Professional Documents
Culture Documents
Paragraf Kaynak
Paragraf Kaynak
Paragraf Kaynak
BOŞLUK DOLDURMA
1- “Mutlak olan hiçbir şey yoktur.” fikri yaygın bir mantık hatasıdır çü nkü bu ö nermenin kendisi bile en
azından bir mutlağ ı varsayar. Bu ö nermenin ---- inanmak,"Herkes yalan sö ylü yor." diyen kişinin doğ ruyu
sö ylediğ ine inanmak kadar ---- içerir.
Bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
2- Dünya ekolojisinin bütünlüğünün bozulmasına ilişkin ---- artması, 1970’te yeni politikaların
doğmasını sağladı ve çevreciler tarafından 22 Nisan, “Çevre Günü” olarak ----.
A) protestanların - yasalaştırıldı
B) kaygıların - ilan edildi
C) çalışmaların - kutlandı
D) açıklamaların - gelenekselleştirildi
E) Ö nlemlerin - kararlaştırıldı
3- Babilliler bir süre sonra gökyüzündeki olayları ---- söz konusu olayların ne zaman
gerçekleşeceği hakkında ---- başladılar.
4- Çoğumuz hiç durmadan zihnimizi yormayan ve günlerimizi birbirine benzer kılan ---- işlerle
uğraşırız. Bu değişmezlik hâli bize belki huzur verir ama ---- hizmet etmez; tam tersine bizi
kötülüklerimizle beraber dondurur, daha iyi insanlar olmamızın önüne geçer.
5- Çok sayıda okuyucusu olmayan her edebî eseri büyük saymak aklımdan geçmez. Ama itiraf
edeyim ki zamanımızda yüzbinlerce satan kitaplardan çok, daha az alıcısı olanlara güvenim
vardır. Basılır basılmaz çok satılan kitaplar bende hep kuşku uyandırmıştır. Bunların büyük bir
kısmı, uyandırdıkları ilgiyi bir esere ölümsüzlük kazandıran biçim ve öz üstünlüklerine
değil,anda gündemde olan türlü sanat dışı oyunlara borçludur. Bunlar sıcaklıklarını kaybedince
eser de unutulup gider. Edebiyat tarihi bunların kalıntılarıyla doludur. ----.
A) Bu nedenle, bir eserin çok okunması bir değ er ö lçü tü sayılamayacağ ı gibi okunmaması da değ ersizlik
ö lçü tü sayılmaz
B) İşte bu yü zden kimi eleştirmenlerin edebiyatı gü ncelden uzak tutma dü şü ncesine katılmıyorum.
C) Zaman içinde bö yle eserlerin okuyucusu sayıca azalır ama asla tü kenmez.
D) Kuşkusuz her okuyucunun sanat eserinden bir beklentisi vardır, sanatçı bu isteğ e kayıtsız kalamaz.
E) Bu nedenle, iyi bir eserin, er veya geç gerçek okuyucusunu bulacağ ına inanıyorum.
6 - İnsanlar duygu ve akıl arasında tutturdukları dengeyle ayakta kalır ve yaşam denen yolda ilerler.
Bunlardan birinin, kontrolü tamamen ele geçirmesi felaket getirebilir. Bu gerçek şö yle bir benzetmeyle
aktarılır: Bir at arabasındasınız ve arabanız, gü çlü iki at tarafından çekiliyor. Atlardan biri aklın, diğ eri
duygunun temsilcisi. Bir at sizi sü rekli yolun bir tarafına, ö bü rü de diğ er tarafına çekmeye çalışıyor. Sizin
işiniz...
A) gü venli bir şekilde ilerleyebilmek için dizginleri sıkıp ikisini de kontrol altında tutmaktır.
B) bir tarafın sizi uçuruma yuvarlamaması için arabadan atlayacağ ınız anı iyi belirlemektir.
C) bu iki atın fırsatlar sundukları kö tü bir son getirebileceğ ini de aklınızda tutmaktır.
D) atların çekişmesinin ilerlemenize engel olduğ unu gö rü nce gü venilir olan atı seçmektir.
E) rasyonellik adına aklınızın buyruğ una girmek yerine sezgilerinize kulak vermektir.
7- Sinema ve spor dendiğ inde akla gelen başarılı filmler yok mudur? Olmaz olur mu! Zaman zaman usta
yö netmenler bu konudaki klişeleri aşıp sporu filmlerine ustaca yerleştirmişlerdir. Mesela Fabri'nin
unutulmaz filmi Cehennemde İki Devre bunlardan biridir. Bu ö nemli film, savaş sırasında bir Alman
toplama kampında, kamp yö neticileriyle tutsaklar arasındaki bir futbol maçının, tutukluların kaçması için
bir fırsata dö nü ştü rü lmesini ustaca anlatır. ----. Buna benzer şekilde unutamadığ ım diğ er bir film de
Hitchcock'un Trendeki Yabancılar'ı ve bu filmin ü nlü tenis sahnesidir.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Ama spor, yalnızca izleyiciyi kendisine çekmek için futbolun geriliminden ve çalımından ibaret bir
etkinlik değ ildir
B) Sinema izleyicisinden çok futbol meraklılarının ilgisini çeken bu tarz filmlerin popü lerleşmesi doğ aldır
C) Bu filmi izleyenler sadece bir filmin değ il aynı zamanda bir futbol maçının heyecanını içlerinde duyar
D) Film yorumcuları kadar spor eleştirmenlerinin de eleştirdiğ i film gerçeklikten uzak bulunmuştur
E) Spor ve sinema ilişkileri ü stü ne bir yazı yazmak için aslında ikisinin de iyi bir izleyicisi olmak
gerekiyor
8- ----. Bü tü n yapıtlar kendilerinden ö nceki yapıtlarla yapılmış bir konuşmanın izlerini taşır. Dostoyevski
İnsancıklar'da Gogol'la tartışır. Kafka, Dö nü şü m'de 8 Dostoyevski'nin elli yıl ö nce sorduğ u soruyu, "İnsan
mıyım, yoksa bö cek mi?" sorusuyla cevaplar. Oğ uz Atay romanlarını yaralı Don Kişotların, yeraltında
yaşayanların, hamam bö cekleri ve metamorfozların yankılandığ ı bir vadide yazar.
PARAGRAF OLUŞTURMA
9- I. Salep ü retimi için yapılan orkide toplayıcılığ ında kullanılan yö ntemler acı faturaları ortaya
çıkarmaktadır.
II. Tü rkiye'de de orkidelerin korunmasıyla ilgili girişimler yapılmıştır.
III. Ü lkemizde orkide sayısının azalması bir yana, bazı tü rler, uzun aramalara rağ men artık
bulunamamaktadır.
IV. Orkideler Avrupa'da koruma altına alınmış bitkilerdir.
V. Ancak bu girişimlere rağ men Tü rkiye'de her yıl 120 milyon orkide, salep yapımı için toplanmaktadır.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında hangisi
baştan dördüncü olur?
10- I. Evet, İzmit ve Bursa gibi bü yü k sanayi şehirlerini ve kö rfezdeki dev fabrikaları hatırlatan bir
gö rü ntü bu.
