ondan hiç bir ey yükletilmesin*» raz olmaz*
(Fâtr sûresi, âyet: 18).
bni Mes'ûd - Allah onlardan râz olsun - rivayet eder:
Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— manszlar hesap gününün uzunluundan o derece terlerler ki, bi-
riken terin yükseklii azlarna çkar. Nihayet söyle derler:
— Yâ Kabli, gönderecein yer Cehennem de olsa bizi burudan kur-
tar!..

Jbni Abbâs'tan Allah onlardan râz olsun? rivayet edilir:


-

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Her bir peygamberin mutlaka kabûl edilen bir duas vardr. O,
onu Dünya'da yapmtr. Halbuki ben, mutlaka kabul el ilecek
olan bu duam kyamet günü ümmetime efâat etme hususunda
kullanmak üzere sakladm. Haberiniz olsun, ben, Adeno«l
efendisiyim. Fakat bununla Öünmem. Ben, mezarndan çkmas
için üzerinden topran yarlaca ilk insanm. Fakat bununla ö-
vünmem. Kyamet günü, Iivâ ülhamd benim elimdedir. manllar
zümresinin sancaktar benim. Adem aleyhisselâm ile, ehli îmândan
dier insanlar, benim tamakta olduum bu sancan altnda olur-
lar. Fakat ben bununla öünmem.
61
)

Allah Resulü, devamla daha sonra buyurdular ki:

Kyamet günü insanlarn sknt ve kederi arlar. Adem aleyhis-


selâma gelerek öyle derler:

— Ey insanlarn babas, Kabbnn huzurunda bize efaatçi ol da ara-


mzda muhakeme yapsn, hakkmzdaki hükmünü versin.
Adem al ey hisse lan onlara cevaben söyle der:
— Ben, Allah'n huzurunda
efaat isteyecek mertebede deilim.
size
Zira ilemi olduum bir hatâdan dolay cennetten çkarldm ( *
Bugün beuim için en mühim olan kendi ahsmdr. Siz Nuh'a git-
melisiniz. Zrâ o,Resullerin ilki'dir !..
Bunun üzerine insanlar Nûh aleylüsselâna gelirler ve derler ki:

— Bizim için Kabbna efaatçi ol da aramzdaki muhakemesini yap-


sn, hakkmzdaki hükmünü versin.

(
* Âdem aleyhisselâm ve dier peygamberlerin.
) Allah indinde insanlara efâ-
atç olmua kendilerini ehil görmemelerine sebep olarak sürdükleri mazeretler bir
ileri
bir KrTtn'da aynen vardr. Meselenin dalla yi anlalmasna yardmc olur düünce-
siyle yeri geldikçe bu ayetleri meâlen dipte veriyoruz.
. — Mütercim —
— Ve demiti ki, «Ey Adem, sen, einle birlikte cennete yerle. Onun yiye-
ceklerinden, neresinden isterseniz ikiniz de bol bol yeyin. Fakat, saknn u aaca
yaklamayn. Yoksa ikiniz de kendine zulmedenlerden olursunuz!* Bunun üzerine ey-
tan, onlarn ayan oradan kaydrp, içinde bulunduklar cennet nimetlerinden onlar
uzaklnlnvcrmili. Biz de, «Kiminiz kiminize düman olarak inin. Yeryüzünde sizin
için bir vakte kadar durak ve. faydalanacak soy vardr^ demitik. Derken, Adem, Rab-
bmdan bir takm kelimeler belleyip alarak O'na yalvard. O da tevbesini kabûl etti.
Zira üphesiz tevbeyi kabul eden, asl merhamet eyleyen o'dur. Dedik i: «Hepifiz de
oradan inin. Sonra size benden bir rehber gelir, tte kim ki benim rehberime tâbi olur-
sa artk onlara hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak deillerdir. Küfredip
bizim âyetlerimizi yalan sayanlar ise, ite onlar ehli cehennemdir. Onlar orada dâimi
kalacaklardr. (Bakara sûresi âyet 35-39). :

— Ey Adem, sen, einle birlikte cennete yerle. kiniz de dilediiniz yerden ye-
yin. Ancak u aaca yaklamayn. Sonra kendi kendine yazk edenlerden olursunuz.
Derken, eytan, onlarda braklm
o çirkin yerlerini kendilerine göstermek için
gizli
ikisine de vesvese verdi ve, «Rabbnz size bu aac baka bir ey için deil, (yedigft-
niz takdirde- birer melek olacanz veya ölümsüzlüe kavuacanz için yasak etti.»
dedi. Bir de onlara «üphesiz ben sizin iyiliinizi isteyenlerdenim!» diye yemin etti
îte böylece ikisini de aldatarak o aaçtan yemeye tenezzül ettirdi. Aacn meyvesini
tattklar anda da o çirkin yerleri kendilerine açhverdi ve üzerlerine cennet yapran-
dan üst üste yamayp örtmee baladlar. Rabbleri de «Ben size bu aac yasak etme
di m mi? eytan size açkça bir dümandr deme 3 im mi » diye nida etti. Onlar da de
diler «Ey Rabbmz, kendimize yazk ettik. Eer bizi balamaz, bize merhamet
:

etmezsen mutlaka hüsrana urayanlardan olacaz.» Allah da buyurdu: «Kiminiz ki-


minize düman olarak inin. Yeryüzünde sizin için bir zamana kadar yerleip kalmak
ve geçinmek mukadderdir» (Araf sûresi, âyet 19-24). :
Nfh alryhisselâm cevap verir:

— Ben o mertebede deilim. Zîrâ ben bir bedduada bulundum. Bil


beddua sebebiyle yeryüzünün bütün canllar suda bouldu (*).
Bvn bugün ancak kendi bamn derdine düebilirim. Siz, Allah'n
kendisine dost edindii tbr&him'e gidiniz!..

(
* ) — Yemin olsun, biz, Nûh'u kavmine Resul Peygamber gönderdik. O. öyle
demiti: «üphesiz ki ben azabndan açkça korkutanm. Allah'tan baka
sizi Allah'n.
sna ibadet etmeyiniz. Ben, sizin üzerinize actkh bir günün azabnn gelmesinden enc
die ediyorum.* Bunun üzerine, kavminin imanszlarndan elebalar, *Blz seni, ken

a
dimiz gibi bir insandan baka bir oy görmüyoruz. lk bakta, sana uyanlarn, en
tabakalarmzdan bankalarnn olduunu da görmüyoruz. Sizin, bize bir üstün-
lüünüzti de görmüyoruz. BiFakls biz sizi yalanclar sanyoruz.» dediler. Nfh da dedi:
'Ya ben, iddiamn doruluuna dair, Rabbmdan açtkça bîr bürhân üzere isern? O, ba-
na açkç bir bürhân vermi te, bunlar size gizli kalmsa? Sizi ona, kendiniz ho
KÖiiu^ken de zorlayacak myz? Ky
kavmim, size tebl» ettiim bu hakikat lrw km».
hk olamh bir mal da M
emiyorum. Dc/m mükufûtno nuk Allah'a aîltlr, IntAt
edenleri tardedici de deilim. Zira üphesiz onlar, Hnhhlfrinc kavuacaklardr. Ki'
kut htm si/i cahillik eder bir kavlin görüyorum. Ky kavmim, eer ben onlar kovar-
sam Allah'n intikamndan hrni kim krlarabilir. Hiç dü\HlmcK misiniz He« KK«%
.

Allah'n hazîneleri brntm yanmdadr, demiyorum. (îayb bilmem. «B^p hafc'k»1en


> t

bit mr'cfim!^ de demiyorum. Yine, sizin her hakir gördüünüz müminler hnkknd.
• A Jlrtll onlara asla bir hayr vermez de diyemem. Allah, onlarn özleindc olan en yi
bitin Uf. Ber onlar tdeder.scm. üphesiz ki bu takdide îr f zlned nK deni-ndir. i

K vminin imânszlrtnnn HçrJ p U»n!« dediler; Ky Nrtl. sen bizimle çtik uratn
B
*

Hfzîmlo olan bu mücâdelemle çPk ilel do fittin. Haydi, rrfc do£ru sözlülerden isen,
bliîf korkutup durduun azab blac getir. t Nûl da dedi: Onu siye, dilerse ancak Allah
getirir. Siz O nu Aciz brakacak da. deilsiniz. Eer Allah sizi helak etmeyi murat et-
m :-e. ben size doru yolu göstermeyi istesem de benim bu isteim size fayda vermez,
o. sizin Rabhmzdr ve sonunda ancak O'na döndürüleceksiniz.' (Hüd^ süresi, âyet:
25 . 34).

— Nûh'a u hakikat vahyolundu : 'Kavminden, hakikaten ittSîi etmi olanlardan


bakas aslA imân etmiyerektir. O halde, ilemekte olduklar kötülüklerden dolay tasa-
lanma lîizim nezâretimizde ve bizim vahyimizle gemi yap. Zâlimler hakknda bana bir
ey sövlfine. 7irâ onlar, suda boulacaklardr.* Nuh gemiyi yaparken, kavminden her-
hangi bir topluluk oradan geçtikçe onunla alay ediyorlard. Bunun üzerine Nûh dedi:
benimle alay elerseniz, biz de sizinle, tpk sizin bizim'e alay ettiiniz gibi alay
*F?|sc
edecei?:.Artk kendisini perian edecek azabn kime gelip çatacam ve dâim» azabn
kime geleceini ileride göeceksiniz.»

Nihayet emrimin gelip te frn kaynad zaman dedik ki: <rHer birerinden îklffer
çift helâklar hususunda aleyhinde hüküm verilmi olanlar müstesna, Aileni ve imân
ile,

edenleri ona yükle. Zâten onun maiyyetindeki imânllar az kimselerdi. Nûh dedi ki:

— Binin içine. Onun hareketi de durmas da Allah'n adiyledir. üphesiz ki Rab-


bnv gafûrurrahimdir.»
Gemi onlar, dalar gibi dalgalar içinden götürüyordu. Nûh, ayr bir yere çekilmig
olan oluna bard: «Oulcaz?m, gel bizimle sen de bin. Kâfirlerle birlik olma.»

Nûh'un olu dedi:

63
Banan Ueriae brahim aleyhindim 'a gelirler ve »öyle derler:

— Rabbanin huzurunda bize efaat et te muhâkeroemizi yapsn. Hak-


lamadaki hükmünü versin.

— Beni sudan koruyacak bir daa ginnm...


*

Nûh da öyle dedi :

— Bugün, Allah'n hükmünden, esirgeyen kendinden baka hiç bir koruyucu yok-
tur.
Bu arada ikisinin arasna dalga girdi. O da boulanlardan oldu.

Sonra Allah tarafndan denildi :

— Ey toprak, suyunu yut. Ey gök sen de tut.


Su kesildi. Hüküm yerine getirildi. Gemi de Cüdi Dann üzerinde durdu. O sa-
limler zümresine de, «Uzak olsunlar !» denildi ?
lHûd sûresi. Ayet: 36-44).

üphesi* bir, elem verici âzâb kendilerine gelmezden önce kavmini onunla korkut
diye Nûh'û kavmine gönderdik. Nûh dedi ki:

Ey kavmim, muhakkak ki ben, banza gelecek azaptan sizi açkça korkutan
bir peygamberim. Allah'a kulluk etmeniz. O ndan korkmanz ve bana da itaat etmeniz
çin gönderildim. Ta ki Allah sizin günahlarnzdan bir ksmn yarlgasn, sizi mu-
kadder bir müddete kadar geciktirsin. üphesiz ki, Allah'n tâyin ettii müddet ge-
lince artk tehir ysplmaz. Eger bilseydiniz.»

Nûh dedi:
Ey fUbbm, ben kavmimi gece gündüz hakka dâvet ettim. Fakat benim dâvetlm,
onlar mândan kaçrmaktan baka bir ie yaramad. Ben, kendilerini ykrlgaman için
onlar ne zaman imana dâvet ettlysem parmaklarn kulaklarna tkadlar; elbiselerine
hüründüler; içinde bulunduklar halde kalmakta srar ettiler; büyüklük tasladlar da
taladlar. Sonra onlar açkça yine davet ettim. Daha sonra da hem ilân ederek kem
de gizliden gizliye imâna dâvet ettim. Dedim kl: «Artk Rabbmzdan mafiret dileyin.
Zlrâ o, çok yariigaycdr! O, üstünüze gökten bol bol yamur yagdmr. Mallanma,
oullanma* çoaltr; balar bahçeler verir, rmaklar aktr. Size ne oluyor kl. Allah'n
sizi bir eref sahibi yapmasn gâye edinmezsiniz. Oysaki o, sizi çeit çeit tavrlarda
yaratmtr. Görmediniz mi, Allah, yedi kat gökleri birbiriyle âhenkll olarak nasl
yaratmtr. Onlann çinde Ay' bir nûr. Güne'i de bir kandil yapmtr. Allah sizi.
Yer'dcn ct gibi bitirdi. Sonra sizi yine onun içine döndürecek, yeni bir çkanla da çv
kracak. Allah, onun gcni yollarnda gezip dolaasmz diye. Yer"! sizin için geni bir
döek yapmtr.»
Nûh dedi:
— Ey Rabb:m, onlar bana syân Mallan ve evlâdlan kendilerinin hüsrann-
ettiler.
dan bakasn artrmayan kimselere uydular. Onlar da büyük büyük hileler yaptlar.
AvAm tabakasna, «Saknn putlarnz brakmayn. Ved'den Süvâa'dan. Yegûs'tan,
Yeûk'tan ve Ne3r"den aslâ vazgeçmeyin.» dediler Hakikaten bir çoklarn dalâlete dü-
ürdüler. Ey Rabbim, sen, o zâlimlerin felâketinden baka eylerini artrma.»
Onlar, günahlanndnn ötürü suda bouldular. Peinden de bir atee atldlar. O va-
kit kendilerine Allah'dan baka bir yardmc da bulamadlar. Nûh öyle, bedduâ et-
misti:
— Ey
- Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden hiç bir kimse brakma. Çünkü, eer sen
onlan brakrsan imanl kullarn da yoldan çkanrlar. Kötüden, hâlis kâfirlerden
baka evlâ d da dourmazlar. Ey Rabbim beni. aruuns-babam, mümin, olarak evime
girenleri, gerek erkek ve gerekse kadn müminleri sen yarla. Zâlimlerin de belâ.
kinden baka bir eyini artrma (Nûh sûresi)

64 .
brahim aleyhisselâm onlara söyle cevap verir

— Ben bu mertebede bir insan deilim. Ben hakk kabul ettirme hu-
susunda üç defa yalan söyledim.
Bugün ben, kendi bamn
derdindeyin (*). Siz, Allah'n kendisiy-
le konutuu Musa'ya gidiniz!..

Resûlüilah sallallâhü aleyhi ve sellem burada buyurdular ki:


- brahim'in bahsettii üç sey, kemlisinin, sân yüce olan Allah'n
dinini yayma hususunda mücâdele ettii eylerdir. Bunlardan bi-
rincisi, Allah'n u
kelâmnda belirtilen husustur:

( * > —
brahim aleyhissclâm'n kavmi bir çok hususlarda bâtl yoldayd. Bu batl
gidiin en mühim iki noktas, puta taptclk ve yldzlara bakarak insanlarn hayat ve
bir ksm hâdiseler hakknda onlardan hüküm çkarmakt. Peygamber ibrahim aley.
hisselâm, onlar bu bâtl ve yanl yoldan çevirebilmek çin kendileriyle çetin mücade-
leler yapt. Onun, putperest kavmi ile yapt
bu çetin mücâdelelerin bir ibretli ksmn
bir ekilde Kur'ân bize nakletmektedir. imdi, Peygamberimizin, yukardaki hadisle-
rinde ksaca temâs buyurduklar bu hâdisenin tafsilâtm açklamal olarak Kur'andan
tâkip edelim...
— Mütercim —
(brahim aleyhissclâm'n kavmi yldzlara bakarak kâhinlik yapmakta, ahsla-
rn hayâtnda vn bedeninde vuku bulan deiiklikler üzerine yldzlardan hüküm çkar
maktadrlar. brahim aleyiisselâm. onlarn bu hareketlerinin bat hiç unutan!» lm,
yacaklar bir ekilde kendilerine anlatmak ster. Bir bayram münasebetiyle, kendisi-
nin de onlarla birlikte bayram yerine gelmesini isteyen kavminin ileri gedenlerine bu
ac dersi verir. Yldzlara bir nazar atfeder ve, «ben hastaym, gelemiyeceim> der.)
— Derken, yldzlara bir bak bakt ve, «Ben gerçekten bastaym!» dedi. (Sâffüt
süresi, âyet : 88 - 89).
(Onlar, brahim'in hasta olmadm ve yldzlara böyle bir bakla bunun alalu-
myacam da iyi bilmektedirler. Fakat ayn hareketleri sanki sâhiciynriccsinc kendi-
fert yapmakta olduklar için ona bir ey de diyemezler Kendi yaptklanyle tuzaa
dütüklerini görünce, ii bozuntuya vermemek için, îbrâhim'i orada yalnz brakarak
hemen uzaklarlar.
— O vakit ona arkalarn dönüp uzaklatlar (Sâffât sûresi, âyet 90) :

(brahim aleyhisselâm onlara imdi ikinci dersi verecektir. Kendi elleriyle yaptk-
lur putlara tapan kavmi, bayram ve elence yerlerine giderken, taptklar bu putlarn
önlerine yemekler koymakta, dönülerinde de onlar yine kendileri yemektedirler. Ken-
dini bayram yerine dâvet edenler çekip gittikten sonra, brâhim aleyhisselâm onla-
rn puthânesine girerek putlar krar. Hâdisenin bu safhas son derece ibretlidir. imdi
bu ksm yine Kur'an'dan takip edelim) :

Bunun Üzerine p da onlarn putlarna vurarak dedi ki:


— Hani yemiyor musunuz N'oluyor size ki konumuyorsunuz da?
Nihâyet, gizilce onlar sa eliyle bir vurup krd. Derken, kavmi koarak onun
önüne çkt. brahim dedi ki:
Kendi eUnütle yonttuklarnza m ibadet ediyorsunuz? Oysa sizi de, yaptklar-
nz da yaratan AUah'dr.
Kavmi dedi
— Onun için bir l?ina yaparak onu atee atn!...

Kurtulu F: 5 65
Gafletten
:: : :

— Derken, yldzlara bir bak bakt da, «ben gerçekten hastaym»


dedi (Saffât sûresi, âyet: 88, 89).
— kincisi n ayette husustur belirtilen :

— brahim Belki bu M onlarn 9u büyüü yapmtr. O halde,


dedi:
eer konuuyorlarsa, balarna geleni ona sorun!.. (Enbiyâ sûre-
si, âyet: 63).
Üçüncüsü de, brahim aleyhisselârmn, karn için, «O, benim kz-
kardeimdir» demesidlr.

Böylece ona bir tuzak kurmay murat ettiter. Fakat biz de onlar alçaltverdik (Saffet
sûresi, âyet: 91-98).
(Put haneye giran ibrahim ateyhiaselâm, orada mevcut putlarn hepsini bir balta ile

krar. Yalnz en büyük puta dokunmaz ve baltay da onun omuzuna asarak, çkar gider.
Darda, koarak kendisine yani puthlneye doru gelmekta olan kavmi ile karlar.
Hemen içeri dalan putperestler, büyük puttan baka bütün putlarn krldn ve onun
boynunda da bir baltann aslmakta olduunu dehetle görürler. Peygamber brahim on-
lara, putlara tapnmann sakim bir gidi olduunu daha önceleri sözle anlatmaa çal-

m, imdi bu hareketiyle onlara, putlarn hiç bir eye muktedir


fakat dinletememitir.
olamyacakiarn kendi azlaryla ikrlr ettirecektir. Onun üçin, kavminin, putlar kimin
krdint sormas karsnda. «Ben krdm» demiyecek, «Putlarn büyüüne torun. Belki
o yapmtn) cevâbn verecektir. Hâdisenin bu safhasn da yine Kur'ân'dan dinleyelim) :

O zaman brahim, babasna ve kavmine:


— Sizin taptnz bu heykeller de nedir ? demiti. Onlar da :

— Biz atalarmz onlara tapar bulduk, dediler. brahim dedi


— Yemin olsun de atalarnz da mutlak ve açk
ki siz bir dalâlet içindesiniz.

Onlar dediler:
— Sen "hakk m bize yoksa sen akaclardan msn
getirdin, ?

Ibrâhim dedi:
— Rabbnz, göklerin de
Bil'akis, sisin de Rabbdr Yer'in ki onlar o yaratmtr.
Ve ben de buna yakinen ahadet edenlerdenim. Allah'a yeminle söylerim ki. siz dönüp
gittikten sonra ben putlarnza mutlaka bir oyun yapacam... Derken, o. onlar
parça parça Yalnz belk4 ona mürâcaat ederler diye onlarn en büyüüne dokunma-
etti.

d Kavmi bu durumu görünce dedi


— Bunu bizim ilâhlarmza kim yapt. Muhakkak ki o. zâlimlerdendir.
Dediler:
— Kendisine Ibrâhim denilen bir genç iittik onlar (putlar) la urayordu
Dediler
— öyleyse onu halkn huzuruna çkarn. Belki onlar ahitlik yaparlar.

Dediler
— Ey Ibrâhim, sen mi yaptn bunu bizim ilâhlarmza ?

Ibrâhim dedi:
— Beiki bu ii onlarn u büyüü yapmtr. O halde eer konuurlarsa onlara

sorun.
Bunun üzerine vicdânlarna dönerek, birbirlerine, «üphesiz, zâlimler sizsiniz, »izi»

dediler. Sonra yine eski kafalarna döndürüldüler de:

66
: : : :

Resûlüllah sallallahU aleyhi ve Bellem, hadiseyi anlatmaa devam


ederek buyurdular :
brahim aleyhiaatlimm bu cevâb üzerine insanlar MûsA aleyhi».
seUnra giderek :

Aramzdaki hükmünü vermesi için Rabbnn indinde bize efaatçi
ol.

Derler. Fakat Mfisa aleyhlssel&m onlara öyle cevap verir


- Ben, bu mertebede deilim. Zirft haksz yere bir adam öldür-
dttm (•). Bugün ben, ancak kendi bamm derdindeyim. Siz, laft'-
ym gidmls.
Böylece, Isâ aleyhteselâma gelirler. «Bizim için Rabbma efâatç
ol da hakkmzdaki hükmünü versin» derler. Isft aleyhisselftm on.
lara u cevftb verir :

— Yâmin olsun M bunlarn konumadn sen de bilirsin ey brlhiml


dediler, ibrlhim de dedi
— öyleyse Allah' brakp te size hiç bir eyle ne faydas ve ne de zarar dokun-
mayacak bu putlara hâil tapacak msnz? Yuh size de, Allah' brakp taptklarnza
da. Akltanmtyacak msnz sizi...
Dediler:
— Onu yakn. Böylece ilâhlarmza yardm edin. Eer i yapanlar iseniz.
Biz de dedik
— Ey ate. brahim'e kars serin ve salim ol! ..

Ona böyle bir oyun yepmak istediler. Fakat biz de onlar daha fazla hüarlna u-
rayanlardan yaptk. (Enbiyâ sûresi, âyet: 52-70).

(•) — Mûsâ.rOdüne eriince biz ona hikmet ve ilim verdik. te biz, iyileri böy-
lece mükâfatlandrrz. Mûsâ. ahâlisinin anda ehre girdi dej
gaflet Özere olduu bir

orada, dövümekte olan iki adam gördü. Biri kendi taraftarlarndan, dieri de düman-
larndand. Derken, kendi taraftarndan olan, dümanndan olana kar ondan yardm- is-
tedi. Bunun üzerine Mûsâ, ona bir yumruk atp öldürdü. «Bu» dedi, «eytenn lerin-
dendir. Gerçekten o. saptrtc. açk bir dümandr.» Dedi «Rabbm. ben kendime ya- :

zk ettim. Beni bala!» Bunun üzerine Rabb da onu balad. Zirâ o, çok bala-
yc, çok es rgeyicidir. Dedi: «Rabbm, bana in'âm ettiin eyler hekk için artk müc-
rimlere aslâ arka çkmyacam.» Böylece, ehirde korkarak sabahlad. Bir de ne gör-
aün, dün kendisinden yardm isteyen edam ona feryât ediyor. MOsâ ona dedi kl:

— Hakikaten sen, açk azgnsn. bir

MOsâ, de düman olan


ikisinin birini yakalamak isteyince o dedi ki

— MOsâ, dün cana kydn


bir gibi beni de mi öldürmek istiyorsun ? Sen bu
yerde bir zorba olmak istiyorsun da arabuluculardan olmak istemiyorsun.
ehrin ötebandan koarak bir «Ey Mûsâ»
adern, geldi. dedi. «ehrin ileri gelen-

leri seni öldürmek için foplendlar. Hakknda konuuyorlar Hemen buradan çk, git

üphe ben aenin iyiliini isteyenlerdenim.»


yok ki

Bunun üzerine Mûsâ. korkarak ve etrâf gözetliyerek oradan çkt. «Rabbm!» dedi,
«Beni o zâlimler güruhundan kurtar (Kasas sûresi, âyet: 14-21).

67
: :

— Ben bu mertebede deilim. Zîrâ Allah'dan gayri, ben ve anam bi-


rer ilâh edinildik O. Bugün ben ancak kendi derdindeyim. bamn
Fakat imdi siz bana cevap veriniz. Eer sizden birinizin bir mik-
tar paras olsa da bunu bir keseye koyarak azn htihttrlese, ar-
tk o mührü açmadan kesenin içindekini alabilir mi?
Onlar cevap verirler
— Hayr!
Bunun üzerine Isâ aleyhisselâm der :

— Muhammed sallaiiâhü aleyhi ve senemin gelmesiyle peygamberlik


son bulmutur. Ayn zamanda O,
bugünkü va'd ve taahhüdünü ye-
rine getirecek mertebededir. Allah onun bütün kusurlarn da ba-
lamtr. Siz ona gidiniz...
Resûlüllah sallaiiâhü aleyhi ve sellem devamla buyurdular ki
— Bunun üzerine insanlar bana gelirler. Ben onlara, «Evet, Allah'n
müsâade ettii kadanyle, diledii ve raz olduu kiiler hakknda
ben efâat etmee salahiyetliyim, ben efaat etmee salahiyetli,
yim!..» derim. Allah'n, beklenilmesini istedii kadar beklenir.
Sonra, an yüce olan Allah, mahlûkat arasnda hükmetmeyi mu-
rât edince bir nidâc nidâ eder.
— Muhammed sallaiiâhü aleyhi ve sellem ve ümmeti nerede?
Bizler,DUnya'daki hayât itibâriyle en sonuncularz. Yâni Dün-
ya'da bütün ümmetlerden sonra yaadk (Ahir zaman
peygamberi
ve onun ümmeti). Fakat âhrette ise ilkleriz. Yâni DUnya'daki
ha-
yâtn hesâbn ilk verenleriz...

m
m .
ilâh7
£? edinin!- T; h
diyen
<<Ey Meryem o,u
sen msn ,
,sa -
dedii zaman, o, öyle der:

insanlara
br8k,p ta benî - an «-

A,,8h ''
«
— Seni tenzih ederim Rabbiml Hak olmyan bir sözü
söylemem bana yakmaz
Eer onu söyledmse muhakkak ki onu bilmisindir. Benim içimde olan her
eyi sen
bilirsin. Fakat ben se senin zâtnda olan
bilemem. üphesiz ki gayplar hakkyle bilen
sensin, sen.» Ben onlara, sadece ve yalnz senin bana
emrettiini söyledim. «Benim
de Rabbim, sizin de Rabbnz olan Allah'a kulluk edin.» dedim.
«Aralarnda
bulundu-
um sürece üzerlerinde bir müâhid
Fakat sen beni içferinden alnca, balarnda
idim.
murâkp ancak sen oldun. Zâten sen, her zaman her eye ahitsin. Eer
kendilerine
azâb edersen, üphe yok ki onlar senin kullarndr. Eer kendilerini
yarlarsan üp-
hHSiz ki Aziz ve Hâkim olan da sensin.»
Bundan sonra Allah da buyurdu ki:
— Bugün, dorularn dorufuunun kendilerine fayda verecei bir gündür. çinde
ebedi kalmak üzere altndan rmaklar akan cennetler onlarndr. Allah onlardan râzi ol-
mutur, onlar da Allah'dan râzi olmulardr. te bu en büyük saadettir.
Gök'lerin,
Yer in ve içlerinde ne varsa hepsinin tasarrufu Allah'ndr. Ve 0. her eye hakkyle
kadirdir. (Mâide sûresi, âyet: 116-120).

68
: : : :

— Muhammed sallallâhü aleyhi Ümmeti nerede? diye


ve sellem ve
tellâl barlnca ben ve Ümmetim ortaya çkarz. Dier ümmetler

bize vol verirler. Temizlik eserinden hâsl olan nûrluluk. suslUlUk


içinde yürürüz. Bu arada dier ümmetler bizim için söyle derler :

— Nerdeyse bu ümmetin fertlerinin tamâm peygamber olmaa yak-


lasm!..
Daha sonra ben, cennetin kapma yaklaarak onun açlmasn is-
terim. Bir ses der ki
— Kimdir o?
Ben cevap veririm
— Ben, Allah'n Resulü Muhammenim!
Kap açlr. Ben içeri girer, hemen Rabbma kars secdeye kapa-

hamd eden olmutur, ne de bundan sonra olur. Nihayet bana öy-

— Basn secdeden kaldr. Söyleyeceini söyle. Dinlenilecektir. s-


teyeceini iste, verilecektir. efaatçi ol. efâatm kabul edilecek-
tir!..

Ben basm kaldrr, kalbinde bir arpa dânesi veya bir zerre ka-
dar mân bulunan, yâni «Lâ ilahe illallah, Muhammedün KesûlUl-
lal = Allahdan baka ilâh yoktur, Muhammed O'nun Resulü-
dür» cümlesini kesin olarak kabul ve tasdik eden herkes için e-
faatçi olurum...

Bir defasnda Hattâb olu Ömer - Allah onlardan râz olsun - mes-
cide girdiinde Kâb Ahbâr orada cemâatle konumaktayd. Hz. Ömer
(R.A.) ona dedi ki ;

— Ey Kâb, bize, korkulu eylerden bahset.


Kâb anlatt :

— Allah'a yeminle söylerim. O'nun bir takm melekleri vardr. Al-


lah'n kendilerini yaratt günden beri kyamdadrlar. Yine bir ksm
melekler de yaratldklar günden beri secdededirler. Hiç bir suretle ba-
larn kaldrmazlar. Bu durum, kyâmet günü sûr üfürülünceye kadar böy-
lece devâm eder. Hepsi birden derler ki
— Ey Allah'mz senin hamdinle yine seni noksan sfatlardan tenzih
ederiz. Sana hakkyle, sana yarar ekilde ibâdet edemedik!..
Kâb, sözlerine öyle devâm etti
— Varlm kudret elinde olan Allah'a yeminle söylerim ki, kyâmet
günü olunca cehennem bir kükreyile ortaya çkar. nsanlara yaklat
zaman öyle bir kükreyile kükrer ki, düüp diz üstü çökmedik ne bir pey-
gamber kalr, ne de bir ehîd. Her bir peygamber, her bir sddîk ve her
bir ehîd öyle der :

69
:

— Yâ Rabbi, bugün kendimden


O gün öyle bir gündür ki, Ibrâhîm, olu Ismâil'i ve lshâk' unutarak
öyle der:

— Yâ Rabbi, ben, dostun brâhimim!..


Kâb, sözlerine devâmta dedi ki:

Ey Hattâb'n olu Ömer, eer o gün senin için yetmi peygam-
ber sâvab bulunmu olsa yine de kurtulamyacan sanrsn. I...

Kâb Ahbâr'n bu söylerini dinleyen cemâat iddetle alamaa bala-


d, öyle ki kendi kendilerinin balarna vurarak âh - vâh ettiler. Bu Man-
zaray gören Hz. Ömer (R. A.) dedi ki:

Ey Kâb, bize biraz da sevindirici haberlerden bahset.

—Ey Allah'n üçyüz onüç meru esâs vardr ki,


ahâli, sevinin. Zîrâ
Allah, ihiâs da beraber olduu halde onlarn herhangi biriyle gelen her
bir kimseyi kyamet günü cennete koyar. Allah'a yeminle söylerim, eer
O'nn rahmetinin künhünü bilmi olsaydnz, amel hususunda dav- ar
Ky mümin kardeim, ilemek ve günahlardan kaçnmak
sâlih ameller
.süreliyle kendini o günlere hazrla. Zîrâ, uhakkak ki sen. çok ksa bir
zaman sonra kyâmet günü ile kar karya kalacak ve ömrünün boa
geçen demlerine nedamet duyacaksn. unu iyi bil ki, sen ölünce senin
kyametin kopmu demektir. Nitekim Muîra îbni a'be öyle der:
— Ey insanlar, siz, «kyâmet, kyâmet, der durursunuz. Sizin her
birinizin kyâmcti onun ölümüdür. Kii ölünce onun kyameti kopmu

Kays olu Alkame, adamn cenâze merâsiminde bulunmutu,


bir ölü
gömüldükten sonra kabri banda ayakta durarak öyle dedi:

Bu kulun kyameti kopmutur!..
Alkame böyle dedi. Çünkü insan ölünce, kyâmet günkü durumla ay-
nen kar karya kalr. Zirâ o ölünce cenneti, cehennemi, melekleri... gö-
rür. Pakat hiç bir amel ilemee muktedir olamaz. Böylece, kyâmet gü-
nü hesap vermek üzere beklemekte olan bir kimse durumuna gelir. «K-
saca, kiinin ölümü ile amel defteri mühürlenir, ölümüne kadar ne gibi
ameller ilediyae kyâmet günü onlarla hesaba çekilir. O halde, ömrü ha-
yrla bitenlere ne mutlu!..

EfeH Bekir Vâstî der ki


Büyük nimetler üçtür:
1) Hayât nimeti,
2) ölüm anndaki nimet,
3) Kyâmet günündeki nîmet
70
Hayât nimeti, ömrü yolunda geçirmektir,
Allah'a itftat

ölüm Anndaki nimet, kiinin rûhunun, kelime-i ehâdet ile bedenin-


den çkmasdr.
Son ve hakîkî büyük nîmet ve devlet olan kyAmct gününün nîmcli
ise, o gün kiiye verilecek cennet müjdesidir. Bu müjdeye lâyk olanlara,
kabirlerinden kalkarlarken bir müjdeci gelir ve kendilerini cennetle müj-
deler.
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, bir defasnda Muâz olu Yahyâ
HAzi'nin meclisinde u âyetler okunmutu:
— Takva sâhiplerini Allah'n huzuruna binit r* olarak
toplayand-
nz günahkârlar tla susuz ve yaya olarak cehenneme sevkede-
regimiz gün, çok esirgeyen Allah'n midinde ahd edinmi olan-
lardan bakas efâat etme hakkna mâlik olmayacaklardr (Mer-
yem sûresi, âyet: 86", 87, 88).

Bunun ürerine, Muâz olu Yahyâ fcâzî, mecliste hâzr olanlara u hi-
tabede bulundu:
Ey insanlar, dikkat, dikkat! Yarn mnhedo cf-medileceksiniz.

Dört bir ynndan bölük bölük geleceksiniz. Allah'n huzurunda teker te-
ker durdurulacaksnz. Yaptklarnzdan harfi harfine sorguya çekilecek-
siniz. O gün, Allah'n dostlar O'nun huzuruna binitler olarak
gönderi-

lirler. GUnahkfirlar da susuz ve yaya olarak Allah'n azAbma


sevkedilirler.
parça ol-
Ve, bölük bölük cehenneme girerler. Bütün bunlar: Yer parça
(hgi, Allah'n emri geldii, melekler saf saf indii ve insanlarn hayf-
lanmalar uasnda cehennemin de getirildii gün vuku bulur... Karde-
lerim, hayf size o günde ki, uzunluu elli bin senedir. O gün.
sarsnt gü-
nüdür. O gün, kyâmet günüdür. O gün, hasret ve nedamet günüdür. O
gün. büyük bir gündür. O gün, âlemlerin Rabb Allah'n hükmü için, in-
sanlarn kabirlerinden kalkaca gündür. O gün, münâkaa günüdür. O
gün,hesaplama günüdür. O gün. amellerin tartlaca gündür. O gün.
soruturma günüdür. O gün, sarsnt günüdür. O gün, barma günüdür.
O gün, mutlaka gelecek bir gündür. gün. amellerin ortaya dökülecei
O
gündür. O gün, kiinin, dünyadaki yaptklarn karsnda bulaca gUn-
dür. O gün, dünyadaki hilekârlklarn ortaya dökülecei
gündür. O gün,
insanlarn, amellerinin karl
kendilerine gösterilmek için ola- dank
rak muhtelif yollara ayrlacaklar gündür. O gün. bir takm yüslerin bem-
beyaz, dier bir ksm yüzlerin de kapkara olaca gündür. O gün,
hiç bir

kimsenin hiç bir kimseye hiç bir hususta yardm edemiyecei gündür. O
gün, hiç bir kimsenin tuzak ve hilesinin, kendisine hiç bir suretle
faydas
dokunmayaca gündür. O gün; ebeveynin evlâdna, evlâdn da ebevey-
nine yardmc olamyaca gündür. O gün, erri fâ olmu gündür. O
gün,

zâlimlere, mâzeretlerinin fayda vermiyecei gündür. O gün, onlara lânet

71
.

te vardr. Mekânlar da pek kötüdür. O gün, her bir nefsin, kendi kendi-
siyle, mücâdele ederek gelecei gündür. O gün, her emzikli kadnn em-
zirdiini terkedecei ve her hâmile kadnn çocuunu düürecei gündür.
O gün, insanlar serholar olarak görürsünüz. Halbuki onlar serhos de-
ildirler. Fakat Allah'n azâb iddetlidir de ondan bu hâle gelirler...
Süleyman olu Mukatil söyle der:
— Kyamet günü insanlar, yüz sene, boylarna kadar yükselen ter
içinde; yüz sene, karanlklarda aknlk içinde kalrlar. Yüz sene de, Rabb-
leri huzurunda birbirleriyle muhâkemeleerek geçirirler.
.

Denir ki:
— Birkyamet günü uzunluu elli bin senedir. Fakat bu uzunluk,
ihlâsl müminlere bir sâatlik bir zaman kadar ancak gelir...
Ey akll insan! Sana yakan, ân yüce olan Allah'a itaat yolunda
bu dünyânn skntlarna katlanp O'nun emirlerine muhalif hareket et-
memektir. Tâ ki kyamet gününün skntlar sana kolay gelsin...
Doruya götüren yalnz Allah'dr.

72
::

CEHENNEM VE CEHENNEM EHL

>

Ebû Hureyre'den (R.A.) rivâyet edilir:


Resûltillah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Ohennem'de bin «ene ate yakld, kpkrmz oldu. Sonra bir hin
sene daha yakld, akkor hâline geldi. Daha sonra bir bin sene da-
ha yakld, simsiyah oldu. O, tpk zifiri gece karanl gibi sim-
siyahtr.
. Anlatldna göre, Yezîd olu
gözyalar hiç dinmez, de-
Mürsid'in
vaml alard. Kendisine bunun sebebi sorulduunda cevâb verdi: u

Eer ftn yüce olan Allah, beni, bir günah ilediim takdirde ebe-
diyye bir hamama hapsetmekle tehdit etmi olsayd, gözyaslarmn din-
memesi bana vâeip olurdu. imdi nasl dinsin ki. o, beni. üe,bin sene kz-
drlm bir cehennemde hapsetmekle tehdit etmektedir.
Mücâhid öyle der

Cehennem'in bir takm derin kuyular vardr ki. içlerinde deve
bovnu gibi ylanlar, katr gibi akrepler bulunur. Cehennemlikler bunlara
doru kaçarlar. Onlar da azîaryle onlar yakalyarak srrlar, sokar-
lar, etlerini didiklerler. Cehennemliklerin bunlardan kurtulabilmek için

tek çareleri cehenneme kaçmaktr.


Cübeyr olu Abdullah'dan (R.A.) rivâyet edilir:
Resûlülîah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Ohennem'de deve boynu gibi bir takm ylanlar vardr. Birinin
sokusunun verdii ac krk sene hissedilir. Yine, katr büyüklü-
ünde bir ksm akrepler vardr. Onlarn birisinin sokusunun ver-
dii ac krk yl duyulur.
îbni Mes'ûd der ki
— Sizin u ateiniz, cehennem
ateinin sadece yetmite biridir. Eer
o, iki defa sudan geçirilmi olmasayd, onunla hiç bir suretle faydalan-
manz mümkün olmazd.
Neb! sallallâhü aleyhi ve sellem buyurur:

73
:

— Cehennem ehlinden, ûzâb en hafif olau ayanda atelen iki a-


yakkab bulunan kiidir. Onlarla beyni tpk bir kazan gibi kay-
natlr. Kulaklar a le parças dr. Dileri ate parçasdr. Kirpik-
leri ate alevidir. ç uzuvlar ayaklarndan dar frlar. Hu kii,
cehennem ehlinden azab en iddetli olan zannedilir. Oysa o. aza-
b en hafif olandr.
Amr Ibni As (R.A.) öyle der:
Cehennem ehli, cehennemin bekçibasn çarrlar. Fakat kendile-
rine krk sene cevap verilmez. Krk sene sonra öyle bir cevapla kar-
lanrlar:
• — Siz orada ebediyyen kalacaksnz!..
Bunun üzerine Allah'a seslenerek öyle derler:
— Ey Uabbmz, buradan çkar. Eer yine küfre dönersek o tak-
bizi

dirde biz muhakkak zâlimlerdeniz.


Allah, onlarn bu çarsna Dünyâ'nn ömrünün
kadar sü- iki misli

ren bir zaman cevap vermez. Nihâyet kendilerine hitâben öyle buyurur.
—Yklp gidin cehennemin içine. Bana da bir ey söylemeyin!..
Amr îbni As, sözüne devamla unlar söyler:
—Allah'a yeminle söylerim ki, Allah'n bu cevâbndan sonra insan-
lar tek bir kelime bile konuamazlar. Ank bundan sonras. Cehennem de
alay inleyi ve ate gürültüsüdür. Cehennemliklerin âl-u vah seslen
-

tpk eeklerin anrmasna benzer ( * ).


Katâde der ki
— Ey insanlar, kyâmet gününün bu sahnesine dayanacak gücünüz
var m?
Yâhul buna sabredebilecek misiniz? Ey insanlar, bu dünyada Al-
lah'n emirlerine ilâat etmek sizin için daha kolaydr. O halde O'na itaat
ediniz!...

Denir ki:
Cehennem ehli bin sene âh-u zâr eder. Fakat kendilerine en ufak bir
faydas olmaz. Sonra kendi kendilerine derler ki:

( • ) Müellfin. Amr brît Aa'm fâdesinden naklettii ve ksm, âyetlerin aynen


bir
okunmasyle anlatlan bu kyâmet sahnesi Kur*ân'da tpk tpkna mevcuttur. Muhte-
rem okuyucularmzn, konuyu daha salam bir ekilde örenmi olmalarn saglyaea-
g mülâh3zasjyle kyâmet gününün bu sahnesini canlandran âyetlerin bir ksmn
meâlen sunuyoruz.
— Mütercim —
— Sûr'a üfürüldüfü zaman artk ogün aralarnda böbürlenecekleri soylar-soplar
olmad gibi, birbirlerinin hâlini hatrn da sormazlar. Artk kimlerin sevab tartlar
ar gelirse onlar felâh bulanlarn ta kendileridir. Kimlerin de sevab tartlar hafif ge-
lirse onlar da kendilerine yazk edenlerdir. Onlar Cehennem'de ebedi kalrlar. Cehenr
nem'in atei yüzlerini dalar. Onlar da orada dilerini srtp
kalrlar. Onlara denir ki:
— Size Dünyft'da âyetlerimiz okunurken onlar yalan sayan siz deil miydiniz?

74
.

— Biz Dünya'da iken sabrettik mi, sonunda selâmete ererdik!..


Ve, âh-u Vâh içinde bin sene daha beklerler. Fakat çekmekte olduk-
lar azâb hiç hafiflemez. Sonunda öyle derler:
— Alayp - szlamak ta, sabretmek te bizim için farksz. Bizim için
kaçacak bir yer yok!..

Böyle dedikten sonra, iddetli susuzluktan ve çekmekte olduklar


azaptan dolay, bin sene sân yüce olan Allah'dan yamur talebinde
bulunurlar. Bunu hararet ve susuzluklarnn zâil olmas maksadyle ya-
parlar. Bu bin senelik yalvar - yakartan sonra, sân yüce ojfcn Allah
Cebrail aleyhisselâm'a sorar :

— Ne istiyorlar?
Cebrail aleyhisselâm cevap verir:
— Ya Rabbi, onlarn ne istediklerini sen daha iyi bilirsin. Su istiyor-
lar...

Bu srada birtakm kzl buluüar belirir. Onlar yamur


tepelerinde
yaacan zannederler. Fakat bu bulutlardan onlarn üstüne yamur de-
il, katr büyüklüünde akrepler yaar. Onlardan herbirinin bir sokma-
snn verdii ac bin senede geçmez. Sonra, yamur yadrmas için sân
yüce olan Allah'a bin sene daha yakarrlar. Bu sefer de gökte birtakm
kara bulutlar belirir. Bunu görünce derler ki:
— te bu yamur bulutu ! .

Fakat bu sefer de o bulutlardan üzerlerine deve boynu gibi ylanlar


yaar, öyle ki, onlardan birinin bir sokmasnn verdii ac bin senede
geçmez, ite an
yüce olan Allah'n, kelâmnn mânâs budur: u
— Kâfir olup ta insanlar Allah'n yolundan çkaranlar var ya! te
biz,onlarn çektikleri azabn üstünde, dünyâda yaptklar fesâdla-
ra karlk olmak üzere, bir azâb daha katp arttrdk (Nahl sû-
resi, âyet: 88).

Onlar cevap verirler :

— Ey Kabbmz, bedbahtlmz üzerimize galebe çald ve dalâlete düenler top-


luluu olduk biz. Ey Rabbmz bizi buradan çkar. Eger yine küfre dönersek g lakdir-
de biz, muhakkak zâlimleriz.

Allah da onlara öyle buyurur :

—Yklp gidin Cehennem'in içine. Bana da bir ey söylemeyin. Zirâ Dünyâ'da


iken kullarmdan bir zümre vard ki, «Ey Rabbmz, imân ettik. Bizi yarla. Bize rah-
metini saç. Sen merhametlilerin en hayrhsisn!» derken, sîz onlar alaya aldnz. Ö>1«
ki bu, beni hatrlamay size unutturdu. Siz, istihza ile onlara gülüyordunuz. Ben de. si-
zin alaylarnza sabretmelerinden dolay bugün onlar mükâfatlandrdm. Onlar kur-
tulanlarin tâ kendileridir. (Müminûn sûresi, âyet: 101-111).
*

75
O ân
yüce olan Allah'n azâbndan kurtulup sevabna nail
halde,
olmak isteyen herkesin, O'na itâat hususunda Dünyâ'nn skntlarna kat-
lanmas ve günahlarla dünyevî hevesâttan kaçnmas gerekir. Zîrâ cennet,
nefsin ilemekten holanmyaca amellerle çevrilmi, süslenmitir. Nef-
sin, ilemekten holanmad bu amelleri yâni Allah'n emirlerini yapan-
lar Cennet'i kendilerine açk ilemekten holan-
bulurlar. Tersine, nefsin,
mad bu amelleri yâni Allah'n emirlerini bu dünyâ'da yerine getirme-
yenler de Cennet'i kendilerine kapanm bulurlar. Demek ki Allah'n uh-
revî nimetlerine nâil olmak için, bu dünyâda nefsin holanmad eyleri
ilemek gerekmektedir. Cehenneme gelince, o da, ehevî hisler ve ehevî
amellerle süslenmitir. Dünya hayâtnda nefsânî - ehevî arzularna esir
olanlar, itiyâkla Cehennem'e komu olurlar. Bu hususlar hadislerde
belirtilmi, iirle de ifâde edilmitir.

.

Aksakall ihtiyârlarda kiiyi günah ilemekten menedecek ey-
ler vardr. Yeter ki onlara ibret gözüyle bakla. .Bâzen bir kiiyi görürüm
ki, ihtiyarlk çana adm atm olduu halde, hâlâ gençlik çann zin-
deliini ve hüsn-ü hâlini umar. Kötü arkadatan uzak dur. Ona yakla-
maktan sakn. Eer kendisinden kurtulmak mümkün olmazsa idâre et.
Dürüst arkadalarla berâber ol. Onlarla münâkaa etmekten sakn. On-
larla münâkaa etmediin sürece kendilerinin hâlis dostluuna nâil olur-
sun, îster hür olsun isterse köle olsun, yaknlk peydâ ettiin kiiler e-
refli kiiler olsun. Zirâ erefli kiilerle berâberlik seni yüceltir. Kim ki
ehli olmyanlarla bir
amel ilerse 'onu ya denizin öbür tarafnda veya
iyi

dibinde bulur.Allah'n gökler- (ve yer) geniliinde cenneti vardr. Fa-


kat bu cennet, nefsin ilemekten holanmad amellerle süslenmitir.
Onun kaplar ancak, bu dünyâda nefsin ilemekten holanmad amel-
leri yapanlara yâni Allah'n emirlerini yerine getirenlere açlr...

Ebû Hüreyre'den (R.A.) rivâyet edilir.


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Am ve Celîl olan Allah, Cebrail alcyhisselâm çararak Cennet'e
gönderdi. Giderken ona, «Git, Cennet'i ve orada cennet ehli için
hazrladklarm gör.» dedi. Cebrail aleyhisselâm gitti. Cennet'i ve
içinde cennet ehli için hazrlananlar gördü. Dönüünde öyle
dedi:
— Yâ Rabbi. izzetin hakk için, onu iiten herkes mutlaka oraya
girer. ^
Sonra* Cennet, nefsin ilemekten holanmyaca amellerle be-
zendi. Allah tekrar Cebrail aleyhisselâm'a dedi:
— Cennet'e git ve ona bir kere daha bak.
Cebrail aleyhisselâm gitti, bakt, dönüünde öyle dedi:

76
: :

— Yâ Rabbi, izzetin hakk için. Ben oraya hiç bir kimsenin girme-
mesinden korktum.
Daha sonra Allah, Cebrail aleyhisselâm Cehcnncm'e göndererek,
«Git Cehennem'! ve Cehennemlikler için hazrladklarm gör.» de-
di O, gitti, gördü ve dönüünde öyle dedi
.

— Yâ Rabbi, izzetin hakk için söylüyorum. Onu iiten hiç bir kimse
oraya girmez. (Oraya girmee sebep olacak hareketlerde bulun-
maz.)
Sonra, Cehennem, nefsâni - ehvani heves ve arzularla bezendi.
Allah, Cebrail aleyhisselâm'a dedi:
— Tekrar git. Oray bir kere daha gör. .

Cebrail aleyhisseâm gördü ve dönüünde öyle dedi:


gitti,
— Yâ Rabbi, izzetin ve celâlin hakk için söylüyorum. Ben, hiç bîr
kimse hâriç olmamak üzere oraya herkesin girmesinden kork-
tum...

Yine Resûl aleyhisseâm öyle buyurdular:


— Cehennemden dilediinizi annz. Ondan hiç bir ey anmazsnz ki
Cehennem, andnz o eyden mutlaka daha iddetli olmasn.

Mehrân olu Meymûn anlatr:


«Onlarn hepsine va'dolunan yer Cehennemdir - Hcr sûresi, âyet:
43-» meâlindeki âyet nâzil olduu zaman, Selmân Farisî, elini basma ko-
yarak çkt. Deli gibi üç gün dolat. Bir türlü kendine gelemiyordu. Nihft-
yet tutulup getirildi.
Yezîd Rakkat, Enes ibni Mâlik'ten nakleder:
Bir defasnda Cebrâil aleyhisseâm, mûtâd geli zamanlarnn birin-
de, rengi atmolarak yine Nebî sallallâhü aleyhi ve Belleme gelmiti. Re-
sûlüllah sordu:
— Ey Cebrâil, seni rengi atm olarak görüyorum. Bunun sebebi ne-
dir?
Cebrâil aleyhisseâm dedi:
— Yâ Muhammed, cehennem körüklerine üfürüime-
sana, Allah'n,
sini emrettii bir zamanda geldim. Cehennem'in, cehennem ve kabir azap-
larnn hak olduunu ve Allah'n azabnn her eyden üstünlüünü kabul
eden kiinin, ondan emîn olmadkça sükûna kavumas yaramaz.
Bunun üzerine, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem de buyurdular
ki:
— Ey Cebrâil, bize Cehennem'i anlat.
Cebrâil aleyhisseâm anlatt
— Evet, ân yüce olan Allah, Cehennem'i yaratt zaman onun üze-
rinde bin sene ate yakld, kpkrmz Sonra bin sene daha yakld,
oldu.
bembeyaz olup akkor hâline geldi. Sonra, bir bin sene daha yakld, sim-

77
:

siyah oldu. Artk o kapkaradr. Alevleri ile közleri hiç sönmez. Seni hak
ile gönderen Allah'a yeminle söylerim ki, eer eehennem ehlinin elbise-
lerinden biri Yer ile gök arasna aslsa onun pis kokusundan ve harare-
tinden Dünyâ'nn bütün sakinleri hepsi de ölür. Seni hak - peygamber
olarak gönderen Allah'a yeminle söylerim ki, eer an
yüce olan Allah'n,
kitâb Kur'ân'da zikretmi olduu zincirlerden birinin bir arn
bir da
üzerine konsa bu da mutlaka erir. Öyle ki, bu erime, yerin yedi kat di-
bine ular". Seni hak - peygamber olarak gönderen Allah'a yeminle söyle-
rim ki, eer bir adam Maip'te azap olunsa, onun gördüü bu azabn id-
detinden Merk'taki adam da yanar. Cehennem'in harâreti gayet iddet-
li, dibi çok derin, zîneti demir, içecei scak su ile irin, giyecei ate par-

çalandr. Onun yedi kaps ve bu kaplardan her birinin, kadnlardan ve


erkeklerden birer nasibi vardr...
Burada, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem sordular:
—Cehennem bizim bu evlerimiz gibi midir?
Cebrail aleyhisselâm dedi
— Hayr. açktr. Biri dierinden daha aadadr. Bir ka-
Fakat o,

pdan dier kapya yetmi senelik bir mesâfe vardr. Bu katlardan herbiri,
kendisinin bir önceki kattan yetmi misli daha scaktr. Allah dümanlar
oraya sevk di lir. Cehennem'in kapsna vanlklarnda orada onlar buka-
lar ve zincirlerle cehennem zebanileri karlar. Zinciri azlarndan so-
kup gerilerinden çkarrlar. Sol ellerini boyunlarna balarlar. Sa ellerini
yüreklerine sokarlar. ki omuzlar arasn sökerler. Zincirlerle skca ba-
larlar. Her bir eytanla birlikte ayn bir zincire balanarak yüz
insan, bir
üstü sürüklenir. Bir taraftan da zebânî-nelekler topuzlarla vururlar. Her
ne zaman ki skntdan oradan çkp kaçmak isterlerse tekrar yine oraya
iade edilirler...
U,\sûl aleyhisselâm burada yine sordu:
C hennem'in bu tabakalarnn sakinleri kimlerdir?
Cebrail aleyhisselâm dedi:
— tabakada münafklarla fir'avunun soyundan ve Ashâb-
Birinci
Mâide'dcn kâfirler vardr. Cehennemin bu tabakasnn ad llâviye'dir.
kinci tabakada mürikler Allaha - e
ortak tanyanlar, putpe-

restler) vardr. Bu tabakann ad Cahîn'dir.


Üçüncü tabakada hak-dîni terkedenler bulunur. Burann ad Sekar'dr.
Dördüncü tabakada iblis, iblise uyanlar ve mecûsîler bulunur. Burann
ad Tjpzzâ'dr.
Beinci tabakada yahudiler vardr. Burann ad Hutame'dir.
Altnc tabakada Hristiyanlar vardr. Burann ad Seir'dir.
Cebrail aleyhisselâm bunlar söyledikten sonra, Resûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemden utancndan sustu. Onun sustuunu gören Resul aley-
hisselâm buyurdular ki :

78
:

— Cehennemin yedinci tabakasnda bulunanlar aöylemiyecek misin ?


Allah Resulünün bu üzerine Ccbrâil aleyhsselûm dedi
suâli
— Orada, senin ümmetinin, büyük günahlar ileyip tevbe etmedente
ölmü olanlar vardr...
Onun bu cevâbn duyan peygamberimiz hemen baylarak dütü. Ccb-
râil aleyhisselâm da onun muhafazasna kendisini memur ederek ban-
da bekledi. Allah Resulü kendine gelince öyle dedi:
— Ey Cebrâil, felâketim büyük, kederim iddetli. Cehennem'e benim
ümmetimden de girecek mi ?

Evet. Ümmetinin günâh- kebâir (= büyük günahlar) ilemi oian-

ve
selâm da alad. Ve, Allah Resûlü kendi hücrelerine çekildi. Halktan ay-
r durmaa balad. Sadece namaz için camiye çkyor, namaz klarak evi-
ne dönüyor, kimseyle konumuyordu. Namazda da alyor, Allah'a yaka-
larda bulunuyordu. Bu hâdisenin üçüncü günü olunca Ebûbekir (R.A.)
geldi. Kapsnn önünde durarak:
— Esselâmü aleyküm, ey rahmet evinin sâhibi! Resûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemi görmek mümkün mü?
Fakat kendisine bir cevap veren olmadndan alyarak geri
dedi.
döndü. Sonra Ümer (R.A.) geldi. Kapsnn önünde durarak:
— Esselâmü aleykiim, ey rahmet evinin sâhibi. Allah'n Resulünü
mü?
Yine bir cevap çkmad. O da geri döndü. Alyordu. Daha son-
i.

ra Selmân Farisî geldi. Resûlüllah'm kapsnn önünde durdu ve:



Esselâmü aleyküm, ey rahmet evinin sâhibi. Benim efendim Resul
aleyhisselâm görmek mümkün mü?

dedi. Ona da bir cevap veren olmad. Bunun üzerine Selman Farisî
alyarak, kâh düe, kâh kalka Hz. Fâtma'nm evine gitti. Kapnn önün-
de durdu. Sonra:
— Esselâmü aleyküm, ey Allah Resûlünün kz.
dedi. Hz. Ali evde yoktu. Selmân Farisî selâmdan sonra devam etti:
— Ey Allah Resûlünün kz, Resûlüllah halktan gizleniyor. Sadece
namaz klmak için dar çkyor. Ne kimse ile konuuyor, ne de evine
birisinin girmesine izin veriyor...

Bununüzerine Hz. Fâtma hemen giyinip bürünerek Resûlüllah sal-


lallâhü aleyhi ve sellem'in hanesine kotu Kapsnn önünde durarak se-
.

— Ey Allah'n Resûlü, ben, kzn Fâtma!


79
:

dedi. Resul aleyhisselâm o anda secdeye kapanm alyordu. Ban


kaldrarak
— Benim gözümün bebei Fâtma bana neye braklmaz. Açn kap-
lar!..
dedi. Kap
açld. Hz. Fâtma içeri girdi. Resûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellemi görünce hemen iddetle alamaa balad. Zîrâ O'nu sararm-
solmu, hüzünden ve alamaktan avurtlar çökmü bir hâlde gördü. Sor-
du:
— Yâ Resûlüllah, sana ne indi ?

Resûl aleyhisselâm buyurdu:


— Ey Fâtma, bana Cebrâil Cehennem'in tabakalarn anlatt.
geldi.
En üst tabakada, benim ümmetimden, büyük günahlar ileyenlerin bulu-
nacan haber verdi, ite beni alatan ve kederlendiren budur...
Hz. Fâtma, merakla sordu:
— Yâ Resûlellah, ümmetinin günah- kebâir (= büyük günahlar) i-
leyenleri oraya nasü girer?

— Evet. Melekler onlar Cehenneme sevkeder. Yüzleri kapkara, göz-


leri yemyeil olmaz. Azlan mühürlenmez. eytanlarla berâber ayn zin-
cirlere balanmazlar. Zincirlere, bukalara vurulmazlar...

Hz. Fâtma yine sordu:


— Cehennem melekleri onlar nasl yeder?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— Erkekleri sakallarndan, kadnlar da bukleleri ile nâsyclerinden.
Ümmetimden vardr ki, sakallarndan yakalanp Cehen-
nice ihtiyârlar
nem'e sürüklenirler. Bu srada onlar öyle feryâdü - figân ederler:.
—Vâh* ihtiyarlk, vâh zayflk!..
Yine ümmetimden nice gençler vardr ki, sakallarndan tutulduu gi-
bi Cehennem'e sevkedilirler. Bu srada onlar öyle figân ederler:
—A a ah gençlik, aah güzellik!...
Nice kadnlar da vardr ki, saçlarndan yakalandklar gibi Cehen-
nem'e sürüklenirler. Bu srada öyle barrlar:
—Vâh rezâletler, vâh namussuzluklar!..
Böylece, herbiri, sürüklenerek cehennem bekçisine teslim edilir. Ce-
hennem bekçisi onlar görünce, kendilerini sürükleyip getiren meleklere
sorar:
— Kimdir bunlar? Bana imdiye kadar böyle garip halli bedbahtlar
gelmedi. Hani bunlarn yüzleri kapkara deil? Gözleri yemyeil olmam.
Azlarna mühür vurulmam. eytanlarla berâber ayn zincirlere ba-
lanmam. Boyunlarna zincirler, ayaklarna bukalar taklmam!..
Melekler cevap verirler:

80
. :

— Bize bu ekilde emir verildi. Size onlar bu ekilde getirmemiz


söylendi.

Bunun üzerine cehennem bekçibas onlara sorar:


— Ey bedbahtlar, siz kimsiniz ?..
Baka bir rivâyete göre, bunlar birer birer yakalanp Cehennem'e
sevkedil irken öyle barrlar:
— Âh Muhammed, âh Muhammed, âh Muhammedi..
Fakat Cehenneme yaklap ta cehennem bekçisini gördükleri ân, onun
heybetinden Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem'in ismini unuturlar
da, bekçinin «Siz kimsiniz?» sor\suna, «Biz, kendilerine inmi olan-
Kur'ân
lardan ve Ramazan'da oruç tutanlardanz.» cevâbn verirler. Bekçiba
da:
— Kur'ân yalnz Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin ümmetine
inmitir.
der. Cehennemlikler Muhammed ismini duyunca toplu halde bir çlk
atarak:
— Biz, Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin ümmetindeniz!..

derler. Bekçiba da onlara öyle der:


— Kur'ân'da, sizi, âm yüce olan Allah'a âsî olmaktan mened-en âyet-
ler yok muydu?
Cehennemin kenarna gelip onu ve zebanileri gördükleri zaman bek-
çiye öyle derler:
— Ey bekçiba, bize müsâade et de hâlimize bir alayalm!..
Bekçi kendilerine müsâade eder. Alarlar, alarlar, alarlar.-, öyle
ki gözlerinde ya kalmaz. Nihâyet kan alarlar. Bekçiba der ki:
—Bu alama eer Dünyâ'da olsayd, ne güzeldi. Eer bu alama
Allah korkusuyla Dünyâ'da vuku bulmu olsayd. Bugün siz elbette Cehen-
nemlik olmazdnz. .

Ve, bekçiba, zebânüere emreder:


— Atn onlar Cehennem'e, atn onlar Cehennem'e!..
Cehenneme atldklar zaman hep bir azdan «Lâ ilâhe illallah» diye
banrlar. Bu cümleyi duyan Cehennem hemen, onlardan uzakl aflr. Bu-
'
nu gören bekçiba Cehennem'e der ki
— Ey Cehennem, tut onlar!
Cehennem u cevab verir:
— Nasl tutaym, onlar «Lâ ilâhe illallah» diyorlar.
Bekçiba yine emreder:
— Ey Cehennem, tut onlar!
Cehennem cevap verir:
— Nasl tutaym, onlar «Lâ ilâhe illallah» diyorlar.

Gafletten Kurtulu P : 6 81
. : : : :

Bekçi ba
üçüncü defa emreder:

Ey cehennem, tut onlar. Ar'm sahibi Allah böyle emrediyor
Bunun üzerine cehenem onlar tutar, içine alr. Kimisini sadece ayak-
larndan, kimisini dizlerine kadar, kimisini beline kadar, kimisini de bo-
azna kadar içler. Boazna kadar içine aldklarnn yüzlerini ate alev-
leri dalamaa balaynca bekçiba öyle der:
— Ey Cehennem, yakma. Zîrâ o yüzler Dünya'da Allah'a
yüzlerini
secde etmitir. Yüreklerini de yakma. Zîrâ Ramazan aynda susuz kal-
mlardr...
Cehennemlikler, Allah'n diledii kadar orada kalrlar. Bu arada öy-
le yakarta bulunurlar:
— Yâ Erhamerrâhmîn, Yâ Hannân, Yâ Mennâni..
ân yüce olan Allah hükmünü yürütünce öyle der:
— Ey Cebrail. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin ümmetinin
âsîleri ne gibi cürümler iledi?
Cebrail aleyhisselâm cevap verir
— Allah'm, sen onlarm neler ilediklerini en iyi bilirsin.

Allah, Cebrâil'e emreder:


— bak, ne
Git, haldeler.
Cebrail aleyhisselâm Cehennem bekçibasna varr. O. Cehennem'in
ortasnda ateten bir minber üzerinde oturmaktadr. Cebrâil aleyhisselâm
görünce, tazîmle ayaa kalkar ve öyle der

Ey Cebrâil, buraya ne sebeple geldin?
Cebrâil aleyhisselâm der:
— Ümmet-i Muhammed'in ne yaptn
âsîlerini ?
Bekçiba cevap verir
— Onlarn hâli ne kötü; yerleri ne skntl... Cehennem onlarn ci-

simlerini yakt, etlerini yedi, sadece yüzleri ile kalbleri kald. Oralarnda
îmân parldyor. .

Cebrâil aleyhisselâm der:


— Onlarn bulunduu cehennem tabakasn Onlar göreyim. aç.
Bekçiba, Cehennem'in o tabakasnn muhâfzlarna oray açmala-
rn emreder. Onlar da açarlar. çeridekiler, Cebrâil aleyhisselâma bakp
onun güzel sûretini görünce kendisinin, azâp meleklerinden olmadn an-
layarak öyle derler

Bizim, aslâ kendisinden daha güzel birisini görmediimiz bu kul
da kim ki

Bekçiba cevap verir:


— Bu, Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme Rabbmdan vahiy ge-
tiren Cebrâil'dir!..

82
. . :

elennemlikler, Muhammcd sallallâhü aleyhi ve sellemin ismini du-


azdan bararak öyle derler:
>u..ca hep bir

Ey Cebrail, Muhammed aleyhisselâma bizden selâm söyle. Günah-
larmzn bizimle Onun arasn ayrdn ve hâlimizin kötülüünü haber
ver.
Cebrâil aleyhisselâm gider. ân yüce olan Allah'n huzûrunda durur.
Allah sorar:
— Ümmet-i Muhammed'i ne halde gördün ?

Cebrâil cevap verir:


— Onlarn ne hâli ne skntl...
kötü, yerleri
Allah sorar:
— Senden eyler talep
bir mi? ettiler ,

Cebrâil cevap verir:


— Evet, peygamberlerine selâm götürmemi ve hâl-i pürmelâllerini
ona duyurmam istediler.
Allah buyurur:

Git, haber ver.
Cebrâil aleyhisselâm gider. Nebî sallallâhü aleyhi ve selleme varr.
O, beyaz inciden yaplm bir çadrda oturmaktadr. Bu çadrn dörtbin
kaps vardr. Herbir kapnn altndan yaplm iki kanad bulunmaktadr.
Cebrâil aleyhisselâm der ki
— Yâ Muhammed, Cehennem'de azâp görmekte
senin ümmetinin,
olan günahkârlar topluluu yanndan geliyorum. Sana selâm ediyorlar ve,
«Bizim hâlimiz ne kötü, yerimiz ne skntl» diyorlar...

Bu haberi alan Resûlüllâh, hemen kalkarak Ar'm altna gelir, sec-


deye kapanr. O âna kadar hiç bir kimsenin yapmad ekilde Allah'a
hamd ve senâda bulunur. Allah buyurur ki:
— Ban kaldr, iste. stein verilecektir. efâat dile, efaatin kabûl
edilecektir. .
Resul aleyhisselâm da der:
— bedbahtlar hakknda se-
Yâ Rabbi, benim ümmetimin günahkâr -

nin hükmün yerine getirilmi, intikamn alnm. Artk onlar bana ba-
la...
an yüce olan Allah buyurur:
— Onlar sana baladm. Cehennem'e var. Lâ ilâhe illallah diyen
herkesi oradan çkar. .

Böylece, Nebi sallallâhü aleyhi ve sellem Cehennem'e varr. Cehen-


nem bekçibas onu görünce kendisine tâzîm için ayaa kalkar. Resûl
aleyhisselâm sorar:
— Ey bekçiba, benim ümmetimin günahkâr - bedbahtlarmm hâli
nicedir?

83
:

Bekçi bacevap verir:


— Onlarn hâli pek kötü, yerleri pek skntl...
Allah'n Resûlü buyurur:
— Kapy aç. Onlarn bulunduu tabakay arala.
Kapaçlr. O tabaka iyice aralanr. Içerdekiler Muhammed aleyhis-
selâm görünce hep bir azdan bir çlk
atarak öyle derler:

Yâ Muhammed, cehennem bizim vücûtlarmz yakt, cierlerimi-
zi dalad...
Resûlüllah oradan onlarn hepsini çkarr. Fakat Cehennem atei on-
lar yakm, kömür hâline gelmilerdir. Resûl aleyhisselâm onlar ora-
dan alr, Cennet'in kapsnda bulunan bir nehrin bana getirir. Bu nehre
Ab- hayât denir. Cehennemden çkanlar orada ykanrlar. Bu ykanma
sonunda henüz serpilmekte olan genç insanlar hâline gelirler, öyle ki
sanki yüzleri bir ay parçasdr. Alnlarnda, «Allah'n Cehennemiden âzâd
ettii cehennemlikler» diye yazldr. Ve, onlar da Cennet'e girerler. Ce-
hennem'de kalan îmânszlar, müslümanlarm oradan çkarldklarn gö-
rünce öyle derler:
— Keke bizler de müslüman olsaydk da buradan çkarlsaydk.
ite, sân yüce olan Allah'n u kelâm bu hususu belirtmektedir:
— O îmânszlar zaman zaman nedametle temenni edecekler: «Keke
vaktiyle kendileri de müslüman olsaymlar!» (Hcr sûresi, âyet:
2).
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden rivâyet Buyurdular ki:
edilir.
— Ahret günü ölüm getirilir. Tpk besili bir kov gibidir. Cennet eh-
line, «Ey cennet ölümü tanyor musunuz?» diye sorulur. On-
ehli,
lar Ölüme bakarlar ve onu tanrlar. Sonra cehennem ehline, «Ey
cehennem ehli, ölümü tanyor musunuz?» denir. Onlar da bakar-
lar ve onlar da tanrlar. Bunun üzerine, ölüm, Cennet ile Cehen-
nem arasnda bir yerde boazlanr. Böylece, artk ölüm diye bir
ey kalmaz. Sonra denir ki:
— Ey cennetlikler, artk ölümsüzsünüz. Ey cehennemlikler, siz de
ölümsttzatMiz...
îte, âh yüce olan Allah'n u âyeti bu husûsu belirtmektedir:
— Habibim, sen onlar, ilâhi emrin yerini bulaca vakrtki hasret
ve nedâmet günü ile korkut. Onlar gaflet içindeler, ve onlar hâlâ
mân etmiyorlar (Meryem sûresi, âyet: 39).
Ebû Hüreyre (r.a.) der ki
— Fâcir, nâil olduu nimetlerle bouna ferahlanmasn. Zîrâ arka-
snda sabrszlkla bekleyen birisi vardr ki, bu, Ce-
kendisini harisçe ve
hennemdir. O, her ne zaman sönmee yüz tutsa Allah onun alevini arttrr.
Her eyin en dorusunu noksan sfatlardan münezzeh olan yüce Al-
lah

84
bilir...
— o
: .

Ebû Hüreyre (r.a.) anlatr:


Biz dedik ki
— Yâ Resûlellah, cennet hangi maddeden yaratlmtr?
Buyurdular:
— Su'dan.
Biz dedik:
— Cennet'in yapsn bize anlatr msnz?
Buyurdular:
— Kerpiçleri altn ve gümüten; harc, güzel kokulu miskten; topra
za'ferândan, taslar da inci ve yakuttandr. Oraya giren, dâima
nîmet içindedir. Asla sknt görmez. Ebedîdir, ölmez. Elbisesi a-
nmaz, gençlii gitmez...
Resul aleyhisselâm daha sonra buyurdular ki:
— Üç zümre insann duas reddedilmez. Bnnlar: âdil idarecinin dua-
s, iftar etmekte olan oruçlunun duâs ve mazlumun duâsdr. Maz-
lumun duâs bulutlarn üstüne yükselir. Celâli yüce olan Allah, bu
durumda öyle buyurur:
— zzetim ve Celâlim hakk için, bir müddet sonra da olsa, (ey maz-
lum) sana yardm edeceim.
, .

Yine Ebû Hüreyre (r.a.) den rivâyet edildiine göre Resûlüllah sal-
îallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurdular:
— Cennette bir aaç vardr ki, binit bir kii bunun gölgesinde yüz
sene yürür de yine katedemez. Eer dilerseniz, «Yaylm devaml
gölgeler - Vâka sûresi, âyet: 30-» âyetine baknz. Yine Cennet'-
te, hiç bir gözün görmedii, hiç bir kulan iitmedii ve hiç bir

insann aklna gelmeyen nimetler mevcuttur. Eer dilerseniz, «Ar-


tk onlar için, yapmakta olduklarna bir mükâfat olarak, gözle-
rin aydn olaca nimetlerden kendilerine neler gizlenmi bulun-
duunu kimse bilmez (Secde sûresi, âyet: 17)-* âyetini okuyunuz.

85
Cennette ufuk bir yer Dünyâ bütün
»üyâ'dakiicrdeu daha
ile
hayrldr. JCcr dilerseniz, «... O vakit kim ki Cehennemden uzak-
latrlp Ceunet'e sokulursa, ite o, muhakkak murâdua erini
ulur... Al-i mrân sûresi, âyet: 185» âyetini okuyunuz.

îbni Abbâs (r.a.) anlatr:

ve za'ferân olmak üzere dört eyden yaratlmtr. Çamuru Âb- hayâtla


yorulmutur. Allah, ona «Ol!» demi, o da olmutur. Bütün dier hu-
riler ona âktr. Eer denize bir damla tükürse deniin suyu erir. Ger-

— Kim ki benim gibi birine sâhip olmak isterse Rabbma itâat yo-
lunda bulunsun.

Mücâhid anlatr:
— Cennet'in yeri gümüten, topra miskten, aaçlarnn kökleri gü-
müten, dallar inci ve zeberceddendir. Yapraklarla meyveler de bunun al-
tndadr. Onlarn meyvelerini ayakta yiyen de, oturarak yiyen de, yas-
lanarak yiyen de bir güçlük çekmez.

Mücâhid, bunlar anlattktan sonra âyeti okudu u :

— ...Ve, meyveleri de emirlerine âmâde klnm olarak (însan sû-


resi, âyet: 14).
Yâni aaçlarnn meyveleri öyle bir noktada bulunur ki, ayakta olan
da, oturmakta olan da, yatmakta olan da onlara erebilir, devirebilir.
Ebû Hüreyre (r.a.) söyler:
— Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme ki tâbi Kür'ân' indiren
Allah'a yeminle söylerim ki, cennet ehlinin güzellikleri gittikçe artar. Tp-
k dünyâda iken ihtiyarlklarnn gittikçe artmas gibi,
Suheyb (r.a.) den rivâyet edilir:
Resûlüllah sallallühü aleyhi ve em buyurdular:
seli
Cennet ehli Ceunet'e, Cehennem ehli de Cehennem'e girdikleri za-
man bir tellâl öyle barr:
— Ey cennetlikler, Allah'n, kendi » nezdinde size bir vâdi vard. u
anda sizi onunla mükâfatlandrmak istiyor!..
Cennet ehli sorar:
— Nedir o? Allah bizim amellerimizin sevap ksmn bastrma- ar
d m? Yüzlerimizi bembeyaz yapmad m? Bizi Cennet'e koyup
Cehennem'den uzakl atrmad m?
Bu srada Cemâl -i ilâhînin önünden perde kaldrl! verir. Cennet
ehli ona bakar. Varlm kudret elinde olan Allah'a yeminle söyle-
rim ki, Allah onlara, Cemâl- ilâhiyi temââ eylemekten daha tatl
bir ey vermemitir.

86
: :

Enes bni Mâlik (r.a.) anlatr:


—Bir defasnda Cebrail, Nebî sallallâhü aleyhi ve selleme parlak bir
ayna ile geldi. Onda siyah bir nokta vard. Peygamber aleyhisselâm sor-
du:
— Yâ Cebrail, bu parlak ayna nedir?
Cebrail aleyhisselâm cevap verdi:
— Bu ayna Cum'a günüdür. Ondaki siyah nokta da o günde mev-
cut bir sâattir. Sen ve ümmetin, onunla, sizden önceki ümmetlere üstün
klndnz. Dier ümmetler o günde size tâbidirler. O günde bir an vardr
ki, eer mümin, yapt
duâda o âna tesadüf ederse âm
yüce olan Allah
onun duâsm mutlaka kabul eyler. Yine o anda, bir erden korunma ta-
lebinde bulunursa Allah onu mutlaka korur. O günün bir ad da yevmtil-
mezîd'dir.

Resûl aleyhisselâm sordu:


—Yevmülmezîd nedir?
Cebrâil cevap verdi
Rabbm, Firdevs Cennetinde bir vâdi edindi. Bu vâdide miskten bir
tepe vardr. Cuma günü olunca, üzerinde peygamberlerin bulunduu nûr
dan bir minberle buras tavaf edilir. Yine, üzerinde sddîklann, ehidlerin
ve sâlihlerin bulunduu yâkût ve Zebercedlerle süslü altndan bir min-
berde burada dolalr, tavaf edilir. Bu srada, yedinci kat gök ehli de iner.
Bu tepenin üstünde onlarn arka taraflarna otururlar. Hep birden topla-
narak Allah'a hamdederler, senâlarda bulunurlar. Bir ara Allah onlara
buyurur ki:
— Benden isteyiniz!..

-r- oenn rzân isteriz:

Allah buyurur:
— Ben sizden râzym. Size Cennetimi nasp ediyor, nimetlerime nail
eviyorum.
Daha sonra Allah onlara tecellî eyler. Hepsi de O'nun cemâlini gö-
rürler.Onlar için Cuma gününden daha sevimli ve daha zevkli bir gün
yoktur. Zîrâ o günde erefleri daha da artar...
Bu hususta baka bir haber de öyledir:
ân yüce olan Allah meleklere der ki
— Benim dostlarma ikramda bulununuz.
izzet-i
Allah'n bu emri üzerine melekler onlara çeit çeit, renk renk yiye-'
çekler getirirler. Bunlar yiyen Allah dostlar, onlarn her bir lokmasn-
da ayr bir tad, ayr bir lezzet bulurlar. Yeme fasl bitince ân yüce olan
Allah meleklere yine emreder:
— Kullanma merûbât veriniz!
Bu emri alan Melekler hemen çeitli içecekler getirirler. Allah'n hâs
kullan onlan içer. çtikleri her bir yudumda, bir dierinde tatmadklar
ayr bir lezzeti tadarlar. Bu fasl da bitince ân
yüce olan Allah onlara
hitaben öyle buyurur:
— Ben sizin Rabbnzm. Size olan va'dime sâdk kaldm. Benden is-
teyiniz. Ne isterseniz vereceim...

Onlar derler:
— Ey Rabbmz, senin rzâm isteriz!
Bunu, veya üç defa
iki Allah da buyurur
tekrarlarlar. ki:
— Ben sizden razym. Nezdimde, yaptm bu ikramlardan daha. faz-
las vardr. Bugün size, imdiye kadar yapm olduum ikramlarn hep-
sinden daha büyük bir ikramda bulunacam...
Ve, Cemâl-i ilâhinin önündeki perde kaldrlr. Allah'n diledii kada-
riyle bütün hâs kullar O'na nazar eylerler. Sonra secdelere kapanrlar.
Allah'n diledii kadariyle de secdelerde kalrlar. Daha sonra Allah
rur ki :

— Kaldrn balannz. Buras ibâdet yeri deildir artk. bâdet


Dünyâ hayatdr.
Onlar, içinde zulunduklar her çeit nimeti unuturlar. Cemâl-i
temââ eylemek, onlara bütün dier nimetlerden daha güzel ve sevimli
gelir. Sonra yerlerine döndürülürler. Ar'm altndan, etrafnda bulunduk-
lar beyaz miskten tepecie doru bir rüzgâr eser. Bu rüzgâr onlarn ba-
larna ve atlarnn nâsyelerine dalr. Zevcelerine döndükleri zaman
onlan güzellik ve deerbakmndan, brakp giderkenki hallerinden daha
üstün bulurlar. Zevceleri de onlara der ki:
— Siz, olduunuzdan daha güzel bir surette döndünüz...
Cemâl-i ilâhînin önündeki perdeden murât, kullarn üzerindeki hicâp-
tr. Bu, kullarn Cemâl-i lâhîye bakmalarn engelliyen örtüdür. Kulla-
nn Cemâl-i lâhîye nazar eylemeleri meselesine gelince, bu husustaki ka-
villerdeiiktir. Kimisine göre, Cemâl-i lâhîye bakmaktan mûrat, on-
dan önce aslâ ve hiç görülmemi bir izzet ve erefe bakmakdr. Ehli il-
min çouna göre ise, Cemâl-i lâhiye bakmaktan murât, gerçekten O'nu
görmektir. Kullar nasl ki Dünya'da Allah bilâ tebih biliyorlarsa, ay-
nen bunun gibi, âhrette de keyfiyetsiz olarak ve bir eye benzetmeden
O'nu aynen görürler.
Akrime öyle der:
— Cennet ehlinin erkekleri de kadnlan da otuz üç yandaki insan-
lar gibidir. Boylar dâ, atalan Âdem aleyhisseiâmm boyu gibi altm ar-
ndr. Hepsi de sürmeler çekilmi, teru-tâzedir. Üzerlerinde yetmi kat
elbise bulunur. Her bir elbise her bir sâatte yetmi ayr renkte parldar.

88
:

Erkek, zevcesinin yüzünde, gösünde ve baldrnda, tpk bir aynada gö-


rür gibi kendisini görür. Ayn ekilde, kadn da zevcinin yüzünde, gö-
sünde ve baldrnda kendisini görür. Orada birbirlerinden en ufak bir ezâ
görmezler.
Bir rivâyet öyledir:
—Eer Cennet ehlinden bir kadn, bir elini göe çkanverse, bu el
bütün yeri-göü aydnlatr.
Zeyd bni Ekrem anlatr:
Ehli kitaptan bir adam, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e ge-
lerek öyle dedi
— Ey Muhammed, Cennet ehlinin yeyip-içtiini mi sanyorsun?
sen,
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— Evet. Varlm kudret elinde bulunan Allah'a yeminle söylerim
ki, yeme, içme ve cimâ hususunda, cennet ehlinden bir tanesi, yüz kii-
nin sâhip olduu güce mâliktir. Zîrâ bu Dünyâ'da yiyip içen kimsenin
bir takm ihtiyâçlar vardr. Cennet ise güzel bir yerdir. Orada ne ezâ,
ne de sknt vardr' Cennet ehlinin muhtaç olduu ey sadece terdir. O
da misk kokusu gibidir .

Sümmî olu Mûteb, «iman edip te sâlih ameller ileyenler var ya, Tû-
ba ve dönüp varlacak güzel yurt onlarndr - Ra'd sûresi, âyet: 39-» meâ-
lindeki âyet üzerine öyle der:
—Tûba, Cennet'te bir aaçtr. Cennet'te hiç bir ev yoktur ki, onu
mutlaka bu aacn dallarndan bir dal gölgelendirmesin. Meyveleri rengâ-
renktir. Dallar üzerine deve büyüklüünde kular konar. Cennet ehlin-
den birinin can bir ku eti yemek istedi mi hemen onu çarr. Çarlan
bu ku, hemen onun sofrasna gelir. Mümin onu iki yanndan yer. Sonra
o, yine ku hâline avdet ederek uçar, gider.
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivâyet edilir:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Benim ümmetimin Cennetfe ilk girenlerinin yüzleri ayn ortdördtt
gibi parlaktr. Bunlar takiben girenlerin yüzleri de gökteki en
parlak yldz gibidir. Bundan sonra srasyle, daha sönük dere-
celerde olanlar gelir. Onlar orada ne büyük ve ne de küçük ab-
dest yapmazlar, ttikürmezler, aksrmazlar. Taraklar altndan,
buhurdanlklar od aacmdandr. Terleri misktir, ahlâklar bir tek
insann ahlâk gibidir. Boylan, tpk atalar Adem aleyhisselâmn
boyu gibi altm arndr.
bni Abbâs'tan (r.a.) rivâyet edilir:
Resûllüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Cennet ehli tüysüz - müysüz gençlerdir. Vücutlarnda saçlaryle
byklarndan ve bir de kirpiklerinden baka tüy yoktur. Herbiri

89
otuz üç ya civarndadr. Tenleri bembeyaz, elbiseleri yenyeail-
dir.llerbiri kendi önüne bir sofra koyar. Bir ku gelerek öyle
der:
— «Ey Allah'n dostu! Ren selsebîl pnarndn su içtim. altn, Ar'
da Cennet bahçelerinde yemlendim. öyle meyvelerden yedim.» Bir
taraflm tad pimi, dier, taraf çidir. Cennetlik, ondan diledi-
i kadar yer. Allah dostlarnn üzerinde yetmi elbise vardr. Her •

bir elbise ayr renktedir. Parmaklarnda on yüzük bulunur Birinci


yüzükte, «selâmün a ley küm bimâ sa bert ura = sabretmenize mü-
kafat olarak selâm Size!» yazldr. kincisinde, «Üdhulûhâ biselâ-
min âminin = emin olarak, selâmetle oraya giriniz!» yaz didir.
Üçüncüsünde, «Bu, ilemi olduunu/güzel ameller sebebiyle ken-
disine vâris klndnz yazldr. Dördüncüsünde,
cennettir!»
«Gamlar - kederler sizden kaldrld» yazldr. Beincisinde, «Size
zSnetleri ve güzel elbiseleri giydirdik!» yazldr. Altncsnda, «Si-
ze iri gözlü hurileri zevce yaptk!» yazldr. Yedincisinde, «Orada
sizin için, canlarn çektii ve gözlerin zevk ald her ey vardr,
hem siz orada ebedî kalcsnz!» yazldr. Sekizincisinde, «Nebilere
ve sddiklere uydunuz!» yazldr. Dokuzuncusunda, «Aslâ ihtiyâr-
lamyan gençler oldunuz!» yazldr. Onuncusunda, «Komsusu-
a ezâ etniyenin yannda sakin oldunuz!» yaztadr.

Bütün bu ereflere nâil olmak isteyen kiinin be eye devam etme-


si gerekir. Bu be eyden:

Birincisi: Kendisini bütün günahlardan menetmesidir. an yüce olan


Allah buyurur:

— Kim ki Rabbmn
azametinden korkarak kendisini günahlardan men
ederse, ite cennet, onun varaca yerin tâ kendisidir (Nâziât sû-
resi, âyet: 40, 41).

kincisi: Dünyâ maundan, ihtiyâç miktarna râz olup onunla yetin-


mektir. Zîrâ haberde vârit olduuna göre, «Cennet'in deeri ihtiyaç mik-
tar dünyala râz olmâk»tr.

Üçüncüsü: bâdet ve tâatlere harîs olmak, onlar iddetli istek ve ar-


zu ile eda etmek ve her bir ibâdeti samîmi bir özenti ile yapmaktr. Zîrâ
umulur ki, o bir tâat, kiinin mafiretine ve Cennete girmesine sebep ola-
bilir. ân yüce olan Allah buyurur:
— te bu, yapmakta olduunuz
sizin amel ve hareketleriniz sa-
iyi
yesinde mirasçs klndnz cennettir (Zuhruf âyet: 72). sûresi,
— ledikleri amel ve hareketlere mükâfat olarak (Vâka
iyi sûresi,
âyet: 24)

90
:

Kullar, nâil olduklarna, ancak tâat vc ibâdet yolunda çalmak süre-


liyle nail olurlar.

Dördüncüsü: Sâlihlerle hayr ehlini sevmek, onlarla hayr - nesir ol-


mak ve onlarn meclislerinde bulunmaktr. Zîâ onlardan mafireteWi
mazhar oldu mu, arkadalarna ve dîn kardelerine efaatçi oîür. Nitekim
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
— Dîn kardelerinizi çoaltnz. Zîrâ kyamet günü her bir kardein
efaat etme hakk vardr.

Beincisi: Çok duâ etmek, kendisine Cennet'i nasp eylemesini ve öm-


rünün akbetini hayrla bitirmesini sân yüce olan Allah'tan istemektir.
Birhakîm öyle der:
— Sâlih amellerdeki sevâp açkça bilindii halde nefsânî arzulara
meyletmek bir cehalettir. Sevab bilindikten sonra sâlih ameller ileme
husûsunda cehd ve gayret göstermemek acizliktir. üphesiz ki Cennet'te
bir rahatlk vardr. Fakat bu rahatla, ancak DUnya'da rahat yüzü gör-
meyenler nâil olur. Orada zenginlik te vardr. Fakat bu, Dünyâ hayâtn-
da lüzumsuz eyleri terkedip merû kazançlarla ve ihtiyaç miktar ile ye-
tinenler içindir.
Birisi, yemek olarak, sadece bitkilerle tuz yiyen ve ekmek vesaire ve-
rniyen bir zâhide sordu:
— Sadece bu mi yersiniz?
ikisini

Zâhid cevap verdi


— Evet. Yediklerim sadece bir ksm bitkilerle tuzdan ibarettir. Zî-
râ ben, Dünyâ hayâtn âhret saadetine bir vâsta yaptm. Tka - basa
bir çok eyler yiyen sen ise Dünyâ'y kendine mezbele yaptn. Sen, bir sü-
rü yiyecek yer, helâya koarsn. Ben ise az yerim, Rabbmm tâatna ko-
arm...
ân yüce olan Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, bir defasmda
îbrâhim tbni Edhem hamama girmek istemi, fakat hamam sahibi, «Üc
retsiz girilmez!» diyerek ona mâni olmutu. Bunun üzerine îbrâhim Ibni
Edhem iddetle alad ve öyle dedi.
— Allah'm, ücretsiz olarak eytanlarn evine girmeme bile izin ve-
rilmiyo. Ya nebilerle sddiklarn evine (= Cennet'e) nasl girebilirim üç-
retsiz!...
ân yüce olan Allah, peygamberlerinden birine inzal ettii bir kelâ-
mnda insanoluna hitâben öyle buyurdu:
— Ey Ademolu, büyük paralar sarfederek Cehennem'i satn alr-
sn da ufak bir masrafla cennet'i satn almazsn ! ..

Bu sözün izâh udur:


— Meselâ bir f&sîk, kendisiyle ayn merepte olanlara bir ziyafet ver-
-

mek istese, çok kere yüzlerce lira masraf eder. Ve, bunca masraf göze al-
: .

mak onun gâyet hafif bir eydir.


için te
böylece, pahal olarak Cehen-
nem'i satn alm olur. Halbuki meselâ, gerçekten ihtiyaç içinde bulunan
bir yoksul veya âciz, kendisinden Allah rzâs için bir kaç kuru istese
bunu vermek ona zor gelir, ite aslnda, Allah rzâs için vermesi istenen
bu bir kaç kuru, Cennet'in bedelidir. Onu vermemekle veya isteksiz ver-
mekle Ufak bir bedel karlnda Cennet'i satn almaa yanamam
olur.

Ebû Hâzim öyle der:


— Eer Cennet'e ancak Dünya'da sevilen hereyin terkedilmesi kar-
lnda girilecek olsayd, Cennet mukabilinde böyle bir art yine çok
basit kalrd. Ayn ekilde, Cehennem'den de ancak Dünyâ'da holanl-
mayan her bir eye tahammül
etmekle necat bulunacak olsayd, Cehen-
nem'den kurtulu karlnda böyle bir art ta çok basit kalrd. Kald
ki, Dünyâ hayâtnda holanlan eylerin binde birini terketmekle Cen-

net'e girilmekte, holanlmayan yâni nefsin yapmak istedii eylerin bin-


de birine tahammül etmekle de Cehennem'den kurtulu mümkün olmak-
tadr.
Muâz olu Yahya RâzS der ki
— Nefsânî arzulara kaplmamak suretiyle Dünyâ'y terketmek zor
bir eydir. Fakat nefsânî arzulara meylederek Cennet'i terketmi duru-
muna dümek bundan* da zor ve skntldr. Ve, Cennet'in mührü de nef-
sânî arzulardan syrlarak Dünyâya meyi etmemektir.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve seîlem buyurdular:


— Kim AHah'dan üç defa Cennet
ki
lah'm, onu Cennetlik yap. Kim; de
Cehennem'den kurtarmasn niyaz ederse Cehennem de söyle der:

Bizi Cehennem'den kurtarp Cennetine koymasn ân yüce olan Al-

ca bir ey olmasa da bu bile güzel eydir. Kald ki, orada müminler


nice nice erefler - anlar vardr. .

Yine Enes Ibni Mâlik'ten (r.a.) rivâyet edilir:


Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Cennet'te bir vardr. Fakat oralarda al - veri
takm çarlar
yaplmaz. Cennetlikler buralarda gurup gurup toplanrlar. Dün-
yâ'daki yaaylarn, Allah'a yaptklar ibâdetleri, fakirlerle zen-
ginlerin ahvâlini, ölümü ve büyük imtihanlardan sonra nasl cen-
netlik olduklarn konuurlar.
Ibni Mes'ûd (r.a;) anlatr:
— Bütün insanlar Srât köprüsüne gelirler. Onlarn gelmesi, Ce-

92
:

hcnnem'in çevresinde durmalar demektir. Sonra, amelleri ile Srât köp-


rüsünden geçerler. Kimisi yldrm gibi, kimisi rüzgâr gibi geçer. Yine
kimisi bir ku hzyle, kimisi çevik bir at, kimisi çevik bir deve, kimisi
de koar insan hzyle geçer. Onlarn en sonuncusu, iki ayaklarnn ba-
parmaklar mahalline basarak yürür. Sonra Srât onu kaydnr. Srât kay-
gandr. Keskinlii klç keskinlii gibidir. Üzerinde dikenli diler bulunur,
kenarlarnda, yanlarnda ateten köpekler bulunan melekler vardr. Bun-
larla insanlar yakalarlar. Yürüyebilenlerle hafif taklanlar kurtulurlar.
Taklp sürtünenler Cehennem'e düerler. Bu arada melekler, «Ya Rab-
bi, selâmet ver, selâmet ver!» derler. Nihayet en son Cennet'e girecek a-

hs ta geçer. Srât' geçtii zaman kendisine Cennet'ten bir kap açlr.


Fakat orada kendisinin oturaca bir yer göremez. Sonra oraya bakar ve,
«Ya Rabbi beni uraya oturt» der. Rabb, «htimal ki seni oraya oturtur-
sam benden daha bakasn da istersin» cevâbn verir. Kul, «Hayr Ya
ltabbi, izzetin hakk için, baka
yer istemem» der. Bunun üzerine o kul
oraya oturtulur. Sonra kendisine Cennet'te daha yüksek makam ve mev-
Kul onlar görünce kendi bulunduu yeri küçük görmee
kiler gösterilir.
balar ve «Ya Rabbi, beü uraya oturt.» der. Rabb da, «Seni oraya otur-
tursam belki benden daha bakasn da istersin.» cevâbn verir. Kul,
«Hayr yâ Rabbi, izzetin hakk için, daha istemem-» der. Bunun üzerine
oraya oturtulur. Sonra kendisine yine daha yüksek dereceler gösterilir.
Nihayet dördüncü defa daha yüksek mev kileri görünce, o zamana kadar
kendisine verilmi olan bütün mevkileri küçümser. Bununla berâber ar-
tk bir istekte bulunmaz, sükût eder. Bu srada kendisine sorulur:
— Bir ey istemiyor musun?
O, cevap verir:
Çok istedim. Artk utanyorum.
Bunun üzerine, ân yüce olan Allah buyurur ki
— Sana Dünyâ ve onun on misli kadar yer!..
Bu, bir cennet ehli için en geni yerdir.
Abdullah îbni Mes'ûd (r.a.) öyle der:
Neb! sallallâhü aleyhi ve sellem her ne zaman ki bu haberden
bahsederse mutlaka gülümser, ümmetinden, küçük dereceli bir kiinin
mevkiinin bu ekilde yükselmesine sevinirdi.
Rivâyet edildiine göre, Dünyâ'da yaayp ta âhrette Cennetlik olan
her bir kadn, buradaki güzel amelleri sebebiyle orada en üstün hurilerden
de üstün olacak. am
yüce olan Allah öyle buyurur:
— Gerçekten, biz onlar yepyeni bir yaratlla yarattk da, böylece
onlar, ameldef terleri sandan verilenler için, bakireler ve er-
keklerine dükün yatlar yaptk (Vâka sûresi, âyet: 35-38).

— o — . —

93
AILAH'n RAHMETNDEN UMULAN

Hüreyre (r.a.) rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin öyle dediini iittim:
— Allah merhametini yoz parçaya ayrd. Doksan dokuz parçasn
tendi nczdinde brakt. Bir tanesini de yeryüzüne indirdi. Mahlf-
kat,bu bir parça ile birbirine merhamet eder. Hattâ öyle -M, at.
yavrusunu emzirirken, ona deip te incitmesin diye bacan kal-

Avf Arâbî Hasan'dan, o da Rcsûlüllah'tan rivayet eder:


Nebî sallalâhü aleyhi vc scllem buyurdular:
— an yüce olan Allah'n yüz rahmeti vardr. Bunlardan bir tane-
sini Diinyâ'daki varlklara vermitir. Bu bir rahmet onlara, ecel-
lerine kadar yeter. Allah kyamet günü bu bir rahmeti alp dier
doksan dokuz rahmete ekleyecek ve dostlar ve kendisine itaat
edenler için onu yüze tamam] yaraktr.

Görüldüü gibi Resul aleyhisselâm


Allah'n, kullarna olan merha-
metini beyân etmitir. Tâ ki kullar, Allah'n, kendilerine ikrâm etmi ol-
duu rahmetine hamdü-senâda bulunsunlar, O'na ükretsinler ve sâlih
ameller ilesinler. Zîrâ Allah'n rahmetini uman, O'nun rahmetine nail ol-
mak için gereken gayreti gösterir, ilemesi lüzumlu sâlih amelleri iler.
ân yüce olan Allah öyle buyurur:

siz ki Allah'n rahmeti iyilik eden (= sâlih ameller ileyen)

— .. Artk kim ki Rabbna kavumay umuyor, arzu ediyorsa, sâlih


(== iyi, güzel) bir amel ilesin ve Rabbna ibâdete hiç bir eyi, hiç
tutmasn (Kehf sûresi, âyet: 110).
bir kimseyi ortak
— ...Benim rahmetim her eyi kuatmtr... (Ârâf sûresi, âyet: 156)
«Benim rahmetim her eyi kuatmtr» demek, «benim rahmetim
her bir eye isabet eder, her bir eyin benim rahmetimden nasibi
vardr.» demektir.

94 •
::

bni Abbâs (r.n.) anlatr:


«...Renim rahmetini her eyi kuatmtr...» âyeti nazil olduu zaman
iblis aleyhillâne umutlanarak öyle dedi :

— Ben de eyadan bir ey'im. Binâen'aleyh, bu âyet mûcibince Al-


lah'n rahmetinden benim de nasibim olur...
Ayn düünce ile yahûdilerle hristiyanlar da umutlandlar.
Fakat âye-
tin devam olan, «Ben o rahmeti küfürden - günahtan saknanlara, zekât
verenlere ve bizim âyetlerimize imân edenlere vereceim.» kavli gelince,
blis, Allah'n rahmetinden ümidini kesti. Yahûdilerle hristiyanlar ise öy-
le dediler:
— Bizler irkten saknyor, zekât veriyor ve Allah'n âyetlerine îmân
ediyoruz...

Bunun üzerine, ân yüce* olan Allah'n u


âyeti nâzil oldu
— Benim rahmetime nâil olanlar, ellerindeki Tevrat ile ncil'de ismini
ve vasflarn yazl bulacaklar ümmî nebi olan Kesûl'e tâbi olan-
lardr... (Ârâf sûresi, âyet: 157).

Bu
âyet gelince, yahûdilerle hristiyanlar da Allah'n rahmetinden
ümitlerini kestiler. Çünkü onlar, Allah'n Resulü, Peygamberimiz Mu-
hammed aleyhisselâma ve Kur'an'a inanmyorlard. Böylece rahmet, has-
saten müminlere kald, ü halde her bir mümin kendisine îmân nasp et-
tii ve ismini müminler topluluuna dâhil eyledii için yüce olan Al-ân
lah'a hamdetmeli ve Rabbndan, günahlarn balamasn istemelidir.
Nitekim anlatldna göre Muâz olu Yahyâ Râzî öyle derdi

ilâhî! Bize bir rahmet indirdin ve bu bir rahmetle islâmlk nime-
tini ikrâm ettin. Yüz rahmetini birden verdiin zaman senin -mafretini
nasl ummayalm?...
Yine Yahyâ Râzî'nin, bir yakarnda öyle
dedii anlatlr:

ilâhî! Eer senin sevâbn itâatkârlara, rahmetin günahkârlara ise,
ben de her ne kadar itâatkâr deilsem de yine de senin sevâbn umuyo-
rum. Ben günahkârlardanm. O halde rahmetini bekliyorum...
u yakar ta onundur:
— Cennet'i yarattn
ilâhî! dostlarna zevku safâ yeri yaptn,
ve
imanszlar ise ondan mahrum ettin. Melekleri de Cennet'e muhtaç olma-
yacak bir yaratlta yarattn. Sen ise ondan ebediyyen müstânîsin. Eer
onu bize vermezsen kime kalacak?...

Ebû Saîd Hudrî'den (r.a.) rivâyet edilir:


Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buydrdular:
— Hayâtnda asla bir hayr ilememi bir ahs Cennet'e girdi. Bu,
öyle oldu: Ölümü yaklat zaman yaknlarna demiti ki: Ben
ölünce, cesedimi atete yakn. Sonra küllerimi döverek toz hâline

95
:

getirin. Daha sonra da yarm denize, dier yann da topraa dö-


kün... Adan ölünce öyle yaptlar. Sonra, sân yüce olan Allah de-
niz ile topraa emretti. Onun küllerini toplayp bir araya getir-
diler. Allah, kulunun zamirini bildii halde yine de kendisine sor-
du:
— lediin bu eye seni hangi sebep sürükledi?

Adam cevap verdi:


— Senin korkun yâ Kabbi !..

Allah da bunun için onu balad.


Sahabeden biri anlatr:
— Bir defasnda biz gülüüp duruyorduk. Resûlüllah sallallâhu aley-
hi ve sellem bu halimize muttali oldu ve, «Gülüyor musunuz? Hal-
buki Cehennem arkazdadr. Vallahi ben sizi güler görmüyorum.»
dedi. Sonra dönüp gitti. Onun bu sözü üzerine sanki tepemize ta
dümüe döndük. Fakat ksa bir müddet sonra geri dönüp geldi ve
öyle dedi:
Bana Cebrail aleyhisselâm gelerek dedi ki: am yüce olan Allak
sana hitaben öyle buyuruyor:

— Benim kullarma rahmetimden niçin ümit kestirirsin? Kullarma


haber ver ki, hakîkaten ben, evet ben, çok afvedici, çok merha-
metliyim. Böyle olmakla beraber azabm da elemli azabn tâ ken-
disidir (Hcr sûresi, âyet: 49, 50).

Amr îbni As (r.a.) rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem anlattlar:

Afvetme hususunda kulun günâh Allah'a büyük gelmez, ilenen
»

günah ne derece büyük olursa olsun, Allah dilerse onu afvedebilir. Nitekim
sizden önceki kavimlerden birinde bir adam vard. Bu adam, doksan do-
kuz kiiyi öldürmütü. Sonra tevbe etmek isteyerek bir rahibe vard. Ken-
> diinin doksan dokuz kii öldürdüünü, tevbe etse bunun makbul olup - ol-
mayacan sordu. Rahip ona, çok büyük günah ilemi olduunu, bina-
en'aleyh tevbesinin makbûl olmayacan ifâde etti. Bunun üzerine aya-
a sçrayan adam rahibi de öldürdü. Böylece, öldürdüü kimselerin says
yüze çkt. Adam oradan baka bir rahibe gitti. Yine, kendisinin yüz kiiyi
öldürmü olduunu, tevbe etse kabul olunup - olunmayacam sordu. Râ-
hip ona u
cevâb verdi
— Çok büyük günah ilemisin. Bilmiyorum. Fakat u ileride iki köy
vardr. Birinin ad Busrî, dierinin ad Kefre'dir. Birinci köyün ahâlisi
Cennet ehlinin amelleriyle amel ederler. Orada bakalar elemez. kinci
köyün ahâlisi Cehennemliklerin iledikleri amelleri ilerler. Orada da on-

90 •
. :: :

lardan bakas elemez. Eer köye varr da onlarn ledikleri


sen, birinci
amelleri ilersen, tevbenln kabûl edileceinden üphe etme...
Bunun üzerine adam, iyi ahlâkl insanlarn oturduu köye gitmek
Üzere yola çkt. Fakat henüz o köye varmadan ve iki köyün arasndayken
eceli gelip öldü. Bu srada onun ruhunun kabzedilmesi husûsunda azâp me-
lekleri ile rahmet melekleri arasnda ihtilâf çkt. Durumu Allah'a sordu-
lar. Kendilerine u
cevâp verildi
— îki köy arasm ölçünüz. Hangisine daha yaknsa o köyün ahâlisin-
den demektir. ...
ölçtüler. Ahâlisini güzel ahlâkl kiilerin tekil ettii birinci köye bir
mil kadar daha yakn olduu görüldü. Bunun 'üzerine o köyün ahâlisinden
olan kiiler defterine yazld. .

öyle der:
tbni Mes'ûd (r.a,)
— Nisâ sûresinde mevcut döçt âyet, müslümanlar için bütün Dün-
yâ'dan daha hayrldr.

1 — üphesiz d Allah, kendisine e tannmasn mafiret etmez. Fa-


kat ondan bakasn, dileyecei kimseler için mafiret eder. Kim
ki Allah'a ortak koana muhakkak ki büyük bir günahla iftirâ
etmi olur (Nisâ sûresi, âyet: 48).

2 — Biz, her bir peygamberi, Allah'n izniyle


ancak kendisine itftat
edilsin diye gönderdik. Eer onlar günah ilediklerinde sana ge-
lerek Allah'dan mafiret talep etselerdi ve onlar için peygamber
de mafiret dileinde bulunsayd, elbette Allah', tevbeleri lak-
kyle kabul edici ve çok merhametli bulacaklard (Nisâ sûresi,
âyet: 64).
3 — Eer ilemekten menedildiiniz büyük günahlardan kaçnrsanz
dier kabahatlannz örteriz ve sizi erefli bir mevkiye sokanz.
(Nisâ sûresi, âyet: 31).
4 — Kim ki bir kötülük yapar, yahut kendine zarâr dokunacak bir
ey iler de sonra Allah'dan mafiret talebinde bulunursa, o, Al-
lah' çok yarhayc ve çok merhametli bulur (Nisâ sûresi, âyet:
110).
I

Abdullah olu Câbir Ensârî (r.a.) rivâyet eder:


Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular
— Benim efaatim, ümmetimden gün&h- kebâir (= büyük günahlar)
ileyenleredir. Kim ki benim efaatimi yalanlarsa ona nail olamao.

Abdullah olu Câbir der ki


— Günâh- kebâir ehlindsn olmayanlar için efaat yoktur, yâni onla-

rn efâate ihtiyâc yoktur.

Gafletten Kurtulu F : 7
: :

Abdullah olu Câbir'in rivayet ettii hadîsi aynen Enes bni Mâlik
te (r.a.) rivâyet etmitir:

Yine Abdullah olu Câbir Ensârî (r.a.) anlatr:


Bir defasnda Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bizim yanmza
gelerek dedi ki
— Biraz önce, dostum Cebrail aleyhisselâm benim yanmdayd. u
hâdiseyi anlatt:
— Yâ Muhammed, seni hak-peygamber olarak gönderene yeminle
söylerim. Allah'n kullarndan biri vard. Genilii ile uzunluu otuzar ar-
n olan ve dört bir yan denizle çevrili bulunan bir adada dan tepesin-
de otururdu. îte bu adam burada beyüz sene, ân yüce olan Allah'a ibâ-
det etmiti. Allah orada ona, parmak kalnlnda akan bir tatl kaynak
su ile, her gün bir nâr yetitiren bir nâr aac
ihsan etmiti. Her akam
suyun bana ykanp abdestleniypr, bir tek nâr da alp yiyerek
iniyor,
ibâdete koyuluyordu. Bu arada Rabbndan, ruhunu kendisi secdede iken
kabzetmesini, kyamet günü
tekrâr dirilie kadar, bulunduu adaya ve
cesedine kimsenin muttalî olmamasn ve kendisi öyle secde halindeyken
onun bu isteini yerine getirdi. Hattâ biz
diriltilmesini istiyordu. Allah
melekler, yeryüzüne inip - çkt'mz zamanlarda onu secde hâlinde öylece
görürdük. Nihâyet Allah'n ilminde durum öyle tezâhür etti: Kyâmet
kopmu, bütün insanlar gibi o da diriltilerek sân yüce olan Allah'n huzu-
runa getirilmiti. ân
mübârek ve yüce olan Allah, o kulu için öyle bu-
yurdu:
— Kulumu rahmetime dayanarak Cennet'e koyunuz.
Allah 'm emrine mukabil o da öyle dedi
— Hayr, amellerime mukabil...
bil'akis .)

Bunun üzerine Allah meleklere emretti :

— Benim, kuluma vermi olduum nimetlerle onun amellerini /

tart-
nz.
Hesâba kitâba vurulup ameller tartld. Sadece göz nimetinin, kulun
-

yapt beyüz senelik ibâdeten ar


geldii anlald. Bunun üzerine Allah
emretti:
— Kulumu Cehennem' e atn.
Böylece, Cehennem 'e doru sürüklenmee balad. Bu arada o, ba-
ryordu:
— Yâ Rabbi, rahmetinle beni Cennet'e koy...
Allah buyurdu:
— Getirin onu.
Getirildi. ân yüce olan Allah'n huzurunda durduruldu. Allah sor-
du:
— Kulum, seni yoktan kim var etti?

98-
: :: . :

O, cevap verdi
— Sen yâ Rabbi.
Allah surdu:
— Seni yoktan var etmeni senin amelin sebebiyle mi oldu, yoksa be-
nim rahmetimle mi ?

Kul cevap verdi:


Bil'akis, senin rahmetinle yâ Rabbi.
Allah sordu:
— Beyüz sene ibâdet etme gücünü sana kim verdi ?

Kul cevap verdi


— Sen yâ Rabbi.
Allah sordu:
— Dalgalar arasndaki adada dan
tepesinde seni kim iskân etti?
Dört bir yan tuzlu sulu denizlerle çevrili olan bu küçücük adada tatl su-
yu kim fkrtt? Mûtâd olarak senede bir meyve veren nâr aacna her
gün bir meyveyi kim verdirtti? Ve
ruhunu sen secde hâlindeyken
sen,
kabzetmemi dilemitin. Ben de bu dileini yerine getirmitim. Bunu kim
yapti?..

Kul cevap verdi


— Sen yâ Rabbi.
Allah buyurdu:
— Bütün bunlar benim rahmetimle oldu. Ve ben, rahmetimle seni
Cennet'e koydum...
Cebrail aleyhisselâm bütün bunlar anlattktan sonra kendisi dedi ki
—BütÜn eya Allah'n rah m etiyle olur. .

Peygamberimiz aleyhisselâmdan rivâyet edilir:


— ölüm ânnda bir müminin kalbinde hem Allah korkusu, hem de
O'nm rahmetinden ümit bulunursa, Allah o kiiye, umduunu
mutlaka verir, korktuundan da kendisini emin klar.
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivâyet edilir:
Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Sizin hiç biriniz kendi amelleri ile kurtulua eremez.
Ashâb sordu:
— Sen de mi yâ Resûlellah?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
"— Evet, ben de. Ancak Allah beni rahmet jyle örtmütür. Allah'n
rahmetine vesile olacak ameller ileyerek ona yaklan. Hakka de-
lil hak yolda bulunun. Hayât yolculuunda âhret
olun, için azk
hazrlayn, Allah'n rahmetine erersiniz.

99
Enes bni Mâlik (r.a.) rivâyet eder:
ve scllem buyurdular
Allah'n rahmetini mi
nefret ettirmeyiniz, dînden soutacak hareketlerde bulunmaynz.
Mes'ûd (r.a.) öyle der:
tbni
—Allah'n insanlara olan rahmeti kyamet günü hiç kesilmez, öyle ki>
Allahn rahmetinin bolluunu ve efâat edenlerin çokluunu gören Iblîs bile
bam kaldrarak ümitle bakar.

ve benim hak-
kmla alâkal
birinize kar
olan haklar kalr. Siz de onlar benim
rahmetimle Cennct'e giriniz.

Allah rahmet eylesin, Fudayl îbni Iyâz öyle derdi:


— Kii shhatte olduu müddetçe Allah'n azabndan korkar olmak
daha faziletlidir. Hastalanp sâlih ameller ilemekten âciz kald zaman
ise Allah'n rahmetini ummak daha faziletlidir.

Bu sözün izah udur:


Kii savlam ve shhatli olduu zamanlarda Allah'a ibâdot ve tâate
olmal, günahlardan saknmakta daha çok titizlik gös-
korkusunun baskn olmas daha efdaldr.
termelidir. Böyle hallerde Allah
Hastalanp iyi ameller ilemekten âciz kald hallerde ise Allah'n rah-
metini ummak daha efdaldr.

Anlatldna göre, Allah, .Dâvûd aleyhisselâm'a olan bir vahyinde


öyle buyurdu:
— Ey Dâvûd, günahkârlar müjdele. Sddîklar da korkut.
Dâvûd aleyhisselâm sordu:
— Yâ Rabbi, günahkârlar nasl müjdeleyip sddîklar nasl korku-
taym ?
Allah buyurdu:
— Ne kadar büyük olursa olsun, dilediim takdirde her günah af-
vetme gücüne sahip olduumu söyleyerek günahkârlar müjdele. Amel-
lerine marur olmamalarn söyleyerek sddîklar da korkut. Zârâ ben bir
kimseye adâletimi ve hesâbm tatbik edersem onu mutlaka mahvederim.
Yine Allah, bir nakilde öyle buyurur:
— Ben, üphesiz ben, mülkün sâhibi Allahm! Devlet büyüklerinin
kalbleri benim elimdedir. Ben hangi milletten râzî. olursam, devlet büyük-
lerinin kalblerini onlar için bir rahmet klarm. Hangi millete de öfkelenir-

100. .
: : .

sem onlara da devlet büyüklerinin kalblerini bir musibet klarm. Kendi-


nizionlara lânetler yadrmakla megul etmeyiniz. Onlarn, size daha mü-
lâyim ve daha yakn olanlarna dönünüz.

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivâyet edilir:


Nebî sallallahâ aleyhi ve sellem buyurdular:
— Eer mümin, ilenen günahlar mukabilinle Allah'n nezdinde olan
cezay bilmi olsayd, hiç bir kimse Cennet'e girme arzusunu bes-
liyemezdi. Eer kâfir de Allah'n indindeki rahmetin bolluunu
bilmi olsayd, O'nun rahmetinden hiç bir kimse ümit kesmezdi.
Sehl olu Ahmed anlatr:
Bir defasnda rüyâmda Ekseni olu Yahyâ'y görmütüm. Kendisine
sordum:
— Ey Yahyâ, Rabbn sana ne yapt ?
Dedi
— Beni çararak, «Ey kötü h yâr, yaptn yaptn!» dedi. Ben
i ti de,
«Yâ Rabbi, rivâyet ettiim sendendir» dedim. Bunun üzerine, «Neyi ri-
vâyet ettin, neyi haber verdin?» dedi. Ben de dedim ki
Abdürrezzâk'n Muammer'den, onun Zührî'dcn. Zührî'nin Urve'den,
ITrve'nin Hz. Âie'den (r.a ). onun da Peygamber aleyhisselâmdan, Pey-
gamber aleyh isselâmin da Cebrâil aleyhisselâmdan haber verdiine göre
sen öyle buyurmusun:
— Hiç bir müslüman yoktur müslüman olarak ihtiyat lasn ve ben
ki,
ona azap etmek isteyeyim de onu azap etmekten utanmyaym...
Benim bu sözüm bittikten sonra Allah buyurdu ki:
— Abdürrezzâk ta, Muammer de, Zührî de,Urve de, Âie de, Nebî de,
Cebrâil de doru
söylemiler. Ben de doru söylemiim. Ey Yahyâ, ger-
çekten ben, müslüman olarak ihtiyârlyanlar azâp etmem*. .

Sonra, defter-i âmâli sandan verilenlerle beraber Cennet'e gönde-


rilmem emrolundu.

Bir defasnda Hz. Ömer (r.a.), Peygamberimiz aleyhisselâma git-


miti. Vardnda kendisini alar buldu. Sordu:
— Alamana sebep nedir yâ Resûlellah?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— Biraz önce bana Cebrâil aleyhisselâm gelerek, Allah'n, müslüman
olarak ihtiyarlam birisini azâp etmekten hayâ ettiini söyledi.
Allah, bir kulunu azâp etmekten utanr da müslüman olarak hti-
yarlk demlerine ermi birisi, âm
yüce olan Allah'a âsf olmaktan
nasl utanmaz!...
O halde, ihtiyarlk demlerine ermi olanlarn bu erefi bilmeleri, Al-
lah'a ükretmeleri, O'ndan ve yazc meleklerden utanmalar, günah i-

101
lemekten saknmalar ve Allah'a ibâdet ve tâat yoluna yönelmeleri gere-
kir. Zîrâ, ekinin hasad zaman gelince artk beklenmez. Hemen biçilerek*
harman yaplr. Ayn ekilde, gençlerin de Allahdan korkmalar, günah
ilemekten kaçnmalar ve Allah'a ibâdet ve tâate yönelmeleri lâzmdr.
Zîrâ hiç bir kimse, ecelinin ne zamân geleceini bilmez. Gençliinde Al-
lah'a tâat ve ibâdet yolunda bulunanlar bahtiyâr olurlar. ân yüce olan
Allah, gençliini kendisine itâat yolunda geçirenleri yarn kyamette Ar'-
m altnda gölgelendirir. Nitekim bu husus hadîslerde belirtilmitir. Ebû
Hüreyre'nin (r.a.) rivayet ettiine göre Resul aleyhisselâm öyle buyurur:
«

Kyamet günü, hiç bir gölgenin bulunmad ve ancak kendi göl-


gesi bulunduu bir anda, ân yüce olan Allah yedi zümre insan
kendi Ar'nin gölgesinde gölgelendirir. Bunlardan biri, âdil devlet
reisidir. kincisi, Allah'a ibâdet yolunda bulunan gençtir. Üçüncü-
sü, camiden çktktan sonra yine camiye girecei zamana kadar
kalbi oraya bal kalan kiidir. Dördüncüsü, birbirlerini Allah için
sevenler, Allah için bir araya gelip Allah için ayrlanlardr. Be-
incisi, tenhâlarda, aziz ve celîl olan Allah' zikrederek gözlerinden
ya dökenlerdir. Altncs, sadaka verenler ve bunu, sa elinin ver-
diini sol eli bilmeyecek ekilde gizli yapanlardr. Yedincisi, nikâh-
ls olmayan güzel bir kadn kendisine yaklamay teklif ettii za-
man, «Ben A Hal 'dun korkarm!» diyerek kadnn isteini redde-
denler ve nefsine hâkim olanlardr.

102
YL EMREDP KÖTÜLÜÜ MENETMEK
Allah rahmet eylesin, Ömer tbni AbdüTazfz öyle der:
— ân ksm
insanlarn ilemekte ol-
yüce olan Allah, cemiyette bir
duklar kötü ameller sebebiyle umum halici cezalandrmaz, azap etmez.
Fakat bu bir ksm
insanlar günahlar aikâre iledikleri halde dierleri
onlara mânî olmaa çalmazsa o zaman umûm ahâlî cezaya müstahak
olur.
Rivayete göre ân
yüce olan Allah, Yûâ aleyhisselâma olan bir
vahyinde öyle buyurdu:
— len. kavminin hayrllarndan krk binini, erlilerinden de altm
binini mahvedeceim!..
Yûâ aleyhisselâm sordu:
- Yâ Rabbi, u erirleri anladk. Yâ hayrllarn günah ne?
Allah buyurdu:
—Onlar, günah ilemekte olan erirlere benim öfkemle öfkelenme-
diler. Onlara mânî olmaa çalmadlar. Bil'akis onlarla beraber yediler -
içtiler, dütüler - kalktlar...
Rbf Hüreyre (r.a.) rivayet eder:
Nebi sRlallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kendiniz onu yapmam olsanz bile, bakalarna, amel ve ha-
iyi

reketlerde bulunmalarn emrediniz. Kendiniz saknmam olsanz


bile, bakalarn kötü amel ve hareketler islemekten meediniz.

FJnrs îbni Mâlik (r.a.) rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— nsanlardan bâzlar vardr ki, hayra birer anahtar, erre de bi-

Yine bâzlar da vardr ki. erre birer anahtar, hay-


rer kilittirler.
ra da birer kilittirler. Ne mutlu o kimselere ki. sân yüce olan Al-
lah, hayrn anahtarlarn onlarn elinde yaratmtr. Yazk o kim-
selere ki, ân yüce olan Allah, errin anahtarlarm onlarn elimle
yaratmtr.

103
:: .

Hadîsin îzâh udur:


— nsanlara, Allah'n emrettiini yapmalarn, yasak ettiini de
yapmamalarn söyleyenler, hayrn anahtarlar errin de kilitleridir. Bu va-
sf lardaki insanlar müminlerdendirler. Nitekim sân yüce olan Allah bu-
yurur:
— Mümin erkekler de, mümin kadnlar da birbirlerinin dostlar - yar-
dmclardr. Hepsi de, insanlara, iyiyi emrederler, kötülükten de
sakndrrlar. Namazlarn dosdoru klarlar, zekât verirler, Al-
lah'a ve Resulüne de îâat ederler. te bunlar, Allah onlar yarl-
ayacakttr. üphesiz kî Allah Aziz'dir, Hakîm'dir (Tevbe sûresi,
âyet: 71).

Allah'n yasak ve haram ettii eylerin ilenmesini söylemek ve buna


tevik etmek, yaplmasn emrettii güzel ve sâlih amellerin de ilenme-
mesini söylemek ve buna tevik etmek ise münafklk alâmetlerindendir.
Böyle yapanlar da münâfktr. Nitekim âm
yüce olan Allah buyurur:
— Münafk erkeklerle münafk kadnlar da birbirlerinin tamamlay-
cs ve parcasdrlar. Onlar, kötülüün yaplmasn emrederler,
iyilikten de vazgeçirmee çalrlar, ellerini de cimrilik sebebiyle
skca yumarlar. Onlar Allah' unutmutur. Allah da onlar unut-
mutur. üphesiz ki münafklar fâsklarm tâ kendisidirler (Tevbe
sûresi, âyet: 67).

Allah onun yüzünü ereflendirsin, müminlerin emîri Hz. Ali öyle der:

Amellerin en faziletlisi, iyilii emredip kötülükten vazgeçirmek ve
fasa buzetmektir. Kim ki iyilii emrederse müminin srtn muhkemle-
tirmi olur. Kim de kötülüü meneder ve ondan vazgeçirirse münâfn
burnunu yere sürtmü olur.
Anlatldna göre, bir defasnda Peygamber sallallâhü aleyhi ve sel-
lem Mekke'de iken kendisine bir adam geldi ve sordu:
Kendisinin Allah'n Resulü olduunu iddia eden sen misin?
Resûl.aleyhisselâm buyurdu:
— Evet!...
Adam dedi :

— Allah nazarnda hangi ameller daha faziletlidir?


Resûl aîeyhisselâm buyurdu:
— Allah'a îmân etmek.
Adam dedi
— Sonra?
Resûl aîeyhisselâm buyurdu:
— Akraba ve yaknlar ziyâret etmek
.
\

(sla-i rahim)
Adam dedi
— Daha sonra?
104 •
.

Resul aleyhisselâm buyurdu:


— yilii emredip kötülükten vazgeçirmek!.. (Emri bilmârûf, nehyi

— Peki, Allah nazarnda hangi ameller daha çirkindir?


Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— Allah'a irk komak, O'na e-ortak tanmak.
Adam dedi:
— Sonra?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:

Adam dedi:
— Daha sonra ?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— yilii emredip kötülükten vazgeçirme yapmamak!...
vazifesini
Süfyân Sevrî öyle der:
— Eer Kur'ân okuyucuyu, komular nazarnda sevilmi, dostlarm-
ca da övülmü görürsen bil ki o bir dalkavuk, bir yacdr.
Peygamberimiz aleyhisselâmdan rivâyet edilir:
— Hiç bir topluluk yoktur ki, içlerinde, günah iemekte olan bir kir
si bulunsun, dierleri onu bundan vazgeçirmee muktedir olduk-

lar halde vazgeçirnesiler de, Allah, ölümlerinden önce onlara

Görüldüü güç yeterliliini art komakta-


gibi Resûl aleyhisselâm
dr. Yâni iyi ahlâkl kiiler daha güçlü durumda olduklar zaman, kötüle-
rin yapacaklar kötülükleri önlemek ve onlar günah ilemekten vazge-
çirmek kendilerine vacip olur. Zîrâ ân
yüce olan Allah, bu ümmeti bu

— Siz (ey müslümanlar!) insanlar için (insanlarn ç-


faydas için)

karlm en hayrl bir üunetsiniz. yilii emreder, kötülüü men-


eyler, Allah'a inanrsuz. Eer ehli kitap ta îmân etmi, slama
girmi olsayd elbette kendileri çin layrl olurdu. Vâkâ ilerin-
den îmân edenler vardr. Fakat çou îmâna gelmemi fâsklardr
(Al-i îmrân sûresi, âyet: 110)

yilik ve iyi ey, Allah'n kitabna ve akla uygun düen eylerdir. Kö-
tülük ve kötü ey de, Allah'n kitabna ve akla uygun dümeyen eyler-
dir. Allah, dier bir âyette öyle buyurur:
— Ey müslümanlar, sizin içinizde, herkesi hayra çaran, iyilii em-
reden, kötülüü menedip ondan vazgeçiren bir topluluk bulunma-
ldr, îte onlar, kurtulua erenlerin tâ kendileridir (Âl-i îmrân
sûresi, âyet: 104).

105
: :

ânyüce olan Allah, iyilii emredip kötülüü menetme vazifesini


yapmayanlar zemmederek buyurur:
— Onlar, edikleri Herhangi bir kötülükten, bir günahtan, birbirle-
rini menctmezler. va^-irmr^ çalmazlard. Yapmakta devam
ettikleri o hal, gerçekten ne kötüydü (Mâide sûresi, âyet: 79).

Yine Allah, baka bir âyette öyle buyurur:


— Alimleri ve de mi onlar çirkin sözlerinden ve haram ye-
f akikleri

melerinden vazgeçirmez. lemekte olduklar bu ey, gerçekten


ne kötü!.. (Mâide sûresi, âyet: 63).

Birisine iyilii emreden, muktedirse bunu gizlice söylemelidir. Çünkü


vaz-nasîhat husûsunda böylesi ona daha tesirli olacaktr. Ebûderdâ (r.a.)
der ki

— Kim müslüman kardeine açktan öüt verirse, ondan, kötülü-


ki
ü terketmesini talep etmi olur. Kim de gizlice öütlerde bulunursa onu
kötülük ilemekten menetmi Eer
öütler fayda ver-
olur. gizlice yapt
mezse bu sefer, günah ve kötülük ilemekten vazgeçmesini açkça söyler.
Ayrca, güzel ahlâkl kimselerden de onu kötülük ve günah ilemekten
menetmeleri için yardm talebinde bulunur. Eer onlar bu vazifelerini yap-
mazlar ve cemiyette türemi ahlâksz kiilerin ahlâkszlklarna mâni ol-
mazlarsa ahlâkszlar onlara galebe çalar, kendilerini emir ve tahakkümleri
attn* alrlar. Neticede Allah'n cezas gelir ve hepsini birden mahveder:

Bcîr olu Nûmân rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi öyle derken iittim:
— Allah'n enettii eyleri isleyen ile, onu bundan vazgeçirmee
çalan ve buna seyirci kalan insanlarn lâji, ayn bir gemide bu-
lunan üç kiinin hâline benzer. Bu üç kiinin gemideki vazife ma-
halleri ve bulunduklar yerler bellidir. Biri geminin üst ksmnda,
biri orla ksmnda, dieri de alt ksmndadr. Bir ara bunlardan
biri eline bir keser alr. Dierleri ona sorarlar:
— Ne yapacaksn o keseri?
O, cevap verir:
— Suyun bana yakn olmas ve bâz ihtiyâçlarmn define yaramas
için bulunduum yerde bir delik açacam.
Birisi der ki
— Brakn onu kendi hâline. Allah uzak etsin. Kendisi için istedii
delii "açsn.
Dieri de öyle der:
— Sakn onu kendi hâline brakmayn. Delik açmasna mâni olun.
Eer delik açarsa bizi de kendisini de mahveder...

106 .
Eer onun elinden keseri alacak gemide delik açmasna mâni olur-
larsa o da kurtulur, dierleri de. Voli, buna seyirci, kalrlarsa gemi
batar, o da mahvolur, dierleri de...

Ebûdderdâ (r.a) öyle der:

— îyilii emrediniz, kötülüü menediniz, kötülükleri önleyiniz. Yok-


sa, Allah büyüklerinize hürmet göstermeyen, küçüklerinize merha-
size,
met etmeyen zâlim devlet adamlarn musallat eder. Hayrllarnz duâ
eder, fakat kabul olunmaz. Allah'dan yardm isterler, fakat yardm gel-
mez, îstifar ederler, fakat mafirete mazhar olmazlar.

Huzeyfe (r.a.) rivayet eder:

Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Varln kudret elinde bulunan Allah'a yeminle söylerim ki, siz,
iyilii emretmeli, kötülükleri de önlemelisiniz. Yoksa, Allah'n,
tarafndan size bir ceza vermesi yakndr. yilii emredip kötülü-
ü önleme vazifenizi- yapmadkça Allah'n azabna çarplmanzdan
korkulur. Sonra Allah'a duâ edersiniz, fakat kabul etmez.

Allah onun yüzünü ereflendirsin, Hz. Ali, peygamberimiz aleyhisse-


lâmdan rivâyet eder:
— Benim ümmetim haksza, «Sen hakszsn!» demekten korktuu ve
çekindii zaman onlardan ayrd.

Ebû Saîd Hudrî (r.a.) rivâyet eder:


Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Sizden biri bir kötülüü gördüü zaman onu eliyle önlesin. Eer
eliyle önlemee gücü yetmiyorsa diliyle önlesin. Eer diliyle de
önleyemiyorsa, ilenen o kötülüü tasvip etmediini kalbi ile tas-
dik etsin. Bu sonuncusu, kötülük karsnda îmân ehlinin yapabi-
lecei eylerin en zayfdr.

Kötülüklere engel olma hususunda bazlar öyle der:


Kötülükleri el ile yâni fiilen önlemek âmirlere düer. Böyle hareket
etmek onlarn vazifesidir. Dil ile yâni sözle önlemek âlimlere düer. Bu
ekilde hareket etmek te onlarn vazifesidir, ilenen bir kötülüü tasvip
etmediini kalbi ile tasdik etmek te avama düer.
Kimi de u
fikri savunur:
— Hangi sûretle olursa olsun, kötülüü önlemee gücü yeten kimse-
nin onu mutlaka bertaraf etmesi gerekir.
îyilii emredip kötülüü önlemee çalan kimse bunu srf Allah r-
zâs ve dînin muzafferiyeti için yapmal, nefsânî gâyeler için yapmamal-
dr. Eer kii, iyilii emredip kötülüü önleme vazifesini srf Allah rzâs
: : :

ve dînin muzafferi yeti için yaparsa ân


yüce olan Allah da ona yardm
eder, güç-kuwet verir, kendisini teebbüs ettii ite muvaffakiyete götü-
rür. Yok, eer bunu srf nefsânî maksat ve gayeler için yaparsa bu tak-
dirde, ân yüce olan Allah onu rezîl-rüsvâ eder. Nitekim Akrime (r.a.)'-
den rivâyet edilen bir hâdise bu husûsu teyid etmektedir. Akrime (r.a.)
anlatr:
— Vaktiyle bir adam, bir ksm insanlarn Allah' brakp bir aaca
tapmakta olduklarn gördü. Buna çok Öfkelendi: «Allah braklp ta ken-
disine taplan aaç bu mu?» diyerek geri döndü. Eve geldi. Baltay alarak
eeine bindi. O aac kesmek gâyesiyle yola koyuldu. Giderken, bir insan
sûretine girmi tblîs aleyhillâne ile karlat. blis sordu:
— Nereye böyle?
Adam dedi
— Bir aaç gördüm. Bir takm insanlar Allah' brakmlar, ona ibâ.
det ediyorlar. Ben
baltam alp
de, eeime binerek oraya gidip o aac
kesmee ahdettim. Oraya gidiyorum. .

blîsdediki:
— Bo ver. Sana ne! Brak aac da, ona ibâdet edenleri de... Allah
cezâlann versin!
Bir müddet böylece karlkl konutular. Fakat blîs ne söylediyse
adam arzusundan vazgeçiremedi. Nihayet adama dedi ki:
—Gel vazgeç. Ben sana her gün dört lira para vereyim. Her sabah
yastnn altn kaldrr paray oradan alrsn.
—Gerçekten bunu yapabilir misin?
cevap verdi
îblîs
— Elbette. Ona ne üphe. Sana her gün bu meblâ vermeyi üzerime
alyorum.
blisin bu sözü üzerine adam aac
kesmekten vazgeçerek geri döndü.
Bir.iki sabah, yastnn altnda para da buldu. Fakat bu çok sürmedi. Bir-
iki gün sonra yastn altnda para çkmamaa balad. Bir kaç sabah, kal-

knca yatan orasn kartrd, burasn kartrd, nâfile. Para yok. Artk
yastn altna para konmadn görünce hrsla kalkt. Baltay kapt gi-
bi eeine atlad ve aac kesmek üzere yola koyuldu. Biraz gidince, blîs,
insan sûretinde yine onun karsna çkarak sordu:
— Nereye böyle?
— Adam cevap verdi
— Bir aaç var. nsanlar Allah' brakmlar, ona ibâdet ediyorlar.
Onu kesmee gidiyorum...
blîs dedi:
— Sen bunu yapamazsn. Aac kesmek üzere evden birinci çkn,
srf Allah için öfkelendiinden idi Eer o zaman bütün yer ve gök ehli
108 .
.

birleerek Beni bu kararndan vazgeçirmek islemi, olsalard buna güçleri


yetmezdi. Fakat senin, o aac kesmek maksadyle evden bu ikinci çkn
srf nefsânî maksat ve gâyelerledir. Ksacas, sabahleyin yastnn altn-
da paray bulamadn için aac kesmee gidiyorsun. Eer bir adm atar-
san senin boynunu koparrz...
Bunun üzerine adam geri döndü. Aac da kendi hâline brakt.
yilii emredip kötülüe mâni olmak isteyen kimsenin be eye ihti-
yâc vardr. Bunlardan birincisi LÎM'dir. Zîrâ ilmi olmayan yâni câhil
kii, iyilii emredip kötülüe mânî olma iini iyi yapamaz. kincisi, iyili-
i emredip kötülüü önleme iini yaparken, srf Allah'n rzâsn ve dînin
muzafferiyetini düünmektir. Üçüncüsü, iyilii emredip kötülükten vazge-
çirilmee çallan kiiye sevgi ile ve efkatle muamele etmek; sert, kaba
ve krc davranmamaktr. Zîrâ ân
yüce olan Allah, Mûsâ aleyhisselâm
ile kardei Hârûn aleyhisselâm Fir'avun'a gönderirken
kendilerine öyle
emretmitir:

— .
Fir'avun'a gidin. O, hakikaten azd. Gidin de, mülâyemeile, tatl-
lkla söz söyleyin. Olur ki söz dinler, yahut Allah'dan korkar
(Tâ hâ sûresi, âyet: 43, 44)

Dördüncüsü, sabrl ve tahammüllü olmaktr. Zîrâ ân yüce olan Al-


lah, Lokmân aleyhisselâm kssasnda öyle buyurur:
— Oulcazm,

namaz dosdoru kl. iyilii emret, kötülükten vaz-


geçirmee çal. Bu yüzden maruz kalacan eylere katlan (Lok-
man sûresi, âyet: 17).
Beincisi, yap dediklerini kendisinin de yapmas, yapma dediklerini
kendisinin de yapmamasdr. Tâ ki, talkn bakasna verip, salkm ken-
disiyutar duruma dümesin ve, âm yüce olan Allah'n u kelâmna gir-
mesin:
— Ey yahûdi bilginleri, siz, insanlara iyilii emreder de kendinizi
unutur musunuz? Halbuki kitap (Tevrât) da okursunuz. Siz hâlâ
akllanmyacak msnz? (Bakara sûresi, âyet: 44).

Enes bni Mâlik (r.a.) rivâyet eder:


Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Mirâc gecesi semâya çkarldm zaman birtakm adamlar gör-
düm. Makaslarla dudaklar kesiliyordu. Sordum:
— Kimdir bunlar Yâ Cebrail?
— Dedi:
— Bunlar senin ümmetinin, insanlara iyilii emredip kötülüü menet-
tikleri halde kendilerini unutan ve kendi söylediklerine kendileri
riâyet etmeyen hatipleridir.

109
.:

Gerçekten birtakm âlimler, hatipler ve vâizler vardr ki, halka iyi-


likten, güzel ahlâktan bahsederler. Kötülükleri önlemee çalrlar. Bu
hususta gayretler gösterirler. Fakat bakalarna söylediklerine kendileri
uymazlar. Allah'n kitâbn okurlar, fakat gereiyle amel etmezler.
Katâdenin belirttiine göre Tevrât'ta öyle yazlyd
— Ey Âdemolu, ihtiyaçlarn husûsunda beni hatrlarsn. Fakat mü-
kellefiyetlerin husûsunda unutursun. Sklnca beni çarrsn, fakat ferah-
laynca benden kaçarsn. Gittiin bu yol bâtldr...
Ebû Muâviye Fezzarî rivâyet eder:
Nebi sallâllahü aleyhi ve sellem buyurdular:
—Ey ümmetim, ey ashabm, bugün siz. Rabbuzdan bir beyân üze-
resiniz. Hayâtnz Allah'n size gösterdii yolda geçiriyorsunuz.
Sizde, geçim ve cehâlet sarholuundan ibaret sarholuk zu-
iki
hûr etmez. Bugün sizler iyilii emrediyor, kötülüü önlüyor ve
Allan yolunda cihâd yapyorsunuz. Fakat ileride sizi Dünyâ sev-
gisi sard zaman, bugünkü vasflarnzdan ayrlacaksnz. Artk
iyilii emretmiyecek, kötülükten vazgeçirmiyecek ve Allah yo-
lunda cihâd yapmayacaksnz. Allah yolunun gayrinde cihâd ya-
pacaksnz. O günlerde yaayp ta gerek gizli olarak ve gerekse
aikâre Allah'n kitab ile amel edenler, tpk ilk muhacirlerle en-
sar gibidirler.
Yine Peygamberimiz aleyhisselâm'dan rivâyet edilir:
— Kim ki dinini muhafaza etmek maksad ve gâyesiyle bir yerden
baka bir yere göç ederse - velev bir kar dahi olsa - Cennet*© gir-
mee hak kazanr ve brahim ile Muhammed'e arkada olur.
îbrâhim aleyhisselâm Harran'dan am'a göç etmiti. an
yüce olan
Allah'n ukelâm bu hususu belirtir:
— brahim dedi ki: Ben mutlaka Rabbma hicret edeceim. üphesiz
ki o, ite o, Azizdir, Hakimdir (Ankebût sûresi, âyet: 26).
Yine îbrâhim aleyhisselâm öyle demiti :

— Ben, mutlaka Rabbma gideceim. O, beni doru yola sevkeder.


