Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 25

‘Engellilik Bağlamında Dini Yaklaşım,

Dini Başaçıkma ve Din Eğitimi’

18-20 KASIM 2016

www.engellilervedin.org
Bağcılar Belediye Başkanlığı
Adına Sahibi Lokman ÇAĞIRICI
Belediye Başkanı

Yayın Kurulu Mehmet ŞİRİN


Ekrem KIZILTAŞ

Genel Yayın Yönetmeni Cengiz PACCİ

Proje Genel Koordinatörü Hasan Feyzi GİRAY

Editör Prof. Dr. Abdülkerim BAHADIR-Necmettin Erbakan Üniversitesi

Redaksiyon Ayşe Dudu SARI

Görsel Tasarım Tasarım AJANSI


Kapak ve İç Tasarım Hüseyin ÖZKAN

Bilişim ve Sosyal Medya İsmail Hakkı TAYFUR

Prodüksiyon -Yapım Mehmet Emin GİRAY

Baskı Tarihi-Matbaa 25 Aralık 2016


Yeditepe Ofset Yayıncılık Reklamcılık ve
Ambalaj Ticaret Limited Şirketi Litros Yolu
2.Matbaacılar Sitesi C blok 2 BC 234010
Topkapı – Zeytinburnu / İSTANBUL Tel.:(0212) 544 27 01

Kültür Bak. Sertifika No 27776

ISBN 978-605-9883-55-9

Yönetim Merkezi Tanıtım Sokağı Proje Merkezi
www.tanitimsokagi.com
Tel 0212 659 44 71

İletişim 0212 410 76-77
BILMER 444 00 92
Web www.bagcilar.bel.tr
Facebook-twitter.com/bagcilar.bld

Bu eserin hakları, anlaşmalı olarak Bağ-


cılar Belediyesine aittir. Yazılı izin ol-
maksızın hangi dilde ve ortamda olursa
olsun materyalin tamamının ve ya bir
kısmının çoğaltılması ve elektronik or-
tamlarda yayınlanması yasaktır. Kaynak
göstererek alıntı yapılabilir. alıntı
KURAN VE HADİSLERDE ENGELLİLİK:
SOSYOLOJİK BİR ANALİZ
Yrd. Doç. Dr. Arif Korkmaz
NEÜ. İlahiyat Fakültesi,
arifkorkmaz1976@hotmail.com

Özet
İslam dünyasında modern dönemde gündeme gelen örneğin kadın hakları,
çocuk hakları, işçi hakları, hayvan hakları… gibi her yeni haklar hareketinden
sonra, dini çevreler öncelikle ayet ve hadisleri tarayarak bu konuya İslam dini-
nin verdiği önemi ispat etme gayreti içine girmektedirler. Bu çabaların bir sonu-
cu olarak, örneğin, İslam’ın kadına, çocuklara, işçilere, hayvanlara… ne kadar

BEŞİNCİ OTURUM
çok önem verdiği adeta yeniden keşfedilmekte ve Kuran bir kadın, çocuk, işçi,
hayvan… hakları kitabına, Hz. Peygamber de (s.a.v.) bir feministe ya da hay-
van hakları savunucusu veya çevreci aktiviste dönüşüvermektedir. Bu oldukça
iyi niyetli çabalar bir yönüyle anlaşılabilir olmakla beraber; söz konusu yaklaşım
tarzı, aslına bakılırsa, oldukça “anakronik” bir bakış açısının izlerini taşımakta-
dır. Şöyle ki, modern dönemde klasik dönemlerden oldukça farklı içerik ve bağ-
lamlarda yepyeni bir şekilde ortaya çıkan pek çok yeni konu, aslında, Kuran’ın
indiği, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yaşadığı, İslam’ın ortaya çıkmaya başladığı ilk
yer ve dönemde ne Kuran’ın ne de Peygamberimizin öncelikli ana gündem mad-
deleri arasında değildir. Bunu görebilmek için, örneğin, “Kuran’ın ana konula-
rı” başlıklı metinlere bakmak bile yeterlidir. Bu bağlamda, İslam ve engellilik
(ya da engelliler) konusu ayet ve hadisler çerçevesinde ele alınırken konu keskin
bir “anakronizm”den kaynaklanan söz konusu hataya düşmeden analiz edilmeli;
ayet ve hadisler nüzul ve vürud döneminin tarihsel bağlamından kopuk üniteler

463
olarak değil o dönemin sosyo–kültürel konteksi de göz önünde bulundurularak
çözümlenmelidir. Bu çerçevede, bu bildiriyi konuyla ilgili pek çok tefsir ve hadis
çalışmasından farklılaştıran nokta bu “sosyolojik yöntem”idir. Bu bağlamda bu
bildiri, engellilikle ilgili ayet ve hadisleri sosyolojik bir bakış açısıyla analiz etme
örneklerine yer vermeye çalışacaktır.

Anahtar kavramlar: Kuran, hadis, engellilik, sosyolojik bakış açısı

GİRİŞ
Kur’an’daki görme, işitme ve ortopedik gibi bedensel engellilik ile zihinsel
engelliliğe ilişkin ayetlerin büyük bir kısmının, müşrikler ve kâfirler ile münafık-
lar hakkında mecazi kullanım olduğu görülmektedir. Az sayıda yer alan hakiki
anlamdaki engellilikle ilgili ayetler ise, benzetme, dini görevlerde ruhsat bildirme,
tedavi etme veya değer verme bağlamında kullanılmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’a
göre bir eksiklik ya da kusur anlamında engelliliğin, insanın fizyolojisiyle ilgili
değil, daha çok manevi ve kalbi yönüyle alakalı olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Yani asıl engellilik, kişinin ‘insan olma’ hasebiyle doğuştan sahip olduğu saygın-
lığını ve safiyetini koruyamamasıdır (Acar, 2013: 134, 135). Kuran’ın gözleri gö-
ren bazı insanların gerçeği göremeyeceği (örn. 22/461) ve gözleri görmeyen bazı
kimselerin gerçeği görebileceğine (örn. 80/1–12) vurgu yapmasının nedeni de
budur. Seleme oğullarının lideri cimriliğiyle ve münafıklığıyla meşhur olan Ced
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

b. Kays iken, Allah Resulü’nün “Cimrilikten daha büyük bir hastalık mı var?”
buyurarak reisliğe, yürümede bile zorluk çeken Amr b. Cemuh’un daha layık ol-
duğunu ifade etmesi ve hatta ama olan bir zattan “basir = iyi gören” şeklinde söz
etmesi de (Acar, 2013: 138, 139, 160, 161) yine aynı bakış açısının ürünüdür.

1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
“Engelli” bireyler için Türkçede, önce “sakat” ve “özürlü” kavramları kulla-
nılmış olmasına rağmen günümüzde daha çok “engelli” kavramı tercih edilir ol-
muştur. Öte yandan, son zamanlarda engelliler için “özel ihtiyaç sahipleri” (Akay,

1
Bu metinde Kuran ayetleri bu şekilde gösterilecektir: eğik çizgiden önceki rakam sure, sonraki
rakam ayet numarasını göstermektedir.

464
2010: 9, 10) kavramının da yaygınlaşmaya başladığı düşünüldüğünde, engellilik-
le ilgili kavramsal evrimin “sakat”–“özürlü”–“engelli”–“özel” şeklinde bir gelişim
seyri gösterdiği söylenebilir. Bu gelişim süreci içinde, engelli bireyleri ifade etmek
için kullanılan kavramların (örneğin “sakat” teriminde olduğu gibi) küçültücü,
rahatsız edici bir düzeyden (“engelli” teriminde gözlendiği gibi) giderek daha ob-
jektif, nötr hatta (“özel” kavramına yansıdığı üzere) değer verici, onurlandırıcı bir
şekle evrildiği görülmektedir. Bu kavram kümesi içinde yer alan “özür” kelime-
sinin Kuran’da da geçtiği görülmektedir. Ancak Kuran’da türevleriyle beraber 12
kez geçen “özür” kavramı bu kullanımların tümünde özür dilemek, özür/mazeret
beyan etmek, özür, mazeret… gibi anlamlara gelmekte olup(bk. M. Fuad Ab-
dülbaki, 1990: 455, 456); bu kavramın tebliğin konusunu teşkil eden engellilik
olgusuyla ilişkili olmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, modern Arapçada engelliler için kullanılan “muavvak” (‫) ُم َع َّوق‬
kelimesi ile aynı kökten gelen bir kelime Kur’an’da çoğul formunda ( َ‫)ال ُم َع ِّو ٖقين‬ ْ
bir ayette geçmekte; ancak “insanların savaşa gitmesini engelleyenler” anlamına
2

gelmektedir (el–Mahalli ve es–Süyuti, 1407: 420; es–Sabuni, 1981: 510, 516).


