Professional Documents
Culture Documents
Nazim Birimi
Nazim Birimi
NAZIM BİRİMİ:
Şiiri oluşturan dize kümelerine nazım birimi denir. Nazım birimi, nazım şekillerini belirlemede ölçü
olarak kullanılır. Nazım birimleri: mısra, beyit, bent, dörtlük ve kıt’adır
Dize (Mısra): Şiirde her satıra mısra (dize) denir. Dize nesirdeki cümlenin karşılığıdır. Dizeler büyük
harfle başlar.
Sessiz Gemi – Yahya Kemal Beyatlı şiirinde her bir satır dizedir.
Beyit (İkilik):
Beyit Örneği
1
Dörtlük :
Anlam bütünlüğü sağlanmış dört dizelik bölümlere denilmektedir.
Dörtlük Örneği
Aşık Veysel’den;
Şiirde anlam bütünlüğü olan 3 veya daha fazla dizeden oluşmuş bölümlerdir.
Bent Örneği
1. Bent
Kardaş, senin dediklerin yok,
Halay çekilen toprak bu toprak değil.
Çık hele Anadoluya,
Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı,
O kadar uzak değil.
2. Bent
Çamı bitmiş, kavağı azalmış,
Gamla örtülü bayırlar, çıplak değil.
Yedi ay kıştan sonra,
Yeşeren senin yaşamandır,
Yaprak değil.
3. Bent
Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir,
Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.
Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan,
Mevsimler soğumuş, sular azalmış,
Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil.
2
Kıt’a
Bir şiirde ikiden fazla dizenin (3,4,5...) oluşturduğu bölüme “bent” veya “kıt’a” denir. Nazım birimi
için yaygınlıkla ve yanlışlıkla (galat-ı meşhur) kıt’a sözcüğü de kullanılır. Aslında kıt’a Türk
edebiyatında bir nazım biçiminin adıdır. Kıt’a ile dörtlük karıştırılmamalıdır. Dörtlükte dört dize
vardır. Kıt’a da ise dörtten az veya fazla dize bulunabilir.
Şiirde ahenk; ölçü, ses benzerliği (uyak) ve redif gibi ögelerle sağlanır.
1. Ölçü (Vezin)
Şiirde, hecelerin sayılarına ya da heceyi oluşturan seslerin uzunluk ve kısalıklarına göre bir düzen
oluşturulur. İşte bu düzene ölçü denir.
Hece ölçüsü, dizelerdeki sözcüklerin hece sayısının belli bir düzene bağlı olarak eşitliği
temeline dayanır. Şiirin bütün dizelerindeki hece sayısının eşit olması gerekir. Hece sayısının eşitliği,
o dizenin ölçüsünü, kalıbını gösterir. Yedi heceli bir dizenin kalıbı, yedili; on bir heceli bir dizenin
kalıbı on birli diye anılır. Halk şiirinde en çok 7,8 ve 11 heceden oluşan dizeler kullanılır
ÖR: Ateşten kızaran bir gül arar da
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
NOT Hece ölçüsünde dizeler okunurken belli bölümlere ayrılır. Bu bölüm yerlerine durak denir.
Durak, sözcükler bölünerek yapılmaz, sözcüklerden sonra yapılır. Şiirler “4 + 4 + 3 = 11”, “6 + 5 =
11”, “4 + 3 = 7” , “4 + 4 = 8” gibi duraklardan oluşabilir.
3
Ben yürürem / yâne yane (4+4)
Aşk boyadı / beni kane (4+4)
Ne âkilem / ne divane (4+4)
Gel gör beni / aşk neyledi (4+4)
Yunus Emre
Hece, aruz gibi herhangi bir ölçüye bağlı kalınmayan ölçüdür. Hecelerin açık veya kapalı
olmasına ya da sayılarına bakmaksızın şairin tamamen kendi üslubuna göre yazmasıdır. Serbest ölçü,
Türk şiirinde 1940’lardan sonra Orhan Veli Kanık ile yaygınlaşmaya başlamıştır.
Örnek
Orhan Veli
4
1.3. Aruz Ölçüsü
Şiirlerdeki dizelerin, hecelerin uzunluk ve kısalık durumlarına göre hazırlanmış aruz kalıplarına,
ses ahengi bakımından uymasını esas alan ölçüye “aruz ölçüsü (vezni)” denir.
Dize içinde hecelerin açıklık-kapalılık (kısalık-uzunluk) gibi ses değeri bakımından denk
olması gerekir. Aruz, Arap edebiyatına ait bir ölçüdür. (Fars, İran) edebiyatına, onlardan da Türklerin
İslâmiyet’i kabul etmesinden sonra Türk edebiyatına geçmiştir.
Ünlü ile biten heceler açık (kısa) hece olarak kabul edilir ve (.) ile gösterilir.
Ünsüz ile biten heceler kapalı (uzun) hece olarak kabul edilir ve (-) ile gösterilir.
Dize sonu daima kapalı hece olarak kabul edilir.
Türk edebiyatında aruz ölçüsüyle yazılmış olarak elimizde bulunan ilk yapıt, Yusuf Has
Hacib’in “Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) adlı eseridir.
Türkçe kelimelerle aruz veznindeki başarı Muallim Naci ile başlamış olup Türk aruzu Tevfik
Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından gerçekleştirilmiştir. Hatta
Mehmet Âkif o kadar başarılı olmuştur ki bir çok kişi İstiklâl Marşı'nın hece ölçüsüyle
yazıldığını zanneder. Oysa bu marş aruzun "Fe i lâ tün / Fe i lâ tün /Fe i lâ tün /Fe i lün"
kalıbıyla yazılmıştır.
Servet-i Fünun edebiyatçıları bir şiirde değişik aruz kalıpları kullanmak suretiyle serbest
vezne zemin hazırlamışlardır. Cenap Şahabetin'in "Elhân-ı Şita" adlı şiiri bu şekilde
yazılmıştır
Halk edebiyatında aruzu kullanan şairler: Yunus Emre, Âşık Galip, Gevheri, Erzurumlu
Emrah, Dertli, Seyrani…
5
Aruz Kusurları
Aruz ölçüsünde esas olan, dizelerde alt alta gelen hecelerin, uzunluk-kısalık yani ses değeri
bakımından denk olmasıdır. Türkçenin dil yapısı, aruzun bu özelliğine uymaz. Çünkü Türkçede uzun
sesli harf yoktur. Dolayısıyla Türk şiirinde aruza ait bu denklik, her sözcükte sağlanamayabilir. Bu
bağlamda, ses denkliğini sağlamak ve heceleri ölçüye uydurmak için bazı heceler değişikliğe uğratılır.
Bu değişikliğe “aruz kusurları” denir
1. İmale (Çekme) Aruz ölçüsünde hiçbir zaman üç açık hece yan yana bulunmaz. Bu, Arap
dilinin özelliğinden kaynaklanan bir kuraldır. Türkçede bol bol açık hece vardır. Bu nedenle
Türkçe sözcükleri aruz kalıplarına uydurmak için kimi zaman açık bir hece uzatılarak
kapatılabilir. Buna imale denir.
Divan ve Tanzimat şiirinde imale kusur sayılmamıştır. Fakat Serveti Fünun ve sonrasında
kusur olarak görülmüştür.
2. Vasl (Ulama)
Dizedeki bir sözcüğün sonu ünsüzle bitiyor, kendinden sonraki sözcük ünlü ile başlıyorsa,
vezin gereği ilk kelimenin sonundaki ünsüz, ikinci hecenin başına taşınarak aslında kapalı olan hece
açılır. Aşağıdaki örnekte "güm" ve "ötsün" sözcükleri arasında ulama vardır.
3. Zihaf (Kısma)
İmalenin tersidir. Ölçü gereği Arapça ve Farsçadaki uzun hecenin kısaltılmasıdır.
6
4. Kasr (Kısaltma ve İnceltme)
Ölçü gereği uzun bir heceyi kısaltmak ve ünlüsünü inceltmektir:
şâh > şeh, mâh > meh, gâh > geh gibi.
Kasr, yine ölçü gereği İstanbul > Sıtanbul, Aristo > Risto sözcüklerinde yapılır.
5. Med (Kabartma)
Aruzda medli hecelerin asıl değerlerinden biraz daha uzun okunmasına denir. Asıl anlamı "uzatma" ya
da "çekme"dir. Aruzda ritim denen iç ahengi sağlamak amacıyla iki heceyi bir hece durumuna
getirmek, yani bir
7
Takti:
Aruz ölçüsüyle yazılmış bir şiirdeki ölçüyü belirleyebilmek için şiiri oluşturan hecelerin (.)
veya (-) işaretiyle gösterilmesine ve kalıplarının bulunmasına “takti” denir. Takti, ölçünün parçalarını
belirlemeyle ilgilidir.
1. Redif
Dize sonlarındaki yazılışları, görevleri ve anlamları aynı olan ek, sözcük ya da sözcük
gruplarına redif denir. Redif, sadece eklerden oluşmaz. Hem ek hem sözcükten, hatta sözcük
gruplarından da oluşabilir.
a) Ek Halindeki Redifler
Bu kural bilinerek mısraya bakılırsa ek halindeki rediflerin geneli mısrada tahmin edilebilir.
Ancak bu kural her zaman geçerli olmadığından yine de "ekler" konusunda bilgi sahibi olunması
konunun kavranması açısından gereklidir.
8
Susuz değirmenlerin ne ile döner çarkı
Kerem etmeyen beyin fakirden nedir farkı
Yukarıdaki beyitte, "ı" sesleri, ismin -i hali olduğundan yani, her ikisinin de görevi aynı
olduğundan rediftir. Kelimenin köklerinde ise "ark" sesleri benzeştiğinden bunlar da zengin kafiyeyi
oluşturur.
Beyitin birinci mısrasında, kafiyeye söz konusu olan kelimenin kökü "çark", ikinci mısrada ise
kelimenin kökü "fark"tır. Dolayısıyla, "ı" seslerinin ek olduğu için redif olduğunu pratik yönden
söyleyebiliriz.
Örnek 1:
Dolaşalım sahraları, dağları
Bir gün gazel döker ömrün yaprağı
Örnek 2:
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı, o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Örnek 3:
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler
Örnek 4:
Senin de yolun biter diner gözünde yaşlar
Benim uğursuz yolum bittiği yerde başlar
9
Doğru söylerim halk razı değil
Eğri söylerim Hak razı değil.
Yukarıdaki beyitte "razı değil" kelimeleri redif, ondan önceki "k" sesleri ise yarım kafiyedir.
örnek:
Yukarıdaki beyitte "böyle bir söz" kelimeleri redif, ondan önceki "öyle" sesleri ise zengin kafiyedir.
Dikkat! >> Kelime halinde bulunan rediflerden hemen önce, ek halinde redif de bulunabilir. Böylece,
ek halindeki redifle kelime halindeki redif arka arkaya gelebilir:
İkinci ve dördüncü mısralarda hem ek halinde redif, hem de kelime halinde redif bulunmaktadır.
Yukarıdaki mısralarda "madan" ekleri "zarf-fiil"dir.
UYAK (KAFİYE): Dizelerin sonundaki yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı
kelimelerin, eklerin veya seslerin benzerliğine kafiye (uyak) denir.
10
√ Ses benzerliği olan kelimelerin yazımının aynı olması gerekir.
√ Dize sonundaki sözlerin ses bakımından benzemesi, anlamın aynı olması gerekir.
√ Kafiye şemasında aynı harf ile gösterilen kelimeler arasındaki ortak ses kafiye kabul edilir.
√ Kelimenin kökünden sonra gelen ekler farklı görev ve anlamdaysa onlar da kafiye oluşturur.
a) Yarım Kafiye (Yarım Uyak): Dize sonlarında bulunan sözcüklerdeki tek ses benzerliğine yarım
uyak denir. Ses ilgisi en zayıf olan uyaktır. Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bu uyak
’’kulak için uyak’’ diye de adlandırılır.
Örnekler:
Yukarıdaki dizelerde bulunan “deniz” ve “yalnız” sözcüklerindeki ortak ses “-z” dir. Dize sonundaki
bu bir ses benzerliği yarım kafiyeyi oluşturur.
Örnek-1
Ben çektiğim kimler çeker
Gözlerim kanlı yaş döker
Bulanık bulanık akar
Dağlarım seliyim şimdi (Kul Mustafa)
Örnek-2
Üstümüzden gelen boran kış gibi
Şahin pençesinde yavru kuş gibi
Seher sabahında rüya düş gibi
Çağıta bağırta aldı dert beni
» Ben çektiğim kimler çeker
Gözlerim kanlı yaş döker
Yukarıdaki dizelerde bulunan “çeker” ve “döker” sözcüklerinin sonundaki “-er” sesleri iki sözcükte de
aynı görev ve anlamda kullanıldıkları için “redif“tir. “-er” sesi dışındaki ortak olan “-k” sesi
ise “yarım uyak”tır.
11
b) Tam Kafiye
Dize sonlarında bulunan sözcüklerdeki iki ses benzerliğine tam uyak denir. Tam uyağı oluşturan
seslerin biri ünlü biri ünsüzdür.
Örnek-1
Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum,
Kimdir o, nasıldır diye rüzgarlara sordum,
Hulyamı tutan bir büyü var onda diyordum
(Y. Kemal Beyatlı)
Örnek-2
Sen miydin o afet ki dedim, bezm-i ezelde
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde,
Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,
Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı. (Yahya Kemal Beyatlı)
Örnek-3
On atlıya karar verdim yaşını
Yenice sevdaya salmış başını
El yanında yakar gider kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim.
Örnek-4
» Söğüt giz fısıldar sayıklar meşe
Ayık düş görür her bucak, her köşe
Yukarıdaki dizelerde “meşe” ve “köşe” sözcüklerinde iki ses benzerliği vardır: “-şe” Bu iki ses
benzerliği tam kafiyeyi oluşturmuştur.
NOT Üstünde uzatma işareti (^) bulunan ünlüler iki ses sayıldığından tam kafiye oluşturur.
Nedim’e ait olan bu dizelerdeki “dil-ârâ” ve “ammâ” sözcüklerinin sonlarındaki benzer olan “â”
sesleri, tam kafiye oluşturmaktadır. Çünkü bu sesler uzun ünlüdür.
c) Zengin Kafiye
12
Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür. Divan şiirinde yaygın olarak
kullanılan bu uyağa ’’göz için uyak’’ da denir.
Örnek-1
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı.. Buz tutuyor her soluk (Faruk Nafiz Çamlıbel)
Örnek-2
Baygın bir ihtizaz ile bi-huş akar dere,
Sahillerinde çocuklar uzanmış çemenlere. (Orhan Seyfi Orhon)
Örnek-3
Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi (Yunus Emre)
ç) Tunç Kafiye: Ses benzeşmesinin üçten fazla olması durumunda kelimelerin biri genellikle diğerini
içine alır. Bu, durumda zengin kafiyenin adı "tunç kafiye" olur.
Ay asar kandilini,
Suya sarkan dilini. (11 harf)
13
Var gez kayalıkta, dağda, kırda.
Düş bir çukura, geber, kakırda
d) Cinaslı Kafiye: Anlamları ayrı, fakat yazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime
gruplarının mısra sonunda tekrarı ile oluşan kafiyedir.
Dikkat: Sesteş olmayan ama okunduğunda kulağa aynı gelen sözlerle de cinaslı uyak yapılır.
Budala
Bülbül konar bu dala
Olmuşum yâr delisi
Bana derler budala
14
Bana yardan gayrı cerrah yaramaz
Yaz arar
Bak şu garip bülbüle
Zemheride yaz arar
Cihanda bir yar sevdim
Ya faydadır ya zarar
Kafiye düzeni şiirin biçimsel bir özelliğidir. Kafiye düzeni (örgüsü), dizelerin sonlarına
bakılarak çıkarılır.
Örnek(ler)
15
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine
Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler, Fakat Ramazan maneviyyeti
Bir tatlı intizara çevirmiş sükûneti
Necip Fazıl
Dikkat! Koşma tipi uyak ve mani tipi uyak da düz uyak olarak kabul edilmektedir.
--------------- a ------------- c
--------------- b -------------- d
--------------- a -------------- c
----------------- b ------------- d
3. Sarma Kafiye: Bir dörtlükte birinci dize ile dördüncü dize, ikinci dize ile de üçüncü dizenin
kendi arasında kafiyeli olmasına ‘’sarma uyak‘’ denir.
16
"a b b a" "cddc" olmalı.
Dörtlüğün birinci, ikinci ve dördüncü dizesi kendi arasında kafiyeli, üçüncü dize serbesttir: aaxa
Uyak düzeni:
17
Yari böyle benden ayrı düşüren……………c
Adu mudur engel midir el midir………...….b
Gevheri
Bursa'da Zaman
18
Ve mimarilerin en ilâhisi — e
...
7. Örüşük Uyak
Batı kaynaklı bir nazım şekli olan terzarimaya özgü bir uyak şemasıdır.
Terzarima üç dizeli bentlerden oluşur.
Üçlüklerin sayısında bir sınırlama yoktur.
Üçlüklerin sonunda tek bir dize yer alır.
Her bentte birinci ve üçüncü dizeler birbiriyle uyaklıdır.
Her bendin orta dizesi, devamındaki bendin birinci ve üçüncü dizeleriyle uyaklıdır. Sondaki
tek dize ise kendinden önceki üçlüğün ikinci dizesiyle uyaklanır.
