Professional Documents
Culture Documents
Psikoloji Sözlüğü
Psikoloji Sözlüğü
altın kızlar
Psikoloji
Sözlüğü
İsviçre de. Lozan Eğitim Enstitülerinde Çocuk Psikoloji u G<
nel Psikoloji dersleri okutan O A. Gürün’ün Psikoloji Sözlüğü,
Mmanca. Fransızca ve İngilizce karşılıklarıyla olduğu kadar kav
ramların açıklanmasındaki belirginlikle de, her tur okut uc uya s< s
lenen titiz ve soluklu bir çalışma ürünü
Kendini tanıma, kavram oluşturma, bildiği yabancı dildeki psı
koloji kavramlarını pekiştirme ve psikolojinin boyutları hakkın
da bilgi edinme istemlerine yanıt verecek olan Psikoloji Sözlü
ğü, mümkün olduğu kadar geniş bir okuyucu kütlesine ulaşma
yı amaçlamaktadır.
Yayımlayan:
© İNKILÂP KİTABEVİ
Yhyın Sanayi ve Tic. A.Ş.
Ankara Cad. 95
34410-tSTANBUL
Baskı:
Cemalnadir Sok. 24
Cağaloğlu-İSTANBUL
1991
psikoloji
•• ••w••
SOZLUGU
a A. GÜRÜN
İNKILÂP Kİ1ABEVİ
YAYIN SANAYİ VE TİCARET AŞ.
Ankara Cad. 95 • 34410 İSTANBUL
ÖNSÖZ
5
Diğer yandan sözcüklerin yanına farklı dillerdeki karşılıkla
rını koymak ve bu sözcüklerin içerdiği kavramı berkitmeye ya
rayan kuramlara ve kuramcılara da çalışmamızın kapsamı elver
diği oranda yer vermekle, psikoloji hakkında daha geniş bilgi
edinmek isteyen okuyuculara, başvuru niteliğinde bir iç kaynak
hazırlanmış bulunuyorduk.
O. A. GÜRÜN
6
I
A
Alfred
Adler
7
cak, aşırı ödünlerce çok önemli olup gerçeklik duygusunun kay
bına ve kişinin gücüyle orantılı olmayan ereklere yönelmeye ne
den olabilir. Nevrozda birey, düşsel bir üstünlüğü koruyabilmek
için, kendini düş kırıklığına uğratabilecek olan gerçekle yüzyü-
ze gelmekten kaçınır.
Adler’in ruhsal sağaltım yöntemi, kişinin kendi öz olanakla
rını kabul edip toplumsal yaşama katılmasını sağlar. Ruhsal so
runlarda toplumsal nedenlere dikkati çeken Adler, kişideki top
lumsal duyguyu kuvvetlendirerek başarısızlıkların esas nedenle
rinin ortaya çıkarılmasının yaşamı anlamlandıracağına inanmak
tadır.
Toplumsal duyguya büyük bir önem veren Adler örgensel ek
sikliğin ve şımartılmanın çocuğun yeterli bir toplumsal duyguya
sahip olmamasına neden olduğunu ileri sürer. Adler’e göre in
san ruhunun ereği utku, emniyet ve üstünlük arzusudur. Her bi
rey, kendi yaşam üslubundan doğan bir etkinlikle, karşılaştığı so
runlara bir çözüm getirebilir.
Adler’in bellibaşlı eserleri: Sinirli mizaç
İnsanın bilgisi
Bireysel psikoloji ve tekniği
Yaşamın anlamı
Zorlu çocuklar
Adualizm (fr. adualisme) Küçük çocuğun kendisini dış dün
yadan ayırt edememe ve nçsnel olanla.öznel olanı birbiriyle ka
rıştırması durumu.
Afazi Bak. Söz yitimi. '
Agnozi Bak. Tanısızlık
Agorafobi (Alan yılgısı) Geniş alanlardan ve açık yerlerden gö
rünür bir neden olmaksızın bunaltılı bir ürkeklikle duyulan yıl
gı.
Agrafi Bak. Yazı yitimi
8
Ağızcıl dönem (alm. ora! Stufe; fr. stade oral; ing. oral slage)
Cinselliğe bağlı olarak çocukta duygusal yaşam gelişiminin ilk
evresi. Çocuğun dış dünyayla olan ilişkileri, emmeye eşlik eden
işitsel, görsel ve deriye ait imgelerin içe alınmasıyla yapılanır. Ağız
mukozası ve dudaklar ilk arzu uyandıran bölgeler olduğundan
çocuk, içgüdüsel itkilerinin doyumuna ağız yoluyla ulaşır. Bu dö
nemde süt veren annenin varlığı çocuğa dinginlik ve doyum sağ
layarak dış dünyayla oluşacak ilk ilişkilerin temelini oluşturur.
Dengeli bir beslenme ve acısız, kademeli bir sütten kesme
uyumlu bir duygusal gelişim sağlarken bu dönemde oluşacak sap
lantılar da, daha sonraki yaşamda nevrozları oluşturan bir et
ken durumuna gelebilir.
K. Abraham’a göre ağızcıl dönem iki alt evreye ayrılabilir. Bun
lardan birincisi emme, İkincisi de dişlerin belirmesiyle ortaya çı
kan ve nesneyi içe alan ve tahrip etme özelliğine sahip olan ısır
ma evresidir.
Aile romanı (alm. Familienroman; roman familial; ing. family
romance) Çocuğun, anne-babasıyla olan ilişkilerini gerçeğe uy
gun olmayan bir biçimde yorumlayarak fantazmlar kurması. Ken
disinin bulunmuş bir çocuk olduğunu düşünen ya da ailesi tara
fından terkedileceğine dair düşsel bir roman oluşturan çocuğun
bu durumu Cbdipus karmaşası döneminde aynı karmaşanın ya
rattığı baskıdan ileri gelmektedir.
*'*
9
fesörlüğü yapmış vc 1931 yılında da Şikago Psikanaliz Enstitü-
sü’nü kurarak yine bu enstitüde kısa süreli analitik psikoterapi
yöntemini geliştirmiştir. Çoğu psikanalistin aksine kişideki ça
tışmaların nedenini çocukluk çağındaki karmaşalara bağlayacak
yerde yetişkin çağdaki çatışkılar üzerinde durmaktadır. Diğer yan
dan sağaltım sırasında hastaya etkin biçimde müdahalede bu
lunmaktadır. Bu durum, çoğu kez sağaltım süresini kısaltmakla
birlikte psikanaliz ilkelerine ters düşmekte ve hastanın, kişiliği
ni güçlendirecek yerde sağaltımcının kişiliğiyle dolmasına neden
olmaktadır. Bu nedenle yöntemin çıkmaza girdiği durumlarda
Freud yöntemine başvurmaktan kaçınmadığı görülür.
10
ğcnilcrin toplumdan topluma değişmesi algı işlevinin öznelliği
ni kanıtlamaktadır.
Alıklık (alm. Idiolie;fr. idiotie; ing. idiocy) luı ağır zekâ geri
liği. Konuşma yetisine sahip olamayan alığın zeka bölümü 0-25
arasında, zekâ yaşı ise, üç yaşın altında bulunmaktadır. Alıktaki
zekâ geriliğine çoğu kez fiziksel bozukluklar da eşlik eder.
Alıklar, en basit gereksinimlerini gideremedikleri gibi, kendi
lerini dış yaşam koşullarına karşı savunacak durumda değildir
ler. Bazı özdevimler elde edebilirlerse de, bunlar toplumsal ya
şama katılmalarına yeterli olmayıp sürekli olarak bakıma gerek
sinim duyarlar.
il
kinin düşüncesinde gerçek çocukluk anılarını gözlemek nedeniyle
oluşan sözde anıyı belirtmek ister.
Anİma Jung psikolojisinde erkekteki bilinçdışı dişil yan.
Animııs Jung psikolojisinde kadındaki bilinçdışı eril yan.
Anhklaşhrma (alm. Intellektualisierung; fr. intellectualisati-
on; ing. entelleetualization) Kişinin, çatışma ve heyecanlarını, on
lara egemen olmasını sağlayacak biçimde yorumlaması durumu,
örneğin, bazı hastalar anılarına, düşlerine ve duygusal yaşam
larına kendileri yorumlar getirerek bilinçdışı dünyalarının açığa
çıkmasını ve psikanalizi yapan kişinin müdahalesini engelleme
ye çalışırlar.
Astenik tip
12
rina uğramayacak biçimde ödünlemeye çalışır. Bu arada Freud’e
göre aşağılık duygusu zorunlu olarak örgensel bir eksiklikle il
gili değildir. Bu duygu bir etken olmaktan çok bir belirtidir.
13
başarı duygusunun gelişmesine yönelik durumların da sıklıkla
yaratılmasına özen gösterilmelidir.
Atletik tıp
14
B
Babinski Joseph (1857-1932) Bir Fransız nörologu olan Babins-
ki özellikle sinir sistemiyle ilgili çalışmalarıyla tanınmıştır. Dö
nüşüm isterisi adıyla bilinen isterideki gözlenen bozuklukların,
isterik körlük ve isterik felçteki gibi doğal olmayan yapısını or
taya koymuştur.
Balint Michel (1896-1970) Macar asıllı bir psikanalist olan Ba-
lint ilkin tıp öğrenimi gördükten sonra ruhsal çözümlemeyle il
gilenmeye başlamış ve Freud’ün öğrencilerinden Sandor Ferenc-
zi ile bir süre birlikte çalışmıştır. 1939 yılında Budapeşte psika
naliz enstitüsü müdürlüğüne getirilmişse de bir süre sonra İngil
tere’ye göç ederek değişik hastanelerde görev almıştır. II. Dünya
Savaşı bitiminde kesin olarak Londra’ya yerleşen Balint 1969 yı
lında İngiliz psikanaliz enstitüsü başkanı olmuştur.
Hekimlerin sinirsel hastalıklar karşısında çoğu kez çaresiz kal
dıklarını ve alışılagelmiş sağaltım yöntemlerinin yeterli olmadı
ğını gören Balint, hasta-hekim İkilisinden yola çıkarak en önemli
ilacın bu ilişkide saklı bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu du
rum o güne dek tıpta olduğu gibi psikanalizde de üzerinde en
az durulan konu olmuştu. Balint’e göre hekim, hasta karşısın
daki vaziyet alışını incelemeli ve hastayla diyalog kurmasını en
gelleyen bilinçaltı sorunları aydınlatmaya çalışmalıydı.
15
Sağaltımcı vc hasta arasında kurulan bu yeni ilişki biçimi başta
Fransa olmak üzere birçok batı ülkesinde Balint grupları oluş
masına neden olmuştur.
Balint’in bcllibaşlı eserleri: Hekim, hastası ve hastalık
Temeldeki kusur
Gerileme yolları
Baruk Henri (1897-1972) Fransız psikiyatrı. Deneysel farma
koloji laboratuvarının kurucusudur. Sinirsel hastalıklarda nöro
lojik ve kimyasal koşulları gözönünde bulunduran araştırmalarda
bulunmuştur. Özellikle beyin tümörlerinin neden olduğu zihin
sel bozukluklar ve bülbokafninin neden olduğu hayvanlardaki
deneysel katatoni üzerinde çalışmıştır. Daha sonra delilikte iyi
lik ve kötülük gibi ahlâki sorunlar üzerinde durmuştur. Tsedek
adıyla bilinen ahlâki yargı testini hazırlamıştır.
Bastırma (alm., Unterdückung; fr. repression; ing. suppressı-
on.) Kişinin ahlâki yanıyla uzlaşamamayacak olan bir isteğin,
bilinçli ve istençli olarak zihinden uzaklaştırılması. Bastırmayı
itilmeyle karıştırmamak gerekir. Bazı İngilizce metinlerde bu te
rim itilmeye eş bir sözcük olarak kullanılmıştır.
Beden imgesi (alm. Körperschema; fr. sehema corporel; ing.
bodyseheme) Bireyin kendisini çevreleyen dış dünyayla olan iliş
kileri sonunda elde ettiği deneyimlere bağlı olarak oluşturduğu
öz vücut imgesi. Kişinin yaşamı için vazgeçilmez bir yapıya sa
hip olan bu vücut resmi çocukluktan beri kişinin biriktirdiği iç
ve dış algıların bireşimiyle oluşur.
Bellek (alm. Gedâchtnis; Erinnenıng; fr. memoire; ing. me-
mory) Günlük yaşantıların kalıcılığını sağlayan psikofizyolojik
bir işlevdir. Bir yandan sinir sisteminin olgunlaşmasına diğer yan
dan da zekâ ve duygusal yaşama sıkı sıkıya bağlı bulunan bel
lek, fizyolojik olarak beynin bazı bölgelerinin (örneğin, hipo-
kamp bölgesinin) ve beyin kabuğunun tümsel bir etkinliğidir.