II. Sabaha karşı şehre girerken yolun solunda sis, duman ve alevler içindeki Karabü k Demir Çelik
Fabrikası'nın silo şeklindeki dev bacaları hafızalarımızı yokluyor.
III. Gece yollara dü şü yoruz, sabahın erken saatlerinde Safranbolu'dayız.
IV. Yolda birkaç dakika seyrettiğ imiz bu devasa
fabrikayı geçtikten sonra Karabü k şehir merkezine giriyoruz.
V. Yalnız Safranbolu'dan ö nce Karabü k'ten kısaca bahsetmek istiyorum.
Yukarıdaki numaralanmış cümleler anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında hangisi
baştan üçüncü olur?
A) I.
B) II.
C) III.
D) IV.
E)V.
11- I. Kehribar, bir ağ acın milyonlarca yılda oluşan reçinesidir.
II. Sadece iki ü lkede olduğ unu bildiğ imiz ve ileriki yıllarda artık kalmayacağ ını dü şü ndü ğ ü mü z bu
malzemenin yurt dışına çıkarılması yasak.
III. Bu pahalı reçinenin; sarılık, guatr ve stres başta olmak ü zere çoğ u hastalığ a ciddi faydası vardır.
IV. Bu nedenle doktorların guatr hastalarına kehribar kolyesi tavsiye ettiğ i bilinir.
A) I. ile III.
D) II. ile V.
PARAGRAF AYIRMA
12- (l) Birkaç ü niversiteden araştırmacıların ortaklaşa gerçekleştirdiğ i çalışmalar sonucunda laboratuvar
ortamında kö k hü cre ü retmek için kullanılabilecek yapay kemik iliğ i ü retildi. (II) Doğ al kemik iliğ inin
sahip olduğ u yaşamsal ö zelliklere sahip olan yapay ilikten yakın gelecekte lö semi hastalığ ının tedavisinde
yararlanılabileceğ i belirtiliyor. (III) Alyuvarlar veya bağ ışıklık hü creleri gibi kan hü creleri, kemik
iliğ indeki kö k hü creler tarafından devamlı olarak yenileniyor. (IV) Lö semi gibi hastalıklarda, hastanın
yapısı bozulmuş hü crelerinin yerini sağ lıklı kö k hü creler alıyor. (V) Dü nyada bu tü r hastaların ihtiyacına
cevap verebilecek sayıda bağ ış olmaması ö nemli bir sorun. (VI) Kö k hü crelerin çoğ altılmasıyla bu
sorunun giderilebileceğ i dü şü nü lü yor.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II.
B) III.
C) IV.
D) V.
E) VI.
13- (I) Hikâ ye etme ve masal anlatma, Doğ u kü ltü rü nde ö nemli bir yere sahiptir. (II) Yakın Doğ u ve Orta
Doğ u ü lkelerinin halk edebiyatları; efsane, hikâ ye ve masallarının çokluğ uyla bunu ispatlar. (III) Bunların
derlenmesiyle oluşturulmuş kitaplar da birçok ailenin kü tü phanesinde bulunur. (IV) Olağ anü stü ö gelerin,
hikâ yelerde ö nemli bir yer tuttuğ u inkâ r edilemez. (V) Ama Tü rkler, Orta Asya bozkırlarında yaşadıklarını
hikâ ye, masal ve efsane olarak İslam dü nyasına taşımıştır. (VI) İşte bu nedenle Tü rk edebiyatında
hikâ yenin, başlangıçtan itibaren daha "gerçekçi" bir sö yleyiş kazandığ ı gö rü lü r.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II.
B) III.
C) IV.
D) V.
E) VI.
14- (l) Tü rkiye'nin konut mimarisine yö nelik farkındalığ ı 1970'lerde kurumsallaşmaya başladı. (II) 1973
yılında çıkarılan Eski Eserler Kanunu ile cami, kervansaray, hamam gibi yapıların yanı sıra yö resel
konutlar ve kentsel sit alanları da koruma altına alındı. (III) Ardından 1976 yılında, eski evlerin
korunması için Tü rkiye Tarihî Evleri Koruma Derneğ i kuruldu. (IV) Derneğ in amacı, tarihî evlerin ortak
bir kü ltü rel mirasın parçası olduğ unu halka gö stermekti. (V) Evlerin bakımına katkı sağ lamak adına ev
sahiplerine yardımda bulunmak da derneğ in ö ncelikleri arasındaydı. (VI) Tü rkiye Tarihî Evleri Koruma
Derneğ i için son derece anlamlı bir logo tasarlandı. (VII) Osmanlı Dö nemine ait tipik ahşap bir evin
kolonlarla desteklenmiş ü st katının silü eti logoda yer almaktaydı.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II
B) III
C) IV
D) V
E) VI
15- (l) Egzistansiyalizm bir felsefe sistemidir. (II) Alman filozofu Heidegger tarafından ortaya atılmış,
İkinci Dü nya Savaşı yıllarında Fransız dü şü nü rü ve romancısı Sartre'in benimsemesi ve edebiyata
uygulamasıyla bü tü n dü nyaya yayılmıştır. (III) Egzistansiyalist eserlerde standart karakterler yoktur,
durumlarla karşı karşıya kalmış insanlar vardır. (IV) Karar verme ö zgü rlü ğ ü ne sahip olan bu insanlar,
karşılaştıkları durumlarda yaptıkları işlerle kendi ö zlerini yaratırlar. (V) Egzistansiyalist eserlerdeki
insanların belirli davranış biçimleri olmadığ ı için yapacakları işler ö nceden kestirilemez. (VI) Bu
bakımdan roman ö rgü sü , okurların merakını sü rekli uyanık tutacak şekilde dü zenlenir.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II
B) III
C) IV
D) V
E) VI
16- (l) Çoğ umuz dü şü nmeyen bir dü nyada yaşıyor olmaktan yakınıyoruz. (II) İnsanların bü yü k bir
bö lü mü en az dü şü nceyle bü tü n bir yaşamı omuzlamak gibi bir kolaycılığ ı benimsiyor. (III) Hatta kimileri
dü şü nceyle alay ederken kimileri gerçekten dü şü ndü klerini sanıyorlar. (IV) Bü yü k çoğ unluğ unu
dü şü nmeyenlerin oluşturduğ u ve dü şü nmenin lü ks sayıldığ ı bir dü nyada her şeye karşın dü şü nen insanı
"gerçek insan" diye tanımlamak gerekir. (V) Dü şü nmek; insana, insan yaşamına bü tü nsel bir bakışla
bakmaktır. (VI) Dü şü nce alanımızı daralttığ ımız zaman dü nyaya yeterince yerleştiğ imizi sö yleyemeyiz.
(VII) Dü şü nmek, dü nyaya bir veya birkaç açıdan değ il bü tü n açılardan bakmayı bilmekle olur.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle
başlar?
