Femi̇ni̇st Kuramlar

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 8

FEMİNİST KURAMLAR

Varoluşçu feminizm

 bireylerin sosyal rollerini aşabilen ve kendi gelişimlerinin nasıl olacağı


konusunda karar alabilen özgür ve sorumlu ajanlar olduğunu
savunan varoluşçuluk felsefesi çerçevesinde kadının konumunu tartışan bir
feminist akımdır.

Varoluşçulukta kadın sorunu tartışması, ilk kez Simone de Beauvoir'in İkinci


Cins (1949) adlı kitabı ile birlikte gündeme gelmiştir.

 Beauvoir, modern kültürde "kadının erkeğe göre tanımlandığını ve ayırt


edildiğini, erkeğin esas, kadının rastlantısal olduğunu, yani erkeğin özne
(belirleyen) kadının ise 'öteki' olduğunu", bunun değişmesinin kadının kurtuluşu
için şart olduğunu belirtirken, varoluşçu feminizm akımını da başlatmaktadır.

Liberal feminizm

, kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini


geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunan
ideoloji. 1970’lerde Amerika’da ortaya çıkmıştır. Liberal feminist teorinin klasik
savunucusu olarak Mary Wollstonecraft kabul edilmektedir. Mary
Wollstonecraft, 3 Ocak 1792’de feminist teori tarihindeki ilk önemli çalışma
olan A Vindication of the Rights of Woman (Kadın Haklarının Savunusu) adlı
eserini tamamlamış, bu kitap daha sonraları feminist düşünce için başat eser
olmuştur.

 Wollstonecraft’a göre,

mademki erkekler ve kadınlar aynı ahlaki ve düşünsel öze sahipler, o zaman


aynı zihinsel ve tinsel eğitimi almalıdırlar. 

 temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda


aynıdır
19. yüzyıl Amerikan kadın hakları hareketinin önemli iki lideri Elisabeth Cady
Stanton ve Susan B. Anthony, selefleri Wollstonecraft tarafından ifade
edilen Aydınlanma teorisini geliştirmiştir. 

 Stanton ;

 “Cinsler aynıdır” diyen Stanton, sonuç olarak bunların eşit haklar hak ettiklerini
iddia etmiştir. Stanton’un temel liberal tezi, birey olan kadınların kendi ayakları
üzerinde durabilmeleri için bazı haklara sahip olmaları gerektiğidir.

 Radikal Feminist Kuram

Radikal feminist kuram 1960’larda eşit haklar arayışından ayrı olarak, kadının
özgürleşmesinden ve kurtuluşundan söz eden bir harekete eşlik eder.

Radikal feminist kuram cinsler arasındaki ilişkinin ataerkil düşünce tarafından


belirlendiğini ve bunun da kadının ezilmesine ve ikincileşmesine neden
olduğunu tespit ederek politik ve ekonomik bir devrimin bunu çözmeye
yetmeyeceğini, kapitalist ve ataerkil ezme biçimlerinin iç içe işlediklerini
savlayarak gerçek devrimci bir değişimin feminizm olduğunu ileri sürer. Radikal
feminist kuramın üzerinde durduğu bir başka nokta da, kadın bedeni üzerine
kurulan ataerkil denetim iktidarının pornografi, tecavüz ve kadın bedeninin
medyada temsilidir. Radikal feminist kuram kadın bedeninin aşağılanmasını ve
nesneleşmesini eleştirir ve çözümler arar. MacKinnon(2003: 132), tecavüz ve
pornografi gibi kadın bedenini kullanılabilir bir nesne olarak değerlendiren
eylemleri kadın cinselliğini tanımlayan erkek bilinci olarak ortaya koyar.
“Siyah” feminizm
Bu akım, cinsiyetçiliğe ek olarak, sınıf baskısı ve ırkçılığın da kadınları
etkilediğini  savunur. Bu üç baskı şekli bir araya gelince yoksulluk çeken
siyahi kadınlar, beyaz ve varlıklı kadınlardan çok daha fazla problemle
yüzleşiyor demekti. “Beyaz feminizm”, “siyah feminizm” kavramından
türeyen bir terimdir. Bu, siyahi nüfusun maruz kaldığı fakat beyazların
etkilenmediği ırkçılık ve eşitsizlik problemlerine dikkat çekmek için
ortaya çıkan bir akımdı.
Güney Afrika’daki kadınların seslerini duyurmak için bir araya gelip
yazdığı Wathint’Abafazi Wathint’imbokodo (“Bir kadına vurduğunda
bir taşa vurmuş olursun ve senin elin kırılır”) adlı protesto şarkısını siyah
feminizmin sembolik bir örneği olarak gösterebiliriz.

