Professional Documents
Culture Documents
Paul Cartledge - Pratikte Antik Yunan Siyasi Düşüncesi
Paul Cartledge - Pratikte Antik Yunan Siyasi Düşüncesi
Paul Cartledge - Pratikte Antik Yunan Siyasi Düşüncesi
Cambridge Üniversitesi'nde A.G. Leventis Yunan Kültür Profesörü ve Clare College Öğretim
Üyesi'dir. Bunca sene içerisinde Yunan tarihi üzerine birçok eseri yayımlanmıştır. Bunlar arasın
da: The Cambridge Illustrated History of Ancient Greece (1 997, yeni baskı 2002), Sparta and
Lakonia: A Regional History 1300-362 BC (yeni baskı 2001) ve Alexander the Great: The Hunt
for a New Past (2004, gözden geçirilmiş baskı 2005) .
•
ISTANBUL BiLGi ONIVERstnsl YAYINl..Alll
PAUL CARTLEDGE
PRATlm ANTiK YUNAN SIYASf 00$0NCESI
ÇEViREN KIVANÇ TANRIYAR
ISBN 97B-605-J99-27H
KAPAK fCITO&llAll MATT NEALE, SOLDAN, SOKRATES, ANTISTHENES, (HRYSIPPOS, EPIKOUROS'UN BÜSTLERi.
C BiLGi iLETiŞiM GRUBU YAYINCILIK MüzlK YAPIM VE HABER AJANSI LTD. ŞTI.
YAZIŞMA ADRESi: INöNÜ CADDESi, No: 4"3/A KUŞTEPE ŞiŞLi 34387 ISTANBUL
TELEFON: 0212 311 64 63· 311 61 34 /FAKS: 0212 297 63 14
-.bllıtyay.com
E-POSTA yayin@bilgiyay.com
DAi:ITIM dagitim@bilgiyay.com
Cartledge, P aul.
Pratikte Antik Yunan siyasi düşüncesi / P aul cartledge ; çeviren Kıvanç Tannyar.
224 p.; 16x23 cm.
lncludes bibliographical references and index.
ISBN 978·6o5·399·277·6
1. Political science · Greece - History - To 1500. 2. Political science -Philosophy - History - To 1500.
1. Tannyar, Kıvanç.
fC73.C36819 2013
PAUL (ARTLEDGE
ÇEVİREN
KIVANÇ TANRIYAR
Moses Fin/ey (1912- 1986) ve
Pierre Vidal-Naquet (1930-2006)
anısına...
içindekiler
vıı Teşekkür
xı Önsöz
xv Kronoloji
ohn Milton, bu önsözü yazışımdan neredeyse dört yüz yıl önce doğmuştu.
(*) İngilizcesi; linking ideas. Aristoteles, Nikomakhos"a Etik, çev. Saffet Babür, (BilgeSu Yayıncılık:
Felsefe Dizisi) İstanbul, 2007 - ç.n.
önsöz dl
(*) Bkz. Homeros, llyada, çev. Aıra Erhat, A. Kadir, 3. baskı, Sander Yayınları, İstanbul, 1975 - ç.n.
ıılv önsöz
siyaset ile siyasi olan hakkındaki Antik Yunan anlayışlarının doğası hakkın
da daha bilgilendirici olması kaçınılmaz. Ancak Yunan siyaset ve siyasi dü
şünce araştırmalarındaki alışılmış İ.Ö. geç 4. yüzyıl sınırını Helenistik döne
me çekmek için birçok iyi nedenimiz var. Benim nedenlerim şu ikisi: Birinci
neden, yabancılarda her zaman hayranlık uyandıran bir siyasi tefekkür kay
nağı olan Sparta'nın temel siyasi değişim ve düşünceye doğrudan ve olumlu
katkıda -ikinci katkısı- bulunduğu çağdı (bkz. Dokuzuncu Bölüm). İkincisi,
son üç "Helenistik" yüzyılının yazar ve düşünürleri arasında yeni felsefi ekol
ler ya da hareketlerin üyeleri vardı. Bunlardan bazıları ile Roma'nın "birinci"
güç olarak yükselişinin analizi ve açıklamasını siyasi düşüncesinin merkezine
oturtan büyük tarihçi Megalopolisli Polybios kendilerini siyasi fikirleri prati
ğe geçirmeye adamıştı. Bu yüzden, Kinikler ve Stoacılara hak ettikleri üzere
şöyle bir göz atılacak ama Roma kendi içinde Polybios ve Plutarkhos'un esas
Yunan siyasi düşüncesine sadece arka plan olacak. Romalıların Yunan fikir
lerine kucak açması (Rapor 4'te belirtildiği üzere Horatius'un " Graecia
Capta"sından ziyade " Graecia Recepta""") Yunan tarzı demokrasinin erken
modern ve modem kabulü (ya da genelde reddi) için elzem olsa da (bkz. On
Birinci Bölüm), Roma siyasi düşüncesinin (her şeyden önce kendi Yunan kay
nakları üzerine düşünüşünü yabancı bir "Cumhuriyetçi" bağlama hem ger
çek hem mecazi anlamda hayranlık uyandıracak biçimde tercüme etmeyi ba
şarmış Cicero'nun) liyakatiyle bağlamsallaştırılmış okumasının hakkını ver
me yeri burası değil.
İnsan
Eşit, sınıfsız, aşiretsiz ve ulussuz
Korkudan, tapınmadan, mertebeden,
üstündeki kraldan
azade.
Percy Bysshe Shelley, Prometheus Unbound, 1820
üyük siyasetçilerin siyasi düşünce tarihi ile ilgili çalışmaların önemini is
B patlayan alıntılar yapması az rastlanan bir durum değil. George Washing
ton'ın ifade ettiği şekliyle "özgürlük ilkeleri ve devlet konuları ... Sivil Top
lum'la ilgili olduğu sürece insanlığa ilginç gelecektir" (Rahe, 1 992, s. 5 81;
bkz. Thomas Jefferson, Rahe, 1 992, s. 709). Modern öğrenciler bunun büyü
süne o kadar kapılmış değil ve yanılsamalara da pek açık değiller. Fakat en
sert eleştirmenler bile, farkında olsun ya da olmasın, 2400 yıl önce en iyi ve
parlak öğrencisi Platon'un aktardığı üzere Sokrates'in salık verdiğini yapıyor:
(*) Bkz. Georg Wilhelm Hegel, Tarih Felsefesi, çev. Aziz Yardımlı, İdea Yayınevi, İstanbul, 2006 - ç.n.
4 birinci bölüm
"Sınavsız bir yaşam yaşanmaya değmez, insan için yaşamaya değer bir hayat
değildir" (Sokrates'in Savunması, 3 8A) ... Ancak siyasi düşüncenin bir
"tarih"ini yazarken yaşanan temel bir zorluk ya da zorluklar var - herhangi
sürekli ya da tutarlı anlamıyla. Mesela siyasi söylemin tarihini yazmaya çalış
mayı tercih ettik ve daha soyut bir siyasi düşünce tarihinin tersine kendine öz
gü söylem bağlamlarında hitabeti dahil ettik hatta hitabete öncelik verdik
(John Pocock'un 1 962'de önerdiği üzere). Verili bir bağlamda, verili bir top
lumdaki tüm zihniyetleri, paradigmaları, gelenekleri, ideolojileri ve söylem
dillerini yeniden inşa edip edemeyeceğimiz gerçekten bir soru işareti olarak
kalacaktır (Rahe, 1 992, s. 12). Buna alternatif olarak, kendi çağdaş söylem
tarzlarımız dışında metinleri birbirleriyle orijinal diyaloğu içerisinde okuyan
katı bağlamsallaştırmacı bir yaklaşım benimsediğimizi düşünün (Skinner,
1 969) - bence böyle olmalı. Bu "Skinnerizm" tarzı da hem belirli metin se
çimleri (en üst düzeyin oldukça altındaydı) hem de onlardan faydalanma bi
çimi yüzünden eleştiri topladı (Rahe, 1 992, s. 916, sayı 7.) Bazı eleştirmenler
elbette hiçbir zaman memnun olmaz.
KANIT
Şu ya da bu şekilde yüksek teori yerine hangi Antik Yunan siyasi düşünüş ya
da düşünce tarihine el atarsak atalım, biz tarihçiler bazı katı ya da kaçınılmaz
engellere karşı yetersiz kalırız. Yunanistan' da 6. yüzyılın ikinci yarısından ön
ce nesir "edebiyat" yok gibiydi ve 5. yüzyılın ikinci yarısından öncekilerden
hiçbiri günümüze kalmamıştır. Diğer yandan, bu yankılı sessizliği ciddi biçim
de telafi eden bir şey var. Shelley'nin ünlü alıntısını baştan aşağı değiştirip ken
di sözlerimizle yeniden ifade edersek, Homeros'tan (yak. 700) Pindaros'a
( 5 1 8-446) erken dönem Yunan şairleri "sözün itibar görmüş yasa koyucu
ları"ydı. Sadece zarafet ve zevkin hakemliğini değil (hatta çoğu zaman tam ter
si), ideolojilerin ve ahlaki değerlerin de hakemliğini yaptılar. Dediklerim özel
likle şiir ve siyaseti akla gelebilecek en pratik biçimde birleştiren Atinalı Solon
(bkz. Dördüncü Bölüm) için geçerlidir (etkin olduğu dönem yak. 600). Traje
dinin en erken İ.Ö. 500 yılında Atina'da dini düşünüş ve dünyevi eğlence için
resmi olarak kabul gören rekabet aracı olduğu dönemde Atina trajedi yazarla
rı, çok önemli bir şairler sınıfını oluşturuyordu. Trajedilerin konuları, nadir is
tisnalar hariç, son kertede tanrı ve kahramanların " mitolojik" geçmişinden
alındığından, zorunlu olarak dolaylı olsa da, açıkça didaktik bir tür, o günkü
(*) Bkz. Eflatun, Sokrates'in Savunması, çev. Teoman Aktürel, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1 966- ç.n.
bağlamda anlam: yunan siyasi düşüncesinin tarihi nasıl yazılmalı 5
siyasi ilişki ve fikirler üzerine yorum yürütmede analojik bir aracı olmuştur
(önemli bir istisna Aiskhylos'un Persler'i, bkz. Rapor 3). Formel yazılı nesir
yak. 550'den itibaren keşfedilmiş ve yayınlanmıştı (Miletli Anaksimenes ve
Anaksimander) ama bizi sadece bir yüzyıl sonra, 5. yüzyılın üçüncü çeyreğin
de, şaşkına çevirmiştir. Yan yana konulduğunda, Herodotos'un büyük eseri
Tarih* ve o dönem Atinalıların demokratik Politeia'sı hakkında yazılmış kısa,
şoke edici, sarkastik Yaşlı Oligark metni (bkz. Ek 2) o sıralarda erişilebilen ve
bugün bizim erişebildiğimiz geniş edebi dışavurum yelpazesini gösterir. Altın
cı Bölüm'de tarif edileceği üzere Sofistler, dolaşım kapsamı dar incelemeler
yazdı ve yayınladı, ayrıca bireysel olarak ders verdi, büyük izleyici kitleleri
önünde epideiktik performanslar (böbürlenme amaçlı gösteri) sergiledi. Ancak
yazılarının çoğu kaybolmuştur ve daha sonra genele düşmanca bir tavrı olan
yorumcuların Protagoras, Demokritos ve benzerlerine (her ikisi de çağdaş ve
Yunanistan'ın kuzeyindeki Abdera'dan geliyor) atfettiği bir köşede kalmış
"fragmanlar"la ne yapılacağını kestirmek genelde zordur. Yine de Yaşlı Oli
gark, Herodotos ve her şeyden önce Herodotos'un büyük halefi Thukydides,
her biri illa Sofist hayranı olmasa da açıkça Sofistlerden etkilenmişti. Bazıları
Yunan siyaset teorisinin Platon tarafından keşfedildiğini söyleyecektir. Ama,
ben buna katılmamakta direteceğim (Altıncı Bölüm' de ayrıntısıyla ele alınacak
sebeplerden ötürü). Yine de en önemli öğrencisi Aristoteles'inkiyle (bkz. Seki
zinci Bölüm) tamamlanan üstün dehası göz ardı edilmemeli. Bundan sonra,
Cicero ve Plutarkhos'a (bkz. Onuncu Bölüm) gelene kadar, yani sırasıyla İ.Ö.
1. yüzyıl ve i.S. 1. ile 2. yüzyıllar, gelenek tutarsız ve süreksizdir. Ancak Poly
bios (yak. 200-120) Thukydides'i taklit ederek teorik açıdan kendilik bilinci
olan bir çeşit siyasi tarihyazımı yarattı ve bu tarihyazımı hiç beğenmediği se
leflerine karşı yeterince sert bir eleştiri içerir. Bunlardan birinin, 3. yüzyılda
Atina'da yaşamış Phylarkhos'un, İ.Ö. 3. yüzyıl ortası-sonu Sparta pratik ütop
yacılığı konusunda özel bir önemi vardır (bkz. Dokuzuncu Bölüm).
Şiir ve nesir kaynaklarının üstünde siyasi ideolojiyi üç aşağı beş yuka
rı açığa çıkaran yazıt formundaki nesir belgelerimiz var. Hatta Atina'da taş
ya da bronz üzerine yazılmış resmi belgelerle demokrasi pratiği (ve teorisi)
arasında bariz bir ilgi vardı. "Ulusal"a karşı yerel örneğini alırsak, Atina de
me'sinde (Atina polisi'ni iaşe eden bölgeler) İ.Ö. 4. yüzyılda dikilen onur ya
zıtları philotimia (vatandaşlık görevi olarak hayırseverlik) ile hayranlık uyan
dıran kişi ve vatandaşların diğer niteliklerini övüyor ve teşvik ediyordu. Bir-
(*) Bkz. Herodotos, Herodot Tarihi, çev. Müntekim Ökmen, yay. haz. Aıra Erhat, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 1 973 - ç.n.
6 birinci bOIDm
çok yazılı kanıt dışında arkeolojinin sunduğu sessiz kanıtlar da vardır. Mese
la, Parthenon gibi büyük kamu anıtlarının ideolojik programları, her zaman
o kadar açık seçik olmasa da, kendilerini yazılı bir metnin sözcüklerinden da
ha sesli anlatır (Castriota, 1 992; Buitron-Oliver, 1 993; Hedrick ile Ober,
1 993). Büyük kamu heykellerinin de siyasi bir işlevleri olabilir: Atina'daki
"Tiran Öldürenler" heykel grubu akla geliyor - ya da günümüze kalsaydı ak
la gelecekti (İ.Ö. 500 yılına ait bronz orijinaller Pers kralı Xerxes tarafından
480'de Susa'ya taşındı ve 477'de yerine yenisi yerleştirildi; bugün sadece so
nuncunun Roma mermer kopyalarına erişebiliyoruz). Praksisteles'in babası
Kephisodotos'un yaklaşık 125 yüzyıl sonra yaptığı, Refah tanrıçasının çocuk
tanrıça Barış'ı taşırken gösteren kombine figür de aynı işleve sahiptir. Ayrıca,
daha mütevazı siyasi mesajlar, gerçek anlamıyla ya da mecazi, resimli çanak
çömleğe ya da heykelli mezar ya da adak rölyeflerine yazılabiliyordu (Neer,
2002). Kent planlamasının da siyasi anlamları vardı. Bizzat bütün bir kent ta
sarımı (mesela İ.Ö. 5. yüzyılda yaşamış, bilinen en erken siyasi denemenin ya
zarı Miletli teorisyen Hippodamus'a atfedilen eşitlikçi "ızgara" planı, bkz.
Dokuzuncu Bölüm) ya da özel bir evin eşitlikçilik karşıtı tasarımı ya da bir
şehrin mezarlığının içermeciliği ya da dışlayıcılığı ... Tüm bu şehir planlarının
üç aşağı beş yukarı bilinçli bir ideolojik karakteri olan açık ya da üstü örtük
siyasi önermeleri vardı. Tüm bu farklı kanıt çeşitlerinden liyakatiyle sonuna
kadar faydalanmaya çalışacağım.
SORUNSALLAR
Tüm kitap boyunca şu üç sorunsal özel olarak ele alınacak. Birincisi, teori ve
pratik (ya da theôria ve praxis) ilişkisi. Yunanca theôria'nın kökünde görme
kavramı vardır ama kavram hem kültürel panoramayı (Atinalı Solon, Hero
dotos) hem dini haccı (mesela resmi elçilerin Olimpik oyunlara katılması) içe
recek şekilde dallanır budaklanır. Praxis, prattein fiilinin kılıcı adıdır, "yapı
lan edilenler" yani "alışverişler" ya da "iş" anlamına gelen ta pragmata sonıt.�
deyişi de bu fiilden türer fakat ta pragmata esasen "siyasi işler", "hükümet iş
leri" anlamına gelir. Siyaseten aktif olmak " ta pragmata'dan pay almak" an
lamına geliyordu (bkz. İkinci Bölüm) ve bu durum Yunan antikitesinde istis
nasız iyi bir şey olarak görülüyordu. Diğer yandan, neôtera pragmata "fazla
yeni işler"in istisnasız kötü olduğu düşünülüyordu.
Hegel, (bkz. yukarıdaki alıntı) siyasi düşüncenin pratik üzerindeki et
kisi konusunda hiç şüphesiz fazla şüpheci ve kiniktir: Komünizm ve Nazizm
"felsefeleri"nin devrimci siyasi başarısı trajik olsa da ciddi ciddi Hegel'i hak-
bağlamda anlam: yunan siyasi düşüncesinin tarihi nasıl yazılmalı 7
sız çıkarmış sayılmaz mı? Martin Heidegger'inki gibi bir kariyer, felsefesinin
harekete geçirdiği Nazizm'le siyasi ilişkisi sayesinde ironik biçimde olayların
hakiki doğasına kör kalsa da, insan düşüncesi ve siyasi gerçeklik arasındaki
ilişkinin ne kadar karmaşık olabileceğini tüm hassasiyetiyle gösterir (Rahe,
1 992, s. 1 95, sayı 22; bkz. Macintyre, 1 983). Bu problemin kendine özgü, te
mel bir veçhesine Beşinci Bölüm'de, demokrasi ve demokratik düşünüşün kö
kenleri ele alınarak, değinilecek. Siyasi bir "devrim" olarak sınıflandırılması
ne derece faydalı olabilir ve bu şekilde sınıflandırılırsa bu "devrim"in sebebi
herhangi biçimde siyasi düşünce, teori ya da felsefe midir?
İkinci temel sorunsal, siyasi davranışı açıklamada sınıf ve/veya statü
nün önemidir (ne kadar tanımlanmış olursa olsunlar). Bu sorunsal bağlarını
doğrudan Antik Yunan düşüncesi ve dağarcığında buluyordu. Karşıt kutup
sallaştırma alışkanlığı Antik Yunan kültürüne en yüksekten en aşağı seviyeye
işlemişti. Her şey ya ak ya kara olarak görülür, aradaki gri tonları dikkate
alınmaz ya da karmaşık bir toplumsal fenomen iki birbirini dışlayan ve kar
şılıklı birbirini tüketen öğelere indirgenirdi (Cartledge, 2002). Aristoteles sos
yo-politik analiz konusunda Antik Yunan vatandaş siyasetinin gelmiş geçmiş
en önemli teorisyeniydi; son kertede vatandaşları zengin ya da fakir olarak
karşıt kutupta sınıflandırmanın yapılacak en verimli şey olduğunu düşündü
ğünü hatırlayalım (o kadar zengin olmayan ya da o kadar da fakir olmayan
vatandaşların bulunduğunu bilmesine rağmen). Bu hakim karşıtlık taksono
misini -yani özellikle toprak ve köleleri içeren mülk aidiyeti ve sömürüsü
gerçek hayata dayandırdı. Niceliksel olarak tercüme edilirse, bu karşıtlık bir
diğer biçimde (elit) azınlık ve onunla çoğunluk ya da kitle arasındaki farklılık
ve karşıtlık olarak ifade edilebilirdi.
Bir diğer hassas nokta, siyaset üzerine klasik Yunan düşüncesi ve zih
niyetini organize eden arketip ya da arka plandaki modelin kölelik ve özgür
lük arasındaki kutuplaşma olduğunu gösteriyor. Yine de vatandaş grubu içe
risinde şehirden şehre ne kadar farklı tanımlanırsa tanımlansın ilgili kutupsal
laşma genelde Aristoteles'te olduğu gibi niteliksel ifade ediliyordu: Zenginler
ve fakirler. Önde gelen Roma siyaset teorisyeni Cicero (De Officiis'inde ya da
Görevler Üzerine' de) daha da ileri gitti ve hükümetin asıl işinin ve devletlerin
kökeninin esas sebebinin özel mülkiyeti korumak olduğunu söyledi. Ancak
birçok Antik Yunanlı, bazen çoğunluğu, bu görüşe şiddetle karşı çıktı. Bu gö
rüş, elbette, Yunanlıların ilk bakışta kafa karışıklığıyla stasis adını verdiği şe
yin (gerçek anlatn7yl�-bir "durma" yani bir dışında ya da karşısında durma
ya da iç savaş noktasına gelebilecek sivil bölünme) birincil sebebiydi.
8 birinci bölüm
mokrasi" teriminin, taşıdığı esas, canlı canlı "halkın gücü" anlamı ya da an
lamlarının tersine, manasızlık derecesinde içeriğinin boşaltılmış olması.
EŞİTLİK
Bu metodolojik açılış bölümünü sonlandırırken, Antik Yunan teori ve prati
ğinde eşitlik sorunsalını bir test vakası olarak aldım. Bu vaka aynı şekilde öz
gürlük de olabilirdi (bkz. aşağıda). Raymond Aron'ın (Aron, 1972, s. 87-8)
"eşitliğin demokratik İncili" diye çok hoş ifade ettiği şey bugün daha tutarlı ve
küresel vazedilemez. Fakat neyin eşitliği, kim için eşitlik? İnsanlar gerçekten
hiç eşit olabilir mi ya da elde edilebilecek en iyi şey gerekli derecede eşit davra
nılmayı hak edenlere eşit davranmak mıdır? Muhtemelen hepimiz -antikite ta
rihçileri, siyaset felsefecileri ya da sıradan vatandaşlar olalım- temelde siyasi
kavramların söylem üzerinden nasıl müzakere edildiği ve kurumsal ya da diğer
formlarla nasıl pratiğe geçirildiğini açıklamak ya da anlamak isteriz. Hem an
tik hem modern demokratik söylemde eşitlik en temel iki kavramdan biri gibi
görünüyor - diğeri özgürlük. Ancak dil siyasi eylemden oluştuğundan ve siyasi
eylem de dilin koşullarını ya da kendini belirlediğinden, siyasi teori (ya da ide
oloji) ve siyasi praksis arasında genelde bir gerilim vardır. Bu gerilim, klasik
Yunan dünyasında (ya da dünyalarında), olduğu gibi husumet anlayışına da
yanan, sıfır toplamlı bir siyaset kültürü için bilhassa geçerlidir. Yani eşitlik gi
bi çekirdek bir kavramın anlamlarının özellikle istikrarsız ve iç kargaşa ya da
doğrudan iç savaş gibi durumlarda hararetle tartışılmış olmasını beklemeliyiz.
Thukydides'in Korkira'daki iç savaş hakkındaki ünlü anlatısı (bkz. aşağıda)
bu beklentiyi ne boşa çıkarır ne de insanı hayal kırıklığına uğratır.
Bu hassas mı hassas konuya yaklaşmanın bir faydalı yolu yapıcı karşı
laştırmadır, hem Antik Yunan dünyası içerisinde hem de Antik Yunan ve diğer
siyasi topluluklar arasında. Bazı akademisyenlere göre karşılaştırmanın bir
amacı evrenseli keşfennektir. "Cambridge Okulu"nun "kavramsal tarih" öğ
rencilerine göre, ki kendimi onlardan biri sayabilirim, tam tersine, karşılaşnr
ma tikelliği ve her şeyden önce farklılığı vurgulamalıdır."" Bugün söz konusu ol
duğunda, her halükarda karşılaştırmanın ilk önce "tam da aşinalığının gözü
müzün önüne getirmeyi zorlaştırdığı, kendi toplumsal ve politik çevremizin
özellikleri hakkında" daha net olmamıza hizmet etmesi bekleniyor (Miller,
1 990, s. 427). Ve ikinci beklentimiz, o zamanın siyasi aktörlerinin potansiyel
olarak erişebileceği anlam kümesini bugünkü yelpazeyle karşılaştırarak Antik
(*) Başka bir konu üzerindeki uygulanışıyla karşılaştırmak için bkz. Conledge, P., Sparta and Laka
nia, Routledge, Londra, 1985.
10 birinci bölüm
(*) Bkz. Aristoteles, Politika, çev. Mete Tunçay, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009, 1 1 . baskı - ç.n.
12 birinci bölüm
(*) Thukydides, Peloponessoslularla Atinalıların Savaşı, çev. Dr. Halil Demircioğlu, Ankara Üniver
sitesi Basımevi, Ankara, 1 972, 2. baskı, l . Cilt, s. 1 87: "Fakat, hangi sesin daha kuvvetli olduğu
nu tefrik edemedi - çünkü onlar oy taşları ile değil, sesle (bağırmakla) oy verirler" - ç.n.
bağlamda anlam: yunan siyasi düşüncesinin tarihi nasıl yazılmalı 13
SİYASET ÖNCELİGİ?
örece kısa hayatımda en azından iki " son" yaygın biçimde analiz edildi
G - Siyasetin Sonu ( 1 950'lerde) ve Tarihin Sonu ( 1 98 0'lerin sonunda).
Çok sayıda "post"lardan (postmodernizm, post-yapısalcılık) bahsetmiyorum
bile. Gerçekten de siyasetin sonu geliyor mu ya da kimse fark etmeden evrili
yor mu? Gelişmiş Batı devletlerinde hiyerarşi, kesinlik, bürokrasi, homojen
lik, sınıf aidiyeti merkezileşme ve devletin pazar eşitlikçiliğinin (öyle deniyor),
belirsizlik, farklılık, heterojenlik, çoklu kimlik, merkezsizleşme ve küreselleş
miş karmaşaya yenildiği gerçeği (eğer bu bir gerçekse) siyasetin sonunun gel
diği anlamına mı geliyor ya da bunu mu gösteriyor? Ya da tam tersi, yani ha
kiki uzlaşmaya ve özgür iradeye dayalı siyasetin verdiği hizmetle daha çok bi
reysellik, ne kadar net tanımlanırsa tanımlansın daha çok demokrasi mi de-
(*) Karşılaştırmalı metin olarak bkz. Ambrose Bierce, Şeytanın Sözlüğü Toplumsal Değere Aykırı Dü
şenlerin Kitabı, çev. Cemal Atila, Omega Yayınları, İstanbul, 2005 ç.n.
-
18 ikinci bölüm
(*) Es meson edat öbeğinin gerçek anlamı "kamu önünde" ya da " kamuya" demek. Es edan Antik Yu
nancada her zaman akuzatifle kullanılır. Canledge'in es meson deyişini yönlendirici olarak nitelen
dirmesinin sebebi akuzatif alan es'in her zaman hareket, dolayısıyla etkinlik belinmesidir - ç.n.
yunanlılann polis'i, siyaseti ve siyasi olanın icadı 19
Çok daha dar bir devlet anlayışı genelde hukuk ve siyaset biliminde bulu
nur. Devlet sadece bir toprakta, bir halka yasal bir sistemi dayatma gücü
verilmiş bir hükümet değil, aynı zamanda bir soyutlamadır; yani hem hük
meden hem hükmedilen üstünde sürekli bir kamu gücünün, bir toplumun
egemen bir devletinin ve bir devlet olabilmesi için tüm dışsal egemenliğe sa
hip olması gerekir.
Antik Yunan'da böyle dar bir devlet -ya da Devlet- anlamı yoktu. Po
lis, daha ziyade, siyasi açıdan yetkilendirilmiş ve aktif katılımcı vatandaşlar
dan devletsiz (başsız değil) bir cemaat (Berent, 2004), bir vatandaş devletiydi
(gerçi dürüst olmak gerekirse etimolojisine bakıldığında İngilizce "citizen sta
te" Yunanca değil Latince kökenlidir) ... Bu yüzden, yönetirken ve karşılığında
yönetilirken vatandaşların sahip olduğu karşılıklı güçler ve görevlerin aksine
kanuni açıdan sabitleştirilmiş "haklar" yoktu - bırakın soyut insanı, vatanda
şın bile yoktu. Ve özellikle güçlü, şahsi olmayan ve müdahale etme ihtimali
bulunan Devlet'e karşı sabitlenmiş " birey" hakları da yoktu. Akla yönetmesi
için spesifik vekaleti olan seçilmiş hükümet kavramını getiriyorsa, "hükümet"
dahi yanıltıcı bir kavram olacaktır. Yunan vatandaş grupları yetkilileri çeşitli
20 ikinci bölüm
(*) Magistrati: magistratus'un çoğulu, Roma'da seçilerek başa gelen yöneticilere verilen ad - ç.n.
yunanlılann polis'i, siyaseti ve siyasi olanın icadı 21
(*) Aristoteles, Nikomakhos'a Etik, çev. Saffet Babür, Felsefe Dizisi, BilgeSu Yayıncılık, 2007 - ç.n.
22 ikinci b!llUm
(*) Platon, Yasalar, çev. Candan Şentuna - Saffet Babür, Felsefe Dizisi, Kabalcı, İstanbul, 2007 - ç.n.
yunanlılann polis'i, siyaseti ve siyasi olanın icadı 23
(*) Hubris: Tanrılara karşı gelme derecesinde kibirle hareket etme - ç.n.
ZIJ ikinci bölUm
KAMUSAL VE ÖZEL
İlk önce Yunan dünyası ile erken dönem Roma'yı karşılaştırın. Romalılar,
gerçek anlamıyla "halkın işi" res publica ile res privata'yı karşı karşıya getir
di fakat res publica'nın Yunanca karşılığı kamusal alan ya da halkın alanı to
demosion, ya da to koinon (devlet) değil, ta pragmata (siyasi) işler ya da alış
verişlerdi. Antik Yunan'da devrim yapmaya çalışanlar ta pragmata'nın kon
trolü için mücadele etti ve devrimin Yunanca karşılığı neôtera pragmata'ydı,
yani "daha yeni [çok yeni] meseleler." Res privata'nın Yunanca eşdeğeri to
koinon ya da to demosion'un tam karşıtı olabilecek to idion'du. Diğer bir de
yişle, özeVkamu ayrımı Yunan ve Roma dünyasında kesişen ama farklı se
mantik düzlemlerde yer alıyordu ve Yunan dünyasında kamunun -özele kar
şı siyasi- kişiselin ya da haneye ait olanın doğrudan karşıtı yoktu.
Kültürlerarası semantik incelemesini biraz daha ileri götürürsek, çağdaş
Anglo-Amerikan kültüründe "kişisel olan politiktir" sloganının kültür karşıtı,
radikal hatta devrimci olduğunu fark edebiliriz. Ancak Yunanlılar için slogan
sadece bariz olanın banal ifadesi olarak kalacaktır. Mesela Atinalı gönüllü sav-
(*) Eflatun, Devlet, çev. Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, lstanbul, 1962 - ç.n.
yunanlılann polis'i, siyaseti ve siyasi olanın icadı 25
cının (ho boulomenos) amme davasını koinon adına açtığı ama aynı zamanda
özel ve kişisel saiklerle hareket ettiği iddia edildi. Bize göre bu bir çelişkidir fa
kat devleti olmayan Atinalılarda bürokratik kişisellikten uzaklık ve anonimlik
kavramları yoktur. Bu yüzden, birey vatandaşlardan kişiliklerini kamu emelle
ri bahasına feda etmelerini beklerlerdi. Dahası, onlara göre ilkesel olarak hu
kukun meselesi olmayacak özel ahlak diye bir alan yoktu. Esas kolektif refe
rans noktası birey değil, toplumdu ve bireysellik rakip bir çekim noktası yarat
mıyordu. Hatta bizim toplumsal (ya da toplumsal karşıtı) anlayışımıza ait "bi
rey" kelimesinin Antik Yunancada eşdeğeri yoktu. Bu yüzden, Yunanca idiôte
sin• (gayriresmi açıdan ya da halk açısından özel alandaki kapasitesi üzerin
den değerlendirilen vatandaş) İngilizceye semantik olarak "idiot" (gerizekalı)
diye geçmesi Yunanlıların kamu ve özel arasındaki sınırı bulandırması ve ka
muya, siyasi olana ve kolektif mekana ayrıcalık tanımasından gelir.
