Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 184

KüRESELLEŞME

MANFRED B. STEGER

Türkçesi: ABDULLAH ERSOY

iÇiNDE YAŞADIGIMIZ DÜNYANIN KiLiT KAVRAMLARlNDAN Bi­


RiNE DÖNÜŞTÜ KÜRESELLEŞME. iKTiSADi, SiYASAL, KÜLTÜ­
REL, ASKERi VE STRATEJiK DÖNÜŞÜM DiNAMiGiNiN TARiHiN
HiÇBiR DÖNEMiNDE OLMADIGI KADAR BAŞ DÖNDÜRÜCÜ BiR
HIZLA YOL ALDlGI MODERN DÜNYANIN "MOTTO"LARINDAN
BiRi OLDU KUŞK�S�Z. KÜRESELLE��EYi . GLOBAL C?LDUGU
KADAR YEREL DEGIŞIM MOMENTLERI UZERINDEN DE IZLEYEN
STEGER, KAVRAMlN TEKNiK VE AHLAKi ÖNCÜLLERDEN iTiBA­
REN ÇÖZÜMLENEN DOGASINI OLGUSAL VE KAPSAYlCI BiR BA­
KlŞ iNCELiGiYLE YORUMLUYOR.

D
KÜLTÜR KiTAPLIGI: 50

D
Manfred B. Steger

Illinois State University'de siyasetbilim profesörüdür ve University of


Hawai'i-Manoa'daki Küreselleşme Araştırma Merkezi'nde çalışmalar yap­
maktadır.

Steger,Manfred B.
Küreselleşme
ISBN 978-975-298-265-9/Türkçesi: Abdullah Ersoy
Haziran 2013, Ankara, 182 sayfa

Kültür Kitaplığı: 50; Siyasetbil im: 3


KÜRESELLEŞME
Manfred B. Steger
iÇiNDEKiLER

Önsöz 9

Kısaltınalar 15

I. Bölüm- Küreselleşme: Tartışmalı Bir Kavram 17

IL Bölüm- Küreselleşme Yeni Bir Olgu mudur? 37

III. Bölüm- Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu 61

IV. Bölüm- Küreselleşmenin Siyasi Boyutu 83

V. Bölüm- Küreselleşmenin Kültürel Boyutu 99

VI. Bölüm- Küreselleşmenin ideolojik Boyutu 127

VII. Bölüm- Küreselciliğin Karşı Karşıya 153


Olduğu Sorunlar

VIII. Bölüm- Küreselleşmenin Geleceğinin 177


Değerlendirilmesi
Illinois State University ve University of
Hawai'i-Manoa'daki öğrencilerim için.
ÖNSÖZ

'Küreselle§me' gibi karma§ık bir konuda kısa ve kolay


okunabilir bir giri§ kitabı hazırlamak yıldırıcı bir i§tir. Bu
güçlük, çok kısa bir giri§ kitabı söz konusu olduğunda daha
da artar. Bu yüzden, konuya ili§kin mevcut az sayıdaki giri§
kitabının yazarlarının küreselle§menin sadece bir yönünü
-genellikle geli§mekte olan küresel ekonomik sistem, bu
sistemin tarihi, yapısı ve küreselle§menin sağlayacağı dü§ü­
nülen yararlar ve ba§arısızlıkları- ele almayı tercih etmeleri
§a§ırtıcı değildir. Bu gibi dar kapsamlı incelemeler uluslara­
rası ticaret politikasının, küresel finans piyasalarının, dün­
ya üzerindeki mal, hizmet ve i§gücü akı§larının, ulus ötesi
§irketlerin, offshore finans merkezlerinin, doğrudan yaban­
cı yatırımlarının ve yeni uluslararası ekonomi kurulu§ları­
nın karma§ık yönlerini açıklamada yararlı olmakla birlikte,
çoğu kez genel okuyucuyu, küreselle§menin temelde bir
ekonomik olgu olduğu §eklindeki sığ bir anlatımla yetin­
mek durumunda bırakmaktadır.
Elbette, ekonomik konuların tartı§ılması küreselle§­
meye ili§kin kapsamlı bir incelemenin önemli bir bölümünü
olu§turmalıdır. Ancak, küreselle§meye ili§kin bir inceleme,

9
ekonomik konuların tartı§ılmasıyla yetinmemelidir. Bu ki­
tap küreselle§menin, tek bir konunun çerçevesine sığma­
yan bir toplumsal süreçler dizisi olarak dü§ünülmesinin
uygun olacağını güçlü kanıtlarla ortaya koymaktadır. As­
lında, küreselle§menin dönü§türme gücü, çağda§ toplumsal
ya§amın ekonomik, siyasi, kültürel, teknolojik ve ekolojik
boyutlarını derinden kavramaktadır.
Buna ek olarak, küreselle§menin ideoloji yüklü an­
latımlar biçiminde, birbirinden kopuk önemli yönleri de bu­
lunmaktadır. Bu yönler, kamuoyunun önüne tartı§ılması,
soru sorulması ve talepte bulunulması gereken özel konu­
lardan olu§an bir gündem koymaktadır. Bu anlatımların
varlığı, küreselle§menin sadece nesnel bir süreç olmayıp,
aynı zamanda sürecin kendisini tanımlayan, anlatan ve
analiz eden bir öyküler bile§imi olduğunu da göstermek­
tedir. Küreselle§meye ili§kin bu farklı anlatımların geri­
sinde yer alan toplumsal güçler, oldukça yeni olan bu söz­
cüğe, sadece güçten kaynaklanan belli çıkarları me§rula§­
tırıp savunmakta kalmayan, aynı zamanda milyarlarca in­
sanın ki§isel ve ortak kimliklerini biçimlendiren norm,
değer ve anlamlar yüklerneye çalı§maktadır. Bu söylemsel
manevraları aydınlığa kavu§turmak için, küreselle§meye
giri§ niteliğindeki bir kitapta ideolojik boyutun da ince­
lenmesi gerekir. Ne de olsa, sınıflardaki, yönetim kurulla­
rındaki ve sokaktaki hararetli tartı§malarda en çok tar­
tı§ılan konu, küreselle§menin 'iyi' bir §ey mi, yoksa 'kötü'
bir §ey mi olarak ele alınacağıdır.
Bu kitap küreselle§me konusundaki bir ara§tırmanın
mevcut yerle§ik akademik alanların dı§ında ele alınması
gerektiği bilinciyle yazılmı§tır. Ancak, kesin olarak belir-

10
lenmi§ bir alanın olmayı§ı büyük bir fırsatı da sunmaktadır.
'Küreselle§me ara§tırmaları' geleneksel alanların sınırlarını
a§an yeni bir alan olarak ortaya çıkmaktadır. Disiplinler
arası olmaya verilen büyük önem, küreselle§me ara§tırmacı­
larının, genellikle birbirinden ayrı olarak ele alınan konu­
lardaki literatüre a§ina olmalarını gerektirmektedir. Bu
yüzden, günümüzün küreselle§me ara§tırmacısının önün­
deki en büyük güçlük, postmodem dünyamızın giderek geli­
§en akı§kanlık ve kar§ılıklı bağımlılık niteliğine uygun §e­
kilde davranarak, çe§itli bilgi türlerinin birle§tirilmesi ve
sentezinin yapılmasıdır. Kısacası, küreselle§me ara§tırma­
ları, 'büyük tablo'yu görmeyi sağlayacak kadar geni§ bir
disiplinler arası yakla§ımı gerektirmektedir. Böyle kapsamlı
bir entelektüel giri§im, çok uzunca bir süredir uzmanla§ma
tarafından gölgede bırakılan genelci akademisyen konu­
munun canlandırılmasını da sağlayabilecektir.
Son olarak, birkaç açıklama daha yapalım. Kitabın te­
mel amacı, okuyuculara küreselle§menin çe§itli boyutlarını
açıklayıcı ve betimleyici bir §ekilde anlatmak olduğu halde,
dikkatli okuyucu, bölümlerde alçak bir ses tonuyla dile ge­
tirilen ele§tirel bir dü§ünceyi de bulacaktır. Ancak, küresel­
le§menin çağda§ biçimlerinin doğasına ve etkilerine ili§kin
ku§kucu bakı§ açım, olgunun kesin §ekilde reddi olarak
yorumlanmamalıdır. Dünyanın, insanların ortak insanlık­
larını fark etme ve tanıma olanaklarını arttıran, giderek
kar§ılıklı ili§kilerin çoğaldığı bir yer haline gelmesinden
teselli bulmamız gerektiğine inanıyorum. Dü§üncelerin ve
malların küresel akı§ının ve teknolojideki hızlı geli§menin
küresel çevremizin daha etkin korunmasının yanı sıra, tüm
insanlar için daha fazla özgürlük ve e§itlik sağlama ile bir-

1 1
likte gerçekle§mesi halinde, küreselle§me adı altında ger­
çekle§en, toplumsal yapılardaki ileriye yönelik dönü§ümü
memnuniyetle kar§ılıyorum. Ele§tirimin en önemli bölü­
mü, küreselle§menin, daha e§itlikçi ve daha az vah§i bir
küresel düzene ili§kin yüce bir kozmopolit bakı§ açısıyla
çeli§en bazı sonuçlarına ve eğilimlerine yöneliktir.
Şükran duyduğum ki§ileri belirtmek benim için zevkli
bir görevdir. Birincisi, University ofHawai'i-Manoa'da bu­
lunan Küreselle§me Ara§tırma Merkezi'ndeki meslekta§la­
rına ve arkada§larıma, ara§tırma gündemime verdikleri sü­
rekli destek için te§ekkür etmek istiyorum. Taslağın bölüm­
lerini okuyarak yararlı önerilerde bulundukları için özel
olarak Illinois State University' deki meslekta§larıma, özel­
likle de Jamal Nassar ve Lane Crothers'a te§ekkür ederim.
Haritalara ili§kin mükemmel çalı§ması için !SU'daki grafik
tasarımcısı Kay Stults'a te§ekkür borçluyum. Yıllar boyunca
küreselle§me konusundaki konu§ma ve yayınlarıma yönelik
yararlı yorumlarda bulunan, dünyanın her yerindeki sayısız
okuyucularıma, ara§tırmacılara ve dinleyicilere te§ekkür­
lerimi ifade etmek istiyorum.
University of Hawai'i-Manoa'daki sosyoloji bölümü
ba§kanı Eldon W egner'e, yaz okulunda toplumsal kurarn
konusunda ders verme olanağının yanı sıra, değerli ofis
olanağı sağladığı için te§ekkür borçluyum. Doktora asis­
tanım Ryan Canney'e sağladığı CO§kulu ara§tırma yardımı
için te§ekkür etmek istiyorum.
Honolulu'da bulunan Küreselle§me Ara§tırma Merke­
zi'ndeki iyi dost ve çalı§kan ara§tırmacı Franz J. Broswim­
mer özel bir te§ekküre layıktır. Bana küreselle§menin eko­
lojik ve tarihsel yönleri konusunda değerli bilgiler sağladı.

12
Oxford University Press 'teki editörüm Shelley Cox, profes­
yonelliğin ve uzmanlığın parlak bir örneğiydi. Son olarak,
her zaman olduğu gibi, bitmek bilmeyen desteği için e§im
Perle Besserman'a te§ekkür etmek istiyorum. Bu kitabın
kalitesinin iyile§tirilmesine birçok ki§i katkıda bulun­
mu§tur; kitabın kalan eksikliklerinin sorumlusu benim.

13
KI SALTMALAR

AB Avrupa Birliği
AOL America Online
APEC Asya Pasifik Ekonomik ݧbirliği
ASEAN Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği
BM Birle§mi§ Milletler
CEO Genel Müdür
CFC Kloroflorokarbon
C!TES Tehlike Altında Olan Doğal Bitki Türleri
Uluslararası Ticareti Sözle§mesi
CNN Cable News Network
CNBC Cable National Broadcasting
Corporation
DTÖ Dünya Ticaret Örgütü
FTAA Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Bölgesi
GS Sekizler Grubu
GATT Gümrükler ve Ticaret Genel Anla§ması
GSMH Gayri Safi Milli Hasıla
GSYİH Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
IMF Uluslararası Para Fonu
USTK Uluslararası Sivil Toplum Kurulu§ u

15
MAl Çok Taraflı Yatırım Anla§ması
MERCOSUR Mercado Comun del Sur
(Güney Ortak Pazarı)
MTV Music Television
NATO Kuzey Atlantik Anla§ması Örgütü
NAFTA Kuzey Amerika Serbest
Ticaret Anla§ması
OD Ortak Dönem
ODÖ Ortak Dönem Öncesi
OECD Ekonomik ݧbirliği ve Kalkınma Örgütü
OPEC Petrol ihraç Eden Ülkeler Örgütü
STK Sivil toplum kurulu§u
UNESCO Birle§mi§ Milletler Eğitim, Bilim ve
Kültür Örgütü
UÖŞ Ulus Ötesi Şirketler

1 6
I. Bölüm

KÜRESELLEŞME:
TARTlŞMALI BiR KAVRAM

2001 yılının sonbaharında, çağda§ siyaset kuramı ve


toplumsal kurarn konusunda bir lisans dersi veriyordum.
Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Pentagon'a yapılan son terö­
rist saldırıların sarsıntısından hala kurtulamaını§ olan bir­
çok öğrencim, derslerde ve tartı§ınalarda aktarmaya çalı§­
tığım, kökten dinci sertlik yanlısı güçlerle, teknolojik ola­
rak geli§ıni§, hızla küreselle§en daha laik bir dünya tablosu
arasındaki ili§kiyi tam olarak kavrayamıyordu. Sınıfın arka­
larında oturan parlak bir tarih bölümü öğrencisi, "'Küresel­
le§ınenin' bazen çeli§kili toplumsal süreçleri ifade eden
tartı§ınalı bir kavramolduğunu anlıyorum" dedikten sonra,
§akayla karı§ık bir §ekilde §unları ekledi: "Ancak, Afganis­
tan'da dağdaki bir mağaradan moderniteyi ve laikliği suç­
layan bir dinci fanatiğin, küreselle§ınenin karına§ık dina­
miğini tam olarak kavradığını nasıl söyleyebilirsiniz? Bu
korkunç terörist eylemler tam tersini, yani küreselle§ıneyi

1 7
yıkmaya çalı§an ruhani güçleri akla getirmiyor mu?" Belli
ki bu öğrenci, 7 Ekim günü tüm dünyada yayınlanan, vi­
deoya alınmı§ açıklamasında 'uluslararası kafirleri' suçlayan
Suudi Arabistan doğumlu El Kaide lideri Usame bin La­
den'i kastediyordu.
Öğrencimin sorusunda hissettiğim entelektüel aciliyet
duygusundan etkilenmi§tim. Bu yüzden, günümüzde moda
haline gelmi§ belirsiz bir kavrama §ekil, renk ve ses katacak
gerçek hayattan alınmı§ örnekler olmaksızın küreselle§­
menin öyküsünün anla§ılmasının zor olacağını anladım.
Bundan dolayı, gerekli tanırnlara ve analitik açıklamaya
giri§meden önce, konumuza soyutluktan biraz uzak biçimde
yakla§mamız gerekmektedir. Yolculuğumuza, daha önce sö­
zünü ettiğimiz video bandını dikkatle inceleyerek ba§la­
mayı öneriyorum. Bu görüntülerin yapıbozumunun, 'küre­
selle§me' olarak adlandırdığımız olgunun niteliğine ve di­
namiğine ili§kin önemli ipuçlarını nasıl sağladığı biraz son­
ra açıklığa kavu§acaktır.

Usame bin Laden'in Yapıbozumu

İğrenç video bandının üzerinde tarih yok, ancak uz­


manlar bant kaydı ve yayını arasında iki haftadan daha az
bir süre geçtiğini tahmin ediyorlar. Bu bandın yayınının
zamanlamasının Afganistan'daki Talib an ve El Kaide güç­
lerine kar§ı ABD bombardımanının ba§ladığı günde azami
etkiyi sağlayacak §ekilde dikkatlice planlandığı bellidir.
Usame bin Laden ve üst düzey kurmayları ülkenin uzak bir
bölgesinde saklansalar da, bu açıklamayı kaydetmek için

18
Resim 1. El Kaide lideri Usame bin Laden 7 Ekim 2001 günü küresel
izleyicilere sesleniyor.

gerekli yüksek teknolojili donamma sahip oldukları bel­


lidir. Bundan ba§ka, El Kaide üyeleri, kendileriyle ilgili
uluslararası geli§melerden onları anında haberdar eden ge­
li§mi§ bilgi ve ileti§im ağlarına bağlanma olanağına da sa­
hiptiler. Bin Laden modernite güçlerini kesin bir dille
mahkum etmi§ olabilir, ancak örgütünün düzgün bir §ekil­
de faaliyet göstermesi, 20. yüzyılın son iki onyılında geli§ti­
rilen ileri teknolojiye tamamıyla bağımlı durumdaydı.
Ortadaki bu çeli§kiyi daha iyi görebilmek için, bin La­
den'in mesajının dünyadaki milyarlarca TV izleyicisi tara­
fından duyulması ve izlenmesi için mevcut olması gereken
karma§ık kar§ılıklı bağımlılıklar zincirini ele alalım. Video
bandı Doğu Afganistan'ın ücra dağlarından yola çıkıp ba§­
kent Kabil'e ula§tıktan sonra, kimliği belirsiz bir kurye tara-

1 9
fından Katar'da bulunan El-Cezire televizyon §irketinin
yerel bürosuna bırakılmı§tır. Bu TV ağı yayma ba§layalı
yalnızca be§ yıl olmu§ tu ve devlet tarafından finanse edilen,
Arapça haber sunan ve sınırlı bir programa sahip bir ağdı.
El-Cezire'nin kurulmasından önce, Arap dünyasında, ka­
muoyunun ilgilendiği çe§itli konularda mülakatlar yapan
ve stüdyodaki izleyicilere talk showlar sunan etkin bir TV
gazeteciliği mevcut değildi. Ancak, aradan sadece üç yıl
geçtikten sonra, El-Cezire, Ortadoğulu izleyicilere, Av­
rupa'nın roketleri ve ABD'nin uzay rnekikieri tarafından
yörüngeye yerle§ tirilen güçlü uydular aracılığıyla gün boyu
iletilen ba§ döndürücü bir program dizisini sunmaktaydı.
Aslında, uydu çanaklarının fiyatlarının büyük ölçüde
dü§mesi ve boyutlarının önemli ölçüde küçülmesi sonu­
cunda, bu TV ağının pazar payı daha da artını§ tır. Bu türden
teknolojiler birdenbire dü§ük gelirli tüketiciler tarafından
bile satın alınabilir hale gelmi§tir. Yüzyılın sonuna gelindi­
ğinde, El-Cezire'nin yayınları be§ kıtada gün boyu izlenebi­
liyordu. 2001 yılında bu §irketin üst düzey yöneticileri,
dev çokuluslu bir §irket olan AOL-Time Warner'ın sahibi
olduğu dünyanın önde gelen haber ağı CNN ile kazançlı
bir i§birliği anla§ması imzalayınca, dünyada ula§tığı alan
daha da geni§ledi. Bundan birkaç ay sonra, dünyanın dikkati
Afganistan' daki sava§a yöneldiğiiıde, El-Cezire kendisini
gerçek küresel bir oyuncu olarak konumlandırmı§ durum­
daydı. Reuters ve ABC gibi ünlü haber sağlayıcılarına do­
nanım kiralayacak, Associated Press ve BBC'ye uydu zama­
nı satacak ve ABD'li ağ ortağı CNBC ile birlikte yaratıcı
bir Arapça ekonomi ve i§ haberleri kanalı tasadayacak ka­
dar güçlüydü.

20
Yaygınla§an bu haber ağlarının kendi aralarındaki, ulu­
sal sınırlar ve coğrafi kısıtlamalar tarafından engelleneme­
yen i§birliği o kadar etkin bir duruma gelmi§ti ki, CNN,
Kabil'deki El-Cezire bürosuna tesliminden yalnızca birkaç
saat sonra Usame bin Laden bandının bir kopyasını elde
ederek yayınladı. Günümüzdeki bilgi alı§veri§inin inanıl­
maz hızı tarafından hazırlıksız yakalanan Bush yönetimi,
bin Laden bandının önceden kendisine danı§ılmadan hızlı
bir §ekilde yayınlanmasının Arap dünyasında ABD kar§ıtı
duyguların dağınasına katkıda bulunduğunu ve bu yüzden
ABD'nin sava§ çabalarını baltaladığını öne sürerek Katar
Hükümetinden "El-Cezire'yi durdurmasını" istedi. Fakat
algılanan 'zarar' çoktan gerçekle§ıni§ti. Bandın, bin La­
den'in açıklamasının tam metninin de dahil olduğu bazı
bölümleri bir bilgisayar ve bir modemi kullanan herkes
tarafından izlenebildi. El-Cezire'nin Web sitesi hızla ulus­
lararası bir izleyici kitlesini kendisine çekti ve bir gündeki
ziyaretçi sayısı büyük bir hızla artarak yedi milyonu a§tı.
Hiç ku§kusuz, bin Laden'in konu§masının küresel bir
izleyici kitlesine anında ula§masını mümkün kılan, bu kü­
resel kar§ılıklı bağımlılık ve bağlantılar zinciriydi. Fakat
aynı zamanda, moderniteye muhalefet eden seslerin bile,
kendilerini, o kadar kötüledikleri küreselle§me sürecinden
kurtaramadıkları vurgulanmalıdır. Modernite kar§ıtları,
mesajlarını yaymak ve yeni yanda§lar bulmak için küresel­
le§menin sağladığı araçları kullanmak durumundadır. Or­
tada olan bu gerçek bin Laden'in görüntüsünde bile bellidir.
Bu TV bandında, bin Laden'in geleneksel Arap giysileri
yerine çağda§ askeri giysileri giydiği görülmektedir. Diğer
bir deyi§le, bin Laden'in giysileri, küreselle§me konusunda

21
ara§tırma yapanların 'melezle§me' adını verdikleri -ekono­
mik ve kültürel alı§veri§lerin kolayla§tırdığı, farklı kültürel
biçimlerin ve tarzların birbirine karı§ması- çağda§ parça­
lanma ve birbirini besleme süreçlerini yansıtmaktadır. As­
lında, bin Laden'in benekli askeri giysisinin soluk renkleri,
giysinin Rus kökenierini ele vermekte ve onun bu giysiyi
1 980'lerde Afganistan'daki Rus i§gal güçlerine kar§ı kendi­
sinin ve diğer İslamcı militanların yürüttükleri §iddetli
gerilla sava§ını hatırlatan bir simge olarak giydiğini hatır­
latmaktadır. Her zaman yanında ta§ıdığı AK-47 Kala§ni­
kov'u da, bu popüler saldırı silahı son 40 yıldır dünyadaki
düzinelerce fabrikada üretilmekle birlikte, muhtemelen
Rusya'da imal edilmi§tir. 1990'ların ortalarına kadar Rus­
ya'da ve diğer ülkelerde 70 milyondan fazla Kala§nikov
üretilmi§ bulunuyordu. En azından 50 ülkenin ulusal or­
dusunda bu silah vardı ve Kala§nikov'lar dünyanın tercih
ettiği silah durumuna gelmi§ti. Bu yüzden bin Laden'in
AK-4 7'si dünyanın herhangi bir yerinde üretilmi§ olabilir.
Fakat, son 20 yıldır örgütlü suçlarda görülen §a§ırtıcı kü­
reselle§me eğilimi dikkate alındığında, bin Laden'in silahı­
nın, El Kaide ve Rus mafyası gibi güçlü uluslararası suç
örgütleri tarafından planlanan ve gerçekle§tirilen yasadı§ı
silah ticaretinin bir parçası olduğu dü§ünülebilir. Ayrıca,
bu silahın Afganistan'a, Mayıs 1 996'da San Francisco'da
polisin ele geçirdiği, Çin'de imal edilmi§ ve yasadı§ı yol­
lardan ülkeye sokulmu§ 2000 adet silah gibi, yeraltı silah
ticareti yoluyla girmi§ olması mümkündür.
Bin Laden'in sağ bileğine dikkatlice bakıldığında, kü­
reselle§me dinamiğinin bir diğer güçlü i§areti görülebilir.
Elinde tuttuğu mikrofona ABD ve müttefiklerine kar§ı

22
nefret sözcüklerini haykırırken, giysisinin katlanmı§ kol­
ları §lk spor saatini açığa çıkarmı§tır. Bu pahalı aleti fark
eden gazeteciler, söz konusu saatin kökeni hakkında tah­
minlerde bulunmu§lardır. Üzerinde uzla§tıkları nokta, bu­
nun bir Timex ürünü olduğuydu. Fakat Timex ürünlerinin,
tıpkı elmalı turta gibi bir Amerikan ürünü olması dikkate
alındığında, El Kaide liderinin bu kronometreyi tercih etmi§
olması çok ilginçtir. Ne de olsa, Timex Şirketi'nin kökeni
olan Waterbury Clock Company, ilk olarak 1 850'lerde
Connecticut'ın, 1 9. yüzyılda 'ABD'nin İsviçre'si olarak bili­
nen Naugatuck Vadisi'nde kurulmu§tur. Bu §irket günü­
müzde çokuluslu duruma gelmi§tir ve 65 ülkedeki bağlı
§irketlerle ve satı§ bürolarıyla yakın ili§ki içindedir. Şirket
dört kıtada 7.500 ki§iyi istihdam etmektedir. Çoğu küresel
Güney'in dü§ük ücretli ülkelerinden binlerce i§çi Timex'in
küresel üretim sürecini i§leten gücü olu§turmaktadır.
Video bandındaki belli ba§lı görüntülerin bazılarına
ili§kin kısa yapıbozumumuz, Afganistan'daki bir mağara­
nın önündeki modernite kar§ıtı bir teröristin, görünü§te
tarihe aykırı görüntülerinin aslında küreselle§menin temel
dinamiklerinden bazılarını nasıl yakaladığını anlamayı ko­
layla§tırmaktadır. Aslında, özelle§me ve evrenselle§me güç­
leri arasındaki gerilimler, sadece yerel ve küreseli birle§ti­
ren kar§ılıklı bağımlılıkların tarihte görülmemi§ bir hızla
artmasından dolayı, benzeri görülmemi§ düzeylere çıkmı§­
tır. El Kaide benzeri uluslararası terörist örgütlerin ortaya
çıkması, küreselle§menin birçok göstergesinden sadece
biridir. Tıpkı bin Laden'in romantik 'saf İslam' ideoloji­
sinin modern imgelemin bir ürünü olması gibi, küresel
çağımız da, teknoloji saplantısıyla ve kitlesel pazar mal-

23
larıyla, küreselle§meye kar§ı §iddetli bir tepkiyi kalıcı tarzda
biçimlendirmi§ tir.
Usame bin Laden'e ili§kin yapıbozumumuz, küreselle§­
menin gerçek ya§amdaki karı§ık -ve bazen çeli§kili- bir
örneğini olu§turmaktadır. Şimdi ayrıntılı bir §ekilde ele
alınması çok zor, tartı§malı bir kavram olan küreselle§meye
ili§kin kullanılabilir bir tanım §eklindeki zor i§i daha ko­
laylıkla ba§arabilecek durumdayız. Bu tanım, tartı§malı bir
kavrama bir ölçüde analitik kesinlik sağlayan kullanılabilir
bir tanım olacaktır.

Bir Küreselleşme Tanımına Doğru

'Küreselle§me' terimi, ilk ortaya çıktığı 1960'lardan beri,


hem popüler hem de akademik literatürde, bir süreci, duru­
mu, sistemi, gücü ve dönemi tanımlamak için kullanılmı§­
tır. Birbirine rakip bu tanımlamaların çok farklı anlamları
olduğu dikkate alındığında, bunların geli§igüzel kullanıl­
masının çoğu kez anla§ılmayı güçle§tirdiği ve karı§ıklığa
yol açtığı görülmektedir. Örneğin, sürece ve duruma ili§kin
iki versiyonun bir arada itinasız bir §ekilde kullanılması,
çok açıklayıcı olmayan dolaylı tanımların yapılmasını
te§vik etmektedir. Örneğin, 'küreselle§menin [süreç ola­
rak] daha fazla küreselle§meye [durum olarak] yol açtığı'
§eklindeki, doğruluğu herkesçe kabul edilen önerme, ne­
denler ve sonuçlar arasında anlamlı analitik ayırımlar yap­
mamıza olanak vermemektedir. Bundan dolayı, mevcut
sınırların ve hudutların birçoğunu geçersiz hale getiren
küresel ekonomik, siyasi, kültürel ve çevresel kar§ılıklı ili§-

24
kilerin ve akı§ların belirlediği bir toplumsal durumu ifade
etmek için küresellik terimini kullanmayı öneriyorum. An­
cak 'küreselliğin', bu deyimin daha da geli§tirilmesini en­
gelleyen bir nihai noktaya i§aret ettiğini dü§ünmemeliyiz.
Tersine, bu kavramın, diğer tüm durumlar gibi, yerini yeni
ve niteliksel olarak farklı takımyıldızlara bırakması kaçınıl­
mazdır. Örneğin, küreselliği, 'dünyasallık' olarak adlandı­
racağımız, güne§ sistemimizin ba§arılı bir §ekilde sömürge­
le§tirilmesinin ortaya çıkardığı yeni bir toplumsal formas­
yon olarak dü§ünebiliriz. Bundan ba§ka, küreselliğin deği§ik
sosyal göstergelerini kolay bir §ekilde tasavvur edebiliriz:
Bu göstergelerden biri, özel mülkiyete dayanan ekonomik
sistemin yanı sıra, esas olarak bireycilik ve rekabet değer­
lerine dayandırılabilir. Bir diğer gösterge, kapitalistlik özel­
liği daha az olan ekonomik ili§kiler de dahil olmak üzere,
daha komünal ve i§birliğine dayalı sosyal düzenlemeleri
içerebilir. Mümkün olan bu alternatifler, küreselliğin te­
melde belirsiz olan doğasına i§aret etmektedir. Torunları­
mızın torunları, bu alternatiflerden hangisinin üstünlük
sağlayacağını daha iyi görebileceklerdir.
Diğer taraftan, küreselleşme terimi, içinde bulunduğu­
muz toplumsal durumu küreselliğe dönü§türen toplumsal
süreçleri ifade etmek için kullanılmalıdır. Demek ki, küresel­
le§menin özünde, insanların birbirleriyle temas tarzların­
daki deği§iklikler bulunmaktadır. Aslında, 'küreselle§me
gerçekle§iyor' §eklindeki popüler ifade, üç önemli bilgiyi
içermektedir. Bunlardan birincisi, 16. yüzyıldan beri adım
adım ortaya çıkan modernite durumunu yava§ yava§ geride
bırakmakta olduğumuzdur. İkincisi, küreselliğin yeni bir
durumuna (postmoderniteye) doğru yol aldığımızdır.

25
Üçüncüsü ise, buraya henüz ula§mamı§ olduğumuzdur. Ger­
çekte, '-e§me, -a§ma' gibi eklerle biten 'modernle§me' ve
diğer fiil-isimler gibi, 'küreselle§me' de, belirgin bir tarzdaki
'geli§me' veya 'ortaya çıkma' terimleriyle en iyi §ekilde ifade
edilebilecek bir tür dinamizmi ifade etmektedir. Böyle bir
geli§me yava§ veya hızlı olabilir. Fakat hep bir deği§im dü­
§Üncesine kar§ılık gelir ve bu yüzden de mevcut ko§ulların
dönü§tüğünü gösterir.
Bu nedenle, küreselle§menin dinamiklerini inceleyen
ara§tırmacılar, özellikle toplumsal deği§ime ili§kin ara§tır­
ma sorularıyla ilgilenmektedir. Küreselle§me nasıl gerçek­
le§mektedir? Küreselle§meye yol açan nedir? Tek bir ne­
deni mi vardır yoksa birkaç faktörün bile§imi midir? Küre­
selle§me tekdüze mi yoksa ini§li çıkı§lı bir süreç midir?
Küreselle§me moderniteyi devam mı ettirmektedir, yoksa
modernitede radikal bir kesintiyi mi ifade etmektedir? Kü­
reselle§me daha önceki toplumsal geli§melerden hangi yön­
lerden farklıdır? Küreselle§me yeni e§itsizlik ve hiyerar§i
biçimleri yaratmakta mıdır? Küreselle§menin durağan bir
durum değil de, devam eden bir süreç olarak kavramsalla§­
tırılmasının, ara§tırmacıyı zaman ve uzaya ili§kin deği§en
algılamalara daha fazla dikkat etmeye yönelttiğine dikkat
ediniz. Bu, küreselle§me konusunda çalı§an ara§tır­
macıların, tarihsel analize ve toplumsal uzayın yeniden
düzenlenmesine niçin özel bir önem verdiklerini açıkla­
maktadır.
Küreselle§menin bizi küresellik durumuna doğru sürük­
leyen toplumsal süreçler kümesi olduğunun öne sürülmesi,
dolaylı tanırnlara yönelme tehlikesini ortadan kaldırabilir.
Fakat bu, sürecin niteliğine ili§kin tek bir özelliği tanımlar:

26
daha fazla kar§ılıklı bağımlılığa ve bütünle§meye doğru bir
yöneli§. Küreselle§menin böyle geni§ bir §ekilde tanım­
lanması, onun diğer özelliklerine ili§kin çok az §ey söyler.
Bu yetersizliği gidermek için, küreselle§meyi diğer toplum­
sal süreç kümelerinden farklı kılan diğer özellikleri belirle­
memiz gerekmektedir. Ancak, ara§tırmacılar, söz konusu
olguya daha fazla odakla§mak için ayrıntı düzeyini arttır­
maya çalı§tıklarında, kendi aralarında tanımlar konusun­
daki bilimsel görü§ ayrılıklarının derinle§mesi tehlikesi
de artar. Ele aldığımız konu da bu açıdan bir istisna değildir.
Küreselle§menin hala tartı§malı bir kavram olmasının ne­
denlerinden biri, özünü hangi toplumsal süreçlerin olu§­
turduğu konusunda ara§tırmacılar arasında bir görü§ birli­
ğinin olmamasıdır.
Bu türden çok farklı görü§lerin varlığına rağmen, küre­
selle§me süreçlerinin temel özelliklerini belirleme konu­
sunda ara§tırmacıların çe§itli giri§imlerinde bazı tematik
çakı§maların olduğunu saptamak mümkündür. Örneğin,
küreselle§menin a§ağıda sözü edilen be§ tanımını ele ala­
lım. Bu tanımlar küreselle§me olgusunun temelinde yatan
dört farklı özelliği ya da karakteristiği belirtmektedir. Birin­
cisi, küreselle§me, geleneksel siyasi, kültürel ve coğrafi sınır­
ları giderek a§an yeni toplumsal ağların ve faaliyetlerin
yaratılmasını ve mevcut olanlarının çoğaltılmasını içermekte­
dir. El-Cezire televizyonu örneğinde gördüğümüz gibi, gü­
nümüzün uydu haber §irketinin ortaya çıkması, profes­
yonel ağların olu§turulması, teknolojik yenilikler ve siyasi
kararların bile§imi yoluyla mümkün hale gelmi§tir. Bunlar,
sınırları dar düzenlernelerin ötesine uzanan yeni toplumsal
düzenierin ortaya çıkmasına imkan vermektedir.

27
Bu yüzden küreselle§me, dünyadaki toplumsal ili§­
kilerin yoğunla§ması olarak tanımlanabilir. Uzak
yerellikleri birbirine bağlayan bu yoğunla§ma öyle bir
§ekilde gerçekle§mektedir ki, yerel olaylar, kilomet­
relerce uzaktaki olaylar tarafından biçimlendirilmekte
ve bunun tersi de söz konusu olmaktadır.
Anthony Giddens, London School of
Economics Yönetim Kurulu Ba§kanı

Küreselle§me, birdünyapazarı ufkunun yanısıra, dünya­


daki ileti§ imin muazzam ölçekte geni§lemesi duygusunu
da ifade eder. Bu ikisi de modernitenin ilk dönemlerin­
den çok daha fazla elle tutulur ve dolaysız hale gelmi§tir.
Fredric Jameson,
Duke Üniversitesi'nde Edebiyat Profesörü

Küreselle§me toplumsal ili§kilerin ve i§lemlerin uzam­


sal örgütlenmesinde -kapsam, hız ve etki açısından ifa­
de edilen- bir dönü§ümü içeren bir süreç (ya da süreçler
kümesi) olarak dü§ünülebilir. Bu dönü§üm kıtalararası
veya bölgelerarası akı§ları ve faaliyet ağlarını, etkile§imi
ve güç kullanımını meydana getirmektedir.
David Held, London School of
Economics'te Siyaset Bilimi Profesörü

Küreselle§me bir kavram olarak, hem dünyanın küçül­


mesine, hem de dünyadaki bilincin bir bütün olarak
yoğunla§masına i§aret etmektedir.
Roland Robertson, Pittsburgh
Üniversitesi'nde Sosyoloji Profesörü

28
Küreselle§me toplums al ili§kileri zaman ve u zay
açısından sıkı§tırarak küçültür.
James Mittelman, Amerikan Üniversitesi'nde
Uluslararası İli§kiler Profesörü

Küreselle§menin ikinci özelliği, toplumsal ili§kilerin,


faaliyetlerin ve kar§ılıklı bağımlılıkların geni§lemesinde
ve yayılmasında ifadesini bulmaktadır. Günümüzde finans
piyasaları dünyanın her yerine yayılmı§tır ve elektronik
ticaret yirmi dört saat boyunca sürmektedir. Devasa alı§­
veri§ merkezleri tüm kıtalarda ortaya çıkmı§tır ve alım gücü
olan tüketicilere dünyanın her bölgesinden ürünleri -çe§itli
parçaları farklı ülkelerde imal edilmi§ ürünler de dahil­
sunmaktadır. Ba§taki örneğimize dönersek, Usame bin
Laden'in örgütünün eri§tiği uzamsal alanın 1 990'ların son­
larında hızla geni§lediğini biliyoruz. Yeni teknolojiden ve
ekonomik düzenlernelerin ortadan kaldırılmasından yarar­
lanan terörist hücreler düzinelerce ülkede hızla türemi§tir
ve sonunda El Kaide'yi bundan önce tahayyül edilemeyecek
ölçekte saldırılar planiayabilen ve gerçekle§tirebilen kü­
resel bir terörist ağ haline getirmi§tir. Toplumsal açıdan
kapsaının geni§lemesi süreci, daha az tehdit edici sivil top­
lum kurulu§ları, ticari kurulu§lar, sosyal kulüpler ve birçok
bölgesel ve küresel kurulu§ lar ve birlikler için de söz konu­
sudur. Bunlar arasında Birle§mi§ Milletler, Avrupa Birliği,
Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği, Afrika Birliği Örgütü,
Güney Ortak Pazarı, Sınır Tanımayan Doktorlar, Ulus­
lararası Af Örgütü, Sorumlu Bilim İnsanları Birliği, Dünya
Ekonomik Forumu, Microsoft ve General Motors gibi bir­
kaçını saydığımız sayısız kurulu§ ve birlik bulunmaktadır.

