Professional Documents
Culture Documents
Untitled
Untitled
DIŞ POLİTİKA
ONURÖYMEN
UÇURUM KENARıNDA
DIŞ POLİTİKA
(Eleştiriler, Yorumlar, Uyarılar)
Remzi Kitabevi
UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLİTİKA i Onur Öymen
ISBN 978-975-14-1526-4
Onsöz............................................................................................ 7
Giriş .............................................................................................. 9
leri olan şimdiki ağır toplar yer alacaktı. Evvelce savunulan "milli gö-
rüş" gömleği artık çıkartılabilirdi.
O yıllarda Ortadoğu bir ateş topuna dönmekteydi. Kısa bir sü-
re içinde ateş her yanı saracak, yüzbinlerce insan büyük devletlerin
stratejik menfaatleri için yapacakları operasyonların kurbanı ola-
caktı. Bölgeye komşu olan ama aynı zamanda NATO'ya ve diğer ba-
zı Avrupa kuruluşlarına üye olan Türkiye bu çatışmalara sürüklen-
meden varlığını sürdürebilecek miydi? 1922 yılından beri bölgede-
ki kanlı çatışmaların dışında kalmayı başaran Türkiye'yi savaşların
cephesi ve karargahı yapmak isteyenler bunu başarabilecekler miydi?
Tecrübesiz bir siyasi kadroyla uçurumun kenarında yürütülen politi-
kalar ülkeyi felakete sürükleyebilirdi. Cumhuriyetin temel değerleri
nin yanı sıra dış politika ilkelerini korumakta, ülkeyi tehlikeli mace-
ralardan, özellikle sıcak çatışmalardan uzak tutmakta ana muhalefet
partisi CHP'ye büyük bir görev düşecekti. Bu kolay bir mücadele 01-
mayacaktı. CHP lideri ve yönetici kadroları yeni iktidar sahiplerinin
boy hedefi olmaya hazırlanmalıydılar ...
Türkiye'deki 2002 yılı seçimlerinden bir yıl önce dünyayı sarsan
vahim bir olay yaşanmıştı. O zamana kadar örneği görülmemiş bir te-
rör eylemi "Tek kutuplu dünyanın" lider ülkesi Amerika'nın kalbin-
de gerçekleştirilmişti ...
Fırtına Yaklaşırken
UKD2
18 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLITIKA
(3) Prospects for a 'Tom' Turkey: A Secular and Unitary Future?, Cornell, E. Svante,
Karaveli, Magnus, Halil, Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies
Program -A Joint Transatlantic Research and Policy Center Johns Hopkins
University, s. 74.
Amerika'nın Irak'a Müdahalesi
(4) Klare, T. Michael, Blood aııd Oil, Metropolitan Books, New York, 2004, s. 7.
AMERIKA'NIN IRAK' A MÜDAHALESI 23
BP, Statistica! Review of World Energy, London, Bp, June 2003, s.4
bulunan bazı yabancı yazarlar Ortadoğu'ya yeni bir şekil vermek için
hazırlanan ve zaman zaman basında da yer alan harita ve planlardan
söz ediyorlar. Bu konularda gerçeklerin nerede bitip kurguların ne-
rede başladığını saptamak kolay değiL. Ama önceki görevleri nede-
niyle General Westley Clark'ın sözlerini de hayal ürünü olarak nite-
lendirmek zordur. Öyle anlaşılıyor ki, Ortadoğu'nun geleceğiyle il-
gili olarak bazı düşünceler geliştirilmiş, hatta belki de planlar yapıl
mıştır. Bu planların ne ölçüde uygulamaya konulacağını zaman gös-
terecek.
Türkiye gibi dünyanın en hassas coğrafyalarından birinde bulu-
nan bir ülkenin bütün bu ihtimalleri düşünerek ama her şeyden ön-
ce kendi ulusal çıkarlarını göz önünde bulundurarak kendi politika-
larını gerçekçi bir biçimde oluşturması önem taşımaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti, kuruluşundan sonra başka ülkelerin hedeflerine hiz-
met edecek politikaların peşinden sürüklenmemeye özen göstermiş
tir. Yakın tarihimizde yapılan bazı hatalar bir yana bırakılacak olursa,
bu çizgisini özenle sürdürmüştür. Şimdi de aynı yolu izlemesi ülke-
mizin geleceği açısından en isabetli yaklaşım olacaktır.
Amerika, Irak'a müdahaleden yaklaşık bir yıl önce siyasi zemin ha-
zırlama çalışmalarına başlamıştı. NATO üyesi ülkelerin büyükelçileri
Vaşington'a davet edilmiş, onlara Dışişleri ve Savunma bakanlıkların
da verilen üst düzeydeki brifingler sırasında Irak konusu öncelikli bir
sorun olarak gündeme gelmişti. Benim de aralarında bulunduğum
büyükelçilerin çeşitli sorularına verilen cevaplardan Amerika'nın,
Bosna ve Kosova operasyonlarından farklı olarak, Irak'a bir müda-
hale yaparsa bunu NATO öncülüğünde değiL, kendi önderliğinde, ya-
nında yer alacak bazı ülkelerin desteğiyle bir "gönüllüler koalisyonu"
çerçevesinde yürüteceği anlaşılıyordu. Bunun anlamı, diğer NATO
üyelerinin, operasyonun hazırlanmasında, silah kullanılmasına iliş
kin kuralların saptanmasında ve harekatın yönetilmesinde söz sahi-
bi olamayacaklarıydı. Amerika, belki de NATO'nun sorumluluğunda
yürütülen Kosova operasyonunda, Amerikalı komutanının adeta eli-
ni kolunu bağlayan titiz yaklaşımından rahatsız olmuştu. Gerçekten
özellikle sivillerin zarara uğramaması konusunda NATO ülkelerinin
gösterdiği duyarlık, komutanın yetkilerini ve harekat kabiliyetini bir
26 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLITIKA
bilgiyi açıkladı. Buna göre, "O tarihlerde Irak'ta kitle imha silahlarıyla
ilgili olarak kamuoyuna yanıltıcı bilgi vermek istisnai bir durum de-
ğildi." Yani bunu hep yapıyorlardı. ..
Her ne kadar ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile İngiltere Baş
bakanı Tony Blair yaptıkları açıklamalarda, milli kaynaklarından al-
dıkları bilgilere göre {rak'ın kitle imha silahlarına sahip ve bunları kı
sa bir süre içinde kullanabilecek yetenekte olduğunu söyledilerse de
Birleşmiş Milletler'in en yetkili kuruluşlarının raporlarına itibar et-
mek lazımdı. Bu raporlarda da böyle bir tehlikeden söz edilmiyordu.
Dolayısıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bu kaygıları doğru
layacak bir karar almamıştı.
Bu durumda Türk Anayasası'nın önşart olarak kabul etti-
ği meşruiyet koşulunun yerine getirildiğinden söz edilebilir miy-
di? Kuşkusuz edilemezdi. Sebebi ne olursa olsun, Amerika'nın ön-
cülüğünde Irak'a yapılan harekatın dayandığı en temel gerekçe olan
Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiası dayanaksız kalmış
tı. Peki, Türk hükümetinin o tarihlerde Irak'ta kitle imha silahları
bulunduğu iddiasına bakışı nasıldı? Amerikan askerlerine bazı üs ve
tesislerin genişletilmesi için Türkiye'de çalışma izni verilmesine iliş
kin 5 Şubat 2003 tarihli tezkerenin gerekçeleri arasında, "Kitle im-
ha silahları konusundaki son gelişmeler sonucu gergin ortam gide-
rek ağırlaşmış ve Irak sorununda nazik bir aşamaya gelinmiştir," de-
nilerek bu silahların varlığı kabul edilmiş oluyordu. Oysa Birleşmiş
Milletler ve IAEA denetçilerinin raporlarından bu sonucu çıkarmak
mümkün değildi. Anlaşılan Türk hükümeti, denetçilere değiL, o ta-
rihte Amerikan ve İngiliz hükümetlerinin yaptıkları açıklamalara da-
ha çok itibar etmişti.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ise 1 Mart Tezkeresi'ni kabul etme-
yerek anayasanın 92. maddesinde yer alan meşruiyet şartının gereğini
yerine getirmişti, yani hukuken de siyaseten de doğru bir iş yapmıştı.
İşin esasına bakılacak olursa, 2002 Kasımı'ndaki seçimleri ka-
zanan AKP, dış politikada deneyimli değildi. Kuvvetli İslami bağla
rı nedeniyle, Müslüman bir ülke olan Irak'a askeri müdahaleyi yü-
rekten desteklemesi zordu. Ama Amerika'ya karşı bir tavır alması da
düşünülemezdi. Yenilenen Islami eğilimli partinin eski partinin yak-
30 UÇURUM KENARINDA DIŞ POLITIKA
(8) Migdalovitz, Carol, Speciıılist iıı Middle Ellstem Affııirs, Foreigıı Affııirs,
Defense, and Trade Division Congressional Research Service - The Library of
Congress, Iraq: Turkey, the Deployment ofU.S. Forces, Updated May 2, 2003.
32 UÇURUM KENARıNDA DIŞ pOLİTİKA
(9) Kaya, Karen, "The Turkish American Crisis", An Analysis of 1 March 2003,
Mi/itar)' Review, July-August 2011, s. 69-75.
(ıo) Kaya, a.g.e., s. 74.
UKD3
34 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLITIKA
(L2) Deniz, Bölükbaşı, Dışişleri iskelesi, Doğan Kitap, Temmuz 2011, s. 394-395.
36 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLıTİKA
(13) Kapsis, James E., "The Midle East Review of International Affairs," Volume
10, No. 3, Artiele 3/10, September 2006.
1 MART lEZKERESI'NIN SONUÇLARI 45
(14) Öymen, Onur, Ulusal Çıkarlar, Remzi Kitabevi, 1stanbul, 2005, s. SI.
i MART TEZKERESl'NIN SONUÇLARI 47
askerlerinin Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı bir kara harekatı yapması bir
türlü mümkün olamadı. Bunun için Amerika'yla ayn bir mutabakat
sağlanması gerekiyordu. Öyle anlaşılıyor ki, hükümet bu mutabakat
sağlanmadan alelacele tezkereyi meclise sevk etmişti.
Böylece tezkerenin amaçlanndan birinin ve bizim için en önem-
li olanın uygulanması bir başka bahara kaldı. Amerikalılar, Türk as-
kerlerinin Kuzey Irak'a girmesini önlemek için çeşitli yöntemlere baş
vurdular.