A) II
B) III
C) IV
D) V
E) VI
17- (l) Max Weber, meşhur Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde Protestan ahlak
anlayışının kapitalizmin doğ uşunda oynadığ ı rolü ortaya koymaya çalışmıştır. (II) Weber'in iktisadi
zihniyetle dinî inançlar arasında kurduğ u bu ilişki hâ lâ ilgiyle takip edilmektedir. (III) Siyaset alanında
Weber, çağ daş siyaset biliminin temel konularından olan iktidar, egemenlik, otorite ve meşruiyet gibi
olgularla ilgilenmiş, bü rokrasi ve siyaset arasındaki ilişkilere dikkat çekmiştir. (IV) Siyasal iktidarın
meşruluğ unun temellerini bir model çerçevesinde açıklamaya çalışmıştır. (V) Ona gö re siyaset kişinin
diğ er kişiler ü zerinde egemenlik kurmasıdır. (VI) Sö z konusu egemenlik farklı olabilmekte ve
meşrulaştırılırken farklı argü manlara dayanabilmektedir.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerin hangisiyle
başlar?
A) II
B) III
C) IV
D) V
E) VI
18- (I) Yaşatmaya çalıştığ ım romanlar bir gü n sahiden yaşamaya karar verdiler. (II) Ü stelik hesap da
soruyorlardı. (III) Her Gece Bodrum, aynı adı taşıyan bir tatil kasabasında neler bulduğ umu soruyor;
İlişkileri'yse "Gü nlü k hayattaki ilişkilere hiç Ö lü m değ inmeyecek miyiz biz?" diye ö fkeli ö fkeli
sö yleniyordu. (IV) Çehov'un Marti'sında geçen bu sö zle ince bir aşk ü çgeni kuracaktım. (V) Cehennem
Kraliçesi'ne gelince bu Fellini Visconti havasından ne zaman kurtulacağ ımın tasasına dü şmü ştü . (VI) Bir
Akşam Alacası ise sö yleyecekleri için sırada bekliyordu.
A) I.
B) III.
C) IV.
D) V.
E) VI.
19- (I) XIX. yü zyılda dışarıdan gelebilecek herhangi bir salgın hastalık tehlikesine karşı karantina idaresi
kurulmuş. (II) Karantina, İtalyancadan alınmış ve "kırk, kırklık, kırktan ibaret" anlamına gelen bir sö zcü k.
(III) Salgın hastalık tehlikesine karşı İstanbul'dan sonra ikinci karantina idaresi 1840'ta İzmir'de
kurulmuş. (IV) Ö nce gemiler İzmir Karantina İdaresinin bulunduğ u sahilde kırk gü n bekler ve yolcular
barakalarda kalırmış. (V) 1846'da Mithat Paşa Meslek Lisesinin yanındaki yerde bir karantina binası inşa
edilmiş ve o gü nden sonra semtin adı Karantina olarak kayıtlara geçmiş. (VI) 1863'te Karantina İdaresi
Urla'ya taşınsa da semt sakinleri arasında bu ismin kullanımı gü nü mü ze kadar devam etmiş.
A) II.
B) III.
C) IV.
D) V.
E) VI.
20- (l) Bir oyun ya da senaryo, bir hamlede yaratılmaz; yazarının zihninde, birdenbire ve bü tü nü yle
belirmez. (II) Yazarın ilk çabalarıyla ortaya çıkan, en fazla, ilkel bir taslaktır. (III) Yazar, gö stermeye dayalı
eserini adım adım geliştirerek ona son biçimini verir. (IV) En ilkel kurgu bile bir birikimin ü rü nü dü r. (V)
Bu sü recin uzunluğ u, yazarın hazırlığ ına ve çalışma tarzına bağ lıdır.
A) I B) II C) III D) IV E) V
21- (l) Eski çağ lardan beri ticareti yapılan inci, bugü n de yaygın bir şekilde alınıp satılmaktadır. (II) İnciyi
oluşturabilen en tipik deniz hayvanının istiridye olduğ u bilinmektedir. (III) Bu su canlısı, içine girip
yerleşen kum tanecikleri veya larvalara karşı kendini korumak için sedef adı verilen sıvı bir madde
salgılamaktadır. (IV) Sedef bir yandan salgılanıp çoğ alırken diğ er yandan istiridyenin içine yerleşen
maddeyi kaplayarak incinin oluşmasını sağ lamaktadır. (V) İncinin bü yü klü ğ ü , şekli, parlaklığ ı ve rengi de
bu sü reçte oluşmaktadır.
A) I
B) II
C) III
D) IV
E) V
22- (l) Geçmişten bugü ne uçaklara yıldırımlar kadar tü rbü lanslar da ciddi hasarlar verir. (II) Uçaklar
genellikle tırmanır veya alçalırken yıldırım çarpmasına maruz kalırlar. (III) Yıldırım ilk olarak uçağ ın
burun veya kanat ucu gibi sivri bir kısmına temas eder. (IV) Temasın gerçekleştiğ i noktada havadaki
molekü llerin iyonlaşması nedeniyle oluşan bir parlama gö rü lü r. (V) Ardından elektrik yü klü parçacıklar
iletken dış yü zey boyunca ilerler ve uçağ ın bü tü nlü ğ ü ne zarar vermeden kuyruk gibi bir başka sivri
kısmından gö kyü zü ne dağ ılır.
A) I
B) II
C) III
D) IV
E) V
23- (l) Asya'dan gelen gö ç dalgaları zaman zaman Bati Avrupa ü lkelerinde bü yü k direnişleri tetiklemiştir.
(II) Bununla beraber dü şü k doğ um oranıyla başa çıkabilmek için Batı Avrupa, doğ rudan gö çmenlere
ihtiyaç duymuştur. (III) Batı Avrupalıların iş, kü ltü r ve kimlik açısından tehdit altında olduklarına dair
oluşan kaygı, direnişlerin temelini oluşturur. (IV) Dü şü ncelerinde haklı olsalar da gö çü n topluma
kazandırdığ ı değ erlerin altı çizilirse bu kaygıların giderilmesi de kolaylaşır. (V) Gö çmenleri ağ ırlayan
toplumlar, çeşitliliğ i bir zenginlik olarak gö rmeye başladığ ında tehdit ve kaygının sadece toplumsal bir
refleks olduğ u anlaşılır.
A) I B) II C) III D) IV E) V
24- Başrol oynamak ö nemli miydi derseniz benim için ö nemli değ ildi. Şehir Tiyatrosu'nda çalışırken
sinemayı hiç ö nemsemiyordum. Arada ek iş olsun diye, sinemada figü ran rollerine çok çıktım. Dans eden
kalabalığ ın arasında, kahvede oturan, mafya liderinin dö vdü ğ ü biri... Arzu Film'de 1975 yılında Hababam
Sınıfı'nda Badi Ekrem'i oynamamla birlikte yepyeni bir dö nem başladı. İlk başrol teklifi de geldi Ertem
Eğ ilmez'den. Benden kırsal kesimdeki uyanık adam tiplemesini başrolde canlandırmamı istedi. Ben de
sadece istediğ im projelerde yer alacağ ımı sö yledim. Namuslu filmi de ö yle çıktı. Ondan sonrası da geldi;
Değ irmen, Muhsin Bey, Selamsız Bandosu ve Eşkiya'ya kadar...