«Ben Rabbma gideceim» demek, Rabbma tâate ve Rabbmn rzâ-
sna gideceim, demektir. Yine Peygamberimiz aleyhisselâm da Mekke'-
den Medine'ye göç etmiti. Kim ki mâsyetlerle dolu bir yerde bulunur da.
srf Allah rzâs için oradan çkarsa îbrâhim aleyhisselâm ile Muham-
med aleyhisselâma uymu olur. Böylece, Cennet'te de onlarn arkada
olur. Noksan sfatlardan münezzeh ve ânyüce olan Allah buyurur:
— Kim Allah yolunda göç ederse yeryüzünde gidecek, barnacak bir
Çok yerler de bulur. Kim, evinden, Allah'a ve Resulüne göç etmek
üzereçkar da sonra da kendisine ölüm gelirse, muhakkak ki
onun mükâfatn vermek Allah'a dümütür. Allah çok afvedici,
çok merhamet edicidir (Nisâ sûresi, âyet: 100)

110
Resul aleyhisselftm buyurur:
— Hangi münlüman, Allah'a ve Resulüne hicret etmek maksat ve
gayesiyle evinden çkar ve ayan hayvannn üzengisine - velev
bir aya bile olsa - atar da sonra kendisine ölüm gelirse, an yü-
ce olan Allah ona, muhacirlere verdii ecrin mislini verir. Ifangi
müsltfman, Allah yolunda cihâd etmek maksad ve gâyesiyle evin-
den çkar da henüz savaa girmeden hayvan tepmesi, yahut ze-
hirlimahluk sokmas veyahut ta herhangi bir suretle ölürse, o,
ehîddir. Hangi müslüman, Kabe'ye gitmek üzere evinden çkar
fakat oraya varmadan kendisine ölüm gelirse, Allah ona Cennet'l
vâcip klar.
Bulunduu yerde, Allah'n, üzerine farz kld mükellefiyetleri edâ
etmee muktedir olabilen kimsenin oradan göç etmemesinde bir beis yok-
tur. Bu durumdaki bir kimse, ora ahâlisinin ilemekte olduklar kötülük-
leri tasvîp etmediini kalbi ile tasdik eyler. Daha fazlas için mâztirdiir.

Abdullah bni Mes'ûd (r.a.) öyle der:


—Sizden biri Allah'n dfnine aykr bir fiîli görür de ona mânî ol-
mak elinden gelmezse, kalbi ile, ilenmekte olan o kötü fiili tasvîb etme-
diini Allah'n bilmesi kendisine kâfidir.
Birsahftbinin söyledii rivâyet edilir:
(r.a.)
—Sizden biri bir kötülüü görür de onu önlemek elinden gelmezse
üç defa öyle desin: Allah'm, ilenmekte olan u
fiil senin dînine aykrdr.

Fakat onu önlemee gücüm yetmiyor. Bunun için beni cezalandrma!..


Hâlis bir niyetle bunu söylerse, ona, iyilii emredip kötülüü mene-
den kiilerin sevâb verilir.

Ebû Ümeyye anlatr. Ebû Sâlebe'ye u


âyeti sordum:
— Ey mân edenler! Siz kendinizi slah etmee bakn. Siz doru yo-
lu bulunca dalâletteki ler size zarar vermez. Hepinizin dönüp va-
raca nihâyet Allah'dr. Artk O, neler yapmakta idiyseniz size
haber verecektir (Mâide sûresi, âyet: 105).

Dedi ki: Ben onu Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme sormutum


dft bftna u cevâb vermiti
— Ey Ebû Sâlebe, siz birbirinize iyilii emir ve tavsiye ediyor, kö-
tülükten de sakndryorsunuz. Bir gün gelecek, insanlar Dflny»'-
ya ve Dünyâ hayâtna tapacaklar. Herkes kendisini beenecek,
kendi kaf asiyle hareket edecek. te
o gün sen kendini slah etme-
e bak. Sizden sonra sabr - tahammül günleri gelecek. Zor gün-
ler gelecek. O günlerde, sizin bugün yaptnz yapanlara, Al-
lah'n kitab ile amel eden elli kii sevâb verilecek...
Sahabe sordu:
.

— Yâ Resûlellah, onlardan elli kii sevab m, yoksa bizden elli kii


sevab m?
Resul aley hissel âm buyurdu:
— Hayr, sizden elli kii sevab.
Ebû Hâzim olu Kays anlatr: Ebû Bekir Sddîk'in (r.a.) öyle de-
diini iittim:
Siz u âyeti .okuyorsunuz, fakat onu mahallinin gayrinde deerlen-
diriyorsunuz:
— Ey imân edenler, siz kendinizi slah etmee bakn. Siz doru yolu
bulunca dalâlettekiler size zarar vermez. Hepinizin dönüp vara-
ca
nihayet AUah'dr. Artk o, neler yapmakta idiyseniz size ha-
ber verecektir ( Mâi de sûresi âyet: 105).
:

Halbuki ben, Resûlallah sallallâhü aleyhi ve sellemi iittim, öyle di-


yordu:
—Hiç bir topluluk yoktur ki orada Allah'n emirlerine muhalif ey-
ler ilensin ve onlar bu kötülükleri önlemesin de, Allah'n azab-
nn onlarn hepsine birden gelmesinden korkulmasn. .

112
:

T E V B E

Rivayete göre Âdem aleyhisselâm öyle dedi:


— - Yâ Rabbi, bana Iblîs'i musallat ettin. Ben, onun hilelerinden an-
cak senin yardmnla kurtulabilirim.
Allah buyurdu:
— Senin her doacak çocuuna muhafz melek tahsis ettim. Bu
bir
melek onu, eytan ile avenelerinin hîle ve tuzaklarndan koruyacak.
Âdem aleyhisselâm dedi:
— Daha ver yâ Rabbi.
Allah buyurdu:
— Her bir iyilie mukabil on misli ve daha fazla mükâfat vereceim.
Bir kötülüe ise ancak bir ve daha az cezâ vereceim.
Âdem aleyhisselâm dedi:
— Daha ver yâ Rabbi.
Allah buyurdu.
— Rûh bedende olduu müddetçe tevbeler kabûl edilecek.
Âdem aleyhisselâm dedi
— Daha ver yâ Rabbi.
Allah buyurdu.

— Söyle ki: Ey
kendilerinin aleyhinde haddi aanlar, Allah'n rah-
metinden ümidinizi kesmeyiniz. Zîrâ üphesiz ki Allah, bütün gü-
nâhlar mafiret eder. üphesiz ki O, ite O, Gafûr'dur, Kuhîm'dir
(Zümer sûresi, âyet: 53).

Ibnî Abbâs anlatr:


— Peygamber sallallâhü aleyhi ve sellemin amcas Hz. Hamza'mn ka-
atili Vahî, Resûlüllah'a Mekkeden bir mektup yazarak öyle dedi «Ben :

müslüman olmak istiyorum. Fakat Kur'ân'da sana nâzil olmu bir âyet be-
ni müslüman olmaktan alkoyuyor. O âyet udur: Onlar ki, Allah'a e-or-
tak komazlar. Allah'n haram kld
cana haksz yere kymazlar. Zinâ
etmezler. Kim ki bunlardan birini yaparsa cezaya urar (Furkan sûresi,

Gafletten Kurtulu V: 8 113


:: :

Ayet: 68). Ecn bu âyette geçen üç eyi de ilemi bir insanm. Acaba tev-
bc etsem benim bu tevbem makbûl olur mu?»
u
Bu srada âyet nazil oldu
—Meer ki tevbe ve îmân edip te sâlih ameller ileyen kimseler ola.
îte Allah onlarn kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah Gafûr'dir,
Râbim'dir (Furkan sûresi, âyet: 70).
Resûl aleyhisselâm bu âyeti yazdrp Vahî'ye gönderdi. Vahî, cevâ-

— Âyette bir art vardr. Bu «sâlih amel» dir. Ben, sâlih ameller i-
lemee muktedir olup-olamyacam bilemiyorum.
Bu sefer de u âyet nâzil oldu:
— üphesiz ki Allah, kendisine e*y-ortak tannmasn afvetmoz. Fa-
ka! bundan bakasn, dileyecei kimse için afveder. Kim Allah'a
e-ortak tanrsa, üphesiz ki o, uzak bir sapklkla saplmtr
(Nisâ sûresi, âyet: 116).
Resûl aleyhisselâm yine bu âyeti yazdrp Vahî'ye gönderdi. Vahî,
yazd cevapta bu sefer de öyle dedi
— Âyet yine artl. Allah'n hangi tür günahlar afvodoceini bile-
miyorum.
Nihâyet u âyet nâzil oldu
— Söyle ki: Ey kendilerinin aleyhinde haddi aanlar, Allah'n rah-
metinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira üphesiz ki Allah bütün gü-
nahlar mafiret eder. üphesiz ki O, ite O, Gafûr'dir, Uahîm'dir
(Zümer sûresi, âyet: 53).
Resûl aleyhisselâm ona bu âyeti de gönderdi. Vahî, onda bir art
bulamad. Bunun üzerine Medine'ye gelerek müslüman oldu.
Abdurrahman olu Muhammed Süllemî nakleder:
. Bize babam u
hâdiseyi anlatmt:
Bir defasnda ben, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve s'ellemin ashâbn-
dan bir gurup insanla oturuyordum. çlerinden biri dedi ki: Ben, Resûl
aleyhisselâmn öyle dediini iittim:
— Kim ki ölümünden yarm gün önce tevbe - istifar ederse Allah
onun tevbesini kabul ederek günahlarn mafiret eyler.
Ben sordum:
— Sen, gerçekten bunu Resûlüllah' t an iittin mi?,
dedi:,
— Eveeet!..
Sonra, ayn meclisten baka birisi öyle dedi: Ben, Resûl aleyhisse-
lâmdan u sözleri iittim:
— Kim ki ölümünden bir sâat önce tevbe-istifar ederse Allah onun
tevbesini kabul eyler ve günahlarn mafiret eder.

114
: .

Daha somu, yine ayn meçhule bulunanlardan biri do dedi ki:


— Ben, Kesûl al ey hissel arnn, «Kim ki can boaza gelmezden önce
tcvbe-istilar ederse Allah ou tevbesini kabul eyler.» dediini iittim.'
Mutrîf olu Muhammed söyler:
an yüce olan Allah buyurur ki
— Rahmete mazhar olabilir o âdemolu ki, herhangi bir sûreUe gü-
nah iler ve hemen peinden nadim olup tevbe-istigfâr eder. ben d|p onu
afveylerim. Sonra, herhangi bir suretle yine bir günah iler ve peinden
nadim olarak hemen tevbe-istifar eder, ben de onu mafiret eylerim.
Rahmete mazhar olur o kimse ki, herhangi bir suretle tevbesin tekrar
tekrar bozmu olsa benim afvmdan, benim rahmetimden ümidini kesmez.
Ey meleklerim, sizi âhid tutuyorum. Ben, bu türlü kullarm afyedebi-
lirim!...
Sümmî olu Muîs anlatr:
— Sizden önceki kavimlerden bir adam vard. Daimî günah ilerdi,
Bir defasnda giderken, geçmii hakknda öyle bir düündü ve son derece
pimanlk ve nedamet duyarak üç defa, «Allah'm senin gufrann!..» dedi.
Bu haldeyken eceli gelerek öldü. Bu samîmi nedametinden dolay Allah onu
afvetti.
îelân olu Muhammed, Mehhûl'den nakleder:
brahim aleyhisselâm melekûtüna çkarld zaman, zinâ
göklerin
etmekte olan birisini gördü. Ona beddua etti. Onun bu bedduas üzerine
Allah, zinâ etmekte olan o ahs helâk eyledi. Daha sonra, hrszlk yap-
makta olan bir ahs gördü. Ona da beddua etti. Allah onu da helâk ey-
ledi. Nihâyet, ân
yüce olan Allah buyurdu ki :
*

— Ey îbrâhim, benim kullarm brak. Benim kulum üç halden bi-


rindedir:
1) Ya tevbe-istifâr etmekte, ben de onun tevbesini kabul eylemek-
teyimdir.

3) Ve yahut ta yaramazlk yapp günah ilemektedir. Bunun arka-


snda da cehennem vardr.
Bu haberde, kul tevbe ettii takdirde Allah'n, onun tevbesini kabûl
edeceine dâir delîl vardr. O halde kulun, an
yüce olan Allah'n rahme-
tinden ümit kesmesi yaramaz. Nitekim Rabbmz öyle buyurur :

— ...Allah'n rahmetinden ümidinizi kesmeyin' Zîrâ, muhakak ki kâ-


firler topluluundan bakas Allah'n rahmetinden ümidini kes-
mez (Yusuf sûresi, âyet: 87).
— Allah, O'dur ki, kullarnn tevbesini kabul eder, günahlar alvey-
ler,ne ilerseniz bilir (ûrâ sûresi, âyet: 25)
O halde kula yaraan, günahlarna her an tevbe-istifâr etmek, on-

115
: :

lan ilemekte srâr etmemek ve tevbe etlii günah bir daha ilememek-
tir. Zîrâ günahlarndan bir kere dönen ayrj günahta tekrar srâr etmez.

Resûl aleyhisselâm öyle buyurur:


— Allah'a yeminle söylerim ki, muhakkak ben, günde yüz defa Al-
lah'a tevbe-istifarda bulunurum.
Allah onun yüzünü ereflendirsin, Ebû Tâlib'in olu Ali (Hz. Ali)
anlatr:
— Ben, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden bir ey iittim mi,
Allah diledii kadar beni ondan faydalandnrd. Baka birisi, bana bir ey
haber verirse ona yemin ettirirdim. Eer yemin ederse söylediine o za-
man inanrdm. Bir defasnda Ebû Bekir (r.a.) da bana. Resûlüllah'n öy-
le dediini anlatmt
— Her hangi bir sûrtftle bir günah, ileyen ve hemen peinden neda-
met duyarak güzelce abdcst alp iki rek'at namaz klan ve Allah'a
tevbe-istifârda bulunan hiç bir kul yoktur ki, Allah onu bala-
masn.
Resûlüllah bunlar söyledikten sonra u âyeti okudu:
— Kim bir kötülük iler, yâhut nefsine zulmeder de sonra Allah'dan
mafiret isterse, o, Allah' çok yarhayc, çok esirgeyici bulur
(Nisa sûresi, âyet: 110).
Bir rivâyette de Resûlüllah u
âyetleri okudu
— Ve bir kötülük iledikleri, yâhut nefslerine zulmettikleri vakit Al-
lah' hatrlayarak hemen günahlarnn afvcd il meini isteyenlerdir.
Günahlar Allah'dan baka kim afveder? Bir de onlar, iledikleri
günah üzerinde, bilip dururlarken srâr etmeyenlerdir. çte onlar
böyle. Onlarn mükâfat Rablerinden bir yarlama ve altndan r-
maklar akan cennetlerdir ki, onlar orada ebedî kalclardr. Böy-
le sâlih ameller ileyenlerin mükâfat ne güzeldir (*Âl-i îmrân sû-
resi, âyet: 135, 136).
Allah rahmet eylesin, Hasan Basri rivâyet eder:
'Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
—Aziz ve celîl olan Allah, eytan alcyhillane'yi rahmetinden ko-
duu zaman, o, Allah'a öyle dedi: Kudretin ve azametin hakk
için, muhakkak, ben, sen insanolunun bedeninden ruhunu alma-
dkça ondan aynlmyacam!.. an
yüce olan Allah da buyurdu:
Kudretim ve azametim hakk için, ben de, kulumun can boaz-
na gelinceye kadar ona tevbe kapsn açk tutacam...
Ebû Ümâme Bâhili (r.a.) den rivâyet edilir:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Sevâplan yazan melek, günahlar yazan melek için bir nevi bir
âmirdir. Kul bir iyilik iledii zaman, sevaplar yazan melek he-

116
: :

men ona on mükâfat yazar. Fakat bir kötülük iledi de gü-


misli
nahlar yazan melek onu yazmaa niyetlendi mi sevap melei ona
öyle der:
— Biraz bekle!
Onun bu emri üzerine günah melei alt veya yedi saat kadar
bekler, o kulun günâhn hemen yazmaz. Eer kul bu müddet
zarfnda tevbe.istifar ederse ona hiç bir ey yazmaz. Tevbe et-
mezse sâdece bir günah yazar.

Bu, Resûl aleyhisselâmdan rivâyet edilen dier bir hadîse uygundur.


Allah Resûlü öyle buyurmulardr:
— Günahna tevbe-islifâr edip bir daha ilememee azmeden, san-
ki hiç günah olmayan kimse gibidir.

Bir hakîm öyle der:


— Arifin alt hususiyeti vardr. Allah anld
zaman iftihar eder.
Kendi nefsi anld zaman tahkir eyler. Allah'n âyetlerine bakt zamanj
ibret alr. Bir günâha veya bir nefsânilie meyledifce mânî olur. Allah'n
afvmdan söz açld zaman sevinir, müjdelenmi olur. Günahlar anld-
nda tevbe-istifâr eder.
Bir defasnda Hz. Ömer (r.a.), Peygamberimize geldi. Alyorç|u.
Peygamberimiz sordu:
— Yâ Ömer, niçin alyorsun?
Hz. Ömer dedi
— Yâ Resûlellah, kapda bir genç var. Alyor. Yüreimi dalad.
Onun içi'n alyorum.
Resûl aîeyhisselâm buyurdu:
— Onu buraya getir!
Genç geldi. Gerçekten alamaktayd. Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem sordu:
— Delikanl, neye alyorsun?
O, cevap verdi:
— Yâ Resûlellah, günahlarmn çokluu ve büyüklüü beni alatyor.
Allah'n bana öfkeli olmasndan korkuyorum.
Resûl aîeyhisselâm sordu:
— Allah'a bir eyi e-ortak m kotun?
Genç dedi
— Hayr!
Resûl aîeyhisselâm sordu:
— Bigayri hakkn birisini mi öldürdün?
Genç dedi:
— Hayr!
117 .
:

Bunun öyle dedi


üzerine Resul aleyhisselâm
— O halde Allah senin günahlarn afvedebilir. sterse yedi kat gök-
ler, yer ve dalar kadar olsun.

Genç dedi :

— Ey Allah'n Resulü, benim günâhm yedi kat göklerden, yerden


ve dalardan da büyük.
Resûl aleyhisselâm sordu:
— Senin günâhn m daha büyük, yoksa Kürsî mi ?

Genç dedi:
— Benim günâhm daha büyük.
Resûl aleyhisselâm sordu:
— Senin günâhn m daha büyük, yoksa Ar m?
Genç dedi:
— Benim günâhm daha büyük.
Resûl aleyhisselâm sordu:
— Senin günâhn m daha büyük, yoksa Allah'n afv m?
Lrenç dedi:
— Allah'n afv.
Bunun üzerine Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— üphesiz, büyük günâh ancak kâinâtn yaratcs Allah afveder.

Ve, sonra:
— Anlat bana bakalm, günâhn neydi?
Dedi. Genç, «Senden utanyorum yâ Resûlellah.» diyerek anlatmak
istemediyse de, Resûl aleyhisselâm srâr etti. Bunun üzerine anlatt:

Yâ Resûlellah, ben bir kefen soyguncusuydum. Yedi senedir me-
zarlar açp kefenleri soymaktaydm. Nihâyet geçenlerde, Ensâr kzla-
rndan bir câriyeölmütü. Onun mezârn da açm, kendisini kefeninden
çkarmtm. Bu srada ne olduysa oldu, eytan bana galebe çald. Kefe-
ninden syrm olduum ölüye cinsî yaklamada bulundum. Çok geçme-
miti ki,câriyeye can geldi. Banau hitâpta bulundu:
— Delikanl, m ah lû kat arasnda hükmünü vermek için kyâmet günü
adâlet kürsüsünü kurarak zâlimden mazlûmun hakkn alacak olan Al-
lah 'dan korkmaz msn? Yazk sana! Beni ruhlar topluluu arasnda ur-
yân braktn, Allah'n huzûrunda beni kirlettin!..
Gencin bu anlattklarndan dehete kanlan peygamberimiz, ona:
— Buradan çk, git.
Buyurdular. Genç çkp gitti. Krk gün, ân yüce olan Allah'a tevbe
etti, istifarlarda bulundu. Bu müddet sonunda bam göe dikerek öy-

le dedi:
«

118
:: :


Ey, Muhammetl'l, Adem'i. Ilavvâ'y... yaratan Allah. 6cr beni
mafiret eylediysen Muhammed aaliallâhü aleyhi ve selleme ve ashâb-
na malûm et. Eer mafiret eylemediysc gökten bir ate gönder de onun-
la beni yak ve âhire! azabndan kurtar...

Bu srada, Resûllüllah sallallâhü aleyhi ve selleme Cebrail aleyhia-


selâm geldi! Selâm verdi ve:
— Yâ Muhammed, Allah sana selâm ediyor!
Dedi. Resul aleyhisselâm da:
— O, selâmdr. Selâmet O'ndandr. Selâm yine Ö'na döner.
Buyurdu. Cebrâil aleyhisselâm söze devam ederek dedi ki
— Allah, «Mahlûkat o mu yaratt, yoksa ben mi yarattm,» diyor.
Resul aleyhisselâm cevap verdi
-— Elbette beni de mahlûkat da O yaratmtr.
Cebrâil aleyhisselâm devamla:
— Allah, «Onlarn rzkn o mu veriyor, yoksa ben mi veriyorum?»
diyor.
Resul aleyhisselâm cevap verdi:
— Elbette onlar da beni de rzklandran O'dur.
Cebrâil aleyhisselâm devamla:
— Allah, «Onlarn tövbelerini kabul eden o mu, yoksa ben miyim?»
diyor.
Resûl aleyhisselâm cevap verdi
Elbette benim de onlarn da tevbelerini kabul eden O'dur.
Cebrâil aleyhisselâm devamla:
— Allah, «Ben pulumun, tevbesini kabul ettim» diyor...

Bunun üzerine Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem o genci çar-


d ve ona, Allah'n kendisini afvetüini müjdeledi.
Akll kimsenin bu hâdiseden ibret almas ve diri biri ile zinâ etme-
nin, ölü ile zinâ etmekten daha büyük bir günah olduunu bilmesi ve ha-
kikî bir tevbe tevbe etmesi gerekir.
ile

îbni Abbâs (r.a.), ân


yüce olan Allah'n, «Ey îmân edenler, tan ve
hâlis bir tevbe ile Allah'a dönün... -Tahrîm sûresi, âyet: 8-)
meâlindeki
kelâm hakknda öyle der:
ve hâlis tevbe; kalben nedâmet, lisânen istifar, o günaha
Tam
bir daha aslâ ve ebediyyen dönmiyeceine kesin karâr'dr.
Peygamberimiz aleyhisselâm buyurur:
—Dili ile istifar ettii halde günah ilemekte srâr eden kii, Rabb
ile alay eden gibidir,
Allah ondan râz olsuni Râbia-i Adviyye öyle derdi:
— Bizim tevbe istifarlarmz da bir çok tevbe-istif arlara muhtaç-
tr.

119
Yâni bir kimse dili ile tcvbe-istifâr else fakat o günâh yine ilemek
niyetinde olsa, onun bu tevbesi yalanclarn tevbesi olur, aslâ hakikî tev-
be olmaz. Hakikî tevbe, dil ile istifar etmekle berâber, o günâha bir
daha dönmemee kalb ile de kat'î olarak niyet eylemektir. Eer bir kim-
se bu ekilde tevbe ederse Allah cnun günahlarn mafiret eyler. Bu gü-
nahlar ne kadar büyük olursa olsun Allah diledii takdirde mafiret ke-
üphesiz ki,
sinleir. Zîrâ an
mübarek ve yüce olan Allah, günahlara ce-
za vermekten vazgeçme yasf na sahiptir, ayn zamanda kullarna da çok
, merhametlidir!

Vaktiyle âbidlerden biri, zamann hükümdarna methedilmiti. Hü-


kümdar, methini iittii o âbidi sarayna çartarak kendisiyle sohbet-
da olmasn Abid gelince hükümdara öyle dedi:
rica etti.
—Ey hükümdar, bu istein güzel Fakat bir gün sarayna geldiin-
!

de beni cariyelerinden biri ile oynar bulsan ne yaparsn?

Onun bu sözüne iddetle öfkelenen hükümdar:


—Ey ahlâksz, bana böyle eyler söylemee nasl cür'et edersin?
Diye parlad. Bunun üzerine Âbid de öyle dedi:
—Benim Kerîm bir Rabbm var. O derece kerîm, o derece cömert
ki, ayn bir günde bende yetmi günah birden görse yine de öfkelenmez,

beni kapsndan kovmaz, nîmetinden mahrum etmez. Böyle bir durumda


ben O'nun kapsndan nasl ayrlaym da, henüz bir suç bile ilememiken
bana öfkelenen birisinin kapsna geleyim? Ben henüz, bir suç ilemeden
bana böyle kzan birisi acaba suç ilemi olduum zaman ne yapar?
Ve, bunlar söyleyen âbid, çkt gitti.
Günahlar iki türlüdür:
1) Kii Allah arasndaki günahlar. Yâni Allah'n
ile hakkn alâ-
kadar eden günahlar.
2) dier yaratklar arasndaki günahlar. Yâni kiinin,
Kii ile di-
er insanlarn veya hayvanlarn hukuku ile alâkal günahlar.
Allah'n hakkn günahlarn tevbesi, dil ile istifar edip
ilgilendiren
kalb ile nedamet duymak ve o günaha bir daha dönmeyeceine dâir ke-
sin karar vermektir. Eer böyle yaparsa, daha yerinden dorulmadan
Allah onun, kendi hukuku ile ilgili günahlarn mafiret eyler. Ancak,
farzlardan birini terk etmise, mafiretin ümulüne bu girmez. Onu ka-
zâ etmedikçe tevbenin faydas yoktur. Kul veya dier canl, yâni hayvan
vesâire haklarna gelince, bu türlü günahlara tevbe fayda vermez. On-
larn mafirete uramas için tek çâre, hakk yenen kiilerle helâllamak-
tr...
Tâbiînden birider ki:
— Birisi herhangi bir sûretle bir günah iler de sonra da nedamet

120
!

duymaktan ve tevbe- istifar etmekten geri kalmaz, nihayet Cennet.e gi-


rerse eytan öyle der: Keke ona o günah iletmeseydim
EbÛ Bekir Vâst öyle der:

— Her bir eyde teenni göstermek yâni aceleci olmamak iyi eydir.
Fakat üç hususta acele etmek gerekir:
1) Namaz vakti gelince namaz vaktinde klmakta,
2) Vefât hâlinde ölüyü hemen gömmekte,
3) Herhangi bir suretle bir günah ilenirse hemen tevbe etmekte.

Ehl-i hikmetten biri de öyle der:


Kiinin tevbesi dört eyde belli olur:
1) Dilini lüzumsuz sözlerden, gybetten, yalandan,... tutuyorsa,
2) Kalbinde hiç bir kimseye ne hased, ne de dümanlk beslemiyor-
sa,
3) Kötü kiilerden uzak duruyorsa,
4) ölüme hazrlanarak geçmi günahlarna nedâmet duyuyor, on-
lara tevbe-istifar ediyor ve Rabbnn tâatma yöneliyorsa.

Bir hakime soruldu:


— Tevbekâr olann tevbesinin kabul edildiine dâir bir alâmet var
nrdr?
Hakim cevap verdi:
— Evet vardr. Bu alâmetler dörttür:
1) Kötü kiilerden ayrlmas, onlara kendisinde bir heybet göster-
mesi ve dâimâ sâlihlerle berâber bulunmas,
2) Bütün günahlardan syrlmas ve her türlü ibâdet ve tâate yö-
nelmesi,
3) Dünyevî sevinçlerin bütünüyle gönlünden gitmi olmas, kalbin-
de daimî olarak âhret hüznünü hissetmesi,
4) Allah'n tekeffül etmi olduu nimetler hususunda endieden
tamamen syrlm olmas ve her daim O'nun emirleriyle itigal etmesi.
tte tevbe etmi olan bir kimsede bu alâmetler bulunduu takdirde,
o, haklannda Allah'n, «üphesiz ki Allah, hem çok tevbe edenleri, hem

de köiü alkanlklardan ve kötü ahlâktan temizlenenleri sever - Bakara


sûresi, âyet: 222-» buyurduu kimselerdendir. Hem dier insanlar ona
kar dört eye riâyet etmelidir:
1) Onu sevmelidirler. Çünkü tevbesini kabul etmekle Allah onu sev-
mitir.
2) Allah'n onu tevbesinde dâim eylemesi için kendisine duâ etme-
lidirler,
3) Onu kendilerine nümûne-i imtisal edinmelidirler.

121
.

4) Onunlu oturup sohbetlerde bulunmal, ona yardm etmelidirler.

an yüce olan Allah, onun tevbesini kabul etmekle kendisini dört


eyle ereflendirir:
1) Sanki hiç günah ilememieesine onu günahlardan temizler,
2) Onu sever,
3) eytan musallat etmez, kendisini ondan korur.
Üzerine
4) Dünyâ hayâtn terketmezden önce kendisini korkudan emin
klar. Zîrâ Azz ve Celîl olan Allah öyle buyurur:
-

— «Rabbmz Allah'dr!» deyip te sonra istikamete gelenler, ite


onlarn üzerine, «Korkmayn, tasalanmayn, vâ'dolunduuntz cen-
netle sevinin!» diye diye melekler inecektir (Fusslet sûresi, âyet:
30).

Mîdân olu Hâlid öyle der:


Çok tevbekâr olanlar cennete girdikleri zaman derler ki: Rabbmz
bize, Cennct'e gitmeden önce Cchennem'e sokulacamz söylememi
miydi?

Onlara cevaben denir:


— Siz oraya sokuldunuz. Fakat o srada cehennem sakin idi. Onun
için farkna varamadnz.
Anlatldna göre Peygamberimiz zamannda bir kadn zînâ etmi-
ti. Bu kadnn reem edilmesi gerekiyordu. Recm edildi. Sonra Resûl aley-

hisselâm cenaze namazn kldrd. Bu srada sahâbe sordu:



Yâ Resûlellah, hem recm hükmünü yerine getiriyorsun, hem de
namazn kldryorsun. .

Resûl aleyh isselâm onlara cevaben buyurdu:


— O öyle
yetmi defa
bul ederdi.
eer ilemi olduu
bir tevl>e etti ki,
günah ilemi olsayd Allah o bu zina günah
tevbesini yine ka-
gibi

Burtun îzâh udur:


—Onun tevbesi hakikî tövbedir. Tevbe hakikî olunca günahlar ma-
firet edilir. lenen günahlar ne derece büyük ve çok olursa olsun bu böy-
ledir...

Resulü II al sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Kim bir mümini ziâ yapmakla suçlar yahut zina yapt diye ayp-
larsa, o kimse sanki zina y açmçasna günaha girer. Onu o kötü
fiile düürmek Allah'n adaletine vacip olur. Kim de bir mümini

bir günah lemekle itham eder yahut günah iledi diye ayplar-
sa, o kimse, kendisi o günah ileyip rezîl-rüsvâ olmadan ölmez.

122
. :

Hakikî bir mümin, |»Uj bir zaman vo hiç bir suretle günah imlemee
meyletmez, kasten günah ilemez. Zirâ an
yüce olan Allah :}öyle buyu-
rur:
— ...Fakat Allah size îmân sevdirdi. Onu kainlerinizde bezedi. Kül-
rii, günahkârl, sjâu size sirkin gösterdi... (Hucurât sûremi,
âyet: 7)

Görüldüü gibi Allah, günâh ve günahkârl müminlere çirkin gös-


terdiini, o halleri onlara aslâ sevdirmediini haber vermektedir. Buna
göre, hakikî bir mümin kasten ve bile bile günah ilemez. Ancak gaflet
halinde onu iler duruma dümü
olabilir. O halde, eer tevbe edip pi-
man olmusa, bir mümini ilemi olduu herhangi bir günahtan dolay
ayplamak doru deildir,
îbni Abbâs (r.a.) öyle der:
— Kul, ilemi olduu günahtan dolay pimanlk duyarak bir daha
ilememek üzere tevbe-isi.ifar eyledi mi Allah, da onun tevbesini kabûl
ederek günahlarn mafiret eyler.- Ayrca, kyamet günü, ilemi oldu-
u o günahlar hususunda aleyhinde bir ahit bulunmamas için, yazc me-
leklere (hafaza melekleri), âzâsna, yere ve göe onlar unutturur.

Allah onun yüzünü ereflendirsin, Hz. Al, Resul aleyh isselâmn öy-
le dediini rivayet eder:
— MallûUat yaratlmamdan dört hin sene önce Ars'
etrafna söyle
yaz ln tr: Ben (Allah), günahlarna tevbe edip îmân eden ve
sâlih ameller isleyen, sonra da istikamete gelen kullarmn günah-
larm çok mafiret ediciyim.

**•

Abbâs (r.a.) anlatr:


îbni
Bir defasnda Resûl aleyh sac lam «Tevbe Kaps»ndan bahsetmiti.
i

Hattâb olu Ömer, «Yâ Resûlellah, tevbe kaps nedir?» diye sordu. Re- .

sûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurdular:


—Tevbe kaps, Güne'in batt tarafn arkasndadr. Onun, inci ve
yakutlarla süslenmi altndan iki kanad vardr. Bu kapnn iki kanad
arasndaki meale, hzl bir süvârinin krk senede katedecei yol kadar-
dr. Yine bu kap, Allah mahlûkat yaratt günden beri açktr. Gü-
ne'in, batt yerden doaca günün sabahna kadar da açk kalacaktr.
Tevbe-i nasûh ile tevbe eden her bir klun tevbesi, bu kapdan mutlaka
geçer...

Bu srada Muâz Îbni Cebel dedi ki


— Anam - babam sana fedâ olsun yâ Resûlellah, tevbe-i nasûh nedir?

. 123
:

Resul aleyh isselâm buyurdu:


—Tevbe-i nasûh, günah ilemi olan kimsenin, iledii bu günahtan
ötürü nedâmet duymas, bu nedamet neticesi, an
yüce olan Allah'dan
özür ve mafiret dilemesi ve bir daha da o günah asla ilememesidir.
Muaz îbni Cebel'in sorusunu cevaplandran Resûl aleyhisselâm, tev-
be kaps meselesini anlatmaa devam etti
— Sonra, Güne Ay
bu kapda gurup eder. Daha sonra kap ka-
ile

patlr. Kanatlar birbirine iyice kenetlenir. Öyle ki arada hiç bir yark
belirtisi kalmaz, ite bu andan itibâren artk kulun tevbesi kabul olun-
maz, yapaca iyi ameller kendisine fayda vermez. Ancak o andan önce
yapm olduu iyi veya kötü her türlü ameli muâmeleye tâbi tutulur. î-
tean yüce olan Allah'n u
kelâm bu husûsu belirtmektedir:
— Onlar kendilerine azap yapacak meleklerin gelmesini, ya-
illâ da,
hut bizzat Rabbnn gelmesini veyahut ta Rabbnm âyetlerinden
birinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbnm âyetlerinden biri gel-
dii gün, daha önceden îmân etmi veya îmânnda bir hayr ka-
zanm olmayan hiç bir kimseye o günkü îmân asla fayda vermez
(En'âm sûresi, âyet: 158)
Abdullah Îbni Mes'ûd öyle der:
— Tevbe-j nasûh, tevbe edip bir daha o günah ilememektir. Tevbe
kaps açkfr. Hakikî bir nedametle ve ihlâsla tevbe eden her kiinin tev-
besi makbûldür. Yalnz üç kiinin tevbesi makbûl deildir. Bunlar; iman-
szlarn pîri iblis, günahkârlarn pîri Kaabil, bir de peygamberlerden bi-
rini katletmi olan kiilerdir. Tevbe edenler için kap açktr. Bu kap,
Güne'in batt taraftadr ve iki kanad arasndaki mesafe krk senede
alnacak yol uzunluundadr. Bu kap, Güne'in batdan doaca âna,
yâni kyamet belirtilerinin ortaya çkaca zamana kadar dâimi açk du-
rur, hiç kapanmaz.

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivâyet edilir:


Resûlülah sallallâh,ü aleyhi ve sellem
buyurdular:
^- Tevbe havada asldr. Gece-gündüz oradan öyle seslenir: Bana
yönelen azâp olunmaz! Güne'in batdan doaca
günün saba-
hna kadar o böylece havada kalr ve sesleniine devâm eder. Gü-
ne batt yerden doduu gün ise oradan alnr.
Peygamberimizin bu hadîsi, bizleri tevbe etmee ve bir daha ile-
memek üzere günahlardan dönmee tevik etmekte, ayrca, tevbe ede-
nin tevbesinin kabul olunacan da beyân eylemektedir. ân
yüce olan
Allah, müminleri tevbe etmee dâvet cyliyerek öyle buyurur:
— ...Hepiniz Allah'a tevbe edin ey müminler» tâ ki azaptan kurtu-
lup rahmete nâil olasnz (Nûr sûresi, âyet: 31).

124
ân yüceolan Allah, bu kclâmyle, tevbenin her bir hayrn anahtar
olduunu, müminin felahnn da tevbe etmesine bal bulunduunu beyân
buyuruyor. Yine ân
yüce olan Alah, tevbe etmeleri, bir daha dönmemek
ve bir daha ilememek üzere günahlardan vazgeçmeleri için müminlere
emir veriyor:

— Ey müminler, nasûh bir tevbe le günahlarnza tevbe edip Al-


lah'a dönün. Olur ki Rabbmtz kötülüklerinizi örter de sizi altlarn-
dan rmaklar akan cennetlere koya. O gün Allah, peygamberle-
rini ve îmân edip onunla beraber olanlar rüsvâ etmez. Nurlar
önlerin de ve salarnda parldar. Onlar da, «Ky Kabbunz, nuru-
muzu tamamla ve bizi mafiret eyle. üphesiz ki sen her bir eye
kadirsin!» derler. (Tahrim sûresi, âyet: 8).

Yine Allah, çok çok tevbe edenlerin günahlarn ziyâdece afvedecei-


ni haber vererek buyurur:

— Ve bir günah iledikleri, yahut kendilerine zulmettikleri vakit Al-


lah' hatrlayarak günahlarnn mafiret edilmesini isteyenlerdir.
Günahlar Allah'dan baka kim afveder? Rir de onlar, iledikleri
günah üzerinde, bilip dururlarken srar etmiyenlerdir (Al-i mrân
sûresi, âyet: 135).

Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurur:


— Ben, günde yüz defa tevbe- istifar ederim.

Baka bir rivayet te öyledir:


— Ky insanlar, Allah'a dönün. Günahlar miza tevbc-istifâr edin. Ben
gecede-gündüzde yüz defa tcvbe-istifâr ederim.

Allah kendisinin her türlü sürçmesini mafiret eyledii halde Pey-


gamberimiz aleyhisselâm yine de tevbe-istfar ederse, mafirete mazhar
olup-olmad henüz olmayan kimse, her an niçin tevbe-istifar etme-,
belli
sin? Niçin, bir an önce, ilemi olduu günahlardan nedamet duyarak bir
daha ilememek üzere onlardan dönmesin? Niçin, devaml olarak dili is-
tifâr ile megul olmasn?

îbniAbbâs (r.a.) ân yüce olan Allah'n, «Fakat insan, önündeki


zamanlarda da fsk-u fiefra devam etmek ister - Kyâme sûresi, âyet:
5-» mealindeki âyetini öylece îzâh eder:
— Günahlar iler, fakat tevbeyi geciktirir ve, «leride tevbe ede-
rim.» der. Böylece, içinde bulunduu günahkâr hâle devam ederken anî-
den ölüm geliverir.

edilir:
ve sellem buyurdular:

125
: :

— «leride tcvbc-istiinr eder, günahlardan dönerim» diyenler mah-


volur.
Ohalde her an Icvbe-istif ar edip Allah'a dönmek, her müslüman
.

için zarurîdir. Bu hâl, ölüme kadar böylece devam etmeli, hattâ ölüm
geldii anda bile levbe-istifar eder olmaldr. Zîrâ ân
yüce olan Allah,
tevbelei kabûl edicidir. Nitekim buyurur:

O, kullanm tcvbesiui kabûl eden, günahlarn avfeylcyen ve ne
ilerseniz bilen'dir (ûra sûresi, âyet: 25).
Tevbe, ilemi olduu günahtan ötürü'kalben nedamet duymak, *dil ile

tevbe-istifâr etmek, bir de, bir daha ebediyyen günah ilememee ke-
sin karar vermektir.
Abdullah Ibni Mes'ûd öyle der:
—Kim ki bir daha ilememek üzere günahlarna son verir ve üç de-
fa, «Kendisinden baka ilâh bulunmayan ve Hayy ve Kayyûm olan yüce
Allah'dan mafiret diler, O'na dönerim!» derse, ne kadar çok olursa ol-
sun onun günahlar mafiret olunur.
Ebû Kalâbe anlatr:
— ân yüce olan Allah iblisi rahmetinden kovduu zaman, o, Al-
laha' bir bak bakt ve öyle dedi
~ Kudretin hakk kulunun için, cam çkmadkça ona vesvese ver-
mekten geri durmayacam.
Allah da öyle buyurdu:

Kudretim ve azametim hakk için, {tulumun can teninde oldukça
ben de ona tevbe kapsn kapatmyacam.
Allah'n, kullarna olan lütuf ve merhametine bak ki, günah ilemi
olduklar zaman bile onlara «müminler» diye hitap ediyor:

— Hepiniz günahlardan vazgeçerek, Allah'a dönün ey müminler. Tâ


ki azaptan kurtulup rahmete nâil olasnz (Nûr sûresi, âyet: 31).
Bundan baka, tevbe ederek bir daha ilememek üzere günahtan dö-
nenleri sevdiini beyân buyuruyor:
— ...üphesiz- ki Allah, çok tevbe edenlerle günahlardan temizle-
nenleri sever (Bakara sûresi, âyet: 222).
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden rivâyet edilen bir hadis
öyledir:
I

— Günahtan tevbe edip bir daha ilememek üzere vazgeçen, san^i


hiç günah olmayan kimse gibidir.
Birisi Hz. Ali'ye (r.a.) sordu:
— Ben bir günah iledim.
Allah yüzünü ereflendirsin, Hz. Ali dedi
— Tevbe-istifar Allah'a dön. Bir daha da o günah ileme.
et.

126'
: : :

Adam dedi
— Ben tevbe istifar - fakat günah sonra yine iledim.
ettim,
Hz. Ali cevap verdi
— Allah'a dön, sonra o günah daha ileme. bir
Adam sordu:
— Ne zamana kadar?
Hz. Ali dedi
— eytan sana vesvese verip günah iletmekten yoruluncaya ve usa-
nncaya kadar...
-

EbûHüreyre (r.a.) rivâyeteder:


Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Bir kimse herhangi günah ilemi duruma düer fakat
bir suretle
hemen peinden nadim olup tevbe-istifar eder ve bir daha ile-
memee azmederek, «Ya Uubl>i, ben bir günah iledim. Beni ma-
firet eyle!» derse, Allah da öyle buyurur: Kulum bir günah i-
Hemen peinden, kendisinin bu günahn afvedebilecek bir
ledi.
Kabb bulunduunu düünerek, ilemi olduu günahtan dolay
pimanlk duydu, tevbe-istifar etti ve bir daha ilememee az-
Ben de bu kulumu mafiret eyledim.
metti.
Allah'n bu lûtuflar, hep Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin e-
refinedir. Daha önceki ümmetlerde durum çok farklyd. Meselâ bir gü-
nah ilediler mi, buna ceza olarak, daha önce kendilerine helâl olan bir
ey haram olurdu. Yine birisi bir günah iledii zaman, onun kapsnda
veya bedeninde u
meâlde bir yaz bulunurdu:
i

Fülân olu fülân öyle bir günah ilemitir. Onun tevbesi de öy-
ledir...
Halbuki sân yüce olan Allah, Ümmet-i Muhammed hakknda mese-
leyi kolaylatrarak öyle buyurur:
— Kim bir kötülük iler, yâhud kendine zulmeder de sonra Allah'dan
mafiret talep ederse, o, Allah' çok yarlayc çok merhametli
bulur (Nisâ sûresi, âyet: 110).
O halde bir müminin, gece-gündiiz tevbe-istifâr etmesi ve bir daha
ilememek üzere günahlardan vazgeçip Allah'a dönmesi vâciptir.
Mücâhid öyle der:
— Akama girdii
ve sabaha çkt
anlarda tevbe-istifar edip Al-
lah'a dönmeyen, kendisine kötülük edenlerden olur.
Kula yaraan, her an Allah'a dönmek ve be vakit namaz vaktinde
ve gerei gibi eda etmee çalmaktr. Zîrâ yüce olan Allah, bü-âm
yük günahlar hâriç, küçük günahlar için be vakit namaz bir temizleyici
olarak kula yüklemitir. Be
vakit namaz hakkyle edâ eden bir kimse,
bu sayede kötü huylardan ve günahlardan temizlenir.

127
Abdullah lbni Mes'ûd (r.a.) anlatr:
Bir defasnda Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e bir adam geldi
ve «Yâ Rcsûlellah, ben bahçede bir kadna rasgeldim. Cinsî temasta bu-
lunmadm. Fakat baka her türlü oynamay yaptm.
Böylece çok günah
ilemi oldum.» dedi. Resul aleyhisselâm bir müddet sükût etti. Sonra u
âyet nazil oldu:

— Gündüzün tarafnda,
iki gwi
de yakn saatlerinde tloson
namaz kl. Zira iyi ameller (ibâdetler) kötü amelleri (günahlar)
giderir. Bil, iyi düünenler için bir öüttür (Hûd sûresi, âyet 114).
Gündüzün iki tarafndaki namazlardan murat; sabah, öle ve ikindi
namazlardr. Gecenin yakn sâatlarmdaki namazlardan maksat ta akam
ve yats namazlardr.
Bu âyet nazil olunca Resul aleyhisselâm o ahs çard ve kendisine
okudu. Bu srada Hz. Ömer (r.a.), âyetin ifâde ettii husûsim yalnz o
ahs için mi, umûm insanlar için mi olduunu sordu.
yoksa Resul aley-
hisselâm, âyetin umûm müslümanlara hitâp ettiini söyledi.
Yine peygamberimizden rivâyet edilir:
— liç bir kul yok hr ki, omla. mutlaka iki melek bulunmasn. yi-
likleri yazan melek, kötülükleri yazan melee nazaran bir nevî
bir âmir d uru mumla Hr. Kul bir günah iledii zaman, kötü amel-
leri kaydeden melek ona sorar:
— Yazaym m?
öteki cevap verir:
— Hayr. ledii günahlarn says bee çknca, onlar yazmakla va-
melek, ötekine yine sorar:
zifeli
— Yazaym m?
Öteki cevap verir:
— Hayr, yazma. Bir yapmasna kadar bekle.
iyilik
Kul bir iyilik yapnca, bu sefer, iyi amelleri yazmakla vazifeli me-
lek ötekine öyle der:
— Bize bildirildiine mükâfatlandr-
göre, bir iyi amel on misli ile
lr. Gel imdi bu on sevabn bei karlnda o be günah yok
edelim. Kalan be sevab da amel defterinin sevap köesine yaza-
lm.
Bu srada eytan bir barr ve öyle der:
— A dom oluna ne zaman yetieceim!..
Ebû Hüreyre anlatr:
(r.a.)

Bir gece Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ile beraber yats
namazn kldktan sonra çkmtm.
Yolda, ayakla durmakta olan ya-
makl bir kadnla karlatm. Bana, «Yâ Kbû Hüreyre, ben büyük bir

128
: : : .

günah imledim. Tövbe etsem kabul olur mu?» dedi. Ben. «Nedir günâhn?»
<liyesordum. «Ziâ etlim. Bu zinadan doan çocuu da öldürdüm.» dedi.
Ben de, «Kendini de çocuu da mahvetmisin. Vallahi senin iyin tevbe et-
mek mümkün deil. Tevbc etme hakkn yok.» dedim. Benim bu sözlerim
üzerine bir çlk att, baylarak yere dütü. Ben gittim. Giderken de öy-
le düündüm
— Ben fetva verdim. Halbuki Resûlüllah yaknmzdayd Ona . sor-
saydm...
Sabahleyin hemen Resul aleyhisselâma kotum ve,«Yâ ResûloHah,
dün gece bir kadn benden öyle fetvâ istedi. Ben de öyle öyle fetvâ
verdim.» dedim. Cevaben buyurdular ki:

— InnA. lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Vallahi yâ Ebf Hüreyre sen


kendini de kadn da mahvetmisin. Sen u âyetleri hatrlamadn m?
— Onlar Allah'n yanna baka bir ilâh daha katp tapmazlar. Al-
ki
lah'n haram kld
cana haksz yere kymazlar, zina etmezler.
Kim bunlardan birini yaparsa cezaya urar. Kyamet günü azâb
kat kat olur ve o azabn içinde hor-hakir olarak ebedî kalr. Me-
er ki tevbe ve imân edip sâlih ameller ilemi kimseler ola. tte
Allah onlarn kötülüklerini iyilie çevirir. Allah çok mafiret
edici, çok merhametlidir (Furkan sûresi, âyet: 68, 69, 70)

bunlar dinleyinee hemen huzurundan ayrlarak soka-


Rcsûlii landan
a frladm. Medîne sokaklarnda hem kouyor, hem de öyle diyordum:
—Dün benden uu
husûslarda fetvâ isteyen kadn bana kim bu-

Beni böyle telâlca gören mahalle çocuklar, «Kbû Hüreyre akln


kaçrm!» diyorlard. Nihayet akamleyin o kadna yine ayn yerde te-
sadüf eltim Hemen, kendisinin tevbe etme hakk olduu hususunda pey-
gamberin söylediklerini bildirdim. Bu sefer de bir sevinç çl att ve
öyle dedi
— Bir bahçem var. Günâhma keffâret olmak üzere onu yoksullara
vereceim...

Bâzlar, «Meer ki tevbe îmân edip sâlih ameller ilemi kimse-


ler ola, tte Allah onlarn kötülüklerini iyilie çevirir...» âyeti hakknda
öyle der:
— Kul günahlardan tevbe etti mi, bütün geçmi günahlar hasenâta
dönüür.
tbni Mes'ûd der ki
— Kyâmet günü kii amel defterine bakar. Bata günahlar görür,
nihâyetinde de hasenat. Sonra, amel defterinin bana döndüünde hep-
sini hasenât - iyi ameller - sevaplar olarak görür.

Gafletten Kurtulup F : 9 129


Ibni Mes'ûd'un bu dediklerine benzer bir ksm sözleri, Ebû Zerr Gaf-
fârî de peygamberimizden nakleder. Bu, «...le Allah onlarn kötülükle-
rini yilice çevirir...» âyetinin mânâsdr. Âyet öyle de açklanmaktadr:
—Kul, kötü amellerden vazgeçer, iyi ameller ilemee balar. an
yüce olan Allah, ilemi olduu günahlarn yerine iyi ameller ilemesi
için kuluna muvaffakiyet verir.
Ey kardeim, küfürden daha büyük günah yoktur. Böyle olduu
bir
halde, ân yüce olan Allah öyle buyurmutur:

— Kâfirlere söyle eer


küfre son verirlerse geçmiteki küfür hal-
ki,
leri mafiret olunacaktr...
En büyük günah olan küfür hâlini bile mafiret eyleyen Allah, kü-
für hâline nisbetle daha küçük olan dier günahlar da isterse elbette af-
vedebilir.

Peygamberimiz aleyhisselâmdan rivâyet edilir:


— Sizden biri günah ilese, öyle ki, iledii günahlar yer ile gök
aras dolduran, sonra da tevbe-istifâr edip Allah'a dönse, O,
onun tövbesini kabul eyler.
Yerid Rakkaaî anlatr:
Bir defasnda, Resul aleyhisselâmn minberinden bize bir hitâbede bu-
lunan Ebû Hüreyre (r.a.) unlar söyledi: Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemin öyle dediini iittim:
Kyamet günü Allah, kendi indinde insanolunun en ereflisi olan
Âdem'den üç hususta özür diler. Buyurur ki:
1 —
Ey Âdem, eer ben, yalanclar lânetlememi, yalan söylenme-
sine öfkelenmemi ve yalan söyleyene azap vereceimi ilân etmemi olsay-
dm; ayrca, cehennemi cinlerin ve insanlarn günahkârlar ile dolduraca-
ma dâir benden söz sâbit olmam olsayd bugün senin bütün soyuna
merhamet ederdim. Onlarn hiç birine azap etmezdim.
2 —
Ey Âdem, senin soyundan cehenneme sokacaklarm ve azap ede-
ceklerim, kendilerini tekrâr Dünya'ya gönderdiim takdirde hemen eski is-
yânkâr yaaylarna dönecek ve kat'iyyen tevbe - istifar da etmiyecek
olanlardr. Benim ilmimde bunlar malûmdur.
3 —
Ey Âdem, ben seni, ben hüküm verirken, zürriyetin ile benim
aramda hakem tâyîn ettim. Adâlet terazisinin yannda dur. Sana göste-
rilecek amellerine dikkatle bak. Her kimin ki zerre miktar hayr fazla ge-
lirse o cennetliktir. Böylece, benim, Cehennem'e ancak zâlimleri soktuu-
mu gör.
Hz. Âie (r.a.) rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
Amel defterleri üç ksmdr:
1) AUahn mafiret edecei amel defterleri.

130
2) Allah'n mafiret etmiyecei amel defterleri,
3) Allah'n, içinden hiç bir ey terketmiyecci amel defterleri.
Allah'n afvctmiyecegi amel defterleri, içinde Allah'a e-ortak ko-
ldu yazl olan amel defterleridir. Allah, kendisine es-ortak
konulmaln asla afvetcz. Nitekim buyurur: Kim Allah'a e-or-
tak koarsa Allah ona Cenneti haran klar. Onun varaca yer
Cehennemdir.
Allah'n afvedecci amel defterleri, Allah'n hakk ile alâkal «uç-
larn yazl bulunduu amel defteridir. Al'vetmiyecei amel def-
terleri ise, kul haklar ile dolu olan amel defterleridir.

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder:


— Kyamet günü bütün haklar sahiplerine ödenir. Hattâ boynuzlu ko-
yundan boynuzsuz koyunun hakk alnr.

Madem kihak hususunda durum budur. O halde kii, hakkm yedii,


haksz yere darltt, ezâ ettii kiilerle helâllamal, Allah'n bile afvet-
medii bu günahlar amel defterinden silmenin yollarna bakmaldr. Ak-
si takdirde kyamet günü onlarn hesabn vermek zorunda kalacaktr.
Eer Allah ile kendisi arasnda olan bir günah ise, yâni Allah'n hakk
ile alâkalysa bu takdirde Allah'n merhametine snmal, tevbe-jstifâr

edip bir daha ü günah ilememee azmeylemelidir. Allah dilerse onu af-
vedebilir. Kul haklar hususunda ise durum böyle deildir. Tevbe-isti-
fâr fayda vermez. Hakkna tecâvüz ettii kiilerle helâllamadkça oniar-
dan mutlaka hesaba çekilir. Eer Dünyâda onlarla helâllamadan gittiyse,
k'yâmct günü o haklar karlnda kendi iyi amellerinden alnarak hak
sahiplerine verilir. Nitekim bu husus hadiste belirtilmitir-

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder.


Resulü lah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Biliyor musunuz, benim ümmetimin müflisleri kimlerdir?
Aslâb dedi:
— Bizim nazarmzda müflis, ne paras, ne pulu ve ne de mal olma-
yandr.
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— Benim ümmetimin müflisleri o kimselerdir ki, kyamet günü na-
mazlariyle, oruçlariyle ve sair ibâdetleri y le gelirler. Fakat bu ara-
da kimine sövmüler, kimine kiminin malm ye-
iftira etmiler,
miler, kimini Öldürmüler, kimini dövmülerdir. Bunun için
ksas yaplr. Haklarna tecâvüz ettikleri kiilere, alacaklar haklar
latifti t^nîürjn tk^fefik^dik^Ki 1 1 1 icl ou
alnarak verilir. Böylece, eer ona vere
bir ey kalmazsa ve daha hak alacaklar

131
:

günahlar, alacaklar hak karlnda bn kiilere yükletilir. Son


ra da Cehenneme gönderilirler.

Allah'dan halisane bir ekilde isteriz ki, bizi tevbeye muvaffak etsin,
ettiimiz tevbede sâbit-kadem eylesin. Zîrâ levbede sebat etmek, yâni tev-
beyi bozmamak
tevbe etmekten de zordur. Yine Allah bize hakkn yedii-
miz, zulmettiimiz kiilerle helâllamak ve bir daha kimsenin hakkna
tecâvüz etmemek nasip eylesin...

Muhammcd bni îrîn öyle der:


— Aman, bir hayr ileyip sonra onu terketmokten sakn. Zîrâ tev-
tc
be edip te sonra tövbesini bozan ve iflâh bulan bir kimse görülmemitir.
Günahlardan dönen kiiye yaraan; tövbesini bozmamak için ecelini
gözlerinin önüne getirmek, geçmite ilemi olduu günahlar üzerinde
düünmek, tevbe-istifâr çok yapmak, tevbe nimetini verdii ve ona mu-
vaffak ettii için Allah'a ükretmek ve kyamet gününün sevab hakkn-
da tefekkür eylemektir. Zîrâ üphesiz ki âhret sevabm düünen güzel
ameller ilemee daha çok rabet eder, Âhret azabn düünen de kö-
tü, çirkin ve haram fiillerden kendisini alkoyar.

Ebî Zer (r.a.) anlatr:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme dedim ki
— Bize Musa'nn suhfnda bulunanlardan haber ver.
Buyurdular: Orada all cümle vard. Onlar öyleydi:
1) aarm o kimseye ki Cehennemi yakînen bildii halde nasl gü-
ler.

2) aarm o kimseye ki öleceini bildii halde nasl ne'cleir.


3) aarm o kimseye ki hesaba çekileceini bildii halde kötülük-
leri nasl iler.
4) aarm o kimseye ki kaderi bildii halde nasl kederlenir.
5) aarm o kimseye kî Düyâ'y ve onun ehli Dülyâ'ya baki kal-
madm görür de onunla nasl tatmin olur.
6) aarm o kimseye ki, Cenneti bilir de niçin cennete yarar gü-
zel ameller ilemez. Lâ ilahe illallah. Muhamcdün Resûlüllah.

Anlatrlar ki, bir gün Abdullah bni Mes'ûd (r.a.) Küfe kylarnda
bir yerden geçiyordu. Bir ara, bir ksm f âklarn orada bir yerde topla-
narak içki içip elenmekte olduklarn gördü. Aralarnda Zazân isminde
bir de arkc vard. Hem çalp hem söyleyerek ayyâlan elendiriyodu.
Güzel de bir sesi vard. Abdullah bni Mes'ûd (r.a.) onun bu güzel sesini
iitince öyle dedi:

— Ne güzel ses bu! Eer sân yüce olan Allah'n kitabn okuma hu-
susunda kullanlm olsayd!..

132
Ve, kaftann basna biirüycrck geçti gitti. Fakat güzel sesli arkc
onun bir eyler söylediini duymutu. Sordu:
— Kimdi bu geçen?

Dediler:
— Peygamberin ashâbndan Abdullah Îbni Mes'ûd.
Dedi:
— Neler söyledi o?
ses bn! Eer sân yüce olan Allah'n kitabn okuma
lusuûsunda kullanlm olsayd
bu anda arkcnn yüreine bir heybet girdi. Hemen doruldu,
fi âletini yere çarpp krd. Abdullah Îbni Mes'îdun gittii
sür'atle komaa balad. Ona yetitiinde nefes nefese t-
kanmt. Mendilini nefesinin önüne tutarak önünde durdu. Alyordu.
Abdullah îbni Mes'ûd ona hidâyet geldiini anlad. Kendisini kucaklad.
Bu srada ikisi de alyordu. Abdullah îbni Mes'ûd öyle dedi:
— ân yüce olan Allah'n sevdiini ve günâhlardan dönmek nâsip
ettiini ben nasl sevmem!..
Sonralar îbni Mes'ûd onun eitim ve öretimi ile de megul oldu.
Kendisine Kur'ân okumasn öretti. O da Kur'ân'dan ve ilimden büyük
zevk almaa balad, öyle ki, ilimde zamann ileri gelen kiileri arama
girdi. Nitekim Zazân, Abdullah îbni Mes'ûd'dan (r.a.) bir çok haberler

Bana babam anlatmt. Vaktiyle eski kavimlerden birinde ahlâksz


açk
onu,
içeride dâima somya üzerinde oturur görürmü. Onu o
bir
zellii ile öylece gören herkes batan çkar, hemen oraya girmek
mi. Her girmek isteyeni de birkaç kuru karlnda içeri alrmi.
gün, âbidlerden biri oradan geçerken gözü oraya ilimi. Onu somya üze-
rinde bütün güzellii ile görünce eytan kendisine hemen vesvese vermi.
Nefsi ile ne kadar mücâdele ettiyse de yine malûp olmu, içeri girmek
istemi. Faljat ancak para karlnda girilebileceini söylemiler. Ken-
disinin paras da yokmu. Gitmi, ahsna âit bir elbiseyi satarak gelmi
ve girmi. Ne zamanki o kötü kadnn yanna oturmu, ite o anda, geç-
mi ibâdetleri bereketine Allah'n lütuf ve merhameti yetimi. O srada
Allah'n, kendisini görmekte olduu aklna domu. îçine bir korku, bir
dehet saçlm. Rengi atm, vücûdu titremee balam. Bu deiiklii
hisseden kadn, ne olduunu sormu. Âbid de, Rabbmdan korktuunu,
oradan gitmesi gerektiini söylemi. Kadn önceleri onu alaya al-

133
:

m. «Herkes buraya girmek için ea atar, sen de buradan kurtulmak için


can alyorsun!..» demi. Âbid de, «Ben, Allah 'dan Korkuyorum, »aka
hiç bir sebep yok. Verdiim para da senin olsun. Geri alman. Yeter ki
ben buradan çkaym!» diye cevap vermi. Bunun üzerine kadn ona, kim
olduunu ve nereden gelip nereye gittiini sormu. Âbid de kendisini ta-
ntm ve köyünün adn vermi. Sonra da çkp gitmi. Giderken yolda
çok hayflanm, alam, szlam, yüzüne - gözüne topraklar serpmi.
O gittikten bir müddet sonra kötü kadnn kalbine de bir korku, bir deh-
et dümü. Kendi kendine, «Bu, adamn hayâtnda ilk meylettii günah
olduu halde bu kadar korktu. Ben ise bunca zamandr günah ilemek-
teyim. O mm, kendisinden korktuu Rabb benim de Kabbmdir. O, bir gü-
naha meyletmekle bu kadar korkasra benim daha fazla korkmam gere-
kir...» diyerek tevbe-istifar etmi, ilemi olduu kötülüklere piman-
lk duymu. Bir daha ilememee azmederek Ailala dönmü. Hemen, açk
durmakta olan kapsn kapayarak alelade bir elbise giyip ibâdet etmee
ve Allah'a lâyk kul olmaa koyulmu. Bir müddet sonra kendi kendine
demi ki
— Eer gider o âbidi bulursam, dînimin esaslarn ve Allah'a daha
iyi kulluk yapmay bana öretir.Hem de onun nikâhl kars olurum...
Giyinip örtünerek yola dümü. Sora sora âbidin köyünü bulmu. Evi-
ne vararak onu sormu. Âbide, bir kadnn geldiini- ve kendisini görmek
istediini söylemiler. Fakat ilemee meylettii günahn nedamet ve s-
kntsndan henüz kurtulamam olan âbid, kadn görünce tanm
ve bir
inilti kopararak düüp ölmü. Kadn büyük elem içinde dona kalm. Son-

ra yaknlarna durumu anlatm ve «Abid'in bir yakn varsa beni nikâh-


lasn!» demi. Kendisine, sâlih bir kardei bulunduunu, fakat hiç mal-
mülkü olmadn söylemiler. Kadn derhal onun zevceliini kabûl etmi.
Evlenmiler.' Yedi tane erkek çocuklar olmu. Hepsi de evliyalk mer
tebesine ermiler.

134
: :

ANA BABA HAKK

Ibni Abbâs öyle der:


(r.a.)
— Anas - babas olup la sabahleyin kalknca onlara iyilik eden ve
kendilerini incitmeyen hiç bir mümin yoktur
Allah onun iin Cennet'-
ki,

te ikikap açmasn. Allah böyle bir evlâdclan raz olur, hattâ onu da ken-
disinden honut eder.
Bu srada lbni Abbâs'a soruldu
— Bu evlâd zâlim olsa da ? m
Ibni Abbas (r.a.) dedi:
— Evet, zâlim olsa da.:.
Bunun bir de devam vardr öyledir:ki,

— Anas - babas olup ta sabahleyin kalknca onlar üzen ve incilin


hiç bir mümin yoktur ki, Allah onun için Cehennem'de iki kap açmasn.
TCer bir tanesini incitirse bir kap açar. «

Bir defasnda Mûsâ aleyhisselâm öyle dedi:


— Yâ Jtabbi, bana öüt ver.
Allah buyurdu:
— Rabbnn hukukuna riâyet et.
Mûsâ aleyhisselâm dedi:
— Yâ llabbi, bana öüt ver.
Allah buyurdu:
— Anann hakkn gözet.
Mûsâ aleyhisselâm dedi
— Yâ Rabbi, bana öüt ver.
Allah buyurdu:
— Anann hakkn gözet. .

Hz. Ömer (r.a.) anlatr:


-- Bir defasnda Resûlüllah'a bir adam gelerek, «Yâ Resûlellah, ben
eihâd etmek istiyorum,» dedi. Allah Resûlü ona. «Anan - baban hayatta

135
m?» diye sordu. Adam, «Evet!» dedi. Resûlüllah da, «Git onlara iyi bak,
memnun et. Böylece eihâd etmi olursun.» cevâbn verdi.
Bu haber, anaya - babaya bakp onlara iyilik etmenin de cihâd ka-
dar faziletli olduuna delâlet eder. Çünkü Resul aleyhisselâm, cihâd kar-
lnda anaya - babaya iyilik etmeyi emir buyurmulardr. Demek ki
cihâd olmad zamanlarda bir kimse. îtinâ ile anasna - babasna bakar,
onlar memnun ve honut ederse sanki cihâd yapmcasna sevaba girer.
I

• Sahabeden Peygamberimize sordu:


biri
— Yâ Resûlellah, kime iyilik edeyim?
Resul aleyhisselâm buyurdu:
— Anana.
— Sonra?
Resul aleyhisselâm buyurdu:

— Sonra?
Resul aleyhisselâm buyurdu:
— Anana.
Sabah sordu:
I
— Sonra?
Resul aleyhisselâm buyurdu:
— Babana. Sonra da srasyle dier yaknlarna...
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Allah, anaya - babaya kar üf demekten daha ufak bir eyi bile
meneder. Anasnn - babasnn hukukuna riâyet etmeyen istedi-
ini yapsn, aslâ Cennet'e girmeyecektir. Anasna - babasna iyi-
lik edip onlar kendinden honut ve râz eyleyen de aslâ Cehc-

nem'e girmeyecektir.

Eer ân yüce olan Allah, anaya - babaya hürmet etmeyi Kur'ân'da


zikretmemi ve onlara iyi muamelede bulunmay öütlememi olsayd,
ebeveyne hürmetkar olmann zarureti akl ile de bilinirdi. Ana ile baba-
nn muhteremlii ve haklarna riâyet etmek gerektii yalnz akl ile bili-
nirse, ya bir de ân
yüce olan Allah ncil. Zebûr, Tevrât ve Kur'ân gibi
kitaplarnn hepsinde onlarn hukukundan bahsederse durum ne olur?
Gerçekten Allah, ana ile babann muhteremlii ve haklarnn bilinmesi
husûsunda kitaplarnn hepsinde kesin emirler vermi, peygamberlerine
vahiylerde bulunmu ve nasîhatlar etmitir. Ayrca, kendisinin rza ve
honutluunu, ebeveyninin evlâdndan olan memnûniyetine balam ken-
disinin kuluna öfkelenmesini de ebeveynin evlâdndan memnfn olmama-
sna balamtr. Demek oluyor ki, eer bir ana-baba evlâdndan mem-

136
nun deilse ondan Allah da memnun deildir. Eer bir nna-baba evlâdn-
dan memnun ve râz ise ondan Allah da memnun ve râzdr. Denir ki:
— Üç âyette ikier ey mutlaka bir arada geçmektedir. Allah, onla-
rn her ikisi de yerine getirilmedikçe yalnz birini kabul etmez. Bunlar-
dan biri, «Dosdoru namaz kln, zekât verin - Bakara sûresi, âyet: 42-»
mealindeki âyetlerdir. Buna göre, bir kimse namazn klar fakat malnn
zekâtn vermezse onun namaz makbul deildir. kincisi, «Allah'a ve O'-
tffll Resulüne iâtat edin - Enfâl sûresi, âyet: 46 » mealindeki âyetlerdir.

O halde bir kimse Allah'a itâat eder fakat Resûliinü dinlemezse onun bu
itaati makbul deildir. Üçüncüsü, «Biz insana ebeveynini tavsiye etlik.
Anas onu, za'f üstüne za'f ile tamtr. Sütten ayrlmas da iki yl sür-
mütür, «ana ve ebeveynine ükret - Lokman sûresi, âyet: 14-» mealindeki
âyetlerdir. O halde bir kimse. Allah'a kar mükellef bulunduu vazifeleri
yapsa fakat anasna - babasna kar mükellef bulunduu vazifeleri yap-
masa ve onlar memnun etmese, Allah'a kar yapm olduklar da makbul
saylmaz. Buna delil Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellemden rivâyet edil-
mi olan bir haberdir. Allah Resûlü buyurur:
— Evlâdn anaya babaya âsî olmas hâlinde eer onlar ona lanet
-

ellerlerse, bu lanet, evlâd kendilerinden koparr. Kim ki ebevey-


nini râz ederse yaratann da râz etmi olur. Kim de ebeveynini
üzerse yaratanm öfkelendi rmi olur. Kim ki anasna
babasna
-

yetiir de onlara bakmaz, iyilik elmez ve kendisinden râz eyle-


mezse Celcnncm'c girer. Allah korusun.

Rcsûl aleylisselâma soruldu:


— Ifnn^i ameller daha erefli ve. faziletlidir?
— Buyurdular:
— Vaktinde klnan namaz, bundan sonra, anaya - babaya yaplan
iyilik. Bundan sonra da Allah yolunda cihâd.

Kiinin, anasnn - babasnn yannda yerli - yersiz konumamas, on-


larn arzusu öyle olmadkça önlerinden ve yanlarndan gitmemesi, üpk
bir kölenin, efendisinin arkasndan gitmesi gibi ebeveyninin arkasndan
yürümesi lâzmdr.
Bir defasnda Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme bir adam geldi
ve,- «*Yâ Resûlellah, anam iyice ihtiyarlad. Ben onu kendi ellerimle yedi-
srtmda tayorum. Hâsl her türlü ihtiyâcn karlyo-
riyor, içiriyor,
rum. Mükâfata hak kazandm m?» dedi. Resûl aleyhisselâm ona ceva-
ben, «Hayr, bu senin yaptklarn, anann senin üzerindeki haklarnn yüz-
de birine bile karlk deildir. Fakat sen iyilik ediyorsun. Allah sana, bu
az iyilik karlnda çok sevap verir!» buyurdular.
Bir hikmette öyle yazldr:

137
— Anasna kar gelen mel'undur, babasna kar gelen mel'undur,
hak-yoldan ayrlan melundur. Allah'n ismini anmadan hayvan kesen
melundur, snr kakcih yapanlar mel'undur.

Peygamberimiz aleyhisselâm öyle buyurur:


—Kiinin, ebeveynine sövmesi günahlarn en büyüklerindedir.
Enesîbni Mâlik (r.a.) anlatr:
—Resûlülial henüz hayattayken Alkame adnda bir genç vard. Çok
çalkan ve çok hayrsever idi. Bir ara hastaland. Hastal artnca kar-
sn Resûlüllah'a göndererek haber vermesini söyledi. Kars Resûlüllaha
vard ve, «Yâ Resûlellah, kocam çok hasta, ölüm hâlinde. Durumunu size
haber vermee Keldim.* dedi. Peygamberimiz, Bilâl-i Habeî ile Ali, Sel-
mân ve Ammâr'a, «Alkanenin evine gidip bakn, ne halde?» dedi. On
lar gittiler. Evine girdiler. Ar
olduunu gördüler. Kendisine, «Lâ ilahe
illallah, Muhammcdiin Kesûlüllah.» demesini söylediler. Fakat dili açl-
mad. Ölmek üzere olduuna da kanaatleri hâsl olunca onun durumunu
haber vermesi için Bilâl-i Habeî'yi hemen Resûlüllah'a yolladlar Bi-
lâl gitti. Resûlüllah. durumdan haberdar elti. Allah Resulü, Alkame'nn

ebeveyninin hayâtta olup-olmadn sordu. Babasnn öldüünü, yal an


nesinin ise sa olduunu söylediler. Allah Resulü, Bilâl' hemen Al ka-
me'nin annesine göndererek, gelebilecekse kendisine kadar gelmesini, ge-
lemiyecekse kendisinin oraya varacan söylemesini tenbihledi. Bilâl gitti.
Alkame'nin annesine Allah Resulünün selâmn söyleyerek durumu an-
latt. Alkame'ni Resulünün bizini ayamza gel-
annesi, «iliç Allah'n
ineni olur mu. Kizin ona gitmemiz lâzm!» diyerek giyindi, bastonunu al-
d ve doruca Resûlüllah'n evine vard. çeri girince selâm vererek Re-
sûlüllah'n önünü oturdu. Allah Resulü de onun selâmn aldktan sonra
hemen söze balayarak olu Alkame hakknda kendisine soraca soru-

vahiy ile kendisine bildirileceini ifâde etti ve Alkame'nin hayâtndan


bahsetmesini istedi. O da, olunun, namazn kldn, orucunu tuttuunu
ve her türlü iyilii büyük bir ak ve evkle yaptn, çok sadakalar ve-
rip hayrlar ilediini söyledi. Bunun üzerine Resûl aleyhisselâm, kendisi
ilearaklnn nasl olduunu sordu. Alkame'nin annesi, «Yâ Resûlellah,
ben ona krgnn.» dedi. Peygamber aleyhisselâmm bu krgnln sebebi-
ni sormasna karlk olarak ta, «Hep karsn dinliyor, benî dâima ters-
liyor, hiç bîr arzumu yerine getirmiyor.» cevabn verdi. Alkame'nin an-
nesinden bu sözleri dinleyen Resûlüllah öyle dedi:
— Anasn incitti, Lâ ilahe illallah diyemedi. Dili tutuldu,
Sonra, Bilâl-i Habeî'ye, hitâben, «Cîit bir yn
odun topla. Onu ate-
le yakaym.» buyurdu. Allah Resulünden bu sözü iiten Alkame'nin an-
nesi de, «Va Resûlellah, o benini olum ve gönlümün neyvesidir. Onu be-

138
in gözlerimin' Önümle yukaçtk msn? Ita yüreim nasl dayanr?»
dedi. Hesûl aleyhisselâ ona u cevâb verdi:
— Ey Alkame'nn azab daha iddetli ve daha de-
annesi, Allah'u
vamldr. Sen içinden, Allah'n onu mafiret eylemesini istiyorsun. O hal-
de ona krgn olmadn açkla. Hukukunu helâl et. Varlm kudret
elinde bulunan' Allah'a yeminle söylerim ki, sen ona krgn oldukça, onun
ne namaz, ne orucu, ne de dier iyilikleri kendisine fayçla vermez...

Bunun üzerine Alkame'nin annesi ellerini göe kaldrd ve, «Yâ Re-
sûlellah, u
anda burada bulunanlar
Allah' seni ve ah d i tutuyorum ki,
ben A kameden razym, una haklarm helâl ettim.» dedi. Alkame'nin an-
nesinden bu sözleri duyan Resûlüllah hemen Bilâl'e unlar söyledi:
— Yâ bak Alkame LÂ ilahe illallah diyebiliyor mu? Belki
Bilâl, git

de annesi, Resûjüllah'dan utanarak içinde olmayan söylemi, hakkn


helâl etmek içinden gelmedii halde öyle deyivermitir.
Bilâl hemen gitti. Alkame'nin evine vard. Daha kapdan girerken
onun, «Lâ ilahe illallah, Muhammedün demekte olduunu
Resûlüllah.»
iitti. îçeri girince Alkame'nin yanndakilere, «Alkame'nin annesinin kr-
gnl, ehâdet söylemee kars onun dilim perdeledi. Hakkn helâl edip
râan olmas ise dilini açt » dedi. Ayn gün biraz sonra Alkame vefat etti.
Bu arada Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem geldi. Cenazenin ykanp
kefenlenmesini emretti. Ykand, kefenlendi. Resûl aleyhisselâm namazm
kldrd ve defnedildi. Definden sonra Reaûlüllah kabrin banda durarak
halka unlar söyledi:
— Ey Muhâcirler, ey Ensâr! Kim karm
annesine daha üstün tu-
tarsa Allah'n laneti onun üzerinedir. Onun dier ibâdet ve iyiliklerinin
de kendisine bir faydas yoktur, kabûl olunmaz.

Ana - baba hakk mevzûunda Allah öyle buyurur:


— Kabbn, «kendisinden bakasna ibadet etmeyin. Anaya-babaya iyi

muamele edin» diye hükmetti. Eer onlardan biri veya her ikisi se-
nin yannda ihtiyarla ererse, sakn onlara «öf» bile deme. Onlar
azarlama. Onlara çok yumuak ve tatl söz söyle. Onlara acyarak
tevâzû kanadm indir ve, «Yâ Kabbi, onlar beni çocukken nasl
bakp büyüttUlerse sen de kendilerine öylece merhamet eyle!» de
(Isrâ sûresi, âyet: 23, 24).

Tâbiînden öyle der:


biri (r.a.)
— Kim ki her gün be vakit namazdan sonra ebeveyni için duâ eder-
se onlarn hakkn ödemi olur. Zîrâ an yüce olan Allah öyle buyurur:
— Bana ve anana - babana ükret. Dönüün ancak bana (Allah'a) dr
(Lokman sûresi, âyet: 14) -..
}

139
: .

Allah'a ükretmek, günde bonamaz klmaktr. Ebeveyne ük-


vakit
retmek ise, be vakit namazn peinden onlara duac olmaktr. Yine Allah
buyurur:

— Rabbmz ana ve baban-


sizin içlcrinizdckii en iyi bilendir (yani
za kar ne gibi niyetler beslediinizi en iyi ekilde bilir. Eer siz
iyi kimseler olursanz üphesiz ki Allah da dâima kendine dönen-
leri ve çok tevbekâr olanlar cidden yarlar. (yâni siz ebeveyni-

nize iyilik eder, onlar incitmekten vazgeçerseniz, bunun karl-


nda Allah size ecirler verir, dier günahlarnz mafiret eyler.)
Isrâ sûresi, âyet: 25)

Denir ki Ebeveynin, evlâd üzerinde on hakk vardr. Birincisi, yiye-


:

cek ihtiyâçlarn temin etmesidir. kincisi, gücü yetiyorsa giyecek ihtiyâç-


larn karlamasdr. «...Onlarla dünyâda iyi geçin - Lokmân sûresi, âyet:
15-» meâlindeki âyetin tefsiri hususunda Resûîüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem öyle buyurmulardr:
— «Onlarla geçinmek» ackdklar zaman doyurmak, çplak kal-
iyi
dklar zaman, giydirmek demektir.
Üçüncüsü, hizmete muhtaç olduklar zaman onlara hizmet etmesidir.
Dördüncüsü, kendisini çardklarnda hemen koup emirlerine hazr ol-
masdr. Beincisi, günah yahut gybet gibi bir ey olmadkça, emirlerini
hemen yerine getirmesidir. Altncs, onlarla mülayimce konumas, sert
ve kaba sözler söylememesidir. Yedincisi, kendilerini isimleriyle çarma-
masdr. arkalarndan yürü-
Sekizincisi, yolda giderken önlerinden deil,
mesidir. Dokuzuncusu, kendisi için istedii bir eyi onlar için de istemesi,
kendisine ho görmedii bir eyi onlara da ho görmemesidir. Onuncusu,
her ne zaman kendisi için duâ ederse, Allah'n kendilerini mafiret eyle-
mesi için onlara da duâ etmesidir. an
yüce olan Allah, Nûh aleyhisse-
lâmdan hikâyeten öyle buyurur:
— Yâ. Rabbi ; anam-babam, îmân etmi olarak evime giren kim-
beni,
seleri, îmânl erkekleri ve îmânl kadnlar sen mafiret eyle (Nûh
sûresi, âyet: 28).

Yine brahim aleyhisselâmdan hikâyeten buyurur:


— Ey Rabbmz, kyamette hesap ortaya çkaca gün beni, anam-
babam ve bütün îmân edenleri mafiret et (tbrâhim sûresi, âyet:
41).
i

Sahabeden biri öyle der:/


— Ebeveyn için duây terketmek, kiinin geçim darlna sebep olur.
Ebeveyn öldükten sonra anlar memnûn ve râz etmenin mümkün olup-
olmad soruldu. u cevap varildi

— Evet, mümkündür. Kbevcyni ölmü olan evlâd, onlar üç eyle ken-
disinden momnûn ve râz edebilir:
1' Kendisi sâlih bir insan olmak için gayret sarfeder. Zîrâ ebevey-
ni en- çok sevindiren ey, evlâdlarnm sâlih bir insan olmasdr.

2) Yaknlarn, akrabalarn ziyaret eder. Onlarla iyi ve ho geçinir.


3) Onlar için istifar eder, Allah'n kendilerini mafiret eylemesi
için duâlar yapar, sadakalar verir, hayrlar iler.
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder:
Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— iler insan ölünce amel defteri kapanr. Ancak, üç türlü insann
ane! defterinin sevap köesi, kendisi öldükten sonra da açk ka-
lr. Bu üç çeit insandan biri, insanlarn devaml faydalanabilecei
hayr müesseseleri yapan kiidir. kincisi, faydal ilim örenip ö-
reten kiidir. Üçüncüsü de. kendilerinin mafireti için duâ edecek
sâlih evlâd yetitiren analar
babalardr.
-

Yine Peygamberimiz aleyhisselâm buyurur:


— Baban hayatta iken devaml onun ziyaretine gelen kimseye zi-
yareti kesme. Eer böyle yaparsan, bu hareketinle kendi miram
söndürmü olursun. Zira senin muhabbetin, babann muhabbeti*'
dir.
Bir defasnda Seleme oullarndan bir adam Resûlüllah'a gelerek:
— Yâ Resul el lal, benim anam - babam öldü. Onlara benim yapacam
bir iyilik var m?dedi.
Kcsûl aleyhisselâm buyurdu:
— Evet, var. Onlar için AUah'dan mafiret dileyeeeksi. Onlarn ha-
yatta iken yapm olduklar va'dler mevcutsa onlar yerine getire-
ceksin. Post ve ahbaplarna ikramlarda bulunacaksn. Yaknlarn
ziyaret edeceksin.

:
o

141
: :

E V L A D HAKKI

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder:


v
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Evlâdn, babas üzerinde üç hakk vardr. Bunlar, doduu zaman
ona iyi bir isim koymas, kavrayacak duruma gelince Kr'ftn'k ö-
retmesi, evlenme cana eriince de evlendirmesidir.
Bir defasnda, yannda olu olduu halde, Hz. Ömer'e (r.a.) bir adam
geldi ve,«Yâ Ömer, bu olum bana kars geliyor.» dedi. Bunun üzerine
Hz. Ömer, olana, «Kabana kars gelmee Allah dan korkmuyor musun?
Babann, evlâd üzerinde öyle öyle haklan vardr» dedi. Bu srada olan
sordu
— Ey müminlerin emîri, evlâdn, baba üzerinde hiç hakk yok mu-
dur?
Hz. Ömer cevap verdi
— Olmaz olur mu hiç! Elbette vardr. Bu haklardan biri, babann,
temiz ve asîl hanmla evlenmi olmasdr. Eer erkek, baya bir ka-
bir
dnla evlenmi olursa, bu hâl, ondan doacak çocuklar için bir âr mese-
lesi olur. Evlâdn, babas üzerindeki haklarndan biri de kendisine iyi bir

isim koymasdr. Ve nihâyet, evlâdna Kur'ân' öretmesidir.


Hz. Ömer'den bu sözleri dinleyen olan dedi ki:
— Vallahi benim anam asîl bir kadn deildir. Dörtyüz dirhem mu-
kabilinde babamn satn ald Sind'li birisidir. Sonra,bana güzel bir isim
deil, bil'akis çirkin bir isim koymutur. Ayrca bugüne kadar bana
Kur'ân'dan bir âyet bile öretmemitir.
Olan sözünü bitirince Hz. Ömer bu sefer babasna döndü ve, «Olum
bana kar geliyor, diyorsun. Halbuki o sana kar gelmezden önce sen
ona kar gelmisin. Haydi git.» dedi.
Babam, Semerkand ulemâsndan olan Ebû Hafs'm hayatndan öyle
bir sahne anlatmt.

142
:

— - Ebf HnlVa bir adan gelmi ve, «Olum beni dövdü, in-
Bir gün
citti» demi. Bîr evlâdn babasn dövmesine hayret eden Ebû ilal's, «Süb
lâellâl! Oul mu babay dövdü?» diye sormu. Adam, «Evet, olum be-
ni dövdü, incitti» diye tekrarlam. Bunun üzerine Ebû Mala, «Ona ter-
biye verdin, ilim - irfan örettin mi?» diye sormu. Adam, «Hayr!» ce-
vâbn vermi. Ebû Hafs, «liur'â-n' ve Kur'â ahlâkn örettin mi?» de-
mi. Adam, yine «Hayr!» diye cevap vermi. Bu sefer Ebû Hafs, olunun
ne i yaptn sormu. Adam, çiftçilikle uratn
söylemi. Kendisini
olunun niçin dövdüünü bilip - bilmedii sorusunu da «lîilmiyorm!»
diye cevaplandrm. Neticede Ebû Hafs kendisine unfar söylemi:
— Belki de o, sabahleyin kalkm, eeine binerek öküzleri önüne
katm, köpeini de peine takm tarlaya gitmek üzere yola koyulmu-
tur. Kur 'ân okumasn bilmedii için balamtr ark söylemee. Sen de
bu srada ona çarpmsndr, seni öküz zannedip vurmutur. Allah'a ük-
ret ki kafan krmam...
Birisi bir yerde babasn dövüyormu. Etraftan yetienler, «Bu ne
hâl?» diye sormular ve dövüleni kurtarmak istemiler. Fakat dövülen
ahs, onlara hitâben öyle demi:
— Brakn! Ben burada babam döverdim. imdi de ayn yerde ev-
lâdm beni dövüyor. Onun suçu yok. Ben kendi yaptmn cezasn çeki-
yorum.
Bir hakim öyle def"
— Anasna - babasna
evlâdndan hayr görmez. leri hak-
âsî olan,
knda istiare etmeyen ihtiyâcn elde edemez. Ailesini idâre etmeyen ha-
yâtn zevkini bulamaz.

üzerine ona yardmc olan ebeveyne Allah rah-

Sâlihlerden oluna, «unu yap, bunu yap!» diye hiç emretmez-


biri,
bunun sebebi sorulduunda cevab verdi u
— Bir ey istersem,, yapmaz da bana kar gelir ve dolaysyle Ce-
hennem'e müstahak olur, diye korkuyorum. Ben, evlâdmn atete yan-
masn istemem.
Fudayl bni Iyâz öyle der:
— Anaya - babaya iyilik etmek, akraba ve dostlara ziyârette bulun-
mak âile efrad ile iyi geçinmek, helâl kazançlarla yaamak, muhtaçla-
ra ve ahbâba yedirip - içirmek, dilini hfzetmek ve evine bal olmak in-
sanlk hasletlerindendir.
Resûlüllah sallalâhü aleyhi ve sellem buyurur:
Dört ey, kiinin saâdetindendir.
1) Zevcesinin sâliha olmas,

143
2)Evlâtlarnn iyi insanim olmas,
3) Dost ve ahbaplarnn yi insanlar olmas,
4) Itzkum kentli bulunduu nalaltle kazanlr olmas.
Enes bni Mâlik (r.a.) öyle der:
Yedi ey vardr ki, onlardan birini yapm olan kimse öldükten son-
ra dahi ecir kazanr:
1 —
Kim bir câmi yaptrrsa orada namaz klnmakta devam edildi-
i sürece o kimse sevap kazanr.
2 — Kim Bir su getirtip çeme yaptrrsa, insanlar ondan su içtii
müddetçe o kimse ecir alr.
3 — Kim Kur'ân' yazar ve okunmasn salarsa, o mushaf okundu-
u sürece o kimse sevap kazanr.
4 — Kim kuyu kazp su çkarrsa o kuyu durduu ve insanlar
bir
ondan faydaland müddetçe sevap kazanr.
5 — Kim meyve aac dikerse, insanlar ve kular onun meyve-,
bir
sinden yedii sürece kendisine sevap yazlr.
6 — Kim faydal öretirse bu ilimden faydalanld sürece
bir ilim
ecirkazanr.
7 — Kim hayrl ve kendisine duâ istifar edecek
- evlâd brakr-
bir
sa o yaadkça ebeveyni ecir ve sevap kazanr. Evlâdn alaca ecir ve
sevap ta eksilmez. Ebeveyn, evlâdna Kur'ân' öretir ve onu sâlih bir in-
san yaparsa durum budur. Brr de bunun tersi vardr. Eer ana - baba
cvlâdlarna Kur'ân' öretmezler, onu sâlih bir insan olarak yetitirmez-
fsk-u fücur yolunda bir insan olarak yetiti rirlerse, bu sefer
ler, bil'akis

de o hayâtta oldukça yapaca kötülüklerin günah ebeveynine yazlr.


Evlâda yazlacak günahlar da hiç eksilmez.

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder:


Nebi sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Her insan ölünce amel defteri kapanr. Ancak üç snf insann öl-
dükten sonra da amel defterinin sevap kösesi açk kalr. Uular
dan biri, halkn devaml faydalanabilecei hayrl kurulular ya-
pan insandr. kincisi, faydal ilim örenip öreten insandr. Ü-
çucüsii de, kendilerine hayr duâ edecek sâlih evlâd yetitirmi
olan ana - babalardr.

144
: .

SILA I RAHM

Ebû Eyyüp (r.a.) anlatr:


— Bir defasnda bir göçebe Arap, Peygamberimiz aleyhisselâma gel-
di. Devesinin yularn tutarak, «Yâ Resûlellah, beni Cennetfe yaklatrp»
Cehennem 'den uzaklatracak eyi bana söyler misin? dedi. Resul aley-
hi sselâm ona u cevâb verdi
— Seni Cennet'e yaklatrp
Cehennem 'den uzaklatracak eyler;
yalnz Allaha ibâdet etmen, O'na, hiç bir eyi e
- ortak komaman, na-

maz klman, zekât vermen ve sla-i rahim yapman (= dost, ahbâb, ak-
raba ve taalükata ziyaretlerde bulunman, onlarla balarn koparmaman)
dr. ,

Ebû Evfâ olu Abdullah


anlatr: (r.a.)
Bir Arefe akam
biz, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemin ya-
nnda oturuyorduk. Resul aleyhisselâm öyle buyurdu:
,
— Akrabasndan herhangi biriyle dargn olarak akam eden, be-
nim meclisimde oturmasn, kalksn.
Hiç kimse kalkmad. Sadece arka taraflarda oturmakta olan bi-
risi kalkt, gitti. Ksa bir müddet sonra geri geldi ve meclise

oturdu. Bu srada Resul aleyhisselâm kendisine sordu:


— Ne o? Meclisten senden baka kalkan olmad?
Adam dedi:
— Ey Allah'n Nebisi, teyzem vard. Benimle konumazd. Söy-
bir
lediklerini duyunca hemen kalkp ona gittim. Bana, «Hayrola -Sen
gelmezdin böyle hiç. Bir ey mi var?» dedi. Ben de kendisine sizin
söylediklerinizi anlattm. Bunun üzerine o, benim için mafiret
talebinde bulundu. Ben de onun için mafiret talebinde bulundum.
Onun bu sözlerinden sonra Resul aleyhisselâm öyle buyurdular:
. — tyi yaptn. Otur. Haberiniz olsun, aralarnda akrabasyle dargn
kiiler bulunan bir toplulua Allah m rahmeti inmez. .

Gaflettan Kurtulu F: 10
145
,
:

Hu hadis, akraba - tnallukat ile balar koparmann büyük bir günah


olduuna delâlet eder. Zîrâ böyle bir durum, hem akraba - taal takatiyle
balarn koparm durumda olan kiinin, hem.de beraberindekilerin Al-
lah'n rahmetinden mahrum kalmalarna
sebep olmaktadr. O halde, her-
hangi bir sûretle bu duruma dümü
olan bir müslümanm, hemen bu gi-
die son vermesi, iledii bu halâdan ötürü Allah'dan mafiret dilemesi
ve balar kopann olduu akraba - taallükatn ziyaret etmesi gerekir.
Zîrâ birinci hadiste görüldüü gibi. Resul aleyhisselâm, sla-i rahimin,
kiiyi Allah'n rahmetine yaklatrdn ve Cehenncm'den uzaklatrd-
n beyân buyurmaktadr. Yine Peygamberimiz aleyhisselâm buyurur:
— Sla-i rahim kadar, sevab çabucak verilen bir daha yoktur.
iyilik
Zulmetmek ve sla-i rahimi terketmek öyle birer günahtr ki, Allah
onlar ileyenleri hemen bu dünyâda cezalandrr. Ayrca âhret
için de azap hazrlar. Allah tarafndan cezalar hemen verilmee
onlardan daha lâyk bir günah yoktur.

Bir defasnda Peygamberimize bir adam geldi ve:


— Yâ Resûlellah, benim akrabâlanm, yaknlarm Ben onlar zi-
var.
yâret ediyorum, fakat onlar benimle olan balarn kesiyorlar. Ben onlar
afvediyorum, onlar hana zulmediyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, on-
lar bana kötülük ediyorlar. Ben de onlara aynen mukabele edeyim mi?
Dedi. Peygamberimiz, «Hayr!» dedi. «O takdirde aranzda fark kal-
maz. Zirâ sen böyle davrandn müddetçe Allah'n yardm senden asla
kesilmez..»
Denir ki
Uç ey, Cennet ehlinin ahlâkndandr. Bunlar yalnz erefli kiilerde
bulunur:
1) Kendisine kötülük edene iyilik etmek,
2) Kendisine zulmedeni afvetmek,
3) Kendisini mahrum edene bol bol vermek.
Dahhâk îbni Müzâhim, «Allah dilediini mahveder, dilediini vücûda
getirir. Her olacak eyin asl O'nun nezdindedir -Ra'd sûresi âyet: 39-»
mealindeki âyetin tefsiri hakknda öyle der:
— însan vardr, sla-i rahîm yapar. Halbuki ömründen üç gün kal-
mtr.' Sla-i rahîm yapt için Allah onun bu üç günlük ömrüne otuz
yllk .ömür bereketi verir. Yine insan vardr, sla-i rahimi terkeder. Daha
otuz yllk da ömrü vardr. Fakat sla-i rahimi terlettii için Allah onun
otuz yllk ömrünün bereketini üç güne indirir.
Resulü 11 ah sallallahü aleyhi ve sellem buyurur:
— Kadri ancak duâ yükseltir. Ömrü ancak yaplan iyilikler bere-
ketlendirir. Ve, üphesiz ki kii, ileyecei günahlardan ölürü n-
zktan mahrum kalr.

146
: :

Abdullah bni Ömer (r.a.) öyle der:


— Kim ki Rabbndan korkarak kötülüklerden el çeker ve akrabâ -
taallukat ile balarn devam ettirirse ömrü berektli olur, serveti artar,
âiie efrad kendisini sever.
ömrün artp . artmyaca hususunda çeitli fikirler serdedilmitir.
Kimilerine göre, sla-i rahimi terketmiyenin, yâni akraba - taallukat ve
dostlar ile yaknlk balarn koparmyanlarn gerçekten ömürleri artar.
Kimilerine göre ise, kii için tâyin ve tesbit edilen ecel deime?:. Zîrâ ân
yüce olan Allah Kur'ân'da, «...Ecelleri geldii zaman insanlar, ne bir sâat
geri kalabilirler ne de öne geçebilirler - Nahl sûresi, âyet: 61-» buyur-
maktadr. Buna göre ecel deimez: Fakat sla-i rahime riayet edenler öl-
dükten sonra da amel defterlerinin sevap* köesine sevap yazlr. Kii
öldükten sonra da amel defterinin sevap köesine sevap yazlnca sanki
onun ömrü artm demektir.

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemden rivâyet edilen bir hadîs öy-


ledir: A
— Allah'dan korkunuz. Kötülüklerden elinizi çekiniz. Akraba - taal-
lukat ile yaknlk balann devam ettiriniz. Böyle yapmanz sizin
için Dünyada daha devaml, ahrette ise daha hayrldr.
Öyle denirdi:
— Eer bir yaknn var da ona gitmiyor ve bir eyler vermiyorsan
sla-i rahimi terketmisin demektir.
ân yüce olan Aliah'n inzâl buyurduu suhuflarn birinde öyle
denmekteydi
—Ey insanolu, maln ile akrabâ-taallukat ziyâret et. Eer malnda
cimrilik yaparak onlara bir ey götürmezsen, yahut onlara verecek kadar
bir eyin olmazsa, o takdirde hiç deilse ayaklarnla yürüyerek onlara
ziyarette bulun.
Resûl aleyhi sselârn öyle buyurur:
— Sadece bir selâm ile de olsa, sla-i rallim yapnz. Akrabâ- taal Iuka-
tnz ziyâret ediniz.
Mehrân olu Meyraûn der ki
Üç eyde, müslüman da müslüman olmayan da müsâvidir:
1) Birisine bir taahhüdde bulunduysan bu taahhüdüne Sâdk kal,
onu yerine getir. Kendisine taahhüdde bulunduun kimse ister müslüman
olsun, isterse kâfir olsun. Zîrâ söz, Allah içindir.
2) Seninle arasnda akrabâhk bulunan kiilere ziyârette bulun. On-
larla yaknlk balarm koparma. O kiiler ister müslüman olsunlar, is-
terse kâfir.
3) Sana güvenip emânet edene hyânet etme. Emâneti yerine getir.
O kimse ister kâfir olsun, isterse müslüman.

147
: : .

Tevratta öyle yazlyd:


—Ey insanolu, Rabbndan kork. Anana - babana iyilik et. Akrâba-
taallukatma ziyarette bulun, onlarla yaknlk balarn koparma. Eer
böyle hareket edersen, ömrünü bereketlendirir, ilerini kolaylatrr, güç-
lükleri uzaklatr um...
ân yüce olan Allah, Kitab Kur'ânm muhtelif âyetlerinde sla-i ra-
kimden bahsetmi, akraba - taallukat ile yaknlk balarnn kopartma-
masn emir buyurmutur:
— ...Kemlisinin adn öne sürerek birbirinize dileklerde bulunduu-
nuz Allah'dan ve akrabalk balarn koparmaktan saknn. Çün-
kü Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir (Nisa sûresi, âyet: 1)
— Akrabaya, yoksula, yolda kalmlara hakkm ver (Isrâ sûresi,
âyet: 26).
— üphesiz d Allah; adaleti, iyilii, hassaten akrabaya muhtaç ol-
duklar eyleri vermeyi emreder. Kötü eylerden, haramdan, zu-
lümden meeder. Allah size bu sûretle öüt verir ki iyice dinleyip
anlayarak t tasnz (Nahl sûresi, âyet: 90).

Maz'ûn olu Osman anlatr:


(r.a.)
— Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem benim arkadam ve dos-
tum idi. önceleri ben, kendisinden utandm için, müslüman olmutum.
Zîrâ beni boyuna Allah'a ve müslüman olmaa dâvet ediyordu. Onun
bu srârl davetleri karsnda slâml
kabul etmitim. Fakat müslü-
manlk kalbime iyice yerlemi deildi. Bir gün yannda oturmaktaydm.
Konuuyorduk. Bir ara öteye döndü. Sanki yannda birisiyle konuuyor-
du. Sonra tekrar bana dönerek, «Vahiy melei Cebrail aleyh isselâm gel-
di.» dedi ve u
âyeti okudu:
— üphesiz akrabaya muhtaç ol-
ki Allah; adaleti, iyilii, hassaten
duklar eyleri vermeyi emreder. Kötü eylerden, haramdan, zu-
lümden meneder. Allah bu sûretle öüt verir ki iyice dinleyip an-
layarak tu tasnz (Nahl sûresi, âyet: 90)
ite bu anda ben çok sevindim. Müslümanlk iyice kalbime yerleti.
Hemen Allah Resulünün yanndan kalkarak doruca amcas Ebû Tâlib'e
gittim. Dedim ki
— Biraz önce kardeinin olunun yanndaydm. O srada kendisine
u âyet nâzil oldu.
Bunun üzerine Ebû Tâli b unlar söyledi
-r- Muhammed'e tâbi olun. Kurtulua erersiniz, doru yolu bulursu-
nuz. Allah'a yeminle söylerim, kardeimin olu güzel ahlâka dâvet edi-
yor. Kendisi doru da olsa yalanc da olsa sizi sadece ve ancak hayra
dâvet eder, iyi ahlâkl olmaa dâvet eder. Aslâ kötülüe ve erre dâvet
etmez...

149
:

Amcas Ebn Tâlib'in bu sözleri Allah Resûlü'nün kulana gidince


iyice ümitlendi. Onun, müHiimal
kabul etmesini iddetle azulad. He-
men kalkt, doruca Amcasna gelerek kendisini slama dfvet etti. Fa-
kat o, müslüman olmaktan kaçnd. Allah Resulünün, amcasnn müslü-
man olmas için srarla gayret sarf ettii bir srada u
âyet nâzil oldu:
• — Hakikat sen, ey kabinim, her sevdiin kiiyi hidâyete erdiremez-
sin. Fakat Allah, kimi dilerse ona hidâyet verir ve O, hidâyete
erecekleri daha iyi bilir (Kasas sûresi, âyet: 56).

an yüce olan Allah, baka bir âyette de öyle buyurur:


— Demek, alrsanz hemen yeryüzünde fe-
idareyi ve hâkimiyeti ele
sâd çkaracak, akrabâlk balarn da koparacaksnz, öyle mi?
Onlar öyle kimselerdir ki Allah kendilerini rahmetinden kovmu
da, kulaklarn sar, gözlerini kör yapmtr (Muhammed sûresi,
âyet: 22, 23).

Denir ki:
— an yüce olan Allah sla-i rahimi yaratt zaman ona hitâben
öyle dedi: Ben Rahmân'm. Sen de rahm'sin. Seni terkedeni terkede-
rim. Seni ifâ eyleyene yaklarm.
Sla-i rahim Ar'ta asldr. Gece-gündüz oradan öyle seslenir:

Yâ Rabbi, senin rzân için sla-i rahim yapanlar kendine yakn et.
Sla-i rahimi terkedenleri kendinden uzaklatr.
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Basri öyle der:
— nsanlar, ilmi sadece örenip fakat amel etmedikleri, birbirlerini
sadece lâfta sevip fakat içlerinden dümanlk besledikleri ve sla-i rahimi
terkettikleri zaman Allah'n lâneti onlara olsun, Allah onlarn kulakla-
rn sar, gözlerini kör eylesin.

Selim olu Yahyâ anlatr:



Mekke'de bizim yanmzda Horâsân'l bir adam vard. Gâyet dü-
rüst ve sâlih bir insand. Oraya gelen yabanclar, eyâ ve emânetlerini
ona brakrlard. Bir defasnda yine t>ir yolcu, kendisine onbin akçe emâ-
net edip gitmiti. Adam, bir müddet sonra emânetini almak üzere tekrâr
Mekke'ye geldiinde emânetçinin ölmü olduunu örendi. Meseleyi âile-
efrâdna anlatt. Fakat onlar, böyle bir emânetten haberlerinin olmad-
n
mu
söylediler. O srada Mekke'de ulemânn toplants vard. Gitti, duru-
onlara anlatt. Ne yapmas gerektii hususunda fikirlerini sordu. Ule-
ma ittifakla, «Biz Horasân'ly gâyet dürüst ve sâlih bir insan olarak bi-
liriz. Hakkndaki kanâatimiz budur ki, o, cennetliktir. Sen, gecenin üçte

biri, yahut yars geçince Zemzem kuyusunun basna git ve orada


— Ey fülân olu fülan! Ben emanetin sahibiyim! diye nidâ et. ümit
ederiz sana gâipten bir cevap verilecektir.» dediler. Adam öyle yapt. Üst

149
:

mite itçgün bu harekele devam elli. Fakat ses-seda çkmad. Bunun üze-
rine tekrar ulemaya bavurdu vc kendisine bir cevap verilmediini beyân
etti. Âlimler bu duruma ardlar. «nâ li lâhi ve
râcin! Buinâ ilryli
durumda biz, Horasan'mn Cehennemlik olmasndan korkuyoruz. Sen bu-
îîiin u
tarafa git. Orada Rlcrlût ismiyle anlan bir vâdî (dere) vardr-
Bu vâdîde c!e bir kuyu bulunmakladr, «ecenin üçte biri veya yars seçin-
ce onun banda:
— Ky fülân olu fülân! Ben emânetin sahibiyim! diye nidâ et»
dediler. Adam,
söylenilen saatte oraya gitti vc o ekilde nidâ etti. Daha
birinci sesleniinde bir ses kendisine cevap verdi. Emânetçinin sesini ta-
nyan ve dehete kaplan adam ona sordu:

Vah sana!.. Buraya atlmana sebep neydi? Sen dürüst, sâlih ve
hayrsever bir insandn!..

Ses cevap verdi



Benim Horasan'da akrabalarm, dostlarm vard. Mekke'ye gel-
dikten sonra hiç sla-i rahim yapmadm. Akraba ve dostlarm hiç ara-
madm, ziyaretlerine gitmedim, kendilerine herhangi bir bulun- yardmda
madm. Nihayet ömrüm sona erdi. îte Allah beni bunun için cezaland-
rarak buraya att. Senin emanete gelince, o olduu gibi duruyor. Aile - ef-
radmn ondan haberi yoktur. Ben onu, evin fülân yerine saklamtm.
Çocuklarma söyle. Eve senin girmene müsâade etsinler. Emânetini b-

Adam
döndü. Emânetçinin çocuklarna bavurarak söylenen yeri ara-
d. Gerçekten paras olduu gibi duruyordu.
akrabalarnn yaknnda ise ona düen, hediyelerle onlar
t ziyâret etmektir. Eer
mâlî-nakdî bir hediye ile ziyarette
ciine sahip deilse o lakdirde sadece ziyarette bulunur,
balarnn devâmna, aradaki sevgi ve muhabbetin artmasna
vesile olacak sözlerle onlarn gönlünü alr. Ayrca, eer ihtiyaçlar varsa
ilerinde fiilen onlara yardm eder. Akrabâ ve dostlar uzak mahallerde bu-
lunduklar takdirde onlar mektupla ziyâret eder. Yâni fiilen ve bizzât
ise
ziyâret edemedii yaknlarna, aradaki akrabalk ve dostluk balarnn
devamna vesile olacak gönül alc mektuplar yazar. mkân bulduu tak-
dirde fiilen ve bizzât kendilerine kada gitmek ise çok daha faziletlidir.
1

unu iyi bilmelidir ki, sla-i


rahimde güzel on haslet mevcuttur:
Birincisi: Sla-i rahimde Allah'n rzâs vardr. Sla-i rahim yapan,
yani akraba ve dostlarn srf Allah rzâs için ziyarette bulunan kii, â-
n yüce olan Allah'n rzâsn kazanr. Zîrâ Allah, akraba ve dostlara zi-
yâretlerde bulunmay emretmitir.
kincisi: Sla-i rahim yapmakla, akraba ve dostlarn gönlüne bir
sü-
rür, bir sevinç verilmi olur. Nitekim hadîste öyle
vârit olmutur:

150
— Amellerin en müminin gönlüne siirfr vermektir*
fazileti itti,
Üçüncüsü: Sla-i rahimde meleklerin ferahlanmas vardr. Zîrâ üp-
hesiz ki melekler, akraba ve dostlarn ziyâret edilmesiyle sevinçfenirler.
Dördüncüsü: Akraba ve dostlarn ziyâret eden kii. dier müslüman-
lar için iyi bir örnek olmu olur. Onun bu örnek hareketini görenler ken-
disini överler.
Beincisi: Akraba vc dostlar ziyâret edilmekle, onlarn arasndaki

akrabalk balarnn kopmasn arzulayan ve bunun için çeitli vesveseler
veren eytan kederlendirilmi olur.
Altncs: Akrabâ ve dostlar ziyâret edilmekle ömür bereketlenir.
Yedincisi: Akraba vc dostlarn ziyâret edilmesi, rzkn bolluuna ve
bereketliliine sebep olur.
rahim yapmakla, geçmiler sevindirilmi olur. Zîrâ
Sekizincisi: Sla-i
ecdadmz, bizlerin dost ve akrabalarmza yapacamz ziyaretlerle sevinç.

Dokuzuncusu: Sla-i rahim; muhabbet balarnn kuvvetlenme-


sevgi,
sine vesile olur. Zîrâ bir kimseyi sevindirecek veya kederlendirecek bir hâl
vâki olduunda, onun bütün akraba ve dostlarnn dört bir yandan toplanp
kendisine yardmc olmalar onun ne'e ve sevincinin artmasna yardm
eder.
Onuncusu: Akrabâ vc dostlar ziyâret etmek, öldükten sonra da ecrin
artmasna vesile olur. Zîrâ salnda akraba ve dostlarna ziyaretlerde bu-
lunup onlarn gönüllerine ne'e katan kii öldükten sonra, yaknlar onun
her iyiliini andklarnda kendisi için dua edecekler, rahmet talebinde bulu-
nacaklardr.
I

Enes îbni Mâlik öyle der:


(r.a.)

Üç smf insan, kyâmet günü Allah'n Ar'nn gölgesi


Bunlardan akraba ve dostlarn ziyaret edenlerdir. Akraba
biri,

nm ziyaret edip akrabalk balarnn devamn salyanlarn ömrü be-


reketli, rzk bol olur. Ayrca, kabri de kendisine ferah verici bir hale ge-
tirilir. kincisi, kocas ölüp bir kaç yetimle dul kalan ve rütlerine
erin-

ceye kadar bu yetimlere bakan kadndr. Üçüncüsü de, helâlinden kazan-


d maln yetimlere, yoksullara yediren kiilerdir.

Resîlüllah sallallâhü aleyhi vc sellem buyurur:


— Allah nazarnda, kulun, farz namazlar cdâ etmek ve akrabalarla
dostlar ziyarette bulunmak için att admlardan daha sevimli

bir adm yoktur.

Denir ki:
, Kim be eye devam ederse sevaplar yüce dalar boyu ylr,
rzkn bol eyler:
151
1) Az veya çok, kim
sadakalar vermeye devâm ederse,
ki
2) Sk veya seyrek, kim ki akraba ve dostlarn ziyaretlerde bulu-
nursa,
3) Kim Allah yolunda cihâda devâm ederse,
ki,

4) Kim ki, suda israf etmeden abdeste devâm eylerse,

5) Kim ki, cvebeynine itâatkâr olur ve bunda sebat ederse, yüce

dalar boyu sevâb ylr, Allah rzkn bol eyler.

152
: :

KOMU HAKK

Amr îbni Âs (r.a.) rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Yedi snf insan vardr ki, Allah kyamet günü onlara bakmaz, ken-
dilerini tezkiye etmez. Ve onlara öyle der: Cehennem'e girenler-
le birlikte oraya giriniz. Bunlar livâtaclar, el ile meni nzali ya-
panlar, hayvan ile cinsî temasta bulunanlar, kadna mahallinin
gayrinde cîmâ edenler, hem kadla hem de kadnn kz ile cinsî
temasta bulualar, komusunun helâli ile zina edenler ve ahâ-
linin lanetini kazanacak derecede komusuna ezâ edenlerdir. Me-
er gerekli artlaryla levbe etmi olalar.
Abdullah îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurur:
— Canm kudret elinde olan Allah'a yeminle söylerim ki, dier in-
sanlar onun kalbinden, dilinden ve elinden salim olmadkça bir
kimse müslüman olmaz. Komusu onun hilesinden ve zulmünden
emin olmayan bir kimse de mümin saylmaz.
Saîd Îbni Müseyyib'ten (r.a.) rivâyet edilir:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurur:
Komunun komuya göre durumu, anann evlâdna göre ki duru-
mu gibidir.

Anlatldna göre, bir defasnda aahâbeden Amr îbni Âs bir koyun


kesecekti. Kölesine söyle hitâp etti:
— Koyunu Etinden yahûdî komumuza da
kes. ver.

Aradan birkaç dakika geçince kölesine tekrâr seslendi


— Koyunu kestiin zaman etinden yahûdî komumuza da ver.

Amr îbni As'm, yahûdî komu için ikinci defa tenbihlemesini fazla
sayan köle, efendisine öyle dedi
— Bu yahûdî komun için bize sknt verdin.

153
Amr bni As, kölrnin bu sözüne u karl verdi:
— Hayf sana! Peygamber aleyhisselâm bize komu hakknda va-
syyetlerde bulunmaktan hiç geri durmazd. Öyle ki, biz, komuyu kom-
uya vâris yapacan sanrdk.

Resul aleyhisselâm öyle buyurur:


— Kim gününe îmân ediyorsa ya hayr söylesin
ki Allah'a ve âluret
veya sussun. Kim ki Allah'a ve âluret gününe îmân ediyorsa kom-
usuna ikramda bolunsun. Kim ki Allah'a ve âluret gününe îmân
ediyorsa müsâfirine ikram etsin. Onun hediyesi bir gün ve bir
gecedir. Müsâfirlik üç gündür. Bundan fazlas sadakadr.

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve selleme soruldu:


— Yâ Itesûlellah komunun komu üzerindeki hakk nedir?
Buyurdular:
— Borç isterse borç vermek, dâvet ederse icâbet etmek, hastalanr-
sa geçmi olsuna gitmek, yardm isterse yardmna komak, bir
felâkete mâruz kalrsa tâziyede bulunmak, bir hayra nâil olursa
kutlamak, ölürse cenazesinde hazr bulunmak, kendisi bulunmad-
bir mecîiste arkasndan çekitirilmesine meydan vermemek ve
piirilen yemein kokusuyla onu rahatsz etmemektir. Ancak, pii-
rilenyemekten biraz da komuya verilirse bt takdirde, pimekte
olan yemein kokusunun komunun evine gitmesinde bir mahzur
yoktur.
Baka bu dokuz haktan maada bir onuncu hak daha zik-
bir hadîste,
redilmitir ki o da, komusunun rzâs olmadkça evi, onun evinin hava-
lanmasna engel olacak ekilde yüksek yapmamaktr.
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Cebrâil bana, komu hakknda vasyyetlerde bulunmaktan hiç ge-
ri durmazd. Öyle ki, ben, komuyu komuya vâris klacan zan-

netmitim.
Yine Ebû Hüreyre (r.a.) anlatr:
Bir defasnda Resûl aleyhisselâm bana hitaben öyle buyurdu:
— Yâ Ebû Hüreyre, takvâ sâhibi ol, insanlarn en çok ibâdet ede-
ni olursun. Kanaatkar ol, insanlarn en çok ükredeni olursun.
Kendin için arzuladn insanlar için de arzula, mümin olursun.
Komuna iyilik et, müslüman olursun. Az gül, zirâ çok gülmek
kalbi öldürür.
ân yüce olan Allah öyle buyurur :

— Allah'a ibâdet O'na hiç bir eyi e-ortak tutmayn. Anaya -


edin,
babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komulara,

154
akraba olmayan komulara, yannzdaki arkadaa, yolda kalm-
lara kölelerinize iyilik edin... (Nisâ sûresi, âyet: 36).

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Komular üç ksmdr. Bunlardan kimisinin komusu üzerinde
üç hakk vardr. Kimisinin iki hakk vardr. Kimisinin de sadeee
bir hakk vardr. Komusu üzerinde üç hakk oan kii,
hem müs-
lüman ve hem de akraba olan komsdur. Kt haklar; komuluk
hakk, akrabalk hakk ve dinkardelii hakkdr. Komusu üze-
rinde iki hakk olan kii, akraba olmayan müslüman komsdur,
15u haklar, komuluk hakk ile dinkardelii hakkdr. Komusu
üzerinde bir hakk olan kii ise gayri müslim olan komudur. Bu-
nun sadece komuluk hakk vardr. 1

müslim dahi olsa, komuluk hakkna riâyet etmek

Ebû Zer Gffârî (r.a.) anlatr:


— Dostum Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem bana üç eyi va-
syyet ederek dedi ki Hak söze kulak ver, itaat et. tsterse bu söz, en dü-
:

kün bir köleden çkm


olsun. Yemek piirdiin zaman suyunu bolca koy.
Sonra da komularn gözet. Piirdiinden bir miktar da onlara ver.
Namazlarn da vaktinde edâ et.

Denir ki:
— ,Kim ki öldüünde hepsi de kendisinden râz üç komusu bulunur-
sa, bütün günahlar mafiret olunur.
Bir defasnda, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve belleme bir adam ge-
lerek komusundan ikâyetçi olmutu. Allah Resulü ona u cevâb verdi:
— Komuna ezâ etme. Onun sana yapt ezalara da
olarak ölüm yeter.
Hasan Basri öyle der:

yi komuluk, sadece komuya ezâ etmemek Ayn za-
manda komunun ezalarna da tahammül eylemektir.
Amrîbni As (r.a.) der ki:
— Dostluk ve akrabalk balarn devam ettiren kii, kendisini ziyâ-
ret edeni ziyâret eden, etmiyenle de münasebetlerini kesen
kii deildir.
Bu, sadece insafl davranan kiidir. Dostluk ve akrabâlk balarn
devam
ettiren kii, kendisini ziyârete gelmiyene ziyârete giden, kendisine
cefâ
edene iyilik. eden kiidir. Hâlim-selîm kii, kendisine halim-selîmce davra-
nana halim-selimce davranan, cahilce hareket edene kar da cahilce hare-
ket eden kii deildir. Bu kaa ka. göze göz, kaidesince hareket eden
kii demektir. Halim-selim kii, kendisine halim-selimce davranana da
kabaca davranana da halim-selimce muâmele eden kiidir.

155
:

Müslümann, komusunun verecei ezaya sabretmesi, kendisi ona


eza etmemesi ve komusunun, kendisinden emîn olacak bir hâl-hareket
içinde bulunmas gerekir. Kii, komusuna kar üç eyle eminlik sala-
yabilir. Yâni kii bu üç eye riâyet ederse komusu ondan emin olur. Bun-
lar el, dil ve ailevî yöndür. Komusunun onun dilinden yana emîn olma-
s, kendisi hakknda konuulmakta iken sözün üzerine geldii takdirde
sükût edilmee mecbur kalnacak veyahut ta kulana gittii takdirde
ondan utanmasna sebep olacak, ekilde komusu hakknda sözler sarfet-
memesidir. Ksacas, kii hiç bir zaman, komusu hakknda, duyduu
takdirde holanmyaca sözler sarfetmemelidir. Komunun, kiinin eli
yönünden emîn olmas, evinin eya vesâiresi için komusundan yana bir
endiesinin olmamasdr, öyle ki komu, nasl olsa komusunun nazarn-
da benim evimle onun evi arasnda fark yok, diyecek ekilde rahat ol-
maldr. Ailevî yönden eminlie gelince, herhangi bir sûretle komusu
uzaklara gidince, ailevî yönden komularndan emîn olmasdr.
îbni Abbâs (r.a.) derki:
— Üç âdet vardr câhiliyyet devrinde iyi ahlâktan saylrd. Bu
ki
güzel üç ahlâka sahip olmaa müslümanlar daha lâyktr. Câhiliyyet dev-
rinde yâni slâmiyyelten önceki devirlerde, herhangi bir sûretle bir mü-
sâfir geldi mi ona izzet-i ikramda bulunurlar, iyilik ederlerdi. Birisinin,
yannda ihtiyarlam bir kars olsa, ihtiyarlad diyerek onu boamaa
kalkmaz, bilâkis ona ihtimamla bakard. Eer komularndan biri her-
hangi bir suretle borçlanm duruma düse, yahut bir skntya mâruz
kalsa veyahut ta mühim bir ii çksa, hemen bütün dier komula top-
lanp onu borçtan kurtarrlar, yahut skntsn giderirler veya iini gö-
rüverirlerdi.

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular


— Kyamet günü komu komudan davac olarak öyle der: Yâ Rab-
bi, benim bu komu kardee bol bol nîmet verdin, Bana ise az ver-
din, öyle kî, lenm bir ksun zamanlarm açlk içinde geçerken o
dâima tok olurdu. imdi ona sor bakalm, senin kendisine vermi
olduun milletlerin kapsn bana neye kapam ve beni, ona ver-
mi olduun bunca mebzul nimete ramen neden mahrum etmi...
Süfyân Sevrî der ki On ey cefâdan saylr:
:

Birincisi: Kiinin sadece kendisi için duâ edip anas-babas ve mü-


minler için duâ etmemesi,
kincisi Kur'ân okumasn bilen kimsenin her gün yüz âyet oku-
:

mamas,
ÜçUncüsü: Camiye girip çkan kimsenin, iki rek'at namaz klmadan
oradan çkmas,

156
Dördüncüsü: Kabre urayan kiinin, oradakilere selâm vermeden ve
onlar için dua edip mafiret talebinde bulunmadan oradan ayrlmas,
Cuma günü, Cuma namaz klman bir yerde bulunduu
Bnincisi:
halde kiinin orada Cuma namaz klmamas,
Altncs: Kiinin, muhitinde bir ilim adam bulunduu halde gidip
ondan meseleleri örenmemesi.
Yedincisi: Arkadalk eden iki kiinin birbirlerinin isimlerini ören n
memesi,
Sekizincisi: Kiinin, kendisini ziyarete davet eden bir kimsenin dâve-
tine icabet etmemesi, s

Dokuzuncusu: Bir gencin, gençliini boa geçirmesi, bo vakti ol-


duu halde ilim-irfan örenmek için gayret sarfetmemesi,
Onuncusu: Kendisi tok ve varlkl olan bir kiinin, aç komusuna yi-,
yecek bir ey vermemesi.
iyi komuluk tamam olur
dört eyle :

Birincisi: Sâhip olduu imkânlarla komusuna yâr olmak,


kincisi: Komusunun sâhip olduu nîmet ve imkânlara göz dikme-
mek,
Üçüncüsü: Komusuna czâ etmemek,
Dördüncüsü: Herhangi bir sûretle komudan gelebilecek ezalara sa-
br ve tahammül göstermektir.

' 1
O

157
ÇK ÇMENN KÖTÜLÜÜ

Bâz büyüklerin bu husustaki sözleri:


Abdullah îbni Ömer (r.a.) îçki içenler, kyamet günü kara* yüzlü ye-
:

il gözlü olarak getirilirler. Dilleri göüslerine sarkar. Azlarndan sal-


yalar akar. Onu her gören, pis kokusundan irenti duyar. çki içenlere
selâm vermeyiniz. Hastalandklar zaman ziyaretlerine gitmeyiniz, öl-
düklerinde namazlarm klmaynz.
Mesrûk: çki içen, tpk putatapan, lât ve uzzâ putlarna tapan gibi-
dir.Putatapanlar nasl korkunç bir günah iliyorlarsa içki içenler de ay-
nen bunun gibi korkunç bir günah ilemektedirler. Çünkü yüce olan âm
Allah içkiyi kesinlikle haram klmtr.
Kaab Ahbâr: Bir kadeh içki içmektense bir kadeh ate yutmak ben-
ce daha iyidir.

Abdullah îbni Ömer rivayet eder:


Resûlüllah saîlallahü aleyhi ye sellem buyurdular:
— Serholuk verici her ey Her sarholuk veren ey de ha-
içkidir.
ramdr. Kim ki Dünya'da devaml olarak içki içer de tevbe etme-
den ölürse, âhrette merubat nâmna bir ey içmez.

Görüldüü gibi Peygamberimiz bu hadîsiyle, serholuk veren her e-


yin haram olduunu belirtmektedir. Herhangi bir maddede serholuk ve-
rici hassa mevcutsa o madde haramdr. Bu madde ister özel surette kay-
natlp alkollü içki hâline getirilen bir içki olsun, isterse kendi kendine
alkollemi Ayrca, sarholuk verici hâssann, yani alkol
bir içki olsun.
miktarnn az veya çok olmas neticeyi deitirmez. Kendisinde sarho-
luk verici hâssa yani alkol bulunan her ey haramdr. Bu alkol miktar
yüzde kaç olursa olsun. Nitekim Abdullah olu Câbir'in Peygamberimiz
aleyhisselâmdan rivayet ettii bir hadis bu hususu açklamaktadr. Re-
sul aleyhisselâm buyurur:
— Sarholuk veren eyin w da çou da haramdr.
Baka bir hadis te u mealdedir:
158
— Sarholuk veren oy bir yudum «la olsa bir ton da olsa haramdr.
Alkollü içki yapmak maksadyle kaynatlp hazrlanan, yani ha- içki
line getirilen içkiyi içmek, kendi kendine alkolleip sarholuk verici hâs-
sa kazanan bir içkiyi içmekten daha fazla günahtr. Kendi kendine alkol-
leip sarholuk verici hâssa kazanan bir içkiyi içen, sadece günahkâr olur,
fâsk olur. Halbuki etmek maksadyle özel surette hazrlanm
içki elde
olan alkollü içkileri içenlerin îmânndan da korkulur. Zîrâ berikini içen,
içki içmekte olduunu ve onun haramln ikrar ve kabul eylemektedir.
Alkollü içki elde etmek maksat ve gayesiyle kaynatlp hazrlanan bir iç-"
kiyi içen kimse ise. sarholuk veren bu maddeyi bilerek içmekte ve onu
bir bakma helâl saymaktadr. Oysa müslümanlar, sarholuk veren bir
içkinin haram olduu hususunda ittifak etmilerdir. Bunun az da bir-
dir, çou da. Harâm olduu hususunda ittifak bulunan bir eyi
helâl sa-
yan kii ise îmândan çkar.

Bir defasnda Hz. Osman (r.a.), içinde bulunduu bir meclisteki in-
sanlara hitâben u
konumay yapt:
— Ey insanlar, içmekten saknn. Zîrâ üphesiz ki içki, bütün kö-
içki
tülüklerin anasdr. Bir zamanlar sizden önceki kavimlerden birinde âbid-
lerden bir âbîd vard. Bir gün bir mahalleden geçerken kötü bir kadnla
karlat. Kadn, bahâne ile onu evine soktu. Kapy iyice kapatt içe-
bir
ride küçük bir çocuk vard. Bir kapta da içki bulunuyordu. Kötü niyetli
kadn, âbidi içeri alp kapy iyice kilitledikten sonra hemon niyetini aça
vurdu. Abide, «Benimle yatmadkça, yahut u
içkiden biraz içmedikçe ve-
yahut ta u
çocuu öldürmedikçe buradan çkamazsn. Yoksa barp et-
raf velveleye verir, evime girip bana tecâvüze yeltendi derim. Kimseye de
aksini inandramazsn!» dedi. Kötü niyetli kadnn bu tehdidi karsnda
âbid düündü. Kendi kendine, «Zina yapamam. Çocuu da ö d üremem. Ba-
ri onlara nazaran daha kolay atlatlacak bir günah olan içkiyi
içeyim de
sonra tevbe ederim.» dedi ve bir çamçak içkiyi devirdi. Kafas biraz dö-
nünce bir daha istedi. Kadn bir daha verdi. Derken, kadnn öteki teklif-
lerini de yerine getirdi.Ey insanlar! çkiden iddetle kaçnn. Zîrâ içki
bütün kötülüklerin kaynadr. Allah'a yeminle söylerim ki, kiinin kalbin-
de içki ile îmân toplanmaz. Birinin gelmesiyle dierinin oray terketmesin-
den korkulur!...

kii sarho olduu zaman, bir çok küfür kelimeleri onun di-
îçki içen
line dolanr. Onlan söylemeyi zamanla alkanlk hâline getirir. Böylece
ölümü srasnda da o küfür kelimelerini diline dolayp îmânsz gitmesin-
den ve âhrette ebedî Cehennemlik olmasndan korkulur. Zîrâ insanlar en
çok ölüm ânnda îmândan çkarlar. Bunun sebebi ise, hayattayken ilemi
olduklar günahlardr. Dünyâda ilemi olduklar günahlar sebebiyle ölüm

159
ânnda îmândan çkanlar ise, hasret vc nedametler içinde kalrlar.
Dahhâk öyle der:

ömrünü ayyalkla geçiren ve öylece ölen, kyamet günü de ser-
ho olarak haredilir.
Resûl aleyhisselâm öyle buyurur:
— Dört çeit insan Cennet kokusu görmez. Halbuki Cennetin koku-
su beyüz senelik yoldan duyulacak derecededir. Bunlar; cimri-
ler, yaptklar iyilii baa kakanlar, ömrü boyunca içki içenler ve

ebeveynine kars gelenlerdir.

Jbni Mes'ûd (r.a.) derki:


çki ilealâkal olarak on çeit insan lânete urar. Bunlar:
1) çkiyi îmâl edenler,
2) çkinin imâline sebep olanlar,
3) çkiyi içenler ,

4) çkiyi datanlar (sakiler),


5) çkiyi yüklenip tayanlar,
6) çkinin tanmasna vesîle olanlar,
7) çkinin tüccârlm yapanlar,
8- çkinin satcln yapanlar,
9) çkiyi satn alanlar,
10) çki imâli yapmak maksat ve gayesiyle aacn yetitirenler.

Peygamberimiz aloyhisselftmdan rivâyet edilen bir hadîs .u mealde-


dir:
— içki içenler kyam*gün» kabirlerinden, cifeden daha pis kokar
bir halle çkarlrlar. Koyunlarnda arap fçs asldr. Kilerinde
de kadeh vardr. Vücutlarnn dertleriyle etleri aras ylanlar ve
akreplerle doldurulur. Kendilerine ateten birer ayakkab giydiri-
lir. Bu ayakkab onlarn beyinlerini kaynatr. Ölünce kondukla-
r kabri cehennem çukurlarndan bir çukur hâlinde bulurlar. Ce-
hennemde de Firavun ile Hâmân'n arkada olurlar.
Hz. Âie (r.a.) rivâvet eder:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kim ki içki içene bir lokma yiyecek verirse Allah onun bededine
bir ylanla bir akrebi musallat Kim ki içki içenin bir ihtiyâ-
etler,

cn görüverirse dînin yklmasna yardm etmi olur. Kim ki içki


içene borç verirse bir müminin katline yardm etmi olur. Kim ki
içki içenle oturursa kyamet günü Allah onu kör olarak hareder,
kendisi için hiç bir hüccet olmaz. çki içenle evlenmeyiniz. Has-
talanrsa geçmi olsuna gitmeyiniz. âhidlik yapmas icâp etti.
inde ahitliini kabul etmeyiniz. Beni hakpeygamber olarak gön.

160
: .

deren Allah'a yeminle söylerim kl içki içen Tevrat'ta da, ncil'de


de, Zebûrda da, Kur*ân'da da lanetlenmitir. Kim ki içki içerse,
Allah'n, peygamberlerine indirmi olduu kitaplarn hepsini inkâr
etmi olur. içkiyi ancak imanszlar helâl sayar, Kim ki içkiyi helâl
addederse, ben ondan dünyada da ahrette de uzam. .

r
Atâ îbni Yesâr anlatr:
Birisi Kaap Ahbâr'a sordu:
— îçki Tevrat'ta da haram myd?
Kaabdedi:

talar, fal oklar ancak eytann amelinden bun.


birer necistir. Onun için
lardan kaçnn ki kurtulua eresiniz - Mâîde sûresi, âyet: 90-» mealindeki
âyet, Tevratta öyleydi: «Biz; bâtl, oyunu, defi, mezamiri ve içkiyi yek-
etmesi için hakk indirdik.» Vay içki içenin hâline, ân
yüce olan Allah,
yeminle söyle buyurdu

— Dünya'da çatlarcasma susatacam. Ben içkiyi


içki içeni, âhrette,
haram klnca onu terkedip içmeyeni de Cennet rmaklarndan kandra-
cam.
Ey müslüman, sakn içki içme. Zîrâ üphesiz ki içkide on kötü haslet
vardr:
1) durumuna düer. Çocuklara gülüp - alay
îçki içen, bir nevi deli
etme meyzûu olur. Akl bandaki insanlar nazarnda da deeri kalmaz.
Nitekim Ibni Ebûddünyâ kendisinin âhid olduu öyle bir hâdise anla-
tr:
— Bir defa Badat sokaklarndan birinde birserho görmütüm. Kü-
çük abdestini yapyor ve sidii ile meshederek öyle diyordu: Allah'm,
beni tevbe edenlerden ve günahlardan temizlenenlerden yap*...
Yine anlatrlar ki, serhoun birisi yolda giderken kusmu. O srada
oraya gelen bir âvâre köpek, onun kusmuunu koklamaa ve azn-bur-
nunu ona sürmee balam. Bu srada sarho, köpee hitâben öyle di-
yormu: . i

— Efendim, efendim, mendili kirletme!..


2) kiinin aklna da kesesine de zararldr. Parann fuzûli yere
îçki,
harcanmasna sebep olduu gibi aklnn ve zekâsnn zayflamasna da
sebep olur. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) Peygamberimiz aleyhi sselâma sorar:
—Yâ Resûlellah, içki baklandaki düüncenizi bize söyler misiniz?
Resûlüllah cevap verir:
— îçki mal telef eder, akl giderir!...
3) îçki;arkadalar, kardeler ve dostlar arasnda dümanla se-
bep olur. Nitekim ân
yüce olan Allah buyurur:

Gafletten Kurtulu F: 11 ,. .
161
.

— eytan, içkide vekumarda ancak aranza dümanlk ve kin sok-


mak, sizi Allah' anmaktan ve namaz klmaktan alkoymak ister,
Artk hepiniz vazgeçtiniz deil mi? (Mâide sûresi, âyet: 91).
4) çki, insan Allah' anmaktan ve namaz klmaktan alkor. Nite-
kim an yüce olan Allah, âyette öyle buyuruyor:

— ...eytan sizi Allah' anmaktan ve namaz klmaktan alkor. Artk


hepiniz vazgeçtiniz deil mi?..

Bu, artk hepiniz birden içkiyi terkedin, demektir. Bu âyet nazil ol-
duu zaman Hz. Ömer söyle dedi:
— Hepimiz vazgeçtik yâ Rabbi.
çki, kiiyi zinaya götürür. Zîrâ içkili olan koca, farkna varma-
5)
dan karsnn kendisinden bo dümesine sebep olabilir. Böylece karsyle
olan birlemelerinde zînâ yapar duruma düer.
çki her kötülüün anahtardr. Zîrâ içki içilince her türlü güna-
6)
h irtikâp etmek kolaylar.
7) çki içen kii, fâsklar meclisine girmek ve pis kokular bulun, .

durmakla hafaza meleklerine ezâ etmi olur. Halbuki kendisine ezâs ol-
mayan birisine ezâ etmek yaramaz.
8) çki içene seksen denek vurulmas gerekir. Eer bu denek
Dünya'da vurulmazsa âhrette ateten deneklerle vurulur. Hem de bütün
insanlarn gözü Önünde. Atalar ve dostlar da kendisini gördükleri hal-
de. .

9) çki gök kaplarn kendisine kapam olur, Zirâ içki


içen kii,
içen kiinin iyilikleri ve duâs krk gün huzûr-u ilâhiye gitmez.
Ü) çki içen dâimâ korkulu durumdadr. Zîrâ ölümü ânnda onun
îmânsz gitmesinden korkulur.
Bu on cezâ yalnz Dünyadaki cezalardr. Bir de ahretteki cezalar
vardr. Onlar saysz denecek derecede çoktur. Meselâ bu Dünyada içki
içenlerin âhrette scak su içmeleri, zekkum aacnn meyvelerinden ye-
meleri, âhrette sevap sahibi olamamalar... bu cümledendir. O halde akl
banda bir insann, bu Dünyann rezilce ve gelip-geçici bir kaç zevkini
âhiretin ebedî zevklerine tercih etmesi yaramaz.
Süleyman olu Mukatil, «Multekîlcri o çok esirgeyici Allah'n huzu-
runa süvari elçiler olarak hasredeceimiz, günahkârlar da susuz olarak
Cehenneme süreceimiz gün - Meryem sûresi, âyet: 85, 86-» meâlindeki
âyetler üzerine unlar söyler:
— Cennetlikler toplanarak Cennet'e doru gönderilirler. Onun kap-
sna yaklatklar zaman bir de ne görsünler, orada bir aaç, aacn al-
tnda da iki pnar... önce bu pnarlarn birinden içerler. Bununla, karn-
larnda bulunan her türlü yakksz madde dar çkar. Sonra ikinci p-
162
nara gelirler. Onda da güzelce bir ykanrlar. Bununla da vücutlarndaki
kir vesâire çkar. te an yüce olan'AUnh'n, «Solan si/e! tertemiz gel-
diniz. Artk ebedî kalmak üzere flirin cennet'e - ZUmcr sûresi, âyot: 73-»
mealindeki âyetinde belirtilen safha bu safhadr. Sonra, kendilerine binek
olmak üzere krmz
yâkuttan asîl develer hazrlanr. Bunlarn ayak-
lar inci ve yâkutlarla süslenmi altndan, yularlar da incidendir. Her-
birine ikier elbise giydirilir. Öyle ki, eer bu elbiselerden bir tanesi yer-
yüzüne çkarlm Dünyâ'y aydnlatr. Her bir cennetliin ya.
olsa bütün
nnda muhafz melekler bulunur. Bu melekler, Cennetteki yerlerini bulma
hususunda onlara rehberlik ederler. Her bir muhafz melek rehberlik odc_
eei mümini alarak Cennet'e götürür. Mümin Cennet'e girince kendisine
hemen bir kök açlr. Bu kökün burçlar altndan, kendisi de gümüten,
dir. Onun kapsna yaklanca kendisini herbiri saçlm birer inci dânesi
olan hizmetçiler karlar. Ellerinde çeitli cennet elbiseleri, gümü ay-
nalar, altndan ibrikler, kadehler... vardr. Muhafz melekler onlara se-
lâm verirler. Onlar da ve aieyküm selâm diyerek mukabele ederler. Son-
ra köke girerler. Mümin, Allah'n kendisi için hazrlam olduu ma- '

kamlar, erefleri görünce hemen oraya konup yerlemek üzere harekete


geçer. Bunu gören muhafz melekleri ona sorarlar:
— Ne yapmak istiyorsun?
O cevap verir:
— Allah'n hazrlam olduu bu erefli yere konmak isliyorum.

Muhafz melekler der:


Yürü. Senin için bundan daha âlâs vardr.
Yürürler. Biraz gidince karlarnda çats inciden, kendisi» altndan
bir kök belirir. Ona yaklanca, ellerinde gümüten aynalar, altndan
ibrikler ve kadehler bulunan serpilmi inci dâneleri gibi hizmetçiler on-
lar karlayarak cennetlik mümini selâmlarlar. O da onlar selâmlar ve
oraya konmak için hazrla giriirler. Fakat muhafz melekleri yine ona,
«Yürümene devam et. Senin için ileride daln âlâs vardr.» derler. Bunun
üzerine mümin yoluna devam eder. Biraz gidince karsna krmz yâ-
kuttan yaplm bir kök çkar. Öyle bir kök ki, dardan içi görünmek-
tedir. O derece effaf ve parlaktr. Ona yaklanca, önceki köklerde ol-

duu gibi yine kendisini hizmetçiler karlar. Onu selâmlarlar. O da on-


lar selâmlar, içeri girince kendisini kara. gözlü hurilerden biri karlar.
Bunun üzerinde yetmi adet elbise vardr. Fakat bu elbise dierlerine ben-
zemez. Hurinin her mafsalnda mutlaka bir elbise bulunur. Güzel kokusu
yüz senelik yoldan duyulur. Mümin onun yüzüne baknca, effâflndan
orada kendi yüzünü görür. Gösüne baknca, elbisenin ef fâf yetinden i

onun cierlerini, ayn ekilde, dcrisiyle kemiklerinin effaflndan ilikle-


rini görür. O; uzunluu da, genilii de, yükseklii de birer fersah olan
-

163
:

bir oda içindedir. Bu odann


dört bin kanat penceresi vardr. Her biri de
altndandr, içinde, inci dâneleriyle süslenmi altndan bir yayg bulunur.
Bu, oda ile ayn renktedir. Bu yaygnn üzerinde bir taht, onun üstünde de
Dünya çardaklarndan yetmi çardak büyüklüünde bir minder vardr.
Mümin bunun üzerine oturur. Can meyve istedii zaman, arzu ettii mey-
veler kendiliinden onun ayana gelirler. Yahut üzerinde oturmakta ol-
duu taht yürüyerek meyvelerin bulunduu mahalle gider. Böylece o,
hiç bir zahmet çekmeden istedii meyveyi râhatlkla yer. Bütün bu ni-
metler, takvâ sâhiplerine, içkiden, zinadan vesair çirkin amellerden ken-
dilerini koruyanlara mahsustur.
Cehennemliklere gelince, ayn ekilde onlar da Cehennem'e sevdeki-
lirler. Oraya yaklatklar zaman onun kaplar açlr. Kendilerini ellerin-
de demirden topuzlar bulunan zebâniler karlar, içeri tkldklar zaman
azâp görmeyen hiç bir uzuvlar kalmaz. Ya ylanlar sokar, yahut ate
yakar, veyahut ta azâp melekleri topuzlarla vurur. Melekler ellerindeki
müthi topuzlarla vurduklar zaman atee düerler. Atein dibine doru
olan bu düü krk yl kadar sürer. Buna ramen yine de onun dibine va-
ramazlar. Atein aievi onlan bir su köpüü gibi yukar frlatr. Bu srada
atein basnda beklemekte olan zebâniler onlar görünce topuzlaryle tok.
râr vururlar. Yine atein dibine doru düerler. Ve, alev onlar her yu-
kar çkardnda bu vurma ilemine devam ederler. te an
yüce olan
Allah'n uâyeti, cehennemliklerin karlaacaklar hayâtn bu safhasn
beyân etmektedir
— Bizim âyetlerimizi inkâr edenleri mutlaka atee atacaz. Deri-
leri pitikçe,azab tadp durmalar için. onlar baka derilerle ye-
nileyip deitireceiz (Nisâ sûresi, âyet: 56)
Anlatldna günde yetmi defa onlarn derileri deitirilir.
göre,
Susadklar zaman merubat isterler. Fakat kendilerine kaynar su verilir.
Onu içmek üzere azlarna yaklatrdklar zaman yüzlerinin etleri dökü-
lür. Sonra o kaynar su azlarna doldurulur. Oradan karnlarna gider.
Bu srada di etleriyle 'dileri dökülür. îç uzuvlar dar frlar, derileri
pier, halanr. Nitekim âm
yüce olan Allah buyurur:
— ...îte o imâmpzlar yok mu? Onlar için ateten elbise biçilmi-
tir. Balarnn üzerinden de kaynar su dökülecektir onlarn. Bu-

nunla, karnlarnn içindekiler de derileri de eritilecektir. Onlar


için demirden kamçlar da vardr. Ne zaman oradan, çektikleri
straptan dolay çkmak isterlerse yine oraya iade olunacaklar-
dr... (Hâc sûresi, âyet: 19-22).