29
Üçüncüsü, küreselle§me, toplumsal mübadeleterin ve
faaliyetlerin yoğunlaşmasıru ve ivme kazanmasını içerir. İn­
ternet, uzaktaki bilgileri sadece birkaç saniyede bir yerden
diğerine göndermekte ve uydular tüketicilere uzaktaki olay­
ların gerçek zamanlı görüntülerini sunmaktadır. Antony
Giddens'ın tanımında i§aret ettiği gibi, tüm dünyadaki top­
lumsal ili§kilerin yoğunla§ması, yerel olayların çok uzakta
olup bitenler tarafından biçimiendirilmesi ve yerel olayla­
rın da çok uzaktakileri biçimiendirmesi anlamına gelmek­
tedir. Diğer bir deyi§le, küreselle§menin görünü§te birbiri­
nin kar§ıtı olan süreçlerinin her biri, aslında diğerlerini
de ifade etmektedir. 'Yerel' ve 'küresel', orta bölümünde
'ulusal' ve 'bölgesel'in yer aldığı bir uzamsal sürekliliğin uç
noktalarını olu§turmaktadır.
Bu noktayı daha ayrıntılı olarak açıklamak için Usame
bin Laden örneğine dönelim. Bin Laden'in terörist strateji­
sinin Washington D.C., Brüksel ve dünyanın diğer yerlerin­
de verilen siyasi ve askeri kararların yanı sıra, ABD ve
Hindistan' daki bilgisayar laboratuvarlarındaki teknolojik
ilerlemeler tarafından sürekli olarak biçimtendirildiğini dü­
§Ünmek akla yatkındır. Aynı zamanda, ABD politikacıları­
nın, Birle§ik Krallık'taki askeri mühendislerin ve İsrail gizli
aj anlarının faaliyetleri de Usame bin Laden'in stratejisin­
den önemli ölçüde etkilenmektedir. 'Küreselle§menin za­
man ve uzayı baskılayarak daralttığı' §eklindeki sıkça tek­
rarlanan ifade, olayların giderek hızlandığı ve mesafelerin
önemli ölçüde azaldığı anlamına gelmektedir. İspanyol sos­
yolog Manuel Castells'in i§aret ettiği gibi, küresel 'ağ toplu­
munun' günümüzdeki yükseli§i, esas olarak yeni bilgi ve
ula§ım teknolojiterindeki hızlı geli§me tarafından güçlen-

30
dirilen teknolojik bir devrim olmadan mümkün olamazdı.
Bu yenilikler giderek hız kazanmakta ve insan ya§amının
toplumsal görünümünü yeniden biçimlendirmektedir.
Dördüncüsü, kar§ılıklı toplumsal ili§kilerin ve bağımlı­
lıkların meydana gelmesi, yayılması ve yoğunla§ması sadece
nesnel, maddi düzeyde ortaya çıkmamaktadır. Roland Ro­
betson'un tanımında i§aret ettiği gibi, küreselle§me süreç­
leri insan bilincinin öznel yüzeyini de kapsamaktadır. Bu
nedenle, unutmamalıyız ki, küreselle§me, toplumsal kar§ı­
lıklı bağımlılığın giderek artan belirtilerinin ve toplumsal
etkile§imlerin büyük ivme kazanmasının insanlar tarafın­
dan giderek daha iyi fark edildiğine de i§aret etmektedir.
Coğrafi sınırların ve uzaklıkların öneminin azaldığının far­
kına varmaları, insanlarda, küresel bütünün parçası olmaya
ba§ladıkları yönünde güçlü bir duyguyu beslemektedir. Kü­
resel kar§ılıklı bağımlılığa ili§kin bu sürekli deneyimler,
her gün daha da güçlenerek, insanların bireysel ve ortak
kimliklerini yava§ yava§ deği§tirir ve böylece dünya üzerin­
de eylemde bulunma tarzlarını da çarpıcı biçimde etkiler.
Küreselle§menin temel özelliklerinden bazılarını belir­
lemi§ bulunuyoruz. Bu durum §U tanımı verınemize olanak
sağlamaktadır:

Küreselle§me dünya ölçeğindeki toplumsal kar§ılıklı


bağımlılıkları ve mübadeleleri meydana getiren, çoğal­
tan, yaygınla§tıran ve yoğunla§tıran toplumsal süreçle­
rin çok boyutlu kümesini ifade etmektedir. Bu süreçler
aynı zamanda, insanların, yerel olanla uzakta olan ara­
sında mevcut bağlantılardaki güçlenmeyi giderek daha
çok fark etmelerini kolayla§tırmaktadır.

31
Tartışmalı Diğer Konular

Önemli bazı tanımlardaki ortak yönleri ortaya çıkararak


küreselle§menin kullanılabilir bir tanımını yapmamıza rağ­
men, hala bazı tartı§malı konuların mevcut olduğu gerçe­
ğini gözden uzak tutmamalıyız. Sonuçta, küreselle§me düz­
gün i§lemeyen bir süreçtir. Diğer bir deyi§le, dünyanın deği­
§ik bölgelerinde ya§ayanlar, toplumsal yapılardaki ve kültü­
rel alanlardaki bu muazzam dönü§ümden çok farklı §ekiller­
de etkilenmektedir. Bu nedenle, küreselle§meyi hazırlayan
toplumsal süreçler, çe§itli yorumcular tarafından farklı ve
çoğu kez çeli§kili §ekillerde analiz edilmi§ ve açıklanmı§tır.
Ara§tırmacılar, küreselle§menin doğru tanımlarına ili§kin
farklı görü§lerde olmalarının yanı sıra, küreselle§menin
derecesi, nedeni, kronolojisi, etkisi, izlediği yol ve politi­
kaların sonuçları konusunda görü§ ayrılığı içindedir. Örne­
ğin, küreselle§menin derecesine ili§kin akademik anla§maz­
lık, bunun tek bir terimle mi yoksa birbirinden farklı terim­
lerle mi ifade edileceği konusundadır. Bu 'çok boyutluluk'
kavramı, yaptığımız tanımda küreselle§menin önemli bir
özelliği olarak ortaya çıkmaktadır. Yine de, bunun daha
ayrıntılı olarak ele alınması gerekmektedir. Kör ara§tırma­
cılar ve fille kar§ıla§malarına ili§kin eski Budist meseli,
küreselle§menin çe§itli boyutlarına ili§kin akademik tar­
tı§maların niteliğini göstermekte yararlı olacaktır.
Kör ara§tırmacılar filin nasıl bir §ey olduğunu bileme­
dikleri için, hayvana dokunarak onun hayali bir resmini
ve bu yolla arzuladıkları bilgiyi elde etmeyi dü§ünmü§lerdir.
Filin gövdesine dokunan ara§tırmacılar onun canlı bir yı­
lan olduğunu öne sürmü§tür. Kocaman ayağına elini süren

32
bir diğeri, hayvanı devasa boyutlardaki pürtüklü bir sütuna
benzetmi§tir. Üçüncüsü kuyruğunu tutmu§ ve filin büyük,
esnek bir fırçaya benzediği konusunda diretmi§tir. Dör­
düncü adam, keskin di§lerine dokunmu§ ve onun büyük
bir mızrak olduğunu söylemi§tir. Kör ara§tırmacıların her
biri hayvanın neye benzediği konusunda kendi dü§ünce­
sinin doğruluğunu ısrarla savunmu§tur. Ara§ tırmacıolarak
ünleri, elde edecekleri bulgularının doğruluğuna bağlı
olduğundan, körler sonunda filin doğası konusunu tartı§ıp
durmu§lardır.
Bu boyutlardan hangisinin küreselle§menin özünü kap­
sadığı konusunda süregelen akademik tartı§ma, kör adam­
lar ve fil meselinin postmodern bir versiyonunu ifade et­
mektedir. Küreselle§meyi tek bir süreç olarak dü§ünme ko­
nusunda fikir birliği içinde olan ara§tırmacılar bile, bu olgu­
nun temelini toplumsal ya§amın hangi yönünün olu§tur­
duğu konusunda birbirleriyle çatı§maktadır. Bazı ara§tırma­
cılar küreselle§menin temelinde ekonomik süreçlerin yer
aldığını öne sürmektedir. Diğerleri siyasi, kültürel ve
ideolojik yönlere ayrıcalık tanımaktadır. Bazıları da küre­
selle§menin esasını çevresel süreçlerin olu§turduğuna i§a­
ret etmektedir. Küreselle§me ara§tırmacılarının her biri,
meseldeki kör adamlar gibi, söz konusu olgunun tek bir
önemli boyutunu doğru olarak belirleme konusunda kıs­
men haklıdır. Bununla birlikte, ortak yanlı§ları, küreselle§­
me gibi karma§ık bir olguyu, kendi uzmanlık alanlarına
kar§ılık gelen tek bir alana indirgeme biçimindeki dogmatik
giri§imleridir.
Elbette, küreselle§me ara§tırmacılarının temel görevle­
rinden birini, birbiriyle ili§kili bütünü gözden kaybetme-

33
den, her boyutun göreli öneminin ölçülmesinde daha iyi
yöntemlerin geli§tirilmesi olu§turmaktadır. Ancak küre­
selle§meye ili§kin tek yanlı bir kavrayı§a bağlı kalmak büyük
bir hata olacaktır. Neyse ki, ara§tırmacılar küreselle§meye
ili§kin olarak, bu tehlikeli indirgemecilikten kaçınan çok
boyutlu doğru bir yakla§ım çağrısına giderek daha fazla dik­
kat etmeye ba§lamı§lardır. Küreselle§me çok yönlü ve fark­
lıla§mı§ süreçleri içerdiğinden, bunun toplumsal ya§amın
hemen her alanına ula§tığını söylemek yanlı§ olmaz. Acaba
gerçekten ula§mı§ mıdır?
Bu önemli sonuca varmadan önce, 'küreselle§me ku§ku­
cuları' cephesine dahil olan ara§tırmacıların öne sürdükleri
bazı itirazları ele alalım. Bu itirazlar, moda haline gelmi§
olan, 'küreselle§me konusunda edilen lafların' 'küresel pa­
lavra'dan ba§ka bir §ey olmadığı §eklindeki suçlamalardan,

Resim 2. Küreselle§me ara§tırmacıları ve fil.

34
küreselle§menin, 'hiper-küreselci' olarak adlandırılanların
bizi inandırmaya çalı§tıklarından çok daha sınırlı ve düzgün
i§lemeyen bir süreç olduğu §eklindeki daha az radikal bazı
önermelere kadar uzanmaktadır. Küreselle§me konusun­
daki en radikal ku§kucular, birçok yönden, filin ön ve arka
ayakları arasındaki bo§lukta durarak filin bir parçasını bo­
§ Una el yordamıyla arayan kör ara§tırmacıya benzemekte­
dirler. Bu adam hiçbir §ey bulamadığı için, 'fil' gibi bir hay­
vanın hiçbir zaman mevcut olmadığını öne sürerek mes­
lekta§larını var olmayan §eyler hakkında hayali hikayeler
uydurmakta suçlamı§tır.
Fakat dünya üzerinde toplumsal ili§kilerin hızla yoğun­
la§tığına i§aret eden kanıtlar çoğalmaktadır. Bu nedenle,
küreselle§menin varlığını tümüyle reddedecek kadar ileri
giden az sayıdaki ku§kucunun görü§lerini kanıtlarla çürüt­
meye giri§meyeceğim. Öte yandan, küreselle§menin coğrafi
açıdan sınırlı olan ve düzgün i§lemeyen bir süreç olabile­
ceği görü§üne büyük ölçüde katılıyorum. ilerdeki bölüm­
lerde ifade edeceğim gibi, dünya nüfusunun büyük bölümü
-özellikle küresel Güney- küresel ağlardaki ve altyapıdaki
artı§ın sağladığı olanaklara e§it §ekilde ula§amamaktadır.
Küreselle§me bu anlamda e§itsizlikle ili§kilendirilmek­
tedir. Yine de, toplumsal kar§ılıklı ili§kiler ve kar§ılıklı
bağımlılıklar, küresel Kuzey'in ekonomik açıdan geli§mi§
ülkelerinde yoğunla§sa da, kapsamlı bir 'küreselle§me tar­
tı§masına' giri§menin haklı nedenleri bulunmaktadır. Ne
de olsa küresel Kuzey'deki giderek geli§en kar§ılıklı bağım­
lılık tarzlarının varlığı, dünyanın diğer bölgeleri üzerinde
önemli etki yapması muhtemel kısmi bir küreselle§me eğili­
mini ifade etmektedir.

35
Benim görü§üme göre, küreselle§me ku§kucuları cep­
hesinin ortaya attığı en zor soru §udur: Küreselle§me esas
olarak modern çağın bir olgusu mudur? Küreselle§me ele§ti­
ricileri bu soruya hayır diye yanıt verecek ve küreselle§me
kavramının tarihsel açıdan belirsiz bir §ekilde kullanıldı­
ğını sözlerine ekleyeceklerdir. Özet olarak, bu dikkatli ele§­
tirmenler grubu, tarih üstünkörü bir §ekilde ele alınsa bile,
buradan çağda§ küreselle§menin çok da 'yeni' bir §ey içer­
mediğinin görülebileceğini öne sürmektedir. Bu nedenle,
bu kitabın ilerdeki bölümlerinde küreselle§menin be§ ana
boyutunu biraz daha ayrıntıyı olarak ele almadan önce, bu
önemli görü§e tarafsız bir §ekilde kulak vermemiz gerekti­
ğini ifade etmek istiyorum. Aslında, küreselle§menin iddia
edildiği gibi yeni bir §ey olması, yeni geli§en küreselle§me
ara§tırmaları alanında hararetli bir §ekilde tartı§ılan bir
ba§ka zor soruyla yakından ili§kilidir. Küreselle§meye ili§­
kin düzgün kronolojisi ve dönemselle§tirme nasıl olabilir?
Bu sorunun yanıtlarını bulmak için 2. Bölüme geçelim.

36
Il. Bölüm

KÜRESELLEŞME YENi BiR OLGU MUDUR?

Londra, New York, Bangkok veya Rio de Janerio'nun


caddelerindeki sıradan bir insana küreselle§ınenin aslında
ne olduğunu sorduğumuzda, alacağımız yanıt muhtemelen,
ki§isel bilgisayarlar, internet, cep telefonları, teleteks, faks
makineleri, el bilgisayarları, dijital fotoğrafmakineleri, yük­
sek keskinliğe sahip televizyonlar, uydular, jet uçakları, uzay
rnekikieri ve süper tankerler gibi 'yeni teknolojiler'in güç­
lendirdiği siyasal ve ekonomik kar§ılıklı bağımlılıkların
geli§en biçimlerine bir göndermeyi içerecektir. Fakat iler­
deki bölümlerde küreselle§ınenin çağda§ biçimlerinin var­
lığı konusunda, teknolojinin yalnızca kısmi bir yanıt sağ­
ladığını göreceğiz. Bununla birlikte, bu yeni bulu§ların, kü­
resel kar§ılıklı toplumsal bağlantıların ve mübadelelerin
ortaya çıkması, çoğalması, kapsamının geni§lemesi ve yo­
ğunla§ınasında aynadıkları rolü inkar etmek saçma bir §ey
olacaktır. Özellikle internet, milyarlarca ki§iyi, özel kuru­
lu§ları ve devletleri birbirine bağlayan World Wide Web'i

37
olu§ turarak küreselle§menin gerçekle§mesinde çok önemli
bir rol oynamaktadır. Bu teknolojiterin çoğu otuz yıldan
daha kısa bir süredir kullanıldığından, küreselle§menin as­
lında yeni bir olgu olduğunu öne süren yorumcuların görü§­
lerine katılmak mantıklı görünmektedir.
Ama aynı zamanda, önceki bölümde yaptığımız küre­
selle§me tanımı, bu olgunun dinamik niteliğini vurgula­
maktadır. Dünya ölçeğindeki kar§ılıklı bağımlılıklardaki
artı§ın ve küresel bağlantılardaki geli§menin daha iyi fark
edilmesi süreci, tarihsel kökenieri derinde olan ve yava§
i§leyen süreçlerdir. Örneğin, diz üstü bilgisayarları ve sü­
personik jet uçaklarını geli§tiren mühendisler buhar maki­
nesi, çırçır makinesi, telgraf, pikap, telefon, daktilo, içten
yanmalı motor ve elektrikli aletleri bulan ilk bulu§çuların
izleyicileridir. Bu ürünler de varlıklarını teleskop, pusula,
sulama çarkı, rüzgar değirmeni, barut, matbaa ve okyanus
gemileri gibi çok daha önceki bulu§lara borçludurlar. Ta­
rihteki geli§meleri tam olarak izlemek istersek, çok daha
gerilere, kağıdın üretimi, yazının bulunması, tekerleğin
ke§fi, yabani bitkilerin ekilip biçilmesi ve hayvanların ev­
cille§tirilmesi, dilin ortaya çıkması ve son olarak insanın
evriminin ba§langıcında Afrikalı atalarımızın zamanla ba§­
ka yerlere göç etmesi gibi çok önemli teknolojik ve top­
lumsal ba§arılara kadar uzanırız.
Bu yüzden, küreselle§menin yeni bir olgu olup olmadığı
sorusu, çoğu ki§inin bu moda olan sözcükle ili§kilendirdiği
son teknolojilere ve toplumsal düzenlemelere yol açan ne­
densellik zincirini nereye kadar uzatmak istediğimize bağ­
lıdır. Bazı ara§tırmacılar, küreselle§menin çağda§ özellik­
lerini ortaya koyabilmek için, küreselle§menin tarihsel kap-

38
samını, bilinçli bir §ekilde, sanayi ötesi dönemin son kırk
yılı ile sınırlandırmı§tır. Ba§kalan ise bu zaman dilimini,
19. yüzyılın çığır açıcı geli§melerini içerecek §ekilde geni§­
letmek eğilimindedirler. Bazıları da küreselle§menin, aslın­
da, yakla§ık be§ yüzyıl önce modernitenin ve kapitalist
dünya sisteminin ortaya çıkmasıyla ba§layan karma§ık sü­
reçlerin devamı ve uzantısı olduğunu öne sürmektedir. Bazı
ara§tırmacılar da küreselle§meyi onyıllarla veya yüzyıllarla
ölçülen zaman dilimleriyle sınırlandırmayı reddetmekte­
dirler. Bunun yerine, bu süreçlerin binlerce yıldır geli§mek­
te olduğunu ifade etmektedirler.
Hiç ku§ku yok ki, birbiriyle çatı§an bu perspektifierin
her biri önemli kavrayı§ları içermektedir. İlerideki bölüm­
lerde göreceğimiz gibi, birinci yakla§ımın savunucuları,
1 970'lerin ba§ından beri küresel mübadeleterin çarpıcı bi­
çimde yayılmasının ve ivme kazanmasının küreselle§me­
nin tarihinde önemli bir atılımı temsil ettiği §eklindeki
görü§lerine etkileyici kanıtlar göstermi§lerdir. İkinci görü­
§Ün savunucuları da, haklı olarak, küreselle§menin çağda§
biçimleri ile Sanayi Devrimi olarak bilinen teknolojideki
patlama arasındaki sıkı ili§kiyi vurgulamaktadır. Üçüncü
perspektifin temsilcileri, doğru biçimde, 1 6. yüzyılda za­
man-uzayda gerçekle§en daralmanın önemine i§aret et­
mektedir. Son olarak, dördüncü yakla§ımın savunucuları,
dünya tarihindeki önceki geli§meler ve i§lemekte olan dina­
mikler dahil edilmeden, küreselle§menin gerçekten kap­
samlı bir açıklamasının çok eksik kalacağını söyleyerek
oldukça makul bir görü§ü öne sürmektedir.
A§ağıda özedenen kısa kronoloji zorunlu olarak parçalı
ve genel olmakla birlikte, küreselle§menin insanlık kadar

39
eski olduğuna ili§kin, akla yatkın bir görü§ü ortaya koymak­
tadır. Bu kısa tarihsel tablo, birbirinden coğrafi kapsamdaki
bir geni§lemenin yanı sıra, toplumsal mübadeleterin hızın­
daki önemli ivmelerle ayrılan be§ ayrı tarihsel dönemi ta­
nımlamaktadır. Bu bağlamda, verdiğim kronolojinin, tari­
hin doğrusal bir açılımını ya da dünya tarihine Avrupa
merkezli geleneksel bir perspektifi içermediğinin akılda
tutulması önemlidir. Beklenmeyen sürprizler, sert deği§ik­
likler, ani kesintiler ve çarpıcı geriye dönü§lerle dolu olan
küreselle§me tarihi, dünyanın belli ba§lı tüm bölgelerini
ve kültürlerini kapsamaktadır.
Bu yüzden, küreselle§meye 'kaçınılmazlık' ve 'geri çevri­
lemezlik' gibi belirleyicilik içeren dü§ünceleri yüklemek­
ten kaçınmamız uygun olacaktır. Bununla birlikte, tarihte,
bu süreçlerin yoğunluğunu ve küresel kapsamını yeni dü­
zeylere çıkaran çarpıcı teknolojik ve toplumsal sıçrayı§ların
gerçekle§tiğinin belirtilmesi önemlidir. Kısa küreselle§me
kronolojimizi bu uyarıları akılda tutarak ele alırsak, her
dönemdeki yenilikleri ve olgunun sürekliliğini daha iyi
değerlendirebiliriz.

Tarihöncesi Dönem (i ö 10000- iö 3500)

Küreselle§meye ili§kin kısa tarihsel öykümüzü, küçük


avcı ve toplayıcı gruplarının Güney Amerika'nın güney
ucuna ula§ tıkları 1 2000 yıl öncesinden ba§latalım. Bu olay,
bir milyon yıldan daha uzun bir süre önce Afrikalı insansı
atalarımızın be§ kıtaya yerle§mesi §eklindeki uzun sürecin
sona erdiğine i§aret eder. Pasifik ve Atlantik okyanusla-

40
rındaki bazı önemli ada gruplarında yakın zamanlara kadar
yerle§im olmamakla birlikte, türüroüzün küresel yayılması
sonunda gerçekle§mi§ti. Güney Amerika göçebelerinin ba­
§arılı çabaları, bin yıl önce Bering Bağazı'ndan Kuzey Ame­
rika'ya geçen Sibiryalı atalarının göçlerine dayanıyordu.
Küreselle§menin bu erken döneminde dünya üzerine
dağılmı§ olan binlerce avcı ve toplayıcı grubu arasındaki
ili§ki coğrafi olarak sınırlıydı ve çoğu kez rastlantıya bağ­
lıydı. Bu geçici toplumsal etkile§im tarzı, 1 0000 yıl kadar
önce, insanların kendi yiyeceklerini üretmeye ba§lamaları
§eklindeki önemli adımla birlikte çarpıcı biçimde deği§ti.
Kıtalar arasındaki bölge ve toplam nüfus büyüklükleri fark­
lılıklarının yanı sıra, evcille§tirmeye uygun bitki ve hay­
vanların doğal mevcudiyeti gibi bazı faktörlerin de bir so­
nucu olarak, yalnızca çok geni§ Avrasya toprakları ya da
bunların yakınında yer alan bazı bölgeler, bu geli§en tarım
yerle§imleri için en uygun yer durumundaydı. Bu bölgeler
Verimli Hilal, Kuzey-Orta Çin, Kuzey Afrika, Kuzeybatı
Hindistan ve Yeni Gine'de yer alıyordu. Zamanla, bu ilk
çiftçilerin ve hayvan yeti§tiricilerinin elde ettikleri yiyecek
fazlaları nüfus artı§larına, kalıcı köylerin kurulmasına ve
tahkim edilmi§ kasabaların in§a edilmesine yol açtı.
Bir yerden bir yere dola§ıp duran göçebe gruplar, yerle§­
mi§ kabilelere, §eflere ve sonunda tarımsal yiyecek üreti­
mine dayalı güçlü devletler kar§ısında çözüldü. Dağınık,
e§itlikçi avcı ve toplayıcı grupların yerini, zorlu fiziksel
çalı§madan muaf tutulmu§ §eflerin ve rahiplerin yöneti­
mindeki merkezi ve çok tabakalı ataerkil toplumsal yapılar
aldı. Bundan ba§ka, insanlık tarihinde ilk defa, bu tarım
toplulukları, üyeleri yiyecek üretimine katılmayan iki ilave

41
�-
c::oec .. �q

Ha wan
is soo

.ı>.

'" \
N

""''"""'00

��·�
)/
Yenı Zelanda DağuA.d�lan
is 500
is ıooo

Harita 1. İlk insan göçleri.


toplumsal sınıfı besieyebilecek duruma gelmi§ti. Bu grup­
lardan biri, yaratıcı enerjilerini, güçlü demir aletler, değerli
madenierden güzel süslemeler, karma§ık sulama kanalları,
geli§mi§ toprak e§ya ve sepetler ve anıtsal yapılar gibi yeni
teknolojiterin bulunmasına yönelten, tam zamanlı çalı§an
zanaatkardan olu§uyordu. Diğer grup daha sonraları §iddet
araçlarının yönetenlerin elinde tekelle§mesinde, merkezi
devletin geli§mesi ve varlığını sürdürmesi için gerekli yiye­
cek fazlasının hesabının tutulmasında, yeni toprakların
ele geçirilmesinde, kalıcı ticaret güzergahlarının olu§ turul­
masında ve uzaktaki bölgelerin sistematik biçimde ke§finde
anahtar rol oynayacak olan profesyonel bürohatlardan ve
askerlerden olu§maktaydı.
Fakat genellikle tarihöncesi dönemdeki küreselle§me
büyük ölçüde sınırlı düzeydeydi. Mevcut coğrafi ve toplum­
sal engelleri a§ma yeteneğine sahip ileri teknolojiler genel­
likle mevcut değildi; bu yüzden uzun mesafelerdeki kar§ı­
lıklı kalıcı etkile§imler hiç meydana gelmedi. Tarımın, di­
nin, bürokrasinin ve sava§ın merkezi olarak yönetilmesi,
ancak bu dönemin sonuna doğru, dünyanın birçok bölge­
sinde sayıları giderek artan toplulukları içeren toplumsal
mübadele tarzlarının temel araçları olarak tedrici biçimde
ortaya çıktı.

Modern Öncesi Dönem


(iö 35oo is 1500)
-

Mezopotamya, Mısır ve Orta Çin'de İÖ 3500 ile 2000


yılları arasında yazının bulunması, yakla§ık olarak İÖ

43
JOOO'de Güneybatı Asya'da tekerleğin ke§fi ile çakı§mak­
tadır. Tarihöncesi dönemin sonuna i§aret eden bu ola­
ğanüstü bulu§lar, küreselle§meyi yeni bir düzeye ta§ıyan
teknolojik ve toplumsal yükseli§ler anlamına gelmektedir.
Avrasya kıta ekseninin doğu-batı yönünde elveri§li olması
nedeniyle -bu durum aynı enlemler boyunca yiyecek üre­
timi için uygun bitki ve hayvanların hızla yayılmasını ko­
layla§tıran bir coğrafi özellikti- bu yeni teknolojiterin kıta­
nın uzak bölgelerine yayılması sadece birkaç yüzyıl içinde
gerçekle§ti. Bu bulu§ların küreselle§me süreçlerinin güçlen­
mesindeki önemi ortadadır. Tekerlek, diğer §eylerin yanı
sıra, insanların ve malların daha hızlı ve daha verimli §ekil­
de ta§ınmasına imkan veren, hayvanlarla çekilen arabalar
ve kalıcı yollar gibi çok önemli altyapı bulu§larını te§vik
etmi§tir. Yazının bulunması, dü§ünce ve bulu§ların yayıl­
masına ek olarak, karma§ık toplumsal faaliyetlerin koordi­
nasyonunu da büyük ölçüde kolayla§tırmı§ ve böylece
büyük devletlerin ortaya çıkmasına yardımcı olmu§tur. Bu
dönemde meydana gelen oldukça büyük karasal olu§um­
lardan sadece Güney Amerika'daki And uygarlıkları, teker­
leğin ve yazının olanakları olmaksızın güçlü İnka İmpa­
ratorluğu haline gelmeyi ba§armı§tır.
Bu yüzden modern öncesi çağ imparatorluklar çağıydı.
Bazı devletler diğerleri üzerinde kalıcı egemenlikler kur­
mayı ba§arınca, Mısır krallıkları, Pers İmparatorluğu, Make­
donya İmparatorluğu, Azteklerin ve İnkaların Amerika im­
paratorlukları, Roma İmparatorluğu, Hint imparatorluk­
ları, Bizans İmparatorluğu, İslam halifeleri, Kutsal Roma
İmparatorluğu, Gana, Mali ve Songhay'ın Afrika impara­
torlukları ve Osmanlı İmparatorluğu temelinde biçimlenen

44
Resim 3. Çiviyazısıyla yazılmı§ Asur kil tabletleri, İÖ yakla§ık 1900-1800.

muazzam toprak birikimleri ortaya çıktı. Bu imparatorluk­


ların hepsi, uzun mesafelerdeki ileti§imin çoğalmasını ve
yayılmasını, kültürün, teknolojinin, malların ve hastalık­
ların mübadelesini te§vik etti. Bu devasa modern öncesi
kümelenmelerin en kalıcı ve teknolojik olarak en geli§mi§
olanı, hiç ku§kusuz Çin İmparatorluğu'ydu. Onun tarihinin
daha ayrıntılı olarak ele alınması, küreselle§menin ilk di­
namiklerinin bazılarını gösterecektir.
İmparator Qin'in orduları, bağımsız devletler arasında
yüzyıllar boyu süren sava§lardan sonra, nihayet İÖ 221

45
yılında, Kuzeydoğu Çin'in büyük bölümünü birle§tirdi.
Sonraki 1 700 yılda birbirini izleyen Han, Sui, T'ang, Yuan
ve Ming hanedanları, etki alanını tropik Güneydoğu Asya,
Akdeniz, Hindistan ve Doğu Afrika gibi uzak bölgelere
geni§letecek olan ve muazzam bürokrasilerle desteklenen
bir imparatorluğu yönetmi§lerdir. Göz kama§tırıcı sanat
eserleri ve parlak felsefi ba§arılar, astronomi, matematik
ve kimya gibi diğer bilgi alanlarındaki yeni bulu§ları te§vik
etmi§tir. Modern öncesi dönemde Çin'de gerçekle§tirilen
önemli teknolojik bulu§ları içeren uzun listede, yeniden
tasarlanan saban demiri, hidrolik mühendisliği, barut, do­
ğal gazın borulada iletimi, pusula, mekanik saatler, kağıt,
matbaa, bol nakı§lı ipek dokumalar ve geli§mi§ metal i§leme
teknikleri yer almaktadır. Yüzlerce küçük kanaldan olu§an
muazzam sulama sistemlerinin in§a edilmesi, bir yandan
dünyadaki en iyi nehir ta§ıma sistemlerinden birinin ihti­
yaçlarını kar§ılarken, aynı zamanda bölgenin tarımsal ve­
rimliliğini arttırmı§tır. Kanunların hazırlanması ve ağırlık
ve uzunluk ölçülerinin ve madeni paraların değerlerinin
belirlenmesi ticaretin ve piyasaların geli§mesini te§vik et­
mi§tir. Araba dingitlerinin ve üzerinde yol aldıkları yolların
standardizasyonu, Çinli tüccarların ilk defa ithal ve ihraç
edilen malların talep edilen miktarlarına ili§kin olarak ke­
sin hesaplamalar yapabilmelerine olanak sağlamı§tır.
Bu ticaret güzergahlarının en yaygın olanı İpek Yo­
lu'ydu. Bu yol, Çin ve Roma imparatorluklarını birbirine
bağlıyordu ve burada Parthialı tüccarlar usta aracılar olarak
yer alıyordu. İpek Yolu'nun İ talya yarımadasına ula§masın­
dan 1 300 yıl sonra bile, İÖ 50 yılında, durmadan dünyayı
dola§an Avrasyalı ve Afrikalı çok kültürlü bir grup -bun-

46
Resim 4. Yapıruma İÖ 2 1 4'te ba§lanan ve birçok kez yeniden in§a edilen
Büyük Çin Seddi. Uzaydan görülebilen tek insan yapıntısı.

ların arasında Faslı ünlü tüccar İbn-i Bat uta ve onun Marko
Polo ailesindeki Venedikli meslekta§ları bulunuyordu­
Pekin'deki Moğol hanlarının muhte§em imparatorluk sa­
rayına ula§abilmek için bu büyük Avrasya karayoluna bel
bağlamı§ durumdaydı.
İS 1 5 . yüzyılda, 1 20 metre boyundaki yüzlerce okyanus
gemilerinden olu§an muazzam Çin filoları Hint Okyanu­
su'nu geçiyor ve Afrika'nın doğu kıyılarında kısa ömürlü
ticaret noktaları kuruyordu. Bununla birlikte, birkaç onyıl
sonra, Çin İmparatorluğu'nun yöneticileri, deniza§ırı deniz
seferlerini durduran ve daha ileri teknolojik geli§melerden

47
geriye dönülmesini emreden bir dizi çok önemli siyasi kararı
uygulamaya soktular. Böylece, imparatorluklarında ba§­
langıç halindeki sanayi devrimini birdenbire sona erdir­
diler. Bu geli§me çok daha küçükAvrupa ülkelerinin, küre­
selle§menin yoğunla§masının gerisindeki ba§lıca tarihsel
aracılar olarak ortaya çıkmasını sağladı.
Modern öncesi dönemin sonlarına doğru, mevcut küre­
sel ticaret ağı, Avrasya'nın ve Kuzeydoğu Afrika'nın en
kalabalık bölgelerini birbirine bağlayan, iç içe geçmi§ bazı
ticaret devrelerinden olu§uyordu. Avustralya ve Amerika
kıtaları bu geni§leyen ekonomik, siyasi ve kültürel kar§ılıklı
bağımlılık ağının hala dı§ında kaldıkları halde, Aztek ve
İnka imparatorlukları da, kendi yarıkürelerinde önemli ti­
caret ağları geli§tirmeyi ba§armı§lardı.
Bu geni§leyen ekonomik ve kültürel mübadele ağlarının
varlığı, nüfusun daha da artmasına ve kentsel merkezlerin
hızla geli§mesine yol açtı. Bununsonucuolarak ortaya çıkan
kültürel çatı§malarda, sadece yerel önemi olan dinler, gü­
nümüzde Yahudilik, İslamiyet, Hindu ve Budizm olarak
bildiğimiz belli ba§lı 'dünya dinleri' haline dönü§tü. Fakat
yüksek nüfus yoğunluğu ve daha uzun mesaf,elerdeki daha
yoğun toplumsal etkile§im, hıyarcıklı veba gibi yeni bula§ıcı
hastalıkların yayılmasını da kolayla§tırdı. Örneğin, 14.
yüzyıl ortalarındaki muazzam veba salgını Çin, Ortadoğu
ve Avrupa nüfusunun üçte birini yok etti. Bununla birlikte,
ortaya çıkan küreselle§me süreçlerinin arzu edilmeyen bu
yan sonuçlarının en korkuncu, me§um 1 6. yüzyılda 'eski'
ve 'yeni' dünyaların çatı§masıyla ortaya çıktı. Bu dönemde
Avrupalı i§galcilerin tehlikeli mikroplan yakla§ık 1 8 mil­
yon Amerikan yerlisinin ölümüne yol açtı.

