Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 120

COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER

1. ŞİİRİN BİÇİMSEL ÖZELLİKLERİ

NAZIM BİRİMİ:
Şiiri oluşturan dize kümelerine nazım birimi denir. Nazım birimi, nazım şekillerini belirlemede ölçü
olarak kullanılır. Nazım birimleri: mısra, beyit, bent, dörtlük ve kıt’adır

Dize (Mısra): Şiirde her satıra mısra (dize) denir. Dize nesirdeki cümlenin karşılığıdır. Dizeler büyük
harfle başlar.

Sessiz Gemi – Yahya Kemal Beyatlı şiirinde her bir satır dizedir.

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Beyit (İkilik):

Anlam bütünlüğü sağlanmış iki dizeden oluşan bölümlere beyit denilmektedir.

 Divan edebiyatında en çok kullanılan nazım birimi beyittir.

Beyit Örneği

Ağyâra nigâh etmediğin nâz sanırdım


Çok lutf imiş ol âşıka ben az sanırdım
Nefi

1
Dörtlük :
Anlam bütünlüğü sağlanmış dört dizelik bölümlere denilmektedir.

 Halk şiirlerinde dörtlük genelde yaygın olarak kullanılır.

Dörtlük Örneği

Aşık Veysel’den;

Senden aldım bu feryâdı


Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana âşık olmasa

Bent (Bölüm, Küme )

Şiirde anlam bütünlüğü olan 3 veya daha fazla dizeden oluşmuş bölümlerdir.

Bent Örneği

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’ dan “KIZILIRMAK KIYILARI” şiiri

1. Bent
Kardaş, senin dediklerin yok,
Halay çekilen toprak bu toprak değil.
Çık hele Anadoluya,
Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı,
O kadar uzak değil.

2. Bent
Çamı bitmiş, kavağı azalmış,
Gamla örtülü bayırlar, çıplak değil.
Yedi ay kıştan sonra,
Yeşeren senin yaşamandır,
Yaprak değil.

3. Bent
Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir,
Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.
Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan,
Mevsimler soğumuş, sular azalmış,
Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil.

2
Kıt’a

Bir şiirde ikiden fazla dizenin (3,4,5...) oluşturduğu bölüme “bent” veya “kıt’a” denir. Nazım birimi
için yaygınlıkla ve yanlışlıkla (galat-ı meşhur) kıt’a sözcüğü de kullanılır. Aslında kıt’a Türk
edebiyatında bir nazım biçiminin adıdır. Kıt’a ile dörtlük karıştırılmamalıdır. Dörtlükte dört dize
vardır. Kıt’a da ise dörtten az veya fazla dize bulunabilir.

Şiirde Ahengi Sağlayan Unsurlar

Şiirde ahenk; ölçü, ses benzerliği (uyak) ve redif gibi ögelerle sağlanır.

1. Ölçü (Vezin)
Şiirde, hecelerin sayılarına ya da heceyi oluşturan seslerin uzunluk ve kısalıklarına göre bir düzen
oluşturulur. İşte bu düzene ölçü denir.

1.1. Hece Ölçüsü (Hece Vezni)

Hece ölçüsü, dizelerdeki sözcüklerin hece sayısının belli bir düzene bağlı olarak eşitliği
temeline dayanır. Şiirin bütün dizelerindeki hece sayısının eşit olması gerekir. Hece sayısının eşitliği,
o dizenin ölçüsünü, kalıbını gösterir. Yedi heceli bir dizenin kalıbı, yedili; on bir heceli bir dizenin
kalıbı on birli diye anılır. Halk şiirinde en çok 7,8 ve 11 heceden oluşan dizeler kullanılır

ÖR: Ateşten kızaran bir gül arar da
1  2   3   4 5  6    7    8  9 10 11
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
1    2     3    4    5  6    7  8    9  10 11

Yukarıdaki dizeler, 11’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.

NOT  Hece ölçüsünde dizeler okunurken belli bölümlere ayrılır. Bu bölüm yerlerine durak denir.
Durak, sözcükler bölünerek yapılmaz, sözcüklerden sonra yapılır. Şiirler “4 + 4 + 3 = 11”, “6 + 5 =
11”, “4 + 3 = 7” , “4 + 4 = 8” gibi duraklardan oluşabilir.

Dere boyu / saz olur (4+3)


Gül açılır / yaz olur (4+3)
Ben yârime / gül demem (4+3)
Gülün ömrü / az olur. (4+3)

Yukarıdaki dizeler, 7’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.

3
Ben yürürem / yâne yane (4+4)
Aşk boyadı / beni kane (4+4)
Ne âkilem / ne divane (4+4)
Gel gör beni / aşk neyledi (4+4)
Yunus Emre

Yukarıdaki dizeler, 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.

1.2. Serbest Ölçü

Hece, aruz gibi herhangi bir ölçüye bağlı kalınmayan ölçüdür. Hecelerin açık veya kapalı
olmasına ya da sayılarına bakmaksızın şairin tamamen kendi üslubuna göre yazmasıdır. Serbest ölçü,
Türk şiirinde 1940’lardan sonra Orhan Veli Kanık ile yaygınlaşmaya başlamıştır.

Örnek

Gemiler geçer rüyalarımda


Allı pullu gemiler, damların üzerinden
Ben zavallı
Ben yıllardır denize hasret

Orhan Veli

Yukarıdaki dizeler serbest tarzda, yani ölçüsüz olarak yazılmıştır.

UYARI: ÖSYM serbest ölçüyü ölçü olarak kabul etmemektedir.

4
1.3. Aruz Ölçüsü

Şiirlerdeki dizelerin, hecelerin uzunluk ve kısalık durumlarına göre hazırlanmış aruz kalıplarına,
ses ahengi bakımından uymasını esas alan ölçüye “aruz ölçüsü (vezni)” denir.

Dize içinde hecelerin açıklık-kapalılık (kısalık-uzunluk) gibi ses değeri bakımından denk
olması gerekir. Aruz, Arap edebiyatına ait bir ölçüdür. (Fars, İran) edebiyatına, onlardan da Türklerin
İslâmiyet’i kabul etmesinden sonra Türk edebiyatına geçmiştir.

Ünlü ile biten heceler açık (kısa) hece olarak kabul edilir ve (.) ile gösterilir.
 Ünsüz ile biten heceler kapalı (uzun) hece olarak kabul edilir ve (-) ile gösterilir.
 Dize sonu daima kapalı hece olarak kabul edilir.

 Türk edebiyatında aruz ölçüsüyle yazılmış olarak elimizde bulunan ilk yapıt, Yusuf Has
Hacib’in “Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) adlı eseridir.

 Türkçe kelimelerle aruz veznindeki başarı Muallim Naci ile başlamış olup Türk aruzu Tevfik
Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından gerçekleştirilmiştir. Hatta
Mehmet Âkif o kadar başarılı olmuştur ki bir çok kişi İstiklâl Marşı'nın hece ölçüsüyle
yazıldığını zanneder. Oysa bu marş aruzun "Fe i lâ tün / Fe i lâ tün /Fe i lâ tün /Fe i lün"
kalıbıyla yazılmıştır.
 Servet-i Fünun edebiyatçıları bir şiirde değişik aruz kalıpları kullanmak suretiyle serbest
vezne zemin hazırlamışlardır. Cenap Şahabetin'in "Elhân-ı Şita" adlı şiiri bu şekilde
yazılmıştır

 Halk edebiyatında aruzu kullanan şairler: Yunus Emre, Âşık Galip, Gevheri, Erzurumlu
Emrah, Dertli, Seyrani…

 Cumhuriyet Dönemi’nde aruz ölçüsü yok denecek kadar azdır.

5
Aruz Kusurları

Aruz ölçüsünde esas olan, dizelerde alt alta gelen hecelerin, uzunluk-kısalık yani ses değeri
bakımından denk olmasıdır. Türkçenin dil yapısı, aruzun bu özelliğine uymaz. Çünkü Türkçede uzun
sesli harf yoktur. Dolayısıyla Türk şiirinde aruza ait bu denklik, her sözcükte sağlanamayabilir. Bu
bağlamda, ses denkliğini sağlamak ve heceleri ölçüye uydurmak için bazı heceler değişikliğe uğratılır.
Bu değişikliğe “aruz kusurları” denir

1. İmale (Çekme) Aruz ölçüsünde hiçbir zaman üç açık hece yan yana bulunmaz. Bu, Arap
dilinin özelliğinden kaynaklanan bir kuraldır. Türkçede bol bol açık hece vardır. Bu nedenle
Türkçe sözcükleri aruz kalıplarına uydurmak için kimi zaman açık bir hece uzatılarak
kapatılabilir. Buna imale denir.

 Divan ve Tanzimat şiirinde imale kusur sayılmamıştır. Fakat Serveti Fünun ve sonrasında
kusur olarak görülmüştür.

Döğülmeğe söğülmeğe koğulmağa bi’llah


Hek kailim amma ki efendim senin olsam
(Nedim)
Birinci dizede peş peşe gelen sözcüklerde imaleli 3 hece vardır.

2. Vasl (Ulama)

Dizedeki bir sözcüğün sonu ünsüzle bitiyor, kendinden sonraki sözcük ünlü ile başlıyorsa,
vezin gereği ilk kelimenin sonundaki ünsüz, ikinci hecenin başına taşınarak aslında kapalı olan hece
açılır. Aşağıdaki örnekte "güm" ve "ötsün" sözcükleri arasında ulama vardır.

Felekler güm güm ötsün başına hum-hâneler dönsün (Bâki)

3. Zihaf (Kısma)
İmalenin tersidir. Ölçü gereği Arapça ve Farsçadaki uzun hecenin kısaltılmasıdır.

Aşağıdaki örnekte lû hecesi bir ses değerinde iken kısa okunmaktadır.

Hâb-gâh eyler gazâle pehlû-yı şîr-i neri

6
4. Kasr (Kısaltma ve İnceltme)
Ölçü gereği uzun bir heceyi kısaltmak ve ünlüsünü inceltmektir:
şâh > şeh, mâh > meh, gâh > geh gibi.

Kasr, yine ölçü gereği İstanbul > Sıtanbul, Aristo > Risto sözcüklerinde yapılır.

Bunlar kusur sayılmaz; fakat dünyâ'nın dünye olması kusurdur.

Zâhid o meh-veş bir nûrdur kim


Büttür demezsin îmân edersin (Şeyh Galip)

Bu şehr-i Sıtanbul ki bî-misl ü bahâdır


Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır (Nedim)

5. Med (Kabartma)

Aruzda medli hecelerin asıl değerlerinden biraz daha uzun okunmasına denir. Asıl anlamı "uzatma" ya
da "çekme"dir. Aruzda ritim denen iç ahengi sağlamak amacıyla iki heceyi bir hece durumuna
getirmek, yani bir

Yattık bülend servlerin gölgesinde şâd


Dehrin bu hâyuhûyuna mecbûl-i handeyiz (Yahya Kemal)

6. Sekt-i melîh: Sekt-i melîh "güzel kesme, güzel durma"anlamında bir sözdür.

 mef'ûlü mefâ'ilün fe'ûlün ( _ _ . / . _ . _ / . _ _ ) vezninin;


 mef'ûlün fâ'ilün fe'ûlün ( _ _ _ / _ . _ / . _ _ ) şekline dönüşmesine denir.

Sensin hâ/lâ tenüm/de cânum


Gözde nû/rum ciger/de kanum (Fuzulî)

Bin yıllık/ yol harâ/be-i gam


Anun ö/tesi serâ/y-ı mâtem (Gâlib)

Kandilli / yüzerken _ uy/kularda


Mehtâbı / sürükledik / sularda
Mevsim so/nu öyle bir / zamân ki
Gâib bir / mûsikiy/di sanki*
Gitmiş kay/bolmuşuz / uzakta*
Rûyâ so/na ermeden / şafakta
Yahya Kemal

7
Takti:

Aruz ölçüsüyle yazılmış bir şiirdeki ölçüyü belirleyebilmek için şiiri oluşturan hecelerin (.)
veya (-) işaretiyle gösterilmesine ve kalıplarının bulunmasına “takti” denir. Takti, ölçünün parçalarını
belirlemeyle ilgilidir.

UYARI: Bölünen parçaların her birine ‘’tefile’’ denir.

UYAK (KAFİYE , AYAK) ve REDİF

1. Redif
Dize sonlarındaki yazılışları, görevleri ve anlamları aynı olan ek, sözcük ya da sözcük
gruplarına redif denir. Redif, sadece eklerden oluşmaz. Hem ek hem sözcükten, hatta sözcük
gruplarından da oluşabilir.

 Redifte kafiye aranmaz.


 Böyle durumlarda rediften önceki söz veya söz parçalarında kafiye aranır.
 Redifler daima dizenin en sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra gelir.
 Divan edebiyatında redifin en önemli özelliği, özellikle gazellere

» İyi doğru sözler onda


Şefkat dolu gözler onda
Bu dizelerde ise “-ler” eki ve “onda” sözcükleri görevleri ve anlamları aynı olduğu için redifi
oluşturmuştur

Genel kural: "Kelimenin köklerinde kafiye, eklerinde ise redif vardır."

a) Ek Halindeki Redifler

Eş görevli eklerin tekrarlanmasıyla oluşan rediflerdir. Türkçedeki yapım ve çekim eklerini


kavramadan, ek halindeki redifleri kavramanız mümkün olamayacaktır. Eğer bu konularda bir
eksiğiniz varsa, önce bunları tamamlamanız ve ondan sonra ek halindeki redifleri kavramak için çaba
sarf etmeniz gerekir.

 Bu kural bilinerek mısraya bakılırsa ek halindeki rediflerin geneli mısrada tahmin edilebilir.
Ancak bu kural her zaman geçerli olmadığından yine de "ekler" konusunda bilgi sahibi olunması
konunun kavranması açısından gereklidir.

8
Susuz değirmenlerin ne ile döner çarkı
Kerem etmeyen beyin fakirden nedir farkı

Yukarıdaki beyitte, "ı" sesleri, ismin -i hali olduğundan yani, her ikisinin de görevi aynı
olduğundan rediftir. Kelimenin köklerinde ise "ark" sesleri benzeştiğinden bunlar da zengin kafiyeyi
oluşturur.

Bu beyite pratik yoldan yaklaşırsak:

Beyitin birinci mısrasında, kafiyeye söz konusu olan kelimenin kökü "çark", ikinci mısrada ise
kelimenin kökü "fark"tır. Dolayısıyla, "ı" seslerinin ek olduğu için redif olduğunu pratik yönden
söyleyebiliriz.

Kelimenin köklerinde kafiye bulunduğundan "ark" seslerinde de zengin kafiye vardır.

Örnek 1:
Dolaşalım sahraları, dağları
Bir gün gazel döker ömrün yaprağı

Örnek 2:
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı, o gün dev gibi bir orduyu yendik.

Örnek 3:
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler

Örnek 4:
Senin de yolun biter diner gözünde yaşlar
Benim uğursuz yolum bittiği yerde başlar

b) Kelime Halindeki Redifler

Aynı anlamdaki kelimelerin tekrarlanmasıyla meydana gelen rediflerdir. Bu tür redifleri


mısralarda görebilmek oldukça kolaydır:

9
Doğru söylerim halk razı değil
Eğri söylerim Hak razı değil.

Yukarıdaki beyitte "razı değil" kelimeleri redif, ondan önceki "k" sesleri ise yarım kafiyedir.

örnek:

Zannetme ki şöyle böyle bir söz


Gel sen dahi söyle böyle bir söz

Yukarıdaki beyitte "böyle bir söz" kelimeleri redif, ondan önceki "öyle" sesleri ise zengin kafiyedir.

Dikkat! >> Kelime halinde bulunan rediflerden hemen önce, ek halinde redif de bulunabilir. Böylece,
ek halindeki redifle kelime halindeki redif arka arkaya gelebilir:

Elimi beş yerinden, dağladı beş parmağın,


Bağrımda yanmadık bir yer bırakmadan git
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan, ardına bakmadan git!

İkinci ve dördüncü mısralarda hem ek halinde redif, hem de kelime halinde redif bulunmaktadır.
Yukarıdaki mısralarda "madan" ekleri "zarf-fiil"dir.

UYAK (KAFİYE): Dizelerin sonundaki yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı
kelimelerin, eklerin veya seslerin benzerliğine kafiye (uyak) denir.

Kafiyenin oluşabilmesi için dize sonundaki kelimelerde şu özellikler bulunur:

√ Ses benzerliği olan sözcüklerin anlamca farklı kelimeler olması gerekir.

10
√ Ses benzerliği olan kelimelerin yazımının aynı olması gerekir.

√ Dize sonundaki sözlerin ses bakımından benzemesi, anlamın aynı olması gerekir.

√ Kafiyeler asla rediften sonra gelmez.

√ Kafiye şemasında aynı harf ile gösterilen kelimeler arasındaki ortak ses kafiye kabul edilir.

√ Kelimenin kökünden sonra gelen ekler farklı görev ve anlamdaysa onlar da kafiye oluşturur.

Kafiye (Uyak) Çeşitleri

a) Yarım Kafiye (Yarım Uyak): Dize sonlarında bulunan sözcüklerdeki tek ses benzerliğine yarım
uyak denir. Ses ilgisi en zayıf olan uyaktır. Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bu uyak
’’kulak için uyak’’ diye de adlandırılır.

Örnekler:

» Ve deniz aynı deniz


O gülüşten eser yok yalnız

Yukarıdaki dizelerde bulunan “deniz” ve “yalnız” sözcüklerindeki ortak ses “-z” dir. Dize sonundaki
bu bir ses benzerliği yarım kafiyeyi oluşturur.

Örnek-1
Ben çektiğim kimler çeker
Gözlerim kanlı yaş döker
Bulanık bulanık akar
Dağlarım seliyim şimdi (Kul Mustafa)

Örnek-2
Üstümüzden gelen boran kış gibi
Şahin pençesinde yavru kuş gibi
Seher sabahında rüya düş gibi
Çağıta bağırta aldı dert beni
» Ben çektiğim kimler çeker
Gözlerim kanlı yaş döker
Yukarıdaki dizelerde bulunan “çeker” ve “döker” sözcüklerinin sonundaki “-er” sesleri iki sözcükte de
aynı görev ve anlamda kullanıldıkları için “redif“tir. “-er” sesi dışındaki ortak olan “-k” sesi
ise “yarım uyak”tır.

11
b) Tam Kafiye

Dize sonlarında bulunan sözcüklerdeki iki ses benzerliğine tam uyak denir. Tam uyağı oluşturan
seslerin biri ünlü biri ünsüzdür.

Örnek-1
Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum,
Kimdir o, nasıldır diye rüzgarlara sordum,
Hulyamı tutan bir büyü var onda diyordum
(Y. Kemal Beyatlı)

Örnek-2
Sen miydin o afet ki dedim, bezm-i ezelde
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde,
Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,
Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı. (Yahya Kemal Beyatlı)

Örnek-3
On atlıya karar verdim yaşını
Yenice sevdaya salmış başını
El yanında yakar gider kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim.

Örnek-4
» Söğüt giz fısıldar sayıklar meşe
Ayık düş görür her bucak, her köşe

Yukarıdaki dizelerde “meşe” ve “köşe” sözcüklerinde iki ses benzerliği vardır: “-şe” Bu iki ses
benzerliği tam kafiyeyi oluşturmuştur.

NOT   Üstünde uzatma işareti (^) bulunan ünlüler iki ses sayıldığından tam kafiye oluşturur.

Bir dize işittim yine ey şûh-ı dil-ârâ

Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâ

Nedim’e ait olan bu dizelerdeki “dil-ârâ” ve “ammâ” sözcüklerinin sonlarındaki benzer olan “â”
sesleri, tam kafiye oluşturmaktadır. Çünkü bu sesler uzun ünlüdür.

c) Zengin Kafiye

12
     Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür. Divan şiirinde yaygın olarak
kullanılan bu uyağa ’’göz için uyak’’ da denir.

Örnek-1
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı.. Buz tutuyor her soluk     (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Örnek-2
Baygın bir ihtizaz ile bi-huş akar dere,
Sahillerinde çocuklar uzanmış çemenlere. (Orhan Seyfi Orhon)

Örnek-3
Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi    (Yunus Emre)

ç) Tunç Kafiye: Ses benzeşmesinin üçten fazla olması durumunda kelimelerin biri genellikle diğerini
içine alır. Bu, durumda zengin kafiyenin adı "tunç kafiye" olur.

Fikrim bir hulyaya bazı dalar da


Düşünür, derim ki: "Bu odalarda
Kim bilir kaç kişi oturmuş yatmış." (7 harf) (Yusuf Ziya Ortaç, Evim)

Ay asar kandilini,
Suya sarkan dilini. (11 harf)

Kimi solgun, sarışın; kimi ak, kimi kara;


Kiminin arkasından görünüyor Ankara. (4 harf)

Hey Emre'm Yunus biçâre


Bulunmaz derdine çâre (4 harf) (Yunus Emre)

Dikkat: Tunç uyak zengin uyak olarak da alınabilir.

13
Var gez kayalıkta, dağda, kırda.
Düş bir çukura, geber, kakırda

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın


Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın
Mehmet Âkif Ersoy

d) Cinaslı Kafiye: Anlamları ayrı, fakat yazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime
gruplarının mısra sonunda tekrarı ile oluşan kafiyedir.

Yarim sana getirdiğim


Gönlümün derinliklerinden birkaç demet gül
Artık solmasın çehren,
Çatılmasın kaşların, ne olur artık gül

Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç


Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç

Dikkat: Sesteş olmayan ama okunduğunda kulağa aynı gelen sözlerle de cinaslı uyak yapılır.

Budala
Bülbül konar bu dala                    
Olmuşum yâr delisi
Bana derler budala

Madem çoban değildin


Arkandaki sürü ne
Beni yârdan ayıran
Sürüm sürüm sürüne

Gayet çoktur değil benim yaram az

14
Bana yardan gayrı cerrah yaramaz

Yaz arar
Bak şu garip bülbüle
Zemheride yaz arar
Cihanda bir yar sevdim
Ya faydadır ya zarar

Kafiye Şeması (Uyak Düzeni / Kafiye Örgüsü)

Kafiye düzeni şiirin biçimsel bir özelliğidir. Kafiye düzeni (örgüsü), dizelerin sonlarına
bakılarak çıkarılır.

Kafiye örgüsünün, mısraların son seslerindeki düzene göre çeşitleri vardır.

1. Düz Kafiye (Düz Uyak)


Bir dörtlükte birinci dize ile ikinci dizenin kendi arasında, üçüncü dize ile de dördüncü dizenin kendi
arasında kafiyeli olmasına “düz uyak (kafiye)” denir. Şiir beyitlerden oluşuyorsa her beytin kendi
arasında kafiyeli olmasına “düz kafiye” denir. Dörtlüklerde “aabb”, “aaaa”, “aaab”; beyitlerde ise “aa,
bb, cc …” şeklinde gösterilir.

……………a             |               ……………a             |              ……………a


……………a             |               ……………a             |              ……………a
……………a             |               ……………a             |              ……………b
……………a             |               ……………b             |              ……………b

Örnek(ler)

Ayaklar, çeşit çeşit kunduralar içinde             (a)


Ayaklar, yarı çıplak, paçavralar içinde            (a)
Ayaklar, odalarda, bir çift yavru güvercin       (b)
Tutup avuca almak, okşayıp öpmek için          (b)

15
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine
Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler, Fakat Ramazan maneviyyeti
Bir tatlı intizara çevirmiş sükûneti

Gül büyütenlere mahsus hevesle         ….. a


Renk renk dertlerimi gözümde besle   ….. a
Yalnız, annem gibi o ılık sesle             ….. a
İçimde dövünüp ağlama gurbet           ….. b

Necip Fazıl

Bursa’da eski bir cami avlusu………..a


Küçük şadırvanda şakırdayan su….. a
A. Hamdi Tanpınar

Dikkat! Koşma tipi uyak ve mani tipi uyak da düz uyak olarak kabul edilmektedir.

2. Çapraz Uyak (Kafiye)


Bir dörtlükte birinci dize ile üçüncü dizenin, ikinci dize ile de dördüncü dizenin kendi arasında
kafiyeli olmasına “çapraz uyak (kafiye)” denir. Çapraz uyak, “abab” şeklinde gösterilir.

--------------- a ------------- c
--------------- b -------------- d
--------------- a -------------- c
----------------- b ------------- d

Hayran olarak bakarsınız da ……..(a)


Hülyanızı fetheder bu hali ……….(b)
Beş yüz sene sonra karşınızda …...(a)
İstanbul fethinin hayali …………..(b)

3. Sarma Kafiye:  Bir dörtlükte birinci dize ile dördüncü dize, ikinci dize ile de üçüncü dizenin
kendi arasında kafiyeli olmasına ‘’sarma uyak‘’ denir.

16
"a b b a" "cddc" olmalı.

İhtiyar, elini bağrına soktu,


Dedi ki: "İstanbul muhasarası
Başlarken aldığım gaza yarası
İçinden çektiğim bu oktu.

4.  Mani Tipi Kafiye (Uyak)

Dörtlüğün birinci, ikinci ve dördüncü dizesi kendi arasında kafiyeli, üçüncü dize serbesttir: aaxa

a- Her yalana kanmışım 


a- Her söze inanmışım  
x- Ben artık sevgiden de
a- Bıkmışım, usanmışım

5. Koşma Tipi Kafiye

 Uyak düzeninde ilk dörtlük üç farklı şekilde görülür.


 Uyak düzenindeki değişmeyen özellik ise dörtlüklerin son dizelerinin birbiriyle uyaklı
olmasıdır.
 Diğer dörtlükler de ilk dörtlüğe göre şekillenir.

Uyak düzeni:

1.şekil: abab / cccb / dddb ...


2.şekil: abcb / dddb / eeeb ...
3.şekil: aaab / cccb / dddb ...

Mecnun'a dönmüşüm bilmem gezdiğim….a


Dağlar mıdır sahra mıdır yol mudur……...b
Dostumun bağına girip dizdiğim………….a
Lale midir sümbül müdür gül müdür……..a

Aşk değil mi beni derde düşüren…………..c


Ferhad gibi yüce dağlar aşıran……………..c

17
Yari böyle benden ayrı düşüren……………c
Adu mudur engel midir el midir………...….b

Gevheri

6. Mesnevi Tipi Uyak

 Mesnevi, divan şiiri nazım şekillerinden biridir.

 Bu nazım şeklinde her beyit kendi arasında uyaklıdır.

 Uyak bulmakta sağladığı kolaylık nedeniyle Batı etkisinde gelişen Türk


edebiyatının birçok şairi tarafından kullanılmıştır.
 "aa bb cc dd…..” şeklinde kafiyelenir.

Bursa'da Zaman

Bursa’da, bir eski cami avlusu — a


Küçük şadırvanda şakırdayan su, — a

Orhan zamanından kalma bir duvar, — b


Onunla bir yaşta ihtiyar çınar, — b

Eliyor dört yana sakin bir günü. — c


Bir rüyadan arta kalmanın hüznü — c

İçinde gülüyor bana derinden — d


Sanki bir hâtıra serinliğinden: — d

Ovanın yeşili, göğün mavisi — e

18
Ve mimarilerin en ilâhisi — e  
...

 (Ahmet Hamdi Tanpınar)

7. Örüşük Uyak
 Batı kaynaklı bir nazım şekli olan terzarimaya özgü bir uyak şemasıdır.
 Terzarima üç dizeli bentlerden oluşur.
 Üçlüklerin sayısında bir sınırlama yoktur.
 Üçlüklerin sonunda tek bir dize yer alır.
 Her bentte birinci ve üçüncü dizeler birbiriyle uyaklıdır.
 Her bendin orta dizesi, devamındaki bendin birinci ve üçüncü dizeleriyle uyaklıdır. Sondaki
tek dize ise kendinden önceki üçlüğün ikinci dizesiyle uyaklanır.
 Şeması: "a, b, a", "b, c, b", "c, d, c"... "d"

Örnek

Beni Terk Et

Kirli, pek kirli bir güzelliksin; — a


Dikkat ettim senin hayatına ben, — b
Bir sükût, ey zavallı, her nefesin. — a
O kadar kirlisin ki ah bilsen — b
Senden ayrıldım işte ben bile bak — c
Ayrılık bence tıpkı ölmekken — b
Pek çamurlandın ey güzel zambak — c
Sen o maziye belki ağlarsın, — d
Beni terk et, fakat uzaklaşarak; — c
Çünkü gencim, yazık çamurlarsın! — d (Ali Canip Yöntem)

19
ŞİİR TÜRLERİ
A. LİRİK ŞİİR: İçten gelen heyecanları coşkulu bir dille anlatan duygusal şiir türüdür. Bu şiir
türünde aşk, ayrılık, gurbet gibi konular işlenir. İslamiyet öncesinde koşuk; Divan edebiyatında
gazeller, şarkılar, murabbalar; Halk edebiyatında ise koşmalar (güzelleme) ve semailer; Tekke
edebiyatında ilahi,nefes bu türe örnektir.

Fûzuli, Nedim, Bâki; Karacaoğlan, Aşık Veysel Yunus Emre; Ahmet Haşim, Yahya Kemal,
Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin; Ahmet Kutsi Tecer, Ahmet Muhip Dıranas, İlham Berk, Bedri
Rahmi Eyüpoğlu,Cemal Süreyya lirik şiir örnekleri vermişlerdir.

Örnek:

Geceleyin bir ses böler uykumu


İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Örnek:

Karadutum, çatal karam, çingenem


Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum
Günahımsın, vebalimsin. (Ahmet Muhip Dıranas)

Dikkat! Lirik şiirin ilk örneklerini Yunan şair ‘’Sappho’’ vermiştir.

20
B.EPİK ŞİİR (Destansı, Hamasi): Konusu savaş, yiğitlik, kahramanlık ve vatan sevgisi olan, tarihi
bir olayı coşkun bir dille anlatan şiir türüdür. Bu bakımdan okuyanda coşku ve heyecan uyandırır.
Halk edebiyatında destan, koçaklama, varsağı epik şiir türü içinde yer alır.

Dadaloğlu, Köroğlu; Fazıl Hüsnü Dağlarca ( Üç Şehitler Destanı), Yahya Kemal ( Mohaç
Türküsü); Kayılçı Kul Mustafa ( Genç Osman Destanı) …. epik şiir örnekleri vermişlerdir.

Örnek:

Dur yolcu bilmeden gelip bastığın


Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir. (Necmettin Halil Onan)

B. SATİRİK ŞİİR: Birini, bir toplumu, bir olay ya da durumu alaycı, iğneleyici ifadelerle yermek,
eleştirmek amacıyla yazılan şiir türüdür. Bu şiir türüne Divan edebiyatında hicviye, Halk
edebiyatında taşlama, modern edebiyatımızda yergi denir.

Nefi ( Siham – ı Kaza), Bağdatlı Ruhi ; Seyrani, Dertli, Develili, Bayburtlu Zihni; Ziya Paşa;
Tevfik Fikret, Şair Eşref; Orhan Veli, Neyzen Tevfik…… satirik şiir örnekleri vermişlerdir.

Örnek:

Gevheri der işler hata


Katırlar baskındır ata
Olur olmaz maslahata
Çocuklar karışır oldu

Ç.PASTORAL ŞİİR: Doğa güzelliklerini, kır ve çoban hayatını ve bunlara duyulan özlemi dile
getiren şiir türüdür. Bir şiir, şairin doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa idil, bir çobanla konuşur
gibi bir dille yazılmışsa eglog adını alır.

Türk Edebiyatında ilk pastoral şiir örnekleri Divan-ı Lügat'ıt Türk'te görülmektedir.

Uyarılar
 Türk edebiyatında ilk pastoral şiir örneği A. Hamit Tarhan’ın ‘’ Sahra ‘’ adlı şiiridir.
 Kemalettin Kamu – Bingöl Çobanları
 Necip Fazıl – Çoban Çeşmesi
 Behçet Necatigil - Kır Şarkısı

Örnek:

21
Çukurova bayramlığın giyerken,
Çıplaklığın üzerinden soyarken,
Şubat ayı kış yelini kovarken,
Cennet dense sana yakışır dağlar.

D. DİDAKTİK ŞİİR: Belli bir konuda bilgi ve öğüt vermek, bir düşünceyi aşılamak, ahlaki bir ders
çıkarmak amacıyla yazılan şiir türüdür. Bu şiir türünün duygu yönü zayıftır. Fabllar ile manzum
hikayeler bu şiir türü içinde yer alır.

 Didaktik şiirin ilk örneklerini Yunan ‘’ Hesiodos’’ vermiştir.


 Uygur metinlerinin Abidarma, sutra, catik gibi  vaaz, dini hikâyeler veya dua kitapları didaktik
eserlerdir.
 Eski edebiyatta yazılmış, Nasihatnameler, Seyahatnameler, Tarih eserleri, fıkıh, hadis, siyer
kitapları,  vb öğretici amaçla yazılmış didaktik eserlerdir.

Örnek:

Hem dünyada en birinci borç değil mi her kula,


Bir tohumu fidan yapmak, fidanı da bir orman?
Eğer böyle olmasaydı ne kalırdı oğula:
‘Mirasımı artır’ diye öğüt veren atadan?

TÜRK EDEBİYATINDA DİDAKTİK YAPITLAR

22
1) Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig’i (11. yy.)
2) Hoca Ahmet Yesevi’nin Divan – ı Hikmet’i (12.yy.)
3) Edip Ahmet Yükneki’nin Atabetü’l Hakayık (12.yy.)
4) Şeyh Sadi'nin Gülistan ve Bustan, (13.yy.)
5) Mevlana’nın Mesnevisi, ( 13. yy.)
6) Sultan Veled’in Rebapname’si (13.yy.)
7) Yunus Emre'nin Risalet-ün-Nushiye, (13.yy.)
8) Ahmed Fakih'in Çarhname'si, (13. yy.)
9) Hoca Mesud''un Ferhengname-i Sadi tercümesi, (14. yy.)
10) Aşık Paşa’nın Garipname’si (14. yy.)
11) Şeyhi’nin Harname’si ( 15. yy.)
12) Nabi'nin Hayriye ve Hayrabad mesnevileri, (17. yy.)
13) Ziya Paşa'nın  Terkibibend'i,
14) Tevfik Fikret Halûkun Defteri ve Şermin,
15) M. Akif’in Süleymaniye Kürsüsü ve Asım’ın Nesli

E) DRAMATİK ŞİİR: Hayatın trajik, komik, korkunç yanlarını göz önünde canlandırmak amacıyla
ve tiyatroda sahnelenmek için yazılan şiir türüdür.