TOPLUMSAL CİNSİYET
Hiçbir Yunan şehrinde vatandaş kadınlara -yani anneler, eşler ve vatandaşla
rın kızlarına- tam kamusal siyasi statü verilmemişti ve klasik Yunan dünyası
toplumları (ki sayısı yüzleri buluyordu) büyük ölçüde biyolojik ve toplumsal
cinsiyet rollerine göre ayrıştırılmıştı. Mesela savaş sadece eril bir özellik ola
rak görülüyordu ve bunu gerektiren savaşçı cesaret erdemi andreia (gerçek
anlamıyla erkeklik) kavramıyla damgalanmıştı. Temel ekonomik ve kültürel
sebeplerden özel oikos (hane) alanı kolayca erilden ziyade dişil bir alan ola
rak temsil edilebilirdi ve oikos -onun temel öğesi olmaktan ziyade- polis'e zıt
alan olarak algılanabilirdi. Diğer yandan iki alan arasında çok keskin bir çiz
gi çekmemiz hata olur: Hepsi dini ilgilendiren gelecek tasvirlerin göstereceği
üzere en önemli siyasi sebeplerden oikos ve polis birbiriyle ayrışmaz biçimde
iç içe geçmiş görülür.
Daha önce gösterildiği üzere Yunan şehri, insanların olduğu kadar
tanrıların da şehriydi. Daha kesin konuşmak gerekirse, tanrılar kadar tanrı
çalar şehriydi ve tanrılarla doğru ilişkileri korumanın en az erkek vatandaşlar
kadar kadınların da kamusal kolektif düzlemde dini katılımını gerektirdiği
düşünülüyordu. Hatta yeri geldiğinde sadece kadınların katıldığı festivaller
oluyordu (Thesmophoria gibi). • •
(*) Kamusal alanda güç uygulama hakkından tamamıyla imtina ettiği için kamu, halk ve devlet tara
fından kınanan vatandaş tipi - ç.n.
(-) Kadınların Demeter'in kızı Persephone'yi yitirmesini anmak üzere düzenledikleri bereket festivali
- ç.n.
26 ikinci bölüm
ÖZGÜRLÜK VE KÖLELİK
Eşitlikle birlikte özgürlük, tıpkı bizde olduğu gibi, Antik Yunanlıların esas
duygu ya da sloganlarını oluşturuyordu. Ancak Yunanlılar için siyasi özgür
lük tam olarak ne ifade ediyordu (bkz. Raaflaub, 1 985)? Ne kadar uzakta
kaldığı düşünülürse, bize ifade ettiği şeyi değil. Daha ziyade, tam da bu kadar
farklı kurumsallaştığından modern Batılılarınkine indirgenemez. Ve bu kadar
yabancı olduğundan, siyasi, toplumsal ve ekonomik düzenlemelere sahip top
lumlara sinmiş çok daha farklı bir değerdi. Bu çekirdek değerin güçlü bir ipu
cu Aristoteles'in siyaset felsefesinin kilit bir özelliğinden gelir. Köleler fiziksel
anlamda yaşıyordu ama özellikle de kişinin altında mülk kalemi sayılan taşı
nabilir eşya konumundakiler toplumsal açıdan insan özgürlüğünün inkarının
cisimleşmiş haliydi, yani ölüydü. Yine de Aristoteles sadece doğal kölelik
doktrinini savunmakla kalmadı, tüm toplumsal ve siyasi tasvir, analiz ve dü
zeltme projesinin merkezine koydu. Diğer bir deyişle, Aristoteles "doğal" kö-
(*) 5. yüzyıldan itibaren, ilkbahar başlangıcında düzenlenmeye başlayan ve Dionysos adına drama ile
dithyrambos yarışmalarının sergilendiği festival - ç.n.
yunanlılann polis'i, siyaseti ve siyasi olanın icadı 27
ANAYASA
Gücün dağıtımı ve uygulamasıyla meşgul olan modern siyaset teorisi dar an
lamıyla anayasayla ilgili soruların tanışmasını bu kadar uzun süreliğine ge
ciktiremezdi. Ancak Yunan siyaset teorisi, kesinlikle güç ve "anayasa" olarak
tercüme ettiğimiz, hem vatandaşlığa hem bizim "anayasa"mıza ya da "vatan
daşlığımıza " atfedilen daha geniş bir çerçeveye işaret edecek şekilde kullanı
lan (ve belki de türetilmiş olan) politeia'dan ibaret değildi. Bu durum polis'in
salt siyasi bir soyutlamadan ziyade aktif katılımcı vatandaşlardan ahlaki bir
cemaat olarak tahayyül edildiği gerçeğini yansıtıyordu. Sofokles'in Philokte
tes'inin (satır 1 0 1 8 ) * aynı ismi taşıyan kahramanı "beni arkadaşsız, yapayal
nız ve şehirsiz (apolis) bıraktın, yaşayanlar arasında bir ceset olarak" diyerek,
anında aşina olacak Yunan izleyicisine tecrit kaderinden yakınıyordu. Polite
ia hem aktif katılımcı vatandaşlığa (vatandaşın resmi ayrıcalıklara pasif bi
çimde sahip olmasından oldukça farklı) hem de polis'in hayatı ve ruhunun ta
kendisine işaret etmeye başlamıştı (Bordes, 1 982). Yunan anayasal siyaset te
orisi ilk olarak Herodotos'un Pers Tartışması (bkz. Altıncı Bölüm) tutarlı bi
çimde görülmeye başlar. Hatta her türün "iyi"si bir de ona denk düşen sap-
(*} Bkz. Sofokles, Filoktetes, çev. Şükran Yücel ve Uyar, Bengi Heval Öz, Tiyatro Dizisi 7, Mitos Ya
yınları, İstanbul, 2008 ç.n.
-
:z8 ikinci bölüm
HİZİPLER
Darius, Herodotos'un Pers Tartışması'nda oligarşilerde patlamaya meyilli
vahşi ve kanlı stasis'lere karşı uyarmıştı. Ve Herodotos kendi sesiyle dış düş
manın açtığından çok daha kötü olan "iç savaş"ın korkunçluğuna yanıp ya
kılmıştı (8.3 ) * Thukydides (3 .82-3) belki de en parlak pasajlarını stasis olgu
.
(") Herodotos, Tarih: "Ama müttefiklerin dayatması karşısında Atinalılar vazgeçmişlerdi, zira
Yunanistan'ın kurtuluşunu her şeyden üstün tutuyorlardı ve biliyorlardı ki, bir kez bu komuta tar
tışması başlarsa Yunanistan mahvolur - derin bir görüş, zira nasıl savaş barıştan daha kötü ise, iç
çekişmeler de uyuşmalı bir savaş yönetiminden çok daha kötüdür" - ç.n.
30 ikinci bölüm
için iyi bir sebebi yoktu. Onurunun eşitsiz feda edildiğini düşünen kitle de
ğil elitti - bu yüzden İ.Ö. 4 1 1 ve 404'te Atina'da iki başarılı oligarşik karşı
devrim oldu.
Olumsuz açıdan, Yunanlıların resmi olarak kurumsallaşmış güç ayrı
mı yoktu. Kim yönetirse -bir kişi, bazıları, herkes- yürütme açısından oldu
ğu kadar yasama ve yargı açısından da yönetiyordu. Bir mesele hatta kavram
olduğu sürece, egemenlik, sivil itaat için motif güç sağlayacak "egemenlik"
kanunu (ya da kanunları) anlayışını belirleyen modern kanun koyucu çabala
ra rağmen, muğlak kaldı. Dahası, modern anlamda siyasi parti olmadığı için,
sadık muhalefet gibi bir kavram olamazdı - hatta muhalefet meşru değildi.
Son olarak, yukarıda bahsedilen devletin kanun ve nizam güçlerinin olmama
sı da burada katkı nitelikli bir rol oynuyor.
Stasis problemine çeşitli çözümler önerilmişti: Entelektüel açıdan en
tatmin edicisi mikte (yani politeia) ya da "karma anayasa"ydı. Bilinen en er
ken formunda kavram, kişi ve güçlerin bir karışımını, -bir "puding" teorisi
öneriyordu. Teori, Atina'nın 4 1 1 oligarşik karşı devrimi bağlamında
Thukydides'e atfedilmiştir: Mutedil oligarşik "Beşbinler Anayasası"nı azınlı
ğın [yani zengin] ve çoğunluğun [yani fakir vatandaşlar] çıkarlarını mutedil
biçimde karıştırdığı için övmüştür. Ancak kaydedilmiş en tam karma anaya
sa teorisi savunucusu Aristoteles'ti, öngörüleceği üzere yapısal olarak azınlık
"zengin" ve "fakir" kitle arasında bölünmüş bir vatandaş grubunun standart
karşıt ikilik modeline yaslanıyordu (Politika, 1308b29-30). Anayasal kuvvet
ler ayrılığının teorik bir sisteminin çerçevesi -bir "tahterevalli teorisi"- daha
sonra, ilk defa, Helenistik Çağ'da, Cumhuriyetçi Roma yönetimini olumla
yan bir analiz yapan Yunanlı siyasetçi ve tarihçi Polybios tarafından çizildi.
Diğerlerinin yanı sıra Niccolô Machiavelli ve Charles Montesquieu, bu teori
yi daha sonra şevkle geliştirecekti (bkz. Nippel, 1 980).
Ancak bütün Yunanlılar her zaman tüm stasis formlarına karşı değil
di; mesela erken İ.Ö. 6. yüzyılda yaşamış Atinalı yasa koyucu Solon'un (bkz.
Dördüncü Bölüm) her Atinalının stasis zamanında bir tarafta olmasını -yani
stasis'in bir anlamıyla duruş sergilemesini- sağlayan bir kanun çıkardığı riva
yet edilir. Stasis sadece herhangi Yunan vatandaş grubunu es meson karar al
dığında birbirine bağlayan sınırın mantıksal uç formu anlamına da gelebili
yordu. Yunan şehri çerçevesi göz önünde bulundurulursa, hem nefret edilesi
hem bir anlamda kaçınılmaz bir olgu olarak stasis paradoksu burada yer alı
yordu (Loraux, 2002). Diğer yandan, tam da barışçıl bir ayrımın iç savaşa
dönme tehlikesinden yönetim ideali homonoia kalmıştır: Sadece çoğunluğun
yunanlılann polis'i, siyaseti ve siyasi olanın icadı ]1
örkemli prehistorik Miken Yunan dünyası ile tarihi Yunan polis'i dünyası
G arasında kapanması imkansız bir uçurum vardı . Bu ifade hiç şüphesiz ye
rinde bir deyiş ama ayn ı zamanda çarpıcı bir ayrımı da beraberinde getiriyor.
Kesin konuşmak gerekirse, Miken ya da Geç Bronz Çağı Yunan dünyası (yak.
l.ö. 1600-1100) prehistorikten ziyade protohistorikti çünkü bu çağda kayıt tut
maya yarayan bir okuryazarlık biçimi mevcuttu. Ancak bu okuryazarlık, Yunan
dilinin erken bir formunu yazıya geçirmek için gereken yaklaşık iki yüz im ve
piktograma aşina, kayıt tutan nitelikli katiplerin sahip olduğu özel ve sınırlı bir
okuryazarlıktı. Katiplerin kaydettikleri şey, kısa dönem için sayısız insan ve
nesne listeleriydi. Sadece yangın yıkımının getirdiği bir kaza (muhtemelen düş
manca sebeplerden) üzerinde "Linear-B"* tipi yazı nın kullanı ldığı o dönemin kil
tabletlerini daimi okunabilir pişmiş gereçlere dön üştürecekti. Katiplerin ve ya
zılarının hizmet ettiği kişiler kendilerine yüce kral adını veren mutlak yönetici
lerdi ve değişen ebat, biçim ve güçteki krallıkları -Anakara Yunanistan'ın kuze
yindeki Tesalya'dan, Avrupa ve Afrika arasında geçit olan, Güneydoğu Akde
n iz'deki Girit adasına kadar uzanan- yönetiyorlardı. Bu dönemde yaşamış kül
türe "Miken" diyoruz çünkü Kuzeydoğu Peloponnesos'taki Mikenai bu merke
zi siteler arasında arkeolojik olarak en zengin ve en iyi biçimde savunulmuş
oland ı ve Batı'nın en erken edebi kurgusu İ/yada'da Truva'ya karşı birleşmiş bir
Yunan seferinin lideri Kral Agamemnon'un tahtı nın mekanı olma onurunu taşı-
(*) Doğrusal B hece yazısı. Miken Yunancası'nın Yazımı için kullanılan hece yazısı - y.h.n.
3/J anlatı ı
(*) Homeros, l/yada, çev. A. Erhat, A . Kadir, Sander Yayınları, İstanbul, 1 975 - ç.n.
(**) Bu dönemde Hitit Krallığı'nı yıktığı iddia edilen, Doğu Anadolu, Suriye, Filistin, Kıbrıs ve Mısır'ı
işgal eden denizci kavimler - ç.n.
prehistorik ve protohlstorik yunan dünyası [ı.ö. ı300-750 yak.) 35
Sadece fonetik alfabe yazısı kullanımı, yani Yunan lıların orijinal ünlü
ses olmayan Fenike modelinin üstüne çıkan radikal gelişimleri, başlı başına
açıklayıcıdır. Yunan lılar yeniden kendilerine pasaklı, bürokratik Linear-B hece
yazı ve piktogram ları n dan çok daha uyan bir yazıyla yazmayı öğrenmişti.
Prensipte artık küçük bir çocuk bile, epikorik -yani yerel- çeşitlemelerine bağ
lı olarak gerekli yirmi dört ila yirmi sekiz im üzerinde beceri kazanır kazanmaz
(ve çabucak) tam okuryazar olmayı öğrenebilirdi. Bu etki alanı geniş Yunan
36 anlatı ı
icadının neden ya da nedenleri kesin değildir ama ticari saiklerin içinde bulun
duğu kesin. Ancak kültürel açıdan bir o kadar ilginç olan erken dönemlerden
beri alfabe nazım ve kafiyeli nazım yazmak için kullanılm ıştı. Hatta alfabenin
özel olarak bu amaçla ve daha da spesifik konuşmak gerekirse belli bir tür
nazmı, yani "Homeros" kolektif adı altına giren heksametrik destanları geçir
mek için oluşturulduğu iddia edilmişti. Ancak iddia ne kadar ileri gitmiş görü
n ürse görünsün, mütevazı lschia çömleğimizden biraz destek alıyor. Bahsedi
len Nestorios, Homeros'un son derece arzulanan bir çömleğe ya da pahalı me
talden yapılmış ve ince işçilikle süslenmiş önemli bir kadehe sahip, geveze
Mesene Pylos (Güneybatı Pelopon nessos) kralı Nestorios'undan başkası ola
maz.* i kisi destana özgü heksametron üç dize manzum boyunca o sırada Yu
nan dünyasından çok uzakta, batıda olan kupanın yazarı aslen uzakta Yunan
doğusunda yaratılan ve dolaşıma sokulan bir şiirin bilgisi ne sahip olduğunu
gösteriyordu. Dahası, Homeros'a kültürel olarak bu kadar aşina olan yazarı mız
Homeros (ve Nestorios) hesabına şaka yapmaktan çekinmeyi düşünmemiş.
Hiç şüphesiz, sadece bir kadeh üzerine değil, kadehlerine yani bir symposi
on'da ya da erkeklerin içki sofrasında yer alan kadehlere de yazıyordu. Bu üst
sınıfta aristokratlar -"kültürel bir hayat örüntüsü ve bilinçli olarak edinilip ku
şaktan kuşağa aktarı lan değerleri paylaşanlar (Starr, 1992, s. 4)"- ya da aris
tokrat olacaklar böyle bir edebi derin liğe sahip olmayı, büyük servet ve boş
vakit kadar, toplumsal üstünlük emaresi sayıyordu. Homeros'un dünya ya da
dünyaları na duyduğumuz ilgi daha çok nesirdir veya; şöyle diyelim daha az al
benilidir: polis'i tan ıyan bir dünya mıydı? Homeros'un hiç -gerçek- bir dünya
sı olmuş muydu?
(*) Ariadne'nin Theseus'a, Minotaurus'u öldürmeye giderken, labirentte kaybolmaması için verdiği
kırmızı kuşağı metafor olarak kullanmış - ç.n.
40 üçüncü bölüm
(*) Bkz. Homeros, Odysseia, çev. Azra Erhat, A. Kadir, Sander Yayınları, İstanbul, 1 978, 2. baskı ç.n.
-
tek kişinin hakimiyeti: homeros siyaseti (ı.ö. 750 yak.) 41
Siyasi sonuçta belirleyici olan hatırı sayılır derece abidevi (ve muhte
melen biraz daha sonra yazılmış) Odysseia'nın aynı isimli kahramanıdır ki
kahraman bir filme ve edebi esere adını vermiştir. Kahramanla aynı adı taşı
yan destan Batı Anakara Yunanistanı'ndan çok uzaktaki seyahatlerini ve çek
tiği eziyetleri anlatır. Truva'dan İthaka adlı bu küçük dağlık ada krallığına ve
sadık eşi Penelope'ye dönmesi on yılını almıştır. Odysseus'un en önemlisi
Truva atı olan "çok sayıda numarası" edebi teamüllerle biçemlendirilmiştir.
Ancak savaşmak için sayısız "eza çektiğinden de" bahseder. Bunların arasın
da her şeyden önce güçlü tanrı Poseidon'dan gelenler vardır (9. Kitap'ta tan
rının canavar oğlu tek gözlü Kyklops'u kör etme sahnesi hafızalara kazınmış
tır). Diğer yandan Odysseus Athena'da büyük bir tanrısal destek bulur ve sa
yesinde yuvasına -bir başına- dönebilir. Destanların tarihselliği, hem en uç sı
nır olarak 1 3 . ve 8. yüzyıllar arası arkeolojinin sessiz kanıtı hem de Linear-B
denilen tabletlerden gelen yazılı kanıtlar tarafından test edilebilir. Arkeoloji,
Anakara Yunanistan'da Tesalya'dan Peloponnessos'un en güneyine ve Girit
sularına doğru bir dizi göz kamaştırıcı ekonomi ve toplumunun mevcudiyeti
ni açığa çıkarmıştır. Bunlar arasında Kuzeydoğu Peloponessos'taki Mikenler,
Truva'daki Yunanlı liderlerin tümünün lideri olarak sunmasıyla uyumlu ola
rak, en zengin ve en büyükleriydi, gerçi şiirin Agamemnon'u, kişisel olarak en
güçlü savaşçı, yönetici ya da en büyük kahraman değildi. Tıpkı, "yönettiği si
yasi açıdan birlik olmuş bir Yunanistan'dan bahsetmek mantıklı mıydı ? " gi
bi, "Agamemnon gerçek hayatta nasıl bir kral olurdu ? " tekrar döneceğimiz
ayrı bir sorudur.
Yangınlar tarafından tesadüf eseri korunan Linear B tabletleri bir dizi
başlıca Miken merkezinde, en yakın zamanda Thebes'te, yeninden bulundu.
Hece yazısı -alfabe değil- son olarak 1 950'lerde Yunancanın erken bir formu
olarak çözüldü. Ancak bu dağınık yaratı sadece katiplerin kullandığı, bürok
ratik bir yazıydı ve sadece saray hesaplarını tutmak için tasarlanmış ve kulla
nılmıştı. Linear-B'de yazılmış edebiyat, tarih vb. hiçbir şey yoktu. Ancak tab
letlerin tasdik ettiği şey destanda aktarıldığı gibi tarihsel gerçeklik açısından
da saray ve krallıkların bulunmuş olduğuydu. Fakat koyu gerçekçilere göre
Homeros'un krallarının, kurgusal krallıkları orij inal Bronz Çağı krallıklarıy
la karşılaştırıldığında büyüklük ve çok boyutluluk açısından solda sıfır kaldı
ğından, Miken-tarzı liderler olmadıklarını da kanıtlar.
Ünlü bir İ.Ö. 3. yüzyıl Yunan entelektüeli olan Kireneli Eratosthenes,
Homeros tarihselliği problemini en keskin biçimde ortaya koyar. Aiolos'un
içine dünyanın tüm bulutlarını doldurduğu deri çantayı diken kişinin kim ol-
lf2 UçUncU bölüm
!ar) "krallar" ve temsilcileridir. Mesela, ordudan bir bütün olarak tavsiye alıp
almayacağı tamamen Agamemnon'a kalmıştır ve tavsiye almaya karar verir
se ordunun, bırakın karar vermeyi, tavsiye verme hakkı olduğu için değil,
duygularını ölçmek içindir. Bu yüzden, İlyada'nın 2. Kitap'ında Truva'da
Agamemnon'un topladığı bir meclise Yunanlıların verdiği tepkiyi (dokuz yıl
lık başarısız bir kuşatmadan sonra seferin sonunda iptal edileceği ümidiyle
rotayı değiştirmek, daha doğrusu gemilere koşa koşa geri dönme) "karar"
olarak sınıflandırmak dili kötüye kullanmaktır. Ancak bu Homerik Yunanlı
lar, ayaklarını sürüye sürüye oy vererek (herhangi bir resmi yoldan olmadığı
na dikkat edilmesi gerek, oyların sayımı resmiyetten daha da uzakta: bkz.
Dördüncü Bölüm), sıradan Yunan kitlelerinin kendilerini ve fikirlerini hisset
tirmeye başladığı gerçek bir 8. yüzyıl vakasına tartışmasız güçlü bir ipucu
sağlıyordu. Kilit bir çatışmanın meydana geldiği mecliste oluşan ayrılıklar
bağlamında bu sesi duyarız. Bu çatışma, seçkin bir geçmişi ve parlak bir gele
ceği olan kahraman Odysseus ile bu sahneden sonra destanda en ufak bir iz
bırakmadan (gerçi çok sonraları Ksenophon ve diğerlerinin referanslarında
yad edilir) kaybolan nereden geldiği belirsiz bir kimse arasında yaşanır. Ku
rulu monarşik-aristokratik düzenin temsilcisi olarak Odysseus, Thersites'e
karşı kışkırtılır. Son derece inatçı ve küstah Thersites, kendi kendini de
mos'un (askeri rolleri önemli olsa da hem toplumsal hem edebi nedenlerle sis
tematik olarak destan ozanları tarafından daha aşağı konumda tasvir edilen
sıradan askerlerin) temsilcisi atamıştır.
Meclis "denizde sarsılan" bir gemiye benzetilir ( 144. ve takip eden sa
tırlar) ve askerler Yunanistan'a yuvalarına dönme fikriyle gemilere doluşma
ya başlar. Truva'nın düşmanı Hera bunun üstüne "Zeus gibi akıllı" (satır 1 69
- kabul edilmez bir övgü değil!) Odysseus'u harekete geçiren Athena'ya (ben
zer şekilde Truva'nın düşmanı, Odysseus'un özel koruyucusu) bir söz söyle
meseydi, " böylece Argoslular [Yunanlılar] için kaderin ötesinde bir dönüş
gerçekleşebilecekti ... " der. Tanrısal müdahale, şairin nedensel temsilinde kri
tik bir öğedir ama bizim için önemli olan Odysseus'un harekete geçmek için
tam olarak ne kadar ilahi ilham aldığıdır. İlk adım olarak, bizzat büyük reis
Agamemnon'un asasını ele geçirir. Asa sadece makamı değil, gücü temsil
eden değnek ve semboldür ve göreceğimiz üzere hem gerçek hem mecazi an
lamıyla bir silahtır.
Odysseus, asa ile donanınca, geri çekilme dalgasını durdurur. Ozan,
burada -kitlesini bildiğinden- Truva'daki Yunanlıları ayırdığı, hiyerarşik
olarak bölünmüş iki kategoriye dayanan radikal bir ikili karşıt yaklaşım be-
tek kişinin hakimiyeti: homeros siyaseti O.ö. 750 yak.) 45
nimsemiştir. Bir yandan, " bir krala ya da nüfuzlu birine" (satır 1 8 8 ) -yumu
şakça ve ikna edici bir dille "adap sınırının altına düşmekten utanmıyor mu
sun? Korkağı oynama ! " der. "Korkak" ahlaki olduğu kadar toplumsal açı
dan da yüklü bir terimdi ve daha sonraları açık açık "altsınıf"ın eşdeğeri ola
rak da kullanılacaktı. Fakat "sıkı sıkıya bağlı kal" -yani ilk önce kendi dene
timini eline al ve vazifene sadık kal- ve sonra hem doğal hem kültürel açıdan
üstün olduğu varsayılan gücünün getirdiği konumla " insanların kalanını
kontrol et" (satır 1 9 1 ) - yani halk kitleleri anlamıyla demos'u kontrol et. Di
ğer yandan, " halktan bazı insanların bağırdığını duyduğunda" (satır 1 98 )
-yani bir kısım halktan Yunanlı ayak takımı- " ona sopasıyla vururdu" (satır
1 99) -daha ziyade Agamemnon'un asası- ve ancak bundan sonra ona sözler
le hitap ederdi. Daha ziyade yumuşak, ikna edici sözlerle değil, sert kınama,
şiddetli itham ve sivri kinaye sözleriyle (200 ila 206. satırlar) :
kişi vardı: "Durmak bilmez çenesiyle" baş belası Thersites (Satır 2 12). Aklın
da birçok sözler vardı ama hepsi nizam dışıydı (212 ila 219. satırlar):
(*) B u pasaj Azra Erhat, A. Kadir çevirisinden alınmıştır. Homeros, İlyada, 2 . Kitap, s . 200-206.
46 UçUncü bölüm
Diğer bir deyişle, dış görünüşü tıpatıp içinin ahlaki yozlaşmışlığı ve top
lumsal deformasyonunu yansıtıyordu. Bu tasvir, elitin kendine haksız yere ya
kıştırdığı ve en sonunda kalokagathia, "güzellik ve iyilik"te soyutlaştırdığı
özelliklerin tam tersidir. Yine de şair, Thersites'e yapması için resmi bir konuş
ma verir (225 ila 242. satırlar), zehri esasen kişisel olarak Agamemnon'a yö
nelmiştir ama krallara karşı ciddi ciddi harekete geçmek için kitleleri uyandır
maya çalışır. Odysseus bir süre sonra kısmen Agamemnon'u savunmak ama
esasen Thersites'i taciz etmek ve aşağılamak için yine sahneye çıkar: Sözlerinin
üzerinde düşünüp taşınmamıştır, Truva'daki Yunanlılar içerisinde ahlaken en
kötü adamdır, baş belasıdır ve demagogdur, tartışmaya değmez fakat utanç
tan yerin dibine geçmesi için halk ortasında kıyasıya dövülmeye layıktır.
Odysseus işlerle sözleri doğrudan eşleştirir ve Thersites'i ağlatana dek
döver. Bu noktada, meydana toplanmış Yunanlılar, şairin bakış açısından,
örnek bir suça iştirak gösterisi olarak değerlendirdiğim tepkiyi verir.
Thersites'in çektiği acıya biraz üzülseler de, sesli sesli güler ve biraz abartıyla
(bir ahaliden başka ne bekleyebilirsiniz ki?) Odysseus'in "şimdiye kadar yap
tığı en iyi iş " olduğunu (satır 274) iddia ederler! Eğer Oxford English
Dictionary'de "Thersitical" sıfatına bakarsanız bulacağınız karşılığın "viz
yon sahibi", "ilerici" ya da eşitlikçi" değil "tacizkar" ve bozuk ağızlı " olma
sı, antikite sonrasında siyasi düşünceye ışık tutan çarpıcı bir yorumdur. Kse
nophon'un Sokrates'i ve -çok yakın zamana kadar- egemen "anti-demokrat
Batı düşüncesi geleneği " (Roberts, 1 994) yoluyla aristokrat Homeros hala te
orik ya da ideolojik açılardan zaferini kutlamaya devam eder. Düşünce ve ke
lime soyutlamasının en erken ipuçlarındandır ve haklı olarak Yunanistan'da
siyasi teorinin keşfinin -yani Jean-Pierre Vernant ( 1 95 7) ve diğerleri tarafın
dan bu kadar iyi tarif ve analiz edilen zihinsel ve sembolik dönüşümün- ön
koşullarından biri olarak kabul edilmiştir. Bu karmaşık bilinç dönüşümü, ye
ni bir sekülerleşen rasyonalite, mitin alegorik yorumu, tarihsel tefekkürün
(*) Hesiodos, işler, çev. Suat Yakup Baydur, MEB, Ankara, 1948.
(**) Daha sonra Aisopos'un da fabl olarak derlemesine ekleyeceği bir mit. Mite göre, bülbül bir gün
uygunsuz bir saatte öter ve atmacaya yem olur. Bunun üzerine atmacaya kendisini bırakmasını,
bırakırsa öterek ona yeni avlar çekeceğini söyleyerek yalvarır. Atmaca ise hazır avını ele geçirmiş
ken ondan olmak niyetinde olmadığını söyler ve bülbülü yer. Elindekiyle yetinmeyi öğürleyen bir
fabldır.
tek kişinin hakimiyeti: homeros siyaseti O.ö. 750 yak.) 51
olarak kalır. Her şeyi istediği gibi yerin dibine batırabilir ve yerebilirdi ama
Askra'nın sözde "krallarının", bırakın bir önceki kararlarını yeniden gözden
geçirme ve tersine çevirmeyi, onu dinleme yükümlülüğü yoktu. Öyleyse Hesi
odos'un tanıklığının esas siyasi önemi, hakiki düzelmenin -onun anladığı ve
savunduğu anlamda "adaletin " düzelmesi- aşağıdaki raporda tarif edilecek
cinsten temel siyasi, ekonomik, toplumsal ve her şeyden önce askeri değişik
lik getirmesi gerektiğidir.
Anlatı 2:
Arkaik Yunan Dünyası
(i. ö. 750-500 yak.)
Tanrı cömert [?] ola. Polis buna karar verdi: bir adam Kosmos olduy
sa, aynı adam on seneliğine Kosmos olmamalıdır. Eğer Kosmos
olursa, hangi kararları geçirirse geçirsin, kendisi iki kat borçlu ola
caktır ve yaşadığı süre boyunca yetkisi elinden alınacaktır ve Kos
mos olarak ne yaptıysa hiçe sayılacaktır. Yemin-edenler Kosmos,
Damioi ve polis'in Yirmileri olacaktır.
ukarıdaki metin 1.ô. yaklaşık 7. yüzyı lın ikinci yarısında şist kireç taşından
Y mütevazı bir bloğa kazın mıştı. Taşın üzerinde baştan sona boustrophedon
tarzı ("öküzün çektiği gibi" anlamına gelen, çift yönlü, yan i bir sağdan sola bir
soldan sağa, yazılan metin) yazılmıştı. Yunanistan'dan günümüze kalmış yazıt
formundaki en eski kanun olduğunu söylemek yerinde bir iddiadır. Yazılı kay
naklarda görünen (genelde çok daha sonra) en eski kanun koyuculara atfedi
len kanunlar kadar eskidir. Bu kanun koyuculardan biri iddia edildiği üzere Gi
rit'ten geliyordu: Fiziksel kanıtı olan en eski kanunların büyük bir kısmının da
buradan geldiği d üşünülürse hiç şüphesiz makul bir iddia. Bizim alıntı yaptı
ğımız metin, doğu Girit'teki Drerus'tan geliyor.
Drerus, Antik Yunan tarihinin büyük resminde hiçbir zaman müthiş bir
yere sahip olmadı, büyükçe ya da büyük herhangi sahnede hiçbir zaman bü
yük oyuncu değildi. Bu yüzden, bu eski metinde üç kelimenin mevcudiyetinin
(kosmos ve polis; üçüncüsü Damioi, damos = "halk"tan geliyor) Yunan siyasi
düşünce ve pratiğin in gelişiminde derin bir anlamı var ve üçü birlikte bu geli-
51f anlatı 2
şimi gayet net gösteriyor. Gelişimin yayılması ve Yunan bilincine işlemesi an
lamında da güçlü bir kanıttır. Kosmos, Yunanlı ların son kertede tüm dünya ya
da evren için kullandıkları bir kelimeydi. Kök anlamı "düzen"dir ve "düzenli
lik" çekici bulund uğu için ikinci olarak "süsleme" anlamına gelir - bugün kul
landığımız kozmetik kelimesi de buradan geliyor. Ancak kosmos, l.ö. 7. yüz
yıl Girit'inde Drerus'taki en yüksek yönetici ve hakim makamı olarak kullanıl
dığında, esas anlamının tam gücünü korur. Kosmos adını alan en yüksek yö
netici makamı düzeni kurmak ve korumak için oradadır.
Kamu tarafından atanan rolü spesifik olarak siyasi düzeni kurmak ve
korumaktır. Zira metnin okuyanlarını bir iki satırda bilgilendirdiği ya da onla
ra hatırlattığı üzere Drerus bir polis ya da vatandaş devletiydi. Polis1n ne za
man ortaya çıktığı ile ilgili net bir tarih veremeyiz. Her halükarda Hellas'ın
farklı bölgelerinde, farklı zamanlarda, farklı ivmelerle ortaya çıkmıştı. Geçen
bölümde gördüğümüz üzere, İ/yada ve Odysseia'nın ozanları söz konusu ol
duğunda, pek belirgin biçimde ortaya çıkmamıştı. Ancak Odysseia'da ona at
fedildiği kesin tarihi bir fenomenin süreci yavaşlatmak için hiçbir şey yapma
mış, tam tersine m uhtemelen hızlandırmak için epey bir çaba sarf etmiştir. Bu
fenomen, akademisyenler tarafı ndan kesin olarak bilin meyen ve muhtemelen
yan lış anlamalara açık olan kolonileşmedir.