Başkan Bush, "Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesi için hiçbir ne-
den yok," derken, Dışişleri Bakanı Powell, "Türk hükümetine Irak'a
girmemesinin en hayırlı sonuç olacağını açıkça söyledik," diyordu.
ABD Dışişleri Sözcüsü Boucher daha da açık konuşuyor ve şunları
söylüyordu: "Türkiye'nin tek taraflı her eylemine karşıyız. ABD ön-
derliğindeki koalisyonun denetimi dışına çıkacak her türlü askeri ey-
leme karşıyız." Bu koşullarda Türk hükümeti PKK'yla mücadele için
Kuzey Irak'a asker gönderme yoluna gidemedi. Atatürk'ün tam ba-
ğımsızlık ilkesine bu kadar önem vermesi boşuna değildi ...
Yeni dönemde yabancılar, yalnız Kuzey Irak konusunda değil,
Kıbrıs, Ermeni meselesi, Ege sorunları gibi alanlarda da Türkiye'nin
izleyeceği politikaları yurtdışından yönlendirme gayreti içine girdiler.
Onlara göre, başka ülkelerin de stratejik çıkarlarının bulunduğu bir
coğrafyadaki Türkiye'nin önemli dış politika konularında kendi başı
na bırakılması istenmeyen sonuçlar verebilirdi.
Avrupa Birliği yetkilileri de Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesinin
AB üyeliği hedefine zarar vereceğini söylüyorlardı.
Amerika'nın Irak'a müdahalesine karşı çıkan sadece Türk millet-
vekilleri değildi. İngiltere' de iktidardaki İşçi Partisinin 120 milletvekili
başkaldırmıştı. Kalkınma Bakanı Clare Short, "Eğer, Güvenlik Konseyi
kararı olmazsa görevimden istifa edeceğim," demiş, 5 bakan yardım
cısı da kendisini desteklemişti. Bakan Short Irak harekatı başladıktan
2 ay sonra görevinden ayrıldı. Short, Başbakan Tony Blair'e gönder-
diği istifa mektubunda İngiltere'nin Birleşmiş Milletler'de gizlice yü-
rüttüğü müzakerelerin kendisine Irak harekatının uluslararası huku-
ka uygun olarak gerçekleştirileceği konusunda verilen teminata ters
düştüğünü söyledi.
UKD4
50 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLITIKA
(17) Banu, Eligür, "Turkish-American Relations Since the 2003 Iraqi War: A Tro-
ubled Partnership", Brandeis University, Crowl! Center for Middle East Studies,
May 2006, No. 6.
56 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLıTİKA
(L8) Kim, Julie, Macedonia, (FYROM) Post Conflict Situation and the U.S. Policy,
CRS Report for Congress, p. ı 6.
Koalisyon Gücüne Asker Verilmesi Girişimi
ve Dubai Antlaşması
Onun hayır dediği bir öneriyi o günün şartlarında Irak'ta hiç kimse
hayata geçiremezdi. Sistani'nin yanı sıra Irak'ın kuzeyindeki Kürtler
de kendi topraklarından Irak'a Türk askerlerinin girmesine kesinlik-
le karşıydılar. (19)
Hem Şiilerin hem de Kürtlerin karşı çıkması sonucunda Amerika,
Türkiye'den askeri destek talebini geri çekti. Türk hükümeti bu du-
rumdan rahatsızlık duyduğunu gizlemedi. Amerika önce Türkiye' den
asker istiyor, kısa bir süre sonra da bundan vazgeçiyordu. Bu yapı
lır mıydı? Belli ki, hükümet oraya asker gönderirken bir yandan 1
Mart Tezkeresi'nin reddinin Amerika'da oluşturduğu tepkileri yu-
muşatabileceğini, bir yandan da Irak'taki gelişmeler üzerinde söz sa-
hibi olabileceğini sanmıştı. Oysa Irak'ta tek söz sahibi Amerika ola-
caktı. Iraklıların bile kendi ülkelerinde söz sahibi olmak için uzun yıl
lar beklemesi gerekeeekti. Türkiye'nin masada oturup etkin bir siya-
si rol oynaması o sıralarda hiç kimsenin aklından geçen bir düşün
ce değildi.
Irak'taki gelişmelerle, bu arada teröristlere af anlamına gelecek
Eve Dönüş Yasası'yla ilgili olarak mecliste yapılan görüşmeler, muha-
lefete görüş ve eleştirilerini bir kere daha dile getirme fırsatı verdi. 29
Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe giren bu yasanın 4. maddesi, te-
rör örgütü tarafından işlenen suçlara iştirak etmemiş ve kendiliğin
den teslim olanlara ceza verilmeyeceğini, suç işlemiş ama sonra ken-
diliğinden teslim olmuş olanlara müebbet hapis yerine 12 ile 9 yıl ara-
sında değişen hapis cezaları verilmesini öngörüyordu. Yani terör ör-
gütü silahları bırakmadığı halde koşullu ve sınırlı bir af getiriliyordu.
Herhalde bu yasa çıkarsa örgütün eylemlerini sona erdirip silahlı mü-
cadeleden vazgeçeceği umuluyordu.
Muhalefet daha önce çeşitli vesilelerle hükümeti uyarmış, böyle
bir yasa çıkarsa terör azalmaz, artar demişti. Ne yazık ki, muhalefet
bir kere daha haklı çıkmış ve terörde büyük artış görülmüştü. Daha
kötüsü, hükümet Amerika'yla Dubai'de imzalanan bir anlaşma çer-
çevesinde, PKK'yla mücadele için Kuzey Irak'a asker göndermeme-
(19) Bremer, L. Paul III, My Year iıı Iraq, Simon & Schuster, New York, 2005, s. 164-
165.
60 UÇURUM KENARıNDA DIŞ PoLITIKA
yi kabul etmişti. İçinde siyasi hükümler olan, süresi bir yılı aşan bir
anlaşma olduğu için bunu mutlaka, meclisin onaylaması lazımdı.
IS Kasım 2003 tarihinde grup adına yaptığım konuşmada özet-
le şöyle dedim:
Peki, Kuzey Irak'a asker göndermeden PKK terörü nasıl sona erdi-
rilecekti? Acaba Amerikalılar, Türkiye'nin PKK ile müzakere yapma-
sını mı telkin etmişti.
Şükrü Elekdağ Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin görüşülme
si sırasında bu soruyu sordu. Bakan, "Hiç böyle bir telkin olmamış
tır, hiç böyle bir gelişme yoktur," dedi. Ancak, daha sonraki gelişme
ler, Amerika'nın askeri ve sivil yetkililerinin yaptıkları beyanlar baka-
nı mahcup edecekti. Zira Amerikalılar açıkça Türkiye'nin teröre siya-
KOALISYON GÜCÜNE ASKER VERILMESI GIRIŞIMI 61
(20) Lewis, Bernard, Notes 011 a Ceııtıır)\ Weidenfeld & Nicolson, London, 2012, s.
325.
62 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POlıTİKA
UKD5
Mahmur Kampı Meclis
Gündeminde
biri, ETA terör örgütü mensupları için bir af yasası çıkarmak oldu.
Bu yasa 1976 yılında çıkarılmıştı ve bu yasayı izleyen dört yıl içeri-
sinde (i 976-1980 arasında) ETA teröristleri, Franco'nun işbaşında
olduğu son altı yılda işlediklerinden tam LO kat fazla terör suçu işle
mişlerdi.
İngiltere'de de buna benzer bir af yasası çıkarılmıştı. Ancak
İngiltere af çıkarmak için teröristıerin bütün silahlarını bırakmasını
şart koşmuştu. IlEylül saldırılarından sonra, Başkan Bush "Sebebi,
kökeni, hedefi ne olursa olsun, dünyadaki bütün terör örgütlerine
karşı savaş açıyoruz. Bizim gri sahamız yoktur. Ya teröristten yanası
nız ya bizden yanasınız, demişti. Şimdi Amerika ne yapacaktı? Kuzey
Irak'ta kimden yana, kime karşı olacaktı? II Eylül saldırılarından
tam bir gün sonra, 12 Eylül tarihinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi 1368 sayılı kararı kabul etmişti. Bu kararda bütün ülkelere
çağrıda bulunuluyordu. Buna göre devletler bir araya gelerek, terör
suçunu işleyenleri, onları destekleyenleri, onlara para yardımı yapan-
ları, yardımcı olanları derhal yakalayarak adalete teslim edeceklerdi.
Bu kararın herhangi bir cümlesinde, "Bu teröristleri affetmek doğ
rudur," denilmiyordu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1455
sayılı Kararı da aynı şeyi söylüyor, bütün devletleri teröre karşı müca-
deleye davet ediyordu. Hiçbir satırında, "Terör suçlularını affedin ve-
ya teröristlerle müzakere edin," denilmiyordu.
Ayrıca, II Eylül 2001 'deki terörist saldırıların ertesi günü NA-
TO'nun kabul ettiği bir karar vardı. NATO yaklaşık elli yıllık tarihin-
de ilk defa olarak, II Eylül saldırılarından sonra, bir 5. madde kararı
almıştı. Bu kararda, terörist saldırılara uğrayan Amerika destekleni-
yor, bütün NATO ülkeleri, bu saldırıları kendilerine yapılmış addede-
rek terörle mücadeleye davet ediliyordu.
29 Temmuz 2003 tarihinde mecliste yaptığım konuşmada yuka-
rıdaki örnekleri hatırlatarak Eve Dönüş Yasası hakkında şunları söy-
ledim:
deprem olsa, bütün Irak Basra Körfezi'ne gömülse PKK terörü bi-
tecek mi?" Kendisine şöyle cevap verdim: "Bir gün bir deprem ol-
sa ve Afganistan Hint Okyanusu'na gömülse El Kaide terör örgü-
tü bitecek mi? O zaman siz niye El Kaide'yle savaşmaya devam edi-
yorsunuz?"
CHP sözcüleri Kuzey Irak'tan kaynaklanan terör faaliyetlerinin
niçin önlenemediği konusunu sürekli olarak meclis gündemine geti-
riyorlardı. Şükrü Elekdağ, 18 Kasım 2003 tarihinde yaptığı konuşma
da özetle şunları söyledi:
(36) The Iraq Study Group Report, Vintage Books, New York, 2006, s. IX, 23, 30.-33.
UKD6
82 UÇURUM KENARINDA DIŞ pOLİTIKA
bir taraftan İran 'dan Akdeniz'e kadar, bir taraftan İran 'dan Basra
Körfezi'ne kadar. Türkiye'nin bütün bunları düşünmesi lazım."
(37) Holbrook, Ricard, Opportunities for Turks and Kurds, Was!ıington Post, Feb-
ruary 12, 2007.