“İslami” feminizm
İslami feminizm, İslam kültüründeki kadınların haklarını korumak üzere
ortaya çıkan bir akımdır. Bu kültürel yapı içerisinde cinsiyet ayrımı
olmaksızın  her alanda eşitlik olması gerektiğini savunurlar. Kadınların
manevi anlamda serbestleştirilmesi gerektiğini savunan bu akım eğitim
haklarını temel alır. Bu kültürün hakim olduğu birçok bölgede kadınlar
ciddi bir baskı altında tutuluyor. Bu kadınlar, dinin erkeklerce yorumlanmış
halini ve erkekler tarafından kendileri için belirlenmiş rolü kabul etmek
zorunda kalmışlar
Feminizmin dine uygun olabileceğini inkar eden aşırı uç görüşlü akımlar olsa
da bu akım birçok ülkede benimsenmiş durumda. Bunun cevabı
Müslümanların kutsal kitabı Kur’an’a dayanır. Kur’an birden fazla şekilde
yorumlanabildiği için feminist bakış açısına da izin verir. Faima
Mernissi,Politik Harem: Peygamber ve Kadınlar  adlı kitabında bu görüşü
savunuyor.
Neoliberal Feminizm
 
Peki modern feminist rönesansının oldukça farklı ve çelişkili dışavurumlarını
nasıl anlamlandırmalıyız?
 
Geçtiğimiz 5 yılda, özellikle Birleşik Devletler’de ve Birleşik Krallık’ta kendine
has bir feminizm türünün yükselişine tanık olduk: Eşitlik, haklar ve adalet gibi
sosyal ideallerden soyutlanmış bir tür. Ben bunu neoliberal feminizm olarak
adlandırıyorum. Çünkü, feminizme sırtını dönüp tekil olarak kadınların
‘güçlendirilmesi’ne ve ‘seçim’ine odaklanan post-feminizmden farklı olarak,
neo-liberal feminizm toplumsal cinsiyet eşitsizliğini tanıyor ancak eşitsizliği
şekillendiren sosyoekonomik ve kültürel yapıları reddediyor. Bu tam da, Sherly
Sandberg’in ‘Lean In’i gibi, kadının tamamen atomize, kendini optimize
edebilen ve girişimci olarak tarif edildiği çoksatan manifestoları besleyen
feminizm tipidir.
 
Evet, neoliberal feminizm ücret eşitsizliğini ve cinsel saldırıyı süregelen
eşitsizliklerin birer işareti olarak kabul ediyor. Ancak önerdiği çözümler, bu
fenomenlerin göbekten bağlı olduğu yapısal ve ekonomik temelleri es geçiyor.
 
Sürekli olarak kadınları kendi refah ve bakımlarının tam sorumluluğunu almaya
teşvik ederek neoliberal feminizm, en nihayetinde kadınların büyük
çoğunluğunu etkin bir şekilde görüş alanından çıkarıyor ve gözünü orta ve üst
orta sınıfa çeviriyor. Pazar hesaplamalarıyla beslendiği için, sosyal adaletle ya
da kitlesel seferberlikle ilgilenmiyor.
 