48
....... ..�""
�-

Hawaü
Adalan

.j>.
<.0

PASIFiK OKYANUSU

' �
"

):m
Harita 2. Ba§lıca dünya ticaret ağları, 1 000- 1450.
Erken Modern Dönem ( 1500-1 750)

'Modernite' terimi, doğal bilimlerin geli§mesi, ahlak


ve hukukun evrensel biçimine ula§ılması, dü§üncenin akıl­
cı biçimlerinin ve toplumsal örgütlenmenin mit, din ve
siyasi baskıların akıldı§ılıklarından kurtarılarak özgürle§ti­
rilmesini içeren 18. yüzyıl Avrupa Aydınlanma proj esi ile
ili§kilendirilmi§tir. Sonuç olarak, 'erken modern' deyimi Ay­
dınlanma ve Rönesans arasındaki dönemi ifade etmektedir.
Bu iki yüzyıl boyunca, Avrupa ve onun toplumsal uygula­
maları küreselle§menin temel katalizörü olmu§tur. Yakla­
§ık olarak İS 1000 yılından önce teknolojiye ve uygarlığın
diğer ba§arılarına çok az katkıda bulunmu§ olan Alpler'in
kuzeyindeki Avrupalılar, İslamiyet'in ve Çin'in kültürel
çevresinden kaynaklanan teknolojik bulu§ların yayılma­
sından büyükölçüde faydalanmı§lardır. Yakla§ık SOO yıl son­
ra Çin'in siyasi etkisinin azalmasına ve verimli Türk ve İslam
topraklarının ekolojik açıdan belirgin biçimde zayıflamasına
rağmen, Avrupalı güçler Afrika ve Asya'nın içlerine nüfus
edememi§tir. Bunun yerine, geni§leme arzularını batıya yö­
nelterek Hindistan'a yeni ve karlı bir deniz yolunun bulun­
masına çalı§mı§lardır. Bu çabalarında, matbaa, geli§mi§ rüz­
gar ve su değirmenleri, yaygın posta sistemleri, geli§tirilmi§
denizcilik teknolojileri ve ileri gemi seyrüsefer teknikleri
gibi bulu§ların yardımı olmu§tur. Bunlara Reformasyon'un
ve bununla ili§kili olan, hükümetin sınırlı yetkilere sahip
olmasını öngören liberal siyasal dü§üncenin müthi§ etkisi­
ni eklediğimizde, Avrupa, Afrika ve Amerika arasındaki
çok yoğun demografik, kültürel, ekolojik ve ekonomik akı§­
ların gerisinde yatan önemli güçleri belirlemi§ oluruz.

so
Elbette, Avrupa'da metropol merkezlerin ve bunlarla
ili§kili tüccar sınıfların ortaya çıkması, erken modern dö­
nemde küreselle§me eğilimlerinin güçlenmesinde etkili
olan bir ba§ka faktörü ortaya koymaktadır. Yeni geli§en,
bireycilik ve sınırsız maddi birikim değerlerini temsil eden
Avrupalı ekonomikgiri§imciler, ara§tırmacıların daha son­
raları 'kapitalist dünya sistemi' olarak adlandırdıkları siste­
min temellerini attılar. Bununla birlikte, palazlanan bu
kapitalistler, kendi devletlerinden önemli bir destek alma­
dan ticari i§letmelerinin küresel geni§lemesini sağlayamaz­
lardı. İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa ve İngiltere monar­
§ileri, bu kapitalistlerin yabancı 'ticaret ortakları'na göre
çok daha fazla yarar sağlamalarına yol açan yeni dünyaların
ke§fi ve yeni bölgelerarası pazarların olu§turulmasına
önemli miktarda kaynak sağladı. 1 600'lerin ba§larında, de­
niza§ırı yerlerde karlı ticaret noktaları olu§turmak amacıyla
Hollanda ve İngiliz Doğu Hindistan §irketleri gibi ulusal
anonim §irketler kuruldu. Yenilikler getiren bu §irketlerin
büyüklükleri ve önemleri artınca, kıtalararası ekonomik
i§lemlerin çoğunu düzenieyebilecek güce kavu§tular. Bu
süreç içinde, daha sonraki sömürgeci devletlerin bu yabancı
bölgeleri doğrudan siyasi yönetimleri altına almalarını sağ­
layan toplumsal kurumları ve kültürel uygulamaları gerçek­
le§tirdiler. Bununla ili§kili olan, Atlantik köle ticareti ve
Amerika'da nüfusun zorla yer deği§tirmesi gibi geli§meler,
bir yandan beyaz göçmenlere ve bunların anavatanıanna
önemli yararlar sağlarken, diğer yandan da Avrupalı olma­
yan milyonlarca ki§inin acı çekmesine ve ölümüne yol açtı.
Elbette, Avrupa'daki din sava§ları da Hint-Avrupa kö­
kenli insanların yerlerinden olmasında ve ba§ka yerlere

51
göç etmesinde rol oynadı. Bundan ba§ka, uzun süren bu
silahlı çatı§maların bir sonucu olarak askeri ittifaklar ve
siyasi düzenlemeler sürekli olarak deği§ikliğe uğradı. En
sonunda, Batılı devlet sisteminin evriminden, 1 648'de,
toplumsal ya§amı bünyesinde barındıran modern, bağım­
sız, sınırları belli olan ulusal devlet ortaya çıktı. Erken mo­
dern dönemin sonlarına gelindiğinde, ulus-devletler ara­
sındaki kar§ılıklı bağımlılıklar hem sayı hem de yoğunluk
olarak artmaktaydı.

Modern Dönem (1 750-1970)

1 8. yüzyıl sonlarında, Avustralya ve Pasifik adaları gide­


rek Avrupa egemenliğindeki siyasal, ekonomik ve kültürel
mübadele ağlarına dahil olmaya ba§ladı. 'Uzak'lara ili§kin
hikayeleri giderek daha sıkça dinleyen ve 'ötekilerin' sayısız
görüntüsüyle giderek daha fazla kar§ıla§an Avrupalılar ve
onların çocukları, dünyadaki evrensel hukuk ve ahiakın
koruyucuları olmarolünü oynamaya ba§ladılar. Fakat uygar­
lığın lideri oldukları yönündeki ısrarlı iddialarına rağmen,
ırkçı uygulamalarına ve hem kendi toplumlarında hem de
Batı ile 'geri kalanlar' arasında varlığını sürdüren korkunç
e§itsizliğe tuhaf bir §ekilde kayıtsız kaldılar. Büyük ölçüde
dünyanın diğer bölgelerinden kaynaklanan düzenli malze­
me ve kaynak akı§ı ile beslenen Batılı kapitalist i§letmele­
rin önemi arttı. Güçlü devlet denetimlerine kaqı koymayı
göze alan ekonomik giri§imler ve onların akademik alanda­
ki temsilcileri, bireycilik ve akılcı ki§isel çıkar felsefesini
yaymaya ba§ladılar. Bu felsefe, serbest piyasanın ve onun

52
53
'görünmez eli'nin Tann'nın lütfu olan i§leyi§ine dayandığı
varsayılan idealle§tirilmi§ bir kapitalist sistemin erdemle­
rini yüceltiyordu.
1 847'de Alman siyasi radikalleri Karl Marx ve Friedrich
Engels tarafından yazılan ünlü Komünist Manifesto'dan alı­
nan a§ağıdaki parça, modern dönemde küreselle§meyi yeni
bir düzeye çıkaran toplumsal ili§kilerdeki niceliksel deği§i­
mi ortaya koymaktadır.

Amerika'nın ke§fi, muazzam bir sanayinin ortaya çık­


masına, bu sanayinin de gerçekten küresel olan bir
pazarı yaratmasına yol açtı. Bu pazarın yaratılması tica­
reti, denizciliği ve karadaki ileti§imi önemli ölçüde
geli§tirdi. Bu geli§meler de sanayinin daha fazla ge­
ni§lemesine neden oldu. Sanayi, ticaret, denizcilik ve
demiryollarındaki geli§me, orta çağların eski toplumsal
sınıflarını geri plana iten burjuvazinin ve sermayenin
yükseli§iyle at ba§ı gitti. ( ... ) Dünya üzerinde kendi mal­
ları için giderek geni§leyen pazarların arzusuyla yanıp
tutu§an burj uvazinin her yere yerle§mek, her yerdeki
olanaklardan yararlanmak ve her yerde bağlantılar kur­
maktan ba§ka alternatifi yoktu. ( . .. ) Üretim araçlarını
hızla iyile§tiren burjuvazi, tüm ulusları -en barbar olan­
larını bile- uygarlığa dahil etmek için giderek geli§en
ileti§im araçlarından yararlanır. ( . .. ) Tek kelimeyle,
kendi hayatindekine benzer bir dünya yaratır.
Yazarın kendisi tarafından çevrilmi§tir.

Dünya ticaretinin hacmi 1850 ile 1 9 14 yılları arasında


çok arttı. Sterline dayalı altın standardının İngiliz poundu

54
ve Hollanda guldeni gibi belli ba§lı ulusal paraların dünya
üzerindeki dola§ımını mümkün hale getirmesiyle birlikte,
sermaye ve mallar, çokuluslu bankaların faaliyetlerinin gü­
dümünde, sınırların ötesine görece serbest bir §ekilde aktı.
Kendi bağımsız kaynaklarına sahip olmak isteyen birçok
Avrupa ulus-devleti, küresel Güney'in büyük bölümünü
doğrudan sömürge yönetimleri altına soktu. I. Dünya Sa­
va§ı'nın arifesinde, mal ticaretinin sanayile§mi§ ülkelerin
gayri safi milli gelirlerine oranı % 1 2 'ye yakla§mı§tı ve bu
düzeye bir daha ancak 1970'lerde ula§ılacaktı. Küresel fiyat­
tandırma sistemleri tahıllar, pamuk ve çe§itli metaller gibi
önemli malların ticaretini kolayla§tırdı. Coca-Cola içecek­
leri, Campbell çorbaları, Singer diki§ makineleri ve Re­
mington daktiloları gibi markalı ambalajlanmı§ ürünler
ilk kez ortaya çıktı. Uluslararası reklam aj ansları, bu §irket­
lerin küresel ölçekte tanınılırlığını arttırmak için, ilk geni§
ölçekli sınır ötesi ticari promosyon kampanyalarını gerçek­
le§tirdiler.
Fakat Marx ve Engels'in i§aret ettiği gibi, Avrupa burju­
vazisinin ortaya çıkı§ı ve bununla ili§kili olarak küresel
kar§ılıklı bağlantıların yoğunla§ması, bilim ve teknolojide
1 9. yüzyılda ortaya çıkan patlama olmaksızın gerçekle§emez­
di. Elbette, bu yeni sanayi düzenlerinin sürmesi, elektrik
ve petrol gibi yeni enerji kaynaklarını gerektiriyordu. Bu
enerji kaynaklarının çok denetimsiz bir §ekilde kullanıl­
ması, bazı bölgelerin tamamının zehirlenmesinin yanı sıra,
sayısız hayvan ve bitki türlerinin yok edilmesine yol açtı.
Fakat demiryolları, gemicilik ve 20. yüzyılın kıtalararası
hava ula§tırmacılığı, bir yandan ula§tırma maliyetlerini
dü§ürürken, diğer yandan gerçek bir küresel altyapının olu§-

ss
turulmasının önündeki coğrafi engelleri ortadan kaldır­
mayı ba§ardı.
Ula§tırmadaki bu bulu§lan, ileti§im teknolojiterindeki
hızlı geli§meler tamamladı. 1 866'dan sonra telgrafın bu­
lunması ve Atlantik'in ötesine ula§ması, iki yarımküre ara­
sında bilginin anında deği§imini mümkün hale getirdi.
Bundan ba§ka, telgrafın bulunması, telefon ve kablosuz
radyo ileti§ imi için sahneyi hazırladı ve AT&T gibi yeni
ortaya çıkan ileti§im §irketlerini, 'çözülemez §ekilde birle§­
tirilmi§' bir dünyayı göklere çıkartan reklam sloganları ge­
li§tirmeye yöneltti. Son olarak, kitlesel olarak dağıtılan
gazete ve dergilerin, filmierin ve televizyonun ortaya çık­
ması, dünyanın hızla küçüldüğü yönünde bir bilincin gide­
rek yükselmesine neden oldu.
Modern dönem ayrıca daha önce görülmemi§ bir nüfus
patlamasına da tanıklık etti. Dünya nüfusu, İsa'nın doğumu
sırasında yakla§ık 300 milyon iken 1 7 50'de 760 milyona
çıktı ve 1 970'te 3, 7 milyara ula§tı. Muazzam göç dalgaları
mevcut kültürel mübadeleleri yoğunla§tırdı ve geleneksel
toplumsal biçimleri dönü§türdü. ABD, Kanada ve Avustral­
ya gibi göç alan popüler ülkeler, verimlilikteki bu artı§tan
yararlandı. Bu ülkeler 20. yüzyılın ba§lannda dünya sahne­
sine hesaba katılması gereken güçler olarak girdiler. Ama
aynı zamanda, bu büyük göç akı§ını denetlernek için önemli
çabalara giri§tiler. Bu süreçte, bir yandan 'istenmeyenler'i
dı§anda tutarken, diğer yandan vatanda§ları hakkında daha
fazla bilgi elde etmek için tasarlanmı§ yeni bürokratik dene­
tim biçimlerini ve yeni gözetim tekniklerini geli§tirdiler.
Giderek hızlanan sanayile§me süreci zenginlik ve refah­
taki mevcut e§itsizlikleri tahammül edilebilir sınırların

56
ötesinde derinle§tirince, küresel Kuzey'deki birçok i§çi
çe§itli i§çi hareketleri ve sosyalist partiler halinde örgüt­
lenmeye ba§ladı. Fakat, uluslararası sınıf dayanı§ması için
yaptıkları idealist çağrılar büyük ölçüde yanıtsız kaldı. Bu­
nun yerine, milliyetçi ideolojiler dünya üzerindeki mil­
yonlarca insanın dü§ gücünü ele geçirdi. 20. yüzyılın ba§­
larında kitlesel göç, kentle§me, sömürgesel rekabet ve dün­
ya ticaretinin a§ırı liberalle§mesi sonucunda devletler ara­
sındaki dü§manlıkların arttığı konusunda ku§ku yok. Orta­
ya çıkan a§ırı milliyetçilik dönemi iki yıkıcı dünya sava§ı,
uzun süren bir küresel ekonomik bunalım ve belirli siyasi
toplulukları korumak için getirilen dü§manca önlemlerle
sonuçlandı.

Resim 6. 1 800'lerin sonlarında New York'a gelen Doğu Avrupalı göç­


menler.

57
Mihver güçlerinin 1 945'te yenilgiye uğrarılınası ve sö­
mürgelerin bağımsızla§ması süreci, giderek küresel akı§ları
ve uluslararası mübadeleleri canlandırdı. Birle§mi§ Mil­
letler Sözle§mesi ile belirlenen ulus-devletler siyasi düzeni,
küresel demokratik yöneti§im umudunu doğurdu. Fakat
1 950'lerde, Soğuk Sava§ dünyayı kırk yıl boyunca, biri
ABD'nin egemenliğindeki liberal-kapitalist kamp, diğeri
Sovyetler Birliği tarafından denetlenen bir otoriter-sos­
yalist dünya olmak üzere birbirine dü§man iki parçaya ayrı­
lınca, bu türden kozmopolit umutlar hızla söndü. İnsanlık
tarihinde ilk defa, gezegenimiz üzerindeki ya§amın nere­
deyse tamamını yok edebilecek bir küresel çatı§ma olasılığı
doğdu.

Çağdaş Dönem (1970'ten günümüze)

Bu bölümün ba§larında i§aret ettiğimiz gibi, 1970'lerin


ba§larından beri dünya çapındaki kar§ılıklı bağımlılıkların
ve küresel mübadeleterin ortaya çıkması, geni§lemesi ve
ivme kazanması, küreselle§me tarihinde bir diğer önemli
atılımı temsil etmektedir. Fakat ortaya çıkmakta olan tam
olarak nedir? Gerçekle§mekte olan §ey, yalnızca kamuoyu­
nun imgelemini i§gal etmekle kalmayan, aynı zamanda
birbiriyle çeli§en bu kadar güçlü duygusal tepkileri de
doğuran moda bir kelimenin ortaya atılmasını niçin haklı
göstermektedir? Çağda§ küreselle§me 'iyi' bir §ey midir,
yoksa 'kötü' bir §ey midir? Bu kitapta bu önemli sorulara
verilebilecek muhtemel cevapları ele alacağız. Bunu yapar­
ken, bu küreselle§me süreçlerini yöneten dinamiğin aslında

58
binlerce yıl önce ba§ladığını akılda tutarak, 'küreselle§me'
deyiminin kullanımını çağda§ dönemle sınırlandıracağız.
Yolculuğumuzun bir sonraki a§amasına geçmeden önce
biraz duralım ve 1 . Bölümde i§aret ettiğimiz önemli bir
noktayı hatırlayalım. Küreselle§me tek bir süreç değil, aynı
anda ve çe§itli düzeylerde düzensiz olarak ve çe§itli boyut­
larda gerçekle§en bir süreçler dizisidir. Bu kar§ılıklı etkile­
§imleri ve kar§ılıklı bağımlılıkları, iç içe geçmi§ §ekil ve renk­
lerden olu§ an karma§ık bir resimli duvar örtüsü ne benzete­
biliriz. Yine de, nasıl bir otomobil tamirci çırağının, moto­
run nasıl çalı§tığını görmek için motoru durdurup sökmesi
gerekiyorsa, küreselle§me ara§tırmacısının da küresel kar­
§ılıklı bağımlılık ağını aniayabilmesi için analitik ayırımları
kullanması gerekir. İlerideki bölümlerde, bir yandan küre­
selle§menin birbiriyle kar§ılıklı etkile§imde bulunan parça­
lardan olu§an bir bütün olarak i§lediğini akılda tutarken,
küreselle§menin her alandaki eğilimlerini ayrı ayrı belirle­
yeceğiz, inceleyeceğiz ve değerlendireceğiz. Küreselle§me­
nin çe§itli boyutlarını birbirinden ayırıp incelemekle bir­
likte, küreselle§meyi tek bir duruma indirgeme yoluna git­
meyeceğiz. Böylece kör adamları, filin çok boyutlu doğasını
değerlendirmekten alıkoyan hatalara dü§meyeceğiz.

59
III. Bölüm

KÜRESELLEŞMENiN EKONOMiK BOYUTU

Önceki bölümün ba§ında, çağda§ küreselle§menin ayırt


edici özelliklerinden birinin, yeni teknoloji biçimleri oldu­
ğuna i§aret etmi§tik. Aslında, son otuz yılda gerçekle§en
teknolojik geli§menin boyutu, ortaya çıkan büyük top­
lumsal dönü§ümlerin iyi bir göstergesidir. İnsanların eko­
nomik üretimi gerçekle§tirme ve malların mübadelesini
örgütleme biçimlerindeki deği§iklikler, zamanımızın en bü­
yük dönü§ümlerinin belirgin bir yönünü göstermektedir.
Ekonomik küreselle§me, dünya ölçeğinde kar§ılıklı ekono­
mik etkile§imlerin yoğunla§masını ve yaygınla§masını ifa­
de etmektedir. Muazzam sermaye ve teknoloji akı§ları, mal
ve hizmet ticaretini te§vik etmi§tir. Piyasalar dünyadaki
yaygınlık alanlarını geni§letti ve bu süreçte ulusal ekono­
miler arasında yeni bağlantılar olu§ turdu. 2 1 . yüzyılın küre­
sel ekonomik düzeninin önemli yapı ta§ları olan dev ulus­
ötesi §irketler, güçlü uluslararası ekonomik kurulu§lar ve
büyük bölgesel ticaret sistemleri ortaya çıktı.

61
Küresel Ekonomik Düzeni n Ortaya Çıkışı

Çağda§ ekonomik küreselle§menin ba§langıcı, Il. Dünya


Sava§ı'nın sonlarına doğru sakin bir New England kasabası
olan Bretton Woods'da toplanan bir ekonomi konferan­
sında olu§ turulan yeni bir uluslararası ekonomik düzeninin
tedrici olarak ortaya çıkmasına kadar uzanır. Küresel Ku­
zey'in önemli ekonomik güçleri, ABD ve Büyük Britan­
ya'nın önderliğinde, iki sava§ arası dönemde ( 1 9 1 8-39)
uyguladıkları korumacı politikaları tersine çevirdiler. Kon­
feransa katılanlar, uluslararası ticareti geli§tirme yönünde
kesin bir taahhüde varmanın yanı sıra, uluslararası eko­
nomik faaliyetler konusunda bağlayıcı kuralları belirlediler.
Bundan ba§ka, her ülkenin parasının, ABD dolarının sabit
altın değerine bağlandığı daha istikrarlı bir döviz kuru sis­
temini olu§turmaya karar verdiler. Her ülke, bu belirlenen
kısıtlamalar içinde, kendi sınırlarının geçirgenliğini kontrol
altında tutmakta serbestti. Bu durum, devletlerin kendi
siyasi ve ekonomik gündemlerini belirlemelerine imkan
veriyordu.
Bretton Woods aynı zamanda üç yeni uluslararası eko­
nomik örgütün olu§ turulmasının da temellerini attı. Ulus­
lararası Para Fonu, uluslararası ekonomik sistemin yöne­
timi için olu§turuldu. Daha sonra Dünya Bankası olarak
bilinen Uluslararası Yeniden İn§a ve Geli§me Bankası, ba§­
langıçta Avrupa'nın sava§ sonrasındaki yeniden in§ası için
kredi sağlamak için tasarlanmı§tı. Fakat 1950'lerde, ban­
kanın amacı, dünyadaki geli§mekte olan ülkelerdeki çe§itli
sanayi projelerine fon sağlayacak §ekilde geni§letildi. Son
olarak, 1 94 7' de çok taraflı ticaret anla§malarını yapmak

62
ve uygulamakla görevli küresel bir ticaret örgütü olarak
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anla§ması ( GATT)
olu§turuldu. 1 995 'te GATT'ın yerine geçmek üzere Dünya
Ticaret Örgütü kuruldu. 8. Bölümde göreceğimiz gibi,
1 990'larda DTÖ, ekonomik küreselle§menin tasarımı ve
etkileri konusunda yoğun bir tartı§manın odak noktası
haline geldi.
Yakla§ık otuz yıl yürürlükte kalan Bretton Woods dü­
zeni, bazı gözlemcilerin 'denetim altındaki kapitalizmin
altın çağı' olarak adlandırdıkları dönemin ortaya çıkmasına
büyük katkıda bulundu. Uluslararası sermaye hareketleri
üzerindeki mevcut devlet denetimi mekanizmaları, tam
istihdamı ve refah devletinin geni§lemesini mümkün kıldı.
Artan ücretler ve geli§en toplumsal hizmetler, küresel

Resim 7. 1944'teki Bretton Woods Konferansı.

63
Kuzey'in zengin ülkelerinde, geçici bir sınıfsal uzla§mayı
sağladı. Ancak 1 970'lerin ba§larında Bretton Woods sis­
temi çöktü. Bu sistemin terk edilmesi, daha sonraları yo­
rumcuların yeni küresel ekonomik düzenin doğum san­
cıları olarak belirledikleri bütünle§tirici ekonomik eği­
limleri güçlendirdi. Bu arada neler oldu?
Ba§kan Richard Nixon, dünyada ABD kökenli sanayi­
lerin ekonomik rekabet gücünü zayıflatan önemli siyasi
deği§imlere tepki olarak 1 97 1 'de altına dayalı sabit kur
sisteminden vazgeçti. Bunu izleyen onyılın özelliği, yüksek
enflasyon, yüksek i§sizlik, kamu kesimi açıkları ve OPEC'in
dünya petrol arzının önemli bir bölümünü denetleyebilme
gücünden kaynaklanan, daha önce görülmemi§ iki enerji
krizi biçimindeki küresel ekonomik istikrarsızlıktı. Küresel
Kuzey'in denetlenen kapitalizm modeliyle en fazla ili§ki­
lendirilen küresel Kuzey'deki siyasi güçler, ekonomik ve
sosyal politika olarak 'neoliberal' bir yakla§ımı savunan
muhafazakar siyasi partiler tarafından bir dizi §a§ırtıcı seçim
yenilgisine uğratıldı.

Ne ol iberal izm

Neoliberalizmin kökenieri Adam Smith ( 1 7 23-90) ve


David Ricardo'nun ( 1 7 72- 1 823) klasik liberal dü§ün­
celerine uzanır. Her ikisi de, piyasayı, arz ve talebi den­
gelerneye yönelen, böylece kaynakların en etkin dağılı­
mını sağlayan, kendi kendini düzenleyen bir meka­
nizma olarak görüyorlardı. Bu İngiliz filozoflar, serbest
rekabetin önüne konulacak herhangi bir kısıtlamanın,

64
piyasa mekanizmasının doğal etkinliğine müdahale
olacağını ve sonuçta toplumsal durgunluğa, siyasi yol­
suzluğa ve önlemalmayan devlet bürokrasilerinin orta­
ya çıkmasına yol açacağını dü§ünüyorlardı. Ayrıca, it­
halattaki vergilerin ortadan kaldırılmasını ve ülkeler
arasındaki mal ve sermaye akı§larının önündeki engel­
lerin kaldırılmasını savunuyorlardı. İngiliz sosyolog
Herbert Spencer ( 1820- 1 903), serbest piyasa ekono­
milerinin, 'en güçlü' olanın doğal olarak üstünlük sağ­
layacağı bir be§eri rekabetin en uygar biçimi olduğunu
savunarak bu doktrine bir parça toplumsal Darwincilik
ekledi.

Somut neoliberal önlemler:


1. Kamu i§letmelerinin özelle§tirilmesi
2. Ekonomideki düzenlenındere son verilmesi
3. Ticaret ve sanayinin liberalle§ınesi
4. Vergilerde büyük indirim yapılması
5. ݧsizliğiarttırma riski söz konusu olsa bile, enflasyo­
nu denetim altında tutmak için 'parasalcı' önlemler
6. Örgütlü i§gücü üzerindeki sıkı denetim
7. Kamu harcamalarının, özellikle de sosyal harca-
maların kısılması
8. Devletin küçültülmesi
9. Uluslararası piyasaların geli§ınesi
1 0. Küresel finans akı§larının üzerindeki denetimierin
kaldırılması

Ancak, Il. Dünya Sava§ı'nı izleyen onyıllarda Avru­


pa'daki ve ABD'deki en muhafazakar siyasi partiler bile

65
laissez-faire dü§üncesini reddettiler ve bunun yerine Bret­
ton Woods sisteminin mimarı olan İngiliz ekonomist John
Maynard Keynes'in yaydığı, daha yoğun bir devlet müda­
haleciğini benimsediler. Fakat 1 980'lere gelindiğinde,
İngiltere ba§bakanı Margaret Thatcher ve ABD ba§kanı
Ronald Reagan, Keynesciliğe kar§ı neoliberal devrimin
ba§ını çektiler ve bilinçli bir §ekilde, küreselle§me kav­
ramını dünya ekonomilerinin 'liberalle§tirilmesi' ile ili§­
kilendirdiler.
Bu yeni neoliberal ekonomi düzeni, 1 989-9 1 'de Sovyet­
ler Birliği ve Doğu Avrupa'da komünizmin çökmesiyle
daha da me§ruluk kazandı. O tarihten beri ekonomik kü­
reselle§meyle ili§kili en önemli üç geli§me, ticaret ve fi­
nansmanın uluslararasıla§ması, ulus-ötesi §irketlerin artan
gücü ve IMF, Dünya Bankası ve DTÖ gibi uluslararası eko­
nomik kurulu§ların artan rolü oldu. Bu önemli özellikleri
kısaca inceleyelim.

Ticaret ve F i nansm a n ı n U l u s l araras ı l aşması

Birçok ki§i ekonomik küreselle§meyi, tartı§malı bir ko­


nu olan serbest ticaretle ili§kilendirmektedir. Sonuç olarak,
dünya ticaretinin toplam hacmi 1 947'de 57 milyar dolar­
ken, 1 990'ların sonunda §a§ırtıcı bir düzey olan 6 trilyon
dolara çıkmı§tır. Son birkaç yıldır, serbest ticaretin yarar
ve sakıncalarına ili§kin olarak kamuoyunda süren tartı§ma,
zengin Kuzey ülkelerinin NAFTA ve GATT gibi bölgesel
ve uluslararası ticaretin liberalle§tirilmesi anla§maları yo­
luyla tek bir küresel pazar olu§turma yönünde artan ça-

66
balarıyla birlikte hararetli bir biçim almı§tır. Serbest tica­
reti savunanlar, kamuoyunu, ülkeler arasındaki mevcut ti­
caret engellerinin ortadan kaldırılmasının veya azaltıl­
masının tüketicilere daha fazla tercih olanağı sağlayacağı,
küresel refahı arttıracağı, barı§çı uluslararası ili§kileri güç­
lendireceği ve dünyada yeni teknolojileri yaygınla§tıracağı
konusunda ikna etmeye çalı§maktadır.
Elbette, serbest ticaretin bir sonucu olarak bazı ulusal
ekonomiterin verimliliklerini arttırdıklarına ili§kin kanıt­
lar mevcuttur. Bundan ba§ka, uzmanla§ma, rekabet ve tek­
nolojinin yaygınla§ması yoluyla toplumların sağladıkları
bazı yararlar bulunmaktadır. Ancak serbest ticaretten sağ­
lanan karların ülkelerin kendi içinde ve kendi aralarında
hakça dağıtılıp dağıtılınadığı konusu o kadar berrak değil­
dir. Birçok ara§tırma, zengin ve yoksul ülkeler arasındaki
uçurumun giderek daha hızlı bir §ekilde geni§lediğini gös­
termektedir. Bu nedenle, serbest ticaretin savunucuları,
toplumsal denetim mekanizmalarının ortadan kaldırılma­
sının küresel i§gücü standartlarını a§ağı çektiğini, ekolojik
bozulmayı hızlandırdığını ve küresel Güney'in Kuzey' e olan
borçlarını arttırdığını öne süren i§çi sendikalarının ve çev­
reci grupların sert ele§tirileriyle kar§ıla§ını§lardır. Küresel
e§itsizlik konusuna 7. bölümde tekrar döneceğiz.
Ticaretin uluslararasıla§ması finans i§lemlerindeki ser­
bestle§meyle birlikte gerçekle§ıni§tir. Temel öğeleri ara­
sında faiz oranlarının serbest bırakılması, kredi denetimle­
rinin kaldırılması ve devletin mülkiyerindeki bankaların
ve finans kurulu§larının özelle§tirilmesi bulunmaktadır.
Finansal ticaretin küreselle§mesi, daha az kısıtlama ve daha
fazla yatırım fırsatı sağlayarak, finans sektörünün çe§itli

67
Küresel Güney: borçtan daha kötü bir kader
Dünyadaki en yoksul ve en borçlu 422 milyar $
4 7 ülkenin toplam borcu

Batılı sanayileşmiş ülkeler tarafından her yıl silahlar 422 milyar $


ve silahlı kuvvetler için harcanan para miktarı

198S 'te 'Live Aid' tarafıından Etiyopya'daki 200 milyon $


açlıkla mücadele için toplanan para miktarı

Tüm Afrika ülkelerinin haftada dış borç geri ödemesi 200 milyon $
(yalnızca faiz) için ihtiyaç duydukları para miktarı

Birleşmiş Milletler'in hesaplamalarına göre Afrika'da IS milyar $


AIDS salgınıyla eğitim, koruma önlemleri ve tedavi
yoluyla mücadele için gerekli para miktarı

Afrika ülkelerinin borç geri ödemeleri (yalnızca faiz) 1 3 , 5 milyar $


için her yıl ödemeleri gereken para miktarı

Zaire'de kişi başına yıllık gelir 110$

Zaire'de ülkenin dış borçlarını ödemesi için 236 $


her kişinin ödemesi gereken miktar

1 997'de Zambiya bütçesinin dış borç ödemelerine % 40


ayrılan oranı
Zambiya bütçesinin sağlık ve eğitim dahil, %7
temel sosyal hizmetlere ayrılan oranı

Dünya Bankası ve IMF'nin kendi faaliyetlerini % 1 00


tehlikeye atmadan, dünyanın en borçlu
ülkelerinden silebilecekleri borçlarının oranı

Gerçekte silmeyi kabul ettikleri borçların oranı % 33

Exxon'un 2000 yılı karı 16,9 milyar $

Benin, Burundi, Çad, Gine Bissau, Sao Tome, Togo, 16,9 milyar $
Ruanda, Orta Afrika Cumhuriyeti, Sierra Leone,
Mali, Somali ve Nijerya'nın toplam borç yükü

Kaynaklar: David Roodman, Stili Waiting far the ]ubilee: Pragmatic Solutions
ro the Third World Dept Crises, Worldwatch paper 1 555 (Washington
D.C.: Worldwatch Institute, Nisan 200 1 ) : Jubilee 2000 İngiltere web
sitesi www.jubilee2000uk.org, 1 7 Mayıs 200 1 ; Jubilee ABD ağı web sitesi
www.j2000usa.org/action5.htm; Drop the Dept web sitesi
www.dropthedept.org, 22 Mayıs 200 1 ; Joseph Kahn, "U.S. off,ers Africa
billions to fight AIDS", New York Times, 18 Temmuz 2000.
İkinci! kaynak: World Watch, c. 14, No. 4, Temmuz/Ağustos 200 1 , s. 39.

68
Aşın dllıerıleme DUıenleme az
Kon.ımaa - ı 980 O ı 992 ==:> ı 998 Düşük gümrük vergisi
Dev<ıt mülkiyeti özelleştirme
ı4
Yabancı müldyeti hiç yok • Yabana mi.lkiye1i
'ıleni Zelanda
:{):;> ABD
--------- -<:X> ingiltere
!-()======� Rusya
-----<)::::;;> Fransa
�Japonya
---<::);:> Almanya
� Hinclstan
� G. Kore
1----cı====:> çin
--------cı::> Şili
Arjanfin
---<):> Brezilya �

Serbestle§tirme ve liberalle§menin geli§mesi, 1 980-98.

Kaynak: Vincent Cable, Globalization and Global Govemance (The Royal


Institute of lnternational Affairs, 1999), s. 20.

bölümleri arasındaki akı§ların artması imkanını doğurmak­


tadır. 1 980'lerde Avrupa, Amerika, Doğu Asya, Avustral­
ya ve Yeni Zelanda'daki sermaye ve menkul değer piyasala­
rının serbestle§mesiyle birlikte bu yeni finansman altyapısı
ortaya çıkmı§tır. On yıl sonra Güneydoğu Asya ülkeleri,
Hindistan ve bazı Afrika ülkeleri de aynı yolu izlemi§lerdir.
1 990'larda yeni uydu sistemleri ve fiber optik kablolar,
internet tabanlı teknolojiterin sinir sistemini olu§turdu
ve bu sistem de finans i§lemlerinin liberalle§mesine ivme
kazandırdı. Microsoft'un CEO'su Bill Gates'in çok satan
kitabının çok çekici adının ifade ettiği gibi, çoğu insan
düşünce hızında iş [business@the-speed-of-thought] yap­
maktadır. Milyonlarca bireysel yatırımcı, yalnızca satın
alma emirlerini vermek için değil, ekonomik ve siyasi

69
geli§melere ili§kin değerli bilgiler elde etmek için de küresel
elektronik ağlardan yararlanmaktadır. 2000 yılında 'e-i§let­
meler', 'dot.com firmaları' ve bilgi tabanlı 'yeni ekono­
mi'nin diğer sanal katılımcıları Web üzerinden yalnızca
ABD'de yakla§ık 400 milyar dolarlık i§lem yapmı§tır. 2003
yılında küresel i§letme-i§letme arasındaki i§lemlerin 6
trilyon dolara ula§acağı tahmin edilmektedir. New York,
Londra, Frankfurt ve Tokyo'daki hisse senedi borsalarını
birbirine bağlayacak giri§imler ileri bir planlama a§amasına
ula§mı§tır. Siberuzaydaki böyle bir finansal 'süper market',
elektronik kollarını, milyarlarca i§lemi nefes kesen bir hızla
bir yerden diğerine gönderen sayısız bağımsız yatırım ağını
kapsayarak yerkürenin tamamına yayılmı§ olacaktır.
Ancak, bu küresel finans i§lemlerinin içerdiği paranın
büyük bir bölümünün, satılabilir mallar üretmek için ma­
kineleri bir araya getirmek veya hammaddeleri ve çalı§an­
ları bir araya getirme türünden üretken yatırımlar için ser­
maye sağlamakla fazla bir ilgisi bulunmamaktadır. Finansal
geli§menin büyük bölümü yüksek riskli 'hedge fonları' ve
tümüyle paranın kullanıldığı diğer döviz ve menkul kıymet­
ler piyasaları biçiminde olmu§tur. Bu piyasalarda gelecekte
yapılacak üretimden kar elde etmeye yönelik birtakım i§­
lemler gerçekle§tirilmektedir. Diğer bir deyi§le, yatırımcı­
lar, henüz mevcut olmayan mallar veya döviz kurları üzerine
bahis oynamaktadırlar. Örneğin, 2000 yılında sadece küre­
sel döviz piyasalarında bir günde 2 trilyon ABD dolarını
a§an bir tutara e§değer miktarda bir para alı§veri§i olmu§­
tur. Yüksek riskli finans araçları geli§tirerek piyasalara su­
nan, çok hassas hisse senedi piyasalarının egemenliğindeki
dünya finans sistemlerinin özelliği, buralarda meydana

70
'-J

Resim 8. New York Hisse Senedi Borsası. Her i§lem gününde ortalama olarak milyarlarca hisse senedi el de­
ği§tirmektedir.
gelen hızlı ini§ çıkı§lar, a§ırı rekabet ve genel bir güven­
sizliktir. Küresel spekülatörler, geli§en ülkelerin geli§mekte
olan piyasalarından astronomik karlar elde etmek için ge­
nellikle zayıf finans ve bankacılık düzenlemelerinden yarar­
lanmaktadır. Bununla birlikte, uluslararası sermaye akı§ları
hızlı bir §ekilde tersine dönebildiği için, bir bölgenin tama­
mının toplumsal refahını tehlikeye sokan yapay geni§leme
ve çökü§ döngüleri yaratabilmektedir. 1 997-8 Güneydoğu
Asya Krizi, finans i§lemlerinin küreselle§mesinin meydana
getirdiği son ekonomik tersine dönü§lerin yalnızca bir ör­
neğidir.

Güneydoğu Asya Krizi

1990'larda Tayland, Endonezya, Malezya, Güney Kore


ve Filipin hükümetleri, doğrudan yabancı sermayeyi
çekmek için sermayenin ülke içinde dola§ımı üzerin­
deki denetimlerini tedrici §ekilde kaldırdılar. Para için
istikrarlı bir ortam yaratmak amacıyla, faizleri arttır­
dılar ve ulusal paralarını ABD dolarının değerine bağ­
ladılar. Uluslararası yatırımcıların makul olmayan a§ırı
heyecanları, Güneydoğu Asya'nın tamamında hisse se­
nedi ve gayrimenkul piyasalarını CO§turdu. Fakat
1 997'ye gelindiğinde, bu yatırımcılar fiyatların gerçek
değerlerin çok üstünde §i§tiğinin farkına vardılar. Ya­
tırımcılar paniğe kapılarak bu ülkelerden toplam 1 05
milyar dolar çektiler ve bölge hükümetleri dolar çıpa­
sını terk etmek zorunda kaldı. Paralarındaki hızlı dü§ü­
§Ü durduramayan bu hükümetler döviz rezervlerinin

72
tamamını kullandılar. Bunların sonucunda ekonomik
üretim dü§tü, i§sizlik arttı ve ücretler geriledi. Yabancı
bankalar ve kreditörler, yeni kredi taleplerini geri çevi­
rerek ve mevcut kredilerin vadesini uzatmayı reddede­
rek tepki gösterdi. 1 997'nin sonlarında, bölgenin ta­
mamı, küresel ekonomiyi durgunluğa sürükleme teh­
likesini doğuran bir finans kriziyle kar§ı kar§ıya kaldı.
Bu feci sonuç, ancak uluslararası kurtarma paketleri
ve, buna ek olarak, Güneydoğu Asya §irketlerinin ti­
cari varlıklarının yabancı yatırımcılara yok pahasına
satılması yoluyla güçlükle önlendi. Bugün Güneydoğu
Asya'nın sıradan insanları, ekonomik çökü§ün yıkıcı
toplumsal ve siyasi sonuçlarına katlanmaktadır.

