Professional Documents
Culture Documents
yokAcikBilim 424687
yokAcikBilim 424687
BECERİLERİNE ETKİSİ
Zeynep TOPCU
Ankara, 2012
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİNİN İLKÖĞRETİM BİRİNCİ SINIF
BECERİLERİNE ETKİSİ
Zeynep TOPCU
Ankara, 2012
i
ii
iii
TEŞEKKÜR
Araştırmanın tüm aşamalarında büyük bir sabır ve özveriyle, bana moral, akademik
yardım ve destek sağlayan danışmanım sayın Doç. Dr. Semra ERKAN’a içten
teşekkürlerimi ve sonsuz saygılarımı sunuyorum.
Yüksek lisans öğrenimim boyunca yardımlarını esirgemeyen Sayın Arş. Gör. Menekşe
BOZ ve tezimin hazırlanmasında gösterdikleri destek ve verdikleri moral için Sayın
Yrd. Doç. Dr. Ayla Keçeçi ve Öğr. Gör. Zeynep Seda Çavuş’a teşekkür ediyorum.
Çalışmalarımda her zaman yanımda olan, moralimi yüksek tutan bana neşe veren canım
arkadaşlarım Ertül YAMAN, Fatma Çek, Özlem Serim, Fatma Nazlı Sarı, Betül Bilir ve
Hamdi Çömez’e, öğretmen olarak çalıştığım, düzenli ulaşımı olmayan köyümden
kmlerce yol gelip beni alan ve derslere gidip gelmemi sağlayan Sayın Tuna Çakmak ve
Sayın Erol Yaman’a minnettarlarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Benden sevgisini, şefkatini hiçbir zaman esirgemeyen, her zaman yanımda olduklarını
bildiğim, çalışmalarım sebebiyle kimi zaman çok ihmal etmeme rağmen anlayışlarını ve
desteklerini esirgemeyen, tüm başarılarımı onlara adadığım canım anneme, babama,
kardeşlerime ve Serkan Bilir’e sonsuz sevgilerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum.
iv
ÖZET
Zeynep TOPCU. Okul Öncesi Eğitimin İlköğretim Birinci Sınıf Öğrencilerinin Okula
Uyum ve Türkçe Dil Becerilerine Etkisinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Ankara,
2012.
Bu araştırma, okul öncesi eğitiminin ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum
ve Türkçe dil becerileri üzerindeki etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.
Araştırmada elde edilen verilerin analizinde SPSS 17. 0 paket programı kullanılmıştır.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodları, normal dağılımın
incelenmesi Kolmogorov - Smirnov Dağılım Testi kullanılmıştır. Normal dağılım
göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmaları Kruskal Wallis Testi ve
Mann Whitney U -Testi kullanılarak değerlendirilmiştir.
Okul öncesi eğitimi alan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının, okula uyum düzeylerinin,
okul öncesi eğitimi almayan çocuklara göre, Okula Uyum Öğretmen Değerlendirmesi
Ölçeği’nin “İşbirlikli Katılım” ve “Kendi Kendini Yönetme” alt ölçeklerinde ve
toplamda daha iyi olduğu saptanmıştır.
Okul öncesi eğitimi alan çocukların, dinleme, konuşma, okuma, dikte ve yazma
becerilerinin Okuma Yazma Becerisi Ölçek puanlarına göre, okul öncesi eğitimi
almayan çocuklardan daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Çocuğun anne öğrenim durumunun dinleme becerisi alt ölçeği dışında; konuşma,
okuma, dikte ve yazma alt ölçeklerinde etkili olduğu saptanmıştır. Baba öğrenim
durumunun ise çocukların tüm Türkçe dil becerilerinin gelişimi üzerinde etkili bir faktör
olduğu saptanmıştır.
Anahtar kelimeler
ABSTRACT
This study was conducted in order to determine of the effect of pre-school education on
the school adjustment and Turkish language skills of elementary school first grade
students.
The study population consisted of a total of 205 first grade students, 109 girls and 96
boys, who attended the primary schools with a nursery class and single-grade classes
(comprised of one grade of students) of the first grade in 2010-2011 school year in
Kocaköy, Diyarbakır, Turkey.
The research data was collected through “The Teacher Rating Scale of School
Adjustment” developed by Ladd, Kochenfender and Coleman in 1996 and “A scale of
Reading-Writing Skills” developed by Obalar (2010).
Statistical analyzes for the research data were carried out with SPSS 17.0 software
package. Descriptive statistical methods were also used; normal distribution was
examined by the Kolmogorov - Smirnov Distribution Test while the comparisons of
not-normally-distributed parameters between the groups were carried out using the
Kruskal-Wallis test and Mann-Whitney U-test.
It was found that, in comparison with those children who did not receive pre-school
education, elementary school first grade students who received pre-school education
had higher levels of school adjustment in “Cooperative Participation” and “Self-
directiveness” sub-scales of “The Teacher Rating Scale of School Adjustment” and in
total.
vii
It was determined that gender of the children did not make a significant difference in all
of the sub-scales of “The Teacher Rating Scale of School Adjustment” and in total
score.
The educational status of the mother was not found to be effective in the children’s
school adjustment levels according to The Teacher Rating Scale of School Adjustment
but to be effective only in “School Avoidance” sub-scale. On the other hand, it was
determined that the educational status of the father did not affect the children’s school
adjustment levels. The number of siblings did not affect the children’s school
adjustment in elementary school levels according to The Teacher Rating Scale of
School Adjustment, either.
This study determined that the children who received pre-school education had higher
levels of listening, speaking, reading, dictation and writing than the children who did
not receive pre-school education according to The Teacher Rating Scale of School
Adjustment scores.
Gender variable was not found to be an effective factor on the listening, speaking,
reading, dictation and writing sub-scales of the scale of reading-writing skills for
elementary school first grade children.
This study also showed that the number of siblings of the children did not have an affect
on their listening, speaking, reading, dictation and writing skills, which make up their
Turkish language skills in elementary school.
Finally, it was found that the educational status of the mother was effective in speaking,
reading, dictation and writing sub-scales but not in listening skill sub-scale whereas the
educational status of the father was an effective factor on the development of the
children’s all Turkish language skills.
Keywords:
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY...........................................................................................................i
BİLDİRİM.........................................................................................................................ii
TEŞEKKÜR.....................................................................................................................iii
ÖZET ...............................................................................................................................iv
ABSTRACT.....................................................................................................................vi
İÇİNDEKİLER ....................................................................................................….......vii
TABLOLAR LİSTESİ....................................................................................................xii
BÖLÜM 1.........................................................................................................................1
GİRİŞ ................................................................................................................................1
1. 1. Problem ............................................................................................……........4
1. 2. Sınırlılıklar .......................................................................................................5
1. 3. Sayıltılar ...........................................................................................................5
BÖLÜM 2........................................................................................................................8
GENEL BİLGİLER...........................................................................................................8
2. 3. 5. İlköğretim Programı.........................................................................31
2. 5. 1.Dinleme Becerisi.................................................................................37
2. 5. 2. Konuşma Becerisi..............................................................................39
2. 5. 3 .Okuma Becerisi..................................................................................40
2. 5. 4. Yazma Becerisi...................................................................................42
BÖLÜM 3.......................................................................................................................61
YÖNTEM .......................................................................................................................61
BÖLÜM 4……………………………………………………………..........................71
BULGULAR VE YORUM…………………………………………............................71
BÖLÜM 5……………………………………………………….................................94
x
TARTIŞMA…………………………….........................................................................94
BÖLÜM 6……………………………………………………….................................114
SONUÇLAR…………………………………………..................................................114
BÖLÜM 7…………………………………………………….....................................121
ÖNERİLER…………………………………………………………………………...121
KAYNAKÇA……………………………………………………………………........125
EKLER..........................................................................................................................141
EK 1.................................................................................................................141
xi
SİMGELER VE KISALTMALAR
n : Denek Sayısı
p : Anlamlılık Düzeyi
Mw : Mann Whitney
Kw : Kruskal Wallish
Ss : Standart Sapma
% : Yüzde
x : Aritmetik Ortalama
TABLOLAR LİSTESİ
BÖLÜM 1
GİRİŞ
Okul öncesi eğitim kurumlarının temel hedeflerinden biri çocukların bireysel olarak
gelişimlerini desteklemek olduğu için çocuklara yönelik eğitim programlarının başlıca
amacı onların hazır bulunuşluk düzeylerini arttırmaktır (Mağden ve Şahin, 2002). Okul
öncesi eğitim kurumlarının bu özelliği onun önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Çocuğun ilköğretime başladığında başarılı olmasını sağlayan husus okul öncesi eğitim
kurumlarında edindiği bilgiler değildir. Bu kurumlarda elde edeceği toplumsal
yaşantılar ve tutumlar çocuğun yeni eğitim düzeyine çok çabuk uyum sağlamasını
kolaylaştırması bakımından da çok önemlidir (Yeşil, 2008).
İlköğretim birinci sınıfın en önemli görevi okuma, yazma ve temel aritmetik becerileri
öğrenebilmek olarak görülmektedir. Çocukların formal okuma yazma programının
2
Okula uyum, öğretim programının unsurları ile çocuk arasında en üst düzeyde kurulan
olumlu ilişkilerdir. Çocukların okula uyumları ile ilgili yapılan araştırmalar, bu dönemin
başarı ile tamamlanmasının ilerleyen dönemlerdeki sosyal-duygusal uyum ve akademik
başarılara etki ettiğini göstermektedir. Çocuğun okula uyum sağlamasını gerektiren ilk
aşama, aile ortamından ayrılarak okul öncesi eğitim kurumuna başladığı dönemdir
(Önder ve Gülay, 2010; Güler, 2010).
İyi bir okulöncesi eğitim hayatıyla ilköğretimdeki uyum ve başarı arasında, sıkı bir ilişki
olduğu sanılmaktadır. Bu sürece dahil olan çocuğun olmayan çocuğa göre, okulun
isteklerine daha iyi yanıt verebileceği görüşü günümüzde pek çok eğitimci tarafından
benimsenmektedir. Yapılan araştırmalar okul öncesi dönemde okul uyumunun, ileriki
yıllardaki okul uyumu ve başarısı açısından önem taşıdığını ve öğretmen- çocuk
ilişkisinin de okul uyumunu etkileyebilecek unsurlar arasında önemli bir yere sahip
olduğunu göstermektedir. Bu sebeple çocukların okula uyum düzeylerinin belirlenmesi,
çocukların katılımlarını arttıracak düzenlemelerin yapılması açısından da önem
taşımaktadır. Bu düzenlemelerin yapılabilmesi okula uyumun ölçülmesini gerekli
kılmaktadır (Önder ve Gülay, 2010).
Dil, çocukların kendilerini ifade etme, sosyal ve kültürel değerlerini kazanma, sosyal
iletişim ihtiyaçlarını gidermede işlevsel bir göreve sahiptir. Çocuk dili kullanarak
çevrenin yapısını keşfetmekte ve kendini ifade edebilmektedir. Ayrıca dil, çocuğun
bilişsel gelişiminde ve kavrama yeteneğinin gelişmesinde de önemli bir rol oynar.
Düşüncelerin hızlı bir şekilde ifade edilmesinde dil uygun bir araçtır. Çocuklar, dili
öğrenmek için gerekli ilkeleri, bilgileri, sözcükleri ve kalıpları erken çocukluk
3
İnsanoğlunun sahip olduğu dil becerisi genel bir sınıflamayla "anlama" ve "anlatma"
olarak karşımıza çıkar. "Anlama" kendi içinde okuma ve dinleme; "anlatma" ise
konuşma ve yazma başlıkları altında ele alınmaktadır. Okuma, dinleme, konuşma ve
yazma, dört temel dil becerisi olarak kabul edilir (Özbay, 2005; Obalar, 2009).
