Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 4

T.C.

NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

LİSANS BİTİRME TEZİ

İMAN-AMEL İLİŞKİSİNDE İTİKADİ MEZHEPLERİN GÖRÜŞÜ

(MU’TEZİLE, HARİCİYYE, SELEFİYYE, MÜRCİE)

HAZIRLAYAN

AYŞE SARIKAYA

21210710001

TEZ DANIŞMANI

DR. ÖĞRETİM ÜYESİ BAYRAM ÇINAR

2022-2023 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI


İMAN-AMEL İLİŞKİSİNDE İTİKADİ MEZHEPLERİN GÖRÜŞÜ

A) MU’TEZİLE
1. Mu’tezile’nin Ortaya Çıkışı

Sözlükte "ayırmak, uzaklaştırmak" anlamındaki "a-z-l" kökünden sıfat olan


mu'tezile kelimesi "uzaklaşan, ayrılıp bir köşeye çekilen" demektir. Mu'tezile adının
ilk defa ne zaman ve kimler için kullanıldığı ile ilgili olarak değişik yaklaşımlar
mevcuttur. Mesela ilk dönemlerde Hz. Osman'ın ve daha sonra Hz. Ali'nin hilâfete
getirilmesi veya Ali ile Muâviye'nin anlaşmazlığa düşmesi yahut Hz. Hasan'ın hilâfeti
Muâviye'ye devretmesi olayları üzerine hiçbir tarafı desteklemeyen, bir kenarda duran
gruplara Mu'tezile veya Mu'tezele denmiştir. Başka bir açıklamaya göre ise Mu'tezile
ismi, aşırı uçlardan uzak durduklarını ifade etmek için kendi mensuplarınca tercih
edilmiştir.1

2. Mu’tezile’in İmana Dair Görüşü

2.1 Mu’tezileye Göre İmanın Tanımı


Mu’tezile’in âlimlerine göre imanın kalp ile bilme (marifet), dil ile ikrar (söz) ve
amel olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.2 Buna göre Mutezile inancında
kişinin mümin yani "inanan" sayılabilmesi için kalbi ile İslam'a inanması, dili ile bunu
beyan etmesi ve hareketleriyle yani amel ile bunu göstermesi gerekir. 2 bu bağlamda
Vasıl b. Ata, şöyle bir ifade eklemiştir; “ amelleri yerine getirmeyen veya
günahlarından sakınmayan bir kimsenin imandan çıktığını, fakat küfre girmediğini,
iman ile küfür arasında yer alan fısk mertebesinde olduğunu” söylemiştir.3

Ebu’l-Huzeyl el-Allaf (ö. 235/850)’a göre iman, farz ve nafile gibi bütün taatleri
yerine getirmek ve kötülüklerden sakınmaktır.4 İbrahim b. Seyyar en‐Nazzâm (ö.
231/845) imanı, kebirelerden kaçmak olduğunu söyleyip sadece büyük günahları
kapsayıp, namaz ve oruç gibi ibadetleri dışında bırakmıştır.

1T.C. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi, İslam Mezhepleri Tarihi, s. 54, Açık Öğretim yayın no: 1089
2Ahmed b. Yahya İbnü’l‐Murtazâ, Tabakâtü’l‐Mutezile, nşr. S. Diwald Wilzer, Beyru 1960, s. 8; Suphi, Mu’tezîle, c. 1, s. 162‐
16
3 Şehristâni, el‐Milel Veʹn‐Nihal, s. 42‐43; Ayrıca bk. Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu’l‐Usûlü’l‐ Hamse, s. 471, 474;
Suphi, Mu’tezîle, c. 1, s. 162.
4 Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu’l‐Usûlü’l‐Hamse, s. 478.
Eş‐Şeybânî (ö. 218/833) imanı, farz ve nafile dâhilindeki tüm taatler olarak
tarif etmiştir. Namaz, zekât gibi ibadetlerin küfür olduğunu görüşündedir.5

Abbâd b.Süleyman es‐Saymerî (ö. 250/864) ise “İman, Allah’ın emrettiği


farzların önemsediği nafilelerin hepsidir.” Diyerek nafileyi de İmana eklemiştir ve
İmanı iki kısma ayırmıştır.

➢ Birincisi, Allah’a iman olup, bunun terki kâfir olmaktır.