Bu verilere rağmen, Kuran’da “engelli” anlamına gelen bir kelimenin kullanılma-
dığını söylemek (Tezcan, 2006: 18; Akay, 2010: 11) erken verilmiş bir karar gibi
görünmektedir. Şöyle ki, Hz. Peygamber bir gün Zeyd’i çağırarak “Müminlerden
oturanlarla Allah yolunda cihat edenler bir olmaz.” ayetini yazdırdı; ayet ilkin bu
şekilde nazil olmuştu. Ancak İbn Ümmu Mektum “Ey Allah’ın Rasulü! Güç ye-
tirebilseydim muhakkak cihat ederdim; ancak ben amayım.” diye şikayet edince

BEŞİNCİ OTURUM
َّ ‫ ) َغ ْي ُر اُولِى ال‬kısmı nazil oldu ve ayet “Müminlerden
“özür sahipleri hariç” (‫ض َر ِر‬
özür sahipleri hariç oturanlarla, Allah yolunda cihat edenler bir olmaz” şekline
dönüştü.3 Ayette geçen “özür sahipleri hariç” (‫ض َر ِر‬ َّ ‫ ) َغ ْي ُر اُولِى ال‬ibaresi görme en-
gelli bir sahabinin şikayeti üzerine indirildiğine göre, Kuran’ın özürlü yani “en-
gelli” için “ülü’z–zarar” ve dolayısıyla özür yani “engel” için “zarar”
2
“Allah içinizden (savaştan) alıkoyanları ve kardeşlerine: “Bize gelin!” diyenleri biliyor. Onlar savaşa
pek az gelirler” (33/18).
3
Buhari, Tefsir, 4/18; Cihad, 31; Fezailü’l–Kuran, 4; Müslim, İmare, 40; Müsned, IV, 282,
284, 290, 299, 300, 301, V, 184; Tirmizi, Tefsir, 5/17–19. Biri dışında bu rivayetlerin tü-
münde ayetin ilk baştaِ‫يل ٰ ّللا‬ ِ ‫ َل يَ ْست َِوى ْالقَا ِع ُدونَ ِمنَ ْال ُم ْؤ ِم ٖنينَ َو ْال ُم َجا ِه ُدونَ ٖفى َس ٖب‬şeklinde nazil olduğu ve
İbn Ümmü Mektum’un şikayeti üzerine‫ض َر ِر َو ْال ُم َجا ِه ُدونَ ٖفى‬ َّ ‫َل يَ ْست َِوى ْالقَا ِع ُدونَ ِمنَ ْال ُم ْؤ ِم ٖنينَ َغ ْي ُر اُولِى ال‬
ّ ٰ ‫يل‬
ِ‫للا‬ ‫ب‬
ِ ٖ ‫س‬
َ şekline dönüştüğü belirtilir. Ancak Buhari, Fezailü’l–Kuran, 4’teki rivayette ‫َغ ْي ُر اُولِى‬
َّ ‫ ال‬ifadesinin mushaftaki gibi ayetin ortasında değil sonunda yer aldığı yani sonradan
‫ض َر ِر‬
nazil olan “özür sahipleri hariç” kısmının, ayetin ilk şeklinin sonuna eklendiği görülmek-
tedir: ‫ض َر ِر‬ ٰ ‫ل ي ْستَوى ْالقَاع ُدونَ منَ ْالم ْؤمنينَ و ْالمجاه ُدونَ فى سبيل‬.َ
َّ ‫اللّ ِه َغ ْي ُر اُولِى ال‬ ِ َٖ ٖ ِ َ ُ َ ِٖ ُ ِ ِ ِ َ

465
(‫ض َرر‬ َ ) terimini kullandığı söylenebilir. Yukarıda kısaca özetlediğimiz sebeb–i
nüzul rivayetinin değişik versiyonlarında İbn Ümmü Mektum’un özrünü yani
amalığını belirtmek için “ama” (‫ ;اعمي‬kör), “zarir” (‫ ;ضرير‬özürlü, kör), zariru’l–
basar (‫ ;البصرضرير‬görme özürlü) ve “zarare” (‫ ;ضرارة‬özür, körlük) kelimeleri kul-
lanılmıştır. Hadislerdeki bu kullanımlar ve Kuran’daki “özür sahipleri hariç” (ُ‫َغ ْير‬
َّ ‫ )اُولِى ال‬ifadesi bir arada değerlendirildiğinde Kuran’ın engel(lilik) için seçtiği
‫ض َر ِر‬
kavramın “zarar” (‫ض َرر‬ َ ) kelimesi olduğu tezi biraz daha güçlenmektedir. Nite-
kim Kuran’da bu kelime (zarar) türevleriyle birlikte toplam 74 kez geçmektedir:

Tablo 1: Kuran’da “Zarar”


Mekki Medeni Top.
Arapça Türkçe
n % % n n
‫ضا َّر‬
َ -َّ‫ضر‬
َ Zarar vermek 7 31,8 68,2 15 22
‫اِضْ طَ َّر‬ Zorlamak, mecbur kılmak 4 57,1 42,9 3 7
‫ض ّر‬
ُ -ّ‫ضر‬
َ Zarar, ziyan, kayıp 25 86,2 13,8 4 29
‫ض َرر‬
َ Zarar, kayıp, özür 0 0,0 100,0 1 1
َ‫ضا ٖ ّرين‬
َ -ّ‫ضار‬
َ Zararlı(lar) 0 0,0 100,0 2 2
‫ضرَّاء‬
َ Darlık, sıkıntı 6 66,7 33,3 3 9
‫ض َرار‬
ِ Zarar verme 0 0,0 100,0 2 2
‫ضا ّر‬
َ ‫ُم‬
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

Zarar veren 0 0,0 100,0 1 1


‫ُمضْ طَ ّر‬ Zorda kalan, isteyen, ihtiyacı olan 1 100,0 0,0 0 1
Toplam 43 58,1 41,9 31 74

Tablo 1’de yer alan “darr” (ّ‫ضر‬ َ ) ve “darrâ” (‫ضرَّاء‬


َ ) kelimeleri bedensel ve zi-
hinsel her türlü hastalığı, maddi vemanevi açıdan zarar veren her şeyi, noksan-
lık, şiddet, darlık ve sıkıntıyı ifade eder. “Durr” (ّ‫ضر‬ ُ ), insanın zihni, bedeni ve
organlarında meydana gelen her türlü hastalık ve engellilik demektir. “Muzdar”
(ّ‫) ُمضْ طَر‬, zihinsel ve bedensel, maddi ve manevi, ekonomik ve benzeri her türlü
sıkıntı, hastalık, engellilik ve musibet anlamına gelir. Bu çerçevede, “ülü’z–zarar”
tamlamasının, körlük, sağırlık, dilsizlik, topallık, bunaklık, felçlilik,
yaşlılık, delilik gibi zihinsel ve bedensel bütün hastalık ve engellilikleri ifade etti-
ğini söylemek yanlış olmayacaktır (Tezcan, 2006: 18, 19).Öte yandan, Kuran’da

466
örneğin 9/91 gibi bazı ayetlerde geçen “zayıflar” ve “hastalar” gibi kavramların
anlam sahası içinde engellilerin de yer aldığı görülmektedir (el–Mahalli ve es–Sü-
yuti, 1407: 201).
Sözlükte “zarar”, “darr” ve “durr” kökleri ile ilişkilendirilir. Masdar olan “darr”
kelimesine doğrudan mana vermek yerine “yarar” anlamındaki nef ’ ile karşıt an-
lam ilişkisine atıfla yetinilir ve bu çerçevede açıklamalar yapılır. Bu karşıt anlam
ilişkisi, yukarıda geçen iki kelimenin mimli masdarları olan mazarrat ile menfaat
ve ism-i failleri olan dârr ile nâfi’ arasında da görülür. Dârr ile nâfi’ esmâ-i hüsna
arasında da yer alır. “Durr” kelimesi maruz kalınan zararın mahiyetini ve türünü
gösterecek şekilde belâ, hastalık, fakirlik, darlık, tehlike gibi insanı derinden et-
kileyen sıkıntılı durumları, kişinin bütün benliğini saran ve onun varlığını tehdit
eden mücbir sebebe maruz kalma halini ifade eder. “Darr” lafzında zarar verme,
“durr” lafzında zarar görme yönü baskındır.4 Zarar ile aynı kökten türeyen “za-
ruret” ve “ıztırar” kişinin maruz kaldığı ağır zarar ve tehlike durumudur. Pek
çok ayet ve hadiste geçen zarar kelimesinin kök ve türevleri sözlükteki bu anlam
çerçevesinde kullanılmış, ayrıca davranışların Allah katındaki değerine ve manevi
kazanıma işaret için yine “nef ’-zarar kelimeleri ve türevlerine yer verilmiştir.
Kişinin maddi-manevi varlığının uğradığı kayıp ve bu sebeple maruz kalınan
mağduriyet zararın özünü teşkil eder. İslam dininin bu konudaki genel ilkesini,
“İslam’da zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur” anlamındaki
“lâ darare velâ dırâre” hadisi özetler (el-Muvatta, “Akzıye”, 31; Müsned, I, 313;
İbn Mace, “Ahkam”, 17) ve bu hadis pek çok fıkhî ahkâmın dayanağını teşkil

BEŞİNCİ OTURUM
eder. Literatürde zarar yerine bazen mazarrat ve eş anlamlısı mefsedet kelimeleri
de kullanılmış, aralarında karşıt anlam ilişkisi bulunan mazarratla menfaat kav-
ramları “def–i mefâsid ve celb–i menafi” diye tanımlanan ve fıkıh usulünün temel
kavramlarından birini teşkil eden maslahat prensibinin içeriğini oluşturmuştur
(Aybakan, 2013: 130, 131). Bu açıklamalar çerçevesinde, Kuran’da engel(lilik)
için “zarar” kelimesinin kullanılmış olmasının nedeni, engelin kişiye zarar ver-
mesi veya kişinin engelden zarar görmesi olabilir. Sonuç itibariyle, “zarar” keli-
mesinin kök ve türevleri kişinin uğradığı maddi veya manevi kayıpları, hastalık,
tehlike, ihtiyaç gibi olumsuzlukları anlatmaktadır. O halde, son tahlilde, engelli-
liğin Kuran’da olumlu olmaktan çok olumsuz bir olgu olarak değerlendirildiğini

4
27/62’de, kötülük anlamına gelen “su” kelimesi ile Kuran’da engellilik için kullanılmış olan zarar
kelimesinin köklerinden “durr” kelimesinin eş anlamlı olarak kullanılmış olması, “zarar” ile irtibat-
landırılan engelliliğin “kötülük” kavramıyla da ilişkilendirildiği izlenimi uyandırmaktadır.