Bak. Bellek yitimi; Ekmnezi; Hipermnezi
16
Bellek yitimi (alm. Amnesie, Gedcichtnisschvache; fr. amne
sie; ing. amnesia) Bellek gücünün tüm olarak ya da kısmen kaybol
ması durumudur. Bellek yitimi fiziksel ya da ruhsal bir şoka ya
da bunaklığa bağlı olabilir. Yaşlılık bunaklığında yeni anıların
eskilere göre daha çabuk kaybolması ayırt edici tanıda önemli
bir yere sahiptir.
Ben (alm. Ich;fr. Moi; ing. Ego) Ruhsal aygıtın bilinçdışı ala
nını dış dünyaya bağlayan katman. Ben, toplumsal yaptırımları
dile getiren üstben’le içgüdüsel tepilerin oluşturduğu içben ara
sında uzlaştırıcı bir rol oynar. Ayarlayıcı bir yapıya sahip olan
ben, içben uyarılarının bilinç alanına çıkışını kontrol eder.
Ben, içbenden farklı olarak örgütlüdür. İşlevleri olgunlaşmayla
ve deneylerle gelişir. Bilinç alanında zihinsel işlevlerle, bilinçdışı
alanında da, korunma mekanizmalarını harekete geçirerek etkin
lik gösterir.
Nevrozlu kişinin ben’i yeterince güçlü olmayıp iç çatışmaları
çözme yeteneğine sahip değildir.
Ben ülküsü (alm. Ichideal; fr. ideal du moi; ing. ego ideal) Ço
cukluk çağında sevilen ve hayran olunan bîr kimseyle özdeşleşe
rek oluşan ve örnek alınarak erişilmesi bir erek olarak görülen
kişisel ülkü.
Bergson Henri (1859-1941) Fransız düşünürü. 1900 yılında Col-
lege de France’da verdiği felsefe dersleriyle yeniliğe açık farklı
yapıda bir kitleyi kendine çekmiş, fikirlerinin inceliği ve üslubu
nun çekiciliğiyle de sayısız kişiyi etkilemiştir. 1914 yılında Fran
sız akademisine seçilmiş 1927 yılında da Nobel Ödülünü kazan
mıştır. Temelde bir felsefeci olmasına rağmen çalışmaları özel
likle psikolojiyi ilgilendirmiştir..
Çağrışımcılık okulunun yanılgılarını ortaya çıkaran Bergson
bilimsel değeri günümüzde çok tartışmalı olan ruhsal yaşamın
18
imgelerin yanyana gelmesi ve bir uslamlama sonucu oluştuğunu
savunan anlayışa bir düzelti getirmiştir. Bergson, özellikle iç ya
şamın devingen ve kavranmaz özelliği üzerinde durmuş ve iç ya
şam zenginliğinin ancak sezgiyle kavranabilcccğini ileri sürmüş
tür. Diğer yandan yalnızca zihinsel olan yapay içebakışa karşı
çıkmış ve bu yöntemin ruhsal olguların devingen zenginliğini kav
rama gücünden yoksun olduğunu savunmuştur. Ona göre bu zen
ginliği kavrayabilmek için düşünceyi kendi özü içinde vasıtasız
olarak algılayacak sezgiye gereksinim vardır. Sezginin kişiyi açıkla-
namazın özeğine yerleştiren yapısına karşılık zekâ, kesikli olanı
ortaya koyar; o, yalnızca âlet icat etmek için yapılmıştır.
H. Bergson çağrışımcılık görüşlerine karşı bilinci, yaşama atı-
lımını (elan vital), ve yaratıcı evrimi koyar. Bu arada görüngübi-
lim’in (fenomenoloji) çağdaş eğilimlerini de belirlemiş olmak
tadır.
Bergson’un bellibaşh eserleri: Bilincin dolaysız verileri
Özdek ve bellek
Yaratıcı evrim
Ahlâkın ve dinin iki kaynağı
Beyin (alm. Gehirn; fr. cerveau; ing. brain) Merkezî sinir sis
teminin kafatasında bulunan kısmı olup iç ve dış uyaranları al-
gıîıyarak organizmanın bunlara gerekli uyum biçimlerini bulup
gerçekleştirmesini sağlayan merkezdir.
19
Milyarlarca yılın ürünü olan beyin en yetkin yapısını 100 mil
yar sinir hücresiyle insanda bulmaktadır. Homo erektus, homo
habilis ve homo sapiens zincirini oluşturan son 1 milyon yıl içinde
doğal ayıklama sonucu insan beyninin boyu ve yetenekleri sü
rekli olarak gelişmiştir.
20
Kollektif bilinçdışı: Atalarımızın deneyimlerinden oluşmuş, ki
şisel yaşam deneyimlerinden çok daha üst düzeyde bilgeliğe eriş
miş bir katman. Kollektif bilinçdışı nesilden nesile geçerek mil
yonlarca yıllık insan deneyimini de birlikte getirmektedir. Jung’a
göre ruhsal sağaltımın ereği kişinin kollektif bilinçdışı ile ilişki
ye girmesini sağlamaktır.
Her türlü dogmacılıktan uzak açık görüşlü bir mucit tipi olan
Binet, geniş ilgi alanı içinde en çok zekâ gibi üst düzeydeki iş
levlerle ilgilenmiştir.
1904 yılında Fransız Milli Eğitim Bakanlığı geri zekâlı çocuk
ların öğretimini ele alma düşüncesiyle bir komisyon kurar. Paris
okullarını dolaşan Binet somut deneyimler üzerine kurulmuş olan
21
ustalıkla hazırlanmış ölçümler uygulamaya başlar. Kısa bir süre
sonra da Theodorc Simon’la birlikte bir tarama yöntemi yayın
layarak ilk zekâ ölçme testlerini ortaya koyar. Bu arada normal
çocuklardan elde edilen test sonuçlarının çok daha yaşlı geri ze
kâlı çocukların test sonuçlarıyla eşleştirilebileceğini görerek ki
şinin, akranlarından elde edilen sonuç ortalamasından ilerde ya
da geride olduğunu belirleyen zekâ yaşı kavramını bulmuş olur.
22
davranış ya da düşünceyi kullanır. Tecrit ve bozmayı birbirinden
şu şekilde ayırabiliriz: Tecritte hoşa gitmeyen bir durumun duy
gusal yükten arındırılması söz konusu iken bozmada, usdışı si
hirli bir yöntemle birincil durum ikincil bir durumla bozulmaya
çalışılmaktadır. Saplantılı nevrozlarda sıklıkla rastlanan ritüel-
ler yani bir âyine ait tekrarlayın davranışlar bu mekanizmanın
nasıl işlediğini bize göstermektedir.
Budalalık (alm. Schwachsinniger; im bezil Uta t,' fr. imbecillite;
ing. inbecility) Alıklık ve zayıf akıllılık arasında yer alan zekâ
geriliği. Testlerden elde edilen sonuçlara göre budalanın zekâ yaşı
3-7 arasında, zekâ bölümü ise, 25-50 arasında bulunmaktadır.
Budala, konuşma dilini elde edebilmekle birlikte yazı dilini kul
lanamaz. Bazen iyi bir belleğe sahip bulunabilirse de soyutlama
ve genelleme gibi üst düzeydeki zekâ unsurlarından yoksundur.
En basit bir problem karşısında bile başarısızlığa uğrar. Ancak,
somut kavramları kullanabilir bir düşünce yapısına sahip olan
budalanın kendisiyle uğraşıldığında eğitilebilir olduğu ve basit
işleri yapabildiği görülür.
23
bancı bir kişinin çocuk tarafından aniden farklı bir kimse ola
rak algılanması bunaltıya neden olur. Bu durum anormal bir dav
ranış olmayıp çocuktaki gelişmeyi ortaya koymaktadır. Çocuğun
bu durum karşısında kapıldığı bunaltı onun, yabancı ve tanıdık
yüzleri ayırt edebilir duruma geldiğini göstermektedir.
Kişinin varoluşu içinde bunaltı, güvensizlik ortamının uzun sü
re devam etmesi, yaratmadan alıkonulması, kendiliğindenliğin
engellenmesi, cinsel yaşamın ketlenmesi, yoğun bir terkedilme
duygusunun belirmesine neden olan sevilen bir kimseden ayrıl
ma, işten çıkarılma ve doğnılumsuzluk durumlarında patolojik
bir görünüm kazanabilir.
Bühler Kari (1879-1963) Bir Alman psikologu olan Bühler il
kin Münih’te ve Viyana’da profesörlük yapmış daha sonra da
Kaliforniya’ya göç etmiştir. Çalışmalarını ilkin düşüncenin de
neysel araştırmasına yöneltmiş daha sonra da geştalt kuramının
biopsikolojik açıklamasını benimsemiştir.
Önemli eserleri: Şekil algısı (Gestaltwahrnehmungen)
Dil kuramı
Psikolojinin krizi
■ Psikoloji el kitabı.
Büyüme (alm. Wachsen, Wachstum; fr. croissance; ing. gronth)
Canlı organizmaların temel özelliği olan büyüme, gelişmenin di
namik sürecidir. Doku ve organların gelişimi biyolojik kurallara
bağlı bulunmaktadır. Bir insan, çapı milimetrenin onda biri ka
dar olan döllenmiş bir yumurta hücresi olarak yaşama başlamış
olmasına karşın dokuz ay sonra 50 cm. boyunda ve 3 kg. ağırlı
ğında bir bebek olarak dünyaya gelecektir. Boy ortalamasının er
kekler için 1.70 kızlar için 1.65, ağırlık ortalamasının erkekler
için 65, kızlar için de 55 kg. olduğu saptanmıştır. Vücut büyü
mesi 18 yaşına kadar devam eder.
24
c
CAT Çocuk kişilik testi. TAT ilkesine dayalı yani öykü oluş
turmaya yönelik resimlerin bulunduğu bu testte özellikle çocuk
psikolojisi açısından büyük anlam taşıyan sahneler canlandırıl-
mıştır. Çocuğun, kahramanların hayvanlardan oluştuğu bu re
simlere getireceği yorumlar çatışmaları ve korkuları ortaya çı
kardığı gibi, çocuğun olgunluk derecesini de saptayabilecektir.
25
CAT testini oluşturan resimlerden biri
26
uyandırmıştır. Yaptığı çalışmalar vc verdiği derslerle etrafını çev
releyen hekim, nörolog vb. aydın kişilerin dikkatini bilinçdışı ala
nına çeken Charcot’nun psikanalizin ortaya çıkmasında büyük
bir rolü olmuştur.
Bellibaşlı eserleri: Sinir sistemi hastalıklarının kliniği
Sağaltıcı inanç
28
Çatışma (alm. Konflikt; fr. conflit; ing. conflict) Birbirleriyle
bağdaşamayan eşdeğerdeki iki karşıt güdülenimin aynı zaman
da organizmayı etkilemesinin neden olduğu çekişmeli durum. Ör
neğin, içgüdüsel bir eğilim, çevre kurallarıyla ters düşebilir ya
da duygusal bir kaynaktan gelen iki istek karşı karşıya gelebilir.
Çelişkili iki eğilimden birini yeğlemek kişiliğin oluşmasında
önemli bir yere sahiptir. Psikanaliz öğretisi nevrozu, içben itki
leri ve ben savunması arasındaki çatışmayla açıklar.
29
sınca dikildiğini görür vc bu hareketi tekrarlamaya başlar. Ço
cuk, bir-birbuçuk yaşlar arasında kovayı suyla doldurarak eyle
nir ve suyun kovadan dökülmesini ilgiyle izler. Aynı zamanda
su dolu kovayı dökmeden taşımayı dener. Tüm bu etkinliklerde
buluş bir rastlantı sonucu elde edilmişse de, tekrarı çok daha üst
' düzeydeki buluşlara yöneliktir.
Çocukluk (alm. Kindheit, Kindesalter; fr. enfance; ing. child-
hood) Doğumdan erinliğe dek uzayan ve çocuğun yetişkin yaşa
mındaki karmaşık kültür yapılanımlarını özümlemesi vc bunla
ra uyum gösterebilmesi için zorunlu olan yaşam dönemi.
Zengin bir devingenlik ve yaratıcılık gücüne sahip olan çocuk
luğu 1. çocukluk (3 yaşma kadar) 2. çocukluk (3-7 yaşlar arasın
da) ve üçüncü çocukluk (7-12 yaşlar arasında) evrelerine ayıra
biliriz.
I
Çöküntü (alm. Depression; fr. Depression; ing. Break Donn,
depression) Üzüntü ve enerji azalmasının yanısıra kaygı, yorgun
luk ve umutsuzluk gibi durumların belirginlik kazandığı sayrılı
durum. Dikkatinin ve belleğinin çöküntüye uğradığı düşüncesi-
< ne kapılan hasta en basit bir işi bile görebilecek durumda değil
dir. Yapısal kaynaklı çöküntüye pek az rastlanmakla birlikte top
lumsal odaklı tepisel çöküntüye sıklıkla rastlanmaktadır. Çatış-
kılı durumlar, yalnızlık, sevilen bir kimsenin kaybı, işinden ol
ma, aile içi geçimsizlikler ve aşırı yorgunluk bu tür çöküntüye
neden olarak gösterilebilir.
