Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 6

16.

YÜZYILDA DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI Aziz Mahmud Hüdâyî, 1541’de Koçhisâr’da doğar, 1628’de Üsküdar’da vefat
VE TEMSİLCİLERİ eder, Vefatından sonra Üsküdar’da onun mezarının yanında türbesinin de
burada yapılması sonucu, Aziz Mahmud Hüdâyî Tekkesi önemli bir ziyaretgâh
XVI. yüzyıl Anadolu’sunda; Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının, bu çeşit yeri olur.
şiirlerinde Mevlâna ve Yunus Emre tesiri mevcuttu. Fakat bu edebiyatın, en bol Bilindiği gibi Aziz Mahmud Hüdâyî, “mutasavvıf, âlim, şair ve Celvetiye
ve en güzel şiirleri yine bu dervişler arasında, Yunus tarzının bir devamı tarikatının kurucusu”dur. Atâyî’nin Şakâyık Zeyli’nde onun Seferihisarlı
hâlinde idi. Halk söyleyişinin ve hece ile ilâhî tarzının bu kuvvetli terennümleri olduğu kaydedilmiştir. Kendisinin Cüneyd-i Bağdadî neslinden geldiğini
ardı arkası kesilmeyen birtakım ses ve heyecan dalgaları hâlinde, memleketin bildiren Hüdâyî, ilk tahsilini babası Feyzullah bin Mahmud’un yanında yapmış,
her tarafına yayılıyordu. daha sonra İstanbul’a gelerek Molla Nasırzâde’nin derslerine devam etmiştir.
O, hocasının Edirne’deki Sultan Selim Medresesine tayini üzerine onunla
Bu asrın tasavvuf şairleri arasında; Gülşenî tarikatının kurucusu Şeyh İbrâhim Edirne’ye gider ve ona muit (yardımcı) olur (1570). Ardından Şam ve Mısır’da
Gülşenî’nin; Melâmiyye-i Bayramiyye tarikatına mensup Ahmed-i Sârbân ve bulunan Hüdâyî, buralarda Halvetiye şeyhleri ile görüşür. Dönüşünde
Halvetiyye tarikatı mensuplarından Vahib Ümmî (ölm. 1595) ve Ümmi Bursa’daki Ferhadiye Medresesine müderris tayin edilir (1573). Bursa’da aynı
Sinan’ın önemli yerleri vardır. Bu isimlere Şeyh Aziz Mahmud Hüdaî’nin zamanda Mahkeme-i Suğra Nâibliği/Kadılık da yapar.
üstadı ve Hacı Bayram Velî’nin müritlerinden Bursalı Muhyiddin Üftade (ölm. Bursa’daki görevi esnasında gördüğü bir rüya üzerine Şeyh Üftade’ye intisap
1580), Seyyid Seyfullah Halvetî (ölm. 1601) ve İdris Muhtefî (ölm. 1615)’yi de eder. Üç sene kadar Celvetî üslûbu üzerine sülûktan sonra, Seferhisâr’da halife
saymak yerinde olur. olarak irşada başlar. Seferhisâr’dan tekrar Bursa’ya, oradan da
İstanbul/Üsküdar’a gelir. Önce Küçük Çamlıca’daki çilehanede bir süre
Ümmî Sinan (? – 1551) aruz ve hece ile söylediği ilâhîleriyle büyük şöhret inzivaya çekilir.
kazanmış ve Halvetîliğin Sinaniyye kolunu kurmuştur. Hece ile şiirleri Yunus Hâlen Üsküdar’da bulunan Hüdâyî Dergâhı, 1595’te inşa edilir ve içinde;
tarzının devamıdır. Bu asırda Bektaşi şairlerinden Şâh İsmâil Hatayî, Pir Sultan kütüphane, semahane ve türbe bulunan bu tekke, devrinde âlimlerin, şairlerin ve
Abdal, Kalender Abdal, Muhiddin Abdal, Yetim Ali Çelebi, Askerî’yi musikişinasların toplantı yeri olmuş, devrin padişahı I. Ahmed de zaman zaman
anabiliriz. bu toplantılara katılmıştır.
