Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 95

Bilim

Doğacak Bebeğin Gen Haritasını Okumak... Büyük Yarış Başlıyor!...

Teknik
ve Aylık Popüler Bilim Dergisi
Temmuz 2012 Yıl 45 Sayı 536
5 TL
Bilim ve Teknik
Temmuz 2012

Olimpiyat Arenasında
Genetiği Değiştirilmiş Atletler
Yıl 45
Sayı 536

(GDA) ve

Gen Dopingi
Gen Dopingi

Modern Çağın Salgın Hastalığı


Depresyon
Çatılardaki Baz İstasyonları
En Üst Katlarda Oturanların
Sağlığını Etkiliyor mu?

Elektrik Üreten Bitkiler


36

9 771300 338001
Bilim
Teknik
ve

Aylık Popüler Bilim Dergisi


Yıl 45 Sayı 536
Temmuz 2012

“Benim mânevi mirasım ilim ve akıldır” Mustafa Kemal Atatürk

Yarışmak, farklı olmaya çalışmak, gelişmek, en iyi olmak hepimizin ruhunda var. Sadece insanlar mı? İlk bakışta tüm canlılar arasında kıyasıya bir
yarış varmış gibi görünüyor. Yarışı “en hızlı koşan”, “en yükseğe sıçrayabilen”, “en kuvvetli olan” kazanıyor gibi. Bu konuyu, sosyal bilimlerin
yaşam ve yarışma konusuna yaklaşımlarından ikisiyle değerlendirmek istiyoruz. Birinci yaklaşıma göre hayat bir yarışma, bir mücadeledir.
Her canlı kendi bedeninin kontrolünü elinde tutar ve kendisi için çalışır. Amacı sadece kendi yaşamı için gerekli olanı kazanmaktır.
Bunun için de kuvvetine güvenmelidir. Bu görüşü hayatlarına yansıtanlar, kuvvetine dayanarak başkasının hakkına tecavüz eden, zayıfı ezen,
her fırsatta kendisinden daha küçüğü ve güçsüzü yenmeye çalışanlardır.
İkinci yaklaşıma göre ise dünyada bir mücadele, kıyasıya bir yarış değil de denkler arasında bir yarış var. Hatta buna yarış demek uygun olmayabilir.
Mesela mücadele, çalışma deyince hep örnek verilen karınca, yüzlerce metre sürüklediği ağır bir yiyecek parçasını hiç tereddüt etmeden
karşısına çıkıveren kardeşine ikram ediyor. Bitkiler çekici koku, renk, tat ve besin öğeleriyle hayvanlara hizmet ediyor. Yani her şey birbirine
güç veriyor, el ele ve omuz omuza çalışarak birbirlerine yardım ediyor. Bununla birlikte tatlı bir rekabet ve yarışı da yaşıyorlar.
Bu ikilemin yansımalarını sporda da görüyoruz. Güzel bir ideal için kardeşçe yarışalım istiyoruz. Fakat görüyoruz ki, gerçekte yarışan yukarıda
bahsettiğimiz iki ayrı yaklaşımın taraftarları. Bir taraftan “artık bedenimizi tanıyoruz, gücümüzün doruğuna geldik, daha ileriye gidemeyiz” diye
nitelediğimiz biyolojik ve fiziksel sınırlarımızın her geçen gün biraz daha ileriye taşındığını görerek mutlu oluyoruz. Bir yandan da “her ne pahasına
olursa olsun kazanmalıyım”, “kaybetmek her şeyin sonudur” mantığıyla kazanmaya şartlandırılmış insanların, özendiğimiz olimpiyat ruhunu
sınır tanımaz bir hırsla ayaklar altına alabildiğini, hileye başvurabildiğini görmekten üzüntü duyuyoruz. Hayret verici, olağanüstü rekorları
alkışlarken bir de bakıyoruz ki, bazı sporcular doping yaptığı gerekçesiyle oyunlardan atılmış.
Londra Olimpiyatları başlarken yazarımız Kadir Demircan, sporu başkalarından üstün olma yarışı olarak görerek dopingi artık bir bilimsel uğraş
haline getirenlerin son uğraşlarını “Olimpiyat Arenasında Genetiği Değiştirilmiş Atletler (GDA) ve Gen Dopingi” başlıklı yazısında anlatıyor.
Sporcuyu “gen aktarımlı, tek kullanımlık ürünlere” çeviren etik dışı çalışmaları dikkatlere sunuyor.
Bilim insanlarının genetik alanındaki bir başka çalışmasıyla anne karnındaki bebeğin gen haritası çıkarıldı. “Doğacak Bebeğin Gen Haritasını Okumak”
başlıklı yazısıyla yazarımız Bahri Karaçay bu yeni bilimsel gelişmeyi değerlendiriyor. Gen dopinginde olduğu gibi doğmamış bebeğin
gen haritası da etik problemleri beraberinde getiriyor.
TÜBİTAK tarafından 2005 yılından beri her yıl düzenlenen Alternatif Enerjili Araç Yarışları bu yıl 9-15 Temmuz 2012 tarihlerinde
İzmit Körfez Pisti’nde yapılacak. Bir yarışmadan çok teknolojik bir sergiyi çağrıştıran bu etkinliğe tüm okuyucularımızı bekliyoruz.
Saygılarımızla
Duran Akca

Sahibi Yazı ve Araştırma Grafik Tasarım - Uygulama Mali Yönetmen


TÜBİTAK Adına Başkan Alp Akoğlu Ödül Evren Töngür H. Mustafa Uçar
Prof. Dr. Yücel Altunbaşak (alp.akoglu@tubitak.gov.tr) (odul.tongur@tubitak.gov.tr) (mustafa.ucar@tubitak.gov.tr)
İlay Çelik
Genel Yayın Yönetmeni (ilay.celik@tubitak.gov.tr) Sayfa Düzeni / Web İdari Hizmetler
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Dr. Özlem Kılıç Ekici Sadi Atılgan İmran Tok
Duran Akca (ozlem.ekici@tubitak.gov.tr) (sadi.atilgan@tubitak.gov.tr) (imran.tok@tubitak.gov.tr)
(duran.akca@tubitak.gov.tr) Dr. Bülent Gözcelioğlu
(bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr)
Yayın Kurulu Dr. Özlem Ak İkinci
(ozlem.ikinci@tubitak.gov.tr)
Dr. Kıvanç Dinçer
Doç. Dr. Burak Aksoylu Dr. Zeynep Ünalan
(zeynep.unalan@tubitak.gov.tr)
Prof. Dr. Salih Çepni Yazışma Adresi Abone İlişkileri Fiyatı 5 TL
Dr. Şükrü Kaya Dr. Murat Yıldırım
(murat.yildirim@tubitak.gov.tr) Bilim ve Teknik Dergisi (312) 468 53 00 Yurtdışı Fiyatı 5 Euro.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Onat Atatürk Bulvarı Faks: (312) 427 13 36
Doç. Dr. Gökhan Özyiğit No: 221 Kavaklıdere 06100 abone@tubitak.gov.tr Dağıtım: DPP
Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu Çankaya - Ankara http://www.dpp.com.tr
İnternet
Redaksiyon Tel www.biltek.tubitak.gov.tr Baskı: PROMAT
Sevil Kıvan (312) 427 06 25 Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.
(312) 468 53 00 e-posta http://www.promat.com.tr/
(sevil.kivan@tubitak.gov.tr) bteknik@tubitak.gov.tr Tel (212) 622 63 63
Faks
(312) 427 66 77 ISSN 977-1300-3380 Baskı Tarihi: 28.06.2012

Bilim ve Teknik Dergisi, Milli Eğitim Bakanlığı [Tebliğler Dergisi, 30.11.1970, sayfa 407B, karar no: 10247]
tarafından lise ve dengi okullara; Genelkurmay Başkanlığı [7 Şubat 1979, HRK: 4013-22-79
Eğt. Krs. Ş. sayı Nşr.83] tarafından Silahlı Kuvvetler personeline tavsiye edilmiştir.
İçindekiler

18
MÖ 490, yani Çid Seddi’nin yapımının devam ettiği yıllar. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları arasında 2011’de yayımlanan
Neden Canımız Yanar? adlı kitapta bu yıllardan şöyle bahsediliyor. “Persler Yunanlara saldırdı. Yunanlar Persleri püskürttü. Komutan Miltiades,
Atinalılara müjde vermek için bir haberci gönderdi. Efsaneye göre, hızlı bir koşucu olan Pheidippides savaşın olduğu Maraton Platosu’ndan
Atina’ya kadar kırk iki kilometreyi hızlıca koşmuş, nefes nefese müjdeyi verdikten sonra oracıkta düşüp ölmüştür”. Bu olay, gerçekten oldu mu?
Tarihçi Herodot’a göre Pheidippides Atina’dan Sparta’ya yardım çağrısı için gönderildi. Ancak, Pheidippides’in günümüz
Olimpiyat Oyunlarının kurucusu Pierre de Coubertin’in 42.195 metrelik maraton koşusu fikrine ilham kaynağı olduğu kesin.

56 Gelişmiş ülkelerde hemen hemen herkesin çantasında bir antidepresan var. Modern dünyanın bir salgın hastalığı gibi yıldan yıla büyük bir
artış gösteren depresyon, başta bilim insanları olmak üzere toplumdan her kesimin dikkatini çekmiş durumda. Sadece yetişkinlerde değil artık
çocuklarda bile görülen bu hastalığın nedenleri, antidepresanların etkileri ve gerçekten işe yarayıp yaramadıkları yanıt bekleyen sorulardan.

68
Yaz mevsimin tam ortasındayız. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde hemen hemen herkes, kısa bir süreliğine de olsa deniz kıyısında
tatil yapıyor ve denize giriyor. Deniz keyfi yaparken, kimsenin karşılaşmak istemediği canlı türlerinin en başta geleni elbette denizanaları.
Son yıllarda tüm dünyada, özellikle Güneydoğu Asya denizlerinde, Kuzey Denizi’nde ve Meksika Körfezi’nde denizanası sayısında büyük bir artış
var. Bilim insanları bu artışının nedenlerini araştırırken çeşitli olasılıklar üzerinde duruyor. İklim değişikliğinin deniz suyu sıcaklığını artırması,
ötrofikasyon (fosfor ve azot gibi besleyici elementlerin fazlalığından kaynaklanan kirlilik), aşırı avlanma ve biyolojik istila
bu olasılıklar arasında yer alıyor.
Haberler ..................................................................................................................................................... 4
+
Büyük Yarış Başlıyor! / Sadi Atılgan.................................................................................................... 12
77
Yayın Dünyası
İlay Çelik
Ctrl+Alt+Del / Levent Daşkıran........................................................................................................... 14

Teknoyaşam / Osman Topaç.................................................................................................................. 16 78


Türkiye Doğası
Bülent Gözcelioğlu
Gen Dopingi / Kadir Demircan............................................................................................................. 18

Doğacak Bebeğin Gen Haritasını Okumak / Bahri Karaçay.......................................................... 26 86


Sağlık
Ferda Şenel
Edison ve Tesla Arasındaki Akımlar Savaşı / Murat Yıldırım......................................................... 30

Elektromanyetik Dalgalar / Murat Yıldırım........................................................................................ 33 88


Gökyüzü
Alp Akoğlu
Çatılardaki Baz İstasyonları En Üst Katlarda Oturanların Sağlığını Etkiliyor mu? /

Yüksel Atakan.......................................................................................................................................... 36
90
Bilim Tarihinden
Mikrodalgalar ve Uygulamaları / Menemşe Gümüşderelioğlu - Gökçe Kaynak........................... 38 H. Gazi Topdemir

Yeşil Elektrik Elektrik Üreten Bitkiler / Özlem Kılıç Ekici................................................................ 44


94
Zekâ Oyunları
Mars Kâşifleri / Börteçin Ege................................................................................................................... 52 Emrehan Halıcı

Modern Çağın Salgın Hastalığı: Depresyon / Özlem Ak İkinci........................................................ 56

Yelkenli Tekne Fiziği / Alp Akoğlu......................................................................................................... 62

Deniz Mevsiminin Cilvesi Denizanaları / Bülent Gözcelioğlu ........................................................ 68

İslam Dünyasında Felsefenin Öncüsü Kindî / Hüseyin Gazi Topdemir ....................................... 74


Haberler
Nanoteknolojiyle miyum selenitten yapılmış. Nano çubukla-
rın ortasının büyüklüğü ve nano çubukların

Ateş Böceklerinin uzunluğu yayımlanan ışığın rengini belirli-


yor. Ateş böceklerinin ışıklarının doğal ren-
Işığı Evimize gi sarımsıyken nano çubuklar yeşil portakal
rengi ve kırmızı ışık üretebiliyor.
Geliyor Araştırmacılar en verimli tasarımın ya-
kın kızılötesi dalga boylarında ışık verdiğini
Murat Yıldırım buldu. Her ne kadar insan gözü bu dalga
boylarına duyarlı olmadığı için bu tasarım

B elki yakın gelecekte ne pile ne de elekt-


riğe gereksinim duyan, çok renkli sicim
şeklinde ışıklar hayatımıza girecek. Syracuse
aydınlatmada kullanılamasa da, gece gö-
rüşlü dürbünleri, kameralar, medikal gö-
rüntüleme sistemleri için önemli. Şu an için
Üniversitesi’ndeki bilim adamları ateş bö- bu nano çubuklar sadece laboratuvar orta-
ceklerinin doğal ışığını kullanmanın yolunu mında bulunuyor olsa da, Syracuse Üniver-
buldu. Nanoteknoloji yardımıyla canlıların sitesi’ndeki araştırmacılar kimyasal enerjiyi
ürettiği ışığı (biyoluminesans) taklit ede- ışığa çevirebilecek en verimli tasarım oldu-
rek üretilen bu sistem, daha önce yapılan ğuna ve bazı uygulamalar için LED’lerin ye-
deneylerde görüldüğünden 20-30 kat daha rine geçebileceğini düşünüyor.
verimli çalışıyor.
Deneyin başarısının sırrı Syracuse dolduranlarda özellikle gerginlik yaratacak

Gülümsemeniz
Üniversitesi’nde kimya profesörü Mathew şekilde tasarlanmıştı. Bir sonraki aşamada
Maye’in laboratuvarında üretilen nano çu- aynı kişilere bilgisayarda eğlenceli bir video
bukların büyüklüğü ve yapısı. Maye “Ateş
böceklerinin ışığı doğadaki biyolümine- Sizi Ele Veriyor: izletildi. Formun doldurulması ve videonun
izlenmesi sırasında tüm tepkiler ve yüz ifa-
sansın en iyi örneklerinden biri. Işık hem
verimli hem de parlak. Biz biyolojiyi, biyo- Keyifli, Gergin, deleri kayıt altına alındı.
Bu kişilerden gergin olduklarını yüz
lojik olmayan uygulamalar için kullanma-
nın yeni bir yolunu bulduk. “ açıklamasını
Sahte ya da ifadelerine yansıtmaları istendiğinde, %
90’ının gülümsemediği tespit edilmiş. Fakat
yapıyor.
Ateş böcekleri lüsiferin ile enzim lüsife-
Samimi! bilgisayarda doldurdukları formu tam kayıt
edecekleri anda girdikleri tüm bilgilerin bir
raz arasındaki kimyasal tepkimeyi kullana- Özlem Kılıç Ekici anda silindiğini fark ettiklerinde yine aynı
rak ışık oluşturur. Maye’in laboratuvarında kişilerin % 90’ının gülümsediği görülmüş.
lüsiferaz enzimleri nano çubukların yüzeyi-
ne bağlanıyor ve daha sonra yakıt olarak lü-
siferin ekleniyor. Etkileşimden çıkan enerji
İ nsanlar sadece mutlu veya keyifli olduk-
larında mı gülümser? Hayatta bir şeyler
sizi yıldırdığında, hayal kırıklığı yaşadığı-
Kayıt edilen yüz ifadelerinden elde edilen
fotoğraf çıktıları incelendiğinde, gergin gü-
lümseyiş ile keyifli gülümseyiş arasında az
nano çubuklara aktarılıyor ve nano çubuk- nızda ya da gerildiğinizde de gülümser mi- da olsa bir ifade farklılığı gözlenmiş. Ancak
lar parlamaya başlıyor. Nano çubukların dış siniz? Pek çoğunuz “mutlu ve keyifli olunca bilgisayar programının yaptığı görüntü ana-
kabukları kadmiyum sülfitten, ortaları kad- gülümsenir” diye düşünebilirsiniz. Ama lizleri incelendiğinde, iki farklı gülümseyi-
MIT’de yapılan bir araştırmanın sonuçları şin özellikle oluşum süreçleri arasında bir
insanların gerildiklerinde de gülümseyerek hayli farkl olduğu anlaşılmış. Keyifli gülüm-
tepki verebildiğini gösteriyor. Peki gülüm- semenin yavaş yavaş yani kademeli olarak
seyen iki insanın yan yana koyulmuş re- oluştuğu ve kalıcı olduğu, gerginliğin neden
simlerine baktığınızda, hangisinin keyiften olduğu gülümsemenin ise aniden yani hızlı-
hangisinin gerginlikten gülümsediğini ayırt ca oluşup gene aynı hızda kaybolduğu göz-
edebilir misiniz? MIT’de geliştirilen ve en lenmiş. İnsanların herhangi bir durumda
son bilgilerle programlanan bir bilgisayar verdikleri tepkiler ve sergiledikleri yüz ifa-
sistemi mutluluk gülümsemesini ve gergin- deleri yorumlanırken, tepkinin oluşum sü-
lik gülümsemesini pek çok insandan daha resine dikkat edilmesi gerektiği belirtiliyor.
doğru ayırt ediyor. Ayrıca gülümsemenin karşı tarafça samimi,
MIT’nin Media Laboratuvarı’nda yapı- içten ve gerçekçi bir şekilde algılanmasının
lan deneylerde ilk önce insanlara mutlu ya da gülümsemenin zamanlamasına bağlı ola-
da gergin olduklarında nasıl tepki verdikle- rak gerçekleştiği söyleniyor.
ri soruldu ve bu duygularını yüz ifadeleri- Bu tür deneylerde genellikle duyguların
ne yansıtmaları istendi. Tüm ifadeler kayıt canlandırılarak ifade edildiği tepkiler esas
edildi. Daha sonra aynı kişilerden bilgisa- alınarak kullanılır. Çünkü rol yapılarak elde
yarda bir form doldurmaları istendi. Form, edilen verileri değerlendirmek ve sınıflan-

4
Bilim ve Teknik Temmuz 2012

gisinde yayımlanan (http://www.computer. leri Fakültesi öğrencilerinden oluşan Güneş


org/csdl/trans/ta/preprint/tta2012990008- Teknesi Takımı’nın Odabaşı isimli teknesi
abs.html) bu araştırma, bilgisayarların kul- temsil etti.
lanıcılarının duygusal durumunu ölçerek Solar Splash disiplinlerarası yeteneklerin
ona göre tepki vermesine zemin hazırlıyor. birleştirildiği, takım çalışmasını geliştirme-
Hedef daha zeki, hassas ve anlayışlı bilgisa- ye yardımcı olan bir yarışmadır. Yarışmanın
yarlar tasarlamak. Bu araştırma ile duygusal temel amacı, farklı alanlarda yetişen mü-
algılamada ve insanların tepkilerini ve yüz hendis ve tasarımcı adaylarının birbirleriyle
ifadelerini değerlendirmede zorluk yaşayan iletişimini ve beraber bir çalışma yapmala-
kişilere, örneğin otizmli bireylere yardımcı rını sağlamaktır. Yarışmacılar teknik rapor,
olunması hedefleniyor. Amaç bu tür insan- görsel sunum, sıralama etabı, hız etabı,
lara yüz yüze iletişimde rehberlik edebilmek manevra etabı, dayanıklılık etabı ve işçilik
ve tecrübe kazandırmak. Bu tür bir çalışma- gibi alanlar üzerinden puanlandırılmakta-
nın işletmeciler ve pazarlamacılar için de dır. Güneş Teknesi takımı, “Sıralama Etabı”
yararlı olabileceği görüşü hâkim. Gülüm- ve “Manevra Etabı”nda 1.lik, “Teknik Ra-
seyen her müşteri illa memnuniyetten gü- por” ve “Görsel Sunum” dalında 2.’lik “Hız
lümsüyor olmayabilir. Farkları görebilmek, Etabı”nda 3.lük ve tasarımda mükemmellik
hizmet kalitesini ve müşteri memnuniyetini ödüllerini de aldı.
artırmak açısından faydalı olabilir.
Bu araştırma, her gülümsemenin olumlu
dırmak, gerçek tepkileri kullanmaktan daha bir duygu yansıtmadığını bize bir kere daha
kolay oluyor. Ancak uzmanlar, bu tür so- hatırlatıyor. Gülümsemenin kendisi değil,
nuçların yanıltıcı olabileceğini düşünüyor. gülümsemenin arkasında yatan gerçek an-
Gerçek tepkilerin görüntülerinin yorum- lam önemli.
lanması istendiğinde, katılımcıların ancak
yaklaşık % 50’si tepkilerin keyifli gülümse-

İTÜ Güneş
me mi yoksa gergin gülümseme mi olduğu-
nu bildi. Yani insanların ancak yarısı duygu-
ları doğru olarak algılayabildi. İfade edilen
duyguların temelinde yatan tepkilerin ara- Teknesi Takımı İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şa-
sındaki farkların inceliklerini anlamanın,
bu araştırmanın en büyük hedefi olduğu Dünya Şampiyonu hin “İTÜ olarak öğrencilerimizin uluslara-
rası başarılarına alıştık. Biz onlara en iyi eği-
belirtiliyor. Otizmli bir birey, gülümseyen İTÜ İletişim Merkezi timi, en iyi teknik altyapıyı sağladık. Öğren-
bir insanın keyifli olduğunu zannedebilir, cilerimize güvendik, onlar da dünya şam-
ama bu araştırma duyguları doğru olarak al-
gılamanın o kadar da kolay olmadığını söy-
lüyor. Özellikle davranış bilimi çalışmaları
İ stanbul Teknik Üniversitesi Güneş Tek-
nesi Takımı ABD’de düzenlenen Solar
Splash yarışlarında dünya birincisi oldu.
piyonluğu gibi ülkemizi de gururlandıran
bir başarıya ulaştı. Daha eğitimleri devam
ederken pratik uygulamalarla tecrübe sahibi
için bu sonuçların çok faydalı olabileceğini Türkiye’den katılan tek takım olarak ABD’li olduklarını ve dünyanın en iyi üniversitele-
belirten uzmanlar, psikolojiyi ve bilgisayar 22 takımı geride bırakan “Odabaşı” dünya rini geride bırakacak kadar iyi olduklarını
görüntüleme ve veri değerlendirme işlemle- şampiyonu oldu. görmek ödüllerin en büyüğü.” dedi.
rini birleştirerek, klinik çalışmalarda kulla- ABD’nin Iowa eyaletinde 18.’si düzen- İTÜ Güneş Teknesi takımı yine Solar
nılmak üzere yeni bir bilgisayar programı ve lenen yarışlarda Türkiye’yi İstanbul Teknik Splash’te 2007’de dünya üçüncüsü, 2008’de
dili geliştirilebileceğini söylüyor. Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilim- dünya ikincisi olmuştu.
Duygusal zekâ kişinin kendi duyguları-
nı anlama ve yönetme, başka insanların ve
grupların duyguları ile empati kurabilme,
onlarla iletişim kurabilme yeteneğini göste-
rir; insanların başarısının tek başına olmasa
da önemli bir ölçütüdür. Otizmli bazı birey-
lerde sıklıkla görüldüğü gibi zihinsel beceri
seviyesi çok yüksek olanların duygusal zekâ
seviyesi genelde düşüktür. Bu da doğal ola-
rak iletişimi sekteye uğrattığından özellikle
iş hayatındaki başarıyı da olumsuz yönde
etkileyebilir.
MIT’de gerçekleştirilen ve sonuçları IEEE
Transactions on Affective Computing der-

5
Haberler
Büyük Hedefler Teknoloji
Boyle araştırma ile ilgili şunları söylü-
yor: “Bilişsel işlevleri birçok faktör etkiler;

Alzheimer’a Bağlı ayrıca Alzheimer hastalığının beyinde yol


açtığı değişiklikleri ölçmek için kullanmak Yol Onarımının
Rahatsızlıkları üzere beyin örnekleri bulmak hayli zor
olduğundan, bu çalışmaları yürütmek de Hizmetinde
Önleyebilir zordur. İdrak gücünü artıran etkenleri be-
lirlemek, hızla yayılan Alzheimer hastalığı-
Özlem Ak İkinci

Çağlayan Taybaş nın yarattığı sağlık sorunlarıyla mücadelede


yardımcı olacaktır”.

R ush Üniversitesi Tıp Merkezi’nde yapı-


lan bir araştırmaya göre kişinin hayatta
büyük hedeflerinin olması Alzheimer has-
Archives of General Psychiatry, Mayıs 2012.

Moleküler Biyoloji
talığına bağlı olarak oluşan plakları ve dü-
ğümleri yok edebilir.

ve Genetik
Araştırmada, büyük hedefleri olan kişi-
lerin, beyinlerinde düğüm ve plak birikmiş

Öğrenci Kongresi
olmasına karşın, yaşamdaki hedefleri daha
az olan kişilerden daha yüksek bilişsel kav-
rama yeteneğine sahip olduğu gösterildi.
Yani hayatta bir amacımız olması, bizi be-
yindeki plakların ve düğümlerin zararlı et- Özlem Ak İkinci
kilerinden koruyor. Bu çalışmaya göre, be-
lirli bir amaca yönelik etkinlikler, yaşlılıkta
bile bilişsel yeteneklerimizi artırabiliyor.
Çalışmayı yürüten Patricia A. Boyle ve
ekibi herhangi bir nörolojik rahatsızlığı ol-
mayan ve hayatını kaybetmek üzere olan
246 kişi üzerinde çalıştı. Bu kişiler ayrıntılı
bilişsel testlerin ve nörolojik sınavların yer
aldığı bir klinik değerlendirmeye tabi tutul-
du. Bu kişiler ayrıca hayattaki amaçları ve
edindikleri tecrübelerden çıkardıkları ders-
lerle ilgili sorulara da yanıt verdi. Ölümle-
rinden hemen sonra de beyin plaklarının
ve düğümlerinin miktarları ölçüldü. Araş-
İTÜ Moleküler Biyoloji ve Gene-
tik Kulübü, 2007’den itibaren
her yıl düzenli olarak moleküler biyoloji
Y ollardaki çatlakların onarımı hem pa-
halı hem de zaman alan bir iştir. Bu
yüzden araştırmacılar asfaltlardaki çatlak-
tırmacılar hayatta bir hedef sahibi olma- ve genetik bilimlerine ilgi duyanları, ala- ları doldurmak için daha az zamanda daha
nın, beyin plakları ve düğümleri fazla olan nında söz sahibi uzmanlar ile buluştu- fazla yol onarabilecek, otomatik bir sistem
kişilerde bile bilişsel seviyeyi düşürmediği- ruyor. Bu yıl 27-30 Ağustos tarihlerinde geliştirdi. Bu yeni sistemle onarılan yolla-
ni gördü. Beyindeki plaklar ve düğümler, altıncısı düzenlenecek olan ve ülkemiz- rın ömrü daha uzun olacak ve böylece para
Alzheimer hastalığı olan kişilerde çok yay- deki moleküler biyoloji, genetik, biyoloji tasarrufu da yapılabilecek.
gındır. Bu plaklar ve düğümler hafızaya ve ve ilgili alanlardan öğrencilerin, öğretim Georgia Teknik Araştırma Enstitüsü’nden
diğer bilişsel fonksiyonlara zarar verir. üyelerinin katılımlarının yanı sıra yurt Jonathan Holmes ve meslektaşları tarafından
dışından bazı bilim insanlarının katılaca- geliştirilen bu yöntemle, asfalttaki çatlaklar
ğı Moleküler Biyoloji ve Genetik Öğrenci otomatik olarak belirleniyor ve doldurulu-
Kongresi’nde oturumlar “Developmental yor. Römork benzeri bir araca takılan cihaz,
Genetics and Neuroscience”, “Evolution and stereo kamera ve ışık yayan diyot (LED)
Ecology”, “Drug Discovery and Cancer”, kullanarak yoldaki çatlakları tespit ediyor ve
“The RNA World and Epigenetics”, “Bio- araç saatte 5 km hızla hareket ederken çatlak
technology and Bioinformatics” ve “Stem dolduruluyor.
Cells and Immunology” olarak, altı ayrı ana Bu cihaz, kırmızı ve yeşil LED ışıkları
başlıkta gerçekleştirilecek. Ayrıca düzen- kullanan ve 3 mm’den daha küçük çatlakla-
lenen çalıştaylara katılanlar sertifikalı eği- rı tespit edebilen bir görme sistemi ile yo-
tim alma şansına da sahip olacak. Kongre lun % 83’ünden fazlasını tanımlayabiliyor.
hakkında daha kapsamlı bilgiye ulaşmak Çatlaklar 100 milisaniye gibi bir sürede
ve kayıt olmak için www.mbgkongre. kamera ile tespit ediliyor, fotoğraflanıp işa-
itu.edu.tr adresini ziyaret edebilirsiniz. retleniyor ve ardından dolduruluyor.

6
Bilim ve Teknik Temmuz 2012

Sistem Georgia’da bir otoyolda ve asfal- Bu fotoğraf Ankara’da TÜBİTAK Baş-


tın çatlak olduğu bir otoparkta denenmiş. kanlık Binası’nın çatısından Güneş’in doğu-
Araştırmacılar cihazın çatlakları belirler- şu sırasında 9 cm çaplı bir telekoba bağlanan
ken daha hassas olması için bir görüntü Canon 400D fotoğraf makinesiyle, filtre
işleme yazılımı geliştirmeyi ve cihazın kullanılmadan çekildi. Fotoğrafta Güneş’in
kapasitesini 4 metre genişlikteki bir yolda önünde görünen leke Venüs. Siluet halinde
kullanılabilecek kadar artırmayı planlıyor. görünen tepeyse Ankara’nın doğusunda yer
alan Hüseyingazi Tepesi.

Venüs’lü
İTÜ Ekibi
Gündoğumu
Alp Akoğlu Dünya Birincisi
Alp Akoğlu

V enüs’ün 6 Haziran’daki Güneş’in


önünden geçişi dünyada en çok iz-
lenen ve görüntülenen gök olaylarından A merikan Ulusal Havacılık ve Uzay Araş-
tırmaları Kurumu (NASA), Amerikan
biri oldu. Bir sonraki geçiş 2117’de gerçek- Havacılık ve Uzay Enstitüsü (AIAA) ve Ame-
leşeceğinden bu gök olayına ilgi büyüktü. rikan Astronomi Topluluğu (AAS) katkıla-
TÜBİTAK Bilim ve Teknik ve Bilim Çocuk rıyla her yıl ABD’nin Texas eyaletinde düzen-
dergilerinin okurları da, dergilerle birlikte lenen geleneksel Mikro Uydu Yarışması’nda
dağıtılan gözlüklerle bu olayı izledi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İTÜ UYARI geride bıraktı. İTÜ UYARI ekibi yarışmada
6 Haziran sabahı Güneş Türkiye’de doğ- Model Uydu Takımı dünya birincisi oldu. hem tasarım hem performans bakımından
duğunda geçişin yarısından biraz fazlası Çoğu ABD’den olmak üzere dünyanın yarışma jürisinden tam not aldı.
bitmişti. Güneş Venüs’le birlikte doğdu ve en iyi üniversitelerinden 35 ekibin yer aldığı İTÜ UYARI Model Uydu Takımı, İTÜ
gezegen onun önünde küçük bir leke gibi yarışmada Türkiye’yi İstanbul Teknik Üni- Rektörlüğü’nden, TÜBİTAK’tan, TEİ’den,
göründü. Venüs’ün silueti 07:31’de Güneş versitesi temsil etti. Mikro Uydu Yarışması THY’den ve Hitit Yazılım’dan sponsorluk
diskine içten “değdikten” sonra Güneş’in Tasarla, Yap, Fırlat’a (Annual CanSat Com- desteği aldı. Yarışmaya İstanbul Teknik
önünden çekilmeye başladı ve 7:49’da geçiş petition-Design Built Launch) katılan İTÜ Üniversitesi’nden katılan Lagari Model
sona erdi. UYARI Model Uydu Takımı tüm rakiplerini Uydu Takımı da 4. oldu.

7
Haberler

Geleceğin akılsız!!! LCD ekran veya plazma TV, Goog-


le TV, Ikea TV, Apple TV, dev ekran ya da
kip edebileceksiniz. Öyle bir sistem ki du-
varı kaplıyor, kullanılmadığı zamanda ise
Televizyonu küçük ekran TV, hepsinin ortak bir yanı var: duvar nasıl görünüyorsa (boyanın rengi,

Hayatımıza Farklı
Televizyonu açarız, bir şeyler izleriz, dinle- deseni veya duvar kâğıdı deseni) ekranda
riz ya da internette geziniriz, sonra işimiz da aynı görüntü beliriyor, yani kapladığı

Boyutlar Katacak bitince de televizyonu kapatırız. Geleceğin


televizyonu böyle olmayacak. Televizyon
duvarla mükemmel bir şekilde, tamamen
bütünleşiyor. Peki bütün bu özellikleri ba-
teknolojileri hızla gelişmeye devam ediyor. rındıran ve geniş alanları çevreleyen ekra-
Özlem Kılıç Ekici Önümüzdeki 5-10 yıl içinde “televizyon nı nasıl kontrol edeceğiz? Farklı görüntü-
seyretmek” eylemi, klasik anlamından çok leri ekranda nasıl düzenleyeceğiz? Bu yeni

T elevizyon icat edildiği ilk günden iti-


baren birçok insanın hayatındaki
vazgeçilmez eğlence kaynaklarından biri-
başka bir şeye benzeyecek, hayatımıza farklı
boyutlar katacak.
Tasarlanan yeni nesil televizyonlar bö-
nesil televizyonlarda ne tür bir teknoloji
kullanılmış? Sistemin yaratıcıları olan ve
ücretli interaktif televizyon kanallarını
si olarak popülerliğini korumaya devam lünmüş devasa ekranları, üç boyutlu ve et- geliştiren News Digital Systems (NDS) fir-
ediyor. Kimisi televizyonda sinema filmi kileşimli sistemleri ile yaşadığımız mekânı masının yetkilileri, İngiltere’deki merkezle-
seyretmekten, kimisi haberlerden, yarışma çepeçevre, âdeta bir duvar kâğıdı gibi sara- rinde “Surfaces” ismini verdikleri, çok ek-
programlarından, kimisi de belgesellerden, rak televizyon izleme kültürümüze ayrı bir ranlı devasa büyüklükteki prototip televiz-
yerli veya yabancı dizilerden hoşlanır. Sık da tecrübe katacak. Daha da fazlası, ekranın yonlarını tanıttı (http://www.wired.com/
kullansak, nadiren de kullansak, televizyon bir kısmını ya da hepsini kullanarak farklı gadgetlab/2012/05/nds-tv-of-the-future/,
genelde evlerimizin demirbaşlarındandır. programları, filmleri, web sayfalarını ya da http://www.v-net.tv/nds-surfaces-the-
İster eski tip, tüplü TV olsun, ister akıllı, ister Twitter zaman çizelgelerini aynı anda ta- next-revolution-in-tv/).

8
Bilim ve Teknik Temmuz 2012

Likenler
Bu çok ekranlı dev televizyonun temelin- yada arkadaşlarımızla sohbet edebiliyoruz,
de, yeni nesil düz ekran televizyonlarda yeni Skype’ta canlı görüşme yapabiliyoruz, elekt-
yeni kullanılmaya başlanan OLED (organic
light emitting diode) görüntü teknolojisi
ronik posta kutumuzu kontrol ediyoruz. Bir
diğer tarafta gazete haberlerinin ana başlık- Uzayda Hayatta
kullanılıyor. Kodak tarafından geliştirilmiş
bir teknoloji olan OLED, ışık yayan diyot
larını takip ederken ekranın, örneğin sol alt
köşesinde hava ya da yol durumunu, piyasa Kalabiliyor
(LED) familyasının organik olan son türü ve borsa haberlerini görebiliyoruz. Sevdiği- Murat Yıldırım
olarak biliniyor. OLED’ler çoğunlukla düz miz radyo kanalında çalan müziklerin listesi
ekran için kullanılıyor ve LCD teknolojisi-
ne alternatif olarak sunuluyor. Normal ola-
rak çalışırken düşük enerji tüketmesi, ince
sağ alt köşede beliriyor. Sevdiğimiz bir parça
çalarken televizyonu sessize getirip radyoyu
etkinleştirebiliyoruz. Bu arada devasa ekra-
A merikan Ulusal Havacılık ve Uzay
Araştırmaları Kurumu (NASA),
Amerikan Havacılık ve Uzay Enstitüsü
ve hafif olması sayesinde son zamanlarda nın bir diğer köşesinde ise yatağında mışıl (AIAA) ve Amerikan Astronomi Toplulu-
cep telefonlarında kullanımı yaygınlaşmış. mışıl uyuyan bebeğin görüntüsü beliriyor, ğu (AAS) katkılarıyla her yıl ABD’nin Te-
Gelişmekte olan ve gelecek vaat eden bir yani bir bebek izleme monitörü de sisteme xas eyaletinde düzenlenen geleneksel Mik-
teknoloji olmasına rağmen zamanla gün- dahil. Tüm duvarı kaplayan bu televizyonda ro Uydu Yarışması’nda İstanbul Teknik
celliğini yitirdiği yönünde eleştiriler de var. bir de 4K kalitesinde bir sinema filmi izleme- Üniversitesi’nin İTÜ UYARI Model Uydu
OLED’ler tipik olarak iki elektriksel elekt- ye ne dersiniz? İşte size evde kurulmuş bir Takımı dünya birincisi oldu.
rot arasında kalan, ışık yayan ve molekül sinema salonu. HD Ready ve Full HD’den Çoğu ABD’den olmak üzere dünyanın
ağırlığı düşük organik malzemelerden veya sonra şimdi de yeni bir HD-TV teknoloji- en iyi üniversitelerinden 35 ekibin yer aldığı
polimer bazlı malzemeden oluşuyor. Farklı si olan 4K ile karşı karşıyayız. 4K geleceğin yarışmada Türkiye’yi İstanbul Teknik Üni-
katmanlara sahip LCD’lerden farklı olarak ultra yüksek dijital çözünürlük teknoloji- versitesi temsil etti. Mikro Uydu Yarışması
OLED’ler tek katmanlı. Çünkü yapılışları si olarak biliniyor ve televizyon üreticileri, Tasarla, Yap, Fırlat’a (Annual CanSat Com-
sırasında her katman diğeri üzerine kapla- ürünlerinde bu teknolojiyi kullanmak için petition-Design Built Launch) katılan İTÜ
narak, yekpare olacak şekilde üretiliyor. çalışmaya başladı bile. Mevcut yayın ve içe- UYARI Model Uydu Takımı tüm rakiplerini
Başlangıçta gösterge uygulamaları için riklerin sahip olduğu en yüksek çözünürlük geride bıraktı. İTÜ UYARI ekibi yarışmada
geliştirilen OLED’ler parlak renkli görün- olan 4K, yatayda 4000, dikeyde 2000 piksel- hem tasarım hem performans bakımından
tüleri ile düşük güçte geniş görüş açısı sağ- lik çözünürlüklerin genel adı, yani Full HD yarışma jürisinden tam not aldı.
layan ekranların yapılabilmesini sağlıyor. demek olan 1080 pikselin tam 4 katı çözü- İTÜ UYARI Model Uydu Takımı, İTÜ
OLED’ler genelde cam üzerinde üretiliyor, nürlük sunuyor. Bunların hepsini tek bir de- Rektörlüğü’nden, TÜBİTAK’tan, TEİ’den,
ancak plastik ve kıvrılabilir malzeme üze- vasa ekranda, aynı anda tablet bilgisayar ya THY’den ve Hitit Yazılım’dan sponsorluk
rinde de olabiliyorlar. Bu türden ekranların da akıllı telefonumuz ile uzaktan kumanda desteği aldı. Yarışmaya İstanbul Teknik
üretilmesinin ileride taşınabilir cihazlarda ederek yapabiliyoruz ve ekrandaki görüntü- Üniversitesi’nden katılan Lagari Model Uydu
devrim yaratacağı konuşuluyor. Örneğin ce- leri ayarlayabiliyoruz. Hatta bazı televizyon Takımı da 4. oldu.
binizden bir kalem çıkarıyorsunuz. Çekince programlarına ya da yarışma programlarına,
açılıyor, üzerine rulo şeklinde sarılmış ekran oylamalara tabletimiz ile evimizden inte-
ortaya çıkıyor. raktif olarak katılabiliyoruz. Bu akıllı geniş
LCD ekranlarda gereken yandan ve arka- ekranlı televizyonlar sadece akıllı telefonlarla
dan aydınlatma OLED ekranlarda gerekmi- ya da tabletlerle kumanda edilmiyor, bunla-
yor. Bu nedenle resim görüntü alanı ekranın ra ilaveten el hareketleri ve sesle de kontrol
üstünde ya da yanında devam ediyor, yani edilebiliyor.
bu tür ekranlar yan yana getirilerek görüntü LG ve Toshiba bu yılın sonuna doğru ilk
devamlılığı sağlanabiliyor. İşte NDS firması 4K televizyonlarını piyasaya süreceklerini
da 6 OLED ekranı yan yan getirerek duvar duyurdu. Aynı şekilde LG ve Samsung’da
kâğıdı gibi görünen, aslında bölünmüş ek- bu yılın sonunda 1,4 metre büyüklüğündeki
ranlardan oluşan dev televizyonu üretmiş. ilk OLED televizyonlarını piyasaya sürecek-
Bu özelliğinden dolayı da ekranlar istediği- lermiş. Başlangıçta bu televizyonların 8000
niz şekilde yan yana dizilebiliyor. Altı OLED İngiliz sterlinine satılacağı söyleniyor. Ancak
paneli kullanılarak yapılan bu dev dikdört- piyasaya sürüldüğü tarihten itibaren en az iki
gen televizyonun büyüklüğü 1,4x3,6 metre. yıl içinde piyasa değerlerinin 3000 sterline
Duvara monte edilen bu televizyon kulla- kadar düşeceği tahmin ediliyor. Önümüzde-
nılmadığında üzerinde bulunduğu duvarın ki 5-10 yıl içinde de fiyatların 1000 sterline
görüntüsünü (duvardaki boyanın rengi veya kadar düşmesi bekleniyor. Biraz karmaşık
duvar kağıdı deseni) ekrana yansıtıyor. Tele- ve pahalı değil mi? Her geçen gün gelişen
vizyon açıldığında ise farklı farklı ekranlar- teknolojiyi takip etmeyi sevenler için tüm
daki temaları yan yana, alt alta ya da üst üste bunları anlamak ve yeni teknoloji ürünü bu
görebiliyoruz. Bir yanda sevdiğimiz bir prog- televizyonları ne pahasına olursa olsun kul-
ramı seyrederken öteki tarafta sosyal med- lanmaya başlamak çok da zor olmasa gerek.

9
Haberler
gerçek hücrelerin çoğalması için bir petri
kabından daha uygun bir mikroçip kullan-
mış. Mikroçip üzerinde çoğalttıkları ilk or-
gan ise solunum yapabilen bir akciğermiş.
Mikroçip boyunca oluşturulan, hava ve sıvı
akışı sağlayan kanallar sayesinde akciğer
hücreleri bu mikroçip üzerinde gelişebil-
miş. Bu mikroçipin esnek olması sayesinde,
geliştirilen akciğer hücrelerinin aynı insan
akciğerinde olduğu gibi kasılıp gevşemesi
için kanallara vakum basıncı uygulanmış.
Araştırma ekibi mekanik kuvvetin hücre-
nin davranışını etkilediğini görmüş.
Son günlerde Enstitü’de mikroçip üze-
rinde bağırsak hücrelerinden insan bağırsa-
ğı geliştirilmiş. Çip üzerinde geliştirilen bu
insan bağırsağı bağırsakların sindirim sıra-
sındaki hareketine benzer dalga hareketine
maruz bırakılmış. Sindirim sırasında besin-
lerin ve diğer bileşiklerin emilimi için çok
önemli olan ve vili denilen parmak benzeri
Kaideye Monteli hava akınlarından korumak için geliştirilen
ATILGAN modelinde sistemler zırhlı, paletli
yapılar, petri kabında büyütülen hücrelerde
oluşmazken mikroçip üzerinde büyütülen
Stinger, araca monte edilmiş halde, sistemde STIN-
GER füzelerinin araç hareket ederken dahi
hücrelerde oluşmuş. Bilim insanları bağır-
sak hücrelerinde yaygın olan bakterileri de
Hava Savunma atılabilmesini sağlayan stabilizasyon sistemi
var. Diğer konfigürasyon olan ZIPKIN Sis-
mikroçip üzerinde gelişen hücrelerde ço-
ğaltabilmiş.
Sistemimize temiyse Kara, Deniz ve Hava kuvvetlerinin Bu yöntem araştırmacılara daha do-

Katıldı
sabit tesislerinin ve birliklerinin korunması ğal bir ortamda insan hücreleriyle çalışma
için geliştirildi. ZIPKIN ve ATILGAN bi- ve hücrelerin ilaçlara nasıl yanıt verdiğini
Bülent Gözcelioğlu rimlerinin tüm fonksiyonları bilgisayar de- test etme şansı veriyor. Fakat Ingber bir
netimli. 24 saat, her türlü hava şartında he- kaç çipin birbirine bağlanacağı bir yöntem

A SELSAN tarafından geliştirilen Türki-


ye’nin ilk milli hava savunma sistemi
KMS (Kaideye Monteli Stinger) teslimatla-
deflere otomatik olarak füze yönlendiriyor,
takip ediyor ve ateş ediyor.
bulmak üzere çalışmalarına devam ediyor.
Ingber ve arkadaşları kalp, akciğer, mide,
bağırsak ve böbreği mikroçip üzerinde
rı tamamlandı ve son beş KMS de TSK’ya geliştirip birbirleriyle etkileşimlerini sağ-

Organlar Artık
törenle teslim edildi. Alçak irtifa hava sa- layarak, vücutta süreçlerin nasıl işlediğini,
vunmasının önemli bir kuvvet çarpanı olan farklı organların ve farklı hücrelerin çeşitli

Çip Üzerinde
KMS Sistemi, temel silah olarak Stinger fü- bileşiklere nasıl tepki gösterdiğini inceleye-
zesi kullanan ve tüm işlevleri bilgisayar de- bileceklerini düşünüyor.
netimli, yüksek teknolojiye dayalı, gelişmiş
bir hava savunma sistemi. 1989’da ihtiyaç Özlem Ak İkinci
analizi ve kavramsal tasarımı başlayan KMS
projesi fizibilite, konfigürasyon belirleme ve
geliştirme çalışmalarının ardından 2001’de
imzalanan seri üretim sözleşmesiyle haya-
B ilim insanları araştırmakta oldukları
ve henüz piyasaya sürülmemiş ilaçları
hayvanlarda test ediyor. Fakat hayvanlar-
ta geçti. Prototip geliştirme dönemi ve seri da test edilen ve olumlu sonuçlar alınan
üretim hattı kalifikasyon onayı kapsamında, bazı ilaçlar insanlarda denendiğinde bazen
zorlu testlere ve sahra denemelerine tabi tu- aynı olumlu sonuçlar alınamıyor. Bir ilacın
tulan KMS sistemleri ile bugüne kadar yapı- ilk olarak insanlar üzerinde denenmesi ise
lan atışların tümünde tam isabet kaydedile- elbette çok tehlikeli. Harvard Üniversitesi
rek büyük bir başarı kazanıldı. KMS sistemi Wyss Enstitüsü müdürü Donald Ingber bu
2005’te açılan ihalede iki Alman firmasını çalışmaları laboratuvar ortamında çoğaltıl-
eledi ve Hollanda ordusunun da tercihi oldu. mış insan hücreleri üzerinde yapmayı öne-
KMS Sistemi, ATILGAN ve ZIPKIN olmak riyor, ama petri kabındaki hücrelerde de-
üzere iki ayrı konfigürasyonla kullanıma ğil. Ingber ve ekibi hücrelerin gelişimi için
sunuldu. Hareket halindeki zırhlı birlikleri şeffaf, hücre dostu malzemeden yapılmış,

10
Bilim ve Teknik Temmuz 2012

Teleskobik Uzay
Teleskobu
Alp Akoğlu

N ASA, evreni X-ışını dalga boylarında


inceleyecek olan NuSTAR adlı uydu
teleskobunu 12 Haziran’da fırlatmıştı. Uydu-
nun evrendeki X-ışını kaynaklarının yüksek
çözünürlüklü fotoğraflarını çekmesi bekle-
niyor. Bu anlamda evrene yeni bir pencere
açması beklenen NuSTAR’ın ilginç bir özel-
liği, uzun teleskop tüpü, uydu uzaya fırlatıl-
dıktan sonra uzatıldı.
X-ışınları, yüksek enerjisi nedeniy-
le çoğu engeli aşabiliyor. Bu nedenle bir
X-ışını telekobunda optik teleskoplarda
kullanılan aynalar işe yaramıyor. Işınlar ay-
naların içinden geçip gidiyor. X-ışınlarını
yansıtmanın tek yolu ışınları aynaya dik
değil, neredeyse paralel olarak göndermek. tüpü geliştirdi. Bu tüpün uzunluğu yaklaşık performansı bundan sonra belli olacak.
Işınlar ancak aynaya çok küçük açılar yapa- 10 metre. Her şey yolunda giderse, ki öyle görünüyor,
cak şekilde ulaştığında yansıtılabiliyor. Ne Tüpün uzatılır olmasının nedeni bu ka- NuSTAR sayesinde gökadamızdaki ve diğer
var ki bu durumda neredeyse düz olan, özel dar uzun bir yükün uzaya fırlatılmasının gökadalardaki karadelikleri ve diğer X-ışını
aynalar kullanmak gerekiyor. Ayna düzleş- mümkün olmayışı. Teleskop fırlatıldıktan kaynaklarını daha iyi görebileceğiz. Araş-
tikçe odak uzunluğu artıyor. Odak uzun- dokuz gün sonra, küp şeklinde toplam 56 tırmacılar buna bağlı olarak önümüzdeki
luğunun fazla olması, aynayla dedektör- parçadan oluşan tüp bir motor yardımıyla süreçte çok daha fazla karadelik keşfedile-
ler arasındaki mesafenin artması demek. uzatıldı. Toplam 26 dakika süren bu işlem ceğini düşünüyor.
Mühendisler, aynayla dedektör arasında başarıyla tamamlandı. NuSTAR bir uçaktan fırlatılan Pegasus
bir mesafe olmasını sağlayabilmek için, NuSTAR ekibi önünmüzdeki günler- roketi ile Dünya çevresindeki yörüngesine
NuSTAR’a özel, uzatılabilir bir teleskop de teleskoptan ilk ışığı alacak. Teleskobun yerleştirildi.

11
Sadi Atılgan

Büyük Yarış Başlıyor!


TÜBİTAK tarafından 2005 yılından Hidromobil araçları için ücretsiz yakıt,
beri her yıl düzenlenen Alternatif Ener- teknik destek ve kuru buz Linde Gaz A.Ş.
jili Araç Yarışları bu yıl 9-15 Temmuz tarafından sağlanacak. Firma ayrıca takım-
2012 tarihleri arasında İzmit Körfez ların günde bir öğün olmak üzere dört gün
Pisti’nde yapılacak. Bu yıl toplam 40 tabldot yemeğini ve final günü verilecek
üniversitenin yarışacağı yarışlarda For- kumanyayı da ücretsiz sağlayacak. Katılım-
mula G-Güneş Arabaları Yarışı’na 42 cıların günlük içme suyu ihtiyacı Derince
takım, Hidromobil-Hidrojen Enerjili Belediyesi-Çenesuyu’nca karşılanacak.
Araba Yarışlarına 24 takım katılacak. Ayrıca Kocaeli Büyükşehir ve Körfez
Bu yıl Güneş Enerjili Araç Yarışları’nın belediyelerince gerek yarış öncesinde yol,
sekizincisi, Hidromobil Yarışları’nın asfalt ve çevre düzenlemesi, ilaçlama ko-
ise altıncısı yapılacak. Yarışa ilk defa nularında verilen destek ve yarış hafta-
katılacak 10 takım var. Daha önceki sında verilecek temizlik, güvenlik, itfaiye
yarışlarda da olduğu gibi tüm takım- ve sağlık hizmetleri için emeği geçen ve
ların birbirlerine destek vereceğinden, geçecek tüm personele teşekkür ediyoruz.
yardımlaşma, dayanışma duygusu ile Yarışlar ile ilgili her türlü duyuru ve bil-
hareket edeceğinden eminiz. Onlar ül- gi için lütfen web sayfamızı takip ediniz.
kemizin geleceği için yarıştıklarının bi- http://www.tubitak.gov.tr/sid/850/
lincinde finale hep birlikte gidecekler. pid/461/index.htm

12
Bilim ve Teknik Temmuz 2012

9-15 Temmuz 2012 - İzmit Körfez Pisti

13
Ctrl+Alt+Del Levent Daşkıran

Apple’dan Yeni Patent: “Kara Murat Benim!”