467
söylemek yanlış olmasa gerektir. Bu bağlamda, Yahya bin Amr el–Endülüsi’nin
özürlüler için ”ehlü’l–bela” kavramını kullanmış olması dikkat çekicidir (Bektaş,
2006: 3).
Bir hadis–i şerife göre, “Allah, Hz. Adem’i yarattığında, Adem’in sırtını sıvaz-
ladı. Hz. Adem’in sırtından kıyamet gününe kadar olacak tüm zürriyeti ortaya
çıktı. Yüce Allah onları Adem’e arz etti. Hz. Adem de onların kimini kuvvetli
kimini zayıf kimini zengin kimini fakir ve kimini de engelli gördü. Bunun üze-
rine “Ey Rabbim! Hepsini eşit yapsan” dedi. Yüce Allah, “Bana şükür edilmesini
irade ettim”buyurdu”. Bir başka rivayet ise şöyledir: “Sonra onları Adem’e arz
etti ve “Ey Adem, bunlar senin zürriyetindir”, buyurdu. Öyle ki onların içinde
cüzamlı, alacalı, ama ve çeşitli hastalıklara müptelaolanlar vardı. Adem, “Ey Rab-
bim! Niçin zürriyetime bunları yaptın?” dedi. Yüce Allah, “Verdiğim nimetlere
şükür edilsin diye” buyurdu” (Akay, 2010: 13). Mevsıli’nin Müsned’inde geçen
bu rivayetler sahih ise, Allah’ın engellileri yaratma nedeni, engelsizlerin, bu en-
gellilerin durumuna bakarak onlardan ibret alıp kendi hallerine şükretmelerini
sağlamaktır.

2. ENGELLİLİKLE İLGİLİ KURANİ KAVRAMLAR ÜZERİNE BİR


İÇERİK ANALİZİ
Kuran’da körlük, sağırlık, dilsizlik ve topallık gibi bazı bedensel engellilik tür-
leri ve zihinsel engellilik ile ilgili bazı kavramlar vardır. Kuran’da körlükle ilgili
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

toplam 41 kelime, sağırlık+dilsizlik+topallıkla ilgili toplam 23 kelime ve zihinsel


engellilikle ilgili toplam 17 kelime5 olduğu tespit edilmiştir:

5
Sefihlikle ilgili kelime grubu da (‫ َسفَه‬/‫ َسفَاهَة‬/‫ َس ٖفيه‬/‫ ) ُسفَهَاء‬bu sınıfa dahil edilirse zihinsel engellilikle
ilgili kelimelerin sayısı 27’ye çıkar.

468
Tablo 2: Körlükle İlgili Kur’an-i Kavramlar
Mekki Medeni Top.
Arapça Türkçe
n % % n n
Kör olmak, körleşmek,
‫َع ِم َى‬ 2 33,3 66,7 4 6
görememek
‫اَ ْعمٰ ى‬ Kör etmek 0 0,0 100,0 1 1
Kör etmek, anlaşılmaz hale
‫َع َّمى‬ 1 100,0 0,0 0 1
getirmek
‫َع ًمى‬ Körlük 2 100,0 0,0 0 2
‫ ُع ْميَان‬-‫ ُع ْمی‬-‫اَ ْعمٰ ى‬ Kör(ler) 15 71,4 28,6 6 21
‫َع ُمون‬ Körler 2 100,0 0,0 0 2
Toplam 22 66,7 33,3 11 33
‫اَ ْك َمه‬ Kör, ama 0 0,0 100,0 2 2
ْ ‫ا ْبيَض‬
ُ‫َّت َع ْينَاه‬ Gözlere ak düşmek 1 100,0 0,0 0 1
‫ِغشَا َوة‬ (Gözdeki) örtü, perde 1 50,0 50,0 1 2
‫ِغطَاء‬ (Gözdeki) örtü, perde 1 50,0 50,0 1 2
Bulanık görmek, gece körü
‫َعشَا‬ 1 100,0 0,0 0 1
olmak
Genel Toplam 26 63,4 36,6 15 41

Kuran’da bedensel engellilikle ilgili kelimeler arasında en çok körlükle ilgili ke-
limelerin kullanıldığı görülür. ‘Göz’e diğer organlardan ve dolayısıyla körlüğe diğer

BEŞİNCİ OTURUM
bedensel engellilik türlerinden daha çok önem verildiği düşünülebilir. Nitekim, bir
hadiste ‘göz’ için “habibe” (sevgili; Buhari, Merda, 7) ve bir diğerinde “kerime” (de-
ğerli/kıymetli/hayati; Tirmizi, Zühd, 58) kelimesi kullanılmış ve başka hiçbir organ
hakkında böyle bir benzetme yapılmamıştır. Bir diğer rivayette ise görme nimetinin
beş yüz yıldan fazla şükür ibadeti gerektirdiğinden bahsedilmektedir (Erul, 2003).
Kuran’da görme engellilerden diğer özür gruplarına göre daha çok söz edilmesinin
nedenlerinden biri, o dönemde genellikle hastalık ve savaş nedeniyle görme kayıpla-
rının çok sık yaşanması olabilir (Tezcan, 2006: 19)
Kuran’da geçen körlükle ilgili bu 41 kullanımdan 10’u (% 24,4’ü) gerçek/
fiziksel körlükle ilgili iken;26’sı (% 63,4’ü) mecazi körlükle yani “gerçeği göre-
memek”le ilgilidir ve 5’i ise hem gerçek hem de mecazi anlama gelebilecek kul-
lanımlardır. Dolayısıyla Kuran’da körlükten daha çok mecazi olarak bahsedildiği
söylenebilir.

469
Tablo 3: Sağırlık, Dilsizlik ve Topallıkla İlgili Kur’an-i Kavramlar
Mekki Medeni Top.
Arapça Türkçe
n % % n n
‫ص َّم‬
َ Sağır olmak 0 0,0 100,0 2 2
‫ص َّم‬ َ َ‫ا‬ Sağır yapmak 0 0,0 100,0 1 1
‫ص ّم‬ َ َ‫ا‬
ُ -‫ص ّم‬ Sağır(lar) 9 75,0 25,0 3 12
Toplam 9 60,0 40,0 6 15
‫بُ ْكم–اَ ْبكَم‬ Dilsiz(ler) 3 50,0 50,0 3 6
‫اَ ْع َرج‬ Topal 0 0,0 100,0 2 2
Genel Toplam 12 52,2 47,8 11 23

Kuran’da geçen sağırlıkla ilgili 15 kelimeden sadece 1’i gerçek yani fiziksel
sağırlıktan bahsetmekte olup; 13’ü (% 86,7’si) mecazi sağırlık yani hakka/gerçeğe
sağır kesilmek anlamında ve 1’i hem gerçek hem de mecazi anlama gelebilecek
şekilde kullanılmıştır. Dilsizlikle ilgili 6 kelimeden 2’si (% 33,3’ü) gerçek anla-
mıyla ve 4’ü (% 66,7’si) mecazi yani hakkı/gerçeği söylememek anlamında kulla-
nılmıştır.6 Topallıkla ilgili 2 kelime ise gerçek/fiziksel topallıktan bahsetmektedir.
Dolayısıyla, körlük, sağırlık, dilsizlik ve topallık gibi bazı bedensel engellilik tür-
leri ile ilgili Kur’an-i kullanımlar gerçek ve mecazi olmaları bakımından bir arada
değerlendirildiğinde ortaya çıkan tablo aşağıdaki gibidir:
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

Tablo 4: Kuran’da Engellilik: Gerçek ve Mecazi Anlam


Gerçek Mecazi anlam
Arapça Türkçe G/M
anlam (G) (M)
n % n % n %
‫ َع ِم َى‬v.t.* Körlük 7 21,2 21 63,6 5 15,2
‫اَ ْك َمه‬ Kör, ama 2 100,0 0 0,0 0 0,0
ْ ‫ا ْبيَض‬
ُ‫َّت َع ْينَاه‬ Gözlere ak düşmek 1 100,0 0 0,0 0 0,0

6
Ayrıca, 20/25–31; 28/34 ve 43/52’de Hz. Musa’nın konuşma engelli / kekeme olduğundan bahse-
dilmektedir. Aynen Kuran’daki gibi Tevrat’ta da Hz. Musa’nın konuşma probleminden ve kardeşi
Harun’un bu konuda ona yardımcı olduğundan bahsedilir (Çıkış, 4: 10–17). Bazı ayetlerde de Hz.
Zekeriya’nın 3 gün konuşamadığı ve bu süre zarfında insanlarla işaret diliyle anlaştığı anlatılmakta-
dır (3/41; 19/10, 11). Bu örnekte bir tür geçici konuşma engelinden bahsedildiği söylenebilir.
*
Ve türevleri

470
(Gözdeki) örtü,
‫ ِغشَا َوة‬/ ‫ِغطَاء‬ 0 0,0 4 100,0 0 0,0
perde
‫َعشَا‬ Bulanık görmek… 0 0,0 1 100,0 0 0,0
‫ص َّم‬
َ v.t. Sağırlık 1 6,7 13 86,6 1 6,7
‫بُ ْكم–اَ ْبكَم‬ Dilsiz(ler) 2 33,3 4 66,7 0 0,0
‫اَ ْع َرج‬ Topal 2 100,0 0 0,0 0 0,0
Toplam Bedensel engellilik 15 23,4 43 67,2 6 9,4