Böylece, Allah'n azâp etmeyi diledii kadar orada azâp olunurlar.


Sonra, Cehennem bekçilerine seslenerek, «N'olur, Rabbmza söyleyin de
bir gün olsun bizim azabmz hafifletsin!» derler. Fakat bekçiler onlara

164
cevap vermezler. Daha sonra Cehennem bekçibasn çarrlar. Bu ça-
rma krk yl sürer. Fakat bekçiba da cevap verme*. Nihâyet kendi
kendilerine öyle derler:
— Bekçileri çardk. Bekçibay çardk. Cevap veren olmad. Ge-
lin feryâd-figân edelim, baralm!..
Ve, barrlar. Fakat kendilerine bir cevap veren olmaz. Bu sefer
de, «Gelin sabredelim, âl, vah etmiyelim!» derler. Ve, ses çkarmazlar,
sabrederler. Yine kendilerine cevap veren olmaz. Artk, akn bir 1
halde
öyle derler:
— Alayp - szlasak ta, sabretsek te bizim için farksz. Kaçacak bir
yerimiz yok!...
Saylan bu azaplar kâfirler içindir. Fakat, eer
müslüman içki
bir
içer de dilini küfür kelimelerine ahtrrsa onun da ölürken îmânsz gidip
kâfirler zümresine dâhil olmasndan korkulur. u
halde müslümana yara-
dan, içki içmekten iddetle kaçnmak ve ayrca, münâsebet
içki içenlerle

ve alâkay kesmektir. Zîrâ kii içki içenle düüp-kalkt takdirde, onun


da içkiye almasndan korkulur. Müslümann yapaca bir ey de, kya-
metin korkunçluklar hakknda düünmektir. Zîrâ, üphesiz ki kyamet
gününün korkunçluklar üzerinde düünen bir kimsenin gönlü içkiye ve
onu içenlere meyletmez.
Allah'n rahmeti üzerine olsun. Hasan Basri öyle der:
— Bize, gelen haberlere göre, bir olarak bir yudum iç-
müslüman ilk

ki içti mi derhal kalbi kararr, ikinci içki içite hafaza melekleri kendi-
sinden uzaklar. Üçüncü içite ölüm melei uzaklar. Dördüncü içite
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem uzaklar. Beinci içite Peygam-
ber aleyhisselâmm ashab, altncda Cebrâil aleyhisselâm, yedincide Isrâ.
filaleyhisselâm, sekizincide Mikâil aleyhisselâm, dokuzuncuda gökler,
onuncuda Yer, onbiincide deniz balklar, onikincide Güne ile Ay, on-
üçüncüde yldzlar, ondördüncüde mahlûkat ondan uzaklar. Onbcin-
cide kendisine Cennet kaplar kapanr. Onaltncda Cehennem kaplar
açlr. Onyedincisinde Ar' tayanlar, onsekizincisinde Kürsî, ondokuzun.
cusunda Ar kendisi ondan uzaklar. Yirminci defa içtiinde de mü- ân
bârek ve yüce olan Kahhâr Allah'dan uzaklar.

Yezîd kz Esmâ'dan (r.a.) rivâyet edilir:


Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemin öyle dediini iittim:

— Kim ve onu midesine indirirse yedi gün namaz kabul


içki içer
olunmaz. Eer sarho olacak derecede içerse krk gün namaz ka-
bul olunmaz. Bu müddet zarfnda ölürse îmânsz olarak Ölür. E-
er tevbe-istifar ederek pimanlk duyar ve bir daha içmemee
azmederse Allah da onun tevbesini kabul eyler. Eer tevbesini

165
::

bozar da yine içerse ona, Cehennem ehlinin içecei irinli sudan


içirmek Allah'a hak olur.

Bu mevzuda vârit olan baka


haber de öyledir:
bir
— Kii bir defa içki içti mi, krk gün müddetle namaz, orucu ve âir
ibâdetleri kabul olunmaz. kinci defa içerse, Allah onun namazn da, oru-
cunu da dier ibâdetlerini de seksen gün süre ile kabul etmez. Üçüncü de-
fa içtiinde bu müddet yüzyirmi güne bâli olur. Yâni kii üçüncü defa
içki içerse yüzyirmi gün müddetince Allah onun ibâdetlerini kabûl bu-
yurmaz. Eer dördüncü defa içerse onu öldürünüz. Zîrâ o kâfirdir. Ve ona
Cehennem ehlinin içecei irinli sudan içirmek Allah'a hak olur.
Yine bu husustaki dier bir haber de öyledir
— Bütün günahlarla hatâlar hepsi de bir odaya konmutur, içki iç-
mek te bunlara anahtar yaplmtr....
Bunun mânâs udur:
— Bir kimse içki içtii zaman, bütün hatâ ve günahlarn kapsn
kendisine açm olur.
Sahabeden birisi, (r.a.) öyle der:
— Kim ki kzn içki içene verirse sanki onu zinâya sürüklemi olur.
Bunun izah udur: içki içen insan serho olunca talâk (— boama)
hakknda ileri geri konumas çoalr. Farkna varmadan serhoken kar-
sn boar. Böylece onunla zina etmi olur.
Denir ki:çki içenler putatapanlara benzerler. Zîrâ yüce olan ân
Allah, içkiyi rica (neeis) olarak adlandrm ve ondan iddetle saknl-
madm emretmitir: Buyurur:
— Ey îmân edenler; kumar, tapmaya mahsus dikili talar, fal
içki,
oklar ancak eytann âmelinden birer NECS'lir. Onun için bun-
lardan kaçnn. Tâ ki muradnza eresiniz (Mâide sûresi, âyet: 90)

Tpk, «...Neeis putlardan kaçnnz...» buyurmas gibi.


Abdullah îbi Mes'ûd (r,a.) derki:

.Gündüzleyin içki içen, ân
yüce olan Allah'a akama kadar e -

ortak komu olur. Geceleyin içen de yine Allah'a sabaha kadar irk ko-
mu olur.
Eneslbni Mâlik (r.a.) rivâyeteder:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:

— ân yüce olan Allah, beni âlemlere rahmet ve doru yol göste-


rici olarak gönderdi. Ve yine Allah beni, çeitli çalg âletlerini,

câhiliyye âdetlerini ve putlar yoketmem için gönderdi. Rabbm,


kendi kudretine yemin ederek buyurdu ki
— Benim kullarmdan biri Dünyâda içki içerse kyâmet günü ben

166
onu meruhattan mührüm ederim, içki içmekten kendilerini ko-
ruyanlara da kyânct g'dü Cennet sularndan mutlaka içiririm.

Sem'ân olu Kvs öyle der:


— Seni hak ile gönderen Allah'a yeminle söylerim ki, ben, Tcvrâtm
yirmibe yerinde içkinin haram olduuna dâir âyet gördüm. Veyl içki
içenlere!.. Ve, Allah üzerine hakdr ki, Dünyâ hayâtnda içki içenlere âh-
rettemutlaka irinli çamur içirecektir.
an yüce olan Allah kyâmct günü öyle buyurur:
Dünyâ hayâtnda kendilerini içkiden, oyundan, çalgdan-elencc-
-

den koruyanlar nerede? Ünlan mis.k bahçelerine koyunuz.


Daha sonra meleklere öyle der:
— Onlar metheden, öven sesimi kendilerine duyurunuz. Onlnr için
m bir korku ve ne de hüzünlenecek bir durum olmadn kendilerine ha-
ber veriniz.
Seleme olu akîk bir düüne dâvet edilmiti. Orada çalp oynayan-
lar gördü. Geri dönerek öyle dedi:
— Ben, îbni Mes'îd'un öyle dediini iillim: Çalg kalbde nifâk bi-

tirir. Tpk yamurun bitkileri bitirmesi gibi.

Abdurrahman Süllemî anlatr:


--• Bir defasnda am
ahâlisinden bir ksm insanlar içki içmilerdi.
O romla Khî\ Siifyn olu Muâviye de Suriye'de bulunmaktayd, tçki içen-
ler Muâviyc'ye öyle dediler: çki içmek helâldir. Kini im yüce olan Allah
öyle btfyurur:
— îmân edin te sâlih ameller inleyenler, buulnn sonra haram olan
eylerden de sakndklar, îmânlarnda sebat ederek güzel amel-
lere devam ettikleri, sonra haram edilen eylerden saknp m*
.ram olduuna inandklar ve yine saknmakta devam ve srar ile
güzel eyler arayp onlarla megul olduklar takdirde, haram kln-
mazdan evvel tatm olduklarnda üzerlerine hiç bir günah yok-
tur. Allah iyi hareket edenleri sever (Mâide sûresi, âyet: 93).

Muâviye onlarn bu Ömer'e (r.a.) bil-


hareketlerini aynen Halife IIz.

dirdi. Halife, Muâviye'nin mektubuna verdii cevapta, bu sapk hareket-


lerini etraflarna bulatrmalarna mahal brakmadan onlarn hemen ken-
disine yollanmasn istiyordu. Halîfenin bu emri üzerine Muâviye onlar
hemen toplayp hükümet merkezine gönderdi. Onlar oraya varnca, Hz.
Ömer derhâl Resûlüllah'n ashâbm toplad ve bu mevzuda kendileriyle
müavere etti. Ashâb'tan çou öyle dediler:

Ey müminlerin halîfesi, içki içen bu adamlar, «içki içmek helâldir!»
demekle Allah'a iftirâ etmiler, Allah'n izni olmadan Onun dînine ahkâm
koymulardr. Binâen'aleyh, boyunlarnn vurulmas gerekir...

167
:

Bu srada Hz. Ali henüz fikrini söylememiti. Sükût etmekteydi. Ha-


lîfe ona bu mevzuda ne düündüünü sordu. Hz. Ali mütâleay ileri u
sürdü
— önce onlardan, ilemi olduklar bu cürümden ötürü tevbe-istifâr
etmelerini istemeliyiz. Eer
istifar edip günahtan dönmezlerse bo-
tcvbe -

yunlarm vurmalyz. Tevbe-istifâr ederlerse seksener denek vurmalyz.


Meclis, Hz. Ali'nin bu mütâleasn uygun gördü. içki içen ve içkinin
helâl olduunu iddiâ eden o ahslara tevbe.istifâr etmelerini teklif etti.
Onlar da tevbe-istifâr ettiler. Sonra da kendilerine seksener denek atl-
d.
Ibni Abbâs (r.a.) öyle der: içkiyi haram ilân eden âyet nâzil oldu-
u zaman ksm m Umanlar telâa kaplarak öyle
bir tisi dediler:
— Henüz haram edilmemiken ve
içki içmekte içki devam ederken
ölen kardelerimizin hâli nice olacak?

Bunun üzerine Allah'n u


kelâm nâzil oldu:
— îmân edip te sâlih ameller ileyenler, bundan sonra haran olan
eylerden de sakndklar, îmânlarmla sebat ederek güzel amel-
lere devam ettikleri, sonradan haran edilen eylerden saknp ha-
ram olduuna inandklar ve yine saknmakta devam ve srar ile
güzel eyler arayp onlarla megul olduklar takdirde, haram k-
lnmadan evvel tatm olduklarnda üzerlerine hiç bir günah yok-
tur. Allah iyi hareket edenleri sever (Mâide sûresi, âyet: 93).

—— o ——

168
: .

YALANIN KÖTÜLÜÜ

îbni Mes'ûd (r.a.) rivâyet eder:


Resûlüllah eallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
• — Ey ümmet ve ashabm! Dorulua yapnz. Size doruluk gerek.
üphesiz ki doruluk, inam
iyilie sevkeder. yilik de cennete
götürür. Kii doru oldukça ve dâima doru insan olarak kalma
yollarn aratrdkça Allah nezdimle sddîk (çok doru insan) o-
larak yazlr. Yalandan saknn. Zîrâ üphesi^ ki yalan insan fsk-u
fücura sevkeder. Fsk-u fucûr da Cehenncnre götürür. Kii ya-
lanc oldukça ve yalan söyleme yollarn aratrdkça Allah naza-
rmla kezzâb (çok yalanc insan) olarak yazlr.
îbni Mes'ûd (r.a.) öyle der: Münafn üç hâlinden ibret alnz. Onu
bu üç tavrf ile deerlendiriniz. Konutu mu yalan konuur. Va'dedince sö-
zünde durmaz. Sözletii zaman hakszlk ve zulüm eder. ân
yüce olan
Allah, münafklarn bu hususiyetlerini tasdik sadedinde Kitab Kur'ân'da
u âyetleri inzâl buyurmutur
— çlerinden kimi de, «Eer
Allah bize fi fundan ihsan ederse, ye-
1 t

min olsun ki zekâtn vereceiz, muhakkak sahillerden olacaz.»


diye Allah'a söz vermiti. Ne zaman ki Allah kendilerine lûtfun-
dan verince de onunla cimrilik edip va'dterinden döndüler. On-
lar öyle dönektir ite. Nihayet, Allah'a verdikleri sözden döndük-
leri, ve yalan söyledikleri için O da bu hareketlerinin akbetini

kalblerinde, kendisinin huzuruna çkacaklar güne kadar sürecek


yapt (Tevbe sûresi, âyet: 75-77)
bir nifak
Lokman Hekîme soruldu:
— ahlâkî hususlarda bildiinin özü nedir?
Dedi:
— Doru sözlü olmak, emâneti sahibine vermek ve beni ilgilendirme-
yen eyleri terketmektir.
Peygamberimiz aleyhisselâma soruldu:

169
:

— Yâ UcsûUlluh, mUi korkak olur mu?


Buyurdular:
— Evet. ..

Yine soruldu:
—M cimri olur mu?
iimin
Buyurdular:
— Evet.
Bir daha soruldu
— Mümiu yalanc olur mu?
Buyurdular:
— Hayr, aslâ!..

Yine Resûl aleyhisselâm buyurdular:


— Ey ümmet ve ashâbun, bana, alt eyi
siz tekeffül ediniz, alt e-
ye riâyet edeceinize söz veriniz. Ben de size cenneti tekeffül ede-
yim, cennetlik olacaza dâir size söz vereyim: 1) Konuturu-
nuz zaman doru söyleyiniz, 2) Vâdeltiiniz zaman vadinizi ye-
rine getiriniz, 3) Size bir ey emânet edilince onu yerine edâ
ediniz,emânete lyânet etmeyiniz, 4) Cinsi uzuvlarnz zînâdan
koruyunuz, 5) Gözlerinizi harama yumunuz. 6) Ellerinizi larâm.
dan çekiniz, harama yaklatrmaynz.

üphesiz ki Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem bütün hayrlar du


alt eyde toplamtr. Bu alt eyden birincisi olan «konutuunuz zaman
doru söyleyiniz» cümlesine kelime-i tevhîd de girer, insanlarla olan ko-
numalar da. Yâni kii, «Lâ ilâhe illallah =
Hiç bir ilâh yoktur, ancak Al-
lah vardr.» dedii zaman, bunu cânu gönülden tasdik ederek söylemeli,
.herhangi bir sûretle hâkim huzurunda âhitlik yaparsa doru konumal,
insanlarla olan günlük konumalarda yalan söylememeli, doru sözden
ayrlmamaldr. «Vâtletliiiz zaman vadinizi yerine .getiriniz.» cümlesi,
kulun Allah'a olan va'dlerini de kullara olan va'dlerini de içine alr. Ku-
lun Allah'a olan va'dlcrinde durmas, ölünceye kadar îmânda sebât eyle-
mesi ve kulluk vazifelerini gerei gibi ve vaktiyle edâ etmesidir, kullara
olan va'dlerinde durmas ise, günlük yaaynda onlara vermi olduu her
türlü sözünü yerine getirmesidir. «Size bir ey
emânet edilince onu yerine
veriniz emânete hyanet etmeyiniz.» sözü de hem Allah ile kul arasndaki
emanete, hem de kii ile dier insanlar arasndaki emânete âmildir. Zîrâ
emânetler iki ksmdr:
1) Allah ile kul arasnda olan emânetler,
2) insanlarn birbirleri arasnda olan emânetler.
Allah ile kul arasndaki emânetler, an
yüce olan Allah'n kuluna
farz kld ibâdetlerdir. Bunlar, kulun yedine braklmtr. Allah'n birer
emânetidirler. Onlar vakti vaktinde edâ etmek kulun üzerine vâciptir.
:

Kullarn arasndaki emânetlere gelince, bunlar da gerek para-


birbirleri
n al, gerek söz, gerekse dier hususlarda birbirlerine braktklar emânet-
lerdir. Hangi hususta olursa olsun, kiinin, kendisine braklan emâneti ona
hiç halel getirmeden sahibine teslim etmesi gerekir. «Cinsî uzuvlarnz
/i nâlan koruyunuz.» cümlesine gelince, bu iki türlü olur:

1) Harâm ve üpheli durumlardan kendini bizz-ât korumakla,


2) Bakasnn, kendi uzuvlarn, görmesine mahal vermemekle.
Zîrâ Resul alcyhisselâm öyle buyurur
— Allah bakana da baklana (baklmasna meydan brakana) da la-
net etsin.
'

O halde müslümana vacip olan, cinsî uzuvlarn


hattâ abdest bozma anlarnda
r.«Gözlerinizi harama yumunuz.» cüm-
lesinide îzâh edelim, ister kadn olsun, isterse erkek olsun, bir kimsenin,
dînen bakmas câiz olmayan birisinin uvuzlarna bakmamas gerekir. Bir
de, kendi nikâhls dahi olsa, baklmasna dînin müsaade etmedii ma.
hallere de bakmamaldr. Bunlardan baka, Allah'n verdii o gözlerle,
Dünyâ'ya ve dünyâ malna da haîsâne ve rabetle baklmamahdr. Nite-
kim ân
yüce olan Allah buyurur:

— Onlardan (imanszlar) bir zümreye, srf fitneye düürmek için


verdiimiz ve faydalandrdmz bu dünyâ hayatna ait /.metlere
ve debdebelere 'sakn gözlerini dikme. Iiabbn rzk hem daha
hayrl hem de daha devamldr (Tâ hâ sûresi, âyet: 131).
> •

Hüzeyfe bni Yamân (r.a.) öyle der:


— Resûlüllah'n zamannda bir adam biryalan söyledi mi bununla
münafk olurdu, yâni bu bir yalan onun münâfklna delîl saylrd. Hal-
buki bugün ben, sizden birinin günde on yalann duyuyorum...
O halde bir müslümanm, kendisini münâfkbk alâmetlerinden koru-
mas gerekir. Zîrâ insan kendisini yalancla altrr, onu kendisine huy
edinirse Allah indinde münafk olarak yazlr. Yalancln ve söyledii
yalanlarn günâh kendisine yüklendii gibi, o hususta kendisine uyan-
larn günâh da yine kendisine yüklenir.

Cündüp olu Semure (r.a.) anlatr:



Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, her gün, sabah namazn
kldktan sonra yönünü bize doru çevirerek ashâbna hitâben, «tçmizde
bu gece rüya göreniniz var m?» diye sorard. Görmü olan bulunursa rü-
yâsn anlatrd. Yine günlerden bir gün sabah namazndan sonra bize, «Bu
gece rüya göreniniz .var m?» diye sordu. Biz, «Hayr!» diye cevap verdik.
Resûlüllah, «Fakat bugün ben rüya gördüm.» dedi ve anlatmaa balad:

171
-

— kii gelerek elimden tuttular. «Yürü!» dediler. Kendileriyle be-


îki
râber yürüdüm. Beni engebesiz bir, arâziye götürdüler. Orada iki kiiye
rasgeldik. Birisi çökmü bir vaziyetteydi. Dieri de ayakta duruyordu.
Bunun elinde iri ve sert bir kaya parças vard. Bu kayay, önünde çökmek-
te olann kafasna olanca hzyla indirerek onun kafasn yaryor, sonra
da yuvarlanan kayann peinden giderek alp geliyordu. Fakat adamn ya-
rlan kafas eski hâline gelmeden geri dönmüyordu. Döndüünde ayn ha-
reketi yine yapyor ve bu ileme böylece devam edip gidiyordu. Ben, beni
götürenlere, «Siiblânellal bu da ne?» dedim. Bana, «Yürü!» dediler. On-
larla beraber yürüdüm. Biraz gidince bir adama rasgeldik. Ban
yaslayp
yatmt. Baka birisiyannda ayakta duruyordu. Elinde demir-
de onun
den kancalar vard. Bu kancalar yerdekinin aznn bir yanndan takyor,
tâ bann tarafna kadar avurdunu yrtyordu. Bir tarafn bitirince
geri
dier tarafna geçiyor, ayn harekeli o yanna da yapyordu. Bir tarafn
yrtarken dier taraf eski hâline geliyor, bu sefer o, o tarafna geçerek
ayn ileme devam edip gidiyordu. Ben, beni götürenlere «Süpîâncllah, bu
ila ne?» diye sordum. Bana, «Yürü!» dediler. Yürüdüm. Biraz gidince bir

bina ile karlatk. Bu binann üst taraf bir frn az gibi dar idi. Alt ta-
raf da geniti. îçine öyle bir göz attm. Bir de ne göreyim, oras çplak
erkel* ve kadnlarla dolu. Altlarndan da kendilerine doru bir yaln (—
ate alevi) geliyor. Alev vurduu zaman, neredeyse darya frlayacak e-
kilde yükseliyor! ar, alev çekilince yine içine dönüyorlar. Alev tekrar aa-
dan yukar doru hücum etlii zaman hop birden baryorlard. Ve, bu
ilem böylece devam edip gidiyordu. Ben bunu görünce. «Süphâcllâh,
bunlar da kim?» dedim. Beni götürenler, «Yürü!» dediler. Beraberce yürü-
dük. Geni bir nehre geldik. Bu nehrin kan krmzs suyu vard. îçinde bir
adam yüzmekteydi. Nehrin kenarnda da baka bir adam durmaktayd ve
yanna bir çok ta toplayp ymt.Zaman zaman, nehirde yüzmekte olan,
bunun yanna yaklayor, o da onun azna bir ta atyordu. Ben yine,
«Siiblânellal, bu da ne?» dedim. Beni götürenler, «Yürü!» dediler. Yürü-
dük. Biraz sonra bir adama rasgeldik. Bir de ne göreyim, onun etrafnda
büyük bir ate kütlesi vardi. O, bu ate kütlesini silkeliyor ve etrafinda
dönüyordu. Ben, beni götürenlere, «Siiblânellal bu da ne?» dedim. Bana,
«Yürü!» dediler. Yürüdük. Bir bahçeye geldik. Orada baharn her türlü
nûru mevcuttu. Bahçenin ortasnda da uzun boylu bir adam vard. Bu
adamn etrafn saysz denebilecek çoklukta çocuklar doldurmutu. Ben
bu manzaray görünce «Siiblânellal, bu da ne?» dedim. Bana, «Yürü!»
dediler. Beraberce yürüdük. Nihayet bir ulu aaca" geldik. Öyle bir ulu
aaç ki, ben ondan daha büyük ve daha güzel bir aaç aslâ görmedim.
O aaca çktk. Bir ehre vardk ki buras, bir tula altn, bir tula da gü_
mü kullanlarak yaplm. ehrin kapsnn açlmasn talep ettik. Açl-
d. Oradan içeri girdik. Beni ondan çkardlar, daha güzel ve daha üstün

172
. . .

bir eve soktular. Bir ara gözüm yukarya dikilivermiti. Bir dc ne göre-
yim, beyaz bir kök. Sanki bir beyaz bulut. Bu srada bana, «ste senin
mekânn odur!» dediler. Ben, «Girmiyecek miyim?» diye sordum. «imdi
hayr. Fakat ileride gireceksin!» dediler. Daha sonra da ben dedim ki:

— Ben bu gece bir takm acayip eyler gördüm. Acaba .nedir bu gör-
düklerim?

Dediler:
—''Tala bann yarlmakta olduunu gördüün ilk adam, önce Kur-
ân'asarld halde sonradan onu bir kenara iten, onun esaslarna riâyet
etmeyen ve be vakit farz namaz klmayan kiidir. Kafasnn arka tara-
fna kadar avurtlarnn yrtlmakta olduunu gördüün ahs, sabahtan
akama kadar bir sürü yalan söyleyen ve bu yalanlar âfâk kaplayan ki-
idir. Frna benzer evdeki gördüklerin zînâ eden erkek ve kadnlardr.
Suyu kan rengindeki nehirde yüzmekte olduunu gördüün ahs, fâiz ye-
yici kiidir. Atein etrafnda dolamakta olduunu gördüün kii, Cehen-
nem bekçibasdr. Bahçede gördüün uzun boylu adam brahim aleyhis-
selâmdr. Etrâfmdaki çocuklar da ftrat- islâm üzere domu
olan çocuk-
lardr, tik girdiin ev, umûm müminlerin. evidir. Dier ev dc ehidlerin evi-
dir. Ben Cebrail'im. Bu da Mikâil...
Bu srada sahâbeden birisi sordu:

— Peki, islâm ftrat üzere domu olan çocuklar brâhim aleyhisse-


lâmm etrafndalar. Ya putperestlerin çocuklar?
Resûl aleyhisselâm buyurdular:

— Putperestlerin çocuklar da îbrâhim aleyhisselâmm yannda ola-


caklar. .

Putatapclarn çocuklar hakknda muhtelif rivâyetler varit olmu-


tur. Kimine göre, onlar, Cennet ehlinin hizmetçileri olacaklardr. Kimine
göre ise Cehennemliklerin hizmetçileri olacaklardr. Her eyin dorusunu
ancak ve yalnz Allah bilir. .

Abdullah bni Mes'ûd (r.a.) öyle der:

— Sözün en dorusu Kelâmullah (=


Kur'ân) dr. En ereflisi zik-
rullahdr. Körlüün, basiretsizliin en zararls kalb körlüü, kalb basi-
retsizliidir. Az olup fakat kifâyet eden, çok olup fakat gâfil edenlerden
daha hayrldr. Nedametlerin en büyüü ve en zararls kyamet günün,
deki nedâmettir. En hayrl zenginlik gönül zenginliidir. Azklarn en ha-
yrls takvadr, içki günahlarn davetçisidir. Kadnlar eytann balardr.
Gençlik deliliin bir ûbesidir. Kazançlarn en erlisi faizle elde edilen ka-
zançtr. Hatâlarn en büyüü dilin yalandr. .

73
Resûl aleyhissclâm öyle buyurur:
Yalan ancak üç yerde caizdir:
1 Dümanla yaplan harpte. Zîâ harp bir hileden ibaredir,
2— Dargn iki müminin arasn bulma hususumla,
3— Kadn ile kocas arasndaki dargnl giderme hususunda.
Tabiînden biri der ki:
— Doru sözlülük Allah dostlarnn süsüdür. Yalanclk ta bedbaht-
larn alâmet-i fârikasdr. Nitekim an yüce olan Allah, Kitab Kur'ân'da
bu hususlar açklamtr:

— Bu gün, dorularn doruluunun kendilerine fayda verecei bir


gündür (Mâide sûresi, âyet: 119).

— Ey îmân edenler, Al lal 'dan korkun. Bir de sâdk kiilerle bera-


ber olun (Tevbe sûresi, âyet: 119).

— Sdk ve hakikati getirene ve onu tasdik edene gelince, ite onlar


takvaya erenlerin ta kendileridir, Kabbleri nezdhde, diledikleri
eyler onlarndr. I.te bu, iyilerin mükâfatdr (Zümer sûresi, âyet:
33, 34).

Yalanclar kötüleyip lânetleyen Allah öyle buyurur:


— Kahrolsun o eddeli yalanclar. Ki «nlar, koyu bir cehalet içinde
kalm gafillerdir (Zâriyât sûresi, âyet: 10, 11).

— Kendisi slama dâvet olunup dururken Allah'a


kar yalan uy-
duranlardan daha zâlim kimdir? Allah, zâlimler topluluuna hi-
dâyet vermez (Saf sûresi, âyet: 7).

174
GIYBET

Resul ülah sallallâhü aleyhi ve sellem ashabna sordu:

— Biliyor muunu/, gybet nedir?


Salâbîler dediler;
— Allah ve K-slü daha iyisini bilir.
Hcsûl alcyhisselâm buyurdu:
— Müslüman kardein haliknda unun holanmayaca bir ekilde ko-
nutuun zaman gybet etmi, onu çekitirmi olursun.
Ashab lan birisi dedi ki:
— l'îer söylediimi/ eyler müslüma kardeimizde mevcut ise yine
de gybet olur mu?
Itesül uleyhissehi buna cevaben buyurdu:
-
— Kcr söylemi olduklarnz onda mevcut ise gybet etmi olursu-
nuz» Deilse ona iftira etmi olursunuz.

Eskilerden birisi öyle der:


— «FUIâ kiinin loadr.» yâhut, «Fülân kiinin elbisesi
elbisesi
uzundur.» dediimiz zaman gybet oluyor. Ya bir de o ahsn elbisesinden
deil de dorudan doruya kendinden bahsetmi olsak nice olur!..
Bir defasnda Peygamberimize ksa boylu bir kadn gelmiti. O çkp
gittikten sonra Hz. Âie (r.a.) öyle dedi:
— Ne ksa boylu kadn!
Onun bu sözü üzerine Resûl aleyhisselâm, «Gybet ettin yâ Aie!»
buyurdular. Hz. Âie, «Ben onda olan söyledim.» deyince de, «Kendisin-
de bulunun en holanmyaca eyi söyledin.» cevâbn verdiler.
Ebû Saîd Hudri (r.a.) rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Mîrâc gecesi göklere çkarldm zaman bir gurup insan gördüm.

175
Böürlerinden etleri koparlarak lokma lokna azlarna verili-
yor, bu srada kendilerine u
sözler söyleniyordu: Kardelerinizin
etlerinden yemekte olduklarnz yeyin!.. 1

Ben bu manzaray görünce, «Yâ Cebrail, kimdir bunlar?» diye


sordum. Cevaben dedi ki:
— Bunlar senin ümmetinin gybet edenleridir.
Babam bana, Peygamberimiz aleyhisselâmn hayâtndan u sahneyi
anlatmt:
— Bir gün Resul aleyhisselâm evindeydi. Ehl-i Sofc'den olan Sahâ-
bîler de mescitte toplanmlard. çlerinden Sabit olu Zeyd, .onlara, Pey-
gamber aleyhisselâmdan iittiklerini anlatyordu. Bir ara, Resul aley-
hisselâm bir taraftan et gönderildii duyuldu. Mescitte Sâbit olu Zeyd
in Peygamber aleyhisselâmdan anlattklarn dinlemekte olan Sahâbîler
ona öyle dediler:
— Resûlüllah'a git. u kadar zamandr bizim de et yememi olduu-
muzu söyle. Bunu yaparsan o etten bize de verir.
Sâbit olu Zeyd kalkt, sahâbîlerin bu arzusunu Peygamber aleyhis-
selâma duyurmaa gitti. Fakat o gidince geride kalanlar onun hakknda
kendi aralarnda unlar konutular:
— Sâbit olu Zeyd'in bizden ne fark var? Biz de Resûl aleyhisselâ-
mn ashâbndanz, o da. Böyle olduu halde o, bize konuma yapyor, Re.
sûlüllah'dan iittiklerinden bahsediyor!...
Dier taraftan Sâbit olu
Zeyd, Resûlüllahm evine vard. Sahabenin
arzularn kendisine duyurdu. Allah Resûlü onu dinledikten sonra öyle
dedi:
— Git onlara söyle. «u anda et yediniz!» de.
Sâbit olu Zeyd döndü. Peygamberin sözünü kendilerine nakletti.
Onlar, «Allah'a yeminle söyleriz ki biz fülân zamandan beri et yemedik.»
dediler. Bunun üzerine Sâbit olu
Zeyd, tekrar Resûlüllah'a gitti. Sahâ-
bçnin sözlerini anlatt. Resûl aleyhisselâm da, «Onlar anda et yemi u
durumdalar.» dedi. Zeyd, yine sahâbeye Resûlüllah'm sözünü tek-
gitti.
rârladm ifâde etti. Bunun üzerine hepsi birden kalktlar, Resûlüllah'm
yanna geldiler. îçeri girdikleri zaman Allah Resûlü onlara hitâben un-
lar söyledi:

—u anda siz, kardeinizin etini yemi durumdasnz. Sâbit olu


Zeyd, bana gelmek üzere yannzdan ayrld zaman onu çekitirdiniz.
Böylece bir müsltiman kardeinizin etini yemi oldunuz. Hattâ et kaln-
tlar dilerinizin dibindedir. Tükürün, etin- krmzlm
göreceksiniz!..
Tükürdüler. Gerçekten hepsinin de tükrükleri kanlyd. Bunun üze-
rine hemen mescide denerek tevbe-istifâr ettiler. Ayrca Sâbit olu
Zeyd'den af dileyip helâllatlar.
: :

Abdullah olu Câblr (r.a.) anlatr:



Resûlüllahn zamannda bir defa pis kokulu bir rüzgar csmC!.
Allah Rc8Ûlü bu hususta öyle buyurdular: Münafklardan bir gurup,
müslümanlardan bir topluluu çekitiriyor. îte bu pis kokulu yel bunun
için esmektedir.

Ehl-i hikmetten birine soruldu:

— Gybetten yaylan pis kokunun Peygamberimiz zamannda hisse-


dilip te bu zamanda hissedilmemesinin hikmeti ne ola acaba?

Hakîm cevap verdi

— Zîrâ zamannmzda gybet alm-yürümü, burunlarmz onun pis


kokusuyla iyice dolmutur. Bunun için Bu durum,
hisscdilmcmcktedir. de-
bagattlar çarsna giren kiinin haliyle, debaatçlkta çalanlarn hâ-
line benzer. Oraya hayâtnda daha ilk olarak giren bir kimse, debaat-
1anmak ta olan derilerin pis kokusu yüzünden orada duramaz. Buna kar-
lk, orada çalanlar bu pis kokular duymazlar bile. Hattâ o pis koku-
lu dükkânlarda yerler, içerler, hiç bir rahatszlk duymadan otururlar.
Çünkü uzun müddet orada durduklarndan burunlar o pis kokularla iyi-
ce dolmutur, tte günümüzde gybet meselesi de böyledir...
Bir defasnda Sclmân Fârisî (r a ), Sahabeden bir toplulukla berâ-
ber bir seferde bulunuyordu. Aralarnda Hz. Ömer de (r.a.) vard. Bir
yere kondular. Selmân Fârisî hemen uyuya kald. Ashâbdan dierleri ça-
drlar kurdular, yemekleri hazrladlar. Bu esnâda, Selmân Fârisî için
aralannda öyle bir cümle sarfedildi:
—u
Selmân da, kurulmu çadra ve pimi yemee konmak isti-
yor!....
Biraz sonra Selmân kalkt. Ona, «Resûlüllal'a git biraz kalklk
versin, ekmeklerimizle yiyelim.» dediler. Selmân gitti. Sahâbîlerin istei,
ni Allah Resulüne duyurdu. Peygamberimiz ona cevaben, «Git onlara.
Katkla ekmeklerini yemi olduklarn söyle.» dedi. Selmân gitti. ResûL
üllah'm sözlerini sahâbeye nakletti. Fakat onlar, «Biz asla bir ey yemi
deiliz. Resûlüllah da yalan söylemez.» diyerek hep birlikte peygamber
aleyhisselâmn çadnna geldiler. Peygamberimiz kendilerine unlar söy-
ledi

— Arkadanz uyurken onun hakknda söylediklerinizi söylediiniz


zaman, siz, katkla ekmek yemi oldunuz...

Bunlar söyleyen Allah Resulü, daha sonra onlara âyeti okudu: u


— Ky îmân edenler. Zannn birçoundan kaçnz. Çünkü baz «an var-
dr ki srf günahtr. Birbirinizin kusurlarn aratrmayn. Ki-
miniz do kiminizi arkasndan çekitirmesin, gybet etmesin. Sizin

Oafletten Kurtulu F : 12 177


: :

herhangi biriniz ölü kardeinizin etini yemekten holanr m? -


te bundun Üleindiniz. Allah'tan korkun, kötülük yapmaktan Ba-
knn, (llueurât sûresi, âyet: 12).

Süfyân sevrî der ki: Zan iki ksmdr. Biri, kendisinde günah bulu-
nan zandr. Dieri de kendisinde günah bulunmayan zandr. Kendisinde
günah bulunan zan, sadece kiinin bâtnnda kalmayp ayn zamanda di-
liyle de konuarak dar fâ ettii zandr. Kendisinde günah olmayan zan
ise, kiinin sadece içinde kalan ve dil ile dar
vurulmayan, bakalar-
na söylenmeyen zandr.
*
îbni Abbâs (r.a.) anlatr:
— arkasndan çekitirmesin... âyeti, Resûlül-
...Kiminiz de kiminizi
lah sallallahü aleyhi ve sellemin ashâbmdan iki kii hakknda nâzjl ol-
du. Resul aleyhisselâm, bir sefer oldu mu, varlkl her iki kiinin yannda,
daha az varlk sahibi bir kii verirdi. Bunlar, gerek yiyecek bakmndan,
gerekse silâh ve âir sava malzemesi bakmndan o bir kiiyi takviye
ederler, buna karlk o da onlarn bâz hizmetlerini görüverirdi. Yine bir
sefer esnasnda Selmân Farisî'yi varlk sahibi iki kiinin yanna vermi-
ti. Selmân, onlarn yiyeceklerinden yiyor, buna karlk bâz yol hizmetle-

rini görüveriyordu. Bir gün bir yere kondular. Yemek hazrlama iini Sel-
mân yapmaktayd. Fakat o gün için bir ey hazrlanmamt, ötekiler
ona, «Resûlüllah'a git te, bize biraz katldk versin, ekmeklerimizle yi-
yelim,» dediler. Selmân gitti. Biraz uzaklanca öteki iki arkadandan
biri onun hakknda öyle dedi
— Eer Selmân su almak için dolu bir kuyuya inmi olsa onu ku-
rutur!...
Dier, taraftan, Peygamber aleyhisselâmm çadrna varp arkada-
larnn istediini kendisine arzeden Selmân'a Resûl aleyhisselâm öyle
dedi:
— Git arkadalarna söyle: «Siz katld yemisiniz.» de.
Selmân geri döndü. Resûlüllah'm sözünü arkadalarna anlatt. Bu-
na aan arkadalar hemen Resûlüllah'a geldiler ve, «Yâ Resûlellah, bks
katktk yemi deiliz!» dediler. Resûl aleyhisselâm da onlarn bu sözüne
karlk, «Ben, yediiniz etin krmzln azlarnzda görüyorum.» de-
di. Bu söz, onlar büsbütün artt. kisi birden, «Bizim yanmzda katk-
lk bir ey yok. Bugün et de yemi deiliz.» diye cevap verdiler. Peygam-
berimiz onlara hitâben buyurdu ki

Siz, kardeinizi arkadan çekitirdiniz!..
Daha sonra onlara sordu:
— Murdâr bir yemek eti ister misiniz?
Onlar dediler:
Hayr.

178
: :

Resûl aleyhisselâm buyurdu:


—Murdâr bir oti yemekten tiksindiiniz gibi, gybet tc etmeyiniz,
müslüman kaidecinizi çekitirmeyiniz. Zîrâ, üphesiz, kim müslüman kar-
deini çekitirirse onun etini yemi olur...
ite bu srada yukardaki âyet nazil oldu.
Anlatlr ki, adamn birisi Hasan Basî'ye varr ve, «Kulan kii se-
nin hakknda gybet etti, seni çekitirdi.» der. Bunun üzerine Hasan Bas-
rî hemen kalkar. Bir tabaa hurma doldurur. Doruca kendisini çeki-

tiren o adama gider. Varr ve elindeki hurmay ona takdim ederek öyle
der:
— Duydum ki, hasenatn bana hediye etmisin. Ben
bana hediye de,
etmi olduun bu hasenata karlk sana bir eyler ikram etmek istedim.
Ancak bu bir tabak hurmay getirebildim. Kusura bakma. Bana hediye
etmi olduun hasenatn karln
tam olarak sana ödemee muktedir
deilim.

evinde
ni çekitirmee baladlar. Bu durum karsnda brahim Ibni Edhem u
sözleri söyledi
— Bizden önceki müslümanlar etten önce ekmei yerlerdi. Siz ise ek-
mekten önce et yemee baladnz.
Allah ondan rfz olsun, Ebû Ümâme Bâhilî'nin öyle dedii rivâyet
edilir:
— Kyamet günü kulun amel defteri kendisine verilir. O, ona öyle
bir göz atnca orada, kendisinin ilemedii hasenatn varln görür. Bu-
nun üzerine, «Yâ Rabbi, uu
amelleri ben ilemi deilim. Bunlar bana
nereden geldi?» diye sorar. Allah ona cevâb verir:u

Onlar, senin haberin yokken insanlarn seni çekitirmesi sebebiy-
le oraya yazlmtr.
brahim Ibni Edhem öyle der:
— Ey yalanc, Dünyan iledostlarna cimrilik ettin, âhretinle de dü-
manlarna cömertlik ettin. Cimrilik ettiin eyde mâzür deilsin. Cömert-
lik ettiin eyde de methedilmi deilsin.

Ehl-i hikmetten biri der ki


Gybet; kurrânm meyvesidir, fâsklarn ziyafetidir, kadnlarn mera-
sdr, insanlarn köpeklerinin katdr, müttekîlerin de çöplüüdür.
Enes Ibni Mâlik (r.a.) rivâyet eder:
Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Dört ey, oruçluya orucunu yedirmi, a beleti iye abdestini boz-
durmu, kiinin amelini ykm olur. Bunlar; gybet, yalan, ko-

179
:

vc kendisinin bakmas lrlâl olmayan


(Millik kadnn vücuduna bak-
maktr. Kadnlar errin kökünü sularlar. Tpk suyun, meyvelerin
kökünü sulamas gibi. çki içmek günahlar çoaltr.
Kaab ahbâr öyle der:

Allah'n selâm onlarn üzerine olsun, ben. peygamberlerin kitap,
larnda öyle dendiini okumutum. Gybetten tevbe etmi olarak ölen,
cennete girenlerin en sonuncusu olur. Gybetçilik huyunda devam eden de
cehenneme girenlerin ilki olur.

Bir defasnda îsâ aleyhisselâm, arkadalarna sordu:


— Ne dersiniz, eer siz darda uyumakta olan bir adama rastla-
sanz, rüzgâr bu adamn avret mahallinin birazn açm
olsa siz onu ör-
ter misiniz?
*

— Evet, örteriz.
Hz. îsâ buyurdu:
— almam ksmn da açarsnz.
Bil'akis, siz,
Onlar, Hz. îsânn bu sözlerine hayret ettiler, ve, «Sübhancllah! Biz,
açlmam ksmn nasl açar mz?»
dediler. Hz. îsâ buyurdu:
-- Yannzda birisinden söz açldnda onun kötü davran ve huy-
larndan bahsettiiniz zaman, avret mahallerinin kapal kalan ksmlar-
n da açm olursunuz.
Hâlid Rîb'î anlatr:
—Bir defasnda bir camide oturuyordum. Bir ara cemâatten bir gu-
rup, bir adam çekitirmee balad. Ben kendilerine manî oldum. Onu
braktlar, baka birisini çekitirmee baladlar. Sonra yine ilk çekitir-
dikleri adama döndüler. Bu srada her naslsa o adam hakknda bir söz
de ben söyledim. O gece bir rüyâ gördüm. Bana uzun boylu, siyah derili
bir adam geldi. Elinde bir tabak vard. çinde de bir parça domuz eti bu-
lunuyordu. Taba bana doru uzatarak, «Ye bunu!» dedi. Ben, «Domuz
etini mi yiyeyim? Vallahi yemem.» .dedim. Bunun üzerine adam beni ya-
kalad. yice bir sarsalad ve. «Ondan daha kötüsünü yemitin!» dedi.
Sonra, zorla bir parça azma
koydu. Tam bu srada ben uyandm. Al-
lah'a yeminle söylerim ki,bu hâdiseden sonra otuz - krk gün azma her
yemek koyuta o etin çirkin tadn ve pis kokusunu mutlak hissederdim.
Süfyân îbni Husayn anlatr:
— Bir
defasnda Iyâs îbni Muâviye ile oturmaktaydm. Oradan bir
adam geçti. Ben, onun hakknda konumaa yeltendim. Iyâs îbni Muâvi-
ye bana, «Sus!» dedi. Daha sonra, Bizansllarla yaplan savalara katlp
katlmadm sordu. Ben, katlmadm söyledim. Bunun üzerine öyle
dedi

180
— Kâfir Bizansllar senin elinden - dilinden sâlim oluyor da bir miia-
lüman kardein sâlim olamyor...
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hâtem Zâlid'in öyle dedii ri-
vâyet edilir:

Bir mecliste üç ey bulunursa oras Allah'n rahmetinden mah-
rumdur. Bunlar; dâimâ dünyevî menfaatlerin konuulmas, gülüp - oy-
nama ve dier insanlarn çekitirilmesidir.

Muâz olu Yahya Râzî der ki:

Müminin senden alaca nasibi u üç haslet olursa sen iyilik eden


kiilerden olursun:
1 ) Mümin kardeine faydan olmazsa bile zararn da olmazsa,
2) Ona sevinç _ ne'e veremezsen bile gam.keder dc vermezsen,
3) Onu övemezsen bile zem de etmezsen, iyilik eden kiilerden olur-
sun.

Mücâhid söyler:
— nsanolu ile berâber oturan melekler
man kardelerinden birinin bir iyi ve hayrl tarafndan bahsetti mi, me-
lekler ona hitâben, «Senin için de ayns vardr.» derler. Eer müslüman
kardeinin bir kötülüünden bahsederse, yâni onu çekitirirse o zaman
da melekler öyle derler:
—Ey Ademolu, mümin kardeinin kusurunu ortaya döktün, üze-
rindeki örtüyü kaldrdn. Bir de dön de kendine bak ve senin kusur ve
ayplarn Örten Allah'a hamdet!
Bir defasnda brahim bni Edhem bir ziyafete çarlmt. Tam
oturduu srada oradakiler, «Fülan kii gelmedi.» dediler, içlerinden biri
kii hantal birisidir.» dedi. Bunun üzerine îbrâh im Ibni Edhem,
de, «Fiilân
«Bir yemekte hazr bulunup orada bir miislüman çekitirdiim zaman bu-
nu bana kamm (midem) yapt.» diyerek oradan çkt ve üç gün müd-
detle yemek yemedi.
Bir hakîm der ki: Eer kendinde üç eyi ileme hevesini bulamyor-
san dier üç eye riâyet etmelisin:
1) Eer sende hayr ileme hevesi yoksa orden elini çek,
2) Eer insanlara faydal olmaa muktedir deilsen, hiç deilse za-
rarl olma,
3) Eer
oruç tutamyorsan hiç olmazsa insanlarn elini yeme, on-
lar arkalarndan çekitirme,
Veheb Mekkî öyle der:

Bence gybet yapmamak, kâinatn yaratlmasndan yokolaca gü-
ne kadar onu ve onda olan her eyi Allah yolunda sarfetmi olmaktan
daha iyidir. Yine, gözü, ân
yüce olan Allah'n haram olduu ey- klm
181
lercbakmaktan alkoymak, bütün kâinat ve ondakilcri Allah yolunda
harcam* olmaktan daha iyidir.
Veheb Mekkî bunlar söyledikten sonra aadaki âyetleri okudu:
— Ey îmân edenler, zannn birçoundan kaçnn. Zîrâ bâz zan var-
dr ki srf günahtr. Birbirinizin kusurunu aratrmayn. Kimi-
niz de kiminizi arkasndan çekitirmesin. Sizin herhangi biriniz
ölü kardeinin etini yemekten holanr m? te bundan tiksindi-
niz. AllaJ'dan korkun... (Hucurât sûresi, âyet: 12).

— Mümin erkeklere söyle. Gözlerini harama balunaktan saknsn-


lar ve cinsî uzuvlarn zinadan korusunlar. Böyle yapmak, kendi,
leri için çok teiniz bir harekettir. üphesiz ki Allah, kullarnn ne
yapacaklarndan hakkyle haberdardr. Mümin kadnlara da söy-
le. Gözlerini harama bakmaktan saknsnlar, Humuslarm zinadan

korusunlar... (Nûr sûresi, âyet: 30,31).

Gybet eden ahsla helâllamadan yapaca tev-


kiinin, çekitirdii
be-istifârn makbul saylp saylmyaca hakknda çeitli fikirler ileriye
sürülmütür. Kimine göre, birisi hakknda gybet etmi olan ahsn, o ki-
i ile helâllamadan yapaca tevbe-istifâr makbuldür. Kimine göre ise,
çekitirdii ahsla helâllamadkça onun tevbesi makbul deildir. Bizce
bu hususu iki ksmda mütalea etmek gerekir:
1) Söylenen sözün, o kiinin kulana kadar gitmi olmas hâli. Bu-
nun tevbesi, çekitirilen kii
helâllamaktan ibarettir.
ile

2) Söylenen sözün, çekitirilen kiinin kulama kadar gitmemi ol-


mas hâli. Bu durumda yaplacak i, ân
yüce olan Allah'dan mafiret ta-
lebinde bulunmak ve bir daha gybet etmemee kesin karar vermektir.
Anlatrlar ki, adamn birisi îbni Sîrîn'e gelir ve, «Ben senin hakkn-
da gybet ettim. Bana hakkn helâl et» der. îbni îrîn ona cevâb ve- u
rir:
— Allah'n haram ettii eyi ben nasl helâl edeyim?
Zannederim bu sözüyle îbni îrîn, yaplan bir gybetin günâhndan
tamâmen syrlm olabilmek için, hakknda gybet edilen kii ile helâl-
lamann yannda ayrca Allah'dan da mafiret dilemek gerektiine iâ-
ret etmek istemektedir. Eer yaplan gybet, çekitirilen kiinin kulana
kadar gitmemise bunun tevbesi Allah'dan mafiret dilemek ve bir daha
gybet etmemee kesin karar vermektir. Bundan baka, eer yaplan gy-
bet damanla o kiinin kulana kadar gitmiyecekse varp söylemee de
lüziöh yoktur. Hattâ söylememesi daha iyidir. Çünkü zihni onunla me-
gul edilmemi olur. Gybet hâlinde yâni birisini çekitirmi olma duru-
munda hareket tarzlar bunlardr. Bir de birisi hakknda yalan söyleyip
iftirâ etmi olma durumu vardr. Bu, gybete nazaran biraz daha dei-

182 1
iktir. Zîrâ iftirâ.yalan hâli, üç türlü levbeyc ihtiyâç gösterir. Birisine if-
tira etmi, onun hakknda yalan söylemi bir insann srasyie unlar
yapmas gerekir:
1) Önce, kimlerin yannda yalan söyledi ve iftira ettiyse onlara va-
rr ve, «len yannzda, l'ülâ kii hakkmla söyle söyle bir takn
sizin
sözler saffettim, «en yalan söyledim. Ilmlarn asl yoktur.» der.
2) kinci olarak, hakknda yalan söyleyip iftira ettii adama gider
ve onunla helâllar.
3) Ve nihayet, söylemi olduu bu yalandan, yapm olduu iftirâ-
dan ötürü an yüce olan Allah'dan mafiret talebinde bulunur. Bir daha
bulunmayacana kesinlikle azmeder.
böyle bir fiilde
Birisine iftira etmekten ve onun hakknda yalan söylemekten daha
büyük bir günah yoktur. Zîrâ dier günahlar sadece bir tevbeye ihtiyâç
gösterir, tftira-yalan ise, biraz önceki îzâhtan da anlald gibi,üç yer-
de tevbeyi gerektirmektedir. an
yüce olan Allah, iftirâ ile küfrü ayn
bir âyette zikretmi vc öyle buyurmutur:
—...O halde küfür olan putatapclktan kaçnn, yalan sözden sa-
knn (Hacc sûresi, âyet: 30).

Üç snf insan hakknda konumak gybet saylmaz.


— Zâlim devlet adamlar,
1
2 — ledii kötülükleri, haramlar ve Allah'n dînine aykr her fiili-
yatn aça vurmaktan çekinmeyen fâsklar,
3 — Bid'at ehlinden olanlar.

Bunlarn yaptklar vc gidiatlar hakknda konuulursa bu, gybet ol-


maz. Fakat meselâ vücut yaplar hakknda konuulan bir söz gybet sa-
ylr. Yapt'klan hakszlklar, kötülükler ve gidiatlar husûsunda konu-
ulmakta ise bir mahzûr yoktur. Hattâ faydaldr da. Çünkü ahali onla-
rn kötülüünü örenir ve onlardan dâima saknr, uzak kalr, onlarn
kötü fiillerine meyletmez. Resûlüllah sallâllâhü aleyhi ve sellem bir ha-
dîslerinde öyle buyururlar:
— Kötünün kötü huyundan bahsediniz, onu etrafa tantnz ki, ahâli
ondan saknsn.

Gybet dört ksmdr:


1 — Küfre sebep olan gybet,
2 — Münâfklk olan gybet,
3 — Günaha sebep olan gybet.
4 — Mubah olan gybet. Bunun sevâb da vardr.
Bir kimse birisini çekitirdii zaman ona, «Gybet etme,» dense ve
o da «Bu gybet deildir. Ben bu hususta doru söylüyorum.» dese bu
küfre sebep olur. Zîrâ bu sözüyle o, ân
yüce olan Allah'n harâm ettii

183
:

bir fiili yâni gybeti helâl saymak istemektedir. Allah'n haram kld bir
eyi helâl saymak isteyen ise kâfir olur. Allah korusun.
Bir kimse, isim zikretmeden birisini çekiti rirse fakat onun sözlerini
dinleyenler bu sözlerin kime söylendiini bilirlerse ve gybet eden bu a-
hs bu hareketiyle muttekilik taslarsa, bu, bir nifak olur.
la
Bir kimse, günah olduunu bildii halde ismen bahsederek, birisini
çokitirirse âsî saylr. Tevbe - istifar etmesi gerekir.
Allah'n emirlerine muhalif vo hareketlerde bulunan ve bunlar
fiil

etrafa yaymaktan da çekinmeyen kiilerin bu hareketlerinden bahsedip


onlar halka tantmak ise sevaptr. Çünkü ahâli onlarn kötü amellerin-
den saknm olur. Zîrâ Resul aleyhisselâm öyle buyurur:
—Kötü ahlâkllar kötü ahlâklar ile tantnz ki ahâlî onlardan sa-
knsn.
Bir defasnda babam unlar anlatmt
— Allah'n selâm onlarn üzerine olsun, Resûl olmayp sadece Nebi
olan peygamberlerin kimisi Allah'dan gelecek hükümleri rüyâ tarikiyle
örenirler, kimisi de hiç bir ey görmeksizin sadece gayptan bir ses iit-
mek suretiyle örenirlerdi. ste Allah'dan gelen haberleri bu suretle alan
peygamberlerden birisi bir gün bir rüyâ gördü. Rüyasnda kendisinden,
sabahleyin kalknca karsna ilk çkan eyi yemesi, ikinci olarak karf.
lastiini gizlemesi, üçüncü olarak karlatn kabul etmesi, dördüncü
olarak, karlatn yeise düürmemesi, beinci olarak karlatndan
da kaçmas isteniyordu. Sabah oldu. O peygamber kalknca karsnda
gözüne ilk çarpan büyük ve kapkara bir da
oldu Bu manzara karsnda
duraklad, hayrete dütü ve kendi kendine, «Kabinin tana onu yememi
emretti. Acaba ben bunu yiyebilir miyim?» eledi. Daha sonra. «Uabhm
hana, gürümün yetmiyecei eyi emrefmez» diye düündü ve onu yeme-
e azmederek oraya doru yürüdü. Fakat yanma yaklanca birdenda
küçüldü, küçüldü ve baldan daha tatl bir lokma hâline geldi. Peygamber
onu yiyerek yola koyuldu. Biraz gidince karsna bir altn tas çkt. Onu
görünce. «Benden, ikinci karlatm gizlemem istenmiti.» diye düün-
dü. Hemen yerde bir çukur açarak onu oraya gömdü ve yine yola koyul-
du. Fakat biraz gittikten sonra dönüp arkasna baktnda altn tasn
topran üstüne çkmolduunu gördü. Geri döndü. Onu tekrâr göme-
rek yine yoluna devam etmek üzere hareket etti. Fakat biraz gidince yi-
ne dönüp geriye baktnda, altn tasn yine darda olduunu hayretle
müahede etti. Bu dönüp gömmeler bir kaç defa tekrarland halde altn
tas yine üste çkyordu. Nihâyet peygamber, «Ben, Rabbmn bana olan
emrini yerine getirdim.» diyerek onu gömmek için bir daha geri dönme-
di ve yolurta devam etti. Biraz gidince, kendisine doru gelen bir kula
karlat. Kuun peinde de bir ahin (atmaca, doan) vard. Onu avla-

184
: :

mak, yakalayp yemek istiyordu. Ku, «Ey Allah'n nebisi, beni kurlar.»
diyerek peygamberden yardm istedi. Peygamber de onu ald, yeninin içi-
ne saklad. Bu arada onu avlamak için peinden gelmekte olan âhin de,
«Ey Allah'n nebisi, ben aç idim. Sabahtan beri onu avlayp karnm do-
yurmak için urayordum. Tam yakauyacam srada onu benden aldn.
Rzkma mâni olup beni Ümitsizlie düürme.» dedi. Bu srada peygam-
ber, «Benden, üçüncü olarak karlatm kabul etmem, dördüncü ola-
rak karlatm da yeise düürmemem istenmiti. Üçüncü bu ku. Onu
kabul edip kurtardm. Ya dördüncüyü ne yapaym? O, kurtardm bu
kuu yemek istiyor,» diye düündü. Biraz sonra bçan çkard. Kendi
bacann kaba etinden biraz keserek beklemekte olan avc kua att. O
da onu alp gitti. O uzaklanca saklamakta olduu kuu da salvererek
yoluna koyuldu. Biraz sonra pis kokulu bir cife ile karlat. Geceki rU-
yânn gereince ondan da sür'atle uzaklat. O günü akam yatarken Al-
lah'a öyle dua etti
— Yâ Rabbi, emirlerinin hepsini de yerine getirdim. Fakat bunlarda-
ki hikmeti bana malûm et!..
O gece rüyâsnda kendisine unlar söylendi
— lkönce muazzam ve kapkara bir da olarak gördüün ve sonra-
dan baldan daha tatl bir lokma hâline gelen ey, öfke.gazaptr. öfke, ön.
ce büyük bir da halindedir. Sabr edildii ve yenildii zaman baldan da-
ha tatl bir lokma olur. kinci olarak karlatn altn tas, güzel ve iyi
amellerdir. îyi ve güzel ameller, hareketler, davranlar ne kadar örtü-
lürse örtülsün, yine de aça çkar ve kendilerini belli ederler. Saklad-
n ku, sana smana ihanet etmemeni öretmek istemektedir. Dördün-
cü hareketin, birisi senden bir ey istedi mi, kendi ihtiyâcn olsa bile onun
hacetini görmek gerektiine iarettir. Beinci olarak karlatn ve ken-
disinden kaçtn pis kokulu cîfe gybete' iarettir. Gybet eden, ötekini-
berikini çekitiren insanlardan, pis kokulu cifeden kaçarcasna kaç!..

185
KOCULUK

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurur:


— Kocu Cennete girmez.
Ebû Hüreyre (r.a.) rivâyet eder: Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem sordu:
— Biliyor musunuz, en erirleriniz kimlerdir? Sahabe dedi.
— Allah ve Resûlü daha iyi bilir,
Resul aleyhisselâm buyurdular:
— Sizin en baka
erlileriniz, ötekilere bir yüzle ve sözle giden, be-
rikilere de yine baka bir yüzle ve sözle giden iki yüzlü ve iki
sözlülerdir.
Abbâ3 (r.a.) anlatr:
îbni
—Bir defasnda Resûl aleyhisselâm ölüleri yeni gömülmü iki kab-
re uramt. Orada yatanlar için, «Onlar azâp çekiyorlar. Hem de büyük
günahlardan dolay deil.» buyurdular. Sonra bu iki ölünün hangi sebep-
ten dolay azâp çekmekte olduklarn açkladlar:
— Onlarn biri, bevlden temizlenmezdi. Dieri de ondan ona lâf gö-
türüp getirirdi.
Allah Resûlü daha sonra bir hurma dal alarak onu ikiye ayrd. Her
bir parçay bir kabre dikti. Bunu gören sahâbiler, «Yâ Resûlallah, bunu
niçin yaptnz?» diye sorunca u
cevâb verdiler:
— Umulur ki o iki dal ya kald müddetçe onlarn çekmekte olduk-
lar azâp hafifler.
Görüldüü Peygamberimiz aleyhisselâm, yeni gömülmü olan
gibi
iki ölü hakknda, «Onlar azâp çekiyorlar, hem de büyük günahlardan do-

lay deil,» buyuruyorlar. Bu sözün mânâs udur:


— Onlar, sizce hiç ehemmiyeti olmayan, fakat âm
yüce olan Allah'-
n nazarnda büyük günah saylan iki cürümden ötürü azâr
l>aha önce de kaydettiimiz gibi Resul alcyhisselâmn bir hadîsi
di:

186
: :

— Kocu Ceofü Krmes...


Eh, Cennete girmeyince onun yeri elbette Cehennem olacaktr. Zirâ
orada ya Cennet vardr veya Cehennem. Bunlarn hâricinde, kalacak ba-
ka bir mahal yoktur. Cennete giremiyecei sabit olunca onun yerinin Ce-
hennem olduu da anlalm olur. O halde kocu kimsenin, tevbe-isti-
rar edip bir daha bu enî fiili ilememee azmetmesi vâciptir. üphesiz
ki kocu kimse, dünya'da zelil-hakir olur. öldükten sonra kabirde azap
çeker. Kyamet günü de Cehennemdedir, Allah'n rahmetinden ümitsizdir.
Eer ölmeden önce tevbe - istifar ederek bir daha koculuk yapmamaa
azmeder ve yapmazsa Allah da onun tevbesini kabul eder.

Resûl aleyhisselâm öyle buyurur:


— ki yüzlüler insanlarn en erlilerindendir. Bunlara bir yüzle va-
rrlar, onlara baka bir yüzle, varrlar. Kim ki Dünya'da iki sözlü
(münafk)' olursa, Allah da kyamet günü ona ateten iki dil ta-
kar.
Katâde öyle der: Eskiden denirdi ki
— Allah'n kullarnn en erlileri sövüp - sayp iftira edenler, öteki-
ni - berikini kötüleyip duranlar, saa - sola lanet yadranlar ve kocu-
luk edenlerdir.
Yine denirdi ki

Kabir azâb üçe taksim edilir. Üçte biri gybettendir. Üçte biri be-

vildendir. Dier üçte biri de koculuktandr.

Seleme olu Hammâd anlatr:


— Adamn birisi bir köle satm, alcya da, «Bu kölenin koculuk
yapmaktan baka bir kusuru yoktur.» diyerek, satmak istedii kölenin
kusurundan onu haberdâr etmiti. Fakat alc, köledeki bu kusûru önem-
sememi ve onu satn alp götürmütü. Ksa bir müddet geçtikten sonra
bir gün köle, efendisinin karsna öyle dedi:
— Kocan seni sevmiyor, seni boayp üzerine evlenmek istiyor. Onun
sana balanmasn misin? ister
— Evet.
— O halde bugün o uyuduu zaman eline usturay al sakaln dibin-

den kes.
Kadna bunlar fsldayan köle, daha sonra kocasna da öyle dedi:

Sen karn çok seviyorsun. Ona sadâkatle balsn. Fakat o seni
sevmiyor. eni öldürmek istiyor. Bütün bunlarn doruluunu kendi göz.
lerinle görmek istersen bu gece uyuma. Fakat mahsûstan uyur gözükü,
ver. Göreceksin!..
Adam Onun uyduunu sanan kadn da biraz sonra ustu-
öyle yapt.
ray ald ve kocasnn sakallarn kesmek üzere yanma geldi. Elinde us-
tura, karsn gören adam, kölenin fitledii gibi gerçekten kendisim öl-

187
:

düreccini sanarak hemen sçrad gibi onun elinden usturay kapt ve


onu öldürdü. Hâdise duyulunca kadnn akrabalar da adam öldürdüler.
Derken iki sülâle arasnda bir kan dâvas balad.
Kksen olu Yalya öyle dur:
— Kocu, sihirbazdan daha erlidir. Sihirbazn bir ayda yapamad-
n kocu bir saatte yapar.
Denilir ki :

— Kocunun yapt eytann yaptndan daha zararldr. Zirâ ey-


tan, yapacan sadece hayâllerle ve vesveselerle yapar. Kocu ise yüz
yüze ve göz göse göre yapar.
anyüce olan Allah öyle buyurmutur:
— ... odun hamul olarak... (Ebû ieheb sûresi, âyet: 4).
Müfessirlerin çou, bu âyette geçen odun'dan maksadn kocuîuk ol-
duunu söylerler. Koeulua
odun isminin verilmesi ise dümanla ve
ktale sebep olduu içindir. Nasl ki odun ate yakmaa vesile olursa, ay-
nen bunun gibi koculuk ta ktal - birbirini öldürme, birbirleriyle ura-
ma ateinin yanmasna vesile olur.

Sayfi olu Eksen der ki : Zeliller dört ksmdr:


1) Kocular,
2) Yalanclar,
3) Borçlular,
4) "Yetimler.
Ebû Ubeydullah anlatr: Adamn birisi yedi mesele için bir âlimin
peinden yetmibh fersahlk Nihayet ona dedi ki:
yol katetti.
—Ben, Allah'n sana verdii ilimden faydalanmak için geldim. Ba-
na söyler misiniz, 1) Göklerden daha olan ey ar
daha geni olan nedir? 3) Tatan

daha derin olan nedir? 7) Yetimden daha zayf olan kimdir?


Âlim cevap verdi
1) Mâsum etmek göklerden daha ardr. 2) link,
bir insana iftira
Dünyâdan daha genitir, 3) Kaaatkâr kalb denizden daha derindir, 4)
Hrs ateten daha yakcdr, 5» Darla düünce yaknlara hâcetini arzet-
mek zehmeiden daha souktur. 6) tmânszn kalbi tatan daha katdr,
7) Kocunun kou meydana çknca o, bir yetimden daha zelil duruma
düer.
îbni Ömer (r.a.) rivâyet eder:
Resûl aleyhisselâm buyurdlr ki:
— âu yüce olan Allah e^neti yaratt zaman ona «Konu!» de-
di. Cennet, «Bana giren mes'ûd olsun.» diye cevap verdi. Allah da

buyurdu ki: fezetim ve Celâlim hakk için, sekiz snf insan sen-

188
: :

do otrmnyacak. 1) çli içenler, 2) Zinfc etmekte devam edenler,


3) Kolculuk edenler, 4) Deyyfislar, 5) Mef'ûl olan erkekler, 6) S-
la-i rahimi kesenler, 7) Zâlim idare âmirleri, 8) Allah'n adn

anarak öyle öyle yapacam diye va'dde bulunup sonra onu ye-
rine getirmeyenler.
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Basri öyle der:
— unu iyi bil ki, bakasndan sana lâf getiren mutlaka senden de
ona lâf götürecektir.
Bir defasnda Ömer tbni AbdüTazize bir adam geldi ve onun huzurun,
da baka birisini çekitirmee yeltendi. Fakat halîfe ona müdâhale ede-
rek dedi ki
— Dilersen senin u hareketini bir ölçüye vuralm: Eer yalan söy-
lüyorsan, «...eer bîr fâsik size bir lnber getirirse onu tahkik edin... Hu-
curât sûresi, âyet: 6.» âyetindeki kiilerden olursun. Eer söylediklerin
doru ise bu takdirde de, « —gammazlkla lâf getirip - götürmee koan...
Kalem sûresi, âyet: 11» âyetinde ismi geçen kiilerden olursun. Dilersen
seni afvedelim...
Halife sözünü bitirdikten sonra adam, « Afvet ey müminlerin halîfesi.
Bir daha böyle bir eye yeltenmiyeceim,» dedi.
Abdullah lbni Mubârek öyle der:
— Vcled-i zina lâf tutmaz. Haseb . nesebi belli olan kii komusuna
eziyet etmez.
Bunun mânâs udur: Lâf tutmayan ve iittiklerini hemen oraya -
buraya yayan kimse veled-i zinâdr. Eer veled-i zinâ olmam olsa ondan
ona lâf götürmez. Bu hüküm, ân
yüce olan Allah'n kelâmndan çka- u
rlmaktadr:
insanlar hayr i-
Çok
bütün bunlardan baka kula kesik... (Kalem

gelmi ve onun huzurunda


Ehl-i hikmetten birine bir dostu ziyarete
birisini çekitirmee balamt. Onun bu davran karsnda hakim ken-
disine unlar söyledi
— Ziyaret sevâbn iptal ettin. Bana üç cinâyet getirdin. Beni, sözü-
nü ettiin o müslüman kardeime kar öfkelendirdin. Bo ve sâlim zih-
nimi megul ettin. Kendini yalanla ithâm eyledin.

Kaab Ahbâr (r.a.) anlatr:


— Mûsâ aleyhisselâm zamannda bir ara bir kuraklk bagöstermiti.
Hz. Mûsâ. kavmi berâber üç defa yamur duâsna ç'kt, fakat yamur
ile
yamad. Kuraklk bütün iddetiyle devam ediyordu. Nihayet Mûsâ aley-
«Yâ Rabbi!» dedi, «Kullarn üç defa duaya çktlar. Fakat ka-

189
bul olunmad. Acaba scbeb-i hikmeti ne ola?» ân yüce olan Allah vahiy
ile bildirdi:
— Ey Mûsâ, senin ve kavminin duasn kabul etmem. Çünkü içinizde
koculua devam eden kocular var.
Mûsâ aleyhisselâm, «Yâ Rabbi kimdir onlar? Bildir de aramzdan ata-
lm.» dedi. Allah da vahiy iie, «Ey Mûsâ, ben sizi kolculuktan menediyo-
rum. Sense kolcularn ismini vermemi istiyorsun. Onlar söyleyip tc ko-
cu mu olaym? Topunuz birden kolculuktan tevbe - istifar edin. Bir da-
ha kimse koctluk yapmasn.» dedi. Hz. Mûsâ durumu kavmine bildirdi.
Hepsi birden tevbe - istifâr ederek bir daha koculuk yapmyacaklarna
azmeylediler. Allah da onlarn bu tevbesini kabul etti ve yamur ya-
drd.
Bir defasnda halife Süleyman, ulemâdan Zührî ile oturmaklayd. O
adam geldi. Süleyman ona, «Duyduuma
Birada bir göre benim aleyhim-
de konumu, öyle söyle demisin,» dedi. Adam, «Ben, hakknzda
sizin
ne bir ey iledim, ne de bir ey söyledim.» diye mukabele etti. Bu sefer
Süleyman, «öyleyse bana haberi getiren sâdk bir kimseymi» deyince,
Zührî hemen söze kart ve:

Kocu kimse sâdk olamaz! dedi.
Süleyman da onu tasdik ederek, «Doru söyledin. Allah selâmet ver-
sin,» dedi.
Bir hakim öyle der:
— Kim ki sana, bir müslüman kardeinin seni kötüledii haberini ge-
tirirse bil ki, esas kötüleyen o kimse deildir. Bil'akis sana o haberi ge-
tirendir.
uhu da Veheb bni Münebbih söyler:
— Sende olmayan güzel bir hasletle seni melhodenin, yine sende bu-
lunmayan kötü bir hasletle seni zcmmetmiyeeeinden de emin olma.
Birisi sana gelir de. «Fiilâ kimse sana öyle öyle yapt. Senin hak.
knda söyle öyle dceli.» derse sana ti ti ey vâcip olur.
Birincisi: Onun sözlerinin doruluunu kabul etmemektir. Zira ehli
îslâmca, kocularn ahidlii makbul deildir. Hem Allah öyle buyur-
mutur:
— Ey imân edenler, eer bir haber getirirse onu tah-
fâsk size bir
kik edin. Hemen doruluuna inanvermeyin. Olur ki, bilmeye-
rek bir kavme satarsnz da yaptnza piman olursunuz (Hu-
curât sûresi, âyet: 6).
kincisi: Onu böyle lâf getirip götürücülükten menetmektir. Zirâ ha-
-

ram -olan eyden kaçndrmak vâciptir. Nitekim sân yüce olan Allah buyu-
rur:
— Siz müslümanlar, insanlar ortaya çkarlm en hayrl bir üm-
için
metsiniz. Zirâ, siz, iyilii emreder, kötülüü mcnedersiiz, insanla-

190
r kötülüktün vazgeçirmee çalrsnz. (Al-i mrun sûresi, âyet:

110)
Üçüncüsü: Koculuk yaptndan ötürü ona Allah için öfkelenmek-
tir. Zirâ bu hareketiyle o, bir âsîdir. Âsilere öfkelenmek ise vâciptir. Zi-

râ ân yüce olan Allah ona öfkelenmektedir.


Dördüncüsü: Kendisinden sana lâf getirilen mümin kardein hakkn-
da hemen sû-i zan yapmamaktr. Zirâ bir müslüman hakknda sû-i zanda
bulunmak haramdr. Nitekim ân yüce olan Allah buyurur:
—Ey iman edenler, zamm bir çoundan kaçnn. Zîrâ baz zan vardr
ki günâhtr... (Hucurât sûresi, âyet; 12).
Beincisi: Kendisinden sana lâf getirilen o müslüman kardein hak-
knda tecessüs etmemektir. üphesiz ki ân yüce olan Allah tecessüsten
yani ötekinin - berikinin kusurlarn aratrmaktan menetmitir. Nitekim
buyurur:
—...Birbirinizin kusurunu arattrmayn... (Hucurât sûresi, âyet: 12).
Altncs: Nasl ki bu kocunun yapt houna gitmediyse, senin de
ona benzer eyler yapmaman, yâni ondan ona lâf getirip - götürücülüU
etmemendir.
nsan doru yola götürecek ancak Allah'dr.

191
:

Allah Resûlü buyurdular:


— Kin ile hased, ilenen güzel amellerin sevabn yokederler. Tpk
atehin odunu yakp yoketmesi gibi.

Yine Resûl aieyhisselâm buyurdu:


— Üç ey vardr ki onlardan hiç bir kimse kurtulamafc. Sû.i «an, ha-
sed, uursuzluk sayma.
Soruldu:
— Yâ onlardan kurtulu nicedir?
Itcsûlcllah,
Buyurdular ki:
— Birisine hased ettiin zaman onu veya dille el ile tecavüze kadar
götürme. Zan etliin zaman, peine düüp daha da aratrmaa
kalkma. Uursuzluk saydn zaman bu duyguyu dinleme.
Peygamber aleyhisselâmn hadîsini ksaca açklamak islersek unla-
r söyleyebiliriz
— Herhangi hased duy-
bir sûretle, kiinin kalbinde birisine kar
gular belirirse, bunu aslâ dar
vurmamal. Yâni içindeki o hased duy-
gusunu dil ile onu kötülemee yahut fiilen zarara sokmaa kadar götür-
memelidir. Böyle olduu, yâni hased sadece kiinin kalbinde kald ve
hased edilen kiiye fiili tecâvüze kadar götürülmedii takdirde kalbde
beliren bu hased duygusundan ötürü Allah o kulunu cezalandrmaz. Yine,
herhangi bir sûrele birisi hakknda sû-i zanna düüldüü zaman, bunu
aynen görmedikçe hakîkatm gibi davranmamaldr. Herhangi bir i hu-
susunda, yahut bir yere gidilirken akla bir uursuzluk vehmi doarsa bu-
nu da dinlememeli, ie yahut yola devam etmelidir. Rivayete göre Pey-
gamberimiz aieyhisselâm uurlu addedilmesini sever, buna karlk her-
hangi bir eyin uursuzluk kabul edilmesinden holanmazd. Hem öyle
buyururdu:
— Uursuzluk saymak, câhiliyye devri âdetlerindendir.
'

192
Nitekim ân yüce olan Allah buyurur:
— Dediler: Renin yüzünden ve maiyetindekiler yüzünden uursuz-
lua uradk! O da dedi: Sizin bütün amel ve hareketleriniz Allnl
nezdinde aikârdr. Belki siz, imtihana çekilmekte olan bir kavim-
siniz (Nemi sûresi, âyet: 47).
— Dediler: Dorusu biz sizin yüzünüzden uursuzlandk... (Yasin
sûresi, âyet: 18).
Ibni Abbâs (r.a.) öyle derdi:
— Bir ku aklna uursuzluk gelirse öyle de: Allah'm,
sesi iitip te
senin kularndan baka ku yok. Senin hayrndan baka hayr yok. Sen-
den gayr ilâh da yok. Senin irâden olmadan hiç bir ey olamaz..
Bunlar söyledikten sonra iine yahut yoluna devam et. yüce ân
olan Allah'n izniyle hiç bir uursuzluk olmaz, sana hiç bir zarar gelmez.
Bbû Hüreyre (r.a.) rivâyet eder:
— Birbirinize buzetmeyiniz, hascd etmeyiniz, kskanma-
birbirinizi
ynz. Alverite ara kztrmaclk
- yapmaynz. Kardeler ola.
rak Allah'n kullar olunuz.
Ebû Süfyan olu Muâviye, oluna öyle der:
— Ey oulcuum, hascd etmekten sakn. Zirâ onun zarar düma-
nnda belli olmadan sende belli olur.
Hasedden daha zararl bir er yoktur. Zirâ, hascd edilen kimseye
henüz bir zarar gelmeden, hased edene be ceza gelir. Bunlardan birinci,
si, dinmeyen bir kederdir. Hased eden kimse, bu hasedi yüzünden devam-

l üzüntü içinde kalr. Zirâ kskand kimsenin nâil olduu nimetten bir
an önce mahrum kalmasn arzular. Bu olmaynca da kendi kendine üzü-
lür, durur, ikincisi, karlnda bir ecir olmayan bir musibettir. Gerçek-
ten hased, onu tayana bir musibettir, bir skntdr. Böyle olmakla be-
raber sonunda elde edecei bir ecir de yoktur. Üçüncüsü, övünülemiye-
cek bir kötülüktür. Dördüncüsü, hased edene Allah'n gazaplanm olma-
sdr. Beincisi, muvaffakiyet kaplarnn kendisine kapanmasdr. Bir de-
fasnda Resul aleyhisselâm öyle buyurdular:
— Haberiniz olsun, Allah'n nimetlerinin dümanlar vardr.
Soruldu:
— Kimdir Allah'n nimetlerinin dümanlar yâ Resûlallah?
Buyurdular:
— Allah'n kullarna kendi lûtfndan vermi olduu nimetleri ks-
kananlar...
Mâlik tbni Dinar öyle der:
— Ben, Kurrâ'nm halktan kiiler hakkndaki âhidliini kabul ede-
rim. Fakat birbirlori hakkndaki ehâdetlerini kabul etmem. Zirâ birbir-
lerine o derece hased ediyorlar ki...
Ebû Hüreyre (r.a.) rivâyet eder:

Gafletten Kurtulu F: 13 193


Resûl aleyhisselâm buyurdular:
— Kyamet günü, alt snf insan, alt ey sebebiyle sorgusuz - su-
alsiz Cehenneme girer.
Soruldu:
— Yâ Kcsûlellah, kimdir onlar ve hangi sebeplerle Cehenneme gi-
rerler?
Resûl aleyhisselâm buyurdular: Benden sonra gelecek âmirler zu-
lüm ve hakszlklar sebebiyle. Araplar rkçlk sebebiyle. Köy ile-
ri gelenleri kibir sebebiyle. Tüccar, alp satt inalda hyanet
etme sebebiyle. Köylüler cehalet sebebiyle. Ulemâ hascd sebebiy-
le..

Dünyâ mal. makam mevki ve kazanç hrslan sebebiyle birbirlerine


.

hased eden âlimler de cehennemliktir. O halde, ilim tahsil edenler bunu


dünyevî mevkiler elde etmek için deil, bil'akis ilmi ile insanlara faydal
olmak ve âhret saadetini kazanmak için yapmaldrlar. Bir kimse ilmi
srf insanlara faydal olmak ve uhrevî saadeti kazanmak maksat ve ga-
yesiyle yaparsa, o zaman kimseyi kskanmaz, kimseye hased etmez, kim-
se de ona hased etmez. Fakat srf dünyevî mülâhazalarla ilim tahsil eder-
se o zaman hased etme hastalna yakalanr. Nitekim an
yüce olan Al-
lah, yahûdi âlimlerinden hikâyeten öyle buyurur:
— Yoksa onlar, Allah'n lûtfndan insanlara vermi olduu nimet-
lere, karç hased mi ediyorlar?... (Nisâ sûresi, âyet: 54).
Bir hakim öyle der:
— Hasedden saknnz. Zirâ hased, hem gökte hem de yerde Allah'a
isyana ilk sebep olan günahtr.
Halam bu sözüyle, Allah'a kar gelii hadisesiyle, Kaabilin
eytann
srf hased yüzünden kardei Hâbili öldürmesi hâdisesini kasdediyor. Bi-
lindii gibi mahlûkattan Allah'a ilk isyân blisten gelmiti. Allah ona,
.Âdeme secde etmesini emretmi, o da kibir ve hased yüzünden ona sec-
de etmemi ve, «Âdemi topraktan yarattn. Beni ise ateten yarattn. Ben
daha hayrlym. Binâen'aleyh ona secde etmem.» diyerek Alrah'n emri-
ne kar gelmiti. Yine Hz. Âdemin oullarndan Kaabil,. srf hased yü-
zünden kardei Hâbili öldürmütü. Nitekim ân
yüce olan Allah'n ke- u
lâm bu hususu belirtmektedir:

Onlara Ademin iki olunun gerçek olan hikâyesini de haber ver.
Hani onlar, Allah'a yaklatracak birer kurban takdim etmilerdi
de, ikisinden birininki kabul olunmu, dieriniki kabul olunma-
mt. O. «seni mutlaka öldüreceim» demiti. Beriki de, «Allah
ancak takva sâliplcriinkîi kabul eder demiti (Mâide sûresi,
âyet, 97).
Kays olu Ahnef der ki :

— Hasedkâr insana râhat yoktur. Cimriye vefa yoktur. Melûle dost

194
: :

yoktur. Yalancya insanlk yoktur. Hâine görü yoktur Kötü ahlâklya


sevgi yoktur.
Bu hususla dier bâz büyüklerin sözleri
Bir hakîm: Hased eden kadar mazluma benzeyen bir zâlim daha
görmedim. , v• .
,

bni îrîn: Hiçbir ey sebebiyle hiç bir kimseye hased etmedim. Ne


ye edeyim ki, eer hased edeceim kii cennetlik ise, o, cennete gidecek-
tir. Ona nasl hâsed edeyim. Eer Cehennemlik ise o da Cehenneme gide-

cektir. Ona nasl hased ederim!..


Hasan Basri Ey Âdemolu, müslüman kardeine niçin hased ediyor,
:

sun? Eer Allah'n ona verdikleri O'nun kuluna olan ikramndan ise niçin
Allah'n ikram ettii kiiye hased ediyorsun? Eer Allann, kuluna olan
ikramndan deilse gidecei yeri Cehennem olan kimseye hased etmek sa-
na yarar m?
Üç snf insan vardr ki dualar kabul olunmaz. Bunlar, haram yiyen-
ler, gybet edenler, kalbinde müslümanlara kar kin ve hased duygulan
besleyenlerdir.

Peygamberimiz aleyhisselâm buyurur


— Kskanma ancak iki eyde caizdir. Bunlardan biri, Allah'n, Kur'ân
okumay kendisine nasip ettii, ve onun ahlâk ile ahlâklandrd
kiidir. Dieri de, yine Allah'n, bol servet verdii ve kendi u-
rumla harcama nasip ettii kiidir.

açklamak istersek unlar söyleyebiliriz: Birisinin ahlâ-


Hâdisi biraz
ken gayet mazbut olduunu yâni Kur'ân ahlâkn tamâmiyle kendisinde
tatbik ettiini gören kimsenin, srf kendisinin de böyle yüce bir ahlâka
sahip olmas için o kimseyi kskanmas yâni ona gpta ile bakmas caiz-
dir.Fakat bu kskan, ondan o güzel ahlâkn yokolmas arzusuyla olma-
mal, bil'akis öyle yüce bir ahlâka kendisinin de sahip olmas temennisiy-
le olmaldr. Aksi takdirde haram ve günah olan hased ksmna girer. Yi-
ne bir kimse, servet sâhibi ve ayn zamanda servetini Allah yolunda har-
cayan birisini görür de kendisi de ayn eye mâlik olmak niyet-i hâlisa-
syla onu kskanrsa bu da câizdir. Fakat bu kskan, o kimsenin serveti-
nin elinden gitmesi arzusuyla olursa bu haramdr. Allah âyette öyle bu-
yurur:
— Allah'n, kiminizin kiminizden üstün klmaya
,

yapt eyle-vesile
riummaym. Erkeklerin, kendi kazandklarndan bir paylar oldu-
u kadnlarn da yine kendi kazandklarndan bir hissesi var-
gibi,
dr. Allah d an, O'nun lûtf undan isteyin.. (Nisâ sûresi, âyet: 32)
m
îte böyle. Her bir müslümana yaraan, Ali ah bakalarna lütfetmi
olduu nimetlerin onlardan alnp kendisine verilmesini temenni etme-
mek, bil'akis onlara vermi olduu nimetlerin aynsn kendisine de ver-

195
:

meini etmekten menetmek ve oray hased duy-


istemektir. Kalbini hased
gularndan korumak her miislünana vaciptir. Zira hased eden yâni Allan-
n bir kuluna vermi, olduu nimetin ondan zevalini isteyen kii Allah'n
takdirine kar gelmi olur. Hâlis müslüman ise Allah'n hükmüne razdr.
Kesûlüllah Ballallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
— Din, hliisy etten ibarettir.
O halde her müslümann Allah'n hükmüne ve takdirine râz olmas,
ve bütün müslümanlara kar hulûsiyet beslemesi yâni kalbinde onlara
kar duygular bulundurmamas gerekir.
kin, hased,
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatr: Resul aleyhisselâma, müslümann müslü-
man üzerindeki hakk soruldu. Cevâben buyurdular ki
— Müslümann müslüman üzerindeki hakk altdr.
Sahabe dedi: Nedir onlar yâ Kesûlellal?
Allah Resulü buyurdular: Karlanca selâm verip onu kendin-
den emin klmak, dâvetine icabet etmek, o, Allah yolunda nasihat-
lerde bulununca ona da nasihatte bulunmak, aksrp ta Allah'a
handetti mi Allah'n rahmetinin onun üzerine olmasn dilemek,
hastalanrsa ziyaretine gitmek, ölünce cenazesine itirak etmek-
tir.

Enes bni Mâlik (r.a.) anlatr:


— Ben sekiz yalarndayken Resul aleyhisselâma hizmet ediyordum.
Allah Resûlü bana ilk olarak unlar söylemiti: Yâ Enes, namaz klaca-
n zaman abdestini güzel al ki hafaza melekleri seni sevsin, ömrün bere-
ketli olsun. Yâ Enes, eünüplükten yykan, gusül et. Cünüplükten yykan-
maa da itinâ göster. yi yykan. Zirâ her bir kln dibinde bir cünüplük
vardr.
Ben, «Yâ Resti eli ah, eünüplükten yykamaa nasl itinâ göstere-
I

yim?» diye sordum. Buyurdular ki:


— Bedenindeki kllarn diplerini ve tenini iyice yykarsan cünüplük-
ten kurtulmu olursun. Allah günâhm mafiret eyler. Yâ Enes, iki rek'-
at kuluk namazn ihmâl etme. üphesiz ki o, Evvâbin namazdr. Gece-
gündüz çok namaz kl. üphesiz ki sen namaza devam ettikçe melekler se-
ni selâmlarlar, senin için istifar ederler. Yâ Enes, namaza durduun
zaman ar gitme, kyam çok uzatma. Kendi cannn hakkn da ver.
Rukûya varnca parmaklarn aç, kollarn
ellerinin içini dizlerine koy,
yanlarna bititirme. Rukûdan ban kaldrdn zaman her uzvunun
sallants bitecek ve herbiri yerine gelecek kadar dur. Sonra secdeye git,
Secdeye varnca alnn yere iyice çaktr. Kargann yem devirmesi gibi
çabuk çabuk >atp kalkma. Tilkinin yapt gibi kollarn yere döeme.
Secde esnâsnda kollarn yere yayma. Yalnz ellerin yerde olsun. Bam
secdeden kaldrdn zaman hemen çabucak geri gitme. Oturunca otura-
man iki ayaklarnn arasnda olsun. Ayaklarnn üstünde oturma. Ayak.
larnn üstü topraka gelsin. unu iyiftn yüce olan Alla) rukûsu
bil ki
ile seedeleri lam olmayan ve hakkyla yaplmayan namazlara hiç bak-
maz. Eer
bütün gün abdestli olmaa gücün yeterse öyle ol. Zira ölece-
in zaman da böylece abdestli olursan kelime.i ehâdet getirmeyi kaçr-
mazsn. Yâ Enes, evine girdiin zaman âile efradna selâm ver. Böyle
yaparsan evin ve her eyin bereketli olur. Herhangi bir suretle evinden
çktnda gözünün ilitii her müslümana mutlaka selâm ver. Eer böy-
le yaparsan kalbine imân tatll girer. Eer çk
noktasnda bir günah-
la karlarsan hemen oradan uzakla. Allah seni mafiret eyler. Ey
Enes, kalbinde ehl-i îslâmdan birine kin yâhud hased bulunduu halde
bir gün yâhut bir gece dahi geçirme. Zira kalbinde müslümanlara kin ve
hased beslememek benim ahlâk mdandr. Kim ki benini ahlâkm taknr-
sa behj seviyor demektir. Beni seven ise Cennet'te benimle beraberdir. Yâ
Enes, Bü söylediklerimi tatbik eder ve benim vasyyetimi tutarsan senin
için hiç bir ey ölümden daha sevimli olamaz. Zirâ ölümde senin râhatn
vardr...
Görüldüü hased duygular-
gibi Resul aleyhisselâm, kalbden kin ve
*

m söküp atmann, kendi ahlâk cümlesinden olduunu haber vermekte-


dir. Demek ki kalbinde müslüman kardelerine kar kin ve hased bulun-
durmayan bir kii, bu hareketiyle peygamberimizin ahlâkna uymu ol-
maktadr. u
halde kalbinden kin ve hased duygularn söküp atmak her
müslümana vaciptir. Zirâ böyle bir hareket, amellerin en crcflilerindcn-
dir.
I »îr hakim öyle der: Ilaseclkâr insan, be cihetten Rabb ile çekimi
olur:
1) Bakalarnda gördüü her nimetten ötürü öfkelenir,
2) Allah'n rzk taksimine öfkelenir. Allah'n bakalarna vermi
olduu nimetleri kskanan kimse sanki Rabbma öyle demektedir: Bu ni-
metleri niçin bu ekilde taksim ettin ?
3) Allah, dilediine lûtfundan verdii halde, o, Allann nimetleriy-
le cimrilik yapmak istemektedir.
4) Allah'n nimetler verdii sevgili kullarn o rczil-rüsvâ etmek is.

temektedir.
5) Hased etmekle, hem Allah'n hem de kendisinin düman .olan
. eytana yardm etmektedir.
Denir ki:
— Hasedkâr insan, meclislerdeve meskenetten baka bir mua-
zillet
meleye nâil olmaz. Meleklerin kin ve lanetini kazanr. Yalmz olduu za-
manlarda sade ztrap çeker, keder duyar, ölüm annda ancak sknt ve
korku ile karlar. Kyâmet günü rezil-rüsvâ olur. Cehennemde de ate-
le karlar.
o

197
KBR
Kaab Ahbâr öyle der:
— Kibirliler kyamet günü insan «liretinde küçücük tohum tanele-
ri yandan zillet
hâline gelirler. Kendilerini dört bir sarar. Cehennemin
bir tarafna sevkedilirler. Orada cehennem ehlinin pisliklerini içerler.
Bir defasnda Hz. Hüseyin bir ksm yoksullarn yanndan gediyordu.
Onlar bir eyler yemekteydiler. Fakat ellerinde sadece birer parça ke-
mik vard. Onlar syryorlard. Hz. Hüseyin'i görünce buyur ettiler. O
da, «Allah büyüklük gösterenleri sevmra.» diyerek oturdu ve kendileriy-
le beraber kemiklerden biraz syrd. Sonra onlara dedi ki : .

—Ben sizin davetinize icâbet ettim. imdi siz de benim davetime ica-
bet ediniz.
Hep beraber Doruca
Hz. Hüseyin'in evine gittiler. Ora-
kalktlar.
ya varnca Hz. Hüseyin hizmetçisine, «Evde yiyecek ne varsa çkar, bu
yoksullara ver.» dedi.
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Üç türlü insan vardr ki, kyamet günü Allah onlarla konuma/.,
yüzlerine bakmaz. Onlar için ayrca ackl bir azap ta vardr, bun-
lardan biri zinâ yapan ihtiyardr. Dier biri yalanc devlet adam-
dr. Üçüncüsü de kibirli fakirdir.
— Bana, Ccnnct'e siren insanlarn ilk üç snf ile, Cchencm'c gi-
renlerin ilk üç snf bildirildi.
Cennefe ilk girenler ehidler, köle olular Allah'n emirlerini ye-
rine getirmelerine engel olmayan köleler ve çoluk-çock sahihi o-
lan fakirlerdir. OelcnnenVe ilk girenler ise zâlim devlet adamla-
r,malnn zekâtn vermeyen zenginler ve kibirli fakirlerdir.
— an yüce olan Allah, üç snf insana öfkelenir. Ayrca hu üç sn-
fn içinden üç nevi insana olan örkesi en iddetlidir. Ilmlardan
birincisi f asklardr. htiyar fâsklara olan öfkesi se en iddetli-
dir. kincisi cimrilerdir. Zengin Hmrilere olan öfkesi isr* en id-
detlidir. Üçüncüsü kibirlilerdir. Kibirlilerin fakirlerine olan öfke-

198
si ise « iddetlidir. Yine Allah, üç zümre insan sever. Bu üç züm-
reden üç çeit insana olan sevgisi ise en kuvvetlidir. Allah, takva
sahiplerini sever. Gene lakvâ Kâhinlerini ise en çok söver. Allah'n
ikinci sevdii eölirtMfiliîrlir. Cömertlerin fakirlerini ise en çok sö-
ver. Allah'n sevdiklerinin üçüncüsü alçakgönüllülerdir. Alçoktfö-
üllü '/enginleri ise en çok sever.
Yine Resul aleyhisselâm bir defasnda öyle buyurdular:
— Kalbinde bir hardal dânesi kadar kibir bulunan kii Gennet'c gir-
mez.
JS srada birisi dedi ki:
— Yâ Kesûlellnh, elbisemin temiz olusu, ayakabmn biçimlilii ve
bastonumun kvrml oluu benim houma gidiyor. Bu kibir say-
lr m?
Kesûl aleyhisselâm ona cevaben buyurdular:
— Allah OuiUlir, güzellii sever. Yine, kuluna ihsqj etmi olduu
nimeti onun üzerinde görmeyi de sever. Acizlie ve ihtiyâç içinde
olmaa ise öfkelenir. Bunlar kibir deildir. Kibir, hakk hafife alp
halk hor görmektir.
Yine Peygamberimiz aleyhisselâm buyurur:
— Kim ayakkabsn
ki yamar ve alnuu Allah
diker, elbisesini için
topraka koyarak secde ederse o kimse kibirden uzaktr.
— Kim kaba kuma
ki ve yamal ayakkab
elbise eeine giyer, bi-
ner, Koyununu saar, âile efrûdiyle beraber yemeini yer ve yok-
sullarla beraber oturursa Allah onun kibrini inhâ eder, kibirli du-
ruma dümez.
Mûsâ aleyhisselâm Allah'a münâcâtta bulunarak sordu:
— Yâ Rabbi, mahlûkaln içinde en çok öfkelendiin kimdir?
Allah buyurdu:
— Yâ Mûsâ, en çok öfkelendiim kimse; kalbi kibirli, dili hain, imâ-
n zayf, eli cimri olandr.
Zübeyr olu Urve der ki:
— Tevâzû, eref kazanmaa yarayan âletlerden biridir. Her nimet
kskanlr. Fakat tevâzû nimeti kskanlmaz.
Bir hakim öyle der:
— Kanâatin semeresi râhattr, tevâzûnun semeresi ise sevgi - mu-
habbettir.
Ebû Safra olu Mühlib, Haccâc'n ordusunda asker idi. Bir defasn-
da, deniz koyunu derisinden mâmul elbisesiyle Abdullah olu Mutrif'in
yanndan salma salma geçiyordu. Mutrif onun bu azâmetîi yürüyüünü
görünce, «Ey Allah'n kulu bu yürüyü, Allah'n ve Resûlü'nün sevmedi,
i bîr yürüyütür.» dedi. Onun bu sözü üzerine Mühlib, «Beni tanyor mu-
sun?» diye sordu. Mutrif de, «Evet, tanyorum. Evvelin murdar bir me-

199
: .

ilidir,sonun pis kokun bir cifedir. Hu ikisinin ansnda da gübre tayan


bir hamalsn.» cevâbn verdi. Onun bu sözlerinden sonra Mühlib azamet-
li yürümeyi brakt.
Bir hakim der ki:
— Müminin iftihâr Rabb iledir, erefi de dini iledir. O, Allah'n ku.
lu olmakla övünür, dinine sahip çkmakla eref duyar. Münafn da ifti-
har nesebiyledir, erefi de mal iledir. O, soyu-sopu ile övünür, mal ile
eref duyar.
Abdullah Ibni Ömer (r.a.) rivayet eder;
Resûl aleyhisselâm buyurdular ki
— Alçakgönüllüleri gördüünüz zaman onlara tevazu gösteriniz. Ki-
birlileri günlüünüz zaman siz de onlara kar kibirleniniz. Zira
kibirlilere kar sizin kibirlenmeniz onlar için bir küçüklük, bir zil-
lettir. Ayn zamanda onlara kar bu davrannzla siz bir sadaka
vermi olursunuz.
EbûHürcyre (r.a.) rivayet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Allah için tevâzf göstereni Allah mutlaka yükseltir.
Hz. Ömer öyle der:
(r.a.)
— Alçokgönüllülüün ba; karlatn her müslümana selâm ver-
mek, mecliste en deersiz yere oturmaa râz olmak, kendisinden iyi in-
san ve takvâ sâhibi diye bahsedilmesinden holanmamaktr.
unu iyice bilmelidir ki, kibir-büyüklenme imanszlarn, fir'avunlarm
ahlâkmdandr. Tovâzu-alçakgönüllülük ise peygamberlerin, sâlhlerin ah
lâkndandr. Zirâ ân
yüce olan Allah, imanszlar kibirlilikle tavsif eder
ve öyle buyurur:
— Biz, günahkârlara muhakak böyle yapacaz. Çünkü onlar, «AI-
lah'dan baka ilâh yoktur!..» denildii zaman kibirlenirler, bü-
yüklük taslarlard (Sâffât sûresi âyet: 34, 35).
— Kaarun', Fir'avn', Ilâmân' da mahvettik. Yemin olsun ki Mû-
sâ daha önce kemlilerine apaçk deliller getirmiti de onlar yeryii-
yüzüde kibirlenmiler, büyüklük taslanulard. Oysa azabn Önü-
ne geçebilecek te deillerdi (Ankebût sûresi, âyet: 39)
— üphesiz bana ibâdetten büyüklük taslayanlar hor-hakir olarak
cehenneme gireceklerdir (Mümin sûresi, âyet: 60).
— ...O halde hepiniz, içinde ebedî kalmak üzere girin Cehennem'in
kaplarndan. Gör kibirlilerin yeri ne kötüdür (Nahl sûresi âyet:
29).
— ...üphesiz ki Allah kibirlenenleri, büyüklük taslayanlan sevmez
(Nahl sûresi, âyet: 23).
Allah, mümin kullarn da alçakgönüllü ve mütevâzi olular ile met.
h ederek buyurur:
: :

— O Kah mân olan Allah'n kullar, ki onlar yeryüzünde veknr ile al-

çakgönüllülükle yürürler, beyinsiz takm onlara hoolmayan


lâflar etliler mi, «Selâmetle!» deyip geçerler (Furkan sûresi,
âyet: 63).
Allah, alçakgönüllü olularndan dolay mümin
kullarn methettii
gibi, peygamberine de alçakgönüllü olmasn emretmektedir. Buyurur:
— Müminlere kanadn indir (Hcr sûresi âyet: 88).
— Sana tâbi olan müminlere kanadm indir (urâ sûresi, âyet: 215).
Yine sân yüce olan Allah, Peygamberimiz aleyhisselâm yüce ah-
lâk sahibi oluundan ötürü methetmektedir. Buyurur:

üphesiz ki sen (ey habibim) en yüce bir ahlâk üzerindesin (Ka-
\
lcm sûresi, âyet: 4).
Allah Resulünün en bâriz vasflarndan biri alçakgönüllü ve müte-
vâzi oluuydu. Meselâ merkebe biner, kölelerin davetlerine icâbet ederdi.
Bu iki husûs bile onun ne derece alçakgönüllü olduunu belirtmee kâ-
fidir...
Bütün bu izahlarmzn neticesi udur:
— Tevâzû-alçakgönüllülük, ahlâkn en güzelidir.
Bizden önceki sâlih ve hâlis müslümanlarn bata gelen vasflarndan
biri de mütevâzi ve alçakgönüllü olularyd. Bizim de onlar gibi olmamz,
tevâzû ve alçakgönüllülükte onlara uymamz zaruridir.
Bir defasnda Halife Ömer îbni Abdül'aziz'e bir müsâfir gelmiti.
Yats namazn kldktan sonra Halife bir eyler yazmaa balamt. Bu
srada müsâfir de yanndayd. Bir ara, ya tükenmi olan lâmba sönme-
e yüz tuttu. Bu durumu gören müsâfir: «Ey müminlerin omiri, kalkp
lâmbaya ya koyaym m?» dedi. Halife ona, «Müsafiric i gördürmek
ev sahibine yaramaz» diye cevap verdi. Bu sefer müsâfir, «Hizmetçiyi
uyandn vereyim de o koysun» dedi. Halife buna da, «Henüz yeni uyu-
mutur, olmaz» cevâbn verdi. Ve, kendisi kalkt ya iesini ald. Lâm-
bay doldurdu. Onun bu karsnda
çok hislenen müsâfir, «Ey
hareketi
müminlerin emiri, kendiniz kalktnz. Biz yapsaydk!..» dedi. Halife de
ona u cevâb verdi
— Ömer olarak kalktm, Ömer olarak oturdum. Allah indinde insan-
larn en hayrls mütevâzi ve alçakgönüllü olanlardr.
Ebû Hâzim olu Kays anlatr:

Hz. Ömer (r.a.)<am*a geldii zaman kendisini orann âlimleri ve
dier ileri gelenleri karlamlard. Bu srada yaya olan Ömer'e, «u
eerli ata bin de halk seni görsün.» dediler. Fakat Halife onlara u ce-
vâb verdi
— Siz meseleyi buradan görürsünüz. Halbuki mesele buradandr. (Bu
cümleyi söylerken
.
eli ile göü iâret etmekteydi.) Yolumu açnz.

201
:

Yine anlatlr ki, Halife Hz. Ömer (r.a.) ama gelirken yannda yal-
nzca bir deve ile bir kölesi vard. Yolda kölesi deveye nöbetlee bi-
iie,

niyorlard. Binme sras Halifede iken o biniyor, köle de deveyi yediri-


yordu. Kölede iken de köle biniyor bu sefer Halife deveyi yediriyordu.
Bir ara binme sras kölede iken bir çaya rasgeldiler. Halife kölesinin bin-
mi olduu Çaya girerken ayakkablarn çkararak
deveyi yetmekteydi.
sol koltuunun altna kstrd. Bata-çka deveyi de yetti, brakmad. Bu
srada Suriye valisi olan Cerrâh olu Ebû Ubeyde, Halifeyi karlamaa
gelmiti. Onu üstü.ba ya ve çamurlar içinde görünce, «Ey müminlerin
Halîfesi, am
ileri gelenleri seni karlamak üzere yola çktlar. Onlarn
seni bu halde görmeleri iyi olmaz.» dedi. Fakat Hz. Ömer ona cevâb u
verdi
— ân yüce olan Allah bizi islâmlkla ereflendirdi. nsanlarn de-
dikodusuna aldrmayz!
Selmân Farisî Medine'de emir iken bir gün sokakta gidiyordu. Medi-
ne'nin ileri çardan erzak alm,
gelenlerinden biri de evine götürmee
hazrlanyordu. Selmân görünce onu yük tayclardan sanarak, «Gel de
u yükümü eve götürü ver.» dedi. Selmân hiç bir ey 'Söylemeden yükü srt-
lad sahibiyle beraber yola koyuldular. Biraz gidince karlarndan gelen
insanlar, «Allah Emiri sâlih eylesin müsâade et te yükü biz tayalm»
dediler. Fakat Selmân vermedi. Kendisi tamakta devam etti. Karla-
tklar insanlarn bu sözlerinden onun ehrin valisi olduunu anlayan yük
sahibi kendi kendine hayfland, skld. «Tüh bana, yükümü tatmak için
bula bula ehrin Emirii bulmuum.» dedi. Sonra Selmân'a, kendisini ta-
nmadn söyleyerek özür diledi ve hemen yükünü ald. Doruca evine
gitti. Bir daha da eyasm kimseye tatmamaa karar verdi.

Bir defasnda Ammar Îbni Yâser (r.a.), hayvan yemi almak üzere
çarya çkmt. O srada kendisi Küfe vahiydi. Vard pazaryerinden
biraz yonca ald. Satc onu demet yaparak balad. Bir ucundan o tut-
tu. Dier ucundan da Ammâr Îbni Yâser tuttu. Kaldrdlar ve Ammâr
Ibni Yâser onu omuzuna alarak öylece evine götürdü.
Hz. Ömer Halife iken Ebû Hüreyre'yi Bahreyn'e vâli olarak gönder-
miti. Ebû Hüreyre (r.a ) bir merkebe binerek doruca Bahreyn'in yolu-
nu tuttu. Merkep üstünde hiç gösterisiz bir ekilde ehre girerken öyle
diyordu:
— Vâliye yol veriniz, vâliye yol veriniz!..
îte hayâtlarndan kaydettiimiz bu insanlar Allah'n
birer sahne
Resulünün arkadalarydlar. En bâriz ahlâkî vasflar da mütevâzilik-al-
çakgönüllülük idi. Ayrca gerek halk nazarnda, gerek melekler nazarn-
da ve gerekse Allah indinde aziz ve erefli idiler...
Ebû Hüreyre (r.a.) rivâyeteder:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:

202
— sadaka olarak verdii için mal azalmsa ve kim ki
Kilitli ki
kendisine zülüm ve hakszlk edeni ul veünise Allah onlarn e-
refini arln r.
' Bir gün Resul aleyhisselâm Hz. Âie'nm evindeydi, önünde bir tabak,
taban içinde de (pastrma) vard. Allah Resulü diz üstü
kurutulmu et
oturmu, tabaktaki pastrmalardan koparp koparp yiyordu. Bu srada,
ister erkek olsun isterse kadn olsun herkesle konumaktan çekinme-
yen, gayet çirkin bir kadn geldi. Diz üstü oturarak, önündeki pastrma,
lan yemekte olan Allah Resulüne öyle bir göz att ve, «Hele .suna bakn,
bir kölenin oturduu gibi oturuyor,» dedi. Resûl aleyhisselâm da ona ce-
vaben, «Ben bir köleyim. Bir kölenin oturduu gibi oturur, bir kölenin
yemek yedii gibi yemek yerim,» dedi. Sonra da ilâve etti:
— Buyur, sen de ye î

Kadn dedi: Hayr, yemem. Ancak sen kendi elinle yedirirsen yerim.
Resûl aleyhisselâm tabaktan bir parça alarak ona yedirmek istedi.
Fakat bu sefer de kadn, «Hayr, yemem. Ancak azndakinden verirsen
yerim,» diye tutturdu. Peygamberimizin aznda sert bir et parças var-
d. Onu çineyip duruyordu. Kadnn srâr üzerine çkard. Onun azna
koydu. Et parças sert bir parça olduu için bir türlü çineyip yutam-
.vodu. Bu »rada kendisine bir utanma geldi. Kzard, bozard, oradakile-
rin yüzüne bakama/, oldu. O hâdiseden uura bu kadn ölünceye kadar bil'
daha da böyle bir .ey yapmad.
Resûl aleyhisselâm öyle buyurdular:
—Kana yeryüzünün anahtarlar verildi ve kul-peygamber olmakla
hükümdar peygamber olma arasnda muhayyer klndm. Bana
-

Cebrail, «Tevâzf göster, kul - peygamber ol.» diye iaret etti.


Ben de kul - peygamber olmay seçtim. Bana bu verildi. Kyamet
günü, üzerinden topran yarlp kabrinden kalkacak ilk insan ve
ilk efaatçi benim.
bni Mes'ûd öyle der:
— Kim ki huû içinde tevâzû gösterirse kyamet günü Allah onun â-
nn yüceltir. Kim de azametinden yücelik taslarsa Allah onu da kyâmet
günü alçaltr.
Resûl aleyhisselâm öyle buyururlar:

.

Kim ki öldüü zaman üç eyden; kibirden, hyanetten, borçtan


beri ise üennet'e girer.
Bir defasnda Hz. Ali (r.a.) pazara çkmt.
Oradan, alt dirhem kar-
lnda iki gömlek satn ald. Bu srada yannda hizmetçisi bulunuyor-

du. Ona hitâben, «Bunlarn hangisini beenirsen al, giy» dedi. Hizmet-
çi, gömleklerin iyi olann seçip ald ve giydi. Hz. Ali de dierini giydi.

Fakat onun yenleri uzun geldi. Bunun üzerine terziyi çararak uzun k-
smlanm kestirdi. O sralarda Cuma günü hutbe okumutu. Biz, o gün pa.
203
:

zardan alp kolunu kestirerek giydii gömlei onun srtnda görüyorduk.


Hattâ uzun gelen yenlerin kesilen yerlerinde meydana gelen pürçekler
belli oluyordu. Bir ara cemâatin arasnda, elbiselerini salvermi
birisini
gördü. Ona hitâben öyle dedi:
— Ey fülân, elbiseni kaldr. Onu kaldrman,
elbisenin daha temiz
kalmasna ve daha çok dayanmasna, kalbinin de daha müttakî olmasna
vesile olur.
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— ân yüce olan Allah buyurur ki: Azamet benim kaf tanmdr. Kib-
riyâ ise gömleimdir. Kim ki onlardan biri hususunda benimle çe-
kiirse onu Cehennemce atarm.
Bunun fzâh udur
— Azamet ile Kibriya Allah'n sfatlarndan birer sfattr. Tpk Kur'-
an'da mevcut Azz, Cebbar, Mütekebbir, sfatlan gibi. O halde âciz ve za-
yf insanoluna büyüklenmek yaramaz.

o —

204
HTKAR - KARABORSACILIK

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Ancak günahkârlar ihtikâr yapar.
Kim ki bir yiyecek maddesini daha fazla fiatla satmak gayesiyle
krk gün depoda tutarsa o kimse Allah dan uzaktr, Allah da on-

— Bir ihtiyâç maddesini ihtiyâç sahiplerine ulatrp satmak gaye-


siyle üreticiden toplayanlarn rzk açktr. Sonralar daha paha-
lya satmak maksadiyle toplayp depolayanlar ise lânetliktir.
htiyâç maâddelerini, onlan istihsal edenlerden toplayp ihtiyâç sâ-
hiplerine ulatrmak maksadiyle ihtiyâç sâhiplerinin bulunduu mahalle-
re getirmek iyi 'eydir. Böyle bir hareket müslümanlara faydal olmak de-
mektir. Bu ii yapan tüccar, müminlerin duasn kazanr. Onun
açktr. Bu maddeleri bir müddet sonra fâhi fiatlarla satmak,
raborsaclk yapmak maksadiyle bir yerde depolayp o
sadan çekilmesine sebep olmak ise ihtikâr yapmak demektir ki, bunu ya-
pan kiiler Allah'n lânetine urarlar. Çünkü böyle bir harekette insan-

bir ie vermek istiyordu.Peygamberimize gel-


etti. Resul aleyhisselâm ona unlar söy-

— Onu buday tüccarlarna, kasaplara ve kefen satclarna verme,


etmi yâhut içki içmi olarak Allah'n huzuruna varmas, bu-
day tüccâr olup ta halkn ihtiyâc olan buday krk gece depoda tut-
mu olarak Allann huzuruna varmasndan daha hayrldr. Kasaplara
gelince, onlar da hayvan kese kese merhamet duygularn kaybederler,
kainlerinde merhamet nâmna bir ey kalmaz. Kefen satclar da benim
ümmetimin fertlerinin hemen ölmesini temenni ederler. Çünkü kefen sa-
tacaklardr. Benim ümmetimden doan bir kii, benim nazan
yâdan ve Dünyâda olanlardan daha sevimlidir.
nsanlarn toplu halde bulunduklar herhangi bir
zinde herhangi bir ihtiyâç maddesini daha fazla fiatla satmak maksat ve

205
: :

gâyesiyle depolayp o mâddenin piyasadan çekilmesine sebep olmak ihti-


kârdr, karaborcaslktr. Böyle bir hareket, dînen kesinlikle yasaktr, ha-
ramdr.* Piyasada darlçekilmeyen herhangi bir maddeyi depolamakta
Be bir mahzur yoktur. Fakat halkn ihtiyâc olduu ve piyasada da dar-
l çekildii halde çkarp satmaktan, kaçnlrsa o zaman bunu yapan,
kötü niyetinden ve müslüman halka olan efkatsizliinden dolay günah-
kâr olur. Haber alnd
takdirde, sâhibi, o mal satmaa mecbur edilir.
Eer satmak istemezse cezâlandrlr, tedîb edilir. Elindeki mal normal
fiatla yâni malm yokluuna sebep olmadan önce satlmakta olduu fiat-
la satmas söylenir. Sat fiatn, daha önce satlmakta olduu normal
fiatm altna düürmesi istenmez.
Vaktiyle âbidlerden biri bir kum tepesinin yanndan geçmekteydi. O
srada ülkede ktlk vard. Halk, yiyecek ekmek dahi bulamyordu. Âbid,
o kum tepesini görünce içinden öyle geçirdi
— Ah imdi u kum tepesi un olsa da onunla açlk çekmekte olan hal-
k doyursam!
Onun bu hâlis temennisine mukabil Allah, zamann peygamberine
unlar vahyetti
— Fülân kuluma falan temennisinin kabul edildiini ve sanki o kum
tepesi kadar unu halka datmcasma ecre müstehak olduunu söyle.
Bundan u anlalyor Allah, srf hüsn-ü niyetinden ve müslüman-
ki,

lara olan efkat ve merhametinden dolay kulunu mükâfatland-


bile bir
ryor. Ya bir de o kul, sadece hüsn-ü niyetle kalmaz da müslümanlara
fiilen faydal iler yaparsa Allah ona neler vermez!.. O halde bir müslü-
mana yakan, dier müslümanlara efkatli-merhametli davranmak, onla.
rn ihtiyâçlar olan herhangi bir maddeyi sattan alkoymamak, halkn
muhtaç olduu mal vesâireyi onlara en kolay ve en ucuz bir ekilde ula-
trmaktr.
Bir gün Abdullah îbni Abbâs'a bir adam geldi ve, «Bana va'z-nasîhat
et!» dedi. Abdullah îbni Abbâs da, «Sana alt eyi öütlerim,» dedi. ve
sajrd:
1) Allah'n, senin için tekeffül etmi olduu eylere kesin bir ina-
nla inan. Meselâ Allah senin rzkn tekeffül etmise onu mutlaka sana
vereceinde üphen olmasn.
2) Farz namazlarm vakti vaktinde edâ et.
3) Dilin Allah' anmaktan hiç geri durmasn.
4) eytann vesveselerine hiç bir suretle kulak asma. Çünkü o, hal-
ka hased etmektedir.
5) Dünyay mâmûr etmee kalkma. Zirâ o, senin âhretini tahrip
etmekle meguldür.
6) Müslümanlara dâima nasîhatç ol.

Gerçekten, bir müslümanm dier müslümanlara dâima nasihatç ol-


mas, onlara efkatli ve merhametli davranmas gerekir. Zirâ bir müslü-
206
:

mann uger müslümanlara bu geKiiöe aavranmâs hem dünyevi Ve netti


de uhrevî saâdetin alâmctlerindcndir. Denir ki:
—Hem dünyevi hem de uhrevî saâdetin alâmetleri on hasletten iba-
rettir:
Birincisi: Dünyevî hususlarda zâhid olmak, uhrevî meselelere önem
verip rabet etmektir.
kincisi: Bütünhimmet ve gayretini ibâdete, Kur'ân okumaa ve
Kur'ân ahlâk ile ahlâklanmaa yöneltmektir.
Üçüncüsü: Fazla konumamak, ancak ihtiyâç hâsl olunca kortumak-
tr.
. Dördüncüsü: Be vakit namaz hakkyle vakti vaktinde edâ etmektir.
Beincisi: Her türlü haramdan saknmaktr.
Altncs: Dâima sâlihlerle sohbet etmektir.
Yedincisi: Kibirli olmamak, büyüklenmemek, bil'akis mütevâzî ve al-
çakgönüllü olmaktr.
Cömert olmak, kerem sahibi olmaktr.
.Sekizincisi:
Dokuzuncusu: Allah'n mahlûkatma (insanlar - hayvanlar) efkâtli-
merhametli davranmaktr.
Onuncusu: Mahlûkata faydal olmaktr.
Onbirincisi: ölümü hiç unutmamak, dâimâ hatrda tutmaktr.
Bedbahtlk alâmetleri de yine onbirdir:
Birincisi: Mal - mülk 'sahibi olmaa haris olmak,
kincisi: Bütün himmet ve gayreti dünyevî zevklere sarfetmek,
Üçüncüsü: Çok geveze ve bedsözlü olmak,
Dördüncüsü: Namazlar husûsunda tembel ve ihmalci olmak,
Beincisi: Haram ve üpheli eylerle beslenmek, dâima kötü arkada-
larla düüp -kalkmak,
Altncm: Kötü ahlâkl olmak,
Yedincisi: Kibirli - azametli ve büyüklenir olmak,
Sekizincisi: Halka faydal ilerde bulunmamak,
Dokuzuncusu: Müslümanlara efkatli . merhametli davranmamak,
Onuncusu: Cimri olmak,
Onbirincisi: ölümü unutmaktr.
Bir gün gelip mutlaka öleceine inanan ve bunu hiç hatrndan çkar-
mayan bir kimse, halkn ihtiyâc olan bir mal, sonralar daha büyük, bir
fiatla satmak gâyesiyle depolayp insanlar skntya düürmez.
Anlatrlar ki, bir zamanlar ülkede ktlk olduu bir srada bir âbidin
evinde biraz buday vard. Âbid o budayn tamâmn önce halka ekin
satan tüccara satt. Tüccar ondan ald
buday halka satmaa balayn-
ca da gitti, kendi evinin ihiyâc olan ekmeklik buday halkla beraber tek-
rar tüccardan ald. Kendisine niçin böyle yaptm, neden daha önce bu-
dayn satarken kendi evinin ihtiyâc olan miktar alakoymadm sordu-
lar. Âbid u cevâb verdi
— Halkn çektii skntya itirâk etmek için!..

o — 207
)

ÇOK GÜLMENN ZARARLARI

îsâ aleyhisselâm Havarilerine hitaben öyle der:


— Ey yeryüzünün tuz mesabesinde olan güzel yaratklar! Yeryüzü,
nü ifsâd etmeyiniz. Bir yiyecek maddesi bozulmaktan tuz ile korunur. Tuz
kendisi bozulduu takdirde ise hiç bir eyle slah edilemez. Ey havariler,
hak yolunda örettikleriniz mukabilinde ücret almaynz. Benim size ö-
rettiklerim karlnda siz bana ne veriyorsanz siz de bakalarndan onu
alnz. unu iyi biliniz ki sizde cehaletten doan iki kölü haslet vardr.
Bunlar, kahkahalar atarak gülmek ve sabahleyin gün douncaya kadar
yatp namaza kalkmamaktr.
IIz. Isâ «yeryüzünün tuz mesabesinde olan yaratklar» sözü ile âlim-

leri kasdecliyor. üphesiz ki halk slah edip ahlâklarm düzeletecek ve on-

lara hak yolu gösterecek olan zümre âlimler snfdr. Eer âlimler de hal-
k irâd etme vazifesini ihmâl eder, onlara hak yolunu, âhiret yolunu gös-
termezlerde geni haik kitlelerini doru yola kim sevkedecek? Kendilerine
bu hususta kim rehberlik edecek? Ve ilimden - irfândan yoksun ahâli kim-
lere uyacak, kimlerin peinden gidecek? Âlimler peygamberlerin vârisleri-
dir. Nasl ki onlar, hak yola irâd etme husûsunda insanlardan bir ücret
almyorlarsa, ayn ekilde âlimlerin de irâd vazifeleri karlnda halk-,
tan bir ey talep etmemeleri gerekir. Peygamberlerin, Allah yolunu gös-
terme hususunda halktan hiç bir karlk almadklarn ve böyle bir eyi
asla düünmediklerini Kur'ân'n muhtelif âyetleri bize haber vermektedir:
— Ey Jlubîbim, de ki: Ben bu tebliime karlk akrabalkta sevgi -
muhabbetten baka hiç bir mükâfat istemiyorum (ûrâ sûresi,
âyet: 23).
— De ki: Benim sizden, yaptm teblie karlk
istediim herhangi
bir ücret varsa o, sizin olsun! Benim mükâfat un ancak Allah'a
aittir. O, hereye hakkyle ahittir (Sebe' sûresi, âyet: 47 t

Kahkaha ile gülmek ise mekruhtur, sefihlerin iidir. Sabaha kar


yâni gündoumuna yakn uyumak bir nevî ahmaklktr. Nitekim Resul
aleyhisselâm bir hadîslerinde öyle buyururlar:

208
: .

— Gündousu HiruNinla uyumak bir nevî ahmaklktr, öle vakti


uyumak âdettir, tiünbatmna yakn uyumak iso bir nevî ceha-
lettir.

Abdullah bni Ömer (r.a.) anlatr:


—Bir defasnda Resûl aleyhisselâm mescide gelmilerdi. O srada
bir gurup insan orada toplanm, konuup-gülüüyorlard. Allah Resûlü
onlara yaklanca durdu, selâm verdi, sonra, «Zevkleri gideren eyi çok
hatrlayn!» dedi. Oradakiler, «Zevkleri gideren ey nedir yâ Resûlellah?»
diye sordular. Resûl aleyhisselâm da, «Ölümdür!» cevâbn verdi.
Sonra
baka bir gün- mescide geldiklerinde yine bir gurup insann orada konu-
up, gül ümekte olduklarm gördü. Selâmdan sonra söze balayarak öy-
le buyurdu:
— Varlm kudret elinde bulunan Allah'a yeminle söylerim ki, eer
benim bildiklerimi bilmi olsaydnz az güler, çok alardnz.
Üçüncü ve baka bir geliinde, bir gurup insann orada konuup-gü-
lümekte olduunu bir kere daha gördü. Yine selâmdan sonra söze ba-
layarak unlar söyledi:
— slâmlk garip geldi, garip gidecek. Gariplere kyâmet günü müj-
deler olsun.
Bu srada orada bulunanlardan biri, «Garipler kimlerdir yâ Resûl-
cllal?» diye sordu. Allah Resûlü buyurdular ki
— nsanlar bozulduklar zaman kendilerini koruyanlar, kendi ahlâk-
larn düzeltenlerdir!..
Mûsâ aleyhisselâm Hzr'dan ayrlmak zorunda kald zaman ona
öyle der:
—Bana va'z-nasîhat et!
Hzr aleyhisselâm da unlar söyler:
— Yâ Mûsâ, dümanlkta inat ve srâr etme. Sebepsiz ve lüzumsuz
yere adm atma. Kahkaha il e gülme. Hatâ ileyenleri ve günahkârlan ha-
tâlarndan dolay ayplama. Yaptklar hatâlardan dolay bakalarm
ayplayacana kendi hatâlarna ala ey îmrân olu. .

Abdullah îbni Avf (r.a.) anlatr:


— Resûl aleyhisselâm olarak hiç gülmezdi. Sadece gülümserdi,
sesli
tebessüm ederdi. Birisi ile konuurken ona bütün yüzüyle dönerdi, yar
dönük vaziyette durmazd.
Bu haber, gülümsemenin mubah olduuna delâlet eder. Gülümseme-
tebessüm, haram ve menedilmi deildir. Menedilen, kahkaha ile gülme-
dir. O halde bir müslümana yakan, kahkaha ile gülmemektir.
Zîrâ Dün-
yâda azck gülen bile âhrette çokça alar. Ya çokça gülenin hâli nice
olur? ân yüce olan Allah öyle buyurur:
— Artk ilemekte olduklar günahlara ceza olmak üzere az gülsün-
ler, çok alasnlar (Tevbe sûresi, âyet: 82).

Gafletten Uurtulus F: 14 209


: :

Allah rahmet eylesin, Hasan Basri öyle der:


— Biraz ötesinde Cehennem bulunduu halde gülen, sonunda ölüm
o uhalde ne'elenebilen insann hâli ne gariptir!..
Bir defasnda Hasan Basri, bir yerden geçerken gülmekte olan bir
gence rasgelmiti. Aralannda öyle bir konuma geçti
Hasan Basri: Srât köprüsünü mü geçtin yavrum?
Genç: Hayr!
Cennete" yahut cehenneme gidecein mi belli oldu?
Hayr!
Hasan Basri:
bu sözler onun
tesir etti ki, bu hâdiseden sonra bir daha kahkaha ile güldüü
îte, önceleri âlimler böyleydi. Bit söz söyledii
zaman, bu sözler, bu öütler onlar dinleyenlere
önceleri âlimlerimiz dörtba mamûr sâlih
ederlerdi. Bunun için, ilimleri bakalarna da faydal olur, dedikleri tutu-
lurdu. Halbuki zamanmzda âlimler ilimleriyle âmil olmuyorlar, halka
söyledikerini bizzât kendileri tatbik etmiyorlar, yaamyorlar. Bunun için
de halka söyledikleri tesirli olmuyor, halk onlarn ilminden faydalana-
myor, Abbâs der ki
îbni
— Gülerek günah ileyen alayarak Cehenneme girer.
Denir ki: Dünya'da en çok gülen âhrette en çok alar. Dünyâda en
çok alayan âhrette en çok güler.
Allah rahmet eylesin, Muâz olu Yahya Râzî öyle der:
— Dört ey vardr ki müminin gülüp-ne'elenmesine engel olur. Bun-
lar âhret korkusu, geçim derdi, günahlarn verdii hüzün ve gelen mu-
sibetlerdir.
Bu sözün mânâs udur: Mümin, bu dört eyle megul olmaldr. Tâ
ki bu megale kendisini gülüp-elenmekten alkoysun. Zirâ gülüp-elen-
mek müminlerin ânndan deildir. Nitekim sân yüce olan Allah gülme-
leri sebebiyle bir topluluu ayplayarak öyle buyurur:
— imdi siz bu söze mi ayorsunuz? Ve, alay ederek gülüyorsunuz,
günahlarnza alamyorsunuz! Sizler gafil ve oyuna tutulmular-
snz. Haydi, putlara deil, sizi yoktan var eden Allah'a secde edin,
Cna kulluk edin (Necm sûresi, âyet: 59-62).
Yine Allah, günahlar sebebiyle alayan bir topluluu da överek bu-
yurur:
«— Alayarak çeneleri üstüne yüzükoyun kapanyorlar ve bu, onlarn
derin saygsn artryor (îsrâ sûresi: âyet: 109).
Denir ki: Hayâttaki insanlar be eye tasalanr. Bir müslümann da
bu be eyin tasasn duymas gerekir. Bunlarn birincisi, geçmite ilenen
günahlarn tasasdr. însan, hayâtnn geçmi günlerinde bir sürü günah
210
ilemi Allah imlinde bunlarn afva urayp
olabilir. uramad
da meç-
huldür. Bu bak undun, o günahlar imlemi olmann elem ve kederini dai-
ma duymaldr. kincisi, yine geçmite ilenmi olan hayr-hasenâttr. Ki-
i, hayatnn geçmi yllarnda bir çok ibâdetler, hayrlar, hasenatlar yapl
mtr. Fakat Allah indinde bunlarn makbul saylp - saylmad belli de-
ildir. Binâen'aley geçmite yaplm olan bu güzel amellerin kabul olun-
mam olmasnn endiesini dâima hissetmelidir. Üçüncüsü, hayâtn gele-
cek günleridir. nsanolu hayâtnn geçmi demlerinin nasl geçtiini bi.
lir. Fakat içinde bulunduu andan sonraki demlerinin nasl geçeceini bil-

memektedir. Bunun için, ömrünün kalan günlerinin nasl geçecei edîe-


sini dâimâ duymaldr. Dördüncüsü, âhretteki yerinin endiesidir. Bir
müslüman, ân yüce olan Allah'n Cennet ve Cehennem olmak üzere
âhrette iki yer hazrlam olduunu bilmektedir. Fakat kendisinin bun-
lardan hangisinde olaca belli olmu deildir. Onun için âhretteki yeri-
nin hangisi olaca endiesini de dâimâ duymaldr. Beincisi, Allah'n
kendisinden raz olup-olmad hususudur. Bu husûs ta meçhul olduun-
dan onun endîesini de dâimâ duymaldr. te bir mümin bu be eyin
tasasn duyuyorsa bu duyu onu kahkahalarla gülmekten alkor. Kim de
hayatnda bu be eyin tasasn çekmezse, ölümden sonra onu be tasa
karlar. Bunlardan birincisi, helâl-harâm demeyip biriktirerek arkasn-
*

da kendisine düman olan vârislerine brakt mal ve mülkün hasretidir.


kincisi, sâlih ameller ilememi veya onlar ilemeyi geri brakm olu-
unun verdii nedâmet ve pimanlktr! nsanolu umûmiyetle, güzel
amelleri dâimâ geriye atar. Yâni, «sonra ilerim. Nasl olsa daha ömrüm
çok!» gibi kuruntularla, ölümden sonra kendisine faydal olacak sâlih
amelleri bir an önce ve ömrü boyunca ilemeyi ihmâl eder. Sonra da birden
ölüm geliverir. Gerei kadar sâlih ameller ilememi olarak Dünyadan
göçüp gider. Bir de amel defterine bakar ki, kendisine faydal olabilecek
çok az sâlih amel var. Bu sefer, sâlih ameller ileyebilmek için Dünyâya
tekrar dönmee izin ister. Ne var zaman geçmitir. Artk dönü müm-
ki
kün deildir. Ve, kendisine izin verilmez. Üçüncüsü, ilemi olduu gü-
nahlarn getirecei nedâmet ve pimanln
verecei tasadr, öldükten
sonra amel defterini günahlarla kararm görür. Geri dönüp onlardan
tevbe-istifar edebilmek için dönü izni ister. Fakat artk çok geçmitir.
Müsâade edilmez. Dördüncüsü, kendisinden davâc olacak bir sürü has-
mn varln görmesi ve bunun verecei tasadr. nsanolu hayâtnda
bir çok günahlar iler, hakszlklar, zulümler yapar. Bu günahlardan tev-
be-istifar edip hak sahipleriyle helâllamadan Öldüü takdirde orada on-
lar kendisinin karsna birer alacakl olarak çkarlar. Onlar râz edecek
bir nazrl olmadndan ya kendi iyi amellerinin evâb alnarak onla.
ra verilir veya onlarn günahlar kendisine yükletilir. Beincisi, Allah'
kendisine öfkelenmi olarak ve râz edemiyecei bir ekilde bulmu olma-
: :

nm verecei elem ve kederdir.


Ebû Zer Gffâî rivayet eder:
(r.a.)
Resûlüllal sallaltahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Eer benim bildiimi bilmi olsaydnz az güler, çok alardnz.
Eer benim bidiimi bilmi olsaydnz yükseklere çkarak. Kab-
in niza yalvarr ve alardnz. Eer benim bildiimi bilmi olsay-

dnz kadnlarnza yak asamaz, yataklarnzda rahat, yatamazd-


I

uz. Ben, Allah'n beni yaratt zaman, kesilip gidecek bir aaç.
dal olarak yaratmasn temenni ederdim.
Hasan Basri öyle der
— ân yüce olan Allah'a îmân eden kimse, günün akamna da ha-
zin olarak girer, sabahna da...
Yine Hasan Basri'nin, çok kerre, sanki bir musibete mârûz kalm bir
insan hâlinde görüldüü söylenir. Baka bir rivayet te, onun dâimâ, sanki
yeni ölmü annesini defin etmekten dönen bir insan tavrnda göründüü
eklindedir. Evzâî, «Günahkârlar, eyvah bize! Bu kitaba ne olmu? Küçük-
büyük hiç bir ey brakmayp, onlarn hepsini saym - Kehf sûresi, âyet:
49-» âyeti hakknda öyle der:
— Kahkaha büyük günahlardandr, hafif gülü te küçük günahlar-
dandr.
Amr Ibni Âs olu Abdullah der ki
— Eer benim bildiimi bilmi olsaydnz az güler, çok alardnz.
Eer benim bildiimi bilmi olsaydnz, herbiriniz beli kopuncaya kadar
secdelerde kalr, sesi kesilinceye kadar feryad -figân ederdiniz. Alaynz,
Allah için alaynz, Allah'a dönünüz. Eer alayamyorsanz alayanla-
ra benzemee çalnz.
îclân olu Muhammed de unlar söyler:
— Kyâmet günü her göz alar. Yalnz üç snf göz alamaz. Bun-
lardan biri, Dünyâ'da Allah korkusundan alayan gözdür. Dieri, Allah'n
haram kld eylere kapal olan gözdür. Üçüncüsü de Allah ile ge- ak
celeri uyank kalan gözdür.
îclân olu Muhammed'in bu söyledikleri, Peygamberimizden hadîs
olarak ta rivâyet edilir.
Allah ondan râz olsun, mam-
Âzam Ebû Hanîfe anlatr Hayâtmda :

bir kere güldüm. Buna da pimanm. Hâdise öyle olmutu:


— Kaderiyye mensuplarndan olan Ubeyd olu Amr ile bir münâza-
raya girimitim. Tartmann doru münazaray kazanacam
sonlarna
hissedince güldüm. Bunun üzerine Ubeyd olu Amr, bana, «Hem müna-
zara yapyorsun, hem de gülüyorsun. Seninle daha fazla konuamam.»
dedi ve meclisi terketti. Beti buna çok pimanm. Zîrâ o anda gülmemi
olsaydm, onu kendime çekebilir, müdâfasn yaptm fikrin doruluunu
kabul ettirebilirdim.

212
! ! !

Muhnmmcd îbni Abdullah der ki:


— Gözünü baklardan koruyan, huu sâhibi olur. Kibri ve bü.
fuzûli
yüklenmeyi brakan, tevâzû sâhibi olur. Lüzumsuz konumalar brakan,
hikmet erbab olur. Tka-basa yemeyi brakan, ibâdetlerinden zevk alr.
Hafifmîzâçl brakan, arl
bulunan deer sâhibi kimse olur. Gülmeyi
brakan, heybetli olur. Ötekinin-berikinin malnda - mülkünde gözü olma-
yan, sevilen kimse olur. Bakalarnn kusûr ve ayplarn aratrma hu-
yundan vazgeçen, kendi kusûr ve ayplarn düzeltmee muvaffak olur.
Allah'n sfatlar husûsunda üpheyi brakan kimse, ek ve imanszlk
tehlikesinden muzaffer olur.
Resul aleyhisselâm, «...Altnda da onlara ait bir define vard - Kehf

— Yklmak üzere olup, Hzr


aleyhisselâmm dorultuverdii o du-
varn altnda, altndan mâmûl bir levha vard. Bu levhada be satrdan
ibaret bir yaz bulunuyordu. Satrlarda srasyle unlar yazlyd:
1) Öleceine kesinlikle inanan bir kimse nasl ferah-fahûr olur, bu-

2) Cehennemin varln kesinlikle bilen bir kimse nasl güler buna


aarm
3) Kadere inanan kimse hâdiseler karsnda nasl üzüntü duyar bu-
na aarm
4) Dünyann fâniliini ve durmadan deitiini açkça görüp . bilen
kimse ona nasl güvenir aarm
mLâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlüllah = Allah'dan baka
ilâh yoktur, Muhammed O'nun Resûlüdür.

— Müminin gülmesi, gafletinden yâni âhret


dendir. Eer bu gafleti olmasayd o mut
Muâz oj

— Öyle bir ferahlk ara bul ki, onda hiç hüzün olmasn!
Bu sözün manâs udur: Cennete kavumak istersen
lü - kederli ol, gülüp - ne'elenici olma, ki Cennetin ferahna nâil olasn.
Cennetin ferâh öyle bir ferahtr ki onda aslâ hüzün yoktur.
Der-r ki: Üç ey kalbi kasvetlendirir. Bunlar sebepsiz yere gülmek,
iyice ackmadan yemek yemek, lüzumsuz yere konumaktr.
Peygamberimiz aleyhisselâm öyle buyurur:

nsanlar güldürmek için yalan söyleyen insana yazk. Yazk ona,
ona.
.S
tbrâhim Nahai der ki:
- - Bir kimse. ck için bir söz söyler de Al.
ah' bu gazap, etrafndakilere de âmil
insan, Allah' raz edecek bir kelâm eder de onun rah-
metine mazhar olursa bu rahmet onun etrâfndakilere de âmil olur.

213
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatr:
Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Yâ EbÛ Hüreyre, takva sahibi insanlarn en çok ibâdet ede-
ol ki
ni olasn. Kanaatkar ol ki, insanlarn en çok ükür edeni olasn.
Kendin için sevdiin bir eyi bakalar için de sev ki mümin ola-
sn. Komularna ve yaknlarna izzet-i ikramda bulun müsltt- d
man olasn. Ve, az gül. Zîrâ muhakkak ki çok gülmek kalbi öldü-
rür.
Kays olu Ahnef anlatr: Allah ondan râz olsun, Hattâb olu Ömer
bana demiti ki:
— Çok gülenin heybeti az Mizah yapan istihfâf edilir, küçüm-
olur.
senir. Bir eyi çok yapan onunla tannr. Çok konuan çok yanlr. Çok
yanlann hayas az olur. Hayas az olann takvas az olur. Takvas az
olann kalbi ölür. Kalbi ölen, CehennenVe daha lâyktr.
Ey müslüman, kahkaha ile gülmekten iddetle sakn. Zira kahkaha
ile gülmenin sekiz âfeti vardr:

Birincisi: Âlimler ve akl banda insanlar nazarnda kötü addedilir-


sin.
kincisi: Sefihler ve cahiller sana kar cür'etkâr olurlar.
Üçüncüsü: Eer câhil bir insan isen cehaletin artar, âlim birisiysen
ilmin azalr. Zirâ hadîste vârit olmutur ki, âlim, bir gülüle ilminin bir
ksmm atm olur.
Dördüncüsü: Geçmite ilenmi olan günahlar unutturur:

dükçe kalbin kasvetlenir. Kalb kasvettendi kçe de günah ileme ihtimâli


artar.
Altncs: ölümü ve ölüm sonrasn unutturur.
Yedincisi: Sen güldüün için gülen bakalarnn günah da sana yük-
lenir.
Sekizincisi: Dünyâda çok gülenler âhrette çok alamak zorunda ka-
lrlar. Nitekim ân yüce olan Allah öyle buyurur:
— O halde, ilemekte olduklar günahlara ceza olmak üzere, az gül.
alasnlar (Tevbe sûresi, âyet: 82).
simler çok
Allah ondan râz olsun, bu âyet hakknda Ebû Zerr Gffârî öyle der:

Dünyâ hayât ksadr. Orada istedikleri kadar gülsünler. Fakat
Allah'n huzuruna vardklar zaman çok alamak, hiç dinmeyen bir a-
layla alamak zorunda kalacaklar.

214
ÖFKEY YENMEK

Ebû Saîd Hudi (r.a.) rivayet eder: ,

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Muhakkak ki öfke bir köz parçasdr. Sizin hanginiz bu köz par-
çasnn kendisinde hâsl olduunu görürse eer o anda ayakta ise
oturu versin oturmakta ise uzanversin.
,

— Öfkeden salannz. muhakkak ki öfke-gazap, insanolunun


Zîrâ
kalbinde atei alevlendirir. Görmez misiniz ki, biriniz öfkelendii
zaman gözleri nasl kzarr, boyun damarlar nasl ier? Sizden
biri, kendisinde bir öfkelenme hâli hissettii zaman hemen yere
yoklansn, bedenini topraa dedirsin. ^
— Sizin kiminiz çabuk öfkelenir, öfkesi çabuk söner. Bu takdirde bu
iki halden biri dieri ile ksâs olur. Kiminiz de vardr ki zor öfke.
lenir, öfkesi de zor geçer. Bu takdirde de yine iki halden biri di-
eri ile ksâs olur. Sizin en hayrlnz, zor öfkelenip öfkesi çabuk
geçeninizdir. En erliniz de çabuk öfkelenip öfkesi zor geçeninizdir.