Sosyal medya kullanımı, sitelerin tarayıcılara bıraktığı çerezler, pazar-
lama odaklı kullanıcı takip sistemleri, çevrimiçi izleme araçları derken, in-
ternette dolaştığınız süre boyunca arkanızda ne kadar çok iz bıraktığını-
zı tahmin bile edemezsiniz. Bu durum, her kim olursa olsun internet or-
tamında sizi takip etmek ve davranışlarınızı kontrol altında tutmak iste-
yenlerin de eline büyük koz veriyor. Özellikle de pazarlamacılar bu bilgile-
ri elde etmek adına büyük yatırımlar yapıyor ve topladıkları bilgiyi kendi
amaçları için kullanmak için her fırsatta karşınıza çıkmaktan çekinmiyor.
Apple’ın yeni patent başvurusu bu konuya hayli ilginç bir yaklaşım
getiriyor: Sanal dublörler. Yani internet üzerindeki varlığınızı taklit ede-
cek, dışarıdan bakıldığında sizden ayırt edilemeyecek, ama gerçekte sizin
davrandığınızdan farklı şekillerde davranarak hedef şaşırtacak sanal pro-
filler. Böylece sizi dışarıdan izlemeye çalışanların, alternatif profiller ara-
sından hangisinin gerçekten size ait olduğunu anlamakta zorlanacakla-
rı ve davranışlarınız üzerindeki denetimlerini kaybedeceği düşünülüyor.
Gerçi bu durumun, zaten bilgi kirliliğinin iyice yaygınlaştığı ve doğru
bilgiye ulaşmanın giderek zorlaştığı internet ortamında işleri daha da ka- da potansiyel görmesi kayda değer bir durum. Apple’ın bu patenti hayata
rıştıracağına dair endişesini dile getirenler de var. Diğer yandan Apple’ın, geçirip ürünlerinde kullanacağının şimdilik bir garantisi yok, ama bu ano-
veri madenciliği yapan ve aldığınız nefesin dahi peşinde olan Google gi- nimlik ihtiyacı konusundaki gelişmeleri yakından izlemekte fayda var. Ko-
bi şirketlerin aksine, anonimliği bir değer olarak tanımlaması ve bu alan- nuya dair detayları bit.ly/patentyapple adresinde okuyabilirsiniz.

Cep Telefonunuz Çekmiyorsa Sorun Yok, Şemsiye Var

Cep telefonu operatörü Vodafone, İngiltere’deki University Col- Şemsiyenin ilk sınavı yine İngiltere’de düzenlenen Isle of Wight
lege London araştırmacısı Dr. Kenneth Tong’un liderliğinde, Bo- Festivali kapsamında olacak. Festivalde kullanılacak şemsiyeler bir
oster Brolly adlı ilginç bir projeye imza attığını duyurdu. Boos- yandan festivale katılanları yağmurdan ve güneşten korurken, bir
ter Brolly, ihtiyacınıza göre ister yağmurdan, ister güneşten ko- yandan da gerçek kullanıcı deneyimi eşliğinde ürünün mobil de-
runmak için kullanabileceğiniz bir şemsiyeden ibaret gibi görü- neyimi iyileştirme konusunda ne ölçüde başarılı olduğuna bakı-
nüyor. Ama kendine göre bazı özellikleri var. Örneğin üzerinde lacak. Buradan gelecek yorumlar eşliğinde ürünün seri üretimi-
yer alan özel anten tertibatı sayesinde 1 metre çapındaki bir alan- ne geçme ihtimalinin bile söz konusu olabileceği söyleniyor. Üre-
da yer alan cep telefonu sinyallerinin gücünü artırarak telefon- time geçerse festival katılımcılarının yanı sıra saha çalışanlarını
ların çok daha iyi çekmesini sağlıyor. Ayrıca üzerindeki esnek gü- ve sık seyahat edenleri de memnun edecek bir ürün olacağı ke-
neş panelleriyle güneş enerjisini toplayarak şemsiyenin sapın- sin. Detaylar için bit.ly/boosterbro adresini ziyaret edebilirsiniz.
da yer alan pile aktarıyor. Böylece şemsiyenin sapı üzerinde yer
alan USB yuvasına bağlayacağınız cep telefonunuzu veya diğer
elektronik cihazlarınızı şarj edebiliyorsunuz. Tüm bunların kar-
şılığında taşımanız gereken toplam ağırlık 900 gram civarında.

14
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
ldaskiran@gmail.com

Microsoft Tabletini Nihayet Masaya Koydu

Bilim ve Teknik dergisinin Haziran 2012 sa- Gelelim Microsoft’un Surface adını ver- züstü bilgisayarlarda kullanılan 3. nesil Core
yısında yayımlanan, tabletlerle ilgili yazımda diği tabletlerine. Microsoft’un yeni tabletle- i5 serisi işlemcilerden güç alacak. Bunu gün-
iOS ve Android işletim sistemiyle çalışan tab- ri dokunmatik kullanım için özelleşmiş işle- delik bilgisayarınızın tablete dönüştürülmüş
letlerden uzun uzadıya bahsetmiş, yazının tim sisteminin yanı sıra donanım ve aksesu- hali gibi de düşünebilirsiniz. Kullanım potan-
sonunda da Microsoft’un yeni çıkacak Win- ar tarafında da hayli ilginç yeniliklerle geliyor. siyeli açısından heyecan verici bir yaklaşım,
dows 8 işletim sistemini temel alan bir tab- Örneğin tabletin arasında yer alan küçük bir fakat özellikle bilgisayar üreticileri şimdiden
let hazırlığında olduğunu duyurmuştum. Ya- destek, herhangi bir aksesuar kullanmaya ge- bu konuda endişelerini yüksek sesle dile ge-
zıyı yazdığım dönemde yeni tabletlerin ne rek kalmadan tabletin koyduğunuz yerde dik tirmeye başladı bile. Örneğin birçok kişi, böy-
zaman tanıtılacağı belli olmadığı için kesin durmasını sağlıyor. Küçük bir detay, ama as- le bir ürünün Intel’in yeni tanıttığı Ultrabook
bir tarih verememiştim, ama neyse ki sonuç- lında çok da önemli. Microsoft’un Touchpad kavramını ve MacBook Air gibi ince bilgisa-
ları görmek için fazla beklememiz gerekme- ve Typepad adını verdiği manyetik kılıflar ise, yarları gereksiz hale getireceğini düşünüyor.
di. 2012 Haziran ayında tablet piyasasındaki ekranın üzerinden sıyırıp tabletin önüne ser- Bu da zaten birkaç yıldır tabletlerin yaygın-
yaklaşık 2 yıllık sessizliğini bozan şirket, dü- diğinizde incecik birer klavyeye dönüşüyor. laşmasının PC satışlarında neden olduğu dü-
zenlediği bir basın toplantısıyla tablet vizyo- Böylece tablet kullanırken arada bir de olsa şüşü sırtlanmak zorunda olan üreticiler için
nunun neye benzediğini ortaya koydu. klavyeye ihtiyaç duyduğunuzda ek bir şey ta- yeni endişeler anlamına geliyor.
Aslında Microsoft’un tableti beklediği- şımak zorunda kalmadan, aygıtın ağırlığını Microsoft’un hedefi yeni ürünlerini, bu
mizden çok da farklı değil. Microsoft, ilk kez ve kalınlığını çok da fazla etkilemeden tab- yılın sonuna doğru gerçekleştirilmesi bek-
gündeme getirdiği bir strateji eşliğinde Win- leti bir nevi dizüstü bilgisayara dönüştürebi- lenen Windows 8 tanıtımını takiben yıl bit-
dows 8 üzerinde yer alan Metro kullanıcı ara- liyorsunuz. Köşeden köşeye yaklaşık 27 san- meden piyasaya sürmek. Bana sorarsanız
yüzünü dizüstü bilgisayardan akıllı telefon- tim boyundaki HD ekranları parmak yerine Microsoft’un bu yeni üründe donanım ve ya-
lara, tabletlerden televizyonlara kadar aklı- dokunmatik kalemle kullanmayı tercih ede- zılım olarak ortaya koyduğu vaatler, özellikle
nıza gelebilecek her türlü bilgi işlem platfor- biliyorsunuz. Kalemi kullanmadığınız zaman de Windows 8 etrafında birleşen ortak plat-
mu için ortak bir arayüz olarak konumlandı- yerleştirebileceğiniz manyetik bir tutucu da form vaadi son derece dikkat çekici.
rıyor. Böylece uygulama geliştiriciler herhan- tablet üzerinde yer alıyor. Acaba nihayet birileri tablet piyasasının
gi bir platform üzerinde hazırladıkları yazılı- İşin donanım platformu kısmı da ilginç. lideri Apple’ı aceleyle hayata geçirilmiş bir
mı kolayca her türlü cihaza uyumlu hale ge- Microsoft Surface tablet, donanım olarak alternatiften öte iyi düşünülmüş bir ürün-
tirme şansı yakalarken, kullanıcılar da her bir ARM mobil işlemciye sahip Surface for Win- le rekabet açısından zorlayabilir mi? Hani
farklı cihaz için farklı kullanım şekilleri öğren- dows RT ve klasik dizüstü bilgisayarlara ben- Apple kötü ürünler yaptığından değil, ama
mek ve bunlara alışmak zorunda kalmaya- zer bir donanım profili kullanan Surface for Android’den çok daha iyi bir rakibe ihtiyacı
cak. Büyük uygulama simgeleri ve birbirin- Windows 8 Pro olmak üzere, iki ayrı dona- olduğu da kesin. Ben bu kez hayli ümitliyim.
den net olarak ayrılmış bölümler eşliğinde nım seçeneğiyle gelecek. Bu donanım profil- Yine de ilk ürünleri elimize almadan karar
hayata geçirilen bu arayüzün, özellikle do- lerinden ikincisi özellikle ilginç, zira Pro sürü- vermemek lazım. Yeni tabletlere dair tüm de-
kunmatik kullanım için tasarlandığını da be- mü Intel’in dizüstü bilgisayarlarında tabletle- tayları surface.com adresinde bulabilirsiniz.
lirtmekte fayda var. re özgü mobil işlemciler yerine, bildiğimiz di-

15
Tekno - Yaşam Osman Topaç

DIR-505 aynı zamanda, bir kablosuz


yayın tekrarlayıcı olarak da
kullanılabiliyor. Diğer bir ifadeyle,
belli bir noktadan kablosuz yayın
alanı içinde çalıştırılan DIR-505,
aldığı sinyalleri güçlendirerek
yeniden yayın yapıyor ve bu sayede
kablosuz ağ alanını genişletmiş
HP Passport Mini Kablosuz oluyor. DIR-505’in diğer bir marifeti
ise DIR-505’in USB portuna
1912nm Yönlendirici: bağlanan bir sabit disk üzerindeki
dosyalara kablosuz ulaşabiliyor
Internet Monitor D-Link SharePort olmanız. Yine aynı USB porta
bağlayacağınız USB yazıcınıza da
HP Passport 1912nm bir ARM D-Link tarafından piyasaya sürülen DIR-505 üzerinde bulunan USB
işlemci, 2GB flash bellek, 1GB SharePort DIR-505 küçük bir portu ile ulaşabiliyorsunuz. DIR-
RAM bellek ve 1366 x 768 piksel kablosuz ağ yönlendiricisi. Sürekli 505’in bahsedeceğimiz son özelliği
çözünürlüğe sahip 18,5 inch hareket halinde olan bilgisayar çok önemli gibi gözükmese bile
büyüklüğünde “hepsi-bir-arada” kullanıcıları için tasarlanan DIR-505, bazen hayat kurtarıcı olabilecek
bir internet monitörü. Bu ekran kablolu interneti kablosuz yayına bir özellik: DIR-505 üzerindeki
üzerinde 5 tane USB port, ethernet çevirebiliyor. Bu sayede kalabalık USB portu kullanarak cep
girişi ve 4-in-1 kart okuyucu var. gruplar, var olan bir internet telefonunuzu şarj edebiliyorsunuz.
Çok basit bir arayüzü olan Passport kaynağını kolaylıkla paylaşabiliyor. www.dlink.com
1912nm bilgisayar ekranında
sadece 5 ikon var ve bu ikonları
kullanarak Firefox üzerinden
internete girebiliyorsunuz,
müzik dinleyebiliyorsunuz,
video seyredebiliyorsunuz veya
fotoğraflarınıza bakabiliyorsunuz.
HP tarafından otel lobileri,
havaalanları ve benzeri ayaküstü
bilgisayar kullanım ihtiyacının
çok olduğu iş alanları için
piyasaya sürülen 1912nm, hem
ekonomik fiyatı hem de kullanım
kolaylığı ile ön plana çıkıyor.
www.hp.com

16
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
osmantopac@gmail.com

Cebinizdeki
Masaüstü PC
Akıllı cep telefonlarında
kullanılan işlemci hızı her geçen
gün artıyor. 2000’li yılların
Belkin’den başında masaüstübilgisayarlarda
kullanılan CPU hızlarına yakın hızlara
Ekonomik Ev sahip işlemciler, günümüzde
cep telefonlarında kullanılmaya
Otomasyonu başlandı. Bu durumdan
faydalanmak isteyen Canonical
Cihazı: WeMo firması tarafından geliştirilen
özel bir Ubuntu paketi, Google
Evde, işte, cepte, her yerde internet Bu uygulama sayesinde iPhone/ ve Open Handset Alliance tarafından
ulaşımı sıradanlaştı, ama internetin iPad evdeki elektrikli cihazlarınızı geliştirilen Linux OS tabanlı
ev otomasyonunda kullanımı yönetebildiğiniz bir uzaktan Android işletim sistemi üzerinde
konusunda tabana yayılan bir kumandaya dönüşüyor. çalışarak akıllı cep telefonunuzu bir
uygulamadan bahsetmek pek Ayrıca bu uygulamayı kullanarak masaüstü PC olarak kullanmanızı
mümkün değil. Pazardaki bu ihtiyacı cihazların açılış kapanış mümkün kılıyor. Ubuntu programı,
gidermek üzere piyasaya sürülen saatlerini gün ve saat olarak normal bir masaüstü PC’de
programlayabiliyorsunuz. WeMo olması gereken bütün fonksiyonlara
paketinin diğer bir parçası da sahip bir tür paket program.
hareket algılayıcısı olan bir cihaz. Cep telefonunuzda Ubuntu
Bu cihazı çalıştırdığınızda, cihazın kullanmak için sadece HDMI monitor,
algılama alanı içinde bir hareket klavye ve fare bağlama cihazı
olduğunda cihazın bağlı olduğu kullanmanız yeterli. Cep telefonları
elektrikli alet çalışmaya başlıyor için Ubuntu programını piyasaya
ve bu aletin çalışmaya başladığı süren Canonical firması, akıllı telefon
bilgisi cep telefonunuzdaki pazarındaki büyük oyunculardan
uygulamaya bir uyarı mesajı olarak bir veya bir kaçını Ubuntu kullanımı
geliyor. Bütün bu özelliklere için ikna edebilirse, artık otellerde,
ek olarak WeMo IFTTT (www.ifttt.com) havaalanlarında veya metro
uyumlu bir cihaz. Bu ne anlama istasyonlarında telefonla çalışan
geliyor? Örneğin WeMo hareket monitor, klavye, fare istasyonları
sensoru tetiklendiğinde cihaz görebiliriz.
size twit, e-posta yada Facebook www.ubuntu.com
mesajı gönderebiliyor. IFTTT
ile uyumlu olma özelliği
WeMo’nun muhtemel kullanım
alanlarını çok genişletiyor.
www.belkin.com

WeMo, internet üzerinden evdeki


elektrikli cihazların açılmasını/
kapatılmasını mümkün kılan bir
cihaz. Evinizdeki kablosuz ağa
bağlanan WeMo’ya iPhone veya
iPad gibi cihazlarınıza ücretsiz olarak
indirebileceğiniz bir uygulama
üzerinden ulaşabiliyorsunuz.

17
Kadir Demircan

Citius, altius, fortius


Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü!
Ama nasıl?

Olimpiyat
Arenasında
Genetiği
Değiştirilmiş
Atletler
(GDA)
ve

Gen Dopingi
18
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

Teknoloji tın madalyası Amerikalı Carl Lewis’e


Olimpiyat Ruhuna verildi. İdrarında stanozol maddesi
Ne Yaptı? tespit edilen Johnson, ayrıca diana-
bol, testosteron ve büyüme hormo-
MÖ 490, yani Çid Seddi’nin yapımının 1896 yılında başlayan olimpiyat nu da kullandığını itiraf etti. Ben-
devam ettiği yıllar. TÜBİTAK Popüler Bilim sporları dostluğun, dürüstlüğün ve zer şekilde Macar atlet Róbert Faze-
Kitapları arasında 2011’de yayımlanan centilmenliğin simgesi. Buna “olim- kas, 2004’teki etkinliklerde erkekler
Neden Canımız Yanar? adlı piyat ruhu” deniyor. Bu sporlar vü- disk atmada olimpiyat rekoru kırdı,
kitapta bu yıllardan şöyle bahsediliyor. cudun yanısıra zihni, iradeyi ve ru- ancak yarış sonrası “anti-doping ku-
“Persler Yunanlara saldırdı. Yunanlar Persleri hu da güçlendiriyor. Ancak işin rallarını ihlal ettiği” açıklanarak al-
püskürttü. Komutan Miltiades, Atinalılara ucunda her sporcunun rüyası olan tın madalyası ve rekoru geri alındı.
müjde vermek için bir haberci gönderdi. olimpiyat madalyası, dünya çapın- 2000 Sidney Olimpiyatları’nda ise
Efsaneye göre, hızlı bir koşucu olan Pheidippides da üne kavuşmak ve milyon dolar- daha da ilginç bir şey oldu. Antonio
savaşın olduğu Maraton Platosu’ndan Atina’ya lık reklam anlaşmaları olunca, ba- Pettigrew’un EPO maddesi kullana-
kadar kırk iki kilometreyi hızlıca koşmuş, zen olimpiyat ruhu unutulup yanlış rak doping yaptığı 2008 yılında an-
nefes nefese müjdeyi verdikten sonra yollara sapılabiliyor. Hayal kırıklığı laşıldı. 4x100 metre bayrak yarışın-
oracıkta düşüp ölmüştür”. Bu olay, oluştursa da hemen hemen her spor da dünya rekoru kıran ABD takımı
gerçekten oldu mu? Tarihçi Herodot’a göre organizasyonunda bir doping skan- 8 yıl sonra diskalifiye edilerek ma-
Pheidippides Atina’dan Sparta’ya yardım çağrısı dalıyla karşılaşmak artık sıradan ha- dalyaları geri alındı, yani ancak ta-
için gönderildi. Ancak, Pheidippides’in le geldi. Dopingi engellemek pek de kım 8 yıl boyunca olimpiyat şampi-
günümüz Olimpiyat Oyunlarının kurucusu mümkün görünmüyor. En ünlü do- yonluğunun tadını çıkardıktan son-
Pierre de Coubertin’in 42.195 metrelik maraton ping skandalını hatırlayalım: Na- ra! 2006 yılında ise Alman bir antre-
koşusu fikrine ilham kaynağı olduğu kesin. im Süleymanoğlu’nun altın madalya nör, lise öğrencisi sporculara perfor-
aldığı 1988 Seul Olimpiyatları’nda mans artırıcı ilaçlar vermekle suç-
Ben Johnson 100 metrede dünya re- landı. Yani başlıktaki soruyu “do-
koru kırmasına rağmen doping yap- ping icat oldu centilmenlik ve olim-
tığı için diskalifiye edildi. Rekoru piyat ruhu unutuldu” diye cevapla-
kayıtlardan çıkarılan Jonhson’un al- mak mümkün.

19
Gen Dopingi

Sporcular Eşit mi?

1600 metreyi 4 dakikanın altında koşan ilk atlet Roger Bannister’a ait mine yol açıyor. Yani daha fazla miktardaki kırmızı kan hücresi akciğer-
olan “sporcular eşit doğmaz” ifadesi tartışmalı olmakla birlikte, insanların lerden dokulara daha fazla oksijen taşıyor. Bu da sporcu dayanıklılığında
etnik kökenleri bazen avantaj sağlayabilir. Örneğin Batı Afrikalı koşucu- ve oksijen taşıma kapasitesinde % 25’lik bir artışa yol açıyor. Performan-
lar kısa mesafelerde başarılı iken Doğu Afrikalı koşucular maratonda ba- sı artıran bir diğer doğal gen, myostatin. Myostatin geninde mutasyon
şarılıdır. Asyalılar ise yüzmede başarılıdır. Ama bir de doğuştan dopingli olan canlılar daha iri ve kaslı olur. Bu genin kusurlu olması, erken yaşlar-
olanlar var! Finlandiyalı kayakçı Eero Mantyranta bunlardan biri. Spor ta- da çok güçlü kaslara sahip olunması sonucunu doğurur. Geleceğin spor-
rihinde özel bir yeri var. 1964’te Avusturya’nın Innsbruck kentinde yapı- cularında da Mantyranta’nın genlerindeki doğal mutasyon gibi gen de-
lan olimpiyatların şampiyonu Mantyranta’nın EPO reseptör geninde nor- ğişimleri olacaktır. Bu yüzden sporla uğraşmak isteyenlerin, atletlerin, as-
mal insanlarda olmayan bir farklılık var. Mantyranta’da doğal bir şekilde kerlerin ve futbolcuların fiziksel kapasitelerinde rol alan genlerin tespi-
oluşan genetik mutasyon, daha fazla miktarda kırmızı kan hücresi üreti- ti önemlidir.

Neden Doping Yaparlar?


İngilizce “dope”, Flamanca “dop” kökünden gelen “doping” ke-
limesinin hikâyesi, bir Zulu kabilesine dayanıyor. Kabile üyeleri
savaşta cesaretleri artsın diye üzüm posasından yaptıkları “dop”
adında bir içecekten içiyorlarmış.
Yapılan bir ankete göre sporcuların % 60’ı son 6 ayda doping
yaptığını kabul ederken % 75’i dopingin vücuda zarar verdiğini
kabul ediyor. Yani bile bile zararlı madde kullanıyorlar. Etik ku-
rallara ve centilmenliğe aykırı olduğu biliniyor, ama dopingden
vazgeçilmiyor; çünkü işin ucunda ün ve para gibi insanın hoşu-
na giden şeyler var. Bunlar hırsla birleşince doping de kaçınıl-
maz oluyor. Özellikle 2004 Atina ve 2008 Pekin olimpiyatların-
da -başta halter gibi güce dayalı sporlar olmak üzere- pek çok do-
ping vakası ile karşılaşıldı. 2004 Atina Olimpiyatları’nda sporcu-
lardan alınan 2815 örnekten 26’sında doping tespit edildi. Tes-
pit edilemeyenler ise bir sır. Yarışmanın bitiminde veya sonuç-
ların bildirilmesinden sonra doping kontrolü yapılacak sporcu-
ya organizasyon komitesinin bir gözlemcisi tarafından bir belge
verilir. Sporcu en kısa sürede doping kontrol merkezine başvur-
mak zorundadır. Yasak olan yüzlerce ilaç ve bu ilaçların parçalan-
mış ürünlerinin idrarda ve kanda araştırılması için gaz kroma-
tografisi, yüksek basınçlı sıvı kromatografisi ve spektrometrik öl-
çümler gibi karmaşık biyokimyasal analizler gerekir. Örnekte do-
ping maddesi olsa da çeşitli nedenlerle her zaman saptanamaya-
bilir veya her zaman sporcudan doping için örnek istenmeyebilir.
Son yıllarda artık gen dopingi revaçta. Hem daha etkili hem
de tespit edilmesi daha zor. Londra ve sonrasındaki olimpiyat-
larda gen dopingleri gündeme gelmeye başlayacak gibi görünü-
yor. Londra Olimpiyatları’nda her gün 400 doping testi yapıl-
ması planlanıyor. Bunlar Pekin Olimpiyatları’ndakilere göre da-
ha hızlı ve doğru sonuç veren testler olacak (http://tr.euronews.
com/2012/04/26/2012-olimpiyatlarinda-doping-savasi

20
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

Sporda Hile Her Zaman Var

Yeni bir alan olan bireysel tıp, bu konuyla ilgilenir. Gene- Spor Hukuku Enstitüsü baş- revi ronikol kullanımı. Yine aynı
tik tarama testleri ile kişiye özel spor dalı seçiminde ve kişiye kanlarından Kısmet Erkiner olimpiyatlarda ABD’li atlet Nick
özel antrenman programlarının düzenlenmesinde,bireysel sporda hile hakkında özetle Howard 400 m. engelli koşusu-
tıbbın büyük katkısı olacaktır. Kişinin kas yapısına, perfor- şunları söylüyor: Hile ve aldat- nu 3. sırada bitirir, ama ölür. Teş-
mans genlerine ve hücresel metabolizma belirteçlerine ma, müsabaka ile beraber doğ- his: Aşırı dozda eroin kullanımı.
bakarak “yüzücü olmak istiyorsun, ama maratoncu olman muştur denilebilir. Kayıtlara ge- 1963’te iki boksör, Billy Beno ve
daha iyi olacak” veya “omuz kaslarındaki hızlı lif oranı iyi, çen ilk doping olayı 1865 tarih- Jupp Elze ölür. Teşhis her ikisi
ciritçi olman seni daha avantajlı kılar” türünden tavsiyeler li yüzme müsabakasından. Ay- için de aynıdır: Aşırı dozda ero-
verildiğini duyar hale geleceğiz. Belki de bu genetik geliş- nı yılda maratonda ve bisiklet- in kullanımı. Bunların yanı sı-
melerle beraber futbol sahalarında sıkça görmeye başladı- te de doping yapıldığı kayıtla- ra nice isimsiz sporcu da ben-
ğımız ani kalp krizleri ve genç sporcu ölümlerinin de önü- ra geçmiş. Galli bisikletçi Art- zer nedenlerle yaşamlarını yi-
ne geçilebilecek. hur Linton 1896’da morfin kul- tirmiş veya sakat kalmıştır., Bel-
lanmış ve iki ay sonra ölü bu- çikalı bisikletçi Eddy Merckx’in
lunmuştur. 1904 Saint-Louis tam bir doping ürünü oldu-
Olimpiyatları’nda ABD’li Tho- ğu artık biliniyor. 1988 Seul
mas Hicks, maraton yarışını Olimpiyatları’nda yaşanan Ben
Gen Tedavisinden Gen Dopingine herkesin gözü önünde yaptır- Johnson olayı, doping konu-
Teknolojinin gelişmesiyle eski doping yöntem- dığı iki striknin iğnesi sayesin- sunda artık harekete geçilme-
leri yavaş yavaş gündemden düşmeye başlıyor. Yeni de kazanır! II. Dünya Savaşı sı- si gerektiğini kanıtlamıştır. O
trend gen dopingi, yani hastalara uygulanan gen te- rasında ise yorgunluklarını gi- olimpiyatlar sırasında SSCB’nin
davisinin sağlıklı kişilerde kullanılması. Gen tedavi- dermek için pilotlara bizzat or- gizli bir laboratuvar oluşturdu-
si, tedavi edilemeyen kalıtsal hastalıklarda kullanılan du tarafından amfetamin veril- ğu, her yarışmadan önce ken-
bir yöntem. Vücutta olmayan veya düzeyi düşük olan di. Ancak bu madde daha son- di sporcularına bir son dakika
bir proteinin düzeyi, gen tedavisi ile normal hale ge- raları, özellikle dağcılar arasın- kontrolu yaptığı ve sadece te-
tirilmeye çalışılıyor. İlk gen tedavisi 1990’da gerçek- da büyük rağbet gördü. 1955 miz çıkanları yarışmalara soktu-
leşti. Adenozin deaminaz enzimi (ADA) eksik olan Fransa Bisiklet Turu’nda Fransız ğu sonradan öğrenildi. 1989’da
4 yaşındaki Ashanti DeSilva gen tedavisi uygulanan bisikletçi Mallejac ölür. Teşhis: Berlin Duvarı’nın yıkılışından
ilk kişi oldu. ADA enzimi eksik olan bağışıklık hüc- Aşırı miktarda uyarıcı kullanımı. sonra Doğu Almanya’nın gizli
releri mikroplarla savaşamaz. Ufacık bir mikrop sal- 1960 Roma Olimpiyatları’nda polisi STASİ’nin (Devlet Güven-
dırısında hücreler ölebilir. O durumda da kişi mik- bu defa Danimarkalı bisikletçi lik Bakanlığı) tam bir devlet do-
ropsuz, özel ortamlarda yaşatılmaya çalışılır. Bu yüz- Knut Enemark ölür. Teşhis: Aşırı pingi uyguladığı da biliniyor.
den bu hastalığı bubble boy (kabarcık çocuk) hasta- dozda amfetamin ve nikotin tü-
lığı denir. Eğer tedavi edilmezse, hastalık genellikle
birkaç yıl içinde ölümle sonuçlanabilir. Kistik fibro-
zis, bazı kanserler, AIDS, ADA enzim eksikliği, he- dopingini “hücrelerin ve genlerin tedavi dışı kul- Büyüme Hormonu
mofili, alfa-1 antitripsin eksikliği, Fanconi anemisi, lanımı ve gen ifadesinin değiştirilmesi ile perfor- (hGH)
Gaucher hastalığı, Hunter sendromu, LDL-reseptör mansın artırılması” olarak tarif eden Dünya Do- hGH hormonu beynimizde
epifiz bezinden salgılanır.
eksikliği ve ailevi yüksek serum kolesterolü (hiper- ping Ajansı (WADA) gen dopingini 2003’te ya- İskelet gelişimi için önemli
kolesterolemi) gibi çeşitli hastalıklarda gen tedavisi sak listesine ekledi. Gen dopingini fark etmek şu bir horman olan hGH,
karaciğerin büyüme hormonu
çalışmaları devam etmektedir. an için hayli zor. Araştırmacılar gen dopingi yapan IGF1 salınımını uyarır. IGF de
Gen dopinginde, gen tedavisinin aksine sağlık- sporcuları yakalayacak testler üzerine çalışıyor. Ya- kıkırdak hücrelerini harekete
geçirerek kemiklerin, kasların
lı kişilere gen aktarılır. Tedavi için geliştirilmiş bir ni tıpkı bilgisayar virüslerinde olduğu gibi sporcu- ve organların büyümesini
sağlar. hGH, WADA’nın yasaklı
yöntem olmasına karşın, gen dopingi sağlıklı spor- lar önce doping yapıyor, sonra araştırmacılar nasıl maddeler listesindeki bir
cularda performans artırmak amacıyla kullanılır. bir doping yapıldığını anlamaya ve tespit yöntem- doping maddesi. hGH yanlış
kullanılırsa şeker hastalığına
Amaç tedavi değil, güç ve üstünlük kazanmaktır. leri geliştirmeye çalışıyor. Ama her olimpiyatta ye- yatkınlığı artırıyor. Kalp-
Performansı etkileyecek gen, sporcunun vücuduna ni bir doping maddesi gündeme geliyor. İleriki yıl- damar sisteminde ve kaslarda
hasara yol açıyor. Kısacası her
taşıyıcı vektörlerle verilir. En çok kullanılan taşıyı- larda da gen dopingi yerine nanodopingin günde- şeyin azı karar, çoğu zarar.
cılar retrovirüs, adenovirüs ve lentivirüslerdir. Gen me geleceği konuşuluyor.

21
Gen Dopingi

Bazı Bilgiler
2012 Yaz Olimpiyatları’nda toplam
39 disiplinde, 26 spor dalında,
204 ülkeden 10.250 atlet yarışacak.

Londra, 1908 ve 1948 yıllarından


sonra üçüncü kez olimpiyat
oyunları düzenliyor.

Oyunların gerçekleştirilmesi
için gerekli 2 milyar sterlin
özel kaynaklardan sağlandı.
Merkezi yönetim: % 63
Ulusal loto: % 23
Londra Belediyesi ve Londra
Gelişim Teşkilatı: % 13

Olimpiyatlarda dokuz farklı dinden


atleti nasıl barındırırsınız?
Sihlerin dini bir zorunluluk olarak
türbanlı dolaşması, Hıristiyanların
pazar günleri koşmayı reddetmesi,
Müslümanların Ramazan’da,
müsabaka olan günlerde de oruç
tutması. Tüm bunlar için
Olimpiyat Din Komitesi kurulmuş.

1998 yılında Fransa Bisiklet Turu’nda


İspanyol Festina takımından
Belçikalı sporcu doping ilaçlarıyla
yakalandı. Takımın teknik direktörü
ve doktoru gözaltına alındı.
Ancak tura katılan diğer takımların
da benzer şekilde, organize biçimde
doping yaptığının tespit edilmesiyle
olaylar skandal boyutuna vardı.
Festina olayı, WADA’nın
kurulmasına zemin hazırlayan
bir dönüm noktası oldu.

2011 yılında WADA doping


araştırmaları ile ilgili 34 projeye
yıllık bütçesinin % 16’sı kadar,
yani 4,5 milyon dolar destek verdi.

15 Haziran 2012 de yayımlanan,


WADA 2011 yıllık raporuna
göre, dünya genelinde WADA’ya
akredite 33 doping laboratuvarı var.
Ancak 2011’de Ankara’daki
ve Prag’daki laboratuvarların
akreditasyonları geri alındı.
Rio de Janeiro ve Tunus doping
laboratuvarlarının akreditasyonları
ise askıya alınmış durumda.

22
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

Genetik Makyaj Öncü kas hücreleri Büyüme Farklılaşma

Şu an için gen dopinginde kullanılabilecek, atletlerin per-


formansını artırmada rol alan 200 civarında gen biliniyor. Bu Kas hücreleri Kas lifleri
A
genler özellikle daha fazla oksijen taşınmasının sağlanma- p21-Rb Olgun kas dokusu
sı, kalp-damar, kas-iskelet ve solunum sistemi ile ilgili olanlar.
Aday genlerden bazıları tabloda verilmiştir. Bu genlerden biri-
Myostatin
ni yarışma öncesi sporcuya zerkederek hızını ve dayanıklılığı-
nı artırabilirsiniz. Şimdilik bilim kurgu olarak kalsa da, örne-
Öncü kas hücreleri Büyüme Farklılaşma
ğin doğacak çocuğunuzun ileride usta bir tenisçi veya yüzme-
de olimpiyat şampiyonu olmasını isterseniz, uygun genleri da-
ha doğmadan çocuğunuza verebilirsiniz; bir boğa kadar güç- Kas hücreleri
B
lü kasları olsun derseniz de myostatin genini alırsınız, olur bi- p21-Rb
ter! Bu tür işlemlere genetik makyaj deniyor. “Maraton koşa-
cağım, bacak kaslarıma biraz genetik estetik yaptırayım. Ma-

Rabia Alabay
Myostatin
ratonda fazla oksijene ihtiyacım olacak, biraz genetik doping- Aşırı büyümüş
kas lifleri
le EPO hormonu alayım ki, kanımda daha fazla alyuvar dolaş- Artmış kas dokusu
sın.” İşte artık sporcular arasında bu türden uygulamalar yapı- Myostatin nasıl çalışır? İnsanda 23 çift kromozom var. Kromozomlarda 20 bin civarında gen olduğu tah-
lıyor. Resimde myostatin geni engellenmiş bir boğa ve myos- min ediliyor. Genler, protein üretiyor. 2. kromozomda yer alan myostatin geni 1997 yılında bulundu. A.
Normal durumlarda myostatin, p21 ve retinoblastoma (Rb) molekülü üzerinden hücre büyümesini ve
tatin geninde doğuştan kusur olan 7 aylık bir bebek görülü- farklılaşmasını engelleyerek kaslarımızın aşırı ve dengesiz büyümesini önler. Bekçilik görevi vardır. B. An-
cak myostatin geninde mutasyon ile bir kusur olursa, myostatin bekçilik görevini yapamaz. Kaslar oran-
yor. Myostatin, iskelet kaslarının büyümesini ters yönde kont- tısız ve kontrolsüz olarak aşırı büyür. C. Boğanın myostatin geninde kusur var. Kasları aşırı gelişmiş. D.
rol eden bir gen. Kasların aşırı ve dengesiz büyümesini engelli- Myostatin geninde mutasyon olan 7 aylık bebek. 2004 yılında Alman bilim adamları eski bir profesyonel
atlet olan sağlıklı bir kadının çocuğunda bu genetik kusuru tespit etti. Bu keşfin ağır kas hastalıklarında,
yor. Kaslar etkileyici görünseler de güç üretmekte sorun yaşa- örneğin kas distrofisinde tedavi umutlarını artırabileceği belirtiliyor. İlginç olan nokta, bu çocuğun eski
nıyor. Myostatin kusurunda hücrede istenmeyen değişiklikler bir sporcu olan annesinde de myostatin gen kusuru bulunması. E. Solda bir kısa mesafe sürat koşucusu-
nun kas yapısı, sağda ise uzun mesafe maraton koşucusunun kas yapısı görülüyor. Gen dopingi ile uygun
oluyor. Myostatin engelleyici ilaçlar doping listesine alınacak kaslarda süper performans alınabilir. Kaynaklar: Elaine Ostrander, 2009, Markus Schuelke, 2004.
mı? WADA uzmanları şu an bu konuda çalışıyor.

C D E

EPO gen tedavisi ilk kez anemi hastalarını tedavi etmek için kullanılmış. Epo verilen hastada
kırmızı kan hücreleri artıyor. Ancak bu tedavi sağlıklı kişilerde gen dopinginde kullanılabilir.

1. DNA içeren virüs sporcuya


enjekte edilir. Gen kan yoluyla
kas hücrelerine ulaşır.
Tehlike: Virüs istenmeyen
yan etkiler oluşturur.
Bağışıklık sistemi harekete geçer.

Gen aktarımında virüslerin yerine


yağ molekülleri vektör olarak kullanılabilir.

2. Değişim başlıyor.
Virüs taşıdığı Epo genini kas
hücrelerine aktarır. 4. Fazla sayıda kımızı
Epo geni harekete geçer. kan hücresi vücutta
dolaşır. Sonuç, daha fazla
Doping geni ,verildiği hücrede zarara yol açabilir. oksijen ve daha fazla
Kanseri tetikleyebilir. Gen tedavilerinde dayanıklılık.
ölümle sonuçlanan vakalar biliniyor.

Epo dışında başka gen seçenekleri de var.


1988’de araştırmacılar farelere IGF1 geni taşıyan virüs enjekte etti.
Gen dopingi alan fareler diğerlerinden yaklaşık % 20’lik daha
fazla kas dokusuna sahip oldu. Yine 2004’te PPAR enjekte edilen fareler
normal farelerden 2 kat daha fazla koşabildi. Bu ne demek?
PPAR alan bir sporcunun kapasitesi rakibininkinden 2 kat fazla olabilecek.
Tabii ki, doping testlerinde yakalanmaz ise, madalya da alabilir.
3. Epo üretimi başlar. Epo, kemik iliğine geçer, orada kırmızı kan hücre üretimini harekete
geçirir. Alyuvarlar, oksijen taşır. Epo dopingi ile sporcunun oksijen taşıma kapasitesi artar.
Rabia Alabay

23
Gen Dopingi

Gen dopingine aday genlerden bazıları ve görevleri


Gen dopinginde kullanılabilecek ve atletlerin performansını artırmada rol alan 200 gen biliniyor. Gen Dopinginin Tespiti Mümkün mü?
Bu genler özellikle daha fazla oksijen taşınması, kalp-damar, kas-iskelet ve
solunum sistemi ile ilgili olan genler. Genel olarak dopingin tespiti için doğrudan ve dolaylı olmak
Gen dopingine Görevleri üzere iki yöntem var. Doğrudan yöntem alınan doping maddesi-
aday genler
Anjiotensin değiştirici enzim (ACE) Kan plazmasını ve damar kasılmasını kontrol eden enzimlerden biri. Bu genin
nin tespit edilmesine yönelik, dolaylı yöntem ise kişinin kan ve id-
iki tipi var. Bir tipi dağcılarda, diğer tipi kısa mesafe koşucularda baskın. rar gibi biyolojik örneklerinin incelenmesine. Sporcuların gen ifa-
Endorfinler Yorulunca kaslarımız ağrır. Endorfinler ağrı yönetiminde, yorgunluğun
geciktirilmesinde ve dayanıklılıkta önemli rol oynar. Spor müsabakaları
desi ya da haberci RNA miktarları ölçülebilir. Son yıllarda mikro
sırasında ağrı eşiğinin artmasını ve laktik asit azalmasını sağlayan bu
hormonlar, son yıllarda gen dopinginin hedefleri arasına girmiştir.
RNA’lar da gündemde. Ama henüz gen dopingini tespit etmenin
Eritropoetin (EPO) Kan oksijenini ayarlayan hormon. Kırmızı kan hücrelerinin artırılmasında kesin ve güvenilir bir yöntemi yok. 2012 Londra Olimpiyatları’nda
eritropoietin (EPO) geni kullanılıyor. EPO kandaki düşmüş oksijen seviyesine
EPO üretimini artıran ilaçlar, cevap olarak üretilir. Sonuçta kandaki hemoglobin miktarı artar. Bu yüzden gen dopingi yapanlar muhtemelen tespit edilemeyecek. Fakat bu
performans artırıcı olarak kullanılan
en bilinen
sporcular yükseklerde antrenman yapar. Doğal doping! Yükseklerde oksijen
azdır. Vücut bunu dengelemek için EPO üretimini artırır. Gen dopingi ile EPO
konuda geniş çaplı çalışmalar devam ediyor. Bu çalışmalar prote-
doping ajanlarıdır. geni fazla çalışır ve vücut içi hemoglobin üretimi ve kaslara giden oksijen
miktarı artar. Ancak bu durum kişiyi öldürebilir. Hemoglobininin artması
inlerdeki yapısal değişimlerin tespiti, aktarımda kullanılan aracı-
Doğal doping! kanı koyulaştırır, yoğunluk artar. Kalp krizi riski artar. Bunun için kan lara karşı bağışıklık sistemi cevabının değerlendirilmesi, DNA çip
Sporcular niye yükseklerde antrenman sulandırıcı ilaçlar kullanmak gerekebilir.
yapar? teknolojileri, gen ifade profilleri ve DNA barkodlarının kullanımı
Nitrik oksit (NO) ve Nitrik oksit
sentaz (NOS)
Düzenli egzersiz yapıldığında kan damarları daha rahat gevşer ve kaslara
daha fazla kan akışı sağlanır. Hızlı kan akışı kas liflerine daha fazla oksijen
konularında yürütülüyor. Tespit yöntemlerinin hızlı ve güvenilir
NO bir gazdır.
taşır. Bu damar genişlemesi damar dokusundan salgılanan nitrik oksit (NO)
tarafından ayarlanır. NO, damar genişlemesini başlatır ve egzersizde
olması gerekiyor. Kandan tespiti zor olmakla birlikte, kas biyopsi-
NO’nun kan damarlarını kas hücrelerine yeterli kan akışını sağlar. NO sentezlenmesinden sorumlu si doping tespitinde daha hassastır ancak pratik değildir. WADA
genişlettiğini gösteren Arnavut asıllı madde olan nitrik oksit sentaz enzimi (eNOS) nitrik oksit sentaz geni
doktor Ferid Murad, 1998 yılı Nobel tarafından kontrol edilir. son yıllarda “atlet pasaportu” adlı bir uygulama başlattı. Kanda da-
Tıp Ödülü’nü aldı.
Peroksizom aktivasyonlu reseptör PPAR-γ enerji metabolizmasını ayarlayan bir gen. Bu genin aşırı çalışması
ha önce izlenen birkaç belirteç yerine, kan testlerinde kullanılan
gama (PPAR-γ) sonucu dayanıklılık için gerekli kas liflerinde artış olur. WADA 2010 yılında
yasaklar listesine PPAR-γ ile aynı işi yapan GW1516 maddesini ekledi.
10’dan fazla belirteç aynı anda düzenli olarak izleniyor. Bu şekil-
Fazla PPAR üreten farelerde, özellikle dayanıklılık egzersizlerinde kullanılan de bir sporcunun dopingli olduğu ve dopingli olmadığı zamanlar-
yavaş kas lifleri daha fazla gelişmiş. Bu da, farelerin diğerlerinden
yaklaşık iki kat fazla koşmasını sağlamış. daki fark araştırılarak doping kullanımı tespit ediliyor. “Atlet pasa-
Fosfoenolpirüvat karboksikinaz
(PEPCK)
PEPCK’in iskelet kasındaki rolü tam olarak bilinmiyor, buna karşın farelerle
yapılan deneylerde, PEPCK geni ifadesinin artmasının dayanıklılık ve
portu”, sporcunun biyolojik parmak izi gibidir. 2011 yılının Nisan
yaşam süresinin artmasına ve vücut yağ oranının azalmasına neden olduğu
bulundu.
ayında Slovak bisikletçi Tadej Valjavec biyolojik pasaportundaki
İnsülin benzeri büyüme faktörü Büyüme hormonu olan IGF, kas büyüme faktörüdür. Kas kütlesinin ve düzensizlikler yüzünden 2 yıl yarışmalardan men edildi.
1 (IGF-1) gücünün artışını sağlar. 1998 yılında arka bacağına IGF geni enjekte edilmiş (http://www.guardian.co.uk/sport/2011/apr/22/biological-passport-tadaj-valjavec-ban).
fareler 4-9 hafta sonra “süper fare” oldu, yani “Arnold tip” olarak
tanımlanan kas kütlesine kavuştu.
Biyolojik pasaport. A. Kanda oksijen taşıyıcı molekül olan hemoglobin değeri. Kırmızı çizgiler üst ve alt değerleri gösteriyor.
Damar büyüme faktorü (VEGF) VEGF, yeni kan damarlarının oluşumunda görev alır. Yara iyileşmesinin en Sağlıklı sporcunun ölçülen değerleri ise bu sınırlar arasında. B. Kişi ya hasta ya da doping yapmış şeklinde düşünülüyor.
önemli molekülüdür. Yeni kan damarlarının gelişimi dokulara daha fazla Ortadaki yeşil renkli değerlerde anormal oynamalar var. Hemoglobinin yanı sıra alyuvar sayısı ve beyaz kan hücre sayısı gibi
oksijen ve besin maddesi taşınmasını sağlar. on ayrı parametre farklı zamanlarda ölçülerek pasaport profili çıkarılıyor.
Aktinin bağlayıcı protein 3 (ACTN3) Hücre iskelet sistemindeki liflerden biri olan aktininler, distrofin ve aktin
gibi diğer iskelet elemanları ile kas kasılmasında yapısal ve düzenleyici Test sonuçları (Sağlıklı) Test sonuçları (Doping?)
rol alır. Actinin-3 özel olarak kasta hızlı güç eldesinden sorumlu olan Üst ve alt referanslar Üst ve alt referanslar
myofibrillerde bolca bulunur. Kısa mesafe koşucularda bu genin bulunma
olasılığı fazladır.
Myostatin Kas gelişiminde negatif düzenleyicidir ve myostatinle ters orantılı olarak
kas kütlesinde artış olur.