 Batı edebiyatında Corneille, Racine, Shakespeare; Türk edebiyatında Namık Kemal, Abdülhak
Hamit Tarhan, Faruk Nafiz Çamlıbel dramatik şiir örnekleri sunmuşlardır.
 Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara
ezberletilirdi. Bu durum, dram tiyatro türünün (19. yüzyıl) çıkışına kadar sürer. Bundan sonra
tiyatro metinleri düz yazı ile yazılmaya başlamıştır.

Örnek:

Aristo – Bilmem ne bu ihtiyar-ı halvet?


İskender – Vay siz misiniz?
Aristo – Eş’ar okuyordunuz, işittim.
İskender – Birkaç gecedir ki âdet ettim;
Her lâhza eder idim muhabbet!
Yıldızları eyledim temaşa;
Eş’ar ki Hâlık etmiş inşa!

23
F) Mensur şiir

Genellikle ölçü, uyak gibi kurallara uyulmadan, konuşma havası içinde yazılan şiirlere “mensur
şiir” denir.

Mensur şiir, divan edebiyatındaki secili nesirle benzerlikler içerir

Mensur şiirler yıllar boyu edebiyatımızda var olan ve beğenilen bir türdür. Bu nedenle mensur şiir
temsilcileri oldukça fazladır. En bilinen temsilcileri ise şunlardır;

Baudelarie: Batı Edebiyatının en ünlü mensur şiir temsilcisidir. “Küçük Mensur Şiirler” eseri ile ilk
eserini yayınlanmıştır.

Şinasi: Edebiyatımızda, batıdan ilk mensur şiir çevirisi yapan şairdir. Eseri ise “Tercüme-i Manzume”
ismiyle kitaplaştırılmıştır.

Türk edebiyatında ilk mensur şiir denemesini ise Halit Ziya Uşaklıgil (Mensur Şiirler, 1891)
yapmıştır. ... Mehmet Rauf'un “Siyah inciler” (1901), Yakup Kadri'nin” Erenlerin Bağından “(1922),
Ruşen Eşref Ünaydın'ın “Damla Damla” (1929) adlı eserleri mensur şiirin diğer önemli örnekleridir.

F) Manzume

 Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır.


 Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır.
 Estetik kaygı taşımazlar.
 Çağrışım yönü ve imgeleme zayıftır.
 Manzum hikâyeler birer manzumedir.

Manzum Hikâye

 Toplumu ilgilendiren olaylar işlenir.


 Mensur hikâyelerdeki gibi olay, yer, zaman, kahramanlar vardır.
 Daha çok ders veren, eğitici, öğretici, etkileyici konular seçilir.
 Ölçü ve uyağa dikkat edilir.
 Anlam, alttaki dizelerde devam eder.
 Karşılıklı konuşmalara yer verilir.
 Dizelerin uzunlukları aynı olmayabilir.

24
 Bu nazım şekli edebiyatımıza Tanzimat Dönemi'nden sonra girmiştir

KÜFE (Manzum Hikâye Örneği)

Beş - on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben


Sabahleyin çıkıvermiştim, evden erkenden.
Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmeyerek!
Adım başında derin bir buhayre dalgalanır
Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır!
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
- Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-
O sâl-hûrde, harab evlerin saçaklarına,
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
Delilimin koca bir şey takıldı... Baktım ki:
Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.

Manzume Şiir Farkı:

1-Manzumelerin sanatsal yönü şiirlere göre daha zayıftır.


2-Manzumelerde öyküleyici anlatımın özellikleri kullanılarak olay ve durumlar anlatılır. Şiirlerde ise
esas önemli olan duygular ve çağrışımdır.
3-Manzumelerde anlatılanlar düz yazı ile de dile getirilebilirken birçok şiirde anlatılanları düz yazıya
çevirmek mümkün değildir.
4-Manzumelerde olay anlatımının doğal bir sonucu olarak konuşmalara yer verilir. Şiirlerde ise
karşılıklı konuşmalar ancak bir sanat olarak ve sadece belli şiirlerde kullanılır(teşhis – intak).
5-Manzume ayrı bir tür olarak ancak Tanzimat ile edebiyatımızda kullanılmaya başlamıştır.
6-Manzumelerde anlam derinliği şiire göre zayıftır. Şiirler çok anlamlı sanatsal metinlerdir.
Manzumeler ise daha gerçekçidir.
Manzumeyi şiirden ayıran en önemli özellik manzumenin anlatmaya bağlı metin türlerinde
yapı unsuru olan “olay” ı kullanmasıdır. Böylelikle olayın bir özelliği olan serim, düğüm ve çözüm
bölümlerine ayrılır. Manzumelerde anlatılanlar bir sonuca bağlanır. Şiirde böyle bir bölümleme veya
sonuç çıkarma yoktur.

25
EDEBİ SANATLAR (SÖZ SANATLARI) Öğretmenler / bir mum / misali / etrafına ışık
saçıyordu.

İfadeye zenginlik katmak, anlatımı B / KB / BE /


güçlendirmek gibi amaçlarla kullanılan BY
ifadelere “edebi sanat” ya da “ söz sanatları”
denir.
 DİKKAT!!! Benzetme ögelerinden birinin
1) MECAZ: kullanılmadığı teşbihlere “kısaltılmış teşbih”
Bir sözcüğün ya da sözün gerçek anlamından denilir: 
uzaklaşarak yeni bir anlamda kullanılmasına  
mecaz denir. Örnekler:

 “Açık konuşma zamanının geldiğine  Babası     aslan       gibidir, dikkatli olmalısın.


inanıyorum.”     Benzeyen  Benzetilen  B. Edatı
 “Yüreğime kördüğümler atıldı  
Çözemedim, çözülmüyor sultanım” ( Benzetme yönü “güçlü” kullanılmamış.)
 Onda her gün maç izleme hastalığı var
 Basına doyurucu bilgi vermedi  Yılan        gibi        adam 
 Dışarı çıkınca içim acildi.     Benzeyen  B. Edatı   Benzetilen                
 
(Benzetme yönü “sinsi” kullanılmamış.)
2) Teşbih (Benzetme):
Aralarında değişik yönlerden benzerlik ilgisi
bulunan iki varlık veya kavramdan, nitelik
bakımından güçsüz olanı güçlü olana
benzetmektir. a. Teşbihibeliğ (Güzel Benzetme/Yalın
Benzetme): Benzetme ögelerinden sadece
benzeyen ve benzetilenin kullanıldığı
Bir benzetmede 4 temel öge bulunur: benzetmelere “güzel benzetme” ya da
  “teşbih-i beliğ” denir.
 
 Benzeyen           :  Bir güçlü özellik
kazanacak olandır.
 Benzetilen          : Güçlü özelliğe sahip olup  Kim bu cennet vatanın uğruna
onu “benzeyen”e verecek olandır. olmaz ki feda?
 Benzetme Yönü  : Güçlü olanın güçlü
özelliğidir. Bu özellik açısında benzetme
gerçekleşecektir.  Ey, denz gözlerinde huzura
 Benzetme Edatı  : Benzetmede kullanılan erdiğim sevgili
edatlardır.( gibi, kadar ...)
 
    Dört ögenin de kullanıldığı benzetmelere  Aslan asker, tilki çocuk, yılan
“tam teşbih” denilir: yol…

3) İstiare (Eğretileme / Deyim


İhtiyar adam / çocuk / gibi / ağlıyordu.
Aktarmaları):
B / KB /BE / BY
 

26
Bir tam teşbihin ögelerinden sadece Bu cehennem, bu cennet bizim
“benzeyen” ya da “benzetilen” ile (Nâzım Hikmet)
yapılan edebi sanata denilir.
   Erzurum'da geçit vermez kaşlarının
İstiare ikiye ayrılır: ardında
Derindir karanlıktır ıssızdır gözleri
(Cemal Süreya)

a. Açık İstiare:
 
Benzetme ögelerinden sadece kendisine b. Kapalı İstiare:  Benzetme ögelerinden
“benzetilenin” kullanıldığı benzetmeye
denir.“Arslanlarımız düşmana karşı hazır sadece "benzeyenin" kullanıldığı benzetilenin
bekliyorlar.” cümlesinde “arslan” sözcüğü ile
“askeri” kastettiği cümleden anlaşılabiliyor. kullanılmadığı tamlamalara denilir.
Ancak “asker” sözcüğü cümlede
kullanılmamış.  O yüzden bu cümlede açık “Askerlerimiz kükreyerek saldırdı.”
istiare kullanılmıştır.
cümlesinde benzeyen “asker” sözcüğü var

ancak benzetilen “aslan” sözcüğü yok. Ancak

cümlenin genel anlamından asker sözü ile


 
Örnekler: aslana benzetme olduğu çıkarılabiliyor.
 Havada bir dost eli okşuyor derimizi. O halde kapalı istiare kullanılmıştır.
benzeyen: rüzgar (yok)
kendisine benzetilen: dost eli (var)

 Yine inci dökülüyor gökyüzünden.  Ay zeytin ağaçlarından yere


Açık İstiare Örnekleri: damlıyordu. Bu dizede ay,
benzeyendir. Kendisine benzetilen de
 Bir med zamanı gökyüzü kurşunla “su”dur ancak söylenmemiştir.
örtülü (Kurşun gibi bulutlarla örtülü)

 Doya doya sevemedim kuzumu (Kuzu  Sapsarı yapraklar kanat çırpıyor


gibi masum ve körpe yavru) boşlukta.

 Kadem kadem gece teşrifi o mehin


Cihan cihan elem-i intizâre değmez mi Kapalı İstiare Örnekleri:
(Nailî)
 Ufukta günün boynu büküldü (Ali
 Bu memlekette de bir gün sabah Canip Yöntem)
olursa, Haluk. (Tevfik Fikret)

 Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler


batıyor! (Mehmet Akif Ersoy)

 Tekrar o alev gömleği giymiş gibi  Dağlara yaslanıp yatan güneşi


yandım. (Yahya Kemal Beyatlı) Yaralı, hastadır, yorgundur sandım.
(Rıza Tevfik Bölükbaşı)
 Bir ateş düştü canıma,
Yanarım kimseler bilmez. (Gevheri)  Çatma kurban olayım çehreni, ey nazlı
hilal! (Mehmet Akif Ersoy)
 Ve ipek bir halıya benzeyen toprak

27
 Kalbim yırtılıyor her nefesinde
 Kulağım, ruhumun avak sesinde (N.         Kaz: - Hadi ya, bak şimdi çok korktum!
F. Kısakürek)
     Tilki ( Sinsice arkadan yaklaşarak)− Hey
 Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
 Kar yağıyor üstümüze, inceden (A. M. beyler, Birisi korkmaktan mı bahsetmişti?
Dıranas)

 Kement attım dala ben


Dikkat!!! Her intak bir teşhistir; her teşhis bir
Düştüm haldan hala ben
intak değildir.
Çöp devşirdim yuva yaptım
Uçurmadım bala ben

Maniyi söyleyen, kendisini "kuş"a 6) Kinaye:


benzetmektedir; ancak "kuş" kullanılmamış,
onun özellikleri verilmiştir: çöp toplayıp yuva Bir sözün, hem gerçek hem de mecaz anlamda
yapmak, yavru uçurmak.
anlaşılacak biçimde kullanılmasına kinaye

denir. Ancak kinayede sözün mecaz alamı


4) Teşhis (Kişileştirme): İnsana ait
özelliklerin insan olmayan varlıklara mal daha ön plandadır ve kastedilen de mecaz
edilmesiyle gerçekleştirilen mecazlı bir
anlatım özelliğidir. Bazen benzetme çoğu anlamdır.
zaman da kapalı istiare biçiminde
gerçekleştirilir. Örnekler:

Örnekler:  Bulamadım dünyada gönüle mekan


 "Sevincinden ağlayan, gülen, haykıran
rüzgâr Nerde bir gül bitse etrafı diken
Kalplere sevinç, umut ve inanç getiriyor."
 "Ben öpmeden önce yanaklarını  İhtiyar, öyle konuştu ki karşısında ağzımı
Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün." açamadım.
 “Bir yağmur başlar ya inceden ince
Bak o zaman topraktaki sevince."  Gülü seven dikenine katlanır. (sıkıntıya

katlanma= güzel sonuç)


5) İntak(Konuşturma):  Mehmet eli uzun biridir. ( eli uzun= hırsız)

İnsan dışı varlıkların insan gibi konuşmalarına  Mum dibine ışık vermez.

denilir.

Örnekler:
7) Tevriye (iki Anlam, Çok Anlamlı)

 Bülbül, “Senin nazını çekemem!” diyordu, Bir sözcüğün, nükte yapmak amacıyla yakın
güle. anlamının söylenip uzak anlamının
kastedilmesidir. Ancak sözcüğün iki gerçek
anlamının da anlaşılması mümkündür.
 Horoz: − Bana bak kaz, canımı sıkmaya

başladın! Örnekler:

28
 Bu kadar letafet çünkü sende var Bu yüzden boynun eğri menekşe
Beyaz gerdanında bir de ben gerek

 “Sordum nigârı dedi ahbap  Diken gülü kıskandığı için onun


Semt-i Vefa’da doğru yoldadır”
yakınından ayrılmıyor.
 “Biri var pencerede
Pencere önlerinde adlar durur”  Ay senin yüzünü görebileyim diye

bulutların arasından sıyrıldı.

9) Tecahül-i Arif
DİKKAT!!! Tevriye ile kinaye birbiri ile
karıştırılabilir. Burada şuna dikkat edilmelidir. Anlatımı çekici kılmak veya nükte yapmak
Tevriyede söz konusu sözcüğün birden çok için, bilinen bir şeyi bilmezlikten gelmektir.
gerçek anlamı vardır. Bu gerçek anlamlardan
uzak olanı kastedilir. Kinayede de sözcüğün
birden çok anlamı vardır; ama kastedilen Örnekler:
mecaz anlamdır. Kinayede sözcüğün gerçek
anlamından bir sonuç çıksa da kastedilen
mecaz anlamıdır.
 Ecel tuzağını açamaz mısın?
 “Sordum nigârı dedi ahbap
Açıp da içinden kaçamaz mısın?
Semt-i Vefa’da doğru yoldadır”
 Şakaklarım kar mı yağdı ne var?
Bu dizelerde “Vefa Semti” sözleri ile tevriye Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
yapılmıştır. Vefa sözcüğünün ilk anlamı
“sözünde durmak”tır. Uzak anlamı ise “Vefa”.  Sular mı yandı, neden tunca benziyor
İstanbul’da bir semt adıdır. mermer?

* "Arkadaşın dayısı güçlüdür, halleder."

* "Bırak onu, burnu büyük adamdan hayır


gelmez." 10) Mübalağa ( Abartma)

* "Çocukların velvelesi, herkesi ayağa Söylenecek ya da yazılacak düşüncenin daha


kaldırdı." etkili olması için olduğundan fazlaymış gibi
aktarılmasına denilir.

8) Hüsnü Tahlil ( Güzel Nedene Bağlama)


Örnekler:
Bir olayın gerçek nedeninin dışında, gerçek
olmayan bir başka neden gösterilerek  Tüm ağaçlar kalem olsa, tüm yapraklar da
anlatılmasıdır. kağıt
Sana olan aşkımı yazmama yine de
yetmez, sevgili
Örnekler:
 Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
 Ey sevgili, sen buralarda gittin diye /
Bütün ağaçlar yapraklarını döktü, çiçekler  Sekizimiz odun çeker
soldu Dokuzumuz ateş yakar
 Kaderini bilmeyenler alır eline Kaz kaldırmış başın bakar
29
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz. 13) Tekrir ( Tekrar, Yineleme)
(Kaygusuz Abdal)
Söze güç kazandırmak için, belli sözcüklerin
düzyazıda ya da şiirde yineleme sanatıdır.
11) Telmih ( Anımsatma,Çağrıştırma)
Örnekler:

Herkesçe bilinen; geçmişteki bir olaya, ünlü  Vur, aşkın ve Hak’kın zaferi için
bir kişiye, bir insana işaret etmek, onu Vur, senden bak dünya bunu istiyor
hatırlatmaktır.

 Kaldırımlar ıstırap çekenlerin annesi


Örnekler: Kaldırımlar içimde yaşamış bir insandır
Kaldırımlar duyurur sükun içinde seni
 Uçmakta konmadan kıyısız bir denizd ruh Kaldırımlar içimde uzayan bir lisandır.
Benzer mi böyle bir kuşa Tufan içinde
Nuh?
 Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
 VefasızAslı’ya yol gösteren bu Dedim on beş nedir dedi yaşımdır
Kerem’in sazına cevap veren bu Dedim daha var mı dedi ki yok yok
Kuruyan gözlere yaş gösteren bu
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi

12) Tariz (İğneleme, söz dokundurma) 14) Tenasüp ( Uygunluk)

Anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir


Söylenen sözün ya da kavramın, gerçek ya da dizede, beyitte veya dörtlükte bir arada
mecaz anlamı dışında tamamen tersini anlatma kullanılmasıdır.
sanatıdır.

Örnekler: Örnekler:
"Adamınız, Allah için, gerçekten ustaymış;  Arım, balım, peteğim
onun eli değeli bizim makine kararsızlığı
Gülüm, dalım, çiçeğim
bıraktı; artık hiç çalışmıyor."
Bilsem ki öleceğim
* "Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten Yine seni seveceğim
güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı
yüklenip kayboldu."
 Yine bahar geldi, bülbül sesinden
* "Benim oğlum çok cesurdur canım, horozdan Sada verip seslendi mi yaylalar
korktuğuna bakmayın." Çevre yanın lale sümbül bürümüş
Gelin olup süslendin mi yaylalar
* "Çayın nefis olmuş, kabak suyu gibi."

* "Aferin oğlum Ahmet / Bu yolda devam et


Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü / Nitsin Mahmut
Makal'ı." 15) Leffü Neşr (Açma ve Yayma, Sistematik
Dağıtma )

30
Birkaç şeyi söyledikten sonra, onlarla ilgili gönlüm oduna ne yaktınsa o tüter. İlahi
kavramları bir cümle ya da manzumede belli vücudum bahçesine ne diktinse o biter.“
düzenlerle sıra gözeterek anlatma sanatıdır.
Kısacası, dizelerde ya da yazıda bir tür söz
simetrisi yapmaktır. Ayrıldım senden, ayırdılar benden, sevdim
seni yeniden, bedenim uzaklaşsa da, ruhum
o Leff ü neşr, söylenen sözcüklerin ayrılmaz senden
sıralanışına göre ikiye ayrılır:

a. Düzenli leff ü neşr:


17) NİDA (seslenme)
Söze söyleyişle (nazım ve nesirde) coşku
Birinci ile ikinci sözcüklerin ayni sıra içinde katmak için ünlem görevli sözcükleri sıkça
söylenmesi ile oluşur. Birinci dizede verilen kullanmaktır. İlk bakışta tekrir sanatına
sözcüklerin karşılıkları sırasıyla verilir. benziyor. İşlevsel olarak tamamen farklıdır.
Nida ya yalnız ünlem ve seslenme sözcükleri
İçimde kor donar, buzlar çözülür kullanır. Tekrir de ise her sözcük kullanılabilir.
Yağan ateş midir, kar mıdır bilmem

Biz denizde kaptan, ovada çiftçi, şehirde Örnekler:


esnaf olan
Biz gemi yürüten, tarla süren, alışveriş
yapan Sen ey Kars’lar, Antep’ler, Erzurum’lar,
Maraş’lar
Sakın bir söz söyleme... Yüzüme bakma Dördünden bir ikisi şehit düşen kardaşlar
sakın Ey zeybekler, seymenler, dadaşlar diyarı hey!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur
(Faruk N. Çamlıbel)

b. Dağınık leff ü neşr: 18) İSTİFHAM (Soru sanatı)


Duygu ve düşüncelerin daha etkili olabilmesi
için soru biçiminde anlatımdan yararlanma
 “Ben bir sedefim, sen nisan bulutu, sanatıdır. Amaç soru sormak değil,
Ver damlaları, al yuvarlak inciyi.” okuyucunun dikkatini devamlı kılmaktır. İlk
bakışta tecahül-i Arif sanatına benzerse de
 Seninle cehennem ödüldür bana birbirinden apayrı sanattır.
Sensiz cennet bile sürgün sayılır  

Örnekler:

16) SECİ (İç Uyak)


Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Düzyazı cümleleri içinde ya da sonlarında Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz
yapılan uyaklara seci denir. mı
 
Divan edebiyatının süslü düzyazı örneklerinde Benim de mi düşüncelerim olacaktı
secilere bolca rastlanır. Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,
Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle?

İlahi her neyi gülzar ettinse anı ittim. İlahi 19) Tezat ( Zıtlık, Karşıtlık)
elime her ne sundunsa anı tattım. İlahi

31
Alamca karşıt kavramların ya da özelliklerin Ölür gidersin! (Sabri
bir arada kullanılmasıdır. Soran).

Örnekler:
En ağır işçi benim,
 Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz Gün yirmi dört saat
 Baharı görmeden ömrüm kış oldu / Seni düşünüyorum.
Gözümde her zaman biraz yaş oldu.
 Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü.
Kar değil gökyüzünden yağan beyaz
ölümdü. 22) KAT’ (Kesme)
 
Anlamın daha da etkili olması için sözü yarıda
kesme sanatıdır.

 
Gün, öylesine güzel ki!
Öylesine güzel ki dünya
20) RÜCU (Cayma, dönme, vazgeçme) Yaşadıkça
  Akşam öylesine güzel ki!
Önceden söylenen sözden cayma ya da Öylesine güzel ki akşamda ay
birbiriyle çelişir görünen düşünceleri ileri Ayda kadın…
sürmektir. Rücu sanatına önceki
söylenenlerden vazgeçmek anlamı yoktur,
tersine önceki söylenenleri geliştirme amacı
vardır.

Örnekler: Garibim
Ne bir güzel var
Avutacak gönlümü
Bu şehirde,
 Bir şarkıdır söylediği Mavi bir sevda Ne de tanıdık bir çehre;
şarkısı Hayır mavi değil Ela bir şarkıdır Bir tren sesi
Duymayagöreyim
 Türbe değil bir mabet İki gözüm iki çeşme…
Mabet değil bir kürre Orhan Veli Kanık
Kürre değil bir fezâ-yı bî intihâ olmalıydı”
(Abdülhak Hamit Tarhan)
23) SEHL-İ MÜMTENİ

İlk bakışta kolay gibi görünen, ama benzeri


söylenmeye çalıştığı zaman ne kadar güç
21) TERDİD (Beklenmezlik) olduğu anlaşılan yalın anlatımlara denir.
Bir olayı, bir düşünceyi beklenmedik bir
biçimde sonuçlandırarak okuyucuyu şaşırtmayı
amaçlayan bir sanattır.  "Ete kemiğe büründüm
Yûnus diye göründüm"
Dişin mi ağrıyor?
Çek kurtul  Beni bende demen bende değilim
Başınmı ağrıyor? Bir ben vardır bende benden içeri
Bir çeyreğe iki aspirin
Verem misin?
Üzülme onunda çaresi var

32
24) AKİS ( Çaprazlama)  "Ey kimsesizler el veriniz kimsesizlere
  Onlardır ancak el verecek kimse sizlere"
Cümle ya da dizedeki söz sırasının bir
öncekinin tersi olarak düzenlenip tekrarlama
sanatıdır. 26) Aliterasyon (Ses Yinelemesi):
 
Bir şiirde ya da düzyazıda ahenk yaratmak
Yaşamak için yemeli amacıyla aynı ses ya da hecenin yinelenmesine
Yemek için yaşamamalı aliterasyon denir.
 
İzmir’in denizi kız, kızı deniz
Sokakları hem kız, hem deniz kokar. Örnekler:

 "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak


25) CİNAS ortasında."
 
Seslen aynı, anlamları farklı sözleri bir arada
kullanma sanatıdır. Yani sesteş sözcüklerin   "Dest bûsı arzûsiyle ölürsem dostlar
ayrı ayrı anlamlarda kullanılmasıdır. Cinaslı   Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre
sözcükler daha çok manilerde kullanılır. su"  
 
Al beni, ele beni ( Fuzul
Kül edip ele beni. i)
Seveceksen kendin sev
Sevdirme ele beni.  Kim o deme boşuna benim ben
Öyle bir ben ki gelen kapına baştan başa sen.
 Cinas oluşumuna göre ikiye ayrılır: (Özdemir Asaf)

a) Tam cinas: Cinası oluşturan sözcüklerin 27) Asonans 


yazılış ve okunuş yönünden aynı
olmasıdır. Birbirini takip eden kelimeler içinde ardı
ardına aynı ünlünün bulunmasına denilir.
 Hey oynayan yavrular
Ağaçta kuş yavrular Örnek-1
Ellerin derdi biter
Benim derdim yavrular
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
 "Söylerken o sözleri kızardı
Eşini gâib eyleyen kuş
Hem hazzeder âh hem kızardı" gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar
b) Ayrık cinas: Cinası sözcüklerden biri, iki Ey kulübün sürûd -ı şeydâsı
ayrı sözcük olarak kullanılıyorsa böyle Ey kebûterlerin neşideleri,
cinaslara ayrık cinas (tam olmayan cinas) O baharın bu işte ferdası
denir. Kapladı bir derin sükûta yerikarlar (Cenab
Sahabettin)
 "Yanalı
Haylice vakit oldu Yukarıdaki şiirde (â), (e), (û) gibi ünlü
Ben bu yerde yanalı sesler tekrarlanarak şiirde bir ahengin
Binme nâmert atına oluşması sağlanıyor.
Ya mıhı düşer ya nalı"
Örnek-2

33
Neysen sen, nefes sen, neylersin neyi
Neyzensen, nefessen neylersin neyi

Yukarıdaki dizelerde "e" sesiyle ahenk 29) Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması):
sağlanmıştır.
Benzetme ilgisi söz konusu olmadan, başka
Örnek-3 bazı ilgilerle, bir sözün başka bir söz yerine
kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.
Ayağın sakınarak basma aman sultanım
Dökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun
İç -dış ilgisi
Birinci dizede "a" sesiyle ahenk
sağlanmıştır.  "Anne, çamaşır kazanı kaynadı,gel!"
 "Üstünü çıkarıp yatağa uzandı."
 "Ne zamandır evde tencere
kaynamıyor."
 "Bu depoyla Düzce'ye kadar gideriz."
28) İRSAL-I MESEL (Atasözü Söyleyiş)  "Şofben yanıyordu."

Şiir ya da düzyazıda, konuya uygun düşen


atasözlerinin kullanılmasıdır. Böylece Parça - bütün ilgisi
düşüncenin daha da inandırıcı olması sağlanır.
 "O zamanlar bu gazetede usta
kalemler vardı."
Örnek-1  "Üniversitedeki kürsüsünde yıllarca
çalıştı."
Dünyada ahrete gidip gelmemek  "Motor gece karanlığında yükünü
Olmasa iktiza eder ölmemek Bartın'a boşalttı."
“Balık baştan kokar”, bunu bilmemek  "Bu sahalarda nice altın ayaklar top
Seyrani gafilin ahmaklığından koşturdu."
Bu dörtlükte, 3. dizede “balık baştan kokar”,
atasözü dörtlüğe uygun biçimde söylenmiş ve
irsal-i Mesel sanatı yapılmıştır.
Neden - sonuç ilgisi

Örnek-2  "Hay mübarek! Bereket yağıyor


bereket!"
Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın  "Bahar aylarında rahmet düşmezse
Sırtı pek kimseye ahvâl-i şitâ ( kış ortamı ) yaz ürün iyi olmaz."
görünür."

Örnek-3 Sanatçı - eser ilgisi

Bal tutan kimse meseldir ki yalar parmağını  "Davetlilere piyanosuyla


Bu sözün ma'nisini etmede iz'an iyidir (Ruhi) önce Çaykovski, sonra Mozart çaldı."
 "Şimdi de biraz Yûnus Emre okuyalım
mı?"
 "Pikapta Münir Nurettin dönüyordu."

34
Yer, yön, bölge, çağ - insan ilgisi

 "Eve haber verip geleyim." 31) Tedric (Derecelendirme)


 "Batı ve Doğu, inanç ve felsefe
yönünden hem birbirini etkilemiş Birbiri ile ilgili kavramların belirli bir sıra
hem birbirine uzak durmuştur."
 "Dünya uyanıkken uyumak gözetilerek ifade edilmesidir.
maskaralıktır."
 
 "Ankara bu notaya cevap vermekte
gecikmedi."
 "Adresi bir de şu büfeye sorsak mı?"
 "Sizin işinizi şu masa
halleder beyefendi."
Örnek:

 Dünya dünyalıktan, ülke ülkelikten, şehir


Soyut - somut ilgisi
şehirlikten sıkılmışa benziyor.
 "Türklük yüreğini dağlasın
 Acaba çizmemi alsam ya da bot, olmazsa bir
gayrı/Cihan da bizimle ağlasın gayrı."
ayakkabı, belki de bir terlik .
Somut bir varlık olan "Türk insanı, Türk
milleti " yerinde, soyut olan "Türklük"
kullanıldı.

 "Gençlik; kafası ve yüreğiyle 32) İktibas (Alıntı Yapma)


toplumun güvencesidir."
İktibas, ödünç alma anlamına gelir. Şiirde bir
"Gençler" yerine soyut olan "gençlik";
"düşünce" yerine somut olan kafa; "cesaret, ayeti, bir hadisi, bir sözü tam veya yarım
duygu" kavramları yerine somut olan "yürek"
kullanıldı. olarak anlamlı bir biçimde aktarma sanatıdır.

Örnek:
30) İştikak (Türetme): Aynı kökten türeyen
Sesin çıkmaz, avazın yok
sözcükleri bir arada
kullanmaya iştikak denir.
Abdestin yok, namazın yok

Hiçbir yere niyazın yok


Örnekler:
“Kul hüvallâhü ahad’sın
* "Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler." Harabı

* "Karşısında nice erbâb-ı denaât titrer


Hâkim-i mahkeme-i hükm-i cezâdır
kalemim."
33) LEB DEĞMEZ ( Dudak Değmez)
* "Hâlâ o cehâlet, o tecâhül ve techil !"

35
Söylenirken dudakların birbirine değmediği B,
P, F, V, M gibi dudak ünsüzlerinin
bulunmadığı şiirlere denir.

Örnekler:

“Sâki, yüzü, sinemle gel âzâd


Eller üstünde aziz
Nûş edenler, edecekler takdis.
İçin, ey hastalar, iksir iksir!”
         Arif Nihat Asya

34) AKROSTİŞ

Her mısraın ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru


okununca bir ismin çıkacağı şekilde yazılmış
şiire denir.

Var olan bir sen bir ben bir de bu bahar,


Elden ne gelir ki? Güzelsin gençliğin var.
Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddes
İnan ki bir daha geri gelmez bu günler,
Âlemde bu andır bize dost esen rüzgâr.
(Cahit Sıtkı Tarancı)

NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

A) SÖZLÜ TÜRK EDEBİYATI


ÜRÜNLERİ
Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan
Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir. Böyle şiir, sözlü edebiyatın anlatımında önemli
olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden bir rol oynar. İslamiyet öncesi Türk
önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu edebiyatında da şiirin önemli bir yeri
ortadadır. Bütün ulusların edebiyatında vardır.
olduğu gibi Türklerin edebiyatında da
sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere İslâmiyet öncesindeki şiir, türüne göre;
dayanır. Sözlü edebiyat ürünleri, daha koşug, kojan, koşma, takşut, takmak, küg,
yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel şlok, padak, kavi, baş, başik, sagu adlarını
törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan alır.
kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır.