30
D
32
niceliğinde bir artmanın önlenmesi şeklinde gerçekleşir. Değiş
mezlik ilkesi Frcud öğretisinde ekonomik kuramın temelini oluş
turur. // Deneysel psikolojide: Farklı koşullar altında bile olsa dış
gerçeklerin algılanmasında temel özelliklerin değişmemesi du
rumu. Farklı uzaklıklardan bakılsa bile bilinen nesnelerin biçim
ve büyüklük algılamasında bir değişiklik olm^
34
Dışkıl karakter Cimrilik, inatçılık, güvensizlik, aşırı düzen ve
temizlik düşkünlüğüyle belirlenen karakter yapısı.
Dichter Ernest (1908- ) 1938 yılında Avusturya’dan
ABD’ye göç ederek fröydcü çözümlemeyi ticaret alanında uy
gulamaya başlamıştır. Dichter’e göre ilancılık tüketicinin bilinç
li olmayan istekleri üzerinde temellendirilmelidir. Bu istekler çoğu
kez itilmeye uğramış olduklarından psikalanizin öğretici verileriy
le bunları ortaya çıkarmak gerekmektedir.
Dichter, kişideki güdülenmelerin çoğunda cinselliğin yatmakta
olduğunu ve bir kez alıcının bilinçaltı isteği ortaya çıkarılınca sa
tışın artacağını ileri sürmektedir. Örneğin, çakmak satabilmek
için, alevlerin cinselliği simgelediğini gözönünde bulunduran ilan
lar hazırlamak gerekmektedir.
İlancılığın eğitici gücü üzerinde de duran Dichter bu gücün
iyi kullanıldığı takdirde azgelişmiş ülkelerin gelişmesine de yar
dımcı olunacağı kanısındadır. Ona göre yapılacak ilanların yar
dımıyla kişilerde daha iyi yaşam biçimleri oluşacak ve böylece
emel düzeyleri yükselecektir. - /
Dichter’in bu düşüncelerine başta Amerikan sosyoloji ekolü
olmak üzere birçok psikolog eleştirilerde bulunmaktadır. Bu eleş
tirilere göre alıcının çocukluk karmaşalarına uzanacak yerde alı
cının bağlı bulunduğu ya da ait olmak istediği sosyal gruba yö
nelmek gerekmektedir.
35
oluşabilir. En yetkin biçimiyle insanda ortaya çıkmakla birlikte
hayvanlarda da farklı yollarla varlığını belli eder. İnsanlarda ko
nuşma etkinliğinde işlerlik kazanan dil, diğer canlılarda görsel,
işitsel ve kokusal duyumlarla etkinlikte bulunur. Örneğin, keşif
gezisine çıkan bir arı kendi türdeşleriyle görsel, işitsel ve koku
sal duyumlar aracılığıyla iletişime girer. Maymunlarda ise, daha
ziyade işitsel duyum etkin bir rol oynar. Hayvanlar arasında özel
bir yere sahip olan yunus balıklarının sesötesi dalgalarla birbir-
leriyle iletişim içinde bulundukları ve belli bir söz dağarcığına sa
hip oldukları John. C. Lilly tarafından savunulmaktadır.
İnsanların oluşturduğu topluluklarda iletişim özellikle söz, yazı
ve işaret gibi araçlarla gerçekleştirilir. Zekâyı geliştiren, muhay
yileye güdülenim sağlayan dil bireyin yaşamında birleştirici ve
bileşimci bir güce sahiptir. Her zekâ işlevinin ardında dil olduğu
gibi her dil yapılanımınm gerisinde de zekâ vardır.
Tüm diğer işlevlerde olduğu gibi, konuşma işlevinin de etkin
lik kazanması için gerekli olan özellikler doğumla birlikte gel
mektedir. Ancak, konuşmanın ortaya çıkabilmesi için, büyüme
ve olgunlaşmanın yanısıra bireylerarası ilişkilerin de var olması
gerekmektedir. Bu unsurlardan hiçbiri tek başına konuşma iş
levine işlerlik kazandırma gücüne sahip değildir. Her üçü bir
birlerini tamamlar biçimde var olduklarında etkin unsurlar ola
rak nitelendirilebilirler.
36
bir isteğin sansürden kurtularak bilinçdışı katından bilinç alanı
na çıkmasıdır. Bu duhımda dil sürçmesi, kişinin bilinçli istemi
ve itilmeye uğramış istemi arasındaki çatışmadan ileri gelmekte
dir.
Dil uydurma (alm. Neologismus; fr. neologisme; ing. neolo-
gism) Herhangi bir bilim dalında gelişmeler karşısında zorunlu
olarak sözcük yaratma durumu. // Ruhsal hastalıklarda sesler
den, sözcük parçalarından ya da sözcüklerin gerçek olmayan kay
naşmasından uyduruk bir dil üretme etkinliği. Bu durum düşün
cenin bozulduğunu ortaya koyar. Dil uydurma sıklıkla şizofren
lerde ve süreğen olarak sabuklayan kişilerde rastlanır.
37
bir ilgisizlikten ya da öğrenmeye olan güdülenim eksikliğinden
ileri gelebileceği söylenmekteyse de, temelde duygusal yaşamla,
eğitim bozukluklarıyla ve kalıtımla ilgili karmaşık etkenler yat
maktadır. Diğer yandan sabırlı ve işini bilen bir öğretmenin ve
sağlıklı bir aile ortamının bu bozukluğun oluşmasını engelleyen
en büyük etken olduğu bilinmektedir. Bazı disleksi durumları
sekiz ya da dokuz yaşma doğru kendiliğinden iyileşeceği gibi bazı
durumlarda da inatla direnerek çocuğun bir geri zekâlı olarak
algılanmasına, dışlanmasına ve karmaşalarla yüklü ruhsal bo
zukluklarla dolu bir kişilik yapısı oluşturmasına neden olmak
tadır. Bu bozukluğun sağaltımı herhangi bir yaşta yapılabilir. Bu
sağaltımda kullanılan yöntem yeni bir okuma öğretimine başla
mak yerine harfleri devindirerek seslerin nasıl değiştiğini ortaya
koymaya, zaman ve yer tayinini tespite yardımcı olabilecek alış
tırmalar yaptırmaya yöneliktir. Ancak, bu sağaltım sırasında ço
cuğun etkin bir biçimde alıştırmalara katılmasını sağlamak ge
rekmektedir.
•/
38
durumdan kaçma eylemine pati adı verilirken bazı müellifler vü
cutlarından az çok uzakta bulunan uyarı kaynağına, bir yere ba
ğımlı olmaksızın yönelerek ilerlcyebilen hayvanların devinimiy
le ortaya çıkan duruma taksi adını vermektedirler.
39
Örneğin, çocuğun uzun bir süre annesiyle temas halinde olması
sağlanmalı, göbek bağının kesilmesi çocukta düzenli bir solu
numun yerleşmesinden sonra yapılmalıdır.
40
mı bazı psikanalistlercc dinamik psikolojinin nörofizyolojiyc bağ
lılığını ortaya koyan bir kanıt olarak görülürken bir diğerleri ta
rafından da, bu tür bir yatırımın ekonomik görüş dışında bazı
çelişkilere neden olduğu ileri sürülmektedir. Aneak, Frcud, ço
ğu kez bilinçdışı duygu yatırımından, bilinçdışı sisteme özgü ve
tasarımları kendine çekme yetisine sahip bir bağlantı gücü ola
rak söz etmektedir. Bu güç, itilmede başlıca rolü oynamaktadır.
Bu terimle ilgili kuramsal tartışmalar bir yana bırakılacak olur
sa psikanalistler sayısız klinik verilerin ışığında zorunlu olarak
bu deyimi kullanma gereğini duymaktadırlar. Bazı sayrılıklar, ki
şinin, nesnelerle ve kendisiyle olan ilişkilerinde, değişken biçim
de bölüştüreceği bir miktar enerjiye sahip bulunduğunu düşün
dürtmektedir. Örneğin, bir yas tutma durumunda kişinin yaşam
sal ilişkilerindeki belirgin azalma, kaybolan ve sevilen kişiye aşı
rı bir duygu yatırımı yapıldığını göstermektedir.
41
1
E
Ebbinghaus Hermann (1850-1909) Özellikle deneysel psikolo
ji alanında bellek ve öğrenme koşulları üzerindeki araştırmala
rıyla tanınan Alman psikoloğu. Öğrencilere anlamsız hecelerden
oluşan listeler öğreterek bir dize öğrenme yasası oluşturmuştur.
Çağdaş öğrenme kuramları bu yasalar üzerinde kurulmuştur.
42
Bu eğriden de anlaşılacağı gibi, anlamsız hecelerin öğrenilme
sini izleyen ilk gün içinde unutma hızı yüksek olmakta daha son
raki günlerde ise gücünü gittikçe yitirerek azalmaktadır. Öğren
me eğrisinin dışbükey yapısına karşılık unutma eğrisi içbükey bir
görünüme sahiptir. (Bak. Öğrenme)
43
kezi sinir sisteminin ve beynin önemli bir rolü olduğundan se-
rebroton mizaç yapısı hakim bulunmaktadır. Şizofrenler özellikle
bu yapıda kimseler arasından çıkmaktadır.
44
silme ve toplum kurallarına uyum gösterebilmek için başvuru
lan birçok yasaklamalar buna örnek olarak gösterilebilir.
45
Ergenlik (alm. Jünglingsalter; fr. adolescence; in.g adolescen
ce) Çocukluk ve yetişkinlik arasında yer alan ve özellikle cinsel
olgunluğa erişilen yaş evresi. Kızlarda 12 yaşından 18 yaşına ka
dar erkeklerde ise 14 yaşından 20 yaşına dek süren evre. Cinsel
içgüdünün serpildiği, toplumsal ilginin ve özgürlük isteminin do
ruk noktasına eriştiği bu dönemde kişisel eğilimler belirginlik ka
zanmıştır. Büyük bir devingenlik ve yoğun bir duygusallık gü
cüne sahip ergenlerin eğitimi özel bir bilgi ve beceriye gereksi
nim duymaktadır.
46
tında bulunan eşcinsellerde suçluluk duygularının yanısıra nev-
rozlu bir kişilik yapısı da gelişmiştir. Kadınlarda görülen eşcin
selliğe safizm ya da tribadizm denmekle birlikte bu tür bir iliş
kide bulunan kadına genellikle lezbiyen denilmektedir. Erkek
lerde görülen eşcinselliğe de uranizm adı verilmektedir.
50
ve uygulamaları etkisiz kalmadı. Özellikle daha sonra İngiltere’ye
göç eden Balint tarafından İngiliz psikanaliz okulunun bazı ke
simlerine yayılarak analizde hiç değilse gelişimleri esnasında sev
giden yoksun hastalar için bu sevginin yaşanması gerekliliğinin
kabul edilmesine neden oldu.
Pratik uygulamaları dışında kuramsal alanda da Ferenczi bi-
oanaliz olarak adlandırılan bir bilim öneriyordu; bu, psikanali-
tik kuramın biyoloji alanına uzanması ya da öz kaynağın psika
nalizi idi. Ferenczi “Thalassa” (bu sözcük yunancada deniz an
lamına gelir) adlı eserinde, Haeckel ve Lamarck’ın evrimci ku
ramlarından hareket ederek rahim içi yaşamın, başlangıcı denizde
olap daha önceki yaşam biçimlerinin bir tekrarı olacağını savu
nan bir varsayım koyuyordu ortaya. Bu duruma göre doğum, var
lığın denize dönük ilksel durumun kaybı ve daha sonra da tüm
yaşayan varlıkların tekrar bu durumu elde etmeye yönelik iste
mi olarak görülüyordu. Bu tür bir yaklaşımla Ferenczi anne-
çocuk ilksel ilişkilerine dikkati çekmiş bulunuyordu.
Ferenczi’nin önemli eserleri:
Psikanaliz’in gelişimi (Otto Rank’la birlikte)
Thalassa
51
Fi fenomeni Benzer iki nesne ya da şekilden birinin diğerin
den kısa bir süre sonra ortaya çıkmasıyla oluşan ve bir devim
algılamasına neden olan yanılsama. Örneğin, ardışık iki ışık
kaynağının kısa bir ara ile birbirini izlemesi bir devim yanılsa
ması oluşturur.
52
Sigmund Freud
53
kazandırmakla kalmıyor, o güne dek oluşan birçok yargının da
kökünden değişmesine neden oluyordu.
Çocuk ruhsal yaşamının erişkin yaşamını temelden etkiledi
ğini ısrarla savunan Freud, çocukluk dönemindeki yaşam izleri
nin, bilinçdışına yerleştiğini ve erişkin yaşamındaki davranışla
rın nedenleri karşısındaki bilgisizliği oranında kişiyi etkilediğini
ortaya koyuyordu.
