Professional Documents
Culture Documents
T.C. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dali
T.C. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dali
T.C. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dali
DOKTORA TEZİ
SEMRA IŞIN
BOLU, ARALIK-2022
T.C.
BOLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
SEMRA IŞIN
TEZ DANIŞMANI
Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Lüleci
BOLU, ARALIK-2022
KABUL VE ONAY SAYFASI
Danışman
Dr. Öğr. Üyesi Abdullah LÜLECİ
.............................................
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Üye
Doç. Dr. Levent DÜZCÜ
.............................................
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Üye
Prof. Dr. Gökhan TELATAR
.............................................
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Üye
Doç. Dr. Süleyman UYGUN
.............................................
Ordu Üniversitesi
Üye
Doç. Dr. Tufan TURAN
.............................................
Sakarya Üniversitesi
iii
ETİK BEYAN
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tez Yazım
Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında;
Teze ilişkin 30/01/2023 tarihinde Turnitin adlı intihal tespit programından enstitü̈
müdürlüğünce belirlenen filtrelemeler uygulanarak alınmış̧ olan benzerlik
raporuna göre, tezin benzerlik oranı % 2 olarak tespit edilmiştir.
…………………………..
SEMRA IŞIN
iv
ÖN SÖZ
Avrupa kıtası, 19. yüzyıl itibariyle daha önce benzeri yaşanmamış kitlesel
ayaklanmalara ev sahipliği yapmıştır. Bu döneme kadar insanların yönetimlere
karşı başkaldırısı daha çok bölgesel faaliyetlerle sınırlıyken, bu yüzyıldan itibaren
büyük ayaklanmalar şeklini alarak sınırları aşmış ve ihtilâllere dönüşmüştür.
Bunlardan biri de 19. yüzyılın ortalarına doğru gerçekleşen ve kıta Avrupa’sını
etkisi altına alan 1848 İhtilâlidir. Avrupa’nın bu son büyük ihtilâli, yüzyılın
başından itibaren ortaya çıkan ve zaman içerisinde kökleşen ulusalcılık ve
liberalizm doktrinlerinin de etkisiyle monarşik yönetimler ve çokuluslu devletler
için büyük bir tehlike arz etmiştir. Dolayısıyla 1848 İhtilâli hem monarşik bir
yönetim tarzı hem de çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti için de
önemli bir sorun oluşturmuştur. Zira bu dönemde gerek idaresi altındaki
milletlerin hak talepleri çoğalmış, gerekse emperyalist güçlerin Osmanlı toprakları
üzerinde planları doğrultusunda faaliyetleri artmıştır. Nitekim ihtilâl, Avrupa
kıtasında yayıldığı hızıyla Osmanlı Devleti’ne de ulaşmış ve başta Balkanlar
olmak üzere tüm Osmanlı topraklarında farklı açılardan etkili olmuştur. Bu
kapsamda 1848 İhtilâli’nin Osmanlı Devleti üzerindeki etkilerini en aza indirmek
isteyen Bâbıâli siyasî, sosyal, askerî ve ekonomik bir dizi tedbir almıştır.
Dolayısıyla çalışmada 1848 İhtilâli’nin Osmanlı Devleti üzerine yansımaları, yol
açtığı sorunlar ve ihtilâl karşısında alınan tedbirler Osmanlı arşiv belgeleri
ışığında açığa çıkarılmaya çalışılmıştır.
v
ÖZET
vi
ABSTRACT
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
viii
2. 1. 8. Selanik ............................................................................................. 129
2. 1. 9. Silistre .............................................................................................. 133
2. 1. 10. Tırhala ............................................................................................ 134
2. 1. 11. Yanya ............................................................................................. 137
2. 2. İhtilâlin Adalara Etkisi ............................................................................ 137
2. 2. 1. Limni................................................................................................ 138
2. 2. 2. Girit .................................................................................................. 139
2. 2. 3. Kıbrıs ............................................................................................... 140
2. 2. 4. Midilli .............................................................................................. 141
2. 3. İhtilâlin Diğer Bölgelere Etkisi ............................................................... 142
2. 4. Yunanların 1848 İhtilâli’ni Osmanlı Topraklarına Yayma Çabaları ....... 145
2. 5. 1848 İhtilâli’nin Osmanlı Ekonomisine Etkileri ..................................... 152
2. 6. Osmanlı’da Mülteci Meselesi .................................................................. 170
2. 6. 1. Macar ve Leh Mülteciler.................................................................. 170
2. 6. 2. Sırp Mülteci Meselesi ...................................................................... 177
2. 7. İhtilâlin Yabancılar Üzerindeki Etkisi ..................................................... 179
2. 8. Osmanlı Entelijansiyasının 1848 İhtilâli İmgelemi ................................. 180
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ........................................................................................... 188
3. OSMANLI DEVLETİ’NİN 1848 İHTİLALİ’NE KARŞI ALMIŞ
OLDUĞU ÖNLEMLER ................................................................................... 188
3. 1. Genel Tedbirler ........................................................................................ 188
3. 1. 1. Siyasî Tedbirler ................................................................................ 188
3. 1. 2. Sosyal Tedbirler ............................................................................... 197
3. 2. Diplomatların Tedbir Çağrısı .................................................................. 203
3. 3. Askerî Tedbirler ...................................................................................... 205
3. 4. Ekonomik Tedbirler ................................................................................ 217
3. 5. Adli Tedbirler .......................................................................................... 222
3. 6. Muhtelif Eyalet ve Adalarda Alınan Tedbirlere Dair Bazı Örnekler ...... 226
3. 6. 1. Eflak ve Boğdan............................................................................... 227
3. 6. 2. Belgrad ............................................................................................. 231
3. 6. 3. Bosna ............................................................................................... 232
3. 6. 4. Vidin ................................................................................................ 237
3. 6. 5. Filibe ................................................................................................ 238
3. 6. 6. Tırhala .............................................................................................. 239
3. 6. 7. Edirne ............................................................................................... 241
ix
3. 6. 8. İzmir ................................................................................................. 241
3. 6. 9. Diyarbakır ....................................................................................... 242
3. 6. 10. Erzurum ......................................................................................... 243
3. 6. 11. Halep .............................................................................................. 243
3. 6. 12. Midilli ............................................................................................ 244
SONUÇ ............................................................................................................... 246
KAYNAKLAR .................................................................................................. 255
EKLER ............................................................................................................... 269
x
TABLO LİSTESİ
Sayfa
Tablo 2. 1: 1848 Yılı Ağustos Ayında Rumeli ve Anadolu Kumpanyalarında
Bulunan Toplam Kuruş Miktarı………………………………..…………..…...155
Tablo 2. 2: 1848 Yılının Eylül Ayında Maliye Hazinesinden Farklı Yerlere
Aktarılması Gereken Miktar…………………………………………...……….156
Tablo 2. 3: 1848 Yılının Eylül Ayının Başında Hazineye Gireceği Düşünülen
Miktar…………………………………………………………………………...159
Tablo 2. 4: 1848 Yılının Eylül Ayında Ödeneceği Tahmin Edilen
Miktar………………………………………………………………………...…160
Tablo 3. 1: 1848 Yılındaki Genelgenin Anadolu, Balkan ve Adalarda Yollandığı
Yerlerin Listesi …………………………………………………..…….……….195
Tablo 3. 2: 1848 Yılında Adalara Gönderilen Asker Miktarını Gösteren
Liste………………………………………………………………………….… 213
xi
KISALTMA VE SEMBOLLER LİSTESİ
xii
OTAM : Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi
S. : Sayı
ss. : Sayfa sayı
Sy : Sayfa yok
SDÜ : Süleyman Demirel Üniversitesi
T.C. : Türkiye Cumhuriyeti
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
TDK : Türk Dil Kurumu
TDBB : Türk Dünyası Belediyeler Birliği Yayınları
TS.MA, e. : Topkapı Sarayı Müzesi Evrakı
Tran. : Translate
TTK : Türk Tarih Kurumu
Ty : Tarih yok
Vol. : Volume
xiii
TEŞEKKÜRLER
xiv
GİRİŞ
İhtilâlin Anlamı
1
anlamlı karşılığı olarak ise devrim, karışıklık, düzensizlik kelimelerini vererek
ihtilâli, “bir devletin siyasi, sosyal, iktisadî yapısını veya yönetim düzenini
değiştirmek maksadıyla hukuk kuralarına ve kanunlarına uymaksızın cebir ve
kuvvet kullanarak yapılan geniş halk hareketi” olarak yorumlamıştır (TDK, 1998:
575-1054).
1
İhtilal hareketlerine karşılık başlatılan mücadele ve ihtilâli geri püskürtme ya da ihtilâlin
getirilerini bir bir ortadan kaldırmaya yönelik girişimlere karşı devrim hareketi denilmektedir.
2
olmak üzere sivil kurumlardan, yasalara, örf ve adetlere, dile kadar değişime yol
açarak hükümetlerin ve toplumların yapısını sarstığı ifade edilmiştir. Hatta bu
değişim bazen o kadar etkili olmuştur ki ihtilâli “şeytanın yeryüzündeki eylemi”
olarak değerlendirenler de olmuştur (Tucqueville, 1995: 39-41). Özetle ihtilâli iyi
ya da kötü sıfatlarla nitelendirmekte oldukça zordur; zira toplumlarda bıraktığı
etki nedeniyle farklılık göstermektedir. Dolayısıyla ihtilâl kavramı bu yönüyle,
rölatif bir kelime olarak karşımıza çıkmakla birlikte tam olarak neye karşılık
geldiğine dair yorumlarda fikir birliğinin bulunmamasına sebebiyet vermiştir.
Hannan Arendt ise Platon, Aristo, Locke ve Machiavelli gibi birçok ismin
fikirlerini harmanlayarak ihtilâl kavramını açıklamıştır. Bu bağlamda ihtilâl
kişileri doğrudan ve kaçınılmaz olarak başlangıç sorunuyla karşı karşıya getiren
siyasî bir olaydır ve beraberinde getirdiği değişimin büyüsüne kapılmamak
mümkün değildir. Ancak sadece bir değişimden ibaret olarak tanımlamanın da,
eksik olacağının altını çizen Arendt ihtilâlin, kişileri yoksulluktan refaha
eriştirdiğini belirtmiştir. Arendt’e göre ihtilâl, modern anlamını kazandığı Fransız
İhtilâli vasıtasıyla önceden ekonomik ve fizikî ihtiyaçları için endişe etmeyen
zümreye ait olan siyasî alanı, özgür olmayana açma çabasına dönüşmüştür.
3
Temelinde özgürlüğün olduğuna inanılan ihtilâlin kaynağı insandan ziyade “karşı
konulamaz bir sürecin” açığa çıkardığı farklı metaforlardır (Arendt, 2012: 23-63).
Cemil Meriç’in ihtilâl nedir sorusuna verdiği cevaplar, kavramın tek bir
tanıma ya da olaya karşılık gelmediğini açık bir şekilde göstermektedir. Batılı
aydınların yorumlarından hareketle ihtilâli açıklamaya çalışan Meriç’in ulaştığı
neticeler oldukça farklıdır. Buna göre ihtilâl üçüncü sınıfın bir amaç uğruna
kavgayla erişmeye çalıştığı bir eser, kiliseye karşı bir zafer ya da tam aksine
tanrının günahkarları cezalandırması veyahut tanrısız ve efendisiz bir medeniyet
ütopyasının ruhudur. İhtilâlin sahnesindeki en büyük aktör insandır ve
yönetimlerin hatası veya tartışmaları ihtilâlin sebebi değildir, daha ziyade yol
açtıkları sefalet hali asıl nedendir. Meriç’in analizini yaptığı haliyle anarşist
anlayışa göre ihtilâl, halkın sinesinden fışkıran ve ancak belli bir zümrenin
yönetimde olma isteğinin göstergesiyken; sosyalist düşüncede ise köklü ve dipten
başa doğru bir düzen, yönetim, ruh değişikliği, sosyal ve beşerî bir kurtuluş
hareketi anlamına gelmektedir (Meriç, 2018: 111-116). Meriç’in ihtilâl tanımına
dair ulaştığı sonuçların hepsi bir değişim ve dönüşüme karşılık gelmekle beraber
ortak bir söylem bulmaktan uzaktır.
2
İhtilâl kavramına dair geniş bir çalışma için ayrıca bkz. Kaymaz, C. (2012). Devrim Nedir?
Devrim Kavramına Tarihsel Bir Bakış (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Edirne: Trakya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Edirne.
3
Liberalizm, temelde bireysel hak ve özgürlüklerin, anayasanın ve hukukun üstünlüğünün, sınırlı
fakat tarafsız devlet ve para ekonomisinin yani serbest piyasanın etrafında değer bulan bir
doktrindir (Yılmaz, 2005: 15). Genel anlamda liberalizmin tarihi 16 ve 17. yüzyıllara, dinsel
hoşgörünün tartışıldığı dönemlere kadar dayanmaktadır (Rawls, 2007: 11). Felsefi kökenini Locke,
Mill ve Hume gibi düşünürlerin şekillendirdiği Liberalizm’de bireycilik, özgürlük ve ekonomi en
önemli ögelerdir. Buna göre bireyin hakları toplumun haklarından daha değerlidir ve bireyin
politik özgürlüğü her şeyden önemlidir. Dolayısıyla birey, liberalizmin en temel unsurudur ve
bireyin iradesini sınırlayan şey Tucqueville’nin değimiyle despotizmdir. Özgürlük ise liberalizmde
en büyük değerdir. Bu kapsamda hoşgörü ve gönüllülük liberalizmin olmazsa olmazıdır. Bireycilik
ve özgürlüğün bulunduğu düzende ise serbest piyasa ekonomisi uygulanmalıdır (Çetin, 2001: 219-
227). Sosyal, ekonomik ve kültürel alanların hepsini içinde barındırdığı için ihtilâller meydana
geldiğinde ilk olarak liberal istekler gündeme gelir. Siyasî olarak değişimlere yol açan ihtilâl
özelinde cumhuriyetçilik, liberal isteklerin karşılığına denk gelmektedir. Bu noktadan hareketle
4
somutlaşmasına neden olmuştur. Bu noktada tezimizde bir bütün oluşturması
açısından 1789, 1830 ve 1848 İhtilâlleri arasındaki sürece de kısaca değinmek
gerekmektedir.
Dünya, 18. Yüzyılın sonuna doğru 1789 Fransız İhtilâli’yle yeni bir
döneme girmiş büyük olayların sahnesi haline gelmiştir (Timur, 2017: 15). Bu
1789 İhtilâli’nden itibaren meydana gelen liberalizmi barındıran ihtilâller, aslında en önemli
ideolojik akım olarak monark liderlerin karşısında yer almış, özellikle 1826’dan sonra Avrupa
kamuoyunda egemen ideoloji haline gelmiştir (Ateş, 2018: 216-217).
4
19.yüzyılın başında Avrupa'da icat edilen bir doktrin olan Milliyetçilik, ulusların kendisine ait bir
devlet ve hükümet altında birleşme ve iktidarlık haklarını meşru bir şekilde kullanma isteği sonucu
ortaya çıkmıştır (Kedourie, 1960: 9). Bu doktrin özellikle Fransız İhtilâli sonrasında 19. yüzyılda
baskın hale gelmişse de, millî hislerin temeli oldukça eskiye dayanmaktadır. Irkı, lisanı ve
müşterek hikayesi olan insanların, başkalarının kontrolü altında olmadan, bağımsız yaşama arzusu
neticesinde değer bulan bu akım, 19. yüzyıla kadar siyaset hayatında etkin bir düşünce olarak yer
almamıştır. Ancak bu yüzyılda milli hislerin siyasî bir fikir olarak önem kazanması, bu duygunun
somutlaşmasına ve milli bir hareket olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur (Hami, 2014:78-79).
Böylece feodal bir yapı halinde bir araya gelmiş ve birçok milleti bünyesinde barındıran devletler
ve imparatorlukları derinden sarsan bir ideoloji olarak, söz konusu yüzyılı öncekilerden ayırmıştır
(Sander, 2020: 186). Öyle ki 19. yüzyıl boyunca milliyetçi aydınların öncülüğünde, emperyalist ve
sömürge yönetimlerini devirmek için başlatılan her mücadelede, milliyetçilik ideolojisi en ön
sırada yer almıştır. İdeolojinin yıkıcı etkisini en aza indirmek isteyen Çarlık Rusya, Osmanlı
Devleti (Örneğin: Tanzimat Fermanı, Sened-i İttifak, Kanun-i Esasi) ve Japonya gibi çok uluslu
devletler, bazı girişimlerde bulunarak milliyetçiliğin gücünü tabanına yayıp, tek bir devlet olma
gibi bazı romantik yöntemlere girişmişse de bunda başarılı olmamış bilhassa Versay’dan sonra
Milliyetçik ideolojisi, Avrupa haritasını değiştirmiştir (Smith, 1998-2003: 1-2).
5
Sosyalizm ve Milliyetçilik ideolojisi kavramlarının geçmişi daha eski tarihlere dayandırılsa da,
modern biçimlerini 19. yüzyılda Fransızların ya da ihtilâllerin etkisiyle almışlardır (Habsbawn,
2017: 63). Zaman içinde anlamı değişen ve çeşitli uygulamalarla ilişkilendirilen bir kavram olan
sosyalizmin, tek bir tanımını yapmak mümkün değildir. Zira sosyalistler için temel unsur olan
insanlar sosyal varlıklardır ve değişkenlik barındırmaktadırlar. Öte yandan kavramın en önemli
sorunsalı, sosyalizmle ilişkilendirilen unsurların gerçekte sosyalist olup olmamasıdır. Örneğin,
bazı yazarlar anarşizmi sosyalizmin bir çeşidi olarak görürken, diğerleri için bu sosyalizmden ayrı
bir teoridir. R. W. Davies, sosyalizmin çeşitli biçimler aldığını öne sürerek on dokuzuncu yüzyılda
ortak mülkiyet, demokratik yönetim ve eşitlik ilkelerinin genel olarak ve geniş ölçüde sosyalizmle
ilişkili olduğunu ifade etmiştir. İlaveten sosyalizmin iş birliği, topluluk ve dayanışma, eşitlik,
planlama ve demokrasiye bağlılıktan oluştuğunun altını çizmiştir. Sosyalist teori, genel olarak
insanların sosyal varlıklar olduğunu, birbirleri için sorumluluk paylaştığını ve faydalı sosyal
değişim meydana getirme yeteneğine sahip olduğunu savunmaktadır (McLaverty, 2005: 185-187).
Öte yandan sosyalist düşünürler arasında, sosyalizm her şeyden önce birey, devlet ve toplum
arasındaki ilişkiyle ilgilendiği konusunda genel bir fikir birliği bulunmaktadır. Sosyalist için birey,
asla yalnız değildir ve bu nedenle kendini her zaman başkalarıyla ilişki içinde tanımlamalıdır.
Sosyalistler, devlet aygıtı olmadan iyi düzenlenmiş bir toplumun var olamayacağına inanırlar;
çünkü onlara göre devlet, herkesin ihtiyaçlarını koordine etmek ve yönetmek için en etkili araçtır.
Siyasî yorumlamada ise, rakipleri olan liberaller ve muhafazakarlardan ayrılırlar. Çünkü söz
konusu gruplar, tüm insanların doğası gereği bencil ve materyalist olduğunu kabul etme
eğilimindedirler. Buna karşın sosyalistler bu özelliklerin, kapitalizm altında sosyal koşullanmanın
ürünleri olduğunu iddia etmektedirler. Sosyalistler, sosyalist bir toplumda teşvik edilen değerlerin
ve inançların, karşılıklı olarak birbirini güçlendiren maddi ve manevi hedefler peşinde, iş birliği
içinde ve kolektif olarak hareket etme kapasitesini artıracağına inanırlar. Ayrıca maddi koşullar
bireylerin refahının anahtardır, dolayısıyla işleyen ekonomik sistem oldukça önemliyken,
endüstriyel kapitalizmin zararlı etkilerine dikkat edilmemelidir (Esenwein, 2004: 2227-2228).
5
ihtilâl, ardından 1820, 1830 ve nihayetinde Osmanlı Devleti’nde de etkilerinin
görüldüğü devrin son büyük ihtilâli olan 1848 İhtilâli’nin patlak vermesine yol
açmıştır. Dünya’yı ve Avrupa’yı başta politik, sosyo-kültürel, ekonomik açıdan
değiştiren ve tarihin bir mihenk taşı olarak varsayılan 1789’daki ihtilâle
değinmeden önce bunun altında yatan ögelere bakmakta fayda vardır. Çünkü her
ihtilâl ardılı olan bir sonraki ihtilâlin nedenlerini beraberinde taşımakta,
birbirinden bağımsız olarak değerlendirilememektedir.
6
bulunmaktadır. Tüm bu görüşlere karşın 1789 Fransız İhtilâli’nin ortaya çıkmasını
tetikleyen itici güçler, idare sisteminden ötürü yönetimden duyulan rahatsızlık ve
ekonominin kötü gidişatı olmuştur. Kralın sınırsız yetkileri, mutlak idaresi, eşit
olmayan şartlar ve ağır ekonomik yükümlülüklerden bunalan Fransızlar, 12
Temmuz 1789’da ayaklanarak “İhtilâl-i Kebir’i” diğer bir deyişle Fransız
İhtilâli’ni başlatmışlardır (Yıldız, 2017: 31-32, Akçura, 2017: 60-63).
1789 İhtilâli başlarda sadece Fransa’nın dâhili problemi gibi gözükse de,
kısa bir süre sonra diğer devlet idarecileri, bunun aslında Avrupa kıtasındaki tüm
monarşilere karşı başlatılan bir ihtilâl olduğunu fark etmişlerdir. Söz konusu yeni
durum, 1791 yılında Avusturya ve Prusya imparatorlarının Pillnitze’de bir araya
7
gelip, ihtilâli Avrupa sorunu olarak kabul etmelerine sebebiyet vermiştir. Dahası
ihtilâl öncesinde de “89 ilkelerine” benzer bir idare tarzı benimseyen İngiltere
dahi tutumunu değiştirmiş ve ihtilâli tehlikeli görmeye başlamıştır. Avrupa’da
büyük devletlerin Fransız İhtilâli’ne ve dolayısıyla Fransa’ya karşı başlattıkları
muhalefet artarken, devletin sınırları dâhilinde de iç karışıklıkların boyutu giderek
büyümüştür. Ancak Fransız idaresi için asıl tehlike, dışarıda bulunan ve
Pillnitze’de iki imparatorun desteğini alan “göçmenler ordusu6” olmuştur.
Nitekim kısa bir süre sonra beklenen gerçekleşmiş, Fransızlar göçmenlerin de
aralarında yer aldığı Avusturya ordularına yenilmiş, hemen sonrasında Avusturya-
Prusya ittifakı neticesinde artan iç muhalefetle Fransa idaresi büyük bir sarsıntı
yaşamıştır. Kıtadaki gerginlik, Rus Çariçe Katerina’nın Lehistan’ı almak için
harekete geçtiğinin ortaya çıkması ve “Brunswick Bildirisi7”nin yayınlanmasıyla
daha da artmıştır. Bu bildiri, Fransızların büyük öfkesine neden olmuş ve çıkan
olaylar sonucunda Fransa kralı tahtan indirilmiş ve düşman orduları geri
çekilmiştir. Böylelikle Fransa’da ve kıtada yeni bir dönem başlamıştır (Barton,
1967: 148-165; Ateş, 2018: 118-121).
8
çalışmıştır. Öte yandan Fransa iç siyasetinde ihtilâlin ana sebepleri unutulmuş, bu
ise beklenti içindeki halkta öfkeye yol açmıştır. En nihayetinde halkın bu öfkesi,
dikta rejimi olan Konvansiyon idaresinin yıkılmasına ve “Direktuvar döneminin”
başlamasına sebebiyet vermiştir. Direktuvar dönemi içinde Fransız orduları
kıtadaki diğer devletlerle büyük bir mücadeleye girişmiş ve ele geçirilen
toprakların neredeyse tümünde cumhuriyet benzeri rejimler ilan edilmiştir.
Böylece 1789’da daha önce tecrübe edilmemiş büyüklükte bir hareket olan
ihtilâlle başlayan özgürlük mücadelesi, eski rejim sistemine karşı başlatılan bir
harekete dönüşmüştür. Ancak “İhtilâl-i Kebir’in” asıl getirisi, ilerleyen yıllarda
tüm dünyayı etkileyecek olan halkların keşfi diğer bir ifadeyle liberalizm ve
milliyetçilik ideolojisinin kalıcı bir şekilde toplum hafızasında yer almasını
sağlamak olmuştur (Sander, 2020: 165-168).
9
Fransa’ya karşı kurulan ikinci koalisyon da dağılmıştır. Öte yandan Osmanlı
Devleti’nin Fransa tehlikesi nedeniyle Rusya ve İngiltere ile yaptığı ittifaklar da
bozulmuş; Rusya, daha önce el koyduğu yedi adayı boşaltmayı; İngiltere ise
Mısır’daki askerlerini çekmeyi reddetmiştir8. İngiltere’nin sömürgelerine giden
güzergâhta stratejik önemi bulunan Malta’yı işgal etmesiyle de, Rusya ile
İngiltere arasında sorunlar çıkmıştır. Bu bağlamda yine Rusya’nın Avusturya ile
olan ittifakı Kuzey İtalya yüzünden son bulmuştur. İngiltere ve Fransa arasındaki
Avrupa pazarlarına hâkim olma mücadelesi, kıtadaki sorunların daha da
büyümesine neden olmuştur. Özetle Fransa’nın güçlenmesine paralel olarak
Avrupa kıtasındaki siyasî kaos da giderek artmış ve büyük bir belirsizlik ortaya
çıkmıştır. Kıtada devam eden savaşların yol açtığı mali, sosyal ve politik sıkıntılar
en nihayetinde Fransa’nın 1802’de İngiltere’nin barış teklifini kabul ederek
“Amiens Barış Antlaşması”nı yapmasına sebep olmuştur. Her ne kadar bu anlaşma
İngiltere ve Fransa arasındaki problemlerin çözümüne dair yapılmışsa da, bazı
maddeleri Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü için oldukça önemlidir. Zira söz
konusu anlaşma ile her iki devlet de Mısır’ın Osmanlı toprağı olduğunu kabul
etmişlerdir (Armaoğlu, 2003: 58- 61).
8
Akdeniz’deki jeopolitik konumundan dolayı Mısır’ın Napolyon tarafından işgali, İngiliz
Hükümeti’nin endişelenmesine yol açmıştır. Bu bağlamda Rusya da çıkarları gereği Fransa’nın
Mısır’da olmasını uygun bulmamıştır. Öte yandan Mısır sorunu nedeniyle Osmanlı Devleti, Rusya
ile bir ittifak gerçekleştirmiş ve ardından 1798’de Fransa’ya savaş ilan etmiştir. Nitekim iki
devletin ittifakı sonucunda Suriye’ye harekete geçen Napolyon orduları Akka’da yapılan savaşta
hezimete uğratılmıştır (Şıvgın,2000: 506-507). Böylelikle Mısır Meselesi nedeniyle Osmanlı
Devleti’nde denge siyaseti dönemi resmen başlamıştır. Ayrıca Ruslar ile yapılan ittifak
antlaşmasıyla bir taraftan Rus donanması ilk kez boğazlardan geçmiş, diğer taraftan boğazların
kapalılığı ilkesi delinmiştir (Sander,2020: 296). 1801 yılında Fransızlarla yapılan mütarekenin
ardından Mısır Meselesi kapanmış olsa da, bu sorun Osmanlı Devleti’nin zayıflığını ve toprak
bütünlüğünü tek başına savunamayacağını ortaya çıkarmıştır. İlaveten Mısır meselesi, yerini
müttefiklerinin tehlikeli politikalarına bırakmıştır. İngilizlerin Mısır’a girme planları açığa çıkmış,
Rusların ise güvenlik nedeniyle aldığı yedi adada Rumlar arasında milliyetçilik propagandası
yaptığı anlaşılmıştır (Karal, 2007: 40-43).
10
sonra 1805’te Ren’i geçip Güney Almanya devletleriyle anlaşmış ve Viyana’ya
doğru harekete geçerek Austerlitz’de Avusturya ve Rusya ordularını yenmiştir.
Yenilgi sonrasında Avusturya, Pressburg Barış Antlaşması’yla güney ve
kuzeybatı topraklarını Fransa’ya bırakmak zorunda kalmıştır. Öte yandan başta
tarafsız kalan Prusya önce Fransa’yla anlaşmaya varmış, ardından hem Rusya’ya
hem de Fransa’nın İngiltere’ye karşı açtığı deniz savaşına katılmıştır. İngiltere,
Fransa ile arasındaki deniz savaşında Napolyon ordularını yenerek, Fransa’nın
denizlerdeki üstünlüğünü kaybetmesine neden olmuştur. Fakat söz konusu yenilgi
Napolyon’u durduramamış, aksine bütün İtalya topraklarını işgal ederek
Napoli’deki Bourbon hanedanının gücünü sonlandırmış, 1806’da neredeyse tüm
Alman hükümdarlarının katıldığı Ren Birliği’nin kurmasıyla neticelenmiştir.
Fransa’ya karşı kurulan koalisyon bir kez daha sonlanmışken, Ren Birliği’nin
kurulmasıyla endişeye kapılan Prusya, Fransa’ya bir ültimatom vererek birliği
dağıtması talebinde bulunmuştur. Prusya’nın tutumuna karşı Napolyon orduları
Berlin’e kadar ilerleyerek Prusya’yı yenmiş ve böylelikle iki devlet arasındaki
ittifak sonlanmıştır. Giderek güçlenen Napolyon, aynı yıl yenemeyeceğini
anladığı İngiltere’ye karşı kara ablukasını başlatmıştır. Devletler hukuku
açısından oldukça önemli olan bu karar, İngiltere’nin denizlerdeki üstünlüğünü
pekiştirirken, Fransa’nın beklentisinin aksine sonuçlar doğurmuştur.
Napolyon’nun kara ablukasına karşılık olarak İngiltere de Fransa’yı deniz
ablukasına almıştır. Ancak İngiltere ve Fransa’nın abluka kararları, başta
ekonomik açıdan olmak üzere genel anlamda kıta Avrupa’sına önemli zararlar
vermiştir (Üçok, 1975: 33- 37).
11
ve Osmanlı idaresinin bunu kabul etmemesi halinde ise iki devletin Osmanlı’ya
karşı birlikte mücadele etmesine karar verilmiştir. Ancak Osmanlı Devleti için
Tilsit Antlaşması’nın asıl önemli olan noktası Rusya ve Fransa’nın Osmanlı
topraklarının batısını paylaşmayı kararlaştırdıkları gizli maddesi olmuştur. Rus
çarı ve Napolyon, 1807 yılında bu antlaşma sonrasında toprak paylaşımı,
Osmanlı’nın antlaşmayı kabul edip etmemesi ve İngiltere’ye karşı izlenecek
siyasetin nasıl olması gerektiği gibi konuları karara bağlamak için yeniden bir
araya gelmişlerdir. Görüşme neticesinde iki devletin ortak düşmanları olan
İngiltere’ye karşı ittifakları pekişmiş, aynı antlaşmayla Finlandiya, Eflâk ve
Boğdan Ruslara verilmiş; Tuna, Rus sınırı kabul edilmiş ve Osmanlı’nın geri
kalan topraklarının bütünlüğünün sağlanması kararı alınmıştır. Böylece Rusların
Balkan topraklarında serbestçe hareket etmelerinin önü açılmış ve Avrupa kıtası
bir süreliğine de olsa iki büyük devletin kontrolü altına girmiştir (Uçarol,1995:
25- 27; Uluerler, 2022: 156-159; Kinross, ty: 400-402).
12
Kongresi, Paris Antlaşması’nı onaylamak, bazı boşlukları doldurmak ve
antlaşmanın parçalarını birbirine bağlamak için kısa ve resmî bir toplantı olarak
düşünülse de, yaklaşık dokuz ay süren ve krizlerle noktalanan zorlu müzakereler
maratonuna dönüşmüştür (Schroeder, 1994: 517). Viyana Kongresi’nden sonra
Avrupa’da göreli bir düzen hâkim olsa da, Napolyon’un yarattığı kaosun etkileri
devam etmiştir. Çünkü Napolyon işgal ettiği her yere dolaylı da olsa ihtilâlle
ortaya çıkardığı düşünce sistemini ve ideolojileri götürmüş, toplumların bunlardan
etkilenmesine izin vermiştir. Viyana Kongresi kararları ise söz konusu fikirleri
ortadan kaldıramadığı gibi “Metternich sistemi9” çerçevesinde uygulanan baskı
siyasetiyle daha da artmasına ve kıtadaki huzursuzluğun devam etmesine neden
olmuştur. Gerçekte kongrenin sağladığı barış ortamının çok uzun sürmeyeceği
kongreye katılan siyasetçiler tarafından da açıkça bilinmekteydi. Zira çıkan
kararlar bazı devletler için hayal kırıklığına sebep olmuştur. Mesela Almanlar ve
İtalyanlar eskisi gibi dağınık bırakılırken, İtalya topraklarında arî İtalyan halkının
yaşadığı bölgelerin büyük bölümü Avusturya’ya verilmiş ve bu durum, 1848
İhtilâli’nde İtalyanların ayaklanmasına yol açmıştır. Öte yandan Rusya ve Fransa
gibi devletler için önemi büyük olan Hollanda ve Belçika toprakları tamamen
bölünmüş, İsveç ve Norveç tek hükümdar yönetiminde birleştirilmiştir
(Ateş, 2018: 201- 202; Çorlu, ty. 2287-2288).
9
Napolyon savaşları sonrası Avrupa yerleşiminin baş mimarı olan Avusturya Prensi Clemens
Metternich, Avrupa devlet sisteminin yeniden yapılandırılması için son derece normatif bir
program ortaya atmıştır. Söz konusu sistem, siyasî düzeni sağlamayı hedef alan sürekli barışı
temsil etmektedir. Uluslararası ve iç şiddetin yükselişi, Metternich tarafından anarşiye doğru bir
kayma olarak algılanmış ve bunu durdurmak için sert ve acil önlemlerin alınması gerektirdiğini
düşündürmüştür. Dolayısıyla Metternich’in amacı, “daimî olarak seferber edilmiş ordular ve
durmadan yürüyen birlikler olmaksızın, bir dengenin var olacağı” bir sistem yapılandırmaktır. Bu
fikri savunurken Metternic’in, nihai hedefi “denge”ye ulaşmak ve korumak olmuştur. Ancak bu
denge, güçler dengesi anlamına gelmemektedir. Metternich tarafından öne sürüldüğü şekliyle,
Avrupa “dengesi”, uluslararası hukuk tarafından düzenlenen ve evrensel olarak kabul edilen etik
ilkelere ve anlaşma yükümlülüklerine göre işleyen, istikrarlı bir güçler düzenlemesidir. Bu
düzenlemede tüm Büyük Güçler, Avrupa barışının dayandığı yasal normları korumak için
birleşecek ve uluslararası hukukun yaptırımı ile devletleri “bencil” bir politika izlemekten
alıkoyacaktır. Sistem, hem devletlerin dış tehditlere karşı kuvvete başvurma ihtiyacını ortadan
kaldıracak hem de onları yasal olarak oluşturulmuş bir ittifak sistemine entegre edecektir. Özetle
Metternich sisteminin temelinde, sorunların diplomatik yollarla çözülmesi bulunmaktadır. 1815’de
Viyana Kongresi’yle siyasî hayatta benimsenen bu sistem, varlığını 1848 İhtilâli’ne kadar devam
etmiştir… ayrıntıları için bkz: James R. Sofka, (1998). Metternich’s Theory of European Order: A
Political Agenda for: Perpetual Peace. The Review of Politics, 60, 121-126.
13
Avrupa devletlerinin garantörlüğüne verilime ihtimali bulunmaktadır. Zira bu
Osmanlı’nın bağımsızlık ilkesine aykırıdır. Ayrıca Sırplar ve Akdeniz
adalarındaki gayrimüslimlere verilen imtiyazların, Rusya tarafından mesele haline
getirilip hem daha fazla hak talebi hem de Sırpların bağımsızlığının gündeme
getirilme ihtimali oldukça yüksektir. Kongre başladıktan sonra Sırpların,
haklarında daha geniş revizyonlar yapılması için Viyana’ya bir heyet göndermesi,
Bâbıâli’nin bu savını destekler nitelikte bir hareket olmuştur. Bu kapsamda
Napolyon Savaşları esnasında büyük bir güç olarak önem kazanan Rusya’nın var
olan konumunu kullanarak Eflâk ve Boğdan meselesini gündeme getirme olasılığı
da Osmanlı idaresinin kongreye katılmamasında etkili olan diğer bir neden
olmuştur (Armaoğlu, 2003: 97- 98). Nitekim kongre kararıyla çizilen yeni Avrupa
haritasına ve Sırpların girişimlerine bakıldığında, Osmanlı Devleti’nin kongreye
katılmaması doğru bir karar gibi görünmektedir.
14
“Kutsal İttifak”10 teşkil edilmiştir. Aslında bu ittifak Metternich’in deyimiyle Rus
çarını memnun etmek için kurulmuştur (Keyvanoğlu, 2015- 26- 27).
Viyana Kongresi’nden kısa bir süre sonra büyük devletler arasında yeni
ittifakların yapılması, kongre kararlarına ve yeni düzene duyulan güvensizliğin
göstergesi olmuştur. Zira Fransız tehdidi ortadan kalksa da, Viyana’dan sonra yeni
güç dengesinde ön sırada hangi devletin olacağına dair bir belirsizlik ortaya
çıkmıştır. İngiltere büyük bir güç olarak Avrupa bölgesinde yer alsa da, Polonya
Krallığı’nın kurulması Rusya’nın Orta Avrupa’da istikrarlı bir şekilde yayıldığının
göstergesi olmuştur. Bu bağlamda İngiltere, Alman ortaklarıyla anlaşmayı
Rusya’yı kontrol etmek için doğru bulmuştur (Bridge, Bullen, 2005: 34-35).
10
Kutsal İttifak yani batıdaki adıyla Holly Alliance, dindar bir karaktere sahip olan ve Avrupa
sisteminin dini esaslar çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini düşünen Rus Çar’ın girişimiyle 1815
Viyana Kongresi sonrasında kurulmuştur. Çar, birliğin adını dahi bu fikirden hareketle belirlemiş,
düzeni sağlamayı dini bir amaç olarak görmüştür. Birliğin üç üyesinden, Rusya Ortodoks,
Avusturya Katolik, Prusya ise Protestan mezhebini temsil etmektedir. İngiltere, Osmanlı ve Papa
haricindeki kıtada devletlerin çoğu, söz konusu ittifak antlaşmasını kabul etmişlerdir. Holy
Alliance. Encyclopedia Britannica [Erişim tarihi: 14. 03. 2022; https://www.britannica.com]
15
Napolyon dönemindeki liberal fikirleri benimsemiş ve Fransız idaresi altındayken
milliyetçilik duyguları daha pekişmiş olan İtalyanlar, Avusturya idaresine karşı
başkaldırmıştır (Davis, 2000: 52-56). Liberal ve milliyetçi düşünceye sahip
İtalyanların faaliyetleri sonucunda Napoli Kralı I. Ferdinand, 1812 Anayasası’nı
kabul etmek zorunda kalmıştır. Ancak İtalya’daki gelişmeler Metternich’in
tepkisini çekmiş ve buraya müdahale etme kararı almasına neden olmuştur. Zira
kongre sırasında Avusturya ve Napoli arasında yapılan anlaşmaya göre, Napoli
yönetiminin Avusturya’nın belirlediği sistemin dışına çıkmayacağı üzerinde
anlaşılmıştır. Fakat Metternich’in söz konusu kararı Fransa’nın da dahil edildiği
beşli ittifak üyeleri arasında destek bulmamış, görüş ayrılıklarının çıkmasına
sebep olmuştur. Bu bağlamda Rusya ve Avusturya’nın girişimiyle 1820’de
Troppau’da11 ittifak devletleri bir araya gelmiş ve kıtada çıkan Napoliten
faaliyetlerin önünün alınmasına dair bazı kararlar alınmıştır. Kongre sırasında
Metternich, ilk etapta tıpkı Almanya meselesinde olduğu gibi tüm müttefik
devletlerin desteğini alsa da, daha sonra İngiltere bundan vazgeçtiğini açıklamış,
Fransa ise kendi içinde de liberal hareketlenmenin görülmesinin etkisiyle kongre
kararlarını kısmen kabul etmiştir. İttifak üyeleri arasındaki fikir ayrılıkları aslında
ittifakın dağılmasının işareti olmuştur. İtalyanların ayaklanmasının kıtayı yeni bir
ihtilâle sürükleme olasılığından ötürü Troppau’daki kongrenin devamı niteliğinde
olan ikinci kongre, 1821’de Laibach’da yeniden toplanmıştır. Bu defa istediği
doğrultuda karar aldıran Metternich harekete geçerek İtalyanların bağımsızlık
girişiminin başarısız olmasını sağlamış ve Avusturya’nın bölgedeki imtiyazını
devam ettirmiştir (Özcangaz, 2015: 38-41; Armaoğlu, 2003: 107-109).
11
Troppau’daki müttefik hükümetlerin bildirgesine göre kongrenin toplanma amacı şöyledir;
İspanya’da, Portekiz’de ve Napoli’de düzenin alt üst olması neticesinde ister istemez endişe ve
tedirginlik ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla ihtilâle karşı savaşan güçler Avrupa’yı tehdit eden bu yeni
felaketi kontrol altına almak için bir araya gelmiş ve birlikte mücadele etme kararı almışlardır. Bu
doğrultuda Troppau’da toplanan hükümdarlar, yapılan antlaşmaları hem örnek alacak hem de
sadık kalacaklardır. Ayaklanmalar neticesinde çıkartılan reformların, meşru hükümetlerin
çıkarlarına ters olması halinde ve özellikle isyan ruhunun yaygınlaşması durumunda, birlik güçleri
önlem alacak, gerekirse gizli ajanlar kullanacaktırlar ki bu kıtanın düzenini isteyen devletlerin
yasal hakkıdır. Londra ve Paris mahkemeleri arabuluculuk yapacaktır. İzlenecek sistemin
halihazırda var olan antlaşmaları takip edecektir ve bu sistemin tek amacı egemenler arasındaki
ittifakı pekiştirmektir: fetihlere veya diğer güçlerin bağımsızlıklarına ve gönüllü iyileştirmelere
müdahale edilmeyecektir. Buna göre Müttefik hükümetler sadece sükûneti saglamak, Avrupa’yı
yeni ihtilâl hareketlerinden korumak ve ayrılıkçı olayları mümkün olduğunca önlemek
istemektedirler ( Hansard/ HL Deb. 25 January. 1821, vol. 4, cc.117-118).
16
devletlerin çıkarlarının birbiriyle çatıştığı açık şekilde ortaya çıkmış ve dolayısıyla
1815’de kurulan diplomatik düzenin çözüldüğünün işareti olmuştur. Örneğin
Metternich ve Rus çarının idare tarzı konusundaki fikir ayrılıkları somut bir
şekilde kendini göstermiş; Rus Çarı Aleksandr İspanya ve İtalya
ayaklanmalarında farklı bir tutum sergilese de, Avusturyalı liderin aksine liberal
düşünceleri ve politik çıkarları doğrultusundaki girişimleri desteklemeye
başlamıştır. Bu kapsamda da ilk olarak o döneme kadar Osmanlı idaresi altında
yaşayan Rumların ayaklanmasında önemli bir rol oynamıştır. Gerçekte bu, Rus
çarının Balkan topraklarına dair planlamasının bir parçası olup Yunanların
ayaklanması Rusların yayılma politikasıyla paralel ilerlemiştir. Bu durum,
Osmanlı dahil tüm Avrupa devletlerinin monarklar tarafından idare edilmesi
düşüncesinde olan Metternich ve Rus Hükümeti arasındaki anlaşmazlığı
çözülemez hale getirmiştir. 1822-1825 yılları arasında Rusya’nın Balkan
topraklarında ilerlemesi Metternich tarafından durdurulmuşsa da, Aleksandr’ın
ölümü ve yeni Çar I. Nicholas’ın başa geçmesiyle işler yeniden tersine dönmüştür.