Türk Milli Eğitimin genel amaç ve ilkelerine uygun olarak, okulöncesi eğitimin genel
amaçlarından biri çocukların Türkçeyi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamaktır. Okul
öncesi eğitimin ilkelerinden biri de çocukların kendilerini ifade ederken; Türkçeyi doğru
ve güzel konuşmalarına öncelikle önem verilmesidir (MEB, 2006c).
Okumaya hazırlık için en önemli beceri sözel dil becerisidir. Çocuklar okuma yazmaya
başlamadan önce dinlemeyi ve konuşmayı öğrenmektedirler. İfade edici dili geliştirmek
için çocuğun diğer çocuklarla iletişime geçebileceği, kendi duygu ve düşüncelerini ifade
edebileceği, deneyimleri ve izlenimlerini paylaşabileceği uygun ortamlar
hazırlanmalıdır. Okul öncesi eğitim programında yer alan etkinlikler çocuklara, okuma
becerilerinin gelişimi için fırsatlar sunmaktadır (Yazıcı, 2002).
Okul öncesi eğitim programlarında yer alan etkinlikler, özellikle çocuğun bilişsel ve
dilsel becerilerini geliştirmek, onu okuma yazma öğrenmeye hazırlamak üzerine
yoğunlaşmaktadır. Ailede veya okul öncesinde hikâye okuma çalışmalarına katılan
4
1. 1. PROBLEM
Okul öncesi eğitimin ilköğretim birinci sınıf çocuklarının okula uyum ve Türkçe dil
becerilerinin gelişimini etkisi var mıdır?
1. 1. 1. Alt problemler
1. 2. SINIRLILIKLAR
1. 3. SAYILTILAR
Aile çevresindeki koşulları ne denli iyi ve elverişli olursa olsun, çocuğu yaşıtlarıyla
birlikte uygun bir ortamda ve uzman eğitimcilerin gözetiminde temel öğrenim olan
ilkokula hazırlamak, daha olumlu sonuçlar vermektedir. Kaldı ki ülkemizin ekonomik
ve toplumsal yapısı sonucu, aileler, çocuklarının maddi ve manevi gereksinimlerini
yeterince karşılayamamakta ve çocukların eğitim ve öğretiminde devletin desteğine
ihtiyaç duymaktadırlar (Yavuzer, 2011). Bu amaçla erken çocukluk gelişimi ve eğitimi
programları “risk altındaki” çocuk sayısının fazla olduğu ülkelerde giderek önem
kazanmaya başlamıştır. Gelişim ve eğitim programları yoluyla; sosyoekonomik ve
6
cinsiyete bağlı eşitsizlikleri gidermek, çocukları yaşatmak ve gelişim için gerekli olan
en iyi koşulları sağlamak mümkün olabilmektedir (Myers, 1996).
Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’nde Dünyaya gelen tüm çocukların, eşit hak ve
fırsatlarla yaşamlarını sürdürme haklarının bulunduğu açıkça ifade edilmektedir.
Ancak; günümüzde pek çok çocuk eşit olmayan koşullarla yaşama başlamakta ve
yaşamlarını bu şekilde sürdürmektedir. Sosyoekonomik düzeyi düşük ve daha elverişsiz
çevrelerde büyüyen çocukların erken yaşlarda eğitilip, uyarılmalarının onların ilerideki
başarılarında destekleyici olmaktadır. Bunun için çocuğun çevresinin desteklenmesi ve
uyaran bakımından zenginleştirilmesi çok önemlidir. Koşullardaki bu eşitsizlikler okul
öncesi eğitimini gerekli kılan toplumsal bir olgudur. Okul öncesi eğitime yapılan
yatırımlar yoksulluk, sosyal eşitsizlik gibi diğer çocuklardan dezavantajlı sayılan
çocuklara iyi bir başlangıç vererek bu eşitsizliğin giderilmesine yardımcı olmaktadır
(Taner ve Başal, 2005).
Türkiye’de risk altında olan okul öncesi dönem çocuklarının eğitim ihtiyacını
karşılamak amacıyla anaokulu ve anasınıflarının sayıları hızla arttırılmaktadır. Mili
Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün 2002 -2007 yılları
arasında yaptığı çalışmalar sonucunda okul öncesi eğitimde okullaşma oranında
%131’lik bir artış sağlamıştır. Ancak, okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranı Avrupa
Birliği ve OECD ülkelerindeki oranlara ulaşamamıştır.
Türkiye’de isteğe bağlı eğitim kapsamında okul öncesi eğitimden yararlanamayan her
çocuğa kısa vadede okul öncesi eğitim sağlanamayacağı göz önüne alınarak, Okul
Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü, 17. Milli Eğitim Şurası’nın “ Okul öncesi eğitimin
60-72 aylık çocukları kapsayan bölümü zorunlu hale getirilmelidir ” kararı
doğrultusunda yasal düzenlemeler başta olmak üzere çalışmalara başlamıştır (MEB,
2007). 2009-2010 eğitim-öğretim yılında (60-72 ay) 5 yaş grubu okul öncesi dönem
çocuklarının çok yönlü gelişimlerini desteklemek ve onları bir sonraki eğitim devresi
olan ilköğretime hazırlamak amacıyla anasınıfları 32 ilde pilot uygulama olarak zorunlu
eğitim kapsamına alınmıştır. 2010-2011 yılında 25 il daha bu uygulamaya dahil edilerek
pilot zorunlu okul öncesi eğitimi yapılan il sayısı 57’ye ulaşmıştır. 2011-2012 eğitim-
öğretim yılında 14 ilin, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında da 10 ilde zorunlu okul öncesi
eğitiminin başlatılması planlanmaktadır. Böylece 2012-2013 eğitim-öğretim yılı
7
itibariyle 81 ilde 5 yaş grubu (60-/72 ay) çocukları için okul öncesi eğitiminin zorunlu
hale getirilmesi planlanmıştır.
Okul öncesi eğitiminin zorunlu hale gelmesiyle ilköğretime başlamadan önce okul
öncesi eğitim alan çocukların sayısında artış olmuştur. Elde edilen son verilere göre 3-6
yaşlar arasındaki okullaşma oranı %39 iken, 5-6 yaşlarda %61.01’dir (Güler, 2010).
BÖLÜM 2
GENEL BİLGİLER
Okul öncesi eğitim; 0-6 yaş çocukların bireysel özelliklerine ve gelişim düzeylerine
uygun, zengin uyarıcı ve çevre imkanlarını sağlayan; onların bedensel, zihinsel,
duygusal ve sosyal yönden gelişimlerini, toplumun kültürel değerleri ve özellikleri
doğrultusunda en iyi biçimde yönlendiren, bilinçli ve sistemli bir eğitimdir (MEB,
1998).
Ülkemizde okul öncesi eğitim, Milli Eğitim Temel Kanunu ile tanımlanmıştır. Buna
göre okul öncesi eğitim: “Mecburi öğrenim çağına gelmemiş çocukların eğitimini ihtiva
eden, bu yaş grubundaki çocukların beden, zihin ve duygu gelişmesini ve iyi
alışkanlıklar kazanmasını sağlamak, onları ilköğretime hazırlamak, şartları elverişsiz
çevrelerden ve ailelerden gelen çocuklar için ortak, sistemli ve elverişli bir yetişme
ortamı sağlamak, kabiliyetlerinin gelişmesine yardım etmek amaçlarına yönelik,
ilköğretim bütünlüğü içinde yer alan bir eğitim devresidir” (Çetinkaya, 2006).
Çocuğun doğumdan ilköğretime başlayıncaya kadar olan tüm yaşantılarını içeren okul
öncesi eğitim, insan yaşamının temelini oluşturmaktadır. Bu dönemdeki yaşantılar
çocuğun gelecekte nasıl biri olacağı konusunda büyük ölçüde belirleyicidir. Çünkü okul
öncesi dönem, çocuğun gelişmesinin en hızlı ve öğrenme kapasitesinin en yüksek
olduğu dönemlerden biridir (Oktay, 2005).
Ülkemizde okul öncesi eğitimi farklı yaş gruplarında çeşitli kurumlar aracılığıyla
yürütülmektedir. Bu kuruluşlar bazı kamu kurumlarına, bakanlıklara, özel kuruluşlara,
yerel yönetimlere, vakıf ve üniversitelere bağlı olarak görevlerini sürdürmektedirler.
Okul öncesi eğitiminin verildiği kuruluşlar şu şekildedir:
9
Kreşler: 0-2 yaş arası çocukların daha çok bakım, beslenme ve korunmasına yönelik
hizmetler veren kuruluşlardır.
Ana sınıfları: İlköğretime bağlı olarak açılan, özellikle olumsuz sosyo ekonomik
koşullardan gelen çocukları desteklemek ve ilköğretime hazırlamak amacı olan
sınıflardır.
Okul öncesi eğitimin amacı; çocuğa, yaşadığı toplum yapısında alacağı yeri ve
yükleneceği sorumlulukları öğretmek; kendisi ve çevresi ile barışık, mutlu, kendi
yeteneklerinin farkına varan, üretici, öz güvenini kazanmış bireyler yetiştirmek ile
birlikte çocuğu, bilinçli olarak belli bir program çerçevesinde kişiliğini zedeleyecek
davranışlardan uzaklaştırmaktır (Korkmaz,1998; Zembat, 2005).
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda
Okul öncesi eğitimin amaç ve görevleri şu şekilde belirtilmektedir:
Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’nde Dünyaya gelen tüm çocukların, eşit hak ve
fırsatlarla yaşamlarını sürdürme haklarının bulunduğu açıkça ifade edilmektedir.
Ancak; günümüzde pek çok çocuk eşit olmayan koşullarla yaşama başlamakta ve
yaşamlarını bu şekilde sürdürmektedir. Sosyoekonomik düzeyi düşük ve daha elverişsiz
çevrelerde büyüyen çocukların erken yaşlarda eğitilip, uyarılmalarının onların ilerideki
başarılarında destekleyici olmaktadır. Bunun için çocuğun çevresinin desteklenmesi ve
uyaran bakımından zenginleştirilmesi çok önemlidir. Koşullardaki bu eşitsizlikler okul
öncesi eğitimini gerekli kılan toplumsal bir olgudur. Okul öncesi eğitime yapılan
yatırımlar yoksulluk, sosyal eşitsizlik gibi diğer çocuklardan dezavantajlı sayılan
12
Türkiye’de de okul öncesi eğitimin amaçlarından biri, yetersiz ev şartları olan çocuklara
destek vermek, diğeri ise onları ilkokula hazırlamaktır. Bütün bunlar dikkate alındığında
okul öncesi kurumlar yetersiz şartları bulunan çocukları kurtarmak için son derece
önemlidir (Oktay, 1999).
Okul öncesi eğitim kurumları, çocuğun sağlıklı gelişimi için gerekli olan fiziki ve sosyal
çevreyi sağlar. Burada çocuklar, akran grupları içerisinde kendini tanımayı, kendini
kabul ettirecek güç ve becerileri geliştirmeyi ve birlikte yaşama kurallarını öğrenirler.
Grup, çocuğun yaşantısını doldurur ve doyumunu sağlar. Bu imkanlar çocuğun bedeni
kullanma, oyun oynama, merakını giderme, hayalini açığa vurma ve bağımsızlığını
kazanma gibi temel gereksinimlerini de karşılamaktadır (Kırca, 2007).