Ulus-ötesi Şirketlerin Gücü

Ulus-ötesi §irketler, önceki bölümde tartı§tığımız ilk


modern ticari i§letmelerin çağda§ biçimleridir. Çe§itli ül­
kelerde §ubeleri olan bu güçlü §irketlerin sayısı 1970 yılında
7 .000 iken 2000 yılında 5 O .000' e yükselmi§ tir. General Mo­
tors, W almart, Exxon-Mobil, Mitsubishi ve Siemens gibi
i§letmeler en büyük 200 ulus-ötesi §irket (UÖŞ) arasında
yer almaktadır ve bu 200 §irket dünya sanayi üretiminin
yarısından fazlasını gerçekle§tirmektedir. Bu §irketlerden
hiçbirinin genel merkezi Kuzey Amerika, Avrupa, Japonya
ve Güney Kore dı§ındaki bir yerde değildir. Bu coğrafi yo­
ğunla§ma Kuzey ve Güney arasındaki mevcut asimetrik
güç ili§kilerini yansıtmaktadır. Bununla birlikte, küresel
Kuzey'in kendi içinde belirgin güç farklılıkları da görü-

73
lebilir. 1 999'da önde gelen 200 UÖŞ'nin 1 4 2'si sadece üç
ülkede -ABD , Japonya ve Almanya- üslenmi§ti.
Ekonomik güçleri açısından ulus-devletlerle yarı§an bu
§irketler dünyadaki yatırım sermayesinin, teknoloj inin ve
uluslararası pazarların b ü y ü k b ö l ü m ü n ü dene timleri
altında bulundurmaktadır. UÖŞ'ler küresel pazardaki üstün
konumlarını sürdürmek için çoğu kez diğer §irketlerle bir­
le§mektedir. Son §irket birle§melerinden bazıları §unlar­
dır: dünyanın en büyük internet sağlayıcısı AOL'nin eğlence
devi Time-Wamer'la 1 60 milyar dolarlık evliliği, Chrysler
Motors'un Daimler-Benz tarafından 43 milyar dolara satın

Ulus-ötesi §irketlerle ülkelerin kar§ıla§tırılması

Ülke GSYİH Şirket Satı§lar


(milyon $) (milyon $)
ı. Danimarka 1 74.363 General Motors 1 76.558

2. Polonya 1 5 4 . 1 46 W al-Mart 1 66 .809

3. Güney Afrika 1 3 1 . 1 27 Exxon Mobil 1 63 . 8 8 1

4. İsrail 99.068 Royal Dutch/Shell 1 05 . 3 6 6

5. İrlanda 84.86 1 IBM 8 7 .548

6. Malezya 74.634 Siemens 75.337

7. Şili 7 1 .092 Hitachi 7 1 .858,5

8. Pakistan 5 9 .880 Sony 60.05 2 , 7

9. Yeni Zelanda 53.622 Honda Motor 54.773,5

10. Macaristan 48.355 Credit Suisse 49.362

Kaynaklar : Satı§lar: Forıune, 31 Temmuz 2000; GSYİH: Dünya Bankası,


World Development Reporı 2000.

74
�-
..;ıac ... �pc>

'-.1

• Yer

� Üre�len araç

® CKD (monfaja hazır


araçlarla birHide sevk
oomen parçalar] "

• Parça alt manrtajan

)
+ Boeysel porçalar

* Manfal

• Yedek parça

Harita 3. Volkswagen'in ulus-ötesi üretim ağı.


alınması ve Sprint Corporation ile MC! WorldCom arasın­
daki 1 1 5 milyar dolarlık birle§me. Şirketlerin satı§ gelirleri­
nin ve ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hasılatarının (GSYİH)
incelenmesi, dünyanın en büyük 1 00 ekonomisinden
5 1 'inin §irketler ve yalnızca 49'unun ülkeler olduğunu orta­
ya çıkarmaktadır. Bu nedenle, bazı ele§tirmenlerin ekono­
mik küreselle§meyi '§irketsel küreselle§me' veya 'yukarıdan
a§ağı küreselle§me' olarak nitdendirmesi §a§ırtıcı değildir.
UÖŞ'ler küresel faaliyetlerini giderek serbestle§en bir
küresel i§gücü pazarında güçlendirmi§lerdir. Küresel Gü­
ney'de ucuz i§gücünün, kaynakların ve uygun üretim ko§ul­
larının mevcudiyeti §irketlerin hareketliliğini ve karlılığını
arttırmı§tır. Dünya ticaretinin % 70'ini elinde bulunduran
UÖŞ'ler doğrudan yabancı yatırımlarını 1 990'larda yılda
yakla§ık % 1 5 oranında arttırmı§lardır. Üretim süreçlerinin
farklı a§amalarını dünya üzerindeki birçok farklı yere dağı­
tabilme yetenekleri, küresel üretimin deği§en niteliğini
yansıtmaktadır. Bu türden ulus-ötesi üretim ağları Nike,
General Motors ve Volkswagen gibi UÖŞ'lerin ürünlerin
üretimini, dağıtımını ve pazarlamasını küresel ölçekte ger­
çekle§tirmelerine imkan sağlamaktadır. Örneğin, Nike mal
üretiminin % l OO'ünü fason üretim olarak Çin, Güney
Kore, Malezya, Tayvanve Tayland'daki 7 5 .000 i§çiye yaptır­
maktadır. Ulus-ötesi üretim ağları, UÖŞ'lerin ulusal i§çi
sendikalarını ve diğer i§çi örgütlerini atlamalarını kolayla§­
tırarak küresel kapitalizmin gücünü arttırmaktadır. Dünya
üzerinde ucuz emek kullanılarak angaryayla yapılan üretime
kar§ı çıkan eylemciler, bazı tüketici boykodarına halkın
katılımını sağlayarak ve diğer §iddet içermeyen eylemlerde
bulunarak bu taktiklere kar§ı koymu§lardır.

76
Hiç ku§kusuz, UÖŞ'lerin giderek artan güçleri, uluslara­
rası ekonominin yapısını ve i§leyi§ini büyük ölçüde deği§­
tirmi§tir. Bu dev §irketler ve bunların küresel stratejileri,
dünyadaki ticaretin akı§ının, sanayilerin yer seçiminin ve
diğer ekonomik faaliyetlerin önemli belirleyicileri duru­
muna gelmi§tir. Bunun sonucunda, UÖŞ'ler birçok ülkenin
ekonomik, siyasi ve toplumsal refahını etkileyen çok
önemli oyuncular haline gelmi§tir.

Nokia'nı n Finlandiya
Ekonom i s indeki Yeri

Adını Güneybatı Finlandiya'daki küçük bir kasabadan


alan Nokia Şirketi, on yıldan biraz daha uzun bir süre
önce küçük bir i§letme iken, bugün tüm dünyada satılan
her 1 00 cep telefonundan 37'sini üreten büyük bir
UÖŞ durumuna gelmi§tir. Ürünleri bugün dünya üze­
rinde görünmez bir ağla bir milyar insanı birbirine bağ­
lamaktadır. Fakat Nokia'nın Finlandiya'ya verdiği ar­
mağan -insanların birbirine en fazla bağlandığı dünya
ülkesi olmanın ayrıcalığı- ekonomik bağımlılık paha­
sına gerçekle§mi§tir. Finlandiya'daki hisse senedi piya­
sası değerinin üçte ikisini ve ülkenin ihracatının be§ te
birini temsil eden Nokia, Fin ekonomisinin motoru
durumundadır. 22.000 Finliyi istihdam etmektedir ve
yaptıkları sözle§melerle Nokia'yla bağlı olan §irketlerde
çalı§an yakla§ık 20.000 Finli i§çi bu sayıya dahil de­
ğildir. Şirket Finlandiya'nın vergi gelirlerinin önemli
bir bölümünü sağlamaktadır ve 25 milyar doları bulan

77
yıllık satı§ları neredeyse ülkenin ulusal bütçesine e§it­
tir. Bununla birlikte, son yıllarda Nokia'nın büyüme
hızı yava§ladığında, §irket yöneticileri, ülkedeki, oran­
larındaki artı§ın göreli olarak hızlı olduğu artan oranlı
kurumlar vergisinden §ikayetçi olduklarını belirtmi§­
lerdir. Bugün birçok Finlandiya vatanda§l, göreli olarak
az sayıdaki Nokia yöneticisi tarafından alınan karar­
ların, hükümeti kurumlar vergisi oranlarını dü§ürmeye
ve ülkenin cömert ve e§itlikçi refah sistemini ortadan
kaldırmaya zorlayacağından korkmaktadır.

U lus lararas ı Ekonom i k


Kuru luşları n Artan Rolü

Genellikle ekonomik küreselle§me bağlamında sözü


edilen üç uluslararası ekonomik kurulu§ IMF, Dünya Ban­
kası ve DTÖ'dür. Bu üç kurulu§ küresel Güney ve Kuzey
arasındaki önemli güç farklılıkları tarafından desteklenen
küresel bir ekonominin kurallarını olu§turma ve uygulama
konusunda ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. DTÖ'yü 7. ve
8. bölümlerde daha ayrıntılı olarak tartı§acağımız için, bu­
rada diğer iki kurulu§ üzerinde duralım. Yukarıda i§aret
edildiği gibi, IMF ve Dünya Bankası, Bretton Woods siste­
minden ortaya çıkmı§tır. Soğuk Sava§ sırasında bunların
geli§mekte olan ülkelere borç verme biçimindeki önemli
i§levleri, Batı'nın, komünizmi durdurma siyasi amacıyla
ili§kili hale gelmi§tir. 1 970'lerde ba§layarak ve özellikle
Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra, IMF ve Dünya
Bankası'nın ekonomik gündemi, dünyadaki piyasaların bü-

78
tünle§tirilmesi ve serbestle§tirilmesi için neoliberal çıkar­
ların birbiriyle uyumla§tırılması olmu§tur.
IMF ve Dünya Bankası geli§mi§ ülkelere, çok ihtiyaç
duydukları kredileri verme kar§ılığında, kredi verdiği ülke­
lerden 'yapısal uyum programlarını' uygulamalarını talep
etmektedir. 1 990'larda geli§mekte olan ülkelere dayatılan
bu neoliberal politikalar dizisi genellikle 'Washington An­
la§ması' olarak ifade edilmektedir. Bunlar 1 970'lerde IMF
danı§manı olan John Williamson tarafından geli§tirilmi§
ve kurallar biçiminde hazırlanmı§tır. Programın çe§itli bö­
lümleri esas olarak 1 970'ler ve 1980'lerden kalan yüksek
miktarda dı§ borcu olan ülkelere yöneliktir. Bu belgenin
resmi amacı, borçlu ülkelerin aldıkları borçları geri öde­
mede daha iyi bir durumagelmeleri için bu ülkelerin ekono­
mi mekanizmalarında reform yapılmasıdır. Ancak, progra­
mın ko§ulları, uygulamada yeni bir tür sömürgeciliği ifade
etmektedir. Washington Anla§ması'nın Williamson tara­
fından tanımlanan on noktası, borç alabilecek duruma gel­
meleri için hükümetlerden a§ağıdaki yapısal düzenlemeleri
gerçekle§tirmelerini talep etmektedir:

1. Mali disiplinin sağlanması ve bütçe açıklarının


azaltılması;
2. Kamu harcamalarının, özellikle de askeri harcama­
ların ve kamu yönetimi harcamalarının kısılması;
3. Geni§ bir tabanı olan ve etkili bir §ekilde uygula­
nan bir vergi reformu;
4. Mali serbestle§tirme ve bunun yanı sıra faiz oranla­
rının piyasa tarafından belirlenmesi;

79
5. İhracata yönelik büyürneyi destekleyecek rekabetçi
döviz kurları;
6. Ticaretin serbestle§tirilmesi ve bunun yanı sıra,
ithalatçı belgesi sisteminin ortadan kaldırılması
ve gümrük vergilerinin azaltılması;
7. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının te§vik
edilmesi;
8. Devlet i§letmelerinin özelle§tirilmesi ve böylece
etkin yönetime ve iyile§mi§ bir performansa ula­
§ılması;
9. Ekonominin serbestle§tirilmesi;
10. Fikri mülkiyet haklarının korunması.

Bu programa 'Washington Anla§ması' adının verilmesi


bir rastlantı değildir, çünkü ABD, ba§langıcından beri IMF
ve Dünya Bankası'nda egemen güç durumundadır. Fakat
ne yazık ki, bu kurulu§ların sağladığı 'kalkınma fonları'nın
önemli bir bölümü ya otoriter siyasi liderlerin ceplerine
girmi§ ya da yerel i§letmeleri ve bunların genellikle hizmet
sundukları Kuzeyli §irketleri zenginle§tirmi§tir. Bazen, üze­
rinde iyi dü§ünülmemi§ in§aat projelerine çok büyük mik­
tarda paralar harcanmı§tır. Ancak, en önemlisi, yapısal
uyum programlarında arzu edilen, borçlu ülkelerin 'geli§ti­
rilmesi' biçimindeki sonucun pek ender durumda gerçek­
le§mesidir. Bunun nedeni, kamu harcamalarında zorla ger­
çekle§tirilen kısıntıların toplumsal programların azalma­
sına, eğitim olanaklarının kısıtlanmasına, çevre kirliliğinin
artmasına ve insanların büyük çoğunluğu için daha fazla
yoksulluğa dönü§mesidir. Genel olarak, ulusal bütçenin

80
en büyük bölümü mevcut borçların geri ödenmesine ayrıl­
maktadır. Örneğin, 1 997'de geli§mekte olan ülkeler yeni
borç olarak yalnızca 269 milyar dolar almı§ken, 292 milyar
dolarlık borç geri ödemesi gerçekle§tirmi§lerdir. Bunun an­
lamı, küresel Güney'den Kuzey'e 23 milyar dolarlık bir net
servet aktarımıdır. Küreselle§me kar§ıtı güçlerin baskısı
altında kalan IMF ve Dünya Bankası, borcun tümüyle silin­
mesi §eklindeki yeni bir politikayı ancak son zamanlarda
ve özel durumlarda ele almaya razı olmu§tur.

Neoli beral Ekonomi ve Arjanti n

On yıldan daha kısa bir süre önce, IMF ve Dünya Ban­


kası Arjantin'i 'geli§mekte olan modern bir ülke' ola­
rak kabul ediyordu. Devlet i§letmelerinin özelle§tiril­
mesine, gümrük vergilerinin indirilmesine ve birçok
sosyal programın ortadan kaldırılmasına yol açan
önemli boyuttaki yapısal uyum programlarını kabul
eden Arjantin hükümeti, dü§ük i§sizlik oranları, dolara
çıpalanmı§ istikrarlı bir döviz kuru ve yüksek yabancı
yatırımlar dönemini ya§adı. Neoliberal ekonomi an­
layı§ı birkaç yıl için haklı çıkmı§ gibi görünüyordu.
Fakat IMF yeni krediler kar§ılığında daha güçlü kemer
sıkma önlemlerini talep edince, Arjantin ekonomi­
sinin durumu kötüle§ti. 2000 yılının Haziran ayında,
hükümetin, IMF'nin borç verme için dayattığı ko§ul­
ları sağlamak ve böylece Fon'dan 7 , 2 milyar dolarlık
acil kredi alabilmek için hazırladığı yeni kemer sıkma
paketine kar§ı yürütülen kitlesel grevler nedeniyle ülke

81
felç oldu. 2002 Ocak ayında büyük kentlerdeki şiddetli
sokak protestolarından sonra, Arjantin 1 4 1 milyar do­
larlık devasa kamu borcunun ödemesini aksatacağını
resmen ilan etti. Ülkenin iki hafta içerisindeki beşinci
başkanı olan Eduardo Duhalde, ülkenin mali ve top­
lumsal çöküşünü önlemek için insanların tasarruf
mevduatı hesaplarından çekebilecekleri para mikta­
rına sınırlama getirdi ve peso ile doların ilişkisini kesti.
Peso, birkaç saat içinde değerinin üçte birini kaybetti
ve sıradan insanların emeklerinin ürünlerini yok etti.
Bu arada başkan şunu itiraf etti: "Arj antin mahvoldu,
battı ve bu neoliberal model, kendisiyle birlikte her
şeyi silip süpürdü."

B u bölümün gösterdiği gibi, küreselleşmeye ilişkin eko­


nomik bakış açısı, siyasi süreç ve kurumlardan bağımsız
olarak pek tartışılamaz. Her şeyden önce, küresel ekonomik
karşılıklı bağımlılıkların yoğunlaşması gökten zembille in­
mez; tersine, bir dizi siyasi kararla hayata geçirilir. Bu
yüzden, bu bölüm küreselleşme öyküsünde ekonominin
önemini kabul etmekle birlikte, artan ekonomik faaliyetin
hem küreselleşmenin önemli bir yönünü oluşturduğu, hem
de onun hızlı gelişmesinin gerisindeki motor olduğunu
söyleyen tek yanlı açıklamalara kuşkuyla yaklaşmamız ge­
rektiğini önererek sona erecektir. Küreselleşmenin çok bo­
yutlu niteliği, onun siyasi ve ekonomik yönleri arasındaki
ilişkiyi biraz daha ayrıntılı olarak ele almamızı gerektir­
mektedir.

82
IV. Bölüm

KÜRESELLEŞMENiN SiYASi BOYUTU

Siyasi küreselle§ıne dünya üzerinde siyasi ili§kilerin yo­


ğunla§ınasını ve geni§lemesini ifade eder. Bu süreçler, dev­
letin egemenliği ilkesi, hükümetler arası kurulu§ların artan
etkisi ve bölgesel ve küresel yöneti§iınin geleceğiyle ili§kili
bir dizi önemli siyasi sorunu ortaya çıkarmaktadır. Açıktır
ki, bu sorunlar, siyasi düzenlernelerin ulus-devlet çerçeve­
sinin ötesine evrilmesini ve böylece yeni kavramsal alan­
ların ortayı çıkmasına kar§ılık gelmektedir. Sonuç olarak,
son iki yüz yıldır insanlar siyasi farklılıklarını, belli bir
ulus-devlete 'ait olma' duygusunu veren ülke sınırları çer­
çevesinde örgütleıni§lerdir.
Toplumsal uzayın bu §ekilde yapay olarak 'iç' ve 'dı§' iki
bölüme ayrılması, ortak 'biz' ve yabancı 'onlar' §eklindeki
aynınma dayalı kolektif kimliklere kar§ılık gelmektedir.
Bu nedenle, modern ulus-devlet sistemi, bir yandan yurt­
ta§larından ulusal bağlılıklarını göstermelerini talep eden,
diğer yandan da var olma güvencesi ve tarihsel süreklilik

83
duygusunu sağlayan psikolojik temellere ve kültürel var­
s ayırolara dayanmaktadır. İnsanların kendi ulus -dev­
letlerinin üstünlüğüne olan inançları, Ötekinin §eytani
görüntüleri tarafından desteklenince, modern devletin
muazzam üretim yeteneğinin geçtiğimiz yüzyılda 'dünya
sava§ları' için gerekli maddi araçları sağlamasına benzer
§ekilde, büyük ölçekli sava§lar için zihinsel enerjiyi de sağ­
lamı§tır.
Küreselle§menin çağda§ göstergeleri, bu eski ülke sı­
nırlarının içine kısmen nüfuz edilmesine ve bu süreçte
katı kavramsal sınırların ve kültürel sınır çizgilerinin bu­
lanıksızla§masına yol açmı§tır. Bu eğilimleri vurgulayan
ve hiper-küreseki cephede yer alan yorumcular, 1960'lar­
dan günümüze kadar uzanan dönemin siyaset, yönetim ve
yöneti§imde radikal bir 'sınırsızla§tırılma' ile belirlen­
diğini ifade etmi§lerdir. Bu türden dü§üncelerin en iyi
ihtimalle zamansız ve en kötü ihtimalle hatalı olduğunu
dü§ünen küreselle§me ku§kucuları, modern toplumsal
ya§amın siyasi kucaklayıcısı olarak ulus-devletin hala uy­
gun olduğunu iddia etmekle kalmamı§, aynı zamanda yeni
bölgesel egemenlik biçimleri olarak bölgesel blokların
ortaya çıktığına i§aret etmi§lerdir. İki grup da, modern ulus­
devletin geleceğine ili§kin farklı değerlendirmelerde bulu­
nurken, aynı zamanda siyasi ve ekonomik faktörlerin göreli
önemi konusunda da tartı§maktadırlar.
Bu görü§ farklılıkları, siyasi küreselle§menin kapsamını
sorgulayan üç temel soruya yol açmı§tır. Birincisi, ulus­
devletin gücünün, ülke içine muazzam sermaye, insan ve
teknoloji akı§ındandolayı azaldığı gerçekten doğru mudur?
İkincisi, bu akı§ların asıl nedenleri siyasette mi yoksa eko-

84
nomi de aranmalıdır? Üçüncüsü, küresel yöneti§imin doğu­
§Una mı tanıklık ediyoruz? Bu sorulara ayrıntılı olarak ce­
vap vermeden önce, modern ulus-devlet sisteminin temel
özelliklerini kısaca inceleyelim.

Modern U l us-devlet Sistem i

Modern ulus-devlet sisteminin kökeni, Avrupa'da 1 7 .


yüzyıldaki siyasi geli§melere kadar götürülebilir. 1 648'de
Westfalya Barı§ Anla§ması, Avrupa'nın büyük güçleri ara­
sında Protestan Reformasyon dönemini izleyen bir dizi
büyük din sava§ını sona erdirdi. Bunu izleyen kendine ye­
terli, bireylerden bağımsız devletler modeli, yeni formüle
edilmi§ olan egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkelerine da­
yanıyordu. Bu devletler Ortaçağ'daki, siyasi gücün yerel ve
ki§isel olduğu, fakat daha büyük bir imparatorluk gücüne
tabi küçük devletler mozaiğine meydan okuyordu. Westfalya
modelinin ortaya çıkması, çok büyük imparatorlukların
ulus-ötesi karakterini gölgede bırakmasa da, yine de tüm
devletlerin kendi geleceklerini belirlemede e§it haklara
sahip olması ilkesine dayalı yeni bir uluslararası hukuk
dü§üncesini giderek güçlendirdi. İster Fransa ve Prusya'da
olduğu gibi mutlakıyetçi krallar tarafından yönetilsin, ister
İngiltere ve Hollanda'nın anayasal monar§ileri ve cumhu­
riyetçi liderleri taraf:ından daha demokratik bir biçimde
yönetilsin, bu birle§tirilmi§ topraklar, modernitenin laik
ve ulusal siyasi güç sisteminin temellerini olu§turdu. Siya­
set bilimeisi David Held'e göre, Westfalya modeli a§ağıdaki
temel noktaları içeriyordu:

85
1. Dünya, hiçbiri üstün bir otoriteye sahip olmayan
bağımsız devletlerden olu§maktadır ve bu devletler
arasında bölünmü§tür.
2. Yasa yapma, anla§mazlıkların çözümü ve yasaların
uygulanması süreçleri büyük ölçüde tek tek devlet­
lerin kendi ellerindedir.
3. Uluslararası hukuk, bir arada ya§amanın asgari ku­
rallarını ortaya koymaya yöneliktir; kalıcı ili§ki­
lerin geli§ tirilmesi bir hedeftir, fakat bu ancak dev­
letin amaçlarının gerçekle§tirilmesi ölçüsünde söz
konusudur.
4. Sınır ötesindeki hatalı davranı§ların sorumluluğu,
sadece bundan etkilenenleri ilgilendiren 'özel bir
sorun'dur.
5. Bütün devletler yasa önünde e§ittir, fakat yasal ku­
rallar güç asimetrilerini dikkate almaz.
6. Devletler arasındaki görü§ ayrılıkları güç kullanı­
larak giderilebilir; etkin güç ilkesi geçerlidir. Güç
kullanımına ba§vurmayı durduracak hiçbir yasal
engel yoktur; uluslararası yasal kurallar yalnızca
asgari bir koruma sağlayabilir.
7. Bütün devletlerin ortak önceliği, devletin özgür­
lüğü önündeki engellerin asgariye indirilmesidir.

Westfalya Barı§ Anla§ması'nı izleyen yüzyıllar boyunca,


siyasi güç daha da merkezile§ti, devlet yönetiminin kapsamı
geni§ledi, profesyonel diplomasi daha da geli§ti ve baskı
araçlarının devletin elinde ba§arılı bir §ekilde tekelle§mesi
daha ileri düzeylere vardı. Bundan ba§ka, devletler, ticaretin
geni§lemesi için gerekli askeri araçları da sağladı ve bu da

86
dünya üzerinde Avrupa siyasal yönetim tarzının yayılma­
sına katkıda bulundu.
Modern ulus-devlet sistemi, olgunla§mı§ biçimine, I.
Dünya Sava§ı sonrasında, ABD Ba§kanı Woodrow Wil­
son'ın ulusların kendi geleceklerini belirleme ilkesine da­
yalı ünlü 'On Dört Maddesi'yle ula§tı. Fakat Wilson'un,
tüm ulusal kimlik biçimlerinin bağımsız bir 'ulus-devlet'
olarak ifade edilmesi varsayımının hayata geçirilmesinin
oldukça zor olduğu görüldü. Bundan ba§ka, Wilson, öner­
diği devletlerarası sistemin etik ve yasal doruğu olarak ulu�­
devleti kabul ederek, dünyanın büyük güçlerini küresel öl­
çekte bir ba§ka sava§a götüren radikal etnik milliyetçi

Resim 9. Birle§mi§ Milletler Güvenlik Konseyi toplantı halinde. Konsey,


be§ ülkenin (ABD, İ ngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) daimi üye olduğu
15 devletten olu§maktadır. BM Sözle§mesi'nin 25. maddesine göre, üye
ülkeler Güvenlik Konseyi kararlarına uymak zorundadır.

87
güçlere, istemeyerek de olsa bir ölçüde me§ruluk sağlamı§
oldu.
Bununla birlikte, Wilson'un ulus-devlet taahhüdü,
Milletler Cemiyeti adlı yeni bir uluslararası örgütün hima­
yesinde küresel bir kolektifgüvenlik örgütü kurma hayaliyle
aynı zamanda ortaya çıktı. Uluslararası i§birliğine kurumsal
bir anlam kazandırma dü§üncesi, nihayet 1 945 'te Birle§mi§
Milletler'in kurulmasıyla hayata geçirildi. BM ve palazla­
nan diğer devletlerarası örgütlerin kökeni, büyük ölçüde
modern ulus-devlet sistemine dayalı bir siyasi düzen olsa
da, bu örgütler siyasi faaliyetlerin giderek ulusal sınırların
ötesine uzanmasında katalizör rolü de oynadılar.
Küreselle§me eğilimleri 1970'lerde güçlenince, bağım­
sız devletlerden olu§an uluslararası topluluğun hızlı bir
§ekilde, ulus-devletlerin egemenliğine meydan okuyan kü­
resel bir siyasi kar§ılıklı bağımlılık ağına dönü§mekte oldu­
ğu görüldü. 1 990' da, Körfez Sava§ı öncesinde, George H.
W. Bush 'yeni bir dünya düzeni'nin ortaya çıktığını ilan
ederek Westfalya modelinin sona erdiğini açık biçimde
beyan etti. Bu düzenin !iderleri, sınır ötesindeki hatalı hare­
ketlerin, sadece ondan etkilenen devletlerin sorunu olduğu
görü§üne artık saygı göstermiyordu. Bunun anlamı, modern
ulus-devlet sisteminin artık geçerli olmadığı mıydı?

Ulus-devlet Öldü mü?

Hiper-küresekiler yukarıdaki soruya olumlu bir yanıt


verirler. Aynı zamanda, bunların çoğunluğu siyasi küresel­
le§meyi, daha temel ekonomik ve teknolojik güçlerin mey-

88
dana getirdiği bir ikincil olgu olarak görür. Bunlar, siyasetin,
hükümetlerin kısıtlayıcı politikaları ve düzenlemeleri tek­
rar hayata geçirmeye yönelik tüm çabaları bastıracak, önle­
nemez bir tekno-ekonomik yıkıcı güç tarafından neredeyse
etkisiz hale getirildiğini öne sürmektedir. Ekonomiye siya­
setten ayrı ve ondan üstün bir iç mantık bah§eden bu yo­
rumcular, dünya tarihinin yeni bir a§amasına geçileceği
beklentisi içindedirler. Bu a§ama, hükümetlerin temel ola­
rak küresel kapitalizm için bir süperiletken rolü üstleneceği
bir a§ama olacaktır.
Hiper-küresekiler 'sınırların ortadan kalktığı bir dün­
yanın' ortaya çıkacağını öne sürmektedirler. Böylece, kü­
reselle§menin kaçınılmaz olarak, artık ülke sınırlarını siyasi
ve toplumsal deği§imin anla§ılmasında anlamlı bir kavram
olma özelliğini kaybedeceği konusunda kamuoyunu ikna
etmek istemektedirler. Bu nedenle, siyasi gücün küresel
toplumsal formasyonların elinde olduğunu ve toprak bü­
tünlüğüne dayalı devletler yerine, küresel ağlar aracılığıyla
ifade edildiğini ileri sürmektedirler. Aslında, ulus-devletle­
rin küresel ekonomideki egemen rollerini §imdiden kay­
bettiklerini iddia etmektedirler. Sınırsal bölünmeler gide­
rek geçerliliğini yitirdikçe, devletler kendi sınırları içinde
toplumsal ya§amın yönünü belirlemede daha da etkisiz hale
gelmektedir. Örneğin, küresel sermaye piyasalarının i§le­
yi§i, ulus-devletlerin döviz kurlarını denetleme veya ülke
parasını koruma yeteneklerini azalttıkça, bu devletler uygu­
lanmasında hiçbir denetim güçlerinin olmadığı, ba§ka yer­
lerde verilmi§ ekonomik kararların dayattığı bir düzen kar­
§ısında savunmasız duruma dü§mektedir. Hiper-küresel­
ciler, geleceğin minimalist siyasi düzeninin, birbiriyle ade-

89
ta kesintisiz bir küresel üretim ve mübadele ağıyla bağlan­
mı§ bölgesel ekonomiler tarafından belirleneceğini iddia
etmektedirler.
Bir grup küreselle§me ku§kucusu, bunun tersine, küre­
selle§ me güçlerinin serbest bırakılmasında siyasetin, özel­
likle siyasi gücün ba§arılı bir §ekilde harekete geçirilmesi
yoluyla oynadığı merkezi role dikkati çekerek bu görü§e
kar§ı çıkmaktadır. Bunların görü§üne göre, küresel ekono­
mik faaliyetin hızla geni§lemesi ne piyasanın doğal yasasına
ne de bilgisayar teknolojisindeki geli§melere indirgenebilir.
Bu geni§leme, 1 980'lerde ve 1 990'larda neoliberal hükü­
metlerin sermaye üzerindeki uluslararası kısıtlamaları kal­
dıran siyasi kararlarıyla ortaya çıkmı§tır. Bu kararlar uygu­
lamaya konulunca, küresel piyasalar ve yeni teknolojiler
bu geli§mede yerlerini almı§lardır. Bu bakı§ açısının anlamı,
ülke sınırlarının hala önemli olduğudur. Bu nedenle, küre­
selle§me ku§kucuları, modern ulus-devlet ya da küresel
kentler biçiminde faaliyet gösteren geleneksel siyasi birim­
lerin hala geçerli olduğunda ısrar etmektedirler.
Benim görü§üme göre, hem hiper-küreselcilerin hem
de ku§kucuların görü§leri, yumurta-tavuk örneğinde olduğu
gibi iç içe geçmi§ durumdadır. Ne de olsa, kar§ılıklı bağımlı­
lığın ekonomik biçimleri siyasi kararlarla harekete geçiril­
mekte, fakat bu kararlar belli ekonomik bağlamlarda veril­
mektedir. Önceki bölümlerde i§aret ettiğimiz gibi, küresel­
le§menin ekonomik ve siyasi yönleri birbiriyle büyük ölçü­
de ili§kilidir. Ticaretin serbestle§tirilmesi ve düzenlerne­
lerin ortadan kaldırılması biçimindeki son ekonomik geli§­
melerin, devletlerin, özellikle de küresel Güney'in elindeki
siyasi alternatifleri önemli ölçüde kısıtladığı açıktır. Ör-

90
neğin, sermayenin vergilerden ve diğer ulusal politika kısıt­
lamalarından kurtulması çok daha kolayla§mı§tır. Bu yüz­
den, küresel piyasalar, çoğu kez hükümetlerin bağımsız ulu­
sal politika hedefleri belirleme ve kendi ulusal standart­
larını uygulama güçlerini baltalamaktadır. Bu nedenle,
ulus-devletin egemen bir birim olma gücünü yitirdiğini ve
bunun sonucunda devlet gücünün, çe§itli ulus-ötesi kuru­
lu§ların yanı sıra, bölgesel birliklere ve yerel yönetimlere
devredildiğini kabul etmek durumundayız.
Öte yandan, ulus-devletin verdiği bu türden bir ödün,
küresel güçlerin i§leyi§i kar§ısında etkisiz izleyiciler haline
geldikleri anlamına gelmez. Hükümetler hala ekonomi­
lerini küresel yatırımcılar için çekici ya da daha az çekici
hale getirecek önlemleri alabilirler. Buna ek olarak, ulus­
devletler eğitim, altyapı ve en önemlisi nüfus hareketleri
üzerindeki denetimlerini sürdürmü§lerdir. Aslında, göçle­
rin denetlenmesinin, nüfus kayıtları ve nüfusun izlenmesi
ile birlikte, küresel bütünle§me §eklindeki genel eğiliminin
en dikkate değer istisnası olduğu ifade edilmektedir. Dünya
nüfusunun yalnızca % 2'si doğduğu ülke dı§ında ya§adığı
halde, göç, denetimi geli§mi§ ülkelerde en önemli sorun­
lardan biri haline gelmi§tir. Birçok hükümet nüfus akı§­
larını ve özellikle de küresel Güney'in yoksul ülkelerinden
gelen akı§ları sınıdandırmaya çalı§maktadır. ABD'de bile
1 990'larda 600.000 ki§i olan yıllık göçmen akı§ı, 20. yüz­
yılın ilk iki onyılındaki düzeyin yarısına ancak ula§mı§tır.
Son olarak, dünyada 9! 1 1 terörist saldırılarına bir tepki
olarak uygulamaya konulan çok sert ulusal güvenlik ön­
lemleri, hiper-küreselcilerin sınırlardan arınmı§ bir dünya
tahminlerinin tersi bir siyasi dinamiği yansıtmaktadır. Bazı

91
Küreselle§en dünyada ulus-devlet

Sınır ötesi kirilik Bilgisayar veri


akışlaı

Elektronik
Füzeler
para transterleri

Askeri birlik hareketleri

Uydu haberleşmesi Küresel yönetişim kuruluşlarının gözetimi

Kaynak: Jan Aart Scholte, "The Globalization of World Politics",


Globalizaıion of World Politics, John Bay!is ve Steve Smith (yay. haz.),
Oxford Universiry Press, 200 1 , İ kinci Baskı, s. 22.

sivil haklar savunucuları dünyada yurtsevedikte ortaya çı­


kan muazzam düzeydeki yeniden canlanmanın, devletlere
hareket ve toplantı özgürlüğüne yeniden kısıtlamalar ge­
tirme olanağı sağlayacağından bile korkmaktadır. Bununla
birlikte, küresel terörist ağların faaliyetleri modern ulus­
devlet sistemine dayalı geleneksel ulusal güvenlik yapıla­
rının yetersizliğini ortaya çıkarmı§tır ve bu da ulusal hükü­
metleri uluslararası yeni i§birliği biçimlerine yönelmeye
zorlamaktadır.
Bu nedenle, bir yandan ulus-devletin geleneksel i§levle­
rinden bazılarını yerine getirmekte giderek artan güçlük-

92
lerle kar§ıla§tığını kabul ederken, ulus-devletin ölümünün
eli kulağında olduğu §eklindeki zamansız açıklamaları da
reddetmemiz gerekmektedir. Çağda§ küreselle§me, bir yan­
dan geleneksel siyasi düzenlemeleri sarsan ülke ötesi top­
lumsal alanların ve kurumların geli§mesini te§vik ederken,
diğer yandan da iç ve dı§ politikalar arasındaki geleneksel
sınır çizgilerinden bazılarını bulanıkla§tırmı§tır. Dünya,
2 1 . yüzyılın ba§langıcında, modern ulus-devlet sistemi ile
küresel yöneti§imin postmodern biçimleri arasındaki bir
geçi§ a§amasında bulunmaktadır.