Aslında Akdeniz ve Karadeniz çevresinde 750 ita 500 yılları arasında ku
rulan 230 civarı yeni yerleşimden çok azı (Tsetskhladze, 2006, s. lxiii) modern
anlamda kolonidir. Başlangıçta üç aşağı beş yukarı özerk siyasi devletlerdi ve en
geç 700 yılı civarı polis cinsi cemaatlere evrildiler. Yaklaşık 75o'de Naples Kör
fezi'nde Ege adası Evboia'dan gelenlerin kurduğu Cumae bu türden sayılabilir.
Yaklaşık 7oo'de güney ltalya'da kurulmuş olan Taras kesinlikle bu türdendir. Yi
ne de Taras'ın kuruluşu etrafında dönen sorunlu hikaye ya da mitler her şeyden
önce ya ayaklanmaya sebep olan ya onu teşvik eden eski Yunanistan'daki siyasi
kargaşa ve istikrarsızlığa tanıklık eder. Yerleşenler Phalanthus isminde bir oikist
(koloni kurucusu) atamıştı ve eski Yunanistan'da tüm bilgeliğin merkezinden,
Apollon'un Delfi kahin tapınağından, alınmış bir kehanet tarafından destekleni
yorlardı. Ancak kehanet Taras'tan değil, sahilin biraz aşağısındaki Satyrion'dan
bahseder. Bir rivayete göre kurucu öldürülmüştür ve bütün rivayetlere göre Ta
raslılar komşuları lapygianlarla bir arada mutsuz mutsuz yaşar. Dahası, yerleşim
yeri başlangıçta ileride Taras'ın metropolis ya da ana şehri, yani daha sonra
Sparta sayılacak polis tarafından tasdik edilmemiş gibi görünüyordu. Yerleşim
ciler daha ziyade ilgisiz bir yarı-Spartalılar grubuydu ve yurtlarında sahip olduk
ları yerinde siyasi ve toplumsal konum ile itibardan men edilmişlerdi.
arkaik yunan dünyası (i.ll. 750-500 yak.) 55
Polis�n ortaya çıkışını ve gelişimini hızlandıran bir diğer faktör 750 ila
650 yılları arasında hem düzenli hale gelen hem de tarzda ciddi derecede tek
tipleşen savaş sanatıydı. Aslında Taras'a yerleşim daha sonraki geleneğin Mi
ken sonrası, Klasik öncesi Yunanistan'daki tüm tarihi savaşların en büyüğü Bi
rinci Mesene Savaşı olarak göreceği şeyin sonucuydu. 7. yüzyı lın ortalarında
ünlenmiş Spartalı ağıt ozanı Tyrtaeus birkaç kuşak önce hemşerilerinin kom
şu Mesenelilerle çarpıştı klarından bahseder; yirmi yıl kadar sürdüğü iddia edi
len bir savaştır (Truva Savaşı'nın iki katı kadar!). Bu süre hiç şüphesiz mantık
lı değilse de muazzam ölçek ve önemde bir savaş anlamına geliyordu. Sparta
polis:inin 6. yüzyılın ikinci yarısında Yunan süper gücü kon umuna yükselişinin
başlangıcına işaret ediyordu.
Sparta bu dönemde tüm Yunanistan'da kendi türünde en eski resmi si
yasi d üzenlemeyi temsil edebTiecek bir nevi anayasal sözleşme sahibi oldu.
Mitlere göre reform "büyük" bir rhetra'nın ve görece daha önemsiz birçok
metnin sahibi olduğu düşün ülen, ö ngörüsü mutlak Lykurgos'la eşleştirilmiştir
(Plutarkhos, Lykurgos, s. 6).* Rhetra, "bildiri" ya da "hüküm" anlamına gelir
(bkz. Ek 1, l.ö. yak!. 5oo'e ait Olympia'dan bir metin). Bu durumda Delfi'de
Apollon'un kehanet gücü tarafı ndan tasdik edilmişlerden biridir. Büyük Rhet
ra, bir yandan Sparta'nın iki soydan soya kralın ı ve diğer Herakles kökenli
aristokratların önde gelen aristokratik gücünü kutsal sayıyor ve sağlamlaştırı
yordu. Aristokratlar, kralların esas yaşına bakılmadan onur üyesi olduğu, otuz
kişilik Seçici Gerousia'yı (Senato) oluşturuyordu. Diğer yandan, hoplit savaş
çılarından oluşan vatandaş grubu olan Sparta damos'unu kritik önemi olan
barış ve savaş kon ularında son tasdik hakkına sahip siyasi bir güç olarak res
men tanıyordu. Bu tuhaf ödün, iç ve dış Sparta siyasetinde üç yüz yıldan faz
la, l.ö. 300. yıldaki devrime kadar, büyük felaketlere rağmen varlığın ı sürdür
d ü (Dokuzuncu Bölüm).
Büyük R hetra'daki mükemmel tutarlılık sergileyen bileşim baştan sona
Yunanlı ve tipik Spartalıdır. Ancak Sparta'ya pek tipik hatta n ormal bir Yunan
polis'i denilemezdi. Toprakları en yakın rakibi Sirakuza'n ı n iki katından bü
yüktü. Yaklaşık sekiz bin kilometrekarenin (tüm Peleponnessos'un beşte iki
si kadar) Spartalı lardan başka i ki farklı nüfus da yer alıyordı. Özgür olan an
cak vatandaşlık hakkı ve karar alma merkezi Sparta'daki tüm vatan daşlık
hakları na sahip olmayan Perioiki ya da "çevre sakin leri" ve ikincisi Yunanlı
olması na rağmen yarı kölelerden oluşan, bağlı bir sınıf Helotlardı. Konumları
(*) Plutarkhos, Lykurgos 'un Hayatı, çev. Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Türkiye iş Bankası
Kültür Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, İstanbul, 2002.
56 anlatı 2
itibariyle Helotlar kendine özgü değildi - diğer Yunan halkları (mesela Tesel
yalı Penestler) ve Yunanlı o lmayanlar (mesela Karadeniz'in batı ucunda yaşa
mış Mariandyni ya da Bithyn iler ya da Sicilyalı Kyllyrioi) arasında geçerli pa
ralellikler tespit edilebilir. Ancak siyasi etki bakı mından eşsizdiler, kendini
askeri bir mekanizmaya çevirmeyi kısmen seçen kısmen buna zorlanan bir
devletin ekonomik temeliydiler - en önemlisi eşi benzeri olmayan birleşik,
soydan soya geçen krallığın yerleşikliği ve devamı an lamına gelen her çeşit
tuhaf siyasi sonuçla birlikte.
Sparta'n ı n eşsiz siyasi d urumu ve dokusunun son uçları n dan biri he
men klasik öncesi döneme has bir d urumdan, yani tiran lığın doğuşundan,
kaçınmasıydı. Turannis kelimesi başlı başına Yunanca kökenli olmayabilir.
Bir Yunan metninde ilk kez 7. yüzyılın ilk yarısında başkent Sardis'te geliş
miş düzen -o döneme ait Asur metin lerinden bildiğimiz kadarıyla- Lidyalı
hükümdarlardan biri bağlamında geçer. Kendisi Paros'tan Thasos'a .. koloni
ci" olan şair gezgin Arkhilokhos, Gyges gibi bir turannis'i kişisel olarak sa
vunman ın umurunda olmadığını cesurca ve belki de tartışmaya açık belirt
miştir. Ancak 7. yüzyılın ortasın dan itibaren tüm Anakara'da ve Ege'de ar
d ından gelenler tam da bunu yaptı; anayasa dışı tek kişi diktatörlük formla
rı n ı n l.ö. 650 ve 500 yılları arası n da siyasi değişimin en güçlü motorlarından
old uğu söylenebilir.
Bir yandan, eski aristokrat yönetici sınıfların - Homeros'un ve Hesio
dos'un "kralları" (basileis, basileus'un çoğulu) gücünü geri çevrilemez biçim
de bölmeye ve bu sınıfı tahtından etmeye yaramıştı. Bundan sonra çok az sa
yıda poleis (polis'in çoğulu) dar anlamıyla aristokrasi -mutlak yönetim hak
ların ı bir kahraman ya da tanrıdan gelen asil soy anlamında tanımlayan .. en
iyi" adamları n yönetimleri- olarak kalacaktı. Daha ziyade ağıt ozanı Megara
lı Theognis'in (muhtemelen 6. yüzyıl ortasında) şikayet ettiği gibi, servet -ge
nelde hala çiftlik topraklarına sahip olmaya ama bazı durumlarda müthiş ti
cari kara da dayanıyordu- ilk önce siyasi bir kriter olarak saf doğum hakları
nı karıştırmaya sonra da bu hakların önüne geçmeye başlamıştı. Diğer yan
dan, tiranlar eski yönetici elitin dışında, kendini bir demos olarak tanımlama
ya başlayan kitleye yönelerek, destek aramaya mahkumdu. Bazı akademis
yenler, elit olmayanla özdeşleştirilebilecek -yani üst sınıflarla alt sınıflardan
kitleler arasında kalan orta tabaka- bir "aracı" ideolojisi dalgası belirlemiştir.
Ancak bu dalga ne kadar genel bir dalgaydı, üzerine tartışılır fakat bu bölü
mü sonlandıracak ve bizi diğerine götürecek çok spesifik ve somut bir örnek
verilebilir.
arkaik yunan dünyası O.ö. 750-500 yak.) 57
Hem kötü [yani fakir, alt sınıf] hem iyi [zengin, üst sınıf, elit] için eşit ka
nunlar (thesmoi) yazdım.
Solon'un kanunlar için daha sonra standart kelime olacak namai yeri
ne thesmai kelimesini kullanmasına dikkat edilmeli. Sadece teknik ve vezinle
ilgili nedenlerden değil, aynı zamanda thesmai'nin o zamanlar yaygın bir te
rim olmasından (Atina'nın yıllık seçilen dokuz baş yöneticisi Arkhonların ço
ğunluğunu oluşturan altı Thesmothetai'nin kolektif isminde varlığını sürdür
müştür) ve tanrısal ilham ve yetkiye sahip düzenlemelerin debdebeli havasını
taşıdığından kullanmıştır. Bu hava namai hem seküler, hem tanrısal "kanun"
anlamına gelmeye başladıktan sonra yaygın kullanımda varlığını muhafaza
etmiştir.
Sahip olduğumuz az sayıda güvenilir kanıt Solon'un reformlarının si
yasi özünün iki katmanlı bir hareketten oluştuğunu gösteriyor. Bir yandan,
Atina'nın kendi kendini "en iyi" (aristai) ilan eden soydan soya yönetici sını
fını (kolektif olarak Eupatridai ya da " iyi babaların halefleri" olarak bilinen)
siyasi güç tekellerinden mahrum etmeyi ve hükümetin başlıca makamlarını en
zengin Atinalı vatandaşlara açmayı amaçlıyordu. Diğer yandan, sıradan, fa
kir vatandaşların sesini duyurmasını da -önemli oyların resmi olarak kayda
geçirilmesi de dahil- amaçlıyordu. Sonuncu hamle Atinalıların çoğunluğu
için statü ve ayrıcalıkta büyük bir değişikliğe işaret ediyordu fakat açıklığa
kavuşturulacağı üzere çoğunluğa vatandaşlık yönetimi bahşetmek gibi bir an
lama gelmiyordu.
Atina Anayasası'nın (Athenaiôn Paliteia, ya da Ath. Pal. ) yazarı yak
laşık üç yüz yıl sonra Atina'nın Theseus'tan 5. yüzyılın sonuna kadar ilerici
siyasi gelişimi olarak gördüğü şeyi inceler. Aristoteles'e atfedilen ama büyük
ihtimalle bir öğrencisi tarafından yazılmış bu eser, Atina bir yüzyıldan uzun
süredir demokrasiyken, 4. yüzyılın son yarısının akla hayale sığmaz değişim
koşullarında kaleme alınmıştı. O sıralar Solon'a da demokrasinin kurucu ba
balığı atfediliyordu ki bu iddianın büyük ölçüde anakronizm olması beklenir
ve de öyledir. Yazar, (Ath. Pal. 9.1, Rhodes çevirisiyle, 1 984) Solon'un kanun
koyuculuğuna "üç en halk yanlısı" [bkz. aşağıda] özelliği olan bir paliteia at
feder:
64 dördüncü bölüm
önemli şey, isteyen herhangi vatandaşın bir bütün olarak Atina halkı açısın
dan çok ciddi meseleler hakkında dava açmaya davet ediliyordu. Ve böyle bir
dava meseleden sadece tarafların etkilenip de açtığı dike'den (mesela bir cina
yet) farklı resmi olarak graphe ( "mahkeme emri" ) diye adlandırılıyordu. Fa
kat Solon zamanında dike belirli bir tanımlanmış dava sınıfından ziyade ya
genel kavram olarak adalet ya da herhangi dava anlamına geliyordu. Atina
polis'i. Solon'un reform paketinin ikinci "en halk yanlısı " özelliğini (yanlış)
temsil ederken bir nebze anakronizm yapıyordu.
A fortiori (halk taraflısı) olan üçüncü özellik son derece anakronistik
tir. Atina demos'unun Solon'dan sonra "devletin sahipleri" (politeia) olduğu
kesin biçimde söylenemez. Benzer şekilde, muhtemelen Heliaia olarak bilinen
(Ekk/esia adı verilen siyasi meclisten farklı olsa da gerçek anlamda "meclis" )
temyiz mahkemesinin kurulması tam demokratik mahkeme ve davalardan
bir sistemin öncüsüydü ve eşitlikçi demokratik "tek vatandaş-tek oy" ilkesi
başka bir yerde değilse çok muhtemel burada hayata geçirilmişti (Larsen,
1 949). Yani temyiz mahkemesi üyeleri temyizlere resmi oyla karar vermekle
kalmıyor, oyları da bireysel ve eşit olarak alınıyor ve sayılıyordu.
Ancak hangi vatandaş (sınıfının) tam olarak bu yeni mahkeme üyeliği
ne getirildiği muğlaktadır. Benim muhakememe göre, en muhtemel hipotez
görevlendirmenin hop/it sınıfının -yani üç aşağı beş yukarı iyi düzenlenmiş
bir falanks'ta * savaşan ve kendi silahlarını karşılayabilen ağır silahlı piyade
ler- üyelerinden daha aşağı inen bir toplumsal yelpazeye genişlemediğidir ve
tüm vatandaşların üçte birinden fazlası etmez. Yine de böyle bir grubu elitin
altındaki kitleler olarak demos'un temsilcisi saymak meşrudur ve yargı gü
cünde elitin üstüne yerleştirilebilir. Yani soylu doğumlulardan sonra artık So
lon'un sayesinde (doğuştan soylu olmayan) zenginler de bu gruba dahildi ve
ikisine birlikte asillerle birlikte yürütme ve yargı gücüne mutlak erişim hakkı
verilmişti.
Yukarıda Peter Rhodes'in mükemmel çevirisini koydum ama "en
demokratik "i "en halk yanlısı " olarak değiştirdim. Yunanca demotikôtata el
bette "en demokratik" anlamına gelebilir ve İ.Ö. 4. yüzyılın üçüncü çeyreğin
de yazan yazar da muhtemelen sıfatı üstünlük derecesinde böyle kullanılmış
tı. Ancak Cambridge'daki ilk doktora öğrencim (Stephen Todd) bana Rho
des'in çevirisi yayınlanmadan evvel gerçek anlamının "demos için en faydalı"
ya da "demos'un çıkarlarına" anlamına geldiğini ısrarla söylemişti. Ve Mar-
(*) Antik Yunanistan'da Hoplit adı verilen ağır piyadelerin savaş düzenidir - y.n.
66 dördüncü bölüm
nomik statüsü içerisinde "ortada olduğunu" ve "orta halli" bir anayasa suna
rak böyle "orta halli" vatandaşların çıkarını alenen savunduğunu düşünmek
le anakronizm yapmıştır. Aslında çağdaş "orta halli" söyleminin ana saiki
-Yunanistan'da oldukça uzak alanlara yayılmış bir söylem- en dar anlamıy
la aristokrasi karşıtıydı, gücü elinde tutan eski elit aristokrasinin ötesine ge
çip doğuştan aristoi olmayan vatandaşların çıkarlarına ve taleplerine öncelik
vererek sağlanması gerektiğine inanıyordu: Solon'un bizzat Atina'da gerçek
leştirdiği gibi.
İyonya'da Miletli Phokilides şunları yazdığında muhtemelen benzer
bir yaklaşım sergiliyordu (yaklaşık 6. yüzyıl ortası): " Ortada duranlar için
çoğu şey en iyidir; polis'te ortada olmak isterim" (12. fragman). Böyle somut
bir "orta halli ideolojisi" örneği yine 6. yüzyıl ve Milet'ten; Herodotos'un eli
ne sözlü gelenek yoluyla geçmiştir (Kitap 5, s. 28-29). • Bu önde gelen Anado
lu Yunan şehrinde, Atina'da İ.Ö. yak!. 600 yılında olduğu gibi, siyasi iç çatış
maların bağımsız aracı hakimliğe acil ihtiyaç duyulacak raddeye geldiği söy
leniyordu. Atinalılar Solon' da içeriden bir aracı hakim bulmayı başarmışken,
Miletliler dışarı bakmak zorunda olduklarını hissetti ve bu amaçla Kiklad
adalarından Paros'tan bazı hiç şüphesiz saygın ve zengin kişi seçti. Bu aracı
hakimler, tam yerinde teftişler yaptıktan sonra -sadece merkezde değil, şehir
merkezini çevreleyen köy topraklarında da- kimin tarlası en iyi idare edilmiş
ve sürülmüşse -yani orta halli tarımcı hoplitlerin en müreffehleri- onlara dev
lette güç paylaşımı ödülü verdi (Hanson, 1 995) . Bu hikaye tam anlamıyla ve
ro (gerçek) olmasa da ben trovato (iyi uydurulmuş) denilebilir fakat böyle bir
durum Solon'un entelektüel öncüsü olduğu, 6. yüzyılda Hellas'ın büyük kıs
mını etkisi altına alan sürecin sonucuydu. Her halükarda, gerici ada devlet
Aigina hariç (Atina'nın yakın komşusu, bir nevi anti-po/is), Yunan dünyasın
da 500'den sonra aristokrasinin hakim olarak işlerliğini sürdürdüğü bir yer
kalmamıştı. Bunun yerine o dönem Solon'un Atina reformlarını muştulayan
orta halli servet oligarşileri vardı. Fakat "oligarşi " kelimesinin türetilmesi ve
Herodotos 3 . 8 1 'den itibaren ... (çeşitli biçimlerde) teorisinin yapılması ya da
(*) Bkz. Herodotos, Tarih: "Miletos kırlarının her yanını gezdiler, ülke göçler yüzünden boşalmıştı,
ekili bir tarlaya rastladıkları zaman sahibinin adını yazdılar. Sonunda bakalar ki, adı yazılanların
sayısı pek az, kente döner dönmez, halk meclisini topladılar ve devleri ,-önetmek üzere, bu tarlala
rı bakımlı olan kişileri seçtiler; çünkü, diyorlardı, kendi çıka rl arında dikkarli olanlar kamu çıkar
larında da dikkatli olurlar [ ... ]" - ç.n.
(**) A.g.e. "Megabyzos oligarşiyi önerdi: "[ ... ] ama iktidarı halkın ellerıne bırakmak öğüdüne gelince,
en iyi olan bu değildir. Kendisinden hiçbir şey beklenemeyecek bır kalabalık, bundan daha buda
la, daha küstah bir şey olamaz. Bir tyranın küstahlığından kaça'"un derken dizginsiz bir halkın
küstahlığına teslim olmak, hiçbir zaman kabul edilemez. Bır n·ran bır �- vapnğı zaman ne yaptı-
bazılannın hlklmiyeti: solon'un siyaseti fı.ö. 6oo yak.) '9
ğını bilir; ama yığın onu bile bilmez, nereden bilsin? Kendisine bir şey öğretilmemiştir, hiçbir za
man da kendi kendisine bir şey öğrenemez; kışın coşturduğu sellere benzer, bilinçsiz anlımlarla her
şeyin altını üstüne getirir. [ ... ] ama biz kendimiz için iyi yetişmiş insanlardan bir kurul seçelim, dev
leti onlara emanet edelim; tabii aralarında biz de bulunacağız; en iyi kararlar en iyi olanlardan çı
kar." - ç.n.
Bir Klelsthenes bUstO.
Hiçbir zaman demokrasi kurmak üzere devriminiz olmaz. Devrim ol
ması için demokrasinizin olması gerekir.
G. K. Chesterton, Tremendous Trifles, 1909
GİRİŞ
1 993 'te İ.Ö. 508/?'de Kleisthenes'e atfedilen (ya da borçlu olunan) Atina
reformlarının 2500. yıldönümü Batı akademi dünyasında yaygın biçimde
kutlandı. Bunun sebebi bu reformların demokrasinin kökenine işaret etmede
sadece Atina'da değil, tüm dünyada güçlü bir aday olmasıydı. Ancak daha
yakın zamanda yakışıksız Yunan merkeziyetçiliği olarak gördükleri şeye kar
şı çıkan -hem İlkçağ Tarihi içerisinden (Detienne, 2007) hem dışarısından
(Goody, 2006)- güçlü sesler oldu. Onlara göre Yunanlılar siyasi alanda ata
larımız değil - ya da en azından biricik atamız değil. Ve abartılı olduğu kadar
yanlış temellere oturan Antik Yunanlılara hürmetin dikkatimizi tarihte diğer
birçok halkın demokrasi formunda çok sayıda yenilik hatta devrim yaptığı gi
bi bir o kadar, hatta daha önemli gerçekten başka yöne çektiğine inanıyorlar.
Bu demokratik ya da (sık sık) "demokratik" olduğu iddia edilen ilerlemeleri
aşağılamıyorum da küçümsemiyorum da ama karşılaştırmalı sağlam neden-
74 beşinci bölüm
!erle Altın Palmiye ödülünün, esas önceliği Atinalılara tanımak şartıyla, Yu
nanlılara verilmesi gerektiğine inanıyorum. Karşılaştırma, gerekli benzerlikle
re işaret ettiği kadar farklılıkların altını çizmeye de hizmet etmeli. Yunan ku
rumsal ve ideolojik kompleksi -yani polis, vatandaşlar ve öz anlamıyla siya
set; aristokrat olmayan, sıradan vatandaş halkın doğrudan, dolaysız, karar
verici gücünün kurumsallaşması- bana İ.Ö. 6. yüzyıldan önce Atina dışında
bir yerde ve aynı sebepten dünyanın başka yerinde herhangi sıklık ya da güç
le gerçekleşmemiş gibi geliyor.
Yaklaşık on, on beş yıl sonra 2000'deki meşruluktan uzak ABD baş
kanlık seçimleriyle 2003'te Saddam Hüseyin rejimine karşı açılan bir o kadar
meşruluktan uzak Irak savaşının ardından yakın zamanda yıkıcılığa ilgi ema
releri görünmüyor. Kaybettiğimiz demokrasi, ebediyen tekerrür eden ebedi
bir yas (Barber, 1 984; Keane, 2003; Skocpol, 2003 ). Antik ve modern de
mokrasi tartışmalarına en yakın zamanda yapılmış katkılar arasında hiç şüp
hesiz Brook Manville'in ve Josiah Ober'in A Company of Citizens'ı [Vatan
daş Arkadaşlığı] var. Alt başlığı yakışıksız ama abartılı değil, What the
World's First Democracy Teaches Leaders About Creating Great Organiza
tions [Dünyanın İlk Demokrasisi Büyük Örgütler Kurmada Liderlere Ne Öğ
retiyor? ] (Manville ve Ober, 2003). Diğer iki yakın zamanda yayınlanmış ta
mamlayıcı proje aynı bağlamda dikkat çekiyor: Christopher Rowe ve Mal
colm Schofield'ın tashih ettiği, milenyuma yakışır 2000 tarihli The Cambrid
ge History of Greek and Roman Political Thought [Cambridge Yunan ve Ro
ma Siyasi Düşüncesi Tarihi] doğal olarak antik demokrasinin ideolojik ve
kavramsal boyutlarına öncelik veriyor. Yakın zamanda tamamlanan, Mo
gens Hansen'ın eşsiz yönetimiyle Kopenhag Polis Merkezi'nden yayınlanan
"Kopenhag Polis Projesi", tam tersine antik demokrasi iç işleyişi de dahil ol
mak üzere Yunan polis hayatının pratik ve ampirik boyutlarını vurguluyor
(Hansen, 2006 ).
Bir önceki bölüme Atina demokrasisinin iki muhtemel "kurucusu" ya
ni Solon ve Kleisthenes ile başlamıştım. Ancak Kleisthenes'in Atinalı bir siya
set mucidi olarak ününün kaderi Solon'unkinin tam tersidir. ilkçağ'da hemen
hemen iz bırakmadan kaybolmuş, modern zamanlarda ise kendi adıyla öz
deşleştirilen reform tasarısında ona epi topu sözde bir rol atfedilmiş, esas ro
lü inkar edilmiştir. Kişisel gücü ele geçirme konusunda proto-Machiavelli bir
hırsa sahip olmakla suçlanmış ya da Atina'ya gerçek veya tam demokrasiyi
getirme konusundaki itibarı geç 460'lardaki Ephialtes ve genç yardımcısı
Perikles'e verilmiştir. Diğer bir deyişle, o döneme en yakın kaynağımız Hero-
herkesin hakimiyeti: atina devrimi �.ö. 500 yak.) 7 5
(*) Ares tepesinde toplandığından Areopagos adını alan aristokratlar meclisi, hükümet için bir nevi
danışmanlık görevi görürdü - ç.n.
herkesin hikimiveti: atina devrimi fı.ö. soo vak.) 77
(*} Yunanca içerme ya da kapsama anlamına gelen, bir kelimenin içerdiği anlamdan azına ya da ço
ğuna işaret eden metonim. - ç.n.
(**} Herodatos Tarihi: " [ . . ] Kendisinden önce politika hayatının tamamen dışında bırakılmış olan Ati
.
nalıları kendi davasına inandırdıktan sonra kabilelerin adlarını değiştirmiş, sayılarını artırmıştır.
Kabile şeflerinin sayısını dömen ona çıkartmış, bu kabileler içindeki demos'ları on gruba bölmüş
tür. Halkın desteği sayesinde karşıtlarından daha güçlü bir durum kazanmıştır" - ç.n.
herl<esin h3kimiyeti: atina devrimi (ı.ö. soo yak.) 79
rak adlandırılarak (gerçi ben daha yüksek seviyeli bir görüşü benimsemeyi
tercih ederim) kinikçe yorumlanabilir ama Herodotos'un Kitap 5: 66 satır
2'deki anakronizme yol açan söz seçiminin yanıltıcı biçimde ima ettiğiyle -ya
ni geleneksel siyaset oyununun geleneksel kuralları içerisinde yeni bütün bir
hizip olarak onları ikna etmek- aynı şey kesinlikle değil.
Ober, benden daha da ileri gitmiş olabilir. Kleisthenes yanlısı görüşe
daha koyu popülist bir versiyon getirdi. Bu versiyona göre Kleisthenes yuka
rıdan, bağımsız hareket eden değil, Atina politeia'sını demokratia olarak ye
niden şekillendirmek üzere aşağıdan halk baskısıyla hareket eden hatta hare
kete itilen bir Kleisthenes'ti. Yine de 508 yılı civarında hakiki bir popüler ya
da popülist bir öz bilincin var olması ve böyle bir öz bilincin Kleisthenes'in re
form tasarısını harekete geçirmede başat rol oynaması bana son derece şüp
heli ve sorunlu görünüyor. Diğer yandan, bir demokratia'nın (elbette henüz
öyle adlandırılmıyordu) içerebileceği teorik ya da primitif teorik anlayışın
508'de ve sonrasında gerçekleşen kitle hareketlerinin bir ön koşulu olduğu
konusunda Ober'e katılıyorum. Aristoteles'in haklı olarak söylediği üzere,
politeia'nın işlemesi için gereken koşullardan biri gerekli sayıda uygun insa
nın etkin olarak onun işlemesini istemesidir. Meselenin can alıcı kısmında da
Ober'e -ve Herodotos'a- katılıyorum; Kleisthenes'in Atinalılara sunduğu şey
ne kadar gelişmemiş olsa da bir "demokrasi" biçimiydi.
Buna inanma nedenimin biri içsel biri dışsal iki boyutu var. İçsel olanı,
bence kimsenin inkar edemeyeceği başat gerçek, yani deme'nin (yerel köy,
mahalle ya da semt) icadıdır. İlkçağ'da ve günümüzde deme'nin, mantığının
ve daha da önemlisi çıkış noktasının yorumu hararetli tartışmaların konusu
olsa da, Kleisthenes reformlarında çok önemli bir yer tuttuğunda ve tarihi bo
yunca Atina demokrasisinin temeli olarak kaldığında ortaklaşılıyor. Bir Ati
nalı deme yoluyla vatandaş oluyordu, yani 139 ya da 140 deme'den birinin
yazılı kayıtlarına üye sıfatıyla işlenerek yetişkin vatandaş statüsüne erişiyor
du. Herodotos'un iddiasıyla ilgisi, deme'lerin ortaya çıkışını Kleisthenes'e at
fettiği (on yeni) klanın temeli olmasıdır - ve klanlar da hem yeni merkezi ida
ri Beşyüzler Meclisi'nin hem de devletin yeniden organize edilmiş hoplit ordu
sunun temeliydi. Bunun dışında siyaset teorisi ile pratiği arasındaki ilişkiye
değin problemimiz açısından daha da önemlisi deme'nin, hem karmaşık olan
hem de teorik açıdan beslenen siyasi bir sistemin bir parçasını, hatta nihai ya
pı taşını, oluşturmasıydı. İçsel boyutla ilgili sorunlar bu kadar. Dışsal boyuta
gelince, antik demokrasinin kritik bir sınavı dış siyasetin nasıl belirlendiği,
Antik Yunan jargonuyla konuşmak gerekirse "barış ve savaşla" ilgili kararla-
8o beşinci bölüm
hayat] pay hakkı olmayan kişinin (sadece) edilgen değil, yararsız da olduğu
yargısını yalnızca biz veririz" iddiasında (2.40.2) ciddi bir doğruluk payı var.
eşitliği ile birlikte kişilerarası saygı eşitliği gibi bir şey kastedilmiş olmalı. Eğer
Herodotos askeri yetkinlik ve siyasi düzen ya da anlayış arasında doğrudan
ilişki görmekte haklıysa, (Kitap 5: 78 ) * (ki haklı olduğuna eminim) özelinde
Marathon ve Salamis savaşları birincisinin sonucu ve ikincisinin kolaylaştırı
cısı olduğu 480'lerdeki tecritlerle birlikte (bkz. Anlatı 3) hem kurumsal hem
dile dair değişikliklerin tetiklenmesini sağlamıştı. Demokratia, sadece isono
mia'nın yerine geçen ya da onu modernleştiren bir kavram olamazdı ancak
kolayca olumsuz açıdan yorumlanabilirdi. Ve eğer mucidi gerçek anlamda
antidemokratik bir birey ya da grupsa başlangıcında bu şekilde yorumlamak
amaçlanmış olabilir. Ancak durum buysa demokratia nasıl sadece günlük
kullanımda kalmayıp resmen kabul görmüş bir jargon haline geldi? Diğer bir
deyişle bu yukarıya doğru hareketliliği nasıl açıklamalıyız?
Sorunun cevabının Atina eliti (aristoi) üyelerinin daha hakim olan de
mosu yenmek yerine kendi kendilerini "galip" (prostatai) ilan ederek ona ka
tılmayı seçmesinde yattığını düşünüyorum. Böyle bir kurguda demos kelime
si esasen halkı bütün olarak imleyecek fakat fakir ve mütevazı halk kitleleri
hem mecazi hem gerçek anlamıyla siyasi ağırlığa sahipken elitin "ilerici" üye
leri de kurumsal bir sistemi destekleyecekti; onları Solon'un zamanında ve
sonrasında kakoi ( " kötü") değil, demokratik politeia'nın eşit vatandaşları ya
da paydaşları olarak görecekti. Tüm Yunanistan'da 4. yüzyılda dahi demok
ratik teori denilebilecek şeyin yokluğuna sık sık işaret edilmiştir fakat demok
ratia'nın türetilmesi -ya da yeniden dolaşıma sokulması- en azından daha
önceki bir yönetişim sistemiyle farklılıkları ve varsayılan üstünlükleri açısın
dan spekülatif olarak net biçimde dile getirilmiştir ( bkz. Nippel, 1 994a,
1 994b).
(*) A.g.e.: "Atina b u felaketten büyümüş olarak çıkıyordu; özgürlüğün v e eşitliğin değerli şeyler oldu
ğu, bir kez için değil, her zaman için ne kadar doğrudur! Tyranlar yönetimindeki Atina, askerlik
bakımından, komşu ulusların hiçbirisine üstün değildi; bu da şunu gösterir ki, bir efendinin buy
ruğu altında, yumaşlar istekli davranmazlar, çünkü bir efendi için çalışmaktadırlar, oysa özgür ol
dukları zaman, artık kendi öz çıkarları haline gelmiş olan şeyi canla başla savunurlar."