A) Amaç-sonuç ilişkisi
B) Ö ykü leme
C) Eksiltili cü mle
D) Benzetme
E) Devrik cü mle
25- Bolu'nun bence en gü zel ilçesi Gö ynü k, İstanbul'la Ankara'nın tam ortasındadır. Gö rü nü şü ilk bakışta
bile etkiler insanı: vadinin tabanında akan incecik dere, kıyı ve yamaçlarında eski Tü rk evleri, tepede
yenilenmiş saat kulesi, ağ açlar, çiçekler... Usta ressamın elinden çıkmış resim gibidir Gö ynü k. Bu tablodaki
her şey çok dengeli. Abartılı renk, gü zelliğ i bozan çirkinlik yok. Friglerden Osmanlıya birçok uygarlık bu
topraklardan geçmiş, hepsi de iz bırakmıştır.
B) Betimlemelerden yararlanılmıştır.
C) Benzetme yapılmıştır.
E) Ö znellik sö z konusudur.
26- Orhan Veli Kanık kendisiyle yapılan ve ö ykü lerinin toplandığ ı Hoşgö r Kö ftecisi'nde yer alan sö yleşide
sanatla edebiyatı birbirinden ayırdığ ını sö yler. Şiiri sanata sokar, ö ykü yü ise roman ve tiyatroyla birlikte
edebiyata. Orhan Veli, "Fikir sanatta yer alamıyor ai 7 edebiyat fikre dayanıyor." diye açıklar edebiyatla
sanatın farkını. Ve şö yle de devam eder: "Bu itibarla edebiyatın halk kitlelerine bir şeyler sö ylemesi lazım.
Okur ve yazarları halka doğ ru gö tü ren bir edebiyat isterim. Yani edebiyatın çoğ unluğ a hitap etmesini
istiyorum. Çoğ unluk okuyup anlamalıdır."
27- Her iki yanı ağ açlarla kaplı bir ırmağ ın ve gitgide silinen gecenin kıyısında sessiz sedasız yü rü dü k. Acı
bile duyulamayacak kadar soğ uk, çö llerden daha ıssız bozkırda ışığ ın gü lü mseyişini bekledik. Sırlarla dolu
ama her gü nü bayram şehirlerde yitirdik kendimizi. Serçeler gibi uzaktan izledik bu gü zelliğ i.
A) Açıklama
C) Kişileştirme
B) Benzetme
D) Betimleme
E) Karşılaştırma
28- Dü n akşam genç bir şairin evinde toplandık. Misafirlerden biri elindeki kitabı karıştırıyor, bir başkası
da odanın kö şesindeki gö sterişli piyanonun tuşlarına dokunuyordu. Bu sırada ev sahibi, bana taslak
hâ lindeki şiirini okudu ve ne dü şü ndü ğ ü mü sordu. Ben, şiir bitmeden bir şey dememe imkâ n olmadığ ını
sö yledim. Arkadaşım da şiiri değ il de içindeki dü şü nceleri nasıl bulduğ umu sordu. Ben de şiir, sö zcü klerle
resim yapma sanatıdır, dedim ve Mallarme'nin Degas'ya verdiğ i "Şiir dü şü ncelerle değ il, sö zcü klerle
yazılır." yanıtını hatırlattım.
A) Tanımlama yapılmıştır.
B) Ö rneklemeden yararlanılmıştır.
C) Ö ykü lemeye başvurulmuştur.
D) Betimlemeye yer verilmiştir.
E) Tanık gö sterme vardır.
29- Bir noktadan sonra, hayal ettiğ im bu dü nya benim elimden çıkar ve kafamın içinde yaşadığ ım şehir
daha gerçek olur. O zaman bü tü n insanlar ve sokaklar, eşyalar ve binalar sanki hep birlikte aralarında
konuşmaya, benim ö nceden hissedemediğ im ilişkiler kurmaya; sanki benim hayalimde ve kitaplarımda
değ il kendi kendilerine yaşamaya başlarlar. İğ neyle kuyu kazar gibi sabırla hayal ederek kurduğ um bu
â lem, bana o zaman her şeyden daha gerçekmiş gibi gelir.
30- Çocukluğ um, issiz olmasa da ulaşılması gü ç Anadolu kasabalarında geçti. Annem bana kitap sevgisini
aşıladığ ında daha okumayı sö kmemiştim. Oralarda kitap edinmek kolay değ ildi, ulaşabildiklerimi "kutsal
emanet" bellerdim. Ortaokuldan itibaren okul kü tü phanelerinin genellikle tek ziyaretçisi olurdum. İşte o
an ben "kü tü phanenin efendisi'ydim. Bö yle bir yer açma dü şü ncesi, bende o gü nlerde bilinçaltıma sızmış
olmalı. Ö zel kitap avcılığ ım ise otuz beşimden sonra başladı, bilgi ve maddi birikimim hazır olunca.
32-
Gazeteci: (l) ---
Uzman:
-Bü tü n enerji kaynaklarını hesaba kattığ ımızda enerji tü ketiminin XIX. yü zyılın başından beri on kat
arttığ ını gö rü yoruz. Bunda dü nya nü fusunun artmaya devam etmesinin yanı sıra teknolojik ilerlemelerin
de payı var. Ü lkelerin farklı enerji kaynaklarını bir arada kullanmaya başladığ ını da sö ylemek lazım.
C) (l) Dü nyada enerji tü ketiminin nasıl bir seyir izlediğ ini dü şü nü yorsunuz?
(II) Gelecekte başlıca enerji kaynaklarının hangileri olacağ ını ö ngö rü yorsunuz?
Muhabir:
(II)----
Yö netmen:
-Aralarında bir bağ lantı olduğ u aşikâ r çü nkü filmlerimdeki ü ç karakter hayatlarındaki dö nü m
noktalarında analiz ediliyor. Kahramanların ü çü de inançlarından vazgeçmiyor, kendilerine sadık
kalıyorlar. Bu anlamda bu ü ç kahraman yani Ivan, Rublev ve Kris bir bü tü n oluşturuyor.
A) l. Mü zik ve resim çalışmalarınızı yarıda bırakıp sinemaya yö nelmeniz nasıl karşılandı? II.
Filmlerinizdeki ü ç oyuncunun benzer ö zelliklere sahip olmasıyla neyi amaçladınız?
B) l.Sinemaya ilginiz ne zaman ve nasıl başladı, sinemanın yaşamınızdaki yeri nedir? II. Filmlerinizde
erkek karakterlerin psikolojisine
ağ ırlık vermenizin nedeni nedir?
34- Bu, kü ltü re hangi açıdan yaklaştığ ımızla ilgilidir. Nitekim bu alanda çalışan bilim insanlarının hemen
hepsinin onu yeniden tarif etme çabası da bunu gö stermektedir. Bununla beraber şimdiye kadar ortaya
atılan bü tü n tarifler gö zden geçirildiğ inde hepsinde ortak olanı ve bu terimle ne kastedildiğ ini anlamak
kolaydır.
35-
Doğ aya tipatıp uygun! -amma da yalan:
Sığ dırılabilir mi doğ a kü çü cü k bir resme? Doğ anın en ufak parçası bile sonsuzdur! Ö yleyse ressam neyi
çizer? Doğ ada gö rü p sevdiğ ini.
Peki ya neyi sever? Resmedebildiğ ini!
Bu mısraların bir bütün olarak içerdiği anlam aşağıdaki cümlelerden hangisiyle ifade edilemez?
B) İki ayrı ressamın aynı yere odaklanıp aynı resimleri ü retmeleri beklenemez.
C) Ressamlar gö rdü kleri yeri kendi tarz ve ruh hâ l sü zgecinden geçirerek kâ ğ ıda aktarırlar.