Tablo 4’te de görüldüğü gibi Kuran’da bedensel engellilikle ilgili kavramların


yaklaşık 4’te 3’ü gerçek/fiziksel anlamda değil mecazi anlamda, yani gerçek/ha-
kikat/doğru karşısında kör, sağır, dilsiz kesilmek anlamında kafirlerin özellikle-
rinden biri olarak kullanılmıştır. Buna karşın Kuran’da zihinsel engellilikle ilgili
kavramların tümünün gerçek anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır:

Tablo 5: Zihinsel Engellilikle İlgili Kur’an-i Kavramlar


Mekki Medeni Top.
Arapça Türkçe
n % % n n
‫ِجنَّة‬ Cinnet, delilik 5 100,0 0,0 0 5
‫َمجْ نُون‬ Deli, cinlenmiş 11 100,0 0,0 0 11
Büyülenmiş, aklı
‫َم ْفتُون‬ 1 100,0 0,0 0 1
başından alınmış, deli

BEŞİNCİ OTURUM
Toplam 17 100,0 0,0 0 17

3. SİYASET–TIP İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA ZİHİNSEL


ENGELLİLİK
Kuran’da tümü Mekki olan zihinsel engellilikle ilgili 17 ayette başta Hz. Mu-
hammed olmak üzere peygamberlere yönelik delilik (yani zihinsel engellilik) is-
nadından bahsedilmektedir:

471
Tablo 6: Kuran’da Peygamberlere Yönelik Delilik İsnadı
Hz. Nuh Hz. Musa Her peygamber
Hz. Muhammed için
için Nuh için için bütün
kafirler
kavmi Firavun insanlar
15/6; 37/36; 44/14; 52/29; 26/27;
Mecnun 54/9 51/52
68/2, 51; 81/22 51/39
Bihi cinne 23/70; 34/8; 7/184; 34/46 23/25 – –
Meftun 68/6 – – –
Toplam (%) 70,6 11,8 11,8 5,8

“Mecnun” cin çarpmış, cinnet geçiren ya da deli; “bihi cinne” cinlerden ilham
alan ve “meftun” ise deliliğe tutulmuş demektir (Bauer, 2002: 540). 2/275’in
tefsirlerinde de delirmenin (cünun) bir nedeninin de şeytan yani cin7 çarpma-
sı olduğu inancının izlerine rastlanmaktadır.8Kuran’da zihinsel engellilikle ilgili
söz konusu ayetlerden anlaşıldığına göre, peygamberlerin muhalifleri onların deli
olduğunu yani söylediklerinin herhangi bir anlamının olmadığını ve dolayısıyla
fikirlerinin dinlenilmemesi gerektiğini iddia etmektedirler. Halbuki çok iyi tanı-
dıkları peygamberlerin deli olmadığını aksine çok akıllı ve zeki kimseler olduğu-
nu bu iddiaları dile getiren muhalifler de bilmektedir. O halde, öyle olmadıkla-
rını çok iyi bilmelerine rağmen muhalifler niçin peygamberlere delilik isnadında
bulunmaktadırlar? Bunun nedeni, bu tür bir iftira ile onları toplum nezdinde
gözden düşürmeye çalışmak olabilir. Zira akli melekeleri yerinde olmayan birinin
konuşma ve sözlerinin herhangi bir değeri olmayacaktır. Muhalifler peygamber-
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

lere delilik isnadında bulunarak, başka yollarla yenmeyi başaramadıkları kişileri


toplumun tıp algısını da kullanarak siyaseten gözden düşürmeyi denemektedirler.
Tarih boyunca tıbbın bu tür siyasi amaçlara alet edilmesinin farklı örnekleri gö-
rüle gelmiştir. Örneğin, Ebu’l–Kasım en–Neysaburi, Ukalau’l–Mecanin adlı ese-
rinin “deliliğin nedenleri” bölümünde inandığı bir bidatin ve işlediği bir günahın
uğursuzluğuna yakalanıp deli olanlardan bahsetmekte ve bazı kişilerin Kuran’ın

7
Kuran’a göre şeytan/iblis bir cindir (18/50).
8
7/66, 67’de geçen “sefahet” kelimesinin de aynen cünun gibi delilik anlamında kullanılmış ola-
bileceği söylenebilir: “Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki: “Şüphesiz, biz seni
akıl kıtlığı /beyinsizlik (sefahet) içinde görüyoruz. Biz senin mutlaka yalancılardan biri olduğuna
inanıyoruz. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Bende akıl kıtlığı / beyinsizlik (sefahet) yok. Aksine ben
âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim”. Bu arada, Kuran ve zihinsel engellilik
ile ilgili olarak, İslam kültüründe akıl hastalarına, içinde Kuran ayetlerinin de yer aldığı muskalar
takıldığı hatırlanmalıdır (Sufian, 2006: 1095).

472
mahluk olduğuna inandığı, Hz. Ebubekir’e ve Hz. Ömer’e Rafızilerin yaptığı
gibi buğzettiği ve Hz. Osman’a karşı ayaklandığı için delirmiş olduğunu söyle-
mektedir (en–Neysaburi, 2002: 49–52).Deliliğin nedenleri arasında, Kuran’ın
mahluk olduğuna inanmak, Hz. Ebubekir ve Ömer’e buğzetmek ve Hz. Osman’a
karşı ayaklanmak gibi hususların da sayılmış olması, tıbbın siyasi muhalifleri göz-
den düşürmek için kullanılması konusundaki ilginç örnekler olsa gerektir.

4. ANAKRONİK BAKIŞ AÇISININ ÇIKMAZLARI ÜZERİNE


Yukarıda da değinildiği üzere, engellilikten bahseden ayetlerin büyük çoğun-
luğunda engellilik gerçek değil mecazi anlamda kullanılmakta ve küfür engellili-
ğe, kafirler ise engellilere benzetilmektedir: “Bu iki zümrenin (kafirlerle mümin-
lerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumla-
rı hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz” (11/24)? “Allah, şu iki
kişiyi örnek veriyor: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine
sadece bir yüktür. Efendisi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez (hiçbir iş
beceremez, işe yaramaz). Şimdi bu adam, adaleti emreden ve doğru yolda giden
kimse ile eşit olur mu?” (16/76); “De ki: “Kör ile gören bir olur mu?” (6/50;
13/16); “Kör ile gören bir olmaz” (35/19; 40/58).9 Görüldüğü üzere, bu ayetler-
de bedensel özürlü kişilerle özürlü olmayanların eşit olamayacağı vurgulanmak-
tadır. Öte yandan, bazı yorumcular, aşağılamak amacıyla kafirler için kör, sağır,
dilsiz… gibi sıfatlar kullanmanın, bir yandan da bu gibi bedensel özürlü kişileri
aşağılayıp ötekileştirmek ve engellilere karşı ayrımcılık anlamına geldiğini iddia

BEŞİNCİ OTURUM
etmiştir (örn. bk. Gaventa and Newell, 2006: 1378). Söz konusu iddialar nede-
niyle bazı din bilginleri bu gibi ayetlerde engellilerin aşağılanmadığını özellikle
vurgulama ihtiyacı duymuşlardır: “Bu ayette, sadece bir durum tespiti ve benzet-
me yapılmaktadır, yoksa görme ve işitme engelliler yerilip aşağılanmamaktadır.
Böyle bir şeyi Allah hakkında düşünmek bile mümkün değildir… Ayette, sadece
bir durum tespiti ve benzetme yapılmaktadır, yoksa görme ve işitme engelliler
yerilip aşağılanmamaktadır” (Karagöz, 2005: 17, 21; Tezcan, 2006: 32, 34, 36,
42; Bektaş, 2006: 23, 24). Kabir hayatından bahseden bir hadiste, kabirde mü-
minleri karşılayan meleklerin yüzlerinin güneş gibi olacağı, buna karşın elinde

9
“Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu Yahudi, Hıristiyan ya da
Mecusi yapar. Tıpkı bir hayvandan kusursuz/organları/yaratılışı tam bir hayvanın doğması gibi. Siz
hiç kulağı kesik (organları eksik) bir halde doğan hayvan yavrusu gördünüz mü?” (Buhari, “Cena-
iz”, 79, 80, 93; Müslim, “Kader”, 22-25) hadisinde de mümin organları tam; kafir organları eksik
yani engelli bir canlıya benzetilmektedir.

473
demir çubukla kafiri karşılayacak görevlilerin “kör, sağır ve dilsiz” olacakları be-
lirtilmiştir (Müsned, IV, 296). Burada da, engelsizliğin iyi ve olumlu, engelliliğin
ise kötü ve olumsuz bir şekilde sunulduğu izlenimi söz konusudur.
Bu gibi yorumlar bir yönüyle oldukça anlaşılır görünse de, bir diğer açıdan
engellilik konusundaki günümüz değerleriyle Kuran’ın nazil olduğu yer ve dö-
nemin değerlerinin aynıolduğu yanlış kabulünü de yansıtmakta ve dini–tarihi
olay ve olguları güncel değer yargılarıyla yargılama hatasını da barındırmaktadır.
Örneğin, “mavi göz”den Kuran’da cehennemliklerin bir özelliği olarak bahsedil-
diğine (20/102) ve 2./9. yüzyıl Arap kültüründe mavi gözlü olmanın körlük,
şaşılık gibi göz kusurları arasında sayılarak bir tür bedensel engellilik olarak ka-
bul edildiğine (Cahız, 1410: 565–570) bakılacak olursa, engellilik anlayışlarının
farklı zaman, yer ve kültürlerde farklılaştığı söylenebilir. Benzer şekilde, siyahi
insanlar arasında beyaz bir organa ya da tene sahip olmak da bir tür özür/kusur ya
da mucize gibi algılanabilmektedir. Kuran (ve Tevrat), Hz. Musa’nın beyaz bir ele
(yed–i beyza) sahip olmasını bir tür mucize olarak sunmaktadır (20/22; 27/12;
28/29–32; 7/104–108).10 Benzer şekilde, yüzlerce yıl sonra bugün bile daha çok
siyahların yaşadığı aynı coğrafyada beyaz tenli yani albino olmak, şeytanın ya da
tanrının bir işareti olarak “anormal” kabul edilebilmektedir. Yine, örneğin, Ku-
ran’da ve hadislerde körlüğün tedavisinden daima bir mucize olarak bahsedilmiş
(3/49; 5/110; 12/84, 93, 96; Müsned, IV, 138; V, 60) ve bu konuda tıbbi/cerra-
hi tedavilere hiç değinilmemiştir. Delail, Şemail ve Hasais türü çalışmalarda da
bu gibi mucizevi tedavi rivayetlerine rastlanmakta; nakledilen bu haberlere göre,
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