Anlatı 3:
Klasik Yunan Dünyası I
(İ. Ö. 500-400 yak.)
(*) Aiskhylos, Persler, çev. Güngör Dilmen Kalyoncu, MEB, Ankara, 1 968 ç.n.
-
klasik yunan dünyası 1 (ı.ö. soo-400 yak.) 85
(*) Aiskhylos, Oresteia, çev. Yılmaz Onay, Mitos-Boyut Yayınları, Eski Yunan Tragedyaları, İstan
bul, 2010 ç.n.
-
86 anlatı 3
(*) Çeviri alıntısı için bkz. Thomas Hobbes, Leviathan, çev. Semih Lim, 6. baskı Yapı Kredi Yayınla
rı: Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi, lstanbul, 2007, s. 139 ç.n.
-
90 altıncı bölüm
nuyordu. Atina'da din etkisinde bir sanat olan trajedi o sıralarda Atina'nın
bir tiran hanedanlığı tarafından yönetildiği 6. yüzyılın üçüncü çeyreğine ka
dar gider. Fakat yıllık Büyük ya da Kent Dionysia dini festivalinin yaklaşık
500'de, yani Kleisthenes'in entelektüel-siyasi devriminden hemen sonra -ya
da ayrışmaz bir parçası olarak- demokratik bir trajedi festivali olarak yeni
den keşfedildiğini iddia etmek için yeterince iyi neden var.
Kleisthenes reformlarının önemli ayrıntıları Beşinci Bölüm'de ele alın
mıştı. Atina siyasi kurumlarının daha da demokratikleşmesi 480'lerde ve
460'ların sonunda gerçekleşti. Sonuncusunu koyu anti-demokratlar tarafın
dan öldürülen kıdemli partneri Ephialtes ile birlikte Perikles gerçekleştirdi.
Her şeyden önce Aiskhylos'un kariyerinde Atina'nın demokrasi olarak gelişi
mi ve trajedi sahnesinin siyasi düşüncesinin gelişimi arasında bir bağlantı ol
duğu görülebilir. Aiskhylos'un Persler'i siyaset hayatına atılmadan önceki ev
resinde genç Perikles'in maddi desteğiyle 472 baharının başlarında sergilen
mişti. Günümüze kalan en eski oyundur. Her şeyden önce otokrasi ve Atina
lıların aşina olmaya başladıkları cumhuriyetçi özerklik arasındaki önemli
farklar üzerine uzun ve hassas bir tefekkürü içerir. Büyük Pers kralı, tam de
mokratik anlamıyla otokratça hükmettiklerine ne resmi ne gayrı resmi so
rumlu bir tiran figür olarak cafcaflı biçimde tasvir edilmiştir. Aiskhylos, on
yıl sonra Yalvaran Kadınlar'da ( 463) içeriden Helen perspektifinden krallık
üzerine bir tefekkür sunar. Mitsel çağdan Pelasgos, Peloponnessos'ta Argos
kralı, büyülü biçimde vatandaş krala evrilir; büyük siyasi kararlara imza at
madan evvel, oyların sayılmasından sonra Argos Meclisi'nden çıkacak kararı
beklemesi gerektiğini açıklar. Aiskhylos'un "karar veren el " (demou kratou
sa kheir, Bölüm l. 604) deyişi kaba anakronizmin bu yönüne son verse de bu
nu adilane yapar. 463'te demokratik Atina'da sıradan vatandaşlar kamu po
litikasına ait tüm kararları alırken sağ ellerini kaldırdığından demou kratou
sa kheir deyişi (o sıralarda neolojizm olan) "demokrasi" kelimesine janrın
izin verdiği ölçüde yaklaşır (Meier, 1 993). Beş yıl sonra 458'de Aiskhylos'un
büyük Oresteia üçlemesi, Areopagos mahkemesini kasıtlı cinayet davalarını
yargılayan, böylece aile içi kan davası sorumluluğunu aileden kendi içinde si
yasi cemaate aktaran bir mahkeme şeklinde sergileyerek, tanrıya karşı insanı,
ebediye karşı faniyi sorunsallaştırdı. Atina'da yaklaşık 450'den itibaren, " bi
linçli ... sürekli, yoğun ve kamusal bir siyasi analiz ve tefekkür" olduğu belge
lenebilir (Finley, 1 983, s. 123).
Aiskhylos bir siyaset teorisyeni değil, oyun yazarıydı. Çağdaşı Thebes
li övgü şairi Pindaros'un (ö. 447) teorisyen yönü onunki kadar da değildi. An-
92 altıncı bölüm
tan Tarihi] ünlü altmış yedinci bölümünün gösterdiği üzere, sophistes kelime
si, büyük ölçüde Platon sayesinde, sadece Antik Yunancada değil, çeşitli bi
çimlerde Antik Yunancadan gelen ya da ödünç alan Avrupa dillerinde de
olumsuz anlam kazandı. Mesela İngilizcede gayet net biçimde olumsuz anlam
insanın ölçüsü: yunan icadı olarak siyaset teorisi (i.ö. 500-400 yak.) 93
laşık 500 yılı ya da biraz öncesine ait olmalı. Bu tarihlendirme, hem edebiyat
münazarasında hem Kleisthenes sonrası Atina gerçekliğinde kilit kavramsal
terim isonomianın (bkz. aşağıda) ortak kullanılmasıyla tastamam uyumlu gö
rünüyor.
Pers Tartışması'nın gerisinde şaşırtıcı derecede basit ama yanıltıcı bir
inanış vardır: Tüm anayasal olarak düzenlenmiş devletler sadece üç genel tü
rün, yani tek kişinin hakimiyeti, bazılarının hakimiyeti ya da herkesin haki
miyeti, altında bir alt tür oluşturabilir. En iyi Yunan teorik düşüncesinin tü
münü ayırt eden kapsam ve ekonomi bileşiminin belirlediği güzel ve verimli
bir hipotez. Adı üstünde siyasi teorinin ilk defa Yunanistan'da -hatta her yer
de- ortaya çıkmasını belirleyen de bu bileşimdir. 5. yüzyıl trajedisi, epinikion
şiiri,"" epideiktik söylev* "" ve tarih, tıpkı onlardan önceki Arkaik dönemde epik
ve lirik janrlar gibi, bir anlamda siyasi düşünce "icra etmişti" . Ancak Sofist
söyleminin etkisindeki Pers Tartışması hem soyutlama hem çok katmanlılaş
tırma açısından o güne dek görünür olandan nitelikte daha farklı ve yüksek
bir siyasi düşünüş düzlemine, yani kendinde teori düzlemine, çıkar.
Bu durumda bile değişimin doğası yanlış temsil edilme tehdidi altında
dır. Tüm Yunan siyasi dili her zaman bilinçli ve tasarlanmış biçimde değer
yüklü kaldı. Burada ya da başka yerde siyaset " bilimi" ile ilgili Weberci
wertfrei (değerden bağımsız) ideale yönelik bir adım bile atılmamıştır. Ben
kendimi tek ve aydınlatıcı bir örnekle sınırlandıracağım. Tartışmadaki ilk ko
nuşmacı Otanes'tir (tam çeviri için bkz. Ek 1: 2). Demokratia'yı savunduğu
net olsa da -hatta oldukça radikal ve uç bir formunu savunur- esasen demok
ratia terimini kullanmaz. Oysa Herodotos terimi başka bir yerde kendi sesin
den aktarır (Kitap 6: 1 3 1 , satır 1 için bkz. 5. Bölüm), hatta demokrasiyle
Persler arasında bir bağlantı olduğuna inanmıştır (6.43) . .. .. "" Peki, Otanes teri
mi neden kullanmamıştır? İpucunu veren yine Herodotos olur. Otanes isono
mieyi savunurken -demokratia değil- onun "isimlerin en adili" olduğunu öne
sürer. Demokratia'yı ilk olarak kim, neden türetmiş, kelime Atina'da ne za
man dolaşımdaki ortak terim haline gelmiş olursa olsun, her zaman olumsuz
yoruma açık etimolojik potansiyeli içermiş ve bunu etkin olarak korumuştur.
Yani demos kelimesi toplumsal ve ekonomik açıdan elit azınlık kana
at önderlerinin gözünde sadece "halk" (tüm insanlar, bütün olarak vatandaş
(*) Galip gelen savaşçı ya da yarışmacı için söylenen zafer şarkıları - ç.n.
(**) Cenaze ve seremoni, hitabet vb. gibi diğer resmi etkinliklerde verilen söylev - ç.n.
(***)Herodot Tarihi: "Şimdi burada, bir Otanes"in Yediler Meclisi"nde, lran'da demokrasi kurulması
fikrini savunmuş olabileceğini kabul ettneyen Yunanlılar için akıl almaz bir şey anlatacağım: Mar
donios, lonia'daki bütün tyranları atmış, sitelerde demokrasi kurmuştur. "
insanın ölçüsü: yunan icadı olarak siyaset teorisi O.ö. 500-400 yak.) 95
grubu) değil, aynı zamanda -ve daha ziyade- kitleler, fakirler, alt tabaka, ge
nelde sosyal haklardan mahrum vatandaş çoğunluğuna işaret ediyordu. De
mokratia, gerisinde fiziksel açıdan etkin bir "gücü" (ya da güçsüzleri) elde et
me fikri yatan kratos'la birleşince (muhafazakar bir Yunan anti-demokratı
tarafından) olumsuz yorumlanıyor ve Leninist " proletarya diktatörlüğü" ta
dında bir anlam kazanıyordu. Bu yüzden, Otanes açısından dilde işini şansa
bırakmaktan kaçınmak ve kendi içinde olumlu bir anlam taşıyan tek kelime
de özetlenmiş bir programı savunmak -ki aslında yaptığı da buydu- daha iyi
olacaktı. Zira tüm aklıselim sahibi Yunanlıların isonomie'nin -kanunen ve
kanunların önünde eşitlik- kendi içinde tercih edilesi bir ideal olduğu konu
sunda hemfikir olacağı kesindi. Ortaya çıkacak anlaşmazlık daha ziyade ki
min ve nasıl "eşit" olması gerektiğinde düğümlenecekti. İsonomia bu olumlu
anlamıyla Atina'nın 508-7'deki demokratik siyasi devrimiyle (bkz. Beşinci
Bölüm) ilişkili umumi slogan oldu.
Kısacası Otanes'in demokratia'yı kullanmaması, kelimenin, tartışma
nın temsili tarihinden (çünkü yak. 522 yılı olduğundan kullanamaz) ya da
Herodotos'un yazdığı versiyonun tarihinden (Otanes'in konuşmasının proto
tipi 450 ya da biraz öncesine kadar gitse de kesinlikle kullanabilir) önce türe
tilmiş olup olmadığıyla ilgili hiçbir şey söylemez. Diğer yandan kilit, değer
yüklü ve özünde tartışmalı siyasi terminolojinin bağlama özgü yankıları hak
kında her şeyi söyler. Herodotos'un temsil ettiği haliyle Pers Tartışması'nın
bir diğer özelliğinin üstünde durmaya değer: Çift katmanlı argümantasyonun
oluşturulması (ayrıntı için yine bkz. Ek 1 : 2). Siyaset felsefesi de dahil bu fel
sefe, Platon'un eserlerine kadar, hiç şüphesiz, tam olgunlaşmış, türüne has bir
techne ya da beceri olarak gelişmiş değildi ancak hakiki sophia sayılabilecek
agresif tartışmacı iddia ve karşıt iddia için yeterince yer vardı (Sophistes'in pe
joratif yan anlamlarını tam da bu şekilde kazandı). Yine de her konuşmacının
kendi tercih ettiği yönetim biçiminin en iyi ve ikna edici versiyonunu savun
duğu ve en kötü ve en az ikna edici bulduğu yönetim biçimini çürütmeye ça
lıştığı Pers Tartışması, Platon'un görünürde daha kapsamlı altı katmanlı ana
yasal gelişim ve yozlaşma analizini muştular. Böylece, Otanes otokrasiye (so
rumsuz tiranlık, tek kişi hakimiyetinin en kötü formu) karşı "izonomi"yi
(herkesin hakimiyetinin en iyi, en eşitlikçi ve adil formu) savunur. Megabyzos
ve Darius, ayaktakımı hakimiyetini (herkesin hakimiyetinin en kötü formu
çünkü kitleler "en kötü" halktır ve "en kötü" kararları verir) çürütmeye çalı
şır. Fakat Megabyzos aristokrasiyi savunurken (bazılarının hakimiyetinin en
iyi formu - "en iyi" insanlar doğal olarak "en iyi" kararları verecektir) Da-
96 altıncı bölüm
MADDE 1
Yunan polis'i insanların olduğu kadar tanrıların da -ya da daha ziyade insan
lardan önce tanrıların- şehriydi. Polis'e yaraşır bir Yunanlı olmak dünya eko
nomisinde yerini bilmek, değiştirilemez doğa gereği tanrısal olmadığını ve
tanrısal evrenin aşağısında yer aldığını bilmekti. Yunan şehri, o tanrıları terk
etmediği müddetçe tanrılar tarafından terk edilmeyecek, onların kesin güven
cesi altında somut, yaşayan bir yapıydı. Bu yüzden, Yunanlıların din yerine
"kullandıkları bir kelime" olmasa da ve genelde "tanrıların işleri " gibi (ta tôn
theôn) bir deyiş kullansalar da, din her şeyle, her şey de dinle iç içe geçmişti.
Din ya insan davranışını, her şeyden önce ritüel karakterini belirliyor (ya da
buna neden oluyor) ya da esasen ya da salt dini olmayan davranışa dini bir
boyut, biraradalık ya da en azından hava katıyordu. Mesela, Atina Meclisi'nin
bir toplantısı domuz yavrusu kurban edilen bir ritüelle başlıyor, Pnyx tepesin
deki toplantı mekanı törenler eşliğinde domuz kanıyla yıkanıyordu.
MADDE 2
Yunan polis dini, okuyucularımın büyük çoğunluğunun yetiştiği (öyle tahmin
ediyorum) ya da üç aşağı beş yukarı aşina olduğu dinlerden birine, Musevili
ğin, Hıristiyanlığın ya da İslamiyet'in şu ya da bu versiyonuna hiç benzemi
yordu. Antik Yunan dini salt ruhani, vahyedilmiş ve dogmatik bir monoteizm
değildi, özünde kişisel bir inanç ya da profesyonel, atanan, hiyerarşik bir ruh-
102 yedinci bölüm
MADDE 3
Yunan dini, siyasetten, en geniş anlamıyla komünal kendi kaderini tayin et
me ve özerk yönetimden, ayrılamazdı. Yunan siyaseti, en dar anlamıyla siya
set oyunu ya da siyasi çekişme, analitik olarak dinden ayrılabilir ama arala
rındaki bağlantı birçok modern liberal demokratik standarda göre burada bi
le oldukça sıkı. Yerinde bir örnek vermek gerekirse, ihtilalci siyasi komplo
için kullanılan düzenli Yunanca terim esasen yemine dayalı ortak yoldaşlık
anlamına gelen sunômosia'ydı ve yeminler tanımı gereği diniydi çünkü tanrı
lar adına (tanık ve kefil olarak) yemin ediliyordu. Teknik düzlemde konuş
mak gerekirse, Meletos'un Sokrates'e getirdiği suçlama bir antômosia, bir
karşı yemindi. Meletos tanık sıfatını taşıyan tanrıların önünde Sokrates'e ge
tirdiği suçlamanın doğru olduğuna yemin etmişti. Latinceden gelen ve bugün
tarafsız biçimde kullandığımız İngilizce terim "affidavit"tir (yeminli ifade) ve
antômosiayla eşdeğerdir fakat -ilginçtir ki- asıl güçlü ruhunu ve Yunanca te
rimin özünü kaybetmiştir.
MADDE 4
Sokrates'in zamanına gelene kadar ve ondan sonra Yunan polis dini özünde
doğası gereği, bir kamu meselesiydi; ifadesini esasen komünal vatandaş inisi
yatifiyle girişilmiş kolektif ritüel eylemde buluyordu. Polis dininin tipik ifade
si, atan kalbi, sistematik biçimde meteorolojiye dayanan, düzenlemesi po
lis'in faaliyetlerinin önemli bir bölümünü teşkil eden takvime göre yapılan şö
lenleri ya da festivalleriydi (heortai). Bu yüzden, eyleme karşı inanış, ritüele
karşı inanç gibi modern kavramsal karşıt ikiliklerimiz ya da kutuplaştırmala
rımız klasik Yunan şehrinde işlemiyordu. Yunan dini ritüeli, kendi içinde
inancı kapsıyor, sorgusuz kabul ediyordu. İnanç ise neredeyse ayan beyan ifa
de edilmiş zihinsel ya da duygusal bir sıfat değil, eylem içerisinde ve boyunca
ima edilerek deneyimlenmiş ve olumlanmış bir şeydi. Kelimeler dışında sözlü
olmayan davranış da buna dahildir. Mesela, Sokrates'in suçlamasında kulla
nılan nomizein tous theous deyişi (tanrılara tapınma) inanışla ilgili meseleler
kadar kült performanslarına katılımı da içeriyordu.
sokrates'ln yargılanması O.ö. 399) 10]
ÖNERME 1
Atina 399'da bir demokrasiydi ( "halkın gücü" ) ki çoğu Yunan şehri o sıralar
demokrasiyle yönetilmiyordu. Bu durum gelecek yirmi beş yıl civarında deği
şecekti, mesela Boiotia federal devletinin ılımlı demokratik temelde yeniden
kurulduğuna şahit olunan 380 ile 350 arasındaki dönem büyük demokrasi ça
ğı oldu. Dahası çoğu Yunan demokrasisinin olmadığı kadar (o sırada ya da da
ha sonra) radikal ve tepeden tırnağa bir demokrasi oldu. Ancak Atina sadece
beş yıl önce, on yıl içerisinde ikinci kez, demokrasi olmaktan çıkmıştı. Bu de
ğişiklik, nefret edilesi lakaplarını (Otuz tiranlar) hakkıyla kazanan aşırı anti
demokrat küçük bir komplocu cuntayı başa geçiren Sparta destekli darbe sa
yesinde gerçekleşti. Bu deneyimden çıkarılacak iki ders var. Birincisi, Atina sı
radan, fakir vatandaş kitlelerine herhangi diğer Yunan şehrinin verdiğinden
daha fazla hakiki güç verdi ve bu kratos içerisinde şehrin tanıdığı tanrılara kar
şı uygun davranışın ne olup olmadığına karar verme gücü anlamında dini güç
de vardı. İkincisi, ne kadar uzun zamandır yerleşmiş olursa olsun (ve Atina
508/?'den beri demokrasi versiyonlarıyla yönetildi, bkz. Beşinci Bölüm), de
mokrasi incinmeye açık ve kırılgandı (bkz. Anlatı 3) öyle ki süren demokratik
özerk yönetimin bedeli ebediyen tetikte kalmak oldu. 399'da bu demokratik
tetikte olma ihtiyacının hakim olması gerektiği haklı olarak düşünülüyordu.
ÖNERME 2
Halk demokrasiyi sadece Meclis'te değil, mahkemelerde de hayata geçiriyor
du. Hatta bir tanıma göre -Aristoteles, Politika, Kitap 2, 12 74b31 -78b5,
özellikle 1 275b1 9-20,- şehir yönetiminin genel karakteri ne olursa olsun, Yu
nan vatandaşı olmak "makamı (arkhe) olduğu kadar kanuni yargıyı da (kri
sis) paylaşmak" anlamına geliyordu. Aristoteles, Atina vatandaşı olmasa da,
Atina sahnesinin dikkatli bir gözlemcisiydi ve özellikle demokrasiyle yöneti
len bir şehrin vatandaşına uygulanacak bu genel tanımı eklerken aklında
104 yedinci bölüm
ÖNERME 3
Atina'da davanın bu genelde tanınmış ve kabul görmüş toplumsal işlevi
3 99'un spesifik bağlamını güzelce açıklıyor. Zira Atina o sırada ekonomik,
toplumsal, siyasi ve daha da önemlisi (dinin de içinde olduğu) ideolojik bir
krizdeydi - Yunancadan gelen terimin modern anlamıyla. Atina yakın za
manda uzun, külfetli ve tüketici bir savaşta, 431-404 Atina-Peloponnessos
Savaşı'nda, yenilmişti. Atina tam o sırada iki olağanüstü kötücül ve şiddetli
(*) Herakles'in yerine getirmesi emredilen on iki ödevden biri, yani Alis kralı Augias'ın üç binden faz
la sığırının bulunduğu, otuz seneden beri temizlenmeyen ahırları temizlemek - ç.n.
sokrates'in yargılanması (i.ö. 399) 10 5
mış 405 yılı Kurbağalar adlı oyunundaki ana korosu erginlenen kişilerden
oluşuyordu. "'
Ve yine bu yüzden Alkibiades 415'te düşmanları tarafından özellikle
bununla suçlanmıştı. Bu saydıklarım, sanki Alkibiades'in hocası Sokrates'in
{*) Aristophanes, Kurbağalar, çev. Elif Kayalar, Yaba Yayınlan: Tiyatro Dizisi, İstanbul, 2006 - ç.n.
1o6 yedinci bOIUm
ÖNERME 4
Atinalılar tanrıların mevcudiyeti ile ilgili sorular da dahil açık spekülasyonun
son sınırlarına götürüldüğü -ötesine geçilmese de- kamusal, siyasi bir bağlam
yaratmışlardı. Sınırlar vardı - ve bu tip entelektüel bir spekülasyonun resmi
tolerans sınırları 5 . yüzyıl boyunca giderek daha sıkı çizilen kamu gelenekle
ri tarafından açıkça konulmuştu. Sokrates'in yargılandığı graphe asebeias
(inançsızlık kararı) suçunun ve prosedürünün ilk ne zaman konulduğunu da,
Atinalıların suçun kapsamından tam olarak ne anladığını da bilmiyoruz. Ati
na demokratik adalet sistemi uzman j üri danışmanları ya da profesyonel avu
katlardan kaçınıyordu, bu yüzden suçların kanuni tanımı ya da şartnamesi
bilinçli olarak yoruma açık ve muğlak bırakılıyordu. Ancak Sokrates'in yetiş
kin zamanlarında sözde dini uzman Diopeithes adlı bir kahinin (mantis) Mec
lis'e başarıyla "dini meseleleri liyakatiyle yerine getirmeyen (nomizein ta the
ia) ya da göklerle ilgili doktrinler öğretenlere karşı suçlamayla ilgili " bir be
yan önerdiğini biliyoruz. En azından Plutarkhos'un Perikles 'in Hayatı adlı
eserinin 32. bölümünün kaynaklarının kesin olduğuna ve kesinlik içerisinde
aktarıldığına inanırsak bunları biliyoruz. Bu doktrinlerden kasıt yanlış ve ge
leneğe aykırı, özellikle belki de ateistçe olanlarıydı.
Bu kararın koruması ya da kapsamı altında olduğu söylenen davala
rın, mesela Perikles'in Atinalı olmayan yoldaşı Klazomenaili Anaksagoras'ınki,
bir tanesi hariç hepsinin tarihsel gerçeklikle ilgili problemleri vardır. Kesin bir
istisna elbette Sokrates'in tarihi davasıydı. Diopeithes'in kararının gücünü,
önemini ve uygulanabilirliğini açıklayan şey utanç verici Sofist (sophistai -
(*) Aristophanes, Bulutlar, çev. Ali Süha Delilbaşı, Maarif Basımevi, İstanbul, 1 957. Oyun, başkah
ramanı Strepsiades'in borçlarını ödemek zorunda kalmamak için Sokrates'e bilgelik öğrenmeye
gitmesini alaylı bir dille anlatır. Sokrates, Strepsiades'i erginlerken başlıca işinin işsiz güçsüzleri er
ginlemek olduğunu dile getirir - ç.n.
1o8 yedinci bölüm
rilmiş tarihteki ilk genel af, bütün Atinalıların Otuzlar tiranlığının üstüne de
mokrasinin yeniden kurulması için ettiği yemindi. Kamunun yürürlüğe koy
duğu, "kötü" yani anti-demokrat eylemlerin resmi olarak unutulması için ve
rilen ritüel biçimindeki beyandı.
Sokrates'in başsavcısı, hakkında çok az şey bildiğimiz Meletos'tur.
Celp, İ.S. 3. yüzyılda derleyici biyografi yazarı Diogenes Laertius (Filozof/a
rın Hayatı nda, Bölüm 2: 40) tarafından, hiç şüphesiz eksiksiz, muhafaza
'
(*) Eflatun, Sokrates'in Savunması, çev. Teoman Aktürel, Yükselen Matbaası, Yunan ve Latin Klasik
leri, İstanbul, 1966. Ksenophon, Şölen ve Sokrates'in Savunması, çev. Hayrullah Örs, Remzi Kita
bevi, İstanbul, 1 962 ç.n.
-
110 yedinci bölüm
(*) Karş. Sokrates'in Savunması, 1 9c: "Aristophanes'in güldürüsünde kendi gözlerinizle gördüğünüz
gibi: Ortada Sokrates diye bir adam dolaştırılıyor, başı havalarda gezdiğinden, benim hiç, ama hiç
anlamadığım şeylerden dem vurularak bir sürü saçma sapan sözler söyleniyor" ç.n.-
sokrates'in yargılanması (i.ö. 399) 111
ranış biçimine itmemiş bir iç ses kastedilmiş olmalı. Bu olumsuz güç, halkın
düzenleyici kontrolü dışında bir gücün varlığını ima ettiğinden, jüriye teskin
edici haberler vermese de, Meletos'un Sokrates'in iddia edilene göre hetera
kaina daimonia'sıyla yaptığını tarif etmek için kullandığı fiilde söz konusu
olan tam da buydu.
Bu fiil, onları " sunmak" (eishegoumenos) demekti. Meletos'un en par
lak hamlesi belki de buydu çünkü sunuş uygun yapıldığı sürece -yani usule
uygun, aleni ve her şeyden önce demokratikçe (Garland, 1 992)- bırakın
inançsızı Atina'ya yeni tanrılar "sunmada" tuhaf ya da geleneklere aykırı hiç
bir şey yoktu. Hatta 5. yüzyıl boyunca Atina devletinin resmen tapındığı tan
rılar panteonuna birçok yeni resmi kült "sunuldu": Pan, Asklepios ve diğer
lerinin yanı sıra bırakın kökeninin Atinalı olmamasını Yunanlı bile olmayan
(bir Trak tanrıçası) Bendis. Bu yüzden, zorunlu olarak, Sokrates'in daimo
nia'sı sadece resmi izin mührü alamamakla kalmamış, çok muhtemel Sokra
tes'in onları resmen "sunmaya" çalıştığı -ki elbette çalışmamıştı- daimonia
tipinden de olmamıştı.
Kısacası, Sokrates'e getirilen din temelli suçlamalar hem genel anlam
da -yani Atina inancının ve resmi koruyuculuğunun normal standartlarına
göre yargılandığı haliyle- hem de 399'un yüklü, istikrarsız siyasi koşullarına
göre son derece ağırdı. Bence, Sokrates yeterince ikna edici biçimde savunul
saydı, onun "suçlu" olduğu yönünde oy veren 501 yargıcın çoğu kararını
onun idam edilmemesi yönünde verecekti.
Ancak j üride yüksek sayıda "değişken seçmen" (ilkesel olarak dini
sapmaya karşı daha hoşgörülü ya da husumete karşı daha güçlü ya da geç
mişte Sokrates'in inançsız olduğuna veya gelecekte cemaate ciddi bir tehdit
oluşturacağına inanmayan vatandaşlar) ihtimaline karşı, güvenlik nedenleriy
le ek olarak ikinci suçlamanın getirildiğine inanıyorum. Bu önlemin Mele
tos'un iki sunegoroi'sinden birinin (destekleyen davacı), çok büyük ihtimalle
Platon'un Menon'unda .. alışılmışın dışında bir düşmanlıkla tasvir ettiği meş
hur siyasetçi Anytos'un, ısrarı üzerine alındığını düşünüyorum.
Kanun 2'ye dayanarak gelen suçlama, dar anlamıyla "siyasi" bir suç
lamaydı. 403 affının, resmen olmasa da, ruhuna aykırı geliyordu çünkü göre
vi Sokrates'i Otuzlar rejiminin ortaya çıkışında ve esnasında siyasi saiklere
sahip anti-demokratik davranıştan suçlamaktı. Ancak bu suçlama savcı eki
binin üstesinden gelebileceğini bildiği bir had aşımıydı. Sokrates'i bizzat onca
{*) Eflatun, Menon, çev. Adnan Cemil, MEB: Yunan Klasikleri, 1 942 - ç.n.
112 yedinci bölüm
(*) Karş. Sokrates'in Savunması, 36d-e: "Böyle bir kimseye ne yapılır? Bir armağan verilmez mi? Ati
nalılara yaptıklarına karşılık, ona yaraşır bir armağan. Sizi yetiştirmek, aydınlatmak için bol vak
ti gerekseyen, yoksul bir iyiliksevere yaraşık olan şey nedir? Böyle bir adama yapılacak en iyi şey,
onu Prytaneon'da beslemektir."
(*"*) Karş. a.g.e., 38b: "Üstelik de kendimi hiçbir cezaya yaraşık bulmadım şimdiye değin. Param ol
saydı, ödemem gereken cutarı saptardım; benim için bir yıkım olmazdı bu. Ama ne yaparsınız ki
yok. Verebileceğim kadar bir para cezası keserseniz, bir diyeceğim olmaz. Bir Kriton, Kritobulos,
Apollodorus otuz mina önermeye zorluyorlar beni, ödemeyi üzerlerine alacaklarını söylüyorlar.
Haydi ocuz olsun. Bu paranın ödenmesi konusunda güvenebilirsiniz onlara."
(**"*) Bkz. a.g.e., 38a.
Anlatı 4:
Klasik Yunan Dünyası 11
(İ. ö. 400-300 yak.)
Sparta'n ı n diğer müttefi kleri geçici olarak ittifak liderleriyle yolları ayı rı p
Argos'la iffetsiz bir pakt kurunca, Thebes liderleri tam da inançlı oligarklar ol
duklarından ve demokratik Argos'la, bırakın yatağa girmeyi, el ele tutuşama
yacakları n ı düşündüklerinden bu paktı i mzalamayı reddetti (Th ukyd ides,
5.31). 4. yüzyılda Khiosluların ve Thebeslilerin fikrini değiştiren tek kelimeyle
Sparta'ydı - yani Spartalı ların 404 ile 386 arasındaki dönemde Atina'nın şim
diye dek olduğundan daha da tatsız, kabul edilemez, müdahaleci ve despot
bir emperyalist güç haline gelerek, Atina'ya karşı Perslerden kritik destek al
d ıkları zaferleri nden faydalanma biçimiydi.
378'de kurulan İkinci Atina Birliği tam an lam ıyla Sparta karşıtı bir itti
faktı . Altı Yunan kurucu müttefikin gururla Birlik'e, Spartalıları n Perslerle bir
likte yaptığı Kral Barışı adı verilen 386 tarihli uluslararası an laşmaya (söz ko
nusu kral, 404 ile 359 yı lları arasında hüküm süren il. Artakserkses'ti) uyulma
sını sağlamak için girdiklerini beyan etmesi pek de hafif bir ironi değildir. Özel
olarak -ve yeteri nce kesin biçimde- Spartalı ların kendisi dışı ndaki bütün Yu
nan şehirlerinin "özerkliğine" itibar etme yemini yükümlülüğüne uymad ığını
beyan ettiler. "Özerklik", dış müdahale ve baskı dan uzak olma, 4. yüzyıl Yu
nan devletlerarası ilişkilerinin yeni sloganıydı. En idealist ya da ideolojik ha
liyle ifadesini "ortak barışın" kurulma arzusunda buluyordu. Aslında Yunana
karşı Yunan ortak savaşı daha yaygın olan durumdu - bu yüzden varsayı lan
yerleşik "ortak barışı" tekrar tekrar diplomatik açıdan yenileme ihtiyacı (37 5 ,
371, 3 6 2 yı lları) söz kon usuydu.