36
Sözlü Dönemin Özellikleri Koşuk Örneği;

a) Şiirler, "Kopuz" adı verilen sazla dile Kızıl sarığ arkaşıp


getirilmiştir. Yipkin yaşıl yüzkeşip
Bier bier kerü yürkeşip
b) Ölçü olarak ulusal ölçümüz olan "hece Yalnguk anı tanglaşur
ölçüsü" kullanılmıştır.
Günümüz Türkçesiyle:
c) Nazım birimi "dörtlük" tür.
Kızıl ve sarı ardı ardına yerden bitiyor
ç) Dönemine göre arı bir dili vardır. Mor ile yeşil yüz yüze geliyor
Ve birbirlerine sarılıyorlar
d) Dizelere genel olarak yarım uyak hâkimdir. İnsan bu renk cümbüşünü görünce hayretler
içinde kalıyor
e) Daha çok doğa, aşk ve ölüm konuları
işlenmiştir.
2. SAGU
f) Bu döneme yönelik elimizdeki en eski
kaynak Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügat-
it Türk" adlı eseridir.  İslamiyet öncesi (Destan Dönemi) Türk
edebiyatı nazım türüdür.
1. KOŞUK:  Sagular, sözlü edebiyat döneminin
ürünlerindendir.
 İslamiyet öncesi (Destan Dönemi) Türk  Devlet büyüklerinin veya sevilen
edebiyatı nazım türüdür. kahramanların ölümü üzerine duyulan
 Koşuklar, sözlü edebiyat döneminin acıyı dile getirmek için, “yuğ” denilen
ürünlerindendir. cenaze törenlerinde söylenen şiirlerdir.
 Eski Türkler yılda bir kez, belli  Koşuk gibi kopuz eşliğinde söylenir.
dönemlerde, "sığır" adını verdikleri kutsal  Ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri,
av törenleri düzenlerlerdi. değerini anlatan, ölümünden doğan acıyı
 "Şölen" adı verilen ziyafetlerde ve dile getiren saguların halk edebiyatındaki
kazanılan savaşlardan sonra bütün boyların karşılığı “ağıt”, divan edebiyatındaki
erkekleri bir araya gelerek eğlenirdi. karşılığı “mersiye”dir.
 Bu eğlencelerde söylenen, genellikle aşk,  *7′li hece ölçüsüyle söylenir.
doğa ve yiğitlik konularını işleyen,  *Nazım birimi dörtlüktür.
"kopuz" adı verilen çalgı eşliğinde  *Kafiye düzeni koşuktaki gibidir. (aaab,
söylenen şiirlere "koşuk" adı verilir. cccb, dddb)
 Halk edebiyatındaki “koşma”nın, divan  *Sanat kaygısından uzaktır. Samimi bir
edebiyatındaki “gazel”in karşılığıdır. dille söylenir.
 Yiğitlik, aşk, tabiat gibi konular işlenir.  *Mert ve yiğitçe bir söyleyişe sahiptirler.
 Nazım birimi dörtlüktür.  *Elimizdeki en eski sagu örneği Saka
 Hece vezni kullanılır. (genellikle 7, 8 ve Türklerinden Alp Er Tunga adına
11’li) söylenmiştir.
 Kafiye düzeni aaab, cccb, dddb  *Divan-ı Lûgati't Türk'te yer alan “Alp Er
şeklindedir. Tunga sagusu”, bu türün önemli bir
 Genelde yarım kafiye kullanılmıştır. örneğidir. Bu sagunun tamamı on iki
 Genellikle kendi başına bütünlüğü olan dörtlüktür.
dört dizeli bentlerden oluşan koşuklar,
manilere ve koşmalara kaynak olmuştur.
 Kafiye düzeni “ aaab – cccb – dddb… “ Örnek :
biçimindedir. Alp Er Tunga öldi mü Alp Er Tunga
öldü mü
 Koşuk söyleyen başlıca ozanlar: Çuçu, Issız ajun kaldı mu Kötü dünya kaldı
Aprinçur Tigin, Kül Targan, Pratyaya Şiri mı

37
Ödlek öçin aldı mı Felek öcünü aldı  Olay ve kişiler olağanüstü nitelikler
mı göstermelidir.
Emdi yürek yırtılur Şimdi yürek  Kişiler seçkin kişilerdir.
yırtılır  Yer ve zaman, genelde belirsizdir.
 Destanlarda milli (ulusal) özellikler yoğun
3) SAV olarak görülür.
 Sav, tecrübe edilerek doğruluğu anlaşılmış  Milli dil ve nazım şekilleriyle söylenir.
duygu ve düşüncelerin, mümkün olduğu  Dil genelde yalındır. Bu dönemde dil
kadar az kelime ile özlü bir şekilde ifade yabancı dillerin etkisinde değildir.
edilmesidir.  Destanlarda, insanın doğayla ve üstün
 Bugünkü “atasözü”nün yerine güçlerle mücadelesi, düş gücüyle,
kullanılmıştır. mitolojik ögelerle ortaya koyulur.
 Kısa ve özlü sözlerdir.  Destanlar; ulusların -tarih yazımının henüz
 Yaşamla, toplumla, insan doğasıyla ilgili başlamadığı- en eski dönemlerine ışık
öğütler verilir. tutma; tarih sahnesine çıkışları ve
 Divan edebiyatında “darb-ı mesel” adını komşularıyla olan ilişkilerini öğrenme;
alır. kendi kültür dokularını var eden değerleri
 Nazım biçimi değildir. anlama açısından önemli kaynaklardır.
 Destanlardaki olağanüstülükler ve
Sav Örneği: mitolojik unsurlar çıkarıldığında geriye ait
oldukları milletlerin gerçek tarihleri kalır.
Erdemlig kişi erdini birle tüz ol. Erdemsiz kişi  Koşuk ve sagular coşku ve heyecanı dile
etük içindeki ulyak birle tüz ol. getirirken, destanlar olay çevresinde
gelişen edebi metinlerdir.
(Erdemli kişi cevher ile birdir. Erdemsiz insan  Türk destanları bir destan şairi tarafından
çizme içindeki taban astarı ile birdir) tam anlamıyla derlenmemiştir.
 Sözlü kültür ürünü oldukları ve yazıya geç
geçirildikleri için, Türk destanları
3) DESTAN: (EPOPE) konusunda bilgimiz sınırlıdır.
 Eski Türk destanlarının bugün elimizde
 Milletlerin zihinlerinde derin etki bırakan bulunan parçaları çeşitli kaynaklardan
savaş, göç, afet, kıtlık gibi olayların derlenmiştir. Bunlardan bir kısmı, Türk
etkisiyle söylenmiş, uzun manzum araştırmacılar tarafından, halk dilinde
hikâyelerdir. yaşayan destanların derlenip yazılmasıyla
 Destanlar, sözlü edebiyat döneminin elde edilmiş, bir kısmı ise eski Çin, Arap,
ürünlerindendir. İran, Bizans ve Batı kaynaklarında
 Destanlar genellikle bir durum, bir olay bulunmuştur.
veya bir kahraman üzerine kuruludur.  Türk destanları, atlı-göçebe medeniyetinin
 Yapıları gereği milletlerin en eski edebiyat hayat karşısında aldığı tavrı, hayat
ürünleridir. felsefesini ve ideal insan tipini ortaya
 Milletlerin tarih içindeki maceralarına koyan eserlerdir.
dayanır ve onlardan beslenir.  Türk destanlarının belli başlı özelliklerini
 Bu maceralar anlatıla anlatıla destana görmeye çalıştığımızda çoğu kez
dönüşür. karşımıza; kadın kişiliğinde odaklanmış bir
 Destanlar günümüze ağızdan ağza güzellik; yiğitliğin, tarihin her döneminde
aktarılarak gelmiştir. baş üstünde tutulmuşluğu; atın ve
 Bu aktarma sırasında gerçek olay, büyük bozkurdun insana sadık bir yoldaş olması;
değişikliklere uğrayabilir. kurdun ana ve baba olması; yurt kabul
 Genelde bir milletin ortak görüşü ve ortak edilen coğrafyanın kutsallığı; ağaç, ışık
kültürü yansıtılmıştır. gibi unsurlar çıkar.
 Destan anlatan kişilere “ırcı, yırcı,  İslamiyet’in kabulünden önceki Türk
destancı” gibi isimler verilmiştir. edebiyatı destanlarının biçimsel
 Destanda işlenen olaylar, toplumda derin özellikleriyle ilgili kesin bir bilgi
izler bırakmış olmalıdır. bulunmamaktadır; ancak dörtlüklerle ve

38
hece ölçüsüyle söylendiği kabul  Söyleyeni belli olmayan anonim eserlerdir.
edilmektedir.

Destan Dili – Doğal Dil Karşılaştırması: DÜNYA EDEBİYATINDA DOĞAL


DESTANLAR
 Destan dili olayları abartarak anlatırken,
doğal dil olanı olduğu gibi anlatır.
 Destan manzum olarak olayları anlatırken, Doğal Destanlar
doğal dil nesir şeklindedir.  İlyada (Yunan, Homeros)
 Destan dilinde kahramanca bir hava
 Odysse (Yunan, Homeros)
varken, doğal dilde günlük dillin  Şehname (İran, Firdevsi)
özellikleri hâkimdir.  Gılgamış (Sümerler)
 Mahabharata, Ramayana (Hint)
 Kalevela (Fin, Lönrot)
 Nibelungen (Alman)
 Beowulf (İngiliz)
Destanların Safhaları:  İgor (Rus)
 La Cid (İspanyol)
1-Çekirdek: Halkın benliğinde iz bırakan  Chansende Röland (Fransız)
olayların gerçekleşmesi ve bunda rol  Şinto (Japon)
oynayan kahramanların ortaya çıkışı.
2-Oluşum (Yayılma): Toplumda derin
izler bırakan olay ve kahramanın destansı
öykülerinin ozanlar tarafından söylenmesi
ve bunun ağızdan ağıza aktarılarak
yayılması.
3-Tespit (Derleme): Yazıya geçirme. TÜRK EDEBİYATINDA DOĞAL
Sözlü gelenekte yaşayan destan
DESTANLAR
parçalarının bir şair tarafından derlenmesi.
İslamiyet Öncesi Türk Destanları
 Bu şekilde, üç aşamayı geçiren destanlara
doğal destan denir. 1) Altay Destanları
UYARI: Türk destanları bu üç aşamayı Yaratılış Destanı
tamamlayamamıştır
 Türklerin Altay-Yakut zamanında oluşan
 Bunun yanında, bu üç aşamayı
bir destandır.
geçirmeden, bir şair tarafından yazılan  İlk Türk destanlarındandır.
destanlar da vardır ki buna yapay destan  Tanrı Kayra Han’ın dünyayı, insanı
adı verilir. yaratması anlatılır.

 Destanda Ak Ana (soy, çoğalma), Umay


(aracı melek), Erlik (şeytan), Kişi(insan)
 DESTAN ÇEŞİTLERİ:
gibi kahramanlar da vardır.
Destanlar "Doğal - Yapay" olmak üzere
ikiye ayrılır.
2) Saka ( İskit) Dönemi Destanları
1) DOĞAL DESTANLAR
a) Alp Er Tunga Destanı
 Gerçekte var olan herhangi bir olayın,
milletin dilinde yüzyıllar süren bir Alp Er Tunga, M.Ö. VII. Yüzyılda yaşamış bir
anlatımdan sonra bir ozan tarafından Saka hükümdarıdır. İran’la uzun süren savaşlar
kaleme alınması sonucu oluşan destanlara yapmıştır. Destan bu hükümdarın
“doğal destan” denir.

39
kahramanlıklarını anlatır. Alp Er Tunga’nın
İran destanındaki adı Afrasyab’dır. b) Göç Destanı

b) Şu Destanı Destanda, Uygurların kutsal saydıkları bir taşı


Çinlilere vermesinin ardından yaşanan göç
Şu ismindeki Saka hükümdarı döneminde olan anlatılmaktadır.
olayları anlatır.Türklerin Makedonyalı
İskender’le mücadeleleri konu edilmiştir.
İSLAMİYET'TEN SONRAKİ TÜRK
DESTANLARI
3) Hun-Oğuz Destanları

a) Oğuz Kağan Destanı a) KARAHANLI DÖNEMİ DESTANI

M.Ö. 209-174 tarihleri arasında hükümdarlık


yapmış olan Hun hükümdarı Mete’nin hayatı Satuk Buğra Destanı
etrafında şekillenmiştir.
Karahanlıların Satuk Buğra Han zamanında
b) Attila Destanı İslam dinini kabul etmesi etrafına gelişen bir
destandır.
V. yüzyılda Avrupa topraklarında devlet kuran
Batı Hunlarının hükümdarı Attila’nın
fetihlerini anlatır. b) KAZAK – KIRGIZ DESTANI

4) Göktürk Destanları Manas Destanı


Kırgız Türkleri arasında doğan Manas
a) Bozkurt Destanı destanı Kazak-Kırgız Türk kültür dâiresi içinde
bugün de
Destanda yok olma felaketine uğrayan
Göktürklerin yeniden dirilip çoğalmasında ve bütün canlılığı ile yaşamaktadır.
tarih sahnesine çıkmasında bir bozkurtun, anne
Bu destanın XI ile XII. yüzyıllarda meydana
kurt olarak etkili olması anlatılmaktadır.
geldiği düşünülmektedir. 
Destanın kahramanı Manas, İslamiyet'i
yaymak için mücadele eden bir kahramandır.

b) Ergenekon Destanı Manas destanında İslamiyet öncesi kültür,


inanç ve kabulleri de görmek mümkündür.
Düşman saldırısında yok edilen Türklerden
kurtulan iki kişinin ailesiyle birlikte Ergenekon c) TÜRK – MOĞOL SAHASI DESTANI
adı verilen yere yerleşmesi, orada çoğalmaları
ve daha sonra buradan çıkıp yutlarına Cengizname (Cengiz Han) Destanı
dönmeleri anlatılır.
Moğol hükümdarı Cengiz'in hayatı, kişiliği
ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz'in oğulları
tarafından idare edilen Türklerce meydana
getirilmiştir.
5) Uygur Destanları

a) Türeyiş Destanı d) TATAR – KIRIM SAHASI


DESTANLARI 
Hun beylerinden birinin, iki kızını Tanrı
olduğuna inandıkları bir kurtla evlendirmesi ve Edige Destanı
bu evlenmeden çoğalmalarını anlatır.

40
Bu destanda XIII yüzyılda Hazar denizi
kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV.
yüzyılda
Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.
Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın
kahramanı Edige Mirza Bahadır'a atfen
verilmiştir. 
 
e) Timur Destanı
Destanda, Timur'un savaşları, diğer
milletlerle ilişkileri anlatılmaktadır.
2) Yapma Destanlar
 
SELÇUKLU – BEYLİKLER – OSMANLI Yazarı belli olan, daha yakın zamanda
DÖNEMİ DESTANLARI yazılan ve olağanüstü durumlara az yer veren
bir destan türüdür.
a) Seyid Battal Gazi Destanı (Battalname)
Bu destanın kahramanı Türkler arasında
Battal Gâzi adıyla benimsenmiş bir Arap DÜNYA EDEBİYATINDA YAPMA
savaşçıdır. DESTANLAR

VIII. yüzyılda, Emevîlerin Hristiyanlarla


yaptıkları savaşlarda büyük kahramanlıklar Yapma Destanlar
göstermiş
 Aeneis (Vergilus)
Abdullah isimli bir kişiyle ilgili olarak  Henriade (Voltaire)
doğmuştur.  Kaybolmuş Cennet (J. Milton)
 Kurtarılmış Kudüs (T. Tasso)
   Çılgın Orlando (Ariosto)
b) Danişmend Gazi Destanı  İlahi Komedya (Dante)
(Danişmendname)  Os Lusiadas ( Camoens ) Portekiz

Anadolu'nun fethini ve bu mücadelenin


kahramanlarını anlatan, 12. yüzyılda sözlü
olarak
TÜRK EDEBİYATINDA YAPMA
şekillenen 13. yüzyılda yazıya geçirilen İslâmî DESTANLAR
Türk destanlarındandır.
 
 Kuvay-ı Milliye Destanı: Nazım Hikmet
c) Köroğlu Destanı  Şeyh Bedrettin Destanı: Nazım Hikmet
 Üç Şehitler Destanı: Fazıl Hüsnü Dağlarca
Babasının intikamını Bolu Beyinden almak
 İstanbul Fetih Destanı: Fazıl Hüsnü
isteyen Köroğlu, Çamlıbel'e yerleşir, çevresine
yiğitler Dağlarca
 Sakarya Meydan Savaşı: Ceyhun Atuf
toplar ve babasının intikamını alır. Kansu
 Yedi Memetler Destanı: Fazıl Hüsnü
Hayatını yoksul ve çaresizlere yardım Dağlarca
ederek geçirir.  Çanakkale Destanı: Mehmet Akif Ersoy
Halk inancına göre silâh icat edilince  Genç Osman Destanı: Kayıkçı Kul
mertlik bozuldu demiş kırklara karışmıştır. Mustafa
 Selçukname: Yazıcıoğlu Ali

41
 Kurtuluş Savaşı Destanı (Cahit Külebi
 Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı: Gülten
AKIN

HALK EDEBİYATI

I) ANONİM HALK EDEBİYATI(13.yy)

 Söyleyeni belli olmayan ürünlerden


oluşmuştur.
 Türkü, mani, masal, destan, halk
hikâyeleri, atasözü ve bilmeceler; karagöz,
orta oyunu ve meddah gibi halk oyunları
bu dönemin başlıca ürünleridir.
 Anonim ürünlerde halkın konuştuğu yalın
bir dil kullanılmıştır.
 Şiirler; hece ölçüsüyle, genellikle yarım ve
cinaslı uyaklar kullanılarak dörtlüklerle
söylenmiştir.

42
B) HALK EDEBİYATI NAZIM a) Düz Mani: Bu nazım şeklinde akla gelen
BİÇİMLERİ VE ilk çeşit düz manidir. Dört dizeden oluşur
TÜRLERİ ve kafiye şeması klasik olarak “aaxa”
şeklindedir. Genellikle hecenin yedili
kalıbıyla söylenirler.
ANONİM HALK TEKKE –
EDEBİYATI ÂŞIK TASAVVUF
EDEBİYATI EDEBİYATI Bir sevdanın deresi
Mani Koşma İlahi (Deme, Bizim köyün dedesi
Türkü Semai Nefes, Ayin, Beni odur mahveden
Ninni Varsağı Tapuğ) O gözlerin sevgisi
Ağıt Destan Nutuk
Destan Devriye Huzur verir kalplere
Şathiye
Sevgi katar sevgime
Mavi gözlü sevdiğim
Köle etti kendine
ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM
BİÇİMLERİ
b) Kesik (Cinaslı) Mani
1. MANİ:
Bu şiirlerin ilk dizesinde hece sayısı eksik
 Halk edebiyatının en kısa nazım biçimidir. bırakılır. İlk dize anlamlı ya da anlamsız
 Tek dörtlükten oluşur. sözcüklerden ya da söz gruplarından
 Genellikle hecenin 7’li kalıbıyla yazılır. oluşturulur. Genellikle ilk dizede kullanılan
 Kafiye şeması “aaxa” şeklindedir. sözcük aynı zamanda şiir içinde cinaslı
 Düz, kesik, yedekli ve atışmalı olmak kafiyeyi oluşturur. Bu nedenle bunlara aynı
üzere dört çeşidi vardır. zamanda “Cinaslı mani” de denilmektedir.
 Her konuda söylenmektedir.
 İlk iki dizesi doldurma dizedir ve burada
asıl söylenmek istenene bir hazırlık yapılır. Bağ bana
Asıl söylenmek istenenler 3 ve 4. dizelerde Bahçe sana bağ bana
söylenir. Bu nedenle ilk iki dize ile son iki Değme zincir kâr etmez
dize arasında bir anlam bağlantısı Zülfün teli bağ bana
bulunmaz.
 Maniye Güneydoğu Türkmenlerinde ’’ c) Yedekli (Artık) Mani
Bayati’’ ve ’’Hoyrat’’ adı verilmektedir.
Yedekli ya da artık mani olarak bilinen bu
 Bu şiirleri okuyan kişilere “manici, mani
şiirlerde klasik olan dört dizenin üzerine
yakıcı” gibi adlar verilir.
 Divan Edebiyatı’nda yer alan ve tek iki dize daha eklenmektedir. Son iki dize
dörtlükten oluşan tuyuğ nazım şeklinin dörtlüğün kafiye şemasına uyumluluk
karşılığı olduğu kabul görür. gösterir. Aynı zamanda ilk dize doldurma
dize olarak görev yapmaz, dörtlükle bir
anlam bağlantısı kurar.

Ağlarım çağlar gibi


Derdim var dağlar gibi
Mani Çeşitleri (Mani Örnekleri) Ciğerden yâreliyim
Gülerim sağlar gibi
Her gelen bir gül ister

43
Sahipsiz bağlar gibi . Bülbül ne yatarsın Çukurova’da
Eşin şahin kapmış kendin yuvada
(Bent)
Kendim gurbet elde gönül sılada

—–Ötme garip bülbül gönül şen değil


(Kavuştak)
d) Karşılıklı (Deyiş, Ayaklı,Karşıberi)) Mani
Bülbülün yatağı bahçeler bağlar
İki farklı kişinin karşılıklı olarak birbirlerine Garibin yatağı kahveler hanlar
söyledikleri manilerdir. Karşılıklı olarak Gurbet elde ölsem bana kim ağlar
söylenen dörtlükler soru-cevap şeklinde atışma (Bent)
havası taşımaktadır.
—-Ötme garip bülbül gönül şen değil
(Kavuştak)
Adilem sen naçarsın
İnci mercan saçarsın
Dünya deniz olanda
Gönlüm nere kaçarsın

Ağam derim naçarım


3. NİNNİ
İnci mercan saçarım
Dünya deniz olunca Çocuğun uyumasının sağlanması ya da
Ben kuş olup kaçarım ağlamasının durması için, sade bir dille ve hece
ölçüsüne göre ezgili olarak söylenen ezgili
şiirlerdir.
2. TÜRKÜ
 Söyleyeni belli olmayan bu ürünler
 Anonim halk şiiri nazım biçimidir.

dörtlüklerden ve nakarat bölümlerinden
Daha çok aşk, doğa, kahramanlık,
oluşur.
toplumsal olaylar işlenir.  Özel bir beste ile söylenir. Bu sözler
 Söyleyeni belli olan türküler de vardır.
annenin o andaki ruh durumunu yansıtır.
(Âşık edebiyatı)  Ninniler genellikle mani türünde bir
 Bu nazım biçiminin en belirleyici özelliği
dörtlükten meydana gelen bir çeşit
belli bir ezgisinin olmasıdır.

türküdür.
Türkü yapısı yönüyle ikiye ayrılır.  Ninni, Divanü Lügati't Türk'te
 Birinci bölüm türkünün asıl sözlerinin
"balubalu" diye adlandırılır. Öteki Türk
bulunduğu bölümdür; buna’’ bent’’ adı
boylarında değişik isimler verilmiştir.
verilir.
 İkinci bölüm ise her bendin sonunda
tekrarlanan nakarattır; buna “ kavuştak ”
adı verilir.
 Genellikle 7’li, 8’li veya 11’li hece Yola giden yolcu baba
ölçüsüyle söylenir.
 Bizde giyerik aba
Kafiye düzeni koşmaya benzer (abab–
cccb–dddb…) ama tam anlamıyla belli bir Osmancıkta Koyun baba
düzeni yoktur. O da sana himmet versin
 Ezgilerine göre ’’bozlak, kayabaşı, Allah sana ömür versin ninni
türkmani…’’ gibi adlar alır.
 Şarkının halk edebiyatındaki karşılığı
olarak vasıflandırılır.
4. AĞIT

44
Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan  11'li hece ölçüsüyle (6+5 ya da 4+4+3
acıyı dile getiren ve her zaman bir ezgiyle duraklı olarak) yazılır/söylenir. 4+3 ve
söylenen şiirlerdir. Ağıtlar aslında bir türkü 4+4 kalıbıyla söylenmiş koşmalar da
vardır.
çeşididir. Dörtlüklerden oluşur. 11'li hece
 Sözlü Türk Edebiyatın'daki koşuk
ölçüsüyle söylenir. Genellikle uzun hava ve nazım şeklinin devamı niteliğindedir.
kırık hava denilen ezgilerle terennüm edilir.  Koşmalarda değişik kafiye örgüleri
kullanılır. En yaygın kafiye örgüsü:
abab cccb dddb cccb ... veya; aaab cccb
 Koşmanın bir çeşidi olan ağıtla dddb... veya; xaxa bbbc ccca ddda...
karıştırılmamalıdır. Âşık Edebiyatı'ndaki şeklindedir.
ağıtın söyleyeni bellidir.  Son dörtlükte şairin adı veya mahlası
geçer.
 İslamiyet öncesi Türk edebiyatındaki  Koşmalar konu yönünden Divan
karşılığı "sagu", Divan edebiyatındaki Edebiyatı'ndaki Gazel ve şarkı'ya
karşılığı ise "mersiye'dir. benzer.
 Türk Edebiyatı'nın tanınmış koşma
 Ağıt söyleme işine ağıt yakma, ağıt şairleri Karacoğlan, Bayburtlu Zihni,
söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedir. Aşık Ömer ve Erzurumlu Emrah'tır.
 Genellikle saz eşliğinde, ezgiyle
söylenen koşmalar, ezginin niteliğine
Şafak söktü tan yerleri atıyor, göre "Acemi koşması, Ankara koşması,
Tren gelmiş acı acı ötüyor, topal koşma, kesik kerem" gibi türlere
Kardeşim şehit olmuş yerde yatıyor, ayrılır.
Ak elleri kızıl kana batıyor.  Aşk ve doğa konularının yanı sıra,
ayrılık, özlem, yalnızlık, gurbet, sıla,
ölüm gibi temaları işler.

Koşmalar konularına göre dört çeşittir:

a) Güzelleme: İnsan, hayvan ve tabiat


güzelliklerinin anlatıldığı koşmalara denir.
En ünlü şairi Karacaoğlan (17. yy) dır.

ÂŞIK TARZI TÜRK ŞİİRİ NAZIM Nasıl vasfedeyim güzelim seni


BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ Rumeli Bosna'yı değer gözlerin
Dünyaya gelmemiş eşin akranın
Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir İzmir'i Konya'yı değer gözlerin
din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin
kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde
söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür.

1. KOŞMA

 Âşık Edebiyatı'nın en sevilen ve en b) Koçaklama: Yiğitçe bir anlatımla


yaygın olarak kullanılan şiir biçimidir. söylenen, kahramanlık ve savaş konulu
 Koşmalar genellikle lirik konularda koşmalardır. Bu türün en başarılı
söylenir. sanatçıları Köroğlu (16. yy) ve Dadaloğlu
 Dörder mısralık bölümlerden oluşur. (19.yy)'dur.
Dörtlük sayısı genelde üç ile beş
arasında değişir. Altı dörtlükten oluşan
koşmalar da vardır. Düşman geldi tabur tabur dizildi

45
Alnımıza kara yazı yazıldı Tozar Elif Elif diye Yavru
Tüfek icad oldu mertlik bozuldu balaban bakışlı
Eğri kılıç kında paslanmalıdır Deli gönül abdal olmuş Yayla çiçeği
kokuşlu
Köroğl
Gezer Elif Elif diye Kokar Elif
u Elif diye
c) Taşlama: Toplumun ve insanların eksik
yönlerinin ele alınarak, bunların 3) Varsağı
eleştirildiği koşmalardır. Aynı konunun
işlendiği şiirler Divan Edebiyatı'nda hiciv,  Güneydoğu Anadolu'da yaşayan Varsak
Batı edebiyatında satir, çağdaş edebiyatta boyu ozanlarınca söylenen
yergi olarak adlandırılır. Bu türün ünlü şiirlere varsağı denilmiştir.
ozanı Seyrani (19. yy)'dir.  Çok yaygın olmayan bir nazım biçimidir,
ölçüsü ve uyak düzeni semai gibidir. (8'li
Çark bozulmuş dünya ıslah olmuyor ölçü, abab / cccb / dddb...) özel bir ezgisi
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor vardır.
Aşık Ruhsatî dediğini bilmiyor  Genellikle 3-5 dörtlükten oluşur. Dörtlük
Yazı belli değil hat belli değil sayısı daha fazla da olabilir.
 Koşma ve semaide işlenen konu ve temalar
d) Ağıt: Ölüm ve doğal afetler üzerine özel varsağıda da işlenir.
bir ezgiyle söylenen koşmalardır. Ölüm  Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan,
konulu şiirlere Sözlü Türk babacan, erkekçe, yiğitçe bir hava duyulur.
Edebiyatı'nda Sagu, Divan Bu da dörtlüklerin içindeki "bre" "hey"
edebiyatı'nda Mersiye adı verilir. "behey" gibi ünlemlerle sağlanır.
Bu türün en önemli şairi “Kağızmanlı  Hayattan ve talihten şikayet üzerinde sık
Hıfzı”dır. sık durulur.
 Bu türün en güzel örneklerini Karacaoğlan
vermiştir.
Yetim kalmış idin emzik tavında
Gamınla kardeştin gençlik çağında
Bir gül yeşertmedi vuslat bağında Bre ağalar bre beyler
Gönül yaraların hep berat götür Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
2) Semai Dolmadan bir dem sürelim

 "İşitilerek öğrenilen şiir" demektir. Aman hey Allah’ım aman


Âşık edebiyatının kimi yönlerden koşmaya Ne aman bilir ne zaman
benzeyen bir nazım biçimidir. Üstümüzde çayır çimen
 8'li hece ölçüsüyle söylenir. Bitmeden bir dem sürelim
 Durakları genellikle 4+4 biçimindedir.
 Koşma gibi 3-6 dörtlükten oluşur. 4) DESTAN
 Koşmadan ölçü ve ezgisiyle ayrılır.
 Halk şiirinde aruzla söylenmiş semailer Âşık edebiyatındaki destanlar, toplumu
varsa da bunlar Divan şiirine özenen kimi yakından ilgilendiren savaş, ayaklanma,
ozanlar tarafından söylenmiştir. eşkıyalık, kıtlık, deprem, yangın gibi olaylar;
 Uyak düzeni koşmaya benzer. toplumsal yergiler; cimrilik, dalkavukluk,
 Koşmada işlenen temalar ve mirasyedilik... gibi gülünç hayat olayları
konular semaide de işlenir. üzerinde durur.
 Söyleyenleri bellidir.
 Semainin de güzelleme, koçaklama,
taşlama... gibi türleri vardır. Duygusal öğelere hemen hiç yer
NOT: Aruzla yazılan semailer de vardır. verilmez.
(Âşık Ömer) 11'li ya da 8'li hece kalıbıyla
İncecikten bir kar yağar Elif'in uğru söylenir.Uyak düzeni koşmaya benzer.
nakışlı

46
Konusu ve uzunluğu bakımından yaymak için şiiri bir araç olarak
koşmadan ayrılır. kullanmıştır. Tekke şairlerinin çoğu
Dörtlüklerle oluşur. Halk şiirinin en tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir.
uzun nazım biçimidir. Kimi destanlarda
dörtlük sayısı yüzden fazladır. Dörtlük
sayısı konunun özelliğine bağlıdır.
Kendine özgü bir ezgisi vardır. 1. İLAHİ
Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını
söyler.  Allah aşkını konu edinen, Allah'ı övüp
Konuları bakımından destanları savaş, ona yalvarmak için yazılan ve
yangın, deprem, salgın hastalık, ünlü söylenen şiirlerdir.
kişilerin yaşamları, mizahi....gibi  İlahiler tarikatlere göre farklı isimler
gruplandırabiliriz. alır. İlahiler, Mevlevilerde "âyin",
Seyranî ve Âşık Ömer bu alanda Halvetilerde "durak", Gülşenilerde
ünlüdür. Kayıkçı Kul Mustafa'nın Genç "tapuğ", Alevi-Bektaşi tarikatlerinde
Osman Destanı ''en ünlüsüdür''. "deme, nefes", kimi tarikatlerde de
Bu nazım biçimiyle yapay destanlar "cumhur" adını alır.
başlar.

 Genellikle hece ölçüsünün 7'li, 8'li


Ibtidâ Bağdat'a sefer olanda
kalıbıyla söylenir. 11 'li hece
Atladı hendeği geçti Genç Osman
ölçüsüyle söylenen ilahiler de vardır. 
Vuruldu sancaktar kaptı sancağı
 Lirik şiir özelliği taşırlar
İletti hendeğe dikti Genç Osman
  Dörtlük sayısı 3-7 arasındadır.
Eğerleyin kır atımın ikisin  Kafiye düzeni koşmaya benzer:
Fethedeyim düşmanların hepisin "abab cccb dddb..."
Sabah namazında Bağdat kapısın  İlk dörtlüğün uyak düzeni "xbxb" ya
Allah Allah deyip açtı Genç Osman da "aaab" şeklinde de olabilir.
 İlahi denince akla ilk gelen, Yunus
Emre'dir.
DİKKAT!!! Saz şairleri aruz ölçüsüyle “  Eşrefoğlu Rumi, Niyazi Mısrî, Aziz
selis,divan,kalenderi, vezn-i âhar, Satranç Mahmut Hüdayi de ilahiler
ve semai” söylemişlerdir. Bunlar vezinleri yazmıştır.
makamları ve ahenkleri ile ayrılmaktadır.  Divan edebiyatındaki ’’tevhit ve
Bunlar genellikle dörtlükle söylenmiştir. münacaat’’ın halk edebiyatındaki
karşılığıdır.

TEKKE EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ

Dinî-tasavvufî halk edebiyatı XII.


Yüzyılda Türkistan'da Ahmed Yesevî ile Şol cennetin ırmakları
başlar. Bu edebiyatı “tekke” veya “tasavvuf” Akar Allah deyu deyu
edebiyatı adı ile de vasıflandırabiliriz. Bu Çıkmış islam bülbülleri
sahada yazılan eserler de çeşitli gruplara Öter Allah deyu deyu
ayrılabilir.
Aydan aydındır yüzleri
Dinî-tasavvufi Türk edebiyatı Şekerden tatlı sözleri
(Tekke edebiyatında esas olan sanatlı, süslü Cennette huri kızları
söyleyiş değil, dinî-tasavvufi düşünceyi Gezer Allah deyu deyu
halka yaymaktır. Şair, içinde bulunduğu
tarikatın düşünce sistemini, felsefesini

47
Yunus Emre var yarına Ne yapıp da öldürürsün sağları
Koma bugünü yarına Can verip alırsın sen cancı mısın
Yarın Hakk'ın divanına
Çıkam Allah deyu deyu Sekiz cennet yaptın sen Adem için
Adın büyük bağışla anın suçun
Ademi cennetten çıkardın niçün
2) Nefes Buğday nene lazım harmancı mısın

 Bektaşi şairleri tarafından söylenen 4) DEVRİYE


tasavvuf şiirlerine nefes denir.
 Hz. Muhammet ve Hz. Ali'ye duyulan İlahiye benzer tasavvuf şiiridir. Bu şiirler
sevgi işlenir. (Naat) ezelden beri var olan insan ruhunun Allah'tan
 Tasavvuftaki vahdeti vücut (varlık gelip tekrar Allah'a dönmesi düşüncesini ele
birliği) kavramı anlatılır. alır.
 Pir Sultan Abdal, nefesleriyle ünlüdür.
 Dörtlükler hâlinde hece ölçüsünün 7, 8 Cihan var olmadan ketm-i ademde
ve 11' li kalıpları ile yazılır. Hakk ile birlikte yekdaş idim ben
 Az da olsa aruzla yazılan örnekleri
Yarattı bu mülkü çünkü o demde
vardır.
Yaptım tasvirini nakkaş idim ben

Anasırdan bir libasa büründüm


Mürşidim Muhammed bildim yolumu Nar-ı bad-ı âb- hâkten göründüm
Rehberim Ali'dir verdim elimi Hayrülbeşer ile dünyaya geldim
Tığbend ile bağladılar belimi Âdem ile bile bir yaş idim ben
Erenler meydanın gördüm bu gece Bektaşi Çelebi

3) Şathiye 5) Nutuk

 Halk edebiyatı içerisinde yer alan dini Tekke önderlerinin, pirlerin ve mürşitlerin,
ve tasavvufi şiirlerin mizahi bir şekilde tarikate yeni girenlere tarikatın adabını,
ele alındığı edebi metin örnekleridir. derecelerini öğretmek amacıyla yazdıkları
 Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin öğretici şiirlere nutuk adı verilir. 11 'li hece
yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü ölçüsüyle söylenir.
kavramlara değindiği anlaşılır.
Eliftir doksan bin kelamın başı
 Genellikle Bektaşî şairleri tarafından Var Hakk'a şükreyle beni n'eylersin
söylenir. Vücudun şehrini arıtmayınca
 En ünlü temsilcisi Kaygusuz Abdal’dır. Yüzünü yumaya suyu n'eylersin

Vücudun şehrini verme gayrıya


Hatır yıkıp güç eyleme gayrıya
Var bir amel kazan Hakk'a yaraya
Hakk'a yaramayan huyu n'eylersin
Pir Sultan
Abdal

Kullanırsın kanatsızca rüzgarı 6) Deme


Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Alevi-Bektaşî halk ozanlarının bağlama
eşliğinde söyledikleri tasavvufi şiirlerdir.