Şeması: "a, b, a", "b, c, b", "c, d, c"... "d"
Örnek
Beni Terk Et
19
ŞİİR TÜRLERİ
A. LİRİK ŞİİR: İçten gelen heyecanları coşkulu bir dille anlatan duygusal şiir türüdür. Bu şiir
türünde aşk, ayrılık, gurbet gibi konular işlenir. İslamiyet öncesinde koşuk; Divan edebiyatında
gazeller, şarkılar, murabbalar; Halk edebiyatında ise koşmalar (güzelleme) ve semailer; Tekke
edebiyatında ilahi,nefes bu türe örnektir.
Fûzuli, Nedim, Bâki; Karacaoğlan, Aşık Veysel Yunus Emre; Ahmet Haşim, Yahya Kemal,
Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin; Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Muhip Dıranas, İlham Berk, Bedri
Rahmi Eyüpoğlu,Cemal Süreyya lirik şiir örnekleri vermişlerdir.
Örnek:
Örnek:
20
B.EPİK ŞİİR (Destansı, Hamasi): Konusu savaş, yiğitlik, kahramanlık ve vatan sevgisi olan, tarihi
bir olayı coşkun bir dille anlatan şiir türüdür. Bu bakımdan okuyanda coşku ve heyecan uyandırır.
Halk edebiyatında destan, koçaklama, varsağı epik şiir türü içinde yer alır.
Dadaloğlu, Köroğlu; Fazıl Hüsnü Dağlarca ( Üç Şehitler Destanı), Yahya Kemal ( Mohaç
Türküsü); Kayılçı Kul Mustafa ( Genç Osman Destanı) …. epik şiir örnekleri vermişlerdir.
Örnek:
B. SATİRİK ŞİİR: Birini, bir toplumu, bir olay ya da durumu alaycı, iğneleyici ifadelerle yermek,
eleştirmek amacıyla yazılan şiir türüdür. Bu şiir türüne Divan edebiyatında hicviye, Halk
edebiyatında taşlama, modern edebiyatımızda yergi denir.
Nefi ( Siham – ı Kaza), Bağdatlı Ruhi ; Seyrani, Dertli, Develili, Bayburtlu Zihni; Ziya Paşa;
Tevfik Fikret, Şair Eşref; Orhan Veli, Neyzen Tevfik…… satirik şiir örnekleri vermişlerdir.
Örnek:
Ç.PASTORAL ŞİİR: Doğa güzelliklerini, kır ve çoban hayatını ve bunlara duyulan özlemi dile
getiren şiir türüdür. Bir şiir, şairin doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa idil, bir çobanla konuşur
gibi bir dille yazılmışsa eglog adını alır.
Türk Edebiyatında ilk pastoral şiir örnekleri Divan-ı Lügat'ıt Türk'te görülmektedir.
Uyarılar
Türk edebiyatında ilk pastoral şiir örneği A. Hamit Tarhan’ın ‘’ Sahra ‘’ adlı şiiridir.
Kemalettin Kamu – Bingöl Çobanları
Necip Fazıl – Çoban Çeşmesi
Behçet Necatigil - Kır Şarkısı
Örnek:
21
Çukurova bayramlığın giyerken,
Çıplaklığın üzerinden soyarken,
Şubat ayı kış yelini kovarken,
Cennet dense sana yakışır dağlar.
D. DİDAKTİK ŞİİR: Belli bir konuda bilgi ve öğüt vermek, bir düşünceyi aşılamak, ahlaki bir ders
çıkarmak amacıyla yazılan şiir türüdür. Bu şiir türünün duygu yönü zayıftır. Fabllar ile manzum
hikayeler bu şiir türü içinde yer alır.
Örnek:
22
1) Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig’i (11. yy.)
2) Hoca Ahmet Yesevi’nin Divan – ı Hikmet’i (12.yy.)
3) Edip Ahmet Yükneki’nin Atabetü’l Hakayık (12.yy.)
4) Şeyh Sadi'nin Gülistan ve Bustan, (13.yy.)
5) Mevlana’nın Mesnevisi, ( 13. yy.)
6) Sultan Veled’in Rebapname’si (13.yy.)
7) Yunus Emre'nin Risalet-ün-Nushiye, (13.yy.)
8) Ahmed Fakih'in Çarhname'si, (13. yy.)
9) Hoca Mesud''un Ferhengname-i Sadi tercümesi, (14. yy.)
10) Aşık Paşa’nın Garipname’si (14. yy.)
11) Şeyhi’nin Harname’si ( 15. yy.)
12) Nabi'nin Hayriye ve Hayrabad mesnevileri, (17. yy.)
13) Ziya Paşa'nın Terkibibend'i,
14) Tevfik Fikret Halûkun Defteri ve Şermin,
15) M. Akif’in Süleymaniye Kürsüsü ve Asım’ın Nesli
E) DRAMATİK ŞİİR: Hayatın trajik, komik, korkunç yanlarını göz önünde canlandırmak amacıyla
ve tiyatroda sahnelenmek için yazılan şiir türüdür.
Batı edebiyatında Corneille, Racine, Shakespeare; Türk edebiyatında Namık Kemal, Abdülhak
Hamit Tarhan, Faruk Nafiz Çamlıbel dramatik şiir örnekleri sunmuşlardır.
Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara
ezberletilirdi. Bu durum, dram tiyatro türünün (19. yüzyıl) çıkışına kadar sürer. Bundan sonra
tiyatro metinleri düz yazı ile yazılmaya başlamıştır.
Örnek:
23
F) Mensur şiir
Genellikle ölçü, uyak gibi kurallara uyulmadan, konuşma havası içinde yazılan şiirlere “mensur
şiir” denir.
Mensur şiirler yıllar boyu edebiyatımızda var olan ve beğenilen bir türdür. Bu nedenle mensur şiir
temsilcileri oldukça fazladır. En bilinen temsilcileri ise şunlardır;
Baudelarie: Batı Edebiyatının en ünlü mensur şiir temsilcisidir. “Küçük Mensur Şiirler” eseri ile ilk
eserini yayınlanmıştır.
Şinasi: Edebiyatımızda, batıdan ilk mensur şiir çevirisi yapan şairdir. Eseri ise “Tercüme-i Manzume”
ismiyle kitaplaştırılmıştır.
Türk edebiyatında ilk mensur şiir denemesini ise Halit Ziya Uşaklıgil (Mensur Şiirler, 1891)
yapmıştır. ... Mehmet Rauf'un “Siyah inciler” (1901), Yakup Kadri'nin” Erenlerin Bağından “(1922),
Ruşen Eşref Ünaydın'ın “Damla Damla” (1929) adlı eserleri mensur şiirin diğer önemli örnekleridir.
F) Manzume
Manzum Hikâye
24
Bu nazım şekli edebiyatımıza Tanzimat Dönemi'nden sonra girmiştir
25
EDEBİ SANATLAR (SÖZ SANATLARI) Öğretmenler / bir mum / misali / etrafına ışık
saçıyordu.
26
Bir tam teşbihin ögelerinden sadece Bu cehennem, bu cennet bizim
“benzeyen” ya da “benzetilen” ile (Nâzım Hikmet)
yapılan edebi sanata denilir.
Erzurum'da geçit vermez kaşlarının
İstiare ikiye ayrılır: ardında
Derindir karanlıktır ıssızdır gözleri
(Cemal Süreya)
a. Açık İstiare:
Benzetme ögelerinden sadece kendisine b. Kapalı İstiare: Benzetme ögelerinden
“benzetilenin” kullanıldığı benzetmeye
denir.“Arslanlarımız düşmana karşı hazır sadece "benzeyenin" kullanıldığı benzetilenin
bekliyorlar.” cümlesinde “arslan” sözcüğü ile
“askeri” kastettiği cümleden anlaşılabiliyor. kullanılmadığı tamlamalara denilir.
Ancak “asker” sözcüğü cümlede
kullanılmamış. O yüzden bu cümlede açık “Askerlerimiz kükreyerek saldırdı.”
istiare kullanılmıştır.
cümlesinde benzeyen “asker” sözcüğü var
27
Kalbim yırtılıyor her nefesinde
Kulağım, ruhumun avak sesinde (N. Kaz: - Hadi ya, bak şimdi çok korktum!
F. Kısakürek)
Tilki ( Sinsice arkadan yaklaşarak)− Hey
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden (A. M. beyler, Birisi korkmaktan mı bahsetmişti?
Dıranas)
İnsan dışı varlıkların insan gibi konuşmalarına Mum dibine ışık vermez.
denilir.
Örnekler:
7) Tevriye (iki Anlam, Çok Anlamlı)
Bülbül, “Senin nazını çekemem!” diyordu, Bir sözcüğün, nükte yapmak amacıyla yakın
güle. anlamının söylenip uzak anlamının
kastedilmesidir. Ancak sözcüğün iki gerçek
anlamının da anlaşılması mümkündür.
Horoz: − Bana bak kaz, canımı sıkmaya
başladın! Örnekler:
28
Bu kadar letafet çünkü sende var Bu yüzden boynun eğri menekşe
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
9) Tecahül-i Arif
DİKKAT!!! Tevriye ile kinaye birbiri ile
karıştırılabilir. Burada şuna dikkat edilmelidir. Anlatımı çekici kılmak veya nükte yapmak
Tevriyede söz konusu sözcüğün birden çok için, bilinen bir şeyi bilmezlikten gelmektir.
gerçek anlamı vardır. Bu gerçek anlamlardan
uzak olanı kastedilir. Kinayede de sözcüğün
birden çok anlamı vardır; ama kastedilen Örnekler:
mecaz anlamdır. Kinayede sözcüğün gerçek
anlamından bir sonuç çıksa da kastedilen
mecaz anlamıdır.
Ecel tuzağını açamaz mısın?
“Sordum nigârı dedi ahbap
Açıp da içinden kaçamaz mısın?
Semt-i Vefa’da doğru yoldadır”
Şakaklarım kar mı yağdı ne var?
Bu dizelerde “Vefa Semti” sözleri ile tevriye Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
yapılmıştır. Vefa sözcüğünün ilk anlamı
“sözünde durmak”tır. Uzak anlamı ise “Vefa”. Sular mı yandı, neden tunca benziyor
İstanbul’da bir semt adıdır. mermer?
Herkesçe bilinen; geçmişteki bir olaya, ünlü Vur, aşkın ve Hak’kın zaferi için
bir kişiye, bir insana işaret etmek, onu Vur, senden bak dünya bunu istiyor
hatırlatmaktır.
Örnekler: Örnekler:
"Adamınız, Allah için, gerçekten ustaymış; Arım, balım, peteğim
onun eli değeli bizim makine kararsızlığı
Gülüm, dalım, çiçeğim
bıraktı; artık hiç çalışmıyor."
Bilsem ki öleceğim
* "Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten Yine seni seveceğim
güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı
yüklenip kayboldu."
Yine bahar geldi, bülbül sesinden
* "Benim oğlum çok cesurdur canım, horozdan Sada verip seslendi mi yaylalar
korktuğuna bakmayın." Çevre yanın lale sümbül bürümüş
Gelin olup süslendin mi yaylalar
* "Çayın nefis olmuş, kabak suyu gibi."
30
Birkaç şeyi söyledikten sonra, onlarla ilgili gönlüm oduna ne yaktınsa o tüter. İlahi
kavramları bir cümle ya da manzumede belli vücudum bahçesine ne diktinse o biter.“
düzenlerle sıra gözeterek anlatma sanatıdır.
Kısacası, dizelerde ya da yazıda bir tür söz
simetrisi yapmaktır. Ayrıldım senden, ayırdılar benden, sevdim
seni yeniden, bedenim uzaklaşsa da, ruhum
o Leff ü neşr, söylenen sözcüklerin ayrılmaz senden
sıralanışına göre ikiye ayrılır:
Örnekler:
İlahi her neyi gülzar ettinse anı ittim. İlahi 19) Tezat ( Zıtlık, Karşıtlık)
elime her ne sundunsa anı tattım. İlahi
31
Alamca karşıt kavramların ya da özelliklerin Ölür gidersin! (Sabri
bir arada kullanılmasıdır. Soran).
Örnekler:
En ağır işçi benim,
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz Gün yirmi dört saat
Baharı görmeden ömrüm kış oldu / Seni düşünüyorum.
Gözümde her zaman biraz yaş oldu.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü.
Kar değil gökyüzünden yağan beyaz
ölümdü. 22) KAT’ (Kesme)
Anlamın daha da etkili olması için sözü yarıda
kesme sanatıdır.
Gün, öylesine güzel ki!
Öylesine güzel ki dünya
20) RÜCU (Cayma, dönme, vazgeçme) Yaşadıkça
Akşam öylesine güzel ki!
Önceden söylenen sözden cayma ya da Öylesine güzel ki akşamda ay
birbiriyle çelişir görünen düşünceleri ileri Ayda kadın…
sürmektir. Rücu sanatına önceki
söylenenlerden vazgeçmek anlamı yoktur,
tersine önceki söylenenleri geliştirme amacı
vardır.
Örnekler: Garibim
Ne bir güzel var
Avutacak gönlümü
Bu şehirde,
Bir şarkıdır söylediği Mavi bir sevda Ne de tanıdık bir çehre;
şarkısı Hayır mavi değil Ela bir şarkıdır Bir tren sesi
Duymayagöreyim
Türbe değil bir mabet İki gözüm iki çeşme…
Mabet değil bir kürre Orhan Veli Kanık
Kürre değil bir fezâ-yı bî intihâ olmalıydı”
(Abdülhak Hamit Tarhan)
23) SEHL-İ MÜMTENİ
32
24) AKİS ( Çaprazlama) "Ey kimsesizler el veriniz kimsesizlere
Onlardır ancak el verecek kimse sizlere"
Cümle ya da dizedeki söz sırasının bir
öncekinin tersi olarak düzenlenip tekrarlama
sanatıdır. 26) Aliterasyon (Ses Yinelemesi):
Bir şiirde ya da düzyazıda ahenk yaratmak
Yaşamak için yemeli amacıyla aynı ses ya da hecenin yinelenmesine
Yemek için yaşamamalı aliterasyon denir.
İzmir’in denizi kız, kızı deniz
Sokakları hem kız, hem deniz kokar. Örnekler:
33
Neysen sen, nefes sen, neylersin neyi
Neyzensen, nefessen neylersin neyi
Yukarıdaki dizelerde "e" sesiyle ahenk 29) Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması):
sağlanmıştır.
Benzetme ilgisi söz konusu olmadan, başka
Örnek-3 bazı ilgilerle, bir sözün başka bir söz yerine
kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.
Ayağın sakınarak basma aman sultanım
Dökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun
İç -dış ilgisi
Birinci dizede "a" sesiyle ahenk
sağlanmıştır. "Anne, çamaşır kazanı kaynadı,gel!"
"Üstünü çıkarıp yatağa uzandı."
"Ne zamandır evde tencere
kaynamıyor."
"Bu depoyla Düzce'ye kadar gideriz."
28) İRSAL-I MESEL (Atasözü Söyleyiş) "Şofben yanıyordu."
34
Yer, yön, bölge, çağ - insan ilgisi
Örnek:
30) İştikak (Türetme): Aynı kökten türeyen
Sesin çıkmaz, avazın yok
sözcükleri bir arada
kullanmaya iştikak denir.
Abdestin yok, namazın yok
35
Söylenirken dudakların birbirine değmediği B,
P, F, V, M gibi dudak ünsüzlerinin
bulunmadığı şiirlere denir.
Örnekler:
34) AKROSTİŞ
36
Sözlü Dönemin Özellikleri Koşuk Örneği;
37
Ödlek öçin aldı mı Felek öcünü aldı Olay ve kişiler olağanüstü nitelikler
mı göstermelidir.
Emdi yürek yırtılur Şimdi yürek Kişiler seçkin kişilerdir.
yırtılır Yer ve zaman, genelde belirsizdir.
Destanlarda milli (ulusal) özellikler yoğun
3) SAV olarak görülür.
Sav, tecrübe edilerek doğruluğu anlaşılmış Milli dil ve nazım şekilleriyle söylenir.
duygu ve düşüncelerin, mümkün olduğu Dil genelde yalındır. Bu dönemde dil
kadar az kelime ile özlü bir şekilde ifade yabancı dillerin etkisinde değildir.
edilmesidir. Destanlarda, insanın doğayla ve üstün
Bugünkü “atasözü”nün yerine güçlerle mücadelesi, düş gücüyle,
kullanılmıştır. mitolojik ögelerle ortaya koyulur.
Kısa ve özlü sözlerdir. Destanlar; ulusların -tarih yazımının henüz
Yaşamla, toplumla, insan doğasıyla ilgili başlamadığı- en eski dönemlerine ışık
öğütler verilir. tutma; tarih sahnesine çıkışları ve
Divan edebiyatında “darb-ı mesel” adını komşularıyla olan ilişkilerini öğrenme;
alır. kendi kültür dokularını var eden değerleri
Nazım biçimi değildir. anlama açısından önemli kaynaklardır.
Destanlardaki olağanüstülükler ve
Sav Örneği: mitolojik unsurlar çıkarıldığında geriye ait
oldukları milletlerin gerçek tarihleri kalır.