Bu yenilemelerden ikisi üç büyük anakara gücü Thebes, Sparta ve Ati
na arasındaki öncelik sırasının yeniden düzenlenmesine yol açacak büyük ve
şiddetli savaşları n tam üstüne geldi. Thebes 382 ile 379 arasında Sparta ta
rafından işgal edilmişti ve Sparta burada garnizon kurmuştu. 371'de yeni de
mokratik, askeri açıdan harekete hazı r ve yayılmacı Thebes Sparta'nın kendi
ni büyük güç yerine koyma iddialarına Leuktra savaş alanı nda son verdi. O sı
rada Thebes ve Atina, 378'den bu yana, hala müttefikti fakat Thebes'in yük
selişi Atina'yı yeniden Sparta'nın kollarına itti ve 371'de Sparta'yla ılımlı bir
Thebes karşıtı ittifak kurmasını sağladı. Atina ve Sparta, 362'de Arkadya,
Mantineia'da (Sparta'nın eski müttefiki, o sırada Sparta'nın 365'te Pelopon
nessos Birliği'nin dağılmasından sonra, özgür bir aktördü) boyunun ölçüsünü
almak üzere savaşkan Thebes'i yenilgiye uğratmaya çalıştı ama bir sonuç ala
mad ı . Büyük Epaminondas ve Pelopidas yönetimin deki Thebes bir kez daha
kazandı fakat Epaminondas öldü ve 362'den sonra Thebes Leuktra sonrası on
yılda sahip olduğu anakara hegemonyası nı koruyamadı. Mantineia Savaşı'nın
klasik yunan dünyası 2 (ı.ö. 400·300 yak.) 117
Thebes'i cezaland ı rmak içindi ama esasen muhtemel Yunan asilerine ibret iş
levi görüyord u. Ancak "Pan helenizm" başlığı altı nda propaganda amacını ta
şıyordu çünkü Thebesliler 480-79'da "Medleşmişti" (Perslilerin tarafını tutu
yordu). Bazı Yunanlıların anıları çok eskiye gidiyordu, bazılarınınki ise olduk
ça yeniydi.
lskender'in hükümdarlığının bir diğer tartışmaya yol açan hareketi -ve
böyle çok hareketi vardı- 33o'da Pers imparatorluğunun büyük sembolik mer
kezini, Yunanlıların Persepolis, Pers polis'i, adını verdiği saray kompleksini
yerle bir etmesiydi - gerçi aslında Yunanlıların polis'ten anladığı şey dışında
her şeye benziyordu. lskender'in Yunan lılar adına Perslilerin 5 . yüzyılın başı n
da kutsala hakaret ederek Atina'yı ve diğer kutsal mekan ları yağmalamasının
öcünü almak için, bir bakıma, Persepolis'i yakmaktan başka şansı yoktu. An
cak lskender Persepolis'i yakarak aynı zamanda kendi başkentlerinden birini
de harap ediyordu çünkü o sırada eski Pers hanedanlığının meşru halefi oldu
ğunu iddia ediyordu ve açık açık öyleymiş gibi davranmaya başlamıştı. işte
kendine özgü dehası da -ve hakiki siyasi katkısı olduğunu iddia edebTlirim
burada yatıyor. Zira akla sığmaz enginlikte bir toprak üzerinde yeni bir Doğu
lu Yunan monark, Asya kralı olmak istemişti. Böyle bir dileğin ne kadar pratik
olduğu sorusu tam olarak yanıtlanamaz çünkü lskender de babası gibi bu
dünyadan zamansız -büyük ihtimalle kaçın ı lmaz dedikodularla iddia edildiği
üzere suikasttan değil, doğal nedenlerle- ayrıldı. 323'te otuz iki yaşı ndaki er
ken ölümü lskender'in ailesi, eski generalleri ve emir subayları arasında kral
lık ve imparatorluk hilafeti konusunda uzadıkça uzayan rekabetten bir dizi ce
naze oyun u başlattı ve bu oyunlar 301 lpsos Savaşı'na kadar hatta daha da
uzun süre devam etti.
lskender ilk gençliğinde Makedonya, Mieza'da Aristoteles tarafından
eğitilmişti: Philippos'un mühendisliğini yaptığı bir birleşim, Yunan dünyasının
en güçlü beyni ile geleceğin en güçlü hakimi. Bu birleşimin kesin son uçlar ve
rip vermediği ya da sadece konjonktüre bağlı olup olmadığı ucu açık bir soru.
Diğer yandan, lskender'in son derece olağandışı hükümdarlığı n ı n monarşi ko
nusunda teorik eser yağmuruna neden olduğuna şüphe yok. Bayrağı Herodo
tos'un kurgusal Pers Tartışması'ndaki monarşi yanlısı kon uşmacı ve Ksenop
hon, Platon ve lsokrates gibi 4. yüzyıl teorisyen lerinin bıraktığı yerden devral
mışlardı.
�11111 pma me6re l:iı.c , 1,,dt. �111ine J!tİN
111 ,,__,,_.-;..
(*) Söz konusu pasaj için bkz. Eflatun, Devlet, çev. Sabahaddin Eyüboğlu M. Ali Cimcoz, Remzi Ki
-
tabevi: Yunan ve Latin Klasikleri, İstanbul: "Demokraside adar, eşekler öyle serbest, öyle mağrur
yürümeye alışırlar ki, yollarından kaçmıyana çarpar geçerler� - ç.n.
124 sekizinci bölüm
yaset teorisi başka bir yerde, kısmen Sokrates'ten Anılar* adlı eserde ama da
ha da önemlisi Kyros 'un Eğitimi'nde* * (daha ayrıntısıyla aşağıda bahsedile
cek "Ksenophon" ), başkalarından ödünç aldığı ya da hocasının ağzından ak
tardığı argümanlar sunar.
Sokrates'ten Anılar o sırada çoktan vefat etmiş olan Sokrates'in gerçek
Atinalılarla iş hayatı ve çağdaş Atina siyasetinin ahlaki dayanakları hakkında
konuştuğu hayali bir tartışmalar seçkisidir. Bu diyaloglardan birinde (1.2.40-
68), Ksenophon, esas konuşmanın 430'da Perikles ve o sırada himayesindeki
genç Alkibiades ( ironiktir ki hamisinin siyasi mirasını dağıtmada ve mahvet
mede başka hiçbir birey önüne geçememiştir) arasında geçtiği varsayılan esas
konuşmanın hiç şüphesiz daha eski bir kaynaktan ödünç aldığı bir versiyonu
nu diyalog içinde kurmaca diyalog olarak verir. Tartışmalarının konusu ka
nunların geçerliliğidir. Aşağıda kısaltılmış bir çevirisi var.
(*) Ksenophon, Sokrates'ten Anılar, çev. Candan Şentuna, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
1 994 - ç.n.
(**) A.g.y., Kyros'un Eğitimi, çev. Furkan Akderin, Alfa Basını Yayım Dağıtım, İstanbul, 2007 - ç.n.
tek kişinin hakimiyeti yeniden: ksenophon, platon, isokrates, aristoteles'in -ve büyük iskender'in-siyaseti (ı.ö. 400·330 yak.) 125
İ.S.OKRATES (436-338)
Atinalı İsokrates'e verilen ad belki de tam denk düşmüştür: İsokratia, nadir
olsa da, bir nevi ılımlı oligarşi için kullanılan bir terimdi (bkz. Beşinci Bölüm).
Genç çağdaşı Platon gibi İsokrates de oportünistçe ve aşağılayıcı biçimde
"Sofist" adı altında bir araya getirdiği rakip düşünürlerden bir muhalefeti
epideiktik bir gösteride sunarak dükkanı kurar ve mallarını sergiler (gerçi bu
etiketi yapıştırması Platon'u da aynı adla yaftalanmaktan kurtarmaz). Ancak
Platon'un tersine İsokrates'in retorik kavramı ve pratiğiyle bir sorunu yoktu.
Hatta antik Atina'da profesyonel politikacının eşdeğeri rhetor olarak başla
dığı kariyerinden geriye düşüp, diğerlerinin sunması için konuşma ya da tas
lak hazırlayan bir söylev yazarı olmuştu. Daha da sonra (mucizevi uzunlukta
bir çalışma hayatı olmuştu) bazen mahkeme konuşmaları bazen Yunanlı ve
Yunanlı olmayan hükümdarlara yazılan mektuplar şeklinde kısa siyasi eser
ler yayınlamada uzmanlaştı. Kariyerinin sonuncu aşamasını tutarlı biçimde
Atina'nın -ve Yunanistan'ın- ilk profesyonel retorik okulunu kurmakla bir
leştirdi. Kariyeri boyunca, siyasi iknanın (ya da propagandanın) "nasıl"ıyla
126 sekizinci bölüm
(*) Askeri amaçlarla kurulmuş, kar amacı gütmeyen dünya çapında siyasi strateji kuruluşu - ç.n.
128 sekizinci bölüm
likle siyaseten nelere sempati duyduğunu açık biçimde gösterir. Sparta Pelo
ponnessos Birliğinin çarkı müttefik devletler arasında uzun zamandır Sparta
oligarşisi tarafından döndürülüyordu. (Thukydides, 1 . 1 9). Ancak yer yer üye
devletlerden biri başkaldırıp demokrasi lehinde işaretler gösterebiliyor ya da
Sparta'nın dileklerine ve taleplerine karşı gelen demokratik bir anayasa bile
benimseyebiliyordu. Bu şehirlerden biri Sparta için her zaman özellikle hassas
bir bölge olmuş olan Arkadya'daki Mantineia'ydı. Yukarıda bahsedildiği
üzere, oligarşi Asya Yunanistan'ında (s. 93) 386 Kral Barışı'nın muştuladığı
dönemin etkisiyle sessiz sedasız yeniden baş göstermişti. Anakara
Yunanistan'da, oligarşinin esas savunucusu ve destekçisi Sparta, her şeyden
önce şehir duvarlarını yıkarak ve eski kent yerleşim örüntüsünü merkezsizleş
tirerek, Mantineia'ya zorla iyi -oligarşik- düzen ve disiplin dayatacak müda
hale anını yakaladı. Ksenophon keyifle sıradan Mantineialıların hoşuna git
mese de "toprak sahiplerinin" sevindiğini çünkü Sparta sayesinde, "dema
gogların [Ksenophon'un bu kötü amaçlı kullandığı pejoratif terime başvurdu
ğu sadece iki yerden biri] başlarına açtığı tüm dertlerden kurtulduklarını ve
hükümetlerinin artık aristokratik bir çizgide yönetildiğini ", söyler ( Yunan
Tarihi, 5 .2.7.). Bu toprak sahipleri Ksenophon'un "Peloponessoslular arasın
da samimiyetle en iyi menfaatleri olan" doğru ruhlara gönderme yaparken
aklında bulundurduğu -üç aşağı beş yukarı muhafazakar bir oligarşinin gü
venliğini sağlayacak bir Peloponessoslu- kişilerdir (Kitap 7, 4.35; Kitap 5: 1 ).
Ksenophon'un yayımlanmış ve günümüze kalmış eserleri tarihyazımın
dan, hagiografyaya, siyasi anılardan Tendenzromanın * * erken bir formuna, ge
niş bir yelpazeyi kapsar. Ksenophon, bu sonuncusunda Kyroupaedia ya da
Kyros'un Eğitimi nde yaratıcı biçimde yeniden kurgulanmış Akhaimenid Pers
'
(*) Ksenophon, Yunan Tarihi (Hellenika), çev. Suat Sinanoğlu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1 999 -
ç.n.
(**) Tendenzliteratur: 1 9. yüzyılın başlarında doğmuş, belirli bir siyasi düşünce ve ideolojiyi benimse
yen, propaganda içerikli eserleri kapsayan akım - ç.n.
tek kişinin hakimiyeti yeniden: ksenophon, platon, isokrates, aristoteles'in -ve büyük iskende(ir>- siyaseti O.ö. 400-330 yak.) 129
ARİ.S.TOTELES
Aristoteles, soykütüğü bağlamında Sokratik'ti, Sokrates'in en iyi öğrencisi
Platon'un en iyi öğrencisiydi. Platon ve Ksenophon'un alenen Sokrates'e kar
şı takındığı tutumu ifade etme biçiminden farklı olarak ustası Platon'un öğre
tilerine açık açık karşı gelmekten ve onları çürütmekten korkmuyordu. Hat
ta siyasi tez ve teorilerini çok az sayıda entelektüelin erişimindeki üstü örtük,
aksiyomatik metafizik boyutlardan ziyade phronimoi arasında (pratikte bil
geliği deneyim ve aklıselime dayanan kişiler) ampirik olarak geçerliliği kanıt
lanmış konsensüse dayandırmayı tercih etmesi anlamında, Kari Marx'ın
Hegel'de yapacağı gibi, Platon'un (ya da en azından Platon'un Devlet'inin)
başını ters çevirerek ayaklarının üstüne oturttuğu söylenebilir. ( Rafael'in
Platon'u göğe her daim pragmatist idealist Aristoteles'i sağlam ve sağlam bi
çimde bilinen yere, terra firma et cognita'ya, işaret ederken gösterdiği, ünlü
"Atina Okulu" freski iki filozofun bu birbirine zıt konumunu çok iyi yaka
lar.) Aristoteles, öngörülebilecek biçimde kanunların üzerinde -bahasına
anarşik bir kalabalığın hakimiyeti olarak gösterdiği Atina'nın örnek teşkil et
tiği "nihai demokrasi" ve Platon'un uç anti-demokratik otoriterciliği arasın
da kendini altın arabulucu olarak sunar.
Aristoteles, Platon'dan daha ideolojik ya da entelektüel bir demokrat
değildi (Politika, 1284b28). Şaşırtıcı değil çünkü Antik Yunan entelektüelleri
nin anti-demokrat olduğu kuralına karşı Perikles, Hippodamos, Protagoras,
Demokritos gibi bilindik ve kesinkes istisnalar varken Aristoteles'in ideal dev
let adamı idealize edilmiş ve muhtemelen gerçekleştirilemez bir figürdür, "er
dem konusunda sıra dışı seçkinliğe sahiptir" . İsokrates'in Philippos'a açık
130 sekizinci bölüm
mektubunda (yukarıda) benzer bir noktaya retorik açıdan çok daha çarpıcı bi
çimde işaret ettiği gibi sıradan vatandaşların yönetmeleri insanların kendinde
Zeus'u yönetme hakkı görmesi kadar olağandışı ve yanlış olacaktır. Bu yüz
den, Aristoteles " bu tip adamların ebedi krallar şehrinde varolabilmesi için
herkesin böyle bir adama seve seve itaat etmesinin doğal olduğunu" düşünür
(1284b32-4; vurgu eklenmiştir). Fakat Aristoteles gerçekten yaşayan ya da
geçmişte yaşamış kral tiplerinin artı ve eksilerini araştırmaya devam ederken,
pragmatizm hızla devreye girer ve bu erdemli kral yönetici timsali bir kenara
bırakılır. Aristoteles olumsuz biçimde demokratik sosyallik ve özerk yöneti
min özünü ya da hedefini "nasıl hoşa giderse öyle yaşama " vakası olarak (Po
litika, 1 3 1 7b10-1 4; karş. 1 3 1 9b30) karalama yolundan sapar. Bu tutumu,
phainomena ve endoxa'dan, muteber insanların itibarlı düşüncelerinden, diğer
şeyler eşit kalırken, ideal ve ideolojik olarak olması gerektiğine ilerlemeyi salık
veren temel siyasi ve felsefi analiz yöntemiyle uyumludur (Cartledge, 2002: di
zindeki "Aristoteles, yöntemi" başlığı altında). Bu yöntem demokrasi eleştir
menleri arasında olduğundan çok daha eksiksiz ve adil bir demokrasi anlayışı
sunmasını sağladı - hatta karar vermeye dayanan toplumsal sözleşme fikri açı
sından çoğunluğun fikirlerinin muhtemelen ortalama olacağı ve pratikte bütü
nünde elit azınlıktan daha kötü olmayabileceğini kabul edecek kadar ileri gi
der. Diğer yandan, Aristoteles, doğal köleliğin özü doktrininde olduğu gibi
(Cartledge, 2002, s. 135-4 1 ) doğal demokrasi özü ifadesinde de (bir bakıma),
önyargılarının idrak gücünün önüne geçmesine izin verir; savunduğu doktrin
lerin doğru olmasını -demokrasiye karşı doğal kölelik- umarsızca ister. Bura
daki emare de kendi vakasının abartısıdır. Zira tüm ideolojik açıdan demok
ratların onun liberter özgürlük kavramını (lsaiah Berlin'in deyişiyle bir şeyden
özgürlük) bu kadar öne çıkarttığı üzere, ideal olarak kendi siyasi eylemlerinin
özgürlüğünde (bir şeye özgürlük) kısıtlama olmamasını istediklerini iddia eder.
Bu yüzden onları anarşist ya da potansiyel anarşist olmakla suçlar.
Buradan tüm demokrasilerin tanımı gereği, geçici hükümlerin anlayış
ta daimi kanunların üstüne çıkması da dahil, doğuştan kanunsuzluğa eğilimi
vardır sonucuna varmak için geriye atılacak küçük bir adım kalmıştır. Hatta
demos'un kendini kanunlar tarafından sınırlandırmadığı bir "son" ya da "ni
hai" demokrasi sınıflandırması yapar (Aristoteles'in bu demokrasiden kastı
hiç şüphesiz kendi dönemindeki Atina'dır). "Nasıl hoşa giderse öyle yaşama"
suçlamasından kastettiği de tam olarak budur. Hakiki ideolojik açıdan de
mokrat hiç şüphesiz -ve haklı olarak- "Faul ! " diye itiraz edecektir.
Kusursuz erdemli kral pratikte ulaşılamaz ve Platon'un filozof kralları
ıek kişinin hakimiyeti yeniden: ksenophon, platon, isokrates, aristoıeles'in -ve büyük iskende(in- siyaseti [ı.ö. 400·330 yak.) 131
(*) Arrianos, lskender'in Anabasis'i, çcv. Hayrullah Örs, Maarif Matbaası, İstanbul, 1 945-49 - ç.n.
132 sekizinci bölilm
(*) Plutarkhos, Büyük lskender: (Hayatı ve Savaşları), çev. Vahdet Gültekin, Rado Yayınları, lsran
bul, 1 980 - ç.n.
(**) Yunanlılarda ilk defa Anaksagoras'ın sunduğu düşünülen, çemberle aynı alana sahip bir kare ya
ratmaya dayanan geometri problemi. Çözümü olmaması nedeniyle beyhude çabaları tasvir eden
bir metafor olarak kullanılır - ç.n.
tek kişinin hakimiyeti yeniden: ksenophon, platon, isokrates, aristoteles'in -"le büyük iskendefin-siyaseti o.ıı. 400-no yak.) 133
KRALLIK VE KİTLELER
Şimdiye kadar bu bölümde krallıkla ilgili ele alınan görüşler hedef izleyicisi
nin geç klasik ve erken Helenistik dünya nüfusunun küçük bir azınlığı oldu
ğu elit Yunan düşünür ve yazarlarınınkiydi. Yunan "kitlelerinin" görüşlerini
keşfetmek için kişinin daha ziyade kamuya, resmi dini dışavurumlara ve özel
likle erken Helenistik çağın karakteristiği olan yeni imparator kültüne bak
mak gerekiyor. Görünen o ki hayatı sonrasında tanrısal olarak kayda geçmiş
Yunanlı figür, İ.Ö. 400 civarlarında Samos adasındaki fanatik oligarşik par
tizanları tarafından yarı tanrılığa yükseltilen Spartalı Lysander'dir ama kısa
süre sonra ölmüştür (395). Bundan sonra aynı rotada nihai adımlar ilk kez
Philippos sonra oğlu Makedonyalı İskender tarafından atılmıştır ve İskender
söz konusu olduğunda oligarklar kadar demokratlar da onunla aynı çizgide
ilerlemeye hazırdı - ya da belki de başka gerçekçi bir seçenekleri yoktu. Yine
de doğmakta olan hükümdarlık rejimlerini meşrulaştıracak faydalı bir propa
ganda olması için hükümdar kültü İskender sonrası halef "krallar" için hızla
-kendilerini böyle adlandırmayı seçer seçmez- çöktü (306-304; bkz. Anlatı
5). Bir zamanlar demokratik Atina Muzaffer Demetrios'un 291 'de tanrıça
Demeter'le eşit biçimde yüceltildiği bir şevk dolu pohpohlama humması gör
dü - hatta Demeter'den farklı bir tanrı olarak "onun burada mevcut olduğu
nu görebiliriz" (Athenaeus, Deipnosophistae, VI.253 ). Bu yüceltme ve kaba
pohpohlama Atina'nın Makedonyalının 322'de şehirde demokrasiyi zorla
bastırmasından bu yana kat ettiği mesafenin bir ölçüsüydü.
Anlatı 5:
Helenistik Yunan Dünyası
(İ. ö. 300-30 yak.)
1 skender'in ilk Helenistik hükümdar mı yoksa "klasik" çağın son büyük mo-
•
(*) İskender"e hürmet etmek için unvanını taklit etmek suretiyle "Büyük" diye anılıyordu (Paul Cart
ledge).
{**) Yani "Akkalı" - muhtemelen Homeros'un Truva'daki Yunanlılarıyla kurulacak bağlantının uzak
olduğu, muğlak bir hürmet unvanı (Paul Cartledge).
helenistik yunan dünyası fı.ö. 300·30 yak.) 137
(*) Ütopya kelimesi, "eutopia" (güzel, iyi yer) ile "outopia" (olmayan yer) kelimelerinin bir bileşimi
dir. Yazarın burada "(E)utopianism" kelime oyununa başvurmasının nedeni Sparra devriminin
hiçbir yerde gerçekleşmeyecek bir iyi yeri (ütopyayı) olduğu kadar, gerçekleşmesini hayal ettiği iyi
yeri (eutopiayı, ütopyanın tersine kelimenin var olduğunu ima ettiği iyi yeri) tasarladığını göster
mektir - ç.n.
142 dokuzuncu bölüm
Geriye çekilme sendromu ile ilgili günümüze gelen kanıt kısmen antik
demokrasinin mevcudiyeti sayısız umumi tartışmayla sorgusuz sualsiz kabul
edildiğinden ama aynı zamanda anti-demokratik eleştirmenler Atina'nın ra
dikal demokrasi formuna açık açık muhalefet ettiğinden de büyük ölçüde
Atina'dan gelmiştir (Ober, 1 99 8 ) . Thukydides'deki Perikles'in Cenaze
Konuşması'nda demokratik katılım idealine ateşli ateşli muhalefet edildiği
üzere, bu tip katılım politikalarını polupragmosune ( " araya girme ", uygun
olmayan kitlelerin pragmata'ya, devlet işlerine, aşırı katılımı) olarak yeniden
tanımladılar (Rahe, 1 992, s. 224 ve 8. bölüm). Bunun yerine a-pragmosune,
" birinci sınıf özel" hayatı savundular ve bu siyaset karşıtı geri çekilişin özel
leştirilmiş doğasını kibarca önerdiler.
Ancak modern demokrasilerde başarısızlığa uğrayan bazı siyasetçiler
gibi antik oligark ve diğer radikal demokrasi eleştirmenleri şu ya da bu şekil
de kamusal alandan zorla çekilmelerini aileleriyle daha fazla zaman geçirme
arzularına bağlamaz. Mesela Sokrates'i ya da en azından Platon'un
Sokrates'ini düşünün. Devlet'te hayali Kallipolis'in ( " Güzel Şehir/Devlet" )
"felsefeci krallarının" yönetici elitleri için ailenin ortadan kaldırılmasını sa
vunmuştu. Dahası Platon bizzat kendi "felsefeci kral" anlayışını bir biçimde
Sirakuzalı 1. ve il. Dionysios ya da Karadeniz'deki Herakleialı Klerkhos gibi
4. yüzyılda yaşamış gerçek, etten kemikten tiranların kariyerlerine bağlamak
ister gibidir (bkz. Sekizinci Bölüm). Böyle otoriter tasarımlar Yunan siyaseti
nin yenilenmesi ve zenginleşmesi için uzun vadeli bir gelecek sunmaz çünkü
tiran tanımı gereği ya dışarıdan ya da kurumsallaşması düzgün bir politeia'yı
savunmak üzere despotça yöneten marjinal bir figürdür. Diğer yandan Ütop
ya ya da Eutopya için hem teori hem pratikte büyük bir gelecek vardı. Elbet
te tüm siyasi düşünce -dünyayı olduğu gibi anlama ve açıklamaya çalıştığı
kadar değiştirmeye de çalışmakla meşgul olan tüm ciddi siyasi düşünce- zo
runlu olarak şu ya da bu şekilde ütopyacıdır: "Kavramın kendisinin mantık
sız olduğunu itiraf etmediğimiz sürece, [siyasi] adaleti gözden geçirmek için
en azından bir nebze ütopyacılık gerekiyor ... " (Shklar, 1 957, s. 272).
Platon'un birden fazla kez yaptığı üzere, yazarak bir ütopya kurmak
genelde anladığımız ve dünyamızı yönlendirdiğimiz kategorilerin yeniden dü
zenlenip düzenlenemeyeceği, düzenlenirse ne kadar düzenlenebileceğini sor
manın canlı bir tasvir sunan kendine has yoludur. Ancak "ütopya" kelimesi
otantik Antik Yunanca bir kelime değil ve 1 5 1 6'da Thomas More'un uydur
duğu üzere, şeklen muğlak. Ü ön eki ya Yunanca "ou" ("değil" ) ya da "eu"
( "güzel, iyi" ) yerine geçebilirdi, böylece Ütopya ilkesel olarak ya Olmayan-
tasanmda ütopya/eutopyacılık: sparta devrimi (ı.tı. 224·221) 143
Yer ya da yaşamak için Esenlikli Yer - yani ancak düşünülecek kadar iyi bir
yer ya da gerçeklikte de iyi olabilecek bir yer olurdu.
Ütopya ya da Ütopyagrafya janrı üzerine çalışan hem antik hem mo
dern akademisyenler faydalı başka ayrımlar da yaptı. Mesela, Lyman Tower
Sargent, New York Halk Kütüphanesi sergi kataloğuna (2000) yazdığı giriş
yazısında ilk önce "insan çabasıyla başlatılmış ütopyalar" ile "insan çabasını
başlatan ütopyalar" arasında ayrım yapıyor. Birinci kategori Yunan komedi
ozanlarının tahayyül etmeyi sevdiği mitsel altın çağda "otomatik hayat" hak
kındaki ütopyaları içerir (Orta Çağ Avrupası'nda Cockaigne ülkesi adını ala
cak şey). * Sargent, ikinci kategoriyle ilgili " Eski Ahit'ten bölümler, Antik
Mısır'ın Güzel Sözlü Köylüsü , * * Plutarkhos'un Lykurgos'unun Solon'u,
Ksenophon'un Kyropaideia'sının Aristophanes ve Platon'undan" bahseder.
Muhtemelen fazla genellemeci bir iddia ama Sargent modern zamanların eu
topya/ütopya ve distopyaları arasında ayrım yaparak devam ediyor ve mey
dan okuyarak şunu iddia ediyor. "20. yüzyılda eutopya ve distopya arasında
bir diyalektik vardı, toplumsal hareketlerin eutopyacı ümitleri distopya ola
rak yaratılıyor ve sonra yeni bir ütopya inancıyla devriliyordu" (Plutarkhos'un
Lykurghos'u ile ilgili yaptığı yorumlara sonra döneceğiz).
İkinci önemli ayrımı 1 967'de A. Giannini, "d'evasione" ütopyalar (ka
çış ütopyaları) ile "di ricostruzione " ütopyalar (yeniden yapımcı) arasında
yaptı ve bu ayrım 1 975'te Moses Finley tarafından yeniden ele alındı. Eleşti
rel yeniden yapımcı ütopyalar için "yüksek" ve "düşük" formlar olarak bir
alt ayrım daha yapılabilir (Doyne Dawson'ı [ 1 992] takiben). " Düşük" ütop
yalar sadece mevcut siyasi formların iyileşmesini hedefler. Klasik bir örnek,
ya "hem azınlık (zengin) hem çoğunluk (fakir) vatandaşların çıkarlarının mü
tevazı bir karışımını" üreten bir " karma" anayasa anlamında "karışım" (kra
sis) teorisi (Thukydides, kitap 8: 972, 4 1 1 'de Atina'daki Beş binler Anayasa
sı üzerine) ya da üç temel anayasal tipin (tek kişinin, bazılarının ya da herke
sin hakimiyeti) öğelerini eşit derecede karıştıran bir form olacaktır. Bu tip
" karışım" teorisyenlerinin tümünün gerideki dünyevi siyasi amacı, özellikle
İ.Ö. 4. ve 2. yüzyıllar arasında gelişen Yunan poleis vatandaşlıklarının elit ve
kitleler arasındaki gerçek dünya sınıf savaşımlarını bir biçimde rafine etmek,
ameliyat etmek ya da bunların önüne geçmekti (Fuks, 1 984).
(*) Cockaigne, bolluk içerisinde mevcut toplumsal değerlerin tersyüz edilmiş halinin deneyimlendiği
mitik bir Orta Çağ ülkesidir - ç.n.
(**) Hitabet yeteneği güçlü Mısırlı bir köylünün bir toprak sahibiyle anlaşmazlığa düştükten sonra ye
teneği sayesinde nasıl kurtulduğunu anlatan Antik Mısır hikayesi - ç.n.
144 dokuzuncu bölüm
ken çok mantıksız değildi (bkz. Ducat, 2006). Dışarıdan bazı gözlemciler
(mesela Panathenaikos'ta İsokrates) Spartalıların külliyen okumasının yaz
masının olmadığını bile iddia eder ama Aristoteles'in daha ölçülü "okuyup
yazmaya kendini o kadar adamamış"ı (hekista philologoi, Retorik, 1 3 89b >I: )
durumu daha iyi açıklıyordu. Birçok Spartalı ayrıntısıyla ve uzun uzadıya
gösterildiği üzere (Cartledge, 1978) en azından işlevsel olarak okuma yazma
biliyordu ve bir dizi elit Spartalı (Kral Pausanias, Thibron) güvenilir kayıtla
ra göre kısa yazılar kaleme almıştı. Dahası birinin (Lysander) konuşmaları
kayda geçirmesi için yabancı bir retor işe aldığı iddia ediliyor (krallığın temel
yurtiçi siyasi reformunu açıklamak için) ve diğer açılardan olduğu gibi bu açı
dan da Helenistik çağa işaret ediyor gibi görünüyor.
3. yüzyıl devrimci Spartası'nda felsefe gurusu rolüne esas aday Karade
niz'deki Borysthenesli Sphairos'tu. Naomi Mitchison'ın 1 933 yılı tarihi ro
manı The Corn King and the Spring Queen'de (Tahıl Kralı ve Bahar Kraliçe
si) ele alınışı muhteşemdir ama ne yazık ki temelde döneme ait iyi kanıt bu
lunmaması yüzünden bunun dışında pek bilinmez. Başka ne yapıp etmiş olur
sa olsun, Sphairos Stoacı'ydı. Bu yüzden, bu bölüm siyaset teorisi ve siyasi
pratik arasındaki ilişki ve entelektüellerin siyasetteki rolü hakkındaki her da
im ilgi çeken genel soruları yeniden ele alıyor (Lilla, 200 1 ) . Ayrıca Sphairos'un
Sparta devrimindeki olası rolünü spesifik olarak yeniden gözden geçiriyor:
Kral iV. Agis ve özellikle III. Kleomenes'le bağlantılı reformlar $partalı
Sphairos'un sunduğu haliyle teorik bakış açılarından, hatta belki tanımlan
mış felsefi teori ya da doktrinden ciddi biçimde etkilendi mi ?
Agis ve Kleomenes'in reformlarının siyasi ve toplumsal anlamı üzerine
herhangi tartışma Plutarkhos'la başlamalıdır ( 1 0. Bölüm'de kilit tanıkların
dan biri olacak). Bu verimli entelektüel, İ.S. 1 00. yüzyıldan on yıl önce ile
sonrası arasındaki dönemde büyük Yunanlı ve Romalıların Paralel Hayatları
için kişi seçmeye oturduğunda, aristokrat Romalı Tiberius ve Gaius Gracchus
kardeşlerin ününü es geçemeyecekti. Her ikisi de pleb tribünü olmuştur (sıra
sıyla 133 ve 123 ile 1 22'de) ve her ikisi de kanlı bir iç savaşın ortasında hala
çok muhafazakar ve büyük ölçüde homojen bir Senato'nun yönettiği Roma
cumhuriyetçi hükümet sistemine gerekli reformları sunmaya çalıştıkları için
cezalandırılarak öldürülmüştü. Plutarkhos, Gracchus kardeşlerin insanda he
yecan uyandıran hayatı hatta daha da duygulandıran ölümünü hangi iki Yu
nanlı ile -ideal olarak iki kardeş ama her halükarda bir bakıma ikili oluştura-
(*) Karş. Aristoteles, Retorik, İngilizceden çev. Mehmet H. Doğan, 6. baskı, Cogito, İstanbul, 2004,
s. 126-127 - ç.n.
146 dokuzuncu bölüm
cak iki kişi- ikna edici biçimde karşılaştırabilirdi? Yanıtı hemen, tereddütsüz
verdi: Agis ve Spartalı Kleomenes.
Plutarkhos'un kurduğu paralellik en iyi ihtimalle kesinlikten uzaktı.