Siyasi Kü reselleşme ve
Küresel Yönetişim

Siyasi küreselle§me, e n açık biçimde, birbirine ortak


kurallarla ve çıkarlada bağlanmı§ ülke ötesi kurum ve bir­
liklerin ortaya çıkı§ında görülebilir. Bu yapılar, küresel
yöneti§imin bu erken döneminde, belediye ve bölge yöne­
timleri, bölgesel bloklar, uluslararası örgütler ve ulusal ve
uluslararası özel sektör birlikleri gibi, birbiriyle ili§kili güç
merkezlerinin olu§turduğu eklektik bir ağa benzemektedir.
Belediye ve bölge yönetimleri düzeyinde, devletin alt
kademesinde yer alan çe§itli yönetimler arasındaki politik
giri§imlerin ve sınır ötesi bağlantıların sayısında dikkate
değer artı§lar olmu§tur. Örneğin, Çin eyalerleri ile ABD
eyalerleri kalıcı heyetler ve ili§ki noktaları olu§turmu§­
lardır. Bunlardan bazıları, ulusal hükümetlerin çok fazla
bir gözetimi olmaksızın göreli olarak özerk §ekilde faaliyet
göstermektedir. Kanada, Hindistan ve Brezilya'daki çe§itli

93
iller ve eyaletler kredi alabilmek için kendi ticaret gündem­
lerini ve finans stratejilerini geli§tirmeye ba§lamı§lardır.
Belediye düzeyinde uluslararası i§birliğinin bir örneği, sınır
ötesi ortak yerel sorunları çözmek için i§birliği giri§imleri
gerçekle§tiren Dünya Metropoller Birliği gibi güçlü kent
ağlarının ortaya çıkmasıdır. Tokyo, Londra, New York ve
Singapur gibi 'küresel kentler'in birbirleriyle ili§kileri, ken­
di ülkelerindeki birçok kentle ili§kilerinden daha sıkıdır.
Bölgesel düzeyde, çok taraflı örgütlerde ve anla§malarda
olağanüstü bir artı§ görülmü§tür. Bölgesel birlikler ve
ajanslar tüm dünyada hızla ortaya çıkmı§tır ve bu durum
bazı gözlemcileri, bunların temel yöneti§im birimi olarak
ulus-devletlerin yerini alacağı §eklinde tahminlere yö­
neltmi§tir. Bölgesel ekonomileri bütünle§tirme giri§imleri
olarak ba§layan bu bölgesel bloklar, bazı durumlarda, ortak
yöneti§im kurumlarına sahip gev§ek siyasi federasyonlar
haline gelmi§ bulunmaktadır. Örneğin, Avrupa Birliği,
1 95 0'de Fransız dı§i§leri bakanı Robert Schuman'ın, Fran­
sız ve Alman kömür ve demir üretimini düzenieyecek bir
ulus-ötesi kurum yaratmayı hedefleyen mütevazı planıyla
ba§lamı§tır. Yarım yüzyıl sonra, 1 5 üye ülke, ortak kamu
politikaları üreten ve bağlayıcı güvenlik düzenlemeleri ta­
sarlayan siyasi kurumlara sahip sıkı bir birlik olu§turmu§­
tur. 1 99 1 'de Sovyetler Birliği'nin çözülmesinden sonra da,
Doğu Avrupa'daki pek çok eski komünist ülke AB'ye gir­
mek için ba§vuruda bulunmu§tur.
Devletler, küresel düzeyde, aralarında BM, NATO,
DTÖ ve OECD'nin de yer aldığı bazı uluslararası örgütler
kurmu§tur. Bu örgüdere üyelik sadece devletler için müm­
kündür ve karar alma yetkisine, ulusal hükümetlerin tem-

94
Açıklama

��� Mevcut üye devletler


• Üy elik görüşmeleri
Mart 1 998'de başlamıştır

Türkiye'nin AB ile • Üyelik görüşmeleri Ocak


özel bir ilişkisi vardr. 2000'de başlamıştır
Aday olarak kabul
edilmiş, fakat görüşm�erin
başlaması için bir
tarih belirlenmemiştir.

"'
•'

KUZEYAllANilK
O<Y!NVUSU

Harita 4. Avrupa Birliği'nin doğuya doğru geni§lemesi.

95
silcileri sahiptir. Bu dünya örgütlerinin sayısının çoğal­
ması, ulus-devletlerin, her yere yayılan bu kar§ılıklı top­
lumsal bağımlılık ağlarını yönetmede giderek zorlandıkla­
rını göstermektedir.
Son olarak, küresel yöneti§imin ortaya çıkmakta olan
yapısını, binlerce gönüllü, sivil toplum kurulu§undan
olu§an 'küresel sivil toplum' da biçimlendirmektedir. Ulus­
lararası Af Örgütü ve Greenpeace gibi uluslararası STK'ler,
ulus-devletlerin ve devletlerarası örgütlerin verdiği siyasi
ve ekonomik kararlara meydan okuyan milyonlarca sıradan
vatanda§ı temsil etmektedir. Bu örgütlerden bazılarının
anti-küreseki faaliyetlerini 8. bölümde ele alacağız.
Bazı küreselle§me ara§tırmacıları, siyasi küreselle§­
menin, bu geli§en küresel sivil toplum alanında yer alan

Ba§langıç halindeki küresel yöneti§im: birbiriyle ili§kili


güç merkezleri ağı

Kaynak: Peter W ille ts, "Transnational actors and international organi­


zations in global politics" içinde Bay !is and Smith, The Globalization of
World Politics, s. 379'den uyarlanmı§tır.

96
ulus-ötesi demokratik toplumsal güçlerin ortaya çıkmasını
kolayla§tıracağına inanmaktadır. Demokratik haklar ile
bağımsız ülke birimi arasındaki sınırlı ili§kinin eninde so­
nunda sona ereceği tahmininde bulunan bu iyimserler, Ba­
tı'nın kozmopolit ideallerine, uluslararası hukuk düzenle­
melerine ve çe§itli devletler ve sivil toplum kurulu§ları
arasında geni§leyen ili§ki ağına dayalı demokratik bir kü­
resel yöneti§im yapısının ortaya çıkacağını dü§ünmekte­
dirler. Böyle umut verici bir senaryo gerçekle§irse, siyasi
küreselle§menin nihai sonucu, kar§ılıklı ho§görü ve hesap
verilebilirlik bütünü içinde geli§en çoğul kimliklerin teme­
lini olu§turacak olan kozmopolit bir demokrasinin ortaya
çıkması olabilir. Bu görü§ün ba§lıca savunucularından Da­
vid Held'e göre, geleceğin kozmopolit demokrasisi a§a­
ğıdaki siyasi niteliklere sahip olacaktır:

1. Bölgelerle, devletlerle v e yerel birimlerle bağlantılı


bir küresel parlamento;
2. Farklı siyasi, toplumsal ve ekonomik güç alanlarıyla
iç içe geçmi§ yeni bir haklar ve ödevler sözle§mesi;
3. Siyasi ve ekonomik çıkarların birbirinden resmen
ayrılması;
4. Yerelden küresele doğru giden bir uygulama meka­
nizmasına sahip, birbiriyle bağlantılı bir küresel
hukuk sistemi.

Daha az iyimser olan bazı yorumcular, siyasi küreselle§­


menin kozmopolit demokrasiye doğru geli§tiği görü§üne

97
kar§ı çıkmaktadırlar. Ele§tirilerin çoğu, böyle bir bakı§ açı­
sının, bugünkü siyasi geli§melerin içinde kamu politikaları
düzeyinde yer alamayan soyut bir idealizme dü§tüğü suçla­
masına indirgenebilir. Ku§kucular, ayrıca, kozmopolitlik
savunucularının, küresel demokrasinin kültürel açıdan ola­
bilirliği konusunu ayrıntılı olarak ele almadıkları ku§­
kusunu dile getirmi§lerdir. Diğer bir deyi§le, dünya üzerin­
deki kültürel, siyasi ve ekonomik etkile§imin artması, kar§ı­
lıklı uzla§ma ve farklılıklara kar§ı ho§görü gösterıneyi öngö­
ren mü§fik bakı§ açısı kadar, direnme ve muhalefet imka­
nını da ortaya çıkarmı§tır. Küreselle§menin bu kültürel
boyutunu izlemek için bir sonraki bölüme geçelim.

98
V. Bölüm

KÜRESELLEŞMENiN
KÜLTÜREL BOYUTU

Küreselle§me konusuna kısa bir giri§ bile, kültürel boyu­


tunu incelemeden yapılırsa, büyük ölçüde yetersiz kalacak­
tır. Kültürel küreselle§me, dünya üzerindeki kültürel akı§­
ların artmasını ve yayılmasını ifade eder. 'Kültür'ün çok
geni§ bir kavram olduğu açıktır; genellikle insan deneyi­
minin bütününü anlatmak için kullanılmaktadır. Bunun
sonucunda ortaya çıkabilecek a§ırı genelle§tirme sorunun­
dan kaçınmak için, toplumsal ya§amın çe§itli yönleri ara­
sında analitik ayırımlar yapılması önemlidir. Örneğin,
'ekonomik' sıfatını malların üretimi, mübadelesi ve dağı­
tımı ile ili§kilendiriyoruz. 'Siyasi' olanı tartı§tığımızda, top­
lumlarda erkin ortaya çıkması ve bölü§ümüyle ili§kili uygu­
lamaları anlatmak istiyoruz. 'Kültürel' olandan söz ettiği­
mizde, anlamın simgesel olarak in§ası, ifade edilmesi ve
yayılması konusuyla ilgilenmekteyiz. Dil, müzik ve görün­
tülerin simgesel ifadenin ba§lıca biçimlerini olu§turduğu

99
göz önüne alındığında, bunlar kültür alanında özel bir öne­
me sahip olmaktadır.
Son onyıllarda kültürel kar§ılıklı ili§kiler ve bağımlılıklar
ağındaki hızlı geli§me üzerine, bazı yorumcular, çağda§ kü­
reselle§menin temelinde kültürel uygulamaların olduğunu
ileri sürmü§tür. Ancak kültürel küreselle§me rock'n'roll'un,
Coca-Cola'nın ve futbolun dünya üzerinde yayılmasıyla
birlikte ortaya çıkmamı§tır. 2. Bölümde i§aret ettiğimiz
gibi, uygarlığa ili§kin mübadelelerdeki yaygınla§ma, mo­
dernlikten çok daha eskilere dayanmaktadır. Yine de, çağ­
da§ dönemde kültürel aktanının hacmi ve kapsamı önceki
dönemlerdekini çok a§mı§tır. İnternet ve diğer yeni tek­
nolojiterin sağladığı olanaklar sayesinde, bireycilik, tüke­
ticilik ve çe§itli dini ifade tarzları, daha önce görülmemi§
bir serbestlikle ve yaygınlıkla dünyayı dola§maktadır. Gö­
rüntüler ve dü§ünceler bir yerden diğerine daha kolay ve
hızlı bir §ekilde gönderilebilir hale geldikçe, insanların gün­
delik ya§amlarını derinden etkilemektedir. Günümüzde,
kültürel uygulamalar çoğu kez kent ve ulus gibi sabit
yerellikleri a§makta ve sonunda egemen küresel temalada
etkile§im yoluyla yeni anlamlar kazanmaktadır.
Kültürel küreselle§me ara§tırmacılarının ele aldığı ko­
nular çok geni§tir ve ortaya attıkları sorular bu kısa giri§te
ayrıntılarıyla anlatılamayacak kadar çoktur. Bu bölümde,
ilgili konuların uzun bir listesini vermek yerine, §U dört
önemli konu üzerinde yoğunla§acağız: geli§en küresel kül­
türde aynı olma ve farklı olma arasındaki gerilim; ulus­
ötesi medya §irketlerinin popüler kültürün yayılmasındaki
önemli rolü; dillerin küreselle§mesi; maddeci ve tüketirnci
değerlerin dünyanın ekolojik sistemleri üzerindeki etkisi.

1 00
Küresel Kültür: Benzerlik m i Farkl ı l ı k m ı ?

Küreselle§me dünya üzerindeki insanları birbirine mi


bemetmektedir yoksa daha da farklıla§tırmakta mıdır? Kül­
türel küreselle§me konusuna ili§kin tartı§malarda en sık
kar§ıla§ılan soru budur. 'Kötümser hiper-küreselci' olarak
adlandırabileceğimiz bir grup yorumcu, birinci görü§ü sa­
vunmaktadır. Bunlar, dünyada mevcut kültürlerin çe§itli­
liğini yansıtan bir kültürel gökku§ağına doğru yönelme­
diğimizi öne sürmektedirler. Tersine, altında New York,
Hollywood, Londra ve Milan'da yerle§ik bir Batı 'kültür
sanayi'nin imzası olan, giderek türde§le§en bir popüler kül­
türün ortaya çıkı§ına tanıklık etmekteyiz. Bu yorumcular,
yorumlarına kanıt olarak, Amazon yerlilerinin N ike marka
spor ayakkabıları giymelerini, Güney Sahra sakinlerinin
Texaco beyzbol§apkaları satın almalarını ve Filistinli genç­
lerin Ramallah'ın merkezinde Chicago Bulls ti§örtleri giy­
melerini göstermektedir. Angio-Amerikan değerlerinin
ve tüketim mallarının yayılmasını 'dünyanın Amerikan­
la§ması' olarak gören bu kültürel türde§lik tezi savunu­
cuları, Batı normlarının ve ya§am tarzlarının, daha savun­
masız kültürleri bastırdığını ileri sürmektedir. Bazı ülke­
lerin, 'kültürel emperyalizm'in bu güçlerine kar§ı çıkma
yönünde bazı ciddi giri§imleri -örneğin, İran'da uydu an­
tenlerin yasaklanması, Fransızların film ve televizyon itha­
latına gümrük vergileri ve kotalar koyması- söz konusu
olmakla birlikte, Amerikan popüler kültürünün yayılması
önü alınamaz bir geli§me gibi görünmektedir.
Fakat benzerliğe ili§kin bu belirtiler küresel Kuzey'in
egemen ülkelerinde de görülmektedir. Amerikalı sosyolog

1 01
George Ritzer, fast-food restoranı ilkesinin dünyanın geri
kalanının yanı sıra Amerikan toplumunun da giderek daha
büyük kesimine egemen olmasına yol açan çok sayıda sos­
yokültürel süreci anlatmak için 'McDonaldla§ma' deyimini
ortaya atmı§tır. Bu ilkeler, ilk bakı§ta, insanların ihtiyaçla­
rını kar§ılama çabası olarak akılcı görünmektedir. Ancak,
'sizi gülümserken görmekten ho§landığını' öne süren ve
sürekli tekrarlanan TV reklamlarının dı§ görünü§lerinin
arka planı incelendiğinde, bazı ciddi sorunlar belirlenebilir.
Bunlardan birini ele alırsak, genellikle besleyici değeri dü­
§ük ve özellikle yağ içerikleri yüksek olan fast-food gıdalar
ile, kalp hastalıkları, diyabet, kanser ve çocuklarda obezite
gibi ciddi sağlık sorunlarının artması arasında bir ili§ki
olduğu gösterilmi§tir. Bundan ba§ka, 'akılcı' hızlı hizmet
i§letmelerinin ki§isel olmaktan uzak, rutin faaliyetleri, as­
lında, kültürel çe§itliliğin ifade biçimlerini bastırmaktadır.
Uzun dönemde, dünyanın McDonaldla§ması, insanın yara­
tıcılığını engelleyen ve toplumsal ili§kileri insancıl
olmaktan uzakla§tıran tekdüze standartların zorla kabul
ettirilmesi anlamına gelmektedir.
Belki de, bu karamsar hiper-küresekiler arasında konu
üzerinde en fazla kafa yoran analist Amerikalı siyasal ku­
ramcı Benjamin Barber'dır. Bu konuya ili§kin popüler kita­
bında okuyucularını, 'McDünya' olarak adlandırdığı, dün­
yanın çe§itlilik gösteren topluluklarını hızlı bir §ekilde,
yavan bir tekdüze piyasaya dönü§türen ruhsuz bir tüketici
kapitalizmine kar§ı uyarmaktadır. Barber'a göre, McDün­
ya, yüzeysel Amerikan popüler kültürünün 1 950'lerde ve
1960'larda bir araya getirilmi§ olan ve yayılınacı ticari çı­
karlarca yöntendirilen bir ürünüdür. Müzik, video, tiyatro,

1 02
Amerikan ya§am tarzı
Lake Ridge, Virginia'da mevcut 104
ambalajlı ekmek çeşidi sayısı

Bu ekmeklerden hidrojede edilmiş yağ veya o


digliserid içermeyenierin sayısı

Fast-food gıda sektörü tarafıından televizyon 3 milyar $


reklamları için bir yılda harcanan para miktarı

Ulusal Kanser Enstitüsü'nün kanser ve diğer ı milyon $


hastalıkları önlemek için meyve ve sebze tüketimini
teşvik eden 'Günde Beş Defa' programını tanıtmak
için harcanan para

Dükkaniarında bir haftada çoğu aceleyle girip çıkan 26


S milyon tüketici kitlesini ağıdayan Starbucks'da
mevcut 'içecek kahve' çeşidi sayısı

ı9SO'lerde Greenwich Village, New York'taki 2


kahve dükkaniarındaki 'içecek kahve' çeşidi sayısı

200 ı yılında banliyölerde yaşayanların satın ı97


alabilecekleri yeni otomobil modeli sayısı

Bu banliyö sakinlerinin otomobile alternatif olarak o


kullanabilecekleri uygun alternatiflerin sayısı

2000 yılında ABD'deki günlük gazete sayısı 1 .483

Bu gazetelerin büyük bölümünü denetleyen şirket sayısı 6

Ortalama Amerikalının haftalık boş saati 35

Ortalama Amerikalının haftalık televizyon 28


izleme süresi (saat)

Kaynaklar: Eric Schossle r, Fasr Food Narian (Hougton & Miffiin, 2001), s.
47; www.naa.org/info/facts00/1 ! .htm; Consumer Reporrs Buying Gide 2001
(Consumers Union, 200 1 ) , s. 147-163; Laurie Garrett, Berrayal of Trust
(Hyperion, 2000) , s. 353; www.roper.com/news/content/news 1 69.htm;
The World Almanac and Book of Facrs 2001 (World Almanac Books,
200 1 ) , s. 3 1 5 ; www.starbucks.com.

1 03
kitaplar ve eğlence parklarının tamamı, ortak logolar, rek­
lam sloganları, starlar, §arkılar, markalar ve reklam müzik­
leri çevresinde ortak zevkler yaratan Amerikan imaj ihracat
ürünü olarak üretilmi§tir.
Barher'ın kültürel küreselle§menin içyüzünü iyi bir §e­
kilde ortaya koyan ara§tırmasında, MeDünya'nın sömür­
gele§tirme eğilimlerinin 'cihat' biçimindeki kültürel ve
siyasi direni§leri kı§kırttığına ili§kin önemli bir saptama
da yer almaktadır. Bunlar, Batı'nın her türlü türde§le§tirme
güçlerini reddetmeye ve onlara kar§ı koymaya çalı§an yö­
resel tepkilerdir. 1 . Bölümde Usame bin Laden'in yapıbozu­
muna ili§kin anlatımımızda i§aret ettiğimiz gibi, Cihat,
kültürel açıdan belli bir yöne gidi§in karanlık yüzünü olu§­
turan kökten dinciliğin ve etnik milliyetçiliğin öfkesinden
doğmu§tur. Birbirine kar§ıt evrensel ernellerin te§vik ettiği
Cihat ve McDünya, kendilerine popüler sadakati sağlamak
için §iddetli bir kültürel mücadelede kar§ı kar§ıya gelmi§­
lerdir. Barber, her iki gücün de sonuçta katılımcı bir de­
mokrasi tarzına kar§ ı i§lediklerini öne sürmektedir. Çünkü,
her ikisi de sivil özgürlükleri bastırmaya aynı ölçüde eği­
limlidir ve bu yüzden küresel bir demokratik gelecek olana­
ğını engellemektedir.
İyimser hiper-küreselciler, kültürel küreselle§menin
benzerlikleri arttırdığı konusunda kötümserlerle aynı gö­
rü§tedirler, fakat onlar bu sonucu iyi bir §ey olarak görmek­
tedirler. Örneğin, Amerikalı toplumsal kurarncı Francis
Fukuyama, dünyanın Amerikanla§masını demokrasinin
ve serbest piyasanın yayılmasıyla bir tutarak, Angio-Ame­
rikan değerlerinin ve ya§am tarzlarının yaygınla§masını
kesin bir memnuniyetle kar§ılamaktadır. Fakat iyimser

1 04
Resim 10. Cihat ve McDünya: Endonezya'da fast-food satı§ı.

hiper-küreselciler, küreselle§menin bir yazgı olduğunu söy­


leyen Amerikalı §Ovenistlere benzememektedir. Bu görü­
§Ün bazı temsilcileri, kendilerini, interneti 'türde§le§mi§
bir 'tekno-kültür'ün habercisi olarak yücelten sadık koz­
mopolitler olarak görmektedir. Bazıları ise kültürel tüketici
kapitalizminin değerlerini kabul eden serbest piyasa ta­
raftarlarıdır.
Dünyadaki güçlü türde§le§me eğilimlerinin mevcudi­
yetini kabul etmek ba§ka §eydir, gezegenimizdeki mevcut
kültürel çe§itliliğin yok olmasının mukadderat olduğunu
öne sürmek çok farklı bir §eydir. Aslında, bazı etkili yorum­
cular, küreselle§meyi yeni kültürel ifade biçimleriyle ili§ki­
lendiren aykırı değerlendirmeler yapmı§lardır. Örneğin,
sosyolog Roland Robertson, küresel kültürel akı§ların ge­
nellikle yerel kültürel faaliyetleri yeniden canlandırdığını
öne sürmektedir. Bu nedenle, yerel farklılıklar ve belli bir

1 05
yere doğru yöneli§ler, Batı'nın benzerliğe zorlayan tüketici
güçleri tarafından tümüyle ortadan kaldırılmamakta, ter­
sine, benzersiz kültürel alanlar yaratmada hala önemli rol
oynamaktadır. Robertson kültürel küreselle§menin her za­
man yerel bağlamda gerçekle§tiğini öne sürerek kültürel
türde§le§me tezini reddetmekte ve kültürel alı§veri§ sonu­
cunda ortaya çıkan küresel ve yerelin karma§ık etkile§imini
ifade etmek üzere 'küreselle§me'den söz etmektedir. Kül­
türel 'melezliğin' ortaya çıkan görünümleri, 'benzerlik' ve
'farklılığın' belirgin göstergelerine indirgenemez. Usame
bin Laden'e ili§kin önceki tartı§mamızda i§aret ettiğimiz
gibi, bu melezle§me süreçleri en açık biçimde moda, müzik,
dans, film, yiyecek ve dilde görülmektedir.
Bana göre, hiper-küreselcilerin ve ku§kucuların görü§l­
eri birbiriyle çok da uyu§maz değildir. Kültürel sınırların
ötesindeki çağda§ ya§am ve eylem deneyimleri, hem ge­
leneksel dü§üncelerin yok olması hem de yeni simgesel
ifade biçimlerinin ortaya çıkması anlamına gelmektetir.
Yeniden biçimtendirilen aidiyetduygusu, yurtsuzluk duygu­
suyla sorunlu bir biçimde bir arada var olmaktadır. Kültürel
küreselle§me insanların bilinçlerinde önemli bir kaymanın
meydana gelmesine katkıda bulunmu§tur. Aslında, mo­
dernitenin eski yapılarının yerini, giderek, daha istikrarsız
bir kimlik ve bilgi duygusunun tanımladığı yeni bir 'post­
modern' çerçevenin aldığı görülmektedir.
Küresel kültürel akı§ların karma§ıklığı dikkate alındı­
ğında, aslında düzgün olmayan ve çeli§kili etkilerin ortaya
çıkması beklenebilir. Bazı durumlarda, bu akı§lar ulusal
kimliğin geleneksel göstergelerini, benzerlik tarafından ta­
nımlanan bir popüler kültür yönünde deği§tirebilir; bazen

1 06
de belli bir kültürel yöneli§in yeni biçimlerini besleyebilir;
bazı durumlarda da kültürel melezlik biçimlerini te§vik
edebilir. Amerikanla§manın türde§le§tirme etkilerine hiç
beklemeden kar§ı çıkan yorumcuların, bugün dünyada he­
men hiçbir toplumun 'otantik' ve kendine yeterli bir kül­
türe sahip olmadığını unutmamaları gerekir. Hızla artan
kültürel melezlikten dolayı umutsuzluğa kapılanlar, CO§­
kulu Hindistan rock §arkılarını dinlemeli, Hawai İngiliz­
ce'sinin karma§ıklığı kar§ısında hayranlık duymalı ve Küba­
Çin mutfağının tezzetlerini tatmalıdır. Son olarak, tüketici
kapitalizminin yayılmasını alkı§layanlar, toplumun ve doğa­
nın metala§tırılmasının yanı sıra, toplumsal duygulardaki
çarpıcı azalma gibi olumsuz sonuçlara da dikkat etmelidir.

Medyan ın Rolü

Günümüzdeki küresel kültürel akı§lar, büyük ölçüde,


mesajlarını iletmek için güçlü ileti§im teknolojilerine bel
bağlayan küresel medya imparatorlukları tarafından olu§­
turulmakta ve yönlendirilmektedir. Küresel kültürel ger­
çekliği aynı formüle göre üretilmi§ TV §Ovları ve akıldan
yoksun reklamlada dolduran bu §irketler, dünya üzerindeki
insanların kimliklerini ve arzularını giderek daha fazla bi­
çimlendirmektedir. Son yirmi yılda, çok büyük UÖŞ'lerden
olu§an bir grup §irket, küresel eğlence, haber, televizyon
ve film piyasasına hakim olmaya ba§lamı§tır. 2000 yılında
yalnızca on medya devi -AT&T, Sony, AOL!fime W amer,
Bertelsmann, Liberty Media, Vivendi Universal, Viacom,
General Electric, Oisney ve News Corporation- dünyadaki

1 07
ileti§im sektörünün elde ettiği 250-275 milyar dolarlık yıl­
lık gelirin üçte ikisini a§an bölümünden fazlasını elde et­
mi§tir. Aynı yılın ilk yarısında, küresel medya, internet ve
ileti§im alanlarında gerçekle§en §irket birle§melerinin hac­
mi, 1 999 yılının ilk altı ayındakinin üç katı olmu§tur.
Daha 1 5 yıl öncesine kadar, Benjamin Barter'in doğru
bir biçimde 'bilgi eğlence telesektörü' olarak adlandırdığı
sektördeki dev §irketlerden hiçbiri, bugünkü biçimiyle bir
medya §irketi durumunda değildi. 200 1 yılında, bu §irket­
lerin hemen hemen tamamı dünyadaki en büyük 300 finans
olmayan §irket arasında yer almaktadır. Bugün birçok med­
ya sektörü analisti, küresel ticari-medya piyasasının ortaya
çıkmasının, 20. yüzyılın ba§larında petrol ve otomotiv sa­
nayilerindekine benzer bir küresel oligopolün ortaya çıkı­
§ına benzediğini kabul etmektedir. Daha önceki onyıllarda
kültürel alana önemli yenilikler getiren küçük, bağımsız
plak §irketleri, radyo istasyonları, sinemalar, gazeteler ve
kitap yayıncıları vb., medya devleri ile rekabet edemez hale
geldikçe, bu nispeten küçük i§letmelerin soyları neredeyse
tükenme durumuna gelmi§tir.
Finans ve kültür arasındaki bu zoraki evliliğin olumsuz
sonuçları ortadadır. TV programları küresel 'dedikodu pi­
yasaları' haline gelmekte, her ya§tan izleyici ve okuyucu­
lara, Britney Spears, Jennifer Lopez, Leonardo DiCaprio
ve Kobe Bryant gibi Amerikalı ünlülerin özel ya§amlarına
ili§kin anlamsız ayrıntıları sunmaktadır. Tüm dünyadaki
insanlar, özellikle de kuzey yarımküredeki zengin ülkelerde
ya§ayanlar, geçmi§te olmadığı kadar çok televizyon izle­
mektedir. Örneğin, ABD'de evlerdeki günlük TV izleme
süresi 1 970'te ortalama 5 saat 56 dakika iken, 1 999'da 7

1 08
saat 26 dakikaya çıkmı§tır. Aynı yılda, ABD'de televizyonu
olan evlerin oranı % 98,3'ti ve bunların % 73,9'unda iki
veya daha fazla sayıda alıcı bulunuyordu. ABD tele­
vizyonlarındaki reklamlar 2000 yılında daha önce görülme­
mi§ düzeylere çıkmı§tır ve yerel reklamlar için verilen sık
aralar hariç, prime time TV saati ba§ına 15 dakikayı a§arak
tepe noktasına ula§mı§tır. ABD'de TV reklam hacmi,
1 970'te 3,60 milyar dolar iken, 1 999'da 50,44 milyar dolara
yükselmi§tir. Son ara§tırmalar, 1 2 ya§ındaki Amerikalı
çocukların yılda 20.000 reklam izlediklerini ve 2 ya§ındaki
küçük çocuklarda marka bağlılığının geli§mi§ olduğunu
ortaya koymaktadır.

2001 yılındaki 'On Büyük' medya holdingi

AT&T
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon : 7 kanal (WB, HBO, E! dahil) , ı yapım §irk eti,

en büyük kablolu yayın i§leticisi


Sinema: 3 stüdyo (Warner Bros dahil)
Radyo : Kanada'da 43 istasyon
Müzik : ı yapım §irketi (Quincy Jones Entertainment
Co.)

SONY
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon : 4 kanal (Telemundo, Music Choice, Game
Show Network dahil)

1 09
Sinema : 4 stüdyo (Columbia Pictures dahil) , ı sinema
salonu zinciri (Loews)
Müzik : 4 marka (Columbia, Epic, American dahil) , ı
kayıt stüdyosu (Whitfield)

AOL/T I M E WAR N E R
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon : ı5 kanal (WB, HBO, TBS, TNT, CNN dahil) ,
ikinci büyük kabiolu yayın i§leticisi, 4 yapım
§irketi (Warner Bros, Castle Rock dahil) , 6.500
film, 32.000 TV §OVU kütüphanesi, ı dijital
video kayıt §irketi (TiVo)
Dergiler: 64 dergi (People, üfe, Time dahil)
Sinema: 3 stüdyo (Warner Bros, New Line dahil)
Müzik: 40 marka (Atlantic, Electra, Rhino dahil) , ı ya­
pım §irketi (Quincy Jones Entertainment Co.)
İnternet : 4 internet §irketi (America Online, Com­
puServe, Netscape dahil) , 7 web sitesi (Music-
Net, Winamp, moviefone dahil)

S E RT ELSMA N N
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon : Avrupa'da 22 kanal, Avrupa'nın en büyük
yayıncısı
İnternet: 6 web sitesi (Lycos, MusicNet, Get Music,
barnesandnoble.com dahil)
Dergiler: 80 dergi (YM, Family Circle, Fitness dahil)
Rady o : Avrupa'da ı8 istasyon

l lo
Müzik: 200 marka ( Arista, RCA, BMG Classics dahil)
Gazete: Almanya ve Doğu Avrupa'da ll günlük ga­
zete

U BERTY M E DIA CORPO RAT I O N


(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon : 20 kanal (Discovery, USA Network, Sci-Fi
Channel, QVC dahil) , ı4 istasyon, Japon­
ya'daki en büyük kabiolu yayın i§leticisi, 2
yapım §irket i (MacN eil!Lehrer Productions) ,
ı dijital video kayıt §irketi (TiVo)
İnternet : 3 web sitesi (Ticketmaster, Citysearch dahil)
Sinema: 6 stüdyo (USA Films , Gramercy Pictures,
October Films dahil)
Radyo: ABD'de 21 istasyon, Kanada'da 49 istasyon
Dergiler : ı o ı dergi (American Baby , Modern Bride ,
Seventeen dahil)

V I V E N D I U N I VERSAL
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon: ıs ülkede 34 kanal (USA Networks, Sunciance
Channel dahil ) , l l ülkede kabiolu yayın
faaliyeti, 2 yapım stüdyosu (Universal Studios)
Sinema: 6 stüdyo (Universal Studios, PalyOram Films,
Gramercy Pictures dahil)
Müzik: 10 marka (lnterscope, Def Jam, MCA dahil)
İnternet : ı internet §irketi (Vizzavi) , 2 web sitesi (Get
Music, iWON.com)

111
Dergiler: 2 dergi (L'Express, L'Expansion)
Gazeteler: Fransa'da parasız dağıtılan gazeteler

V I ACOM, I N C .
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon: ı 8 kanal (CBS, UPN , MTV, Nickelodeon
dahil), 39 istasyon, 7 yapım stüdyosu, ı dijital
video kayıt §irketi (TiVo)
Sinema: 4 stüdyo, ı film kiralama zinciri (Blockbuster)
İnternet : 8 web sitesi (Sportsline.com,
hollywood.com, iWON.com dahil)
Dergiler: 4 dergi (BET Weekend, Emerge, Heart&Soul da­
hil)
Radyo: ı84 Infinity radyo istasyonu, CBS Radio Net-
work

G E N E RAL E LECT R I C
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon: 1 2 kanal (NBC, A&E, Brava dahil) , 13 istasyon
ve PAX TV, 5 yapım stüdyosu, ı dijital kayıt
§irketi (TiVo)
İnternet: 6 web sitesi (Salon.com, Autobytel.com,
polo.com dahil)

WALT D I S N EY COMPANY
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon: ı 7 kanal (ABC, ESPN, Life -time dahil) , ı o

112
istasyon, 6 yapım stüdyosu (Bueno Vista,
Touchstone, Saban dahil)
Sinema: 6 stüdyo (Dimension, Miramax Film Corp.,
Touchstone Pictures dahil)
Radyo: 50 istasyon ve 4 kanal
Dergiler: 6 dergi (US Weekly , Discover, Talk dahil)

N EWS CORPORATION
(a§ağıdakilerin kısmi veya çoğunluk mülkiyetine sahip)
Televizyon: ı4 kanal (Fox, National Geographic Channel,
Golf Channel dahil) , 33 istasyon, 5 yapım stüd­
yosu (Regency Television, XYZ Entertainment
dahil), ı dijital kayıt §irketi (TiVo)
Sinema: 7 stüdyo (Fox Searchlight, New Regency,
Twentieth Century Fox dahil)
Müzik: ı marka (Rawkus)
Gazeteler: 7 günlük gazete (NYPost, The Sun, The Austra­
lian dahil)

The Nation'dan uyarlanmı§tır, 7 /ı 4 Ocak 2002.

Ulus-ötesi medya kurulu§ları tarafından yayılan değer­


ler, yalnızca popüler kültürün tartı§ılmaz egemenliğini gü­
vence altına almakla kalmamakta, aynı zamanda toplumsal
gerçekliğin depolitizasyonuna ve toplumsal bağların zayıf­
lamasına da yol açmaktadır. Son iki onyılın en göz kama§­
tıran geli§melerinden biri, TV'deki haber yayınlarının ve
eğitim programlarının içi bo§ eğlence §Ovlarına dö-

113
nü§mesidir. Haber programlarının karlılığının eğlence
programlarının karlılığının yarısından daha az olduğunu
dikkate alan medya §irketleri, gazetecilikteki haber yazma
i§i ile i§letme kararlarının birbirinden ayrılması §eklindeki
övünülecek uygulamayıgiderek göz ardı ederek daha yüksek
karlar elde etmeye yönelmektedir. Haber ve eğlence §ir­
ketleri arasındaki ortaklıklar ve ittifaklar hızla genel kural
haline gelmekte ve basın yöneticilerinin, gazetecileri, gaze­
tenin i§letme faaliyetleri ile i§birliği yapmaya zorlaması
giderek daha da yaygınla§maktadır. Bu yüzden, gazeteciliğin
mesleki bağımsızlığına yönelik sürekli bir saldırı, kültürel
küreselle§menin de bir parçasıdır.

Dillerin Küresel leşmesi

Küreselle§menin yarattığı kültürel deği§imleri doğru­


dan ölçmenin ve değerlendirmenin bir yolu da dil kullanı­
mında ortaya çıkan küresel deği§ikliklerin incelenmesidir.
Dillerin küreselle§mesi, bazı diller, bu dilleri konu§an ki§i­
ler azaldığı için önemlerini kaybeder ve hatta ortadan kal­
karken, bazı dillerin uluslararası ileti§imde giderek daha
fazla kullanıldığı bir süreç olarak görülebilir. Hawai Üni­
versitesi Küresel Ara§tırma Merkezi'ndeki ara§tırmacılar,
dillerin küreselle§mesini etkileyen be§ temel deği§keni §Öy­
le belirlemi§lerdir:

1. Dil sayısı: Dünyanın deği§ik yerlerindeki dillerin


sayısındaki azalma, kültürel güçlerdeki türde§le§­
menin arttığına i§aret etmektedir.

114
2. İnsan hareketleri: İnsanlar göç ettiklerinde ve seyahat
ettiklerinde dillerini de beraberlerinde ta§ımakta­
dırlar. Göç eğilimleri dillerin yayılmasını etkile­
mektedir.
3. Yabancı dil öğrenimi ve turizm: Yabancı dil öğrenimi
ve turizm, dillerin ulusal ve kültürel sınırların öte­
sine yayılmasını kolayla§tırmaktadır.
4. İnternet dilleri: İnternet, anında ileti§im ve bilgiye
hızla ula§manın küresel bir aracı haline gelmi§tir.
İnternetteki dil kullanımı, uluslararası ileti§imdeki
egemenliğin ve dil türlerinin analizinde önemli
bir faktördür.
5 . Uluslararası bilimsel yayınlar: Uluslararası bilimsel
yayınlar küresel entelektüel söylemin dillerini içer­
mekte ve bu yüzden bilginin dünya üzerinde üre­
tim, yeniden üretim ve dola§ımında yer alan ente­
lektüel toplulukları ciddi biçimde etkilemektedir.