Okul öncesi eğitim kurumlarında çocuk, daha okula başlamadan renkleri ayırt etmeyi,
büyüklük-küçüklük, uzunluk-kısalık, nitelik ve nicelik kavramlarını yaş düzeylerine
uygun olarak öğrenmektedir. Öğretmenin anlattıklarını, okuduklarını dinlemeyi ve
dinlediklerini anlatabilme yeteneğini geliştirmektedir. Ayrıca, doğa olaylarını
gözlemlemeyi, bir konuda karara varmayı, şarkı söylemeyi, resim yapmayı
öğrenmektedir. Bütün bu etkinlikler çocuğun ilköğretim eğitiminin temelini
oluşturmaktadır (Taner ve Başal, 2005).
Çocuk, bir okul öncesi eğitimi kurumunda yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı,
yemek yemeyi, uyumayı ve birlikte oynamayı öğrenmektedir. Dolayısıyla, başkalarının
özgürlüğünden haberdar olmaktadır. ”Ben” ve “Başkası” kavramlarının bilincine
vararak yardımlaşma ve işbirliği duygusunu geliştirmektedir (Başal, 2005).
Okul öncesi kurumları, çocuğa bilgi aktarmaktan çok, çocuğun içinde var olan
yeteneklerin serpilip gelişmesine yardımcı olmaktadır. Çocuk bu kurumlarda en iyi
13
oyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı
öğrenir. Anasınıfları ya da diğer okul öncesi eğitim kurumları aynı zamanda kuralları en
etkili bir biçimde öğretebilen bir kurumdur. Çocuk burada kendi hakkını korurken,
paylaşmayı ve başkalarının özgürlüğünü zedelememeyi öğrenir. Araştırmalar, okul
öncesi kurumda eğitim görerek ilkokula başlayan çocukların, bu eğitimi göremeyenlere
oranla daha katılımcı, girişken, uyumlu olduğunu göstermektedir. Böylelikle okulöncesi
eğitiminin önemi katkısı özellikle çocuk ilköğretime başladığı zaman kendini
göstermektedir (Yavuzer, 2009).
0-6 yaşlarda verilen eğitimin, çocuğun yeteneklerinin gelişmesinde de çok önemli payı
bulunmaktadır. “Okul öncesindeki dil gelişimi, çocuğun çevresiyle olan iletişim ve
etkileşiminden büyük ölçüde etkilenmekte ve onun gelişmesinin, kavrayışının ve zihin
kapasitesinin sınırını da belirlemektedir. Çoğunlukla ilk yıllardaki sosyo-ekonomik
çevre ve yaşam ayrıcalıkları, ileri yıllarda zeka ve gelişme ayrıcalıkları olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu yönden, sosyo-ekonomik ve kültür seviyeleri farklı ailelerde büyüyen
çocuklar arasında meydana gelen eğitim ayrıcalıklarını asgari düzeye indirmek ve
toplumumuzun her kesimindeki çocuklara daha iyi gelişim ve yeteneklerini en üst
düzeyde geliştirme olanakları yaratmak okul öncesi eğitiminin önemini artırmaktadır
(Kılıç, 2008).
Gelişim Alanları:
• Psiko-motor gelişim alanı
• Sosyo-duygusal gelişim alanı
• Bilişsel gelişim alan
• Dil gelişim alanı
Okul öncesi eğitim, bu gelişim alanları ile ilgili hedefleri belirlemek ve uygulamaya
koymakla yükümlüdür.
Psiko-motor gelişim İle ilgili Okul öncesi eğitim hedefleri; Çocukların değişik
fiziksel olgunluk derecelerine göre, kas koordinasyonunu geliştirmeye yönelik eğitim
hedefleridir. Çocuğun fiziksel olduğu kadar psikolojik sağlığını da etkiler.
Sosyo-duygusal gelişimle ilgili okul öncesi eğitim hedefleri; Üç tür etkileşim alanında
yer alır. Bunlar öğretmen-çocuk, çocuk-çocuk ve çocuk-faaliyet ilişkisi alanlarıdır. Bu
hedefler, çocuğun başkalarıyla ve kendisiyle anlamlı, doyurucu ve olumlu ilişkiler
kurabilmesi ve çevresine olumlu bir şekilde katkıda bulunmasıyla ilgilidir.
bilgiyi çevresindeki objelerden, sosyal bilgiyi ise kişilerden aldığı dönütlerle elde eder.
Çocuk bundan sonra bu edindiği bilgileri zihninde organize eder. Mantıksal bilgi ise
matematiksel, mantık ve yer ilişkileri bilgisini içerir. Son olarak da simgeleme gücü, dil
gelişiminde olduğu gibi sembollerin kullanımıyla ilgili bilgidir. Çocuk bilişsel yapısını
bütün bu bilgileri kullanarak geliştirir.
Dil gelişimi ile ilgili okulöncesi eğitim hedefleri; Dilin bilişsel öğrenme hedefleri ve
dilin duygusal öğrenme hedefleri olarak sınıflandırılabilir. Cazden, Bloom ve
arkadaşları (1973) dil gelişiminin bilişsel hedeflerinin işlevinin, çocuğun konuşma
yeteneğini arttırmak olduğunu belirtmektedir. “Dil gelişiminin duygusal hedefleri ise
dili zevkle sık-sık ve etkin bir biçimde kullanma yeteneğini arttırmaktır” (Başal, 1998).
Okul öncesi eğitimi ve anaokulu konusuna ilk kez Eflatun “Protogoras” adlı eserinde
değinmiştir. M.Ö. 400 yıllarında yazılmış olan bu eser çocuğun yetişkinlik devri
yaşantısını kolaylaştırmak için küçük yaşlarda eğitilmesi gereğini belirtmektedir
(Aydın, 1998).
Eğitim teorisinin en önde gelen iki isimleri olan ilk çağın iki ünlü düşünürü Plato ve
Aristo, çocuğun gelişim özellikleri ve bu özelliklere uygun eğitim arama çabaları ile
erken çocukluk eğitimine ilişkin ilk teorik yaklaşımın öncüleri olmuşlardır. Plato;
eğitimin olabildiğince erken, evin dışında ve devlet okullarında öncelikle devletin
çıkarlarını gözetecek bireyler yetiştirecek şekilde verilmesini önerirken; öğrencisi
16
Aristo; çocukların 7 yaşına kadar anneleri ile birlikte kalmalarını ve bireysel özellikleri
de dikkate alınarak eğitilmeleri gerektiğini belirtir. Her iki filozofta çocuğun ilk
eğitiminin önemli olduğu görüşündedirler ( Oktay, 1999).
Çağdaş eğitim düşüncesi 16.yy da ortaya çıkmış 20.yy’ a kadar sistemli olarak
gelişmeye devam etmiştir.
Martin Luther çocuklara okuma yazma öğretme işinde düzenli okullaşmanın üzerinde
duran reformcuların öncüsüdür. 17.ve 18. yüzyıllarda Luther’in başlattığı yolda
ilerleyen Comenıus, Locke, Rousseau ve diğerleri çocuk eğitiminde bugün gelinen
çocuğa saygılı, onun özelliklerine uygun eğitim anlayışının öncüleri sayılmaktadırlar.
17.yy’ da ünlü bir Çek eğitimci olan Comenius (1592-1670) ise; çocukların altı yaşına
kadar olan dönemde aileleri tarafından eğitildiğini ve altı yaşından sonra başlayan bir
okullaşma sistemini önermekle birlikte, çocukların eğitiminde en etkin yöntemin
duyular yoluyla eğitim olduğunu ve eğitimin çocuğun doğasına uygun bir şekilde
verilmesi gerektiğini savunmuştur (Oktay, 1999).
John Locke (1632-1704), eğitimin çocuklara ilk yaşta oyun biçiminde verilmesi
taraftarıdır (Poyraz ve Dere, 2003). Locke’n eğitim ile ilgili temel görüşü “Boş Levha”
teorisidir. Bu teoriye göre; insan zihni dünyaya geldiğinde boş bir levha gibidir. Locke
eğitimin amacının çocuğa iyi bir çevre hazırlamak ve onun iyi tecrübeler edinmesini
sağlamak olması gerektiğini belirtmektedir ( Oktay, 1999).
Yaşamın ilk birkaç yılını, bireyin gelişimine etki eden kritik bir dönem olarak gören
Jean Jacques Rousseau (1712-1778), çocuğa sunulan fiziksel etkinliklerde özgürlüğü
savunmakla birlikte, çeşitli araç ve gereçler aracılığıyla yaparak-yaşayarak öğrenme
yönteminin, eğitimin en temel fonksiyonu olduğunu ileri sürmüştür. 1762 yılında
yayınladığı “Emile” adlı yapıtında; çocukluğun insan yaşamının kendine özgü tipik bir
dönemi olduğunu, yetişkinlikten ayrı düşünülmemesi gerektiğini, çocuğun eğitiminde
kullanılacak eğitim yöntemlerinin, çocuğun gelişimindeki doğal aşamalara uygun
olması gerektiğini belirtmiştir (Başal, 2005).
çocukluktaki yaratıcılık gücü çok önemlidir. Çocuğun çok iyi tanınması gerektiğini
belirten Pestallozi; genel ve şematik bir eğitim değil, ferdi ve somut bir eğitimin daha
değerli olduğunu belirtmiştir (Poyraz ve Dere, 2003; Pehlivan, 2006).
Friedrich W. A. Frobel, okul öncesi eğitimin gerekliliğine inanarak ilk anaokulunu açan
Alman eğitimcidir. Frobel (1782-1852), J.J.Rousseau’dan etkilenmiş, bir süre
Pestalozzi ile birlikte çalışmış ve onun eğitim görüş ve uygulamalarından etkilenmiştir.
Freidrich Wilhelm Froebel; okul öncesi yaştaki çocukların eğitimleri ile yakından
ilgilenmiş, çocuklar için anaokullarında kullanılacak oyuncaklar geliştirmiştir. Bu
oyuncaklar onların duyusal, duygusal, zihinsel fonksiyonlarını geliştirecek şekildedir
(Poyraz ve Dere, 2003). 28 Haziran 1840 tarihinde Almanya’da “Kindergarten” (Çocuk
Bahçesi) adını verdiği ilk anaokulunu açmıştır. Froebel’in öğrencisi olan Carl Schurz
ise 1855 yılında Amerika’da ilk anaokulunu açmıştır (Başal, 2005).
İtalya’nın ilk kadın doktoru olma ünvanına sahip olan Maria Montessori ( 1870-1952);
1907 yılında Roma’da 4-7 yaş arası çocuklara yönelik Casa Dei Bambini (Çocuk Evi)
çalışmasına başlamıştır (Doğan, 2010). Montessori; çocukluğun yetişkinliğe gidişte
geçici bir yol olmadığını, insanlığın bir başka kutbu olduğunu, eğitimin amacının
çocuğun keşfedilmesi ve özgürleştirilmesi bu süreçte ona yardım edilmesi gerektiği
olduğunu belirtmiştir.
Jean Piaget’e (1896-1980) göre ise; çocukların zihinsel süreçleri yetişkinlerinkinden çok
farklıdır (Doğan, 2010). Çocukların tamamen kendilerine has zihinsel işlevleri ve bakış
açıları olduğunu, onların kesinlikle yetişkinlerin minyatürleri olmadıklarını savunana,
bilişsel gelişimle ilgili çalışan ve bu gün bile geçerliliğini koruyan bilişsel gelişim
18
VII. ve VIII. Milli Eğitim Şuraları’nda (1957 ve 1962) okul öncesi eğitime ilköğretim
bünyesinde isteğe bağlı okullar olarak değinilirken, 1974’teki IX. Milli Eğitim Şurası,
okul öncesi eğitimin amaç ve görevlerini yeniden düzenlenmiştir. Milli Eğitimin genel
amaç ve temel ilkelerine uygun olarak,
1981 yılında gerçekleştirilen X. Milli Eğitim Şurası’nda Türk Milli Eğitimi bütünlüğü
olan bir program modeli olarak ele alınmış ve okul öncesi programları, okul öncesinin
amaçları, okul öncesinde muhteva ve faaliyet kategorileri başlıkları altında ayrıntılı
olarak değerlendirilmiştir (Deretarla Gül, 2010). 1992 yılında okul öncesi eğitimine
verilen önem sebebiyle 3797 sayılı kanunla Okul Öncesi Eğitim Genel Müdürlüğü
kurulmuştur (Derman ve Başal, 2010).