I. Nicholas bir yandan Rusya’yı Avusturya’nın kontrolünden çıkarmaya
çalışırken, diğer yandan Osmanlı Devleti topraklarını ele geçirmek için harekete
geçmiş ve 1825’ten 1830’a kadarki geçen zaman diliminde iki devlet arasındaki
ilişkiler daha gergin bir hal alarak, ipler kopma noktasına gelmiştir. Tüm bu
süreçte İngiltere daha stratejik bir yol izlemiş, Rusya ve Fransa’ya karşı güçlü bir
Avusturya’yı desteklemiş, kimi zaman ise verilen kararları Troppau Kongresi’nde
olduğu gibi kabul etmemiştir. Ancak İngiltere’nin Avusturya desteği, Viyana
Kongresi sonrasındaki dönemde önemli bir yeri olan İngiltere Başbakanı
Castlereangh’ın ölümü ve George Canning’in başa geçmesiyle son bulmuştur. Bu
değişim Rusya ve İngiltere arasındaki ilişkilere de yansımış, denizler üzerindeki
üstünlük mücadelesindeki gergin politikanın daha ılımlı bir hal alması ve 1826’da
Canning’in Yunanistan’ın bağımsızlığı meselesini desteklemesiyle daha da
pekişmesine yol açmıştır. Bu iş birliğini Fransa-Rusya ve İngiltere’nin ortaklığıyla
Navarin’deki Osmanlı donanmasının yakılması ve 1827 Londra Antlaşması takip
etmiştir (Lee, 2019: 53-56).
Öte yandan Viyana Kongresi’nde göz ardı edilen 1789 İhtilâli’nin toplum
üzerindeki ideolojik etkisi, 1815-1830 yılları arasında uygulanan baskılarla daha
da güçlenmiştir. 1820’den itibaren somut bir şekilde görülmeye başlayan liberal
17
tepkiler ve tüm bu süreç boyunca yaşananların halk üzerinde bıraktığı olumsuz
ekonomik etkiler, 1830’da yeni bir ihtilâlin çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Bilhassa Avrupa ihtilâllerinin geleneksel mekânı olan Fransa’da, Kral X.
Charles’in despotik ve katı mutlakiyetçi yönetimi, kamuoyunda endişelerin
artmasına ve ihtilâl fitilinin ateşlenmesine neden olmuştur. X. Charles’in 1829’da
anayasa değişikliğine imkân veren “ordannance12” yayınlaması, basın-yayın
özgürlüğünün tamamen kaldırması ve seçme hakkını kısıtlanması gibi yaptırımları
tepkilerin 27 Temmuz 1830’da ihtilâle dönüşmesiyle neticelenmiştir. Üç gün
süren çatışmaların ardından X. Charles tahtan indirilmiş ve yerini 1792’de
cumhuriyet taraftarlarının yanında savaştığını ve liberalizm yanlısı olduğunu iddia
eden Orleans Dükü Louis-Philippe almıştır (Pelz, 2016: 64-65).
12
Emir
18
bırakılmalarından rahatsızlık duymaktaydı. Millî birliklerini korumak isteyen her
iki ulus da 1830’da ayaklanarak bağımsızlık mücadelesini başlatmış, fakat
Metternich’in de katkılarıyla Avusturya orduları tarafından durdurulmuşlardır. Bu
tarihten sonra Metternich Alman milliyetçiliğini engellemek için bölgede daha
sert bir politika izlemeye başlamıştır. 1830 İhtilâlleri herhangi bir ayaklanmaya
neden olmamasına rağmen bir tek İngiltere’de kısmî başarı sağlamıştır. Çünkü
buradaki ihtilâl, idare değişikliğinden ziyade yönetimde bazı eksikliklerin
düzenlenmesine yönelik talepler şeklinde olmuştur (Armaoğlu, 2003: 123-129).
1848 İhtilâli’ne kadarki süreçte Avrupa kıtası ihtilâller sonrası bozulan politik,
sosyoekonomik düzen yeniden sağlanmaya çalışsa da, istenilen olmamış,
baskılanan ve giderek kötüleşen tüm unsurların hayaleti 1848 yılında yeniden
ortaya çıkmış, yüzyılın son büyük kıta ihtilâline neden olmuştur.
19
incelenmiştir. Ancak bu noktada karşılaşılan en büyük sorun, 1848 İhtilâli ve
Osmanlı Devleti hakkındaki kaynakların yetersizliği olmuştur. Dolayısıyla
çalışmamız vasıtasıyla ilerleyen süreçte konuya dair yapılacak araştırmalara örnek
teşkil etmek, daha geniş bir bibliyografya oluşturmak ve mevcut açığı mümkün
olduğunca kapatmak dolaylı hedefler arasında yer almıştır. Bu bağlamda
tezimizde bugüne kadar Osmanlı Arşivinde tasnifi yapılmış belgeler bir araya
getirilmiş ve bulunan diğer kaynaklarla desteklenmeye çalışılmıştır.
Çalışmanın Bölümleri
20
ihtilâlin ana unsuru olan halkın beklentilerinin ne derecede karşılandığı
açıklanmaya çalışılmıştır. Tezimizin ilk bölümü, asıl odak noktamız olan 1848
İhtilâli’nin Osmanlı Devleti’ne yansımasına zemin hazırladığı için bilinçli bir
şekilde bahsi geçen devletlerde yaşanan olayların ayrıntılarına girilmemiştir.
Çalışmamızın son kısmı olan üçüncü bölüm ise 1848 İhtilâli, Osmanlı
Devleti’nde alınan tedbirler kapsamında ele alınmış olup, bu bölümde Bâbıâli
idaresi tarafından ihtilâlin olası etkilerine karşı alınan tedbirler siyasî, sosyal,
askerî, ekonomik ve adlî yönleriyle incelenmiştir. Bu bölüm Osmanlı’nın ihtilâli
ne ölçüde önemsediğini göstermesi acısından oldukça önemli olup, alınan
tedbirler tüm ayrıntısıyla ele alınmaya çalışılmıştır. Tezimizin gerek ikinci
gerekse üçüncü bölümünde mümkün olduğunca konu dahilinde kalınmaya
çalışılmıştır. Öte yandan amacımız Osmanlı’nın gözünden 1848 İhtilâli’ni ele
almak olduğu için Osmanlı Arşiv belgeleri çalışmamızın ana kaynağı olmuştur.
21
yarattığı etki ve buna verilen tepkiler noktasında yapılan çalışmalar yok denecek
kadar azdır. Dolayısıyla tezimizi hazırlarken ağırlıklı olarak Osmanlı Arşiv
belgelerine dayanan bir çalışma yapılmıştır. Bu amaçla ‘Hariciye Siyasî, Hariciye
Nezareti Tercüme Odası Evrakı, İrade-Hâriciye, Hariciye Nezareti Mektubî
Kalemi Evrakı, İrade- Mesail-i Mühimme, İrade Dâhiliye, Sadaret Mektubî
Kalemi, Sadâret Mektûbi-Mühimme Kalemi, Sadâret Divan Kalemi, Sadâret
Mektubî Kalemi Umum Vilâyât, İrade Eyalet-i Mümtaze Bulgaristan Evrakı’
fonları başta olmak üzere birçok arşiv belgesinden yararlanılmıştır. Söz konusu
fonlarda 1848 İhtilali sırasında Avrupa’da görev yapan Osmanlı elçilerinin
Dersaadet’e gönderdikleri raporların yanı sıra kurumlar arası ve Bâbıâli ile yerel
idareciler arasında yapılan yazışmaların raporları bulunmaktadır. Elçilerden gelen
tahriratlar vasıtasıyla Avrupa’daki ihtilâlin seyrine, yaşananlara ve Osmanlı’nın iç
ve dış siyasetinin nasıl olması gerektiğine ilişkin bilgilere ulaşmak mümkün
olmuştur. Bu elçilerin başında Viyana Sefiri Şekip Efendi, Berlin Sefiri Sami
Efendi, Atina Sefiri Kostaki Musurus, Berlin Maslahatgüzarı Davet Karabet gibi
isimler gelmektedir. Kurumlar arası ve Bâbıâli’nin yerel idareciler ile yaptığı
yazışmalarda ise Osmanlı toprakları üzerinde ihtilâl kaynaklı olaylara ve
yaşananlar karşısında alınan askeri, ekonomik, sosyal tedbirlere yer verilmiştir.
Dolayısıyla tezimizde Osmanlı Devleti’nin konu alındığı ikinci ve üçüncü
bölümünde ağırlıklı olarak bahsi geçen fonlardaki yazışmalardan istifade
edilmiştir. Öte yandan çalışmamızın kimi yerlerinde İngiliz Parlamento Arşivi,
Rumen Arşivi ve Polonya Arşivi belgelerinden faydalanılmıştır.
22
Cevdet’ adlı eserlerinden de nispeti ölçüsünde faydalanılmıştır. Zira bahsi geçen
her iki eserde de 1848 İhtilâli’ne dair oldukça kısa bilgilere yer verilmiştir. Son
dönem tarih çalışmalarında popülaritesi oldukça artan hatıratlar yazıldıkları
döneme dair önemli bilgiler sunmaktadırlar. Bu bağlamda 1848 yılına dair
bilgilere halihazırda ancak iki hatırat türünde rastlanmıştır. Bunların ilki yine
Ahmet Cevdet Paşa’ya ait olan ve hatırat özelliği taşıyan ‘Tezakir’, ikincisi ise
İngiliz yazar Charles Mac Farlane’nin ‘Turkey and Its Destiny’ adlı eseridir.
Ahmed Cevdet Paşa konuyu yüzeysel olarak ele alsa da Mac Farlane, 1848
yılında Dersaadet’te yaşananlara dair önemli bilgiler aktarmıştır.
23
dair tek kitap olma özelliği taşıyan Siyasi, Askeri ve İktisadi Yönleriyle 1848
Devrimleri ve Osmanlı Devleti’ne Etkileri isimli çalışmada Dumanlı’nın
Osmanlı’daki ihtilâli, ağırlıklı olarak Viyana ve Berlin’deki ihtilâl ve buradaki
olayları Eflak ve Boğdan’a yansıması sınırladığı görülmektedir. Söz konusu
çalışmada ihtilâlin tüm Osmanlı Balkanlarına etkilerine dair bilgiler oldukça
sınırlı olup, askeri ve ekonomik etkiler ya da önlemlere hakkındaki veriler
oldukça kısıtlıdır. Çiğdem Dumanlı bu çalışmasında Osmanlı Arşiv belgelerinden
neredeyse hiç faydalanmamıştır. Tüm bunlara karşın tezimizde 1848 İhtilâli’nin
Osmanlı Devleti’ne ne ölçüde yansıdığı ve alından tedbirlerin boyutları ve
bunların neler olduğu Osmanlı arşiv belgeleri ışığında tüm yönleriyle ele alınmış
olup, bahsi geçen çalışmalardaki eksiklikleri mümkün olduğunca kapatılmaya
çalışılmıştır.
24
Günümüzde yerel literatürde 1848 İhtilâli konulu çalışmaların oldukça
sınırlı olması nedeniyle daha ziyade yabancı kaynaklardan faydalanılmıştır.
Bunların başında 1848 İhtilâli’ni kapsamlı bir şekilde ele alan Mike Rapport’un
‘1848 Year of Revolution’, Jonathan Spenber’in ‘The European Revolutions,
1848–1851’, Duaglas Maggach and Gareth Stedman Jones’un ‘The 1848
Revolutions and European Political Thought’, Pricilla Robertson’nun
‘Revolutions of 1848: A Social History’, Peter Amann’nın ‘Revolution and Mass
Democracy: The Paris Club of 1848’, J. W. Evans ve Hartmut Pogge Von
Strandmann’nın editörlüğünde yayınlanan ‘The Revolutions in Europe 1848-1849
from Reform to Reaction’, Edward Stillingfleet Cayley’in ‘The European
Revolutions of 1848’, Jonathan Beecher’in ‘Writers and Revolution Intellectuals
and The French Revolution of 1848’ isimli çalışmaları, dönemin politik,
sosyoekonomik durumu ve bunların yol açtığı buhran sonucu çıkan ihtilâlin
Avrupa’daki idareler ve halk üzerinde yarattığı etkilerinin neler olduğunu anlamak
doğrultusunda kullanılmıştır. Buna ilaveten bahsi geçen kaynakların bir
kısmından ihtilâlin Osmanlı’daki etkileri hususunda da faydalanılmıştır; ancak bu
bilgiler oldukça sınırlı miktardadır. M. Di Scala Spencer’ın ‘Italy from Revolution
to Republic 1700 to the Present’, Jonathan Richard Hill’in ‘The Revolutions of
1848 in Germany Revolutions of 1848 in Germany, Italy and France’, August
Brass’ın ‘On The Barricades of Berlin: An Account of The 1848 Revolution’, Jill
Harsin’nin ‘Barricades: The War of the Streets İn Revolutionary Paris, 1830–
1848’, William H. Sewell’in ‘Work and Revolution in France the Language of
Labor from the Old Regime to 1848’, Roger V. Gould’un ‘Insurgent İdentities,
Class, Community, and Protest in Paris from 1848 to the Commune’, Hans
Joachim Hahn’ın ‘The 1848 Revolutions in German-Speaking Europe’, Martin
Kitchen’nin ‘A History of Modern Germany 1800–2000’, John Joseph
Kameriok’un ‘Great Britain and the Comiheirtal Revolutions of 1848’ gibi bazı
bölgesel nitelikli çalışmalardan ise 1848 İhtilâllerinin kıta devletlerindeki etkileri
kısmında istifade edilmiştir.
25
Balkan National States 1804-1920’, Jürgen Osterhammel’in ‘The Transformation
of the World a Global History of the Nineteenth Century’, Misha Glenny’nin ‘The
Balkans Nationalism’, War, and the Great Powers 1804–2012’, Şükrü
Hanioğlu’nun ‘A Brief History of the Late Ottoman Empire’, Michael Palairet’in
‘The Balkan Economies c. 1800-1914’, adlı bazı çalışmalardan da 1848
İhtilâli’nin hemen öncesi ve sonrasında kıtada yaşanan gelişmeler hususunda
siyasî, ekonomik, sosyal anlamda gerekli görülen yerlerde faydalanılmıştır.
Siyasî, sosyal konular olmak üzere tezin genelinde kullanılan belli başlı
bazı Türkçe kaynakların başında Barbara Jelavich’in ‘Balkan Tarihi, 18. ve 19.
Yüzyıllar’ 2. cildi, Sacit Kutlu’nun ‘Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında,
Balkanlar ve Osmanlı Devleti’, Serap Toprak’ın ‘19. Yüzyılda Balkanlarda
Ulusçuluk Hareketleri ve Avrupa Devletlerinin Politikaları’, Maria Tadarova’nın
‘Balkanları Tahayyül Etmek’i Ali Fuad Türkgeldi’nin ‘Ricâl-i Mühimme-i
Siyasiyye’si, Virginia Aksan’nın ‘Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri
1700-1870’, Halil İnalcık ve Mehmet Seyithanlıoğlu’nun ‘Tanzimat’ı, Atilla
Güler’in ‘Balkanlara Hüzünlü Veda’sı, Şerif Mardin’nin ‘Türk Modernleşmesi’ 4.
cildi, Feryal Tansuğ’un ‘Osmanlı’nın Son Döneminde Adalı Rumlar’ı Kemal
26
Karpat’ın ‘Osmanlı’da Milliyetçiliğin Toplumsal Temelleri, Balkanlar’da
Osmanlı Mirası ve Milliyetçilik’, Gilles Veinstein’nin ‘Selanik 1850-1918
"Yahudilerin Kenti" ve Balkanlar'ın Uyanışı’, Halil İnalcık ve Donald
Quartaert’ın ‘Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi’nin 2. cildi,
İlber Ortaylı’nın ‘Gelenekten Geleceğe’, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı’ adlı
eserleri gelmektedir. Ayrıca 1848 İhtilâli’nin Osmanlı Devleti’nde yarattığı
ekonomik etkiye dair ise özellikle Şevket Pamuk’un ‘Osmanlı Türkiye İktisadi
Tarihi 1500-1914’ü, Ali Akyıldız’ın ‘Para Oldu Pul’u, Tevfik Gürkan’nın
‘Osmanlı Malî İstatistikleri Bütçeler 1841-1918’i adlı eserler haricinde Hüseyin
Al’ın ‘Dönemin Bankacılık Teşebbüsleri, 1840-1852’ ve Nursel Manav’ın
‘Devlet-Banker İlişkileri Çerçevesinde Baltazzi Ailesi’ başlıklı yüksek lisans
tezlerinden yararlanılmıştır. Bunlara ek olarak tezimizde yeri geldikçe ‘İslam
Ansiklopedisi, Mufassal Osmanlı Tarihi ve Türkler’ gibi kolektif çalışmalardan
faydalanılmıştır.
27
BİRİNCİ BÖLÜM
28
siyasî nedenler gelmektedir. Avrupa kıtasının hemen her yerinde yerleşik
rejimlere karşı yapılan siyasî muhalefet, 1845-1848 yılları arasında legal-illegal
örgütlenmelerin genişlemesine ve anayasal haklar için siyasî kampanyalar
düzenlenmesine neden olmuştur (Sperber, 2005: 112-113). Mevcut yönetimlerin
uyguladığı politikalar, toplum üzerinde sosyal adaletsizlik, siyasal ayrımcılık ve
hukukî haklar gibi negatif etkilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Her ne kadar
söz konusu sorunlar dönem dönem halkın ayaklanmasına ve huzursuzluk
çıkarmasına neden olsa da, 1815’ten 1848’e kadarki süreçte mutlak monarkların
güçlerini yıkmaya karşı başlatılan tüm mücadeleler hüsranla sonuçlanmış, elde
edilen başarılar geçici olmaktan öteye gidememiştir. Siyasî haklar ve temsil
yetkisinin sadece belli zümreler tarafından kullanılıyor olması, dönemin en büyük
sorunu haline gelmiştir. Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan akımların da
etkisiyle toplumun birçok kesiminde temsiliyet hakları önemli hale gelmiş,
monarkların bu hakları tekelinde tutma çabası ve kurduğu baskı, muhalefetin ve
taleplerin artmasını tetiklemiştir. Örneğin, 1846 yılında Fransa’da hükümet ve
rejim karşıtı gruplar oy hakkı önündeki engelleri kaldırmak ve genişletmek için
birleşmişlerdir. Hatta bu nedenle 1847 yılında reformları destekleyecek bir
örgütlenmeye dahi gidilmiştir. Nitekim bu örgütün faaliyetleri, 1848’de Fransız
Hükümeti’nin engeline takılmış, örgütün 22 Şubat’taki ziyafetinin yasaklanması
1848 İhtilâli’ni resmen başlatmıştır. Temsil hakkı, Fransızların dışında başta
Prusya ve Avusturya olmak üzere kıtanın genel sorunu olmuştur ve 1848
İhtilâli’nin politik ayağında daha fazla hak talep eden bu zümreler yer almıştır
(Price, 2000: 22-33).
Siyasî problemler haricinde 1848 İhtilâli’nin altında yatan bir diğer sebep
ise ekonomik sorunlardır. Her şeyden önce Avrupa, 19. yüzyılda büyük oranda bir
köylü kıtasıdır. Ren eyaletinin Düsseldorf bölgesi ya da Avusturya’nın Bohemya
eyaleti gibi günün standartlarına göre yoğun biçimde kentleşmiş ve sanayileşmiş
bölgelerde dahi çiftçiler, nüfusun yüzde 55’ini oluşturmuştur. Kıtanın yoksul ve
ekonomik olarak daha az gelişmiş doğu ve güney bölgelerine doğru gidildikçe
köylü nüfus daha belirgin hale gelmiştir. Avusturya’nın Galiçya eyaletindeki iş
gücünün yüzde 85’i, İtalyan yarımadasının ise en güney ucundaki Basilicata
eyaletinde yaşayanların yüzde 89’u köylülerden oluşmuştur. 1840’lı yıllarda
İngiltere, Kuzey Fransa ve Kuzey Almanya bölgesi, Prusya Krallığı’nın doğusu,
29
endüstride gelişmiş olmakla beraber köylü nüfusun fazla olduğu yerlerdir
(Sperber, 2008: 5-8). Öte yandan sosyo-ekonomik gelişmeler, kıtadaki her
devlette aynı ölçüde bir gelişme göstermemiştir. Mesela Fransa, kıtanın en büyük
devletlerinden biriyken, İngiltere’yle karşılaştırıldığında endüstriyel anlamda
İngiltere’nin iki kat daha gerisinde yer almıştır. Kısacası her ne kadar Avrupa’da
bir endüstrileşme hareketi varsa da işçi sayısı köylü nüfusun çok altında kalmıştır
(Jones, 1983: 506-507). Aslında İngiltere, Belçika, Fransa, Almanya, İsviçre,
Hollanda gibi sanayileşmiş devletlerin toplamı nüfusuna bakıldığında kırsal
nüfusun kente oranlara üstünlüğü 1890’lara kadar devam etmiştir. 19. yüzyılın
başından sonra kadar olan süreçte, kentleşme oranı en hızlı İngiltere’de
gerçekleşmiş, toplam nüfusun yüzde 61’i kentleşmiş, onu yüzde 34,5 ile Belçika
ve arından da yüzde 28,2 ile Almanya takip etmiştir. Kıtanın en büyük
devletlerinden biri olan Fransa’da ise bu oran ancak yüzde 25’lerde kalmıştır
(Zinkina, Ilyin, Korotayev, 2017: 165-168).
Köylü nüfusun ağırlıkta olduğu kıta, 1845-1847 yılları arasında büyük bir
tarımsal sorunla karşı karşıya kalmıştır. 1845’te çıkan patates hastalığı birçok
Avrupa devletini etkilemiş, kuraklık nedeniyle bir sonraki yıl hasat elde
edilememiştir. Dolayısıyla iki yıl üst üste yaşanan sorunlar, tahıl fiyatlarının en
yüksek seviyeye ulaşmasına yol açmıştır. Tarım sektöründe yaşanan bu
gelişmeler, Fransa’da 1847’de dört binden fazla işletmenin iflas etmesine, ticaret
oranlarının düşmesine ve bazı sektörlerde işsizliğin yüzde 64 seviyelerine
çıkmasına sebebiyet vermiştir (Bezucha, 1983: 571).
30
üretimin talebin üstünde olmasına ve fiyatların düşmesine, buna paralel olarak
ticaretin azalmasına ve işsizliğin ortaya çıkmasına yol açmıştır. 1830’lardan önce
sanayide ve işçiler arasında çıkan bu kriz, 1848’den hemen önce daha da
kötüleşerek yaşam maliyetlerini daha da yükseltmiştir. Örneğin, Alman bir işçi
gelirinin büyük bölümünü yiyecek ve içeceğe harcamış, kira ve giyim için yeteri
miktarda parası kalmamıştır. Kasaba ve şehirlerdeki nüfus, alt yapının
kaldıramayacağı derecede çok artmış, apartmanlar üst üste yığılmış ve yoksulluk
çeken kitlelerle dolup taşmıştır (Rapport, 2008: 34-35).
Özetle 1789-1848 yılları arası hem siyasî hem de ekonomik kriz dönemleri
olmuştur. Sanayinin gelişmesi ve denizaşırı ticaretin önemli ölçüde büyümesi,
insanlar üzerinde ekonomik hoşnutsuzluğa, yeni bunalımlara ve işsizliğe yol
açmıştır. Aslında ekonomik sorunlar tek başına ihtilâlin ortaya çıkması için yeterli
değildir ve ihtilâlin olabilmesi için belirli bileşenlerin bir araya gelmesi
gerekmektedir. Bunu da 1789 İhtilâli ve Napolyon Savaşları sonrası ortaya çıkan
siyasî hoşnutsuzluk tamamlamıştır. Söz konusu iki bileşenin bir araya gelmesi
halkın politik farkındalığını arttırmış, insanlar sahip oldukları haklara ilişkin
düşünmeye başlamışlardır (Holt, 1977: 23-24).
31
Yönetimlerin toplumsal hayattaki problemlere tepkisiz kalması, halkı
ihtilâle sürükleyen süreci daha da hızlandırmıştır. En nihayetinde 1848 yılına
gelindiğinde hem siyasî hak talepleri hem de sosyoekonomik hayatta görülen kötü
gidişat, insanların tıpkı 1789 Fransız İhtilâli’nde olduğu gibi sokaklara
dökülmesine sebebiyet vermiştir. Bu siyasî seferberlik görünürde “yoksul
kırkların” bir hareketi olmuştur. Ancak M. Jørgense’nin de altını çizdiği gibi
“açlık isyanlarıyla” başlayan ayaklanmalar, kısa süre içinde baskılanan diğer
unsurların hareketi haline gelmiştir.
1. 1. İtalya
İtalya 1848’de tıpkı Almanya gibi birçok küçük devletten oluşan ve mutlak
prensler tarafından yönetilen bölünmüş bir yapıya sahiptir. Güney’de Napoli
Krallığı, Orta İtalya’da Papalık Devletleri ve bunların kuzeyinde dört küçük
dukalık ve Piedmont Krallığı yer almaktadır. İtalya’nın en zengin eyaletleri olan
Lombardiya ve Venedik ise bu dönemde Avusturya İmparatorluğu’nun bir parçası
olup Viyana’dan yönetilmektedirler. Ancak gerçekte 1821’de Napoli’de çıkan
ihtilâli bastıran Avusturya, aşağı yukarı tüm İtalyan devletlerini kontrolü altına
almıştır. Çünkü prensler ve idareciler, yönetime ve rejim sistemlerine muhalif
olaylarda Avusturya’dan yardım almaktan çekinmemişlerdir. Dolayısıyla
İtalyanlar, 19. yüzyılda neredeyse kendi meselelerinde söz hakkını yitirmiş
duruma gelmişlerdir (Robertson, 1952: 311; Spencer, 2009: 83-86). Söz konusu
parçalanmışlık yüzünden İtalya, bu dönemde devlet olarak değil de daha ziyade
Metternich’in de ifade ettiği gibi bir “coğrafî” terim şeklini almıştır (Lee, 2019:
91).
32
liberallere göre İtalyan yarımadasının ilerlemesinin önündeki en büyük engel,
krallıkların tek çatı altında birleşememesidir. Bu nedenle 1848 İhtilâli’nin başında
İtalya, Risorgimento13 adı verilen birleşmeye yönelik yeni bir hareketin etkisi
altındadır. Hareketin amacı, birleşmenin önündeki en büyük engel olan
Avusturyalıları İtalyan topraklarından atmaktır (Hill, 2005: sy). Bu düşünce;
özgürlük fikri barındıranların yanı sıra İtalyan birliğini savunan bazı önemli
figürlerin, Risorgimento etrafında toplanmasına neden olmuştur. Bu isimlerin
başında Giuseppe Mazzini ve onun kurduğu Genç İtalyanlar Birliği gelmektedir.
Gizli olan örgütün hedefi, tüm İtalyan prensliklerini ortadan kaldırıp İtalya
Cumhuriyeti’ni kurmaktır. Papa başkanlığında bir İtalya fikrini benimseyen
Gioberti ve tüm İtalyan devletlerinin birleştiği bir federasyonu hedefleyen
Piemontreli Kont Balbo ise diğer milli birlik düşüncesi üzerine harekete geçen
isimler arasındadır (Armaoğlu, 2003: 140-142).
13
İtalyancada “diriliş” anlamına gelmektedir.
33
ulaşmasından korkarak Metternich’ten daha fazla asker takviyesi istemiş fakat
General Radetzky’nin talebi Avusturya idarecileri tarafından abartılı bulunarak
dikkate alınmamıştır (Rapport, 2008: 43; Journal De Constantinople, 06. 03. 1848:
3; 21.03.1848: 2).
34
yana toplanmasına izin verilmeyen Sicilya parlamentosu için seçim yapılması
çağrısında bulunmuşlardır (Rapport, 2008: 45).
35
şehirleri ayaklanmıştır (Armaoğlu, 2003: 142; Ateş, 2018: 134). Kısacası
İtalya’da, Metternich’in aslında pek de yanlış olmasa da İtalyanlar nezdinde
aşağılayıcı sayılabilecek coğrafî bölge benzetmesinin sonuna gelinmiş gibi
görülmektedir (Hobsbawn, 2017: 24).
36
içlerinde ne kadar Nemçeli varsa tamamını sınır dışı etmişlerdir. Fakat liman
ağzındaki birkaç burcun hala Nemçe askerlerinin elinde olduğu söylenmektedir.
Ancak Venedik tersanesindeki işe yarar donanma, ihtilâl patlamadan önce
Körfez’e ve Trieste’ye yakın bir bölgeye gönderilmiştir. Dolayısıyla tersanede var
olan gemiler, çürük çarık olup işe yaramamaktadır. Bu nedenle Avusturya
Devleti’nin deniz kuvvetleri burada bulunmaktadır; ek olarak Fransa’dan
İtalya’ya her gün asker gönderilmektedir. İtalyanların Avusturya Devleti’nden
ayrılma sevdasında olması, Nemçelilerin hoşuna gitmemiş, Gard Nasyonal
takımından ve ahali arasındaki başıboş güruhlardan birçok gönüllü İtalya’ya
gelip, Avusturya devleti askerleriyle birlikte muharebeye katılmak istemişlerdir.
Çünkü Avusturya Hükümeti hem asker ihtiyacını karşılamak için hem de halkı az
da olsa bu tür şeylerle meşgul etmenin faydalı olacağını düşünmüş ve her askere
ellişer florin harcırah vereceğini ve isteyenlerin askere yazılmasına izin
verileceğini duyurmuştur. Şu ana kadar yazılan sekiz bin kişiden bir kısmı
muharebe alanına sevk edilmiş, geri kalanı da kısa süre içinde yollanacaktır.
Trieste ve Akdeniz arasında çalışan Luyid Kumpanyası vapurlarını Venedik’te
düzen sağlanıncaya kadar kadar devlet hizmetine vermiştir” (İ. HR, 45:2100/2: 4
Nisan 1848). Bâbıâli’ye gelen bu bilgiler hem İtalya’daki bağımsızlık
mücadelesinin ciddiyetini hem de Avusturya Devleti’nin yaşadığı sıkıntıları
göstermesi bakımından önemlidir.
37
mücadelesine devam eden Charles Albert, Mart 1849’da Avusturya ordularına bir
kez daha yenilince oğlu adına tahttan çekilerek Avusturya ile anlaşma yoluna
gitmek zorunda kalmıştır. Böylece “Birleşik İtalya” hayali kuran ihtilâlcilerin son
umudu da tükenmiştir (Mahajan, 1983: 264-265; Ateş, 2018: 234-236). Avusturya
Hükümeti ve Charles Albert arasında yapılan antlaşmaya göre:
- Kabul edilen sınır hattı aynı zamanda iki devletin sınırı olacaktır.
1. 2. Fransa
Avrupa’daki siyasî, iktisadî ve toplumsal sorunlar, kıtadaki birçok devlette
gergin bir zeminin oluşmasına yol açmıştır. 1848 yılının ilk günlerinde İtalyan
devletlerinde çıkan olaylar, 22-23 Şubat’ta Paris’te gerçek bir ihtilâl kimliğine
bürünmüştür. Aslında olaylardan önce pek az insan mevcut sorunların bir ihtilâl
hareketine dönüşeceğini düşünmüştür (Price, 2000: 41). Ancak Tocqueville’in
“Bir yanardağın üzerinde uyuyoruz… Yerin yeniden titrediğini görmüyor
musunuz? Bir devrim rüzgârı esiyor, fırtına ufukta” ve Fransa’nın en popüler şâiri
ve devlet adamı olan Alphonse de Lamartine’nin “Düşecek, bu krallık, bundan
38
emin olun. 89’daki gibi kendi kanına değil; ama tuzağına düşecektir” sözleri bazı
kimselerin toplumun derinliklerinde neler olup bittiğini bir şekilde analiz
ettiklerini ve ihtilâlin gelişini fark ettiklerini göstermektedir (Robetson, 1952: 11-
14).
39
ortadan kalkmasına yol açmıştır. Öte yandan bu defa 1830’un aksine burjuva ve
işçilerin ittifakı daha güçlü, isyancıların sahip olduğu konum daha geniş tabanlı,
direniş daha kuvvetli ve talepler çok daha fazladır (Tilly, 2016: 243).
40
alan isimler olmuştur (Beecher, 2021: 57-61; Gould, 1995: 34-40; Ceride-i
Havadis: 10.10.1848).
41
İşçilerin büyük bölümü, aldıkları ücretler için mümkün olduğunca az çalışmak
isteyen insanlardan oluşmuştur (Andrews, 1896: 348-349).
42
1848’de gerçekleşmiştir. Kısa bir süre sonra yeni bakanları aday gösterme yetkisi
bulunan ve Geçici Hükümet’i resmen sona erdiren beş kişilik bir Yürütme
Komisyonu seçilmiştir. Yürütme Komisyonu göreve gelir gelmez Blanc gibi
isimleri bariz bir şekilde dışlayarak, ihtilâlcileri meclisten tasfiye etme sürecini
başlatmıştır (Ellis, 2002: 36-40; Andrews, 1896: 350).
43
geçmişlerdir. Fakat yürüyüş, amacından sapmış ve yeni seçilen hükümeti devirme
girişimine dönüşmüştür. Meclis büyük bir kalabalık tarafından işgal edilmiş,
sayısı giderek artan isyancılar ihtilâlci hükümetlerin ilanı için geleneksel bir
mekân olan Hôtel de Ville’e yönelmişlerdir. Lakin asilerin pek çoğu Ulusal
Muhafızlar tarafından Hotel’e varmadan tutuklanmış ve meclis koruma altına
alınmıştır. Özetle Polonya meselesi münasebetiyle patlak veren olaylar,
kontrolden çıkarak kitlesel bir halk ayaklanması haline gelmiştir. Tutuklananlar
arasında ihtilâli yanlısı sosyalistlerin önde gelen isimleri de yer almıştır.
Dolayısıyla 15 Mayıs’taki başarısız ayaklanma, liderlerinin çoğu tutuklandığı için
Fransız radikallerini tehlikeye atmıştır (Beecher, 2021: 65-67; Marx, 2016: 565-
75).
Ulusal Meclis, haziran ayında 1848 İhtilâli’nin en büyük getirisi olan fakat
açılması Fransa’daki orta ve üst zümrelerin bir kısmı tarafından hiçbir zaman
onaylanmayan Paris’teki Ulusal Atölyeleri kapatma kararı almıştır. Bu karar hem
Fransa’daki ihtilâlin yarattığı siyasî ruhun değişiminin hem de yeni bir isyanın
işareti olmuştur. Zira Ulusal Atölyeler 1848’de ayaklanan işçilerin talepleri
doğrultusunda kurulmuş, işsizler için büyük bir umut olarak görülmüştür.
Huzursuzluğun artması üzerine Meclis, olası ayaklanmaları önlemek için harekete
geçmiş ve kamu toplanma hakkını kısıtlayan yeni bir yasayı kabul ederek işçiler
ve ihtilâl yanlılarının faaliyetlerini engellemeye çalışmıştır. Fakat bu yasa var olan
gerginliğin ve tepkilerin daha da artmasına neden olmuştur (Harison, 2009: sy;
Gould, 1995: 47-49).
44
çıkan silahlı çatışmada birçok asker yaralanmış, yaklaşık yüz yirmi gösterici
ölmüştür. Ertesi sabah taraflar arasında çatışmalar yeniden başlamış, bu defa
Fransız askerleri ihtilâlcilerin üzerine yaklaşık bir saat boyunca top ateşi açmış,
günün ilerleyen saatlerinde Paris şehir kapılarının üçü, yönetimin kontrolüne
geçmiş ve şehrin geri kalanındaki ayaklanmalar tek tek bastırılmıştır. Fakat aynı
gün çatışmalar yeniden şiddetlenmiş, askerlerden korunmaya çalışan bazı
ihtilâlciler barikat kurulan mahallelerdeki evlere saldırarak büyük bir kargaşa
çıkarmışlardır. Bu esnada Yürütme Komisyonu’ndaki beş kişi, süreçteki
başarısızlıkları nedeniyle yönetimden istifa etmiştir (İ. MSM, 28: 793/3:13
Temmuz 1848; A. AMD, 5: 10; 14 Temmuz 1848).
45
edilerek birkaç defa ayaklanmaya çalışan ihtilâlciler olmuş, lakin asıl
elebaşlarının cezaevinde olması ve asilerin isyana kalkışacağına dair planların
açığa çıkması nedeniyle söz konusu kişiler ayaklanmaya bir türlü cesaret
edememişlerdir. Ayrıca bu isyancıların fiiliyata geçirebilecek bir ortamın
oluşmasını beklemeye tahammülleri yoktur. Bu grupların çoğunun aşçı ve
gündelikçi kesimden olması teklif edilen yeni yönetim tarzının bu işçilerin
gelirlerine zarar vereceği düşünülmektedir. Kısaca bu teklif sadece belli bir
kesimin faydasına gibi görünmektedir” (İ. HR, 46: 2200/3;29 Haziran 1848).
46
1848 İhtilâli aslında John Ruskin’nin ifade ettiği gibi “1848’in
sonbaharında ihtilâl fakirlerin zenginlere karşı yürüttüğü basit bir savaşa
dönüştüğü ve burjuva ve fakirler arasındaki görüş ayrılığı başladığı” anda
bitmiştir (Smith, 1977: 68). Bu tarihten sonra var olan süreç, ihtilâlin yarattığı
siyasî belirsizlik ve dengeden uzak ortamın yeniden düzenlenmesi ve ihtilâlin
izlerinin silinmesine yönelik çabayla geçmiştir.
1. 3. Avusturya-Macaristan
14
1848 İhtilâli sırasında Macar bağımsızlık mücadelesinin en önemli figürü olmuş, Avusturya ile
yapılan antlaşma sonrasında önce Maliye Bakanı, ardından Hükümet Başkanı olarak görev almış
ve Avusturya- Rusya ordularına karşı 1848-1849 yılları arasında Macarların liderliğini
üstlenmiştir. Fakat Avusturya ve Rusya’ya karşı başlatılan Macar bağımsızlık mücadelesinde
başarılı olamayarak önce Osmanlı Devleti’ne ardından Amerika’ya sığınmıştır. 1802 yılında
Zeplén’de doğan Lajos Kossuth iyi bir hukuk eğitim alarak Macaristan’ın bağımsızlığı için
mücadele eden Macar milliyetçilerine katılmıştır…. bkz, 1/388/0/-/071- Archiwum Główne Akt
Dawnych; 56/678/0/-/40- Archiwum Państwowe w Przemyślu, C. K. Starostwo w Jaśle Collection;
53/290/0/7.8/10814- Archiwum Państwowe w Poznaniu, Naczelne Przezydium Prowincji
47
aldığı Macar milliyetçileri, 1832’den itibaren yönetime karşı sıkı bir muhalefete
girişerek hem Macarlar hem de diğer milletler için Habsburg monarşisinde kökten
bir reform yapılması gerektiğini savunmaya başlamışlardır. 1840’ların ortalarına
gelindiğinde ise Macar soylularının ve aydınlarının faaliyetleriyle Macar
muhalefeti etkinliğini arttırmıştır. Benzer şekilde, Macarlara oranla daha pasif olsa
da Aşağı Avusturya ve Bohemya’daki Slavlar da bazı ulusalcı faaliyetlerde
bulunmaya başlamışlardır. Macar muhalefetini dengelemek isteyen Metternich,
1835’te Hırvat entelektüel Ljudevit Gaj’ın sahibi olduğu ve “İlirya ideali” diğer
bir deyişle Sırplar ve Hırvatların tek krallık altında birleşmesine yönelik
çalışmalar yürüten Danica adlı [Sabah Yıldızı] derginin yayımlanmasına hükümet
desteği vermiştir. Fakat Metternich’in stratejisi aksi yönde gelişmiş, 1842’de
Güney’de Slav milliyetçiliği önemli bir mesele olarak Avusturya yönetiminin
gündemine gelmiştir. 1848’e doğru ise tıpkı kıtadaki diğer devletlerde olduğu gibi
Avusturya’daki aydınlar, ileri gelenler ve orta sınıf arasında liberalizm ve
radikalizm düşüncesi hızla yer edinmeye başlayarak taraftar sayısını arttırmıştır.
Avusturya’nın muhafazakâr rejimine karşı girişilen muhalefet, malî problemlerin
de etkisiyle toplumsal bir sorun haline dönüşmüş ve ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Kısacası Metternich’in girişimleri, imparatorluğun bünyesi dahilinde olan
Macarları, Çekleri, Hırvatları, Sırpları ve Rumenleri Viyana yönetimine bağlamak
yerine var olan ulusal kimlik duygularını beslemiş, kimliklerine siyasî bir ifade
vermelerine yol açmıştır (Rapport, 2008: 29-31; Strandmann, Evans, 2002: 183-
184; Armaoğlu, 2003: 148-150).
48
Avusturya’da ihtilâl olasılığını daha da arttırmıştır. Aslında, 1847 sonlarında
Metternich ile Macar Dieti arasındaki hak mücadelesi sırasında ihtilâlin fitili zaten
ateşlenmiştir (Rapport, 2008: 162).
49
kaldırmasıdır (Taylor, 1976: 61-62; Journal De Constantinople, 26.03.1848: 1-2;
Dumanlı, 2019: 93). 15 Mart’ta imparator bir anayasa yayımlayacağına dair söz
vererek 20 Mart’ta ilk sorumlu hükümeti seçmiştir (Polienský, 1980: 100).
50
İnnsbruck’a taşınmıştır. İmparator’un gidişi, Avusturya Dışişleri Bakanı’nın
elçilere, imparatorun geçici bir süreyle Viyana’yı terk ettiğine, gerçekte devletin
hükümet merkezinin yine Viyana olduğuna ve yabancı devletlerle olan ilişkilerin
önceki gibi Viyana’da bulunan Bakanlar Meclisi tarafından yürütüleceğine dair
bir açıklama yapmasına neden olmuştur. Ancak Bakan’ın elçiler aracılığıyla
yabancı devletlere yaptığı bu açıklamadan kısa bir süre sonra imparator, aralarında
Osmanlı Sefiri Şekip Efendi’nin de yer aldığı yabancı diplomatların İnnsbruck’a
taşınmasını istemiştir (HR. SYS, 204: 4/13; 27 Mayıs 1848).
51
ihtilâlciler için oldukça önemli olan toprak sahibi ve köylüler arasındaki feodal
ilişkilerin tazminatsız olarak kaldırılmasını sağlayan düzenlemeyi meclisten
geçirmişlerdir. Parlamento ayrıca, Avusturya vatandaşları için bir haklar bildirgesi
hazırlamak ve imparatorluğun gelecekteki anayasal yapısının ana hatlarını
belirlemek üzere bir anayasa komitesini görevlendirmiştir. Ancak bu aylarda
liberal ihtilâlciler ve imparatorluk arasındaki dengelerde değişimler yaşanmaya
başlamıştır. 1848 yılının sonuna doğru gücü, ihtilâlle yapılan reformları iptal
edebilecek kadar artmış olan İmparatorluk Hükümeti, Viyana’ya geri dönmüştür.
Gerçekte monarşinin güç kazanması haziran ayında başlamıştır. Mareşal Alfred
Windischgrätz Prag’ı kuşatmış ve oradaki radikal öğrenci ayaklanmasını başarıyla
sonlandırmıştır. Ağustos ayının başlarında ise ocak ayından beri Avusturya’nın
boyunduruğundan kurtulmaya çalışan İtalyanlar, Mareşal Johann Joseph
Radetzkyi tarafından yenilmiş ve Macarlara karşı harekete geçilmiştir. Eylül ayına
gelindiğinde Windischgrätz, İmparatorluk Hükümeti’ni, Parlamento’yu ve
Viyana’yı kuşatarak 2 Aralık’ta İmparator Ferdinand’ın yerine on sekiz yaşındaki
yeğeni Joseph Francis’i Avusturya İmparatorluğuna getirmiştir. Yeni imparator
başa geçer geçmez, ihtilâl sonucu kurulan düzene karşı harekete geçmiştir
(Judson, 2016: 194-215; Molnar, 2001: 184-188).