Erdemlig kişi erdini birle tüz ol. Erdemsiz kişi Koşuk ve sagular coşku ve heyecanı dile
etük içindeki ulyak birle tüz ol. getirirken, destanlar olay çevresinde
gelişen edebi metinlerdir.
(Erdemli kişi cevher ile birdir. Erdemsiz insan Türk destanları bir destan şairi tarafından
çizme içindeki taban astarı ile birdir) tam anlamıyla derlenmemiştir.
Sözlü kültür ürünü oldukları ve yazıya geç
geçirildikleri için, Türk destanları
3) DESTAN: (EPOPE) konusunda bilgimiz sınırlıdır.
Eski Türk destanlarının bugün elimizde
Milletlerin zihinlerinde derin etki bırakan bulunan parçaları çeşitli kaynaklardan
savaş, göç, afet, kıtlık gibi olayların derlenmiştir. Bunlardan bir kısmı, Türk
etkisiyle söylenmiş, uzun manzum araştırmacılar tarafından, halk dilinde
hikâyelerdir. yaşayan destanların derlenip yazılmasıyla
Destanlar, sözlü edebiyat döneminin elde edilmiş, bir kısmı ise eski Çin, Arap,
ürünlerindendir. İran, Bizans ve Batı kaynaklarında
Destanlar genellikle bir durum, bir olay bulunmuştur.
veya bir kahraman üzerine kuruludur. Türk destanları, atlı-göçebe medeniyetinin
Yapıları gereği milletlerin en eski edebiyat hayat karşısında aldığı tavrı, hayat
ürünleridir. felsefesini ve ideal insan tipini ortaya
Milletlerin tarih içindeki maceralarına koyan eserlerdir.
dayanır ve onlardan beslenir. Türk destanlarının belli başlı özelliklerini
Bu maceralar anlatıla anlatıla destana görmeye çalıştığımızda çoğu kez
dönüşür. karşımıza; kadın kişiliğinde odaklanmış bir
Destanlar günümüze ağızdan ağza güzellik; yiğitliğin, tarihin her döneminde
aktarılarak gelmiştir. baş üstünde tutulmuşluğu; atın ve
Bu aktarma sırasında gerçek olay, büyük bozkurdun insana sadık bir yoldaş olması;
değişikliklere uğrayabilir. kurdun ana ve baba olması; yurt kabul
Genelde bir milletin ortak görüşü ve ortak edilen coğrafyanın kutsallığı; ağaç, ışık
kültürü yansıtılmıştır. gibi unsurlar çıkar.
Destan anlatan kişilere “ırcı, yırcı, İslamiyet’in kabulünden önceki Türk
destancı” gibi isimler verilmiştir. edebiyatı destanlarının biçimsel
Destanda işlenen olaylar, toplumda derin özellikleriyle ilgili kesin bir bilgi
izler bırakmış olmalıdır. bulunmamaktadır; ancak dörtlüklerle ve
38
hece ölçüsüyle söylendiği kabul Söyleyeni belli olmayan anonim eserlerdir.
edilmektedir.
39
kahramanlıklarını anlatır. Alp Er Tunga’nın
İran destanındaki adı Afrasyab’dır. b) Göç Destanı
40
Bu destanda XIII yüzyılda Hazar denizi
kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV.
yüzyılda
Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.
Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın
kahramanı Edige Mirza Bahadır'a atfen
verilmiştir.
e) Timur Destanı
Destanda, Timur'un savaşları, diğer
milletlerle ilişkileri anlatılmaktadır.
2) Yapma Destanlar
SELÇUKLU – BEYLİKLER – OSMANLI Yazarı belli olan, daha yakın zamanda
DÖNEMİ DESTANLARI yazılan ve olağanüstü durumlara az yer veren
bir destan türüdür.
a) Seyid Battal Gazi Destanı (Battalname)
Bu destanın kahramanı Türkler arasında
Battal Gâzi adıyla benimsenmiş bir Arap DÜNYA EDEBİYATINDA YAPMA
savaşçıdır. DESTANLAR
41
Kurtuluş Savaşı Destanı (Cahit Külebi
Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı: Gülten
AKIN
HALK EDEBİYATI
42
B) HALK EDEBİYATI NAZIM a) Düz Mani: Bu nazım şeklinde akla gelen
BİÇİMLERİ VE ilk çeşit düz manidir. Dört dizeden oluşur
TÜRLERİ ve kafiye şeması klasik olarak “aaxa”
şeklindedir. Genellikle hecenin yedili
kalıbıyla söylenirler.
ANONİM HALK TEKKE –
EDEBİYATI ÂŞIK TASAVVUF
EDEBİYATI EDEBİYATI Bir sevdanın deresi
Mani Koşma İlahi (Deme, Bizim köyün dedesi
Türkü Semai Nefes, Ayin, Beni odur mahveden
Ninni Varsağı Tapuğ) O gözlerin sevgisi
Ağıt Destan Nutuk
Destan Devriye Huzur verir kalplere
Şathiye
Sevgi katar sevgime
Mavi gözlü sevdiğim
Köle etti kendine
ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM
BİÇİMLERİ
b) Kesik (Cinaslı) Mani
1. MANİ:
Bu şiirlerin ilk dizesinde hece sayısı eksik
Halk edebiyatının en kısa nazım biçimidir. bırakılır. İlk dize anlamlı ya da anlamsız
Tek dörtlükten oluşur. sözcüklerden ya da söz gruplarından
Genellikle hecenin 7’li kalıbıyla yazılır. oluşturulur. Genellikle ilk dizede kullanılan
Kafiye şeması “aaxa” şeklindedir. sözcük aynı zamanda şiir içinde cinaslı
Düz, kesik, yedekli ve atışmalı olmak kafiyeyi oluşturur. Bu nedenle bunlara aynı
üzere dört çeşidi vardır. zamanda “Cinaslı mani” de denilmektedir.
Her konuda söylenmektedir.
İlk iki dizesi doldurma dizedir ve burada
asıl söylenmek istenene bir hazırlık yapılır. Bağ bana
Asıl söylenmek istenenler 3 ve 4. dizelerde Bahçe sana bağ bana
söylenir. Bu nedenle ilk iki dize ile son iki Değme zincir kâr etmez
dize arasında bir anlam bağlantısı Zülfün teli bağ bana
bulunmaz.
Maniye Güneydoğu Türkmenlerinde ’’ c) Yedekli (Artık) Mani
Bayati’’ ve ’’Hoyrat’’ adı verilmektedir.
Yedekli ya da artık mani olarak bilinen bu
Bu şiirleri okuyan kişilere “manici, mani
şiirlerde klasik olan dört dizenin üzerine
yakıcı” gibi adlar verilir.
Divan Edebiyatı’nda yer alan ve tek iki dize daha eklenmektedir. Son iki dize
dörtlükten oluşan tuyuğ nazım şeklinin dörtlüğün kafiye şemasına uyumluluk
karşılığı olduğu kabul görür. gösterir. Aynı zamanda ilk dize doldurma
dize olarak görev yapmaz, dörtlükle bir
anlam bağlantısı kurar.
43
Sahipsiz bağlar gibi . Bülbül ne yatarsın Çukurova’da
Eşin şahin kapmış kendin yuvada
(Bent)
Kendim gurbet elde gönül sılada
44
Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan 11'li hece ölçüsüyle (6+5 ya da 4+4+3
acıyı dile getiren ve her zaman bir ezgiyle duraklı olarak) yazılır/söylenir. 4+3 ve
söylenen şiirlerdir. Ağıtlar aslında bir türkü 4+4 kalıbıyla söylenmiş koşmalar da
vardır.
çeşididir. Dörtlüklerden oluşur. 11'li hece
Sözlü Türk Edebiyatın'daki koşuk
ölçüsüyle söylenir. Genellikle uzun hava ve nazım şeklinin devamı niteliğindedir.
kırık hava denilen ezgilerle terennüm edilir. Koşmalarda değişik kafiye örgüleri
kullanılır. En yaygın kafiye örgüsü:
abab cccb dddb cccb ... veya; aaab cccb
Koşmanın bir çeşidi olan ağıtla dddb... veya; xaxa bbbc ccca ddda...
karıştırılmamalıdır. Âşık Edebiyatı'ndaki şeklindedir.
ağıtın söyleyeni bellidir. Son dörtlükte şairin adı veya mahlası
geçer.
İslamiyet öncesi Türk edebiyatındaki Koşmalar konu yönünden Divan
karşılığı "sagu", Divan edebiyatındaki Edebiyatı'ndaki Gazel ve şarkı'ya
karşılığı ise "mersiye'dir. benzer.
Türk Edebiyatı'nın tanınmış koşma
Ağıt söyleme işine ağıt yakma, ağıt şairleri Karacoğlan, Bayburtlu Zihni,
söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir. Aşık Ömer ve Erzurumlu Emrah'tır.
Genellikle saz eşliğinde, ezgiyle
söylenen koşmalar, ezginin niteliğine
Şafak söktü tan yerleri atıyor, göre "Acemi koşması, Ankara koşması,
Tren gelmiş acı acı ötüyor, topal koşma, kesik kerem" gibi türlere
Kardeşim şehit olmuş yerde yatıyor, ayrılır.
Ak elleri kızıl kana batıyor. Aşk ve doğa konularının yanı sıra,
ayrılık, özlem, yalnızlık, gurbet, sıla,
ölüm gibi temaları işler.
1. KOŞMA
45
Alnımıza kara yazı yazıldı Tozar Elif Elif diye Yavru
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu balaban bakışlı
Eğri kılıç kında paslanmalıdır Deli gönül abdal olmuş Yayla çiçeği
kokuşlu
Köroğl
Gezer Elif Elif diye Kokar Elif
u Elif diye
c) Taşlama: Toplumun ve insanların eksik
yönlerinin ele alınarak, bunların 3) Varsağı
eleştirildiği koşmalardır. Aynı konunun
işlendiği şiirler Divan Edebiyatı'nda hiciv, Güneydoğu Anadolu'da yaşayan Varsak
Batı edebiyatında satir, çağdaş edebiyatta boyu ozanlarınca söylenen
yergi olarak adlandırılır. Bu türün ünlü şiirlere varsağı denilmiştir.
ozanı Seyrani (19. yy)'dir. Çok yaygın olmayan bir nazım biçimidir,
ölçüsü ve uyak düzeni semai gibidir. (8'li
Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor ölçü, abab / cccb / dddb...) özel bir ezgisi
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor vardır.
Aşık Ruhsatî dediğini bilmiyor Genellikle 3-5 dörtlükten oluşur. Dörtlük
Yazı belli değil hat belli değil sayısı daha fazla da olabilir.
Koşma ve semaide işlenen konu ve temalar
d) Ağıt: Ölüm ve doğal afetler üzerine özel varsağıda da işlenir.
bir ezgiyle söylenen koşmalardır. Ölüm Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan,
konulu şiirlere Sözlü Türk babacan, erkekçe, yiğitçe bir hava duyulur.
Edebiyatı'nda Sagu, Divan Bu da dörtlüklerin içindeki "bre" "hey"
edebiyatı'nda Mersiye adı verilir. "behey" gibi ünlemlerle sağlanır.
Bu türün en önemli şairi “Kağızmanlı Hayattan ve talihten şikayet üzerinde sık
Hıfzı”dır. sık durulur.
Bu türün en güzel örneklerini Karacaoğlan
vermiştir.
Yetim kalmış idin emzik tavında
Gamınla kardeştin gençlik çağında
Bir gül yeşertmedi vuslat bağında Bre ağalar bre beyler
Gönül yaraların hep berat götür Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
2) Semai Dolmadan bir dem sürelim
46
Konusu ve uzunluğu bakımından yaymak için şiiri bir araç olarak
koşmadan ayrılır. kullanmıştır. Tekke şairlerinin çoğu
Dörtlüklerle oluşur. Halk şiirinin en tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir.
uzun nazım biçimidir. Kimi destanlarda
dörtlük sayısı yüzden fazladır. Dörtlük
sayısı konunun özelliğine bağlıdır.
Kendine özgü bir ezgisi vardır. 1. İLAHİ
Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını
söyler. Allah aşkını konu edinen, Allah'ı övüp
Konuları bakımından destanları savaş, ona yalvarmak için yazılan ve
yangın, deprem, salgın hastalık, ünlü söylenen şiirlerdir.
kişilerin yaşamları, mizahi....gibi İlahiler tarikatlere göre farklı isimler
gruplandırabiliriz. alır. İlahiler, Mevlevilerde "âyin",
Seyranî ve Âşık Ömer bu alanda Halvetilerde "durak", Gülşenilerde
ünlüdür. Kayıkçı Kul Mustafa'nın Genç "tapuğ", Alevi-Bektaşi tarikatlerinde
Osman Destanı ''en ünlüsüdür''. "deme, nefes", kimi tarikatlerde de
Bu nazım biçimiyle yapay destanlar "cumhur" adını alır.
başlar.
47
Yunus Emre var yarına Ne yapıp da öldürürsün sağları
Koma bugünü yarına Can verip alırsın sen cancı mısın
Yarın Hakk'ın divanına
Çıkam Allah deyu deyu Sekiz cennet yaptın sen Adem için
Adın büyük bağışla anın suçun
Ademi cennetten çıkardın niçün
2) Nefes Buğday nene lazım harmancı mısın
3) Şathiye 5) Nutuk
Halk edebiyatı içerisinde yer alan dini Tekke önderlerinin, pirlerin ve mürşitlerin,
ve tasavvufi şiirlerin mizahi bir şekilde tarikate yeni girenlere tarikatın adabını,
ele alındığı edebi metin örnekleridir. derecelerini öğretmek amacıyla yazdıkları
Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin öğretici şiirlere nutuk adı verilir. 11 'li hece
yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü ölçüsüyle söylenir.
kavramlara değindiği anlaşılır.
Eliftir doksan bin kelamın başı
Genellikle Bektaşî şairleri tarafından Var Hakk'a şükreyle beni n'eylersin
söylenir. Vücudun şehrini arıtmayınca
En ünlü temsilcisi Kaygusuz Abdal’dır. Yüzünü yumaya suyu n'eylersin
48
Nefes ve İlahi'nin Alevi-Bektaşî
edebiyatındaki karşılığıdır.
7) Hikmet
49
DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ
Bentlerle Kurulanlar
Beyitlerle Kurulanlar Dörtlükten
Musammatlar
Oluşanlar
Gazel Rubai Terkibibent -Terciibent
Beşli:
Kaside Tuyug
Muhammes,Tardiye,Tahmis,Taştir
Mesnevi Murabba Altılı: Müseddes,Tesdis
Kıt'a $ark1 Yedili: Müsebba
Sekizli: Müsemmen
Müstezat Terbi
dokuzlu: mütessa
Onlu: Muaşşer
1. GAZEL
Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir.
Beyit sayısı genellikle 5-15 arasında değişir. Uyak düzeni aa – ba – ca… şeklindedir.
Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur. Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise
“makta” adı verilir.
Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas
beyti” denir.
Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-ahenk”, aynı güç ve güzellikte
beyitlerden oluşan gazele de “yek-avaz” gazel adı verilir.
(UNUTMA) Bir gazelin ilk beyti(matla) sorulursa; kafiye düzenine bakılacak ve kafiye düzeni
(aa) olacak.
(UNUTMA) Bir gazelin son beyti(makta) ise; şairin mahlasının (ismi) geçtiği beyit seçilecek.
NOT: Gazelin konu bakımından Halk edebiyatındaki karşılığına Koşma denir. Makta=Nokta=Son Beyit
Fuzuli, Baki, Naili ve Nedim en önemli temsilcileridir.
50
UNUTMA: Gazelde dizelerin asıl uyaklarından başka
ortalarında da uyaklar görülür. Bir beyitten bir dörtlük
oluşturulabilir. Bu tür gazellere musammat gazel denir.
Fuzuli rind u şeydadır …….….a
Fuzuli rind u şeydadır, hemişe halka rüsvadır Hemişe halka rüsvadır ……….a
Sorun kim bu ne sevdadır, bu sevdadan usanmaz mı? Sorun kim bu ne sevdadır…… a
Bu sevdadan usanmaz mı?....... b
GAZEL
Mazmun: Divan edebiyatındaki kalıplaşmış sözlerdir. Bu sözler bütün şairler için aynı şeyi ifade eder.
Gül; sevgili - Bülbül;
Hasılım yokaşık - Kirpik
ser-i ; ok beladan
kuyunda - Gamze;gayrı
bakış vb… a Matla beyti
Garazım yok, reh-i aşkında fenadan gayrı. a
Ney-i bezm-i gamem ey ah ne bulsan yele ver b Hüsn-i matla
Oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı a
Perde çek çehreme hicran günü ey kanlı sirişk, c
Ki gözüm görmeye ol mehlikadan gayrı a
Yetti bîkesliğim ol gâyete kim çevremde d
Kimse yok çizgüne girdâb-ı belâdan gayrı a
Ne yanar kimse mana âteş-i dilden özge e Beytü'l-gazel
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı a
Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbıb ki bu seyl f Hüsn-i makta
Komadı hiç imaret bu binâdan gayrı a
Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyem g Makta beyti
Ne temettu' bulunur bende sadâdan gayrı a
Uyarı!!! Bazı gazellerde şairler mahlasını bilerek kullanmamıştır. ( Kadı Burhanettin, Nedim)
2) KASİDE
Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlerdir.