1993 yılında yapılan Milli Eğitim Şurası, diğer şuralardan farklı olarak 2 temel gündem
konusundan birini okul öncesi eğitime ayırmıştır. Okul öncesi eğitim, okul öncesi
eğitimin önemi, okul öncesi eğitimin tanımı ve kapsamı, okul öncesi eğitimin
yaygınlaştırılması ile ilgili sorunlar için “Okul Öncesi Eğitim Ana Komisyonu”; okul
öncesi eğitimin önemi ve yaygınlaştırılması, okul öncesi eğitim için kaynak temini ve
kullanımı, okul öncesi eğitim programları ve eğitim araçları, okul öncesi eğitimde
koordinasyon ve işbirliği, okul öncesi eğitim mevzuatı, okul öncesi eğitim alanına
öğretmen yetiştirme ve istihdam, okul öncesi eğitim modelleri içinde alt komisyonlar
oluşturularak çalışmalar yapılmış ve kararlar alınmıştır (MEB, 1993; Deretarla Gül,
2010).
XV. Milli Eğitim Şurası (1996), özellikle zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması
konusuna yer verirken, okul öncesi eğitimin de gelecek yıllarda zorunlu eğitime dahil
edilmesi konusunda da önemli kararlar almıştır. Yine bu şurada aile katılım programları
ve ana baba okullarının yaygınlaştırılması konusunda da kararlar alınmıştır (MEB,
1996).
1999-2000 eğitim-öğretim yılı içinde Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde okul öncesi
eğitim kurumu olarak 506 anaokulu, 7.717 okul öncesi, 348 uygulama sınıfı, 923 tane
Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı kurum ile 388 adet
657-191. maddeye göre açılan kurum bulunmakta iken, Milli Eğitim Bakanlığı
21
bünyesinde 2000 yılı içinde okul öncesi eğitim kurumu olarak 68 anaokulu, 533 okul
öncesi ile 5 çocuk kulübü ve 2 uygulama okul öncesi açılmıştır (MEB, 2000).
XVII. Milli Eğitim Şurası’nda (2006), 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’ndaki
gerekli düzenlemeler yapılarak “Okul Öncesi Eğitim Kanunu” çıkarılmasına, okul
öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve genel bütçeden okul öncesi eğitime ayrılan
payın arttırılmasına ilişkin karar verilmiştir (Deretarla Gül, 2010).
IX. Kalkınma Planında 2013 yılı için 3-5 (36-72 ay) yaş grubunda %50, 5 yaşında (60-
72 ay) ise %100 okullaşma hedefi konulmuştur. Bu hedefler doğrultusunda okul öncesi
eğitim, 2009- 2010 eğitim öğretim yılında otuz iki ilde başlatılan pilot uygulama ile
zorunlu olmuştur.
Milli Eğitim Bakanlığı, 2011-2012 eğitim öğretim yılında 14 ilde, 2012-2013 eğitim
öğretim yılında ise 10 ilde daha okul öncesi eğitimi zorunlu hale getirmeyi
planlamaktadır. Böylece, 2012-2013 eğitim öğretim yılında 5 yaş grubunun tamamının
Türkiye genelinde kademeli olarak okul öncesinde zorunlu eğitime başlaması
sağlanacaktır.
Milli Eğitim Bakanlığının verilerine göre, 2010-2011 eğitim öğretim yılında yirmi beş
ilinde bu uygulamaya dahil edilmesiyle elde edilen verilere göre Türkiye geneli 3-6
yaşlar arasındaki okullaşma oranı %39 iken, 5-6 yaşlarda % 61.01’ e ulaşmıştır (Güler,
2010).
Okul Öncesi Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan genelgeye göre, 5 yaş grubunun
2011-2012 eğitim öğretim yılında 14 ilin (İzmir, Tekirdağ, Ordu, Konya, Erzurum,
Iğdır, Zonguldak, Kastamonu, Kayseri, Ankara, Diyarbakır, Bursa, Kahramanmaraş,
Adana), 2012-2013 eğitim öğretim yılında 10 ilin ( Van, Kars, Adıyaman, Batman,
Mardin, Şırnak, İstanbul, Gaziantep, Ağrı, Hakkari) pilot il kapsamına alınması
planlanmıştır (MEB, 2011).
22
“Bu gün artık sayısız denilebilecek kadar çok bilgi kaynağından gelen bilgilerin tasnifi,
değerlendirilmesi, bunların arasından birey ve toplum için en geçerli olanların
ayıklanması işlemi okullarda yapılmaktadır. Çağdaş toplumlarda eğitimciler,
öğretmenler ve anne, babalar sürekli olarak çocukların daha başarılı olmaları için çareler
aramaktadırlar. Toplumsal uyum yalnızca zihinsel işlevlerle sınırlı olan bir süreç
değildir. Bireyin sözel olarak iletişim becerileri, çevresindeki insanlarla gerçekleştirmiş
olduğu deneyimler, duygularını tanıma ve onları uygun şekilde kontrol altına alabilme,
bedenini kullanmada gösterdiği yeterlilikler de en az zihinsel fonksiyonlar kadar
önemlidir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ilk düzenli eğitim-öğretim
aşaması olan ilköğretimin, kişinin geleceğini yönlendirmek açısından ne denli önemli
olduğu açıkça görülmektedir. Araştırmacılar, ilköğretimin daha sonraki eğitim
dönemlerinin temelini oluşturmadaki önemli rolüne değinirken, ilköğretimin özellikle
ilk yıllardaki yaşantının başarılı ve mutlu ya da tam tersi oluşunun da okul öncesi
dönemdeki yaşantılardan büyük ölçüde etkilendiğini belirtmektedir.” (Bilgili ve Yurtal,
2009).
23
Çocuk doğar doğmaz kendisini bir aile ve ev ortamı içinde bulmaktadır. Başlangıçta
dünyasındaki en önemli kişi annesi iken daha sonra giderek baba ve diğer aile bireyleri
de önem kazanmaya başlar. “Üç-dört yaşlarında artık aile bireylerinin yanı sıra,
arkadaşlara da ilgisi artan çocuk, günün büyük bir bölümünde kendi yaşıtları ile çeşitli
oyun faaliyetlerine katılır. Altı-yedi yaşlarına gelen bir çocuk, yaşamının büyük bir
bölümünü geçireceği yeni bir ortam olan ilköğretim kurumlarına uyum sağlama görevi
ile karşı karşıya kalmaktadır. İlköğretime başlamak çocuk için yeni bir deneyimdir.
Okul, çocuk için daha önce deneyim geçirmediği, düzenli, sistemli farklı bir yerdir.
Burada daha önce tanımadığı bir kişinin yani öğretmenin kontrolüne girer. Sıralar,
kitaplar, yazı tahtası gibi farklı öğretim materyallerinin bulunduğu sınıf ortamı ile
karşılaşır ve haftanın her günü uzun bir süre burada kalır (Bilgili ve Yurtal, 2009).
Hazır oluş ve veya hazır bulunuşluk, çocuğun herhangi bir duygusal karışıklığa
uğramadan kolayca ve yeterli olarak öğrenebilmesidir. Çocuk bu hazırlık için yeni
öğrenme görevlerine temel olabilecek ön öğrenmeyi, “okul öncesi dönemde
öğrendiklerini” tamamlayarak ulaşabilmektedir. Başka bir deyişle ilköğretime hazırlık,
ilköğretime başlamadan bir dönem önce, matematik ve çizgi çalışmalarının yapılması
24
Hazır bulunuşluk olarak ifade edilen hazırlıklı olma kavramı, olgunlaşmadan daha
geniş bir kavramdır. “Bireyin bir işi yapabilmesi için belirli bir olgunlaşmaya
erişmesinin yanı sıra, bu iş için gerekli ön bilgi, beceri ve tutumu da kazanmış olması
gerekir. Hazır bulunuşluk, böylece hem olgunlaşma kavramını, hem de bir iş için
gerekli ön yeterliliği kapsamaktadır” (Oktay, 1999).
• Hazırlık sona eren ya da yalnızca okul öncesi ile sınırlı bir süreç değildir. Bu nedenle
hazırlığı çocuğun sahip olduğu veya olmadığı bir şey olarak değil, hayat boyunca
sürekli devam eden bir durum olarak görülmelidir.
• Çocuklar her zaman bir şeyler öğrenmek için hazırdırlar. Çocukların okullaşma süreci
içinde öğrenmeleri daima desteklenmeli ve bir sonraki aşama için hazır olmalarını
sağlayacak deneyimlere ihtiyaçları olduğu unutulmamalıdır.
• Asıl olan çocuğun okula hazırlıklı olması değil, okul ve öğretmenlerin çocuk için hazır
olmasıdır. Çocuklar önceden belirlenmiş programlara ve öğrenme kavramlarına
hazırlamaya çalışmak yerine, okulların çocuklar için olduğu fikri benimsenmelidir
(Oktay,1999, Kılıç, 2008).
Sosyal çalışmalar
Başkalarıyla iletişim kurma
Toplumsal kurallara uyma
Yeni bir gruba adapte olma, bir grubun üyesi olma
Paylaşma, yardımlaşma, işbirliği
Sorumluluk alma, aldığı sorumluluğu yerine getirme
Sırasını bekleme, izin isteme
Fiziksel çalışmalar
Beden dengesini sağlama, dengeli yürüme, koşma, farklı hareketler
yaparak dengede yürüme
Koordineli hareket etme, vücut organları arasında koordinasyonu
sağlama, engellerle karşılaştığında seri ve çabuk hareketler yapma
Nesneleri manipule etme (makas tutma, kaptan kaba boşaltma vb.)
Çizgileri birleştirme, çizgileri kopya etme
Zihinsel çalışmalar
Dikkat ve hafıza becerileri
Matematik becerileri (nesne sayma, rakam tanıma, artırma eksiltme
yapma, renkleri tanıma)
Bilimsel düşünme becerileri (gözlem yapma, problem çözme, neden
sonuç ilişkisi kurma, tüme varım tümden gelimsel düşünme)
Dil çalışmaları
Sözcük dağarcığını zenginleştirme
Türkçeyi düzgün kullanma
Kelimeleri doğru telaffuz etme
Sesinin tonunu ve hızını doğru ayarlama
Aynı sesle başlayan kelimeler üretme
Kafiyeli kelimeler üretme
Anlatma ve ifade etme becerilerine yönelik çalışmalar (MEB, 2006a)
27
1. Fizyolojik faktörler
2. Zeka faktörü
3. Çevresel faktörler
4. Duygusal faktörler
1. Fizyolojik faktörler: Bugün ülkemizde de, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi
kronolojik yaş, ilköğretime başlamak için temel ölçüdür. Yürürlükteki ilköğretim
yönetmeliğine göre, okulların başladığı tarihte 6 yaşını doldurmuş olan çocuklar
ilköğretime kabul edilmektedir. Çocuğun yaşı ile birlikte; ağırlığı, büyük ve küçük kas
gelişimi, görsel ve işitsel algısı, el- göz koordinasyonu gibi özelliklerinin normal ve
sağlıklı bir gelişim göstermesi okula başlamaya uygunluk için önemli kriterlerdir
(Güler, 2010).