çeşitli savaşlarda gözüne ok isabet edip gözü çıkan, kör olan, kol veya ayakları
kılıç darbesiyle kopan gaziler, düşüp ayağı kırılanlar Hz. Peygamberin okuması,
üflemesi veya dokunması ile eski haline dönmekte, hatta daha da iyileşmektedir
(Erul, 2003).Elbette bunun nedeni, bazı engellilik türlerinin cerrahi vb. yön-
temlerle tıbbı tedavisinin Kuran’ın indiği dönem ve toplumda henüz bilinmiyor
oluşudur. Dolayısıyla Kuran’ın, nazil olduğu yer ve dönemin toplumsal, kültürel,
ekonomik, bilimsel… bağlamından kopuk olarak ele alınması ciddi anlama so-
runları doğurabilmektedir.
Nitekim aynı anakronik yanılgının uzantıları Abese suresinin bazı yorumla-
rında da nüksetmektedir. Şimdi öncelikle Abese suresinin ilk ayetleri ile ilişki-
lendirilen ama sahabi İbn Ümmü Mektum ile ilgili bilgi verilecek ve ardından

10
Hz. Musa’nın aynı zamanda konuşma engelli / kekeme olduğu bilinmektedir (20/25–31; 28/34;
43/52). Bu örnekte, engelli olmanın Peygamber olmaya engel olmadığı görülmektedir.

474
söz konusu surenin yorumları ile ilgili bir değerlendirme yapılacaktır. Şöyle ki,
ilk Müslüman ve muhacirlerden olan İbn Ümmü Mektum’un annesine “Ümmü
Mektum” yani ‘mektum’un11 annesi denmesine bakılacak olursa onun anadan
doğma ama olduğu ya da küçük yaşta gözlerini kaybettiği düşünülebilir. Suffe
inşa edilince bir süre orada kaldığına bakılırsa hali vakti yerinde biri olmadığı
da tahmin edilebilir. İbn Ümmü Mektum, Tebük Gazvesi’nden sonra nazil olan
ve cihada gidenlerin geride kalanlardan üstün olduğunu, ancak mazeretlilerin
bu hükmün dışında tutulduğunu bildiren ayete rağmen (4/95) o günden sonra
yapılacak savaşlara katılacağını söyleyip sancağın kendisine verilmesini istemiştir.
Onun zırhını giyerek elindeki siyah bir sancakla Kadisiye Savaşı’na (15/636) ka-
tıldığı, savaştan sonra Medine’ye dönünce muhtemelen savaşta aldığı yaralar yü-
zünden vefat ettiği veya Kadisiye’de şehit düştüğü rivayet edilmiştir.12İslâmiyet’te
özürlülerle ilgili çeşitli hükümlerin belirlenmesi İbn Ümmü Mektum vesilesiyle
mümkün olmuş, onların vekil bırakılmaları, imamlık yapmaları, savaşa iştirak
etmeleri, farz namazlara katılmaları, korunma amacıyla köpek beslemeleri gibi
konular açıklık kazanmıştır. İbn Ümmü Mektum, Medine döneminde de Bilal-i
Habeşi ile birlikte Hz. Peygamber’in müezzinliğini yapmıştır. Âmâ oluşu yanında
evinin camiye uzaklığını da ileri sürerek Resul-i Ekrem’den cemaate gelmemek
için izin istemişse de bulunduğu yerden ezanı duyduğu için bu isteği uygun gö-
rülmemiş, ancak mazereti sebebiyle köpek beslemesine izin verilmiştir(Aydınlı,
1999: 434, 435).
Hz. Peygamber bir gün, Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden Utbe b. Rebia,

BEŞİNCİ OTURUM
Ebu Cehil, Ümeyye b. Halef ve Abbas b. Abdülmuttalib ile konuşuyordu; onların
Müslüman olmalarını istiyor ve bu konuda gayret gösteriyordu. Bu sırada ama
sahabilerden İbn Ümmü Mektum yanlarına gelerek Hz. Peygamber’den kendi-
sine bir ayet okumasını istedi. “Ey Allah’ın elçisi, Allah’ın sana öğrettiklerinden
bana da öğret!” dedi ve onun başkalarıyla meşgul olduğunu fark etmediğinden bu
sözünü birkaç defa tekrarladı. Konuşmasının kesilmesinden dolayı canı sıkılan

11
“Mektum” (‫ )مكتوم‬kelimesi gizlemek, saklamak, açmamak… anlamına gelen k–t–m (‫ )كتم‬fiil kö-
künden ism–i meful olup, gizli, saklı, açılmamış, kapalı… gibi anlamlara gelir ve bu haliyle gözü
açılmamış/kapalı yani ama manasını ima eder.
12
Benzer şekilde, topal bir sahabi olan Amr b. el-Cemûh da, yükümlü olmadığı halde Hz. Peygam-
ber’den savaşa katılma izni almış ve Uhut’ta şehit olmuştur. Hz. Peygamber, onun için şöyle demiş-
tir: “Ben sanki seni cennette bu ayağın iyileşmiş bir vaziyette yürürken görüyor gibiyim” (Müsned,
V, 299; Sancaklı, 2006: 52). Savaşlarda kolunu, bacağını, gözünü ve kulağını kaybeden sahabilerin,
engelli duruma düştükten sonra da köşelerine çekilmeyip savaşlara katılmaya devam ettikleri görül-
mektedir (Acar, 2013: 159).

475
ve bu hoşnutsuzluğunu yüz ifadeleriyle açığa vurup surat asarak yüz çeviren Hz.
Peygamber, onunla ilgilenmeyerek yanındakilere döndü ve konuşmasını sürdür-
dü. Konuşmasını bitirip kalkacağı sırada Abese suresi nazil oldu. Surenin ilk on
altı ayetinden meydana gelen bölümü, Hz. Peygamber’i bu tavrından dolayı uya-
ran ve nasıl davranması gerektiğini açıklayan bir muhteva taşımaktadır; bu hu-
susta diğer surelerde de bazı ayetler vardır (bk. 6/52; 18/28; 11/27–31; 15/88).
Hz. Peygamber, bu olaydan sonra İbn Ümmü Mektum ne zaman yanına gelse,
“Ey kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı zat, merhaba! ” diyerek onunla
yakından ilgilenir, iltifatta bulunur ve ihtiyacını sorardı. Peygamber hemen her
gazâya çıktığında Medine’de kalanlara namaz kıldırmakla onu görevlendirmiştir
(Aydemir, 1988: 306).
Mevdudi (1903–1979), Abese suresinin ilk ayetlerini yorumlarken şunları
kaydetmektedir: “Daha sonra gelen ayetlerden, “Surat astı ve döndü” ayetinin asıl
muhatabının Rasulullah olduğu açıkça anlaşılmaktadır… Allah böylesine incelik
taşıyan bir ifadeyle, bu yaptığı hareketin Rasulullah’a yakışmadığını anlatmış ve
“şayet senin üstün ahlak sahibi olduğunu bilen bir kimse, bu şekilde davrandığını
görseydi, bunu sana yakıştıramazdı” demek istemiştir… Allah’ın buyurduğu gibi
[Rasulullah’ın ondan yüz çevirmesindeki] asıl neden, [İbn] Umu Mektum’un
ama olmasıydı. Rasulullah çok çaba sarf ederek, Mekke’nin ileri gelenlerinden bi-
risinin bile Müslüman olmasını sağladığı takdirde, İslam hareketinin güçlenece-
ğini, [İbn] Ummu Mektum’un ise, özürlü olmasından dolayı İslam hareketine bir
faydası olamayacağını düşünüyordu. İşte bu nedenlerden ötürü, Mekke’nin ileri
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

gelenleri ile tam konuştuğu bir sırada [İbn] Ummu Mektum’un müdahale etme-
sini hoş görmemiştir… Resulullah’ın tebliğ sırasında gözden kaçırdığı önemli bir
nokta olması hasebiyle Allah [İbn] Ummu Mektum konusunda O’nu uyarmıştır.
Bir davetçi açısından hangi muhatap daha önemlidir? … İnsanları hakka davet
edenler… toplumda tesir sahibi olan insanların daveti kabul ettikleri takdirde,
İslam daha çabuk yayılır gibi düşünmemelidirler. Çünkü Allah’tan korkan kim-
seler, bir davetçi için daha önemlidir. Bu kimseler fakir olabilirler, toplumda tesir
sahibi değillerdir ve görünüşte Hak davetin yayılmasına pek yararlı olamayacak-
ları sanılabilir, fakat her şeye rağmen Hakkın davetçileri için, en önemli kimseler
bunlardır…” (Mevdudi, 1991b: 38, 39). Seyyid Kutub (1906–1966) da ilgili
ayetleri yorumlarken İbn Ümmü Mektum’un ama ve fakir olduğundan ve Hz.
Peygamber’in bu nedenle ondan yüz çevirdiğinden bahsederek ayetlerde Allah ta-
rafından eleştirilen kişinin Hz. Peygamber olduğunu belirtmiştir (Seyyid Kutub,
t.y.b: 14–24).