E) Ressamın kendi yaptığ ı resmi beğ enme nedeni, resim için seçtiğ i ö geleri sevmesidir.
36- Çok defa bir romancı, romanına girerken hatta bir şair, şiirine başlarken kelimeler onu takar peşine
ve gö tü rü r gö tü receğ i yere. Ne konu kalır ne plan. Yazarlar ve şairler her zaman konularına tam hâ kim
olamaz. Ben bir saniye sonra kullanacağ ım cü mlenin bir kelimesini şimdiden size sö yleyebilir miyim?
37- Dü nyada arasanız da benden daha kü reselini bulamazsınız. Hangi memlekete gitsem yalnız orada
oturduğ umu sanıyorlar. Kü reselim ve bü tü n insanların dostluk, kardeşlik, barış içinde sevgi ve saygıyla
yaşamasını, yardımlaşmasını istiyorum.
39- Başından beri biliyordum ki şu veya bu çevreden, şu veya bu sayıda insanın iyi ve sevimli bulduğ u
şiirler yazmak mü mkü ndü . Bö yle bir yolu seçtikten sonra, geçerli ortalamayı fark etmek ve o normlara
uygun olanı ü retmeyi sü rdü rmek de gerekiyordu. Ama bö ylesi bir yol, toplumun beğ enilerinin sü rekli
değ işmesi yü zü nden beni kendime yabancılaşma batağ ına gö tü rü rdü .
40-Gelenek ve inançlarımızda servi ağ acı, insanın doğ umdan ö lü me kadar var olma çabasının bir sembolü
olarak gö rü lmü ştü r. Mevsimlerin zorlu şartlarına rağ men yeşilliğ ini hiç kaybetmemesi ve dayanıklı
olması ile serviler, hayatı tasvir etmektedir. Gö vdesi semaya dik bir şekilde uzandığ ı için de servinin
doğ ruluğ u temsil ettiğ ine inanılmaktadır. Onunla ilgili başka bir inanış da insana iyi şans getirdiğ i ve onu
koruduğ udur. Ayrıca serviler, eski Tü rk kü ltü rü nde bolluk ve bereketi simgeleyen "hayat ağ acı" olarak da
nitelendirilmiştir. Ağ acın mevsim şartlarına rağ men hep yeşil kalması ise ö lü msü zlü ğ ü simgeler. Aynı
zamanda minareyi andıran servi, Osmanlı kü ltü rü nde de hayat ağ acına benzetilmiş ve dallarına konmuş
kuşların, hayatın içindeki canlıları temsil ettiğ i dü şü nü lmü ştü r.
Bu parçaya göre servi ağacıyla ilgili inanışların ortaya çıkmasının temel nedeni aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Sonucu değ erli kılan, sü reç içindeki ö ngö rü lemeyen gü çlü klerin ü stesinden gelmektir.
C) Bilinç dışı dü rtü lerle, ortada sebep yokken sorun çıkarmak, başarıyı tetikler.
42- Yazı, çoğ u zaman içimizde taşıdığ ımız olağ anü stü duygu ve dü şü ncelerin soluk ve eksik
yansımasından başka bir şey değ ildir. Bu yansıma, karmaşık ve çok katmanlı bir bü tü nden kopup gelen
parçacıklardır. Yazının meselesi, yazarın esinlendiğ i o karmaşık ve çok katmanlı bü tü n, orada ö ylece
durur. Ancak yazarın çaresizliğ i bu bü tü nden sadece bir parçayla yetinmek zorunda olmaktır.
Bu parçaya göre yazarın çaresizliği aşağıdakilerden hangisidir?
B) Herkese hitap etmeyi başardığ ında bile yazdıklarının kalıcılıktan yoksun olması
43- Coğ rafi keşiflerle birlikte gerçekleşen sö mü rgecilik faaliyetleri sırasında İspanyolları, yerliler
karşısında farklı ve ü stü n kılan ö zelliklerden biri de, şö valye romanlarına tutkulu yaklaşımlarıdır. Bu
romanlar, gerek yeni kıtaya çok uygun dü şen bü yü lü ve efsanevi nitelikleriyle gerekse ö lü mü ne savaş ve
buna bağ lı bir şeref anlayışına yaptıkları gö ndermelerle, sö mü rgeci mantığ ı etkilemiş ve beslemiştir.
B) Modern insan aşka yö nelik tek tip bir bakış açısına sahiptir.
C) Her dö nem ve mekâ n kendine ö zgü , bağ ımsız bir aşk algısı yaratır.
E) Aşk, tek bir değ işkene indirgenerek tanımlanabilecek bir kavram değ ildir.
45- Ö znel olmak kendi içine kapanmak, dü şü nceye dalmak, herkesten ve her şeyden ayrı olmak değ ildir.
Aksine dışa doğ ru, başkalarına doğ ru bir çeşit yö neliştir. Bu yö nelişledir ki benim dışımdakilere
"benimdir"
diyebilirim. Ancak gerçekten yaşadığ ım, içinde kendimi gö rdü ğ ü m, bağ landığ ım bir şey benimdir. Çü nkü
benim benden başka olanla birleştiren bağ ı yalnız ben yaratabilirim.
A) İçerisinde bulunmadığ ım bir ordunun elde ettiğ i bir zaferle sevinebilirim yeter ki o, kendi fetihlerimin
bir basamağ ı olsun.
B) İnşa aşamasında hiçbir emeğ imin olmadığ ı bir eve sahip olabilirim yeter ki o, içinde oturduğ um bir ev
olsun.
C) Himalaya'nın doruğ una tırmanan adamın yaşadığ ı serü ven ile bö bü rlenebilirim yeter ki o, kendi
başarısını kanıtlamış olsun.
D) Şurada duran kimsenin sahiplenmediğ i toprak benim olabilir yeter ki o, ellerimle işlediğ im bir toprak
olsun.
Bu parçada altı çizili sözle etikle ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Dü şü nce tarihindeki yerini ve ö nemini koruyamadığ ı için eski popü lerliğ ini yitirmiş bir terim olduğ u
B) Ö nemli bir felsefi terim olmaktan çıkıp gü ndelik anlamlar kazanmış işlevsel bir sö zcü ğ e dö nü ştü ğ ü
D) Popü lerliğ i ve yanlış kullanılması nedeniyle asil anlamını yitirdiğ i ve içinin giderek boşaltıldığ ı
E) Siyasi ve sosyal çevrelerdeki farklı kullanımları nedeniyle felsefedeki tanımının da değ iştiğ i
PARAGRAFTA KONU
47- Çıkarcı yani reklamcı bir çağ da yaşıyoruz. Buzdolapları ve çamaşır makineleri gibi edebiyat
ü rü nlerinin de sü rü m yö ntemleri var. Bunların en sahteleri bile gerek televizyon aracılığ ıyla gerekse
okunmadan yazılan tanıtımlarla yaldızlanırsa hele ki bilmem kaçıncı bask yaptığ ı abartıyla anlatılırsa
satış rekoru kırmaları işte. bile değ ildir. Gerçekler ne kadar çalkantılı ne kadar bulanık ne kadar çıkarcı
olursa olsun, insanoğ lu gene de dü şten vazgeçmiyor. Bakınız, ne gü zel ne doğ ru sö ylemiş Baudelaire:
"Bana gelince, elbet çıkacağ ım sevinçle Eylemle dü şü kardeş saymayan bu dü nyadan." Gerçekten de
edebiyatın dorukları dü şlerden doğ mamış mıdır?