Sayfa 1 16'daki §ekil bu be§ deği§ken arasındaki ili§kileri


göstermektedir.
Bu kar§ılıklı etkile§imler oldukça karma§ık olduğun­
dan, bu alandaki ara§tırmalar da çoğu kez çeli§kili sonuçlara
ula§maktadır. Yukarıdaki §ekil, dilin küreselle§mesinin an­
lamına ve etkilerine ili§kin muhtemel kavrayı§ların sadece
birini ifade etmektedir. Genel bir görü§ birliğine varamayan
bu alanın uzmanları, birbirinden farklı bazı hipotezler ge­
li§tirmi§lerdir. Bu modellerden biri, dünya üzerindeki az
sayıdaki dilin -özellikle İngilizce, Çince, ispanyolca ve
Fransızca'nın- küresel önemindeki artı§ ile, diğer dillerin

1 15
ri
Dillerin küreselle§mesi
Dillerin tarih boyunca ı
küreselleşmesi (dillerin
gelişimi ve yayılması) 1
J Ye�i dillere
yönelik tehdit
L

1 l
1
J oünya dillerindeki l
H
Uluslararası
iletişimde
kullanılan diller r j meııcııı çeşitlilik

• • • • •
Insan internet
Bilimsel Uluslararası Kllesel
r- hareketleri:
göç ve yayınlar
ve yeni
örgütler medya
teknolojler
turizm
ı ı ı ı ı

ı Yabancı dil öğrenimi ı
ı ı
Kaynak: University ofHawai'i-Manoa, Küreselle§me Ara§tırma Merkezi,
www.globalhawaii.org.'dan uyarlanmı§tır.

sayısındaki azalı§ arasında belirgin bir ili§ki olduğunu öne


sürmektedir. Bir diğer model, dilin küreselle§mesinin, biz­
den sonrakilerin sadece birkaç dili kullanmak zorunda
kalacakları anlamına gelmediğini ileri sürmektedir. Bir ba§­
kası ise, Angio-Amerikan kültür sanayinin İngilizce'yi 2 1 .
yüzyılın küresel uluslararası ortak dili haline getirme gü­
cünü vurgulamaktadır.
Elbette, İngilizce dilinin öneminin artmasının, 1 6. yüz­
yılın sonlarında İngiliz sömürgeciliğinin ortaya çıkmasına
kadar giden uzun bir geçmi§i bulunmaktadır. O sıralarda,
İngilizce'yi anadili olarak sadece 7 milyon civarında insan
kullanıyordu. 1 990'lara gelindiğinde, bu sayı İngilizce'yi

116
Dünyada dillerin sayısındaki azalı§, 1 5 00- 2000
Kıtalar ı 6 . yüzyıl ba§ı ı 7. yüzyıl ba§ı ı 8 . yüzyıl ba§ı

Sayı % S ayı % S ayı %

Amerika 2. ı 75 ı5 2.025 ı5 1 .800 ı5


Afrika 4.350 30 4.050 30 3 .600 30
Avrupa 435 3 405 3 360 3
Asya 4.78 5 33 4.455 33 3 .960 33
Pasifik 2.755 ı9 2.565 ı9 2.280 ı9
D ü ny a 1 4 . 5 00 ıoo 1 3 .500 ıoo ı 2 .000 ıoo
__. --
__.

'-1

Kıtalar ı 9. yüzyıl ba§ı 20. yüzyıl ba§ı 20. yüzyıl sonu 2 1 . yüzyıl ba§ı

Sayı % S ayı % S ayı % S ayı %

Amerika 1 .500 ı5 1 . 1 25 ı5 1 .005 ı5 366 ı2


Afrika 3.000 30 2.250 30 2.0 ı ı 30 1 .355 45
Avrupa 300 3 225 3 20 ı 3 ı 40 5
Asya 3 .300 33 2.475 33 2.2 ı 2 33 1 .044 38
Pasifik 1 .900 ı9 1 .425 ı9 1 . 274 ı9 92 3
Dünya 10.000 ıoo 7.500 ı oo 6. 703 ıoo 2.997 ıoo

Kaynak: University ofHawai'i-Manoa, Küreselleşme Araştırma Merkezi'nden uyarlannuştır, www.globalhawaii.org.


anadili olarak kullanan 350 milyon ve ikinci dil olarak
kullanan 400 milyon ki§iye yükselmi§tir. Günümüzde, in­
ternette yer alan içeriğin % 80'inden fazlası İngilizce'dir.
Dünyada sayıları artan yabancı öğrencilerin yakla§ık yarısı,
Angio-Amerikan ülkelerindeki eğitim kurumlarında bu­
lunmaktadır.
Bununla birlikte, dünyada konu§ulan dil sayısı 1 500
yılında yakla§ık 14.500 iken 2000'de 7 .OOO'in altına inmi§­
tir. Bazı dilbilimciler, bu azalı§ hızı dikkate alındığında,
2 1 . yüzyılın sonuna gelindiğinde §U anda mevcut dillerin
% 5 0-90'ının ortadan kalkmı§ olacağını tahmin etmek­
tedir.
Ancak, ortadan kalkma tehdidi altında olan sadece
dünyadaki diller değildir. Tüketici değerlerinin ve maddeci
ya§am tarzlarının yaygınla§ması da gezegenimizin ekolojik
sağlığını tehdit etmektedir.

Kültürel Değerler ve Çevrenin


N i tel i ksizleşmesi

İnsanların çevrelerini nasıl gördükleri, büyük ölçüde


kültürel çevrelerine bağlıdır. Örneğin, Taoizm, Budizm ile,
bütün varlıklarla evrenin bir ruh ta§ıdığı inancına dayalı
çe§itli dinleri barındıran kültürler, tüm canlıların arasın­
daki kar§ılıklı bağımlılığı vurgularlar. Bu bakı§ açısı, insan
arzuları ile ekolojik ihtiyaçlar arasında hassas bir dengeyi
gerektirir. Öte yandan Yahudi- Hıristiyan hümanizması,
insanları evrenin merkezine yerle§tiren köklü bir ikililiği
içeren değerlere sahiptir. Doğa, insanın arzularını kar§ı-

118
lamada araç olarak kullanılabilecek bir 'kaynak' biçiminde
ele alınır. Bu insan merkezci paradigmanın en a§ırı biçimi,
tüketiciliğin egemen değerlerinde ve inançlarında dile ge­
lir. Yukarıda i§aret edildiği gibi, ABD egemenliğindeki kül­
tür sanayi, küresel izleyicileri, ya§amın anlamının ve temel
değerinin sınırsız maddi servet birikimi olduğuna ikna et­
meye çalı§ır.
Fakat 2 1 . yüzyıla girilirken, bu gezegenin herhangi bir
yerindeki insanların, soludukları hava, bağımlı oldukları

Çevresel niteliksizle§medeki küreselle§menin ba§lıca görü­


nümleri ve sonuçları.

Kaynak: Yazar

1 19
iklim, yedikleri gıdalar ve içtikleri su aracılığıyla, birbirle­
rine ayrılamaz bir biçimde bağlı oldukları gerçeğini göz
ardı etmek giderek imkansız hale gelmi§tir. Bu kar§ılıklı
bağımlılığa ili§kin kesin bilgilere rağmen, gezegenimizin
ekosistemleri, insanın, israfçı ya§am tarzlarını sürdürmek
amacıyla yürüttüğü sürekli bir saldırısıyla kar§ı kar§ıyadır.
Kabul edelim ki, dünyanın bugün kar§ıla§tığı önemli eko­
lojik tehlikelerin bazıları, eski çağlarda bile uygarlıklara
zarar veren sorunların bir benzeridir. Ancak Sanayi Dev­
rimi ba§layana kadar, çevresel niteliksizle§me göreli olarak
yerel boyuttaydı ve binlerce yıl süresince gerçekle§mi§ti.
Son birkaç on yıldır, Dünyadaki çevrenin niteliksizle§me­
sinin boyutu, hızı ve derinliği daha önce görülmemi§ dü­
zeylere ula§mı§tır. Çevresel niteliksizle§medeki küresel­
le§menin en tehlikeli göstergelerinden bazılarını kısaca
ele alalım.
En önemli sorunlardan ikisi, küresel Kuzey'deki dene­
timsiz nüfus artı§ı ve israfçı tüketim tarzlarıyla ili§kilidir.
Tarım ekonomilerinin 480 ku§ ak önce ortaya çıkmasından
beri, küresel nüfus bin kat artarak 6 milyarı a§mı§tır. Bu
artı§ın yarısı son 30 yılda gerçekle§mi§tir. Bazı kemirgen
türleri hariç tutulursa, insanlar bugün dünyadaki sayısı en
fazla olan memelileri olu§turmaktadır. Gıda, kereste ve el­
yafa olan talepteki muazzam artı§, gezegenin ekasistemleri
üzerinde ağır baskılar olu§turmu§tur. Bugün Dünya yüze­
yinin geni§ alanları, özellikle kurak ve yarı kurak bölgeler,
biyolojik olarak üretken olmaktan neredeyse tümüyle çık­
mı§ tır.
Nüfus artı§ı ve çevresel niteliksizle§me arasındaki ili§ki
konusundaki kaygılar, genellikle nüfusun tamamı düze-

1 20
yinde dar bir çerçevede ele alınmaktadır. Ancak, insanların
çevre üzerindeki küresel etkisi, nüfusun büyüklüğü kadar,
ki§i ba§ına tüketimin de bir fonksiyon udur. Örneğin, ABD
dünya nüfusunun sadece % 6'sını olu§tururken, gezege­
nimizin doğal kaynaklarının % 30-40'ını tüketmektedir.
Bölgesel a§ırı tüketim, denetlenmeyen nüfus artı§ıyla bir­
likte, gezegenimizin sağlığı açısından önemli bir sorun
yaratmaktadır. Hiç de iyiye i§aret etmeyen bu dinamiklerin
sürmesini sağlayan kültürel ve dini değer sistemini deği§­
tirmeye yana§madığımız sürece, Yerküre'nin sağlığının
daha da kötüle§mesi muhtemeldir.
Küresel ısınma gibi insan kaynaklı iklim deği§iklikleri
çağda§ çevre sorunlarının hem §iddetinde hem de boyutun-

2001 yılında bazı ülkelerde yıllık tüketim eğilimleri (ki§i


ba§ına)
Ülke Et Kağıt Fosil yakıt Otomobil Özel
(kg.) (kg.) (1 kg. sayısı tüketimin
petrol (1000 toplam
e§değeri) ki§iye değeri
dü§en) (dolar)
ABD 122 293 6.902 489 2 1 .680
Japonya 42 239 3.277 373 15.554
Polanya 73 54 2.585 209 5.087
Çin 47 30 700 3,2 1.410
Zam biya 12 1 ,6 77 17 625

Kaynak: US Public Broadcasting Service, http://www.pbs.orgfearthonedge/


science/trends.html.

1 21
Kızılötesi ışınlann bir bölümü
atmosferden geçer ve
bunlann bir kısmı sera
gazı molekülleri tarafından
emilir ve her yöne tekrar
yansıtılır. Bunun etkisi Dünya
yüzeyi ve aşoğıatmosferin
ısınması şeklinde olur.

Resim 1 1. Sera Etkisi

daki kesin deği§ikliğin bir diğer göstergesidir. Gezege­


nimizin atmosferindeki karbondioksit, metan, azot ve kü­
kürt oksit, kloroflorokarbonlar gibi gazların çevreye salınan
miktarlarındaki hızlı artı§, Dünyanın ısıyı saklama yete­
neğini büyük ölçüde arttırmı§tır. Ortaya çıkan 'sera etkisi'
tüm dünyadaki yükselen ortalama sıcaklığın kaynağını
olu§turmaktadır.
Küresel ısınmanın kesin etkilerini ölçmek zor olmakla
birlikte, ABD Sorumlu Bilim İnsanları Birliği küresel orta­
lama sıcaklığın 1 880 yılında 13, SOC (5 6,3°F) iken 2000
yılında 1 4,4°C'ye (57 ,9°F) yükseldiğine ili§kin verileri orta­
ya koymu§tur. Küresel sıcaklıkların daha fazla artması ku­
tuplardaki buzdağlarının kısmen erimesine, bu da 2 100
yılında küresel deniz seviyesinin 90 cm. kadar yükselmesine
neden olabilir. Böyle bir yükseli§ dünyadaki birçok kıyı
bölgesini tehdit edecektir.

1 22
Sınır ötesi kirlilik, varlığımızı kolektif olarak sürdürme­
mizin önündeki bir diğer büyük tehlikedir. Havaya ve suya
büyük miktarlardaki sentetik kimyasalların bırakılması,
insan ve hayvan ya§amı açısından, biyolojik ya§amın bun­
dan önceki sınırlarını a§an ko§ulları yaratmı§tır. Örneğin,
kloroflorokarbonlar (CFC'ler) 20. yüzyılın ikinci yarısında
yanmayan soğutucu gazlar, sanayi çözücüleri, köpük maddesi
ve püskürtme gazları olarak kullanılmı§tır. 1970'lerin orta­
larında, ara§tırmacılar, CFC'lerin havaya denetimsiz bir
§ekilde salınmasının Dünyanın koruyucu ozon tabakasını
yok ettiğine i§aret etmi§lerdir. On yıl sonra Tazmanya'nın,
Yeni Zelanda'nın ve Antartika'nın büyük bölümünün üze­
rinde büyük 'ozon delikleri'nin tespit edilmesi, CFC'lerin
ve diğer ozonu yok edici maddelerin üretiminin a§amalı

Karbondioksit salınımları: 200 1 yılında ba§lıca kirleticiler.

1-iirıdistan
J
ı 908 ı mı Y�hk toplam CO,
salınımları (milyon ton)
ı
l 1 .128
Japonya
ı
! 1 .416
Rusya
ı
ı 2.893
Çin
ı
1 3.171
AB
ı
� 5.410
A.B.D.
o 1 .000 2.000 3.000 4.000 5.000 6.000
Kaynak: BBC Science-Technology, http://news6.thdo.bbc.co.uk.

1 23
Belli ba§lı küresel çevre anla§maları, 1 97 1 -2002.

Adı Kapsamı/koruması Tarih

Ramsar Sözle§mesi, İran Sulak alanlar 1971


UNESCO-Dünya Mirası, Kültürel ve doğal miras 1972
Paris
UNEP Konferansı, Genel çevre 1972
Stockholm
-

CITES, Washington, OC Tehlike altındaki türler 1973


Deniz Kirliliği Sözle§mesi, Gemi kaynaklı deniz 1978
Londra kirliliği
BM Deniz Hukuku Deniz canlılan, kirlilik 1982
Konvansiyonu
Viyana Protokolü Ozon tabakası 1985
Montreal Protokolü Ozon tabakası 1987
Basel Konvansiyonu Tehlikeli atıklar 1989
-

BM Çevre konulu İklim deği§ikliği, 1992


'Rio Zirvesi' biyolojik çe§itlilik
Cakarta Sözle§mesi Deniz ve kıyılardaki 1995
çe§idilik
Kyoto Protokolü Küresel ısınma 1997
Rotterdam Konvansiyonu Sınai kirlilik 1998
Johannesburg Dünya Ekolojik 2002
Zirvesi sürdürülebilirlik, kirlilik

Kaynak : Yazar

1 24
olarak sona erdirilmesi için koordine bir uluslararası ça­
banın ba§lamasına yol açmı§tır. Sınır ötesi kirliliğin diğer
biçimleri arasında sanayi kaynaklı kükürt ve azot oksit salı­
nımları bulunmaktadır. Yeryüzüne 'asit yağmurları' olarak
geri dönen bu kimyasallar ormanlara, toprağa ve temiz su
ekasistemlerine zarar vermektedir. Bugün Kuzey Avru­
pa'daki ve Kuzey Amerika'nın bazı bölümlerindeki asit biri­
kintileri çevre kurulu§larının kabul ettiği kritik düzeyin
en azından iki katı kadar yüksektir.
Belki de çağda§ dönemde çevresel niteliksizle§menin
küreselle§mesiyle ilgili en belalı sorun, dünya üzerindeki
biyolojik çe§itliliğin azalmasıdır. 1 998'de bir grup ABD'li
bilim insanı biyolojik çe§itlilikteki azalmayı küresel ısın­
madan ve sınır ötesi kirlilikten daha ciddi bir çevre sorunu
olarak kabul etmi§tir. Bugün her on biyologdan yedi tanesi
gezegenin 4-5 milyar yıllık tarihindeki en hızlı kitlesel canlı
türü yokolu§u ile kar§ı kar§ıya olduğumuza inanmaktadır.
Son OECD raporlarına göre, dünyadaki tarım alanlarının
üçte ikisi 'bir ölçüde niteliksiz' ve üçte biri de 'büyük ölçüde
niteliksiz' alanlar olarak sınıflandırılmaktadır. Dünyanın
sulak alanlarının yarısı yok edilmi§ durumdadır ve temiz
su ekasistemlerindeki biyoloj ik çe§itlilik ciddi bir tehdit
altındadır. 1 900 yılından beri dünya üzerindeki tarımsal
ürünlerdeki ve beslenen hayvanlardaki genetik çe§itliliğin
üçte ikisi yok edilmi§tir. Bazı uzmanlar bu yüzyılın sonuna
gelindiğinde, tüm bitki ve hayvan türlerinin % 5 0'sinin
ortadan kalkacağından korkmaktadır ve yok olacak bu tür­
lerin büyük bölümü küresel Güney'de bulunmaktadır.
Bu kötü ekolojik haberler sürekli olarak tekrarlansa da,
uluslararası çevre sözle§meleri ve anla§malarının sayısının

1 25
artmasına bakarak ihtiyatlı bir iyimserliğe kapılmak için
bazı nedenler bulunabilir. Bu anla§malardaki çe§itli hü­
kümler hava ve su kirliliğini azaltmaya, tehlike altındaki
türleri korumaya ve tehlikeli atıkları sınıdandırmaya yö­
neliktir. Ne yazık ki, bu sözle§melerin çoğu uluslararası
yaptırım mekanizmalarından yoksundur. Bundan ba§ka,
ABD ve Çin gibi belli ba§lı çevre kirleticileri, temel sözle§­
melerden bazılarını henüz onaylamamı§lardır.
1 992 'de Sorumlu Bilim İnsanları Birliği küresel çevre­
nin ciddi bir krizin pençesinde can çeki§tiğini ifade eden,
'insanlığa Uyarı' ba§lıklı bir bildiri yayınlamı§tır. Arala­
rında birçok Nobel ödülü sahibi de bulunan 1 .5 00'den fazla
bilim insanı bu belgeyi imzalamı§tır. Gezegenimizin eko­
lojik sınırları konusunda artan duyarlılığın, kökeninde
maddi §eyleri sınırsız biçimde biriktirme arzusu bulunan
kültürel yapılarda çok ihtiyaç duyulan deği§ikliğe yol açıp
açmayacağı henüz belli değildir.

1 26
VI. Bölüm

KÜRESELLEŞMENiN iDEOLOJiK BOYUTU

İdeoloj i, yaygın bir biçimde payla§ılan dü§ünceler,


inançlar, yol gösterici normlar ve değerler ve belli bir grup
insan tarafından kabul edilmi§ ideallerden olu§an bir sis­
tem olarak tanımlanabilir. İdeolojiler insanlara yalnızca
dünyanın var olduğu biçimiyle az çok tutarlı bir görüntü­
sünü değil, aynı zamanda nasıl olması gerektiğine ili§kin
bir tablo da sunarlar. Bunu yaparken, insan deneyiminin
müthi§ karma§ıklığını oldukça basit, genellikle de çar­
pıtılmı§ görüntüler, toplumsal ve siyasi eylemler için bir
rehber ve yol gösterici i§levi gören görüntüler biçiminde
düzenlerler. Basitle§tirilmi§ ve çarpıtılmı§ dü§ünceler, ge­
nellikle belli siyasi çıkarları me§rula§tırmak ya da egemen
güç yapılarını savunmak amacıyla kullanılır. Topluma, ter­
cih ettikleri norm ve değerleri a§ılamaya çalı§an ideologlar,
kamuoyuna tartı§ılacak, talep edilecek ve sorgulanacak
§eylere ili§kin sınırları çizilmi§ bir gündem sunarlar. İnan­
dırmak, methetmek, mahkum etmek, 'gerçekleri' 'yalan-

1 27
!ardan' ayırt etmek ve 'iyiyi' 'kötüden' ayırmak için dinleyi­
cilerine hikayeler ve diğer anlatımlada seslenirler. Bu ne­
denle, ideoloji, insan eylemini, genel talepler ve davranı§
biçimlerine uygun olacak §ekilde yönlendirerek ve düzen­
leyerek, teori ve eylemin bağlantısını kurar.
Küreselle§me de tüm toplumsal süreçler gibi, olgunun
kendisine ili§kin bir dizi normlar, talepler, inançlar ve hika­
yelerle dolu bir ideolojik boyutu içerir. Örneğin, küresel­
le§menin 'iyi' mi yoksa 'kötü' mü olduğuna ili§kin hararetli
tartı§ma, ideoloji alanında gerçekle§ir. Bu yüzden, küresel­
le§menin ideolojik boyutunu incelemeden önce, küreselleş-

Resim 1 2 . Microsoft'un CEO'su Bill Gates, küreselle§menin dünyadaki


en güçlü savunucularından biridir.

1 28
me -küresel kar§ılıklı bağımlılıkların yoğunla§masının çe­
§itli yorumcular tarafından farklı ve genellikle birbiriyle
çeli§kili biçimlerde ifade edilen toplumsal süreçleri- ile
küreselcilik -küreselle§me kavramına neoliberal değerler ve
anlamlar veren bir ideoloji- arasında önemli bir analitik
ayırım yapmamız gerekmektedir.
7. Bölümde göreceğimiz gibi, çe§itli toplumsal gruplar
neoliberal değerler ile küreselle§me arasındaki bu ili§kiye
itiraz etmi§ ve bu kavrama farklı normlar ve anlamlar yük­
lerneye çalı§mı§tır. Fakat, günümüze kadar, bu grupların
ifade ettiği idealler, küreselle§meye ili§kin egemen neoli­
beral söylemin mevcut konumunu deği§tirememi§tir. Ege­
men neoliberal söylem, esas olarak küresel Kuzey'de ko­
numlanmı§ §irket yöneticileri, büyük ulus-ötesi §irketlerin
üst yöneticileri, §irket lobicileri, gazeteciler ve halkla ili§­
kiler uzmanları, geni§ bir kamuoyu kesimine hitap eden
aydınlar, devlet bürokratları ve politikacılardan olu§an
kudretli bir toplumsal güç topluluğu tarafından dünyaya
yayılmaktadır. Bu ki§iler, küreselle§menin belli ba§lı sa­
vunucuları olarak, kamuoyu söylemini, tüketici ve serbest
piyasa dünyası görüntüleri ile doldurmaktadırlar.

Küresel leşmen i n Pazarlanması

Neoliberal Amerikan dergisi Business Week, 2002 yılın­


da, küreselle§meyi kapak konusu yaptığı sayısında a§ağıdaki
ifadeye yer vermi§ti: "Yakla§ık on yıl boyunca, siyasi liderler
ve i§ dünyasının liderleri, Amerikan kamuoyunu küresel­
le§menin erdemleri konusunda ikna etmeye çalı§tılar." Ya-

1 29
zıda, küreselle§meye ili§kin olarak 2000 yılının Nisan ayın­
da ülke çapında yapılan bir anketin sonuçlanna atıfta bu­
lunularak, çoğu Amerikalının konuya ili§kin olarak iki
farklı dü§ünceye sahip olduklarına değinilmektedir. Bir
yandan, anketi yanıtlayanların yakla§ık o/o 65'i küreselle§­
menin hem ABD'deki hem de dünyanın diğer yerlerindeki
tüketiciler ve i§letmeler için 'iyi bir §ey' olduğunu dü§ün­
mektedir. Öte yandan, bu ki§iler küreselle§menin Ameri­
ka'da istihdamda önemli bir kayba neden olacağından
korkmaktadır. Buna ek olarak, ankete katılanların yakla§ık
o/o 70'i, ücretierin dü§ük olduğu ülkelerle yapılan serbest
ticaret anla§malannın ABD'deki ücretierin dü§mesine ne­
den olduğunu dü§ünmektedir. Yazı, Amerikalı siyasetçitere
ve i§ dünyasının liderlerine küreselle§me kar§ıtı güçlerin
görü§leri kar§ısında hazırlıksız yakalanmamaları konusun­
da sert bir uyarıda bulunarak oldukça mücadeleci bir ifa­
deyle sona ermektedir. Amerikalı karar vericilerin, insan­
ların bu konuda giderek artan kaygılarını yatı§tırmak için,
küreselle§menin yararlarını vurgulama konusunda daha
etkili olmalan gerekmektedir. Ne de olsa, küreselle§me ko­
nusunda kamuoyundaki sürekli bir endi§e, önemli bir geri
tepmeye neden olabilir ve uluslararası ekonominin sağlıklı
i§leyi§ini ve 'serbest ticaret davasını' tehlikeye sokabilir.
Kapak yazısında, küreselle§menin ideolojik boyutlarına
ili§kin iki önemli bilgiye yer verilmektedir. Bunlardan bi­
rincisi, siyasi liderlerin ve i§ dünyasının liderlerinin, kendi
tercih ettikleri küreselle§me biçimini kamuoyuna pazar­
lama konusunda etkin bir çaba içinde olduklannın açıkça
itiraf edilmesidir. Aslında, Business Week teki makalenin
'

yazarları, küreselle§meyi olumlu bir §ey olarak sunan görü§

1 30
ve görüntülerin olu§turulmasını, serbest piyasa ilkelerine
dayalı bir küresel düzenin gerçekle§ tirilmesinde vazgeçile­
mez bir araç olarak görmektedir. Hiç ku§kusuz, küreselle§­
meye bu t.,ürden olumlu bakı§lar kamuoyuna ve siyasal ter­
cihlere egemen olmaktadır. Bugün, neoliberal karar veri­
ciler, piyasa dostu siyasi gündemleri için, çekici bir ideolojik
kapsaının uzman tasarımcıları olmak durumundadırlar.
Malların deği§iminin tüm piyasa toplumlarının temel faali­
yetini olu§turduğu dikkate alındığında, küreselle§me söy­
leminin bizzat kendisi, kamuoyu tüketimine yönelik çok
önemli bir ürün haline gelmi§tir.
İkincisi, Business Week'in kapak yazısında verilen anket
bilgileri, insanların küreselle§meye ili§kin normatif ter­
cihleri ile küreselle§en dünyaya ili§kin ki§isel deneyimleri
arasında kavrayı§ açısından önemli bir uyumsuzluk oldu­
ğunu ortaya koymaktadır. Anketi yanıtlayanların önemli
bir çoğunluğunun, bir yandan küreselle§meyi 'iyi bir §ey'
olarak görürken, diğer yandan küreselle§menin olumsuz
ekonomik etkilerinden korkmaları nasıl açıklanabilir? Bu­
nun yanıtı ideolojide bulunmaktadır. Küreselle§me konu­
sundaki heyecanlı neoliberal hikayeler, dünya kamuoyu­
nun büyük bir bölümünü, hatta insanların gündelik de­
neyimlerinin daha olumsuz bir görüntü sunduğu bölge­
lerdeki kamuoyunu bile §ekillendirmi§tir.
Business Week, The Economist, Forbes, Wall Streetjournal
ve Financial Times, kuzey yarıkürenin zengin ülkelerinde
yayınlanan ve okuyucularını küreseki iddialara ili§ kin ola­
rak sürekli dolduran düzinelerce dergi, gazete ve elektronik
medyanın en güçlüleri arasında yer almaktadır. Küresel­
cilik, bazı toplumsal ve siyasi dü§ünürlerce 'güçlü bir söylem'

1 31
olarak adlandırılan ve kar§ı çıkması ve geri püskürtülmesi
çok zor bir §ey halini almı§tır. Bunun nedeni, 'gerçek' olarak
kabul edilenleri önceden seçmi§ olan ve bu yüzden de dün­
yayı buna göre §ekillendiren güçlü toplumsal güçlerin küre­
sekiliğin yanında yer almasıdır. Küresekiliğin temel iddia­
larının ve sloganlarının sürekli olarak tekrarlanması ve
kamuoyuna anlatılması, zikrettiği §eyin gerçekle§mesini
sağlar. Daha neoliberal politikalar yürürlüğe konulunca,
küresekiliğin iddiaları, kamuoyunun kafasına daha da güç­
lü biçimde sokulmu§ olur.
Bu bölümün geri kalanında, küreselle§menin etkili
savunucularının ifadelerinde, konu§malarında ve yazdıkla­
rında çok düzenli bir §ekilde rastlanan be§ önemli ideolojik
iddiayı belirleyeceğiz ve analiz edeceğiz. Küreselcilerin bu
iddiaları, kendi siyasi ve ekonomik gündemlerini pazar­
lamak için olu§turduklarının ortaya konulması önemlidir.
Hiçbir küreseki konu§ma ya da yazı, tek tek ele alındığında,
a§ağıda ele alınan be§ iddianın tümünü birden içerme­
yebilir, ancak bunların hepsi bu iddiaların en azından bir­
kaçını içermektedir.

1 . iddia: Küreselleşmede, küresel piyasaların


liberalleştirilmesi ve bütünleştirilmesi söz
konusudur

Tüm ideolojiler gibi, küresekilik de olgunun ne olduğu­


na ili§kin güvenilir bir açıklama yapmaya çalı§arak i§e ko­
yulur. Neoliberaller için bu tür bir tanım, gelecekteki küre­
sel düzenin çerçevesini sunan, kendi kendini düzenleyen
piyasa dü§üncesine dayanır. 3. Bölümde i§aret ettiğimiz

1 32
gibi, neoliberaller, 'küreselle§me' ile, piyasanın liberalle§­
mesinin sağlayacağını iddia ettikleri yararlar arasında, doğ­
ruluğu sorgulanmayan bağlantıyı popüler dü§ünceye i§leme­
ye çalı§ırlar. Özellikle, küresel piyasaların liberalle§mesini
ve bütünle§mesini, dünyada bireysel özgürlüğü ve maddi
geli§meyi daha da ileri götüren 'doğal' bir olgu olarak s unar­
lar. Bunun üç örneği a§ağı verilmektedir.
Bu iddianın sorunu, piyasaların liberalle§mesi ve
bütünle§mesine ili§kin küresel mesajın, ancak serbest piya­
s aların yönerilmesini öngören siyasi proj e yoluyla
gerçekle§ebilecek olmasıdır. Bu yüzden küreselciler, piya­
sayı kısıtlayan toplumsal politikaları ve kurumları zayıf­
larmak ve ortadan kaldırmak için kamu güçlerini kullanmaya
hazırlıklı olmalıdır. Mevcut toplumsal düzenlemeleri dö­
nü§türme biçimindeki iddialı görevi sadece güçlü iktidarlar
yerine getirebileceğinden, piyasaların ba§arılı bir §ekilde
liberalle§tirilmesi, merkezi devlet gücünün müdahalesine
ve işin içinegirmesine bağlıdır. Fakat bu gibi eylemler, devletin
rolünün sınırlı olmasını öngören neoliberal idealle§tirme
ile tam bir çeli§ki içindedir. Yine de küreselciler, siyasi
gündemlerini uygulamada devletlerin çok etkin bir rol
oynamasını beklerler. 1980'lerde ABD, İngiltere, Avustral­
ya ve Yeni Zelanda'da neoliberal yönetimlerin etkinliği,
serbest piyasaların yönetilmesinde güçlü devlet eylemle­
rinin önemli olduğunu göstermektedir.

Küreselle§me, serbest piyasaların iktidarlara kar§ı zaferi


demektir. Küreselle§menin hem savunucuları hem de
kar§ıtları, günümüzde itici gücün, iktidarın rolünü para

1 33
kar§ılığında elde etmeye çalı§ an piyasalar olduğu konu­
sunda görü§ birliği içindedir.
Business Week, 13 Aralık 1 999

İktidarların görevlerinden biri, malların, hizmetlerin


ve sermayenin serbest akı§ı önündeki engellerin orta­
dan kaldırılmasıdır.
Joan Spiro, Clinton
yönetiminde Oı§i§leri
Bakan Yardımcısı

Liberal piyasa ekonomisi, doğası gereği, küreseldir. İn­


san çabasının zirve noktasıdır. Çalı§malarımızla ve
oylarımızla, ortakla§a ve bireysel olarak, bunun mey­
dana gelmesine katkıda bulunmu§ olmaktan gurur duy­
malıyız.
Peter Martin, İngiliz gazeteci

Bundan ba§ka, küreselle§menin, piyasaların liberalle§­


mesini ve küresel olarak bütünle§mesini ifade ettiği iddiası,
aslında ko§ullu bir siyasi inisiyatif olan §eyi 'gerçek'mi§
gibi göstererek güçlendirmektedir. Küreselciler, kamu­
oyunu, küreselle§meye ili§kin neoliberal anlatımlarının,
bu anlatırnın analiz etmeye çalı§tığı ko§ulların nesnel ya
da en azından nötr bir te§hisi olduğu yolunda ikna ettikleri
için ba§arılı olmu§lardır. Elbette, neoliberaller, piyasaların
'liberalle§tirilmesi'ne ili§kin bazı 'ampirik kanıtlar' sona­
bilirler. Fakat piyasa ilkelerinin yaygınla§ması, gerçekten
de küreselle§me ile piyasaların yaygınla§ması arasında me-

1 34
tafizik bir bağlantı olduğu için mi ortaya çıkmaktadır?
Yoksa, küreselcilerin, dünyayı büyük ölçüde §U ideoloj ik
formüllerine göre biçimlendirmek için kullandıkları tu­
tarsız bir siyasi güce sahip olmalarından dolayı mı ortaya
çıkmaktadır: LİBERALLEŞT İRME + PİYASALARIN
BÜTÜNLEŞMESi KÜRESELLEŞME ?
=

Son olarak, küreselle§meye ili§kin bu a§ırı ekonomistçi


anlatım, olgunun çok boyutlu olma özelliğinin eksik ifade
edilmesine yol açmaktadır. Küreselle§menin kültürel ve
siyasi boyutları, sadece küresel piyasaların i§leyi§ine bağlı
ikincil süreçler olarak ele alınmaktadır. Küreselle§menin
ekonomik boyutlarının merkezi bir role sahip olduğu kabul
edilse bile, bu süreçlerin piyasa düzenlemelerinin ortadan
kaldırılmasıyla ili§kili olması gerekmez. Alternatif bir gö­
rü§e göre, küreselle§me, piyasaların uluslararası siyasi ku­
rulu§lara kar§ı sorumlu olmasını sağlayacak bir küresel dü­
zenleme çerçevesinin olu§turulmasıyla ili§kilidir. Ancak
küresekiler için, küreselle§menin, bireyleri devletin
denetiminden kurtaran bir giri§im olmanın yanı sıra, kü­
resel piyasaları liberalle§tiren ve bütünle§tiren bir giri§im
olarak da ifade edilmesi, en çok kısıtlayıcı olduğunu dü­
§ündükleri yasa ve kurulu§lara kar§ı mücadelelerinde ka­
muoyunun desteğini sağlamanın en iyi yoludur. Küresel­
le§meye ili§kin neoliberal dü§üncelerini nüfusun geni§
kesimlerine pazadayabildikleri ölçüde, kendi çıkarlarına
uygun bir toplumsal düzeni sürdürmeleri mümkün ola­
bilecektir. Hala ku§ku duyanlar için küreselcilerin bir
kenarda tuttukları hazır bir ba§ka iddiaları daha vardır.
Tarihsel zorunluluk olarak ilerleyen bir süreçten niçin
ku§ku duyulsun ki ?

1 35
2. iddia: Küreselleşme kaçınılmazdır ve
geri döndürülemez

Küreselle§menin tarihsel bir zorunluluk olduğu dü§ün­


cesi, ilk bakı§ta, neoliberal ilkelere dayalı bir ideoloji için
pek uygun değilmi§ gibi görünmektedir. Ne de olsa, 20.
yüzyıl boyunca liberaller ve muhafazakarlar, insanın özgür­
lüğünü daha önemsiz gibi gösteren ve toplumsal gerçekliğin
biçimlendirilmesinde ekonomi dı§ı faktörlerin gücünü
önemsemeyen determinist iddiaları yüzünden Marksisdere
kar§ı makul ele§tiriler yöneltmi§lerdir. Bununla birlikte,
küreselciler, tarihsel zorunluluk konusunda aynı tek ne­
denli, ekonomistçi anlatıma dayanmaktadırlar. Küreseki
yoruma göre, küreselle§me, teknolojik yenilikterin zorladığı,
geri döndürülemez piyasa güçlerinin kaçınılmaz §ekilde ya­
yıldığını göstermektedir. A§ağıdaki ifadeleri ele alalım:

Bugün küreselle§menin acımasız mantığını benimseme­


liyiz; ekonomimizin gücünden, kentlerimizin güvenliği­
ne, insanlarımızın sağlığına kadar her §ey yalnızca sınır­
larımız içindeki olaylara değil, dünyanın diğer ucunda­
ki olaylara da bağlıdır. Küreselle§me geri döndürülemez.
Bill Clinton, ABD eski Ba§kanı

Küreselle§me kaçınılmazdır ve acımasızdır ve ivme ka­


zanmaktadır. Küreselle§me gerçekle§mektedir ve ger­
çekle§ecektir. Ondan ho§lanıp ho§lanmamamız fark
etmez, o olmaktadır ve olacaktır.
Frederick W. Smith, FedEx
Şirketi'nin Yönetim Kurulu Ba§kanı ve CEO'su

1 36
Hindistan ekonomisini daha fazla liberalle§tirmemiz
ve düzenlemelerden kurtarmamız gerekir. Aklı ba§ında
hiçbir Hindistanlı i§adamı buna kar§ı çıkmaz. Küresel­
le§me kaçınılmazdır. Daha iyi bir alternatif yoktur.
Rahul Bajaj, Hintli sanayici

Küreselle§menin, bu §ekilde, hava veya yerçekimi gibi


bir tür doğal güç biçimindeki neoliberal tasviri, küre­
selcinin, varlıklarını sürdürmek ve ilerlemek için piyasa
disiplinini benimserneleri gerektiği konusunda insanları
ikna etmesini kolayla§tırmaktadır. Bu yüzden, zorunluluk
iddiası, küreselle§meye ili§kin kamuoyu söylemini depo­
htize etmektedir. Neoliberal politikalar siyaset üstü olarak
tasvir edilmektedir; bu politikalar sadece doğanın emrettiği
§eyleri yerine getirmektedir. Bunun anlamı, insanların, bir
dizi tercihe göre hareket etmek yerine, sadece devlet dene­
timlerinin ortadan kaldırılmasını talep eden dünya-piyasa
yasalarının gereğini yerine getirmeleridir. İngiltere'nin eski
ba§bakanı Margaret Thatcher'ın sık sık söylediği gibi, 'ba§­
ka alternatif yoktur'. Ekonomik ve teknolojik güçlerin
doğal hareketlerine ili§kin hiçbir §ey yapılamazsa, siyasi
grupların, deği§tirilemez olan bir durumu kabul etmeleri
ve bundan azami ölçüde yararlanmaları gerekir. Direnme,
doğal olmayacak, akıldı§ı ve tehlikeli olacaktır.
Zorunluluk dü§üncesi ayrıca genel kamuoyunu küre­
selle§menin yüklerini payla§mak konusunda ikna etmeyi
kolayla§tırmakta ve böylece, neoliberal siyasetçiler tara­
fından çoğu kez kullanılan bir gerekçeyi desteklemektedir:
"Bizi toplumsal programlarda kısıntıya gitmek zorunda

1 37
bırakan, piyasadır." Almanya cumhurba§kanı Roman
Herzog'un ulusa seslendiği bir TV konu§masında ifade
ettiği gibi, küresel güçlerin kar§ı konulamaz baskısı, her­
kesten fedakarlık yapmasını talep etmektedir. Elbette, ba§­
kan Herzog büyük hisse senedi sahiplerini ve §irket yö­
neticilerini hangi fedakarlıkların beklediğini hiçbir zaman
belirtmemi§tir. ABD'de Enron Şirketi'nin §a§ırtıcı çökü§ü
gibi yakın örnekler, fedakarlıkların, neoliberal politikaların
bir sonucu olarak i§lerini ve sosyal yardımlarını kaybeden
i§çiler ve çalı§anlar tarafından orantısız bir §ekilde yük­
tenilmesinin çok daha muhtemel olduğunu göstermek­
tedir.
Son olarak, küreselle§menin kaçınılmaz ve kar§ı ko­
nulmaz olduğu iddiası, piyasaları siyasi denetimden kur­
tarmada ba§ı çeken belli ülkelere ayrıcalıklı bir konum sağ­
layan daha geni§ bir evrimci bir söyleme dahil edilmi§tir.
5. Bölümde tartı§ıldığı gibi, iyimser hiper-küreselciler,
küreselle§meyi genellikle dünyanın geri döndürülemez
biçimde Amerikanla§tırılmasını ifade eden daha hafif bir
deyim olarak kullanmaktadırlar. Küreseki güçler, 1 9 .
yüzyılda Herbert Spencer v e William Graham Sumner ve
benzerleri tarafından yayılan Angio-Amerikan öncülüğü
paradigmasını yeniden canlandırmı§lardır. Klasik piyasa
liberalizminin temel bile§enlerinin tamamı küreselcilikte
mevcuttur. Batı uygarlığının lehindeki acımasız doğal
yasalar, tam rekabetin kendi kendini düzenleyen ekonomik
modeli, giri§imlerin erdemleri, devlet müdahalesinin
kusurları, laissez faire ilkesi ve en güçlü olanın ya§amasına
yol açan kaçınılmaz, evrimci süreç bu öğeler arasında yer
almaktadır.