Allah ondan
Resûl aleyhi!
— Kim ki öfkesinin gerektirdii eyi yapmaa muktedir olduu hal-
de yapmaz da öfkesini yenerse, kyamet günü Allah onun kalbini
honutlukla doludurur.

öyle bir parça olduu söylenir:


ncil'de

Ey Âdemolu, öfkelendiin zaman beni hatrla ki, ben de öfke-
lendiim zaman seni hatrlayaym ve yardmmla seni honut edeyim. üp-
hesiz ki benim sana olan yardmm, senin kendi nefsine yapacan yar-
dmdan daha hayrldr.
Ömer Ibni Abdül'azîz, öfkelendii bir ahsa öyle der:
— Eer beni öfkelendirmemi olsaydn seni mutlaka cezâlandrr-
dun!

215
O, bununla, sân yüce olan Allah'n u kelâmn kasdctmektedir:
— ...Cennet ve Allah'n mafireti, gerek darlk ve gerekse bolluk
hallerinde yedirip . içirenler ve öfkelenince öfkelerini yutanlar için
hazrland. (ÂH Im ân sûresi, âyet: 133).

Anlatlr ki, yine Ömer tbni AbdüTazîz bir gün bir serho görür. Onu
yakalattrp cezalandrmak ister. Fakat serho, ileri-geri konuarak halî-
feye küfreder. Bunun üzerine halîfe, onu cezâlandrmaktan vazgeçer.
Kendisine, küfredince serhou cezalandrmaktan niçin vazgeçtii soru-
lunca ucevâb verir:
— O, bana küfretmekle beni öfkelendirdi. Eer bunun üzerine ben onu
cezalandrm olsaydm, bunu öfkemden dolay yapm olacaktm. Halbu-
ki,onu öfkemden dolay deil, Allah'n emrine muhalif bir fiili iledii,
yâni içki içtii için cezalandrmam gerekir. Kendi öfkemden dolay bir
müslüman cezalandrmaa râz olamam.
Mehrân olu Meymûn'un bir hizmetçisi vard. Bir gün sofraya yemek
getirirken aya kayd, çorbay efendisinin üstüne döktü. Efendisi onu
cezalandrmak istedi. Fakat hizmetçi kendisine öyle dedi:
— Ey benim efendim, Allah'n, «...öfkelenince Öfkelerini yutanlar...»
kelâm amel et.
ile

Hizmetçinin bu hatrlatmas karsnda Meymûn, «onunla amel ettim.»


dedi ve öfkesini yendi, hizmetçisini cezâlandrmad. Fakat hizmetçi pe-
inden, «Ây.tin ondan sonraki —
...nsanlar afvedeler... ksmiyle de
amel et.» dedi. Efendi de, «Onunla da amel ettim.» cevâbn verdi. Hiz-
metçi bu sefer de; «Daha sonraki —
...Allah iyilik edenleri sever... ks-
miyle de amel et.» diyerek, efendisinin/ayrca kendisine bir de iyilik yap-
masn istedi. Meymûn onu da yapt ve köle-hizmetçisine, «Sana iyilik te
ettim. Haydi, bundan böyle Allah rzâs için hürsün, serbestsin.»
dedi.

Resûl aleyhisselâm öyle buyururlar:

Kimde ki u üç haslet yoksa îmânn tadn bulamaz,


1 — Câhilin,
câhilce hareketini savuturacak bir mülâyemet,
2 — Kendisini haramdan koruyacak takva, bir
3 — insanlar idare edecek ahlâk.
bir

Vaktiyle adamn birisinin gösterili bir at vardr. Onunla çalmlanr


dururdu. Bir sabah atnn yanna geldiinde onu üç ayak üstünde durur
gördü. Kölesine «Bunu kim yapt?» diye sordu. Köle, «Ben yaptm,» de-
di. Efendisinin, «Niçin yaptn?» sorusunu da «Seni
kederlendirmek için.»
diye cevaplandrd. Bunun üzerine efendisi de ona unlar söyledi:
— Ben de sana bunu yaptran eytan mutlaka kederlendireceim.
Seni âzâd ediyorum. Hürsün. Gidebilirsin. At ta senin olsun.

216
Bir m üsl Limann mülayim ve sabrl olmas gerekir. Zîrâ mülayim ve
sabrl olmak, mutlakîlerin husûsiyetlerindendir. Nitekim an yüce olan
Allah, mülayim ve sabrl kullarn överek buyurur:

— Kuunla beraber; kim ki sabreder, kusurlar örter ve laçlarsa


ite mtlakkak ki bu, azmulacuk ilerdendir (ûrâ sûresi, âyet:
43).
— Ne iyilik ve ne de kötülük bir olmaz. Sen en güzel haslet ne ise
kötülüü onunla Önle. ste o zaman görürsün ki, arasnda
seninle
dümanlk bulunan kimse bile sanki yakn dostun olmutur. Bu gü-

btr haz sahibi olandan bakas eritirilmez (Fussilet sûresi, âyet:


34,35).

ân yüce olan Allah, dostu brahim aleyhisselâm mülayim ahlâk


sebebiyle methederek buyurur:

— üphesiz ki brahim; yumuak huylu, yank yürekli ve kendisini


tamamen Allah'a vermi biri idi (Hûd sûresi, âyet: 75).
*

ân yüce olan Allah, nebisine - sallallahü aleyhi ve sellem - sabr ve


yumuak huyluluu emretmi ve kendisinden önceki peygamberlerin de
bu ahlâk üzerinde olduklarn haber vererek öyle buyurmutur:
— O halde (ey habibim), Tpk azm sahibi peygamberlerin sabret-
tii gibi sen de sabret. Hakk
kabul etmeyenlerin azab için ace-
le etme. Hakk kabul etmeyenler, tehdit edilmekte olduklar azâb

görecelileri gün, sanki kendileri dünyada gündüzün bir saatinden


baka durmam gibi olacaklardr. Bu, kâfi derecede bir teblidir.
Kasklar topluluundan bakas helak edilir mi? Asla! (Ahkaaf
sûresi, âyet: 35).

Hasan Basri, «O çok merhametli olan Allah'n hâs kullar . ki onlar


yeryüzünde vekar ve tevazu ile yürürler - kendilerine münasebetsizler ta-
rafndan ho olmayan lâflar atldnda - selâmetle - deyip geçerler -
«Fürkaan sûresi, âyet: 6*3-» meâlindek âyet hakknda öyle der:
— Câhiller onlara patavatszlk yapnca onlar câhillere mülâyemet
gösterirler,
Veheb îbni Münebbih anlatr:
— Vaktiyle eski kavimlerden birinde bir âbid vard. Bir ara eytan
bu âbidi yoldan çkarmaya çalt, fakat muvaffak olamad. Bir gün âbid
bir ihtiyâç için sefere çkmt. eytan
da onunla berâber yola koyuldu.
Maksad bir frsatn bulup vesvese vererek onu dalâlete düürmekti. Bu
ii, ehvet ve öfke yönünden yapmay denedi, olmad. Sonra, dada gi-
denken, dan tepesinden üaerine ta yuvarlanma, yâhut vahî hayvanlara

217
yem olma, veyâhut ta zehirli ylan sokma korkularm
trmak istedi. Hattâ namazda iken zehirli haerâtn
ni bile verdi. Fakat onun kalbine en ufak bir kaynt
t

yet namazn bitirdikten sonra yanma geldi ve, «Ben sana uu


vesvese,
leri verdim. Fakat sende en ufak bir deiiklik
meydana getiremedim ve
anladm ki seni dalâlete düüremiyeceim. Bundan böyle seninle dost ol-
mak ve seni doru yoldan çkarmaa çalmamak
istiyorum» dedi. Âbid
ona, «Ben Allah'a handederkcn bana vesvese verip korkutmak istediin
zaman senden korkmadm. Bugün senin dostluuna da ihtiyâcm yoktur.»
cevâbm verdi. Bu sefer eytan, âile - efradndan haber almak isteyip - is-
temediini sordu. Âbid buna da. «Ben onlardan önce ölmüüm, neye
ha-
ber soraym?» diye cevap verdi. Nihayet eytan,
insanolunu nasl da-
lâlete düürdüünü anlatmasn isteyip - istemediini
sordu. Âbid, «An-
lat!» dedi. «nsanolunu nasl ve nelerle dalâlete
düürürsün?» eytan an-
latt:
— insanolunu üç eyden doru
yoldan çkarrm. Bunlardan
biriyle
biri cimriliktir. Biri
haseddir. Dieri de serholuktur. nsanolu cimri
olunca biz onun kalbine vesvese veririz. Ne kadar varlk
sahibi olsa bun-
lar onun gözüne yine az görünür. Bu sebeple,
mâlî yönden üzerine düen
mükellefiyetleri yapmaz. Meselâ malnn zekâtn vermez.
Allah yolunda
harcamas gereken yerlerde harcamaz. Malm tükeniverir diye
korkar,
insanolu hasede! olursa, biz onu. tpk çocuklarn, oynadklar
topu ara-
larnda dolatrmalar gibi aramzda dolatrrz. Bir insanda
hased etme
duygulan bulundukça bizim onu dalâlete düürmemiz mesele
deildir. O,
her an bizim elimizdedir. Hattâ böyle bir kimse,
için
yapt
duâlarla ölü-
leri diriltiyor bile olsa bizim ondan en
ufak bir endîemiz yoktur. stedi-
imiz an kendisini dalâlete düürebiliriz. Yeter ki onda, mümin
kardele-
rine hased etme daman var olsun. Zîrâ hasedei
bir kimse, yapt
bir eyi
bir kelime ile ykar. Serhoa gelince, biz onu,
tpk bir koyun yeder gibi
istediimiz yere yeder götürürüz.
Görüldüü gibi, eytan, öfkelendii zaman öfkesine hâkim olamyan
insanlann, eytann vesvesesi altnda birer oyuncak olduklarn haber
ver-
mektedir. O halde, herhangi bir sûretle öfkelenen bir
müslümann, eyta-
nn esîri olmamak ve amellerinin sevabn
öldürmemek için öfkesine hâ.
kim olmr.s ve sabrl davranmas gerekmektedir.
Anlatlr ki. bir gün eytan, Mûsâ aleyhisselâma gelerek
öyle der:
—Yâ Mûsâ, sen, ân yüce olan Allah'n, peygamberlik vermek ve
kendisiyle konumak suretiyle seçkin kul yapt
kiilerdensin. Ben de
Allah'n mahlûkatndan biriyim. imdi ben, Rabbma
tevbe etmek istiyo-
rum. efaatçi ol da benim tevbemi kabul etsin.
Mûsâ aleyhisselâm buna sevinir. Hemen su ister. Abdest alr.
Namaz
klar. Sonra duâ ederek öyle der:

218
:

— Yâ Rabbi, biliyorsun ki blis senin mahlûkatndan biridir. u an-


da tevbe, istifar etmek istiyor. Sen de onun tevbesini kabûl et. Kendi-
sini afveyle. •

Mûsâ aleyhisselâma, Iblis'in tevbe - istifar etmiyecei, bu isteinde


ciddî ve samîmi olmad bildirilirse de o, duâda srar eder. Bunun üze-
rine Allah, Mûsâ aleyhiöselâmm duasna icabet eder. blis, Âdem aleyhis-
sclâmn kabrine secde ettii takdirde tevbesini kabul edip kendisini afvey-
leyeceini ona bildirir. Mûsâ aleyhisselâm hemen sevinçle blis'e koarak
Allah'n emrini duyurur. Fakat iblis buna öfkelenir, kibirlenir ve öyle
der:

— Ben ona, hayattayken secde etmedim. Öldükten sonra kabrine mi


Daha sonra der ki


— Yâ Mûsâ, senin, benim üzerimde hakkn var. Zîrâ benim için Rab-
bnn huzurunda efaatçi oldun. Bunun için bana hakkn geçti. imdi sa-
na üç ey öütlcyeyim de Ödemi olalm. Beni üç yerde hatrlarsn:
1 —
-Öfkelendiin zaman Zîrâ ben. senin kalbinin kan damarlarnda
dolarm, öfkelendiin zaman benim vesveselerime kulak asma. Kann-
da meydana gelen galeyâna malûp olma.
2 —
Dümanla karlatn zaman.* Zîrâ ben, insanolu bir düman-
la savaa girecei zaman ona ailesini, Çocuklarn, maln . mülkünü ha-
trlatrm. Bunlar hatrlaynca o da dümanla savamaktan vazgeçer,
firar eder. ,

3 —
Sana nikâh düen bir kadnla karlatn zaman sakn böy-
le bir kadnla bir arada oturma. Zîrâ ben, böyle bir durumda ondan sana
senden ona araclk yaparm. Sizin zinâ yapmanza sebep olurum.

Lokman Hekîm, oluna yapt öütlerden birinde öyle der:


—- Ey oulcuum, üç ey vardr ki ancak üç eyle bilinir. Hilm sa-
hibi insan ancak öfke ânnda belli olur. Cesûr insan ancak savata belli
olur. Karde te ancak ihtiyâç annda belli olur.
Vaktiyle bir adam, Tabiînden birini yüzüne kar methetmee bala-
mt. Methedilen ona sordu:
—Ey Allah'n kulu, beni niçin methediyorsun? öfkelendiim zaman
beni tecrübe ettin de mülayim bir insan olarak gördün? m
Adam dedi: Hayr!
Methedilen sordu: Benimle bir yolculuk yaptn da beni güzel ahlâkl
bir insan olarak gördün?m
Adam dedi: Hayr!
Methedilen sordu: Bana bir emânet braktn da beni emîn olarak m
buldun?

219
: :

Adam dedi: Hayr!


Methedilen dedi: Yazk ki beni tanmyorsun. Bir insan, baka biri.
sini bu üç husustan birinde tecrübe etmedikçe onu methetmemelidir.
Denir ki: Üç haslet vardr ki, Cennet ehlinin ahlâkndandr. Bu üç
haslet ancak kerîm ve erefli insanlarda bulunur. Bunlardan biri, kendi-
sine zulüm ve hakszlk edeni afvetmektir. ikincisi, kendisini mahrum
edene iyilik saçmaktr. Üçüncüsü, kendisine kötülük edene iyilik etmektir.
Nitekim ân yüce olan Allah buyurur:

— Habîbim, sen, af yolunu tut. yilii emret. Câhillerden yüz çevir


(Ârâf sûresi, âyet: 199).

Rivayet edilir ki, bu âyet nâzil olduu zaman Peygamberimiz aley-


hisselâm Cebrail'e onun tefsirini sordu. Cebrâil aleyhisselâm, «Gideyim
Allah'a sorup geleyim,» dedi. Ve gitti. Bir müddet sonra döndü; âyetin
tefsiri sadedinde unlar söyledi

Yâ Muhammed, ân yüce olan Allah sana, akraba ve taallûka-
tnla yaknlk balarn koparmaman, seni mahrûm edene iyilik saçma-
n, sana zulmedeni afvetmeni emrediyor.
Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:
— Bir defasnda biz oturmaktaydk. Allah Resûlü ve Ebûbekir de
meclisteydi. Bir ara adamn birisi Ebûbekir'e yakksz bir söz söyledi.
Resûlüllah da, Ebûbekir de adama müdahâle etmediler. Adam sözünü bi-
tirdikten sonra biraz zaman geçince Ebûbekir kendisini müdâfaa sade-
dinde söze balad. Bu srada Allah Resûlü kalkt, yürüdü. Onun meclis-
ten ayrlmak üzere yürüdüünü gören Ebûbekir de peinden gitti ve ken-
disine yetiince öyle dedi
— Yâ Resûlellah, adam benim hakkmda yakksz sözler sarfetti.
Ben sükût ettim, Ne zaman ki konumaa baladm, siz kalktnz. Bunun
sebeb-i hikmeti ne ola?

Resûl aleyhisselâm ona u


cevab verdiler:

Sen sükût ettiin sürece, melek senin tarafndan ona cevap ver-
mekteydi. Sen konumaa balaynca ise melek gitti, yerine eytan ge-
lip oturdu. Ben de eytanm bulunduu bir mecliste oturmay ho gör-
medim. Onun için kalktm.
Allah Resûlü daha sonra unlar söylediler:
—Üç ey vardr ki hepsi de haktr. Kim ki bir hakszla, bir zulme
urar da onu yapan srf Allah rzâs için afvederse Allah onun erefini
artrr. Kim ki maln çoaltmak maksad ve gayesiyle kendisine bir di-
lenme kaps edinirse Allah onun maln azaltr. Kim ki Allah rzâs için
bir inânda bulunursa Allah onun maln arttrr.
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

220
Her eyin bir erefi vardr. Meclislerin en ereflisi ise kbleye yö-
nelmen meclistir. Siz meclislerde emaneten oturuyorsunuz. Uyu-
yan ve ubdesti bozulmu olan kiinin peinde namaz klmaynz.
Namazda bile olsanz akrep ( — kuyruklu) ile ylan öldürünüz.
asmak
Elbiselerinizi suretiyle, bulunduunuz meclisin duvarlar,
m kapamaynz. Kim ki izni olmadan nüi
kardeinin mektup
vcsâircsie bakarsa sanki Celeueme bakm olur. kim ki in-

sanlarn en kuvvetlisi olmak isterse âu


yüce olan Allah'a gü-
vensin. Kim ki insanlarn en ereflisi olmak isterse Allah 'dan kork-
sun, takva sahibi olsun, kötülüklerden elini çeksin. Kim ki, in-
sanlarn en zengini olmak isterse kendi elindekine deil, Allah'n
yedindekine güvensin, ona dayansn.

Allah Rcsûlü bunlar söyledikten sonra sordular:

Size sizin erlilerinizi haber vereyim mi?


Ashâb dedi Haber ver yâ Kesû
: 1 el lal.

Resul aleyhisselâm buyurdular: .Sizin erlileriniz yemei yalnz


yiyen, kimseye yardm etmeyen ve yardma manî olan, hizmetçi
ve kölelerini dövendir.

Sonra yine sordular: Bundan daha erlilerinizi bildireyim mi?


Ashâb dedi: «ildir yâ Resûlellal.
Kesûl aleyhisselâm buyurdular: Sizin bundan da erlileriniz, in-
sanlara öfkelenen ve insanlar da kendisine öfkelendirendir.

Allah Resulü yine sordular: Bundan da erli olan haber vereyim


mi?
Ashâb dedi Evet yâ Resûlellah
: .

Resûl aleyhisselâm buyurdular: Sizin bundan da erlileriniz hatâ-


mâzeret kabul etmeyen, kusurlar balamayandr.
Nihayet Allah Resulü bir daha sordular: Si'zin bütün bunlardan
da erlilerinizi haber vereyim mi?
Ashâb dedi: Haber ver ya Resûlellah.
Resûl aleyhisselâm buyurdular: Sizin bütün bunlardan da erli-
leriniz, kendisinden hiç hayr umulmayan ve errinden de emin
olunmayan krmzdr.

Allah Resûlü daha sonra unlar söylediler:


tsâ aleyhisselâm tsrâiloullarna demiti ki: Ey tsrâiloullan,
câhiller haddini bilmeyenler yannda hikmetten bahsetmeyiniz.
-

Eer onlarn yannda hikmetten bahsederseniz kendilerine kötülük


etmi olursunuz. Hikmetin, ehlinin eline geçmesine de engel ol-

221
maynz. Eer engel olursanz onlara hakszlk etmi olursunuz.
Yine bir defasmda da tsâ al ey hissel âm öyle demiti:
— Zâlime zulmü mukabele etmeyiniz. Eer böyle yaparsanz Kab-
ile

bnzn indinde sizin üstünlüünüz bâtl olur. Ey îsrâiloullar,


meseleler üçtür. Bunlardan biri, doruluu ve meruluu kesin
olan eylerdir. Bunlara uyunuz. kincisi, doru ve meru olmad
kesin olan eylerdir. Bunlardan da kaçnnz. Üçüncüsü ise ihtilafl
eylerdir. Bunlar da Allah'a ve Kcsûlüne havale ediniz, doru
veya yanl olduklarm Allah'n kitab ile Resulünün sözlerinden
öreniniz.

Bir hakîm öyle der: Dünyâda zühd dört eyle olur:

— Gerek dünyevî hususlarda ve gerekse uhrevî hususlarda Allah'-


1
n vâdettiklerinde O'na dayanmakla.
2 — Kulun nazarnda, insanlarn onu methetmelerinin de zemmetme-
lerininde fark olmamakla.
3 — îlemi olduu amellerde sâhibi olmakla.
ihlâs
4 — Kendisine hakszlk edeni afvetmck, emri altnda bulunanlara
öfkelenmemek ve mülayim ve sabrl olmakla.
Eer bir kimse bu dört eye riâyet eder ve onlara sahip olursa dün-
yada zâhid olmu demektir.
Allah ondan râz olsun, birisi Ebfdderdâ'ya dedi:

Bana öyle bir eyler öret ki, Allah onlarla beni menfaattendi r.
sin!

Ebûdderdâ buyurdu:
— Sana öyle bir takm tavsiyelerde bulunacam kim onlar ya-
ki,

parsa Azîz ve Celîl olan Allah indinde en yüce dereceye ve en büyük sevâ-
ba nâiî olur.
1) Hiç bir suretle haram yeme.
'
2) ân yüce olan Allah'dan rzkn gün gün iste.
3) Nâmusunu ân
yüce olan Allah'a emânet et.
4) Birisi sana söver, yahut eza ederse, «Ben namusumu Allah'a
emânet ettim» de.
5) Herhangi bir sûretle bir kötülük ilemi duruma düersen derhal
tevbe - istifâr et. Bir daha bir kötülük ilememee kesin karar ver, az-
met.
6) Kendini ölülerden kabul et.

TJhud savanda Peygamberimiz aleyhi ssel âmin bir dii krlmt. Bu


.hâdise, Resûlüllah'n ashâbna gayet ar geldi ve kendisine öyle dedi-
îer:

222
: :

— Yâ Resûlellah, bu senin diini kran kâfirlere bir bedduâ etsey-


dinî..

Fakat Allah Resûlü onlara u cevâb verdi:


—Ben, ötekine - berikine bedduâ edip lânet yadran birisi olarak
gönderilmedim. Bil'akis, hakka dâvet edici ve rahmet olarak gönderil-
dim. Allah'm, sen benim kavmime hidâyet ver. Zîrâ onlar bilmiyorlar,
I

Yine Resûl aleyhisselâm buyurdular:


— Kim müslümaniarm namus ve haysiyetine uzatmaktan
ki dilini
mcnederac Allah da kyamet günü onun hatâlarn baslayverir.
Kim de öfkesini yenene Allah da kyamet günü ona öfkelenmez.
Allah ondan raz olsun, Mücâhid anlatr:
— Bir defasnda Allah Resûlü, kimin daha kuvvetli olduunun anla-
lmas için ar ta kaldrma müsabakas yapmakta olan bir gurup in-
sana «Ne yapyonunuz?»
rasgeldi. Kendilerine, diye sordu. Onlarda, «Ki-
min daha kuvvetli olduunun anlalmas için ta kaldrma yarmas ya-
pyoruz yâ Resûlellah!» cevâbn verdiler. Bunun üzerine Resûl aleyhis-
selâm, «Ben size, en ar ta kaldran kimseden daha kuvvetli olan söy-
leyeyim mi?» dedi. Ashâb da, «Söyle yâ Resûlellah» dediler. Resûl aley-
hisselâm buyurdular ki
— Bir mümin kardei ile kendi arasnda kin ve dümanlk
bulunan
ve kendi eytann da onun eytann da malûp ederek mümin kardeiyle
konuup barmak için onun yanma gelen kimse, en ar
ta kaldran kim-
seden daha kuvvetlidir.

Bu mevzûda baka bir rivâyet te öyledir


— Resûl aleyhisselâm, ar ta kaldrma yarmas yapmakta olan
birtoplulua rasgelince, «Ta kaldrma sûretiyle kuvvet derecelerinizi öl.
çüyonunuz. Ben size, en kuvvetlilerinizden daha kuvvetli olan söyleyeyim
mi?» der. Onlar da, «Söyle yâ Resûlellah!» derler. Bunun üzerine Resûl
aleyhisselâm öyle buyurur:
— Herhangi bir sûretle bütün vücûdunu öfke sard zaman sabredip
öfkesine hâkim olan kimse, sizin en ar ta, kaldrannzdan daha kuvvet-
lidir.

Muâz olu Yahya Râzî öyle der:


— Kim ki, kendisine hakszlk edene bedduâ ederse peygamberleri
ve hassaten Muhammed aleyhisselâm üzmü, buna karlk kâfirlerle ey-
tani an ve hâssaten Iblis'i sevindirmi olur. Kim de kendisine hakszlk
edeni afvederse kâfirlerle eytanlar ve hâssaten tblis'i üzmü, buna kar.
hk peygamberleri, sâlihleri ve hâssaten Muhammed aleyhisselâm se-
vindirmi olur.

223
:

öyle buyururlar:
Resti aleyhisselâm
l

— Kyamet günü bir tellâl öyle nida eder: Mükâfatlan Allah in-
dimle ulanlar nerede?
lîu nida üzerine, Dünyâda kendilerine hakszlk edenleri af Yetmi
olan|ar kalkarlar ve doruca Cennet'e girerler.

Kays olu Ahnef'e soruldu:


— nsanlk nedir?
Dedi
— zzet - ikbâl sâhibi iken alçakgönüllü - mütevâzi olmak, kuvvetli
iken afvetmek, baa kakmakszn iyilik etmektir.

Resûl aleyhisselâm buyurdular:

cilikten mutlaka kaçnmalsruz. Sabrda da acelecilikte de üçer haslet


vardr. Acelecilikteki üç' hasletten biri, kiinin kendi nefsinde nedamet
duymasdr. Bir kimse, öfkeli ânnda bir eyi acele yapt m
sonra ondan
nedâmet duyar, ikincisi insanlarn nazarnda ayplanmaktr. Kii, öfkeli
ânnda acele bir ey yaparsa hatâlara düebilir. Bu da insanlarn onu ayp-
lamasna sebep olur. Üçüncüsü Allah'n indinde cezâya çarp lmasdr. öfke
ânnda acele hareket eden bir kimse hatâlara düebilir, günah ileyebilir.
Bu da Allah'n indinde cezâya çarplmasna sebep olur.
Sabrdaki üç haslete gelince, bunlardan biri, kendi nefsinde sevinçlen-
mektir. öfke ânnda sabrl hareket eden kimsenin kararlar isabetli olur.
Bu da onun kendi kendisine sevinç duymasn salar. kincisi, halk na-
zarnda övülmesidir. öfkeli anlarnda sabrl hareket eden kimse hatala-
ra dümez. Bu da, insanlar nazarnda onun övülmesine sebep olur. üçün-
cüsü Allah indinde sevâba nâil olmasdr, öfkeli anlarnda acelecilik et-
meyen kimse, hatâlardan ve günahlardan kendisini koruyabilir. Bu da Al-
lah indinde sevâba nâil olmasna vesile olur. unu da iyice bilmelidir ki
ahlâkta mülâyemet - yumuaklk bata acdr, fakat sonunda tatl olur.
Nitekim söylenir:
—Ahlâkta mülâyemet ve yumuakln evveli acdr, fakat sonu bal-
dan tatldr.

224
DLN KORUMAK

Allah ondan râz olsun, Ebû Saîd HudrI anlatr:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e bir adam geldi ve, «Yâ
Resul ellah bana nasihat et» dedi. Resûl aleyhisselâm da buyurdular:

— Sen takva sahibi olmalsn. Allah'dan korkmalsn. Kötülüklerden


elini çekmelisin. Hiç bir suretle kötülük yapmaa meyletmemelisin. Zîrâ
takva, bütün hayrlarn toplaycsdr. Sen cihâd etmeli, nefsine ârz ol-
mu kötü huylarla savamal, onlar kendinden söküp atmalsn. Zîrâ, ci.
hâd, müslümanlarn ruhbanldr. Sen Allah' çok zikretmeli ve Kur'ân
okumalsn. Zîrâ Allah' zikretmek ve Kur'ân okumak, senin için yeryü-
zünde bir nûr, gökte de bir zikirdir. Sen dilini tutmal, ona hayrl ey-
lerden baka bir ey kon utturmam al sn. Zira üphesiz ki sen, ancak bu
sûretle eytana galip gelebilirsin.
anyüce olan Allah'n menettii ve haram kld
eylerden kaçn-
mak, ayn zamanda, yaplmasn emrettii eyleri de yapmak takva sa-
hibi olmak demektir. Kim ki bu ekilde hareket ederse bütün hayrlar
cemetmi olur.

Allah ondan râz olsun, Hz. Ömer rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
. — Kini ki kölesine toka! atarsa onun keffâreti köleyi âzâd etmektir.
Kim ki diline hâkim olursa Allah onun kusurlarm örter. Kim ki
Öfkesini yeerse Allah onu azaptan korur. Kim ki Kabbua mazeret
beyân ederse Allah onun özrünü kabul eyler.

Ebû Hu rey re (r.a.) rivayet eder:


Resûl aleyhisselâm buyurdular:
— Allah'a ve âh ret gününe inanan komusuna ikrâm etsin, mü sa-
firine ikram etsin, ya hayr söylesin, yoksa sükût etsin.

Yâlâ anlatr:

Gafletten Kurtulu F: 15 225


: .

— Bir defasnda biz, Süka olu Muhammed'e gitmitik. Oraya va-


rnca «Bana çok faydal olan ve size de faydal olacak bir haber nak-
bize,
ledeyim mi?» dedi. Biz de «Naklet» dedik. Dedi ki
—Ebû Rcbâh olu Atâ bize demiti ki: Ey kardeimin olu, sizden
önceki müslümanlar fuzûli sözden holanmazlard. Allah'n kitâb Kur*-
ân' okumann, iyilii emredip kötülükten sakndrmann, mutlaka zarûrî
olan günlük konumalarn haricindeki her sözü lüzumsuz ve fuzûlî ad-
dederlerdi.

Süka olu Muhammed daha sonra dedi ki: Siz, Allann u sözlerini
inkâr m ediyorsunuz?
— Muhakkak üstünüzde amel ve hareketlerinizi murâkebe
ki sizin
eden hakiki bekçiler, çok erefli yazclar vardr. Ki onlar ne ya-
pyorsanz hepsini bilirler (înfitâr sûresi, âyet 10-12). :

— Hatrla ki insann sanda da solunda da oturup onun amellerini


tekil etmekte olan melek vardr. O, bir söylemeye dursun,
iki
yannda mutlaka hazr bir gözcü vardr (Kaaf sûresi, âyet: 17-1
Yoksa, meleklerin yazmakta olduu sahîfeleri, ne dünyây ve ne de
âhreti ilgilendirmeyen eylerle doldurmaktan ve yarn kyamette bu mü-
zahrafât yn sahîfelerin önünüze açlmasndan utanmyor musunuz?...

Allah ondan râz olsun, Enes Ibni Mâlik rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü afeyhi ve sellem buyurdular:
Dört haslet vardr ki ancak müminde bulunur. Bunlardan biri, fol.
ibâdetin badr, tkineisi, tevâzû alçak
. Üçüncüsü, ziknllahtr. Dördüncüsü de erir olma-
maktr.
Rcsûl aleyh i ssel âmin bu sözleri aynen sa aleyhisselâmdan da nakle-
dilmitir.
Allnh ondan râz olsun Ebû Hüreyre rivayet eder:
— Fuzûlî - lüzumsuz sözlerden kaçnmak, kiinin ahlâknn güzel o-
luundandr.
Lokman Hekîme soruldu:
— örenmi olduklarnn özü nedir?
Dedi: Doru sözlü olmak, emâneti sâhibinc vermek ve lüzumsuz -

fuzûlî söz söylememektir.


lyâ olu Ebûbekir öyle der:
— Dört ayr ülkenin dört hükümdar birer söz söylemilerdir ki,
sanki hepsi de ayn bir yaydan frlam bir ok gibidir. Bîr inin liiküm-
dânöylo demitir:
— Söylemediim eyden ötürü pimanlk duymam. Halbuki söyle-
mi olduum sözden ölürü mutlaka pimanlk duymuumdur.

226
Bir Çin hükümdâr da ünlar söyler:
— Bir söz söylemediim müddetçe ona mâlik olurum. Fakat ne za-
man ki sözü söylerim, bundan sonra artk o bana mâlik olur.
unlar da bir Bizans hükümdarnn sözleridir:
— Ben, söylemediim bir eyi reddetme hususunda, söylemi oldu-
um bir eyi reddetmekten daha güçlüyüm.
Nihayet bir Hind hükümdar da unlar söyler:
— Dar aksettii takdirde kendisine zararl olan; aksetmedii tak-
dirde ise faydas olmayan söz sarfeden insana aarm.
Haysem olu Rcbî'nin, her sabah kalknda bir kât ile bir kalem
alarak o gün konutuu her sözü yazd ve ezberledii, akam olunca
da onlarla kendisini muhasebeye çektii rivayet edilir.
te zâhdlerin ameli böyleydi. Onlar, dillerini koruma hususunda her
türlü külfete katlanrlar, Dünyâ'da kendilerini hesaba çekerlerdi,
bir müslümann böyle olmas, âhrette hesaba çekilmeden önce
kendisini hesaba çekmesi gerekir. Zîrâ Dünyâ'da kendi kendini hesâba
çekmek, âhrette hesâba çekilmekten çok daha kolaydr. Yine Dünyâ'da
diline sâhip olmak, âhrette nedamet duymaktan daha kolaydr.

uzun müddet zarfnda ondan hiç bir fuzûlî söz iitmediini brahim Tey-
mî'ye anlatmtr.
Allah ondan râz olsun, Hz. Hüseyin ehîd edildii zaman, Haysem
olu Rebî'nin dostlarndan biri öyle der:
— Haysem olu Rebî konuursa bugün konuur.
Tam bu srada meclise Haysem olu Rebî gelir. Kapy açp içeri gi-
rince kendisine Hz. Hüseyin'in ehîd edildii haberi verilir. Bu haberi alan
Rebî, ban göe kaldrarak sadece unlar söyler:
— Ey göklerin ve yerin yaratcs, ey gayb da hâzin da bilen Allah'-
m! Muhakkak ki sen, ihtilâf etmekte olduklar ey husûsunda kullarn
arasnda hükmedersin!..
Hepsi bu kadardr. Daha baka bir söylemez. ey
Hukemâdan birisi öyle der: Alt haslet vardr ki, câhiller onlarla
belli olur.

Her eye öfkelenmek, gazaplan inaktr. Gerçekten cahiller


Birincisi:
her eye, insana, hayvana, holanmadklar bir eyle karlatklar her
eye kzarlar, öfkelenirler. Bu, cahillik alâmetlerindendir.

kincisi: Faydasz kelâm konumaktr. Akl olan bir müslümana ya-


raan, faydasz söz söylememek, bil'akis ya. Dünyas ile alâkal veya âh.
reti ile alâkal sözler konumaktr. Faydasz, lüzumsuz ve fuzûlî sözler ko-

numak câhillik alâmetlerindendir.

227
:

Üçücüsli Mahallinin gayrinde inânda bulunmaktr. Müsl umana


:

yaraan, maln - mülkünü . servetini faydal mahallerde harcamak, hiç


bir sevab ve hiç bir faydas olmayan mahallerde harcama yapmaktan sa-
kmmakür. Maln - servetini faydasz mahallerde harcamak, cahillik alâ-
metlerindendir.
Dördüncüsü: Herkesin yannda srrn söylemektir. Bu da cahillik
alâmetlerindendir.
Beincisi: Her insana îtimâ't etmektir. Her bir insana güvenip sr
emânet etmek de cahillik alâmetlerindendir.
Altncs: Dostunu - dümamn bilmemektir. Müslümana yaraan,
dostunu tanyp ona balanmak, dümann^ tanyp ondan da saknmak-
tr. Kiinin ba düman eytandr. O halde insanolunun, onun vesvese-
lerine kulak asmamas, aldanmamas gerekir.
Isâ aleyhisselâm öyle der: Allah'n zikri ile olmayan her söz bo-
tur. Tefekkür ile geçmeyen her sükût hâli gaflettir. bretli olmayan her
bak bir oyundur. Sözü Allah' zikir, sükûtu tefekkür, bak ibret olan-
lara ne mutlu!..
'
Evzâî de der ki: Mümin az konuur, çok i yapar. Münafk ise çok
konuur, az i yapar.
t

Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Be ey vardr ki münafkta bulunmaz. Bunlar; dinde bilgi sahibi
olmak, dilini fuzûli yattan korumak, güler yüzlü olmak, kalbinde
nûr bulunmak ve miislümanlar arasmla sevil inektir.
Eksem olu Yahyâ der ki: Kiinin mantnn doruluu da fâsidliî
de dier amellerinde belli olur.
u
sözler de, Lokman Hakîm'in oluna yapt öütlerdendir: Ey o-
ulcuum, kötü arkadalarla düüp - kalkan selâmet bulamaz. Kötü yer-
lere girip . çkan ithâm altnda kalr. Diline hâkim olmayan nadim olur.

Resûl aleyhisselâm öyle buyurdular,


-— Diline hâkim olan, evi kendisine geni gelen ve kusurlarna göz-
yadöken kimseye ne mutlu!..

Hasan Basrî'nin anlattna göre eskiden öyle derlerdi



Hikmet sâhibi insann dili kalbinin ötesindedir. Bir ey konumak
istedii zaman önce kalbine gelir. Eer faydal bir eyse konuur. De.
ilse orada kalr. Kalb onu dile brakmaz. O da konuamaz. Câhillerin
ise kalbi dilinin ötesindedir. Bir ey konumak istedii zaman o ey ge-
riye doru kalbe gitmez. Diline geleni hemen konuur.
Ebû Zer Gffârî anlatr: Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sel-
(r.a.)
leme, «Yâ Resûlellah, ibrahim aleyhisselâmn suhufunda neler vard?»
diye sordum. Buyurdular ki:
.

228
: :

—Onda darb'- meseller ve ibretli sözler vard. Aklnda malûp ol-


madkça, akl olan bir kimsenin dilini tutmas, zamânn bilmesi ve a-
nna yönelmesi gerekir. üphesiz ki konutuu sözlerin de amelleri cüm-
lesinden sayldn bilen bir kimse az konuur .Ne dünyasn ve ne de
ahretini ilgilendirmeyen sözler sarfetmez.

Allah ondan raz olsun. Hz. Ali anlatr:


Ben, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden iittim, öyle diyordu:
— Akll insana yaraan; geçim hususlarnn, âhreti ilgilendiren hal-
ve
lerin meselelerin dnda .konumamaktr.
ailevî
— Akl banda insan gündüzki zamann dörde ayrr. Bir ksmnda
Kabbna münâcat eder. Bir ksmnda kendi kendini muhasebeye
çeker. Bir ksmnda ilim - irfan meclislerine giderek dîni Dün-
-

yevî - ahlâkî meseleleri örenir. Bir ksmn da Dünyevî ilere ay-


rr.
— Akl banda olana yaraan, hâline bakmak, zamânnm ehlini bil-
mek, dilini ve karnn fuzûliyâttan ve haramdan korumaktr.
Bu parçalarn, Dâvud aleyhisselâmm hikmetleri arasnda yazl ol-
duu da söylenir.
— Birdefasnda Lokman Hakîm, Davûd aleyhisselâma gitmiti. Ya-
nna varnca onun zrh dikmekte olduunu gördü. Buna hayret etti. Zrh
kendisinin dikmesinden dolay ona bir eyler sormak istedi. Fakat hikmeti
ona engel oldu. Dilini tuttu. Bir ey sormad. Davûd aleyhisselâm zrhn
bitirince ayaa kalkt. Onu giydi. Sonra öyle dedi:
—Harp için zrh ne iyi ey! Harp için zrh yapan insan ne iyi in-
san!

Bunun üzerine Lokman Hakîm de öyle dedi


— Sükût gerçekten bir hikmet imi. Yazk ki onu yapan azdr.
öyle der:
Birisi
— ilim kemâldir,
bir bir zînettir. Sükût ta selâmettir. Konutuun
zaman zaman
sözü uzatma. Sükût ettiin bir kerrecik olsun pimanlk
duymamsndr. Pakat konutuun zaman ise defalarca pimanlk duy.
musundur.
Baka de öyle der:
birisi
—Yiiti öldüren, ayak sürçmesi deil, dil sürçmesidir. O, dilinin ha-
tâs sebebiyle deerini düürür. Ho
görmediin bir eyi konuma. Zîrâ
çok kerre dil, bir haberi söyler, o da oluverir.
Abbâs olu Hamîd de der ki
—Zindanda hapsedilmee dilden daha lâyk bir ey yoktur. Kiinin
dilinde, kendisini hiç ilgilendirmeyen nice eyler bulunur. Onu aza sa-
lam bir kilitle kilitlemek gerekir. akac - mîzâhçlardan sudûr etmi nice

229
sözler vardr ki, frlam bir ok gibi sahiplerini anszn
âdeta yaydan
mahvetmilerdir. Sükût etmek, aka sözden de hayrldr. Ey insan, sü-
kût edersen selâmet bulursun. Eer mutlaka konumak zorunda kalrsan
âdilkonu. Dostlarn yannda ifrata kaçma, Buzedilmi kimseye de bu-
zetm olsan yine de yolu - yordamyle yap. Zîrâ üphesiz ki sen, ne za-
man ve kime, dostuna mi yoksa büza müstahak olana buzedeceini m
bilmezsin. Düün.
Ehl-i hikmetten biri unlar söyler:
— Sükûtta yedibin hayr vardr. Bu yedibin hayrn tamâm yedi cüm-
le ile ifâde edilmitir. Her bir cümlede bin hayr bulunur:
zahmetsiz - meakkatsiz bir ibâdettir,
ücevhersiz bir zînettir.
Üçüncü cümle: Sükût, kuvvetsiz - kudretsiz - hâkimiyetsiz bir hey-

bettir. '

Dördüncü cümle: Sükût, sûrsuz bir kaledir.


Beinci cümle: Sükût, hiç bir kimseden özür dilemee muhtaç olma-
maktr.
Altnc cümle: Sükût Kirâmen Kâtibin meleklerinin râhatdr.
Yedinci cümle: Sükût, kusûrlarla ayplarn birer örtttaUdttr»
Denir ki Sükût, âlimin süsü, câhilin örtüüdür.
:

Yine bir hakîm öyle der: insanolunun bedeni üç ksmdan ibaret-


tir. Birincisi kalbidir. kincisi dilidir. Üçüncüsü de vücudunun dier uzuv-

lardr. ân yüce olan Allah, bu üç ksmdan her birini bir erefle eref-
lendirmitir. Meselâ kalbi, kendini ve birliini tanyacak istîdât ve kaabi-
liyette yaratarak ereflendi rmitir. Lisân, kendinden baka ilâh bulun-
madna ehâdet edecek ve Kur'ân okuyacak bir istidât ve kaabiliyette
yaratmak aûretiyle ereflendirmitir. Dier uzuvlar da namaz klacak,
oruç tutacak ve sair ibâdetleri yapacak bir istidât ve kaabiliyette yara.
tarak ereflendirmitir. Bundan baka, ân
yüce olan
dunun her bir uzvuna bir gözcü (murakp), bir
muhâfazasn ise kendi velayeti altna almtr, öyle ki, kulun kalbinde-
kini Allah'dan bakas bilemez. Allah, insanolunun diline birtakm mu-
hafzlar koymutur. Nitekim buyurur:

— nsanolu bir söz sarfetmeye dursun, omun yannda mutlaka ha-


zr bir g5zcü vardr (Kaaf sûresi, âyet: 18).
Dier uzuvlara da birtakm emirler ve nehiyler yüklemi, bâz eyleri
yapmakla, bâzlarndan da saknmakla onlar mükellef tutmutur. Bütün
bunlardan sonra da, her bir uzvun, mükellef olduu vazifeye vefâ göster-
mesini dilemitir. Meselâ kalbin, mükellef bulunduu vazifede vefâ göster-
mesi; îmânda sebât etmesi, kimseye hased etmemesi, hyanet etmemesi,
hile - hud'a yapmamasdr. Dilin vefâs; gybet etmemesi, yalan söyleme-

230
: : :

mesi, lüzumsuz - fuzûli sözler sarfctmemesidir. Dier uzuvlarn vefâs da,


Allah'n emirlerine kar gelmemesi, hiç bir müslümana ezâ etmemesidir.
Kim ki kalbin mükellef olduu eyleri kalben reddederse o münafktr.
Kim ki kalbin ve dilin mükellef tutulduu eyleri dil ile reddederse o kâ-
firdir. Kim de azasnn mükellef olduu eyleri edâ etmezse, yâni kalb
ile tasdik ve dil ile ikrar etmekle beraber meselâ namazn klmaz orucu-

nu tutmazsa o da günahkârdr.
Allah ondan râz olsun, bir defasnda Hattâb olu Ömer, bir deli-
kanly görünce öyle dedi:
— Delikanl! Eer üç eyin errinden kendini korursan, gençlik he.
yeeanmn sebep olduu erden korunmu olursun. Dilinin errinden, cinsî
arzularnn errinden, bir de mîdenin errinden korujursan, kendini genç-
liin errinden korumu olursun.
Anlatldna göre Lokman Hakîm aslen Habeli bir köleydi. Bir gün
efendisi ona, «u koyunu kes ve en güzel iki parçasn piirip bana getir.»
dedi. Lokman, koyunu kesti, yürei ile dilini piirip efendisine sundu. Ba-
ka bir seferde efendisi ona, «u
koyunu kes ve etinin en fena iki parça-
sn piirip bana getir.» dedi. Lokman koyunu kesti. Yine yürei ile dilini
piirip efendisine sundu. Buna biraz kzan, biraz da aran
ve her iki hal-
de de ayn parçalan piirip getirmesinin sebebini soran efendiye Lokmân
u cevâb verdi
— Temiz olduklar takdirde bedende kalb ile dilden daha güzel iki

et parças yoktur. Pis ve fâsid olduklar takdirde ise onlardan daha fe-

nâ iki et parças yoktur.


Peygamberimiz aleyhisselâm, uâz tbni Cebel'i Yemen'e göndermi-
Tihrken öyle dedi
Yâ Resûlellah bana nasihat et.

Resûl aleyhisselâm dilini iaret ederek buyurdular:


Diline sâhip ol.
Muâz yine tekrarlad: Yâ Resûlellah bana nasihat et.
Resûl aleyhisselâm buyurdular:
— Anan seni kaybetsin, Yâ Muâz! nsanlarn yüzüstü cehenneme
dümelerine sebep, dillerinden bakas deildir. ,

Dier bâz büyüklerimizin bu husustaki sözleri


Hasan Basri Çok konuan çok yanlr. Çok mal
:
.

olup ta onu yerinde ve zamannda harcamayann çok günah olur. Ah-


lâk kötü olan kendisini azâba atar.
Süfyan Sevrî: Bence, suçsuz bir inana bir ok atmak, ona dil uzat-
maktan daha iyidir. Çünkü dil uzatma, hiç bir zaman hedefinden
Atlan bir ok ise bâzen

231
: : : :

Ebû Said Hudrî: nsanolu sabahleyin kalknca onun bütün uzuv-


lar diline öyle derler:
— Ey
- Allah seni doru yola evketsin. Zîrâ sen doru yolda
dil!
olursan biz hepimiz doru yolda oluruz. Sen doru yoldan saparsan he-
pimiz saparz.
Allah ondan râz olsun, bir defasnda Ebû Zer Gffârî, Kâbe'nin ya-
nnda durarak söyle dedi
— Heey ahâli, beni bilen bilir. Bilmeyen de bilsin ki ben Ebû Zer Gf-
fârî'yim. Size nasihat eden efkatli kardeinize doru geliniz. . .
,
Onun bu sözlerini duyan ahâlî toplandlar, etrafn sardlar. Ebû Zer
söze balayarak dedi ki
— Ey ahâli, sizden biri bir yolculua çkm olsa azksz aslâ çkmaz.
Mutlaka bir yol hazrl yapar. Yanna yiyecek, içecek, para vesaire alr.
Dünyâ hayâtnda yolculua çkan
bir bir insan azk almadan çkmazsa,
ya âhret yolculuuna çkacak birisi azksz nasl çkar?
Orada toplanan ahâli sordu: Bizim âhret nedir ey Ebû Zer? azmz
Ebû Zer dedi: Kabirlerinizde yalnzlktan kurtulmak için gecenin ka-
ranlnda iki rek'at namaz, kyâmet gününün iddetli harâretinden kur-
tulabilmek için oruç, kyametin zor günlerinin azâbndan halâs olabilme-
niz için yoksullara yardm, büyük meseleler için hacc'dr. Dünyâ'y» iki
oturuma ayrnz. Birini dünyalk elde etmee, dierini de âhret hazr-
l yapmaa tahsîs ediniz. Üçüncüsü size zararl olur, fayda vermez. Ko-
numalarnz ikiye ayrnz. Biri, dünyevî meselelerinize faydal olacak
hususlara tahsîs edilmi olsun. Dieri de ebedî âhret hazrl hususla-
rna ayrlm olsun. Üçüncüsü faydal olmaz, zararl olur. Malnz - mül-
künüzü -.servetinizi ikiye ayrnz. Bir ksmn âile efradnzn geçimine
harcaynz. Dier ksmn da âhret hazrl için hayr yollarna sarfedi-
niz. Üçüncüsü faydal olmaz, zararl olur...
Ebû Zer daha sonra öyle dedi
—Âh Erimediim günlerin tasas beni mahvetti.
!

Etrâfndakiler bu sözün ne demek olduunu sordular. Ebû Zer dedi


ki:
— Emellerim ecelimin ötesine atlad. Bu sebepten amellerim mahdut
kald.
tsâ aleyh isselâmn öyle dedii söylenir:

Allah' zikrin dnda
çok konumaynz ki kalbiniz kararmasn.
Kararm. (= kasvetlenmi) kalb Allah'dan uzaktr. Fakat siz bunun far-
kna varamazsnz.
Sahabeden birisi der ki
— Kalbinde, bir kasâvet, bedeninde bir geveklik, rzknda bir ktlk
görürsen, bil ki, sen mutlaka lüzumsuz . fuzûli eyler konumusundur.
o

232
HIRS - UZUN EMEL

Allah ondan râz olsun, Ebüdderdâ öyle der:


— Ey insanlar, size n'oluyor ki âlimleriniz dünyadan göçüp gidiyor
da câhilleriniz ilim örenmiyor. Âlimler ölüp te ilim ortadan kalkmadan
önce ilim öreniniz. Size n'oluyor ki Allah'n tekeffül etmi olduu rzk
husûsunda fazl asiyle harîs oluyorsunuz da bu esnâda, yapmakla mükellef
bulunduunuz vazifeleri unutuyorsunuz. Ben sizin erirlerinizi, bir bay-
tarn at sürüsündeki hasta atlar ayrdctmesinden daha iyi ayrt ederim.
Sizin erirleriniz,zekâtn ancak zarûrî miktarn verenler, cemâatle nama-
za srf topluluu görmek için gelenler, Kur'ân' onun hükümlerini tatbik-
ten kaçmak için dinleyenler ve hrslar sebebiyle, hürleri bile köle gibi
çaltranlardr.
Hrs iki çeittir. Bunlardan biri mezmûm olan hrstr. Dieri de mez-
mûm olmayan hrstr. Mezmûm olmayan hrs terketmek zarûrî olma-
makla berâber terki daha iyidir. Allah'n emirlerini yerine getirmee -ma-
nî olacak derecedeki hrs, mezmûm hrstr. Bir kimse namazn klmasna
ve âir ibâdetleri yerli yerinde ve zamannda edâ etmesine engel olacak
derecede hrsl çalma içindeyse veya hiç ihtiyâc olmad halde srf
övünmek - böbürlenmek için mal - mülk - servet ediniyorsa onda mezmûm
hrs vardr. Bundan derhal kurtulmas zarûrîdir. Dünyevî ileri, Allah'a
kar olan vazifelerini aksatmayan bir kimsenin çalmalar ise mezmûm
olmayan hrstr. Mal mülkü . serveti böbürlenme maksadiyle kazanma-
m
çalp
olmak ta arttr. Allah'n emirlerini edâya mânî olmayacak ekilde
mal - mülk - servet sahibi olmann mezmûm olmad, Peygambe-
rimizin hayâtndan anlalr. Zîrâ ashaptan bâzlar mal - mülk - servet
sâhibi olmak için çalrlard. Resûl aleyhisselâm da bu duruma hiç mü-
dâhele etmezdi. Ne var ki, servet sâhibi olmak için çalan sahâbiler, bu
çalmalar esnasnda, yapmakla mükellef bulunduklar dînî hükümleri
,

aslâ ihmâl etmezlerdi. Bil'akis kazandkça Allah yolunda olmaa daha


fazla ihtimam gösterirlerdi.

233
: :

Ebûderdâ, biraz önce kaydetmi olduumuz konumaslyle, hrsn,


Allah'n emirlerini ifâya mânî olduu takdirde mezmûm olacan belirt-
mitir. Zîrâ o, «...Allah'n tekeffül etmi olduu rzk hususunda fazla-
syla haris oluyorsunuz da bu esnada, yapmakla mükellef bulunduunuz
vazifeleri unutuyorsunuz» diyor.
Bir defasnda Ömer kz
Hafsa, babasna öyle dedi

Allah sana çok hayrlar vermi, rzkm bol eylemi. Bugünkü ye-
diinin daha iyisini yesen, giydiinin daha güzelini giysen ne olur?
Babas ona u
cevâb verdi: Seni, bu husûsu kendi kendine muhâ-
kemeye dâvet ederim.
Böyle dedikten sonra ona, Resûlüllah'n ve kendisinin, içinde bulun-
duklar durumu anlatt. Öyle ki bu anlattklanyle onu alatt. Daha son-
ra dedi ki:
— Benim, yola çkmiki arkadam vard. Eer ben, onlarn, için-
de bulunduklar artlarn dna
çkarsam onlarn yolunun gayri bir yol
tutmu olurum. Allah'a yeminle söylerim ki onlarn skntl hayâtlarna
sabr ve tahammül edeceim. Ümid ederim ki onlarla berâber geni bir
hayâta kavuurum.
Allah ondan râz olsun, Hz. Âie'ye soruldu:
— Resölüllah eve geldii zamanlar en çok söyledii söz neydi.
Hz. Aie buyurdu
— Eve geldii zamanlarda kendisinden en çok iittiim söz uydu:
u insanolunun iki altn deresi olsa onlarn yannda bir üçüncüsü olsun
ister. nsanolunun içini ancak toprak doldurur. Allah, tevbe edip günah-
lardan vazgeçenlerin tevbesini kabul ederek günahlarm mafiret eyler.
ân yüce olan Allah bu mal onun verecei güçle namaz klsnlar ve zekâ-
tm eda etsinler diye vrmitir.
Enes Ibni Mâlik (r.a.) rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— nsanolunun her eyi ihtiyarlar, iki ey ihtiyarlamaz: Hrs, emel.
Allah ondan râz olsun, müminlerin emîri Hz. Ali öyle der:
— Ey müslümanlar, benim, sizin müptelâ olmanzdan korktuklarmn
en korkulusu iki eydir: Uzun emel, hevây- nefse uymak. Muhakkak ki
uzun emel âhreti unutturur. Hevây-i nefse uymak ise kiiyi doru yoldan
çkarr.

Allah Resulü buyururlar :

— Ben, üç haslet karlnda kiinin üç eye müptelâ olacan ha-


ber veriyorum. Üç haslet; dünyâya çok dümeK, ona hrsla sa-
rlmak, dünyâ mal ile cimrilik yapmaktr. Bu üç ey mukabilin-
de mârûz kalaca iptilâlar ise, ondan sonra aslâ zenginlik hisse-
demiyccefti bir fakirlik, hiç krtulamyaca bir megale, aslâ se-
vinç duyamyacag bir kederdir.

Allah ondan râz olsun, bir defasnda Humus ahâlisinin atafatl ha-
yâtna muttali olan Ebudderdâ onlara hitaben öyle demiti:
— Siz utanmaz msnz ki içinde oturamyacanz binâlar yapar, ye-
tiemiyeceiniz eyleri emel eder, yiyemiyeceiniz rzklar toplarsnz.
Sizden öncekiler de böyle atafatl binâlar yapmlar, çok mal - mülk -
servet edinmiler, uzun emellere kaplmlard. Fakat sonra o gösterili
binâlan kabir, uzun emelleri bir aldan, mallan da toprak oluverdi...

Allah ondan râz olsun, Hz. Ali der ki:


—Yüce derecelere erimek istersen gösteri yapmay ve böbürlen-
meyi brak. Elbisen ve ayakkabnla gösteri yapmaktan kaçn. Uzun emel-
Doymadan sofradan kalk.
leri terket.

Bir defasnda Hz. Ömer hutbe okurken, üzerindeki elbisenin oniki


yerinden yamal olduu görülmütü. Bir defasmda da Hz. Ali çarya çk-
mt. Üzerinde gayet sâde bir elbise vard. Kendisini görenler, «Ey mü.
minlerin emîri, daha güzel bir elbise giyseniz iyi olmaz m?» dediler. Mü-
minlerin halîfesi Hz. Ali, kendisine böyle diyenlere u
cevâb verdi:
— Böylesi, kalb için daha huûlu, müminlerin ârna daha uygun,
müslüman için daha iyidir.
Allah ondan râz olsun, Ebû Zer öyle der:
— Ben insanlar, bir baytarn hayvanlar tanmasndan daha iyi ta-
nrm. Onlarn hayrllar Dünyâ'da zâhid olanlar, kötülükten ve haram,
dan el - etek çekenleridir. erirleri de, Dünyâda ihtiyâcndan fazla dtin-

Hukemâdan biri der ki: Günahlarn kayna


üç eydir. Bunlar ha-
sed, hrs, kibirdir. Kibirin asl îblis'ten gelmedir. Zîrâ bu kötü haslet ilk
defa onda görülmü, Allah ona, Âdem'e secde etmesini emrettii zaman
kibirlenerek secde etmekten kaçnm, sonunda da Allah'n lânetine ura-
mtr. Hrs ta ilk olarak Adem aleyhisselâmda zuhûr etmitir. yüce ân
olan Allah, onu yaratp Cennetine koyduu zaman kendisine öyle de-
miti :

— Cennetin her eyi emrindedir. Sadece u aaca yaklama O, sana


yasaktr!

Böylece Allah, cennetin sadece bir meyvesini Hz. Âdem'e yasak et-
ti. Buna ramen hrs onu, o meyveden de yemee evketti. Nihâyet bu

yüzden cennetten çkarld.


Hased de ilk olarak Âdem aleyhisselâmn olu Kaabil'de görünmü-
tür. Kaabil, srf kskançlk yüzünden kardei Hâbil'i öldürmü ve iman-
sz duruma dümü, yeri de ebedî Cehennem olmutur.

235
: '

Âdem aleyhisselâmn, olu it aleyhisaelâma be öüt öütledii ve


bunlar onun da kendisinden sonraki evlâdlarna öütlemesini istedii ri-
vâyet edilir. Adem aleyhisselâm bu be öütünde olu ît'e unlar söy-
ler:

1 —
Evlâdlarna söyle. Dünyâya tamah etmesinler. Zîrâ ben, ebedî
Cennet'e tamah ettim ve, Allah buna râz olmad ve beni Cennetten çkar-
d.
2 —
Kadnlarn hevâî arzulariyle hareket etmesinler. Zîrâ ben, ka-
rmn hevâî arzusuna uyarak bana yasak edilmi olan meyveden yedim
de sonra elimde pimanlktan baka bir ey kalmad.
3 —
Yapmak istedikleri her eyin sonunu düünsünler. Eer ben iin
sonunu düünmü olsaydm, mâruz kaldm musibete uramyacaktm.
4 —
Yepmak istedikleri bir eyden vicdanlar titrerse nu yapmasn-
lar. Zîrâ ben o meyveden yiyeceim srada vicdânm titremiti. Fakat

ben bunu dinlememitim. Bunun için, sonunda elimde yalnz bir piman-
lk kalmt.
5 — Ne olursa olsun, ilerinde birbirleriyle müavere etsinler. Zîrâ
ben o meyveden yemeden önce meleklerle istiare etmi olsaydm ba-
ma bunlar gelmeyecekti.
akîkBelhî anlatr:
— DÖrtbin hadîsten dörtyüz hadis çkardm. Dörtyüz hadîsten de
krk hadîs çkardm. Nihayet krk hadîsten de dört hadîs çkardm. Birin-
cisi öyleydi
— Gönlünü kadna balama. Zîrâ o, bugün genin, yarn bakasundr.
Eer ona itâat edersen seni Cehenneme sokar.
kincisi u ekildeydi:
— Mala balanma. Zîrâ o, bir emânettir, ödünç bir metadr. Bugün
seninse yarnbakasnn olacaktr. O halde bakasna âit bir ey sebebiyle
kendini skntya sokma. Zîrâ onun hazrlan bakasnadr, yükü ise sa-
nadr. Yine u
da muhakkak ki, sen, mala - mülke balandn zaman,
Allah'n ondaki hakkn edâ etmiyecek, meselâ zekâtn vermiyeceksin.
içine bir fakirlik korkusu düecek, eytana uyacaksn.

Üçüncüsü öyleydi:
— Vicdanna sz veren her eyi terket. Zîrâ müminin kalbi bir mü-
âhid gibidir. üphe ânnda titrer. Haramdan korkup kaçar. Helâlin ya-
nnda ise sükûnete kavuur.

Dördüncüsü u ekildeydi:
— îcâbete karar vermedikçe bir eyi ileme.
Allaj ondan râz olsun, Abdullah fbni Ömer rivâyet eder:
Resûüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
: :

— Dünyâda, sanki bir yabancymg, yahut gelip „ geçici bir yolcuy-


mu» gibi ol. Kendini kabir ehlinden say.

Mücâhid anlatr: Ömer olu Abdullah bana öyle demiti:


—Sabaha dahil olduun zaman nefsine akamdan aözetme. Aka-
ma ya çkabilirsin, ya çkamazsn. Akama çktn zaman da sabahtan
bahsetme. Zîrâ sabaha ya çkabilirsin ya çkamazsn, ölmeden önce öm-
rünün kymetini bil. ölümden önceki ömürünü ölüm sonras hayâtn için
deerlendir. Hastalkl günlerin gelmeden shhatli günlerini deerlendir.
Zîrâ yarn isminin ne olacam bilemezsin.
Kim ki uzun emelleri terkederse Allah onu dört erefle ereflendirir.
Birincisi
— Kendisine ibâdet husûsunda kuvvet verir. Zîrâ kii, uzun emelle-
ri brakt ve ksa bir müddet sonra öleceini bildii zaman ibâdetlere hz
verir, Allah'n dînine uygun olmayan hâl ve hareketleri terkeder, sâlih
amellerini artrr.
kincisi: Tasalar azalr. Zîrâ ksa bir zaman sonra öleceini kabul
eden bir kimse, karlaabilecei ho olmayan eyler yüzünden tasalan-
maz.
Üçüncüsü: Az bir dünyala onu raz eder. Zîrâ ksa bir müddet son-
ra öleceini bilen bir kimse fazla dünyalk talebinde bulunmaz. Onun bü-
tün himmet ve gayreti âhret içindir.
Dördüncüsü: Kalbi nûrlanr. Zîrâ denir ki, kalbin nûru dört eyden-
dir. Bunlardan birincisi aç bir midedir, ikincisi sâlih arkadatr. Üçüncü-
sü geçmite ilenmi günahlara yenilerini eklememektir. Dördüncüsü uzun
emelleri brakmaktr. Zîrâ uzun emeller peinde koanlar yüce olan ân
Allah dört eyle cezalandrr. Birincisi, ibâdetler husûsunda bir tembellik
verir, ikincisi, Dünyâda tasalarn çoaltr. Üçüncüsü, mal biriktirme hu.
sûsunda harîs yapar. Dördüncüsü, kalbini kasvetlendirir. Zîrâ denir ki,
kalbin kasvetlenmesi dört eydendir. Bunlardan birincisi dolu midedir.
kincisi kötü arkadatr. Üçüncüsü, geçmi günahlarn unutulmasdr.
Dördüncüsü uzun emeldir. Müslümana yaraan uzun emelleri terketmek-
tir. Zîrâ o, hangi nefeste ve hangi admda öleceini bilemez. yüce ân
olan Al lah buyurur

— üphesiz o saatin ilmi (Kyametin ne zaman vuku bulacann


ki
bilinmesi) Allah'n nezdindedir. Yamuru belli zamanda belli yere
O yadrr. Rahimlerde olan O bilir. Hiç bir kimse, yarn ne ka-
zanacan bilmez. HÇ BR KMSE NEREDE ÖLECEN DE
BLMEZ. üphesiz Allah her eyi bilir, her eyden haberdardr
(Lokman sûresi, âyet: 34).
— Muhakkak sen de öleceksin ey Resulüm, onlar da ölecekler (Zü.
mer sûresi/âyet: 30).

237
:

— ...Ecellerigeldii zaman ise onlar ne bîr sâat geri kalabilirler ne


de öne geçebilirler (Nahl sûresi, âyet: 61).

Müslümana yaraan, ölümü çok anmaktr. Zîrâ mümin, alt hasletten


hiç bir sûretle müstani olamaz. Bunlardan birincisi, âhret hususunda
kendisine rehberlik yapacak ilimdir. kincisi, Allah'a ibâdet hususunda
yardmc olacak, mâsyetten de vazgeçirecek arkadatr. Üçüncüsü, dü-
mann tanyp ondan saknmaktr. Dördüncüsü, Allah'n âyetlerinden, ge-
ce ile gündüzün farkl olularndan ibret almaktr. Beincisi, kyamet gü-
nü kendisinden dâvâc olmamalar için halkn ve Allah'n mahlûkatndan
hiç bir kimsenin hakkn yememektir. Altncs, kyâmet günü rezîl - rüs-
vâ olmamak için, Glüm gelmeden önce ölüme hazrlanmaktr.
Resul aleyhisselâm ashabna sordu:
— Hepiniz Cennete girmek ister misiniz?
Ashâbdedi:
— Evet yâ Resûlellah, Allah sana bizi fe<lâ eylesin.
Resûl aleyhisselâm buyurdu
— Uzun emelleri braknz. Allal'dan hakkyle haya ediniz.
Ashâbdedi:
— Yâ Resûlellah, ân yüce olan Allah'dan hepimiz
biz, hayâ ede-
riz.

Resûl aleyhisselâm buyurdu:


— Haya etmek bu deildir. Allal'dan hayâ etmek, kabirleri ve mu-
sibetleri hatrlamak, bâtnn ve zihnini köiü düüncelerden koru-
maktr. Ahretin erefine nail olmak isteyen dünyevî zevk ve he-
vesât terkeder. tte kul bu noktada Allah'dan hakkyle hayâ eder.
Bu sûretle Allah'n dostluuna da nail olur.
Bir defasnda Resûl aleyhisselâm. «Sizi çoklukla böbürlenme
l o derece oyalad ki. bu maksatla tâ kabirlere kadar gidip
tiniz - Tekâsür sûresi, âyet: 1, 2-» meâlindeki âyeti okuyarak
*
yurdular:
—u insanolu «malm, malm!» der durur. Halbuki senin, yeyip
yokettiinden, yâhut giyip eskittiinden veyâhut ta sadaka olarak verip
bakî braktndan baka maln yoktur.
Allah rahmet eylesin, Hasan Basri öyle der:
— Tevratta u
be cümle yazldr: Allah'danbaka hiç bir eye muh-
taç olmamak, kanâattedir. Selâmet uzlettedir. Hürriyet, dünyây terket-
mektedir. Muhabbet, rabeti terketmektedir. Ebedî nimete nail olmak, ksa
ömür boyunca nofscânî arzular
gemleyip onlara sabretmektedir.
Allah Resulü, Uz Aîc'ye (r.a.) hitaben öyle buyururlar:
— Yâ Aie, eer bana yetimek ve benimle berâber olmak istersen,

238
:

sana dünyâda, bir yolcunun yol az


kadar azk yeter. Zengin-
liklerinin kendilerine yükledii mükellefiyetleri yerine getirme-
yen zenginlerle oturmaktan sakn, ey A ise! Yamal olarak giy-
medikçe elbise deitirme.

Yine Allah Resûlü bir dualarnda öyle buyururlar:


— Allah'm, beni sevenin rzkn kifayet miktar ver. Bana buz ede-
ne ise bol rzk ve evlâd ver.

Allah ondan raz olsun, Hz. Hasan rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular
— Dünyâya rabet, hüzün ve kederi artrr. Dünyâda zühd sâhibi
olmak ise kalbi ve bedeni dinlendirir. Sizin fakir oluunuz beni
korkutmaz. Benim korkum sizin zenginliinizdir. Zîrâ Dünyâ,
mal . mülkü ve hereyi ile önünüze serilince Allah' unutabilirsi-
niz. Nitekim sizden önceki ümmetlerde bu durum çok olmutur.
Dünyây her eyi ile emirlerine âmâde bulunca saptmlar, sonra
da mahvolmulardr. Sizin de ayn akbete uramanzdan korka-
rm.
— Bu ümmetin ilk salâh zühd ve yakin iledir. Son helâkine sebep te
cimrilik ve uzun emeldir.

239
Allah ondan râzplsun, Enes î'bni Mâlik anlatr:
— Fakirler Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e bir elçi gön-
derdiler. O, Peygamberimizin yanna varnca selâm verdi ve, «Yâ Resû-
lellah, ben, fakirlerin sana gönderdii elçiyim!» dedi. Allah Resûlü de
ona, «Merhabalar sana ve yanlarndan geldiin insanlara. Sen, Allah'n
sevdii insanlar tolpuluu yanndan geldin.» diye mukabele etti. Resûl
aleyhisselâmn sözü bitince fakirlerin elçisi tekrâr söze balad ve, «Yâ
Resûlellah!» dedi, «Fakirler diyorlar ki: Zenginler her türlü hayr yapa-
biliyorlar.Onlar hacc edebiliyor, biz edemiyoruz. Sadaka verebiliyorlar,
yoksullara yardm edebiliyorlar, biz yapamyoruz. Yoksullar hastaland
«aman mallarnn fazlasn onlar için harcyorlar, bizlerin bir ey olmad
için bu hayrlardan hiç birini yapamyoruz...» Elçinin bu sözleri üzerine
Allah Resûlü unlar söylediler:
—Fakirlere benden söyle: Kim ki sabreder ve sabrnn ecrini Al-
lah'dan beklerse onun için üç haslet vardr. Bu üç haslet hassaten fakir-
ler içindir. Zenginlere onlardan bir ey yoktur.
Birinci haslet: Cennette krmz yakuttan bir kök vardr. Cennet eh-
li onu, Dünyâdakilerin bir yldz görmesi gibi görür. Oraya ancak fakîr
peygamber, fakir ehid ve fakir mümin girer.
kinci haslet: Fakirler Cennet'e, zenginlerden yarm gün kadar önce
girerler. Fakat bu gürt, Dünyâ günü ile deil, âhret günü hesâbyledir.
Bu yarm âhret günü, beyüz senelik dünyâ günü kadardr. Fakirler ora-
da diledikleri gibi yerler, içerler. Süleyman aleyhisselâm, Allah'n kendi-
sinevermi olduu mal - mülk ve saltanatn hesâbn vermekle megul
olacandan, dier peygamberlerden krk sene sonra Cennet'e girer.
Üçüncü haslet: Fakir, cânü gönülden bir defa, «Sübhâncllâhi vel-
hamdii lillâhi velâ ilahe illaliahü vallnhü ekber = Allah' tebih - tenzih
ederim. ler türlü hamd-senf ona mahsûstur. O'nda baka hiç bir ilâh
yoldur. Yalnz o vardr. Allah yücelerin yücesidir.» dese, ayn eyi, ayn

240
samimiyetle bir (tef a da siniin söylese ve hattâ üste onbin lira da sada-
ka verse, yine de fakirin eristii manevî mertebeye eriemez. Bütün iyi
ameller için netice ayndr. Kakrn, fakirliine ramen yapt iyilik dahil
bakadr...
Allah Resûlünden bunlar dinleyen elçi, hemen kalkt. Doruca ken-
disini elçi olarak gönderen arkadalarnn yanna gitti ve Resûlüllah'n
sözlerini aynen onlara nakletti. Bunlar dinleyen fakirler, hep birden.
«Kâzyz yâ Itabbi, razyz yâ 1 tâbiri !» dediler.

Allah ondan râz olsun, Ebû Zer anlatr:


—Bana, Allah'n Resulü dostum, yedi eyi öütledi. imdiye kadar
onlar hiç ihmâl etmedim*. Bundan sonra da asla ihmâl etmiyeceim. Dos-
bana, yoksullar
Hu deil, aa
lar kesmi olsalar benim, akrabalarla dostluk balarn
la,

olan «Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh.» cümesini çok


söylememi; halktan hiç bir ey istemememi ve beklemememi; Allah yo-
uncla hiç bir kimsenin beni ayplamasndan korkmamam ve ac da olsa
dâima hakk söylememi öütledi.
Allah ondan râz olsun, Ebû Zer, elinden bastonu dütüü zaman,
birisine, «Onu bana alver!» demeyi bile ho görmezdi.
Anlatldna göre melekler Allah'a öyle derler: Yâ Rabbi, Dünyâ,
her türlü nîmetiylc imansz kulunun önüne seriliyor. Hattâ imanszlar çok
«kere belâlardan ve musibetlerden bile uzak kalyorlar...
Allah onlara cevaben buyurur: O îmânsz kulun perdesini kaldrnz!
Ve, perdesi kalkp hakîki veçhesiyle onu görünce, melekler öyle der-
ler: Yâ Rabbi, onun sâhip olduu dünyâln kendisine faydas yokmu.

Yine melekler, fakîr müminler için de öyle derler: Yâ Rabbi, mü-


min kulun her türlü dünyevî nimetten mahrum durumda. Ayrca belâ ve
musibetlere de mâruz kalm!
ân yüce olan Allah, onlarn bu sözlerine cevaben buyurur: Onun
perdesini kaldrnz!
Ve, perdeni kaldrlr. Melekler onu hakîki veçhesiyle görünce öyle
derler: Onun Dünyâda çektii skntlarn kendisine bir zarar yokmu.

Resûllüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Çoaltanlar en aada olanlardr. Ancak mal ile öyle öyle ya-


panlar müstesna. Ne var ki böyle yapanlar da azdr.

Hadisi îzâh edelim:


— Resûl aleyhisselâm, «çoaltanlar en aada
olanlardr.» buyuru-
yor. Bunun mânâs udur: Zengin kimse, eer cennetlik ise, onun oradaki

Gafletten Kurtulu F : 16 241


derecesi fakirin derecesir daha aadadr. Eer Cehennemi ka'e bu
i

en aatabakasndadr. Yine Allah Resûlü:


«Ancak mal ile söyle öyle yapanlar müstesna.» buyuruyor. Bunun mâ-
nas da udur: Varlk sâhibi insan, servetini Allah yolunda harcar, cemi-
yetin ve yoksullarn hizmetine verirse bu takdirde onun derecesi de yük-
sektir. Fakat ne var ki Resûl aleyhisselâmn da iaret buyurduklar gibi
bu tür zenginler çok azdr. Zîrâ eytan Dünyâda onlarn mallarn ken-
dilerine süslü göstermekte, onlar da mallarndan ayrlmay bir türlü göze
alamamaktadrlar. Bu mevzuda yine Peygamberimiz öyle buyururlar:
— eytan der ki: Zengin, üç eyin birinden kurtulamaz. Ya, ben
onun maln gözünde süslerim, böylece onun zekâtn vermez ve
vazifeleri yapmaz. Veya harcama yolunu ko-
maln mahallinin gayrinde harcar. Veya-
hut ta kalbine öyle bir mal sevgisi veririm ki, gayr meru ve ha-

Allah ondan raz olsun. Ebûdderdâ anlatr: Resûl aleyhisselâm pey-


olarak gönderildii zaman ben bir tacir idim. Tüccarlkla âbidlii
yürütmek istedim. Fakat muvaffak olamadm.
eksiksiz olarak bir arada
Sonra, lüzumu kadar varidatm olduu için ticareti braktm, srf ibâdetle
itigal etmee baladm. Canm kudret elinde olan Allah'a yeminle söy-
lerim k mescidin kysnda bir dükkânm var. Oradan her gün krk dînar
kazanyor ve Allah için yoksullara veriyorum.
Ebûdderclâ'ya, ticâretten niçin holanmad sorulunca, «Hesab ol-
duundan dolay,» diye cevap verdi.

Resûl alej
— Allah'm, beni sevenin rzkn ihtiyâç miktar ver. Hana buzede-
ne ise çok çok mal ve evlâd ver.

Yine Resûl aleyhisselâm buyurdular:


— Fakirlik Dünyâda bir meakkattir, âhrettc bir sevinç vesilesidir.
Zenginlik ise dünyâda bir sevinçtir, âhrette de bir meakkattir.
— Herkesin bir sanat vardr. Benim sanatm da fakirlik ve Allah
yolunda cihâddr. Kim ki bu ikisini severse muhakkak ki beni
sevmi olur. Kim de bu ikisini hor - hakir görürse bana buzetmi
olur.
iüslümana yaraan, kendisi zengin de olsa, fakirlii ve fakirleri sev-
mektir. Zîrâ fakirleri sevmek, Resûlüllah sevmek demektir. ân
yüce
olan Allah ve Resûlü, fukaray sevmeyi ve onlara yaknlk göstermeyi
emretmitir. Allah buyurur:
— Sen, oy hahihim, sahal - akam Kabillerine, srf onun cemâlini
dileyerek dâ
edenlerle herâber candan sabr et. Dünyâ hayât-

242
nn zît'tii arzu tulip tc gözlerini olarla ayrma. Kalbini bizi
anmaktan gafil ettiimiz, levâ ve hevesine uymu, Miüta Imtldi
asm kimselere boyun (Kchf sûresi, âyet: 2S).

Hsn olu Uyeyne, kabilesinin reisiydi. Bir gün bu zâl Peygamberi-


miz aleyhisselâmm yanna gelmiti. O srada Allah Resulünün yannda
fakirlerden Selmân Farisî, Sinan olu Suheyb Rumî, Bilâl Habeî ve di.
ger bâz yoksullar bulunmaktayd. Bunlarn üstünde doru - dürüst elbi-
seleri bile yoktu. Çounun elbiseleri yrtk - yamalyd. Kabilesinin reisi

olan Hsn olu Uyeyne, onlarn arasna oturmak istemedi ve Resûlüllah'a


hitaben öyle dedi :

— Bizim erefimiz var. Biz gelince onlar buradan çkar. Zîrâ on-
bir
lar bu pejmürde kyâfelleriyle bizi rahatsz ediyorlar. Biz ayr bir yerde
oturalm.
îte bu hâdise üzerine yukarda mealini verdiimiz âyet nâzil oldu.
Allah, zengin - kodamanlar gelince fakirlerin meclisten çkarlmasn men-
etti ve Resulüne hitâben buyurdu:

— Sen, ey lnbîhim, srf O'nun cemalini dileyerek sabah-akam tabb-


lerine dua edenlerle l>erâber cân-ü gönülden sabr göster. Dünyâ
hayâtnn arzu edip 1e gözlerini onlardan ayrma. Kalbi-
zilletini

ni bizi anmaktan gafil elliimi*, hevâ ve hevesim- uymu, iimle


haddi am kimselere boynu eme...

Görüldüü gibi, olan Allah, fakirlerle oturmasn ve onlara


yân yüce
alâka göstermesini peygamberine emretmitir. Bu emir, kyamete kadar
gelip - geçecek bütün müslüman fakirler için geçerlidir. O halde müslüma-
na yaraan; fakirleri sevmek, onlara iyilik etmek, onlarn yannda itibâr
sahibi olmaktr. üphesiz ki kyâmet günü fakirler Allah'n itibarl kul-
lardr, Allah nezdinde efâatç olmalar umulur.

Resûl aleyhisselâm öyle buyururlar:


— Kyamet günü, bir kul Allah'n huzuruna getirilir. an yüce olan
Allah, Dünyâ'da bir salsn baka bir ahstan özür dileme-
tpk
si gibi ondan özür dileyerek kendisine hitaben buyurur ki:
zze-
tim ve celâlim hakk için, ben seni, benim nazarmda Dünyâda
kadrin olmad için darlk içinde brakm deilim. Bil'akis senin
için nice erefler, nice üstünlükler hazrlam olduum Dünyâda
o durumda kaldn. Çk, ey kulum, u sallara çk ta, benim rzâm
kazanmak için sana yediren yahut seni giydiren kuluma bak Onu *

ara, bul. Elinden tut. O, senindir... O srada dier insanlar kail-


ler içinde bekleirler. Bu arada saflar yarlr. Allah'n yukardaki
sözlerle kendisine iltifat ettii mümin Dünyâda Allah rzâs için
kendisini yediren, yahut giydiren kimseyi bularak elinden tutar.
243
Doruca Cennete götürür.
Bir defasnda Allah Resulü, sahabeye hitâben öyle buyurdular:
— Fakirlerle tannz, kaynanz. Onlarn yannda eller edininiz. Zi-
ra üphesiz ki onlar için mutlaka bir devlet vardr.
A slâh sordu: Yâ Resftlellah, onlarn devleti de nedir?
Resûl aleyhisselâm buyurdular: Kyamet günü olunca onlara öy-
le denilecek:
— Siz ekmek yediren, su içiren, giydiren insanlar arayp bularak
ellerinden tutunuz. Sonra da Cennete götürün üz.
unu iyice bilmelidir ki, fakirin be üstün erefi vardr:
Birincisi: Fakirin; namaz, oruç, sadaka, gibi amellerdeki sevâb,
zenginin ayn amellerdeki sevabndan daha fazladr.
tkincisi: Fakir, itihA. ile bir ey istedi de bulamad m
onun için ecir
yazlr.
Üçüncüsü: Fakirler Cennete daha erken giderler.
Dördüncüsü Âhrette verecekleri hesap daha az ve daha kolaydr.
:

Beincisi: Fakirler daha az pimanlk duyarlar. Zîrâ Dünyâda zen-


ginliin kendilerine yüklemi olduu mükellefiyetleri yerine getirmeyenler
âhrette bu zenginlikten pimanlk duyarak. «Keke Dünyâda fakir olsay-
dk!» derler. Halbuki fakirler, «Keke Dünyâda zengin olsaydk!» diye-
rek fakir olularndan ötürü pimanlk duymazlar. Bütün hu mevzularda
hadîsler varit olmutur.

Menî olu Zeyrl (r.a ) rivayet eder:


Resflüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Bir dirhem sadaka, yüzlün dirhemden daha üstündür.
Soruldu: Bu nasl olur yâ Resûlcllah!
Resûl aleyhisselâm buyurdular: Bir adam. külliyetli miktardaki
malndan yüzlün dirhemlik ayrarak tasaddk eder. Baka bir
adam da tamâm dirhem olan servetinin bir dirhemini sadaka
iki
olarak verir. Geride bir dirhem parasndan baka bir eyi kalmaz,
tte bu bir dirhemlik sadakann sahihi, yüzlün dirhemlik sada-
kann sahibinden daha üstündür.

Ashaptan bâzlar Peygamberimize sordular:


—Yâ Resûlellah, bazen bir eyler görüyoruz. Canmz çekiyor. Fa-
kat almaa gücümüz yetmediinden sabrediyoruz. Bu hususta bize ma-
nevî ecir var mdr?
Peygamberimiz onlara cevaben buyurdular:
— Eer arzu ettiiniz eyi yapamazsanz bunun ecini alrsnz.
ân yüce olan Allah'n u
kelâm, fakirlerin üstünlüüüne delildir:
— Namaz dosdoru kln, zekât verin. Allah'n Resulüne itaat edin.
Tâ ki Allah'n rahmetine n. izhar olasnz (Nur sûresi, âyet: 56).

244
Denir ki: Fakir; zenginin tabibi, temizlikçisi, elçisi, bekçisi ve efa-
atç sdr. Tabibidir; çünkü zengin hastaland zaman fukaraya sadakalar
verir. Böyleee onlarn duas berekâtyle hastalktan kurtulur. Temizlikçi-
sidir; çünkü zengin zekâtn verdii zaman fakir ona dua eder. Böyleee
fakir, zenginin hem günahlarn temizlemi olur, hem de maln. Elçisidir;
çünkü zengin, ebeveyninden yâhut akrabalarndan birisi hayrna fakire
bir sadaka verdii zaman bunun sevab onlara ular. Böylece,' kendisine
sadaka verilmi olan fakir, onlar arasnda elçilik yapm olur. Fakir,
zenginin bekçisidir. Çünkü zenginler fakirlere yardm ettikleri zaman ken-
dilerine duac olurlar. Fakirlerin bu duas ise, zenginlerin mal için bir
nevî manevî bir koruyucu vazifesini görür.
Bir defasnda Resul aleyhisselâm ashabna hitaben öyle dedi:
— Size Cennetin hükümdarlarn bildireyim mi?

Ashâb dedi : Bildir yâ Resûlellah.


Resul aleyhisselâm buyurdular:
—Onlar mazlum zayflardr ki, Dünyâ nimetlerini tadamamlardr.
Nîmet kaplar kendilerine hiç açlmamtr. Yokluk ve ihtiyâç içinde ölür-
ler. Herhangi bir suretle Allah'n adna yemin etseler, O onlar ibra eder,

temize çkarr.

Bu mevzuda dier bâz büyüklerin sözleri:


lbi Abbâs (r.aj: Zengine ikram edip te fakire ihânel eden mel'un-
dur.
Ebûdderdâ (r.a.): kardelerimize insaf etmedik. Zîrâ on-
Biz, zengin
lar yiyorlar, biz de yiyoruz. Onlar içiyorlar, biz de içiyoruz. Onlar giyi-
yorlar, biz de giyiyoruz. Onlarn fazla mal . mülkü - serveti var, onlara
bakyorlar, onlarla beraber bu mallara biz de bakyoruz. Kyâmet günü
onlar bu servetlerinden hesâba çekilecekler, biz ise böyle bir eyden uza-
z.
akîk Zâhid: Fakirler üç eyi tercih ettiler. Zenginler de üç eyi
tercih ettiler. Fakirler rahat, gönül huzurunu ve hesap kolayln tercih
ettiler.' Zenginler ise meakkati, megaleyi ve hesap zorluunu tercih

ettiler.

Hâtem Zâhid: Kim ki dört eye riâyet etmedii halde dört eyi iddia
o yalancdr:
e.derse
1 — Kim ki haramlardan saknmad halde, «Ben Rabbm seviyo-
rum» derse o yalancdr.
2 — Kim Allah yolunda malm
ki mülkünü servetini harcamak-
- -

tan kaçnd halde, «len Cenneti seviyorum» derse o yalancdr.


3 — Kim onun ahlâkn kendisine ahlâk edinmedii halde, «Ren
ki
Kroûlüllal t* viyor ! » derse o yalancdr.
245
:

4 — Kim k fakirlere vc yoksullara yardm elini uzatmad


ve on-
larla hemhal olmad halde, «Ben, yüksek manevî dereceleri seviyorum.»
derse o yalancdr.
Bir hakîm: Dört ey vardr ki bunlar kimde bulunursa, o, bütün ha-
yrlardan mahrumdur:

— Kim emri ve himâyesi altndakilere hakszlk eder,


1 ki onlara
kar büyük lenirse,
2 — Kim ebeveynine kar
ki gelirse,
3 — Kim garip yabancy hakir görürse,
ki _

4 — Kim ki yoksulluklarndan dolay yoksullar ayplarsa, o, bütün


hayrlardan mahrumdur.
Resûl aleyhisselâm öyle buyururlar:
— an yüce olan Allah bana, mal - mülk . servet toplamam ve tacir
olmam husûsunda hiç vahiyde bulumnad. Bil'akis, «Rabbn hamd ile.tes-
bîh et. Secde edenlerden ol. Ölünceye kadar Rabbna kulluk et.» diye va-
hiyde bulundu. \
Allah ondan raz olsun, Ebû Said Hudrî öyle der:
—Ey ahâlî, fakirlik ve ihtiyâç sizi haram kazanç salamaa sürük-
lemesin. Zîrâ ben Resûlüllah'tan iittim, öyle diyordu: Allahm, beni
fakir olarak öldür. Zengin olarak öldürme. Kyamet günü, yoksullar züm-
resi arasnda hareyle. Muhakkak ki bedbahtlarn en bedbaht, Dünyâ-
nn fakirlii ile âhretin azab kendisinde toplanm olan kiniedir. Dün-
yâda fakir olan, âhrette de azâp gören kimse, bedbahtlarn en bedbaht,
tidir.

Bir defasnda Hz. Ömer zamannda


savata mebzûl miktarda ga-
bir
nimet elde edilmiti. Halîfe Hz. Ömer, safha safha onlara bakyor ve bu
arada gözyalarn tutamyarak alyordu. Abdurrahmân îbni Avf onun
aladn görünce dedi ki
— Ey müminlerin emîri, bugün sürür ve ne'e günüdür. Sen ise a-
lyorsun. Bunun sebebi ne ola?
Halîfe Ömer ona cevâb u verdi: Evet, doru söylüyorsun. Fakat bu
mal hangi toplulua verilmise onlarn arasna mutlaka adâvet ve kin
sokmutur.
îbni Abbâs (r.a.) rivâyeteder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Her ümmet için bir belâ, bir imtihan vardr. Renim ümmetimin im-
tihan da mal iledir.
*

Allah ondan raz olsun, Abdullah îbni Ömer rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü oleyhi ve sellem buyurdular: .

— Alah nazarnda insanlarn en sevimlisi fakirlerdir. Zira onun nez-

246
:

dincin mahlflmtn on nevimlisi peygamberlerdir. Onlar da fakir-

lie müptelâ klmtr.


Allah ondan râz olsun, Hasan Basri anlatr:
— Bir defasnda Allah, kullarndan en sevimli birinin Öldüünü, onu
ykayp kefenleyerek namaz klp kabre koymasn zamann peygamberi
Musa aleyhisselâma vahiy ile bildirdi. Mûsâ aleyhisselâm, gitti, onu ara-
d, bir türlü bulamad. Sonra harabelere gitti oralarda da arad yine bu-
lamad. Derken, orada çamurcular gördü. Bir gün önce veya o gün, ora-
larda hasta veya ülü biradam görüp - görmediklerini sordu. Birisi, ileri-
deki bir harabede hasta bir adam gördüünü, aradnn o olabileceini
söyledi. Mûsâ aleyhisselâm harabeye vard. Gerçekten orada hasta bir
adamla karlat. Bann altndn yastk yerine saman yn
bulunuyor-
du. Üflcyincc bandan saman çöpleri uçutu. Bu manzaray gören Mûsâ
aleyhisselâm alayarak öyle dedi
— Yâ Rabbi, bu kulunun sence en sevimli kul olduunu söylemitin.
Ben bu kulunda bir fevkalâdelik görmedim!..
Allah Musa aleyhisselâma cevâben vahyetti ki:
— Yâ Mûsâ, benim nazarmda sevimlilik mal - mülk ve servetle de-

ildir. Bil'akis kulumun bana balamasiyledir.


kalbini
Anlatlr ki, blis, Dünyâda ilk baslan paray eline alr. Ona bakar.
Sonra gözlerinin üstüne koyar ve öyle der:
Seni seven benim kulumdur!..
Vcheb Ibni Müncbbih anlatr:
— Bir ara blis, yal bir adam eklinde Süleyman aleyhisselâma
geldi. Süleyman aleyhisselâm ona, Hz. tsâ'nn ümmetine neler
yapaca-
n anlatmasn istedi, iblis. «Onlar, Allah' brakp, isâ ifo nnosi Mer-
yem'e tapmaa davet edeceim.» dedi. Daha sonra Süleyman aleyhisse-
lâm, Ümmet.i Muhammed'e neler yapacan da anlatmasn istedi. blis,
«Onlar da paraya davet edeceim. Oyle kî onlarn nazarnda para - Kor-
sözleri üzerine Sü-
vet, dinden daha ehemmiyetli olacak!» dedi. Onun bu
leyman aleyhisselâmn azndan. «Senden Allah'a snrm ey blis!»
cümlesi döküldü. Sonra bir de bakt ki îblis yanndan svm.
Fakirler, âm yüce olan Allah'n kendilerine olan lûtfunu bilmeli, srf
O'nun, üzerlerine olan erefinden dolay dünyâlklardan mahrum
brakl-
dklarn anlamaldrlar. Yine fakirler bilmelidir ki Allah, peygamberlerle
Allah'a ham-
velîlere vermi olduu erefi onlara da vermitir. Bunun için
detmeliler, aslâ ikâyetçi olmayp skntlara katlanmaldrlar. Ve yine
Allah'n kendilerine âhretteki vadi. Dünvâdaki mah-
iyice bilmelidirler ki,
rumiyetlerinden daha hayrldr. Fakirliin, peygamber sanat ve ona uy-
mak dnda bir erefi olmasa bile bu dahi büyük bir ereftir.
Allah ondan raz olsun, Ibni Abbâs anlatr:

247
. :

— Bir defasnda Allah Resulü oturmaktayd. Cebrâil aleyhisselâm dâ


beraber indeydi. Bir ara Cebrâil, «u, imdiye kadar yeryüzüne hiç inme-
mi bir melektir. Seni 'ziyaret için Kabbuda izin alntr. Çok
az durup
gidecektir.» dedi,Bu srada, mezkûr melek geldi ve, «Esselâmü aleyke yâ
Kesûlellai!» dedi. Peygamber aleyhisselâm da, «Ve aleykesselân!» diye
mukabele etti. Gelen melek hemen söze balayarak dedi ki
— Yâ Muhammed, sân yüce olan Allah seni, bundan Önce hiç bir
kimseye vermedii ve bundan sonra da vermiyecei her eyin hazîneleri
ve anahtarlar ile, senin için kyamet günü hazrlanacak sevaplar arasn-
da muhayyer klyor. Hangisini istersin? Dünyânn hazînelerini ve anah-
tarlarm m?Yoksa kyânet günü senin için hazrlanan makam, rütbe,
derece ve sevaplar m
?..

Resul aleyhisselâm buyurdular:


— Kyamet günü benim için hazrlanacak olanlar!..
Yine Resûl aleyhisselâm buyururlar:
— Mekkenin dereleri altn ve gümü akar olduu halde bana sunul-
du. Fakat ben dedim ki: Yâ Rabbi, istemem. Ben bir gün tok, bir gün aç
durur, tok olduumda sana hamdeder, aç olduum zaman da tazarrû ey-
lerim...

248
DÜNYA YA ALDANMAMAK

Allah ondan râz olsun, Sabit olu Zeyd rivayet eder:


Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kimin ki niyeti âhret olursa Allah onun ilerini toplar. Kendisine
'gönül zenginlii verir. Dünya ve onun nimetleri hakir olarak onun
ayana gelir. Kimin de niyyeti Dünyâ olursa Allah onan ilerini
de datr. Gözüne bir fakirlik ve açlk verir. Ancak Allah'n tak-
dir etmi olduu dünyalklara nail olabilir.

Allah ondan râz olsun, cefasnda Hz. Ömer, Peygamberimiz


bir
aleyh ssel âmin ya.na gitmiti. Vardnda onu bir hasr «zerinde oturur
i

buldu. Geceleyin de ayn he.sr üzerinde yatm olduundan, hasrn ba-


lar Allah Resulünün mubârek böürlerinde iz brakmt. Hz. Ömer bu
manzaray görünce kendisini tutamad. iddetle akd. Resul aleyhisse-
lâm oha, «Niçin alarsn yâ öim r?» diye sordu Hz. Ömer, «Sizi bu halde
görünce Kisrâlarla Kayserleri ve içinde bulunduklar debdebe ve a'aay
düündüm. Onlar 'nnca nimet içinde yüzüyorlar. Sen ise Allah'n ResfdU
olduun halde H? hasr üstün Je yatp kalkyorsun. Bu hasr da vücûdun-
da izler brakyor.» dedi. Onun bu sözleri üzerine Resul aleyhisselâm da
unlar söylediler:
— Onlar, nail olacaklar güzel nimetler kendilerine Dünyâda veril-
mi olan insanlar. Biz ise, nâil oacaklar güzel nimetler âhrete brakl-
m insamarz.
Allah ondan râz olsun. Hz. Ali öyle der:
— Benim, sizin müptelâ olmanzdan en çok korktuum, iki eydir:
Uzun emel, hevây- nefse uymak. Muhakkak ki uzun emel âhreti unut-
turur. Hevây-i nefse uymak ise hak yoldan çkarr. Dünyâ gerisin geri
kaçmaktadr. Âhret ise kardan insana doru yaklamakladr. Dünyâ
ile âhrettcn herhirinin oullar vardr. Ey müslümanlar, âhretin oul- ,

lan olunuz, Dünyânn oullar olmaynz. üphesiz ki içinde bulunduu-


nuz gün, amel günüdür, sâlih ameller ileme günüdür, hesap verme günü

249
:

deildir. Yarn hesap günüdür, amel günü deildir. Bugüj, bol bol sû-
ise,

lih ameller isleyiniz. Zîrâ yarn bu amelleri istemee gücünüz


yetmeye-
cek, islemek isteseniz de ileyemiyeceksiniz.
Allah ondan raz olsun, Hasan Basri anlatr:
— Bir ara ben, Resul aleyhisselân dört sene müddetle her Cumu
okumu olduu hutbeyi aram, fakat bir türlü bulamamtm. Nihayet bu
hutbenin Ensâr'dan birinin yedinde olduu haberini aldm. Hemen ona
kostüm. Meer bu, Abdullah olu Câbir (r.a.) imi. Kendisine, Resûlül-
ah'n okumu okluu, hutbeyi iitip - iitmediini sordum. «Kvet iittim!»
dedi ve Allah Resulünün, bu hutbelerini kendi ifâdelerinden öylece okudu:

— Ey insanlar, sizin için rehberler vardr. Rehberlerinize kounuz.


Sizin için Râyeler - hedefler vardr, (iâyelerini/e - hedeflerinize ko-
unuz. lYîiimin kul, korkulacak iki ey arasndadr. Iîuiarda. biri,
hayâtn geçmi «ünleridir. O, bu günlerde Allah'n kendisi hak-
kmla nelere hükmettiini bilmez. Dieri de hayâtn bundan son-
raki ksmdr. Yine o günlerde» Allah'n kendi hakknda ne hüküm
vereceini bilmez. Kul, kendi canndan kemli can için, hayattay-
ken ölümü için, genç iken ihtiyarl irin, Dünyâsnda âhreti için
azk hazrlasn. uras muhakkaktr ki Dünya sizin için yaratl-
mtr. Siz de âhrel için yarallmsizdr. Canm kudret elinde,
olan Allah'a yeminle söylerim ki ölümden sonra uHpk bir zorluk
yoktur. Dünyâ hayâtndan sonra da baka bir dünyâ huyât yok.
tur. Itil'nhis ya tVmet hayâl var.hr v«ya Ohcn.m
hayât. ten
hu sözü söylüyor, hem kemlim için hem de sizin için Allah't
mafiret diliyorum.
Abdullah olu Sehl Tüsterî, servetini devaml olarak Allah yolunda
harcard. Bir defasnda anas ile kardeleri, Abdulah îbni Mubârek'e ge-
lerek ondan ikâyet etliler. Dediler ki: Sehl, elde . avuçta bir ey braka
myor. Ne varsa Allah uruna tasadduk ediyor. Biz, onun fakir düüp
perian olmasndan korkuyoruz!...
Bunun üzerine Abdullah Îbni Mubârek, Sehl'in bu davran hakknda
onlara yardmc olmak isledi. Kendisine bu hususta bâz tavsiyelerde bu-
lunarak servetini hmâmeil harcamamasn söyledi, (fakat Sehl Tüsterî,
ona u cevâb verdi
— Yâ Abdullah, bir adam düün ki, ehrin sayfiye yerinde bir çift-
lik almtr. Ve, artk temelli olarak orada durmak istemektedir. imdi,
böyle bir insan, arlk eski evinde eyâ brakr m?
Sehl Tiislerî bu misâl ile uhususu anlatmak istiyor:
— Nasl ki ehrin sayfiyesinde bir çiftlik satn alp temelli orada
durmak isteyen kii artk eski evinde bir eyâ brakmazsa, dünyâ ile alâ-
kasn kesen kii de elinde dünyâ ile alâkal bir ey brakmaz.
250
::

Akl olan insan, htiyaç mikt&i'i dünyala râz olur.htiyâcnn ha-


ricindedünyalk toplamakla megul olmaz. Bil' akis âhrct hayâtm
ka-
zanmakla itigal lider. Zîrâ, âhrct hayât ebedî hayâttr, Cennet hayât-
dr. Dünyâ hayât ise hinidir, gelip - geçicidir. Dünyâ hayât ayn zaman-
da gaddar ve aldatcdr da.
Âdem aleyhisselâm ile Havva'nn, Cennetten atldklar zaman onun
kokusunu kaybedil) Dünyânn kokusunu duyduklarnda bu pis kokudan
krk gün baygn kaldklar söylenir.
Rcsûî aleyhisselâm öyle buyururlar:
— Ebedî hayâta inand halde sadece fânî hayât ici çalmlaya i-
SUliiii hâli ne alacak eydir!...

Allah ondan râz olsun, Abdullah olu Câbir anlatr:


—Bir defasnda ben, ResûlÜJlah'm toplantlarndan bir toplantda
bulunuyordum. Bir ara ak çehreli, güzel tenli ve beyaz elbiseli bir adam
geldi ve, «Essclâmü uleyke yâ Resûlellah.» dedi. Resûlüllah da, «Ve aley-
kesselâm vr hmelüllah.» diyerek onun. selâmn ald. Sonra aralarnda
.

u konumalar geçti
Gele adan: Yâ Resûlellah, Dünyâ nedir?
Resûlüllah: Tatl bir rüyadr. Ona gelenler ya mükâfat görürler ve-
ya ceza.
Gelen adam: Yâ Resûlellah, âhrct nedir?
Kesûliillah: lObedî hayâttr. Orada insanlarn bir ksm Cennettedir,
bir ksm da Cehennemde.
Gelen adan: Yâ Resûlellah, Cennet nedir?
Resûlüllah: Dünyâ nimetlerine iltifat etmeyenler içi n Dünyânn be-
delidir.
Gelen adam: Yâ Resûlellah, Cehennem nedir?
Resûlüllah: Dünyâya tâlip olanlar için Dünyânn bedelidir.
Gelen adan: Bu ümmetin en hayrls kimdir?
Resûlüllah: Dünyâda Allahîa itaat eden, ömrünü O'na itâat yolun-
da geçirendir.
Giden adam: Kii bu Dünyâda nasl olur?
Resûlüllah: Kaafileyi kaybeden kimse gibi olur. bakar durur.
Gelen adan: Dünyâda kalma müddeti ne kadardr? 4

Resûlüllah: Ksa bir müddet için kaalileden geri kalan kimsenin ka-
l kadardr.
Gele adam: Dünyâ ile âhire? arasndaki müddet ne kadardr?
Resûlüllah: Göz açp - kapama miktar kadardr.
Adambu son soruyu da sorduktan ve Resûlüllahn verdii cevâb din-
ledikten sonra kalkp gitti. Bir daha görünmedi. Bu srada Resûl aleyhis-
selâm buyurdular ki

251
— Bu Buraya gelii ve bu sorular soruu, sizi Dünyâda
Cebrail'dir,
haramdan uzaklatrmak ve âhret hayâtm kazanmaa tevik etmek için-
dir.
Allah'n salât ve selâm onun üzerine olsun, «Allah'n dostu» unva-
nnn sâhibi Hz. ibrahim'e soruldu:
— Allah hangi sebepten dolay seni kendisine dost edindi?
brahim Üç eyden ötürü.
Halîlullah cevap verdi:
1) Ben iki ey arasnda muhayyer klndm, iki eyden birini ter-
cih etme durumunda brakldm zaman, mutlaka Allah için olan dier-
lerine tercih ettim.
2) Rzk
meselesinde Allah'n tekeffül ettii hususlarda hiç endîe
etmedim, herhangi bir kayntya dümedim.
3) Soframda müaâfir bulundurmakszm hiç yemek yemedim.
Bu hususta dier bâz büyüklerin sözleri:
Bir hakîm: Kalbin hayât üç eyle kaaimdir. Bunlar ilim, rzâ] kanâ-
at, zühd'dür. lim, kalbi honut eder, râz eder. Rzâ ile bu dereceye ula-
r. Rzâ derecesine eriince oradan kanâate ular. Kanâat te kalbi züh-
de götürür. Zühd de Dünyây hakir görmekten ibârettir. Zühdün üç ka-
demesi vardr. Birincisi, önce Dünyây tanmak sonra da onu terketmek,
ona balanmam aktr. kincisi, önce Mevlâ'ya .hizmet etmek, sonra da hiz-
mette edep kazanmaktr. Üçüncüsü ise, önce âhrcte evk duymak sonrn
da onu aramaktr.
Muâz olu Yahyâ Râzî: Hikmet, gökten kalblere yaar. Fakat ken-
disinde dört haslet bulunan kalbleri mesken tutmaz, onlarda elemez.
Bu dört haslet; dünyâya meyletmek ve ona balanmak, yarn korkusu,
kardeine hased etmek, sân - öhret - eref dükünü olmak'tr.
Yine Yahyâ Râzî: Akll olan ve isabetli hareket eden kii, üç eyi
yapan kimsedir. Akll kimse, Dünyâ onu terketmeden önce o Dünyâ'y
terkeder. Yine akll kimse, kabre konmadan önce kabrini hazrlar, oray
mânen îmâr ve ihyâ eder. Nihâyet akll kimse, Rabbma kavumadan ön-
ce onu râz eder.

Ebû Talih olu Ali (r.a.) : Kim ki kendisinde dört hasleti toplam-
sa, artk o, Cennete girmek ve Cehennemden kurtulmak için endîe et-
mesin:
1) ân yüce olan Allah' tanm ve O'na itaat etmise,
2) eytan tanm ve ona muhâlefet etmise,
3) Hakk tanm ve ona teslim olmu, ona uymusa,
4) Bâtl tanm ve ondan saknm sa,
5) Dünyây tanm ve ona balanmamsa,
6)Âhreti tanm ve onu aramsa, o, Cehennemden kurtulup Cen-
nete girmek için endîe etmesin.

252
-Peygamberimiz stttaltahü aleyhi vrüfelRm Hz. Alî'ye ffitStnmWkr~
buyurur:

— Yâ Ali, dört ey bedbahtlk alâmetidir: Gözün alama-


vardr ki
mas, kalbin kasvetlenmesi, Dünyây sevmek ve uzun emeller pe-
inde komak.
Yine Resûl aleyhisselâm buyururlar:
— Eer Allann indinde Dünyânn, bir sivri sinein kanad kadar
deeri olsayd kâfire ondan bir yudumluk su vermezdi.

Allah ondan raz olsun, Osman olu Abdrrahmân anlatr:


— Bir defasnda Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bir gece yol-
ctritta^yapmst: Sabahleyin namaz klnd. Namaz -klman yerin yaknn-
da bir mezbelelik vard. Resûl aleyhisselâm orada, yeni domu
ve oraya
atlm bir olak gördü. Derisini kurtlar sarmt. Can çekimekteydi. Bu-
nu gören Allah Resûlü devesini durdurdu. Peinden gelenler de durdular.
Resûl aleyhisselâm buyurdular ki:
—u çöplüün sahiplerinin, kurtlar arasnda can çekimekte olan u
olaktan daha kuvvetli olduunu mu sanyorsunuz? Onlarca bir deeri
olmad için o ola
buraya atmlar!..
Ashâb dedi: Evet yâ Resûlellah!
Resûl aleyhisselâm buyurdular:
— Muhammed'in can kudret elinde olan Allah'a yeminle söylüyo.
rum ki, Allah nazarnda Dünyânn dceri.bu olan, sâhibi nazanndaki
deerinden daha azdr.
Yine Resûl aleyhisselâm buyurdular:

dir. Dü»
keuidir.
Gerçekten Dünyâ mümin için bir zindandr. Zîrâ her ne kadar mü-
min. Dünyâda da bolluk ve nîmet içindeyse de, o, Allah'n Cennette ken.
diine ikram edecei nimetlere nazaran sanki dünyâda zindandadr. Çünkü
mümine ölüm gelince, Cennet kendisine gösterilir. te, yüce olanân
Allah'n, kendisi için hazrlam olduu eref ve mevkileri gördüü bu s-
rada, Dünyâda gerçekten zindanda bulunmu olduunu anlar. Kâfire ge-
lince, onun da ölümü yaklat
zaman ona da Cehennem gösterilir, ite
o, Allah'n, kendisi için hazrlam olduu azab gördüü bu srada, Dün-

yâda iken gerçekten Cennette bulunduunu anlar. Akl olan bir kimse-
nin zindanda sevinçli olamyaca ve rahat aramyaca da malûmdur. O
halde mümine yaraan, Dünyâya bakp onun için îrâd edilmi olan darb-
meseller üzerinde düünmektir. Zîrâ gerek ân
yüce olan Allah, gerek
Resul aleyhisselâm ve gerekse hakimler bu hususta bir çok misâller îrât

253
etmiler, Dünyâ hayâtnn içyüzünü ortaya dökmülerdir. ve hâdi- Eya
vuztd kesbederler.
seler ise misâllerle ûn
yüce olan Allah, Dünyâ ha-
yâtnn hakîki veçhesini tantmak için îrât ettii misâllerin birinde öyle
buyurur:

— Dünyâ hayâtnn misâli, gökten yadrdmz bir su gibidir. K,


onunla, gerek insanlarn gerekse hayvanlarn yiyecei nebatlar
'bilerek a gibi birbirine örülüp karmtr. Tan yeryüzü, zîcl
ve ihtiamn taknp süslendii, sahipleri de onun mahsullerini
toplamaa muktedir olduklarm sandklar bir srada, geceleyin
veya gündüzün una emrimi'/ gelivermitir de sanki dün yerimle
yokmu gibi onu tâ kökünden koparlp biçilmi bir hâle getir-
miizdir. ie biz, iyi düünebilecek bir topluluk için âyetleri böy-
le açklarz (Yûnus sûresi, âyet: 24).

nsanlarn u fâni
Dünyâdaki hayâtlarnn, âyette belirtilen bitki mi-
sâlinden hakîkaten fark yoktur. Nebâtâtn bitecei mevsimde gökten
yamur yaar. Yeryüzüne dökülen ve toprak altna geçen bu su ile her
türlü bitki biter, büyür, olgunlar. nsanlar da onlar toplamak üzere ha-
zrlanrlar. Derken, bir gün, don, kasrga, sel âfeti, gibi bir âfetle top-
lanlmasna hazrlanlan mahsulât ortadan yok olur. ite insanlarn bu
Dünyâdaki hayâtlar da böyledir. nsanolu doar, büyür, çeitli devreler
geçirir. Maddeten kuvvetlendii srada henüz akilin kemâle eremez. Aklen
kemâle ermee? balad zaman ise mâddeten çökmee balar. Bazen de
ikisinden birinin veya her ikisinin kuvvetli olduu bir srada ânî bir ölüm
onu alr, götürür. Tpk ânî bir âfetin, mahsulât birden yok «livermesi
gibi. Fakat her ne olursa olsun, uras muhakkaktr ki insanolu fânidir,
bu Dünyâdaki hayât gelip . geçicidir. Âhret hayât ise bakidir O.

(*) Kur'ân'da, Dünya hayâtn pâyet açk bir ekilde misallerle anlatan Ayetler
pek çoktur. Müellif menimin Bbülleya Scmerkandî burada onlardan sadece bir tanesini
kaydetmitir. Konunun daha iyi anlalmasna yardmc olur mülâhnzasiyle, aym nev-
zuya temas eden ülger bâz »yelleri muhterem okuyucularmza meâlen sunuyoruz.
— MÜt«rcln —
— Onlara Dünyâ hayâtnn misâlini de irât et. O, gökten indirdiimiz bir su gibi-
dir ki,bununla yeryüzünün bitkileri biterek birbirine karm, nihayet o bitkiler kuru
birer çal krnts hâline gelerek -üzgârlar onu savuruvermitir. Allah her eyin üstün-
de bir kudret sahibidir. O mallar, o oullar hep dünyâ hayâtnn süsüdür. Bâki kala-
cak iyi amel ve hareketler ise Rabbnn indinde sevapça da hayrldr, amelce de
(Kehf sûresi, âyet 45-46).
:

— unu iyi bilin ki âhiret kazancna yer vermeyen dünyâ hayât ancak bir oyunr
dur, bir elencedir, bir süstür, aranzda bir övünütür, mallarda ve evlâtlarda bir çoa-

254
Bir defasnda Peygamberimiz aleyhisselanu Suriye'den bir adam gel-
miti. Aliah Resulü onu, oradaki insanlarn ahvâlini sordu. Adam da Su-
riye ülkesinin bolluundan w zenginliinden bahsetti. Sonra aralarnda
$u konuma geçti :

ReaAlUllah: O bolluk içinde ne yapyorsunuz?


Gelen adam: Renk renk, çeit çeit yemekler yapp yiyoruz.

htr. lîunun nebât ekicileri sevindiren bîr yamur tfibldir. Fakat sun-
misâli, bitirdii
la o nebât kurur da son onu sapsar bir hâle getirilmi görürsün. Daha sonra o, bir
çîr<#p olur. Ahiretie ackl azab vardr, Allah'dan mafiret ve rza vardr. Dünyâ ha-
yâtndan faydalanmak, bir aldan faydasndan baka bir ey deildir üladid sûresi,
âyet : 20).


Ey insanlar, sizin azgnlnz ancak kendi aleyhinizedir. Dünyâ hayâtnn, o
fani menfaati gibi gelip gencidir. Nihâyet dönüünüz ancak bizedir. O vakit neler
yapyor olduunuzu biz size haber vereceiz. (Yunus sûresi, âyet 23).
:

— - yeryüzünde ne varsa ona bir zinet verdik ki, insanlar, hangisi daha gü-
Biz,
zel amel yanacak diye imtihan edelim. Bununla beraber biz, onun üstünde olan hee-
.yi elbette kupkuru bir loprak yapanlardanz (Kelli sûresi ,Ayet 7-8).
yn yn
:

Kadnlara, oullara,
-
biriktirilmi altn ve gümüe, salma ve güzel
atlara, hayvanlara,ekinlere olan muhterisçe sevgi insanlar için bezenlp süslenmitir.
Bunlar dünyâ hayâtnn tfe<;ici birer taydadr. Allah'a gelince, nihâyet dönüp varla-
cak yerin bütün hususiyeti onun czdiuhnJi. (AH lmân sûresi, âyet I4>. :
t

Vakat
— - kini Kalbnn makamndan
korkarak, nefsini hevâ ve hevesten alkoy-
duysa. lîjte muhakkuk ki o cennet, onun varaca yerin ta kendisidir (Nâziâl sûresi,
ayet : *«, 4 )• 1

Kalbi imân üzen* mutmain olduu halde ikrâha uratlanlur müstesna olmak
üzere, kim ki imanndan sonra Allah' tammz, fakat küfre göüs açarsa, ijte Allah'n
gazab a gibilerin bandadr. Onlarn hakk en büyük bir azaptr. Uunun sebebi, onlu
r, dünya hayatn âhiret hayâtndan daha fazla sevmeleridir. Zirâ Allah, imanszlar
zümresine hidâyet vermez. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah; kalblerinin, kulaklarnn,
gözlerinin üstüne mühür basmtr. te
gafil olanlar da onlarn tâ kendileridir. Hiç
üphesiz, onlar âhrette de hüsrâna urayanlarn tâ kendileridir (Nahl sûresi, âyet:
ti-9).

— Artk kim haddi aarak küfretmi, dünyâ hayâtn tercih eylemise, ite mu-
hakkak ki o ebedi ate onun varaca yerin tâ kendisidir (Nâziât sûresi, âyet: 37,
38. 39).

manszlara atein kaijsna getirilecekleri gün denir ki: Siz bütün zevklerinizi
dünyâ hayât içindi^ bitirdiniz. Bunlarla sata sürdünüz. te yeryüzünde haksz yere ki-
bir taslamakta ve f sk u fücura sapmakta olmanza karlk bugün horluk azabyle
eezâlandrlaeaksnz (Ahkaaf sûresi, âyet 20). :


Hatrlayn o günü ki, herkes dünyâda ne hayr ilediyse karsnda onu hazr-
lanm bulacak. Ne de kötülük yaptysa onunla da kendi arasnda uzak bir mesafe bu-
lunmasn arzu edecek. Allah size, asl kendinden korkmanz emreder. Allah kullarn
pek çok esirgeyendir (Al-i îmrân süresi, âyet 30). :

—Dünyâ üzerindeki her ey fânidir. Ancak azâmet ve ikrâm sâhibi olan Rabbnn
zât baki kalacaktr (»Erahmdn sûresi, âyet: 26, 27).

Cehennem ehli Cennet ehline, «Suyunuzdan veya Allah'n size nzk olarak ver-
diinden biraz da bize aktn.» diye feryât ederler. Onlar da, «Dorusu Allah bunlar

255
Kesûliillal: Sonra bu yedikleriniz ne oluyor, nereye gidiyor?
Gelen adam: Bildiin eyler oluyor ve bildiin yere gidiyor
yâ Re-
sûlellah. (Yani pislik olup helaya gidiyor.)

Resûlüllah: îte bu, dünyâ hayâtnn misâlidir.


Bu husûsta dier bâz büyüklerin sözleri:

Mâz olu Yahya Râzî: Dünyâ Allah'n ekin tarlasdr. nsanlar ora-

imfmszlara haram etti!* derler. O imânszlar kl onlar dinlerini »ir elence ve bir
oyun
-edlnmilerdi^akm dünyâ Jmytt aldotmt. -te nasl ki onlar,
caklarn unuttular, bilerek âyetlerimizi inkâr ettiler idiyse biz
r
pimlerine kavua-
de bugün onlar öylece
unutacaz (Araf sûresi, âyet : 50, 51).

— Onun için sen fey Resulüm!) bizim .zikrimize srt çeviren, dünyâ hayâtndan
bakasn arzu etmeyen kimselerden yüz çevir. Onlarn ilimden erebildikleri son
had.
ite budur üphesiz ki Rabbm, yolundan aanlar çok iyi bilen
kendisidir. Hidâyet
bulanlar pek iyi bileri de yine O'dur. (Necm sûresi, âyet:
29, 30).

— Nihayet on'nrn her birine «li)m gelip çatnca tekrar tekrar


öyle diyecektir-
Rabbm, beni dünyaya geri gönder. Ki. ben, yitirdiini ömrüm mukabilinde iyi amel
ve hareketle bulunaym (Mümlnûn süresi, âyet: 99. 100).

— tte fthlret yurdu! Riz onu. yeryüzünde ne zorbalk, ne de fesâd arzusuna


flS*
meyeceklerc veririz. Hüsnü Akbet, Allah'n azabndan sakmanlaradir (Kasas
sûresi, âyet : 83).

- Sizin hakikaten kaçp durduunuz ölüm. ite o size elbette üretip çatacaktr.
:

Roma hepiniz gizliyi de aikâr da hilen Allah'a döndürüleceksiniz de, o. neler yapard-
nz size haber verecektir (Cuma sûresi, âyet : 8).

Dünyâ » ;, .VJ*dmn hakikî veçhesini açkea ortaya koyan âyetleri neâlen verdikten
sonra bir husûsa da iaret edelim. (îerek Kur'An'n, gerek Resûlüllah'in ve gerekse
s.
lan ulularnn hu mevzüdnki uyarmalar bâzen yanl degcrlcndi ilinektedir. Böyle
yanl deerlendirme içinde bulunan insanlar balca iki gurupta toplayabiliriz.
1 — Dinin esaslarn samimiyetle yaamak istedikleri halde, cehaletleri yüzünden
onlar yanl anlayanlar ve dolaysiylc yanl tatbikatta bulunanlar. Bunlarn
felsefesi bir lokma bir hrkadr.
2 — Kalbleri dine snamadg için onun esaslarna hakkyle nüühz edemiyenler.
bunun neticesi olarak ta o esaslar yanl ve basit görenler. Bunlarn içinde
bulunduklar durum gizli küfürden baka bir ey deildir.

Oysa gerçek udur ki, gerek Kur'ân. gerek Peygamber ve gerekse îslâm ulular,
dünyâ hayâtnn kötü taraflarn zammetmektedirler. Bir hayât düünelim ki, onda
Allah ve Resulü unutulmu, güzel amellere yer ver'lmemi, cemiyete ve millete fayda,
l olma yolunda hiç bir çalma yaplmam, hâsl o güzelim ömür. fâni bir takm
zevkler urunda heder edilmi ve dünyâperestlik yaplmtr. Röyle bir dünvâ hayât
elbette methedilemez, bü'akis zemmedilir. Zrft difcor tarafta, Allah'a ve Resûlu'ne itûat
yolunda geçirilen bir dünyâ hayât da övülmektedir. Demek kl esas olarak kötülenen,
mutlak dünyâ hayât deildir liil'akls Allah'n ve Resûlünür emirleri tatbik cdilmv
yerek ve birtakm süflî emellerin esiri olarak geçirilen dünyâ hayâtdr.
— Mütercim —
da O'nun ölüm ora, ölüm melei biçicisi, kabir ile kyâmet har-
ekinleri,
man yeri, Cennet le Cehennem oturma evidir. nsanlarn bir ksm Cen-
nette, dier bir ksm da Cehennemdedir.

Lokman hakim oluna söyler: Ey oulcuum, dünya derin bir de-


nsanlarn çou orada boulmutur. Bu derin ve engin denizde
nizdir. ge-
min an yüce olan Allah'dan korkmak olsun.
Seleften biri: Allah'n bir ksm vardr ki dünyây boa-
zekî kullar
yp musibetlerden çekinmilerdir. Zîrâ dünyâya baknca onun, insana da-
imî vatan olmadn görmülerdir. Bu sebepten dünyây engin bir deniz
kabul etmiler, sâlih amelleri de o engin denizde birer gemi yapmlar-
dr.
Kiinin bu dünyâda ileyecei sâlih ameller onun sermayesidir. Bu
sâlih amelleri ilemee olan hrs kândr. Ömrünün günleri dalgalandn
Tevekkül gölgesidir. Allah'n kitâb delilidir. Nefsi hevâî arzulanndan al-
koymak ipleridir. Ölüm sâhilidir. Kyâmet toplanlan mahaldir. Allah da
bu mahallin sâhibidir.

Fudayl tbni Iyâz: Kyâmet günü olunca, dünyâ, süs ve güzellikleri


içinde salnarak getirilir. Gelince, «Yâ Rabbi, beni kullarnn en güzeline
mesken yap!» der. Fakat izzet ve celâl sâhibi Allah ona u
cevâb verir:
— Senin onlara ev olmana râz olmam. Sen bir ey deilsin. Toz olup
kaybol git!

Bunun üzerine dünya kaybolup gider.


bni Abbâs (r.a.): Kyamet günü olunca dünyâ; kr saçl, gök gözrû
srtk dili ve ûh yaratlt bir kocakar sûretinde Onu gören
getirilir.

herkes tiksinti duyar. Bütün insanlara gösterilerek onu tanyp tanma-


dklar sorulur. nsanlar hep bir azdan, «Onu tanm olmaktan Allah'a
snrz!» derler. Bunun üzerine kendilerine denir ki:
— îte bu, kendisiyle böbürlenip durduunuz ve üzerinde savalar
yaptnz Dünyâ'dr!...
Bu hususta baka bir haber de öyledir: Kyâmet günü olunca dün-
yâ hayât getirilir, Cehennem'e atlmas emredilir. Ve, atlr. Fakat ora-
ya girince öyle seslenir:
— Yâ Rabbi, nerede benim tebeam? Nerede benim arkadalarm?
Bunun üzerine, dünyâda ömürlerini süflî zevkler ve hevây- nefsin ar-
zular peinde geçirip Allah'a ve Resulüne itâat yolunda bulunmayanlar
derdest toplanarak Cehennemde onun yanma atlrlar.
Dünyâ Cehennem'e atlmakla berâber, aslnda o, azâb görecek deil-
dir. Çünkü onun bir günah yoktur. Günah olmad halde Cehennem'e
atlnn sebebi, dünyâpcrcstlerin onu görmeleri ve no derece hakîr oldu-
unu anlamalan içindir. Nitekim ayn maksatla bir ksm insanlarn
4
Gafletten Kurtulu F : 17 257
taptklar putlar da Cchennem'e atlacaklardr. an yüce olan* Allah'n u
kelâm bu husfsu belirtmektedir:
— Siz l-, Allah' brakp taptklarn/ da hiç üphesiz ki cehennem
odnsz. Siz oraya imalisiniz (Enbiyâ sûresi, âyet: »8».

putlarn eczas olduu için delildir. Bil'akis putperestlerin da-


IÎU,
ha fazla azâb çekmeleri ve daha çok nedamet duymalar içindir. Dünyâ.-
nn cehenneme atlnn sebebi, dünyâperestlerin daha çak azâb çekmeleri
ve daha çok pimanlk duymalar içindir. Buna göre, bir mümin için en do-
ru hareket; dünyâya balanmakszn, ihtiyâç miktâr onun için de çal-
makla beraber âhire t hazrln da ihmâl etmemek, oras için de güzel a.
meller ilemektir.
Isâ aleyhisselâm öyle der: Ey insanlar, alacak hâliniz var.. Dün-
yâda hiç çalmadan da rzknz verildii halde dünyâlk için yine de ça-
lrsnz. Ahret için çalmaynca orada rzknz verilmedii halde oraa
için yine de çalmazsnz.

Resûl aleyhisselâm buyururlar:

— Kim ki kalbine dünyâ sevgisini koyarsa bundan onun kalbine tiç


sey yapr, «onlardan biri, meakkati eksik olmayan bir mega-
ledir, ikincisi, bitip - tükenmeyen ve asla hedefine eriemiyen bir
emeldir. Üçüncüsü de sknts hissedilmeyen bir hrstr. Dünyâ
hem tâlibdir, kem matlûbdur. Ahret te hem tâlibdir, hem matlûb-
dur. Kim ki âlrctc ondan rzkm alncaya kadar dün-
talip- olursa,
ya da ona talip olur... Kim de dünyâya talip olursa, ölüm gelip
aniden onu göiürünceye kadar ahret te ona tâlib olur.

Ebû Hâzim öyle der:


— Dünyây iki ey olarak gördüm. Bunlardan biri bana aittir, ben-
den ayrlmaz. Dieri de benden bakasna âittir, ben onu elde edemem.
Bana âit olan, benden bakasna yasak edilmitir. Tpk benden bakas-
na âit olann bana yasak edilmesi gibi. Ömrümü bu ikisinin hangisinde
geçiriyorum bilmem. Dünyâdan bana verileni de iki ey olarak gördüm.
Bunlardan birinin eceli benim ecelimden önce gelir, ben ona galebe çala-
rm. Dierininki ise benim ecelimden sonra gelir. Ben ölür, onu benden
bakasna brakr giderim. Bunlarn hangisinde Rabbma âsî olurum bil-
Bncm.

Süfyân Sevrf anlatr:


—Selmân Farsî'nin hasta olduu bir srada Ebû Vakkas olu Sa'd
onu ziyarete gitmiti. Sa'd varnca Selmân Farsî alamaa balad. Bu-
nun üzerine Sa'd, «Ey Selmân, neye alyorsun? Resûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem senden memnun olarak vefat etti.» dedi. Selmân, Allah

258
: :

Resulünün isminden bahsedilince daha da çok alamaa balad ve un-


lar söyledi
— Ey Sa'd, ben, ölüm korkusundan yahut dünyâya olan hrsmdan
alamyoum. una alyorum Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellcn
ki,

U\7.c bir vasyyelte bulunmu ve « Dünyâdaki varlm/, bir yolcun ala- m


ca azk katlar olsun» demiti. Halbuki benim etrafm bir sürü eya ile
dolu...

Ebû Vakkas olu Sa'd'n anlattna göre, o srada Selmân'n evinde


sadece bir leen, bir ibrik, büyükçe bir yemek tenceresi ve ufak - tefek
ve deersiz bir ksm
eyâ bulunmaktayd. Selmân Farsî sözünü bitirin-
ce, Sa'd ona, «Yâ Selmân, bize nasihat et te, senden sonra onlara skca
yapsalm,» dedi. Selmân da söze balad ve unlar söyledi
— Ey yapmak istediin zaman an yüce olan Allah'
Sa'd bir ey
unutma. Bir hüküm verdiinde Allah' hatrla. Yemin ettiin zaman do-
ruluunun yannda Allah' hatrla.
Peygamberimize soruldu:

— Yâ Resûlellah, insanlarn en zahidi kimdir?


Buyurdular ki:
— limanlarn en zahidi o kimsedir ki, kabirleri ve yokolmay unut-
maz, Dünyânn fuzûlî . lüzumsuz zînetini terkeder. Bakî olan fâni
olana tercih eyler. Ömrüne deer vermez. Kendisini ölülerden
sayar.

Bir hakîm der Dört ey vardr ki biz onlar aradk, fakat yolla-
ki:
rn ardk, yanl yerde aradk.
1) Zenginlii malda aradk. Halbuki o, malda - mülkte deil, ka-
nâatte imi,
2) Rahat bol servette aradk. Oysaki o, az varlktaym,
3) ereflilii halk nazarnda aradk. Halbuki o, ahlâk güzelliinde
ve takvâdaym.
4) Nimeti yeyip - içip - giyinmekte aradk. Halbuki o, kusurlardan,
ayplardan ve günahlardan âzâde olmakta imi.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Kimin ki sabahleyin kalknca en büyük düüncesi dünyâ ve dün-


yâhk olursa, Allah onun kalbine üç haslet verir:

1 — Hiç atamyaca bir korku endîe, -

2 — Hiç kurtulamyacag bir megale,

3 — Bitmez tükenmez bir ihtiyâçlar


- silsilesi.

259
lmi Mes'ûd insanlardan hiç bir kimse yoktur* ki, bu dünyada
(r.a.):
kendisi bir yolcu, mal da bir emânet olmasn. Yolcu yoluna gerek oldu-
undan o mutlaka gidecektir. Emânet te mutlaka esas sâhibine verile-
cektir.

Fudayl lmi Iyâz (r.a.): Ne kadar er varsa hepsi de bir odaya kon-
mutur. Bu odann anahtar «dünya sevgisi» dir. Ne kadar hayr varsa
onlar da hepsi bir odaya konmutur. Bu odann anahtar da «Zühd» dür.

Encs îbni Mâlik (r.a.) rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— ân yüce olan Allah buyurur ki: Mümin kulum, kendisine dün-


yevî bir nimet verdiim zaman sevinir. Halbuki bu, onun benden
daha uzak olmas hâlidir. Bir meramna nâil olamad zaman
da üzülür. Halbuki bu hâl, onun bana en yakn olduu haldir.
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem daha sonra âyeti oku- u
dular:

— Onlar, kendilerine verdiimiz mal ve evlâdlar ile, bizim, onlarn


i

hayrna acele ettiimizi mi sanyorlar. Hayr, onlar iin farkna


varmyorlar, mal mülk ve evlâdlarn kendileri için birer imtihan
-

olduunu bilmiyorlar (Müminûn sûresi, âyet: 55, 56).


Allah ondan râz olsun, Encs îbni Mâlik anlatr:
* Bir defasnda Rcsûl aleyhisselâm, Ebû Zer'in elinden tutmu
olduu halde yoldan geçmekteydi. Bir ara ona öyle dedi:
— Yâ Ebû Zer, muhakkak ki senin önünde, ancak yükü hafif (gü-
nah az) olanlarn çkabilecei sarp bir yoku var.
Ebû Zer sordu:
— Yâ Resûlellah, ben yükü hafif olanlardan mym, yoksa ar olan-
lardan m?
Resul aleyhisselâm, onun bu sorusuna bir soru ile mukabele etti:
— Evinde bugünlük nefekan var m?
Ebû Zer sedi:
— Evet!
Allah Resulü yine sordu:
— Yarnlk nefekan?
Ebû Zer dedi:
— Evet!
Allah Resûlü yine sordu:

260
— öbürgünlük ncfekan?
Ebû Zerdedir
— Hayr!..
Resul aleyhisselâm buyurdular:
— Eer evinde üç günlük nefekan bulunsayd, üç gün sonraki nefe-
kann temini gaîlesiyle megul olmu olsaydn, sen yükü ar olanlardan
din!...

261
:

BELALARA - SIKINTILARA SABIR

Allah ondan raz olsun, bni Abbas rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bana dediler ki
— Ey oul, Allah'n onlarla soni faydalandraca bir takm esas-
lar sana öreteyim mi?
len dedim: Evet yâ Kesûlellah!..
Bnnn üzerine buyurdular ti:
— Allah'n emirlerini, ahkâmn koru. Onlara riâyet et. Ki, Allah da
yannda
seni korusun. Allah'n emirlerini yerine getir. Ki, O'nu
bulasn. Bolluk - genilik demlerinde Allah' unutma. Ki, o da
sknt anlarnda seni unutmasn. Bir ey istediin zaman Allah'-
dan iste. Yardm beklediin zaman Allah'da bekle. Zîra, kalem i
ilâhî, olacak eyleri mürekkebi de kurumutur. Eer bü-
yazm,
tün mahlûkat bir araya gelse de, Allah'n senin için takdir etme-
dii bir menfaati sana salamaa çalsa buna muktedir olamaz.
Yine bütün yaratklar birleerek, Allah'n senin hakknda yaz-
mad bir zarar sana vermee çalsalar imkân yok bunu yapa-
mazlar. ükür ile ve sarslmaz îmânla Allah için amel et. unu iyi
bil ki, houna gitmeyen bir eye sabretmekte çok hayr vardr. Al-

lah'n yardmna mazhar olmak ve zafere erimek sabr iledir.


Ferahlklara, skntlara tahammül neticesinde ulalr. Her bir
güçlüün sonunda mutlaka bir kolaylk vardr.
Allah onun yüzünü ereflendirsin, Hz. Ali bir hitabesinde öyle der:
— Ey insanlar, benden be eyi dinleyiniz, tutunuz: Sizden biri, gü-
nahtan baka hiç bir eyden korkmasn. Rabbnn rzâsndan baka hiç
bir ey beklemesin. Bilmediini örenmekten utanmasn. Kendisine bir ey
sorulduu zaman, eer onu bilmiyorsa, «Bilmiyorum.» demekten ar et-
mesin. unu iyi biliniz ki skntlara katlanp sabretmek, bedene nazaran

262
: :

ba mesâbesindedir. Ba, bedenden ayrlnca beden hayatiyetini kaybe-


der. Ayn ekilde, sabr da ilerden ayrld m
iler de tarumar olur...

Allah ondan raz olsun, daha sonra devamla dedi ki:


— Gerçek f akl kimdir size söyleyeyim mi ?
Kendisini dinleyenler cevap verdiler:
— Evet, ey müminlerin emîri!
Dedi: Gerçek fakîh, insanlar Allah'n rahmetinden yeise düürtme-
yendir. Gerçek fakîh insanlara Al ah' n
rahmetinden ümit kestirmeyendir.
Gerçek fakîh, insanlara Allah'n azabndan eminlik vermeyendir. Ger-
çek fakîh, insanlara, Allah'n emirlerine kar gelmeyi ho gösterme-
yendir. Gerçek fakîh, haklarnda Allah hükmünü yermi olmadkça, mu-
vahhid - arifleri Cennetlik, Allah'a syân edenleri de cehennemlik yap-
mayandr. Bu ümmetin en hayrls dahi Allah'm azabndan emîn olmaz.
Zîrâ, noksan sfatlardan münezzeh ve ân yüce olan Allah öyle buyu-
rur:
*

— Onlar artk AHah


azabndan emin mi oldular? Fakat hüsranda
olanlardan bakas Allah'n azabndan eî
olmazlar (Araf sûre-
si, âyet: 99).

Yine, bu ümmetin en erlisi bile Allah'n rahmetinden ümidsizlic


dümez. Nitekim izzet ve celâl sahibi Allah buyurur:

— üphesiz ki imanszlardan bakas Allah'n rahmetinden yei*e


dümez.
Yezîd Rakkasî der ki
— Kii ölüp te kabre konduu zaman, hayâttayken klm olduu
namazlar sa tarafna dururlar, onu o taraftan korurlar. Vermi olduu
zekât ve sadakalar sol tarafna dururlar, o taraftan korurlar. Yapm oldu-
u dier iyilikler de üzerine gölge vazifesi görür. Skntlar karsnda gös-
termi olduu sabr ve tahammüller ise onun etrafnda dönerek dierlerine
öyle der:
— Eer ondan azab defetmee gücünüz yetiyorsa ne âlâ! Yoksa, bu
ii ben yaparm. Ondan her türlü azâb defederim...
Bu sözler, sabrn amellerin en faziletlisi olduuna delâlet etmektedir.
ân yüce olan Allah ise öyle buyurur:

— ...Yalnz sabredenlere ecirleri hesapsz ödenecektir (Zümer sûre-


si, âyet: 10).

Birisi AllahResûlüne dedi


— Yâ Resûlellah, benim malm zayi oldu; bedenim de hastaland...
Resûl aleyhisselâm ona cevâben buyurdular:

263
: :

— Mîih zayi olmayp bedeni hastalanmayan bir kulda hayr yoktur.


Zîrâ fn yüce ulan Allah bir kulu sevdi mi onu musibete dûçar eder. Bir
musibete duçar etti mi de ona sabr ve tahammül gücü verir.

Allah ondan râz olsun, Ebû Tâlib olu Ali öyle der:
— Kimi hükümdar haksz yere hapseder de hapiste
ki ölürse o ehit-
tir. Eer haksz yere döver ve bundan ölürse o ehittir.
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem buyurdular:
I

— Kiinin Allah indinde öyle derecesi bulunur ki, ona ameliyle ula.
sama/. Fakat vücudu bir musibete mâruz kalr. o dere- tnma
ceye ular.

Anlatlr ki, âm yüce olan Allah'n ,«Kim bir kötülük yaparsa onun-
la cezalanr ve o, kentlisine Allah'dan baka ne bir dost, ne de bir yar-
dmc bulamaz Nisa sûresi, âyet: 23 -»
- mealindeki kelâm nâzil olduu za-
man, Ebû Bekir, Peygamberimize öyle dedi

Yâ Resûleilah, bu âyetten sonra nasl ferahlanlr?
Resûl aleyhisselâm ona cevâben buyurdular ki:

— Allah seni mafiret eylesin ey Ebû Bekir. Sen hiç hasta olmuyor
musun? Senin bana hiç musibet gelmiyor mu? Sen hiç ezâlara - cefâla-
ra mâruz kalmyor musun? Hiç kederlenmiyor musun? îte bütün bun-
lar senin kusurlarn, senin hatâlarn için birer keffâret olur, kusurlarnn
batan masun salar.
Allah ondan râz olsun, Ebû Tâlib olu Ali anlatr:

«...Kini bir kötülük yaparsa onunla cezalanr...» âyeti nâzil olunca


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ashabnn yanma geldi ve, «Bugün
bana bir âyet nâzil oldu. tenim ümmetim için o âyet, dünyâdan ve dün-
yâdaki lerd en daha hayrldr.» dedi. Sonra da âyeti okudu:

— Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalanr ve o, kendisine Allah'-


dan baka ne bir dost, ne de bir yardmc bulamaz (Nisâ sûresi,
âyet: 23).

Daha sonra buyurdular ki

— Kul günah iler de peinden ona dünyada bir sknt yahut bir
bir
musibet isâlet ederse Allah onu ikinci defa azâb etmekten be-
ridir.

unu ancak skntlara ve ezâlara sabr ve


iyice bilmelidir ki, kul,
tahammül göstermekle hayrl insanlar derecesine ulaabilir. yüce an
olan Allah, peygamberine, sabr etmesini emretmitir. Buyurur:

264
:

— O halde (ey habibim), tpk azim sâhibi peygamberlerin sknt-


lara sabretmesi gibi sen de sabret. Hakk
kabul etmeyenlerin aza-
b için acele etme. Onlar, tehdit edilmekte olduklar azab göre-
cekleri gün, sanki kendileri dünyâda gündüzün bir saatinden ba-
ka durmam gibi olacaklardr. Bu, kâfi bir teblidir (Ahkaaf sû-
resi, âyet: 5).

Allah ondan raz olsun, Errct olu Habbâb anlatr:


— Bir defasnda biz, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme gitmi-
tik. O, Kabe'nin gölgesinde kaftanna dayanm durmaktayd. Kendisine

ikâyetvârî, «Yâ Resûlell ah. "bizim için Allah'a duâ etmiyor, yardm ta-
lebinde bulunmuyor musunuz?» dedik. Bizim bu sözümüz üzerine oturdu.
Yüzü kzarmt. Sonra buyurdular ki
— Sizden önceki kavimlerde, bâzen bir adam getirilir, bir çukur ka-
zlarak oraya konur, sonra da destere bama konarak iki ak edilirdi.
Fakat bu azap bile onu dîninden döndüremezdi.