Agis ve Kleomenes kardeş değildi, gerçi öldükten sonra akraba olmuşlardı:
Kleomenes Agis'in dul eşi Aigatis ile evlenmişti. Tiberius ve Gaius Gracchus
kardeşlerin reformcu oylarla Roma pleblerinin tribünü seçilirken, Agis ve
Kleomenes Sparta halkının resmi temsilcisi değildi. Sırasıyla yak. 244'ten
241 'e ve 236'dan 222'ye kadar hükmeden Eurypontos ve Agias krallık hane
danlığının soydan soya geçen krallarıydı. Yine de, bunu ilk gören kişi kesin
likle Plutarkhos olmadığı gibi, iki Spartalı kralla iki Roma cumhuriyetçi tri
bününün arasında küçük bir ortak noktadan fazlası vardı. Spartalılar da ma
kamlarının gücüne başvurmak yoluyla radikal, hatta devrimci bir toplumsal
program uygulamak istedi ve kanlı iç savaş sırasında ikisi de yerleşik güç üs
lerinin kurbanı olarak öldü. Dahası Sparta'daki krallık hiçbir surette mutlak
değildi ve kolaylıkla "makam" (arkhe) olarak (mesela Atina'daki arkhonluk
lar gibi) nitelendirilebilirdi.
Öyleyse, IV. Agis ve III. Kleomenes neden onlar gibi yaşadı ve öldü? Bu
karmaşık soruya cevap bulmada sadece Plutarkhos'un ortak Hayatlar'ına da
yanmak elbette yeterli olmaz. İlk önce, Plutarkhos'un kullanmayı seçtiği kay
nakların doğasını ve özellikle güvenilirliğini araştırmalıyız. Çağdaşı 3. yüzyıl
tarihçisi Phylarkhos her şeyden önce tercih ettiği kaynaklardan biriydi. An
cak yazdığı tarih ne kadar güvenilirdi? Eğer Phylarkhos'un en acımasız eleş
tirmeni Polybios'a inanacak olursak, "Kesinlikle, hayır" dememiz gerekir.
Hatta Phylarkhos, Roma'nın yükselişini yazan Arkadyalı tarihçi tara
fından nasıl kötü tarih yazılır sorusuna ismiyle örnek verilmişti. Polybios'u
yazma stili dışında kızdıran Phylarkhos'un faydacı tarihyazımını kurgusal,
duyguların yön verdiği trajik dramayla karıştırarak kategorik bir hata yap
masıydı. Ancak aralarında ciddi bir ideolojik sorun da vardı. Megalopolisli
Polybios 3. yüzyılın sonunda ve 2. yüzyılın başında Akhaia Birliğinin yönet
tiği aristokratik elitin içine doğmuştu. Kişinin tarihini yazarken vatansever
davranıp kendi ülkesi ya da şehrinin tarafını tutmasının meşru olduğu görü
şündeydi. Spartalı III. Kleomenes Akhaia Birliği'nin kararlı ve bir süreliğine
çok başarılı bir düşmanıydı; Polybios'un Megalopolis'ini 223'te son derece
vahşi biçimde yağmalamış ve şehre çok kötü muamele etmişti. Bu yüzden Pol
ybios Phylarkhos'un eserlerinde bulduğu genelde olumlu Kleomenes tasvirini
kabul edemezdi hatta kendini bu tasviri çürütmek zorunda hissetmiştir.
O zaman doğrusu ne ? Plutarkhos 'un olgular kadar yorum için
tasarımda ütopya/eutopyacılık: sparta devrimi (i.ö. 224-221) 147
Phylarkhos'a dayanma tercihi ne yazık ki son sözü söylemiyor. Olsa olsa mo
dern anlarımızın Phylarkhos, Polybios ve Plutarkhos'un birbirleri arasında
görece basit olanı muhafaza etmesi gibi olgularla ve bu olguları yorumumu
zun Sparta tarihindeki en önemli olduğu kadar en kafa karıştırıcı olaylardan
biriyle tutarsızlık içerisinde olmayacağını iddia edebiliriz. Bu olayın bu kadar
kafa karıştırıcı olmasının bir nedeni de tüm Antik Yunan (ya da Roma) tari
hindeki kadınların sadece önemli değil siyasi açıdan da çok belirleyici bir ro
lü olduğunu kesinlikle söyleyebileceğimiz oldukça nadir olaylardan biri ol
ması. Aristoteles bir yüzyıl önce Politika'da ( 1 269b30-32) "Sparta hakimiye
ti zamanında birçok şey kadınlar tarafından yönetiliyordu" [404-371] diye
yazmıştı. 244 ile 22 1 yılları arasında bu akla pek yatmayan iddia gerçek bir
töz ve kanıt kazanır. III. Kleomenes'in IV. Agis'in dul eşiyle evlendiğini daha
önce söylemiştim. Plutarkhos, bize eşinin katlinin öcünün ateşiyle yanan ve
Agis'in ölmesine neden olan reform programını yürütmeye bir o kadar heves
li olan Agiatis'in ikinci eşi Kleomenes'i reformcu emellere sahip olması yö
nünde ikna ettiğini göstermiştir. Agis'in annesi Agesistrata ve anneannesi Ar
khidamia da vardı, Plutarkhos Agis'e tam destek vermiş bu kadınlardan gü
venle "Spartalıların en zenginleri" diye bahseder (kadınlar kadar erkekleri de
katarak). Ve en önemlisi oğlundan önce III. Ptolemaios'un sarayına rehin gö
türülen Kratesikleia da orada kanlı hizip savaşları (stasis) içinde öldürüldü.
Daha önce bahsedildiği üzere, stasis 5. ve 4. yüzyılda olduğu gibi 3 .
yüzyılda d a Yunan dünyasına çektirmeye devam etti (Fuks 1 984). Yeni olan
Sparta'nın da -bir zamanlar düzenli ve iyi yönetimi, yani eunomiası, istikrarı
ve tek sesliliği, yani homonoia'sı ile ünlü şehir- artık diğer Yunan şehirleri gi
bi stasis'ten muzdaripti. Buradaki koşulun kökeni, başka yerde de olduğu gi
bi, bir zamanlar ve bundan uzun süre sonraya kadar Sparta topraklarının
tüm vatandaşlar arasında eşit dağıtıldığı mitosuna rağmen, toprak sahipliği
ve dağılımındaki giderek artan aşırı eşitsizlikti. Aslında durum hiçbir zaman
böyle olmamıştı: Her zaman diğer Yunan şehirlerindeki gibi zengin ve fakir
Spartalılar olmuştu (Hodkinson, 2000). Ancak bir Spartalı kanuni olarak be
lirlenmiş minimum doğal ürünle bir asker sofrasına (suskanion, sussition)
katkıda bulunamazsa, tam vatandaş statüsünden vazgeçiyor ve hupomeiones
( "aşağı olanlar" ) altsınıfının bir üyesi oluyordu. Bu süreç 5. yüzyılın sonuna
doğru daha kötüye doğru gitmeye başladı ve bu kötüye gidiş daha sonra da
böyle devam etti.
Bu toprak yoğunlaşmasını sağlayan mekanizmalar tam olarak neyse
(modern akademisyenler bu sorun konusunda antik kaynaklar gibi ayrılmış-
ıJı8 dokuzuncu bölüm
tır) temel neden muhtemelen Sparta oligan thrôpia'sıydı - yani İ.Ö. 400 ile
250 yılları arasında vatandaş topluluğu üç binden sadece yedi yüze düştü;
bunlardan sadece yüzü büyük toprak sahibiydi. IV. Agis'in ezilmiş Yunan
köylülerinin her yerde attığı karakteristik sloganların bir versiyonunu (borç
ların kaldırılması ve toprağın yeniden dağıtımı) ilan ederek ıslaha girişmesini
sağlayan bu kötü durumdu. Agis'in akrabaları olan ya da başka bağlarla ona
bağlı bulunan bir avuç zengin birey istisna, zengin Sparta öngörülebilir bir
grup olarak bu kanunlara direndi ve yine bir o kadar öngörülebilecek biçim
de emellerini savunması için diğer kral il. Leonidas'a döndü. Agis, başlangıç
ta onlar için yeterli bir düşmandı. Leonidas sürgüne gönderildi, hatta borçlar
iptal edildi ve klaria diye bilinen yazılı ipotek anlaşmaları (arazi anlamına ge
len klaros'tan geliyor) sembolik ve umumi olarak yakıldı.
Fakat Agis ancak buraya kadar başarabildi. Planlanan toprağın yeni
den dağıtımı meselesine dönmeden önce yurtdışında, Korinthos kıstağında,
aşağılayıcı bir muameleyle karşılaştı ve Sparta'ya dönüşünde düşmanları ta
rafından en yakın akrabaları ile birlikte öldürüldü. Faydacı açıdan zorunlu
olduğu kadar ahlaki açıdan meşru reform emeli on beş sene askıya alınmak
zorunda kaldı. Biraz şaşırtıcı ama girişimi başlatan 236'da Agias'ın tahtına
geçen Leonidas'ın oğlu Kleomenes oldu. Agis'ten farklı olarak Kleomenes dış
politikanın da iç meseleler kadar önemli olduğunu anladı ve yurtdışındaki bir
dizi askeri başarının neden olduğu iç reform yolunu hazırladı. Bunlar arasın
da en önemlileri Sikyonlu Aratos ve başında bulunduğu Akhaia Birliği'ne
karşı kazandığı savaşlardı. Daha önce bahsettiğimiz üzere Megalopolis'in
223'te yağmalanması bu başarılı girişimin zirvesi oldu ve Kleomenes Sparta'yı
371 'e kadar şehrin sahip olduğu uluslararası egemen konuma geri getirecek
miş gibi bir intiba yarattı.
Ancak Kleomenes sadece üstün bir askeri lider değil, yurt içinde son
derece etkin bir reformcuydu, hatta muhtemelen toplumsal devrimciydi.
Agis, toprağın radikal biçimde yeniden dağıtımını önermişti: Spartalılar için
4.500, Sparta devleti sınırları içerisinde kendi yarı özerk cemaatlerinde otu
ran ama Sparta vatandaşı olmayan Perioikoi için 15 bin parsel nihai hedefle
ri arasında sayılıyor. Gerçi Agis böyle bir toprak reformunu sadece önerdi.
Fakat Kleomenes 227'den itibaren yaklaşık bu çapta bir yeni toprak dağıtımı
programını yürüttü. D ahası planı sadece Perioikoi'yi kapsamıyordu .
Sparta'nın serf benzeri tarım işçisi olan Lakonya helotlarının yaklaşık altı bi
nini onların nakit olarak ödeyebileceği bir azatlık vergisi karşılığında özgür
lüğe kavuşturdu. Bu eski helotlar böylece daha önce üzerinde zorla çalıştığı
tasanmda ülopya/eutopyacılık: sparta devrimi [ı.ö. 2211-221) 11J9
bir parça toprağın sahibi oldu. Pakete Kleomenes'in çok sayıda yabancı para
lı askeri de dahil edildi çünkü bu askere alma biçimi Kleomenes'in askeri re
formlarında kilit bir rol oynuyordu. Bu reformlarla yozlaşmış ve çağı yakala
yamamış Sparta ordusunu Antigonos Makedonya'sı ve Ptolemaios Mısır'ının
koyduğu en iyi Helenistik standartlara çıkarmaya çalıştı.
Dirençli siyasi düşmanlarının reformlarını engellememesini ya da tersi
ne çevirmemesini garanti etmek için ilk önce onları öldürdü ve sonra onu de
virmek için kullanılabilecek siyasi kurum ve yapıların kontrolünü kişisel ola
rak ele aldı. Eforos makamındakiler öldürüldü, patronomos makamının ya
ratılmasıyla Gerousia manipüle edildi. * Ve hatta erkek kardeşi Eukleidas'ı
Eurypontos tahtına geçirerek ikili monarşiyi etkin biçimde ortadan kaldırdı.
Kleomenes, modernleşmeci Helenistik kral imajıyla tutarlı olarak Sparta sik
kelerine başının tasvirini koyan ilk Sparta kralı oldu (Palagia, 2006, s. 209).
Kleomenes'in reformları ekonomik ve siyasi düzlemle de sınırlı kalmadı. Ly
kurgos'a ait olduğu düşünülen rejimi onarmayı hedefleyerek, büyük çaplı bir
toplumsal reform yaptı: Tüm muhtemel erkek vatandaşlar için kapsamlı ve
tek tip bir eğitim, asker sofralarında komünal yaşam ve çoğu yeni alınmış ye
tişkin savaşçıların sürekli eğitimi.
Kleomenes sadece (radikal) bir reformcu değil de, toplumsal anlamda
devrimci ve muhtemelen ideoloji hatta felsefe açısından bilgili ve bunların ışı
ğında hareket eden bir devrimci olabilir miydi? Stoa okulunun haleflerinden
Sphairos ve Persaios'un üçüncü yüzyıl Sparta'sı hakkında yazdıklarının bilin
mesi en azından doğrudan Stoacı bir etkinin bulunduğu ihtimalini gösteriyor.
Dahası, Sphairos'un Kleomenes'le yakın arkadaş olduğunun bilinmesi bu ih
timali oldukça kuvvetlendiriyor. Kleomenes iktidardayken ve reformlarını
yürütürken muhtemelen Sparta'ya gelmiş ve düşüşünden sonra onunla birlik
te Mısır'a kaçmış olduğu bildiriliyor. Sphairos, dünyayı değiştirme konusun
da alışılmışın ötesinde pratik kaygıları olan ve Stoa ideallerinin pratiğe geçi
rildiğini görmek isteyen önemli bir Stoacı filozoftu. Kleomenes'te potansiyel
bir Stoacı " bilge adam" ve fikirlerinin pratikteki aracını görmüş olabilir.
Andrew Erskine ( 1 990, 6. Bölüm) Kleomenes'in toplumsal reform pa
ketinin, özellikle yenilenen eğitim sistemi ve komünal asker yemeği fikirlerini
(*) Eforos: Devlet denetçileri, halkın aristokratik hükümete karşı açtığı savaşta alt sınıfların savunu
cusu olarak onaya çıkmışlar, M. Ô. 7. yüzyıldan itibaren memur olarak devlet teşkilatı içinde
önemli bir yer almaya, hatta kralları bile denetimleri altında bulundurmaya başlamışlardır.
Patronomos: Kleomenes'in eforosların yerini alması için yarattığı makam.
Gerousia: Otuz kişiden meydana gelen ihtiyarlar meclisi, altmış yaşını doldurmuş, asil ihtiyar
lardan meydana gelen danışma meclisiydi - ç.n.
150 dokuzuncu bölüm
maşık hikayeler sadece çok uzun süren imparatorluğunda değil (l.ö. 27'den
l.S. 14'e kadar) ölümünden sonra da devam etti - firavun tarzı hanedanlık mo
zolesinin dışında kendi kaleme aldığı Res Gestae (Başarılı işler) metni yoluy
la. Bu kurgu, onun eşi benzeri olmayan otoritesinin eşsiz konumunun sadece
evrensel izne ve imparatorluk tebaalarının onu "princeps" ya da "patron" ilan
etmesine dayandığını iddia ediyordu. Acı gerçek şu ki o capo di capi, patron
ların patronuydu - ya da Edward Gibbon'ın zekice ifade ettiği şekliyle sözde
hakim güç Senato'nun ama aslında kendi dayattığı hüküm lerine uyar gibi gö
rünen "ince bir tiran"dı. Çok daha sonra gelen bir imparatorun, Hadrian'ın, hü
kümdarlığında bilgili bir imparatorluk hizmetlisi olarak görev yapmış Sueto
nius'un yazdı ğı Augustus'un Hayatı'nın sonundaki dikkate şayan bölüm dili
nin altındaki baklayı çıkarır.* Augustus, vasiyetnamesinde sadece halefini ata
mamış, -eğer sadece gayrı resmi bir princeps ise şartlarda bir çelişki vardı
Senato'ya serinkanlılıkla istek olduğunda maliye ve askeri görevlerin impara
torluk azatlıları ndan birine verilebileceğini söylemiştir. Çoğu Yunan kökenli
olan bu eski köleler kanuni olarak Augustus'un kişisel hanesine, familia Cae
saris, aitti ve de facto azat edildikten sonra bile şahsi olarak aidiyetleri sürü
yordu. Bu im paratorluk hizmetlileri herhangi senatörden daha çok güç uygu
luyordu; bu durum da Claudius gibi (l.S. 41-54) basiretsiz denemese de daha
zayıf bir imparatorun hükümdarlığında büyük çatışmalara yol açmıştı. Erken
dönem imparatorlarının hiçbiri kesinlikle basiret sahibi değildi ve ruh sağlığı
ciddi derecede bozuk olanların sayısı az değildi. Neron'un (l.S. 54-68) intiha
rı genel bir iç savaş başlattı ve 68'den 69'a kadarki dönem "dört imparator yı
lı" olarak** bilinir.
Merkezde istikrar ancak Vespasian liderliğinde (69-79) Flavius haneda
nı tahtı ele geçirince sağlandı; Augustus'un kurmayı ve miras bırakmayı başar
d ığı şey aslında bir hanedanlık monarşisiydi. Dahası Senato'nun resmi bir bel
geyle imparatorun konumunu resmen kanun (ların) üstüne koyarak attığı man
tıklı ve dürüst adım Augustus'un az sayıdaki bir nebze aklı başında erken dö
nem haleflerinden biri olan Vespasian'ın hükümdarlığında gerçekleşti. Nasıl
Polybios'un büyük tarihçiliği Roma'nın Cumhuriyet rejimi altın da "dünya" ha·
kimiyeti ile ilgiliyse, Tacitus'un büyük tarihçiliği de Principatus'un Cumhuriyet'in
(*) Tranquillus Gaius Suetonius, On iki Caesar'ın Yaşamı, Latinceden çev. Fafo Telatar, Gül Ozak
türk, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2008. Suetonius (yak. 69-75-lJO'dan sonra), Julius Cae
sar'dan Domitian'ın hükümdarlığına kadar süren bir dönemi kapsayacak şekilde on iki Roma im
paratorunun biyografisini yazmıştı - ç.n.
(**) Adını 69'da aynı yıl içerisinde art arda tahta geçen Galba, Otho, Vitellus ve Vespasian'dan alır -
ç.n.
154 anlatı 6
(*) Rodoslu Panaitios: (d. 1.0. 1 80 ö. l.ô. 109) Stoa felsefesini Roma'ya getiren filozof. Yunanlı ta
-
rihçi Polybios'un yakın arkadaşıdır. Peri tou Kathekontos (Ödev Üzerine) Cicero'nun De Officiis
( Görevler Üzerine) adlı eserine ilham kaynağı olmuştur.
Apamealı Poseidonios: (d. l.ô. 1 35 ö. 1.0. 5 1 ) Panaitios'un öğrencisi. Stoacılıkla Platon ve
-
yaset felsefesini olduğu haliyle dünya anlayışına oturtur ve belki de kendi kişi
sel sınıf çıkarını dosdoğru, çekinmeden, açık açık tüm Roma dünyasının ahla
ki esenliği ile eşleştirdiği için ona minnettar olmalıyız. Siyasi cemaat anlamında
devleti beşeri medeniyetin ilerlemesi kadar itaatsizlerin toplumsal kontrolü için
kanun temelli bir çerçeve olarak görüyordu. 1 8 . yüzyıl Aydınlanması'nda derin
etkisi olmuş temel bir incelemesinde (De Officiis) iddia ettiği üzere, bu devlet,
dağıtımı ne kadar eşitliğe aykırı ya da haksız yapılırsa yapılsın özel mülk, özel
likle emlak aidiyetinin muhafazası için bulunmuştu.
Romalı Stoacıların da asıl Yunan kurucularının öğretilerini hem top
rak hem menkullerde muazzam maddi servete sahip -Antik Yunan standart
larına göre- elit yönetici sınıfının maddi çıkarlarına uyarlamak için kullan
ması açınlayıcıdır (bkz. Duncan-Jones, 1 982, 1 . bölüm, Genç Plinius'un mu
azzam mülkü üzerine). Ahlak üzerinden konuşmak gerekirse, başlangıçta bir
Stoacı'nın "kayıtsızlık" göstermesi gereken servet simyagerce olumlu bir Ro
malı erdemine dönüştürülmüştü. Aristoteles de kişi yeterince büyük bir mad
di servete (oldukça büyük) sahip değilse tam anlamıyla erdemli sayılamaya
cağını iddia etmişti - mesela megalophrosune, yüce gönüllülük erdemi sergi
lemek (hiçbir biçimde alicenap konukseverlik değil, onun yerine daha az ser
veti olanlara daha temel maddi yardımı içeriyordu). Aristoteles, yine de kuru
cularının servet mülkiyeti aidiyeti ayrıcalığından öte üstünde yeterli çalışma
dığı bir düşünce sistemi içerisinde çalışmakla kısıtlanmamıştı.
Bu son kapsamlı bölümün esas konusu Plutarkhos hem Antik Yunan
hem modern Roma dünyalarında gidip geliyordu. Yaklaşık i.S. 46'da İç Yu
nanistan'da, Delphi yakınlarında küçük bir kasaba ya da köy olan Khairone
ia'da doğmuştu. Orada sadık ve kendini adamış bir vaiz olarak çalıştı. Ancak
aynı zamanda Roma vatandaşıydı ve metropolis bağlantıları olan güçlü, en
telektüel arkadaşları vardı. Böylece hem Yunan hem Roma felsefi gelenekle
rinin varisi oldu. Ve hırslı bir okuyucu ve yazar olduğundan bu mirasa bor
cunu akla hayale gelebilecek en kapsamlı biçimde ödeyerek sergiledi. Bir dizi
gençlik eseri deyim yerindeyse "nereden geldiğini" gösterir.
Herodotos 'un Kötücüllüğü Üzerine'de büyük Yunan-Pers Savaşları ta
rihçisini hem suç hem ihmal konusunda birçok hata yapmakla eleştirmişti.
İkinci konuda ikisi çatışır. Boiotialı vatansever Plutarkhos hemşerisi Boiotia
Thebeslilerinin adaletsizce aşağılandığını düşünür. Thebes'in yönetici elitinin
ahmakça "Medleştiğini" (yani Perslilerin tarafını tutmuştur) kabul eder ama
Thermopylai 'de Spartalı Leonidas yönetiminde savaşan Thebeslilerin
Herodotos'un iddia ettiği gibi istemeye istemeye esir olduğu doğru değildir,
siyasetin sonu? plutarkhos'un dünyası (ı.s. yak. ıoo) 159
Yüz elli yıl önce, mesela Caesar, İ.Ö. 49'da Rubicon'u aşmadan, yaz
mış olsaydı, bu yazılar Roma Cumhuriyeti diye bilinen eşsiz devlet yönetimi
16o onuncu bölüm
altında kişinin siyaseten nasıl davranacağı ile ilgili tavsiyeler olabilirdi. Tam
tersi yönde birkaç acınası modern itiraz olsa da, Yunan siyaset teorisi ya da
pratiğinin kabul edebileceği herhangi anlamda bir demokrasi hiçbir zaman
olmamıştı. Gördüğümüz üzere, aslında Yunan demokrasisi Helenistik dö
nemde, İ.Ö. 2. yüzyılda yok olmuştu. Bu ölümün Roma'nın yükselerek Hele
nistik Yunan dünyasının önüne geçmesiyle çakışması da tesadüf değildi. Ro
ma Cumhuriyeti hükümdarları bırakın pratiğe geçirilmesine, Yunan demok
rasisi ideallerine hiçbir zaman sıcak bakmadı. Ve ellerinden geldiğinde, ona
karşı çıkmada ya da bastırmada aktif rol oynadılar (de Ste. Croix, 1 983, s.
386, sayfa 300-26 ve Ek 4). Gaius Gracchus gibi birkaç Romalı radikal siya
setçi Yunanlıların demokratik kavramlarını benimsemeye istekliydi ama kısa
sürece zorbaca bastırıldılar. Ve sistem bizzat nihai gücün popu/us ya da hal
ka dayandığı imajıyla inatla demokrasi dışı ya da demokrasi karşıtı kaldı (po
pu/ustan kasıt alabildiğine genişlemiş Roma dünyasında Aristoteles'in polis
tarzı demokraside olabilecek en üst sınır dediği on binden kat kat fazla, bir
kaç yüz bin civarında kombine Romalı statüsüne dayanan vatandaşlık). Ha
kiki kentli proletarya " Roma ayaktakımı"nın bizatihi mevcudiyeti (Brunt,
1 966) Yunanlıların demos diyebileceği kitlenin gücünün elinden alınmasının
kanıtıdır. Hatta Cumhuriyet, en nihayetinde kendini demokratikleş-tirmemiş
ve demokratikleştirememiş olduğu için Julius Caesar'ın Rubicon Nehri'ni ge
çerken başlattığı iç savaşın son raundunda yankılı bir gürültüyle düştü.
Cumhuriyet'in yerine geçen yeni bir monarşi çeşidi, Gibbon'ın parlak
ça ifade ettiği üzere "cumhuriyet formlarından biri kılığında diktatörlük"tü.
Monarşi çeşitli formlarıyla Miken, Homeros, Hesiodos dönemlerindeki kral
lıklardan bu yana Yunan siyaset tarihi ve kültürüne işlemişti. En yakın za
manda cisimleşmesi Marcus Antonius'un kendini son Helenistik bölge mo
narşilerinde, Kraliçe VII. Kleopatra'nın partneri olarak Mısır Ptolemaios ha
nedanlığında, yarı firavun konumuna çıkarmasıydı. Ancak Roma siyasi jar
gonunda rex ("kral " ) lanetlendiğinden Augustus akıllılık ederek Marcus An
tonius monarşisine karşı güçlü bir propaganda aracı kullanmıştı. Kendisine
gelince, de facto monark olmasına rağmen hesapçı davranıp sadece eski dü
zeni yeniden kurduğunu iddia etmişti. Yeni rejimin " iyileştirilmiş
Cumhuriyet"in ötesinde bir ismi vardı: Principatus ya da şeflik. Plutark
hos'un Yunan okuyucularının İ.S. 1 00 yılında mücadele etmek zorunda kal
dığı düzen bu yeni Principatus'tu - ya da daha ziyade kendi incelemesinin öğ
rettiği üzere adapte olmayı öğreneceklerdi. Bugün belki biraz yanıltıcı biçim
de "İkinci Sofist" diye bilinen dönemin incisiydi. Bu dönem, İ.S. 1 . yüzyıl or-
siyasetin sonu? plutarkhos'un dünyası (i.s. yak. ıoo) 161
nın ideal nezaketi (praotes) faydacı vurgusu dışında her zamanki geleneksel
muhafazakar siyasetten ibaret. Plutarkhos, Romalı yöneticilerinin onlara
bahşettiği özgürlükten fazlasının kitlelere zararlı olacağını iddia edecek sinire
sahipti ( 824bc). Ancak Plutarkhos her şeyden önce ve daha kesin biçimde Ro
ma İmparatorluğu'ndaki Yunanlıların güçsüzlüğünü, "talihin geride uğruna
rekabet edebileceğimiz hiçbir ödül bırakmadığı" bir dünyada nasıl hapsol
duklarını dile getirir (824def).
Plutarkhos'tan bir kuşak sonra İ.S. yak. 1 50'de, Yunanlı bir profesyo
nel rhetôr (hitabetçi, konuşma yazarı) hermetik konuşmanın -ve belki de her
metik tefekkürün- başyapıtını türetti. Mysia'daki (Kuzeybatı Türkiye) yeni
şehir Hadrianotherae'dan gelen Publius Aelius Aristides (Roma ve Yunan
isimlerinin ince bir kombinasyonu) Roma imparatorluk sisteminin "tek bir
kişi altında ... mükemmel bir demokrasi" olduğunu yazdı (özellikle 26.60,
karş. 90). Ancak bu yaklaşımın asil demokratia kelimesinin nihai alçaltılma
sı anlamına geleceğini iddia edeceksek, varsayımımızın yanlış olduğu kolay
lıkla ispatlanacaktır. i.S. 330'da Roma İmparatorluğu resmen ağırlıklı olarak
Yunanca konuşan doğu ve Latince konuşan batı arasında ikiye ayrılmıştı, her
iki bölge de İmparator Büyük Konstantinos ( 3 1 2-337 arasında tahtta) tara
fından Konstantinopolis (eski Byzantion) olarak bilinen Yeni Roma'dan yö
netiliyordu. Bizans imparatoru Jüstinyen (527-565) zamanına gelindiğinde
İtalyan yarımadasında bile eski Roma'nın eski siyasi konumu çoktandır geri
lemişti, demokratia "isyan" anlamına bile gelebiliyordu. Sic transit gloria de
mocratiae. *
ONBİRİNCİ BÖLÜM
Yunan Mirası ve Günümüz Demokrasisi
Bir Roma senatosu tasviri.
Demokrasinin, şimdiye dek zaman zaman denenmiş tüm diğer yö
netme biçimleri hariç, en kötü yönetme biçimi olduğu söylenmiştir.
Winston Churchill, 11 Kasım 1947'de Avam Kamarası'na
yaptığı konuşma
Nous vivons a une epoque ou l'on peut tout discuter mais, etran
gement, il y a un sujet qui ne se discute pas, c'est la democratie.*
Jose Saramago [Nobel ödüllü yazar 1998), 24 Kasım 2006,
Le Monde'a verdiği röportaj
(*) Her şeyi tamştığımız bir çağda yaşıyoruz ama tuhaftır ki tartışamadığımız bir konu var, o da de
mokrasi - ç.n.
168 onbirinci bölüm
(*) A.N. Whitehead'in Platon'la ilgili ünlü deyişine gönderme yapıyor - ç.n.
yunan mirası ve günümüz demokrasisi 169
(*) 2500 yıl önce Kleisrhenes'in savunucularına uygulanmışrı: bkz. Beşinci Bölüm (Paul Cartledge).
170 onbirinci bölüm
leştirilmiş ruh ahlakını getirme vurgusunu paylaşıyordu. Kişi bariz bir örnek
le her kötü insanın köle olduğuna dair Stoacı görüşü hatırlayabilir: köle ve
özgür insan arasındaki nihai, gerçek dünyaya ait yasal ayrımı çökerten ve o
zamana kadar köleliğin oynadığı önemli rolü Yunanlıların vatandaşlığa dair
imgeleminde göz ardı eden bir numaradır (bkz. Cartledge, 1 993 ve de Ste.
Croix, 2004, s. 34 7).
Hıristiyanlığın çeşitli formlarının nihai yükselişi artık ölümsüz olduğu
varsayılan ruha teorik açıdan odaklanma şeklini iki yoldan pekiştirdi. Birin
cisi, ölüm sonrası hayat -ümit edildiği üzere ebedi hayat- bu gözyaşları vadi
sindeki* bedbaht dünyevi hayattan katbekat önemli kabul edilecekti. Üçüncü
yüzyılda yaşamış Afrikalı Hıristiyan Tertullian'ın unutulmaz sözleriyle,
Atina'nın Kudüs'le ne işi vardı? İkincisi, bizzat İsa'ya atfedilen ders -"Sezar'ın
hakkı Sezar'a"- Kilise ve Devlet'in kurumsallaştırılmış ayrımını ve ilk Hıris
tiyan İmparator Konstantinos'un liderliğinde Kilise'nin zaferini (ya da daha
ziyade Katolik/Ortodoks dogmanın * * özellikle tercih edilen bir kolunun zafe
rini) muştuluyordu. Geoffrey de Ste. Croix'nın ( 1 983) yerinde gözlemine gö
re, Hıristiyanlık insanla insan arasındaki ilişkiler hakkında diyeceği gerekli
şeyler olsa da, insanla insan arasındaki ilişkiler hakkında söyleyebileceği pek
bir şey yok - o az şey de pek açınlayıcı değil.
Benzer şekilde, yine de Yunan siyasi /ogos'unun * * * mirası vardı: Hıristi
yan geç antikitesinden, erken dönem Ortaçağ Bizans'ına ve son olarak Güney
Avrupa Rönesans'ına özellikle Venedik şehir devletine, gelişine kadar. Geçişi
ve kabulü aralarında yine ön planda Venedik'in bulunduğu bazı Orta Çağ şe
hir devletlerinin dönemsel cumhuriyetçilikler tarafından kolaylaştırılmıştır.
Gerçi bunu kuvvetli biçimde Helen mirasına dayandırmak zordu (Nelson,
2005'e saygıyla). Erken modern dönemde iki karşıt görüş ortaya çıktı. Bir
yanda, Machiavelli'den itibaren "klasik cumhuriyetçilik" geleneği, hem il
ham hem ülkü açısından Yunan'dan çok Roma olsa da (yine Nelson, 2005'e
saygıyla) antik etkisiyle gelişti. Diğer yandan, John Locke'un neredeyse doğ
rudan Amerikan Devrimi'ne kadar geri götürülebilecek liberal, devlet temelli
lardan tarihçi ve düşünürlerin (mesela Williams, 1 993) teorisinde yer aldı. Di
ğer tarihçiler, felsefe tarihçileri ve siyaset teorisyenleri (özellikle Barber, 1 984)
savaşçı azmiyle yorgun modern "demokrasi"yi canlandırmak için Yunanlıla
ra geri dönmede pratik bir değer gördü. Böylece "kuvvetli" -yani yeniden ya
pılandırılmış ve katılımcı- ama içermeci ve dışlamayan (kadınları ve diğer
azınlıkları), doğuma değil sözleşmeye dayanan demokrasinin peşinde olduk
larını gösterdiler.