476
Yukarıdaki bilgiler sadece çağdaş tefsirlerde yer almaz; pek çok klasik eserde de
aynı bilgilere rastlanmaktadır. Örneğin, İbn İshak (ö. 151/768) Kitabü’l–Mega-
zi’de (Siretü İbn İshak) şöyle yazar: “Rasulullah yüzünü ekşitti ve Utbe’nin İslama
yönelmesini uzaklaştıracağı endişesiyle yüzünü ondan [İbn Ümmü Mektum’dan]
çevirdi. Rasulullah, “Bu amalar ve fakirler [nasıl olsa] bana tabi olur.’’ diyordu”
(İbn İshak, 1976: 214). İbn Hişam da (ö. 218/833) Sire’de benzeri ifadeler kul-
lanır: “Onun [İbn Ümmü Mektum’un] böyle yapması Rasulullah’a ağır geldi
hatta kalbi daraldı. Çünkü İbn Ümmü Mektum’un bu durumu onu Velid ile
uğraşmaktan alıkoyuyor, onun Müslüman olması yönündeki istek ve ümidini
kırıyordu. İbn Ümmü Mektum fazla ısrar edince Rasulullah yüzü asık bir vazi-
yette ayrıldı ve onu bıraktı” (İbn Hişam, 1995: 458, 459). Muvatta ve Tirmizi
gibi hadis kaynaklarında da, bu surenin ama İbn Ümmü Mektum hakkında nazil
olduğu belirtilmektedir (Muvatta, Kitabü’l–Kuran, 8; Tirmizi, Kitabu Tefsiri’l–
Kuran, 72/1 [3342]). Görüldüğü üzere, İslam ulemasının kahir ekseriyeti surat
asan kişinin Hz. Peygamber olduğunda ittifak etmiş olsa da, muhtemelen daha
çok modern dönemde baş gösteren bazı yorumlar, burada bir amaya surat asan
kişinin Hz. Peygamber olamayacağını belirtmektedir (örn. bk. İslamoğlu, 2011:
456, 457). Bu gibi yorumların baş göstermesinin nedeni, anlaşılan o ki, Hz. Pey-
gamber’in yaşadığı 7. yüzyıl Arap toplumunu 20. yüzyıl değerleri ile yargılama
hatasıdır. Zira o dönemin ve günümüzün engellilik anlayışlarının aynı olduğunu
düşünmek için hiçbir haklı neden bulunmamaktadır.
Bu konuyu biraz daha ayrıntılandırmak için Kuran’ın konu ile ilgili ayetle-

BEŞİNCİ OTURUM
rinin yorumu, Kitab–ı Mukaddes ile karşılaştırmalar eşliğinde zenginleştirilebi-
lir: Örneğin, her ne kadar Tevrat’ta “Sağıra lanet etmeyecek, körün önüne engel
koymayacaksın. Tanrından korkacaksın. Rab benim.” (Levililer, 19: 14) denilse
ve dolayısıyla engellilere karşı olumlu tutum ve davranışlar tavsiye edilse de, öte
yandan, fiziksel engelli mabet görevlilerinin sunak gibi özel yerlere ve dolayısıyla
bazı ayinlere katılamayacağı belirtilmektedir: “Kâhin Tanrı için kutsal olmalı-
dır. Onu kutsal sayın. Çünkü yiyecek sunusunu Tanrınıza o sunuyor. Sizin için
kutsaldır… Rab Musa’ya şöyle dedi: “Harun’a de ki, ‘Soyundan gelecek kuşaklar
boyunca kusurlu olan hiç kimse yiyecek sunusu sunmak üzere Tanrısına yaklaş-
masın. Kusurlu olan, sunağa yaklaşamaz: Kör, topal, yüzü arızalı, organlarından
biri aşırı büyümüş, kolu veya ayağı kırık, kambur, cüce, gözü özürlü, uyuz, yarası
kabuk bağlamış ya da hadım. Kâhin Harun’un soyundan bu kusurlara sahip hiç
kimse Rab için yakılan sunuyu sunmak üzere sunağa yaklaşmayacak. Çünkü ku-
surludur. Tanrısına yiyecek sunusu sunmak üzere sunağa yaklaşamaz. Böyle bir

477
adam Tanrısına sunulan kutsal ve en kutsal yiyecekleri yiyebilir. Ancak perdeye
ve sunağa yaklaşmayacaktır. Çünkü kusurludur. Tapınağımı kirletmesin. Onları
kutsal kılan Rab benim” (Levililer, 21: 7–23). Yahudi hahamları, Levililer’de liste-
lenen bu kusurların sadece birer örnek teşkil ettiğini, bunların dışında sözlü Tora
ile bilinen başka kusurların da bir kahini görevden alıkoyduğunu belirtmişlerdir.
Onların verdikleri listeye göre, bir kahini kutsal görevden… alıkoyan toplam yüz
kırk tane bedensel kusur mevcuttur. Zaten bedensel kusuru olan bir kahinin Ku-
düs Mabedi’nde kutsal görev alamaması, Tora’nın 613 emrinden biridir (Baybal,
2015: 282).
Öte yandan, Tevrat’ta, engelliliğin “günahlara verilen bir ceza” olduğu izle-
nimi uyandıran bazı pasajlar vardır. Örneğin, Tesniye 28’de Tanrının emirlerine
uyulduğu takdirde bereketlere kavuşulacağından, buna karşın Tanrının emir-
lerine uyulmazsa ceza olarak engelliliğin de arasında bulunduğu bazı lanetlere
maruz kalınacağından bahsedilmektedir: “Rab sizi delilikle, körlükle, şaşkınlıkla
cezalandıracak. Öğle vakti körlerin karanlıkta el yordamıyla yürüdüğü gibi yürü-
yeceksiniz. Yaptığınız her şeyde başarısız olacak, sürekli sıkıştırılacak, yağmalana-
caksınız. Sizi kurtaran olmayacak” (Tesniye 28: 28–29). Benzer şekilde, Tevrat’ın
yed-i beyza mucizesi anlatımında, Hz. Musa’nın eli sanki cüzzamlı birininki gibi
beyaz lekelerle (tsaraat) kaplıdır. “Tsaraat” kelimesi Türkçeye genellikle “cüzzam”
diye çevrilmekte ve cüzzama benzer belirtiler gösteren bir hastalık olduğu kabul
edilmekle birlikte tsaraatın cüzzamdan ayrıldığı ve özellikle iftira, dedikodu gibi
kötülükler yüzünden ortaya çıkan bir tür rahatsızlık olduğu ileri sürülmektedir.
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

Tevrat’ta (Levililer, 13 ve 14) vücutta ortaya çıkan bu tür rahatsızlıkların sebep-


leri, türleri ve bunlara karşı yapılması gereken şeyler anlatılmaktadır. Yahudilerin
yorumuna göre Hz. Musa, İsrailoğulları’nın kendisine inanmayacaklarını söyle-
yerek onlara iftirada bulunmuştur; iftiranın cezası ise tsaraattır. Bu sebeple elinin
beyaz renkte lekelerle kaplanması bir mucize oluşunun yanında Musa için de bir
nevi cezadır (Harman, 2013: 376).
Ayrıca, Hz. İsa’nın bir kötürümü iyileştirdiğini anlatan İncil’deki şu hikayede
de “günah–engellilik ilişkisi ”yeniden üretilmektedir: “İsa bundan sonra Yahu-
diler’in bir bayramı nedeniyle Yeruşalim’e gitti.Yeruşalim’de Koyun Kapısı ya-
nında… beş eyvanlı bir havuz vardır. Bu eyvanların altında kör, kötürüm, felçli
hastalardan bir kalabalık yatardı. Orada otuz sekiz yıldır hasta olan bir adam
vardı. İsa hasta yatan bu adamı görünce ve uzun zamandır bu durumda olduğunu
anlayınca, “İyi olmak ister misin?” diye sordu. Hasta şöyle yanıt verdi: “Efen-
dim, su çalkandığı zaman beni havuza indirecek kimsem yok, tam gireceğim an

478
benden önce başkası giriyor”. İsa ona, “Kalk, şilteni topla ve yürü”dedi. Adam o
anda iyileşti. Şiltesini toplayıp yürümeye başladı… İyileşen adam O’nun [İsa’nın]
kim olduğunu bilmiyordu. Orası kalabalıktı, İsa da çekilip gitmişti. İsa daha son-
ra adamı tapınakta buldu. “Bak, iyi oldun. Artık günah işleme de başına daha
kötü bir şey gelmesin” dedi” (Yuhanna, 5: 1–14). Hikayenin sonunda İsa’nın
iyileştirdiği kötürüme “Bak, iyi oldun. Artık günah işleme de başına daha kötü
bir şey gelmesin.” demesi, onun engelliliğini günahlarla irtibatlandırdığı izlenimi
vermektedir. Benzer şekilde, İsa felçli birine “Oğlum günahların bağışlandı.” de-
miş ve sonrasında felçli yürümeye başlamıştır (Matta, 9: 1–8; Markos, 2: 1–12).
Kısas (2/178, 179; 5/45), el kesme (5/38),13 parmak kesme (8/12), el–ayak
kesme (5/33, 34), burnu damgalama (68/1–16), ateşle dağlama (9/35) gibi bazı
Kur’an-i cezaların bedensel engelliliğe neden olan cezalar olduğu düşünülürse,
“günahın cezası olarak engellilik” temasının Kuran’a da çok yabancı olmadığı
söylenebilir.14Ayrıca, 17/97’de kafirlerin kıyamet gününde kör, dilsiz ve sağır ola-
rak haşredileceklerinden bahsedilmekte; 20/124, 125’te ise kıyamet gününde kör
olarak haşredilenlerin “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum halde, niçin
beni kör olarak haşrettin?” diyecekleri belirtilmektedir. Bu ayetler, fiziksel en-
gelliliğin sadece bu dünyada değil ahirette de günahlar için ilahi bir ceza olacağı
izlenimi uyandırmaktadır. Aslına bakılırsa, pek çok inanç siteminde ve kültürde
engellilik bir cezanın, ahlaki sapmanın veya günahın işareti/göstergesi/sembolü
olarak kabul edilmiştir (Gaventa and Newell, 2006: 1376).15
Bu arada, her ne kadar doğrudan Kuran’la ilgili olmasa da, İslam fıkıh litera-