49- Edebiyat eleştirileri, edebiyat tarihlerine ö ncü lü k etmek gibi ciddi ve ö nem gerektiren bir işlevi
yerine getirir. Bunun bilincine varmamış birçok uzman eleştirmenimizin de amatö rce eleştiri yazanlar
gibi ideolojik bir tavır sergilemeleri gö zden kaçmayan bir gerçektir. Bunun acı sonucu; eleştirmenlerin
yazarları ve eserleri kamplara bö lü p etiketleyerek kendi ideolojileri doğ rultusunda olmayanları yok
saymaları ve bu etiketlemenin sağ lıklı olup olmadığ ını dahi araştırma zahmetine girmeyişleridir.
B) Usta eleştirmenlerin de sıradan eleştirmenlerle aynı hatalara dü ştü kleri yadsınamaz bir gerçektir.
D) Eleştirmenlerin, bir eseri kendi dü nya gö rü şlerine gö re değ erlendirmeleri yanlış bir tutumdur.
51- "Kalbim Unut Bu Şiiri" diye yazarken bile "Kalbim Unutma Bu Şiiri" diyen bir ses duyulur sö zcü klerin
arasından. Neşet Ertaş'ın "Kalpten kalbe bir yol vardır, gö rü nmez." dediğ i gibi... Ahmet Telli, kalbiyle
yazar, kalbe yazar ve yazdıkları kalbe ulaşır. Gö nü l adamı dedikleri tü rden bir genişlik değ ildir bu. Tü m
yaşadıklarına ve acılara rağ men hü zü nle gü lü mseyen bir şiirin, dü şü nceyi ihmal etmeden genişlemesi,
soluk almasıdır, sö zü nü ettiğ im. Bu, olsa olsa Telli'nin kalp coğ rafyasının bü yü klü ğ ü ve enginliğ inden
kaynaklanır.
E) Sanatsal tutumuna
52- Toplum ile sanat arasında ö yle bir bağ vardır ki bir toplumun bü tü n ö zelliklerini onun sanatsal
birikiminde okumak mü mkü ndü r. Sanat, sanatçının iç dü nyasını dışa yansıtan ayna olduğ u gibi,
toplumların da aynasıdır. Sanatçı içinde bulunduğ u toplumu etkilemekle kalmaz, toplumsal koşullardan
da bü yü k ö lçü de etkilenir. But dengenin kurulup işlediğ i toplumlarda, birikim ve değ erler gelecek
kuşaklara sanat aracılığ ıyla taşınabilir.
D) Sanat ve toplum arasında gö z ardı edilemeyecek kadar gü çlü bir ilişki vardır.
C) Genlerde risk olarak kodlanan ö zellikler, çevre etkileşimi sonucunda değ işebilir.
E) Genlerde yer alan risk faktö rleri insanların olaylara bakışını etkileyebilir.
54- Andy Weir aslında bir bilgisayar programcısı ama hayat hikâ yesinin bizi daha çok ilgilendiren yanı,
çocukluğ undan beri bilim kurgu edebiyatına tutkun olması. Yazıp çizmeye de genç yaşlarda başlıyor.
Tamamladığ ı ilk roman taslağ ı yayınevinden ret cevabı alınca bu kitabı kendi sitesinde yayımlıyor.
Sonrası tam bir başarı hikâ yesi. Bü yü k ilgiyle karşılanan kitaba yayınevlerinden teklifler yağ ıyor. Okurlar
tarafından 2014'ü n en iyi bilim kurgu romanı seçilen kitap, bol ö vgü ve birçok ö dü l alıyor. En nihayetinde,
romanın yayın hakları da satın alınıyor ve sinemaya uyarlanıp dü nyanın birçok ü lkesinde gö sterime
giriyor.
C) Fizik alanında çalışmış olmasına rağ men daha çok soyut matematikle ilgilenmiştir.
E) Einstein'ın gö relilik kuramı ü zerinde çalışması, saygın bir fizikçi olmasını sağ lamıştır.
57- Edebiyat ü rü nlerini kü ltü r tarihinin deposu sayan anlayış ü zerine dü şü nü rken tarih ve edebiyat
araştırmacılarının durumunu tartışmak gerekir. Aslında her iki yaratıcı çabanın da kazı alanı ortaktır ve
edebî metnin sunduğ u
geçmişe ait bulgular ü zerinde edebiyatçı da tarihçi de farklı yö ntemlerle çalışarak ortak bir noktada
buluşabilir. Ancak aralarında temel bir fark vardır. Edebiyatçının kazı çalışmaları, yö nü nü geleceğ e de
çevirebilirken tarihçinin
bakışı geçmişle çerçevelenmiştir.
A) Yalnız I
B) Yalnız II
C) Yalnız III
D) I ve II
E) II ve III
58- Zaman zaman susuzlukla karşı karşıya kalan bü yü k kentlerin asıl sorunu su kaynağ ı sıkıntısı değ il,
eldeki suyun kalitesinin dü şmesidir. Diğ er bir deyişle kentte sınırsız su kaynağ ı bulunsa da susuzluk
yaşanabilir. Bunun en bü yü k nedeni ise kirlenmedir. İçme suyu kaynaklarının kirlilik derecesi belli bir
dü zeyi aştıktan sonra en gelişmiş arıtma tesisleri bile bu kaynakları temizlemede yetersiz kalır. Bu
sebeple susuzluk sorununun çö zü mü için yeni su kaynaklarının aranmasından çok baraj havzalarının
daha iyi korunması, atıkların ayrıştırılarak yeniden kullanılması, çö plerin kontrol tesislerinde toplanması
gibi uygulamalara gidilmesi gerekir.
A) Uygarlık ü retme ve yayma aracı olan kâ ğ ıt, işlevini gü nü mü zü n teknolojik imkâ nlarıyla paylaşarak
sü rdü rmektedir.
B) Uygarlığ ın ö nemli ö gelerinden olan kâ ğ ıdın tü ketimi ile ü retimi arasındaki denge gelişmişlik
gö stergesidir.
C) Uygarlığ ın gelişimi ve yayılımı ile kâ ğ ıt tü ketimini ilişkilendirmenin ne kadar doğ ru olduğ u bugü n
açıkça gö rü lmektedir.
D) Uygarlığ ı yalnız kâ ğ ıt ü zerinden ö lçmeye çalışmanın ne denli sığ bir dü şü nce olduğ u yaygın olarak
bilinmektedir.
E) Uygarlığ ın gü nü mü zde ulaştığ ı nokta, elektronik kitap çağ ının kapılarını sonuna kadar açmaktadır.