AZİZ MAHMUD HÜDAYİ KİMDİR HAYATI ESERLERİ Aziz Mahmud Hüdâyi, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri zümresi içinde
EDEBİ KİŞİLİĞİ yer almış, sade ve hikemi mahiyette şiirler yazmıştır. Şiirlerinde, bazen hece,
bazen de aruz veznini kullanan Hüdâyî, İbnü’l-Arabî’nin sistemleştirdiği
vahdet-i vücûd anlayışına bağlı bir mutasavvıftır. Şiirleri ve mektuplarında bu Arapça Eserleri
açıkça görülür. Onun gerek devrinde, gerekse daha sonra yazılan tarih ve Câmiu’l-Fadâil ve Kâmiu’r-Reâil: Tasavvufî ahlaka dair olan meşhur
bibliyografya kitaplarında; “kutbü’l-aktab, sâhip-i zamân, mürşid-i kâmil” gibi eseridir.
unvanlarla anılması, ölümünden sonra da şöhretinin devam ettiğini Fethu’l-Bâb ve Refu’l-Hisâb: İnsanın yaradılışından ve insanın sıfatlarından
göstermektedir. Dilden dile nakledilen menkıbe ve kerametleri halkın gönlünde bahseden bir eserdir.
taht kurmasını sağlamış, ziyaretçileri her devirde artarak devam etmiştir. Keşfü’l-Kânâ an Vechi’s-Sema: Tasavvuftaki sema konu edilmiştir.
Aziz Mahmud Hüdâyi’nin eserlerini; Türkçe ve Arapça olmak üzere başlıca iki Habbetü’l-Mahabbe: Allah, peygamber ve ehl-i beyt sevgisi üzerine bir
grupta toplayabiliriz. Onun eserleri; dinî ve bilhassa tasavvufî konuları fazlası eserdir.
ile işlemiştir ki, bu sebeple o, bu tür şiirin önde gelen önemli temsilcilerinden Nefâisü’l-Mecâlis: Bazı ayetlerin tasavvufî tefsiri yapılmıştır.
biridir. O, zamanında ve bugün de herkes tarafından çok tanınmış, halktan ve Tecelliyât: Hayatta iken mazhar olduğu tecellileri anlatan ve tarihleri ile tespit
padişahlardan dahi büyük saygı görmüş önemli mutasavvıflarımızdan biri edilen bir risâledir.
olmuştur (Koca-türk 1970: 474). Eserlerinin birçok nüshasının bulunması da, Vâkıât: Tarikat sırları ile ilgili bir risaledir.
bu eserlerin halk tarafından ne kadar sevilip benimsendiğini göstermektedir. Bu “Gider şekk ü inkârı
cümleden olarak onun Türkçe ve Arapça eserlerinin adlarını vermeye çalışalım: Tevhîde gel tevhîde
Türkçe Eserleri Muhkem eyle ikrârı
 Divân-ı İlâhîyat: Tasavvufî hikmet ve nasihatlerden oluşmuş bir Divân’dır. Tevhîde gel tevhîde
 Tarikatnâme: Dervişliğin erkân ve adabı anlatılmaktadır. Koyup kuru taklîdi
 Tezâkir-i Hüdâi: I. Ahmed’e gönderilen mektup ve tezkirelerin toplandığı bir Candan eyle tevhîdi
eserdir. Bulmağa her ümîdi
 Ecvibe-i Mutasavvıfâne: Kendisine sorulan bazı tasavvufî sorulara verdiği Tevhîde gel tevhîde
cevaplardır. Surete tapma sakın
 Nasâyih ve Mevâız: Bazı nasihat ve vaazların derlendiği bir eserdir. Ma’nâ yüzüne bakın
 Mi’râciye: Mi’rac’ı, ayet ve hadislere dayanarak anlatan küçük mensur bir Olmağa Hakk’a yakın
risaledir. Tevhîde gel tevhîde
 Necatü’l Garik fi’l-Cem’i ve’t-Tefrik: Bazı tasavvufî makamlardan bahseden Hak yolunu ararsan
eserdir. Şirk âsârın sürürsen
Hüdâyî’ye sorarsan
Tevhîde gel tevhîde” (Güzel 2009: 657-658). PÎR SULTAN ABDAL

VAHİB ÜMMİ KİMDİR HAYATI ESERLERİ EDEBİ KİŞİLİĞİ Pir Sultan Abdal, XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başlarında yaşamıştır.