BEŞİNCİ OTURUM
türünde evlenecek eşler arasında dini, ekonomik, sosyal konum…vb. bakımdan
denkliği ifade eden “kefaet”(denklik) konusu tartışılırken de bazı mezhepler en-
gelli olanla olmayanların eşit olmadığını vurgulamıştır: Malikiler ve Şafiiler deli-
lik, cüzzam ve alaca hastalığını evlilikte tercih hakkı doğmasına yol açan engeller

13
Tevrat’ta hırsızlığın cezası, Kuran’da olduğu gibi “el kesme” değil, çalınan malın birkaç katıyla öden-
mesidir (Çıkış, 22: 1–13).
14
Öte yandan, Hz. Peygamber’in uyguladığı cezalar arasında, “gözlere mil çekmek” ve “taşla kafa ez-
mek” gibi uygulamalara da rastlanmaktadır: Buhari, Vudu, 66, Husumat, 1, Vesaya, 5, Hudud, 15,
Diyat, 4, 7, 12; Müslim, Kasame, 2, 3; Ebu Davud, Diyat, 10; İbn Mace, Diyat, 24; Nesai, Kasame,
9, 14 ve daha pek çok yer.
15
Örneğin, Osmanlı ceza hukukunda da kısas, el kesme, dayak, recm/taşlama, salb gibi cezalara ilâ-
ve olarak ölüm, hapis, çeşitli para cezaları, küreğe mahkûm etme, yüzü karalama, sakalı kesme,
dağlama, belli organları kesme ve sürgün gibi cezalara rastlanmaktadır (Aydın, 1993: 480).“Kulak
kesme”de suçlulara uygulanan bu cezalardan biridir ve halk arasında kullanılan “eski kulağı kesik-
lerden” tabirinin kaynağı bu kulak kesme cezası olsa gerektir (Özcan, 1992: 323).

479
olarak kabul ederler; yani kendisinde bu ayıplardan biri bulunan kimse ister ka-
dın ister erkek olsun ayıpsız olana denk değildir; çünkü insan böyle ayıpların
kendinde bulunduğu kişiyle birlikte olmak istemez ve dolayısıyla nikahın amacı
bozulur. Hanefiler ve Hanbeliler bu ayıpları denkliğin şartlarından saymasalar
da, kadına bu gibi kimselerle evlenmeme hakkı tanırlar; ayrıca velisi de kadının
deli, cüzzamlı ve alacalı biriyle evlenmesine mani olabilir (Zuhayli, 1994: 196).
Medineli meşhur yedi tâbiun fakihinden biri olan Said b. Müseyyeb’e göre, ko-
casında delilik veya körlük gibi bir özür ortaya çıkan bir kadının bu nedenle ko-
casından ayrılma hakkı vardır (Muvatta, Talak, 10). Engellilerin engelsizlere eşit
olmadığı düşüncesinin ortaya çıktığı bir diğer alan da kurban ibadeti bağlamında
hayvanlar alemi ile ilgilidir: “Bir hayvanın özrü varsa, topal ya da körse, herhangi
bir ciddi sakatlığı varsa, onu Tanrınız Rabbe kurban etmeyin” (Tesniye, 15: 21).
“Tanrınız Rabbe herhangi bir özrü, kusuru olan sığır ya da koyun kurban etme-
yeceksiniz. Tanrınız Rab bundan tiksinir” (Tesniye, 17: 1). İslam’a göre de kesi-
lecek hayvanın kurban olmaya engel bir kusurunun bulunmaması yani sağlıklı
ve azalarının tam olması gerekir. Kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün,
bazı azaları eksik mesela bir veya iki gözü kör, kulakları ve boynuzları kökünden
kesilmiş, dili kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökülmüş, kuyruğu ve memesi
kesik hayvanlar kurban olmaz (Bardakoğlu, 1999: 7).
O halde, tüm bu veriler çerçevesinde, İslam kültürünün engellilerle engel-
sizleri tamamen eşit kabul ettiğini söylemek yerine, engellilere yönelik tutum
ve davranışları olabildiğince iyileştirmeye çalıştığını söylemek daha doğru gibi
görünmektedir. Bir kez daha, İslam/Kuran/hadis ve engellilikle ilgili modern yo-
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

rumların, Kuran ve hadislerin orijinal engellilik algısından çok engellilikle ilgili


modern kabullerden etkilendiğini söylemek gerekir. Halbuki, Kuran’ın indiği yer
ve dönemin engellilik algısının günümüz modern engellilik algısı ile aynı olduğu-
nu düşünmek, bir yandan tarihsel/olgusal gerçekliğe aykırı iken; öte yandan Ku-
ran ve hadislere yönelik bir haksızlıktır. Örneğin, “Allah, şu iki adamı misal verdi:
Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine sadece bir yüktür
(‫) َك ٌّل‬, nereye gönderse olumlu bir sonuç alamaz. Şimdi bu adam, adaleti emreden
ve doğru yolda olan kimse ile eşit olur mu?” (16/76) ayetinde bir şey anlatamayan
ve dolayısıyla anlaşılamayan dilsiz kişinin bu nedenle hiçbir işi beceremediği ve
sahibi için sadece bir “yük” olduğu, dolayısıyla konuşabildiği için adaleti em-
reden kişiyle eşit olmadığı belirtilmektedir. Klasik ve çağdaş müfessirlerin pek
çoğu bu ayeti yorumlarken, konuşabilen kişinin insanlara faydalı olabileceğini
ve ayette bahsedilen dilsizin putları, konuşabilen kişinin ise Allah’ı temsil ettiğini
belirtmişlerdir(örn. bk. el–Mahalli ve es–Süyuti, 1407: 275;Mevdudi, 1991a: 44;
Seyyid Kutub, t.y.a: 217).

480
SONUÇ
Günümüzde insan hakları gündeminin en önemli konularından biri haline
gelmiş olsa da, çoğu dinin ortaya çıkış döneminde “engellilik”, inanç, uygulama
ve kutsal metinler içinde açıkça yer alan bir konu değildi. Ya da bir başka deyişle,
engelliliğin pek çok dinin inanç sistemi ve kutsal metinleri içinde önemli/merke-
zi bir tema olduğunu söylemek zordur (Gaventa and Newell, 2006: 1375, 1380)
ve bu genellemeye İslam ve onun temel kaynakları olan Kuran ve hadisler de
dahildir. Kuran ve hadislerde engellilik müstakil ve özel bir konu olarak değil, sa-
vaş, ibadetler ve ahlak gibi diğer temel konular içinde yeri geldiğince temas edilip
geçilen bir sekonder fenomen, ikincil unsur olarak yer almıştır. Bu açıdan, Ku-
ran ve hadislerden yola çıkarak (örneğin bir “İslam inanç sistemi”, “İslam ibadet
esasları” ya da “İslam savaş hukuku” gibi) bir “İslam engellilik teorisi” çıkarmak
zordur. Buhari’de 97, Muslim’de 54, Tirmizi’de 51, Nesai’de 51, İbn Mace’de 37
ve Ebu Davud’da 35 ayrı kitap (bölüm) bulunduğu haldehadis koleksiyonların-
da sadece engelliliğe tahsis edilmiş müstakil bir “kitap” (bölüm) bulunmaması
da (Erul, 2003), aslında, engelliliğin, Kuran’ın ortaya çıktığı erken dönem bir
yana, hadislerin tedvin edildiği görece geç dönemlerde bile İslam toplumu ve bil-
ginlerinin ana gündem maddeleri arasında yer almadığını göstermektedir.Benzer
şekilde, fıkıh literatüründe de engellilere yönelik özel bir eser bulunmamaktadır
(Akay, 2010: 3).
Bu malzeme eksikliğine rağmen, Kuran ve hadislerde yer alan engellilikle il-
gili verilere bakıldığında birkaç hususun öne çıktığı söylenebilir: Kuran, körlük,

BEŞİNCİ OTURUM
sağırlık gibi engellilik türlerini, genellikle, gerçek/fiziksel olmaktan çok mecazi
bir anlamda “gerçeği görememek”, “gerçeğe karşı sağır kesilmek” gibi anlamlarda
kullanmıştır. Bu gibi kullanımlarda, (gerçeği) görebilme ve işitme müminlerin,
gerçek karşısında kör ve sağır kesilme kafirlerin özellikleri olarak tasvir edildi-
ği için, körlük ve sağırlık küfür ve inançsızlığın, görme ve işitme ise imanın ve
inancın sembolüdür. Bu bağlamda, engellilik olumsuz ve engelsizlik olumlu bir
olgunun sembolü olarak kullanıldığı için, bunun engelliliğe yönelik olumsuz
bir tutum anlamına gelebileceğini iddia edenler olduğu gibi, bu kullanımlarda
olumsuz bir tutumun söz konusu olmayıp bunun sadece bir benzetmeden ibaret
olduğunu belirtenler de vardır.
Her halükarda, Kuran ve hadislerin 20. yüzyıl değerleri çerçevesinde değer-
lendirilmesi, tarihsel olay ve olguların kendi dönemlerinin şartları çerçevesinde
değerlendirilmesi gerektiği şeklindeki çok temel tarih felsefesi ilkesinin ihlali