Freud’ün fikirlerine karşı çıkanların, onun kör içgüdülere ba
ğımlı kalmasını insanı gerekirciliğe (determinizme) ve kötüm
serliğe ittiğini ileri sürmelerine karşın gerçekte Freud, cinsel iç
güdü gücünü yadsımanın ne denli tehlikeli olduğunu vurgula
mak istiyordu. Diğer yandan da akıldışı ve açıklanması olanak
sız sayısız olguya ışık tutacak yeni bir yorum ve açıklama getiri
yordu. Her şeyin temelde bir anlamı vardı. Her sabuklama, her
rüya, her güdük edim, ilk bakışta anlamsız gibi gözüken her dav
ranış devingen bir bilinçdışı alanından kaynaklanıyordu.
Tüm kuram öncüleri gibi Freud de, evrimci düşüncelerine karşı
çıkan türlü düşmanlık örnekleriyle karşılaşmışsa da düşünceleri
gittikçe büyük bir kütleyi etkilemeye başlamıştır. 1936 yılında 80
yaşındayken Goethe armağanını kazanan Freud’ün birçok dile
çevrilmiş olan eserleri tüm dünyada büyük yankılar uyandırmıştır.
Nazi rejiminin boğucu baskısına rağmen Viyana’dan ayrılma
makta inatla direnen Freud Alman psikanaliz derneğinin nazi-
lerin eline geçmesiyle 1938 yılında İngiltere’ye yerleşir. 1939 yı
lında Londra’da ölen Freud geride insan muhayyilesinin sınır ta
nımaz gücünü kanıtlayan ve tartışmalara yol açan ilginç eserler
bırakmıştır.
54
Cinsellik kuramı üzerine üç deneme
Totem ve İhbu
Psikanalize giriş
Beş psikanaliz
Psikanaliz tekniği
Ketleme, hastalık belirtisi ve bunalım
Metapsikoloji
Musa ve tektanrıcılık
Espri sözcüğü ve bilinçaltıyla olan ilişkileri
Uygarlıktaki huzursuzluk
Bir yanılsamanın geleceği
55
findeki orijinal fikirleriyle kendini kabul ettirir. 1934-61 yılları
arasında birçok Amerikan Üniversitelerinde dersler verir. Niha
yet 1962 yılında New York Üniversitesinde profesör olur. Eserle
rinde, froydçulukla toplumsal fikirleri birleştirmeye çalışmış ve
sevginin insan varoluşunu ilgilendiren sorunlara verilebilecek tek
sağlıklı yanıt olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Fromm'un bellibaşh eserleri: İsa dogmasının gelişmesi
özgürlük korkusu
Sağlıklı toplum
Sevmek sanatı
56
G
Geçiş nesnesi (alm. Übergangsobjekt; fr. objet transitionnel;
ing. transitional object) Küçük çocuğun uykuya dalmak için ge
reksinim duyduğu ve kendisi için özel değere sahip bir nesneye
gösterdiği ilgiyi belirtmek için Winnicott tarafından kullanılan
bir deyim. Geçiş nesnesi bir oyuncak ayı, bebek, vb. olabileceği
gibi bir mendil ya da kumaş parçası da olabilir. Çocuk bu geçiş
nesnesiyle ilk kez annesi dışında bir objeye ilgi duymakta ve ba
ğımlılık göstermektedir. Başka bir deyişle çocuk, anneye yöne
lik ilk ağızcıl ilişkilerden uzaklaşarak bir dış nesneyle ilişki kur
maktadır.
57
ve evrimiyle ilgilenir. / Çocuğun zihinsel gelişiminin incelenme
si olarak tanımlandığında J. Piagct, Wallon vc Gesell, tarafın
dan kuralları oluşturulan olgunlaşma ve öğrenme kavramlarını
gözönünde bulunduran çocuk psikolojisinin bir dalı olarak gö
rülmektedir.
58
Gerileme (alm. Regression; fr. regression; ing. regression) Bir
ketleme karşısında gelişimin daha ilksel düzeydeki bir evresine
yönelme işlevi. Gerilemeye başvuran kişi yönlendiği bu daha ön
ceki devrenin gerektirdiği şekilde davranır. Örneğin, dünyaya ye
ni bir kardeşin gelnîesi karşısında kendisine daha az sevgiyle ba
kıldığını hisseden bir çocuğun karşılaştığı düş kırıklığı ve ketle
me onu ilk çocukluk evresine gerileterek bu evrenin özellikleri
olan altına kaçırma ve benzeri durumların ortaya çıkmasına ne
den olur.
Bilinçdışı bir korunma mekanizması olarak daha önce yaşan
mış anlamlı bir duruma ya da bir fantazma dönüş olarak gerile
me, transfere yanıt veren yapısıyla psikanalizle sağaltımda önemli
bir rol oynar.
59
şefe doktoru sonra da tıp doktoru olur. Özellikle gelişmeleri hak
kında pek ayrıntılı bilgiye sahip olmadığımız normal çocukları
tetkik etmiştir. Diğer yandan bebeklerin filmini çekerek davra
nışlarını tüm ayrıntılarıyla saptamış ve bu gözlemlere dayana
rak gelişim testlerini hazırlamıştır. A. Gesell’in gözlemlerini kap
sayan eserleri çocuk psikolojisiyle uğraşan herkesin vazgeçilmez
başvuru kitabı haline gelmiştir.
Gesell’in bellibaşlı eserleri: Çağdaş medeniyette çocuğun yeri
5-10 yaşları arasındaki çocuk
10-16 yaşlar arasındaki yeniyetme
Gizil içerik (alm. latenter Inhalt; fr. contenu latent; ing. latent
content) Rüyalardaki bilinçdışı anlam. Psikanaliz öğreti verile
rine göre, çözümlemesi yapılan rüyaların görünür içeriğinin ge
risinde, ben’in kendisini korumak için uyguladığı bir karşı koy
mayla, kişi uyanıkken bilinç alanına çıkması sakıncalı görülen
bilinçdışı isteklerin bulunduğu görülür.
60
Gizlilik dönemi (alm. Latenzperiode ya da Latenzzeit; fr. pö-
riode de latence; ing. latence period) Altıncı yaştan erinliğe dek
uzayan ve cinsel tepinin uykuya yatmış bir görünüme sahip ol
duğu döneme gizillik denemi adı verilir. Cinsellikle ilgili etkin
likler durmuş, onun yerini ahlâk, estetik vb. gibi toplumu yakın
dan ilgilendiren uygarlığa değgin duygular almaya başlamıştır.
61
Güdük edim (alm. fthIMslung; fr. acle manqut; ing. parap-
ruxis) Bilinçaltı mekanizmanın etkisiyle esas niyetinden farklı ola*
rak gerçekleşen bir eylem. Çoğu kez unutma, kaza yapma, bir
dil sürçmesinde bulunma gibi, günlük yaşamda ortaya çıkan ni
ce beceriksizliklerin kişinin bilinçaltında bulunan niyetlerinin so
nucu olduğunu Freud, sayısız örneklerle kanıtlamıştır.
62
H
63
Hastalık hastalığı (alm. Hypochondrie; fr. hypocondrie ya da
hypochondrie; ing. hypocondria) Takınağa dek varan bir aşırı
lıkla sağlığına ilgi gösterme durumu. Sağlığı hakkında sürekli
kaygılar içinde bulunan kişi, benmerkezci yapısından kaynakla
nan bir duyarlılıkla kendinde gerçekte var olmayan hastalıklar
görür ve sürekli olarak bir hekimden diğerine koşup durur.
f .
64
Hipotalamus Beyinde talamus bölgesinin alt ön kısmında 22
küçük özeğin oluşturduğu yaşamsal merkez. Küçüklüğüne kar
şın hipotalamus, beslenme, cinsel etkinlik, uyku, vücutta ısı ayar
lanması, heyecansal yaşam ve içsalgı bezlerinin düzenli çalışma
sını sağlamak gibi zorunlu işlevleri düzenleyici bir özelliğe sa
hiptir.
68
nesnel olarak gözlenebilir uyaranlara verilen tepkilerin bilgisi ola
rak gören Watson’u görmekteyiz. Ona göre, iç yaşam görüngü
lerini nesnel olarak belirleme olanağına sahip olmayan içebakı-
şı bir yana bırakmak gerekir. Psikoloji, bilinç olgularının bilimi
olacak yerde davranışın bilimi olmalıdır.
69
İçeyöneliklik (alm. Autismus; fr. autisme; ing. autism) Ger
çekten kopmaya dek varan aşırı bir kendi üzerine kıvrılma du
rumu. Bazı psikologlar içeyönelikliği şizofreninin özelliği olarak
görürler. Bir diğerlerine göre ise içeyöneliklik çevreden kopma,
içedönüklük, reddetme ya da gerçeği yadsımayla eş tutulmakta
dır.
70
Hayvanlardaki bu doğuştan varolan davranışlara karşın insan
lardaki süt emme eylemi bir yana bırakılacak olursa diğer dav
ranışların hepsinin de öğrenilmiş olduğu görülür. Annelik içgü
düsü diye bilinen davranış bile sosyal koşullarla yakından ilgili
dir.
//İçgüdü terimi bazı yazarlar tarafından psikanalizde itki ye
rine kullanılmıştır. Ancak, Freud öğretisiyle tam bir uyum sağ
layabilmek için itki ve içgüdü terimlerinin ayn kavramları dile
getirdiklerini bilmemiz gerekir. Freud öğretisinde Trieb(alm) ya
ni itki sözcüğünün farklı bir anlamı vardır. Bu arada Freud’ün
çoğu kez içgüdü (instinkt ‘alm.’) sözcüğünü hayvan içgüdüsün
den söz ederken kullandığını belirtmek gerekir. Yine Freud,/‘İn
sanda hayvanlardaki içgüdüye benzer kalıtsal ruhsal yapılanım-
lar var mıdır?” sorusunu sorarken bu sözcüğü itki karşılığı ola
rak almamaktadır. Freud, içgüdüyle soyoluşla ilgili kalıtsal şem-
lerin varlığından söz etmektedir. (Bak. İtki)
71
Hipofiz bezi, tiroit bezinin, böbreküstü bezlerinin, gonatla-
rın (üreme bezleri) ve süt bezlerinin hareketlerini yakından kont
rol ederken kişideki büyüme işlevini de düzenler. Diğer yandan
tirpit bezi, vücudun, gereksinme duyduğu enerjiyi sağlamak için
besinleri yakmasını düzenlerken, böbreküstü bezleri de hormon
larını heyecan ya da korku anında salgılarlar. Bu hormonlar kalp
atışını, nefes alıp vermeyi hızlandırıp kanda şeker miktarının da
artmasına neden olur ve böylece bir tehlikeyle karşı karşıya bu
lunan canlının vücuduna gerekli enerjiyi sağlayarak onu kaçmaya
ya da mücadele etmeye hazır duruma getirir.
72
ması durumu. S. Freud’un Wilhelm Fliess’in etkisiyle psikana
lize kattığı bu deyimle insanda yapısal dişil ve eril davranış ve
niteliklerin varlığı savunulmaktadır.
73
da önemli bazı geriliklere ve başarısızlıklara neden olabilirse de,
özel egzersizlerle giderilebilir.
74
ı
Gauss eğrisi olarak adlandırdığımız bu çan biçimi eğride bir
toplulukta derin geri zekâlılığın olduğu gibi çok üstün zekâlılı
ğın da oramnın %2 olduğu buna karşılık normal zekâya sahip
kişilerin de % 50 oranında olup en yüksek frekansa yani tekrar
sayısına sahip bulunduğu görülmektedir.
75
kastcni, melankoli vb. gibi ruhsal rahatsızlıklarda ortaya çıkan
bu bozukluğa sahip kişide kararsızlık ve eyleme geçememe du
rumu çok belirgindir.
76
itki (alm. Trieb; fr. pulsion; ing. urge) Sürekli olarak etkiye
rek bir davranış oluşturmaya yönelik bilinçsiz biyolojik güç. Aç
lık, cinsel istem gibi bedensel kaynaklı iç uyaranlar olan itkiler
organizmayı gerekli nesnelere yönelterek bu nesnelerin yokluğun
dan oluşan gerginliği giderirler.
77
VVilliam
James
78
Psikofizyoloji aracılığıyla psikolojiye gelen W. James’ın bu
alandaki düşünceleri anlıkçılığa (entellektüalizm) karşıdır. Ona
göre heyecan, nesnel olarak heyecan uyandıran bir durumun so
nucu olmayıp heyecanı dışavurma işlemidir. “Bir ayıyı gördü
ğümüz için değil de, ayıdan kaçtığımız için korkuyoruz” cümle
siyle özetlemektedir fikirlerini. Onun bu kuramları, psikolojide
yeni bir akımın, “davranışçılığın (behaviorism) temelini oluştur
maktadır.
Bellibaşlı eserleri: Psikolojinin ilkeleri
Dinsel deneyimin değişkenleri
Pragmacılık
Gerçeğin anlamı
80
Frcud “Totem vc Thbu’’, “Musa ve tektanrıcılık” adlı eserle
rinde nesiller boyu yaşanmış sarsıcı deneyim anılarının kollektif
bir bilinçdışında saklanabileceğini olabilir görmüşse de, nevroz
ların anlaşılmasında başlıca unsur olacağı düşüncesini kabul et
memiştir.