88 UÇURUM KENARıNDA DIŞ poLITIKA
konusunda sert bir nota verdi. Basında yer alan haberlere göre nota-
da, tüm uyarılara rağmen PKK'nın Irak'taki faaliyetlerinin müsama-
ha gördüğü belirtilmekte ve Türkiye'nin uyarılarına rağmen Bağdat
hükümetinin PKK'ya karşı gerekli önlemleri almadığı vurgulanmak-
taydı.
Artık Kuzey Irak'taki yerel yönetimin PKK'ya karşı harekete
geçmeyeceği belliydi. Erdoğan'ın ve Gül'ün sözlerinin ve Dışişleri
Bakanlığı notasının devamı, Türkiye'nin etkili bir kara operasyonu
yaparak Kuzey Irak'tan PKK'yı tasfiye etmekteki kararlılığını ortaya
koymasıydı. ışte bu hareket bir türlü gerçekleşmedi ve gerçekleştiği
zaman da kesin sonuç alınamadan kısa sürede tamamlandı.
Barzani ve Talabani Türkiye'ye karşı bu kadar açıkça tavır alma
gücünü, cesaretini nereden alıyorlardı? Amerika'nın desteğine gü-
vendikleri açıktı. Ama bunun yanında başka destekleri de vardı. 28
Haziran 2007 tarihinde Sosyalist Enternasyonal'in konsey toplantı
sı Cenevre'de yapılıyordu. Bu toplantıya Barzani ve Talabani de ka-
tıldılar. O tarihe kadar bu örgütün genel başkan yardımcılığını yapan
Deniz BaykaL, yaptığı konuşmada, Irak yönetiminin PKK'yla müca-
dele etmekten kaçınan tavırlarını kuvvetli ifadelerle şöyle eleştirdi:
tı; Terörle Mücadele Yasası getirdik ... Açın 6. maddenin ilk taslağını
okuyun, terör örgütünün kurucusuna Pişmanlık Yasası'ndan yarar-
lanma hakkı veriyor. Bunlar büyük hatalar."
"Bu son saldırı, PKK terörüne karşı daha etkili ve sonuç alıcı bir
politika izlememizin artık kaçınılmaz hale geldiğini göstermektedir.
"Türkiye'nin doğusunda ve güneydoğusunda gerçekten çok ciddi
ekonomik ve sosyal sorunlar vardır. ışsizlik kabul edilemez düzeyde-
dir. Altyapı, sağlık, eğitim gibi alanlarda bölgenin koşulları, olanakları
Türkiye'nin diğer bölgelerinin çok gerisindedir. Irak ve İran sınırına
yakın illerimizdeki sağlık ve eğitim standartları, bırakınız Türkiye or-
talamasını, Diyarbakır'ın dörtte biri düzeyindedir. Bu gerçekleri he-
pimiz yerine giderek defalarca gördük
"İnsan haklarından bahsediyoruz, en önemli insan hakkı, yaşa
ma hakkıdır. Biliyor musunuz ki, Türkiye'nin güneydoğusu ile ku-
zeybatısı arasında ortalama ömür beklentisinde on beş yıl fark var-
dır. Niçin? Çünkü onlara gerekli hizmeti götürememişiz. Ama bun-
lardan hiçbiri terörü mazur gösteremez, terörü haklı çıkaramaz.
Terör, çünkü bunlardan bağımsız bir siyasi projedir. Hiç kimse kal-
kıp da 'Bölgede bu sorunlar olduğu için silaha sarılanlar haklıdır,' di-
yemez, 'Bu sorunlar çözülürse terörü de çözeriz,' diyemez. Teröristler
ne yapmak istiyor? Açıkça söyleyelim, Türkiye'nin bazı bölgeleri-
ni adım adım Türkiye'den kopartmak, orada kendi bağımsız yöne-
timlerini kurmak, fırsat bulurlarsa başka bölge ülkelerinden kopara-
cakları parçalarla kendilerine özgü büyük bir devlet kurmak istiyor-
lar. Oradaki yerel yetersizliklere bakarak bu terörü haklı mı sayacağız,
haklı mı çıkaracağız?
104 UÇURUM KENARıNDA DIŞ poLITIKA
Hükümet bir taraftan meclisten sınır ötesi harekat için yetki alıyor
ama bir taraftan da bu yetkiyi kullanmayıp siyasi yöntemlerle terörü
bitirmek için çareler arıyordu.
Cumhuriyet Halk Partisi daha ı 989 yılında yayınladığı Kürt Ra-
poru'yla Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne ön-
cülük yapmıştı. Etnik özelliklerin bir zenginlik olduğunu dile getir-
miş, ulusal kimliğin korunması ve eğitim dilinin Türkçe olması kay-
dıyla etnik alanda etnik özgürlüklerin en ileri devletlerdeki düzeye çı
karılmasını savunmuştu. 2008 yılında kabul edilen yeni parti progra-
mında da bu görüşler tekrar belirtilmişti.
Ana muhalefetin beklentisi, Kürtlerin haklarını korumak için mü-
cadele ettiklerini söyleyenlerin, öncelikle terörün bertaraf edilme-
sinde tavır koymalarıydı. Evvelce PKK'nın merkezi, karargahı, bey-
ni Suriye'deydi ve o zamanki hükümet, Türk Silahlı Kuvvetleri tek
bir operasyon yapmadan, hükümet meclisten tek bir yetki alma-
dan, Suriye'yi PKK liderini ülkesinden çıkarmak zorunda bırakmış
tı. Türkiye bir tek mermi atmadan bunu sağlamıştı. Demek ki, dip-
lomasi etkili biçimde kullanılabilirse askeri müdahaleye gerek kalma-
dan bir komşu ülkeden kaynaklanan terörün sona erdirilmesi müm-
kün olabiliyordu.
106 UÇURUM KENARıNDA DIŞ pOLİTİKA
"Bu sivil toplum örgütü bir NATO ülkesi olan Norveç'in mali
desteğiyle çalışıyor,bu raporları hazırlıyor ve Norveç'in Yaşington
büyükelçisi bu çalışmalara aktif olarak katılıyor. Başka kim katı
lıyor? Ankara'daki bundan önceki Amerikan büyükelçisi. Başka?
Evvelce Ankara' da büyükelçilik yapmış olan Ingiliz Büyükelçisi.
Başka? Generaller ... Başka? Türkiye'den ve Kuzey Irak'tan giden 14
kişi.
"Belli ki terör örgütünün amacı alfabeye bir-iki harf ilave etmek
değiL, birkaç tane köyün, kasabanın adını değiştirmek değiL. Tür-
kiye'de devlet içinde devlet kurmak istiyorlar. 'O bölgenin yönetimi-
ni bize bırakın,' diyorlar, 'Ekonomiyi de biz yönetelim, bir de ora-
da silahlı gücümüz olsun.' Değerli arkadaşlarım, bunun ötesinde res-
men devlet olmak için iki eksiği kalıyor: Bir, hutbe okutacaksınız; iki,
sikke kestireceksiniz. Osmanlı Imparatorluğu'nda bu işler böyle olu-
yordu.
"Sayın Başbakan, 12 Haziran 2007 tarihinde ne diyor: 'Yurt-
dışındaki terörü bir tarafa bırakalım. Biz Türkiye' deki terörü önle-
meye çalışalım. Dışarıdakilerin sayısı 500, içeridekilerin 5 bin.' Bir ke-
re rakamlar yanlış. Ikincisi, böyle sayıya göre bu işleri dengelemeye
çalışırsanız, beyin 250 gram, vücudun diğer tarafları 70 kilo, 80 ki-
lo. Siz beyin küçüktür diye onu az önemli sayabilir misiniz? PKK'nın
beyni orada, 'Beyni bırakın bir tarafa, biz Türkiye'dekilerle uğraşa
lım,' diyor
"Sayın cumhurbaşkanı bu kürsüde birkaç gün önce, meclisin açı
lışında ne dedi? Aynen okuyorum: 'Bugün gelinen noktada, Türkiye
daha fazla şehitler vermeden, daha fazla mali kaynak ve enerji harca-
madan, terör sorununu geride bırakmaya yarayacak yeni yöntemleri
devreye sokma kapasitesine ulaşmıştır.' Buyurun. Şehit vermeyeceğiz
yani mücadele etmeyeceğiz. Kim ister şehit vermeyi ... Keşke ... Enerji
harcamayacağız, para harcamayacağız, kaynak harcamayacağız, te-
rörü bitireceğiz. Bunun yolunu bulduk diyor. Lütfen, bize de söyle-
yin. Sizi tebrik edelim. Hep birlikte sevinelim. Sayın cumhurbaşkanı,
'Başka ülkeler bizim içişlerimize müdahale edebilir, biz tedbir alalım.
Almazsak başkaları gelir, bizim namımıza bu tedbirleri alır,' dedi. Bu
sözler bizi çok üzmüştür. Bu sözleri söyleyen insan ülkemizin kurtu-
112 UÇURUM KENARıNDA DIŞ poLITIKA
UKDR
114 UÇURUM KENARıNDA DIŞ pOLİTİKA
(41) Turkey in Europe Breaking the vicious circle, Second report of the Indepen-
dent Comission on Turkey, September 2009, s. 24.
IRAK'TAN KAYNAKLANAN 1ERÖRIST SALDIRILAR 119
(42) a.g.e, s. 7.
120 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLITIKA
"Dışişleri bakanımızın
bugün medyamıza da yansıyan bir açık
lamasından öğreniyoruz ki, eğer 1 Mart 2003 tarihli tezkere geç-
miş olsaydı Türkiye bir savaş alanı olacakmış. Yani şu anda Türkiye
Cumhuriyeti'nin Dışişleri bakanı, bize, "İyi ki ı Mart Tezkeresi geç-
medi, eğer o tezkere geçmiş olsaydı Türkiye savaş alanına dönecek-
ti," diyor. Bunu tek başına Cumhuriyet Halk Partisi 2003 yılından
önce söylüyordu. Sene 2009, altı yıl sonra devletin Dışişleri Bakanı,
Cumhuriyet Halk Partisi'nin haklı olduğunu itiraf ediyor. Peki, o
tezkereyi meclise kim getirmişti? Bugünkü Dışişleri bakanımızın,
Türkiye'yi savaş alanına döndüreceğini söylediği tezkereyi bu mecli-
se kim getirmişti? Hangi kadro getirmişti, hangi parti getirmişti, han-
gi hükümet getirmişti?"
iki örnek vereyim. Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey ... Bakınız ne di-
yor. Lozan müzakereleri sırasında mecliste çıkıyor kürsüye, 'Bendeniz
Kürt oğlu Kürt'üm. Sizi temin ederim ki Kürtler hiçbir şey istemiyor-
lar. Türklerle beraber kanımıZi döktük, onlardan ayrılmadık, ayrıl
mak istemedik ve istemeyiz,' diyor Yusuf Ziya Bey.