60- Edebiyatımızın unutulmaz eseri Hababam Sınıfı, dü nü n video izleyicisinden bugü nü n ü ç boyutlu
sinema tutkunlarına, milyonların gö nlü nde taht kuralı 40 yılı geçiyor. Her zaman zevkle izlediğ imiz,
kahkahalar attığ ımız, içimizi ısıtan Hababam Sınıfı, hepimizden bir parça bulundurur. Filmin bu
başarısında yazarı Rifat Ilgaz kadar yö netmeni Ertem Eğ ilmez'in de rolü bü yü ktü r. Belirtilmesi gereken
bir husus da filmin hepimizin aşina olduğ u mü ziğ idir. Yavaş çalındığ ında insana hü zü n, hızlı çalındığ ında
coşku veren ve Hababam Sınıfı'nı zihnimize kazıyan mü zik, Melih Kibar'ın bestesidir. Mü zisyen bu
eseriyle Altın Portakal Film Festivali'nde "En İyi Film Mü ziğ i Ö dü lü "nü almıştır.
61- (l) Ö ğ renmeyi ö ğ renme adı verilen sü recin temeli, merakla ve merak edilen şeyi tecrü be etmekle
başlar. (II) Farklı yaş gruplarındaki kişilerin ilgi duydukları şeyler değ iştiğ inden edindikleri bilgilerle
onlara ulaşma yolları da farklılık gö sterir. (III) Ö rneğ in çocukların oynayarak, dokunarak ulaştıkları yeni
bilgiler belleklerinden kolay kolay silinmez. (IV) Yetişkinlikteki kalıcı bilgiler ise gö rerek, okuyarak,
araştırarak kazanılır. (V) Fakat bu iki ö ğ renme dü zeyinde dikkati çeken ortak yö n, merak ve keşfetme
arzusudur.
A) I
B) II
C) III
D) IV
E) V
62- (l) Uykusuzluk hastalığ ı; uykuya dalmada sorun yaşama, uyuduktan kısa bir sü re sonra uyanıp
yeniden uykuya dalamama, ışığ a aşırı duyarlı olma ve uykuda dinlenememedir. (II) Teşhisi için henü z
tibbi bir test kullanılmasa da sıklıkla rastlanan hastalıklardandır. (III) İlerleyen yaşlarda ortaya çıkma
ihtimali artan bu hastalık, gençlerde de gö rü lebilmekte ayrıca kadınlarda erkeklere oranla iki kat fazla
ortaya çıkmaktadır. (IV) Uykusuzluk hastalığ ı; hafıza problemleri, sinirlilik ve dikkat dağ ınıklığ ı gibi
sorunlara yol açmaktadır. (V) Uzun yıllar hastalığ ın başlıca nedeninin tansiyon ve stres olduğ u
dü şü nü lmü şse de son araştırmalar, hastalığ ın ortaya çıkmasında fizyolojik ve psikolojik pek çok etkenin
olabileceğ ini gö stermektedir.
A) I B) II C) III D) IV E) V
64- (l) İnsan ilişkilerinin pek çoğ u akılla kavranamayacak, kavransa bile açıklanamayacak kadar
karmaşıktır. (II) Hayranlık, nefret, sevgi ve kıskanma gibi duygularla biçimlenen ilişkileri; sebebi ve
sonucuyla açıklayamıyoruz. (III) Bu konuyla ilgili olarak hemen her dilde ve kü ltü rde pek çok eser yazıldı,
pek çok değ erlendirme yapıldı. (IV) Ne var ki okuduklarımızın ve dinlediklerimizin çoğ u, kişisel bir gö rü ş
olmaktan ö teye gitmiyor. (V) Tü m kü ltü rlerde bunları tanımlayan ve sınıflayan değ er yargıları
oluşmadan, sö ylenenlerin hiçbirini geçerli sayamayız.
65- (l) XV. yü zyılın ikinci yarısında Erzgebirge ve Alp Dağ ları ile Schneeberg'de gü mü ş yatakları bulundu.
(II) Bö ylece gü mü ş miktarında muhteşem bir artış oldu ve dö nemin pek çok darphanesi bu madenle
dolup taştı. (III) Gü mü ş bolluğ u Avrupa'da para basımının çehresini değ iştiren bir reforma da ö ncü lü k
etti. (IV) 1472 yılında Venedik'te başlayan bu reformla birlikte ilk kez ince, yassı Orta Çağ sikkelerinden
daha kalın ve sağ lam sikkeler basıldı. (V) Orta Çağ boyunca Avrupa'daki sikkelerin tü mü altın veya gü mü ş
ü zerine basılıyordu. (VI) Hatta bu sikkeler ö ylesine inceydi ki bir elin parmakları arasında kolayca
kırılabiliyordu. (VII) Oysa Venedik'teki yeni sikkeler kesinlikle kıvrılıp bü kü lemeyecek kalınlığ a sahipti.
A) Engin denizlerde, dü nyanın gü rü ltü sü nden patırtısından uzak, dü şsel bir adanın şiiriyle bü yü lenmemiş
insan sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.
B) İnsanoğ lu yü zyıllardır mutluluk, dirlik, dü zenlik, ö lü msü zlü k yö nü ndeki ö zlemlerini çoğ unlukla uzak
bir ada gö rü ntü sü yle dile getirmeyi seçmiştir.
C) Kendini ıssız bir adada en çetin gü çlü klerle karşı karşıya dü şü nen, parklarda Robinsonculuk oynayan
çocuklar bugü n de var.
D) Bir edebiyat yapıtında anlatılan olayın yeri olarak değ erlendirilen ada, yalnızlığ ın sembolü olmasıyla
coğ rafyacının veya haritacının adasından farklıdır.
E) Coğ rafyacı açısından ada; konumu, yü zey şekilleri, yü z ö lçü mü , nü fusu ve iklimi incelenecek her yanı
suyla çevrili bir kara parçasıdır.
67-
l. Yazar, eserlerinde gelenekle arasına bir mesafe koymaktansa bu birikime, yaşadığ ı dö neme ö zgü bir
pencereden bakmayı tercih ediyor.
II. Yazarın hiçbir edebiyat geleneğ ine bağ lanmayışı, onu çağ daşı yazarlardan ayıran ö nemli bir ö zellik
olarak ö n plana çıkıyor.
III. Yazar, bu kitabıyla kendinden ö nce ü retilen eserleri okumanın bir ö zgü nlü k sorununa yol
açmayacağ ını herkese kanıtlıyor.
IV. Yazar, tarihin kendisine aktardığ ı seslere kulak tikamıyor ancak onları kendi dö neminin
gerçekliğ inin sü zgecinden geçiriyor.
V. Yazarın kendi olma sorununu tartıştığ ı bu kitapta, yü zü nü n dü ne değ il yarına dö nü k olduğ u açık bir
biçimde gö zlemlenebiliyor.
A) I ve III
D) III ve V
B) I ve IV
C) II ve IV
E) IV ve V
68-
+Davies, eğ itimi bireyleri kapasitelerine gö re farklı statü lere yerleştiren bir sistem olarak
değ erlendirmektedir.
Bu iki cümlede ifade edilenlerin anlamca doğru bir biçimde birleştirilmiş hâli aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Davies, eğ itimin tanımını yaparken, farklı yeteneklere sahip olan kişilerin buna bağ lı olarak farklı
mesleklere yerleştirilmesi gerektiğ ini ve bunun da toplumsal tabakalaşmanın gereğ i olduğ unu
savunmuştur.