52
Bu mektuptan da anlaşıldığı üzere yeni imparator, Osmanlı Devleti ile ihtilâl
öncesi mevcut ilişkiyi değişmeksizin sürdürme niyetindedir.
1. 3. 1. Macar Ayaklanması
53
tüm tebaası için köklü bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu belirtmiştir (Rapport,
2008: 60).
54
Macarların bağımsızlık kazanması, yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Çünkü Macaristan da tıpkı Avusturya gibi tek milletten oluşan bir
yapıya sahip değildir. Slavlar, Hırvatlar ve Slovaklar Macar toprakları üzerinde
yaşamaktadır. Dolayısıyla Macaristan’ın bağımsızlığıyla Macar egemenliği
altında kalan Hırvat, Slovak, Slav ve Rumenler yeni yönetime karşı
ayaklanmışlardır (Nazır, 2016: 21; Armaoğlu, 2003: 151).
55
karşısındaki bu başarısı imparatorun “Olmütz Anayasası”nı ilan etmesine neden
olmuştur. Söz konusu anayasa ile Macarların 1848 İhtilâli sırasında elde ettikleri
haklar lağvedilmiş, sahip oldukları şartlar ihtilâl öncesinden daha kötü hale
getirilmiştir. Fakat bu, Avusturya İmparatorluğu için 1848 İhtilâli’yle başlayan
Macar sorununu ortadan kaldırmamış, aksine neredeyse 1849 yılı boyunca devam
edecek olan 1849 Macar Bağımsızlık Savaşları’nın başlangıcı olmuştur (Kann,
David, 1984: 345-346; Fodor, 2002: 48-50; Saydam, 1997: 341-342; The Daily
Union, 07.11.1848: 4).
56
toplantısına karşı bir denge oluşturacağı düşüncesindedirler. Dolayısıyla kongreyi
yeni kurulacak Avusturya Kurucu Meclisi’nin bir organı olarak değerlendirmişler
ve tüm imparatorluk için bir anayasanın hazırlanacağını varsaymışlardır. Hatta bu
fikirlerini açıkça belli etmek için tüm katılımcıları, büyük siyah ve sarı Avusturya
bayraklı ve Habsburg ambleminin bir kopyası olan çift kartalla süslenmiş bir
salonda toplamışlardır. Gerçekte Prag Panslavist Kongresi, 1848 İhtilâli sırasında
Avusturya İmparatorluğu’nu dönüştürmek için yapılan birçok çabadan sadece
biridir. Fakat büyük beklentilerle yapılan bu kongre de tıpkı diğer çabalar gibi
sonuçsuz kalmış, kongreye katılanlar büyük bir hüsrana uğramıştır (Sperber,
2005: 139-141; Kann, David, 1984: 293; Pražák, 1927: 575-577; Molnar, 2001:
180-183).
1. 4. Almanya
57
itibaren giderek artan liberalizm ve Alman milliyetçiliğinin etkisiyle halk arasında
siyasî ve ekonomik düzenlemeler yapabilmek için milli birliğin tamamlanması
görüşü hâkim olmaya başlamıştır (Price, 2000: 36-37). 1840 yılında Prusya’nın
başına geçen IV. Frederick Willhelm’in 1789 Fransız İhtilâli’nin esaslarını
“Kâğıttan Anayasalar” olarak değerlendirmesi ve buna göre hareket etmesi,
Alman halkının tepkisinin şiddetlenmesine neden olmuştur. Dolayısıyla 1847
yılına gelindiğinde liberaller ve milliyetçilerin baskıları giderek artmış ve
nihayetinde IV. Frederick Willhelm, Alman devletleri için bir dizi liberal reform
hareketini başlatmak zorunda kalmıştır. Bu bağlamda her biri Alman devletlerinin
yerel idareleri tarafından gönderilen milletvekillerinden oluşan yeni bir meclisin15
kurulmasına onay vermiştir. Ayrıca basın üzerindeki katı sansürü kaldırmış, daha
özgür bir basın-yayın hayatının sürdürülmesine izin vermiştir (Üçok, 1975: 107-
108; Journal De Constantinople, 21.03.1848: 2; 06.04.1848: 1).
15
Landtag Meclisi.
58
yoksulluk yardımı almaktadır. Örneğin Berlin’deki nüfusun sadece onda biri
başka bir deyişle tahminen 40.000’i düzenli olarak çalışmaktadır ve nüfusun geri
kalan kısmı ise yoksulluk içinde yaşamaktadır (Strandmann, Evans, 2002: 106).
59
Halk ve askerler arasında çatışmalar çıktığını duyan Prusya Kralı IV.
Frederick William’in insanlara ateş edilmemesine yönelik emrinin askerlere yanlış
aktarılması neticesinde büyük çatışmalar çıkmıştır. Çatışmaların nasıl
durdurulması gerektiği konusunda herhangi bir planı bulunmayan William,
stratejik bir hamle ile ihtilâlcileri desteklediğini açıklamış, iç savaşı önlemek
maksadıyla askerlerin geri çekilmesini ve ulusal bir parlamento toplanmasını
istemiştir. IV. Frederick William’in ihtilâlcilere katılmasının en büyük nedeni
ihtilâli püskürtemeyeceğini bilmesidir. Kral 21 Mart’ta ihtilâlin temsil ettiği
renklerle sokaklardan geçerek Berlin’de liberal bir rejim kurduğunu ilan etmiştir
(Fulbrook, 2019: sy; HR. SYS, 204: 4/22; 26 Ekim 1848). IV. Frederick
William’in 22 Mart 1848’de kardeşi Prusya Prensi William’a gizlice yazdığı bir
mektupta, “Dün her şeyi kurtarmak için gönüllü olarak imparatorluğun renklerini
giymek zorunda kaldım. Bu oyun başarılı olursa (…) onları tekrar çıkaracağım”
ifadesi kralın samimiyetsizliğinin en büyük göstergesi olmuştur (Brass, 2021:
151).
Mart ayının sonunda ihtilâl hızlı bir şekilde tüm Alman devletlerine
yayılmış, birbiri ardına yeni anayasalar kabul edilmiştir (Blanning, 2000: 30).
“Mart Bakanlıkları” diye adlandırılan bu yeni yönetimlerin başına eski
parlamentolara muhalif liberaller getirilmiştir. Bu kişiler idareyi ele aldıktan sonra
ihtilâl hareketinin kontrolden çıkmasından duydukları endişeyle uğruna
savaştıkları anayasaları korumak için çabalamaya başlamışlardır (Hahn, 2013:
60). 5 Mart’ta ulusal meclisin toplanması yönündeki çağrının ardından 31 Mart’ta
Frankfurt’ta 574 kişinin katıldığı bir toplantı yapılmış ve “Ön Parlamento”
[Vorparlament] kurulmuştur. Söz konusu toplantıda yapılan görüşmelerde Ön
Parlamento’nun kalıcılığının ilan edilmesi gündeme gelmişse de seçimlerden
sonra dağıtılması kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla herhangi bir yürütme yetkisi
olmayan Ön Parlamento, daha ziyade danışma kurulu niteliğinde kalmıştır
(Mahajan, 1983: 285-285; Armaoğlu, 2003: 145).
60
Basına yansıyan bu ikiliklerin nedenleri arasında orta sınıfın parlamentoda yer
alması, eğitimsiz ve politik olgunluğa sahip olmayan kişilere oy hakkı verilip
verilmemesi, sol görüşlü cumhuriyet taraftarlarının büyük kentleri yoksul insanlar
arasında paylaşma isteği, sınıfların savaş çağrısı, işçi haklarında düzenlemeler ve
haklarının güvence altına alınması, üretici birlikleri için devlet kredileri ve daha
iyi eğitim olanakları gibi meseleler yer almıştır. Söz konusu problemlerin tümü,
kamuoyunda tartışılan konular haline gelmiş ve toplumsal açıdan bölünmeler
başlatmıştır (Price, 2000: 58-59; Ceride-i Havadis, 4.06.1850).
61
bundan sonra bütün Almanları temsil etmesi kararlaştırılmıştır (Cayley, 1856: 51-
53).
Her ne kadar ihtilâl siyasî bir zemine taşınmış ve yeni düzenlemeler için
harekete geçilmişse de Almanlar bazıları gelişmelerden memnun kalmamış,
dolayısıyla zaman zaman çeşitli ayaklanmalar çıkmaya devam etmiştir. Bir süre
sonra Fransa’da ihtilâl taraftarlarının yenilmeye başlaması Almanya’daki
gerginliği arttırmış, sosyalist ihtilâl yanlıları silahlanmış ve halk tekrar
ayaklanmıştır. Berlin’de gerçekleşen olaylarda asker ve halk karşı karşıya gelmiş,
büyük çatışmalar yaşanmıştır. Lakin mart ayında gerçekleşen ayaklanmalarda
tecrübe kazanmış olan idare, bu defa geri adım atmamış, aksine direnmeye devam
edip ihtilâl hareketinin seyrini tıpkı Fransa’da olduğu gibi değiştirmiştir (Ateş,
2018: 237).
62
kabul etmediğini açıklamıştır. Meclisin başarısız olmasının ardından dağıtılması
yönünde karar alınmış ve meclis çalışmalarına son verilmiştir. Bunun üzerine bazı
radikaller dağılmamak konusunda direnip meclisi Stuttgart’a taşımıştır. Daha
sonra çeşitli ayaklanmalar başlamış fakat bu olaylar Prusya askeri tarafından
bastırılmış ve 18 Haziran’da Stuttgart’ta kurulan meclis de dağıtılmıştır. Sonraki
süreçte farklı seçenekler ve yeni birlik kurma çabaları olsa da nihayetinde Prusya
öncülüğünde bir Germen Konfederasyonu kurulmuştur. 1851 yılında ihtilâlin bir
getirisi olarak görülen “Temel Haklar Yasası” yürürlükten kaldırılmış ve
böylelikle Almanlar için 1848 İhtilâli resmen sona ermiştir (Ateş, 2018: 237-237).
1. 5. İngiltere
63
ve reforme edilmiş vergilendirme mücadelesi, İngilizler için gayet makul
isteklerdir. Öte yandan Paris ihtilâlini takip eden günlerde İngilizler arasında bir
Fransız karşıtlığı ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni ihtilâl sonrası başa geçen geçici
hükümetin devletin tüm mallarına ve paralarına el koymasıdır. İngilizlere göre söz
konusu tutum oldukça yanlıştır ve bu, Fransa’da yürütülen merkezileşme
hareketinin sonucudur. Çünkü merkezileşme; siyasette, kişisel bağımlılık ruhunda,
ulusal yönetime karşı yükümlülük kavramında, görev ve hürmet ruhunda
zayıflamaya yol açmıştır. Buna ise “güç delisi” kral olan XIV. Louis Philippe
neden olmuştur. Dolayısıyla İngilizler Fransa’da kralın tahtan çekilmesini de
oldukça doğal karşılamıştır. Zira Louis Philippe “tacını barikatlarda kazanmıştır
ve hiçbir meşruiyeti yoktur; dolayısıyla ihanetle kazanılan bir taht, aptallıkla
kaybedilmiştir”, bu bağlamda ele alındığında İngilizler için Fransızların kralı
istemesi ve ayaklanması meşru bir hareket olarak görülmektedir (Smith, 1977: 65-
66; The New York Herald, 06.04.1848: 6; The Daily Union, 29.03.1848: 3).
Ayrıca 1848 İhtilâli tıpkı daha önceki ihtilâllerde olduğu gibi halk arasında
bir kez daha İngiltere’nin Avrupa kıtasından ayrı olduğu hissini uyandırmıştır.
Çünkü İngiltere’de var olan koşullar, bir ihtilâl hareketi için uygun değildir. 1848
İhtilâli sırasında çoğu kimse İngiltere’de ihtilâlci ayaklanmaların yaşanacağını hiç
düşünmemişken, küçük de olsa bir kesim bunun gerçekleşmesinden korkmuştur.
Avrupa’daki birçok devlette düzenin korunmasıyla ilgilenmesi gerektiği halde,
ardı ardına rejimler yıkılırken hiçbir şey yapmayan ya da bu yıkım sürecine aktif
olarak katılan devlet adamlarının aksine, İngiliz hükümetinden pek çok siyasetçi
statükoyu korumak için harekete geçmiştir. Bu kapsamda ilk önce İngiltere için
tehlike olabilecek İrlandalılara yönelik faaliyete geçilmiş, Dublin’deki olaylar
yakından takip edilmiştir. Londra’da yaşayan yabancıların davranışları da ayrıntılı
bir incelemeye tâbi tutulmuştur (Mitchell, 2002: 83-84).
64
ve grupta olmayan halk desteğine sahiptir ve dolayısıyla bunların varlığı büyük
bir tehlike arz etmektedir (Price, 2000: 38-39).
65
Fransız Cumhuriyeti rejiminin ihtişamı hakkında konuşmalar yapmış, Halk
Sözleşmesi ve yeni anayasa isteklerini dile getirmişlerdir. Söz konusu gösteri
Londra’da on bin kadar insanın bir araya gelmesine neden olmuştur. Bu esnada
polisle göstericiler arasında bazı arbedeler yaşanmış ve yaklaşık iki yüz kişilik
küçük bir protestocu grup vitrinleri ve sokak lambalarını parçalamıştır. Olaylar
Londra ve Glasgow’da yaşananlarla sınırlı kalmamış, üç gün sonra, 10 Nisan
günü Chartistler İngilizleri Güney Londra’daki Kennington Common’da miting
yapmaya çağırmıştır. Yapılan çağrıya göre göstericiler bir araya gelerek
parlamentoya yürüyecek ve parlamenter reform için dilekçeler vereceklerdir.
Böylece hükümet bu yoğun baskılara dayanamayıp “Halkın Bildirgesi”ni kabul
edecektir. Chartistlerin bu girişimi hükümeti bir ihtilâl olacağı ihtimaline karşı
endişeye sevk etmiştir. Aslında Chartistleri harekete geçiren husus, kıtadaki ihtilâl
söylemlerinden çok hükümetin gelir vergisini artırmakla ilgili yasayı geçirdiğine
yönelik haberlerin çıkması olmuştur.
66
1. 6. İspanya
67
sivil halktan destek bulamamış ve Portekiz’e kaçmak zorunda kalmıştır. Bu
olaydan sonra hükümet, şüpheli durumda olan herkesi tutuklamış, yaklaşık iki bin
kişiyi de uzak adalara sürmüştür. Böylece 1848’deki başarısız İspanyol İhtilâli
sona ermiştir (Headrick, 1976: 198-203). Söz konusu Carlist ayaklanmalar
Bâbıâli’nin de gündemine gelmiş, Osmanlı’nın İngiliz sefiri tarafından gönderilen
raporda İspanya Hükümeti’nin ayaklanmaları durdurmak için gerekli önlemleri
aldığı ve olayları bitirdiği bilgisi aktarılmıştır (İ. HR, 46: 2200/2; 24 Haziran
1848).
1. 7. Rusya
1848 İhtilâlleri, Rusya nezdinde de dönüm noktası teşkil edebilecek bir
olay olarak görülmemektedir. Çünkü ihtilâl, Rus İmparatorluğu’nu neredeyse hiç
etkilememiştir. Bunun en büyük nedeni 1825’te Decembrist 16 ayaklanmasının
bastırılmasından sonra imparatorluk hükümetinin, politikalarında köklü
değişikliklere gitmesidir. Ayrıca Çar Nicholas’ın bürokratik ve askerî kontrolü
mevcut ortamda herhangi bir ayaklanmaya müsaade edemeyecek kadar sıkı
olmuştur. Dolayısıyla 1848 İhtilâli boyunca Rusya’da mevcut düzeni ve barış
ortamını bozacak tek bir olayla dahi karşılaşılmamıştır (Berlin, 1948: 341).
Fakat söz konusu durum Rusya için ihtilâlin bir tehlike olmadığı ve
Rusya’nın bu süreçte tarafsızlık politikası yürüttüğü anlamlarına gelmemektedir.
Aksine ihtilâl endişesi ve 1848 İhtilâli’nin mart ayından itibaren Doğu ve Orta
Avrupa’da yayılması Rus Çarı I. Nicholas’ın mart ayının başlarında Rus
halklarına hitaben bir beyanname hazırlayıp Rusya’nın idaresi altında olan
topraklarda yayımlamasına yol açmıştır. Bahsi geçen beyanname şu şekildedir:
16
1825 Decembrist İsyanı, Rus Ordusu’nun bazı subayları ve askerleri tarafından 1825’te Rus
İmparatorluğu'nun başkenti Saint-Petersburg'daki Peter Meydanı'nda 14 Aralık’ta İmparator I.
Nicolas’a karşı bir isyan hareketidir. İsyan Rus ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırılmış, çoğu
Decembrist Sibirya’ya gönderilerek ya ölüme ya da müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Vera
Ande, (2016), The Decembrist Revolt of 1825 as a Tool to Assess the Modern Russian Call for
Freedom: The Case of the Russian Protests of 2011-2012, (Bachelor Thesis). BA Liberal Arts and
Sciences, Major in Humanities: European History and Culture, Tilburg University, the Netherlands
68
“Avrupa kıtasının batısında gerçek hükümet ve uygarlık düzeni bütünüyle
sarsılmış ve ihlale sebep olan birtakım ayaklanmalar başlamıştır. Başta
Fransa’da ortaya çıkan isyan ve ihtilâl, kısa süre sonra Almanya sınırlarına
ulaşmıştır. Taşkın ve harap sel gibi tüm Alman bölgelerine yayılmış, devletler
tarafından sert ve kaba müdahaleyle karşılaşınca ihtilâller bir kat daha artmıştır.
Bilahare Prusya ve Avusturya’nın bütün memleketlerine kadar ulaşmış ve bugün
isyan edenlerin cüret ve cesareti haddini aşmış ve Rusya memleketlerini dahi
korku ve tehdit sarmıştır. Dolayısıyla;
-Kısaca bildiğiniz üzere her bir Moskoflu ve tebaamıza sadık olan herkes
bir savaş durumunda hükümdarlarının davetine memnuniyetle icabet edecektir.
69
maddelerinden ötürü esasen Osmanlı’yı ilgilendirmektedir (Altındağ, 1943: 51).
1848 İhtilâlleri noktasında ise, herhangi bir devlet yardım talep etmedikçe
antlaşmanın tarafı olan hiçbir devlet diğer devletlerin iç işlerine karışmayacak,
hükmü devreye girmektedir. Ancak ihtilâlin patlak vermesiyle denge bozulmuş,
Avusturya için Macar tehlikesi ve Ruslar için ise Polonya ihtilâli tehlikesi
gündeme gelmiştir. Çar, Mart 1848’de General Kont Berg’i, olası bir Polonya
ihtilâlini önlemek ve müttefik hükümetlerin Polonyalılara sempati duymasını
engellemek için Berlin ve Viyana’ya göndermiş, Rusya topraklarında bir Polonya
hareketine müsamaha etmeyeceğini ve gerekirse Rus birliklerini sınırın ötesine
göndereceğini bildirmiştir. Nitekim Rusya, Avusturya Hükümeti’nin Macarlara
karşı ağustos ayında başlayan mücadelesine Avusturya yönetiminin talebi
doğrultusunda katılma kararı almış ve Macarlara karşı mücadeleye başlamıştır.
Aslında Rusların Avusturya Hükümeti’ne destek vermesine Polonyalıların
Macarlara katılarak Macar bağımsızlığı için savaşması neden olmuştur. Çünkü
eğer Macarlar başarılı olursa bu, Polonyalıların da ayaklanması anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla bu ittifak, Avusturya’nın parçalanmasına engel olmaktan
ziyade Rusların idaresi altında bulunan topraklardaki ihtilâl riskini ortadan
kaldırmaya yöneliktir. Rusya ve Avusturya’nın iş birliği sayesinde Macar orduları
büyük bir yenilgi almış, böylelikle hem Macar İhtilâli’nin sonu gelmiş hem de
Ruslar için Polonya tehlikesi ortadan kalkmıştır (Horváth, 1934: 631-633).
Öte yandan 19. yüzyılın başından itibaren politik olarak sürekli müdahale
ettiği sınırlarda yer alan Eflâk ve Boğdan’da ihtilâlin patlak vermesi de Rusya’yı
dolaylı olarak etkilemiştir. İhtilalin Rumenlerin yaşadığı bu bölge üzerinde de
etkili olduğu ve halkın ayaklanacağına dair duyumların hemen sonrasında Rusya
Hükümeti harekete geçmiş ve bölgeye asker yollamıştır. Çünkü bölgede böyle bir
ihtilâl yaşanması hem mevcut durumda hem de geleceğe dair siyasî planlama için
tehlikeli bir gelişmedir. Dolayısıyla bu kapsamda askerî müdahaleyi dahi göze
almış, yasal olarak bölge üzerinde söz sahibi olan Osmanlı Hükümeti’ni ihtilâl
konusunda bir taviz verilmemesi noktasında uyarmıştır. Eflâk ve Boğdan’daki
ihtilâl girişimi Osmanlı ve Rusya’nın ittifakıyla kısa sürede bastırılmış, eski
düzene geri dönülmüştür (Yenidünya, 2020: 14-15). Eflâk-Boğdan ve Macar
mücadeleleri Rusya’nın istediği şekilde sonlandıktan sonra Rusya’nın ihtilâlle tek
70
bağı, Osmanlı’ya sığınan Macar ve Polonyalı mültecilerin teslimi meselesi
olmuştur.
71
İKİNCİ BÖLÜM
72
hareketliliğe yol açmıştır (Ortaylı, ty. 13-20). 18. yüzyılın ilk yarısından itibaren
başlayan bu değişim süreci, askeri ağırlıklı olmak üzere, idarî, iktisadî alanlar,
eğitim, hukuk ve çeşitli sosyal alanlarda da devam etmiştir. Damat İbrahim
Paşa’nın girişimleriyle başlayan bu yenileşme süreci, her ne kadar istenilen
neticeyi vermese de Osmanlı Devleti üzerinde batının etkilerinin olduğu
göstermesi açısından önemlidir. Matbaa, basımcılık, mimaride batı üslubu,
tercüme komisyonları yapılan yeniliklere örnek verilebilir (Berkes, 2012: 45-53).
Osmanlı’da başlayan söz konusu dönüşüm çabaları, Nizâm-ı Cedid’den
sonrasında daha ciddi bir hal alarak devam etmiş; 19. yüzyıl boyunca süregelen
bir mücadele olmuştur. Tüm bu süreçte asıl amaç devleti dağılmaktan kurtarmak
olmuştur (Beşirli, 1999: 139-156).
73
tavizler, bir zamanlar kıtanın en büyük gücü olan Osmanlı ekonomisinin daha da
çökmesine yol açmıştır (Zürcher, 2000, 32-69; Seyitdanlıoğlu, 2015: 713-728;
Quataert, 2015: 731-740).
17
Osmanlı Devleti’nde bu sınıfın başında Ayanlar ve batılı devletlerle yapılan ticaret sayesinde
zenginleşen gayrimüslim tüccarlar gelmektedir ayrıntıları için bkz: (Karpat, 2017: 76-77).
74
siyasî hem de toplumsal olarak Osmanlı topraklarında sükûnetin aksine büyük bir
belirsizlik hâkimdir ve bu durum ihtilâlin kolaylıkla yayılması için uygun bir
zemin sunmaktadır.
75
sırasında bir genelgenin yayımlanması, durumun ciddiyetini göstermesi
bakımından da önemlidir. Bu genelgeye istinaden yerel idarelerden Bâbıâli’ye
gönderilen cevaplar, 1848 İhtilâli’nin Osmanlı topraklarında ne derece etkili
olduğunu göstermesi açısından oldukça değerlidir.
76
yapılan ticarettir; ki bu çok milletli Balkan toprakları üzerinde yaşayan ulusların
değişiminde önemli bir faktördür. Çünkü söz konusu durum, batı düşüncesinin ve
fikirlerinin Balkan halklarına sirayet etmesine ve yeni gayrimüslim Balkan
entelijasiyasının ortaya çıkmasına aracılık etmiştir (İnalcık, 2005: 25-27). Son
olarak ise Avrupa’da meydana gelen Aydınlanma ve 1789 Fransız İhtilâli ile
ortaya çıkan liberalizm ve milliyetçilik gibi akımlarının, Balkan Yarımadası
toplumlarını ciddi manada etkilemesidir. Bu nedenler 19. yüzyılın başından
itibaren, söz konusu topraklarda birbiri ardınca yeni isyanların çıkmasına ve yeni
yönetimlerin kurulmasına sebebiyet vermiştir (Jelavich, 2020: 195).
1848 İhtilâli, Avrupa’da var olan düzeni yıkmaya yönelik olmakla beraber,
yayıldığı bölgenin ekonomik ve siyasî durumuna göre farklı karakteristik
77
özelliklere bürünmüştür. Bu ihtilâl; 1830 İhtilâli’nden sonra liberalizmin
benimsendiği Batı Avrupa’da sosyalizm, Viyana’da anayasal haklar ve
özgürlükler, Kuzey İtalya’da; Macarlar, Hırvatlar, Çekler ve Slavların yoğun
olarak yaşadığı yerlerde ve Balkanlarda ise bağımsızlığa yönelik milliyetçi
ayaklanmalar şeklinde kendini göstermiştir (Kutlu, 2018: 65). 1848 İhtilâli
Osmanlı Devleti topraklarına yayıldığında en çok etkilenen bölge, Batılı
devletlere sınırı olan Balkan toprakları olmuştur (Fevzioğlu, 2006: 52). Çünkü
bölge hem coğrafi konumu hem de ihtilâlin yaşandığı devletlerle yapılan ticari
faaliyetleri nedeniyle ciddi bir fikri ve ideolojik trafiğine maruz kalmaktadır.
Özellikle başta Tuna olmak üzere su yolları aracılığıyla batılı devletleri
Balkanlarda etkin rol almaya başlaması ve bölgenin serbest bir pazar haline
gelmesi fikir hareketlerinin rahat bir şekilde yayılmasına fırsat sunmuştur (Ekinci,
1998: 28-51; Kokdaş, 2015: 180-190). Dolayısıyla Avrupa kıtasında meydana
gelen siyasî, entelektüel ve teknolojik gelişmeler ilk önce Osmanlı’nın Balkan
topraklarını etkilemiştir (Sancaktar, 2011: 28). Bu bağlamda da ihtilâlin etkisi ilk
olarak Osmanlı Devleti hâkimiyetindeki Eflâk ve Boğdan’da kendini göstermiştir.
2. 1. 1. Eflâk ve Boğdan
18
Bu tarz uygulamalar sadece Osmanlı Devleti’ne özgü değildir; diğer birçok devlette de benzeri
uygulamalara rastlanmaktadır (Işıksel, 2012: 35-36).
19
Osmanlı feodalitesi ve Balkan topraklarının feodal yapısı hakkında daha fazla ayrıntı için bkz:
Sydney N. Fisher (1952) Ottoman Feudalism and Its Influence Upon the Balkans, The
Historian, 15:1, 3-22.
20
“Yaş ve Bükreş’e yerleşilebilir şeklinde” istisnai durumlar bulunmaktadır (Karpat, 2015: 81).
78
Osmanlı yönetiminin Memleketeyn konusunda titiz davranmasının ardında
yatan sebeplerden bir diğeri ise, bu toprakların Rusya ve Avusturya ile Osmanlı
Devleti arasında bir tampon bölgede yer almasıdır. 18. yüzyılın ilk çeyreğine
kadar yerel asiller tarafından yönetilen Eflâk ve Boğdan idaresinin Fenerli
Rumlara21 verilmesi sonucunda yeni idarecilerin yürüttüğü politikalar çeşitli
sorunların çıkmasına, ayrıca Rumenler arasında milliyetçi duygular uyanmasına
yol açmıştır (Karpat, 2015: 79-83). Fenerli Rumların yönetime gelmesinden sonra
ortaya çıkan problemler, 1821 yılına gelindiğinde halk arasında büyük
huzursuzluklara neden olmuştur (Georgescu, 1991: 100; Ortaylı, 2018: 93;
Jelavich, Jelavich, 2000: 85). Büyük Greek Projesi kapsamında Osmanlı
Devleti’ni parçalama planları bulunan Ruslar, Eflâk ve Boğdan’daki huzursuzluk
ortamından yararlanarak, ayaklanmalarda Aleksandr Ypsilnati’ye destek vermiş
ve bu durum, sorunların daha da büyümesine yol açmıştır. 1821’de meydana
gelen olaylar, Bâbıâli’nin Fenerli Rumlara olan güvenini sarsmış ve Memleketyn
yönetimden Rum idarecileri alıp eski idare tarzına geri dönmesiyle son bulmuştur
(Toprak, 2019: 150-153). Nitekim Eflak ve Boğdan’da isyan çıkarmaya çalışan
Ypsilanti öncülüğündeki Rumlar, bölgede istedikleri doğrultuda bir netice elde
edemeyince Yunanistan’ın bağımsızlığıyla sonuçlanacak olan 1821 Mora İsyanını
başlatmışlardır (Örenç, 2011: 9-11). Bu ise aslında 1789 Fransız İhtilâli’nin
dolaylı22 etkilerinin Osmanlı toprakları üzerinde görülmeye başladığına işaret
etmektedir (Özsüer, 2016: 342)
21
Eflâk ve Boğdan idaresinin Fenerli Rumlara verilmesi ve 1711-1821 yılları arasındaki sürecin
ayrıntıları için bkz: Çiftçi Cafer. “Bâb-ı Âlî’nin Avrupa’ya Çevrilmiş İki Gözü: Eflâk ve
Boğdan’da Fenerli Voyvodalar (1711-1821)”. Uluslararası İlişkiler Dergisi 7 / 26, Haziran 2010,
s.27-48
22
Dolaylıdır zira bu isyan sebepleri Fransa’dakinin aksine toplumun dinamitlerinden
beslenmekten ziyade Avrupa’dan yönetilen bir olaydır… ayrıntıları için bkz: Özsüer, E. (2016).
19. Yüzyıl Avrupa Romantiklerinin 1821 Mora İsyanı Üzerindeki Siyasi ve Kültürel Etkileri,
Türkiyat Mecmuası, c.26/2, 325-344.
79
diplomatik ilişkilerini askıya alan Rusya, mevcut sorunları bahane ederek
Bâbıâli’yle 1812 Bükreş Antlaşması’nın devamı niteliğinde olan 1826 Akkerman
Antlaşması’nı imzalayarak hedeflediği gibi Eflâk ve Boğdan üzerindeki haklarını
güçlendirmiştir (Jelaviç, 2020: 191). Bölgede etkinliği giderek artan Ruslar, 1829
Edirne Antlaşması’yla da Eflâk ve Boğdan’ın otonomi elde etmesini sağlamıştır.
Aynı yıl Rusların baskısıyla çıkartılan fakat Eflâk’ta 1831’de, Boğdan’da ise
1832’de yürürlüğe giren Organik Talimatnâmesiyle23 iki bölgenin özyönetim
prensipleri belirlenmiştir. Lakin talimatnâmeye rağmen Rusya’nın bölgedeki
askerî kontrolü 1834 yılına kadar devam etmiştir. Özetle teorik olarak Osmanlı
hâkimiyetinde olan iki eyalet, büyük oranda Ruslar tarafından kontrol edilir hale
gelmiştir (Aksan, 2017: 450-451; Maier, 2000: 187-188).
Rus etkisinin bölgede giderek artmasıyla beraber Eflâk’ta milli bir Rumen
kültürü ortaya çıkmış ve hiç de azımsanmayacak sayıda olan Rumen
entelijansiyası, siyasî haklar elde etmek için harekete geçmiştir. Rumen
aydınlarının en büyük hedefi ise Rusların bölgedeki etkinliğini arttıran Organik
Talimâtnamesi’nden kurtulmak ve yerine kendilerine ait milli bir anayasa koymak
olmuştur (Karpat, 1994: 468; Berindei, 1999: 133). Rusların yönetime sürekli
müdahalesi ve bölgenin iç işlerine dahil olması, Rumen aydınlar tarafından
başlatılan hareketin 1848 yılında ihtilâle dönüşmesine yol açmıştır (Aksan, 2017:
451-452). 20 Mart 1848’de Paris’te yaşayan bir grup Rumen öğrenci ve aydın,
Nicolae Bălcescu'nun öncülüğünde bir araya gelmiştir. Viyana’daki
ayaklanmalara dair haberler de duyulunca anavatanlarında bir ihtilâl başlatmaya
karar verip, bir dizi reform hareketini içeren program hazırlamış ve böylelikle
23
Organik Talimatnâmesi/ Memleket Nizamnâmesi
80
ihtilâl hareketinin ilk adımlarını atmışlardır (Maier, 2000: 186-188; Armaoğlu,
2003: 157-158). Öte yandan Macarların ihtilâl hazırlığı için yaptıkları toplantılar,
Eflâk ve Boğdanlı delegeler tarafından yakın takibe alınmıştır. Bu kapsamda
Paris’te eğitim almış aydınlar, öğretmenler ve öğrenciler, gazetecilerle temasa
geçmiş, sınır ötesinden kaçak yollarla kitap ve broşür getirtmiş, bu basılı
materyalleri Eflâk ve Boğdan’daki ihtilâl taraftarlarına dağıtarak yandaşlarını
bilinçlendirmeye çalışmışlardır (Rapport, 2008: 147). İhtilâl yanlısı gizli Rumen
cemiyeti üyesi öğrencilerden bazıları, Paris’te başlayan çatışmalarda aktif rol
alarak bir nevi hazırlık yapmışlardır (Sperber, 2005: 120). Böylelikle Eflâk ve
Boğdan’da başlayan ihtilâl hareketinin hem ön hazırlığı yapılmış hem de pratikte
tecrübe kazanılmıştır.
81
Rusya’nın araya girmesiyle Anadolu’ya sürgüne gönderilmişlerdir (The Times,
24. 06. 1848: 3).
82
oldukları başkent Bükreş halkından Eflâk kırsalında yaşayan köylülere çevirerek
onları ihtilâl hareketine katılmaları için ikna etmeye çalışmışlardır. Bu amaçla
yaklaşık üç bin ihtilâl yanlısı Eflâk kırsalına dağılmıştır (Sperber, 2005: 225).
Tüm bunların yanı sıra Eflâk ve Boğdan ihtilâlcileri, ayaklanmalarda başarılı
olmaları halinde uygulamaya koymak amacıyla bir de program hazırlamaya
başlamışlardır. Bu kapsamda Tuna Nehri kıyısında yer alan Oltenia eyaletinin
sınır kasabası olan Islaz’da bir toplantı düzenlenmiş ve görüşmeler neticesinde
Islaz Proklamasyonu yayımlanmıştır. Proklamasyon’da eşit yurttaşlık hakları, adil
vergilendirme, oy hakkının genişletilmesi, yönetici prensin beş yıllık bir dönem
için seçilmesi, cinsiyet ayrımı olmaksızın ücretsiz eğitim, serfliğin kaldırılması,
köleleştirilmiş olan tüm çingeneler için özgürlük, Yahudilerin daha özgür olması,
soylu sınıf statüsünün ve her türlü sansürün ortadan kaldırılması gibi birçok husus
bulunmaktadır. Ayrıca ihtilâlin ardından bahsi geçen ilkelere dayalı bir anayasa
taslağı hazırlamak için bir kurucu meclisin toplanmasına ve geçici bir hükümet
kurulmasına karar verilmiştir. İhtilâlcilerin hedefinde, Islaz Proklamasyonu
kapsamında, Rusların “korumasına” ve Osmanlı ile bağı olan özerk yapıya son
verilmesini talep etmek vardır. Fakat bu noktada mutlaka Bâbıâli’nin onayı ve
desteği alınmaya çalışılacaktır. Zira ihtilâlcilere göre kuracakları bu yeni devlet,
coğrafî konumu itibariyle Avusturya, Rusya ve Osmanlı’dan oluşan üç büyük
devletin arasında sıkışık bir durumdadır ve yeni devletin hayatta kalabilmesi için
bu üç devletten en az birinin politik desteğinin alınması gerekmektedir
(Georgescu, 1991: 143-144; Rapport, 2008: 243-244).
83
Eflâk İhtilâl Komitesi, ihtilâl hareketine başlamadan önce yaptıkları
planları doğrultusunda Ion Ghika’yı Osmanlı Hükümeti’nin desteğini alması ve
amaçlarının milletlerinin kurtuluşu olduğu yönünde ikna etmesi için Dersaadet’e
yollamıştır. İlk etapta komite amacında başarılı olmuş; Osmanlı idaresi
Rumenlerin bu girişimini Eflâkların iç düzenlemeleri olarak değerlendirmiştir.
Fakat bir süre sonra Rusya ve Osmanlı Devleti, Boğdan’daki ihtilâl girişimini ve
Eflâk’taki ihtilâl hazırlıkları karşısındaki durumu kontrol etmek amacıyla
bölgelere birer komiser gönderme kararı almıştır (Macıu, 1971: 404). Bu
bağlamda Osmanlı Devleti’ni temsilen bölgeye Talat Paşa gönderilmiştir24 (A.
DVN, 36: 62; 23 Mayıs 1848; Dumanlı, 2019: 143).
24
Çiğdem Dumanlı kaleme aldığı 1848 İhtilâli konulu kitabında aslında Talat Efendi’den öncede
bölgeye Kabuli Efendi’nin gönderildiğini ancak Osmanlı sadaretinde meydana gelen değişiklik
neticesinde yeni Sadrazam İbrahim Sarim Paşa’nın Kabuli Efendi yerine Talat Efendi’nin
gönderildiğinin altını çizmiştir ayrıntıları için bkz: Çiğdem Dumanlı, (2019) Siyasi, Askeri ve
İktisadi Yönleriyle 1848 Devrimleri ve Osmanlı Devleti’ne Etkileri, Ankara: Berikan Yayınevi,
135-143
84
tehlikeye attığını ileri sürerek tepki göstermiştir (HR. SYS, 2933: 70; 29 Haziran
1848).
85
değildir. Gerçekte Rusya’nın Eflâk ve Boğdan’a yerleşip bu topraklarda kalmak
dışında bir emeli yoktur (HR. SYS, 2933: 70; 29 Haziran 1848).
25
Sivil dini görevli.
86
imza vermez isen, senin nişanını ahz ederiz!” (A. MKT, 139: 39/3; 4 Temmuz
1848) diye tehdit etmişlerdir. Miralayın bunu kabul etmemesi üzerine taraflar
arasında çatışmalar yaşanmış, olaylar esnasında yaklaşık on beş yirmi asker
yaralanmış, on dört asker ise hayatını kaybetmiştir.
87
edebileceklerini ve gayriresmî bir şekilde Eflâk Hükümeti’ni destekleyeceklerine
dair söz verdiklerini ifade etmiştir. Hatta Rusların Eflâk’a girme ihtimaline karşı
Avusturya’da başıbozuk on bin asker toplandığını ve hazırda bekletildiğini,
Fransa’nın da sözlü ve fiili olarak kendilerine yardım etmeye hazır olduklarını
dile getirmiştir (İ. HR, 47: 2229/5; 8 Ağustos 1848).
27
Bu belgenin ayrıntılarına dair bilgiler tezin üçüncü bölümünde ele alınmıştır.
88
Frankfurt’a bir görevli atayarak, resmi veya gizli bilgilerin paylaşımı ve her türlü
yardım için anlaşma yapmak istediklerini belirtmişlerdir (İ. HR, 48: 2266: 2; 1
Kasım 1848).
89
Dolayısıyla ayrılıkçı grupların ortadan kaybolmasıyla olayların şiddeti azalmış,
asayiş yeniden sağlanmıştır (HR. SYS, 2933: 70; 29 Haziran 1848). Fakat bir
süre sonra Geçici Hükümet azalarının kaçmadıkları, aksine daha ziyade
hırslandıkları ve kaçtıklarına dair haberleri bilerek yayarak vakit kazanmaya
çalıştıkları anlaşılmıştır (İ. HR, 47: 2229/4; 15 Haziran 1848). Bu sırada
Süleyman Paşa’nın Geçici Hükümet’le anlaştığı ve ihtilâlciler tarafından hükümet
kurmaya ikna edildiği yönünde haberlerin yayılması, Rusların tepkilerine neden
olmuştur. Rusya Hariciye Nazırı Nesselrode, Bâbıâli’ye bir uyarıda bulunarak
Eflâk ihtilâlci hükümet azalarının derhal tutuklanması ve Dersaadet’te bulunan
Eflâk Geçici Hükümet heyetinin ise görevden alınmasını istemiştir (Florescu,
1848: 235). Süleyman Paşa’nın Eflâk Geçici Hükümeti ile anlaştığı haberi
Dersaadet’te yaşayan Ruslar tarafından dahi protesto edilmiştir (The Times, 11.
08. 1848: 3; Aksan, 2017: 453).
90
Rusya’nın Eflâk’a doğru hareket etmesi ve Süleyman Paşa’nın olayları
durdurmada başarısız olması nedeniyle Bâbıâli, Paşa’yı görevden alıp yerine
Dîvân-ı Hümâyun âmedcisi Fuat Efendi’yi görevlendirmiştir (The Times, 22.09
1848: 3; Köprülü, 1996: 202). Fuat Efendi, Ömer Paşa komutasındaki Osmanlı
ordusuyla beraber Eflâk’a doğru yola çıkarak Bükreş civarında karargâh
kurmuştur (Aksan, 2017: 453). Bâbıâli, Fuat Efendi’den Rus ordularının Eflâk’a
girmeden önce bölgedeki ihtilâl hareketini bastırmasını istemiştir. Fuat Efendi ve
Ömer Paşa komutasındaki Osmanlı askerleri, ihtilâlin merkezi olan Bükreş’e
girmiş, ihtilâlcilerin önde gelenlerini buradan uzaklaştırmış ve bölgede asayişi
yeniden sağlamıştır (Courrier De Constantinople, 29.07.1848: 3; Ahmed Lütfi,
1999: 1265-1266).
91
35.000 kişilik birer orduyla Eflâk ve Boğdan’ı işgal altında tutacaktır (Uçarol,
1995: 190). Söz konusu antlaşmayla Rusya, Eflâk ve Boğdan üzerindeki haklarını
genişletmiş, kısmen de olsa amacına ulaşmıştır.
2. 1. 2. Belgrad
92
ardından Avusturya Sırpları ve kilise, asilere maddi ve askerî lojistik desteği
vermeye başlamış, bu ise Belgrad’taki olayların daha da büyümesine neden
olmuştur. Hatta isyanın ciddiyeti kilisenin tüm Slav halklarını yardıma
çağırmasına yol açacak seviyeye dahi ulaşmıştır. İsyan devam ederken hareketin
lideri Karayorgi, olaylara son vermek amacıyla uzlaşma yoluna giderek III. Selim
ile görüşmüş ve yapılan müzakereler neticesinde Sırplar adına bazı haklar elde
etmiştir. Fakat asıl amaç olan özerklik isteği karşılıksız kalmıştır. Diplomatik
yollarla istediklerini alamayan asiler, önce Belgrad’ı ardından Osmanlı’nın
Sırbistan’daki son kalesini alarak direnmeye devam etmiş, Osmanlı askerleri
Sırpların bu direnişini bastırmada başarılı olamamıştır (Ortaylı, 2018: 91).
93
Devleti’ne bağlı, yarı özerk bir devlet kimliğine kavuşmuştur (Jelavich, 2020:
228). 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Edirne Antlaşması’yla
da Rusya’nın Balkanlardaki politikasının bir tezahürü olarak Sırplar tam özerklik
elde etmiştir (Turan, 1994: 442).