Fizyolojik faktörler içinde yer alan görme, işitme ve konuşma bozukluklarının, görme
ve işitme keskinliğinin de okuma olgunluğunun geç kazanılmasında rol oynadığı pek
28
halini almıştır. Geliştirilen 2006 programı 2006-2007 eğitim öğretim yılından itibaren
tüm okullarda uygulanmaya devam etmektedir (Gürkan, 2007; Oktay,2010).
Okul öncesi eğitim programı, “0-72 aylık çocukların kurumlarda okul öncesi eğitimin
amaçlarını gerçekleştirmek üzere, belirlenen kazanımlara istenen hedef davranışlara
uygun planlı ve sistemli eğitim yaşantıları düzenleyerek, sonuçta hedeflere ne ölçüde
ulaştığını gösteren değerlendirmeyi de içine alan çalışmalar bütünüdür (Kılıç, 2008).
Uygulanmakta olan bu program, “Okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden 36-72
aylık çocukların psiko motor, sosyal-duygusal, dil ve bilişsel gelişimlerinin
desteklenmesini, öz bakım becerilerinin kazandırılmasını ve ilköğretime hazır
bulunuşluklarının sağlanmasını amaçlamaktadır. Program “Gelişimsel” bir program
olmakla birlikte tüm gelişim alanlarının geliştirilmesini esas almaktadır. Program
anlayışı olarak “Bütüncül”, program yaklaşımı olarak “Sarmal” bir programdır (MEB,
2006a).
2006 okul öncesi programı 36-72 aylık çocuklara yöneliktir. Bu yaş grubundaki tüm
çocuklar için tek program uygulanmakta fakat öğretmenler kendi öğrencilerinin
ihtiyaçları doğrultusunda farklı amaçlar seçebilmektedirler. Program çocuk merkezlidir.
İçerisinde yer alan tüm amaçlar çocukların gelişim özellikleri, ihtiyaçları, bireysel
farklıları göz önüne alınarak hazırlanmıştır. 2002 programında olduğu gibi 2006
programında da üniteler yer almamaktadır. Ünitelerin yerine programda ulaşılması
istenen amaç ve kazanımlar bulunmaktadır. Esnek bir yapıya sahip olan program,
öğretmenlere özgürlükler tanırken, öğretmenlerin ve çocukların yaratıcılığını ön planda
tutmaktadır. Programda yer alan etkinliklerin problem çözme becerilerini geliştiren
oyun temelli etkinlikleri içermesi, bunun içinde günlük yaşanmış deneyimlerden ve
yakın çevre imkanlarından yaralanılması belirtilmiştir. Programın amacına ulaşması için
öğretmenlerin planlı çalışmalarının, değerlendirmelerini çok yönlü yapmalarının ve aile
katılımını sağlamalarının üzerinde de durulmaktadır (Gürkan, 2007).
31
2. 3. 5. İlköğretim Programı
Okul öncesi eğitimin amaçlarından biri çocuğun, ilköğretimde başarılı olabilmesi için
gerekli davranışları, okuma yazma öğrenmesine yardımcı olacak kavramları ve
becerileri kazandırmaktır. Ancak geçmişte okul öncesinde artan okullaşma oranı ile
birlikte, okul öncesi eğitim kurumundan ilköğretim okuluna giden bazı öğrencilerin
uyum sorunları yaşadıkları gözlenmiştir. Bunun başlıca nedenlerinden biri olarak her iki
eğitim kademesinin farklı oluşu gösterilebilmektedir. Bu özellikler dikkate alınarak
çağdaş eğitim programları doğrusunda ilköğretim programlarının, yeniden
düzenlenmesi ve 2005-2006 yılında uygulamaya konulmasıyla her iki program birbirine
oldukça yaklaşmıştır. 2006 yılında yeni geliştirilen ilköğretim programı dikkate
alınarak yeniden düzenlenen okul öncesi eğitim programının uygulamaya konulmasıyla
yeni ilköğretim programlarıyla okul öncesi eğitim programlarının temel felsefeleri ve
genel özellikleri bakımından her iki program birbiriyle uyumlu hale gelmiştir (Kılıç,
2008).
33
Uyum; “Bireyin sahip olduğu özelliklerinin, kendi benliği ve içinde yaşadığı çevre ile
dengeli bir ilişki kurabilmesi ve bu ilişki yaşam boyu devam ettirebilmesidir”
(Yeşilyaprak,1989).
Her çocuk, doğduğu andan itibaren yaşama uyum gösterme çabası göstermektedir.
Öncelikle geldiği bu dünyaya, çevresine ve anne babasına alışmaya çalışır. Büyümeğe
başladıktan sonra içinde bulunduğu çevrenin ve toplumun kurallarına uyum göstermeye
çalışır. Çocuğun gereken uyumu sağlayabilmesi toplumsallaşabilmesi ile doğru
orantılıdır (Yeşilyaprak, 1989; Yörükoğlu, 1992).Bu doğrultuda ilk toplumsallaştırma
kurumu olan okul, eğitim öğretim sürecinde iki temel işleve sahiptir. Bunlardan biri
uyum diğeri bilgilendirmedir. Yapılan bir araştırmada, öğrencilerin okulla ilgili algıları
incelendiğinde, okulla ilgili en sık dile getirdikleri işlevin “bilgi sağlayıcılık” işlevi
olduğu saptanmıştır. Oysa okulun sosyal bir çevre olarak toplumsallaştırma işlevi,
çocuğun sınıf içi ve sınıf dışı etkinliklere uyumu, bilgilendirme işlevine kıyasla çok
daha önemlidir (Yavuzer, 2000).
Çocuk, okula başlama ve uyum sürecinin merkezinde yer alan temel niteliğindedir.
Hangi eğitim kademesinde olursa olsun okula başlama farklı ve yeni deneyimler
içermesi bakımından heyecan verici bir süreçtir. Bu sebeple her çocuk okula başlama
sürecinde bir uyum dönemine ihtiyaç duyabilmektedir. Çocuğun okula hazır olması ile
ilgili genel olarak başlıca alanlar vardır. Bunlar motor, sosyal ve duygusal gelişimin
yeterli düzeyde olması, öğrenmeye karşı yaklaşım, dili kullanış yeterliliği, bilişsel ve
genel bilgi düzeyidir. Okula uyum, her çocuğun bireysel olarak okul ortamının belirli
sosyal ve akademik beceriler ile başa çıkabilme yeterliliğine sahip olmasıyla ilgilidir
(İnal, 2010).
Okula başlamak, çocuk için çok yeni ve farklı bir durum oluşturmaktadır. Ne kadar iyi
hazırlanmış olursa olsun, okulun açıldığı ilk günlerde çocuk bocalayabilir; uyum
güçlüğü çekebilir. O güne kadar ailesinin gözbebeği, odak noktası olan çocuktan, anne
ve babasından koparak günün büyük bir bölümünde tanımadığı insanlarla birlikte
olması beklenir. Ancak, okula uyum sağlama konusunda, her çocuk aynı beceriye sahip
değildir. Eğer çocuk, okul öncesi eğitim kurumuna gitmişse, okula daha kısa sürede
uyum sağlayacaktır. Ama yinede okula başlamak, yeni bir ortama uyum sağlamak
demek olacaktır (Bilgili, 2007).
Toplumsal uyum yalnızca zihinsel işlevlerle sınırlı olan bir süreç değildir. Bireyin sözel
iletişim becerileri, çevresindeki insanlarla gerçekleştirmiş olduğu deneyimler, duygular,
bedenini kullanmada gösterdiği yeteneklerde en az zihinsel fonksiyonları kadar
önemlidir. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ilköğretimin kişinin geleceğini
yönlendirmek açısından ne denli önemli olduğu görülmektedir (Oktay, 1999).
Okula uyumun önemli göstergeleri olarak; çocuğun rahat oluşu, katılım düzeyi,
akademik başarısı, okula devam düzeyi, akran ilişkileri, sosyal beceriler, öz-güven,
çocuk-anne-baba ilişkileri, öğretmen-çocuk ilişkisi, sosyo-ekonomik düzey ve kültür
gösterilebilir. Okula uyum sağlayan çocuklar, dikkatlidirler, etkinliklerde katılımcı,
aktiftirler, bağımsız çalışabilirler ve akademik başarıları yüksektir. Ayrıca bu çocuklar
akranları ve öğretmenleriyle yakın ve güvene dayalı ilişkiler kurarlar. Okula uyum
sağlayan çocukların sosyal etkileşimlerinin daha iyi olduğu, sosyal becerileri sıklıkla
kullandıkları ve akranları tarafından sevildikleri, kabul edildikleri görülmektedir (Gülay,
2011)
Buna karşın bazı çocuklar sınıfa girmekte, sınıfta söyleneni yerine getirmekte, arkadaş
ve öğretmenlerine uyum sağlamakta zorluk çeken çekebilmektedirler. Bu çocukların
okul ve sınıf ortamına uyum sağlayabilmeleri için diğerlerinden daha fazla zamana,
daha fazla anlayış ve yardıma gereksinimleri bulunabilmektedir (Kandır ve ark., 2010).
35
Şenol (2005) okula başlangıcı; “Yeni doğan bir bebek için, yepyeni bir dünyaya adım
atmak, yaşamını sürdürmek ne kadar güç ise okul çağındaki bir çocuk için de okula
başlamak en az o kadar güçtür. Okula başlama çocukları ve aileleri bekleyen önemli
adımlardandır. Daha önceden anaokulu gibi okul öncesi kurumlara gitmeyen çocuklarda
bu adım daha da zor olabilmektedir. Yeni bir ortam, bilinmedik birçok kural ve bunlara
alışmak, bu ilk adıma ilişkin sorunlar okulun başladığı ilk haftalarda ortaya çıkmaktadır.
Okul korkusu ya da anne babadan ayrılma zorluğu olarak tanımlayabileceğimiz bu
durum ders başarısını ve okula uyumu etkileyen ilk sorunlardandır. Öğrenci, anne baba
ve öğretmenin birlikte çalışması ile bu sorun giderek azalmakta, çocuk ya da genç
yaşıtları gibi uyum sağlayabilmektedir” şeklinde açıklamıştır.
Aileler, çocuğun okula başlama ve okula uyumu sürecinde kritik bir rol oynamaktadır.
Aile, sadece çocuğu okulun sosyal, duygusal, akademik ve fiziksel beklentileri
açısından temel yaşamsal deneyimleri edinmesinde etkili değildir, aynı zamanda aile,
çocuk ve okul yaşantısı ile ilgili kendi beklentileri, okula karşı kendi deneyimleri
neticesinde takındığı tutum, kişilik özellikleri ve aile içi iletişim açısından da çocuğun
okula uyumunu kolaylaştırmakta veya zorlaştırmaktadır. Aşırı koruyucu ve denetleyici
bir tutum sergilenmesi, hem çocuğun aileye hem de ailenin çocuğa aşırı bağımlı hale
geldiği durumlarda da çocuğun okula uyumu zorlaşabilmektedir (İnal, 2010).
İlkokula başlamadan önce yeterli sosyal etkileşim deneyimi olmamış, aileye (özellikle
anneye) aşırı bağımlı yetiştirilmiş çocukların ilkokula uyum dönemini sağlıklı bir
şekilde aşamadıkları bilinmektedir (Çelenk, 2006). Kendisi ve dünyayla barışık,
çevresiyle uyumlu mutlu bir birey olabilme yolunda önemli katkısı vardır ( Taşkın,
2005)
Okula geçişte uyum problemleri gösteren öğrencilere yardımcı olmak uluslar arası
literatürde büyük önem taşımaktadır. Bir çok öğrenci için okula geçişin manası, evden
veya küçük ana okul gruplarından; yeni, daha büyük, daha açık, rekabetçi ilköğretim
çevresine geçişte yönlendirilmiş ekolojik değişimdir. Bu dönemde çocukların daha
sonraki akademik başarılarının temellerinin atıldığı göz önüne alındığında uyum
sürecinin önemi açıkça görülebilmektedir (Bilgili, 2007). Son yıllarda ülkemizde de
küçük çocukların okula uyum sağlamalarına yönelik çalışmalar dikkat çekmektedir.