En az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Bazen 15-99 arasında değişen beyitlerden oluşan
kasidelerde vardır.
Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “taç-beyit”
adı verilir.
Nef’i, Baki, Fuzuli, Nedim ünlü kaside şairleridir.
Nef’i bu türün üstadı olarak kabul edilir.
51
Uyak düzeni gazel ile aynıdır. Uyak düzeni aa – ba – ca… şeklindedir.
a) Nesip ya da teşbib: Konuyla ilgisi olmayan bahar, yaz, kış, bahçe gibi betimlemeler
yapılır. Bir konu ya da tema üzerinde durulur.
b) Girizgâh: Tek beyitten oluşan bu bölümde aslı konuya girilir.
c) Medhiye: Allah’ın, Peygamber’in, padişahın ya da devletin önde gelen kişilerin övüldüğü
bölümdür.
d) Fahriye: Şairin kendisini övdüğü bölümdür. En ünlü fahriyeyi Nef'i yazmıştır.
e) Tegazzül: Kasidedeki ölçüye uygun olarak yazılan ve araya sıkıştırılan gazele denir.
f) Dua: Bu bölümde Allah’a, Peygamber’e, ülke büyüklerine iyi dileklerde bulunulur.
g) Taç: Beyit: Şairin adının ya da mahlasının geçtiği bölümdür.
Kasidenin Konuları
3) MESNEVİ
52
Mevlânâ”nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur.
53
Kutadgu Bilig : Yusuf Has Hacip ( 11. yy. )
Mantık-ut Tayr : Gülşehri ( 14. yy. )
Garipname: Âşık Paşa ( 17. yy. )
Hüsrev ü Şirin: Şeyhi( 15. yy. )
Rubabname : Sultan Veled( 13. yy. )
54
4) MÜSTEZAT
Artmış, çoğalmış demektir. Gazelin her dizesine, kullanılan ölçüye uymak koşuluyla bir kısa
dize eklenerek oluşturulan nazım biçimidir.
Kısa dizelere "ziyade" adı verilir.
Kısa ve uzun dizeler arasında anlam ilişkisi vardır.
Uzun dizeler kendi aralarında, kısa dizeler de kendi aralarında uyaklanır.
Örnek:
Çihre-i zibâsı anun gülşen-i cândur
Halk-ı cihâna
Mâ'i ridâsı sanasın âb-ı revândur
Bâğ-ı cinâna
Mutrib-i devrân ile cânânun elinden
Nây gibi ben
Nâle vü feryâd iderin hayli zamandur
Kevn ü mekâna (Taşlıcalı Yahya)
4. KIT'A
Kıt'a Nazım Şeklinin Özellikleri:
NOT: uyak düzeni, beyit sayısı dörtten fazla olanlara Kıya – i Kebire denilir.
Örnek:
55
B) TEK DÖRTLÜKLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ:
1) RUBAİ
2) TUYUĞ
Türklerin kullandığı ve Divan edebiyatına kazandırdığı bir nazım türüdür.
Tek dörtlükten oluşur.
Halk edebiyatındaki maniye benzer.
Kafiye düzeni: aaxa'dır
Mahlas ve konu sınırlaması yoktur.
Cinaslara yer verilir. Azeri ve Çağatay edebiyatında gelişmiştir.
Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin’dir.
En büyük şairi Kadı Burhanettin’in dışında Ali Şir Nevai ve Nesimi de bu nazım biçimini
kullanmışlardır.
Tuyuğ=Rubai=Mani = Bu üçünün ortak özelliği kafiye düzeninin aynı olması ve
içeriklerinin aynı
olmasıdır.(ÖNEMLİ)
a. MURABBA:
56
En büyük şairi Namık Kemal'dir.
Not: Bir şairin bir gazelinin her beytinin üstüne başka bir şairin ikişer dize eklemesiyle oluşan
murabbaya "terbi" denir.
NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım
şekillerinin genel adı MUSAMMAT’tır. Yani dört dizeden oluşan murabba, şarkı gibi
biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha
çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT’tır.
a. TERKİB-İ BENT
Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir.
Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen bendden oluşur. Bu bendlere hane denir ve bu
haneler 5-19 beyit ara- sında değişir.
Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda
değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur.
Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikâyetler, dini, tasavvufi, felsefi
düşünceler anlatılmış, top- lumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.
Mersiye’ler (ölüm konusunu işleyen şiirler) genellikle bu nazım biçimiyle yazılmıştır.
Baki’nin ünlü Kanuni Mersiyesi , Şeyh Galp’in Esrar Dede mersiyesi bu nazım biçimiyle
yazılmıştır.
Bu türün en önemli temsilcileri Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa’dır.
Ayrıca hiciv türünde yazılmış Terkib-i Bendler de vardır.
b. TERCİ-i BENT
Biçim bakımından Terkib-i bente benzer; ancak vasıta beyti her bendin sonunda
değişmez ve aynen tekrarla- nır.
Konularında daha çok Allah’ın gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları
vardır.
En ünlüsü Ziya Paşa’nın yazdığı Terci-i bentlerdir.
UYARI:
Bir şairin, başka bir şairin çok beğendiği bir şiirini (konu, nazım biçimi, ölçü, uyak örgüsü
57
bakımından) örnek olarak yazdığı şiirlere “nazire” denir. Fuzuli’nin “Leyla ile Mecnun”
mesnevisi, Genceli Nizami’nin Leyla vü Mecnun’a nazi- redir.
c. TERBİ
Başkasına ait bir gazelin her beyitinin üstüne ikişer dize eklenmesiyle oluşturulan nazım biçimidir.
Eklenen dizeler ölçü ve uyak bakımından uyumlu olur.
Eklenen mısralara zamîme denir.
a) MUHAMMES
Uyarı: Beş dizeli bentlerden oluşan "tardiyye, tahmis, taştir" adlı nazım biçimleri de vardır:
Tardiyye: Muhammesten farkı, başka bir aruz kalıbıyla yazılması ve uyak düzenidir. Tardiyeler
"aaaab/ccccb/ddddb..." şeklinde uyaklanır.
Tahmis: Bir gazelin beyitleri önüne üçer mısra ilave edilerek oluşturulan nazım biçimidir. Uyak
düzeni "aaaAA/bbbBA/cccCA..." şeklindedir.
Taştir: Genellikle bir gazelin beyitlerinde mısralar arasına üç dize getirilerek oluşturulan nazım
biçimidir. Uyak düzeni "AaaaA/BbbbA/CcccA..." şeklindedir.
58
Üçer dizeli bentlerden oluşur. Uyak düzeni aba/ bcb/cdc/ ded ...
İtalyan şiirinden Fransız şiirine, Fransız şiirinden de Türk şiirine geçmiştir.
Türk şiirinde ilk kez Servet-i Fünun'da Tevfik Fikret tarafından kullanılmıştır.
Dante'nin "İlahi Komedya"sı bu nazım biçimiyle yazılmıştır.
2. SONE( SONNET)
Sone Nazım Biçiminin Özellikleri:
İlk defa Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin'in şiirimizde kullandığı bu nazım biçimi, İtalyan
edebiyatından alınmıştır.
İki dörtlük ve iki üçlükten oluşan on dört dizelik bir nazım biçimidir.
Uyak düzeni abba / abba / ccd / ede biçimindedir.
3. TRİYOLE
4. BALAD
5.SERBEST MÜSTEZAT
6. İKİLİ
Her beyit kendi arasında uyaklıdır. (aa/bb/cc/dd…)
Mesnevinin Batı edebiyatındaki karşılığıdır.
Bu nazım biçimiyle hem uzun hem de kısa şiirler yazılmıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ’’Bursa’da Zaman’’, Faruk Nafiz Çamlıbel’in ’’Han Duvarları’’ şiirleri
ikili nazım biçimiyle yazılmıştır.
HAN DUVARLARI
59
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
7. DÖRTLÜ
Dörder dizelik bentlerden kurulu bir nazım biçimidir.
Dörtlükler ya çapraz ya da sarma uyaklıdır.
Faruk Nafiz Çamlıbel bu biçimden yararlanmıştır.
YAZILI EDEBİYAT
İslamiyet'in Kabulünden Önceki Yazılı Türk edebiyatı 8. yüzyılda başlar, 10. yüzyıla
kadar sürer.
Türklerin en eski yazılı eserleri 6. yüzyıldaki Yenisey yazıtlarıdır; ancak bunlar okunamadığı
için belge niteliği taşımazlar. Bu bakımdan Türk tarihinin ve edebiyatının ilk yazılı ürünleri
Göktürk yazısıyla ortaya konulan Orhun yazıtlarıdır.
Göktürk yazısı 4'ü sesli 38 harften meydana gelmiştir.
Harflerin birleşmediği ve sözcüklerin üst üste iki nokta ile ayrıldığı bu yazı sağdan sola doğru
yazılmaktadır.
Dönem ürünleri Göktürkçe ve Uygurca ile verilmiştir.
Hem halk diline dayalı bir anlatım (Tonyukuk anıtı), hem de sanatlı bir söylev diliyle
yapılan anlatım (Kültiğin ve Bilge Kağan anıtları) kullanılmıştır.
Hem dini hem de din dışı ürünler verilmiştir.
Bazı atasözleri (savlar) ve destanlarımız bu dönemde yazıya geçirilmiştir. (Elimizde
Uygurca yazılmış savlar ile Oğuz Kağan destanının metni vardır.)
Şiirlerde nazım birimi dörtlük; ölçü, ulusal ölçümüz olan hecedir.
Göktürkçe ile ortaya konulan ürünlerde dil, yabancı etkilerden uzaktır. Uygurca eserlerde
ise yabancı etkiler görülür.
60
Orhun (Göktürk) Yazıtlarının Özellikleri:
Milattan sonra 8. yüzyılda ortaya konulan bu yazıtlar, Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir.
Yazıtlarda dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi Kültiğin tarafından bir araya getirilişi ve
Göktürk devletinin yeniden kuruluşu anlatılmaktadır. Türk adının geçtiği ilk Türkçe
metinlerdir.
a) Vezir Tonyukuk Yazıtı (720): Vezir Tonyukuk, Çinlilerle yapılan savaşları anı şeklinde
yazdırmıştır.
b) Kültiğin Yazıtı (732): Bu anıtı Bilge Kağan, savaşta ölen kardeşi Kültiğin adına diktirmiştir.
c) Bilge Kağan Yazıtı (735): Bu anıt, Bilge Kağan'ın ölümünden sonra oğlu tarafından diktirilmiştir.
Türklerin İslamiyet'in kabulünden önce kullandıkları bir diğer alfabe de Uygur alfabesidir. Uygur
alfabesi, Uygurların bulduğu bir alfabe olmayıp Mani dinine mensup Soğdaklıların yazısıdır.
Şamanizmi bırakıp Mani dinini benimseyen Uygurlar, Mani dinine mensup olanların yazısını
kullanmışlardır. Uygur yazısı 14-18 harfli, harfleri birbirine bitiştirilerek ve sağdan sola doğru yazılan
bir yazıdır. Harf sayısının azlığı, bu yazının yetersiz kalmasına yol açmıştır.
Uygur alfabesiyle yazılan önemli iki eser Altun Yaruk (Işık) ve Sekiz Yükmek (Yığın)'tir. Bu
eserlerde Budist-Maniheist hikâyelere yer verilmiştir.
61
b) Kalyanamkara Papamkara . (İyi prens - kötü prens) Hikâyesi
c) Aç Pars Hikâyesi
Budizm’in kutsal kitabıdır. 700 sayfadan oluşan bu eserde Budizm’in felsefesi ve din adamlarının
hayatları anlatılmıştır.
İyi düşünceli prens ile kötü düşünceli prensin öyküsüdür. İki kardeş arasında geçeni hoşgörüyü ve
affetmeyi öğüt veren bir hikayedir. Budizm inançları anlatılır.
Her biri fal olarak yazılan bir paragraftan oluşur.700 sayfalık bir eserdir.
Eserde çeşitli inanışlar ve masal unsurlarına da yer verilmiştir. Bu eserde Göktürk alfabesi
kullanılmıştır.
ÇATİKLER
Çatikler Budizmin kutsal vaaz kitapları olan Sutraların içinde geçen masalsı hikâyelerdir.
11. yüzyılda başlayan İslami Dönem Türk Edebiyatı iki asırlık bir geçiş dönemi yaşamıştır. Bu
dönemde Arap ve İran (Fars) edebiyatları Türk edebiyatını etkisi altına almış, ulusal edebiyatımız olan
62
halk edebiyatı devam ederken klasik Türk edebiyatı (Divan edebiyatı) ve tasavvuf edebiyatı ilk
ürünlerini vermeye başlamıştır. Bu döneme Geçiş Dönemi adı verilmiştir.
İslamiyet’in etkisiyle yazılan ilk edebiyat ürünleri Uygurcanın devamı niteliğinde olan Hakaniye
Türkçesi ile yazılmıştır.
Doğu Lehçesi
İlk Müslüman Türk devletinin dili olan Karahanlı lehçesine Hakaniye Lehçesi denilmektedir. Bu
lehçe gerçekte Uygurcanın devamıdır. 14. Yüzyıldan sonra Çağatayca adını almıştır. İslam
etkisindeki ilk ürünler bu lehçeyle verilmiştir. Bugünkü Özbekçenin kaynağını bu lehçe oluşturur.
Batı Lehçesi
Kutadgu Bilig
Divanü Lügati’t Türk
Atabetü’l Hakayık
Divan-ı Hikmet
Geçiş Dönemi Eserlerinin Ortak Özellikleri
Biçim Özellikleri
Bu eserler Hakaniye Türkçesi ile yazılmış, Arapça ve Farsça sözcükler ile İslam diniyle ilgili
kavramlar dilimize girmiştir.
Bu dönemde dörtlük nazım biriminin yanında Arap ve Fars edebiyatından alınan beyit nazım
birimi de kullanılmıştır.
Hece ve aruz ölçüsü bir arada kullanılmış ancak aruzu kullanma eğilimi artmıştır.
Daha çok tam ve zengin uyak kullanılmış, göz kafiyesinin ilk örnekleri bu dönemde görülmeye
başlanmıştır.
Nesirden çok şiir tarzında eserler, didaktik içerikli mesneviler yazılmıştır.
63
Üslup olarak, Türk İslam kültürünün şekillendirdiği ortak mecaz, mazmun ve semboller
kullanılmıştır.
İçerik Özellikleri
Kutadgu Bilig
Eserde dört kişinin konuşturulmasıyla oluşturulmuş alegorik (sembolik) bir anlatım vardır;
o Hükümdar Kün Togdı, adaleti (hukuk);
o Vezir Ay Toldı, mutluluğu;
o Vezirin oğlu Öğdülmiş aklı;
o Odgurmuş ise akıbeti (ömrün sonunu), sembolize eder.
Arapça Farsça sözcüklerin de kullanıldığı eser Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır.
Kahire, Viyana (Uygurca) ve Fergana’da olmak üzere üç nüshası bulunmaktadır.
64
Eserde 7500 sözcüğün açıklaması yapılmıştır.
Dil bilim bakımından bugün de değerli bir kaynaktır.
Sözlük yönünün dışında, coğrafya, Türk sosyolojisi, tarihi, edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle
ilgili bilgiler de içermesi bakımından eser ansiklopedik özellikler taşır.
Kitapta, Türk topluluklarının yaşadığı bölgeleri gösteren bir dünya haritası vardır.
İslamiyet’ten önceki sav, sagu, koşuk örneklerini ve destan parçacıklarını içeren bir eser olması
bakımından da önemlidir.
Türkçenin
o İlk sözlüğü,
o İlk dil bilgisi kitabı,
o İlk edebiyat antolojisi,
o İlk etimolojik sözlüğü,
o İlk ansiklopedik sözlüğü,
o İlk Türk dünyası ansiklopedisidir.
Eser, Ebu’l Kasım Abdullah’a sunulmuştur.
Atabetü’l Hakayık
Divan-ı Hikmet
12.Yüzyılda tasavvuf edebiyatının kurucusu Hoca Ahmet Yesevi’nin “hikmet” adı verilen
şiirlerinin toplandığı bir eserdir.
Hakaniye Türkçesiyle yazılmış olan eserde Arapça ve Farsça sözcükler azdır.
Hikmetler, tasavvufi halk şiirinin ilk örnekleridir. Ahmet Yesevi, Tekke Tasavvuf
Edebiyatı kurucusu kabul edilir.
Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.
7 ile 12’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Konusu ilahi aşktır; yapıt, bu yönüyle tasavvuf edebiyatı ürünü ilk Türk yapıtı kabul edilmektedir.
Yalın bir dil ve canlı bir üslup kullanılmıştır.
Şiirler, lirik ve didaktik özellikler taşır.
65
Ahmet Yesevi’nin bu yapıtı Yunus Emre gibi tekke şairlerini derinden etkilemiş ve Türkler
arasında tasavvuf edebiyatının doğmasını sağlamıştır.
Divan-ı Hikmet 144 hikmet ve bir münacattan oluşmuştur.
Divan-ı Hikmet; Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi Anadolu erenlerini de
yüzyıllar boyunca etkilemiştir.