94
Hariciyesi’ne verdiği bilgiler ışığında, bölgede ihtilâl hareketine dair ciddi
girişimlerin olduğu ve bazı ayaklanmaların yaşandığı görülmüştür. Söz konusu
ayaklanmalardan biri de Belgrad’a bağlı Zemun’da ortaya çıkmıştır. Olaylar
sırasında ihtilâlciler yerel idareyi ele geçirip sorumlu hâkimleri sürmüş ve Tuna
Kumpanyası vapurlarında bulunan eşya ve malzemelerin bir kısmına zarar vererek
yetkilileri kovmuşlardır (İ. MSM, 35: 986/1: 4 Nisan 1848). İhtilâlcilerin olaylar
sırasında Tuna Kumpanyasının mallarına zarar vermesi bu kişilerin aynı zamanda
Avusturya idaresine de karşı oldukları manasına gelmektedir. Zira Avusturya
Devleti 1829 tarihinden itibaren adı geçen şirket aracılığıyla Balkan toprakları
üzerindeki ticarette önemli pay elde etmiştir (Uygun, 2015: 350-351). Bu aslında
Avusturya konsolosunun raporunu daha da anlamlı kılmaktadır. Zira Belgrad’daki
karşılık sadece Osmanlı’yı değil aynı zamanda Avusturya’yı da etkilemektedir.
95
edeceğini belirtmiştir (İ. MSM, 35: 986/1: 4 Nisan 1848). Avusturya
konsolosunun Rus meslektaşıyla alakalı iyi niyet vurgusu aslında Osmanlı
Devleti’nin Ruslara duyduğu güvensizliğin farkında olmasından
kaynaklanmaktadır. Zira Bâbıâli’nin edindiği bilgilere göre Ruslar, gizlice
Avusturya’daki Macar ihtilâlcileri desteklemektedirler. Şayet Macar ihtilâlciler
başarılı olur da ayrı bir hükümet kurarsa, Ruslar Memleketeyn’i kendi himayesi
ve idaresi altına almak üzere harekete geçecektir (HR. MKT, 21: 62/1: 5 Eylül
1848). Bu bilgi ilk etapta Rusların Macar İhtilâli esnasında Avusturya’nın yanında
yer alması nedeniyle doğru gibi durmamaktadır. Üstelik 1849 yılında Ruslar,
Macarlıları büyük devletler nezdinde suçlu göstermek için Kossuth’un
Macaristan, Sırbistan, Eflâk ve Boğdan’dan oluşan bir konfederasyon planı
hazırlandığı iddiasını dahi öne sürmüşlerdir. Fakat daha sonra bunun Macar
İhtilâli’nin Balkanlar üzerindeki etkisi konusunda İngiliz Hükümeti’ni alarma
geçirmek isteyen Rus diplomatlar tarafından ortaya atıldığı ve gerçekte bir dönem
gizlice Macarları destekledikleri ortaya çıkmıştır (Horváth, 1934: 631-632). Her
ne kadar Rusların Macarları desteklediğine dair somut bir kanıt bulunmasa da,
Bâbıâli’nin Rusya’ya karşı duyduğu güvensizliğin altında haklı sebepler vardır ve
Rusya’ya karşı ihtiyatlı olması normal karşılanmalıdır. Zira daha önceki Sırp
isyanlarında da Ruslar aktif rol oynamıştır28. Bu durum göz önüne alındığında
Osmanlı Devleti’ni parçalama politikası çerçevesinde Rusların Belgrad’daki
Sırpları ihtilâl çıkarmaları için teşvik etmesi de olağan bir harekettir.
28
Rusya’nın önceki Sırp isyanlarındaki rolü ve bunun altında yatan sebeplerin ayrıntıları için bkz:
Hayri Çapraz, “I. Aleksandr Dönemi Rusya’nın Balkan Politikası (1801-1825)”, Güney-Doğu
Avrupa Araştırmaları Dergisi Yıl: 2015-2 Sayı: 28 S. 45-75: Selim Aslantaş, “Sırp İsyanının
Uluslararası Boyutu (1804-1813)”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 6, Sayı 21 (Bahar 2009), s. 109-136.
96
tüfenkle ateş etmesi dahi ihtilâle neden olacak, bu ise cümlemizi tarumar
edecektir. Böyle bir belanın durdurulması ise ancak bir mucize olacaktır” sözleri
ihtilâl sırasında Belgrad’daki durumun ciddiyetini açığa çıkarması bakımından
oldukça önemlidir (İ. MSM, 35: 986; 5 Mart 1848).
Viyana Sefiri Şekib Efendi’nin Bâbıâli’ye yolladığı bir belgede yer alan
bilgiler, Belgrad muhafızının Sırp idareciler hakkındaki endişelerini destekler
niteliktedir. Zira Şekib Efendi’nin yürüttüğü gizli bir araştırma sayesinde, kesin
98
olmasa da Sırp Başknez Aleksandar Karadordeviç’in Avusturya’da bulunan Sırp
ve Hırvatlara gizlice yüz altın, çok sayıda silah ve cephane gönderdiği açığa
çıkmıştır. Şekib Efendi yazısında Avusturya’nın Macarları sıkıştırdığına ve
Macarların kötü durumda olduklarına dair haberlerin görünürde Sırpları pek
etkilemediği fakat aslında bundan çok hoşnut olduklarını belirtmiştir (HR. MKT,
21: 62/1; 5 Eylül 1848). Öte yandan Bâbıâli’ye de, Sırbistan Hükümeti’nin Paris’e
gizlice öğrenci yolladığı ve ilerde çıkarmayı planladıkları isyan için Avrupa’dan
çok sayıda silah satın aldığı bilgisi ulaşmıştır29 (HR. TO, 628: 33; 11 Ekim 1848).
Rus Hariciye Nazırı Kont Nesslerod’un Dersaadet’te bulunan Rusya Büyükelçisi
Mösyö Titof aracılığıyla Bâbıâli’ye yolladığı bir yazıda ise Sırp Hükümeti
hakkında çıkan dedikoduların aksine bilgiler bulunmaktadır (A. AMD, 5: 51/1; 10
Eylül 1848).
Rus Hariciye Nazırı, yazısında bütün Avrupa’yı altüst eden ihtilâl sonucu
çıkan ayaklanmalar sırasında, Sırp Hükümeti’nin Osmanlı Devleti’ne sadık
kalarak memleketi ihtilâl “illetinden” koruduğunu; Sırp memleketinde ve civar
eyaletlerde bulunan halkın çıkardığı ayaklanmalar sırasında çaba sarf ederek
Osmanlı Devleti’nin nizam ve asayişini korumada başarılı olduklarını ifade
etmiştir. Dolayısıyla gerek Başknez Aleksandar’ın gerekse bu buhranlı
zamanlarda sadakatlerinden zerre kadar ödün vermeyen bazı nüfuzlu kocabaşların
ve memurların, ihtilâl hareketini engellemelerindeki başarılarından dolayı
hamileri olan Osmanlı’nın takdirini hak ettiklerinin altını çizmiştir. Kont
Nesslerod, Sırp Beyi ve diğer hükümet üyelerinin sadakatlerinin Rus
İmparatoru’nu da ziyadesiyle memnun ettiğini belirtmiştir. Kont Nesslerod,
Mösyö Titof’tan, Osmanlı sultanına giderek Osmanlı Hükümeti’nin Sırp milleti ve
bölge ahalisinden memnun olduğuna dair bir Hatt-ı Hümayun yazılmasının ya da
29
Barbara ve Charles Jelavich, The Establishment of the Balkan National States (Balkan Ulusal
Devletlerinin Kuruluşu) adlı kitaplarında Sırp Knezi Aleksandar’ın 1848 İhtilâli esnasında yerel
eyalet meclisi üyelerini ve Sırp ahaliyi gizlice silahlandırmaya, asker toplamaya teşvik ettiğini ama
Knez Aleksandar’ın Sırbistan’ın bağımsızlığı taraftarı olduğunun açığa çıkmasının ancak Kırım
Savaşı’na denk geldiğini yazmaktadır (Jelavich, Jelavich, 2000: 251). Buna karşın Halil İnalcık,
Sırp knezin ihtilâle dahil olmamasının Slav birliği hislerini yoğun yaşayan Sırp ihtilâlcileri rahatsız
ettiğini ve bu nedenle kendileriyle aynı siyasî düşünceyi paylaşmayan Aleksandar’ı devirerek
bağımsızlığın önündeki engeli kaldırmayı düşüncesinde oluklarını ifade etmektedir (İnalcık, 1992:
12)
99
Aleksandar’a ve başlıca memurlara nişan verilmesinin Rusya tarafından tavsiye
edildiğini iletmesini istemiştir30 (A. AMD, 5: 51/1; 10 Eylül 1848).
30
Avrupa’nın genelinin ihtilâl nedeniyle Sırbistan’ın asayişi konusunda ciddi gayretleri taktire
şayan olan, övgüyü hak eden Sırp Beyi ve reislerine nişan ve bazı lütuflarda bulunulmasını
hatırlatmak için Bâbıâli’ye Fon Nessleron tarafından Mösyö Titof’a hitaben bir mektup
gönderilmiştir. Sırp Beyi ve reisler, ihtilâl dönemlerinde halk meclisinde oldukça başarılı
olmuşlardır. Kendilerinden beklendiği gibi memleketin huzuru için ellerinden geleni yapmışlardır.
Bu nedenle elçiliğin de uygun bulduğu bazı hediyeler ve ödüller verilmelidir. Mektupta da
belirtildiği üzere bu nişan ve hediyeler Sırbistan’daki yerel yöneticileri ihtilâl karşısında devlete
bağlamak ve ileride çıkabilecek bir sorunda bu beylerin desteğini yeniden kazanmak üzerinedir.
Sırbistan’dan gelen bu mektup devlet yetkilileri tarafından olumlu karşılanmış, gerekli görülen
istekler gerçekleştirilmiştir (A. AMD, 5: 51/1; 10 Eylül 1848).
100
Miloş, ihtilâl sırasında önce Viyana’ya gitmiş, ardından sırasıyla Badin ve
“Ceristan’ın” yönetim merkezi olan Prag’da kalmıştır. Miloş’un Prag’a gittiği
haberi üzerine Bâbıâli, eski liderin gidişi ile alakalı elçilik görevlilerinin bilgisi
olup olmadığını sorgulamış, kimsenin konuya dair bilgisi olmadığı, Milos’un
izinsiz gittiği anlaşılmıştır. Yapılan sorgulama esnasında Miloş’un oğullarından
birinin de Viyana’ya gideceğini söylemesine rağmen Macaristan ve Hırvat
bölgelerine gittiği açığa çıkmıştır (HR. MKT, 21: 62/1; 5 Eylül 1848).
31
Şekib Efendi’nin yolladığı raporun tarihine bakıldığında, Hırvatların Macarlara karşı Avusturya
Hükümeti’yle anlaştığı ve Hırvat Ban Jellachich’in ordularıyla Macarlara karşı harekete geçtiği
tarihle örtüştüğü görülmektedir, Ancak konuyla alakalı önemli çalışmalara bakıldığında
Hırvatların Miloş’la görüştüğüne dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır, Dolayısıyla aslında
Şekip Efendi ve Bâbıâli’ye ulaşan bilgiler oldukça önemlidir, ayrıntıları için bkz: R. John
Rath,(2013). The Viennese Revolution of 1848, Austin University Of Texas Press, s.371-343;
Albert Pražák (1927), Czechs and Slovaks in the Revolution of 1848: The Slavonic Review, Vol. 5,
No. 15 pp. 565-579 Published by: the Modern Humanities Research Association and University
College London, School of Slavonic and East European Studies; Fahir Armaoğlu, (2003). 19.
Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914). Ankara: TTK. 152.
101
geçirerek ve Karadağlıları da kendilerine çekerek bağımsızlıklarını ilan
edeceklerdir32( İ. HR, 45: 2100/2; 4 Nisan 1848).
Viyana sefaretine gelen Miloş’un ihtilâl yanlısı olduğu bilinen bir arkadaşı,
artık eski knezle yakınlığının kalmadığını vurgulamış ve Dersaadet’e gitmek için
pasaport talebinde bulunmuştur. Ancak Şekib Efendi, bu kişinin gerçekte
Miloş’tan ayrılmadığı, aksine Dersaadet’e gitmek istemesindeki maksadın
casusluk olduğu düşüncesindedir. Çünkü yaptığı araştırmalarda bu kişinin daha
önce de birkaç kez İstanbul’a gizlice gelip gittiğini tespit etmiştir. Dolayısıyla
kendisine güvenilmemesi konusunda yetkililere uyarıda bulunmuştur (İ. HR, 47:
2229/10; 15 Ağustos 1848).
32
Kemal Karpat gerçekte Miloş Obrenoviç’in Sırp milliyetçisi olmadığını ancak ihtiyaç duyduğu
güce ve toplumsal desteğe bu ideoloji sayesinde ulaştığını belirtir. Obrenoviç anayasal bir rejim
oluşturmayı ya da ileri zamanlarda Sırp milliyetçiliğinin önderliğini yapacak bir aydınlar grubu
kurmayı başaramamıştır. Ancak yine de 1833-1840 yıllarında İngilizlerin Akdeniz’de üstünlüğü
ele geçirmesi ve 1844 Mısır sorunları Sırp politikacıları Osmanlı Devleti’nin kısa süre içinde
dağılacağı yönünde umutlandırmıştır. Bu nedenle Bosna, Hersek, Banat, Arnavutluk ve Karadağ’a
doğru yayılma planları üzerinde çalışmalara başlamışlardır. Nitekim ilerleyen yıllarda Miloş’un
oğulları Mihailo ve Milan önderliğinde hedeflerine ulaşmak için girişimlerde bulunacaklardır
(Karpat, 2015: 46-47).
102
desteğini almak için Bâbıâli’nin Sırpları bölgeden sürülecekleri ya da
uzaklaştırılacakları gibi söylemler yayılacak bölgedeki Sırpları, Osmanlı
Devleti’ne karşı bir tutum almaya zorlayacaklardır. Dahası yakında
bağımsızlıklarını ilan edecekleri için Sırp reayadan vergilerini vermemeleri dahi
istenmiştir. İhtilâle destek veren Sırplardan bazıları, kalelerde bulunan askerin
kanı dökülmeden bağımsızlık meselesinin halledilmesi düşüncesindeyken bir
kısmı çatışmaya hazırdır. Özetle Lord Palmerston, ihtilâl düşüncesinin Belgrad’da
ciddi boyutlara ulaştığını hatta bu nedenle Başknez Aleksandar’ın kendi emniyeti
için Belgrad’ı terk ederek Grakoyefçe’ye gitme kararı aldığını, yola çıkmadan
önce ise Rus Konsolosu ile üç saat süren bir görüşme yaptığını belirtmiştir (HR.
TO, 211: 35; 29 Mart 1848).
33
Miloş’un oğullarından biri olan Prens Mihailo Obrenoviç, babasının 1839’da görevden
alınmasından sonra Belgrad’ı yönetmiş fakat 1842’de çıkan bir isyanla yerini Aleksandar
Karadordevic’e bırakmıştır (Leovac, 2022: 273-283).
103
teskin etmek için oldukça fazla çaba sarf ettiğinin altını çizmiştir (HR. TO, 211:
35; 29 Mart 1848).
2. 1. 3. Bosna
34
1848 İhtilâli sonrası Bosna’da 1850 yılına kadar süren ayaklanmalar mevcuttur. Tezin kapsamı
nedeniyle sadece 1848 yıllarına ait arşiv belgeleri kullanılmıştır. İhtilâlin etkisiyle çıkan
ayaklanmalar daha sonra da devam etmiştir.
104
Büyük Sırbistan’ı kurabilmek için genişleme politikaları çerçevesinde ilk önce
Avusturya-Macaristan topraklarına girmek istemiş fakat Viyana ve Budapeşte’ye
karşı başarı elde edemeyeceklerini anlayınca planlarından vazgeçip yönlerini
çökmekte olduğunu düşündükleri Osmanlı Devleti’ne çevirmişlerdir. Bu noktada
idareyle sorun yaşayan Ortodoksların bulunduğu Bosna eyaleti hedef olarak
belirlenmiştir (Glenny, 2012: 47: Tilly, 2016: 134)
35
Pan-Slavizm aslen Avusturya'daki Slavlar arasında başlamıştır. İlk Pan-Slav Kongresi Haziran
1848'de Prag'da Habsburg monarşisinin çeşitli Slav milliyetlerinin çoğunluğu oluşturacağı eşit
halklardan oluşan bir federasyona dönüştürülmesini talep etmek için toplanmıştır (Kohn, 1982:
71). 19. yüzyılın ilk yarısında Habsburg İmparatorluğunun demografik özelliklerine bakıldığında
Germen kökenli nüfusun sayısı sekiz milyon, Slavların (Sırp, Hırvat, Slovak, Çek, Polonya vb.)
sayısı takribi on altı milyon, Ulah ve Boğdanlılar iki, Macarlar ve İtalyanlar ise beş milyon
civarındadır. 1848 İhtilâli’yle Avrupa’da değişen dengeler Macarların bağımsızlıkları için
ayaklanmasına neden olmuştur. Yaşam koşulları Habsburg idaresi altında yaşayan diğer
milletlerden çok daha kötü olan Slavların büyük çoğunluğu ise Macar topraklarında
yaşamaktadırlar. Macar İhtilâli’nin başlamasıyla kendilerini tehlikede gören Slav aydınlar, Slav
milletinin haklarını savunmak ve daha iyi şartlar elde etmek amacıyla kültürel bir hareket olan
Panslavizm hareketini başlatmış, 2 Haziran 1848’de Prag’da kongre düzenlemişlerdir. Osmanlı
Devleti için giderek tehlikeli bir hal almaya başlayan Slav Kongresi’ne katılanların çoğu Sırplardır
105
Bilhassa Macarların Avusturya’da ayaklanması ve hemen ardından Sırpların da
faaliyete geçmesi, eyalette ihtilâl kaynaklı ayaklanmaların çıkabileceği olasılığını
daha da arttırmıştır (Yenidoğan, 2018: 75-77).
(Kutlu, 2018: 67). Ancak Moskova altınları veya St. Petersburg ajanları tarafından desteklenen
Slav hisleri ve Panslavizm tüm Avrupa’daki en büyük tehlikedir (Robertson, 1952: 275). Prag’daki
bu kongre başlangıçta sadece Avusturya Slavları için tasarlanmışken Rusya, Avusturya ve
Osmanlı yönetimi altında bulunan tüm Slav topluluklarından delegelerin katıldığı büyük bir
kongreye dönüşmüştür (Maggach, Jones, 2018: 411). Marx’a göre Panslavist hareket Avusturya
Devleti sınırları içinde tehlikeli değildir. Ancak 1848 İhtilâli’nden ve bu kongreden sonra ihtiyacı
olan birliği, kuvveti ve merkezi Osmanlı topraklarında bularak buraya kaydığını belirtmiştir
(Marx, Engels, 1977: 637-638).
106
bölgedeki asker sayısının yeterli olmadığını düşünerek Bâbıâli’den takviye kuvvet
talep etmiştir (İ. MSM, 67: 1947: 1 Temmuz 1848). Çünkü Tahir Paşa’ya göre
Bosna ahalisinin büyük bölümü ihtilâlin ne demek olduğunu bilmemektedir ve
tahrik edilmeye müsaittirler. İlaveten Avusturya sınırındaki ecnebi milletlerin
faaliyetleri ihtilâl riskini daha da arttırmaktadır. Bu nedenle Bosna bölgesinin
tümünde ek tedbirler alınması gerekmektedir (İ. MSM, 82: 2329; 16 Ekim 1848).
Tahir Paşa’nın bu talebine karşılık, Bâbıâli’de neredeyse Rumeli bölgesinin
tamamında; özellikle Bulgaristan ve Yenişehir’deki hassas durumlardan dolayı
bölgeye asker yollanabileceği seçeneği üzerinde durulmuştur (İ. MSM, 67: 1947;
1 Temmuz 1848).
36
19. yüzyılın başlarında Ljudevit Goj tarafından kurulan “İllirya Hareketi” ortak etnik köken ve
benzer diller nedeniyle Güneydoğu Avrupa’daki tüm Slav milletlerini özerk tek bir devlet
idaresinde bir araya getirmeyi amaçlamıştır. İllirya milletleri için ortak dil olarak bir Hersek şivesi
kabul edilince hareketin bölgesel kapsamı da değişmiştir. Bu bağlamda Hırvatistan, Bosna- Hersek
halkları açıkça Sırp milletinden görülmüştür. Bu nedenle Bosna-Hersek’i geri almak ve kurulacak
Büyük Sırbistan topraklarına katmak hedef haline gelmiştir (Adanır, 2015: 308-309; Robertson,
1952: 274-277).
107
Bosna’da yaşanan huzursuzluk ve Hırvatların mevcut faaliyetleri üzerine
Travnik Meclisi’nde görüşmeler yapılmış ve Dersaadet’ten bir an evvel bölgeye
bir bölük nizamiye ve iki bin başıbozuk asker ile askerî malzeme yollaması
istenmiştir. Çünkü yerel idareye göre iki devlet Hırvatları birlik olup bir ihtilâl
hareketi başlatırsa bölgede bulunan askerler ve burada yaşayan tüm Müslümanlar
bir araya gelse de olayları bastırmak pek mümkün olmayacaktır. Buna karşın
Bosna’da hem asker hem de teçhizat eksikliği bulunmaktadır. İlaveten bölgedeki
kalelerde de barut miktarı savunma için yeterli değildir.
108
bildirmiştir. Saraybosna’da çıkan bu ayaklanma, ahali ve askerler arasında
geçmişte yaşanan gerginliği fırsat olarak değerlendiren ihtilâlci grupların
kışkırtmasıyla ve ayrılıkçı fikirleri yaymalarıyla meydana gelmiştir. Bahsi geçen
ayaklanmaları durdurmak üzere bölgeye Nizamiye askerlerinin gelmesi olayların
daha da büyümesine neden olsa da ayaklanmalar kontrol altına alınmıştır. Yapılan
araştırmada kargaşaya katılanlar arasında ihtilâl çıkarma niyetinde olanların
dışında daha önceleri herhangi bir olaya karışmamış kişilerin de bulunduğu açığa
çıkmıştır. Dersaadet’ten gelen emirler doğrultusunda ayaklanmaya karışanlar,
idareciler tarafından uyarılarak evlerine yollanmıştır. Ancak Tahir Paşa’ya göre,
yaşanan bu olaydan sonra Saraybosna bulunan ihtilâl cemiyetleri girişimlerini
durdurmamış, ahali arasında her türlü argümanı kullanarak ihtilâli yaymaya
devam etmişlerdir.
109
şehir ve kasabalara yerleşmiş olan Müslüman sipahi takımı ve eyalet erkanından
bazı kimselerin vergilerini vermemesi de maddi açıdan sıkıntı yaşayan
gayrimüslim reayanın tepkilerine neden olmuştur. Nitekim gerek
gayrimüslimlerin yaşadıkları sorunlar, gerekse bölgenin ileri gelenlerinin ahaliye
kötü davranması ihtilâlci reaksiyonlara sebep olmuş, durumlarından memnun
olmayan halkın Bosna’da yaşanan ayaklanmalara katılmasına yol açmıştır (İ.
MSM, 82: 2329/5; 26 Eylül 1848).
37
Osmanlı’da merkezi otoritenin zayıflamasına paralel olarak toprağın işletim sistemlerinde
bölgesel farklılıklar meydana gelmiştir. Bu ise toprakların belirli bir zümrenin elinde toplanmasına
yol açmıştır. Bu değişimin tezahürü, Rumeli’de toprakların bazı farklılıklar olmakla beraber başta
sipahiler ve yerel güçler olmak üzere genellikle Müslüman halkın eline geçmesi şeklinde olmuş ve
çiftlikleşme süreci başlamıştır. Çiftlikleşme, kimi zaman sipahilerin tımarlarını çiftliğe
dönüştürmesiyle, kimi zaman ise yeniçerilerin veya güçlü devlet idarecilerinin topraklara el
koyarak buradaki reayaya belli şartlarda koruma sağlamasıyla gerçekleşmiştir. Bosna ve Hersek de
bu yerlerden biridir. “Esbab-ı alaka” diye adlandırılan bu kesim, toprakların büyük bölümünü ele
geçirmiştir ve bölgede yaşayan reayanın büyük kısmı bu kişilerin emrinde çok ağır şartlarda
çalışmaktadır. Çiftlik sahiplerinin reayaya davranış şekli insafsızlık boyutuna ulaşmıştır. Bosna’da
toprak sahibi ve reaya asarındaki durum bir nevi Orta Çağ feodal sisteminin devam niteliğindedir.
Halk angaryalar nedeniyle günlük işlerinde dahi çalışamaz duruma gelmiştir. Bâbıâli, Bosna’daki
bu adaletsizliği ortadan kaldırmak maksadıyla bazı değişiklikler yapmıştır lakin yerel güçler yeni
kurallara riayet etmemiştir. Hatta baskıların artması üzerine reayadan yabancı devletlere kaçanlar
olmuştur. Bilhassa 1840’lardan itibaren ağır angaryalardan şikâyetçi olan reaya, Avrupa’daki
köylü isyanlarının da etkisiyle kendi konumlarında yeniden düzenlemeler yapılması için
ayaklanmalara başlamıştır. Balkan topraklarında bu tarihten itibaren dini ve etnik farklılıkların da
devreye girmesiyle köylü isyanları devletin en önemli sorunlardan birine dönüşmüştür (Güran,
Uzun, 2006: 867-877).
110
daha önce verdikleri sözde durmayacaklarını, asiler ve halka zulmeden eşkıyalarla
iş birliği yaparak ihtilâl yanlılarına destek verip ayaklanma çıkaracaklarını
bildirmiştir (İ. MSM, 82: 2329/5; 26 Eylül 1848).
38
Tanzimat’ın ilan edilmesi beklenmedik tepkilere yol açmıştır. Özellikle Bosna Müslümanları
arasında yeni vergi sisteminden memnun olmayan Müslümanlar, ayrıcalıklarını ve pozisyonlarını
kaybedecekleri düşüncesiyle birçok ayaklanmanın çıkmasına yol açmışlardır (Kutlu, 2018: 70)
Aynı zamanda bu toprakları işleten reaya, Ferman’dan sonra toprakların kendilerine verileceği
düşünmüş lakin bekledikleri gerçekleşmeyince istediklerini zorla elde etmeye çalışmıştır (Gölen,
2002: 911). Bosna’daki Tanzimat uygulamasının, Bâbıâli ve Tahir Paşa arasındaki yazışmaların ve
alınan kararların ayrıntıları için bkz: İnalcık, H. (1942). Bosna’da Tanzimat’ın Tatbikine Ait
Vesikalar, Ankara: Maarif Vekâleti
111
ihtimalden hareketle Tahir Paşa, Bâbıâli yetkililerini alacakları kararı, eyaletin
nüfus yoğunluğunu dikkate alarak belirlemesi konusunda uyarmıştır. Çünkü Tahir
Paşa’ya göre Tanzimat uygulaması sebebiyle ayaklanma çıkarsa, asker ve
isyancılar arasındaki çatışmalar ciddi boyutlara ulaşacak, bölgenin tamamını
etkileyecektir. Paşa, yazısının devamında Bâbıâli yetkililerine tüm bu sorunları
ortadan kaldırmanın tek yolunun eyalet erkanındaki asileri bir bahaneyle bölgeden
çıkarmak olduğunu düşündüğünü de belirtmeyi ihmal etmemiştir (İ. MSM, 82:
2329/5; 26 Eylül 1848).
39
Ayrıntı için bkz: Temizer. A. (2015), Karadağ Ekonomisine Farklı Bir Bakış ve Osmanlı Mirası,
Balkanlar'da Osmanlı Mirası ve Defter-i Hâkânî, C.1, İstanbul: Libra Yayınları
40
Bosna’da Tanzimat Fermanı’nın tatbik edilmesi ve tebaa üzerindeki yansımalarının ayrıntıları
için bkz: Halil İnalcık, (1964). Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri, Belleten, Cilt
XXVIII- Sayı 112, ss. 623-690.
112
uzakta bir yerde konaklamasını uygun görmüştür. Böylece hem taraflar arasında
olayların yaşanmasına hem de ihtilâlci grupların çevreye dağılmasına engel
olmaya çalışmıştır. İlaveten Travnik’e gönderilen askerlerin bir arada kalmasını,
ihtilâlcilerin saldırı riskini aza indirdiği için stratejik acıdan doğru bulmuştur.
Tahir Paşa, bölgeye gönderilen askerlerin devriye yerlerini başkalarının teklifiyle
değiştirmelerini ve geçici de olsa herhangi bir yerde konaklamalarını da
yasaklamıştır. Askerlerin dinlenmek için durması, ihtilâl yanlılarının Osmanlı
askerlerinin yorgun olduğu dedikodusunu yapmasına ve söz konusu durumun
ihtilâlciler tarafından halkı kışkırtmak ve ayaklandırmak için kullanılmasına
neden olacağını düşünmüştür. Ek olarak askerlerin yola çıktıktan sonra herhangi
birileriyle temas kurmalarının yasaklandığı belirtilmiştir. Çünkü cemiyet üyeleri
ya da aracılarının askerlerden bilgi almak için girişimde bulunma ihtimalleri
vardır (İ. MSM, 82, 2329/4; 26 Eylül 1848). Tahir Paşa’nın askerlerin
konaklaması, kimlerle iletişim kurmaları ve kimlere güvenilmemesi gerektiği gibi
konularda dikkatli davranması; Bosna’daki ihtilâl yanlılarının kimler olduğunun
bilinmediği ya da tehlikenin nereden geleceğine dair net bilgiye sahip
olunmadığını göstermektedir. Bu ise aslında Bosna’daki herkesin potansiyel bir
ihtilâl yanlısı olmaya müsait olduğunu da işaret etmektedir.
113
haberleri etrafa yayıldıktan sonra olaylar yeniden patlak vermiştir. İlk etapta çıkan
karmaşa bastırılmasına rağmen daha sonra “fesad tayfasının” tehditkâr hal ve
davranışları olayların yeniden patlak vermesine ve Travnik’in merkezindeki
çarşının dahi kapanmasına yol açmıştır. Özellikle esnaf grubunun, dikbaşlı bir
biçimde daha önce yasaklanmasına rağmen ayaklanmalara sebep olan kimselerle
iş birliği yaptığı açığa çıkmıştır. Dahası girişimlerini etkili kılmak amacıyla her
sınıfı temsilen kethüdalar belirlenmiş, bu kethüdalardan ayaklanmalara katılmaları
için insan toplamaları istenmiştir. Ayrıca söz konusu esnaf grubu, çatışmalar
sırasında ahali arasında büyük huzursuzluk çıkarmaya çalışarak olayların
büyümesine ve asayişin bozulmasına neden olmuştur (İ, MSM, 82, 2329; 26 Eylül
1848).
114
ayaklanmaların ve ihtilâl yanlılarının faaliyetlerinin bitmeyeceğini ve tehlikenin
boyutunun sürekli arttığını ifade ederek, Bâbıâli’nin bir an evvel bölgede aldığı
tedbirleri arttırmasını istemiştir. Çünkü Paşa’ya göre Bosna eyaletinde şimdiye
dek bu kadar çok olay yaşanmamıştır. Bu yüzden Rumeli ordusuna bağlı ve
Dersaadet’te bulunan başıbozuk askerlerden bir birliğin bölgeye gelmesini
istemiştir. Ancak askerlerin eyalet hazinesine yük olmaması için ilk etapta beş yüz
kadarının yollanmasını, geri kalanlarının ise hazır halde bekletilmesini ve ihtiyaç
duyulduğunda gönderilmesini talep etmiştir. Bâbıâli, Tahir Paşa’nın bu talebini
kabul etmiş, ayrıca hazinedeki yükü hafifletmek için başıbozuk askerlerin
aylıklarını ve tayinat masraflarını da Maliye Nezareti’ne devretmiştir (İ, MSM,
82, 2329; 26 Eylül 1848).
115
başka bir deyişle Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarına ve İslam’a mugayir
davranışlar sergilediklerini vurgulayarak konuyu yeniden eyalet meclisine havale
etmiştir. Bâbıâli’nin verdiği bu karar üzerine Bosna’da yapılan mütalaalardan
sonra tutuklananların mahkemesinin eyalet meclisinde yapılması fikrinden
vazgeçilmiş, onun yerine bu kişilerin tek tek sorgulanmasına ve alınan cevaplara
göre hareket edilmesine karar verilmiştir. Ancak sorgu sırasında, tutuklananlar;
suçlarını başkalarına atmış, kendilerinin suçsuz olduklarını iddia etmişlerdir. En
nihayetinde ise suçlu bulunanlar kendi istekleriyle Anadolu’da uygun bir yere
gitmeyi kabul etmişlerdir. Bosnalı yetkililere göre bu şartı kabul etmelerinin tek
sebebi, kendi elleriyle yarattıkları ihtilâl ortamında en ufak bir ayaklanma veya
kargaşa çıkarsa ilk olarak tutuklanıp ceza alacak kişilerin kendileri olacaklarını
bilmeleridir. Bosna’daki durum ve dengelerin hassas olması nedeniyle bu
kişilerden herhangi bir soruna mahal vermeden sessizce ve süratle toparlanmaları
istenmiş, daha sonra ise bu kişiler Anadolu’ya gönderilmişlerdir (İ. MSM,
82:2329/4; 26 Eylül 1848). Ayrıca daha önce Tahir Paşa’nın başlattığı gizli
soruşturma neticesinde meclis azası olan beş kişi ve bir Kadiri Şeyhi’nin bölge
ahalisini ihtilâle katılmaları için kışkırttıkları ortaya çıkmıştır. Bu kişilerin de
Saraybosna’da ihtilâl çıkartıp tutuklanarak sürgün edilen kişiler gibi Girit
Adası’na gönderilmelerine karar verilmiştir. (İ, MSM, 82, 2329/6; 26 Eylül 1848).
116
2. 1. 4. İşkodra: Karadağ Bölgesi
117
aşılanmasından çekinildiği için tüm yazılı kaynakların ve ilaveten gümrük ve
iskelelerdeki evrakların dahi incelendiğini vurgulamıştır. Öte yandan Mazhar
Osman, Bâbıâli yetkililerine ihtilâlin göstergelerinin olup olmadığını anlamak
amacıyla yapılacak araştırmaların Hristiyan tebaa üzerinde olumsuz etki
bırakmasından endişelendiğini ifade etmiştir. Bu nedenle her türlü soruşturmanın
ve güvenlik önlemlerinin gizlice yapılmasının daha doğru olduğunu belirtmiştir.
Ek olarak bölgede tedbir alınmış olmasına rağmen esasında alınabilecek en doğru
tedbirin hem Müslüman hem de Hristiyan milletlerin devlete olan bağlılıklarını
arttırmak ve reayayı ihtilâl düşüncesinin onlar için faydalı olmayacağına
inandırmak olduğunun altını çizmiştir (A. MKT, 123: 82/1; 27 Nisan 1848).
118
Ayrıca Viyana Sefiri yetkililere, Karadağ piskoposunun niyetinin
bağımsız bir devlet olduğunu öğrendikten sonra Belgrad Sırplarının konu
hakkında ne düşündüğüne dair de bir araştırma yaptığını, bu araştırma sonucu
Osmanlı tebaasından olan Sırpların da bu fikre sıcak baktıklarını hatta bu konuda
şayet knezleri kendilerine muhalif olursa onu dahi ortadan kaldırmaya söz
verdikleri bilgisine ulaştığını belirtmiştir. Ancak Şekib Efendi’ye göre Slav
Krallığı sevdasında olan bu komite oldukça eski bir örgütlenmedir ve Batı Avrupa
kaynaklı ihtilâlci fikirlerin etkisiyle yeniden bir araya gelmişlerdir; ancak bahsi
geçen düşüncelerini ciddiyete dönüştürecek kadar güçlü bir hareket değillerdir (İ.
HR, 45: 2100/2; 4 Nisan 1848).
41
Dini Milliyetçilik, 1848 İhtilâli’nden sonra Osmanlı Devleti’nin de kullanacağı bir argüman
olmuştur. 1850’lerden sonra Osmanlı idaresi altında bulunan İslam toprakları Batılı devletlerin
idaresine girmeye başlayınca devleti bir arada tutmak için İslamcılık siyasetiyle Müslümanları…
Ayrıntıları için bkz. Özcan. A. (2001). İslâmcılık, İslâm Ansiklopedisi, (C.23, ss.70-71). Ankara:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
119
(A. MKT, 194: 75; 1 Ocak 1849). Dolayısıyla piskopos, Hersek’teki reayayı
olumsuz yönde etkilemiş ve irili ufaklı ayaklanmaların başlamasına neden
olmuştur. Hersek valisi bölgede bulunan askerin olayları durdurmakta yeterli
olmadığını vurgulayarak Bâbıâli’den Bosna’da bulunan askerlerden bir kısmının
takviye kuvvet olarak bölgeye gönderilmesini talep etmiştir (A. AMD, 6: 67; 3
Şubat 1848). Bu noktada din ve milliyetçilik hakkında bir parantez açmakta fayda
vardır; böylelikle dini milliyetçiliği ve 1848 İhtilâli esnasında din adamlarının
faaliyetleri daha anlaşılır olabilir. Din ve milletçilik ilişkisi aslında oldukça
karmaşıktır. Zira milliyetçiliği dini görmezlikten geldiği ya da yerini doldurmaya
çalıştığı veyahut birbirlerinden beslendiği dönemler olmuştur. Balkan
milliyetçiliği de bu son seçeneğe uygun ilerlemiştir. Özellikle Batı tezlerinde 1789
Fransız İhtilâli’nin kiliseye karşı başlatılan bir başkaldırı olarak da görülmesi, 19.
yüzyılda ulus devlet inşa sürecinde sekülerizmin benimsenmesine ve dine karşı
baskıcı bir yol izlenmesine neden olmuştur. Ancak bu durum Balkan
milliyetçiliğinde değişmiş ve din ve milliyetçilik ideolojisi birbirini beslemiştir.
Örneğin Bulgarlar kendileri asimile etmeye çalışan Rumlara karşı başlattıkları
mücadelede kiliseden destek almıştır. Yine bu bağlamda Osmanlı Sırpları
kimliklerini millet sistemi gereğince müstakil kiliseleri sayesinde
koruyabilmişlerdir. Kısacası Balkanlarda din, milliyetçi unsurların korunmasına
katkı sağlayarak, Slavlar, Bulgarlar ve Rumların bağımsızlık kazanmasına etkin
rol almıştır (Kökce, 2021: 2777-2782). Dolayısıyla 1848 İhtilâli, din adamlarına
kendi kiliseleri merkezli isyan hareketini tetiklemek ve kışkırtmak için bir
enstrüman olmuştur. Ancak bu dini milliyetçilik için geçerlidir; zira kilisenin en
büyük düşmanı, yapısı ve ideolojisi gereği ihtilâl fikirdir.
120
Fransa Cumhuriyeti’nin başına geçen Louis Napoleon, rejim değişikliğine gidip
hemen akabinde başta Almanya ve İtalya’nın milli birlik meselelerine olmak
üzere neredeyse kıtada çıkan tüm milli birlik ayaklanmalarına destek olmuştur. Bu
bağlamda özellikle 1789 İhtilâli’nden sonra milliyetçilik fikrinden yoğun olarak
etkilenen Karadağlıların da III. Napoleon’un yardımını almış olması oldukça
muhtemeldir (Çakır, 2022: 7-8). Nitekim 1848 İhtilâli’nin etkilerinin henüz kıtada
görüldü 1850 yılında başlayan ve Karadağ’ın bağımsızlığını kazanmasını sağlayan
isyanlar da Karadağlıların 1848 İhtilâli’nden yoğun şekilde etkilendiğine işaret
etmektedir.
2. 1. 5. Vidin
14. yüzyılın sonunda Osmanlı idaresine girmiş ve 18. yüzyıla kadar bir
millet olarak adı geçmeyen Bulgarlar,42 Balkan sıradağlarının her iki yanında
bulunan köylerdeki Hristiyan reayanın büyük bir bölümünü oluşturmuştur
(Karpat, 2015: 50-51). Ancak 19. yüzyıl ile beraber Bulgar milli uyanışının ilk
emareleri görülmeye başlanmış, aynı yüzyıl itibariyle Bulgar topluluklarının
huzursuzlukları isyanlara dönüşmüştür. Milliyetçi temelli olmasa dahi Bulgarlar
arasındaki en önemli isyanlar 19. yüzyılda başlarken 1848’e kadar olan süreçte en
42
Bulgarların milli kimliğinin uyanışı Avrupa’daki milliyetçilik süreçlerine ve özelliklerine
sahiptir. Bu bağlamda Bulgar milliyetçiği komşu halkların yani Yunanlar ve Sırpların
ulusçuluğuna benzemektedir. Bulgar ulusal devrimcilerinin ideolojisi üzerine araştırmalarda,
yabancı ulusal hareketlerin, özellikle İtalyan ve Yunan (Filiki Eterya) etkisinin; Fransız İhtilâli ve
1848 İhtilâli fikirlerinden daha etkili olduğu kanıtlanmıştır (Daskalov 2004: 13). 19. yüzyılın ilk
yarısındaki Bulgar isyanlarının tarihi geçişine bakıldığında da bu anlaşılmaktadır. Bulgarların ilk
isyanı 1821-1829 Yunan İhtilâli dönemine denk gelmektedir. Küçük bir Bulgar grup devlete karşı
isyan başlatmış lakin bu teşebbüs Edirne Antlaşması şartlarına uymak zorunda olan Rusya
tarafından durdurulmuştur. Bir süre sonra Tırnova’da bir grup tüccar öncülüğünde Bulgaristan’ının
bağımsızlığı için ayaklanma tertip edilmişse de Bâbıâli’nin erken müdahalesi sayesinde fiiliyata
dönüşmeden sonlandırılmıştır (Selimoğlu, 1987: 20-21). Bu iki cılız hareketten sonra Bulgarlar ilk
ciddi isyanlarını 1841’de Niş’te başlatmışlardır. Niş’teki ayaklanmaların altında Sırp Knez
Miloş’un ilhak ettiği topraklarda artan Sırp nüfusun, Müslüman reayanın memnuniyetsizliği,
Tanzimat uygulaması ve buna riayet etmeyen memurların etkisi gibi birçok neden bulunmaktadır
(İnalcık, 1992: 28-33). Bu isyanda Sırplar, Slavlık bağları ekseninde Bulgarları bağımsızlık
yönünde kışkırtmıştır (Toprak, 2019: 254-259). Daha fazla ayrıntı için bkz: Mead Osmani, XIX.
Yüzyılda Niş Sancağı, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), 2011; Bulgar Milliyetçiliğin doğuşu, Osmanlı Devleti’yle Bulgar halkı ilişkileri ve
Sırpların etkisine dair ayrıca bkz: Charles-Barbara Jelavich, The Establishment of the Balkan
National States, 1804-1920, University of Washington Press, Seattle and London,2000, s.128-140:
Ana-Teodora Kurkina, State Boundaries in the Minds of Men: Bulgarian Intellectuals Dividing the
Balkans in the Mid-19th Century, Colloquia Humanistica 8 (2019), S.17-36: Tanzimat
Fermanı’nın Bulgar milliyetçiliğine tesadüfi katkısı ve nasıl Bulgar devrimine katkı sağladığına
dair bkz: Cyrus Hamlin, Among the Turks, New York American Tract Society, 1877, s.267-268.
121
büyük ayaklanma 1843 Niş İsyanı olmuştur. 1848 İhtilâli’nin hemen sonrasında
yaşanacak 1849 Vidin İsyanı ise diğer bir önemli ayaklanma olacaktır.
43
Osmanlı Devleti’nin Vidin’i askerî amaçlarla kullanması bölgenin burada asker yoğunluğuna ve
askerî yapıların artmasına neden olmuştur (Aydın, 2015: 13).