Örnek olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda son yıllarda anasınıfları ve
ilköğretim birinci sınıflar, diğer eğitim kademelerine göre bir hafta önce okula
başlamaktadırlar. Uyum eğitimi adı verilen bu süreçte amaçlanan küçük çocukların
okula uyum sorunlarını en aza indirgemektir (Gülay, 2010).
Dil çocuğun tüm gelişiminin bir parçasıdır. Fiziksel büyümede olduğu gibi çocuğun dili
kullanması, gelişimini tamamlayıcı özelliklerden biridir (Pınarcık, 2005).
Dil denilince akla bireyin içinde doğup büyüdüğü aile ve toplumsal çevrede edindiği dil
gelmektedir. Buna “Ana dil” denilmektedir (Şimşek, 2009). Anadili edinimi dört temel
dil becerisinden oluşmaktadır ve çok yönlü, girişik becerileri içermektedir. Bu beceriler;
okuma, yazma, dinleme ve konuşmadır. Konuşma ve yazma, anlatma; dinleme ve
okuma, anlama becerisidir. Bireyin anadiliyle doğru, açık ve etkili bir iletişim
gerçekleştirmesi bu dört becerinin bütünsellik içinde gelişmesine bağlıdır (Sever 1997;
Mercan, 2007).
Belirtilen dört beceri arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Özellikle okuma ile dinleme,
konuşma ile yazma ile bir bütünlük oluşturmaktadır. Dil bu dört becerinin –dinleme,
okuma, yazma, konuşma- gerçekleşmesini sağlayan araçtır. Türkçeyi öğrenmek bu dört
eylemde yetkinlik kazanmak demektir. Bu sebeple uygulanacak okuma yazma
37
programları çocuğun dil gelişimine paralel olarak, dilin temel becerilerinin kalıcı bir
şeklide kazanılmasını da sağlamalıdır.
Dilin etkili bir şekilde kullanımı, dinleme, konuşma, okuma ve yazma olarak dört temel
becerinin geliştirilmesine bağlı olması nedeniyle ana dil dersi bilgi aktarımı dersinden
çok, beceri kazandırma dersi olarak görülmelidir ( Şimşek, 2009). Anlama
becerilerinden dinleme, anlatma becerilerinden ise konuşma diğer dil becerilerinden
önce kazanılmaktadır. Diğer bir ifadeyle çocuk, okula başlamadan dinleme ve konuşma
becerilerini belirli oranda edinmektedir (Doğan, 2009).
2. 5. 1 Dinleme Becerisi
Dinleme; öğrenmenin en iyi yollarından biridir; ancak çocuğa bir amaca uygun olarak
ve doğru cevap verecek şekilde dinlemenin öğretilmesi gerekmektedir. Çocuğun,
anlatılanı anlaması, tartışmalara katılabilmesi ve anlatılan düşünceleri
değerlendirilebilmesi için iyi bir dinleyici olması gerekmektedir. Dilin kullanılmasıyla,
çocuk ben merkezlilikten çıkıp, sosyal bir birey olmakta ve bulunduğu grubun sosyal
yaşantısını paylaşmaktadır ( Gönen, 2008).
Dinleme, hayatın her döneminde hatta günün her dakikasında gerçekleştirilen bir
etkinliktir. Konuşma, yazma, okuma ve dinleme etkinliklerinde ilk sırayı "dinleme"
almaktadır. Birey, elde ettiği bilgilerin yüzde seksenini dinleme yolu ile kazanmakta
okul öncesine ait bütün bilgi, duygu ve düşünce evrenini dinleme yolu ile
oluşturmaktadır. Bu dönemde edinilen bilgilerin ne derece kalıcı ve etkili olduğu
düşünüldüğünde, dinlemenin insan hayatındaki önemi daha iyi anlaşılmaktadır ( Sever,
2000; Obalar, 2009). Dinleyen ve anlayan kişiler çevresiyle uyumlu ve dengeli ilişkiler
kurabilmektedirler (Çelenk, 2003).
Coşkun (2007) dil eğitiminin temellerinin dinleme etkinliği ile atılmaya başlamadığını,
dinlemenin çevreyle başarılı bir iletişim kurmada temel dil becerisi olduğunu ve
kazanılan ilk dil becerisi olduğunu belirtmiştir.
Çocuklar, işittikleri seslerin bazı anlamları olduğunu fark ederek dinleme eğitimine
adım atarlar. Dinleme ile öğrenilen sesler taklit yoluyla tekrar edilerek konuşma
38
Dinleme ve konuşma becerilerinin ortak özelliği formal bir eğitim almadan kazanılmış
olmasıdır. Formel eğitim içinde, öğrencinin doğal ortamda edindiği dinleme ve
konuşma becerilerinin bir takım yöntem, ilke ve kurallarla geliştirilmesi amaçlanır
(Coşkun, 2007).
İlköğretim çağındaki çocuklar, aynı süre içerisinde konuştukları kelime sayılarının daha
fazlasını dinleyebilmektedir. Böylece öğrenciler çevrelerinden çeşitli bilgiler edinmekte
ve zihinsel yapılarını geliştirmektedirler. Dinleyerek öğrenen öğrenciler, bu becerilerini
bir öğrenme aracı olarak hayatları boyunca kullanmaktadırlar. Bu bilgiler ışığında
dinleme becerisinin erken yaşlarda geliştirilmesi gerektiği söylenebilmektedir (Obalar,
2009; MEB, 2006b).
Bir bireyin başarılı olabilmesi için sadece zeki olmasını yeterli değildir, bunun yanında
dinleme becerisini en iyi şekilde kullanması da gerekmektedir. Ortalama zekaya sahip
öğrenciler arasında, öğrencinin dinleme yeteneğiyle başarı derecesi arasındaki ilişki, bir
kişinin zeka düzeyiyle o kişinin başarı derecesi arasındaki ilişkiden daha yüksektir
(Özbay, 2005).
2. 5. 2. Konuşma Becerisi
Konuşma, sadece basit bir iletişim kurma eylemi değildir. Konuşma düşünme, bilgi ve
becerileri kapsamaktadır (Mercan, 2007).
Konuşma becerisinin okuma ve yazma gibi dil becerilerinin çıkış noktası olması
nedeniyle bu becerinin, öğretiminin diğer dil becerileriyle (dinleme, okuma, yazma)
bütünlük içinde geliştirilmesi gerekmektedir (Ünalan, 2006).
Konuşma, bir dili tam olarak biliyor olmanın önemli göstergelerinden ve aynı zamanda
çocuklar için okulda başarıya ulaşmadaki en temel şartlardan biridir (Doğan, 2009).
İlköğretim düzeyinde öğrencilerin konulara ve durumlara uygun açık, etkili ve güzel
konuşma becerilerini edinmiş gerekmektedir. Öğrenciler kendilerini ifade etmek,
iletişim kurmak, öğrenmek ve zihinsel yapılarını geliştirmek amacıyla konuşma
becerilerinden yararlanmaktadırlar (Obalar, 2009).
2. 5. 3 Okuma Becerisi
Okuma sadece altı ya da yedi yaşında öğrenilen ve daha sonra istenilen ve gerekli
durumlarda kullanılan bir eylem değil bir süreçtir. Bireyin yaşamı boyunca sürdürdüğü
41
Leseman ve Van Tuijl (2006) öğrenme isteği olmasına karşın, birçok çocuğun okuma
becerilerini edinmekte güçlükler yaşadığını, ayrıca pek çok ülkede okumaya başlama
yaşının ilkokulun ilk sınıflarında 6-7 yaşlarında başlamasının bir rastlantı değil,
çocuğun bilgi ve beceri düzeyi bakımından okuma becerisini edinmeye hazır
olmasından kaynaklandığını belirtmektedir (Akt. Kartal ve Özteke, 2010). Okuma
becerisinin gelişimi, öğrencinin kişiliğini geliştirmesi ve yaşadığı toplumla sağlıklı
ilişkiler kurması açısından da önemlidir. Öğrencilerin okula başlar başlamaz okuma
becerilerini kazanmalarına gereken önem verilmelidir. Okuma yazma öğretiminin ilk
basamağı olan okuma işlemi bir bilgi değil, beceriler toplamı olduğu, becerilerin de
uygulayarak edinildiği unutulmamalıdır (Obalar, 2009).
42
2. 5. 4. Yazma Becerisi
Okumada olduğu gibi yazmanın da insan yaşamında önemli bir yeri bulunmaktadır.
İlköğretim birinci sınıftan itibaren yazma öğretimi kalem tutma, çizgi çizme, düzgün ve
okunaklı yazı yazma becerilerini kazandırmaya dönük çalışmaları içermelidir (Güneş,
2000).
Öğrencilerin ilk okuma yazma becerilerini istenen nitelikte kazanabilmeleri, ilk okuma
yazmayı öğrenmeye hazır oluş düzeylerine de bağlıdır. İlk okuma yazmanın yazma
boyutundan bakıldığında öğrencilerin yazmaya hazır duruma gelmeleri için şu
özelliklere sahip olmaları gerekmektedir:
Okuma yazma becerisi, gerek ilköğretim okulunda, gerekse bütün öğrenim hayatı
boyunca, öğrencilerin, yalnız Türkçe dersinde değil, diğer derslerinde de başarılarını
önemli ölçüde etkilemektedir. Doğru ve süratli okuyabilen, okuduğunu iyi anlayabilen,
sözcük dağarcığı geniş, Türkçeyi sözlü ve yazılı olarak iyi kullanabilen öğrencilerin,
bütün derslerde başarı gösterme olasılığı yüksektir (Obalar, 2009).
Okul öncesi eğitim kurumları, çocuğun ailesinde başlayan dil edinimi sürecinin devam
ettirildiği ve planlı ve programlı ana dil eğitiminin verildiği yerlerdir. Bu eğitim içinde,
etkinlikler aracılığıyla dil öğretimi yapılır (Aşıcı, 2010).
Dil bütün eğitim ve öğretimin başlıca aracıdır. Çocuğun bütün hayatı boyunca başarılı
olması verilen dil eğitimine bağlıdır. Dil eğitimi, örgün ve yaygın eğitim kurumlarında
verilen bütün derslerde başarının sağlanmasında birinci derecede etkilidir. Dil, insanın
kendisini fikren yetiştirmesinde ve çevresiyle sosyal ilişkiler kurmasında aracılık eder.
Bu sebeple çocukların yetişme çağında dil eğitimi üzerinde durulmaktadır (Karakuş,
2000; Zembat ve Yurtsever 2002). Anaokulu ortamında yapılan tüm etkinlikler
süresince çocuklar yeni sözcükler kazanmakta, sözcük dağarcığı gelişimi desteklenme
ve dilini dilbilgisi kurallarına uygun bir şekilde kullanmayı öğrenmektedir (Bilir ve Bal,
1989).
Okul öncesinde dilin nasıl geliştirileceği en önemli konulardandır. Okul Öncesi Eğitim
Programı’nda çocuğun dil gelişimi için neler yapabileceği belirlenmiştir. “Dil
Etkinlikleri” başlığı altında hangi dil becerisinin ne amaçla geliştirileceği belirtilmiştir.
Okul öncesi eğitim kurumlarında günlük program uygulamaları içerisinde yer verilen
etkinliklerden bir bölümünü Türkçe dil etkinlikleri oluşturmaktadır. Bu etkinlikler
çocukların yeni kelimeler öğrenerek kelime dağarcıklarını genişletebilmelerine,
44
Basit olarak dil etkinlikleri (Language Arts): dinleme, konuşma, okuma, yazma,
düşünme yani gözle görülür biçimde ifade etme etkinlikleridir ( Cox, 2005).