1 38
3. iddia: Küreselleşmeyi kimse
yönlendirmemektedir

Küresekiliğin deterministik dili, bir diğer güzel ifade


avantajı sağlamaktadır. Piyasanın doğal yasaları aslında
tarihin neoliberal gidi§ini önceden görmü§se, o zaman
küreselle§me belli bir toplumsal sınıfın ya da grubun keyfi
gündemini ifade etmez. Bu durumda, küresekiler üstün
bir gücün deği§tirilemez buyruklarını yerine getirmekten
ba§ka bir §ey yapmamaktadırlar. Küreselle§meyi yönlen­
direnter insanlar değil, piyasalar ve teknolojidir. Belli insan
davranı§ları küreselle§meye ivme kazandırabilir veya onu
geciktirebilir, fakat son tahlilde, piyasanın görünmeyen
eli, üstünolan aklını herzaman kabul ettirecektir. Bu görü§e
ili§kin üç ifade §unlardır:

Solda yer alan birçok ki§i, piyasalara ili§kin olarak ge­


nelde ho§lanmadıkları §U husus u temsil ettiği için küre­
sel piyasayı sevmemektedir: piyasaları hiç kimsenin
yönlendirmediği gerçeği. Gerçek olan §U ki, yurtiçi
piyasaların birçoğunu görünmeyen el yönetmektedir.
Amerikalıların çoğu bunu ya§amın bir gerçeği olarak
kabul etme eğilimindedir.
Paul Krugman,
ABD'li ekonomist

Küreselle§meye ili§ kin en temel gerçek §udur: hiç kimse


tarafından yönlendirilmemektedir. Hepimiz, birilerinin bu
i§te görevli ve yönlendirici olduğuna inanmak istiyo-

1 39
ruz. Ancak bugün küresel piyasa, genellikle birbirine
ekran ve ağlarla bağlanmı§, kim olduğu belli olmayan
hisse senedi, tahvil ve döviz alıcı ve satıcılarından ve
çokuluslu yatırımcılarından olu§ an bir Elektronik Sü­
rüdür.
Thomas Friedman,
New York Times muhabiri ve
ödül sahibi yazar

Küreselle§menin çok iyi bilinen en güzel yönü, hiç kim­


senin bunu denetlememesidir. Küreselle§menin çok
iyi bilinen en güzel yönü, bir ki§i, devlet ya da kurulu§
tarafından denetlenmemesidir.
Robert Hormats, Goldman Sachs
International'ın Yönetim Kurulu
Ba§kan Yardımcısı

Ancak Bay Hormats sadece biçimsel açıdan haklıdır.


Tek bir kötü güç tarafından yönetilen bilinçli bir komplo
mevcut olmamakla birlikte, bu, küreselle§meyi kimsenin
yönlendirmediği anlamına gelmemektedir. Küresel piya­
saların liberalle§mesi ve bütünle§mesi, insan tercihlerinin
dı§ında geli§emez. 3. Bölümde gösterildiği gibi, dünya
piyasalarının bütünle§tirilmesi ve düzenlemelerden kur­
tarılması asimetrik güç ili§kilerini hem olu§turmakta, hem
de bunların sürmesini sağlamaktadır. Bugün ABD dünya­
nın en güçlü ekonomik ve askeri gücüdür ve UÖŞ'lerin en
büyükleri Kuzey Amerika'da bulunmaktadır. Bu durum,
ABD'nin bu muazzam küreselle§me süreçlerini egemen

1 40
biçimde yönettiği anlamına gelmemektedir. Fakat küre­
selle§menin hem özünün hem de yönünün, büyük ölçüde
Amerika'nın iç ve dı§ politikaları tarafından biçimtendi­
ğini ifade etmektedir.
Kısacası, lideri olmayan bir küreselle§me süreci, günü­
müz dünyasının gerçeğini yansıtmamaktadır. Tersine, bir
yandan küresel Güney' deki küreselle§meyle sıkı ili§ki için­
deki seçkinlerin gücünü güvence altına alırken, öte yandan
Kuzey'in çıkarlarını savunma ve bu çıkarları geni§letme
biçimindeki bir siyasi gündeme hizmet etmektedir. Hiç
kimse t arafından yönlendirilmediği dü§ üncesi, tıpkı
tarihsel zorunluluk ifadesi gibi, konuya ili§kin olarak kamu­
oyundaki tartı§mayı depolitize etmeye ve böylece küresel­
le§me kar§ıtı hareketleri eylemsizle§tirmeye yöneliktir. N ü­
fusun geni§ kesimleri, kendi yolunda giden ve kendi ken­
disini yöneten bir canavar biçimindeki küreseki görüntüyü
benimseyince, direnme hareketlerini örgütlernek çok zor­
la§maktadır. Sıradan insanlar alternatif toplumsal düzen­
lernelerin tercih edilebileceğine ili§kin inançlarını yitir­
dikçe, küreselle§menin pasif tüketici kimlikleri olu§turma
yeteneği daha da güçlenmektedir.

4. iddia: Küreselleşme herkese


yarar sağlar

Bu iddia küreselle§menin temelinde yer almaktadır,


çünkü küreselle§menin 'iyi' bir §ey mi yoksa 'kötü' bir §ey
mi olarak ele alınması gerektiğine ili§ kin önemli normatif
soruya olumlayıcı bir yanıt sağlamaktadır. Küresekiler çoğu
kez görü§lerini, piyasanın liberalle§tirilmesinin ortaya

1 41
çıkaracağını iddia ettikleri yararlada ili§kilendirirler: küre­
sel ya§am standartlarının yükselmesi, ekonomik etkinlik,
bireysel özgürlük ve benzeri görülmemi§ teknolojik iler­
leme. Bu gibi iddialara ili§kin örnekler §unlardır:

Her §ey hesaba katıldığında, küresel finanstaki ola­


ğanüstü deği§ikliklerin, tüm dünyadaki ekonomik ya­
pılarda ve ya§ am standartlarında önemli iyile§tirmeleri
kolayla§tırdığı konusunda fazla ku§ku bulunmamak­
tadır.
Alan Greenspan, ABD Federal
Reserve Yönetim Kurulu Ba§kanı

Küreselle§menin etkileri çok olumlu olmu§ tur. Benzeri


görülmemi§ bir liberalle§meyle te§vik edilen dünya tica­
reti, genel küresel ekonomideki üretiminden daha hızlı
artmakta, bir verimlilik ve etkinlik dalgasına yol aç­
makta ve milyonlarca i§ yaratmaktadır.
Peter Sutherland, British Petroleuru
Yönetim Kurulu Ba§kanı

Dünyamızda iyimser bir çağda ya§amaktayız: Ülkeler


arasındaki engeller azaltılmı§ tır, ekonomik liberalizm
kesinlikle i§lemektedir ve etkili olduğunu kanıtlamı§­
tır, ticaret ve yatırım hızla artmaktadır, ülkeler arasın­
daki gelir farklılıkları azalmaktadır ve yaratılan refah
görülmemi§ düzeylere çıkmı§tır ve bunun bu §ekilde
süreceğine inanıyorum.
George David, United Technologies
Şirketi CEO'su

1 42
Fakat Bay David söylediklerinin gerisinde yatan varsa­
yımları hiç belirtmemektedir. 'Biz' derken tam olarak kim­
leri kastetmektedir? Neoliberalizmin 'etkili' olduğunu kim
'kanıtlamı�tır'? 'Etkili' ne demektir? Ama aslında, bunun ter­
sini gösteren güçlü kanıtlar mevcuttur. Piyasa, toplumsal
ve siyasi sonuçlara egemen olacak kadar geli§tiğinde, küre­
selle§menin sunduğu fırsatlar ve ödüller e§itsiz biçimde
dağıtılmakta, güç ve zenginlik, halk yığınlarının aleyhine
olmak üzere, belirli bir grup insan, bölge ve §irketin elinde

Zengin ve yoksul ülkelerin farklıla§an gelirleri, 1 970-95.


Kişi başına GSYiH
[ı 995 ABD dolan)
20.000

1 5.000

1 0.000

5.000 C\1a üçte bir

. . . . . ... . . . . . . ... . . . . . . ... . . . . ,. . .... . . . . . .


Alt üçte br

..
1. .. . . . . . . . ..
. .. ..... . .
o
1 970 1 975 1 980 1985 1 990 1 995
Kaynak: World Bank, World Development Report 1 999/2000.

1 43
.ı;.
.ı;.

/;
D AH 760 $ veya daha az
-�.·

D Alt orta 761 $ -3030 S


B Üst orta 3031 $ - 9360 $
- Üst 936 ı $ veya daha fazla
• Veri yok
Harita 5. Ülkelerin gelirleri, 1999.
yoğunla§maktadır. Dünya Bankası'ndan sağlanan veriler
bile aslında ülkeler arasındaki gelir e§itsizliklerinin, yakın
tarihte görülmemi§ bir hızla artmakta olduğunu ortaya koy­
maktadır.
ı 999 ve 2000 yılı BM insani Geli§me Raporlarında yer
alan veriler, ı973'te, küreselle§menin ba§lamasından önce,
en zengin ve en yoksul ülkeler arasındaki gelir farkının
44'e ı olduğunu göstermektedir. Yirmi be§ yıl sonra bu
oran 74'e ı'e çıkmı§tır. Soğuk Sava§'ın sona ermesinden
sonraki dönemde, uluslararası yoksulluk sınırının altında
ya§ayanların sayısı ı 98 7' de ı ,2 milyar ki§i iken günümüzde
ı,S milyara çıkmı§tır. Mevcut eğilim devam ederse, bu sayı
2 0 ı 5 'te ı ,9 milyara çıkacaktır. Bunun anlamı, 2 1 . yüzyıla
girilirken, insanların en alttaki % 25 'lik bölümünün yılda
ı40 dolardan daha azıyla ya§amasıdır. Bu arada, dünyadaki
en zengin 200 ki§i, ı 994 ve ı 998 arasında net servetlerini
ı trilyon dolardan daha fazla arttırmı§tır. Dünyanın en
zengin üç milyarderinin varlıkları, en az geli§mi§ ülkelerin
ve bu ülkelerin 600 milyonluk nüfuslarının tamamının
toplam GSMH'lerinden daha fazladır.
E§itsizlikteki artı§ eğilimi dünyanın en zengin ülkele­
rinde bile gözlenebilir. Örnek olarak ABD' deki gelir uçuru­
mundaki artı§a bakınız (bkz. s. ı46) .
ABD'deki siyasi eylem gruplarının sayısı ı 974 yılında
400 iken, bu sayı 2000 yılında 9.000'e çıkmı§tır. Şirketler
adına lobi faaliyetleri yürüten bu gruplar, neoliberal poli­
tikaları sürdürmeleri için Kongre'ye ve Ba§kan'a ba§arılı
bir §ekilde baskı uygulamaktadır. ABD'deki i§gücünün üçte
birinden fazlasını olu§ turan 4 7 milyon i§çi saat ba§ına ı O
dolardan daha az gelir elde etmektedir ve ı 973'teki i§çiler-

1 45
den yılda 1 60 saat daha fazla çalı§maktadır. Küresekiler
tarafından genellikle küreselle§menin ekonomik yarar­
iarına kanıt olarak gösterilen 1 990'lardaki dü§ük ABD i§­
sizlik oranı, dü§ük ücretler ve haftada 2 1 saat çalı§tığında
bile istihdam edilenler arasında sayılan ve tam günlü i§
bulamayan milyonlarca kısmi-zamanlı i§çi aracılığıyla giz­
lenmektedir. Aynı zamanda, büyük §irketlerin istihdam
ettiği CEO'ların ortalama maa§ı çarpıcı biçimde artmı§tır.
2000 yılında bu ki§ilerin ortalama maa§ı bir i§çinin orta­
lama ücretinden 4 1 6 kat daha fazlaydı. ABD hanehalkları­
nın en üstteki % 1 'lik diliminde yer alanların finans varlığı,
son 20 yılda önemli bir artı§ kaydederek, hanehalklarının
en alttaki % 95 'inin servetlerinin toplamını a§mı§tır.

ABD'de toplam gelirde hanehalklarının payları, 1 967-2000.

25%
Hanehalklarının
en zengin % 5'i
-

Hanehalklarının
1 0% en yoksul % 40'ı

5%

0% ��---L--�--��---L--�-J---L__J
1 967 1970 1 973 1 976 1 979 1 982 1985 1 988 1 991 1 994 1 997 2000
Kaynak: US Census Bureau, www.census.gov.

1 46
Küresel düzeyde kar arayı§ının, yoksul insanların tek­
noloji ve bilimsel yenilikterin sunduğu avantajlardan ya­
rarlanmalarını daha da güçle§tirdiğine ili§kin çok sayıda
ba§ka kanıt bulunmaktadır. Örneğin, küresel Kuzey ve kü­
resel Güney'deki ülkeleri birbirinden ayıran ve giderek ge­
ni§leyen bir 'dij ital uçurum' olduğuna ili§kin çok sayıda
kanıt mevcuttur.
Küresel sağlık hizmetlerinde geni§leyen uçuruma ili§kin
olarak, 3 1 Ekim 2000 tarihinde BBC News'da yayınlanan
habere bakalım:

Küresel internet kullanıcılarının bölge nüfusuna oranı,


1 998-2000
Ülke 1998 2000

ABD 26,3 54,3


Yüksek gelirli OECD ülkeleri 6,9 28,2
(ABD hariç)
Latin Amerika ve Karayipler 0,8 3,2
Doğu Asya ve Pasifik 0,5 2,3
Doğu Avrupa ve BDT 0,8 3,9
Arap ülkeleri 0,2 0,6
A§ağı Sahra Afrika'sı 0, 1 0,4
Güney Asya 0,04 0,4
Dünya 2,4 6,7
Kaynak: BM insani Geli�me Raporu 2001 .
(OECD: Ekonomik İ §birliği ve Kalkınma Ö rgütü; BDT: Bağımsız
Devletler Topluluğu)

147
ABD'de bir grup bilim insanı, yakınlarda, ekonomik
küreselle§menin A§ağı Sahra Afrika'sında parazit has­
talıklarının yayılmasını önlemenin önünde en önemli
tehdidi olu§turduğu konusunda kamuoyunu uyarmı§­
tır. Bu bilim insanları, ABD kökenli ilaç §irketinin,
geli§mekte olan ülkeler satın alamadığı için birçok
anti-parazit ilacın üretimini durdurduğuna i§aret et­
mektedirler. Ciddi karaciğer tahribatı yaratan bir pa­
razit hastalığı olan bilharzia hastalığının tedavisinde
kullanılan bir ilacı üreten bir ABD §irketi, dünyada
bu hastalıktan etkilenen 200 milyondan fazla insan
olmasına rağmen, bu ilacın karı azaldığı için ilacın üre­
timini durdurmu§tut. Karaciğer parazit kurtlarının ne­
den olduğu tahribatı gidermek için kullanılan bir diğer
ilaç ise, küresel Güney'deki 'mü§teri kitlesi'nin yeterli
'alım gücü'ne sahip olmaması nedeniyle 1 979'dan beri
üretilmemektedir.

E§itsiz küresel bölü§üm eğilimlerinin varlığını kabul


eden az sayıdaki küreseki de genellikle piyasanın bu 'düzen­
sizlikleri' gidereceği konusunda ısrar etmektedir. Bu ki§iler
kısa dönemde 'rayından sapma olaylarının' ya§anmasının
zorunlu olduğunu, fakat sonunda bunların yerini küresel
verimlilikteki önemli sıçrayı§ların alacağını öne sürmek­
tedir. Aslında, küreselle§menin herkese yarar sağladığı
§eklindeki resmi görü§ten ayrılan küreselciler, ele§tirile­
rinin sonuçlarına katlanmak durumundadırlar. Dünya Ban­
kası'nın Nobel Ödüllü eski ba§ ekonomisti Joseph Stiglitz,
çalı§tığı kurulu§un geli§tirdiği neoliberal ekonomi politi-

1 48
kalarını kamuoyu önünde ele§tirdiği için §iddetli saldırı­
lara uğramı§tır. Stiglitz, geli§mekte olan ülkelere hem
Dünya Bankası hem de IMF tarafından dayatılan yapısal
uyum politikalarının genellikle yıkıcı sonuçlara yol açtığını
öne sürmü§tür. Ayrıca 'piyasa ideologlarının' 1 997-8 Asya
ekonomik krizini, devlet müdahalesini gözden dü§ürmek
ve piyasanın daha fazla liberalle§tirilmesini te§vik etmek
için kullandıklarına da i§aret etmi§tir. Stiglitz, 1 999 yılının
sonunda görevinden istifa etmeye zorlanmı§tır. Be§ ay sonra
da Dünya Bankası ile yaptığı d anı§manlık sözle§mesi feshe­
d ilmi§ tir.

5. iddia: Küreselleşme, dünyada demokrasinin


yayi/masıni daha da art1nr

Bu küreseki iddia, serbest piyasa ile demokrasinin


e§anlamlı terimler olduğu yönündeki neoliberal iddiadan
kaynaklanmaktadır. Bu kavramlar arasında 'akla yatkın'
olduğu sürekli olarak iddia edilen uygunluk, çoğu zaman
kamuoyunca itirazsız bir §ekilde kabul edilmektedir. Buna
ili§kin üç örnek §öyledir:

Küreselle§menin yol açtığı ekonomik geli§me düzeyi,


güçlü bir orta sınıfa sahip karma§ık sivil toplumların
olu§masına katkıda bulunur. Demokrasinin geli§­
mesini kolayla§tıran i§ te bu sınıf ve toplumsal yapı­
dır.
Francis Fukuyama,
Johns Hopkins Üniversitesi

1 49
Eski komünist ülkelerde yeni i§letmelerin ve alı§veri§
merkezlerinin ortaya çıkması, demokrasinin temeli
olarak görülmelidir.
Hillary Rodham Clinton,
ABD'nin New York senatörü

Elektronik Sürü genel olarak demokrasi yönündeki


baskıları üç çok önemli nedenden dolayı artıracaktır
- esneklik, me§ruluk ve sürdürülebilirlik
Thomas Friedman,
New York Times muhabiri ve
ödül sahibi yazar

Bu görü§ler, seçim gibi biçimsel yöntemlere, geni§ ke­


simlerin siyasi ve ekonomik kararlara doğrudan katılımın­
dan daha fazla önem veren bir demokrasi dü§üncesine da­
yanmaktadır. Bu 'cılız' demokrasi tanımı 'dü§ük yoğun­
luklu' ya da 'biçimsel' piyasa demokrasisinin seçkinci ve
sistematize edilmi§ bir modelini yansıtmaktadır. Uygula­
mada aslında otoriter olan bir yapıya birkaç demokratik
öğenin kurnazca eklenmesi, seçilmi§ olanların halkın bas­
kısından tecrit edilmesini ve böylece 'etkin' bir §ekilde
yönetebilmelerini sağlar. Bu yüzden, küreselle§menin dün­
yada demokrasinin yayılmasını sağladığı iddiası, büyük öl­
çüde sığ bir demokrasi anlayı§ına dayanmaktadır.
Bundan ba§ka, bu iddia, tersine i§aret eden çok sayıda
kanıda rekabet etmek durumundadır. Chicago Tribune de '

yer alan ve New Economic Information Service tarafından


hazırlanan bir raporu ele alalım. Bu raporda, demokratik
ülkelerin, ABD pazarlarına ula§ma ve Amerika'nın dı§

1 50
yatırımlarını çekme konusundaki yarı§ı kaybetmek üzere
oldukları öne sürülmektedir.

1 98 9 ' da demokratik ülkelerden yapılan ithal at,


ABD'nin küresel Güney'den yaptığı tüm ithalatın yarı­
sından fazlasını olu§turuyordu. On yıl sonra, demokra­
tik ülke sayısı arttığı halde, geli§mekte olan ülkelerden
yapılan ithalatın ancak üçte biri demokratik ülkeler­
den yapılıyordu. Bu eğilim daha da hız kazanmaktadır.
Dünyada giderek daha fazla sayıda ülke demokrasiyi
benimsedikçe, daha fazla sayıda Amerikan i§letmesi
diktatörlükleri tercih etmektedir. Bu bulgular ABD
§irketlerinin ithalat ve dı§ yatırım kararlarının, aslında
zayıf demokrasiterin varlıklarını sürdürme §ansını za­
yıflatıp zayıflatmadığı §eklindeki önemli soruyu gün­
deme getirmektedir. Zengin Kuzey ülkelerinin güçlü
yatırımcıları niçin bu tür kararları almaktadır? Bunun
nedenlerinden biri, otoriter rejimlerde ücretierin de­
mokrasilerdekinden daha dü§ük olması ve bunun dik­
tatörlüklerdeki i§letmelere yaptıkları ihracatta parasal
bir avantaj sağlamasıdır. Buna ek olarak, dü§ük ücretler,
sendikalara getirilen kısıtlamalar ve sıkı olmayan çevre
yasaları otoriter rejimiere yabancı sermaye çekmede
bir rekabet avantajı sağlamaktadır.

Sonuç

Küresekiliğin be§ temel iddiasının ele§tirel bir gözle


incelenmesi, küreselle§meye ili§kin neoliberal ifadelerin,

1 51
siyasi nedenlere dayanması ve mevcut asimetrik güç ili§­
kilerini sürdüren ve istikrara kavu§turan belli bir küresel­
le§me anlayı§ının olu§masına katkıda bulunmasından dola­
yı ideolojik olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Fakat küresel­
le§menin ideolojik alanı, kamuoyuna küreselle§menin kı­
sıtlı bir tanımını sunma görevinin ötesine uzanmaktadır.
Küreselcilik, süslü püslü bir neoliberal bakı§ açısını pa­
zarlayan, bu yolla kolektif anlamlar yaratan ve insanların
kimliklerini biçimlendiren güçlü ifadelerden olu§maktadır.
Yine de, hem Seattle'dan Cenova'ya uzanan kitlesel
küreselle§me kar§ıtı protestoların ve hem de l l Eylül
200 1 'in El Kaide terörist saldırılarının gösterdiği gibi, bu
küreseki ideolojinin yayılması ciddi bir direnme ile kar­
§ıla§mı§tır. Bir sonraki bölümde göreceğimiz gibi, 2 1 . yüzyı­
lın ilk onyılı, hızla, küreselle§menin anlamı ve yönüne ili§­
kin olarak birbiriyle çatı§an bakı§ açılarının mücadele­
lerine sahne olan bir sava§ alanı haline gelmektedir.

1 52
VII. Bölüm

KÜRESELCiLiCiN KARŞI KARŞlYA


OLDUGU SORUNLAR

Günümüzün egemen ideolojisi olan küreselcilik, dün­


yadaki birçok insanın zihnine küreselle§meye ili§kin bir
neoliberal dü§ünceyi yerle§tirmi§tir ve bu dü§ünce de güçlü
siyasi kurumlar ve ekonomik §irketler tarafından sürdü­
rülmü§ ve tekrar onaylanmı§tır. Bununla birlikte, hiçbir
ideoloj i mutlak bir egemenliği ilelebet sürdüremez. İdeolo­
jik iddialar ile insanların gerçek deneyimleri arasındaki
farklılıklar, egemenparadigma için bir krizin habercisi ola­
bilir. Böyle bir dönemde, muhalif toplumsal gruplar ka­
muoyuna kendi dü§üncelerini, inançlarını ve uygulama­
larını daha kolay bir §ekilde iletebilirler.
20. yüzyıl sona ererken, küreselle§me kar§ıtı dü§ünceler,
küreselle§meye ili§kin kamuoyu söyleminde daha fazla dik­
kat çekmeye ba§lamı§tır ve bu süreç, §irketlerin kar sağla­
maya yönelik a§ırı stratejilerinin, zenginlikte ve refahta
küresel uçurumları nasıl arttırdığı konusunda artan bir du-

1 53
yarlılık tarafından des teklenmi§ tir. 1 999 ve 200 1 yılları
arasında küresekilik ve bunun ideolojik kar§ıtları arasın­
daki mücadele dünyadaki birçok kentte sokak çatı§maları
biçiminde ortaya çıkmı§tır ve ABD'de 3.000 ki§inin öldüğü
daha önce görülmemi§ bir terörist saldırı ile doruk nokta­
sına çıkmı§tır. Bu küreselle§me kar§ıtı güçler hangileridir?

Kü reselleşme Karşıtı i ki Cephe

Bu farklı toplumsal güçler, kendilerini ve diğer insanları


küreselle§menin olumsuz sonuçlarından korumaları gerek­
tiği görü§ünü payla§maktadırlar. Bu bağlamda, hepsi de bir
anlamda 'korumacı'dır. Bununla birlikte, küreselle§me kar­
§ıtı grupların kendi siyasi gündemlerini gerçekle§tirmek
için çe§itli hedeflere yöneldiklerinin ve deği§ik araçlar kul­
landıklarının akılda tutulması çok önemlidir. Örneğin,
bunlar küreselle§meyi olu§turan özelliklere, küreselle§me­
nin nedenlerine ve 'olumsuz sonuçlar' kategorisinde tam
olarak nelerin yer aldığına ili§kin değerlendirmelerinde
birbirinden ayrılmaktadır. A§ırı basitle§tirme tehlikesini
göze alarak, küreselle§me kar§ıtı grupları iki geni§ kate­
goriye ayırınayı öneriyorum. Bu kategoriler daha sonra, ek
ölçüdere göre daha alt bölümlere ayrılabilir.

Özelci koru mac ı l ı k

Özelci korumacılar, kendi ülkelerindeki ya d a bölge­


lerindeki ekonomik, siyasi ve kültürel rahatsızlıkların
büyük bölümü konusunda küreselle§meyi suçlayan

1 54
gruplardan olu§maktadır. Eski toplumsal modellerdeki
tedrici a§ınmanın tehdidi altındaki özelci korumacılar,
ya§am standartlarındaki ve/veya ahlaki değerlerdeki
dü§Ü§e katkıda bulunan uygulamalar olarak serbest
ticareti, küresel yatırımcıların gücünü, çokuluslu §ir­
ketlerin neoliberal gündemlerini ve dünyanın Ameri­
kanla§tırılmasını suçlamaktadır. Ulusların gelecek­
lerini belirleme güçlerinin azalmasından ve kültür­
lerinin yok edilmesinden korkan bu gruplar geleneksel
ya§am biçimlerini, küreselle§me güçlerinin serbest bı­
rakılmasının sorumlusu olarak gördükleri 'dı§ öğe­
ler'den korumayı vaat etmektedirler. Özelci koruma­
cılar, küresel dayanı§maya dayalı daha adil bir uluslara­
rası düzenin olu§turulmasından çok, kendi vatanda§­
larının mutluluğu ve refahıyla ilgilidirler.

ABD'de Patrick Buchanan ve H. Ross Perot, özelci ko­


rumacı cephenin önde gelen iki temsilcisidir. Avrupa'da
Avusturyalı Jörg Haider'in Özgürlük Partisi, Fransa' da
Jean-Marie Le Fen'in Ulusal Cephe'si ve Almanya'da Ger­
hard Frey'in Halkın Birliği Partisi 'Amerikan tipi küresel­
le§meye kar§ı muhalefetlerini ortaya koymu§lardır. Küresel
Güney'de benzer tutumlar, Usame bin Laden'in a§ırı
İslamcılığında ya da Venezüella'da Ba§kan Hugo Chavez'in
popülizminde görülebilir. Bu grupların sadece kendi siyasi
gündemleri açısından değil, aynı zamanda küreselle§meye
kar§ı mücadelelerinde kullanmayı arzuladıkları araçlar -
ki bu araçlar terörist §iddetten barı§çıl parlamenter yön­
temlere kadar uzanmaktadır- açısından da birbirlerinden
ayırt edilmelerinin gerektiğini tekrar hatırlamalıyız.

1 55
Evrenselci korumacı l ı k

Evrenseki korumacılar, kendilerini küresel Kuzey ve


Güney arasında daha e§itlikçi bir ili§ki kurulmasına
adamı§ ilerici siyasi partilerin içinde yer almaktadır.
Buna ek olarak, çevrenin korunması, adil ticaret ve
uluslararası emek sorunları, insan hakları ve kadın hak­
ları gibi konularla ilgili olan ve sayıları artan sivil top­
lum kurulu§unu ve ulus-ötesi ağları da içermektedir.
Küresekiliğin temel iddialarına kaqı çıkan bu gruplar,
zenginlik ve gücün küresel ölçekte yeniden bölü§ü­
müne dayalı yeni bir uluslararası düzenin olu§turul­
masının mümkün olduğuna i§aret etmektedir. Evren­
seki korumacılar, sadece kendi ülkelerinin vatanda§­
ları için değil, dünyadaki tüm insanlar için e§itlik ve
toplumsal adalet ideallerinin kendileri için yol gös­
terici olduğunu öne sürmektedir. Daha fazla küresel
e§itsizliğe, daha yüksek i§sizlik düzeylerine, çevrenin
niteliksizle§mesine ve toplumsal refahın ortadan kalk­
masına yol açan politikaları te§vik ettikleri için küre­
seki seçkinleri suçlamaktadırlar. Marjinalleri ve yok­
sulları gözeten 'a§ağıdan yukarıya bir küreselle§me' çağ­
rısında bulunarak, dünya üzerindeki sıradan insanları
neoliberal bir 'yukarıdan a§ağıya küreselle§me'den ko­
rumaya çalı§maktadırlar.

ABD'de tüketicileri savunan Ralph Nader, evrenseki


koruma cephesinin önemli bir temsilcisi olarak ortaya çık­
mı§tır. Avrupa'da yerle§ik ye§il partilerin sözcüleri dizginsiz

1 56
neoliberal küreselle§menin, küresel çevrenin ciddi biçimde
niteliksizle§mesine yol açtığını uzunca bir süredir söyle­
mektedirler. Avrupa ve ABD'deki anar§ist gruplar bu pers­
pektifle aynı görü§tedirler, fakat amaçlarına ula§mak için,
N ader ve Ye§illerin tersine, §iddet içeren araçları seçici
biçimde kullanmaya isteklidirler. Evrenseki korumacı ba­
kı§ açısı, Küresel Güney'de, genellikle Meksika'da Zapa­
tistalar, Hindistan'da Chipco hareketi ve Haiti devlet ba§­
kanı Jean-Bertrand Aristide'in yoksul insanlar hareketi
gibi neoliberal politikalara kar§ı demokratik-popüler dire­
ni§ hareketleri tarafından temsil edilmektedir. Bu gruplar­
dan bazıları küreseki kar§ıtı USTK'ler ile yakın ili§ki kur­
mu§lardır.
Son birkaç yıldaki önemli küreseki kar§ıtı eylemleri
ele almadan önce, bu iki küreseki kar§ıtı cephenin önde
gelen sözcülerinin söylediklerini daha yakından incele­
yelim.

Özelci Korumacılar

1 960'ların ba§ından beri ABD'de Cumhuriyetçi Par­


ti'nin sağ kanadıyla ili§kide olan Patrick ]. Buchanan, ken­
disini, §irket seçkinlerine, son yıllarda gelen göçmenlere,
sosyal refah harcamalarından pay alanlara ve 'özel hak­
lar'dan yararlanan azınlıklara kar§ı, 'sıkı çalı§an Amerikalı­
ların' yurtsever bir koruyucusu olarak görmektedir. Son
yıllarda, küreseki kar§ıtı söylemleri, Buchanan'ın milli­
yetçiliğinden çok daha a§ırı olan milliyetçi örgütlerin sayı­
sında çok hızlı bir artı§ olmu§tur. John Birch Derneği,

157
Hıristiyan Koalisyonu, Özgürlük Lobisi gibi gruplar ile,
yurtsever ve militan hareketler Amerika'daki toplumsal
hastalıkların çoğunun temelinde küreselleşmenin yattı­
ğına inanmaktadırlar. Bunlar küreselciliği ülkelerini içine
çekip yutan yabancı ve günahkar bir ideoloji olarak gör­
mekte ve ulus-ötesi güçlerin 'geleneksel Amerikan yaşam
tarzını' acımasızca kemirip aşındırmasından dehşete kapıl­
maktadır.
Önde gelen Cumhuriyetçilerle serbest ticaret ve göç
konularında ciddi anlaşmazlıklara düşen Buchanan, 2000
yılında partisini terk ederek, popülist Reform Partisi'nin
başkan adayı olmuştur. Çok satan kitabında ve hararetli
seçim kampanyası konuşmalarında, kendisinin küreseki
karşıtı konumunun 'ekonomik milliyetçilik' olduğuna, yani

Resim 1 3 . Patrick ). Suchanan

1 58
ekonominin dar ulusal çıkariara hizmet edecek §ekilde dü­
zenlenmesi gerektiğine i§aret etmektedir. Çağda§ Ameri­
kan toplumunun temelinde, Amerikan milliyetçiliğinin
talepleri ile küresel ekonominin dayatmalan arasında önle­
nemez bir çatı§ma olduğu inancını sık sık dile getirmek­
tedir. Buchanan'ın görü§üne göre, orta yolcu Amerikan
politikacılannın çoğu, DTÖ ve diğer uluslararası kurulu§­
lann ba§ını çektiği bir uluslararası yöneti§im yapısını des­
tekleyerek, ulusun egemenliğini çökertıneye çalı§an ulus­
ötesi §irketlerin çıkarlarına seyirci kalmaktadırlar. Bucha­
nan ayrıca ABD'nin ekonomik ve ahlaki gerilemesinden
sorumlu olan milyonlarca göçmene kapılan açmalanndan
dolayı 'çok kültürlülüğün liberal savunucuları'nı da suçla­
maktadır.
Avrupa'da özelci korumacılar, kendilerini küreselle§­
menin ekonomik ve kültürel sonuçlanna kar§ı kamuoyun­
daki kaygılan aleviendiren ekonomik milliyetçilik söy­
lemini kızı§ tırmaktadırlar. Bunların hedefleri arasında,
Brüksel'deki AB bürokratlarının yanı sıra uluslararası ban­
kacılar ve döviz ticareti yapanlar bulunmaktadır. Küre­
selle§meyi ulusal egemenliğe ve geleceğini belirleme hak­
kına yönelik en büyük tehdit olarak gören, İspanya'dan
Rusya'ya kadar çe§itli ülkelerdeki sağcı partiler, korumacı
önlemleri ve uluslararası finans piyasalanna tekrar düzen­
leme getirilmesini savunmaktadır.
Küreseki kaqıtı söylem, 'yabancı sorunu' ile birle§tiğin­
de özellikle etkili bir silah halini almaktadır. Uzun yıllar
boyunca, göç, dı§arıdan i§Çi getirilmesi ve genel Überfrem­
dung ('yabancıların a§ın ölçüde artması') Avusturya, Al­
manya ve diğer Avrupa ülkelerinin kamuoylarındaki kız-

1 59
gınlığı harekete geçirmede önemli katalizatörler olmu§tur.
Bunun nedeni, bu yabancıların gittikleri birçok ülkede kül­
türel mirasa ve ulusal kimliğe yönelik tehdit konusunda
en belirgin günah keçisi olarak görülmeleridir. Yabancı
dü§manlığı genellikle küreselle§menin bir iblis olarak gös­
terilmesiyle ele ele gitmektedir. Avrupa'da özelci küresel­
le§me sorunları etrafında örgütlenmi§ olan partiler, çoğu
kez küreselle§menin kaçınılmaz ve geri döndürülemez
olduğu biçimindeki küreseki iddiaya saldırmaktadır. Buc­
hanan'ınkine benzeyen bir dil kullanarak, neoliberal gö­
rü§lerin önünü kesebilecek güçlü siyasi liderlerin ortaya
çıkması yönünde çağrıda bulunmaktadırlar. Bu partilerin
çoğu, egemen Avrupa ülkelerinden olu§acak ve bölgenin
siyasi, ekonomik ve kültürel bağımsızlığını savunacak bir
'Avrupa kalesi'nin meydana getirilmesini tasavvur etmek­
tedirler.
Küresel Kuzey'de özelci korumacılığın yükselmesi, neo­
liberal küreselle§menin getirdiği ekonomik zorluklara ve
kültürel altüst olu§lara kar§ı otoriter bir tepkiyi ifade et­
mektedir. 'Küreselle§meden dolayı kaybedenler'in arasında
sanayi i§çileri, küçük i§letme sahipleri ve küçük çiftçiler
bulunmaktadır. Bu gruplar, güvenli sınırların ve alı§ılmı§
düzenierin yok edilmesinden büyük kaygı duymaktadırlar.
Bunların siyasi temsilcileri, kamuoyunda kültürel tek­
düzelik, ahlaki güven ve ulusal üstünlüğün olduğu, gerçek
ya da tasavvur edilmi§ bir dünyaya duyulan özlemi dile
getirmektedir.
Usame bin Laden'in radikal İslamcılığı da, çok hiye­
rar§ik ve ataerkil bir çizgiyi içinde barındırmaktadır. Bin
Laden karizmatik bir lider ve inancın korkusuz savunucusu

1 60
imajını yansıtmaktadır. Onun kökten dinciliği, zararlı ya­
bancı etkiler olarak gördüğü §eylere kar§ı mücadelesini kö­
rüklemektedir. Arap dünyasında küreselle§me, genellikle,
Amerika'nın ekonomik ve kültürel egemenliği ile ili§kilen­
dirilmektedir. 1 . Bölümde i§aret ettiğimiz gibi, bin Laden'in
El Kaide terörist ağı gibi dini örgütler, Batı'nın modernle§-

Resim 1 4 . Ralph N ader

1 61
me tarzlarının, yalnızca bölgedeki yaygın yoksulluğu sona
erdirmede ba§arısız olmakla kalmayıp, aynı zamanda bu
toplumlarda siyasi istikrarsızlığı arttırdıkları ve laik eği­
limleri güçlendirdikleri yolundaki genel algılamadan bes­
lenmektedir.
Kökten dincilik genellikle liberal ya da laik dünyanın
maddeci saldırısı olarak algılanan §eylere kar§ı bir tepki
biçiminde ortaya çıkmaktadır. 18. yüzyılda din bilgini Mu­
hammed ibn Abdülvahap tarafından yaygınla§tırılan ve
dini uyanı§ı te§vik eden ifadelerden ilham alan bin Laden
ve izleyicileri, hangi yolla olursa olsun, Müslüman dünya­
sını 'saf ve 'özgün' bir İslam'a geri götürmeye çabalamakta­
dırlar. Bunların dü§manları, sadece küreselle§menin Ame­
rikan önderliğindeki güçler değil, aynı zamanda modern­
liğin yabancı etkilerini kabul eden ve onları Müslüman
halkiara dayatan ülke içindeki gruplardır. Usame bin La­
den'in ve onun El Kaide izleyicilerinin terörist yöntemleri
temel İslami öğretilerle çeli§ebilir, fakat küreselle§meye
kar§ı verdikleri mücadele, ideolojik gıdasını özelci koru­
macılık değerlerinden ve inançlarından almaktadır.