Medrese eğitimi almış bazı halk ozanları aruzu da kullanmışlardır. (A. Ömer, E. Emrah, Dertli,
Gevheri, Seyrani…)
Aruzla şiir yazanlar olmakla birlikte kullanılan asıl ölçü hece ölçüsüdür. En çok yedili, sekizli, on
birli kalıplar kullanılmıştır.
Şiirler, halk arasında kullanılan konuşma diliyle söylenir. Bu dilin öztürkçe olduğu söylenemese
de halka mal olmamış sözcükler kullanılmamıştır.
Şiirler hazırlıksız söylendiğinden genellikle yarım kafiye ve redif kullanılmıştır.
İslam’dan önceki Türk edebiyatı geleneğini sürdüren sözlü bir edebiyattır.
Şiirler; “çöğürcü” “saz şairi” ya da “âşık” denen şairlerce,”bağlama’ adı verilen bir sazla söylenir.
Mani, türkü, koşma, semai, varsağı, destan gibi değişik nazım biçimleri; güzelleme, taşlama,
koçaklama, ağıt, ilahi, deme, nefes, devriye, şathiye gibi nazım türleri kullanılmıştır.
Halk edebiyatı ürünleri yazılı değildir. Müzik eşliğinde sözlü olarak oluşur.
Halk edebiyatında şiir, egemen türdür.
Şiirlerde başlık yoktur, biçimiyle adlandırılır.
Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler, somut kavramlardan yararlanılarak yapılır.
Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır, dolayısıyla şiirlerde somutluk hâkimdir.
Konu olarak aşk, ölüm, hasret, ayrılık, doğa sevgisi, yiğitlik, zamandan şikâyet işlenmiştir.
Halk şairlerinin hayat hikâyeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde toplanmıştır.
Mazmunlara yer verilmiştir (Boy, serviye; yüz, aya; kaş, kaleme; diş inciye; yanak, güle…)
benzetilir
Nesir, nazmın yanında sönük kalmıştır.
Nesrin örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, atasözleri, deyimler, halk
tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir.
HALK HİKÂYELERİ
66
Nazımla nesrin iç içe olduğu ürünlerdir.
Ağırlıklı olarak aşk hikâyelerini içerir: Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber,
Ferhat ile Şirin…
Kahramanlık hikâyeleri de vardır: Köroğlu, Battal Gazi…
Destan dönemimin sonlarına doğru çıkmış eserlerdir. Halk hikâyelerinde destanlara göre tarihi
olaylara daha az yer verilir. Halk hikâyelerinde kişiler destanlara göre gerçeğe daha yakındır.
Dede Korkut Hikâyeleri Türk edebiyatında destandan halk hikâyeciliğine geçiş ürünleridir.
Meddahlar tarafından veya saz eşliğinde âşıklarca anlatılır.
Gerçeklere dayanmakla birlikte hayali olağanüstü olaylara ve kişilere de rastlanır.
Anlatımda nazım ve nesir birlikte kullanılır. Hikâyelerde olayın anlatımını hızlandırmak
için nesre başvurulurken, duyguları daha etkili yansıtmak için nazım kullanılmıştır.
Halk hikâyeleri sözlü gelenek ürünleridir, yani anonimdir.
XVI. yüzyıldan itibaren destanın yerini almıştır.
Âşıklar, olayları saz çalarak taklitler yaparak anlatırlar.
Kahramanlar genellikle dört şekilde âşık olur:
Bade içme,
Resme bakarak âşık olma,
İlk görüşte âşık olma,
Aynı evde büyüyen kahramanlar kardeş olmadıklarını öğrenince.
1. Fasıl: Âşık bu bölümde dinleyiciyi hazırlamak, ustalığını göstermek veya dinleyenlerin isteklerine
cevap vermek için bir divani söyler. Ardından cinaslı bir türkü, bunun ardından da olağanüstü bir
konunun yer aldığı bir tekerleme söylenir.
2. Döşeme: Manzum veya mensur cümlelerden oluşan kalıplaşmış bir giriştir. Hikâyenin geçtiği yer
ve zaman, hikâyenin kahramanları ve bunların aileleri tanıtılır.
3. Hikâyenin Asıl Konusu: Aşk hikâyelerinde aşığın sevgilisine kavuşmak için çektiği sıkıntılar;
dini-destanî hikâyelerde ise, din ve kahramanlık konuları ağır basar.
4. Sonuç ve Dua: Aşk hikâyelerinin büyük bir çoğunluğu sevgililer vuslata ermeden biter.
Hikâyenin sonunda dua edilerek hikâye bitirilir.
5. Efsane: Hikâye ile ilgisi olmayan bu efsanede, vuslatın gerçekleşmediği hikâyelerde sevgililerin
öbür dünyada vuslata ereceklerine işaret edilir.
Aşk hikâyeleri: Toplum hafızasında uzun süre yaşayan aşkların hikâyeleştirildiği sevgi temalı
halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Elif ile Mahmut, Derdiyok ile Zülfü-siyah, Âşık Garip,
Kerem ile Aslı, Arzu ile Kanber, Tahir ile Zühre, Ercişli Emrah ile Selvihan vb. örnek
verilebilir.
Dinî temalı kahramanlık hikâyeleri: Tarihe mal olmuş kahramanları veya dinsel açıdan
önemli kabul edilen erdemli kişileri konu edinen halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Danişment
Gazi ile ilgili hikâyeler, Hayber Kalesi, Van Kalesi gibi Hz. Ali ile ilgili hikâyeler vb. örnek
verilebilir.
67
Destanî halk hikâyeleri: İçinde destana ait bazı özellikleri barındıran halk hikâyeleridir. Bu
hikâyelere Dede Korkut Hikâyeleri ve Köroğlu Hikâyesi örnek gösterilebiliriz.
Halk hikâyeleri; Türk, Arap ve İran-Hint kaynaklı olmak üzere üç grupta toplanır:
1. Türk kaynaklı hikâyeler: Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile
Selvihan…
EFSANE
Tarihle, kişilerle, dini olaylarla ilgili halkın ürettiği sözlü hikâyelerdir.
Olağanüstülükler taşır.
Kişilerle ilgili olan efsanelere menkıbe denir.
MASAL
Olağanüstü özellikler taşır.
Zaman ve yer belli değildir.
Halkın hayal gücünün ürünüdürler.
Eğitici bir işlevi vardır. Masalın amacı insanları iyiye, güzele, doğruya yöneltmektir.
Genellikle miş’li geçmiş zaman kullanılır.
Masalların “bir varmış bir yokmuş”, “evvel zaman içinde kalbur saman içinde”, “gökten üç
elma düşmüş… ” gibi tekerleme bölümleri vardır. Masalın tekerleme bölümüyle başlaması
okuyucuyu olağanüstü olaylara hazırlama amaçlıdır.
Masallarda olağanüstü kişilerin başından geçen olağanüstü olaylar anlatılır.
Masal kahramanları, şehzadeler, vezirler, yoksul kızlar, periler, devler, padişahlar vb.dir.
Masalların mekânlarında ve zamanında da olağanüstü özellikler görülür. Masalların mekânı
Kaf Dağı, Yedi Derya Adası, Maçin gibi hayali masal ülkeleridir. Masallarda olay bilinmeyen
bir zamanda geçer.
Masallarda kahramanlar iyi – kötü ve haklı – haksız olmak üzere iki grupta toplanır.
Masallarda her zaman iyiler, haklılar kazanır kötüler, haksızlar kaybeder.
Masallarda da fabllarda da zaman belirsizdir, ilahi anlatıcı vardır.
Fabllarda her zaman insan dışı varlıklar kahramanken masallarda her zaman insan dışı
kahramanlar bulunmaz. Fabllarda insan dışı varlıklar kahraman durumundayken masallarda
kahramanların olağanüstü özellikleri vardır.
Türk edebiyatında Keloğlan masalları oldukça sevilmiştir. Türk edebiyatında, Pertev Nail
Boratav (Az Gittik Uz Gittik) ve Eflatun Cem Güney [Masalcı Baba (Evvel Zaman içinde)]
masal derlemeleriyle ünlüdürler.
68
BİLMECE
FIKRA
Gerçeklerden hareketle bir mesaj vermeye çalışan mizah ve eleştiri unsurlarının bulunduğu
mensur kısa hikâyelerdir.
13. yy’da yaşamış olan Nasrettin Hoca’nın fıkraları halk nesrimiz açısından oldukça önemli
ürünlerdir.
Laz, Bekçi Bekri, Bektaşi fıkraları bu türün bilinen örnekleridir.
69
15. yüzyılda kimliği bilinmeyen bir ozan tarafından yazıya geçirilmiştir.
Dede Korkut, bu hikâyelerin yazarı ya da kahramanı değil yaşlı herkesin saygı gösterdiği,
hakanların bile akıl danıştığı, çocuklara isim koyan Oğuz bilgesidir.
Eserde geçen "Dede Korkut" meçhul bir halk ozanıdır.
İki yazma nüshası vardır. Bunlardan biri tamdır Almanya’da Dresten Kütüphanesinde, diğeri
de altı hikâyeden oluşan Vatikan Kütüphanesindedir.
Hikâyeleri ilk kez Kilisli Muallim Rıfat Bilge, Dresten nüshasını okuyarak yayınlamıştır.
Hikâyeler Oğuzcadır ama Arap alfabesiyle yazıya geçirilmiştir.
Olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç içedir.
Türklerin eski yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar yanında İslam dini ile ilgili özellikler de vardır.
Hikâyelerde Oğuzlar'ın çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri yer
alır.
Hikâyelerin konuları; aşk, yiğitlik gösterisi, kahramanlık, boylar arasındaki savaştır.
15. yy'da yazıya geçirilmiştir.
Nazım ile nesir iç içedir.
Azerî Türkçesi ile oluşturulmuştur
HİKÂYELER
70
KARAGÖZ
“Gölge Oyunu”, “Hayal Oyunu” olarak da bilinir.
Karagöz oyunlarının piri, Şeyh Muhammet Küşteri kabul edildiğinden Karagöz meydanına da
“Küşteri Meydanı” adı da verilmiştir.
İki temel tip vardır: Karagöz ve Hacivat
Karagöz oyunlarında oyunu Hacivat açar ve semai söyleyerek perdeye çıkar.
Karagöz ve Hacivat’ı bir kişi seslendirir.
Ermeni, Rum, Yahudi, Çelebi, Beberuhi, Külhanbeyi, Bekri Mustafa, Zenne gibi yardımcı
tipler de yer alır.
Oyundaki farklı tipler Osmanlı’nın diğer topluluklarını temsil eder.
Yazılı metne dayanmaz.
Karagöz, sıradan halkı temsil eder. İzleyicileri güldüren asıl tiptir.
Hacivat, okumuş, kendini beğenmiş sınıfı temsil eder.
Yanlış anlamalara, cinasa, şive taklitlerine ve nükteye dayalı bir mizahi yön taşır.
Başlangıç, muhavere, fasıl ve bitiş bölümleri vardır.
Asıl bölüm “fasıl”dır.
2. Muhavere (Söyleşme): Metinde, Hacivat’ın “Vay Karagöz’üm, benim iki gözüm merhaba.”
sözü ile başlayıp paçanın sonuna kadar devam eden kısım, oyunun muhavere (karşılıklı
konuşma) adı verilen ikinci bölümüdür.
3. Fasıl (oyun): Oyunun perdeye aksettirilen asıl bölümüdür. Bu bölümde çeşitli tipler oyuna
katılır. Bunlar genellikle kendi ağız (şive) özellikleriyle Karagöz’le konuşturulur.
Konuşmalara bazen Hacivat da karışır. Konuşmalarda komiklik ağır basar. Olaylar bir yerde
düğümlenir. Sonunda başka bir tipin (efe, külhanbeyi, sarhoş vb.) perdeye gelmesiyle düğüm
çözülür.
71
ORTA OYUNU
Açık bir alanda ortada oynanan bir oyundur. Bu nedenle “orta oyunu” adını alır. Bu oyuna
“kol oyunu, meydan oyunu, zuhuri ” adları da verilir.
Oyunun oynandığı yuvarlak ya da oval alana “palanga” denir.
Orta oyunu belli bir metne bağlı kalınmadan oynanan doğaçlama (tuluat) bir oyundur.
Konu ve tipler bakımından Karagöz’le yakınlık gösterir.
Mizahi özellikler taşır.
Şive taklitlerine yer verilir.
İki ana tip vardır: Pişekâr ve Kavuklu
Ana tiplerin dışında Balama, Frenk, Zenne, Çelebi, Amavut, Yahudi, Denyo (abdal), Acem
tipleri de görülür.
Oyunun dekoru; yenidünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir
kafesten oluşur. Yenidünya ev olarak, dükkân da iş yeri olarak kullanılır. Dükkânda bir
tezgâh, birkaç hasır iskemle bulunur.
Pişekâr, Hacivat’a; Kavuklu ise Karagöz’ e benzer.
Başlangıç, muhavere, fasıl ve bitiş bölümleri vardır.
Orta oyununda asıl oyun “fasıl” bölümünde sergilenir.
Oyunun dekoru; yeni dünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir
kafesten oluşur.
Yeni dünya ev olarak, dükkân da iş yeri olarak kullanılır.
Kavuklu Hamdi ile Pişekâr Küçük İsmail Efendi, orta oyununun önemli ustaları sayılır.
Fasıl (Oyun): Oyunun asıl bölümü, belli bir olayın canlandırıldığı fasıl bölümüdür. Orta
oyunu fasılları genellikle iki paralel olay dizisinde gelişir. Dükkân dekorunda gelişen
olaylarda genellikle Kavuklu bir iş arar. Pişekâr'ın ona iş bulmasıyla olaylar gelişir. Dükkâna
gelip giden çeşitli müşterilerle ilgili oyunlar da vardır. İkinci olaylar dizisi yeni dünya denilen
ev dekorunda geçer. Zenne takımının, Pişekâr aracılığıyla ev araması ve bir eve yerleşmesi
biçiminde olaylar gelişir.
Bitiş: Oyunun son bölümüdür. Pişekâr, izleyicilerden özür dileyerek gelecek oyunun adını ve
yerini bildirir. Oyunu kapatır.
72
MEDDAH
Vahdetivücut (Varlığın Birliği): Evrende sadece Allah’ın varlığı söz konusudur. Diğer varlıklar
zannettiğimiz, bu “mutlak varlığın”, Allah’ın bir parçası ve görüntüsüdür.
Şeyh: Tarikat kurucusu, tarikatta en yüksek dereceye ermiş kişi, tarikat kollarından birinin başında
bulunan kimsedir.
73
Abdal: Gezgin derviş
Bir lokma bir hırka: Hırsı, bencilliği sınırlamak, azla yetinmeyi öğretmek amacıyla dervişlere
önerilen tutumdur
Fenafillâh: Kişinin dünya ilgilerinden tamamen uzaklaşarak kendi varlığını unutup Allah ile bir
olmasıdır. Tasavvufta ulaşılacak son mertebedir
Kadeh: Tasavvuf yoluna giren dervişe verilen ilahi bilgilerdir. Aşığın kalbidir
Şarap: Aşktır
Meyhane: Tekkedir
Hüsnü Mutlak: Gerçek güzellik yalnız Allah’tadır.
Masiva: Çokluk âlemi, Allah dışında her şey, günah âlemi
Tecelli: Ortaya çıkma, belirme, ayan olma, Allah’ın kudretinin belirtisi
Menakıbname
Sözlük anlamı “övülecek iş, hareket ve meziyetler” olan “menakıb”, tekke edebiyatında bir terim
olarak “bir din büyüğünün hayatını, kerametlerini anlatan küçük hikâye” demektir. Kimi örnekleri
manzumdur.
Velâyetname
Bir tarikat şeyhin ya da ermiş olduğuna inanılan bir tasavvuf büyüğünün hayatını, kerametlerini konu
alan eserdir. Manzum örnekleri de vardır.
Vücutname
Tasavvufa göre insanın yaratılış sürecini ve gelişim evrelerini anlatan eserlerdir. Kaygusuz Abdal’ın
“Vücutname”si bu türün önemli örneklerindendir.
Fütüvvetname
Fütüvvetnâme bir eserin değil, bir konuda yazılmış bütün eserlerin ortak adıdır. 13-14. yüzyılda
Anadolu’da hem bir tasavvuf akımı hem de bir sivil toplum hareketi gibi ortaya çıkan Fütüvvet
teşkilatının esaslarını işleyen, bu teşkilâta girenlerin uymaları gereken kuralları anlatan bütün
eserlere “fütüvvetnâme” denmesi gelenekleşmiştir.
74
Fütüvvet; gençlik, yiğitlik, cömertlik, anlamlarına gelen Arapça bir sözcüktür.
Hareket zamanla başka yerlerle birlikte Anadolu’ya yayılmış, Ahilik teşkilatının da temelini
oluşturmuştur. XII. yüzyılda kurulan Ahilik (Fütüvvet); dinî, ahlaki, meslekî dayanışma ve
yardımlaşma örgütüdür. Örgüt, üyelerin ahlâk kurallarını belirlediği gibi, onlara sanat da öğretir.
Örgütün ilkeleri, yaşama ve davranış kuralları da fütüvvetnâmelerle belirlenmiştir.