122
ve bazı kişileri ise öldürtmüşlerdir. Bölgede yaşanan olayları durdurmak için bazı
girişimlerde bulunulup önlemler alınsa da metropolit ve diğer ihtilâl yanlısı
gruplar, tüm uyarılara rağmen faaliyetlerini durdurmamış; halka eziyet ederek
devlete karşı ayaklanmaları için faaliyetlerine devam etmişlerdir. Üstelik ihtilâl
fikrini daha geniş bir bölgeye yaymak için harekete geçmiş ve Bulgar milletlerin
Osmanlı yönetimine kızmasına yol açacak bazı konularda ilannâmeler bastırıp
dağıtmış, halkın kendilerini desteklemesi için yazılı olarak propaganda yapmaya
başlamışlardır (I. MTZ, (04), 1: 13/2; 5 Ocak 1849). Bu bilgilerden hareketle
Vidin’de de ihtilâl yanlısı grupların ahaliyi ayaklanması için kışkırttıkları ve
bunun neticesinde ise bazı olayların yaşandığı görülmektedir.
123
değiştirip, onları kışkırtarak ayaklanmalar çıkarmalarını istediği bilgisi yer
almaktadır (A. MKT, 167: 94/1; 7 Ocak 1849).
2. 1. 5. 1. 1849 Vidin
124
Vidin’de başlayan ayaklanmaların ayrıntılarının yer aldığı rapora göre
Sırbistan’dan gelen silahlı yedi eşkıya, Vidin’e bağlı Bojnica köyüne giderek aynı
görüşte olduğu ve huzursuzluk çıkarmaya meyilli kişilerle birleşerek köyün
Subaşı’nı kovmuş, “Sırbistan’dan on bin asker geliyor,” diyerek ahaliyi isyana
çağırmış ve ayaklanmalara katılmayı reddettikleri takdirde köyü yakmakla tehdit
etmişlerdir. Huzursuzluk çıkarmak isteyen bu isyancıların tehditlerine boyun
eğmeyen bir kısım köylü, devlete ihanet etmek yerine ailelerini alıp dağlara
kaçarak köyü boşaltmışlardır. Bojnica’da ayaklanma çıktığını haber alan Vidin
metropoliti bir papaz, iki çorbacı44 ve birkaç subayı bölgeye yollamak suretiyle
eşkıyayla ittifak yapan kişilere uyarılarda bulunarak çıkan ayaklanmayı bastırmış,
olaylar sırasında korkudan dağlara kaçan köylüleri geri getirmiştir. Ayaklanmalar
sırasında eşkıyalarla iş birliği yapanlara olayların büyümemesi için bir ceza
verilmemiş fakat eşkıyaların geri gelmesi halinde onları hemen askerlere teslim
etmeleri istenmiştir. Söz konusu ayaklanma sonrası bölge yetkilileri, önlem almak
ve Vidin’deki Hristiyan Sırpların ve benzer grupların tahriklere kanmalarını
engellemek için köylerin ileri gelenlerini ve papazlarını çağırarak yaşadıkları
yerlerdeki Hristiyan reayayı ayrılıkçı fikirlere kanmamaları noktasında
uyarmalarını istemiştir (I. MTZ, (04), 1: 17/2; 3 Mayıs 1849).
125
yaptıkları araştırmalar neticesinde söz konusu Sırpların kimler olduğunu tespit
ettiğini bildirmiştir. Buna göre eskiden beri Belgrad’da yaşayan ve ihtilâl yanlısı
olduğundan şüphelenilen birkaç kişi ile Niş’de ikamet eden ihtilâl yanlısı birkaç
Bulgar, Belgrad’da bir araya gelerek sorun çıkarmak için Vidin bölgesine
gitmişlerdir. Avram Kâhya bu kişilerin batıl düşüncelere kapılarak ihtilâl
çıkarmak niyetinde olduklarının altını çizmiş ve Aleksandar Karadordeviç’in bu
girişimden haberdar olmasının ardından olaya hemen müdahale ettiğini ve asileri
yakalattırarak hapse attırdığını aktarmıştır (I. MTZ, (04), 1: 17/4; 3 Mayıs 1849).
126
Bulgarları Bâbıâli’ye karşı kışkırtarak Vidin’deki köylü ayaklanmalarını
desteklediklerine dair kesin bilgiler bulunmaktadır. Gerçekte, Sırplar ve Bulgarlar
arasında karşılıklı çıkar ilişkisi mevcuttur; çünkü Bulgarlar, bağımsızlıklarını
kazanmak için Sırpların desteğine ihtiyaç duyduklarını bilmektedirler (Toprak,
2019: 260-261).
2. 1. 6. Niş
127
bilgileri, sadece duyumdan ibaret olsalar da dikkate aldığını ve gerekenleri
yaptığını göstermektedir.
2. 1. 7. Tırnova
128
Vamık Efendi ve Ömer Faiz’in Bâbıâli’ye gönderdikleri raporların
üzerinden bir süre geçtikten sonra bu defa Filibe Valisi Mehmed İsmail, Bâbıâli’yi
Tırnova’da ihtilâl yanlılarının bulunduğuna dair uyarmıştır. Mehmed İsmail Paşa,
Tırnova Muhassılı Ömer Faiz ile yaptığı görüşmede, Rusya’nın Eflâk’ta asker
sayısını arttırmasının ardından Tırnova reayasının Osmanlı Devleti aleyhine
tavırlarının değiştiğini öğrenmiştir. Dahası Tırnova’daki Kazak Müslümanların
çoğu silahlı olarak dolaşmaya başlamıştır. Öyle ki Kazakların bazıları Osmanlı
Devleti için tehdit unsuru haline gelmiştir. Kazaklara yerel idareciler tarafından
sert uyarılar yapılsa da bu uyarılar dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla Tırnova’daki
gelişmeler bu bölgede yaşayanların dikkatlerini üzerine çekmeyi başarmıştır.
Tırnova’da yaşananlar, bölge ahalisini de huzursuz etmiştir, hatta bazı
Müslümanlar ve Osmanlı idaresinden memnun olan gayrimüslimler, ihtilâlin
bölge asayişini bozmasına engel olmak için gönüllü olarak yerel savunma
güçlerine katılmışlardır (I. MTZ, (04), 1: 13/3; 5 Ocak 1849).
2. 1. 8. Selanik
129
mevcut düzenin bozulmaması ve öteden beri ayrılıkçı bir tutum sergileyen
Rumların burada herhangi bir soruna yol açmaması oldukça önem teşkil etmiştir.
Söz konusu nedenlerden dolayı Bâbıâli de Selanik’te yaşanan gelişmeleri
yakından takip etmiştir (İ. HR, 45: 2108/1; 13 Nisan 1848).
130
sağlanması yönünde karar alınmıştır. Hatta bunun de için eyaletin iç bölgelerine
güvenilir bazı memurlar dahi yollanmıştır (İ. HR, 45: 2108/2; 13 Nisan 1848).
Selanik valisi, yazısında mevcut şartlarda eyalette tehdit unsuru olan iki
grup bulunduğunu belirtmektedir. Bunların ilki Selanik merkezinde ve civarında
ikamet eden ecnebilerdir45. Zira Avrupa ile sıkı iletişim ağları bulunan bu kişilerin
gazete alışkanlıkları güçlüdür; Avrupa’da meydana gelen her türlü gelişmeden
anında haberdar olmakta ve ulaştıkları bilgileri kendi aralarında hızla
yaymaktadırlar. Dolayısıyla ihtilâlin gidişatının ve ayaklanmalara yol açan
fikirlerin bilincindedirler (İ. HR, 45: 2108/2; 13 Nisan 1848). Bu noktada Selanik
valisinin gazete vurgusu oldukça önemlidir. Çünkü 1848 İhtilâli’nin Avrupa’da
hızla yayılmasının ve her kesimden destekçi bulmasının ana faktörlerinden biri,
basının 1848 İhtilâli propagandasını üstlenmesidir (Price, 2000: 55). Öyle ki 1848
İhtilâli’nin Paris’te baş göstermesinin akabinde bir hafta içinde üç yüz kadar yeni
gazete yayın hayatına başlamıştır (Ambroise, Rendu, A, 1999: 3)
Vali’nin değindiği diğer tehdit unsuru ise bölgede sayısı oldukça fazla
olan Yunanlardır. Çünkü bu dönemde Selanik ve çevresinde bulunan köy ve
kasabalara Yunan vatandaşı olan ve ayrılıkçı düşünceler barındıran birçok grubun
geldiği tespit edilmiştir. Bu kişilerin köyleri ve kasabaları dolaşarak ahali arasında
karmaşa çıkarmaya çalıştıkları ortaya çıkınca, eyalet idarecileri hızla gerekli
düzenlemeler yaparak ihtilâlci grupları Selanik’ten yollama kararı almışlardır (İ.
HR, 45: 2108/2; 13 Nisan 1848).
45
Selanik, demografik yapı bakımından bir mozaiği andırmaktadır. Şehir Müslüman, Yahudi ve
Hristiyan halktan oluşmakta; Türk, Arnavut, Yunan, Ulah, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Ermeni
vb. birçok ırktan insanı barındırmaktadır (Veinstein, 2001: 27-28). Dini ve etnik bir birleşimin
olduğu Selanik’te nüfusun büyük çoğunluğunu Yahudiler, geri kalanını ise Müslüman ve
Hristiyanlar oluşturmaktadır (Anastassiadou, 2001: 55-71).
131
“Dersaadet’te bulunan Yunan vatandaşlarının misafir olarak ikamet ettikleri,
rahatsız olunan konuda karar verme yetkisinin Bâbıâli’yi ilgilendirdiğini”
vurgulamış ve Selanik’teki Yunan tebaasının çoğunun emlak ve arazi sahipleri
olduğunu, dolayısıyla üstlerine düşeni yapmak zorunda olduklarını belirtmiştir.
Selanik valisi mektubunda bu kişilerin, Yunan ihtilâl yanlılarını da gizlice
desteklediklerinin altını çizmiştir. İlaveten sınır dışı edilen kişilerin, topraklarının
her yerinde serbestçe gezdiklerini ve amaçlarının Osmanlı aleyhine halkı
kışkırtmak olduğunu söyleyerek bu nedenle sınır dışı edildiklerini eklemiştir (İ.
HR, 45: 2108/3; 13 Nisan 1848).
132
araştırmadığı hem de bu işe karıştığı tespit edilen kişileri tanıdığı ortaya çıkmıştır.
Selanik valisine göre Metropolit de tıpkı Selanik’teki diğer ayrılıkçı Rumlar gibi
Yunaniyet46 iddiasında bulunmaktadır (A. AMD, 4: 15;19 Nisan 1848).
2. 1. 9. Silistre
46
Yunanlık kavramı, 1829’da kurulan Yunanistan Devleti’nin sınırlarını Bulgarlar, Sırplar,
Makedonyalılar, Latin Ulahları gibi Slavların büyük bir bölümünü içine alacak şekilde genişletme
ve Helenleştirme politikasına karşılık gelmektedir (Karpat, 2017: 12); ayrıca çağdaş Yunan
kimliğinin oluşmasında önemli katkıları vardır (Eren, 2019: 77-85).
133
olaylarda yer alması, Tırnova Muhassılı Ömer Faiz’in Kazakların ihtilâl sırasında
Osmanlı Devleti’ne sorun oluşturdukları ifadesiyle örtüşmektedir. Özetle Silistre
ve Tırnova özelinde ele alındığında gayrimüslimlerden ziyade Müslüman ahali
ihtilâlcilerin çıkarları doğrultusunda kullanılan unsurlar haline gelmiştir.
2. 1. 10. Tırhala
134
Ağa yazısında; eskiden Armiye’de yaşayan ve işi nedeniyle Yunanistan’a giden
bir kaptanın dönüşünde yanına geldiğini, Yunanistan’a gittiğinde bir grup Yunan
tüccar ve Mejele kasabasından olan bir tacirin kendisini beklediğini ve iki beygir
yük karşılığında Osmanlı topraklarında bulunan ihtilâlcilere verilmek üzere beş
yük cephane, orada yaşayan Yunanları heveslendirmek ve teşvik etmek amacıyla
para götürmesini istediğini anlatmıştır. Ayrıca söz konusu grubun İzdin civarında
bulunan Yunan askerlerinden bazılarına vermek için yanlarında büyük miktarda
para taşıdıklarına, askerlere aylık yüz ellişer veya iki yüzer kuruş para
verdiklerine dair ihbarda bulunduğunu Bâbıâli’ye bildirmiştir (A. MKT, 115: 32;
13 Mayıs 1848).
Tırhala idaresinin aldığı tüm önlemlere rağmen bir süre sonra Tırhala’ya
bağlı Ağrafa ve Galos nahiyeleriyle Lesin ve Ermiye kazalarındaki Hristiyan ahali
ayaklanmış, taraflar arasında çıkan çatışmalarda ölen ve mallarını kaybedenler
olmuştur. Paskalya gününe denk gelen bu olayın ardından Münib Paşa, Yunan
tebaaya hitaben bir yazı kaleme almıştır. Münib Paşa yazısında, “Paskalya
günlerinizde ırz ve edebinizle davranıp, ilerideki refahınız için kuvvetli
sebepleriniz olması amacıyla güçlü ve sağlam durmanız gerekmektedir; ki bu
tutum insanlığın iyiliğinedir. Altı yüzlerde Mora vakasında meydana gelen fetretin
altı yüz yedi senesinden, şimdiye kadar Yunan’a dahil olan soydaşlarınızın, hiç
zerre kadar rahat yüzü görmediklerine şahit değil miyiz? Ve bundan böyle de
görmeyeceklerini, maziye baktığımızda anlamamız mümkün değil mi?” (İ. HR, 45:
2134/4; 23 Nisan 1848) şeklinde hatırlatma yaparak, Osmanlı Devleti’ne karşı
135
ayaklanıp Yunanistan hakimiyetinde yaşayan Rumların kötü şartlarda
yaşadıklarına ve bunun ceremesini çektiklerine değinmiştir. Ardından bu kişileri
geçmişte yaşadıklarını unutmakla suçlamıştır. Aynı yazının devamında “Osmanlı
Devleti sayesinde Hristiyan sınıfına mensup tebaanın malları, canları, ırzları,
namusları koruma altına alınmış ve refah içinde yaşamaktadırlar. Eşitlik elde
etmek sebebiyle ‘enîkaca politikî’ yani Avrupalıların eşitlik elde etmek için kan
döktükleri şeyleri Osmanlı Devleti Tanzimat-ı Hayriyye ve mülki düzenlemeleriyle
1840 yılında zaten tebaasına vermiştir; hatta diğer tüm devletler, Osmanlı Devleti
tebaasının sekiz yıl önce hürriyetlerini kazanmış olmalarına şaşırmıştır. Bu
cihetle size noksansız adil ve yumuşak davranılmıştır ve sultan sayesinde rahat
davrandığınız da aşikârdır. Hatta bu eşitliği, hürriyet ve adaleti her zaman
gördünüz. Bu surette şayet bu kadar hürriyet ve eşitlikten sonra şükrünü
bilmezseniz Mesih’in size gazap edeceğini bilip fesatlıktan, tahriklerden ve
ayaklanma düşüncelerinden sakının. Avrupa’da gerçekleşen ihtilâl hareketine
bakmayın ve içinizden bazı kendini bilmez varsa onlara ırz ve edeplerini
takınmaları ve rıza göstermeyeceğimiz ters davranışlarda bulunmamaları için
uyarılmalıdır. Özellikle yönetimin gücünü gözeterek, Paskalyanızı kesinlikle hiç
kargaşa çıkarmadan merkezde kutlayınız.” diye Hristiyan reayayı vefasızlıkla
suçlamıştır (İ. HR, 45: 2134/4; 23 Nisan 1848). Münib Paşa bu açıklamalarıyla
bölgede yaşayan gayrimüslimlere ihtilâl yanlılarının vaatlerine kanmamaları
uyarısında bulunmuştur. Bu amaçla gerek geçmişte yaşadıkları sıkıntıları
hatırlatarak gerekse ihtilâl fikrinin Hristiyanlıkta dahi günah olduğunun altını
çizerek gayrimüslimlere ayrılıkçı faaliyetlerin kendilerine daha ziyade zarar
vereceğini hatırlatmıştır.
136
devlet toprakları için de tehlikeli arz etmektelerdir. Mehmet Münib Paşa, söz
konusu ihbarı alınca ihtilâlcilerin Osmanlı sınırına gizlice gireceklerini düşünerek
sınırlardaki muhafızlara ve iskele müdürlerine haber vermiştir. Hatta ihtilâlcilerin
yakalanması halinde sınır dışı edilmemelerini, Yenişehir'e gönderilerek gözlem
altında tutulmalarını istemiştir (A, MKT, 218:1/1; 9 Ağustos 1849).
2. 1. 11. Yanya
137
Osmanlı idaresi, 19. yüzyıldan itibaren Rum nüfusun ağırlıkta olduğu
adalardaki gayrimüslim reayanın güvenini kazanarak onları devlete bağlama
politikası yürütmüştür. Ancak 1821 Mora İsyanı’ndan sonra Kıbrıs, Sakız, Girit
ve Adalar Denizindeki adalarındaki tehlike daha da netleşmiştir (Tansuğ, 2017:
56-58). Zira var olan sorunlar neticesinde Osmanlı’dan ayrılmak isteyen
Rumların süreçte buna katkı sağlayacak tüm dini ve ideolojik akımları
desteklemeleri oldukça olağandır. Dolayısıyla Bâbıâli için adaların 1848
İhtilâli’nden etkilenmemesi, ziyadesiyle önemli bir konu olmuştur. Zira bir süre
önce Osmanlı tebaasından olan Rumların önemli kısmı, çıkardıkları ihtilâl
neticesinde bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
2. 2. 1. Limni
47
Ege Adaları
138
ayaklanma çıkarma potansiyeli yüksek olan kişilerin de olduğu anlaşılmıştır. Bu
nedenle Limni Kaymakamı, ayrılıkçı kişilerin reayayı etkilemelerine ve ihtilâle
dair faaliyetlerine engel olmak için bir dizi çalışma başlatarak ihtilâl yanlısı
Rumları ve Ada’ya gizlice gelen yabancıları tespit edip sınır dışı etmeye
çalışmıştır. Ayrıca reaya arasında hoşnutsuzluğa yol açacak olaylardan
sakınılması için adada görevli memurlara gerekli uyarılarda bulunmuştur (A.
MKT, 123: 95; 29 Nisan 1848).
2. 2. 2. Girit
139
kanmalarını önlemek için her an tetikte olduklarını belirtmiştir (A. MKT, 136:
26/2; 25 Haziran 1848).
2. 2. 3. Kıbrıs
140
Yaşananlardan rahatsız olan reayadan bazıları müdüriyet konağına giderek
Yunanistan konsolos vekiline bu tarz kötü niyetli kimselerle bir daha alışveriş
yapmak istemediklerini, dolayısıyla Yunanistan’dan gelen bu kişilerin iskelelerini
ve kasabalarını terk etmelerini istediklerini ifade etmişlerdir. Halkın tepki
göstermesi üzerine konsolos vekili, kayıkçı reisini yanına çağırıp olayları sormuş,
akabinde sorun çıkaran bu kişilerin planlarından haberi olmadığını söyleyerek
reayayı sakinleştirmeye çalışmıştır. Bunun üzerine Yunan provokatörler,
Ada’daki memurlara bundan sonra herhangi bir olaya veya fesada
kalkışmayacaklarına dair güvence vermiş fakat yetkililer ihtilâl sırasında böyle bir
risk almayı doğru bulmayarak bu kişilerin adaya giriş izinlerini tedbiren iptal
etmişlerdir (A. MKT. MHM, 6: 12; 29 Haziran 1848).
2. 2. 4. Midilli
141
yönetimine karşı ayaklanması, devletin farklı bölgelerinde fesad niyetiyle dolaşan
ihtilâlci gruplar tarafından fırsat olarak değerlendirilecektir. Ayrıca bu gruplar
arasındaki kişilerin çoğunun Rum olmasını ve adanın Yunanistan’ın yakınında yer
almasını da göz önünde bulundurarak bu olayın Rumlar tarafından kasti olarak
çıkartıldığı düşüncesinde olduğunu ifade etmiştir. Midilli’deki bu olay beklendiği
gibi sonuçlanmamış; burada yaşayan Hristiyan halk, provokatörlerin söylemlerine
kanmamıştır ve olaylar kısa bir süre içinde sonlanmıştır (İ. HR, 45: 2134/2; 29
Nisan 1848).
142
yaparak halkı devlete karşı kışkırtmayı ve ayaklanma çıkarmayı
hedeflemektedirler. Buna karşın İsmail Rahim yazısının devamında eyalette ihtilâl
kaynaklı bir ayaklanma çıkma ihtimalinin olmadığını ifade ederek, bu öngörüsünü
de bölgede yaşayan Osmanlı öncesi Hristiyan halkın, daha önce burada hâkimiyet
sürmüş yöneticilerin48 zulüm ve eziyetlerine maruz kalmalarına ve akıllarında hâlâ
o dönemin hatıralarını barındırmalarına dayandırmıştır. Bu nedenle eskiye
nazaran şimdiki Osmanlı yönetiminden ve var olan düzenden memnun olan
Hristiyan reayanın, ayrılıkçı bir girişimde bulunma olasılığının görülmediğini
vurgulamıştır (A. MKT, 122: 79/2; 23 Nisan 1848).
48
Trabzon Osmanlı Devleti egemenliğine girmeden önce, bölge Trabzon Rum İmparatorluğu
hâkimiyeti altındaydı. Trabzon Rum İmparatorluğu, 1204 yılında IV. Haçlı Seferi sırasında henüz
İstanbul Latinler tarafından işgal edilmeden önce, Bizans İmparatoru I. Andronikos’un kaçan
torunları tarafından Doğu Karadeniz’de aynı yıl kurulmuştur. İmparatorluk 257 yıl boyunca Fatih
Sultan Mehmed’in bölgeyi fethine kadar devam etmiştir (Keçiş, 2009: 143-162).
143
olmasının da avantajıyla karmaşa kolaylıkla bertaraf edilebilecektir. Fakat tüm
bunlara rağmen Trabzon’da ihtilâl yanlılarının bulunduğunun altını çizen İsmail
Rahmi, ihtilâlcilerin şimdiye kadar fikirlerini açıkça ifade etmediklerini belirterek,
Bâbıâli yetkililerine bundan sonraki süreçte “fesadcıların” harekete geçip,
bölgede bir ayaklanma çıkarmalarına izin verilmeyeceğini vurgulamıştır (A.
MKT, 122: 79/2; 23 Nisan 1848).
144
Beriyyetüşşam’da etkili olan politikaları nedeniyle ihtilâli fırsat bilerek burada
ayaklanma çıkarma olasılıkları oldukça yüksek olduğu düşüncesi hâkim olmuştur.
(İ. MSM, 67: 1927/4; 28 Mart 1848). Nitekim Fransa Sefiri Süleyman Paşa’nın
Fransa’da ihtilâl yanlısı Alphonse de Lamartine’in geçici olarak Dışişleri Bakanı
atanmasından sonra Bâbıâli’ye yolladığı bir tahrirde de neden Lübnan’a önem
verilmesi gerektiğini anlamak mümkün olmuştur. Süleyman Paşa, Bâbıâli
yetkililerine daha önce Lamartine’in Cebel-i Lübnan hakkında kamaralardaki
konuşmaları sonucunda Fransızların galeyana geldiğini hatta bunun akisleri
sonucunda Lübnan’da ayaklanmaların çıktığını ve Osmanlı Devleti’nin bu olayı
bastırana kadar çok zorluk çektiğini hatırlatmıştır. Bu bağlamda Lamartine’in
Lübnan’ı yeniden karıştıracağı ihtimalinin olduğunu, Lübnan’da bulunan bazı
ihtilâlci kimselerin, Lamartine’in desteğini arkalarında hissedip tekrar
ayaklanabileceklerini vurgulamıştır (HR. MKT, 19, 65: 1/2; 1 Mart 1848).
145
sınırlarında gerçekleşen olaylara hem de Yunanistan’daki ihtilâle ve iki devletin
diplomatik faaliyetlerine dair bilgilere ulaşmak mümkündür. Atina Sefiri
Kostaki’nin Bâbıâli’ye yolladığı raporlarda özellikle Yunanların Osmanlı
topraklarında ihtilâli yayma düşüncesinde olduğu açık bir şekilde görülmektedir
(A. MKT, 122: 25/3; 9 Nisan 1848).
49
1841 Girit olayları esnasında Yunanistan’dan Ada’ya ahali arasında nifak çıkarmak ve Rumları
isyana teşvik etmek için Yunanistanlı Rumlar gönderilmiştir. Ayrıca 1841’de Girit valiliğine
atanan Mustafa Naili’nin yaptığı araştırmalarda Ada’ya gizlice gelen silahlı yabancıların dış
devletlerden izin aldığı açığa çıkmıştır (Değirmenci, 2019: 40-59).
146
Bu görüşme sırasında Yunan yetkili, Osmanlı topraklarında bulunan
ihtilâlcilerin Yunanlarla zerre kadar alakalarının olmadığını; Yunan Hükümeti’nin
bu tarz söylemleri ve hareketleri kabul etmediğini hatta genel bir bildirge ile halka
ihtilâlci girişimlere izin verilmeyeceğinin ilan edileceğini belirtmiştir. Bu
bağlamda düşmanca girişimlerin yasaklanması ve dahli olanların sınır dışı
edilmesi için bazı düzenlemeler dahi yapıldığını vurgulamıştır (A. MKT, 122:
25/3; 9 Nisan 1848).
147
mecliste dahi ihtilâl için hazırlıklar yapılmasına sebep olacaktır (A. MKT, 122:
25/3; 29 Nisan 1848).
148
gruptan ayrılmış, bir süre sonra iki yüz kadar silahlı Yunanlı ile isyan başlatarak
kralın ve hükümetin görevden ayrılmasını istemiştir. Neticede bu isyan hareketi
özellikle sınır bölgeleri başta olmak üzere Yunanistan’da hızla yayılmıştır. Yunan
ordusundan yaklaşık iki yüz askerin olaylara müdahale etmek için harekete geçtiği
esnada Selanik çevresinde bulunan altı yüz firari de Yunan ihtilâlcilere katılmıştır
(İ. MSM, 67: 1964/4; 18 Nisan 1848).
50
1832 yılına kadar Osmanlı Devleti topraklarına dahil olan İzdin’nin nüfusunun büyük bölümünü
Müslüman halk oluşturmaktadır. 1815’te 1810 haneden 1060’ı Müslümanlara aittir (Kiel, 2001:
505).
149
Yine bu kapsamda Yunan yetkililer, Bâbıâli’ye; isyana katılan bazı asilerin
Osmanlı Devleti’ne iltica etmek istediklerini ve eğer bu taleplerine olumlu bir
yanıt alırlarsa daha önce Tırhala’da kabul edilen Yunanlar gibi hareket
edeceklerini, böyle bir durumda ise hem Osmanlı’da hem de kendi topraklarında
isyana ve fesada yol açacaklarını iletmişlerdir. Öte yandan ihtilâlcilerin iltica
taleplerinin kabul edilmesinin hem Eterya Cemiyeti’nin amacına ulaşması hem de
cemiyet faaliyetlerine daha kararlı bir şekilde devam edilmesi anlamına geldiğinin
altı çizilmiştir. Zira cemiyet, ihtilâl hareketini Osmanlı topraklarına yaymayı
hedeflemektedir. Dolayısıyla Bâbıâli’den, hiç olmazsa buna engel olmak için dahi
iltica taleplerinin kabul edilmemesi istenmiştir. Gerçekte Atina Hükümeti’nin
Eterya Cemiyeti’nin faaliyetlerini açığa çıkarması, cemiyetin Yunanistan’daki
ayaklanmalarda rol almasından kaynaklanmaktadır. Özetle Eterya Cemiyeti ve
Rum Hükümeti, 1848 İhtilâli sırasında karşı karşıya gelmiştir (İ. MSM, 67, 1964:
4/2: 18 Nisan 1848).
51
Filiki Eterya (Dostluk Cemiyeti) 1814’te Odesa’da Rum ve Bulgar tüccarlar tarafından
kurulmuştur. Mason cemiyeti usulleri benimsenerek gizlilik esas alınmıştı. Kurulduktan kısa bir
süre sonra cemiyetin başkanlığı Rus Çarı’na teklif edilmiş olsa da Eterya’nın başkanlığına Çar’ın
yaveri Aleksandr Ypsilanti Filiki getirilmiştir. İhtilâlci bir karakteri olan cemiyetin üyelerinin çoğu
zenginler ve eğitimli kişilerdir. Halk üzerindeki etkilerinden dolayı Hristiyan din adamları,
propagandalarını yaymakla görevlendirilmiştir. Mora, Yunanistan, Adalar, Sırplar, Bulgarlar ve
Tuna boylarına kadar yayılarak Osmanlı topraklarının birçok yerinde şubeler kurmuşlardır.
Görünürde cemiyetin amacı Osmanlı Hristiyanları arasında eğitimin önemini yaymak ve teşvik
etmektir. Lakin asıl hedef Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olacak şekilde Bizans (Helen)
İmparatorluğu’nu kurmaktır. Bu amaca ulaşmak için Osmanlı’da özellikle Balkan coğrafyasındaki
Hristiyanların ırk ayrımı gözetmeden devlete karşı ayaklanmaları sağlanmalıdır. Üyeleri ve iş
birlikçileri arasında Osmanlı’nın büyük paşaları ve bürokratları da bulunmakla beraber Rusya
başta olmak üzere yabancı devletler tarafından da desteklenmektedir. 1814’te kurulduktan sonra
150
raporlarda da yer almaktadır. Yunan bir binbaşı ve Müslüman bir gencin de
bulunduğu otuz kişilik heyet, Livadiye yakınlarında Yunan eşkıyaların
saldırılarına uğramış, binbaşı dahil birçok kişi hayatını kaybetmiştir. Bu haberin
Kostaki’ye ulaşmasının ardından yapılan araştırmada Yunanlı binbaşının ihtilâl
taraftarı bir Eterya Cemiyeti üyesi olduğu ve cemiyetten on bin kuruş aldığı ortaya
çıkmıştır. Kostaki’ye göre bu hadise, Allah’ın bir adaletidir. Zira binbaşı ve
gruptaki diğer ihtilâlcilerin ölümü sayesinde, Osmanlı tebaasının tamamı
ayaklanmalardan kurtulmuştur. Kısacası Kostaki’ye göre, Osmanlı Devleti’ne
suikast planı yapan ve ihanet eden, Osmanlı’da devlete düşman olanlarla ittifak
halinde olan bu ihtilâl yanlısı grup hak ettiğini bulmuştur. Bununla birlikte Eterya
üyeleri, Yunan bir mebusun idam edilmesini bahane ederek ayaklanma başlatmayı
düşünmüşlerdir. Fakat ahali tarafından aleyhlerine bir tavır olduğu açığa çıkınca
ve iş birliği yaptıkları asi Arnavutlarla iletişimleri kesilince, planladıkları
ayaklanmayı gerçekleştirememişlerdir. Böylelikle cemiyetin planları bir kere daha
bozulmuş, Osmanlı topraklarında ihtilâl çıkarmayı başaramamışlardır (İ. MSM,
67, 1964/6; 18 Nisan 1848).
Osmanlı Devleti topraklarında patlak veren birçok isyanın ve ayaklanmanın arkasında Filik-i
Eterya cemiyeti bulunmaktadır (Günay, 2005: 263-287). Ayrıntı için bkz: Harun Fikret Alasya,
Megali Etniki Eterin'nın Yeni Uzantısı Filiki Eteria, Türk Kültürü Dergisi, 1975, 25-31.
52
Gelibolu.
53
Lefkada.
54
Karlı-ili Tepedelenli Ali Paşa’nın sert tutumları nedeniyle 1821’de çıkan ayaklanmalarda
Yunanlara katılarak Osmanlı idaresinden ayrılmıştır. Adalara giden trafiğin kontrolü bakımından
oldukça stratejik bir öneme sahiptir (Kiel, 2001: 449).
151
Limanı’ndan gitmesine müsaade edilmiştir. Münib Paşa bu haberi alınca hemen
Kostaki’yi bilgilendirmiş, meselenin iki devletin arasını açabileceği konusunda
uyarmıştır (İ. MSM, 67: 1964/5; 18 Nisan 1848).
152
topraklarını kaybetme korkusu ve halkın dinmeyen protestoları karşısında
hükümetlerdeki ılımlıların giderek artan öfkesi, sadece tehlikenin boyutunu
arttırmaya yaramıştır (Price, 2000: 24-27). İktisadi hayattaki bu sorun, ihtilâl
patlak verdiğinde işçilerin ve malî sıkıntılar yaşayan insanların ayaklanmalarda en
ön safta yer almasına neden olmuştur (Timur, 2019: 37-38). Bu noktada
Osmanlı’daki iktisadî hayata bakmakta fayda vardır. Böylece ihtilâlin Osmanlı’da
görülmesinin nedenleri arasında malî sorunların olup olmadığı ortaya çıkacaktır.
153
işçi sınıfının55 varlığından ve dolayısıyla işçi problemlerinden bahsetmek
mümkün değildir.
55
Osmanlı Devleti 19. yüzyılda yaptığı ekonomik antlaşmalar ve Gülhane Hattı ile beraber liberal
ekonomiye yasal zemin oluşturarak açık pazar ekonomisinin önündeki engeli kısmen kaldırmıştır.
Osmanlı’daki fabrikalaşma süreci ve modern manadaki Osmanlı işçisinin ortaya çıkışı da bu
tarihlere denk gelmektedir. Osmanlı’daki bu yeni sınıfın devlete karşı ayaklanmasının ilk
görüldüğü zamanlar ise 1839 ve 1851 yıllarıdır. Ancak bu ayaklanmalar Avrupa’daki işçi
olaylarıyla aynı karakterde değildir (Çetinkaya-Alkan, 2021: 62-72).
154
Haziran ayına gelindiğinde ise bu defa Alléon56 ve Baltazzi’den57 memur maaşları
için otuz bin lira borç alındığı görülmüştür (İ. MSM, 22: 535; 19 Eylül 1848).
56
Fransız asıllı Jacques Alléon, 19. yüzyıl Galata bankerlerinden biridir. Uzun süre Darphane-i
Amire ve sefaretleri sarraflığı yapmıştır. Dersaadet Bankası kurucularındandır. Osmanlı’daki diğer
bankerler arasından sıyrılarak farklı bir konuma gelmiş, ekonomik hayatta önemli bir yer
edinmiştir. 1789 Fransız İhtilâli’nin ardından Osmanlı Devleti’ne sığınmıştır. Ailenin en büyük
oğludur (Manav, 2018: 91).
57
Manoloki Baltazzi (Baltacı) 19. yüzyılda Osmanlı ekonomik hayatında elli yıldan fazla önemli
bir rol oynamış bankerlerin başında gelir. Dersaadet Bankası’nın kurucuları arasında yer alır.
Osmanlı tebaasından olmadığı halde mülk sahibi ilk yabancıdır. Büyük bir servet sahibi olmuştur
(Kazgan, 2005: 35).
58
Latince “cambiane” sözcüğünden gelen “kambiyo”, değiştirmek manasına gelmekte olup kâğıt
ve madeni para gibi tüm para birimlerinin yabancı paralarıyla, bu paralarla ödenebilen çek, bono,
poliçe gibi araçların tümüne karşılık gelip özetle bu parasal birimler arasında yapılan değişimdir
(Bengisu, 2016: 104-108). Osmanlı’da kambiyo, 1848 öncesi ve sonrası kambiyo sözleşmeleri ve
ayrıntıları için bkz; Al, H. (1997). Tanzimat Dönemi Bankacılık Teşebbüsleri, 1840-1852
155
dört defa poliçe çekerken 1848 İhtilâli döneminde Bâbıâli, bankerlerden bu sayıyı
en fazla üçe indirmelerini istemiştir. Çünkü ihtilâlin ardından Avrupa’ya çekilen
poliçeler karşılıksız kalmaya ve fiyatlarda düşüşler yaşanmaya başlamıştır. Tüm
bu olumsuzluklar Osmanlı ekonomik hayatında önemli bir yere sahip olan iki
bankerin kurdaki dalgalanmaları kontrol edebilmek için hükümetten altı ay
müddetle sermaye için borç istemesine dahi sebep olmuştur (Al, 1997: 82-85).
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Fakültesi, Türk İktisat Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul.
156
Tablo 2. 1:1848 Yılının Ağustos Ayında Rumeli ve Anadolu Kumpanyalarında Bulunan
Toplam Kuruş Miktarı
59
Ek 6, 7 1848 yılı temmuz ve ağustos ayına ait Poliçeler
60
Ek 8, 9 1848 yılı ağustos ayında hazineye ait bazı masraf defterleri.
157
Tablo 2. 2: 1848 Yılının Eylül Ayında Maliye Hazinesinden Farklı Yerlere
Aktarılması Gereken Miktar
158
marttan mayıs ayına
kadarki bütçelerinin
açığıdır.
Hazine 9661 kese Mukataa ve
tımarlardan
Dersaadet’e verilen
eylül taksitleridir.
Selimiye Kışlası 500 Kese Bina yapımı için eylül
ayında ihtiyaç
duyulan tutardır.
Darülfünun 300 kese Bina yapımı için eylül
ayında ihtiyaç
duyulan tutardır.
Cidde eyaleti 24821 kese Cidde eyaleti masrafı
için gerekli olan
miktardır fakat en az
4000 keseye daha
ihtiyaç vardır.
Ebniye-i Hassa ve Miriyye 943 kese Halihazırda
Müdürlükleri müdürlüklerin
hazinesinde bulunan
miktardır.
İran Sefiri Namık Efendi 150 kese Hediyedir.
Kuyumcubaşı 5497 kese Verilmesi gerekendir.
Esham ve evrak-ı nakdiye 5411 kese Esham ve evrak-ı
nakdiyenin temmuz
faizlerinin eksiği ve
eshamının ağustos ve
eylül faizleridir.
Bazergan Baltazzi 5000 kese Ertelenen borçtur.
Süfera-ı Devlet-i Aliyye 2472 kese 1000 kesesi daha
maaşları ve Bazergan Alléon önce verilmiştir.
Fransa tebaası 1260 kese Trablus'tan dolayı
Fransa tebaasına
temmuz, ağustos,
eylül
159
Vükela-ı izamın eylül ayı maaş 10476
ve tayinatları
Toplam 103483 kese
Kaynak: İ. MSM, 22: 532/6 (13 Eylül 1848)
160
Tahsilattan Ödenmesi Gereken Ödemesi Ertelenebilir Olunan
Kese Kese
Eylül ayına ait tablolarda görüldüğü gibi bütçedeki açık ağustos ayınınkine
kıyasla misliyle artmıştır. Ağustos’ta 789 kese bütçe açığı varken bu sayı eylül
ayında 31.114’e kadar çıkmıştır. Toplamda yapılacak harcama yüz üç bin dört yüz
seksen üç akçedir. Buna karşılık eylül ayında devletin eline geçecek kesin miktar,
havale edilecek olan haricinde yetmiş iki bin kese kadardır.
61
Hazinedeki yazıcı, bu defterde hesap yaparken ödemesi ertelenebilir kısımda toplama hatası
yapmış, 12.329 kuruş yerine ara toplamı 18.040 kuruş olarak kaydetmiş ve bu hatası daha sonraki
hesaplamalara da yansımıştır.
161
getiremeyeceklerini belirtmişlerdir. Bunun üzerine Sadaret, Maliye Nezareti’nden
meselenin özünün ve sarrafların gerekçelerinin ne olduğunun öğrenilmesini
istemiştir. Şayet ihtilâl nedeniyle ticaretteki durgunluk veyahut ellerindeki
mahsulleri satamadıklarından doğan bir mazeret sunarlarsa, sarraflara
durgunluğun kalkacağı belirtilerek, itirazlarının kabul edilmediği ve sözleşmede
belirlenen miktarı vaktinde ödemeleri gerektiği söylenecektir. Maliye Nezareti’nin
bu kararına rağmen Bâbıâli, mevcut durumda işlerin aksamaması için sarraflara
baskı yapılmasını doğru görmemiştir. Bunun üzerine Meclis-i Vâlâ’da bir
görüşme yapılmış ve sarrafların eylül ayında ödemek zorunda oldukları miktarın
yarısını eylül ayı içinde, geri kalanını ise sonraki bir buçuk-iki ay zarfında
ödemeleri şartıyla sarrafların erteleme talebi kabul edilmiştir (İ. MSM, 22: 532/8;
13 Eylül 1848).
162
uzlaşma yoluna gidilerek borç alınmasının mümkün hale getirilmesi üzerinde
anlaşılmıştır. Bu bağlamda iki bankere sunulacak teklifin ayrıntıları ise şöyledir:
Bu tekliflerden ilki, istenen borcun taksitle ödenmesi seçeneğidir. İkincisi ise
istenen miktarın bir kısmının verilmesi, geri kalan kısmınsa taşra malları
üzerinden ödenmesidir. Her iki seçenek de bankerlere sunulacak ve bu kişiler ikna
edilmeye çalışılacaktır. Böylece hazinede var olan otuz bin keseden yerine
koymak şartıyla on beş bin kese alınabilecek ve bu tutar kimi harcamalarda
kullanılabilecektir (İ. MSM, 22: 532/8; 13 Eylül 1848).
163
bazıları için ise çıkarılacak olan evrak-ı nakdiyyenin bir kısmı tahsis edilmiştir (İ.
MSM, 21: 530; Mac Farlene, 1850: 180).
164
Hükümeti büyük devletlerle olan dostluğuna güvenerek yeni bir düzenleme
yapmıştır fakat anlaşmada yer alan devletler mağdur olduklarını ifade ederek
yapılan düzenlemeyi kabul etmemişlerdir. Diğer bir seçenek olarak sunulan
gümrük vergilerinin yeni tarife üzerinden sonra ödenmesi fikri ise gelirlerin
gecikmesine ve hazinenin sıkıntıya düşmesine yol açacağı düşünülmüştür. Ayrıca
yabancı tüccarların bazılarının kaçma, vefat ya da iflas ihtimalleri karşısında
ödemeleri gereken vergiler hiçbir zaman alınamayacaktır. Tüm bunlar göz önüne
alınarak ihtilâl dönemi geçinceye ve İngiltere, Avusturya ve Fransa devletleri ile
yeni bir tarife belirleninceye kadar eski tarife üzerinden ticarete devam edilmesine
karar verilmiştir (A. MKT, 126: 53/1; 9 Mayıs 1848).
165
güçlük çekeceğini belirterek, bu soruna en kısa sürede çözüm bulunması
gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca devletin yaşadığı malî sıkıntıları bildiğini fakat
Bosna’daki masraflar ve zorunlu ödemeler için paraya ihtiyaç duyulduğunu
belirtmiş ve Bâbıâli’den yardım istemiştir (MB. İ, 3: 5; 5 Eylül 1848). Aynı
yazıda Tahir Paşa, 1848 İhtilâli’nin uzun süre devam edeceğini düşündüğünü
altını çizerek, ekonomik sıkıntıların artmaması için ticarete devam edilmesi
gerektiğini, bunun için ise ticaretteki durgunluğa acilen bir çözüm bulunmasının
şart olduğunu vurgulamıştır. Aksi halde mültezimler çok daha fazla zarar edecek
ve gümrük bedellerinin ihtilâl öncesi duruma dönmesi zor olacaktır. Gelişmeler
üzerine Bâbıâli, yerel idareden Bosna’daki gümrük gelirlerinin durumunu
anlamak amacıyla eyaletteki en büyük gümrük olan Ahlona gümrüğünün üç aylık
hasılatının da açıklandığı bir rapor istemiştir ((MB. İ, 3:5 ; 5 Eylül 1848; A. MKT,
MVL, 9, A: 62/2; 18 Haziran 1848). Raporda, coğrafi olarak Bosna’ya yakın olan
İtalya, Dobra ve Venedik’teki ihtilâlin şiddeti günden güne arttığı için Bosna
eyaleti yönetimi altında bulunan Ahlona’ya bağlı iskele ve büyük geçitlerde
şimdiye kadar devam eden emtia, bazı mallar ve hayvan gibi birçok ürünün
ticaretinin oldukça azaldığı belirtilmiştir. Ayrıca ihtilâl tüccarların can ve mal
güvenliğini tehlikeye attığı için bölgedeki ticaretin durma noktasına geldiği ifade
edilmiştir. Dolayısıyla Ahlona gümrüğünün 1848 Mart ve Mayıs ayı geliri, bir
önceki yılın aynı aylarına oranla neredeyse yarı yarıya düşmüştür. Özetle
gümrüğün üç aylık geliri doksan dokuz bin kuruş olmuştur. Bu raporda ayrıca,
ihtilâlin devam etmesi halinde garantörlüklerini üstlendikleri mültezimlere yapılan
harcamaların boşa gideceğinin altı çizilmiştir (A. MKT. MVL, 9, A: 62/3: 18
Haziran 1848).