Bellibaşlı eserleri: Ruhunu arayan insan
Psikolojik tipler
Çağdaş ruhun sorunları
Ruhun kılık değiştirmesi ve simgeleri
Bilinçdışı psikolojisi
Yaşamım
Psikoloji ve din
Psikoloji ve eğitim
Mitolojinin özüne giriş
81
Psikoloji Sözlüğü - F.6
K
Kalıtım (Veraset) (alm. Vererbung; fr. htâditt; ing. heredity)
Anne-babaların fiziksel ve ruhsal özelliklerini çocuklarına ge
çirme durumu. Naudin ve Mendel’in çalışmaları sonucu kalıtım
özelliklerinin kromozomlarla geçtiği bilinmektedir.
82
tümüyle örgütlenmiş bilinçdışı duygu ve düşünce topağı. E. Jo-
nes, karmaşayı kısmen ya da tümüyle bastırılmış duygu yüklü
düşünceler olarak açıklamaktadır.
Çocukluk cinselliği dönemindeki içgüdüsel itkilerin toplum
sal kaynaklı ahlâksal yasaklamalarla karşılaşması sonucu orta
ya çıkan bilinçdışı çatışmalar olarak da açıklanabilen karmaşa
lar, doğal bir biçimde çözülmedikleri zaman çocukta karakter
bozukluklarına neden olabileceği gibi yetiştin kişideki ruhsal bo
zuklukların kaynağını da oluşturabilir.
83
gürlükten, sevgiden ve iletişimden yoksun olduğunu ileri sürmek
tedirler.
Katarsis (Arınma) (alm. Katartisches Heilverfahren; fr. cathar-
sis; ing. cathartic therapy) Aristo, yunancada arınma anlamına
gelen katarsis sözcüğüyle bir tiyatro gösterisinin seyirciler üze
rindeki arındırıcı etkisinden söz ediyordu. Bu sözcük psikanaliz
öğretisinde rahatsızlığa neden olacak duygu yüklerinin uygun bir
boşaltım alanına akarak kişinin arınmasını öngören bir yöntem
için kullanılmaktadır. Moreno’ya göre psikodramada da bir ti
yatro oyunu aracılığıyla kişi iç çatışmalarını yaşayarak onlardan
kurtulmakta ve böylece arınmaktadır.
84
düşüncenin akışını engelleyerek zihinsel çabayı olanaksız duru
ma getirir.
// İç ketleme Dıştan gelen ketlemelerc karşın Pavlov, koşulsuz
uyaran pekiştirmesi olmaksızın koşullanmanın kaybolmasına ne
den olan sürece iç ketleme adını vermiştir.
// Dış ketleme Pavlov’a göre koşullu reflekslerin başka bir sü
rekli etkinliğe neden olan uyaran etkisiyle azalması ya da kay
bolması
// Psikanaliz dilinde ketleme sözcüğü bir içgüdüsel tepinin ya
da bazı belirtilerin bilinçdışı olarak durdurulması anlamına gel
mektedir. Üstbenin kuvveti, tepileri ketleyerek bunların, üstbeni
içbenden ayıran sınırı aşmalarına engel olur.
Kızgınlık (alm. Zorn; fr. colere; ing. anger) Saldırgan bir eği
lime sahip olup büyük bir canlılıkla belirlenen ani heyecansal
durum. Kızgınlık genellikle kişinin üstesinden gelemeyeceği en
gelleyici durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bazı zayıf kişiliğe sahip
kimselerde ve nevrozlularda kızgınlık bir kendini kabul ettirme
vasıtası olarak belirmektedir. Eğitimin etkisi altında kişi kendi
ne hâkim olmayı ve kızgınlığın belirtileri olan ve çoğu kez zarar
lı sonuçlara neden olan davranış biçimlerinden sakınmayı öğre
nir. Diğer yandan, saralılarda, alkoliklerde, tiroid içsalgı bezinin
ya da böbreküstü içsalgı bezlerinin aŞırı salgılaması sonucu en
küçük bir nedenle kızgınlık patlamalarına tanık olunur.
85
Kişilik (alm. Persönlichkeit, Personalllat; fr. personnalM; ing.
personality) Zihinsel, duygusal, bedensel ve fizyolojik görünüm
lerin dinamik örgütlenmesi. Bireyin kişiliği biyolojik vc psikolo
jik etkenlerin birleşmesiyle oluşur vc bireyin kendine özgü, di
kerlerinden farklı bütünsel yapısını belirler.
Çocukta kişilik ilk kez kendini 3 yaşında belli etmeye başlar.
Kendini diğerlerinden ayırt edebilen çocuk ben zamirini kullan
makla diğerlerinin istekleri karşısında kendi öz karşı koyuşunu
getirecektir.
Kişiliğin yapılanmasında kalıtımın yanısıra çevrenin de önemli
bir rol oynadığı görülür. Kendinden büyüklere öykünerek onla
rın özelliklerini içleştiren ve özümleyen çocuk zamanla kendine
özgü bir kişilik kazanacaktır. Ancak, bu yeni kişilik yapısında
öykündüğü kişilere özgü kişilik yapılarından da öğeler buluna
caktır.
86
Klostrofobi (Kapalı yer yılgısı) Kapalı yerlere girmekten kişi
yi alıkoyan ve bu yerler karşısında herhangi bir dış neden bulun
maksızın beliren bunaltı ya da kaygı.
87
kazanılmış tepki, örneğin, acıkmış bir köpeğin bir parça et kar
şısında tükürük salgılaması doğal bir reflekstir ve öğrenilmiş de
ğildir. Ancak/eğer belli bir süre, acıkan köpeğe et verilmeden
önce bir zil çalmıyorsa köpek bir süre sonra zil sesini işitince tü
kürük salgılamaya başlayacaktır. Bu tür olguların bilimsel ince
lenmesi Rus psikofizyolojisti İvan Pavlov ve öğrencileri tarafın
dan gerçekleştirmiştir. Koşullu reflekslerin incelenmesi alışkan
lıklarımızın ve davranışlarımızın büyük kısmının temelindeki gö
rüngülerin incelenmesi olacaktır.
88
Kretschmer Ernst (1888-1964) Bir Alman psikiyatrı olan Krets-
chmer 1923-26 yılları arasında ve daha sonra 1946 yılında yeni
den Tübingen’de psikiyatri profesörlüğü yapmıştır.
Beden şekillerine bağlı bir karaktereoloji sistemi geliştirmiş
tir. Mizaç yapısıyla ruhsal hastalıklar arasındaki ilişkiye dikkati
çeken Kretschmer, Leptozom (astenik) tiple şizofreninin, piknik
tiple de Mannmelankoli arasında bir ilişkinin bulunduğunu sa
vunmuştur.
Bellîbaşlı eserleri: Vücut yapısı ve karakter
İsteri, refleks, içgüdü
89
L
Laing Ronald (1927-1989) İngiliz asıllı bir psikiyatr olan La
ing, karşıt psikiyatri öncülerinden biridir. Londra’da Kingsley
Hall’de bir şizofrenler topluluğu oluşturan Laing burada yön
lendirici olmayan yöntemlerle grup psikoterapisi uygulamaya baş
lamıştır.
Laing’ın çalışmaları Freud psikanalizinden belli bir ölçüde ay
rılarak varoluşçu felsefeden ve Amerikalı psikiyatr Harry Stack
Sullivan’ın kişilerarası ilişkiler üzerindeki fikirlerinden esinlen
mektedir.
Özellikle aile yapısına dikkati çeken Laing bazı şizofreni tür
lerinde ailenin baskısına karşı bir başkaldırı görür. Ona göre şi
zofren, doğal içgüdüleri bastırma yetisinden yoksun ve doğal ol
mayan bir topluma uyamayan bir kimsedir. Bu arada, psikozun
özünde kendisini iyileştirecek tohumların bulunduğunu açıkla
yan Laing, daha da ileriye giderek şizofreninin zenginleştirici bir
deney olduğunu ileri sürerek içberi’e yolculuğu kolaylaştırmak
gerektiğini savunur.
Bazılarınca çılgınlığın methiyesini yapmakla suçlanan Laing,
bir diğerleri tarafından da akıl hastalıklarının anlamını daha iyi
algılayabilmemizi sağlayan bir kimse olarak görülmektedir.
Bellibaşlı eserleri: Bölünmüş ben
Deneyin politikası
Sağlık, çılgınlık ve aile.
Leptozom Bak. Astenik.
90
Kurt Lewin
91
naklanan ve sevgiyle üretkenliği birleştiren bir güçtür. // Jung’a
göre ise, libido kavramı çok geniş bir alana yayılarak ereği ne
olursa olsun ruhsal enerjiyi belirlemektedir.
Libido sözcüğü dar anlamıyla cinsel tatmin arama istemi ola
rak kullanılmaktadır.
/
92
tuktan sonra 1940 yılında Königsberg Üniversitesinde profesör
oldu. Daha sonra Altenberg (Avusturya’da) kıyaslamalı etoloji
enstitüsünü yönetti. Çalışmaları hayvanların kendi doğal çevre
leri içinde gösterdikleri davranışların incelenmesiyle ilgiliydi. Bu
yöntem hayvanların davranışları, özellikle de iletişimle ilgili olan
ları hakkında akılalmaz bir zenginliği gözler önüne serdi.
K. Lorenz’in çalışmaları etolojinin gelişimine büyük katkılarda
bulunmuş ve 1973 yılında K. von Frish ve N. Tinbergen’le pay
laştığı fizyoloji ve tıp Nobel armağanını kazandırmıştır ona.
Bellibaşlı eserleri: Saldırganlık
, Davranışın evrimi ve değişimi
Hayvan ve insan davranışı üzerine bir
deneme
Uygarlığımızın bellibaşlı sekiz günahı
93
M
Malinowski Bronislaw (1884-1942) Polonya asıllı İngiliz ant
ropologu. Malenezya’daki Trobriand adalarında sayısız araştır
malar ve gözlemlerle geçirdiği yıllar çok verimli olmuştur. Bu
gözlem ve araştırmalarında katılgan (iştirakçi) gözlem adıyla bi
linen yeni bir yöntem kullanmıştır. Bu yönteme göre önyargılar
dan uzaklaşmak, gözlemlenen toplumla özdeşleşmek ve aynı dili
konuşmak gerekmektedir.
. ' I
95
rulmamış olan yerlerde varolmadığını göstermiştir. Aynı şekilde
yeniyetmelik krizi Avrupa toplum yapısına benzer toplumlarda
ortaya çıkmaktadır. M. Mead’ın gözlemleri psikanalizin ve kül
türel antropolojinin karşılıklı olarak birbirini etkileyip zengin
leştirmesine neden olmuştur.
Bellibaşlı eserleri: Yeni Gine’de büyüme sorunu
Erkek ve dişi
Üç ilkel toplumda cinsellik
Okyanusya’da cinsellik ve örfler
96
Mitomani (alm. Mythomanie;fr. mythomanie; ing. mythoma-
nia) Yalan söylemeye ve uyduruculuğa olan sayrılı eğilim. Bir mi-
tornanın uydurduğu öyküler bazen içerik açısından fakir ve ger
çeğe uygun bir yapıya sahip olmamalarına karşın bazen de orijinal
ve iyi uydurulmuş olabilirler. Bu eğilim ilkin bir ruhsal denge
sizlik olarak kabul edilmişse de, günümüzde yapısal faktörler göz-
ardı edilmeksizin gelişimin ilksel bir evresine yapılan gerileme
ya da saplantı olarak ele alınmaktadır. Mitomaniye isteride sık
lıkla rastlanır.
98
leri ve teknikleri modern eğitimin gelişmesine büyük oranda yar
dımcı olmuştur.
Eserleri: Bilimsel pedagoji
Çocuktan yetişkine
99
N
100
Nevroz (alm. Neurose; fr. nevrose; ing. neurosis) Davranış bo
zukluklarına neden olmakla birlikte kişiliğin yıkılmasına neden
olmayan akıl hastalığı. İsteri, nevrasteni, psikasteni bellibaşh nev
rozları oluşturur.
H. Ey’ın deyimiyle bilinçdışı çatışkılara ve bunaltıya karşı oluş
turulan savunmaları simgelemektedir. Nevrozlarda, psikozların
aksine bozukluk bilinç ve kişilik alanlarında olmayıp duygusal
alanda ortaya çıkmıştır. Nevroz, kişinin saldirgan.itkilerine kar
şı bilinçdışı çabalarının sonucudur.
Freud’un nevrozların oluşum nedenini araştıran çalışmaları
psikanalizin doğmasına neden olmuştur.
101
Nöron Sinir sistemini oluşturan ve yenilenmeyen soylu hücre.
Bir hücre gövdesi ve dandritle akson adım alan iki uzantıdan olu
şan nöron sinirsel akıyı sinaptik bağlar aracıhğıyle geçirir, in
san beyninde bulunan 100.000.000.000 sinir hücresi ya da nöro
nun her birinin 30.000 adep sinaptik bağ kurma yetisi vardır.