O, Sivas’ın Yıldızeli kazasına bağlı Banaz köyünde doğmuş, Sivas’ta ölmüştür.
Vâhib Ümmî‘nin esas adı Abdulvahhab-ı Elmalı’dır. Doğum tarihi kesin olarak Fakat onun doğum ve ölüm tarihlerini açık bir şekilde bilemiyoruz.
bilinmemekle beraber ölüm tarihi 1 Şaban hicri 1004 /9 Mart 1595 olarak Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinde; Allah, Hz. Muhanmmed, Hz. Ali, Hz. Hasan,
kaydedilmektedir. Şeyh Abdulvahhab, Halvetî tarikatının Yiğitbaşı (orta kol) Hz. Hüseyin ve daha pek çok veliye olan derin bir bağlılık, İslamî ve Bâtıni
şubesini kuran Yiğitbaşı Ahmet Şemseddin Marmaravî’nin halifesidir. inanışlarla kaynaşmış bir vahdet-i vücud halitası görülmektedir. Hatta bunlar,
Vahib Ümmî, çeşitli mahlaslar kullanmaktadır. Bunlar da; “Vâhib Ümmî, bir inançtan çok, bir iddia durumundadır. Yani onun bu ifadelerinde, dünya
Vâhibi, Vehhâb, Vâhâb, Vehabî, Vehâb” olmak üzere altı tanedir. Bunların emelleri peşinde koşan ve isyan eden bir ruhun değişik ihtiraslarını da görmek
yanında; “miskin, dermend, bî-çâre, âciz, derviş” gibi sıfatları da görmekteyiz. mümkündür. Bu cümleden olarak o şiirlerinde; İslam dininin itikadî
Ancak bunları mahlas saymak doğru değildir. O, değişik mahlasları aruz yönlerinden çok, bazı Bâtıni inanışları, hatta bazı İslamî bilgileri tebliğ etmek
vezninin zorlamasıyla kullanmıştır. yerine, bağlı bulunduğu yolun prensiplerini işlemektedir. Dolayısıyla onun bu
Şair, hece vezinli şiirlerinde kendini rahat hissetmiş, ekseriya Vâhibî veya dini terminolojileri işleyişinin yanında, eserlerinde görülen bazı farklılıkların
Vâhib mahlaslarını kullanmıştır. Bazı kaynaklar onun mahlasını Vehhâb Ümmî bulunması ise, halkın anlayabileceği üslupta bir yönüyle tasavvufa yüzeysel de
diye kaydetse de bu, sadece yakıştırmadır. Asıl mahlası Vâhib Ümmî’dir. olsa temas ettiğini göstermektedir. Ancak onun eserlerinde; İslam dininin itikat
Abdülbâki Gölpmarlı’nın Vehâb Emre şeklindeki kaydı onu Yûnus Emre ve ibadete müteallik inanç sistemine dair olan terminolojileri kullanması, onun
halkasına dâhil etme kaygısından başka bir şey değildir. Vâhib Ümmî, Yûnus tasavvuf anlayışını biraz olsun belirtmekte ve özellikle kendi Batıni
Emre geleneğinin XVI. yüzyıldaki temsilcisidir. Bu tesir şiirlerinde görüldüğü prensiplerini de ortaya koymaktadır. Bu sebeple onun bu tür belli başlı
gibi Divân’mda da Yûnus ü delil kabul ettiğini açıkça söyler. Ayrıca Yûnus yaklaşımları, hemen hemen bütün manzumelerinde de görülmektedir.