Onlara göre, büyük ulusal ve yerel sorunların komünal tartışma tara
fından çözümü, tüm toplumsal problemleri teknokratlıkla aşmaya çalışan ve
niteliksel ahlak yargısı yerine finansal açıdan ölçülebilir etkinliği tercih eden
sözde uzmanların egemen "akıl" saplantısına karşı bir desideratum, arzulanır
bir şeydi. İleri teknoloji ve demokrasi eşölçülemez olduğundan değil - prensip
te: problem yukarıda belirtildiği üzere kültür ve eğitimle ilgili. Zamanımıza
dair ümit veren bir işaret belki de A People's Parliament: A (Revised) Bluep
rint far a Very English Revolution (Halkın Parlamentosu: Son Derece İngiliz
Bir Devrim İçin [Gözden Geçirilmiş] Plan) başlıklı eserdir (Sutherland, 2008).
Ancak gerçekçi olup kitabı, başladığımız gibi, tezatlıkla sonlandırma
lıyız. Simonides (bkz. İkinci Bölümdeki deyiş) erkek egemen, küçük ölçekli
Antik Yunan devletlerinin dünyasında kendinin farkında olmadan, kesin bi
çimde ve özetle, polisin bir insana öğrettiğini -yani erkek cinsiyetine sahip ki
şiye hem vatandaş olması hem de nasıl vatandaş olması gerektiğini öğretir
söyler. Yukarıda özetlenen genişletilmiş siyasi vizyon açısından, geleceğin va
tandaşına -artık elbette erkek olduğu kadar kadın da- yaklaşık olarak koz
mopolitçi demokratik siyasetin yeni ekolojisine çevresel düzlemde uyabilecek
farklı tür bir siyasi hayvan olması öğretilmelidir.
EK 1
Seçilmiş Metin ve Belgeler
[Önsöz konulmadı]
Eğer biri tiranlık kurmak ya da bu amaçla yardım etmek ya da demokrasiyi orta
dan kaldırmak ya da Atina Halkı'ru anayasasından mahrum bırakmak için isyan
ederse, bu kişiyi öldürecek kişiden arınması istenmeyecektir. Ve Atina'da demok
rasi kaldırıldığında, Areopagos Meclisi üyelerinin Areopagos Tepesi'ne gitmesine,
toplanıp meclis kurmasına, herhangi mesele için karar almasına izin yoktur. Eğer
demokrasi kaldırıldığında herhangi Areopagos üyesi Areopagos Tepesi'ne giderse
ya da toplanıp karar alırsa, kendisi ve ardından gelenler haklarından mahrum bı
rakılacak, mülküne el konulacak ve vergi payı Tanrıça'ya ait olacaktır... [Kanu
nun çıkarılma sebebini veren maddeler çıkarılmıştır.]
EK 2
'"Yaşlı OUgark": Titiz Bir Okuma
Eserin kendisi gibi teamüle dayalı İngilizce başlığı -Gilbert Murray sağolsun- son
derece tuhaf. Ksenophon'un tamamı günümüze kalmış eserine yanlışlıkla eklene
rek aktarılmıştır ama kesinlikle Attika (Atina) diyalekti olsa da, tarzı Ksenophon'un
değildir. Muhtemelen daha Antikite'de Atinalıların anayasası (politeia) üzerine
diğer eserlere verilen aynı başlık verilmişti ama bu durum oldukça kafa karıştırı
cı olabilir çünkü hem yaklaşım hem içerikte 330'ların Aristotelesçi Athenaiôn Po
liteia'sından oldukça farklıydı. Aslında o kadar farklıydı ki İ.Ö. 5. yüzyılda Sicil
yalı retorik ustaları tarafından yazılmış retorikten öte primitif felsefi sofistike mu
hakemesiyle ile gurur duyan bir epideixis, teşhirlik saf retorik eseri olarak görül
müştü. Sofistike kelimesi tam da kolektif -ve olumsuz biçimde- Sofist olarak eti
ketlenen retorikçilerle -ve diğer yetenek avcılarıyla- ilintilendirilen hareketten ge
liyor. Büyük 'S' harfiyle Sofistler Atina'da ve Yunan dünyasında diğer yerlerde de
5. yüzyılın ortasından itibaren varlıklarını hissettirmeye başlamışlardı (bkz. 6. Bö
lüm).
Janr ve amaç sorularını derinlemesine inceleyecek yer yok ama " Yaşlı Oli
gark" bence çok ciddi bir faydacı siyasi risale, hatta 1.ô. 5. yüzyılın üçüncü çey
reğinde ortaya çıkıp 4 1 1 'de Atina'da Dört Yüzlerin oligarşik karşı devrimiyle eş
leştirilen risale furyasında zirveye ulaşan bazen demokrasi taraftarı ama genelde
demokrasi karşıtı risale literatürünün çok erken bir örneği olarak okunmalıdır
(Cartledge, 2008, 2. Bölüm). Hem metinler arası hem bağlamsal çeşitli nedenler
den dolayı en makul tarihlendirmenin 420'lerin ortaları olduğunu düşünüyorum,
yaklaşık bu zamanlarda -tesadüf değil- önde gelen oligarşik teorisyen ve siyaset
çi Antiphon ajitasyona dayalı ve propaganda amaçlı mahkeme konuşmalarının
versiyonlarını "yayımlamaya " başlamıştı (bkz. Cartledge, 1 990). Bu eserler, baş
ka yoksa, muhtemelen Attika nesrinde yazılmış, günümüze kalmış en erken ör
neklerdir ve bu yüzden de ilginçtirler. Yine de itiraf etmek gerekirse olmayan oli
garşik siyaset teorisinin kaba ve çelişkilerden uzak pratik uygulaması olmakla
kalmayıp, odaklanacak başka ne tür varsa ilgilenir. Yazarının "yaşlı" olup olma
dığı kesin değil, görece genç ve deneyimsiz biri olmasının daha muhtemel olduğu
nu düşünüyorum. Kesinlikle bir oligarktı, gerçi belki olağanüstü esnek ve faydacı
biriydi. josiah Ober'in ( 1 998) bu eseri " demokratik Atina'da siyasi çekişme"nin
keskin bir incelemesine çıkış noktası almada yeterince makuldür. Yine de yazarın
kendisi bilinçli bir paradoksla "en kötü" anayasayı Atina dimos'u için en iyi ha
line getirir ve görünen o ki demokrasinin ya dışarıdan devrilmesi ya da içeriden
reforme edilmesi dışında bir olasılık düşünemez.
Bu kısa eserin argümanı özetle şöyle: Demokrasi kesinlikle iyi bir şey değildir
ama Atina'da ve Atina için mantıklı ve saldırıya karşı güvenlidir (hem içeriden
hem dışarıdan). Atinalılar beceri gerektiğinde eliti kullandı ama sıradan insanlar
siyasi makamı ele geçirdi ve nihai kararları kendi çıkarlarına aldı. Olağandışı koz
mopolit Atina kölelere ve metoikoslara (vatandaş olmayan mukimler) büyük öz
gürlük bahşetti çünkü verecekleri ekonomik hizmet bunu gerektiriyordu. Atinalı
lar zorunlu, yasal maddi mecburiyetler yoluyla içeride eliti ve müttefikleri yöne
ten donanma becerileri dışında Atina Halk Mahkemeleri yoluyla servetlerini ayı
rarak yurtdışında müttefikleri kontrol ediyordu. Atina'nın donanma gücü ve coğ
rafi konumu isteklerini diğerlerine dayatmasını, başka yerlerden gelen kaynakla
rın meyvelerine sahip olmasını ve kendi toprakları yağmalanma riski olmadan di
ğerlerininkini yağmalamasını sağlıyordu. Demokrasi, sıradan insanı suçtan payı
na düşenden korurken, elit bireyleri suçluyordu. Demokraside aktif ve olumlu rol
oynayan elit de suçlanmalıydı. Demokrasi etkin değildi ve daha iyi kurumlar var
dı ama tüm demokratik sistemi tehlikeye atmadan ıslah yönünde hiçbir şey ger
çekleştirilemezdi. Dahası demokratik Atinalılar az sayıda vatandaşını böyle hak
ları elinden alınmış insanlar tarafından devrilme tehlikesine karşı vatandaşlık
haklarından mahrum bırakıyordu.
Herodotos'tan sonra -belki de Herodotos'tan önce- Yaşlı Oligark soyut kav
ram demokratiayı kullanan kayda geçmiş ilk yazardır. Bunun anlam ve önemini
göz ardı etmek ya da es geçmek kolaydır. Herodotos'un Pers Tartışması'ndaki de
mokrasi yanlısı ve karşıtı argümanlarıyla karşılaşnrmak pek verimli olacaktır. Bu
rada analiz edilen dimokratia'nın iki bileşeni var. Demos kısmı her zaman soyut
ya da ya Meclis ya mahkemelerde karar almayla ilgili belirli toplantılarda somut
Atinahların vatandaş yığınını oluşturan, çoğunluk, kide ya da ayaktakımı, ( hipo
teze göre) cahil, aptal, eğitimsiz, dönek fakir anlamında alınmıştır. Yazarın tüm
metin boyunca temel argümanı başlangıçta öne sürdüğü şeydir, yani demokrasi
kökten kötü bir şeydir ama Atina demokrasisi kratos'unu kendisi için ve ( farklı
farklı tanımlanmış) azınlık "iyi" elite karşı, böylece Atina şehri için kullanan de
mosun (halkın) bencil, sekter menfaatlerini anlamlı kılar. Demokrasinin içkin ah
laki kusurlarına rağmen Atina halkı tam anlamıyla donanma gücünü oluşturan
halk olması sayesinde dışarıda büyük güç uygular, yani halk Atina'nın yurtdışında
aslında tebaası olan müttefikleri üzerinde arkhe, imparatorluk ya da hegemonya,
uygulamasını sağlayan filoları dolduran kürekçileri tedarik eden dimos'tur.
Yazarın argümanının bu son boyutu ya gerçek anlamda ya mecazi olarak Ati
na'nın dışından yazdığı ( bence ikna edici) hipotezinin doğmasına yol açtı. Spesi-
ek 2 179
fik olarak aynı oligarşik konumda ve görüşteki müttefik öznelere hitap ediyordu
ama onun gibi olmayanlar Atina imparatorluğunun sunduğu ekonomik, siyasi ve
psikolojik avantajlardan eşitsiz biçimde yararlanmak yerine bu avantajlar uğruna
sömürülmenin ezasını çekiyordu.
BU KİTABIN SEVİYESİ
Bu kitabın seviyesi, siyasi düşünce ya da siyaset teorisinin dolaylı ya da siyasi kurumlar
analizinde ikincil olduğu Ampolo, 1 997, Finley, 1 983 ya da Vatai, 1 984 ile oldukça soyut,
felsefi ve gerçek Yunan dünyası siyasetinin pratik gelişmeleriyle diyalektik açıdan bağlantı
sı olmayan, Sinclair, 1951 ya da Coleman, 2000'in ilk cildi arasındadır. Sinclair hala (me
sela) Atina Üniversitesi'nde standart ders kitabı olarak okutuluyor. Yaklaşımından ziyade
seviyesine model bir yaklaşım Balot 2006, olacaktır, ayrıca bkz. Camassa, 2007 (ele alınan
"form" yelpazesinde kapsamlı ve "olağan şüpheli" Sparta ve Atina dışında Argos, Korint
hos ve Sirakuza, üzerine bölümler ekliyor). Benim yaklaşımım için Wood ve Wood, 1 978
ya da Ober, 1989'u karşılaştırın.
RAPOR TARİHLER
Tek ciltlik tarih eserlerinin hiçbiri geç prehistoryadan Yunan tarihinde erken Roma-impa
ratorluk dönemine kadar tüm zamanı kapsamıyor, gerçi Freeman, 2004 bu "antik Akdeniz
medeniyetlerini" hakiki bir interaktif bağlama koyarak iyi bir hamle yapıyor. Cartledge,
1 997a'nın iyi bir özet kadar faydalı bir kılavuz olduğu da (bol resimli) düşünülebilir. En iyi
monograf dizileri sırasıyla Oswyn Murray ve Fergus Millar tarafından tashih edilmiş olan
lar, bunlardan en önemlileri Murray, 1 993, Osborne, 1 996 ve Homblower, 2002. Ayrıca
bkz. -Antik Dünya' da Blackwell tarihinde- Rhodes, 2006 ve Hali, 2007. Görece daha par
çalara ayrılmış Helenistik dönem için önerim -Walbank, 1 992 dışında- Shipley, 2000, Ers
kine, 2003 ve Bugh, 2006; ayrıca bkz. Cartledge 1 997a.
6. İnsanın Ölçüsü: Yunan İcadı Olarak Siyaset Teorisi İ.Ö. yakl. 500-400
Farrar, 1988 temeldir, özellikle Protagoras için; ayrıca bkz. Cole, 1 967 (Demokritos), Eu
ben, 1 986a (temkinle), 1 986b, Gagarin ile Woodruff, 1995 (kaynak kitap), Goldhill, 2000,
kaynakça yazısı ı83
Griffith, 1 995, Henderson, 1 998, Meier, 1 993, Miralles, 1 996, Ostwald, 2000 (oligarc
hia), Pelling, 2002 (Herodotos'un Pers Tartışması), Raaflaub, 1 988a, 1988b, 1 989, 1 992,
Schubert, 1 993, Stanton, 1 973, Thompson, 1 996, Vlastos, 1 945-1 946 (Demokritos) ve
Winton, 2000. Sofistler: ayrıca bkz. Gibert, 2003, Kerferd, 1981, Ostwald, 2005 ve Poula
kos, 1 995.
lier, 1 933-1943; Rawson, 1969; Tigerstedt, 1 965-1 978; ayrıca bkz. Africa, 1 979 (More'un
Ütopya'sı) . Stoacılık ve siyaset: Brunt, 1 993: 2 1 0-33, "Aspecrs of the social thought of Dio
Chrysostom and the Stoics" (aslı 1 978) ve 234-43, 'Appendix: Panaetius and Cicero, de
Officiis, l . 150f.' (originally 1973); Schofield, 1 999b (Helenistik Siyasette Stoacılık, Zeno
Sparta-tarzı ideal şehrin savunucusu). Sphairos: Erskine, 1990: böl. 6; Green, 1 994 ile bir
likte; ayrıca bkz. Martinez Lacy, 2003, Schofield, 1 999a: 42 ve Scholz, 1 998: 369 (Sphai
ros ile diğer Stoacı/arın Helenistik krallarla yakın ilişkisine işaret ediyor). Kynikler: Moles,
1 995. Genelinde Antikitede "Devrim ": Finley, 1 986; Meier, 1 984.
Africa, T. W., "Thomas More and the Spartan Mirage", Historical Reflections/Reflexions
historiques, 1 979, s. 343-52.
Ahbel-Rappe, S. ile R. Kamtekar (yay. haz.), A Companion to Socrates, Oxford, 2006.
Ailen, R. E., "The Trial of Socrates: a Study in the Morality of the Criminal Process", W.
j. Prior (yay. haz.), Socrates: Critical Assessments, 2. Cilt, lssues Arising (rom the Tri
al of Socrates, Londra ve New York, 1 996, s. 1 -14.
Ampolo, C., La Politica in Grecia, 2. baskı, Milan, 1 997.
Anderson, G., The Athenian Experiment: Building an lmagined Political Community in
Ancient Attica, BC, Chicago, 2003, s. 508-490.
Andrewes, A., "The Growth of the Athenian State" ve "The tyranny of Pisistratus", J. Bo
ardman, 1. E. S. Edwards, E. Sollberger ve N. G. L. Hammond (yay. haz.), The Camb
ridge Ancient History, 3. Cilt, The Assyrian and Babylonian Empires and Other States
of the Near East, (rom the Eight to the Sixth Centuries BC, 2. baskı, Cambridge Uni
versity Press, Londra, 1 982, s. 360-391, 392-4 16.
Anhalt, E. K., Solon the Singer: Politics and Poetics, Lanham, MD, 1 993.
Arendt, H., The Human Condition: A Study of the Central Dilemmas Facing Modern Man,
Chicago ve Garden City, New York, 1 958.
Amaoutoglou, 1., Ancient Greek Laws: A Sourcebook, Londra ve New York, 1 998.
Aron, R., Progress and Disillusion: The Dialectics of Modern Society, Harmondsworth,
1972.
Azoulay, V., Xenophon et /es grôces du pouvoir: De la charis au charisme, Paris, 2004.
-, (2006), "lsocrate, Xenophon et le politique transfigure", Revue des Etudes Anciennes,
Bölüm 1 08, s. 1 33-53.
Bali, T., J. Farr ve R. L. Hanson (yay. haz.), Political lnnovation and Conceptual Change,
Cambridge, Londra, 1 989.
Balot, R., Greek Political Thought, Maiden, MA ve Oxford, Londra, 2006.
Barber, B., Strong Democracy: Participatory Politics for a New Age, Berkeley, 1 984 ve Los
Angeles [yeni önsözle yeni baskı, 2004).
Beck, U., Ecological Politics in an Age of Risk, Oxford, 1 995.
Beitz, C., Political Equality: An Essay in Democratic Theory, Princeton, New jersey, 1 99 1 .
Berent, M . , "Stateless polis", yayınlanmamış doktora tezi, University o f Cambridge, 1 994.
-, "Hobbes and the "Greek Tongues" ", History of Political Thought, Bölüm 1 7, 1 996,
s. 36-59.
-, "Anthropology and the Classics: War, Violence and the Stateless Polis", Classical Qu
arterly new series, Bölüm 50, 2000, s. 257-89.
-, "in search of the Greek state: rejoinder to M. H. Hansen", Polis, 2 1 , s. 107-46.
Blank, D. L., "Socratics versus Sophists on Payment for Teaching", Classical Antiquity,
Bölüm 4, (testimonia, 25-49), 1 985, s. 1-24 . .
Blok, j. ile A. Lardinois (yay. haz.), Solon of Athens: New Historical and Philological App
roaches, Leiden, 2006.
Bordes, j., Politeia dans la pensee grecque des origines jusqu'a Aristote, Paris, 1 982.
ı.86 kaynak�
Bren, A. ile J. Tully (yay. haz.), Rethinking the Foundations of Modern Political Thought,
Cambridge, 2006.
Brickhouse, T. C. ile N. D. Smith, Plato's Socrates, New York ve Oxford, 1 995.
-, The Trial and Execution of Socrates: Sources and Controversies, New York, 2002.
Brock, R., "The Emergence of Democraric Ideology", Historia, 40, 1991, s. 161-9.
Brown, B. R., Royal Portraits in Sculpture and Coins: Pyrrhos and the Successors of
Alexander the Great, New York, 1 995.
Bruit Zaidman, L. ile P. Schmitt Pantel, Religion in the Ancient Greek City (yay. haz. ve
çev. P. A. Cartledge), Cambridge [ek kaynakça ile birlikte yeniden basım 1 997], [Fran
sızca aslı 1 989].
Brunt, P. A., "The Roman Mob", Past and Present, 35, 1 966, s. 3-22.
-, Studies in Greek History and Thought, Oxford, 1 993.
Bugh, G. R. (yay. haz.), Cambridge Companion to the Hellenistic World, Cambridge, 2006.
Buitron-Oliver, D. (yay. haz.), The Greek Miracle: Classical Sculpture {rom the Dawn of
Democracy, the Fifrh Century BC, Washington, DC, 1 993.
Burken,W., Greek Religion: Archaic and Classical, Oxford [Almanca aslı 1 977], 1 985.
Burnyeat, M. F., "The impiety of Socrates", Ancient Philosophy, 1 7, 1 997, 1 -12.
Calhoun, G. M. "Classes and masses in Homer, 1-11 " , Classical Philology, 29, 1 934, 1 92-
208, 301-16.
Camassa, G., Forme della vita politica dei Greci in et a arcaica e classica, Bologna, 2007.
Campbell, D. A. (yay. haz.), Greek Lyric, 3. Cilt, Stesichorus, Ibycus, Simonides and Ot
hers, Cambridge, MA 1 99 1 .
,
Carlier, P., "La procedure d e decision polirique d u monde mycenien a l'epoque archa"ique",
D. Musri (yay. haz.), La transizione del miceneo ali'alto arcaismo içinde, Roma, s. 85-95.
Cartledge, P. A., " Literacy in the Spartan Oligarchy", ]ournal of Hellenic Studies, böl. 98,
1 978, s. 25-37 [gözden geçirilmiş yeniden baskı P. A. Cartledge, Spartan Reflections,
CA, böl. 4, Londra ve Berkeley, 2001].
-, "The Peculiar Posirion of Sparta in the Development of the Greek City State", Procee
dings of the Royal Irish Academy, 5 1 , 1 980, s. 91 -108 [gözden geçirilmiş yeniden bas
kı P. A., Cartledge, Spartan Reflections, CA, böl. 3, Londra ve Berkeley, 2001].
-, "Rebels and Sambos in Classical Greece: a Compararive View", P. A, 1 985.
Cartledge ile F. D. Harvey (yay. haz.), Crux: Essays Presented to G. E. M. de Ste. Croix on
His 75th Birthday, Exeter ve Londra, s. 16-46 [gözden geçirilmiş yeniden baskı P. A.
Cartledge, Spartan Reflections, CA, böl. 10, Londra ve Berkeley, 2001].
-, Agesilaos and the Crisis of Sparta, Londra ve Baltimore, 1 987.
-, "Herodotus and 'the Other': a Meditation on Empire", Echos du Monde Classiquel
Classical Views, 1 990, s. 27-40 [Yunanca çeviri A. Melista ve G. Sotiropoulou (yay.
haz.), Herodotos: Dekatessara Meletimata, Atina, 2005).
-, "Like a Worm i' the Bud? A Heterology of Classical Greek Slavery", Greece and Ro
ma içinde, böl. 40, s. 163-1 80.
-, "Utopie et cririque de la politique", J. Brunschwig ve G. E. R. Lloyd (yay. haz.), Le Sa
voir grec: Dictionnaire critique, Paris, 1 996a, s. 200-1 7 [İngilizce yeniden baskı "Utopia
and the cririque of polirics", J. Brunschwig ve G. E. R. Lloyd (yay. haz.), Greek Thou
ght: A Guide to Classical Knowledge. Cambridge, MA ve Londra, 2000 s. 163-79).
-, " Comparatively Equal", j.Ober ve C.W.Hedrick (yay. haz.), Demokratia: A Conversa-
tion on Democracies, Ancient and Modern, Princeton, New Jersey, 1 996b, s. 1 75-85
[gözden geçirilmiş yeniden baskı P. A. Cartledge, Spartan Reflections, CA, böl. 6,
Londra ve Berkeley, 2001].
-, "La politica", S. Settis (yay. haz.), I Greci: Storia-Cultura-Arte-Societa, 1. Cilt, Noi e I
Greci, Roma, 1 996c, s. 38-75.
-, (yay. haz.), The Cambridge Illustrated History of Ancient Greece, Cambridge, 1 997a
[düzeltilmiş yeniden baskı 2002].
-, "'Deep Plays': Theatre as Process in Athenian Civic Life", P. E. Easterling (yay. haz.),
The Cambridge Companion to Greek Tragedy, Cambridge, 1 997b, s. 3-35.
-, "lntroduction", P. A. Cartledge, P. Gamsey ile E. Gruen (yay. haz.), Hellenistic Cons
tructs: Essays in Culture, History, and Historiography, CA, Berkeley, 1 997c, s. 1 - 1 9.
-, "Writing the History of Archaic Greek Political Thought", N. Fisher ve H. van Wees
(yay. haz.), Archaic Greece: New Approaches and New Evidence, Swansea ve Londra,
1 998, s. 379-99.
-, "The Historical Contex", C. Rowe ile M. Schofield (yay. haz.), The Cambridge His
tory of Greek and Roman Political Thought, Cambridge University Press, Londra,
2000a, s. 1 1 -22.
-, " Boeotian Swine F(or)ever? The Boeotian Superstate, 395 BCE", P. Flensted-Jensen, T.
H. Nielsen ile L. Rubinstein (yay. haz.), Polis and Politics: Studies in Ancient Greek
History, Kopenhag, 2000b, s. 397-418.
-, The Greeks: A Portrait of Sel( and Others, 2. baskı, Oxford, 2002.
-, "Raising Heli? The Helot Mirage - a Personal Re-view", N. Luraghi ve S. E. Alcock
(yay. haz.), Helots and Their Masters in Laconia and Messenia: Histories, Ideologies,
Structures, Washington, DC, s. 12-30.
-, "Democracy, Origins of: Contribution to a Debate", K. A. Raaflaub, J. Ober ile R.
Wallace (yay. haz.), Origins of Democracy in Ancient Greece: Interpretations and
Controversies, CA, Berkeley ve Londra, 2007, s. 155-169.
-, Eine Trilogie über die Demokratie, Stungart, 2008.
Cartledge, P. A. ile M. Edge, "'Rights', individuals, and communities in ancient Greece",
R. Balot (yay. haz.), A Companion to Greek and Roman Political Thought içinde, böl.
10, Oxford, 2009.
Cartledge, P. A. ile A. Spawforth, Cambridge, Hellenistic and Roman Sparta: A Tale of
Two Cities, gözden geçirilmiş baskı, Londra ve New York, 2002.
Castriota, D., Myth, Ethos and Actuality: Official Art in Fifth-century B. C. Athens, Ma
dison, WI, 1 992.
Cataldi, S., "Filosofi e politici nell'Atene del V secolo a.C.", L. Breglia ve M. Lupi (yay.
haz.), Da Elea a Samo: Filosofi e politici di fronte all'impero ateniese, Naples, Roma,
1 992, s. 95-150.
Chadwick, A., Internet Politics: States, Citizens, and New Communication Technologies,
Oxford University Press, Londra, 2006.
Claeys, G. ile L. T. Sargent (yay. haz.), The Utopia Reader, Cambridge, Londra, 1999.
Clay, J. S., Hesiod's Cosmos, Cambridge, Londra, 2003.
Cole, A. T., Democritus and the Sources of Greek Anthropology, Cleveland, OH, 1 967.
Coleman, j., A History of Political Thought (rom Ancient Greece to Early Christianity (2
Cilt), Oxford University Press, 2000.
ı88 kaynakça
Connor, W. R. ( 1 988) "'Sacred' and 'secular': Hiera kai Hosia and the classical Athenian
concept of the state", Ancient Society böl. 1 9, s. 1 6 1 - 1 88.
-, "The Other 399: Religion and the trial of Socrates", in M. A. Flower ve M. Toher (yay.
haz.), Georgica: Greek Studies in Honour of G. L. Cawkwell, Londra, 1991, s. 49-56.
Constant, B. ( 1 8 1 9 [1 988)), "The liberty of the ancients compared to that of the moderns", B.
Fontana (yay. haz. ve çev.), Constant: Political Writings, Cambridge, Londra, s. 308-328.
Crick, B., in Defence of Politics, 4. baskı, Fourth Ed., Londra, 1 992.
Dawson, D., Cities of the Gods: Communist Utopias in Greek Thought, Harper, New
York, 1992.
De Polignac, F. ( 1 995a), Cults, Territory, and the Origins of the Greek City-state, 2. bas
kı, Chicago,
-, ( 1 995b) "Repenser la "cite"? Rituels et sociere en Grece archai'que", M. H. Hansen ve
K. A. Raaflaub (yay. haz.), Studies in the Ancient Greek Polis, Stuttgart, s. 7-1 9.
De Ste. Croix, G. E. M., The Class Struggle in the Ancient Greek World: From the Archa
ic Age to the Arab Conquests, gözden geçirilmiş, Ithaca, Londra ve New York, 1 983.
-, D. Harvey ve R. Parker (yay. haz.), Athenian Democratic Origins: And Other Essays,
Oxford, 2004.
Desirı�e, P. ve N. D. Smith (yay. haz.), Socrates' Divine Sign: Religion, Practice, and Value
in Socratic Philosophy, Kelowna, BC, 2005.
Detienne, M. "En Grece archalque: gfometrie, politique et societe", Annales: Economies,
Societes, Civilisations, böl. 20, s. 425-441 .
-, "L'espace d e l a publicite, ses operateurs intellectuels dans la cite", M. Detienne (yay.
haz.), Les savoirs de l'ecriture en Grece ancienne, Lille, 1 988, s. 29-8 1 .
- , The Greeks and Us: A Comparative Anthropology of Ancient Greece, Cambridge
[Fransızca aslı 2005), 2007.
Dickinson, O. T. P. K., The Aegean (rom Bronze Age to Iron Age, Ithaca, Londra ve New
York, 2006.
Dillon, M. ile L. Garland, Ancient Greece: Social and Historical Documents (rom Archaic
Times to the Death of Socrates, Ithaca, Londra ve New York, 1 994.
Donlan, W., "Changes and Shifts in the Meaning of Demos in the Literature of the Archa
ic period", Parola del Passato, böl. 1 35, s. 391-395 [yeniden baskı W. Donlan ( 1999),
The Aristocratic ideal in Ancient Greece: Attitudes of Superiority (rom Homer to the
End of the Fifth Century BC, Wauconda, iL: 225-236), 1 970.
Dougherty, C. ile L. Kurke (yay. haz.), Cultural Poetics in Archaic Greece: Cult, Perfor
mance, Politics, Oxford University Press, New York, 1 993.
Dover, K. J. "The Freedom of the lntellectual in Greek Society", Talanta, 7, s. 24-54 [ye
niden baskı K. J. Dover, The Greeks and Their Legacy: Collected Papers, Cilt 2, Prose
Literature, History, Society, Transmission, lnfluence, Oxford University Press, Lond
ra, 1 987, s. 1 35-158), 1 976.
Dowlen, O., The Political Potential of Sortition: A Study of the Random Selection of Citi
zens for Public Office, Imprint Ac., Exeter ve Charlottesville, VA, 2008.
Dreher, M. (çev.), Aristoteles: Der Staat der Athener, Reclam, Stuttgart, 1 993.
DuBois, P., "The History of the Impossible: Ancient Utopia ", Classical Philology, 1 0 1 ,
2006, s. 1-14.
Ducat, J., Spartan Education: Youth and Society in Classical Sparta, Swansea, 2006.
kaynakça 189
Fisher, N. R. E., Hybris: A Study in the Values of Honour and Shame in Ancient Greece,
Warminster, 1 992.
Forrest, W. G., The Emergence of Greek Democracy, Londra, 1 966.
Freeman, C., Egypt, Greece and Rome: Civilizations of the Ancient Mediterranean, 2. bas-
kı, Oxford, 2004.
Fuks, A., Social Conflict in Ancient Greece, Kudüs ve Leiden, 1 984.
Gagarin, M., Early Greek Law, Berkeley, CA, Los Angeles ve Londra, 1 986.
Gagarin, M., ve P. Woodruff (yay. haz.), Early Greek Political Thought from Homer to the
Sophists, Cambridge, 1 995.
Garland, R., Introducing New Gods, Comell University Press, Londra, 1 992.
Garnsey, P., Ideas of Slavery from Aristotle to Augustine, Cambridge University Press,
Londra, 1 986.
Gehrke, H.-J., Stasis: Untersuchungen zu den inneren Kriegen in den griechischen Staaten
des 5. und 4. Jh.s v. Chr, Munih, 1 985.
-, " Gesetz und Konflikt: Überlegungen zur frühen Polis", J. Bleicken ve K. Bringmann
(yay. haz.), Colloquium aus Anlass des 80. Geburtstages von A. Heuss, Kallmünz, Al
manya, 1 993, s. 49-67.
Gehrke, H.-J. ile E. Wirbelauer (yay. haz.), Rechtskodifizierung und soziale Normen im in
terkulturellen Vergleich, Tübingen, 1 994.
Giannantoni, G., Socrate: tutte le testimonianze da Aristofane e Senofonte ai Padri cristia
ni, Bibliopolis, Roma ve Bari, 1 971 .
Giannini, A., "Mito e utopia nella letteratura greca prima di Platone", Rendiconti del Isti
tuto Lombardo: Classe di Lettere, böl. 101, 1 967, s. 101-32.
Gibert, J., "The Sophists", C. Shields (yay. haz.) The Blackwell Guide to Ancient Philosop
hy, Oxford University Press, 2003, s. 27-50.
Giordano-Zecharya, M., "As Socrates Shows, the Athenians did not Believe in Gods", Nu
men, böl. 52, 2005, s. 325-55.
Golden, M., "The Uses of Cross-cultural Comparison in Ancient Social History", Echos du
Monde Classique/Classical Views, yeni seri böl. 1 1, 1 992, s. 309-3 1 .
Goldhill, S . D . , Reading Greek Tragedy, düzeltilmiş baskı Cambridge University Press,
Londra, 1 988.
-, " Greek Drama and Political Theory", C. J. Rowe ve M. Schofield (yay. haz.), The
Cambridge History of Greek and Roman Political Thought, böl. 3, Cambridge Univer
sity Press, Londra, 2000.
Goody, J., The Theft of History, Cambridge University Press, Londra, 2006.
Gower, B. S. ile M. C. Stokes (yay. haz.) , Socratic Questions: The Philosophy of Socrates
and Its Significance, Cambridge University Press, Londra ve New York, 1 992.
Gray, V. J. (yay. haz.), Xenophon on Government, Cambridge, 2007.
Green, P., "Philosophers, Kings, and Democracy, or, How Political was the Stoa?", Anci
ent Philosophy, böl. 14, [Erskine 1 990 tanıtımı], 1 994, s. 147-56.