102
o
(tedipus karmaşası Erkek çocuğun anneye, kız çocuğun da ba
baya tutkunluğuyla belirlenen duygular topağı. Çocuk aynı cins
ten ebeveyne kösnül duygular beslerken diğer yandan da karşı
cinsten olanına düşmanlık duyguları beslemektedir. Bu karma
şanın kaynağı Sofokles’in yazdığı bir Yunan tragedyasında bu
lunmaktadır. Thebai kralı Latos’un oğlu Ctedipus, babasını öl
dürerek bilmeden annesiyle evlenir, daha sonra da gerçeği öğre
nince kendisini cezalandırmak için gözlerini oyar.
Erkek çocuğun anneye, kız çocuğun da babaya yoğun bir sev
gi duyması ve aynkcinsten ebeveyne karşı da düşmanlık duygu
ları beslemesi çocuk gelişiminin doğal bir evresini oluşturmak
tadır. Çocuk, rakip olarak gördüğü fakat aynı zamanda kıskan
dığı, hayran olduğu ebeveynle özdeşim içindedir. Böylece Ctedi
pus karmaşası kişilik yapılanmasında başlıca rolü oynar.
Freud’e göre Ofcdipus karmaşası üçle beş yaş arasında doruk
noktasına erişir. Bu karşamanın gücünü yitirmesi çocuğun giz
lilik dönemine girdiğini gösterir. Bu dönemde iç çatışma ve ger
ginlik cinsel eğilimlerin itilmeye uğramasıyla durgunlaşır.
Freud’ün ölümünden sonra bu karmaşanın varlığını savunan
kuram, budunbilimcilerin (etnolog) saldırılarına uğramıştır. Ma-
linowski, “Cinsellik ve cinselliğin ilkel toplumlarda baskı altına
alınması” adlı eserinde anaerkil yapıya sahip olan Malenazya
103
kültüründe (kdipus karmaşasının bulunmadığını kanıtlamaya ça
lışmışsa da, bu konuya değgin eleştirileri Freud’ün öğrencisi Er-
nest Jones tarafından karşı eleştirilere uğramıştır. Jones’a göre,
anaerkil toplum yapısında da bu karmaşa varlığını korumakta
ancak, babanın yerini dayı almaktadır. Günümüzde, bu karma
şa gücünün, toplumdan topluma farklılıklar gösteren aile yapısı
na bağlı olarak değişiklikler gösterdiği kabul edilmektedir.
Okuma yitimi (alm. Alexie; fr. alexie; ing. alexia) Yazı dilini
anlayamama durumu olarak açıklanabilen okuma yitimi genel
likle bazı tanısızlık durumlarına eşlik eder. Okuma yitimine uğ
rayan kişinin konuşmasında ve söylenenleri anlamasında herhan
gi bir bozukluk yoktur, hatta düzgün bir biçimde yazabilir de
Ancak, sıra yazdığını okumaya gelince duralar çünkü yazılı söz
cüklerin anlamını unutmuştur. Harfler ve sözcükler resim ya da
yabancı bir dil alfabesi gibi algılanmaktadır. Bazen okuma yiti
mine yazma yitimi de eşlik eder. Okuma yitiminin nedeni sol be
yin yarıküresindeki bir hasara bağlı bulunmaktadır.
104
cansallığı yüksek olan çocuklarda olduğu gibi, yeni yetmelerde
ve erişkinlerde de rastlanmadadır. Bu itki bir kaygı belirtisi ve
bir iç gerginliğin boşaltımı ile ilgilidir.
Oyun (alm. Spiel;fr. jeu; ing. play) Görünürde yararlı bir ere
ğe yönelik gözükmeyen ve kişiye verdiği zevk nedeniyle büyük
bir çekiciliğe sahip fiziksel ya da zihinsel etkinlik.
Özellikle çocuğun her alanda serpilmesine ve kişilik kazanma
sına olanak sağlayan oyun, bireyin nesneler dünyasıyla ilişki kur
masını kolaylaştıran bir güce sahiptir.
Piaget, oyunu yapısal açıdan ele almış ve alıştırma niteliğinde
oyunlar, simgesel oyunlar ve kurallı oyunlar olmak üzere üç tür
oyun saptamıştır. Alıştırma niteliğinde olan oyun ilk aylarda ge
lişir, doruk noktasına ilk iki ya da üç yaşlarında ulaşır sonra ya
105
vaş yavaş gücünü yitirir. Simgesel oyun 2. yıl süresince simgesel
işlevlerle başlar, özerklik dönemi süresince bir doruk noktasın
da geçer, sonra da etkisini azaltmaya başlar. Erişkin kişilerin oyun
kurallarına öykünmelerinden oluşan kurallı oyun da, bireysellik
kazanma ve toplumsallaşma dönemlerine özgü bir oyun türüdür.
106
••
o
107
i
Ölüm itkileri (alm. Todestriebe; fr. pulsionsde mort; ing. de-
ath instincts) Yaşam itkilerine karşıt olarak beliren ve her tür ger
ginliği tam olarak ortadan kaldırmaya yönelik itkilere ölüm it
kileri adı verilir. Bu itkilerin amacı yaşayan varlığı cansız duru
ma dönüştürmektir. İlkin, içe yönelerek kişiyi tahrip etmeyi
amaçlayan bu itkiler dış dünyaya da yönelip saldırganlık, yoket-
me vb. biçimlerde kendilerini belli ederler. Freud tarafından or
taya atılan bu varsayım sayısız tartışmalara neden olmuştur,
s»
Önsel yargı (peşin hüküm) (alm. Vorurteil; fr. prejuge; ing. pre-
jüdice) Bir durum, bir kimse ya da bir topluluk karşısında ye
terli bilgi yoksunluğu sonucu oluşan ve sağduyu verilerine karşı
duran özel nitelikte vaziyet alış.
Önsel yargılar kültürel alanda oluştuğu gibi, ırksal ve felsefî
alanlarda da oluşabilir. Çoğu kez önsel yargılar, görünürde den
geli olmakla birlikte, temelde kaygılı ve bunaltıh kimselerin, ken
dilerini rahatsız eden bu durumlardan kurtulmak için sürdür
dükleri bir savaşın ürünüdür.
108
zemeye yönelik bilinçdışı ruhsal mekanizma. Kişilik bir özdeş
leşmeler dizesiyle yapılanır. Çocukta, kişiliğin oluşmasında özdeş-
lemenin zorunlu bir yeri vardır. Çocuk, ilkin anne-babasına da
ha sonra da, örnek olarak aldığı kişilerle özdeşlemede bulunur.
Bu nedenle, aile düzeninin bozuk oluşu çocuğun daha sonraki
yaşamında ortaya çıkacak karakter bozukluklarına neden ola
bilecek durumlara yol açabilir.
İlksel özdeşleme Bu tür özdeşlemeye ağızcıl dönemde rastla
nır. Başkasıyla ilk bağın kurulduğu bu dönemde çocuk annesini
özüne sindirir.
İkincil özdeşleme Kişinin bir engeli ya da evreyi atlatmak için
başvurduğu bir korunma mekanizmasıdır. Örnek olarak alınan
kişinin fiziksel ya da ruhsal yapısına öykünmede bulunularak 0-
nun gibi olmaya çalışılır.
Özdeşlemenin kişiliğin yapılanmasında önemli bir yanı bulun
masına rağmen, genellikle bilinçdışı bir işlev olduğundan karşıt
özellikler de özümlenebilir ve bazı zorunlukların üstben katın
da çatışkıh bir görünüm kazanmasına neden olabilir.
Yansıtıcı özdeşleme (alm. Projektionsidentifızierung; fr. Iden
tification projective; ing. projective identification) Melanie Kle
in tarafından kullanılan bir terim. Kişinin kendini kısmen ya da
tümüyle karşı nesneye kaydırarak ona zarar vermeyi, sahip ol
mayı ya da onu kontrol etmeyi amaçlayan düşlemlerle belirle
nen özdeşleme.
109
Öz dinamizmi Sullivan’ın kişilerarası ilişkilerle ilgili kuramında
güdülenimli güçlerin ve süreçlerin öz sistemini geliştirmeye yol
açan yapısını belirlemek için kullanılan bir deyim. Sullivan’a göre
insanın kişiliği, biyolojik bir altyanı üzerinde kurulmuş olup doğ-
- duğu andan itibaren kendisini etkileyen toplum güçlerinin bir
ürünüdür.
110
p
Paramnezi (alm. Paramnesie; fr. paramnesie; ing. paramnesia)
Zihinde canlandırılamayan bir anının, gerçek olmayan bir anı
şeklinde biçimlenmesi ya da herhangi bir durum karşısında ki
şide, o durumun daha önce yaşanmış olduğu duygusunun uyan
masına neden olan yamlsamah bir anı karışıklığı olayı.
m
Yukarıda bir paranoyak tarafından çizilen resimde sabuklamalı bir aşırılık göze çarpmaktadır.
Pavlov, İvan Petroviç Psikolojinin objektif bir bilim dalı olma
sında büyük katkıda bulunan Rus fizyologu.
1904 yılında kan dolaşımı ve sindirimle ilgili çalışmaları nede
niyle Nobel ödülünü kazanan Pavlov yine bu çalışmaların yar
dımıyla kendini büyük bir üne kavuşturan koşullu refleks me
kanizmasını bulmuştur. Uyaranlara özdevimsel biçimde yanıtta
bulunan ve öğrenilmiş olmayan reflekslerin yanısıra edinilmiş ref
lekslerin de oluştuğunu, yiyecek karşısında tükürük salgılayan
köpeklerin yiyeceği haber veren bir ses ya da ışığa da aynı bi
çimde yanıtta bulunduğunu farketti. Ancak, koşullu refleksin yer
leşmesi için bu ikincil uyarının birinciye belli bir süre eşlik et
mesi gerekiyordu.
Pavlov, bu alandaki gözlemlerinden yola çıkarak ruhsal edin
tilerin doğal bir uyaranla hiçbir ilişkisi bulunmayan ancak, ikincil
bir uyaranın etkisiyle oluştuğunu ileri süren bir kuram geliştir
di.
114
cinsel istek duymasıyla belirlenen bir sapkınlık. Genellikle zih
nen geri durumda bulunan bu tür sapkınlar, ketlenmiş ve nev
rozlu kişilik yapıları içinde, yetişkin bir kadın karşısında aşağı
lık duygusuna kapılan kimselerdir.
115.
Jean Piaget
116
t
. 117
Piknik tip
118
bileceğimiz bu etkenler psikanaliz kuramları ışığı altında incele
nebilir.
Sürekli bir evrim içinde bulunan psikanaliz, patoloji alanını
çok gerilerde bırakarak tüm insan bilimlerini ilgilendiren sorun
ları da çözümlemeye yönelmiştir.
Psikanaliz kuramlarını şu şekilde özetleyebiliriz:
1- Her davranış acı uyandıran bir uyarıyı ortadan kaldırmaya
yöneliktir (haz ilkesi); bu arada dış dünyanın zorunluluklarını
hesaba katmak gerekmektedir (gerçeklik ilkesi).
2- Ruhsal katman üç aygıttan oluşmuştur: İçben, Ben ve Üst-
ben. İçben ilksel itkileri, Üstben içleştirilmiş ahlâk kurallarını,
Ben de tepiler ve dış gerçekler arasında ortaya çıkan çatışmaları
çözmeye çalışan uzlaştırıcı bir katmam dile getirmektedir.
3- Ben, kişiyi tatminkâr bir biçimde dış dünyaya uyarlayama-
dığı ve kişinin gereksinimlerini yerine getiremediği zaman dav
ranış bozuklukları ortaya çıkar. Bunlara örnek olarak gerileme,
nevrozlar, ruhbedensel (psikosomatik) bozukluklar, suçluluk vb.
durumlar gösterilebilir. Psikanalizle sağaltım bu durumların gi
derilmesini amaçlamaktadır.
119
Psikanaliz, psikasteninin sağaltımında etkin bir yöntem olmak
la birlikle, günümüzde hastanın ncvrotik bile olsa kendisini da
ha ağır bir ruhsal rahatsızlığa yakalanmaktan alıkoyan koruyu
cu mekanizmalarını yıkmamak düşüncesi çoğu psikiyatrlar ta
rafından benimsendiğinden destekleyici psikoterapiye başvurul
makta ve başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
X
Psikofarmakoloji İlaçların ve kimyasal maddelerin sinir sis
temi ve dolayısıyle ruhsal yaşam üzerindeki etkisinin incelenmesi.
Ruhsal gücü azaltan psikoleptikler, mani nöbetlerini yatıştı
ran nöroleptikler, uyarıcı bir güce sahip olduklarından çökkün
lüğü gideren psikoanaleptikler ruhsal yaşamımızı etkileyen ilaç
lardır.