"Başka ... Diyap Ağa ... 3 Kasım 1922'de meclis kürsüsüne çıkı
yor diyor ki: 'Dinimiz diyanetimiz, aslımız neslimiz hep birdir. Düş
manlar bizi birbirimize saldırtmak için tuzaklar kuruyorlar sen şöyle
sin, ben böyleyim diye. Ne yaparlarsa nafile, biz hep kardeşiz.'
"Bu, eski tarihe ait şeyler zannetmeyin, daha yakın tarihte de ay-
nı şeyler söylendi. Bitlis'in çok tanınmış ailelerinden birinin evla-
dı olan değerli diplomat ve siyasetçi Kamran İnan bakın ne diyor:
'Kimsenin değiL, devletin adamı olmaya çalıştım. Tek partim Tür-
kiye'ydi. Düşüncem devlet ve millet hizmetiydi. 'Türk vatandaşı' ve
'Türk insanı' olur, kimse ayrım yapmasın.' Bunu söyleyen arkada-
şımız Bitlis'in evladıdır. Bugün bu mecliste, teröristlerle mücadele-
yi müzakereye tercih eden Kürt asıllı ıoO'e yakın milletvekilimiz var.
Onlar temsil etmiyor da terörün sözcüleri mi temsil ediyor o bölge-
de yaşayan vatandaşlarımızı? Değerli arkadaşlarım, her partide insan
var Kürt kökenli.
"Niçin onlarla değil de terörün sözcülüğünü üstlenenlerle mü-
zakere ediyorsunuz? Onlar bu vatandaşları temsil etmiyorlar mı? Siz
böyle yaparak terörü meşrulaştırıyorsunuz. Teröristleri muhatap alı
yorsunuz. Teröristlere toz kondurmayanları, 'Terör liderini hükümet
muhatap alsın,' diyenleri karşınıza alarak terörü meşrulaştırıyorsu
nuz, farkında mısınız?
"Değerli arkadaşlarım, 5 Mayıs 1920 tarihinde Hakimiyet-i Milliye
gazetesinde bir bildiri yayınlanıyor. Bu bildiri, Mustafa Kemal Paşa'yı
destekleyen bildiridir. Altında kimin imzaları var: Diyarbakır, Urfa,
Hınıs, Viranşehir, Bitlis ve Van müftülerinin imzası var.
"Değerli arkadaşlarım, işte siz maalesefTürkiye'nin bu güzel gele-
neklerinden sapıyorsunuz. Üzülerek söylüyorum ki Türk milleti, hiç-
bir 10 Kasım'da, bu kadar üzüntü verici, bu kadar kasvetli ve bu ka-
dar kahredici bir tabloyla karşı karşıya gelmemişti. (CHP sıraların
dan alkışlar)
134 UÇURUM KENARINDA DIŞ POLİTİKA
bahara kadar çok şey değişebilir, savaş çıkarsa Kürdistan Türkiye' den
ayrılır.' Imza Imralı.
'" Silahsızlanmadan bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler
var olmalarını sürdürmek için kendi savunma güçlerine ihtiyaç du-
yacaklardır.' Tarih 18 Mart 2009, imza KandiL.
'" Eğer 2009 yılı içinde savaş olursa, biz saldırılara karşı koymaya,
yani onları tahrip etmeye ve katletmeye hazırız.' Imza KandiL.
"'Silahları bırakmak tartışma konusu bile olamaz. PKK hiçbir za-
man silah bırakmayacaktır." Tarih 23 Haziran 2009, imza KandiL.
"Daha söyleyelim mi? Daha söyleyelim mi?
'" Kürtler ya bağımsız olacaklar ya da yaşamayacaklardır." 18
Haziran 2009, imza KandiL.
"Değerli arkadaşlarım, siz kiminle, neyi müzakere ettiğinizin far-
kında mısınız? Bu insanlarla konuşuyorsunuz ve kalkıp diyorsunuz
ki, 3 kişi sınırı geçti, demek ki silahları bırakıyorlar. .. Adam size bı
rakmayacağım diyor, hiçbir koşulda bırakmayacağım diyor. Daha ne
istiyorsunuz? Ondan sonra da kalkıp büyük sözler söylüyorsunuz,
analar ağlamasın vesaire filan.
"Değerli arkadaşlarım, acaba hükümet bu konuda muhalefetle ni-
çin görüşmek istiyor, niçin uzlaşmak istiyor? Cumhurbaşkanı seçi-
minde uzlaşmadınız, meclis başkanı seçiminde de uzlaşmadınız, ana-
yasa değişikliğinde de uzlaşmadınız, hiçbir konuda uzlaşmadınız; bu
konuda illa uzlaşacağız ... Niye? Çünkü bizi bu politikanıza ortak et-
mek istiyorsunuz. Biz sizinle bu işlerde birlik olsak bu anlattıklarımızı
halka nasıl anlatacağız? Ne yüzle anlatacağız? Onun için sizin bu po-
litikanızın farkındayız, Cumhuriyet Halk Partisi'ni hiç kimse tuzağa
düşüremeyecektir, herkesin haberi olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
"Bizim görüşlerimiz belli. 1989 raporumuza bakın, 1991 tarihli
yasa önergemize bakın, 2008 tarihli programımıza bakın, bütün bu
konuları açıkça söylüyoruz. Etnik köken servetimizdir diyoruz, hazi-
nemizdir diyoruz, saygı gösterelim, devlet olarak destekleyelim; milli
kimlik, milli birlik, eğitimde Türkçe konularına siz sıcak bakarsanız,
bunlara karşı çıkmazsanız, diğer konularda biz diyoruz ki çağdaş bir
ülkede etnik kökenli insanların bireysel hakkı neyse hepsini biz ka-
bul etmeye hazırız. Var mısınız? Var mısınız? Varsanız, bu tartışma-
138 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLlTIKA
UKD 10
Ortadoğu'daki Gelişmeler
(46) Kinzer, Stephen, Reset, Times Books, New York 2010, s. 3, 22.
(47) Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Onur Öymen Çıkış Yolıı, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 2010, s. 198.
(48) Lewis, Bernard, Notes of A eeııtury, Weidenfeld & Nicholson, Londan, 2012,
s. 234-235.
148 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POlıTİKA
Türkiye dışında laik devlet sistemini kabul eden ülke olmadığı gibi
laiklikten söz etmek de çoğu zaman tepkiyle karşılanıyordu. Örneğin
1967 yılında Suriye'de bir genç subayordu dergisinde yazdığı bir ma-
kalede laiklikten söz ettiği için ömür boyu hapis cezasına çarptırıl
mıştı. Müslüman Kardeşler'in yasaklandığı Mısır'da bile devletin di-
ni esaslara göre yönetilmesi ilkesi benimseniyor ve Mısır silahlı kuv-
vetleri resmi belgelerinde İsrail'e karşı yapılan savaşlar bir İslami ci-
hat hareketi olarak nitelendiriliyordu. (50) O nedenle İslam ülkeleri ile
Batı arasındaki ihtilaflar ve çatışmalar çoğu zaman din esasına da-
yandırılıyordu. Bölgeyi yakından izleyen bir tarihçi olan Bernard
Lewis bu durumu Atlantic Moımtlıly dergisine yazdığı bir makale-
de "Medeniyetler çatışması" olarak nitelendirmişti. Daha sonra bu
kavramı benimseyen Samuel Huntington'ın aynı isimle yazdığı kitap
dünyada geniş ilgi uyandırdı.
Ortadoğu' da özellikle 1948 yılından sonra yaşanan çatışmaların
özünde Filistin sorunu yatıyordu. 25 Eylül 1969' da kurulan İslam
Konferansı Örgütü'nün başlıca ilgi alanlarından biri de Filistin soru-
nuydu. İşte, Ortadoğu konusu, Filistin meselesi ve Ortadoğu ülkele-
riyle ilişkilerimiz daima Türkiye'nin gündeminde önemli bir yer tu-
tuyordu. Özellikle İsrail'in çeşitli vesilelerle Filistin topraklarına sal-
dırması, Lübnan'daki Filistin kamplarında yaşayanlara yönelik ey-
lemleri, Lübnan'a silahlı müdahalesi ve daha sonra Gazze'ye yöne-
lik hava ve kara harekatı Türkiye' de çok ciddi tepkilere yol açıyordu.
Bu vesilelerle mecliste yapılan görüşmelerde genellikle iktidar ve mu-
halefet arasında ortak bir çizgiden bahsetmek mümkündü. Türk par-
lamentosunda İsrail'in sivillere yönelik saldırılarını haklı göstermeye
çalışan hiçbir siyasi parti yoktu.
Bölge ülkeleri arasında Türkiye'nin, komşusu olan üç ülkeyle iliş
kisi özel bir önem taşıyordu: Suriye, Irak ve İran. Bunlardan Irak'la
ilişkilerimize, özellikle bu ülkenin kuzeyinde üslenen bir terör örgü-
yordu. "Özel sektör bu iş için 758 milyon dolar istiyor; ama biz, Kilis
Vilayeti Özel Idaresi olarak, bunu 29 milyon dolara yapmaya hazı
rız ve bu, 24 bin çiftçiye iş sahası yaratacaktır." Kilis valiliğinin araş
tırmasında, bu toprakların üç yılda kendini amorti edeceği de belir-
tiliyordu.
ışin bir de Birleşmiş Milletler boyutu vardı. Ottawa Sözleşmesi'ne
göre bu mayınları, hatta ülkenin başka bölgelerine yerleştirilmiş ma-
yınları 2014 yılına kadar temizlemek zorundaydık. Birleşmiş Mil-
letler'in bu konuda teknik yardım sağlama olanakları da vardı. Ama
Türkiye'nin bu olanaklardan yararlanmak için başvuruda bulundu-
ğunun işareti yoktu. CHP Denizli milletvekili Mustafa Gazalcı, Milli
Savunma bakanından bu konudaki gelişmeler hakkında bilgi istemiş
ti. Bakan cevabında şöyle demişti: "Önce, Kara Kuvvetlerimiz bunu
kendisi yapabilir mi diye gayret sarf etti; aşağı yukarı bir senelik çalış
ma sonucunda, bunun Kara Kuvvetleri tarafından yapılmasının ica-
bında yeni şehitlere yol açacağı anlaşıldığından vazgeçildi." Yani Silahlı
Kuvvetler bu işi yapmak istemediğini söylediği için yabancılara iha-
le yoluna gidiliyor ve mayın temizleme karşılığında bu değerli arazi-
lerin işletme hakkının 49 yıllığına yabancı firmalara devredilmesi ön-
görülüyordu.