Okul öncesi dönemde yapılan çalışmalar okuma yazmaya temel oluşturmaktadır. Küçük
bir çocuğun resim yapması ve dramatik oyunda sembolik etkinlikler sunması tam
anlamıyla yazma olmasa da önemli bir aşama olarak görülmektedir (Fisher, 1991).
Çocuklar Türkçe dil etkinlikleri ile bellek ve hatırlama gücü, olaylar arasında neden
sonuç ilişkisi kurabilme, alıcı ve ifade edici dil becerileri, işitsel ve görsel algı, kelime
haznesinin gelişimi, gramer kurallarına uygun olarak konuşma, dinlediğini anlayabilme
gibi okuma olgunluğunda önemli becerilere ve ilköğretimin ilk aşamasındaki okuma
yazmasını kolaylaştıracak olan, harflere göz aşinalığı ve okuma kavramları bilgisine
sahip olmaktadırlar (Şimşek, 2009).
Çocuğun dil gelişiminde etkili olan bir başka etkinlik oyundur. Dil gelişiminde
çevreden gelen uyarıcıların önemi göz önünde bulundurulduğunda, çocuğa zengin
uyarıcılarla desteklenen bir sosyal çevre yani oyun ortamı sağlamak onun dil gelişimini
büyük ölçüde etkileyecektir. Okul öncesi eğitim kurumlarında yapılan planlı ve düzenli
oyun etkinlikleri, çocuğa rahat konuşma ve kendini ifade etme alışkanlığı kazandırdığı
gibi çocuğun kelime hazinesini de geliştirmektedir (Özen, 2008).
45
Okul öncesi dönemdeki çocuklar Türkçe dil etkinlikleri ile bellek ve hatırlama gücü,
olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurabilme, alıcı ve ifade edici dil becerileri, işitsel
ve görsel algı, kelime haznesinin gelişimi, gramer kurallarına uygun olarak konuşma,
dinlediğini anlayabilme gibi okuma olgunluğunda önemli becerilere ve ilköğretimin ilk
aşamasındaki okuma yazmasını kolaylaştıracak olan, harflere göz aşinalığı ve okuma
kavramları bilgisine sahip olmaktadırlar (Şimşek, 2009).
Çocuğun kitaplara duyduğu ilgi okul öncesi dönemde dil ağırlıklı etkinliklere yer
verilerek zenginleştirilmiş deneyimlerle yaşamın ilk yıllarında başlar. Ona okunan
öyküler, söylenen şarkılar, mırıldanan çocuk şiirleri/melodilerin tümü çocuğun konuşma
ve yazma diline duyduğu ilginin gelişmesine yardımcı olur. Bu tür etkinlikler de ileriki
okuma becerisinin temellerinin oluşturur (Yavuzer, 2000; Polat, 2010). Okul öncesi
dönemde düzgün kalem tutma ve doğru şekilde yapılan çizgi çalışmaları yazma
becerisinin gelişiminde çok önemli temeller oluşturmaktadır (Polat, 2010).
Okul öncesi eğitim kurumunda konuşma becerileri geliştirmek için; grup tartışmaları,
görüşme yapma, birlikte oyun oynama, yaratıcı drama, günlük olay ve bilim ile ilgili
olayların hayli canlandırmaları, kukla oynatma, bir hikâyenin dramatizasyonun
yapılması, öyküleştirilmiş tiyatrolar, yapılandırılmış drama, şarkı söyleme ve bir şeyler
hakkında sohbet etme gibi etkinlikler yapılmalıdır (Jalongo Renck, 2007)
MEB okul öncesi eğitim programında yer alan dil gelişimi ile ilgili amaç ve kazanımlar:
Çocuk, genellikle altı yedi yaşına kadar sadece ailesi içinde kaldığı için dil gelişimi
sınırlı ve belli olanaklar içinde olur. Ailenin ekonomik durumu, öğrenim durumu,
yaşadığı çevre, çocuk sayısı gibi etmenler de çocuğun dil gelişimini önemli ölçüde
etkilemektedir. Örneğin anaokuluna giden bir çocukla gitmeyen bir çocuğun; ailenin tek
çocuğu olanla çok çocuktan birinin olması; ailesi tarafından oyuncak, gezme görme
olanağına sahip olanla olmayan çocuğun, ailesi şehir merkezinde yaşayanla köyde
yaşayan bir çocuğun dil gelişimi eşit olamaz. Yukarıda sayılan bu gibi nedenlerden
dolayı okul çağındaki çocuklar aynı dil seviyesine sahip değillerdir (Yıldız ve ark.,
2008).
48
Okul öncesi eğitim kurumuna devam edemeyen çocuklar, ilk okuma yazma
deneyimlerini ev ortamında edinmektedirler. Çocukların okuma yazma deneyimlerinin
şekillenmesinde, ebeveynlerin ve kardeşlerin önemli yeri bulunmaktadır. Çocuğun
çevresinde yer alan zengin uyarıcılar, onun okuma yazmaya karşı isteğinin artmasını
sağlamaktadır. Çocukların okul öncesi dönemde edindiği okul öncesi okuma yazma
deneyimleri, okumaya başlangıçta karşılaştıkları materyalleri tanıma, anlama ve
yorumlama becerilerinin gelişimini desteklemektedir. Aile ortamı ve sosyal çevre, zeka
gelişiminde, zekaya bağlı olarak etkilenen öğrenme yeteneğinin gelişiminde, dolayısıyla
okumaya hazırlıklı olma da yani okuma olgunluğunda son derece önemlidir (Oktay ve
Unutkan, 2003). Yapılan bir araştırmada, ailelere verilen kısa süreli okuma yazma
eğitiminin, okul öncesi çocukların kelime bilgisini artırdığı sonucu bulunmuştur (
Şimşek, 2009).
49
Uğur (1998), okul öncesi eğitimin sosyalleşme üzerindeki etkisini ortaya koymak
amacıyla yaptığı çalışmasında, özel ve resmi okul öncesi eğitim kurumlarında okul
öncesi eğitim almış ve okul öncesi eğitim almamış iki grupla çalışmıştır. Araştırmada
ölçme aracı olarak sosyometri tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, okul öncesi
eğitim alan çocukların, almayanlara göre sosyalleşmede daha başarılı oldukları ve
sosyalleşmede özel okulların resmi okullarına göre daha başarılı oldukları sonucu ortaya
çıkmıştır.
Balkaya ve Tuğrul (1998) anaokuluna yeni başlayan çocukların okula uyum süreçlerini
etkileyen faktörleri incelediği araştırmalarında ; anne baba tutumunun ve aile içi
iletişiminin çocukların okula uyum ve kaygı düzeyleri üzerinde etkili olduğu sonucuna
ulaşmışlardır.
Özbek (2003), okul öncesi eğitim alan ve almayan çocukların ilköğretim birinci
sınıftaki sosyal gelişim düzeylerini öğretmen görüsüne dayalı olarak ortaya koymayı
amaçladığı çalışmasında, 95 ilköğretim okulunda, 194 birinci sınıf öğretmeninden bilgi
toplamıştır. Araştırma sonucunda; öğretmenlere göre, okul öncesi eğitim alan
öğrencilerin “ilişkiyi başlatma ve sürdürme becerileri”, “grupla is yapabilme becerileri”,
“duygulara yönelik beceriler”, “stres durumuyla basa çıkma becerileri”, “plan yapma ve
problem çözme becerileri” ve “özdenetimini koruma becerileri” okul öncesi eğitim
almayan çocuklara göre daha fazla gelişmiş olduğu ortaya çıkmıştır.
51
Orçan ve Deniz tarafından 2004 yılında “Anaokuluna Devam Eden 6 Yaş Çocuklarının
Sosyal Uyumlarının İncelenmesi” konulu bir araştırma yapılmıştır. Bu çalışma,
anaokuluna devam eden 6 yaş grubu çocuklarının sosyal uyum düzeylerinin bazı
değişkenlere göre (cinsiyet, annenin eğitim durumu, doğum sırası, kardeş sayısı,
annenin çalışma durumu) farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Araştırma genel tarama modelindedir. Araştırmanın örneklemi, Konya İl Milli Eğitim
Müdürlüğü’ne bağlı anaokullarına devam eden öğrenciler arasından random yoluyla
seçilen toplam 120 öğrenciden oluşmaktadır. Anne eğitim durumu değişkenine göre,
annesi lise mezunu olan okul öncesi eğitime devam eden çocukların sosyal uyum puan
ortalamaları, annesi okuryazar ve ilkokul mezunu olan çocuklardan anlamlı düzeyde
yüksek bulunmuştur. Annesi yüksekokul mezunu olan okul öncesi eğitime devam eden
çocukların sosyal uyum puan ortalamaları, annesi okuryazar ve ilkokul mezunu olan
çocuklardan anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Yapılan diğer karşılaştırmalarda ise
farklılaşma olmadığı görülmüştür.
Işık (2006) ailenin örgütsel ve yapısal niteliğinin 60-72 aylık çocukların sosyal-
duygusal uyum düzeyine etkisini belirlemek amacıyla yapmış olduğu araştırmasında;
ailelerin örgütsel ve yapısal niteliği ile 60-72 aylık çocuklarının sosyal-duygusal uyum
düzeyi arasında istatistiksel açıdan anlamlı ve negatif yönde bir ilişki bulmuştur.
Ailelerin işlevleri sağlıksızlaştıkça, çocuklarının sosyal-duygusal uyum düzeyi de
anlamlı bir şekilde azalmaktadır.
Yeşil (2008), “Okul öncesi Eğitim Almış ve Almamış Öğrencilerin Okula Uyumlarının
Karşılaştırılması” başlıklı araştırmasının sonucunda okul öncesi eğitim almış olan
öğrencilerin okula uyumları okul öncesi eğitim almamış olan öğrencilere göre anlamlı
52
O’Neil, M.T. (1990) tarafından yapılan, birinci sınıftaki öğrencilerin okuma yazma
becerilerini geliştirme ile ilgili araştırmada, on haftalık bir zaman dilimini aşkın bir
sürede 10 tane birinci sınıf öğrencisinden oluşan bir hedef grup içinde okuma yazma
becerilerini geliştirmek için yoğun bir yazı müfredat programı oluşturulmuştur.
Başlangıç becerilerini geliştirmek için sayısız stratejilerin olduğu program: somut
nesneler için sınıflandırma kullanımı, ard arda resimlendirme için komik parçalar
kullanımı, yazının kağıda yerleşimi ve doğru duruş için günlük alıştırma, harflerin
alfabetik sırası ve bireysel yazı görüşmeleri içermiştir. Bu projenin amacı umulan
beceriler ve okuma yazmaya başlangıç becerilerini, gösterilen öğrenciler arasında en aza
indirmektir. Birinci sınıf öğrencileri için başarı, karşıt yakın sonuçlar ölçeği tarafından
ölçülmüştür. Kullanılan stratejiler açıkça göstermiştir ki öğrenciler gösterilen 6 nesnede
en az %80 başarılı olmuşlardır.
Hampson ve Nelson (1993) tarafından yapılan araştırmada, anne ile erken yaştaki
çocuğun dili arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın örneklemine orta ve üst sosyo-
ekonomik düzeyden 45 anne ve çocukları katılmıştır. Çocukların 24'ü kız, 21'i erkektir.