Gen Dopinginin Riskleri


Zaferlerin getirisi ani ölüm olabilir. İlk olimpiyatlarda do-
ping amaçlı ilaç kullanılması yasak değildi. Hatta 1904 Yaz
Olimpiyatları’nda maratonu kazanan Thomas Hickss’e yarış için-
de antrenörü tarafından güçlendirici ilaçlar verildiği biliniyor.
Ancak dopingin spor ruhuna aykırı olması, sağlık problemleri-
ne ve hatta ölüme yol açması sebebiyle yasaklanması gecikmedi.
Olimpiyat tarihinin belki de en dramatik olaylarında biri 1960 Yaz
Olimpiyatları’nda gerçekleşti. Danimarkalı bisikletçi Knut Ene-
mark Jensen yarış sırasında bisikletten düşerek öldü. Daha son-
ra ölümünün, kullandığı doping ilaçlarından kaynaklandığı ortaya
«Eğer şansım olsa doping yapan atletlere çıktı. Bir adım daha fazla atmak, çizgiyi ilk geçen olmak, rekor kır-
şunu söylemek isterdim. Buna değmez. mak ve altın madalyayı kapmak amacıyla, atletler canları pahası-
Dopingin sonuçlarına na çaba harcıyor. Avusturyalı vücut geliştirmeci Andreas Münzer,
para ve şöhret için katlanılmaz.» 1996 yılında günde 4 tane alması gereken ilaçtan 60 tane alınca, 31
yaşında yaşama veda etti. Birçok genç sporcu sahanın ortasında,
Cydonie Mothersill, 200 m Altın Madalya, 2010.
müsabaka sırasında hayatını kaybediyor. II. Dünya Savaşı önce-

24
DNA üzerinde yer Bilim ve Teknik Temmuz 2012
alan bir gen
<<<
DNA Protein
Protein
Üretimi nışların arttığı gözlenmiş. Yine hayvan modellerin-
de, fazla EPO hormonunun kanın akışkanlığını ar-
Haberci RNA tırarak kalp fonksiyon bozukluklarına yol açabildiği
Mikro RNA geni görülmüş. Bu durumda kalp krizi ve felçler bile ola-
Rabia Alabay

bilir. IGF hormonunun kullanımı ya da myostatinin


Haberci RNA’ya bağlanma azalması kasta değişimlere neden olur. Kaslar orantı-
Mikro RNA
(miRNA)
Protein oluşumu mikroRNA
tarafından engellenir.
sız olarak güçlenir, tendonları çevreler ve kemiklerde
kırılmaya ve kaslarda yırtılmaya neden olabilir. Viral Doç. Dr. Kadir Demircan,
1994’te Cerrahpaşa Tıp
Gen ifadesi: Genler yani DNA şifresi, önce haberci RNA’ya dönüşür (şifrenin okunması). Haberci
RNA kalıp olarak kullanılarak ribozomlarda protein üretilir (okunan şifreye göre protein yapısının
vektörün konak genoma girişi de mutasyon ve kan- Fakültesi Tıbbi Biyolojik
belirlenmesi). DNA’dan başlayıp proteine kadar olan olaylar “gen ifadesi” olarak adlandırılıyor. Mo-
leküler biyoloji teknikleri kullanılarak bu ifadenin miktarı ölçülebiliyor. Örneğin bir gen karaciğerde
ser açısından bir risktir. Hücre büyümesinin anormal Bilimler Bölümünden mezun
çalışırken kemikte çalışmayabilir, yani ifade edilmez. Beynimizde görevli bir proteinin geni bekleni- bir şekilde düzenlenmesi, büyüme faktörlerinin aşırı oldu. 1999’da Yüksek Lisans
leceği gibi beyinde ifade edilirken, böbrekte görevi yoksa böbrekte ifade edilmez. Örneğin ADAMTS8
geni kanser hücrelerinde ifade edilir, ancak kıkırdak hücrelerinde ifade edilmez. RNA miktarı ölçü- birikmesi hücrelerde zehirlenme ve kanserleşme ris- çalışmasını tamamladı.
münden kasıt ne kadar DNA’nın ne kadar haberci RNA’ya dönüştüğüdür. DNA her zaman RNA’ya 2001-2005 yıllarında
dönüşmez. RNA da her zaman proteine dönüşmez. Bu süreç hassas moleküler mekanizmaların kini artırabilir. Kısırlık bir diğer yan etki olabilir. Yıl- Japonya’nın Okayama
kontrolü altındadır. Bir sporcu doping yapar ve aldığı doping maddesi bir geni harekete geçirirse,
o gen ifade edilmiş olur. Gen ifadesi sonucu oluşan haberci RNA ve proteinler, genetik testlerle tes- larca doping maddesi olarak kullanılan anabolik ste- Üniversitesi Tıp Fakültesi
pit edilir. 2011 yılında Drug Testing and Analysis dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre mikro
RNA’lar Epo doping tespitinde kullanılabilecek. Epo enjekte edilen gönüllülerde mikro RNA olan roidlerin üreme hücrelerine etkileri olduğu biliniyor. Moleküler Biyoloji ve
miR-144 miktarı çok artmış ve bu artış 27 gün devam etmiş. Biyokimya Anabilim
Citius, Altius, Fortius Dalı’nda doktora, 2005-2009
sinin bisiklet şampiyonu Henri Pelissier bütün spor- yıllarında da post doktora
culuk kariyeri boyunca 25 km/saatlik bir ortalamay- Olimpiyatları özetleyen üç kelime: Daha hızlı, da- eğitimini tamamladı. 2011’de
la 52.000 km kat etmişken, elli yıl sonra Eddy Merckx ha yüksek, daha güçlü. Atletler daha hızlı koşmak, “tıbbi genetik doçenti” oldu.
37 km/saatlik bir ortalamayla 400.000 km yapmıştır. daha yükseğe sıçramak ve daha güçlü olmak için ta- Halen Fatih Üniversitesi
Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji
Bundan 40 yıl önce Raymond Kopa bir sezonda 50 rih boyunca mutlaka bir yol buldular. Tüm kuralla- Anabilim Dalı başkanı olarak
maç yaparken, Messi ve C. Ronaldo gibi futbolcular ra ve cezalara rağmen doping engellenemedi. İnsan, çalışıyor. Aynı zamanda,
80 maç yapıyor. Björn Borg yılda 40 tenis maçı yap- tarih boyunca bedensel ve ruhsal sınırlarını aşmaya Adli Tıp Kurumunda Biyoloji
mışken, Roger Federer gibi tenisçiler 70 maç yapıyor. çalışmış, yetenek ve becerilerini geliştirmeye uğraş- İhtisas Dairesi Başkanı olarak
görev yapıyor. Hücre dışı
Bu duruma dayanmak imkânsızdır. Sporcular da bu mış, bunun için de takviye edici maddelere ve do-
matriksle ilişkili ADAMTS
zor şartlar altında dopinge veya tıbbi desteğe başvu- pinge başvurmuştur. Kahve, koka, ginseng, haşhaş genleri üzerine çalışan
ruyor. 2012 Londra Olimpiyatları için, FGF gibi bü- ve esrar bilinen en eski uyarıcılardır. Esrar, Çinlilerce Demircan’ın 250 adet atıfı
yüme hormonları kanunsuz olarak piyasaya sürül- 5000 yıl önce de kullanılıyordu. Antik Olimpiyatlar bulunuyor.
müş durumda (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pub- çağında, MÖ VI. yüzyılda sporcular daha güçlü olup
med/21998075). Dopingin yol açtığı ölümler üzerine, yarış kazanmak için fazla et yerdi. Atlama sporcula-
1963 yılında Avrupa Komisyonu›nda doping konusu rı keçi etini, atıcılar sığır etini tercih ediyordu. Ama
ele alındı ve yetersiz de olsa ilk kontroller 1964 Tok- günümüzde bunlara gerek yok. Genetik devrim baş-
yo Olimpiyatları’nda yapılmaya başlandı. 1999 yılın- ka bir yol buldu. Sporcular da bir yolunu bulup hor-
da Lozan’da WADA kuruldu. En çok kullanılan do- monları, büyüme faktörlerini ve performansla iliş-
ping maddesi EPO sporcularda ilk defa 2000 Sidney kili genleri vücutlarına zerk ediyor. Fakat sıkı çalış-
Olimpiyatları’nda arandı. Olimpiyat tarihinde doping ma, disiplin ve kazanma aşkı yoksa, bunların bir işe
testi pozitif çıkan ilk sporcu 1968 yılında İsveçli atlet yaramadığını unutmamalıyız. Bizler sahalarda atlet-
Hans-Gunnar Liljenwall oldu ve kazandığı bronz ma- leri alkışlarken, aslında belki de genetik gelişmeleri
dalyayı kaybetti. Sporcular artık oyunlara katılmadan ve araştırmacı bilim adamlarını alkışlıyoruz. 2000 yıl
önce testlere tabi tutuluyor. İlaç kullanan sporcula- önce Maraton Platosu’ndan Atina’ya kadar 42 kilo-
rın oyunlara katılması elden geldiğince engelleniyor. metreyi hızlıca koşan, nefes nefese müjdeyi verdik-
Müsabakalar sırasında da daha önce haber verme- ten sonra oracıkta düşüp ölen Pheidippides, bu ge-
den, aniden kendilerinden kan ve idrar örneği ver- lişmeleri görse ne derdi acaba? Bilim adamları, etik
meleri istenebiliyor. konusunda uzman olanlar ve spordan sorumlu dev-
Gen dopinginin çok çeşitli riskleri var. Bunlar- let yetkilileri konuyu ne kadar tartışsa da, belli ki do-
dan bazıları gen aktarımında kullanılan virüs vektör- ping hamuru daha çok su kaldıracak.
lerine karşı şiddetli bağışıklık cevabı oluşması, vücu-
dun genetiği değiştirilmiş proteine istenmeyen tepki- Kaynaklar
“İşin Sırrı Genlerde”, Bilim ve Teknik Dergisi, Tural, Ş. ve ark., “Sporda Gen Dopingi”,
ler vermesi ve insersiyonal (araya giren) mutasyon- TÜBİTAK, Aralık 2007.
Friedmann, T., “Gene Doping and Sport”, Science,
Selçuk Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bilim
Dergisi, Cilt 13, Sayı 3, s. 253-260, 2011.
dur. Gen ürünleriyle ilişkili diğer riskler hayvan mo- Sayı., s. 647-648, 2010. Schuelke, M., Wagner, K. R., Stolz, L. E., ve ark.,
Wells, D. J., “Gene doping: the hype and thereality”, “Myostatin mutation associated with gross muscle
dellerinde gösterilmiştir. Örneğin “süper fare” mode- Br J Pharmacol, Sayı 154: s. 623-631, 2008. hypertrophy in a child”, N Engl J Med, Sayı 350,
World Anti-Doping Agency (WADA). s. 2682-2688, 2004.
linde, yüksek derecede hiperaktivite ve agresif davra- www.wada.ama.org

25
Bahri Karaçay

Doğacak Bebeğin
Gen Haritasını Okumak
Bilim insanları anne karnındaki bebeğin gen haritasını çıkarmayı başardı.
Bu gelişme sağlık açısından dev bir adım olmakla birlikte pek çok etik soruyu da beraberinde getiriyor.
Doğacak çocuğunuzun sağlıklı olup olmayacağını veya gelecekte hangi hastalıklara
yakalanacağını şimdiden bilmek ister miydiniz?
Ya doğacak bebeğiniz sayıları binleri bulan genetik hastalıklardan birini taşıyorsa?

26
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>
“Ne yapabiliriz?” diye sorduğunda dok- Tay-Sachs genetik bir hastalık. Genel- Günümüzde doğum öncesi genetik
torun cevabı “Bebeğinizi eve götürün, ona likle Doğu Avrupa kökenli Yahudilerde testler çoğunlukla kromozom anomali-
verebileceğiniz bütün sevgiyi verin, iyi ba- görülen bu hastalığa sahip bebekler, ya- lerinin tespiti amacıyla yapılıyor. En yay-
kın.” olmuştu. Dünyanın başına yıkıldığını şamlarının ilk altı ayında normal çocuk- gın olanı Down Sendromu. Tıp literatü-
hissetmişti genç anne. Bebeği Travis’e Tay lardan farksızdır. Ancak altıncı aydan son- ründe “amniyosentez” olarak bilinen test-
Sachs hastalığı teşhisi konmuştu. ra zihinsel ve fiziksel gelişimde yavaşla- te, bir iğne ile rahim sıvısından örnek alı-
2004 yılının 12 Nisan’ında, pırıl pırıl bir ma gözlenir. Travis ve onun gibi Tay-Sachs nıyor. Rahim sıvısında fetüsten kopmuş ve
ilkbahar gününde dünyaya gelmişti Travis. hastalığına yakalanan diğer çocukların vü- artık fetüs tarafından kullanılmayan hüc-
Doğumu problemsiz olmuştu. Ertesi gün cudu heksoz aminidaz adı verilen bir en- reler de bulunur. Fetüs kökenli oldukları
annesiyle birlikte taburcu olup evin yolunu zimi üretemiyor. Bunun sonucu olarak bu için bu hücrelerin genetik malzemeleri fe-
tutmuşlardı. İlk bir iki ay, her yeni doğan enzimin metabolize ettiği gangliosit mole- tüsünki ile aynıdır. Bu hücrelerin laboratu-
gibi o da evin neşe kaynağıydı. Her şey nor- külü bebeğin beyninde birikiyor. Birikim varda incelenmesi sonucu, doğacak bebe-
mal gidiyordu. İlk defa nefes alma zorluğu arttıkça bebek hareketsizleşmeye ve tepki ğin, örneğin kromozomlarının sayısal ve-
yaşadığında annesi endişeyle onu dokto- vermemeye başlıyor. Bunu körlük, sağırlık ya yapısal herhangi bir anormallik gösterip
ra götürmüş, doktorsa önemli bir şeyi ol- ve felç takip ediyor. Bu çocuklar genellik- göstermediğine bakılır. Kromozom ano-
madığını söylemişti. Bundan sonraki bir- le dört veya beş yaşında yaşama veda eder. malileri genellikle hücre bölünmesi (mi-
kaç ayda Travis’in solunum güçlüğü devam Epidemiyoloji çalışmaları her 30 Aşkenaz toz ve mayoz bölünme) esnasında ortaya
etmiş, ama her defasında doktorlar önem- Yahudisinden birinin Tay-Sachs hastalığı çıkar. Bazı kromozom anomalileri yumur-
li bir şey olmadığını söyleyerek onları eve açısından taşıyıcı olduğunu gösteriyor. ta ve sperm hücrelerinin oluşumu sırasın-
göndermişti. Yalnız annesi bir anormallik Tay-Sachs, tek bir gendeki bozukluk da ortaya çıkıyor, ancak kalıtsal olan yani
olduğunu hissetmişti. Aradan aylar geç- nedeniyle ortaya çıkan binlerce genetik annede veya babada olup da çocuğa geçen
tikçe solunum güçlüğüne diğer problem- hastalıktan sadece biri. Bu hastalıklar çok kromozom anomalileri de var. Bu neden-
ler eklendi. Bir süre sonra Travis dik otura- ender görülseler de istatistiksel olarak do- le eğer çocukta kromozom anomalisi tes-
maz ve başını dik tutamaz oldu, artık ma- ğan her yüz çocuktan birini etkiliyor. bit edilmişse, annenin ve babanın da ay-
ma şişesini de tutamıyordu. Bebeğinin cid- Tay-Sachs hastalığı “çekinik kalıtım” nı anomaliyi taşıyıp taşımadığına bakılı-
di problemleri olduğundan şüphesi olma- adını verdiğimiz kalıtım yolunu izler. Her yor. “Koriyonik villus örneklemesi” ola-
yan anne, çareyi başka bir hastaneye baş- birimiz, yaklaşık 25 bin civarındaki geni- rak bilinen ve doğum öncesi genetik tanı
vurmakta buldu. Buradaki doktor Travis’i mizinin her birinin, biri annemizden di- amacıyla kullanılan bir diğer testte ise bir
hastaneye yatırarak bir dizi test uyguladı. ğeri babamızdan gelen iki varyantını ta- iğne yardımı ile plasenta dokusundan kü-
Travis’in MRI ile çekilen beyin görüntü- şırız. Çekinik hastalıkların ortaya çıkması çük parçacıklar alınır. Alınan bu dokunun
sü, iyileşmesi mümkün olmayan ciddi bir için ona neden olan mutasyonun hem an- incelenmesinden, doğacak bebeğin her-
rahatsızlığın izlerini taşıyordu. Göz dokto- nemizden hem de babamızdan gelen gen- hangi bir anomaliye sahip olup olmadığı
ru da Travis’i muayene etmiş, gözünün ge- de olması gerekir. Sadece bir gende mutas-
risinde “kiraz kırmızısı lekeler” gördüğünü yon olması hastalığın ortaya çıkması için
ve bunun iyiye işaret olmadığını söylemişti. yeterli değildir, bununla beraber bu fert-
Bütün bu test sonuçları Travis’in bir gene- ler “taşıyıcıdır”. Çünkü bu fertler aynı ge-
tik hastalık olan Tay-Sachs hastalığına ya- nin biri mutasyonlu diğeri sağlıklı iki var-
kalandığını belgeliyordu. yantını taşır ve sağlıklı genden dolayı da
Gün geçtikçe Travis’in durumu daha hasta olmazlar. Travis’in hem annesi hem
da kötüleşti. Normal yollardan beslene- de babası Tay-Sachs mutasyonu açısın-
mediği için gıdasını besleme borusu ara- dan taşıyıcıydı. Bu nedenle de çocukları-
cılığıyla almaya başladı. İki yaşına girdi- nın Tay-Sachs hastalığına yakalanma ola-
ğinde yirmi dört saat bağlı kaldığı oksijen sılığı % 25’ti.
tüpü yardımıyla soluyabiliyordu. Acılarını Şimdi bir an için kendinizi onların ye-
dindirmek için ağrı kesiciler alıyordu. Ba- rine koyun ve hamileliğin ilk birkaç hafta- belirlenir. Amniyosentez testi gibi bu test
zı günler üst üste epilepsi nöbetleri geçiri- sında yaptıracağınız bir genetik testle ço- de “invaziv” yani vücuda girilerek yapılan
yordu. Arada bir iyi günleri olduğunda an- cuğunuz daha anne karnındayken, ileri- bir testtir. Ender olmakla birlikte (% 1 ve-
nesi sevgi ile onu kollarına alıp yatağının de Tay-Sachs hastalığına yakalanıp yaka- ya daha az) her iki testte de düşük, kana-
yanındaki sandalyede saatlerce oturuyor, lanmayacağını öğrenebileceğinizi varsa- ma, kramplar ve enfeksiyon gibi istenme-
onun yüzünü seyrediyordu. Yine böyle bir yın. Test sonucunun, doğacak çocuğunu- yen yan etkiler ortaya çıkabilir. Bu nedenle
öğleden sonra, 2 yaş 10 aylık Travis, anne- zun Travis gibi % 25’lik grupta olduğunu yan etkileri olmayan yeni tanı yöntemleri-
sinin kollarında yaşama veda etti. belirledigini varsayın. Ne yapardınız? nin bulunması çok önemliydi.

27
Doğacak Bebeğin Gen Haritasını Okumak

İlk defa 1997 yılında, Oxford Üniver-sitesi’nden bir grup Şimdiye kadar yapılan çalışmalar annenin kanında bulunan
araştırmacı, kanser hastalarının kanlarında tümöre ait DNA bu- ve “hücresiz DNA” olarak adlandırılan bu DNA moleküllerinin
lunmuş olmasından esinlenerek yaptıkları araştırmada, hamile yaklaşık % 13’ünün fetüs kökenli olduğunu gösteriyor. Aklını-
annenin kanında doğacak bebeğe ait DNA tespit ettiklerini bi- za şöyle bir soru gelebilir: Dizilim farklılıkları dışında, fetüsün
lim dünyasına duyurdu. Araştırmacılar, çocuklarının erkek ola- DNA’sını annenin DNA’sından ayıran bir işaret olmadığına göre,
cağı bilinen 43 hamile kadından elde ettikleri kan plazması ör- kanda yüzen bu DNA parçalarının hangisinin anneye, hangisi-
neklerinde, doğacak bebeğin Y kromozomuna (erkeklik kromo- nin fetüse ait olduğu nasıl ayırt ediliyor? Araştırmacılar anneye
zomu) ait DNA izleri bulmaya çalıştı. Kız çocuğu olacağı bilinen ve fetüse ait DNA’nın birbirine oranının hep aynı kaldığını ve fe-
13 hamile kadından ve hamile olmayan 10 kadından alınan plaz- tüse ait DNA parçalarının, anneye ait olanlardan daha kısa oldu-
ma örnekleri, çalışmanın kontrol gruplarını oluşturdu. Kontrol ğunu buldu. Annenin hücresiz DNA fragmanlarının çoğunun
deneklerden elde edilen örneklerin hiçbirinde Y kromozomuna 166 baz çifti uzunluğunda olmasına karşın fetüsün DNA’sının
ait DNA’ya rastlanmazken, erkek çocuğa hamile kadınların ka- çoğunun 143 baz çifti uzunluğunda olduğu belirlendi.
nından elde edilen sadece 10 mikrolitrelik bir örnekte (1 mikro- 2010 yılında aynı gruptan araştırmacılar doğacak bebeğin
litre = 1 mililitrenin binde biri) Y kromozomuna ait DNA tespit gen haritasının tümüne ait bilginin anne kanından elde edile-
edildi. Bu sonuç genetik anormalliklerin amniyosentez ve kori- bileceğini, ayrıca doğacak bebeğin beta talasemi adı verilen bir
yonik villus örneklemesi gibi yan etkileri olabilen “invaziv” test- kan hastalığına yakalanıp yakalanmayacağını belirledi. Beta ta-
ler yerine, hiçbir riski olmayan ve fetüsün dokularına dahi do- lasemi, Tay-Sach hastalığı gibi “çekinik kalıtım” izleyen bir has-
kunmadan, anneden alınacak birkaç damla kanda belirlenebile- talıktır. Söz konusu araştırmada DNA’ları incelenen annenin ve
ceğini müjdeliyordu. babanın beta talasemi taşıyıcısı olduğu ve HBB genlerinde mu-
Bu çalışmadan sonra çok sayıda bilim insanı aynı yöntemi tasyon taşıdıkları biliniyordu. Annenin ve babanın taşıyıcı olma-
kendi deneklerinden elde ettikleri plazmalara uyguladı. 1997- sı, her ikisinin de biri mutasyonlu diğeri sağlıklı HBB genleri-
2011 arasında bu amaçla 3524 erkek ve 3017 kız çocuk hamile- ne sahip olduğunu gösteriyordu. Araştırmada hem annenin ve
liği üzerinde yapılan çalışmalarda, yöntemin başarısının sırasıy- babanın, hem de anne kanındaki çocuğun DNA’larının incelen-
la % 95,4 ve % 98,6 olduğu bulundu. Ayrıca yöntemin hamileli- mesi sonucu, bebeğin de taşıyıcı olduğu, yani HBB geninin biri-
ğin 7’inci haftasından itibaren güvenilir sonuçlar verebildiği de nin mutasyonlu diğerinin normal olduğu ortaya çıktı. Elde edi-
ortaya çıktı. len veriler mutasyonlu HBB geninin bebeğe babadan geçtiğini
de gösteriyordu.
Haziran’ın ilk haftasında Science Translational Medicine der-
gisinde yayımlanan ve Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden
bir grup bilim insanının imzasını taşıyan bir makale, 18,5 haf-
talık hamile bir anneden alınan kandan, hem annenin hem de
doğacak bebeğin gen haritasının tamamının çıkarıldığını duyu-
ruyordu. Babanın gen haritası kendisinden alınan tükürük ör-
neğinden çıkarılmıştı. Araştırmacılar bu üç gen haritasını (an-
ne, baba ve doğacak çocuğun gen haritası) süperbilgisayarlar ve
karmaşık yazılımlar kullanarak birbirleriyle karşılaştırdı ve be-
beğin DNA’sının hangi kısımlarının babadan, hangi kısımla-
rının anneden geldiğini belirledi. Annede ve babada olmadığı
halde bebekte ortaya çıkan mutasyonları belirlemek, araştırma-
cıların önemli bir diğer başarısı oldu. Çünkü ciddi pek çok ge-
netik hastalık, bu tür mutasyonların eseridir (“spontan mutas-
yon” olarak adlandırılan bu tür mutasyonların zekâ geriliğinin
ve öğrenme kusurlarının yaklaşık % 10’una neden olduğu tah-
min ediliyor). Fakat bebekte görüleceğini tahmin ettikleri mu-
tasyonların sayısı gerçeği tam yansıtmıyordu. Araştırmacılar
doğumdan sonra, bebeğin kordon kanını kullanarak gen hari-
tasını çıkarıp önceki analizlerinde belirledikleri dizilimle kar-
şılaştırdıklarında, görüleceğini tahmin ettikleri mutasyon sayı-
sının, gerçekte olandan çok daha yüksek olduğunu gördü. Bu-
nunla beraber bebekte ortaya çıkan 44 mutasyondan 39’unu
belirleyebilmişlerdi. Bu mutasyonların hiçbiri hastalığa neden
olan türden değildi.

28
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
<<<
Yöntemin hamileliğin daha erken dönemlerin-
de de işe yarayıp yaramayacağını belirlemek üze-
re araştırmacılar bu sefer 8,2 haftalık hamile bir ka-
dının bebeğinin gen haritasını çıkardı. Doğumdan
sonra belirledikleri gen haritası ile karşılaştırdıkla-
rında bulgularının % 95 oranında doğru olduğunu
gördüler. Araştırmanın lideri Jay Shendure, testin
Bahri Karaçay, Iowa
iyileştirilmesi gerektiğini, henüz klinik uygulamala-
Üniversitesi Tıp Fakültesi
ra hazır olmadığını bildiriyor. Pediatri Bölümü,
Bu konuda liderlik yapan ve ilk çalışmalara im- Çocuk Nörolojisi Kürsüsü
za atan Dennis Lo, pek çok gelişimsel hastalığa ne öğretim üyesidir.
tür genetik bozuklukların neden olduğunun henüz Nörolojik doğum kusurları
bilinmediğini, bu tür testlerin annenin ve babanın üzerinde genler düzeyinde
endişelenmesine yol açacağı için de şimdilik dik- yaptigi araştırmalar Amerikan
katli olunması gerektiğini vurguluyor. Ancak bilim Saglik Enstitusu (NIH)
insanları bu araştırma sonuçlarının bir ilk olmakla tarafindan destekleniyor.
birlikte, geleceği şekillendirme açısından çok önemli den başladı. Örneğin Tay-Sachs gibi ölümcül hasta- Karaçay’ın ilk kitabı
“Yaşamın Sırrı DNA” TÜBİTAK
olduğunu vurguluyor. Yakın bir gelecekte hem yön- lıklara neden olan mutasyonlara bakış açısı, ileri yaş-
Popüler Bilim Kitapları
temin eksikliklerinin giderileceğine, hem de maliye- larda ruhsal hastalıklara neden olacak mutasyonla-
arasında yayımlandı.
tinin azalarak sağlık sisteminin bir parçası olacağına ra bakış açısından farklı olmalı mı? Önemli bir di- www.bahrikaracay.com/blog
kesin gözüyle bakıyorlar. Şu anda 50 bin dolar olan ğer nokta, aynı yöntemin hastalık genlerinin tanısı-
maliyetin yakın bir gelecekte bin doların altına düş- nı mümkün kılmanın yanı sıra doğacak bebekte ol-
mesi bekleniyor. İlk gen haritasının tamamlanması ması istenebilecek özelliklerin tespitini de mümkün
13 yıl sürmüş, yaklaşık 3 milyar dolara mal olmuş- kılması. Ebeveynlere arzu ettikleri özellikleri taşıyan
tu. Geçtiğimiz aylarda Life Technologies adlı şirket, çocukları seçme şansı verilmeli mi? Etik problemle-
geliştirdiği “ion torrent” dizilim belirleme tekniği ile rin bir diğer kaynağının sağlık hizmetlerine ulaşım
bir kişinin gen haritasının bir günde ve 1000 dolara konusunda olacağı tahmin ediliyor. Sağlık sigorta-
belirlenebildiğini açıkladıl. DNA dizilim yöntemle- sının özel olduğu ülkelerde gen haritası bilgilerinin
rinde yaşanan bu gelişmelerin devam edeceği ve her sigorta şirketlerinin eline geçmesi, ortalamaya gö-
doğan çocuğun gen haritasının çıkarılacağı günle- re sağlık hizmetlerine çok daha fazla ihtiyacı olacak
rin yakın olduğu artık bilim çevrelerinde kabul edi- pek çok insanın sağlık hizmetlerinden yoksun bıra-
len bir gerçek. Bu gelişmeler şüphesiz kişisel tıbbın kılması sonucunu da doğurabilir. Bu kişilerin ömür
günlük yaşantımıza girişinin habercileri (bkz. Kara- boyu tedavi görmesi gerekeceğinden sigorta şirketle-
çay, B., “Kişisel Tıp” TÜBİTAK Bilim ve Teknik Der- ri bu insanları sigortalamamak için ellerinden gele-
gisi, Nisan 2010). ni yapacaktır. Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi-
Bu tür testlerin uygulanmasının uzun vadede ge- ni engellemek için ABD Senatosu 21 Mayıs 2008’de
netik hastalıkarın pek çoğunu ortadan kaldırması “Genetik Bilgiye Dayalı Ayrımcılığı Önleme” yasası-
dahi söz konusu. Tay-Sachs hastalığı buna iyi bir ör- nı kabul ederek kişilerin genetik bilgisinin sağlık hiz-
nek. 1970’lerde geliştirilen bir test sayesinde taşıyıcı metlerinde ve işe alınma sırasında kullanılmasını ya-
kişilerin belirlenmesi mümkün olunca, çocuk sahibi sakladı. Ülkemizde de biran önce böyle bir yasa çı-
olan Askenaz Yahudisi çiftlerin çoğu bu testi yaptır- karılarak, vatandaşlarımızın genetik bilgilerinin, ya-
maya başladı. Taşıyıcı çiftler ya çocuk sahibi olma- şamın hangi alanında olursa olsun, kendi aleyhlerine
mayı tercih etti ya da doğum öncesi test yaptırdılar kullanılmasının şimdiden önlenmesi gerekiyor. Bu
ve Tay-Sachs belirlenmesi durumunda hamilelikleri yazının, ülkemizdeki ilgililerin bu konudaki girişim-
sonlandırdılar. Program o kadar başarılı oldu ki As- lerine esin kaynağı olmasını ümit ediyorum.
kenaz Yahudileri arasında Tay-Sachs hastalığı ile do-
Kaynaklar
ğan çocukların sayısı neredeyse sıfırlandı. Lo, Y. M., Chiu, R. W., “Genomic Analysis of using cell-free fetal DNA: a systematic review and
Öte yandan bu tür bir test etik problemleri de be- Fetal Nucleic Acids in Maternal Blood”,
Annual Review of Genomics and Human Genetics,
meta-analysis”, JAMA, Sayı 306, s. 627-636, 2011.
Kitzman, J. O., Snyder, M. W., Ventura, M., Lewis, A. P.,
raberinde getiriyor. Bazı kültürlerin veya dini inanç Sayı 13, s. 10.1-10.22, 2012.
Lo, Y. M. ,Corbetta, N., Chamberlain, P. F., Rai,
Qiu, R., Simmons, L. E., Gammill, H. S., Rubens, C. E.,
Santillan, D. A., Murray, J. C., Tabor, H. K., Bamshad,
gruplarının yöntemin kullanımına karşı çıkacağına V., Sargent, I. L. ve ark., “Presence of fetal DNA in M. J., Eichler, E. E., Shendure, J., “Noninvasive
maternal plasma and serum”, Lancet, Sayı 350, whole-genome sequencing of a human fetus”,
kesin gözüyle bakılıyor. Ayrıca hangi hastalıklarda s. 485487, 1997. Science Translational Medicine, Sayı 4, s. 1-8, 2012.
Devaney, S. A., Palomaki, G. E., Scott, J. A., Bianchi,
hamileliklerin sonlandırılabileceği tartışması şimdi- D. W., “Noninvasive fetal sex determination

29
Murat Yıldırım
Dr., Bilimsel Programlar Uzmanı,
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Edison ve Tesla Arasındaki


Akımlar Savaşı
“Sevgili Edison,
Tanıdığım iki büyük insan var. Biri sensin, diğeri de karşındaki bu genç adam.”
Edison bu tavsiye mektubunu veren genç adama gelecekte
en büyük rakibi olacağını bilmeden baktı.
“Tamam, Tesla. İşe alındın.” dedi.

Edison ve Tesla
Elektrik New York Şehri’nde 1870’lerin sonunda tekel haline gelmişti. New York Şehri’nin zenginleri
kullanılmaya başlandı. Edison’un ampulü icadından evlerine elektrik bağlatmak için sıraya girmişti. Ban-
sonra elektriğe çok büyük talep vardı. Edison’un Pe- ker J. P. Morgan, Edison’un hem destekçisi hem de
arl Caddesi’ndeki doğru akım jeneratörü ise bir anda elektriği evinde kullananlardan birisiydi.

30
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>
Tesla dünyanın en büyük elektrik mü- Edison ile Tesla arasında çıkacak sava- ternatif akım üzerinde çalışmak istiyor-
hendisi olarak gördüğü kahramanı Tho- şı kısa süreliğine bir kenara bırakıp doğru du, ama kendi şirketini ve laboratuvarı-
mas Alva Edison’un yanında işe başlamış- akım ve alternatif akım kavramlarını ha- nı kurmasını sağlayacak bu fırsatı kaçır-
tı. Kısa zaman sonra doğru akım santra- tırlayalım. Doğru akım ifadesindeki “doğ- madı. Kısa sürede yatırımcıların kendi-
lini iyileştirmek üzere görevlendirilmişti ru” sözcüğü bu akımın sürekli olarak tek sinden istediğini yerine getirdi, fakat al-
bile. Daha da iyisi, Edison bu işi başarır- ve aynı doğrultuda aktığı anlamındadır. ternatif akım projesini destekleyecek ka-
sa kendisine 50.000 dolar vermeyi vaat et- Elektronların negatif (-) bir potansiyelden dar para kazanamamıştı. Beraber çalıştığı
mişti. ABD’ye beş parasız gelmiş bu Sırp pozitif (+) bir potansiyele doğru akmasını yatırımcılar bir türlü bu projenin değerini
genci için, ki gerçekten gemiden indiğin- betimler. Hayır, yanlış okumadınız. Akı- görmüyordu. Tesla’nın yeni bir yatırımcı
de cebinde sadece 4 cent vardı, bu müthiş mın yönü elektron akışının tersine pozitif- bulması gerekiyordu. Kendisi de bir mu-
bir paraydı. Aslında iş ona bırakılsa, Tes- ten negatifedir. Önemli olan, elektronların cit olan George Westinghouse’a alternatif
la yaptığı işi tamamıyla boş verir ve alter- bir nehir yatağındaki suyun akması gibi akımla ilgili geliştirdiği patentleri satma-
natif akım jeneratörleri yapardı. Edison bir uçtan diğer uca doğru hareket etmesi- sıyla Tesla’nın hayatı ve şansı değişecek ve
alternatif akımı ya anlamıyor ya da anla- dir. Doğru akımı günlük yaşantımızda ge- akım savaşları başlayacaktı.
mazdan geliyordu; ne de olsa tüm yatırı- nelde piller ve akülerden sağlarız. Trenlerde kullanılan havalı frenleri icat
mını doğru akıma yapmıştı. Alternatif akımda ise doğru akımın ter- eden Westinghouse, Tesla’nın geliştirdiği
sine elektronlar bir yönde akmaz. Elekt- alternatif akım dinamolar, transformatör-
ronların akış yönü periyodik olarak sü- ler ve motorlarla elektriğin çok daha ucuz
rekli değişir. Örneğin birçok elektrikli ale- bir şekilde uzaklara aktarılabileceğini kav-
tin üzerindeki 50-60 Hz ifadesi elektron- ramıştı. Tesla’nın patentleri büyük ihti-
ların saniyede kaç kere yön değiştirdiğini malle telefonunkinden sonra en değerli
belirtir. “Elektronlar akmıyorsa enerji na- olan patentlerdi. Bunların hayata geçiril-
sıl gönderiliyor” diye soracak olursanız... mesi Edison’un elektrik dağıtımındaki te-
Denizde biraz ötenize düşen bir top düşü- kelinin kırılması demekti. Edison alterna-
nün. Topun dalgalar tarafından sürükle- tif akımı karalamak için bir propaganda
Edison ve Tesla birbirlerinden çok neceğini düşünebilirsiniz, ama eğer akın- savaşı başlattı. Her fırsatta doğru akımın
farklı mucitlerdi. Edison deneme ve ya- tı ve rüzgâr yoksa top sadece yukarı aşa- güvenli olduğunu, alternatif akımın ise
nılma yöntemine sıkı sıkıya bağlıydı. Bir ğı hareket eder, sahile yaklaşmaz veya sa- kontrolsüz ve tehlikeli olduğunu tekrar-
icattan tatmin olana kadar denemeye de- hilden uzaklaşmaz. Aynı şekilde dalgaları lıyorlardı. Edison’un şirketi ve taraftarla-
vam ederdi. Ona göre yeni icatlar % 1 il- ileten su molekülleri de yeterli su derinliği rı toplantılar düzenliyor ve alternatif akı-
ham, % 99 alın teriydi. Yalnız çalışmaz, olduğu müddetçe sadece yukarı aşağı ha- mın tehlikeli olduğunu akıllara yerleştir-
çalışmalarını büyük bir yardımcı ve asis- reket eder, ama sahile yaklaşmaz (su de- mek için sahnede çeşitli hayvanlara alter-
tan grubuyla beraber yürütürdü. Tesla ise rinliği azaldığındaysa dalga kırılır). Fakat natif akım verip öldürüyorlardı.
tam tersine, icatları için neredeyse sadece su molekülleri dalgaları ve enerjiyi iletir.
ilhama gerek duyardı. İcat edeceği maki- Aynı şekilde elektronlar da enerjiyi iletir,
neyi tüm detayıyla hayalinde canlandırır, fakat belli bir yönde akmaz.
daha sonra inşa ederdi. Hayalindeki plan- Şimdi Edison ile Tesla’ya dönelim.
lardan yaptığı makineler de büyük çoğun- Edison’un verdiği işi büyük bir iştahla bi-
lukla ilk denemede çalışırdı. Hayalindeki tiren Tesla 50.000 dolarlık ikramiyesini is-
planları başkasına tasvir etmekle uğraş- teyince Edison’dan aldığı cevapla şaşkına
maktansa kendisi gerçekleştirmeyi sevdi- dönmüştü. Edison, o zamanlar göçmen
ği için de yalnız çalışırdı. Edison ile Tes- olan Tesla’ya, o sözün sadece şaka olarak
la arasındaki tek benzerlik ikisinin de uy- söylendiğini ve Tesla’nın da ancak tam bir
kuya ihtiyaç duymadan saatlerce çalışabil- Amerikalı olunca bu Amerikan şakasını
mesiydi. Aralarındaki en büyük farklar- anlayabileceğini söylemişti. İkisi arasında
dan birisi ise para konusuna yaklaşımla- geçen bu konuşmada kim haklıydı bile-
rıydı. Edison mucitliğinin yan sıra buluş- miyoruz, ama Tesla haklılığına tamamıyla
larından para kazanmayı çok iyi bilen bir inanıyor olacaktı ki hemen istifa etti.
iş adamıydı. Tesla ise parayı kullanma ko- Tesla’nın olağanüstü yetenekleri he-
nusunda en hafif ifadesiyle beceriksizdi. men başka yatırımcıların dikkatini çek-
Aralarındaki bu farkların eninde sonunda ti. Tesla’dan yeni ve gelişmiş bir ark lam-
bir sürtüşme doğuracağı açıktı. bası modeli yapmasını istediler. Tesla al-

31
Edison ve Tesla Arasındaki Akımlar Savaşı <<<
Tam bu sırada Edison’un karşısına bek- mın artmasıyla artar. Doğru akımın iletil- Günümüzde mücadelenin galibi hâlâ
lediğinden iyi bir fırsat çıktı. Bir idam mesi sırasında elektrik akımının miktarını Tesla. Ama bu mutlak galibiyet yakın za-
mahkûmu elektrik verilerek idam edilmek kontrol etmek çok zordur. Alternatif akım manda sarsılabilir. Bunun iki ana nedeni
istendi. Kullanılmış bir Westinghouse je- ise transformatör kullanarak akımın azal- var. Birincisi doğru akım kullanan alet-
neratörüyle ilk elektrikli sandalye yapıldı. tılıp voltajın yükseltilmesine imkân verir. lerin, örneğin bilgisayarların sayısının
Ceza infaz edildi ve mahkûm feci şe- artması. Yarı iletken yongalar kul-
kilde can verdi. Bu işlem sırasında al- lanan cihazlar düşük voltajlı doğ-
ternatif akım kullanıldığı basına sız- ru akım kullanır. Örneğin eviniz-
dırıldı. Bu kampanya o kadar etkili deki fişe takılı bilgisayar, şarjdaki
oldu ki, elektrikli sandalye ile idam cep telefonu şehir şebekesinden al-
Westinghouse’un ismiyle anılır oldu. dığı alternatif akımı ilk önce doğ-
Bütün bu negatif propagandaya ru akıma çevirir ve daha sonra kul-
rağmen Tesla ve Westinghouse pes lanır. Evlerde ve ofislerde doğru
etmedi. Kolomb’un Amerika kıtası- akım kullanan cihazların kullan-
nı keşfinin 400. yılı onuruna düzen- dığı elektrik enerjisi sürekli artı-
lenen Chicago Dünya Fuarı’nın ışık- yor. İkinci nedense güneş panelleri
landırma ihalesinde Edison’un doğ- kullanılarak üretilen elektrik. Gü-
ru akımının karşısına çıktılar. Fua- neş panelleri doğru akım üretiyor
http://www.sd104.s-cook.k12.il.us/students/ashleyhermosillo/jessicajaramillo/columbian.html

rın teması elektrikti ve kazanırlar- ve üretilen bu enerjinin çok uzak


sa Edison’un doğru akımı karşısın- mesafelere iletilmesi gerekmiyor.
da büyük bir zafer ve prestij kazan- Fakat şu an güneş panelleri kulla-
mış olacaklardı. Westinghouse, iha- narak üretilen elektrikle cep telefo-
leyi kazandı. Rakipleri Edison’un nunuzu şarj ettiğinizde elektrik iki
şirketini devralan General Electric kere çevriliyor. İlk önce güneş pa-
Company idi. General Electric doğ- neli ürettiği doğru akımı alterna-
ru akımı uzak mesafelere iletmenin tif akıma çevirip şebekeye veriyor,
zor olması nedeniyle çok fazla ba- cep telefonu da pilini şarj etmek
kır tele ihtiyaç duyuyordu. Tesla ve için şebekeden aldığı alternatif akı-
Westinghouse ise verimli ve ucuz al- mı doğru akıma çeviriyor. Tabii bu
ternatif akım sistemi sayesinde General Bu sayede alternatif akım uzak mesafele- çevrimler esnasında enerjinin bir kısmı
Electric’in teklifinin yarısına inebilmişti. re çok daha az kayıpla iletilebilir. Akımın kayboluyor. Güneş panellerinden üreti-
Fuarın açılışı Tesla ve Westinghou- bu şekilde az kayıpla iletilebilmesi santral- len enerjinin toplam enerji üretimindeki
se için muhteşem bir zafer olacaktı. O za- lerin şehirlerden uzakta kurulmasına ola- payının artmasıyla, uzmanlar enerji ka-
manki ABD başkanının bir düğmeyi çe- nak vermiştir. Ayrıca voltajın ve akımın yıplarını en aza indirmek için çareler dü-
virmesiyle her yer ışıkla dolacak, fuarı zi- ihtiyaca göre ayarlanabilmesi, farklı akım- şünmeye başladı.
yaret eden 27 milyon kişi alternatif akımın da ve güçte çalışan aletlerin aynı enerji Görünen o ki Tesla’nın alternatif akı-
ve Tesla’nın zaferine tanık olacaktı. Tes- kaynağını kullanmasını da sağlar. mı mücadeleyi ve zirveyi kolay kolay
la tasarımlarını gururla sergilemiş ve za- Kullandığımız telli (filamanlı) ampul- bırakmayacak, çünkü herkesin kendi-
ferinin tadını çıkarmıştı. Ama ne yazık ki ler hem doğru akımla hem de alternatif ne yetecek elektriği üretmesi mümkün
hayatının geri kalanında benzeri zaferleri akımla çalışabilir. Elektronların belli bir görünmüyor. Bu yüzden daha bir süre
çok sık tadamayacaktı. yöne akması gerekmez, hareket etmeleri elektrik dağıtım şebekeleriyle beraber
yeter. Birçok ev aleti için de durum aynı. yaşayacağız. Dağıtım şebekeleri oldukça
Günümüzde akımlar savaşı Şu anki halleriyle doğru akıma uyumsuz da alternatif akımın hükümranlığı süre-
olsalar bile yeniden tasarlanarak doğ- cek. Bu durumda da doğru akıma kalan
Edison’la Tesla’nın kavgası günlük ha- ru akıma uygun hale getirilebilirler. Fa- alternatif akıma alternatif olmak.
yatta bizim için ne ifade ediyor? Elektrik kat Edison’la Tesla’nın zamanında, elekt-
Kaynaklar
akımının doğru veya alternatif olması ni- rik özellikle evlerde aydınlatma amacıy- Cheney, M., Zamanın Ötesindeki Deha Tesla,
Çeviri: Ertuğrul Mehmed Koç / Okan Gündüz,
çin önemli? Elektrik enerjisini uzak mesa- la kullanıldığı için az kayıpla dağıtılabil- Aykırı Yayınları, 2010.
http://www.pbs.org/tesla/index.html
felere ekonomik olarak taşımak, bu soru- mesi ve iletilmesi önemliydi. Alterna- http://magicalhystorytour.blogspot.com
/2010/08/no-not-that-acdc-electricity-
ların cevabının belirlenmesinde etkili ol- tif akımla ilgili icatlarıyla bu ihtiyaçlara acdc.html
du. Alternatif akım doğru akımdan da- cevap veren Tesla, Edison’la arasındaki
ha az kayıpla iletilebilir. Enerji kaybı akı- kavganın haklı galibiydi.

32
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
Murat Yıldırım >>>
Dr., Bilimsel Programlar Uzmanı,
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Elektromanyetik
Dalgalar
İlk önce radyo dalgalarıyla tanıştık, daha sonra televizyon dalgaları geldi.
Ardından mikrodalga fırınlar, cep telefonları, baz istasyonları,
bluetooth derken elektromanyetik (EM) dalgalar farklı dalga boylarında
hayatımızın içine doluştu. Fakat biz hep elektromanyetik dalgalarla iç içeydik.
Gözlerimizin algıladığı ışığın sadece dalga boyu farklı, ama o da diğerleri
gibi elektromanyetik dalga. O zaman nedir elektromanyetik dalga,
nasıl oluşur ve insan sağlığına bir zararı var mı?

I
şığın elektromanyetik dalga olduğunu öğ- Elektromanyetik kuvvet evrende var olduğu-
renmek için 19. yüzyılın ikinci yarısını, Ja- nu bildiğimiz dört temel kuvvetten biri. Kütleçe-
mes Clerk Maxwell’i beklememiz gerekecek- kim kuvveti temel kuvvetlerin ikincisi. Sadece ato-
ti. Maxwell klasik elektromanyetik kuramı formü- maltı düzeyde etkin olan güçlü kuvvet ve zayıf kuv-
le ederek o zamana kadar birbiriyle ilgisiz görünen vet temel kuvvetlerin son ikisi. Çevremizdeki diğer
elektrik, manyetizma ve optik gibi dalları bir araya tüm kuvvetler, örneğin sürtünme, bu temel kuvvet-
getirdi. Daha önce Gauss, Faraday ve Ampère ta- lerle açıklanır. Moleküler ölçeğin üzerindeki tüm
rafından formüle edilmiş birbirinden bağımsız gibi olaylarsa genelde sadece elektromanyetik kuvvetle
görünen denklemlerin, Ampère yasasındaki ufak açıklanır, çünkü kütleçekim kuvveti elektromanye-
bir düzeltmeden sonra bir araya geldiklerinde bü- tik kuvvetten çok çok daha küçüktür. Günlük ha-
tün elektromanyetik olguları açıklayabileceğini ilk yatımızdaki olayların fiziğini anlamamıza yardımcı
kez Maxwell gördü ve formüle etti. Şu an Maxwell olan elektromanyetik kuramıyla Maxwell, 20.yüzyıl
denklemleri olarak adlandırılan bu formüller ışı- fiziğini en çok etkileyen 19. yüzyıl fizikçisidir.
ğın, elektriğin ve manyetik alanların aslında sadece Elektromanyetik dalgalar ışıma yüklü parçacık-
madalyonun farklı yüzleri olduğunu gösteriyor. Bu ların hareketi sonucu meydana gelir. Sabit duran
formüller aynı zamanda elektrik yüklerin ve akım- yüklü bir parçacık sadece elektrik alan oluşturur.
ların, elektrik ve manyetik alanlara nasıl kaynak- Hareket eden yüklü parçacıklarsa bir elektrik alan
lık ettiğini ve zamanla değişen elektrik ve manye- ve bir manyetik alan meydana getirir. Bu alanların
tik alanların nasıl bir diğerini oluşturduğunu açık- birbirbirlerine oranı sabittir ve birbirlerine dik bir
lıyor. Bu formüllerin sonucu olarak, elektrik ve şekilde uzayda salınarak yol alırlar. Elektromanye-
manyetik alanların dalga formunda, boşlukta ışık tik dalgalar diğer dalgaların tersine, bir ortama ih-
hızı sabitiyle yayıldığı da Maxwell tarafından gös- tiyaç duymadan yayılabilir. Bu dalgaların frekansı
terilmiş oldu. Elektromanyetik kuramı tek bir ça- ve dalga boyu birbiriyle ilişkilidir, örneğin frekans
tı altında birleştiren bu çalışma, Maxwell’i Newton artarken dalga boyu azalır. Eğer “buradaki bizik be-
ve Einstein’ın ardından tarihin en büyük fizikçileri ni aşıyor, dalga boyu ve frekans da ne, biri artarken
arasına yerleştiriyordu. öbürü niye azalsın?” diyorsanız, derin bir nefes alın

33
Elektromanyetik Dalgalar

ve kendinizi okyanustaki bir tropikal adanın sahi- fiziksel fark, dalga boyu veya frekanstır. Görünür
linde hayal edin. Şimdi dikkatinizi okyanusa verin. ışığın rengi de yine dalga boyuna (veya frekansı-
İki dalga tepesinin arasındaki uzaklık her zaman na) bağlıdır. Örneğin gördüğümüz ışığın dalga bo-
aynıdır. Fizikçiler bu uzaklığa dalga boyu deme- yu ortalama 1 mm’nin binde birinin yarısı kadardır.
yi uygun görmüş. Bir dalganın frekansı ise, basitçe Radyo dalgalarının büyüklüğü 1 mm’den başlayıp
bir saniyede önünüzden geçen dalgaların sayısıdır. onlarca metreyi bulabilir. X-ışınlarının dalga boyu
Bu tropikal adada dalgaları sayacak kadar sıkıldıy- ise 1mm’nin milyonda biri kadardır. Artan frekans
sanız, gelin bir saniyede önünüzden geçen dalgala- ve azalan dalga boyuna göre elektromanyetik dal-
rı sayalım. Eğer dalgalar arasındaki mesafe artarsa gaların başlıcaları şunlardır: Radyo dalgaları, mik-
(dalgaların hızı sabit kalmak koşuluyla), önümüz- rodalgalar, kızılötesi dalgalar, görünür ışık, morö-
den geçen dalga sayısı yani frekans azalacaktır. Ta- tesi dalgalar, X-ışınları ve gama ışınları.
bii ki bunun tersi de doğrudur, dalga boyu azalırsa Elektromanyetik dalgaların biyolojik ve kimya-
da frekans artacaktır. sal sistemler veya herhangi bir malzeme üzerinde-
Şimdi tropikal dalgalardan elektromanyetik dal- ki etkisi, dalgayı oluşturan alanların şiddetine ve
galara geri dönersek, dalgaları genelde frekanstan frekansına bağlıdır. Mikrodalga fırınların, radyo
veya dalga boyundan birine bakarak ayırırız. Rad- ve TV haberleşmesine ek olarak cep telefonlarının
yo dalgası ile gördüğümüz ışık arasında özdeki tek ve baz istasyonları arasında kullanılan düşük fre-

Dalgaboyları
(metre)
Daha uzun
Binalar Futbol sahası Ev Tenis topu Bal arısı İğne ucu

Radyo Dalgaları
Elektromanyetik Tel gibi somut bağlantılar kullanmadan, veri taşınmasına Mikrodalgalar
Atomik ve moleküler yapının ayrıntılarının
Kızılaltı
Moleküller ve sıcak cisimler tarafından
aracı olurlar. TV ve radyo yayın sistemlerinde kullanılır.
dalgaların, türleri Titreşen devrelerin bulunduğu elektronik aygıtlar
çözümlenmesinde olduğu kadar, radarlar ve
diğer iletişim sistemlerinde de kullanırlar.
üretilir. Endüstri, tıp, astronomi vb.
alanlarda çoklukla kullanılırlar.
tarafından üretilirler.

Uçak ve gemi radyoları AM Radyo FM radyo ve TV Cep telefonu Radar


Kaynaklar

Mikrodalga fırın

Daha düşük
Frekans
(birim saniyedeki dalga sayısı)
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
<<<
kanslı dalgaların yapabileceği hasar, sadece bu dal- Elektromanyetik dalgalar hayatımızın ayrılmaz
gaların söz konusu malzeme üzerinde oluşturacağı bir parçası, artık hep onlarla yaşıyoruz. Yeryüzün-
ısınma etkisine bağlıdır. O yüzden düşük frekanslı deki hayatın kaynağı Güneş, ihtiyacımız olan ener-
dalgaların verebileceği hasar sadece maruz kalınan jiyi elektromanyetik dalgalar halinde gönderiyor.
elektromanyetik dalgaların şiddetine ve maruz ka- Vücudumuz D vitamini sentezi için düzenli olarak
lınan süreye bağlıdır. Satın aldığımız cep telefonla- belli dalga boyundaki elektromanyetik ışımaya, ya-
rı ve benzeri elektronik araçlar için sağlık örgütle- ni ışığa muhtaç. Umarız bu yazıyı okumak için ih-
rince belirlenmiş limitler vardır ve ticari ürünler o tiyaç duyduğunuz elektromanyetik dalgaları, bu
limitlerin altında olmak zorundadır. yazı sayesinde biraz daha tanımış olursunuz.
X-ışınları ve gama ışınları gibi yüksek frekanslı
Kaynaklar
elektromanyetik dalgalar içinse durum biraz daha Eektromanyetik dalgalar ve insan sağlığı: Sıkça sorulan
sorular ve yanıtları, TÜBİTAK-Bilten, 2001.
farklı. Bu dalgalar hücrelerle etkileştiklerinde do- http://gozlemevi.omu.edu.tr/depo/elektromanyetik_
spektrum.pdf
kularda ve genetik malzemede değişiklik yapabilir.
Bu değişikliklere yol açacak kadar yüksek frekanslı
ışımalara iyonlaştırıcı ışıma adı verilir. Örneğin bir
tek gama ışını fotonu, etkileştiği bir DNA molekü-
lünde bozunma meydana getirebilir.

Hücre Bakteri Protein Su molekülleri Atomlar Daha kısa

Görünür Işık Morötesi X–Işınları Gama Işınları


Gözün retinasının duyarlı olduğu At­mos­fe­rin iyo­nos­fer kat­ma­nın­da atom­lar­la Tıp­ta bir ta­nı ara­cı olup, kan­ser Radyoaktif çekirdeklerin nükleer
dalgaboylarıyla sınırlanan oldukça et­ki­le­ştiğinde iyon üre­ti­lir. Mik­roor­ga­niz­ma­ te­da­vi­sin­de kul­la­nı­lır. Can­lı do­ku­la­ra tepkimeleri sırasında yayılırlar.
dar aralıkta bulunurlar. lar bu ışın­la­rı so­ğur­duğun­da par­ça­la­nır­lar. za­rar ver­ir. Canlı dokularca soğurulunca zarar verirler.