166
Eflâk ve Boğdan’daki ticari faaliyetlere yansımıştır (Dumanlı, 2019: 268). Yine
bu bağlamda 1846 yılında Eflâk tuzlasının iltizamını alan iki gayrimüslim,
Bâbıâli’ye bir dilekçe yazarak ihtilâl nedeniyle işlerinin durma noktasına geldiğini
ve büyük bir zarar içinde olduklarını söylemişlerdir. Dolayısıyla kontratta yer alan
miktarı ödemelerinin imkânsız olduğunu, hatta tuzla işletmesinin masraflarının
çok olmasından ötürü yardım istediklerini belirtmişlerdir (HR. MKT, 21: 67: 7
Eylül 1848).
167
tam olarak hâkim olduğu düşünülen David Karabet maslahatgüzarlık göreviyle
tayin edilmiştir (İ. HR, 45: 2092/3; 13 Nisan 1848).
Osmanlı Devleti, yaşanan tüm ekonomik sorunlara rağmen tebaasından
olan ya da olmayan kişilere birebir yardım etmeyi de ihmal etmemiştir. Buna dair
birçok örnekler bulmak mümkündür. Bunlardan biri Rusçuk’tan gelen bir yardım
talebine verilen karşılıktır. Eflâk ihtilâline katılan Eliyad adında biri, ihtilâl
girişiminin başarısız olması neticesinde Fransa’ya kaçmış, eşi ise Rusçuk’a
geçmiştir. Ancak kadın ve çocukları burada günlük ihtiyaçlarını dahi
gideremeyecek derecede fakir düşmüşlerdir. Bu nedenden ötürü ihtilâl firarisinin
eşi, yetkililere bir yazı göndererek aslında eşinin eskiden beri Osmanlı Devleti’ne
sadık olduğunu ve ihtilâlcilerle herhangi bir ilgisinin olmadığını belirtmiş, malî
durumları düzelene kadar kendisi ve ailesine yardım edilmesi ricasında
bulunmuştur. Bâbıâli yetkilileri yaptıkları değerlendirme sonrasında eşinden
dolayı kadın ve çocukların cezalandırılamayacağı sonucuna vararak Rusçuk
emvalinden geçici olarak aylık üç yüz kuruş maaşın kadına verilmesine karar
vermiştir (A. AMD, 11: 63; 23 Ekim 1848).
Yine Sardunya Devleti ticaret gemilerinin Macarlı seksen mülteciyle
birlikte gizlice Akdeniz Boğazı’na girdiğinin tespit edilmesinin ardından
yetkililer, bu kişilerin Osmanlı Devleti topraklarında hiçbir yere indirilmeden,
aynı gemilerle geldikleri yere geri gönderilmesi yönünde karar almıştır. Fakat
yapılan araştırmalarda gemi içinde bulunan mültecilerin iaşelerini dahi
karşılayacak paralarının olmadığı, aşırı derecede sıkıntı yaşadıkları ortaya
çıkmıştır. Bunun üzerine yetkililer, kimseye duyurulmadan gizlice Mal
Sandığı’ndan Sardunyalı kaptana Macarlıların iaşelerini karşılaması için yedi bin
beş yüz kuruş akçe yollamıştır (A. MKT, 222: 34/2; 5 Eylül 1848). İlaveten
Venedik’in ileri gelenlerinden biri, Venedik’te çıkan ihtilâl münasebetiyle aşırı
derecede fakir düşmesinin ardından, daha önce Osmanlı Devleti tarafından
kendisine verilen devlet nişanını geri verip bunun karşılığında para verilmesi için
Maliye Nezareti’ne başvuruda bulunmuştur. Yetkililer, Venedikli bu kişinin
talebini ihtilâlden zarar görmesini göz önüne alarak değerlendirmiş ve müspet bir
karar almıştır (A. AMD, 11: 77; 5 Kasım 1849).
1848 İhtilâli’nin Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkilediğini 1848
yılı öncesi ve sonrası bütçelerine bakıldığında da açıkça görmek mümkündür.
1847, 1848 ve 1849 yılı bütçeleri karşılaştırıldığında 1847 yılında bütçe açığı
168
25.168.435 kuruş iken, 1848 yılında 88.225.456 kuruşla neredeyse üç buçuk katı
kadar artmıştır. Etkiler devam ettiği için bu açık 1849 yılında ancak 78.893.647
kuruşa gerilemiştir (Gürkan, 2003: 8-26).
169
2. 6. Osmanlı’da Mülteci Meselesi
170
Hükümeti’ne karşı başlattıkları mücadelelerinde büyük bir başarı elde eden
Macarlar, 1848 yılının sonundan itibaren neredeyse 1849’un sonuna kadar sürecek
olan zorlu bir bağımsızlık mücadelesine girmiştir. 1848 yılında Macarların
bağımsızlığını tanıyan Avusturya İmparatoru’nun yerini alan Francis Joseph’in
yeni Macar Devleti’ni tanımayı reddettiğini açıklaması üzerine harekete geçen
Avusturya orduları, Macarların merkezi olan Budapeşte’yi yeniden Avusturya
topraklarına katarak bağımsız bir Macar Devleti’ne izin vermeyeceklerini
göstermişlerdir. Avusturya’nın bu saldırıları, Macarların yıllardır hayalini
kurdukları bağımsızlık mücadelesinin başlamasına ve Macar Hükümeti’nin Ocak
1849’da Debrecen’e taşınmasına sebep olmuştur. Böylece 1848’de başlayan
Macar İhtilâli, Macar Bağımsızlık Savaşları’na dönüşmüştür (Kann, David, 1984,
346).
171
Ayaklanmasının liderlerinden biri olan General Joseph Bem, Macarların
bağımsızlık mücadelesine destek vermek amacıyla Macarlara katılmıştır. General
Bem’in savaşa katılmasının ardından, olaylar kısa süreli de olsa Macarların lehine
dönmüştür. Ancak yaz aylarında başlayan bir dizi çatışma ile işler yeniden tersine
bir hal almıştır. Nihayetinde Temaşavar Savaşı’nda Macar ordularının yenilmesi,
Macar bağımsızlık mücadelesinin sonunu getirmiştir (Cayley, 1856: 188-194).
Macar ordularının dağılması, Kossuth ve General Bem’in iletişim sorunu
nedeniyle bir araya gelememesi, Avusturya Devleti’ne karşı başlatılan bağımsızlık
mücadelesinin bitmesine ve umutların tükenmesine sebebiyet vermiştir. Bu
yenilginin ardından 11 Ağustos 1849’da Macar lider Kossuth, istifasını vererek
görevini General Görgey’ye devretmiştir (Cayley, 1856: 190-195; Nazır, 2016:
33-35).
172
bulunan Macarları kabul etmesi aslında bir bakıma Macarları hala kendi tebaası
gibi gördüğüne de işaret etmektedir. Ayrıca Bâbıâli idaresinin Macarları
gereğinden fazla desteklemesinde Avusturya’yı hasım devlet olarak görmesinin
etkisi olduğunu söylemekte mümkündür. Zira bu aşamada Macar ve Leh
sığınmacılar Osmanlı için değil, daha ziyade Avusturya ve Rusya için bir tehdit
unsuru oluşturmaktadırlar.
173
General Perczel’in sınırları geçmesinin hemen ardından ihtilâlin başından
itibaren Macar ihtilâlcilerin ve devletin lideri olan Kossuth, 17 Ağustos’ta
Osmanlı sınırlarına giriş yapmıştır. Kossuth ilk önce Turnu-Severin’e, ardından
ise 22 Ağustos’ta Osmanlı yetkililerinin kararıyla Vidin’e nakledilmiştir.
Kossuth’u takiben Leh ve İtalyan lejyonlarından olan 27., 67., 78. taburlardan
gruplar halinde kaçanlar da mülteci olarak Osmanlı’ya sığınmıştır. Vidin
Kampı’nda çıkan salgın hastalıkların yol açtığı ölümlerden ötürü tam sayı
bilinmese de Osmanlı’ya yaklaşık 5000 ilâ 5500 kadar mülteci sığınmıştır. Kasım
ayına gelindiğinde ise 1690 kadar mülteci daha kampa giriş yapmıştır (Hatipli,
2002: 805).
174
söylemden ibaret olan bu tehdit, General Bem ve yaklaşık iki yüz elli altı
mültecinin İslamiyet’e girmesiyle gerçeğe dönmüştür. Ancak bu durum
Avusturyalı ve Rus yetkililerin Osmanlı aleyhine propaganda yapmalarına yol
açmış, Osmanlı idaresi mültecilere zoraki din değiştirttiği gerekçesiyle
suçlanmıştır. Bu söylentiler Kossoth’un Lord Palmerston’a bir mektup yazarak
ondan yardım istemesine yol açmıştır. Kossoth’un mektubu Avrupa’daki
gazetelerde yayınlanmış, kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmıştır. Avrupa’da
Osmanlı aleyhine çıkan olaylar Bâbıâli’yi harekete geçirmiş; Bâbıâli’nin
mültecilerin İslamiyet’e girmelerine zorlandıklarına dair haberlerin doğru
olmadığı, zira bunun dini kurallarca yanlış olduğu hakkında bir açıklama
yapmasına neden olmuştur. Açıklamada mülteciler arasında böyle bir söylemin
gündeme gelmesinin sebebinin iade edilme korkusu olduğunun altı özellikle
çizilmiştir. Kısa bir süre sonra ise Kossuth yeni bir mektup yazarak söylentilerin
yalan olduğunu duyurmuştur (Saydam, 1997: 351-352).
175
mültecilerin iade edilmesinin, alacakları cezalar düşünüldüğünde insan haklarına
uymadığı gerekçesiyle kendisine sığınanları vermeyeceğini açıklamıştır. İki
devletin elçilerini geri çekme kararı üzerine İngiltere ve Fransa, Osmanlı’ya
yardım edeceklerini ve mültecilerden yana taraf olduklarını belirtmişlerdir (Karal,
2007: 216-217).
176
İslamiyet’e ve Osmanlı vatandaşlığına geçen Lehlerin, Halep’e gönderilmesine
karar verilmiştir. Antlaşma gereği yurtlarına dönmek isteyenlere izin verilirken,
Leh uyruklu olup Osmanlı’ya ve İslamiyet’e tabi olmayanlar ise bir daha geri
dönmemek şartıyla sınır dışı edilmişlerdir. Macar İhtilâli’nin öncüsü ve devletin
devrik lideri Kossurt, küçük bir grupla beraber 15 Şubat 1850’de önce Bursa’ya,
buradan da Kütahya’ya geçmiştir (György, 2002: 806-807; Nazır, 2016: 146-204).
63
Macar ve Leh mültecilerin etkisini sadece 1848 İhtilâli boyutunda değerlendirmek eksik bir
tanım olacaktır. Çünkü gerek orduda gerek kültürel anlamda Osmanlı Devleti’ne birçok katkı
sağlamışlardır. Örneğin edebi ve kültürel anlamda katkıları için bkz: Mahmut Çetin, (2020).
Boğaz’daki Aşiret, Ankara: Biyografi Net Yayıncılık.
177
bazı Sırplar bu durumdan rahatsız olarak Osmanlı’ya iltica etmek için Bâbıâli’ye
başvurmuştur. Ancak söz konusu mevzu Macar ve Leh mülteciler gibi diplomatik
sorunlara yol açmadığı için daha çok Belgrad ve Bâbıâli arasındaki küçük bir iç
mesele olarak kalmıştır. Aslında bu grup Avusturya Devleti’nden değil,
bağımsızlıklarını ilan eden Macarların hâkimiyetinde yaşamak istemeyenlerden
oluşmaktadır. Dolayısıyla iltica talepleri Avusturya yetkililerinin olumlu
yaklaşacağı bir durumdur, zira Macarlara karşı başlatılan her girişim Viyana
Hükümeti’nin desteğini almaktadır.
Belgrad Meclis Reis’ine gelen Sırp müzakereci grup, şayet iltica istekleri
kabul edilirse bunun Osmanlı Devleti için soruna neden olmayacağını çünkü
gerektiği zaman ihtiyaç duyulan iltica izinlerini Viyana Hükümeti’nden
alabileceklerini ifade etmişlerdir. Dahası meclis başkanından Bâbıâli yetkililerine,
devletler arası bir problem çıkarmayacaklarına dair teminat dahi verebileceklerini
iletmesini talep etmişlerdir. Ayrıca Osmanlı Hükümeti mevzu bahis olan Sırpların
sığınma isteklerini kabul ederse, bu kişiler Avusturya’da bulunan diğer Sırplarla
da görüşüp, onların da Osmanlı’ya iltica etmelerini isteyeceklerdir. Osmanlı
178
Devleti hakimiyetine girdiklerindeyse, iç işlerini idare edebilecek bir knezin
idaresi altında, bölge valisinin kontrolüne gireceklerini ve Osmanlı’ya bağlı
kalacaklarını ifade etmişlerdir (A. MKT, MHM, 7: 9; 17 Ekim 1848).
64
Arşiv kaynaklarında yapılan araştırmalarda, Avusturya Sırplarının iltica taleplerine verilen
cevaba dair bir belgeye rastlanamamıştır. Dolayısıyla burada ihtilâl sırasında Avusturya Sırplarının
bir bölümünün Osmanlı’ya sığındığına dair net bir ifade kullanmak mümkün değildir. Ancak
belgede yer alan bilgilerden hareketle Osmanlı’ya iltica etmek isteyen Sırpların sayısının Belgrad
Sırplarının üç katı kadar olduğu göz önünde bulundurulursa böyle bir başvurunun kabul edilmediği
tahmin edilebilir.
179
Osmanlı topraklarına ulaşmasının hemen ardından, burada yaşayan İtalyanlar ve
Avusturyalılar arasında huzursuzluklar ortaya çıkmış, hatta İtalyanlar tarafından
Avusturya Elçiliği’ne bir saldırı dahi düzenlenmiştir. Çiğdem Dumanlı, 1848
İhtilâli’nin Osmanlı Devleti’ne etkilerini ele aldığı çalışmasında, 1848 İhtilâli’nin
Paris ve Alman şehirlerine ulaşmadan önce Osmanlı topraklarında görüldüğünü
belirtmiş, bunu da İtalyanların Dersaadet’te çıkardıkları söz konusu olaylara
dayandırmıştır (Dumanlı, 2019: 119-120).
180
Avrupa kıtası, 18. yüzyılın sonundan itibaren 19. yüzyıl boyunca gerek
kıtalar arası, gerekse lokal ihtilâllerle karşı karşıya kalmıştır. Avrupa’daki bu
ihtilâller Osmanlı Devleti açısından Avrupa’nın ya da Hristiyanların iç problemi
olarak görülmüş, hatta bu durum Osmanlı idaresi tarafından memnuniyetle
karşılanmıştır. Söz konusu ihtilâllere dair haberler Osmanlı topraklarında duyulsa
da herhangi bir olaya neden olmadığı gibi başlarda düşünsel boyutta bir etki de
bırakmamıştır. Dolayısıyla ihtilâllerle birlikte ortaya çıkan “eşitlik” ve “özgürlük”
gibi kavramlar başlarda Osmanlı zihin dünyasında imgeye dönüşmemiştir. Bunun
en büyük göstergesi, 1789 İhtilâli sonrasında Fransızlar için özgürlüğün simgesi
sayılan ve Dersaadet’te neredeyse herkesin görebileceği bir konuma ekilen
“özgürlük ağacı”na ahalinin hiçbir tepki vermemesi olmuştur (Yeşil, 2015: 409)
Mevzu bahis olan elçilerin başında gelen Viyana Sefiri Mehmed Şekib
Efendi, yazılarında 1848 İhtilâli’ni kısaca “kuru gürültü ve ayak patırtısı” olarak
nitelendirmiştir. Bu noktada ihtilâl yanlılarının isteklerini gereksiz; söylemlerini
181
ise manasız iddialar olarak görmüştür. Üstelik Şekib Efendi’ye göre ihtilâl ne
kadar büyürse büyüsün, bu heyecan eninde sonunda sönmeye mahkûmdur. İhtilâl
sırasında Bâbıâli’ye birçok rapor gönderen Şekib Efendi, ihtilâlci hareketi
tanımlarken en çok “fesad” diğer bir ifadeyle ihtilâl kelimesini kullanmıştır. Bu
tanımını ihtilâl sonucunda kurulan hükümetleri işaret ederken de kullandığı
görülmektedir. Örneğin Eflâk’taki ihtilâlin ardından kurulan yönetimi “fesad
hükümeti” olarak adlandırmıştır (İ. HR, 46: 2156/ 3; 25 Mayıs 1848; HR. MKT.
22: 7; 19 Eylül 1848). Kavramın ilk ve en yalın hali, sözlükte “tabiî” olandan
başka bir deyişle doğal olandan ayrılmama manasına karşılık gelmektedir. Yine
bu bağlamda yaygın şekliyle kargaşa ve asayişi bozma anlamında
kullanılmaktadır (Devellioğlu, 2006: 262-913-986-1059). Bu çerçeveden
bakıldığında Şekib Efendi’ye göre 1848 İhtilâli, doğal olan düzeni bozmaya
yönelik çıkarılan karmaşa ve kargaşadan ibarettir. Nitekim ihtilâl esnasında
Bâbıâli’yle olan yazışmalara bakıldığında en çok “fesad” kelimesiyle
karşılaşılmaktadır.
182
Ona göre ihtilâlin amacı “serbestîyet” fikridir. Mazhar Osman, bu tarz düşünceleri
ve girişimleri uygunsuz olarak nitelerken, bunların sonucunun ise ancak fesada
yol açacağını vurgulamıştır (A. MKT. 123: 82; 27 Nisan 1848).
183
Osmanlı toplumunun Avrupa’daki ideolojileri takip noktasında pek de geride
olmadıklarını göstermeleri bakımından önemlidir. Ayrıca bu dönemde Bâbıâli’nin
basına uyguladığı sansüre rağmen 1850’ye kadar sosyalizme dair haberlere
müsaade etmesi henüz bu türden fikri hareketleri tehdit olarak görmediğinin
kanıtıdır.
184
vardır. Öncelikle bahsi geçen zümre içinde yer alanlar, Osmanlı için dönemin
eğitim merkezi olarak kabul edilen Fransa’da eğitim almış ve dolayısıyla buradaki
düşünce sistemine maruz kalmış kişilerdir. 1830’dan sonra Bâbıâli tarafından
desteklenen bu kişiler, öğrenci olarak Fransa’ya gönderilmeye başlamış ve başta
askeri olmak üzere teknik ve sosyal bilimler alanlarında eğitim almışlardır ve
dönüşleri sonrasında Osmanlı modernleşme hareketi içerisinde önemli roller
üstlenmişlerdir. Osmanlı entelijansiyasının en önemli isimlerinden olan Şinasi,
Namık Kemal ve Osman Hamdi bunların sadece birkaçıdır (Düzcü, 2016: 63).
Namık Kemal de tıpkı Şinasi gibi modern Osmanlı aydını zümresinin ilk
temsilcilerindendir ve fikirlerini ancak 1848 yılının çok sonrasında kaleme
alabilmiştir. Yön Dergisi’nde yayımlanan ve yabancı bir kaynağa dayandırılan
bilgiye göre Namık Kemal’in 1789 İhtilâli’nin fikirlerini benimsediği, 1848
İhtilâli’ni ve taraftarlarını, hatta büyük Fransız istiklâlini desteklediği iddia
edilmiştir. Öte yandan İbret gazetesindeki yazar arkadaşlarıyla beraber Paris
komününün sözcülüğünü üstlendiği vurgusu yapılmıştır (Baladuroğlu, 1962: 13;
Cerrahoğlu, 1975: 276). Nitekim Namık Kemal’in Hürriyet gazetesinde kaleme
65
Sait Sermedi ismine dair teferruatlı bir bilgi bulunmamakla birlikte tanzimat döneminin en önde
siyasetçilerinden biri olan Sadrazam Ali Paşa’ya karşı bir suikast girişimi olduğu iddia
edilmektedir (Koray;1987: 193-204).
185
aldığı makalelerindeki düşünceleri de bunu destekler niteliktedir. 21 Haziran
1869’da Hürriyet gazetesindeki “Fransız İhtilâli” başlıklı yazısında, bu tarihlerde
Fransa’nın bazı şehirlerinde patlak veren olaylara değinerek yaşananların nedenini
yaklaşık yüz yıl öncesine diğer bir deyişle 1789 İhtilâli’ne dayandırmıştır. Zira
ona göre Fransızlar, 1789 İhtilâli’yle gaflet uykusundan uyanıp hukuk-ı
hürriyetlerini tanımaya ve millet-i hakimiyetlerini istemeye başlamışlardır. Namık
Kemal, Fransa’daki bu olayların ve isteklerin yakın zamanda yani 1848 yılında da
yaşandığını ve şimdiki taleplerle aynı bir rejim sistemi istendiğini; bunun
sonucunda cumhuriyetin kurulduğunu ancak çok uzun sürmediğini ve III.
Napoleon’un 1851’de mutlakiyeti yeniden tesis ettiğini vurgulamıştır. Zira ihtilâl
neticesinde kurulan ikinci cumhuriyet dönemi müddetince reform talepleri, seçim
sistemi ve işçi hakları gibi konularda düzenlemeler yapılmadığı gibi iç ve dış
siyasette de sorunlar yaşanmaya devam etmiştir. Dolayısıyla Namık Kemal’e göre
halihazırda yaşanan olaylar 1848 İhtilâli’nin devamı niteliğindedir. Çünkü halk
hiçbir zaman hükümet-i milliye ve hürriyet taraftarı olmaktan vazgeçmemiştir. Bu
kapsamda 1848 İhtilâli, insanları ileri bir seviyeye taşımıştır. Namık Kemal,
yazısının sonunda bir metaforla ihtilâl durumunu tanımlamıştır: Monarşik devlet
bir baba, halk ise evlattır. Babalar çocuklarının kendi arzuladıkları karaktere
bürünmelerini ister; evlatlar ise kimi zaman tabiiyet durumunu sorgulamaya
başlar. Bu noktada babalar, evlatlarını zor kullanarak terbiye ederler. Fakat zaman
geçtikçe büyüyen ve şiddet durumunu özümseyen çocuklar, babalarını diğer
babalarla kıyaslayarak; insan olup olmadıklarını, ihtiyaçlarını ve oy hakkı gibi
haklarını sorgulamaya başlarlar. En nihayetinde düzeni değiştirmek için harekete
geçerek babalarına başkaldırırlar. Baba ve çocuk arasında bu münakaşa ve şiddet
durumu ihtilâldir. Namık Kemal, insanların artık eskisi gibi olmadıklarını,
bilinçlendiklerini ve eski yönetim tarzlarının toplumu idare etmekte yetersiz
olduğunu vurgulayarak eski düşünce tarzlarının gaflet olduğunu iddia etmiştir.
Fakat Namık Kemal bu noktada baba figürünün diğer bir deyişle padişahın
tamamen devre dışı bırakılması taraftarı değildir. Daha ziyade evladın da söz
hakkının olduğu bir ilişkiden yanadır (Namık Kemal, 21. 06. 1869: 3). Dolayısıyla
Namık Kemal, monarşinin ortadan kaldırılması taraftarı değildir. Bu düşünce
Osmanlı Devleti özelinde ele alındığında Namık Kemal, padişah ve halk temsil
eden bir meclisin birlikte hareket ettiği bir yönetimden yanadır. Hatta bu
186
düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla kendisiyle aynı düşünceye sahip olan Yeni
Osmanlılara katılmıştır (Alan, 2018: 65-66).
Ancak yaklaşık bir yıl sonra “Arif” ismiyle kaleme aldığı yazısında yine
1789 Fransız İhtilâli üzerinden bir yorumlamaya giderek “Fransa milleti dahi
ayniyle bizim gibi bir idare-i keyfiye altında esir ve mazlum idi…. Yani
Fransızların da Bâbıâlileri, Âli ve Fuad Paşaları var idi.” sözleri ilginçtir.
Fransızların bu durumdan 1789 ve 1848 İhtilalleriyle kurtulmaya çabaladıklarının
ve halihazırda devam eden sorunların altında yatan sebebin cumhuriyet yönetimi
talebi olduğunun altını çizmiştir. Namık Kemal, yazısının devamında cumhuriyet
yönetiminin tek kişilik idare sisteminden daha iyi olduğunu ifade ederek
Fransa’da özgürlüğün Osmanlı’dakinden daha fazla olduğuna vurgu yapmıştır
(Namık Kemal, 01.05.1870: 2).
187
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. 1. Genel Tedbirler
3. 1. 1. Siyasî Tedbirler
188
gelmiştir. Osmanlı idaresi yanlış anlaşılmalara mahal vermemek ve güçsüz bir
imaj çizmemek için yabancı devletlere karşı ihtiyaç duyulan tedbirlerin alınması
gerektiğini düşünmüştür. Hususiyetle de ihtilâl hareketini çıkarları doğrultusunda
kullanmak isteyen ayrılıkçı unsurların bahane teşkil edebilecekleri meselelere dair
önlemler alınmaya çalışılmıştır. Söz konusu tedbirler kapsamında Sadrazam
Mustafa Reşid Paşa, Serasker Paşa, Fethi Paşa, Kaptan Paşa ve Maliye Nazırı gibi
birçok bürokratın bir araya gelip ihtilâli etraflıca değerlendirmeleri ve raporlarını
Osmanlı sultanına bildirmeleri istenmiştir (İ. MSM, 67: 1925/1; 10 Mart 1848).
Bu maksatla kısa bir süre sonra Osmanlı sadaretinde bulunan Mustafa Reşid Paşa,
konuyu müzakere etmek için devletin ileri gelenlerini bir araya toplamıştır. 1848
İhtilâli’ni alelade bir girişim olarak değerlendirmeyen Mustafa Reşid Paşa,
uluslararası siyaset dolayısıyla Osmanlı Devleti’nde de ihtilâlin etkilerinin
olacağını; siyasî, askerî ve mali birtakım önlemlerin alınması gerektiğini
vurgulamıştır (Türkgeldi, 1928: 29). Aslında ihtilâlin Avrupa’da patlak verdiği
sıralarda Osmanlı Devleti’ni doğrudan doğruya etkilemeyeceğini düşünen Bâbıâli
idarecileri, ilerleyen dönemde durumun, tasavvur ettiklerinin ötesinde olduğunu
görmüşlerdir (A. MKT, 116: 30/1; 23 Mart 1848).
- 1848 İhtilâli bütün dünyanın zihnini işgal eden büyük bir olaydır ve
insanoğlunun tahmin edebileceği bir noktada değildir. Zira Avrupa’da yaşanan bu
buhran ve politikada görülen belirsizlik her an bir fırtınaya dönüşebilir.
66
Ali Fuat Türkgeldi, 1928 yılında bir araya getirerek oluşturduğu Ricâl-i Mühimme-i Siyâsiyye
adlı eserinde de yer vermiştir. Kitap 19. yüzyılın Osmanlı siyasetinde önemli roller üstlenen ricalin
görüşlerini ve kısmen de hayatlarını konu almaktadır. Bkz. Ali Fuad Türkgeldi, (1928). “Ricâl-i
Mühimme-i Siyasiyye”, İstanbul: Yeni Matbaa
189
Halihazırda siyasî birliklerini tamamlamaya çalışan ulus ve devletlerin de mevcut
ihtilâl ortamından istifadeyle bu düşüncelerini gerçekleştirmeye çalışacakları da
yüksek ihtimaldir. Dolayısıyla devletlerin, kendilerini ihtilâl öncesi durumlarıyla
kıyaslamaları boş bir çabadır.
67
Osmanlı Devleti, 1848 İhtilâli’nin ardından Fransa’da ilan edilen cumhuriyet rejimini tanıma
sorunuyla uzun bir süre mücadele etmiştir. Bu süreçte Fransa’dan gelen talebe kesin bir cevap
vermemiş, başta İngiltere olmak üzere diğer büyük devletlerin yeni Fransız rejimini tanımaları
beklenmiştir. Çünkü eğer Osmanlı yönetimi Fransa’daki cumhuriyeti kabul eder de diğer büyük
güçler buna karşı çıkarsa bu durumun daha büyük sorunlara neden olabileceğinden endişe
duyulmuştur. Ancak yapılan müzakereler sonucunda Fransa’daki yeni rejim resmen tanınmıştır ve
bu karar Bâbıâli tarafından Osmanlı coğrafyasının farklı bölgelerinde bulunan eyaletlerine
bildirilmiştir. Böylelikle yeni tanınan ve Osmanlı’ya görevlendirilen konsolos ve vekillerinin
devlet geleneğine göre karşılanacağı belirtilmiş, harp gemilerinin donanma kaidelerine göre kale,
sur ve tabyalardan karşılıklı top atışlarıyla karşılanmaları istenmiştir. Söz konusu yazı Fransız
konsoloslukların bulunduğu Sayda, Kıbrıs, İzmir, Yanya, Silistre, Cidde, Kale-i Sultaniye, Halep,
Tekfurdağı, Tırhala, Trablusgarp, Adana, Bozcaada, Midilli, İstanköy, Limni, Girit, Rodos, Mısır,
Selanik, Ayvalık, Sakız gibi yerlere yollanmıştır (HR. MKT, 22:12; 20 Eylül 1848).
190
-1848 İhtilâli’nin mevcut düzeni bozması halinde savaş çıkarmak isteyen
kimi devletlerin Osmanlı boğazlarından donanmalarını geçirmek istemeleri
karşısında izlenecek yol haritası müzakere edilmelidir.
Devlet ricaline göre şayet bir ihtilâl çıkarsa, Osmanlı askerî kuvvetleri ilk
etapta saldırıları durdurabilecektir; fakat sonrasında düzeni ve asayişi yeniden
sağlamak için mutlaka müttefiklerin desteğine ihtiyaç vardır. Bu arada söz konusu
tarafsızlık halini ihlal edip durumu lehine çevirmeye çalışan bazı potansiyel
güçlerin saldırılarına karşı da tetikte olunmalıdır. Tüm bunlara karşın ihtilâl bir
dünya savaşına evrilirse ve Fransızlar Rusya’yı vurmak amacıyla Karadeniz’e
geçmek ya da Ruslar kendilerini savunmak için Osmanlı boğazlarını kullanmak
istediklerini belirtirlerse Osmanlı Devleti, Boğazlar Sözleşmesi’nin hükümlerini
uygulamaya koyarak buna izin vermeyecektir68. Ayrıca böyle bir savaş halinde
68
Osmanlı Devleti, sahip olduğu coğrafî konumundan dolayı ticarî açıdan önemli bir avantajı
elinde bulundurmaktadır. Bu özelliği nedeniyle birçok devlet, Osmanlı topraklarında ticarî
faaliyetleri yürütebilmek amacıyla bazı imtiyazlar istemiştir. 1798’e kadar Akdeniz’de üstünlüğü
elinde bulunduran Fransa bu gücünü İngiltere’ye kaptırmış, İngilizler sömürgelerine giden yollarla
bağlantısı bulunan Osmanlı sularında imtiyaz elde edebilmek için Osmanlıya yaklaşım siyasetini
değiştirmiştir. Osmanlı Devleti’nin giderek azalan gücü karşısında sahip olduğu coğrafî avantajı,
rekabet halindeki Avrupa devletleri arasında büyük bir sorun haline gelmiştir. Bilhassa 19.
yüzyılda İngiltere ve Fransa ile rekabet edecek derecede güçlenen Rusya’nın bu deniz yolları
üzerinde planları bulunmaktadır. Rusya’nın 18. yüzyılın ikinci yarısında sıcak denizlere inme
hedefi paralelinde Osmanlı boğazları, uluslararası sorun haline gelmiştir. Mısır Meselesi
neticesinde sekiz yıl süreyle yürüklükte kalacak Hünkâr İskelesi Antlaşması imzalanmış; Ruslar
boğazlardan gelebilecek bir tehlikeye karşı kendilerini koruma altına alarak bir nevi boğazların
191
geniş coğrafî sınırlara sahip olan Osmanlı Devleti’nin politik olarak tarafsızlığını
ilan etmesi, en doğru seçenek olarak düşünülmüştür (HSD. AFT, 1: 38/7; 25 Mart
1848).
kontrolünde söz sahibi olmuştur. Fakat bu durumdan özellikle rahatsız olan İngiltere, yeniden
patlak veren Mısır sorununu Rusların boğazlar üzerindeki avantajını tersine çevirmek amacıyla
fırsat olarak değerlendirmiştir. Mısır sorununun bertaraf edilmesinin hemen ardından, 1841’de,
Londra’da Osmanlı Devleti; İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve Prusya temsilcileriyle
“Boğazlar Sözleşmesi’ni” imzalamıştır. Böylece boğazlar sorunu uluslararası bir statü kazanmıştır.
Antlaşma ile Akdeniz’e inmek düşüncesinde olan Rusya, Karadeniz’in güneyinde kalmış ve
yayılmacı politikası büyük oranda sekteye uğramıştır. Ayrıca boğazlar, ticaret gemileri dışında
savaş gemilerine kapatılmıştır ve bu, Avrupa Devletler Hukuku’nun temel prensiplerinden biri
haline getirilmiştir (Acar, 2019: 114-119). Kırım Savaşı’na kadar devam edecek bu antlaşma ile
barış zamanı haricinde boğazlar tüm savaş gemilerine kapatılmış, sadece yabancı elçilerin hizmeti
altında bulunan hafif savaş gemilerinin geçişine müsaade edilmiştir (Üçok, 1975: 94). Dolayısıyla
Osmanlı Devleti’nin temel dayanağı, uluslararası bir savaşta hukuki olarak boğazları kapatma
hakkıdır. İhtilâl olasılığı nedeniyle çıkacak bir savaşta devleti korumak adına boğazları kapatmak
için hukuki hakkı bulunmaktadır.
192
vapurların bulundurulması, lojistik açıdan oldukça önemli görülmüştür.
Dersaadet’te toplanan ordu mensuplarının dışında Nizamiye ve 40.000 redif
askerinin seferberliğine ihtiyaç duyulmuştur. Toplanan redif birlikleri, hassa ve
Dersaadet ordusunun talep ettikleri bölgelere gönderileceklerdir. Öte yandan
ordunun teçhizat eksikliğini gidermek maksadıyla Avrupa’ya satılmak üzere hazır
halde bulunan tüfekler satın alınmalıdır. Ordu giderlerinin artacak olması,
Bâbıâli’yi yeni finansal kaynaklara sevk etmiştir. Bu kapsamda çok mühim imar
faaliyetleri haricindekilerin durdurulması, yapılan tahsisatların geri alınması, gider
kalemlerinin düşürülmesi, ihtiyat akçesinden 11-12 bin kesenin ayrılması ve mali
açıkların bir sonraki yılın gelirleriyle dengelenmesi kararlaştırılmıştır (İ. MSM,
67: 1927/4; 28 Mart 1848).
69
Kutsal İttifak yani Holly Allience, 1815 Viyana Kongresi sonrasında Avusturya, Rusya ve
Prusya arasında yapılan birlikte hareket etme anlaşmasıdır. İngiliz siyasetçi Lort Palmertson’un
1848 İhtilâli esnasında mecliste yaptığı tanımlamasıyla Avrupa'nın anayasal kurumlarının
ilkelerinin benimsenmesinde herhangi bir ilerleme kaydedilmesini önlemek için diğer ülkelerin iç
işlerine etkili bir şekilde müdahale etmeyi amaçlayan ayrı güçlerin bir birliğiydi (HC Deb 16 May
1848 vol. 98 cc.1109-39.).
193
Avusturya halkının tepkilerine yol açmıştır. Hatta Fransızlardan kendilerine bir
saldırı olsa dahi Ruslarla birlikte hareket etmek yerine Fransızlara boyun eğmeyi
tercih ettiklerini protestolarla göstermişlerdir (İ. MSM, 67: 1930/1: 4 Nisan 1848).
194
hal olanlar üzerinde bir etki sahiptir ve eğitimsiz kimseler için bu tarz ideolojiler
daha ziyade düzeni yıkmaya yönelik hareketlerdir.
195
Avrupa’dakine benzer bir yöntemle ve hızla bir araya gelirse, Osmanlı
topraklarında da büyük bir ihtilâlin patlak vermesi ihtimali söz konusudur.
Tedbirler kapsamında genelgenin yollandığı bölgeler aşağıdaki tabloda yer
almaktadır:
196
Alınan tedbirlere rağmen ihtilâlin etkilerinin Osmanlı’da hissedilmesinin
ardından Mustafa Reşit Paşa ve bazı nazırlar görevden alınmıştır. Beklenmeyen
bu ani değişiklik neticesinde Adalet Divanı Başkanı İbrahim Sarim Paşa
sadrazamlığa yükseltilmiştir72 (New York Herald, 01.06.1848: 3). Ancak Sarim
Paşa’nın bu görevi çok sürmemiş, kısa süre sonra Reşid Paşa yeniden eski
görevine getirilmiştir (The Times, 13.09. 1848: 2; Ahmed Lütfi, 1999: 1259).
3. 1. 2. Sosyal Tedbirler
72
Mustafa Reşit Paşa’nın görevden alınması esasında ihtilâl nedeniyle değildir; daha ziyade ihtilâl,
görevden alınması için bir bahane olarak kullanılmıştır. Zira Mustafa Reşid Paşa’ya karşı gelişen
muhalefet çok daha önce başlamış, ihtilâlin patlak vermesiyle paşanın Frenk yanlısı olduğu ve çok
yakında Osmanlı’da da cumhuriyeti ilan edeceği söylemleri çıkmıştır ve dolayısıyla Paşa,
görevden alınmıştır…ayrıntılar için bkz: Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI. Güven Basımevi,
İstanbul, 1972. s. 3000-3001.
73
Ağras kazası Kadısı Ahmet Naim’in yetkililere yolladığı raporda, reayayı zulüm ve
saldırılarından korunmak ve rahatlarının bozulmasına neden olacak sorunlara engel olmak için
talimatlara göre tedbirler alındığı yer almaktadır (A.MKT, 120: 19; 11 Nisan 1848).
197
gerekli hassasiyetin gösterilmesi vurgulanmışsa da ihtilâlin sıçrama ihtimali en
yüksek yer olan Osmanlı’nın Balkan topraklarına daha fazla ehemmiyet verildiği
anlaşılmaktadır. Nitekim Hüdâvendigâr müşirine, Rumeli ve Tırhala
mutasarrıfına, Tırnova ve Filibe muhassıllarına, Tire valisiyle Midilli
kaymakamına Bâbıâli’den gönderilen telgraflarda, devlet memurlarına ihtilâlin
engellenmesi konusunda ciddi uyarılar yapılmıştır ve bölgenin denetiminden ve
geleceğinden idareciler sorumlu tutulmuştur. Daha önce sorun çıkarmış
memurların ihtilâlvari hareketlerden etkilenme potansiyelleri göz önünde
bulundurularak gözaltına alınmaları dahi kararlaştırılmıştır. Düzeni sağlayan
memurların ise reayaya karşı adil olmaları, yöneten-yönetilen ilişkilerindeki
hassas dengeyi kaybetmemeleri, sağduyulu olmaları ve elde ettikleri bilgileri
peyderpey merkeze bildirmeleri defaatle vurgulanmıştır (A. MKT. MHM, 5:
50/1;18 Mayıs 1848: MB. İ, 2: 50; 9 Mayıs 1848). Zira bu yerler gerek coğrafî
yapısı gerekse demografik özellikleri nedeniyle Anadolu ve Şark mevkilerinden
daha farklı niteliklere sahiptir. Söz konusu bu farklılıklar, bölgeye ihtilâlin
sıçramasını ve yayılmasını kolaylaştıran faktörlerdir. Dolayısıyla ihtilâlin en çok
Balkanlara yayılmasından korkulduğu anlaşılmaktadır. Bâbıâli için bölgede en
önemli tehdit unsuru ise Yunanlar olmuştur. Bu sebepten ötürü bölgedeki
memurlardan, ayrılıkçı düşünceye sahip Rumların Osmanlı topraklarına
girişlerinin engellemeleri için ciddi çaba sarf etmeleri istenmiştir (A. MKT, 199:
38; 2 Haziran 1848). Hatta bu amaçla yerel yöneticilerden ziyade özel olarak
yetkilendirilen memurlardan da istifade edilmiştir. Liyakat sahibi olmalarına
dikkat edilen bu memurlardan ilk etapta, görevlendirildikleri bölgelerde ihtilâlin
etkilerinin boyutunu ve nasıl tedbirler alınması gerektiğini araştırmaları
istenmiştir. Örneğin Osmanlı Hükümeti, Bosna seraskerinin de görüşlerini dikkate
alarak Dâr-ı Şûrâ azalarından Selami Efendi’yi Bosna eyaletine görevlendirmiştir
(A. MKT, 117: 80/1; 1 Nisan 1848). Bâbıâli’nin yerel idarenin fikrini alarak
görevlendirme yapması, ihtilâl döneminde yerel idarecilerle de polemikten
kaçınıldığı ve uyum içinde çalışılmak istendiğini göstermektedir.
198
Nisan 1848). Her ne kadar devletin idari yaklaşımının tebaaya tanıtılması fikri
önemli bir girişim olsa da, ihtilâli engellemek için yeterli bir adım olarak
görülmemiş ve Balkan topraklarının neredeyse tümünde bazı somut tedbirler
alınmıştır. Buna paralel olarak alınan askerî ve sosyal tedbirlerin doğru uygulanıp
uygulanamadığı da Bâbıâli tarafından denetlenmiştir. Dersaadet yetkilileri ve
Rumeli Eyaleti Mutasarrıfı Mehmed Ziya arasında yapılan bir yazışma buna örnek
verilebilir. Mehmet Ziya’nın Dersaadet’e yolladığı raporda, Avrupa’da görülen
ihtilâlin ciddi boyutlara ulaşmasından dolayı istenilen tüm önlemlerin alındığı,
hatta bazı ek tedbirlerin uygulamaya konulduğu belirtilmektedir. Mehmet Ziya
yazısında, Rumeli’de henüz ihtilâlin çıkmamasının nedenini alınan önlemlerden
ziyade bölgede yaşayan Hristiyan Osmanlı reayasının vatanlarını sevmelerine
bağlamıştır. Ancak Hristiyan halkın ihtilâl düşüncesinden etkilenmeye
başlamasıyla bu duruma bel bağlanmaması gerektiğinin de altını çizmektedir (İ.
HR, 45: 2134/1; 21 Nisan 1848).
199
3. 1. 2. 1. Mürur ve Pasaport Uygulaması
74
16. yüzyılda “yol hükmü” denilen bu belgeye 19. yüzyılda “mürur tezkiresi” adı verilmiştir
(Kütükoğlu, 2006: 60). Asayiş sorunun artması, ekonominin bozulması, nüfus artışı ve buna
paralel olarak kalabalıklaşan şehirlerin korunması gibi meseleler yüzünden 19. yüzyıl itibariyle
mürur tezkeresi uygulamasında büyük bir artış yaşanmıştır (Demirtaş, 2009: 739-741). Ayrıca
Osmanlı Devleti mürur tezkeresini 18. ve 19. yüzyıldan sonra kendi tebaasına sıkı bir şekilde
uygulamıştır. Yabancı devlet vatandaşları ise elçileri aracılığıyla ancak birkaç işlemden sonra izin
alarak Osmanlı topraklarında serbestçe dolaşabilmiştir (Fevzioğlu, 2003: 105-124).