B) Toplumsal tabakalaşma temelinde en yetenekli insanların en ö nemli meslekleri elde etmesi gerektiğ ini
dü şü nen kişiler; Davies'in, eğ itimin bireyleri kapasitelerine bağ lı olarak farklı statü lere yerleştiren bir
sistem olduğ u dü şü ncesini desteklemişlerdir.
C) Meslek seçiminde eğ itimin belirleyici olması gerektiğ ini vurgulayan Davies ile toplumsal
tabakalaşmayı esas alıp yetenekli kişilerin statü sü yü ksek mesleklere yerleşmesi gerektiğ ini savunanların
gö rü şleri
ö rtü şmektedir.
D) En yetenekli insanları en iyi mesleklere yö nlendirmenin gerekli olduğ unun ve bunun eğ itimle
sağ lanacağ ınınaltını çizen Davies, bu konudaki tanımlarını toplumsal tabakalaşmayı savunanların
gö rü şleriyle desteklemektedir.
69- Bakmayın sahilinin dolguyla denizden yü kseltilmiş olmasına; denizin içinden çıkıp içeri doğ ru yılan
misali kıvrılan yokuşun ta Galata Kulesi'nin gö lgesine kadar uzandığ ı bir semt Tophane. Ana sokakları
bayır, ara sokakları çıkmaz. Bu nedenledir ki adımlar hafif hafif, ağ ır ağ ır atılır burada. Sanki semti
derinlemesine hissettirmek ve geçmişi teneffü s ettirmek için yukarı doğ ru uzadıkça uzar yol.
A) Karşılaştırma
C) İkileme
E) Mecazlı sö yleyiş
B) Benzetme
D) Niteleme
70-
I. Uyku esnasında solunum sıklığ ının ve kalp atış hızının dü şmesi, vü cuda pompalanan kan basıncını
azalttığ ından uykudayken daha fazla ü şü rü z.
II. Ö zellikle iki ü ç aylık bebeklerde, uyurken değ işen vü cut sıcaklığ ına bağ lı olarak ortaya çıkan ani
ö lü mler, gü nü mü zde yaygın olarak gö rü lmektedir.
71-
l.Pek çoğ umuz tekstil ü rü nlerinin sadece koyun yü nü nden elde edildiğ ini dü şü nü rü z.
II. Keçilerin ve develerin de lifleri bü kü lerek iplik hâ line getirilir ve tekstil endü strisinde kullanılır.
Bu iki cümlede ifade edilenlerin anlamca doğru bir biçimde birleştirilmiş hâli aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Keçi ve deve liflerinden iplik ü retilip tekstil sanayisinde kullanılmasına rağ men pek çoğ umuz tekstil
ü rü nlerinde yalnızca koyun yü nü kullanıldığ ını sanıyoruz.
B) Keçilerin ve develerin liflerinin iplik malzemesi olarak tekstil sanayisinde çok az tercih edilmesi
nedeniyle genellikle yü nü n sadece koyundan ü retildiğ ini dü şü nü yoruz.
C) Yaygın olarak yü nü n yalnızca koyundan ü retildiğ ini dü şü nsek de keçiler ve develerden elde edilen
liflerin geçmişten bugü ne tekstil ü rü nlerinde kullanıldığ ını biliyoruz.
D) Tekstil sanayisinde keçi ve develerden elde edilen yü nler de kullanılmasına karşın birçoğ umuz iplik
gibi ü rü nlerin yalnızca koyundan ü retildiğ ini zannediyoruz.
E) Birçoğ umuz, keçilerin ve develerin liflerinin de iplik malzemesi olarak tekstil endü strisinde
kullanıldığ ını gö z ardı ediyor ve yü nü n yalnızca koyundan ü retildiğ ine inanıyoruz.
72- Sanatta etkilenme, kaçınılmaz gibi gö rü nse de ö ykü nme tasvip edilecek bir durum değ ildir. Sanatın
gerçekliğ i bunu hiçbir surette mazur gö rmez; ö zgü nlü ğ ü n yeniden ü retimi şeklinde can bulur her
defasında çü nkü . Tersi bir durum onu kö tü rü mleştirir.
A) Genç insanların, kişiliklerini oluştururken ö zellikle saygı ve sevgi duydukları bir kişiliğ i taklit etme
eğ ilimi gö stermeleri olağ andır.
B) Kitap okuma alışkanlıklığ ındaki benzerlerlikler, okuyucuların benzer kitaplardan aynı sonuçları
çıkardıkları anlamına gelmez.
C) Televizyon dizilerinin yapay kahramanları, hayatı tanımlama biçimleriyle ister istemez gerçek
dü nyanın bireyleri ü zerinde etki bırakıyor.
D) Futbolcu sahada sahip olması gereken ö z gü ven ve beceriyi ancak antrenö rü nü n talimatlarına harfiyen
uymasıyla kazanır.
E) Tarihsel bir olayı anlamlandırmak anlamlandırmak için başvurulan tarihin tekerrü rden ibaret olduğ u
anlayışı, gü nü mü zde pek kabul gö rmü yor.
72- Gerçek eleştirinin amacı; bir sanat gö rü şü nü ö rneklendirmek, bir sanat yapıtının sanat değ erini
belirlemek, bir ö rnekten kalkarak çö zü mlemeler ve incelemeler yapmak ve bir gö rü şü temellendirmek
olmalıdır. Bö yle bir eleştiri anlayışıyla kaleme alınmış yazıların amacı; falancayı yü celtmek,
onurlandırmak veya filancayı ezmek, yerin dibine batırmak olamaz. Edebiyat çevrelerindeki gü ncel
kıpırdanışlara değ il, felsefi bir temelden hareketle edebiyat olaylarına eğilir bu tü r eleştiriler.
A) I ve III
B) I ve V
C) II ve VI
D) III ve IV
E) IV ve VI
74 (I) İkinci Dü nya Savaşı sonrası pek çok Avrupa ü lkesinin şehirleri bir enkaz panoramasından ibaretti.
(II) Ö yle ki sadece Almanya’da savaş sonrası inşa edilen birçok devasa binanın molozu, yıllarca bu
enkazın içinden alınmıştı. (III) Savaş sonrasında Batı’da gelişerek savaşın sonuçlarıyla yü zleşen
edebiyat ise “enkaz/moloz edebiyatı” diye adlandırıldı. (IV) Sonuçlarına eleştirel biçimde bakarak savaşın
mantığ ını tepetaklak eden bu edebiyatın, enkaz edebiyatı diye anılması yerindeydi. (V) Zira bu savaş
aynı zamanda Batı’da uygarlığ ın şafağ ına olan inancın da yıkılışını simgeledi.
Bu parçada numaralanmış cümlelerle ilgili aşağıdakilerin hangisi yanlıştır?
A) I. cü mlede savaşın ardından Avrupa kentlerinin
gö rü nü mü betimlenmiştir.
B) II. cü mlede yıkımın etkisini anlatmak için
ö rneklemeden yararlanılmıştır.
C) III. cü mlede savaş sonrası edebiyata verilen isim
gerekçesiyle açıklanmıştır.
D) IV. cü mlede bu dö nem edebiyatının ismiyle içeriğ inin
tutarlığ ı vurgulanmıştır.
E) V. cü mlede savaşın Batı toplumu için anlamı
belirtilirken mecaza başvurulmuştur.