İnsanlar Lamba Morötesi ışık x-ışınları Radyoatif


elementler

Daha
yüksek

35
Yüksel Atakan

Dr., Radyasyon Fizikçisi, Almanya

Çatılardaki Baz İstasyonları


En Üst Katlarda Oturanların Sağlığını Etkiliyor mu?
Çatılarında baz istasyonları bulunan yüksek binaların özellikle en üst katlarında oturanlar, zaman zaman
baş ağrılarını, uykusuzluğu, kansere kadar çeşitli hastalıklarını baz istasyonuna bağlayıp kaygılanıyor.
Bazıları bunların sökülmesi için ilgili kurumlara ve hatta yargıya başvurup dava açıyor, apartman yöneticileriyle tartışıyor.
Başka bir eve taşınmaya kalkanlar da var. Bunlarla ilgili çeşitli haberler ve yorumlar televizyon programlarında,
gazete ve internet sayfalarında yoğun olarak yer alıyor (Örneğin: “Çatıdaki düşman: Baz istasyonu”
http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=81585%20).
Bu yazıda, bu konuda bugünkü bilimsel düzeye göre ulaşılan sonuçları, konuya yabancı olanların
bilgi edinebilecekleri şekilde oldukça basite indirgeyip açıklamaya çalışacağız.

Baz istasyonu elektromanyetik dalgaları nasıl yayıyor? Yayın doğrultusunda, antenden uzaklaştıkça elek-
Bu dalgalar nereleri, ne ölçüde etkiliyor? triksel alan şiddeti (Volt/m) uzaklıkla ters orantılı
olarak azalırken, insan vücudunu etkilemede önemli
olan elektriksel güç akısı (Watt/m2) da uzaklığın ka-
resiyle ters orantılı olarak azalıyor. Örneğin 10 metre
uzaklıkta elektriksel alan şiddeti 1 metre uzaklığa gö-
5 4 re kabaca onda bire düşerken, elektriksel güç akısı ise
2 1 yüzde bire iniyor). Çatısında baz istasyonları bulu-
Çizim: Rabia Alabay

nan binalar birbirine çok yakınsa, bunlardan birinin


3 diğerinin üst katındakileri etkileme olasılığı (az ol-
makla birlikte), kendi bulunduğu binanın üst katın-
Baz istasyonunun yaydığı Çatıdaki baz istasyonu, bir gemi projektörünün dakileri etkilemesinden genellikle daha fazladır. Bu
elektromanyetik dalganın ana
doğrultusu geminin geceleri gittiği doğrultuyu ışın demeti ya- nedenle baz istasyonları yerleştirilirken yakınında-
yarak aydınlatması gibi, belirli doğrultularda elekt- ki binalarda, okul bahçeleri, parklar gibi sık bulunu-
romanyetik dalgalar yayıyor. Açık denizde gece iler- lan yerlerde ilgili sınır değerlerin altında kalınmasına
lerken önünü aydınlatan gemi projektörünün dibi- projelerde dikkat edilir. Öte yandan bir baz istasyo-
Çatıdaki baz istasyonundan
yayılan (ya da yerine göre ne ve arkasına ışık saçmaması ve yanlarda da etki- nunun çevresindeki herhangi bir noktadaki elektrik-
yansıyan) elektromanyetik sinin gitgide azalması gibi, yayını elektronik olarak sel güç akısının büyüklüğü çeşitli değişkenlere bağ-
dalgaların şekildeki binanın
gösterilen noktalarında yönlendirilmiş (direksiyonel) bir baz istasyonu an- lı. Örneğin beton tavan ve duvarlar, hatta metal kat-
oluşturduğu maksimum teninin de dibine, yan ve arka bölümlerine elektro- kılı çift camlı pencereler bu frekanslardaki elektro-
elektriksel akı yoğunlukları
(W/m2) ve bunların sınır (limit) manyetik dalgalar pek az ulaşabildiğinden, buralar- manyetik dalgaları önemli ölçüde azaltıyor. Bu ne-
değerlere göre yüzdeleri
(Almanya’daki bir mobil iletişim da uzun süre de kalınsa etki yok denecek kadar aza- denlerle çatı altındaki katta, çatıdaki baz istasyonun-
şirketinin ölçüm ve hesaplama lıyor (antene yakın, az kapsamlı bir kaç yan demet ve dan kaynaklanan elektromanyetik dalgaların etki-
verileri olan bu değerler yerine
göre bir miktar değişebilir). yansımalar dışında). si genel olarak çok azdır. Aşağıdaki şekil ve çizelge
bunlarla ilgili ayrıntıları gösteriyor.
Şekildeki ölçüm yeri no. Elektriksel güç akısı (W/m2) Sınır değerin yüzdesi olarak güç akısı (%)
Sınır değer: 9,2 W/m2 (1800 MHz için) Çatıdaki baz istasyonlarının tam altındaki 1 nu-
1 0,0001 0,001 marayla gösterilen katta, elektriksel güç akısının di-
2 0,0005 0,005 ğer ölçüm yerlerine göre en az değerde olduğu görü-
3 0,001 0,01 lüyor (sınır değerin sadece % 0,001’i kadar). Diğer
4 0,005 0,05 ölçüm yerlerinde saçılma ve yansımalarla değerlerin
5 0,01 0,1 arttığı görülmekle birlikte, komşu binadaki çatı al-

36
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
><
tındaki katta, ölçüm değeri baz istasyonu- lerinde, hayvanlar ve modeller üzerinde limsel araştırmalardan elde edilen sonuç-
nun bulunduğu binadakinden çok daha yapılan deneylerden ve halk kitleleri üze- lara göre, sınır değerlerin altında kalındı-
fazla. Bina dışındaki 5 ve 3 numaralı yer- rinde yapılan karşılaştırmalı (epidemiyo- ğı sürece, bunların yaydığı elektromanye-
lerde ölçüm değerleri daha yüksek, ancak lojik) gözlemlerden oluşuyor. Bu çalışma- tik dalgaların sağlığımızı olumsuz etkile-
buralarda bulunulma süreleri genellik- lar içinden bilimsel yol ve yöntemleri kar- mesi beklenmiyor.
le çok daha kısa olduğundan vücuda etki şılaştırmalarla sınanmış olanlardan elde Bir baz istasyonunun yayın gücünün,
de daha az olacaktır. Buna rağmen çatıda- edilen bulguları aşağıda özetlersek: cep telefonununkinden genellikle 100 ile
ki 5 numaralı yerdeki en yüksek değer, sı- Yüksek frekanslı elektromanyetik dal- 1000 kat daha yüksek olmasına karşın,
nır değerin binde biri kadar azdır (% 0,1). galar (alanlar) hücrelerdeki elektriksel baz istasyonundan 20-200m uzaklıkta-
yüklere kuvvet uyguluyor. Ortaya çıkan ki etki (elektromanyetik güç akısı) hem
Baz istasyonları neden kent dışına değil de, elektriksel potansiyel farklarıyla oluşan uzaklıkla hem de aradaki binalar, ağaçlar
kentteki binaların çatısına kuruluyor? elektriksel akımlar bazı yerlerde, örneğin gibi engellerle büyük ölçüde azalıyor. Ku-
Cep telefon sisteminin çalışma tekniği hücre zarlarında tepkimelere neden ola- lağımıza dayadığımız cep telefonunun bi-
gereği, baz istasyonları kentin uygun yer- rak ısıl olmayan etkiler de doğurabiliyor. ze etkisi ise, ölçümlere göre, baz istasyo-
lerine “bal peteği modelindeki hücrelerin Bu çeşit etkiler 10 MHz’den daha düşük nunun etkisinden en azından bin kat da-
köşelerine” konuluyor. Ancak böylelik- frekanslarda sinir hücreleri üzerinde etki- ha çok. Bunun nedeni cep telefonu kulağa
le her bir baz istasyonunun kapsama ala- li olabiliyor. Baz istasyonlarının yayın fre- birkaç milimetre yakın tutulurken, baz is-
nında, aynı anda belirli sayıda cep telefo- kanslarında ise (10 MHz-300 GHz ban- tasyonunun telefonla konuştuğumuz yer-
nuyla iletişim kurulabiliyor. Baz istasyon- dı) elektromanyetik alanın çok hızlı de- den onlarca metre hatta birkaç km uzakta
ları sanayi tesisleri ya da otobüs garajları ğişmesi sonucu bu çeşit etkiler ortaya çı- olması. Bu nedenle baz istasyonlarından
gibi kent dışına çıkarılamaz, çıkarıldıkla- kamıyor. kaygılananların, cep telefonlarını çok da-
rında cep telefonu sisteminin teknik yapısı Elektromanyetik dalgaların elektrik- ha az kullanması kendilerini daha az et-
kökünden bozulur. Bazı yerleşim yerlerin- sel yüklere kuvvet uygulaması, elektron- kileyecektir.
de kent dışında baz istasyon kuleleri ku- larda, atomlarda ve örneğin sudaki mole-
rularak kentteki cep telefonlarıyla iletişim küllerde (dipollerde) daha hızlı dönmeye Yapılabilecek Ölçümler ve Sonuç
sağlanması öneriliyor. Bu ise kulelerin çok ve titreşime yol açıyor. Atomların ve mo- Bugünkü bilimsel ve teknolojik düzeye
daha yüksek güçle yayın yapmasını ge- leküllerin hareket enerjileri, sürtünme so- dayanan açıklamalara rağmen, eğer kay-
rektirmesinin yanı sıra kulelerle iletişim nucu bulundukları ortamı ısıtıyor (hare- gı duyuluyorsa, baz istasyonu çevresinde
kurabilmek için cep telefonlarının da güç- ket enerjisinin bir bölümü, ısı enerjisine oturulan ya da uzun süre bulunulan yer-
lerinin artmasıyla sonuçlanır. Bu durum- dönüşüyor). Böylece vücuttaki ısınma so- lerde ölçümler yapılarak etki belirlenebilir.
da ise, cep telefonu kullanıcıları çok daha nucu “ısıl etkiler” ortaya çıkabiliyor. Isın- Sonuçlar sınır değerlerle karşılaştırılıp et-
fazla radyasyon dozu alacağından, isteni- ma, sadece frekansa, alan şiddetine ve et- kinin büyüklüğü uzmanlarca değerlendi-
lenin tam tersi sonuç alınacak ve yağmur- kilenme süresine değil, aynı zamanda vü- rilebilir. Ölçüm yapan şirketler ya da labo-
dan kaçılırken doluya tutulunacaktır. Ay- cut dokusunun elektriksel özelliklerine ratuvarlar ve bu konularla ilgili ayrıntılar
rıca bu durumda bunlarla aynı anda çok de bağlı. Frekans arttıkça dalganın vücu- Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurum’un-
kişinin konuşamaması bir yana, çok dar da girme derinliği azalıyor. Baz istasyon dan edinilebilir (http://www.btk.gov.tr).
kapsamlı bölgeler dışında pek kimse ko- yayın frekanslarındaki dalgalarda bu de- Bilim ve teknoloji, bilindiği gibi göz-
nuşamayacak ve herkes “telefonum çek- rinlik 1 cm’den daha az. Isıl etkiler, vücut- lem ve karşılaştırmalara dayanıyor. Bu ne-
miyor” diye de yakınacaktır. ta ısı artması sonucu ortaya çıkarken, ısıl denle ölçüm ve karşılaştırmalara dayana-
olmayan etkilerin, elektromanyetik dal- rak sonuçlar çıkarmak ve önyargılı olma-
Sağlığımıza Etki: Isıl ve Isıl Olmayan Etkiler galardan bir miktar enerji alan molekül- mak doğru yoldur.
Baz istasyonlarından yayınlanan yük- lerin daha ilk hareketleri sırasında bulun- Güvenilir ölçümlerden ve bugünkü bi-
sek frekanslı elektromanyetik dalgaların dukları ortamla tepkimeye girmek şek- limsel, teknolojik düzeyden başka tutana-
enerjileri radyoaktif maddelerden yayılan linde (henüz belirgin bir ısıya dönüşeme- ğımız, dayanağımız ise yok.
alfa, beta ve gama ışınları gibi hücrelerde- den) gerçekleşebileceği düşünülüyor. An- Bu konularda daha ayrıntılı bilgi için,
ki atomlardan elektron sökecek (iyon çift- cak ısıl olmayan bu çeşit olayların vücuda aşağıdaki yayınlara bakılabilir:
leri oluşturacak) kadar yüksek olmadı- yapabileceği olumsuz etkilerle ilgili ola-
Kaynaklar
ğından, bunlar vücutta “iyonlayıcı olma- rak, doğruluğu karşılaştırmalarla sınan- Atakan,Y., “Baz istasyonları çevrelerindeki ölçümler ve
yan” etkilere neden olabiliyor. Bugüne ka- mış, bilimsel kanıtlar henüz yok. insana etkileri: Mobil iletişim nasıl sağlanıyor?”,
Bilim ve Teknik, TÜBİTAK, Aralık 2010.
dar, bu çeşit etkilerin araştırıldığı 50.000 Uluslararası ve ulusal yetkili kurumla- Atakan,Y., “Cep telefonlarından yayılan dalgalar
vücudumuzu nasıl etkiliyor?”, Bilim ve Teknik,
kadar bilimsel çalışma yapılmış. Tüm bu rın belirledikleri sınır değerler ısıl etkilere TÜBİTAK, Mart 2010.
Atakan, Y., “Elektromanyetik dalgaları tutan perde”,
araştırmalar laboratuvarda hücre kültür- dayanıyor. Bu konuda bugüne kadar bi- Cumhuriyet Bilim Teknik, 16. 07. 2010.

37
Menemşe Gümüşderelioğlu *
Gökçe Kaynak
* Prof. Dr.
Hacettepe Üniversitesi
Kimya Mühendisliği ve
Biyomühendislik bölümleri

Mikrodalgalar
ve Uygulamaları
Mikrodalga bilimi ve teknolojisi, son 50 yılın en önemli buluşlarından biri olarak değerlendiriliyor.
Mikrodalga ile pişirme 1960’lı yıllardan beri gıda alanında kullanılıyor, ancak son 10 yıldır mikrodalgaların
çok sayıda endüstri alanında ve laboratuvarlarda kullanımı da giderek yaygınlaşıyor.

M
ikrodalga teknolojisinin gelişimi II. Dün- lıktaki ilk mikrodalga fırını tasarladı. Günümüzdeki-
ya Savaşı sırasında radar cihazlarının sa- lerle karşılaştırıldığında “dev” büyüklükte olan bu fı-
bit frekansta mikrodalga üretmesi için ya- rın, hantal oluşunun yanı sıra fiyatının yüksek olma-
pılan çalışmalar ile başlamıştır. Percy LeBaron Spen- sı nedeniyle de piyasada ilgi görmedi. Bugün evleri-
cer radar dalgaları ile deney yaparken cebindeki çiko- mizde giderek yaygın bir şekilde kullanılmakta olan
latanın erimesi ile mikrodalga enerjisinin yiyecekleri mikrodalga fırınlar 1954 yılında piyasaya sürüldü. Bir
ısıtabildiğini keşfetti. Ardından mikrodalgaların be- yandan bu fırınlar geliştirilirken, 1980’lerde de labo-
sinlerin pişirilmesi amacıyla kullanılması fikrini orta- ratuvarlarda kullanılmak için tasarlanmış endüstriyel
ya attı ve yaklaşık 2 metre yükseklikte ve 350 kg ağır- mikrodalga fırınlar üretilmeye başlandı.

38
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

Mikrodalgaların Özellikleri
Mikrodalga ışıma, tüm elektromanyetik ışıma- tırılabilir ve tepkimeler tekrarlanabilir. Kimyasal
larda olduğu gibi, manyetik ve elektrik alan ol- tepkimenin gerçekleştirildiği boşluk, tepkimeler
mak üzere iki bileşenden oluşur. Elektromanyetik sırasında meydana gelebilecek patlamalara karşı
spektrumun radyo dalgaları ile kızıl ötesi ışınlar korunma amacıyla özel olarak tasarlanmıştır. Ba-
arasındaki bölümünde yer alan mikrodalgalar ışık zı sistemlerde örnekler boşluğa robotik bir kol ile
hızında hareket eder. Frekansları 0,3 ile 300 GHz yerleştirilip yine robotik kol ile geri alınır ve tepki-
arasında, dalga boyları ise 1 mm ile 1 m arasında- meler otomatik yürütülebilir. Sistemler sürekli akış
dır. X-ışınlarından, UV ışınlarından ve kızıl ötesi kangalı, manyetik karıştırıcı ve geri soğutucu gibi
ışınlardan daha düşük frekanslardaki bu enerjiden çeşitli aksesuarlarla zenginleştirilebilir. Mikrodal-
sadece dönme hareketi yapacak şekilde etkilenen ga cihazları tekli veya çoklu sistemler olmak üzere
moleküllerin yapısındaki kimyasal bağlar kırılmaz. iki tipte tasarlanır. Tekli sistem cihazların en büyük
Ev tipi mikrodalga fırınlar su moleküllerinin çok avantajı, örneğin mikrodalga ışımasının en yük-
iyi bir soğurucu olduğu 2,45 GHz’lik frekansta ça- sek olduğu noktaya yerleştirilmesi ile yüksek ısıt-
lışır. Bu frekansta çalışan bir fırının içine koyulan ma oranı sağlanmasıdır. Her defasında yalnızca bir
ve mikrodalgayı soğuran bir maddenin molekül- örnek için uygulama yapılabilmesi ise bir dezavan-
leri, saniyede 2,5-3 milyar kez titreşerek kinetik tajdır. Tekli sistem mikrodalga ısıtma donanımları
enerji kazanır, böylece madde ısınır ve pişer. genellikle az miktarlardaki ilaç sentezinde ve oto-
Genel olarak mikrodalga sistemleri mikrodal- masyon alanlarında kullanılır. Çoklu sistem cihaz-
ga kaynağı (jeneratör), mikrodalgayı jeneratör- larda ise amaç mikrodalgayı cihazın içinde olabil-
den uygulama bölgesine (aplikatöre) dağıtan ile- diğince dağıtabilmektir. Böylelikle çok sayıda ör-
tim hattı ve enerjiyi ısıtılacak malzemeye etkin şe- nek ile aynı zamanda çalışmak mümkün olur. Bu
kilde aktaran aplikatörden meydana gelir. Magnet- sistemlerin en büyük dezavantajı, dağıtılan ışımay-
ronlar laboratuvarlarda, endüstride ve evsel mik- la ısıtılan örneklerin verimli şekilde kontrol edile-
rodalga fırınlarda en sık kullanılan jeneratörlerdir; memesi nedeniyle art arda ısıtılan örnekler için ay-
60 Hz’lik elektrik enerjisini mikrodalgalara dönüş- nı ısıtma koşullarının sağlanamamasıdır.
türürler. Magnetronun ürettiği yüksek enerji, kü- Yukarıda açıklanan teknik gelişmeler, mikro-
çük bir anten yardımıyla dağıtıcılara aktarılır ve dalga fırınların yeni uygulama alanlarında, özel-
dağıtıcılar bu dalgaları fırın boşluğuna taşır. Taşı- likle polimer bilimi ve teknolojisinde kullanımını
nan mikrodalgaların fırının içinde homojen olarak giderek yaygınlaştırmaktadır.
dağılmasını sağlamak amacıyla ya bir döner tab-
la ya da dağıtıcıdan sonra yerleştirilen bir pervane Mikrodalga fırının bileşenleri
kullanılır. Isınan maddenin yaydığı enerji ile ısınan
havanın fırının içinde birikmesini önlemek ama-
cıyla da bir havalandırma sistemi bulunur. Dağıtıcı İletim hattı Anten
Alternatif bir ısıtma yöntemi olarak mikrodal-
galar yalnızca yiyecek ve içeceklerin ısıtılmasında
değil laboratuvarlarda pek çok kimyasal tepkime-
nin gerçekleştirilmesinde de kullanılabilir. Ev tipi
mikrodalga fırınların en büyük avantajı ucuz ol-
maları ve kimyasal sentez için gerekli ekipmanlar
(karıştırıcı, kondansatör vb.) ile birleştirilebilme-
leridir. Ancak magnetronun açılıp kapatılması ile
sisteme uygulanan gücün sürekli değişmesi ve or-
tam koşullarının (sıcaklık ve basınç) kontrol edi-
lememesi, bilimsel çalışmalar açısından dezavan-
tajdır. Bu nedenle laboratuvarlardaki özel gereksi-
nimleri karşılamak amacıyla ev tipi mikrodalga fı-
rınlardan farklı olarak, özel mikrodalga sistemle-
Çizim: Rabia Alabay

Döner tabla
ri geliştirilmiştir. Bu sistemlerde sıcaklığın ve ba-
sıncın kontrol edilebilmesi sayesinde güvenlik ar- Magnetron
39
Mikrodalgalar ve Uygulamaları

Mikrodalgalar bir maddeyi nasıl ısıtır? Mikrodalga ile ısıtma işleminin süresi, ısıtılacak
maddenin su içeriğine, yoğunluğuna, kütlesine, die-
Mikrodalgaların maddelerle etkileşimi madde- lektrik sabitine (elektriksel potansiyel, enerjiyi depo-
nin türüne bağlı olarak temelde üç şekilde gerçekle- lama yeteneği) ve iyon yüküne bağlıdır. Mikrodalga
şir. Bunlar yansıtma, soğurma ve geçirgenliktir. Eğer ile ısınmayı bu faktörler dışında mikrodalganın ça-
malzeme elektriksel iletken (metaller, grafit gibi) lışma frekansı, gücü, ısıl iletkenlik özellikleri ve öz-
ise mikrodalgalar yüzeyden geri yansır ve malzeme gül ısısı gibi başka parametreler de etkiler.
ısınmaz. Yüksek yalıtkan özellik gösteren malzeme- Mikrodalga ile ısıtma geleneksel ısıtmadan fark-
ler kullanıldığında, mikrodalgalar malzeme içerisin- lıdır. Geleneksel ısıtma işleminde ısıtma kabın yüze-
den soğurulmadan geçer ve malzeme yine ısınmaz. yinden başlar, karışımın kendisinden daha yüksek
Elektromanyetik alana maruz kaldıklarında mikro- sıcaklıktaki yüzey ile fiziksel etkileşim halinde olma-
dalgayı soğuran malzemeler (su, şeker, yağ gibi) ise sı gerekir. Bir tenceredeki suyun geleneksel yöntem-
çok ısınır. Mikrodalgayı soğuran malzeme içeren lerle, örneğin doğal gaz ile çalışan bir ocakta ısıtıldığı
çözeltiler de soğurma derecesine bağlı olarak ısınır. durumu düşünelim. Isının ocaktan tenceredeki suya
Maddelerin kimyasal veya fiziksel bağları da mikro- aktarılması, ısının tencere çeperinden içerideki suya
dalgayı soğurma derecelerini değiştirir. iletilmesiyle gerçekleşir. Bu yöntemde ısıtma iki or-
tam arasındaki sıcaklık farkının yanı sıra tencerenin
Mikrodalga ile geleneksel imal edildiği malzemenin iletkenlik özelliklerine de
Çizim: Rabia Alabay

yöntemin ısıtma açısından bağlı olduğu için yavaştır ve etkin değildir. Sıcaklık
karşılaştırılması.
Mikrodalga ile ısıtma (sol), zamanla tencerenin çeperinden merkeze doğru aza-
geleneksel ısıtma (sağ).
lır, dolayısıyla homojen bir ısınmadan söz edilemez.
Geleneksel yöntemle ısıtmada mekanik karıştırmay-
Mikrodalgaların soğurulması sonucunda olu- la ısının homojen olarak dağılması sağlanmaya çalı-
şan ısınma iki şekilde gerçekleşir: Dipol etkileşim- şılsa da dengeye ulaşılması uzun zaman alır.
ler ve iyonik iletim. Dipol moment, elektriksel ku- Mikrodalga ile ısıtma geleneksel ısıtma yöntemle-
tuplu moleküllerin kutupları arasındaki elektrik rinden daha hızlıdır, daha kısa sürede ve daha düzen-
yükünü ifade eder. Dipol momentli malzemeler li ısıtma sağlar. Örneğin mikrodalgalar kimyasal tep-
(örneğin su molekülü) mikrodalgaya maruz kal- kimelerde ısıtma için kullanıldığında karışım içinde-
dıklarında ısı üretir. Mikrodalganın elektrik alanı- ki moleküllerle doğrudan etkileşir ve sıcaklık hızla ar-
na maruz kalan dipol momentli moleküller, dön- tar. Isıtma işlemi, kabın ısıl iletkenliğine ve ortam bi-
me hareketi sonucu uygulanan alanla aynı hizaya leşimine bağlı olmadığı için “ani süper ısınma bölge-
gelir. Bu dönme hareketine bağlı olarak ortaya çı- leri” meydana gelir ve ısı dağılımı geleneksel ısıtmaya
kan sürtünme kuvveti sonucunda da moleküller göre çok daha homojen olur. Temas etmeden ısıtma
enerji kazanır ve ısınır. İyonik iletim mekanizma- (malzeme yüzeyi daha az ısınır), ısı aktarımı yerine
sı, dipol etkileşim mekanizmasından bazı bakım- enerji aktarımı (ışıma malzemeye nüfuz eder), mal-
Laboratuvar tipi çeşitli
mikrodalga sistemleri lardan farklıdır. Bir çözelti içindeki iyonlar yüklü zeme seçiciliği, hızlı başlama, durdurma ve sonlan-
parçalardır ve dipol momentleri yoktur. Yüklü par- dırma ve ters ısısal etki (ısınma malzemenin içinden
çalar, mikrodalganın elektrik alanından kaynakla- başlar) mikrodalganın diğer üstünlükleridir.
nan polarite (zıt iki kutba sahip olma) değişimi-
ne bağlı olarak hareket eder ve çarpışır. Bu çarpış- Mikrodalgaların Uygulama Alanları
ma sonucu ortaya çıkan kinetik enerji, ısı enerjisi-
ne dönüşür. Mikrodalgaların çeşitli uygulama alanları vardır.
Bu iki mekanizmanın etkinliklerini karşılaştıra- Bunlar aşağıda kısaca açıklanmıştır.
bilmek için, aynı süreyle aynı güç değerinde mik- Gıda alanında
rodalga uygulanan saf suyun ve musluk suyunun Gıda endüstrisi mikrodalganın en yaygın kulla-
ulaştığı en yüksek sıcaklık değerlerine bakılmıştır. nıldığı alandır. Günümüzde mikrodalga dondurul-
Saf su sadece dipol etkileşimle ısınırken, musluk muş ürünlerin çözdürülmesinde, kurutma, kavur-
suyunda (içerdiği iyonlar nedeniyle) hem iyonik ma ve pişirme işlemlerinde kullanılmaktadır. Pastö-
iletim mekanizması hem de dipol etkilesim meka- rizasyon, sterilizasyon, dondurarak kurutma ve haş-
nizması etkindir. Dolayısıyla musluk suyunun ısın- lama işlemlerinde, ayrıca küf mantarlarının azaltıl-
ma hızının ve ulaştığı en yüksek sıcaklığın saf su- masında da mikrodalganın kullanım olanakları araş-
yunkinden daha yüksek olduğu görülmüştür. tırılıyor.

40
Bilim ve Teknik Temmuz 2012

<<<
Metalurji alanında
Mikrodalga elyaf kurutulmasında, kereste içinde-
ki kurtçukların yok edilmesinde, orman ürünlerinin
kurutulmasında ve kömürün iyileştirilmesinde kul-
lanılıyor.
Biyomedikal uygulamalarda

Çizim: Rabia Alabay


Mikrodalga biyomedikal uygulamalarda da
önemli bir yere sahip. Temel olarak, tıbbi atıkların
sterilizasyonunda kullanılıyor. Diş hekimliğinde
sterilizasyonda, alçı modellerin kurutulmasında ve
a) b) c) d)
akrilik protez kalıplarının oluşturulmasında mik-
rodalga uygulanıyor. Akrilik reçinelerin su ban- Kimya alanında
yosunda polimer oluşturması ile mikrodalga ko- Mikrodalga ışınımın kimyasal tepkimelerde kul- Mikrodalganın çeşitli materyaller
ile etkileşimi:
şullarında polimer oluşturması karşılaştırıldığın- lanılması için 1980’lerde başlayan çalışmalar 2000’li a) elektriksel iletken
da, mikrodalga koşullarında hem polimerin orta- yıllarda hızla arttı. Yapılan ilk çalışmalarda ev tipi b) yalıtkan
c) mikrodalgayı soğuran malzemeler
lama molekül ağırlığının yükseldiği, hem de tepki- mikrodalga fırınlar kullanıldı. 1990’larda mikrodal- d) mikrodalgayı soğuran malzeme
içeren çözeltiler
me süresinin kısaldığı görülüyor. Bu da diş hekim- ga reaktörlerinin geliştirilmesi ile daha güvenilir so-
liği uygulamalarında avantaj sağlıyor. Bunun yanı nuçlar alındı ve yüksek tekrarlanabilirlik sağlandı.
sıra insan vücudundaki fiziksel ve biyolojik işlev- Mikrodalgalar boyaların, seramiklerin, polimer-
leri algılamak, kontrol etmek ve görüntülemek için lerin ve selüloz ürünlerin kurutulmasında, kayna-
mikrodalga ışıma ve görüntüleme teknikleri geliş- tılmasında, buharlaştırılmasında ve sinterlenmesin-
tirildi. Hayli kapsamlı sistemlerden oluşan bu tek- de de (bir katının küçük parçalarını erime noktası-
nikler vücut işlevlerindeki değişiklikleri kontrol na kadar ısıtıp birbirine kaynatma işlemi) kullanılı-
etmek ve görüntülemek amacıyla çoğunlukla vü- yor. Ayrıca tekstilde boyanmış iplik çilelerinin kuru-
cutla temas eden yayıcı bir anten ve belirli bir me- tulmasında, selüloz atıkların işlenmesinde, kâğıt ve
safeye yerleştirilmiş bir algılayıcı ile birlikte kulla- karton kurutma işlemlerinde, ahşapta oluşan man-
nılıyor. Beyindeki kan akışının ve atımlı kan akı- tarların yok edilmesinde, plastik ve kauçuk vulka-
şının tespiti, termal görüntüleme ve beyindeki si- nizasyonunda (kauçuğun kükürt köprüleri ile çap-
nirsel etkinliğin tespiti bu uygulamaların örnekle- raz bağlanarak daha dayanıklı hale getirilmesi işle-
ridir. Son yıllarda bu uygulamalar, mikrodalga to- mi), seramiklerin sentezlenmesinde, kurutulmasın-
mografi, mikrodalga radyometri ve mikrodalga ta- da, kalsinasyonunda (bir maddenin nemini ve uçu-
nı radarı gibi yeni tanı teknikleri üzerinde yoğun- cu bileşenlerini uzaklaştırmak için uygulanan ısıtma
laşmıştır. Sağlıklı doku ile kanserli tümör dokusu- işlemi) ve sinterlenmesinde kullanılıyor.
nun elektriksel iletkenlik özellikleri arasında mik- Mikrodalga ile moleküllerin
rodalga frekansında belirgin bir fark olması, mik- etkileşim mekanizmaları
rodalga ile görüntüleme tekniklerinin geliştirilme-
sine yardımcı olmuştur.
Bunların yanı sıra kemik yapısında meydana ge- Elektrik alan
len hasarların tedavisinde, kemikteki boşluğu doldu-
Çizim: Rabia Alabay

rarak boşlukta ödem oluşmasını ve yumuşak doku-


nun boşluğa girmesini engelleyen, yeni kemik olu- İyonik iletim Dipol polarizasyon
şumuna da yardımcı olabilen kemik dolgu malze-
melerinin üretiminde de mikrodalgadan yararlanılı- Plastiklerin hammaddesi olan polimerlerin mik-
yor. Kemiğin doğal yapısındaki çeşitli inorganik bi- rodalga ışıma ile üretimine 20 yıl kadar önce poli-
leşenleri içeren biyoseramikler, kemik dolgu malze- merleşme tepkimelerinin hızını artırmak amacıyla
mesi olarak, toz ya da gözenekli bloklar halinde kul- başlanmıştı, ancak son yıllarda mikrodalga kullanı-
lanılıyor. Mikrodalganın hızlı hacimsel ısıtma, yük- mı giderek arttı. Mikrodalga ile gerçekleştirilen po-
sek tepkime hızı, parçacıklarının küçük olması, bü- limerleşme tepkimelerinde polimer zincirini oluştu-
yüklüklerinin birbirine yakın olması ve yüksek saf- ran birincil bağlar herhangi bir zarar görmediğinden
lık sağlama avantajlarından yararlanılarak, kemiğe kimyasal yapı bozulmaz. Mikrodalga, polimerleşme
daha benzer dolgu malzemeleri üretme çalışmaları tepkimelerinde kullanılan sıcaklıkta aktifleşen başla-
hâlâ devam ediyor. tıcıların daha kısa sürede aktif hale gelmesini sağlar,

41
Mikrodalgalar ve Uygulamaları

bu sayede tepkime daha kısa sürede gerçekleşir. Ör- sinin ısıya dönüşme verimi hayli yüksektir. Gelenek-
neğin yaygın olarak kullanılan plastiklerden biri olan sel yöntemlerde ısı verimi % 7 ile % 14 arasında deği-
polistirenin sentezi geleneksel yöntemlerle (su ban- şirken, mikrodalga koşullarında bu değer % 40’a ka-
yosu veya ısıtma ceketi ile tepkime sıcaklığında ısıt- dar çıkar.
ma) 6 saatte gerçekleşirken, mikrodalga ile bu süre 8 Bunların yanı sıra, mikrodalga kullanılarak ge-
dakika civarındadır. leneksel ısıtma ile elde edilmesi mümkün olmayan
Polimer malzemelerin yapısal özelliklerini mik- özellikte ürünler de elde edilebilir. Ayrıca mikrodal-
rodalga ile değiştirmek ve geliştirmek de mümkün. ga ışıma ile gerçekleştirilen tepkimelerin verimleri
Örneğin tıbbi uygulamalarda sıklıkla kullanılan ki- geleneksel yöntemlerinkinden daha yüksektir, bu sa-
tosanın (deniz kabukluları ve böceklerde bulunan yede saflaştırma işlemlerinden de çok büyük tasar-
kitinden elde edilen doğal bir polimer) yapışkanlık ruf edilmiş olur. Mikrodalga, daha az yan tepkimeye
özelliğinin artırılması ve su ile şişme özelliğinin de- neden olduğundan ürün kalitesi de artar. Mikrodal-
ğiştirilmesi amacıyla akrilik asit ile aşılanması, mik- ga fırınlar geleneksel sistemlerden daha az yer kaplar,
rodalga koşullarında geleneksel yöntemlerden 8 kat maliyetleri daha düşüktür, kullanımları ve bakımla-
daha hızlı gerçekleşir. rı kolaydır. Mikrodalga, istenen sonuca ulaşabilmek
Mikrodalga enerjisi, proteinlerin yapı taşları olan için diğer ısı aktarım sistemleriyle birleştirilerek de
amino asitlerin bir araya gelmesiyle oluşan peptitle- kullanılabilir.
rin sentezinde de kullanılıyor. Peptitler hücreler ara-
sı haberleşme, metabolizma, bağışıklık cevabı ve üre- Mikrodalganın Dezavantajları
me gibi pek çok biyokimyasal olayda yer alır. Peptit-
lerin bu önemli rolü, ilaç adayı olmalarını sağlamış- Isıtma ya da tepkime amacıyla kullanılacak kabın
tır. Peptit sentezinde mikrodalga ilk kez 1992 yılın- mikrodalgayı geçiren malzemeden üretilmiş olma-
da kullanılmıştır. Sentez sırasında mikrodalga ener- sı gerekir; kabın şeklinin ve büyüklüğünün de tepki-
jisi sürekli verilmez, tepkime sırasında belirlenen sü- me üzerinde önemli etkisi vardır. Bunlar mikrodal-
relerde veya belirlenen sıcaklığa ulaşılana kadar ve- ga kullanımında karşılaşılan güçlükler olarak değer-
rilir. Mikrodalganın dipol etkileşimlerden kaynakla- lendirilebilir.
nan titreştirme özelliği, peptit sentezinde çok etkin- Ayrıca mikrodalga fırınlarda jeneratör işlevi ya-
dir. Bu sayede reçine üzerinde büyüyen peptid zinci- pan magnetronlar, geleneksel ısıtma elemanlarından
rinde oluşabilecek ve eksik amino asit eklenmesine daha pahalıdır. Bu yüzden endüstride kullanımları
neden olabilen zincirlerin girişimi (agregasyon) en- yavaş gelişmektedir.
gellenebilir. Mikrodalga fırınlardan radyasyon sızıntısının ön-
lenmesi insan sağlığı açısından çok önemlidir, çün-
Mikrodalgaların Avantajları kü insan vücudunun sürekli olarak ve aşırı miktarda
mikrodalgaya maruz kalması sakıncalıdır. Vücuda
Mikrodalgalar kimyasal maddeleri doğrudan ısı- uygulanacak 100 watt’lık mikrodalga enerjisi vücut
tır ve karışımda seçici ısıtma sağlar. Isıtma doğrudan sıcaklığını 5 dakikada 5ºC artırır ve son derece tehli-
ve merkezdendir, ısıtılan maddede sıcaklığın mal- kelidir. Mikrodalgalara en hassas organlar göz ve be-
zeme boyunca değişimi minimumdur. Mikrodal- yindir. Her iki organda, özellikle de kan dolaşımının
ga ekipmanları otomatik sistemler ile birleştirilebilir, zayıf olduğu gözde, oluşan sıcaklık artışı kanla taşı-
güç seviyesi kontrol edilebilir. nıp yayılamayacağından, kısa zamanda tehlikeli ha-
Mikrodalgalar enerjiyi malzemeye bir araç vasıta- le gelir. Gözün dayanabileceği maksimum mikrodal-
sıyla taşımaz, dolayısıyla kullanılan ortamda kirlen- ga ışıması 2,4 GHz’de 0,08 watt/cm2’dir. İşte bu yüz-
me olmaz ve sistem daha sağlıklı ve temiz kullanıla- den, mikrodalga fırın kullanımı, geleneksel fırınlar-
bilir. Ayrıca sistemler kesikli ve sürekli olarak uygu- dan farklı emniyet tedbirleri gerektirir. Mikrodalga
lanabilir. üreten ve kullanan cihazların daima sızdırmaz tipte,
Mikrodalga ile ısıtma geleneksel yöntemlerden kapalı bir sistem olması zorunludur.
çok daha hızlıdır. Mikrodalga uygulamasının en
önemli özelliği ısı üretiminin moleküler düzeyde Kaynaklar
başlamasıdır. İçten ısınma sağlandığı için de sıcaklık Kempe, K., Becer, R., Schubert, U. S., “Microwave-Assisted Polymerizations:
Recent Status and Future Perspectives”, Macromolecules, Sayı 44,
dağılımı daha homojendir ve yüzeyin aşırı ısınması s. 5825-5842, 2011.
Gümüşderelioğlu, M., Polimer Bilim ve Teknolojisi ders notları,
engellenir. Bu sayede hem zamandan hem de enerji- Hacettepe Üniversitesi, 2012.
Bogdal, D., Prociak, A., Microwave Enhanced Polymer Chemistry
den çok büyük tasarruf sağlanır. Mikrodalga enerji- and Technology, Blackwell Publishing, 2007.

42
Özlem Kılıç Ekici
Dr., Bilimsel Programlar Başuzmanı,
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Yeşil Elektrik

Elektrik
Üreten
Bitkiler
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

Çok yakın bir gelecekte evlerimizin çatıları Elektriğimiz Bitkilerden: çıkarır ve aynı zamanda kendi organik
kiremit yerine yeşil bitkilerle kaplanacak. Fotosentezden besinlerini (karbonhidratlar) de yapar-
lar. Bu besinler bitkiler tarafından büyü-
Bitkilerin köklerinden dışarıya uzanan elektrik Elektrik Akımına me, enerji ve onarım amacıyla kullanılır.
kabloları biraz tuhaf görünebilir, ama evimizin
İnsanoğlu yıllardır yakıt bulabilmek
çatısındaki bu çayırlık alanın elektrik üretmek
amacıyla toprağı kazıyor ve bulduğu ya-
amacıyla tasarlanmış olduğunu hayal kıtı enerji elde edebilmek için kullanı-
edebiliyor musunuz? Aslında hayal değil, yor. Toprakta yaşayan bitkilerin de elekt-
gerçek. Günümüzde artık bitkilerden elektrik rik jeneratörü potansiyeli olduğunu kim
üretilebiliyor. Bilim insanları, klorofillerdeki bilebilirdi ki? Belki de çok yakın bir ge-
fotosentez proteinlerini kullanarak güneş lecekte, evimizdeki birçok elektrikli alet
ışığını elektrik akımına dönüştürmeyi başardı. bitkilerden elde edilen elektrik akımı ile
Uzmanlar şimdilerde bitkiler tarafından çalışacak. Bitkiler, güneş ışığını büyüme-
üretilen bu elektriğin günlük yaşamda leri için gerekli olan enerjiye kolayca dö-
nüştürebilme özellikleri ile dünyanın en Fotosentez sırasında fotonlar kloroplast-
pratik olarak kullanılabilmesi yönünde
iyi elektrik üreten güneş gözeleri sıfatını lardaki özel moleküllere çarparak elekt-
araştırmalarını sürdürüyor. Bu yeşil enerji, çok almayı hak ediyor. İşte bitkilerin bu özel- ronların yayılmasını sağlar. Bu elekt-
yakında hayatımızda yeni bir çığır açacağa liğinden yararlanmak isteyen bazı bilim ronlar bir molekülden diğerine sitok-
benziyor. Kendi elektrik kaynağımızı kendimiz insanları ağaçlardan sağlanan elektrik rom adı verilen özel proteinler sayesin-
yetiştirirken, aynı zamanda sera gazlarının gücü ile çalışan uzaktan algılama sistem- de taşınır. Elektronlar taşınırken foton-
atmosfere yayılmasını da önlemiş olacağız. Bu leri ve çim, su kamışı gibi bitkilerin kök- lardan elde ettikleri enerjilerini kaybet-
ay, bitkilerin bu önemli biyolojik kabiliyetinin lerinden açığa çıkan elektronları topla- meye başlar. Bu enerji iki farklı kimyasal
nasıl teknolojik faydaya dönüştürüldüğü yarak elektrik akımı üretmeyi planlamış. enerji formuna dönüştürülür (NADPH2
konusunda bilgi sahibi olmaya ne dersiniz? Üretilecek bitki kaynaklı elektrik enerji- ve ATP). Daha sonra elektron, su mole-
sinin güneş gözelerinden ve rüzgâr tri- külünü parçalayarak oksijenin açığa çık-
bünlerinden bile daha yeşil olacağını sa- masını ve atmosfere salınmasını sağlar.
vunuyorlar (Şekil 2). Geriye kalan işlem yani karbondioksitin
Yeşil bitkiler, fotosentez yaparken ışık organik maddeye (glikoza) dönüştürül-
enerjisi yardımıyla karbondioksiti ve su- mesi işlemi ise tamamen kimyasal bir iş-
yu birleştirerek oksijen elementi açığa lemdir.

45
Yeşil Elektrik Elektrik Üreten Bitkiler

Doğal olarak gerçekleşen fotosen-


tez işlemi sırasında güneş ışığı klorofil-
lerdeki özel proteinler yardımıyla topla-
nır. Bundan sonraki süreçte bilim insan-
ları araya girerek glikoz oluşması yerine
elektrik akımı oluşmasına olanak veren
sistemi yaratıyor. Fotosentezin gerçekleş-
mesinde önemli rol oynayan proteinle-
rin canlı kalabilmesi için su ve tuz mole-
külleri gerekli, ancak bu moleküller orta-
ya çıkan elektrik akımı için uygun değil.
Çünkü elektronların akım üretebilme-
si için kuru kalması gerekiyor. Uzmanlar
bu duruma akıllıca bir çözüm bulmuş.
Fotosentetik proteinlerin çevresini sa-
rarak onları ıslak ve çalışır durumda tu-

Yapay Fotosentez Mümkün mü?


Sürdürülebilir enerji kavramı her geçen gün daha da önem kazan-
IŞIK
maya başladı. Birçok bilim insanı bitkilerin örnek alınması gerektiğin- elektronlar protonlar
de hemfikir. Bitkilerin doğal fotosentez mekanizmasının temiz ve ye- SU
şil elektrik üretimine uyarlanması için yapılan bir hayli çalışma var. Bu (H2O)
O
iş sanıldığı kadar da kolay değil aslında. Çünkü normalde bitkiler yer- GLİKOZ
(C5H12O6)
yüzüne ulaşan güneş enerjisinin sadece % 3’ünü kullanarak bu ener-
O
jiyi kendileri için gerekli olan karbonhidratlara dönüştürebiliyor. Eğer KATALİZÖR
güneş ışınları çok kuvvetli ise bitki kendini korumak amacıyla sistemin
çalışmasını yaklaşık yarım saat içinde durduruyor. Fotosentezin ger-
KARBONDİOKSİT
çekleşmesine yardımcı olan doğal katalizörler çok çabuk bozulabiliyor (CO2)
O
ve bu nedenle sürekli yenilenmeleri gerekiyor. Üretilen karbonhidrat-
ödül evren töngür

lar ise tercih edilen bir yakıt çeşidi değil. Daha saf, daha temiz ve ener- OKSİJEN O DOĞAL FOTOSENTEZ
(O2)
ji yoğunluğu daha yüksek bir yakıta ihtiyaç var. Hidrojen bu amaca uy-
gun bir seçim. Çok fazla enerji depolayabiliyor. Tasarlanacak olan ya-
pay fotosentez sisteminin doğal fotosentezden daha etkili, güçlü ol- likler var. Su molekülleri parçalandığında elektronlar anten tarafından
ması ve tabii ki bunun yanı sıra maliyetinin de düşük olması gereki- toplanıyor, moleküler oksijen ve serbest protonlar oluşuyor. Antenin
yor. Gerçekçi bir yapay fotosentez sistemini kullanmaya ne kadar ya- öteki ucunda toplanan elektronlardan ikisi protonlarla birleşerek mo-
kınız peki? leküler hidrojen oluşturuyor. Katalizörler bu süreç için gereken enerji-
Yapay fotosentez ile istenilen enerji dönüşümünün gerçekleşebil- yi azaltarak işlemi kolaylaştırıyor.
mesi için şu iki şeyin mutlaka olması gerekiyor: Yaprağın görevini üst- Yapay fotosentez sistemini asıl zorlayan unsur hidrojen açığa çıka-
lenecek bir çeşit nanotüp içinde güneş ışığını toplamak ve su molekül- racak kimyasal tepkime için gereken elektronları elde edebilmek, ya-
lerini ayrıştırmak. Doğal fotosentezde ortaya çıkan en son ürün oksi- ni su moleküllerini parçalayabilmek. Su moleküllerinin parçalanması
jen. Yapay fotosentezde ise bu son ürünün değişmesi gerekiyor. Süre- için yaklaşık 2,5 voltluk enerji gerekiyor. Bu da sistemin etkili çalışma-
cin sonunda sıvı hidrojen oluşmalı ki ya doğrudan yakıt olarak kulla- sı için güneş ışığının fotonları ile kimyasal tepkime başlatabilecek bir
nılabilsin ya da yakıt hücresine aktarılarak istenilen enerji dönüşümü katalizör gerektiğini gösteriyor. Son yıllarda yapılan çalışmalarda farklı
gerçekleştirilebilsin. Kurgulanan yapay fotosentez sistemlerinde, gü- katalizörler denenmiş. Bitkilerdeki doğal fotosentezde katalizör olarak
neş ışığını yakalamak için bilinen fotovoltaik güneş gözelerine benze- önemli rol oynayan manganez elementinin tek bir atomu doğal sü-
yen bir alıcı anten sistemi oluşturmak gerekiyor. Yarıiletken metal oksit reci tetikleyerek su molekülünün parçalanmasını sağlıyor. Bazı yapay
antenlerde, eksi yüklü elektronları toplamak amacıyla, artı yüklü de- fotosentez sistemlerinde de doğayı yansıtan biyomimetik yaklaşım-

46
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>
tan, minik peptit molekülleri yaratmışlar. kadar da kuvvetli değil, ama fotosente- ma Projeleri Yarışması’nda fizik dalında
Bu durumda açığa çıkan elektronlar ol- tik proteinler ve peptit moleküllerinden Türkiye 2. oldu. Klorofil içeren herhan-
ması gerektiği gibi kuru kalıyor. Bitkinin oluşan sandviç sistemindeki katman sa- gi bir bitkinin alkolle çalkalanmasıyla el-
fotosentetik proteinlerini koruyan pep- yısı artırıldıkça bu proteinlerin daha faz- de edilen klorofilli sudan alınan klorop-
tit moleküllerinin üzerine bir cam par- la güneş ışığı toplayacağı ve böylece daha lastları bakır ve çinko elektrotlarını kulla-
çası ve iletken bir malzeme, altına ise bir kuvvetli akımlar oluşturulabileceğinden narak, ışığın yardımıyla elektronların ha-
yarı iletken ve elektrot yerleştiriliyor. Bu bahsediliyor. Bu sistem, laboratuvar or- reket etmesi sonucu elektrik akımı üreten
sandviç şeklindeki sistemin üzerine lazer tamında yeşil bitkilerden elde edilen klo- öğrenciler, oluşturdukları güneş paneli ile
ışığı gönderildiğinde, fotosentetik prote- rofilli su kullanılarak çalıştırılıyor. 12 voltluk güç sağlayabiliyor. Panelin bü-
inler lazer fotonlarının serbest bıraktı- Geçtiğimiz yıl Türkiye’de bir grup or- yüklüğünün artmasıyla üretilen elektri-
ğı elektronları topluyor. Bu işlem sonu- taokul öğrencisi de bitkilerdeki foto- ğin gücünün de artacağı belirtiliyor.
cunda bitkinin yaprağında doğal olarak sentez olayını taklit ederek elektrik üre- Bitki kaynaklı yakıt hücreleri dizüstü
oluşması beklenen karbonhidrat yerine, ten bir güneş paneli geliştirdi. Mehmet bilgisayarlara, cep telefonlarına ve başka
yarı iletkenden geçen elektronların elekt- Ozan Özceviz ve Halit Çetin isimli öğ- elektrikli aletlere yerleştirilebilirse nor-
rotlara ulaşmasıyla elektrik akımı oluşu- renciler bu projeleri ile TÜBİTAK Or- malde kullanılan pillerin ömrünün uza-
yor. Oluşan bu elektrik akımı şimdilik o taöğretim Öğrencileri Arası Araştır- ması sağlanabilir.

la manganez elementi kullanılıyor ancak bu sistem uzun cihazını tanıttı. Bu sistemde nikel, molibden ve çinko ka-
ömürlü değil, kolayca bozulabiliyor. Kararlı bir metal olan rışımından oluşan katalizör hidrojeni açığa çıkarmak için,
titanyum dioksit de (TiO2) etkili bir katalizör. Boya ile du- kobalt borat katalizörü ise oksijen için kullanılmış. Anten
yarlı hale getirilen TiO2 güneş gözesi (Graetzel cell) 1990 için kullanılan üç katmanlı silikon pahalıya mal olmuş. El-
yılından beri kullanılan bir katalizör. Son zamanlarda keş- de edilen hidrojenin maliyetinin ise kilogram başına 6-7
fedilen ve yapay fotosentez sistemini tetikleyen yeni bir ABD doları olduğu belirtiliyor. Günümüzde metan gazın-
katalizör de kobalt oksit (CoO). Özellikle endüstride ak- dan elde edilen hidrojenin maliyeti ise kilogram başına
tif olarak kullanılıyor. Platin çok iyi çalışıyor, fakat maliye- 2,5 ABD doları. Cihazın verimi henüz % 2,5, yani bir evin
ti hayli yüksek. Nikel ve molibden sülfit de sıkça kullanı- sadece bir günlük elektrik ihtiyacını ancak karşılayabili-
lan katalizörlerden. yor. Yapay fotosentez çalışmaları hızla devam ediyor. Bir-
Ancak kullanılan tüm bu katalizörlerde gerçekleşen çok kişi sistemin gerçek anlamda etkili bir şekilde kulla-
fotosentezin hızı bu süreci sınırlayan bir problem. Do- nılması için daha en az 10 yıl geçmesi gerektiğini düşü-
ğal fotosentezde bir saniye içinde bitkinin fizyolojik ya- nüyor.
pısına bağlı olarak 100-400 devir gerçekleşiyor, yani sa-
niyede 100-300 su molekülü parçalanarak oksijen ve YAPAY FOTOSENTEZ
hidrojen açığa çıkıyor. Verim alınabilmesi için yapay fo-
tosentezin hızının doğal fotosentezin hızına yaklaşma-
IŞIK elektronlar
sı gerekiyor. İsveç’teki Kraliyet Teknoloji Enstitüsü Kim-
ya Bölümü’nden bir grup araştırmacı geçtiğimiz günler- KATALİZÖR

de saniyede 300 devir yapabilen bir yapay fotosentez sis-


HİDROJEN
temi geliştirdiklerini açıkladı (http://www.nature.com/ Yarı İletken Anten (H2)

nchem/journal/v4/n5/full/nchem.1301.html). Bu sis-
temde katalizör olarak moleküler rutenyum kullanıldı.
+ Yüklü Delikler
Ulaşılan bu hızda gerçekleşen yapay fotosentezle, verim-
SU
li elektrik enerjisi üretilebileceği söyleniyor. Özellikle gü-
neş ışığının bolca bulunduğu yerlerde, geniş alanlara in-
(H2O)
O
O
şa edilecek tesislerde bu sistemin rahatlıkla kullanılabi-
O
leceği ve elektriğin çok ucuza üretilebileceği belirtiliyor. O
ödül evren töngür

KATALİZÖR OKSİJEN
Geçtiğimiz yıl Sun Catalytix firması suda çalışarak ya- (O2)

pay fotosentez gerçekleştiren, kablosuz “yapay yaprak”

47
Yeşil Elektrik Elektrik Üreten Bitkiler

Ağaçların Ürettiği
Elektrik Gücü
İlk yapılan çalışmalarda bitkilerden
elde edilen elektrik gücünün küçük öl-
çekli olduğu dikkat çekiyor. Amerika-
lı mucit Gordon Wadle 2006 yılında bir
ağacın gövdesine çaktığı alüminyum çi-
viden toprağa sapladığı bakır bir elekt-
rota doğru elektrik akımı üretmeyi ba-
şarır ve bu fikrin patentini alır. Birçok fi-
zikçi bu olaya kuşkuyla bakmaya başlar.
Ne de olsa elektrik akımı iki farklı meta-
lin bir iletken ile bağlanması neticesinde
bir metalden diğerine elektronların ta-
şınmasıyla oluşacaktır. MIT’de fizik pro-
fesörü olan Andreas Mershin, MagCap
mühendislik firmasının teşvikiyle bilir-
kişi olarak bitkilerden elektrik elde edil-
mesi olayını incelemeye karar verir. Sak-
sıda yetişen küçük bir incir fidesi ile de-
nemelerine başlayan bu araştırmacı, ay-
nı metalden yapılmış elektrotları kullan-
dığında ve bitkiyi etrafındaki tüm elekt-
romanyetik etkileşimlerden korudu-
ğunda bile devrenin akım oluşturduğu- ları parçaladığı zaman açığa çıkan elekt-
nu görür. Bu durumdan hidrojen iyon- Bitki Kökleri ronlar oksijenle birleşerek su ve karbon-
larının sorumlu olduğu anlaşılır. Sonuç- Çözüm Olabilir mi? dioksit oluşturur. Fakat suya fazlasıyla
lardan tatmin olan MagCap firması, bu doymuş ıslak topraklarda oksijen ya hiç
fikri ticari bir uygulamaya dönüştürmek Klasik yakıt hücreleri, örneğin hidro- yoktur ya da çok kısıtlıdır. Bu koşullar-
için Voltree Power adlı bir şirket ku- jen, yakıtını oksijen ile birleştirerek su ve da anaerobik bakteriler karbondioksitin
rar. Bu şirket 2009 yılında Amerika Or- elektrik üretir. Bu tür sistemler elekton- yanı sıra serbest protonlar ve elektronla-
mancılık Servisi ve Arazi İşletme Şube- ları yakıttan çekip alabilmek için paha- rın açığa çıkmasını sağlarlar. Elektronlar
si için, tüm elektrik gücünü ağaçlardan lı metallerden, örneğin platinden yapıl- normalde topraktaki sülfat ve nitratlar-
sağlayan bir orman yangını izleme şebe- mış elektrotlara ihtiyaç duyar. Hollan- la etkileşir, ancak araştırmacılar bakte-
kesi kurarak işler duruma getirir. Fakat da’daki Wageningen Üniversitesi’nden rilerin oluşturduğu elektronları çekecek
üçüncü yılda ağaçların sisteme yetecek Bert Hamelers ve ekibi bu pahalı metal- uygun elektrotları toprağa yerleştirerek
kadar elektrik üretmekte yetersiz kaldığı lerle aynı işi görmesi için toprakta, bit- bu sorunu da çözdü. Katot ve anot için
ve fazladan panellerle desteklenmesi ge- kilerin kökleri arasında yaşayan bakte- grafitten yapılmış malzemeler kullanıl-
rektiği anlaşılır. Ağaçların ürettiği elekt- rilerin oluşturduğu enzimleri kullanma- dı. Olayı kısaca özetlemek gerekirse, her
rikle çalışan panellerin yanısıra güneş ya karar verir. Ekibin ihtiyacı olan şey- şey güneş enerjisi ve fotosentez ile baş-
enerjisiyle çalışan paneller de sisteme ler: Kökleri çok derinlere gitmeyen yeşil lar. Bitkiler Güneş’ten aldıkları enerji-
ilave edilir. Şu anda hâlâ bu sistem kul- bitkiler (çim, su kamışı vb.), güneş ışığı yi organik maddeye dönüştürür ve olu-
lanılıyor. Ama hikâye burada bitmiyor. ve suya doymuş ıslak toprak. Islak top- şan organik maddenin neredeyse yarısı
ABD’deki uzmanlar ağaçların gövdeleri- raklarda gelişebilen kısa köklü bitkiler- da bitki kökleri vasıtasıyla toprağa ileti-
ne çivi çakmakla meşgulken Hollanda’da le çalışmak, kabloların ve elektrotların lir. Toprakta bakteriler organik madde-
bir grup araştırmacı bitkilerin kökleri- yerleştirilmesinde kolaylık sağlıyor. Ay- yi parçalayınca protonlar ve elektron-
nin etrafında yaşayan birtakım mikroor- rıca ıslak toprakta oksijen elementi sı- lar atık madde olarak açığa çıkar. İşte
ganizmaların özel bir yakıt hücresi için- nırlı seviyelerde bulunuyor. Bu önemli bu elektronlar uygun elektrotlar vasıta-
de elektrik üretme kapasitesi olup olma- bir husus, çünkü normalde oksijeni bol sıyla toplanarak yan ürün olarak hem su
dığını araştırmaya başlar. olan topraktaki bakteriler karbonhidrat- hem de elektrik akımı üretilir (Şekil 1).