75
Örneğin Varna’dan gelen Müslüman bir kadına yapılan soruşturmalar neticesinde kadının
tehlikeli olmadığı anlaşılınca izin verilmiştir (A. MKT, 126: 43).
200
kişinin mürur tezkeresi almasına izin vermemiştir. Ancak bir süre sonra bu
kişilerin hileli yollarla temin ettikleri pasaportlar vasıtasıyla deniz yolu üzerinden
Dersaadet’te gitmeyi planladıkları ortaya çıkmıştır (A. MKT, 129: 30; 19 Mayıs
1848). Bu durum, devlet çalışanlarının da zaman zaman görevlerini kötüye
kullandıklarını göstermektedir.
201
Yunanlar ve ayrılıkçı düşüncelere sahip kişilerin, yazılan kitap ve risaleleri
Osmanlı coğrafyasının tamamına göndermek istedikleri ortaya çıkmıştır. Bu
kapsamda yapılan araştırmalar neticesinde çok daha önceden de ihtilâl
propagandası yapan yayınların bölgeye dağıtıldığı anlaşılmıştır. Bunun üzerine
tedbir kapsamında kitapların yollandığı düşünülen Beyrut ve Sayda bölgesindeki
gümrük memurlarından, dışarıdan gelecek evrak ve kitapları denetlemeleri, bu
evrak ve kitapların her birinin güvenilir kişilere okutulması, içeriği zararlı olan
eserlere el konulması ve bunların birer nüshasının da Dersaadet’e yollanması
istenmiştir (A. MKT. MHM, 11: 65: 15 Mart 1849). Ayrıca Aynaroz İskelesi
yakınlarında bulunan bir Yunan gemisine baskın yapılarak içeriği devlet aleyhine
olan Rumca kitaplara el konulmuştur. Dersaadet ve İzmir’de Fransızca ve Rumca
beş gazetenin gizlice çıkarılmaya çalışıldığı da öğrenilmiş ve duruma müdahale
edilmiştir (A. MKT. MVL, 9: 93; 17 Ağustos 1848; HR. SYS, 1703: 1; 11
Ağustos 1848).
202
Osmanlı Devleti idarecilerinin ihtilâl döneminde yabancıların76 gazete ve
benzeri yayınlar çıkarmalarına izin vermemeleri ve tüm matbu kaynakların
incelenmesi yönünde uyarılarda bulunmalarının haklı gerekçeleri vardır.
Böylelikle hem Osmanlı tebaası arasında ihtilâl düşüncesinin yayılmasına hem de
Osmanlı topraklarında yaşayan yabancılar arasında huzursuzlukların çıkmasına
engel olunmaya çalışılmıştır. İtalyanların ihtilâlin hemen başında Galata
sokaklarına astıkları broşür sonrası Avusturyalılar aralarında çıkan sorunlar buna
örnek olarak gösterilebilmektedir (C. ZB, 76: 3794; 2 Mart 1848; A. MKT, 113:
7; 2 Mart 1848).
76
Osmanlı idaresi her ne kadar basın faaliyetleri konusunda sert tedbirler uygulamış ise de bu,
yabancı basını tamamıyla yasakladığı anlamına gelmemektedir. Örneğin, İzmir’de Rumca bir
gazete çıkarılması için bazı girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Hatta bunun için İskibi adlı
kişiye gazetenin ancak politika dışı konulara dair olmakla beraber haftada bir yayımlanması
kaydıyla müsaade verileceği bildirilmiştir (HR. MKT, 23: 26). Yetkililerin bu şartını kabul eden
İskibi’nin gazeteyi ancak 1849’un sonunda çıkardığı ve ayrıca basılacak gazetenin bir nüshasının
mutlaka kontrol edilmesi maksadıyla İzmir’deki yetkililere yollanması şartının konulduğu
görülmüştür (A. MKT, 182: 30).
203
olduğunu bildirmiş ve dolayısıyla bu yerlerde daha fazla önlem alınmasını ve her
türlü olaya karşı tedarikli olunmasını tavsiye etmiştir. Şekib Efendi’ye göre,
devletin teyakkuz halinde olma durumu sadece Osmanlı Balkanları için değil
devletin tüm toprakları için geçerli olmalıdır. Ayrıca ihtilâlin Avrupa’daki
etkilerini gözlemlediğinde, 1848 İhtilâli’nin Osmanlı Devleti’ne de yayılma
ihtimalinin bulunduğu düşüncesinde olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle Şekib
Efendi, Bâbıâli’ye tedbir politikalarında aksaklıkların yaşanmasına müsaade
edilmemesi gerektiğine dair uyarıda bulunmuştur (İ. HR, 45: 2100/7). Avusturya
basınında 1848 İhtilâli’nin etkilerinin azaldığı haberleri çıkınca, bu yazıların
Bâbıâli tarafından ciddiye alınıp tedbirin elden bırakılacağından endişelenen
Şekib Efendi, Dersaadet’e bir mektup göndererek, ihtilâlin etkisinin azaldığına
dair haberlerin sadece görünüşten ibaret olduğunu belirtmiş ve dolayısıyla basında
yer alan haberlerin etkisiyle rehavete kapılmanın hatalı olacağı konusunda
Bâbıâli’yi uyarmıştır (HR. MKT, 21: 62/2; 5 Eylül 1848).
204
göre bu ön çalışmanın maksadı yanlış ve gereksiz alanlarda tedbir alınmasını
önlemektir. Zira ancak bu şekilde Osmanlı Devleti ihtilâl tehlikesini daha rahat
savuşturabilecektir (A. MKT. MHM, 5: 81/1;28 Mayıs 1848).
Fransa Sefiri Süleyman Re’fet Paşa, 1848 İhtilâli’nin tüm kıtada sadece
fikirleri değil yönetimleri de etkileyecek güçte olduğunun altını çizerek Bâbıâli’yi
üç konu hakkında uyarmıştır. Bunların ilki, ihtilâlin Rumeli topraklarında
Yunanların kışkırtmasıyla Bulgarlar üzerinde hissedilmesinin çok muhtemel
olduğudur. Zira Süleyman Paşa’ya göre Bulgarların içinde uzun zamandır böyle
bir olayın çıkmasını arzulayan kişiler bulunmaktadır ve bu kişiler ihtilâli bir fırsat
olarak görmektedirler. İkinci konu, ihtilâl yanlısı Fransız idarecilerinin çıkarları
doğrultusunda Lübnan’da sorun çıkma ihtimalinin oldukça yüksek oluşudur.
Dolayısıyla Lübnan’ın asayişi sürekli kontrol edilmeli ve her an tetikte
olunmalıdır. Bâbıâli’nin dikkat etmesi gereken son konu ise 1848 İhtilâli’nin
Fransa’da rejim değişikliğine yol açması üzerine başlayan İkinci Fransız
Cumhuriyeti’nin kabulü meselesidir. Süleyman Re’fet Paşa’ya göre bu noktada en
doğru strateji İngiltere’nin siyasetini takip etmektir. Çünkü güç dengesi açısından
İngiltere büyük bir güce sahiptir ve Osmanlı Devleti, politik menfaatleri için
İngilizleri takip etmelidir (HR. MKT, 20: 17; 21 Nisan 1848; HR. MKT, 19: 65;
22 Şubat 1848).
3. 3. Askerî Tedbirler
205
Rumeli ordu müşirine yollanan yazıda Avrupa’da ihtilâlin ciddi boyutlara
ulaşmasının ve özellikle İtalya’nın iç politikasında görülen karışıklığın dikkate
alınarak bölgede yapılması ve izlenmesi gerekenler belirtilmiştir. Öncelikle her ne
kadar Osmanlı Devleti tarafsızlık ve karşılıklı barış politikasından ayrılmayı
tasarlamasa da ihtilâl döneminde devleti dış tehditlerden korumak için tetikte
olunması gerektiği vurgulanmıştır. Zira 1848 İhtilâli’nin Avrupa’da hızlı bir
şekilde yayılması; işçi, köylü, soylu veya burjuva fark etmeksizin her kesimden
destekçi bulması, çok uluslu Osmanlı tebaası için de büyük risk teşkil etmiştir.
Dahası dış kaynaklı propagandaların da etkisiyle ihtilâlin emareleri ahali üzerinde
açıkça görülmeye başlamıştır. Dolayısıyla Rumeli’deki Osmanlı tebaası arasında
tehlikenin boyutu daha da fazladır. Çünkü hem ihtilâlin etkilediği coğrafyaya
sınırları bulunmaktadır hem de gayrimüslim nüfus yoğunluktadır. Özetle bölge,
ihtilâl ideolojisini benimseyenlerin fikirlerini yayması için oldukça uygun bir
zemine sahiptir. Bu noktadan hareketle Bâbıâli, Rumeli ordu müşirinden Osmanlı
topraklarında barışın muhafaza edilmesini ve dışarıdan gelen ayrılıkçı hareketleri
durdurmak amacıyla bazı gizli araştırmalar başlatmasını istemiştir. Bâbıâli’ye
göre bu kapsamda öncelikle Rumeli’de yaşayan ve duyguları kolaylıkla manipüle
edilebilecek ya da ihtilâl fikrine meyli olabilecek kişilere dikkat edilmesi
gerekmektedir. Bu kapsamda da özellikle böyle vakitleri dört gözle bekleyen
Rumların reayayı kışkırtmasına engel olmak amacıyla önlemler alınmalıdır.
Ayrıca Yunanistan’a sınır olan Osmanlı eyaletlerinde, Bulgaristan’da, Rumeli’nin
orta kesimlerinde ve Tuna sahillerindeki bölgelerde yaşanan olayların gerçek
sebebinin incelenmesi ve ahalinin durumuna dair daha detaylı bilgilere ulaşılması
için bir araştırma başlatılmalıdır. Böylelikle hem yabancı milletler aracılığıyla
gelebilecek ihtilâle karşı önlem alınmış olacak hem de olası bir karışıklıkta
izlenecek yönteme dair doğru bir planlama yapılabilecektir (A. MKT, 116: 30/1;
23 Mart 1848).
206
olmadığını araştırmışlardır. Öte yandan Rumeli’deki Yunan grupların ve varlığı
tespit edilen diğer ihtilâlcilerin kimlerle iletişim halinde olduklarını ortaya
çıkarmaya çalışmışlardır. Araştırma neticesinde elde edilen bilgiler başta
Sadrazam olmak üzere Rumeli ordu müşiri, Tuna’da bulunan Silistre valisi,
Belgrad muhafızı ve siyasî bilgiye sahip bazı kişiler tarafından değerlendirilmiş ve
buna göre tedbirler alınmıştır.
207
Beriyyetüşşam’ın asayişi için geçici süreyle yollanan askerî birliğe karşılık,
Osmanlı ordusuna sonradan alınmış ve Arabistan ordusunda göreve başlamış olan
iki taburun da Rumeli’ye gönderilmesine karar verilmiştir. Ancak daha sonra
Rumeli’ye sevk edilmesi düşünülen askerî birliklerin Kudüs-i Şerîf ve Lazkiye
gibi Arabistan’ın en önemli bölgelerinin güvenliğinden sorumlu olduğu
anlaşılınca bundan vazgeçilmiştir. Zira bahsi geçen yerler, hem dini hem de liman
bölgeleri olması açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle Namık Paşa’ya
buradaki birliklerin çekilmesinin oldukça tehlikeli olacağı bildirilerek Rumeli’ye
gönderilecek taburların Kudüs-i Şerîf ve Lazkiye’den değil, başka mevkilerden
yollanması istenmiştir (A. MKT, 128: 87; 17 Mayıs 1848).
208
Balkanlardaki gibi farklı olsa da burada ulusçu bir ayaklanmanın çıkacağı
endişesinin daha az olduğu aşikârdır (A. MKT, 160: 15/1; 26 Kasım 1848).
77
Bedirhan Meselesi, 1840’tan itibaren uygulamaya konmaya başlanan Tanzimat düzenlemeleri
belli bir plana sahip olmadığı için halka tarafından yanlış anlaşılmış ve bazı tepkilere yol açmıştır.
Bu belirsizlik birçok eyalette olduğu gibi Diyarbakır’da da uygulamaya konduğunda özellikle
Cizre ve Hakkâri yöresinde büyük bir tepkiyle karşılanmıştır ve bu durum, devlete karşı isyana yol
açmıştır. Bu isyanın önderliğini ise yüzyıllardır bölgenin idaresinden sorumlu olan ailelerden
birine mensup Bedirhan Bey üstlenmiştir… Ayrıntıları için bkz: Doğan, C. (2010). Bedirhan Bey
İsyanı Tanzimat’ın Diyarbakır ve Çevresinde Uygulanmasına Karşı Bir Tepki Hareketi. Süleyman
Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(12), 15-38.
209
İhtilâl sürecinin tedbir noktasında Bâbıâli’nin gündeminde olan en önemli
mevzuların başında Dersaadet’in güvenliği gelmiştir. Gerek Anadolu gerekse
Arabistan veyahut Rumeli topraklarında alınan askerî tedbirlerde öncelik, daima
Dersaadet’in korunmasına verilmiştir. Buna Arabistan Ordu Müşiri Namık
Paşa’ya gönderilen yazı örnek gösterilebilir. Söz konusu yazıda bölgeye asker
gönderilmesinin ancak “Dârul-Hilâfeti’l-Aliyye’nin” kalbi olan Dersaadet’in
güvenliğini tehlikeye atmayacak şekilde önlemlerin alınmasıyla mümkün
olabileceği vurgulanmıştır (A. MKT, 128: 87/1; 17 Mayıs 1848: Düzcü, 2016: 73-
74).
210
dört sefine-i hümayunun iki gruba ayrılıp Boğazlar ya da adalarda ihtiyaç duyulan
yerlere gönderilmesi düşünülmüştür. Fakat daha sonra bu vapurların hangi amaçla
kullanılacağı sorusu gündeme gelmiştir. Neticede bu gemileri ikiye ayırmanın
doğru olmadığı ortaya çıkmış ve donanmanın toplu halde Haliç’te hazır
bekletilmesi ve ihtiyaç halinde istenen yere gönderilmesi kararı alınmıştır. Ayrıca
iletişim amacıyla bir vapur Girit’te bekletilirken, Osmanlı sefaretiyle
haberleşmeyi kolaylaştırması açısından diğer bir vapurun da Atina’da bekletilmesi
uygun görülmüştür (İ. MSM, 67: 1938; 30 Nisan 1848).
78
Bu dönemde henüz İtalyan devletleri birleşmemiştir ki 1848 İhtilâli İtalya’nın birleşmesinin
başlangıcı olmuştur (Armaoğlu, 2003: 143-144).
211
olan Osmanlı vapurları ivedilikle tamamlanması istenmiştir (İ. MSM, 67: 1925;10
Mart 1848).
212
MKT, 119: 15/1; 7 Nisan 1848). Bâbıâli’nin redif birliklerinden vazgeçmesinin
tek sebebi, söz konusu birliklerin yedek askerlerden kurulması ve sadece zaruri
hallerde toplatılması değildir. Bu kararda ihtilâlin hızla yayılmasının birliklerin
kısa süre içerisinde toplatılmasını imkânsız hale getirmesi de etkili olmuştur. Zira
rediflerin tertip edilmesi aylarca sürmektedir (A. AMD, 4: 42/1; 21 Mayıs 1848).
Özetle ihtilâlin hızla yayılıyor olması devlete yeni redif birliklerini teşkil edip
adalara yollama imkânı vermemiştir. Ayrıca belgelerden anlaşıldığı kadarıyla,
Bâbıâli için bu aşamada redif birliklerinin toplatılmasını gerektirecek bir durum
da yoktur. Diğer bir deyişle ihtilâlin devlet üzerindeki etkisi redif birliklerinin
toplatılmasını gerektirecek derecede değildir.
213
de yetkililer aldıkları bu kararı son anda tekrar değiştirmek zorunda kalmışlar;
ihtilâlin ciddiyeti karşısında başıbozuk askerlere güvenme riskini göze
alamamışlardır. Son anda yapılan değişiklikle adalara Nizamiye ordusuna mensup
askerlerin gönderilmesi hususunda mutabakata varılmıştır (A. AMD, 4: 42/1; 21
Mayıs 1848). Aslında adalara yollanacak asker mevzusunda başıbozukların bu
kadar gündemde kalması, bize Osmanlı Devleti’nin ihtilâl sürecindeki
çaresizliğine ve korkusuna da işaret etmektedir. Zira başıbozuk birlikler, uzun
zamandır devlete faydadan çok zarar veren birlikler haline geldikleri için
istenmemektedir.
Tablo 3.2: 1848 Yılında Adalara Gönderilen Asker Miktarını Gösteren Liste
214
Girit Alay Tabur Bölük Halihazırda
Bir Alay Girit’te bir alay
asker olduğu için
ancak ihtiyaç
halinde bir alay
daha yollanmasına
karar verilmiştir.
Karpot Adası _ _ _ Karpot Adası’nda
çobanlar yaşadığı
için asker
göndermesine
gerek
görülmemiştir.
İpsara Adası _ _ _ Sakız Adası’ndaki
mevcut asker
yeterli görüldüğü
için İpsara
Adası’na takviye
kuvvet
göndermeye gerek
görülmemiştir.
Limni Adası İki Bölük
Bozbaba Adası _ _ _ Limni Adası’ndaki
mevcut asker
yeterli görüldüğü
için Bozbaba
Adası’na takviye
kuvvete gerek
görülmemiştir.
Kıbrıs Adası Bir Tabur
Patinos Adası Bir Bölük
Kaşot Adası Üç Bölük
İleryoz Adası Bir Bölük
Kerpe Adası Dört Bölük
İncirli Adası Bir Bölük
Meis Adas Bir Bölük
Sönbeki Adası Bir Bölük
Sakız Adası Dört Bölük
Ayvalık Bir Bölük
Bozcaada Bir Bölük
İmroz Adası Bir Bölük
Semadirek Adası Bir Bölük
Taşöz Adası - - -
Herke Adası Yarım
Bölük
215
Midilli Adası Bir Tabur Bir Bölük
Topçu
İstanköy Adası İki Bölük
Sisam Adası Bir Tabur Bir Bölük
Topçu
Rodos Adası Bir Tabur
Kalmiyoz Adası İki Bölük
Kaynak: İ. MSM, 67: 1942 (10 Nisan 1848)
Yukarıdaki tabloda da yer verildiği gibi adalara toplamda bir alay, dört
tabur ve yaklaşık yirmi dokuz bölük asker yollanmıştır. Yirmi altı ada içerisinden
Karput Adası’na asker gönderilmesine gerek görülmemiş, İpsala Adası’nın
Sakız’daki, Bozbaba ve Taşöz Adaları’nın ise Limni’deki askerî birlikler
tarafından kontrol edilmesine karar verilmiştir. Geri kalan yirmi iki adaya ise
önemi, büyüklüğü, dahili meseleleri ve adanın ihtilâl bölgesine coğrafi yakınlığı
göz önünde bulundurularak farklı sayıda asker yollanmıştır.
216
mahsuller kendi ihtiyaçlarını dahi karşılamadığından ana karadan takviye
alınmaktadır (İ. MSM, 67: 1925/1; 10 Mart 1848).
2. 4. Ekonomik Tedbirler
217
masrafların karşılanmasını zorlaştırdığı gibi söz konusu masrafların ne kadar
olacağına dair de herhangi bir tahmin yapılamamıştır (MB. İ, 3: 5/1: 5 Eylül
1848). Osmanlı hazinesindeki bu bütçe açıkları ve öngörülemezlik 19. yüzyıl
boyunca devam edecektir (Akdemir, Yeşilyurt, 2018: 245-248). Bunu 1848
İhtilâli gibi dönemlerde devletin galata bankerleri üzerinden Avrupa’dan tedarik
ettiği para kaynaklarında kesintinin yaşanmasıyla birincil dereceden olan maaş
giderleri bile ödenemez hale gelmiştir. Buna karşın vergiler de de ciddi bir düşüş
yaşandığı için daha fazla vergilendirme yoluna gidilmiş ancak bu, mevcut soruna
çözüm üretmekten uzak kalmıştır. Kısa süreliğine de olsa 1848 İhtilâli borçlar
üzerinden de olsa devletin işleyen çarkı için bir engel teşkil etmiştir.
218
olmasına rağmen tüccarlar, getirdikleri malların vergisinin yeni tarife üzerinden
alınmasından rahatsız olmuşlardır. Tüccarlar, mallarını Osmanlı’ya ya da kendi
memleketlerine naklederken ücret alınacağının kendilerine bildirilmediğini öne
sürerek konuyu gazetelere taşımış, yeni gümrük vergilerindeki hata nedeniyle çok
zarar ettikleri, durumlarının perişan olduğu ve diğer devlet hazinelerinin de bu
tarifeden etkileneceği haberlerinin çıkmasına neden olmuşlardır. Yabancı
tüccarların şikayetleri yerli ahaliye de sirayet etmiş, gümrük mültezimleri zarar
ettikleri gerekçesiyle aşırı derecede yakınmaya başlamıştır. Örneğin İzmir
gümrükçüsü Abdulkadir Paşa, ihtilâlden dolayı yenilenemeyen 1847 tarifesi
neticesinde çok zarar ettiğini iddia ederek 1848’de ödenmesi istenen vergi
miktarının da yüksek olduğunu belirtmiş ve yaptığı anlaşmanın feshini istemiştir
(A. MKT, 126: 53/1; 9 Mayıs 1848).
79
Balta Limanı Antlaşması.
219
paranın bulunması ve ödemelerin yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda yapılan
görüşmelerde Osmanlı idarecileri, yaşanan malî sıkıntıları “boşa giden gelirlere”
diğer bir deyişle tahsilatın yapılamamasına bağladıkları için, bütçe ve ekonomik
konularla alakalı ilk önce kısa vadeli tedbirler almayı uygun görmüşlerdir. Çünkü
onlara göre 1848 İhtilâli sadece tahsilatın gecikmesine yol açmıştır ve ihtiyaç
duyulan para, ihtilâlci çatışmaların eylül ayında durmasıyla birlikte kısa süre
içerisinde tekrar hazineye girecektir (MB. İ, 3: 5/1; 5 Eylül 1848).
220
maaşları ödenmiştir (MAD. d. 20667; 30 Haziran 1848). Ancak elbette maaş
ödemeleri gibi sorunları doğrudan 1848 İhtilâli’nin ekonomi üzerinde yarattığı
olumsuzluğa bağlamak mümkün değildir. Zira bu problem, ihtilâl öncesi de var ol
olup artarak devam eden bir sorun olmuştur. Bu örneklerden hareketle Bâbıâli’nin
malî problemlere karşı uyguladığı tedbir politikalarının kalıcı olmaktan ziyade
geçici hüviyet taşıdığını söylemek mümkündür.
221
satışlarından mümkün olduğunca kazanç sağlamasına yönelik de harekete geçmiş
ve yerel idarecilere konu hakkında dikkatli olması uyarısında bulunmuştur (İ.
MSM, 22: 532/1; 13 Eylül 1848).
3. 5. Adli Tedbirler
222
Zira ihtilâl faaliyetlerine kalkışmak da Osmanlı Devleti’ne başkaldırmak
manasına gelen bir suçtur (Düzcü, 2016: 65-66).
Osmanlı’da devlete karşı işlenen ihanet suçunun karşılığı ise 1840 Ceza
Kanunnâmesi’ne göre: “Devlet-i Aliyye tebaasından olanlar, şer‘an tabi olduğu
padişahına ihanet etme, Devlet-i Aliyye aleyhine fitne uyandırma… gibi açık bir
harekete kalkışırsa, şer‘an ve kanunen ve açıkça yapılacak tahkikatı müteakip,
derecattan (?) geçirildikten sonra infazı cihetine gidilmesi gereklidir. (…) Devlet-i
Aliyye’ye, kanun ve nizamlara karşı hareketlere karşı kışkırtıcı tarzda sözler
söyleyecek olursa, bir seneden beş seneye kadar, kışkırtma derecesine göre, kürek
cezasına mahkûm edilmelidir. Karışıklık çıkarma fiilen olduğu takdirde, yani bir
kimseyi veya birtakım kimseleri anarşi ve isyana davet etmek ve onlara silah
barut temin etme gibi şeylere girişecek olursa, bu gibi kimselerin suçu pek büyük
olacağından, bunlar idam edilmelidir.” şeklinde belirlenmiştir (Ahmed Lütfi,
1997: 114-117). Dolayısıyla 1848 İhtilâli’ne fiili olarak katılmış veya halkı
kışkırtmaya çalışmış ihtilâl yanlıları, Osmanlı Devleti’ne ve yönetimine karşı
başkaldırıda bulunan ve düzeni yıkmaya çalışan kişiler olarak algılanmaktaydı. Bu
kapsamda Osmanlı idaresi de hukuki haklarını kullanarak ihtilâlde dahli olduğu
tespit edilen kişileri, 1840 Ceza Kanunnâmesi’ne göre cezalandırmıştır. Ancak
verilen cezalar kişinin ihtilâldeki rolüne ve aktif katılımlarına göre farklılık
göstermiştir.
223
getirtmiştir (A. AMD, 5: 38; 22 Temmuz 1848). Böylelikle ileride çıkabilecek
olası bir sorun ve ayaklanmada bu suçluların rol almalarının önü alınmıştır. Eflâk
ve Boğdan ihtilâlinin başlangıcı düşünülünce Bâbıâli’nin bu kararı gayet
yerindedir. Zira etki kısmında da belirtildiği gibi bölgede ihtilâl hazırlığı yapanlar
arasında daha önce sorun çıkarttıkları gerekçesiyle Eflâk ve Boğdan’dan sürülerek
Fransa’ya giden Rumenler de vardır.
224
etmiş ve memleketlerine gitmelerine izin vermiştir ( A. MKT, 208: 22; 22 Haziran
1849 ).
225
Bosna’da çıkan olaylarda yer alanların nasıl cezalandırılacağı konusu
ihtilâl sürecinde oldukça önemli bir mesele olmuştur. Çünkü Bosna’da ihtilâl
düşüncesini halka yayan ve ayaklanmalara sebep olan bu suçlular, bölgenin ileri
gelenlerindendir. Dolayısıyla verilecek cezanın ne olması gerektiği Bosna idaresi
için büyük bir problem oluşturmuştur. Zira belirlenen cezaların bölgede tekrar bir
ihtilâl girişimine neden olabilme ihtimali mevcuttur. Meselenin çözümüyle ilgili
Bâbıâli ve Bosna valiliği arasında yapılan görüşmeler sonucunda bu kişilerin
ayrılıkçı faaliyetlere katıldıkları gerekçesiyle cezalandırılmalarına ve Bosna’dan
Selanik’e, oradan da gemiyle Girit’e sürgüne gönderilmelerine karar verilmiştir.
Bahsi geçen kişiler sürgün yerlerine gönderilinceye kadar gerek Bosna, gerekse
Selanik merkezde ek tedbirler alınmıştır (A. MKT, MHM, 7: 28/2; 10 Kasım
1848).
226
alınan tedbirlerin tek tip olmadığı; tedbirlerin ihtilâlin etkisine, bölgenin
özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre farklılık gösterdiği anlaşılmaktadır.
3. 6. 1. Eflak ve Boğdan
227
gerektiği düşüncesindedir. Ayrıca bu, hem Eflâk ve Boğdan’ın korunması ve
asayişi için önemlidir hem de Osmanlı ve kefil devletlerin menfaatlerine bir
durumdur. Bu noktadan hareketle Bâbıâli, Talat Efendi’den Rus tarafına karşı
uzlaşmacı bir tutum içerisinde olmasını istemiş ve nasıl davranması gerektiğine
dair bazı talimatlarda bulunmuştur. Buna göre General Duhamel ile müşterek
hareket edilmeli ve bölgeye yapılacak askerî harekât görüşmelerinde dikkatli
davranılmalıdır. Ayrıca olaylarla mücadele etmekte yetersiz kalınırsa, Bâbıâli’nin
Rusya’dan yardım talep edeceği Talat Efendi tarafından General aracılığıyla Rus
tarafına iletmelidir. Aslında Osmanlı Hükümeti, bölgede ne Rusya’nın varlığını ne
de yardımını istemektedir. Ancak bunu açıkça belirtmenin ya da hissettirmenin
devletin çıkarlarına zarar vereceği düşüncesiyle Talat Efendi’den Rusya tarafına
iki devletin ihtilâle karşı birlikte hareket etmesinde bir sorun olmadığı izlenimini
vermesini istemiştir (A. DVN, 36: 62; 23 Mayıs 1848).
228
sağlayamıyor,” gibi sözlerle bölgeye asker getirmeye kalkışır ve buna engel
olunamayacağı anlaşılırsa da Ruslardan daha hızlı hareket ederek Osmanlı
askerini hemen olay yerine göndermesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu esnada ise
Rusya’nın tepkisini çekmemek için Talat Efendi’den, Osmanlı’nın Tuna
sahillerinde yeteri kadar askerinin olduğu ve gerekirse Rus ordularından yardım
alınacağını söyleyerek Rus tarafını ikna etmesi istenmiştir. Ayrıca Talat Efendi’ye
Ruslara askerî işlerde de siyasî konularda da Bâbıâli’nin kararlarına ve planlarına
dair bir şey söylenmemesi gerektiği belirtilmiştir. Bu noktada Bâbıâli yetkilileri,
Talat Efendi’yi Osmanlı’nın korktuğunu ve çekindiğini düşündürecek bir şekilde
davranmaması hususunda uyarmayı da ihmal etmemişler, herhangi bir zafiyet
göstergesinin Eflâk ve Boğdan’daki olaylara Rusların müdahale etmesine ve bir
şekilde Osmanlı’yı saf dışı bırakmasına neden olacağının altını özellikle
çizmişlerdir (A. DVN, 36: 62; 23 Mayıs 1848).
229
Bütün bunların yanı sıra Osmanlı Hükümeti, Talat Efendi’den Eflâk ve
Boğdan’ın genel durumunu sürekli kontrol etmesini; halkın düşünce ve
eğilimlerini, muhaliflerin dış bağlantılarını ve bunun boyutunu, konsolosların
düşüncelerini takip ederek Dersaadet’e bildirmesini istemiştir. Özellikle de
ihtilâlin daha fazla yayılmasını önlemek ve ihtilâli kontrol altına almak için hem
bölgede bulunan Yunanların hem de diğer ayrılıkçı grupların gizli toplanma
yerlerinin tespit edilerek bu kişilerin faaliyetlerinin inceleme altına alınmasının,
bağlantılarını açığa çıkarmanın öneminin altını çizmiştir (A. DVN, 36: 62; 23
Mayıs 1848).
80
Amedici: Yazıcı.
230
Memleketeyn’deki 1848 İhtilâli’ne son verilmiştir (Aksan, 2017: 453; Ahmed
Cevdet, 1991: 12; Armaoğlu, 2003: 158-159). Aslında Bâbıâli, Eflâk ve
Boğdan’daki ihtilâl süreci boyunca sorunlar karşısında ılımlı bir politika
sürdürmeyi hedeflemişse de Rusların bölgedeki etkisi ve Osmanlı yönetimine
yaptığı baskılardan ötürü bu gerçekleşmemiş, askerî müdahale zorunlu hale
gelmiştir (Berindei, 1999: 137-138).
3. 6. 2. Belgrad
231
görevlendirilmiştir. Böylece hem halk arasında ihtilâlci bir eğilimin olup olmadığı
öğrenilmeye hem de olası bir ayaklanmada nasıl bir yol izlenilmesi gerektiğine
dair ön bilgi elde edilmeye çalışılmıştır.
3. 6. 3. Bosna
232
bölgede ihtilâl yanlılarının olduğu haberleri Bâbıâli’ye ulaşmışsa da ilk gelen
bilgilere göre Bosna’da kayda değer ayrılıkçı bir olay yaşanmamıştır. Fakat gerek
bölgenin önemi gerekse ihtilâl öncesinde de yaşanan sorunlar, eyalette tedbir
alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Zira var olan problemlerin, ayrılıkçı gruplar
tarafından propaganda aracı olarak kullanılabileceği düşünülmüştür. Bu kapsamda
Bosnalı yetkililer tarafından başlatılan araştırmalarda bölgeye gelen ihtilâl yanlısı
grupların ihtilâl fikrini halk arasında yaymak için çalışmalara başladığı tespit
edilmiştir. Bunun üzerine Bosna Valisi Tahir Paşa, ihtilâlci söylemlerin halk
arasında iyice yayılmasını engellemek maksadıyla bir önlem planı yapmıştır.
Bâbıâli’nin de onayına sunulan bu plana göre, Bosna eşrafından ve ileri
gelenlerinden biri olan Mustafa Paşa, Bosna’daki olası bir ihtilâl hareketini
bastırmakla görevlendirilmiştir. Şayet Mustafa Paşa görevinde başarısız olur ise o
zaman da bizzat Tahir Paşa’nın başında bulunduğu başıbozuklardan kurulmuş bir
grup Osmanlı askeri, ihtilâli yayan cemiyetlere müdahale edip sorunu ortadan
kaldırması ve benzer olayların tekrar etmemesi için gerekli önlemlerin alınması
kararlaştırmıştır.
Tahir Paşa bir yandan Bosna’daki ihtilâl olasılığına karşı askerî stratejiyi
belirlerken diğer yandan lojistik sorunları gidermeye yönelik harekete geçmiştir.
Saray’da bir askerî kışla yapmanın doğru olduğunu düşünerek, bu fikrini
yetkililere bildirmiştir. Bâbıâli, Paşa’nın fikrine mevcut durumun hassasiyeti
nedeniyle oldukça sıcak bakmış, ayrıntılar için konuyu Meclis-i Vâlâ’ya havale
233
etmiştir. Bosna valisinin eyalette ortaya çıkan ihtilâl hareketini kolaylıkla
bastırması, asayiş düzenini yeniden kurması ve yerinde tedbir kararları alması,
Dersaadet’te bulunan yetkililerce takdir toplamıştır (A. MKT, MHM, 7: 28/4; 10
Kasım 1848).
81
Bosna’da Tanzimat uygulamasının yol açtığı sorunların ayrıntısı için bkz: Zafer Gölen……
Ayrıca Tanzimat’ın eyalette uygulanma girişimlerine dair bkz: Halil İnalcık, Bosna'da Tanzimat’ın
Tatbikine Ait Vesikalar, Ankara: Maarif Vekâleti, 1942.
82
1263 yılında Bosna müşirliğine getirilen Tahir Paşa, görevine başlamasının ardından Bâbıâli’nin
Tanzimat direktifi doğrultusunda reform hareketlerine başlamış, toprak sahiplerinin köylülerden
ağır vergi almalarına engel olmak için 1848’de toprak mülkiyeti ilişkisini belirleyen yeni
düzenlemeler yapılmasına karar vermiştir. Ayrıntıları için bkz: (882-885) Tevfik Güran, Ahmet
Uzun. "Bosna-Hersek’te Toprak Rejimi: Eshâb-ı Alâka ve Çiftçiler Arasındaki İlişkiler (1840-
1875)”. Belleten LXX/ (2006). s.867-902; Bu bağlamda Tahir Paşa’nın, yerel idarecilerin ve
bölgenin ileri gelenlerinin ortaklaşa hazırladıkları yeni düzenleme, birçok toprak sahibinin önemli
bir gelir kaybı anlamı gelmiştir ve 1848 eyalette Müslümanların çıkarttıkları huzursuzlukların
temel nedenleri arasında yer almıştır (Palairet, 1997: 133-135).
234
Eksik azaların varlığına rağmen bir araya gelen Bosna yerel meclisinde,
bölgenin ileri gelenleri hakkında ve ihtilâl kaynaklı karmaşalara son vermeye
yönelik bazı kararlar alınmıştır. Söz konusu kararlar sırasıyla şöyledir:
83
Bahsi geçen ferman ihtilâlin hemen başında Bâbıâli’den gönderilen tedbir genelgesidir.
235
sonuçlanması ihtimali mevcuttur. Öte yandan bu mevzuyla ilgili manipülatif
haberlerin yayılmasının da önüne geçilmesi için her an tetikte olunmasına karar
verilmiştir. Ancak buna rağmen konuya dair yalan haberler yayılırsa ahaliye, bu
söylemlerin gerçek olmadığı ve meseleyle alakalı devlet görevlileri dışında
kimseye güvenmemeleri gerektiği söylenecek ve asayiş sağlanmaya çalışılacaktır
(İ. MSM, 82: 2329; 16 Kasım 1848).
236
şartlarda oldukça doğru bir hareket olmuştur (HR. MKT, 20: 14/1; 15 Nisan
1848).
3. 6. 4. Vidin
237
kurmuştur. Böylelikle gece ve gündüz takibe alınan tebaanın olay çıkarmalarının
önü alınmıştır. Bâbıâli için üzerinde durulması gereken en önemli konu, devletin
sınırları dâhilinde dolaşan yabancıların faaliyetleri olmuştur. Vidin idaresi bu
konu hakkında da bazı girişimlerde bulunmuştur. Mesela paskalya ve ruz-ı hızır84
günlerinde, sınır mahallelerine güya vergi tahsilatı yapmak maksadıyla güvenilir
ve işinin ehli kişilerden oluşan bir grup memur göndererek bölgeye gelip giden
ecnebilerin hareketlerini gizlice kontrol etmeye çalışmıştır. Hüseyin Paşa,
Bâbıâli’ye yolladığı raporda bu gizli araştırmasını sadece bölgede görev yapan
bazı memurlarla paylaştığını belirtmiştir (A. MKT, 123: 6; 23 Nisan 1848).
Dolayısıyla bölgede görevli olan memurlara dahi tam manasıyla güvenilmemiş,
ihtilâl yanlısı veya ayrılıkçı fikirlere sahip memurların varlığından şüphe
edilmiştir. Bu sırada Osmanlı Hükümeti’nin sorun çıkmasını beklediği Niş’te ise
yerel idareciler, Bâbıâli’nin talebi doğrultusundaki tedbir uygulamalarını devreye
koymakla yetinmiş, ayrıca bir önlem almaya gerek görmemişlerdir (A. MKT,
MHM, 5: 81/1; 28 Mayıs 1848).
3. 6. 5. Filibe
84
Hıdırellez… Ayrıntıları için bkz: Ahmet Yaşar Ocak, “Hıdırellez”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
1998 c. 17, s. 312-315.
238
45: 2134/5; 19 Nisan 1848). Filibe valisinin aldığı önlemlere bakıldığında
Bâbıâli’nin genelgede yer verdiği noktalarla paralellik içerdiği de görülmektedir.
Öte yandan köy ve kasabalardaki olaylarda yer alan Hristiyan ahaliyle bir
dizi görüşme yapılmış ve neticede hem bu kişileri yeniden devlete bağlamak hem
de bir daha ayrılıkçı ayaklanmalara katılmalarını engellemek için taraflar arasında
bir anlaşma imzalanmıştır. Çıkan ayaklanmalarda rol almayıp bölge idarecileriyle
dayanışma halinde olan Müslüman reaya ise kefil sistemine bağlanmıştır. Ancak
daha sonra kefil mevzusunun Müslümanlar tarafından yanlış anlaşılacağı
düşünülerek, Hristiyanlara da kefil uygulaması getirilmiştir. Böylelikle Filibe’deki
ayaklanmalar sonlandırılmıştır (I. MTZ, (04), 1: 13; 5 Ocak 1848).
3. 6. 6. Tırhala
85
Tesalya günümüzde Yunanistan’ın orta kesiminde yer alan ve tarihi açıdan da oldukça önemli
bölgelerden birdir (Kiel, 2011: 522-526).
239
nedeniyle devletin zor ve hassas bir durumda olduğunu, bundan ötürü zorunlu
tedbir uygulamasına gidildiğini ifade etmiştir. Bilhassa hoşnutsuzluğa neden
olacak olaylardan sakınılması ve halkın sebebi bilinmeyen bir şekilde
toplanmasına karşı dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Tırhala Mutasarrıfı
Mehmed Münib için de bu önlemler oldukça hayatidir; zira Tırhala’da,
Bâbıâli’nin genelgede altını çizdiği ayrılıkçı olaylar yaşanmakta ve dolayısıyla
reaya arasında gerginlik bulunmaktadır.
Münib Paşa, hem içeriden hem de dışarıdan gelebilecek casuslara karşı ise
ilk etapta bir dizi araştırmayı kapsayan önlemler almıştır. Daha sonra sadece
araştırma yapmayı yeterli bulmamış, hem casusları bulmak hem de ahalinin ne
düşündüğünü öğrenmek amacıyla gizli bir grup kurmuştur. Bu maksatla iyi
derecede yabancı dil konuşan ve özellikle daha önce herhangi bir soruna dahil
olmamış ve kendisinden şüphe duyulmayacak kişiler yağ satıcısı, çerçi ve papaz
kılığında; kiliselere, bazı hanelere ve diğer mahallere yollanmışlardır (A. MKT,
240
122: 68/1; 22 Nisan 1848). İlaveten Tırhala’da yaşayan Sırpların büyük Paskalya
günlerinde, reayanın zahire durumunu ve gizli faaliyetlerini öğrenmek maksadıyla
da bazı yerlere bir grup casus gönderilmiştir (İ. HR, 45: 2134/4; 29 Nisan 1848).
3. 6. 7. Edirne
3. 6. 8. İzmir
3. 6. 9. Diyarbakır
86
Karantina, kısaca bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hastalığa yakanmış kişilerin belli bir süre için
tecrit altında tutulmasına denilmektedir. 19. yüzyılın başından itibaren ticarî faaliyetlerle birlikte
artan transit geçit bulaşıcı hastalıkların hızla yayılmasına yol açmış, yıkıcı etkiler bırakmıştır. Bu
sebeple Osmanlılar, diğer birçok devlet gibi 1830’lu yıllarda ilk kez karantina uygulamalarına
başlamıştır. II. Mahmud’un emriyle 1838’de Karantina Meclisi kurulmuş, süreç içerisinde devletin
242
yazılı materyaller konusunda sorumlu müdürlüklere uyarılarda bulunulmuştur. Bu
kapsamda, araştırmalar neticesinde, görevlilerin içeriğinin zararlı olduğuna kanaat
getirdikleri ve el koydukları tüm matbuatın valiliğe gönderilmesi istenmiştir. Öte
yandan eyalet yetkilileri ve bölgenin ileri gelenleri arasında yapılan müzakereler
sonucunda ihtilâl karışında iş birliği yapılması kararlaştırılmıştır (A. MKT, 123:
69/1: 27 Nisan 1848).
3. 6. 10. Erzurum
3. 6. 11. Halep
Osmanlı idaresi altında yer alan ve 19. yüzyılda konumu nedeniyle Batılı
devletlerce önemi giderek artan Halep, 1848 İhtilâl sırasında Bâbıâli’nin doğu
coğrafyasında dikkat ettiği merkezler arasında yer almıştır. Tarihi açıdan oldukça
eski bir yerleşim yeri olan bölge; Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Süryani, Maruni
ve Keldaniler gibi farklı dinleri barındıran kozmopolit bir yapıya sahiptir (Öztürk,
2018: 22-28).
243
aralarında Halep valisi ve Arabistan ordu müşirinin de yer aldığı yerel idarecilere
bir yazı göndererek yetkilileri konu hakkında uyarmıştır. Öte yandan bölgede
alınması gereken tedbirler için Meclis-i Hâss-ı Vükelâ’ya bilgi verilmiş ve bu
konuda görüşleri istenmiştir. Meclis-i Hâss-ı Vükelâ’da yapılan görüşme
neticesinde 1848 İhtilâli’nden ötürü her yerde ehemmiyetli olunmasının altı
çizilerek Halep bölgesinde önlem alınması kararlaştırılmış ve hem Arabistan ordu
müşirine hem de Halep valisine alınan kararlar bildirilmiştir. Buna göre bölgenin
korunması ve olası bir ihtilâli bastırma görevi, Arabistan ordusunun
sorumluluğuna verilmiştir. Ancak bunun için bölgeye ek asker takviyesine gerek
görülmemiş, alınacak tedbirlerde bölgedeki asker sayısı yeterli görülmüştür.