Yazarı bilinen bilinmeyen pek çok “fütüvvetnâme”den en ünlüsü Haliloğlu Yahya Burgazi’nin
“Fütüvvetnâme’sidir. Eserde nefisle mücadele, Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, herkese iyilik
etmek, cömert ve konuksever olmak, din farkı gözetmeden herkesi sevmek, kendini ve nefsini
herkesten aşağı görmek gibi konular işlenmiştir. Ayrıca Ebü’l-Hayr Rûmî’nin de Fütüvvetnâme’si
vardır.
Hayatı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Eskişehir’de doğup öldüğü söylenir.
Tasavvuf edebiyatının en büyük şairidir.
Tasavvuf şiiri, onunla en üst seviyeye yükselmiştir.
Tasavvuf felsefesini, varlık-yokluk, insan-Tanrı-ölüm ilişkilerini güçlü bir kültür donanımı ve
büyük şiir yeteneği ile irdeleyerek halka ulaştırabilmiştir.
Tüm halk şairlerini yüzyıllar boyunca etkilemiştir.
İlahi türünün en usta şairidir.
75
Eserlerinde dil sade, anlatım yalın, ölçü hecedir.
“Risaletün Nushiye’’ adlı eserinde aruz ölçüsünü ve mesnevi nazım biçimini kullanmıştır.
Yalın ve özlü söyleyiş (sehlimümteni) ustasıdır.
Türkçe divan sahibi ilk Türk şairidir.
Eserlerinde Allah inancını ve insan sevgisini işler.
İşlediği konular yönüyle evrenseldir.
Şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır.
1991 yılı UNESCO tarafından ‘’Yunus Emre Sevgi Yılı’’ ilan edilmiştir
Manzum Eserleri:
Divân
Gülistân
Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I-II-III )
76
Gevhernâme
Minbernâme
Mensur Eserleri:
Budalanâme
Kitâb-ı Miglâte
Vücûdnâme
Risâle-i Kaygusuz Abdal (Tercüme).
Manzum+Mensur Eserleri:
Saraynâme
Dil-güşâ.
Hayatı hakkında kesin bilgi yoktur. Tasavvufi nesir yazarı olarak tanınır.
Eserin sonundan anlaşıldığı üzere Cem Sultan’ın emriyle Anadolu’nun çeşitli yerlerini dolaşarak
Sarı Saltuk’a ait hikâyeleri toplamıştır.
“Saltukname” adlı bir eseri vardır ve bu eser, sade nesrin en güzel örneklerindendir.
Asıl adı Haydar’dır. Yaşamının büyük bir bölümünü Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Banaz köyünde
geçirmiştir.
Kanuni döneminde Doğu Anadolu’da baş gösteren birçok ayaklanmayı desteklemiş, sosyal
hareketlenmelerle ilgili fikirlerini şiirlerine yansıtmıştır.
İranlı Şah Tahmasb’ı desteklemiştir. Bu nedenle dönemin Sivas valisi Hızır Paşa tarafından
pek sevilmemiş eskiden dost olan bu iki kişi arasındaki ilişki zamanla husumete dönerek Pir
Sultan Abdal’ın Hızır Paşa tarafından idam edilmesiyle sonuçlanmıştır.
Alevi-Bektaşi şirinin en önemli sanatçısıdır.
Halk arasında “yedi ulular” olarak da bilinen yedi ermiş âşıktan biridir.
77
Divan edebiyatından etkilenmemiştir. Bütün şiirlerini heceyle yazmıştır.
Nefes ve deme ustasıdır.
“Sarı Tamburam” şiiriyle tanınır.
16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başları arasında Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Gürümlü köyünde
yaşamıştır.
Alevi – Bektaşi şiir geleneğinin yedi ulu şairinden biridir. Pir Sultan Abdal’dan sonra en güçlü şair
kabul edilir.
Kul Himmet; tasavvuf felsefesi, tarikat kuralları, edebiyat bilgisi, İslam tarihi gibi çağının kültürel
unsurları konusunda çok iyi bir eğitim almıştır.
Yaşadığı dönemde bile Alevî çevrelerinde büyük bir şöhrete sahip olan Kul Himmet, Pir Sultan
Abdal’ın etkisinde kalan güçlü bir sanatçıdır.
Şiirlerinde duru, akıcı bir dile ve etkili bir söyleyişe sahip olan şair; destan, nefes ve ağıtlar
söylemiştir.
Şiirlerinin birçoğunda Hz. Ali ve onun soyuna duyduğu sevgiyi dile getirmiştir. (Alevi – Bektaşi
geleneğinde Hz Ali ve onun soyundan gelen on iki imamı anlatan şiirlere düvazdeh veya düvaz
imam adı verilir.)
Bazı siyasi girişimlerin de etkisiyle adı efsanelere karışan şairin birçok cönkte nefesleri
bulunmaktadır.
Asıl adı Mehmet Niyâzî olan sanatçı, 1618’de Malatya’da doğmuş ve 1694’te Limni’de ölmüştür.
Türbesi de aynı adadadır.
Mısır’da eğitim aldığından dolayı Mısrî mahlasını almıştır. Gündüz yazdığı şiirlerinde Mısrî, gece
yazdığı şiirlerinde ise Niyâzî mahlasını kullanmıştır.
Halvetî tarikatının Niyaziyye / Mısriyye kolunun kurucusudur.
Çok iyi bir eğitim alan ve özellikle tefsir, fıkıh, hadis ve tasavvuf alanlarında kendisini yetiştiren
şair, bu konularda birçok eser vermiş bir alimdir.
Genellikle tasavvufî aşkı dile getiren şairin şiirlerinin bir kısmı bestelenerek tekkelerde
söylenmiştir.
Aruzla yazdığı şiirlerde genellikle Nesimî ve Fuzulî, hece ile yazdıklarında ise Yûnus Emre’nin
tesirleri açıkça görülür.
“Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş” sözleriyle başlayan şiiri ünlüdür.
78
Türkçe ve Arapça manzum ve mensur 10 ciltten fazla eseri bulunmaktadır. En bilinen eseri
iki yüz civarında şiir içeren Divan‘ıdır.
1703 – 1780 yılları arasında yaşayan şair Erzurum Hasankale’ de doğmuş eğitimini tamamladıktan
sonra Siirt’in Tillo ilçesine gelerek yerleşmiş ve orada ölmüştür.
Yaşadığı dönemin en önemli Türk ve Arap âlimleriyle tanışmış, İstanbul’a gelerek Sultan I.
Mahmud Han’ın özel izniyle saray kitaplığından yararlanmış, saray âlimleriyle bilgi alışverişi
yapmıştır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı, din bilimleri, matematik, astronomi, fizik, psikoloji, sosyoloji, edebiyat
gibi pek çok alanda çalışma yapmıştır.
Hece ve aruz ölçüsüyle yer yer sade, samimi ve coşkun bir söyleyişle kaleme aldığı
şiirlerini İlâhinâme adını verdiği Divan’ında toplamıştır.
Sanatçının kırka yakın eseri vardır. Bunların arasında en bilineni tasavvufî konularla birlikte, fen
bilimleri hakkında da geniş bilgiler içeren Mârifetnâme‘dir. . 1757’de tamamlanan Mârifetnâme,
ansiklopedik bir özellik taşımaktadır. Halkın anlayabileceği bir dilde yazılmıştır. Sanatçının
söylediğine göre, Mârifetnâme’yi yazarken 400 kitaptan yararlanmıştır.
79
ÂŞIK EDEBİYATI(16.yy)
ÂŞIKLIK GELENEKLERİ
Mahlas Alma: Şairlerin asıl adlarının yerine kullandıkları takma addır. Mahlasa “tapşırma” denir.
Rüya Sonrası Âşık Olma (Bade İçme): Türk halk edebiyatında sıkça kullanılır. Bade; şerbet, su gibi
içilecek bir sıvı olabileceği gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olabilir.
Usta-Çırak: Âşıklar, genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetenekleri ölçüsünde
olgunlaşırlar.
80
Âşık Karşılaşmaları: Âşıkların dinleyenler karşısında, deyişme sırasında birbirini iğneleyici fakat
mizah çerçevesi içerisinde söyleşmeleridir.
Leb-Değmez: Bir söz hüneridir. İçinde “b, p, m, v, f” dudak ve dış dudak sesleri bulunmadan
söylenen şiir demektir.
Askı (Muamma): Halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Âşık
edebiyatında özel bir önemi vardır.
Dedim-Dedi Tarzı Söyleyiş: Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve
semailerdeki âşık ve sevgilinin “dedim dedi ifadesine bağlı” karşılıklı söyleşmeleridir.
Tarih Bildirme: Âşık, doğal afetler ve sosyal hayatla ilgili olaylarla kendi doğum tarihinin şiirlerinde
tarihi birer belge olmasını istemiş ve genellikle ilk veya son dörtlükte tarih belirtmiştir.
Nazire Söyleme: Bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı uyak ve ölçüde benzer bir biçimde
yazma demektir.
Saz Çalma: Saz, âşık için ilhamı kamçılayan bir alet olup âşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından
biridir.
1)Köroğlu
2)Öksüz Dede
Ordu şairidir.
III. Murat’ın İran seferleri ile ilgili şiirlerinden 16. yüzyılın sonlarında yaşamış olduğu
anlaşılmaktadır.
Şiirleri tasavvuf yüklü bir lirizme sahiptir.
17. YY.
81
1)Kayıkçı Kul Mustafa
Ordu şairidir.
Şiirlerinde sadece hece ölçüsünü kullanmıştır.
Döneminin tarihi ve sosyal olaylarını yer vermiştir.
Bağdat kuşatmasında şehit olan kahramana için yazdığı “Genç Osman Destanı” ile
ünlenmiştir.
Şiirleri yeniçeriler arasında çok meşhur olmuştur.
2)Karacaoğlan
Şiirlerinde aşk ve güzellik başta olmak üzere, ayrılık, yoksulluk, yiğitlik, gurbet ve ölüm
temalarını işlemiştir.
Türkü, koşma, semai, varsağı,destan türlerinde şiirler söylemiştir. Genellikle 11’li, 8’li hece
ölçüsü ve yarım kafiye kullanmıştır.
Şiirleri mahalli kelimeler ve deyimler sıkça görülür.
Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır.
Şiirlerinde tasavvufi etki çok az da olsa vardır.
3)Âşık Ömer
4)Kâtibî
5)Kuloğlu
82
Yeniçeri şairlerindendir.
IV. Murat için söylediği şiirleri vardır.
Şiirlerinde aşk,yiğitlik, hikmet temalarını işlemiştir.
Gevheri’yi etkileyecek nitelikte lirik,epik şiirler söylemiştir.
6)Ercişli Emrah
18. YY.
1)Gevherî
2)Levni
19. YY.
1)Dadaloğlu
83
Şiirlerini sadece hece ölçüsüyle yazmıştır.Toplam 130 şiiri vardır.
Yalın ve içten bir söyleyişi, lirik ve epik bir anlatımı vardır.
En başarılı olduğu şiirleri yazdığı koçaklamalardır.
2)Bayburtlu Zihnî
3)Erzurumlu Emrah
4)Âşık Şenlik
5)Kağızmanlı Hıfzî
6)Bayburtlu Celâlî
84
Destanları ve mizahi şiirleri önemlidir.
Batakçı Destanı, Kalaust Destanı ünlü destanlarındandır.
7)Dertlî
8)Sümmanî
Cumhuriyet’le birlikte halk kültürüne büyük önem verilmiş, halk müziği ve dili araştırmaları bilimsel
bir kimlik kazanmıştır. Cumhuriyet döneminde de halkın duygu ve düşüncelerinin her zaman
tercümanı olan halk şiiri örnekleri verilmiştir.
Aşık Veysel Şatıroğlu, Aşık Mahzuni Şerif, Aşık Şeref Taşlıova, Aşık Feymani, Aşık Sefil Selimi,
Aşık Murat Çobanoğlu, Aşık Yaşar Reyhani, Abdürrahim Karakoç
1)Âşık Veysel(1894-1973)
Cumhuriyet dönemi şairlerindendir.
85
Yedi yaşındayken bir gözünü çiçek hastalığından diğer gözünü de bir kaza sonucu
kaybetmiştir.
Köy enstitülerinde halk türküleri öğretmenliği yapmıştır.
Şiirlerinde sadece hece ölçüsünü kullanmıştır.
Aşık Veysel, Türkiye’ye Ahmet Kutsi Tecer tarafından tanıtılmıştır.
Şiirlerinde aşk, toprak sevgisi, vatan sevgisi, insan sevgisi, Atatürk, Cumhuriyet, yaşama
sevinci, gurbet, d,ni tasavvuf, kardeşlik duygusu en çok işlediği konulardır.
Didaktik şiirlerinin yanında doğa , özlem, aşk konulu şiirleri daha çok ilgi görmüştür.
Şiirlerini sade bir dille yazar. Şiirlerinde içtenlik ve doğallık hakimdir.
Şiirleri Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından “Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitapta toplanmıştır.
Şiir: Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın
Ölümünden sonra “Bütün Şiirleri” adıyla tekrar yayımlanır.
2)Abdurrahim Karakoç(1932-2012)
Eserleri
3)Şeref Taşlıova(1938-2014)
Karslı aşıklardandır.
Atışma, taşlama, dudak değmez,muamma, memleket türküsü dallarında birincilikleri vardır.
Folklor alanında çalışmış, birçok halk hikayesini sazıyla söylemiştir.
Üç bine yakın şiiri ve ünlü aşıklarla atışmaları vardır.
Badeli aşıklardandır.
Didaktik, ulusal şiirler yazmıştır.
86
“Cumhuriyet Destanı, Öğretmen, Dertli Bülbül, Yaradan” şiirleri ünlüdür.
“Kiziroğlu Mustafa Bey” şiiri Ayna grubu tarafından söylenmiştir.
6)Âşık Feymani(1942-…)
Kadirli’nin Azaplı köyünde doğmuştur.Asıl adı Osman Taşkaya’dır.
Rüyasında nurani yüzlü biri görünmüş ve ona “Feymani” mahlasını vermiştir.
Şiirlerini daha çok 8’li ve 11’li hece ölçüsüyle söylemiştir.
Hem saz çalan hem de şiirler yazan bir halk şairidir.
Tasavvufi şiirler de yazmıştır.
Ahu Gözlüm isimli şiir kitabı “Halk Şairleri Arası Eser Yarışması”nda mansiyon ödülü
almıştır.
Şiir: Ahu Gözlüm, Gönül Sarayı
7)Neşet Ertaş(1938-2012)
87
DİVAN EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ
1. Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye egemendir.
2. Nazım ölçüsü “aruz”dur.
3. Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıcadır.
4. Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
5. Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır.
(Kerem redifli gazel gibi)
6. Klişe bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle ( Mazmun) anlatılır.
7. Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
8. Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır.
9. Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hâkimdir. Genellikle saraya ve çevresine seslenir.
10. Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir.
11. Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir. Arap ve İran edebiyatının etkisi çok
fazladır.
12. Şiirde daha çok aşk, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir.
13. Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir.
14. Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar
(mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadır. Bunlarda da sanat
yapma amacı ön plandadır.
15. 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış,
19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
16. Kafiye göz içindir anlayışı vardır ve sanat toplum içindir anlayışı hâkimdir.
17. Genellikle tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
18. Bu edebiyata ayrıca Avam edebiyatı, Yüksek Zümre edebiyatı, Saray edebiyatı, Eski
Türk edebiyatı da denilmektedir.
19. Sanatçılar konuları bulmak için: Kuran ayetleri, hadis, tefsir, fıkıh, kelam gibi dini
bilimler; İslam tarihi, tasavvuf, İran mitolojisi, peygamber ve evliya hikâyeleri, kimya,
simya, tıp, astronomi, musiki gibi bilimlerden yararlanır.
20. Divanlarda sıralama: tevhit, münacat, naat, methiye, gazel, murabba… şeklindedir.
21. Mesneviler divanlara alınmaz, ayrıca kitaplaştırılır.
22. Nesirden (düzyazı) çok nazım (şiir) önem kazanmış, nesir ihmal edilmiş.
23. Aruz ölçüsü kullanılmıştır. Âşık Paşa, Kadı Burhanettin, Nedim, Şeyh Galip hece
ölçüsünü de kullanan şairlerdendir.
24. Nazım birimi beyittir. Ancak bentlerden de yararlanılmıştır.
25. On dokuz nazım biçimi kullanılmıştır. Bunlardan “mesnevi ve rubai” İran edebiyatına;
“Şarkı ve Tuyuğ” Türk edebiyatına geriye kalanlar da Arap edebiyatına aittir.
26. Beyitler kendi içinde anlam bütünlüğü taşır. Bütün güzelliğinden çok, parça (beyit)
güzelliğine önem verilmiştir. (rubai, mesnevi, kıt’a, tuyuğ hariç)
27. Özellikle belli konular belli biçimlerde anlatılmıştır. Hikâye etmek için “mesneviler” övgü ve
yergi için “kasideler” aşk, şarap ve kadın için “gazeller” kullanılmıştır.
28. Şairler ’’Tasavvuf, Türkibasit, Mahallileşme ve Sebkihindi” akımlarından etkilenmişlerdir.
88
DİVAN EDEBİYATINDA NESİR
Nesir ihmal edilmiş bir türdür; çünkü nesir ürünleri edebi eser sayılmamış.
Eserlerde paragraf kullanılmamış.
Noktalama işaretleri kullanılmamış.
Cümleler bağlaçlar kullanılarak çok uzatılmış.