➢ İkincisi, Allah için imandır. Bunun terkinde kâfir olunmayıp bir kısmını terk
etmekle sapıklık ve fasıklık, bir kısmının terkiyle de küçük günah işlenmiş olur.6

Mu’tezile’nin tüm âlimlerinin iman görüşlerine yer vermemekle beraber,


yukarıda belirttiğimiz âlimlerin görüşlerinden yola çıkarak genel olarak iman, “taatları
yerine getirip kötülüklerden sakınmalarından yola çıkarak, ameli imana dâhil ederek,
, ahiretteki kurtuluşun temel şartının da taatların yerine getirilmesi ve günahlardan
sakınmak olduğunu” ileri sürmüştür.

1.2. Mu’tezile’nin İman-Amel İlişkisi Görüşü

İman esası üzerine yapılan münakaşanın temelinde iman-amel ilişkisi yer almıştır. Bu
münakaşa, büyük günah işleyenlerin durumlarının ne olacağı sorgulanması üzerine
başlamış olup, iman-amel ilişkisi konusunda farklı görüşlerin ileri sürülmesiyle devam
etmiştir.

Ameli yani dînî emirlerin yapılması ve yasaklardan kaçınılmasını îmânın bir rüknü
sayan Mûtezile’ye göre, büyük günah işleyen yani âyetlerle ve mütevâtir hadislerle
sâbit olan dînî emirleri yapmayanlar ve dînî yasakları çiğneyenler îmândan çıkar, ama
küfre girmez, îmânla küfür arasında bir yerde bulunur. Tevbe etmeden ölürlerse
cehenneme girerler ve orada devamlı kalırlar.7

Bu bağlamda Kâdî Abdülcebbâr 3 görüş beyan etmiştir:

➢ Amel imandan bir cüzdür. Amelin olmaması imanın da yokluğunu gerektirir.


➢ Amel imanın dışındadır.

5Eş’ârî, İlk Dönem İslam Mezhepleri, s. 222‐223; Bağdâdî, Mezhepler Arasındaki Farklar, s. 106
6 Eş’ârî, İlk Dönem İslam Mezhepleri, s. 222
7 https://www.islamveihsan.com/mezheplere-gore-iman-amel-iliskisi-nedir.html
➢ Amel, imandan bir cüz değildir. Ama her ikisi arasında güçlü bir bağ vardır ve
iman mümin kişiyi güzel ameller yapmaya yöneltir.

Kâdî Abdülcebbâr’ın bu üç beyanından Mu’tezile ilk görüşünü benimsemiş ve bu


bağlamda ahlaklı olmayı ön planda tutmuş, ameli imanın bir parçası olarak görüp,
salih amelin imana bitişik olduğunu savunmuştur.8

“Kim de Allah’a ve Peygamberine isyân


eder, (Allah’ın) sınırlarını (çiğneyip) geçerse onu da -içinde dâim kalıcı olarak-
ateşe koyar. Onun için hor ve hakîr edici bir azap vardır.” 9
“Hayır, kim bir kötülük (günah) kazanır da suçu kendisini çepeçevre kuşatırsa
onlar, cehennemliktirler. Onlar orada bir daha çıkmamak üzere kalıcıdırlar.” 10
“Kim bir mü’mini kasden öldürürse cezası, içinde ebedî kalıcı olmak üzere
cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir
azap hazırlamıştır”11
“Zinâ eden kişi zinâ ederken mü’min olarak zinâ etmez. Şarap içen kimse
şarap içerken mü’min olarak şarap içmez. Hırsızlık eden kimse hırsızlık
ederken mü’min olarak hırsızlık etmez!” 12 Bu hadis ve ayetleri Mu’tezile’nin
görüşü olarak belirten Şehristânî, Mâtürîdî, ve Cüveynî’ye13 karşılık Ehl-i Sünnet
karşı çıkar. Çünkü Ehl-i Sünnet’in görüşüne göre, ancak bir helal taatı bilinçli bir
şekilde haram olarak işlenirse küfre sebebiyet verir. Ehl-i Sünnet âlimlerine göre
farkında olmadan veya bihaber bir şekilde her ne kadar küfre götürecek bir fiil
yapılsa da sorumlu değildirler.

8 . Eş’ârî, İlk Dönem İslam Mezhepleri, s. 221‐224, 340; Kâdî Abdül‐ cebbâr, Şerhu’l‐Usûlü’l‐Hamse, s. 427 vd.
9 Nisa 4/14
10 Bakara 2/81
11 Nisa 4/93
12 Buhârî, Tevhîd, 33; Müslim, Îmân, 153; Tirmizî, Îmân,
13 Mâtürîdî, Tevhîd, 349; Cüveynî, İrşâd, s. 388; Şehristânî, Nihâyetü’l-ikdâm, s. 477.

You might also like