Cumhurbaşkanının Suriye'ye yapması öngörülen bir ziyaret vesi-
lesiyle CHP gene mayınlar konusunu hatırlattı ve "Sizin yapmayı ön-
gördüğünüz bir anlaşmayı Suriye yapmaya kalkışsa ne yapardınız?"
sorusunu sordu. 14 Mayıs 2009 tarihinde yaptığım konuşmanın bir
bölümünde şöyle dedim:
ki işletme hakkının Suriye için çok özellik taşıyan bir ülkenin fir-
malarına verilmesinin Suriye için ne anlama geleceğini lütfen düşü
nünüz."
bölge için uzun menzilli sayılacak roketleri vardır. İran yapısı Fajr-3,
Fajr-5 roketlere sahiptir ve bu roketlerin menzili 75 kilometreye ulaş
maktadır. Ayrıca uçaksavar sistemleri vardır, karadan havaya fırlatıla
bilecek omuzdan atılan füzeleri vardır, anti tank sistemleri vardır, ge-
milere karşı kullanılabilecek füzeleri vardır.
"Lübnan parlamentosunda Hizbullah'ın da dahilolduğu bir
Direniş ve Kalkınma Partisi grubu var. Bu grubun parlamentodaki
temsiloranı yüzde 27,3'tür. Birçok Arap ülkesi Hizbullah'ı son derece
tehlikeli bir örgüt olarak kabul etmektedirler. Mesela, bir Mısır savcı
sı, Mısır' da eylem yaptığı için 26 Hizbullah mensubunu tutuklamıştır.
"Hizbullah'ın başkanı Nasrallah diyor ki: 'Biz İsrail'in mevcu-
diyetine karşıyız. İsrail bir devlet olarak ortadan kaldırılmalıdır.'
Türkiye orada 495 asker bulunduruyor. Biz gittik, daha önceki Genel
Başkanımız Sayın Baykal'la birlikte oradaki birliğimizi ziyaret ettik,
askerlerimiz görevlerini üstün bir görevanlayışıyla yerine getiriyor-
lar, kendileriyle iftihar ettik. Ama şunu da ifade edeyim ki bir çatış
ma çıktığı zaman bizim askerlerimizin bulunduğu bölge en çok teh-
dide maruz bölgelerden biridir. Bizim birliğimizin bulunduğu bölge-
nin civarına, ısrail Güney Lübnan'a en son hava saldırısında tam 100
bin misket bombası atmıştır.
Bütün bu uyarılara rağmen bu tezkere meclisten geçti.
ısrail'in Gazze'ye yaptığı saldırı bütün dünyada tepkiyle karşılan
dı ama İsrail'le ilişkileri en çok bozulan ülke Türkiye oldu. ısviçre'nin
Davos kentinde yapılan ve dünya televizyonlarından canlı olarak ya-
yınlanan bir açık oturumda sayın başbakanın ünlü 'one minute' çı
kışını yaptıktan sonra ısrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez'e, 'Siz in-
sanları öldürmesini iyi bilirsiniz,' yolundaki sözleri iki ülke arasında
ki ilişkileri bir daha tamir edilmesi zor biçimde bozdu. Uluslararası
ilişkilerde çok ağır eleştiriler yer vardı, ısrail her türlü eleştiriyi hak
etmişti ama hakarete diplomaside yer yoktu. Başbakanın bu sözleri,
Türkiye' de ve bazı Arap ülkelerinde sevinçle karşılandı, halkı coştur
du ama daha sonra haklı olduğumuz bir konuda Türkiye'yi uluslara-
rası ilişkilerde zor durumda bıraktı. İsrail Yunanistan'la stratejik iş
birliğine girdi, Akdeniz'de ortak tatbikatlar yapmaya başladı, Kıbrıs
Rum kesimiyle ilişkilerini geliştirdi, Doğu Akdeniz'de ekonomik böl-
ORTADOCU'DAKl GELİŞMELER 155
tün bölgeyi gerçek bir demokrasiye dönüştürecek bir eylem haline ge-
lebilir miydi? Başlangıçta bunu ümit edenler çoktu ama zaman için-
de bölgenin bazı gerçekleri bu umutların kısa zamanda gerçeğe dön-
me şansının yüksek olmadığını gösterdi. Arap Baharı denilen süre-
ce olumlu bir yaklaşımla bakanların bazıları bile Arap dünyasında
gerçek bir demokrasinin yerleşebileceğinden kuşkuluydu. Sadece se-
çimlerin yapılması demokrasiyi getirebilir miydi? Örneğin Filistin'de
Hamas seçimleri kazanan bir parti olmuştu ama daha sonra yöneti-
mi ele geçirdiği Gazze bölgesine gerçek bir demokrasi getirmemişti.
Arap dünyasında Batı ülkelerindeki gibi seçimler yapılması acaba
beklenen sonuçları vermek yerine daha da ciddi sıkıntılara yol açabi-
lir miydi? Acaba Batı ülkelerinde yapıldığı gibi serbest seçimler yeri-
ne Arap dünyasının geleneklerine daha uygun olan istişare mekaniz-
maları kullanılabilir miydi? İşte bazı yazarlar bu gibi soruları sormaya
başlamışlardı. Bunlar seçimlerden radikalIslamcı partilerin kazançlı
çıkacağını düşünüyorlardı. Bunların cami cemaatleri üzerinde diğer
siyasi düşünceleri savunan partilere ve örgütlere nazaran daha büyük
etki gücü vardı.
Direnişçilerin ortak hedefi mevcut yönetimleri işbaşından uzak-
laştırmaktı ama yerine kimin getirileceği konusunda farklı görüşler
vardı. Bölgede en etkin siyasi güç Müslüman Kardeşler'di. Müslüman
Kardeşler'in iktidara geçmesi belki de Mısır ve diğer bazı Arap ülke-
leri için beklenmedik sonuçlar verebilirdi. Üstelik petrol kaynakla-
rı bir yana bırakılacak olursa bu ülkelerin sağlam bir ekonomik ya-
pıları yoktu. Bütün Arap ülkelerinin petrol hariç toplam ihracatı
Finlandiya'nın ihracatının altındaydı. Er veya geç petrol kaynakları tü-
kenince bu ülkeleri nasıl bir ekonomik ve siyasi gelecek bekleyecek-
ti? İşte bu gibi sorular Tunus'taki ilk direniş hareketinin başlanasın
dan hemen sonra sorulmaya başladı.(SI) Bu sorular bazı bilim adam-
ları tarafından samimi kaygıların sonucu olarak dile getiriliyor olabi-
lirdi ama olaylar bu gibi düşünceleri ve tartışmaları geride bırakacak
bir hızla gelişti ve Ortadoğu'daki Islam coğrafyasının bir bölümünde
yepyeni bir siyasi tablo ortaya çıktı. İslam ülkelerinde serbest seçim-
UKDl
Füze Kalkanı Sorunu
yetki verdiği için komutanlar alacak. Biz onun için başından beri di-
yoruz ki, bir milli sistem kurduğunuz takdirde Türkiye'de bu sorun-
ların pek çoğuna bir çözüm bulabilirsiniz.
Ortadoğu önemli gelişmelere gebeydi ve Türkiye bir kere daha
uçurumun kenarında politika yapıyordu.
Kıbrıs Nereye?
en zayıf noktası budur ve biz, başından beri bunun için bu plana kar-
şı çıkıyoruz. Yoksa gayet tabii ki, çözümü biz de istiyoruz, uzlaşmayı
biz de istiyoruz, barışı biz de istiyoruz, bundan daha normal ne ola-
bilir; ama toplumları tekrar birbiriyle çatışacak duruma getirmernek
kaydıyla.
"Niçin bu ambargoları uyguladılar? Hedef şuydu: Dış baskılar
la Türkiye'yi dize getirmek. Ambargolara boyun eğmedik. 70 sen-
te muhtaçtık, petrolümüz yoktu, yağımız yoktu, ampulümüz yoktu
ama onurumuz vardı. Direndik, hiçbir taviz vermeden bu ambargo-
yu kaldırttık.
"Sayın Denktaş bundan önceki konuşmasını yaptığı zaman, Sayın
Abdullah Gül de mecliste bir konuşma yapmıştı ve şöyle demişti:
'Kıbrıs, Türkiye'nin milli meselesidir, partilerüstü bir meseledir. Kim
iktidarda olursa olsun, otuz senedir, Kıbrıs'a karşı yapması gerekeni
yapmıştır.' Sayın Erdoğan ise 'Otuz senedir Türk hükümetleri yanlış
yapmıştır,' diyor.
"Bakınız, beş buçuk yıl Kıbrıs Rum Kesimi'nde Dışişleri Bakanlığı
yapan Rolandis, 'Türklerle RumIarı iç içe yaşatırsanız, zorla ortak
köyler kurmaya çalışırsanız, şiddete, hatta ölümle sonuçlanacak ça-
tışmalara yol açarsınız. Türklerle RumIarın birlikte yaşayacağı 400
köy, 400 yanardağ olur,' diyor. Şimdi, Kıbrıslı Rum bunu söylüyor.
Biz, buna, 'Evet, yaşatırız, dostluk içinde, barış içinde yaşayabilirler,'
diyebilir miyiz? Bu riski alabilir miyiz? Kıbrıs'ı ikinci bir Filistin hali-
ne getirmeyelim."
(59) Bogdani, Mirela, Tıırkey and the Dilenıma ofEU Accession, 1. B. Tauris, New
York, 2011, s. 33.
184 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLİTıKA
de. Şimdi, bu petrol benimdir diyor ve bunu işletmek için ihale açı
yor, Türkiye'nin itirazlarını dikkate bile almıyor. Birkaç gün önce, 15
Şubat tarihinden itibaren ihale taleplerini kabul ediyor, birkaç ay son-
ra da sonuçlandıracak ve orada petrol aramaya başlayacaklar. Biz bu-
nu durdurmak için ne yapıyoruz? Avrupa Birliği'nin Genişlemeden
Sorumlu Komiseri Olli Rehn açıklama yaptı: 'Türkiye'nin itirazları
yersizdir. Kıbrıs'ın, egemen bir devlet olarak, bu konularda her tür-
lü anlaşmayı yapmaya ve tasarrufta bulunmaya hakkı vardır,' diyor.
