Sıfat-ı müşebbehe, en çok karıştırılan, en fazla yanlış öğrenilen konulardan biri.
Karıştırılması da gayet olası. Biz, işbu yazıda, sıfat-ı müşebbehenin niteliği ve
karıştırıldığı yerler hakkında birkaç söz söylemeyi münasip gördük. Yazıyı sıfat-ı müşebbehenin tarifi ve mübalağa sigası ile karıştırıldığı yerler diye iki kısma taksim ettik. Sıfat-ı müşebbehe’nin sonu kesiktir. Tamamı “Sıfatun müşebbehetün bi’sm’il-fāil” şeklinde, “ism-i fâile benzetilmiş sıfat” demektir. Sıfat-ı müşebbehe, aslen ism-i fâili ol(a)mayan fiillerden çekilir. Üstteki paragrafı biraz daha açmadan, teceddüd ve sübût kavramları üzerinde durmamız lâzım. Teceddüd, -bir kavram olarak- olup bitmek demektir. Meselâ “Ali Veliye vurdu” cümlesinde biz “vurmak” eyleminin geçmiş zamanın bir kısmında vuku bulduğunu ve bittiğini anlarız. “Ali Veliye vurdu” dediğimiz zaman bu vuruşun şimdiye dek devâm ettiğini düşünmeyiz. Olmuş ve bitmiştir. Fakat “Ali güzel oldu” dediğimiz zaman bu güzelliğin şimdiye dek devâm ettiğini anlarız. Geçmişin belirli bir kısmında vuku bulmuşsa da, bitmemiştir. Aksini gösteren bir karine olmadığı takdirde biz Alinin güzel olduğunu düşünürüz. İşte bu da sübût demektir. Yani o vuku bulan her neyse fâili üzerinde sâbit ve süreklidir Burdaki düğüm, Arapçadaki “( ”ح َُس??نَ َعلِ ٌيAli güzel oldu) kabilinden bir fiilin Türkçedeki yokluğudur. Biz böyle bir ifade için Türkçedeki isim -mesela güzel-(yani Arapçadaki sıfat-ı müşebbehe) ile yardımcı fiil kullanırız. Fakat Araplar bunu bir fiil aracılığıyla hallederler. Yani sıfat-ı müşebbehe fiilin kendi yapısı ve verilmek istenen anlam ile ilgilidir. Eğer -yukarda açıklamıştık- sübûtî bir anlamı hâiz bir fiilse mesela “cemele”(iyi oldu, güzel oldu) gibi, bu fiil, ism-i fâil kalıbında yani “câmil” diye çekilmez, bilakis “cemîl” şeklinde çekilir. Çünkü bu fiil bir iş, oluş bildirmez, bir sıfat gibidir, bu fiillerden çekilen ism-i fâilvâri1 siganın sıfat-ı müşebbehe diye isimlendirilmesinin sebebi de budur. Bu fiiller genellikle lâzım (geçişsiz) fiillerdir hasune-güzel oldu, şece˘a- cesûr oldu, cemele- iyi oldu vs... fakat mezkûr fiilin lâzım olması o fiilden sıfat-ı müşebbehe çekilmesinin zorunlu olduğu anlamına da gelmez. Meselâ “hâric” her ne kadar lâzım bir fiil olan “harace” (çıktı)den çekilse ism-i fâil kalıbında çekilir. Çünkü lâzım (geçişsiz) olmasına rağmen bir işin olup bittiğini bildirir. 2 Sıfat-ı müşebbehenin mübâlağa sigasına karıştığı yerlere gelince, ki bu yerlerin en önemlisi ve en çok görüleninden bahsedip yazıyı noktalayacağım. İsm-i fâil kalıbında gördüğümüz “hâfız”ın “hafîz” diye çekiminde, yahut, “bâsir”in “basîr” diye çekilmesinde “fa˘îl” vezninde olanları sıfat-ı müşebbehe şeklinde addetmek genellikle hatâlıdır. Bu “fa˘îl” kalıbı, sıfat-ı müşebbehe kalıbı değil, mübâlağa kalıbıdır. Yani Kur’ân-ı kerîmde de çokça karşımıza çıkan, Allah’ı “basîr” , “çokça gören” ya da “hafiz”, çokça koruyan”3 diye tavsîf eden kelimeler mübâlağa kalıplarından çekilmiştir. Sıfat-ı müşebbehe değildir. 1 Bunu söylememin sebebi, o işi yapan anlamı veren ism-i fâil kavramına işarettir. 2 Eğer sübûtî bir anlam değil teceddüdî bir anlam vermek istersek o fiili ism-i fâil kalıbında çekilebilir. Fakat bu bahsi yazıyı uzatmamak için ele almamayı tercih ettim. 3 Ya da işte orda kullanılan “hıfz”ın anlamı neyse, onu da müfessirler düşünsün. Hâsılı, sıfat-ı müşebbehe ve ism-i fâil ayrımında referans anlamdır, her fa˘îl kalıbı sıfat-ı müşebbehe değildir.Eğer bir fiil geçişli ise ve fa˘il kalıbındaysa, mübâlağa kalıbıdır. İbn-i Akîl şerhinde bu durum şöyle özetlenmiştir. عليم من علم وه?و فع?ل متع?د إذن عليم ص?يغة، إذن س?ميع ص?يغة مبالغ?ة، س?ميع من س?مع وه?و فع?ل متع?د: فمثال فهي مبالغ?ة وإذا ك?انت من ( َرحُم) فع?ل، رحم) بكس?ر الح?اء فع?ل متع?د ِ ( ”` حتى في رحيم قالوا إذا كانت من،مبالغة تصير صفة مشبه، الزم.” “Mesela “Sem (çokça işiten) kelimesi duymaktandır ve müteaddîdir (geçişlidir) o zaman semi˘ mübâlağa kalıbındandır. “˘alîm”(çokça bilen) “˘alime” (bildi) fiilinden olup o da müteaddîdir o zaman mübâlağa kalıbıdır, hatta, “rahîm” hakkında şöyle derler, eğer rahîm kelimesi orta harfin kesresiyle “rahime”den türemiş ise müteaddidir [rahime rahmet etmek demektir bazı metinlerde geçen rahimehullah ta Allah ona rahmet etsin demektir] eğer orta harfin zammesiyle “rahume” (rahmet sahibi oldu)den türemiş ise sıfat-ı müşebbehe olur” Bu alıntı ile anlaşılıyor ki, sıfat-ı müşebbehenin tayini ancak ve ancak anlam ile mümkün olur. Her fa˘îl kalıbında olan sıfat-ı müşebbehe değildir. Bu mesele en çok karıştırılan meselelerden biri olması hasebiyle tavzihe muhtaçtı. Elimden geldiğince açıkladım. Bitti.