Emre’yle Vâhib Ümmî’nin şiirlerinde birbirleriyle benzerlik gösterenler de Bilindiği gibi Pir Sultan Abdal; özellikle Alevî-Bektaşî inanışlarını ağırlıklı
vardır. olarak işlediği manzumelerinde; Allah, Peygamberler, Melekler, Kitaplar,
Vâhib Ümmî’nin Divânı’ndaki 485 şiirden 300’den fazlası aruzla yazılmıştır. Dünya, Ahiret, Divân, Mizan, Sırat Köprüsü gibi itikadî kavramların yanı sıra,
Bu yüzden onu aruz şairi saymamız yerinde olur. Şiirlerinde, dış ahenkten Hz. Ali, Ehl-i Beyt, On İki İmam, Tenâsüh vb. konular çevresinde de
ziyade muhteva önemlidir. Hece ile yazılı şiirleri daha liriktir. durmaktadır. Bu sebeple onun kullandığı araç ile varmak istediği amaç arasında
bazen çelişkiler de göstermektedir ki, günümüzde onu isteyen grup istediği 16'ncı yüzyılın sonlarında Tokat Almus Görümlü köyünde (şimdilerde kasaba)
tarafa doğru çekip götürmektedir. Çünkü onda bazen isyancı bir ruh, bazen de doğdu. 17'nci yüzyılın ilk yarısında öldü. Coşkulu deyişleriyle tanınan ve
toplumun sosyal konularına rahatlıkla eğilen ve onları acımasızca tenkit Hatayi ile Pir Sultan'dan sonra gelen üçüncü büyük Alevi-Bektaşı şairi. Pir
edebilen bir gücün bulunması, dinî bilgisini de bu sahada rahatlıkla kullandığını Sultan ile yakın arkadaştı. Onun asılmasından sonra uzun süre saklandı.
göstermektedir. Bu dinî bilgiler çerçevesinde bir yandan itikadî, ibadî, diğer Şiirlerinde tarikat kurallarını her kültür düzeyinden Alevi-Bektaşilerin
yandan da tasavvufî konuları rahatlıkla eserlerinde işleyebilmesi dikkat anlayabileceği bir yalınlıkla anlattı. Bazı şiirleri asıl isimleri İbrahim ve Hacik
çekmektedir. Kız olan "Kul Himmet Üstadım" takma isimli şairler ve başka Himmetlerin
“Derdim çoktur hangisine yanayım yazdıklarıyla karıştı. Kul Himmet'le ilgili bilgi ve şiirleri Cahit Öztelli, "Pir
Yine tazelendi yürek yarası Sultan'ın Dostları" (1984) adlı kitabında derledi.
Ben bu derde kande çare bulayım XVI. yüzyılın ikinci yarısıyla XVII. yüzyılın başlarında yaşadığı tahmin edilen
Meğer Şah elinden ola çaresi Kul Himmet, Alevî Bektaşî Edebiyatı'nın önemli şairlerinden birisidir.
Türlü donlar giyer, gülden naziktir Türbesi; Tokat'ın Alamus ilçesine bağlı Varzıl/Görümlü Köyü'ndedir. Torunları
Bülbüle cevr etme, güle yazıktır hâlâ bu köyde yaşamaktadırlar. Burada bulunan Şahinli aşireti Kul Himmet'in
Çok hasretlik çektim, bağrım eziktir ocağıdır. Ölümünün ne zaman ve nasıl olduğu hakkında elimizde belge yoktur.
Güle güle gelir canlar pâresi Fakat kendi köyünde yattığı düşünülerek normal bir ölümle hayata gözlerini
Gel benim uzun boylu serv çınarım yumduğu kuvvetle muhtemeldir.
Yüreğime bir od düştü yanarım Daha yaşarken Alevî çevrelerinde büyük bir şöhrete sahip olan Kul Himmet, Pir
Kıblem sensin, yönüm sana dönerim Sultan'ın etkisinde kalan güçlü bir sanatçıdır. Nefesler, düvaz imamlar,
Mihrabımdır iki kaşın arası destanlar, ağıtlar söyleyen Kul Himmet; mükemmel bir tekke öğrenimi,
Pir Sultanım Abdal, yüksek uçarsın edebiyat bilgileri, İslam tarihi, evliya menkıbeleri, tarikat kuralları gibi çağının
Selamsız sabahsız gelir geçersin kültür ve bilgisini çok iyi öğrenmiştir. Sanat gücü yanında, siyasî girişimlerinde
Aşık, muhabbetten niçin kaçarsın ise, adı etrafında bazı efsanelerin oluşmasına yol açılmıştır. Hemen hemen her
Böyle midir yolumuzun töresi” (Öztelli 1978: 218-219). cönkte bir iki nefesi yazılıdır. Ona karşı duyulan bu geniş bir sevgi sonunda
XIX. yüzyılda yetişen bir âşık, onun adını mahlas olarak almıştır.
KUL HİMMET Kul Himmet'in şiirleri tam olarak tespit edilememiştir. Ancak bu konuda da
bazı çalışmalar yapılmaktadır. Güçlü bir mutasavvıf şairdir.