48
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

IŞIK VE KARBONDİOKSİT OKSİJEN Peki bu sistemin bitkilere bir zararı var


mı? Yapılan çalışmalar şimdilik bitkile-
rin gelişmesinde herhangi bir gerileme
olmadığını gösteriyor. Hatta kablolu bit-
kilerin diğer bitkilere göre daha iyi geliş-
tiği bile gözlenmiş. Ama aksini savunan-
lar da var. Bitkilerin fotosentez yapabil-
mek amacıyla ürettiği elektriğin bir kıs-
mının uzaklaştırılması ile fotosentezin
etkisinin azalacağı, bunun sonucunda
da daha az gıda üretileceği düşünülüyor.

Ekonomik Boyutu
Katot Hollanda’da bitki kullanılarak üreti-
len elektrik enerjisi şu an için 500 mili-
watt/m2 civarında, yani şimdilik ancak
Hidrojen İyonları
bir cep telefonunu şarj etmeye yeterli.
Bu elektriği üretebilmek için araştırma-
nın yapıldığı binanın çatısında 16 m2’lik
Karbonhidratlar
bir çim alan kurulmuş. Çalışma başladı-
ğından beri geçen 5 yılda, üretilen ener-
Elektronlar
ji 50 kat artırılmış. Elde edilen enerjinin
miktarı şimdilik bir evi çekip çevirmeye
Anot yetecek kadar değil, ama çalışmalar hız-
la devam ediyor. Araştırma ekibinde fi-
Suya Doymuş Nemli Toprak zikçi, çevre biyoteknoloğu, çevre tekno-
lojisi uzmanı, elektrik mühendisi, bota-
nik uzmanı ve mikrobiyologlar yer alı-
yor. “Plant Power” isimli Avrupa Birli-
Biyokütle (Biyoyakıt) ği projesinden 4 milyon avroluk destek
(35 km2 = 7,7 mega watt)
alan aynı ekip, bitki yakıt hücrelerini ti-
cari ürün haline getirmek için “Plant-e”
adında bir de firma kurmuş. Hedefleri
ise çok yakın bir gelecekte 3,2 W/m2 bit-
kisel elektrik üretebilmek. Bu hedefi tut-
turmak o kadar da kolay değil. Üzerin-
de durulması gereken birkaç önemli hu-
sus var. Öncelikle toprağa daha fazla or-
ganik madde veren bitki türlerinin kul-
lanılması gerekiyor. Örneğin şeker pan-
Güneş Enerjisi
(1 km2 = 7,7 mega watt) carı bu konuda çok etkin. Topraktaki or-
Mikrobiyal Bitki Yakıt Hücresi Rüzgâr Gücü ganik maddeyi en iyi şekilde parçalayan
(Yeşil Elektrik) (5 km2 = 7,7 mega watt) (1 km2 = 7,7 mega watt) ve elektronları açığa çıkaran bakteri ka-
rışımının çok iyi ayarlanması gerekiyor
ki üretilen enerjinin miktarı artsın. Yakıt
(Üstte) Şekil 1. Topraktaki elektrik akımı süreci: Şekil 2. Yeşil Elektrik ve Diğerleri:
Bitkiler güneş ışığını ve karbondioksiti özümseyerek dışarıya l
Rüzgâr gücü ve güneş enerjisi: 1km2’lik alandaki rüzgâr hücresinin ve özellikle elektronları yaka-
oksijen verir. Bitki kökleri toprağa organik maddeler, örneğin tirbünlerinin ve fotovoltaik (ışılelektriksel) güneş gözesi panellerinin layacak elektrotların çok iyi tasarlanma-
karbonhidrat salar. Toprakta bitki köklerine yakın yaşayan ürettiği elektrik miktarı yaklaşık 7,7 mega watt
mikroorganizmalar karbonhidratları parçalayarak karbondioksit, l
Mikrobiyal bitki yakıt hücresi: Aynı miktarda (7,7 mega watt) sı gerekiyor. Hollandalı ekip, bitkilerin
elektron ve hidrojen iyonlarını açığa çıkarır. Elektronlar anot enerji elde etmek için yaklaşık 5 km2’lik bitki ve bakteri kaynaklı
tarafından toplanırken, hidrojen iyonları katotlara doğru hareket yakıt hücresi alanı gerekir. köklerinin geliştiği kısımda pozitif anot
eder ve orada oksijen ile birleşerek su oluşturur. Toprak altına l
Biyokütle: 7,7 mega wattlk güç üretmek için kullanılacak olarak grafit granülleri kullanmış. An-
yerleştirilen elektrotlar vasıtasıyla elektronlar toplanarak biyoyakıt için gerekli bitkileri yetiştirmek için yaklaşık 35 km2’lik
elektrik akımı üretilir. alan gerekiyor. cak kullanılan bu anot, elektronları kato-

49
Yeşil Elektrik Elektrik Üreten Bitkiler <<<

da çok hızlı bir şekilde iletiyor, bu da ve- lüyor. Hollanda’da ortalama bir evin bir Bu tür arazilerde bitkilerin elektrik ürete-
rim kaybına neden oluyor. Uzmanlar, bu yılda kullandığı elektrik yaklaşık 3500 bilmesine uygun altyapı hazırlandığı tak-
sorunun etkili bir bakteri kültürü karı- kW saat, yani 50 m2’lik çim alanla kap- dirde üretim kapasitesinin çok daha fazla
şımının toprağa eklenmesi ile çözülebi- lanmış bir çatı bu ihtiyacın nerdeyse % olacağı düşünülüyor. Özellikle pirinç ve su
leceğini düşünüyor. Bu şekilde elektron- 20’sini karşılayabilir. kamışı gibi sulak ortamlarda gelişen bitki-
lar, protonlar ve oksijen daha hızlı birle- ler anaerobik bakterilerin faaliyetleri neti-
şerek su moleküllerini oluşturabilir. Son cesinde ortama fazlaca metan gazı salın-
olarak da bu teknolojinin büyütülmesi masına neden oluyor. Bu da atmosferdeki
ve uygulamaya konulması gerekiyor. Şu sera gazlarının oranını artırıyor. Dünya-
anda kullanılan ve deneme aşamasında- daki metan salımının yaklaşık % 20’si pi-
ki sistem pratikte kullanılmaya başlandı- rinç tarlalarından oluyor. Uygun anotların
ğında hedeflenen üretimin ancak yarı- toprağa yerleştirilmesi ile elektronlar me-
sına (1,6 W/m2) ulaşılabilecek. Bu mik- tan gazı üretmek yerine elektrik üretmeye
tar, günümüzde rüzgâr tirbünleri ya da başlayarak dünyamıza faydalı bir hizmet
güneş panelleri kullanılarak elde edilen sunmuş olacak.
elektrik enerjisinin yaklaşık 1/5’i kadar. Ama gene de elektriğin bitkilerden
Ancak bitkilerin elektrik gücünün biyo- Sistemin yaratıcıları çatıdaki bitki je- üretildiği bu sistemin, küresel elektrik
yakıtlardan üretilen güçten daha etkili neratörlerinin sadece elektrik üretmek- enerjisi ihtiyacını karşılama yolunda di-
olduğu bulunmuş (Şekil 2). Ayrıca bitki le kalmayıp başka faydalar da sağlayaca- ğer yenilenebilir yeşil enerji kaynakları
merkezli jeneratörler inşa etmek için gü- ğını düşünüyor. Yeşil çatıya sahip bir evin ile rekabet edebilmesi için bir hayli yol
neş panelleri ya da rüzgâr tirbünleri için başka ne tür avantajları olabilir? İlk aklı- alması gerekiyor.
gereken yüksek teknoloji ürünlerine ve mıza gelenleri hemen söyleyelim: En baş-
Kaynaklar
karmaşık mühendislik bilgisine de ihti- ta gözü yormayan aksine dinlendiren gü- http://www.newscientist.com/article/mg21328512.300-
power-plants-grow-your-own-electricity.html
yaç duyulmuyor. Bu sistemin en dikkat zel bir görüntü, fazladan izolasyon, yağ- http://www.newscientist.com/article/mg21428601.200-new-
çekici yanlarından biri de güneş panelle- mur suyunu depolama sistemi ve yaba- leaf-the-promise-of-artificial-photosynthesis.html
http://arstechnica.com/science/2008/04/plants-a-source-of-
rinin aksine karanlıkta da elektrik üret- ni hayat için doğal bir yaşam alanı. İler- electrical-power/
http://www.sciencedaily.com/
meye devam etmesi. Çatıya kurulan bit- de bu sistem çayırlık alanların bulun- releases/2010/04/100413121336.htm
http://www.youtube.com/watch?v=Ku1-_MOzkTE
ki jeneratörlerinin bir yılda 14 kilowatt duğu nehir kıyılarına, pirinç ve su ka- (Plant-e: living plants generate electricity)
http://www.theenvironmentalblog.org/2012/04/electricity-
saat/m2 elektrik üretebileceği düşünü- mışı dikili tarım arazilerine taşınabilir. generating-plants/

50
Börteçin Ege

Mars Kâşifleri
Mars, Ağustos başında NASA tarafından gönderilen Curiosity (Merak) adlı yeni bir gezegen kâşifini daha ağırlayacak.
Geçtiğimiz yıllarda başka uzay araçlarına da ev sahipliği yapan Mars’a yapılacak bu ziyaret de en az daha öncekiler kadar
önemli. NASA’nın 2004’te Mars’a gönderdiği Spirit (Cesaret) ve Opportunity (Fırsat) adlı Mars kâşiflerinin incelemeleri
sonucunda, gezegenin milyarlarca yıl önce çok miktarda suya ve buzula ev sahipliği yaptığı ispatlandı.
Mars aynı zamanda yanardağ, çöl ve kutup bölgeleri vb. içeren yapısıyla gelecekte -Ay’dan sonra- insanlığı ağırlamaya
en elverişli gezegenlerden. Yüzeyindeki ve atmosferindeki demir oksitten dolayı kızılımsı bir görünüşü olan,
bundan dolayı diğer bir adı da Kızıl Gezegen olan Mars bazı açılardan mavi gezegenimize hayli benziyor ve yakın
bir gelecekte de insanoğluna ev sahipliği yapacak gibi görünüyor. Şimdi buyrun, insanlığın ilgisini daha ilk zamanlardan
beri çeken bu ilginç gezegeni, bu gezegeni yakın bir geçmişte ziyaret eden hareketli robotların yani Mars kâşiflerinin
(Sojourner, Spirit ve Opportunity) neler keşfettiğini, bu keşifler sırasında hangi sorunlarla karşılaştıklarını
ve el birliğiyle hangi başarılara imza attıklarını inceleyelim.

Mars: Kızıl Gezegen


Güneş sistemimizde, Güneş’ten bakıldığında dör- Günümüze kadar Mars’a başta ABD olmak üzere
düncü sırada olan komşumuz Mars aynı Dünyamız- eski SSCB, Japonya ve ESA (European Space Agency)
daki gibi yanardağlar, vadiler, çöller ve kutup bölge- tarafından düzinelerce uzay gemisi, uydu ve robot
leri içeren yapısıyla Dünya’dan sonra yaşam için en keşif aracı gönderilmiş, fakat bunların çoğu Mars’a
uygun şartları taşıyan gezegen. Bu gezegene yakın ulaşamamış, ulaşanlardan da inişlerinden kısa süre
bir geçmişte gönderilen robot Mars kâşiflerinin elde sonra haber alınamamıştır.
ettiği bilgiler, geçmişte bu gezegende de hayat olabi- Bu gezegen hakkında daha doğru bilgiler,
leceği düşüncesini daha da güçlendirdi. 6800 km’lik NASA’nın 1990’lı yılların sonlarına doğru üretti-
yarıçapı ile Dünyamızın yaklaşık yarısı büyüklüğün- ği, modern iniş ve analiz teknolojilerine sahip robot
de olan Mars, aynı zamanda -Merkür’den sonra- Gü- kâşiflerin Mars’a gönderilmesinden sonra edinilmiş-
neş sistemimizin en küçük ikinci gezegenidir ve Adı- tir. Önümüzdeki yıllarda Mars’a gidcek uzay araçla-
nı da kızılımsı görünüşünden dolayı Roma mitoloji- rının ve gezegenin yörüngesine yerleştirilecek uydu-
sindeki savaş tanrısı Mars’tan (Yunan mitolojisinde- ların sayısının artması bekleniyor. (Fakat insanoğlu-
ki Ares) almıştır. nun Mars’a ayak basabilmesi için daha en az 20-25
Mars’ın, ABD’li gökbilimci Asaph Hall’un 1877’de yıla ihtiyaç olduğu kesin. NASA ve ESA yetkililerinin
keşfettiği Phobos ve Deimos adlı iki küçük doğal uy- verdiği bilgiye göre Mars’a yapılacak ilk insanlı seya-
dusu var. Güneş’ten ortalama uzaklığı 228 milyon hatler 2030’lu yıllarda gerçekleştirilebilecek.)
km olan Mars’ta bir gün 24 saat 39 dakika 36 saniye
sürer. Mars’ın yüzeyi genel olarak soğuktur. Özellikle
kutup bölgelerinde ve kış aylarında hüküm süren sü-
rekli karanlık ve dondurucu soğuk (bu bölgelerde
sıcaklık -140 °C’ye kadar düşebilir) Dünya’dan gön-
derilen araçlara zaman zaman büyük zorluklar ya-
şatır. Mars yüzeyinde ölçülmüş en yüksek sıcaklık
+27°C’dir. Kışın atlatılmasından sonra, özellikle de
kutup bölgelerinin üstündeki atmosfer tabakaların-
da hızı saatte 650 km’ye, yüzeyde ise 400 km’ye ula-
şan toz fırtınaları oluşur.

52
Bilim ve Teknik Mayıs 2012
>>>

Dünya’nın Mars’a istasyonunun içinde gönderilen Sojourner


yakın geçiş dönemleri (Misafir) adındaki ufak bir Mars aracı ile
başladı. 4 Aralık 1996’da Cape Canaveral
Mars ile Dünya arasındaki uzaklık -her Uzay Üssü’nden fırlatılan Sojourner, tam
iki gezegenin de o andaki konuma göre- 7 aylık bir yolcuğun ardından 4 Temmuz
55 ile 400 milyon km arasında değişiyor 1997’de Mars’a indi. 65 cm uzunluğunda,
ve Dünya her 15 ila 17 yılda bir Mars’a en 48 cm genişliğinde, 30 cm yüksekliğinde
yakın mesafeden geçiyor. Doğal olarak ve 10,6 kg kütlesinde olan bu altı tekerlekli
bu dönemler Mars’a gönderilmesi plan- ufak araç türünün ilk örneği olan hareket-
lanan araçlar için de iyi bir fırsat yaratı- li bir laboratuvar olarak da düşünülebilir.
yor, çünkü o dönemlerde gönderilen araç- İhtiyaç duyduğu enerjiyi aracın üst yüze-
lar Mars’a normalden daha az yakıt har- yine yerleştirilmiş güneş panelleri ile sağ- dakika 35,24 saniye) çalışan Sojourner’ın
cayarak ve daha çabuk varıyor (NASA’nın layan Sojourner, Mars yüzeyindeki görev devre dışı kalma sebebinin, aracın akü-
Spirit’in ve Opportunity’nin fırlatılması süresi boyunca toplam 100 metre yol kat sünün Mars yüzeyine özellikle de gecele-
için 2003 yılını da böyle bir döneme denk etti ve yer istasyonu Pathfinder’dan en faz- ri hâkim olan aşırı soğuğa dayanamama-
geldiği için özellikle seçtiğini kolaylıkla la 12 metre kadar uzaklaştı. sı olduğu tahmin ediliyor.
tahmin edebilirsiniz). Sojourner, sahip olduğu kameralar ve Mars yüzeyinde yapılan analizlerin ve
ölçüm aletleri sayesinde -kendisinden en bu sonuçların Dünya’ya gönderilmesinin
Sojourner: Misafir son sinyalin alındığı 27 Eylül 1997 tari- yanı sıra bu görevin en büyük başarısı ha-
hine kadar- Dünya’ya toplam 550 fotoğ- va yastıkları ve yeni geliştirilen başka tek-
NASA’nın Viking uzay araçlarından raf ve çeşitli toprak ve kaya analizleri gön- nolojilerin de kullanımıyla Mars’a -geze-
sonra yeniden atıldığı Mars’a iniş macera- derdi. Mars yüzeyinde aktif olarak toplam genin yörüngesine girmeden- doğrudan
sı, 1996’da Pathfinder (Öncü) adlı bir yer 83 Mars günü (1 Mars günü = 24 saat 39 ve başarıyla inilebileceğini göstermek ol-

53
Mars Kâşifleri

muştur. Mars yüzeyine bu yöntemle başa- lu arazilere, soğuklara ve şiddetli fırtına- Opportunity: Fırsat
rıyla inen ilk araç olarak da tarihe geçen lara karşı veren Spirit, 23 Nisan 2009’da
Sojourner, bu görev süresince imza attı- girdiği kumlu bir araziden kendini kurta- İkiz kardeşi Spirit’ten 27 gün sonra (7
ğı başarılarla Mars’a daha sonra gönderil- ramadı ve -NASA destekli kurtarma ça- Temmuz 2003) Mars’a yolculuğuna başla-
mesi planlanan Spirit ve Opportunity adlı lışmalarının da sonuç vermemesi üze- yan Opportunity, 25 Ocak 2004’te Mars’ın
Mars kâşiflerinin de yolunu açmıştır. rine- Ocak 2010’de kaderine terk edildi. diğer ucundaki ve yine bir zamanlar bir su
Kendisinden en son 22 Mart 2010’da sin- yatağına sahip olduğuna inanılan ufak bir
yal alınan Spirit’in, kumlara takıldıktan kratere başarıyla indi (bu krater NASA ta-
sonra pozisyonunu Güneş’i ideal bir şe- rafından daha sonraları Eagle yani Kartal
kilde görecek şekilde ayarlayamadığı, do- Krateri olarak adlandırıldı). Aynı ikiz kar-
layısıyla iç aksamlarını korumak için ge- deşi Spirit gibi Opportunity’nin de Mars’a
rekli ısıyı üretemediği, o nedenle de iç ak- gönderilme amacı NASA’nın ünlü “Suyu
samlarının ve elektronik devrelerinin -55 takip et!” prensibine göre, bir zamanlar su
°C’yi bulan soğukta zarar görüp devre dı- yataklarına sahip olduğu düşünülen böl-
şı kaldığı tahmin ediliyor. gelerin izini sürmekti.

Spirit: Cesaret
NASA’nın Pathfinder’dan sonra Mars’a
gönderdiği iki keşif aracından biri olan
Spirit (Cesaret) Dünya’dan Mars’a olan
yolculuğuna 10 Haziran 2003’te başladı
ve 7 aylık yolculuğu sırasında 487 milyon
km kat ettikten sonra 4 Ocak 2004’te Gu-
sev Krateri’ne başarıyla indi (NASA yetki-
lileri, çapı 166 km olan Gusev Krateri’nin
milyarlarca yıl önce kurumuş bir göl ol-
duğunu düşünüyordu). Teknik adı Mars Mars’a iniş tarihinden kendisinden Opportunity, bu güne kadar Mars yü-
Keşif Aracı A (Mars Exploration Rover A, sinyal alınan son güne kadar, Mars yüze- zeyinde toplam 35 km gibi hatırı sayı-
kısaca MER-A) olan Spirit, Mars’a inişin- yinde geçmişte bulunduğu tahmin edilen lır bir mesafe kat ederek binlerce fotoğ-
den 17 gün sonra teknik bir sorun yaşa- su kaynaklarının izini süren Spirit, görev raf çekti ve kimyasal analiz yaptı. Teknik
sa da, kısa bir süre sonra bunun bilgisayar süresi boyunca Mars yüzeyinde toplam adı Mars Keşif Aracı B (Mars Explorati-
sisteminden kaynaklanan bir sorun oldu- 7730 metre kat ederek on binlerce fotoğ- on Rover B, kısaca MER-B) olan Oppor-
ğu tespit edildi. Spirit, NASA mühendis- raf çekti, binlerce kimyasal analiz yaptı. tunity, kendisiyle aynı teknik altyapıya ve
lerinin teknik sorunun ana sebebini bu- Mars yüzeyinde aktif olarak toplam 2269 donanıma sahip kardeşi Spirit’in aksine
lup sistemi yeniden işler hale getirmesin- Dünya günü (2208 Mars günü) geçiren bazı şansızlıkları yaşamadı ve bugüne ka-
den sonra (6 Şubat 2004) yeniden çalış- Spirit bu sürede tıpkı ikiz kardeşi Oppor- dar bazı potansiyel felaketlerden de (ya-
malarına başladı. Mars’ta aktif olarak kal- tunity gibi bilim dünyasında hayli ses ge- kalandığı toz fırtınaları gibi) kurtulmayı
dığı sürede en büyük mücadelesini kum- tiren araştırma sonuçlarına imza attı. bilerek “hayatta kaldı”.

54
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
<<<
İnsanlığın, Mars’taki yaşam ile ilgili
önemli bilgilere ulaşmasına büyük katkı-
ları olan Opportunity, 2011’de ulaştığı En-
deavour Krateri’nde çalışmalarına halen
devam ediyor ve Mars yüzeyinin katman-
ları üzerine bilgi toplamaya çalışıyor. mak için bulduğu çözüm ise hayli “basit”: pıya sahip olan Mars atmosferinin de geç-
Mars Kâşiflerinin mümkün olduğunca mişte çok daha kalın bir yapısı olduğunu
Teknik altyapı ve donanım özerk hareket etmesi) NASA, bu gibi ih- gösteriyor. NASA bir adım daha ileri gi-
tiyaçlar nedeniyle Mars kâşiflerinin yazı- derek 23 Mart 2004’te Mars kâşiflerinden
Yukarıda da belirtildiği gibi Spirit ve lımlarını daima güncel tutmaya özen gös- Opportunity’nin indiği bölgenin eskiden
Opportunity teknik donanım olarak aynı- teriyor. Yazılımların yeni sürümleri oluş- bir tuz gölü veya okyanus olduğunu res-
lar. Her biri 26 cm çapında altışar alümin- turuldukça Dünya’dan güncelleniyor. men doğrulamıştır. Araştırmaların di-
yum tekerleği olan bu Mars Kâşiflerinin Her bir kâşifin bilgisayar sisteminin ğer sonuçlarından biri de, bir zamanlar
uzunlukları 1,6 m, yükseklikleri 1,5 m, küt- kalbi 32-Bitlik bir mikroişlemciden olu- Mars’ta da -aynı Dünya’da olduğu gibi- iki
leleri ise 185 kg. Tekerlerinin her biri birbi- şuyor. Eski Apple Macintosh bilgisayar- kutuplu bir manyetik alan olduğunu doğ-
rinden bağımsız hareket etme yeteneğine larda kullanılan, PowerPC mikroişlemci- rular niteliktedir.
sahip olan Mars kâşifleri, bu tekerleri ay- nin özel bir sürümü olan bu mikroişlemci Sonuç olarak, Mars kâşiflerinin Mars’a
nı zamanda birer kazı aleti gibi kullanarak uzayda bulunan ve donanımlar için zararlı gidişi hem teknoloji hem de insanlık açı-
Mars yüzeyini sadece birkaç santimetreye olabilecek her türlü ışına karşı özel olarak sından büyük bir zafer olmuş, insanlık ta-
kadar olsa da kolaylıkla kazabiliyor ve kaz- kaplanmış ve bugüne kadar birçok uzay rihinde ilk defa bir gezegenin yapısı bu
dıkları bu alanları sahip oldukları kamera- seferinde başarıyla kullanılmış. kadar ayrıntılı incelenebilmiş ve başka bir
lar ve ölçüm aletleriyle görsel ve mekanik gezegende de (en azından geçmişte) hayat
olarak inceleyebiliyor. Farklı farklı tiplerde En büyük düşman: Soğuk! olabileceğine dair kanıtlara erişilmiştir.
kameraları olan Mars kâşifleri, Mars yüze-
yinde geniş açılı panoramik çekim yapabi- Eğer Mars yüzeyine zaman zaman Gelecek Adım: Curiosity
liyor, hatta tehlike tespit kameralarıyla ola- hâkim olan şiddetli toz fırtınalarını ve kum
sı tehlikeleri önceden “sezebiliyor”. tuzaklarını saymazsak Mars kâşiflerinin en (Merak)
Üst yüzeylerini neredeyse tamamen büyük düşmanı, özellikle de geceleri yüzeye İnsanoğlunun en olumlu özelliklerin-
örten güneş panelleri ve şarj edilebilen hâkim olan soğuktur. Mars gecelerinde sı- den biri de bilgiye doymamasıdır. Bunun
aküler sayesinde hareket enerjisini doğru- caklık -96°C’ye kadar düşebilir, gün içinde- en güzel örneğini bugünlerde yine NA-
dan Güneş’ten sağlayan Mars kâşifleri, ça- ki sıcaklık farkı da 113°C kadar olabilir. Fa- SA sergiliyor. Spirit ve Opportunity’nin
lışmalarına Güneş’in ilk ışınlarının Mars’a kat Mars kâşiflerinin çalışmalarını sürdü- başarılarıyla yetinmeyen NASA, 26 Ka-
yansımasıyla başlıyor, gün batımından he- rebilmesi ancak -40°C ile +40°C aralığın- sım 2011’de, yeni geliştirdiği ve Curio-
men sonra ise yeniden enerji koruma du- da mümkün. Bu nedenle Mars kâşiflerinin sity (Merak) adını verdiği daha da geliş-
rumuna geçiyor ve bu sırada Dünya ile bilgisayarları, elektronik devreleri, aküle- miş bir kâşifi daha Mars’a doğru uğurla-
iletişimlerini de minimum düzeye indi- ri ve soğuktan korunması gereken diğer iç mıştı. Curiosity şu anda Mars’a milyon-
riyorlar. Sahip oldukları güçlü antenler aksamları NASA tarafından “sıcak elektro- larca kilometre uzakta, ama daha şim-
(örneğin UHF-Antenleri) sayesinde ana- nik kutusu” denilen bir kutunun içine yer- diden tüm bilim dünyası nefesi kesilmiş
liz sonuçlarını ve çektikleri fotoğrafları, leştirilmiştir. Dış yüzeyi altın kaplama olan halde Curiosity’nin Mars’a inişini bekli-
NASA’ya ya da ESA’ya ait Mars yörünge- bu kutu, birtakım ısıtma elemanları ve ae- yor. Eğer her şey yolunda giderse Curio-
sindeki uydular (Mars Odyssey, Mars Glo- rojeller (silikon tabanlı, gözenekli yalıtkan sity 6 Ağustos’ta Mars’a inecek ve hepimi-
bal Surveyor ve Mars Reconnaisse Orbiter) bir katı madde) sayesinde, kâşiflerin güneş zi yeniden aylar hatta yıllar boyunca sü-
üzerinden, bazen de doğrudan Dünya’ya panellerinden üretilen enerjinin de yardı- recek yeni maceralarla bilinmeyenlerin
gönderen Mars kâşifleri, Dünya ile ileti- mıyla, gövdenin asıl donanımların bulun- dünyasına sürükleyecek. Gelecek ay Cu-
şim kurarken gönderdikleri sinyallerin duğu kısmını sürekli sıcak tutarak aracın riosity ile ilgili özel yazımızda tekrar bu-
Dünya’ya ulaşması için 20 dakikaya kadar donup kalmasını engeller. luşmak üzere.
varan bir süre geçtiğini de dikkate almak
zorundalar. Dolayısıyla bazen Dünya’ya Sonuç Kaynaklar
“sordukları” bir sorunun cevabının gel- NASA (The National Aeronautics and Space Administration),
http://www.nasa.gov/home/index.html
mesi için -Dünya ile Mars’ın o andaki ko- Araştırma sonuçları Mars yüzeyinde Golombek, M. P. Ve ark., “Selection of the Mars Exploration
Rover landing sites”, Journal of Geophysical Research.
numuna göre- yaklaşık 40 dakika bekli- milyarlarca yıl önce çok fazla sıvı su bu- Cilt 108, Sayı E12, s. 10, Aralık 2003.
NASA Concludes Attempts to Contact Mars Rover Spirit,
yorlar (NASA’nın bu süreçlerden kaçın- lunduğunu, günümüzde hayli ince bir ya- NASA Basın Duyurusu, 2011-156, NASA, Mayıs 2011.

55
Özlem Ak İkinci
Dr., Bilimsel Programlar Uzmanı,
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Modern
Çağın
Salgın
Hastalığı

Depresyon Gelişmiş ülkelerde hemen hemen herkesin çantasında bir


antidepresan var. Modern dünyanın bir salgın hastalığı gibi yıldan
yıla büyük bir artış gösteren depresyon, başta bilim insanları
olmak üzere toplumdan her kesimin dikkatini çekmiş durumda.
Sadece yetişkinlerde değil artık çocuklarda bile görülen bu
hastalığın nedenleri, antidepresanların etkileri ve gerçekten işe
yarayıp yaramadıkları yanıt bekleyen sorulardan.

56
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

S
abahları yataktan kalkmakta zor- oluyor? Ya da bazı insanlar neden depres- noamin Varsayımı’na göre yeterli miktar-
lanmak, kimseyle konuşmak iste- yona daha yatkın oluyor? Diğer pek çok da kimyasal mesaj iletici üretilmemesi ya
memek, hiçbir şeyden zevk alma- hastalığın aksine depresyonun nedenleri- da geri alım mekanizmasının normalden
mak, kilo kaybı, dikkat eksikliği, kendini nin maalesef basit bir açıklaması yok. Tek fazla çalışması ve kimyasal mesaj iletici-
işe yaramaz hissetmek, suçluluk duygu- neden çevresel ve sosyal etkenler değil el- lerin enzimlerle parçalanması sonucunda
su… Sıkça rastladığımız bu tür şikâyetler bette. Kişinin düşünce yapısından genetik depresyon ortaya çıkıyor. Yani serotoni-
aklımıza hemen çağımızın hastalığı dep- özelliklerine, beyinde meydana gelen bi- nin, norepinefrinin ve dopaminin sinaps
resyonu getiriyor. Hele de bireyler bu tür- yolojik değişimlerden yaşlanmaya kadar boşluğunda olması gereken düzeyden da-
den şikâyetleri tetikleyecek olumsuz du- pek çok neden var depresyonun arkasın- ha az olması, depresyonun nedenlerinden
rumlar yaşamış, yani işlerinden ya da eş- da. biri olarak görülüyor.
lerinden ayrılmış, bir yakınlarını kaybet- Monoamin Varsayımı aslında hâlâ
mişlerse, depresyon neredeyse doğal bir Biyolojik Etkenler önemini koruyor olsa da, klinik uygu-
sonuç gibi. lamalarda ortaya çıkan bazı sorunlar bu
1970’li yıllarda ortaya atılan ve dep- varsayımın geliştirilmesini gerektirmiş.
En Yaygın Dördüncü Hastalık resyonun biyolojik nedenlerini ilk olarak Antidepresan alındıktan kısa bir süre son-
açıklayan “Monoamin Varsayımı”na göre ra sinapsta kimyasal mesaj iletici seviyesi
Depresyon tüm dünyada 121 milyon depresyon, özellikle serotonin ve norad- artsa da asıl klinik etkinin ortaya çıkma-
kişiyi etkiliyor ve en yaygın görülen hasta- renalin olmak üzere kimyasal mesaj ileti- sı için 2-4 hafta gerekiyor. Yapılan bazı ça-
lıklar arasında 4. sırada yerini çoktan aldı. cilerin merkezi sinir sisteminde sinir hüc- lışmalarda depresyondaki pek çok hasta-
Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine releri arasındaki sinaps boşluğunda yeter- nın özellikle hem serotonin hem de no-
göre gelecek 10 yıl içinde en çok görülen siz olmasına dayanıyor. Bu durumu gözü- repinefrin seviyelerinde ciddi miktar-
ikinci hastalık olacak. Şu an her beş kadın- müzde canlandırmaya çalışalım: Birbiri- da düşüş olduğu tespit edilmiş, ancak ta-
dan ve her on iki erkekten birinde gözle- ne çok yakın iki sinir hücresi hayal ede- kip edilen sürede bu mesaj ileticilerin se-
nen depresyona sadece yetişkinlerde rast- lim. Birinci sinir hücresinde kimyasal me- viyeleri artsa da bunun depresyonun orta-
lanmıyor. Okul çağı çocuklarının % 2’sin- saj ileticileri üreten küçük bir fabrika ol- dan kalkmasına yetmediği anlaşılmış. Da-
de, ergenlerin % 5’inde depresyon görüle- duğunu düşünebiliriz. Bu kimyasal me- ha sonra devam eden çalışmalar ve araş-
biliyor. saj ileticiler küçük baloncuklar halinde tırmalar sonucunda, kimyasal mesaj ileti-
Depresyonun artışına karşılık antidep- paketlendikten sonra sinir hücresinin dış cilerin bağlandığı ikinci sinir hücresinde-
resan kullanımında da artış olması sürp- yüzeyine, oradan da sinapsa gönderiliyor. ki almaçlarda yapısal değişiklikler olduğu
riz değil elbette. Örneğin Türkiye’de 2005 için depresyonun ortaya çıktığını belirten
kimyasal mesaj ileticiler almaçlar
yılında yaklaşık 20 milyon kutu olan kul- “Kimyasal Mesaj İletici Almaç Varsayımı”
lanım 2010 yılında 34 milyon kutuyu geç- üzerinde durulmaya başlanmış. Almaç-
miş, yani antidepresan kullanımı beş yılda lardaki yapısal değişikliklere bağlı anor-
neredeyse % 65 artmış. İşte bu rakamlar mallikler yüzünden, kimyasal mesajların
birinci sinir hücresi
nedeniyle de depresyon hem bireysel açı- almaçlardan diğer hücrelere iletilememe-
dan hem de toplumsal açıdan bir halk sağ- sinin depresyona neden olduğu düşünül-
lığı sorunu olarak görülüyor. müş. Ardından normal seviyede kimyasal
Depresyon yaygın görülen, tedavisi ikinci sinir hücresi
mesaj ileticilere ve normal almaçlara sa-
mümkün, kronikleşebilen, tekrar edebi- hip kişilerde de depresyon görülmesi üze-
len bir beyin hastalığı olarak tanımlanı- Sinapstan geçen kimyasal mesaj ileticiler rine, depresyondaki hastaların beyinleri-
yor. Tedavi edilmezse kişinin yaşamında ikinci sinir hücresinin yüzeyindeki, işlev- nin duygu durumu ile ilgili bölgelerinde
sosyo-ekonomik kayıplara yol açan, inti- lerine göre farklı tipteki almaçlara bağla- bazı yapısal değişiklikler meydana geldiği,
har gibi çok ciddi riskler taşıyan ve yaşam narak mesajını iletiyor. Bu mesaj da vü- sinir hücrelerinde azalma olduğu bilim-
kalitesini bozan önemli bir ruhsal bozuk- cutta çeşitli etkinlikleri tetikliyor. Sinaps- sel çalışmalarla kanıtlanmış. Yani depres-
luk olarak değerlendirilen depresyon, ge- taki fazladan kimyasal mesaj ileticiler bi- yonun oluşumunda merkezi sinir sistemi-
nellikle ekonomik zorluklar, boşanma ya rinci sinir hücresindeki geri alım pompa- nin içten ve dıştan gelen uyarılara uyum
da aileden birinin kaybı gibi nedenlerle sına ya da geri kazanım kutusuna benzer gösterebilme özelliğinin yetersizliğinin rol
yaşanılan duygusal çöküntü gibi durum- bir mekanizmayla hücreye geri alınıyor oynadığı görüşü ağırlık kazanmış. Merke-
larla ilişkilendiriliyor. ve parçalanarak daha sonra kullanılmak zi sinir siteminin uyum gösterebilme özel-
Günlük hayatımızda yaşanılan olum- üzere ilk hallerine dönüştürülüyor. Beyni- liğini bir savunma mekanizması olarak da
suzluklar ya da stres nasıl oluyor da kim- mizdeki ve vücudumuzdaki pek çok sinir düşünebiliriz. Bu savunma mekanizması-
yasal dengemizi bozup depresyona neden hücresi bu şekilde çalışıyor. Ancak Mo- nın işleyişinde bir sorun olmasının dep-

57
Modern Çağın Salgın Hastalığı: Depresyon

sit taşıyan bir proteini kodlayan SLC6A15


Mevsimsel de Oluyor, Doğum Sonrası da Ortaya Çıkıyor geni tanımlanmış ve bu genin ağır depres-
yonla ilişkili olduğu bulunmuş. Araştırma-
Depresyonun pek çok çeşidi var: Ağır Mevsimsel depresyon ise depresyo- yı yapan bilim insanları, 15.000 kişiyi ince-
depresyon veya klinik depresyon, distimi nun farklı mevsimlerde görülen ve ardın- ledikleri başka bir çalışmanın da bulduk-
(kronik depresyon), iki uçlu (bipolar) bo- dan kaybolan formu olarak düşünülebi- ları bu sonucun desteklediğini görmüş.
zukluk, doğum sonrası depresyon ve mev- lir. Mevsimsel koşullara bağlı olarak güneş SLC6A15 geninin ifadesinde azalma ol-
simsel depresyon. Depresyonun farklı tür- ışığından mahrum kalmak da depresyona masının, sinir hücreleri devrelerinde so-
lerinin belirtileri de, sebepleri de farklı- yol açabiliyor. Sonbahar mevsiminde gü- runa neden olduğu, bunun da depresyona
lık gösteriyor. Ağır depresyon ya da diğer neş ışığından faydalanamamanın sonu- yatkınlığı artırdığı tespit edilmiş.
adıyla klinik depresyon, depresyonun en cunda beyinde bazı merkezler uyarılamı-
ciddi hali olarak biliniyor. Tedavi edilmedi- yor ve serotonin seviyesinin çok azalma-
İki Yakın Dost:
ği durumda 9 aydan 1 yıla kadar sürebiliyor. sıyla depresyon gelişebiliyor. Mevsimsel
Uzun süren ve belirtileri kronikleşmiş disti- depresyonda genellikle enerji azalması,
Stres ve Depresyon
mi, depresyonun daha az ağır bir türü. Pek daha çok uyku ihtiyacı, iştah artması gibi Depresyonun ortaya çıkmasında pek
çok kadın doğum yaptıktan sonra birtakım belirtiler görülüyor. Kış aylarında ışık teda- çok etkenin rol oynadığı artık biliniyor.
sıkıntılar yaşıyor. Bunlardan biri de doğum visi görmenin, bu tür depresyonlarda hay- Çevresel etkenler de depresyonun bir ne-
sonrası depresyonu olarak biliniyor. Özel- li yararı oluyor. Bu depresyon türünün İs- deni olarak önemini koruyor. İşte bu çev-
likle doğum sonrasında yaşanan hormonal kandinav ülkelerinde görülme sıklığı çok resel etkenlerden biri de stres. Peki stres
dengesizlik sonucu oluşan bu depresyon olsa gerek. kişilerin depresyona girmesinde ne kadar
bazen ciddi boyutlara ulaşabiliyor. etkili?
Endokrin ve sinir sistemi, hipotala-
mus aracılığıyla birbirleriyle bağlantılı
resyona neden olup olmadığı konusun- serotoninin birinci sinir hücresi tarafın- iki sistem. Hipotalamus kan basıncı, tad,
da da çalışmalar yapılmış. Beyin görüntü- dan geri alımından sorumlu olan seroto- bağışıklık tepkisi, vücut sıcaklığı, vücu-
leme teknikleri kullanılarak yapılan çalış- nin taşıyıcı proteini kodluyor. Birinci sinir dun günlük ve mevsimsel ritmi gibi pek
malarda depresyondaki kişilerde merkezi hücresinin hücre zarında bulunan bu pro- çok işlevi kontrol eden, karmaşık bir be-
sinir sisteminin uyarılara uyum göstere- teinin etkinlik derecesi ve sayısı ise kim- yin bölgesi. Hipotalamus aynı zamanda
bilme özelliğinin yetersiz kalmasının nö- yasal mesajın sinapsta ne kadar kalacağını stres hormonunun salgılanmasından da
ronlarda sayısal kayıpla ve hacimce küçül- belirliyor. DNA’yı oluşturan nükleotit di- sorumlu. Hipotalamusun yanı sıra tiro-
meyle sonuçlandığı, bunun da depresyo- zisinin RNA polimeraz enzimi tarafından id, böbrek üstü bezleri gibi endokrin or-
nun gelişmesinde önemli bir role sahip ol- bir RNA dizisi olarak kopyalanması süre- ganlarının da depresyonla bağlantılı ol-
duğu görülmüş. cini kolaylaştıran ve DNA’nın özel bir böl- duğu biliniyor. Tiroid hormonunun dü-
gesi olan promotörün, 5-HTTLPR genin- şük seviyede olması genellikle depresyon-
Genetik Yatkınlığın Varsa! de uzun ya da kısa formda olması depres- la ilişkilendiriliyor. Böbrek üstü bezlerinin
yona yatkınlık konusunda ipucu veriyor. ana hormonu olan kortizolün düzeyinin
Yapılan çalışmalar sonucunda elde edi- 5-HTTLPR geninin promotör bölgesinin depresyondaki kişilerde daha yüksek ol-
len somut kanıtlar genetik yatkınlığın uzun formunu taşıyan kişiler daha şans- duğu biliniyor. Ayrıca kortizol hormonu-
depresyon gelişiminde önemli rol oyna- lıyken, kısa formunu taşıyan kişiler stresli nun çok fazla üretildiği durumlarda orta-
dığını gösteriyor, yani depresyon kalıtsal olayların ya da durumların etkisinde daha ya çıkan Cushing Sendromu ya da tempo-
olabiliyor. Depresyonun genetik özellik- fazla kalıyor. İşte genlerimiz duygu duru- ral (şakak) lob epilepsisi gibi hastalıklar da
ler nedeniyle gelişme ihtimalinin % 40 ol- mumuzu böyle etkileyebiliyor. hipokampus bölgesinde kayıplara yol açı-
duğu, kişinin çevresindeki diğer etkenler Yakın dönemde yapılan bir çalışma ye- yor ki bu hastalıklara sahip kişilerin dep-
nedeniyle gelişme ihtimalinin ise % 60’ol- ni bir genin ağır depresyonla ilişkili oldu- resyona girme riskinin çok yüksek oldu-
duğu saptanmış. Yaşanan olayların etkisi- ğunu ortaya çıkarmış. Araştırmacılar, ağır ğu biliniyor. Kronik stres nedeniyle bey-
nin olmadığı bir depresyon düşünülmü- depresyonun daha önce fark edilmemiş bu nin uyum gösterme yeteneğinde de çeşitli
yor. Genetik özelliklerin ise bu olaylar pa- mekanizması sayesinde, yeni tedavi stra- düzeylerde yetersizlik oluşabiliyor.
ralelinde depresyonun gelişme riskini ar- tejilerinin geliştirilebileceği konusunda Geçmişte uzun süre devam eden stres
tırdığı biliniyor. umutlu. Çalışmada ağır depresyon öykü- daha sonraki yıllarda kişinin depresyona
5-HTTLPR geni (serotonin-transporter- sü olan kişilerle hiç depresyona girmemiş girme riskini artırıyor. Örneğin çocukken
linked polymorphic region) ile ilgili yıllardır kişilerin genetik özellikleri karşılaştırılmış. istismar edilen ya da annesinden ve baba-
araştırmalar yapılıyor. 5-HTTLPR  geni, Sonuçta sinir hücreleri arasında aminoa- sından ilgi görmeyen kişilerde yetişkinlik

58
Bilim ve Teknik Temmuz 2012

>>>
döneminde depresyon gelişmesi riskinin fından geri alımını engelleyen bu tip anti-
çok yüksek olduğu belirtiliyor. Çocuk- depresanlarda da yan etki sorunun olması
luk çağında ciddi güçlükler yaşayan kişi- nedeniyle, yeni antidepresan türleri arayı-
lerin depresyona yakalanma riskinin daha şı devam etmiş. Bugün ise seçici serotonin
yüksek olduğu uzun zamandan beri bili- geri alım baskılayıcıları olarak adlandırı-
niyor. Çocukluk çağında yaşanan en yay- lan antidepresanlar ile seçici serotonin ve
gın sorunlar, örneğin cinsel, duygusal ya norepinefrin geri alım baskılayıcıları ola-
da fiziksel istismar, ebeveynlerin ayrılma- rak adlandırılan antidepresanlar, depres-
sı, annede veya babada ya da her ikisin- yonda standart ilaç tedavileri olarak gö-
de birden ruhsal bir hastalık olmasın, kişi- rülüyor. Bu yeni iki tür antidepresan hem
nin yetişkinlik döneminde depresyona ya- daha hızlı çalışıyor hem de daha az yan et-
kalanma riskini artıran önemli nedenler- kiye yol açıyor. Seçici serotonin geri alım
den bir kaçı. 11 yaşından önce ebeveynle- baskılayıcı antidepresanlar da serotoni-
rin ayrılması ya da ebeveynlerden birinin nin, birinci sinir hücresi tarafından geri
ölümü bu riski daha da artırıyor. alımını önleyerek işlev görüyor, böylece
Depresyonun başlangıcında ve deva- sinapsta serotonin miktarı artıyor. Yaşlanma ve
mında stresin önemli bir rolünün oldu- Antidepresanın etkisini gösterme- diğer hastalıklar
ğu biliniyor olsa da, genetik yatkınlığın da si hastaya bağlı olarak da değişiyor. Bazı
stresin depresyonu tetiklemesinde rolü ol- hastalarda 2 haftalık tedaviden sonra be- Basit hastalıklar bile, örneğin soğuk
duğunu gözden kaçırmamak gerek. Çün- lirtilerde azalma görülürken, bazı hasta- algınlığı, grip, hafif bir ağrı çoğu zaman
kü genetik yatkınlık, sadece depresyon larda bir gelişmenin görülmesi için 4 ila 8 ruh halimizi etkiler. Kronik hastalıklar-
riskini değil, aynı zamanda bireyin strese hafta geçmesi gerekebiliyor. Fakat yan et- da ise durum daha ciddi. Örneğin ba-
verdiği tepkiyi ve hatta stresli olaylardan kiler olumlu etkilerden daha önce kendi- zı kanser türleri, bazı tedavi koşulları
etkilenme olasılığını bile değiştirebiliyor. ni gösteriyor. depresyona neden olabiliyor. Kalp kri-
Anlaşılıyor ki stres ve genetik özellikler el Antidepresanların çalışma mekaniz- zi geçirenlerde, diyabet ve hipertansi-
ele verip depresyondaki biyolojik etkenle- masının temelinde beyindeki sinir sis- yon hastalarında depresyon görülüyor.
ri tetikliyor. temi kimyasını kontrol etmek, düzenle- Hatta yapılan çalışmalarda bu tip kro-
mek yatıyor. Peki, antidepresanlar ger- nik hastalıkları olan kişilerin üçte birin-