Allah ondan raz olsun, Encs bni Mâlik rivâyet eder:

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Kyamet günü olunca, dünyâda iken en çok sata sürmü ve en
debdebeli hayât yaaminsan, Cehennem 'c bir kere daldrlp,
simsiyah yanmolarak çkarlr ve kendisine, «imdiye kadar
hiç nimet yüzü gördün, safâ sürdün mü?» diye sorulur. O, bu so-
ruya u
cevâb verir:
— fa yr. Yaratldm günden beri bu azaptan hiç kurtulmu de-
ghm.
Sonra, dünyânn en çok çile çekmi insan getirilerek Cennete so-
k'ilup çkarlr. Çktnda yüzü Ay'n ondördii gibidir. Kendisine.
«imdiye kadar hiç çile çektin, belâlara mâruz kaldn m?» diye
sorulur. O, bu soruya u cevâb verir:
— Hayr. Yaratldm günden beri hep bu nimetin içindeyim.

Allah ondan râz olsun, bni Abbâs rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Cenet'c ilk davet olunanlar, gerek bolluk zamanlarnda ve ge-
rekse darlk zamanlarnda Allah'a hamdedcnlcrdir.

Kula vâcip olan; mâruz kald skntlara sabr ve tahammül etmek,


Allah'n, kendisimden uzaklatrd dûçâr olduu belâlardan
belâlarn
daha fazla olduunu bilmek ve bunun için ân
yüce olan Allah'a hamd-
etmektir. Yine müslümana yaraan, peygamberine uymak ve onun, put-
perestlerin ezâlanna sabredip tahammül gösteriini kendisine örnek al-
maktr.
265
Allah ondan râz olsun, îbni Mes'ud anlatr:

Bir defasnda Resûlüllah sallallâhii aleyhi ve sellem, Kabe'nin ya-
nnda namaz klmaktayd. Ebû Cehil ve avanesi de onun yaknnda oturu-
yorlard. Bir gün önce develer kesilmi, barsak ve âir iç âletleri o ya-
knlara atlmt. Allah'n laneti onun üzerine olsun, bir ara Ebû Cehil,
yanndaki hempalarna öyle dedi:
— Hanginiz kalkar da, Muhammed secdeye varnca u kesilmi de-
velerin barsaklarn onun srtna brakr?
Onun bu sözüüzerine aralarndan en bedbaht olan birisi 'kalkt. Ke-
silmi develerin iç uzuvlarn eline ald. Resul aleyhisselâm secdeye va-
rnca onlar onun iki omuzu arasna brakt. Bu srada hepsi birden bir
kahkaha attlar. Ben de 'ayakta durmu, onlara bakmaktaydm. Onlar Al-
lah Resflü'ne bu enî fiili yapnca kendi kendime, «Eer gücüm olsayd
Ifc'sûl aleyh isse lamn srtndan o pis eyleri, alr atardm» dedim. Srtna

böyle eyler konmu olmakla beraber Allah Resulü tam bir huzûr-u kalb-
le secdesine devam ediyor, ban kaldrmyordu Nihâyet bir ahs git-

ti. Hâdtseyi Hz. Fâtma'ya (r a.) haber verdi. Biraz sonra Hz. Fâtma
geldi. Biraz kzgncayd. Hemen Resûlüllah'n srtna konmu olan pis
eyleri alp gitti. Sonra da Ebû Cehil ve tâif esine dönüp çkt. Resûl
aleyhisselâm namazn bitirince sesli olarak onlara beddua etti. Üç defa,
«Allah'm, Kurcy'i sana havale ediyorum!» dedi. Resûlüllah'n sesini ve
bedduasn duyan Ebû Cehil ve adamlarnn gülümeleri kesildi. Onun
bedduasndan korktular. Bu srada Allah Resûlü, bedduasna devam ede-
rek dedi ki:

— Allah'm, Ebû Cehîl'i, Ukbe'yi, Atabe'yi, eybe'yi, Velîd


hâssaten
îbni Muire'yi ve Ümeyye bni Halefi sana havale ederim!..
Muhammedi hakpeygamber olarak gönderen Allah'a yeminle söyle-
rim ki, onun ismen
ben, sayd bu kiilerin hepsinin do Bedir savanda
öldüklerini gördüm.

Allah ondan râz olsun, îbni Abbâs anlatr:

— Vaktiyle peygamberlerden biri Allah'a nida ederek dedi ki: Yâ


Rabbi, mümin kullarn sana Günahlardan, senin hükümle-
itâat ederler.
rini çinemekten saknrlar. Böyle olmakla beraber dünyevî nimetlerden
mahrum olurlar, belâlara ve musibetlere mâruz kalrlar. Buna karlk
îmânszlar sana itâat etmezler. Günah ilerler. Senin hükümlerini çi-
nerler. Böyle olduu halde onlar her türlü dünyevî nîmetlere nail olur-
lar. Belâlardan, musibetlerden, felâketlerden âzâde kalrlar. Bunun sebeb-i

hikmeti ne ola?..
ân yüce olan Allah vahiy ile kendisine bildirdi ki: Kullar benim
kullarmdr. Belâlar, felâketler, musibetler ve nimetler de benimdir. Her-

266
biri beni hamd ile tesbîh - tenzih eder. Müminin bir günah bulunur. Ba-
zen ben onu bir kutun dünyevî nimetlerden mahrum eder, musibetlere du-
çar eylerim. Bu hal, onun günahlarna kcffâret olur, günahlar mafirete
urar. Böylece, günahsz olarak bana gelir. Ben de kendisini iyi amelleri
ile mükâf allandrrm. manszlarn da bir ksm günahlar olur. Onlara

da dünyevî nimetleri bol bol verir, musibetlerden âzâde klarm. Böylece


bana gelirler. Ben de onlar günahlar sebebiyle iddetle cezalandrrm.

Allah ondan raz olsun, Enes Ibni Mâlik rivayet eder:

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Allah bir kula hayr murat ettii yahut onu kendisine dost edin.
meyi murat eyledii zaman ona belâlar yadrr. Üzerine yaan bu
belâlar neticesinde kul Kabbua dua edince, melekler, «Yâ Kabbi,
bizce yabanc olmayan bir ses iitiyoruz!» derler. kinci defa dâ
edip te, «Yâ Kabbi!» d eti ii anda ise, an yüce olan Allah öyle
buyurur:

— Buyur, ey kulum! stediin her eyi sana verdim. Senin için ha-
yrl olmayan her eyi senden uza Ulatn hm. Senin için en erefli
olan eyleri indimde hazr ettim!..
Kyamet günü olunca, dünyâda iken iyi ameller ilemi fakat hiç
felâketlere mâruz kalmam olanlar getirilir. Namaz, oruç, sadaka,
zekât, haec, ...gibi ameller mizana vurulur. Böylece mükâfatlar
ödenir. Yine, iyi ameller islemi olmakla beraber ayn zamanda fe-
lâketlerr ifa mâruz kalm olanlar da getirilir. Fakat bunlarn amel-
leri için mizanlar kurulmaz, amelleri tartlmaz, defterleri açlma/.
Bil'aks, dünyada üzerlerine musibetlerin dökülmesi gibi kendile-
rine ecirler - mükâfatlar dökülür. Bu srada, dünyâda iken ehli
râhatta olan ve onlarn böyle büyük mükâfatlara nâil olduklar i

gören dier zümre, «Keke dünyâda iken biz de musibetlere dûç»


olsaydk ta bugün büyük mükâfatlar alsaydk!» derler.
olan Allah'n u kelâm bu hususu açklamaktadr:
y* â
— ...Ancak sabredenlere ecirleri hesapsz ödenecektir (Zümer sûresi,
âyet: 10).

Anlatlr ki, eski zamanlarda bir gün bir mümin ile bir kâfir be-
râberce balk tutmaa giderler. Putperest kâfir, am
atarken, tapmakta
olduu putlarn isimlerini anar. Mümin de Allah'n ismini anar. Böyle ol-
duu halde, kâfirin an her atnda ona bir sürü balk taklr. Mümi-
nin ama balk taklmaz. Nihayet akama doru müminin ama
ise hiç
da bir balk taklr. Fakat çok iri olduu için çkaramaz, balk geri deni-
ze düer. Böylece, akam olunca mümin eli bo döner. Kâfir ise bir sürü

267
balk tutmutur. Müminin müvckkel melei bu duruma kendi kendine
escflenir. Fakat biraz sonra Allah kendisine hem müminin, hem de
kâ-
firin mevkilerini gösterir. Müvekkel melek, müminin Allah katndaki
mev-
kiini görünce öyle iler:
— Müminin, Uabbi nezdinde böylesine yüce makam ohnc, mânz
kalaca dier musibetler ona zarar vermez.
Kâfirin Allah nezdindeki mevkiini görünce ise öyle der:
—Kâfirin, cehennemde böylesine kötü bir yeri olduktan sonra, dün-
yâda nail olaca nimetler orada onu kurtaramaz.

Denir ki, âm yüce olan Allah, kyamet günü dört insan dört snf
insana hüccet olarak gösterir:
1 —
Zenginlere kar, Dâvûd olu Süleyman aleyhisselâm hüccet
olarak gösterir. Zenginler, «Yâ Kabbî, malmz - mülkümüz - servetimiz
bizi megul etti. Onun için sana küllide edemedik!» dediler mi, Allah on-
lara Süleyman aleyhisselâm gösterir ve öyle der:
—Sen, Süleyman'dan daha zengin deildin. Onun zenginlii onu,
bana ibâdetten alkoymad da seni mi alkoydu?
2 — Esir ve kölelere kar Yûsuf aleyhisselâm hüccet olarak gös-
terir.Esir ve köleler, «Vâ Uabbi, biz esîr idik, köleydik. Onun için sana
kulluk edemedik.» elediler mi, Allah onlara Yusuf aleyhisselâm gösterir
Ve öyle der:
—Bir zamanlar o da bir esîr ve bir köleydi. Onun esirlii ve kölelii
kendisinin bana ibâdet yapmasna mâni olmad da sizinki mi mani oldu?

3 — Fakirlere kar sâ aleyhisselâm hüccet gösterir. Fakirler, «Yâ


Uabbi, ihtiyâç içinde oluumuz bizi sana kulluk etmekten alkoydu.»
dedikleri zaman Allah onlara öyle der:
- — Siz nü daha fakir yoksa îsâ
idiniz, m?
Onun fakirlii kendisinin
bana kulluk etmesine mâni olmad da sizinki mi mâni oldu?

4 —
Hastalara kar da Eyyüp aleyhisselâm hüccet gösterir. Has-
talar, «Yâ Uabbi, hastalmz sam kulluk etmemize mâni oldu.» dediler
mi, Allah- onlara u
cevâb verir:
— Sizin hastalnz m daha ard, yoksa Eyyüb'ünkü mü? Bunca
ar olmasna ramen onun hastal kendisinin bana küllük etmesine mâ-
ni olmad da sizinki mi mâni oldu?
Böylece, kryâmet günü Allah indinde hiç bir kimsenin kendisini mâ-
zur göstermesine meydan kalmaz.
Allah'n rahmeti üzerlerine olsun, eskiden sâlihler bir hastala, bir s-
kntya mâruz kaldlar m
bundan ferahlk ve sevinç duyarlard. Zîrâ on-
larn nazarnda bu, geçmi günahlarna bir keffâret olarak kabul edilirdi.

268
Allah ondan raz olmn, Ebûdderdâ öyle der:
— insanlar fakirlikten holanmazlar, fakat ben onu severim. On-
lar ölümden holanmazlar, fakat ben onu severim. Onlar hastalanmaktan
holanmazlar, fakat ben, günahlarma keffaret olduu için onu severim.
Rabbma kar alçakgönüllü olmak için fakirlii severim. Rabbma kavu-
maa olan itiyakmdan dolay ölümü severim.

Allah ondan râz olsun, bni Mes'ûd rivayet eder:

— Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Üe ey vardr kim onlara olursa dünyevî
ki, nail hrcvî en ha-
-

yrl eye ermi olur. Runlar; Allah'n hükmüne râz olmak, belâ.
fora sabretmek ve bolluk - genilik anlarnda Allah' utmamak-
tr.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:


— Bir defasnda Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme bir adam .

geldi. Onun geldii srada Resul aleyhisselâm srt üstü yatmaktayd.


Adam, »«Neyiniz var yâ Resûlülellah?» diye sordu. Resûl aleyhisselâm,
«Acm, açlktan halsizlik içindeyim!» dedi. Allah Resulü böyle deyince
adam alad. Sonra hemen kalkt, gitti. Birinden bir kaç tas istedi. Kendi-
sine verilen bu taslarn kimisine su koydu, kimisine hurma. Doruca geri
Rosûlülla.h'n yanna geldi. Allah Rosûliinden, hurmalar yeyip suyu iç-
mesini neft etti. Bu srada Resûl aleyhisselâm ona, «Sen bunu mutlaka
beni sevdiin için yapyorsun. Eer beni çok sevmemi olsaydn böyle bir
harekette bulunmaydn.» dedi. Adam da, «Allah'a yeminle söylerim, seni
çok seviyorum yâ Resûlellah,» diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûl aley-
hisselâm ona buyurdular ki:
— Eer bu sözünde sâdk isen, duçar olabilecein belâlar için bir örtü
hazrla. Allah'a yeminle söylerim ki, beni sevenlere gelecek belâlar, dan .

tepesinden dibine doru akmakta olan sularn sahip olduu hzdan daha
büyük bir sür'ate sahiptir.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Allah'n, bir adama onun her istediini verdiini, buna ramen o


kiinin yine de günah ileyicilikte devam ettiini görürseniz, iyi bi-
liniz ki bu, mutlaka bir istidrâctir, o insan derece derece azaba
yaklatrmaktr. Allah Resulü daha sonra, izzet ve celâl sâhibi Al-
lah'n u kelâmn okudu:
— Onun için bunlar, kendilerinehatrlatlanlar ve verilen öüt-
leri unutunca, üzerlerinde heroyin (Her türlü zevk ve nîmetin) ka-

plarn açtk. Nihayet kendilerine verilen o eyler yüzünden iyice


marp ne'clendikleri bir srada onlar anszn tutup yaJcalay-
269
:

verdik. te o anda onlar, bütün ümitlerinden oldular (En'âm sû-


resi, âyet: 44).

/Ulah ondan raz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Yâ Rcsûlellah, insanlarn en çok musibete dûçâr olanlar kimler-


dir?
»uyurdular:
— Bata peygamberler, sonra sâlihler, sonra da srasyle Allah'n di-
er sevgili kullardr.
Denir ki, üç ey vardr ki iyilik hazînelerindendir. Bunlardan biri,
verdii sadakay gizli tutmaktr, ikincisi, dûçâr olduu aclar gizli tutup
Allah'a ikâyetçi olmamaktr. Üçüncüsü, mâruz kald musibetlerden do-
lay Allah'a kar âh.vâh etmemektir.
Veheb Münebbih anlatr:
Ibni
— Havârîlerden birisinin kitâbndan öyle bir parça yazdm. Diyor
ki: Sana belâ ve musibet yollarndan bir y«l açlrsa gözün aydn, önüne
peygamberlerin, sâlihlerin, ...yolu açlm demektir. Bolluk-genilik yo-
lu açlrsa derdine yan. Onlarn yolundan ayrlmsn demektir.
ân yüce olan Allah'n, buna benzer bir parçay bir vahyinde Mûsâ
aleyhisselâma bildirdii de söylenir.
Bir defasnda Fethi Mûsilî darla dümütü. Bu srada öyle dedi
— tlâhî! N'olurdu, bununla bana hangi ameli yüklediini bilseydim
de o ameli daha çok yapsaydm.

ResûlüllaK sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Kimin ki mal - mülkü az, evlâd- iyâli çok, namaz güzel olur ve
müslüman kardeleri hakknda gybet etmezse kyamet günü o,
öylece (bu srada iki parman bir araya getirmi bulunmaktay-
d) benimle beraber gelir.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:


— Kâinatn mutlak sâhibi Allah'a yeminle söylerim ki, ben, açlk-
tan ve skntdan topraa uzanr, yatardm. Yine açlktan karnma ta ba-
lardm. Bir gün yine böyle açlktan, sahâbenin ve Rcsûlüllah'm geçecei
yere oturmutum. Ederken Ebû Bekir geçti. Ona, ân yüce olan Allah'n
kitâbndan bir âyet sordum. Bunu, srf açlm anlasn da beni evine gö-
türsün diye sormutum. Fakat o geçti, gitti. Bunu yapmad. Biraz sonra
Ömer geçti. Ona da bir Ayot sordum. Bunu da ayn maksatla yapmtm.
Fakat o da geçip gitti. Daha sonra Allah Resulünün gelmekte olduunu
gördüm. Beni görünce gülümsedi ve maksadm anlad. Sonra, «Yâ Ebû
270
: ! .

Ilüreyre!» dedi. Ben, «Buyur yâ Resûlellah!» diye cevap verdim. Sonra,


«itenimle gel!» dedi ve yürüdü. Ben do peinden yürüdüm. Eve varnca
içeri girmek çeri girdim. Orada bir çanak sille
için izin istedim. Verdi.
karlatk. Allah Resulü, siidü nereden geldiini sordu. «Birisi sana
gelirdi,» dediler. Bu srada
Resûlüllah bana, «Yâ K\n Ilüreyre,» diye hi-
tâb etti. Ben de, «Buyur yâ Resûlellah!» dedim. Dedi ki:
— Ehl-i Sofa'ya git ve onlar buraya çar!
Allah Resulünün bu sözü benim houma gitmedi. Kendi kendime,
«Bu sütün Sofa elü ile ne alâkas var? Ondan bir miktar içmee ben da-
ha lâyktn,» dedim. Fakat Allah'a ve Resulüne itaatten geri durmak müm-
kün deildi. Bu sebeple hemen kalktm. Doruca Ehl-i Sofa'nn bulunduu
mahalle giderek onlar Allah Resûlünün evine davet ettim. Onlar da hemen
geldiler. îçeri girmek için Resûlüllah'tan müsâade istediler. Girmeleri söy-
lendi. Onlar da girdiler ve hep birden oturdular. Bu srada Resûl aley-
hisselâm bana dedi ki

— Yâ Ebî Hüreyre, çana al, onlara ikrâm et.

Allah Resûlünün bu buyruu üzerine ben süt çanan aldm. Teker


teker hepsine verdim. Herbiri doyasya içti mi çana geri bana veriyor,
ben de bir dierine sunuyordum. Böylece hepsi de doyasya içtikten son.
ra çana aldm. Allah Resûlüne verdim. Onunla benden baka aç olan
kalmamt. Resûl aleyhisselâm süt çanan elimden ald. önüne koy-
du ve, «Yâ KhT Ilüreyre!» diye bana seslendi. Ben de, «Buyur Ey Allah'n
Kesûlü!» diye cevap verdim. O devamla, «Bir ben kaldm, bir de sen.»
dedi. Ben, «Doru söyledin yâ Resule lah,» diye cevap verdim. Sonra de-
di ki:
— Otur, iç!
Ben oturdum, içtim. Sonra yine, «îç!» buyurdular. Ben yine içtim.
Allah Resulü bana hâlâ «1e, ç!» diyordu. Benim
artk içecek takatim
ise
kalmamt. yice doymutum. Nihayet kendisine dedim ki:
— Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yeminle söylerim
ki içecek tâkatim kalmad
Ve, süt çanam Resûlüllah'a verdim. Resûl aleyhisselâm Allah'a
hamdetti ve çanakta kalan içti. .

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ashâb, gerek îmânszîarn


ezâlar ve gerekse ktln
sebep olduu açlk yüzünden çok sknt ve me-
akkat öyle olduu halde bütün bunlara sabrettiler, taham-
içindeydiler,
mül gösterdiler. Nihâyet Allah onlara genilik - bolluk verdi. Skntlara,
meakkatlere, musibetlere sabreden herkese Allah bir gün mutlaka ge-
nilik - bolluk yollarn açar. Zîrâ üphesiz ki genilik . bolluk sabrn
: :

yanndadr. Yine üphesiz her güçlüün yannda mutlaka bir kolaylk,


ki
bir bolluk vardr. Allah'n rahmeti üzerlerine olsun, sal inler, srf sevup
umduklar iyin skntlarla meakkatleri sevinçle karlarlard.
Yesâr olu Müslim anlatr:

— Bir defasnda ben Bahreyn'e gitmitim. Orada sürü oul-


beni, bir
lar, hizmetçileri bulunan, zengin bir kadn müsâfir etmiti. Böylesine
varlkl bir insan olmasna ramen onu kederli görmütüm. Müsâferet
bittikten sonra yanndan ayrlrken kendisine öyle dedim:
— Senin bir ihtiyâcn olsa gerek. Çok kederli görünüyorsun.

Dedi: Evet! Eer ehrimize yine gelirsen benim müsâfirim ol!


Ve kendisine vedâ edip ayrldm. Aradan seneler geçtikten sonra
oraya bir kerre daha yolum dütü. Yine o kadnn evinde müsâfir kalmak
istedim. Doruca evine vardm. Kapsnda insan nâmna bir ey göreme-
dim. Nihayet evde kimsenin olup - olmadn anlamak için ismen kendi-
sini çardm. Biraz sonra, gayet ne'eli ve güleç bir yüzle kapya
çkt.
Kendisine, «Ne haber? Naslsn?» diye sordum. Dedi ki
— Sen bizden ayrldktan sonra, bir hal oldu. Deniz yoluyla gönder-
diimiz her mal denizde batt. Kara yoluyla gönderdiklerimiz de helak
odu. Köleler - hizmetçiler kaçt. Oullarm da öldü...

Bu haber karsnda aaladm, üzüntü duydum. Fakat kadn gayet


ne'eli görünüyor, hattâ gülümsüyordu. Kendisine dedim ki:
— Allah'n merhameti sizin üzerinize olsun! Birinci geliimde, her e-
yiniz yerli yerinde olmasna ramen sizi kederli görmütüm. anda u
ise hereyinizi kaybetmi durumdasnz. Buna ramen gâyet ne'elisiniz!.

zaman ben bolluk içindeydim. Her türlü dünyevî nîmete


o
nâil olmutum. Bu sebepten, Allah'n bana her eyi dünyâda vermi ol-
masndan ve âhrette mahrum kalmaktan korkuyordum ve tasalanyor-
dum. Ne zaman ki malm - mülkümü - evlâtlarm kaybettim, Allah'n
indinde de benim için bir hayr bulunduunu ümîd etmee baladm. Ve,
ite bunun için ferahlandm, bunun için ne'elendim...

Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Barsi anlatr: .



Bir defasnda sahâbeden birisi, câhiliyye devrinden bir tand
kadn görmü, biraz onunla konuarak ayrlmt. Adam giderken sallan-
maa balad. Derken bir duvara çarpt ve yüzünden yaraland. Sonra
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme gelerek hâdiseyi haber verdi. Re-
sul aeyhisseâm buyurdular ki
— Allah bir kula hayr murât etti mi, onun cezâsn hemen dünyâda
veri verir.

272
: :

Allah ondan râz olsun, bir defasnda Ebû Tâlib olu Ali cemâate
öyle dedi
— Size, an yüce olan Allah'n kitabndaki en ümit verici âyeti haber
vereyim mi ?
Cemâat dedi
— Evet! Haber ver.
Bunun üzerine Hz. Ali onlara u âyeti okudu:
— Size isabet eden her musibet, kazand
günahlar
ellerinizin ileyip
yüzündendir. Bununla beraber Allah, günahlarndn bir çounu da
afveder (ûra sûresi, âyet: 30).

Dünyâda duçar olunan musibetler, ilenen günahlar yüzündendir. Eer


sân yüce olan Allah, bir günâh, sebebiyle kulunun cezâsn dünyâda ve-
rirse,artk âhrette onu ikinci defa cezalandrmaz. Eer dünyâda afvetmi
olursa yine cezâlandrmaz!

Allah ondan râz olsun, Hz. Âie'nin rivâyetine göre Resûlüllah


.öyle buyurur:
*

— Müminin m&rû» kald her


:

bir musibet karlnda _ velev ki bir


diken balinas veya ondan daha büyük bir ey olsa da - Allah onun
bir günahn balar.

273
Gafletten Kurtulu F : 18
MUSBETLERE SABRETMEK

Allah ondan raz olsun, Muâz lbni Cebel anlatr:


Benim bir olum ölmütü. Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bu
vesileyle bana yazm olduu bir mektupta öyle diyordu:

Allah'n KcsüliiMuhammenden Muâz tbni Cebcl'c,


EsselâmU aleykc. Kendisinden baka hiç bir ilâh hu hin mayan Allah'a
hamdcrierim.
tmdi. Allah senin eerini artrsn, sabr - metanet versin. Bize de sana
ila, kemlisine ükreylcmck nimetini baheylesin. uras muhakkak ki, ge-

rek bizim canlarmz, mallarmz, amellerimiz, evlâdlarmz ve gerekse fiile


- efradmzn mallar, canlan Allah'n bize olan ihsanlar ve emaneten ye-
dimize brakm
olduu armaanlar eümlesindemlir. F.iz, muayyen bir
zamana kadar onlardan faydalanrz. Allah onlar, belli bir zaman için
bize brakr. Sonra, Allah, verdii nimetlere ükretmemizi, mâruz brak-
t musibetlere de sabredip tahammül göstermemizi farz klmtr. Senin
bu vefât eden evlâdn da Allah'n sana olan mevhibeleri ve yedine emânet
olarak brakt cümlcsindcndir. Eer sabreder, feryat - fi-
armaanlar
gan eylemezsen, Allah, gerek hüsn-ii hal ve gerekse sevinç hususunda se-
ni onunla faydalandrr ve onu büyük bir ecirle alm olur. Yâ Muâz, sen-
de, alacan ecri iptal edecek haller bulunmasn. Feryâd - etme. Sonra,
kaçrdn ecirden dolay nedamet duyarsn. Eer mâruz kaldn musi-
betten ötürü nail olacan sevab görmü olsan, o musibetin, mazhar olu-

nacak sevaptan çok daha deersiz bir ey olduunu anlarsn. hususu u


iyi bil ki, alayp - szlamak, ölüme mâni olamad gibi kederi de gide-

remez. Bir gün mutlaka sana da gelecek olan ölümü düün. Düün ki ke-
tlerin dalsn. Sanki kendine de ölümün gelmi olduunu kabul et. Ves-
selâmü aleyke!
însan, kendi ölümünü ve ksa bir müddet sonra mutlaka öleceini dü-
ünürse alayp - szlamaa mecali kalmaz. Zîrâ alayp - szlamak, ölü-
me engel olamad gibi, kederi de yokedemez. Üstelik, mâruz kalman mu-
274
dolay nail olunacak sevabn iptâline de sebep olur. Zîâ musibet
aîbetten
karsnda âl . vâh eden, Rabbndan ikâyet ediyor, O'nun kararn red.
doyliyor demektir.

Allah ondan râz olsun, Enes bni Mâlik rivayet eder:


Rosflüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Kim ki sabaha çktnda


dünyevî meselelerden ötürü hüzüle-
nirse, Kabba gücenmi olarak sabaha dâhil olmu olur. Kim ki
maruz kald bir musibetten ötürü ötekine - berikine .ikâyetçi
olur durursa, o, ancak sân yüce olan Allah'a ikâyetçi olmu de-
mektir. Kim ki, srf malndan faydalanmak iin bir zengine teva-
zu gösterirse Allah onun amellerinin üçte birini iptâ.1 eder. Kim ki,
Allah oia Kur'â esaslarn bilmi olma nimetini verir de, o, bu
esaslarla amel etmez ve Cehenneme girmee müstahak olacak du-
ruma gelirse Allah onu rahmetinden uzaklatrr.

râz Veheb Ibni Münebbih anlatr:


olsun,
tatta u
dört eyi okudum:
1 — Kim ki Allah'n kitabn okur ve onunla amel eder de kendisinin
mafiret olunmadn zannederse, o, ân yüce olan Allah'n âyetleri ile

alay edenlerdendir.
2— Kim dûçâr olduu bir musibetten ötürü ötekine berikine i-
ki _

kâyetçi olur durursa ancak Rabbna ikâyetçi mutu


o, ol r.

3 — Kim elinden kaçrd dünyevî bir nimetten ötürü tasalanrsa,


ki

o, Rabbnm hükmüne gücenmi olur.


Kim ki srf malndan - mülkünden - servetinden faydalanmak
in üçte biti gider, yâni îmâ-
lir.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre rivayet eder:


Resûlülah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kimin ki
üç çocuu ölürse o, Celeuen'e girmez. Srf yeminin ye-
rine gelmesi için girer.

yüce olan Allah öyle buyurmutur:


Sizden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere oraya (Cehenneme)
ille

urayacaktr. Bil, Kabbu, üzerine kesin olarak ald, hükmet-


tii bir eydir (Meryem sûresi, âyet: 72).

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Kim ki bir musibete dûçâr olur da onu sabrla ve metanetle ge-
çi nükten daha sonralar yine ayn musibeti hatrlar ve «finnâ
lillâhi ve innâ ileyhi âcilin» derse, Allah, ona, musibete maruz kal-

d zamanki verdii ecrin bir mislini daha verir.

275
AJlah ondan râz olsun, Affân olu Osman, bir çocuu dodu mu onu
yedinci günü alrd. Kendisine bunun sebebi sorulduunda su cevâb verdi:
— Kalbime
onun sevgisinin dümesini istiyorum. Ier ölürse göste-
receim sabr ve metanetten dolay alacam sevap daha büyük olur.
Allah ondan râz olsun, Enes îbni Mâlik anlatr:
—Bir adam vard. Küçük bir çocuu ile berâber Resûlüllah sallallâ.
hü aleyhi ve selleme gelir - giderdi. Bir ara bu çocuk vefât etti. Babas da
evine kapand. Resûlüllah'a gelmez oldu. Allah Resulü bir süre onu göre-
meyince sordu. Ashâb, «Yâ Resûlellal, o gördüün çocuk vefat etti, onun
için gelmiyor!» dediler. Resûl aleyhisseiâm bu haberi alnca, «Bana niçin
söylemedim/.. Kalknz, kardeinize gidelim, taziyede bulunalm» dedi. He-
men kalktlar. Doruca adamn evine gittiler. Resûlüllah içeri girince
adamn çok kederli ve üzgün olduunu müahede etti. Adam da Resûl
aleyhisselâm görünce hemen söze balad ve vefât eden çocuunu kas-
tederek, «Yâ Kesûlellah, o, benim ihtiyarlk ve zayflk günlerimin umu-
duydu,» dedi. Allah Resûlü de onu teselli ederek öyle buyurdular:

-
Kyâmet günü olunca, sabilere, «Gir Cennet'e!» denir. Onlar da,
«Yâ Kabbi, anamz - babamz ne olacak?» derler. Kendilerine tekrâr, «Gir
Cemet'e» denir ve bu emir üç defa tekrarlanr. Buna râmen onlar gir-
mezler ve ebeveynleri için efâatçlkta srâr ederler. Nihâyet sabî iken
ölmü olan evlâdlarnzla birlikte Cennet'e girersiniz. Kyamet gününe bu
ekilde gelmek seni sevindirmez mi?
Resûl aleyhisseiâm bunlar anlatnca adamn kederi zâil oldu.
Enes îbni Mâlik'in naklettii bu haberde, taziyenin ahlâk- peygam-
beriyeden olduuna dâir delil vardr. Yâni bir kimse bir musibete dûçâr
olunca, dier mümin kardelerinin ona taziyede bulunmas Peygamberi-
miz aleyhisselâmn ahlâk cümlesindendir.
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Basrî anlatr:
Mûsâ aleyhisseiâm Rabbna sordu:
— Yâ Rabbi, hastalar ziyaret edenlere ne gibi ecirler verirsin?
Allah buyurdu:
— Analarndan doduklar günkü gibi günahlarndan soyarm!
Mûsâ aleyhisseiâm sordu:
— Cenazeleri teyî edenlere ne gibi ecirler verirsin?
Allah buyurdu:
— Onlar öldüü zaman cenâzelerine katlmak üzere melekler gön-
deririm. Önce kabre kadar onu teyî ederler. Daha sonra kyamet günü de
maher yerine kadar.
Mûsâ aleyhisseiâm sordu:
— Musibetlere dûçâr olanlara tâziyede bulunanlar için ne gibi ecir-
ler verirsin?

276
:

Allah buyurdu:

Hiç bir gölgenin bulunmad ve ancak benim gölgemin bulunduu
kyamet günü onlar gölgemde yâni Ar'n gölgesinde gölgelendiririm.
-

Allah ondan râz olsun, Enes îbni Mâlik rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Allah indinde, kiinin, mülâyemetle yendii öfke yudumu te, sa-


brla karlad musibet yudumundan daha sevimli iki yudumu
yoktur. Yine Allah nezdinde, kiinin, fisebilillah döktüü bir dam-
la kan ile, gecenin karanlnda Allah'tan baka kimsenin görme,
dii bir srada secdede iken döktüü bir damla göz yandan da-
ha sevimli iki katre yoktur. Ve nihayet Allah nazarnda, kiinin,
fara namazlar klmak için att bir ad un ile, a Uruba ve taallûka-
tn ziyaret etmek maksadyla att bir admdan daha sevimli iki
adm yoktur.
Allah ondan raz olsun, Ebûdderdâ anlatr:
— Süleyman aleyhisseîâmm bir olu ölmü, o, buna iddetle üzül-
mütü. Bunun üzerine kendisine Allah'n emri ile iki melek geldi. Fakat
onlar, birbirinden dâvâc iki insan suretinde gelmilerdi. îki hasm gibi
onun önüne oturdular. Birisi söze balayarak dedi ki
— Ben ekin ekmitim. Fakat mahsûl alamadm. Zîrâ bu adam ora-
dan geçerek benim ekinimi çinedi ve mahsûl alamamama sebep oldu!..

Süleyman aleyhisselâm hakem sfatiyle ötekine sordu:


— Ne dersin?
O, cevap verdi:
— Yoldan gidiyordum. Bir ekine rasgeldim. Saa gittim, sola gittim.
Geçecek bir yer yok. Her taraf ekilmi. Çineyip geçmek zorunda kal-
dm.
Bu cevap üzerine Süleyman aleyhisselâm bu sefer birinciye döndü
ve:
— Ahâliye geçecek bir yol gerektiini bilmiyor musun? Yolu ekerek
neye kapattn?
dedi.

Süleyman aleyhisselâmn bu sözü üzerine, insan suretindeki melek ta


gediine koydu:
— Peki, sen çocuun Ahrete
öldü diye neye tasalanp duruyorsun?
gitmek için mutlaka bir yol gerektiini, bunun da ölüm olduunu bilmi-
yor musun ?
Bunun üzerine Süleyman aleyhisselâm Alah'a tevbe - istiffr t\t\.
Çocuunun ölümü için bir daha lasalanmad.

277
: :

Anlatlr ki, bir defasnda


Abbâs (r. a.) seferdeyken kendisine bir
îbni
kmmn öldüü haberi ulatrld. Bunu duyan îbni Abbâs hemen «tnnâ
lillâh.» çekti. Sonra da öyle dedi
— örtülecek bir ey idi. Allah örttü. Bir zahmet idi. Allah ona yetti.
Bir ecir idi Allah onu bize gönderdi.
.

Sonra indi. tki rek'at namaz kld. Daha sonra dedi ki


— ân yüce olan Allah'n bize yapmamz emrettii eyi yaptk. Al-
lah öyle buyurur:
— fiy îmân edenler, musibetlere kars, sabr ile ve namazla yardm
isteyiniz. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle berâl>erdir (Bakara
sûresi, âyet: 153).

Rosfl aleyhissolâm buyururlar:


— Sizden birinin ayakkabsnn ba kopunca «hmâ Hilali...» desin.
Zîrâ o da musibetler cümlesi inlendir.

Allah ondan raz olsun, Ümmü Seleme rivâyel eder:


Rcsûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kim ki bir musibete dûçâr olur da Allah'n emrettii gibi söyleye-
rek, «tnnâ ItlUM ve innâ ileyhi râeiûn. Allah'm, mftrz kaldm
bu musibetle beni mükâfatlandr, bu musibetin peinden bana ha-
yr ver!» derse, Allah onun istediini verir.
Allah kendisinden raz olsun. Seleme derki:Ümmü
— Rbfi Soleme öldüü zaman ben. Allah Resulünün dedii gibi ha-
reket ettim. tm
yüce olan Allah bana çok nimetler ihsan eyledi.

Allah ondan râz olsun. Enosîbni Mâlik rivayet eder:


Rcsûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Musibete dûçâr olunduu srada âh-ai edip dizlere vurmak se-
vab yokeder. Musibetin ilk anlarnda sabretmek eeri artrr. Ec-
rin büyüklüü musibetin büyüklüü nisbetindedir. Kim musi-
ki
bet geçtikten sonra da, «nnâ lillâh.» derse. Allah, musibete mâ-
nz kalnn ilk günü gibi onun ecrini yeniler.

Akll bir insann, musibete dûçâr olununca sabredildii vc metânet


gösterildii takdirde elde edilecek sevâb düünmesi gerekir. Bir musibete
mânz kalan ve Allah sabr ve tahammül gösteren kimse o derece
için
sevâbâ nail olur ki, kyâmet günü vuku bulunca, daha fazla sevâba nâil ol-
mak için, bütün akrâbalannn kendisinden önce ölmü olmasn temenni
eder. ân yüce olan Allah, bir musîbete mâruz kalp ta sabr ve tahammül
gösterenlere büyük sevaplar va'detmitir. Nitekim buyurur:
— Yemin olsun, sizi biraz korku, biraz açlk, biraz da mallardan, can-
lardan ve mahsûllerden yana eksiltme sureliyle imtihân edeceiz.
278
: : :

Sabredenlere lütuf ve keremimi müjdele. Ki onlar, kendilerine bir


belâ geldii zaman, «tiz dünyâda Allah'a teslim olmu kullar/,
ve biz âhretto de ancak ona döneceiz!» diyenlerdir. Onlar var
ya, iste Kabillerindim mafiretler ve rahmet hep unlarn üzerin-
dedir ve onlar, doru yola erdirilelerin tâ kendileridir (Bakara sû.
resi, âyet: 155 - 157).
I

Cübcyr olu Said öyle der:


— Ölüm ve musibet ânnda «nâ lillâh...» demek yalnz ümmet-i
Muhanmed'e mahsûstur. Eer bu hususiyet ümmet-i Muhammed'den
bankasna verilmi olsayd, Yâkûb akyhisselâma verilirdi. Görülmez mi
ki, Yâkûb aleyhisselâm, olu Yusuf'u kaybettii zaman öyle demektedir:

— ...Ky Vusul ün üstünde titreyen tasam... (Yûsuf sûresi, âyet: 84).

Allah ondan râz olsun, Hattâb olu Ömer der ki



Yükün iki dengi ile yükba ne güzeldir. Âyetin, «Onlar var ya, ite
Rabblerinden mafiretler ve rahmet hep onlaradr,» ksm iki denk, «ve on-
lar doru yola erdirilelerin tâ kendileridir,» ksm da yükbadr.
Anlatlr ki, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin olu brahim
vefât ettii zaman Resul aleyhisselâm alad, gözlerinden yadlar akt. JÎU
durumu gören sahabeden Abdurrahma dedi ki:
— Yâ Resûlellah, alyor musunuz? Alamaktan menetmemi miydi-
niz?

Resûl aleyhisselâm buyurdular:

saklamadm. Ben feryâd - figân etmeyi, ahenkli at söylemeyi, yrtnp -

yasakladm. Zîrâ bunlar, birer oyundur, oynatr, eytann çalgsdr. Be-


nim bu alaym
ve gözya döküüm ise bir rahmettir ki, yüee olan ân
Allah onu merhametlilerin kalblerine koymutur. Hem, merhamet etmiyo-
ne merhamet olunmaz...

Allah Resûlü daha sonra buyurdular ki



Kalb hüzünlenir, göz alar. Biz, noksan sfatlardan münezzeh ve
yüce Rabb gazaplandracak bir harekette bulunmayz.
Hasan Basri der ki
— ân yüee olan Ailah sizin hatâen veya unutarak yaptk larmz
balad. Size, holamyaeamz, yâhut gücünüzün yetmiyecei eyleri
teklif etmedi. Normal zamanlar için haram kld bir çok eyi zar üret
hallerinde helâl sayd. Size be ey verdi:
1 — Size dünyây fazlndan verdi, borç olarak geri istedi. Ahlâknz
güzelletirmek için- dünyâda her ne amel yapar, O'na verirseniz, O, bu-

279
n size bire on, bire yediyüz olarak öder. Bundan baka vere-
kalmaz.
2 — Sizi, holanmyacanz bir eye mâruz brakr. Siz de buna sab.
reder, tahammül gösterirsiniz. Bu vesileyle O da size mafiretler ve rah-
met verir. Nitekim ân yüce olan Allah buyurur:
— Onlar var ya, ite Rabblerinden mafiretler ve rahmet hep onla.
radr ve onlar, doru yola erdiri tenlerin tâ kendileridir (Bakara
sûresi, âyet: 157).

3 — ükrederseniz nimetini artrr. Nitekim sân yüce olan Allah


buyurur:

— Yemîn ükrederseniz elbette nimetimi artrrm. Yemin ol-


olsun,
sun, nankörlUk ederseniz, hiç üphesiz, benim azabm gerçekten
çetindir (îbrâhm sûresi: âyet: 7)

4 — Sizdengünahlar küfre varacak derecede günah ilese de


biri,
sonra tevbe - istifâr etse Allah onun tevbesini kabul eder, ayrca kendi-
sini sever. Nitekim ân
yüce olan Allah buyurur:

— üphesiz ki Allah, hem çok tevbe istifâr edip günahlardan dö-


-

nenleri, hem de kötü ahlâktan temizlenenleri sever (Bakara sû-


resi, yet: 222).

5 — Eer size verdiklerini Cebrâil ile Mîkâil'e vermi olsayd mu-


hakkak onlar için de sehâvet ve mürüvvet göstermi olurdu.
ki ân yü-
ce olan Allah buyurur:
— Ey kullarm, beni çarnz, size icabet ederim.

Câbir Tâî rivâyet eder:


Resul aleyhisselâm buyurdular:
— nsann, kendisi ölmeden önce önden gönderdii ve Allah katnda
en sevimli ve en çok sevab olan ey, oniki yalarnda ölmü ço-
cuudur.
Denir ki: Sabr, musibetin ilk anlarmdadr. Musibetin ilk anlar geç-
tikten sonra ister sabreder, isterse sabrszlk emareleri gösterir. Akll
kii, musibete mârûz kalnn ilk anlarnda sabrl . tahammüllü olan ki-
idir.
Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, bir defasnda îbni Mübârek'in
olu ölmü, bu vesileyle mecûsî bir komusu kendisine taziyede bulun-
maa gelmiti. Bu esnada îbni Mubârek'e dedi ki:
— Bugün, câhillerin be alt gün sonra yaptklarn yapmak gerek!..
(Köklü bir îslâmî^ terbiye ve ahlâka sâhip olmayan insanlar, bir ölüleri
oldu mu, umumiyetle ik be-alt günü, feryâd-figân ederler, Allah'n hük-

280
.

müne sabr ve tahammül gösteremezler. Fakat bu müddetten sonra ar-


tk yatrlar, gerçek bir müslüraan sabr gösterirler. Mecûst yukardaki
sözüyle bu husûsu belirtmek istiyor - Mütercimin notu-)
Mecûsînin bu sözü üzerine îbni Mübarek, etrafndakilere öyle dedi:
— Bu sözü kaydedin!..
Resul üll ah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kim ki musibete dûçâr olmu birisine taziyede bulunursa onun
ald ecrin bir misli kadar ecir alr.
u . ,
Yine Resûl aleyhisselâm buyurdular:

Sabr üçtür:
1 — ibâdet ve tâatlere sabr,
2 — Musibet ve beâlara sabr,
S — Günah olan eyleri ilememek sabr.
için
Kim ki, nefsi çektii halde, günah olan bir eyi ilemez de sabre-
derse Allah ona, ücytiz derece verir. Kim de ibâdet ve tâatlerin
meakkatarna katlanr, sabrederse Allah ona altyüz derece ve-
rir. Ve nihâyet, kim de musibet ve felâketlerin verecei acya sa-

br ve metanet gösterir, âh - vâh etmezse Allah ona da dokuz-


yüz derece verir.

Allah ondan râz olsun Ibni Abbâs öyle der:


ân yüce olan Allah'n, Levh-i Mahfûz'a ilk yazd ey uydu:
— üphesiz ite ben Allah'm. Benden baka hiç bir ilâh yok-
ki ben,
tur. Ancak ve yalnz ben varm Muhammed de benim Resûlümdür. Kim
ki benim hükmüme teslim olur, benim takdirimle
_
reder ve nimetlerime ükreylerse, ben onu sddîk
günü de sddîklarla berâber harederim. Kim de
yet göstermez, benim takdirimle gelecek musibetlere sabretmez ve nimet-
lerime ükreylemezse, o, benden baka bir ilâh bulsun.
Ibni Mubârek öyle der:
— Musibet birdir.Fakat bir musibete dûçâr olan kii alayp _ sz-
larsa, bir musibet ikiye çkar. Bunlardan biri esas musibettir, yâni gelen
musibettir. Dieri ise musibetin ecrinin yitirilmesidir. Musibet gelince,
ona dûçâr olan kii alayp szlarsa, musibete sabretme sevâbn yitirmi
.

olur. Bu ise musibetin en büyüüdür.

Allah onun yüzünü ereflendirsin, Ebû Tâlib olu Ali rivâyet eder:
Resûlüllah sallalâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kimin bana bir musibet gelirse, onu benim bama
gelen mu-
sibetle kyâslasn. Hrâ benim mâruz kaldm musibet musibet-
lerin en büyüüdür.

281
— Ceet'e mütak hayrlar ilemee koar. Celeom'den
olan,
korkan günahlar terkeder. Mutlaka öleceine inamu dünyevi
zevk ve hevesâta iltifat etmez. Dünyada zuhd sahibi olana musi-
sabr ve tahammül etmek kolay gelir.
betlere
Bâz kitaplarda u
alt kaide yazldr:
1— Kimin ki sabahleyin bütün düüncesi dünyevî meseleler olursa,
o,Allah' gazaplandrm olarak sabaha çkm demektir.
2 — Kim dûçâr olduu musibetten ötürü âh vah eder durursa,
ki - o,
Rabbna ikâyetçi olmu demektir.
3 — Kim rzknn nereden geldiine aldr etmezse, Alah'n, onu,
ki
Cehennemin hangi kapsndan sokacana aldr etmemi demektir.
içeri
4 — Gülerek günah ileyen, alayarak Cehennem'e girer.
5 — Kimin en büyük zevki hevâî arzular olursa Allah onun kal-
ki
binden âhret korkusunu kaldrr.
6 — Kim zenginliinden dolay zengine tevâzû gösterirse onun
ki
hayât açgözlülük içinde geçer.

282
ABDESTN FAZLET

Ebû Ümâme Bâhilî anlatr:


Amr îbni Anbese'ye sordum:
— Hangi sebeple lalamn dördüncüsü olduunu iddia ediyorsun?
Anlatt:
— Ben, insanlarn dalâlette olduklarn görüyordum. Taptklar put-
larn bir kuvvet olmadn da biliyordum. îte bu srada Mekke'de bir
adam türediini, ortaya bir takm haberler attn ve bâz iddiâlarda bu.

. birkaç insan vard. Kendisiyle konumak için müsâade istedim. çeri


girince ona sordum:
— Kimsin Ben?
Dedi:
— Ben bir Nebiyim.
Dedim:
— Nebî nedir?
Dedi:
— Allah'n Resûlü, elçisi.

Dedim:
— Seni Allah m gönderdi ?
Dedi:
— Evet.
Dedim:
— Hangi esaslarla ve hangi vazifeyle gönderdi ?
Dedi:
— Allah' bir tek ilâh olarak tanmak. O'na hiç bir eyi e ortak yap- .

mamak, putlar krmak ve sla.i rahim yapmak vazifesiyle eönderfii.


Dedim:

283
: !

— Bu hususta sana inananlar, sana tâbî olanlar kimlerdir?


Dedi:
— Her snftan insanlar; hürler, köleler...
O srada yannda Ebû Bekir ile Bilâl Habeî vard :

Dedim:
— olacam
Sana ben de tâbî
Dedi:
»

— Bunu bugün yapamazsn. Sen imdi evine dön. Benim açkça ortaya
• •

çktm duyduun zaman bana katl. gel,


-

Allah Resulünün bu sözleri üzerine evime döndüm. Fakat ben müslü-


man olmutum, müslüman olarak dönüyordum. Sen o gün beni dördüncü
müslüman olarak görmütün O gün yeryüzünde henüz dört müslüman
vard. Ben de bunlarn dördüncüsüydüm. Bu hâdiseden bir müddet sonra
Allah Resûlü Mekke'den Medine'ye hicret etti. Ben bunu duyunca hemen
hayvanma atladm. Doruca Medîne'nin yolunu tuttum. ehre varp Re-
sûlüllah' bulunca, «Yâ Itosûlellah, beni tandnz m?»
dedim. «Evet, tan-
dm. Sen, u Mekke'de bana gelen adam deil misin?» dedi Ben «Evet,
yâ Itesûlellah!» diye tasdik ettim ve, «JCy Allah'n Resulü, yüce olanân
Allah'n sana örettiklerini bana da öret» dedim. Allah Resûlü söze ba-
lad ye unlar söyledi:

— Sabah namazm kldktan sonra güne douncaya kadar artk na-


maz klma. Güne doduktan sonra biraz yükselinceye kadar da klma.
Zîrâ o, eytann iki boynuzu arasnda doar; o srada kâfirler ona secde
ederler. Güne, bir yâhut iki mzrak boyu yükselince namaz kl. Bu srada
namaz klmak güzel bir eydir. Bunun müddeti de zevâl vaktine kadardr,
Zevâl vakti balaynca, yani Güne karsnda bir eyin gölgesinin öle
vakti en ksa olduu bir srada yine namaz klma. Zîrâ o an, Cehennemin
kzdrlmakta - alevlendirilmekte oduu bir andr. Zevâl vakti geçtikten,
yâni Güne karsnda eyânn gölgesi tekrar uzamaa baladktan son-
ra yine namaz klabilirsin. Bunun müddeti ikindi vaktine yâni ikindi na-
mazm kldn âna kadardr. kindi namazn kldktan sonra, Güne ba.
tmcaya kadar yine namaz klma. Zîrâ o, eytann iki boynuzu arasnda
batar. Bu srada kâfirler ona secde ederler.

Bu srada ben dedim ki


— Ey Allah'n Nebîsi, bana abdestten bahseder misiniz?

Resûl aleyhisselâm bana cevaben buyurdular:


— Sizden kim ki abdeste balayarak azna, burnuna su verirse, bu
sular azndan ve burnundan geri çkarrken, az
canibinden ilenmi
olan günahlar da beraber çkar. Sonra, Allah'n emrettii ekilde yüzünü
ykad zaman, dökülen su ile berâber, yüzü cânibinden ilenmi olan

284 ».
: . '

günahlar da dökülür. Ayn ekilde, Allah'n emrettii gibi, dirseklerine


kadar kollarn ykaynca, parmaklarnn aralarndan su ile berâber, el-
leri canibinden ilenmi ulan günahlar dökülür. ân
yüce olan Allah'n
emrettii ekilde ban
meshettii zaman, ba
canibinden ilenmi olan
günahlar saçlarnn arasndan su ile beraber dökülür. Yine, yüce olan ân
Allah'n emrettii ekilde topuklarna kadar ayaklarm ykadnda, ayak.
lan canibinden ilenmi olan günahlar, su ile beraber ayak parm akar ara-
sndan dökülür. Abdesti bitirdikten sonra kalkar, Allah'a hamdeder ve lâ-
yk olduu vasflarla O'nu sena eyler de daha sonra da iki rek'at namaz
klarsa, anasndan doduu günkü gibi bütün günahlarndan temizlenir. .

Allah ondan raz olsun. Ebû Hüreyre anlatr:


Allah'n Resûlü buyurdular:
— ân yüce olan Allah'n, günahlar mahvetmesine, dereceleri de
yükseltmesine vesile olan eyleri size haber vereyim mi?
Ashâbdedi:
— Evet yâ Resûlellah.
Resûlüllah buyurdular:
— Sabah namazlarndan önce tam almak, hola-
abdestleri güzel ve
nlmayan eylere sabretmek, cemâat namazna çok devam etmek
ve bir namaz kldktan sonra müteakip bir namazn, gelmesini
sabrszlkla beklemek, tte dümandan kurtaracak kaleler bun.
»ardr.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kim ki geceyi temiz ve abdesti olarak ve temiz elbiseler içinde,
i

geçirirse onunla berâber bir melek bulunur. Bu melek, geceleyin


onun uyand her bir anda öyle der: Allah'm, bu fülân kulunu
mafiret eyle. Zîrâ o, temiz ve abdestli olarak geceliyor.

E ban olu tmrân anlatr:


— Ben, Affân olu Osmân' abdest alrken gördüm. Eline üç defa su
döktü, peinden onlan ykad, ovalad. Sonra üçer defa azna ve burnuna
su verdi. Sonra üç defa yüzünü ykad. Sonra dirseklerine kadar üç defa
sa kolunu, üç defa da sol kolunu ykad. Sonra bana mesnetti. Sonra da
üçer defa ayaklarn ykad. Sonra da dedi ki
'I

— Ben, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi benim bu âbdestim gibi


abdest alrken gördüm.

Daha sonra ilâve etti:

— Kim ki benim aldm bu abdest gibi


abdest alr, sonra da iki rek'-

at namaz klar ve namaz esnasnda zihnini hiç bir dünyevî mesele ile me-

285
gul etmezse onun geçmi ve gelecek bütün günahlar mafiret olunur.
Sevbân rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Ey ümmet ve ashabm, istikaamele geliniz. Buna ancak cehd ve


gayret ile muktedir olabilirsiniz. mân ve tâat üzere istikaamete
gelip sebat edenlerin nail olacaklar sevab saymaa gücümüz yet-
mez. unu iyi biliniz ki sizin amellerinizin en hayrls namazdr.
Dâima abdestli bulunmaa ancak müminler riâyet ederler.

Demek ki dâima abdestli olmaa devam etmek müminlerin ahlâkn,


dandr. Mümine yarasan, bütün gündüz boyunca abdestli olmak, uykuya
yatarken dc abdestli yatmaktr. Bir müslüman srf Allah rzâs için böy-
le yaparsa, yâni bütün gündüz boyunca abdestli bulunur ve uykuya ya-
tarken de abdestli yatarsa onu Allah sever, h afaza melekleri de sever.
Bundan baka. Aziz ve Celîl olan Allah'n muhâfazasnda bulunmu olur.

Allah ondan râz olsun, anlatldna göre bir defasnda Uz. Ömer,
Kâbe örtüsü getirtmek için Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ashâ-
bndan birini Msr'a Msr'a gitmeden önce Suriye'ye
gönderir. Sahâbî
urar ve orada bir Yahudi manastrnda, nâmn duyduu bir haham gör-
mek ister. Zîrâ anlatldna göre bu haham, hahamlarn en bilginidir. Sa-
hâbî, doruca hahamn bulunduu manastra varr ve kapy çalar. Fakat
kap uzunca bir müddet açlmaz. Nice zaman sonra kendisine «Buyur!»
edilir. Hobeten sonra sahâbî ona birtakm meseleler sorar. Hahamn ver-

dii cevaplar kendisini bir hayli artr. Bu arada, kendisine kapnn ni-
çin geç açldn da sorar. Haham buna u cevâb verir:

— Sen bize gelip kapmza yaklarken biz seni bir hükümdar heybe-
tinde gördük te korktuk. Bunun için bir müddet kapy açmadk. Bunun
sebebi uydu:
— âm mübârek Mûsâ aleyhisselâma öyle de-
ve yüce olan Allah,
miti Yâ Mûsâ, hükümdarlardan korktuun zaman hemen abdest al. Aile
:

efradna da abdest almalarn söyle. Zîrâ benim rzâm için abdest alan,
korktuuna kar benim muhâfazamda olur...
îte biz bunun için bir müddet seni beklettik. Bu esnâda ben ve bü-
tün evdekiler hepimiz birden abdest aldk, namaz kldk. Senden Allah'n
himaye ve muhafazasna sndk. Sonra kapy açtk,

Abdest alan kimsenin, abdestini Allah'a tâzîm ile almas ve kendisinin


bu abdesti almaktan maksadnn Azz ve Celîl olan Rabbn ziyâret etmek
olduunu bilmesi gerekir. Buna göre, bir müminin ayn zamanda, bütün
günahlarndan tevbe . istifâr etmesi, bir daha ilememek üzere her türlü

286
günaha kesin olarak «on vermesi gerekir. Zîrâ an mübârek ve yüce olan
Allah, su ile ykanmay günahlardan ykanmann bir nianesi yapmtr.
Abdest almakla veya gusletmekle bedeninin zahirî ksmlarnn maddî kir-
lerini su ile gideren kimse, manevî birer kir olan günahlar
da onlardan
tövbe - istigfâr etmek ve bir daha ilememek üzere kesin karar vermek
Küreliyle giderir. Abdeste an
yüce olan Allah'n ismini zikirle balama-
ldr. Azna ve burnuna su verirken, onlar zahiren su ile ykayp - te-
mizledii gibi bâtmen de gybet, yalan, iftira, ...gibi günahlardan temiz-
ler. Yüzünü ykad zaman, onun zahirini su ile temizledii gibi, bâtnn
da hatâma bakmaktan temizler. Vücûdun, abdest esnasnda ykanan dier
uzuvlar da böyledir. Onlarn da zahirlerini su ile temizledii gibi, batn-
larn da birer mânevî pislik olan günahlardan temizler. Abdesti bitirince
sân yüce olan Allah'a duâ eder, tesbih-ü tenzihte bulunur. Abdest hak-
knda vârit olan bir haber öyledir:

— Mümin kul, abdestini alr da sonra, «Sübhâekellâhümme ve bi.


lamdiko, ehedü en estafirkc ve etûbü ileyke = Al-
lâ ilahe illâ ente,
lah'm, seni tesbîh - tenzih eylerim. Sana hamdederim. Senden baka hiç
bir ilâhn var olmadna ve ancak senin var olduuna
ehâdet ederim.
Senden mafiret dilerim. Sana dönerim. Kir daha ilememek üzere
gü-
nahlarma tevbe ederim!» derse, onun bu abdesti bir mühürle mühürlenir
Sonra Ar.'n alt.na konur Kyamet günü olup ta kendisine verilinceye
kadar öylece kalr.

Allah ondan râz olsun, Hz. Ömer rivâyet eder:

Resflüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Sizden herhangi biri abdestini alp ta, «Ehedü en lâ ilahe illâllâ-
hii vahdehû lâ erikelehû ve enne Mhammeden Abdhû
ve Res-
lühû = Ben, AHah'dan baka hiçbir ilâhn olmadna ve esizor-
taksz olarak (ek bana onun bulunduuna ve Muhammed'in, O'-
un kulu ve Resulü olduuna ehâdet ederim!» derse, onun için
CennelMn sekte kaps açlr. Hangisinden isterse ondan girer.

Allah ondan râz olsun, Ebudderdâ rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Be ey vardr kim îmân da beraber olarak kyamet günü o


ki, ki
be eyle gelirse Ccnnet'c girer:
1 — Kim vakti vaktinde be vakit namazn
ki rü kânlar ve
abdestleri,
secdeleriylc edâ etmi olursa,
2 — Kim ahlâk
ki nefsini temizlemek ve ahlâkn güzelle-
rezîleden
tirmek maksat ve gayesiyle malnn zekâtm verirse. Bunu ancak
hakîki müminler yapar.

287
3 — Kim ki Ramazan orucunu tutarsa,
4 — Kini ki emânete hyanet etmez, onu sahihine, tealim edeme.
Il srada Kbuddordâ'y dinleyenler »ordu:
— Yâ Khûdderdâ, emânet nedir?
Dedi:
— Cünüplülrten ykanmaktr. Zîrâ sân yüce olan Allah, dininden hiç
bir ey üzerine Ademolunu gayrine emîn klmaz.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, bir sabah namaz vakti Bilâl
Habeî'ye sordu:
— Dinde islediin en güzel ve en temiz ameli bana söyle. Zîrâ, ben,
Mfrâc gecesi Cennet'te senin ayakkablarnn sesini duydum.
Bilâl dedi:
— Bence dînde islediim en güzel ve temiz amel ister gecenin bir
saatinde olsun, islerse gündüzün bir saatinde olsun, her aldm
abdestten soura gücüm yettii kaduriyle Jtabbm için namaz kl-
nandr.
Baka bir rivayette de Resûlüllah'n yukardaki sorusuna Bilâl'in ce-
vâb öyle olmutur:
— 11er abdestim bozulduunda mutlaka abdest yenilerim. ler ab-
dest yenilediimde mutlaka iki rek'at namaz klarm.
«

288
:

BE VAKT NAMAZ

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Be vakit namaz, birinizin evinin önünden gürül gürül akmakta


olan bir nehre benzer. Ki, o kimse de bu nehirde günde be defa
ykanr. imdi söyleyin, artk o kimsenin bedeninde kir nâmna
bir ey kalr m?
Hadîsin izah udur:
— Nasl insann bedenindeki zahirî kirleri giderir ve tertemiz
ki su,

yaparsa, namaz da birer manevî kir olan günahlar giderir, insan onlar-
dan temizler. Ahlâknda hiç bir bozukluk brakmaz. Yalnz büyük günah-
lar bundan hâriçtir. Tabiî, insan günahlardan temizleyip ahlâkn güzel-
letirecek olan namaz, onun uuruna erilerek tam bir tâzîmle, rükûlar ve
secdeleri eksiksiz olarak ve rûhen haz duyularak klnan namazdr. Yok-
sa, sadece bir bedenî merasimden ibâret kalan bir namaz,
makbûl olmad gibi onu klana da bir ey salamaz, ahlâknn
meine ve günahlarnn mafiretine vesîle olmaz.
Râfî olu Rufâa, Hâlid'den naklen anlatr:

— Bir defasnda biz, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin


da toplanm oturmaktaydk. Bir ara içeri birisi girdi. Hemen Kbl
neldi. Namaz kld. Namaz bitirince bize yaklat. Resûlüllah'a ve etrafn-
dakilere selâm verdi. Bu srada Resul aleyhisselâm ona dedi ki
— Git. Tekrâr namaz kl. Zîrâ sen namaz klmadn!
Adam gitti. Namazn tekrâr kld, geldi. Resûl aleyhisselâm yine bu-
yurdu:
— Git. Namazn tekrâr kl. Zîrâ sen namaz klmadn!
Ve bu. üç defa böyle tekrârland. Nihâyet adam, «Ben namazmda ut
kusur ettiimi bilmiyorum.» dedi. Bunun üzerine Resûlüllah- sallallâhü
aleyhi ve sellem umûmî bir hitâbla öyle buyurdular:

Gafletten Kurtulu F: 19
: :

— Sizden biri, namaznn tam


ve makbûl olabilmesi için öyle hareket
etsin: ân
yüce olan Allah'n emrettii ekilde abdestini almaa balasn.
Yüzünü ve dirseklerine kadar kollanm güzelce ykasn. mesnetsin. Bam
Topuklarna kadar ayaklarn ykasn. Böyle güzelce abdest aldktan son-
ra, namaza durmak üzere tekbir alsn. Elham' okusun. Peinden, kendisi-
ne kolay gelen yerden bir miktar Kur'ân (Zamm sûre) okusun. Sonra rü-
kûa varsn. Rükûda, avuç içlerini dizlerinin üstüne koysun. O vaziyette vü-
cut mafsallar iyice sükûnet bulsun. Allah' tesbîh-ü tenzih etsin. Sonra
ban kaldrarak «Semiall&hti bnen hamide.» desin. Bu srada boyu dim-
dik olsun. Belinde hiç erilik kalmasn ve her uzuv yerine gelip sükûnet
bulsun. Sonra tekbir alarak secdeye gitsin. Yüzünü yere koysun. Bu esnâ-.
da vücudunun mafsallar iyice sükûnete kavusun. Orada Allah' tesbîh-ü
tenzih etsin. Sonra tekbir alarak secdeden kalksn. Dik olarak otursun. Be-
li iyice dorulmu olsun ve uzuvlar sükûnet buLan...

Resûlüllah, namaz dört rek'at olarak bu ekilde târîf ettiler. Böylece


dört rek'at tamamlandktan sonra, selâm ile namazdan çklacam söyle-
diler. Daha sonra buyurdular ki

— Bu ekilde klmazsanz hiç birinizin namaz tam olmaz...


Görüldüü gibi, Resûl aleyhisselâm, namazda rükûlarn, secdelerin ve
dier erkânn eksiksiz olarak yaplmasn emretmekte ve namazn ancak
bu ekilde edâ olunduu takdirde kabul olunacan haber vermektedir. O
halde bir müminin, kld
namazlarn, büyük günahlar haricindeki günah
ve hatâlarnn afvma vesile olmas için, rükûlarm ve secdelerini eksiksiz
yapmas ve kusursuz bir namaz klmaa gayret etmesi gerekir.

— Bir gün Osman oturuyordu. Biz de yanndaydk. Müezzin geldi!


Ezan okumaa hazrlanyordu. Bunun üzerine Osmân (r.a.) su istedi. Ken-
disine su getirildi. Onunla abdest ald. Sonra dedi ki

— Ben,Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin, benim bu aldm


abdest gibi abdest aldn
gördüm. Ayrca bu husûsta öyle dediini de
duydum:
— Kim ki benim aldm bu abdest gibi abdest alr da sonra kalkar
öle namazm klarsa, Allah, onun sabah namaz ile öle namaz arasn-
daki günahlarm mafiret eyler. Sonra, ikindi vakti gelince yine ayn
ekilde abdest alarak ikindi namazn klarsa, Allah onun, ikindi ile Öle
arasndaki günahlarn mafiret eyler. Daha sonra, akam namaz vakti
gelince yine ayn ekilde güzelce abdest alarak akam namazn edâ ederse,
akam namaz ile ikindi namaz arasndaki günahlarn mafiret eyler.
Nihâyet yats namaz olunca, yine ayn ekilde abdest alarak yatsy edâ
ederse akam namaz ile yats namaz arasndaki günahlarm mafiret

290
: .

eyler.Sonra ihtimâl ki o, gecesini geçirmek üzere yatana uzanacaktr.


Daha sonra kalkarak abdestlenip sabah namazm eda ettii zaman, sabah
namaz ile yats namaz arasndaki günahlar mafiret olunur. bunlar, te
günahlar yokeden hasenattr, iyi amellerdir. .

Bu srada ashâb sordu


— Yâ Resûlülah bunlar hasenattr, iyi amellerdir. Yâ dier sâlih
ameller nelerdir?

Resûl aley hissel âm buyurdular:

— Sübhânellâhi velhamdü HUâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber.


VeJâ havle velâ kuvvete azim =
Allah' tesbih-ü tenzih
illâ billâhil aliyyil

ederim. Her türlü hamd-ü senâ O'na mahsustur. Allah'dan baka hiç bir
ilâh yoktur, yalnz Allah vardr. Allah yücelerin yücesidir. Azamet ve kud-
ret sâhibi Allah'n irâdesi olmadan kâinatta hiç bir kprt olamaz.

Allah ondan raz olsun, bni Mes'ûd öyle der:

— Kim yann Allah'a müslüman olarak kavumaktan sevinç du-


ki
yarsa, ezan okunur - okunmaz hemen u
farz namazlar edâya kosun. On-
lar hiç ihmâl etmesin. Zîrâ an
yüce olan Allah sizin peygamberinizle hi-
dâyet yollarn açklad. O yollarda gitmeyi bir âdet hâline koydu. Be va-
kit namaz da hidâyet yollarndandr, peygamberinizin ahlâkndandr. Eer
u geç kalp ta evinde namaz klan kimse gibi sizler de namazlarnz evle-
rinizde klm olsaydnz peygamberinizin yolunu terketmi olacaktnz.
Eer peygamberinizin yolunu, onun ahlâkm terketseydiniz dalâlete düe.
çektiniz. Biz öyle günler gördük ki, kimse cemâatle namaz terketmezdi,
ancak münafkl belli olan münafklar terkederdi. Biz, srf cemâatle na-
maz kaçrmamak için iki namaz arasnda, yats ile sabah namaz arasnda
uyank duranlar da gördük. Güzelce bir abdest alarak camiye giden ve ora-
da cemâatle namaz klan hiç bir kimse yoktur ki Allah onun her bir admna
karlk bir sevap vermesin, her bir adm karlnda onu bir derece yük-
seltmesin ve her bir admna karlk bir günâhn balamasn. Hattâ biz
bu maksatla admlarmzn saysnn daha çok olmasn isterdik. uras da
muhakkaktr ki, kiinin cemâatle kld
namazn sevâb, yalnz bana kl-
d namazn sevabndan yirmiyedi derece daha fazladr.
! Allah onlardan raz olsun, Abdullah olu Câbir anlatr:
\ — Bizim evimiz câmiye bir hayli uzakt. Câminin etrafnda da bir çok
bo arâzi vard. Biz evlerimizi oraya tamak istedik. Bu düüncemiz Allah
Resulünün kulana gidince hemen bize geldi ve:
— Ey Seleme oullar, duyduuma göre evlerinizi câminin yaknnda
bir yere tamak isti yormusunuz!

291
: :

— Yâ Resûlellah, câmi bize bir hayli uzak. Etrafnda da bizim kona-


bileceimiz bo yerler var. Onun için oraya göçmeyi düündük.
dedik. Bunun üzerine Allah Resulü buyurdular ki

— Ey Seleme oullan, evlerinizde kaimiz. Bir tarafa kmldamaynz.


Sizlercamiye uzak bir yerden gelirseniz daha çok sevaba nail olursunuz.
Uzaklardaki o evleriniz ve onlarla câmi arasndaki yollar sizin daha fazla
sevap almanza vesile olurlar...
Allah Resûlünün bu sözleri üzerine artk biz de evlerimizi caminin ya.
nna getirmeyi bir daha düünmedik.
Allah ondan raz olsun, Enes tbni Mâlik rivayet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Kim ki bir rek'at dahi kaçrmadan krk gün cemâatle namaz k-


larsa Allah onun için iki berâet yazar. Bunlardan biri, Cehennem',
den âzâd olduuna dâirdir, dieri de iki yüzlülükten âaadla dâ-
irdir.

Sâmit olu Ubbâde rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Kim ki abdest almaa


balar, güzelce bir abdest alr ve sonra da
namaza durarak rükûlan, secdeleri ve krâetleri lam olarak ye-
rine getirip namaz tamamlarsa bu namaz ona hitaben öyle der:
— Sen beni nasl muhafaza ettiysen Allah da seni öylece muhafaza
etsin!
Namaz, sahibine böyle dedikten sonra göe çkarlr. Onun bir zi-
yas, bir nuru vardr. Bütün gök kaplar kendisine açlr. Bütün
bu kaplardan teker teker geçerek ân
mübarek ve yüce olan Al-
lah'n huzuruna varr. Orada sahibi için efaatçi olur.
Eer kii, klm olduu namazn rükûlarn, secdelerini ve krâ-
etlerini güzelce ve tam olarak yapmamsa bu namaz ona hitaben
der d:
~ Sen beni nasl zayi ettiysen Allah da seni öylece zayi etsin!
Sahibine böyle dedikten sonra göe çkarlr. Onun korkunç bir
karanl vardr. Bu ekilde gök kaplarna gelir. Fakat gök ka-
plar kendisine açlmaz. Sonra, tpk eski bir çaput gibi düriilüp -
bklarak geri gönderilir ve sahibinin suratna çarplr.
1

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Size, hrszlk bakmndan insanlarn en kötüsünü haber vereyim
mi?
Ashâb sordu
— Kimdir o, yâ Besûlellah?

292
Kcaûl aleyh »selâm buyurdu:
i

— Namazndan hrszlk yapan!


Ashâb sordu:
— Kii namazndan nasl hrszlk yapar yâ Kesûlellah?
Resul aleyhisselâm buyurdu:
— Kld namazn rükûlarn, secdelerini tam yapmaz!..
Allah ondan raz olsun, Selmân Farsî öyle der:

— Namaz bir ölçüdür, bir tartdr. Kim


tartsnda hakszlk etmez-
ki
se kendisi de hakszla uramaz. Kim de tartsnda hakszlk ederse, an
yüce olan Allah'n, tarttklarn eksik tartanlar hakknda ne buyurduu-
nu biliyorsunuz (*).

(•) Alverite, terazi banda, ölçek vesâirede hile yapanlarla alakal âyetlerin
bir k'sm «Tatfif sûresi» ödedir. Bu vesile ile bu sûreyi ve yine ayn mevzûdaki hadis-
leri muhterem okuyucularmza meâlen sunmay faydal addediyoruz.
ret edelim:
u
husûsa da ia-
Bütün ibâdetler ve hassaten namaz, günlük ilerimizle ve bilhassa al-
veri hayâtmzla çok yakndan ilgilidir. Kldnamaz gerçeklen onun uûrunu ere-
rek klan bir müslüman, ul-veri hayâtnda, iinde gücünde hakszlk yapmz. Kl.
dlg namazn semeresini üzerinde gösterir. Namaz suf bir kalp merasimi olarak k-
lanlar ise. nama/, klan bir kii ulumlarna ramen günlük hayâtta yine de hakszlk
lar, kötülükler yapabilirler. imdi, TAlfîf süresi ile, ayn mevzûdaki bir
ksm hadis-
leri muhterem okuyucularmza sunalm:


Mütercim —
— ölçüde ve tartda hile yapanlarn vay hâline! Ki onlar insanlardan ölçekle bir
ey aldklar zaman haklarn tam olarak alrlar. nsanlara ölçekle yahut tart ile bir'
ey verdikleri zaman ise eksik verirler. Acaba onlar, öldükten sonra, büyük bir günde,
âlemlerin Rabb olan Allah'n hükmü için insanlarn kabirlerinden kalkaca günde,
diriltileceklerini sanmyorlar m? Saknn hileye sapmayn, âhiret hesabn unutma-
yn. Zira, muhakkak ki kötülerin amel defterleri siccindedir. Siccin'in ne okluunu
sana hangi ey bildirdi ? O, yazlm bir kitaptr. Yalan sayanlarn ogün vay haline.
Ki onlar, o hesap gününü yalan sayanlardr. Oysaki onu, ancak haddi aan günahkâr-
lar yalan sayar. Onun karsnda âyetlerimiz okununca, «Bunlar «skilerin masallardr»
demitir o. Hayr, hakikat öyle deil. Bll'akis onlarn iledikleri günahlar kainlerini
paslandrnntr. Hayr! üphesiz ki onlar ogün Rabblerini görmekten mahrumdurlar.
Sonra, onlar mutlaka o alevli Cehennem'e gireceklerdir. Sonra da kendilerine, «te
bu azâb, sizin yalan sayp durduunuz eydir!* denilecek. uras muhakkaktr ki, iyi-
lerin amel defterleri «lliyyin» dedir. îlliyyin'in ne olduunu sana hangi ey bildirdi.
O, yazlm bir kitaptr. Ki Mukarrabîn melekleri onun huzurunda bulunur. üphesiz
ki iyiler. Cennet nimetleri içinde, tahtlar üzerinde, kendilerine verilen nimetleri te-
maa edeceklerdir, öyle ki, sen o nimetin güzelliini yüzlerinde görünce tanrsn. On-
lara mühürlü, hâlis bir merubattan içirilecek. Ki onun içiminin sonu bir misktir. O
halde nefâset isteyenler bunu arzu etmelidirler. O merûbâtn katks «Tesnim» dendir.
Tesnim bir pnardr ki Mukarrepler yalnz onu içerler. uras muhakkak ki, günah-
kâr kâfirler, imân edenlerden bâzsna gülüyorlar, müminler yamalndan geçerken
Birbirlerine ka-göz iaretleri yapyorlard. Ailelerine döndükleri vakit, Dr \&rek et-
lerinden zevk duymu olarak dönüyorlard. Onlar gördükleri zaman, «Bunlar mutla-

293
Allah ondan raz olsun, Ebû Hürcyre rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Münafklara en zor gelen namaz yats namaz ile sabah namaz-


dr. Eer bu iki namazdaki sevab bilmi olsalard, yamura - do-
luya tutulmu olsalar bile onlar cemâatle klma£ v mutlaka ge-
lirlerdi.

kn sapklardr!» elerlerdi. Oysaki onlar, müminlerin üzerine birer jrözcü olarak gönde-
rilmi delillerdi. îte bugün (kyamet günü) de imanllar imânszlara gülüyorlar.
Hem de süslü tahtlar üzerinde onlara bakarak. Nasl, o kffirler slemekte olduklar,
nn cezasna çarpldlar m?
(Tatfif sûresi).

Allah ondan râzi olsun, Ebû Hürcyre rivayet eder :

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular :

—Kul bir g^inah iledi mi. onun kalbine siyah bir nokta konur. E£er o, tevbe-
istifar ederek bunu koparp atarsa kalbi cilalandn lir. Fakat tekrâr günâha dönerse
bu siyah noktalar çoaltlr. Nlhâyet bütün kalbini kara lekeler kaplar. îte bu, âyet-
te beyân edilen «pas> tr.
>

Allah ondan râzî olsun, îbni Abba<? rivâyet eder :

Reafjlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular :

Br ey vardr kJ, kadlnda be türlü oezft bulunur:


1) bozduu 7»mnn Allah onlara dümanlarn musallat eder.
Bir topluluk ahdini
2) Allah'n kelâmn brakp baka eylerle hükmettikleri zaman aralarnda fa-
kirlik bagösterir.

3) içlerinde hayâszlk belirince kitlevî ölümler zuhura gelir.


4) Ölçülerde ve tartlarda hile yapld zaman mahsûlâttan mahrum edilirler.

5) Zekâtlarn vernvedikleri zaman kuraklk bagösterir (Taberânl).

Dier bâz hâdisler :

— Al- veri ettiin zaman de ki: müslümanlkta aldatmak yoktur (Buhârî).


— Alveriinde hilekârlk edenler bizden deildir (Buhârl, müslim...).
— Bir kimse kusûrlu maln satarken onun kusûrunu açklamazsa Allah'n gazab
altnda kalr, melekler de ona lânet ederler (îbni Mâce).
— Kim ki ihtikâr (karaborsaclk) yrfparsa, Allah'n mahlûkatna zarar vermeyi
kasdetmi olur (Müslim).
— Memlekete hizjm«t ve ticâret etmek maksadyle dardan mal getirenin rzk-
bol olur (Îbni Mâce).
— Kim ki müslümanlann yiyecek mftddeleri üzerinde htikâr (karaborsaclk, mal
istifçilii) yaparsa Allah onu cüzzam çarptrr,
illetine ettirir (îbni Mâce).
iflâs
— Ne kötüdür o muhtekir (karaborsac kimse ki Allah piyasaya bir ucuz**
istifei)
tuk verirse tasalanr, pahallatrrsa sevinir (Beyhakt).
— Al-verite birbirinizi kztrmayn. Bir mal alr görünerek onun kymetinin
artmasna sebep olmayn. Birbirinize kin tutmayn. Aranzdaki münâsebetleri kesme-
yin. Ey Allah'n kullan karde olun (Buhârl, müslim).
— Bir mümin, kendisi arzulad bir eyi bakalar
için için de arzulamadkça ha-
kikî mümin olamaz (Buhârî, müslim)
— Kiinin kld namaz onu çirkin hareketlerden ve kötü huylardan menedeni-
yorsâ o namaz onun Allah'dan uzakln artrmaktan baka bir ey yapmaz.

294
Büreyde Kalemi rivâyet eder:
Resftlüllah sallallâhü' aleyhi ve sellem buyurdular:
— Cemâatle namaz klmak gecenin karanlnda camilere giden-
için
lere, kyamet günü tam bir nuru müjdeleyin.
Allah ondan raz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:
ResAJüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Mutlaka arzu ederim ki, namaz klmay emredeyim de namaza
balansn; sonra ben, kucaklarnda odun demetleri bulunan bir k-
sm gençlerle çkaym da ezan iitip te namaza gelmiyenlerin evi-
ni yakaym...

Allah ondan raz olsun, Sami t olu Ubbâde rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— an yüce olan Allah, be vakit namaz kullarna farz klmtr.
Onlar hiç hafife almakszn, tam ve kusursuz olarak cdâ edip Al-
lah'n huzuruna öylece gelenlere, kendilerini Cennet'e koyacana
dâir Allah'n va'di vardr. Onlar hafife alp terkedenlere ve namaz-
larn klmamolarak Allah'n huzuruna gelenlere ise Allah'n hiç
bir vadi yoktur. Dilerse merhamet ederek balar, dilerse azâp
eder. /

Allah rahmet eylesin, Atâ, u âyetler hakknda aadaki görüleri


ileri sürer:

— Öyle insanlar vardr ki, onlar ne bir ticaret, ne de bir al . veri


Allah' zikretmekten, dosdoru namaz klmaktan, zekât vermek-
ken alkoymaz. Onlar, kalblerîn ve gözlerin dehetle dönecei bir
günden korkarlar (Nûr sûresi, âyet: 37).

Bu namazdan maksat, be vakit namazdr.


âyette geçen
— Yanlan, yataklarndan uzaklar. Korku ve ümit ile Allah'a duâ
ederler (Secde sûresi, âyet: 16).

Burada kastedilen ise yats namazdr.


Allah ondan râz olsun, bni Abbâs öyle der:

Kyâmet günü olup insanlar, cinler, hâsl bütün mahlûkat bir yer-
de topland ve ümmetler diz üstü saflar tekil ettii bir srada bir ni-
dâc nidâ ederek der ki: Biliyor musunuz, bugün eref sahipleri kimler-
dir? Dünyâ hayâtndayken, bulunduklar her hâl içinde Allah'a hamde.
denler ayaa kalksnlar!

Bunun üzerine onlar kalkarlar. Hemen Cennet'e gönderilirler. Sonra


o nidâc ikinci defa barr:
— Biliyor musunuz, bugün eref sahipleri kimlerdir? Rahat yatakta

295
yatmaktan uzak duranlar, korku ve ümit içinde Rabblerinc duâ edenler
ve Allah'n kendilerine vermijj olduu rzklardan yoksullara verenler aya-
a kalksnlar!
Bu nida üzerine, bu vasflar tanyanlar ayaa kalkarlar ve hemen
Cennet'e gönderilirler.

Sonra, o nidâe üçüncü defa barr:


— Biliyor musunuz, bugün eref sahiplen kimlerdir? Dünyâda iten
kendilerini ne bir ticâret, ne de bir al - veri, Allah' zikretmekten, dos-
doru namaz klmaktan ve zekât vermekten alkoymayanlar ayaa kalk-
snlar!

Bunun üzerine, bu. vasflar tayan kimseler hemen ayaa kalkarlar

yerlerini aldktan sonra bu sefer Cehennem'den bir boyun zuhûr ederek


maher yerindeki halka doru uzanr. Bunun, gören iki gözü ile fasih ko-
nuan bir dili vardr. Orada toplanm olan halka hitaben öyle der:

Ben üç snf insan yakalamakla vazifelendirildim:


1 —
Bütün inkarc zâlimleri yakalamakla vazifelendirildim!
Ve, bunu söyler _ söylemez, tpk bir kuun yem tanelerini devirip
yutmas gibi, ne kadar inkârc zalim varsa hemen hepsini toplayp yutar.
Sonra da doruca Cehennem'e götürüp brakr. Daha sonra, ikinci defa
zuhûr eder. Yine maher yerinde toplanm olan ahâliye hitaben derki:


-

2 Ben, Allah'a ve Resulüne ezâ eden, onlarn emir ve nehîylerini

Ve, bunu söyler - söylemez, saflar arasndan onlarn


alr. Sonra da götürüp Cehennem'e atar.
Nihâyet üçüncü defa zuhûr eder.
Ibni Abbâs'lan bu haberi nakledenlerden Ebûlminhâr der ki: Zan-
nederim tbni Abbâs, cehennemden üçüncü defa uzanan boyunun öyle de-

3 — Ben, suret yapanlar yakalamakla vazifelendirildim!..


Ve, böyle der - demez hemen saflar arasndan onlar yakalar, toplayp
Cehennem'e atar. Birinci üç zümre insan Cennet'te, ikinci üç zümre insan
da Cehennem'de yerlerini aldktan sonra amel defterleri ortaya dökülür,
mîzân kurulur, bütün mahlûkat hesap için ortaya çarlr.

Bir defasnda adamn biri, kendisine görünen eytana öyle der:


— Senin gibi olmak için ne yapmam lâzm?
eytan cevap verir:
— Yazk sana! imdiye kadar hiç bir kimse benden böyle bir talepte

296
: :

bulunmad. Hiç kimse, benim durumuma dümek istemedi. Sen nasl böy
le bir istekte bulunuyorsun?

Adam der:
— Ben, senin gibi olmay seviyorum.
Bunun üzerine eytan unlar söyledi
— Eer hakîkaten benim gibi olmak istiyorsan namaz hafife al, hc
gör. ster doruya olsun, isterse yalan yere, yemin etmekten çekinme.
Bunlar söyleyen eytana adam u
cevâb verir:
— u andan itibaren bir daha namazlarm geçirmiyeceime ve ebe-
diyyen bir daha yemîn etmiyeceime Allah'a söz veriyorum.
Bunun üzerine kendisinin aldatldn anlayan eytan da öyle der:
—Senden baka hiç bir kimse benim bu tuzam örenemedi. Ben
de bir daha boboazlk edip kimseye Öüt vermiyeceime ahdediyorum.

Allah ondan râz olsun, bir defasnda Ebûdderdâ öyle dedi:


— Allah nazarnda O'nun kullarnn en ereflisi, Güne ile Ay'a riâ-
yet edenler, onlar muhafaza eyleyenlerdir.
Yanndakiler sordular:
— Müezzinlerdir mi demek istiyorsunuz?
Ebûdderdâ dedi:
— Namazlarn vaktinden geri brakmayan bütün müslümanlar!..
Muhamred olu Cafer babasndan, o da ceddinden nakleder. Allah
hepsinden râz olsun:

Resûlüllah saliallâhü aleyh» ve sellem buyurdular


— Namaz, sân mübarek ve yüce olan Allah'n rzâsna bir vesile-
dir, melekleri sevmektir, peygamberlerin bir ahlâk, bir âdetidir.

d âya icabettir,
bedenler için bir
eytann kaçr,
keyfini
maktr. Namaz, onu klanla ölüm melei (Azrail) arasnda bir e-
faatçidir. Namaz, onu klann kabrinde bir kandil, yannda bir dö-
ek, nüker - ekîr meleklerinin sorularna bir cevap, kyamete
katlar kabrinde kendisine bir arkadatr. Kyamet günü olunca ise
onu knnn üstünde bir gölge, basmla bir tâç, bedeninde bir el-
bise, önünde giden bir nur, Cehennem ile arasnda bir perde, an
mübarek ve yüce olan Allah'n lzûrunda müminler için bir senet,
iyi amellerin ar
gelmesi için bir arlk, slrât geçmee bir vâs-
ta. Cennet kaplarnn açlmas için de bir anahtar olur. Zîrâ, mu-

hakkak ki namaz bir tebihtir, bir tahmîddir, bir takdîs'dir, bir


tazimdir, bir krâettir, bîr
tr ki bütün amellerin en ereflisi

297
Allah rahmet eylesin, Hasan. Basrî rivâyet eder:

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Kyamet günü kulun ilk hesaba çekilecei ey namazdr. Eer onu


dosdoru, kusîrsnz ve eksiksiz olarak klmsa hesap vermesi ko-
laylar. Yok, eer farz namazlarnda bir noksanlk varsa, sân
yüce olan Allah meleklere öyle der:
— Bakn kulumun nâfile namazlar var m? Eer varsa faralardaki
b aç onlarla tamamlayn... Eerbu noksanlk na-
f aralardaki

filelerle tamamlanrsa, dier amellerfn hesab buna göre görülür.


Denir ki: Kim ki cemâatle be vakit namaza devam ederse an yüce
olan Allah ona be haslet verir:
i

1) Ondan geçim skntsn kaldrr,

3) Amel defterini sandan verir,


4) Srat köprüsünden yldrm gibi geçirir,
5) Sorgusuz - sualsiz Cennet'e koyar.

Kim do cemâatle namaz mühimsemezse, an


yüce olan Allah onu
da oniki eozâ ile cezalandrr. Bunlardan üçünü hayattayken görür, üçü-
nü ölüm ânnda görür, üçünü kabirde görür, ününü de kyamet günü gö-
rtir. Hayâttayken görecei cezâlar:
1) Kazancnn ve rzknn bereketi kaldrlr,
2) Simasnda hayr kalmaz.
3) Halkn nazarnda sevilmez olur.

ölüm ânnda görecei üç ceza:


1) Açhk - susuzluk içinde rûhu kabzedebilir,
2) Ruhunun çkmas çok skntl olur,
3) Amelleri kabule âyân olmaz.

Kabirde mâruz kalaca üç cezâ:


1) Münker - Nekîr meleklerinin sorulan ile karlar,
2) Kabri karanlklar içinde olur,
3) Kabrinde darlk . sknt çeker,

Kyâmet günü görecei cezâlar: .


',

1) Hesab zor olur,


2) Rabbn
kendisine öfkelendirmi olur,
3) an
yüce olan Allah ona Cehennem azabn verir.
Allah ondan râz olsun, Ebîi Zer, Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sel
lemden bu mealde bir hadîs rivâyet etmitir.

298
! :

MUcfthid anlatr:
Allah onlardan râz olsun, Ibni Abbâs' a bir adam geldi ve sordu:
— Ey Abbâs'm olu, gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiren,
fakat Cüma'ya gelmeyen, cemâatlere de devam etmeyen ve bu hâl üzere
ölen bir kimse hakknda ne dersin? Onun yeri neresidir?

Abbâs cevap verdi


tbni
—O, Cehennemdedir
O adam, bir ay müddetle muhtelif zamanlarda ayn soruyu tekrar
tekrar sordu, tbni Abbâs hepsinde de, «O, Cehennemdedir!» cevâbn ver-
di.

Allah onun yüzünü ereflendirsin. Ebû Talib olu Ali öyle der:
— insanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, o zamanda islâmln sa-
dece ismi kalr. Camileri binâ olarak ekil ve yap bakmndan gâyet ba-
kml vc mâmurdur. Fakat hidâyet, rûh ve cemâat bakmndan haraptr.
O zaman onlarn âlimleri,gökkubbesi altnda gelmi - geçmi âlimlerin
en erlisidir. Her türlü fitne - fesâd onlardan çkar, yine onlara döner.

unlar da Veheb Ibni Münebbih söyler:


— Eskiden Allah 'dan istenen hâcetler namazdan baka bir eyle is-
tenilmezdi. Büyük tasalar, klnan bir namazla ortadan yok olurdu. Bir
kimse bir kedere mâruz kalnca onun sna
namazdan baka bir ey
olmazd.

an yüce olan Allah,^Yûnus aleyhisselâm kssasnda öyle buyurur:

— Eer o, çok teshili edenlerden olmasayd, herhalde insanlarn tek-


râr dirilecekleri giine kadar onun karnnda kalp gitmiti (Sâffât
sûresi, âyet: 143, 144).

bni Abbâs, bu âyette geçen, «Çok teshîh edenlerden olmasayd» cüm-


lesini, «Çok namaz klanlardan olmasayd» eklinde tefsir eder (*)

\
I

(*) —
Yûnus aleyhisselâm da. Kur'An'da ismi peçen Peygamberlerdendir. Rivâ-
yete göre Allah onu, bugünkü Irak'n Musul beldesindeki Târihî Ninova ehrine elçi
olarak göndermitir. Kur'An'da belirtildiine göre. YOnus Aleyhisselâm. Peygamber
olarnk gönderildii yere vnnr ve ora ahAlisinl hak dine dâvet eder. Kabfl etmedikle,
ri takdirde ilâhi bir azftbn mâruz kalacaklarn söyler. Fakat kavmi onu dinlemez, hak
dine yanamaz. Bunun üzerine o, kavmine haber verdii ilâhî azâbn gelmesini bekler.
Fakat ne hikmetse o srada ilâht azâp gelmez. Yûnus aleyhisselâm da bir an çin Al-
frh'tn elçisi olduunu unutur. O'ndan izin gelmedii halde, vazifeli olarak- bulunduu
yeri terkeder. Uzaklara gitmek üzere bir gemiye biner. Fakat bindimi gemi, denizin
enginlerine biraz açlnca birdenbire durur, yürümez olur. Bunun üzerine gemiciler
jjoyle der:
- Aramzda sahibinden kaçm bir kul olmal. Kur'a atalm, kimse ortaya çkar!.

299
:

Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Basrî der ki


— Bolluk - genilik ve mutluluk demlerinde niyazda bulunmak, ileri-
de gelebilecek felâket ve musibetlerden Allah'a snmak, O'ndan yardm
istemek demektir. Hiç bir sknts, hiç bir derdi olmad zamanlarda Al-
lah'a böyle niyazlarda bulunan kimseler, felâketlere mâruz kaldklar bir
anda daha önceki niyazlarn bir dayanak, bir snak olarak yanlarnda
bulurlar.
Resûlüllah sallullâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kula, iki rek'at namaz klmas için verilen güçten daha hayrl bir
ihsan verilmedi.
Allah rahmet eylesin, unlar da îbni îrîn söyler:
— Eer iki rek'at namaz klmak ile Cennet'e girmek arasnda mu-
hayyer braklsaydm, Cennete girmeyi bir kenara brakr, mutlaka iki
rek'at namaz klmay tercih ederdim. Çünkü
namaz klmakla
iki rek'at
Allah' râz etmi, O'nun rzâsn kazanm olurum. Halbuki namaz b-
rakr Cennet'e koarsam sadece nefsimi sevindirmi olurum.
Denir ki: ,

— an yüce olan Allah yedi kat gökleri yaratt zaman


onlar me-
leklerledoldurdu ve herbirini namaz ibadetiyle mükellef kld. Onlar bu
mükellefiyeti yerine getirmekten bir an dahi geri kalmazlar. yüce ân
olan Allah, onlarn herbirine ibâdetin bir nev'ini verdi. Meselâ bir gök

Geminin deniz ortasnda aniden durmas ve gemicilerin bu sözleri, Yûnus aleyhi»-


selâmn akln bana getirir. Çünkü o, Rabb tarafndan elçi olarak gönderildii yer-
den O'nun izni gelmeden ayrlmtr. Üst üste bir kaç defa kur'a çekilir, hep kendisi-
ne çkar. Bunun üzerine onu denize brakrlar. Derken bir balk kendisini yutar. Bal-
'n karnnda bir müddet denizde dolar. Bu srada o, devaml olarak öyle zikirde
bulunur:
— sübhâneke ini küntii minezz&Iimin = Senden baka hiç bir
l>â ilahe illâ enle,
ilah yoktur, ancak sen varsn yâ Rabbi! Seni tebih - tenzih ederim Ben hakszlk
edenlerden oldum!...
te böylece bir müddet baln karnnda dolatktan sonra, Allah'n emri üzere
balk onu brakverir. Bu srada Yunus ah-yhisselâm çok bitkindir. Böyle
bir sahile
bitkin vaziyette sahilde yatp kald srada, yine Allah'n emriyle üzerine gölgelik
bir nehât biter. Dier taraftan. Yûnus ulcyhissclnm kavminden ayrldktan sonra, lâ-
hi azabn emareleri belirmee balar. Bunu gören ahâli, Yûnus alcylüssclânun dedii-
nin çkacörn anlayarak iman ederler, hak dine yönelirler. imdi bütün hu hâdisât
Kur'ândan takip edelim:
— Mütercim —
—üphesiz ki Yûnus ta gönderilen peygamberlerdendi. Hani o, dulu bir gemiye
kaçmt. Derken kur'» çekmilerdi de, o, yeniklerden olmutu. O, knamn* bir halde
iken kendisini balk yutmutu. fc]j;er yok tebih edenlerden olmasayd, herhalde insan-
larn tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnnda kalp gitmiti. te biz onu, kendisi
do hasta olarak açk bir yere braktk. Üzerine de, gövdesi olmayan cinsten göfefelik bir
nehât bitirdik. Onu yüzbin insana peygamber gönderdik. Hattâ artiyorlard «tu. Niha-
yet ona imân ettiler de kendilerini bir zamana kadar geçindirdik (Sâffât Sûresi, âyet:
139 . 148)

300
ehli, kyâmet günü yaklap sur üfürülünceye kadar hep kyamda durur.
Dier bir gök ehli hep rükûdadr. Baka bir gök ehli dâimî surette sec-
dededir. Bir dier gök elifi, karsnda titremektedir. îlluyyûn
ehli ile Ar§
ehli ise hamd ile Allah' tebih ederek ve dünyâdakiler için istifarda
bulunarak A'n etrafnda dönmekledirler, tte an
yüce olan Allah,
müminler için bir erci" olmak üzere bütün bu ibâdetleri yalnz namazda
toplamtr. Tâ ki namaz klarak, bütün gök ehlinin alm olduklar na-
sibi alsnlar. Ayrca Allah, namazda okumalar müminlere Kur'ân'
için
da vermitir. Bunlara karlk kullarndan istedii ise namazn ükrüdür.
Namazn ükrü de, onu, artlarna ve erkânna riâyet ederek edâ etmek-
ten ibarettir. an yüce olan Allah buyurur:
— Mtittakiler o kimselerdir ki, onlar gayhe îmânnamaz-
ederler,
larn dosdoru klarlar, bizim kendilerine vermi olduumuz r-
zklardan yoksullara yedirirler, içirirler (Bakara sûresi, âyet: 3).
— Namaz dosdoru klnz, zekât veriniz, rükû edenlerle beraber
rükû ediniz (Bakara sûresi, âyet: 43).
— Namaz ikaame et, dosdoru kl (Tâ hâ sûresi, âyet: 14).
— Fakat onlardan, ilimde yüksek dereceye erenlerle müminler, sa-
na indirilen Kur*â'a ve senden önce indirilmi olan kitaplara
îmân ederler. Onlar, namaz dosdoru klanlar, zekât verenler, Al-
lah'a ve âhret gününe inananlardr, ite onlar, biz onlara eok bü-
yük bir ecir vereceiz. (Nisa sûresi, âyet: 162). -

Kur'ân'n hangi âyetinde namazdan bahsedilmise mutlaka, ikame,


yâni namaz dosdoru ve kusursuz klmak tâbiri de kullanlmaktadr. Ha.
kiki bir mümin için gerçek durum budur. Fakat sra münafklara gelince,
sân yüce olan Allah öyle buyurmaktadr:
— ...Yazk o nama/, klanlara ki, onlar kldklar namazlarndan ga-
fildirler (Mâûn sûresi, âyet: 4, 5).

Görüldüü münafklar hakknda sadece «namaz klanlar»


gibi Allah,
tâbirini kullanmakta, buna karlk müminler için, «Namazlarn dosdoru
klarlar.» buyurmaktadr. Böyle oluu, namaz klanlarn çok, fakat dos-
doru ve hakkyle namaz klanlarn az olduunun bilinmesi içindir. Gâfil
insanlar amellerini geliigüzel yaparlar, namazlarn özenti sizce ve mühim-
semeden klarar. Allah'n huzuruna arzedilince o namazn kabûl olunup -
olunmayacan hiç düünmezler. Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
öyle buyurur:
— Sizden öyleleri vardr ki, namaz klar, fakat kld bu namazdan
onun amel defterine ancak, üçte. biri, yûlut dörtte biri, yahut Imî-
te biri, veyahut altda biri, veyahut da onda biri yazlr.

301
Bu, u
demektir: Kiinin kld
namazn ancak dosdoru edâ edilen
ksmlar kabûle âyândr. Yanlmalar ve gaflet içinde geçen ksmlar ise
makbûl deildir.
Yine Resûl aleyhisselâm buyurdular:
— Kim ki kalben Allah'a yönelerek iki rck'at namaz klarsa anasn,
dan doduu günkü gibi günahlarndan syrlr.

Kulun kldnamazn deeri, namaz esnasnda onun AJlah'a yönel-


mesi nisbetiyledir. Namaz esnasnda kalbi ile Allah'a ne derece fazla yö-
netebilirse o namazn kadri de o derece büyük olur. Allah'n huzurunda na-
maza durduu halde zihnen kendi ahsî-dünyevî ileriyle megul olan kim-
senin hâli, u
misâldeki adamn hâline benzer ki, o, hükümdarla görümek,
kusur ve hatâlarndan ötürü ondan özür dilemek üzere huzûra gelir. Onun
önünde durur. Hükümdar da kendisini dinlemek üzere ona doru yönelir.
Fakat tam bu srada o, hükümdarn huzurunda tazimle durup mâruzâtn
söyleyecei ve özür beyân edecei yerde, saa - sola sallanmaa, öteye -
beriye baknmaa balar. Gâyet tabiî ki hükümdar da böyle bir adam cid-
dîye almaz. Onun hâcetini kabul etmez. Etse de, onun huzurundaki ciddi-
yeti nisbetinde eder...

tte Allah'n huzurunda lâubalîlik yapan bir kimsenin namaz da, na.
mazdaki ihlâs, ciddiyeti ve itinas nisbetinde kabûl edilir. Namaz mesele-
si, bir hükümdarn tertipledii düün ziyafetine benzer. Ki. orada çeit çe-
it, renk renk yiyecekler, içecekler hazrlanr. Her bir rengin ayr bir tad,
ayr bir faydas vardr. îte namaz da böyledir. Allah, kullarn ona dâvet

yapmakla mükellef klar. Tâ ki, deiik her bir fiil veya hareketle, kulluk
zevkini onlara tattrsn. Meselâ, namazdaki fiilleri, ziyâfetteki yiyecekler
yerinde, zikirler de içecekler yerindedir. Denir ki:
— Namazda oniki bin haslet vardr. Fakat bunlar oniki haslette top-
lanmtr. Namaz klmak isteyen herkesin bunlara riâyet etmesi gerekir.
Tâ ki namaz tam ve kusursuz olsun. Bu oniki hasletten alts namaza
balamadan önce riâyet edilmesi gereken "hususlardr. Dier alts da na-
maza baladktan sonra riâyet edilmesi gerekenlerdir. Namaza balama-
dan önce riâyet edilmesi gerekenler:

Birincisi tlim'dir. Zîrâ Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle bu-


yururlar:

— Bilerek ve uurla yaplan az bir amel, cehaletle ve uursuzca ya-


plan çok bir amelden daha hayrldr.
kincisi: Abdestli olmak' tr. Zîrâ Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sel-
lem öyle buyururlar:

302
— Namaz ancak abdestle ve maddi . manevî temizlikle makbuldür.
Üçüncüsü: Giyimli olmak tr. Zîrâ an yüce olan Allah öyle buyu-
4
rur:
— Ey Ademoullar, her bir mescit huzurunda zînetinizi aln, elbi-
selerinizi giyinin. Yeyin, için, israf etmeyin. Çünkü Allah israf
edenleri sevmez (Ârâf sûresi, âyet: 31).

Dördüncüsü: Her namaz vakti vaktinde klmak, vakti geçirmemek'-


tir. Zfrâ ân yüce olan AUah öyle buyurur:
'
— Artk namaz bitirdiiniz vakit ayakta iken, otururken ve yan-
larnz üzerindeyken Allah' ann. Sükûn ve emniyet hâline geldi-
inizde ise namaz dosdoru kln. Çünkü namaz, müminler üzeri,
ne vakitleri belli bir farz olmutur. (Nisâ sûresi, âyet: 103).
Beincisi: Kbleye yönelmek'tir. Zîrâ, sân yüce olan Allah buyurur:
— Namazda yüzünü Mescid-i Haram tarafna (Kâbe cihetine) çevir.
Ey müminler, siz de nerede bulunursanz yüzlerinizi o tarafa dön-
dürünüz. üphesiz ki, kendilerine kitap verilenler bunun Rabble-
rinden gelen bir gerçek olduunu pek iyi bilirler. Allah onlarn
yapacaklarndan gâfil deildir (Bakara sûresi, âyet: 144).

Altncs: Niyeftir. Zîrâ Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem söyle


buyururlar:
— Ameller niyetlere göredir. Herkes neye niyetlendi yse ancak ona
nail olur.

Namaza baladktan sonra riâyet edilmesi gereken hususlar:


Yedincisi: Tekbir'dir. Zîrâ Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öy-
le buyurur:
— Namaz tekbîr ile baslar. Tekbîr her türlü dünyevî mesele ha-
ile

ram olur. Selâm de biter. Kii selâm verdi mi, namazdan çk-
m demektir.
ile

Sekizincisi: Kyâm'dr. Zîrâ ân


yüce olan Allah öyle buyurur:
— Namazlara ve hâsseten orta namaza vakitlerinde rükûnlan ve
artlar ile devam edin. Allah'n huzuruna tam hûu ile durun
(Bakara sûresi, âyet: 238).

Dokuzuncusu: Krâetftir, namazda Kur'ân okumaktr. Zîrâ ân yüce


olan AUah öyle buyurur:
— Artk Kr'ân'dan kolay geleni ne ise onu okuyun... Namaz dos-
doru kln. Zekât verin. Gönül holuu ile Allah'a ödünç verin
(Müzzemmil sûresi, âyet: 20).

Onuncusu: Rükû'dur. Zîrâ ân


yüce olan Allah öyle buyurur:
— Namaz kln, zekât verin, rükû edenlerle birlikte rükû edin (Ba-
kara sûresi, âyet: 43).

303
Onbiricisi : Secde'dir. Zîrâ an yüce olan Allah öyle buyurur:
— Ky iâ rükû edin, secde edin, Itahhnzu ibâdet edin, h.
edenler,
yr ileyin. Tâ ki umduunuza nâil olasnz. (Hacc sûresi, âyet:
77).

Onikincisi: Kaade'dir. Ettehyyât okumak için oturutur. Zîrâ Re.


sûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyururlar:
Namaz klan kii, son secdeden bam kaldrd ve Ettehyyât oku-
yacak kadar oturdu mu, onun namaz tamam olmu demektir.

Bu oniki zahirî arta görünüte namaz tamamlanm


riâyet etmekle
olmakla beraber, bir de bunlarn da tamam olmas için bir art daha var-
dr. O da ihlâs'tr. Zîrâ ân
yüce olan Allah öyle buyurur:

Haydin ey müminler, imanszlarn houna gitmese de hepiniz Al-
lah'a O'nun dîninde ihlâsl ve samîmi kiiler olarak ibâdet edin.
(Mümin sûresi, âyet: 14).
îlim üç ksmdr.
Farz nedir, sünnet nedir, bilmektir. Çünkü namaz ancak
Birincisi:
bu bilgilere sâhip olmakla caiz olur.
kincisi: Abdestin ve namazn farzlarn ve sünnetlerini bilmektir. Zî-
râ bunlar, namazn tamâm cümlesindendir.

Üçüncüsü: eytann namazdaki vesveselerini ve tuzaklarn bilmek-

maktr.-

Giyim: Bunun tamam da üç eyle olur.


Birincisi: Giyilecek elbise helâl kazançla tedârik edilmi olmaldr.
kincisi: Necislcrden, pisliklerden arnm olmaldr.
Üçüncüsü: Elbisenin ekli sünnete uygun olmal; övünme, gösteri,
böbürlenme ve ucüp için giyilmi olmamaldr.

Vakit: Üç eyde tamamlanr.


Birincisi: Göz ve zihin, namaz vaktini bildiren eylerde (Güne, ay,
yldzlar, gölgeler, sâat,...) olmaldr.
kincisi Kulak ezanda olmaldr.
:

Üçüncüsü Kalb, namaz vaktini düünmeli, onu geçirmemekte kararl"


olmaldr.
Kbleye yönelmek: Üç eyle tamamlanr.
, Birincisi Yüz ile kbleye yönelmektir.
:

kincisi: Ksdb ile Allah'a yönelmektir.

304
Üçüncüsü: Bütün varl ile huû, sükûnet ve alçakgönüllülük içinde
bulunmaktr.
Niyet: Tamâm üç eyden ibarettir.
Birincisi: Hangi namaz kldn
bilmektir.
ikincisi: am
yüce olan Allah'n huzurunda bulunduunu, O'nun,
kendisini görmekte olduunu bilmek ve o huzurda korku ve hayetle dur-
maktr.

Üçüncüsü: Allah'n, kalbinden geçenlere vâkf olduunu bilmek ve


onu dünyevî megalelerden syrmaktr.
Tekbîr: Tamâm üç eyden ibarettir.
Birincisi: Kesin bir niyetle sahîh bir tekbir almaktr.
kincisi: Tekbir alrken elleri kulaklar hizasna (erkekler için) kal-
drmaktr.
Üçüncüsü: Kalbi huzûra hazrlamak, hürmetle ve tazimle tekbir al-
maktr.
Kyan (Namazda ayakta durmak) Uç eyle tamamlanr. :

Birincisi: Gözleri secde mahalline teksif etmektir.


kincisi: Kalbi Allah'a balamaktr,
üçüncüsü: Saa - sola sallanmam ak tr.
Kurâet (Namazda Kur 'ân okumak) : Uç eyle tamamlanr.
Birincisi: Tegannîsiz olarak, doru ve düzgün bir okuyula Fâtiha'y
okumaktr.
kincisi: Okuduunu düünerek ve mânâlarnn uuruna ererek oku-
maktr.
Üçüncüsü: Okuduu ile âmil olmaktr.
Rükû: Tamâm üç eyle olur.
Birincisi: Rükûa eilince srt dümdüz tutmak, eip - bükmemektir.
kincisi: Rükû esnasnda avuçlarn dizlerine koymak ve parmaklar
tabiî bir ekilde açk tutmaktr.
Üçüncüsü: Rükûu tam bir sükûnet içinde yapmak, tesbîhat tâzîm ve
vekarla söylemektir. •
Secde: Uç eyle tamamlanr.
Birincisi: Secde esnasnda elleri yerde kulaklarn hizasna koymaktr.
kincisi: Secde ederken, kolun el ile dirsek arasndaki yere ksmn
yaptrmamaktr.
Üçüncüsü: Tam bir sükûnet içinde secde yapmak, tesbîhat tâzîm ve
vekarla söylemektir.
Cülûs ( Kaade, namazda Ktaehyyât okumak için oturmak) : Bu da üç
eyle tamamlanr.
Birincisi : Sol ayak ve sol bacak üzerine oturmak ve sa aya dik tut-
maktr.
Gafletten Kurtulu F : .20 - ft _
kincisi: Tâzîm ile Kttclyyât okumak, kendisi vc müminler için duâ-
da bulunmaktr.

Üçüncüsü: .Ettehyyât ve duâlar okunduktan sonra selâm vermektir.


*

Namazn bitiminde selâm vermee gelince, bunun tamamlanmas, kalb.


den zuhûr edecek hâlis bir niyetle olur. Namazn bitimine gelip selâm ver-
mee hazrlanan kimse bilecek ki, bu selâm, sandaki ve solundaki cemâ-
at ile hafaza melekleri içindir. Bundan baka, selâm verirken gözleri omuz-
larndan öteye de bakmamaldr.

Namazda Jlâsa Gelince: Bu da üç eyde tamamlanr.


Birincisi: Namaz srf Allah klmak,
için kld
namazla yalnz O'mn
rzâsn talep etmek, insanlara gösteri için veya onlar honut etmek mak-
sadyle klmamaktr. ,

kincisi: Klman namazn Allah'n rzâsna uygun olmas hususunu


yalnz Allah'dan beklemektir.
• Üçüncüsü: Her namaz vakti vaktinde klmak, vakti geçirmemek ve
hiç bir namaz kazaya brakmamak, ayrca, kabûle mazhar olabilecek bir
îtinâ ile edâ etmi olmaktr. Eer namaz bu artlarla olursa, o klnm
namaz, sâhibi ile beraber kyâmct günü Allah'n huzuruna gider. Namaz,
kabule âyân olabilecek bir özenti ile klmak esastr. Çünkü kabul olun-
mayacak bir namazn veya herhangi bir ibâdetin hiç bir ehemmiyeti yok-
'tur. Zîrâ an yüce olan Allah, «Kim iyi bir amel islerse,» demez Bil'akis,
«Kim, iyi bir amel ile gelirse . En'âm sûresi, âyet: 160-» der. Bu da gös-
terir ki mühim amel ilemek deil, kabûle âyân olacak e-
olan. iyi bir
kilde iyi bir amel ilemektir. Yine. namaz klan kimse ne yaptn vc yap-
tnn ehemmiyetini bilmelidir. Tâ ki, Allah'n kendisine vermi olduu
muvaffakiyetten dolay O'na hamd-ü senada bulunabilsin. Zîrâ namaz,
kendisinde fiillerden, zikirlerden, ...müteekkil birçok hayrlarn topland,
bir ibâdettir. Kul, namaza niyetlenip te «Allalü ckber!» dedi mi, bu-
nun mânâs, «Allah cn büyüktür, en celildir!» demektir, yüce olan ân
Allah da öyle der:
—Kulum, benim her eyden büyük olduumun uuruna erdi ve bana
yöneldi.
Tekbir ile namaza balayan kimse, erkek ise ellerini kulaklar hi-
zasna kadar kaldrr. Kadn ise göüsleri hizasna kadar kaldrr. Tekbir
alrken böyle elleri kadrmaktan maksat, ân
yüce olan Allah'tan baka
her eyi arkaya atmak, O'ndan baka her eyden syrlmaktr. Tekbir al-
np eller bnlandktan sonra Sübhâneke okunur. Bunu lâfzan dil ile oku-
makla beraber, kalben de mânâsn mülâhaza etmek gerekir. imali, tekbir-
den sonra okunanlar ve mânâlarn kaydedelim.

306
— Sibh&ckellâhiimme Ey Allah'm, seni hor türlü yakkszlk-
lardan ve noksanlklardan tenzîh ederim. Ve bi hamd ke =s üphesiz ki her
türlü hamd-ü sena sana mahsustur. Ve tebârakesmüke -- Bereket, se-
nin isminde, yâni senin isminin anld
eydedir. Ve teâlâ eetldüke =
Senin kadrin ve azâmetin pek yücedir. Ve lâ ilahe ayriik Senden ba- =
ka yaratan, senden baka rzk veren, senden baka ibâdet edilmee lâ-
yk olan yoktur. Germite olmad gibi gelecekte de olmayacaktr.
Bundan sonra KÛS - besmele okunur:
mineeylânirraeîm — Allah'm,
kovulmu eytann hîle ve desiselerinden beni korumam isterim.

— Bismillâhirrahmâirrahîm == Rahman ve Rahîm olan Allah'n


adiyle. Allah Kvvcl'dir, O'nrlan önce hiç bir ey var deildir. O'ndan sonra
da var olmayacaktr.
>

Rahman ismi, rzk vermek suretiyle umûm mahlûkatna oian atfe-


tine âmildir. Ralîm ismi ise hâssaten âhrette mümin kullarna olan at-
fetine delâlet eder.

Bundan sonra Fatiha okunur. Namaz klan, râtila'y okumakla ksa-


ca öyle demi olur:
— Hamdederim O Allah'a ki, beni, yahûdilor gibi gazaba urayan-
lardan, h iri stiya.nl.-ir gibi dalâlete düenlerden eylemedi 43ü'akis peygam-
berlerin yolu olan hak yoja koydu...

— Elhamdü Rabbü'âlemîn = Her türlü hamd-ü senâ, âlemle-


lillâhi

rin Rabb olan Allah'a mahsûstur. Errahmânirrahîm == Din gününün, k-


yamet gününün mutlak mâlikidir. Iyyâke na'büdü ve iyyâke estein =
Yalnz sana ibâdet. _ kulluk eder ve yalnz senden yardm bekleriz, tmt-

him ve leddâlîn = Yâ Rabbi, bizi ne gazaba urayanlarn ve ne


sevketme, bil'akis, kendilerine in'am-ü ihsanda bu-
7
peinden, Kur'ân'dan bir sûre veya bir parça okunur.
bitince
Daha sonra da rükûya gidilir. Orada da kendi kendine tefekkür eylemek
gerekir. Rükû için eilen kimse sanki öyle demektedir.
—Yâ Rabbi. senin huzûrunda eiliyorum Bu âsî nefsi sana getir^
eHm. Nefsim senin azametine teslim olmu, itâat etmitir. Ümit edilir ki
beni afveder, bana merhamet eylersin.
Rükûa varnca öyle denir:

Bunun mânâs, Allah'a yalvarmak, O'na tazarnda bulunmaktr. Son-


ra ba rükûdan kaldrlr ve bu srada da, önce, «Semialiâlii lime hami.

307
de» denir. Bunun mânâs, «Alhü, kendisini tek ilâJ tanyp itaat edeni
mafiret eyler.» demektir. Bundan sonra da «Rabbena lekolhamd» denir.
Bunun mânâs da, «Yâ Habbi land sana olsun, zira bu ibâdeti yapman
iyin bana muvaffakiyet verdin,» demektir. Bu da söylendikten sonra sec-
deye gidilir. Secdenin mânâs, alçakgönüllülüe yönelmek, teslimiyet ve
tevâzû göstermektir. Secdeye kapanan kimse sanki öyle demek istemek-
tedir:

— Yâ Rabbi, muhakkak sen beni en güzel ekilde yaratUn. Bana


ki
yüz eklini verdin. Onda göz, kulak, dil, ... yarattn. Bunlar be-
en deerli, en faydal uzuvlardr. îte imdi, benim için en de-
erli varlk olan bu uzuvlar getirip senin huzûrunda yerlere koydum.
Bana merhamet edeceini ümit ederim...
Secde için ba yere konunca öyle denir:
— Sübhâne Rabbyel âlâ!

Bunun mânâs da u
demektir:
— Benim yüce Rabbm her -türlü noksan sfatlardan münezzehtir,
beridir, O'nun üstünde hiç bir kuvvet yoktur.
Böylece dier rek'atlar da edâ edildikten sonra teehhüd için oturu-
lur. Ettehyyât okunur.

Allah rahmet eylesin. Hasan Basrî der ki:

—Câhiliyye devrinde birtakm putlar vard. Onlara tapanlar, put-


lara hitâben, «Bakî hayât size olsun!» derlerdi. Ehli Islâmn ve namaz
klanlarn iâr ise Ettehyyât okumaktr.
beraber Ettehyyât verelim:
imdi mânâsyle

Ettehyyâtü lillâhj vessalâvâtü vettayyibât = Beka ve
Allah'n zâtna mahsûstur. Be
vakit namaz, yalnz yüce ân
için klnr. O'ndan bakas kendisi için lâyk
namaz klnmaa
Vahdâniyyet yalnz ve yalnz Allah'a mahsûstur. Esselâmü aleyke
hennebiyyü ve ralmetüllâhi ve berakatuhü = Yâ Muhammed, Rabbmn
sana yüklemi olduu elçilik vazifesini tebli ettiin ve ümmetine öütte
bulunduun gibi sana selâm olsun. Allah'n rzâs sana olsun, Allah'n be-
reketleri sana ve âile - efrâdna olsun. Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-
sâlihin — ân yüce olan Allah'n rahmeti bizim, gelmi - geçmi bütün
peygamberlerin, sddîklerin ve kyamete kadar onlarn yolunda gidecek
olanlarn üzerine olsun. Ehedü en lâ ilahe illallah —
Ne göklerde, ne
yerde ve ne de kâinâtn hiç bir yerinde Allah'tan baka ibâdete lâyk bi-
risinin bulunmadna ehâdet ederim. Ve ehedü enne Muhammeden ab-
duhu ve ResûlUhü = Ve yine ehâdet ederim ki Muhammed O'nun kulu-
dur, Resulüdür, peygamberidir, emirlerini ve hükümlerini insanlara
bil-

308
diren elçisidir, peygamberlerinin sonuncusudur, sâf vc temiz kuludur, mah-
lûkatm en hayrlsdr...
Böylece Ettehyyât ta okunduktan sonra Resûlüllah sallallâhü aleyhi
vc selleme salât-ü selâm getirilir, yâni Allahümme sall ile Allahtimme
bârik okunur, kendisi ve bütün mümin ve mümineler için dualar edilir.
I>aha sonra da önce saa sonra sola selâm verilerek namazdan çklr. Se-
lâmn mânâs udur:
— Sizler,ey mümin kardelerim, namazdan çktktan sonra da ben-
den gelebilecek zarardan - ziyandan, hyanetten eminsiniz, salimsiniz. Ben-
den size her hangi bir zarar gelmiyecektir.

Allah'n rahmeti onun üzerine olsun, Hasan Basrî rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Namaz klan için dört eref, dört keramet vardr:
1 — ba
Gökten onun üzerine iyilik saçlr. Onun ile gökler aras iyi-

likle dolar.
2 — Onun ayann bulunduu yerden balamak üzere göklerle bu ara-
s meleklerle sarlr, çevrelenir.
3 — Bir melek durmadan nidâ öyle eer o kimse bu nida ede-
eder. ki,
ni bilmi olsa hiç namazdan ayrlmaz.

fte bütün bu ereflerin hepsi namaz klanlar içindir. O halde namaz


klan bir kimsenin, kld
namazn kadrini bilmesi ve ân yüce olan Al-
lah'n kendisine vermi olduu nimetlerden ve muvaffakiyetlerden dolay
O'na hamdetmesi gerekip
Katâde anlatr:
Danyâl aleyhisselâm Ümmet-i Muhammed'i överek öyle demitir:
— Ümmet-i Muhammed öyle namaz klar ki, eer o namaz Nuh'un
kavmi klm olsayd tûfân olmaz, onlar da suda boulm'azlard. Eer Âd
kavmi klm olsayd, onlarn üzerine o öldürücü kasrga gönderilmezdi.
Semûd kavmi klm olsayd, onlan o elîm azap yakalamazd...
Danyâl aleyhisselâmn bu sözlerini naklettikten sonra Katâde der ki:
— Namaza sarlnz, namaza ehemmiyet veriniz. Namazlarnz vak-
ti vaktinde ve dosdoru klnz. Zîrâ namaz, müminlerin güzel bir ahlâ-

kdr...

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:


— Benim ümmetim ümmet-i merhumedir, Allah'n merhametine maz.
har olmu bir ümmettir. ân yüce olan Allah onlardan ihlâslan,
dualar, namazlar ve zayflar sebebiyle felâketleri kaldrmtr.

309
EZAN VE ÎKAAMETN FAZLET

Bir adam, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme gelip sordu:


— Yâ Resule lah, bana öyle bir amel tavsiye et ki, onu yapmakla
Cennet'e gireyim.
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— Müezzin ol. Senin yapacan namaz çansiyle ahâli namaza top-
lansn.
Adam dedi:
— Ey Allah'n
Resulü, ya müezzin olmak elimuen çcuuezse?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— îmâm Ahâli seninle namaz klsn.
ol.

Adam dedi:
— Ya o da elimden gelmezse ?
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— O halde safta namaz kl (Namaz cemâatle klmay ihmâl
ilk et-

me. Câmiye, cemâatle namaz kaçrmyacak ekilde vakitli gel.)

Allah ondan râz olsun, Hz. Âie aadaki âyetin müezzinler hakkn-
da nazil olduunu söyler:
— nsanlar Allah'a davet eden, güzel - sâlih ameller ileyen ve, «üp-
hesiz ki ben müsl limanlardanm!» diyenden daha güzel sözlü kim
olabilir? (Fusslet sûresi, âyet: 33).

Çünkü müezzin, okuduu ezânla insanlar namaza, namaz klmaa,


ksacas Allah'a davet etmekte ve ezân ile ikaamet arasnda namaz kl-
maktadr.
Allah ondan râz olsun, Ebû Ümâme Bâhilî rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:
— Sesinin uzand her yer müezzin için istifar eder. Ona, kendisi-
nin okuduu ezânla namaz klan herkesin ald
sevabn misli
.vardr. Bununla beraber o kimsenin sevabndan da bir ey eksil-
mez.

310
:

Yine Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bir hadîslerinde öyle


buyururlar:
— Hasta, hasta olduu müddetçe Allah'n müsâf iridir. Ona her gün
yetmi ehîd sevab verir. Hastalktan kurtuldua zaman da, ana-
sndan domu olduu günkü gibi günahlarndan syrlr. Eer
iyilemez ve ölüm kendisini yakalarsa Allah onu sorgusuz - sual-
siz Cennet e koyar. Müezzin sân yüce olan Allah'n perdedârdr.
Ona her bir ezan için bin peygamber sevab verir. îmân da Al-
lah'n veziri mesabesindedir. Her bir namaz için ona da bin sd-
dîk sevâb verir. lmi ile âmil olan hakiki âlimler ise yüce an
olan Allah'n vekilidir. an
yüce olan Allah, halka örettikleri
her bir hadîs karlnda kyamet günü kendilerine birer nur ve-
rir, ayrca her bir hadis karlnda bin senelik ibâdet sevab kay-

deder. Gerek erkeklerden olsun gerekse kadnlardan olsun, ilim


öretenler Allah'n hademeleridir, örettiklerinin bedeli de Cen-
netten baka bir ey deildir.

Hadîste temsilî olarak müezzin perdedâra yâni mâbeyinjiye, imâm


vezire, âlimler de vekîle benzetilmektedir. Nasl ki bir hükümdarn mâbe:
yincisi. hükümdarn huzuruna çkmak isteyenlere, izin çkt takdirde,
huzura giri için iznin çktn
haber veriyorsa, tpk bunun gibi. müezzin
de okuduu ezânla Allah'n huzuruna durma ânnn geldiini ahâliye ha-
ber vermektedir. Ezân duyup câmiye gelenler, namazda imâma uymakta,
dolaysyle onlarn namaz imâmla tamamlanmaktadr. Âlimler ise, tpk
birisinin ilerini görmek üzere ondan vekâlet alm olan kiiye benzer.
Âdeta âlimler, Allah'dan ve Resulünden vekâleten Allah'n ahkâmn ahâ-
liye bildirmektedirler.

YineResûl aleyhisselâm buyurdular:


— Kim ki yedi sene müezzinlik yapar, ezân okursa, niyeti hâlis ol-
mak artyle Allah onu Cehennemin yedi çukurundan âzâd eder.
I I

Yesâr olu Atâ rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Sesinin uzanabildii her yer müezzin için istifar eder; canl veya
cansz, kuru veya ya, onu iiten herkes kendisini tasdik eyler.

Allah ondan râz olsun, Ebû Said Hudî der ki


— Dada - bayrda bulunduun zaman ezân okuduunda sesini yük.
selt. Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden iittim öyle
Zîrâ ben,
diyordu: Müezzinin ezân sesini duyan hiç bir aaç, hiç bir ta, hiç bir
madde, hiç bir insan ve hiç bir cin yoktur ki, kyamet günü Allah nezdin-
de ona âhidlik yapmasn.

311
: : : :

Allah ondan raz olsun, Muâz Ibni Cebel rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Kyamet günü olunca, Allah, Bilâl-i Habeî'yi Cennet develerinden


bir devenin srtnda mahere gönderir. onun srtnda ezân
O,
okur. «Ehedü en lâ ilahe illallah» ve «ehedü enne Muhammeden
Resûlüllah» dedii anda insanlar birbirlerine bakrlar ve, «Senin
ehâdet ettiine de ehâdet ederiz!» derler. Böylece Kep bera-
biz
ber maher yerine varlr. Oraya varlnca Cennet elbiselerinden
elbiseler getirilir. lk giyenler Bilâl-i Habei ile sâlih müezzinlerdir.

Allah ortdan râz olsun, Katâde'nin naklettiine göre Ebû Hüreyre


öyle der.di
— Kyamet günü müezzinler insanlarn en uzun boyunlulardr. O .

gün peygamberlerden sonra ilk hesâb görülecekler, ehidlerle müezzin-


lerdir, îlk defa Kabe'nin müezzinleri, ikinci olarak Beytülmakdis'in müez-
zinleri, daha sonra da dier sâlih müezzinler huzûra çarlrlar.
Bu husûsta sahâbenin ileri gelenlerinden dier "bâzlarnn sözleri:
Ibni Mes'ûd (r.a.)
— Eer müezzin olsaydm savaa gitmemi olmaktan tasalanmazdm.
Ebû Vakkas olu Sa'd (r.a.)
— Eer müezzin olsaydm, cihâd yapmam olmaktan gam duymaz-
dm.
Hattâb olu Ömer (r.a.)
— Eer müezzin olsaydm hacc ve umre etmemi olmaktan gam ye-
mezdim. '

Ebû Talib olu Ali (r.a.):


— Hiç bir eye teessüf etmem mutlaka Hasan ile Hüseyin için Re-
ki,
sûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden müezzinlik istemi olmay arzula-
myaym.-
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
— Hiç bir ehir yoktur ki orada müezzinler çok olsun da uykusu az
olmasn.

Allah ondan râz olsun, Abdullah olu Câbir rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:
— Müezzinler ezân okumaa baladlar m, eytanlar kaçar, öyle ki
ezân okunan mahallelerden kilometrelerce uzaklara giderler.

Müezzin, sâlih müezzinlerin derecesine nâil olabilmek, onlarn kazan-


d eref ve fazileti kazanabilmek için
1) Namaz vakitlerini iyi bilmeli,
u
on hususa riâyet etmelidir:
ezân zamannda okumal ve vakti
geçirmemelidir.

312
2) Boazm korumal, ezân için ona ezâ etmemelidir.
3) Kendi bulunmad veya geç geldii zamanlarda yerine ezâm oku-
yuverene kzmamalidir. •

4) Ezan usûlüne, âdabna ve erkâmna riâyet ederek güzelce oku-

3) Okuduu ezann ve yapm olduu müezzinliin ecrini yalnz an


yüce olan Allah'tan "beklemeli, ahâliye hiç minnet etmemelidir.

6) Dâima iyilii emretmeli, hayr ve iyilii tavsiye eylemeli, kötülü-


ü ve kötü hareketleri menetmeli, engellemelidir. Ayrca, ister zengin ol-
sun, isterse fakir olsun, herkese ayn ekilde davranmal, herkese hakk
söylemelidir.
T) Ezandan sonra hemen namaza durmamal, cemâate gelmek iste-
yenlerin namaza yetiebilmesi için, haddi amyacak bir ekilde biraz bek-
lenmelidir.
8) Camide müezzinlik mahalline oturanlara kzmam aldr.
9) Ezân ile ikaamet arasm çok uza tm amali imamla farz klmak
için bekleyenleri bezdirmemelidir.

10) Câmiye bakmal, onu her türlü pislikten temiz tutmal, sa-
iyi

bîlerin orada oynamasna ve câmiye girmee lâyk olmayanlarn oraya gir-


mesine meydan vermemelidir.

îte bu on husûsa riâyet eden ve hulûs.u kalble vazifelerini yapan


müezzinler, Resûlüllah'n hadîsleriyle dier bâz büyüklerin sözlerinde
. kendilerinden sitâyile bahsedilen sâlih müezzinler zümresine dâhil olur-
lar, onlarn kazand fazilet ve erefleri kazanrlar.

mâmn gerek kendi ve gerekse peinde duranlarn nama-


namaznn
znn tamamlanmas ve Resûlüllah'n bahsettii imamlk derecesine nail
olabilmesi için onun da u
on husûsa riâyet etmesi gerekir:

1) Kur'ân' usulü, âdâb ve erkânnca okumal, lâhinden, tegannîö;en


ve çeitli ses oyunlarndan saknmaldr.
2) Namazdaki tekbîrleri doru, kesin ve ihlâsl olmaldr.
3) Gerek rükûlar, gerek secdeleri ve gerekse dier erkân kusursuz
yapmaldr.
4) Kendisini haramlardan, üpheli eylerden mutlaka korumaldr.
5) Gerek elbisesini ve gerekse bedenini gâyet temiz tutmni ba-
kalarn rahatsz edecek kirden, pastan, ter kokusundan, ...arnm bulun-
maldr.
6) Cemâatin rzâs olmadkça namazda okumay uzatm?maldr.
7) Kibirden, gururdan, ucüten, ...iddetle saknmal, son derece mü.
tevâzi olmaldr.

313
8) Bütün günahlarndan tevbe - istifar etmedikçe namaza bala
manialdr. Zîrâ îmâm demek, peinde namaz klanlarn efaatçisi demek-
tir. O halde her eyden önce efaatçinin temiz, pâk ve günahlardan arn-

m olmas gerekir.
9) Gerek selâm verdiinde, gerekse duâlar esnâsnda sadece kendi-
si için duâ etmemeli, bütün cemaat ve müminler için de duâ eylemelidir.

10) Camiye bir yabanc geldi mi, onun hâlini - hatrn, nereden ge-
lip nereye gittiini ve bir eye ihtiyâc olup . olmadn sormaldr.

te bu on husûsa riâyet eden ve imamlk vazifesini de hulûsu kalble


srf Allah rzâs için yapan imamlar, Resûlüllah'n hadîslerinde bahsi ge-
çen sâlih 'imamlar mertebesine nail olurlar.

Allah ondan râz olsun, Ebû Saîd Hudrî rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:

1 — Kocasna itaat eden sâliha kadn,


2 — Anasna babasna itaatkâr olan sâlih evlâd,
-

S — Allah rzas hacc etmek üzere yola çkan ve Mekke yollarnda


için
ölen kii,
4 — Güzel ahlâk sahibi kii,
5 — Srf Allah rzâs için herhangi bir camide müezzinlik yapan kii.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:

— mâm, kefil olan kiidir. Müezzin de emanetçidir, yed-i emindir.


Allah'm, imamlar doru yola evket, müezzinleri de mafiret
eyle!

Müezzin bir yed-i emîn, bir emanetçidir. Çünkü, ahâli, gerek namaz-
lar husûsunda ve gerekse oruçlar hususunda ona uymakta, vaktin geldi-
inin bildirilmesini ona emânet etmi bulunmaktadr. Müslüman ahâlinin,
müezzin üzerinde birtakm haklan vardr. Meselâ sabahleyin fecir do-
madan, yâni sabah namaznn vakti balamadan, bir de akamleyin Güne,
tamamen batmadan, yani akam namaznn vakti iyice girmeden ezân oku-
mamak bu haklar cümlesindendir. Çünkü halk, duyduu ezâna göre hareket
eder. Eer müezzin, henüz fecir domadan, yâni sabah namaznn vakti
girmeden ezân okursa ahâli sahûr vakti ile namaz vaktini birbirine kari-
trabilir. ite buna meydan verilmemesi için imsak balamadan yâni sabah
namaznn vakti girmeden sabah ezann okumamaldr. Ayn ekilde ak-
amleyin de iftar vakti olmadan yâni akam namaznn vakti balamadan
ezân okumamaa bilhassa dikkat etmelidir. Çünkü duyduu ezâna göre
hareket edecek olan ahâli, henüz iftâr vakti girmedii halde orucunu bo-

S14
zabilir, akam namazn îte bu gerekçelerden ötürü, müezzin bir
klabilir.
emanetçi, bir yed-i emîn, imâm da bir kefildir. Zîrâ o, cemaatin namazn
üzerine alm, onu tekeffül etmi durumdadr. Kendi namaznn bozulma-
ayle cemâatin namaz da bozulur. Kendi namaznn sahîh olmasiyle cemâ-
atin namaz da sahîh olur.

Allah ondan râz olsun, Enes îbni Mâlik rivâyet eder:


Resûlüllah sallaüjhü aleyhi ve sellem buyururlar:

— Üç snf insan vardr ki, kyamet günü misk tepeleri üstünde du-
rurlar. Onlar ne hesap verme düüncesi korkutur, ne de kyame-
tin büyük deheti kederlendirir. O dehetli günde onlar ne korku
görürler, ne de tasa. Bunlardan biri, milletine önderlik-imâmlk
eden ve milleti de kendisinden râz olan kiidir. Dieri müezzinlik
eden, srf Allah rzâs için be vakit ezân okuyan kiidir. Üçüncü-
sü de sahip ve efendisine itaatkâr olan köledir.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
— Bir müslümann, dier bir müslümann evine bakmas helâl deil,

dir. Ancak onun izni ve müsâadesi olursa bakabilir. Eer bir müs-
lüman, müsâadesi olmadan dier bir müslümann evine bakarsa
izinsiz olarak onun evine girmi olur. Bir müslüman, izinsiz ola-
rak dier bir müslümann evine girerse kardelik ahdini bozmu
olur. Bir müslümamn üzerinde sidik bula
bulunursa, onu te-
mizlemeden namaz klmas caiz olmaz. Bir müslümamn, cemâatin
izni olmadkça imamlk yapmas cemâatin is.
helâl deildir. Eer
tememesine ramen yine de imamlk yaparsa, cemâatin namaz
kabul olunur, fakat onun namaz kabul olunmaz. mâm, yapaca
duây srf kendi ahs için yapmasn. Eer böyle yaparsa cemâate
hyanet etmi olur.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
— Eer insanlar ezann ve ön safn sevabn bilmi olsalard bu iki-
sine önem verirlerdi. Eer namaza vaktinde gelmenin sevabn
bilmi olsalard camiye herkesten önce gelirlerdi. Eer yats na-
maz ile sabah ehemmiyetini anlam olsalard, doluya
namaznn
bile tutulsalar mutlaka bu ikisine camiye gelirlerdi.

Allah onlardan râz olsun. Cüveybir, Dahhâktan naklen anlatr:


— Zeyd olu Abdullah, rüyasnda ezânn okunuunu gördüü ve onu
aynen Bilâl Habeî'ye örettii zaman, Resûlüllah sallallâhü- aleyhi ve
sellem Bilâl'e, bir damn üstüne çkmasn ve orada ezân okumasn em-
315
retti. Bilâl ezâna balaynca, Medine'de, bir ey ykld andaki sese ben-
zer iddetli bir ses iitildi. Bunun üzerine Resûl aleyhisselâm ashâbna
dedi:
— Biliyor musunuz, bu ses nedir?
SahâMler cevap verdiler:
— Allah ve Resûlü daha iyisini bilirler.

Resûl aleyhisselâm buyurdular:


— Rabbmz gök kaplarna emir verdi. Bilâl'in ezan için Ar'a kar
onlar açldlar. Duyduunuz bu ses, gök kaplarnn açü sesidir.
Allah ondan râz olsun, bu srada Ebûbekir sordu:

Yâ Resûlüllah, bu iltifât sadece ve hâsseten Bilâl için midir, yok-
sa bütün müezzinlere âmil midir?
Resûl aleyhisselâm buyurdular:

Bil'akis, bütün müezzinlere âmildir. Ve, muhakkak ki müezzinle-
rin rûhlar ehîdlerin rûhlanyle beraberdir. Kyâmet günü olunca bir ni-
dâc. «Nerede müezzinler?» diye nidâ eder. Bunun üzerine onlar, misk ve
kâfûr tepeleri üzerinde kyâm ederler. *

Allah ondan râz Olsun, Enes îbni Mâlik rivâyet eder:



Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
Be snf insan vardr ki onlarn namazlar makbul deildir.
1 _ Kocasna dargn olan kadn,
2 — Geri dönmedii müddetçe efendisinden kaçm olan köle,
3 — Üç günden fazla mümin kardei ile küs duran kimse,
4 — îçki içen kimse,
5 _ Cemâat kendisini istemedii halde yine de imamlk yapan kimse.
Cemâatin imâm istememesi sûretleiki olabilir.
1 — mâmn bir ahlâkszlndan, yâhut Kur'ân' teganni ile ve çeit-
li ses oyunlariyle okumasndan dolay. Bu takdirde, eer daha sâlih ba-
ka birisini bulabiliyorlarsa veyâ-4çlennde ondan daha ehil birisi varsa bu
imâmn onlara imâmlk yapmas ho bir ey deildir, terketmesi gerekir.
2 — îmâmn doru sözlü olduu, iyiyi emredip kötülüü menettii
için ondan holanmamalarndan veya ona olan hasedlerinden ötürü. Bu
takdirde, içlerinde ondan daha ehil bir kinie de yoksa, cemâatin onu is-
tememesi bâtldr, hakszca bir arzudur. Onlar ne kadar yrtnsalar da,
imâmn vazifesine devam etmesi gerekir.

Allah onlardan râz olsun, Abdullah "olu Câbir rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:
— Hulûs-u kalb sahibi müezzinler kyamet günü kabirlerinden ezan-
lar okuyarak çkarlar. Müezzinin sesini iiten her bir ey; ta,
aaç, kerpiç, kuru, ya, insan, hayvan, hâsl her ey onun için

316
sesinin uzand her yer Allah'tan ona mafiret
diler. Onun okumu olduu ezanla namaz klanlarn a d edince ken-
disine sevap yazlr. Ezan ikaamet arasndaki her dilei kabul
ile

edilir. Allah o aradaki her isteini verir. Ya hemen dünyâda verir,

veya âhrete brakr. Bazen de mâruz kalabilecei bir kötülüü on-


dan uzaklatrr. Kyamet günü Cennet elbisesini ilk giyecek olan
ibrahim aleyhisselâmdr, sonra da Muhammed aleyhisselâmdr.
Daha sonra da dier Resullerle peygamberler giyerler. Allah'n se-
lam hepsinin üzerine olsun. Peygamberlerden hemen sonra ise
hâlis niyetli müezzinler giyerler. Onlar krmz yakuttan soy bi-
neklerle melekler karlar. Herbir müezzini kabrinden mahere ka-
dar yetmibin melek teyi eder.
Allah ondan râz olsun, îbni Abbâs öyle der:
Üç snf insan vardr ki ân
yüce olan Allah onlar kabir azabndan
korur. Bunlar:
1 — Müezzinler,
2 — ehîdler,
3 — Cuma günü vefât edenlerdir.
Abdül' âlâ Teymi de unlar söyler:
Uç snf insan vardr ki, kyamet günü dier insanlar hesap vermekle
megulken ve hesap verinceye kadar onlar misk tepeleri üstünde durur-

1 — Srf Allah rzâs için cemâate imamlk yapanlar,


2 — Srf Allah rzâs için Kur'ân okuyanlar,
. 3 _ Srf Allah rzâs için müezzinlik yapanlar, namaz vaktini ahâ-

liye duyurânlar'dr.

Resûlüllah saüallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:


— Kim ki müezzinin söylediini aynen söylerse onun alm olduu
eerin sevabm o da alr.