Kadınları bireysel olarak kendilerine ve kendi isteklerine odaklanmaya teşvik
eden neoliberal feminizmin yükselişiyle feminizm çok daha kolay popülerleşip
yaygınlaşabilir ve pazarda satılabilir. Neoliberal kapitalizme neredeyse sorunsuz
bir şekilde uyum gösterebilmesinin sebebi budur. Bu feminizm sözde ‘ilham
veren’ kadınları kucaklayan, utanmazca ayrıcalıklı bir türdür. Sırtını yalnızca
neoliberal gündeme değil neo-muhafazakarlığa da yaslar, böylece ten rengi ve
sınıf ayrıcalıklarını ve heteronormatifliği güçlendirir.
 
Bu feminizmin yerli yerinde duran güç odaklarını tehdit eden hiçbir tarafı yok.
 
Postmodern Feminizm 

diğer feminizmlerden farklı olarak kadınlarla erkekler arasında temel farklılıklar


olduğu varsayımına karşı çıkar ve bu tip ikili karşıtlıkların dünyanın modernist
algılanışının ürünü olan varsayımsal ve yapay ikilikler olduğunu savunur
(Annandale, 1998, s.75). Postmodern feministler cinsiyet ve toplumsal cinsiyet
arasında daha önceki feministlerin yaptığı ayrımı reddetmiş, cinsiyetin de
toplumsal cinsiyetin de kategorik olarak toplum tarafından üretildiğini
savunmuşlardır
TOPLUMSAL YENİDEN ÜRETİM VE KARŞILIĞI ÖDENMEYEN KADIN
EMEĞİ
2. Üretim ve Yeniden Üretim
Üretim, yeniden üretim, toplumsal yeniden üretim Marksist kuramın temel
açıklayıcı kavramları arasında yer alır. Feministlerin yeniden üretim kavramına
yükledikleri anlamların kaynağı bu kurama dayanır. Bu nedenle bu bölümde
üretim ve yeniden üretimin anlamı, unsurları ve içeriği hem Marksist kuramsal
çerçeveye hem de feminist kuramların bu alandaki tartışmalarına
dayanmaktadır. Engels Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni kitabında
şöyle yazar (1): “Maddeci anlayışa göre, tarihteki egemen faktör, son tahlilde,
maddi hayatın üretimi ve yeniden üretimidir. Ama bu üretim ikili bir tabiata
sahiptir. Bir yandan, yaşam araçlarının, beslenmeye, giyinmeye, barınmaya
yarayan şeylerle bunların gerektirdiği aletlerin üretimi; öbür yandan bizzat
insanların üretimi, türün üremesi. Belli tarihsel dönem ve belli bir ülkedeki
insanların içinde yaşadıkları toplumsal kurumlar, bu iki türlü üretim tarafından,
bir yandan çalışmanın, öbür yandan da ailenin erişmiş bulunduğu gelişme
aşaması tarafından belirlenir.” Bu paragraf üretim ve yeniden üretimin sınıf ve
cinsiyet açısından ne anlama geldiğini ortaya koyar. Maddi hayatın üretiminde
yani geçimlik ihtiyaçların ve bu ihtiyaçların üretilmesi için gerekli aletlerin
üretiminde yer alan emeğin erkek emeği olduğu kabul edilir. Yeniden üretim
alanı ise türün üretiminin sağlandığı yer olan ailedir ve burası da kadının yer
aldığı ve ezilmişliğinin başladığı yerdir. Engels, kadın ile erkek arasındaki
gerçek eşitliğin ev işlerinin toplumsal bir sanayiye dönüştürülmesi sonucunda
gerçekleşeceğine inanır (2). Üretim ve yeniden üretim Marx’a göre (3), bütün
olarak bakıldığında kesintisiz ve aralıksız devam eden toplumsal üretimin,
üretim tarzının ki bu üretim güçlerini ve üretim ilişkilerini içerir; her aşaması