Herkesin Çantasında çekten iş görüyor mu? Son yıllarda bu ko- de depresyon belirtilerinin görüldüğü
nu pek çok bilim insanını düşündürmüş belirlenmiş.
Bir Antidepresan mı Var? ve bu konuda çalışmalar yapılmış. Teda- Depresyona sadece gençlerde ve or-
İlk antidepresanlar, pek çok bilimsel viye yanıt vermeyen hastalar daima ola- ta yaşlılarda kişilerde rastlanmıyor. Yaş-
keşif gibi, bir tesadüf sonucu bulunmuş. biliyor, ama yaygın kanı antidepresanla- lanma da depresyonun önemli neden-
1950’lerde doktorlar tüberküloz tedavi- rın iş gördüğü yönünde. Aslında beynin lerinden biri. İnsanlar yaşlandıkça genel
sinde kullanılan bir ilaç sayesinde hasta- diğer organlardan bir farkı yok, nasıl mi- işleyiş açısından beyin kapasitelerinde
nın ruh halindeki ve fiziksel etkinliğin- demizde bir sorun yaşadığımızda gerekli azalma oluyor. Tabii bu durumdan, ki-
deki değişmeleri fark etmiş. Yapılan ba- tedaviyi uyguluyorsak beynimizde bir so- şinin ruh hali üzerinde önemli etkile-
zı araştırmaların ardından ilaç 1950’lerin run olduğunda da ilaç tedavisi uygulan- ri olan bazı kimyasal mesaj ileticiler de
sonunda, 1960’ların başında depresyon masının uygun olacağı düşünülüyor. Bir payını alıyor. Örneğin bunama görülen
tedavisinde kullanılmaya başlanmış. Sero- şeker hastasının pankreası için insülin ne yaşlılarda, özellikle de hastalığın ilk aşa-
tonin, norepinefrin ve dopamin gibi kim- anlam taşıyorsa, depresyondaki bir kişi- malarında depresyon gelişebiliyor. Bu-
yasal mesaj ileticileri parçalayan monoa- nin beyni için de antidepresan aynı anla- nun bazal ganglion (beynin  orta kıs-
min oksidaz enzimini baskılayan bu an- mı taşıyor. Depresyon belirtilerine neden mındaki alın korteksi bölgesi) ile bey-
tidepresan, monoamin oksidaz baskılayı- olan kimyasal dengesizlik ilaç tedavisiyle nin ön bölgesi arasındaki bazı devre
cıları olarak adlandırılmış. Bu antidepre- düzelebiliyor ve depresyon giderilebiliyor. bağlantılarının bozulmasının bir sonu-
sanlar ciddi yan etkileri olması nedeniy- Ama gene de bilim dünyasında antidep- cu olabileceği düşünülüyor. Kolay inci-
le günümüzde popüleritesini kaybetmiş resanlarla ilgili tartışmalar sürüp gidiyor. nebilen ve yıpranan kişilerde yaşlanma
durumda. Monoamin oksidaz baskılayı- Hiç kuşku yok ki, pek çok kişi tedaviden sürecinde depresyon gelişmesi ihtima-
cılarından kısa bir süre sonra trisiklik tipi bir süre sonra kendisini daha iyi hisset- li daha yüksek. Yaşlanmaya bağlı ola-
antidepresanlar keşfedilmiş. Norepinefri- tiğini ve daha az depresyon belirtisi gös- rak gelişen yüksek tansiyon da bir diğer
nin, serotoninin ve daha az olmakla bera- terdiğini söylüyor. Fakat “acaba bu geliş- depresyon nedeni.
ber dopaminin birinci sinir hücresi tara- mede psikolojik etkenlerin katkısı var mı”

59
Modern Çağın Salgın Hastalığı: Depresyon

sorusu antidepresyonlarla ilgili şüphe- nı birleştirerek elde edilen verilerin istatis- drajesinin de aynı etkiyi göstereceğini id-
leri artırıyor. Yani acaba antidepresanla- tiksel analizini yapma yöntemi) antidep- dia ediyor. Kirsch’e göre insanlar ilaç alın-
rın gösterdiği etki “plasebo etkisi” mi? Ki- resanların pek çok hastada aslında çok az ca kendilerini daha iyi hissediyor, ama ila-
milerine göre, antidepresanların bu kadar fayda gösterdiğini savunuyor. Plasebo uy- cın kimyasal bileşenleri sayesinde değil.
popüler olduğu günümüzde bu ilaçların gulanabilir bir tedavi seçeneği değil, ancak İşte plasebo etkisi bu. Kirsch 36 yıldır pla-
etkisini plasebo etkisiyle ilişkilendirmek Kirsch antidepresanların hastalar için sa- sebo etkisi ile ilgili çalışmaları yapıyor ve
doğru değil. Binlerce hatta milyonlarca ki- nıldığı kadar da yararlı olmadığını düşü- ilaç sanılan şeker drajelerinin işe yaradı-
şi gördükleri antidepresan tedavisi sonu- nüyor. Yani hastanın ilaç sandığı bir şeker ğını, bunun pek çok hastalığın tedavisin-
cunda rahatlıyor, iyileşiyor. Psikiyatrlar da de de kullanılması gereken bir fırsat oldu-
pek çok hastanın antidepresan tedavisiy- ğunu düşünüyor. Antidepresan tedavisi-
le iyileştiğini vurguluyor. Diğer yandan, ne ancak son çare olarak başvurulması ge-
eş düzeyde depresyonlu hastaların bir kıs- rektiğini, birkaç hafta içinde hastanın te-
mı antidepresan tedavisi ile iyileşirken bir daviye yanıt vermediği görülürse de anti-
kısmı aynı tedaviyle iyileşmeyebiliyor. Pe- depresan tedavisinin hemen kesilmesi ge-
ki, madem pek çok kişi antidepresanların rektiğini savunuyor. Önceleri herkes gibi
yararlı olduğunu düşünüyor ve antidep- o da antidepresanların işe yaradığını dü-
resan kullanıyor, o halde neden her geçen şünenlerdenmiş. Ona göre antidepresan-
gün depresyonlu hastaların sayısı artıyor? ların işe yaradığını savunanlar sadece ilaç
Bu soruyu Harvard Tıp Fakültesi, Plasebo firmaları, beraber çalıştıkları bilim insan-
Çalışmaları Programı müdür yardımcısı ları, hastalar ve psikiyatrları.
Irving Kirsch soruyor. Kendisi 2008 yılın- Antidepresan tedavisinin plasebo ile
da PLoS Medicine’da yayımlanan çalışma- karşılaştırıldığı, neredeyse 30 yıl süren
sında yaptığı meta analiz sonucunda (be- başka bir çalışmada ise hafif ya da orta dü-
lirli bir konuda yapılmış, birbirinden ba- zeyde depresyon belirtisi gösteren hastala-
ğımsız birden fazla çalışmanın sonuçları- ra antidepresanların çok az yararı olduğu

Depresyon nedeniyle beynin hipokam- nemlerinin bazılarında antidepresan kullan- ki bağlantılara zarar veriyor olabilir. Ancak
pus bölümü bazen zarar görebiliyor, hat- mış. Beyin görüntüleme yöntemine ek ola- antidepresanlar beynin daha az hasar gör-
ta küçülebiliyor. Hayatlarının belli bir döne- rak, hastalarla her bir depresyon dönemle- mesini, hipokampus bölgesindeki küçül-
minde depresyon geçirmiş kadınlarla çalışan rinin ne kadar sürdüğünü, depresyonları- meyi engelliyor. Yaptıkları başka çalışma-
Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden nın ciddiyetini ve bu dönemlerin hangilerin- larda hipokampus bölgesi zarar gören kişi-
araştırmacılar antidepresan kullanımının de antidepresan kullandıklarını öğrenmek lerin bazı hafıza testlerinde de problem ya-
önemli beyin yapılarını koruduğunu ve bey- için iki kez bağımsız görüşmeciler aracılığıy- şadığı görülmüş. Tekrar eden depresyon, hi-
nin depresyondan zarar görmesini engelle- la görüşme yapılmış. Ekip hipokampus ha- pokampus hacminde daha fazla kayba ne-
diğini bulmuş. cimlerini tedavi yapılan ve yapılmayan gün den oluyor. O nedenle de bu hasarı önle-
Daha önce yapılan çalışmalarda, öğren- sayılarıyla karşılaştırmış. Önce depresyonda- mek için depresyonu fark etmek ve tedavi-
meden ve hafızadan sorumlu beyin bölge- ki kadınların hipokampus hacminin depres- ye başlamak büyük önem taşıyor. Hastala-
si olan hipokampusun depresyon geçiren yonda olmayanlarınkine göre küçük olduğu rın depresyon belirtileri azaldığında tedaviyi
kişilerde hiç depresyon geçirmemiş kişiler- tespit edilmiş. Diğer yandan daha kısa sü- hemen kesmemesi de alınacak diğer önlem-
de olduğundan daha küçük olduğu gösteril- re antidepresan kullananların hipokampus lerden. Bazı psikiyatrlar depresyona eğilimli
miş. Şimdi de psikiyatri, radyoloji ve nörolo- hacminin daha uzun süre antidepresan kul- bazı hastalarına sürekli antidepresan kullan-
ji profesörü Yvette I. Sheline tarafından yü- lananlara göre küçük olduğu da bulunmuş. malarını öneriyor.
rütülen çalışmada araştırmacılar beynin bu Hayvanlarla yapılan çalışmalarda da an- Şimdi antidepresanların depresyonun hi-
önemli bölgesinin antidepresn kullanan ki- tidepresanların stresin neden olduğu hipo- pokampus bölgesine zarar vermesini mi ön-
şilerde çok da küçük olmadığını tespit etmiş. kampus hacmindeki azalmaya karşı koru- lediği, yoksa kaybolan hacmin geri kazanıl-
Araştırma ekibi yüksek çözünürlüklü man- yucu olduğu görülmüş. Hipkampusun hac- masını mı sağladığı araştırılıyor.
yetik rezonans görüntüleme yöntemi kul- mindeki bu değişimler henüz tam olarak Antidepresanların diğer bir yararı da hi-
lanarak, yaşamları boyunca ortalama 5 kez açıklanamıyor. Depresyon sırasında salınan pokampusta merkezi sinir sisteminin uyarı-
depresyon geçirmiş 38 kadının hipokampus bazı kimyasallar beyne zarar veriyor olabi- lara uyum gösretebilme özelliğini ve hücre-
hacmini ölçmüş. Bu hastalar depresyon dö- lir. Ya da depresyon sinir hücreleri arasında- sel yenilenmeyi koruması.

60
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
<<<
ya da hiç olmadığı sonucuna ulaşılmış. Pensilvanya
Üniversitesi’nden araştırmacılar ciddi ölçüde dep-
resyonlu kişilerde ilacın önemli etkisi olduğunu da
belirtiyor. Çalışmayı yürüten bilim insanlarına gö-
re, antidepresan tedavisi ile plasebo arasındaki fark-
lar depresyonun ciddiyetine bağlı olarak hayli deği-
şiyor. Depresyonu ciddi diye nitelendirilen seviyenin
altında olan hastalarda antidepresan tedavisi (plase-
bo haplarıyla karşılaştırıldığında) ya çok az gelişme
sağlıyor ya da hiç gelişme sağlamıyor. Orta ya da az
derecedeki depresyona antidepresanların iyi geldiği-
ne dair çok az kanıt ve bilgi var. Hastanın beklentisi-
nin, düşünce yapısının ve bakış açısının olumlu ol-
masının da antidepresanların etkisinin ortaya çık-
masında önemli olduğu vurgulanıyor.
ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü’nce yapılan bir çalış-
mada ise antidepresanların psikoterapiden ya da pla-
sebodan daha yararlı olmadığı açıklanmış. Çalışma-
da 156 depresyon hastası üç gruba ayrılmış. Birin-
ci grup 16 hafta boyunca günde 1 defa olmak üze-
re kendilerine verilen antidepresanı kullanmış. İkin-
ci gruba 12 hafta boyunca haftada 2 kez olmak üzere
toplam 4 saat psikoterapi uygulanmış. Üçüncü grup
ise 16 hafta süresince herhangi bir etkisi olmayan
plasebo hapları almış. Çalışmanın sonucunda araş-
tırmacılar tedavilere verilen yanıt açısında grupla-
rın hiçbirinde kayda değer bir fark olmadığını açık-
lamış. Üç grubun da yaklaşık % 25’inde depresyon Diğer Tedaviler visinde hayli etkili. Ancak pek çok kişi
belirtilerinde azalma olmuş, geri kalan hastaların so- Bu bilinmezliği çözmeye çalışan ilaç kullanma fikrinden hoşlanmıyor,
runları devam etmiş. Newyork Adelphi Üniversite- bilim insanları, kaygı ve depresyon ayrıca ilaçların yan etkileri konusunda-
si, İleri Psikolojik Çalışmalar Enstitüsü Dekanı Jac- problemine sahip kişilerin beyinlerin- ki endişeler de ilaç kullanımına engel
ques P. Barber bu sonuçların beklenmedik olduğu- de hiperaktifleşen amigdalayı incele- olabiliyor. Bu durumlarda ise başka bir
nu, kendilerinin de aslında bir süprizle karşılaştığı- miş. Beynin duyguları ve tehlike işa- tedavi yöntemi olan elektroşok terapi-
nı söylüyor. Bu sonuçlara göre “depresyon tedavisin- retlerini algılamasını sağlayan yapı si diğer bir seçenek olarak sunuluyor.
de antidepresanlar işe yaramıyor” demek doğru mu? olan amigdalanın etkinliğinin, hasta- Elektroşok terapisinde elektriksel uya-
Yoksa depresyon tedavisinde antidepresanlarla bera- ların kişiliklerine, genetik ve bilişsel rılar hastanın başına yerleştirilen elekt-
ber psikoterapi şart mı? Psikoterapinin de tedavinin özelliklerine göre değişiklik gösterdi- rotlar aracılığıyla beyne iletiliyor. Bu
ayrılmaz bir parçası olduğunu düşünen pek çok uz- ğini tespit edilmiş. Psikoterapinin has- elektriksel uyarılar, beyin dalgalarında
man var. Çünkü antidepresanlar sadece beynin kim- taların beyin etkinliği üzerine etkisinin epileptik nöbetlerde olanlara benzer
yasal dengesi için bir yarar sağlıyor. Ancak depres- de genetik özelliklerine göre değiştiği değişiklikler olmasına neden oluyor.
yona sebep olan çevresel faktörleri düşündüğümüz- görülmüş. Bu işlem tekrarlandığında depresyon-
de psikoterapi tedavi sürecinin ayrılmaz bir parçası. Psikoterapi ve antidepresanların dan muzdarip pek çok kişi stresten ve
Psikoterapi sayesinde kişi yaşadıklarını değiştiremi- birlikte uygulanması depresyon teda- depresyon belirtilerinden kurtuluyor.
yor belki, ama yaşadıklarına bakış açısını değiştirebi-
liyor. Bu da kişinin çevresel etkenlerin, örneğin stre-
Kaynaklar
sin etkisini daha az hissetmesine yardımcı olabiliyor. Fournier, J. C., DeRubeis, R. J., Hollon, S. D., Dimidjian, Gürpınar, D., Erol, A. Mete, L., “Depresyon ve
S., Amsterdam, J. D., Shelton, R. C., Fawcett, J., Nöroplastisite”, Klinik Psikofarmakoloji Bülteni, Cilt 17,
Aslında en iyisi yaşadıklarımızda bardağın do- “Antidepressant Drug Effects and Depression Severity: s.100-110, 2007.
lu tarafını görerek kaygı ve stresten uzak durup dep- A Patient-Level Meta-analysis”, Journal of the American http://www.sciencedaily.com/
Medical Association, Cilt 303, s. 47-53, 2010. releases/2011/11/111103143518.htm
resyona olan genetik yatkınlığımızın ortaya çıkma- Iyer, K., Khan Z.A., “Depression – A Review”, Research
Journal of Recent Sciences, Cilt 1, s.79-87, 2012.
http://www.upenn.edu/pennnews/news/penn-study-
shows-antidepressants-work-best-severe-depression-
sını engellemek ve beynimizde meydana gelebilecek Kirsch, I., Deacon, J. B., Huedo-Medina, B. T., Scoboria, provide-little-no-benefit-otherwise
A., Moore, J. T., Johnson, T. B., “Initial Severity and http://www.sciencedaily.com/
biyolojik ve kimyasal değişimlere dur diyebilmek. Antidepressant Benefits: A Meta-Analysis of Data releases/2011/04/110427131816.htm
Submitted to the Food and Drug Administration”, PLoS http://www.imshealth.com
Depresyondan uzak günlere… Medicine, Cilt 5, s. 260-268, 2008.

61
Alp Akoğlu

Yelkenli Tekne Fiziği

Yelkenler
Fora!
Getty Images
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>
Denizlere yelken açmak
ne kadar keyifliyse, ardındaki
fizik de bir o kadar ilginç.
Yelkenli teknelerin geçmişi binlerce
yıl öncesine gitse de günümüzün
en modern yelkenlilerinde
“roket bilimi”nin kullanıldığnı
söylemek çok da yanlış olmaz.
Tekne ve yelken tasarımcıları özellikle
modern yarış teknelerini tasarlarken
hava ve su dinamiklerini en ince

Getty Images
ayrıntısına kadar hesaba katar.
Elbette burada sizleri aerodinamik Bir uçak kanadının üzeri bombeli olduğundan buradan akan hava biraz daha uzun yol kat etmek zorunda kalır.
“Bernoulli İlkesi”ne göre, hızlı hareket eden havanın yüzeye uyguladığı basınç daha düşük olur.
ve hidrodinamik hesaplarına Yani uçağın kanadının altındaki basınç üstündekine göre daha fazladır. Bu da yukarı doğru kuvvet oluşturur.
Yelkenler de tıpkı uçak kanadı gibi çalışır.
boğmak gibi bir niyetimiz yok.

R
İyi bir yelkenci olmak için bunları
üzgârın, yani hareket eden hava- bundan yüzyıllar öncesine kadar gemiler-
bilmek gerekli de olmayabilir. nın bir enerjisi vardır. En basit şek- de yaygın olarak kullanılan yelkenler gibi.
Ama yelken tutkunuz varsa, liyle ele alırsak, hareket eden hava Gemiler eskiden rüzgârı pupadan yani
ardındaki basit fiziğin yelkeni iter, yelken de tekneye bağlı oldu- geminin arkasından aldığı zaman verim-
ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. ğundan tekne suda hareket eder. Eğer du- li bir şekilde ilerleyebiliyordu. Bu nedenle
rum yalnızca bundan ibaret olsaydı, yel- denizciler bazen günlerce, hatta haftalarca
kenli teknelerin olabildiğince büyük, dört rüzgârın istedikleri yöne esmesini bekle-
köşe yelkenlerinin olması gerekirdi. Tıpkı mek zorunda kalıyordu.

Getty Images

Kabasorta armalı gemilerde dörtgen yelkenler kullanılırdı. Bu gemiler rüzgârı ancak pupadan yani geminin arkasından aldığı zaman verimli bir şekilde ilerleyebiliyordu. Bu nedenle denizciler bazen günlerce,
hatta haftalarca rüzgârın istedikleri yöne esmesini beklemek zorunda kalıyordu.

63
Yelkenli Tekne Fiziği

Salmanın
uyguladığı kuvvet
45° 45°

orsa orsa

90° rüzgârın yönü 90°


Direnç

Tekneyi iten kuvvet apaz apaz


(yelkenin uyguladığı kuvvetin
ön bileşeni)

Yelkenin uyguladığı geniş apaz geniş apaz


Yelkenin uyguladığı 180°
kuvvet
kuvvetin yan bileşeni
pupa

Bir yelkenlinin üzerindeki kuvvetler. Motor kullanmadıklarını varsayarsak, yelkenli tekneler güçlerini Teknenin rüzgârla yaptığı açıya göre yapılan seyre çeşitli adlar verilir. Rüzgârın yandan geldiği apaz
yalnızca rüzgârdan alır. Yelkenlerle elde edilen kuvvetin ancak bir bölümü, yani teknenin önüne doğru seyri çoğu teknenin en hızlı seyridir. Pupa seyrinde rüzgâr arkadan eser. Orsa ise teknenin en az 45°
olan bileşeni tekneyi ileri iter. Salma, yelkenin uyguladığı kuvvetin yan bileşenine karşı bir tepki açıyla rüzgâra karşı gittiği seyirdir. Çoğu tekne bundan daha dar bir açıyla (kırmızıyla boyanmış olan
kuvveti oluşturur ve teknenin yana sürüklenmesini önler. Teknenin suda ilerlerken karşılaştığı direnç bölge) rüzgâra karşı gidemez.
tekneyi iten kuvvetin ters yönündedir.

Binlerce yıllık geçmişine karşın yel- ve su gibi akışkanlar basıncın yüksek ol- tirir. Ayrıca yönü değiştirilen hava uçağın
kenler son yüz yılda büyük gelişim gös- duğu yerden düşük olduğu yere doğru ha- arkasında hava girdapları yani türbülans
terdi. İşin ilginci bundan yüz yıl önce reket ettiğinden, bu basınç da uçağa yuka- oluşmasına yol açar. Bu da düşük basınç
özellikle ticari gemilerde yelkenli tekne- rı doğru bir kuvvet uygular. yaratarak uçağı yavaşlatır. O nedenle düz
lerin yerini motorlu tekneler çoktan al- Kanat şeklinin yanı sıra kanadın akan seyirde hücum açısı olabildiğince düşük
mıştı. Yelken daha çok hobi amacıyla havanın yönünü değiştirmesiyle de kal- tutulur ve Bernoulli ilkesi yardımıyla uça-
kullanılır oldu. Yelkenciler modern yel- dırma elde edilir. Örneğin uçağın yüksel- ğın havada kalması sağlanır.
kenlerin (hatta teknelerin diğer bazı ak- mesi gerektiğinde kuyruk kanadı yardı- Modern teknelerde kullanılan yelken-
samlarının) gelişimini havacılığın geliş- mıyla uçağın burnu belli bir açıyla yüksel- ler de (bazı tipleri hariç) tıpkı bir uçak ka-
mesine borçlu, çünkü yelkendeki geliş- tilir. Bu durumda kanat düzlemiyle karşı- nadı gibi çalışır. Bunu özellikle rüzgâr sör-
meler havacılıktaki gelişmelerle paralel dan gelen hava arasında bir açı olur. Ka- fü yelkenlerinde açıkça görmek mümkün.
olarak ilerledi. Son yüz yıl içinde özellik- natlar karşıdan gelen havayı aşağı doğ- Rüzgâr sörfü yelkenlerinin bir tarafı bom-
le uçakların kanat yapıları üzerine birçok ru yönlendirir. Bu durumda ne olduğu- beli ve serttir, gerçekten bir uçak kanadı-
araştırma yapıldı. Havacılıkta verimlilik nu, bundan yaklaşık 300 yıl önce Newton na benzer. Modern teknelerin yelkenle-
her şeyin üzerinde olduğundan, yelken- açıklamıştı: Bir cisme etki eden her kuvve- ri de kumaştan yapılmış olmasına karşın
ler de bundan nasibini aldı. te karşı bir tepki oluşur. Bu tepkinin yönü rüzgârla dolduğunda kanat şeklini alır.
Uçakların kanatlarının altı düz, üs- ters, ama şiddeti aynıdır. Örneğin büyük- Yelkenli teknelerde yelkenlerin ön
tü bombelidir. Uçak uçarken hava kana- çe bir kutuyu ittiğinizde kutu da size ay- (bombeli kısım) ve arka yüzeylerinde ya-
dın altından ve üstünden uçağın arkasına nı kuvvetle karşı koyar. İşte, belli bir hü- pılan ölçümler, Bernoulli ilkesinin öngö-
doğru akar. Kanadın üzerinden akan ha- cum açısıyla duran kanatlar da havayı aşa- rüsünü destekliyor. Yelkenin ön kısmın-
va, altından akan havaya göre daha hızlı ğı iterken, hava da kanatları yukarı iter. Bu daki basınç arka kısmındakine göre düşük
hareket eder. İşin inceliği buradadır. Ka- itme kuvveti uçağın havada kalmasını ve oluyor. Bir rüzgâr sörfçüsü, yelkenin ıska-
nadın üzeri bombeli olduğundan buradan yükselmesini sağlar. ça köşesinin (direğin karşısındaki köşe)
akan hava biraz daha uzun yol kat etmek Uçakları uçurabilmek için hem Berno- gerginliğini değiştirerek yelkenin bom-
zorunda kalır. “Bernoulli ilkesi” denen ulli ilkesinden hem de hücum açısından be ayarını değiştirebilir. Düşük rüzgârda
bir olguya göre, hızlı hareket eden hava- yararlanılır. Havada belli bir hızda seyre- bombenin fazla olması hızı artırır. Yüksek
nın yüzeye uyguladığı basınç daha düşük den bir uçağı havada yalnızca hücum açı- hızla esen rüzgârdaysa yelkenin aşırı kuv-
olur. Yani uçağın kanadının altındaki ba- sıyla tutmak verimli olmaz, çünkü hava- vet oluşturmasını engellemek için yelken
sınç üstündekine göre daha fazladır. Hava nın yönünü değiştirmek çok enerji gerek- gerilerek bombe azaltılır.

64
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

Pupa Yelken Bir yelkenli teknenin performansı yal- teknenin altında, ortada duran ince kesit-
nız yelkenin tasarımına değil, teknenin de li bir kanada benzer. Salma bir bıçağa da
Yelkenciliğe pek aşina değilseniz rüzgâr tasarımına bağlı. Yelkenli tekne tasarımcı- benzetilebilir. Bir bıçağı suyun içinde ha-
arkadan estiğinde teknenin en yüksek hı- larının karşı karşıya olduğu en büyük so- reket ettirdiğinizi düşünün. Bıçak, kenar-
zına ulaşacağını düşünüyor olabilirsiniz. runlardan biri yelkenin tekneyi yana doğ- ları doğrultusunda hareket ederken nere-
Yelkenciler, bunun böyle olmadığını iyi bi- ru itmesi. Tekne rüzgârı yandan alıyorsa, deyse hiç dirençle karşılaşmazken, yüzey-
lir. Tekne rüzgârı arkadan aldığında yel- yelken tekneyi başta rüzgârın estiği yöne ler doğrultusunda büyük bir dirençle kar-
ken alanıyla orantılı olarak ileri doğru bir doğru iter. Halbuki teknenin ileri doğru şılaşır.
itki oluşur. Ama teknenin gövdesinin bel- ilerlemesi gerekir. Bunun için teknelerin Özellikle yarış teknelerinde salmanın
li bir bölümü suyun altında ilerlediğinden tasarımları ileri doğru ilerlemelerini ko- tasarımı da yelken tasarımı kadar önemli.
direnç yüksektir. Bu nedenle rüzgâr arka- laylaştıracak, yanlara doğru ilerlemelerini Üstelik salmanın tek görevi teknenin ya-
dan eserken rüzgâr hızına yaklaşmak zor- ise zorlaştıracak özelliklere sahiptir. na doğru sürüklenmesini önlemek değil.
dur. Direnç sıfıra yakın bile olsa rüzgârın Her şeyden önce tekneler ince uzun- Yelkenleri iten rüzgâr teknenin yan yat-
hızına ancak yaklaşılabilir. Rüzgâr hızına dur. Bu ileri doğru olan direnci azaltır- masına neden olur. Salma buna karşı bir
yaklaştığınızda tekne daha hızlı gidemez, ken yanlara doğru olan direnci artırır. Di- denge mekanizmasıdır aynı zamanda. Bu
çünkü yelkenler de rüzgârla aynı hızda git- renç yalnızca sürtünmeden kaynaklan- nedenle bazı yelkenlilerin salmalarının
tiğinden herhangi bir itki oluşmaz. Pupa maz. Hatta yüzeyin suyla sürtünmesi gö- alt kısmına ağırlık konur. Salma ne kadar
seyrindeki bir teknenin yelkeni bir uçağın rece küçük bir dirençtir. Asıl direnci tek- uzun olursa kuvvet kolu da o kadar uzun
kanadı gibi değil bir paraşüt gibi çalışır. nenin ilerlerken yarmak zorunda olduğu olacak ve teknenin yan yatmasını bir o ka-
Bunun da ötesinde, yelkenciler pupa su kütlesi oluşturur. dar önleyecektir.
seyrini pek sevmez. Çünkü pupa seyrin- Bir yelkenli teknenin alabora olması
de tekne dengesizdir. Rüzgâr yandan gel- Salma çok zordur, çünkü ağırlık merkezi aşağıda-
diğinde, yani apaz seyrinde düzenli esen dır. Yelkenlere dolan rüzgâr tekneyi ancak
rüzgâr tekneyi hafifçe yatırır ve tekne su- Özellikle yelkenlilerde teknenin suy- belli bir açıda yatırabilir. Tekne yattığında
daki dalga hareketlerinden daha az etki- la karşılaştığı kesiti azaltmak için tekne- yelkenler de yatar, yelkenin rüzgârı gören
lenir. Pupa seyrinde ise tekne bir kuvvet ler ince uzun olacak şekilde tasarlanır. Bu kesiti küçüldüğü için rüzgârın etkisi aza-
tarafından dengelenmediğinden yanlara tasarım sürüklenmeyi azaltsa da teknenin lır. Rüzgâr aşırı hıza ulaştığında yelkenci-
doğru çok daha fazla sallanır. Rüzgâr gi- rüzgâraltına sürüklenmesini engellemez. ler yelken alanını küçültür ya da yelkenler-
decekleri yöne doğru esiyor olsa bile, yel- İşte burada salma yardıma yetişir. Salma den birini ya da birkaçını tümüyle indirir.
kenciler çoğu zaman geniş apaz seyri ya-
Bir yelkenci yelken üzerindeki rüzgâr kuvvetinin tekneyi yatırmasını ve yelkenin güç kaybetmesini önlemek için vücut ağırlığıyla bu
parak ve zikzaklı bir yol izleyerek hedefe kuvveti dengelemeye çalışıyor. Bu, özellikle küçük teknelerle yarışanların her zaman başvurduğu bir yöntemdir.
varma yolunu seçer.

Rüzgârdan Hızlı
Apaz seyrinde, teknenin yönü rüzgârın
yönüne yaklaşık diktir. Bu durumda yel-
ken bir uçağın kanadı gibi iş görmeye baş-
lar. Tekne hızlandıkça yelkenle rüzgâr ara-
sındaki açı küçülür ve yelken kanat işlevi
görmeye başlar. Bu durumda rüzgârın hı-
zı artık bir sınır değildir. Direnç düşürüle-
bilirse tekne rüzgârdan hızlı gidebilir. Gü-
nümüzde özel tasarlanmış teknelerle ve
rüzgâr sörfleriyle rüzgâr hızının iki katı-
nı aşmak mümkün.
Rüzgârdan ne kadar hızlı gidilebileceği-
nin en güzel örnekleri, yelkenli buz sörfle-
ri. Bunlar buzda gitmek üzere tasarlanmış
yelkenliler ve çok az dirençle karşılaşırlar.
Anadolu Ajansı

Bu tür yelkenlilerle 50 km hızla esen bir


rüzgârda 150 km hıza ulaşılabiliyor.

65
Yelkenli Tekne Fiziği

Getty Images
Pupa ya da geniş apaz seyrinde teknenin ön kısmına açılan ve rüzgârın balon gibi şişirdiği “balon yelkenler” (spinnaker olarak da bilinir) rüzgârın itme kuvvetinin zayıf olduğu bu tür seyirlerde paraşüt
gibi işlev görerek rüzgârdan olabildiğince verim alınmasını sağlar.

Yelkenleri anlatırken uçak kanatların- Tekne rüzgârı yandan alırken rüzgârın cunda uzun ve dar kanatların daha ve-
dan yola çıkmıştık. Aerodinamik, mo- kuvveti tekneyi yana doğru sürükleme- rimli olduğu anlaşıldı. Kanat uçlarında
dern teknelerin salma tasarımlarında da ye çalışır. Tekne ileri doğru hareket eder- oluşan hava girdapları kanatların verimi-
imdada yetişiyor. Önceleri yelkenlilerde ken de bu kuvvet etkilidir. Suyun salma- ni düşürüyor, daha fazla yakıt tüketimine
yana sürüklenmeyi önlemek için derin ve nın yanlarından akışı, havanın bir uça- yol açıyordu. Uzun ve dar kanatlarsa ay-
uzun salmaların gerekli olduğu düşünü- ğın kanatlarının yüzeylerinden akışı gi- nı yüzey alanıyla daha yüksek verim sağ-
lürdü. Ancak suda hızla yol alan bir tek- bidir. Yazının başında uçağı havada tu- lıyordu. Günümüzde tekne tasarımcıları
nedeki geniş bir salmanın, sürtünmey- tan etkenlerden birinin kanatlardaki hü- bu deneyimleri hem yelken hem de sal-
le ve yarattığı türbülansla tekneyi önem- cum açısı olduğunu belirtmiştik. Aynı şe- ma tasarımına uyguluyor. İşte yelkenlerin
li ölçüde yavaşlattığı anlaşıldı. Günümüz- kilde tekne rüzgârla bir yana doğru itildi- ve salmaların uzun ve dar şekilleri bunun
de uzun, yani derin ve dar salmalar kul- ğinden, salma da suda bir hücum açısıy- sonucunda ortaya çıkmış.
lanılıyor. la hareket eder. Rüzgâraltına doğru itilen Özetle, yelkenin tekneye uyguladığı it-
Modern salmalar bir uçağın kanadını salmanın önündeki basınç arkasındakin- ki kuvvetini iki bileşene ayırırsak bunlar-
andırsa da her iki yüzleri de simetrik. Ya- den daha yüksek olur, bu da teknenin sü- dan biri ileri doğru, diğeri yana doğru ya-
ni bir uçağın kanadı gibi bir yüzeyi bom- rüklenmesini önler. ni rüzgârın estiği yöne doğru olur. Salma-
beli bir yüzeyi düz değil. Tekne rüzgârı Uçuşun yaklaşık 100 yıllık tarihi bo- nın görevi ileri doğru olan kuvveti olabil-
her iki yönden de alabildiği için bu şekil- yunca mühendisler en verimli kanat bi- diğince koruyup yana doğru olan kuvveti
de olması gerekiyor. çimini bulmak için çalıştı. Bunun sonu- bertaraf etmektir.

66
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
<<<

Direnç
Bir tekne suda ilerlerken dirençle karşılaşır. Bu di-
renç birçok bileşenden oluşur. En büyük direnç göv-
denin sudaki hareketinden kaynaklanır. Tekne suda
ilerlerken suyu ayırır ve içinden geçer. Bu, hem su
molekülleri arasındaki bağları kırmayı, hem de bü-
yükçe bir miktar suyun yerini değiştirmeyi gerekti-
rir. Teknenin hızı arttıkça bunları yenmek için gere-
ken kuvvet de artar.
Teknenin karşılaştığı bir diğer direnç de sürtünme.
Buna sürtünme dense de aslında ortam su olduğun-
dan bildiğimiz anlamda iki katı maddenin birbirine
sürtünmesi gibi bir sürtünme değil. Daha çok tek-
nenin yüzeyi ve çevresindeki su moleküllerinin bir-
birleriyle etkileşimi dolayısıyla oluşan, yavaşlatıcı bir
kuvvet. İki katı yüzey arasındaki sürtünmeyi yüzey-
leri pürüzsüz hale getirerek azaltmak mümkün olsa
da teknenin yüzeyi ve su arasındaki sürtünmeyi azat-
mak için pürüzsüz bir yüzeyin pek yardımı olmaz.
Direnç oluşturan bir etken de türbülans. Tekne
suda ilerlerken gövdesinin su altında kalan kısmının
çevresinden akan su karışır ve türbülans oluşur. Bu
türbülans teknenin arkasında düşük basınçlı bölge-
ler yaratır, bu düşük basınçlı bölgeler tekneyi kendi-
ne doğru çeker. Bu nedenle tekne tasarımcıları göv-
de tasarımının olabildiğince az türbülansa yol açacak
şekilde olması için çalışır.
Direnç oluşturan tüm etkileri azaltmanın en etkili

id İletişim / Çağla Kubat


yolu teknenin suyla temas eden yüzey alanını azalt-
mak. Bunun için özellikle yarış teknelerinde teknele-
rin tabanları olabildiğince düz, salmalarsa türbülansı
azaltmak için dar ve uzun yapılır. Altlarının düz ol- Bazı motorlu ve yelkenli tekneler “dalga hızı” ya Rüzgâr sörfü küçük teknesi
(bordu) ve bir uçak
ması teknelerin yüksek hızlarda suyun üzerinde da- da “gövde hızı” denen bu sınırı aşabilir. Motorlu bir kanadı yapısındaki büyük
ha rahat kaymasını ve ayırmaları gereken su miktarı- tekne, güçlü bir motor ve uygun gövde tasarımıyla yelkeniyle rüzgârın gücünü
etkin bir biçimde itkiye
nın daha az olmasını sağlar. gücünü iyice artırarak bu dalganın üzerinden atlar dönüştürür. Bu kuvvet bordun
ve tekne suyun üzerinde kaymaya başlar. Bu aşama- kısa sürede suda kaymaya
başlamasına ve sörfçünün
Kaymak ya da Kaymamak da teknenin gövdesinin çok daha küçük bir bölümü rüzgâr hızının iki katını aşan
hızlara erişmesine olanak tanır.
suyla temas eder. Tekne artık çok daha az miktarda
Her tekne suda ilerlerken dalga oluşturur. Tek- suyu yarmak zorunda olduğundan harcadığı enerji
nenin harcadığı enerjinin büyük bölümü bu dalga- önemli ölçüde düşer.
yı oluşturan enerjidir. Tekne yavaşça hareket ederken Yine bazı yelkenliler (daha çok küçük sürat yel-
teknenin kenarlarından açığa doğru hareket eden dal- kenlileri, katamaran gibi çift gövdeli bazı yelkenli-
galar görürüz. Tekne hızlandıkça dalga boyları uzar ve ler ve rüzgâr sörfleri) gövde hızını aşıp suda kayarak
teknenin yanlarında giderek daha az sayıda dalga gö- ilerleyebilir. Özellikle rüzgâr sörfleri, gövdeleri kü-
rülür. Sonunda tekne belli bir hıza ulaştığında tekne çük ve hafif olduğu halde yelkenleri büyük olduğun-
boyunca uzanan büyük bir dalga oluşur. Tekneye yan- dan, çok kısa sürede kaymaya başlayarak rüzgâr hı-
dan bakarsanız tekne sanki yokuş yukarı gidiyor gibi- zının iki katı hıza çıkabilir.
dir. Bu noktada direnç önemli ölçüde artar. Bu, çoğu
teknenin hızının sınırıdır. Çünkü bu hızı aşmak için
Kaynaklar The Physics of Sailing Craft”, Current Science,
çok daha büyük kuvvet gerekir. Yine havacılıkla kıyas- Anderson, B. D., “The Physics of Sailing”, Eylül 1997.
Physics Today, Şubat 2008. http://www.grc.nasa.gov/WWW/K-12/
layacak olursak, bu bir uçağın ses hızına ulaştığı andır. Radhakrishnan, V., “From Square Sails to Wing Sails: airplane/lift.html

67
Bülent Gözcelioğlu
Dr., TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Deniz Mevsiminin Cilvesi

Denizanaları Y
az mevsimin tam ortasındayız. Üç tara-
fı denizlerle çevrili ülkemizde hemen he-
men herkes, kısa bir süreliğine de olsa de-
rı lehine bozulunca bu canlıların sayısı artar. Ba-
lık larvalarıyla beslenen denizanaları balık sayısı-
nın daha da azalmasına neden olur. Biyolojik is-
niz kıyısında tatil yapıyor ve denize giriyor. Deniz tila, yani gemilerin balast sularıyla bir bölgeden
keyfi yaparken, kimsenin karşılaşmak istemediği başka bir bölgeye taşınan denizanalarının geldik-
canlı türlerinin en başta geleni elbette denizanala- leri yeni bölgede doğal düşmanlarının olmaması
rı. Son yıllarda tüm dünyada, özellikle Güneydo- da, denizanalarını iyice baskın hale gelerek ekosis-
ğu Asya denizlerinde, Kuzey Denizi’nde ve Meksi- teme çok büyük zarar verir. Bu duruma en iyi ör-
ka Körfezi’nde denizanası sayısında büyük bir artış nek Karadeniz’e Atlantik’ten gelen taraklı deniza-
var. Bilim insanları bu artışının nedenlerini araştı- nasıdır. Bunların yanı sıra denizanalarının ekolojik
rırken çeşitli olasılıklar üzerinde duruyor. İklim de- toleransının yüksek olması, yani düşük okjijenli ve
ğişikliğinin deniz suyu sıcaklığını artırması, ötro- kirli sularda yaşayabilmeleri de sayılarındaki artı-
fikasyon (fosfor ve azot gibi besleyici elementlerin şın diğer bir nedenidir. Her şeyin denizanalarının
fazlalığından kaynaklanan kirlilik), aşırı avlanma çıkarları doğrultusunda gelişmesi yüzünden, bilim
ve biyolojik istila bu olasılıklar arasında yer alıyor. insanları balıkların hüküm sürdüğü denizlerden,
Deniz suyu sıcaklığının ve fosfor, azot gibi be- denizanalarının hüküm sürdüğü denizlere doğru
sin elementlerinin artması deniz suyunda plank- bir gidiş olduğunu endişeyle belirtiyor. Bu duru-
ton sayısının da artmasına yol açar. Planktonlar ma yol açan etkenlerin ortak noktası tümünün de
aynı zamanda denizanalarının besinidir. Bu du- insan kaynaklı olması. İnsanların hem denizanası
rum denizanalarının beslenme sorununu ortadan sayısının artmasına yol açıp hem de denizanaların-
kaldırır. Aşırı avcılık, denizanalarıyla beslenen ve dan şikâyet etmesi büyük bir çelişki. Tabii bu du-
denizanalarıyla aynı besini tüketen balıkların sa- rum denizanası yaralanmalarına maruz kalanların
yısının azalmasına neden olur. Denge denizanala- sayısını artırıyor. >>>
Bilim ve Teknik Temmuz 2012

Fotoğraf: Tahsin Ceylan

69
Deniz Mevsiminin Cilvesi Denizanaları

Olay yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada ben-


Türkiye’nin Denizanaları Türkiye denizlerinde en sık rastlanan zer biçimde gerçekleşiyor. Aslında dünya denizlerine
denizanası türü olan ay denizanası, bakarsak, ülkemizdeki denizanası sayısından ve et-
Ülkemiz denizlerinde 8 denizanası tü- denizle ilişkisi olan herkesin bildiği bir kilerinden şikâyet etmeyebiliriz. Üstelik kıyılarımız-
rü yaşıyor. Geçtiğimiz yıl, Prof. Dr. Ce- türdür. Ay denizanalarının vücutları- daki denizanası türlerinin zehir etkileri öldürücü de-
man Turan (Mustafa Kemal Üniver- nın çapı ortalama 25-30 cm (en fazla ğil. Ancak bazı türlerin zehir etkileri tehlikeli sınıfın-
sitesi) ve Prof. Dr. Bayram Öztürk (İs- 50 cm) kadar olur. Üreme dönemle- da. Peki denizanası çarpması ya da yaralanması so-
tanbul Üniversitesi) başkanlığında, bu rinde üreme organları mor-menekşe nucunda neler yapılması gerekir? Denizanası zehir-
türlerle ilgili bir çalıştay (I. Ulusal De- rengini alır. Tüm denizlerimizde bu- lenmelerinin etkileri ve belirtileri nelerdir? Deniza-
nizanası Çalıştayı) yapıldı. Bu toplan- lunurlar. Bu türün yol açtığı zehirlen- nası zehirlenmelerinden nasıl korunulur?
tıda, Türkiye sularında bulunan bütün meler, genelde hafif kaşıntılar ve kıza-
denizanalarına Türkçe ad verildi. rıklarla atlatılır. Kıyılarımızda rastlanan
diğer bir denizanası türü olan deniz
Buna göre şöyle bir liste belirlendi: ciğeri denizanasının vücudu çan şek-
lindedir, uzantıları yoktur. Nemato-
Aurelia aurita: sistler ağız kollarının üzerinde ve şem-
ay denizanası siyenin çevresindedir. Denizlerimizde
Rhizostoma pulmo: yaşayan en büyük denizanalarından
deniz ciğeri denizanası biridir. Vücut çapı 70 cm’yi bulabilir.
Pelagia noctiluca: mor Planktonlarla beslenirler. Göçmen de-
sokar denizanası nizanası ise kıyılarımıza Kızıldeniz’den
Cotylorhiza tuberculata: gelen bir türdür. Dış görünüşü deniz
Pusula denizanası
maviş denizanası ciğeri denizanasına çok benzeyen bu
Chrysaora hysoscella: tür, Mersin-Taşucu’nun doğusunda, Denizanaları tüm dünya denizlerinde yaşayan bir
pusula denizanası özellikle yaz aylarında daha fazla gö- canlı türü. Paleontolojik kayıtlar denizanalarının 650
Cassiopea andromeda: rülür ve yüzücüler, balıkçılar ve dal- milyon yıldan bu yana Dünya’da yaşadığını (ki bu di-
ters-düz denizanası gıçlar için potansiyel tehlike oluştu- nozorlardan çok daha öncesine giden bir tarih) göste-
Rhopilema nomadica: rur. Bunların yanı sıra pusula deniza- riyor. Günümüzde de yaşamlarını devam ettiren de-
göçmen denizanası nası ve mor sokar denizanası da zehir nizanaları denizlerde zemine bağlı olmadan, suda ha-
Phyllorhiza punctata: etkisi fazla olan türlerdir ve mümkün reket halinde yaşar. Hareketleri daha çok akıntılara,
beyaz noktalı denizanası olduğunca uzak durulması gerekir. gelgit hareketlerine bağlıdır. Vücutları şemsiye ya da
çan şeklindedir. Vücutlarının uç kısmında çok sayı-
da zehir kapsülünün bulunduğu uzantılar vardır. Vü-
cutlarının % 90’nından fazlası sudur. Ana besinleri-
ni planktonlar oluşturur. Bunun yanı sıra büyük olan
bazı türleri, küçük balıkları avlayabilir. Genel olarak
saydam olan bu hayvanlar kirli-beyaz, mavi-mor-
beyaz, kahverengimsi de olabilir. Denizanaları (hid-
ralar ve mercanlarla birlikte) Cnidaria (knidliler) şu-
besinin üyeleridir. Şubenin bu adı almasının nedeni,
vücut üzerinde çeşitli yerlerde bulunan ve “knidob-
last” denen zehir hücreleridir. Kapsül biçimindeki bu
hücrelerin içinde “nematosist” denen ve kıvrılmış tüp
şeklinde yakıcı bir yapı bulunur. Herhangi bir uyarıy-
la (örneğin bir canlının teması) hücre patlar ve zehir
temas eden canlıya geçer. Bir denizanasında bu zehir-
li hücrelerden binlercesi bulunur. Zehirlenmenin et-
kisi ise dokuya temas eden nematosistlerin miktarına
bağlıdır. Temas sonucunda nematosistlerin yaklaşık
% 25’inin patladığı tahmin ediliyor. Denizanası tür-
lerinde zehir etkisi genelde hafifken, az rastlanan bazı
türlerin zehri ölüme yol açabilir.
Maviş denizanası
70
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

Denizanasının Neden Olduğu


Zehirlenmeler

Denizanası çarpmasının belirtileri denizanası-


nın türüne, mevsime, nematosistlerin nüfuz etti-
ği bölgeye, deriye nüfuz eden nematosist miktarı-
na, zehirleyen türün büyüklüğüne, bireyin bağışık-
lık sistemine ve yaşına (çok yaşlılar ve çok genç-
ler daha hassastır) göre değişiklik gösterir. Zehir-
lenmeler genel olarak lokal deri tahrişiyle kendini
gösterir. İlk anda ortaya çıkan kaşıntı hissi birkaç
saat içinde sona erer. Denizanasının uzantılarına
temas eden bölge kızarır; su toplaması veya hafif
bir kanama da görülebilir. Ciddi zehirlenmeler kas
krampları, karında sertlik, dokunma hissinde ve
sıcaklığın algılanmasında azalma, mide bulantısı,
kusma, ciddi sırt ağrısı, konuşma zorluğu, istemsiz
kas kasılmaları ve nefes alma zorluğuna neden ola-
bilir. Ölüm olaylarına ender rastlanır. Akdeniz’de
yaşayan türler çok kuvvetli toksinler içermediğin-
den böyle bir tehlike olmadığı varsayılır.

Ters-düz denizanası
dönemlerini geride bırakıp kumsallara vuran deni- Deniz ciğeri denizanası
Fotoğraf: Tahsin Ceylan
Yüzücüler ve dalgıçlar için tehlike oluşturan ba- zanası ölüleriyse başka bir tehlike yaratır. Zehir hüc-
zı denizanası türlerinin uzantıları kimin zaman met- relerinin büyük bir kısmı halen etkindir ve temas so-
releri bulur. Bu tür bir denizanasına yakın bir yerde, nucunda zehirlenme gerçekleşebilir. Denizanaları-
zehirlenme ihtimali yüksektir. Aslında tüplü dalışlar nın vücutlarından kopan uzantılar ve iplikçikler de
sırasında giyilen dalış kıyafetleri bu tür bir tehlikenin dalgıçlar için potansiyel bir tehlike oluşturur. Dalış
önüne kolaylıkla geçebilir, ancak yüzücülerin böyle kıyafeti giyilmesine karşın açıkta kalan ellerin ve yü-
bir şansları olmadığından denizanalarının bulundu- zün kopan bu parçalarla teması hafif ve orta şiddette
ğu bir ortamda denize girmemek en iyisidir. Üreme ağrıya neden olabilir.

71
Deniz Mevsiminin Cilvesi Denizanaları

Dünyanın En Zehirli Denizanası Türleri

Tüm dünya denizlerinde yaşayan Fizelya, Portekiz Savaşçısı Irukandji denizanası (Carukia barnesi) 
denizanası (Scyphozoa) (Physalia physalis) Çok küçük bir hayvan olmasına karşın
türü sayısı toplam olarak 200 Denizanası sanılmasına karşın denizanası çok etkili bir zehrivardır.
kadardır. Ancak denizanalarına değildir, hidrozon kolonisidir. Görünüş Avustralya kıyılarında bulunur.
çok benzeyen ve jelimsi/ olarak denizanalarına çok benzer. Dört farklı Vücut çapları 2 cm kadardır.
jelatinimsi türler olarak bilinen polipin bir arada yaşadığı bu koloninin Uzantılarıysa 5-50 cm kadar olabilir.
organizmaların sayısı 2000 kadardır. zehri, insanlar için denizanalarının zehri Zehirlenme vakaları Irukandji sendromu
Bunlar içinde zehirli olan, kadar tehdit yaratır. Akdeniz’de, Atlantik olarak da adlandırılır. Başlangıçta ağrı
özellikle insanlara karşı ve Pasifik okyanuslarında ve Hint çok hafiftir. Yaklaşık 10 dakika içinde şiddetli
çok etkili zehre sahip olan Okyanusu’ndae bulunur. Gövdenin bir bir ağrı ve terleme başlar. Sonraki
tür sayısı çok azdır. kısmı su üzerinde yelken görevi yaparak 20-30 dakika içinde nefes almada zorluk,
Ancak birkaç türün zehri rüzgârda yer değiştirmeyi sağlar. kramplar, kusma, öksürük ortaya çıkar.
kesinlikle ölümcüldür. Kesin olarak kanıtlanmış olmasa da
öldürücü olabileceği tahmin ediliyor.
İşte dünyanın en tehlikeli
denizanası türleri:

Denizanası Çarpması
Durumunda
Neler Yapılabilir?