İlaçların ruhsal hastalıkların jyileşmesine getirdiği en büyük
katkı, hasta kişiyle iletişim sağlanmasını olanaksız duruma ge-
' tiren sayrılı dışavurmaları ortadan kaldırarak hastayı psikotera
pi yöntemlerinden yararlanır duruma getirmiş olmasıdır.
120
Psikoloji Yaşayan varlıkların iç vc dış uyaranlara karşı göster
dikleri tepkilerin nedenini vc nasılını birlikte inceleyen bilim da
lı.
19. yüzyılın ikinci yarısında tam olarak bağımsız bir bilim da
lı olma niteliği kazanmış olan psikoloji hızla ilerleyerek geniş bir
uygulama alanına sahip olmuştur.
Tp, eğitim, endüstri, ticaret, adalet ve askerlik alanlarında ba
şarıyla kullanılan psikoloji; biyoloji, fizyoloji, fizik vb. bilim dal
larıyla yakın bir ilişki içindedir.
121
nelerek tahrip edici sonuçlara neden olur. Ülserden astıma dek
birçok bedensel görünümlü hastalığı bu grupta toplayabiliriz.
122
tuna vc döner huy (siklotimik) yapısına bağlı bulunan bu hasta
lığa, genellikle erkeklerden fazla kadınlarda rastlanır olmakla bir
likte duygu şoklarının ve psikososyal etkenlerin de hastalığın oluş
masında belli bir rolü vardır.
123
Renk körlüğü Tüm renkleri (akromatopsi) ya da birçok rengi
ve özellikle de kırmızı ve yeşili ayırt edememe durumu (dalto
nizm). Genellikle soyaçekimle edinilen bu bozukluk çok az kez
göz bebeği travmasında olduğu gibi sonradan edinilmiştir.
Renk körlüğü bulunan kişiler yeşil ve kırmızı renk sinyalleri
nin önemli bir yere sahip olduğu işlerde çalışamazlar. Bu bozuk
luğa genellikle erkeklerde kadınlardan daha çok rastlanmaktadır.
Normal bir görüşe sahip olan
kimselerin alttaki resimde
5 sayısını gör meleri gerekir.
124
Refleks (alm. Reflex, Reflexbewegung; fr. reflexe; ing. reflex)
Bir uyaran karşısında organizmanın istcnçsiz ve özdevimsel ola
rak anında o uyarana uygun yanıtı vermesine yönelik sinirsel ol
gu. Uyarana verilen bu tür bir yanıt önceden oluşmuş ve yerleş
miş bağlantılar sonucu gerçekleşir.
Bir uyarana uygun düşen yanıtın daima aynı olması, istençsiz
ve düşünülmeden yapılması ve çok hızlı olarak gerçekleşmesi ref
leks etkinliğinin en belirgin özelliklerini oluşturmaktadır.
125
Moro refleksi
Eskil bir refleks olan avuçlama refleksi doğuştan 5.5 aya ka
dar varlığım sürdürür. Kaybolması, gerçek yakalama refleksinin
ortaya çıkmasına rastlar. Bu refleksin yaşamın ilk evresinde bu
lunmaması ya da geç dönemlere kadar varlığını koruması sinir
sel bozuklukların varlığım düşündürmelidir.
Dikelme refleksi
126
biçimde dikilmesiyle ortaya çıkan eskil bir refleks. Bu dikelme
refleksi 2-3 aya doğru kaybolacaktır.
127
yandan fenomenolojik vc varoluşçu diğer yandan da deneyimci
ve bilimsel gibi, görünürde çelişkili iki akım arasında kaldıktan
sonra 1939 yılında Rochester’de (New York’da) bağımsız bir psi-
kopedagoji merkezi açmıştır.
128
büyük bir kabul görmüş olup testten alınan yanıtların ayıklan
masıyla kişinin dışa ya da içe dönük olmasının yanısıra, zekâ türü
ve eğer varsa ruhsal sayrılıkları ya da herhangi bir ruhsal sayrılı
ğa anıklığı ortaya çıkmaktadır. Testin çözümü geniş bir analitik
ve genel bilgiye gereksinim göstermektedir.
130
s
Sabuklama (alm. Wahnsinn, Wahn, Delir; fr. delire; ing. delu-
sion, delirium) Düşsel olguları gerçek gibi kabullenmeye yöne
lik düşünce bozukluğu. Sabuklama bazen hastada süreklilik ka
zanır ve çevreyle olan ilişkilerin kaybolmasına neden olur. İçe-
yönelik (otistik) bir yapıya sahip olan sabuklamalı kişi çelişkile
ri içinde gerçeklere sırt çevirmiş gibidir. Çoğu kez kendi öz eği
limlerini başkalarına yansıtır. Paranoyaklardaki sabuklanmalar
da aynı duruma rastlanır. En çok bilinen'sabuklamalar kıskanç
lık, büyüklük, işkenceye uğramış olma, suçluluk vb. sabuklanma
larıdır. \ ’
r■
131
(irmesinden zevk duyma durumu olan sadizmin kendisine ıstı
rap verme durumu olan mazohizmle karışmış olma durumu. Bu
karışık görünüm kişinin başkasına acı çektirme ve kendisini ce
zalandırma gibi dışa ve kendi özüne yöneltilmiş iki sapkın et
kinliğin karşılıklı ilişkisinden doğmaktadır.
Sadizmle mazohizm arasındaki ilişki Freud’den önce Krafft-
Ebing tarafından ele alınmıştır. Freud cinsellik kuramı üzerinde
üç deneme adh eserinde bu iki terimi aynı sapkınlığın etkin ve
edilgen iki ayrı görünümü olarak ele almıştır. Ona göre sadik
olan aynı zamanda mazohist olan bir kimsedir. Ancak, bu du
rum sapkınlığın etkin ya da edilgen yanlarından birinin daha bas
kın olmasına engel değildir.
132
re işitsel, kokusal ve dokunsal sanrılardan söz edilebilir. Sanrı
lar şizofrenide, sabuklamalı durumlarda (titremeli sabuklama
“delirium tremens” olduğu gibi) hastanın gizil düşüncelerini dış
dünyaya yansıtarak gerçekmiş gibi algılaması sonucu oluşabile
ceği gibi, beyin tümörlerine, kulak iltihaplanması vb’ne de bağlı
olabilir. Diğer yandan uzun süre uyaranlardan yoksun kalan ki
şilerde de sanrılara rastlanmaktadır.
133
laya çıktığında çoğu kez erginlik döneminde yerini grand mal
krizlerine bırakır.
Sara, ırsî olabileceği gibi bir beyin berelenmesi sonucu da or
taya çıkabilir. Elektroansefalogram, krizlerin nedenleri hakkın
da yararlı bilgiler verir. Saranın sağaltımı uyaranlara karşı bey
nin duyarlılığını azaltan ilaçların kullanımı ve kahve, alkol gibi
uyaran maddelerin yasaklanmasıyla gerçekleşir. Böyle krizler kay
bolup hasta normal bir yaşama kavuşabilir.
Saralı kişi nöbetleri dışında benmerkezci, inatçı, kavgacı, ge
çimsiz, çabuk uyarılan,!heyecanlarını engelleyemeyen ve aşırı kös-
nül duyguları olan bir kişilik yapısına sahiptir.
f
134
nin herhangi bir veri karşısında kendiliğindenlikle oluşan düşün
celerini özgürce dışa vurmasını öneren yöntem. Bu yönteme gö
re kişi aklına gelen düşünce, sözcük ve imgeleri herhangi bir eleş
tiri, çekinme, utanma ve yargı oluşmasından korktuğu bir du
rum söz konusu olmaksızın ortaya koyabilmektedir.
Sınır vaka (alm. Grenzfall; fr. cas limite; ing. borderline case)
Nevroz ve psikoz arasındaki sınırda bulunan ruhsal rahatsızlık du
rumu. Bu terim özellikle nevroz tablosuna özgü belirtiler göste
ren gizil şizofreniden söz ederken kullanılır. Başka bir deyişle sı
nır vakası, psikozla ilgili bir yapıya sahip olmakla birlikte has
tanın bir psikoz olarak algılanmasını hakh çıkaracak davranış
ların var olmaması olarak açıklanabilir. // Zekâ bahsinde ise, zekâ
bölümü 80-90 arasında bulunan kişilere denir.
135
kavuşturdu. Binet-Simon testi olarak bilinen ilk zekâ testi geri
zekâlı çocukların ortaya çıkarılmasına yarayan ilk test olarak psi
kometrinin gelişmesine büyük katkılarda bulundu.
136
Göz |
Gözyaşı
bezleri
Akciğer
Mide
Karaciğer
Pankreas
Böbrek
Barsak
Göden
Sidik
kesesi
137
karşılık özerk sinir sjslbıni, kalp atışı, kan basıncı ve bazı bezle
rin çalışması gibi vücudun iç işlemlerini şaftlar.
Özerk sinir sisteminde itkiler sinirhücresel öbcklcşmelcrdcn
oluşan sinir düğümlerinden (gangliyon) geçer.
özerk sinir sistemi sinyalleri zıt etki yapan iki tür sinir lifin
den oluşur. Bunlara sempatik ve parasempatik sistemler adı ve
rilir. Sempatik sinir sisteminden gelen uyarımlar kalp atışını ve
kan basıncını artırırken parasempatik uyaranlar düşürür. Bu yolla
iki sistem birbirini dengelemektedir.
138
dinamiği ve topluluk psikolojisiyle ilgili incelemeleriyle doğru
dan sosyolojiye bağlanır.
139
şan sosyometri bir grubun duygusal yapısını ortaya çıkarmak için
hazırlanan farklı türde testler kullanır.
/
l', >
140
İkinci türde yani Wernicke söz yitiminde konuşma sesbilgisi
ve dilbilgisi kurallarıyla uygunluk içindeyse de anlam açısından
tutarsız ve yanlıştır. Sözcükler rahatlıkla ve kendilerine uygun
düşen tını ile doğru bir cümle oluşturacak şekilde birbirleriyle
bağlanırlar. Ancak, bir düşünceyi anlatmak için seçilen sözcük
ler anlatılmak istenen duruma uygun sözcükler değildir. Örne
ğin, hastaya bir kadının arkasında duran iki çocuğun bakkal dük
kânından bir kutu çikolata çaldıklarını gösteren bir resimdeki
olayı anlatması istendiğinde hasta: “Anne buradan uzakta, işiyle
meşgul, baktığı zaman iki çocuk başka bir yere bakarlar. Anne
başka bir zaman çalışır?’ der.
141
Spaltung (Almanca spallen, yarmak sözcü Ründcn ^clirj Hiı
bütünü parçalamaya, sökmeye, kısımlara ayırmaya yönelik şizof
renlere özgü bir durum. Bleulcr tarafından belirlenen bu durum
özellikle Rorschach testine verilen yanıtlarda belirmesi şizofreni
tanısında önemli bir yere sahiptir.
142 '
cak bir kimsenin bulunmadığı takdirde önü alınmaz bir duru
ma geldiğini ve anaklitik çökkünlüğe neden olduğunu ortaya koy
muştur.
Sayısız belgelerle kanıtlamakta olduğu bu genel çökkünlüğe
Spitz anaklitik çökkünlük adını vermektedir. Bu tür çökkünlükte
duygusal özenden yoksun olan küçük çocuğun yaşamdan haz
almadığı görülmektedir. Gerçek zihinsel canlanma, düzenli se
anslarla, terkedilmiş çocuğa yoksun olduğu insan ilişkisini geti
ren bir kadın sağaltıma tarafından gerçekleştirilebilir.
Bellîbaşlı eserleri: Evet ve Hayır
Yaşamın ilk yılı
143
s
Şem (alm. Schema; fr. scheme; ing. scheme) Somut resimle so
yut kavram arasında aracı görevine sahip basitleştirilmiş bir be
timlemedir. Hayvan psikolojisinde Şem, içgüdüsel tepkinin be
lirlenmesinde rolü olan bir nesnenin etkili özelliklerinden olu
şan bir bütünlüktür. // Gensel psikolojide Piaget’nin deyimiyle
“aynı durumlarda yeri değiştirilebilir olan ya da benzer durum
larda genelleştirilebilen şeydir? ’ Şem bir eylem olmayıp gözlemci
açısından deneğin etkinliğinin örgütlenmesinin farkına varma
sına yarayan bir somutlamadır. s
144
maktadır. Bu hastalığa yakalanma yaşı özellikle 15-35 yaşları ara
sındadır. Vakaların büyük bir kısmında kalıtsal anıklık söz konu
sudur. Şizofreninin bellibaşh türlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
146
Takınak (alm. Besessenheit, Zwangsvorstellung; fr. ve ing. Ob-
session) İnatçı bir biçimde zihne musallat olan ve kaygı uyandı
ran düşünce. Başarısızlığa uğrama duygusuna olabileceği gibi,
kişinin karşı koyamayacağım sandığı bir tepiden korkma duru
muna da bağlı olabilir. Hasta çoğu kezr bu tepişinin gerçekleş
mesini engellemek için garip ve tekrarlayıcı ritüellere başvurur.