481
yanında, zorlama yorumlarla dini metinlerde aslında yer almayan anlamların
sanki varmış gibi gösterilmeye çalışılması (veya tam tersi) gibi yanlışlara da ne-
den olabilmektedir. Örneğin, Hz. Peygamber ve raşit halifeler döneminde çok
sayıda engelli sahabenin valilik, müsteşarlık, ordu komutanlığı, hazinedarlık, öğ-
retmenlik ve zekat toplama memurluğu gibi görevlere getirilmiş olması, engel-
lilerin topluma kazandırılması ve rehabilitasyon amacı kadar, dönemin şartları
çerçevesinde bu alanlarda yetişmiş uzman/kalifiye eleman yetersizliği ile de ilgili
olabilir. Sonuç itibariyle, ayet ve hadisleri sanki günümüzde ortaya çıkmış olgular
gibi değerlendirmek, onların doğru yorumlanması açısından çok işlevsel bir yön-
tem değildir. Ayet ve hadislerin, ortaya çıktıkları dönemin tarihsel, toplumsal,
kültürel, ekonomik, siyasal… bağlamı çerçevesinde değerlendirilmesi, onlardan
yüzlerce yıl sonrasında yaşayan bizlerin bu kaynakları doğru anlamlandırması ve
yorumlaması için hayati öneme sahip bir zorunluluk gibi görünmektedir.
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

482
Kaynakça
Acar, Yusuf (2013). “Saadet Asrı Model Toplum Tecrübesinin Engellilere İlişkin Kodla-
rı”. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 13 (1), ss. 131–171
Akay, İhsan (2010). İslam Hukukunda Engellilerin Durumu. Yüksek Lisans Tezi. T.C.
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır
Aybakan, Bilal (2013). “Zarar”. TDV İslam Ansiklopedisi, 44. İstanbul: TDV, s. 130–
134
Aydemir, Abdullah (1988). “Abese Suresi”. TDV İslam Ansiklopedisi, 1. İstanbul: TDV,
s. 305, 306
Aydın, M. Akif (1993). “Ceza: Osmanlı Ceza Hukuku”. TDV İslam Ansiklopedisi, 7.
İstanbul: TDV, s. 478–482
Aydınlı, Abdullah (1999). “İbn Ümmü Mektum”. TDV İslam Ansiklopedisi, 20. İstan-
bul: TDV, s. 434, 435
Bardakoğlu, Ali (1999). “Kurban”. İlmihal, II. İstanbul: TDV, ss. 1–11
Bauer, Thomas (2002). “Insanity”. Encyclopaedia of the Qur’an, Vol. II. Leiden–Boston:
Brill, pp. 539–541
Baybal, Mustafa Sami (2015). “Yahudilik ve Hıristiyanlığın Engellilere Bakışı”. Müte-
fekkir, 2 (4), ss. 275–298
Bektaş, Halil (2006). Kuran’ın Özürlülere Bakışı. Yüksek Lisans Tezi. Cumhuriyet Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas
Cahız (1410). Kitabu’l–Bursan ve’l-Urcan ve’l-Umyan ve’l-Hulan.(Tahkik ve Şerh: A.
Muhammed Harun). Beyrut: Daru’l–Ciyl

BEŞİNCİ OTURUM
Erul, Bünyamin (2003). “Engelliler İle İlgili Hadislerin Analizi”. Ülkemizde Engelliler
Gerçeği ve İslam: Sorunlar ve Çözüm Önerileri Sempozyumu. 20–21 Aralık 2003,
Ankara
Gaventa, Bill and Newell, Christopher (2006). “Religion”. Encyclopaedia of Disability,
Vol. III. General Editor: Gary L. Albrecht. Thousand Oaks, California: Sage, pp.
1374–1381
Harman, Ömer Faruk (2013). “Yed–i Beyza”. TDV İslam Ansiklopedisi, 43. İstanbul:
TDV, s. 376, 377
İbn Hişam (1995). Siretü’n–Nebi, 1. Tanta: Daru’s–Sahabe.
İbn İshak (1976). Siretü İbn İshak el-müsemma bi-Kitabi’l-Mübtede’ ve’l-Meb’aŝ ve’l-Mega-
zi. Rabat: Ma’hedü’d–Dirasat ve’l–İbhas li’t–Tarib
İslamoğlu, Mustafa (2011). Kuran Surelerinin Kimliği. 10. Bs.. İstanbul: Akabe Vakfı
Yayınları

483
Karagöz, İsmail (2005). Ayet ve Hadisler Işığında Engelliler. Ankara: DİB Yayınları
M. Fuad Abdülbaki (1990). el–Mucemü’l–Müfehres li–Elfazi’l–Ķurani’l–Kerim. İstanbul:
Çağrı.
el–Mahalli ve es–Süyuti (1407). Tefsirü’l-Celaleyn. Dımaşk: Daru İbn Kesir
Mevdudi, Ebu’l A’la (1991a). Tefhimu’l–Kuran, 3. Cilt. 2. Bsk. Çev.: M. H. Kayani vd..
İstanbul: İnsan Yayınları
Mevdudi, Ebu’l A’la (1991b). Tefhimu’l–Kuran, 7. Cilt. 2. Bsk. Çev.: M. H. Kayani vd..
İstanbul: İnsan Yayınları
en–Neysaburi, Ebu’l–Kasım (2002). Akıllı Deliler Kitabı: Ukalau’l–Mecanin. Çev.: Yah-
ya Atak. İstanbul: Şule
Özcan, Abdülkadir (1992). “Böcekbaşı”. TDV İslam Ansiklopedisi, 6. İstanbul: TDV, s.
323
es–Sabuni, M. Ali (1981).Safvetü’t–Tefasir, 2. Beyrut: Daru’l–Kurani’l–Kerim
Sancaklı, Saffet (2006). “Hz. Peygamber’in Engellilere Karşı Bakış Açısının Tespiti”.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI (2), ss. 37–72
Seyyid Kutub (t.y.a). Fi Zılali’l–Kuran, 9. Cild. Çev.: M. E. Saraç vd.. İstanbul: Hikmet
Yayınları
Seyyid Kutub (t.y.b). Fi Zılali’l–Kuran, 16. Cild. Çev.: M. E. Saraç vd.. İstanbul: Hik-
met Yayınları
Sufian, Sandy (2006). “Middle East and the Rise of Islam”. Encyclopaedia of Disability,
Vol. III. General Editor: Gary L. Albrecht. Thousand Oaks, California: Sage, pp.
1092–1096
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

Tezcan, Münür (2006). Kuran’ın Engellilere Yaklaşımı ve İslam’ın Engellilere Tanıdığı Ko-
laylıklar. Yüksek Lisans Tezi. T.C. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Kahramanmaraş
Zuhayli, Vehbe (1994). İslam Fıkhı Ansiklopedisi,9. Çev.: Abdürrahim Ural. İstanbul:
Risale

484
Karagöz, İsmail (2005). Ayet ve Hadisler Işığında Engelliler. Ankara: DİB Yayınları
M. Fuad Abdülbaki (1990). el–Mucemü’l–Müfehres li–Elfazi’l–Ķurani’l–Kerim. İstanbul:
Çağrı.
el–Mahalli ve es–Süyuti (1407). Tefsirü’l-Celaleyn. Dımaşk: Daru İbn Kesir
Mevdudi, Ebu’l A’la (1991a). Tefhimu’l–Kuran, 3. Cilt. 2. Bsk. Çev.: M. H. Kayani vd..
İstanbul: İnsan Yayınları
Mevdudi, Ebu’l A’la (1991b). Tefhimu’l–Kuran, 7. Cilt. 2. Bsk. Çev.: M. H. Kayani vd..
İstanbul: İnsan Yayınları
en–Neysaburi, Ebu’l–Kasım (2002). Akıllı Deliler Kitabı: Ukalau’l–Mecanin. Çev.: Yah-
ya Atak. İstanbul: Şule
Özcan, Abdülkadir (1992). “Böcekbaşı”. TDV İslam Ansiklopedisi, 6. İstanbul: TDV, s.
323
es–Sabuni, M. Ali (1981).Safvetü’t–Tefasir, 2. Beyrut: Daru’l–Kurani’l–Kerim
Sancaklı, Saffet (2006). “Hz. Peygamber’in Engellilere Karşı Bakış Açısının Tespiti”.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI (2), ss. 37–72
Seyyid Kutub (t.y.a). Fi Zılali’l–Kuran, 9. Cild. Çev.: M. E. Saraç vd.. İstanbul: Hikmet
Yayınları
Seyyid Kutub (t.y.b). Fi Zılali’l–Kuran, 16. Cild. Çev.: M. E. Saraç vd.. İstanbul: Hik-
met Yayınları
Sufian, Sandy (2006). “Middle East and the Rise of Islam”. Encyclopaedia of Disability,
Vol. III. General Editor: Gary L. Albrecht. Thousand Oaks, California: Sage, pp.
1092–1096
I.ULUSLARARASI ENGELLİLİK VE DİN SEMPOZYUMU

Tezcan, Münür (2006). Kuran’ın Engellilere Yaklaşımı ve İslam’ın Engellilere Tanıdığı Ko-
laylıklar. Yüksek Lisans Tezi. T.C. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Kahramanmaraş
Zuhayli, Vehbe (1994). İslam Fıkhı Ansiklopedisi,9. Çev.: Abdürrahim Ural. İstanbul:
Risale

484

You might also like