Evrenselci Korumacılar

Evrenselci-korumacılık cephesinin ABD'deki önde ge­


len bir temsilcisi olan Ralph Nader, §irketsel küreselle§­
meyi acımasızca ele§tiren biri olarak ünlenmi§tir ve bu
ünü uzun bir geçmi§e dayanmaktadır. 1 990'lara gelindi­
ğinde N ader'in kar amacı gütmeyen altı büyük örgütünde
l SO.OOO'den fazla ki§i aktif olarak çalı§ıyordu. Bunlardan

1 62
biri olan Global Trade Watch, IMF, Dünya Bankası ve
DTÖ'nün faaliyetlerini izleyen önemli bir küreseki kar§ıtı
örgüt olarak ortaya çıkmı§tır. Nader, 1 996 ve 2000 yılla­
rında Ye§iller Partisi ba§kan adaylığı kampanyalarında ken­
disini küresekiğin neoliberal güçlerine kar§ı demokratik
ilkelerinkoruyucusu olarak sunmu§tur. Fakat Buchanan'ın
milliyetçi tarzının tersine, Nader'in korumacılık tarzı, et­
nik azınlıklar, son yıllardaki göçmenler ve sosyal refah har­
camalarından pay alanlara kar§ı popüler ho§nutsuzluk ate­
§ini canlandırmavı reddetmektedir. Aslında, N ader, küre­
selle§meye her zaman e§itlikçi güçlerin uluslararası ittifakı
yoluyla muhalefet edilmesi gerektiği dü§üncesini hep ifade
etmektedir. Ayrıca, yoksulluğun ortadan kaldırılmasının
ve çevrenin korunmasının da, ülke veya bölge sınırlarının
ötesine uzanması gereken ahlaki ko§ulları olu§turduğunu
vurgulamaktadır.
Nader, küreselle§menin, piyasaların liberalle§tirilmesi
ve bütünle§mesiyle aynı §ey olduğu ve bu dinamiğin kaçı­
nılmaz ve geri döndürülemez olduğu §eklindeki küreseki
iddiayı reddetmektedir. Onun görü§üne göre, küresekiliğe
kar§ı ba§arılı bir muhalefet yürütülmesi mümkündür, ancak
bu, ulusal sınırların ötesine uzanan barı§çıl bir direni§ ha­
reketinin olu§ turulmasını gerektirmektedir. Ye§iller Parti­
si'nin adayı, güçlü siyasi liderlerin merkezi rolünü vurgu­
lamak yerine, dünyada demokratik olmayan gücün a§ırı
yoğunla§masını a§mak için, sıradan insanların birlikte mü­
cadele ettiği, barı§çıl toplumsal adalet hareketlerine çağ­
rıda bulunmaktadır.
Ralph Nader'in ABD'deki örgütsel ağı, üyeleri taban­
daki insanların küreselle§menin §U andaki neoliberal yönü-

1 63
nü deği§tirebileceklerine inanan küresel USTK ağının bir
parçasıdır. Günümüzde, dünyanın her yerinde bu örgütler­
den binlereesi mevcuttur. Bunlardan bazıları sadece bir
avuç eylemciden olu§urken, bazıları çok daha geni§ bir üye
tabanına sahiptir. Örneğin, Üçüncü Dünya Ağı, be§ kıtada
bölgesel §ubeleri olan Malezya merkezli, uluslararası kar
amacı gütmeyen bir örgütler ağıdır. Amacı, Güney'in kal­
kınma sorunlarına ili§kin ara§tırmalar yapmak ve uluslara­
rası toplantılardaki küreseki kaqıtı görü§ler için bir
platform olu§turmaktır. Uluslararası Küreselleşme Forumu,
küreselciliğe evrenselci-korumacı bir tepki vermek için
bir araya gelmi§ eylemci, bilim insanı, ekonomist, ara§tır­
macı ve yazarlardan olu§ an bir küresel ittifaktır. Son olarak,
ulus-ötesi kadın ağları, ortak politika inisiyatifleri, genel­
likle kadın haklarına ili§kin önerileri geli§tirmek için dün­
yanın her ülkesinden kadın gruplarını bünyesinde topla­
maktadır. Neoliberal yapısal uyum programlarının kurban­
larından çoğunun küresel Güney'deki kadınlar olduğu
dikkate alındığında, bu örgütlerin hızla büyümesi §a§ırtıcı
değildir.
Bu evrenselci-korumacı ağların hepsi de aynı dü§ünceye
sahip küçük, görünü§te önemsiz gruplar olarak ba§lamı§lar­
dır. Birçoğu geli§mekte olan ülkelerdeki küreselle§me kar­
§ıtı mücadelelerden, özellikle de Meksika'daki Zapatista
ayaklanmasından önemli kuramsal ve pratik dersler çıkar­
mı§tır. NAFTA'nın yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1 994 tari­
hinde kendilerine Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu adını
veren küçük bir yerli halk isyancı grubu Güneydoğu Mek­
sika'nın Chiapas bölgesindeki dört kenti ele geçirmi§tir.
Bunu izleyen birkaç yılda Meksika ordusu ve polisi ile bir

1 64
dizi çatı§maya giren Zapatistalar, NAFTA'nın uygulanma­
sını ve liderleri komutan yardımcısı Marcos'un 'güçlülere
yarar sağlamayan çok sayıda insanı yok etmeye yönelik kü­
resel ekonomik süreç' adını verdiği süreci protesto etmeyi
sürdürmü§lerdir. Buna ek olarak, Zapatistalar, neoliberal
serbest piyasa politikalarının yıkıcı sonuçlarını tersine çe­
virmeyi taahhüt eden kapsamlı bir küreseki kar§ıtı prog­
ram sunmu§tur. Zapatistalar, mücadelelerinin esasını Mek­
sika'daki yoksulların ve yerli halkların siyasi ve ekonomik
haklarının geri alınması olduğunu öne sürmekle birlikte,
neoliberalizme kar§ı mücadelenin küresel olarak verilmesi
gerektiğini de vurgulamı§lardır.
Hem özeki hem de evrenseki cephedeki küreseki kar­
§ıtı korumacıların stratejisi, küreselle§meye söz ve eylem
düzeyinde kar§ı çıkmaktır. 1 990'lı yıllarda bu türden küre­
seki kar§ıtı çabalar egemen neoliberal paradigma ile boy
ölçü§ememi§ gibi görünmektedir. Ancak, son birkaç yıldır
küresekilik, her iki cephedeki muhaliflerin sürekli saldı­
rısına uğramaktadır.

Seattle'daki DTÖ Karşıtı Protestolardan


Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon'a
Yapılan Terörist Saldırı lara

Küreseki güçler ile bunların kar§ıtları arasında sürege­


len büyük ölçekli çatı§ malarının en belirgin örneği, 18 Ha­
ziran 1 999'da, çe§itli emek, insan hakları ve çevre grupla­
rının Almanya'nın Köln kentindeki GS Ekonomi Zirvesi
sırasında 'J 1 8' olarak bilinen uluslararası protestoları ör-

1 65
gürlemesiyle ortaya çıkmı§tır. Kuzey Amerika ve Avrupa
kentlerinin finans merkezleri, uzman hacker'ların büyük
§irketlerin bilgisayar sistemlerine kar§ı gerçekle§tirdiği
lO.OOO'den fazla 'siber-saldırı'nın yanı sıra, büyük sokak
gösterilerini de içeren iyi koordine edilmi§ doğrudan ey­
lemlere de sahne olmu§tur. Londra'da 2 .000 protestocunun
yürüyü§ü §iddete dönü§mܧ ve düzinelerce ki§inin yaralan­
masına ve önemli maddi hasara yol açmı§tır.
Altı ay sonra, Seattle'daki DTÖ kar§ıtı protestolara
40.000 ila 50.000 ki§i katılmı§tır. Bunların çoğunluğunu
Kuzey Amerikalı protestocular olu§turmakla birlikte,
önemli ölçüde uluslararası katılım da olmu§tur. Bir McDo­
nald's restoranını tahrip ettiği için uluslararası üne kavu§an
Fransız koyun yeti§tiricisi Jose Bove gibi eylemciler, Hin­
distanlı çiftçiler ve Filipinli köylülerle kol kola yürümü§ler­
dir. Evrenselci-korumacı kaygıları açık biçimde dile getiren
bu küreseki kar§ıtı eklektik ittifakta, tüketici hakları savu­
nucuları, emek eylemcileri (ucuz emek kullanılarak angarya
ile üretim yapılan yerleri protesto eden öğrenciler dahil) ,
çevreciler, hayvan hakları eylemcileri, Üçüncü Dünyanın
borçlarının silinmesini savunanlar, feministler ve insan
hakları savunucuları yer almı§tır. DTÖ'nün tarımdaki
neoliberal tavrını, çok taraflı yatırımları ve fikri mülkiyet
haklarını ele§tiren bu etkileyici kalabalık, 700 örgütü ve
grubu temsil ediyordu.
Fakat bu grupların yanı sıra, özelci-korumacı görü§ü
temsil eden ki§iler de bu yürüyü§lere katılmı§tır. Örneğin,
Pat Buchanan, taraftarlarına, DTÖ'ye kar§ı, küreseki kar­
§ıtı harekete katılmaları için çağrıda bulunmu§tur. Aynı
§ekilde, Illinois merkezli 'Yaratıcının Dünya Kilisesi'nin

1 66
kurucusu Matt Hale gibi neofa§izmin zalim destekçileri,
taraftarlarını Seattle'a gelmeleri ve 'dü§manın makinesinin
di§lilerinin arasına bir İngiliz anahtarı sokmaları' için te§­
vik etmi§lerdir. Yine de, Seattle'da toplanan göstericilerin
büyük çoğunluğunun, serbest piyasa kapitalizmine ve §irket
temelindeki küreselle§meye kar§ı evrenseki ele§tirileri
ortaya koydukları rahatlıkla söylenebilir. Bu insanların ver­
diği en önemli mesaj , DTÖ'nün geli§mekte olan ülkelerin,
yoksulların, çevrenin, i§çilerin ve tüketiciterin aleyhine
olmak üzere, §irketlerin çıkarlarını destekleyen küresel
kuralları belirlemede çok ileri gitmi§ olmasıdır.
Toplantının açılı§ gününde, büyük gösterici grupları
kent merkezindeki trafiği aksattı. İnsan zincirleri olu§tu­
rarak konferans merkezine giden anayolların önünü kes­
meyi ba§ardı. Şiddet içermeyen direni§ yöntemleri konu­
sunda eğitimli birçok gösterici, DTÖ toplantısını daha
ba§lamadan sona erdirmek amacıyla ana kav§akların ve
giri§lerin kapatılması için çağrıda bulundu. Yüzlerce delege
konferans merkezine gitmeye çabalarken, Seattle polisi so­
kakları temizleme i§ine giri§ti. Kısa süre içinde, cadde ve
kaldırımlarda sessizce oturan insanların da aralarında bu­
lunduğu kalabalıkların üzerine gözya§ı bombası attılar.
Amaçlarına ula§amayan Seattle polisi, birkaç saat sonra,
geri kalan göstericilere kar§ı cop, plastik mermiler ve biber
gazı kullandı. Bazı polis yetkilileri, kurbanlarının gözlerinin
içine biber gazını elleriyle sürme ve barı§çıl protestocuların
kasıkiarını tekınelerne gibi yöntemlere bile ba§vurdu. Polis
600'den fazla ki§iyi tutukladı. Daha da önemlisi, bunların
S OO'üne yönelik suçlamalardan sonunda vazgeçilmesiydi.
Sadece 14 olayın duru§ması yapıldı. Bunlar arasından on

1 67
0'\
o:ı

Resim 1 5 . Polis, Seattle kent merkezinde DTÖ protestocularını püskürtrnek için gözyaşı gazı kullanıyor, 30
Kasım 1999.
ki§i suçlamaları kabul ederek ceza indirimi sağladı, iki ki§i
beraat etti ve sadece iki ki§i ceza aldı.
Barı§çıl eylem taraftarı olmayan yakla§ık 200 ki§i, i§yer­
lerinin camlarını kırma ve çöp kutularını devirme yolunu
seçti. Bu genç protestocuların çoğu Oregon merkezli, ser­
best piyasa kapitalizmine ve merkezi devlet gücüne kar§ı
anar§ist bir örgüt olan 'Siyah Blok'un üyesiydi. Siyah ku­
kuletalar ve balıkçı çizmeleri giyen Siyah Blok üyeleri, a§ırı
ölçüde duyarsız i§letme politikaları uygulayan mağazaları
tahrip etti. Örneğin, bir Charles Schwab satı§ yerine do­
kunmadılar, fakat Kolombiya'daki yerli halklara kar§ı yürü­
tülen §iddetten en fazla sorumlu tutulan petrol §irketi olan
Occidental Petroleuro'da yüksek oranda hissesi olan Fide­
lity lnvestment'ın camlarını kırdılar. Kahve ticaretinde
adil ticaret ilkesini uygulamadığı için Starbucks'a kar§ı ey­
lemde bulunurken, Tully dükkanına dokunmadılar. REI
mağazalarından uzak dururken, Asya' da büyük ölçüde ucuz
emek kullanarak angarya ile üretim yapan GAP mağaza­
larına zarar verdiler.
Konferanstah görü§meler de pek düzgün gitmedi. Gö­
rü§melerin gecikerek ba§lamasıyla ortaya çıkan engelleri
a§maya çalı§an DTÖ üyeleri, kısa süre sonra, uluslararası
i§gücü ve çevre standartları gibi önemli konularda çıkınaza
sürüklendiler. Küresel Güney'den gelen birçok delege, belli
ba§lı ekonomik güçler tarafından kapalı kapılar ardında
belirlenen gündemi desteklerneyi reddetti. Biri konferans
merkezinin içinde, diğeri de dı§ında olmak üzere iki isyan
dalgası arasında kalan yetkililer, olayları olumlu bir yöne
çevirme çabasına giri§tiler. Ba§kan Clinton bir yandan
serbest ticaretin ve küreselle§menin sağlayacağı iddia edi-

1 69
len yararları vurgularken, yine de DTÖ'nün 'kendi için­
de bazı reformları' yapması gerektiğini kabul etti. Sonun­
da, Settle'daki toplantı önemli anla§maları gerçekle§tire­
medi.
Ne ilginçtir ki, Seattle Sava§ı, küreselcilerin küreselle§­
menin gerçek göstergesi olarak selamladıkları yeni tek­
nolojiterin çoğunun, küreseki kar§ıtı güçler tarafından
kendi siyasi gündemlerini hayata geçirmek için de kullanı­
labileceğini kanıtladı. Örneğin, internet, Seattle'dakine
benzer olayları örgütleyenlerin, dünyanın çe§itli kentle­
rinde aynı anda bir dizi gösteri yapılması gibi yeni protesto
biçimlerini kullanabilmelerini sağladı. Dünya üzerindeki
ki§iler ve gruplar, interneti, yeni üyeler bulmak, tarihleri
belirlemek, deneyimleri payla§mak, lojistiği planlamak, he­
defleri belirlemek ve duyurmak gibi, 15 yıl önce çok daha
fazla zaman ve para gerektiren faaliyetler için anında ve
hızlı bir §ekilde kullanabilmektedir. Cep telefonları benzeri
yeni teknolojiler, bir yandan göstericilerin olaylar sırasında
birbirleriyle yakın ili§kide bulunmalarını sağlarken, diğer
yandan polislerin taktiklerindeki deği§ikliklere hızlı ve et­
kin §ekilde cevap verme olanağını da sunmaktadır. Merkezi
bir komutaya, açıkça tanımlanmı§ bir liderliğe, büyük bir
bürohasiye ve önemli düzeyde mali kaynaklara ihtiyaç duy­
madan protestoları düzenleme ve koordine etme olanağını
arttıran bu yetenek, sokak gösterilerine tümüyle yeni bir
boyut kazandırmı§tır.
Seattle'daki DTÖ kar§ıtı gösterileri izleyen aylarda, tüm
dünyada neoliberal küreselle§meye kar§ı birbiri ardına bü­
yük ölçekli bazı gösteriler düzenlendi. Bu olaylardan bazı­
ları §unlardır:

1 70
Washi ngton, OC, N isan 2 000
Dünyanın her yerinden gelen 1 5 .000 ile 30.000 arasın­
daki küreseki kar§ıtı gösterici IMF ve Dünya Banka­
sı'nın altı ayda bir yapılan toplantısını engellemeye
çalı§tı. Protestocuların çoğu §iddet yanlısı olmadığı
halde, 1 .300 gösterici tutuklandı.

Prag, Eyl ü l 2 000


Yakla§ık 10.000 protestocu IMF ve Dünya Bankası'nın
yıllık toplantısını engellemeye çalı§tı. Bazı gösterici­
lerin polisle çatı§mada yaralanmasından sonra sokak
gösterileri §iddete dönü§tü. 400 ki§i tutuklandı.

Davos, Ocak 2001


Küreseki kar§ıtı güçler Dünya Ekonomi Forumu'nun
İsviçre'nin dağ kasabasındaki yıllık toplantısını bastı.
Bu ülkenin Il. Dünya Sava§ı'ndan beri yürüttüğü en
geni§ güvenlik operasyonunda binlerce polis ve asker
yüksek düzeyde alarma geçirildi. Polis ve göstericiler
arasındaki sokak çatı§malarında düzinelerce ki§i yara­
landı ve yüzlerce ki§ i tutuklandı. Barı§çı protestoculara
kaqı sert davranı§lar İsviçre ve diğer ülkelerin §iddetli
protestalarma neden oldu.

Quebec, N i san 2001


30.000'den fazla gösterici Amerika Ülkeleri Zirve­
si'nde yürüyü§ yaptı. Polisle bazı göstericiler arasında
sokak çatı§maları oldu. 400'den fazla ki§i tutuklandı.

171
Londra, Mayıs 2 001
Küreseki kar§ıtı binlerce gösterici Londra'nın alı§veri§
merkezinde yürüdü. İyi yönetilen polis birimleri ve
barı§çı göstericiler ciddi çatı§maların olmasını önledi.

Göteborg, Haziran 2 001


Küreseki kar§ıtı binlerce gösterici İsveç'teki Avrupa
Birliği Zirvesi'nde gösteri yaptı. Barı§çıl gösteriler §id­
dete döndü ve üç protestocu gerçek mermilerle vurul­
du. Kentin ana alı§veri§ caddesi ciddi biçimde tahrip
edildi. Yakla§ık SOO ki§i tutuklandı.

Cenova, Tem muz 2001


1 00.000 küreseki kar§ıtı gösterici İ talya'daki GS Zir­
vesi'ni bastı. Küçük bir anar§ist grup polisle çatı§maya
girince protestolar §iddete döndü. Düzinelerce ki§i
yaralandı ve bir protestocu polis tarafından vurularak
öldürüldü.

l l Eylül 200 1 'de IMF ve Dünya Bankası'nın sonbahar


toplantılarına kar§ı büyük ölçekli benzer gösterilerin ha­
zırlıkları yapılırken, korsanlar tarafından kaçırılan üç ticari
havayolu §irketi uçağı kısa aralıklarla New York'taki Dünya
Ticaret Merkezi'ne ve Washington, DC'de Savunma Ba­
kanlığı'nın Pentagon Binası'na çarptı. Dördüncü uçak, kor­
sanlar planladıkları hedefe ula§amadan Pennsylvania'da
dü§tü. İki saatten daha kısa bir süre içinde, aralarında Dün-

1 72
Resim 16. l l Eylül 2001 'deki çökü§ünde.n saniyeler önce, Dünya Ticaret
Merkezi'nin yanmakta olan ikiz kuleleri.

1 73
ya Ticaret Merkezi'nin çöken kulelerinde sıkı§ıp kalan
yüzlerce kahraman New York polisinin ve itfaiyecinin de
bulunduğu 3 .000'den fazla masum insan hayatını kay­
betti.
Saldırıları izleyen haftalarda, operasyonun El Kaide te­
rörist ağı tarafından yıllar önce planlandığı ve gerçek­
le§tirildiği ortaya çıktı. Sonraki aylarda ortaya çıkan bazı
video bantlarında, U same bin Laden, bu vah§eti, küreselle§­
menin ortaya çıkardığı çe§itli geli§melere bir tepki olarak
kendi örgütünün yaptığını hiçbir ku§kuya yer bırakmayacak
§ekilde ortaya koydu: yeryüzünde Amerikan ordusunun
yayılması, özellikle Suudi Arabistan'daki ABD üslerinin
varlığı; 1 99 1 Körfez Sava§ı'nın uluslararası hale dönü§mesi;
Filistin-İsrail çatı§masının tırmanması; modern dünyanın
'putperestliği'; 80 yıldır 'İslam Dünyası'na kar§ı 'uluslararası
kafirler' tarafından yürütülen 'küçük dü§ürme ve utandır­
ma' politikası. Usame bin Laden'in Amerikan önderliğin­
deki 'uluslararası kafirler'e kar§ı sava§ ilan etmesi, özelci­
korumacı tepkinin en a§ırı biçimini olu§turmaktadır.
Hiç ku§kusuz, l l Eylül 200 1 olayları küreselle§menin
anlamı ve yönüne ili§kin tartı§mada beklenmeyen bir sar­
sıntı yaratmı§tır. ABD Ba§kanı George W. Bush'un saldırı­
lardan dokuz gün sonra Kongre'de yaptığı ve televizyonda
yayınlanan konu§masında açıkça belirttiği gibi, terörizme
kar§ı sava§, küresel ölçekte uzun dönemli bir mücadele
olacaktır. Bu mücadele uluslararası i§birliğini ve kar§ılıklı
bağımlılığın daha ileri biçimlerini mi ortaya çıkaracaktır,
yoksa küreselle§menin yüksek hızını mı kesecektir? Teröre
Kar§ı Sava§ın 2003 baharında lrak'a yayılması, küresel i§bir­
liğinin artma olanağı açısından iyiye i§aret değildir. Ame-

1 74
rikan ve İngiliz birlikleri uzun ve yüksek maliyetli bir gerilla
sava§ı çıkmazına girdikçe, küreselle§menin karanlık yüzü,
kültürel gerilimlerin artması ve ekonomik e§itsizliğin de­
rinle§mesi ağır basmaya ba§lamı§ gibi görünmektedir. Kita­
bın son sayfalarında küreselle§menin geleceğine ili§kin kü­
çük bir tahminde bulunalım.

1 75
VIII. Bölüm

KÜRESELLEŞMENiN GELECEGiNiN
DEGERLENDiRiLMESi

İlk bakı§ta, 'terörizme kar§ı sava§ın' yayılmasının bile,


küreselle§me gibi güçlü bir toplumsal süreçler dizisini sona
erdirmesi ya da yava§latması akla yatkın görünmemektedir.
Yine de, bu konuda bazı erken uyarı i§aretleri mevcuttur.
Daha sıkı sınır denetimleri ve dünyanın önemli havaalan­
ları ve limanlarındaki daha sıkı güvenlik önlemleri, seya­
hati ve uluslararası ticareti daha sıkıntılı hale getirmi§tir.
Ulusal sınırlardaki denetimierin sıkıla§tırılması ve keskin
kültürel ayırımların sürdürülmesi yönündeki çağrılar ka­
muoyu söyleminde daha sıkça dile getirilmeye ba§lanmı§tır.
Dünyanın her yerinde sava§ eğilimiisi yurtseverlik duygu­
larının varlığı gözlenmektedir.
Modern tarihin daha yakından incelenmesi, büyük öl­
çekteki §iddetli çatı§maların daha önceki küreselle§me eği­
limlerini durdurabildiğini, hatta tersine çevirebildiğini
göstermektedir. 2. Bölümde i§aret ettiğimiz gibi, 1 860 yı-

1 77
lından 1 9 1 4'e kadar olan dönem, küreselle§menin 'Altın
Çağı'nı olu§turmaktadır. Bu çağın temel nitelikleri, ula§­
tırma ve ileti§im ağlarında daha önce görülmemi§ bir geli§­
me, uluslararası ticarette hızlı bir artı§ ve büyük sermaye
akı§ıydı. Fakat küreselle§me, kapitalist ve emperyalist nite­
likteydi ve Avrupa'da üretilen malların kar§ılığında, sö­
mürgele§tirilmi§ Güney'den kaynakların transferini içeri­
yordu. Dünyanın tek süper gücü olan Büyük Britanya, kendi
siyasi ve kültürel değerlerini yeryüzünün her yerine yaymı§­
tı. Bununla birlikte, İngiliz İmparatorluğu'nun himayesi
altında tek bir küresel piyasanın in§ası, küreselle§meye kar­
§ı, I. Dünya Sava§ı'nın patlak vermesiyle sonuçlanan §id­
dedi bir ters tepkiye yol açtı.
Politik ekonomist Karl Polanyi bu konuya ili§kin önem­
li ara§tırmasında, 20. yüzyılın birinci yarısında dünyayı
pençesine alan toplumsal krizin kökeninde, piyasaları dü­
zenlemelerden kurtarma ve küreselle§tirme yönünde iyi
tasarlanmamı§ giri§imlerin bulunduğunu belirlemi§tir. Ti­
cari çıkarlar, insanların ekonomik faaliyetleri ile toplumsal
ili§kileri arasındaki ili§kiyi büyük ölçüde koparan, acımasız
bir piyasa mantığı aracılığıyla topluma egemen olmaya ba§­
lamı§tır. Serbest piyasanın ilkeleri karma§ık kar§ılıklı yü­
kümlülükleri içeren toplumsal ili§kileri ortadan kaldırmı§
ve yurtta§ların toplumsal katılımı, kar§ılıklılık ve yeniden
bölü§üm gibi toplumsal değerleri tahrip etmi§tir. Nüfusun
geni§ kesimleri, kendilerini, yeterli bir toplumsal güvenlik
ve destek sisteminden yoksun halde bulunca, kendilerini
piyasaların küreselle§mesinden korumak için radikal ön­
lemlere ba§vurmu§lardır. Polanyi, Avrupalı küreseki kar­
§ıtı hareketlerin, sonunda, ulusal düzeyde koruyucu top-

1 78
lumsal düzenlemeleri yasala§tıran siyasi partilerin ortaya
çıkmasına neden olduklarına i§aret etmektedir. Büyük Sa­
va§ın sona ermesini izleyen uzun ve §iddetli bir ekonomik
altüst olu§ döneminden sonra, özelci-korumacı güç en a§ırı
biçimini İ talyan fa§izmi ve Alman Nasyonal Sosyalizmi
olarak ortaya koymu§tur. Sonuçta, tüm dünyayı egemenliği
altına almayı öngören liberal-küreseki emel, piyasalan to­
taliter bir devletin parçası haline getiren aynı ölçüde a§ırı
bir kar§ı hareketi doğurmu§tur.
Polanyi'nin analizi bugünkü duruma da kesin olarak
uygulanabilir. 19. yüzyıldaki öncüsü gibi, günümüzdeki kü­
reselle§me tarzı da dünyanın tamamındaki ekonomik dü­
zenlemelerin ortadan kaldırılması ve tüketici kültürünün
önünün açılması biçimindeki devasa bir deneyi ifade et­
mektedir. Fakat önceki bölümde görd üğümüz gibi,
neoliberal küreselle§menin yükseli§ine kar§ı çıkı§lar d a ol­
mu§tur. 2 1 . yüzyılın küreseki kar§ıtı güçleri -özellikle §id­
det içeren özelci-korumacı biçiminde olanlar- siyasi he­
deflerine ula§mak için §iddet araçlarını kullanmaya istekli
ve küreselle§meden soğuyan milyonlarca kaybedeni kendi
yanına çekebitir görünmektedir. Bu yüzden, Dünya Ticaret
Merkezi ve Pentagon'a yönelik saldırılar, ABD hükümeti
ve müttefikleri tarafından, dünya üzerinde sayıları hızla
artan terörist örgüdere ve destekçilerine kar§ı yaygın­
la§tırılarak yürütülen bir küresel sava§taki ilk salvo atı§ı
olarak dü§ünülebilir. Bu türden tehlikeli bir tepki senaryosu
küreselle§meyi frenieyebilir.
Öte yandan, özelci korumacılığın bu vah§i güçlerini
bastırmak için sürdürülen çabaların aslında uluslararası
i§birliğini arttırması ve yeni küresel ittifakları te§vik etmesi

1 79
de mümkündür. Küresel Kuzey, terörizmin ba§lıca toplum­
sal nedenlerini ortadan kaldırmak için, küreselle§menin
egemen neoliberal biçimi yerine, küresel zenginlik ve refah­
taki mevcut uçurumları azaltacak ciddi bir reform günde­
mini getirmek isteyebilir. Ne yazık ki, birçok küreselci,
küreselle§menin yağmacı biçimine 'insani bir maske' takma
konusunda verdikleri çe§itli güveneelere rağmen, §irketlere
yönelik gündemlerinin sınırları içinde kalmayı sürdürmü§­
tür. Bunların önerdikleri reformlar, uygulanma imkanı bul­
sa bile, büyük ölçüde simgesel nitelikte kalacaktır.
Örneğin, Seattle gösterilerinin ardından, zengin ülkele­
rin temsilcileri ve DTÖ Genel Sekreteri, DTÖ'nün kuralla­
rının ve yapısının daha fazla §effaflık ve hesap verilebilirlik
sağlayacak §ekilde yeniden düzenlenmesini istedikleri konu­
sunda dünya kamuoyunabirlikte güvencevermi§lerdir. Fakat
üç yıl sonra, bu taahhütlerini yerine getirme konusunda hiç­
bir somut adım atmamı§lardır. DTÖ, geli§mekte olan ülkele­
rin, tartı§malı yöntemlerinden bazılarının gözden geçiril­
mesi yönündeki acil taleplerini kar§ılamak için özel Genel
Konsey toplantıları düzenlemektedir. Ancak DTÖ'ye ege­
men olan küresel Kuzey'in güçlü devletlerinin sözcüleri,
mevcut düzenlernelerin yasal olarak bağlayıcı olduğunu açık
biçimde ifade etmi§lerdir. Onlara göre, yönetsel sorunlar,
ancak geli§mekte olan ülkelerin ve evrenselci-korumacı ör­
gütlerin çoğunun kar§ı çıktığı kurallara göre yürütülecek
yeni ve kapsamlı çok taraflı görü§melerde ele alınabilir.
Küreseki paradigmayı yeni bir ılımlı reform söylemiyle
takviye etme §eklindeki bu yeni strateji, görece kısa bir
dönem için etkili olabilir. Fakat uzun dönemde, küresel
e§itsizliğin artması ve toplumsal istikrarsızlığın sürmesi,

1 80
1930'larda ve 1940'larda milyonlarca insanın çektiği acılar­
dan sorumlu olanları bile gölgede bırakacak tepkici top­
lumsal güçleri harekete geçirebilir. Aslında, son olayların
da gösterdiği gibi, küreselle§menin kendi varlığını sürdür­
mesi, radikal biçimde dönü§mesine bağlıdır. Küresekilik ve
muhalifleri arasında §iddetli bir çatı§manın daha da tırman­
masının önlenmesi için dünya liderleri kapsamlı bir 'Küresel
Yeni Sözle§me'yi tasadamak ve uygulamak zorundadır.
Bu Küresel Yeni Sözle§menin temelinde, dünya üzerinde
dayanı§ma ağları olu§turmak yönünde ciddi giri§imler yer
almaktadır. Böyle büyük bir pazarlığın en önemli öğesi,
zengin ülkelerin, Kuzey-Güney adaletini iyile§ tirme
konusunda yapacakları ciddi taahhütler olmalıdır. Ocak
2002' de Brezilya'daki Dünya Toplumsal Forumu'nda -Da­
vos'taki neoliberal Dünya Ekonomik Forumu'na alternatif
olan evrenselci-korumacı forum-, küreselle§menin küresel
yöneti§im, toplumsal ve ekonomik adalet ve insan hak­
larına ili§kin mevcut biçimini dönü§türmeye yönelik çok
sayıda özel öneriyi tartı§an S O.OOO'i a§kın katıhıncıyı bir
araya getirmi§tir. A§ağıdaki listede bu somut politika öne­
rilerinden bazıları yer almaktadır.

1 . Üçüncü Dünyanın borcunun tamamının silinme­


sini içeren bir 'Marshall Planı',
2. Uluslararası finans i§lemlerinden vergi alınması,
3. Zenginler ve §irketler için vergi cenneti olan off­
shore finans merkezlerinin ortadan kaldırılması,
4. Sıkı küresel çevre sözle§melerinin uygulanması,
5 . Daha e§itlikçi bir küresel kalkınma gündeminin
hayata geçirilmesi,

1 81
6. Büyük ölçüde, finans i§lem vergisi yoluyla küresel
Kuzey tarafıından finanse edilen ve büyük ölçüde
küresel Güney tarafından yönetilen bir yeni dünya
kalkınma kurumunun olu§turulması,
7. DTÖ'de yapılacak önemli reformlarla hükme bağ­
lanacak, uluslararası i§gücü koruma standartlarının
olu§ turu lması,
8. Ulusal hükümetlerin ve uluslararası kurulu§ların,
yurtta§larına kar§ı daha §eff.af olmaları ve daha fazla
hesap vermeleri,
9. Küreselle§menin tüm yöneti§iminin cinsiyete ke­
sinlikle duyarlı bir §ekilde gerçekle§tirilmesi.

Hiç ku§kusuz, l l Eylül terörist saldırıları ve Afganistan


ve Irak'ta süren Teröre Kar§ı Sava§, küreselle§me ba§lığı
altında toplanan toplumsal süreçlerin biçimini ve yönünü
ciddi biçimde etkilemi§tir. İnsanlık kritik dönemlerden
birine daha girmi§tir. Küresel e§itsizliğin, özelci korumacı­
lığın vah§i güçlerine yeni güçlerin katılmasına imkan vere­
cek düzeylere çıkmasını önlemek için, küreselle§menin
gelecekte izleyeceği yönü, önemli reformları içeren bir gün­
demle belirlememiz gerekmektedir. Bu kitapta vurguladı­
ğım gibi, küreselle§me sonucunda ortaya çıkan daha ileri
düzeydeki kar§ılıklı bağımlılığın daha da artması kötü bir
§ey değildir. Fakat bu dönü§türücü toplumsal süreçler, dün­
yayı ayrıcalıklı bir Kuzey ile dezavantajlı bir Güney olarak
ikiye ayıran küresel ırk ayırımının mevcut baskıcı güçlerine
kar§ı koymalıdır. Bu gerçekle§tiğinde, küreselle§me ger­
çekten demokratik ve e§itlikçi bir küresel düzeni ba§latmı§
olacaktır.

1 82

You might also like