Greenhalgh, P., "Patriotism in the Homeric World", Historia, böl. 2 1 , 1972, s. 528-537.
Griffith, M., "Brilliant Dynasts: Power and Politics in the Oresteia", Classical Antiquity,
böl. 14, 1995, s. 62-129.
Griffiths, A., "Non-aristocratic Elements in Archaic Poetry" , A. Powell (yay. haz.), The
Greek World, Londra, 1995, s. 85-103.
kaynakça 191
-, "Demonax und die Neuordnung der Bürgerschah von Kyrene", Hermes, böl. 1 2 1 ,
1 993, s. 404-421 .
-, "Tempel, Agora und Alphabet. Die Entstehungsbedingungen vonGesetzgebung in der
archaischen Polis", H.-J. Gehrke ile E. Wirbelauer (yay. haz.), Rechtskodifizierung und
soziale Nonnen im interkulturellen Vergleich, Tübingen, 1 994, s. 135-64.
-, "Arbitrators, Lawgivers and the "Codification of Law" in Archaic Greece: Problems
and perspectives", Metis, 7 (1 992 ama yayınlanışı 1 995), 1 995, s. 49-8 1 .
-, Schiedsrichter, Gesetzgeber und Gesetzgebung im archaischen Griechenland, Sruttgart,
1 999.
Hornblower, S., The Greek World, 479-323 BC, 3. baskı, Cambridge University Press,
Londra ve New York, 2002.
Huxley, G. L., On Aristotle and Greek Society, Belfast, New York, 1 979.
lrwin, E., Solon and Early Greek Poetry: The Politics of Exhortation, Cambridge Univer
sity Press, Londra, 2005.
lrwin, T. H., "Socrates and Athenian democracy", Philosophy and Public Affairs, böl. 18,
1989, s. 1 84-205 [Stone 1988 tanıtımı].
-, "Mill and the Classical world", J. Skorupski (yay. haz.), The Cambridge Companion to
Mili, Cambridge University Press, Londra, 1 998, s. 423-463.
Keane, J., Global Civil Society?, Cambridge, 2003.
Kerferd, G. B., The Sophistic Movement, Cambridge, 1981.
Kraut, R., Socrates and the State, Princeton University Press, New Jersey, 1984.
Lamberton, R., Plutarch, New Haven, Connecticut, 2001.
Lane, M. S., Plato's Progeny: How Socrates and Plato Stili Captivate the Modern Mind,
Oxford University Press, Londra, 2001.
Larsen, J. A. O., "The Origin and Significance of the Counting of Votes", Classical Philo
logy, böl. 44, 1 949, s. 1 64-1 8 1 .
Latacz, J . (yay. haz.), Zweihundert Jahre Homer-Forschung: Rückblick und Ausblick,
Sruttgart, 1 991.
Lavelle, B.M., The Sorrow and the Pity: A Prolegomenon to a History ofAthens under the
Peisistratids, Konstanz, Sruttgart, 1993.
Lenfant, D., "Protagore et son proces d'impi'ete: peut-on soutenir une these et son contra
ire?", Ktbna, böl. 27, 2002, s. 135-154.
L'eveque, P. ile P. Vidal-Naquet, Cleisthenes the Athenian: An Essay on the Representati
on of Space and Time in Greek Political Thought, Atlantic Highlands, NJ [Fransızca
aslı 1 964], 2002.
Lewis, J., Solon the Thinker, Oxford University Press, Londra, 2006.
Lieber, H.-J. (yay. haz.), Politische Theorien von der Antike bis zur Gegenwart, Bonn, 1994.
Lilla, M., The Reckless Mind: Intellectuals in Politics, New York Review Books, New
York, 200 1 .
Lloyd, G . E . R., Magic, Reason and Experience: Studies in the Origins and Development
of Greek Science, Cambridge University Press, Londra, 1 979.
Loraux, N., "Solon et la voix de l'ecrit", M. Detienne (yay. haz.), Les savoirs de l'ecriture
en Grece ancienne, Lille, 1 98 8, s. 95-129.
-, The Divided City: On Memory and Forgetting in Ancient Athens, New York Review
Books, New York, 2002
kaynakça 193
McGlew, J. F., Tyranny and Political Culture in Ancient Greece, lthaca, New York, 1993.
Maclntyre, A., "The Indispensability of Political Theory", D. Miller ile L. Siedentop (yay.
haz.), The Nature of Political Theory, Oxford University Press, Londra, 1983, s. 1 7-33.
McLean, 1., Democracy and New Technology, Cambridge, 1 989.
McPherran, M. L., The Religion of Socrates, University Park, PA, 1 996.
-, "Does Piety Pay? Socrates and Plato on Prayer and Sacrifice", T. C. Brickhouse ve N.D.
Smith (yay. haz.), The Trial and Execution of Socrates: Sources and Controversies,
New York, 2002, s. 162-89.
Manin, B., The Principles of Representative Government, Cambridge University Press,
Londra, 1 997.
Manville, P. B., The Origins of Citizenship in Ancient Athens, Princeton, NJ, 1 990.
Manville, P. B. ile J. Ober, A Company of Citizens: What the World's First Democracy Te
aches Leaders about Creating Great Organizations, Cambridge University Press, Mas
sachusens, 2003.
Martinez Lacy, R., "Esfero en Sparta", Nova Tellus, böl. 21, Madrid, 2003, s. 1 7-22.
-, "La constituci6n mixta de Polibio como modelo polftico", Studia Historica, Historia
Antigua, böl. 23, Madrid, 2005, s. 373-383.
Meier, C., "Revolution" in der Antike", O. Bnınner, W. Conze ile R. Koselleck (yay. haz.),
Geschichtliche Grundbegriffe, Stungan, 1 984, s. 656-670.
-, "The Emergence of an Autonomous lntelligence Among the Greeks", S. N. Eisenstadt
(yay. haz.), The Origins and Diversity of Axial Age Cultures, New York, 1 986, s. 65-
91 [Almanca versiyonu C. Meier'da yeniden basıldı: DieWelt der Geschichte und die
Provinz des Historikers, Berlin, 1989, s. 70-100].
-, The Greek Discovery of Politics, Cambridge, MA ve Londra, 1 990.
-, The Political Art of Greek Tragedy, Oxford [Almanca aslı 1 988], 1 993.
Mili, J. S., On Liberty, Londra, 1 859.
Millar, F., The Roman Republic in Political Thought, Hanover, NH ve Londra, 2002.
Miller, D., "The resurgence of political theory", Political Studies, böl. 38, 1990, s. 421-
437.
Miller, D. ile L. Siedentop (yay. haz.), The Nature of Political Theory, Oxford University
Press, Londra, 1 983.
Miralles, C., "Poeta, Saggio, Sofista, Filosofo: l'intellenuale Nella Grecia Antica", S. Senis
(yay. haz.), I Greci: Storia-Cultura-Arte-Societlı, 1. Cilt, Noi e I Greci, Turin, 1 996, s.
849-882.
Moles, J. L., "The Cynics and Politics", A. Laks ve M. Schofield (yay. haz.), Justice and Ge
nerosity, Cambridge University Press, 1 995, s. 129-158.
More, T., Utopia, yay. haz., G. M. Logan ile R. M. Adams, Cambridge University Press,
Londra, ( 1 5 1 6 [1989] ).
Morgan, K. A. (yay. haz.), Popular Tyranny: Sovereignty and Its Discontents in Ancient
Greece, Austin, Texas, 2003.
Morris, 1., "The Use and Abuse of Homer", Classical Antiquity new series, böl. 5, 1986, s.
8 1 - 1 3 8.
-, "The Strong Principle of Equality and the Archaic Origins of Greek Democracy", J.
Ober ile C. W. Hedrick (yay. haz.), Demokratia: A Conversation on Democracies, An
cient and Modern, Princeton, NJ, 1 996, s. 19-48.
194 kaynakça
Mosse, C., "Women in the Spanan Revolutions of the Third Century BC", S. Pomeroy (yay.
haz.), Women 's History and Ancient History, Chapel Hill, NC ve Londra, 1991, s. 138-153.
Muir, j. V., "Religion and the New Educarion", P. E. Easterling ile j. V., 1 985.
Muir (yay. haz.), Greek Religion and Society, Cambridge, 1 985, s. 200-21 8.
Mulgan, R. G., "Liberty in Ancient Greece", Z. Pelcynski ile j. Gray (yay. haz.), Concepti
ons of Political Liberty in Political Philosophy, New York, 1 984, s. 7-26.
Murray, O., "Cities of Reason", O. Murray ile S. Price (yay. haz.), The Greek City: From
Homer to Alexander, Oxford, 1 990, s. 1 -27.
-, "History and Reason in the Ancient City", Proceedings of the British School of Rome,
böl. 59, Oxford, 1 991, s. 1-13.
-, Early Greece, 2. baskı, Glasgow, 1 993.
Murray, O. ile S. Price (yay. haz.), The Greek City: From Homer to Alexander, Oxford
University Press, Londra, 1 990.
Myres, j. L., Homer and His Critics, tamamlayan ve yay. haz. D. H. F. Gray, Londra, 1 958.
Nafissi, M., Ancient Athens and Modern Ideology, Value, Theory and Evidence in Histo
rical Sciences: Max Weber, Kari Polanyi and Moses Finley, Londra, 2005.
Neer, R. M., Style and Politics in Athenian Vase-painting: The Craft of Democracy, circa
530-460 BCE, Cambridge, 2002.
Nelson, E., The Greek Tradition in Republican Thought, Cambridge, 2005.
Nichols, M. P., Socrates and the Political Community: An Ancient Debate, Albany, New
York, 1987.
Nippel, W., Mischverfassungstheorie und Verfassungsrealitiit in Antike und früher Neuze
it, Stuttgan, 1 980.
-, "Ancient and Modem Republicanism", B. Fontamara (yay. haz.), The Invention of the
Modern Republic, Cambridge, 1 980, s. 6-26, 1 994a.
-, "Politische Theorien der griechisch-römischen Anrike", H.-j. Lieber (yay. haz.) Politis
che Theorien von der Antike bis zur Gegenwart, Bonn, 1 994b, s. 1 7-46.
-, Public Order in Ancient Rome, Cambridge, 1 995.
Ober, j., Mass and Elite in Democratic Athens: Rhetoric, Ideology and the Power of the
People, Princeton, Nj, 1 989.
-, "The Athenian Revolution of 508n BCE. Violence, Authority, and the Origins of De
mocracy", C. Dougherty ile L. Kurke (yay. haz.), Cultural Poetics in Archaic Greece:
Cult, Performance, Politics, New York, 1 993, s. 215-232 [yeniden baskı j. Ober, The
Athenian Revolution: Essays on Ancient Greek Democracy and Political Theory, böl.
4, Princeton, Nj, 1 996).
-, "How to Criticize Democracy in Late fifth- and Fourth-century Athens", j. P. Euben,
j. R. Wallach ile j. Ober (yay. haz.), Athenian Political Thought and the Reconstructi
on of American Democracy, Princeton, Nj, 1 994, s. 149- 1 7 1 .
Ober, The Athenian Revolution: Essays on Ancient Greek Democracy and Political The
ory, böl. 10, Princeton, NJ, 1 996.
-, Political Dissent in Democratic Athens, Princeton, NJ, 1 998.
-, "Living Freely as a Slave of the Law: Why Socrates Lives in Athens", P. Flensted-Jen-
sen, T. H. Nielsen ile L. Rubinstein (yay. haz.), Polis and Politics: Studies in Greek His
tory, Kopenhag, s. 541-552 [yeniden basım j. Ober, Athenian Legacies: Essays on the
Politics of Going on Together, Princeton, Nj, 2005, s. 1 57-170).
kaynakça 195
-, " 'I Besieged that Man': Democracy's Revolutionary Start", K. A. Raaflaub, J. Ober ile
R. Wallace (yay. haz.), Origins of Democracy in Ancient Greece: lnterpretations and
Controversies, Berkeley, CA ve Londra, 2007, s. 83-104.
Ober, J. ile C. W. Hedrick (yay. haz.), Demokratia: A Conversation on Democracies, An-
cient and Modern, Princeton, NJ, 1 996.
Oliva, P., Sparta and Her Social Problems, Amsterdam ve Prag, 1971.
- , Solon: Legende und Wirklichkeit, Konstanz, Almanya, 1 988.
Ollier, F., Le mirage spartiate, 2 Cilt, Paris, 1 933-1943.
Osbome, R. G., Greece in the Making 1200-479 BC, Oxford Univ. Press, Londra ve New
York, 1 996.
-, The Old Oligarch, Londra, 2004.
Ostwald, M., Nomos and the Beginnings of the Athenian Democracy, Oxford University
Press, 1 969.
-, "The Reform of the Athenian State by Cleisthenes", J. Boardman, N. G. L. Hammond,
D. M. Lewis ve M. Ostwald (yay. haz.), The Cambridge Ancient History, 4. Cilt, Per
sia, Greece and the Western Mediterranean, c. 525 to 479 BC, 2. baskı, Cambridge
University Press, Londra, 1 988, s. 303-346.
-, "Atheism and the Religiosity of Euripides", T. Breyfogle (yay. haz.), Literary lmagina
tion, Ancient and Modern: Essays in Honor of David Grene, Chicago University Press,
Chicago ve Londra, 1 999, s. 33-49.
-, Oligarchia: The Development ofa Constitutional Form in Ancient Greece, Konstanz,
Stuttgart, 2000.
-, "The Sophists and Athenian Politics", U. Bultrighini (yay. haz.), Democrazia e antide
mocrazia nel mondo greco: Atti del convegno internazionale di studi, Chieti 9-1 1 Ap
rile 2003, Alessandria, İtalya, 2005, s. 35-51 .
Palagia, O., "An and Royalty in Spana of the 3rd Century BC", Hesperia, böl. 75, 2006,
s. 205-2 17.
Parker, R., Athenian Religion: A History, Oxford University Press, Londra, 1996.
- , Polytheism and Society at Athens, Oxford University Press, Londra, 2005.
Pelling, C. B. R., "Speech and Action: Herodotus' Debate on the Constitutions", Procee
dings of the Cambridge Philological Society, sayı 48, 2002, s. 123-158.
Pocock, J.G. A., "The History of Political Thought: Amethodological Enquiry", P. Laslett
ile W. G. Runciman (yay. haz.), Politics, Philosophy and Society: A Collection, Ox
ford, 1962, s. 1 83-202 [yeniden basım J. G. A. Pocock, Political Thought and History:
Essays on Theory and Method, Cambridge University Press, Londra, 2009, s. 3-19].
-, "Political Ideas as Historical Events", M. Richter (yay. haz.), Political Theory and Po-
litical Education, Princeton, NJ, 1 980, s. 1 39-58.
Poulakos, J., Sophistical Rhetoric in Classical Greece, Columbia, SC- 1 995.
Price, S. R. F., Religions of Ancient Greece, Cambridge University Press, Londra, 1999.
Prior, W. J. (yay. haz.), Socrates: Critical Assessments (4 Cilt), Cambridge University Press
Londra ve New York, 1 996.
Raaflaub, K. A., "Democracy, Oligarchy, and the Concept of the "Free Citizen" in iare Fif
th-century Athens", Political Theory, sayı 1 1 , 1 983, s. 5 17-544.
-, Die Entdeckung der Freiheit: Zur historischen Semantik und Gesellschaftsgeschichte eines
politischen Grundbegriffes der Griechen, Münih (İng. çev. 2004, 2. baskı, Chicago], 1985.
196 kaynakça
-, "Die Anfange des politischen Denkens bei den Griechen", 1. Fetscher ile H. Münkler
(yay. haz.), Pipers Handbuch der politischen Ideen, 1 . Cilt, Frühe Hochkulturen und
die europiiische Antike, Münih, 1 988a, s. 1 89-271.
-, "The Beginnings of Political Thought Arnong the Greeks", Boston Area Colloquium in
Ancient Philosophy, sayı 4, Boston, 1988b, s. 1-25 [biraz farklı bir versiyonu Raaflaub
1 989].
-, "Die Anfange des politischen Denkens bei den Griechen", Historische Zeitschrift, Ams
terdam, 1989, sayı, 248, s. 1-32.
-, "l Greci scoprono la liberta", Opus, 1 990-1991, s. 9-10, 7-28.
-, "Homer und die Geschichte des 8.Jhs. v. Chr.", J. Latacz (yay. haz.), Zweihundert ]ah-
re Homer-Forschung: Rückblick und Ausblick, Stuttgart, 1 991, s. 205-256.
-, Politisches Denken und Krise der Polis: Athen im Verfassungskonflikt des spiiten 5.
Jahrhunderts v. Chr, Konstanz, Münih, 1992.
-, "Homer to Solon: the Rise of the Polis (the Written Evidence)", M. H. Hansen (yay.
haz.), The Ancient Greek City-state, Konstanz, Kopenhag, 1 993, s. 41-1 05.
-, "Einleitung und Bilanz: Kleisthenes, Ephialtes und die Begründung der Demokratie"
[1 992'de yazıldı], K. Kinzl (yay. haz.), Demokratia: Der Weg zur Demokrdtie bei den
Griechen, Darmstadt, 1 995, s. 1-54 ve 451-452.
-, "Equalities and Inequalities in Athenian Democracy", J. Ober ve C. W. Hedrick (yay.
haz.), Demokratia: A Conversation on Democracies, Ancient and Modern, Princeton,
NJ, 1 996, s. 139-74.
-, "Poets, Lawgivers, and the Beginnings of Political Thought in Archaic Greece", C. J.
Rowe ile M. Schofield (yay. haz.), The Cambridge History of Greek and Roman Poli
tical Thought, Cambridge, 2000, s. 23-59.
-, "The Breakthrough of D'emokratia in Mid-fifth-century Athens", K. A. Raaflaub, J.
Ober ile R. Wallace (yay. haz.), Origins of Democracy in Ancient Greece: Interpretati
ons and Controversies, Berkeley, CA ve Londra, 2007, s. 105-154.
Raaflaub, K. A. ile R. Wallace, "'People Power' and Egalitarian Trends in Archaic Greece",
K. A. Raaflaub, J. Ober ile R. Wallace (yay. haz.), Origins of Democracy in Ancient
Greece: Interpretations and Controversies, Berkeley, CA, ve Londra, 2007, s. 22-48.
Raaflaub, K. A. ile E. Müller-Luckner (yay. haz.), Anfiinge politischen Denkens in der An
tike: Die nahöstlichen Kulturen und die Griechen, Konstanz, Münih, 1993.
Rahe, P. A., "The Primacy of Politics in Classical Greece", American Historical Review, sa
yı 89, 1984, s. 265-293.
-, Republics Ancient and Modern, 2 Cilt, Chapel Hill, NC, 1 992.
Rawls, J., A Theory of ]ustice, gözden geçirilmiş versiyon, Cambridge University Press,
Massachusetts, 1 999.
Rawson, E. D., The Spartan Tradition in European Thought, Oxford, 1 969.
Rhodes, P. J. (çev.), Aristotle: The Athenian Constitution, Harmonsdworth, 1 984.
-, "The Polis and the Altematives", D. M. Lewis, J. Boardman, S. Homblower ve M. Os
twald (yay. haz.), The Cambridge Ancient History, 6. Cilt, The Fourth Century BC, 2.
baskı, Cambridge, 1 994, s. 589-9 1 .
-, A History of the Classical Greek World 478-323 BC, Oxford University Press, Londra,
2006.
Richter, M. (yay. haz.), Political Theory and Political Education, Princeton, NJ, 1 980.
kaynakça 197
Shimron, B., Late Sparta: The Spartan Revolution 243-146 BC, Buffalo, NY 1 972. ,
Shipley, G., The Greek World after Alexander 323-30 BC, Cambridge University Press,
Londra ve New York, 2000.
Shklar, J., After Utopia: The Decline of Political Faith, Princeton University Press, NJ, 1 957.
Sinclair, T. A., History ofGreek Political Thought, Cambirdge University Press, Londra, 195 1 .
Skinner, Q . R . D . , "Meaning and Understanding in the History of ldeas", History and The-
ory, sayı 8, 1 969, ss. 3-53 [yeniden basım J. Tully (yay. haz.), Meaning and Context in
the Greek World, Londra ve New York, 1 988, s. 26-67].
t98 kaynakç.a
-, (yay. haz.), Return of Grand Theory in the Human Sciences, Cambridge University
Press, Londra, 1 985.
Skocpol, T., Diminished Democracy: From Membership to Management in American Ci
vic Life, Norman, Oakland, 2003.
Snodgrass, A. M., "An Historical Homeric Society?", Journal of Hellenic Studies, sayı 94,
s. 1 14-25 [yeni girişle yeniden basım A. M. Snodgrass, Archaeology and the Emergen
ce of Greece, Edinburgh ve Ithaca, New York, 2006, s. 1 73-1 93].
Sourvinou-Inwood, C., "Further Aspects of Polis Religion", Annali dell'Istituto Universita
rio Orientale di Napoli: archaeologia e storia antica, sayı 10, Roma, 1 988, s. 259-274.
-, "What is Polis Religion?", O. Murray ile S. Price (yay. haz.), The Greek City: From Ho
mer to Alexander, Oxford, 1 990, s. 295-322.
Stadter, P. A. ile L. van der Stockt (yay. haz.), Plutarch, Greek Intellectuals, and Roman
Power in the Time of Trajan (98-1 1 7 AD), Leuven, Belçika, 2002.
Stanton, G. R., "Sophists and Philosophers: Problems of Classification", American Journal
of Philology, sayı 94, New York, 1 973, s. 350-64.
Starr, C. G., The Aristocratic Temper of Greek Civilization, New York, 1 992.
Stone, 1. F., The Trial of Socrates, Cambridge University Press, Londra ve Boston, 1 988.
Stoneman, R., "The Legacy of Alexander in Ancient Philosophy", J. Roisman (yay. haz.),
Brill's Companion to Alexander the Great, Leiden, 2003, s. 325-345.
Stüwe, K. ile G. Weber (yay. haz.), Antike und Moderne Demokratie: Ausgewiihlte Texte,
Stuttgart, 2004.
Sutherland, K., A People's Parliament: A (Revised) Blueprint for a Very English Revoluti
on, Cambridge University Press, Exeter ve Charlottesville, 2008.
Swain, S., Hellenism and Empire: Language, Classicism, and Power in the Greek World,
AD 50-250, Oxford University Press, Londra, 1 996.
Szegedy-Maszak, A., "Legends of the Greek Lawgivers", Greek, Roman, and Byzantine
Studies, sayı 19, Londra, 1 978, s. 1 99-209.
Thomas, C. G., "The Birth of the Author", C. G. Thomas Finding People in Early Greece,
Columbia, MO ve Londra, s. 88-127.
Thompson, N. S., Herodotus and the Origins of the Political Community: Arion's Leap,
New Haven, Connecticut, 1 996.
Tigerstedt, E. N., The Legend of Sparta in Classical Antiquity, 2 Cilt ve dizinli cilt, Almq
vist and Wikseu, Göteborg ve Stockholm, 1 965-1978.
Todd, S. C., "The Journalist, the Academic and the Trial of Socrates", Polis, sayı 8, 1 989,
s. 28-48 [Stone 1988 tanıtımı].
Y. L., The Rhetoric of Identity in Isocrates: Text, Power, Pedagogy, Cambridge University
Press, Londra, 1 995.
Tsetskhladze, G. R. (yay. haz.), Ancient Greeks East and West, Cambridge University
Press, Leiden, 2006.
Tuck, R., "History of Political Thought", P. Burke (yay. haz.), New Perspectives on Histo
rical Writing, Oxford, 1 991, s. 1 93-205.
Tully, J. (yay. haz.), Meaning and Context: Quentin Skinner and His Critics, Princeton, NJ,
1 988.
Vatai, F. L., Intellectuals in Politics in the Greek World, Cambridge University Press,
Londra ve New York, 1 984.
kaynakça 199
Vemant, j.-P., "La formation de la pensee positive dans la Grece archalque", Annales: Eco
nomies, Societes, Civilisations, sayı 12, Paris, 1 957, s. 1 83-206 [çev. j. Lloyd, Myth
and Thought in Ancient Greece, Baltimore, 1 983, s. 343-374].
-, "Espace et organisarion politique en Grece ancienne", Annales: Economies, Societes,
Civilisations, sayı 20, 1 965, s. 576-595 [yeniden basım j.-P. Vemant, Mythe et pensee
chez les Grecs, Paris, 1 985, s. 238-60].
Vemant, J.-P. ile P. Vidal-Naquet, Myth and Tragedy in Ancient Greece, 2 cilt tek kitap,
New York Press Review, New York, 1988.
Vidal-Naquet, P., La democratie grecque vue d'ailleurs, Flammarion, Pari s, 1 990.
Vidal-Naquet, P. ile N. Loraux, "La formation de l'Athenes bo urgeoise ", 1 990.
Vidal-Naquet, böl. 7, Paris, 1 990.
Villa, D., Socratic Citizenship, Princeton, Nj, 2001.
Vlastos, G., "Ethics and Physics in Democritus", Philosophical Review, sayı 54, Princeton,
1 945-1 946, s. 578-592 ile sayı 55, s. 53-64.
-, "Solonian justice", Classical Philology, sayı 41, 1 946, s. 65-83.
-, "Isonomia", American Journal of Philology, böl. 74, Verlag, Bertin, 1 953, s. 337-366.
-, "Isonomia politike", j. Mau ile E. G. Schmidt (yay. haz.), Isonomia: Studien zur Glei-
chheitsvorstellung im griechischen Denken, Verlag, Bertin, 1964, s. 1-35.
-, "The Historical Söcrates and Athenian Democracy", Political Theory, sayı 1 1, 1 983, s.
495-51 6 [yeniden basım Socratic Studies, yay. haz. M. F. Burnyeat, Cambridge, s. 87-
1 08.]
-, Socrates: Ironist and Moral Philosopher, Cambridge ve Ithaca, New York, 1991.
Von Fritz, K., The Theory of the Mixed Constitution in Antiquity: A Critical Analysis of
Polybius' Political Ideas, Ithaca, New York, 1954.
Walbank, F. W., "The Cause of Greek Decline", Journal of Hellenic Studies, sayı 64, New
York, 1 944, s. 10-20.
-, A Historical Commentary on Polybius, 1. Cilt, Oxford University Press, Londra, 1 957.
-, "Review of G. j. D. Aalders Die Theorie der gemischten Verfassung in der Antike",
Classical Review New Series, sayı 1 9, Oxford, 1968, ss. 3 14-3 1 7.
-, The Hellenistic World, 2. baskı, Oxford University Press, Glasgow, 1992.
Waldron, j., "Political Philosophy", J. O. Urmson ile j. Ree (yay. haz.), The Concise En
cyclopedia of Western Philosophy and Philosophers, Londra, 1 989.
Wallace, R. W., "Private Lives and Public Enemies: Freedom of Thought in Classical At
hens", A. L. Boegehold ve A. C. Scafuro (yay. haz.), Athenian Identity and Civic Ideo
logy, Baltimore, 1 994, s. 127-155.
-, "Revolutions and a New order in Solonian Athens", K. A. Raaflaub, J. Ober ve R. Wal
lace (yay. haz.), Origins of Democracy in Ancient Greece: Interpretations and Contro
versies, Berkeley, CA ve Londra, 2007, s. 49-82.
Waterfield, R., "Xenophon's Socratic Mission", C. ]. Tuplin (yay. haz.), Xenophon and
His World, Verlag, Stuttgart, 2005, s. 79- 1 1 3 .
West, C., Democracy Matters: Winning the Fight against Imperialism, Ithaca, New York, 2004.
Whitmarsh, T., Ancient Greek Literature, Cambridge University Press, Londra, 2004.
Williams, B. A. O., Shame and Necessity, Berkeley ve Oxford, Londra, 1 993.
Winiarczyk, M., "Methodisches zum antiken Atheismus", Rheinisches Museum, sayı 55,
Viyana, 1 990, s. 1-15.
200 kavnakça
Winton, R. 1., "Herodotus, Thucydides and the Sophists", C. J. Rowe ile M. Schofield (yay.
haz.), The Cambridge History of Greek and Roman Political Thought, Cambridge,
2000, s. 89-121.
Wolin, S., Politics and Vision: Continuity and Innovation in Western Political Thought, 2.
baskı, Princeton, NJ, 2004.
Wood, E. M. ile N. Wood, Class Ideology and Ancient Political Theory, Oxford, Londra,
1 978.
Yack, B., The Problems ofa Political Animal, Berkeley, CA ve Londra, 1 993.
Yunis, H., A New Creed: Fundamental Religious Beliefs in the Athenian Polis and Euripi
dean Drama, Vandenhoeck and Ruprecht, Göttingen, Almanya, 1 988.
-, Taming Democracy: Models ofPolitical Rhetoric in Classical Athens, lthaca, NY, 1 997.
Zuckert, C., "The Socratic Tum", History of Political Thought, New York, 2004, sayı 25,
s. 1 89-2 1 9.
Dizin
adalet 10, 12, 28, 49, 50, 5 1 , 65, 67, 106, Anabasis 1 3 1
142 Arkadya 1 16, 128
Aelius Aristides 163 arkhon(lar) 63, 67, 76, 80, 100
af 108, 1 1 1 Atina 4-6, 8, 12, 13, 1 6, 23, 26, 29, 30, 34,
Agamemnon, Mikeneli 33, 40, 41, 43-46, 57, 62-69, 71, 73-86, 90-95, 99- 1 0 1 ,
48 103-107, 1 1 1-1 13, 1 15-1 1 7, 1 19, 123-
Agesilaos il, Spartalı 128, 150 1 27, 1 2 9- 1 3 1 , 1 33, 1 36, 1 42, 143,
Agis IV, Spartalı 144-148 146, 161, 1 71, 1 72, 1 76-179, 181, 1 82
agora 1 8, 21, 49, 1 84 Atina Anayasası 63, 78, 8 1 , 123
ahlak 25, 28, 50, 73, 126, 127, 1 58, 1 6 1 , Atina demokrasisi 64, 1 13, 1 78
1 68, 1 72, 1 73 Atina devrimi 71, 73, 1 82
Aiskhylos 5, 8 1 , 84, 85, 9 1 , 93 Atina Meclisi 101
Akademi 127 Attika 26, 67, 105, 1 77
Akhaialılar 1 5 1 Augustus, Caesar 1 5 1 - 1 54, 1 60
Akhaia Birliği 146, 148, 1 5 1
Akhaia Savaşı 1 5 1 barbarlar (Yunanlı olmayanlar) 64, 159
akropolis 1 8, 8 8 barış 6, 49, 55, 79, 1 1 8
Akhilleus 40, 43, 47-49 Kral Barışı 1 16, 1 1 7, 128
Alkibiades 29, 1 05, 1 12, 124, 125, 127 Beş Yüzler Meclisi 1 75
Alkmaion, Krotonlu 90 birey 19, 25, 82, 124, 148
alt tabaka 83, 95, 1 54 Boiotia 50, 85, 103, 128, 1 54, 1 58, 1 6 1 ,
Anaksagoras, Klazomenaili 106, 132 183
Anaksarkhos, Abderalı 132 borçlar 64, 107, 1 13, 148, 1 62
anayasa 1 8, 27, 30, 56, 68, 92, 128, 1 3 1 , borçların kaldırılması 64, 168
143, 1 82, 1 8 3 Büyük Kyros, Persli 128
andreia (bkz. cesaret, savaşkanlık) 25
Antigonos Hanedanlığı 1 36, 1 5 1 cesaret 25, 1 1 3, 1 6 1
Aratos, Sikyonlu148 Cicero, Marcus Tullius 5, 7, 8, 1 57, 1 84
Areopagos Meclisi 76, 1 76 Görevler Üzerine 7, 1 57
Argos 84, 85, 9 1 , 1 1 6, 1 8 1 çoğulculuk 24
aristokrasi (bkz. krallar, Mantineai) 20, cumhuriyet 20, 22, 24, 30, 1 52-154, 1 60,
28, 56, 6 1 , 68, 69, 1 3 1 , 152, 1 72 1 70, 1 72,
Aristophanes 1 05, 107, 109, 1 1 0, 126, 143 cumhuriyetçi anayasa
Bulutlar 107-1 1 0, 126 cumhuriyetçilik 22, 171, 1 72
Kurbağalar 1 05
Aristoteles 5, 7, 8, 10-12, 2 1 , 26-30, 62, daimonion 105, 1 1 0
63, 66, 69, 75, 76, 79, 99, 1 03, 1 1 5, Delphi 1 5 8
1 1 8, 1 1 9, 1 2 1 , 125, 1 27, 1 29-1 32, deme 5 , 79, 80, 108
144, 145, 147, 157, 158, 1 60, 1 82, 1 83 Demetrios, Muzaffer 1 3 3
Nikomakhos'a Etik 1 1 , 28 demokrasi 5, 7 , 8, 1 7 , 1 8, 20, 24, 2 8 , 3 1 ,
Arrianos, Nikomedyalı 131, 1 32 6 1 , 62, 66, 69, 73-75, 77, 79, 80, 86,
202 dizin