Hasta rahatsızlığının bilincinde olup ona karşı savaşır ancak on-
. dan kurtulamaz. Takmağın nedeni genellikle bir nevrozdur.
z
147
şilik incelenmesinde, patolojik psikoloji’de tanı ereğiyle, uygu
lamalı psikolojide idareci, subay vb. kişilerin seçiminde kulla
nılmaktadır. T.A.T. diğer yansıtıcı (projektif) testlerle özellikle
de Rorschach’la kullanıldığında yararlı sonuçlar sağlanmaktadır.
148
şünmeksizin özdevimsel olarak bazı davranışlarda bulunma ge
reksinimi.
I- Zekâ testleri:
1) Çocuklara uygulanan zekâ testleri:
i
a- Binet-Terman
b- Gesell
c- Wechsler
d- Goodenough
/
e- Porteus labirentleri
f- Grace Arthur performans testi
g- Leiter performans testi
h- Alexander
149
i- Columbia
j- Cattel
k- Pinter „„. .*
1- Gilles mozaik testi Kollektlf zeka testlerı
m- Bruno Lezine
2) Yetişkinlere uygulanan zekâ testleri:
a- WAIS
b- Ordu alfa testi I
Kollektif zekâ testleri
c- Ordu beta testi I
II- Yetenek testleri:
a- Goldstein Scheerer testleri
b- Vigotsky-Hanfmann-Kasanin
c- Benton
d- Kuder
e- Seashore (Müzik yetenek testi)
III- Kişilik testleri:
a- Rorschach '
X b-TAT
c- CAT (Çocuklar için)
d- MMPI
e- Bernreuter
f- Shipley
g- Gordon kişilik envanteri
h- Guilford '
i- Szondi
j- Zimmerman mizaç testi
k- Terman ve Miles’in erillik ve dişilik testi
1- Humm-Wadsworth
m- Thurstone
n- Rosenzweig
o- Jung’un serbest çağrışım testi
p- Arthus’un köy inşa testi
150
Thorndike (Edward Lee) (1874-1949) Davranış ve öğrenme ala
nındaki çalışmaları deneysel psikolojinin gelişimine büyük kat
kılarda bulunmuştur. New York’ta Columbia Üniversitesinde
profesörlük yapmış olan Thorndike Amerikan pedagojisini bü
yük oranda etkilemiştir.
Tik (Seyirce) (alm. Zucken, Tick, Grille; fr. ve ing. tic) İstenç-
siz ve ani olarak beliren ve uyanıkken ortaya çıkan kassal kası
nım. Yüzde ya da omuzda belirebileceği gibi, vücudun diğer kı
sımlarında da belirebilir. Tikin her kişiye göre değişen gizli bir
nedeni vardır. Çocukta, özellikle ezici eğitim, kıskançlık vb. gibi
duygusal nedenlere bağlıyken yetişkin kişide genellikle takınak
lı bir nevroza eşlik eder. Diğer yandan devim ve eşgüdüm bo
zukluğuyla ortaya çıkan istençsiz hareketlerde organik bir odak
aranabilir.
151
Hayvan davranışlarını yaşadıkları doğal çevre içinde ayrıntılı
bir biçimde gözlemleyen Tinbergen tüm dikkatini devinim etkin
liğinin gerisinde bulunan mekanizmalar üzerinde toplamış, bu
konuda içgüdülerin sınıflandırılmasıyla ilgili bir kuram oluştur
muştur.
152
taya çıkan sabuklamalı durum. Çalkantılı, titremeli bir durum
da olan hastanın korkunç sanrıları vardır.
153
kiye transfer adı verilir. Bak. Karşı transfer. // öğrenme alanın
da ise, daha önceden öğrenilen bir becerinin ya da bilginin daha
sonra öğrenilecek olan becerileri etkilemesi durumudur, ön be
ceri ya da bilginin yeni öğrenilecek olana geçişimi olumlu ya da
olumsuz olabilir. Eğer önceden öğrenilmiş olan, yeni öğrenile
cek olanı kolaylaştırıyor ve pekiştiriyorsa olumlu, yok eğer en
gelliyor, ketliyor ya da öğrenmeyi olanaksız kılıyorsa olumsuz
transferden söz edilir.
154
u
155
başvurulan bir işlemdir. // Rorschach test inde fabülasyon ya da
konfabülasyon adlarıyla ortaya çıkan uydurmaca durumunda de
neğin algılanan lekedeki ayrıntılardan birini algılamasından yo
la çıkarak resmin tümü hakkında bir yorumda bulunması duru-
' mudur. Bu tür yorumlar genellikle her tür belirgenlikten ve açık
lıktan uzaktır.
156
Uyurgezerlik (alm. Mondsüchtigkeit; fr. somnambulisme; ing.
somnambulism)
% Uyku esnasında yürümek ve bazı basit türde et-
kinliklerde bulunmakla belirlenen bilinçsiz bir özdevimsellik. Ge
nellikle isteriklerde ve bazı saralılarda görülebildiği gibi yeniyet-
melerde ve çocuklarda da gözlenebilir. Uyurgezer kişi uyandı
ğında uyku sırasında bilinçsiz olarak yaptığı şeyler hakkında her
hangi bir bilgiye sahip değildir. İpnotizma sırasında ortaya çı
kan uyurgezerliğe somnoz adı verilir.
157
üVw
158
deyim. İlk çocukluk yıllarında cinsel itkiler, üretken organlar ara-
cılığıyle değil de, ağız ve dışkılama bölgeleriyle doyuma ulaşmak
tadır. Ağızcıl ve dışkıl dönem üretken öncesi dönemi oluşturur.
159
Genel psikoloji konusunda Piaget ile ateşli tartışmalara giriş
mesine rağmen kuramları dikkatle incelendiğinde Piaget’ninki-
lerle çelişik olmadığı görülür. Birbirinden farklı gibi görünen yanı
Piaget’nin daha çok çocuklardaki zihinsel gelişim üzerinde dur
muş olmasıdır. Wallon’a göre ise, toplum çevresi ve biyolojik ol
gunluk etkisinde kalan gelişim, sürekli olmayıp her seferinde zi
hinsel yeniden yapılandırmalara sürükleyen krizlerle ve çatışma
larla belirlenmiştir. Wallon, sinir sistemi olgunluğunun toplum
sal etkilerle sıkı sıkıya bağlı olduğunu önemle savunmaktadır.
İlk çocukluk döneminden yeniyetmeliğe dek uzayan yaşam sü
resini Wallon 5 döneme ayırarak incelemiştir.
162
Weber Ernst Heinrich (1795-1878) Alman fizyolojisi ve ana-
tomisti. Leipzig üniversitesinde profesör olan Weber insan ana
tomisine, karşılaştırmalı ve mikroskopik anatomiye büyük kat
kılarda bulunmuştur. Psikofizikle ilgili çalışmaları, duyumlarla
ilgili ünlü Fechner ve Weber yasalarının oluşmasına neden ol
muştur.
Wechsler David (1896-1981) Rumen doğumlu Amerikalı bir psi
kolog olan Wechsler, Columbia Üniversitesi’nde 1925 yılında fel
sefe doktoru olmuş ve New York Üniversitesi Psikoloji Kliniği
ne profesör seçilmiştir. Günümüzde dünyanın her köşesinde uy
gulanan WISC (çocuklar için) ve WAIS (yetişkinler için) zekâ test
lerinin yapımcısıdır.
■ı : '
En önemli eseri: Yetişkin kişide zekâ ölçümü.
163
ise de onu, ilk kuruculardan biri olarak kabul etmek daha doğ
ru olacaktır zira W. James 1876 yılında Amerika'da bir psikolo
ji laboratuvarı açmış bulunuyordu. Wundt genellikle fizyolojik
psikoloji terimini kullanmış ve böylece bilimsel eğilimli bir fel
sefe yaratmıştır. Wundt’un psikoloji alanındaki etkisi çok bü
yük olmuştur. Bellibaşh eseri “Fizyolojik psikolojinin unsurları”
adlı yapıtıdır.
164
Y
165
gişik olarak algılanması durumu. Yanılsamayı, gerçekte var ol
mayan bir nesneyi algılamaya yönelik sanrıdan ayırt etmek ge
rekir. Yanılsama genellikle bilinç durumunun zayıfladığı uyuk-
lamalı durumlarda, sinirli çocuklarda ve sabuklamalarda orta
ya çıkabileceği gibi, normal kişilerde de, algı kurallarına bağlı
olarak optik yanılsamalarda ortaya çıkar.
Optik yanılsamalar (alm. Augentauschung; fr. illussion d’op-
tique; ing. optical illusion) Geştalt psikolojisi, iyi biçim (geştalt)
ilkesiyle bu tür yanılsamaları açıklamaktadır. Geştalt kuramına
göre algı, sayısız duyumların üstüste gelmesiyle oluşmaz. Ansal
(zihinsel) yapılışlarımız algı alanını sinir sistemine özgü denge
kurallarıyla örgütler. Bu kurallara yalınlık, düzgünlük, yakınlık,
bakışım kuramları adı verilir. Bu kuramlara göre anlık, algıla
nan nesneler arasındaki ilişkileri uyumlu kılmak için bozmaya
ve yenidçn yapılandırmaya yönelir. Bu yönelme sayısız optik ya
nılsamaların oluşmasına neden olur.
Sander yanılsaması.
Sağdaki köşegen soldakinden daha
uzunmuş gibi gözüküyor.
Müller-Lyer yanılsaması
a) Üstteki çizgi alttakinden daha kısa
gözüküyor.
b) Soldaki çizgi sağdakinden daha kı
saymış gibi gözüküyor.
166
Poggendorf yanılsaması.
Alttaki eğik çizgi yukardakiyie aynı
Delboeuf yanılsaması doğrultuda değilmiş gibi gözüküyor.
a).Soldaki iç daire ortadakinden daha
büyük, sağdaki iç daire de ortadakinden
daha küçük gözükmektedir.
Titchener yanılsaması.
Solda ortada bulunan daire sağda or-
tada bulunandan daha büyük gözük
mekte.
Zöliner yanılsaması
Eğik çizgiler birbirine koşut değilmiş
gibi gözükmekte.
I I I I I ı h-|
167
Hering yanılsaması.
Düşey çizgiler düz birer doğru olma
larına karşın obruklaşmış gibi gözükü
yor.
168
Yansıma (alm. Onomatopöie, Latbild; fr. onomatopee; ing.
onomatopeia) Doğa seslerini öykünmeden oluşan sözcük; örne
ğin, mışıl mışıl uyuyor, su şırıltısı, fokur fokur kaynıyor vb. gi
bi.
169
cuğa özgü mantık öncesi düşünce biçimi. Örneğin, Güneş bizi
ısıtmak için yapılmıştır.
170
yoktur. Yazı yitimi, söz yitimi eşliğinde ortaya çıkabileceği gibi,
tek başına da görülebilir. Çocukta ise, yazı yitiminden çok yazı
yazma öğreniminde zorluk çekme olarak açıklanabilecek disg-
rafiye rastlanır.
171
nan bir enerjinin yön değiştirerek toplum tarafından kabul gö
ren üst düzeydeki bir etkinliğe kayması olarak tanımlanabilir.
Yüceltme, kişinin topluma uyum gösterebilmesinde büyük bir
öneme sahiptir. Cinsel ya da saldırgan içgüdülerin enerjisi, sa
nat ve bilim alanına kaydırılarak, herkesin olumlamasını sağla
yan yüce bir yaratma çıkar ortaya. Freud’e göre cinsellik tepişi
yoğunluğundan bir şey kaybetmeyerek yön değiştirir ve kültür
yaşamımıza Olağanüstü güçte bir enerji sağlar.
172
z
173
Çoğu kez zekâyı soyut ve pratik olmak üzere ikiye ayırmakta
dırlar. Soyut zekâya sahip bir kimse simgeleri ve kavramları be
ceriyle kullanırken, pratik zekâya sahip birisi de, somut verileri
kolaylıkla kullanabilmektedir.
Önceleri zekânın yalnız insanlara özgü olduğu, hayvanlarda
ki uyumsal davranışların da, içgüdüsel olduğuna inanılıyordu:
Ancak, yapılan araştırmalar hayvanlarda da zekânın varlığını or
taya koydu. Hatta hayvanlar arasında bazılarının, örneğin şempa-
zenin karmaşık bir labirenti çözme yetisine sahip olduğu kanıt
landı.
Zekânın yapılanışmda doğuştan getirilen bazı unsurların bu
lunmasına karşın duygusal ve'toplumsal yaşamın da büyük bir
yeri vardır.
174
Zevk ilkesi (alm. Lustprinzip; fr. principe de plaisir; ing. plea-
sure principle) Dış dünya koşullarını hesaba katmaksızın doyu
ma ulaşma ve acıdan kaçınma istemi olarak özetlenen vc Freud
öğretisinde önemli bir yere sahip olan bu ilkeye göre ruhsal et
kinliğin amacı nahoş olandan kaçınmak ve organizmanın ger
ginliğini kısa yoldan gidererek hoşa giden, haz uyandıran bir du
ruma ulaşmaktır.
175