Bu hususta Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin baka bir sözü

öyledir:
— Müezzin «Allahü ekber» dedi mi, onu iiten de ayn eyi söyler. Yâ-
ni o da «Allahti ekber» der .Müezzin «Ehedü en lâ lahe illallah»
ve, «Ehedü enne Muhammeden Resûlüllah» dedi mi iiten de ay-
nen onlar tekrarlar. Müezzin Hayye alessalah» ve «Hayye alelfe-
lâh» deyince ise banlar iiten, «Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâ-
Wraliyyil'azîm» der.

Ezan iitince, huû hürmet etmeli,


içinde dinlemeli, ona, tazîm ve
müezzin «Hayye alessalah» deyinceye kadar ne söylerse aynen söyleme-
lidir. «Hayye alessalah» deyince, «Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliy-

317
yirazîm» demelidir. Müezzin «Hayye al el felah» deyince de, «Mâ âallahü
kân = Allah ne dilerse o olur!» demelidir. Bütün bunlardan baka ezânm
tefsirini vemânâsn da bilmek gerekir. Zîrâ ezann her bir kelimesinin za-
hirî ve bâtn olmak üzere birer mânâs vardr. Müezzin «Allahü ekber,
Allahü ekber!» dedi mi, bunun zahirdeki tefsiri, «Allah en büyüktür, Al-
lah en büyük ve en yücedir!» demektir. Mânâs ise. «Allah ei büyüktür.
Ona itaat etmek en zaruridir. Ey insanlar, u anda Allah'a ibâdete koun,
dünyevî mealeyi brakn!» demektir. Müezzin ikinci olarak, «Ehedii en
Bunun
lâ ilahe illallah» der. tefsîri, «Ben, Allah'n birliine ve einin - or-
tasnn bulunmadna ehâdet ederim!» demektir. Mânâs da u demektir:
— Ey insanlar, Allah buyruk buyurmutur. O'nun buyruu-
size bir
nu yerine getiriniz. Zîrâ size. Allah'n buyruunu yerine getirmekten ba-
ka bir qy fayda vermez. Eer Allah'n buyruunu yerine getiremezseniz,
sizi O'nun azâbmdan O'ndan bakas kurtaramaz...

Müezzin üçüncü olarak, «Ehedii ene Mhammcden Resulüllah» der.


Bunun tefsîri, «Ben ehâdet ederim ki Muhammed Allah'n Resulüdür.
Allah onu size, kendisine îmân etmeniz ve Allah tarafndan getirdiklerini
tasdik eylemeniz için göndermitir.» demektir Mânâs da, «Allah size ce-
mâatle namaz klmay buyurmutur. Allah'n size olan bu buyruuna uyu-
nuz, o buyruu yerine getiriniz!» demektir. Müezzinin dördüncü olarak
söy-
ledii, «Hayye alessalah!» Bunun tefsiri, «Namaz edaya ko-
cümlesidir.
nz!» demektir. Mânâs ise, «Ey ahâli, namaz vakti girdi. Onu vaktinde
eda od uta. Vakti geciktirmeyiniz. Hemen kounuz, namaznz cemâatle k-
i

lnz!» demektir. Müezzinin beinci olarak söyleyecei cümle, «Hayye alel-


felâh!» cümlesidir. Bunun tefsîri. «Ey nsanlar, saadet ve kurtulua kou-
nuz!» demektir. Mânâs da, «üphesiz ki sân yüce olan Allah, sizin kur-
tuluunuz, sizin sâadetiniz için namaz bir sebep yapmtr. O halde onu
vakti vaktinde, dosdoru ve cemâatle odâ Tâ
Allal'n azabndan
ediniz. ki
kurtulasnz.» Müezzin altnc olarak, «Allahü ekber, Allahü ekber!» der.
Burnun tefsîri. «üphesiz ki ân
yüce olan Allah en büyük ve en yücedir!»
demektir Mânâs ise, «Allah'a ibâdet etmek, mti« buyruunu yerine getir-
mek en '/.arûrî bir eydir. O'nun buyruunu geciktirmeyin. Vakti vaktiyle
edâ eyleyin!» demektir. Nihayet Müezzinin yedinci ve son olarak söyleye-
cei cümle udur:
— Lâilâhoillallâh!
Bunun tefsîri, «Ey insanlar, urasn,
Allah birdir, erîki-
iyi bilin ki,
orta - benzeri yoktur!» demektir. Mânâs da demektir: u
— Ey müslümanlar! Namazlarnz hâlis Allah rzâs için klnz!..

318
:

TEMZLK - NEZAFET

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:


— Ey ümmetim, misvak kullanmalsnz. Zîrâ muhakkak ki onda on
haslet vardr. Misvak kullanmak az
temizler, Allah' honut eder,
melekleri sevindirir, gözü keskinlestirir, dileri beyazlatr, di dibi
salamlatrr, çürümeleri önler ve di paslarm yokeder,
etlerini
yemein hazmm kolaylatrr, balgam keser. Misvak kullanlarak
klnan namazlar sevap bakmndan kat kat olur. Ayrca az ko-
kusunu güzelletirir, azn çirkin kokularn önler. O az ki Kurb-
ân yoludur.

Yine Resul aleyhisselâm buyururlar


— Abdest îmânn yansdr. Misvak ta abd estin yarsdr. Eer üm-
metime meakkatli elmiyecek olsayd, onlara, herbir namaz için
abdest allarnda mutlaka misvak kullanmalarm emrederdim.
Kulun, misvak kullanmak suretiyle klm
olduu iki rek^at na-
maz, misvâksz olarak kld yetmi rek'at namazdan daha fazi-
letlidir.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
Be ey ftrattandr:
1) Byklarn uzayan ksmlarn tra etmek,
2) Trnaklar kesmek, *

3) Etek (kask) tra yapmak,


4) Koltuk altlarn tra etmek,
5) Misvak kullanmak.

Allah onlardan râz olsun, Abdullah îbni Ömer öyle der:


— Yemekten sonra dileri misvâklamak iki câriyesi olmaktan daha
üstündür.

319
:

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve seli em öyle buyurur:


— Cebrail aleyhisselâm bana, komu hakk hususunda öütlerde bu-
lunmaktan hiç geri durmazd, öyle ki, ben, onun, komuyu kom- .

uya vâris yapacam sandm. Cariyeler hakknda öütlerde bu-


lunmaktan da geri durmazd, öyle ki, ben, onlarn azâd edilmedi
için bir zaman tâyîn edeceini sandm. Misvak kullanma hususun-
da o derece tavsiyelerde bulunuyordu ki, çok misvak kullanma ne-
ticesinde didibi etlerinin yokolacam zannettim. Kadnlarn hak-
lar hususunda o derece öütlerde bulunurdu ki, ben, boamay
haram klacam sandm. Gece namaz hususunda o kadar çok tav-
siyelerde bulunurdu ki, ben, ümmetimin en hayrllarnn gece uyu-
mayanlar olduunu sandm. -

Mücâhid anlatr:
— Bir aleyhisselâmm Peygamber sallallâhü aleyhi ve sel.'
ara, Cebrâil
leme gelmesi gecikti. Daha sonra gelince Resûlüllah ona, cEy Cebrail, gel-
mey iinin sebebi neydi?» diye sordu. Cebrâil aleyhisselâm cevâb ver- u
di:
— Nasl gelelim, trnaklarn kesmeyenler, byklarnn fazla
içinizde
ksmlarn tra etmeyenler, parmak aralarn temizlemeyenler ve misvâk
kullanmayanlar (az temizliine riâyet etmeyenler) var...

Daha sonra dedi ki:


— Biz ancak Rabbnm emri ile geliriz.

Resûl aleyhisselâm buyurdular:


— Herbir müslümann Cuma günü gusletmesi, misvâklanmas ve gü-
zel kokular sürünmesi lâzmdr.

Abdurrahmân olu Hamîd der ki


— Kim ki Cuma günü trnaklarn keserse Allah ondan rahatszl
giderir, kendisine ifâ verir.
Anlatlr ki, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem miraca çkt ge-
ce Cennet'e uradnda kendisini kara gözlü hûrîler karlar ve öyle der-
ler:
— Yâ Muhammed, ümmetine söyle. Misvâkl ansnlar, az temizliine
riâyet etsinler. Onlar misvâklanp az temizliine riâyet ettikçe bizim
güzelliimiz artyor.

îbni ehâb rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
— Kim ki Cuma günü trnaklarn keserse cüeszam illetinden emin
olur.

320
.

Resûl aleyhsselâmn, her Cuma trnaklarn kestii ve en geç krk


günde bir etek tra olduu rivâyet edilir.
- Yine Allah'n Resûlü bir hadîslerinde öyle buyururlar:
— Az kokularn güzelletiriniz. Zîrâ üphesiz ki azlarnz Kur'-
ân'n yollandr. O azlar Kur'ân okur.
Misvak kullananlar u
üç maksattan biri için misvâklanrlar:
1 —
,Ya, srf Allahn rzâsn kazanmak ve Resûlüllah'n sünnetini
yerine getirmek maksat ve gâyesiyle misvâklanrlar,
2 —
Ya, srf kendi bedeninin menfaati için misvâklanrlar,
3 —
Veya temizlii sebebiyle insanlarn teveccühünü kazanmak mak-
sat ve gâyesiyle mievâklanrlar.

Srf, ân yüce olan Allah'n rzâsn kazanmak


ve Resûlüllah'n sün-
net ve ahlâkm yaatmak maksat ve gâyesiyle misvâklan anlar bunun ecri-
ni alrlar. Bu maksatla misvâkl anlarak klman iki rek'at namaz, misvâk-
lanmadan klnan yetmi rek'at namaza denktir. Nitekim bu husûs hadîste
belirtilmitir.
Srf kendi bedeninin menfaati için misvâklananlar bundan dolay her-
hangi bir ecir, bir sevap alamadklar gibi ayrca niyetlerinin isabetsizli-
inden dolay hesaba da çekilirler.
Srf gösteri yapp insanlarn teveccühünü kazanmak maksat ve gâ-
yesiyle misvâklananlar ise niyetlerinin bozukluundan dolay hesaba çe-
kilirler, günahkâr olurlar.
Allah onlardan râa olsun, Ibni Abbâs, sân yüce olan Allah'n, (Rab-
b. brahim'i birtakm kelimelerle imtihan edip, o da bunlar tamamen ye.
rine getirince, kendisine, «Seni insanlara rehber yapacam,» demiti
-

Bakara sûresi, âyet: 124.) meâlindeki âyeti hakknda öyle der:


— Allah onu, bei bata, bei de bedende olmak üzere on çeit temiz-,

likle imtihân etmiti. Bataki temizlikler unlardr:

1) Byklarn fazla ksmlarn tra etmek,


2) Aza su vermek,
3) Buruna su vermek,

4) Misvâklanmak,

5) Saç diplerini temiz tutmak,

Bedendeki temizlikler de unlardr:

1) Trnaklan kesmek,
2) Sünnet olmak,

Gafletten Kurtulu F : 21 °* 1
:

3) Koltuk altlarn tra edip temiz tutmak,


4) Etek (kask) tra olmak,
5) Bef-i hacetten sonra su ile temizlenmek.

*v
Muhterem okuyucularmzn da takdir buyuracaklar gibi, slamiyet, maddi - ma-
nevi temizlie çok büyük önem vermektedir. Onun için, her müslümann bu konuyu
iyi bilmesi ve hayâtta olduu müddetçe maddi manevi temizlie bihakkn tinâ
gösterip riâyet etmesi gerekmektedir. Müellif E b illi ey s Semerkandi, kitabma hacmi-
ni fazla geni tutmad için meselenin tafsilâtna girmemitir. Fakat böylesine mü-
him olduu halde zamammzm geni müslüman topluluklarnn bunu idrâk etmemi
görünmeleri bizi TEMZLK NEZAFET bahsinin teferruatl bir ekilde yazlmasna
sevketmitir. Ümit ederim, aada yazacaklarmdan muhterem okuyucularm istifade
edeceklerdir.
(Yaman Ark an)

Acaba taharet, temizlik, nezâfet, ...kelimeleri bizlere neleri hatrlat-


yor? îslâmî yönden bu kelimelerin mânâlarn tam ümûlü ile anlayp ha-
yâtmzda tatbik edebiliyor muyuz? Esefle kaydedelim ki bugünkü manza-
ra bu soruya müsbet cevap vermemize imkân brakmyor. Zîrâ, avâm taba-
kas urda dursun, dînî sâhada çalan veya öyle gözüken ahslarn birço-
unun bile bu kelimelerin mânâ ve ümullerini gerei gibi anlayamadkla-
rn ac bir ekilde müahede ediyoruz. Kelimenin veya terimin mânâ ve ü-
mûlft iyice anlalmaynca tatbikatn yanl olaca ise meydandadr. Muh-
terem okuyucularmza bu husûsu bir misâlle açklayalm:

— Meselâ bir hasta ile, bu hastay muâyene etmekte olan bir dok-
toru ele alalm. Hastann bir veya bir kaç yerinde rahatszl olabilir.
Doktor bunu muâyene edip bir tehis koyacak, sonra da tedâvi edecek-
tir. imdi burada iki ihtimâl vardr. Doktor, hastann hastalna

1 — Ya doru bir tehis koyacaktr,


2 — Veya yanl bir tehis koyacaktr.

Birinci halde, tehis doru olduu için tedâvi yâni hastal iyiletir-
me çalmalar da doru olacaktr. Bu durumda tatbikat dorudur. Dola.
ysiyle hastann iyileme ihtimâli de artacaktr. i

ikinci halde ise, tehis yanl olduu için tedâvi de yanl olacaktr.
Bu durumda tatbikat yanltr. Dolaysiyle, hastann bu tedâvi yoluyla iyi-
leme ihtimâli de ortadan kalkacaktr.
Verdiimiz bu misâl, gerek ferdin ve gerekse cemiyetin bütün mese-
lelerinde bir ölçü olarak kullanlabilir. Bugün, hem fertler olarak
de hem
cemiyet ve topyekûn millet olarak, halledilmesi gereken bir sürü mesele-
lerimiz, problemlerimiz vardr. Bunlarn halledilmesi için her eyden önce

322
doru birer tehîs konmas lâzmdr. Bu doru tehis konmadkça her ne-
reden ve hangi sistemden reçeteler getirilirse getirilsin milletçe ve fertçe
meselelerimizin halledilmesine imkân» yoktur. Fertçe ve milletçe meseleleri
halledilmemi cemiyetler ise huzursuzuklar, skntlar, ztrâplar ve ke-
mekeler içinde çalkalanmaa ve hattâ bir müddet sonra da yok olmaa
mahkûmdur. Allah'n, milletimizi bu âkbetten korumas samîmi temenni-
mizdir.

Allah'n Kitâb Kur'ân ve onun teblicisi peygamberimiz Muhammed


aleyhisselâm, gerek fertlerin ve gerekse cemiyetlerin ve milletlerin mese-
lelerine en doru tehisleri koymu ve tedâvî yollarm göstermitir. Böyle
olmakla berâber, bugün, müslüman - Türk milleti ve maal'esef yeçyüzün-
deki bütün mÜBümanlar bu doru ve kesin olan tehis ve tedavi esasla-
rndan gerei gibi istifâde edememektedirler. Kut,'ân'n ve slâmiyet'in ga-
yesi ve hedefi açktr:
— NSANLARI HEM DÜNYEVÎ, HEM DE UHREVÎ HUZÛRA VE
SÜKÛNA KAVUTURMAK. ONLARI HEM DÜNYÂDA HEM
DE ÂHIRETTE MES'ÛD VE BAHTYAR ETMEK.
— Kur'ân öyle bir kitaptr ki, onu sana, bülün insanlar, Uabblcri-
in izniyle zulmetlerden ûra, o tek galip ve hainde lâyk olan Al-
lah'n yoluna çkarmn için indirdik (brahim sûresi, âyet: 1).
— üphesiz ki bu Kur'ân, insanlar en doru ve en âdil bir yol a gö-
türür. Sâlil ve güzel ameller isleyen müminlere de mutlaka büyük
bir ecir olduunu müjdeler. Ahrete îmân etmeyenlere gelince, on-
lar için de pek ackl bir azâb hazrladmz bildirir (Isrâ sûresi,

âyet: 9,10).

Görüldüü Kur'ân'm ve slâmiyet'in gâyesi açktr:


gibi
— nsanlar, yâni slâmiyet esaslarna uyanlar ilel'ebed mes'ûd ve
bahtiyar etmek!..

Bugün, dîn mevzûunda son asrlarda ve bilhâssa son yllarda içine


dütüümüz koyu cehaletin neticesi meydana gelen manzara.i umûmiye,
gerçekten yürekler acsdr, hattâ müslüman bir cemiyet için ayn zaman-
da yüz karasdr da. Bu satrlarn yazar, azîz milletimize hiç te yakma-
yan bu kötü manzaradan utanç duymaktadr. in
en ackl taraf da bu
gidvin böylece devâm etmesine, dîn mevzûunun tamâmen karacâhillerin
eline dümü olmasna ramen ortaya hâzk . ehil bir dîn âliminin çkma-
ydr. Geni halk kitleleri henüz sa'fiyet ve asâletini muhafaza etmek
için direnmekte; menfî cereyanlarn, Islâmî ve an'anevî esaslara uymayan
yeni âdetlerin içinde erimemek için gayret göstermekte bir yandan da dî.
;

^ nini örenmek için bir çok fedâkârlklarda bulunmaktadr. te


onun. bu
gayret ve azmi, süflî menfaatlerinin esîri olan bir takm arlatanlar ta-

323
rafndan insafszca ve hayâszca sömürülmekte ve istismar edilmektedir.
Meselenin iyice aydnlanmas için deerli okuyucularm u misâl üzerin-
de düünmeye dâvet ediyorum:

— Bir operatör (ameliyat yapan) doktorun ameliyathanesini ele ala-


lm. Buraya bir veya birkaç yardmc, bir veya birkaç ta hademe lâzmdr.
Bir ameliyathanede umumiyetle böyle birkaç kii bulunur. imdi, kabûl
edelim ki, bir hasta shhate kavuturulmak için ameliyat edilecektir. üp-
hesiz ki ameliyat yardmclarn veya hademelerin deil, mütehasss - ope-
ratörün yapmas lâzmdr. Fakat biz, ameliyât bir defasnda operatörün
yaptn, bir defasnda yardmclarn yaptn ve bir defasnda da hade-
melerin yaptm düünelim. Yardmclar veya hademeler ameliyât yapar-
operatörün de eli - kolu bal olarak karlarnda onlar seyretmekte
ini. Bu durumda bulunan bir mütehasss - operatör,

etmekte olan yardmclarn veya hademelerin ne büyük


ecek, belki de hiddetinden çatlayacaktr, deil mi
it tte gerek fertlerin, gerekse cemiyetin ve topyekûn

bîr milletin meseleleri ve problemleri bu misâldeki duruma benzer. Bugün


gerek fertlerimizin ve gerekse milletimizin halledilmesi ve çözüme ba-
lanmas gereken bir çok meseleleri vardr. Bunlarn halledilmesi ve iyi bir
çözüme kavuturulmas için her eyden önce herbirine doru birer tehîs
konulmas gerekir. Sadece teshinin doru olmas da kfi.fi deildir. Ayn za-
manda teri A vi yi yapacak olann da mütehasss ve ehil olmas gerekir. Ame-
liyat yaplacak hasta misâlinde, daha önceden, doru olarak tehîs kon-
. mutur. Sra ameliyâta yâni tedâviye gelmitir. Fakat ameliyat ehil olma-
yan kiilerin yapmas, meseleyi berbat etmitir. u anda üzerinde kalem
mevzû, halkmzn dîn meselesi olduu için biz bu konu üze-
Aslnda, yukarda kaydettiimiz misâl, memleketimizin ve
milletimizin bütün meselelerinin halli husûsunda bir öçüdür.

Yukardaki misâlde, ameliyât olmak için ameliyathanede bekleyen


hasta adam, halkmzdr, insanmzdr. Gerçekten bugün insanmz manen,
yâni seciyye ve ahlâk yönünden hastadr. O halde onun shhate kavutu-
rulmas gerekir. Fakat acaba bunu kim yapacak? Ameliyâthâne misâlinde
olduu meseleler hususunda, operatör doktorun hizmetçisinin
gibi, dînî
ameliyât yapmaktaki bilgi ve salâhiyetinden daha fazla mâlûmata sâhip
olamyan dîn sömürücüsü arlatanlar m
yapacak? Hayr, amma, yazk ki
bugün hastann banda operatör - mütehasss doktorlarn yerinde ellerin-
de kanl bçaklarla onlarn kapclar bulunuyor. Dînin en basit bir esasnn
ruhunu -ve gayesini kavramaktan âciz karacahiller, dîne hizmet perdesi al-
tnda bir taraftan süflî ve harîs emellerinin tatmini için çalrlarken, di-
er taraftan bu azîz milletin, dînî sâhada yerinde saymasna hattâ gerile-
mesine sebep oluyorlar. Bu dtirumda gönül öyle istiyor ki, bu yüce dînin

324
:

gerçek ruhunu ve gâyesini anlam, fakat her nedense kyda - köede kal-
m hakîkî din ulular ve müritleri ortaya çksnlar da bu sorumsuz gidie
isyan etsinler, dîni kendilerine bir çiftlik edinmek isteyen nâehillere «Dur!»
elesinler.

Azîz Müslüman - Türk halknn çok seVdiim bir atasözü vardr. «Yâ-
rm hekim candan, yarm loca dînden.» der. nsan bu sözün doruluunu
ve büyüklüünü her hangi bir sahada biraz, tetebbûât sahibi olunca daha
iyi anlyor. Meselâ haddini bilmezin birisi kalkyor, dîn gibi en mukaddes

ve en çok îtinâ ve tetebbûât isteyen bir mevzûda çalakalem konuuyor


veya yazyor. Cehaleti yüzünden dînin bir veya bir kaç meselesini ya ks-
men veya tamamen yanl anlatyor, yanl yazyor. Tabîi
ler veya yazy, yâhut kitab okuyanlar dînin o meselesini
lar. îte böylece, bu yarm veya çeyrek veyahut ta hiç hoca veya

kendisini dinleyenleri veya okuyanlar dînden ediyor:


Böyle bir" giriten sonra, imdi de TAHARET . TEMZLK ?

FET mevzûunun anlatlmasna balyoruz. u


hususu belirtmemizde fay-
da vardr. Muhterem okuyucularmz, burada yâni Gafletten Kurtulu =
Tenbîhülgâfilîn kitabnn Temizlik - Nezâfet bahsinde okuyacaklar bu
hususlar hiç bir eserde bulamazlar, belki de hiç bir kimseden de dinleye-
mezler. Burada yazlanlar, günümüz insannn ve cemiyetinin arzettii
manzara karsnda, Allah'n bize müahede ettirdiklerinin bir ksmdr.
Ümit ederim ki, muhterem okuyucularm bu tehislerimizi isabetli ve fay-
dal bulacaklar, ayn zamanda onlar etraflarndaki dier insanlara da
duyuracaklardr. imdi, önce taharet - temizlik hakkndaki bâz hadîsleri
meâlen kaydedelim

Resûlüilah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:


— Dîn nezâfet - temizlik üzerine kurulmutur.
— Namazn anahtar taharet temizliktir. -

— Taharet temizlik îmânn yarsdr.


-

Tahâret (= abdest, temizlik) siz namaz kabûl olunmaz. Hileli ka-

zançtan verilen sadaka da makbûl deildir.


— Temizlik, îmândandr.
Görüldüü gibi, hadîslerde, tahâret - nezâfet - temizlik kelimeleri geç-
mektedir. Bu kelimelerin, sadece, vücûdun maddî - cismânî ksmn kir-
den, pastan vesâireden temizlemek mânâsna gelmedii ise dier
bâz ha-
dîslerden ve bir ksm
âyetlerden anlalmaktadr. Bunlar yeri gelince kay-
dedilecektir. imdi, önce insan vücûdunu ele alalm. Onu iyice bir
incele-

yelim. Zîrâ, insan vücûdunun nasl bir varla sâhip* olduu iyice
anlal-
madkça tahâret - nezâfet - temizlik mevzuu hakkyle idrâk edilemez. Muh-

325
terem okuyucularma bir kere daha hatrlatmak lüzumunu hissediyorum
ki, insan vücûdu hakknda burada kaydedeceklerimizi iyice kavramalar,
1

kendilerinin, dinî meselelerde bir çok emirlerin veya yasaklarn (nehiyler)


esrarn çözmelerine
însan vücûdu
k tutacaktr.
yönlü bir varla sahiptir:
iki

1 —
Maddî - cismânî yön. Bu ksm, insan varlnn madde - cisim
yönüdür. Et, kan, kemik vesâireden ibârettir. El ile tutulur, gözle görülür.
Hâsl tamamen maddî - cismândir. Belli bir ekli ve kalb olan beden,
insan vücûdunun bu ksmn
tekil eder.

2 — Manevî rûhânî yön. Bu ksm, maddî r cismânî deildir. El ile


.

tutulmaz, gözle görülmez, insann hareketleri ve davranlar yle varln


belli eder. Yâni tamamen mânevidir. Mevcudiyeti be duyudan biriyle asla
hissedilmez.Bununla berâber, mevcut olmad da hiç bir suretle iddiâ edi-
lemez. Yâni varln inkâra imkân yoktur.

Herhangi bir yerdeki bir elektrik tesisat, her iki yönüyle bu insan
vücûduna en güzel bir misâldir. Bir elektrik tesisatnn kablolar, telleri,
dümeleri, ...vardr. Bunlar elle tutulup gözle görülebilirler. Tpk insan
vücûdunun, et, kan, kemik vesâireden ibaret olan maddî . cismânî yönü-
nün elle tutulup gözle görülebilmesi gibi. Bir de, bu tesîsâttaki tellerde
cereyan denen ey vardr. Fakat bu, el ile tutulamaz, yâni el ile tutulacak
mâddî bir varla sahip deildir. Göz de görülemez. Ancak varln bâ-
z
lnca
emâreleriyle belli
s
ettirir. Meselâ
ile

dümeye baslnca fi tak-


verir, vesaire... Tpk insan vücûdunun elle tutulup gözle görüle-
k verir,

meyen, fakat birtakm hareket ve davranlaryle varln belli ettiren


mânevî - rûhânî yönü gibi. insan vücûdunun iki yönünden birini tekil eden
mânevî - rûhânî yönü, onun ahlâk, seciyye ve karakter yönüdür. Her insa-
nn bir ahlâk, bir seciyye ve karakteri vardr. Bunlar elk
gözle görülmezler, hâsl mâddî - cismânî bir varlklar yoktur,
rek müsbet yönleriyle ve gerekse menfi yönleriyle varlklarn o
hareket ve davranlaryle belli ederler. Meselâ ahsiyetli, karakterli, ah-
lâkl ve iyi huylu birisinden u
cümlelerle bahsederiz:

— ahsiyetli insan. Karakter sahibi insan, tyi huylu insan. Terbiyeli


insan. Mazbut ahlâkl insan.

Demek ki elle tutulup gözle


görülmemekle berâber ahsiyet, ahlâk,
karakter, seciyye, ...denen eyler vardr, hem de müsbet ve menfî yönle-
riyle. Nitekim «ahsiyetsiz insan. Karaktersiz insan. Ahlâksz insan. Kötü
huylu insan, ...» tâbirleri de günlük hayâtta sk sk kullanlan eylerdir.

imdi, bu açklamalardan sonra, taharet - nezâfet - temizlik mevzfu-


nun anlalmasnda en mühim noktay tekil eden hususa gelelim: u
326
— nsan vücûdunun maddî . cismâni yönünü tekil eden beden ksm
hastalanabilir, kirlenebilir. Bunu herbirimiz her an için gözlerimizle gö-
rürüz. Fakat insan vücûdu sadece bu maddî - cismâni tarafndan ibâret
deildir. Onun bir de manevî - ruhanî yönü vardr. imdi kendi kendimize
su sorular soralm:

— Acaba insan vücûdunun sadece maddî cismânî yönü mü


-

liyor, hastalanabiliyor? nsan vücûdu tek yönlü bir varlk


re, onun varlnn dier yönü de hastalanamaz, kirlenemez mi?

Öyle zannediyorum, azck bir düünme neticesinde muhterem okuyu-


cularmz bu sorularn cevâbn doru olarak kendileri de bulabileceklerdir.
Çünkü anahtar kilite sokulmu, i onu çevirivermeye kalmtr. O halde
sorularn doru ve kesin cevaplarn beraber verelim:
»

— Evet, insan vücûdunun sadece maddî - cismânî yönü kirlenmez,


maddî - cismânî yönü hastalanmaz. Onun varlnn bu yönü kirlenebildii,
hastalanabildii aynen mânevi - rûhânî yönü de kirlenebilir, hasta-
gibi,

lanabilir. Böyle olmakla berâber, umumiyetle insanlar, varlklarnn sa-


dece maddî - zahirî ksmnn temizlii, maddî - zâhirî ksmnn tedavisi ile
alâkalanrlar. Sadece o ksmn kirlerini, o ksmn
hastalklarn gidermek-
le megul olurlar. Oysa gerek fertlerin ahsî hayâtlar ve varlklar için,
gerekse cemiyetlerin hayâtlar ve varlklar için, manevî . ruhânî yönün
temizlii ve shhati de en az maddî - cismânî yönün temizlii ve shhati
kadar mühimdir. Hattâ milletlerin varlnn devâm için, o milleti mey-
dana getiren fertlerin mânevi . rûhânî yönden temiz ve shhatli olmalar
bata gelen bir arttr. Meselâ bir milleti tekil eden fertlerin çounun ve-
ya tamâmnn tbbî yönden shhatli olduklarn, fakat ahlâkî yönden sh-
hatli -ve mazbut olmadklarn kabûl edelim. Ve, fertlerini iyi ahlâkl kim-
selerin tekil etmedii böyle bir cemiyetin huzûr ve sükûn içinde olup - ola-
myacan bir an için düünelim. Varacamz netice udur:
Fertleri iyi ahlâkl kiilerden meydana gelmeyen bir cemiyette hu-
zûr olmaz. Çünkü huzûr, sükûn, âsâyi, ...ancak güzel ahlâkl insanlarn
topland yerde bulunur.
Meseleyi iyice aydnla kavuturmak için, cemiyette herhangi bir
ahs alalm. Önce bu ahsn, vücûdunun maddî - zâhirî varl yönün-
ele
den hasta olduunu ve meselâ elinin bir yerinde bir çban bulunduunu
farzedelim. Bunun acsn o ahs yalnz kendisi çeker. Onun elindeki müz-
min çbandan - eer bulac bir hastalk deilse - cemiyetin dier fertleri
herhangi bir zarar görmez, bir ar
- ac duymaz. Bu hastalk, onun vücû-

dunun maddî ksmnda olan bir hastalktr. Hastalk maddîdir. Tedâvisi de


maddîdir, yâni tutulup gözle görülen maddî ilâçlarla olur. O
elle ta- ahs
bibe gider. Muâyene olur. Tabîb ona bir tehis koyar. Sonra da
ilâçlar

327
verir. Hasta o ilâçlar kullanr. Neticede rahatszlk geçebilir de geçmeye-
bilir de...
imdi, ayn ahsn manevî . ahlâkî yönden hasta olduunu far-
bir de
zedelim. Meselâ bir tüccar olan bu ahs, karaborsac - mal istifçisi olsun.
Herhangi bir insanda; cemiyetin dier fertlerine zararl böyle kötü bir ah-
lâkn bulunmas, onun mânen hasta ve pis olmas demektir. O halde onda
mevcut bu hastaln ve pisliin tedâvi edilmesi ve temizlenmesi gerekir.
Fakat bunun tedâvisi tabîp ile ve maddî ilâçlarla olmaz. Çünkü hastalk ve
pislik maddî deildir, yâni vücûdunun maddî - zâhirî yönünde deildir.
Bu hastalk el ile tutulmaz, gözle görülmez. Fakat o ahsn hareketiyle
varln belli ettirir. Hem öyle bir belli ettirir ki, herhangi bir mahalde
bir kaç kiide bu hastalk varsa, bu birkaç kii, cemiyetin dier fertlerini
inim inim inletebilir. Ne yaparlar? Herkesin ihtiyâç maddesi olan birkaç
ihtiyâç maddesini toplayp piyasadan çekerler. Ondan sonra, dier insan-
lar, ihtiyâçlar olan bu mâddeyi temin edebilme^ için kvranrlar. Görülü-

yor ki, mânevi - ahlâkî hastalk ve pisliklerin zarar, o hastala müptelâ


olan ahslara deil bil'akis dier insanlara olmaktadr. u
halde, en az

maddî - zâhirî hastalklarn tedâvisi ve pisliklerin temizlenmesi kadar, mâ-


nevi - rûhânî hastalklarn tedâvisi ve pisliklerin temizlenmesi de mühim-
dir. Fakat ne yazk ki, daha önce de iâret ettiimiz gibi bugün insanlar,
vücutlarnn sadece maddî . zâhirî ksmnn temizliine ve hastalnn te-
davisine îtinâ göstermekte, buna karlk manevî - rûhânî ksmn pislik ve
hastalklarylo hiç mi hiç alâkalanmamnktadr. te, cemiyet hayâtnda
günden güne arlan huzursuzluk ve kemekelerin sebebi de, gittikçe artan
ve buna karlk hiç temizlik ve tedâvî yollarna gidilmeyen manevî - ah-
lâkî hastalk ve pisliklerdir. Iç varlklarn manevî - ahlâkî hastalklardan
ve pisliklerden korumayan fertler, cemiyette dier insanlara zararl olduk-
lar gibi kendileri de iyi bir müslüman olamazlar. Zîrâ bir müslüman, iyi
bir müslüman olabilmek için, her eyden önce, içvarln
tekil eden mâ-
nevi - ahlâkî yönünü kötü ahlâktan, kötü duygulardan, kötü huy ve al-
kanlklardan temizlemelidir. Hased, kibir, riyâ, ucûp, hrs, tamah, cim-
riilk. mesuliyetsizlik, merhametsizlik, sahtekârlk, ikiyüzlülük,
yalanclk
dolandrclk, hakyeyicilik ...gibi kelime ve deyimlerin herbiri birer mâ-
nevi hastal, birer mânevî kiri ifâde eder. Yâni, meselâ kendisinde mer-
hametsizlik duygusu bulunan bir ahs mânen hastadr, pistir. Bu pislik

ve hastalk, o ahsn vücûdunun herhangi tarafnda gözle görülmez,


bir

elle tutulmaz. Fakat dier insanlarla olan muamelelerinde


varln mut-
laka belli ettirir. JBütün dier huylar, kötü ahlâk ve alkanlklar da böy-
ledir. Sözün ksas, insanda mevcut kötü huylar, kötü ahlâk
ve duygular
onun hastalktr. Bunlarn temizlen-
için birer kirdir, birer pisliktir, birer
mesi ve tedâvî edilmesi gerekir. Buna karlk güzel huylar, güzel ahlâk ve
duygular da birer temizliktir, birer süstür, birer shhatliliktir. Bunlarn da

328

pekitirilmesi, çoaltlmas gerekir. Bir müslüman, vücûdunun maddi -


zahirî ksmndaki kir ve pislikleri temizleyip hastalklar tedâvî ettii gibi,
manevî ahlâkî yönündeki kirlerle pislikleri de temizlemeli, o ksmdaHi
.

hastalklar da tedâvî etmelidir. te


bunu yapan bir müslüman, hakîki
müslümanlk vasfn kazanm olur. Vücûdun sadece zahirî ksmnn temiz-
lii ile yetinmek, tatbikatta noksanlk ve yanllk demektir. Bunun böyle
olduunu ve temizliin sadece maddî - zahirî temizlikten ibaret olmadn
bir ksm âyetlerle hadislerden açkça anlamaktayz. Meselâ Resûl aley-
hisselâm bir hadislerinde öyle buyururlar:

— üphesiz Allah sizin eklinize - kalbnza ve malnza - mülkü-


ki
nüze bakmaz, onlara ehemmiyet vermez. Bil'akis kainlerinize ba-
kar. Kalblerinizdeki temiz ve saf duygulara ve güzel ahlâka ehem-
miyet verir.

Ümit ederim, bu hadisin altnda, daha önce meâlen verdiimiz,


«Temizlik îmândandr. Temizlik imânn yarsdr, ...» gibi hadislerin mâ-
nâlar daha iyi anlalacaktr. Allah bizim klmza - kyafetimize ve d
görünüümüze ehemmiyet vermediine göre demek ki iç temizlik esastr.
Nitekim ân mübârek ve yüce olan Allah Kur'ân'da öyle buyurur:
—- . . ne mal fayda verir, ne de oullar. Meer ki Allah'a
.O günde ki,
tamamen temiz - saf bir kalb ile gelenler ola. (uarâ sûresi, âyet:
88, 89).

Temizlik husûsunda bizi doru tehise götüren âyetlerden biri de u-


dur:

ancak bir Onun


necistir.
Mescid-i II aram 'a yaklamasnlar

ve pis olarak vasflandrmak,


tadr. Onlarn necis ve pis olarak ilân edilmelerine sebep, üphesiz ki sa-
dece mürik olular deildir. Bunda, mânen yâni ahlâkî duygular bakmn-
dan pis olularnn da pay vardr. Öyle sanyorum ki, temizlik - tahâret -
nezâfet denince, bundan sadece maddî - zâhirî temizlii anlamann eksik
ve hatal bir anlay olacan muhterem okuyucularm imdi daha iyi
kavramlardr! öyle ya, Kur'ân, müriklerin necis . pis olduklarm ilân
ediyor. Bi* bundan sadece zâhirî - maddî pislii anlasak ve onlarn beden-
lerinin zâhirî ksmlarna öyle bir göz atsak hiç te pis olmadklarn, bil'-
akis tertemiz olduklarn görürüz. Mürikler ve bütün îmânazlar be-
denlerinin zâhirî yönüyle temiz olabilirler. Fakat manevî . ahlâkî yÖnle-
r. Yâni ahâklar bozuktur, huylar çirkindir, duy-
gular kötUdür. Ksacas; ahlâk, seciyye ve karakter yönü. ^u,,,,,
necistirler, hastadrlar. manszlarn içvarlklan yönünden
pis ve hasta
olduklar, bir ksm târihî hâdiselerden de
anlalmaktadr. Müslüman-
lar ve bilhassa Müslüman - Türkler, savalarda dümanlarna son
insânî . ahlâkî duygularla muâmele ettikleri halde îmânszlar,
sat geçince karlarmdakilere akln ve hayâlin alamyaca bir ekilde
zâlimce ve vahîce muâmele etmektedirler. Bu hâl, onlarn içlerinin çir-
kefliine en açk bir delildir.

Allah'n Kitab Kur'ân'a, Resûlüllah'a ve Ona Allah tarafndan vah-


yedilenlere inanm olmakla berâber, bir müslümann, buraya
kadar an-
latmaa çaltmz mânevi - ahlâkî temizlik - nezâfet hususlarna da
riâvet etmesi, maddî yönden olduu kadar seciyye ve ahlâk yönünden de
zaruridir. Aksi takdirde, sadece îmân etmi olmann
fark kalmaz. Muhterem okuyucularmn dikkatle-
kerre daha çekerek, peinden, Kur'ân'n ve peygam-
berlerin ve hâssaten peygamberimiz aleyhisselâmn vazifelerinin
ve in-
sanla getirmi olduklar esaslarn ehemmiyetine iâret edeceim. Bu-
kadarki îzâhlarmzdan anlald insann varlnn mâddî kis-
gibi,
ve hastalklar, onun daha çok sadece kendi ahsn ilgi-
lendirmekte, acs, ztrab, skts daha çok kendi ahsna münhasr
kalmaktadr. Bu ksmn, yâni insan vücudunun zâhirî ksmnn temizlii
ve sal ile herkes ilgilenmekte, herbir insan kendi bedeninin
bu ksm-
na umûmiyetle gereken itinây göstermektedir. Ayrca, hastaland tak-
dirde bu ksmn tedâvisi ve shhate kavuturulmas için tedâvî
yerleri
(hastahâneler) ve tabîbler bulunmaktadr. Bundan baka, her bir insan,
gerek dier insanlardan utanç belâsna ve gerekse geçici dünyâ hayâtn,
daki râhat ve huzuru için maddî - zâhirî temizlii ihmâl etmedii
gibi,
maddî - zâhirî shhatlilik için de her türlü gayreti göstermektedir. nsan
vücûdunun bu yönünde durum budur. imdi ayn varln mânevî-
bir de
ahlâkî yönündeki durumuna bir göz atalm. Her eyden önce, insanlardan
çok az, bedenlerinin mânevî - ahlâkî yönlerinin temizlii ve .shhati ile
megul olurlar. Bundan baka, bedenlerinin maddî . zâhirî yönündeki duru.
munda olduu gibi, onlar mânevî - ahlâkî yönden temizleyip tedâvî ede-
cek mahaller ve tabîbler de yoktur. Yâni fertler, dier insanlaitfan utanç
belâsna maddî - zâhirî temizlie riâyet ederler, srf birkaç günlük ömür-
lerini râhat ve huzur içinde geçirebilmek için,
hastalandklarnda hemen
tabibe ve hastahaneye koarlar. Buna karlk; seciyyelerini
düzeltmek,
duygularn asîlletirmek, ksacas ahlâklarn güzelletirmek için en ufak
bir çalmagöstermedikleri gibi, onlar seciyye yönünden temizleyip ahlâk-
ça güzelletirecek tabîbler de yoktur, ite imdi bu noktada Kur'ân'n,
pey-
gamberlerin, hassâten peygamberimizin ve onun dîninin hakîki
müritle-

330 ...
rini vazifesi ve ehemmiyeti ortaya çkar. Allah'n kelâm Kur'ân, insan-
lar inân! olmayan hareketlerden, davranlardan ve yaaylardan uzak.
latrarak ahlâkî ve insânî davranlara sevketmek ve böylece onlar hem
dünyâda hem de âhrette mes'ûd ve bahtiyar eylemek için gelmitir.
Kur'ân, insanlarn müptelâ olabilecekleri manevî - ahlâkî pislik ve hasta-
lktan teker teker belirtmekte ve kendilerini bu pislik ve hastalklardan
saknp uzak durmaa dâvet etmektedir. nsan için mühim olan da mâ-
nevi - ahlâkî tahâret - nezâfet ve temizliktir. Çünkü dâimî - ebedî saâdet
ve bahtiyarla vesile olacak olan temizlik manevî _ ahlâkî temizliktir.
Burada, Kur'ân'n manevî - ahlâkî temizlie önem veriinin iki temel se-
bebi de ortaya çkm
oluyor. Bunlardan biri, insanlarn, tam mânâsyie
olmasa bile, maddî - zahiri temizlie gereken îtinay kendi kendilerine
göstermii olmalardr. Dieri de, ebedî saadeti manevî - ahlâkî temizliin
salam olmasdr. Kur'ân'n gayesi, insanlar hem dünyâda hem de âh-
rette mes'ûd ve bahtiyâr edecek esaslar kendilerine bildirmek, ebedî saâ-
det yollarm onlara göstermek olduuna göre, mânevî . ahlâkî temizliin
salayaca fayda sadece âhret saadeti deildir. Ayn zamanda dünyâ
saâdetidir de. u
halde Kur'ân, riâyet ettikleri takdirde kendilerini ilel'e-
bed mes'ûd ve bahtiyâr edecek mânevî - ahlâkî temizlik ve shhat esasla-
rn insanlara bildirmektedir. Burada, farkl birtakm tâbirlerle konuyu
biraz daha îzâh etmekte fayda vardr, tnsan vücûdunun et, kan, kemik,
vesâireden ibâret olan maddî ksm
çeitli hastalklarla hastalanabilir. Bu
hastalklarn herbiri için de ayr birer ilâç vardr. Aym ekilde, bu vücû-
dun mânevî - ahlâkî yönü de çeitli mânevî . ahlâkî hastalklarla hasta-
lanabilir, çeitli kötü duygulara müptelâ olabilir. Onun vücûdunun bu,
ksmnn hastalklarn da Kur'ân âyetleri belirtir, tehisi onlar koyar, te-
dâviyi onlar yapar. Demek Kur'ân, insanlarn mânevî - ahlâkî yönden
müptelâ olduklar hastalklar belirtmekte ve onlar tedâvî etmektedir.
u halde, bu mânâda Kur'ân, «ÎLÂHÎ BR
TIP KlTÂBI» dr. Onun âyet-
lerinin herbiri de, insanlarn mânevî - ahlâkî hastalklarn tedâvi edip
iyiletiren birer ilâçtr. Nümûne olarak bir kaç âyete göz atalm. hu- u
susu da belirteyim. Muhterem okuyucularm inâallah bundan böyle Kur'-
ân'a ve onun âyetlerine bu gözle bakacaklar ve bu fikriyatla onun üzerinde
duracaklardr. Allah'n kelâmna bu gözle bakmamak, onu sadece ölüler
peinden, mevlidlerde, kandillerde ve dier belli bir ksm
zamanlarda oku-
nan veya okutulan bir kitap olarak görmek ve böylesine sakîm bir tatbikat
içinde sünepece ömrü tüketip gitmek, hatâlarn en fâhiidir.

1 — Müminler ancak kardetirler. O halde kardeinizin arasn bu-


iki
lup bartrn. Allah'dan korkun. Tâ ki esirgenesiniz (Hucûrât sû-
resi, âyet: 10).

331
2 — Ey mân edenler, bir topluluk dier bir toplulukla alay etmesin.
olur Allah indinde, kendileriyle alay edilenler alay edenlerden
ki,

daha hayrldr. Yine kadnlar da birbirlerini alaya almasnlar.


Olur ki kendileriyle alay edilenler alay edenlerden daha hayrl-
drlar. Kendi kendinizi ayplamayn. Birbirinizi kötü lâkaharla
çarmayn, imân ettikten sonra fâsklk ne kötü addr. Kim Al.
Jah'n yasak ettii eylerden tevbe edip elçekmezse ite onlar zâ-
limlerin tâ kendileridir (Hucûrât sûresi, âyet: 11).

3 — Ey îmân edenler, zannn birçoundan kaçnn. Zîrâ bâz zan var-


dr ki srf günahtr. Birbirinizin kusurunu aratrmayn. Kiminiz
de kiminizi arkasndan çekitirmesin. Sizden herhangi biri ölü
etini yemekten holanr m? ste bundan tiksindiniz,
'dan korkun. üphesiz ki Allah tevheleri kabul edendir, çok
esirgeyendir (Hucûrât sûresi âyet: 12). : ,

4 — I>luca smsk Allah'n kitabna, emirlerine, ona itaate


sanln. Saknn parçalanp ayrlmayn... (Ahi imrân sûresi, âyet:

5 — ...yilik efmek, kötülükten saknmak hususunda birbiriizle yar-


dmlasn. Günah islemek ve haddi terâvüz etmek hususunda yar-
dmlamayd. Allah 'da n korkun. üphesiz ki Allah, eezâs çok çe-
tin olandr (Mâîdc sûresi, âyet: 2).

karde ilân
Birinci âyet müminleri ediyor. Bu âyet karsnda müs-
Mimanlarn alaca tavr nedir? üphesiz ki kardelik uuruna erip her ne
PÛrctle ve hangi münâsebetle olursa olsun, birbirlerine kar dâima bu
uurla muamele etmektir. Yolda, sokakta, - verite, ibanda, dâi- al
rede, ...hâsl her yerde, birbirlerine kar davranlarnda bu uûr dâimâ
görülmelidir. Meselâ kardelik denince efkat, merhamet, sevgi, sayg, bir-
lik, berâberlik, yardmlama, tosânüt, ...gibi birtakm vasflar akla gelir.
Vani kardeler birbirlerine efkatli - merhametli davranrlar, birbirlerini
severler - sayarlar.- bir birlik - berâberlik içinde bulunurlar, birbirleriy-
le yardmlarlar. Hâsl onlar birbirlerine kar dâimâ bu yüce meziyeiloi

tarlar. Eh, mâdem ki müminler de kardetir, o halde her nerede, her n*


ve hangi münâsebetle olursa olsun, onlar da birbirlerine kar dâ-
efkatli . merhametli davranrlar, birbirlerini severler - sayarlar, bir
birlik - berâberlik ve yardmlama içinde bulunurlar. Fertleri bu ûur için-
de bulunan cemiyetlerin ve milletlerin hayâtnn huzûr ve sükûn içinde ola
ca ise muhakkaktr. Buna karlk, fertleri, birbirleriyle olan münâ^-
ÇÖsteremiyen cemiyetlerin ve milletlerin i"e
, Ullf ,r, ztrâplar, endîeler, kemekeler, içinde kv-
ranp - çalkalanmas tabiidir. îte bir müslümann, dier müslümanlarJa
olan münâsebetlerinde onlara kar efkatli _ merhametli davranmas, on-
lar sevip - saymas, onlarla bir birlik - beraberlik içinde bulunmas ve yar-
dmlamas kendisi için manevî bir temizlik, tahârettir, nezâfettir, shhat.
Jilik hâlidir. Buna karlk, bir müslümann dier müslümanlarla olan mü-
nâsebetlerinde onlara kar efkatli merhametli davranmamas onlar se-
-

vip saymamas, orilarla


- bir birlik - beraberlik ve yardmlama içinde
bulunmamas kendisi için mânevi bir kirlilik, pislik, necaset ve shhatsiz-
liktir. O
halde herbir müslümann kendisinde mevcut böyle bir kirlilii
gidermesi, böyle bir shhatsizîii tedâvî etmesi gerekir. Ayetin tefsîri mâ-
yazdklarmza bir hususu daha ilâve etmek isterim ve
hiyetinde olan bu
muhterem okuyucularm hassaten bu mevzuda düünmee dâvet ederim:
— Bugün, gayri müslim aznlklarla, yolunu arm üç - be serger-
de hâriç, memleketimiz halknn Amel bakmndan
hepsi müslümandr.
zc çarpan eksiklikleri bir kenara brakrsak, îtikaad yönünden -Al-
lah'a binlerce ükür - durum budur. Acaba kaahir ekseriyetini müslü.
manlarn tekil ettii u
güzelim ülkede, müslüman olan bu insanlar, âye-
tin ifâde ettii ve bizim de ksaca îzâha çaltmz bu kardelik esasla-
rna riâyet ederek yaasalar ve birbirleriyle olan münâsebetlerinde o u-
fr içinde bulunsalard bu hayât ta âdetâ bir cennet hayât olmaz myd?
Bir memleket düünün ki, orada insanlar, her ne hâl ve münâsebette bu-
lunurlarsa bulunsunlar, birbirlerini severler - sayarlar, birbirlerini krp -
incitmezler, bir birlik - beraberlik ve yardmlama içinde bulunurlar. Ar-
lk o memleketin insanlarna günlük tasalar kimden gelecek. Onlar emli
cler»\ üzüntülere: skntlara, izi iraplara kim garkedeeek. Dikkat edilir-
se insanlara tasalar, zararlar, ziyanlar, ...hep birbirlerinden gelmekledir.
insanlar bu dünyâ hayâtn çekilmez hâle yine kendi kendileri getirmekte,
dir. Çektiimiz aclar, ztrâpl ar; katlandmz zararlar - ziyanlar yine
aramzdaki insanlardan gelmektedir. Bu âyet üzerinde, son olarak unu
söyleyelim ki, Kur'ân'n bütün dier âyetleri bir tarafa, müslümanlar -
müslüman olduklarn söyleyen insanlar, cemiyetler . eer yalnz bu âye-
tin ifâde ettii kardelik uuruna erselerdi ve yaaylarnda hâl ve hare-
ketlerinde o esaslan gösterselerdi, bu bile o müslüman topluluun dün-
yevî - uhrevî saâdetine kâfi gelirdi. Kald ki Kur'ân'n altbin altyüz kü-
sur âyetinden herbiri bize, dünyevî - uhrevî saadet ve selâmete vesile
olacak esaslart en ince teferruatna kadar haber vermektedir. Fakat, biz
sözde müslümanlar ona , bugün olduu gibi - bu gözle ve bu anlayla
deil de, sadece mevlidlerde, kandillerde, ölüler peinden, ramazanlarda
ve sair bir ksm
zamanlarda papaanvârî dille okunan veya okutulan bir
kitap olarak bakarsak elbette bize en ufak bir faydas olmaz. Bu ilâhî ki-
tâb ve dolaysiyle Allah'n son dîni Islâmiyeti anlaymz
ve tatbîk edi-
imiz o kadar yanl ve sakat ki! Cümlenin tam mânâsyle, her ey. âdetâ
tersine çevrilmi ve bu ekliyle tatbik edilmekte. Doru olarak yaplan bir
hareket ve bir tatbikat ta ruhtan, uurdan, aktan vecdden uzak, kuru bir
taklitten ibaret. Meselenin iyice anlalabilmesi için aziz okuyucularmza
burada yine bir misâl verelim:

— Bir an için hastalandmz kabul edelim.Ne yaparz? üphesiz


ki, hemen tedâvî için çeitli çârelere bavururuz. Bu arada doktora gide-
riz. Doktor bizi muâyene eder,hastalmza bir tehis koyar. Lüzumlu
ilâçlar bir kâda (reçete) yazarak elimize sktrr. «Bunlar al, kullan,
iyileirsin!» der. Biz de reçeteyi alr, oradan çkarz. Bundan sonra biz,
iki türlü hareket edebiliriz:

1 — Ya, rahatszlmz
giderecek ilâçlarn ismini ihtiva eden o re-
çeteyi alr, evimizin bir yerine koyarz. Tpk
bugün, içtimâi delilerimize
bir reçete, bir ilâhî ifânâme olan Kur'ân' dolaplara, süslü torbalara, raf-
lara, ... koymamz gibi. Sonra o reçeteyi ara - sra elimize alr, hastal-
mza ifâ olan ilâçlarn isimlerini dilimizle öyle bir okur, peinden yine
yerine koyarz. Tpk bugün, Kur'ân' ara . sra mevlidlerde, kandillerde,
ölüler peinden, ... elimize alp okumamz gibi.

2 —
Veya, elimizde reçete, hemen eezâhâneye koarak orada yazl
ilâçlar alr ve tarifeye uygun ekilde kullanmaa balarz.

Azîz okuyucularm, bu iki hareketten, doru ve faydal olan hareket


hangisidir? Hangisini yaparsak bize «deli» derler veya deli durumuna dü-
eriz? üphesiz ki birinci ekildeki gibi hareket etmek yanltr, fayda-
szdr, manaszdr. Fakat biz esefle buraya kaydedeceiz, deerli okuyu-
cularmz da bu misâlleri okuduktan sonra bizzât kendileri farkna varp
müahede edeceklerdir ki, bugün Kur'ân karsnda müslümanlar, hasta-
nn birinci haldeki durumundadrlar. Birçok içtimâi dertleri, meseleleri
vardr. Bir ksm ahlâkszlk hastalklar kendilerini tedirgin etmekte, iç-
lerini için için kemirmektedir. Bütün bu dertlerinin, hastalklarnn ilâç-
lar da, ilâhî bir tp kitâb ve ilâhî bir reçete olan Kur'ân'da mevcuttur.
Fakat onlar, o ilâhî kitapta mevcut esaslar tatbik ederek dertlerini gide-
recekleri yerde, tpk yukardaki hastann birinci haldeki misâli gibi, onu
raflarda, dolaplarda, süslü torbalarda, saklayp ara - sra da belli
... za-
manlarda sadece dilleriyle lâfzn okuyup okutmakla yetinmektedirler. -
te, hastalna ifâ getirecek ilâçlarn isimlerini ihtivâ eden bir reçeteyi evi-

nin bir yerine koyarak, ara - sra onu açp içindeki ilâçlarn isimlerini oku-
yan hasta, bu hareketiyle o ilâçlardan ne derece fayda görürse, Allah'n
kelâm Kur'ân' raflara kaldrp onu, sadece belli zamanlarda okuyan
veya okutan müslüman cemiyetler de o ilâhî tp kitâbndan o derece

934
fayda görür!.. Kardelik âyeti üzerinde söylenecek, sayfalarla deil, cilt-
lerle söz var. Ancak, öyle sanyorum ki, bu hususta bilinmesi gerekenle-
rin özünü deerli okuyucularmzn istifâdesine sunmu bulunuyoruz. Daha
geni ve tamamlayc malûmât ise bundan sonra çkacak eserlerimize b-
rakyoruz. Ümit ederim, bu âyetin tefsir ve izah sadedinde yazdklarmz
muhterem okuyucularmz Kur'ân hakknda allm yanl anlaytan ve
yanl tatbikattan uzaklatrp gerçek anlay ve doru tatbikata götüre-
cektir. imdi biraz da dier âyetler üzerinde duralm. Yukarda meâlen
vermi olduumuz âyetlerden ikincisi, hiç bir topluluun veya hiç bir kim-
senin, hiç bir topluluu veya hiç bir kimseyi alaya almamas hakkndayd,
ite cemiyet hayâtn nizâma sokacak bir ilâhî esas daha. Daha önce de
kaydettiimiz gibi, Kur'ân'm gayesi insanoluna hem dünyevî hem de üh-
revî huzur, sükûn, saadet ve selâmet yollarn göstermektir. u dünyâ ha-
yâtnda, topluluklar veya fertler birbirlerini alaya alrlar ve birbirleriy-
le istihzâ edip dururlarsa muhakkak ki aralarndaki sevgi, sayg, birlik,
beraberlik, yardmlama, tesanüt, ... duygular zedelenir. Hayâtta huzur,
sükûn vesilesi olan bu kutsal duygularn zedelenip ortadan kalkmas ise
nizâmn bozulmasna ve huzursuzluklara yol açar. Dolaysyle insanlar
dünyâ hayâtlarnda tasalardan, ztrâplardan, skntlardan, kemekeler-
den, ... kendilerini kurtaramazlar. Kendilerini böyle kötü duygulardan te-
mizlemeyip bu dünyâ hayâtn birbirlerine zehir eden insanlara ise âhret-
te saâdet vâdi yoktur. Demek ki, bir müslümann dier bir müslüman
alaya almas veya bu duygular kendisinde bulundurmas onun için mâ-
u
nevi bir kirdir, bir pisliktir, bir hastalktr. halde bundan temizlenme-
si ve o kötü duyguyu tedâvî etmesi gerekir. te bu kötü duyguyu kendi-
sinden silip atmas bir temizliktir, taharettir, nezâfettir. Kur'ân'm ve Is-
lâmiyetin gâyesi ne kadar ulvî, deil mi deerli okuyucularm! Evet, Kur.
ân ve islâmiyet, müslümanlar hem bu dünyâda hem de âhrette, yâni ilci'
ebed mes'ûd ve bahtiyar etmek istiyor. Hâl böyle iken, bir ksm insanlar
Kur'ân' sadece, âhrette kendilerine sevap yn hazrlamay öretmek
maksadiyle gelmi bir ilâhî kitap olarak anlyorlar, ona o gözle ve o an-
layla bakyorlar. Ne kadar fâhi bir yanl anlay!.. Zamânmzn müs-
lüman o derece bir yanl anlay ve yanl tatbikat içinde ki, yapt ibâ-
detlerden her türlü iyilie kadar bütün yaptklarn âhrette sevap yn
hazrlam olmak için yapyor. Bu anlayn ve böylesine yanl bir tatbi-
katn kiiye hiç bir fayda salamyacan muhterem okuyucularmz daha
sonralar çkacak olan eserlerimizde okuyacaklardr. imdi sözü, yukarda
meâlen verdiimiz âyetlerden üçüncüsüne getirelim. Bu âyette sû-i zan.
dan, sû.i zanlardan bir çounun günah olduundan, ötekinin - berikinin
kusurlarnn aratrlmamasmdan ve gybet - dedikodu edilmemesinden
bahsediliyordu. imdi, elimizi akamza koyarak öyle bir düünelim:

335
— Acaba bir cemiyetin fertleri birbirleri hakkndayapar-
sû-i zanlar
lar, kendi kusurlarn arayp bulacaklar yerde birbirlerinin ayp ve kusur-

larn arattrp onlar öteye - beriye yaymakla megul olurlar ve daima


birbirlerini çekitirip dururlarsa bu halden kim zararl çkar ve bu gidiin
sonu ne olur? üphesiz ki cemiyet yâni insanlar yine kendileri zararl ç-
karlar ve netîce de huzursuzlua, kemekee, güvensizlie, ... varr. Fert-
ler birbirlerinin kusurlarn aratrmakla ve birbirlerini çekitirmekle me-
gul olurlarsa aralarnda sevgi, sayg, birlik, beraberlik, yardmlama, tesâ-
nüt gibi balayc ve kenetîeyici vasflar kalmaz. Neticede ortaya güven-
sizlik, îtimâtszlk, ... gibi huzûr ve sükûn bozucu haller çkar. Kimse kim-
seden emîn olmaz. Herkes dâima bir kuku, bir endie içinde bulunur. Dün-
yâ hayât böyle olunca insanî mertebelerde yücelme hususunda da her-
hangi bir ey yaplamaz. Dolaysiylc bu insanlarn âhrctlcri de harâp olur.
Demek ki uhrevî «saâdet için önce dünyevî huzur ve sükûn gereklidir. Dün-
yevî huzûr ve sükûn da, azîz okuyueularmm, ksaca tefsirine çaltmz
bu birka-ç âyetten de anlayacaklar gibi, Kur'ân'n getirmi olduu esas-
lara harfiyyen uymaa baldr. Müslümanlar, Kur'ânm getirdii ilâhî
ahlâk esaslarn yaadklar ve onlar fiilen üzerlerinde gösterdikleri tak.
dirde dünyevî huzûr teessüs etmi olur. Kur'ân'n belirttii mânâda dün-
yâda huzûr ve sükûnu kuranlarn ve onun esaslarna uyarak yaayanlarn
âhrette mutlak surette mes'ud ve bahtiyar olacaklarn ise yine Kur'ân
haber vermektedir. Âyetin bu ksa îzâhmdan sonra u
husûsu yine belirte-
lim:

— Bir müslüman, bakalar hakknda sû-izanlarda bulunuyor, öteki-


nin - berikinin kusurlarn aratryor ve dedi - kodular yapyorsa onda
mânevî ahlâkî kirler ve hastalklar var demektir. Hemen onlar temizle-
.

mesi ve tedâvi etmesi gerekir. Kendisinde baka hiç bir kötü huy bulun-
masa bile bunlar balbana birer pisliktir, birer hastalktr. Esâsen mâ-
nevî - ahlâkî kirler, pislikler ve hastalklar da tpk maddî kirer, pislik-
ler ve hastalklar gibi mütâlea edilmelidir. Meselâ nasl ki vücudu kir v«U
pas içinde bulunan bir insan, ykand
zaman, her tarafn ykayp, mese-
lâ bir kolunu ykamamazlk etmez ve böyle bir eye râz olmazsa, ayn
ekilde, bir tâne kötü duygunun ve alkanln dahi kendisinde bulun-
masna râz olmamaldr. Aksi halde, mânevî _ ahlâkî temizlik yönünden
tam ve kâmil bir temizlie ermemi olur. Daha önceleri de ifâde ettiimiz
gibi, kiinin mânevî - ahlâkî yönden temiz oluu, onun ayn yönden sh-
hatli ve hastalksz oluu demektir. Bir kimsenin beden yönünden tam sh-
hatli olabilmesi için, vücûdunun bütün uzuvlarnn shhatte olmas gerekir.
Meselâ bir kimsenin bedeninin bütün uzuvlar salam ve shhatli olsa da
sadece bir uzvunda hastalk bulunsa, o kimse tam shhatli saylmaz. O
bir uzvun verdii rahatszlk, vücûdun bütün dier uzuvlarn da tedirgin

336
eder-. Bu kavuabilmek için, bütün gücümüzle o hasta uzvu
sebeple, rahata
tedavi edip iyiletirmee çalrz, tte insan varlnn manevî ahlâkî yö-
nünde de durum bunun ayndr. Tam ahlâkî temizlie ve shhate kavua-
bilmek için, varsa mevcut bütün kötü duygular, alkanlklar ve huylar
söküp atmak ve onlarn yerine güzel ahlâk duygularn yerletirmek ge-
rekir.

Nümûne olarak aldmz dördüncü âyet te bir cemiyette tek bana


nizâm kuracak güçtedir. Tabiî, ifâde ettii esâsa riâyet edildii takdirde,
«Hepiniz, topluca smsk
Allah'n kitabna, emirlerine, O'a itaate sarln.
Saknn parçalanp ayrlmayn!...» Ne ulvî esaslar deil mi? Bir müslüman
cemiyet düünelim ki orada bütün insanlar ayn yaay
yolundadr, Al-
lah'n gösterdii yaay
yolundadr. Guruplara, zümrelere, frkalara ay-

hklar - gayrlklar

mak istiyorsak bu mutlaka riâyet etmek zorundayz. Eer


ilâhî prensibe
bu ilâhî prensibin altnda târihe öyle bir göz atarsak, orada, o pren-
sibin doruluunu gösteren saysz misâllerle karlar ve görürüz ki,
birlik ve berâberlik rûhunu yaatan cemiyetler ve milletler pâyidâr ol-
mu, bu ruhu yitirenler ise zamanla yeryüzünden silinip gitmitir. îte bir
müslümanm, birlik ve beraberlik ruhuna sâhip olup buna fiîlen riâyet
etmesi onun için mânevî - ahlâkî bir temizlik, bir nezâfet ve bir shhatli,
liktir. Tersine birlik - berâberlik rûhunu tamamas, fiilen ona riâyet et-

memesi ve ayrla - gaynla sebep olacak hareket ve davranlarda bu-


lunmas da kendisi için mânevî - ahlâkî bir kirlilik ve shhatsizlik hâlidir.
O halde bu kirden temizlenmesi ve birlik - berâberlik ruhûna sâhip olmaa
çalmas gerekir.

Biz müslüman - Türkler, bu birlik . beraberlik rûhuna en çok riâyet


etmek zorunda olan bir milletiz. Târihte, bu uur ve ruhun yokolduu ve-
ya zayflad zamanlarda dâima büyük felâketlerle karlamzdr. Fert-
leri arasndaki birlik - berâberlik uûr ve rûhu zayflayan milletlerin ko-

laylkla yklabileceini iyi anlam olan dümanlarmz, çeitli yollarla bizi


dâimâ parçalamaa çalmlar, zaman zaman bunda muvaffak ta olmu-
lardr. Parçalayp yoketme husûsunda, «Parçala, yut!» sözü birdarb- me-
sel hâline gelmitir. Allah, biz müslümanlar, hâdiselerden ibret
almaa
dâvet ediyor ve, «tbret aln, ey akl sahipleri!» buyuruyor. Birer müslüman
olarak bizler de ibret alalm. Milletimiz içinde ayrlklara, gayrlklara, fit-
ne ve fesatlara aslâ meydan ve frsat vermeyelim. Muhterem okuyucular-
mzn da farknda olacaklar gibi, günümüzde, müslüman-Türk milletinin
dümanlar aramza ayrlk tohumlan saçabilmek için çeitli yollardan

Kurtulu F 22 337
Gafletten :
.

olanca güçleriyle çalmaktadrlar. er kuvvetlerinin ve ezeli dümanlar-


mzn bu menfî gayretlerini akamete uratmak, bizlerin uurlu ve uyank
müslüman olduumuzun bir emaresi saylacaktr, islamlarn ve hüssaten
müslüman - Türk milletinin bu husustaki hatt hareketinin nasl ve neler
olmas gerektiini daha sonralar baslacak olan telif bir eserimizde teker
teker açklam bulunuyoruz. Bu bahsi, târihte ilk büyük Türk devletini
kurmu olan atamz Ouz Han'n hayâtndan çok dikkate deer bir sahneyi
kaydederek kapayacaz:

— Kutsal Anayurt Ortaasya'nn uçsuz -bucaksz topraklarnda ilk


büyük Türk devletini kurmu olan Ouz Han, uzun ve kahramanlk dolu
bir hayâttan sonra artk ömrünün son günlerine gelmitir. Kendisinin o
srada hayâtta üç olu vardr. Ouz Han, kendisi öldükten sonra, oulla-
rnn, birbirlerine düerek ülkenin ve devletin parçalanmasna sebep olma-
larndan korkmaktadr. Onun için onlara birlik ve berâberlik mevzuunda
gâyet sarih bir öütte bulunmak ister. Günlerden bir gün, üç olunu da
ayn zamanda huzuruna çarr. Elinde, demet haline getirilmi ve üzer-
lerinden ip dolanm üç ok vardr. Bu ok demetini sra ile her
üç oluna
verir ve onu öylece krmalarn söyler. Fakat demet hâline gelince sa-
lamlk kazandklar için üç ouldun hiç biri onu kramaz. Ouz Han bun-
dan sonra ok demetini geri alr. pi çözer. Üç oktan herbirini bir olunun
eline verir ve yine krmalarn söyler. Tabiî
üçü de bu tek oklar krar.
Ouz Han, bu canl örnei onlara gösterdikten sonra öyle der:

— Sevgili oullarm! îte üçünüz bu üç oka benzersiniz. Nasl ki


siz
siz, üç oku bir arada kramadnz, fakat ayr ayr olduklar zaman ko-

laylkla krabildiyseniz, aynen bunun gibi, sizler de bir birlik - berâberlik


hâlinde olduunuz müddetçe dümanlarnza krlmaz, yenilmezsiniz. Ül-
kenin, devletin ve milletin varl ve bütünlüü devâm eder. Eer okla-
rn ikinci durumundaki gibi birbirinizden ayrlrsanz dümanlarnz sizi
kolaylkla alteder, ksa zamanda yenik düersiniz. Ülkeniz, devletiniz ve
milletiniz de parçalanp yok olur. .

Ouz Han'n, yukarda kaydettiimiz misâli ve peinden oullarna


yapt öüdü, birliin ve beraberliin ehemmiyetini bütün açkl ile or-
taya koymaktadr. Peygamberimizin hadîsine göre de müminler bir vü-
cûdun muhtelif uzuvlarma benzerler. Yâni müslümanlar her ne kadar ay-
r ayr ahslar olarak gÖrünürlerse de aslnda bir tek vücuttan ibârettir-
ler. Kimisi bu vücûdun elidir, kimisi koludur, kimisi parmadr, kimisi

gözüdür, kimisi kuladr, kimisi dilidir... Nasl ki herhangi bir insann


meselâ elinde bir rahatszl olsa bunun acsn vücûdun bütün dier
uzuvlar da duyarsa, aynen bunun gibi müminlerden herhangi birinin bir
derdi, bir sknts olduu zaman onun acsn dier müminler de duyarlar

338
ve hemen onun imd âdna koarlar. Görülüyor ki, müsl umanlar arasmda
hiç bir yönden ayrlk - gaynlk yoktur, ite bu uûra ermi olan müslü-
man cemiyetlerin hem dünyâs hem de âhreti bahtiyârlktr. Bu uûra
eremeyip hayâtta birbirleriyle iteleip duranlarn ise ne dünyâlar mâmur
olur, ne de âhretleri... Bahsi bir âyet meâli ile kapayalm:

— üphesiz ki Allah, kendi yolunda, talan ve duvarlar birbirine


kenetlenmi bir bina gibi saflar balayarak çarpanlar sever
(Saff sûresi, âyet: 4).

imdi biraz da, nümûne olarak aldmz be âyetten beincisi üze-


rinde duralm: «...yilik etmek, kötülükten saknmak hususunda birbiri,
nizle yardmlasn. Günah ilemek ve haddi amak hususunda yardmla-
maym A lah 'dan korkun. üphesiz kî Allah, cezas çok yetin olandr.
(Mâide sûresi, âyet: 2).

Yardmlamak! Hem de, iyilik etmek ve kötülüklerden sakndrmak


hususunda yardmlamak!.. te, cemiyetleri ve milletleri ayakta tutacak
ve ahenkli bir ekilde varlklarnn devamn salayacak bir Islâni esas
daha... Bir millet düünün ki, o milletin bütün fertleri birbirlerine iyilik
etmek, birbirlerini kötülüklerden sakndrmak hususunda birbirleriyle dâi-
ma yardmlarar, birbirlerine hiç bir suretle kötülük etmezler, birbirleri-
ni zarara - ziyana ve günâha sokmazlar. Artk fertleri böylesine yüce duy-
gulara erimi ve bu yüce duygular fiilen tatbikat sahasna koymu mil.
letlerin ve cemiyetlerin hayâtnn huzur ve bir sükûn içinde
bir âhenk, bir
olmamas için ortada bir sebep kalr m? üphesiz ki, hayr! Zîrâ bu gü-
zelim hayatta mâruz kaldmz skntlara ve ztraplara yine biz insanlar
sebep olmaktayz. Semavî - ilâhî âfetler hâriç, günlük hayâtta çektiimiz
skntlarn birçounu yine birbirimiz yüzünden çekmekteyiz. Hiç bir insa-
nn dadan, tatan, topraktan, havadan, sudan, denizden, ...ikâyetçi oldu-
unu duymayz. Fakat, birbirlerinden ikâyet edip dem vurduklarn her
an için duymamz mümkündür. Bu durum, biz insanlarn, hayât birbirimi-
ze yine kendi cinsimizin zehir ettiininaçk bir delilidir. Eer herbirimiz
günlük hayâtta yâni yolda, sokakta, çarda, pazarda, al verite, ko- .

numalarmzda, dâirede vesâirede, hâsl birbirimizle olan her türlü muâ-


melelerimizde bir müslüman gibi davranp bir müslüman gibi hareket et-
seydik, netîcede birbirimizden ikâyet eder duruma dümezdik. halde u
günlük yaaymzda bir müslüman gibi hareket etmiyoruz. Birbirimize
iyilik hususunda yardmc olmuyoruz. Birbirimizi kötülüklerden sakndr-
mak için çalmyoruz. Bil'akis birbirimizi incitecek, zarara - ziyana soka-
cak, eleme kedere garkedecek ekilde hareket ediyoruz. Sonra da birbiri-
-

mizden ikâyetçi oluyoruz. Bu manzara bizi u


hükme götürür:

339
:

— Müslüman bir topluluk olmakla beraber, insanlarmz tam bir ma-


nevî ahlâkî temizlie sahip deillerdir.
Her eyden önce, «Müslüman kimdir? Bir müslüman bariz vasflar
nelerdir? Peygamberimiz müslüman nasl târîf etmitir?» bunlar iyi bil-
memiz ve kendimizi ona göre ayarlamamz gerekir. Meselâ hukukçu, hukuk
tahsili yapmolan ve kanunlar ve onlarn tatbik ekillerini iyi bilen kim-
sedir. Doktor, tp tahsili yapm
olan ve hastalklar ve onlarn tedâvî yol-
larn iyi bilen kimsedir. Misaller çoaltlabilir. Acaba müslüman - mümin
kimdir ve onun belli vasflar nelerdir? üphesiz ki bunu en iyi ve en do-
ru olarak peygamberimizin hadîslerinden ve Kur'ândan örenebiliriz. O
halde oralara bavuralm. Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bir hadîs-
lerinde müslüman öye tarif ederler:

— Müslüman o kimsedir ki, dier müslümanlar onun elinden ve di-


linden salim olurlar.

Hadîs gayet açktr. Bununla beraber, muhterem okuyucularmza bir


kolaylk olmas için ksaca îzâh edelim.
— nsanlarn her hareketi, yaptklar ve meydana getirdikleri her
ey ekseriyetle onlarn u üç uzvundan geçer:
1 — Zihinden,
2 — Dilden,
3 — Elden.

Herhangi bir fikîr, bir istek, yaplmak islenen bir fiil ve bir hare-
ket, önce zihinde meydana gelir. Zihinde meydana gelen bu ey, daha son-
ra dil ile aça vurulur, ortaya dökülür. Nihayet fiiliyata dökülüp el ile
yaplr. Srf zihinde kalan bir eyin dier insanlara ne bir faydas ne de
bir zarar dokunmaz. Dil ile aça vurulduu takdirde ise, iyi veya
kötü
r düünce oluuna göre faydal veya zararl olabilir. Fiiliyâta
ü takdirde ise mutlaka ya faydal olur veya zararl olur. Demek
ki bir fikir, ancak dil ile aça vurulduu veya elile fiiliyâta döküldüü
anda zararl veya faydal olabilmektedir. u
halde, dil ile aça vurulan
el ile fiiliyâta dökülen bir düünce, eer faydal bir
eyse insanlara
î olacak, zararl bir eyse de zararl olacaktr. Bu ksa îzâhla, pey-
gamberimizin yukardaki meâlini verdiimiz hadîsinin esrâr çözülmü-
tür sanrm. Bununla beraber biraz daha îzâhat verelim
— nsanlar bütün ilerini ya el ile görürler veya dil ile. Demek ki
fayda da, zarar da ya elden gelmektedir veya dilden. u
halde dil doru-
yu, hayrly ve faydaly konuursa dier insanlara zararl olmayacak, bi-
taydal olacaktr. Dolaysiyle, peygamberimizin tarifine uygun olarak
bir dilden dier müslümanlar salim olacak, ondan herhangi bir kö-
bir zarar, bir ziyan görmeyeceklerdir. Burada en mühim nokta, di.

340
lin müstesna olan birkaç yer hâriç - hiç bir suretle yalan söylememesi
-

daimâ dier müsl umanlarn hayrna olan eyleri söylemesidir. Günlük ha-
yâtta, dier insanlarla olan muamelelerinde dilini hayra ve faydal eyle-
re kullanabilen bir müsiüman, dier müslümanlar dilinden emîn klm
olur. Böylece, dil zaviyesinden, peygamberimiz aleyhisselâmm hadisinde
tarif buyurduklar müslüman'a uymu olur.
El'c gelince, bu da en az dil kadar mühimdir. Onun da doru olmas,
yapt ii hakkyle ve dürüstçe yapmas gerekir. Bütün ilerimizi; elbise-
mizi, ayakkabmz, binamz, ekmeimizi, al-veriimizi el ile yaparz. De-
mek ki ilerimizin faydal veya zararl .salam veya çürük, ...oluu eli-
mizin doru - dürüst çalmasna ve hakkyle i yapm olmasna baldr.
Ayakkabmz yapan el, onu yaparken namusluca, dürüstçe ve hakkn ve-
rerek çalmariysa onun elinden zarar, göreceiz demektir. Binâmz ya-
pan el veya eller, onu yaparken kullanl ve salam olmas için gereken
maddeyi gerei kadar kullanmad ve gereken itinây göstermediyse onun
elinden müsliimanlar emîn ve salim deil demektir. Satt yiyecek, içecek
vesâir maddelere hile- hud'a kartran bir salcnn elinden ve dilinden di-
er müslümanlar salim ve emîn deil demektir. Devletin iini görmek üze-
re bir dairede vazife alan, fakat bu dairede halka yapmas gereken hizme-
ti hakkyle yapmayan memurun elinden ve dilinden dier müslümanlar

salim ve emîn deil demektir. Misâller çoaltlabilir. Deerli okuyucula-


rm bu hadîsin izahndan anlamlardr ki. müslümanlarn, yalnz bu ha-
dîste anlatlmak istenen hususa riâyet etmeleri bile cemiyette nizâmn ku-
rulmasna kâfidir. Fakat yazk ki bugün tatbikatta bunu aslâ göremiyo-
ruz. Yalnz u
husisu da belirtmemiz gerekir ki bugün Knr'ân'n ve dîni-
mizin esaslar halkmza gerei gibi anlatlmamaktadr. Hattâ o esaslar
lâykyle anlayp anlatacak elemanlardan bile yoksunuz...

imdi bir de, müminlerin bâz vsflarm belirten u âyete bakalm:

— Müminler, ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Kesflüe îmân eder-


ler, sonra üpheye sapmazlar ve Allah yolumla mallaryle eala-

ryle rihâd ederler. ste onla?, imânlarnda sâdk olanlar» la ken-


dileridir (Hucurât sûresi, âyet 15).
:

Âyette, müminlerin üç vasf belirtiliyor:

1 — Allah'a ve Resulüne îmân,


2 — Bu îmânda sebat,
3 — Her türlü varl Allah yolunda cihâd.
ile

Hemen iâret edelim ki, burada ilk dikkat edilmesi gereken husûs,
îmânn sadece kuru bir inançtan, yâni, «îmân ettim!» demekten ibâret ol.
madii hususudur. Demek ki sadece bir inançla müslümanlk tam olmuyor.
341
Bu inancn sahasnda gösterilmesi gerekiyor. Buna umumi-
bir de fiiliyat
yetle amel denir. Fakat bugün olduu gibi ameli dar mânâda anlamama-
lyz. Meselâ namaz klmak, oruç tutmak, hacca gimek, ...birer amel oldu-
u gibi,hakszlklarla, bâtla, Islâma aykr âdetlere, ...karg savamak la
bir ameldir, hem de amellerin en hayrls, en bata gelenidir. Zamanmz
müslümanlarmda umumiyetle - ve çounda taklidi olarak . îmân ve bu
îmânda sebât vardr. Fakat kahir ekseriyetinde amel ve bilhassa mal ile
cam ile Allah yolunda cihâd etme seklinde amel yoktur. En kalbriistli
müslüman geçinenleri bile mal ile can ile Allah yolunda cihâd etme uu-
rundan yoksundur. Kimisinin böyle bir eyden haberi yoktur. Kimisi de
buna yanamaz. Sadece, âhrete pamuk yn
gibi sevap hazrlamak vo
cehennem azabndan kurtulup Cennet'e girebilmek için kalbiyle bâz ha-
reketleri tekrarlar. Böylesine bir yanl anlay ve yanl tatbikat içindedir
günümüzün müsi uman. Kuru bir îmân olmak, üphesiz ki îmânszlktan
iyidir.Fakat kâfi deildir. Bir müslüman, içindeki îmânn meyvesini dn-
da göstermeli, Allah'n ve Resulünün tarif buyurduklar müslümann vasf-
larn mutlaka kendisinde bulundurmaldr. Meselenin daha iyi anlalmas
ve âyetin tefsirinin daha açk bir ekilde îzâh edilmi olmas bakmndan
muhterem okuyucularm u misâl üzerinde düünmee dâvet ediyorum.

— Herhangi bir binann elektrik tesîsâtn ele alalm. Burada çeitli


kablolar, teller, ampuller, dümeler,... bulunur. Bunlar görünce urada ce-
reyan bulunabileceine ihtimâl veririz. Fakat dümeyi çevirip görme-
den veya fii takp sy
hissetmeden buna kesin hüküm veremeyiz, yâni
burada cereyan vardr, diyemeyiz. Demek ki elektrik tesisatnn bulunuu
onda cereyann varlna kesin bir delîi deildir. Sadece bulunabileceine
bir emaredir. Cereyann varlm kesinlikle anlamamz ise ancak dümeyi
çevirdikten veya fii taktktan sonra mümkün olur.

Bir kimse, «ftlhamdü lillâh müsi limanm!» diyebilir. Onun bu sözü,


yukardaki misâlde elektrik tesîsâtnn varlm
sadece görmü olma hâ-
line benzer. Elektrik tesîsâtnn sadece var oluunun görülmesi ise orada
cereyann bulunduuna kesin delîl deildir. Cereyann varlnn kesinlikle
anlalmas için dümenin çevrilmesi, veya fiin taklmas ve neticede cer-
yann, kla veya s
ile ortada kendisini göstermesi gerekir, ite tpk bu-

nun gibi, bir müslümann, «Ellamdü lillâh müslümanm!» demesi onun


tam ve kâmil bir müslüman olmas için kâfi deildir. Müslümanln gere.
ini günlük hayâtta ve insanlarla olan münâsebetlerinde de göstermesi ge-
rekir, ite o zaman, tpk dümeye baslnca veya fi taklnca, kabloda
gizli cereyann k
veya s
vermesi ve varln kesinlikle belli etmesi gi-
bi, o da îmânnn varln kesinlikle belli etmi ve darya vermi k
olur. Birer müslüman olarak îmânmzn faydasn görmek istiyorsak onu

342
.

mutlaka harekete geçirmeliyiz. Tpk, ndan


veya ssndan faydalan-
mak istediimiz zaman, tesisatn dümesine basmamz veya fii takmamz
gibi. Ksacas, îmânmz harekete geçirmek, slama ve Kur'ân'a aykr
âdetler, hareketler, davranlar, yaaylar, ... karsnda onun varln
mutlaka göstermek zorundayz, ite o zaman, Peygamberimiz aleyhissela-
mn tarif ettii ve Allah'n da yukardaki âyette bir ksm vasflarm be-
lirttii müsl umanlardan oluruz. u
hususa da yine iaret edelim. Bir müs.
lümamn, yukardan beri belirtmee çaltmz
vasflara sâhip olmas onun
için mânevi - ahlâkî bir temizliktir, bir taharettir, bir nezâfettir, bir sh-
hatliliktir. Aksi ise, manevî - ahlâkî nezâfetsizlik ve shhatsizliktir...

Burada bir hususa daha mutlaka iaret etmemiz yerinde olacaktr. Za-
mammrzüa müslümalarm ekserisi ibâdetleri klieletirmiler, kalplattr-
m! ardr. Müâhede edilen durum udur ki, ibâdetler rûhtan, aktan ve
vecdden yoksundur. Sadece bedenle ve bedenî bâz hareketlerle hissiz ve
heyecansz olarak tekrarlanmaktadr. Oysa, muhterem okuyucularmn,
buraya kadar vermi olduumuz izahatlardan da anlam olacaklar gibi
ibâdetler, insanda bir ksm ruhî - ahlâkî yücelikleri salama gayesini güt-
mektedir. bâdetlerin bu gâyesinden habersiz olan günümüzün müslümam
ise,onlar baka gayelerle ve hemen hemen srf bir kalp hâlinde tekrarla-
maktadr. Meselâ en bata gelen ibâdet olan namaz ele alalm. Allah Kur',
ân'da, namazn, müminleri kötülüklerden alkoyacan ifâde etmekte, pey-
gamberimiz de, «Kimi ki kld
namaz kötülük yapmaktan al koyan iyorsa
o, namaz klm
deildir!» buyurmaktadr.

— Sana vahyedilen Kitab (Kur' an) oku. Namaz


da dosdoru kl.
üphesiz ki namaz, kiiyi kötülüklerden ve eriata uymayan her
eyden alkoyar. Allah' zikretmek elbette ibâdetlerin en büyüü-
dür. Allah ne yaparsanz bilir (Ankebût sûresi, âyet: 45).

Görülüyor ki namaz, sadece bedenle bâz hareketleri yapmaktan ibâ-


ret deildir. Eerbedenle yaplan bu hareketler namazdan maksut olan
gâyeyi hâsl ediyorlarsa ite o namaz o zaman namazdr. Namazn ve di-
er ibâdetlerin insanda salyaca gâye ise mânevi - ahlâkî taharet, ne.
zâfet, temizlik ve shhatliliktir. Ksacas ahlâkî güzellik, ahlâkî yüceliktir.
Eer ibâdetlerimiz bizi ahlâkî kemâle, ahlâkî yücelie erdirebiliyorlarsa o
ibâdetler hakkyle ve gâyesine uygun olarak yaplm demektir. Aksi tak-
dirde ise tahlîdî bir kalp hareketinden öteye geçemezler. bâdetler husu-
sunda baka bir yanl ve hatal anlay ta

husustur: u
— Çoumuz, Allah'n, kullarnn ibâdetine ihtiyâc olduu için ibâdet
ettiimizi veya srf kat bir emir neticesi Allah'a ibâdette bulunduumuzu

343
«anm Oysa mesele hiç tc böyle deildir. üphesiz ki, yaptmz ibâdet-
tazim hususu esastr. Fakat, ibâdetlerin, bir de biz kullar-
lerde, Allah'a
da meydana getirmesi gereken bir gâyesi vardr. ki bu çok mühimdir. Bu
gâye hasl olmadkça, o ibâdetlerde, Allah'a tâzîm rûhu da bulunmaz. Bu
konunun balarnda belirttiimiz gibi insanlar bedenen hastalanabilirler
ve mânevi - ahlâkî shhatlerini knybcdebi lirler. Onlar mânevî - ahlâki
yönden tedavi edip shhate kavuturacak ilâçlar ise ibâdetlerdir. Bu bah-
sin de iyice anlalmas için deerli okuyucularm u
misâl üzerinde dü-
ünmee davet ediyorum:
— Bir doktor bu doktorun bir hastasn ele alalm. Hasta, dokto.
ile,

runa gelir. Doktoru onu muâyene eder. Hastalna bir tehis koyar. Son-
ra, bir reçete yazp çindeki ilâçlar alarak târifeye uygun e-
eline verir.
kilde kullanmasnsöyler. Kulland takdirde rahatszlnn geçeceini
ifade eder. Hasta, reçeteyi aldktan sonra iki ekilde hareket edebilir:

t — Hemen reçetedeki ilâçlar alarak tarifeye uygun ekilde kullanr.


2 — laçlan almaz, kullanmaz.
ekilde hareket ettii, yâni ilâçlar alp târifeye göre kullan-
d Birinci
takdirde bu ilâçlarn ve onlar kullanm olmann faydasn kim göre-
cektir? Doktor mu. yoksa hasta m? üphesiz ki hasla görecektir. Ziâ
doktor hasla deildir. Hastasnn o ilâçlar kullanmasyla kendisine hiç bir
fayda gelmez.

1 ekilde hareke! ettii yâni ilâçlar almad ve kullan,


Tasta, ikinci
mad' takdirde onlar alp kullanmam olmann zarar kime olacaktr?
Doklora m. yoksa hastaya m? üphesiz ki hastaya olacaktr. Zîrâ dok-
tor hasta deildir. Hastann o ilâçlar kullanmam olmasndan ona hiç
bir zarar gelmez...

ite okuyucularm, ibâdetler karsnda Allah ili* kulun durumu,


aziz
bu misaldeki doktor ile hastann durumuna benzer. bâdetler. Allah'a tâ-
zîm ile beraber, kullarn müptelâ olabileeekleri mânevî - ahlâkî hastalk-
lar tedâvi etmek maksat ve gâyesiyle kendilerine teklif edilmitir. Kullar,
bu ibâdetleri yapmakla - tabiî, hakkyle ve gerei gibi yapmakla - kendi-
lerini mânevî . ahlâkî shhate kavuturmu olurlar. Tpk yukardaki mi-
sâlde hastann, ilâçlar kulland takdirde bedenini shhate kavuturma,
s gibi. Eer kul, bu ibâdetleri yapmazsa veya hakkyle yapmazsa bundan
Allah'a bir zarar gelmez. Tpk yukardaki misâlde, hastann ilâc kullan-
mamas hâlinde doklora bir zarar gelmemesi gibi. Bundan baka, hasta,
ilâc tarifeye uygun ekilde kullanmad takdirde onun faydasn görme-

344
yebilecei gibi, kul da, ibâdetlerini maksat ve gâyeye uygun bir ekilde
cdâ etmedii takdirde onlarn faydasn göremeyebilir...
Buraya kadar yazdklarmzla, gerçek islâmî tahâret - nezâfet ve te-
mizliin ne demek olduunu muhterem okuyucularmza îzâh etmee ça-
ltk. imdi de, taharetin ksaca bir snflandrmasn yapalm. Tahâretin
dört derecesi vardr:

Birincisi: Zahirî temizliktir. Bedeni kirden, pastan, ecâsetten, vesâ-


ireden temizlemek bu ksm tekil eder. Bu temizlik, bedenin maddî - zahi-
rî ksm alâkaldr. Daha önceleri de iâret
ile

u bu türlü temizlii ihmâl etmezler. Bum


de ayplar diye yaparlar. üphesiz ki bu temizlik t.e önemlidir. Zîrâ bede-
nin cismânî yönünün shhat ve selâmeti ile alâkaldr. Ayrca, meselâ be-
dende belli bir miktarda necaset bulunduu anda klnan namazlar câiz de-
ildir. Bu birinci ksm
temizlik, su ile olur.

kincisi: Azay günahlardan vo cürümlerdentemizlemektir Bu temiz-


lik su ile olmaz. Çünkü temizlenmesi gereken ey maddî deildir. Âzâ de-

nince, en çok hâtra gelen göz, kulak, dil, el, ayak, tenasül uzuvlar, ... dr.
Bunlar haramdan vesâireden korumak, temizliin ikinci mertebesini te-
kil eder. Bu temizlik âzânn temizliinden çok daha mühimdir. Bu-
zâhirî
nunla, «zahirî temizlik olsa da olur, olmasa da» demek istemiyoruz. Sadece
u hususa iâret etmek istiyoruz ki, insanlkta kemâl, ancak manevî - ah-
lâkî temizlikle mümkündür. Âzâsm günahlardan ve haramlardan tomiz-
Iem yen bir- müsl üman, müslümanlmn gerektirdii vasflara sahip deil
i

demektir. Zâhirî temizlik bu dünyâ hayât ile alâkaldr. Onu, gerek dier
insanlardan utancndan ve gerekse sr/ bedenî shhali «levan ettirme ha-
lt nnndan hemen vmen herkes yapmaktadr. nsana esas olarak ve ebe-
diyyen faydal olacak temizlik ise mânevî - ahlâkî temizliktir. Manevî -
ahlâkî temizlik te ancak. Kur'ân ahlâkna, peygamberimi/, aleyhisselâmn
ahlâkna tam riâyet etmek ve o yüce ahlâk ruhen ve uurlu bir ekilde
yaamakla olur. Kur'ân ahlâk ve peygamberimizin ahlâk ilâhî bir ah-
lâktr.

Üçüncüsü: Tahâretin üçüncü derecesi, kalbi, kötü ahlâktan ve kötü


duygulardan temizlemektir. «nsann fikri ne f& zikri de odur!» derler.
Ker kiinin kalbi temiz, saf ve hâlis duygularla doluysa, onun, d'arda
gözükecek fiiliyât da temiz, saf ve hâlis olur Eer kalbi muzr ve fâsid
duygularla doluysa, onun. darya akseden fiiliyât na muzr ve fâsid ola.
çaktr. Daha önceki paragraflarda zihin (kalb). dil ve el münâsebetlerini
îzâh etmitik. Burada onlar tekrara lüzum görmüyoruz.

Dördüncüsü: Bâtnn Allah'dan bakasndan temrzlemek. orada O'n-


dan bakasna yer vermemektir. Bu, peygamberlerin ve sddîklarn tahâ-

345
retidir. Tahâret, l arderecede olursa olsun, o derecede yaplan amelle-
rin yarsdr. Taharetin en yüksek derecesi de bu dördüncüsüdür. Bâtnn
-Allah'd an bakasndan temizlemek demek, orada ân yüce olan Allah'n ce-
lâl ve azâmetinin tecellî etmesi demektir. Kiinin bâtn Allah'dan baka-
sndan temizlenmedikçe oraya mârifetüllah girmez. Tahâretin üçüncü dere-
cesinde , Ki kalbi kötü ahlâktan ve kötü duyguladan temizlemek idi - esas
olan, kalbi güzel ahlâk ile ve doru inançlarla mâmur etmektir. Fakat kalb,
fâsid îtikadlardan ve kötü duygulardan temizlenmedikçe güzel ahlâk ile
V9 doru inançlarla mâmur edilemez. Herhangi bir yeri temizleyebilmek
ve oraya temiz eyler koyabilmek için önce oradaki pislikleri atmak ge-
rekir. Bu saydmz temizlik - tahâret dereceleri ayn zamanda îmânn da
dereceleridir. Bir önceki derecede yaplmas gerekeni yapmadan bir son-
raki dereceye ulalmaz. Meselâ kalbini kötü ahlâktan, kötü duygular-
dan ve fâsd inançlardan temizlememi olan birisi, mârifetüllah'n kalbte
tecellîsi derecesi olan dördüncü dereceye ulaamaz. Hâsl, bir üst derece-
ye çkabilmek için bir önceki dereceden îtinâ ile mutlaka geçmi olmak ge-
rekir.
*

Bu son izahlarmzla, temizlik tahâret


m olduk. Böylece
.

muhterem okuyucularm?, kendi


- nezâfet'in bir tasnifini yap-
kendilerini kontrol
ederek o derecelerde yükselme, çalmalar yapabilme imkânna kavumu
olacaklardr. Burada, müellifin yazdklarna ek olarak yaptmz açkla-
malar bir müslümana çok eyler kazandracaktr. Yeter ki onlar, düüne
düüne ve üzerlerinde dura dura okumu olsun. Bu arada aziz okuyucula-
rma hâssaten çok mühim bir husûsu daha hatrlatacam. O husûs udur:


Herbirimiz birer müslüman olduumuz ve bunun için yine herbi-
-.

rimiz kendi çap'mzda ve bildiimiz kadariyle dier insanlara, Allah'n


göstermi olduu yaay yolundan çkm
insanlara, O'nun yolunu gös-
terme ve hatrlatma vazifesiyle mükellef bulunduumuz halde ötedenberi
bunu ihmâl etmiizdir. Çok kere köyümüzde, kentimizde, mahallemizde,
... Allah'n kitabnn gösterdii ve Resûlüllah'n da gittii yolun dnda
giden bir çok insanlar görürüz de, bir günden bir güne bir defack olsun
onlar Allah'n göstermi olduu yaay yoluna dâvet etmeyiz. Etrâfmz-
da nice harâm eyler ilenir, kötü âdet ve alkanlklar ortaya çkar da
bir defack ^Isun bunlan önlemee çalmayz. Oysa birer müslüman ola-
rak herbirimiz, Allah'n kitâbna, Resûlüllah'n ahlâkna uymayan yaa-
ylar, hareketleri, âdetleri, davranlar, ... önlemekle mükellefiz, vazife,
liyiz. ite Allah Resulünün bir hadîsi:

— Sizden biri, Allah'n kitabna ve Resûlüllah'n ahlâkna aykr bir


hareket görürse, eer, gücü yetiyorsa onu eliyle önlesin. Eer

346
eliyle önlemeye gücü yetmiyorsa diliyle önlesin, Ker diliyle de
Önlemee gücü yetmiyorsa, Allah'n kitabna ve Resûlüllah'n ah-
lakna aykr olan bu fiilin ilenmesini tasvip etmediini kalbin-
den geçirsin. Bu sonuncusu, îmânn en zayf derecesidir.

Hadis gâyet Bununla beraber biraz üzerinde duralm:


sarihtir.
— Her nerede olursa olsun, Allah'n eriatna ve Resûlüllah'n ahlâ-
kna uymayan bir fiili, bir hareketi, bir davran, ...gören müslüman eer
ona mâni olmaa gücü yetiyorsa hemen mânî olacak. Fiilen önle-
fiilen
mee gücü yetmiyorsa, Allah'n eriatna ve Resûlüllah'n ahlâkna uy-
mayan bu fiili ileyenleri dili ile yâni sözle ikâz edecek. Yaplan bu hare-
ketin Allah'n kitâbna^ve Resûlüllah'n ahlâkna uymadn
söyleyecek.
Eer bunu söyledii takdirde kendisine bir zarar geleceini mülâhaza
ederse, o zaman da, Allah'n kitabna ve Resûlüllah'n ahlâkna uymayan
bu hareketin yaplmasn doru bulmadn kalbinden geçirecek, kalben
onlara lânet okuyacak...
Görülüyor ki muhterem okuyucularm, bir müslüman için, hiç bir
suretle, Allah'n kitabna ve Resûlüllah'n ahlâkna aykr hareketler,
âdetler, davranlar, yaaylar, ... karsnda seyirci kalmak yok. Her
bir müslüman, gücü yettiince ve kabiliyeti nisbetinde, Allah'n eriatna
uymayan hareketleri önlemekle mükellef. Hani bir söz vardr. «Herkes
evinin önünü temiz tutsa çöpçüye ihtiyaç kalmaz!» der. Tpk bunun gibi,
herkes, Allah'n kitâbna ve Resûlüllah'n ahlâkna uymayan hareketle-
ri önleme mükellefiyetini yerine getirse ortalk daha baka olur. Yal-

nz bu vazifeyi yerine getirirken bunu bilgilice ve belli ölçüler dâiresinde

yerine getirmee çalmak aksi tesir de yapabilir. Hâsl


cuarm, va'z, irâd, tebli ve Allah'n ve
vazifesiyle karnca kararnca
vâizlere, hatîblere ve kalem sâhiplerine brakmyalm. Sizler meselâ u
anda okumakta olduunuz ve bundan sonra da tekrâr tekrâr zevkle oku-
yacanz bu kitâbn, GAFLETTEN KURTULU kitâbnn ne büyük bir
irfan hazînesi olduunu gördünüz. Onu birkaç kiiye okutmak ve oku-
malarn tavsiye etmek, sizin bir nevi va'z ve irâd vazifesini yapmanz
demektir. Böylece elden ele dolaacak olan bu eser, sizlerin sâyesinde nice
kiileri Allah'n ve Resûlünün yoluna getirecektir. Bu eserin daha önceki
bahislerinden birinde (Ana baba hakk bahsi) öyle bir hadîs geçmiti:
.

— Her insan ölünce amel kapanr. Yalnz üç smf insann öl.


defteri
dükten sonra da amel defterinin sevap köesi açk kalr. Bunlar-
dan biri, halkn devaml faydalanabilecei hayr müesseseleri
kuran kiilerdir. Bir dieri sâlih evlâd yetitiren analar - babalar-
dr. Üçüncüsü de faydal ilim örenip - öretenlerdir.

347
-

Görüldüü peygamberimiz aleyhisselâm, faydal ilim örenip -


gibi,
öretenlerin amel defterlerinin sevap köesinin öldükten sonra da açk
kalacan ve oraya sevap yazlmaa devam edileceini haber vermekte-
dir. Bir irfan hazînesi olan GAFLETTEN KURTULU kitâbmda yaz-
lanlar, bilgilerin en faydalsdr. Bu ve buna benzer enerlerde
yazlanlar
kendimiz okuyarak bakalarna da duyurmak veya onlarn da okuma-
larna vesile omak, peygamberimiz aleyhisselâmn hadîsinde belirtilen
faydal ilim örenip - Öretme hususunu yapmak demektir. Bu mevzuda
daha geni malûmat için, deerli okuyucularmn, eserin sonundaki ilâve-
yi mutlaka okumalarn tavsiye ederim. imdi bir de u
âyetlere göz ata-
lm:
— Yemin olsun asra kî, muhakkak insan kat'î bir hüsrandadr An-
cak îmân ederek güzel ameller ileyenler ve birbirlerine hakk ve
sabr tavsiye edenler hüsranda olmaktan müstesnadr (Asr sû-
resi).

— nsanlar Allah'a davet eden, kendisi de güzel ameller ileyen ve


«üphesiz ki ben müslümanlardann!» diyen kimseden daha güzel
sözlü kim olabilir? yilik ile kötülük bir olmaz. Sen, kötülüü en
güzel hasletle önle. O zaman görürsün ki, seninle arasnda dü.
manlk bulunan kimse bile sanki senin yakn dostun olmutur
(Fussslet nûresi, âyet: 33, 34).

Âyetlerde açkça belirtildii gibi, kurtuluun ve kâmil müslüman ol-


mann birbirinden ayrlmaz iki temel art vardr. Bunlardan biri. Allah'a
ve Resulüne îmân etmek'tir. Bu bata, gelir ve insann bâtnnda yâni kal-
binde bulunan bir eydir. Dieri de bu îmânn hâriçteki tezahürü demek
olan amel-i sâlih'tir. te
bir insann kaç eliremlik bir müsliiman okluu,
îmânnn hâriçteki bu tezahürü ile belli olur. Amel-i salihten murat, gü-
zel ahlâktr. Bir müslüman, kendi ahsn ilgilendiren ibâdetleri
hakky-
le yapmakla beâber ayn zamanda Kur'ân ahlâk ve peygamberimizin
ahâk ile ahlâklanmsa ve bu ahlâkn dier insanlar kar'snda göstero-
biliyorsa. o kimse sâlih ameller iliyor demektir ve tam vc kâmil bir müs-
lümandr. îte âyetlerde vâdedilen kurtulu bu münliimanlar içindir. Ger-
çekten bir müslüman. tam ve kâmil bir müslüman olmak istiyorsa Kur'ân
ahlâkna ve peygamber aleyhisselâmn ahlâkna uymal ve bu ahlâkn
hâriçte dier insanlara ve umûm canllara kar mutlaka göstermeli, ha-
reket ve davranlariyle. Kur'ân ahlâk ile ahlâklanm olduunu ispat
etmelidir. Deerli okuyucularmn dikkatinden kaçmam olaca gibi, âyet.
lerde dikkati çeken bir husûs ta va'z, nasihat, irâd ve Allah'n ve Resu-
lünün yoluna dâvet etme vazifesiyle umûm müslümanlarn mükellef tu-
tuluudur. Demek ki azîz okuyucularmz, birer müslüman olarak sizler

348
de dier insanlar,, yâni AJlah'm ve Resulünün yolunda gitmeyen insan-
lar o yola dâvet etmekle mükellefsiniz. Bu vazifenizi belki bizzat va'z -
nasihat ederek yerine getiremezsiniz. Amma etrafnzdaki insanlara, me-
selâ mükemmel bir va'z - nasihat kitâb olan elinizdeki GAFLETTEN
KURTULU kitâbn okutursanz o vazifenizi yerine getirmi olursunuz.
Böylece. Allah'n, yukardaki âyetlerde kurtulu va'dettii ve ahâliyi hak
yola dâvet etmelerinden dolay kendilerini metheyledii kiiler toplulu-
una girersiniz. ân
mübârek ve yüce olan Allah, herbirimizi o kullarn-
dan eylesin...
Eserin NEZÂFET BAHS'ne yaptmz ilâveye burada son veriyor
ve ondan sonraki bahsin tercümesine geçiyoruz.

349
:

CUM'A GÜNÜNÜN FAZLET

Evs olu Evs rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:
— Ey ümmet ve ashabm! üphesiz ki sizin günlerinizin en fazilet-
lisi ve en ereflisi Cum'a günüdür. Zîrâ Adem aleyhisselâm o gün-

de yaratlm ve ruhu da o günde alnmtr. Kyamet zaman Sûr'a


üfürülüler o günde olacaktr. Cum'a günü bana çok salavât geti-
riniz. üphesiz sizin salâvatlariz bana arzolunur...
Bu srada aslâb dedi
— Yâ Kcsûlcllah, bizim salâvat lannz sana nasl arzolunur? Halbuki
sen öldükten sonra bedenin çürümü olacak!..
Resûl aleyhisselâm buyurdu:
— Bana, «Sen ölünce bedenin çürümü olacak!» m diyorsunuz. Ha-
yr. uras muhakak ki, an yüce olan Allah, peygamberlerin be-
denlerini çürütmcyi topraa haram klmtr.
Baka bir rivayette peygamberimiz öyle buyururlar:
— Cum'a günü bana çok selâm getiriniz. Zîrâ ben sizin salât-
salât -

selâmnz duyar ve ben de sizi» selâm ederim.


Bunun üzerine ashâb sordu:


— Vâ Ilesûlellah, sen bizim selâmmzalr ve selâm bize na-
nasri
sl iade etlersin? Sen öldükten sonra çürümü olmayacak msn?
Resûl aleyhisselâm onlara cevâben buyurdu:
— üphesiz ki sân yüce olan Allah, peygamberlerin bedenlerini ye-
yip çürütmeyi topraa haram klmtr. Hiç bir müslüman yok-
tur ki bana salât - selâm etsin de, Allah onun selâmn benim rû
huma ulatrmasn ve ben de o selâm alp ona selâm etmiyeyim!..
Yine Evs olu Evs rivâyet eder:
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, Cum'adan bahsederek buyur-
dular ki:
— Kim kiCum'a günü gerek abdest uzuvlarn, gerekse bedeninin
dier ksmlarn güzelce ykayp abdestlenerek Camiye gider ve
orada sükût ederek hutbeyi dinler ve lâubalilik yapmazsa, onun
Camiye giderkenki herbir adm için gündüzleri oruçla ve gece-
leri de namaz klmakla geçirilmi bir senenin sevab vardr.

Allah ondan raz oîsun, Ebû Hüreyre rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:

— Güne, Cum'a gününden daha ve daha erefli bir gün üze-


faziletli
rine ne dodu ve ne de batt. Yeryüzünde, insanlarla cinlerin hâ-
ricinde hiçbir canl yoktur ki, Cum'a günü için mutlaka feryat -
figân etmesin. Cum'a namaz klman camilerin kaplarnn herbi-
rinde iki melek bulunur. Bunlar, namaza gelenleri sra ile kayde-
kurban etmiçesine sevap alr. likin-
derler, tik gelen, sanki bir deve
ci olarak gelen, bir koyun kurban etmiçesine sevap alr. Üçüncü
olarak gelen, bir tavuk sadaka vermiçesine, dördüncü olarak ge-
len, bir yumurta sadaka vermiçesine sevap alr. tmam minbere
çkp oturdu mu artk defteri kapatrlar. Daha sonra gelenleri yaz-
mazlar.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre rivâyet eder:


Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:
— Kim Cum'a günü güzelce abdest alarak Namaza gelir, derken,
ki
hatibe yaklaarak sükûnetle hutbeyi dinlerse iki Cum'a arasndaki
hattâ üç gün de fazla olarak, günahlar afvodilir. Kim de hutbeyi
dinlemeyip baka bir eyle megul olursa muhakkak ki o, Cum'a.
yi bouna geçirmi olur.
Allah ondan râz olsun, yine Ebû Hüreyre rivâyet eder:
Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:

— Üzerine Güne doan günlerin en hayrls Cum'a günüdür. Âdem


o günde yaratld. Allah onu o günü Cennct'e koydu. Yine onu
oradan o gün çkard. Kyamet o gün vuku bulur. O günde öyle
bir ân vardr ki, o anda mümin, Allah 'dan ne taleb ederse Allah
onu mutlaka verir.

— Ebû Seleme'nin anlattna göre, Sellâm olu Abdullah öyle der:


— Cum'a günündeki bu gündüzün son anlardr Âdem aleyhis-
ân, ki
;lâm o anlarda yaratlmtr. Allah öyle buyurur:
— nsan acelecilikten yaratld. Size âyetlerimi yaknda gösterece-
im. O halde acele etmeyin (Enbiyâ sûresi, âyet: 37).

351
:.

Müseyyb olu Saf d der ki


— i-'ence, Curn'ada camide bulunmak nafile hacc etmekten daha iyi-
dir.

Kaab.Anbâr da unlar söyler:


—Bence, bir kadeh ate içmek bir kadeh içki içmekten daha iyidir.
Cum'adan geri kalmak, bir kadeh içki içmekten daha küçük bir suç de-
ildir. Câmide cemâati inciterek öne geçmek, Cum'adan geri kalmaktan
daha küçük bir günah deildir.
Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:
—Bir defasnda Resûlüliah sallallâhü aleyhi ve selem minberde bir
âyet okumutu. O sr ada,, cemâatten ve hutbeyi dinlemekte olan Ibni Mes'-
ûd, yannda oturan Kaab olu Übeyy'e, Resûl aleyhisselâmn okuduu o
âyetin ne zaman nazil okluunu sordu. Bunun üzerine Übeyy ona, susma-
sn iâret etti. Namazdan çknca da kendisine dedi ki:
—Namazda mâlâyâni ile megul olmadn müddetçe o namazn de-
eri olur.
Übeyy'in bu sözü üzerine Abdullah Ibni Mes'ûd Resûlüllah'a gitti. Hâ-
diseyi anlatarak bu hususta bilgi istedi. Allah Resûlü ona cevaben buyur-
dular ki:

— Übeyy doru söy emi


«

1 ! .

— Resûl aleyhisselâm daha sonra devamla buyurdular:


— Kim Cm'a günü güzelce ykanarak güzel kukalar sürünür,
ki
sonra camiye orada kimseyi incitmez, ön saflara geçeceim
gelir,
diye halk çineyip geçmez ve sân yüce olan Allah'n emrettii
namaz klar, hutbeyi de sükûnetle dinlerse, Allah, onun iki Cm'a
arasndaki günahlarn mafiret eyler.

Abdülmünzir olu Ebû Lübâbe rivayet eder:


Resûlüliah sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyurur:

— Cm'a günü, Allah indinde günlerin en ulusu ve en büyüüdür.


O gün, Allah indinde, Ramazan ve Kurban bayram günlerinden
daha büyüktür. O günde be haslet vardr:

1 — Allah Adem aleyhisselâm o günde yaratmtr.


2 — an yüce olan Allah, Adem aleyhisselâm o günde Cennetten yer
yüzüne indirmitir.

S — Adem aleyhisselâm o günde vefât etmitir.


4 — O günde öyle ân vardr
bir haram ki, bir ey olmamak artyle,
kul o anda Allal'dan her ne taleb ederse onu kendisine mutlaka
verir.

352
:

5 — Kyamet o günde vuku Yerde - Gökte, Kabbna yakn olan'


bulur.
hiç bir melek yoktur ki Cum'a gününün heybetinden korkmasn...
Allah onun yüzünü ereflendirsin, Hz. Ali öyle der:

Cum'a günü olunca eytan avanesiyle berâber çkar, insanlara
sokaklan güzel ve süslü gösterirler. Yanlarnda da bayraklar vardr. Me-
lekler de camilerin kaplarnn önlerine otururlar. Srasiyle, gelen insanla-
r yazarlar. Bu, hatib minbere çkncaya kadar böylece devam eder. Hatib
hutbe okumak için minbere çknca hemen defterleri kapatrlar ve hut-
beyi dinlemek üzere vaziyet alrlar. Kim ki Cum'a günü câmiye gelerek
namazn klar ve hutbeyi iitecek ekilde hatibe yaklar da onu dinler
ve mâlâyâni ile megul olmazsa onun için iki ecir vardr. Kim ki minbere
uzak durur fakat onu dinler ve sükût ederse ve mâlâyâni ile de megul
olmazsa onun için bir ecir vardr. Kim de minbere yakn oturduu halde
mâlâyâni ile megul olur ve hutbeyi dinlemezse onun için de iki günah
vardr. Kim ki yanndaki birisine, «Sus!» dese konumu saylr. Kim ki
hutbe esnasnda konuursa mâlâyâni ile uram
demektir. Mâlâyâni ile
uraan ise Cum'aya gelmi saylmaz.
Bunlar söyleyen Hz.'Ali, daha sonra ilâve etti

— Ben, Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve sellemden böyle iittim!..


Babamdan öyle bir hikâye dinlemitim. Bir defasnda sâlihlerden
biri,sabah namazn camide klmak için Cum'a gecesi erkenden caminin
yolunu tutar. Yolun kenârnda bir mezarlk vardr. Sâlih. henüz vakit er-
ken olduu için, o kabristana girip biraz duâ 'ederek vakit geçirmek ister.
Bu maksatla oraya girer, ölüler için duâ vc istifarda bulunur. Sonra bir
mezâr tan a\ yaslanarak oturur. Derken orada uyur kalr. Bu srada rü-
yasnda öyle bir manzara görür:
— Bütün kabir ehli kabirlerinden çkarlar. Orada - burada gurup
gurup toplanarak birbirleriyle konumaa balarlar. Yine kabir ehlinden
olan ve üzerinde kirli bir elbise bulunan bir genç ise melûl-mahzfn. tek
bana kenarckta durmaktadr. Bu srada, içlerinde çeit çeit lütuf
bir
ve nimetler bulunan bir çok tabak, mendillerle ortaya sürülür. Herbir
rûh, kendilerine sunulan bu tabaklardan birer tâne alarak kabrine girer.
Böylece darda, o kirli elbiseli mahzun gençten baka kimse kalmaz. O
genç, mahzun bir ekilde ve eli bo olarak kabre girmek üzere doruldu-
u bir srada sâlih kendisine sorar:

— Ey Allah'n kulu! Seni çok hüzünlü görüyorum. Sana hiç bir ey


verilmedi. Bu gördüüm manzara nedir?

Mahzun genç seslenir:

Gafletten Kurtulu F: 23
353
Salih der:
— Evet, gördüm. Nedir onlar?
Genç anlatr:
— Onlar, ölülere yapt
dirilerin hayr -hasenâttr. Her ne zaman
ki diriler ölüler için bir iyilik yapar, bir sadaka verir veya bir hayr dua-
da bulunursa bunlardan hâsl olan sevap, Cum'a gününün gecesinde ölü-
lere getirilir. Ben, Sind'li bir âiledenim. Hacca gitmek üzere annemle yola
çkmtk. Basra'ya varnca bana ecel geldi. Ben öldükten sonra annem
evlendi. Kocasna, ölmü bir olu olduunu da söylemedi. Dünyâ onu al-
datt, gâfil etti. Benim için bir hayr yapmad, bir sadaka vermedii
gibi dudaktan da olsa dili ile bir hayr duâda da bulunmad. Bunun için
imdi benim nasibim hüzünden baka bir ey deildir. Bana u
anda an-
cak hüzünlenmek düüyor. Zîrâ ölümümden sonra beni hayr duâ Üe
anan birisi yoktur...
Bunun üzerine sâlih, gence, annesinin evinin nerede olduunu so-
rar. O da tarif eder. Sâlih câmide sabah namazn kldktan sonra do-
ruca gencin söyledii mahalle gider. Annesinin evini sorar. Ger-
çekten annesinin evi oradadr. Onu bulur. Kendisiyle konumak için
müsâade ister. Kadn bu müsâadeyi verir. Sâlih, aralarnda geçe-
cek konumay kimsenin duymamasn söyler. Bunun üzerine, ka-
, arkasmda olduu halde yalnzca konuurlar. Sâlih, kadna,
din bir perde
hayâtta çocuu olup - olmadm sorar. Kadn, «Hayr!» der. Bu sefer de
hayâttan göçmü çocuunun bulunup - bulunmadn sorar. O, bir
bir
olunun bulunduunu söyler. Bunun üzerine sâlih, rüyâsnda görmü ol-
duu hâdiseyi anlatr. Bunu dinleyen kadn iddetle alar, öyle ki göz-
yalar bir çeme suyu gibi yanaklarndan aa
akar. Sonra der ki:
—Ey Allah'n sâlih kulu! O benim olumdur. Cierimin bir parça-
sdr. Benim rahmim onun için bir smak, göüslerim bir çeme, evim
de bir barnak idi.
Daha sonra sâlihe bin akçe vererek der ki:
—Benim sevgüim, gözümün nûru ve cierparem için bunu tasad-
duk et. Bundan böyle hayâtta oldukça onu unutmayacam. Onun için
sadakalar verecek, hayr dualar edeceim...
Kadnn verdii paray alan sâlih oradan ayrlnca onu hemen ta-
sadduk eder. Ertesi Cum'a gecesi o genci görebümek maksad ve gâye-
siyle, câmiye namaza giderken yine o kabristana girer, ölüler için duâ
ve istifar ettikten sonra yine bir mezar tama yaslanr. Ayn minval
üzere uyur kalr. Rüyasnda yine ayn ekilde ortaya bir ksm insanlar
çkar. Aralarnda yine o genç te vardr. Fakat bu sefer çok ne'elidir.
Üzerinde de bir önceki gibi siyah ve kirli bir elbise deil, bembeyaz ve
tertemiz bir elbise vardr, sâlihi görünce yanma gelir ve öyle der:
— Ey Allah'n sâlih kulu! Allah sana büyük hayrlar versin. Bana
hediyyeler ve sevaplar geldi...

Sâlih sorar:
— Siz Cum'a gününü bilir misiniz?

Genç der:
— Evet. Onu gökteki kular büe bilirler. Hattâ Cum'a gününü selâm-
larlar.

Allah ondan raz olsun. En e s lbni Mâlik rivayet eder:


— Bir defasmda Cebrâü aleyhisselâm Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve
selleme gelmiti. Elinde parlak bir ayna gibi bir ey vard. Onun orta-
snda da siyah bir benek bulunmaktayd. Resûl aleyhisselâm, «Bu nedir
yâ Cebrail?» diyerek elindeki parlak cismin ne olduunu sordu. Cebrail
aleyhisselâm cevâben dedi ki:
— Bu, Cum'a günüdür. Allah onu,
sana ve senden sonra ümmetine
bir bayram olsun diye sana farz klyor. O günün içinde sizin için öyle
bir ân vardr ki, o anda kim bir ey isterse eer ksmeti ise Allah o is-

t
teini ona mutlaka verir. Eer ksmeti deilse onun için ondan daha de-
'erli bir eyi kendisi hesâbma indinde saklar. Bizim nazarmzda Cum'a
günü Yevmülmezîd'dir. Biz onu, «Seyyidül'eyyâm = Günlerin en ulusu,
en büyüü» diye çarrz...
Bu srada Resûl aleyhisselâm sordu:
— Niçjn bu isimle çarrsnz?
I

>

Cebrâü aleyhisselâm cevap verdi:


— unun için ki. Rabbn cennette geni bir vâdi edindi. Orada

ler gelirler
ra bu minberlerin arkasmda nûrdan yaplm kürsîlerle dolarlar. Pey-
gamberlerden sonra sddîklarla ehidler gelir. Ayn yerlere onlar da otu-
rurlar. Daha sonra Adn Cennetinin sâkinieri gelir. Miskten yapüm o
beyaz tepe üzerine otururlar. Bu srada Rabbleri onlara htâben der ki:

— Ben, va'dime sâdk kalanm. Size olan nimetimi tamam-


size olan
lyacam. Buras benim ihsân-ikrâm mahallimdir. Benden isteyiniz. Ne
isterseniz verilecektir...

Onlar derler:
— Ey Rabbmz, senin rzân ve Cenneti isteriz.

Allah buyurur:
— Benim rzam, sizi Cennetime koymak ve ikramlarda bulunmak-
tr.

355
Onlar Allah'dan yine rzâsn isterler. Allah da mâsn verir. Onlar
islediklerinin de fevkinde çok eylere garkeder. Fakat bütün bunlar Cum'a
günü Cum'a zaman miktarncadr. Bu srada onlarn önüne öyle eyler
serilir ki ne bir insann aklndan geçmitir, ne de bir göz görmütür. Son.
ra, gerek peygamberler, gerekse sddîklarla ehîdler oradan ayrlrlar. Ad
cenneti sakinleri de ayrlr. Kendi yerlerine giderler. Bu srada, Cum'a
gününe duyduklar ihtiyâçtan baka bir eye ihtiyâç duymazlar, Cum'a
gününe iddetli ihtiyâç hissederler. Çünkü o günde nâil olacaklar ikrâm-
lar ve erefler artar. îte Cum'a gününe bunun için yevmülmezîd denmi-
tir. Kyâmet te o günü vuku bulacaktr.

Allah ondan râz olsun, Enes Ibni Mâlik rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:

— Cemâatle klnan namazlar ve Cum'adan Cum'aya klnan cemâatli


namaz, büyük günahlardan kaçnld müddetçe, aradaki günah-
lara keffâret olur.

'
Müellif Ebülleys Semerkandî'nin, Cum'a bahsinde kaydettikleri bun-
lardr. Biz, zamanmzda, belki de önceleri bulunmayan bir ksm eksiklik-
lerigöz önüne alarak bu bahse de bir eyler ilâve etmeyi lüzumlu ve zarurî
görüyoruz u
hususu bir kerre daha belirtelim ki, Allah'n, son hak dîni
olan slâmiyet vâstasiyle kullarna emrettii herbir ibâdetin altnda say-
sz hikmetler ve onlar îfâ edenler için hudutsuz faydalar vardr. Cum'a
namaz da, sân yüce olan Allah'n, kullarna emrettii ibâdetlerden biri
olduuna göre onun altnda da bu hikmetler ve faydalar mevcut demektir.
Ancak, deerli okuyucularmzn u
husûsu unutmamalar gerekir ki, yap-
tmz ibâdetlerin âzâmî mânevi faydasn görebilmemiz için onlar gerei
gibi ve kusursuz olarak ifâ etme gayreti içinde bulunmamz lâzmdr. Âdet
yerini bulsun zihniyeti içinde yaplan ibâdet ve tâatlerin hemen hemen hiç
bir faydas yoktur. Bu tpk larlamzdaki meyve aacna benzer. Nasl ki
o aaçtan en çok ve en iyi meyve alabilmemiz için ona en iyi ekilde bak-
mamz gerekiyorsa, aynen bunun gibi, âzâmî mânevî faydasn görmek is-
tiyorsak ibâdetlerimizi de özenle ve en iyi ekilde yapma gayreti içinde bu-
lunmamz gerekir.
Âyetlerle ve hadîslerle belirtildii gibi, Cum'a günü mübârek günler,
den, namaz da büyük ibâdetlerdendir. âm yüce olan Allah öyle buyu-
rur:
>

— Ey îmân edenler, Cum'a günü namaz için çarldnz zaman he-


men Allah' zikretmee (namaz klmaa ve hutbe dinlemee) gi-

356
din. Al-verii brakn. Eer idrâk ederseniz, böyle yapmanz sizin
için daha hayrldr. Namaz klnnca ise datn, iinize . gücünü-
ze bakn, AUah'n lûtfundan nasîb arayn. Allah' çok zikredin. Tâ
ki umduklarnza nâil olasnz (Cuma sûresi, âyet: 9, 10).

Pepgamberimiz aleyhisselâmm bir ksm hadîsleri de u meallerdedir:


— Gönlüm öyle istiyor ki, namaz kldrmasn birisine söyleyeyim
de, sonra kendim gidip Cum'aya gelmeyenlerin evini atee verip
yakaym.
— Kim ederek üç defa Cum'a
ki ihmalcilik namazn terkedcrsc Al-
lah onun kalbini mühürler.

— Günlerin en Cum'a günüdür.


faziletlisi

— Kim Cum'a günü veya


ki vefât ederse Allah onun
gecesi için bir
ehîd sevab yazar ve kabir azabndan muhafaza eder.

— Cum'a sâlim olursa bütün günler salim olur.

— Cehennem, her gün zeval vaktinden önce Günein tam ortaya gel-
dii srada gökte alevlenir. Cum'a günü hâriç, dier günlerde o
sâatte namaz klmaynz. Zîrâ Cum'a gününün tamâm namazdr,
ve üphesiz Cum'a günü cehennem alevlenmez.

— Melekler,Cum'a günü vaktinde câmide bulunmayan kiiyi arar-


lar. Bu arada kimisi kimisine sorar. Acaba fülân kii ne yapt?

Acaba vaktinde camiye gelemeyiinin sebebi neydi ?


Ve öyle derler:
— Allah'mz, eer fülân kulun fakirlikten dolay camiye gelmekte
geç kaldysa onu zengin yap, ihtiyâçtan kurtar. Eer hastalktan
dolay gelemediyse kendisine ifâ ver. Eer bir megaleden dolay
geç kaldysa sana ibâdet edebilmesi için onu bu megaleden kur-
tar. Eer herhangi bir oyundan - oynatan dolay peç kaldysa
kalbine sana ibâdet evki ver, kalbini sana ibâdet etmee yönelt...

Meâllerini verdiimiz âyetlerle hadîsler, Cum'a gününün büyüklüü-


nü, o günü okunan hutbenin ehemmiyetini ve klman namazn faziletini
bütün açkl ile ortaya koymaktadr. u
halde imdi bütün mesele, o gü-
nün ehemmiyetini hakkyle idrâk edip - etmediimizde ve o günü yapma-
mz gerekenleri gerei gibi yapp . yapmadmzda düümleniyor. Eer bir
müslüman olarak o günün ehemmiyetini idrâk ediyor ve üzerimize düen-
leri hakkyle yapyorsak, gerek fert olarak ve gerekse cemiyet olarak âzâ-r
mî - mânevî faydasm görürüz. Aksi halde, sadece âdet kabilinden, birta-
km hareketleri tekrarlam olmaktan öteye geçemeyiz. imdi ksaca,
357
Cum'ann hikmetleri ve gerek ahsî gerekse içtimâi faydalar üzerinde
duralm.

Cum'a, her eyden önce müslümanlar arasnda birliin ve berâberliin


bir sembolüdür. Zîrâ dier vakit namazlarnn camiden baka yerlerde ve
tek bana klnmas caiz olduu halde cuma namaznn klnmas câiz de-
ildir. Yâni belli birtakm artlara mâlik müslümanlann haftada bir defa
bir yerde mutlaka toplanmalar ve omuz omuza, saflar hâlinde Allah'n hu-
zurunda durmalar zaruridir. Bu zarûrîlik, müslümanlann i-güç dolay-
syle birbirlerinden uzun müddet uzak kalmalarn ve birbirlerine yabanc-
lamalarn önler. Hiç deilse haftada bir defa, her muhitin müslümanlan
câmide toplanarak birbirlerini görmü, birbirlerinden haberdâr olmu olur-
lar. Cum'ann en mühim ve faydal taraf ise Cum'a hutbesidir. Bunda da

umûm müslümanlar, haftada bir va'z


nasihat dinlemi, Allah'n ve Resu-
-

lünün yoluna dâir meseleleri örenmi olurlar^ Yazk ki bugün bu konu


yürekler acs bir durumdadr. Zîrâ peygamber makam o mukaddes min-
berleri igal eden zevâtn birçou liyakatsiz, nâehil, bulunduu mevkiin
mes'ûliyetini idrâk etmekten âciz kiilerdir. Temsilcilerinin ekseriyetini
böylesine kiilerin igal ettii bir makamn ise kendisinden bekleneen ic-
timâî fayday salayamyaca muhakkaktr. Her eyden önce, o mukad-
> des makam igal edenlerin oraya lâyk olmalar, hiç deilse lâyk olmaa
çalma gayreti içinde bulunmalar gerekir. Oraya lâyk olmayan veya
böyle bir çalma gayreti içinde bulunmayan kiilerin okuyacaklar hut-
benin cemâate hiç bir ey vermeyeceini kesinlikle söyleyebiliriz. Okuna-
cak hutbelerde u
husûslar göz önünde bulundurulmaldr:

1 — Cemiyetin müptelâ olduu ahlâkszlklar, alkanlklar, zararl


davranlar, üzerinde srârla durmal, dînin esaslarna aykr gidiat
...

tesbit ederek onlar hutbelerde sk sk konu edinmeli. Meselâ al-veri ve


ticâret hayâtnda mevcut zararl ve davranlar tesbit ederek onlar
hileli
sk sk hutbelerde anlatmal. Bir muhitte içki içmek yaygn ise hutbelere,
sk sk onu mevzû edinmeli. Zînâ yaygn ise zinây mevzu edinmeli. .. Hâsl
cemiyetin dertleri neler ise o dertler üzerinde durmal ve onlar iyiletire-
cek hutbeler îrât etmelidir. Bu husûs, tpk bir doktor ile hastasmn hâline
benzer. Hastasn tedâvî etmekte olan doktor, onun vücûdunun hangi uzvu
hasta ise tedâviyi elbette oraya yöneltecektir. Hattâ hastasnn vücûdunun
bir kaç yerinde rahatszlk bulunduu takdirde, en hayât uzvu hangisi ise
önce onun tedâvisi ile megul olacaktr. te, peygamber makam olan min-
berleri ve kürsüleri igal eden hatiplerle vâizler müslüman cemâatinin bi-
rer ahlâk doktorl andr. O
halde onîann, önce cemiyette mevcut ahlâksz-
lklara birer tehis koymalar ve bu ahlâkszlklar tedâvî etmek ve Al-
lah'n yolunu göstermekten ibaret olan hutbelerini ona göre irât etmeleri

358
gerekir. Aksi takdirde, cierinden râhatsz bir hastann
etmekle megul olan bir doktorun durumuna dümü olmaktan kurtula-
mazlar ve büyük mes'ûliyetler altna girmi olurlar.

2 —
Hutbelerde dînin temel esaslar ilenmelidir. Dînin en mühim
esaslarnn çinendii günümüzde, bunlar bir kenâra atp da teferruatla
uramak ve hutbelere bu teferrûât konu edinmek en hafifinden mânâ-
szhktr. Temelini sel, çatsn yel götürmekte olan bir evin duvarlarna
nak yapmakla megul ustann bu hareketi ne derece mânâsz ise, dînin
temel esaslarnn hiçe indirildii günümüzde, ufak - tefek teferruatla hut-
beleri ve va'zlar doldurmak ta o derece mânâszdr.
»

cümlelerden uzak sâde, scak ve samîmi olmal. Zamanmzda maa'lesef bu


;

husûslara da riâyet edilmiyor. Bilhassa yazl hutbelerin birçou zorâkî


yapmackl, gayri samîmi ve ihlâssz cümlelerle dolu.

4 — Konumalar ve snf Un
halk tabakasnn rahatlk-
hutbeler, her
la anlayabilecei bir ifâde ve üslûpta olmal. Ve, en mühimi, daha önce-
leri de belirttiimiz gibi, vâiz veya hatîp, cemâate söylediklerine kendisi

mutlaka riâyet etmeli, onlara tavsiye ettii hayât kendisi mutlaka yaa-
mal. Aksi takdirde, söylediklerinin cemâat üzerinde bir tesiri olmaz. Nite-
kim bu husus, ân
yüce olan Allah'n bir âyetinde açklanmaktadr:

— Ey îmân edenler, yapmayacanz eyi niçin söylersiniz. Yapma,


yacanz jyeyi söylemeniz, en iddetli bir buz olarak, Allah indin-
de büyüdü (Safi sûresi, âyet: 2, 3).

öyle sanyoruz ki, zamanmzda, irât edilen hutbelerin ve yaplan bir-


çok va'zlarn onlan dinleyenlerde te'sirli olmaynn sebepleri bu sayd k-
lanmzdr. Eer, peygamber makam o kutsal minberlerle kursîleri igâl
eden hatiplerimizle vaizlerimiz bu husûslara riâyet ederlerse hem o mev-
kiin hakkn vermi, hem cemâate faydal olmu ve hem de kendilerini mâ.
nevî mes'ûliyetten kurtarm olurlar.
Müslümanlar zaviyesinden, îtinâ gösterilmesi gereken bir husus ta
Cum'a günleri daha çok hayr-hasenât yapmak ve sadakalar vermektir.
Vâka iyilik etmenin, hayr-hasenât yapmann ve sadakalar vermenin gü-
nü-sâati yoktur. Fakat günün ehemmiyetine binâen, Cum'a günleri yaplan
hayrlar, verilen sadakalar daha baka olur. Eskiden cemiyetimizde, bil-
hassa köylerde bâz Islâmî güzel âdetler yerlemiti. Meselâ her Cum'a
akam (Perembe günü) oldu mu. hâli-vakti yerinde olanlar tarafndan
mahallenin zayf hallilerine yiyecekler datlrd. Cum'a namazndan son-

359
hâli vakti yerinde olanlar daha zayf durumda olanlar evlerine
Bugün maal'esef dier güzel birçok âdetlerimiz
îde ilerdi.
gibi bunlar da ortadan kalkmtr. Hattâ öyle ki, kendi mahal lemizdeki in-
sanlar urda dursun, yabandan gelmilere bir ikrâmda bulunma cömertli-
ini bile gösterememekteyiz. Müslümanlarn birbirlerine yapacaklar ik-
ramlardan ve ihsanlardan maksat ve gâye, aralarndaki sevgi - muhabbet
balarnn devamn ve kuvvetlenmesini salamaktr. hsan - ikrâm, daha
ziyâde var lkl kimselerin yapaca bir eydir. Kendilerine ikrâmda bulunu-
lacak kimseler de daha çok fakr tabakadan olmaldr. Peygamberimiz
aleyhisselâmn bir hadisi u mealdedir:
— Sofralarn en sevimsizi hep zengin ellerin uzand sofradr.
Bunun mânâs açktr. Dâvetlere, ziyâfetlere, herhangi bir maksatla
yaplan yemekli toplantlara daha çok fakr - fukârâ snf
çarlacak. s-
tedii zaman istediini alp yiyebilecek güce sâhip olamyan yoksullar bu
vesile ile doyurulacak. Yazk ki bu husûs ta son senelerde raydan çkarl-
mtr. Varlk sâhipleri böyle yemekli toplantlara daha çok birbirlerini
dâvet etmekte, dînimizin özüne ve peygamberimiz aleyhisselâmn yukarda
meâlini verdiimiz hadîsine muhâlif bir davran içinde bulunmaktadrlar.
Peygamberimiz aleyhisselâmn, yukarda meâlini verdiimiz hadîste me-
selenin olanca açkl ile ortaya dökülmü olmasna ramen bu hatâl al-
kanlklarda srâr etmenin müslümanlkla ne derece badaabileceini muh-
terem okuyucularmn takdirine brakyorum. Müslümanlkta en mühim
bir husûs ta, her eyin yerliyerinde ve zamannda yaplmasdr^. Mânâsz-
lklar ve saçmalklar hiç bir sûretle ho görülmez. Bilmemek ve örenme-
mek mâzeret saylmaz. Yazk ki hayr - hasenât yapma hususunda mânâsz
ve hatâl hareketler yaygndr. Günümüzün müslüman hayr - hasenât
yapmak, sadakalar vermek, ihsânlarda bulunmak ister. Fakat çok kerre,
hayr - hasenât nereye yapacan veya nereye yaplmas gerektiini bil-
mez. Sadaka vermek denince, aklna, sokaktaki dilencinin mendiline para
atmak gelir. Ve, oraya att yirmibe kurula, sadaka vermi olmann
övüncü içine girer. Oysa hayr . hasenât yapmak, sadakalar vermek bu ba-
sit hareketlerden ibâret deildir. Hâsl böylesine hatâl bir anlay ve tat-
bikat içindedir günümüzün müslüman. Meselâ bir çok yerlerde câmilerde
hal üstüne hal vardr. Bunu hçrkes görür ve bilir. Böyle olduu halde, bir
müslümann içinden hayr yapmak doar. Hemen kalkar. Bir hal alr. Ge.
tirir. Kat kat hallarn üstüne bir hal da o atar. Belki de o anda mahalle-

sinde bir fakir vardr, meselâ evine yakacak alamamaktadr, yahut yayg-
s yoktur. te böyle bir durumda bir müslümann bu hareketi mânâszdr,
hatâhdr. Müslüman basiretli olur. Muhîtindeki, köyündeki, kentindeki ih-
tiyâç sahiplerinden haberdârdr, ilk bata nerenin yardmna koulmas

360( *
gerekiyorsa oraya koar. Yersiz, mânâsz, hatâl davranlardan kaçmr.
Söz buraya gelmiken, deerli okuyucularmza tarihî bir hâdiseyi nakle-
delim:
— Bir gün, büyük islâm âlim ve müctehidi Süfyân Sevriye bir kadn-
caz Elinde bir miktar zeytinya bulunduunu, bunu Câmiye ver-
gelir.
mek istediini söyler. O sralarda câmilerde aydnlatma mâddesi olarak
zeytinya yaklmaktadr. Süfyân Sevrî kadna sorar:

Hayra sarfetmek istediin bu zeytinyann verecei
ye kadar uzanmasn istersin? Caminin kubbesine kadar m,
n
yoksa
nere-
Ar-
Âlâ'ya kadar m? .

Kadn der:
— Elbette Ar- Âlâ'ya kadar uzanmasn isterim.
Bunun üzerine Süfyân Sevri ona unlar söyler:
— u anda câminin yakacak ya çok. Oraya hemen herkes ya getK 5

riyor. Fakat ben u sokakta


ileriki yetim tanyorum. u anda onlarn
iki
evinde yiyecek yalar yok. Böyle bir durumda sen, o câmiye ya ba-
larsan onun verecei k
câminin kubbesine kadar yükselir. Halbuki onu
götürür o yetimlere verirsen verecei k
Ar- Âlâ'ya kadar yükselir!..
Ümit ederim, büyük âlim ve müctehid Sevrî'nin bu cevâb, zamanmz-
da hatâh ve mânâsz îslâmî anlay ve tatbîkat içinde bulunan müslüman.
lan uyarr...
Bu bahsin banda meâlini okuduumuz hadîsten anlald gibi,
Cum'a günü müminler bayramdr. O günde yaplan ibâdetlerin,
için bir
verilen sadakalarn, ilenilen hayr - hasenâtn mânevî ecri büyüktür. u
halde o günü daha çok ibâdet yapabilir, daha çok hayr . hasenatta bulu-
nabiliriz. Umumiyetle bedenî ibâdetler, kör - topal da olsa yaplr da ne-
dense mâlî ibâdetlere pek yanalmaz. Oysa cemiyette içtimâi âhengin
teessüsüne yardm edecek ve ictimâî fayday salayacak ibâdetler mâlî
ibâdetlerdir. Bedenî ibâdetler ahsn daha çok kendisini ilgilendirmekte-
dir. Mâlî ibâdetler ise tamamen ictimâî hayât ilgilendirir. Hele bedenî ibâ-
detler taklîd çukurundan öte geçemiyorsa, onu yapan ahsn kendisine de
faydas olmayabilir. Cum'a günleri hassaten mâlî ibâdetlere arlk ver-
memiz, cemiyetimizin» fertleri arasndaki sevgi . muhabbet balarnn ge-
liip kuvvetlenmesine ve hayâtn daha bir ahenkli ekilde devâm etmesine
yardmc olacaktr. Azîz okuyucularmz bu konuda düünüp hassâs ol-
maa dâvet etmeyi bir müslümanlk vazifesi biliyoruz.
Cum'a bahsine ilâve etmek istediklerimiz bu kadardr. Ümit ederim,
deerli okuyucularmza bu konuda bir eyler vermiizdir.
»

;— .
o

361
: :

CAMLERN EREFLL

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre rivayet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:
— Sizden biri camiye girdii zaman iki rek'at namaz klmadan otur-
masn.
Vh, mubah birzamanda, yâni namaz klmann mekruh olmad bir
zamanda camiye girildii takdirdedir. Fakat ikindi namaz veya sabah na-
maz klndktan sonra câmiye girilmise bu takdirde camiye giri namaz
klmak gerekmez. Çünkü bu saatlerde namaz klmak menedilmitir. Eer
namaz klmann gerekmedii sâatlerde câmiye girilirse, namaz klmak ye.
rine tesbîh - tehlîl edilir, yâni Allah' noksan sfatlardan tenzih edici zikir-
ler yaplr ve L«â ilâhe illallah... çekilir. Ayrca peygamberimiz aleyhisse-
lâma salâvat getirilir. Eer böyle yaplrsa yine namaz klmçasna seva-
ba nail olunur ve hakk da yerine getirilmi olur.
caminin
Allah ondan râz olsun, anlatldna göre bir ara Selmân Fârsî bir
hizmetçi almt. Bunu duyan Fbîdderdâ ona bir mektup yazd. Burada
ona serzenilerde bulunuyordu. Mektupta u
cümleler de vard:
— ...Ey kardeim, ibâdet etme gücünü yokedecek belâlar gelip çat-
madan önce ibâdete zaman ayr. Musibetlere mâruz braklmak suretiyle
imtihândan geçmi dertli müminlerin duâsn al, onlarn duasn ganimet
bil. Yetîme kar' efkatli . merhametli ol. Onu sev, oka. Her türlü ihti-

yâcn gör. Kendi yediinden ona da yedir. Eer böyle yaparsan kalbin
mülâyimleir, hacetin hâsl olur Ben bir gün peygamberimiz sallallâhü
aleyhi ve selleme gelen ve kalbinin katlndan ikâyetçi olan bir adama
âhid olmutum. Resûl aleyhisselâm ona sormutu
— Kalbinin mülayim olmasn ve hacetinin husulünü ister misin?
Adam cevap vermiti
362
: : :

— Evet!..
Bunun üzerine Peygamberimiz aleyhisselâm öyle buyurmutu:
— Yetîme efkatli merhametli Onu oka. Yediinden ona da
- ol. sev,
yedir. Eer böyle yaparsan kalbin mülâyimleir, hâcetin hâsl olur...
*
Ey kardeim, câmiler evin olsun. Zîrâ ben, Resûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellemin öyle dediini iittim:
— Câmiler takva sahiplerinin evidir. üphesiz ki sân yüce olan Al-
lah, evleri câmiler olan müminlere râhat ve huzûru, srât köprüsünden
salimen geçmeyi ve cehennemden kurtulup mubârek ve yüce olan Rabble-
' rinin rzâsna ermeyi tekeffül eder.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selemin yârânmdan Umeyr olu Ha-


kim öyle der

niniz. Kablerinizi yufkaha altrnz. Çok düününüz, çok alaynz. He-


vâî arzular sizi ayrla düürmesin!..
Allah ondan râz olsun, Kâtâde der ki
Müminin üç mahalden baka yerde gözükmesi caiz deildir.
r

1 — Kendisini mânen îmâr eden câmide,


2 — Kendisini barndran evde,
3 — Kendi ihtiyâc olan ve bir beis bulunmayan iinin banda.