48
Nefes ve İlahi'nin Alevi-Bektaşî
edebiyatındaki karşılığıdır.

7) Hikmet

Felsefe, ahlak ve gerçeğe dair söylenmiş


kısa ve güzel sözlerdir.

Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip


Taleb edenlere inci cevher saçtım ben işte.
Riyazeti sıkı çelip kanlar yutup
“İkinci defter” sözlerini açtım ben işte.
Ahmet
Yesevi

49
DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ VE TÜRLERİ

Bentlerle Kurulanlar
Beyitlerle Kurulanlar Dörtlükten
Musammatlar
Oluşanlar
Gazel Rubai Terkibibent -Terciibent
Beşli:
Kaside Tuyug
Muhammes,Tardiye,Tahmis,Taştir
Mesnevi Murabba Altılı: Müseddes,Tesdis
Kıt'a $ark1 Yedili: Müsebba
Sekizli: Müsemmen
Müstezat Terbi
dokuzlu: mütessa
Onlu: Muaşşer

DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ

A) BEYİTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ

1. GAZEL

 Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir.
 Beyit sayısı genellikle 5-15 arasında değişir. Uyak düzeni aa – ba – ca… şeklindedir.
 Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur. Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise
“makta” adı verilir.
 Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas
beyti” denir.
 Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-ahenk”, aynı güç ve güzellikte
beyitlerden oluşan gazele de “yek-avaz” gazel adı verilir.
 (UNUTMA) Bir gazelin ilk beyti(matla) sorulursa; kafiye düzenine bakılacak ve kafiye düzeni
(aa) olacak.
 (UNUTMA) Bir gazelin son beyti(makta) ise; şairin mahlasının (ismi) geçtiği beyit seçilecek.
 NOT: Gazelin konu bakımından Halk edebiyatındaki karşılığına Koşma denir. Makta=Nokta=Son Beyit
 Fuzuli, Baki, Naili ve Nedim en önemli temsilcileridir.

50
 UNUTMA: Gazelde dizelerin asıl uyaklarından başka
ortalarında da uyaklar görülür. Bir beyitten bir dörtlük
oluşturulabilir. Bu tür gazellere musammat gazel denir.
Fuzuli rind u şeydadır …….….a
Fuzuli rind u şeydadır, hemişe halka rüsvadır Hemişe halka rüsvadır ……….a
Sorun kim bu ne sevdadır, bu sevdadan usanmaz mı? Sorun kim bu ne sevdadır…… a
Bu sevdadan usanmaz mı?....... b

GAZEL
Mazmun: Divan edebiyatındaki kalıplaşmış sözlerdir. Bu sözler bütün şairler için aynı şeyi ifade eder.
Gül; sevgili - Bülbül;
Hasılım yokaşık - Kirpik
ser-i ; ok beladan
kuyunda - Gamze;gayrı
bakış vb… a Matla beyti
Garazım yok, reh-i aşkında fenadan gayrı. a
Ney-i bezm-i gamem ey ah ne bulsan yele ver b Hüsn-i matla
Oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı a
Perde çek çehreme hicran günü ey kanlı sirişk, c
Ki gözüm görmeye ol mehlikadan gayrı a
Yetti bîkesliğim ol gâyete kim çevremde d
Kimse yok çizgüne girdâb-ı belâdan gayrı a
Ne yanar kimse mana âteş-i dilden özge e Beytü'l-gazel
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı a
Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbıb ki bu seyl f Hüsn-i makta
Komadı hiç imaret bu binâdan gayrı a
Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyem g Makta beyti
Ne temettu' bulunur bende sadâdan gayrı a

Konularına Göre Gazeller


 Aşkı işleyenler "âşıkane gazel" ( Fuzuli)
 Dünyanın faniliğini işleyenler "rindane gazel" ( Baki)
 Hayat dersi verenlere "hikemi gazel" (Nabi)
 Çapkınlığı anlatanlara "şuhane gazel" denir. ( Nedim)

*****Gazel Araplardan alınan bir türdür.

Uyarı!!! Bazı gazellerde şairler mahlasını bilerek kullanmamıştır. ( Kadı Burhanettin, Nedim)

2) KASİDE

 Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlerdir.
 En az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Bazen 15-99 arasında değişen beyitlerden oluşan
kasidelerde vardır.
 Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “taç-beyit”
adı verilir.
 Nef’i, Baki, Fuzuli, Nedim ünlü kaside şairleridir.
 Nef’i bu türün üstadı olarak kabul edilir.

51
 Uyak düzeni gazel ile aynıdır. Uyak düzeni aa – ba – ca… şeklindedir.

TAM BİR KASİDEDE SIRASIYLA ŞU BÖLÜMLER BULUNUR

a) Nesip ya da teşbib: Konuyla ilgisi olmayan bahar, yaz, kış, bahçe gibi betimlemeler
yapılır. Bir konu ya da tema üzerinde durulur.
b) Girizgâh: Tek beyitten oluşan bu bölümde aslı konuya girilir.
c) Medhiye: Allah’ın, Peygamber’in, padişahın ya da devletin önde gelen kişilerin övüldüğü
bölümdür.
d) Fahriye: Şairin kendisini övdüğü bölümdür. En ünlü fahriyeyi Nef'i yazmıştır.
e) Tegazzül: Kasidedeki ölçüye uygun olarak yazılan ve araya sıkıştırılan gazele denir.
f) Dua: Bu bölümde Allah’a, Peygamber’e, ülke büyüklerine iyi dileklerde bulunulur.
g) Taç: Beyit: Şairin adının ya da mahlasının geçtiği bölümdür.

Kasidenin Konuları

 Tevhid: Allah’ın birliği övülür. En güzel tevhidi Nabi yazmıştır.


 Medhiye: Devletin ileri gelenleri övülür. En ünlü methiyeyi Nef'i yazmıştır.
 Münacaat: Allah’a yakarmak için yazılır.
 Naat: Hz. Peygamber, dört halife ya da tarikat büyüklerini övmek için yazılır. En ünlü naatı
Fuzuli ( Su Kasidesi) yazmıştır.
 Hicviye: Genellikle devrin yöneticilerini yermek amacıyla yazılır. En ünlü hicviyeyi Nef'i
yazmıştır.
 Mersiye: Önde gelen birinin ölümü üzerine yazılır. En ünlü mersiyeyi Baki (Kanuni Mersiyesi)
yazmıştır.
 Bahariye: Bahar mevsiminin güzelliklerini anlatan kasidelerdir.
 Iydiye: Bayram kasidesi
 Cülûsiye: Padişahın tahta çıkışını anlatan kasidelerdir.
 Şitaiye: Kış betimlemesi

3) MESNEVİ

 Fars edebiyatından alınan bir nazım biçimidir.


 Her beyit kendi arasında uyaklıdır. "aa / bb / cc / dd..."
 Divan edebiyatının en uzun nazım biçimidir. Hikâye ve romanın işlevini görür.
 Aruzun kısa kalıplanyla yazılır.
 Aşk, tasavvuf, kahramanlık, savaş gibi konuları işler.
 Beyitler arasında anlamca bir bütünlük vardır.
 Bir şairin beş mesneviden oluşan eserler bütününe "hamse" denir. Edebiyatımızda "Ali Şir
Nevai, Taşlıcalı Yahya, Nevizade Atayi" hamse sahibi şairlerdir.
 Edebiyatımızda ilk mesnevi Yusuf Has Hacip'in "Kutadgu Bilig' adlı eseridir. Eser, aruzun
kullanıldığı ilk eserdir.

52
 Mevlânâ”nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur.

DİVAN EDEBİYATINDA KONULARINA GÖRE MESNEVİLER

 Fuzuli: Leyva vü Mecnun ( 16. yy. )


Aşk Konulu
 Şeyh Galip: Hüsn ü Aşk ( 18. yy.)

 Taşlıcalı Yahya: Yusuf ve Züleyha ( 16. yy.)

 Ahmedi: Cemşid ü Hurşit ( 14.yy.)

 Mevlana: Mesnevi ( 13. yy. )


Dini ve Tasavvufi
 Süleyman Çelebi: Vesiletü’n Necat ( 15. yy.)

 Ahmedi: İskendername ( 14.yy.) Savaş ve


Kahramanlık

 Nabi: Hayriye ( 17. yy. ) Didaktik


Ahlaki

 Nabi: Surname ( 17. yy. ) Evlenme ve Sünnet


Törenleri

 Şeyhi: Harname ( 15. yy.) Mizahi


Mesneviler

Türk Edebiyatındaki Önemli Mesneviler

53
 Kutadgu Bilig : Yusuf Has Hacip ( 11. yy. )
 Mantık-ut Tayr : Gülşehri ( 14. yy. )
 Garipname: Âşık Paşa ( 17. yy. )
 Hüsrev ü Şirin: Şeyhi( 15. yy. )
 Rubabname : Sultan Veled( 13. yy. )

54
 4) MÜSTEZAT

 Artmış, çoğalmış demektir. Gazelin her dizesine, kullanılan ölçüye uymak koşuluyla bir kısa
dize eklenerek oluşturulan nazım biçimidir.
 Kısa dizelere "ziyade" adı verilir.
 Kısa ve uzun dizeler arasında anlam ilişkisi vardır.
 Uzun dizeler kendi aralarında, kısa dizeler de kendi aralarında uyaklanır.

 Örnek:
Çihre-i zibâsı anun gülşen-i cândur
    Halk-ı cihâna
Mâ'i ridâsı sanasın âb-ı revândur
   Bâğ-ı cinâna
Mutrib-i devrân ile cânânun elinden
   Nây gibi ben
Nâle vü feryâd iderin hayli zamandur
     Kevn ü mekâna  (Taşlıcalı Yahya)

4. KIT'A
Kıt'a Nazım Şeklinin Özellikleri:

  Parça, bölüm anlamı taşır


 Aruzun her kalıbıyla yazılabilir.
 En az 2 en fazla 12 beyitten oluşur.
 Dört beyitten fazla olan kıt'alara "kıta-ı kebire" denir.
 Uyak düzeni xa/xa/xa/xa... şeklindedir.
 Genellikle "matla" ve "makta" beyti yoktur.

NOT: uyak düzeni, beyit sayısı dörtten fazla olanlara Kıya – i Kebire denilir.

Örnek:

İlm kesbiyle pâye-i rıf'at

Arzû-yı muhal imiş ancak

Işk imiş her ne var âlemde

İlm bir kîyl ü kâl imiş ancak (Fuzûli)

55
B) TEK DÖRTLÜKLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ:

1) RUBAİ

 İran edebiyatından alınmıştır.


 Tek dörtlükten oluşur.
 Asıl söylenmek istenen son iki dizededir.
 Aşk, şarap, dünya nimetleri, hayatın anlamı, hayat felsefesi, ölüm, rindlik gibi konular işlenir.
 Aruzun özel kalıplarıyla yazılır. Yaklaşık 24 aruz kalıbıyla yazılmışlardır.
 Mahlas kullanılmaz.
 Kafiye düzeni: aaxa'dır. İçerik ve kafiye düzeni bakımından “Mani”ye benzer.
 En büyük şairi Ömer Hayyam'dır.
 Türk edebiyatında bu türün en başarılı temsilcisi Yahya Kemal'dir. Bunun yanında Arif
Nihat Asya da rubai
nazım biçimini kullanmıştır.
 Türk edebiyatında rubai yazmayı meslek haline getiren sanatçı A zmizade Haleti’dir.
 ÖNEMLİ: Divan edebiyatı sanatçıları rubai nazım biçimine karşılık olarak Türk
edebiyatında tuyuğ nazım biçi- mini kazandırmışlardır. Tuyuğ ile rubai arasındaki tek
fark tuyuğun fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lün kalıbıyla yazıl- masıdır. . / . _ _/_ . _ _

2) TUYUĞ
Türklerin kullandığı ve Divan edebiyatına kazandırdığı bir nazım türüdür.
Tek dörtlükten oluşur.
Halk edebiyatındaki maniye benzer.
Kafiye düzeni: aaxa'dır
 Mahlas ve konu sınırlaması yoktur.
Cinaslara yer verilir. Azeri ve Çağatay edebiyatında gelişmiştir.
 Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin’dir.
En büyük şairi Kadı Burhanettin’in dışında Ali Şir Nevai ve Nesimi de bu nazım biçimini
kullanmışlardır.
 Tuyuğ=Rubai=Mani = Bu üçünün ortak özelliği kafiye düzeninin aynı olması ve
içeriklerinin aynı
olmasıdır.(ÖNEMLİ)

C) BENTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ

1. DÖRTLÜKLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ

a. MURABBA:

 En az 3 en çok 7 dörtlükten oluşur.


 Her konuda yazılabilir. Özellikle övgü, yergi, dini ve öğretici konular işlenir.
 Kafiye düzeni: aaaa/bbba/ccca...'dır
 Bestelenerek şarkıya dönüştürebilir.
 Son dörtlükte şair mahlasını kullanır.
 Divan edebiyatında Fuzuli bu türün ustasıdır.

56
 En büyük şairi Namık Kemal'dir.

Not: Bir şairin bir gazelinin her beytinin üstüne başka bir şairin ikişer dize eklemesiyle oluşan
murabbaya "terbi" denir.

b. ŞARKI NAZIM BİÇİMİNİN ÖZELLİKLERİ

 Türklerin kullandığı ve Divan edebiyatına kazandırdığı bir nazım türüdür.


DİKKAT: Bir dörtlüğün şarkı olabilmesi
 Kafiye düzeni murabbayla aynıdır. aaaa/bbba/ccca veya abab/cccb/dddb
için 2. ve 4. dizelerinin nakarat olarak
 Aşk ve sevgilinin güzelliği işlenir. Bestelenmek için yazılır. kullanılması gerekir.
 Üçüncü dizeye "miyan" denir.
 Miyan şarkının en güzel en dokunaklı dizesi olup bestenin de en önemli bölümünü oluşturur.
 En az 3 en çok 7 dörtlükten oluşur.
 En büyük şairi Nedim'dir. Lale devrinde gelişmeye başlamıştır.
 Halk edebiyatındaki koşma ve türküye benzer. Türkünün etkisiyle oluşturulduğu
düşünülmektedir.
 Cumhuriyet döneminde ise, neo-klasik Yahya Kemal de şarkı nazım biçimini kullanmıştır.
 Her bendin sonunda tekrarlanan bir beyit vardır; bu beyite, nakarat denir.
 Bestelenmek üzere yazılmış murabbalar da şarkı olarak adlandırılır.

NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım
şekillerinin genel adı MUSAMMAT’tır. Yani dört dizeden oluşan murabba, şarkı gibi
biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha
çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT’tır.

2) BENTLERLE KURULAN DİĞER NAZIM BİÇİMLERİ

a. TERKİB-İ BENT
 Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir.
 Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen bendden oluşur. Bu bendlere hane denir ve bu
haneler 5-19 beyit ara- sında değişir.
 Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda
değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur.
 Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikâyetler, dini, tasavvufi, felsefi
düşünceler anlatılmış, top- lumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.
 Mersiye’ler (ölüm konusunu işleyen şiirler) genellikle bu nazım biçimiyle yazılmıştır.
 Baki’nin ünlü Kanuni Mersiyesi , Şeyh Galp’in Esrar Dede mersiyesi bu nazım biçimiyle
yazılmıştır.
 Bu türün en önemli temsilcileri Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa’dır.
 Ayrıca hiciv türünde yazılmış Terkib-i Bendler de vardır.

b. TERCİ-i BENT
 Biçim bakımından Terkib-i bente benzer; ancak vasıta beyti her bendin sonunda
değişmez ve aynen tekrarla- nır.
 Konularında daha çok Allah’ın gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları
vardır.
 En ünlüsü Ziya Paşa’nın yazdığı Terci-i bentlerdir.

UYARI:
Bir şairin, başka bir şairin çok beğendiği bir şiirini (konu, nazım biçimi, ölçü, uyak örgüsü

57
bakımından) örnek olarak yazdığı şiirlere “nazire” denir. Fuzuli’nin “Leyla ile Mecnun”
mesnevisi, Genceli Nizami’nin Leyla vü Mecnun’a nazi- redir.

c. TERBİ
 Başkasına ait bir gazelin her beyitinin üstüne ikişer dize eklenmesiyle oluşturulan nazım biçimidir.
 Eklenen dizeler ölçü ve uyak bakımından uyumlu olur.
 Eklenen mısralara zamîme denir.

2. BEŞLİLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ

a) MUHAMMES

 Beş dizelik bentlerden oluşan bir nazım biçimidir.


 Bent sayısı 4 ile 8 arasında değişmektedir.
 Muhammes nazım biçimiyle her konu ele alınabilir.
 Uyak düzeni "aaaaa / bbbba / cccca..." şeklindedir.

Uyarı: Beş dizeli bentlerden oluşan "tardiyye, tahmis, taştir" adlı nazım biçimleri de vardır:

Tardiyye: Muhammesten farkı, başka bir aruz kalıbıyla yazılması ve uyak düzenidir. Tardiyeler
"aaaab/ccccb/ddddb..." şeklinde uyaklanır.

Tahmis: Bir gazelin beyitleri önüne üçer mısra ilave edilerek oluşturulan nazım biçimidir. Uyak
düzeni "aaaAA/bbbBA/cccCA..." şeklindedir.

Taştir: Genellikle bir gazelin beyitlerinde mısralar arasına üç dize getirilerek oluşturulan nazım
biçimidir. Uyak düzeni "AaaaA/BbbbA/CcccA..." şeklindedir. 

b) MÜSEDDES: Bentleri altı mısradan oluşan nazım biçimidir.


c) MÜSEBBA: Bentleri yedi mısradan oluşan nazım biçimidir.
d) MÜSEMMEN: Bentleri sekiz mısradan oluşan nazım biçimidir.
e) MÜTESSA: Bentleri dokuz mısradan oluşan nazım biçimidir.
f) MU'AŞŞER: Bentleri on mısradan oluşan nazım biçimidir.

TANZİMAT SONRASI TÜRK ŞİİRİNDE KULLANILAN NAZIM BİÇİMLERİ

1. TERZA-RİMA (ÖRÜŞÜK UYAK)

Terza-rima Nazım Biçiminin Özellikleri:

58
 Üçer dizeli bentlerden oluşur. Uyak düzeni aba/ bcb/cdc/ ded ...
 İtalyan şiirinden Fransız şiirine, Fransız şiirinden de Türk şiirine geçmiştir.
 Türk şiirinde ilk kez Servet-i Fünun'da Tevfik Fikret tarafından kullanılmıştır.
 Dante'nin "İlahi Komedya"sı bu nazım biçimiyle yazılmıştır.

2. SONE( SONNET)
Sone Nazım Biçiminin Özellikleri:

 İlk defa Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettin'in şiirimizde kullandığı bu nazım biçimi, İtalyan
edebiyatından alınmıştır.
 İki dörtlük ve iki üçlükten oluşan on dört dizelik bir nazım biçimidir.
 Uyak düzeni abba / abba / ccd / ede biçimindedir.

3. TRİYOLE

 On mısralı bir nazım biçiminin adıdır.


 Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir.
 Uyak düzeni AB / aaaA / bbbB şeklindedir.

4. BALAD
   

Batı edebiyatlarında konusunu heyecan verici ya da romantik hikâyelerden alan halk


türkülerine, halk şiirlerine "balad" adı verilir. Baladlar bentlerden oluşur. Bent sayısı ve
bentlerdeki mısra sayısı bakımından bir sınırlama yoktur. Bent ve mısra sayısı şaire ve anlattığı
konuya göre değişebilir. Bu nazım biçimi Türk edebiyatında fazla kullanılmamıştır.

5.SERBEST MÜSTEZAT

 Hem hece hem de aruzun değişik kalıplarıyla yazılır.


 Aynı şiirde farklı kalıplar kullanılabilir.
 Kısa ve uzun dizeler düzenli ve düzensiz sıralanabilir.
 Uyak düzeni şairin isteğine bağlıdır.
 Fransa'da sembolizmin yaygın olduğu dönemde gelişmiştir.
 Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin ve Ahmet Haşim'in sıkça kullandığı bir nazım biçimidir.

6. İKİLİ
 Her beyit kendi arasında uyaklıdır. (aa/bb/cc/dd…)
 Mesnevinin Batı edebiyatındaki karşılığıdır.
 Bu nazım biçimiyle hem uzun hem de kısa şiirler yazılmıştır.
 Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ’’Bursa’da Zaman’’, Faruk Nafiz Çamlıbel’in ’’Han Duvarları’’ şiirleri
ikili nazım biçimiyle yazılmıştır.

HAN DUVARLARI

59
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya
(Faruk Nafiz Çamlıbel)

7. DÖRTLÜ
 Dörder dizelik bentlerden kurulu bir nazım biçimidir.
 Dörtlükler ya çapraz ya da sarma uyaklıdır.
 Faruk Nafiz Çamlıbel bu biçimden yararlanmıştır.

Sakın bir söz söyleme...Yüzüme bakma sakın!


Sesini duyan olur,sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur...

YAZILI EDEBİYAT
 İslamiyet'in Kabulünden Önceki Yazılı Türk edebiyatı 8. yüzyılda başlar, 10. yüzyıla
kadar sürer.
 Türklerin en eski yazılı eserleri 6. yüzyıldaki Yenisey yazıtlarıdır; ancak bunlar okunamadığı
için belge niteliği taşımazlar. Bu bakımdan Türk tarihinin ve edebiyatının ilk yazılı ürünleri
Göktürk yazısıyla ortaya konulan Orhun yazıtlarıdır.
 Göktürk yazısı 4'ü sesli 38 harften meydana gelmiştir.
 Harflerin birleşmediği ve sözcüklerin üst üste iki nokta ile ayrıldığı bu yazı sağdan sola doğru
yazılmaktadır.
 Dönem ürünleri Göktürkçe ve Uygurca ile verilmiştir.
 Hem halk diline dayalı bir anlatım (Tonyukuk anıtı), hem de sanatlı bir söylev diliyle
yapılan anlatım (Kültiğin ve Bilge Kağan anıtları) kullanılmıştır.
 Hem dini hem de din dışı ürünler verilmiştir.
 Bazı atasözleri (savlar) ve destanlarımız bu dönemde yazıya geçirilmiştir. (Elimizde
Uygurca yazılmış savlar ile Oğuz Kağan destanının metni vardır.)
 Şiirlerde nazım birimi dörtlük; ölçü, ulusal ölçümüz olan hecedir.
 Göktürkçe ile ortaya konulan ürünlerde dil, yabancı etkilerden uzaktır. Uygurca eserlerde
ise yabancı etkiler görülür.

60
Orhun (Göktürk) Yazıtlarının Özellikleri:
 Milattan sonra 8. yüzyılda ortaya konulan bu yazıtlar, Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir.
Yazıtlarda dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi Kültiğin tarafından bir araya getirilişi ve
Göktürk devletinin yeniden kuruluşu anlatılmaktadır. Türk adının geçtiği ilk Türkçe
metinlerdir.

a) Vezir Tonyukuk Yazıtı (720): Vezir Tonyukuk, Çinlilerle yapılan savaşları anı şeklinde
yazdırmıştır.

b) Kültiğin Yazıtı (732): Bu anıtı Bilge Kağan, savaşta ölen kardeşi Kültiğin adına diktirmiştir.

c) Bilge Kağan Yazıtı (735): Bu anıt, Bilge Kağan'ın ölümünden sonra oğlu tarafından diktirilmiştir.

 Orhun anıtlarının yazarı, Yoluğ Tiğin'dir.


 Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir Türkçedir. Yazıtlarda yer yer gerçekçi bir tarih dili, yer
yer eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır.
 Yazıtlarda aliterasyonlu (ses tekrarına dayalı) bir söyleyiş vardır.
 Orhun yazıtlarında Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik olması gerektiği, düşmanların
tatlı sözlerine, güzel hediyelerine aldanmayıp uyanık olması gerektiği vurgulanmıştır.
 Orhun yazıtlarının varlığından ilk kez, 13. yüzyılda, İlhanlılar dönemi tarihçisi Cüveyni
"Tarih-i Cihan-Kûşâ" adlı eserinde söz etmişse de, yazıtlar pek ilgi görmemiştir.
 Orhun yazıtlarını bilim dünyasına, ilk kez, İsveçli bir subay olan Strahlenberg tanıtmıştır.
Anıtlar üzerindeki yazıları ise ilk kez Danimarkalı bilgin Thomsen 1893'te okumuştur.
Yazıtların tamamının okunması 1922'de tamamlanabilmiştir.
 Thomsen, yazıtları: “Muhammet dünyasının soluğunun henüz oluşmadığı Türk Dili ve
Edebiyatının en eski anıtları” olarak tanımlamıştır.

 Yazıtları Türkiye Türkçesine Tanzimat Dönemi dilcisi Şemsettin Sami çevirmiştir.

 Yazıtları, Türkiye’de ilk kez Necip Asım yayımlamıştır.

Uygur Yazısıyla Ortaya Konulan Ürünler

Türklerin İslamiyet'in kabulünden önce kullandıkları bir diğer alfabe de Uygur alfabesidir. Uygur
alfabesi, Uygurların bulduğu bir alfabe olmayıp Mani dinine mensup Soğdaklıların yazısıdır.
Şamanizmi bırakıp Mani dinini benimseyen Uygurlar, Mani dinine mensup olanların yazısını
kullanmışlardır. Uygur yazısı 14-18 harfli, harfleri birbirine bitiştirilerek ve sağdan sola doğru yazılan
bir yazıdır. Harf sayısının azlığı, bu yazının yetersiz kalmasına yol açmıştır.
Uygur alfabesiyle yazılan önemli iki eser Altun Yaruk (Işık) ve Sekiz Yükmek (Yığın)'tir. Bu
eserlerde Budist-Maniheist hikâyelere yer verilmiştir.

Altun Yaruk'taki hikâyelere şu örnekler verilebilir:

a) Çaştani Bey Hikâyesi

61
b) Kalyanamkara Papamkara . (İyi prens - kötü prens) Hikâyesi
c) Aç Pars Hikâyesi

Altun Yaruk (Altın Işık):

Budizm’in kutsal kitabıdır. 700 sayfadan oluşan bu eserde Budizm’in felsefesi ve din adamlarının
hayatları anlatılmıştır.

Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın):


Budizm’in inancı anlatılır.

Kalyanamkara ve Papamkara Hikayesi (İyi prens - Kötü prens)

İyi düşünceli prens ile kötü düşünceli prensin öyküsüdür. İki kardeş arasında geçeni hoşgörüyü ve
affetmeyi öğüt veren bir hikayedir. Budizm inançları anlatılır.

Irk Bitig ( Fal Kitabı )

 Her biri fal olarak yazılan bir paragraftan oluşur.700 sayfalık bir eserdir.

 Eserde çeşitli inanışlar ve masal unsurlarına da yer verilmiştir. Bu eserde Göktürk alfabesi
kullanılmıştır.

ÇATİKLER

 Çatikler Budizmin kutsal vaaz kitapları olan Sutraların içinde geçen masalsı hikâyelerdir.

İSLAMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI VE GEÇİŞ DÖNEMİ ÜRÜNLERİ

11. yüzyılda başlayan İslami Dönem Türk Edebiyatı iki asırlık bir geçiş dönemi yaşamıştır. Bu
dönemde Arap ve İran (Fars) edebiyatları Türk edebiyatını etkisi altına almış, ulusal edebiyatımız olan

62
halk edebiyatı devam ederken klasik Türk edebiyatı (Divan edebiyatı) ve tasavvuf edebiyatı ilk
ürünlerini vermeye başlamıştır. Bu döneme Geçiş Dönemi adı verilmiştir.

İslamiyet’in etkisiyle yazılan ilk edebiyat ürünleri Uygurcanın devamı niteliğinde olan Hakaniye
Türkçesi ile yazılmıştır.

Doğu Lehçesi

 İlk Müslüman Türk devletinin dili olan Karahanlı lehçesine Hakaniye Lehçesi denilmektedir. Bu
lehçe gerçekte Uygurcanın devamıdır. 14. Yüzyıldan sonra Çağatayca adını almıştır. İslam
etkisindeki ilk ürünler bu lehçeyle verilmiştir. Bugünkü Özbekçenin kaynağını bu lehçe oluşturur.

Batı Lehçesi

 Batı lehçesi, Göktürkçenin devamı olan Oğuzcadır. Oğuzlar, 11.yüzyılda Karahanlıların


egemenliğinden kurtularak Selçuklu İmparatorluğu’nu kurarlar. 14. yüzyıldan sonra Oğuz
Lehçesi, Azeri ve Anadolu Türkçesi olarak iki kola ayrılır. Batı lehçesine ait en büyük dil Türkiye
Türkçesidir. Türkiye Türkçesi, eski Anadolu Türkçesiyle gelişmeye başlar.

Geçiş döneminde yazılan eserlerin başlıcaları şunlardır:

 Kutadgu Bilig
 Divanü Lügati’t Türk
 Atabetü’l Hakayık
 Divan-ı Hikmet
 
Geçiş Dönemi Eserlerinin Ortak Özellikleri

Biçim Özellikleri

 Bu eserler Hakaniye Türkçesi ile yazılmış, Arapça ve Farsça sözcükler ile İslam diniyle ilgili
kavramlar dilimize girmiştir.
 Bu dönemde dörtlük nazım biriminin yanında Arap ve Fars edebiyatından alınan beyit nazım
birimi de kullanılmıştır.
 Hece ve aruz ölçüsü bir arada kullanılmış ancak aruzu kullanma eğilimi artmıştır.
 Daha çok tam ve zengin uyak kullanılmış, göz kafiyesinin ilk örnekleri bu dönemde görülmeye
başlanmıştır.
 Nesirden çok şiir tarzında eserler, didaktik içerikli mesneviler yazılmıştır.

63
 Üslup olarak, Türk İslam kültürünün şekillendirdiği ortak mecaz, mazmun ve semboller
kullanılmıştır.

İçerik Özellikleri

 Eserlerde İslamiyet öncesi ve İslami kültürün izleri bir arada görülür.


 Bu dönemin eserlerin ortak özelliği didaktik (öğretici) tarzda olmalarıdır.
 Uygur yazısı bir süre daha kullanılmakla birlikte Arap alfabesi giderek yayılmaya başladı
 Aydınlara seslenen yüksek bilgi ve felsefeye dayalı eserlerin yanı sıra basit ve yalın bir dille halka
seslenen eserler de verilmiştir.
 Eserlerin temel amacı İslamiyet’in güzelliklerini ve erdemlerini öğretmektir.

Kutadgu Bilig

 1069-1070 yıllarında Yusuf Has Hacib tarafından yazılmıştır.


 “Mutluluk veren bilgi” anlamına gelmektedir.
 Eser, Doğu Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.
 Mesnevi nazım şekliyle oluşturulmuş ilk eserdir.
 6645 beyitten oluşmuştur.
 Ağırlıklı olarak beyitle yazılmıştır, eserde dörtlükler de bulunur.
 Aruz ölçüsüyle yazılmış ilk eserimizdir.
 Türk edebiyatındaki ilk mesnevi örneğidir
 Eser didaktik (öğretici) ve alegorik (sembolik) bir nitelik taşır.
 Hükümdara siyasi öğütlerde bulunulur.
 Devlet yönetiminin nasıl olması gerektiği üzerine düşünceleri, öğütleri içermesi bakımından bir
siyasetname özelliği gösterir.

 Eserde dört kişinin konuşturulmasıyla oluşturulmuş alegorik (sembolik) bir anlatım vardır;
o Hükümdar Kün Togdı, adaleti (hukuk);
o Vezir Ay Toldı, mutluluğu;
o Vezirin oğlu Öğdülmiş aklı;
o Odgurmuş ise akıbeti (ömrün sonunu), sembolize eder.
 Arapça Farsça sözcüklerin de kullanıldığı eser Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır.
 Kahire, Viyana (Uygurca) ve Fergana’da olmak üzere üç nüshası bulunmaktadır.

Divanü Lügati’t Türk

 1072-1074 yılları arasında (11.yy) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.


 Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılan ansiklopedik bir sözlüktür.
 Sözcüklerin karşılıkları Arapça olarak yazılmıştır.

64
 Eserde 7500 sözcüğün açıklaması yapılmıştır.
 Dil bilim bakımından bugün de değerli bir kaynaktır.
 Sözlük yönünün dışında, coğrafya, Türk sosyolojisi, tarihi, edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle
ilgili bilgiler de içermesi bakımından eser ansiklopedik özellikler taşır.
 Kitapta, Türk topluluklarının yaşadığı bölgeleri gösteren bir dünya haritası vardır.
 İslamiyet’ten önceki sav, sagu, koşuk örneklerini ve destan parçacıklarını içeren bir eser olması
bakımından da önemlidir.
 Türkçenin
o İlk sözlüğü,
o İlk dil bilgisi kitabı,
o İlk edebiyat antolojisi,
o İlk etimolojik sözlüğü,
o İlk ansiklopedik sözlüğü,
o İlk Türk dünyası ansiklopedisidir.
 Eser, Ebu’l Kasım Abdullah’a sunulmuştur.
 

Atabetü’l Hakayık

 12. Yüzyılda Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmıştır.


 İslami ve ahlaki bilgiler, öğütler veren bir kitaptır. Topluma ahlak kurallarını öğretmek amacıyla
yazılmıştır.
 İyilik yapmanın önemi, kötülükten sakınmanın yararı gibi konuları işlemiştir.
 Hakaniye Türkçesiyle kaleme alınmıştır.
 Arapça ve Farsça sözcükler sıkça kullanılmıştır.
 Aruz hece ölçüsü kulanılmıştır.
 Eserde 46 beyit 101 dörtlük vardır.
 Atabetü’l Hakayık, Emir Sipehsalar’a sunulmuştur.
 Bu eserde tevhit, na’at bölümlerinin ardından dört halifenin ve Emir Sipehsalar’ın beyitlerle
övgüsü yapılır. Beyitlerin ardından cimriliğin yergisi ile cömertliğin övgüsünün, bilginin yararları
ile cahilliğin zararlarının anlatıldığı asıl bölümler olan dörtlükler gelir.

Divan-ı Hikmet
 12.Yüzyılda tasavvuf edebiyatının kurucusu Hoca Ahmet Yesevi’nin “hikmet” adı verilen
şiirlerinin toplandığı bir eserdir.
 Hakaniye Türkçesiyle yazılmış olan eserde Arapça ve Farsça sözcükler azdır.
 Hikmetler, tasavvufi halk şiirinin ilk örnekleridir. Ahmet Yesevi, Tekke Tasavvuf
Edebiyatı kurucusu kabul edilir.
 Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.
 7 ile 12’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
 Konusu ilahi aşktır; yapıt, bu yönüyle tasavvuf edebiyatı ürünü ilk Türk yapıtı kabul edilmektedir.
 Yalın bir dil ve canlı bir üslup kullanılmıştır.
 Şiirler, lirik ve didaktik özellikler taşır.