Dönem Başkanı Almanya da RumIara arka çıkıyor. Hani herkes bi-
zi destekliyordu sayın bakan? Siz, mecliste çıkıyorsunuz, meclis za-
bıtlarına girecek şekilde, 'Yirmi ülke, Kıbrıs konusunda Türkiye'yi
destekliyor,' diyorsunuz. Hangi ülkelermiş, bunları bir de biz bile-
lim. Ambargolar niye kaldırılmadı madem herkes bizi destekliyor?
Bu meclisin kürsüsüne çıkıp da iyimserlik dağıtmak için, vatandaşa
her şey yolunda gidiyor demek için gerçek dışı beyanlarda bulunursa-
nız tarih sizi affetmez."
Polonya 71 5 - 14 15
Romanya 68 20 6 9 10
Rusya 133 62 22 40 13
Sırbistan 12 - 1 4 3
Türkiye 174 36 37 30 53
Ukrayna ıos 15 9 21 66
(64) Turkey in Europe Breaking the vicious circle, Second report of the Indepen-
dent Comissian on Turkey, September 2009, s. 7-8.
(65) a.g.e. s. 10.
(66) a.g.e. s. 1 ı.
AVRUPA BİRLlGİ 207
UKD 14
210 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLITIKA
(69) Goulard, Sylvie, Le Grarıd TIırc et la Republiqııe de Verıise, Fayard, Paris, 2004,
s.27-3L.
(70) Goulard, a.ge.e, s. 69, 76, 83.
(71) Goulard, a.g.e., s. 22, 43, 57.
212 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLlTİKA
(74) Şimşir, Bilal, AB, AKR Kıbrıs, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2003, s. 90-91.
214 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLlTlKA
Goulard. s. ıo1.
(75) Fabius, Laurent, Uııe Certaine 1dee de ['Europe, Plon, Paris, 2004, s. 14-15.
AVRUPA BlRLİGl 215
(76) Genel Kurul Tutanağı 23. Dönem 5. Yasama Yılı 69. Birleşim 22/Şubat /201 ı.
220 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLıTıKA
"Biraz önce sayın bakan çok iyimser bir hava içinde, işlerin so-
runsuz yürüdüğü izlenimini verecek tarzda bir konuşma yaptı.
Acaba Avrupalılar da bu kadar iyimser mi? Bakınız, 1 Ocak 2006 ta-
rihli ll1tematioıuıl Herald TribUlıe gazetesinde, Avrupa Birliği dönem
başkanlığını üstlenmiş bulunan Avusturya Başbakanı Schüssel'in
demeci var: 'Türkiye Avrupa Birliği'ne hiçbir zaman üye olmaya-
bilir,' diyor ve müzakerelerin ucunun açık olduğunu tekrarlıyor.
Avusturya başbakanı, 'Diğer aday ülkeler de hiçbir zaman üye olma-
yabilir,' diyor mu; hayır, demiyor tam tersini söylüyor: 'Hırvatistan
ve Makedonya üye olacaklardır,' diyor ama 'Türkiye'nin katılımı be-
lirsizdir,' diyor.
"Bakınız, Avusturya'da, iktidardaki Avusturya Halk Partisi üye-
si ve Graz Belediye Başkanı Siegfried Nagl 21 Temmuz 2005 tari-
hinde Avusturya televizyonu ORF'e demecinde aynen şöyle diyor:
'Türkleri oturma odamızda istemiyoruz. Biz Türkiye'yle evlenmek
istemiyoruz. Türkiye AB'ye girerse, herkese bu Avrupa'nın ortadan
kalkacağını garanti ederim. Graz şehri, Avrupa'nın batısını korumak
için Türklere karşı yüzyıllarca önce kale görevi görmüştür. Şimdi de
Türklere karşı aynı kale görevini göreceğiz.'
"Avusturya'da yapılan son kamuoyu yoklamasında, Türkiye'nin
üyeliğin i destekleyenler yüzde lO, Türkiye'nin üyeliğine karşı olanlar
yüzde 80, kararsızlar yüzde 10' dur."
(82) Öymen, Onur, "Turkey-EU relations, problem s and Prospects, Turkey, on the
European Doorstep, Cener of Eastem Studies", Panteion University, Athens,
2012.
(83) Sarkozy, Nieolas, La Republique, les religions et l'esperanee, Entretiens avee
Thibaud Collin et Philippe Verdin, Les Ediitions du Cerf, Paris 2004, s. 150, 151.
234 UÇURUM KENARINDA DIŞ POLITIKA
diği sırada Fransa'nın bu yolda bir adım atacağının işareti henüz gö-
rünmüyordu.
Türkiye, AB üyelik müzakerelerinde karşılaşılan güçlüklere karşı
tepkiliydi. 2007 yılının Aralık ayında Cumhurbaşkanı Gül, kabul et-
tiği lsveçli parlamenter Lennmarker'e bu süreçten duyduğu hoşnut
suzluğu açıkça ifade etti.(84)
Avrupa Birliği başlangıçta esas olarak bir ekonomik ve ticari bü-
tünleşme örgütü olarak düşünülmüşken zaman içinde dış politika ve
savunma boyutu da kazanmaya başladı. Bu NATO içinde ciddi tartış
malara yol açtı. AB'nin bir ordusu olacaktı ama planlama, lojistik gi-
bi önemli alanlarda NATO'nun desteğine ihtiyacı vardı. Türkiye gibi
AB'ye henüz üye olmayan ülkelerin durumu ne olacaktı? Uzun müza-
kerelerden sonra 1999 yılında Vaşington'da yapılan NATO zirvesinde
bir uzlaşmaya varıldı. Türkiye'nin konumundaki NATO ülkelerinin
Batı Avrupa Birliği (BAB) bünyesi içinde özel bir durumları vardı.
Fiilen tam üye gibiydiler. Her düzeydeki toplantılara diğer üyeler gi-
bi katılıyor, karar alma süreçlerinde de söz sahibi oluyorlardı. NATO
zirvesinde alınan karara göre, henüz AB'ye üye olmayan NATO üyele-
rinin AB'nin savunma boyutuyla ilişkileri BAB sisteminde öngörülen
yapı üzerine bina edilecekti. Yani fiilen tam üye gibi muamele göre-
ceklerdi. Önemli bir ihtilaf böylece çözülmüştü veya çözüldü zanne-
dilmişti. Daha sonraki gelişmeler durumun böyle olmadığını göster-
di. AB üyeleri türlü bahanelerle Vaşington mutabakatından geri adım
atmak istiyor, Türkiye de onlara direniyordu. Türk diplomatlar her
yönden gelen baskılara direndiler. O tarihlerde NATO'nun 19 üyesi
vardı. Bir toplantıda Amerikalı üye bana dönerek, "18 ülkenin mu-
tabakatını sağladık, siz de evet deyin de bu işi bitirelim," dedi. Yani
bizden, o zamana kadar haklı olarak savunduğumuz görüşlerden ge-
ri adım atmamızı istiyordu. Kendisine, "NATO'da 18,l'den büyük
değildir," dedim. Gerçekten NATO'daki oybirliği mekanizması, her
üyenin gerektiğinde karar alınmasını engelleme hakkına sahip olma-
sı anlamına geliyordu. Onlar geri adım attılar ve birçok noktada bi-
zim görüşlerimize yanaştılar. Gene de o tarihte tam mutabakat sağla-
neredeyiz? Avrupa Konseyi üyesi değil miyiz biz? Yarım yüzyılı geçti,
altmış yıldan beri Avrupa Konseyi üyesiyiz. Niye o zaman demediniz
bize, 'Avrupalı değilsiniz, burada işiniz yok, gidin Asya'da bir konsey
kurun,' diye?
"Asyalı olmak ayıp değil ama Avrupalı olan bir ülkeye, 'Sen Av-
rupalı değilsin,' demek ayıp. Size soruyorum: Atatürk dönemin-
de bir yabancı devlet adamı Türkiye'ye bu dille hitap edebilir miy-
di? İsmet Paşa devrinde hitap edebilir miydi? Demirel devrinde hitap
edebilir miydi? Ecevit devrinde hitap edebilir miydi? Nereye gidiyo-
ruz? Ülkemize karşı bu kadar incitici sözler söylenecek ve biz diyece-
ğiz ki: 'Bu sadece bir vizyon eksikliğinden ibarettir.' Biraz hafif kaç-
mıyor mu tepkimiz?
"Bu anlattığım, işin birinci kısmı. İkinci kısmı, diyorsunuz ki:
'Avrupa'da bize itibar gösterdiler o tarihte.' Niçin? 'Çünkü bizi Avru-
palı ülke, Avrupa Birliği üyeliğine namzet bir ülke olarak kabul etti-
ler.' Değerli arkadaşlarım, bugün ne durumdayız biliyor musunuz?
Bırakınız Fransız, Alman devlet adamlarının sözünü, sayın başbakanı
mızın çok övgüyle bahsettiğiniz Davos toplantısını düzenleyen Davos
uluslararası forum örgütü birkaç gün önce iki rapor yayınladı, bili-
yor musunuz siz onu? Bir tanesi yargı bağımsızlığıyla ilgili. 'Türkiye
dünya ülkeleri arasında yargı bağımsızlığında 64. sıradadır. 134 ülke
arasında 64. sıradadır,' diyor Davos. İki, basın özgürlüğünde, dikkat
edin Davos diyor ki: 'Basın özgürlüğünde Türkiye 134 ülke arasında
106. sıradadır.' Düşünebiliyor musunuz? Bütün bunları niçin söylü-
yorlar acaba? Freedom House, çok itibarlı Amerikan örgütü, diyor ki:
'Türkiye, dünya ülkeleri arasında basın özgürlüğünde 101. sıradadır.'
Türkiye'nin geldiği nokta burası. Bu Türkiye'yi biz Avrupa Birliği'ne
sokacağız değerli arkadaşlar!
"Herkesin kendine çekidüzen vermesi lazım. Hangi makarnda
olursa olsun, siyasi makarnda olanlar da efendim, yargı görevi üstle-
nenler de, savcılar da, hakimler de ...
"Şu içinde bulunduğumuz duruma bakınız değerli arkadaşla
rım. Avrupa Birliği Parlamentosu'nun yayınladığı rapora bakınız.