Sîret olu
Nezzâl de öyle der:
—Miinâfklar câmide tpk kafesteki kular gibidir.
.
Anlatldna göre bir gün Eyyûb olu Halef, câmide oturmaktayd.
Bir ara yanna hizmetçisi geldi ve kendisinden bir ey sordu. Bunun üze-
rine Halef hemen ayaa kalkarak camiden çkt ve onun sorusunu darda
cevaplandrd. Kendisine bu hareketinin sebebi sorulunca da cevâb u
verdi
— Ben bu âna kadar câmide dünyevî bir ey konumadm. u an ko-
numay da ho görmedim.

Kulun, ancak Allah'n emirlerine, câmilere yâni Allah'a ibâdet edilen


yerlere ve kullarna hürmeti olduu takdirde O'nun indinde bir derecesi
ve bir deeri olabilir. Câmiler - mescidler Allah'n evleridir. O halde mü-
minin oralara hürmet göstermesi gerekir. Zîrâ üphesiz ki Allah'n evle-
rine yâni mescidlerle câmilere yâni Allah'a ibâdet edilen yerlere hürmet
etmek Allah'a hürmet etmek ve Onu ululamak demektir.

Zâhidlerden biri öyle der:



Camilerde bulunduum sürelerce hiç bir sûretle bir eye dayan-
madm, ayaklarm aslâ uzatmadm, dünyâ ile alâkal söz konumadm...
363
Zâhid bunu, srf müsl iimanlar da bu edebe riâyet etsinler diye söylü-
yor.

Câmiler . mescidler hususunda dier bâz büyüklerimizin sözleri:


Evzâî (r.a): Dört ey vardr ki, Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sel-


lem, ashâb ve tabiîn bunlar üzerinde dâim idiler. O dört ey unlardr:
1 —
Cemâatin lüzumluluu,
2 —
Sünnete riâyet etmek,
3 —
Câmileri îmâr etmek,
4 —
Kur'ân okumak, Kur'ân ahlâk ile ahlâklanmak,
5 —
Allah yolunda cihâd etmek.

Uz. Ali'nin olu Haat (r.a.): Uç kii vardr ki bunlar Allah'n yak-
nndadr;
1 — Allah'a etmek maksadiyle srf Allah rzâs için câmiye
ibâdet
giren kii Zîrâ bu insan, ancak Allah rzâs için câmiye girmektedir. Câ-
müerle meccidler yâni ibâdethâneler ise Allah'n evidir. halde srf Al- u
lah rzâs için câmiye giren kimse oradan çkncaya kadar O'nun müsâfi-
ridir.
2 — Srf Allah rzâs
müslüman kardeini ziyâret eden kii. Zîrâ
için
bu kimse herhangi bir menfaat kasd ile deil, srf Rabbnn rzâs için o
mümin kardeini ziyâret etmektedir. Binâen'aleyh, o, oradan ayrlncaya
kadar Allah'n ziyâretcisi demektir.
3 —
Srf Allah rzâs için hacc veya umre yapmak üzere yola çkan
kii. Bu kimse, herhangi bir menfaat için. deil, srf Rabbnn nzâs için.
yola çkmaktadr. Binâen'aleyh, o, evine tekrar avdet edinceye kadar Al-
lah'a gidip dönen bir elçi; bir murahhas demektir.
Denir ki: Müminin snaklar üçtür: «

1 — Câmiler mescidler,
.

2 — Zikrullah,
3 — Kur'ân okumak.

Mümin bu üçten bilinde bulunduu müddetçe bir kale - snakta de-«

mektir. eytan ona vesvese veremez, onu aldatamaz.

Hasan Hasri: Camileri temizlemek ve îmâr etmek, cennette hurilerin


mehilleri yâni nikâh akçalardr.

Enes Ibnî Mâlik (r.a.) Kim câmide bir


ki bir k yakarsa melekler
ile Hamele-i Ar, o
geri durmazlar.
k yand :

müddetçe o kimse için istifâr etmekten

ttattâb olu Ömer (r.a.): mescidler, yeryüzünde Allah'n


Camilerle
evleridir. Oralarda namaz klanlar da Allah'n ziyâretçileridir. Ev sâhi.
I

364
bin*, yftni ziyaret edilene düen ise, ziyâretçisine izzet-i ikrâmda bulun-
maktr.
*

I>enir ki: Camilere hürmet etmi olmak için u onbe husûsa riâyet
etmek gerekir:

Birincisi: Camiye girilirken eer orada oturmakta olan cemâat varsa


onlara selâm vermektir. Eer câmide kimse yoksa veya namaz klmakta
iseler o takdirde öyle denir:

— Esselâmü aleynâ min Rabbinâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn w Rabb-


mzdan bize ve Allah'n sâlih kullarna selâm olsun.

Câmiye girince oturmadan önce iki rek'at namaz klmaktr.


kincisi :

Zîrâ Peygamberimiz sallallâhü aleyhi ve aellemden rivayet edilen bir ha-


dîs öyledir:

— Her eye mahsûs bir selâm vardr. Câm ilere mahsûs selâm da ora-
ya girince iki rek'at namaz klmaktr.
Üçüncüsü: Câmi içinde bir ey ahp-satmamaktr.
Dördüncüsü: Câmide klç-silâh çkarmamaktr.
Beincisi: Kaybolmu bir eyi için orada tellâl bart mam aktr.
Altncs: Allah' zikir hâriç, baka hususta hiç sesini yükseltmemek-
tir.

Yedincisi: Hiç bir sûretle dünyevî meseleleri konumamaktr.


Cemâatin omuzlarna basarak geçmemektir.
Sekizincisi:
Dokuzuncusu: Yer husûsunda itimemektir.
Onuncusu Safta kimseyi huzursuz etmemektir.
:

Onhirincisi: Namaz klanlarn önünden geçmemektir.


Onikicisi: Câmi içine tükürmemektir.
Onüçüncüsü: Câmide parmaklarn çtlatmamaktr.
Ondördüncüsü: Câmiyi her türlü pislikten, çocuklara oyun yeri ol-
maktan. korumaktr.
. . .

Onbeincis: Câmide Allah' çok zikretmek, hiç bir sûretle ondan gâ-
fil olmamaktr.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:

— Ümmetimin üzerine öyle bir devir gelir dünyevî meselelerini


ki.
camilerinde konuurlar. Allah ile bir ileri yoktur. Böyle yapan
insanlarla oturmaynz.

Allah ondan raz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:

365
,

Dünyada garipler dörttür. Bunlar:


1— Zâlimin ezberindeki Kur'ân,
2 — Kendisinde ezan okunup içinde namaz klnmaya gelinmeyen
ta
cami,
3 — Bir evde bulunup okunmayan Mushaf
ta
4 — KötU kiiler arasnda kalm insandr.
salih

Allah ondan râz olsun, Enes îbni Mâlik rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar;

— Kyamet günü camilerle mescidler tpk birer beyaz deve gibi has-
redilirler ki,bunlarn bacaklar anberden, boyunlar zâ'ferândan,
balar güzel kokulu misktendir. Yedicilerî müezzinler, sürücü-
leri de imamlardr. Bunlarla kyamet meydânndan yldrm hzy-

le geçerler. Onlar gören kyamet halk, «Bunlar mukarrep melek-


lerle peygamberlerdir!» der. Fakat kendilerine cevaben denir ki:
— Ey kyâmet ahâlisi, onlar ne mukarrep meleklerdir, ne nebilerdir,
ne de resullerdir. Onlar, Mhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin
ümmetinin, namazlarm camide cemâatle klanlardr.

Allah rahmet eylesin, Veheb Ibni Münebbih der ki:

— Kyâmet günü camilerle mescidler, incilerle ve yâkutlarla süslen-


mi olarak getirilirler. Bunlar kendilerinde cemâatle namaz klmolan.
lara efâat ederler.

Allah onun yüzünü ereflendirsin, unlar da Ebû Tâlib olu Ali söy-
ler :
— nsanlarn üzerine öyle bir zaman gelir zamanda müslümanl-
n ki, o
ancak ismi, Kur'ânn da ancak klf kalr. Câmileriyle mescidlerini
maddeten îmâr ederek güzelletirirler. Fakat zikrullah bakmndan on-
larn içi haraptr. Bu zamann ahâlisinin en erirleri âlimleridir. Fitne -
fesâd onlardan çkar, yine onlara döner...

Azîz okuyucularm, müellif Ebülleys Semerkandî'nin, camilerin muh.


teremlii husûsunda kaydettikleri bu kadardr. Biz bu bahse de bir ey-
etme lüzûmunu hissediyoruz. Ümit ederim, bu ilâvelerimiz de-
ler ilâve
erli okuyucularmza bir eyler veriyordur. Aslnda bütün bu konulan,
dorudan kendimiz hazrlam olduumuz eserlerde geniçe îzâh ettik. Fa-
kat u
anda hem o eserlerimiz henüz neredilmi deil, hem de yeri gel-
miken burada da bâz mühim meselelerden mutlaka bahsetme husûsun-

366
da gönlümü/, kalemimizi zorlad. Allah'n, burada, yazacak armzn fey-
1

zini muhterem okuyucularmza vermesi samîmi temennimizdir. ânna


lâyk hamd Q'na, salât-selâm Resulüne, dünyâ ve âhret saadeti de mü-
minlere olsun!..

Peygamberimiz aleyhisselâmn hadîslerinden anlald gibi, camiler-


mescidler, Allah'n birer evi meaâbesindedir. Her eyden önce, onlarn için-

deki hareketlerimiz gayesine uygun olmal ve mutlaka semeresi alnmal,


dr. Bir tarlaya, meselâ ba fidânm sadece dikmek kâfi deildir. Esas olan,
dikilen o fidandan, zaman gelince üzüm alabilmektir. Tpk bunun gibi,
muayyen zamanlarda sadece câmiye girip orada bir takm bedenî ibâdet-
ler yapmak kâfi deildir. Esas olan, yaplan o ibâdetler neticesi manevî -
ahlâkî bir semere alabilmek, o ibâdetlerin meyvesini cami dndaki hayâ-
tnda gösterebilmektir. te bu yapld zaman, câmiler içindeki hayât-
mz gayesine uygun olmu ve semeresini vermi olur. Daha önce, taharet
. nezâfet bahsindeki açklamalarmzda insan vücûdunu anlatmtk. Bu-
na göre.insanm varl iki yönlü idi. Bunlardan biri, onun vücûdunun mad-
dî - zahirî cismânî yönüydü. Dieri de mânevî . batnî - ahlâkî yönüydü.
-

imdi, insan vücûdunun her iki yönünün de câmi karsndaki durumunu


inceleyelim:

— nsai vücûdunun zahirî - cismânî yönünün câmi karsndaki, yâ-


ni câmi içindeki durumu, bâz zâhirî edebe riâyet etmekten ibarettir. Bun-,
larn hemen hemen tamâmn müellif Ebülle'ys Semerkandî kaydetmitir.
Mânevî ahlâkî yönünün durumu ise seciyye ve ahlâk bakmndan yüksel-
mek, yâni camilere devam etmenin, câmilerde ibâdet yapm olmann se-
meresini almaktr. Bir kimse câmilere devâm ettikçe seciyye ve ahlâk ba-
kmndan yükseliyorsa, câmi içindeki hayâtn gâyesine uygun olarak
o,

kullanm ve bunun semeresini alm demektir. Eer uzun müddet câmile-


re devam ettii halde seciyye ve ahlâknda bir gelime yoksa, o kimsenin
câmi ile olan alâkas, sadece vücûdunun zâhirî - cismânî yönü iledir. Mâ-
nevî - ahlâkî yönü câmi ile bir münâsebet kuramam demektir. Oysa câ-
miye devam etmi olmann meyvesi, kiinin ahlâk ve seciyye yönünü tekil
. eden varlnda belli olur. Bunlar düünmeden sadece kalblar ile câmi-
lere girip - çkanlar, uzun yllar devam ettikleri o camilerden mânevî - ah-
lâkî meyvelerini alamazlar. Câmiye devam eden bir müslümann oradan
almas gereken manevî - ahlâkî meyveleri alp almad darda, yâni çar-
da - piyasada, yâni dier insanlarla olan münasebetlerinde belli our. «Ay-

nas itir kiinin, lâfa baklmaz!» demiler. Kiinin câmiye devam etmekle
oradan almas gereken ahlâkî meyveleri alp - almadnn aynas iinin
badr. Eer iinin banda, daha geni mânâsyle, dier insanlarla olan
her türlü münâsebetlerinde yüce tslâm ahlâkn kendisinde gösterebiliyor.

367
sa cemâate devam etmi olmann meyvesini alm demektir. Aksi halde,
mesele, cemâate devam etmi olmas urda dursun, namaz klmam sa-
ylmasna kadar gidebilir. Nitekim Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
bir hadîslerinde öyle buyururlar:

— Bir kimsenin kld namazlar kendisini kötülük etmekten ahkoya-


myorsa o kimse namaz klm deildir.
Hadîs gayet sarihtir. Demek ki namaz klmak, sadece bedenle yâni ka-
lbla yatp - kalkmaktan ibaret deildir. Onun vermesi gereken bir ksm
neticeler vardr ki bunlar ahlâkî yücelik ve seciyye temizliidir. Mesele-
nin daha vazh bir ekilde anlalabilmesi için muhterem okuyucularm u
misâl üzerinde düünmee davet ediyorum:

— Meselâ, herhangi bir rahatszl olan ve bunun tedavisi için haf-


tann günlerinde bir hastahâneye gidip gelen bir ahs ele alalm. Mu-
belli
ayyen bir süre için hastahâneye gidip gelmee devam eden bu ahs, bu
süre sonunda shhate kavuabilir de kavuamyabilir de. Fakat ekseriyetle,
belli bir tedâvi neticesinde shhatlilik kazanl ab lir. Böyle bir durumda
esas olan, kendisini shhate kavuturacak tedâvî usûllerine harfiyyen riâ-
yet etmektir. Böyle hareket ettii takdirde, eer hastalna doru bir te-
his konmusa ve tedâvî eklinde de isabetlilik varsa, muayyen bir tedâvî
süresi sonunda shhate kavumamas için ortada hiç bir sebep kalmaz. An-
cak, tehîs doru bile olsa, tedavide gereken ihtimam gösterilmiyorsa iyi-
leme ihtimâlleri zayflar. însan varlnn beden ksmnn hastalklarnn
tedâvisinde durum budur. imdi bir de onun varlnn seciyye ve ahlâk yö-
nünün hastalanmas hâlinde o ksmm tedâvisine göz atalm, önce u hu-
susu belirtelim ki, her türlü ibâdetler ve bu arada cemâatle namaza devam
etmek, insanlar ahlâk ve seciyye yönünden tedâvi edip kemâle erdirmo
hareketidir. bâdetler ve bu arada cemâatle klnan" namazlar, müslüman-
1 ar önce seciyye ve ahlâk bakmndan güzelletirirler, sonra da kemâle
erdirirler. Kemâl dereceleri ise sonsuza doru yükselir. Demek ki bir müs,
lüman, Allah'a yapt ibâdetlerle, seciyye ve ahlâk bakmndan kendisini
iyice tedâvi edip shhate kavuturmu yani ahlâkn iyice güzelletirmi ol-
sa da ibâdetlere devam etmee yine muhtaçtr. Çünkü bir müslüman için
sadece ahlâkn güzelletirmi olmak netîce deildir. Ayn zamanda kemâ-
lâtta da ilerlemesi gerekir. Kemâl dereceleri de sonsuz olduuna göre ibâ-
det etmekten hiç bir sûretle müstani olamaz.

Camiler ve cemâatle klnan namazlar, hereyden önce birliin, bera-


berliin, kardeliin, tesânüdün, ... açk birer sembolüdür. Kelime olarak
bile câmi, cemedici ve toplayc mânâsnadr. Günde be vakit, Allah'n ev-

368
leri mesâbcsindcki bu ibadethanelerde toplanan müslümanlar bu hareket-
leriyle aralarndaki birlik, beraberlik, kardelik, tesanüt ve yardmlama
uö.r ye duygularn tazelemi ve perçinlemi olurlar. Demek ki camileri-
miz bir nevi. bir terbiye mektepleridir. u
halde buralar, gayelerine uygun
olarak kullanlmal ve oralara devam etmi olmann semeresi mutlaka aln-
maldr. Bu da, oralara niçin gittiimizi bilmekle ve niçin birlikte Allah'n
huzurunda saflar tekfl ettiimizin uuruna ermekle mümkün olur. Eer
câmilere niçin gittiimizi bilmiyor ve Allah'n evi mesâbesindcki o kutsal
yerlerde cemâat olmann uûruna ermiyorsak netice bo demektir. Müa-
hede ettiimiz kadariyle bugün ekseriyetle müslümanlarda cemâat ûuru
yok denecek derecede azdr. Hele vecd hiç yoktur. Hemen hemen tamamen
taklîdf bir tatbikat göze çarpmaktadr. Acaba bugün tatbikatta manzara-
nn böyle oluunun sebepleri nelerdir? Bunun iki 1emel sebebi vardr. Bun-
lardan biri, müslümanlarln, islâmln bir uurluluk, bir vecc\ve bir isti-
rak hâli oluu uûruna erememeleridir. Bu birinciye sebep durumundaki
ikinci sebep te, camilerde, onlarn mümessilleri tarafndan, slâmln rûh,
ak, vecd ve duyu hâlinde terennüm edilememesi d ir. Darlmaca yok Ac
gerçei söylemek zorundayz ki. bugün câmilerimizde dinlediimiz dînî ko-
numalarn çounda duyutan eser bile yok-
îslâmî rûhtan, îslâmî vecd ve
tur. Birazck îslâmî vecde sâhip olan her müslüman bu ac gerçei yüzü k-
zararak hissedebilir, müahede edebilir. Ümit ederim bu satrlar okuyan
muhterem câmi mümessillerimiz ellerini akaklarna koyup, öyle bir dü-
ünürler de, peygamber makamnda bulunduklarn, onlarn vârisleri ol-
duklarn hatrlarlar ve bu hatrlay sonunda. Allah'n kendilerine bahet-
mi olduu o kutsal mevkiin mes'ûliyetini idfâk ederler ve bundan böyle o
mevkiye^ lâyk olmaa çalrlar. Bu çalma için ellerinde her türlü imkân,
frsat ve zaman vardr.

Müellifin kaydettii ve Hz. Ali'ye âit olan u sözleri dikkatle bir ke-
re daha okuyalm ve biz, orada bahsedilen zaman üzerimizden savmaa
ve o zamânn müslümanlarmdan olmamaa çalalm. Hz. Ali söylüyor:

— nsanlarn Üzerine öyle bir zaman gelir ki, o zamanda müslüman-


In ancak ismi, Ktr'ân'in da ancak klf kalr. Câm il eriyle mes-
cidlerini maddeten imâr ederek gttzelletirirler. Fakat zikrullal
bakmndan onlarn içi haraptr. Bu zamann ahâlisinin en erir-
leri âlimleridir. Fitne - fesâd onlardan çkar, yine onlara döner...

Allah onun yüzünü ereflendirsin, Hz. Ali'nin sözleri, zamanmza tp-


k tpkna uymaktadr. Gerçekten bugün umumiyetle müslümanlk. sadece
sözlerde, ekilciliklerde kalmtr. Görünüte slâmlk esaslarn yaayan
ve tatbîk eden insanlarda bile hemen hemen taklîdcilik ve ekilcilik

Gafletten Kurtulu F: 24 369


hâkimdir. Rûh, uûr, duyu ve vecd halleri yok
mUslümanmn Kur'ân karsndaki
Sözde müslüman cemiyette bugün Kur'ân, mushaflar hâlinde raflarda,
dolaplarda, asl torbalarda, ... durur. Belli zamanlarda, meselâ
de, ramazanlarda, kandillerde, ölüler peinden, ... okunur veya
Yâni sadece dillerle lâfz tekrarlanr. Sonra yine yerine konur ve buna
benzer ikinci bir duruma kadar orada öylece durur. Bundan baka, bir k-
sm ticâret erbâb tarafndan çeitli dalaverelerle basm, satm ve ticâreti
yaplr. Klflar, kenarlar yaldzlanarak, hattâ hattâ en mânâsz bir ekil-
de diyâr- küfürde birtakm ekil deiiklikleriyle basklar yaplarak bu
yoldan soygunculuklar, vurgunculuklar alabildiine kabartlr, doymak
bilmeyen haris emeller bu yollardan kazanlan paralarla tatmin edilmee
Çallr. Bir ksm âyetleri yaldzl levhalar hâline getirilerek, köklü bir
dîn bilgisinden mahrum avâm tabakasnn nazarlarna sunulur. Bunlar alp
evine veya iyerine asmakla dînî duygularn tatmîn edilecei havas ve-
rilir. Böylece aalk itahlar giderilmee çallr...

Sorarm size levhac, yaldzc, klfç


ve bilmem neci efendiler! Ve bu
yaldzlara, süslü klflara, süslü levhalara aldanp ta onlar satn alanlar,
ve bunu âdetâ dînî bir vazifeymi gibi evkle yapanlar! O Kur'ân 'n klf-
larn, kapaklarn, yazlarn, ...yaldzlayp süsleyeceinize Allah'n kelâm
o âyetlerde ifâde edilen esaslarla kalblerinizi süsleseniz, ahlâknz yaldz-
lasanz, daha iyi olmaz m? Siz, ey levha tüccarlar, levhalara Allah'n ke.
lamnn lâfzn yazacanza kalblerinize mânâsn yazsanz daha iyi olmaz
m? Siz,ey levha alclar, evlerinize ve iyerlerinize o levhalar asaca-
nza yaaynza, âile hayâtnza, kalbinize ve ahlâknza o levhalardaki
âyetlerin ifâde ettikleri esaslar assanz daha iyi olmaz m
? Sorarm siz-
lere, ey levha tüccar müsltimanlar, ey levha alc, levha ac, müslüman-
lar! Hastalandnz zaman doktorun size vermi olduu reçeteyi yaldzla-

yp levhalayarak evinizin veya iyerinizin bir köesine asar msnz, yoksa


onda yazl ilâçlar alarak târifeye uygun bir ekilde kullanma yoluna m
gidersiniz?' Bir hasta, doktorun, kendisine vermi olduu reçetedeki ilâç-
lar alp kullanmak yerine, reçeteyi yaldzlatp levhalatarak evinin bir kö-
esine asm olsa siz bu insana ne dersiniz, ey levha tüccar ve levha al-
cs müslümanlar? Veya, yaldzlanarak evin veya iyerinin duvarlarna
aslan bu reçetenin, o hastann hastalna bir faydas olur mu, ey levha
tüccar ve levha alcs» müslümanlar?

Hâsl, ite bugün manzara budur azîz okuyucularm. Allah'n kelâm


Kur'ân bile bu duruma düürülmütür. Sanki.altbin altyüz kusûr âyet-
ten müteekkil o ilâhî kelâmda hiç bir ey yoktur. Onun için böyle basit
ekilcilikler ve levhaclklar içinde braklmaktadr. Sanki o ilâhî kelâm

370
bizleri ahlâki güzellie eritirmek ve bizlere dünyevîuhrevl saâdet ve
-

selâmet yollarn göstermek için gelmemitir de, böylesine baya durum,


lara düürülsün diye gelmitir...

konumuz olan camiler - mescidler meselesine. Hz. Ali'nin


Gelelim, esas
sözlerinin bu husûsla ilgili ksm da bugün aynen varittir, öyle ki, bu-
gün ülkemizde - ve belki de bütün islâm ülkelerinde - büyük ehirlerden
tutun da en ücra köylere kadar nice atafatl camiler yaplm ve hâlen
de yaplmaktadr. üphesiz bu hareket, aslnda çok. iyi ve yerindedir. Birer
terbiye mektebi olan câmi ve mescidlerin çoalmas elbette her müslüma.
nn eân-ü gönülden isteyecei bir husustur. Fakat ne var ki, zamanmzda
olduu gibi, maddi - mânevi türlü fedakârlklarla meydana getirilen bu
eserlerin içlerinin bombo oluu veya onlar dolduran cemâatin islâmî u-
ura sahip olamay da bizlere bir fayda salamaz. u
halde birer müslü-
man olarak, camilerimizi, mescidlerimizi zâhiren imâr edip güzelletirdi-
imiz gibi, onlarm içini de cemâat yönünden bo brakmamal ve bu ce-
mâatin kalblerini de en az camilerimizin yaplan kadar güzelletirmeliyiz.
Bunun ilk ve temel art, câmi mümessillerimizin oralara lâyk olmalar
veya böyle bir çalma içinde bulunmalardr. ahsen biz, oralara lâyk
çalma içinde bulunan câmi mümessillerimizi çok nâdir görebiliyoruz. Bil.
hassa vâizlerle hatipler çok büyük bir mes'ûliyet altnda bulunduklarm
unutmamaldrlar. Çünkü onlar, gerek va'z - nasîhatleriyle ve gerekse
Cum'a hutbeleri yle müslüman ahâliye slâmî esaslar haykrmak ve ö-
retmek mevkiindedirler. öretilen eyin büyüklüü nisbetinde vazife de
nâziklesir, mes'ûliyeti arlar.

Daha
önceki bahislerde yapm
olduumuz ilâvelerde kaydetmitik.
Meselenin ehemmiyetine binâen burada bir kere daha hatrlatmak isteriz
ki, cemâat karsnda vâizlerimizle hatiblerimiz, tpk hasta karsnda bir
doktor gibi olmak mecburiyetindedirler. Hastasn muâyene edip râhatsz-
lna tehis koyan doktor, hangi uzuv.hastaysa muhakkak ki tedâviyi
oraya yöneltecektir. Hattâ bir kaç uzvu birden rahatsz olan hastann, bu
uzuvlardan en hayatî olan hangisiyse veya hangi uzvun rahatszl daha
çok ilerlemise ilk müdâhaleyi oraya yapacaktr. üphesiz ki meselede
doktorun usta, bilgili ve mütehasss olmas bata gelir. Aksi takdirde,
önce nereye müdâhale edilmesi gerektiini bilmeyen doktor bütün ileri
berbat ederek hastasn bir çkmaza sokabilir, ite jHn adamlarmz, vaiz-
lerimiz, hatiplerimiz, tpk birer doktor gibidirler. Fakat onlar, insanla-
. . .

rmzda zuhûr etmi ahlâkszlk hastalklarnn tehisclsi ve tedâvi yolla-


rnn göstericisidirler. O halde onlar, önce halk arasnda zuhûr etmi ah-
lâkszlk hastalklarna yerinde ve doru bir tehis koymallar, sonra da bu
tehise uygun olarak doru tedâvî yollarm göstermeliler, tte o zaman

371
peygamberimiz aleyhisselâram u hadîslerinde belirtmi olduu rütbelere
lâyk olurlar:
— lenim ümmetimin âlimleri srail oullarnn peygamberleri mesa-
besindedir.
— Alimler peygamberlerin vârisleridir.
— Alimler, devlet adamlarnn haksz ve ilerine ortak olmadk-
kirli
lar ve dünyevî dalaverelere girmedikleri müddetçe Allah'n kullan
üzerinde peygamber eminleridir. Dünyevî dalaverelere girdikleri
zaman ise peygamberlere ihanet etmi olurlar. Bu takdirde onlar-
dan ayrln, onlardan saknn.

Hâsl, camilerimizin mânen zînetlendirilmesindeki payn hemen hemen


tamâm, oralarda ahâliye dînî konumalar yapan vazifelilerimize dümek-
tedir. Bunun için de dînin esaslarn iyi bilmeleri, ayrca o esaslar kendi,
lernin mutlaka yaamalar arttr. nsan kendisi herhangi bir eyin uu-
runa ermemise, onu duyamyor, yaayamyor ve ondan zevk alamyorsa,
ayn eyi bakalarna sevdiremez. Islâmî esaslar ruhen zevk duyarak bir
akla ye bir vecdle yaayamyan bir hatîb, ayn esaslar bakalarna dili
ile haykrabilir, fakat sevdiremez. Bunun için her eyden önce vaizlerimiz-

le batililerimizin,tslûmî esaslar eksiksiz - kusursuz olarak, derinliine bil-


meleri ve bildiklerini do bizzat ve fiilen yaamalar gerekir. Önemli bir hu-
sus ta, günümüz insannn dertlerine eilmek, konumalar ona göre yap-
maktr. Cierinden rahatsz bir hastann derisine tedâvi uygulamakla me-
gul olan câhil doktor durumuna düülmemelidir. Zamanmz m üsl umannn
ne gibi eksiklikleri, ne gibi ahlâkî kusurlar varsa konumalar o hususlara
teksir edilmelidir. - güç, pazar, çar, piyasa, ... hayâtnn düzelmesi için
slânn koymu olduu ahlâk esaslar devaml dile getirilmeli, anlatlmal-
dr. Din bir bütündür. Onun, zamanmzda olduu gibi, sadece bâz bedenî
hareketlerde kalmas; i, güç, çar, piyasa hayâtna, hâsl günlük yaa-
ymzn her noktasna girememesi fâhî derecede hatal bir tatbikattr.
Tatbîkal yanl olan bir eyin fayda salamyaca ise açktr...
Bu bahse yaptmz ilâvelerde de bu kadarlkla iktifâ ediyoruz. As-
lnda her hususta olduu gibi bu husûsta da söylenecek daha çok eyler
var. Eer hepsini burada yazmaya kalkrsak eserin hacmi fazlaca ka-
baracak. Biz u
anda, bu mevzuda söylenmesi gereken sözlerin özünü söy-
lemi olmann huzuru içindeyiz. Allah'dan dileim, muhterem okuyucula-
rmn kalbine onlarn feyzini aktmasdr. Hamd Allah'a, salât-selâm O'-
nun Resulüne d'"myâ ve âhet saâdeti de müminlere olsun!..

372
: :

SADAKANIN FAZLET

Allah ondan raz olsun, Ebû


Zerr Gffârl öyle der:
— Namaz Islâmn direidir. Cihâd amelin okudur. Sadaka acîb bir
eydir, sadaka acîb bireydir, sadaka acîb bir eydir!..
Ebû Zerr Gffârî'ye oruçtan soruldu. Cevaben dedi ki
— Oruç, faziletin de üstünde Allah'a bir yaknlktr.
Daha sonra dendi ki
Hangi sadaka daha faziletli ve dala ereflidir?
Ebû Zerr dedi:
— En çok olan...
Sonra u âyeti okudu:
— sevdiiniz eylerden Allah yolunda sarf etmedikçe asla iyilie
Siz,
ermi olmazsnz. Allah yolunda her ne harcarsanz, üphesiz ki
Allah onu bilir (Al-i mrân sûresi, âyet: 92).

sonra, Ebû Zerr ile, kendisine soru soranlar arasnda kar-

— Bir kimsenin sadaka verecek paras yoksa ne yapsn ?


— Malnn fazlasn versin,
— Mal da yokaa ne yapsn?
— Yiyeceinin fazlasn versin.
— Fazla yiyecei yoksa ne yapsm ?
— Gücü kuvveti yardm
- ile etsin.
— Bunu da yapmazsa?
— Yarm hurma cehennemden saknsn.
ile bile olsa,
— Bunu da yapmazsa?
Ebû Zerr ile bir ksm insanlar arasnda geçen bu konumalarn, pey-
gamberimiz aleyhisselâm ile ashab arasnda geçtii de ri

373
:

Allah ondan raz olsun, Ebûdderda rivâyet eder:


RcsûlüDah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:
— Günein her douunda onun iki yanna mutlaka iki melek gönde-
rilir.Bunlar nida ederler ve nidalarn insanlarla cinlerden baka
bütün dünyadakilcre duyururlar. Derler ki:
— Ey insanlar, Rabhmza kounuz. Zîrâ üphesiz ki az olup fakat
kifayet eden bir mal, çok olan fakat Allah yolundan alkoyan ve
fâfil eden bir maldan daha hayrldr. Yine iki melek te nida ede-
rek derler ki:
— Allah'm, maln hayrl yollarda s&rfectanlere. acele yine yer- Ma-
ln skca tutup senin yolunda harcamyanlarnkii ise tele r et.

Allah ondan râz olsun, îbnî Abbâs anlatr:


—Bir defasnda Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, Kabe'nin ör-
tüsüne tutunarak, «Allah'm, bu beyt hürmetine beni mafiret eylemeni is-
tiyorum!» diye duâ etmekte olan birisine tesadüf etmiti. Onun böyle di-
yerek dua ettiini gören Resûl aleyhisselâm kendisine öyle dedi:

— Ey Allah'n kulu, kendi hürmetine iste. Zîrâ Allah indinde mümi-


nin erefi, bu beytin erefinden daha büyüktür.
Bunun üzerine adam öyle dedi:
— Yâ Resule! lah, benim öyle büyük bir günâhm var ki...

Res'l aleyhisselâm sordu: «


— Nedir günâhn?
— Adam dedi
— Benim çok malm var. Koyunlarm . At sürülerim
keçilerim var.
var. Fakat birisi benden bir ey istedi mi sanki yüzümden bir ate parças
frlam gibi oluyorum.

Onun bu sözleri üzerine Resûl aleyhisselâm kendisine dedi ki:

ne oruç tutsan, bin sene de namaz klsan, sonra da yine cimri olarak ölsem.
Allah seni mutlaka cehenneme düürür. Bilmez misin ki cimrilik küfiir
emârelerindendir. Küfrün' yeri de cehennemdir. Sehâvet - cömertlik te
îmândandr, îmân alâmetlerindendir. imânn yeri ise cennettir.

Allah ondan râz olsun, Hz. Âie rivâyet eder:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:

— Cömertlik öyle bir aaçtr kökü cennettedir, dallan da dünyâ-


ki
ya yaylmtr. Kim ki o aacn bir dalma tutunursa bu dal onu
cennete götürür. Cimrilik te öyle bir aaçtr ki, kökü cehennem-

374
iledir, dallar da -dünyâya yaylmtr. Kim ki onun dallarndan
birine, u umursa bu dal da onu cehenneme sürükler.
Yine Resûl aleyhisselâm buyururlar:
Cimri kimse Allah'dan uzaktr, cenelten uzaktr, insanlardan u-
zaktr, buna karlk cehenneme yakndr. Cömert kimse ise Al-
lah'a yakndr, cennete yakndr, insanlara yakndr, buna kar-
lk cehennemden uzaktr.
Mallarnz onlarn zekâtn vermek suretiyle koruyunuz. Hasta-
lklarnz sadaka vermek suretiyle tedavi ediniz. Belâlarn her
çeidini dua ile savuturunuz,
lîir dilenci sizden bir ey istedi mi onun isteini hemen tersleme-

ta olsa bir ey
vahiyle onu uzaklatrnz. Zîrâ muhakkak ki bazen size,
vermi oklua Afal harcama hususunda nasl hareke
görmek için insan da cin de olmayan birisi de gelebilir...
— - Allah, herbir gecede veya gündüzde sadaka veren herbir müslii-
man ha.erât sokmas veya çarpma neticesi vuku bulacak ölümden
ve ânî ölümden mutlaka muhafaza eder.

Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre anlatr:


Resulü lah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:
— Sadaka vermekten dolay mal asla el>silmez. Hiç bir kimse yok-
tur ki, kendisine yaplan bir zulmü afvetsin de Allah onun erefi-
ni artrmasn. Hiç kimse yoktur ki srf Allah için tevazu bös-
bir
tersin de sân yüce olan Allah onun kadrini yüceltmesin.

Alb«h her ikisinden de râz olsun, Ikrime'nin anlattna


Abbâs öyle der:
~- Tki sey vardr ki bunlar eytandandr. ki ey de vardr ki onlar da
Allah'dandr.
Bunlar söyleyen Abbâs, daha sonra
îbni u
âyeti okudu: Seylan
sizi, fakir düersiniz diye korkutur. Size, cimri olmanz söyler. Alial ise,

nefeka hususunda size bir mafiret ve bir bolluk va'deder. Allah, ilsân
geni olan ve hereyi hakkyle bilendir (Bakara sûresi, âyet: 268)
Îbni Büreyde'nin babasndan, onun da Resûl üllah sallalUhü aleyhi
ve sellemden rivâyet ettiklerine göre peygamberimiz öyr? buyururlar:

— Ahdini bozan hiç bir kavim yoktur ki, an


yüce olan Allah on-
lar katle müptelâ klmasn. Hayâtlarnda kötülük, ahlâkszlk,
hakszlk, zulüm ve fuhu zuhûr etmi hiç bir cemiyet, hiç bir top-
luluk yoktur ki Allah onlara ölümü musallat etmesin. Mallarnn

375
:

zekâtn vermeyen hiç bir topluluk yoktur ki, Allah onlar kurak,
la mâruz brakmasn.
Dahhâk'in anlattna göre Sibre olu Nizâl derki:
Cennetin kapsnda üç satr yaz yazldr. Bunlarn birincisi, «LA
ilahe illallah Muhammedun Resulü lah = Allanman baka ilâh yoktur,
Muhammed O'nun Kesûlüdur.» cümesidir. ikincisi, «Günahkâr ümmet ve
çok mafiret edici Rabb.» cümlesidir. Üçüncüsü de, «Ettiimizi bulduk,
hayâtta iken Allah yolunda ilediklerimizin kârna kavutuk, kaçrdkla-
rmzn da zararm gördük.» cümlesidir.
Denir ki: Kim be eyi yerine getirmezse Allah da onun hakknda
be eyi yerine getirmez.

Birincisi: Kim ki zekâtn vermezse Allah onun malm - mülkünü -

servetini korumaz.

kincisi: Kim ki servetinden sadakalar


yrlar ilemezse Allah da ondan shhat ve afiyeti alr.

Üçüncüsü: Kim ki devlete olan vergisini vermezse Allah onun ticâ-


retinin bereketini kaldrr.

Dördüncüsü: Kim ki Allah'a duada bulunmazsa Allah da ona icâbet-


te bulunmaz.

Kim ki namazlarn ihmalcilikle ve geveklikle klarsa


Besincisi: Al-
lah da ölüm ânnda ona Lâ ilahe illallah dedirtmez.

olarak
ha faziletlidir.

Allah rahmet eylesin, babamdan dinlemitim. öyle bir hikâye an-


latmt :

— îsâ aley hissel âm zamannda bir adam vard. Fazlaca cimriliinden


ötürü kendisine «Mel un» lâkab taklmt. Herkes onu bu isimle anard.
Günlerden bir gün, savaa gitmek isteyen fakat gerekli silâh bulunma,
yan bir savaç bu adama geldi, dedi ki
— Yâ savaa gitmek istiyorum. Fakat silâhm yok. Bana
Mel'ûn,
bir silâh ver. Onunla savaa gireyim. Böylece sen de cimrilikten syrlm
ve bu hareketinle cehennem ateinden kurtulmu olursun!..
Mel'ûn silâh isteyen savaçnn bu isteine kulak asmad. Ona silâh
vermedi. Savaç da çekip gitti. Fakat o biraz uzaklanca Mel'ûn pi-
man oldu. Hemen arkasndan seslendi. Savaç geri geldi. Mel'ûn ona
kendi klcn yerdi. Savaç onu alp giderken biraz sonra Hz. îsâ ile

376
:

karlat, tsâ aleyhisselâmn yannda bir de âbid vard. Bu, aralksz


olarak yetmi sene Allah'a ibadet etmi birisiydi, tsâ aleyhisselâm sa-
vaçya sordu:
— Bu klçla nereden geliyorsun?
Savaç dedi:
— Onu bana Mei'ûn verdi;
'
Isâ aleyhisselâm, Mel'ûn'un sadaka verdiini ve cimrilikten kurtul-
duunu bu habere çok sevindi ve onun evi tarafna yolland. Bu
bildiren
srada Mei'ûn evinin kapsnda oturmaktand. Isa aleyhisselâmn, yann-
da bir âbidle kendisine doru gelmekte olduunu görünce kendi kendine
öyle dedi:
—Kalkaym ve îsâ ile âbidin yüzüne nazar edeyim...

Ve Onlarn yüzüne bakmaa balad. Dier taraftan, Mel'ûn-


kalkt.
un kendilerine bakmakta olduunu gören âbid de öyle dedi :


Bu mei'ûn, kendi cimrilik ateiyle beni yakmadan önce ben ondan
uzaklaaym...
Bu srada Allah, tsâ aleyhisselâma unlar vahyetti
—u günahkâr kuluma söyle. Savaçya klcn vererek cimrilik,
ten syrld ve sana sevgi ve hürmet gösterdii için onu baladm.
Yanndaki âbide de, onun, cennette kendisinin arkada olduunu müj-
dele.

tsâ aleyhisselâm, gelen bu vahyi her ikisine de tebli etti. Fakat âbid
dedi ki:
— Vallahi ben onunla berâber kalnacak bir cenneti istemem. Onun
gibi bir arkada ta istemem!..
Âbid'in bu îtiraz üzerine Allah îsâ aleyhisselâma tekrâr vahyetti:
— Söyle o kuluma. Mâdem benim hükmüme raz olmad, benim
ki
kulumu tahkîr etti. u anda ben de kendisini cehennem ehlinden bir mei'-
ûn yaptm. Onun cennetteki dereceleriyle, gördüü cimri kulumun
hakîr
cehennemdeki derecelerini birbiriyle deitirdim. Onun cennetteki yerine,
tahkîr ettii kulum gelecek. Kendisi de, tahkîr ettii kulumun cehennem-
deki yerine gidecek!..

Allah ondan râz olsun, JCbû Hüreyre anlatr:


Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:

— Bir melek, gök kaplarndan nida ederek der ki: Kim ki bugün
ödünç verirse yarm bulacak.
Baka bir melek de nidâ ederek öyle der:
Ey Ademou II an topluluu, ölüm için dounuz, yklmak için ku-

377
Rivayete göre. ReBÛlüllah sallâllahü aleyhi ve selleme soruldu:
— Yâ Resûlüllah, sen m
dünyâdan RÖçüp gittiken sonra bizim için
topran üstü mü daha hayrldr, yoksa alt m?
Allah ondan râz olsun, Ebû Hüreyre'nin anlattna göre, Resûlül-
lah salallâhü aleyhi ve sellemin bu somya cevâb oldu: u
— darecileriniz en hayrllarnz, zenginleriniz; en cömertleriniz ol-
duu ve ileriniz de aranzda yaplan miiâverelerle yürütüldüü
müddetçe sizin için topran üstü altndan daha hayrldr, tdâ-
recileriniz en erirleriniz, zenginleriniz en cimrileriniz olduu ve
ileriniz dekadnlara brakld zaman ise sizin için topran al-

t üstünden daha hayrldr.


Allah ondan râz olsun, îbni Mes'ud öyle der:
— Eer hazîneni haerâtm m ahved om ivecei, hrszlarn eriemiyo
ooi bir yerde yapmak istersen bunu sadaka ile yap.

Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:


— Kim kî zekâtn verir, müsâfiri arlar ve emâneti tediye ederse
kendisinden cimrilik huyunu uzaklatirm ve ondan korunmu
olur.

Ey müslüman, senin, az veya çok demeyip sadaka vermen lâzmdr.


Zîrâ. uras muhakkak ki sadakada gü^el on haslet vardr Bunlardan
beinin faydas dünyâda görülür, dier beinin faydas da âhrette gö-
rülür. Dünyâdaki faydalar:
Ririneisi: Sadaka mal temizler. Nitekim Resûlüllah sallallâhü aley-
hi ve sellom öyle buyururlar:
— Satlara fuzûlî sözler, yenî, yalan girebilir. Onlar sadaka ile,
kartrnz.
kincisi Sadaka, bedeni günahlardan temizler. Nitekim ân yüce
olan Allah öyle buyurur:
— Onlarn mallarndan sadaka al ki bununla kendilerini günahla-
rndan temizlemi, hasenatlarn bereketlendirmi olasn... (Tev-
be sûresi, âyet: 103).
Üçüncüsü: Sadaka, belâlar ve hastalklar önler. Nitekim Resûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem öyle buyururlar:
— Hastalklarnz sadaka ile tedavi ediniz.
Dördüncüsü: Sadaka ile yoksullar sevindirilmi olur. Amellerin en
faziletlisi ise, müminlerin gönlüne sevinç vermektir. Yoksullara verilen
sadaka ve yaplan yardmla bunun en alas yaplm olur.
Beincisi: Sadaka, mal bereketlendirir, rzk bolartr. Nitekim ân
yüce olan Allah öyle buyurur:

378
: :

— De üphesiz ki Kalbm, kullarndan kimi dilerse


l<: rzk- om
n geniletir. Kimi de dilerse onnkini «ta ksar. Hayr için ne
harcarsanz, O, bunun ardndan daha iyisini lütfeder. O, rzk-
land yanlarn en hayrlydr (Sebe sûresi, âyet: 39).

Sadakann ^hçe.tteki faydalarna gelince


Birincisi: Sadaka, ki^âmet'gfenühtii' . iddetli scanda, onu
on veren
için bir gölge olur.

kincisi : Hesâbn hafiflemesine sebep olur.

Üçüncüsü: Kyâmette günahlar ile sevaplarnn tartld srada te.


râzinin sevap köesinin ar
basmasna sebep olur.
Dördüncüsü: Srattan kolaylkla geçmesini salar.

Beincisi: Cennette derecelerinin artmasna vesile olur.

Eer sadaka vermenin, yoksullarn duâsn almaktan baka bir fazi-


leti olmasa dahi, bu bile müminin sadaka vermee rabet göstermesine

kâfidir. Kald ki, sadaka, yoksullar sevindirip onlarn duâsm celbettik-


ten baka Allah'n rzâsn kazanmaa ve eytan yüzüstü düürmee de
vesîle olmaktadr. Nitekim hadîste öyle rivâyet edilmitir.

— Muhakkak ki kii, yetmi eytann sakaln koparmadkça sada-


ka vermee muktedir olamaz.
Sadaka vermek, ayn zamanda sâlihlerirf yaayna
uymak demek-
tir. Zîrâ sâlihlerin bütün gayret ve himmetleri sadaka vermee yönel-
miti.
Lie'nin evine gider gelirdi. Bir defasnda u
—Bir gün, Hz. Âie'ye iki çuval
içinde yüzseksen bin di para gönderilmiti. Hz. Âie o günü oruç-
J A 1 t 11 7 *"' 1
tamî
t. Akama kadar o paradan kendi elinde bir dirhem bile kal
îftâr zaman olunca hizmetçisine emretti
— ftarlm getir!
Hizmetçinin getirdii iftârlk bir parça ekmekle biraz zeytinyan-
dan ibâretti. Onlar Hz. Âie'nin önüne koyarken öyle dedi
—Bugün dattn paradan biraz ayrip ta bize et alamak miydin?
Hz. Âie ona u cevâb verdi:
— Bana sitem etme. Eer hatrlatsaydin yapardm.
ZÜbeyr olu Urve anlatr:
— Ben, Hz. Âie'nin, yamal içinde yetmi bin dirhem da-
elbiseler
ttn gördüm.
: :

Ebcer olu Abdülmelik'e elli bin dirhemlik bir mîrâs kalmt. He-
men kardelerine bir haberci göndererek unlar söylettj:

— Ben,kardelerim için cenneti istiyorum. Âhrette onlar için cen-


net istediime göre dünyâda kendilerine kar nasl cimri davranabilirim.
Bu para onlarndr...
Bir defasnda Ebû Sinân olu Hassân'a birkadn gelmi ve kendisin-
den sadaka istemiti. Hassan onun güzel bir kadn olduunu görünce hiz-
metçisine emretti
— Ona dörtyüz dirhem veriniz.

Verdiler. Kadn çekip gittikten sonra Hassân'a soruldu:


— Dilenci bir dirhem sadaka istedi. Siz ise büyük bir sermâye ver-
diniz. Acaba ne ola?
Hassan onlara cevâben dedi ki

— Kadn güzel birisi. Bu durumu görünce, onun, fettânlk yapp kö.


tü yollara dümesinden ve günaha girmesinden korktum. Kendisine bü-
yük sermâye verdirdim ki, böylece, hem bir daha dilenmesine lüzum
bir
kalmaz, hem de umulur ki bu sermây e sebebiyle bir erkek onu nikâhlar.

Anlatlr ki, bir defasnda, Resûlüllah sallâllahü aleyhi ve sellemin


ashabndan birine bir koyun ba hediyye edilmek istenmiti. Sahâbî bir
öteki komusunun kendisinden daha yoksul olduunu söyleyerek ban
ona verilmesini istemiti. Bunun üzerine ba ona götürüldü. O da, bir
baka komunun kendisinden daha yoksul olduunu beyân ederek ban
ona verilmesini istedi. Bunun üzerine ba oraya götürdüler. O da bir ba-
kasna verilmesini istedi. Böylece koyun ba yedi evi dolat. Sonunda
yine ilk eve geldi. Bu srada u
âyet nâzil oldu:

— ...Kendileri ihtiyâç içinde olsalar bile, bakalarnn ihtiyâcn


kendi ihtiyâçlarna ustun tutarlar. Kim cannn mala olan hr-
sndan ve cimriliinden korunursa iste muratlarna erenler on-
larn ta kendileridir (Har sûresi, âyet: 9).

Yine anlatlr ki, Ensâr'dan birisi hakknda nâzil olmutur.


bu âyet,
Hasan Basrî'nin rivayetine göre hâdise öyledir:
— Resûlüllah sallallâjü aleyhi ve sellemin zamânnda sahâbeden bi-
risi oruç tutar. Fakat yiyecek bir eyi yoktur. ftâr zamân sadece bir

miktar su içer. Bu durum böylece üç gün devam eder. Bu srada Ensâr'


dan birisi, oruç tutmakta olan bu sahâbînin yiyecek bir eyi olmadn
hisseder. Onu akamleyin evine götürmek ister. Akam olunca beraber-
ce giderler. Eve varnca Ensâr, karsna, müsâfirleri olduunu, yiyecek

380
: .

bir ey bulunup-bulunmadn Kars, ancak bir kiiye yetecek yi-


sorar.
yecekleri bulunduunu söyler. Bu srada ayn zamanda kar.koca kendi-
leri de oruçludur ve bir de çocuklar vardr. Bu durum kargsnda Ensâr,
karsna öyle der
— Çocuu hemen yatr. Tam yemee oturacamz srada uygun
bir hareketle lambay da söndür. Karanlkta kalalm. Müsâfir bizi yiyor
zanneder. Biz, ellerimizi bo
götürür bo getiririz. Böylece, zâten bir ki-
iyi doyuracak kadar olan yemei misafirimiz yer. .

Ve Sabah olunca, Ensâr câmiye namaza gider. Re-


öyle yaparlar.
sûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ile birlikte sabah namazn klar. Se-
lâm verilip namaz bittikten sonra, Resûl aleyhisselâm o Ensara dönerek,
«an yüce olan Allah bugünkü hareketinizden raz olmutur.»- der. ve bu
âyeti okur:

— ...Kendileri ihtiyâç içinde olsalar bile, bakalarnn ihtiyâcn


kemli ihtiyâçlarna tercih ederler. Kim cannn mala olan -hrs n~
dan ve cimriliinden korunursa ite muratlarna erenler onlarn
ta kendileridir (Har sûresi, âyet: 9).

/Allah rahmet eylesin, Hâmid Lifâf öyle der:


— Ey müslümanlar, ben sizden dört eye razym. Her ne kadar, es-
ki hâlis müslümanlar bu dört eyin hilaf yolda bir iseler de.
1 — Eski hâlis müslümanlar, farzlar yerine getidikten baka, faz-
ladan ibâdetlerini çoaltmaa bakarlard. Sizin için, farzlar ihtimamla
yapm olmaniza razym. t

2 —
Eski müslümanlann korkusu, yalnz ibâdetlerinin kabûl olun-
mama ihtimâline münhasr idi. Onun için o hu-
Çünkü günahlar yoktu.
susta bir endîeleri bulunmuyordu. Sizin için ise, günahlarnzn af olun-
mama ihtimâline kar Allah 'dan korkar olmanza râzym.
3 —
Eski hâlis müslümanlar, helâl eyler hususunda bile ihtiyatl
hareket ederler, harama düme korkusuyla, bir çok helâl eylerden bile
. kendilerini alkorlard. Sizin ise, sadece haram eylerden saknr olman-
za râzym.
4 —
Eski hâlis müslümanlar, dümanlarna bile efkatli - merhamet-
li davranrlar, onlara bile iyilik ederlerdi. Sizlerin dümanlarnza efkat-

li -merhametli davranp iyilik etmenizden vazgeçtim, dostlarnza ve dîn


kardelerinize olsun efkâtli - merhametli davranp iyilik edin, buna râz.
ym.
W
**

381
: : :

Bir defasnda îsâ aleyhisselâm bir köye uramt. Orada bir çrpc
vard. Köy ahâlisi tsâ aleyhisselâma dediler ki
— Ey Isâ! Bu çrpc
bizim üzerimizdeki elbiselerimizi pâreliyor.
Allah'a duâ et de onu yükü ile döndürmesin!..

Köy halknn bu istei üzerine Isâ aleyhisselâm, «Allah'm, onu yukü


ile döndürme!» diye dua etti.

Çrpc, çrpmak için o gün yine gitti. Yannda yiyecek ola-


elbise
rak üç tâne yufka ekmei vard. Vard yerde, biraz sonra yanna bir
âbid geldi. Bu âbid, o civardaki dalarda ibâdetle megul olan birisiydi.
Çrpcya selâm verdi ve, «Yannda hiç ekmein var m? Varsa biraz ver
veya bana göster. Ki, ona bakaym da kokusundan istifade edeyim. Zirâ
ben u kadar zamandan beri bir ey yemedim.» dedi. Âbidin bu sözlerini
dinleyençrpc, üç yufkasndan birini ona verdi. Âbid onu yedi ve çrp-
cya öyle duâ etti

Çrpc! Allah senin günahlarn mafiret eylesin. Kalbini fâsid
duygulardan temizlesin.

Âbidin bu duâs üzerine çrpc ona bir yufka daha verdi. Âbid onu
da yedi ve öyle duâ etti:
-— Çrpc! Allah senin geçmi ve gelecek günahlarn mafiret ey-
lesin.

Âbid, kendisi için duâ edince çrpc ona üçüncü yufkay da verdi.
Âbid onu da yedi ve yine duâ etti
— Çrpc! Allah senin için cennette bir kök yapsn.
Akam olunca çrpc sâlimen köye döndü. Köy halk onun geldiini
görünce Hz. îsâ'ya haber verdiler, tsâ aleyhisselâm onu çartt. Çrpc
gelince kendisine dedi ki:
— - Çrpc, bugün neler yaptn bana anlat.
Çrpc anlatt:
— Bugün bana, u dalarn
gezgin âbidlerinden biri geldi. Benden
ekmek istedi. Ben de kendisine üç yufka ekmei verdim. Onlan yedi ve
herbir yufka karlnda bana duâlar etti...

Bu srada îsâ âleyhisselâm dedi ki:


—u yükünü getir. Ona bakacam.
Çrpc yükünü getirdi. Hz. îsâ'ya verdi. îsâ aleyhisselâm onu açt.
Bir de ne görsün, içinde, az
demirden bir gem ile gemlenmi bir kara-
ylan! îsâ aleyhisselâm ona, «Ey karaylan!» diye hitâp etti. Karaylan,
«Buyur ey Allah'n Nebisi!» diye cevap verdi. Isâ aleyhisselâm, «Sen bu-
nun için gönderilmemi miydin?» diye sordu. Karaylan cevâb verdi: u
382
:

— Fakat bugün ona,


Kviît u
dalarn gezgin âbidlerinden birisi
geldi. Kendisinden yiyecek istedi. O da verdi. Verdii her bir yufka kar.
hmda âbid ona dualarda bulundu. Bu srada orada durmakta olan bir
melek te «Âmin!» demekteydi. Daha sonra, an
yüce olan Allah, melek-
lerden birini bana gönderdi. Bu melek geldi. Benim azm demir bir gem
ile gemledi.
Bunlar dinleyen îsâ aleyhisselâm çrpcya döndü ve unlar söyledi:
— eyeniden bala. Allah, o âbide vermi olduun sadakann bere-
ketine seni mafiret eylemitir!..

**•

Ebûlca'd olu Sâlim anlatr:


— Bir zamanlar bir kadn, yannda küçük bir çocuu
den geçmekteydi. Bu srada bir kurt geldi ve yanmdar
kapp kaçt. Kadn, elemli bir telâ içinde, kurdun kaçt tarafa
koarken karsna bir insan çkt ve ondan yiyecek istedi. O da yiyecek
neyi varsa verdi. Biraz daha gidince kurtla karlat. Çocuk ta
duruyordu. Kurt kendisini görünce çocuu brakarak oradan uzaklat. Bu
srada kadnn kulana gaipten öyle bir ses geldi:
— Bu çocuk, lokmaya karlk bir lokmadr!..
***

Bir zamanlar râhiblerden biri, bir manastrda altm sene


ibâdet etmiti. Günlerden bir gün, manastrn etrâfmdaki dalara
râlara öyle bir bak
bakt. Gördüü manzara houna gitti. Bunun üze-
rine kendi kendine dedi ki

Bu manastrdan çkp yeryüzüne insem, orada dolasam ve Al.


lah'm kudret ve azametini temââ eylesem...

Ve düündüünü yapt. Manastrdan çkt. Dalar, sahralar, çölleri


dolaarak Allah'm kudret ve azâmetini temââya koyuldu. Derken, bir
ara karsna bir kadn çkt ve ona fettanlk etti. Kadnn fettânl kar-
snda nefsine hâkim olamyan râhib ona yaklat. Bu srada eceli de geli-
verdi. Ölmek üzere iken bir dilenci peydâ oldu.
Râhib ona, manastrdan ç-
karken yanna alm olduu ekmekleri verdi. Biraz sonra da öldü. Böylece,
altm senelik ibâdeti ve en sonunda ilemi olduu bir günâh ile bu dün-
yâdan ayrlm oldu. Amellerin tartld srada, altm senelik ibâdeti ile
son andaki günâh amelleri tartan terazinin kefelerine karlkl olarak
kondu. Günâhnn bulunduu kefe ar
bast. Bu srada, son anda dilenciye

383
: ! ;

vermi olduu ekmeklerin sevâb getirildi ve terazinin sevaplar kefesine


kondu. Bu, terazinin sevaplar kefesinin ar basmasna sebep oldu...

*
**

Denir ki: Sadaka, yetmi er kapm kapar.

Allah ondan râz olsun,Ebû Zerr Gffârî öyle der


— Yeryüzünde onunla yetmi ey-
verilen hiçbir sadaka yoktur ki,

tann sakal yolunmasn. Ki bunlarn hepsi, o kimseyi sadaka vermekten


menetmee çalrlar.
Katâde der ki: Bize anlatldna göre, suyun atei söndürmesi gibi»
sadakalar da günahlar söndürür:

Allah ondan râz olsun, bir gün Hz. Aie evinde oturmaktayd. Bir
ara bir kadn geldi. Eli yeni ile örtülmütü. Onun elini yeni ile örtülmü,
olarak gören Hz. Aie sordu:

— Ellini yeninden neye çkarmyorsun?

Kadn dedi
— Sorma, ey müminlerin annesi
Fakat Hz. Aie srar etti. Elini yenine saklamasnn sebebini mutlaka
anlatmasn
- ^
-- w * — — t — istedi.
^^^^ — Onun bu srarv
^^^m ^^^^^ - - ^™ üzerine kadn anlatt:
^^»^^^^w^ ^

— Ey
müminlerin annesi, benim bir anam-babam vard. Babam sa-
daka vermeyi çok severdi. Annem ise hiç sadaka vermek istemez, bundan
holanmazd. Onun, biraz ya ile bir eski elbiseden baka sadaka verdiini
görmedim. Onlar vefât ettikten sonra bir ara kendilerini rüyada gördüm.
Sanki kyamet vuku bulmu idi. Annem ahâlinin önünde ayakta durmak-
tayd. Avret mahalli, sadaka olarak vermi olduu o eski elbise ile örtül-
mütü. Elinde de yine sadaka olarak verdii o bir parça ya vard. Ken-
disi ya
yalamakta ve öyle feryâd etmekteydi:

— Ah susuzluk!..
Bu srada babam ise bir havzn banda bulunmaktayd. Onun dün-
yâda en çok sevdii ey
de susuzlara ve suya ihtiyâc olanlara su temin
etmekti. Ben, havz görünce hemen kotum. Ondan bir tas su alarak ana-
ma getirip verdim. Tam bu srada bir ses iittim. öyle diyordu:

384
. : : :

— Haberiniz olsun! Una su verenin KölU çöl ak öiur.


Gördüüm bu rüyann deheti içinde uyandmda kolum böyleydi...

*
**

Allah rahmet eylesin, bir gün Mâlik bni Dînâr evinde oturmaktay-
d. Bir ara bir dilenci geldi ve kendisinden bir eyler istedi. Mâlik îbni Dî-
nâr'n yannda bir sepet hurma durmaktayd. Karsna, «unu bana ver.»
dedi. Sonra, kendisine uzatlan sepeti ald. içindeki hurmalarn yarsn
dilenciye verdi. Sepeti de, yerine koymas için karsna uzatt. Bu srada
kars ona öyle dedi

— Zâhid senin gibilere mi denir!. Sen hiç, Mâlik'e böyle hediyye gön.
deren birini biliyor musun?
Mâlik îbni Dînâr, karsnn bu sözleri üzerine dilenciyi geri çard.
Sepette kalan hurmalar da verdi. Sonra karsna dönerek unlar söyledi

Ey ukadn! Çal, gayret et. Sonra yine çal, yine gayret et. Zîrâ
ân yüce olan Allah öyle buyuruyor:

/ — Tutun onu da ellerini boynuna balayn. Sonra da kendisini alev-


li atee atn. Daha sonra onu, yetmi anjin uzunluunda bir zin-
cir içinde oraya sokun (Elhaakka sûresi, âyet: 30-32).

Bunun sebebi sorulursa cevâb udur:


— Zîrâ o, O büyük Allah'a inanmazd. Kendisi yoksula yemek ye-
dinnedii gibi, bakalarnn yedirmesini de tevik etmendi (Ayn
sûre, âyet: 33, 3£*.

Ey kadn, unu iyi bil ki, biz, îmânmzla boynumuzun yarsn cehen-
nemden kurtardk. Dier yarsn da vereceimiz sadakalarla kurtarma-
mz gerekir. .

*
**

Basral birisi anlatr:

— Çok koyunu olan bir ârâbî vard. Fakat buna ramen çok az sa-
daka defasnda koyunlarnn sadakas olmak üzere bir kuzu
verirdi. Bir
vermiti. O günü geceleyin bir rüyâ gördü. Bütün koyunlar kendisine tos-
lamak için üzerine hücum ediyorlar, fakat sadaka olarak vermi olduu o
kuzu onlar defetmee çalyordu. Bu rüyânn deheti içinde uyanan Ârâbî
kendi kendine öyle dedi

Gafletten Kurtulu F: 25 385


Ky kuzu! Gücüm yettikçe senin gibilerin saysn artracam!...
Ve bundan sonra ârâbî çok çok sadakalar veriyordu.

Allah kendisinden râz olsun, Hâtem olu Adiyy anlatr:


Ilesûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyururlar:

— Sizden hiç bir kimse yoktur Rabb


onunla ileride mutlaka ko-
ki,
numasn. (), om
sama bakar, hayâtlayken vermi olduu sa-
dakalardan ve yapm olduu hayrlardan baka bir ey göre-
mez. Sonra soluna bakar, yine vermi olduu sadakalardan ve
yapm olduu bayrlardan baka bir ey göremez. Sonra önüne
bakar, orada da cehennemden baka bir ey göremez. Ey üm-
met ve ashabm, bir parça hurma ile de olsa cehennem ateinden
korununuz.

*
**

Denir ki: On haslet vardr ki. bunlar, kiiyi hayrl insanlar merte-
besin.- ulatrr. Kul, onlarla en yüksek derecelere nâil olur. Bunlardan:
Kirieis: Çok sadakalar vermektir.
kincisi: Kur'ân' çok okumak Ve Kur'ân ahlâk ile ardaklanmaktr
çüneüsü: Âhreti hatrlatan ve dünyâda haramlardan sakndran ki.
silerle beraber olmaktr.
Dördüncüsü: Slâ-i rahîm yapmak, yaknlarla ve akrabalarla akraba-
lk balarn koparmamak, onlara iyilik etmektir.
Ileineisi: Hastalanan müslüman kardelerini ziyaret etmek, onlarla
alâka anmaktr.
I

AHnes: Âhreti unutan, zenginliinin kentlisine yüklemi olduu iç-


timaî mükellefiyetleri yerine getirmeyen ve agniyâ-i âkîrînden olmayan
zenginlerle çok düüp . kalkmamaktr.
Yedincisi: Gelecei ve akbeti hakknda çok düünmektir.
Sekizincisi: Kincilerini ksaltmak vo ölümü çok anmaktr.
ilokuzucsu* Az konumak ve çok sükût çimektir.
Onuncusu: Mütevaz olmak, azametli edâ ve tavrlara sebep olabile-
cek elbiseler giymemek fakirleri sevmek ve onlarla düüp . kalkmak, ye-
timlere, yoksullara yakn olmak ve onlar himaye etmektir.

**
386
Denir ki: Yedi haslet vardr ki, sadakay bereketlendirir, sevabn ar-
trr: - -
.

Birincisi: Sadakay helâl kazançtan vermektir. Zîrâ an yüce olan


Allnh öyle buyurur:

— Ky mân edenler, Allnh yolunda harcamay, kazancnzn en


zellerindcn ve sizin için yerden çkardklarmzdan yapn. Kendi-
nizin yummadan alcs olmadnz pek âdi ve baya ey-
göz
leri vermee kalkmayn. urasn iyice bilin ki, Allah, her ey-

den müstanidir, asl hamde lâyk olan O'dr (Bakara sûresi,


âyet: 267).

kincisi: Az maldan vermektir Zîrâ az mal ve servetten sadaka ver-


mek, çok mal ve servetten sadaka vermekten daha zordur.
Üçüncüsü: Sadaka vermekte acele etmektir. Zîrâ kiinin eceli her an

Dördüncüsü: Maln
en iyisinden ve en kymetlisinden vermektir. Böy-
le yapmak cimrilii önler. Zîrâ cimri kiiler zor-zar sadaka verseler bile

bunu umumiyetle maln en âdisinden verirler, tte cimrilik duygularn


bertaraf etmek için sadakay maln en iyisinden ve en kymetlisinden ver-
melidir. Hem, biraz önce de kaydedildii gibi an
yüce olan Allah öyle
buyurur: ..

— yummadan alcs olmadnz \>vk Adî vc baya-


...Kendinizin göz
eyleri vermei* kalkmayn. .urasn iyice bilin ki Allah Ier-
eyden müstanidir, as! hamde lâyk olan odur.
Beincisi: îin içine riyâ girmemesi için sadakay gizlice vermektir.
Altncs: Baa kakmamaktr. Zîrâ böyle bir hareket, sadakann ecri-
nin iptâline sebep olabilir.
Yedincisi: Sadaka verdii kiiye ezâ etmemektir. Zîrâ böyle bir hare-
ket günahtr. Nitekim ân
yüce olan Allah öyle buyurur:

— Ey îmân sadakalarnz - maln insanlara gösteri için


edenler,
harcayan, Allah'a ve âhret gününe îmân etmeyen bir kimse gibi-
baa kakmak ve incitmek suretiyle heder etmeyin. Çünkü onun
hâli,üzerinde bir toprak bulunup da kendine iddetli bir yamur
isabet eden, bu suretle, kendisini kaskat bir ta hâline brakm
olan kaypak bir kayann hâli gibidir. Onlar, dünyâda iledikleri
hiç bir eyden sevap kazanmaa muktedir olamazlar. Allah iman-
szlar topluluuna hidâyet vermez (Bakara sûresi, âyet: 264).

387
Müellif Ebülleys hakknda yazdklar bun-
Semerkandî'nin sadaka
lardr. Biz, zamanmz nüal umanlarnn sadaka anlaylarn ve tatbikat-
taki durumu göz önünde bulundurarak bu bahiste de bir eyler söylemeyi
lüzumlu addediyoruz. Gâyemiz, muhterem okuyucularmz a'zamî malû-
mat sahibi yapmaktr. Önce sadakann bir tarifini yapalm:
—Müslümanlara veya daha ümullü bir ifâde ile, Allah'n mahlû-
katna faydal olmak maksat ve gayesiyle yaplan her hareket bir sada-
kadr.
Dînimizin birçok hususlarnda olduu gibi, maal'esef günümüz müs-
lümannn sadaka mevzuundaki anlay da eksik ve hataldr. Zîrâ sada-
ka denince zamanmz müslümannn aklna umumiyetle, sadece sokak-
taki dilenciye veya her hangi bir fakîre üç-be kuru vermek gelmekte-
dir. Oysa yukardaki tarifimizden de anlalaca gibi, sadaka, sadece
sokaktaki dilenciye veya herhangi bir fakire üç-be kuru para vermek-
ten ibâret deildir. Vakâ, eer sokakta kendisine para verilen dilenci
gerçekten muhtaç ise ona veya herhangi bir fakîre verilen üç-be kuru
ta bir sadakadr. Fakat sadaka denince sadece bu iki eyde saplanp kal-
mak hatal bir anlay, hatal bir tatbikat olur. üphesiz ki, sadaka denin,
ce, yoksullarayardm yapmak bata gelir. Bu da çeitli ekillerde olabi-
lir. Yoksula mâddeten veya nakden yardm etmek, onun herhangi bir ii-
ni görüvermek, yerine göre tatl sözlerle gönlünü alp kalbine sürür ver-
mek, ... bu cümledendir. Bu husûsta riâyet edilmesi gereken en mühim
husus, yoksulun o andaki durumuna en faydal yardm hangisi ise onu
yapmaktr. Yoksulun nakdî veya mâlî bir yardma ihtiyâc olduu ve bu-
nun karlanmasnn da imkân dâhilinde bulunduu bir durumda onu
sadece kalplam birtakm kuru sözlerle avutmaa kalkmak, bir müs-
lümana yakmayan manaszlklarn bata gelenlerindendir. Müslüman
saçma ve mânâsz i yapmaz. Onun her hareketi yerliyerindedir.
Biz bu bahiste hâssaten bir hususu belirteceiz. Peygamberimiz sal-
sallâhü aleyhi ve sellem bir hadîslerinde öyle buyururlar:

— Sadakann en faziletlisi, faydal ilim örenip onu bakalarna ö-


retmektir.

öyle sanyoruz birçoklarmzn, Resûl aleyhisselâmn bu hadîsle-


ki
rinden haberi yoktur. Demek, Allah Resûlü'nün bizzât ifâde ettiklerine
göre, faydal ilim örenip onu bakalarna da öretmek, sadakalarn en
ve en ereflisidir. Daha önceki bahislerde de geçtii
faziletlisi gibi, pey-
gamberimiz aleyhisselâmn baka bir hadîsleri de u
mealdedir:

— nsanolu ölünce amel defteri kapanr. Ancak ttg snf insann a-


mel defterlerinin sevab köesi onlar Öldükten sonra da açk kalr.
Bunlardan biri halkn devaml faydalanabilecei hayrat yapan,
*

388
.

yaylnn veya yaplmasna vesile olan kiilerdir. Bir dieri, s&llh


ve huyu l evlâd yetitiren analar - babalardr. Üçüncüsü de fayda-
l ilini örenip öretenlerdir.
-

Gerek bu hadîste, gerekse bir önceki hadîste, faydal ilim örenip -


öretmenin ne derece mühim ve lüzumlu olduu bütün açkl ile ortaya
çkmaktadr. imdi, deerli okuyucularmz için, bir de peygamberimizin
hayâtndan bir sahneyi kaydedelim:

Bir defasnda Resûl aleyhisselâm, mescitte sahâbesine va'z - nasi-


hat etmekte, ilimden irfândan bahseden bir konuma yapmaktadr. Bu
-

srada, bir ara vahiy melei Cebrâîl aleyhisselâm gelir. O anda oradaki
ashâbdan birinin ölümüne bir sâat kaldn
Peygamberimiz aleyhisselâm da, kendisine gelen bu ha-
beri o .sahâbîye aynen bildirir. imdi, bir an için düünelim. Acaba ölü-
müne bir sâat kald kendisine bildirilen bu sahâbî nasl bir davranta
bulunmu olabilir? Veya böyle bir durumla biz olsaydk, na- karlam
sl davranrdk? Dikkat edelim. Sahâbîye bildirilen, bir sâat sonra ölece-
idir. Bir sâat sonra öleceini bilen bir kimsenin hâlet-i rûhiyesi ne ola-
bilir? Allah Resûlü'nün, bir sâat sonra öleceini kendisine bildirdii sa-
hâbî hiç heyecana kaplp telâ göstermeden sorar:

— Yâv Resûlellah, mâdem sonra ben bu fânî dünyây ter-


ki bir sâat
kedeceim. O halde, ölümden sonra benim için en hayrl ve en faydal ey
ne ise onu söyle

de, artk bu bir sâatlik ömrümde onu yapaym.

Gâyet yerinde bir istek. imdi biz yine düünelim ve Allah Resulü-
nün cevâbn daha sonra kaydedelim. Acaba sahâbînin bu yerinde isteine
Resûlüllah'n verdii cevap ne olabilir? öyle sanyorum ki bu cevap, bir-
çoklarmzn hiç tahmîn edemiyecei bir cevaptr ve belki de artcdr.
Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bu sâhâbîye aynen öyle der:

— Sen zâten u anda, senin için öldükten sonra en hayrl ve en fay-


dal olacak eyi yapmaktasn. Buna devam et! . .

Sahâbînin o anda yapmakta oduu ey, ilimden, irfândan ve ahlâk-


tan bahseden konumay dinlemek'tir. Allah Resûlü, bu konumay dinle-
levam etmesini söyler. Eâsen bu hâdise, tslâm Ümmetine bir hu-
ilim>- irfân - ahlâk hususunun ehemmiyetini öretmek için vuku
buldurulmutur. Yâni müslümanlara, ölecekleri sralarda da olsa, ilme -
irfâna ve ahlâka önem vermeleri öretilmek istenmektedir. Çünkü ilim .

irfân ve ahlâk, cemiyetin hayât ve beka meselesidir. Peygamberimiz aley-


faisaelâmn buna benzer .bir sözleri de aaç dikme ve orman yetitirme
Allah Resûlü bü hadîslerinde öyle buyururlar:
— Kyamet günü dahi olsa aaç dikiniz!..
Birçoklarmzn peygamber aleyhisselâmn bu hadîsinden de
belki
haberi yoktur. Zîrâ krk milyon müslfmann, kendisine mensubiyetle ö-
viindükleri bir peygamberin bu sözünden haberi olsayd, bu kutsal top-
raklar bugün, ormanlar tahrip edilmek suretiyle, tüyleri yolunmu bir
ku hâline getirilmezdi. O insanlar nasl, müslüman olduklarm söyleye-
biliyorlar ve iki cihan günei Hz. Muhammed sallallfhü aleyhi ve sel-
leme mensup olduklarn iddia edebiliyorlar ki, kendileri aaç yetitirmek
surda dursun, dada - bayrsa Allah'n vermi olduu orman bile yok ye.
re tahrip etmektedirler!.. Çok ötelere gitmeye lüzum yok. Daha bundan
yirmi-otuz sene önce gür ormanlarla ve aaçlklarla kapl olan birçok
lopraklanmz bugün bir ta çölü hâline gelmemi midir? Bu fecî duru-
mn. sebebi yet verenler de sözde müslümandrlar ve, «Kyamet günü dahi
olsa aaç dikiniz, orman yetitiriniz!» diyen ulu peygamberin ümmetidir-
ler, deil mi? Bu mevzuda da söylenecek çok eyler var. Fakat bir vesi-

leyle burada temas ettiimiz bu meseleyi baka bir eserimizde tafsilâtl


olarak îzâh etmi bulunduumuzdan bu kadarlkla iktifâ edip esas ko-
numuza dönüyoruz. Esâsen bir mesele hakknda bildiklerimizin ve düün-
düklerimizin tamâmn kaydetmek fiilen mümkün olmuyor. Biz, sâdece,
mevzuun en can noktalarn kaydetmee çalyor, geri kalan teferruat
muhterem okuyucularmzn tefekkürüne brakyoruz. Onun için, eserler-
de kaydettiimiz hususlar alcl'usûl okuyup geçmemeleri, bil'akis üze-
rinde durarak ve düünerek mütealâ etmeleri, bu satrlarn yazarnn, de-
erli okuyucularndan özel isteidir.

Konumuz sadaka idi. Resul aleyhisselâm da öyle buyurmulard:

— Sadakann en faziletlisi faydal ilim örenip onu bakalarna da


öretmektir.
— Allah'n, senin sebebinle bir kiiyi hidâyete erdirmesi, senin için
dünyâdan ve bütün dünyâdakilcrdcn daha hayrldr.
imdi birçoklarmz öyledüünebilir:

Ben âlim deilim. Benim ilmim yok!..
Bilgi ve tahsil derecemiz ne olursa olsun, böyle düünmemiz ve «le-
nim tahsilim yok. itan âlim deilim!» diyerek bir kenara çekilmemiz
doru bir hareket olmaz. Böyle yapmakla kendimizi mes'ûliyet çemberin-
den kurtarm ta olmayz. Tahsilimiz olmayabilir. îlim adam olmayabi-
liriz. Fakat meselâ, bir îmân - irfan - ahlâk hazînesi olan GAFLETTEN
KURTULU kitabn okutmakla birisinin onu okumasna vesile
birisine
olmakla, peygamberimiz aleyhisselâmn yukardaki hadîslerinde belirtmi
olduu en faziletli ve en erefli sadakay vermi, birisinin, onu okumak,
la Allah yoluna girmesine sebep olmu olabilirsiniz. Zâten bizden istenen

390
.

df* budur. Birisine, eriatndan, Uosenlüllah'iM a ti! A


Allah'n dîninden, •

kndan bahseden böylesine ihlâsl bir esori hediye etmek, okutmak, veya
alp okumasna vesîle olmak elbette sadakalarn en ereflisi olacaktr
Çünkü orada Allah yolu, Kur'ân yolu öretilmekte, Resûlüllah'n ahlâk
açklanmaktadr. Azîz okuyucularmza burada bir hususu daha hatrlat-
makta fayda mülâhaza ediyoruz. Her kösede - bucakta, belli zamanlarda
bilhassa akamlar belli yerlerde üç - be kii bir araya gelir. Sohbet le
edilir. Maai'esef umumiyetle havadan - cvadan bahislerle vakit öldürülür
Oysa böyle anlarda meselâ elinizdeki u
eserden bir kii okusa ve dier
!eri de dinlese üphesiz ki çok daha hayrl olur. Iîu arada hiç o sohbet-

lerle alâkas olmayan kimseler de gelirler. Bir vesileyle onlar da bir ey-
ler örenmi olurlar. Ayrca birisine bir hediye götürmek istediinde me-
îîolâ böy tefti lc k»ymot.li bir eseri .ilip götürmek, üphe«iz ki hediyelerin

en hayrls ve en ereflisi olur. Çünkü o hediyede Allah'n ahkâmndan,


dîninden, eriatndan ve Resûlüllâhn ahlâkndan bahsedilmektedir. Ken-
disine hediye olarak verdiiniz kii. belki de merak sâikasiyle onu okuya-
cak ve Allah'n ahkâmndan. Resûlüllâhn ahlâkndan bir eyler örene-
cektir. Dahas var. Onu kendisi okuduu gibi. evinin kül üphânesine koya-
cak; çocuklar, belki çocuklarnn çocuklar da okuyacak, oradan ören-
dikleri bir hususla hayâtlarn Allah yolunda geçirecekler. Bütün bunlara
vesîle de bu eseri kendisine hediye eden bizler olmu olacaz.
imdi sadaka mevzuundaki ayellerle
bir <h\ hadîsliMvle m/darn
kaydedelim. Allah buyurur:

— Mallarn Allah yolunda larrayanlnrn hâl», yedi msak hilireu,

her tutsakla da 100 dâoe bulunan bîr tek tohumun hâli gibidir.
Allah, kime dilerse ona kat kh t verir; Allah, ihsan bol olan, hak-
kyle bilendi r ( Bakara sn resi âyet 2(> 1)
. :

— Ker sadakalar fakirlere gizlice verirseniz, iîe hn, sizin ici da-
ha hayrldr (Bakara sûresi, âyet: 271).
— Ey îmân edenler. Allah yolunda iliffkl, kazandklarnzn en gü-
zellerinden Ve sizin için yerden çkardklarm/dan yapn. Kemlini-
/in uöz yummadan ales olmadnz pek âdi ve hnyn eyleri
sadaka olarak vermese yeltrnnevi. Etilin ki, muhakkak ki Al-
lah hereyden müstanidir. Asl liamd edilmece lâyk olan O'dur
(Bakara sûresi, âyel 267). :

Resûlüllah sallallâhü aleyhi vc sellem buyururlar:

— Mal - mülk - Aneak hu mal . mülk


servel toplayanlar mahvoldu.
ve servetini öyle öyle yapanlar (mal - mülk ve servetinin zekât
ve sadakasn verenler, onu müslümanlarn ve nahlûkain hayr
nurunda sarfedeler) mahvolmadi.

391
— Gizlice vcrile sadakalar, kiiyi dünyâda musibetlerden, âhire ite
de külü akbetten korur (Kiinin gösterisizce ve gizlice Allah için
yapm olduu iyilikler ve vermi olduu sadakalar sebebiyle Al-
lah onu dünyâda musibetlerden, âhire tte de kötü âkbetten ko-
rur.)

Allah saf ve temizdir. Ancak saf ve temizi kabul eder.

Sen ancak takva sahibi s^lih kiilerin yemeini ye. Senin yeme-
ini de ancak takva sahibi sâlihler yesin.
iz bu âyetlerle hadîsler, sadaka mevzûundaki hat-
nasl olmas gerektiini bize göstermektedir. Verilen
eyden önce Allah için, O'nun rzâs için
r, her
ve insanlara gösteri yapmak için yaplmamal,
dr. Kâinaâtn mutlak sahibi Allah olduuna göre, O'nun mülkünde her
hayrn, her iyiliin O'nun rzâs için yaplmas gâyet isabetli bir hareket
olur. Verilen sadakalarla, yaplan iyilikler hakknda u iki husûsu da bil-
meliyiz:
1 — Sadakalarn kimin ne maksat ve gâye
için, verildii husûsu,
ile

2 — Verilen sadakalarla, yaplan faydalarnn kime döndü-


iyiliklerin
ü husûsu.
Sadakalar srf Allah rzâs için verilmeli, yaplan iyilikler Allah için
yaplmaldr. Ancak bu ekilde verilen sadakalarn ve yaplan iyiliklerin,
bir deeri olabilir. Yâni sadakalarla iyiliklerin yapl gâyesi Allah'a âi i
olmaldr. Gerek sadakalarn ve gerekse iyiliklerin faydas ise insanlara,
daha ümullü bir ifâdeyle Allah'n mahlûkatna râcidir. Yâni insanlarn
birbirlerine verdikleri sadakalarn ve yaptklar iyiliklerin faydas yine
insanlara döner. Allah'n, biz insanlarn sadakalar vermesine ve birbirleri-
ne iyilikler yapmasna ihtiyâc yoktur. Tpk dier ibâdetlerde olduu gibi,
biz müslümanlar, sadakalar da birbirimize yaptmz iyilikleri de yine
kendi faydamz için yapmaktayz. Ne var ki, eer verdiimiz sadakalar
ve yaptmz iyilikleri Allah rzâs için verir, Allah rzâs için yaparsak,
bundan, Allah'n mahlûkat faydalanm olur, biz de onu Allah için yapm
olmann Sadaka ve iyilik konusunda unutulmamas ge-
ecrine nâil oluruz.
reken bir husûs da, bunlarn yerinde ve zamannda yaplmasdr. yilii
yerinde ve zamannda yapanlara bizim dilimizde KARA GÜN DOSTU de-
niyor. Kara gün dostluu müslümann iârndandr. Müslüman kara gün.
de belli olur, iyi gün dostlarnn dostluklar ise menfaate dayanr. Süflî
menfaatlere dayanan dostluklarn îslâmiyette yeri yoktur, insanlarmzn
kara gün dostu olma sfatn tamalar, cemiyetimize huzur, sükûn ve saâ*
det getirecektir. Zîrâ cemiyette âcizler, yoksullar dükünler, herhangi bir
sebeple muztar kalmlar her zaman bulunacaktr. Cemiyetin, hâli . vak-

392
:

tiyerinde bahtiyar kiilerinin bunlarn yardmna ko§mam ise onlarn z-


trâbn bertaraf etme gayretidir. Cemiyetin fertlerinin bir zâten ksm
bahtiyardr. Muztar ve bedbaht olanlara da bahtiyarlarn bahtiyarlk elini
uzatmas onlarn bedbahtlktan kurtarlmas demektir. Bunun neticesi, or-
taya topyekûn bahtiyarlk çkar. Fertleri kara gün dostluu sfatn ta-
yan böylesine mes'ut ve bahtiyâr bir cemiyetin hasretini çekiyoruz...

Yoksullara ve ihtiyâç sahiplerine verilen sadakalar mümkün olduu


kadar gizlice ve gösterisizce verilmelidir. Esasen sadaka Allah için veril-
diine ve manevî ecri de Allah'dan beklendiine göre, bakalarnn görme-
si veya bilmesi için ortada hiç bir sebep yoktur. Sadaka verilirken baka-

larna göstermek, sadakay alan yoksulun haysiyetini rencide edebilir. Bu.


nun için, imkân dâhilinde kimseye göstermeden ve hattâ onu alan yoksu-
lun ezilip - büzülmesine bile meydan vermeden bu ii yerine getirmlidir.
Eer verilen sadaka, gösteri için deil de, srf hâli - vakti yerinde olan
dier insanlar da yoksullarla muhtâçlarn yardmna tevik etmek maksat
ve gâyesiyle âikâre verilirse bu da iyi bir harekettir. Gösteri için verilen
sadakalar ve yaplan iyilikler riyâya kaçar. Kendisine riyâ karan ibâdet-

ler ise aslâ makbul deildir.

Eskiden müsl umanlar hereyi yerliyerinde ve gösterisizce yapar-


lard; öyle hayrlar yaplrd ki, fakîr bile kendisine sadaka verildiinin
farkna varmazd. Meselâ bugün iyice çrndan olan çkm
mevlidleri u
ele alalm. Önceleri, sâlih ve hâlis müslümanlar tarafndan bu mevlid ce-
miyetleri uekilde ve u
maksatla tertiplenirdi

— Senede belki birkaç defa bile et - süt yüzü görmeyen ve doru -

dürüst yemekler yiyemiyen fakîr ve yoksullar yedirilip . içirilmek istenir-

ma ihtimâlini bertarafetmek için bir mevlid' cemiyeti tertip edilirdi. Bu-


raya zengin - fakîr denmeden bütün mahalleli, köylü, kentli, ... çarlrd.
Ancak; fakîr, muhtaç ve yoksullarn mutlaka gelmi olmasna bilhassa
gayret edilirdi. Böylece, bir bahâne ile ve sezdirilmeden yoksullarn karn
doyurulur, hattâ bir münâsebetine getirilip kendilerine üç - be kuru pa-
ra da verilirdi. Bu güzel âdet, senede birer defa mahallenin, köyün, ken-
tin, ... zenginleri tarafndan tekrarlanrd. Böylece, hiç
sezdirilmeden, se-

nede defalarca olmak üzere yoksullar yedirilir, içirilirdi. Bu arada soh-


betler edilir, her snftan insaniyle cemiyetin fertleri birbiriyle karr -

kaynard.
Fakat ne yazk ki zamanla bu güzelim islâm! - Türk âdeti ortadan
kalkm, onun yerini, bugün hepimiain müahede ettii gibi, mevlid cemi-
yeti ad altnda birtakm mürailikler, çrtkanlklar ve arlatanlklar al-

393
mistir. Bir ksm köylerimiz hâriç, bugünün mevlid cemiyetinde yemek
olmad gibi, umumiyetle mevlidi okutanla okuyan dn ihlâstan ve dîni
vecdden yoksundur. Bâz büyük ehirlerdeki mevlid cemiyetleri ise tam
bir ruhsuzluun müahhas t imsâlidir. Umumiyetle buralarda okunan mev-
kilerde ihlâs ve dîni vecd denen eylerin
I
esâmisine rastlanmaz. Tam bir
mürâîlik, gösteri ve ruhsuzluk örneidir. Öyle ki, Terkos suyunda vita-
min arayan kimyâger, bu türlü mevlidlerde ihlâs ve dînî vecd arayan din-
dardan daha ansldr. Bir kere. mevlidei çrtkann dînî ruh ve vecclden
nasîbi yoktur. O. lam bir artisttir, aktördür, sefîl nefsinin esiri bir madra.
bazdr, çeitli grtlak manevralarn mahâretle yapabilen bir akndr. Bu-
na, müslümanln esaslarndan haberi olmayan ve ölülerin sene-i devri-
yelerinde mevlidei çrtkanlara câmi kürsülerinden grt lak hünerleri yap-
trtmay dînî bir vazife addeden mevlid okutucuyu da ilâve ettiniz mi, or-
taya, tam bir ruhsuzluk timsâli mevlid cemiyeti çkar. Böyle bir
mevlid ce-
miyetinin felsefesi ise, yine mevlidçi çrtkanlarn ifâdesine göre öyle-
dir:

Bugün bu ekilde okunan mevlidlerde:


1 — Mevlidi okuyan mevlidei para alr.
2 — Mevlidi dinleyenler eker alr.
3 ~* Mevlidi okutan ise HAVA alr.
Bugün, yüzlerce hattâ binlerce lira sarfiylc mevlid okutulan bu bü-
yük ehirlerimizde, binlerce insann binlerce derdi vardr. Fakirler yok-
sullar, yetimler, âcizler, muztar kalmlar, bakma muhtaç
hastalar, geçim
sknts çekmekte olanlar, isiz kalmlar, okumak üzere Anadolu'nun
uzak bucaklarndan gelmi yardma muhtâç talebeler... te din adna,
dî-
ni duygular adna bir sarfiyât yaplacaksa öncelikle bunlar
gözetil m el ya-
i'

plan masraflar yerli yerine sar fed ilmelidir. Tâ stanbul'dan mevlidçi ç-


rtkanlar getirip Anadolu'nun ücrâ kasabalarnda mevlid okutan akn
müslümanlar bile görmekteyiz. Binlerce lira sarfiyle stanbul'dan mev-
lidçi getirerek mevlid okutan ve bu hareketiyle manaszln, gösterisin
ve mürailiin gayyâsma gömülen aknmüslümamn yanbamda kim bi-
lir kaç tâne muhtaç vardr. Kim bilir, bulunduu beldenin kaç tâne içtimâi
derdi vardr.
Muhterem okuyucularmz takdir buyurrlnr ki. dînî bir hava içinde.
t«fl ve âdabna uygun olarak ve bir vecdle okunan ve okutulan
mevlidlere
ve benzeri cemiyetlere bir sözümüz yoktur. Yukarda
yazdklarmz da
bugün birer vakadr. Biz o türlü tatbikat, geçmite slâml en iyi e-
kilde anlayan ve yaayan bir milletin torunlarna
hiç yaktramyoruz.
Kalemimizden dökülen her cümlenin, her kelimenin, hattâ her harfin,
hüsn.ü niyet ve ihlâs .kevserinde ykanarak döküldüünden muhterem

394
okuyucularmz emîn Bunu anlamalar için deerli okuyucula-
olabilirler.
rmza bir ölçü verelim. Bu ölçü udur:

Eer bu eserde okuduklar, muhterem okuyucularmza bir zevk
•veriyorsa, onlardan rûhî bir haz duyabiliyor! arsa, bilsinler ki, orada ya-
zjanlar mutlaka hüsn-ü niyetle ve ihlâsla yazlmtr...

Sadaka mevzuunda riâyet edilmesi gemken hususlar üzerinde duru-


yorduk. Burada dikkat edilecek bir husûs da, mal - meta eya olarak -

verilen sadakalarn, en iyisinden verilmesidir. Bu, Allah'n ve Resulünün


emridir. Bu husûsta, yukarda meâlen kaydettiimiz .âyetten baka bir âyet
de u meâl dedir:
— K sevdikleriniz eylerden in lâk etmedikçe siz iyilie nail olamaz-
snz, bahtiyarlar topluluuna giremezsiniz. 11er ne ki nifak eder,
yedirir - içi ri seniz, muhakkak ki Allah onu bilir.

/tnsanlar umumiyetle gösterie dükündürler, nefsânî arzularnn esi-


ridirler. Gösteri için her fedakârl göze alrlar da. Allah rzâs için bü-
yük fedakârlklar pek akllarna gel irmezler. Yahut, arlk iyice gözden
dümü 7
eyleri Allah için verirler. Nilekim llz. Musa'dan rivayet edilen
bir hâdise bu hususu açkça belirtmektedir:

- Bir defasnda Hz. Mûsâ, Uabbndan, insanlarn gösteri için ve


-

nefslorinin arzusuna uyarak vermi olduklar sadakalar âlem-i mânâda


kendisine göstermesini niyaz eder. Allah da gösterir. Elbiselerin, ayakka-
blarn, yemeklerin, ... hâsl sadaka
olarak verilebilecek eylerin en gü-
zelleri ve en iyileri, bir sinema eridinden geçer gibi Hz. Musa'nn gözleri
önünden geçirilir. Bundan sonra Hz. Mfsâ bir de, srf Allah rzâs için ve-
rilenleri göstermesini Rabbmdan niyaz eder. Bu sefer de eski püskü el- .

biseler, ayakkablar,
deersiz yiyecekler, ... hâsl gözün tutmayaca ne
varsa hepsi birden Hz. Mûsâ'nn gözleri önünde resmigeçit yapar.

Gerçeklen insanlar umumiyetle, artk kendi nazarlarnda fazlaca bir


kymeti kalmam eyleri tasadduk etmektedirler. Oysa. yukarda mealle-
rini arzettiimiz âyetler bize. bunun aksini yapmamz emretmektedir. Ta-
sadduk ettiimiz bir nakit, kar tarafn bir derdine devâ olabilmeli, bir
eya. bir metâ. kymetsiz hâle dümü bulunmamaldr.
Aksi takdirde ken-
di kendimizi aldatm oluruz. Esâsen dînimizin koymu olduu bu esaslar
öyle aklmzla bir düünsek dorusunun bu olduunu onunla da anlarz.
Çünkü sadaka olarak verdiimiz deersiz eyalar kullanacak olanlar da
bizim gibi birer insandr.

395
Peygamberimiz aleyhiaselâran, «MaLmülk-servet toplayanlar mah-
voldu. Ancak bu mal - mülk ve servetiyle öyle öyle yapanlar müstesnâ!»
meâlindeki hadîsleri çok manâldr. Hadîsten anlaldna göre, mal-mülk
ve servet sâhibi olmak, esas itibariyle mezmûm ve tehlikeli deildir. Mez-
mûm ve tehlikeli olan, edinilen bu mal-mülk ve servetin, yerinde ve ma-
hallinde kullanlmam olmasdr. Merû ve helâl kazançla salanm ol-
mak artyle bir müslümann mal-mülk ve servet sâhibi olmas gâyet nor-
mal bir eydir. Ancak, bu serveti yerinde ve mahallinde kullanmak ta
arttr. Bu servet yerinde ve mahallinde kullanlmad andan itibaren
tehlike bagösterir. Dînimiz bu mal - mülk ve servet üzerinde srârla du-
rur. Dikkat edilirse dînin ikâzlar hep zekât, sadakas verilmeyen ve ye-
rinde ve mahallinde kullanlmayan servetler üzerinedir. Zekât ve sada-
kas verilen ve mahallinde kullanlan mal-mülk ve serveti ise tebcil etmek-
tedir. Servetin, devletin hakk olan vergisinin ve zekâtnn verilmesi, sa-
dakasnn ihmâl edilmemesi ve ayrca yerinde ve mahallinde kullanlmas
gerekir. Bugün servet sâhiplerinin, servetlerinin sadece vergi ve zekâtla-
rn vermi, sadakalann ihmâl etmemi, olmalar kâfi deildir. O servetin
ayn zamanda, milletin ve memleketin menfaatine olan sâhalarn- yatrm
da kullanlmas da lâzmdr. Daha önceleri de ksaca temas ettiimiz gibi,
bugün memleketimizin ve milletimizin en ksa zamanda mutlaka halledil-
mesi gereken bir sürü meseleleri, dertleri vardr. Bunlar, milletimiz için
bir hayât - memat meselesidir. Cümleden birkaçn maddeler hâlinde kay-
dedelim :

1 — Asr sanâyi asrdr.


2 — Nüfusumuz artmaktadr.
3 — sizlik ve geçim sknts günden güne artmaktadr.
Eer milletçe varlmzn devam
ve bekasn istiyorsak, bu dev prob-
lemleri en ksa zamanda mutlaka halletmek mecburiyetindeyiz.
Asr sanâyi asrdr, dedik. Bunun böyle olduunu bilmeyen, anlama-
yan ve göremeyen yoktur bugün zannederim. Sanâyi denince, toplu ine-
den tutun da, en modern bir füzeye kadar bu arada kalan her türlü motor,
makina, âl ât, edevât, bunun içine girer. Asrn bütün bu âlât ve edevat-
. . .

n kendisi yapmayan, yapamayan milletlere bundan böyle hayât hakk


yoktur. Böyle milletler bir müddet daha ayakta kalsalar bile âkbet yine
esâret, yine yokolmaktr. Kald ki belli bir zaman için ayakta kallar da
bakalarna bamllkla mümkün olur.
ite bugün milletimiz, en ksa zamanda halledilmesi gereken böylesi-
ne hayatî bir problemle kar karyadr. Bu problemin halledilmesindeki
en büyük pay da servet sâhipleriyle i adamlarna dümektedir. î adam-
larmz yatrmlarm yaparlarken bilhassa u husûslar gözönünde bulun-
durmaldrlar:

396
n

1 — Memleketin ihtiyâc olan mâddelerin îmâlât cihetine yönelmek,


yatrmlar bu sâhâlara yapmak.

2 — imkân miktarda isizi i sahibi yapma yolla-


dâhilinde, fazla
rn aratrmak, bu gayeyi de ön plânda tutmak.
, •

Daha önce meâlini verdiimiz bir hadîse göre, servetin zekâtm ve


sadakasn vermek, ayrca onu yerinde ve mahallinde kullanmak müslü-
manlk icâbâtndan idi. Demek ki müslüman bir i adamnn, yatrmlar
yerine ve mahalline yapmas da gerekiyor. Milletin, en ksa zamanda hal-
ledilmesi gereken bir sürü hayatî meseleleri yüzüstü dururken, yatrmla
eften - püften yerlere yapmak ve ksa zamanda büyük kazançlar salama
gayesini gütmek isabetli bir hareket olmaz. Böylesine bir hareket, serve-
ti yerinde ve mahallinde kullanmamak demek olur. Bugün ar sanâyi ku-

rulmas gerekiyor. Fakat devletin mâlî gücünün yetmiyecei söyleniyor.


0 halde milyarlk servetleriyle, büyük i adamlarmz ne güne duruyor?..
te servetini memleketin ve milletin âcil ihtiyâc olan mâddelerin îmâlâ-
tnda kullanan ve yatrmlarm bu sâhâlara yapan i adamlar, servetleri-
ne yerinde ve mahallinde kullanan zenginler demektir. Böyle servet sa-
hipleri de tebcile lâyktr. Bugün böylesine yüce duygulara sâhip servet
sahiplerimiz ve i adamlarmz yok denecek derecede azdr. Umumiyetle
ksa yoldan ve ksa zamanda büyük kazançlar salayacak mahallere ya-
trm yaplmaktadr. Oysa bugün, samimiyetle ve en hâlis niyetlerle en ksa
zamanda bir araya gelip memleketimizin ve milletimizin hayatî meselele-
rine el atma zarûreti vardr. Islâmî - Türk rûhuna sâhip i adamlarmzn
kafa ve güçbirlii yapp en ksa zamanda bu istikâmetlere yönelmeleri Al-
1ah 'd an en hâlisâne dileimizdir. Esâsen bugün, milletçe silkinip dev ham-
leler yapamamamz için ortada ciddî hiç bir engel yoktur. Yeter ki o muaz.
zam güç Islâmî - Türk ruhunu harekete geçirelim. Yeter ki, târihteki o
büyüklüümüz karsnda bugünkü küçüklüümüzün bizim için bir utanç
vesilesi olmas gerektiini hissedebilelim.

Bugün milletçe büyük övünç vesilelerimizden biri de nüfûsumuzun


artmasdr. Bir milletin nüfûsunun artmas demek, onun, dümanlar ta-
rafndan yutulma ihtimâlinin gün geçtikçe ortadan kalkmas demektir, i-
te bu gerçei iyi bilen dümanlar, üzerlerinde itah ve emelleri olan mil-
letlerin nüfûsunun artmamas için ellerinden gelen her türlü sinsice ve hâ-
ince sûikastleri tertipleyerek onlarn nüfûs artlarn önlemee çalrlar.
Nitekim bugün milletimiz, birtakm gafil . veya . hâin - idarecilerimiz yü-
zünden böylesine bir ihanet ve sûikastle kar karya bulunmaktadr. Müs-
lüman - Türk Milletinin çoalp büyümesinden râhatsz olan ve bu yüzden
uykular kaçan haçl zihniyetinin, içerideki birtakm gafil . veya hâin - ida-
recilere telkin ederek kabûl ettirdikleri gerekçe udur:

397
— Nüfûs art
kalknmann hzn düürür. Eer nüfûs artn dur-
durursanz, daha hzl ve daha çabuk kalnabilirsiniz. Ayn za.
manda isizlik te ortadan kalkar...
tte bugün, dümanlarmzn, içerideki müstemleke aydnlarna srn-
galad yukardaki gerekçe sebebiyle, kutsal Türk yurdunda, doum kon-
trolü ve nüfûs plânlamas ismi altnda Türk ailesinin harîm-i ismetine gi-
rilmekte ve her sene yüzbinlerce çocuk daha ana rahminde yokedilmekte-
dir. Haçl taifesi, daha ana rahminde yokedilen her Türk çocuu için, bu
iin yaplmasnda emei geçen doktor, hemire, vesâireye paralar ödemek-
te, bir gün. ülkenin idâresini mutlaka ele geçirecek olan bu memleketin
gerçek sahipleri tarafndan, iledikleri cinayetlerin hesab sorulacak ve
defterleri dürülecek bu gafil - hâinleri tevik etmektedir. Haçl taifesi.
Türk Milletini sessizce yoketmek demek olan bu doum kontrolü ve nü.
fûs plânlamas ihânetine vâsta ettii içteki gafil . veya hâinlere öyle de
mektedir:

— Biz size bcdâva ilâç verelim. Alet verelim. Vâsta verelim. Üstelik
bunu yapacaklara yevmiye verelim, aylk verelim, harcrah vere-
lim. Siz nüfûsunuzun artmasn önleyin. Böylece, hem bir an önce
kalknm, hem de isizlik meselesini halletmi olursunuz.
Devletin bandaki birtakm veya hâin . lerin bunu hemen ka-
gâfil -

bullendiklerini görünce de derhal harekete geçmekte daha ana rahminde


çocuklarn katledilmi olabilmesi için ne gibi âlât. edevat ve ilâç lâzm,
sa bedava olarak vermekte, ayrca bu ii yapanlara da sus pay datmak-
tadr. Hattâ meselâ, Amerikal milyarder. 27 torunlu Rockfeller, iini -
gücünü brakarak Türkiye'ye kadar gelmekte ve, doum kon-
bir tarafa
trolü yapld takdirde gerekli her türlü yardm meccânen kendisinin
yapacan söylemekte, buna karlk, gerek onun ve gerekse dier haç-
llarn suratna bir amar gibi u
sözler frlatlmamaktadr:

— Fîy haçl! Mâdem sen benim bir an önce kalknmam ve isiz-


ki
lik meselemi halletmemi istiyor ve bunun için yardm edeceini
yapacan yardm Ben sanâyimi kuraym.
söylüyorsun. Ver o
Fabrikam kuraym. Çünkü benim kalknmam sanâyi dâvâsdr.
Sanâyimi kurdum mu. kalkmdm demektir. Ben sanâyimi kurdu-
um zaman bana içi lâzm, adam lâzm, eleman lâzm. Nüfusum
artmakta olduundan bu meselem kendi kendine halledilmektedir.
Yarn sanâyimi kurduum zaman insana ihtiyâcm olmayacak:
baz ülkeler gibi dardan içi getirmek zorunda kalmayacam
Kalknma, ana rahmindeki çocuklar katletmekle olmaz, asrn âlât
ve edevâtn yapan fabrikalar, iyerleri, ... kurmakla olur. Anladn
m haçl?!...
398
Bugün bu millî meselede, iadamlanmza ve saduyu sâhibi topyekûn
halkmza büyük ve kutsal vazifeler dümektedir. adaml armza düen
vazifeler, yeni yeni teebbüslere, hamlelere
girimek, sermâyelerini mem.
leketin ihtiyâc olan sanâyi sahalarna yatrmak, böylece hem yeni yeni
i sahalar açmak, hem de milletimizin ihtiyâc olan sanâyi maddelerinin
kendimiz tarafndan yaplm olmasn salamaktr, tadamlarmzn, bü-
yük teebbüslerini sanâyie kaydrmas, hem ülke sanayiinin gelimesi,
hem de isizlere i sahas açlm olmas gibi böylesine iki büyük fayda
salayacaktr. îte bugün böyle hareket etmek, servetini yerinde ve ma-
hallinde kullanmak demektir. Servetlerini yerinde ve mahallinde kullanan
zenginleri dînin tebcil ettiini ise yukarda kaydetmitik. Büyük tehlike-
ler ve fedakârlklar göze alnmadan büyük iler yaplamaz. îadamlar-
mzm memleket ve millet hesabna büyük iler yapabilmeleri elbette
büyük fedakârlklar ve büyük tehlikeleri göze almay gerektirmektedir.
Doacak çocuklarmzn daha ana rahminde katletirilmesi ye-
rine, domadan önce onlarn ekmek yiyecei sâhaîar hazrlamak hem
akllca, hem müslümanca, hem de insanca bir itir. Millî varlmzn de-
vam ve bekas için böyle yapmaa da mecburuz. Sras gelmiken, pey-
gamberimiz aleyhisselâmn hayâtndan bir sahneyi burada yine kaydede-
lim:

— Bir gün Allah Resûlü'ne bir adam gelir ve, «Yâ Resûlellah, ben gu-
çimtffiitemin edemiyorum» der. Dikkat edelim. Geçim sknts içinde ol-
duunu söyleyen, halktan birisidir. Kendisinden bu hususta yardm taleb
edilen de Allah'n Resûlü bir peygamberdir. imdi, öyle bir . iki dakika
düünelim Acaba, geçimini temin edemediini söyleyen ve Resûlüllah'dan,
derdine bir çâre bulunmasn taleb eden bu adama Allah Resulünün cevâ-
b ne olmutur? Belki birçoklarmzn aklna, peygamberimizin öyle bir
cevap vermi olma ihtimâli gelebilir:

— Bana ne
son geçimini temin cdemiyorsan. Ben bir peygamberim.
Allah'n emirlerini insanlara bildirmekle mükellefim. Senin isiz kalm
olman veya geçimini temin edememen beni ilgilendirmez...

.
Fakat Allah Resûlü böyle demez aziz okuyucularm. Geçim sknts
çektiini söyleyen adama, evinde ne gibi eyas olduunu sorar. Adam,
birkaç, kab-kacak ismi sayar. Eyâ olarak evinde onlarn bulunduunu
ifâde eder. Resul aleyhisselâm, adamn, evinde var olduunu söyledii
kab-kacaktan birini getirmesini söyler. O da gider, fazladan olarak evde
bulunan bir tencereyi getirip Allah Resûlü'ne verir. Allah Resûlü onu ada-
mn gözü önünde hemen müzâyedeye koyarak satar. Sonra onun bedeli ile
bir balta alr ve kendi eliyle bu baltaya bir sap takarak adamn eline tu-
tuturur ve öyle der:

399
— Bunu al. Git. Dadan çal - çrp - odun kes. Getir, çarda sat,
geçimini temin et. Eer yine temin edemezsen bana yine gel...

Baltay alan adam gider. Allah Resûlü'nün dediini yapar. Onbe


gün sonra da sevine sevine gelir ve Resûlüllah'a öyle der:
— Yâ Resûlellah artk geçimimi temîn ediyorum. Bana gösterdii-
niz i, çocuklarmn nafakasn salamaa kâfi geliyor...

Allah Resûlü'nün hayât sahnesinden anlattmz bu bir hâdise, o pey-


gambere mensup olmakla iftihâr duyan müslüman iadamlarmza çok
eyler ifâde etmektedir. Evet, bugün nüfûsumuz artmaktadr. Nüfûs ar-
tna daha baka sebeplerin de eklenmesiyle ortaya geçim sknts ve i-
sizlik gibi birtakm hayât meseleler çkmaktadr. Bu meselelerimizin bir
an önce halledilmesi ise bizim için bir millî beka meselesidir. îte iadam-
larmzn, isizlii önlemek maksat ve gâyesiyle hzla yeni i sâhalar aç.
ma yollarna gitmeleri, onlarn, servetlerini yerinde ve mahallinde kullan,
malar demek olacaktr.

Doum kontrolü ve nüfus plânlamas ad altnda Türk çocuunu da-


ha ana rahminde yoketmek isteyen zihniyete kar, saduyu sâhibi hal-
kmza da büyük vazifeler dümektedir. Haçl zihniyetinin içimizdeki tem-
silcileri olan doum kontrolcüleri bugün, ellerindeki hudûtsuz imkânlarla

büyük bir propaganda faâliyetine girierek saduyu sâhibi halkmz ya-


nltmaa doacak çocuklarnn daha ana rahminde katledilmesi için
ve
onlar ikna etmee çalmaktadr. Bunun için, devletin bütün imkânlar
haçl zihniyetli bu gâfil - veya hâin . lerin emrindedir. Haçl zihniyeti, do-
acak çocuklarn daha ana rahminde katledilmesinin bir mahzuru olma-
dna dair, sözde bir -iki dîn adamndan felvâ aldn
bile iddiâ etmek-
tedir. Biz bu konuyu baka bir eserimizde bütün teferrûâtyle ilemi bu-
lunuyoruz. Onun için, burada meselenin derinine dalmyacaz. imdilik
burada unu kaydedelim. Aadaki cümleler, doacak Türk çocuklarn
daha ana rahminde katletme-k isteyen haçl zihniyetli gâfil - veya hâin -
lerin suratna birer amar gibi frlatlmaldr:

1 — Ey haçl aramzdaki temsilcisi, nüfus art kalkn-


zihniyetinin
may durdurmaz. Bil'akis. daha hzl kalknmak için bir kamç
olur.

2 — En tannm göre nüfus artnn kalknma


iktisat otoritelerine
hzna devede tüy
tesiri deildir. bile

3 — Tarlay çapalayp gübreleyerek daha fazla mahsûl almak müm.


.

kün «çapalayp - gübrelemiyelim. Yeni biten filizleri kopa-


iken,
ralm. Böylece, daha önce ekilmi olanlar topran tabiî besin mâd-
deleri ile gelisin yeter...» demek neye?...

400
4 — Mâdem ki Avrupa'l ve Amerika'l haçllar benim kalknmam, be-
nim refahm istiyorlar ve doacak çocuklar daha ana rahminde
katletmek suretiyle kalknmak istediim takdirde bana yardm
edeceklerini söylüyorlar ve ediyorlar. O
bugün benim kal-
halde,
knmamn yolu, sanayi kurmak olduuna göre, sanâyimi kurmak
için niçin yardm etmiyorlar da, doacak çocuklar daha ana
rahminde katletmem için yardm edivorlar?...

5 — Bana, doacak çocuklar daha ana rahminde katletmek suretiyle


nüfûs artn önlememi tavsiye edenlerin memleketinde kilomet-
re kareye 100, 200, 300 ... insan düüyor. Benim geni toprakla-
rmda ise, kilometre kareye henüz 40-50 kii düüyor. Buna göre
benim topraklarmn en az 100-150 milyon nüfûsa ihtiyâc var de-
mektir.

6 — Haçl zihniyetinin içimizdeki mümessili, sen, doacak çocuklarn


daha ana rahminde katledilmelerinin dînen bir mahzûru olmad-
n iddia ediyorsun, deil mi? O halde dinle bakalm haçl zihni-
yetinin mümessili. Bak, iftirâ ettiin o dinîn peygamberi ve Kur'-
ân ne diyor:

Allah'n Resulü buyuruyor:


^r- Ey ümmetim, evleniniz, çoalnz. Zîrâ muhakkak ki ben, ümme-
timin çokluu ile övünürüm.

Allah buyuruyor:
— De ki Gelin, üzerinize Rabbuzu neleri haram ettiini okuya-
:

ym. Ona hiç bir eyi ortak yapmayn Anaya - babaya iyilik edin.
FAKRLK KORKUSUYLA ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYN.
Sizin de, öldürmek istediiniz o çocuklarn da rzkm Biz (Allah)
vereceiz. Kötülüklerin açna da gizlisine de yaklamayn. Me-
ru bir durum olmadkça Allah'n haram ettii cana kymayn. te
Allah size, aklnz banza alasnz diye bunlan emretti. (En am
sûresi, âyet: 151).

— Fakirlik korkusu sebebiyle evlâdlarnz öldürmeyin. Onlar da si.


zi de biz rzklandnnz. Onlar öldürmek gerçekten büyük bir suç-
^ tur (Isrâ sûresi, âyet: 31).

Haçllardan suspay alarak, onlarn, Müslüman - Türk Milletini ses-


sizce yok etmek için hazrladklar doum kontrolü ve nüfus plânlamas
sûi kastn tatbik eden bu gâfil - veya hâin - lerin suratna yukardaki
cümleler mâdde mâdde birer amar gibi frlatldktan sonra, ileride bu
ihanetlerinin hesabnn mutlaka sorulaca ve defterlerinin dürüleçei de
kendilerine hatrlatlmaldr.

Gafletten Kurtulu F. 26 401


Biz, saduyu muhterem Müslüman - Türk halkn, doum kont-
sâhibi
rolüne ve nüfûs plânlamasna kar çkarak haçl zihniyetiyle savaa dâ-
vet ediyoruz. Bu sava,. kutsal bir sava olacak. Bu sava; elinde Kur'ân,
gösünde îmân ile bebin senelik mâzisi olan erefli bir milletin kendisini
sinsice yoketmek isteyenlere kar kutsal sava olacak. Bu konuyu da-
ha sonralar baslacak GÖRGÜ isimli eserde geniçe îzâh ettik. Deerli
okuyucularmz tamamlayc mâlûmât orada bulacaklardr.
imdi biraz da sadaka verirken dikkat edilmesi gereken hususlardan
bahsedelim. Sadaka verilirken u
be esâsa bilhassa riâyet etmelidir:
1 — Sadakalar imkân dahilinde gizlice ve gösterisizce vermelidir.
Aksi takdirde iin Riyâ karan ameller ise Allah in-
içine riyâ girebilir.
dinde makbul deildir. Sadaka vermenin bir faydas da insan cimrilik-
ten korumasdr. Sadaka Vererek cimrilik hastalndan korunmaa çal-
rken araya bir de riyâ girerse, bu, yamurdan kaçarken doluya tutul-
maa benzer. Bu hususa daha önceleri temâs etmitik. Burada bu kadar
kâfidir.
2 —Verilen sadaka veya yaplan iyilik baa kaklmamaldr. Verilen
sadaka veya yaplan iyilik baa kaklrsa, bunun Allah indinde bir deeri
kalmad gibi, ö kimse incitilmi de olabilir. Bu hususta Kur'ân'da öyle
Duyurulur:

— Ey îmân edenler, sadakalarnn . tpk maln insanlara gösteri


için harcayan ve Allah'a ve âhret gününe inanmayan bir kimse
gibi - baa kakmak ve incitmek suretiyle heder etmeyin. Çünkü
onun hâli, üzerinde bir toprak bulunup da kendine iddetli bir
yamur isabet eden, böylece o, kendisini kaskat bir ta hâline
brakm olan kaypak bir kayann hâli gibidir. Onlar, dünyâda
iledikleri hiç bir eyden sevap kazanmaa muktedir olmazlar.
Allah,, manszlar topluluuna hidâyet vermez. (Bakara sûresi,
âyet: 264).

— Allah'a ve âhret gününe inanmadklar halde mallarm insanlara


gösteri de Allah sevmez. eytan kime
için sarfedenleri arkada
olursa, o ne kötü bir arkadatr (Nisâ sûresi, âyet: 38).

— Yurtlarndan, çalm satarak ve insanlara gösteri yaparak çkan-


lar ve halk Allah'n yolundan alkoyanlar gibi olmayn. Onlar ne
yaparlarsa Allah hakkryle hepsini bilir (Enfâl sûresi, âyet: 47).

— Eer yeryüzünde ne varsa hepsi ve onunla daha


birlikte bir misli
o zulmedenlerin elinde olsayd, kyamet gününde urayacaklar
azabn kötülüünden kartalmak için elbette bunlar fedâ ederler-
di. Halbuki o gün onlar için Allah'dan hiç de
ummayacaklar nice
eyler zuhura gelecektir (Zümer sûresi, âyet: 47).

402
— Dîni yalan sayan gördün mü? iste yetimi iteleyen ve yoksulu do-
yurmay tevik etmeyen odur. te
bu vasflaryla beraber namaz
klan münafklarn vay hâline. Onlar namazlarndan gafildirler.
Onlar riyakârlarn tâ kendileridir. Zekât da vermez onlar (Mâûn
sûresi).

Bir noktada, sadakay verenin, onu kabul edene minnettâr kalmas,


gerekir. Çünkü sadakay kabul eden fakîr, onu almakla sahibini cimrilik
hastalndan kurtarm olur. Bunun için asl minnet duymas gereken -bi-
risi var sa o da sadakay verendir.

3 —
Sadakay, eer para ise, bir derde deva olabilecek miktarda,
mal-metâ-eyâ ise en iyisinden vermelidir. Bu husûs üzerine gereken îzâ-
hât daha önceleri verilmitir.

4 — Sadakalar güler yüzle ve tatl dille vermelidir. Verilen sadaka-


nn bir gâyesi de, bu muhabbet . birlik - berâ-
vesileyle aradaki sevgi -

berlik balarn kuvvetlendirmektir. Verilen bir sadaka veya yaplan bir


iyilik, ask ve abûs bir çehre ile verilir veya yaplrsa bu gâye hâsl olmaz.
Rçsûl aleyhisselâm bir hadîslerinde öyle buyururlar:

— Bir kuruluk bir sadaka, yüzbin kuruluk bir sadakay geçti.


/Bu
7
hadîsle ifâde edilmek istenen mânâ udur:
— Güler küçük bir sadakann veya
yüz, tatl dil ve ihlâsla verilen
yaplan ufak bir iyiliin sevâb, ask ve abûs bir çehre ile verilen büyük
bir sadakann veya yaplan büyük bir iyiliin sevabndan daha üstündür.
Müslümanlkta sevgi - muhabbet, birlik - berâberlik, yardmlama .
tesanüt esastr. Sadaka da bu balar pekletiren amellerden biri oldu.
una göre, onun, semeresini verebilmesi için nelere riâyet edilmesi gere-
kiyorsa onlara riâyet edilerek verilmesi akln da icâbâtndandr.
5 —
Sadaka, muhtaç ve lâyk olanlara verilmelidir. Aadaki kii-
ler, kendilerine sadaka verilmee lâyk kimselerdir:

1) Takvâ sahibi, Allah yolunun yolcusu, dürüst ve muhtaç ilim a-


damlar, ilim tahsîlindeki muhtaç talebeler,

2) Çoluu - çocuu olan, sâlih ve muhtaç akrabalar,,


3) - Sâlih olan ve ihtiyâç içinde bulunan herkes.
manl
ve takvâ sâhibi ilim adamlar cemiyetin rehberleri ve mürit-
leridir. Cemiyet âdetâ onlarla ayakta durur. Bugün, milletimizin böyle
ilim adamlarna iddetle ihtiyâc vardr. Bu ilim adamlarn yetitirecek
olan da yine cemiyetin kendisidir. îlim adamlarnn, kendi sâhalannda bi-
rer otorite olabilmeleri, umûmiyetle onlarn bütün dier megalelerden
syrlarak kendilerini ilmî çalmaya vakfetmelerine baldr. Günlük ha^
yâtn geçim skntlar vesâire içinde heder etmek zorunda kalan bir ilim

40S
adam, vermek mecbûriyetinde olduu ilim meyvelerini elbette
milletine
veremez. Sözün ksas, ilim yapmak isteyen ilim adamnn, her çeit mâi-
et derdinden azâde olmas gerekir. îte bunun içindir ki, dînimiz, ilim
adamlarna yardm etmeyi müslümanlar için âdeta bir mükellefiyet say-
mtr. Iftihârla ifâde etmek yerinde olur ki, milletimiz de çok eski za-
manlardan beri bu kutsal vazifeyi ihmâl etmemi, halk tabakasndan zen-
ginlerimiz, her devirde deerli ilim adamlarmzn yetimesine ahsen ön
ayak olmulardr. Fakat son zamanlarda zenginlerimizin bu hamiyyet •

duygularnn sönmü olduunu da, ac da olsa, kaydetmek mecburiyetin-


deyiz. Anadolu'nun muhtelif köeleri nden.srf ilim tahsil etmek maksat

mekte, fakat ne yazk ki ilim â


ve gayesiyle bilhassa büyük ehirlerimize her sene binlerce genç akn et-
bu fidanlar, oralarda sâhipsizliin ve

ilim â
baboluun kucanda kaybolup gitmektedir. Varlkl müslüm ani arn,
bu îmânl gençlere sâhip çkmas, onlara himâye kanatlarn
açmas ve yetimelerini salamas hem ilme, hem dinimize ve
de mil-hem
letimize hizmet demek olacaktr. ahsen, nice kiiler tanrm, Anadolu'-
nun muhtelif bölgelerinden srf ilim . irfân tahsil etmek maksat ve gâ-
yesiyle stanbul'a gelmilerdir. Hcrbiri gerek zekâ ve gerekse çalkanlk
bakmndan birer prlantadr. Fakat bir müddet sonra bakmszln ve aç-
ln kucana düen bu prlanta gençler, tahsillerini brakp ya geri dön-

ilim â
mee veya bir itutup tahsili terketmee mecbur kalmlardr. Oy^a eer
bu gençler bakmszln kucana terkedilmemi olsalard, bel-
ki de herbiri
insanlarmzn,
yarnn
ilim â
Türkiyesi için birer ilim otoritesi olacakt. Varlkl
böyle îmânl gençlere yapacaklar her yardmn
kaydedilecei liste, en faziletli sadakalar listesi olacaktr.
Bugün, kendisinden zekâ fkran nice gençlerimiz vardr ki. asrn
ilimlerinden olan fen ilimlerini tahsil etmek için d
ülkelere gitmek iste-
mekte, fakat mâlî gücü olmad için buna muvaffak olamamaktadr. Bu
iîimlere ise milletimizin ve devletimizin iddetle ihtiyâc vardr. Zîrâ bu-
gün, milletçe ve devletçe ayakta durabilmek için bu ilimleri bilmek hem
de dümanlarmzdan daha üstününü bilmek mecburiyetindeyiz. Bir kerre
düünelim. Dümanlarmzn sâhip olduu silâha, hattâ ondan daha üstü-
nüne sâhip deilsek, varlmz her an için tehlikede demektir. Dümann
silâhndan daha üstün silâh yapabilmemiz ise ilimce ondan daha üstün ol-
mamz gerektirir. îte bunun için bugün, kendi ülkemizde olmayan bil-
gileri örenip faydalanmamz için, o ilimler nerede ve hangi diyârda ö-
rinebilecekse oraya kadar gitmek mecburiyetindeyiz. imdi uâyetle ha-
dîslerin meâllerine bir göz atalm:

Allah buyuruyor:

— Siz de dümanlara kar gücünüzün yettii kadar kuvvet ve sava


için balanp beslenen atlar hazrlayn. Ki bu hazrlklarla Allah'n

404
da düman sizin de dümannz olanlar ve bunlardan baka sizin
bil e mey ip de Allah'n bildii dierlerini korku tasnz. Allah yolun-
da ne harcarsanz ecri size eksiksiz ödenir ve siz asla hakszla
uratlmazsnz (Enf âl sûresi, âyet: 60).

Allah'n Resûlü buyuruyor:

— Beiktan mezara kadar ilim öreniniz.


— lim Çin'de dahi olsa gidip öreniniz.
— Hilelerinden kurtulup tuzaklarna dümemek için dümanlarnzn
lisann öreniniz.

Âyet gayet sarihtir. an


yüce olan Allah, güçleri yettiince düman,
larna kar kuvvet hazrlamalarn emretmektedir. Bunun içine her türlü
âlât - edevat ve sava vâstas girer. Bugünün modern sava vâsta ve si-
lâhlar da ancak onlarn yaplmasn salayacak ilimleri bilmekle olur. De-
mek ki mesele dönüp . dolap o ilimleri bilen ilim adamlarnda düümlen-
mektedir, îte bu ilim adamlarnn yetitirilmesinde devlete olduu kadar
varlkl fertlerimize de büyük vazifeler dümektedir. îte, gerek bu sâhada
ilim tahsil etmekte olanlara yardm elini uzatmak, gerekse dümanlara
kar kuvvet hazrlklarnda destek olmak, maln - mülkünü - servetini
yerinde ve mahallinde kullanmak demektir.

Bugün dümanlara kar gerekli kuvvet ve silâh iki ekilde hazrla-


nabilir:
\

1) Zamann gerekli sava malzemelerini bakalarndan satn almak-


la,

2) Bunlar bizzat kendimiz yapmakla.

Birinci yol, dökme su ile deirmen döndürmee benzer. Hiçbir suret-


le tavsiye edilmez. Çünkü bunun birçok mahzurlar vardr.

a) Gerekli sava
malzemelerini dâima bakalarndan almakla her
sene milyarlarca lira paramz hebâ olur, kendi paramzla dü-
manlarmz beslemi oluruz.

b) öyle bir an gelir paramz olsa da gerekli malzeme alamya-*


ki,

^ biliriz. Nitekim bir sava çktnda kar tarafn bize silâh sat-
myaca hemen hemen muhakkaktr.
c) Her istediimiz anda istediimiz sava malzemesini aabilecek
olsak da, bu yine mânâszlktr. Çünkü bir insann, ihtiyâc olan
bir metâ kendisi yapabilecek durumda olduu halde yapmayp
bakalarndan satn almas bir noktada onun için bir noksanlk-
tr.

405
O
halde burada yaplacak ey, zamann silâhlarn ve sava vâsta-
larn kendisi yapabilecek duruma gelinceye kadar onlar bakalarndan
satn almak ve en ksa zamanda da bu modern sava vâsta ve silâhlarn
kendi kendine yapabilecek duruma gelmektir. Bunun tek çâresi de, bu mo.
dern sava vâsta ve silâhlarn yapabilecek elemanlara sâhip olmaktr, i-
te bu elemanlarn yetitirilmesi, ilim örenme, ilim tahsil etme faslna gi-
rer. Bu ilimler eer
kendi ülkemizde örenilebiliyorsa orada örenilir.
Eer kendi ülkem'izde örenilemiyorsa, dünyânn hangi diyânnda olursa
olsun, örenilecei yere kadar gidilir. Elimizi akamza koyarak, pey-
gamberimiz aleyhisselâmn, «lim Çinde dahi olsa gidip örenin!» sözü
üzerinde öyle bir düünelim. Allah Resûlü'nün bu sözü, müslümanlann,
eer âinâs olmadklar bir ilim olursa, dünyânn hangi diyânnda bulu-
nursa bulunsun, gidip oradan onu örenmeleri gerektiini ifâde etmekte-
dir. Meselâ zamanmzda bâz modern fen ilimleri vardr ki, bunlar bugün
için memleketimizde henüz gerei gibi öreti lememekted ir. Oysa bu ilim-
lerin âinâs olmak ta bizim için âdeta bir hayât - memât meselesidir. te
bu ilimleri tahsil etmek için yabanc ülkelere gitmek isteyen kabiliyetli
gençlerimize yardm elini uzatmak, servetini yerinde ve mahallinde kul-
lanmak demek olacaktr.

Aziz okuyucularm; Bugün ve her zaman, milletçe ayakta kalabilme-


miz neye baldr? üphesiz ki dümanlarmza kar son derece güçlü -
kuvvetli olmaa deil mi? Bu gerçei idrâk edemiyecek bir insann var-
l bugün için herhalde tasavvur edilemez. Evet, bu kutsal vatandaki var.
lmzn devaml olmasn istiyorsak dümanlarmza karg her an için
güçlü - kuvvetli ve hazrlkl olmak mecbûriyetindeyiz. Bu da gerek askerî
yönden ve gerekse iktisâdi yönden güçlü
olmakla mümkündür. Bugün,
dindâr halkmzn, hâli . vakti yerinde olanlar hayr - hasenât yapmak
istemekte fakat umumiyetle, bunun için seçecekleri mahalli isabetle tâyin
edememektedirler. Bir müslüman, ne yaptn iyi bilmeli ve yaptn yerli
yerinde yapmaldr. Daha mühim durup dururken, ikinci, üçüncü
bir yer
veya sonuncu derecede kalan bir mahalle yönelmek ve hayr için yapaca
sarfiyât oraya yapmak üphesiz ki isâbetli bir hareket olmaz. Söz bu nok-
taya gelmiken bir hususa iâret etmemiz yerinde olacaktr:

— Yukardan beri tekrar tekrar ifâde ettiimiz bugün ülkemi-


gibi,
zin, devletimizin ve milletimizin, en ksa zamanda bir çözüme kavuturul-
mas ve halledilmesi gereken bir sürü hayâtî problemleri ve meseleleri
vardr. Meselâ sanayi meselesi. Bundan da bilhâssa sanâyi ve harb ar
sanayii meselesi. Bugün bu mesele, devletimiz için bir hayât - memât me-
selesidir. Bu mesele, derme . çatma atelyelerle veya montaj sanayii ile
halledilmi olmaz. Sanayiini kurmu bir millet, asrn her türlü âlât ve

406
edevâtn kendi hâmmeddeleriyle, kendi tezgâhlarnda, kendi içi ve usta-
syle kendisi yapan millettir. Biz bugün bu durumda bir devlet olduumu-
zu söyleyemiyoruz. Bu arada bir ksm madrabazlar da, halkmz montaj
sanâyii avutmak ihânetini devam ettirmek istiyorlar. Montaj sanâyii
ile

nedir? Montaj sanâyii, yaplacak âlât ve edevâtn her türlü parçasnn d-


ardan getirilmesi ve bu parçalarn burada taklp - takt nl mas demek-
tir. Yâni meselâ bir otomobil yapmak istiyorsak, bu, dardan, kurulmu

ve hereyi taklm olarak gelmez de parçalar halinde gelir. Burada o par-


çalarn herbiri yerli yerine konarak vidalar sktrlr. Böylece ortaya bir
otomobil çkar. Milletin bu sanayi (!) ile oyalanmasnda menfâati olan
birtakm ihânet ebekeleri de büyük iddiâlarla ortaya atlarak otomobil
yaptklarn söylerler. Oysa bunun, aslnda, dökme su ile deirmen dön-
dürmee kalkmaktan daha az beter olmad meydandadr. Bugün, da-
ha fazla vakit geçirmeden, asrn icâbâtndan olan her türlü vâsta, âlât,
edevat vesâireyi kendi kendimize yapabilecek duruma gelmemiz yâni ha-
kikî sanayimizi kurmamz gereklidir. Bu da gerekli elemanlarla ve sâhi-
bi bulunduumuz servetlerimizi bu sâhalara yatrmak, yatrmlarmz sa-
nayie kaydrmakla olacaktr...
/

ömründe bir defa hacca


^Binimizde, belli bir zenginlie erienler için
gitmek farzdr, mecbûridir. Bu, baka hiç bir eyle telâfi edilemez. Fakat
birden sonras için de hiçbir mecbûriyet yoktur. Hattâ bugün olduu gibi,
memleketinin ve milletinin, en ksa zamanda mutlaka halledilmesi gere-
ken bir sürü dertleri bulunduu bir zamanda, nâfile olarak defalarca hac-
ca gitmek, dînce isabetli bir hareket deildir. Bugün binlerce kii, hiçbir
mecbûriyet yokken her sene hacca gitmekte, böylece, beri tarafta öncelik-
le yaplmas gereken hayati hizmetleri ihmâl ve terketmektedir. Böyle
her sene nâfile hacca giden bu muhterem kardelerimiz, bunun yerine, el-
lerindeki o servetlerini bir araya getirseler de, meselâ her sene Anadolu',
nun bir ehrine bir iyeri, bir fabrika kurulmasna önayak olsalar daha iyi
olmaz m? Daha Önceleri peygamberimizin hayâtndan anlattmz bir
sahne, geçimini temin edemediini söyleyen ahsa Allah Resûlü'nün kendi
eliyle bir balta alp bu yolla geçimini temin etmesini söylemesi hâdisesi
acaba bugün, isizliin ve geçim skntlarnn kol gezdii bir ülkede, var-
lk âhibi muhterem haclarmza bir eyler fsldamyor mu? Her sene
nâfile hacca giden muhterem haclarmzn, peygamberimizin hayâtn, mü-
câdelelerini iyi bilmeleri gerekir. Yarn bu devlet fakir ve zayf düer de
elimizde kalan son toprak parçalar da elimizden giderse Allâhü ekber ni-
dâlar buralardan da sürülmeyecek mi? Muhammed aleyh issel âmin yur-
dundan bir parça olan bu topraklarda bugün hâlâ ezân sesleri duyuluyor-
sa bunu neye borçluyuz? Bu topraklarda kuvvetli oluumuza deil mi? Bir
zamanlar ayn ses Viyana'ya kadar uzanmyor muydu? Sonralar bu ses

407
Edirne'ye kadar niçin geriledi? Oraya kadar zayf dütüümüz için deil
mi?...

Yanl anlalmasn. Biz, nâfile de olsa haccm aleyhinde deiliz. Hiç-


müslüman da böyle düünmez. Eer
bugün, memleketimizin her prob-
lemi halledilmi, her taraf güllük - gülistanlk olsayd, her sene krk mil-
yon insann hacca gitmesini rahatlkla söyleyebilirdik. Fakat hepimizin
ve görüp . müahede ettii gibi bugün durumumuz hiç de iç açc
Hattâ diyebiliriz ki, bugün cemiyetimizin mânevî . ahlâkî sefâlet
.

ve perianln görüp te bu manzara karsnda kl bile kprdamayanlar


ve bir de kalkp kaygszca Arabistan yollarn boylayanlar,
aleyhisselâmm mubârek huzurunda birer suçludan baka bir ey
dir. Peygamberimiz aleyhisselâmm ve ondan sonra da ashâbnm Kur'ân
ahlâkn, tslâm ahlâkn hâkim klmak, Allah'n eriatna aykr davran

ümanlarm varln her yönden salam temellere oturtmak için ne gibi


çalmalar yapm olduklarn iyi bilmek ve bunu kendimize rehber edin-
mek gerekir. Peygamberin ve ashâbnn hayâtn, mücâdelelerini, ahlâkir
n, ... kendisine iâr edinmemi olan insanlar ismen müslüman olsalar da
fiilen müslüman olamazlar. Çünkü müslümanlk lâf deil, faâliyet ister,
i ister, fiilî durum Her sene Kâbe yollarna düen ve
ister, tatbikat ister.
bu arada Peygamberimiz aleyhisselâmm huzuruna da varan muhterem
haclarmza, muhakkak ki Allah Resûlü mânen sorar:

— Bir îslâm ülkesi olan memleketinizde, Allah'n dîninin, eriatnn,


ahlâknn, hâkim olmas ve benim mücâdelelerimin duyurulmas için
...

neler yaptnz? Allâhü ekber nidâlarmn, ülkenizde kyâmete kadar pay


dâr olmas için ne gibi tedbîrler aldnz? Sizden sonra emâneti teslîm ala-
cak yeni nesillere Allah'n Kitâbn, dînini, eriatn, ... benim ahlâkm,
bâtl ile ve îmânszlarla yapm olduum mücâdeleleri öretiyor musunuz?
Yoksullarn ve darlk içinde bulunanlarn skntlarn giderdiniz mi? Be-
nim, «Dümanlarnza kar, dümanlarnzn silâhldan daha üstün silâh
hazrlayn!» sözümün gereini yaptnz m?...
«

Allah Resûlü'nün mubârek huzuruna gelen muhterem haclara mânen


soraca sorular aslnda pek çoktur. Onlarn hepsini burada sayp - dök-
mee lüzum görmüyoruz. Çünkü Resûlüllah'm huzurunda böyle sorulara
muhatap olabileceklerini bilenler onlarn hepsini bulabilirler. Oraya da,
bu sorulara müsbet bir ekilde cevap verebilecek derecede emîn olunca
giderler. Seven insan, sevdiinin isteini yerine getirir. Allah'n Resûlünü
sevdiini söyleyenler ye hattâ ona mensup olmakla övünenler de onun tav-
siyelerini, onun tebli etmi olduu dînin hükümlerini - ehemmiyet dere-
celerine göre - srasyle yerine getirmek mcburiyetinddirler.

408
Bu mevzûda bir de âdî ve keyfî seyahatler vardr. Yâni nasl ki bir
ksm insanlarmz srf ibâdet yajpnus olmak maksat ve gayesiyle
nâfile
hacca gidiyorlarsa, dier bir ksm insanlarmz da
srf gezmek, zevk-u
safâ yapmak maksat ve gayesiyle Avrupa'ya,
Amerika'ya veha bilmem
nerelere gitmekte, her sene devletin döviz kesesinde
milyonlarca liralk
gedik açmaktadr. Keyfî olmann dnda
bir gayesi ve faydas bulunmayan
bu türlü geziler için imdilik devletçe durumumuz müsâit deildir.
Onun
için bu türlü keyfi seyâhatlere devletçe meydan
verilmemesi gerekir. leri-
de devletçe ve milletçe bütün meselelerimiz halledildii zaman
bu türlü se-
yahatler de serbest braklabilir. Fakat hacc böyle deildir.
O bir ibâdet,
tir.Nâfile de olsa, devletin hacca mâni olmas düünülemez/Ancak,
nâfile
olarak her sene hacca gidenler îkaz edilmeli, memleketin
ve milletin, hal-
ledilmesi gereken bunca meseleleri durup-dururken,
her sene nâfile hacc
yapmann isâbetli bir hareket olmadvatandaa anlatlmaldr. Dier
keyfî - âdi seyâhatleri yapanlara gelince, kanâatimizce
onlara mânî ola-
bilecek tek kuvvet devlet otoritesidir. Yâni devlet,
bugünkü hâlimizle bu
türlü seyâhatlere aslâ müsâade etmemeli,
menfaat salamayan
devlete
keyfî ahsî geziler için metelik dahi verecek durumda olmadn belirt-
-

melidir. Aslnda bugünkü durumumuzda aslâ müsâade


edilmemesi gere-
ken eyler, sadece keyfî Avrupa . Amerika seyâhatlerinden
ibâret deildir.
Bunun yannda, devleti her sene milyonlarca lira zarara sokan ve bir an
önce son verilmesi gereken fuzûlî eyler pek çoktur. Meselâ bir
ksm ehir
karlarnn zevki için dardan trnak boyas, kürk, ... gibi
ithâl edilen ruj,
incik - boncuklar bu kabildendir. Fakat devletin idâresi, bugüne kadar ol-
duu gibi, millî
fikriyâttan yoksun müstemleke aydnlarnn elinde olduk-
ça ondan böyle icrâât beklemek te bo eydir. Bir gün olur da devletin
idâ-
rûh ve millî fikriyât sâhibi kiilerin eline geçerse bu meseleleri-
resi millî
miz de ite o zaman halledilir.