65
 Ahmet Yesevi’nin bu yapıtı Yunus Emre gibi tekke şairlerini derinden etkilemiş ve Türkler
arasında tasavvuf edebiyatının doğmasını sağlamıştır.
 Divan-ı Hikmet 144 hikmet ve bir münacattan oluşmuştur.

 Divan-ı Hikmet; Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi Anadolu erenlerini de
yüzyıllar boyunca etkilemiştir.

HALK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ


 Şiirler, çoğu zaman saz eşliğinde söylenir.
 Doğaçlama olarak şiir söyleyen âşıklar, şiirleri için bir ön hazırlık yapmazlar. Bu yüzden de
şiirlerinde derin bir anlam, kusursuz bir biçim görülmez.
 Nazım birimi olarak dörtlük kullanılır. Ancak çok az da olsa türkülerde ve ninnilerde üçlü, beşli
söyleyişler görülür.
 Oluşum zemini İslam coğrafyası olduğu için az da olsa Arapça ve Farsça sözcüklere yer
verilmiştir.

 Medrese eğitimi almış bazı halk ozanları aruzu da kullanmışlardır. (A. Ömer, E. Emrah, Dertli,
Gevheri, Seyrani…)
 Aruzla şiir yazanlar olmakla birlikte kullanılan asıl ölçü hece ölçüsüdür. En çok yedili, sekizli, on
birli kalıplar kullanılmıştır.
 Şiirler, halk arasında kullanılan konuşma diliyle söylenir. Bu dilin öztürkçe olduğu söylenemese
de halka mal olmamış sözcükler kullanılmamıştır.
 Şiirler hazırlıksız söylendiğinden genellikle yarım kafiye ve redif kullanılmıştır.
 İslam’dan önceki Türk edebiyatı geleneğini sürdüren sözlü bir edebiyattır.
 Şiirler; “çöğürcü” “saz şairi” ya da “âşık” denen şairlerce,”bağlama’ adı verilen bir sazla söylenir.
 Mani, türkü, koşma, semai, varsağı, destan gibi değişik nazım biçimleri; güzelleme, taşlama,
koçaklama, ağıt, ilahi, deme, nefes, devriye, şathiye gibi nazım türleri kullanılmıştır.
 Halk edebiyatı ürünleri yazılı değildir. Müzik eşliğinde sözlü olarak oluşur.
 Halk edebiyatında şiir, egemen türdür.
 Şiirlerde başlık yoktur, biçimiyle adlandırılır.
 Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler, somut kavramlardan yararlanılarak yapılır.
 Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır, dolayısıyla şiirlerde somutluk hâkimdir.
 Konu olarak aşk, ölüm, hasret, ayrılık, doğa sevgisi, yiğitlik, zamandan şikâyet işlenmiştir.
 Halk şairlerinin hayat hikâyeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde toplanmıştır.
 Mazmunlara yer verilmiştir (Boy, serviye; yüz, aya; kaş, kaleme; diş inciye; yanak, güle…)
benzetilir
 Nesir, nazmın yanında sönük kalmıştır.
 Nesrin örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, atasözleri, deyimler, halk
tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir.

ANONİM HALK EDEBİYATI DÜZYAZI ÜRÜNLERİ

HALK HİKÂYELERİ

66
 Nazımla nesrin iç içe olduğu ürünlerdir.
 Ağırlıklı olarak aşk hikâyelerini içerir: Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber,
Ferhat ile Şirin…
 Kahramanlık hikâyeleri de vardır: Köroğlu, Battal Gazi…
 Destan dönemimin sonlarına doğru çıkmış eserlerdir. Halk hikâyelerinde destanlara göre tarihi
olaylara daha az yer verilir. Halk hikâyelerinde kişiler destanlara göre gerçeğe daha yakındır.
Dede Korkut Hikâyeleri Türk edebiyatında destandan halk hikâyeciliğine geçiş ürünleridir.
 Meddahlar tarafından veya saz eşliğinde âşıklarca anlatılır.
 Gerçeklere dayanmakla birlikte hayali olağanüstü olaylara ve kişilere de rastlanır.
 Anlatımda nazım ve nesir birlikte kullanılır. Hikâyelerde olayın anlatımını hızlandırmak
için nesre başvurulurken, duyguları daha etkili yansıtmak için nazım kullanılmıştır.
 Halk hikâyeleri sözlü gelenek ürünleridir, yani anonimdir.
 XVI. yüzyıldan itibaren destanın yerini almıştır.
 Âşıklar, olayları saz çalarak taklitler yaparak anlatırlar.
 Kahramanlar genellikle dört şekilde âşık olur:

Bade içme,
Resme bakarak âşık olma,
İlk görüşte âşık olma,
Aynı evde büyüyen kahramanlar kardeş olmadıklarını öğrenince.

Türk halk hikâyeleri genel olarak beş bölüm halinde düzenlenir:

1. Fasıl: Âşık bu bölümde dinleyiciyi hazırlamak, ustalığını göstermek veya dinleyenlerin isteklerine
cevap vermek için bir divani söyler. Ardından cinaslı bir türkü, bunun ardından da olağanüstü bir
konunun yer aldığı bir tekerleme söylenir.

2. Döşeme: Manzum veya mensur cümlelerden oluşan kalıplaşmış bir giriştir. Hikâyenin geçtiği yer
ve zaman, hikâyenin kahramanları ve bunların aileleri tanıtılır.

3. Hikâyenin Asıl Konusu: Aşk hikâyelerinde aşığın sevgilisine kavuşmak için çektiği sıkıntılar;
dini-destanî hikâyelerde ise, din ve kahramanlık konuları ağır basar.

4. Sonuç ve Dua: Aşk hikâyelerinin büyük bir çoğunluğu sevgililer vuslata ermeden biter.
Hikâyenin sonunda dua edilerek hikâye bitirilir.

5. Efsane: Hikâye ile ilgisi olmayan bu efsanede, vuslatın gerçekleşmediği hikâyelerde sevgililerin
öbür dünyada vuslata ereceklerine işaret edilir.

Halk hikâyeleri konularına göre üçe ayrılır:

Aşk hikâyeleri: Toplum hafızasında uzun süre yaşayan aşkların hikâyeleştirildiği sevgi temalı
halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Elif ile Mahmut, Derdiyok ile Zülfü-siyah, Âşık Garip,
Kerem ile Aslı, Arzu ile Kanber, Tahir ile Zühre, Ercişli Emrah ile Selvihan vb. örnek
verilebilir.

Dinî temalı kahramanlık hikâyeleri: Tarihe mal olmuş kahramanları veya dinsel açıdan
önemli kabul edilen erdemli kişileri konu edinen halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Danişment
Gazi ile ilgili hikâyeler, Hayber Kalesi, Van Kalesi gibi Hz. Ali ile ilgili hikâyeler vb. örnek
verilebilir.

67
Destanî halk hikâyeleri: İçinde destana ait bazı özellikleri barındıran halk hikâyeleridir. Bu
hikâyelere Dede Korkut Hikâyeleri ve Köroğlu Hikâyesi örnek gösterilebiliriz.

Halk hikâyeleri; Türk, Arap ve İran-Hint kaynaklı olmak üzere üç grupta toplanır:

1. Türk kaynaklı hikâyeler: Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile
Selvihan…

2. Arap kaynaklı hikâyeler: Yusuf ü Züleyha, Leyla ile Mecnun…

3. Hint-İran kaynaklı hikâyeler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne…

EFSANE
 Tarihle, kişilerle, dini olaylarla ilgili halkın ürettiği sözlü hikâyelerdir.
 Olağanüstülükler taşır.
 Kişilerle ilgili olan efsanelere menkıbe denir.

MASAL
 Olağanüstü özellikler taşır.
 Zaman ve yer belli değildir.
 Halkın hayal gücünün ürünüdürler.
 Eğitici bir işlevi vardır. Masalın amacı insanları iyiye, güzele, doğruya yöneltmektir.
 Genellikle miş’li geçmiş zaman kullanılır.
 Masalların “bir varmış bir yokmuş”, “evvel zaman içinde kalbur saman içinde”, “gökten üç
elma düşmüş… ” gibi tekerleme bölümleri vardır. Masalın tekerleme bölümüyle başlaması
okuyucuyu olağanüstü olaylara hazırlama amaçlıdır.
 Masallarda olağanüstü kişilerin başından geçen olağanüstü olaylar anlatılır.
 Masal kahramanları, şehzadeler, vezirler, yoksul kızlar, periler, devler, padişahlar vb.dir.
 Masalların mekânlarında ve zamanında da olağanüstü özellikler görülür. Masalların mekânı
Kaf Dağı, Yedi Derya Adası, Maçin gibi hayali masal ülkeleridir. Masallarda olay bilinmeyen
bir zamanda geçer.
 Masallarda kahramanlar iyi – kötü ve haklı – haksız olmak üzere iki grupta toplanır.
 Masallarda her zaman iyiler, haklılar kazanır kötüler, haksızlar kaybeder.
 Masallarda da fabllarda da zaman belirsizdir, ilahi anlatıcı vardır.
 Fabllarda her zaman insan dışı varlıklar kahramanken masallarda her zaman insan dışı
kahramanlar bulunmaz. Fabllarda insan dışı varlıklar kahraman durumundayken masallarda
kahramanların olağanüstü özellikleri vardır.
 Türk edebiyatında Keloğlan masalları oldukça sevilmiştir. Türk edebiyatında, Pertev Nail
Boratav (Az Gittik Uz Gittik) ve Eflatun Cem Güney [Masalcı Baba (Evvel Zaman içinde)]
masal derlemeleriyle ünlüdürler.

68
BİLMECE

 Çeşitli varlıkları, soru yoluyla ipuçları vererek buldurmaya yönelik eserlerdir.


 Bilmecelere, divan edebiyatında “lugaz” adı verilir.

FIKRA

 Gerçeklerden hareketle bir mesaj vermeye çalışan mizah ve eleştiri unsurlarının bulunduğu
mensur kısa hikâyelerdir.
 13. yy’da yaşamış olan Nasrettin Hoca’nın fıkraları halk nesrimiz açısından oldukça önemli
ürünlerdir.
 Laz, Bekçi Bekri, Bektaşi fıkraları bu türün bilinen örnekleridir.

DEDE KORKUT HİKÂYELERİ

Destan geleneğinden halk hikâyeciliğine geçiş dönemi ürünüdür.

Dede Korkut Hikâyelerinin Özellikleri

 Eser, bir önsöz ile12 hikâyeden oluşur.


 Eserin asıl adı "Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan" (Oğuzların Diliyle Dede
Korkut Kitabı)'dır.

69
 15. yüzyılda kimliği bilinmeyen bir ozan tarafından yazıya geçirilmiştir.
 Dede Korkut, bu hikâyelerin yazarı ya da kahramanı değil yaşlı herkesin saygı gösterdiği,
hakanların bile akıl danıştığı, çocuklara isim koyan Oğuz bilgesidir.
 Eserde geçen "Dede Korkut" meçhul bir halk ozanıdır.
 İki yazma nüshası vardır. Bunlardan biri tamdır Almanya’da Dresten Kütüphanesinde, diğeri
de altı hikâyeden oluşan Vatikan Kütüphanesindedir.
 Hikâyeleri ilk kez Kilisli Muallim Rıfat Bilge, Dresten nüshasını okuyarak yayınlamıştır.
 Hikâyeler Oğuzcadır ama Arap alfabesiyle yazıya geçirilmiştir.
 Olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç içedir.
 Türklerin eski yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar yanında İslam dini ile ilgili özellikler de vardır.
 Hikâyelerde Oğuzlar'ın çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri yer
alır.
 Hikâyelerin konuları; aşk, yiğitlik gösterisi, kahramanlık, boylar arasındaki savaştır.
 15. yy'da yazıya geçirilmiştir.
 Nazım ile nesir iç içedir.
 Azerî Türkçesi ile oluşturulmuştur

HİKÂYELER

1. Dirse Han Oğlu Boğaç Han


2. Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması
3. Kam Püre Beg Oğlu Bamsı Beyrek
4. Kazan Bey’in Oğlu Uruz Bey’in Tutsak Olması
5. Koca Duha Oğlu Deli Dumrul
6. Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı
7. Kazılık Koca Oğlu Yiğenek
8. Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi
9. Begil Oğlu Emren
10. Uşan Koca Oğlu Seyrek
11. Salur Kazan’ın Tutsak Olup Oğlu Uruz’un Çıkarması
12. İç Oğuz Dış Oğuz Asi Olup Beyrek’in Öldürülmesi

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU

 Halk arasında oynanan tiyatroya, geleneksel Türk tiyatrosu (tuluat) denir.


 Eğitme amacı olmayan bu tiyatrolarda güldürmek esastır.
 Yazılı bir metne dayanmayan halk tiyatroları, doğaçlama oynanır.
 Güldürü genellikle ağız ve şive taklitlerine dayanır.
 Oyun sırasında müziğe önem verilir.
 Belli bir sahnesi yoktur. Halk arasında, orta yerde veya kahvehanelerde oynanır.
 Türk Halk Tiyatroları şunlardır: Karagöz (Gölge Oyunu), Ortaoyunu, Meddah.

70
KARAGÖZ
 “Gölge Oyunu”, “Hayal Oyunu” olarak da bilinir.
 Karagöz oyunlarının piri, Şeyh Muhammet Küşteri kabul edildiğinden Karagöz meydanına da
“Küşteri Meydanı” adı da verilmiştir.
 İki temel tip vardır: Karagöz ve Hacivat
 Karagöz oyunlarında oyunu Hacivat açar ve semai söyleyerek perdeye çıkar.
 Karagöz ve Hacivat’ı bir kişi seslendirir.
 Ermeni, Rum, Yahudi, Çelebi, Beberuhi, Külhanbeyi, Bekri Mustafa, Zenne gibi yardımcı
tipler de yer alır.
 Oyundaki farklı tipler Osmanlı’nın diğer topluluklarını temsil eder.
 Yazılı metne dayanmaz.
 Karagöz, sıradan halkı temsil eder. İzleyicileri güldüren asıl tiptir.
 Hacivat, okumuş, kendini beğenmiş sınıfı temsil eder.
 Yanlış anlamalara, cinasa, şive taklitlerine ve nükteye dayalı bir mizahi yön taşır.
 Başlangıç, muhavere, fasıl ve bitiş bölümleri vardır.
 Asıl bölüm “fasıl”dır.

Karagöz Oyununun Bölümleri


Karagöz oyunu mukaddime (giriş), muhavere (söyleşme), fasıl (oyun) ve bitiş olmak üzere dört
bölümden meydana gelir:

1. Mukaddime (giriş): Metinde, Hacivat’la Karagöz’ün çatışmasına kadar olan kısım giriş


bölümüdür. Perde aydınlatıldıktan sonra Hacivat müzik eşliğinde bir semai okur. Semai
bitince “Of, hay Hak!” diyerek, perde gazeli denen bir şiir okur. Sonra Karagöz’ü perdeye
davet eden sözler söyler. Karagöz, Hacivat’ın çıkardığı gürültüye kızar, perdeye gelir, kavga
ederler.

2. Muhavere (Söyleşme): Metinde, Hacivat’ın “Vay Karagöz’üm, benim iki gözüm merhaba.”
sözü ile başlayıp paçanın sonuna kadar devam eden kısım, oyunun muhavere (karşılıklı
konuşma) adı verilen ikinci bölümüdür.

3. Fasıl (oyun): Oyunun perdeye aksettirilen asıl bölümüdür. Bu bölümde çeşitli tipler oyuna
katılır. Bunlar genellikle kendi ağız (şive) özellikleriyle Karagöz’le konuşturulur.
Konuşmalara bazen Hacivat da karışır. Konuşmalarda komiklik ağır basar. Olaylar bir yerde
düğümlenir. Sonunda başka bir tipin (efe, külhanbeyi, sarhoş vb.) perdeye gelmesiyle düğüm
çözülür.

4. Bitiş: Bu bölümde tekrar Hacivat’la Karagöz’ün konuşmaları olur. Konuşma kavgaya


dönüşür. Hacivat: “Yıktın perdeyi eyledin virân. Varayım sahibine haber vereyim hemân”
diyerek perdeyi terk eder. Karagöz de: Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola.’ diyerek oyunu
bitirir.

71
ORTA OYUNU

 Açık bir alanda ortada oynanan bir oyundur. Bu nedenle “orta oyunu” adını alır. Bu oyuna
“kol oyunu, meydan oyunu, zuhuri ” adları da verilir.
 Oyunun oynandığı yuvarlak ya da oval alana “palanga” denir.
 Orta oyunu belli bir metne bağlı kalınmadan oynanan doğaçlama (tuluat) bir oyundur.
 Konu ve tipler bakımından Karagöz’le yakınlık gösterir.
 Mizahi özellikler taşır.
 Şive taklitlerine yer verilir.
 İki ana tip vardır: Pişekâr ve Kavuklu
 Ana tiplerin dışında Balama, Frenk, Zenne, Çelebi, Amavut, Yahudi, Denyo (abdal), Acem
tipleri de görülür.
 Oyunun dekoru; yenidünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir
kafesten oluşur. Yenidünya ev olarak, dükkân da iş yeri olarak kullanılır. Dükkânda bir
tezgâh, birkaç hasır iskemle bulunur.
 Pişekâr, Hacivat’a; Kavuklu ise Karagöz’ e benzer.
 Başlangıç, muhavere, fasıl ve bitiş bölümleri vardır.
 Orta oyununda asıl oyun “fasıl” bölümünde sergilenir.
 Oyunun dekoru; yeni dünya denilen bezsiz bir paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir
kafesten oluşur.
 Yeni dünya ev olarak, dükkân da iş yeri olarak kullanılır.
 Kavuklu Hamdi ile Pişekâr Küçük İsmail Efendi, orta oyununun önemli ustaları sayılır.

Orta Oyununun Bölümleri:

 Mukaddime (Giriş): Zurnacı, Pişekâr havası çalar. Pişekâr çıkar ve izleyiciyi selâmladıktan


sonra zurnacıyla konuşur. Bu konuşmada, oynanacak oyunun adı bildirilir. Daha sonra zurnacı
Kavuklu havasını çalar. Kavuklu ile Kavuklu arkası oyun alanına girer. Kavuklu ile Kavuklu
arkası arasında kısa bir konuşma geçer. Sonra bu kişiler birden Pişekâr'ı görüp korkarlar ve
korkudan birbirlerinin üstüne düşerler. Bazı oyunlarda zenne takımı ve Çelebi'nin daha önce
çıkıp Pişekâr'la konuştukları bir sahne de vardır.

 Muhavere (Söyleşme): Bu bölüm Kavuklu ile Pişekâr'ın birbirleriyle tanıdık çıktıkları


tanışma konuşmasıyla başlar. Kavuklu ile Pişekâr'ın birbirinin sözlerini ters anlamaları bir
gülmece oluşturur ki buna arzbâr denir. Arzbârdan sonra tekerleme başlar. Tekerlemede
Kavuklu, başından geçen olağan dışı bir olayı Pişekâr'a anlatır. Pişekâr da bunu gerçekmiş
gibi dinler, sonunda bunun düş olduğu anlaşılır.

 Fasıl (Oyun): Oyunun asıl bölümü, belli bir olayın canlandırıldığı fasıl bölümüdür. Orta
oyunu fasılları genellikle iki paralel olay dizisinde gelişir. Dükkân dekorunda gelişen
olaylarda genellikle Kavuklu bir iş arar. Pişekâr'ın ona iş bulmasıyla olaylar gelişir. Dükkâna
gelip giden çeşitli müşterilerle ilgili oyunlar da vardır. İkinci olaylar dizisi yeni dünya denilen
ev dekorunda geçer. Zenne takımının, Pişekâr aracılığıyla ev araması ve bir eve yerleşmesi
biçiminde olaylar gelişir.
 Bitiş: Oyunun son bölümüdür. Pişekâr, izleyicilerden özür dileyerek gelecek oyunun adını ve
yerini bildirir. Oyunu kapatır.

72
MEDDAH

 Tek kişilik bir oyundur.


 Meddahın temeli İslam öncesi Türk kültürüne kadar uzanır.
 Geleneksel Türk edebiyatındaki meddahın İslam öncesi Türk toplumundaki adı şaman ya da
baksıdır.
 Oyundaki bütün kişileri “meddah”ın kendisi canlandırır.
 Meddah, oyunda bir mendil, sandalye ve bastondan yararlanır.
 Mizahi özellikler taşır.
 Şive taklitlerine yer verilir.

DİNİ-TASAVVUFİ HALK EDEBİYATI (TEKKE


EDEBİYATI)(13-16.yy)

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir. Dinî-Tasavvufî Türk


edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke
şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke şiiri, halk şiirinden de divan
şiirinden de nazım şekilleri almıştır.

En belirgin özellikleri şunlardır:

 Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan'da yetişen Hoca Ahmet Yesevi'dir.


 Tekke Edebiyatı, Anadolu'ya 13. y.y.'dan itibaren gelişmiştir.
 Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.
 Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
 Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
 Şiirlerin çoğu ezgilidir.
 Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.
 İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
 Dili Aşık Edebiyatı'na göre ağır, Divan Edebiyatı'na göre sadedir.
 Aşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.

TASAVVUFLA İLGİLİ BAZI TERİMLER

Vahdetivücut (Varlığın Birliği): Evrende sadece Allah’ın varlığı söz konusudur. Diğer varlıklar
zannettiğimiz, bu “mutlak varlığın”, Allah’ın bir parçası ve görüntüsüdür.

Tekke: Tarikat mensuplarının barındıkları, eğitim gördükleri yer

Pir: Tarikat kurucusu

Şeyh: Tarikat kurucusu, tarikatta en yüksek dereceye ermiş kişi, tarikat kollarından birinin başında
bulunan kimsedir.

Tarikat: Allah’a varma yolunda benzer biçimde düşünenlerin oluşturdukları topluluk

Derviş: bir tarikata girmiş, onun kurallarına uygun yaşayan kimse

73
Abdal: Gezgin derviş

Bir lokma bir hırka: Hırsı, bencilliği sınırlamak, azla yetinmeyi öğretmek amacıyla dervişlere
önerilen tutumdur

Fenafillâh: Kişinin dünya ilgilerinden tamamen uzaklaşarak kendi varlığını unutup Allah ile bir
olmasıdır. Tasavvufta ulaşılacak son mertebedir

İnsanıkamil: Tasavvufta en üst mertebeye ulaşmış ve kendinden geçmiş insandır

Kadeh: Tasavvuf yoluna giren dervişe verilen ilahi bilgilerdir. Aşığın kalbidir

Saki: Allah aşkını sunan kişidir, yol göstericidir

Şarap: Aşktır

Meyhane: Tekkedir
Hüsnü Mutlak: Gerçek güzellik yalnız Allah’tadır.
Masiva: Çokluk âlemi, Allah dışında her şey, günah âlemi
Tecelli: Ortaya çıkma, belirme, ayan olma, Allah’ın kudretinin belirtisi

DİNİ –TASAVVUFİ HALK EDEBİYATI NESİR TÜRLERİ

Menakıbname

Sözlük anlamı “övülecek iş, hareket ve meziyetler” olan “menakıb”, tekke edebiyatında bir terim
olarak “bir din büyüğünün hayatını, kerametlerini anlatan küçük hikâye” demektir. Kimi örnekleri
manzumdur.

Velâyetname

Bir tarikat şeyhin ya da ermiş olduğuna inanılan bir tasavvuf büyüğünün hayatını, kerametlerini konu
alan eserdir. Manzum örnekleri de vardır.

Vücutname

Tasavvufa göre insanın yaratılış sürecini ve gelişim evrelerini anlatan eserlerdir. Kaygusuz Abdal’ın
“Vücutname”si bu türün önemli örneklerindendir.

Fütüvvetname
 Fütüvvetnâme bir eserin değil, bir konuda yazılmış bütün eserlerin ortak adıdır. 13-14. yüzyılda
Anadolu’da hem bir tasavvuf akımı hem de bir sivil toplum hareketi gibi ortaya çıkan Fütüvvet
teşkilatının esaslarını işleyen, bu teşkilâta girenlerin uymaları gereken kuralları anlatan  bütün
eserlere “fütüvvetnâme” denmesi gelenekleşmiştir.

74
 Fütüvvet; gençlik, yiğitlik, cömertlik, anlamlarına gelen Arapça bir sözcüktür.

 Hareket zamanla başka yerlerle birlikte Anadolu’ya yayılmış, Ahilik teşkilatının da temelini
oluşturmuştur. XII. yüzyılda kurulan Ahilik (Fütüvvet); dinî, ahlaki, meslekî dayanışma ve
yardımlaşma örgütüdür. Örgüt, üyelerin ahlâk kurallarını belirlediği gibi, onlara sanat da öğretir.
Örgütün ilkeleri, yaşama ve davranış kuralları da fütüvvetnâmelerle belirlenmiştir.

 Yazarı bilinen bilinmeyen pek çok “fütüvvetnâme”den en ünlüsü Haliloğlu Yahya Burgazi’nin
“Fütüvvetnâme’sidir. Eserde nefisle mücadele, Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, herkese iyilik
etmek, cömert ve konuksever olmak, din farkı gözetmeden herkesi sevmek, kendini ve nefsini
herkesten aşağı görmek gibi konular işlenmiştir. Ayrıca Ebü’l-Hayr Rûmî’nin de Fütüvvetnâme’si
vardır.

DİNİ-TASAVVUFİ HALK EDEBİYATI SANATÇILARI

AHMET YESEVİ (1093-1166)

 Türk tasavvuf edebiyatının kurucusudur.


 Anadolu’ya gelmemesine rağmen Anadolu’da tanınan ve sevilen biri olmuştur.
 Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaşi Veli gibi Anadolu erenlerini etkilemiştir.
 Hikmetleri aracılığıyla Türklere İslam’ı kolaylaştırarak benimsetmiştir.
 Eski Türk inanışlarından, adetlerinden bir kısmını İslam dininin içine dâhil ederek dinlerini yeni
değiştirmiş olan Türk topluluklarına dinin felsefi yönünü tanıtmıştır. “Divan-ı Hikmet” ünlü
eseridir.
 Fakrname adında tasavvuf içeren nesir türünde bir eseri de vardır.

YUNUS EMRE (1250-1320) (13. Yüzyıl)

 Hayatı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Eskişehir’de doğup öldüğü söylenir.
 Tasavvuf edebiyatının en büyük şairidir.
 Tasavvuf şiiri, onunla en üst seviyeye yükselmiştir.
 Tasavvuf felsefesini, varlık-yokluk, insan-Tanrı-ölüm ilişkilerini güçlü bir kültür donanımı ve
büyük şiir yeteneği ile irdeleyerek halka ulaştırabilmiştir.
 Tüm halk şairlerini yüzyıllar boyunca etkilemiştir.
 İlahi türünün en usta şairidir.

75
 Eserlerinde dil sade, anlatım yalın, ölçü hecedir.
 “Risaletün Nushiye’’ adlı eserinde aruz ölçüsünü ve mesnevi nazım biçimini kullanmıştır.
 Yalın ve özlü söyleyiş (sehlimümteni) ustasıdır.
 Türkçe divan sahibi ilk Türk şairidir.
 Eserlerinde Allah inancını ve insan sevgisini işler.
 İşlediği konular yönüyle evrenseldir.
 Şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır.
 1991 yılı UNESCO tarafından ‘’Yunus Emre Sevgi Yılı’’ ilan edilmiştir

HACI BAYRAM VELİ (1352-1429) (13. Yüzyıl)

 Kayseri’de Somuncu Baba’nın dergâhında yetişir.


 Ankara’da “Bayramiye” tarikatını kurar.
 Yunus Emre etkisinde yalın bir dille ilahiler söyler.
 Akşemsettin’in hocasıdır.
 “Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını açıklamayınız. Çünkü
gördüğünüz bu sırlar size emanettir. Emanete hıyanet ise çirkin bir harekettir. Emaneti koruyunuz.
Zira din de size emanettir, beden de. “ nasihatiyle hatırlanmaktadır.
 Nutuklarıyla ünlüdür.

Abdal Musa (14. Yüzyıl)

 Yaşamı hakkında bilgiler menkıbelere dayanır.


 Ahmet Yesevi’nin müridi olarak Türkistan’dan gelmiş ve Hacı Bektâş-ı Velî’ye bağlanmıştır.
 Günümüzde Abdal Musa adına Elmalı’da bir tekke bulunmaktadır. Bu tekke, Bektâşîlerin önemli
merkezlerinden biri halindedir.
 Şiirlerini Nasihatnâme adıyla Bektâşîliğin önemli örneklerinden biri olan küçük bir kitapta
toplamıştır.

KAYGUSUZ ABDAL (1341-1444) (15. Yüzyıl)

 Alanya Beyi’nin oğludur. Asıl adı Gaybi’dir.


 İyi bir öğrenim görmüş, genç yaşta Abdal Musa’ya derviş olmuş ve “Kaygusuz” adını almıştır.
 14. yüzyılın sonlarında Mısır’a giderek bir tekke açmış, Hicaz, Suriye ve Irak’ı dolaşarak
Anadolu’ya dönmüştür.
 Alevi-Bektaşi halk şiirinin kurucusudur.
 Nefes ve şathiye ustasıdır.
 Özellikle şathiyelerinde iğneli ve nükteli bir dil kullanır.
 Hem aruzla hem de heceyle şiirler yazar.
 Mensur eserleri mesnevileri ve ilahileri vardır. Nesirde de sade Türkçeden yanadır.

Manzum Eserleri:
Divân
Gülistân
Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I-II-III )

76
Gevhernâme
Minbernâme

Mensur Eserleri:
Budalanâme
Kitâb-ı Miglâte
Vücûdnâme
Risâle-i Kaygusuz Abdal (Tercüme).

Manzum+Mensur Eserleri:
Saraynâme
Dil-güşâ.

EŞREFOĞLU RUMİ (?-1469) (15. Yüzyıl)

 İlköğrenimini İznik’te yapmıştır.


 Hacı Bayram Veli’ye derviş ve damat olmuştur.
 Şiirlerinde Yunus’un izleri görülür.
 Hece ve aruzu birlikte kullanmıştır.
 En önemli eseri Divanı olsa da “Müzekkin Nüfus” adlı dini ve tasavvufi nasihatler içeren bir
eseri vardır. (Nefisleri arıtan kitap)

EBU’L HAYR RUMİ (15. YÜZYIL)

 Hayatı hakkında kesin bilgi yoktur. Tasavvufi nesir yazarı olarak tanınır.
 Eserin sonundan anlaşıldığı üzere Cem Sultan’ın emriyle Anadolu’nun çeşitli yerlerini dolaşarak
Sarı Saltuk’a ait hikâyeleri toplamıştır.
 “Saltukname” adlı bir eseri vardır ve bu eser, sade nesrin en güzel örneklerindendir.

PİR SULTAN ABDAL (16. yüzyıl)

 Asıl adı Haydar’dır. Yaşamının büyük bir bölümünü Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Banaz köyünde
geçirmiştir.
 Kanuni döneminde Doğu Anadolu’da baş gösteren birçok ayaklanmayı desteklemiş, sosyal
hareketlenmelerle ilgili fikirlerini şiirlerine yansıtmıştır.
 İranlı Şah Tahmasb’ı desteklemiştir. Bu nedenle dönemin Sivas valisi Hızır Paşa tarafından
pek sevilmemiş eskiden dost olan bu iki kişi arasındaki ilişki zamanla husumete dönerek Pir
Sultan Abdal’ın Hızır Paşa tarafından idam edilmesiyle sonuçlanmıştır.
 Alevi-Bektaşi şirinin en önemli sanatçısıdır.
 Halk arasında “yedi ulular” olarak da bilinen yedi ermiş âşıktan biridir.

77
 Divan edebiyatından etkilenmemiştir. Bütün şiirlerini heceyle yazmıştır.
 Nefes ve deme ustasıdır.
 “Sarı Tamburam” şiiriyle tanınır.

Aziz Mahmud Hüdâyî (16. Yüzyıl)

 1541’de Koçhisar’da doğan Aziz Mahmud Hüdâyî, 1628’de Üsküdar’da ölmüştür.


 Şair, döneminin önemli mutasavvıf ve âlimlerindendir. Aynı zamanda Celvetiye tarikatının
kurucusudur.
 Aziz Mahmud Hüdâyi, sade bir dille ve hikemi tarzda şiirler yazmıştır. İnsanların dini ve manevi
yönlerinin gelişmesi; ilim, erdem sahibi ve güzel ahlaklı olmaları için eserlerini bir araç olarak
görmüştür.
 Şiirlerinde, bazen hece, bazen de aruz ölçüsünü kullanmıştır.
 Muhiddin İbnü’l-Arabî’nin sistemleştirdiği Vahdet-i Vücûd anlayışına bağlı bir mutasavvıftır.
Allah aşkını dile getirdiği ilahilerinde ve yazdığı mektuplarında bunu açıkça dile getirmiştir.
 İslam inancı, tasavvuf ve dini ilimler üzerine birçok eser veren şair, şiirlerini Divân-ı İlâhîyat adlı
eserinde toplamıştır. Bunun dışında Türkçe ve Arapça olmak üzere otoz civarında eseri vardır.
 
Kul Himmet (16. Yüzyıl)

 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başları arasında Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Gürümlü köyünde
yaşamıştır.
 Alevi – Bektaşi şiir geleneğinin yedi ulu şairinden biridir. Pir Sultan Abdal’dan sonra en güçlü şair
kabul edilir.
 Kul Himmet; tasavvuf felsefesi, tarikat kuralları, edebiyat bilgisi, İslam tarihi gibi çağının kültürel
unsurları konusunda çok iyi bir eğitim almıştır.
 Yaşadığı dönemde bile Alevî çevrelerinde büyük bir şöhrete sahip olan Kul Himmet, Pir Sultan
Abdal’ın etkisinde kalan güçlü bir sanatçıdır.
 Şiirlerinde duru, akıcı bir dile ve etkili bir söyleyişe sahip olan şair; destan, nefes ve ağıtlar
söylemiştir.
 Şiirlerinin birçoğunda Hz. Ali ve onun soyuna duyduğu sevgiyi dile getirmiştir. (Alevi – Bektaşi
geleneğinde Hz Ali ve onun soyundan gelen on iki imamı anlatan şiirlere düvazdeh veya düvaz
imam adı verilir.)
 Bazı siyasi girişimlerin de etkisiyle adı efsanelere karışan şairin birçok cönkte nefesleri
bulunmaktadır.