Ergenekon davasıyla ilgili çok ciddi iddialar var, çok ciddi eleştiriler
var. 'Usul kurallarını ihlal ediyorsunuz,' diyorlar. 'Uluslararası alan-
AVRUPA BIRllGI 241
UKD 16
242 UÇURUM KENARıNDA DIŞ poLITIKA
"Değerli arkadaşlarım, hepimiz yaşadık, kısa bir süre önce çok de-
ğerli bir bilim adamımız, dünyaca ünlü bir bilim kadınım ız Türkan
Saylan kanser hastalığının en son aşamasında, evine yapılan baskın
sonucunda yedi saat evinde kalmak zorunda kaldı, tedavisi aksadı,
büyük bir şok geçirdi ve ondan kısa bir süre sonra da maalesef ve-
fat etti. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı. 36 bin genci-
mize burs vermiş, 36 bin genç kızımızı eğitmiş, böyle bir kuruluşun
başkanı. Bunun cenazesine, değerli arkadaşlarım, hükümetten bir tek
üye katılmadı, bir çelengi çok gördüler. Düşünebiliyor musunuz, in-
sanlık duygusunu kaybettik. Bu hükümet zamanında Türkiye sürat-
le Avrupa'dan uzaklaşıyor, çağdaş değerlerden uzaklaşıyor ve daha da
vahimi insani değerlerden uzaklaşıyor."
re projeler uygulamış,
devlet tarafından finanse ettirmiş, televizyon
satın almış, gazete satın almış, işin içine bizzat kendisi girmiş, arka-
daşları girmiş, Almanya' da Deniz Feneri yolsuzluğuna adı karışmış
insanlara televizyonlar kurdurtmuş, gazeteler yaptırtmış. Artık sayısı
giderek azalmış üç beş kişinin yazıyor olmasından teselli bulma nok-
tasına geldik. Gazete manşetlerinde siyasetten kaçma korkusunun
herkese egemen olduğunu görüyoruz. Bu korkuyu da haksız sayma
imkiını var mı? Herkes, gazetecilik yapacak olan herkes kahraman
olmak zorunda mı? Her türlü tehlikeyi, tehdidi göze almak zorun-
da mı? Eğer öyle ise o ülkede basın özgürlüğü yok demektir. Basın
özgürlüğü en tehlikeli yöntemle bizzat gazeteyi çıkaranların yüreği
ne korku salarak, beynine korku yerleştirerek denetlenir hale getiril-
miştir.
"2002 öncesi hükümetlere, Ecevit'e, Özal'a, Demirel'e özgürce her
şeyi yazıp söyleyen gazeteciler şimdi yazıp söyleyebiliyorlar mı? O ga-
zeteler var mı? Böyle bir tablo var mı? Bitmiş. Ne oldu? Hani Avrupa
Birliği, hani demokratikleşme? Peki, yargı daha bağımsız mı değerli
arkadaşlarım? Yani yargı daha bağımsız mı? AKP öncesi döneme göre
hakimler kendilerini daha güvende hissediyorlar mı? Yargı daha gü-
venle çalışabiliyor mu?
"Türkiye'de kadın erkek eşitliğinin 2002 öncesine göre daha gü-
venceli olduğunu söyleyebilir misiniz? Türkiye' de kılık kıyafet özgür-
lüğü, yaşam tarzı özgürlüğü daha öncesine göre daha güvence altına
alındı diyebilir miyiz?
"Uzunca bir süreden beri yabancı hükümetlerin finanse ettiği ve
çalışmalarını fiilen yönlendirdiği bazı yabancı sivil toplum örgütle-
ri Türkiye'ye yol haritaları düzenlemeye başlamışlardır. Neyi nasıl
yapacağımızı onlar bizden daha iyi biliyorlar. Bize her gün yeni ye-
ni telkinler ve tavsiyelerde bulunuyorlar. Dedikleri özetle şu: PKK ile
mücadeleden vazgeçin. Teröristlerle bir masaya oturmazsanız onla-
rın temsilcileriyle oturun. Anayasanızdan Türk Milleti adını çıkarın.
Azınlık dillerini eğitim dili yapın. Teröristlere kademeli bir af çıkarın
vesaire. Bunlar bize, uluslararası kuruluşların ve bazı yabancı devlet-
lerin ve doğrudan methaldar olduğu, finanse ettiği çalışmalar sonu-
cunda ortaya konulan önerilerdir. Bu öneri geldi, biliyorsunuz, tartı-
AVRUPA BIRLlGI 245
(87) McCarthy, Justin, The Tıtrk in America, The University of Utah Press, Utah
2010, s. llL.
(88) McCarthy, a.g.e., s. 106-110.
ERMENI SORUNU VE ERMENISTAN'LA ILIşKILER 251
(91) Lewy, Guenter, The Amıeııiau Massacres iu Ottomau Turkey, The University of
Utah Press, Utah 2005.
(92) Loti, Pierre, Les Massacres d'Arıııeııie, Calman- Levy, editeurs, Paris, ı 9 ı 8.
ERMENİ SORUNU VE ERMENİsTAN'LA İLİŞKİLER 253
"Peki, Başkan Obama kongreye böyle bir mesaj verir mi? Vermesi
için çok neden mevcut. Şu anda Obama yönetiminin önünde son de-
rece önemli, yakıcı sorunlar var: Irak'tan istikrarı bozmadan bir mik-
tar asker çekme sorunu; Afganistan'da çıkmaza girmiş bir savaş; İran
sorunu; Karadeniz ve Kafkas bölgesini özel çıkar alanı olarak ilan
eden ve Amerika'ya meydan okuyan bir Rusya; Pakistan'ın kuzeyinde
Amerika'nın askeri müdahalesine yol açabilecek, her an patlak vere-
bilecek bir kriz ve Ortadoğu'daki tüm krizlerin anası Filistin sorunu.
"Çok geniş bir coğrafyaya yayılan tüm bu çatışma ve sorunları bir
bütün olarak ele aldığınızda, Avrupa'da ve Ortadoğu'da bu sorunlar-
la Türkiye gibi yakın ilişkisi olan başka bir devlet yoktur. Yine tüm-
eel bir perspektiften bakarsak, bu coğrafyada bu ihtilaf ve çatışma
ların çoğunluğunu belli ölçülerde etkileyebilecek, Türkiye'den başka
bir devlet de mevcut değildir.
"Bu bakımdan ben, yeni Amerika başkanının, uluslararası denge-
lerin merkezinde bir konuma sahip olan Türkiye'yle ilişkilerini mar-
jinal bir iç politika meselesi için bozmayı göze alabileceği kanısında
değilim, yeter ki Türkiye'nin siyasi liderleri ülkemizin izah ettiğim bu
gücünü kavrasınlar ve akılcı, gerçekçi, sağduyulu ve profesyonel bir
dış politikayı uygulayabilsinler ve Vaşington'a dış siyasette müteka-
260 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLITIKA
(93) Dışişleri Bakanlığı, Dış Politika, Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cum-
huriyeti Arasında Diplomatik llişkilerin Kurulmasına Dair ProtokoL.
ERMENİ SORUNU VE ERMENİsTAN'LA İLİŞKİLER 26 ı
"İsviçre'de
imzalanan ve Türkiye'nin Ermenistan'la sınırının açıl
masını öngören iki protokol konusu ne yazık ki gizlilik içinde bir dip-
lomasiyle götürüldü. Bir süre bunun imzalanması ihtiyacı ortaya çık
tı. O zaman kamuoyuna bu protokoller yansıtıldı. Sayın Elekdağ,
Sayın Öymen gerçekten olayın içyüzünü ortaya koydular. Şimdi bu
protokollerin imza törenine tanık olduk.
Azerbaycan'da bir işgalolduğu, o işgale son vermek zorunda ol-
duğunun Ermenistan yönetimi tarafından kabul edildiğine dair en
küçük bir işaret bize gelmiş değildir. Bunu telaffuz dahi edemeyenle-
rin önümüzdeki makul bir süre içinde bunun gereğini yapacaklarını,
icabatını hayata geçireceklerini ümit edebilir miyiz? Tam tersine biz
bunu konuşmadık diye imzanın ertesinde söylüyor."
"Bir kere bu kararda açıkça diyor ki: 'Türkiye ile Ermenistan ara-
sında imzalanan bu anlaşma, başka bir ülkeyle yapılacak bir bağlantıyı
hiçbir şekilde etkilemez. Yani bizim Ermenistan olarak Azerbaycan'la
yapacağımız, yapmayacağımız bir mutabakatla bunun hiç alakası
yoktur, anlaşmada ne yazılıysa Türkiye onu yapacak.'
"İki: 'Anlaşmada birçok husus yer alıyor, siz sınırı açmadan geri
kalan hususlara hiç bakmayız bile,' diyor.
"Bizim için son derece önemli olan Kars Antlaşması'nın Erme-
nistan için geçerli olmayacağı izlenimini veren ifadelere yer veri-
yor. Başka? Ermenistan Anayasası'na atıfta bulunuyor. Ermenistan
Bağımsızlık Bildirgesi, biliyorsunuz Ermenistan Anayasası'nın baş
langıç bölümüne göre anayasanın ayrılmaz bir parçasıdır ve bunun
1 ı. maddesine atıfta bulunuyor. Ne diyor bu 1 ı. madde? Diyor ki:
'Bugünkü Ermenistan Doğu Ermenistan'dır.' Peki, Batı Ermenistan
nerede? Bugünkü Ermenistan Doğu Ermenistan'sa Batı Ermenistan
neresi? Türkiye'nin doğu toprakları! Yani şu anda yürürlükte olan
Ermenistan anayasasında ve Bağımsızlık Bildirgesi'nde Türkiye'nin
sınırlarının tanınmadığı bu ifadeyle açıkça ortaya konuluyor ve
Ermenistan Anayasa Mahkemesi de buna atıfta bulunuyor.
"Başka ne diyor? Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı soykınm iddia-
larını sürdüreceğine dair Bağımsızlık Bildirgesi'nde ve anayasada yer
alan maddelere atıfta bulunuyor. Bu şu demek oluyor: Türkiye'yle bu
anlaşmayı imzalamış olmamıza rağmen, biz Türkiye aleyhindeki soy-
kınm iddialarını sürdürmeye devam edeceğiz."
olsa benim 1,6 milyon sorunum var demektir. Ama her Türk'ün bir
umudu varsa benim de 1,6 milyon umudum var. Ben işe umutlardan
başlayacağım," dedim ve öyle yaptım. Geriye dönüp baktığımda, bu
yaklaşımın doğru olduğunu görüyorum. Yurtdışında görev yapan bü-
tün arkadaşlarıma da işe umutlardan başlamalarını tavsiye ediyorum.
Mecliste soydaş konusu görüşülürken Batı Trakya konusu sürek-
li olarak gündeme geliyordu. Çünkü Batı Trakya' daki vatandaşlarımı
zın özel bir durumu vardı. Lozan Antlaşması İstanbul'daki RumIara
tanınan hakların aynısının Batı Trakya'daki soydaşlarımıza da tanın
masını öngörüyordu. Yani Yunanistan'ın, bu soydaşlarımızIa ilgi-
li olarak antlaşmalardan doğan yükümlülükleri vardı ve bu yüküm-
lülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin izlenmesi ve denetlenme-
si Türkiye'nin hakkı ve göreviydi. Bu konu hem insani hem de Türk-
Yunan ilişkilerini etkilernesi açısından siyasi bir nitelik taşıyordu.