Sadakaya lâyk kiilerden bahsediyorduk. Bunlardan biri de, çolu-


u . çocuu olan, sâlih ve muhtaç akrabâlar idi. Akrabâ ve yaknlarn
birbirlerine kar
mükellef bulunduklar vazifeler ve birbirleri üzerindeki
haklar, eserin daha önceki bahislerinde âyetlerin ve hadîslerin
altn-
da îzâh edildi. Onun için burada ksaca umûmî hatlara temâs etmekle ye-
ineceiz. Esâsnda müslümanlk, akrabâ olsun veya olmasn,
1
bütün müs-
Iumanlara eit muâmele edilmesini, herbir müslümann, yakn olsun veya
olmasn, lüzûmu hâlinde yekdierine yardmc olmasn emreder.
Böyle ol.
makla beraber, bilhâssa akraba olanlarn birbirleriyle dâimâ yardmla-
malarn ve birbirleriyle olan akrabâlk balarn kesmemelerini de ayrca
ve hâssaten tenbîhler. Gerek birbirleriyle akrabâ olan müslümanlarn
ve
gerekse birbirleriyle akrabâlk balar bulunmayanlarn yekdierleriyle
yardmlamalar, hediyelemeleri ve birbirlerine ziyâretlerde bulunmalar
t

400
cemiyetin fertleri arasnda tesânüdü salayp salamlatrma gâyesini
güder. Fertleri, çeitli vesilelerle birbirlerine olan sevgi - muhabbet ba-
larn kuvvetlendiren cemiyetlerin hayâttaki âhenkleri daha baka olur.
Fertler, önce umûmî olarak müslüman kardelii yönünden, daha sonra
da biraz daha dar mânâda, akrabâlar olarak birbirleriyle bir dayanma
ve kenetlenme içinde bulunurlarsa, o cemiyetin insanlar içtimâi hayât ba-
kmndan huzur ve sükûn içinde hissederler. Fertleri
kendilerini emniyet,
böyle kiilerden meydana gelmi cemiyetlerin salam bir bünyeye sahip
olacaklar ise muhakkaktr.
1

Akrabalar birbirlerini sevmeli, saymal, bir birlik . berâberlik içinde


bulunmaldrlar. Dînimize göre, gerek zekâtn ve gerekse sadakann, eer
varsa muhtaç durumda olan akrabalara verilmesi daha isabetli ve sevap-
tr. Cemiyetimiz içinde yalnz akrabalarn birbirleriyle yardmlamalar '

bile, bir ahenk kayna olacaktr. Kald ki dînimiz, yalnz akrabâlarn de-
il, umûm müslümanlarn dâimâ birbirleriyle bir tesânüt ve yardmlama
içinde bulunmalarn emretmektedir. Kur'ân'a ve peygamberimiz aleyhis-
selâmn hadîslerine göre müslümanlar ayn bir duvarn, birbirine harçla
kenetlenmi tulalarna veya ayn bir insann muhtelif âzâlarna benzerler.
Nasl ki ayn bir duvarn, birbirine harçla kenetlenmi tula ve talar
birbirlerinden kopmazlarsa veya ayn bir insann uzuvlarndan herhangi
biri bir acya mâruz kaldnda onun elemini dier uzuvlar da duyarsa ay-
nen bunun gibi, kardelik balaryle birbilerine kenetlenmi olan mümin-
ler aslâ birbirlerinden ayrlmazlar, onlardan herhangi biri bir musibete
mâruz kald m
onun acsn dierleri de duyar ve onun yardmna koa-
rak elemini paylarlar. îte müslüman kardeliinin felsefesi budur. Ken-
disinde bu kutsal duygular bulunduran ve tatbikatta bizzât bunu göste-
ren müminler gerçekten bahtiyar kiilerdir. Bu kutsal duygulara sahip
olamad ve tatbikatta, o yüce vasflarn kendisinde varln göstereme-
dii halde sadece lâfla müslümanlk ve müminlik tafras satanlar ise sade-
ce kendi kendilerini avutmu ve aldatm olurlar...

GAFLETTEN KURTULU - TENBÎHÜLGAFÎLN kitâbjnn sada.


ka bahsine yaptmz bu muhterem okuyucularmza bir eyler
ilâvelerle
vermee çaltk. Aslnda bu mevzuda söylenecek daha çok eyler vardr.
Fakat onlarn hepsini burada yazmaa kalkrsak eserin hacmi çok kaba-
rr. Onun için, son olarak mühim bir noktaya bir kere daha temas edip
bir - iki hâdiseyi anlatarak bu bahsi kapatacak ve eserin bir sonraki bahsi
olan Ramazan Aynn Fazileti bölümünün tercümesine geçeceiz. Muhte-
rem okuyucularmn, buraya kadar ki bahislerden gerekli mânevi feyiz ve
nasibi alm olmalar Allah'dan samimî niyâzmdr. Zîrâ bizi bir husus
bahtiyar eder. Bu, yazdklarmzdan veya tercümelerimizden, deerli oku-

410
yuculanmztn mânevî feyiz ve nasiplerini alm olmalardr. Yine bir husûa
ta bizi bedbaht eder. Bu da, yazdklarmzdan veya tercümelerimizden,
onlar okuyanlarn mânevî bir nasip, bir feyiz alamam olmalardr. Fa-
kat ben, muhterem okuyucularmn bu eserden çok feyizler alacana kuv-
vetle inanyorum. Çünkü gerek onun Arapça parçalarn tercüme ederken,
gerekse lüzum görülen ilâveleri yaparken ruhumun derinliklerinden f-
krp gelen öyle bir ihlâs, öyle bîr vecd duyuyorum ki...
Burada son olarak tekrâr hatrlatmak istediim mühim husûs udur.
Daha önceki paragraflarda Peygamberimiz aleyhisselâmn meâllerde u
$i hadîsini kaydetmitik:
<

— Sadakamn en faziletlisi faydal ilim örenip onu bakalarna ö-


retmektir.

— Allah'n, senin sebebinle bir kimseye hidâyet vermesi» senin için


dünyâdan ve bütün dünyâdakilerden daha hayrldr.

Ve, muhterem okuyucularmzn, meselâ GAFLETTEN KURTULU


= TENBIHÜLGÂFÎLÎN kitâbn bir tandklarna hedi ye etmekle veya
almalarn salamakla, peygamberimizin hadîsinde belirtilen en faziletli
sadakay vermi olacaklarn ifâde etmitik. imdi kaydedeceim iki hâ-
dise, yönden mükemmel denebilecek ekilde hazrlanm
ihlâsla ve her
böyle eserlerin, bir tanda hediye edilmesinin veya okumasn salama-
nn ne büyük faydalar saladnn açk ve canl birer örneidir. Ancak
u husûsa hemen tekrâr iâret edelim. Nasl ki yarm tabîb candan, yarm
hoca dinden ederse, aynen bunun gibi, çalakalem hazrlanm yaran - ya.
malak kitaplar da onlan okuyanlara faydal olma yerine zararl olabilir.
Onun için, rasgele her kitap alnmamal, evlere sokulmamal, bakalarna
hediye edilmemeli, almalar için bakalarna tavsîye etmemelidir. Kendi
külüphânemize alacamz, veya bir bakasna hediye edeceimiz veyahut
da almasn tavsiye edeceimiz eserler, gerek muhtevâ yönünden ve ge-
rekse üslûp ve ifâde yönünden mükemmel olmaldr. Bir eserin muhtevâ-
snn deerli olmas kâfi ve yeterli deildir. Hele bu eser bir tercüme
olursa büsbütün ve aslâ kâfi deildir. Zîrâ, bugün, muhtevâca deerli nice
eserler vardr ki, berbat bir tercüme yüzünden, deersiz bir eser hâline
düürülmütür. Böyle eserlerin sebep olduu en kötü netîce de, okuyucu-
daki okuma ve kitap alma evkini klmasdr. Bâz kiilerin tercümele-
rinden bir ey anlamadklarn, bu yüzden tercüme eserlere kar içinde
bir soukluk belirdiini ifâde eden okuyucularmza çok raslam ndr.
Hakldrlar. Zîrâ ayn eyi ahsen biz de müâhede etmekte, bir ksm in-
sanlarn yaptklar tercümelerde ne demek istediklerini anl yamam ak ta-
yz.

411
Bu hatrlatmadan sonra, imdi de, bahsettiimiz o iki hâdiseyi anlata-
lm. Bunlardan Malkara'nn eski müftüsü Abdülkâdir Bey
birincisini bize
nakletmi, ikincisini de Konya'da afak Kitabevi sahipleinden Mustafa
Bey ajlatmtr.

Müftü Abdülkâdir Bey, bir gün bir toplantda bulunmaktadr Mec-


liste her snftan insan mevcuttur. Sohbetler edilmekte, çeitli memleket
meselelerinden söz açlmaktadr. Bir ara söz döner - dolar,
dînî esaslar iyice örenemediine gelir. Bu hususta, gerek va'z
ve konferanslar yoluyla, gerekse halkmzn anlayp istifâde edecei eser-
ler neretmek suretiyle lüzumlu faâliyetin gösterilmediinden dem vuru-
lur, ikâyet edilir. Tam bu esnada mecliste bulunanlardan bir zât söz alr
ve unlar söyler:

— Arkadalar! Ben bir emekli Albay'm. Konuulanlar dorudur. Ba-


na bir arkadamn bir kitap hediye ettii ve benim de onu okuduum gü-
ne gelinceye kadar, ben sadece «elhamdU muslümanm» diyebiliyor-
Hilâli
dum. Dînim hakknda hiç bir malûmatm yoktu. Dîn mükellefiyetlerimi
yerine getirmiyordum. Fakat ne zaman ki o arkadam bana bu kitâb he.
diye etti. Ben de arkadamn hediyesidir, diyerek okudum. imdi namaz-
m klyor, dier dînî vecîbeleri de yerine getirmee çalyorum. Bu kitâb
size de tavsiye ederim. Alp okuyun. Ad ÎLÂHl NlZÂM'dr...

Deerli okuyucularm, imdi öyle bir düünelim:


— Bu eseriArapça olarak yazan GAZÂLÎ'dir. Arapça'dan Türkçe'ye
çeviren YAMAN ARIKAN'dr. Emekli Albayn eline geçmesine sebep olan
da kendisinin bir arkadadr. Bu insan, faydal ilim öreten bir eseri Al-
bay arkadana okutmakla, peygamberimiz aleyhisselâmn hadîslerinde be-
lirtilen en fazîletli sadakay vermi olmuyor mu? Yine bu insan, Albay
arkadana faydal bir eser okutup, neticede onun, dînî mükellefiyetlerini
yerine getirecek bir duruma gelmesine vesîle olmakla, kendisi için dünyâ-
lardan daha hayrl olan eyi salam
olmuyor mu? Böyle bir hâdiseden,
ayrca u önemli sonuç ta çkar:
—'Zincirin son halkas siz muhterem okuyucularmzsnz.
yazandr. Meselâ lâhî Nizâm'da Gazâlî, elinizdeki
îlk halka, eseri u
GAFLETTEN KURTULU = TENBÎHÜLGÂFÎLÎN kitabnda Ebülleys
Semerkandi, îkinci halka, her iki eserde de nâçiz ahsmzdr. Üçüncü hal-
ka ise siz deerli okuyucularmzsnz. GAFLETTEN KURTULU = TEN-
BtHÜLGAFÎLlN kitabm Ebülleys Semerkandî hazrlad. Biz, Türkçele-

412
: .

deerli okuyucularmz da onu duymayanlara duyuracak, oku-


lirdik. Siz
mayanlara okutacaksnz. Böylece zincirin halkalar tamamlanacak.

Konya'da kitapçnn anlatt ikinci hâdise ise öyledir:

— Bir ahs,
her hafta olmak üzere haftada bir gün mezkûr kitap-
çya gelir. Bir adet lâhî Nizâm kitâb alr, gider. Bu hâl, alt - yedi hafta
üst üste böyle devam edince, nihayet kitapç ayn kitâb tekrar tekrâr ni-
çin aldn ve bunlar ne yaptn kendisine sorar. Mezkûr ahs cevâ-
bnda unlar söyler
— Ben zirâat yüksek mühendisiyim. Tekrâr tekrâr aldm bu kitâb
bana bir arkadamn hediye
ettii ve benim de onu okuduum güne gelin-
ceye kadar dînimden habersizdim. Ne zamanki bir arkadam bana bunu
hediye etti ve ben de okudum. Ondan sonra dînimi örenmee, sevmee
ve vecîbelerini yerine getirme baladm. imdi, mutluluumun ükrünü
edâ etmi olabilmek için, her hafta ondan bir adet alp benim eski duru-
mumdaki arkadalarma hediye ediyorum ki onlar da okusunlar da benim
durumuma gelsinler. Dinlerini örensinler, sevsinler, dînî mükellefiyet-
lerini yerine getirsinler. .

Bu iki hâdise bizlere çok eyler öretiyor. Biz, GAFLETTEN KUR-


TULU = TENBÎHÜLGAFLÎN kitâbnda üzerimize düen, «ara halka»
vazifesini eksiksiz yapmaa çalyoruz. Duymayanlarn duymas
ve oku-
mayanlarn okumas için ona son halka vazifesi siz muhterem okuyucula-
rmza düüyor. Bütün okuyucularmzn bu eserden üstün feyiz ol- alm
malar Alfandan hâlis niyâzmzdr. Böylece bahsi burada kesiyor ve eserin
müteakip bir fasl olan «Ramazan Ay'nn Fazileti» bahsinin tercümesine
geçiyoruz.

— BIRÎNCÎ CLDN SONU —

413
UYANI YAYINLARININ DEERL OKUYUCULARI,

Öyle sanyoruz ki, yaynevimizin BÜYÜK PROGRAM DZS'nin lk hâ-


rika eseri olan GAFLETTEN KURTULU kitabnn birinci cildini zevkle oku-
dunuz. Hakl olarak, ikinci cildin de hemen çkarlmasn bizden isteyecek
ve bunun için sabrszlanacaksnz. Biz de, ikinci cildin basksnn îtinâ ile
hazrlanmakta olduunu siz muhterem okuyucularmza müjdeliyerek ne-
riyat mevzuundaki sohbetimize geçiyoruz. Ümit ederiz, deerli okuyucu-
larmza bu sohbet ile de bir eyler vermi oluruz.
Son asrda hzla artan neriyât, zamanmzda müthi bir silâh hâlini
almtr. Bu silâhn hedefi insanlarn bedeni deil; rûhu, vicdan, beyni,
zihni ve kalbidir. Ksacas, insan insan yapan noktalardr. Bugün

ksm tekil eder. Dieri de yazl neriyâttr. Her türlü gazete, mecmûa,
kitap, ... gibi neir vâstalar da bu ksma girer. Bugün alabildiine yaygn
bu neir vâstalar ile, insanlarn, insan insan yapan mânevî varlklar üze*
rinde korkunç denebilecek tahribatlar yaplmakta, fertler âdetâ bir sürü
hâline getirilmektedir. Aslnda bu neriyât, menfî yönüyle olduu kadar
müsbet yönüyle de büyük güce sahiptir, topluluklara saadet yolunda yön
verecek kudrettedir. Fakat bugün bu vâstalarn müsbet yolda deil de
umumiyetle menfî yolda kullanlr olmalar kötü netîce dourmaktadr., Di-
yebiliriz ki, neriyât. tpk bir silâha benzer. Eer onu vatan müdâfaas için
cephede dümana kar kullanrsak kutsaldr ve salyaca fayda müs-
bettir. Fakat dümana kar deil de, meselâ kendi yurdumuzda kendi soy-
dalarmza kar kullanrsak o silâh kutsal deildir ve salyaca da fay-
da deil zarardr.

414 *
Yine neriyat, hem zehir olarak hem de panzehir (zehlrln zehirleme
tesirini gideren) olarak kullanlabilen bir mâddeye benzer. Eer onu zehir
mâdde demektir. Fakat panzehir olarak kul-
olarak kullanrsak zararl bir 1

landmz takdirde ise faydal bir mâdde demektir. Demek ki nerlyâtn za-
rarl veya faydal oluu onun kullanl ekline maldr. Eer faydal yolda
ve ekilde kullanrsak faydal olur. Zararl yolda ve ekilde kullandmz
takdirde ise zararl olur. Biz bu sohbetimizde daha çok yazl neriyat üze-
rinde durmak, memleketimizde yaplan yazl neriyât öyle bir projeksiyon
na tutmak istiyoruz. Bu arada, tamâmen devletin elinde bulunan rad-
yo - televizyon ile, devletin kontrolü altnda ahslarn elinde bulunan sine-
ma ve tiyatronun hâlen gayri millî neriyât yapmakta olduunu da ksaca
noktalayalm...

Hâlen memleketimizde gazete, mecmûa, kitap, ... gibi yazl neriyât,


umûmî manzarasiyle iki yönde devam etmekte ve gelimektedir:

1 — Tamamen gayri millî, esperanto ve kozmopolit yönde,

X 2 — Millî varlmzn, millî benliimizin muhafaza ve müdâfaas yö-


nünde.

Bu ikinci ksm
neriyât ta iki ayr görünümde devam etmektedir. Bun-
lardan biri; samîmiyeti, dürüstlüü ve biihâssa ilmî zihniyeti kendisine iar
edinmi ve hakîkaten millî varlmzn, millî benliimizin muhafaza ve
müdâfaas için yaplan neriyâttr. Dieri de; samîmiyetten, dürüstlükten
ve bilhassa ilmî zihniyetten yoksun ve srf para kazanmak gâye ve emeliy-
le yaplan basit, sathî, hurâfevî ve iportavârî neriyâttr.

Tamâmen gayri millî ve kozmopolit olan birinci tür


neriyât hakknda
konumay lüzumsuz addediyoruz. Çünkü bu çeit neriyâtla bu neriyât
yapanlarn fikri de, zikri de, gâyeleri de akl- selîm sâhibi halkmz tara-
fndan iyi bilinmektedir. Bir bakma onlar, hüviyetleri belli, açk birer dü-
man gibidirler. Açk ve bilinen dümanlardan korunmak ise daha kolaydr.

asl ikinci gurup üzerinde durmann lüzumlu olduu kanâatindeyiz.


Biz,

Çünkü bu gurubun umûmî görünümü ve iddiâs MLLLK'tir. Ne var ki, bi-


raz önce de belirttiimiz gibi. millî-dîni-ahlâkî kültüre hizmet görünümün-
de ve iddiasnda olan bu neriyâtla onu yapanlar da ayrca iki gurup hâ-
linde görüyoruz. O halde; nâirleri, yaynevlerinl, yazar ve mütercimleri göz
önünde bulundurarak burada öyle bir ayrm yapmak zorundayz:

1 - Samîmiyeti, dürüstlüü ve bilhassa ilmî zihniyeti kendilerine

415
prensip edinerek bu prensip dâhilinde neriyât yapan nâlrler, ya
ynevleri, yazarlar, mütercimler...

2 — Samimiyetten, dürüstlükten ve bilhassa ilmî zihniyetten uzak, srf


para kazanmak maksat ve gayesiyle neriyât yapan câhil ve ipor-
tac zihniyetti nairler, yaynevleri, yazarlar, mütercimler...

Birincigurup neriyat yapanlar gerçekten samîmidirler. Bunlar, ilmî


zihniyeti ön plânda tutmakta, kutsal bir inançla miNt-dînî-ahlâkî kültürümü-
ze hizmet gâyesini gütmektedirler. Onun için, nerettikleri eserler, okuyu-
cuya gerçekten bireyler verir. Bu gurup nairler ve yaynevleri, Türkçe bil.
mez câhil yazar ve mütercimlerin ne ahlâkî, ne edebî, ne dînî, ne millî ve
ne de sanat yönünden bir deeri olmayan varakpârelerine iltifat
tedirler. Fakat ne yazk ki bugün, bu yolda ve inançta olan ve bu
mette yayn yapan nâir ve yaynevlerinin says, parmakla gösterilecek ka-
dar azdr. Samîmî temönnîmiz. bu inançta olan ve bu istikâmette neriyât
yapan nâir ve yaynevlerinin saysnn en ksa zamanda artmasdr. Ancak,
mühim bir noktaya da hemen burada iâret etmemiz gerekiyor:

— Bugün, yukarda mevzubahis ettiimiz kutsal ölçülere sâdk kalmak


suretiyle neriyât yapmak ve bunu devam ettirmek, maal esef henüz çok
zordur. Çünkü ülkemizde kitap okuyucu zümresi daha yeni yeni peydâ ol-
maktadr. Seçkin okuyucu zümresi, yâni faydal kitapla ebir-cübür kitâb
ayrdederek ebir-cübürüne iltifât etmeyen okuyucu zümresi ise çok daha
azdr. Hâlihazrda kitleler, çeitli tesirlerin altnda kalarak, umumiyetle,
gördüü veya ismini duyduu herhangi bir kitâb almaktadr. Bugünkü bu
durumdan âzâmî istifâde etmek isteyen iportac zihniyetli câhil nairler
ise çeitli oyunlarla, kitap okuyucusunu eften - püften kitap ve kitapçk-
larla oyalamaktadrlar. Bu durumda, ciddî nâir ve yaynevleri için tek umut,

en ksa zamanda okuyucu seviyesinin yükselmesidir. Eer bir gün olur da


okuyucu seviyesi yükselirse, iportac zihniyetli nâir ve yaynevlerinin ç-
karm olduklar eserlere kimse iltifât etmeyecek, böylece, okuyucuya hiç-
bir ey vermeyen, üstelik onu yerinde saydrd için zararl olan çalakalem
neriyât ta ortadan kalkm, cemiyet ondan kurtulmu olacaktr. O halde.
Uyan Yaynlarnn muhterem ve seçkin okuyucular, alacaklar eserler
mevzuunda u husûslara riâyet etmelidirler:

1 — Eser seçmesini bilmeli; ne dînî, ne millî, ne ahlâkî ve ne de sa-


nat yönünden bir deer tamayan eseri almamal, alnmasna ve-
sile olmamaldr.

2 — Kutsal bir inanç uruna ve dînî - millî - ahlâkî varlmza hizmet

416
etmek makeat ve gftyeslyle nerlylt yapan va iportac zihniyeti!

narlyita aala ltifat atmayan nair va yaynevlerinin kitaplarn


almal, okumal, okutmal, okunmas va okutulmaa çin alinden
galen gayret ve himmeti eairgememeHdir. Böylece, hem dînf . mil-
li varlmza hizmet eden yaynevleri desteklenmi, hem de oku-

yucu halk kitleleri, uyutucu - faydasz kitaplardan korunmu olur.

Dînî -neriyat yapar görünümünde ve iddlâsnda olan


millî
reye gelince; bunlar, samimiyetten, dürüstlükten ve bilhassa ilmî zihniyet
ve hüviyyetten yoksun ve bu ii srf para kazanmak maksat ve gâyesiyle
yapan, iportac zihniyeti! nairler ve yaynevleriyle, doru - dürüst cümle
kurmaktan bile âciz, câhil yazar ve mütercimlerdir. Bunlar, kitap ve nerl-
yât iportaclardr. Esas gâyeleri ksa zamanda kolay yoldan para
maktr. Fakat ne var ki, bu niyetleri ortaya çkt
takdirde ii yü
çeklerini bildikleri için, mukaddes bir mefhûmu esas gâyelerine
nirler. Meselâ u cümle bir sakz gibi azlarndan hiç dümez:
— Gâyemiz dînimize hizmettir!...

A
Ve maal'esef bu birtakm menfaatlere nâi
insanlar, süflî
için. dinle hiç alâkas olmayan basît. sathî ve hurâfevî neriyat
riyât olarak piyasaya sürerler. Satlmas için her türlü kamçlayc
yapmaktan da geri durmazlar. Muhterem Müslüman - Türk halk, dînî ne-
riyât. dînî kitap ismi altnda böyle hurâfevî eserlerle senelerdir aldatlp
avutulmaktadr. Bunun neticesi olarak da. yllarn geçmesine ramen ruhlu,
uûrlu ve faâl bir slâmî uyan ve hareket ortaya çkmamaktadr. Çünkü
dînî eser adna ortaya sürülen eserlerin çounda u£r. dînî
dînî rûh. dînî
vecd yoktur. Kendisi dîni rûh ve vecdden mahrum
olan bir eserin onu oku-
yana dînî rûh ve uûr vermesini zâten bekleyemeyiz. Kalemleri ve konu-
malariyle milletimizi uyandrp halkmza ve vecd verecek
dînî rûh. uûr
ve insanmz câhil ellerden kurtaracak hakîkî dîn ulularnn bir an önce or-
taya çkmasn sabrszlkla bekliyoruz. Yoksa, bugünkü iportac zihniyetli
câhil yazar, mütercim ve nairlerin elindeki dînî fâaliyet, halkmz bir adm
olsun ileri götürmez, yerinde saydrr, hattâ geri götürür...

Bugünün nazrlayan yazar ve mütercimi kendi


dînî eser
mekte, telif veya tercüme nâm altnda ortaya (...) o

güzelim Türkçe'nin kan - gözünü patlatp kulan r. Dil ve

ifâde bozukluuna bir de, esâsen eserin ilmî ve fikrî havadan yoksun oluu
eklenince ortaya berbat bir metâ çkmaktadr. Bundan daha da acs, dîne
hizmet etmek için dînî neriyat yaptn söyleyen bu mütercim (!) ve ya-
zarlarn (!..) içinde, bakalarnn eserlerini biraz tahrîf ederek kendi isimle-

Gfletrtn Kurtulu F: 27 417


riyle nereden Ve acdr ki, bu hrrszlklar
yazar ve mütercimler de vardr.
da yine dîne hizmet perdesi arkasnda yaplmakta, hrszlk eserleri de ayn
Iddiâ satlmaktadr. Burada, gayede birleen rûhsuz ve câhil yazar ve
ile

mütercimle nâir elele vermitir. Çünkü zâten rûhsuzluk ve cehâlet vasf-


larnda birlemektedirler. Belli vasflarda ortak olanlarn gayede de birlee-
rek bir araya gelmeleri ise çok kolay olmaktadr. Bu takmn yazar veya mü-
tercim kanad, ya ötekinin - berikinin tercümelerinden hrszlamalar yapa-
rak bir tercüme hazrlar veya rûhsuz ve zorâkî bir ksm
cümleleri bir ara-
ya getirerek bir telîf eser meydana getirir. Her iki halde de öbür tarafta
beklemekte olan dier kanat bu eseri (!) basar. Büyük iddiâlarla, mümtâz
ve deerli ilim adamlarnn eserleri olarak piyasaya sürer, okuyucuya tak-
dim eder. Tabiî iin iç yüzünden habersiz okuyucu, yeni bir eser di- çkm
ye onu alr. Böylece, eser iportaclar da gittikçe daha da artan hevesle-
riyle icrâyi faaliyetlerine devam ederler.

Bu iportac takmnn baka marifetleri de vardr. Meselâ, kendileri-


ne rakîb gördükleri hakîkî nairlerin, yaynevlerinin, yazar ve mütercimle-
rin aleyhinde menfî dedi kodu çkarmak gibi. Hani Kur'ân'da, «Hak geldi,

Bâtl zâil oldu,» buyurulur. Bu, hayatta her samimiyetsiz topluluun korku-
su olduu gibi, iportac nairlerle yazar ve mütercimlerin de korkusudur.

unu da ifâde edelim ki, bugün böyle bir ortamda fazileti, dürüstlüü,
samimiyeti, güzel ahlâk, ... kendisine prensip edinmi nâirlerin,. yaynev-
lerinin, yazarlarn ve mütercimlerin ii pek de kolay ve iç açc deildir. As-

lnda bu hâl, sadece neriyât sahasnda böyle deildir, Maal'esef memle-


ketimizin her faâliyet kolunda bu durum göze çarpar. Umûmiyetle, fazilet-
ten ayrlmak istemiyen siyâsetçilerin ii daha zordur. Buna karlk, arla-
tanl maharetle yürütenler daha kolay ve ucuz muvaffakiyetler elde et-
mektedirler. Kim bilir, belki de böyle olu, ilâhî bir kader kanunudur.

Sohbetimizin balarnda da ifâde ettiimiz gibi maalesef bugün mem-


leketimizde, menfî ve zararl neriyât yapan neir vâstalar baskndr. Hat-
tâ be-on sene öncesine gelinceye kadar millî neriyât yok denecek dere-
cede az idi. Bugün için bir canlanma vardr. Fakat henüz çok kifâyetsizdir.
Bu arada, biraz önceleri de ifâde ettiimiz gibi, iin içine, millî neriyât id-
diâsndaki basit-sathî-hurâfevî neriyâtn karmas da zararl olmaktadr.
Basit-sathî-hurafevî nevriyât, âdetâ halkmz uyutan bir afyondur. u hu-
susu da belirtelim. Biz, millî neriyât deyince, bundan, okuyucuya dînî-fikrî-

418
ahfâkî-edebî-lçtlmâî deer
kazandran, millet ve târih uûru veren, ksaca,
insanmz slâmî - Türk benliine kavuturacak vasflar tayan nerîyât
kastediyoruz. Bu neriyât Öyle olsun ki, okuyanlar Hz. Ömer gibi adâlet
• anlayna, Yavuz gibi otorite uuruna, Fâtih gibi cihangirlik ruhuna, Yûnus
gibi âk ve vecd deryâsna, Alparslan Gâzî gibi ihlâs enginliine sâhip yap-
sn. te bu vasflardaki nevriyât efkâr mûmiyeye hâkim olduu gün ge-
rek zararl-menfî neriyât, gerekse basit-sathî-hurafevî-uyuturucu neri-
yât kendiliinden yokolacaktr. Bu neriyât. insanmzn ruhundaki safralar
söküp atacak, onu slâmî - Türk fikriyât, slâmî - Türk âb- hayât ile yka-
yacaktr. Bu neriyât, slâmi - Türk fikriyatn terennüm edecek, bize ve bü-
tün dünyâya bizi öretecektir. Bu neriyât güçlendii gün; menfî düünce-
ler, sapk ideolojiler, zararl cereyanlar, ... tpk yarasann ktan, orman

hayvanlarnn arslandan kaçmas gibi _kaçacak. Bu neriyât; Yûnuslarn a-


kn, Mehmed Âkiflerle, Mehmet Eminlerin büyük devlet ideâlini, Yavuzla-
rn otorite anlayn, Fâtihlerin cihangirlik ruhunu, Gazâlîlerin hakikat sev-

n
,

gisini, Güftekinlerle Bilge Hanlarn feragat ve fedakârln, ... ileyecek. Bu


neriyât, Kuran'dan, faâliyet rûhunu onun teblicisi Hz. Muhammed
den alacak. Bu neriyât, mektepteki talebeye ilim ak, dâiredeki memura
hizmet evki verecek. Kladaki ve cephedeki askerin çelik pazusu onunla
çelikleecek. Bu neriyât, her snftan insanmza ebediyetin, saadet ve se-
lâmetin yollarn öretecek. Bu neriyât, insanmza insan olmann zevki-
ni öretecek, hissettirecek. Ksacas bu neriyât, elinde Kur'ân, gösünde
îmân bulunan ve bebir senelik erefli bir târihi olan Müslüman - Türk
halknn neriyât olacak!..
Hemen ifâde edelim ki, bugün bu neriyatn fidanlar dikilmi durum-
dadr. Hattâ ufak - tefek te olsa bir ksm meyvelerini de vermitir. Uyan
Yaynevi, bu türlü neriyat yapan yaynevlerinin banda gelecektir. Bugün,
memleketimizin genç, güçlü, inançl, millî uûr sâhibi ve usta kalemlerinin
hazrlamakta olduklar deerli eserler, en ksa zamanda baslp muhterem
okuyucularmzn sunulmak üzere burada sraya konmaktadr.
istifâdelerine
Uyan Yaynevi, bir edebî mektep, millî-dînî-içtimâî bir fikir ekolü olmak
emelindedir. Yaynevi; genç, güçlü, inançl ve usta kalemlerin idâresinde,
spnelerin düünce mahsûlü olan bir program dâhilinde neriyât yapacaktr.
Bras alelade bir ticarî müessese, alelade bir neir evi olmayacak, bil'-
akis Müslüman - Türk halknn. Müslüman - Türk ailesinin bir edebî mekte-
bi olacaktr. Bu edebî mektep, yapt neriyatta aslâ tâviz vermeyecek,
her ne suretle olursa olsun, menfaat karlnda hak yoldan dönmeyecek-
tir. Bu mektep idârecilerinin rehberi Kur an'dr, gidecekleri yolda dayanak-

lar îmândr, mücâdele rûhunu aldklar canl örnek, Hz. Muhammed Mus-
tafâ'dr. Bu mektep, hakîkat sevgisi uruna çile çekmilerin idâre ettii bir
mekteptir. Uyan Yaynevi bir uyann müjdecisi olacak, bir uyana, s-
lâmî - Türk uyanna rehberlik, bayraktarlk edecek. Yaynevinin genç güç-

419
lü, nançl, cevvâl Idâreclleri u
anda bu büyük vazifeyi yüklenmi olmann
mes uliyet duygusu içindeler. Bütün bunlarn bir hayâl, bir kuru Iddlâ olma-
d, bij'akis rûhlarm derinliklerinden kopup gelen sarslmaz birer îmân ate-

i olduu ve ömürler vefâ ettikçe mutlaka tahakkuk ettirilecei zamanla


görülecektir. Kur an yoluna ba koyanlar sa oldukça bugünün ruhsuz hayâ-
tnn ruhsuzluu mutlaka anlalacak. O zaman her snftan insanmz, ruh-
lara zevk veren bu hayâta yönelecek, bugünün ruhsuz hayâtn lânetleye-
cek.

*
**

Aziz okuyucularmz, u anda elinizdeki GAFLETTEN KURTULU —


TENBÎHÜLGÂFLÎN kitab, Uyan
Yaynevinin dev program dizisinin ilk
büyük eseridir. Eserin iki cilt hâlinde neredilmesi tarafmzdan uygun gö-
rülmütür. kinci cildin de mükün olan en ksa zamanda elinize geçmesi için
gerekli çalmalar hzlandrm bulunmaktayz. Çünkü bu birinci ksm oku-
yunca sizi dînî bir heyecann, dînî bir vecd'in saracan ve ikinci cildin
çkmas için sabrszlanacanz tahmin ediyoruz. Bu yola, u
veya bu mak-
satlarla deil, srf rûhlarnn derinliklerinden alevlenen bir îmân ateinin
Kiiyle çkan insanlar, siz deerli okuyucular için bu eser gibi daha nice
nice aheserler hazrladlar. Kendileri bu eserlerden nasîplerine düen rûhî
gdalarn aldlar. imdi de sizlerin nasiplerinizi sizlere ulatrmak için çr-
pnyorlar.

Tenbîhülgâfilin =
Gafletten Kurtulu kitâb, Ebülleys Semerkandî kül-
liyâtndan ilk neriyâtmzdr. Müellifin dier eserleri de yine tarafmzdan .

tercüme edilmi, baskya hazr bir vaziyette beklemektedir, imkânlarmz


elverdikçe ve sras geldikçe hepsi de neredilecektir. Bu arada ahsen be-
nim, muhterem okuyucularma bir tavsiyem ve kendilerinden bir ricam ola-
caktr. Bu, Uyan Yaynlar'ndan, müteakip bir eser çkncaya kadar, bir ön-
cekini mutlaka okumu, ondan alacaklar feyiz ve nasîbi alm olmalardr.
Zîrâ yaynevimiz, belli bir eitici usûlü tatbik ederek, belli bir program dâ-
hilinde neriyât yapacaktr. Bu durumda, tabiî ki, bir önceki eseri okumu
ve ondan almas gereken mânevî feyzi alm olan bir okuyucu, ondan son-
ra çkacak bir eserden daha fazla istifâde edecektir. Meselâ, yaynevimizin
bu büyük program dizisinin ikinci hârika eseri, LÂH AHLÂK isimli eser
olacaktr. Deerli okuyucularmn, bu eser çkncaya kadar, hâlen ellerinde-
ki GAFLETTEN KURTULU = TENBÎHÜLGÂFLÎN kitâbn okumu, hazmet-

mi ve ondan alacaklar mânevî feyiz ve nasîbi alm olmalar kendi men-


faatlerinedir. Gâyet tabiî ki, bir eser bir defa okunduktan sonra kaldrlp

420
atlmaz. Zaman zaman açlr, okunur ve her
bir mutlaka rûhî bir zevk, mânevi bir nasip alnr.
eser ise -

Fakat ksmen de olsa, bir sralamaya tâbî tutularak neredilmi eserlerde


bir önceki eseri mutlaka önceden okumu olmak daha faydaldr. Okuma
ekline gelince, bu, ferden ferden olabilir. Fakat ben, bilhâssa çocuk sâhi-
bi olanlara unu tavsiye edeceim:

— Önümüzdeki uzun k gecelerinde öyle bir yol tâkip edilebilir: Me-


selâ GAFLETTEN KURTULU ~ TENBÎHÜLGÂFÜN kitabn aile efradndan
birisi ar ar, dikkatle ve sesli olarak okur. Dierleri de dinler. Böylece,
haftann belli günlerinde, akamlar belli sâatlerde yaplan bu toplu okuma-
larla yuvalarmz mektep, terbiye mektebi, ahlâk mektebi, illm-
birer edebî
irfan mektebi hâline gelebilir. Lüzum görüldükçe ayn eserlerin tekrar ya-
plr. Zâten, her Müslüman - Türk ailesinin evini bir edebî mektep hâline
getirmek, her yuvann bir terbiye mektebi hâline gelmesini salayacak eser-
ler» neretmek maksat ve gâyesiyle kurulmu olan Uyan Yaynevi sk sk,
belki de her ayda deerli bir eser neredecektir. Bu eserlerde kâh Al-
bir,

lah'n kelâm konuacak, kâh Allah'n Resûlü, kâh peygamberlerden her-


hangi biri, kâh bir velî.bir ermi, ... Allah'n ahkâmn, Resûlüllah'n ahlâ-
kn, erenlerin akn, ... terennüm edecek bu eserler ruhunuza âk, evk,
vecd verecek; yuvanza da huzur, sükûn, selâmet ve sâadet getirecek...
Yeter ki siz onlar okuyun. Yeter ki siz, millî - Islâmî benliinizi lif lif ile-
yen bu eserlere sahip çkn. Bu arada siz deerli okuyucularma bir hususu
daha hatrlatacam. Akamlar âilece evinizde bu eserleri, meselâ eli- u
nizdeki GAFLETTEN KURTULU = TENBÎHÜLGÂFLÎN kitâbn okurken,
mümkünse bu mâneviyât ziyâfetinde komularnzdan, dost ve ahbaplar-
nzdan birkaç kiinin bulunmasn da salayn. Böylece, akamlar, yurdun
her köesinde, her köe ve bucanda, köyde - kentte, binlerce, onbinlerce
ilim - irfân - edep mektebi sofralar kurulmu olsun. Her akam, milyonlar-
ca insanmz bu ilim - irfân sofralarndan mânevî- gdasn alsn. Her akam
evlerimize ilim girsin, irfan girsin, feyiz girsin, nûr girsin. Sizler, akamlar
evlerinizdekuracanz o ilim - irfân - feyiz sofralarna bakalarn dâvet
etmekle hem dînî bir mükellefiyetinizi yapm, hem de peygamberimiz aley-
hisselâmn tabiriyle, sadakalarn en fazîletlisini, en ereflisini vermi ola-
caksnz. Zîrâ daha önceleri de defalarca hatrlattmz gibi, Allah'n Resû-
lü öyle buyururlar:

— Sadakann en faziletlisi ve en ereflisi, faydal ilim örenip onu


bakalarna da öretmektir.

te okumakta olduunuz bu eseri bakalarna da okutmak,


sizler de,
veya dinletmekle peygamberimiz aleyhisselâmn bu hadîslerinde belirtmi

421
olduklar en ve en erefli sadakay vermi olacaksnz aziz okuyu-
faziletli

cularm. Hem Allah'n ahkâmn, dînini, eriatn, Resûlüllahn ahlâkn ba-


kalarna öretmek, etrafmzdaki insanlarn Allah yolundan çkmlarn o
yola sokmak için çalmalar yapmak bizim için birer mükellefiyet, birer
müslümanlk vazifesidir de. te, Allah'n ahkâmn, Resûlüllah'n ahlâkn
öreten böyle bir eseri bakalarna da okutmakla bu mükellefiyetimizi yap-
m, bu vazifemizi îf â etmi oluyoruz. Bunun bir dier faydas da; o eserleri
siz muhterem okuyucularn istifâdesine sunmak üzere her türlü skntlarla
meakkatlere tahammül göstererek onlar sizler için hazrlayanlara destek
olmu olmanzdr. Hâsl, bu paha biçilmez eserleri alp okumann ve ba-
kalarna da okutmu olmann belki de saylamyacak kadar faydalar vardr
ki, en mühimleri unlardr:

1 — > Kendisi okursa Allah'n dînini, ahkâmn ve eriatn, Resûlüllah'n


ahlâkn örenmi olur. Dînî - millî rûh, uur ve vecd kazanr. bâdet-
lerini zevkle yapar. nsan olmann zevkine erer.

2 — Bakalarna okutursa, hem peygamberimiz aleyhisselâmn, yukar-


da meâlini verdiimiz hadîste belirtilen en faziletli ve en erefli sa-
dakay vermi, hem de insanlar Allah yoluna dâvet etme mükellefi-
yetini yerine getirmi olur. Zîrâ âyetlerle açkça belirtildii gibi, kim
olursa olsun, müslüman olan herbir insan, ahâliyi Allah yoluna dâvet
etmekle mükelleftir. Bu mükellefiyeti yerine getirenler ebedî kur-
tulu ve saâdete erdikleri gibi ayrca Allah'n methine de mazhar
olurlar. te âyetler:

— Yemîn olsun asra ki insanlar hüsrandadr,


zarardadr, ziyandadr.
Ancak, Allah'a ve Resulüne îmân ederek sâlih ameller ileyenler
ve ehtâkn güzelletirenler, birbirlerine hakk tavsiye edenler, sab-
r tavsiye edenler hüsranda deildir (Asr sûresi).

— nsanlar Allah yoluna dâvet eden, kendisi de sâlih ameller ileyip


ahlâkn güzelletiren ve «ben müslümanlardamm!» diyenden daha
güzel sözlü kimdir?

Peygamberimiz aleyhisselâmn bir hadîsleri de u meâldedir:


— Allah'n senin sebebinle birisine hidâyet vermesi senin için dünyâ-
dan ve dünyâdaki her eyden daha hayrldr.

Deerli okuyucularm, sizler, Allah'n ahkâmn ve Resûlüllah'n ahlak-


n anlatan elinizdeki u GAFLETTEN KURTULU = TENBÎHÜLGÂFLÎN klta-

422
f

bini okutmakla yâni okumasna vesile olmakla belki de o insann


birisine
Allah yoluna girmesine sebep olabilirsiniz. te bizzât peygamberimiz aley
hisselâmn ifadeleriyle bu hareketiniz, sizin için dünyâdan ve dünyâdaki-
lerden daha hayrldr. Hiçbir zahmeti ve hiçbir yükü olmayan böylesine bü-
yük bir mânevi kazanc elbette kaçrmak istemezsiniz.
Gerek âyetlerde ve gerekse hadîslerde dikkatten kaçmamas gereken
bir husus daha ortaya çkmaktadr. Bu da, meslei, içtimaî seviyesi ve tah-
sil derecesi ne olursa olsun herbir müslümann, Allah yolundan çkmlar
O'nun yoluna dâvet etmekle mükellef tutuluudur. Yâni herbir müslüman.
hangi meslekten olursa olsun, Allah yolunda bulunmayan insanlara O'nun
yolunu göstermek, kendilerini o yola dâvet etmek vazifesiyle mükelleftir., Bu
vazife sadece belli kiilere braklamaz. Va'z, nasihat, irât, iyiyi emredip
kötülüklerden sakndrmak, Allah'n, Resulünün, Kur'ân'n yolundan çkm-
lar o yola dâvet etmek, ... vazîfeleriyle sadece belli kiiler, belli meslek
ve tahsîl erbab mükellef deildir. Bu kutsal vazife ile, birer müslüman ola-
rak herbirimiz, mükellefiz. Yukarda meâllerini verdiimiz âyetlerle hadîs-
lerde de görüldüü gibi gerek Allah ve gerekse O'nun Resulü, muayyen
meslek sahibi belli kiilerden bahsetmiyor. Mutlak olarak müslümanlardan
bahsediyor. Herbir müslüman emr-i bilmârûf, nehyi anilmünker vazifesiyle
mükellef tutuyor. Nitekim bu hususta baka bir hadîs de u
meâldedir:

— Ey müsiümanlar, sizden biri, Allah'n dînine, eriatna ve ahkâmna


aykr bir hareket gördü mü, elinden geliyorsa onu bizzât eliyle ve
fiilen önlesin. Eer eliyle önlemee gücü yetmiyorsa diliyle önlesin.
Yaplan bu hareketin Allah'n ahkâmna ve Resulünün ahlâkna uy-
madn dili ile belirtsin. Eer diliyle önlemee de muktedir deilse,

bu takdirde hiç olmazsa, Allah'n dînîne aykr olan bu hareketi asla


tasvip etmediini kalbinden geçirsin. Bu sonuncusu, îmânn en zayf
oluu hâlidir.

Görülüyor ki muhterem okuyucularm, Allah Resulü bu hadîslerinde fa-


lan kii veya feman kii demiyor. Mutlak olarak «sîzden herhangi biri» di-
yor. O halde bizler de. tahsil durumumuz ve içtimâi seviyemiz ne olursa ol-
sun, bildiimiz kudaryle bu mükellefiyeti yerine getirelim. Mensübu olmak-
la iftihar etliimiz peygamberimizin, dinimizin emirlerine uyalm. Yalnz
burada bir hususu mutlaka belirtmemizde de fayda vardr. Bakalarn Al-
lah yoluna dâvet eden, yâni Allah'n ahkâmn ve Resûlüllahn ahlakm dier
insanlara hatrlatan kii anlatmak istedii meseleyi iyice ve eksiksiz bilmi
olmaldr. nsan, meselâ dîninin iyi bildii bir meselesi üzerinde konuabilir.
Eer o hususa aykr bir hareket, bir davran görürse onu yapanlara münâ-
sip bir ekilde bir hatrlatmada bulunabilir. Fakat iyi bilmedii mevzularda
ise meseleyi yalan yanl anlatmaa kalkmamaldr. Aks
1
takdirde zararl

423
Hani bir söz vardr, «Yarm, doktor candan, yarm hoca dînden eder»
olabilir.

der. Hele dîn mevzûunda, derinliine ve iyice bilinmeden bir meseleyi îzâ-
ha kalkmak büyük mes 'ûllyeti muciptir ve tehlikeler dourabilir. Köklü bir
dînî tahsili bulunmayanlarn bu husûsta tâkîp edecekleri yol u olmaldr:

Kendisi zâviyesinden:

— Dînî meseleleri hatasz ve eksiksiz olarak incelediinde üphe ol-


mayan eserleri okuyarak dînin esaslarn iyice örenmeli ve lüzumu
hâlinde, örenmi olduu bu konular hakknda da dier insanlar ay-
dnlatabilecek hâle gelmelidir.

Bakalarna öretme ve faydal olma zâviyesinden:

— > Güvenilir ve salam eserleri bakalarna da okutmal, okumalarna


vesîle olmaldr.

Deerli okuyucularm bu her iki kk


da râhatlkla tatbîk edebilirler.
Burada çok dikkat edilmesi gereken husûs, eserin iyi seçilmi olmasdr.
Bugün din adna, dînî eser ismi altnda öyle kitaplar neredilmekte ve hal-
kmza sunulmaktadr ki bunlarn birçou basit, sathî hurâfevî cümle yn-
larndan ibarettir. Meslek olarak dînî neriyât seçmi olan ticâret erbâb,
bu hurafeleri eveleyip - geveleyip - yaldzlayarak dînî neriyât ad altnda
tekrar tekrar halkmza sunmaktadr. Böyle eserler, onlar okuyanlara el-
bette bir rûh, bir ak, bir vecd vermeyecektir. Bu türlü eserlerin sadece bir
kaç zarar unlardr:

1 — Kât israfna sebep olurlar.

2 — Okuyann yere
fuzûlî zamann alm olurlar. Onu alan, yeni bir
eserdir diye mutlaka okumak isteyecek ve okuyacaktr. Zaten bir
eser, okunmak alnr. Fakat okuduktan sonra onu okuyana bir
için ey
kazandrmazsa vaktini hebâ etmi olur.

3 — Okuyann kesesine zarar olur. Çünkü kendisine bir ey vermemi-


tir.

4 — Bütün bunlardan daha kötüsü, okuyucunun kitap alma ve okuma


evkini krar. Çünkü okuyucu, alm olduu birkaç kitapta bir ey bu-
lamazsa artk ondan sonra kitap almakta tereddütlere düer. Böyle-
ce bu arada deerli bir eseri de - srf daha öncekiler kendisine bir
ey vermedii için - almam olma durumuna düebilir...

424
te bu mahzurlarndan dolay eser seçme ve kitap alma hususunda
çok dikkatli olmal, okuyana bir eyler vermeyecek eserleri almamal, aln-
masna vesile olmamaldr. Deerli okuyucularmza bu hususta, gerek bu
sohbet yazsnda, gerekse daha önceki bahislerde gereken hatrlatmalar
yapm bulunuyoruz.* Ümit ederim ki bu hatrlatmalarmz muhterem oku-
yucularmz için faydal olacaktr. imdi biraz da, Uyan Yaynevi'nin ne-
riyât hususundaki programnn ana hatlarndan bahsedelim:

1 — Bir ksm okuyucularmz, gerek bizzat ve gerekse mektupla, Ga-


zâlî Kûlliyât'n devam ettirmeyeceimizi soruyorlar. Hattâ içlerinde,
ettirip
«Bakalar tarafndan yaplm bir ksm tercümeleri, srf sizin tercümeler
çkacak diye almyor, bekliyoruz» diyenler de var. Biz bu husûsu daha ön-
celeri muhtelif vesilelerle açkladk. Burada bir kere daha açklayalm ki,
eer ömrümüz vefâ ederse Gazâlî Külliyât'nn tercümesini mutlaka tamam-
lamak, hiçbir suretle vazgeçmiyeceimiz emellerimizden birisidir. Bu ie,
kutsal bir dâva, kutsal bir inanç olarak baladk. Allah'n yardm vö lûtfu
bizimle olursa bu ii, mümkün olan en ksa zamanda sonuçlandrmak en hâ-
lisâne dileimizdir. Bizim, eserin satlp satlmamas hususunda bir endie-
miz yoktur. O endîeyi, bu ii mukaddes bir dâva uruna deil de, ticaret
yapp para kazanmak maksat ve gayesiyle yapanlara braktk. Bizim için esas
olan, Gazâlî'nin ve dâvasnn anlalmasdr. Onun eserlerini bu düüncenin
altnda tercüme ediyoruz ve edeceiz. Zâten gayesi ticâret yapp para
kazanmak olanlar, Gazâlî'yi ve fikirlerini yanstamazlar. Nitekim bugün öy-
le olmaktadr. Bu inanç,, bir ihtisas, bir duyu meselesidir. Ticaretini yapp
para kazanmak meselesi deildir.

uanda elimizde, tercümesi yaplm fakat baslmam birçok eser


vardr. Bunlarn üçte ikisi Gazâlî Külliyât'ndandr. Çou tercüme edileli de
iki - üç sene olmutur. Mâlî imkânszlklarmz bize bunlar basma imkân

vermedi. Nitekim bu husûslar, 1972 senesinin sonunda neretmi olduumuz


ÂRFLER YOLU eserde okuyucularmza duyurulmutu. Biz, dütüü-
isimli
müz mukaddes yolda güvenle, gönül huzuru içinde ve emîn admlarla iler-
liyoruz. Bu yolda samimiyetsizlere, art niyetlilere basit menfaat adamlar-
na. ... yer yoktur. Günlük maddî menfaatlerinin esiri olanlar bu mukaddes
yolun yolcusu olamazlar. O yolda görünseler bile onlarn ayaklar gerçekte
o yolda deildir. Onlar olsa olsa, o mukaddes yola girip orada ilerlemek
isteyenlere birer engel olabilirler, bir de o mukaddes yolu süflî emellerine
âlet etmek isteyen arlatanlar...

Muhterem okuyucularmz bundan sonra basacamz eser Gazâlî


için
Külliyâtndandr. Ad da LÂHÎ AHLÂK'tr. Bu eserde, senelerdir tersine bir
anlaya doru hzla itilen çok kutsal bir mevzu halledilecektir. Deerli oku-

435
yucularmz, Gazâlî'nin kaleminden ve ahsmzn ifâdesinden bu eseri oku-
duklar zaman, gerçekten çok mühim bir mevzuda, nasl hatâl bîr anlayn
ortalkta dolamakta olduunu müâhede edeceklerdir. LÂHÎ AHLÂK'da n-
san - Allah, nsan - kâinat münâsebeti, ve nihayet kâinâtn esrâr açkla
kavuturulmutur. u
anda belki kendinizi bir bolukta hissediyorsunuz.
Fakat LÂHÎ AHLÂK' okuduktan sonra artk kendinizi bir bolukta hissetml-
yecek, bilakis ezelî-ebedî ve mutlak varla balanabileceksiniz. te insan
olmann srrna o zaman ereceksiniz. Bunun kuru bir iddia olmayp bir ha-
kikat olduunu LÂHÎ AHLÂK' sindire sindire ve his ede ede okuduktan
sonra anlayacaksnz. LÂHÎ AHLÂK, Gazâlî Külliyâtndan nerettiimiz eser-
lerin ondördüncüsü olacak. imdiye kadarki nerettiklerimiz ise unlardr:

1 — ÂBDLER YOLU — MNHÂCÜL'ÂBDN


2 — KIRK ESAS — EL ERBAN USÛLDDN FÎ
i

3 — MUKADDES MERDVENLER — MEÂRCÜLKUDS

4 — SORULAR — CEVAPLAR — ELMADNÛNÜSSAGR

5 — LÂHÎ NZÂM — MÜKÂEFETÜLKULÛB


%:

6 — ELKISTÂSÜLMÜSTAKÎM

7 MÎRÂCÜSSÂLKN

8 — KAVÂDÜL'AKAD
* I

9 — ÂRFLER YOLU

19 — LEDÜN RSÂLES

11 — EY OUL — EYYÜHELVELED

12 — NÛR KANDL — MKÂTÜL-ENVAR "

13 — VA'Z RSÂLES

Bunlardan altnc, yedinci ve sekizinci eserler ELKISTÂSÜLMÜSTA-


KÎM ismi altnda bir kitap halindedir. Yine dokuzuncu, onuncu, onbirinci,
onikinci ve onüçüncü eserler de ÂRFLER YOLU ismiyle bir tek kitap halin-
dedir.' Bunlar küçük eserler olduklarndan ve konular da aa . yukar bir-

426
birlerinin tamamlaycs saylabileceklerinden blraraya alnmlardr. Bugün
bu eserlerden bir ksmnn üçüncü, dördüncü, beinci basklar yaplm du-
rumdadr...
m

2 — Gazâlî Külliyât yannda dier bâz büyük âlimlerimizin kymetli


eserleri" de tercüme edilmektedir. Geçmite yazlm nice eserler vardr
ki, bunlarn herbiri, dinimizin bir veya birkaç eeâsn en ekilde ileyen
iyi

eserlerdir. Bunlarn doru bir ekilde ve eksiksiz olarak mutlaka tercüme


edilmesi ve Müslüman - Türk Halknn istifâdesine sunulmas gereklidir.
Yaynevimizin genç, güçlü, inançl ve usta kalemleri bu eserler üzerinde
çalmalar yapmaktadrlar. Herbiri son eklini aldkça ve imkânlarmz mü-
sâade ettikçe derhâl siz deerli okuyucularmzn istifâdesine sunulacaktr.
Zâten bu nâdîde eserlerin peyderpey çkmas muhterem okuyucularmzn
da lehine bir durumdur. Çünkü hepsinin bir anda alnmas hem maddî kül-
feti artrr, hem de hepsi bir anda okunamyacana göre tamâmnn birden

çkm olmasnn bir faydas yoktur. Yalnz, daha önceleri de hatrlatm ol-
duumuz gibi, müteakip bir eser çkncaya kadar bir öncekini okumu olmak
daha istifâdali olur. Ve, Uyan Yaynlar'ndan çkan bir eser de mutlaka
okunmaldr. Bizim, deerli okuyucularmzdan en çok istediimiz ey bu-
dur. Yâni neriyâtmzdan aldklar bir eseri mutlaka okumak, alp bir köe-
ye veya kütüphaneye atmamak!..

3 — Çalmalarmzn sklet merkezlerinden birini ve hattâ en mühim-


mini, hadîslerin erhli - îzâhl tercümeleri tekil etmektedir. Günümüzde
yaplmakta olan hadîs tercüme ve erhleri de - çok az müstesna olmak
üzere maal'esef tatmin edici olmaktan uzaktr. Zaten, gerek Kur'ân'n, ge-
-

rekse hacjîslerfn mücerret tercümeleri, faydal olma yerine çok kerre za-
rarl olabilir. Çünkü gerek Kur an âyetleri ve gerekse peygamberimiz aley-
hisselâmn hadîsleri, icmâlî olarak dînin esaslarn belirtmektedirler. On-
lar. Kur an'n ve hadîsin lisânna aina olanlar o lisandan râhatlkla anla-
yabilirler. Ayn ekilde, srf meâl olarak çevrilmi de olsalar, bir baka li-
sandan da anlayabilirler. Fakat bütün bu anlamalarn mümkün olabilmesi,
sahada derin bir tetebbuât sâhibi olmak ve ayrca bir hissedi, bir
için. dînî

duyu içinde bulunmak arttr. Yâni mücerret Kuran lisann bilmi olmak
yalnz bana kâfi deildir. Kur'ân lisânn bilenler ve gerek Kur'ân'n, ge-
rekse hadîslerin terennüm ettikleri ilâhî hakikatler karsnda bir duyu ve
bir hissedi içinde bulunabilenler için durum budur. Fakat Kur an lisann
bilmeyenler ve dîn hakknda esasl ve köklü bir malûmata sahip olmayan-
lar için ise durum tamamen deiiktir. te
bu durumdaki insanlar için, ge-
rek Kur'ân'n ve gerekse hadîslerin mücerret tercümeleri faydal olma ye-
rine zararl olabilir. Hele bir de bu tercümeler, bugün olduu gibi, ksr ve
zorâkî bir dille ve bozuk-düzen ifâdelerle yaplmsa i büsbütün kötüleir.

427
Çünkü bu avâm tabakasna hiç. bir ey verme?. Üstelik zi-
türlü tercümeler
hinlerini de kartrr. Kur ar ve hadîsler hakknda yanl düüncelerin do-
masna sebep olabilir. Allah'n kelâm ve Resûlüllah'm hadîsleri hakknda
bu netîcelere sebep olmak ise onlara en büyük ihâneti yapmak demektir.
Bunun için, gerek Allah'n kelâmnn tercüme ve tefsiri, gerekse Resûlül-
lahn hadîslerinin tercüme ve erhi hususunda u iki yol tâkîp edilmelidir:

1 — Gerek âyetlerin ve gerekse hadîslerin meâlen tercümeleri... Bu


tercümeler, Türkçeyi iyi bilen kiiler tarafndan yaplm olmaldr.
Çünkü gerek Kur'ân' ve' gerekse hadîsleri tercüme etmek, sadece
Arapça bilmekle olacak bir ey deildir. Türkçeyi de en az Arapça
kadar* ve ondan çok daha iyi bilmek gerekir. Türkçeyi bilmek demek
ise, Türkçeyi konuur olmak demek deildir. Bir lisân konuur ol-

mak baka eydir, ilim lisân olarak bilmek yine baka eydir. te
bugünkü tercümelerin muvaffak olamaylarnn ba sebebi de bu
dur. Yâni Türkçeyi bilmemeleridir. Türkçeyi bilmeyen bir müterci-
min, yapt tercümeyi tam olarak yanstamyaca ise herkesçe mâ-
lûmdur.

2 — Meâlen tercümesi yaplm âyetlerle hadîslerin, hemen peinden,


herhalde ve mutlaka, ksa ve öz olarak tefsîr ve îzâhlarnn yaplma-
s, mücerret bir tercüme ile kalnmamas...
Bu tefsîr ve îzâhlar ksa ve öz olmal, âyetlerde ve hadîslerde belir-
tilmek istenen ana hedefler belirtilmelidir. Yine bu tefsîr ve îzâhlar,
kalplam açklamalarn tekrarndan ibaret olmamal, cümleler bu-
ram buram rûh, duygu ve vecd kokmaldr. Kat, ruhsuz, duygusuz,
yapmack, ... cümlelerden meydana gelmi tefsirler ve îzâhlar onlar
okuyanlara bir ey vermez.

Bugüne kadar yaplan ve hâlen bugün de yaplmakta olan ey udur:

1 — Ya ksr, kat, ruhsuz


hadîsleri bir ifâde ile sadece meâlen tercüme
edip öylece brakmak.

2 — Veya bu ksr tercümeye, erh mâhiyetinde, kalplam, ruhsuz.


hissiz, ... birkaç da cümle eklemek.

Meselâ aadaki örnek, birinci mâddede târîfini yaptmz ksr, kat,


ruhsuz bir ifâde ile yaplm
tercümelere bir misâldir. Parça, Kütüb-ü Sitte-
den birisinin tercümesinden alnmtr. Berâber okuyalm:

— Tahâretsiz namaz kabûl deildir ve hileli maldan sadaka olmaz.

428
Hennâd rlvâyetlnde, «illâ bituhûrln» demekte, yâni, namaz ancak ta-
hâretle kabul olur tâbirini kullanmaktadr.
>

Bu hadîs, bu babda, varit olan hadîslerin en sahîhî ve en hasenidir.


Ebül-Melih, babas, Ebû Hureyre ve Enes'den de bu babda hadîs rivâyet edil-
mitir. Ebul-Melîh bin Üsâmenin ad Âmir dir. Ona Zeyd bin Üsâme bin
Umeyr El-Hüzelî de deniliyor.
i

Hadîsin tercüme ve erhi üzerine yazlanlar bu kadardr azîz okuyucu-


larm. Yukarda da kaydettiimiz gibi bu, Kütüb-ü Sitte tâbir olunan mute-
ber alt hadîs kitâbndan birisinin tercümesinden alnmtr. Bu hadîs sa-
hih hadîslerdendir ve dînimizin en temel esaslarndan bir husûsa, hattâ
peygamberimizin ifâdeleriyle, dînin yars saylan bir husûsa temas etmek-
tedir. Zîrâ peygamberimizin muhtelif meseleler hakknda muhtelif vesile-
lerle ifâde ettiklerine göre tahâret yâni temizlik îmânn yarsdr. O halde
böylesine mühim bir mevzu, yukandaki gibi, ne dedii bile zorla anlala-
bilen, ksr ve zorâkî birkaç cümle ile geçitirilir mi? Geçitirilmez, geçi-
tjrilemez, eçitirilmemesi lâzm. Fakat, ne yazk k, bu ülkede bu oluyor.
Ve, yukardaki örnekte de görüldüü gibi, okuyanlara hiç bir ey ifâde ede-
miyecek bu tercümeler, büyük iddiâlarla da ortaya sürülüyor. Biraz önce
vermi olduumuz hadîs tercümesini öyle bir okuyan muhterem okuyucu-
larmz, herhalde bugünkü tercümelere yönelttiimiz tenkîdler husûsunda
bize hak vereceklerdir. te Uyan Yaynevinin temel hedeflerinden biri
de, bugünün faydasz hadîs tercüme ve erhlerine son vermektir. Yayne-
vi'nin beyin durumundaki genç, güçlü, inançl, mâhir, usta ve mefkûreci
kalemleri bu sâhada da harl harl çalmaktadrlar. Bu çalmalarn ilk mey-
vesi, pek/ yaknda muhterem okuyucularmza sunulacaktr. Meselâ mezkûr
hadîs, Uyan Yaynevi'nin güçlü kalemleri tarafndan aadaki ekilde ter-
cüme ve erh edilmitir:

— Tahâret (= Temizlik, abdest) siz namaz kabûl olunmaz. Hîleli ka-


zançtan verilen sadaka da makbul deildir.

Allah Resulü bu hadîslerinde, dînin yars olan temizliin ehemmiyeti-


ni olanca açkl ile ortaya koyuyor. Tahâret . temizlik iki ksmdr. Bunlar-
dan biri maddî kirlerden, pisliklerden ve necasetlerden temizlenmektir. Bu
temizlik su Dieri de gayri ahlâkî duygulardan, gayri ahlâkî hare-
ile olur.

ket ve davranlardan, ksacas ahlâkszlk pisliklerinden temizlenmektir.


Bu temizlik de ibâdetlerle ve nefsi terbiye etmekle olur. Buna göre necâ-
setler iki ksmdr. Bunlardan biri maddî - zâhirî - clsmânî necâsetlerdir. Di-
eri de mânevî - ahlâkî - necâsetlerdir. Maddî necâsetler, insan bedeninin
maddî ksmn ilgilendirir. Temizlenmeleri su ile olur. Manevî _ ahlâkî ne-

429
.

câsetler ise insann ruhunu, seciyyeslni ve karakterini ilgilendirir. Bunlarn


temizlenmesi de nefsî terbiye ile ve ibâdetlerle olur. Gerek abdestimiz ve
gerekse namazlarmz görünüte bedenle ilgilidir. Fakat aslnda hiç de öyle
deildir. Hele namazn kendisi tamamen rûhla ilgili bir ibâdettir. Nasl ki
bedeninde maddî pisiik - necaset bulunan bir kimse pis saylrsa, ayn e-
kilde, rûhunda ahlâkî pislikler bulunan birisi de pis demektir. Temizlik, sa-
dece maddî olmad gibi pislik, yâni necaset de sadece maddî deildir. Ne-
casetin de hem maddî olan ve hem de manevî olan vardr. Ve asl mühim
olan manevî necâset ve manevî pisliktir. Nitekim taharet - temizlikte de
asl mühim olan manevî - ahlâkî temizliktir. Böyle olduu için, zâhiren temiz
olduu halde bâtnen temiz olmayan mürikler hakknda Kur an'da öyle Du-
yurulmaktadr.

— - Ey müminler, mürikler necistir, pistir, o halde, artk bu seneden


sonra Mescid harama yaklamasnlar.
i .

Görülüyor ki Kur'ân't Kerîm,


mürikleri pis-necis olmakla vasflandr-
maktadr. Oysa zâhiren onlar da müslümanlar kadar temizdir. Fakat bâtnen,
yâni ahlâk ve seciyye bakmndan pis olduklar için Allah onlar necis - pis
olmakla tavsîf etmitir...

te Uyan Yaymevi'nin güçlü ve usta kalemlerinin, hadîs tercüme ve


erhi hususundaki anlaylar budur ve böyle devam etmektedir, öu anla>
y ve usûlle, belki de ilk defa hadîsler, esas gâye ve hedefleri îzâh edil-
mi olarak ilk defa Müslüman
Halknn istifâdesine sunulmu olacak-
- Türk
tr. Kur an tercüme ve tefsiri husûsundaki çalmalar da ayn anlay için-
de devâm etmektedir. Bugün maal'esef, her snftan insanmzn kolaylkla
ve rahatlkla okuyup anlayabilecei ve istifâde edecei bir Kur'ân tefsîri
yoktur. Vâka Kur an tefsirlerimiz pek çoktur. Fakat bunlarn herbiri, okuyu-
cu eser arasna perde tekîl edecek ekilde bir kusûr ile malûldür. Ki-
ile

misinin ifâdesi çok ardr. Bugünün insan ondan bir anlamamaktadr.ey


Kimisi çok uzuncadr. Âyetlerin belirtmek istedikleri esas hedef, bu uzun
söz kalabalklar arasnda güme gitmekte, okuyucu, âyetin ifâde etmek is-
tedii esas hedefi ayrt edememektedir. Kimisi ise zâten âyetin rûhunu ifâ-
deden âcizdir. Bütün bunlarn netîcesi de ortada bugünün müslümanna tav-
siye edilecek bir Kur'ân tefsirinin bulunmaydr. te Uyan Yaymevi'nin
temel hedeflerinden biri de. her snftan insanmzn kolaylkla ve rahatlk-
la okuyup anlayabilecei bir Kur'ân Tefsîri hazrlamaktr. Bu tefsîr öz ve
herbir âyetin esas hedefini belirtir mâhiyette olacaktr.

4 — Ve nihâyet memleketimizin, milletimizin ve devletimizin dier ha-


yatî meseleleri de birer birer gün na çkarlacak, herbiri ilmin nda
430
lif ilenecek, hatâlar, aksaklklar, yaplmas gerekenler teker teker gös-
lif

terilecktlr. Bugün milletçe ve devletçe, en ksa zamanda ve mutlaka halle-


dilmesi gereken birtakm meselelerle kar karyayz. Bunlarn en mühim-
leri unlardr:

— Sanâyi Meselesi,
1
"

2 — Eitim ve öretim meselesi,

3 — Beslenme meselesi,

4 — Nüfus meselesi,

5 — Ortak pazar meselesi,

6 — meselesi, Dil

^
— D Türkler meselesi,
7

8 — Harp sanâyii meselesi,


<

9 — Salk ileri meselesi,

10 — D
>

ihrâcat) meselesi,
ticaret (ithalât -

11 -r- Yabanc yatrmlar meselesi,

12 — sizlik meselesi.

13 — Millî siyâset meselesi.

te Uyan Yaynevinin beyin kadrosu tarafndan bütün bu meseleler


ilmin nda incelenmektedir. Sras geldikçe bu incelemelerin netîcesi
muhterem okuyucularmza sunulacaktr. Meselâ bugün:

1 — Devletçe henüz kurabilmi deiliz. Oysa asr sa-


millî sanayiimizi
nayi asrdr. Sanayiini kurmam milletlere bundan böyle hayât yoktur, sü-
rünme vardr, zillet ve hakîrlik vardr. Bu devirde, sanâyiini kurmam mil-
letler görünüte müstakil aslnda esirdirler. Sanâyide
olsalar bile gelimi
milletlerin esiridirler. Sanâyide parolamz u
olmaldr:

— * Asrn her türlü âlât ve edevatn kendi hammaddelerimizle, kendi

431
mühendis ve çilerimizle, kendi atelye, îmâlâth&ne, tezgâh ve fabrikalar-
mzda kendimiz yapmak... *

Bugün modern sanâyi için lüzumlu hammaddelerin hemen


diyebiliriz ki,
hemen tamâm memleketimizde mevcuttur. Hattâ atom sanayii için temel
madde olan uranyum bile vardr. Geriye, gerekli teknik elemanlarla, lüzum-
lu atelyelerin îmâlâthânelerin, tezgâhlarn ve fabrikalarn hazrlanmas ka-
lr. Bugün belki kâfi ve yeterli miktarda olmasa da, gerekli teknik eleman
yönünden de fazlaca bir güçlük çekecek durumda deiliz. Gerekli teknik
elemanlar olunca atelyelori, tezgâhlar, imalâthaneleri ve fabrikalar kurmak
ise bîr an meselesi demektir.

Deerli okuyucularmz belki de soracaklar:

— Peki, mâdem ki hereyimlz hazr da sanâyimizi niçin kurmuyoruz?

Bu sorunun cevâbn, son otuz - krk senedir devletin bana geçenlerin


sanâyî dâvasn idrâk edecek kapasiteden uzak olmalarnda aramak gerekir.
O zaman, yetmi milyon sarfiyle, ikiyüzelli milyon sarfiyle, ta ve beton
yn stadlar yaptran ve bunu da kalknma sayan insanlarn babakan ol-
duu bu talihsiz ülkede, sanayinin niçin kurulmad veya kurulamad da-
ha iyi anlalr. Yine bu sorunun cevâbn, sun otuz - krk senedir devletin
bana geçenlerinçounun, yabanc kültürlerle beyinleri ykanm müstem-
leke aydnlar olmasnda aramak gerek. Müstemleke aydnnn kafasnda
sadece müstemlekecilerin rngaladklar fikirler bulunabileceine ve müs-
temlekecilerin de sömürdükleri ülkelerin sanâyilerini kurmalarn istemlye-
ceklerine göre, sorunun cevâb böylece daha iyi anlalr. bu sebepler- te
den ötürü, bu memlekette yaplacak ilk ve en mühim i, devletin bana
millî fikriyata sahip, benliinden kopmam, herhangi bîr sûretle yabanc bir
kültürün tesiri altnda kalmam ve bu sebeple aalk
kompleksi içine
dümemi kiiler geçtii zaman, devletimizin ve milletimizin en güç mese-
leleri dahi kolaylkla ve rahatlkla halledilecektir. Bunca ylk tecrübelere
sâhip halkmzda artk bugün, devlet ebed müddetin bana bu vasflarda-
i

ki insanlar geçirme gayretlerini görmek istiyoruz. Ümit ve temenni ederiz

ki o günler pek uzak^deildir. Zîrâ geçen zaman hep devlet-i ebed müddetin

aleyhine ilemektedir. Bir gün gelir, geç kalnm olabilir. Kader bâzen geç
kalanlara çok zâlim ve gaddar davranr. Allah'dan hâlisâne niyâzmz, mil-
letimizi geç kalm durumlara düürmemesidir.

2 — eitim ad altndaki öretim ve eitimimiz hiç de millî deil-


Millî
dir. Bilakis tamâmen gayri millî ve esperantodur. Hem o derece gayri millî
ve esperantodur ki, mekteplerinde okuyanlarn kimisi Amerikan hayrân

432
olur, kimisi ngilizhayrân olur, kimisi Fransz hayrân olur, kimisi Rus hay-
ran olur, kimisi Kzl - Komünist Çin hayrân olur... Kendi milletinin hay-
rân olanlar se yanl tohum vermi bitkiler kadar nâdirdir. Millî eitim ad
altndaki bu tekilâtn mekteplerinden çkanlarn çou da beynelmilel va-
tandadr. Bu tekilâtn müesseseleri, oralarda okuttuu gençlere vatan -
millet sevgisi veremez, genç dimalara milletlerine; hizmet ak alayamaz,
bilgi ad altnda bir sürü mefhumlar ynn
ezberlettirir, bir müddet bu ku-
ru mefhumlarn hamalln yaptrr. Aslâ ilim. irfân ve hakîkat sevgisi ve-
remez.

Oysa meselâ Fransa'da, hattâ Türkiye'de Fransz mektebi Fransz ye-


mektebi ngiliz yetitirir.
titirir, ingiltere'de ngiliz Rusya'da Rus mektebi
Rus yetitirir. Amma Türkiye'de Türk mektebi Türk yetitirmez. Ya babo
esperanto vatanda yetitirir veya herhangi bir yabanc ideolojinin esîri kö-
le yetitirir. Bu mektep körpe Türk çocuuna ahsiyet kazandramaz. Mef-

kure veremez. Onu devletine, milletin© ve ecdâdna lâyk bir insan yapa-
maz. Bunun neticesi ortaya bugünkü durum çkar. Bugün Türk yurdunda her-
bir nesil ayr bir telden çalmaktadr. Herbir neslin, hattâ ayn emsal nesil-
lerin zevkleri, hisleri, duyular, heyecanlar baka bakadr.

millî olamaynn en kötü neticelerinden


biri de çeitli sa-
halarda seçkin insanlarn yetimemesidftC Meselâ bugün, eskilerin Kaht-
Rical dedikleri devlet adam ktl
vardr. Çok eskilerden olduu gibi ah-
siyetli, dirayetli, liyakatli, adamlarmz çkmamaktadr. Muh-
güçlü devlet
telif ilim dallarnda dünyâ çapnda ilim adamlarmz yoktur. Âdetâ her yön-
den bir cüceleme içindeyiz. Oysa bebin senelik anl bir geçmii olan
köklü bir milletiz. Bugünkü bu ackl ve utanç verici durumumuza sebep ola-
rak parrhamzla ilk iâret edebileceimiz suçlu, gayri millî millî eitim
tekilâtdr. 'Bu müesseseyi gerçekten millîletirdiimiz. gerçekten millî
eitim ve öretime döndüümüz gün. durum farkl olacak, Türk Milleti her
sahada büyük insanlar yetitirmee balayacaktr. Bunun için, Türk Halk-
nn yapaca ilk hareket ve hamlelerden biri de. en ksa zamanda maârifini
millîletirmek olmaldr. Öyle bir maârifimiz olmal ki, mekteplerinden ç-
kanlar gerek inanç ve duygu bakmndan, gerekse hizmet ve vazîfe mes'Ûll-
yeti bakmndan buram buram Türklük kokmal. slâmlk kokmal. Halkmza
gösterilecek ilk hedeflerden biri de maârifi millîletirmek olmaldr.

3 —
insanmzn beslenme meselesi babo
ve yürekler acs bir du-
rumdadr. Her eyden önce. devletin böyle bir meselesi yoktur. Beslenme
hususunda halk kendi hâline terkedilmitir. Devlet bir beslenme- siyaseti
tâyin ve tesbit etmemitir. Büyük iler büyük enerji ister, insanmzn ba-


bo bir beslenmenin kucana terkedilmi olmas ve gerei gibi gdalana-

Gafletten Kurtulu F: 28 433


mamas onun çin hayâtna tesir etmektedir. Ayrca plânsz - programsz
ve düzensiz bir beslenme, hastalklar da artrmaktadr. Böylece parasn
beslenmeye sarfedemSyen nsanmz, onu ilâca vermek durumuna dümek-
tedir. Bir taraftan kendi öz malmz olan en deerli gdâ maddeleri çeitli
oyunlarla insanmzn elinden alnp urada - burada çar - çur edilirken, di-
er taraftan onun shhatine faydal olmayan hattâ zararl olabilen gdâ mad-
deleri ithâl edilmekte, böylece devlet eliyle vatandan shhati
ile oynan-
maktadr. Devlet, insana bir beslenme usûlü vermedii gibi, üstelik onun
bir ksm temel besin maddelerinden mahrum kalmasna sebep olmaktadr.
Bugün bastahâne önlerinin tklm tklm dolu oluunun sebeplerini biraz da
bu noksan ve kusurlu beslenmede aramak gerekir. Eer insanmz için yol-
lu - yordaml ve usullü bir beslenme ve gdâlanma rejimi tatbîk edilirse,

bugün tklm tklm dolu hastahâne önlerinin birden tenhâlaverdil görü-


lecektir. Hem devletin, hem de insanmzn menfaatna olan bu problem ne-
ye ele alnmaz ve devlet olarak varlmzn temel tan tekil eden insa-
nmza niçin bir beslenme ve gdâlanma yolu gösterilmez. Bunun cevâbn
da yine bir önceki meselede verdiimiz ip uçlarnda aramak gerek. Elli se-
nedir devlet ebed müddetin hangi derdine bir çâre bulundu ve hangi ha-
i

yât meselesi halledildi ki. bu derdine bir çâre bulunsun ve bu derdi halle-
dilsin? nsanmz, elini akana koymal ve daha dün denecek kadar ksa
bir zaman önce ya istiklâline yeni kavumu veya harpten çkm
devletler,
milletler birçok hayât meselelerini hallederken,' bebin senelik erefli bir
geçmii olan ve elli senedir de harbe girmeyen bu milletin en basit mese-
lelerini bile halledememi olmasnn sebepleri üzerinde düünmelidir. Elli
sene, kalknmak için bir milletin târihinde uzun bir zamandr. Bâz devlet-
lerin, bir harpte yerlötir olduktan hemen sonra yirmi - yirmibe senede
kaznabildikleri ve 1leri milletlerin erf ön safnda yer aldklar göz önüne
getirilince, bizim elli senedir yerimizde bocalayp durmamzn sebeplerini
ilk anda tâyin ve tesbît etmek zor gibidir. Fakat elli senelik icrâât ve yap-

lan ksr didimeler göz önüne getirilince bu sebepler hemen ortada srtt»
verir. Hem de sebepler olarak deil. sadece sebep, yâni bir tek sebep ola-
N

rak. Bu sebep, bu devrede, devlet-l ebed müddetin bana geçenlerin millî


kafaya ve millî fikriyâta sahip olmaylardr. Ksacas, devlet-i ebed müd-
detin elli senedir yerinde bocalamasnn tek müsebbibi beyinleri yabanc
kültürlerle ykanm müstemleke aydnlarnn devletin bana geçmi ol-
malardr...

4 — Bugün ülkemizde, doum kontrolü veya nüfus plânlamas ad al-


tnda, Türk Milletini gizlice, sinsice ve sessizce yoketme çalmalar devam
etmektedir. Türk Milletinin çoalp büyümesinden ürken haçl zihniyeti,
esas gayesini gizleyerek yüzüne birtakm sahte maskeler takm ve içeri-
deki müstemleke aydn gâfil - veya hâin - lere, doacak Türk çcuklarnn

434
daha ana rahminde yokedilmesl plânn kabûl ettirmitir. Haçl zihniyeti,
içimizdeki müstemleke aydn gâfii _ veya hâin - lerln karsna u maske-
lerle çkmtr:

1) Nüfus artn durdurursanz çabuk kalknrsnz,

2) Zâten bu modern atom çanda deeri yoktur. Mühim


kemiyetin bir

olan keyfiyettir. Baksanz a, iyi eitilmi ve modern silâhlarla do-


nadlm az sayda bir ordu, iyi eitilmemi ve modern silâhlarla
donatlmam büyük bir orduyu perian etmektedir.

3) Hem dünyâ yakn bir gelecekte büyük bir açlk tehlikesiyle kar
karya kalacaktr. imdiden nüfûsunuzun artn önlerseniz, o za-
man beslenmesi kolay olur.

4) Hem, doum kontrolü yaparak nüfûs artn önlerseniz, biz size


yardm ederiz. Doacak çocuklarnz daha ana rahminde katletme-
yi kabûl ettiiniz takdirde gereken her türlü âlât - edvât, ilâç ve-

sâireyi parasz olarak veririz, v.s.,

veya hâin
Gâfil - - müstemleke aydn, sûret-i haktan görünen bu haçl
zihniyetinin suratna u cevaplar bir amar gibi frlatarak bu teklîfi ters
yüzü çevirememitir:

1) Nüfûs art kalknmay engellemez. Bilakis daha çabuk kalknma


hamleleri yapma hususunda kamçlayc bir rol aynar.

2) Bu modern atom çanda kemiyetin yani say fazlalnn mühim


olmadn, meselâ iyi eitilmi ve modern silâhlarla donatlm
küçük bir ordunun, iyi eitilmemi ve modern silâhlarla donatl-
mam büyük bir orduyu perian ettiini söylüyorsun. Ya o büyük
ordu da iyi eitilmi ve modern silâhlarla donatlm olursa o kü-
çük ordunun hâli nice olur?

3) Dünyânn yakn bir gelecekte açlk tehlikesine mârûz kalacan <

söylüyorsun. Eer böyle bir tehlike mevzubahis ise bunu benim gi-
bi geni topraklarna nisbetle az nüfûsu olanlarn deil, çok nüfû-
suna nisbetle dar topraklar olanlar düünsün. Benim için yakn
bir gelecekte böyle bir tehlike bahis konusu olamaz. Çünkü benim
hâlen sâhip olduum topraklarm normal olarak bugünkü nüfusun
3-4 mislini besleyebilir. Yâni benim bugün için 100-150 milyon nü-
fûsu besleyecek topram vardr. Oysa bugün için benim henüz 40

48$
milyona yakn birnüfûsum mevcuttur. Nüfûsum 150 milyona ula-
t zaman da Allah kerimdir. Bu senin dediini belki o zaman dü-
ünebilirim.

4) Mâdem sen bana, doum kontrolü yaptm takdirde hiçbir karlk


beklemeden yardm edeceini söylüyorsun O halde haydi bu yar-
dm yap. Ben de onunla sanayiimi kuraym. Çünkü bugün benim
kalknma dâvam, sanâyi davasdr.

te, haçl zihniyetinin suratna bu cümleleri kuvvetli bir amar gibi fr-
latamyan müstemleke aydn, maal'esef. Türk Milletinin sensizce yok edil-
mesi plân demek olan bu doum kontrolü veya nüfûs plânlamas etkiiflnl
kabûl etmi ve tatbikat safhasna koymutur. Bugün tatbik edilmekte olan bu
plân neticesi her sene yüzbinlerce Türk çocuu daha ana rahminde yokedll-
mektedir. Yakn bir zamana kadar, an anevi Türk Devlet anlaynda, devletin,
vatandana i bulmak vazîfesiydi. imdi ise, vatandaa i bulmak deil, i
isteyen veya isteyecek olan vatanda yoketmek devletin vazîfesi hâline
geldi.

Bugün saduyu sâhibi muhterem Türk Halkna bu meselede çok mu-


kaddes vazifeler dümektedir. Bizim kalknma dâvâmz sanâyiimizi kurma
meselesidir, doacak çocuklarmz daha ana rahminde yoketme meselesi
deildir/ nüfûsun artn önlemekle, hattâ nüfûsu azaltmakla daha hz-
Eer
l kalknacaksak, uzun zaman teker teker yeni doacak çocuklarmz katle-
deceimize bir anda krk milyonun meselâ onbe milyonunu geni bir mey-
danla toplayalm ve bir anda tanklar ve buldozerlerle üzerlerinden geçi-
Böylece öldürme iini hem bir anda halletmi, hem de yldrm h-
âniden kalknm, meselâ teknikte bugünkü Amerika seviyesine geli-
oluruz. Öyle deil mi, müstemleke aydn veya hâinler!...
gafiller,
Sizmüstemleke aydnlarnn mantna göre, ana rahmindeki çocuklar kat-
letmekle kalknma hzlandna göre. daha fazla tüketim yapan büyükleri
katletmekle haydi haydi hzlanr. Hem de dördüncü vitesle deil mi?

Aziz okuyucularm, eskiden sözü varm. «Bütün yollar


Romallarn bir
Roma'ya çkar!» dermi. Bugün bizim meselelerimiz de dönüp dolap müs-
temleke aydnlarnda çkmaza giriyor. O halde millî meselelerimizi bir an
önce halletmek ve târihimize ve ânmza yakr bir devlet ahsiyetine er-
mek istiyorsak, bamzdan müstemleke aydnlarn defetmek mecbûriyetin-
deyiz. Elli yldr devlet-l ebed müddetin bana bir kara kâbuVgibi çöken bu
ruhsuz müstemleke aydn bir daha gelmemek üzere oradan sökülüp atlma-
dkça ufuklarda kurtulu, parlay ve yükseli ümitleri bir serap olmaktan
öte geçemiyecektir. Silkin artk, silkin de târihine, asâletine, millî benliine
kavuma hamlesini yap. Zîrâ ufuklar seni bekliyor. Ufuklar, senin gibi elinde
I

436
Kur'ân, gösünde îmân Sen yeryüzünde mukaddes bir vazi-
birisini bekliyor.
fe ile vazifelisin. Bu vazîfeni yerine getir. Bunun için bertaraf edecein ilk
engel, içindeki gafillerdir, rûhsuz, hissiz müstemleke aydnlardr, kökü sen-
den kopmu, millî ruhtan, millî ûurdan uzaklam arlatanlardr.

5 — Haçl zihniyetinin bir dier de ortak pazar meselesidir. Bu


tertibi

da, Türk Milletinin uzun va'de ile yokedilmesl plânlarndan biridir. Bu ortak
pazar, hedefine ulat takdirde:

1) Ortak Pazar ülkeleri arasnda snrlar kalkacak.

2) Üyelerin bir tek bayra olacak,

3) Müterek bir paralar olacak,

4) Müterek bir meclisleri olacak,

5) Ortakla dâhil ülkelerin halk diledikleri üye ülkden toprak satn


'
alabilecekler.

Bunlar, ortak pazar hedefine ulat takdirde meydana gelecek netice-


lerden sadece birkaç. Fakat bunlar bile bebin senelik kutsal Türk Devleti-
nin ve milletinin sonu demek olmaa kâfi deil mi, aziz okuyucularm? Dü-
ünün bir kere, ortak pazar hedefine ulat takdirde:

1) Ayyldzl Türk Bayra târihe karacak,


/
2) Ortada Türk Devleti diye bir ey kalmayacak. Türk halk Avrupa'nn
bilmem neresinde kurulmu ve üyeleri piyer lermit kalntlarndan
meydana gelmi bir meclis tarafndan idâre edilecek.

3) Yüzyllardr Anadolu'da, Kutsal Türk ülkelerinde gözü olan haçllar,


bu topraklardan istedikleri yerleri satn alabilecekler. Böylece haçl,
yüzyllardr silâh zoru ile alamad yerleri, içimizdeki müstemle-
ke aydnlarna kabul ettirdii bir haçl plân ile kolaylkla ve râ-
hatça alabilecek.

Türk Milleti, senin kutsal varln üzerinde döndürülen dolaplar gör-


dün deil mi? O halde yüklen. Yüklen de oynanan bu oyunlar boz. En ksa
zamanda, seni sarm olan bu imha çemberini kr. Kayna mazinin derin-
liklerine uzanan cokun bir kaynak olduunu^ve asla durdurulamtyacan
ve kurutulamyacan bir kere daha haykr, bütün cihâna ispat et. Bu senin

437
çin hiç de zor bir ey olmayacaktr. Yeter ki birazck allklniver. Yeter kl
biraz kendine geliver!..

6 — Kutsal bir cihad açma kararnda olduumuz konulardan birisi de


dit meselesidir. Evet, milletçe varlmzn devamnn en bata gelen se-
beplerinden biri meselesinde, onu bozmak, yozlatrmak, ve böyle-
olan dil

ce Türk milletinin gerek mazi ile ve gerekse Türklerle olan balarn d


koparmak isteyen gâfil ve hâinlere kar açacaz. Bu kut-
kutsal bir cihâd
sal cihâda bütün Türk Milleti dâvetlidir. Bugün Türk dili, görülmemi bir
ihanetin, bir tahribatn azgn saldrlaryle kar karyadr. Sadece ismi le
Türk olan, faklt aslnda Türk Milleti hiçbir alâkas
bulunmayan ve hattâ
ile

onun can dühiânln yapan bir gâfiller - hâinler ebekesi,' bugün, benim
o gÛ2el dilimi bozup tahrip etmek için ona kudurmuçasna saldrmaktadr.
Bu gâfiller - hâinler ebekesinin ajanlar devletimin müesseselerine kadar
girip yuvalanmlardr. Milletimizin en mukaddes varl olan lisânmz ke-
miren bu haereler radyoya girmi, mektebe girmi, meclise girmi, basna
girmi, sinemaya girmi, tiyatroya girmitir... Öyle ki, Türkçe tahrîbatçh
ile TRT, sanki Türk Milletinin radyo ve televizyonu deildir de Türk yurdun-
da bir fesat kutusudur. Dil tahrîbatçh yapan mektepler, sanki Türk mek-
tebi deildir de, Türk Milletini lisân yönünden ykmakla görevlendirilmi
birermüstemleke mektebidir. Sanki o basnn bir ksm, Türk dilini bozarak
onu o yoldan yoketmek isteyen haçl zihniyetinin ileci karakoludur. Hâsl
bugün o güzelim dilimiz, serâpa vatan sathnda müessir olan müesseselere
yerlemi dil tahrîbatçlarnn topyekûn kudurgan saldrlarna hedef olmak-
tadr. te, dilimize yaplan bu dümanca saldrlarla mücâdele etmek, Uya-
n Yaynevi'nin mukaddes, vazifeleri arasnda olacaktr.

urlu bir ekilde, hâince ve dümanca yapmaktadrlar. Komünist vesâire


merkezlerinden aldklar emre göre hareket ederler. Bunlar katksz birer
düman ajandrlar. Dier zümre de Bu zümreyi de ayr-
gâfiller zümresidir.
ca ikiye ayrmak gerekir. Bunlardan biri, dil ve kültür hususunda belli bir
ahsiyete kavuamam olanlardr. Dil ve kültür hususunda muayyen bir
ahsiyete kavuamadklar ve belli bir seviyeye eriemedikleri için aalk
duygusu içindedirler. te bu aalk duygusundan kurtulmak maksat ve
gayesiyle lüzum hasl oldukça - o da biliyor dedirtmek uydurukça ke-
için -
limeler kullanrlar. Böylece, bir taraftan kendilerini tatmin ederken (!) di-
er taraftan da farkna varmadan dili bozma gafletine dümü olurlar. Di-
eri de srf öztürkçecilik (!) hevesine kapld için uydurukça kelimeler
kullanr.

Dilimize yaplan en büyük sû-i kasd. öztürkçecilik ad altnda yaplan

438
tahribattr. Bir de yabanc bâz dillere hâs olan fakat bizim lisânmzn cüm-
lelerinin kelime dizisine uymayan «devrik cümle modas» veya «devrik cüm-
lecilik hftneti»dr. Her lisânn cümlelerinde kendine hâs bir kelime dizisi
vardr. Bir lisann cümlelerinin kelime dizisi baka bir lisânn cümlelerinin
kelime dizisine uymayabilir de, uyabilir de. te, bir lisânn cümlelerindeki
kelime dizisini, kelime dizisi kendisine uymayan baka bir lisann cümlele-
rinin kelime dizisine uydurmaa kalkmak, o lisann kendine hâs kelime
dizisini bozmak demektir. Böyle bir zorlama da o lisann akcln bozar,
onu zevksiz bir hâle getirir.

Devrik cümle meselesinde hâinleri anlyoruz. Onlar, üzerine alm ol-

duklar vazifeyi, yâni Türk dilini bozma vs tahrip etme vazifesini yapmakta-
drlar. Fakat çok yakndan tandmz, sevdiimiz ve haklarnda en ufak
bir üpheye dümediimiz bâz dostlarmzn, yazlarn devrik cümlelerle
doldurmalarnn sebebini anlayamyoruz.

Dilimizin tahrîbâtçs ^hâinler, en az bin senedir halkmz tarafndan


kullanlmakta olan bâz kelimeleri srf Arapça aslndan geliyor diye atmak-
ta, onun yerine ya tamâmen uydurukça, ya Moolca veya bat dillerinden

gelen kelimeleri yerletirmektedirler. Türkçe'nin tahrîbâtçs hâinler, srf


Arapça aslndan geldii için, bir taraftan bu kelimeyi atp yerine uyduruk-
çalarn koyarken, dier taraftan, bat dillerinden daha dün denecek kadar
k.'sa bir zaman önce dilimize girmi veya girmekte olan kelimelere hiç do-

kunmamaktadrlar. Bunlarn, lisânmz bozmak, yozlatrmak, ksrlatrmak


ve tahrip etmekle vazifeli bir ihanet ebekesine bal olduklarm sadece bu
davranlar bile ispatlamaa kâfidir. Meselâ öztürkçeciye göre:
f
1 — Tabiat demek haramdr, doa denmelidir.
'
2 — Tabiî demek haramdr, doasal denmelidir.
3 — Sebep demek haramdr, neden denmelidir.
öztürkçecilik maskesi giymi Türkçe tahrîbâtçs hâinin - veya gâfllin-
dediini kabul ederek meselâ sebep yerine neden diyerek bir iki cümle ku-

ralm:

1) Yolda giderken ayama ta takld, dümeme neden oldu.

(Cümlenin zevksizlii bir yana eer dümeme kelimesini farkl vurgu


îleokursanz, cümle, neden'i sebep mânâsna aldnz takdirdekinden ta-
mâmen ayr bir mânâ ifâde ediyor. Halbuki neden yerine sebep kelimesi
kullanlmas hâlinde böyle bir yanllk ihtimâline asla yer kalmyor.)

439
2) u bizim çocuk, senin yannda çalsn da nedenlensin (te bir
öztürkçeci mant).

Öztürkçecilik maskesi giymi hâinlerin - veya gâfillerin - atmak ve


onun yerine kullanmak istedikleri kelimelerden örnekler vermee devam
ediyoruz:

4 — Siyasî demek haramdr, siyasal denmelidir.

Hani insann, siyâsî yerine siyasal denmesini isteyen bu öztürkçecinin


iki kulandan birden tutarak iddetle bir çekecei ve kendisine soraca
geliyor.

— Peki
bu siyasal kelimesinin nasl olutuunu bana îzâh edebilir mi-
sin? Bu kelimenin esas kökü siyâset'dir. Eer buna, sal veya al eki ekle-
yerek yeni kelime meydana getirmek istesek, siyâsetsal veya siyâsetal
bir
dememiz lâzm. Kelimenin siya veya siyas eklinde bir kökü olmadna
göre sen bu siyâsal kelimesini hangi kaideye dayanarak nasl elde ettin?

5 — Eser demek haramdr, yapt denmelidir.


Hani kör eytan diyor ki, her nerede bir yapt, pt sesi duyarsan, he-
men var, bu pt, pt. ... lan çkaran dilin bulunduu kafaya PAAATü... diye
bir yumruk indir.

6 — art demek haramdr, koul denmelidir.


Anlald. Herifler öküzlüe hevesleniyorlar. Zîrâ malûm, Anadolu'da
çift öküzlerine kou
öküzü derler. Bazen de, öküz kelimesini hiç kullanma,-
dan, çift öküzlerine sadece koul derler. Bu, çift öküzü demektir.

7 — Meselâ demek haramdr, örnein denmelidir.


Hâsl deerli okuyucularm, dilimizin tahrîbâtçs bu dümanlar; de-
delerimizin, dedelerimizin dedelerinin, ... kulland kelimeleri katledip
yerlerine uydurukça kelimeler yerletirmek istemektedirler. Onlarn, güzel
lisânmza yapmak istedikleri bu sû-i kasd karsnda sessiz kalmamak,
her frsatta buna kar çkmak, her ne suretle olursa olsun, o uydurukça
kelimeleri kullanmamak ve kullanlmasna frsat ve zemin vermemek se-
nin de millî bir vazîfendir. Bu hususta çocuunu ikâz et. Bunun bir sû-i kasd
olduunu iknâ edici delillerle ona anlat. Yaknlarndan herhangi birisinin bu
uydurukça kelimeleri kullandn iitirsen, münâsip bir ifâde ile mutlaka

440
ona da anlat. Zîrâ bir milletin dili, o imlletin gelmi - geçmi bütün nesil-
lerini ve hâlihazrda muhtelif ülkelerde yaamakta olan soydalarn birbir-

lerine balayan bir köprüdür. Eer bu köprü ortadan kalkarsa ayn milletin .

muhtelif nesilleri, hattâ ayr ülkelerde yaamak zorunda kalan çada ne-
siller bije birbirlerini anlamaz olurlar. Zevkleri, heyecanlar, duygular, ...
ayrlr. Böyle olunca o millet .okyanuslara babo
braklm bir tekneye
veya havaya salverilmi bir balona benzer.

Bizim dilimiz Yunuslarn. Emrâhlarn, Mehmed Eminlerin, Mehmed Akit-


lerin, Yahya Kemallerin, ... dilidir. Bu dil, hissedebilenler için dünyânn en
güzel ve en tatl dilidir. Türkçeden baka dil bilenler söylesin. u ifâdeyi,

u güzellii hangi dilde bulabildiler:

Dolap niçin inilersin?


Derdim vardr, inilerim!
Ben Mevlâya âk oldum,
Onun için iniierim-

Benim adm dertli dolap,


Akar suyum yalap yalap.
Böyle emreylemi Çalab,
Derdim vardr inilerim.

Ben bir dan aacym,


Ne tatlym, ne acyim,
Ben Mevlâya duâcym,
Onun için inilerim,

Dadan kestiler hezenim.


Bozuldu türlü düzenim,
Ben bir usanmaz ozanm.
Derdim vardr inilerim.

Beni bir dada buldular,


Kolum-kanadm krdlar.
Dolaba lâyk gördüler,
Derdim vardr inilerim.

441
Dülerler beni yondu, ,

Her azâm yerine kondu,


Bu iniltim haktan oldu,
Derdim vardr inilerim.

Suyum alçaktan çekerim,


Dönüp yüksee dökerim,
Görün uben ne çekerim?
Derdim vardr inilerim.

Kendi hesâbma ben, Türkçe'den baya üç yabanc dil biliyorum. Fakat


onlarn hiçbirisinde, yukardaki dilde" bulduum zevki ve akkml bulam-
yor, hissedemiyorum. Bu sadece Yunus'da deil, Türkçe'nin zevkine ermi
herkeste böyledir.te Yahyâ Kemâl'in dilinden ayn zevk:

Bin atl aknlarda çocuklar gibi endik


Bin atl o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Aktolgah Beylerbeyi haykrd: lerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna'dan kafilelerle.

atldk yedi koldan,


imek gibi Türk yoldan,
de
Hâlâ o hâtra titrer içimizde.

ayn güzelim lisân deil mi? O halde kimin azndan dökülürse


Lisân
dökülsün elbette ayn zevki verecek, ayn güzellikte olacak. Hattâ belki üa-
ha da güzel olacak. te ayn lisân, Mehmed Akif'in azndan:

Ruhumun senden ilâhî f .,^,,

nâmehrem eli,

dînin temeli,
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

sen de afaklar gibi ey anl


Olsun artk dökülen kanlarmn hepsi helâl,
Ebediyyen sana yok, rkma yok izmihlal.
Hakkdr, hür yaam bayramn hürriyet,
Hakkdr, hakka tapan milletimin istiklâl.

442
Ey Müslüman - Türk Milleti, ite senin dilin! Bu güzelim lisân bozmak,
yozlatrmak, ksrlatrmak ve tahrip etmek isteyenlerle mücâdele et. Se-
nin, mfizi ile ve bugün baka ülkelerde yaamakta olan soydalarnla aran-
daki köprüleri tahrip etmek ve seni mâzisiz . köksüz - babo bir kalaba-
lk hâline getirmek isteyenlere aslâ müsâmaha gösterme.

7 — Türk Milletinin bir D Türkler Meslesi vardr. Bu mesele, hangi


zaviyeden ele alnrsa alnsn, mutlaka ilgi duyulmas ve ilgi gösterilmesi
gerken bir meseledir. Bugün, muhtelif esir Türk illerinde, u veya bu mil-
letin esâreti altnda yaamak zorunda kalan bu milyonlarca insan, herey-
den önce bizim oydalarmzdr. Ayn mjjletin, târihte ayn büyük milletin
çocuklaryz. Dînimiz bir. Dilimiz bir. Fakat kaderin ac cilvesi onlar, vatan-
lanyle, kendi özyurtlaryle beraber, u veya bu milletin esiri, biz se hürüz.
Ksaca, bugün kendi özyurtlarnda parya olan bu insanlarla:

1) Ayn soydan, ayn rktanz,

l
2) Ayn dîndeniz.

3) Ayn dili konumaktayz.

4) Hislerimiz, heyecanlarmz, zevklerimiz, mefkûrelerimiz bir.



t

Fakat onlar esir, biz hürüz. imdi kendi kendimize soralm. Acaba biz
hür Müslüman - Türklerin, bu esir Müslüman - Türklere kar:
/
1 ) Bir kardelik vazîfemiz yok mu?

2) Bir dindatk vazîfemiz yok mu?

3) Ve nihâyet, bir insanlk vazîfemiz yok mu?

Olmaz olur mu? Onlara kar yapmak, esirgememek zorunda olduumuz


hem kardelik, hem dindatk, hem de insanlk vazîfelerimiz var. Amma bu
vazîfelerini, bu mükellefiyetlerini idrâk edenler nerede? Nerede o millî
duygu? Mehmed Emîn'in tabiriyle. «Ölülere mezarlardan balarn kaldr-
tan, dirilere gökten ate, yerden demir aldrtan, rüyalarn yurtlarn yükselt,
tiren» o millî duygu nerede? Devletin bana, burnunun dibindeki adalarda
Türk katliâm yaplrken bile ta kesilip hissizleen insanlar geçtikçe böyle
bir millî duygu aramak mânâszdr. Çünkü beyinleri haçl kültürü ile ykan-
m müstemleke aydnlarndan böyle bir ey beklenemez.

443
Maal'esef bugün yeryüzünde sayca en fazla esir olan millet Türkler-
dir. Çok deil, daha ksa bir müddet önce herbiri hür ve müstakil birer Türk
yurdu olan aadaki ülkelerde bugün milyonlarca esir Türk vardr:

1) Dou Türkistan'da (Buras Çin esâretindedir),

2) Bat Türkistan'da (Buras Rus esâretindedir),

3) Azerbaycan'da,

4) ran'da,

5) Irak'da,

6) Suriye'de,

7) Afganistan'da,

8) Kafkasya'da,

9) Kbrs'ta,

10) Oniki adalarda,

11) Yunanistan'da,

12) Bulgaristan'da,

13) Romanya'da,

14) Yugoslavya'da,

15) Rusya'da,

milyonun üzerinde esir Türk vardr. Bugün, Afrika'nn küçük kabilelerinin


bile hürriyet ve istiklâllerine kavutuu bir devirde bunca milyon Türkün
esir olmas büyük ve a'aal bir mâzisi olan Türk Milleti için hiç de ho •

bir ey deildir. Fakat ne yazk ki bu hâl de bir gerçektir. Bugün oralarda


esâret hayât yaayan bu milyonlarca insann tek ümidi bizleriz. Bizim, hür
ve müstakil Türkler olarak onlara yapabileceimiz çok eyler vardr. Fa-
kat henüz bugün için, elimiz - kolumuz balymcasma bir hareketsizlik,
bir aldrmazlk ve duygusuzluk içindeyiz. Yarn Türk Devleti iyice benliine
kavutuu gün elbette bu milyonlarca esir insanlarn ztrâbn duyacaktr.
Vâka bugün de o insanlarn ztrâplarn hissedenler, canhra feryatlarn
duyanlar vardr. Ne yazk ki mekanizma onlarn elinde deildir. Aslnda bü-
tün mesele, içeride Türk Milletinin bir silkinmesine baldr.
UyanYaynevi, daha sonralar neretmek üzere hazrlamakta olduu
eserlerde bu meselelere de geni yer ayrmtr. Milletimizin hayatî bir

444
s
meselesi olan bu esir Türkler konusunda muhterem okuyucularmza ula-
trlmas gereken çok haberler ve düünceler vardr. nallah bütün bunlar
ileride çkacak olan eserlerimizde bulacaklardr. Sözü peygamberimiz aley-
hisselümn bir hadîsi ile bitirelim:

— Müslümanlarn derdini kendisine dert edinmeyen bizden deildir.

8 — Devletimizin hayât meselelerinden biri de harp sanâyii mesele-


sidir. Her nedense bu en hayâti mesele, elli senedir, görülmemi bir idrak-

sizlik, hissizlik ve basiretsizlikle ihmâle uratlmtr. Bir milletin, düman-


larndan korunup ayakta kalabilmesinin hemen hemen ilk ve son art, güç-
lü bir orduya sahip olmaktr. Güçlü ordu da, disiplinli ve üstün bir eitimle

ve zamann modem silâhlarna sâhip olmakla mümkündür. Bu silâhlar:

1) Ya bakalarndan temîn edilir. Yâni para ile satn alnr,

2) Veyâ bizzat sanayii kurularak kendi kendinden temîn edilir.

Birinci k, ordunun ihtiyâc olan


hiçbir sûretle tavsiye edilemez. Bir
silâhlar devaml bakalarndan almak ve devaml bakalarna bal kalmak
akl kâr deildir. Çünkü:

1) Bir hayli masraf tutan silâh almlar devletin bütçesine devaml


büyük yük olur.

2) Bir sava çktnda kar taraf silâh satmayabilir.

te
bu sebeplerden ötürü bir millet kendi silâhn mutlaka kendisi yap-
maldr. Yine yukardaki gerekçeler göz önüne getirilirse, devletimizin bu
elli seneyi hebâ ediine ve bu kadar uzun zaman zarfnda
harp sanayii'nl
kurmam oluuna hayflanmamak elde deil. Eer elli sene önce, ufaktan
bir harp sanayiimiz kurulsayd da, bugüne kadar peyderpey gelitirilseydl
u anda belki de oldukça büyük bir harp sanâyiimiz bulunacakt. Örendii-
mize göre. millî harp sanâyiimizin kurulmas için muhtelif zamanlarda ordu-
muzun ileri gelen paalar tarafndan yaplm, fakat
muhtelif teebbüsler
siyâsetçilerin bu meselenin ehemmiyetini idrâk edememi olmalarndan
her seferinde de bu teebbüsler netîcsiz braklmtr.

Görüyorsunuz ki muhtrem okuyucularm, daha önceleri de defalarca


belirtmi olduum gibi, halledilmek üzere yola çkan her millî mesele dö-,
nüyor, dolayor, varp müstemleke aydn kafal siyâsetçilerin elinde kör-
düüm olup geri geliyor. nsan, elli senedir millî harp sanâyiimizin niçin
kurulmam olduunu öyle bir düünüyor da ortada hiç bir makûl sebep
bulamyor. Nihâyst karsna, millîlik nâmna beyninde ne varsa bat kül-
türü tarafndan hepsi silinip - süpürülmü bir müstemleke aydn siyâsetçl

çkyor. Zâten elli yldr, devlet-i ebed müddet'in, millî harp sanâyilnl kur-

449
mam olmasnn müsebbibi kim veya ne olabilir ki? Elli seneyi, ahsî ih-
tiraslarnn zebûnu olarak ksr çekimelerle hebfi eden müstemleke ay-
dnlar ortalarda boy boy dolarken daha. baka bir müsebbip aramaa lü-
•zum var m? Aslnda, eer bu yarm asr boyunca devletin banda tam mil-
lî kafaya ve fikriyâta sahip kiiler bulunmu olsayd, sadece millî harp sa-

nayiimiz deil, bütün dier sanayi dallar da kurulabilirdi. Bugün için bir
hayli geç kalnm olmakla berâber, daha fazla beklenilmeden bir an önce
harekete geçilirse kayplar yine de telâfi edilebilir...

9 — Bugün beslenme program olmad gibi esasl


için devletin bir

bir salk program da yoktur. Esâsen bir beslenme programnn olmay,


esasl bir salk programnn da olmadn gösterir. Çünkü salk - shhat
'
meselesi, beslenme meselesiyle sk skya ilgilidir. ve shhatin Saln
yolu, beslenmeden geçer. Gerekli besin maddelerini zamannda aiamyan
bir vücût her an için hastalanmaa mâruzdur. Beslenme ve salk mesele-
leri bir arada ve bir program dâhilinde yürütülmelidir.

10 — D ticâret, yâni ithâlât - ihracât denince akla, bir devletin can


damarlarndan biri gelir. Zîrâ devlet, devletleraras ödemeleri bununla ya-
pacaktr. Böyle olduu halde senelerdir bizim d ticâretimiz, ne idii be-
lirsiz birkaç kiinin eline braklm ve alabildiine, ihmâl edilmitir. Bu yüz-
den, sk sk milyonluk döviz ve vergi kaçakçlklar ortaya çkarlmakta, dev-
letin hazînesi büyük zararlara sokulmaktadr. Senelerdir hükümetler gider,
hükümetler hükümetler deiir, fakat bu bozuk - düzen
gelir, ticâret d
durumu deimez, deitirilmez. Döviz ve vergi kaçakçlklarnda ortaya ç-
karlanlar yüz milyonlar bulmaktadr. Ya bir de ortaya çkarlamyanlarn,
çkarlmayanlarn varl düünülürse bu rakamlar nereye yükselir? En do-
ru ve kesin yol, d
ticâretin devlet eliyle yaplmasdr. Böylece vergi ve
döviz kaçakçlklar da önlenmi olur. Bu arada ithâl mallarnn fiatlarn bel-
li seviyede sâbit tutmak daha da kolaylar. Bütün bunlar da yine millî
bir
fikriyâta ve millî kafaya s%hip devlet adamlarnn yapabilecekleri eylerdir.
Müstemleke aydn kafallar bunu yapamaz...

11 — Memleketimizin meselelerinden biri de yabanc sermâyedir. Ya-


banc sermâye herhangi yabanc bir ülkenin, memleketimizde herhangi bir
î yapmak maksadyle ülkemize yapt yatrmdr. Yatrm yapacak olanlar,
memleketimizde herhangi bir kurulu meydana getirirler. Muayyen devreler
sonunda, burada yapm olduklar iten kazandklar paray alp memleket-
lerine götürürler. Belli ki, aslnda bu, bir ülke için hij^te iyi bir ey deildir.
Çünkü ülke paras dar akmaktadr. Fakat eer meselâ kendi ülkemizin
imkânlaryle yapamyacamz herhangi bir i varsa, onu daha sonralar
kendimiz yapabilecek duruma gelinceye kadar bir yabancya yaptrtmak

446
normaldir. Fakat bg mutlaka, ülkemizin aleyhine olmayan bir takm anla-
malar çerçevesinde yaptrlmaldr. Ve daha sonralar kendimiz yapabilecek
duruma gelince de anlamay hemen feshetmelidir. Bundan baka ülkeye
hiç bir faydas olmayan sâhalarda yabanclara i yapma ruhsat verilmeme-
lidir. Yabanc sermâye dâimâ ksa. kolay ve tehlikesiz
yoldan para kazan-
mak ister. Bu durumlara da hiç bir suretle müsâmaha göstermemelidir. Ya-
zk ki bugün memleketimizdeki yabanc sermâye hemen hemen tamâmen
babo istedii yerde dolamaktadr. Öyle yabanc sermâyenin ülkemiz-
ki
de gazoz fabrikalar açmasna bile müsâade edilmitir. Bugün yabanc ser-
mâye için memleketimiz âdetâ bir vurgun ve bir soygun yeridir. Gariptir ki,
hükümetler deiir de yabanc sermâyenin vurgunculuklar hep devam eder.
Çünkü yarm asrdr gelen de müstemleke beyinli aydnlar, giden de...

12 —
Üzerinde neriyât yapacamz konulardan biri de millî siyâset
meselemizdir. Son yarm asrdr devletin takîp ettii siyâset millî olmaktan
uzaktr. Hattâ bazen millî menfaatlerimizle taban tabana zttr da. Tânzîmat-
tan sonra memleketin idâresi hemen hemen beyni tamâmen bat hayranl
ile yorulmu müstemleke aydnlarnn idâresinde kalmtr. ahsiyet ve
millî haysiyet
yoksunu bu müstemleke aydnlar, memleket idâresini tamâ-
men kozmopolitletirmiler ve an'anevî Türk Devlet idâresi anlayndan
iyice koparmlardr. Bugün hâlâ devletin belli bir millî siyâseti yoktur. Mil-
lî siyâsetin ana hatlar çizilirken devletimizin geçmii, imdiki
gelecei, hâli,
corafî durumu, dier devletlerle olan eski ve yeni münâsebetleri mutlaka
göz önünde bulundurulmal ve buna göre bir siyâset tesbit edilmelidir. Son
elli senedir takip edilen yanl siyâset yüzünden devlet büyük zararlara
u-
ram, balarmz bulunan bir çok milleti biz-
kendileriyle dînî, millî, târihî
den uzaklatrm, küstürmü, hattâ kimisini düman bile etmitir. Oysa,
kara. günlerimizde yanmzda bulabileceimiz devletler ve milletler ite bu
küstürdüümüz devletler ve milletlerdir. Artk Türk Devleti biran önce mil-
lî siyâsete dönmeli, elli senedir tâkip edilen gayrî millî ve kozmopolit si-
yâsetin iflâs ilân edilmelidir. Bir de u
husûsa iâret edelim. Devletin ba-
nda, beyni yabanc kültür hayranlklaryle dolu kiiler bulundukça bütün
yukardaki iyi temennî ve dilekler bounadr. Millî kültürden, millî ahlâk ve
terbiyeden kopmam kiiler devletin idâresini ele aldklar zaman devletin
siyâseti de kendiliinden millîleecektir.

Aziz okuyucularmz, ksaca sizlere hangi fikriyâtn insan


olduumuz-
dan ve neriyât programmzda hangi konularn bulunduundan bahsettik.
Böylece bizi tanm,
fikriyâtmz anlam, gâyelerimizi "örenmi oldunuz.
Aslnda öyle sanyorum ki bu yazdklarmz sizin de fikriyâtnz ve gâyelerl-
nizdir. Çünkü biz sizden ayr bir varlk deiliz. Müslüman - Türk toplulüun-

447
dan olan ve kafas yabanc kültürlerin istüâsma uramayan insanlarmzn
ayn fikirde ve ayn inançta olacaklar gâyet tabiîdir.

Bizim de sizlerden bâz Neriyat hususunda tâkip


isteklerimiz olacak.
edeceimiz yolu ve emellerimizi ksaca açkladk. üphesiz daha burada
yazmadklarmz, yazamadklarmz olacaktr. Gerek neriyât programmz,
gerekse çalma usûllerimiz hakkndaki mütâlealarnz, görülerinizi, dü-
üncelerinizi bize bildirirseniz istifâde edecek, memnun olacaz. Bir elin
nesi var, iki elin sesi var, der, bir söz vardr. Onbinlerce okuyucumuzun var-
ln nazar- îtîbâra alrsak, biz tek el kalrz. Neriyât hususunda eksikleri-
miz olabilir, düünemediimiz iyi bir fikir bulunabilir. Bunlar muhterem
okuyucularmz görebilirler, düünebilirler. te bizim sizlerden istediimiz
bunlar bize bildirmenzdir. Ksacas, aadaki hususlarda deerli okuyu-
cularmzn fikirlerini, görülerini, dileklerini ve tavsiyelerini bekliyoruz:

1 — Neriyât programmz nasl buldunuz?

2 — Açklam olduumuz programdan fikriyâtmz, mefkuremizi,


emellerimizi, anlam örenmi
... - oldunuz. Sizce muvaffakiyet
derecemiz ne olabilir?

3 — Programda ksmen açkladklarmz sizin de düünceleriniz, emel-


lerimiz, ... olabilir mi?

4 — Programda sizce isâbetli olmayan ksmlar var m?


5 — Elinizdeki u ilk eserimizi nasl buldunuz. Tarafmzdan yaplan
ilâve!er,*notlar, hatrlatmalar yerinde midir?

6 — Uyan Yaynevi'nin nerettii herbir eseri, tandklarnzdan en


az onar kiiye okutmay taahhüt edebilir, satn almalarn sala-
yabilir misiniz?

7 — Kur an tefsîri haberimizi nasl karladnz. Sizce, bahsettiimiz


vasflarda bir Kur an tefsirine gerçekten iddetle ihtiyâç var m-
dr?

8 — Hadîs tercüme ve erhleri hakkndaki mütâlealarmza itirak edi-


yor musunuz?

9 — Lisânmz üzerindeki endîelerimiz ve feverânmz yerinde mi-


dir?
10 — Bugünkü nerlyflt hakknda sohbetimizin banda söylediklerimizi
ve yapm olduumuz tasnîfi Isâbetli buldunuz mu?

11 — Mekteplerimiz ve Millî Eitim üzerindeki tesbitlerimiz isâbetli


midir?

12 — Uyan Yaynevi bu programiyle ve genç, güçlü, inançl, mefkûre-


ci ve mâhir kalemlerden meydana getirdii beyin kadrosuyla ce-
miyetimiz üzerinde gerçekten bir arlk gösterebilir mi?

Vereceiniz cevaplar bizim için kymetlidir. Öyle sanyoruz ki, muh-


terem okuyucularmzn lütfedecekleri bu mütâlea ve cevaplarndan çok is-
tifâde edeceiz. Her türlü haberlemeler için adresimiz udur: Uyan Ya-
ynevi. Çatal Çeme Sokak. Üretmen Han 29/111 Caalolu - stanbul.
-

*

Sohbetimizin bu son ksmlarn bir ksm âyetlerle hadîslerin meâlleri


ve izâhlar tekîl edecek:
I

Bir defasnda peygamberimiz aleyhisselâm öyle buyurdular:

— Ars n etrafnda bîr ksm minberler vardr ki, hepsi de nûrdandr.


Bu minberlerin üstünde de bir ksm
vardr ki, bunlarn el-
insanlar
biseleri nûr, yüzleri nurdur. Bu insanlar peygamber deildir, sehid-
lerden de deildir. Böyle olduu halde peygamberlerle ehidler on-
lara imrenirler...

/ Bu srada ashâb dedi ki:

«r- Yâ Resûlellah, kimdir bu insanlar? Bize anlatr msnz?


Allah'n Resulü cevaben buyurdular:

— Onlar birbirlerini Allah için sevenler, sohbet meclislerine Allah için


gelenler ve birbirlerini srf Allah için ziyaret edenlerdir.

Sevgi, efkat, merhamet, ... Allah'n yaratklar içinde insana hâs va-
sflardr. Bu vasflar ona Allah'dan Esâsen- Allah, kâinâtta, kendi sfat-,
gelir.
iarnn ksmen tecellî edebilecei bir varlk olarak yalnz insan yaratmtr.
Sevgi, efkat, merhamet. ... Allah'n birer ahlâkdr. te bunlarn, Allah'dan
baka tecellî edebilecekleri bir varlk insandr. nsanolu, Allah'n ahlâkn
kendisinde bulundurduu nisbette kâmildir. Allah'a yakndr. Madem ki Al-
Jah'da sevme sfat var, o halde biz de seveceiz. Fakat bu sevgimiz her-
hangi bir menfaat için olmayacak, bil akis ivazsz - garazsz, srf Allah çin
olacak. Menfaat için olan sevgiler geçicidir, deersizdir. nsana bir faydas

Gafletten Kurtulu F: 29 449


yoktur. Allah için ve karlksz olan sevgiler ise. devamldr. O halde birbi-
rimizi Allah için sevelim. Birbirimize Allah için efkatli - merhametli ola-
lm. Günlük hayâtta birbirimizi sever, sayar, 6irbirimize kar efkatli - mer-
hametli olursak hayât daha bir baka olur. Halbuki birbirimizi sevmez, say-
maz, birbirimize efkatli - merhametli davranmazsak hayâtn tad da kal-
maz, çekilmez bir hâl alr.

Bir defasnda Peygamberimiz aleyhisselâm öyle buyurdular:

— Ölülerle oturmaktan saknnz.


Ashâb sordu:
— Yâ Resûiellah, kimdir ölüler ?

Resul aleyhisselâm buyurdular:

— Sahip olduklar zenginliin, üzerlerine yükledii mükellefiyetleri


yerine getirmeyen zenginler!..

Yine peygamberimiz aleyhisselâm öyle duâ ederlerdi:

— Allah'm, beni, mükellefiyetlerini yerine getiren birisi olarak yaat.


Mükellefiyetlerini yerine getirmi birisi olarak öldür. Mükellefiyet-
lerini yerine getirmi olanlar topluluunda hareyle

Birtakm nimetler, bir ksm mükellefiyetleri de berâberlerinde getirir^


ler. Meselâ, yukardaki hadîste, zenginlik nimetinin birtakm mükellefiyet-

lerinin olduu belirtilmekte ve zenginliin üzerine yükledii mükellefiyet-


leri yerine getirmeyenlerin ölü kiiler saylaca ifâde edilmektedir. Ger-
çekten zenginlerin, mensup olduklar cemiyete kar, yerine getirmekle mü-
kellef bulunduklar birtakm vazifeleri vardr. Bunlardan birkaç öyledir:

1 — Yoksullar gözetmek,
2 — Cemiyetin ihtiyâc olan hayr müesseselerinin yaplmasna ön-
ayak olmak,

3 — lmin gelimesi için ilim - irfân erbâbna destek olmak,

4 — Memleketin millî meselelerinde mâlen yardmc olmak,

5 — Bâtln ezilmesi, hakkn ayakta tutulmas iç)n mâlî destekte bu-


lunmak. *

Günümüzün zengininin de çok, hem de pek çok mükellefiyetleri var-


dr. Esasen bir ksm mükellefiyetler zamana ve duruma göre azalp ço-

450
âlabillr. Eer bir ülkenin, halledilmesi gereken
bir çok ileri varsa mükel-
de çok demektir. te bugün böyle bir durum içindeyiz. Devleti-
lefiyetler
mizin ve miiletimizin, en ksa zamanda mutlaka halledilmesi gereken
bir
ksm meseleleri, dertleri vardr. Bunlarn halledilmesinde en büyük pay
servet sâhibi zenginlerimize dümektedir. Bunlarn bir ksmn
daha önceki
konularda anlatm bulunuyoruz. te böyle zamanlarda, zenginliklerinin,
kendi üzerlerine yüklemi olduklar vazife ve mükellefiyetleri yerine getir-
meyen zenginler, peygamberimiz aleyhisselâmn ifâdeleriyle ölü kiilerdir.
Ve yirre peygamberimizin buyurduklarna göre bu ölü kiilerle oturup - kalk-
mak caiz deildir. Bunlara ölü kiiler denmesi gerçekten yerindedir. Zîrâ
ölünün bâriz vasf hareket etmemesi, kmldadamasdr. Bir bakma
zengin
de hareket etmez, kmldamaz. Zîrâ etrafnda cemiyetin nice meseleleri
vardr ki hemen harekete geçilip halledilmesi gerekir. Harekete geçmek
için gerekli servet ve imkân da olduu halde, onu halletmek için harekete
geçmeyen ve durgunca yerinde duran kii elbette ölü saylr...

Cemiyete kar kendisine en çok mükellefiyetler düen bir snf da, ilim
adamlar snfdr. Maln zekât olduu gibi ilmin de zekât vardr. Cemiyet
içinde zenginlere; yoksullar gözetmek, cemiyetin devaml faydalanabilece-
i hayrl kurulular yapmak, ilim erbfibm himâye etmek, ... gibi mükellefi-
yetler düerken, âlimlere de; ilmî - irfan ile halka hizmet etmek,
bâtln
karsnda hakkn, zulmün karsnda âdâletin, ... müdâfaasn yapmak mü-
kellefiyetleri dümektedir. Her devirde olduu gibi. bugün
de. milletimizin
böyle ilim adamlarna iddetle ihtiyâc vardr. Hakîki ilim adamlan cemiye-
tin müritleridir, klardr, rehberleridir. Zenginlerle âlimler; milletlerine
güç - kuvvet kazandran, hak yolda yön veren ve hayâtn âhengini temin
eden ki unsurdur. Bu iki snfn, üzerlerine düen vazifeleri ihmâl etme-
meleri bugün milletimizin içinde bulunduu bir çok müküllerini hallede-
cektir.Servet sâhiplerimizin bugün için üzerlerine düen mükellefiyetlerin
neler «olduunu daha önceleri muhtelif vesîlelerle açkladk. Âlimler ise ce-
miyetin, ruh, ahlâk, nizam. ... doktorlardr. Cemiyet karsnda hakîki ilim
adamlar, tpk hastasn muâyene etmekte olan ve biraz sonra kendisine
lüzumlu ilâçlar tavsiye eden bir doktor gibidir. Aradaki fark udur ki, dok-
tor, hastasnn bedenine bakar, oradaki hastalklara tehis
koymaya çalr.
Cemiyet içinde birer rûh
ve ahlâk doktoru olan hakîki ilim adamlar ise ahâ-
linin seciyyesine bakar, ahlâkna bakar, oradaki bozukluklara
tehisler ko-
yar. Sonra da tedâvî yollarn gösterir. Bugün cemiyetimizin böyle ilim
adamlarna o derece ihtiyâc var ki... Sözöyine Allah Resûlünün hadîsleriy-
le keselim:

— Bir cemiyette Allah'a âsî olanlar bulunur ve aym cemiyette bun-


lara engel olabilecek kimseler de mevcut olur ve fakat onlara ma-

451
ni olmazlarsa, Allah'n azabnn o cemiyete umûmî olarak gelmesin-
den korkulur.

— yilii öütleyip kötülükleri meneden; ögütlediini mülâyemetle ö-


ütlesin, menettiini mülâyemetle menetsin. Ögütlediini efkatle ö-
ütlesin, menettiini efkatle menetsin. Ögütlediini uurla ve bi-
lerek öütlesin, menettiini uurla ve bilerek menetsin.

Birinci hadîs'de belirtilen


durum. Kuranda da mevzubahis edilmekte,
Allah yolundan çkanlar tekrar o yola davet etme ve iledikleri fenalklar-
dan vazgeçirme vazifesini yapmayanlar kötülenmektedir. Daha önceleri bu
husûsu defalarca belirttik. Her müslümann, meslei ve sfat ne olursa ol-
sun, Allah'n ahkâmna ve Resülüllah'n ahlâkna aykr olan her fenala
elinden geldii kadariyle mâni olmas gerekmektedir. Yâni böyle hareket
etmekle herkes mükelleftir. Eer her müslüman bu ekilde hareket ederse, •

Allah'n ahkâmna ve Resûiüllah'n ahlâkna aykr olan her hareket ve dav-


ran, daha yerinde bertaraf edilmi olur. Aadaki âyetler bize bu hu-
sustaki mükellefiyetlerimizi hatrlatmakta, ihmâl hâlinde ise kötü bir fiil
içinde bulunduumuz belirtilmektedir:

— îmânl erkekler de, îmânl kadnlar da birbirlerinin dostlardr. Bun-


lar; insanlara iyilii emrederler, kötülüklerden sakndrrlar, nama-
z dosdoru klarlar, zekât verirler, Allah'a ve Resulüne itâat eder-
ler. te bunlar, Allah onlar rahmetine garkedecektir. Çünkü Allah
Azizdir. Hakimdir (Tevbe sûresi, âyet: 71).
'
t.

— Sîzden öyle bir cemâat bulunsun ki, onlar herkesi hayra dâvet et-
sinler, iyilii emretsinler, kötülükten vazgeçirsinler. te onlar, kur-
tulua erenlerin tâ kendileridir (Âl-i mrân sûresi: âyet: 104).

— Onlar, iledikleri herhangi bir fenalktan birbirlerini vazgeçirmee


çalmazlard. Hakikat, yapmakta devam ettikleri bu hal ne kötüydü
(Mâide sûresi, âyet: 79).

— Ey îmân edenler, siz kendinizi slah etmee baknz. Kendiniz doru


yolu bulunca, ondan sapm olanlar size zarar veremez. Hepinizin
dönüp varaca nihâyet Allah'tr. Artk o, neler yapyor idiyseniz
size haber verecektir (Mâide sûresi, âyet: 105).
I

v -

Her toplulukta Allah yolunda olanlar da vardir, bu yoldan olan- çkm


lar da. Allah yolunda olanlarn, bu yoldan çkml olanlar karsnda hissiz
kalmalar ve umursamaz davranmalar üzerlerine düen vazifeyi yapma-

452
-

malar demektir. Aslnda bu hâl, kendileri için de bir tehlikedir. Nitekim bu


hususta Kur'ân'da çeitli haberler vardr. Ayn mevzûda peygamberimiz
aleyhisselâmn bir hadîsini de hatrlyoruz ki, çok dikkate ayândr. Emr-I
biimârûf nehy-i anil-münker, yâni emredip kötülükten sakndrmak
iyilii
vazifesini yapmayanlara bir hatrlatma olsun diye bu hadîsi meâlen vere-
lim:

Peygamberimiz aleyhisselâm anlattlar:

— Bir ehir halk toplan Allah'n azabna urad. Halbuki bu ehir hal-
knn içinde, amelleri peygamberlerin amelleri gibi olan onsekiz bin
kii de vard...

Sahâbîler sordular:

— Yâ Resûlellah, madem ki içlerinde, amelleri peygamberlerin amel-


leri derecesinde olan kiiler vard. O halde niçin birlikte mahvedil-
diler?

Resul aleyhisselâm buyurdular:

— Çünkü Allah yolunda olan bu onsekizbin kii, o yoldan di- çkm


erlerine, iyilik etmelerini ve günah ilemekten vazgeçmelerini
söylemezler, onlarn yaptklar günahkârlklara Allah için kars çk-
mazlard...

ahkâmna ve Resûlüllah'n ahlâkna aykr hareketler ve dav-


Allah'n
ranlar karsnda bir müslümann almas gereken tavr, gerek âyetlerle
ve,erekse hadîslerle belirtilmitir. Bir âyet u meâldedir:

— Kötülükten vazgeçirmeeçal. Mâruz kaldn her eye katlan.


Çünkü bunlar kesin olarak farz klnan eylerdir (Lokman sûresi,
âyet: 17).

yukardaki âyetin bize yüklemi olduu «Kötülükten vazgeçirmee


Biz,

çalmak» mükellefiyetini, Allah'n ahkâmn ve Resûlüllah'n ahlâkn ö-


konumalar yapmakla yeri-
reten böyle eserler hazrlamakla ve bu hususta
ne getirmee çalyoruz. Siz deerli okuyucularmz da bu vazifeyi, eliniz-
deki u eseri bakalarna okutmak ve okumalarn salamakla yapabilirsi-
niz. Bugün cemiyetimizde maalesef slâmî yaaya hiç te uymayan durum-

lar pek yaygndr. Öyle ki artk bu durum tabîilemi vaziyettedir. Yâni bir

çoumuz, slâmî yaayla badamayan bir yaay içinde bulunduumu-


zun farknda deiliz. Karlatmz bâz haller bize bunu açkça gösteriyor.
slâmî esaslara uymayan bir yaayn tabiîlemesi ise büyük tehlikedir.

453
Çünkü bu hâl, ortada, giderilmesi ve bertaraf edilmesi gereken bir eyin
görülmemesi demektir. Bugünkü hâlimizi daha iyi kavramak çin öyle bir
misâl verelim:

— Meselâ mahalde bulunduumuzu kabul edelim. Bu-


pis kokulu bir
radaki insanlarn kimisi bu pis kokuyu duyabiliyor, kimisi de duyamyor ol-
sun. Veya orada mevcut insanlarn hiçbirinin bu pis kokunun farkna vara-
madn kabul edelim...
te
bugün cemiyetin durumu, islâmî hayât göz önüne getirildii ve
mevcut gidiatla karlatrld takdirde bu misâldeki duruma benzemek-
tedir. slâmn esaslarna uymayan âdetler, hareketler, davranlar, yaay-
lar, ... cemiyetin hayâtn tamamen sarmtr. Tpk misâldeki pis koku gi-
bi. Böyle olduu halde, bir ksm bunun
farknda deildir. Mi-
insanlar hiç
sâlde, bir ksm insanlarn ö pis kokuyu duymamalar gibi. Bâzlar da bu-
nun farkndadrlar. Fakat gayri slâmî bu gidiât karsnda ya bir ey ya-
pamamakta veya yapmamaktadrlar. Bu, misâlde, pis kokuyu duyduu hal-
de, ya onu bertaraf etmek elinden gelmedii için bir ey yapamayan veya
artk o pis kokuya burnu alt
için umursamayan kiilerin hâline benzer.
Misâlde üç ihtimâl, üç

k vardr:

1) Orada bulunanlarn hiçbiri o pis kokular duymamaktadr.

2) Kimisi duymakta, kimisi duymamaktadr.

3) Hepsi de duymaktadr.

Pis kokuyu duyanlar da:

1) Ya o pis kokuyu bertaraf etmek çin bir hareket, bir çalma ve bir
gayret sarfederler.

2) Veya herhangi bir çalma yapmazlar.

Eer pis kokular bertaraf etmek için bir çalma yapmyorlarsa, bunu?

1) Ya ellerinden gelmedii çin yapmamaktadrlar.

2) Veya artk o pis kokulara almlardr. Onun için herhangi bir tep-
ki göstermemektedirler.

Bu misâl, bugünkü hâlimizi pek açk bir ekilde anlatmaktadr. Gerçek-


ten bugün, slâmî - Türk ahlâkna uymayan davranlar âdeta bir pis koku
gibi cemiyetimizi sarmtr. Bizler de kimimiz bu pis kokunun farkndayz,
kimimiz deiliz. Farknda olanlarmzn da kimisi için artk gayri slâmî bu

454
Onu bertaraf etmek için kendimizde herhangi bir
tabiîlemitlr:
duygu mevcut deildir. Onun için, hiç umursamaz bir tutum içindeyizdlr.
Kimimiz de farknda olduumuz bu gayri Islâmî gidlât bertaraf etmek çin
üzerimize düen mükellefiyetleri ihmâl ederiz, herhangi bir çalma yap-

mayz. Yine kimimiz de vardr ki bu gayri Islâmî gidiatn farkndadr, onu


bertaraf etmek için bir eyler yapmak istemektedir de. Fakat herhangi bir
ey yapamamaktadr. Bunlar bahtiyarlar zümresindendir. En bahtiyar zümre
ise, o pis kokular hisseden ve ayn zamanda onlar bertaraf etmek
için can-

la-bala çalan zümredir. Gerçekten zamanmzn bahtiyar müslümanlar,


ahlâka zt yaaylar etmek için hâlisâne bir niyetle çalan
bertaraf
lar, hem Allah'n, hem de O'nun Resûlü'nün övgüsüne mazhar
r. Cemiyetin ayakta durmas ve
güçlenip - kuvvetlenmesi bun-
larn saysnn çokluuna baldr. imdi bu çeitli snflarn Allah indinde-
.

ki durumlarn belirten bir hâdiseyi Kur'ân'dan nakledelim:

(Burada, eski kavimlerden birinin bir ehir halkndan bahsedilmektedir.


ehir halk, dînî esaslar karsnda üç guruba ayrlmtr. Bunlardan biri,
tamamen sefahate ve günahkârla dalm, yâni yaaylarnda Allah'n dî-
ninden uzaklam olanlardr. Tpk bugünkü bir ksm .
insanlarn durumu
gibi. Dier bir grup, kendileri Allah yolundadrlar. Fakat Allah yolundan çk-
m ve sefâhat ve günahkârla dalm olanlara da hiç ses çkarmamakta,
onlarn günahkârlklarn l}iç. umursamamaktadrlar. Tpk bugünkü bir ksm
müslümanlarn durumu gibi. Üçüncü gurup ise hem kendileri Allah yolun-
dadrlar, hem de Allah yolundan sapm olan birinci gurubu tekrâr o
yola

getirmek için çalmakta ve çrpnmaktadrlar. Onlara va'z - nasihatler eder


için çalrlar.
ler. Allah yoluna gelmeleri ve günahkârlktan vazgeçmeleri
köelerinde muattal ve hareketsiz duran orta gurup ise, günahkârla
'1<endi
dalanlar Allah yoluna davet etmenin lüzumsuzluundan bahseder. Fakat
üzerlerine
günahkârlar Allah yoluna dâvet eden üçüncü gurup, kendilerinin,
düen bir vazîfeyi yapmakta olduklarn, Allah yolundakilerin, o yoldan ç-
tekrâr oraya dâvet etmelerinin kendileri için bir mükellefiyet
ve
kanlar,
bir vazîfe olduunu beyân ederler. ân yüce olan Allah'n beyânna göre.
hakîkî kurtulua erenler üçüncü zümredir. Birinciler, yâni
günahkârla da-
lanlar mahvolmutur. kincilerin âkbeti ise meçhuldür. imdi bütün bunlar

Kur'ân'dan dinleyelim:)

— Hani içlerinden bir zümre, «Allah'n, kendilerini


dünyada mahvede-
ne
cei veya âhrette çetin bir azâbla cezalandraca bir toplulua
va'z-nasîhat edip öüt veriyorsunuz?» dedii
zaman, onlar
diye
(yani günahkârlara öüt verenler) da öyle demilerdi: Rabbnoe
günahkâr-
özür dilemee yüzümüz olsun diye yapyoruz. Umulur ki

lktan dönerler!...
455
Vaktaki onlar (günahkârlar) artk edilen va'z-nasîhat ve öütleri u-
nuttular. Biz de kötülükten vazgeçirmekte devam ve sebat edenleri
selâmete çkardk. Günahkârlar ise, ilemekte olduklar günahlar yü-
zünden iddetli bîr azâb ile yakaladk. Bu suretle onlar, isyankârlk
ederek yasak ve harâm edileni ilemekte srâr edince kendilerine,
«Hor ve zelil maymunlar olun!» dedik.

O Rabbn, kyamet gününe kadar onlarn üzerine kendilerini en


vakit
kötü azaba duçar edecek kimseler göndereceini yeminle ilâm ve
hüküm etti. üphesiz ki Rabbn, cezay çabuk verendir. Muhakkak
ki O, çok yarlayic, Çok esirgeyicidir (Ârâf sûresi, âyet: 164-167).

*
Kur'ân'dan naklettiimiz bu târihî hâdise bize. islâmî hayâttan, slâmî
yaaytan uzaklam veya uzaklamakta olan bir cemiyet' karsnda hatt
hareketimizin nasl olacan göstermekte, bildirmektedir. Bundan ötesi, in-
sanlarmzn kendi idrâklerine kalm eydir. Muhterem okuyucularm,
bir
yukardaki âyetlerde belirtilen hakikatlerle babaa brakyor, bugünkü ne-
riyât ve önemi hakkndaki sohbetime burada son veriyorum. Bu arada, vak-
tiyle slâmî dersleri okurken, yukardaki âyetlerin mânâ ve hikmetlerini bi-
ze en bâriz bir ekilde anlatan merhum hocamz Ermenekli Safvet Efendiyi
rahmetle anyorum. Kabri nûr, mekân cennet olsun. u
anda, o âyetlerin
tefsirini yaparkenki o gür ve tavizsiz sesi hâlâ kulaklarmda çnlyor. Ümit
ederim, neriyât hakkndaki bu sohbetimiz muhterem okuyucularmz içip
faydal olmutur. Allah kendilerine feyz bahetsin, bu karalamalarmz o-

sürçmesi olarak hatâlarmz vâki olduysa ân yüce olan Allah balasn.!


Muhterem okuyucularm da mazur görsün...
'.

Hamd Allah'a, salât-selâm O'nun Resulüne, dünya ve âhret saâdeti de


müminlere olsun!..

You might also like