Niyâzî-i Mısrî (17. Yüzyıl)

 Asıl adı Mehmet Niyâzî olan sanatçı, 1618’de Malatya’da doğmuş ve 1694’te Limni’de ölmüştür.
Türbesi de aynı adadadır.
 Mısır’da eğitim aldığından dolayı Mısrî mahlasını almıştır. Gündüz yazdığı şiirlerinde Mısrî, gece
yazdığı şiirlerinde ise Niyâzî mahlasını kullanmıştır.
 Halvetî tarikatının Niyaziyye / Mısriyye kolunun kurucusudur.
 Çok iyi bir eğitim alan ve özellikle tefsir, fıkıh, hadis ve tasavvuf alanlarında kendisini yetiştiren
şair, bu konularda birçok eser vermiş bir alimdir.
 Genellikle tasavvufî aşkı dile getiren şairin şiirlerinin bir kısmı bestelenerek tekkelerde
söylenmiştir.
 Aruzla yazdığı şiirlerde genellikle Nesimî ve Fuzulî, hece ile yazdıklarında ise Yûnus Emre’nin
tesirleri açıkça görülür.
 “Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş” sözleriyle başlayan şiiri ünlüdür.
78
 Türkçe ve Arapça manzum ve mensur 10 ciltten fazla eseri bulunmaktadır. En bilinen eseri
iki yüz civarında şiir içeren Divan‘ıdır.

Kazak Abdal (17. Yüzyıl)

 Romanya Türklerinden olan Kazak Abdal’ın  17. yüzyılda yaşadığı sanılmaktadır.


 Bektaşi geleneğine bağlı olan şairin eserlerinde Allah ve Hz. Ali sevgisi önemli yer teşkil eder.
 Şiirlerinin bir kısmını hiciv tarzında söyleyen şairin kendine özgü bir üslubu vardır.
 Kazak Abdal’ın şiirlerinin rahat okunan, yalın ve içten bir dili vardır. Yoruma ihtiyaç duymayan
bir açıklıkla söylenmişlerdir.
 Toplumsal kurumları, yerleşik inançları, gelenekleri mizahi bir dille ele alan şiirlerinin bazıları
günümüzde de ilgi çekmeye devam etmektedir.
 “Eşeği saldım çayıra / Otlaya karnın doyura” ve “Ormanda büyüyen adam azgını / Çarşıda
pazarda insan beğenmez” dizeleriyle başlayan şiirler şairin en meşhur şiirlerindendir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı (18. Yüzyıl)

 1703 – 1780 yılları arasında yaşayan şair Erzurum Hasankale’ de doğmuş eğitimini tamamladıktan
sonra Siirt’in Tillo ilçesine gelerek yerleşmiş ve orada ölmüştür.
 Yaşadığı dönemin en önemli Türk ve Arap âlimleriyle tanışmış, İstanbul’a gelerek Sultan I.
Mahmud Han’ın özel izniyle saray kitaplığından yararlanmış, saray âlimleriyle bilgi alışverişi
yapmıştır.
 Erzurumlu İbrahim Hakkı, din bilimleri, matematik, astronomi, fizik, psikoloji, sosyoloji, edebiyat
gibi pek çok  alanda çalışma yapmıştır.
 Hece ve aruz ölçüsüyle yer yer sade, samimi ve coşkun bir söyleyişle kaleme aldığı
şiirlerini İlâhinâme adını verdiği Divan’ında toplamıştır.
 Sanatçının kırka yakın eseri vardır. Bunların arasında en bilineni tasavvufî konularla birlikte, fen
bilimleri hakkında da geniş bilgiler içeren Mârifetnâme‘dir.  . 1757’de tamamlanan Mârifetnâme,
ansiklopedik bir özellik taşımaktadır. Halkın anlayabileceği bir dilde yazılmıştır. Sanatçının
söylediğine göre, Mârifetnâme’yi yazarken 400 kitaptan yararlanmıştır.

79
ÂŞIK EDEBİYATI(16.yy)

 16. yüzyılda Köroğlu ile gelişmeye başlayarak günümüze kadar ulaşır.


 Ana tür şiirdir. Şiirler din dışıdır. Âşıklar bağlama, cura, tambura eşliğinde şiir söylerler.
 Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen âşıkların çoğu okuma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir
söyleme yeteneği olan kişilerdir.
 Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler ve
konaklar vardır.
 Âşık bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir.
 Şiirler, ilk olarak okuma yazma bilen kişilerce derlenerek “cönk” adı verilen defterlere
yazılmıştır.

ÂŞIK EDEBİYATININ ÖZELLİKLERİ

 Şairler gezgin sanatçılardır.


 Şiirler irticalen (doğaçlama) söylenmiştir.
 Somut bir edebiyattır. Halk edebiyatında sevgilinin bir adı vardır. (Elif, Ayşe, Zeynep, Hatçe,
Döne…)
 Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları işlenmiştir.
 Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır. Sade bir halk dili kullanılmıştır.
 Koşma, semai, varsağı, destan nazım biçimleri kullanılmıştır.
 Şiirler, işlenen konulara göre “koçaklama, taşlama, güzelleme, ağıt” türlerine ayrılır.
 Hece ölçüsünün 8’li ve 11’li kalıplarına yer verilmiştir. Nazım birimi dörtlüktür.
 Genellikle yarım ve cinaslı uyak kullanılmış, rediflere çok yer verilmiştir.
 Kulak için uyak anlayışı vardır.
 Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya mahlası geçer. Buna “tapşırma” denir.
 Benzetme, kişileştirme dışında edebi sanatlara fazla yer verilmemiştir.
 Divan edebiyatında görülen mazmunlar da kullanılmıştır.
 20. yüzyılın başlarından itibaren önemini kaybetmiştir.

ÂŞIKLIK GELENEKLERİ

Mahlas Alma: Şairlerin asıl adlarının yerine kullandıkları takma addır. Mahlasa “tapşırma” denir.

Rüya Sonrası Âşık Olma (Bade İçme): Türk halk edebiyatında sıkça kullanılır. Bade; şerbet, su gibi
içilecek bir sıvı olabileceği gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olabilir.

Usta-Çırak: Âşıklar, genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetenekleri ölçüsünde
olgunlaşırlar.

80
Âşık Karşılaşmaları: Âşıkların dinleyenler karşısında, deyişme sırasında birbirini iğneleyici fakat
mizah çerçevesi içerisinde söyleşmeleridir.

Leb-Değmez: Bir söz hüneridir. İçinde “b, p, m, v, f” dudak ve dış dudak sesleri bulunmadan
söylenen şiir demektir.

Askı (Muamma): Halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Âşık
edebiyatında özel bir önemi vardır.

Dedim-Dedi Tarzı Söyleyiş: Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve
semailerdeki âşık ve sevgilinin “dedim dedi ifadesine bağlı” karşılıklı söyleşmeleridir.

Tarih Bildirme: Âşık, doğal afetler ve sosyal hayatla ilgili olaylarla kendi doğum tarihinin şiirlerinde
tarihi birer belge olmasını istemiş ve genellikle ilk veya son dörtlükte tarih belirtmiştir.

Nazire Söyleme: Bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı uyak ve ölçüde benzer bir biçimde
yazma demektir.

Saz Çalma: Saz, âşık için ilhamı kamçılayan bir alet olup âşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından
biridir.

ÂŞIK EDEBİYATI SANATÇILARI (16.yy)


16. YY.

 Bu dönemde genel olarak hece ölçüsüyle ürünler verilmiştir.


 Divan edebiyatından etkilenme çok azdır.Kul Mehmet çok az aruz ölçüsünü kullanmıştır.

1)Köroğlu

 Köroğlu destanına göre asıl adı Ruşen Ali’dir.


 Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır.
 Koçaklama türünde başarılı örnekler vermiştir.
 Bolu Beyi’nden babasının intikamını almak için dağlara çıkmış, yiğitlik ve iyilikseverliği ile
destanlaşmıştır.
 Şiirlerinde coşkun bir söyleyiş, yalın bir dil kullanmıştır.
 Aşk, doğa sevgisi, yiğitlik,dostluk konularını işlemiştir.

2)Öksüz Dede

 Ordu şairidir.
 III. Murat’ın İran seferleri ile ilgili şiirlerinden 16. yüzyılın sonlarında yaşamış olduğu
anlaşılmaktadır.
 Şiirleri tasavvuf yüklü bir lirizme sahiptir.

17. YY.

81
1)Kayıkçı Kul Mustafa

 Ordu şairidir.
 Şiirlerinde sadece hece ölçüsünü kullanmıştır.
 Döneminin tarihi ve sosyal olaylarını yer vermiştir.
 Bağdat kuşatmasında şehit olan kahramana için yazdığı “Genç Osman Destanı” ile
ünlenmiştir.
 Şiirleri yeniçeriler arasında çok meşhur olmuştur.

2)Karacaoğlan

 Güney Anadolu’da Türkmen aşiretlerinden Varsak boyundandır.


 Karacaoğlan gördüğü her güzelliği şiirleştirmiştir.
 Güzeli ve güzelliği bu kadar çok seven biri ölümü düşündüğünde adeta ürpermiştir.

Eşimle dostumla bulaşamadım


Var git ölüm tez zamanda yine gel”
“Şu dünyada üç nesneden korkarım
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm”

 Şiirlerinde aşk ve güzellik başta olmak üzere, ayrılık, yoksulluk, yiğitlik, gurbet ve ölüm
temalarını işlemiştir.
 Türkü, koşma, semai, varsağı,destan türlerinde şiirler söylemiştir. Genellikle 11’li, 8’li hece
ölçüsü ve yarım kafiye kullanmıştır.
 Şiirleri mahalli kelimeler ve deyimler sıkça görülür.
 Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır.
 Şiirlerinde tasavvufi etki çok az da olsa vardır.

3)Âşık Ömer

 Medrese eğitimi almış bir şairdir.


 İlk şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.
  Bir ara şiirlerinde Âdlî mahlasıyla yazmıştır.
 Divan edebiyatı sanatçıları olan Ahmet Paşa, Fuzuli ve Atai’nin şiirlerine naziler yazmıştır.
Bu özellik onun Divan edebiyatından da etkilendiğini gösterir.
 Aşık Ömer’in en çok bilinen eseri, 58 dörtlükten meydana gelen ve 88 şairin adının geçtiği
“Şairname” adlı eseridir.
 Türk edebiyatındaki ilk şairnameyi yazmıştır.
 Aşık edebiyatının en fazla şiir yazmış sanatçısıdır.
 Hem hece ölçüsüyle hem de aruz ölçüsüyle şiirler yazmıştır.
 Şiirleri “Aşık Ömer Divanı” adlı bir kitapta toplanmıştır

4)Kâtibî

 Yeniçeri şairlerden biridir.


 Bağdat ve İran seferlerini anlatan şiirleri vardır.
 Hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.
 Şiirleri biçim yönünden Gevheri ve Aşık Ömer kadar iyidir.
 Gevheri birkaç şiirinde ondan “üstat” olarak söz etmiştir.

5)Kuloğlu

82
 Yeniçeri şairlerindendir.
 IV. Murat için söylediği şiirleri vardır.
 Şiirlerinde aşk,yiğitlik, hikmet temalarını işlemiştir.
 Gevheri’yi etkileyecek nitelikte lirik,epik şiirler söylemiştir.

6)Ercişli Emrah

 Emrah ile Selvihan halk hikayesinin kahramanıdır.Emrah, Selvihan’a aşık bir


gençtir.Selvihan da Emrah’ı sevmektedir. Selvihan, Ercişli Bey’in kızıdır.Osmanlı-İran
savaşlarında İran şahı Şah Abbas’ın Van’ı kuşatması sonucu Selvihan tutsak edilir ve İran’a
Şah’ın huzuruna götürülür. Şah, Selvihan’ı beğenir ve onunla evlenmek ister. Emrah
Selvihan’ın ardından İran’a (İsfahan) gider. Şah, iki gencin birbirini sevdiğini öğrenince
Selvihan’la evlenmekten vazgeçer ve kızı Emrah’a teslim eder ve iki genç birbirine kavuşur.
 Ercişli Emrah, şiirlerinde sade,anlaşılır bir Türkçe kullanmıştır.
 Deyimlere, mahalli söyleşilere yer vermiştir.
 Dini ve tasavvufi konularda şiir yazmamıştır.
 Şiirlerini sadece hece ölçüsüyle yazmıştır.
 Şiirlerinde Azeri Türkçesinin etkileri vardır.

18. YY.

1)Gevherî

 Asıl adı Mehmet’tir.


 Şiirlerinde anlaşıldığı üzerine medrese eğitimi almıştır.
 Hem heceyle hem de aruz ölçüsüyle şiirler yazmıştır.
 Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde Fuzuli’nin etkisindedir.
 Musiki ile de ilgilenmiş, besteler yapmış, kendi adıyla anılan bir makam olan “Gevheri
makamı” vardır..
 Heceyle yazdığı şiirlerinde konuşma dilini kullanmış, halktan aldığı hayalleri, deyiş ve
mecazları kullanmıştır.

2)Levni

 Asıl adı Abdülcelil Çelebi’dir.


 Ressam, minyatür ustası ve hattatır.
 Eserleri: Atalarsözü Destanı ve Selanik ile İstanbul yolculuğunu
anlatan Tekerleme’si vardır.

 19. YY.

1)Dadaloğlu

 Toroslarda göçebe olarak yaşayan  Avşar Türkmenlerindendir.


 Kahramanlık şiirleri ile Köroğlu’na, aşk şiirleri ile Karacaoğlan’a benzer.
 Şiirlerinde Avşarların hayatını da anlatır.
 Doğayı, güzeli, bir de atını anlatır.
 Divan şiirinden etkilenmemiştir.

83
 Şiirlerini sadece hece ölçüsüyle yazmıştır.Toplam 130 şiiri vardır.
 Yalın ve içten bir söyleyişi, lirik ve epik bir anlatımı vardır.
 En başarılı olduğu şiirleri yazdığı koçaklamalardır.

2)Bayburtlu Zihnî

 Asıl adı Mehmet Emin’dir.


 Medrese eğitimi almıştır.
 Hem heceyi hem aruzu kullanmıştır.
 Şiirlerinde farklı üsluplar kullanmıştır.
 Heceyle yazdığı şiirler daha sadedir.
 Şiirlerinde genelde memleket hasreti hakimdir.
 Sergüzeştname isimli adlı mesnevisi yaşadığı maceraları anlattığı eseridir.
 Onun son eseri Kitab-ı Hikaye-i Garibe adını taşıyan, manzum parçaların yer aldığı ve Türk
romanına geçişte bir kıvılcım teşkil eden eseridir.
 Şairin bir de Divan’ı vardır.

3)Erzurumlu Emrah

 Medrese eğitimi görmüştür.


 Şiirlerinde hem heceyi hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.
 Tasavvuf şiirine ağırlık vermiş, şiirlerinde ağır bir dil kullanmıştır.
 Divan şairlerinden etkilenmiştir.
 Şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimeler oldukça fazladır.

4)Âşık Şenlik

 Asıl adı Hasan’dır.


 Doğu Anadolu Bölgesi’nin en ünlü aşığıdır.
 Kendine ait bir kolu vardır: “Aşık Şenlik Kolu”
 Azeri ağzının tüm özelliklerini şiirlerinde kullanmıştır.
 Anadolu saz şiirinde ve hikaye sınıflandırma geleneğinde yenilikler yapmıştır.
 Badeli aşıklardandır.
 Muamma, koşma ve atışmalarda ustadır.
 İslamî kavramları,tamlama ve nükteleri şiirde ustaca kullanmıştır.
 Sümmani ile atışmaları ünlüdür.
 Atışmayı çok seven şair, b,r atışmada yendiği aşıklarca zehirlenerek öldürülmüştür.

5)Kağızmanlı Hıfzî

 Asıl adı Recep’tir


 Medrese eğitimi almıştır.
 Koşma,semai,destan türlerinde şiirler söylemiştir.
 Şiirlerinin en ünlüsü genç yaşta ölen amcasının kızı Ziyade için yazdığı ağıttır.
 Şiirlerini sade, anlaşılır bir Türkçeyle yazmıştır.

6)Bayburtlu Celâlî

 Medrese eğitimi görmüştür.


 Eşinin kundakta bir bebek bırakarak vefat etmesi üzerine söylediği ağıt ünlüdür.

84
 Destanları ve mizahi şiirleri önemlidir.
 Batakçı Destanı, Kalaust Destanı ünlü destanlarındandır.

7)Dertlî

 Asıl adı İbrahim’dir.


 İntihar eder ancak kurtarılır, bu olaydan sonra da Dertli mahlasını kullanır..
 Şiirlerinde hem heceyi hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.
 Halk şiiri ve Divan şiiri tarzındaki şiirlerinin her ikisinde de Arapça ve Farsça kelimeleri
kullanmıştır.
 Bektaşi nefesleri de söylemiştir. En iyi şiirleri semaileri ve koşmaları arasındadır.
 Badeli bir aşıktır.
 Muamma çözmede oldukça başarılıdır. Taşlamalarıyla ünlüdür.

8)Sümmanî

 Asıl adı Hüseyin’dir.Erzurumludur.


 Kendine ait bir kolu vardır:”Sümmani” kolu.
 Şiirlerinde hem heceyi hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.
 Rivayete göre Bedahşan Emiri’nin kızı Gülperi’ye aşık olmuş ve onu aramak için uzun bir
yolculuğa çıkmıştır. Kafkasya, Türkistan, Afganistan ve Hindistan’ı dolaşmıştır.
 Sümmani ve Gülperi için hala söylenen bir halk hikayesi vardır.
 Atışmalarıyla ünlü bir şairdir.

CUMHURİYET DÖNEMİ HALK ŞİİRİ (20. YY. )

Cumhuriyet’le birlikte halk kültürüne büyük önem verilmiş, halk müziği ve dili araştırmaları bilimsel
bir kimlik kazanmıştır. Cumhuriyet döneminde de halkın duygu ve düşüncelerinin her zaman
tercümanı olan halk şiiri örnekleri verilmiştir.
Aşık Veysel Şatıroğlu, Aşık Mahzuni Şerif, Aşık Şeref Taşlıova, Aşık Feymani, Aşık Sefil Selimi,
Aşık Murat Çobanoğlu, Aşık Yaşar Reyhani, Abdürrahim Karakoç

Cumhuriyet Dönemi Halk Şiirinin Özellikleri:

Halk şairleri usta-çırak ilişkisi içinde yetişmeye devam etmişlerdir.


Genel olarak saz eşliğinde şiir söyleme geleneğinin takipçisidirler.
Saz çalma geleneğine uymayıp sadece şiir yazan şairler de vardır. (Abdurrahim Karakoç gibi)
Bu dönem halk şairleri, şiirlerinde geleneksel konuların yanında güncel konuları da işlemişlerdir.
19. yüzyıl halk şiirine göre Cumhuriyet dönemi halk şiirleri daha sade bir dille söylenmiştir.
Divan şiiri etkisi ve Arapça-Farsça sözcüklerin kullanımı bu dönemde oldukça azalmıştır.

1)Âşık Veysel(1894-1973)
 Cumhuriyet dönemi şairlerindendir.

85
 Yedi yaşındayken bir gözünü çiçek hastalığından diğer gözünü de bir kaza sonucu
kaybetmiştir.
 Köy enstitülerinde halk türküleri öğretmenliği yapmıştır.
 Şiirlerinde sadece hece ölçüsünü kullanmıştır.
 Aşık Veysel, Türkiye’ye Ahmet Kutsi Tecer tarafından tanıtılmıştır.
 Şiirlerinde aşk, toprak sevgisi, vatan sevgisi, insan sevgisi, Atatürk, Cumhuriyet, yaşama
sevinci, gurbet, d,ni tasavvuf, kardeşlik duygusu en çok işlediği konulardır.
 Didaktik şiirlerinin yanında doğa , özlem, aşk konulu şiirleri daha çok ilgi görmüştür.
 Şiirlerini sade bir dille yazar. Şiirlerinde içtenlik ve doğallık hakimdir.
 Şiirleri Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından “Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitapta toplanmıştır.
Şiir: Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın
 Ölümünden sonra “Bütün Şiirleri” adıyla tekrar yayımlanır.

2)Abdurrahim Karakoç(1932-2012)

 Hece ölçüsünü ustalıkla kullanmıştır.


 Şiirlerini halk şiiri geleneği doğrultusunda yazmıştır.
 Taşlama ve hiciv alanında tanınmıştır.
 “Mihriban” adlı şiiriyle ünlenmiştir.
 Şiirlerinde sosyal konuları, İslam’ı, gurbeti işlemiştir.
 Serbest tarzda söylediği şiirler de vardır.
 Şiirlerinde halk diline ait kelime ve deyimler, şive taklitleri görülür.
 Şiirlerinin yanında çeşitli günlük gazetelere ironik yazılar da yazmıştır.

Eserleri

Şiir kitapları:Hasan’a Mektuplar,Gökçekimi,El Kulakta,Gerdanlık I,II,III,Vur Emri, Parmak


İzi,Kan Yazısı ,Yasaklı Rüyalar,Suları Islatamadım ,Akıl Karaya Vurdu,Beşinci Mevsim,
Dosta Doğru

Deneme:Çobandan Mektuplar, Düşünce Yazıları

3)Şeref Taşlıova(1938-2014)

 Aşk, hasret ve tabiat konularını işlemiştir.


 Çeşitli dergilerde folklor yazıları yazmıştır: Türk Edebiyatı, Türk Folkloru, Maya
 Binden fazla şiiri ve tasnif ettiği birçok halk hikayesi vardır.
 İki yüzden fazla makamı bilmektedir.
 Saza hakimiyeti ve güçlü doğaçlaması ile dikkat çekmektedir.
 “Ben Bir Şeyda Bülbül”, “Güzel Görünür”, “Gel” şiirleri ünlüdür.
 Şiirlerinin bir bölümü Kültür Bakanlığı tarafından “Gönül Bahçesi” adıyla yayımlanmıştır.
 Tasnif ettiği halk hikayeleri “Aşık Şeref Taşlıova’dan Derlenen Halk Hikayeleri” adlı yapıtta
toplanmıştır.
 ÜNESCO’nun düzenlediği Dünya Sanat Dizisi adlı etkinlikte Türkiye’yi temsil etti.
 UNESCO tarafından “yaşayan insan hazinesi” seçilmiştir.

4)Murat Çobanoğlu(1940-2005)

 Karslı aşıklardandır.
 Atışma, taşlama, dudak değmez,muamma, memleket türküsü dallarında birincilikleri vardır.
 Folklor alanında çalışmış, birçok halk hikayesini sazıyla söylemiştir.
 Üç bine yakın şiiri ve ünlü aşıklarla atışmaları vardır.
 Badeli aşıklardandır.
 Didaktik, ulusal şiirler yazmıştır.

86
 “Cumhuriyet Destanı, Öğretmen, Dertli Bülbül, Yaradan” şiirleri ünlüdür.
 “Kiziroğlu Mustafa Bey” şiiri Ayna grubu tarafından söylenmiştir.

5)Âşık Mahzunî Şerif(1939-2002)

 Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin Berçenek köyünde doğmuştur.Asıl adı Şerif Cırık’tır.


 Siyasal içerikli şiirleri ve türküleri ile tanınmıştır.
 Halk şairi ve bestecidir.
 “İşte Gidiyorum”, “Bu Mezarda Garip Var”, “Bizden Geriler” şiirleri ünlüdür.
 Bektaşî kültürünün dünyaya tanıtılmasında önemli bir yeri vardır.

6)Âşık Feymani(1942-…)
 Kadirli’nin Azaplı köyünde doğmuştur.Asıl adı Osman Taşkaya’dır.
 Rüyasında nurani yüzlü biri görünmüş ve ona “Feymani” mahlasını vermiştir.
 Şiirlerini daha çok 8’li ve 11’li hece ölçüsüyle söylemiştir.
 Hem saz çalan hem de şiirler yazan bir halk şairidir.
 Tasavvufi şiirler de yazmıştır.
 Ahu Gözlüm isimli şiir kitabı “Halk Şairleri Arası Eser Yarışması”nda mansiyon ödülü
almıştır.
Şiir: Ahu Gözlüm, Gönül Sarayı

7)Neşet Ertaş(1938-2012)

 1938 yılında Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinde doğmuştur… 


 Ünlü Türk ozanı ”Bozkırın Tezenesi” lakabıyla  bilinir. Bu adı ona Yaşar Kemal takmıştır…
 “Gönül” sözcüğünün geçmediği neredeyse bir tek türküsü yoktur.
 Şiirlerini sade ve anlaşılır bir dille yazmıştır.
 Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır.
 UNESCO tarafından “yaşayan insan hazinesi” seçilmiştir.
 İzmir’e yerleşen ”Bozkırın tezenesi”, Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde
kendisine sunulan ”Devlet Sanatçısı” unvanını,”Hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir
devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor” diyerek kabul etmemiştir.

87
DİVAN EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ
1. Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye egemendir.
2. Nazım ölçüsü “aruz”dur.
3. Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıcadır.
4. Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
5. Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır.
(Kerem redifli gazel gibi)
6. Klişe bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle ( Mazmun) anlatılır.
7. Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
8. Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır.
9. Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hâkimdir. Genellikle saraya ve çevresine seslenir.
10. Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir.
11. Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir. Arap ve İran edebiyatının etkisi çok
fazladır.
12. Şiirde daha çok aşk, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir.
13. Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir.
14. Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar
(mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadır. Bunlarda da sanat
yapma amacı ön plandadır.
15. 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış,
19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
16. Kafiye göz içindir anlayışı vardır ve sanat toplum içindir anlayışı hâkimdir.
17. Genellikle tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
18. Bu edebiyata ayrıca Avam edebiyatı, Yüksek Zümre edebiyatı, Saray edebiyatı, Eski
Türk edebiyatı da denilmektedir.
19. Sanatçılar konuları bulmak için: Kuran ayetleri, hadis, tefsir, fıkıh, kelam gibi dini
bilimler; İslam tarihi, tasavvuf, İran mitolojisi, peygamber ve evliya hikâyeleri, kimya,
simya, tıp, astronomi, musiki gibi bilimlerden yararlanır.
20. Divanlarda sıralama: tevhit, münacat, naat, methiye, gazel, murabba… şeklindedir.
21. Mesneviler divanlara alınmaz, ayrıca kitaplaştırılır.
22. Nesirden (düzyazı) çok nazım (şiir) önem kazanmış, nesir ihmal edilmiş.
23. Aruz ölçüsü kullanılmıştır. Âşık Paşa, Kadı Burhanettin, Nedim, Şeyh Galip hece
ölçüsünü de kullanan şairlerdendir.
24. Nazım birimi beyittir. Ancak bentlerden de yararlanılmıştır.
25. On dokuz nazım biçimi kullanılmıştır. Bunlardan “mesnevi ve rubai” İran edebiyatına;
“Şarkı ve Tuyuğ” Türk edebiyatına geriye kalanlar da Arap edebiyatına aittir.
26. Beyitler kendi içinde anlam bütünlüğü taşır. Bütün güzelliğinden çok, parça (beyit)
güzelliğine önem verilmiştir. (rubai, mesnevi, kıt’a, tuyuğ hariç)
27. Özellikle belli konular belli biçimlerde anlatılmıştır. Hikâye etmek için “mesneviler” övgü ve
yergi için “kasideler” aşk, şarap ve kadın için “gazeller” kullanılmıştır.
28. Şairler ’’Tasavvuf, Türkibasit, Mahallileşme ve Sebkihindi” akımlarından etkilenmişlerdir.

88
DİVAN EDEBİYATINDA NESİR

 Nesir ihmal edilmiş bir türdür; çünkü nesir ürünleri edebi eser sayılmamış.
 Eserlerde paragraf kullanılmamış.
 Noktalama işaretleri kullanılmamış.
 Cümleler bağlaçlar kullanılarak çok uzatılmış.
 Divan Edebiyatı'nda, şiir ağırlıklı olmakla birlikte, nesre (düzyazıyla) de yer verilir.
 Bu edebiyatta düzyazıya "inşa", yazara "münşi" denirdi. "Münşeat" terimi de
"düzyazılar" anlamında kullanılırdı.
 Bugün 'düzyazı' terimiyle karşılanmaktadır, nesir yazarlarına da eskiden "nâsir"
denirdi.

Divan Nesrinin Genel Özellikleri

a) Dil, konu ve tür yönünden Arap ve İran edebiyatlarının etkisindedir.


b) Konu ve düşünceden çok, söyleyiş güzelliğine önem verilir.
c) Dili yabancı sözcük ve tamlamalarla yüklüdür. Söz sanatlarına ve mecazlara önem verilir.
Cümleler uzundur. Paragraf düzeni yoktur.
d) Cümlelere yerleştirilen secilerle (uyaklı sözlerle) şiirdekine benzer bir ahenk yaratılmaya
çalışılır.
e) Noktalama işareti kullanılmaz.
f) Düzyazıda dini-ahlaki konular ağırlıklı olarak işlenir. Tarihi olaylar, gezi izlenimleri,
toplumsal sorunlar, bireysel duygular gibi konuların da işlendiği olur.
g) Üç tür nesir anlayışı vardır: sade nesir, süslü nesir, orta nesir.

Divan Nesri'nin Bölümleri:

89
Divan edebiyatı daha çok, şiir alanında geliştiğinden, düzyazı alanında şiir kadar yapıt ortaya
konmamıştır. Bu alandaki yapıtlarda sanattan çok, öğreticilik esastır. Bundan dolayı; düzyazı, dili ve
üslubu açısından üç ayrı bölüme ayrılır:

1) Sade Nesir
Halkı bilgilendirmek için, yalın, sanatsız bir dille yazılan yapıtlardan oluşur. Genel olarak
tefsir ve hadis kitapları, din ve tasavvuf konularında yazılanlarla tarih, menakıpname ve destan niteliği
taşıyan yapıtlar bu türdendir. Mercimek Ahmet'in Farsçadan çevirdiği "Kabusname" adlı yapıtı sade
nesrin başarılı bir örneğidir.

Sade nesir örnekleri olarak aşağıdaki eserlerden söz edilebilir:

1. Seydi Ali Reis'in Mir'atü'l-Memalik adlı gezi yazısı ve Kitabü'l Muhit adlı coğrafya kitabı (16.
yüzyıl)
2. Sehi Bey'in Heşt Behişt adlı şuara tezkiresi (16. yüzyıl)
3. Aşıkpaşazade'nin Tevarih-i Al-i Osman (Osmanlı Tarihi adlı eseri (15. yüzyıl)
4. Mercimek Ahmed'in Kabusname tercümesi (15. yüzyıl)
5. Kul Mes'ut'un Kelile ve Dimme tercümesi (14. yüzyıl)
6. Evliya Çelebi Seyahatnamesi (17.yüzyıl)

3) Orta Nesir:

Günlük konuşma dilinden ayrılmış, zaman zaman süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber;
anlatılmak isteneni, anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir. Öğretici bir amacı olan, bilim ve kültür
konularında yazılmış yapıtların çoğu orta nesir niteliğini taşır.

3) Süslü (Sanatlı) Nesir:

Hüner ve marifet göstermek amacıyla yazılmış, Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklü,
"seci"lerin kullanıldığı, söz ve anlam sanatlarıyla dolu, bağlaçlarla uzayıp giden cümlelerle örülmüş,
güç anlaşılır bir nesirdir. Divan edebiyatında süslü nesir türünün karşılığı olarak "inşa" sözü kullanılır.

Süslü nesrin ilk örneğini "Tazarruname" adlı yapıtıyla Sinan Paşa kaleme almıştır.


Fuzuli'nin (16. yüzyıl) Şikayetname'si Türkçe yazdığı diğer bazı mektupları Veysi ve Nergisi adlı
yazarların (17.yüzyıl) eserleri sanatlı nesir örneğidir.

DİVAN EDEBİYATI TERİMLERİ

İmale: Ölçü gereği kısa heceyi uzun okumak

Zihaf: Ölçü gereği uzun heceyi kısa okumak

Med: Ölçü gereği uzun heceyi daha uzun okumak

Vasl: ulama

Takti: Aruz kalıbının bölündüğü yerler

90
Tefile: Taktiyle bölünmüş aruz kalıbının her bir parçası

Mısraiazade: Aruzla yazılmış tek dizelik şiir

Müfred: Aruzla yazılmış tek beyitlik şiir

Mısraiberceste: Bir şiire ait seçkin dize

Musarra: Kendi içinde uyaklı beyitler

Nazire
Bir şairin, bir başka şairin şiirine aynı ölçü ve uyakla yazdığı şiirlerdir. Nazirede beğenme esastır.

 Ziya Paşa’nın “Terkibibent”i Bağdatlı Ruhi’ye naziredir.


 Nazire, 15. yüzyılda Ahmet Paşa ile başlamıştır.

Sakiname: Divan edebiyatında gerçek ya da mecaz anlamıyla içki ve içki âlemlerinin övülerek


anlatıldığı şiir türü. Fuzûlî'nin Heft Cam adlı eseri bu tarza örnektir.

Seci: Düzyazıdaki iç uyak

Fütüvvetname: Ahilik ve lonca teşkilatının anlatıldığı eserlerdir.

Ruzname: Günlükler

Mecmua: Seçme şiirlerin toplandığı eser

Caize: Devlet adamlarının kendilerine sunulan şiirlere karşılık verdiği hediyelerdir.

Hilye
Hz. Muhammed’in ve dört halifenin iç ve dış güzellikleriyle örnek davranışlarını anlatan eserlerdir.
Neşati’nin bu türde bir eseri vardır

Hamse
 Beş mesnevinin bir araya getirilmesiyle oluşan eserler bütünüdür.
 Hamse sahibi divan şairleri: Ali Şir Nevai, Taşlıcalı Yahya, Nevizade Atai, Genceli Nizami,
Hamdullah Hamdi, Lamii
 Türk edebiyatında ilk hamse sahibi divan şairi Ali Şir Nevai
 Anadolu sahasında ilk hamse sahibi divan şairi Hamdullah Hamdi’dir.

Hicviye
 Bir kişiyi, toplumu, kurumu ve zamanı (feleği) yermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Gazel, kaside,
murabba biçimlerinde yazılabilir. Divan şiirinin en önemli hiciv örneği Nefi’nin “Siham-ı Kaza’’
adlı eseridir

Mersiye
 Ölen kişinin arkasından yazılan şiirlerdir. Kaside veya terkibibent biçiminde yazılabilir.
 Baki’nin “Kanuni Mersiyesi” ve Taşlıcalı Yahya’nın “Şehzade Mustafa Mersiyesi” Şeyh
Galip’in “Esrar Dede Mersiyesi” ünlüdür.