Bilhassa Halep’teki bazı mühim dağlarda ek tedbir alınmasının zaruri olduğu
vurgulanmıştır87 (A. MKT, 125: 38/1; 7 Mayıs 1848).
3. 6. 12. Midilli
87
Halep bölgesi oldukça geniş bir coğrafyaya tekabül etmektedir. Dolayısıyla sınırları dâhilinde
stratejik açıdan önemli dağları barındırmaktadır… Halep Dağları ve Halep’e dair daha ayrıntılı
bilgi için bkz: hazırlayan Nuran Koltuk S. Atilla Sağlamçubukcu, Dündar Alikılıç, Mehmet Topal,
Mustafa Öztürk, (2018). Osmanlı Belgelerinde Halep, İstanbul: Türk Dünyası Belediyeler Birliği
(TDBB) Yayınları.
244
Midilli Adası da ihtilâl riskinin yüksek olduğu adalar arasında yer
almıştır. Zira ayrılıkçı ve ihtilâl fikrine sahip kişilerin adaya gelip reayayı
kışkırtarak ayaklanma çıkarması oldukça muhtemeldir. Çünkü ada demografik
açıdan değerlendirildiğinde, ihtilâl düşüncesinden etkilenme olasılığı yüksek bir
kesim varlığı göre çarpmaktadır. Bu bağlamda Midilli Kaymakamı Mehmet Salih,
ilk önce ihtilâl fikrinden etkilenme ihtimali yüksek olan reayanın yaşadığı yerleri
gözetim altına almış, ardından olası bir ayaklanmada vakit kaybetmeden olaylara
müdahale edilmesini sağlamak için bir grup askeri daima hazırda bekletmiştir.
Sonrasında ise bazı yerlerde gizlice tahkikatlar yapılarak adanın genel durumu
hakkında bilgi edinilmeye çalışılmıştır. Ada halkı gece gündüz gözlem altına
alınmasına rağmen ihtilâle dair bir ipucu bulanamadığı gibi aksine buradaki halkın
öncekinden daha sakin olduğu bilgisine ulaşılmıştır (İ. HR, 45: 2134/2: 29 Nisan
1848).
245
SONUÇ
Osmanlı yönetimi için 19. yüzyıl, devletin bekasını sağlamaya yönelik bir
dizi düzenlemeler ve iç kuvvetlerle mücadelelerle başlamıştır. Öte yandan
Osmanlı hâkimiyeti altındaki topraklar, bu yüzyılın başından itibaren batılı
devletlerin çıkarları ve emperyalist girişimlerinin odağı haline gelmiştir. Bu
yerlerin başında Balkanlar gelmektedir ve çok dinli ve uluslu bir yapıya sahip olan
topraklarda henüz 1789 Fransız İhtilâli’nin etkilerinin olmadığı bir dönemde dahi
sosyal ayaklanmaların yaşandığı görülmektedir. Örneğin Eflak, Boğdan ve
Karadağ gibi yerlerde asi Hristiyanlar sürekli isyan halindedir. Bunların temel
sebepleri arasında Osmanlı merkezi otoritesinin çözülmesi ve Avusturya ve Rusya
gibi rakip güçlerin galebe çalması neticesinde çok uluslu kavimleri kışkırtmaları
bulunmaktadır. Dolayısıyla 1848 İhtilâli’nin Osmanlı Devleti’ne yayılma olasılığı,
246
başta zaten belli nüvelerin bulunduğu Balkanlar olmak üzere, devletin sınırları
dâhilindeki topraklar için büyük bir tehlike arz etmiştir.
247
İhtilâl yanlısı Slav unsurlar, Belgrad haricinde faaliyetlerini en çok
Karadağ bölgesinde yoğunlaştırmışlardır. Söz konusu gruplar, Karadağ’daki Slav
kökenli Hırvat reaya arasında huzursuzluğa ve asayişin bozulmasına sebebiyet
vermiştir. Gerçekte Karadağ bölgesi zaten uzun zamandır Osmanlı idaresi için
sorunların bulunduğu hassas bir yerdir. Dolayısıyla bölgenin siyasi hikayesine
bakıldığında 1848 İhtilâli’nin en çok karşılık bulması gereken yerlerden biridir.
Her ne kadar ihtilâl sırasında ayrılıkçı gruplar ihtilâl esnasında Karadağ’da önemli
bir gelişme elde edemeseler de bu, faaliyetlerinde başarısız oldukları anlamına
gelmemelidir. Zira bölgedeki Hırvatlar bilhassa 19. yüzyılda Napolyon savaşları
esnasında milliyetçilik ve bağımsızlık ideolojisiyle tanışmıştır ve bu bağlamda
düşünüldüğünde Karadağlıların milliyetçilik doktrininin önemli bir ivme
kazandığı 1848 İhtilâlinden etkilenmediklerini söylemek pek mümkün değildir.
Nitekim kısa denilebilecek bir süre sonra Karadağlılar, bağımsızlıkları için
ayaklanmalara başlamışlardır.
248
oluşan bir yapıya sahip olan Etnik-i Eterya Cemiyeti açısında ihtilâl fikirleri
idealleri için ciddi bir can sibobu olmuştur. Dolayısıyla 1848 İhtilâli fikirlerinin
diğer uluslara göre Rumlar arasında daha çok kabul gördüğünü ve etki
gösterdiğini söylemek mümkündür. Öte yandan gerek Bulgar gerekse Slav
anâsırlar ve Rumlar arasında ihtilâli yayma faaliyetlerinde bulunanlar arasında
bazı Hristiyan din adamlarının etkin rol oynaması, kilisenin Osmanlı’daki
milliyetçi ayaklanmalarda rol almaya başladığını göstermektedir.
249
olaylarda rol oynayan Müslümanlar örneğinden hareketle ihtilâlin başından
itibaren sadece Hristiyanların tehlike unsuru olarak görülmesinin yanlış olduğu
anlaşılmıştır. Çünkü çıkarları çeliştiğinde Müslümanların da ihtilâlci faaliyetlere
katıldıkları ortaya çıkmıştır.
250
harp alanlarında faydadan ziyade zararı dokunan başıbozukların dahi askere
alınması gündeme gelmiştir. İhtilalin patlak vermesinin hemen akabinde Bâbıâli
tarafından ordu müşirlerine bir tahrirat gönderilmiş, askerî tedbirlerin
sıkılaştırılması istenmiştir ki kısa bir süre sonra Balkanlardan peşi sıra gelen
haberler bunun doğru bir strateji olduğunu açığa çıkarmıştır
Hem sîyasi hem de sosyal alanlarda ihtilâlin olası etkilerine karşı ılımlı bir
tedbir politikası yürüten Osmanlı idaresi, uluslararası siyasette Avrupa’daki ihtilâl
hareketleri belli bir noktaya gelene kadar taraf olmaktan kaçınmış; Bâbıâli’de
yapılan uzun tartışmalar neticesinde denge siyasetinde karar kılınmıştır. Osmanlı
idaresinin bu kararı, bir yerde tıpkı daha önce ihtilâllerde olduğu gibi bu ihtilâli de
Hristiyan aleminin iç meselesi olarak varsaymasından kaynaklanmaktadır. Sosyal
açıdan ise reaya ve devlet ilişkilerinde özellikle hassas davranılmış, valilerden en
küçük idarî sorumluya kadar neredeyse yollanan her tahriratta, başta Hristiyanlar
olmak üzere tebaaya iyi davranması uyarısında bulunulmuştur. Böylece olası
ayaklanmalara teşkil oluşturabilecek bahaneler ve sebepler ortadan kaldırılmaya
çalışılmıştır. Önlemler hususunda en çok üzerinde durulan Hristiyan ahaliye
dikkat edilme uyarısı, aslında o döneme kadar millet sistemi içinde sorunsuz
yaşayan unsurların artık devlet için tehlikeli hale geldiği ve millet sisteminin
Osmanlı toplumsal yapılanmasındaki rolünün çözüldüğünün göstergesi olmuştur.
Öte yandan alınan tedbirlerde sadece bir alanda yani askeri veya siyasi değil,
politik, askeri ve sosyal tedbirlerin bir arada yürütülmesi başarı oranını
arttırmıştır. Bu başarıda Osmanlı Devleti’nin Balkanlar ve Adalarda daha önce
yaşanan isyanlarda tecrübe kazanması da etkili olmuştur. 1821 Yunan İsyanı,
1841 Girit İsyanı, 1841 Niş İsyanı ve 1845 Arnavut İsyanı buna örnek verilebilir.
251
zaten yaşanmakta hem de hazineyi rahatlatmak için dönem dönem borçlanma gibi
uygulamalara başvurulmaktadır ki ilerleyen zamanlarda benzer durumlarla sıklıkla
karşılaşılacaktır. Dolayısıyla 1848 İhtilâli’nin Osmanlı ekonomisine etkileri
doğrudan olmaktan ziyade dolaylı olmuştur demek daha yerindedir.
252
bakıldığında Osmanlı kendi gayrimüslim tebaasına sirayet etmediği sürece
ihtilâlcilere kapısını açmaktan çekinmediğini göstermektedir. Dahası onlara askeri
görevler vermek suretiyle desteklemesi, bir noktada ihtilâle destek verdiği
manasına gelmektedir. Ancak bu aslında hem Osmanlı toplum yapısı için çelişkili
bir durumdur ve Bâbıâli ricalinin ihtilâlin özünü kavramadıklarına ve 1848
İhtilâli’nin kendileri için Avrupa’daki gibi yıkıcı bir etkiye sahip olmadığı
kanaatinde olduklarına da işarettir. Zira söz konusu sığınmacılar mutlakiyet ve
imparatorluk rejimlerine karşı meşrutiyet ve cumhuriyeti destekleyen zihniyete
sahip ihtilâlcilerdir. Bu kimseler ilerleyen zaman içerisinde beraberinde
getirdikleri fikir ve ideolojilerini zaten kırılgan olan Osmanlı toplumlarına
taşıyarak farkında olmadan mutlak merkeziyetçiliğe dayalı yapıyı daha da kırılgan
hale getirmişlerdir.
253
1848 tarihinde Osmanlı Devleti’nde henüz sosyalizmi temsil edecek bir zümre
bulunmamaktadır. Dolayısıyla ihtilâl düşüncesinin de toplum içerisinde karşılığı
yoktur. Fakat bu fikri, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı’daki milli
isyanların içerisine görmek mümkündür. Bu kapsamda da 1848 İhtilâlleri ve
komünist ihtilâlleri en çok Ermeni ve Bulgar komitacılar vb. cemiyetlerin
çıkardığı isyanlarda etkili olduğu söylenebilir. Nitekim seküler manada bir ihtilâl
ancak 19. yüzyılın sonuna doğru Osmanlı’da görülmüştür.
254
KAYNAKLAR
(Bu tez çalışmasında APA 6 atıf sistemi kullanılmıştır)
ARŞİV BELGELERİ
Hariciye Nezareti Siyasi Kalemi (HR.SYS) 204:4; 2933:70; 2920:103; 1703:1; 6:20.
Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı (HR. TO) 628:33; 284:8; 211:35; 410:42.
Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi Evrakı (HR.MKT) 21:62; 360:73; 23:26; 22:12; 19:65; 20:71;
21:67; 21:40; 20:14; 20:17; 21:41; 22:7; 21:19.
İrade-i Hâriciye (İ. HR) 46:2200; 45:2100; 47,2229; 48:2266; 45:2134; 45:2108; 45:2092; 46:
2156.
İrade- Mesail-i Mühimme (İ. MSM) 67:1964; 35:986; 67:1965; 67:194; 82,2329; 67:1947; 28:793;
22:532; 21:530; 67:1927; 67:1925; 67:1930; 67:1937; 67:1938; 67:1942.
Sadâret Mektûbi Kalemi (A.MKT), 123:95; 121:5, 123:69; 122:79; 139:39; 124:42;123:82;
194:75; 167:94; 121:50; 122:68; 115:32; No:46.; 218:1; 199:38; 122,25; 136,26; 114:24;
125:38; 126:53; 113:7; 133:61; 116:30; 117:80; 131:21; 126:43; 129:3; 128:21; 160:13;
142:10; 120:75; 160:107; 122:88; 123:91; 160:15; 128:87; 119:15; 155:81; 116:75;
152:43; 111:66; 114:79; 116:5; 170:54; 174:24; 157:15; 222:34; 120;19; 182: 30; 126:43;
208: 22
Sadâret Mektubî Kalemi Mühimme Evrakı (A.MKT.MHM) 5:8; 6:12; 7:9; 7:50; 11:65.
Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Evrakı (A. MKT.MVL) 14:94; 9, A: 62; 9:93; 753:31;
7:28; 21:41.
Sadaret Âmedî Kalemi Defterleri (A. AMD) 5:10; 5:51; 6:67; 4:15; 10:13; 4:42; 5:38; 14:48;
11:63; 11:77.
255
Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilayat Evrakı (A. MKT. UM) 25:49.
Arhivele Nationale Serviciul Arhive Nationale Istorice Centrale Biroul Arhive Medievale,
Fonduri Personale Şı Colectıı, Inventer nr: 1120
İngiliz Parlamento Arşivi: House of Commons Hansard Archives: Hansard; HC Deb 16 May
1848 vol 98 cc1109-39; HL Deb 25 January 1821 vol 4 cc117-118
ARAŞTIRMA ESERLER
Acar, H. (2019). Boğazlar Sorunu Üzerine Jeopolitik Bir Değerlendirme: İstanbul’un Fethinden
Montrö Boğazlar Sözleşmesine, Türkiye Siyaset Bilimi Dergisi, 2 (1), 114-119.
Adanır, F. (2015). Osmanlı ve Balkanlar, Bir Tarih Yazımı Tartışması, (Der. Fikret Adanır-
Suraiya Faroqhi). İstanbul: İletişim Yayınları.
Ahmed Cevdet Paşa. (2018). Tarih-i Cevdet. (Haz. Mehmet İpşirli). C.1, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
Ahmed Cevdet Paşa. (1991). Tezakir. (Yay. Cavid Baysun). C. 1-12, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları
Ahmed Lütfi. (1997). Mir’ât-ı Adâlet Yahud Tarihçe-i Adliye-i Devlet-i Aliyye- Osmanlı Adâlet
Düzeni. (Sadeleştiren: Erdinç Beylem). İstanbul: Marifet Yayınları.
Ahmed Lütfi. (1999). Vak’anüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, VI. VII. VIII. (Haz. Yücel Demirel).
İstanbul: Tarih Vakfı- Yapı Kredi Yayınları.
Alan, S. (2018). Tanzimat Edebiyatı’nda Milli Kimlik İnşası, Kurgu Kahramanları Örneği.
İstanbul: Kesit Yayınları.
Alasya, H. F. (1975). Megali Etniki Eteria’nın Yeni Uzantısı Filiki Eteria. Türk Kültürü Dergisi,
25-3.
Akçura. Y. (2017). Tarih-i Siyasi 1926-1927-1928 Ders Notları. (Haz. Erol Kılınç) İstanbul:
Ötüken Yayınları.
Akçura, Y. (2018). Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda). İstanbul:
Parola Yayınları.
Akyıldız, A. (2003). Para Oldu Pul, Osmanlı’da Kâğıt Para, Maliye ve Toplum. İstanbul: İletişim
Yayınları.
256
Aksan, V. (2017). Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri 1700-1870. İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
Armaoğlu, F. (2003). Siyasi Tarih (1789-1914). Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Amann, P. (2016). Revolution and Mass Democracy: The Paris Club of 1848. Princeton-Oxford:
Princeton University Press.
Anastassiadou, M. (2001). Selanik (1830-1912) / Tanzimat Çağında Bir Osmanlı Şehri. (Çev. Işıl
Ergüden) İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Anderson, M. S (2001). Doğu Sorunu (1774-1923), (Çev. İdil Eser). İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları
Andrews, C. M. (1896). The Historical Development of Modern Europe from the Congress of
Vienna to the Present Time, I815-I850. London-New York. G. P. Putnam’s Sons.
Anscombe, F. F. (2012). The Balkan Revolutionary Age. The Journal of Modern History, 84 (3),
572-606.
Aslantaş, S. (2009). Sırp İsyanının Uluslararası Boyutu (1804-1813). Uluslararası İlişkiler, 6(21),
109-136.
Aslantaş, S. (2013). Sırp Knezliği’nde İktidar Mücadelesi: 1838 Türk Anayasası’nın (Turski
Ustav) İlânı, Büyük Güçler ve Osmanlı Devleti. Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi,
9(17). 3-27.
Bainville, J. (1926). History Of France. (Translated by Alice Gauss, A.M. and Christian Gauss),
New York-London: D. Appleton And Company,
Baladuroğlu, K. (1962). 1871 Olayları ve Namık Kemal. Yön Dergisi, 35, 13.
Barton, H. A. (1967). The Origins of the Brunswick Manifesto. French Historical Studies, 5(2),
146-169.
Banoğlu, N. A. (2005). Tarihte Girit ve Osmanlılar Dönemi. İstanbul: Kırmızı Beyaz Yayınları.
Beecher, J. (2012). Writers and Revolution Intellectuals and the French Revolution of 1848, Santa
Cruz: University of California.
Berger H., Spoerer M. (2001). Economic Crises and the European Revolutions of 1848. The
Journal of Economic History, 61 (2), 293-326.
257
Berlin, I. (1948). Russia and 1848: The Slavonic and East European Review. School of Slavonic
and East European Studies, The Modern Humanities Research Association and University
College London, 26 (67), 341-360.
Bezucha, R. J. (1983). The French Revolution of 1848 and the Social History of Work, Theory and
Society, 12(4), 469-484.
Beydilli, K. (1992). Boğazlar Meselesi, İslâm Ansiklopedisi, (C.6, ss.266-269). Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları.
Beydilli, K. (1996). Hünkâr İskelesi, İslam Ansiklopedisi (C.18. S.488-490). Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları.
Berindei, D. (1999). Osmanlı Devleti ve Eflak’taki 1848 İhtilali, XIII. Türk Tarih Kongresi, 04-08
Ekim 1999, III. Cilt-I. Kısım, (s. 133-138), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Beşirli, M (1999). Osmanlıda Modernleşme ve Aydınlar, 1789-1908, Dini Araştırmalar, 2(5), 131-
158
Bolsover, G.H (1966). 1815-1914 Arasında Rus Dış Politikasına bir Bakış. (Cev. Y.
Kurat). Belleten, 30 (118). 265-290
Brass, A. (2021), On the Barricades of Berlin: An Account of the 1848 Revolution. (Translated by
Andreas Weiland). Canada: Foreword by Peter Light Black Rose Books.
Bridge, F. R., Bullen. R. (2005). The Great Powers and the European States System 1814-1914.
Edinburg: Pearson Longman Publishing.
Cayley, E.S.F. (1856). The European Revolutions of 1848. In Two Volumes Vol. II London:
Smith, Elder, & Co.
Carpenter, K. (1999). Refugees of the French Revolution Émigrés in London, 1789–1802. London:
Macmillan Press.
Çetin, H. (2001). Liberalizmin Temel İlkeleri. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Dergisi, 2(1), 217-235.
Çorlu, S. M. (ty). Viyana Kongresi (Eylül 1814- Haziran 1815). Yeni Türk Mecmuası, 2287-2303.
Daskalov. R. (2004). The Making of a Nation in the Balkans: Historiography of the Bulgarian
Revival. New York: Central European University Press (Budapest).
Değirmenci, K. (2019). 1841 Girit İsyanı Öncesi Girit Valisi Mustafa Naili Paşa’nın Adada Aldığı
Önlemler. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 62, 40-59.
258
Demirtaş, M. (2009). XIX. Yüzyılda İstanbul’a Göçü Önlemek İçin Alınan Tedbirler: Men-i
Mürûr Uygulaması ve Karşılaşılan Güçlükler. Belleten, 73 (268), 739-754.
Doğan, Y., Alkan, M.Ö. (2021). Tanzimat’tan Günümüze Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi 1839-2014,
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Dowe, D., Haupt. H., Haupt. G., Langewiesche. D., Sperber. J. (2008). Europe in 1848:
Revolution and Reform. New York-Oxford: Berghahn Books.
Dumanlı, Ç. (2019). Siyasi, Askeri ve İktisadi Yönleriyle 1848 Devrimleri ve Osmanlı Devleti’ne
Etkileri. Ankara: Berikan Yayınevi.
Düzcü, L. (2016). Korku ile Tedbir Arasında Bir İhtilâli İzlemek: 1848 İhtilâli ve Osmanlı
Hükümeti. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler
Dergisi, (38), 51-78.
Ebuzziya Tevfik. (1973). Yeni Osmanlılar tarihi, (Bugünkü Türkçeye Uygulayan: Şemsettin
Kutlu). C.II. İstanbul: Hürriyet Yayınları
Efe. H. (2018). Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’de Yaşanan Göçler ve Etkileri, Sosyal Bilimler
Metinleri Dergisi, 1, 16-27.
Eren, E. (2019). Yunan Milliyetçiliğinin Tarihsel Arka Planı ve Politik Yansıma Örneği Olarak
Batı Trakya Sorunu. İzmir Sosyal Bilimler Dergisi, 1 (2), 77-85.
Erkan, S. (2010). Savaş ve Barış Bağlamında XIX. Yüzyıl Uluslararası İlişkileri’nin Özellikleri.
SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 22, 93-115.
Ertaş. K (2017). Batılı Seyyahların Gözüyle 19. Yüzyılda Diyarbakır, Uluslararası Sosyal Bilimler
Kongresi, Şarkiyat Bilim ve Hikmet Vakfı Yayını, Diyarbakır
Esenwein, G. (2004). Socialism; Intellectual History of Socialist İdeas and Socialist Movements in
Europe. New Dictionary of the History of Ideas. 2227-2235.
Evans, J. W., Strandmann, H. Pogge Von. (2002). The Revolutions in Europe 1848-1849 from
Reform to Reaction. Oxford: Oxford University Press.
Finlay, G. (2014). Sultan Mahmud and Ali Pasha of Joannina. In History of the Greek
Revolution (Cambridge Library Collection- European History, pp. 65-117). Cambridge:
Cambridge University Press.
259
Florescu, Radu R. (2012). The Wallachian Revolution of 1848. The Journal of Modern History,
84(3), 572-606.
Fodor, P. (2002). “19. Yüzyılın İlk Yarısında Macaristan’da Reform Hareketleri ve 1848-49
İhtilali.” (Ed. C. İnal, N. Güngörmüş), Doğumunun 200.yıldönümünde Lajos Kossuth
1848-1849 Macar Özgürlük Mücadelesi ve Osmanlı-Macar İlişkileri, (s. 43-53). Kütahya:
Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğü.
Georgescu, V. (1991). The Romanians a History. (Edited: Matei Calinescu: Translated: Alexandra
Bley-Vroman). U.S.A.: Ohio State University Press.
Gershoy, L. (1957). The Era of the French Revolution 1789-1799. New Jersey: D. Van Nostrand
Company.
Giritli, İ. (1989). Fransız İhtilâli ve Etkileri. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, (15) 539-549.
Glenny, M. (2012). The Balkans Nationalism, War, and the Great Powers 1804–2012. Canada:
House of Anansi Press.
Goldstone, J. (2020). Revolution: Structure and Meaning in World History: Said Amir Arjomand.
International Journal of Middle East Studies, 52(2):1-2
Gould, R.V. (1995). Insurgent İdentities, Class, Community, and Protest in Paris from 1848 to the
Commune. Chicago- London: The University of Chicago Press.
Gounaius, B.C. (1994). Doğu Akdeniz’de Liman Kentleri 1800-1914. (Ed. Çağlar Keyder, Y. Eyüp
Özveren, Donald Quataert Çeviren: Gül Çağalı Güven, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları
Gümüş, M. (2010). 1848 Mülteciler Meselesinde 19. Yüzyıl Türk Diplomasisi. History Studies
Dergisi, 2 (2), 255-280.
Gümüşsoy, E. (2008). 1860-1861 Cebel-i Lübnan İsyanı ve Osmanlı Devleti, Askeri Tarih
Araştırmaları Dergisi, 6 (12), 67-83.
Günay, N. (2005). Filik-i Eterya Cemiyeti. Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, 6
(1), 263-287.
Güran, T. Uzun, A. (2006). Bosna-Hersek’te Toprak Rejimi: Eshâb-ı Alâka ve Çiftçiler Arasındaki
İlişkiler (1840-1875). Belleten, 70 (259), 867-902.
Gürkan, T. (2003). Osmanlı Malî İstatistikleri Bütçeler 1841-1918. Ankara: Devlet İstatistik
Enstitüsü Matbaası.
György, C. (2002). Macar Mültecileri. (Çev. Erol Hatipli) Türkler, (c.12, ss. 805-812). Ankara:
Yeni Türkiye Yayınları.
260
Hami, İ. (2014). Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Modern Türk Düşüncesinde Milliyetçilik (Haz.
Mehmet Kaan Çalen, Haluk Kayacı). İstanbul: Bilgeoğuz.
Hamlin, C. (1877). Among the Turks. New York: American Tract Society/ Robert Carter and
Brothers.
Hanioğlu, Ş. (2008). A Brief History of the Late Ottoman Empire, New Jersey: Princeton
University Press.
Harsin, J. (2002). Barricades: The War of the Streets in Revolutionary Paris, 1830–1848. New
York: Palgrave Macmillan Press.
Harison, C. (2009). The International Encyclopedia of Revolution and Protest France, June Days,
1848, (Ed. Immanuel Ness). vol.1. New Jersey: Wiley-Blackwell Publication.
Headrick, D. R. (1976). Spain and the Revolutions of 1848. European Studies Review, 6, 197-223.
Hill, J. R. (2005). The revolutions of 1848 in Germany Revolutions of 1848 in Germany, Italy and
France, (Senior Honors Theses & Projects) Ypsilanty-Michigan: Eastern Michigan
University History and Philosophy, Michigan.
Hitchins, K. (1994). Rumania 1866-1947. New York: (Oxford History of Modern Europe) A
Clarendon Press Publication
Horváth, E. (1934). Russia and the Hungarian Revolution (1848-9). The Slavonic and East
European Review,12(36), 628-645.
İnalcık, H., Quarter D. (2006). Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914.
C.2. İstanbul: Eren Yayımcılık.
İnalcık, H. (1942). Bosna’da Tanzimat’ın Tatbikine Ait Vesikalar, Ankara: Maarif Vekâleti,
Işıksel, G. (2012). 16. Yüzyılın İkinci Yarısında Osmanlı-Safevi Sınırında Eşkıyalar: Bir
Çözümleme Denemesi. Kebikeç, 33, 35- 48.
Jelavich, C. Jelavich, B. (2000). The Establishment of the Balkan National States, 1804-1920,
Seattle-London: University of Washington Press.
Jelavich, B. (2020). Balkan Tarihi, 18. ve 19. Yüzyıllar, C.1. İstanbul: Küre Yayınları.
James, R. S. (1998). Metternich’s Theory of European Order: A Political Agenda for: Perpetual
Peace. The Review of Politics, 60, 121-126.
Jennifer, E. (2015). Sessions Colonizing Revolutionary Politics Algeria and the French Revolution
of 1848 French Politics. Culture & Society, 33(1), 75–100.
Jones, G.S. (1983). The Mid-Century Crisis and the 1848 Revolutions: A Critical Comment.
Theory and Society, 12 (4), 505-519.
261
Jørgensen, C.M. (2012). Transurban İnterconnectivities: An Essay on the İnterpretation of the
Revolutions of 1848. European Review of History-Revue europe´enne d’histoire, 19(2),
201–227
Kameriok, J.J. (1950). Great Britain and the Comiheirtal Revolutions of 1848. Iowa: by University
of Iowa Press.
Kann, R.A., David Z.V. (1984). The People of the Eastern Habsburg Lands, 1526-1918. Seattle
and London: University of Washington Press.
Karasu, C. (2000). 1848 İhtilâllerinin Osmanlılar Tarafından Algılanışı. Yeni Türkiye Yeni Türkiye
Yayınları, 33-37.
Karal, E. Z. (2007). Osmanlı Tarihi Nizam-ı Cedid ve Tanzimat Devirleri (1789-1856). C.6.
Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Karpat, K. (1994). Eflak, İslâm Ansiklopedisi (C.10, ss.466-469). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
Karpat, K. (2002). Studies on Ottoman Social and Political History Selected Articles and Essays.
Leiden: Koninklijke Brill NV.
Kayapınar, A. (2004). İki Balkan Şehri Tırnova ve Vidin’de Türkler (Bulgar Çarlığından Osmanlı
İmparatorluğuna). Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
2 (9), 117-141.
Kaymaz, C. (2012). Devrim Nedir? Devrim Kavramına Tarihsel Bir Bakış (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi). Edirne: Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu
Yönetimi Anabilim Dalı, Edirne.
Keçiş, M. (2009). Trabzon Rum İmparatorluğunun Kuruluşunda Çevreyle Olan İlişkileri,” Tarih
Araştırmaları Dergisi, 28 (46), 143-162.
Kedourie, E. (1961). Nationalism. London: Auckland Bombay Toronto Johannesburg New York,
Hutchinson & CO
Khan, H. (2014). Brunswick Manifesto of 1792 Against the Revolutionary France: An Example of
Blatant Foreign Intervention with Counterproductive Consequence. Jhss, 5(2), 1-22.
Kiel, M. (2001). Karlı-ili, İslâm Ansiklopedisi, (C. 24, ss.499-502). Ankara: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları.
Kiel, M. (2001). İzdin, İslâm Ansiklopedisi, (C. 23, ss.505-506). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
Kiel, M. (2011). Tesalya, İslâm Ansiklopedisi, (C.40. ss.522-526). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
262
Kitchen, M. (2006). A History of Modern Germany 1800-2000. New Jersey-Hoboken: Blackwell
Publishing.
Kohn, H. (1982). Nationalism Its Meaning and History, Florida: Robert E. Krieger Publishing
Company Malabar
Kokdaş, İ. (2015). 18. ve 19. Yüzyıllarda Aşağı Tuna’da Habsburg Politikaları ve Tuna Nehri
Ticaretinde İmparatorluklar Arası Rekabet. Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 5 (12), 177-195
Koltuk. N., Sağlamçubukcu. S.A., Alikılıç D., Topal. M., Öztürk. M. (2018). Osmanlı
Belgelerinde Halep. No: 25. İstanbul: Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB)
Yayınları.
Koselleck, R. (2016). Kavramlar Tarihi: Politik ve Sosyal Dilin Sematiği ve Pragmatiği Üzerine
Araştırmalar, İstanbul: İletişim Yayınları.
Kökce, H. (2021) Din ve Milliyetçik İlişkisi: Kolaylaştırıcı mı Zorlaştırıcı mı? OPUS, 18/40 2776-
2796.
Krestić, V. D. (2014). Croatian Pretensions to Bosnia and Herzegovina Since 1848. Serbian
Academy of Sciences and Arts Belgrade, Balcanica XLV, 267-294
Kurkina, A. T. (2019). State Boundaries in the Minds of Men: Bulgarian Intellectuals Dividing the
Balkans in the Mid-19th Century. Colloquia Humanistica, 8, 17-36.
Kütükoğlu, M. (2006). Mürur Tezkiresi, İslâm Ansiklopedisi (C.32. ss.60-61). Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları.
Leovac, D. (2022). Two Visits of Serbian Prince Mihailo Obrenovic to The Sultans in 1839/40 and
1867, (Haz. Semiha Nurdan-Muhammed Özler), XVIII. Türk Tarih Kongresi III. Cilt
Osmanlı Tarihi ve Medeniyeti, (s. 273-283). Ankara: TTK Yayınları.
McLaverty, P. (2005). Socialism and Libertarianism. Journal of Political Ideologies, 10(2), 185-
198.
Maggach, D., Stedman Jones G. (2018). The 1848 Revolutions and European Political Thought.
Cambridge: Cambridge University Press
Maier L. (2000). Maier: Lothar Maier, The Revolutions of 1848 in Moldavia and Wallachia, (in
Dieter Dowe et al., eds., trans. David Higgins) Europe in 1848: Revolution and Reform,
Oxford Press, pp. 186-209.
Manav, N. (2018). 19. Yüzyıl Galata’sından Bir Banker: Darphane-İ Âmire ve Sefaretler Bankeri
Jacques Alléon. Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, 4(7), 89-105.
Martin, G. (1967). 1848 Devrimi, (Çev. Sevim Belli). Ankara: Anadolu Yayınları.
Marx, K., Engels, F. (2010). Marx and Engels 1848-49, Volume 8, London: Lawrence & Wishart.
263
Marx, K. (2016) Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850, (Çev. Erkin Özalp). İstanbul: Yordam
Kitap
Marx, K., Engels, F. (1977). Doğu Sorunu [Türkiye], (Çev. Yurdakul Fincancı). Ankara: Sol
Yayınları.
Marx, K., Engels, F. (1992). Alman İdeolojisi [Feuerbach], (Çev. Sevim Belli). Ankara: Sol
Yayınları.
Meriage, P. M. (1978). The First Serbian Uprising (1804-1813) and the Nineteenth-Century
Origins of the Eastern Question. Slavic Review, 37(3), 421-439.
Mufassal Osmanlı Tarihi. (1972). (Haz. Heyet) C.VI. İstanbul: Güven Basımevi, İstanbul.
Ocak, Ahmet Y. (1998). Hıdırellez, İslâm Ansiklopedisi, (C.17, ss.312-315). Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları.
Osterhammel. J. (2009). The Transformation of the World a Global History of the Nineteenth
Century. (Translated by Patrick Camiller). Princeton and Oxford: Princeton University
Press.
Özcan, A. (2001). İslâmcılık, İslâm Ansiklopedisi, (C.23, ss.70-71). Ankara: Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları.
Özçoşar, İ. (2008). 19. Yüzyılda Diyarbakır’da Hıristiyan Cemaatler. Sosyal Bilimler Araştırma
Dergisi SBARD, 12, 53-69.
Özsüer, E. (2015). Tarihin “Öteki” Yüzü: Türkiye ve Yunanistan Örneğinde Tarihi Yeniden
Algılamak. TUHED, Türk Tarihi Eğitimi Dergisi, 4(2), 165-201.
Özsüer, E. (2016). 19. Yüzyıl Avrupa Romantiklerinin 1821 Mora İsyanı Üzerindeki Siyasi ve
Kültürel Etkileri, Türkiyat Mecmuası, c.26/2, 325-344.
Pelz, W.A. (2016). A People’s History of Modern Europe. London: Pluto Press.
264
Pıçak, M. Eroğlu, O. (2018). Osmanlı Döneminde Diyarbakır’ın Sosyo-Ekonomik Yapısı. Dicle
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 20, 70-82.
Pražák A. (1927), Czechs and Slovaks in the Revolution of 1848: The Slavonic Review, Published
by: the Modern Humanities Research Association and University College London, School
of Slavonic and East European Studies, 5 (15), 565-579.
Polisenský, J. V. (1980). Aristocrats and the Crowd in the Revolutionary Year 1848: A
Contribution to the History of Revolution and Counter-revolution in Austria. New York:
State University of New York Press.
Rath, R.J. (2013). The Viennese Revolution of 1848 Austin. Texas: University of Texas Press.
Rawls, J. (2007). Siyasal Liberalizm. (Çev. Mehmet Fevzi Bilgin) İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
Sander, O. (2020). Siyasi Tarih İlk Çağlardan Günümüze 1918’e. Ankara: İmge Kitabevi.
Selimoğlu, İ. (1987). Osmanlı Devrinde Bulgar İsyanları (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
Ankara: Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara.
Sewell, Jr. W.H. (1980). Work and Revolution in France the Language of Labor from the Old
Regime to 1848. Cambridge: University of Arizona-Cambridge University Press.
Smith, A. S. (2003). Nationalism and Modernism a critical Survey of Recent Theories of Nations
and Nationalism, Florida- New York- Philadelphia: Taylor & Francis Publishing.
Smith, D. M. (1988). The Making of Italy, 1796-1866, London-New York: Palgrave Macmillan-
Holmes & Meier Publishing.
Smith, F.B. (1977). Great Britain and The Revolutions of 1848. Labour History, 33, 65-85.
Spagnolo, John P. (1977). France & Ottoman Lebanon 1861-1914. London: Ithaca Press.
Sperber, J. (2005). The European Revolutions, 1848–1851, New York: Cambridge University
Press, New York.
Spencer, M. Di S. (2018). Italy from Revolution to Republic 1700 to the Present. New York-
London: by Routledge.
Sydney, N. F. (1952) Ottoman Feudalism and Its Influence Upon the Balkans. The
Historian, 15(1), 3-22.
265
Şıvgın, H. (2000). 19. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntap. OTAM Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, 11 (11), 503-553.
Şimşek, K. (2021). Mehmet Ali Paşa ve Vehbiler. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi,
21 (42), 19-46.
Tansuğ, F. (2017). Osmanlının Son Döneminde Adalı Rumlar: İmroz, Limni, Semadirek, Taşöz.
İstanbul: Pan Yayıncılık.
Taylor, A. J. P. (1976). The Habsburg Monarchy I809-I918 a History of the Austrian Empire and
Austria-Hungary, Fellow of Magdalen College, London: Hamish Hamilton.
Temizer. A. (2015), Karadağ Ekonomisine Farklı Bir Bakış ve Osmanlı Mirası, Balkanlar'da
Osmanlı Mirası ve Defter-i Hâkânî, C.1, İstanbul: Libra Yayınları
Tevfik, E. (1973). Yeni Osmanlılar Tarihi, C.1 (Çev. Şemsettin Kutlu). İstanbul: Hürriyet
Yayınları.
Thomson, Guy P. C. (2001). Garibaldi and the Legacy of the Revolutions of 1848 in Southern
Spain. European History Quarterly, 31 (3), 353-395.
Turan, Ş. (1994). Edirne Antlaşması, İslâm Ansiklopedisi, (C.10, ss.442-443). Ankara: Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları.
Tóth, H. (2014). An Exiled Generation German and Hungarian Refugees of Revolution, 1848-
1871. Cambridge: Cambridge University Press.
Tilly, C. (2016). Avrupa’da Devrimler. (Çev. Özden Arıkan) İstanbul: Alfa Tarih.
Tucqueville, A. (1995). Eski Rejim ve Devrim. (Çev. Turhan Ilgaz) İstanbul: Kesit Yayınları.
Tukin, C. (1996). Girit, İslâm Ansiklopedisi (C.14, ss.85-93). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları.
Türkçe Sözlük. (1998). (Haz. Türk Dil Kurumu). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
266
Uluerler, S. (2022). Fransa ile Rusya Arasında İmzalanan Tilsit Antlaşması’nın (1807) Osmanlı
Devleti'nin Dış Politikasına Etkileri. Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
23(1), 149-166.
Uygun, S. (2011). Sırp İsyanı ve Hurşid Ahmet Paşa, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,
4(17), 416-436
Uygun, S. (2015). Aşağı Tuna’da bir Fransız Buharlı Nakliyat Kumpanyası ve Ticari Faaliyetleri,
Osmanlı Devleti’nde Nehirler ve Göller 1, (Haz. Şakir Batmaz, Özen Tok). Kayseri: Not
Yayınları. 349-369
Uzun, A. (2002). Tanzimat ve Sosyal Direnişler Niş İsyanı Üzerine Ayrıntılı Bir İnceleme (1841).
İstanbul: Eren Yayıncılık.
Ülman, H. (1963). 1840-45 Arasında Suriye’nin Durumu ve Milletler Arası Politika. Ankara
Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, XVIII (3), 243-268.
Yaycıoğlu, A. (2016). Partners of the Empire The Crisis of the Ottoman Order in the Age of
Revolutions, Redwood City- Kaliforniya: Stanford University Press.
Yenidoğan, M. (2018). 1849-1851 Bosna İsyan (Yayınlamamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Bilim Dalı,
İstanbul.
Yeşil, F. (2015). Avrupalı İhtilalciler ve İstanbul, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul
Tarihi. (Ed. M. A. Aydın.). C. II/1. İstanbul: İSAM Yayınları. 409-415.
Yıldız, Ö. (2012). 20. Yüzyıl Başlarında Selanik Limanında Deniz Ticareti. Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi, 12 (24), 27-46.
Wallerstein, I. (2015). Modern Dünya Sistemi III (Çev. Latif Boyacı), İstanbul: Yarın Yayıncılık
Wilson. D.C.S. (2014). Arnold Toynbee and the Industrial Revolution the Science of History,
Political Economy and the Machine Past. History & Memory, 26(2), 133-161.
Wilkinson Sir J. G. (1848). Dalmatia And Montenegro, Vol. I, London, John Murray.
SÜRELİ YAYINLAR (gazetelerin tarih ve sayıları dipnotlarda gösterilmiştir)
Currier De Constantinopole
Ceride-i Havadis
Hürriyet
İrade-i Milliye
267
Jurnal De Constantinopole
Takvim-i Vekai
The Times
268
EKLER
Ek 1: İhtilâlin Hemen Sonrasın Bâbıâli Tarafından Bazı Eyalet, Kaza ve Adalara
Gönderilen Genelge (A. MKT, 121: 5).
269
Ek 2: Eflâk ve Boğdan’daki İhtilâli Nedeniyle Bölgeye Gönderilen Talat
Efendi’ye Verilen Talimatnâme (A.DVN, 36: 62).
270
Ek 3: Avusturya Konsolosu Tarafından Belgrad’taki Olaylar Hakkında Bâbıâli’ye
Gönderilen Yazı (İ. MSM, 35: 986).
271
Ek 4: 1848 İhtilâli’nin Patlak Vermesi Ardından Alınması Gereken Tedbirler İçin
Bâbıâli’de Yapılan Müzakereye Ait Belge (İ.MSM, 67: 1927).
272
Ek 5: İhtilâl Nedeniyle Denizlerde Tedbir Alınması Gereken Tedbirler
Konusunun Kaptan Paşa’ya Devredilmesini Gösteren Belge (İ. MSM, 67:1930).
273
Ek 6: 1848 Yılı Temmuz Ayında Poliçelerden Gelen Toplam Kuruş Miktarı (İ.
MSM, 22: 532/3)
274
Ek 7: 1848 Yılının Ağustos Ayının Başından Yirmi Beşinci Gününe Kadar
Poliçelerden Gelen Miktar (İ. MSM, 22: 532/3).
Günler Kuruş Toplam
1 Pazar 000000
2 Pazartesi 014400
3 Salı 107123
4 Çarşamba 004937
5 Perşembe 212945
- - - 339405
7 Cumartesi 000000
8 Pazar 344758
9 Pazartesi 273344
10 Salı 443756
- - - 1400263
11 Çarşamba 0090419
12 Perşembe 0080000
13 Cuma 000000
14 Cumartesi 0001650
15 Pazar 0043078
- - - 1615410
16 Pazartesi 000000
17 Salı 000000
18 Çarşamba 000000
19 Perşembe 000000
20 Cuma 000000 1615410
- - -
21 Cumartesi 0615624
22 Pazar 000000
23 Pazartesi 0110614
24 Salı 0010000
25 Çarşamba 0010000
- - - 1615410
- - - Kese Küsurat
(Kuruş)
- - - 4723 148
275
Ek 8: 25 Ağustos 1848’de Maliye Hazinesinde Mevcut Olan Miktar (İ. MSM, 22:
532/5).
Birim Maliye hazinesinde Ödenmesi Açıklama
var olan miktar gereken
miktar
Kese 32549 03779 Bu miktar ağustos ayı
içerisinde ödenmesi
zorunlu olan miktardır.
Bazı masraflar için
önceden ayarlanmış 7500
kese bunun dışında
bırakılmıştır.
Kese 00250 Eksik olan evrak-ı
nakdiye için ödenmesi
gereken miktardır.
Kalan 28520 Maliye hazinesinde söz
konusu iki kaleme
toplamda 4029 kese
ödeme yapılmıştır.
276
Ek 9: 1848 Yılı Ağustos Ayında Yapılan Masraf ve Ödenmesi Gereken Miktar (İ.
MSM, 22: 532/5).
Ödenek ayrılması gereken yerler Ödenmesi gereken Miktar Açıklama
277