Türkiye' deki gayrimüslim azınlıkların vakıfları konusu yaban-
cı ülkeler tarafından sık sık dile getiriliyor ve Türkiye'nin bu alan-
da adımlar atması isteniyordu. Kuşkusuz meselenin bir insani boyutu
vardı ama bir de Lozan'dan kaynaklanan siyasi boyutu vardı. Lozan
Antlaşmasıİstanbul'daki Rumlar ile Batı Trakya'daki Türkler arasın
da karşılıklılık ilkesini kabul etmişti. Bu konu önce 19 Haziran 2003
tarihinde ele alındı. O vesileyle yaptığım konuşmada şunları söyle-
dim:
durum yok denilebilir birçok bakımdan; ama gene de, arada çok fark
var. İşte, vakıflar, bunun örneklerinden biridir.
"Birkaç gün önce, hükümete, bir sözlü soru önergesi verdik. Buna
henüz cevap alabilmiş değiliz.
"Kendine saygısı olan devlet, altında imzası olan anlaşmaları çiğ
netmeyen devlettir. Bu anlaşmaları imzalayan insanlar büyük çaba-
larla en zor şartlar altında dünyanın en büyük devletlerine direnerek
bunu sağlamışlardır. Şimdi, bunun aşındırılmasına göz yummaya bi-
zim hakkımız var mı arkadaşlar. Bu konu son derece önemlidir, bir
kere daha dikkatinize getiriyorum, biz, Avrupa Birliği'yle bütünleşe
ceğiz diye, temel haklarımızdan, çıkarlarımızdan, itibarımızdan vaz-
geçmeyeceğiz.
"Ekümenik patrik demek ne demektir; evrensel patrik. Bu, sade-
ce bir sıfat mı acaba? Kartvizite yazılan bir kelimeden ibaret mi, yoksa
bundan fazla bir şey mi? Bu demektir ki, ben bütün OrtodoksIarın ki-
lisesinin başkanıyım, yani İstanbul'daki Rum OrtodoksIarın dışında,
başka Ortodoks kiliseleri de var, onun da başıyım diyor. Hangi hakla,
nereden alıyor bu yetkiyi?! Patriğe, bütün din adamlarına saygı göste-
ririz, hangi dinden olursa olsun ama bu konularda, Lozan'!, Türk ya-
salarını ihlal etmeye kimse kalkışmasın. Devlet olarak biz bunu, bü-
yük bir hassasiyetle izlemek zorundayız, hükümetten de aynı hassa-
siyeti bekliyoruz. Bunu yapmadığımız takdirde, kendimize olan say-
gımızı kaybederiz, devlet olarak ciddiyetimizi kaybederiz, altında im-
zamız olan anlaşmaları koruyamaz duruma düşeriz. Hükümetten, bu
konularda hassasiyet bekliyoruz.
Aynı konu 1 Haziran 2005 tarihindeki meclis oturumunda günde-
me geldi. Söz alarak şunları söyledim:
UKD IR
274 UÇURUM KENARıNDA DIŞ PoLITIKA
A1lbright, Madeline, The Mightyand Allmighty, Harper, Perennial, New York, 2006.
A1tug, KurtuL, Aydınlık gazetesi, 31 Ocak 2012.
Atatürk, M. KemaL, Nutuk.
Atlantic Council Report, June 2009.
Eligür, Banu, "Turkish-American Relations Since the 2003 Iraqi War: A Troubled
Partnership," Brandeis University, Crown Center for Middle East Studies, May 2006,
No.6
European Court of Human Rights, Amıual Report, 201 ı.
Holbrook, Ricard, Opportunities for Turks and Kurds, Washington Post, February 12,
2007.
James E. Kapsis, "The Middle East Review of International Affairs," Volume 10, No. 3,
Artiele 3/10, September 2006.
Johns Hopkins University-SAIS, Washington, D.C 20036 Institute for Security and
Development Policy, Stockholm, Sweden.
280 UÇURUM KENARINDA DIŞ poLITIKA
Kaya, Karen, "The Turkish American Crisis," An Analysis of 1 March 2003, Military
Review, July-August 2011.
Keegan, John, The Iraq War, Hutchinson, London, 2004.
Klare, T. MichaeL, Blood and Oil, Metropolitan Books, New York, 2004.
Kim, Julie, Macedonia,(fYROM) Post Conthct Situation and the U.S. Policy, CRS
Report for Congress.
Kinzer, Stephen, Reset, Times Books, New York 2010.
The Iraq Study Group Report, Vintage Books, New York, 2006.
Turkey in Europe Breaking the vicious circle, Second report of the Independent
Comission on Turkey, September 2009.
1 Mart Tezkeresi, 8, 29, 33-5, 37, 42, 44, 140-1,145, 168, 2ll, 232, 240, 255,
46-8, 50-2, 54, 55, 59, 62, 100, 120, 264,267,278
123, 153, 207 Ateş, Abdülkadir, 9, Lo
Ateş, Atilla, 104, 149
Abdülhamit (Padişah), 251 Atlantic Council, 108, 1l0, 117-8, 248,
Acar, Özgen, 212 261,266
Achille Lauro, 68 Atruş Kampı, 66, 67
Açık Toplum Enstitüsü, 216 Avrupa Birliği (AB), 7, 18-9,45,49,69,
Afganistan, 74, 97, 259 74-5, 82, 86-7, 92, 100, 113-4, 118-
Aghassi, 250 20, 122, 167-8, 170-2, 174-8, 180-7,
Aguirre, Marcelino Oreja, 216 189-91,195-247,262,270-1,274,276
Ahtisaari, Martti, 118, 189,216 Avrupa Konseyi, 17, 69, 204, 206, 237,
Aktan, Gündüz, 248 240,245,273
Aktütün, 103, 106, 135 Avrupa Sosyalist Partisi, ı 20
Alaska, 163 Avusturya, 86, 185,201,216,227-9
Allavi, lyad, 143
Allbright, Madeleine, 65 BAB,235
AI-Saadi, Amir H., 27 Babacan, Ali, 45
AI-Zarkavi, LLO Bağdat, 31, 53, 55, 56,58,91,95, 142-3
Ankara Antlaşması, 199,211 Bağış, Egemen,I °
Ankara süreci, 79, 89, 104, 138 Bahreyn, 156
Annan, Kofi, 168-9, 170, 174, 177 Baker, James A., 81
Arafat, Yaser, 82, 112-3, 165 Bakoyannis, Dora, 183
Arap Baharı, 157-8 Balla, Hassan Al, 147
Arap Ligi, 28 Ban KiMoon, 191, 194, 196
Annç, Bülent, 10,37, 138 Barkey, Henry, 100
Armitage, Richard L., 21 Barrionuevo, Jose, 122
Arnavutluk, 86, 246 Barraso, Jose Manuel, 190
ASALA, 68, 99, 256, 265 Barzani, Mesut, 78-9, 87, 88-91, 93-5,
Aşık, Melih, 140 105-6, 113, 138
Atatürkçü Düşünce Derneği, 135 Başer, Edip, 67
Atatürk, Mustafa Kemal, L0, 15, 36, Batı Avrupa Birliği (BAB), 235
49, 52, 61, 80, 108, 112, 126, 130-3, Bayar, Celal, 141
282 UÇURUM KENARıNDA DIŞ POLITIKA
Mahmur Kampı, 53, 66-7, 113, 127, Obama, Barack Hussein, 19, 108-9,
129 117,258-62,265-6
Makarios, 169, 181 Odierno (General), 106
Makedonya, 57,86, 197,227,246 Orams davası, 191
Maliki, Nuri el, 142-4 Ottawa Antlaşması (Sözleşmesi), 150-1
Mango, Andrew, 69, 252, 253
Öcalan, Abdullah, 69-70, 93, 104, 110,
Martens, Wilfred, 201
112,118-9, 149
McCarthy, Justin, 252
Öcalan, Osman, 112
McEldowney, Naney, 110
ÖzaL, Turgut, 61, 200, 244
McNamara, Robert, 46
Özdil, Yılmaz, 140
Meksika, 224
Özkan, H üsamettin, 26
Mello, Sergio de, 58
Özkök, Hilmi, 43, 48, 55
Merkel, Angela, 176, 222-3, 239
Öztrak, Faik, 27,141
Meşal, Halid, 86
MetroPOLL, 124 Pakistan, 259
Milli Güvenlik Kurulu, 35, 43, 167, Panama, 224
172-3,215 Panetta, Leon E., 81
Mısır, 64, 87, 147-8, 154, 156-9, 161, Papadopulos, Tasos, 181, 185, 187
186-7,215 Papa Jean Paul II, 241
Muhammet Ali Şah, 146 Papandreu, George, 93, 120,232
Musaddık, Muhammed, 147 Papa XIV: Benedikt, 241
Musul, 50, 79,80,100 Patrikhane, 7,14,15,207,251
mutabakat muhtırası, 34, 43 Patriot, 164, 165
Muzaffer El-din Şah, 146 Paul Bremer III, 58
Mübarek, Hüsnü, 159 Pearson, Robert, 43
Müslüman Kardeşler, 86, 147-8, 157-9, Pelosi, Naney, 258
161 Pentagon, 33
Müslüman Ulemalar Birliği (UOM), Perez, Şimon, 154
158 Perino, Dana, 107
Müslüman Ulemalar Ligi (LOM), 158 Perle, Richard, 22
Myers, Richard, 109 Peru, 224
PEW, 33
Nairobi,99 Phillips, David, 108, 110, 112-3, 118,
Nasrallah, Hasan, 154 120,123,127,135,248,261, 266
NATO, ll, 13-4, 24-6, 43, 45, 51, 56, PJAK, 82, 142
67,71,75,85,89,96-7,108, lll, 159, Polonya,39,163,202,205,216,267
162-5,211,235-6,259 Pompidou, George, 18
NA1D StratejikKonsept, 12,96 Portekiz, 85, 213
Noel,80 Powell, Colin, 27-9, 38, 41-2, 44-5, 49,
Norşin,139 65, 152
Norveç, 76, 108, 111-3, 122, 134, 186 Prodi, Romano, 167-8,210,222
Nur Partisi, 159 Pulur, Hasan, 140
286 UÇURUM KENARINDA DIŞ POLITIKA