91
Tezkire

Ünlü kişilerin yaşamöykülerinin toplandığı yapıtlardır. Biyografinin Divan edebiyatındaki


karşılığıdır, ilk tezkire örneği, Ali Şir Nevai'nin, şairlerin yaşamlarını anlattığı "Mecalisü'n Nefais"
adlı yapıtıdır. Latifi'nin şairlerin yaşamını anlattığı "Tezkiretü'ş Şuara" adlı yapıtı süslü nesir
örneğidir. Sinan Paşa'nın "Tezkiretü'l Evliya" adlı yapıtı da evliyaların yaşamlarının yer aldığı bir
tezkiredir. Anadolu'daki en önemli örnek Sehi Bey'in Heşt Behişt Tezkiresi'dir. (Sekiz Cennet)

Seyahatname

Yazarların gezip gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri aktardıkları yapıtlardır.


Amaç, gezilen yerlerin doğal güzelliklerini, toplumsal yaşamlarını, gelenek ve göreneklerini
tanıtmaktır.

 Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı yapıtı bu türün en önemli örneklerinden biridir.


 Seydi Ali Reis'in "Miratü'l Memalik"i hem bir seyahatname hem de bir anıdır.

Sefaretname
Osmanlı elçilerinin, bulundukları ülkelere ait bilgileri ve izlenimlerini içeren ve gezi yazısına
benzeyen yapıtlardır.

 Yirmisekiz Çelebi Mehmet'in "Paris Sefaretnamesi" adlı yapıtı bu türün başarılı bir örneğidir.

Siyasetname

Devlet adamlarına yöneticilikle ilgili bilgiler veren yapıtlardır.

 Edebiyatımızda bu türün ilk örneği Yusuf Has Hacib'in mesnevi tarzındaki "Kutadgu Bilig"
adlı yapıtıdır.
 Ayrıca Nizamülmülk'ün "Siyasetname",
 Lütfi Paşa'nın "Asafname" adlı yapıtları bu türün başarılı örneklerindendir.

Münşeat (Mektup)
Mektuplardan veya çeşitli konulardaki süslü nesir örneği olan düzyazılardan oluşan yapıtlardır.

 Nabi'nin özel-resmi mektuplarından ve değişik yazılarından oluşan "Münşeat" adlı yapıtı bu


türün başarılı örneklerindendir.
 Divan Edebiyatı'nda pek yaygın değildir. En bilinen örnek Fuzuli'nin Şikayetname'sidir.

Siyer
Hz. Muhammed'in; hayatını anlatan yapıtlardır. Bu yapıtlarda Hz. Muhammed'in; dünyaya gelişi,
peygamberliği, Miraç olayı, Hicret olayı, savaşları, mucizeleri ve vefatı derin bir heyecanla dile
getirilir.

 Edebiyatımızda bu türün ilk örneği, Erzurumlu Darir'in "Siretü'n Nebi" adlı yapıtıdır.(14.
yüzyıl) Düzyazı-şiir karışımı bir eserdir.
 Veysi’nin “Siyer-i Veysi” adlı eseri en ünlü siyer örneğidir.

92
Surname
 Şehzadelerin sünnet düğünleri ve "kadın sultan"ların düğün törenleriyle ilgili eserlerdir. Manzum
(genellikle kaside biçiminde) olanları da vardır. Nabi’nin “Surname”si ünlüdür.

Şehrengiz

Bir şehrin (bazen insanlarının ve özellikle kadınlarının özellikleri de katılarak) güzelliklerinin


anlatıldığı eserlerdir. Manzum da olabilir. Bu türün ilk örneğini 16. yy.da Mesihi vermiştir: Şehr-engiz
Der-medh-i cüvanan-ı Edirne (Edirne Şehrengizi)

Gazavatname
Gaza (din uğruna savaşların anlatıldığı manzum veya düzyazılı eserlerdir. Yükselme Devri'nde
çok yazılmış, sonraları azalmıştır.

Habname
Görülen bir rüya anlatılıyormuş gibi, bir olay ya da kişi hakkında görüşlerin söylenmesi biçiminde
yazılır. Manzum da olabilir.

 Veysi'nin (17. yüzyıl) Habname'si bu türün en önemli örneğidir. Habnameler eleştiri ve yergi


içerir.

Pendname

Öğüt vermek amacıyla yazılan manzum ve mensur eserlere denir.

En meşhuru İranlı şair Feridüddin Attar ın Pendname’sidir. Bu eserin Türkçeye manzum, mensur
birçok çevirisi yapılmıştır.

Güvahi’nin 16. yy’da yazdığı 2133 beyitlik manzum Pend-name bu türün önemli örneklerindendir.

ÖNEMLİ DİVAN NESRİ SANATÇILARI

SİNAN PAŞA (15. yüzyıl)


İstanbul'un ilk kadısı Hızır Bey'in oğludur. Müderrislik (medrese hocalığı) ve çeşitli devlet görevleri
yapmıştır. Matematik ve felsefe ile de uğraşmış, tasavvufa gönül vermiştir. Şiirleri de vardır. Ama o
süslü nesrin ilk temsilcisi sayılır. En önemli eseri tasavvufi düşüncelerin işlendiği Tazarruname'dir.
Maarifname ve Tezkiretü'l-Evliya diğer önemli eserleridir.

ÂŞIKPAŞAZÂDE (15. yüzyıl)

93
Şair Ahmet Paşa'nın torunudur. Tarih yazarı olarak ün yapmıştır. Sade bir dili vardır. En önemli eseri
Tevarih-i Al-i Osman (Osmanlı Tarihi) dir.

SEHİ BEY (16. yüzyıl)

Heşt Behişt adlı şuara tezkiresi ile tanınmıştır. Bu eserinde 200 kadar şair hakkında, sade bir dille,
bilgi verir.

SEYDİ ALİ REİS (16. yüzyıl)

Şair ve yazardır; ama asıl ününü denizcilikte yapmıştır. Osmanlı donanma


komutanlarındandır. Çıktığı Hindistan seferinde donanmasını Hint Okyanusu'ndaki fırtınada kaybedip
karadan ülkeye dönmüştür. Sade bir dili vardır. Hatta halk ozanları tarzında şiirler yazmış, bazı
eserlerinde Nevai Türkçesini (Çağatay Türkçesi) kullanmıştır. En önemli eseri Mir'atü'l-
Memalik adını taşır. Hint seferi sırasında yaşadıklarını anlatır. Bir diğer eseri, o zamana göre önemli
denizcilik bilgilerini içeren Kitabü'l-Muhit'tir.

PİRİ REİS (16. yüzyıl)

Ünlü Türk denizcisidir. Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabı ve buna eklediği haritalarla tanınır.

FERİDUN BEY (16.yüzyıl)

Feridun Bey Münşeatı adıyla tanınan bir eserin sahibidir. Eser Osmanlı Devleti'nin
kuruluşundan III. Murat zamanına kadar bazı önemli olaylarla, padişahlarla ilgili bilgi ve belgeleri
içeren bir derlemedir. Şiirler de yazan Feridun Bey'in bir divanı ile birkaç düzyazı eseri vardır.

KÂTİP ÇELEBİ (17. yüzyıl)

Asıl adı Mustafa'dır. Hacı Halife diye de anılır. Çeşitli devlet görevlerinde bulunmuş, seferlere
katılmıştır. Tarih, coğrafya, biyografi, bibliyografi, otobiyografi; ahlak, tasavvuf, eğitim, düşünce,
toplum yapısı, tıp, etnoloji gibi, tür ve konularla ilgili geniş bilgisi olan bir kişidir. Süslü nesir akımına
kapılmamış, topluma yararlı olmak için sade dili tercih etmiştir. 

94
Önemli eserleri şunlardır:

 Keşfü'z-Zunun: 15.000 eser ve 10.000 yazarın tanıtıldığı bir bibliyografidir. Arapçadır.


 Cihannüma: Batılı anlayışla hazırlanmış bir coğrafya eseridir. Dünyanın yuvarlak olduğunu da
anlatır.
 Fezleke: 16. ve 17. yüzyıl olaylarını işleyen bir tarih kitabıdır.
 Tufetü'l-Kibar-i Esfarü'l-Bihar: (Büyüklerin deniz seferlerinden yadigar) Deniz seferlerinden
ve büyük Türk denizcilerinden söz eder.
 Mizanü'l-Hakk: Dini, ahlaki, toplumsal konuları işleyen didaktik bir eserdir. Pozitif bilimlerin
gerekliliği, batıl inançların açtığı yaralar, inanç özgürlüğü, hoşgörü gibi konuları işler.
 Düsturü'l-Amel: Devlet işlerinde gördüğü aksaklıkları ve çarelerini anlatan bir kitaptır.

EVLİYA ÇELEBİ (17. yüzyıl)

Seyahatname yazarıdır. Sade ve doğal, hatta yer yer özensiz ve serbest bir dili vardır. Özel olarak ve
resmi görevlerle Osmanlı ülkelerinin pek çok yerini ve İran'dan Avusturya'ya kadar bazı dış ülkeleri
dolaşmış, gördüklerini, yaşadıklarını anlatmış. On ciltlik Evliya Çelebi Seyahatnamesi; tarih, coğrafya,
sosyoloji, folklor, hukuk, etnoloji gibi alanlar için de kaynaktır.

NÂİMA (1655-1716)
Asıl adı Mustafa Naima'dır. "Naima Tarihi" adıyla anılan (Asıl adı: Ravzatü'l-Hüseyin fi Hülasa-i
Ahbar-ı Hafikayn.) eseri, daha önce yazılmış eserlerden de yararlanılarak hazırlanmış, 1591-1659
yılları arasını kapsayan bir Osmanlı Tarihi'dir. Çağına göre sade sayılabilecek üslubu ve hazırlanış
biçimiyle önem taşır.

YİRMİSEKİZ ÇELEBİ MEHMET (18. Yüzyıl)

Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya gönderdiği sürekli elçilerden ikincisidir. Padişah III. Ahmet'e
sunduğu Sefaretname'si ile tanınır. Fransa'da gördüğü yenilikleri anlatmıştır.

95
DİVAN EDEBİYATI AKIMLARI

Sebk·i Hindi Akımı


 Hindistan’da ortaya çıkmış İran üzerinden divan şairlerini etkilemiştir.
 Türk edebiyatında 17. yy. da görülmüştür.
 Şiirde anlam derinliği önemsenmiş bunun için hayal gücünden yararlanılmıştır.
 İnsan ruhunun çektiği acılar dolayısıyla da tasavvuf bu tarz şiirlerin ana konusunu
oluşturur.
 Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklü, bağlaçlarla örülü ağır bir dil
kullanılmıştır.
 Sanatlı ve süslü ifadeler hayal gücüyle birleşince soyut, güç anlaşılır bir dil ortaya
çıkmıştır.
 Anlatımlar sanatlı, süslü, soyut ve semboliktir.

Naili, Neşati ve Şeyh Galip Sebk-i Hindi akımının en önemli temsilcileridir.


Bu akım 19. yüzyılda Fransa’da görülen, bizde de Ahmet Haşim’in temsil ettiği sembolizmi
andırır.

Türkî-i Basit (Sade Türkçe/Mahallileşme) Akımı

15. yy’da divan şairi Necati’nin başlattığı bir akımdır.


Mahalli konular, günlük yaşayış şiire girmiştir.
Halk zevkine yaklaşılmıştır.
Soyuttan çok somut güzeller ve güzellikler işlenmiştir.
Günlük konuşma dili, deyim ve atasözleri şiirde kullanılmıştır.
Bu akım 18. yüzyıl şairi Nedim‘le doruk noktasına ulaşmıştır.
Nedim, halk şiirindeki türküye yakın olan “şarkı” türüne en çok örnek veren şair olarak bu
akımın en önemli temsilcisi olmuştur.
Nedim şiirlerinde İstanbul’un somut güzelliklerini, eğlence ve gezinti yerlerini divan şiirine
sokmuş; Baki gibi İstanbul Türkçesini şiir dili olarak kullanmıştır.
Mahallileşme akımının en önemli temsilcileri Necati, Baki, Nedim, Şeyhülislam
Yahya ve Enderunlu Vasıf’tır.

Hikemi (Hakimane) Şiir

 Düşünceye ağırlık veren, okura yol gösteren şiirlerdir.


 İnsanı, dünyayı, olayları değerlendiren çeşitli konular işlenmiştir.
 Anlatım kısa ve özlüdür.
 Daha öncesinde böyle şiirler yazılmakla birlikte akım olarak ortaya çıkması 17. yy’da
olmuştur.
 En önemli temsilcisi Nabi‘dir. Nabi Ekolü olarak da bilinen hikemi şiirlerin önemli diğer
temsilcisi 18. yy divan şairlerinden Koca Ragıp Paşa‘dır.

96
 Ziya Paşa ve Namık Kemal'in bazı eserlerinde, Nabi'nin etkisinin görüldüğü söylenebilir.

Tasavvuf Akımı
Hem bir felsefe, hem inanç sistemi, hem de yaşayış tarzı olan tasavvuf, 13. yüzyıldan beri
Tekke, Divan ve Halk edebiyatlarının temel doğuş ve dünya görüşü olmuştur. Getirdiği inanç
sistemi, felsefî dayanak, kavram, mazmun ve terimler bolluğu göz önüne alınırsa tasavvufun Türk
sanat ve edebiyatında hakikî büyük ve sürekli, belki de biricik edebiyat akımı olduğu söylenebilir.
Divan şiirinde tasavvuf akımının en önemli temsilcisi Mevlana Celaleddin-i Rumi‘dir. Bunun
yanında Gülşehri, Mevlana, Sultan Veled, Âşık Paşa, Şeyh Galip de tasavvufla ilgilenmiştir.

DİVAN EDEBİYATI SANATÇILARI


13-15. YY ARASI OĞUZCAYLA YAZANLAR

13. YÜZYIL
1)Hoca Dehhani
 Dehhani birçok kaynakta Divan şiirinin Anadolu’daki kurucusu
kabul edilir.
 Dehhani, Anadolu’da divan şiirinin din dışı konularda şiirler yazan
ilk şairidir.
 Şiirlerinde  bahar, gül, içki meclisleri gibi dünya zevklerini; hasret,
arzu, heves, içli şikâyetler hâlinde dünyevî aşkın çeşitli
görünümlerini, hayatın geçiciliği gibi din dışı konuları işler
şiirlerinde.
 Şiirleri Divan şiirinin ilk şiirleri olduğu için teknik yönden güçlü
değildir.
 Dehhani’nin bugüne kadar ele geçen şiirleri bir kaside ve altı
gazelden ibaret olup toplam yetmiş dokuz beyittir.
 Gazellerinde mazmunlara açık şekilde yer veren şair, Oğuz
Türkçesinin en zarif ve en sade şekilde kullanmıştır.
 Şiirleri, Türk edebiyatında gazel ve kaside nazım şeklinin ilk
örneklerini vermiştir.

Eseri: Selçuklu Şehnamesi

Alaeddin Keykubad’ın emri üzerine yazdığı yirmi bin beyitlik Farsça bir

97
mesnevi olduğu rivayet edilir. Ancak eser günümüze ulaşmamıştır.

MEVLANA (13. YÜZYIL)

 1207 Horasan’ın Belh şehrinde doğar.


 1221’de babası Bahaeddin Veled’le Konya’ya yerleşir.
 1244’te Konya’ya gelen Şems-i Tebriz-i ile tanışır.
 Şems-i Tebrizi’nin etkisiyle gerçek mistik ruhu keşfeder. Şems’ten aldığı ruhla yazdığı
şiirlerini “Divan-ı Kebir’’de toplar.
 İslam Dünyası’nın en büyük şairi olur.
 Şiirlerini aşk, heyecan ve düşünce üzerine kurar.
 Tüm insanlığa kucak açan bir tasavvuf bilgini, tükenmez bir hoşgörünün temsilcisidir.
 Ölümünü Şebiarus (düğün gecesi) olarak değerlendirmiş ve kutlanmasını istemiştir.
 Hüsamettin Çelebi’nin teşvikiyle binlerce beyitten oluşan “Mesnevi” yi yazar. Eserde kıssadan
hisseyi amaçlar.
 Mevlana bütün eserlerini Farsça yazar.
 2008 yılı, UNESCO tarafından ‘’Mevlana Yılı’’ olarak kabul edilmiştir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi Eserleri:

 Mesnevi: Küçük manzum hikâyelerle dini ve tasavvufi öğütler yer almaktadır. Mesnevi


biçiminde yazılmıştır. 26.000 beyitten oluşur. Tasavvufi hikâyeler vardır
 Divan-ı Kebir: Sanat gücünü ortaya koyan gazel, kaside, müstezat ve rubailerinden oluşur.
40.000 beyit civarındadır.
 Fihi Mafih : “ Ne varsa onda var anlamına var” anlamına gelir. Dini ve tasavvufi sohbetleri
yer almaktadır.
 Mektubat: Devrin ileri gelenlerine nasihat için veya kendisine sorulan sorulara yanıt olarak
yazdığı mektuplar yer almaktadır. 147 mektup vardır eserde.
 Mecalis-i Seba (Yedi meclis): Çeşitli zamanlarda verdiği yedi vaazı yer almaktadır.

SULTAN VELED:

 Mevlana'nın oğludur.

98
 Babasının ölümünden sonra "Mevlevilik Tarikatı”nı kurmuştur.
 Anadolu'da Oğuz lehçesiyle ilk şiirleri yazmıştır

Eserleri: İptidaname, İntihaname, Rubabname(mesnevi) Maarif(nesir)

ŞEYYAT HAMZA (13. YÜZYIL)

 Dini tasavvufi şiirleriyle Ahmet Fakih’ten etkilenmiştir


 En ünlü eseri “Yusuf ile Züleyha”dır.
 Eser Anadolu sahası Türk edebiyatının bilinen ilk “Yusuf ile Züleyha” mesnevisidir.

AHMET FAKİH:

 Hoca Ahmed Fakîh veya Sultan Hoca Fakîh adları ile de tanınan sanatçının yaşamı hakkındaki
bilgilerde belirsizlik vardır.
 Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in öğrencisidir. Ondan fıkıh dersi aldığı için kendisine
“Fakih” denmiştir.
 En önemli eseri Çarhname’dir.

Eserleri

 Çarhname Bu eser dini ve ahlaki öğütler veren bir mesnevidir.


 Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe

14. YÜZYIL

NESİMİ

 Azeri Türkçesiyle söylediği tuyuğlar önemlidir. Tasavvuf düşüncesini işlemiştir.


 Hurufiliği benimsemiştir. (Hurufilik, Kuran’daki harflerden anlam çıkarmaktır.) Düşünceleri
şeriata aykırı görülen şair Halep kadısı tarafından derisi yüzdürülerek öldürülmüştür.
 Alevi şairler arasında “şah-ı şehit” olarak bilinir.
 Tuyuğ nazım biçimini kullanmıştır.
 Türkçe, Farsça divanı vardır.

Eserleri: Cavidanname (Hurufilikle ilgili düzyazıları)

HOCA MESUD

99
 İranlı Firdevsi ve Sadi’den çeviriler yapmıştır.
 İranlı Sadi’den çevirdiği ’’Süheyl ü Nevbahar’’ adlı mesnevisiyle tanınır.
 Dini gazeller yazmış, tasavvufla ilgilenmiştir.

GÜLŞEHRİ:

 Türkçeyi bir sanat dili haline getirmeye çalışmıştır. Asıl adı "Ahmet"tir. Kırşehir'de Mevlevi
tekkesini kurmuştur.
 Feridüttin Attar'ın "Manıku't Tayr (Kuşların Dili)" adlı eserini temiz bir Türkçe ile çevirmiştir.
 “Kuşların konuşması” anlamına gelen “Mantıku’t Tayr” adlı tasavvufi alegorik mesnevisinde Kaf
Dağı’na ulaşmak isteyen kuşların Hz. Süleyman’ın kuşu olan Hüthüt’ün ön¬derliğinde yaptıkları
yolculuğu anlatır.

 Felekname adlı bir mesnevisi de vardır.

AŞIK PAŞA

 Türk dilinin gelişmesi için büyük emekler vermiştir. Arapça ve Farsçaya karşı Türkçeyi
savunmuştur.
 En tanınmış eseri 120.000 beyitlik "Garibname"dir Mesnevi olarak yazılan eserde dini ve
tasavvufi öğütler verir. Aydınlardan Türkçeye gereken önemi vermelerini ister.
 Süleyman Çelebi bu eserden çok etkilenmiştir.

Eserleri: “Garipname” “Fakirname” (mesnevi)

KADI BURHANEDDİN:
 Eretnaoğulları'na vezirlik yapan şair sonradan Sivas'ta sultanlığını ilan etmiştir.
 Şiirlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır.
 Tuyuğlarıyla tanınmıştır.
 Bir "Divan"ı ve "İksi-i Saadet" adlı eseri vardır. Eserlerinde mahlas kullanmamıştır.

AHMEDİ

100
 "Divan" sahibi olan ilk şairdir.

 Oğuz Türkçesinin özellikleri görülür. Eserlerinde sade bir dil kullanmıştır.

Eserleri: Cemşid ü Hurşit (mesnevi, Çin hükümdarının oğlu Cemşid ile Rum imparatorunun kızı
Hurşit arasındaki aşkı anlatır.), İskendername (mesnevi, (Büyük İskender'in maceralarıyla
ilgili),Divan, Esrarname, Tervihü’l Ervah (tıpla ilgili mesnevi), Mirkatü’l Edeb (manzum sözlük).

15. YY VE SONRASI OSMANLICAYLA YAZANLAR

Bu dönemde II. Bayezid "Adli", II. Murat "Muradi", Fatih Sultan Mehmet "Avni" mahlasıyla
şiirler yazmıştır.

ŞEYHİ (1371-1431)

 Devrinde "Şeyh’ül Şuara" olarak bilinir. Göz doktorudur.


 Şeyhlik de yapmış büyük bir mutasavvuftur. Kendisine verilen tımarı almaya giderken tımarın
eski sahipleri onu dövmüştür. Bu durumu "Harname" adlı mesnevisinde hicvetmiştir.
 Harname zayıf eşeklerin ve besili öküzlerin dilinden dönemin sosyal adaletsizliklerini
eleştirdiği için Türk edebiyatının ilk fablı sayılmaktadır.

 En ünlü eseri ise "Husrev ü Şirin"dir.

AHMET PAŞA (15. YÜZYIL)

 Şeyhi ile Necati arasında yetişmiş en ünlü divan şairidir Kendi devrinin "Sultan'uş Şura"sı olarak
bilinir.
Bir divanı vardır.
 İşlediği bir suçtan dolayı kendisini Fatih’e affettirmek için “Kerem Kasidesi” ve “Güneş
Kasidesi” adlı eserleri ile ünlüdür. Fatih için yazmıştır.
 Türk edebiyatında “nazire” yazma geleneğini başlatmıştır.
 Tarih düşürme, Ahmet Paşa ile başlamıştır.
 Vay Gönül murabbası önemlidir.

ALİ ŞİR NEVAİ (15.YÜZYIL)

Anadolu dışındaki (Çağatay) en ünlü divan şairidir.


Din dışı Divan şairidir. Platonik ve romantik bir aşk anlayışı vardır.

101
“Muhakemetü’l Lügateyn” adlı sözlüğünde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırmış Türkçenin
Farsçadan üstün olduğunu savunmuştur.(nazım-nesir)
İlk hamse (beş mesnevi - Hamse Hayretü'l- Ebrâr, Leylâ vü Mecnûn, Sedd-i İskenderî,
Ferhad ü Şîrin, Seb'â-yı Seyyâre.) sahibi divan şairidir.
Ferhat ile Şirin adlı halk hikâyesini mesnevi olarak yazmıştır.
Türk edebiyatının ilk şairler tezkiresi olan “Mecalisü’n Nefais” i yazmıştır.
“Mizanü’l Evzan” adlı eserinde aruz vezni ve musiki ile ilgili teorik bilgiler aktarır.
Dört Türkçe, bir Farsça divanı vardır.

NECATİ BEY (15. YÜZYIL)

 Divan katipliği de yapan bir şairdir.


 Fatih’e “Bahariye” ve “Şitaiye” kasidelerini sunmuştur
 15. yüzyılın gazel ustasıdır.650 civarı gazeli vardır.
 Şiirlerinde Türkçe kavramları, atasözlerini, halk deyim‐ lerini kullanır. Bu özelliğiyle
"Mahallileşme"nin başlatıcısı sayılır.
 Bir divanı vardır.

HAMDULLAH HAMDİ (15. YÜZYIL)

 Akşemseddin’in oğludur.
 Anadolu sahasının ilk hamse sahibi sanatçısıdır.
 “Kıyafetname” türünün ilk manzum örneğini yazmıştır. Eser, insanın fiziki görünümünden
karakter özelliklerini çıkarmaya çalışır.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (15.YÜZYIL)

 Aslında bir din adamıdır. 1409'da Bursa'da yazdığı Vesiletü'n-Necat adlı mesnevisi ile
tanınmıştır.
 Vesiletü'n-Necat : Halk arasında "Mevlid" olarak tanınan bu eser, Hz. Muhammed'in hayatını
destanımsı biçimde anlatarak Hz. Muhammed'in diğer peygamberlerden üstün olduğunu
kanıtlamak amacıyla yazılmıştır. Süleyman Çelebi'nin bilinen başka eseri yoktur.

SİNAN PAŞA (15. Yüzyıl)

 Edebiyatımızda süslü nesrin ilk temsilcisidir.


 Dini, ahlaki ve felsefi konuları ele almıştır.
 Tazarrunâme : Süslü nesrin ilk örneği olarak bilinir. Ayrıca Maarifnâme ve Tezkiretü'l-
Evliya adlı eserleri de vardır.

ÂŞIKPAŞAZADE (15. Yüzyıl)

102
 Şair Ahmed Paşa'nın torunudur.
 Tarih türünde eser vermiştir.
 Sade bir dili vardır.Tevârih-i Âl-i Osmânî ( Osmanlı Tarihi ): Sade nesrin bir örneğidir.
Âşıkpaşazade Tarihi adıyla da bilinir.

MERCİMEK AHMED (15. Yüzyıl)

Kâbusnâme Tercümesi : Sade nesrin bir örneğidir. Farsçadan çevrilmiştir.

16. YÜZYIL

Divan edebiyatının en güçlü şairlerinin yetiştiği


dönem

ZATİ (16. YÜZYIL)

 Baki'nin yetişmesinde emeği olan bir üstattır.


 "Şems‐ü Pervane" adlı mesnevi ile "Edirne Şehrengiz"i vardır.
 Divan edebiyatının en çok şiir yazan şairidir.
 1825 gazeli vardır.
 “Şem ü Pervane” adlı alegorik mesnevisi vardır.
 Peygamberimizin hayatını anlattığı bir de siyeri vardır.

BAĞDATLI RUHİ (16. YÜZYIL)

Divan şiirinde toplumsal eleştirinin ilk temsilcisidir.


Toplumsal konuları işleyen bir şairdir.
Divan'ındaki terkib-i bend'iyle tanınır. Üzerine üç yüzden fazla nazire yazılan bu "terkib-i
bent"e en güzel nazireyi Ziya Paşa yazmıştır.

TAŞLICALI YAHYA (16. YÜZYIL)

 Divan edebiyatında mesnevi çığırının en önemli şairlerindendir. Mesnevilerinde İran etkisinde


kalmamıştır.
 Şiirlerinde yerli renklere, özentisizliğe sade dil ve yalın anlatıma rastlanması, onun divan şiirinin
yerlileşmesine katkısı olduğunu gösterir.
 Hamse sahibidir.
 Kanuni’nin oğlu Şehzade Mustafa’nın boğdurulması üzerine yazdığı mersiyesi ünlüdür.
 Şah u Geda, Gencine-i Raz, Gülşen-i Envar, Yusuf ile Züleyha (mesnevi)

FUZULİ (16.YÜZYIL)

103
 Sadece 16. yüzyılın değil, bütün Divan Edebiyatı'nın en büyük şairi kabul edilir.
 Platonik aşkı işlediği lirik şiirleri ve diğer eserleri bütün Türk ve İslam diyarlarında bilindiği
gibi dünya çapında da üne sahiptir. Bağdat dolaylarında yaşamışi, Kerbela' da bir salgın
hastalık sonucunda ölmüştür
 Şiirlerinde Azeri Türkçesini, Arapçayı ve Farsçayı kullanmıştır.Arapça ve Farsça eserleri de
vardır. Din ve tasavvuf bilimleri kadar ; tıp, matematik, kimya gibi bilimlerde de ilerdedir.
 Tasavvufun etkisiyle, beşeri aşkı ilahı aşka ulaşmak için bir basamak olarak değerlendirmiştir;
bundan dolayı şiirlerini acı çekmenin insanı olgunlaştıracağı düşüncesiyle yazmıştır.
 Sevgiliye kavuşmak istemeyen, ayrılığın getirdiği acıdan hoşlanan bir şairdir. Bu düşüncesini
"Aşk derdiyle hoşem el çek ilacumdan tabip / Kılma derman kim helakim zehri
dermanundadır." beytiyle anlatmıştır.
 Bilimsiz şiiri temelsiz duvara benzeten şairin şiirlerinde dini-tasavvufi birikimi kadar tıp,
kimya, matematik gibi bilimlerdeki birikimi de dikkat çeker.
 Naat örneği olan "Su Kasidesi"yle tanınır.        
 Leyla ile Mecnun mesnevisinde Mecnun'un beşeri aşktan ilahı aşka yükselişini anlatır.
 “Bengü Bade” adlı mesnevisini Şah İsmail’e sunmuştur.
 “Hadikatü’s Süeda” (Kutlu Kişiler Bahçesi) Kerbela olayını anlatan nesir türündeki eseridir.
 “Şikâyetname” adlı hiciv-mektubunu Kanuni’nin nişancısı Celalzade Mustafa Paşa’ya
yazmıştır.

Eserleri: Divan (Türkçe, Arapça ve Farsça), Leyla ile Mecnun (mesnevi), Şikâyetname (Süslü
nesir örneğidir. Kanuni'nin ölümünden sonra kendisine verilmeyen maaşı vesilesiyle rüşvetçiliği,
sosyal aksaklıkları konu edinen bir mektuptur.), Hadikatü's Süeda (Kerbela olayını anlatır) Hadis-i
Erbain Tercümesi (Kırk Hadis), Risale·i Sıhhat ü Maraz (Sağlıkla ilgili), Beng ü Bade,Enisü'l
Kalb, Rind ü Zahit, Sakiname

BAKİ (16.YÜZYIL)

 Divan edebiyatının "Sultanü'ş Şuara"sıdır


 Çok iyi bir eğitim görmüş müderris olmuş ama haya‐ lindeki şeyh‐ül islamlığa ulaşamamıştır.
 Yazdığı her beyti bir kuyumcu titizliğiyle işlemiştir.
 Tasavvufla hiç ilgilenmemiştir.
 Kanunı'nin ölümü üzerine yazdığı  terkib-i bend  biçiminde yazdığı"Kanuni Mersiyesi"önemlidir.
 Mesnevi yazmamıştır.
 Şiirleri, özellikle Şeyhülislam Yahya ve Nedim üzerinde etkili olmuştur.

Eserleri:,Divan,Fezail-i Cihad (Arapçadan tercüme),Fezail-i Mekke (Arapçadan tercüme),Hadis-i


Erbain Tercümesi

LATİFİ:

"Latifi Tezkiresi" önemli eseridir.

104
SEHİ BEY:

Anadolu'daki ilk tezkireyi yazan kişidir. Eserinin adı "Heşt Behişt"tir.

SEYDİ ALİ REİS:

Türk edebiyatındaki ilk gezi yazısı olan "Mir'at‐ül Me‐ malik"i yazmıştır.

17. YÜZYIL
Osmanlı İmparatorluğu'nun gerileme sürecine girdiği, siyasi ve sosyal bakımdan türlü
sorunların yaşandığı 17. yüzyıl bilim, sanat ve edebiyatta çok verimli bir dönemdir. Edebiyatımız da
bu yüzyılda hem nazım, hem de nesirde olgunlaşma dönemine girmiştir.

NEF'Î (1572-1635)

Asıl adı Ömer olan Nef'î Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinde dünyaya geldi
Adı, Ömer; ilk kullandığı mahlası “zararlı, zarara ait” anlamındaki Darrî’dir. Gelibolulu
Mustafa Âlî, Erzurum defterdarlığı sırasında tanıştığı şaire, Nefî (yararlı, faydaya ait)
mahlasını verdi
padişahlara ve döneminin devlet büyüklerine yazdığı kasidelerle, ayrıca hicivleriyle
tanınmıştır.
Nefî övgüleri kadar, hatta daha fazla, yergileriyle şiir çevrelerini meşgul etmeye başladı.
Hicivleri hayatına mal oldu
Övdüklerini idealize ederek gök-lere çıkarır, yerdiklerini yerin dibine geçirir.
Vezir Bayram Paşa’yı hicvettiği için boğdurulur ve cesedi Haliç’ten sulara atılır.
Mesnevisi yoktur.
Siham-ı Kaza’da başta babası olmak üzere geleneğin kabulleri gereğince övülmesi
beklenilen kişileri yermiştir.
Türkçe ve Farsça iki ayrı divanı vardır.

NABİ (17.YÜZYIL)

 ’’Şeyhüs Şuara’’(Şairler Şeyhi) olarak bilinir.


 Urfa’da doğmuştur. Asıl adı Yusuf’tur.
 Divan edebiyatının önemli didaktik şiir yazarıdır.
 Şiirlerinde hikmetli sözler söylemiş, halka hitap etmiş.
 “Nabi Ekolü” olarak da bilinen ’’hikemi (hakimane) şiirin’’ kurucusu ve en güçlü
temsilcisidir.
 Akıcı, pürüzsüz bir üslubu vardır.
 En ünlü eseri oğlu Ebulhayr Mehmet için yazdığı “Hayriyye” adlı didaktik mesnevisidir.
 “Hayrabat” mesnevisinde bir aşk hikâyesinden söz eder.
 “Tuhfetü’l Harameyn”de Hac ziyaretinden söz eder.