Divan Edebiyatı'nda, şiir ağırlıklı olmakla birlikte, nesre (düzyazıyla) de yer verilir.
Bu edebiyatta düzyazıya "inşa", yazara "münşi" denirdi. "Münşeat" terimi de
"düzyazılar" anlamında kullanılırdı.
Bugün 'düzyazı' terimiyle karşılanmaktadır, nesir yazarlarına da eskiden "nâsir"
denirdi.
89
Divan edebiyatı daha çok, şiir alanında geliştiğinden, düzyazı alanında şiir kadar yapıt ortaya
konmamıştır. Bu alandaki yapıtlarda sanattan çok, öğreticilik esastır. Bundan dolayı; düzyazı, dili ve
üslubu açısından üç ayrı bölüme ayrılır:
1) Sade Nesir
Halkı bilgilendirmek için, yalın, sanatsız bir dille yazılan yapıtlardan oluşur. Genel olarak
tefsir ve hadis kitapları, din ve tasavvuf konularında yazılanlarla tarih, menakıpname ve destan niteliği
taşıyan yapıtlar bu türdendir. Mercimek Ahmet'in Farsçadan çevirdiği "Kabusname" adlı yapıtı sade
nesrin başarılı bir örneğidir.
1. Seydi Ali Reis'in Mir'atü'l-Memalik adlı gezi yazısı ve Kitabü'l Muhit adlı coğrafya kitabı (16.
yüzyıl)
2. Sehi Bey'in Heşt Behişt adlı şuara tezkiresi (16. yüzyıl)
3. Aşıkpaşazade'nin Tevarih-i Al-i Osman (Osmanlı Tarihi adlı eseri (15. yüzyıl)
4. Mercimek Ahmed'in Kabusname tercümesi (15. yüzyıl)
5. Kul Mes'ut'un Kelile ve Dimme tercümesi (14. yüzyıl)
6. Evliya Çelebi Seyahatnamesi (17.yüzyıl)
3) Orta Nesir:
Günlük konuşma dilinden ayrılmış, zaman zaman süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber;
anlatılmak isteneni, anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir. Öğretici bir amacı olan, bilim ve kültür
konularında yazılmış yapıtların çoğu orta nesir niteliğini taşır.
Hüner ve marifet göstermek amacıyla yazılmış, Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklü,
"seci"lerin kullanıldığı, söz ve anlam sanatlarıyla dolu, bağlaçlarla uzayıp giden cümlelerle örülmüş,
güç anlaşılır bir nesirdir. Divan edebiyatında süslü nesir türünün karşılığı olarak "inşa" sözü kullanılır.
Vasl: ulama
90
Tefile: Taktiyle bölünmüş aruz kalıbının her bir parçası
Nazire
Bir şairin, bir başka şairin şiirine aynı ölçü ve uyakla yazdığı şiirlerdir. Nazirede beğenme esastır.
Ruzname: Günlükler
Hilye
Hz. Muhammed’in ve dört halifenin iç ve dış güzellikleriyle örnek davranışlarını anlatan eserlerdir.
Neşati’nin bu türde bir eseri vardır
Hamse
Beş mesnevinin bir araya getirilmesiyle oluşan eserler bütünüdür.
Hamse sahibi divan şairleri: Ali Şir Nevai, Taşlıcalı Yahya, Nevizade Atai, Genceli Nizami,
Hamdullah Hamdi, Lamii
Türk edebiyatında ilk hamse sahibi divan şairi Ali Şir Nevai
Anadolu sahasında ilk hamse sahibi divan şairi Hamdullah Hamdi’dir.
Hicviye
Bir kişiyi, toplumu, kurumu ve zamanı (feleği) yermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Gazel, kaside,
murabba biçimlerinde yazılabilir. Divan şiirinin en önemli hiciv örneği Nefi’nin “Siham-ı Kaza’’
adlı eseridir
Mersiye
Ölen kişinin arkasından yazılan şiirlerdir. Kaside veya terkibibent biçiminde yazılabilir.
Baki’nin “Kanuni Mersiyesi” ve Taşlıcalı Yahya’nın “Şehzade Mustafa Mersiyesi” Şeyh
Galip’in “Esrar Dede Mersiyesi” ünlüdür.
91
Tezkire
Seyahatname
Sefaretname
Osmanlı elçilerinin, bulundukları ülkelere ait bilgileri ve izlenimlerini içeren ve gezi yazısına
benzeyen yapıtlardır.
Yirmisekiz Çelebi Mehmet'in "Paris Sefaretnamesi" adlı yapıtı bu türün başarılı bir örneğidir.
Siyasetname
Edebiyatımızda bu türün ilk örneği Yusuf Has Hacib'in mesnevi tarzındaki "Kutadgu Bilig"
adlı yapıtıdır.
Ayrıca Nizamülmülk'ün "Siyasetname",
Lütfi Paşa'nın "Asafname" adlı yapıtları bu türün başarılı örneklerindendir.
Münşeat (Mektup)
Mektuplardan veya çeşitli konulardaki süslü nesir örneği olan düzyazılardan oluşan yapıtlardır.
Siyer
Hz. Muhammed'in; hayatını anlatan yapıtlardır. Bu yapıtlarda Hz. Muhammed'in; dünyaya gelişi,
peygamberliği, Miraç olayı, Hicret olayı, savaşları, mucizeleri ve vefatı derin bir heyecanla dile
getirilir.
Edebiyatımızda bu türün ilk örneği, Erzurumlu Darir'in "Siretü'n Nebi" adlı yapıtıdır.(14.
yüzyıl) Düzyazı-şiir karışımı bir eserdir.
Veysi’nin “Siyer-i Veysi” adlı eseri en ünlü siyer örneğidir.
92
Surname
Şehzadelerin sünnet düğünleri ve "kadın sultan"ların düğün törenleriyle ilgili eserlerdir. Manzum
(genellikle kaside biçiminde) olanları da vardır. Nabi’nin “Surname”si ünlüdür.
Şehrengiz
Gazavatname
Gaza (din uğruna savaşların anlatıldığı manzum veya düzyazılı eserlerdir. Yükselme Devri'nde
çok yazılmış, sonraları azalmıştır.
Habname
Görülen bir rüya anlatılıyormuş gibi, bir olay ya da kişi hakkında görüşlerin söylenmesi biçiminde
yazılır. Manzum da olabilir.
Pendname
En meşhuru İranlı şair Feridüddin Attar ın Pendname’sidir. Bu eserin Türkçeye manzum, mensur
birçok çevirisi yapılmıştır.
Güvahi’nin 16. yy’da yazdığı 2133 beyitlik manzum Pend-name bu türün önemli örneklerindendir.
93
Şair Ahmet Paşa'nın torunudur. Tarih yazarı olarak ün yapmıştır. Sade bir dili vardır. En önemli eseri
Tevarih-i Al-i Osman (Osmanlı Tarihi) dir.
Heşt Behişt adlı şuara tezkiresi ile tanınmıştır. Bu eserinde 200 kadar şair hakkında, sade bir dille,
bilgi verir.
Ünlü Türk denizcisidir. Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabı ve buna eklediği haritalarla tanınır.
Feridun Bey Münşeatı adıyla tanınan bir eserin sahibidir. Eser Osmanlı Devleti'nin
kuruluşundan III. Murat zamanına kadar bazı önemli olaylarla, padişahlarla ilgili bilgi ve belgeleri
içeren bir derlemedir. Şiirler de yazan Feridun Bey'in bir divanı ile birkaç düzyazı eseri vardır.
Asıl adı Mustafa'dır. Hacı Halife diye de anılır. Çeşitli devlet görevlerinde bulunmuş, seferlere
katılmıştır. Tarih, coğrafya, biyografi, bibliyografi, otobiyografi; ahlak, tasavvuf, eğitim, düşünce,
toplum yapısı, tıp, etnoloji gibi, tür ve konularla ilgili geniş bilgisi olan bir kişidir. Süslü nesir akımına
kapılmamış, topluma yararlı olmak için sade dili tercih etmiştir.
94
Önemli eserleri şunlardır:
Seyahatname yazarıdır. Sade ve doğal, hatta yer yer özensiz ve serbest bir dili vardır. Özel olarak ve
resmi görevlerle Osmanlı ülkelerinin pek çok yerini ve İran'dan Avusturya'ya kadar bazı dış ülkeleri
dolaşmış, gördüklerini, yaşadıklarını anlatmış. On ciltlik Evliya Çelebi Seyahatnamesi; tarih, coğrafya,
sosyoloji, folklor, hukuk, etnoloji gibi alanlar için de kaynaktır.
NÂİMA (1655-1716)
Asıl adı Mustafa Naima'dır. "Naima Tarihi" adıyla anılan (Asıl adı: Ravzatü'l-Hüseyin fi Hülasa-i
Ahbar-ı Hafikayn.) eseri, daha önce yazılmış eserlerden de yararlanılarak hazırlanmış, 1591-1659
yılları arasını kapsayan bir Osmanlı Tarihi'dir. Çağına göre sade sayılabilecek üslubu ve hazırlanış
biçimiyle önem taşır.
Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya gönderdiği sürekli elçilerden ikincisidir. Padişah III. Ahmet'e
sunduğu Sefaretname'si ile tanınır. Fransa'da gördüğü yenilikleri anlatmıştır.
95
DİVAN EDEBİYATI AKIMLARI
Hikemi (Hakimane) Şiir
96
Ziya Paşa ve Namık Kemal'in bazı eserlerinde, Nabi'nin etkisinin görüldüğü söylenebilir.
Tasavvuf Akımı
Hem bir felsefe, hem inanç sistemi, hem de yaşayış tarzı olan tasavvuf, 13. yüzyıldan beri
Tekke, Divan ve Halk edebiyatlarının temel doğuş ve dünya görüşü olmuştur. Getirdiği inanç
sistemi, felsefî dayanak, kavram, mazmun ve terimler bolluğu göz önüne alınırsa tasavvufun Türk
sanat ve edebiyatında hakikî büyük ve sürekli, belki de biricik edebiyat akımı olduğu söylenebilir.
Divan şiirinde tasavvuf akımının en önemli temsilcisi Mevlana Celaleddin-i Rumi‘dir. Bunun
yanında Gülşehri, Mevlana, Sultan Veled, Âşık Paşa, Şeyh Galip de tasavvufla ilgilenmiştir.
13. YÜZYIL
1)Hoca Dehhani
Dehhani birçok kaynakta Divan şiirinin Anadolu’daki kurucusu
kabul edilir.
Dehhani, Anadolu’da divan şiirinin din dışı konularda şiirler yazan
ilk şairidir.
Şiirlerinde bahar, gül, içki meclisleri gibi dünya zevklerini; hasret,
arzu, heves, içli şikâyetler hâlinde dünyevî aşkın çeşitli
görünümlerini, hayatın geçiciliği gibi din dışı konuları işler
şiirlerinde.
Şiirleri Divan şiirinin ilk şiirleri olduğu için teknik yönden güçlü
değildir.
Dehhani’nin bugüne kadar ele geçen şiirleri bir kaside ve altı
gazelden ibaret olup toplam yetmiş dokuz beyittir.
Gazellerinde mazmunlara açık şekilde yer veren şair, Oğuz
Türkçesinin en zarif ve en sade şekilde kullanmıştır.
Şiirleri, Türk edebiyatında gazel ve kaside nazım şeklinin ilk
örneklerini vermiştir.
Alaeddin Keykubad’ın emri üzerine yazdığı yirmi bin beyitlik Farsça bir
97
mesnevi olduğu rivayet edilir. Ancak eser günümüze ulaşmamıştır.
SULTAN VELED:
Mevlana'nın oğludur.
98
Babasının ölümünden sonra "Mevlevilik Tarikatı”nı kurmuştur.
Anadolu'da Oğuz lehçesiyle ilk şiirleri yazmıştır
AHMET FAKİH:
Hoca Ahmed Fakîh veya Sultan Hoca Fakîh adları ile de tanınan sanatçının yaşamı hakkındaki
bilgilerde belirsizlik vardır.
Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in öğrencisidir. Ondan fıkıh dersi aldığı için kendisine
“Fakih” denmiştir.
En önemli eseri Çarhname’dir.
Eserleri
14. YÜZYIL
NESİMİ
HOCA MESUD
99
İranlı Firdevsi ve Sadi’den çeviriler yapmıştır.
İranlı Sadi’den çevirdiği ’’Süheyl ü Nevbahar’’ adlı mesnevisiyle tanınır.
Dini gazeller yazmış, tasavvufla ilgilenmiştir.
GÜLŞEHRİ:
Türkçeyi bir sanat dili haline getirmeye çalışmıştır. Asıl adı "Ahmet"tir. Kırşehir'de Mevlevi
tekkesini kurmuştur.
Feridüttin Attar'ın "Manıku't Tayr (Kuşların Dili)" adlı eserini temiz bir Türkçe ile çevirmiştir.
“Kuşların konuşması” anlamına gelen “Mantıku’t Tayr” adlı tasavvufi alegorik mesnevisinde Kaf
Dağı’na ulaşmak isteyen kuşların Hz. Süleyman’ın kuşu olan Hüthüt’ün ön¬derliğinde yaptıkları
yolculuğu anlatır.
AŞIK PAŞA
Türk dilinin gelişmesi için büyük emekler vermiştir. Arapça ve Farsçaya karşı Türkçeyi
savunmuştur.
En tanınmış eseri 120.000 beyitlik "Garibname"dir Mesnevi olarak yazılan eserde dini ve
tasavvufi öğütler verir. Aydınlardan Türkçeye gereken önemi vermelerini ister.
Süleyman Çelebi bu eserden çok etkilenmiştir.
KADI BURHANEDDİN:
Eretnaoğulları'na vezirlik yapan şair sonradan Sivas'ta sultanlığını ilan etmiştir.
Şiirlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır.
Tuyuğlarıyla tanınmıştır.
Bir "Divan"ı ve "İksi-i Saadet" adlı eseri vardır. Eserlerinde mahlas kullanmamıştır.
AHMEDİ
100
"Divan" sahibi olan ilk şairdir.
Eserleri: Cemşid ü Hurşit (mesnevi, Çin hükümdarının oğlu Cemşid ile Rum imparatorunun kızı
Hurşit arasındaki aşkı anlatır.), İskendername (mesnevi, (Büyük İskender'in maceralarıyla
ilgili),Divan, Esrarname, Tervihü’l Ervah (tıpla ilgili mesnevi), Mirkatü’l Edeb (manzum sözlük).
Bu dönemde II. Bayezid "Adli", II. Murat "Muradi", Fatih Sultan Mehmet "Avni" mahlasıyla
şiirler yazmıştır.
ŞEYHİ (1371-1431)
Şeyhi ile Necati arasında yetişmiş en ünlü divan şairidir Kendi devrinin "Sultan'uş Şura"sı olarak
bilinir.
Bir divanı vardır.
İşlediği bir suçtan dolayı kendisini Fatih’e affettirmek için “Kerem Kasidesi” ve “Güneş
Kasidesi” adlı eserleri ile ünlüdür. Fatih için yazmıştır.
Türk edebiyatında “nazire” yazma geleneğini başlatmıştır.
Tarih düşürme, Ahmet Paşa ile başlamıştır.
Vay Gönül murabbası önemlidir.
101
“Muhakemetü’l Lügateyn” adlı sözlüğünde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırmış Türkçenin
Farsçadan üstün olduğunu savunmuştur.(nazım-nesir)
İlk hamse (beş mesnevi - Hamse Hayretü'l- Ebrâr, Leylâ vü Mecnûn, Sedd-i İskenderî,
Ferhad ü Şîrin, Seb'â-yı Seyyâre.) sahibi divan şairidir.
Ferhat ile Şirin adlı halk hikâyesini mesnevi olarak yazmıştır.
Türk edebiyatının ilk şairler tezkiresi olan “Mecalisü’n Nefais” i yazmıştır.
“Mizanü’l Evzan” adlı eserinde aruz vezni ve musiki ile ilgili teorik bilgiler aktarır.
Dört Türkçe, bir Farsça divanı vardır.
Akşemseddin’in oğludur.
Anadolu sahasının ilk hamse sahibi sanatçısıdır.
“Kıyafetname” türünün ilk manzum örneğini yazmıştır. Eser, insanın fiziki görünümünden
karakter özelliklerini çıkarmaya çalışır.
Aslında bir din adamıdır. 1409'da Bursa'da yazdığı Vesiletü'n-Necat adlı mesnevisi ile
tanınmıştır.
Vesiletü'n-Necat : Halk arasında "Mevlid" olarak tanınan bu eser, Hz. Muhammed'in hayatını
destanımsı biçimde anlatarak Hz. Muhammed'in diğer peygamberlerden üstün olduğunu
kanıtlamak amacıyla yazılmıştır. Süleyman Çelebi'nin bilinen başka eseri yoktur.
102
Şair Ahmed Paşa'nın torunudur.
Tarih türünde eser vermiştir.
Sade bir dili vardır.Tevârih-i Âl-i Osmânî ( Osmanlı Tarihi ): Sade nesrin bir örneğidir.
Âşıkpaşazade Tarihi adıyla da bilinir.
16. YÜZYIL
FUZULİ (16.YÜZYIL)
103
Sadece 16. yüzyılın değil, bütün Divan Edebiyatı'nın en büyük şairi kabul edilir.