İlk olarak ağrını hafifletilmesi ve zehir


etkisinin azaltılması hedeflenir. Dünyanın
pek çok bölgesinde denizanalarının ne-
den olduğu zehirlenmelerde en yaygın te-
davi, lokal olarak amonyak ya da sirke uy-
gulanmasıdır. Bununla birlikte zehirlen-
me durumunda yapılması gereken işlem-
ler şöyledir:
1- Deri hemen deniz suyuyla hafifçe
yıkanmalıdır. Kesinlikle tatlısu ya da buz
kullanılmamalı ve deri asla ovuşturulma-
malıdır (tatlısu kullanımı derideki patla-
mamış zehir hücrelerinin patlamasına ne-
den olabilir).
2- Ağrı ya da kaşıntı sona erene kadar
sirke, % 40-70 derecelik alkol ya da amon-
yak uygulanabilir.
Fizelya
72
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
<<<

Isırgan otu denizanası Yabanarısı denizanası,


(Chrysaora quinquecirrha) kutu denizanası (Chironex fleckeri)
Atlantik’te, Hint Okyanusu’nda ve Pasifik Sadece denizanalarının değil tüm
Okyanusu’nun batı kısmında bulunur. hayvanların en zehirlilerinden biridir.
Vücut çapları 50 cm kadar olabilir. Geçtiğimiz yüzyılda 60 civarında
Kahverengi-kırmızımsı renktedir. Zehir insan bu denizanasının zehriyle ölmüştür.
etkileri diğerleri kadar fazla değildir, Zehir insan vücuduna girdikten sonra
ancak sayılarının fazla olması ölüm gerçekleşir. Özellikle çocuklar
(bazen üreme patlamalarının görülmesi) ve gençlerde ölüm oranı daha yüksektir.
zehirlenme etkilerini artırır ve ciddi Bu türden korunmak için plajlarda
zararlar verebilirler. ağlar kurulmuştur. Ancak yine de
zehirlenme vakaları rapor edilmektedir.
Avustralya ve Güney Asya denizlerinde
bulunurlar. Vücut çapları 20-35 cm,
dokunaçlarıysa (60 tane) 3 metre
uzunluğunda olabilir.

Yabanarısı denizanası

3- Eğer deride gözle görülebilen uzantılar, iplik- 5- Eğer uzantılar gözle temas ettiyse, gözler 1-2
çikler varsa, çıplak elle dokunulmadan bir cımbızla litre tatlı suyla yıkanabilir.
deriden uzaklaştırılmalıdır. Bu uzantıların alınması 6- Ağrı çok şiddetliyse mutlaka bir sağlık kurulu-
sırasında mümkünse bir eldiven giyilmelidir. Uzantı- şuna gidilmelidir.
lar alınırken tahriş olan bölgeye kuru kum serpilme-
si, daha sonra bölgenin bir havluyla çok bastırmadan Kaynaklar TUDAV Yayın no: 34, Bodrum-Muğla-Turkey, 20-21
Purcell, J. E., Uye, S. I., Lo, W.T., “Anthropogenic causes May 2011.
silinmesi de yararlı olabilir. of jellyfish blooms and their direct consequences for Oğuz, T., “Long-term impacts of anthropogenic forcing
humans: a review”, Marine Ecology Progress Series, Cilt on the Black Sea ecosystem”, Oceanography, Cilt 18, s.
4- Tahriş olan bölgeye tekrar sirke, amonyak veya 350, s. 153-174, 2007. 112-121, 2005.
Purcell, J. E., “Climate effects on formation of jellyfish Bilecenoğlu, M., Tehlikeli Denizel Hayat-Sualtı Teorisi
alkol uygulanmalıdır (15 dakika boyunca). Ağızdan and ctenophore blooms: a review”, Journal of the Kitabı, Turkdive, 2001.
Marine Biological Association of the United Kingdom, Gücü, A. C., Güre, F., “Akdeniz’in Türkiye sahilleri
alınacak antihistaminik bir ilaç ve tahriş olan bölge- Cilt 85, s. 461-476, 2005. boyunca rastlanan zehirli deniz balıkları, zehirleme
Turan, C., Öztürk, B., “Workshop On Jellyfish and aygıtları ve zehirlenme durumunda tedavi yöntemleri”,
ye uygulanacak topikal bir krem yararlı olabilir. Other Gelatınous Species in Turkish Marine Waters”, Turkish Journal of Zoology, Sayı 18, s. 25-35, 1994.

73
Hüseyin Gazi Topdemir

İslam Dünyasında Felsefenin Öncüsü

Kindî
Yaşamı ve Yapıtları
Ebû Yûsuf Yakûb İbn İshâk el-Kindî, ilk rikimiyle yakından tanışması, dolayısıyla He-
Müslüman filozoftur ve İslam dünyasında len ve Helenistik kültürün bilimsel ve düşün-
kaynağını Aristoteles’ten alan Meşşai felse- sel yapıtlarını çok iyi tanıma fırsatı elde etme-
fe geleneğinin kurucusudur. Batı’da isminin sidir. Yapıtlarından bazıları şunlardır:
Latince söylenişi olan Alkindus adıyla tanınır. Dönemin genel eğilimi olan, tek bir alan- Kitab fî el-Felsefe el-Ûlâ (İlk Felsefe Üzerine)
Kaynaklar, Güney Arabistan’ın en köklü kabi- da uzmanlaşmak yerine bütün bilimlerle ilgi- Risâle fî el-Akl (Akıl Üzerine)
lesi olan Kahtân soyundan geldiğini belirt- lenme tutumunu Kindî de benimsemiş, bü- Mahiyet el-Ulûm ve Aksâmuhâ (Bilimlerin Niteliği ve Kısımları)
mektedir. Buna göre, Kindî’nin ataları, İslam yük bir bölümü artık kayıp olan mantık, felse- Kavl fî el-Nefs (Ruh Üzeine)
öncesi dönemde Güney Arabistan’ın Kin- fe, fizik, matematik, müzik, tıp ve tabiat tarihi Risâle fî el-Ahlak (Ahlak Üzerine)
de bölgesinin yönetimini uzun süre ellerin- üzerine 200’den fazla yapıt kaleme almıştır. Risâle fî el-Medhal ile el- Aritmetika (Aritmetiğe Giriş)
de bulundurmuş, daha sonra da Kufe’ye yer- Basra’da bulunduğu sırada, İslam dün- Risâle fî İstimal el-Hisâb el-Hindî
leşmiştir. Babası Kufe’nin valiliğini yapmıştır. yasının en önemli kelam okulunu kuran (Hint Hesabının Kullanımı Üzerine)
Kindî, bu ailenin bir çocuğu olarak 796 yılın- Mutezile’den tartışma mantığını öğrenen Risâle fî el-Hîle lî Defi el Ahzân
da Kufe’de doğmuş ve yaşamının ilk dönem- Kindî, daha sonra Bağdat’a gitmiş ve ölünce- (Üzüntüden Kurtulmanın Yolları)
lerini burada geçirmiştir. Dini bilimlerin ya- ye kadar orada yaşamıştır. Bağdat’ta kısa za- Risale fî Butlâni Dava el-Müddeîn Sanat el-Zeheb ve
nı sıra felsefe ve matematik öğrenimi gör- manda Halife Memûn’un takdirini kazanmış, el-Fidda ve Hudeihim
müş, Bağdat’a gittikten sonra özellikle felse- onun kurduğu Bilgelik Evi’nde görev almış, (Altın ve Gümüş Yaptıklarını İddia Edenlerin
fe disiplinleriy­le ilgilenmiştir. Bunun nedeni, ayrıca Mutasım’ın oğlu Ahmed’in özel öğ- Hilelerinin Çürütülmesi)
başka uygarlıkların entelektüel başarıların- retmenliğini üstlenmiştir. Kindî’nin bu par- Kitâb fî el-İbâne an el-İllet el-Karîbe lî el-Kevn ve el-Fesâd
dan yararlanmak için başlatılan çeviri hareke- lak dönemi Mütevekkil’in Mutezile ile arası- (Oluş ve Bozuluşun Etkin Nedeni Üzerine)
tine Kindî’nin de katılması ve pek çok Grek- nın açılmaya başlamasıyla sona ermiştir. Yak- Kitâb el-Şuaat (Işınlar Üzerine)
çe yapıtı Arapçaya çevirerek, Grek felsefe bi- laşık 870 tarihinde vefat etmiştir. Risâle fî Matrah el-Şua (Işınların Yayılımı)

Dönemi
biyatın yanı sıra kuramsal ve pratik bil- da kaldık. Bunlar din tüccarlarıdır. Bir şe-
Kindî’nin yaşadığı dönem, İslam dün- gi dallarının hepsiyle ilgilenen, felsefeden yin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise
yasında bilimsel çalışmaların sistemleşti- tıbba, matematikten astronomiye, optik- artık kendisinin değildir. Kim din ticareti
rildiği, yoğun bir çeviri etkinliğine girişil- ten meteorolojiye, psikolojiden ahlâka ve yaparsa onun dini yoktur.” Böylece İslam
diği, diğer taraftan da kelâm ve felsefe ala- kimyadan müziğe kadar her alanda eser dünyasında, salt akla dayalı bir etkinlik ol-
nındaki spekülasyonların alabildiğine yo- vererek, geleceğe zengin bir literatür ar- duğu için felsefeye karşı çıkan bir kesimin
ğunlaştığı, çeşitli inanç sistemlerinin kıya- mağan etmiştir. oluştuğu veya oluşmaya başladığı anlaşıl-
sıya mücadele ettiği bir dönemdir. Kindî Yukarıda değinildiği gibi, tartışma maktadır. Bu karşı duruş giderek felsefey-
bu alanlardaki çalışma ve tartışmalara en mantığını çok iyi kavramış olan Kindî, le ilgilenenlerin yadsınmalarına kadar va-
üst düzeyde katılmış, uyguladığı yöntem döneminin dar, bağnaz ve sığ görüşlü bil- racak ve nihayetinde İslam dünyasında
ve kullandığı terminoloji ile kelâmdan fel- ginlerini eleştirmiş ve ilginç bir sav öne bilim ve felsefe rüzgârının dinmesine yol
sefeye geçişi sağlayan ilk İslam filozofu ol- sürmüştür: “Zamanımızın düşünürü ola- açacaktır. Kindî, bu olumsuz gidişe şöyle
muştur. Bu başarısı “geleneksel bilimlerin rak tanındıkları halde gerçeklerden kopuk karşı çıkmaktadır: “Gerçekte, varlığın ha-
tamamına hâkim”, “çağının en büyük bil- olanların yanlış yorumlamalarından çe- kikatinin bilgisini (felsefî bilgi) edinenlere
gini” gibi adlandırmalarla dile getirilmiş- kindiğimiz için karmaşık noktaları uzun karşı çıkan ve yadsıyanın, dinle bir ilişki-
tir. Gerçekten de Kindî, ilâhiyat ve ede- uzadıya tahlil yerine kısa kesmek zorun- sinin kalmaması gerekir.”

74
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
>>>

Bilimsel Çalışmaları olan uzaydan gelen güneş ışınlarının at- keler benimsemişti. Bunlardan biri de
mosferdeki cisimciklere çarparak zayıfla- ışınların gözden çıktığı ve doğrusal yayıl-
Bugün eski kimya veya simya olarak ması ve yeryüzünden yansıdıktan sonra dığıydı. İşte Kindî, özellikle Eukleides’in
adlandırılan, demir ve bakır gibi maden- daha da zayıflayan ışınların karanlık uza- bu fikri üzerinde durarak, doğruluğunu
lerden altın ve gümüş elde etmeyi öngö- ya karışması sonucu lâcivert rengin oluş- göstermeye çalışmıştır. Bunu yaparken de
ren çalışmalar İlk ve Ortaçağ’da ilgi çek- tuğunu söyler. saydam olmayan nesnelerin oluşturduğu
mekteydi ve epeyce yaygınlık kazanmış- Kindî’nin de doğru olarak belirlediği gölgelerin gözlenmesinden edindiği bil-
tı. Yapısal Dönüşüm Kuramı diye adlan- gibi, normalde atmosfer renksizdir. Gök- gilere dayanmıştır. Ona göre gölgeler ışık-
dırılan bu çalışmaların özünü metallerin yüzünün mavi görünmesinin nedeni ise lı ya da ışıklandırılmış nesnelere teğet ola-
aynı temel maddelerin birleşmesinden şudur: Güneş’ten gelen ışıklar farklı dalga rak çizilen düz çizgilere uygunluk göste-
meydana geldiği ve dolayısıyla birbirleri- boylarındadır. Bu ışıklar Dünya’ya doğru rir; bu da ışığın doğrusal yayıldığının gös-
ne dönüşebilecekleri savı oluşturmaktay- yol alırken gökyüzündeki gaz molekülleri- tergesidir. Aynı şekilde herhangi bir gölge-
dı. Konuyla ilgilenen Kindî, yaygın ve yer- ne ve taneciklere çarparlar. Bu çarpışma yi ikiye bölen doğrusal bir çizginin, hem
leşik bu anlayışın aksine böylesi çalışma- sırasında dalga boyu uzun olan kırmızı, saydam olmayan nesnenin hem de ışıklı
ların bir aldatmaca olduğunu savunmuş- turuncu ve sarı gibi ışık ışınlarının çok bü- nesnenin merkezinden geçmesi de, ışınla-
tur. Ona göre, doğada bulunan maden- yük bir kısmı yeryüzüne rahatlıkla ulaşır- rın doğrusal yayıldığının bir başka kanı-
lerin her birinin kendine özgü nitelikleri ken, dalga boyu kısa olan yüksek frekanslı tıdır. Aynı konuda benzer bir deneyi çok
vardır ve birinin diğerine dönüşmesi ve- ışınlar (mavi ve mor) atmosferdeki gaz sonraları Kepler gerçekleştirmiştir. Bunun
ya dönüştürülmesi olanaklı değildir. Do- molekülleri tarafından çok büyük oranda için Kepler, öncelikle bir karanlık oda alı-
layısıyla çeşitli işlemler aracılığıyla, demir, emilir. Gaz molekülleri tarafından emilen yor ve delikten giren ışığın yolunu belirle-
bakır veya kurşun gibi değersiz madenler- bu ışınlar daha sonra farklı yönlerde tek- mek için ışık ışınları boyunca uzayan bir
den altın ve gümüş gibi değerli madenler rar salınır. Rayleigh Saçılımı adı verilen bu ip geriyor. Karşı duvara bir perde yerleşti-
üretilemez. Kindî’nin bu düşüncesi, kimya optik olgudan dolayı, gökyüzü mavi görü- riyor ve ikisi arasına da bir kitap koyuyor.
biliminin gelişmesine ve doğru bir madde nür. Aslında en fazla saçılmaya uğrayan İpi gerdiğinde, deliğin bir ucundan baş-
anlayışının yerleşmesine yönelik önemli mor ışınlardır, ancak gözümüz maviye da- layan ipin diğer ucunun da kitabın o kö-
bir katkıdır. ha duyarlı olduğundan gökyüzünü mavi şesinde son bulduğunu görüyor. Öyleyse
Kindî’nin dikkat çeken bir diğer çalış- görürüz. Benzer şekilde, saçılan bu ışınla- ışık ışınları doğrusal çizgiler boyunca ya-
ması da meteorolojiyle ilgilidir. Bilim ta- rın bir kısmı uzaya geri gittiği için Dünya- yılmaktadır.
rihçilerince özgün düşünceler olarak ka- mız da uzaydan mavi görünür. Gökyüzü
bul edilen yaklaşımında Kindî, bu alan- yoğun bulutlu olduğunda, tüm ışınlar ne-
da tek yetkin çalışmanın sahibi olan redeyse aynı oranda saçılır. Bu da gökyü-
Aristoteles’in atmosfer olaylarını buharla zünün gri renkte görünmesine yol açar.
açıklamasının aksine, maddelerin genleş- Kindî’nin başarılı olduğu bir diğer di-
mesiyle açıklar. Ona göre ısıtılan her cisim siplin de optiktir. Işığın doğrusal yayılımı,
ısıtılmadan öncekinden daha çok, soğu- yansıması ve kırılması konularında çalış-
yan her cisim ise önceki yerinden daha az mıştır. Işığın doğrusal yayılımı ve yansı-
yer kaplar. Böylece genleşme fikrini ilk de- ması üzerine yazdığı kitabının özgün nüs-
fa açık biçimde ortaya koyan Kindî’ye gö- hası mevcut değildir, ancak Liber de Ca- Görmeyi sağlayan ışığın kaynağı ko-
re, yeryüzünden yükselen buharlar soğuk usis diversitatum aspectus adıyla yapı- nusunda ise Kindî, Eukleides gibi düşün-
hava tabakasıyla karşılaşınca hacmi küçü- lan Latince çevirisi günümüze ulaşmıştır. mekte ve ışık kaynağının göz olduğunu
lerek yoğunlaşır ve yağmur olarak yeryü- Diğer optik kitabı olan Kitâb el-Şuaat ise savunmaktadır. Kindî, bu düşüncesinin
züne iner. Ayrıca Kindî Aristoteles’in ha- mevcuttur. doğruluğunu kanıtlamak için iki savun-
va ve buharı aynı şey kabul eden ve kuru Kindî, Antik Yunan’da ortaya konu- ma geliştirir. Bunlardan birincisi şöyledir:
buharı rüzgârın ana maddesi sayan anla- lan optik çalışmalarına yöneldiğinde, dik- Ona göre, bir duyu organının yapısı, onun
yışını da doğru bulmaz. Ona göre buharla katini Eukleides’in optiği çekmiş ve bu- işlevini belirler. Nitekim kulaklar sesi top-
hava ayrı şeylerdir, fakat rüzgârla hava ay- nun üzerine önemli çalışmalar gerçekleş- lamak için oyuk ve hareketsiz, göz ise kü-
nı şeydir. Rüzgârın oluşması için alçak ve tirmiştir. Kendisi de Eukleides gibi Gözı- resel ve hareketli olarak yapılmıştır. De-
yüksek havanın yer değiştirmesi gerekir. şın Kuramı taraftarıdır ve bu kuramı savu- mek ki göz, eğer ışınlar dışarıdan geliyor
Öte yandan Kindî’nin gökyüzünün nurken daha önce geliştirilmemiş pek çok olsaydı, tıpkı kulak gibi hareketsiz olacak
rengiyle ilgili görüşleri de özgün sayıl- kanıt kullanmıştır. ve yalnızca bu ışınların alıcısı olmakla ye-
maktadır. Filozof, aslında gökyüzünün Eukleides Optik kitabında herhangi bir tinecekti. Yapısı gereği etkin olduğuna gö-
belli bir renginin olmadığını, karanlık doğrulamaya girişmeksizin bazı temel il- re demek ki örneğin karanlığa etki etmek-

75
Kindî <<<
tedir, ışınların gözden çıktığını kabul et- rüntüsel verilerle oluşmaktadır ve o nes- lar da bu asıl ışına olan uzaklıklarına bağ-
mek daha doğrudur. Diğer savunmasına nenin kendisi olarak algılanabilmesi için lı olarak azalan oranlarda ortamı değiş-
göre ise, eğer görme duyusal nesnelerin her yanından görüntüsel veri gelmelidir, tirir. Bu nedenle görsel koninin merke-
formunun göze gelmesiyle oluşsaydı, o za- aksi halde o nesneyi kendisi olarak algıla- zi, koninin başka herhangi bir bölgesin-
man göz önüne yanlamasına konulan bir yamayız. den daha fazla görsel yayılıma maruz kal-
dairenin, bir doğru parçası şeklinde değil, maktadır. Dolayısıyla Kindî algının netli-
tam bir daire olarak algılanması gerekirdi. ğinin, algılanan nesnenin gözden uzaklı-
Böyle olmadığına göre ışınlar gözden çık- ğıyla değil de görsel alandaki uzamsal ko-
maktadır. Bu rafine edilmemiş argüman- numlanışıyla ilgili olduğunu belirtmiş ol-
da özellikle “form” kavramıyla Kindî’nin Diğer taraftan Kindî’ye göre de göz- maktadır. Bu belirlemesi onu Eukleides’in
neyi kast ettiğini anlamak gerekmektedir. den çıkan ışınlar bir koni oluşturmakta- izleyicileri arasında farklı bir konuma ta-
Anlaşılabildiği kadarıyla, buradaki kulla- dır. Ancak o Eukleides’ten farklı olarak bu şır. Çünkü açıkça Kindî’nin açıklamaları,
nımıyla “form”, modern optiğin görüntü koninin aralıklı, kesikli değil, kesiksiz ol- yalnızca Gözışın Kuramı bağlamında de-
kavramındaki gibi, çok sayıda ışık ışını- duğunu ileri sürmektedir. Çünkü ona gö- ğil, aynı zamanda Nesneışın Kuramı bağ-
nın oluşturduğu karışık izlenim anlamı- re koninin kesikli olduğunu kabul etme- lamında yapılacak çalışmalara da düşünce
na gelmemekte, aksine gözlemcinin gö- nin temelinde ışınların tek boyutlu ol- ve kural sağlayabilecek içeriktedir.
zünde izlenim yaratacak, her bir parça- duğu inancı yatmaktadır. Yani ışın ensiz Öte yandan bir Eukleidesçi olmasına
sı diğeriyle uyumlu olan bir görüntü kast bir uzunluk olarak kabul edilmektedir. karşın, Kindî’nin koninin kaynağıyla ilgili
edilmektedir. Bundan dolayı da şekildeki Hâlbuki ışık karanlığa etki etmektedir. Et- görüşleri de Eukleides’inkilerden farklıdır.
gibi dairenin biçimi bir bütün olarak gö- ki etmek ancak üç boyutlu nesnelere öz- Çünkü ona göre, görsel ışınlar gözün mer-
ze girmekte ve dolayısıyla da, onun uzam- gü olduğuna göre, ışık ışınları da üç bo- kezinden değil, dışbükey kısmının, bu-
sal konumlanışının algılanışıyla bir ilgisi- yutlu olmalıdır. günkü adıyla korneanın her noktasından
nin olmadığı düşünülmektedir. Başka bir Kindî’nin bu son belirlemesi kendisin- yayılmaktadır. Bu durumda da bir tek gör-
deyişle, göz içinde perspektif kuralları ya den sonraki İslam optikçilerini etkilemiş sel koni değil, gözlemcinin gözünün yüze-
da kanunları geçerli değildir. olması bakımından çok önemlidir. Çünkü yindeki her noktadan çıkan pek çok koni
Gözışın Kuramı’nı haklı göstermek özellikle İbn Sînâ ve İbn el-Heysem bu fik- olacaktır.
için ileri sürdüğü bu kanıtlar, çağdaş bil- ri Gözışın Kuramı’nı çürütmekte kullan- Bir Gözışın Kuramı taraftarı olması-
gi düzeyi karşısında yeterince anlamlı gö- mıştır. Ancak Kindî bu sonuca gidecek ka- na karşın, Kindî’nin açıklamalarının bü-
rünmese de, özellikle bu sonuncu kanıt dar durumu kavramış görünmemektedir. tün içeriğini yalnızca bu kuram çerçeve-
Kindî için çok güvenilir ve önemli bir ka- Kindî’nin önemli bir diğer başarısı da, sinde değerlendirmenin olanaklı olmadığı
nıt olarak görünmektedir. Çünkü ona gö- görsel koninin eksenine yakın olan nesne- anlaşılmaktadır. Çünkü görsel alanın net-
re, göz, en iyi şekilde yalnızca baktığı yeri lerin uzak olanlardan daha net algılanma- liği, görme konisi vb. problemlere getirdi-
görmektedir. Eğer ışın göze nesneden gel- sı, yani parlak nesnenin çevresini nasıl ay- ği açıklamalar birçok noktada Nesneışın
seydi, yalnızca bakılan yer değil, nesnenin dınlattığını belirlemesidir. Eukleides’in iz- Kuramı’nın temel argümanlarını da des-
tamamı en iyi şekilde görünecekti. Çün- leyicileri netlik algısını, eksendeki ışının tekleyecek niteliktedir. Bu yüzden de, Gö-
kü bu durumda algı nesneden gelen gö- diğer ışınların en kısası, bu yüzden de en zışın Kuramı’nı savunmaya yönelik bütün
kuvvetlisi olduğunu, bunun da daha net çabasına rağmen, Kindî sonrası İslam op-
algı meydana getirdiğini iddia ederek çöz- tiği Galenci ve Aristotelesçi görüşler doğ-
Eukleides’e göre görme konisi
meyi denemişti. Kindî bunu kabul etmez. rultusunda gelişmiş ve Eukleides’in opti-
Çünkü bunu kabul etmek uzunlukla algı ği İslam dünyasında özellikle Aristotelesçi
kuvvetinin ters orantılı olduğunu kabul görüşü savunan güçlü rakiplerle karşılaş-
Nesne

etmek demektir. Oysa Kindî’ye göre yıl- maktan kurtulamamıştır. Bu rakiplerin en


dızlar çok uzak olmalarına rağmen hayli güçlüleri İbn Sînâ ve İbn Rüşd’dür.
Göz net algılanmaktadırlar. Şu halde, görme-
Kindî’ye göre görme konisi deki netliği belirleyen ışının uzunluğu de- Kaynaklar
Işın Konileri ğildir. Asıl neden, görsel ışınların ortamda
Kaya, M., “Kindî”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 26,
Türkiye Diyanet Vakfı, 2002.
Kaya, M., İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri,
bir değişim meydana getirmesidir. Buna Klasik Yayınları, 2003.
Kindî, Felsefi Risaleler, Çeviren: M. Kaya, İz Yayıncılık, 1994.
göre kuvvetli ışın ortamda daha kuvvetli, Lindberg, D. C., Theories of Vision from Al-Kindi to Kepler,
zayıf ışın da daha zayıf bir değişim oluş- University of Chicago, 1976.
Nesne

Lindberg, D. C., “Al Kindî’s Critique of Eukleides’


turur. Koninin eksenindeki ışın ortam- Theory of Vision”, Isis, Cilt 62, 1971.
Lindberg, D. C., “The Science of Optics”,
Göz da tam değişim sağladığı için, bu alanda- Science in the Middle Ages, University of Chicago, 1978.
Topdemir, H. G., Işığın Öyküsü, TÜBİTAK,
Işın Konileri ki nesneler daha net algılanır. Diğer ışın- Popüler Bilim Kitapları, 2007.

76
Yayın Dünyası İlay Çelik

Popüler bilim okuru için de, doğrudan ken- eser ortaya çıkmış. Kitabın tüm okurlar için in-
Beyindeki Hayaletler di varoluş bilincini ilgilendiren bu konu en po- san zihni ve bilişsel bilimler konusunda ufuk
İnsan Zihninin Gizemlerine Doğru pülerler konular arasında yerini aldı. Bu yüzden açıcı ve ilham verici olacağını umuyoruz.
de zihin, hafıza, bilinç, benlik gibi konularda
V. S. Ramachandran - Sandra Blakeslee pek çok popüler bilim yayınına rastlayabiliyo-
Çeviri: Levent Öztürk ruz. Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi tarafından
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2011 geçen yıl dilimize kazandırılan Beyindeki Haya-
letler adlı kitap da bunlardan biri. Bilişsel bilim-

İ nsan zihni hem bilimin hem de popüler bili-


min en ilgi çeken konularından biri. Özellik-
le bilişsel bilimlerde beynin işleyişini araştırmak
ci Vilayanur Ramachandran bu kitapta bizi bir-
çok nöroloji hastasının gerçek hikâyelerinden
yola çıkarak zihnin gizemli yönlerine doğru bir
için kullanılan yöntemlerin teknolojik açıdan yolculuğa çıkarıyor.
hızla gelişmesi bu alanı en gözde araştırma ko- Yazarlar çeşitli beyin hasarları sonucu sıra
nularından biri haline getirdi. dışı semptomlar yaşayan hastalar üzerinde ya-
pılmış araştırmaların, beynimizin işleyişi konu-
sunda sağladığı aydınlanmaya dair pek çok ör-
nek sunuyor. Yazarların vurguladığı en önem-
li noktalardan biri, bu tür beyin araştırmaların-
da tekil vakalar üzerinde deneysel çalışmalar
yapmanın, çok sayıda hastayı kapsayan ista-
tistiksel analizlere dayalı yaklaşımlara dayana-
rak yapılan çalışmalardan genellikle daha de-
rinlemesine bilgi sağladığı. Kitapta bir uzvu-
nu kaybedenlerin yaşadığı “hayalet uzuv” du- Tehlikeli Hayvanlar
rumu, görme gerektiren otomatikleşmiş bazı
hareketlerin yapılabildiği bir görme engelli- Rebecca Gilpin
lik durumu, hastaların dünyalarının sol tarafın- Çeviri: Alp Akoğlu
daki nesnelere karşı ilgisizliği biçiminde orta- TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2011
ya çıkan yarı-ihmal sendromu, hastanın felç-
li olduğu halde bu gerçeği görmezden geldiği
anazognozi durumu, bir kafa travması sonucu
anne babasının kendilerine benzeyen kopya-
H ayvanlar âlemi küçük çocukların çevrele-
riyle ilişki kurmasını sağlayan önemli bir
alan. Çünkü hayvanlar onlar için diğer canlıla-
larıyla değiştirildiğine inanmaya başlayan bir ra göre daha algılanabilir varlıklar. Öte yandan
hastanın durumu gibi, çok ilginç bilinç vakaları özellikle de büyük şehirlerde, doğal yaşamdan
üzerinde yapılan araştırmalar ve bu araştırma- kopuk olarak yetişen çocuklar hayvanlara ve
Vilayanur Subramanian Ramachandran: Prof. Vi- lardan elde edilen bulguların insan beyninin dolayısıyla genel olarak doğal yaşam öğeleri-
layanur Subramanian Ramachandran, 1951’de işleyişine dair nasıl ipuçları verdiği popüler bir ne karşı yabancılık ve hatta korku hissedebili-
Hindistan’ın Tamil Nadu eyaletinde doğdu. Bir diplo- dille anlatılıyor. Geniş bir bilim kültürüne sa- yor. Bunu yenmelerine yardımcı olmanın en gü-
matın oğlu olduğu için gençlik yıllarının büyük bölü- hip yazarlar, tarihin çeşitli dönemlerinden ede- zel yollarından biri de onlara doğal yaşamı tanı-
münü Hindistan’ın ve Asya’nın farklı bölgelerinde ge- biyatçılardan ve bilim insanlarından yaptıkları malarını sağlayacak fırsatlar vermek. Çevirisi TÜ-
çirdi. 1974’te Madras’taki Stanley Medical College’da alıntılar ve arada kurdukları çeşitli bağlantılar- BİTAK Popüler Bilim Kitapları’nın İlk Okuma di-
tıp eğitimi almasının ardından 1978’de Cambrid- la okuru yakalamayı ve sürükleyici bir anlatım zisinden geçtiğimiz yıl çıkan Tehlikeli Hayvanlar
ge Trinity College’da doktorasını tamamladı. Dokto- ortaya koymayı başarmış. Popüler bilim anlatı- adlı kitap, saldırgan davranışlar gösteren ve pa-
ra sonrası eğitimini Oxford Üniversitesi’nin Psikolo- mında yüzeyselliğe düşme riskini bertaraf ede- sif tehlike arz eden hayvanları konu alıyor. Kitap-
ji Bölümü’nde yaptı ve 1983’te girdiği San Diego’da- bilmek için de dipnot kullanmayı tercih etmiş- ta hayvanların ne zaman ve hangi durumlarda
ki California Üniversitesi’nde 1998’den beri öğretim ler. Böylece hem entelektüel derinliğe hem de tehlikeli olabileceği, bu tehlikelerden nasıl ko-
üyesi olarak çalışıyor. Aynı üniversitenin Beyin ve Biliş sade, yalın ve sürükleyici bir anlatıma sahip bir runulabileceği, hayvanların avlanma stratejile-
Merkezi’nin de yöneticisi. (Hakkında daha geniş bil- ri, zehirli hayvanlar, öldürücü hastalıklar yayan
gi için, bkz. http://cbc.ucsd.edu/ramabio.html). hayvanlar ve tehlike altındaki hayvanlar gibi ko-
Sandra Blakeslee: Sandra Blakeslee, The New York Rebecca Gilpin: Çocuklara yönelik çok sayıda etkinlik nularda kısa bilgiler rengârenk, zengin görseller
Times’ın ödüllü bilim yazarı. Dr. Judith Wallerstein’la kitabının yazarı. Deniz kenarında bembeyaz bir evde eşliğinde sunulmuş. Kitabın küçük okurlarımı-
birlikte, çoksatar olmuş Second Chances ve The yaşayan Gilpin, kitaplarını evinin çatı katındaki, büyük zın yaz tatiline renk katmasını diliyoruz.
Good Marriage isimli kitapların ortak yazarı. New pencereli bir odada kaleme alıyor. İşiyle ilgili en sev- “Timsahlar nasıl avlanır? Su aygırları neden
Mexico’nun Santa Fe şehrinde yaşıyor. (Hakkında diği ayrıntının, masallardaki pek çok güzel fikri günü- kavga eder? Huni örümcekleri avlarını nasıl öl-
daha geniş bilgi için, bkz. http://www.sandrabla- müze uyarlamak olduğunu söyleyen Gilpin, 2008’de dürür? Bu kitapta bu soruların yanıtlarını ve
keslee.com). İngiliz Kraliyet Akademisi Gençlik Ödülü’nü kazandı. tehlikeli hayvanların yaşamıyla ilgili birçok baş-
ka bilgiyi bulacaksınız.”

77
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu

Fauna

Yalancı Akrepler
Günümüzde yaşayan en geniş hayvan grubunu eklembacaklılar oluşturur.
Eklembacaklılar, hem denizde hem de karada yaygın biçimde bulunur.
Karasal eklembacaklılar, karasal yaşama en iyi uyum sağlamış omurgasız hayvanlar
olarak da kabul edilir. Karasal eklembacaklılar içinde örümcekgiller (Arachnida),
akrepleri, böğüleri, akarları, yalancı akrepleri barındıran kalabalık bir sınıftır.
Yalancı akrepler 0,2-8 mm arasındaki kısa boyları sayesinde dış görünüş olarak gerçek
akreplere benzemeleriyle dikkat çeker. Boyları çok küçük olduğundan genelde
uzmanlar dışında kimse tarafından fark edilmezler. Gerçek akreplerden en büyük farkları
kuyruklarının olmamasıdır. Pedipalpusları (kıskaçların olduğu büyük kol) akreplerinkine
benzer. Uç kısımları zehirlidir, ancak bu zehir insanlar için tehlikeli değildir.

Yalancı akrepler genel olarak ağaç kabuklarının altında, ağaç kovuklarında,


çürümekte olan ağaçlarda, likenlerin ve karayosunlarının içinde, gübre yığınlarında, taş altlarında,
mağaralarda yaşar. Akarlar, böcek larvaları, meyve sinekleri gibi canlılarla beslenirler.

Yalancı akreplerin taramalı elektron mikroskobu görüntüsü. (getyimages.)

78
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr

Fotoğraflar: Prof. Dr. Kazım Çapacı

Kaynak
Kunt, K. B., Yağmur, E. A., Özkütük, R. S., Durmuş, H., Anlaş, S., “Checklist of the cave Dwelling Invertebrates
(Animalia) of Turkey”, Biological Diversity and Conservation, Cilt 3, Sayı 2, s. 26-41, 2010.
Sezek, F., Özkan, M., “Türkiye Yalancı Akrep Faunası İçin İki Yeni Kayıt”,
Türkiye Entomoloji Dergisi, Cilt 35, Sayı 3, s. 509-518, 2011.
Demirsoy, A., Yaşamın Temel Kuralları, Omurgasızlar-Böcekler Dışında-, Cilt II / Kısım II,
Meteksan Yayınları, 1998.

79
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu

Flora

Tehdit
Altındaki
Kumul
Bitkileri

80
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr

Ülkemizin coğrafi konumu, yaşanan deniz kaplumbağalarının ve çok sayıda


farklı iklim tipleri, görülen farklı jeolojik su kuşunun yanı sıra çok sayıda bitki
yapılar ve oluşumlar bitki, hayvan ve türü de yaşıyor. Bu bitkilerden çoğunun
mantar türleri için çok çeşitli yaşam soyu tehdit altında. Ayrıca bazıları
ortamları oluşturur. Bu oluşumlardan sadece kumullarda yaşayan endemik,
biri de kumullardır. Özellikle deniz yani sadece ülkemizde yaşayan
kumullarında çok farklı bitki türleri türler: Kum zambakları (Pancratium
gelişir. Ülkemizin kıyılarında çok sayıda maritimum) başta olmak üzere, sabah
kumul örneği vardır; bu kumullar çok sefası (Ipomoea stolonifera), Side
sayıda endemik ve nadir bulunan canavar otu (Orobanche sideana,
bitkinin yaşam alanıdır. Ancak tüm sadece Antalya Side’de yaşar),
dünyada olduğu gibi ülkemizde de kıyı Halep çamı bunlardan bazıları.
bölgelerinde çok fazla insan yaşıyor.
Ayrıca kumullardaki kumun inşaatlarda Deniz kumulları değişken, hareketli
kullanılması nedeniyle kaçak olarak ve dinamik yapıda oluşumlardır.
çekilmesi, aşırı otlatma, yangınlar gibi Canlılara ev sahipliği yapmanın yanı
diğer insan kaynalı etkenler de kumul sıra bulundukları yerlerde bariyer
ekosistemlerine çok zarar veriyor. görevi yaparak deniz suyunun karaların
Zarardan en çok etkilenenler ise elbette iç kesimlerine geçmesini engellerler.
kumulları yaşam alanı olarak kullanan Deniz suyunu filtre ederek iç kesimlerde
canlılar. Kumullarda soyları tehlikedeki tarım yapılmasına da olanak sağlarlar.

Fotoğraflar: Prof. Dr. Bayram Göçmen


Yalı Otu (Ipomoea stolonifera)

Kaynaklar
Çakan, H., Yılmaz, K. T., Alphan, H., Ünlükaplan, Y., “The classification and assessment
of vegetation for monitoring coastal sand dune succession: the case of Tuzla in Adana, Turkey”,
Turkish Journal of Botany, Cilt 35, Sayı 6, 2011.
Kavak, S., “Burnaz Kumullarının (Adana) Flora ve Vejetasyonu”,
Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2006.

81
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu

Jeoloji

Deniz Kemerleri

Ülkemiz kıyılarında meydana gelen jeolomorfolojik oluşumları incele- layan dalgalar yapar. Bu etkiler, dalgaların karaya çarparak aşındırmasıyla,
meye devam ediyoruz. Alçak ve yüksek kıyılar, denizaltı mağaraları, deniz deniz suyunun kayaları kimyasal olmayan yolla eritmesiyle gerçekleşir.
yığınları, tombololar gibi konuları daha önce inceledik. Bu sayımızın konu- Ayrıca kum, çakıl gibi döküntüleri içeren dalgaların yol açtığı oyma ve
suysa aşınma etkisi sonucu oluşan deniz kemerleri. aşındırma da kıyı şekillenmesine etki yapar. Bu gibi aşındırmalar sonucu
Kıyı bölgeleri jeomorfolojik açıdan en dinamik yerler olarak kabul edi- kıyılarda falez (yalıyar), deniz mağarası, deniz yığını, deniz kemeri gibi çe-
lir. Bu bölgelerin şekillenmesinde dalgalar, akıntılar, rüzgâr, gelgit, canlı şitli tiplerde yapılar meydana gelir. Dalga ve rüzgârların dik kıyılardaki ve
organizmalar, kayaçların yapısı ve çözünme özellikleri, tektonik hareketler burunlardaki kayaları aşındırmasıyla kıyı mağaları oluşur. Zaman içinde
başta olmak üzere çok sayıda dış ve iç etken rol alır. Kıyıların şekillenme- etkinin artmasıyla mağaralar her iki tarafı açık, karayla bağlantılı, kemer
sine en fazla etkiyi dalgalar, özellikle de kıyıların ön tarafında oluşup çat- biçimindeki yapılar haline gelir. Bu yapılar deniz kemeri olarak adlandırılır.

82
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr

Fotoğraf: Dr. Bülent Gözcelioğlu

Kaynaklar
Bird, E., Coastal Geomorphology An Introduction Second Edition, John Wiley & Sons Ltd, 2008.
Erinç, S., Jeomorfoloji II, Der Yayınları, 2010.

83
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu

Doğa Tarihi

D
Tarih Öncesi Anadolu’nun

.
eniz
Inekleri

Tarih öncesi Anadolu’da Miyosen döneminde (24 milyon-5 milyon yıl önce) yaşamış
deniz inekleri bu ayki doğa tarihi bölümünün konuğu. Deniz inekleri, balinalar-yunuslar ve
yüzgeçayaklılar (fok vb.) dışında, sucul yaşama uyum sağlamış üçüncü memeli takımıdır.
Deniz ineklerinin 1884 yılında soyu tükenen Rhytinidae ailesinin dışında günümüzde
yaşayan iki ailesi (Manatidae ve Dugungidae) daha vardır. Manatlar 3,5-4,5 metre boyunda
olabilir ve Afrika ve Amerika kıyılarında yaşarlar. Dugonglarsa 3,2 metre boyunda olabilir
ve Hint Okyanusu ile Kuzey Avustralya kıyılarında yaşarlar. Otçuldurlar. Deniz dışında
nehirler ve göllerde de bulunurlar. Diğer memeliler gibi akciğerleri vardır ve suyun yüzeyine
yakın yerlerde bulunurlar. 20 dakika kadar nefes almadan sualtında kalabilirler.

84
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr

2007 yılında Erdemli’de Prof Dr. Selim İnan (Mersin Üniversitesi) ve arkadaşları tarafından bulunan
tarih öncesinin deniz ineği Metaxytherium medium fosili, ülkemizdeki deniz inekleri ailesine (Sirenia)
ait ilk fosil olarak kayıtlara geçti. Erdemli’de (Mersin) bulunan fosilin baş ve kuyruk kısmı yok.
Ancak kaburga ve omur kemikleriyle ön yüzgeç parçaları çok iyi korunmuş durumda.
Fosilin göğüs kafesi genişliği 86 cm, omurga uzunluğuysa 82 cm olarak ölçülmüş. Metaxytherium
medium deniz ineği fosili, daha önce Akdeniz kıyılarından Fransa ve İtalya’da
Geç Miyosen dönemine (11 milyon-5 milyon yıl önce) ait kayalarda bulunmuştu.
İtalya’daki fosil, bugüne kadar bulunanlar içinde bütünlük bakımından en iyi durumda olandır.

Çizim : Ayşe İnan Alican


Kaynak
İnan, S., Taslı, K., Eren, M., İnan, N., Koç, H., Zorlu, K., Taga, H., Zorlu, K., Arslanbaş, O., Demircan, F.,
“Türkiye’de Bir İlk: Erdemli (Mersin) Yöresi Miyosen Kireçtaşlarında Metaxytherium (Deniz İneği) Bulgusu”, 61.
Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildirileri, 2008.

85
Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel

Et Yiyen Bakteriler
girer. Ancak nadiren de olsa cilt açıklığı ol-
maksızın vücudun uzak bir bölgesinden kan
dolaşımıyla da taşınabilirler. Bademcik apsesi
(peritonsiller abse), sinüzit veya kemik iltihabı
(osteomyelit) sonrasında da mikrop yayılarak
vücudun uzak bölgelerine ulaşıp nekrotizan
fasiit yapabilir. Cilt altında hayli hızlı yayılan
nekrotizan fasiit, etkilediği cilt altı dokuların,
özellikle kas kılıflarının ölümüne sebep olur.
Bu hastalıkta kaslar etkilenmez. Vücudun her
bölgesinde görülebilen bu hastalık sadece
dokulara hasar vermekle kalmayıp bakterinin
ürettiği zehirli maddeler neticesinde ölüme
de yol açabilir.
Sağlıklı kişilerde hastalık etkeni çoğunluk-
la streptokok grubu bakterilerdir. Streptokok,
herhangi bir yara, kesik, yanık, böcek ısırığı
veya ameliyata bağlı olarak ciltte meyda-
na gelen bir açıklıktan içeri girer. Stafilokok
bakterileri vücuda sıklıkla ciltten ve genital
bölgeden girer. Kadınlarda vajinal tampon
kullanımı en sık görülen stafilokok enfeksiyon

C ildimiz vücudu dış etkenlerden koruyan


önemli bir engeldir. İnsan cildi vücudu
dış ortamın değişken fiziksel koşullarından
Et yiyen bakterilerin başında streptokok ve
stafilokoklar gelir. Escherichia coli, Pseudomo-
nas aeruginosa, Klebsiella ve Proteus diğer et
sebeplerindendir. Et yiyen bakterilerin cilt altı
bölgelere girmesinin ardından 7 gün içinde
bölgesel ısı artışı, kızarıklık, ağrı ve ateş başlar.
koruduğu gibi mikropların vücudumuza gir- yiyen bakterilerdir. Yaşamak için oksijene ge- Bakteriler cilt altı dokularda, kas kılıflarında
mesini de engeller. Bütünlüğünü koruyan bir rek duymayan, yani anaerob bakteriler olan hızla çoğalmaya başlar. Kas kılıflarının içinde
cilt üzerindeki mikroplar, cilt altındaki damar- Bacteroides ve Clostridium türleri de nekro- çoğalan bakterilerin salgıladığı hyaluronidaz
lara, sinirlere ve kaslara ulaşamaz, kan dola- tizan fasiit hastalığına yol açar. Karın bölge- ve benzer yıkım enzimleri kas kılıflarını par-
şımına karışamaz. Ancak cildin oluşturduğu sinde oluşan hastalıkta genellikle birden çok çalamaya başlar. Bu doku yıkımının etkisiyle
engelin hasar gördüğü durumlarda bazı bak- bakteri türü bulunur. Kol veya bacaklarda ise o bölgede sıvı iltihap oluşur. Bir süre sonra
teriler cilde ve cilt altı dokulara kolaylıkla sızıp tek bakteri türü, streptokok veya stafilokok- ciltte yer yer koyuluklar ve su toplamış alan-
enfeksiyon yapabilir. Etkilediği dokuları adeta lar hastalığa sebep olur. Nadir görülen bazı lar görülür. Cilt altındaki damarların pıhtıyla
yiyip bitiren bu bakteriler “et yiyen bakteriler” bakteri türlerinin sebep olduğu nekrotizan tıkanması sonucunda cilt az beslenir ve bazı
olarak da anılır. Et yiyen bakteriler çeşitli cilt fasiit hastalığı hayli şiddetli seyreder. Örneğin bölgelerde cilt ölmeye başlar. Hastalığın baş-
ve yumuşak doku enfeksiyonlarına yol açsa çubuk şeklinde bir bakteri olan Aeromonas lamasından 4-5 gün sonra cildin kan dolaşımı
da bunların en tehlikelisi cilt altındaki da- hydrophila nadiren nekrotizan fasiite yol açar. tamamen bozulur, cilt siyah bir renk alır, yani
marlarda, sinirlerde ve kas kılıflarında yaygın Genellikle suda yaşayan canlılarda hastalık gangrenli bir bölge oluşur. Cilt altındaki sinir-
iltihaba yol açan “nekrotizan fasiit” hastalığı- yapan, insanlardaysa ishale sebep olan bu ler de tahrip olduğu için hastalıklı bölgede
dır. Nekrotizan fasiit ilk olarak MÖ 5. yüzyılda bakteriyi kaza sonrası kapan genç bir kadında hassasiyet kalmaz.
Hipokrat tarafından tanımlanmıştır. XIX. yüz- uzuv kaybı bildirilmiştir. Salgıladığı toksinle- Nekrotizan fasiitin ölümcül bir kompli-
yılda bu hastalık kötü huylu ülser, gangrenli rin kan dolaşımına karışması hayati tehlike kasyonu olan toksik şok sendromunun 1989
ülser veya fagedena (yiyip bitiren) hastalığı oluşturur. Bu bakteri bilinen antibiyotiklere yılında tanımlanmasıyla birlikte konu tekrar
olarak adlandırılmıştır. ABD’de Konfederas- hayli dirençli olduğu için hastalığın tedavisi gündeme geldi. Cilt ve cilt altı dokuların yay-
yon Ordusu’nda cerrah olan Joseph Jones bu de son derece güçtür. gın ölümüne bağlı olarak açığa çıkan zehirli
hastalığı 1871 yılında tanımlayarak hastane Et yiyen bakterilerin yol açtığı enfeksiyon- moleküller dolaşıma girerek kişinin hayatını
gangreni demiştir. Bu hastalık, İngiltere’de lar şeker hastalarında, bağışıklık sistemi baskı- tehdit eden toksik şok sendromuna yol açar.
1780 ve 1850 yılları arasında, orduda görev lanmış kişilerde, uyuşturucu kullananlarında Nekrotizan fasiitin sebebi ve oluş mekaniz-
yapanlar arasında en yaygın ölüm sebebi ve damar hastalığı olanlarda daha sık görülür. ması hakkında eldeki bilgilerin giderek art-
olmuştur. Hastalık, kas kılıflarının (fasia) ölü- Ancak et yiyen bakteriler her yaş grubundan masına rağmen, toksik şok sendromu hasta-
müne (nekroz) yol açtığı için ilk olarak 1952 sağlıklı insanları da etkileyebilir. Bu bakteriler larının ölüm oranının hâlâ % 75’ler mertebe-
yılında nekrotizan fasiit olarak adlandırıldı. genellikle ciltte oluşan bir açıklıktan vücuda sinde olduğu bildirilmektedir.