105
 Nesirlerinde süslü bir dil kullanan sanatçının ‘Münşeat’ı bulunmaktadır.
 “Hadis’i Erbain Tercümesi” de vardır.
 Surname IV. Mehmet’in şehzadelerinin 1675 yılında Edirne’de yapılan sünnet düğününü
anlatmak için yazılmış bir mesnevidir.
 Zeyl-i Siyer-i Veysî Dinî konulu olup siyer türünde yazılmış bir eserdir. Veysî’nin, Hz.
Muhammed’in doğumundan Bedir Savaşı’na kadar geçirdiği dönemde yaşadığı olayları anlattığı
siyerine Nabî, Mekke’nin alınış bölümünü eklemiştir. Sanatlı bir dille yazılmıştır.
 Münşeat Nabî’ nin yazmış olduğu özel ve resmî mektupları içinde bulunduran mensur eseridir.
Dili, başka münşeatlarda olduğu gibi oldukça sanatlıdır.
 Fetihname-i Kamaniçe Gazavatname türünde yazılmış mensur bir eser olup IV. Mehmet’in
1671’de yaptığı ve sefere Musahip Mustafa Paşa’yla birlikte Nabî’nin de katıldığı Lehistan
(Polonya) Seferini, bu sefer sırasında Kamaniçe Kalesi’nin alınışını anlatır.

NAİLİ (17.YÜZYIL)

 17. yüzyılın gazel ustalarındandır.


 Neşati’yle birlikte “Sebkihindi”nin edebiyatımızdaki öncülerindendir.
 Anlam derinliği, hayal genişliği, dilde yabancı kelime ve tamlama kullanma ustalığı onun bir
özelliğidir.

NEŞATİ (17.YÜZYIL)

 17'nci yüzyılın usta şairi Neşati, büyük ölçüde Nef'î ve Urfî'nin etkisinde kaldı.
 20 sayfalık Şerh-î Müşkilât-ı Urfî adlı eseri hem Farsça'ya olan hakimiyetini hem de Urfî'ye
hayranlığını gösterir.
 Sebkihindi’nin 17. yüzyıldaki en önemli temsilcilerindendir.
 Gazel şairidir. Tasavvuftan da etkilenmiştir.
 ’’Edirne Şehrengizi’’ en önemli eseridir.
 Hilye-i Enbiya adlı eseri önemlidir.

AZMİZADE HALETİ (17.YÜZYIL)

 Divan şiirinde 1000 civarında rubai yazarak geçimini bu türden kazanmıştır.


 Rubai ustasıdır.

NEV'Î ZÂDE ATÂYİ (1583 - 1635)

 En önemli manzum eseri Hamse-i Atâyî'dir.


 Şiirlerinde Atâyî mahlâsını kullandığı için böyle anılmıştır.
 Bu eser beş uzun manzumeden oluşmuştur.
 Birçok önemli divan şairinden övgü almıştır.
 Bunun dışında Heft-hân ve Nefhatü'l-Ezhâr isimli iki manzumesi vardır.

ŞEYHÜLİSLAM YAHYA (1553-1644)

 Baki'nin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır.


 Dili temiz, hayalleri incedir, lirizmde derindir. Divanı vardır.

106
KATİP ÇELEBİ:
Çok önemli bir bilgindir, Avrupalılar ona "Hacı Kalfa" demiştir.

Eserleri:

Keşfü'z Zünun: Batı'da önem verilen bu eser bir bibliyograf‐ yadır. 14.000 kitap hakkında bilgi verilir
bu eserde.
Cihannüma: Önemli bir coğrafya kitabıdır.
Türkçe Fezleke: Osmalı tarihini anlatır.
Arapça Fezleke: Dünyanın yaratılışını anlatır.
Tuhfetü'l Kibar fi Esrari'l Bihar: Osmanlı donanmasını anla‐ tır.
Takvimü't Tevarih: Peygamberler tarihini anlatır.
Mizanü'l Hak fi İhtiyari'l Ahak: Dönemin din bilginlerinin tartıştıkları konularla ilgili düşüncelerini
söyler.

NAİMA:
İlk resmi "Vak'anüvist"tir.
"Naima Tarihi" en önemli eseridir.

PEÇEVİ İBRAHİM:

"Peçevi Tarihi" en önemli eseridir.

DİKKAT!!! Veysi ve Nergisi bu dönemin önemli süslü nesir yazarlarıdır

18. Yüzyıl
18. yüzyılda Mahallileşme (Yerlileşme) akımının edebiyat üzerinde derin etkileri olmuştur.
Divan edebiyatının temsilcileri, Âşık edebiyatından ve halk zevkinden etkilenmiştir. Halk
edebiyatı deyim ve söyleyişleri şiire girmiş, şiir dili kısmen sadeleşmiştir.
Bireysel konu ve temaların dışında özellikle Lâle Devri'nde sosyal yaşayışa ait temalar da
edebiyata yansımaya başlamıştır.
Sefâretnâmeler, nesir (düzyazı) edebiyatımıza yeni bir çeşni getirmiştir.
Âşık edebiyatının gelişmesi, önceki yüzyıldaki kadar parlak olmamıştır.
Edebiyatımız, Batı edebiyatının etkisi altına girmeye başlamıştır.
18. yüzyıl için "Son Klasik Dönem" şeklinde bir adlandırma kullanılmaktadır.
Bu dönem edebiyatı daha çok bir nazire edebiyatı görünümü arz etmektedir. Bu asırda en çok
tanzir edilen şairlerin başında, gazelde Nabi, kasidede ise Nef'i gelmektedir.
Bu dönemde tasavvufi aşk birkaç temsilci dışında pek görülmemiştir.
Müstehcen söyleyişler, argo ve küfürlü sözler bu dönemde önceki asra göre kıyaslanmayacak
kadar artmıştır. Sabit, bu tarzda yönlendirici bir isim olmuştur.
Osmanzade Taib, resmi fermanla "reis-i şairan" (şairlerin reisi) ilan edilmiştir.
Asrın sonunda Sünbülzade Vehbi "sultanu'şşuara" (şairlerin sultanı) seçilmiştir.
Bu dönemde, önceki asra göre kaside ve mesnevi sahasında ciddi bir azalma görülmektedir.
Gazeller ve tarihler ile şarkı, tahmis, murabba, muhammes gibi musammatların sayısında artış
olmuştur.
Nedim ve Galip'ten sonra, kaside sahasının ilk akla gelen ismi Münif'tir. Münif'in dışında
Seyyit Vehbi ve Sünbülzade Vehbi anılması gereken önemli kaside şairleridir.

107
18.Yüzyıl Divan Edebiyatı:

 XVIII. yy. da Divân şiiri İran edebiyatından uzaklaşıp bir parça mahallîleşir.
 İstanbul Türkçesinin büyük şairi Nedim, bütün Divân edebiyatı içinde dahi orijinal sayılır.
 Şeyh Galib ise Sebk-i Hindî'nin en güçlü temsilcisidir.

NEDİM (1680-1730)

 Lale Devri'nin önemli bir şairidir.


 Şarkı nazım biçimini edebiyatımıza kazandırmıştır.
 Mahallileşme akımının en büyük temsilcisidir.
 Divan edebiyatında ilk kez somut bir güzelden söz etmiştir.
 Zevk ve eğlence şairidir.
 Hece ölçüsüyle bir de türkü yazmıştır.
 Patrona halil isyanında damdan dama atlarken araya düşüp ölmüştür.
 "Malumdur benim sühanım mahlas istemez" demiştir.
 Tasavvufu işlememiştir.
 İstanbul’u şiirlerinde yaşatan şairdir. “İstanbul şairi” diye anılır.
 Halk dilinde kullanılan sözcük ve deyimlerle adetleri ustaca kullanır. İstanbul Türkçesini şiir
dili haline getirir.
 Mahallileşme akımını geliştirir.
 Mesnevisi yoktur.

Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan


Mâ-i tesnîm içelim çeşme-i nev-peydâdan
Görelim âb-ı hayât aktığın ejderhâdan
Gidelim serv-i revanim yürü Sa’d-âbâd’a

108
ŞEYH GÂLİP (1757-1799)

 Şeyh Galip, Divan Edebiyatı'nın son büyük şairidir.


 Tasavvufa gönül vermiş. Mevlevi şeyhi olmuştur.
 Şiir dilinde, eskileri taklit etmeyi hoş görmemiş kendine özgü bir üslup yaratmıştır. Bu üslup,
İran'da gelişen "Sebk-i Hindi" akımının etkilerini taşır.
 19. Yüzyılda sembolizm etkisindeki Tanzimat şairleri, bu yüzden Şeyh Galip'i beğenirler.
 Şeyh Galip şiirlerinde halk söyleyişlerine, İstanbul ağzına yer verir.
 Hece vezni ile şiir denemeleri vardır. Bu özellik; onun da mahallileşme akımından yana
olduğunu gösterir. 
 Tasavvuf konu ve temalarının yanında dünyevi aşkı da işlemiştir.
 Divanından başka en önemli eseri Hüsn ü Aşk adlı sembolik mesnevisidir. Hüsn ü Aşk,
edebiyatımızın, Allah aşkını işleyen en güzel örneklerindendir.

19.YÜZYIL
SÜMBÜLZADE VEHBİ (19.YÜZYIL)

 “Lütfiye” adlı mesnevisinde oğluna nasihatlerde bulunur.


 Türkçe-Farsça manzum bir sözlüğü vardır: “Tuhfe-i Vehbi”

ENDERUNLU FAZIL (19.YÜZYIL)

 Mahallileşme akımının 19. yüzyıldaki temsilcisidir.


 Şarkılarıyla tanınır.
 Şiirlerinde İstanbul’un gezinti yerlerini, halkın giyim ve kuşamını, geleneksel özellikleri anlatır.
 Şiirlerinde İstanbul kadınlarının konuşmalarını da yansıtır.
 Birçok şiirini ölümünden önce yakmıştır.
 Hübanname, Zenanname, Çenginame, Defter-i Aşk(mesnevi)

KEÇECİZADE İZZET MOLLA (19.YÜZYIL)

 Mizahi yani güçlüdür. Hece ölçüsüyle türküler yazmıştır. Şiirlerinde mahalli renkleri ve halk
kültürünü de kullanır.
 Mesnevi yazan son divan şairidir.

109
Eserleri: “Mihnet Keşan” (Mesnevi), “Gülşen-i Aşk” (Mesnevi), “Bahar-ı Efkâr” (Divan) ve
“Hazan-ı Asar” (Divan)

LESKOFÇALI GALİP
 
 Namık Kemal'in hayranlığını kazanan şiirleriyle tanınmıştır.
 Şeyh'ül İslam Yahya, Şeyh Galip gibi şairlerin etkisi altında, tasavvuf kavramlarından
güç alan Divan şairlerimizin sonuncularındandır. 

YÜZYILLARA GÖRE DİVAN EDEBİYATI


SANATÇILARI

13.yy Aşık Paşa: Garipname, Fakrname, Vasf-ı Hal,


Hikâye ve Kimya Risalesi
Hoca Dehhani: Divan, Selçuklu Şehnamesi
Kadı Burhaneddin: Divan
Mevlânâ: Mesnevi,Divan-ı Kebir, Fihi Mafih, Ahmedi: Divan, İskendername, Cemşid ü Hurşid
Mektubat, Mecalis-i Seba

Şeyyad Hamza: Yusuf u Züleyha, Dastan-ı Sultan


Ahmet Fakih: Çerhnâme, Kitab ü Evsaf-ı Mahmut
Mesacidi’ş-şerife
14.yy
15.yy
Gülşehri: Mantıku’t-Tayr, Feleknâme, Aruz
Risalesi, Kuduri Tercümesi Şeyhi: Divan, Harname, Hüsrev ü Şirin

110
Katip Çelebi: Keşfü’z-Zünun, Cihannüma
Ahmed Paşa: Divan
Seydi Ali Reis: Miratü’l-Memalik
Naima: Naima Tarihi
Necati: Divan
Peçevi: Peçevi Tarihi

Süleyman Çelebi: Vesiletü’n-Necat (Mevlid),


17.yy

Ali Şir Nevai: Mecalisü’n-Nefais, Muhakemetü’l- Nefi: Divan, Siham-ı Kaza


Lügateyn, Mizanü’l Evzan, Leyla vü Mecnun,
Ferhad ü Şirin Nabi: Divan, Hayriye, Hayrabad, Surname,
Tuhfetü’l-Harameyn
Seyyid Nesimi: Divan Naili: Divan
Şeyhülislam Yahya: Divan, Fetava, Nigaristan,
Şerh-i Feraiz
NESİR
Neşatî: Divan, Kavaid-i Deriye
Sinan Paşa: Tazarruname, Tezkiretü’l Evliya
Mercimek Ahmed: Kâbusname 18.yy

16.yy Nedim: Divan

Fuzuli: Türkçe Divan, Farsça Divan, Arapça Divan, Şeyh Galib: Divan, Hüsn ü Aşk
Sakiname, Hadikatü’s-Süeda, Şikayetname, Leyla Enderunlu Fazıl: Divan, Defter-i Aşk, Hübanname,
ile Mecnun, Beng ü Bade, Rind ü Zahid, Sıhhat ü Zenanname, Çenginame
Maraz, Tercüme-i Hadis-i Erbain, Muamma
Risalesi

Bakî: Divan, Mealimü’l-yakin fi-sireti Seyyidü’l 19. yy


Mürselin, Fazailü’l-Cihad, Fazail-i Mekke
Keçecizade İzzet Molla: Bahar-ı Efkâr, Hazan-ı
Zati: Divan, Edirne Şehrengizi Asar, Gülşen-i Aşk, Mihnet-i Keşan, Layiha,
Devhatü’l-Mehamidmfi Tercümetü’l-Valid
Hayalî: Divan
Enderunlu Vasıf: Divan
Bağdatlı Ruhî: Divan
Leskofçalı Galip: Divan
Yenişehirli Avnî: Divan, Kaside-i Cülus-i Murad-ı
NESİR Hamis, Abname, Ateşgede, Mir’at-ı Cünun

Evliya Çelebi: Seyahatname

111
Edebiyat Akımı / Edebî Akım

Bir sanatçı topluluğunun belli bir sanat anlayışı çerçevesinde oluşturduğu sanat, edebiyat,
estetik ve ortak dünya görüşü çerçevesinde oluşan bir edebiyat hareketidir.

HÜMANİZM:(İnsancılık)

Bütün insanlar kardeş,din,dil,ırk farkı


gözetilmez.Edebiyatta hümanizm “yeniden
doğuş” anlamına gelir.
Klise ve devlet baskısına karşı özgür
düşüncenin tepkisi olarak çıkmıştır.Eski
Yunan ve Latin edebiyatından yola
çıkar.Önce İtalya,sonra
İspanya,Portekiz,Fransa,İngiltere ve
Almanya’da görüldü. ROMANTİZM(Coşumculuk)
Üslûp ve biçime çok önem vermişlerdir.  
Dante:Destan(İlahi Komedya),terze-rima 112 Klasisizme tepkidir.18.yy.ın ikinci yarısında
biçiminde yazılmış.Aristo’ya bağlı. hazırlanmış,19.yy.da bütün Avrupa’ya
Petrarca:Şiir(türküler).Sone,balad,terze-rima. yayılmıştır.1789 Fransız ihtilalinin etkisi
Boccacio:öykü(Dekameron)küçük hikaye vardır.Toplum Kralcılar ile Cumhuriyetçiler
KLASİSİZM:(Kuralcılık)

17.yy.Fransa’da çıktı.”1660 ekolü”.Ortaya çıkışında


rasyonalizm(akılcılık) felsefesi çok etkili oldu.
Uyumlu insan tipini ancak akıl yaratabilir.Akıl ve
sağduyu önemlidir.İnsan değişmeyen,evrensel
yönleriyle ele alınmıştır.Seçkin zümredendirler
kahramanlar.Ahlaki bir amaç vardır.İnsan dışındaki
her şey ihmal edilmiştir.Yazarlar,kişiliklerini
eserlerine yansıtmamışlardır.Üslup süssüz,sade ve
açık ve sağlamdır.Biçim çok önemlidir.Sanat sanat
içindir.En az gelişen tür romandır.
(18.yy.”Aydınlanma çağı”dır.Aklın egemenliği.
Yönetenler(soylular) ile Yönetilenler olarak halk iki
gruba ayrılmıştır.
Racine:trajedi.(andromaque,İphigenie,Phedre)
Corneille:trajedi(Le Cid,Horace,Cinna
Moliere:komedi.(Gülünç Kibarlar,Cimri,Hastalık
Hastası,Zoraki Tabip),Don Juan,,Tartuffe
La Fontaine:fabl.
La bruyere:portre.(karakterler)
Descartes:felsefe yazıları.metod üzerine
konuşmal,metafizik düşünce
Pascal:felsefe,düşünceler,taşra mektupları(Fransız)
Madame de la Fayette:Roman
Fenelon:roman(Telemak),masallar
Daniel Defoe:Robinson Crusoe,Bir Süvarinin Anıları
Boileau(Buvale)Şiir Sanatı,Şair ve
Eleştirmen,Satires(hicivler)
 
  İbrahim Şinasi(tiyatro),
A.Vefik Paşa(tiyatro çevirisi),
Âli Bey(Tiyatro çevirisi)
REALİZM(Gerçekçilik) NATÜRALİZM(DOĞALCILIK
   
Herhangi bir akıma tepki olarak doğmamıştır.1870’li yıllarda
19.yy.ın ikinici yarısında Romantizme tepki olarak realizmin ileri bir aşaması olarak çıkmıştır.Realistlerin gözlem ve
doğdu.Gerçeği olduğu gibi anlatmak temel ilkedir.Bilim anketçiliğine,natüralistler “deney” ilkesini eklemiş,edebiyatı bilimin bir
uygulama alanı olarak görmüşlerdir.Realizm,pozitivist
adamları bu dönemde toplumda büyük değer felsefe;natüralizm “determinizm”(gerekircilik) doğrultusunda
kazandı.August Comte’un oluşturulmuştur.(Determinizm:Doğa olaylarında aynı nedenler,aynı
pozitvzm(olguculuk)felsefesi,edebiyatta realizmin koşullar altında aynı sonuçları verir.)
doğumasına yol açtı.Pozitivizm:Doğadaki olayları Natüralizm,H.Taine’in determinizm,C.Bernard’ın deneysel
uygulama,Darwin’in evrim ve soyaçekim düşüncesinden yaralanılarak
metafizik düşünceler yerine bilimsel gözlem ve deneylerle oluşturulmuştur.Ruh’u önemsememişler,daha çok maddesi(Vücudu)
açıklamaya çalışan,neden-sonuç ilkelerine önem veren üstünde durmuşlardır.
bir felsefe akımıdır. Emile Zola’nın çabalarıyla ortaya çıkmıştır.”Deneysel
Balzac,stendhal gibi sanatçılar bu akımın müjdecisi ve roman”(1880) adlı kitabında açıklamış,bütün romanlarında bu yöntemi
uygulamıştır.Zola’nın 20 ciltlik Rougon-Macquart roman dizisi bir
hazırlayıcısıdır.Gustave Flaubert(Madame Bovary) ile 113 ailenin genetik tarihi niteliğindedir.Toplum için sanat ilkesi vardır.
kesin biçimini aldı.Flaubert,realist akımın kuramcısı Ana ilke şudur:”Sanat,doğanın bir kopyası olmalıdır.”
sayılmaktadır. Yazar oldukça nesneldir.Kişiliğini katmaz.”Tutanakçı”dır.Dil ve
*Gözlem ve araştırma ön plandadır.Anket yoluyla bilgi doğa yalındır.Argoya bolca yer verilir.(sokak dili).Her eserin savunduğu
bir “tez” vardır.Roman,öykü,tiyatro türlerinde gelişmiştir.
toplamışlardır.Gerçekler olduğu gbi yansıtılmış,yazarlar
Goncourt Kardeşler.(Journal),H.Taine:Sanat
EGZİSTANSİYALİZM(VAROLUŞÇULUK)
1927.Alman filozofu Martin Heidegger(Ahlak
Öğütleri).Sonra Fransız romancı Jean Paul Sartre
tarafından edebiyata uygulanmış.Temeli Descartes’in
“Düşünüyorum,o halde varım” görüşüne dayanır.Bu
akıma göre “var oluş”,”öz”den önce gelir;yani kişi önce
dünyaya gelir,var olur,sonra da kendi değerlerini kendisi
yaratarak “öz”ünü ortaya koyar.İnsana yol gösterecek tek
varlık,yine kendisidir.İnsan,özgür olmak zorundadır ve
her eyleminden sorumludur.İnsan,kendi özünü
yaratırken,değişik seçimler yapmak zorunda kalır;bu da
insanı bunalımlara sürükler.
Sanat,politikayla iç içe olmalıdır.,çünkü politika sanatı
yüceltecektir.Yazar,çağının tanığı olmalıdır.Bir bunalım
edebiyatı yaratmış ve değişik düşüncelerle
zenginleştirilmiştir.(II.Dünya Savaşının sonucu)
Jean Paul Sartre:Bulantı,Edebiyat Nedir,Varoluşçuluk,Kirli
Eller,Sinekler
Albert Camus:Yabancı,Veba,Düşüş,Başkaldıran
İnsan,Yanlışlık
Simone de Beauvoir:Kadın Nedir?, Karl
Jaspers:Metafiziğin Yolu
Andre Malraux:İnsanlığın Durumu.;Büyük Yol,Sanat
Psikolojisi
W.Faulkner:Ses ve Öfke,Döşeğimde
Ölürken,Tapınak,Ağustos Işığı
Andre Gide:Dünya Nimetleri,Günlük,
SEMBOLİZM(SİMGECİLİK)
Dar Kapı,Kalpazanlar,Pastoral senfoni
PARNASİZM(Şiirde Gerçekçilik)
 
1880’’li yıllardan sonra Fransa’da.Realist,natüralist görüşlere
Realizmin şiire yansımış biçimidir.Fransa’da özellikle de Parnasizme tepki olarak doğdu .
1860’ta “Çağdaş Parnas” adlı derginin çevresinde
toplanır sanatçılar. 19.yy.’da makineleşme,bilimsel gelişmeler insanı mutlu
etmekten çok insanları büyük bunalımlara iter.Bu
114
Hayalci ve duygucu romantik şiire karşı bir bunalım,Fransızların Almanlara yenilmesiyle daha da
tepkidir. artar.Sanatçılar böyle bir ortamda ruh sarsıntıları
geçirmişler,içlerine kapanmışlardır.Alman filozofu
Şiir,onlara göre çok emek verilen bir Schopenhauer’in,”Dünya bir tasavvurdur,bir hayalden
115
EMPRESYONİZM(İZLENİMCİLİK)
KÜBİZM
Fransa.19.yy.’ın sonu.Dış dünyanın sanatçıda bıraktığı
izlenimleri yansıtmayı amaçlar.Önce resimde,sonra 20.YY.başıI.Empresyonizme tepki olarak doğdu.Resim ve
edebiyatta etkili olur.Öznellik hakimdir.Bu heykelde etkili oldu.Sonra edebiyata yansıdı.
dünya,sanatçılara heyecan ve ruhi dalgalanmalar veren bir
*Dış dünyadaki nesnelerin yalnız görünen değil,görünmeyen
uyarıcıdır.Biçime,uyağa önem vermezler.”Sanat için
taraflarını da göstermeye çalışan bir akımdırYaşam çok
sanat” vardır.Sembolizmin bazı özelliklerini taşıyan bir boyutludur.İyi bir sanatçı,insanın hem dış görünüşünü hem de
akım olarak değerlendirilebilir.En çok resimde etkili düşündüklerini eserine yansıtabilmelidir.Bu da geometrik
olmuştur.Şiir ve tiyatroda gelişmiştir. şekillerle dile getirilir.Kübizmde insan,doğa ve eşya bambaşka
bir açıdan yorumlanır.
Arthur Rimbaud:Cehennemde Bir
Mevsim,İlhamlar(sembolistlik devar Picasso

R.Marie RilkeGenç Bir Şaire Mektuplar,Duiniser Mersiyeleri(Alman) G.Apollinaire:Alkoller,Aşkımın Gölgesi,Sembolist Şiir


Üzerine
Paul Verlaine:Aşıkların Bayramı,Şiir Sanatı,Sözsüz Romanlar

M.Jacop:
Ahmet Muhip Dranas:Şiirler,Fahriye Abla

Cahit Sıtkı Tarancı:Otuz Beş Yaş,Düşten Güzel,Ömrümde Sükut. Bu akıma mensup Türk sanatçı yoktur.

FÜTÜRİZM:(GELECEKÇİLİK)
EKSPRESYONİZM(DIŞAVURUMCULUK) İtalyan şair Marinetti(176-1944)’nin 1909’da Fransa’da
yayımladığı bildirgeyle ortaya çıkar.Yaşamın sürekli ve hızlı
20.yy.başında.İnsanın iç dünyasındaki duyguları anlatmaya(dışa
bir değişim içinde olduğunu,sanatın da bu hıza ayak
vurmaya) önem veren bir akımdır.Almanya’da doğdu.Önce resim
uydurması gerektiğini savunur.Ölçülü,uyaklı şiiri
alanında çıktı.Natüralizme bir tepkidir.Bu akım,sanayi çağının
reddeder.Geleneksel dilbilgisi kurallarını dışlar.Geçmişe ait
anlamsızlaştırdığı yaşama karşı “ruhun isyanı”dır.Öznel gerçekçiliğe
tüm değerlerini yıkmak isterler.Makineleşmeye
ve iç gözleme çok önem vermişlerdir.
hayranlık,hız,ataklık,gemilere,trenlere,uçaklara övgü,savaşın
O’Neil:(tiyatro) güzelliği temaları vardır..I.Dünya Savaşından sonra yerini
Dadaizme bırakmıştır.(Mayakokovski,Nazım Hikmet)
Franz Kafka:Şato

T.S Eliot:Katedralde Cinayet(roman),Aile Toplantısı(oyun)

J.Joyce: Bir Delikanlının Sanatçı Olarak Portresi,Dublinliler,Ulysses,

SÜRREALİZM(GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)

1924.Fransız şair ve akıl hastalıkları doktoru Andre Breton


DADAİZM:(KURALSIZLIK) ilkelerini koymuştur.Dadaizmin akla,mantığa ve yerleşik
kurallara isyan görüşünden hareket eden;bilinçaltının karmaşık
1916’da Romen asıllı İtalyan şair Tristan Tzara ortaya dünyasını sanata aktarmayı amaçlayan bir akımdır.Freud’dun
attı.Her türlü geleneğe karşı çıkar.Bireyi aklın tutsaklığından “psikanaliz kuramı”ndan etkilenmiştir.
ve akla dayalı düzenden kurtarmak;sanatta her türlü geleneği
yıkmak,sözcükleri bilinen anlamları dışında kullanmak;yerleşik Sürrealist şiire göre,muhakeme,irade;zevk gibi bilinçli çabala
dil ve estetik kurallarını kaldırmak;akıldışılığı,kuralsızlığı ve sürrealist eserin doğuşuna engeldir.Onlar gerçek sanat
sürekli değişmeyi savunmak bu akımda amaçtır.(Francis eserinin,bilinçdışı,bir anda,otomatik biçimde doğabileceğine
Picabia)Kendilerine bile karşıdır.(sanatta anarşizm) inanırlar.

Türk sanatçı yoktur. *Noktalama işaretlerine karşı çıkmışlardır.Müzik


dışında,hemen bütün sanat dallarında etkili olan bu
akım,II.Dünya Savaşından sonra yerini
Egzistansiyalizm(varoluşculuk)e bırakmıştır.

Türk edebiyatında Garip topluluğunun bazı sanatçıları ile


İkinci Yeni topluluğun bazı şairleri bu akımdan etkilenmişlerdir
116
Andre Breton:Ak Saçlı Tabanca,Dindarlık Tepesi,Eriyen Balık

Paul Eluard:Açık Kitap,Çifte Karanlık,Ölmeden Ölmek,Politik


Şiirler
117
YÜZYIL SANATÇI ANAHTAR KELİME ESERLERİ

13. YY HOCA DEHHANİ İLK DİN DIŞI SELÇUK ŞAHNAMESİ

SEVGİ VE HOŞGÖRÜ ÇAĞRISI İLE MESNEVİ, DİBAN – I KEBİR,


13. YY. MEVLANA TÜM İNSANLARA KUCAK AÇMIŞ, MEKYUBAT, MECALİS – İ SEBA, FİH-
MUTASAVVIF, DÜŞÜNÜR VE ŞAİRDİR. İ MAFİH
İBTİDANAME(FARSÇA),
MEVLA’ NIN OĞLU. MEVLEVİĞİ
13. YY. SULTAN VELED İNTİHANAME(FARSÇA),
SİSTEMLEŞTİRENDİR.
REBABNAME (FARSÇA), MAARİF
MEVLANA’NIN BABASINDAN FIKIH
ÇARHNAME, KİTAB-I EVSAF-I
13.YY. AHMET FAKİF DERSLERİ ALDIĞI İÇİN “FAKİH”
MESACİDİ’Ş-ŞERİFE
OLARAK ANILMIŞTIR.
GEZGİN BİR DERVİŞ OLARAK
ŞEYYAD ANADOLU’YU DOLAŞMIŞTIR. YUSUF U ZÜLEYHA, DASTAN-I
13.YY.
HAMZA ŞİİRLERİNDE HEM ARUZ HEM SULTAN MAHMUD
HECEYİ KULLANMIŞTIR.
İSKENDERNAME, CEMŞİD Ü
TIP, ASTRONOMİ, GEOMETRİ, RESİM,
14.YY. AHMEDÎ HURŞİT, TERVİHU’L ERVAH,
HATTATLIKLA DA İLGİLENMİŞTİR.
MİRKATÜ’L EDEB

MANTIKUT TAYR (GÜLŞENNAME )


FELEK-NAME
14.YY. GÜLŞEHRİ KIRŞEHİR, MEVLEVİLİK
ARUZ RİSALESİ
KERAMET-İ AHİ EVRAN

118
ESERLERİNİ SADE BİR TÜRKÇEYLE
YAZMIŞ VE TÜRKÇENİN EDEBİYAT GARİPNAME, FAKRNAME,KİMYA
14.YY. AŞIK PAŞA
DİLİ OLMASINDA ÖNEMLİ RİSALESİ
KATKILARI OLMUŞTUR.

KADI DEVLET ADAMI, ŞİİRLERİNDE AZERİ


14.YY. TÜRKÇESİNİ KULLANMIŞ, GAZEL VE DİVAN, TERCİHÜ’T TAVZİH
BURHANEDDİN TUYUĞLARIYLA ÜN KAZANMIŞTIR.

SÜHEYL Ü NEVBAHAR,
14.YY. HOCA MESUD TÜRKÇEYİ İYİ KULLANDIĞI BİLİNİR.
FERHENGNAME-İ SADİ

(HAZÂ’İNÜ’L-ME’ÂN’İ),
MECÂLİSÜ’N- NEFÂİS,
MUHAKEMETÜ’L- LUGATEYN,
MİZANÜ’L- EVZÂN (HAMSE:
ÇAĞATAY ŞAİİRİ, İLK TEZKİRE, İLK HAYRETÜ’L- EBRAR
15.YY. ALİ ŞİR NEVAÎ
HAMSE LEYLÂ İLE MECNÛN
FERHÂD İLE ŞİRİN
SEBA-Yİ SEYYÂRE
SEDD-İ İSKENDERİ
LİSÂNÜ’T- TAYR)

HARNAME,
15.YY. ŞEYHİ İLK FABL
HÜSREV Ü ŞİRİN

SÜLEYMAN
15.YY. İLK MEVLİT VESİLETÜ’N NECAT
ÇELEBİ,

DÖNEMİNDE “SULTANU’Ş-ŞUARA” OLARAK


AHMET ANILMIŞTIR. KEREM KASİDESİ , GÜNEŞ
15. YY. KASİDESİ, AB KASİDESİ, BENEFŞE
PAŞA *FATİH TARAFINDAN İDAMA MAHKUM KASİDESİ
EDİLMİŞ

NECATİ
15. YY. MAHALİLEŞME
BEY

DÖNEMİNDE “SULTANU’Ş-ŞUARA” OLARAK


AHMET ANILMIŞTIR. KEREM KASİDESİ , GÜNEŞ
15. YY. KASİDESİ, AB KASİDESİ, BENEFŞE
PAŞA FATİH TARAFINDAN İDAMA MAHKUM KASİDESİ
EDİLMİŞ

NECATİ
15. YY. MAHALİLEŞME
BEY

119
TÜRKÇE VE FARSÇA DİVAN, LEYLA
VÜ MECNUN, HEFT-CAM
PLATONİK AŞIK . İLİMSİZ ŞİİR, TEMELSİZ /SAKİNAME, ENİSÜL KALP, SIHAT U
16.YY. FUZULİ
DUVARA BENZER. MARAZ. BENG Ü BADE, HADİKATÜS
SÜEDA, RİND Ü ZAHİD,
ŞİKAYETNAME
RİNDANE GAZEL, İÇKİ, EĞLENCE, SULTANU’Ş FEZAİL-İ MEKKE VE FEZA’İLÜ’L
16. YY. BAKİ
ŞUARA CİHAD, KANUNİ MERSİYESİ
BAĞDATLI DÜŞÜNCE VE TOPLUMSAL KONULU ŞİİRLER
16. YY. TERKB – İ BEND
RUHİ YAZMIŞTIR. HİCİVLERİYLE ÜNLÜDÜR.
AYAKKABICI DÜKKANI OLARAK AÇTIĞI
YERDE REMİLCİLİK YAPMIŞTIR. DAHA
SONRA PARA KARŞILIĞI ŞİİR YAZMAYA ŞEM Ü PERVANE, AHMED Ü
16.YY. ZATİ
BAŞLAMIŞ VE BURASI BAKİ’NİN DE GELDİĞİ, MAHMUD: MESNEVİDİR.
GENÇ ŞAİRLERİN YETİŞTİĞİ BİR EDEBİ OKUL
HALİNE GELMİŞTİR.
17.YY NEF'Î KASİDE VE HİCİV USTASI SİHAM - KAZA
HAYRİYE, HAYRABAT, TUHFETÜ'L
17.YY NÂBÎ HAKİMANE ( HİKEMİ ) GAZEL, DİDAKTİK
HARAMEYN, MÜNŞEAT
17.YY NÂİLÎ SEBK- İ HİNDİ
17.YY NEŞATİ SEBK- İ HİNDİ
18. ŞARKI, LALE DEVRİ, ZEVK ve EĞLENCE,
NEDİM
YÜZYIL MAHALLİLEŞME
18. ŞEYH
SEBK- İ HİNDİ HÜSN Ü AŞK
YÜZYIL GALİP

120

You might also like