Platonik aşkı işlediği lirik şiirleri ve diğer eserleri bütün Türk ve İslam diyarlarında bilindiği
gibi dünya çapında da üne sahiptir. Bağdat dolaylarında yaşamışi, Kerbela' da bir salgın
hastalık sonucunda ölmüştür
Şiirlerinde Azeri Türkçesini, Arapçayı ve Farsçayı kullanmıştır.Arapça ve Farsça eserleri de
vardır. Din ve tasavvuf bilimleri kadar ; tıp, matematik, kimya gibi bilimlerde de ilerdedir.
Tasavvufun etkisiyle, beşeri aşkı ilahı aşka ulaşmak için bir basamak olarak değerlendirmiştir;
bundan dolayı şiirlerini acı çekmenin insanı olgunlaştıracağı düşüncesiyle yazmıştır.
Sevgiliye kavuşmak istemeyen, ayrılığın getirdiği acıdan hoşlanan bir şairdir. Bu düşüncesini
"Aşk derdiyle hoşem el çek ilacumdan tabip / Kılma derman kim helakim zehri
dermanundadır." beytiyle anlatmıştır.
Bilimsiz şiiri temelsiz duvara benzeten şairin şiirlerinde dini-tasavvufi birikimi kadar tıp,
kimya, matematik gibi bilimlerdeki birikimi de dikkat çeker.
Naat örneği olan "Su Kasidesi"yle tanınır.
Leyla ile Mecnun mesnevisinde Mecnun'un beşeri aşktan ilahı aşka yükselişini anlatır.
“Bengü Bade” adlı mesnevisini Şah İsmail’e sunmuştur.
“Hadikatü’s Süeda” (Kutlu Kişiler Bahçesi) Kerbela olayını anlatan nesir türündeki eseridir.
“Şikâyetname” adlı hiciv-mektubunu Kanuni’nin nişancısı Celalzade Mustafa Paşa’ya
yazmıştır.
Eserleri: Divan (Türkçe, Arapça ve Farsça), Leyla ile Mecnun (mesnevi), Şikâyetname (Süslü
nesir örneğidir. Kanuni'nin ölümünden sonra kendisine verilmeyen maaşı vesilesiyle rüşvetçiliği,
sosyal aksaklıkları konu edinen bir mektuptur.), Hadikatü's Süeda (Kerbela olayını anlatır) Hadis-i
Erbain Tercümesi (Kırk Hadis), Risale·i Sıhhat ü Maraz (Sağlıkla ilgili), Beng ü Bade,Enisü'l
Kalb, Rind ü Zahit, Sakiname
BAKİ (16.YÜZYIL)
LATİFİ:
104
SEHİ BEY:
Türk edebiyatındaki ilk gezi yazısı olan "Mir'at‐ül Me‐ malik"i yazmıştır.
17. YÜZYIL
Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme sürecine girdiği, siyasi ve sosyal bakımdan türlü
sorunların yaşandığı 17. yüzyıl bilim, sanat ve edebiyatta çok verimli bir dönemdir. Edebiyatımız da
bu yüzyılda hem nazım, hem de nesirde olgunlaşma dönemine girmiştir.
NEF'Î (1572-1635)
Asıl adı Ömer olan Nef'î Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinde dünyaya geldi
Adı, Ömer; ilk kullandığı mahlası “zararlı, zarara ait” anlamındaki Darrî’dir. Gelibolulu
Mustafa Âlî, Erzurum defterdarlığı sırasında tanıştığı şaire, Nefî (yararlı, faydaya ait)
mahlasını verdi
padişahlara ve döneminin devlet büyüklerine yazdığı kasidelerle, ayrıca hicivleriyle
tanınmıştır.
Nefî övgüleri kadar, hatta daha fazla, yergileriyle şiir çevrelerini meşgul etmeye başladı.
Hicivleri hayatına mal oldu
Övdüklerini idealize ederek gök-lere çıkarır, yerdiklerini yerin dibine geçirir.
Vezir Bayram Paşa’yı hicvettiği için boğdurulur ve cesedi Haliç’ten sulara atılır.
Mesnevisi yoktur.
Siham-ı Kaza’da başta babası olmak üzere geleneğin kabulleri gereğince övülmesi
beklenilen kişileri yermiştir.
Türkçe ve Farsça iki ayrı divanı vardır.
NABİ (17.YÜZYIL)
105
Nesirlerinde süslü bir dil kullanan sanatçının ‘Münşeat’ı bulunmaktadır.
“Hadis’i Erbain Tercümesi” de vardır.
Surname IV. Mehmet’in şehzadelerinin 1675 yılında Edirne’de yapılan sünnet düğününü
anlatmak için yazılmış bir mesnevidir.
Zeyl-i Siyer-i Veysî Dinî konulu olup siyer türünde yazılmış bir eserdir. Veysî’nin, Hz.
Muhammed’in doğumundan Bedir Savaşı’na kadar geçirdiği dönemde yaşadığı olayları anlattığı
siyerine Nabî, Mekke’nin alınış bölümünü eklemiştir. Sanatlı bir dille yazılmıştır.
Münşeat Nabî’ nin yazmış olduğu özel ve resmî mektupları içinde bulunduran mensur eseridir.
Dili, başka münşeatlarda olduğu gibi oldukça sanatlıdır.
Fetihname-i Kamaniçe Gazavatname türünde yazılmış mensur bir eser olup IV. Mehmet’in
1671’de yaptığı ve sefere Musahip Mustafa Paşa’yla birlikte Nabî’nin de katıldığı Lehistan
(Polonya) Seferini, bu sefer sırasında Kamaniçe Kalesi’nin alınışını anlatır.
NAİLİ (17.YÜZYIL)
NEŞATİ (17.YÜZYIL)
17'nci yüzyılın usta şairi Neşati, büyük ölçüde Nef'î ve Urfî'nin etkisinde kaldı.
20 sayfalık Şerh-î Müşkilât-ı Urfî adlı eseri hem Farsça'ya olan hakimiyetini hem de Urfî'ye
hayranlığını gösterir.
Sebkihindi’nin 17. yüzyıldaki en önemli temsilcilerindendir.
Gazel şairidir. Tasavvuftan da etkilenmiştir.
’’Edirne Şehrengizi’’ en önemli eseridir.
Hilye-i Enbiya adlı eseri önemlidir.
ŞEYHÜLİSLAM YAHYA (1553-1644)
106
KATİP ÇELEBİ:
Çok önemli bir bilgindir, Avrupalılar ona "Hacı Kalfa" demiştir.
Eserleri:
Keşfü'z Zünun: Batı'da önem verilen bu eser bir bibliyograf‐ yadır. 14.000 kitap hakkında bilgi verilir
bu eserde.
Cihannüma: Önemli bir coğrafya kitabıdır.
Türkçe Fezleke: Osmalı tarihini anlatır.
Arapça Fezleke: Dünyanın yaratılışını anlatır.
Tuhfetü'l Kibar fi Esrari'l Bihar: Osmanlı donanmasını anla‐ tır.
Takvimü't Tevarih: Peygamberler tarihini anlatır.
Mizanü'l Hak fi İhtiyari'l Ahak: Dönemin din bilginlerinin tartıştıkları konularla ilgili düşüncelerini
söyler.
NAİMA:
İlk resmi "Vak'anüvist"tir.
"Naima Tarihi" en önemli eseridir.
PEÇEVİ İBRAHİM:
18. Yüzyıl
18. yüzyılda Mahallileşme (Yerlileşme) akımının edebiyat üzerinde derin etkileri olmuştur.
Divan edebiyatının temsilcileri, Âşık edebiyatından ve halk zevkinden etkilenmiştir. Halk
edebiyatı deyim ve söyleyişleri şiire girmiş, şiir dili kısmen sadeleşmiştir.
Bireysel konu ve temaların dışında özellikle Lâle Devri'nde sosyal yaşayışa ait temalar da
edebiyata yansımaya başlamıştır.
Sefâretnâmeler, nesir (düzyazı) edebiyatımıza yeni bir çeşni getirmiştir.
Âşık edebiyatının gelişmesi, önceki yüzyıldaki kadar parlak olmamıştır.
Edebiyatımız, Batı edebiyatının etkisi altına girmeye başlamıştır.
18. yüzyıl için "Son Klasik Dönem" şeklinde bir adlandırma kullanılmaktadır.
Bu dönem edebiyatı daha çok bir nazire edebiyatı görünümü arz etmektedir. Bu asırda en çok
tanzir edilen şairlerin başında, gazelde Nabi, kasidede ise Nef'i gelmektedir.
Bu dönemde tasavvufi aşk birkaç temsilci dışında pek görülmemiştir.
Müstehcen söyleyişler, argo ve küfürlü sözler bu dönemde önceki asra göre kıyaslanmayacak
kadar artmıştır. Sabit, bu tarzda yönlendirici bir isim olmuştur.
Osmanzade Taib, resmi fermanla "reis-i şairan" (şairlerin reisi) ilan edilmiştir.
Asrın sonunda Sünbülzade Vehbi "sultanu'şşuara" (şairlerin sultanı) seçilmiştir.
Bu dönemde, önceki asra göre kaside ve mesnevi sahasında ciddi bir azalma görülmektedir.
Gazeller ve tarihler ile şarkı, tahmis, murabba, muhammes gibi musammatların sayısında artış
olmuştur.
Nedim ve Galip'ten sonra, kaside sahasının ilk akla gelen ismi Münif'tir. Münif'in dışında
Seyyit Vehbi ve Sünbülzade Vehbi anılması gereken önemli kaside şairleridir.
107
18.Yüzyıl Divan Edebiyatı:
XVIII. yy. da Divân şiiri İran edebiyatından uzaklaşıp bir parça mahallîleşir.
İstanbul Türkçesinin büyük şairi Nedim, bütün Divân edebiyatı içinde dahi orijinal sayılır.
Şeyh Galib ise Sebk-i Hindî'nin en güçlü temsilcisidir.
NEDİM (1680-1730)
108
ŞEYH GÂLİP (1757-1799)
19.YÜZYIL
SÜMBÜLZADE VEHBİ (19.YÜZYIL)
Mizahi yani güçlüdür. Hece ölçüsüyle türküler yazmıştır. Şiirlerinde mahalli renkleri ve halk
kültürünü de kullanır.
Mesnevi yazan son divan şairidir.
109
Eserleri: “Mihnet Keşan” (Mesnevi), “Gülşen-i Aşk” (Mesnevi), “Bahar-ı Efkâr” (Divan) ve
“Hazan-ı Asar” (Divan)
LESKOFÇALI GALİP
Namık Kemal'in hayranlığını kazanan şiirleriyle tanınmıştır.
Şeyh'ül İslam Yahya, Şeyh Galip gibi şairlerin etkisi altında, tasavvuf kavramlarından
güç alan Divan şairlerimizin sonuncularındandır.
110
Katip Çelebi: Keşfü’z-Zünun, Cihannüma
Ahmed Paşa: Divan
Seydi Ali Reis: Miratü’l-Memalik
Naima: Naima Tarihi
Necati: Divan
Peçevi: Peçevi Tarihi
16.yy Nedim: Divan
Fuzuli: Türkçe Divan, Farsça Divan, Arapça Divan, Şeyh Galib: Divan, Hüsn ü Aşk
Sakiname, Hadikatü’s-Süeda, Şikayetname, Leyla Enderunlu Fazıl: Divan, Defter-i Aşk, Hübanname,
ile Mecnun, Beng ü Bade, Rind ü Zahid, Sıhhat ü Zenanname, Çenginame
Maraz, Tercüme-i Hadis-i Erbain, Muamma
Risalesi
Evliya Çelebi: Seyahatname
111
Edebiyat Akımı / Edebî Akım
Bir sanatçı topluluğunun belli bir sanat anlayışı çerçevesinde oluşturduğu sanat, edebiyat,
estetik ve ortak dünya görüşü çerçevesinde oluşan bir edebiyat hareketidir.
HÜMANİZM:(İnsancılık)
M.Jacop:
Ahmet Muhip Dranas:Şiirler,Fahriye Abla
Cahit Sıtkı Tarancı:Otuz Beş Yaş,Düşten Güzel,Ömrümde Sükut. Bu akıma mensup Türk sanatçı yoktur.
FÜTÜRİZM:(GELECEKÇİLİK)
EKSPRESYONİZM(DIŞAVURUMCULUK) İtalyan şair Marinetti(176-1944)’nin 1909’da Fransa’da
yayımladığı bildirgeyle ortaya çıkar.Yaşamın sürekli ve hızlı
20.yy.başında.İnsanın iç dünyasındaki duyguları anlatmaya(dışa
bir değişim içinde olduğunu,sanatın da bu hıza ayak
vurmaya) önem veren bir akımdır.Almanya’da doğdu.Önce resim
uydurması gerektiğini savunur.Ölçülü,uyaklı şiiri
alanında çıktı.Natüralizme bir tepkidir.Bu akım,sanayi çağının
reddeder.Geleneksel dilbilgisi kurallarını dışlar.Geçmişe ait
anlamsızlaştırdığı yaşama karşı “ruhun isyanı”dır.Öznel gerçekçiliğe
tüm değerlerini yıkmak isterler.Makineleşmeye
ve iç gözleme çok önem vermişlerdir.
hayranlık,hız,ataklık,gemilere,trenlere,uçaklara övgü,savaşın
O’Neil:(tiyatro) güzelliği temaları vardır..I.Dünya Savaşından sonra yerini
Dadaizme bırakmıştır.(Mayakokovski,Nazım Hikmet)
Franz Kafka:Şato
SÜRREALİZM(GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)
118
ESERLERİNİ SADE BİR TÜRKÇEYLE
YAZMIŞ VE TÜRKÇENİN EDEBİYAT GARİPNAME, FAKRNAME,KİMYA
14.YY. AŞIK PAŞA
DİLİ OLMASINDA ÖNEMLİ RİSALESİ
KATKILARI OLMUŞTUR.
SÜHEYL Ü NEVBAHAR,
14.YY. HOCA MESUD TÜRKÇEYİ İYİ KULLANDIĞI BİLİNİR.
FERHENGNAME-İ SADİ
(HAZÂ’İNÜ’L-ME’ÂN’İ),
MECÂLİSÜ’N- NEFÂİS,
MUHAKEMETÜ’L- LUGATEYN,
MİZANÜ’L- EVZÂN (HAMSE:
ÇAĞATAY ŞAİİRİ, İLK TEZKİRE, İLK HAYRETÜ’L- EBRAR
15.YY. ALİ ŞİR NEVAÎ
HAMSE LEYLÂ İLE MECNÛN
FERHÂD İLE ŞİRİN
SEBA-Yİ SEYYÂRE
SEDD-İ İSKENDERİ
LİSÂNÜ’T- TAYR)
HARNAME,
15.YY. ŞEYHİ İLK FABL
HÜSREV Ü ŞİRİN
SÜLEYMAN
15.YY. İLK MEVLİT VESİLETÜ’N NECAT
ÇELEBİ,
NECATİ
15. YY. MAHALİLEŞME
BEY
NECATİ
15. YY. MAHALİLEŞME
BEY
119
TÜRKÇE VE FARSÇA DİVAN, LEYLA
VÜ MECNUN, HEFT-CAM
PLATONİK AŞIK . İLİMSİZ ŞİİR, TEMELSİZ /SAKİNAME, ENİSÜL KALP, SIHAT U
16.YY. FUZULİ
DUVARA BENZER. MARAZ. BENG Ü BADE, HADİKATÜS
SÜEDA, RİND Ü ZAHİD,
ŞİKAYETNAME
RİNDANE GAZEL, İÇKİ, EĞLENCE, SULTANU’Ş FEZAİL-İ MEKKE VE FEZA’İLÜ’L
16. YY. BAKİ
ŞUARA CİHAD, KANUNİ MERSİYESİ
BAĞDATLI DÜŞÜNCE VE TOPLUMSAL KONULU ŞİİRLER
16. YY. TERKB – İ BEND
RUHİ YAZMIŞTIR. HİCİVLERİYLE ÜNLÜDÜR.
AYAKKABICI DÜKKANI OLARAK AÇTIĞI
YERDE REMİLCİLİK YAPMIŞTIR. DAHA
SONRA PARA KARŞILIĞI ŞİİR YAZMAYA ŞEM Ü PERVANE, AHMED Ü
16.YY. ZATİ
BAŞLAMIŞ VE BURASI BAKİ’NİN DE GELDİĞİ, MAHMUD: MESNEVİDİR.
GENÇ ŞAİRLERİN YETİŞTİĞİ BİR EDEBİ OKUL
HALİNE GELMİŞTİR.
17.YY NEF'Î KASİDE VE HİCİV USTASI SİHAM - KAZA
HAYRİYE, HAYRABAT, TUHFETÜ'L
17.YY NÂBÎ HAKİMANE ( HİKEMİ ) GAZEL, DİDAKTİK
HARAMEYN, MÜNŞEAT
17.YY NÂİLÎ SEBK- İ HİNDİ
17.YY NEŞATİ SEBK- İ HİNDİ
18. ŞARKI, LALE DEVRİ, ZEVK ve EĞLENCE,
NEDİM
YÜZYIL MAHALLİLEŞME
18. ŞEYH
SEBK- İ HİNDİ HÜSN Ü AŞK
YÜZYIL GALİP
120