aynı zamanda bir yeniden üretimdir. Kapitalist üretim sürecinin ayakta kalması
üretimin çoğalarak artmasına, üretimin artması da emek ile sermaye arasındaki
ilişkinin sürekli bir şekilde yeniden üretilmesine dayanır ki, Marx bunu yeniden
üretim olarak ifade eder. Bu temel tanımdan hareketle yeniden üretimin iki
önemli maddi unsuru vardır: Birincisi, çevreyi de içine alacak şekilde üretim
araçlarının bakımı, tamiri, muhafaza edilmesi ve yenilenmesi; ikincisi, emek
gücünün ertesi gün işe hazır hale gelebilmesi için yenilenmesi ve gelecek
kuşakların yeniden üretimi yani soyun yenilenmesi (3). Sanayi toplumları üretim
araçlarının sürekli yenilenmesi veya yeniden-üretilebilir üretim araçlarına
dayanan üretimiyle tarihsel olarak insanlığın ulaştığı önemli bir düzeydir. Bu
kuram çerçevesinde, bunların sağlanması girişimcinin/kapitalistin
sorumluluğundadır. Üretici güçlerin diğer unsuru emek gücünün ertesi gün işe
hazır hale gelmesi için yenilenme sürecini kapsayan yeniden üretim ve insan
türün/neslin devamını sağlayan yeniden üretim (biyolojik üretim) sürecinde aile
dolayısıyla da kadın emeği özel bir konuma sahiptir. Yeniden üretimin maddi
unsurlarının yanı sıra maddi olmayan ancak maddi yaşamın bir parçası haline
gelen inançlar, yasalar, semboller, değerler de toplumsal yaşamanın yeniden
üretilmesinde etkili unsurlardır. Örneğin kadınların aile içinde ev kadınlığı özel
statüsü toplumun devamlılığı için elzem olarak düşünülür ki, bu konum manevi
olarak inançlar, değerler, semboller ve hatta bazen yasalarca da ideolojik olarak
yeniden üretilir ve toplumsal yeniden üretimin ideolojik unsurunu oluşturur.
Devlet de üretim ilişkilerinin yeniden üretilmesinde etkili olan diğer bir
unsurdur. Devlet, üretim ilişkilerinden görece özerk bir yapı olarak üretimin
oluşması, üretim ilişkilerinin kurulması, üretim güçlerinin temini gibi ve
yenilenmesi gibi süreçlerde doğrudan yer almaz ancak tüm bunların yeniden
üretilmesinde yasal, kurumsal ve ideolojik düzenlemelerle önemli bir unsurdur
(4). Marksist kuramda yeniden üretim, “bir üretim tarzının ve o üretim tarzına
özgü toplumsal ilişki biçimlerinin varlığını sürekli kılan mekanizmaların
bütününü ifade eder” (5). İnsanların dünyaya getirilmesi, bakılıp büyütülmesi ki
bütün bunlar içinde bulunulan toplumun üretim tarzının ihtiyaçlarına göre
yapılması; ayrıca emek gücünün bakımı ve işe hazır hale getirilmesi aynı şekilde
yeniden üretim kavramına yüklenilen anlamlardır. Feministlerin yeniden üretime
yükledikleri anlam ise, özel alan/ aile/ hane içinde doğurganlık/ akrabalık/
evlilik ilişkilerinin düzenleme biçimleriyle ilişkili olarak kullanılır. Kadınların
taze emek gücünün üretilmesi, bakımı, yetiştirilmesi ve hali hazırda olan emek
gücünün bakımı için harcadıkları emek yeniden üretim alanında gerçekleştirilir
(5). Feministlerin yeniden üretime yükledikleri bu anlamın arka planı 1960’lı
yılların sonundaki eviçi emek tartışmalarına, ev emeği tartışmaları da Marksist
kurama dayanmaktadır.

You might also like