Yazıktır şu geçen ömre yazık
Yolcu oldum yola düştüm Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Yollarım Ali çağırır Kul Himmet üstadım ummana dalam
Bülbül oldum gül'e düştüm Gidenler gelmedi bir haber alam
Gül'lerim Ali çağırır Abdal oldum şal giydim bir zaman
Bu haneye mihman gelmişim Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kah ağlayı kah gülmüşüm ******************************************
Bahr-ı ummana dalmışım Dün gece seyrim içinde
Göllerim Ali çağırır Dün gece seyrim içinde
Kul Himmet'im aşka düştü Ben dedem Ali'yi gördüm
Aşk deryası boydan aştı Egildim niyaz eyledim
Virdimiz Aliye düştü Düldül'ün nalini gördüm
Dillerim Ali çağırır Kanber'i durur saginda
****************************************** Salinir cennet baginda
SEYYAH OLUP ŞU ÂLEMİ GEZERİM Ali, Musa Turdagi'nda
Seyyah olup şu alemi gezerim Ben dedem Ali'yi gördüm
Bir dost bulamadım gün akşam oldu Üç çerag yanar sisede
Kendi efkarımca okur yazarım Arslanlar gizli mesede
Bir dost bulamadım gün akşam oldu Yedi iklim dört kösede
İki elim gitmez oldu yüzümden Ben dedem Ali'yi gördüm
Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden Yüce daglar boran coskun
Kusurumu gördüm kendi özümden Kul Himmet askina düskün
Bir dost bulamadım gün akşam oldu Cümle meleklerden üstün
Bozuk şu dünyanın temeli bozuk Ben dedem Ali'yi gördüm
Tükendi daneler kalmadı azık ******************************************
Aklım fikrim yâr eyledim ben bana
Aklim fikrim yâr eyledim ben bana yapılmıştır. Bu sebeple Muhyiddin Abdal’ın da hayatı, eserleri ve kişiliği bu
Ögüt verdim deli gönül almadi takdire şayan çalışma ile ilim âleminin istifadesine sunulmuştur.
Bir kilecigi var almis eline Ayrıca S. N. Ergun da, şairin Otman Baba (öl. 1477-78) veya onun müridi
Dünyayi içine koydum dolmadi Akyazılı Sultan’a bağlı olabileceğini söylemektedir. Nitekim şairimizin bir
Almasi farz imis sünnettir selâm şiirinde de Akyazılı Sultan ismi geçmektedir.
Hak nurdan yaratmis yaz dedi kalem “Bize ser-leşker olmağa
Bir çiçek yaratti ol Rabb'ül-âlem Şah-ı Kerem Ali gerek
Ani kokulayan mahrum kalmadi Mürşiddir rehber olmağa
Var bir pire eris serseri gezme Adem Akyazılı gerek”
Gözet gözün önün yolundan kalma Kendisinin küçük boyda yazma bir Divanı vardır ki, bunda; hece vezni ile
Degme bir dükkâna yükünü çözme Hurufilik yolunda yazdığı şiirleri yer almaktadır.
Bunda çok bazergân assi kalmadi
Gençlik yaza benzer kocalik güze
Yüregim baslidir dertlerim taze
Boynun eg de hizmet eyle üstâza
Seytan benlik ile menzil bulmadi
Kul Himmet'in deste gülü elinde
Daima zikreder Hakk'i dilinde
Bir güzel sevmisim Hakk'in yolunda
Hayali gönülden zail olmadı
Muhyiddin Abdal Kimdir Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği
Muhyiddin Abdal’ın, XV. yüzyılın sonları ile XVI. yüzyılın ilk yarısında
yaşadığı bilinmektedir. Önceleri onun hayatı ve kişiliği hakkında fazla bir bilgi
bulunmamasına rağmen, son zamanlarda Bayram Durbilmez tarafından 1998’de
“Muhyiddin Abdal Divânı (İnceleme-tenkitli metin) adlı bir “Doktora Tezi”

You might also like