86
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
mfsenel@yahoo.com.tr

Toksik Şok Sendromu


Başta streptokoklar ve stafilokoklar olmak üzere et sonrası gelişir. Ancak genital bölgeden veya üst solunum
yiyen bakteriler, ciltte veya cilt altı dokularda enfeksiyo- yollarından yayılan bakteriler de bu sendromu oluştu-
na yol açtıktan sonra hızla yayılarak 72-96 saat içerisinde rabilir. Hastalıklı bölgede çoğalan Streptococcus pyoge-
ölümcül bir tablo oluşturabilir. Cilt yaraları, yüksek ateş, nes ve Staphylococcus aureus bakterilerinin salgıladığı
tansiyon düşüklüğü (hipotansiyon) ve organ yetmez- bazı zehirli moleküller vücutta bir dizi tepkime başlatır.
liğiyle kendini gösteren bu tablo, toksik şok sendromu Stafilokokların salgıladığı toksik şok sendromu toksini-1
olarak bilinir. Et yiyen bakteriler binlerce yıldır hastalık (TSST-1) ve stafilokoksal enterotoksin A (SEA) kana karış-
yapmasına rağmen, 1980’lerden sonra A grubu strepto- tığında çok şiddetli bir tepkimeye yol açar. Yabancı olarak
kokların davranışı değişti ve daha saldırgan ve tehlikeli algılanan bu moleküllere karşı bağışıklık sistemi harekete
bir hal aldı. Bakterinin davranışındaki değişikliğin teme- geçer ve abartılı cevap verir. Bunun sonucunda kandaki
linde genetik unsurlar yatar. A grubu streptokokların en T-hücreleri aşırı miktarda çoğalmaya başlar. Streptokok-
tehlikeli alt grupları olan M1 ve M3 türlerindeki genetik lar, hücre duvarında bulunan M proteini ile hastalık yapar.
değişiklik ve bu değişikliklerin gen transferi yoluyla diğer Salgıladıkları streptokinaz ve proteaz enzimleri ile doku
bakterilere aktarılması, bakterilerin saldırganlığını artırdı. yıkımını başlatırlar. Streptokokların salgıladığı ve vücut
Bakterilerin mevcut ilaçlara direnç kazanması da hastalı- tarafından yabancı (antijen) olarak algılanan eritrojenik
ğın görülme sıklığını artıran önemli bir etken oldu. Örne- toksin, streptolysin O ve eksotoksin B molekülleri, bağı-
ğin stafilokok bakterileri üzerinde son derece güçlü etkisi şıklık sisteminin temel unsurla-
olan metisilin adlı antibiyotiğe direnç gelişmesinin ardın- rından olan T-hücrelerinde TNF
dan bu bakterilere bağlı ölümcül enfeksiyonların görül- (tümör öldürücü faktör) ve in-
me sıklığı arttı. Metisiline dirençli stafilokoklar, özellikle terlökin üretimini artırır. Sitokin
ameliyathanelerde ve yoğun bakım ünitelerinde tehlikeli olarak adlandırılan bu moleküller
hastane enfeksiyonlarına yol açar. Et yiyen bakterilerin toksik şok sendromunun oluşu-
geçirdikleri genetik değişime rağmen salgın hastalıklara munda önemli rol oynar.
yol açmaması, kişiye bağlı unsurların da önemli olduğu- Mikrobun vücuda girdiği ve
nu gösterdi. Yani bakteri ne kadar saldırgan olursa olsun, enfeksiyona yol açtığı bölgedeki
saldırdığı kişide bazı koşullar mevcut değilse hastalığı şikayetlerin ardından kişide ateş,
başlatamaz. Kanında et yiyen bakterilerin yüzey protein- nefes darlığı, şiddetli kas ağrıları,
lerine veya salgıladıkları bazı moleküllere (toksinlere) kar- kusma, bilinç bulanıklığı, kalp hızında artış (taşikardi) ve Staphylococcus aureus
şı koruyucu antikorlar olan kişiler hastalığa yakalanmaz. kan basıncında düşme (hipotansiyon) görülmesi, toksik
Toksik şok sendromu genellikle, farklı yollarla vücuda şok sendromu tablosu oluştuğunu gösterir. Kan tetkik-
giren et yiyen bakterilerin cilt altı dokularda, kas kılıfların- lerinde, kas yıkımının göstergesi olan kreatin kinaz artar,
da tahribat yapmasının ardından, yani nekrotizan fasiit karaciğer enzimleri yükselmeye başlar, pıhtılaşmayı sağla-
yan trombositlerin sayısı düşer, üre ve kreatinin düzeyleri
artar. Tüm organların bozulmaya başladığı bu aşama ço-
ğunlukla ölümle neticelenir. Et yiyen bakterilerin hastalığa
yol açtığı kişilerin yaklaşık % 15’inde toksik şok sendromu
görülebilir. Toksik şok sendromu % 80’e varan bir oranda
ölümle neticelenir. Bu nedenle toksik şok sendromunun
erken teşhisi ve tedavisi hayati önem taşır. Tedavide en
küçük bir gecikme bile ciddi sonuçlar doğurur. Teşhis ko-
Cilt nulduğunda veya kişinin bu hastalığa yakalandığından
sadece şüphe edildiğinde dahi damar yoluyla uygun an-
tibiyotik tedavisine başlanması gerekir. Bağışıklık sistemini
destekleyen immün globulin proteinlerinin damar yoluyla
verilmesi de (IVIG) tedavinin bir parçasıdır. İlaç tedavisine
Et yiyen bakterilerin ek olarak, ölü dokuların cerrahi olarak temizlenmesi (deb-
etkilediği bölge
(ciltaltı dokular ve kas kılıfı ridman) ve uygun yara bakımı da hayli önemlidir.
Rabia Alabay

Kaynaklar Stevens, D. L., “Streptococcal toxic shock syndrome


Li, S. J., Hu, D. L., Maina, E. K, Shinagawa, K., Omoe, associated with necrotizing fasciitis”, Annual Reviews of
K., Nakane, A., “Superantigenic activity of toxic shock Medicine, Sayı 51, s. 271-288, 2000.
Kas syndrome toxin-1 is resistant to heating and digestive Wong, C. H., Wang, Y. S., “The diagnosis of necrotizing
enzymes”, Journal of Applied Microbiology, Cilt 110, fasciitis”, Current Opinion in Infectious Diseases, Sayı 18,
Sayı 3, s. 729-736, 2011. s. 101-106, 2005.

87
Gökyüzü Alp Akoğlu

Jüpiter
Neredesin?
V enüs geçişi kadar ender olmasa da bu ay
da ilginç bir gök olayı var. Başlıktan da an-
laşılacağı gibi, Ay ve Jüpiter gökyüzünde buluşu-
yor. Buluşmanın bir aşamasında yaklaşık bir saat
süresince Jüpiter gözden kaybolacak. Çünkü Ay
onun önünden geçecek.
Bir cisim diğerinin önünden geçerken onu
tamamen örtebiliyorsa bu olaya “örtme” deniyor.
Bize görece çok yakın olduğundan örten cisim 22 Mayıs 2007’de Ankara’dan çekilen bu fotoğrafta 18 Haziran 2007’de Venüs örtülmesinden önce
Satürn Ay’ın arkasından çıkarken görülüyor. gündüz gökyüzünde Ay ve Venüs.
genelde Ay olur. Ay ve gezegenler gökyüzünde
“tutulum çemberi” denen belli bir hat üzerinde tutulmalarının da sık olmayışının nedeni budur. Örtülmenin bitişi sırasında hava iyice aydın-
bulunduğundan Ay-gezegen ya da gezegen-ge- Eğer yörüngeler tam olarak aynı düzlemde ol- lanmış, Güneş doğmak üzere olacak. Bu nedenle
zegen yakınlaşmaları da sık olur. Daha ender ol- saydı her ay bir Ay bir de Güneş tutulması olurdu. Jüpiter’in Ay’ın arkasından çıkışını görmek biraz
makla birlikte Ay gezegenleri örtebilir de. Jüpiter örtülmesinin ilginç yanlarından biri daha zor olacak. Ama bu, Jüpiter’i gündüz gök-
Gezgenlerin, Ay’ın ve Güneş’in tutulum çem- de örtülme başlangıcında uydularının birer birer yüzünde görmek için bir fırsat. Eğer nereye ba-
beri denen bant üzerinde dolanması yörünge- Ay’ın arkasında kaybolmasını, örtülme biterken kacağınızı tam olarak bilirseniz Jüpiter’i Güneş
lerle ilgili. Bazı sapmalar olmakla birlikte geze- yine birer birer belirmelerini izlemek. Özellik- gökyüzündeyken bile görebilirsiniz. Örtülme-
genlerin ve Ay’ın yörüngeleri aynı düzlemdedir. le örtülmenin sonunda Jüpiter ve uyduları Ay’ın nin ardından Ay’la olan yakınlığı sayesinde Jüpi-
Elinizde toplardan oluşan bir Güneş Sistemi mo- karanlık tarafından çıkacakları için bunu izlemek ter gündüz gökyüzünde görülebilir. Yine bir dür-
deli olduğunu hayal edin. Güneş’i temsil eden daha ilginç olacak. bünle gözlem yaparsanız gezegeni çok daha ko-
topu masanın ortasına koyar, gezegenleri de Sırasıyla Europa, Io, Jüpiter, Ganymede ve lay görebilirsiniz. Yalnız uydularını seçmek pek
çevresine yerleştirip gezegenleri Güneş’in çevre- Callisto Ay’ın arkasında birkaç dakika arayla kay- mümkün olmaz.
sinde dolandırırsak, hepsi aynı düzlemde (masa- bolacak. Bundan yaklaşık bir saat sonra yine aynı Jüpiter Ankara’da sabah saat 04:13’te kaybo-
da) dolanmış olur. sırayla ama aralıklar biraz değişmiş olarak belire- lacak, 5:19’da belirecek. Zamanlar gözlem yeri-
Gezegenlerin yörünge düzlemi mükemmel cekler. nize göre birkaç dakika oynayacak. Örtülme za-
olsaydı örtülmeleri çok sık görürdük. Ne var ki Bildiğiniz gibi, Jüpiter’in dört büyük uydusu manları ülkemizin güneyinde birkaç dakika daha
yörüngeler birbirleriyle küçük açılar yapar. Bu var ve bunları basit bir dürbünle görmek müm- erken, kuzeyindeyse daha geç olacak.
nedenle gezegenler ve Ay sık sık yakın görün- kün. Eğer bir dürbününüz varsa uyduların örtül-
seler de örtülmeler çok sık olmaz. Ay ve Güneş mesini ve belirmesini izleyebilirsiniz.

17 Temmuz’daki Jüpiter örtülmesinin başlangıç ve bitiş anlarını gösteren çizimler. Örtülme biterken hava iyice aydınlanmış olacak.

88
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
alp.akoglu@tubitak.gov.tr
KUZEY

Zürafa
5 Temmuz
Yer Güneş’e en uzak
Vaşak
Kraliçe noktada (151,2 km)
Andromeda
9 Temmuz
Kutupyıldızı Venüs ile Aldebaran çok
yakın görünümde
Kral Küçük Ayı
15 Temmuz
Aslan
Ay Jüpiter’i örtecek
Büyük Ayı
Deneb (04:13 - 05:19)
Ejderha 24 Temmuz
Kuğu Vega Mars, Satürn, Ay ve
DOĞU

Kanatlı At Lir Çoban

BATI
Berenices’in
Yunus Saçı Spika yakın görünümde
Kuzeytacı Arkturus
25 Temmuz
Herkül
Altair Satürn ve Ay yakın
Yılan Başak Mars
görünümde
Satürn
Kartal
Yılancı Karga
Spika
Kalkan
Oğlak
Terazi

Antares
Yay Akrep

1 Temmuz 22.00 1 Temmuz 23:00


Erboğa
15 Temmuz 21.00 15 Temmuz 22:00
31 Temmuz 20.00 GÜNEY 31 Temmuz 21:00

Temmuz’da Gezegenler ve Ay

Merkür, ufuktan pek yükselmese


9 Temmuz sabahı doğu ufku 15 Temmuz sabahı doğu ufku
de ayın ilk günleri gözlenebilir.
Gezegen ilerleyen günlerde ufka iyice
yakınlaşacağından gözlem için uygun
durumda olmayacak. Ülker
Ülker
Geçtiğimiz ay Güneş’in önünden geçen
Venüs artık sabah gökyüzünde. Giderek Ay
Güneş’ten uzaklaşan Venüs ay boyunca Jüpiter
Jüpiter
(Ay’ın arkasında)
Güneş doğmadan önce doğu ufkunda Venüs
Jüpiter’le birlikte görülecek. Gezegen ay Aldebaran
Aldebaran Venüs
sonuna doğru 3 saate kadar gözlenebilecek
ve parlaklığının zirvesinde olacak.
Mars, hava karardıktan sonra batı
yönünde yaklaşık iki saat süreyle
görülebilecek. Gezegeni sarı rengi
sayesinde tanımak kolay. 24 Temmuz sonra doğuyor. Jüpiter 15 Temmuz’da Ay gözlenebileceği süre ay sonunda iki saate
akşamı Ay, Satürn ve Spika ile yakın olacak. tarafından örtülecek. düşecek.
Gökyüzünün Venüs’ten sonraki en Satürn, akşam hava karardıktan sonra Ay, 3 Temmuz’da dolunay, 11
parlak gezegeni olan Jüpiter sabah güneybatı ufku üzerinde Mars’ın sol Temmuz’da sondördün, 19 Temmuz’da
gökyüzünde, Venüs’e yakın konumda. üstünde görülebilir. Mars ve Satürn ay yeniay, 26 Temmuz’da ilkdördün hallerinde
Gezegen, geceyarısından yaklaşık 3 saat boyunca birbirlerine yaklaşacak. Satürn’ün olacak.

89
Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir

İslam Dünyasında Optik


İslam dünyasında yoğun araştırmaların yapıldığı alanlar- lamında başlangıçta sadece görme bilimi olarak kabul edi-
dan biri de optiktir. İslam düşüncesinin rönesansını oluştu- len ve doğrudan görme, yansımayla görme ve kırılmayla
ran ve yaklaşık iki yüzyıllık bir süreyi kapsayan çeviri etkinliği görme olmak üzere üç kısma ayrılan optiğin araştırma ala-
sonucu Grek’ten aktarılan ilk optik bilgileri İslam dünyasın- nına, ilerleyen dönemlerde gökkuşağı ve halenin oluşumu,
da büyük ilgi görmüş, bilim insanları ışığı fiziksel ve mate- rengin doğası ve karanlık oda gibi konular da eklenmiştir.
matiksel yönleriyle irdelemiştir. Geleneksel yapılanma bağ- Bu yazıda sadece doğrudan görme konusu ele alınmıştır..

Doğrudan Görme
“Görenle görülenin aynı düzlemde bulunduğu ve ara- Sühreverdî’ye göre ışıklar ışığından başka kendisi ışık
larında herhangi bir ortamın olmadığı durumda gerçekle- kaynağı olan bir varlık yoktur. Eğer nesneler kendiliğinden
şen görme” anlamına gelen doğrudan görme, İslam dün- ışıklı olabilseydi, onlar da ışıklı birer cevher olurdu. Hâlbuki
yasında başlangıçta mistik ve metafizik yönleriyle irdelen- her tür ışık, gökyüzündeki Güneş, elementlerdeki ateş ve
miş, ilerleyen dönemlerde matematiksel, deneysel ve fizik- hatta insan ruhundaki ilahi ışık da yine bu yüce ışıkla ay-
sel olarak ele alınmıştır. dınlanmaktadır.
A. Görmenin Mistik ve Metafizik Kavranışı B. Görmenin Matematiksel Kavranışı
İslam dünyasında görme konusunun başlangıçta mis- İslam dünyasında, görmenin bu alanında iki farklı yak-
tik bir konu olarak anlaşılması büyük ölçüde İşrâk (Aydın- laşım sergilenmiştir. Birinci yaklaşım görmeyi sağlayan ışık
lanma) felsefesi bağlamında gerçekleşmiştir. Bu felse- kaynağının göz olduğunu, ikincisi ise nesne olduğunu sa-
fenin kurucusu Şehabettîn Yahya İbn Habeş İbn Emirek vunmuştur.
Sühreverdî’dir (549-587). Sühreverdî’nin düşüncesinde yer 1. Gözışın Kuramcıları
alan işrâk sözcüğü, hakikatin doğrudan doğruya, aracısız Birinci yaklaşımın önemli temsilcisi Ebû Yûsuf Yakûb
olarak zihne açılmasını belirtir ve sezgisel düşünce anlamı- İbn İshâk el-Kindî’dir (801-873). Özellikle 9. ve 11. yüzyıl-
na gelir. Görmeyi de bu bakış açısıyla ele alan Sühreverdî, larda yoğunlaşan yoğun çeviri etkinliğinde görev aldığı
Grek düşüncesinden devralınan mevcut görme kuramla- için, Grek düşüncesinde önemli bir düzeye ulaşmış olan
rını reddederek yeni bir görme kuramı önerir. Ona göre, optik konusu Kindî’nin ilgisini çekmiş ve Eukleides’in (MÖ
ışık apaçık bir şeydir ve bundan dolayı da tanımlanmasına 300’ler) optik kitabını Arapçaya çevirmiştir. Bu çevirinin et-
gerek yoktur. Işık varlıktır, yokluğu ise yokluktur (karanlık- kisiyle Kindî, optik yaklaşımını Eukleides’in temel önerme-
tır). Tüm gerçeklik ışık ve karanlığın derecelerinden oluşur. leri bağlamında oluşturmuştur. Dolayısıyla Kindî için de
Mutlak hakikat ışıkların ışığıdır. Bütün evren bu ışığın de- görmeyi sağlayan ışığın kaynağı gözdür. Çünkü eğer ışın-
ğişmeyen, her zaman aynı olan ve her yeri aydınlatan par- lar dışarıdan geliyor olsaydı, tıpkı kulak gibi, gözün de ha-
laklık derecelerinin toplamıdır. Sadece aydınlatılmış nesne- reketsiz olması ve yalnızca bu ışınların alıcısı olması gerekir-
nin görüntüsü olabilir. İnsan bu nesneyi gördüğünde, nefsi di. Oysa göz karanlığa etki etmektedir, dolayısıyla da ışınla-
onu kaplar ve onun ışığı tarafından aydınlatılır. Nesne kar- rın gözden çıktığını kabul etmek gerekir.
Görme geometrisi şısında nefsin bu aydınlanması görmedir.

90
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
topdemir@hotmail.com

Kindî görmenin oluşumunu da Eukleides’in geçebilir, aktarılabilir. Bu durumda görmenin


düşünceleri bağlamında açıklamaya girişmiş oluşması için gözden çıkan ışınımın tek, homo-
ve nesnenin biçiminin bir bütün olarak göze jen ve konik bir madde oluşturması gerekecek-
girdiğini, dolayısıyla da, mekândaki konumu- tir. Bu ise olanaksız ve saçmadır. Çünkü böyle
nun algılanışıyla ilgisinin olmadığını düşün- kabul edildiğinde, çok küçük olmasına rağmen
müştür. Kindî benzer şekilde görmenin geo- gözden bütün evreni dolduracak kadar mad-
metrik açıklamasını yaparken de geleneksel denin çıktığı, çok uzak yıldızlara kadar gittiği ve
hale gelmiş olan görme konisi fikrine başvur- tekrar göze geri geldiği kabul edilmiş olmakta-
muştur. Buna göre, görme gözden çıkan ve dır. Üstelik bu süreç, gözlerin açıldığı her sefer
nesneye uzanan ışık ışınlarının oluşturduğu tekrarlanacaktır. Bu ise olanaksızdır. Dolayısıy-
koniyle oluşur. Koni düşüncesi, görmenin ge- la İbn Sînâ’ya göre, görme dıştan gelen etkiyle,
ometri aracılığıyla açıklanmasına olanak tanı- gözde, bir aynadakine benzer bir görüntünün
mıştır ve bu bakımdan Kindî İslam dünyasın- oluşması yoluyla olur. Göz burada bir aynanın
da konuyu bu ölçüde inceleyen ilk bilim insa- oynadığı rolü oynar. Dış nesnenin görüntüsü
nı olmuştur. bu aynada, yani gözde meydana gelince, gör- İbn el-Heysem deney yaparken
2. Nesneışın Kuramcıları me algısı doğar.
Görmeyi sağlayan ışıkların kaynağının nes- Ayrıca İbn Sînâ bu görüşünü özel matema- 3. Yeni Nesneışın Kuramcıları
ne olduğunu savunan yaklaşımın ilk temsilci- tiksel bir yaklaşımla ele almış ve görme koni- Görme konusunu deneysel olarak ve ge-
leri Fârâbî (872-950) ve Râzî’dir (öl. 925). Râzî’ye si hususuna da bu münasebetle değinmiş, ya- ometri aracılığıyla irdeleyen Ebû Ali el-Hasan
göre, görme gözden çıkan ışık ışınlarıyla oluş- kındaki nesnelerin daha büyük, uzaktaki nes- İbn el-Hasan İbn el-Heysem’in (965-1039) doğ-
maz. Çünkü gözbebeği gereksinim duyduğu nelerin ise daha küçük görünmesini geomet- rudan görme konusuna katkısı olağanüstüdür.
ışığın miktarına göre küçülüp büyümektedir. ri aracılığıyla açıklamaya çalışmıştır. Ona göre, Konuyla ilgili yazdığı Kitab el-Menâzır (Optik Ki-
Öyleyse göze ışık dışarıdan gelmektedir. daha uzaktaki nesnenin daha küçük görünme- tabı) adlı çalışması 17. yüzyıla kadar Doğu’da
Türk düşünce tarihinin öncülerinden olan sinin nedeni, ayna olan gözdeki sıvının küresel ve Batı’da tek başvuru kaynağı olmuştur.
Fârâbî ise ışığın kaynağı meselesinde kararsız olması ve küresel olanın da merkeze eşit uzak- İbn el-Heysem, ışığın kaynağı ve görmenin
kalmışa benziyor. Çünkü ışık ve görme konu- lıkta bulunmasıdır. Bu nedenle uzaklaşan nes- oluşumu konularını Kitâb el-Menâzır’ın ilk üç
sundaki düşüncelerini öğrenebildiğimiz İlimle- ne daha küçük bir yay ile görüneceğinden, gö- kitabında işlemiştir. Burada öncelikle Gözışın
rin Sayımı ve Erdemli Kent Ahalisinin Düşüncele- rüntüsü de daha küçük bir alana düşecek ve Kuramı’na karşı çıkarak, ışığın nesneden geldi-
ri adlı kitaplarında iki farklı yaklaşım sergilemiş- dolayısıyla da uzaktaki bir nesne yakındakin- ği varsayımından hareket eder. Bunun için gör-
tir. Birinci yaklaşımını İlimlerin Sayımı’nda şöyle den daha küçük görünecektir. menin hem fiziksel hem de nesneden göze ge-
ortaya koymuştur: “Bakılan ve görülen her şey, len ışınlar aracılığıyla, matematiksel yorumunu
B E
gözden çıkıp havadan yahut gözlerimiz ile ba- H yapar. İncelemesine başlarken öncelikle gör-
kılan şey arasında bulunan saydam cisimden T me ışınları hakkında bir tartışma gerçekleştirir:
L
geçip o şeye varan ışıkla görülür.” Buna karşı- h “Işığın gözden çıktığını varsayanlara göre,
K
lık, Erdemli Kent Ahalisinin Düşünceleri adlı ya- R ışık gözden çıkar ve saydam ortamdan geçerek
pıtında ise bundan çok farklı bir bakış açısı ser- görüntüye neden olan nesneye gider ve gör-
A C
gilemektedir: me bu ışınlar yoluyla olur. (.....) Ben bu ışınların
Görme geometrisi
“Görme denilen şey, muayyen bir madde- göze bir şey getirip getirmediğini sorgulamak
nin içinde bulunan öyle bir kuvvet ve heyet- Bunun dışında İbn Sînâ, Güneş ışığına ve isterim. Eğer görme sadece bu yolla oluyorsa
tir ki, görmeden önce de, onda potansiyel bir ateş kökenli ışığa ayrı bir statü tanımakta ve ve göze bir şey geri gelmiyorsa, göz göremez.
görme vardır. Gözdeki görme kuvvetinin cev- ışık kaynağının saçtığı ışıkla, aydınlatılmış nes- Eğer nesneden göze ışık aracılığıyla renk ve
herinde, bilfiil görünme yeteneği yoktur. Ha- nenin yaydığı ışık arasında ayrım yapmakta- ışın gelmezse, göz o nesneyi algılayamaz. Bu
kikat halde gözü ve renkleri aydınlatan Güneş dır. Aslında bu ayrım İslam dünyasında ışık ko- nedenle, bütün olasılıklar göz önüne alındığın-
ışığıdır. Bu suretle göz, ancak Güneş’ten aldığı nusuna yapılan katkılardan biri olması bakım- da, gözden ışık çıksa da, çıkmasa da, göze bakı-
ışıkla bilfiil görür. Renkler de, yine bu suretle, dan önemlidir. Bu bakımdan İbn Sînâ’nın kat- lan nesneden bir şeyler geri gelmezse, görme
ancak o ışıkla bilfiil görünürler.” kısı üzerinde ayrıca durmak gerekir. Çünkü İbn olayı gerçekleşemez.”
Bu ifadeler açıkça Fârâbî’nin ışık kaynağı Sînâ kendinden ışıklı nesneler için mudî ve bir Bu alıntıda, İbn el-Heysem’in açıkça, ışık
olarak nesneyi gördüğünü ve gözün de ancak ışık kaynağı tarafından aydınlatılmış olanlar kaynağı ne olursa olsun, göze dışarıdan ışık ve
nesneden yayılan bu ışıkla algılayabildiğini sa- için de mustanîr terimlerini kullanmıştır. Bunla- renk gelmediği sürece görmenin olamayaca-
vunduğunu göstermektedir. ra karşılık olmak üzere de mudînin yaydığı ışık ğını belirttiği anlaşılmaktadır. Çünkü dışarıdan
Gözışın Kuramı’na karşı Râzî ve Fârâbî’nin için dav (ziya), bunun nesnelerde yarattığı ışık göze bir şeyler gelmiyorsa, görme olmaz. Eğer
başlattığı bu karşı çıkış, İbn Sînâ (980-1037) ta- için de nur kelimesini kullanmıştır. Bu ayrım çe- gözden çıktığı kabul edilen ışınlar nesneye gi-
rafından yetkin hale ulaştırılmıştır. İbn Sînâ’ya viri yoluyla Batı’ya geçmiş ve 13. yüzyıldan iti- dip ondan bir şeyler alıp göze geri geliyorsa, o
göre, eğer görme, gözden çıkan ışınların nes- baren, bu ayrıma karşılık olmak üzere “lux” ve zaman da ışının nesneden çıktığını kabul et-
neye ulaşmasıyla oluşuyorsa, gözden çıkan bu “lümen” sözcükleri yaygın olarak kullanılmaya mek daha akıllıca olacaktır. İbn el-Heysem, bu
ışınımın maddesel olması gerekir; çünkü du- başlanmış, bu ayrım Kepler zamanına, yani 17. durumu yukarıdaki alıntının devamında “Işık
yarlılık gücü ancak madde aracılığıyla bir yere yüzyıla kadar devam etmiştir. gözde belirli bir etki yapmaktadır” şeklinde be-

91
Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir

leri acır ve Güneş ışığı tarafından rahatsız edi- ca biri kırılmaksızın gözün tabakalarının say-
lir. Benzer şekilde bir kimse Güneş ışığı tarafın- damlığı aracılığıyla geçer; geriye kalan bütün
dan aydınlatılmış parlak bir aynaya baktığında, noktaların formları gözün yüzeyine düştükle-
gözleri aynadan yansıyan ışıktan rahatsız ola- ri noktalardan kırılır. Sonuç olarak göz tek bir
cak, acı duyacak ve aynanın karşısında gözleri- dik ışının alıcısı konumundadır. Aynı zaman-
ni açamayacaktır.” da nesneden gelen ışınların toplamı da bir ko-
İbn el-Heysem’in bu açıklamasının temeli- ni oluşturur. Ancak bu koninin tabanı nesne-
nin acının doğasına dayanmakta olduğu açık- de, tepesi ise gözdedir (şekildeki ABC). Bu ışın-
ça anlaşılmaktadır. Aslında bu çok özgün bir lar nesneden çıktıkları düzene koşut olarak göz
yaklaşımdır. Çünkü burada dayanılan temel merceği üzerine düşer, bunlar içerisinde kırıl-
varsayım, acı, acının doğası ve göz arasındaki maksızın geçen tek bir dik ışın vardır; görme-
ilişkide saklıdır. Eğer acı bir dış etkenden kay- yi oluşturan da budur.
naklanıyorsa, o zaman ışığın kaynağı problemi İbn el-Heysem’in özellikle “korneanın her
de kendiliğinden çözülmüş olacaktır. Çünkü noktasının yalnızca tek bir dik ışının alıcısı ko-
eğer acı ancak bir dış etkenin sonucu olarak or- numunda olduğunu” belirlemesi, modern gör-
taya çıkıyorsa, o zaman göze acı veren ışık göz- me anlayışı öncesinde konuya getirilmiş en iyi
den çıkıyor olamaz. Öyleyse görsel süreçte gö- yorum olması bakımından değerlidir. Çünkü
Kitâb el-Menâzır’ın Latince baskısında ve Arapça özgün
nüshasında yer alan göz çizimleri zün bir dış etkinin alıcısı olduğu açıktır. Böylece bu anlayışa göre, görsel nesnenin üzerindeki
Gözışın Kuramı’nın yanlışlığını göstermeye yö- her bir noktadan gözün kornea tabakasında-
lirtmektedir. Böylece ışığın nesneden geldiğini nelik ilk ve önemli kanıtını elde etmiş olan İbn ki her bir noktaya pek çok ışın ya da görsel ve-
ve görmeye de bu ışığın neden olduğunu be- el-Heysem, bu algı öncesi duruma bağlı olarak ri gönderilmektedir. Ancak gözlemcinin bakış
lirleyen İbn el-Heysem, Gözışın Kuramı’na son oluşturduğu karşı varsayımını, algı sonrası bir açısına göre, bunlar içerisinde her noktadan
verecek kanıtını ileri sürer: durumla da desteklemektedir. Şöyle ki: yalnızca bir ışın dik olarak gelmektedir. Böyle-
“Şimdi, ışığın gözden çıktığını savunanla- “Bir kimse Güneş tarafından aydınlatılan saf ce bu nesnenin değişik noktalarından göze ge-
rın görüşünü göz önüne alalım ve bu görüşten beyaz bir cisme uzun süre bakıp da, daha son- len dik ışınların tümü bir koni oluşturmaktadır.
neyin yanlış ve neyin doğru olduğunu göste- ra bakışını daha az aydınlık bir yere çevirdiğin- Görme de bu koni aracılığıyla oluşur.
relim. Bu demektir ki, (yani Gözışın Kuramı’na de, kendisiyle nesneler arasında sanki bir per- İbn el-Heysem aynı zamanda görmenin
göre) görme gözden nesneye bir yayılımın de varmış gibi, onları doğru bir biçimde algıla- oluşumunda söz konusu olan görme mekaniz-
gitmesiyle oluşmaktadır. Eğer böyleyse, o za- yamayacaktır. Bu etki tedricen azalacak ve gör- masının temelinde yatan ilkeleri de belirlemiş-
man da bu yayılım ya maddeseldir, ya da değil. me normal durumuna geri gelecektir. Benzer tir. Bu ilkeler şunlardır:
Eğer maddeselse ki maddesel olmalıdır; çün- şekilde kuvvetli bir ateşe uzun süre bakıp, da- 1. Işık ışıklı nesnelerden, o nesnedeki her
kü gökyüzüne baktığımızda yıldızları görmek- ha sonra bakış karanlık ya da daha az aydınlık noktadan karşısındaki bütün yönlere doğru,
teyiz; bu durumda yer ile gök arasındaki ala- bir yere çevrildiğinde de, görmede aynı şey or- doğrusal olarak yayılır.
nı bu yayılım dolduruyor ve göz de bu süreçte taya çıkacaktır.”
kendisinden hiçbir şey kaybetmiyor demektir Burada açığa çıkan şudur: Işık kaynağı ne Nesne
A B
ki, bu açıkça olanaksız ve saçmadır. Bu neden- olursa olsun, görme sürecinde gözün bir dış
le görme, gözden bakılan nesneye maddesel etkinin alıcısı olduğu açıktır. Bu durum sadece
bir yayılımın geçmesiyle oluşmaz. Fakat eğer, ışıkla da sınırlı değildir. Uzun süre saf bir renge
bu yayılım maddesel olmayan bir yayılım ise, -yeşil, beyaz vb.- bakıldığında da aynı sonuç or-
o zaman da algılama olmaz; çünkü algı yalnız- taya çıkar. Öyleyse ışık gözde belirli bir etki bı-
ca maddesel nesnelere aittir. Bu nedenle gör- rakmaktadır.
sel nesneyi algılayabilmek için gözden hiçbir İbn el-Heysem görmenin nasıl oluştuğunu Göz merceği
şey yayılmaz.” da ayrıntılı olarak incelemiştir. Ona göre ışıklı
Böylece ışığın gözden çıkmadığını kanıt- bir nesnenin yüzeyindeki her noktadan, o nok-
layan İbn el-Heysem, haklı olarak, nesneden taya çizilebilen her çizgi boyunca ışık ve renk
C
çıktığını kanıtlamaya girişir. Bunun için, bir di- yayılır. Bu yaklaşımın yarattığı bir güçlük vardır:
zi ayrıntılı deney düzenler ve bunlara dayana- Eğer nesne üzerindeki her nokta, her yöne ışık
rak açıklamalar yapar. Buradaki temel daya- (ve renk) gönderiyorsa, o zaman pek çok renk-
nak, doğrudan ışık kaynağına ya da çok par- ten oluşan bir nesnenin görüntüsü nasıl net
Arka oda sıvısı

Arka oda sıvısı

lak bir nesne tarafından yansıtılan ışığa bakan olarak algılanacaktır? Başka bir deyişle, niçin
bir kimsenin gözünün kamaşması ve duyduğu gözdeki görüntü karışmıyor da net olarak al-
acıdır. Kitâb el-Menâzır’ın bu konuyla ilgili bölü- gılanabiliyor? İbn el-Heysem bu soruna kırılma
münde şu tartışmaya yer verilmiştir: aracılığıyla bir çözüm üretmiştir. Ona göre, ışık
“Gözün son derece güçlü bir ışığa baktı- ışınları iki ortama dik olarak düştüklerinde kı-
ğında, zarar görüp acı duyduğunu belirledik. rılmaz, bu nitelik saydam tabakalardan oluşan
Çünkü bir gözlemci Güneş’e baktığında, doğ- göz için de geçerlidir. Yani görsel alandaki bü-
rudan doğruya bakamaz; bakar bakmaz göz- tün noktalardan göze gelen ışınlardan yalnız- İbn el-Heysem’e göre görmenin geometrik açıklaması

92
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
<<<
2. Işık bu tür nesnelerin özüne ait bir özellik- 1. Kendinden ışıklı her nesnenin ışığı, eğer 1. Göz ile nesne arasında belirli bir mesafe
tir. Bu nesnelere birincil ışık kaynakları ve bun- aralarında opak bir nesne yoksa karşısında olmazsa, algı olmaz.
lardan yayılan ışığa da birincil ışık adı verilir. bulunan her bir opak nesnenin üzerinde par- 2. Nesneler ışıklı olmadıkça ya da ışıklandı-
3. Görme nesnelerden gelen ışık ve renk et- lar (yayılır). rılmadıkça algılanamazlar.
kisiyle oluşur. 2. Işıkların yayılımı, ortamın saydam olma- 3. Algılanmanın diğer bir koşulu da mikta-
Bu kuram gerçekten olağanüstü etkili ol- sı koşuluyla, doğrusal çizgilerde olur. ra sahip olmaktır. Miktarı olmayan şey algılana-
muş, İbn el-Heysem Doğu’da ve Batı’da 17. 3. Kendinden ışıklı nesneden yayılan ışık maz. Miktarın algılanması da algılayan gözün
yüzyıla kadar tam anlamıyla otorite haline gel- ondaki her bir parçadan yayılır. Nesnenin tü- algı kuvvetine bağlı olarak değişir.
miştir. Onun etkisinin çok açık olarak görül- münden yayılan ışık bir kısmından yayılan
düğü bilim adamları Doğu’da Kemâlüddîn el- ışıktan, benzer şekilde büyük parçadan yayı-
Fârisî, Mirim Çelebi ve Takîyüddîn, Batı’da ise lan ışık küçük parçadan yayılan ışıktan daha
Roger Bacon, Pecham, Witelo, Mourolico, del- kuvvetlidir.
la Porta, Kepler ve Descartes’tır. 4. Güneş’in ışığı ufka yakınken zayıf, yere
Güneş
İslam dünyasında Nesneışın Kuramı’nı dikey konuma geldiğinde ise güçlü olur.
savunan bir diğer bilim ve düşün insanı da 5. İkincil ışıklar, birincil ışık kaynağı olan
C A
Ebû Velid Muhammed İbn Ahmed İbn Mu- nesnelerin ışıklarından kaynaklanır.
hammed İbn Rüşd’dür (1126-1198). İbn 6. Bütün ışıkların doğası tektir. B
Rüşd ilk kez görsel ruhtan söz etmekte ve 7. Yansıyan ışıklar da doğrusal çizgiler bo-
Aristoteles’in kalpte bulunduğunu ileri sür- yunca yayılır.
düğü ortak duyuyu retinanın arkasına yer- 8. Saydam renkli nesnelere nüfuz eden
Delik
leştirmektedir. Aynı zamanda atomcuların ışıklar, bu nesnelerin içinde doğrusal çizgiler-
ve Platon’un görme kuramlarını kabul edile- de yol alır.
mez bulmakta, İslam dünyasında etkin olan 9. Kendisi ışık kaynağı olmayan nesnelerin
Eukleides’in Gözışın Kuramı’nı da şu haklı ge- renkleri, onlardan yansıyan ışıkla açığa çıkar, H R D
rekçelerle reddetmektedir: renklerin sureti daima ışıkların suretine bağ-
l Bu kuram ışınların gözden çıktı- lıdır, ışıklar rengin suretini de taşır.
ğını savunduğundan, doğal olarak, karanlıkta 10. Renkler üzerlerine düşen ışıkla algıla-
görmenin olanaklı olacağını da kabul etmiş ol- nabilir, daima karışmış oldukları ışıkla birlik-
maktadır. Oysa gerçekte böyle bir şey söz ko- te yayılırlar ve yayılım da doğrusal çizgiler-
nusu değildir. de olur. T H
l Eğer nesneleri algılamak için ruh Kemâlüddîn el-Fârisî, burada ışık ışınla- Y Duvar
dışarı bir şeyler yayıyorsa, o zaman gerçeğin rının yayılımı konusunu da ele almış ve ışı-
Kemâlüddîn el-Fârisî’ye göre ışığın koni şeklinde yayılımı
tersine, uzak veya yakın bütün nesneler aynı ğın yayılım biçiminin koni şeklinde olduğu-
netlikte görülmelidir. Oysa bu gerçek değildir. nu ileri sürmüştür. Diğer taraftan, ışıkla gör-
l Eğer gözden çıkan ışın maddesel me arasındaki ilişkiyi irdelerken de nesne- 4. Opak nesneler görülür, salt saydam olan-
ise uzak nesnelere ulaşması için zamana ge- den ışık gelmediği ya da nesne üzerine ışık lar ise görünmezler.
reksinimi olacaktır. Oysa görme bir anda ol- düşmediği sürece, nesnenin gözle algılana- 5. Parlak renkli nesneler diğerlerine göre
maktadır. mayacağını belirtmiştir. Görmenin oluşumu daha kolay ve çabuk görülür.
İbn Rüşd’ün bu itirazları bütünüyle doğ- ve sağlıklı bir görme için gerekli olan koşul- Sıralanan bu maddelerin dikkat çeken ilk
rudur. ların neler olması gerektiği konusuna da de- yönü, hemen hemen tamamının, aynı zaman-
Görme optiğinde elde edilen bu başarıyı ğinen Kemâlüddîn el-Fârisî, algılama duru- da görmede söz konusu olan perspektif kural-
sürdürenlerden biri de Kemâlüddîn Ebû el- munda algılananın tam ve doğru bir biçimde larını da tanımlamakta olmasıdır.
Hasan Muhammed İbn el-Hasan el-Fârisî’dir anlamlandırılması ve herhangi bir algı (gör-
(öl. 1320). Kemâlüddîn el-Fârisî optik konu- me) kusurunun oluşmaması için şu koşulla-
sunda İbn el-Heysem’in Kitâb el-Menâzır’ı rın bir arada bulunması gerektiğini ileri sür-
üzerine Tenkih el-Menâzır başlıklı ayrıntılı bir mektedir:
yorum kaleme almıştır. Optiğin Düzeltilmesi
anlamına gelen bu çalışmasında Kemâlüddîn Kaynaklar
Fârâbî, İhsa el-Ulûm, Çeviren: A. Ateş, MEB, 1989. Takîyüddîn b. Marûf”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
el-Fârisî açıkça ışık kaynağı olarak nesneyi ka- Lindberg, D. C., “Al Kindî’s Critique of Eukleides’ Coğrafya Fakültesi Dergisi,, Cilt 38, Sayı 1-2, 1998.
bul etmiştir. Ona göre göz, kendinden ışık- Theory of Vision”, Isis, Cilt 62, 1971. Topdemir, H. G., “İbn el-Heysem’in Optik Araştırmaları”,
Lindberg, D. C., “The Science of Optics”, Science in the Bilim ve Felsefe Metinleri, Cilt 1, Sayı 1, 1992.
lı ya da ışıklandırılmış bir nesneden ışık gel- Middle Ages, University of Chicago, 1978. Topdemir, H. G., “Kemâlüddîn el-Fârisî ve Tenkih el-Menâzır
Lindberg, D. C., Theories of Vision from Al-Kindi to Kepler, Adlı Kitabı”, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Necati Öner
mediği sürece hiçbir şeyi algılayamaz. Aynı University of Chicago, 1976. Armağanı, Cilt 40, 1999.
zamanda öncekiler gibi, nesneleri ışık kay- Nasr, S. H., “Şihabeddin Suhreverdi Maktul”, Topdemir, H. G., “Kemâlüddîn el-Fârisî’nin Optik Çalışmaları
Çeviren: M. Alper Tuğsuz, İslam Düşüncesi Tarihi, Üzerine Bir Değerlendirme”, Nüsha, Sayı 6, Ankara 2002.
nağı (mudî) ve ışıklandırılmış (münîr) olanlar Ed. M. M. Şerif, Topdemir, H. G., Işığın Öyküsü, TÜBİTAK, Popüler Bilim
Türkçe baskının editörü: M. Armağan, Cilt 1, Kitapları, 2007.
olmak üzere ikiye ayırmış, ışığın yayılımını fi- İnsan yayınları, 1990. Topdemir, H. G., İbn el-Heysem ve Yeni Optik, Lotus,
Sühreverdî, Nur Heykelleri, MEB, 1986. Ankara, 2008.
ziksel ve geometrik açıdan irdelerken de bazı Topdemir, H. G., “Işığın Yayılımının Niteliği Konusunda Topdemir, H. G., Modern Optiğin Kurucusu İbn el-Heysem,
varsayımlar geliştirmiştir: Üç Önemli Adım İbn el-Heysem, Kemâlüddîn el-Fârisî, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara, 2002.

93
Zekâ Oyunları

Şampiyona
A ve B takımları kendi aralarında
bir seri maç yapacak ve arka arkaya 2 maç
kazanan şampiyon olacaktır.

B takımının şampiyona boyunca en fazla


3 maç kazanabileceği ve hiçbir
maçın berabere bitmeyeceği söylenirse,
şampiyonluk olasılığı kaçtır?

Renkli Toplar Üçgenli Desen Üç Parça


Altı farklı renkte toplar var. Her şekil için Dokuz noktalı bir tabloda iki üçgen çizerek Yukarıdaki şekli üç eşit parçaya bölünüz.
aynı sayıda top kullanarak, 1 eşkenar üçgen, bir desen oluşturacaksınız.
1 kare ve 1 düzgün altıgen oluşturacaksınız. Parçalar döndürülebilir, ancak
ters çevirilemez.
Her şeklin:
• Kenarlarında eşit sayıda top bulunacak.
• Köşelerinde bir top bulunacak.
• Altı rengin hepsinden eşit sayıda Parça Birleştir
top bulunacak. Aşağıdaki şekillerin üstte olanında görülen
7 parçayı uygun biçimde yerleştirerek
Bu işlem en az sayıda top kullanarak altındaki tabloyu elde ediniz.
nasıl yapılır?
Parçalar döndürülebilir, ancak
ters çevrilemez.

Yirmi Beş Top


Görünüşleri aynı, ama ağırlıkları farklı olan
ve 1’den 25’e kadar numaralandırılmış
yirmi beş topu iki kefeli bir denge terazisinde • Üçgenlerin köşeleri siyah noktalar olacak.
tartarak en ağır üçüncü topu bulmak • Üçgenler birbirleriyle kesişmeyecek
istiyorsunuz. ve köşelerinden dahi olsa birbirlerine
temas etmeyecek.
Bu işi başarıyla gerçekleştirmek için
en az kaç tartı işlemi gerekir? Bunlara göre kaç farklı desen oluşturulabilir?

Not: Notlar:
Her kefeye sadece birer top koyulabilir • Simetrik desenler toplama
ve toplar herhangi bir ağırlıkla değil sadece ayrı ayrı dahil edilecek.
birbirleriyle tartılabilir. • Şekilde boş bir tablo ve üç örnek
desen görülüyor.

Beş Top
Aynı görünüşteki beş topun ağırlıkları ?
1, 2, 3, 4 ve 5 gramdır. Tek kefeli elektronik
bir tartıda, her defasında 3 top tartmak
koşuluyla, bu topların ağırlıklarını
bulmak istiyorsunuz.
A B C D

Bütün topların ağırlıklarını kesin olarak Soru İşareti


bulmak için en az kaç tartı işlemi yapmanız Soru işaretinin yerine yukarıdaki şekillerden
gerekir? hangisi gelecek?

94
Bilim ve Teknik Temmuz 2012
Emrehan Halıcı

0
Z A B 9 1
Y C Şifre
1 8 2
V 28
29 2
3
Ç Aynı kurala göre şifrelenen çiçek isimleri soldaki
Ü 27 4 D tabloda verilmiştir. Bu tablodan yararlanarak ve aynı kuralı
7 3
26 5 uygulayarak son çiçek ismini şifreleyiniz.
U E
25 6 6 4
5
T 24 AÇELYA BDHRKZ 7
F
ORKİDE THEÜNI Rakam Zinciri
23 8 G Sağ üstte görülen rakamların arasına bir çarpı işareti
REYHAN ĞVDĞIO Örnek:
S 22 9 koyarak ve zinciri uygun bir yerden kopararak öyle bir
SÜMBÜL GÖJOYİ
çarpma işlemi oluşturunuz ki, (saat yönünde) elde 0
21 ZAMBAK ? 10 9 1
R H edilecek sonuçtaki rakamların hiçbiri bir kereden
20 11
fazla kullanılmamış olsun. Çarpma işlemindeki 8 2
P 19 I
12 sayılardan ikisi de 1’den büyük olacak. x
Ö 18 13
17 14 7 3
16 15
O J Örnekteki çarpma işlemi sonucunda
N M L K 6 4
(67x89.012.345=5.963.827.115) 5
bir kereden fazla kullanılan rakamlar olduğu için
cevap doğru değil. 67 x 89.012.345

Geçen Sayının Çözümleri On Rakamlı Sayı


2.495.671.308 (oluşturulan sayılar 47.931 ve 52.068)
Kalansız Bölüm Fark 47.931 47.931
104.691.357
x 52.068 + 52.068
4 40 8 24 ______________ _____________
Bu çözümü veren iki durum var.
Birincisi 1.098.765.432 ve takip 2.495.671.308 99.999
20 10 2 12
eden 1.203.456.789 sayıları. İkincisi
5 30 6 36
ise 8.796.543.210 ve takip eden Soru İşaretleri
35 1 18 9 8.901.234.567 sayıları. A, B, C harflerinin 1, 2, 3, 2, 1, ... kere kullanılmasına dayanan
Her iki durumda da sayılar arasındaki bu dizi sol üst köşede başlıyor ve her sırada kıvrılarak
7 21 3 27
fark 104.691.357’dir. sağ alt köşede tamamlanıyor.

Zar Oyunu A B B C
YarımC Altıgen
Oyunu sizin kazanma olasılığınız 763 / 2048’dir. C B A A C
Sizin kazanmanızla sonuçlanan oyunlarda son üç zarda çift sayı C A A A B
gelmiş, varsa bir önceki zarda da tek sayı gelmiş olmalıdır. B A A C B
Ayrıca son üç zardan önceki zarlarda üç tek veya üç çift arka B B C C A
arkaya gelmemiş olmalı ve en fazla iki kez çift sayı gelmiş (2) (3) (4)
olmalıdır. Bu şartları sağlayan durumlar ve olasılıkları aşağıdadır.
Soru işareti herhangi bir sayıyı ifade eder. Kibritler Karedeki Kareler
ÇÇÇ -> 1/8 En az 9 kareye bölünebilir.
TÇÇÇ -> 1/16
?TÇÇÇ -> 1/16
??TÇÇÇ -> 3/64 (İlk iki zar TÇ, ÇÇ veya ÇT)
???TÇÇÇ -> 5/128 (İlk üç zar TÇÇ, ÇTÇ, ÇÇT, TÇT veya TTÇ)
????TÇÇÇ -> 3/128 (İlk dört zar TTÇT, TTÇÇ, TÇTÇ, TÇÇT, ÇTTÇ veya ÇTÇT)
?????TÇÇÇ -> 5/512 (İlk beş zar ÇTTÇT, TÇTÇT, TÇTTÇ, TTÇÇT veya TTÇTÇ)
??????TÇÇÇ -> 3/1024 (İlk altı zar TÇTTÇT, TTÇTÇT veya TTÇTTÇ)
???????TÇÇÇ -> 1/2048 (İlk yedi zar TTÇTTÇT) Daire İçinde Daireler
1/8+1/16+1/16+3/64+5/128+3/128+5/512+3/1024+1/2048=763/2048 Üç adet birim dairenin
|AB| = 2 / √3
sığabileceği en küçük A

Üç Sayı dairenin yarıçapı |BC| = 1


B
453 906 2718 (3 + 2√3) / 3 birimdir. |AC| = 1 + 2 / √3 = (3 + 2√3) / 3
C

95
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisine
Gönderilen Yazı ve Görsellerin
Sahip Olması Gereken Özellikler
1. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya- Alp, S., Hitit Güneşi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002.
zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde
yayımlanan yazılar genel okuyucu tarafından anlaşıla- Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S.,
“Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik
bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk- Değişimler”, Çocuk Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008.
çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me-
tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme- Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du-
rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık
lerden oluşmaktadır.
1995.
Başlık: Konuyu en iyi ifade edebilecek nitelikte, kı-
sa ve ilgi çekici olmalıdır. http://www.news.wisc.edu/16250
Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer
alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku- Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet
yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı- kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir.
sa cümleden oluşur. Bu kısım sayfa düzeninde farklı Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi
bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş- destekleyici ve açıklayıcı fotoğraf, çizim, grafik gibi su-
lığın altında yer alacaktır. nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya-
Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün- yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö-
cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm- zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı-
dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve
olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril-
popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına- melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin telif
rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat- hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri
ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku- almakla yükümlüdür.
ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin
ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek- 2. Yazı .txt ya da .doc formatında, elektronik ortam-
lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya da bteknik@tubitak.gov.tr adresine iletilmelidir. Seçi-
özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi-
bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı- ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler
dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş farklılıklarına metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir.
işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan 3. Bilim ve Teknik dergisine ilk defa yazı gönderecek
kaçınılmalıdır. Çok ender durumlar dışında yazıda for- kişilerin yazılarını eğitim durumlarını ve yazdıkları konu-
mül bulunmamalıdır. daki yetkinliklerini gösteren 40-60 kelimelik bir özgeç-
Alt başlıklar: Ana metinde işlenecek konuyla ilgili mişi fotoğraflarıyla birlikte göndermeleri gerekmektedir.
farklı görüşlerin ve durumların anlatıldığı paragraflar 4. Dergi yönetiminden onayı alınmış özel durumlar
alt başlıklarla ayrılabilir. dışında, bir yazı 1800 kelimeyi geçmemelidir.
Çerçeve metinler: Ana metinde ele alınan konu- 5. Yukarıdaki koşulları yerine getirdiği takdirde öne-
yu destekleyici, konuya yeni açılımlar getiren, kimi za- rilen yazılar, Yayın Kurulu, Konu Editörleri ve Bilimsel
man uzmanlar dışındaki okuyucuların anlayamayaca- Danışmanlar tarafından değerlendirilir. Yayımlanması-
ğı nitelikteki teknik kavramları açıklayan, kimi zaman na karar verilen yazılar redaksiyon sürecine alınır ve ya-
uzman görüşlerinin yer aldığı kısa metinlerdir. Çerçe- zarın onayıyla yazı yayımlanma aşamasına getirilir.
ve metinler yazarın kendisi tarafından hazırlanabile- 6. Yazının; bilimsel, etik ve hukuki sorumluluğu ya-
ceği gibi, konunun uzmanına da yazdırılabilir. zarlarına aittir.
Kaynaklar: Yazının başvuru kaynakları mutlaka lis- 7. Yukarıdaki koşullar kabul edilerek dergimize gön-
te halinde yazının sonunda verilmelidir. Kaynaklar derilen ve yayımlanan yazıların her türlü yayın hakkı,
aşağıdaki örnek biçimlere uygun şekilde yazılmalıdır: TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisine aittir.

Not: Dergimiz için yazı hazırlamak isteyenler için daha geniş bilgi içeren “Popüler Bilim Yazarları İçin El Kitabı” http://biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/popülerbilimyazarligi.pdf adresindedir.

You might also like