Çocuklar evde anneleri ile birlikteyken serbest oyun ve yemek sırasında videoya
kaydedilmiştir. Oyun sırasında çeşitli oyuncak ve kitaplar kullanılmıştır. Ev
ziyaretlerinde gözlemlere ek olarak annelere çocuklarının sözcük ve kavram gelişmeleri
ile ilgili anket uygulanmıştır. Sonuçta, annelerin çocuklara verdikleri sözel yanıtlar
çocukların dil yetenekleri üzerinde olumlu etkiler yarattığı ve annelerden destek
almayan çocuklarda dil kazanımının daha yavaş gerçekleştiği bulunmuştur.
Öztürk (1995) tarafından okul öncesi eğitim kurumlarına giden ve gitmeyen ilköğretim
birinci sınıf öğrencilerinin alıcı ve ifade edici dil düzeylerinin karşılaştırıldığı
araştırmada; okul öncesi eğitim kurumlarına giden öğrenciler lehine anlamlı bir fark
bulunmuştur. Okul öncesi eğitim kurumuna giden öğrencilerin sözcük dağarcıkları, dili
anlama ve kullanma düzeyleri okul öncesi kurumlarına gitmeyen öğrencilerden daha
yüksek düzeyde olduğu ve ilköğretime başlamak için daha hazır oldukları saptanmıştır.
Smith, Simmons ve Kameenui (1995), okul öncesi dönemde çocukların yazı harflerini
seslere dönüştürmeleri için, okumaya başlangıçta kelimenin ses yapısıyla ilgili bilinçli
bir farkındalık ve kelimelerin seslerini manipule etme becerisi gerektiğini
belirtmişlerdir. Yaptıkları araştırmada fonolojik farkındalık bakımından zengin okul
öncesi deneyimlere sahip çocukların buna sahip olmadan başlayanlara göre daha başarılı
okuyucular olduklarını bulmuşlardır (Akt. Kırca, 2007).
Başer (1996) tarafından yapılan “Okul öncesi Eğitimi Alan ve Almayan İlköğretim
Birinci Sınıf Öğrencilerinin Akademik Başarılarının Karşılaştırılması” başlıklı araştırma
sonucunda okul öncesi eğitimi alan öğrencilerin akademik başarılarının, okul öncesi
54
Evans, Shaw ve Bell’in (2000) erken okuma becerilerine evdeki okuma aktivitelerinin
etkisi konulu araştırmasında, 66 çocuk ve bu çocukların ev çevreleri incelenmiş,
çocukların okul öncesi dönemde aileleri ile birlikte okuma aktivitesi yapmalarının,
kelime adlarını ve seslerini tanımada, fonolojik duyarlılığa sahip olmalarında ve ilerdeki
yaşlarında okuma becerilerinin gelişmesinde önemli etkileri olduğu belirlenmiştir.
Wasic ve Bond (2001), okul öncesi sınıflarda etkin kitap okuma ve çocukta dil gelişimi
üzerine yaptıkları araştırmalarında; etkin olarak okumaya katılan ve duydukları
55
kelimeleri uygulayan çocukların sayfalarca kitap dinleyen çocuklar ile aralarında dil
gelişimi bakımından anlamlı bir fark olduğunu bulmuşlardır.
Kerem (2001) tarafından yapılan araştırmada, okul öncesi dönem çocuklarında okuma
gelişimine okumaya yazmaya hazırlık programının etkisini incelenmiştir. Araştırmanın
örneklemini 5-6 yaşındaki 26 çocuk oluşturmuştur (13 çocuk deney, 13 çocuk kontrol
grubuna alınmıştır). Araştırmacı tarafından hazırlanan, “Okumaya Hazırlık
Program”ının etkisini ölçmek amacıyla, “Fonolojik Duyarlılık Testi”, “Okuma
Olgunlugu Testi”, “Ritm Tekrarı Testi”, “Peabody Resim Kelime Testi” ön ve son test
olarak kullanılmıştır. Araştırma sonucunda “Okumaya Hazırlık Programının”
çocukların okuma gelişimlerini desteklediği belirlenmiştir.
Ekinci (2001), okul öncesi eğitimin ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin başarıları
üzerine etkisini incelemiş ve okul öncesinde kazanılan davranış ve becerilerin
ilköğretim birinci sınıf amaçlarına ulaşmada temel oluşturduğunu gözlemiştir. Okul
öncesi eğitim almış olan öğrencilerle okul öncesi eğitim almamış öğrenciler arasında
bilişsel gelişim olarak bir farklılık bulunduğunu ve okul öncesi eğitim almış olan
öğrencilerin bilişsel gelişimle ilgili davranışları gerçekleştirme konusunda daha başarılı
olduklarını araştırma sonuçları ortaya koymaktadır. Araştırma sonuçları, okul öncesi
eğitimden geçmiş olan öğrencilerle, bu eğitimden geçmemiş öğrencilerin, sosyal,
duygusal gelişim düzeyleri yönünden farklılık gösterdiklerini ve okul öncesi eğitimden
geçen öğrencilerin duygusal ve sosyal gelişimle ilgili davranışları gerçekleştirme
konusunda daha başarılı olduklarını göstermiştir.
56
Yazıcı (2002) tarafından “Okul Öncesi Eğitimin Okul Olgunluğu Üzerine Etkisi”nin
incelendiği araştırmada okul öncesi eğitimi alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf
öğrencilerinin okul olgunluğu düzeyleri karşılaştırılmıştır. Araştırma sonucunda okul
öncesi eğitimi alan öğrencilerin okul olgunluğu puanlarının, okul öncesi eğitimi
almayan öğrencilerin okul olgunluğu puanlarından daha yüksek olduğu saptanmıştır.
Temiz (2002), okul öncesi eğitimin, çocuğun dil gelişimine olan etkisini incelemiştir.
Bu araştırmaya göre, okul öncesi eğitim alan çocukların dil gelişimleri ortalamaları,
okul öncesi eğitim almayan çocukların dil gelişimi ortalamalarından yüksektir. Okul
öncesi eğitim almayan kontrol grubu çocuklarının Peabody Resim Kelime Testi son-test
puan ortalamaları, ön-test puan ortalamalarından yüksek bulunmuştur.
kalmasının ailenin ekonomik durumu, aile çevresi ve kendi içerisindeki iletişim gibi
ailevi nedenlerden kaynaklandığını belirtmişlerdir.
Ergün (2003), okul öncesi eğitim alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının
matematik yetenek ve başarılarını karşılaştırmıştır. Araştırma İstanbul’da resmi
ilköğretim okullarına giden 300 birinci sınıf çocuğu üzerinde yapılmış ve Erken
Matematik Testi-2 kullanılmıştır. Sonuçta okul öncesi eğitim alan çocukların bu
eğitimden yararlanmayan akranlarına göre daha başarılı olduğunu saptanmıştır.
Sharif ve arkadaşlarının (2003) yaptığı araştırmada, ailelere verilen kısa süre okuma
yazma seminerlerinin, çocukların kelime dağarcığına etkisi araştırılmıştır. Bu etkinin
ailenin eğitim düzeyine göre değişip değişmediğine de bakılmıştır. Araştırmaya,
yüksekokul eğitimi almış ya da bir süre yüksekokul eğitimine devam etmiş 28 aile ile
yüksekokul eğitimi almamış 21 aile katılmıştır. Çocuklara kitap okumanın önemi,
gelişim düzeyine uygun kitabın seçilmesi, çocuklara kitap okuma yöntemleri, çocuk
gelişimi ve bakımı konularını içeren dört seminer sonunda, çocukların kelime
dağarcığı, “Resimli Kelime Testi (PPVT-R)” kullanılarak ölçülmüştür. Yapılan test ve
incelemeler sonucunda, kısa süreli okuma yazma seminerlerinin, yüksek okul eğitimi
almış olan ailelerin çocukları başta olmak üzere çocukların kelime dağarcığında önemli
artış olduğu görülmüştür.
Çelenk (2003)’in “İlk okuma yazma öğretimin kuluçka dönemi” adlı araştırmasında
öykü, masal dinleyen, görsel ve dilsel algıyı geliştirici resim çizme etkinliklerinde
bulunan çocukların ilk okuma yazma konusunda daha başarılı oldukları görülmüştür.
çevrelerden gelen, okulöncesi eğitim kurumlarına ulaşma olanağı çok az veya hiç
olmayan çok çocuklu ailelerin yaşadığı mahallelerde bulunmaktadır. Programlara 360
çocuk ve 320 anne katılmıştır ve on hafta boyunca uygulanmıştır. Sonuçlar, Okulöncesi
Eğitimi Programı’nın çocukların bilişsel ve dil becerileri üstünde etkili olduğunu
göstermiştir.
Dearing, McCartney, Weiss ve Kreider (2004), düşük sosyo- ekonomik seviyede olan
167 ailenin eğitime verdiği desteğin, anaokulu dönemindeki çocuklarının okur yazarlığa
olan ilgileri ve bu konudaki başarılarına etkileri ile ilgili araştırma yapmışlardır. Bu
araştırmaya göre, annenin eğitime destek vermesinin çocukların okuma başarılarında
olumlu etkileri olduğu gözlenmiştir. Okur- yazarlık başarısı ile ailenin bu eğitime
anaokulu döneminde destek vermesi arasında ilişki saptanmıştır.
Kaytaz (2005), okul öncesi eğitimin fayda maliyet analizi çalışmasında erken çocukluk
eğitimine yapılan bir birimlik yatırımın 6.37 birime kadar getiri sağladığını saptamıştır.
Bu durum erken çocukluktaki kaliteli müdahale çalışmalarının çocuğa, aileye, topluma,
ekonomiye yüksek getiriler sağlayan fakat küçük çaplı yatırımlar olduğunu
göstermektedir.
59
Pehlivan (2006) okul öncesi eğitim alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf
öğrencilerinin, ilk okuma yazmaya geçiş sürecini, öğretmen ve öğrenci görüşleri
doğrultusunda değerlendirmek amacıyla yapmış olduğu araştırmasının sonuçlarına göre:
Anne babaların eğitim düzeyi arttıkça, öğrencinin okul öncesi eğitim kurumuna gitme
oranı artmaktadır. Araştırmaya dahil olan öğrencilerin ailelerinin aylık geliri arttıkça,
okul öncesi eğitim kurumuna giden öğrenci sayısı da artmaktadır. Okul öncesi eğitim
alan ve almayan öğrencilerin büyük çoğunluğu bitişik eğik yazıyı güçlük çekmeden
yazabilmektedir. Okul öncesi eğitim alan öğrenciler, okul öncesi eğitim almayan
öğrencilere göre okula daha donanımlı gelmektedir. Okul öncesi eğitim kurumları,
çocukları, okula ve okul kurallarına hazırlamaktadır.
Görmez (2007) tarafından yapılan ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okul olgunluğu
ve matematik hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla yapılan araştırmada
şehir ilköğretim okullarında öğrenim gören öğrencilerin okul olgunluğu testinden
aldıkları puanların köy ilköğretim okullarında öğrenim gören öğrencilerin puanlarından
daha yüksek olduğu görülmektedir.
Şimşek (2007) tarafından “Okul öncesine Devam Eden Çocukların Okuma Olgunluğu
Düzeyine Türkçe Dil Etkinlik Programı”nın etkisinin incelenmesi” amacıyla yapılan
araştırmada 30 deney 30 kontrol grubunda olmak üzere toplam 60 çocuk üzerinde
yürütülmüştür. Deney grubuna 6 hafta boyunca birer gün ara ile haftada 3 kez “Türkçe
Dil Etkinlik Programı” uygulanmıştır. Kontrol grubundaki çocuklar bu süre içinde,
normal eğitim programına devam etmişlerdir. Araştırma sonunda “Türkçe Dil Etkinlik
Programı”nın okuma olgunluğu düzeyini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kılıç (2008), ilköğretim birinci sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre okul öncesi
eğitim alan ve almayan öğrencilerin gelişim becerilerinin karşılaştırdığı araştırmasında
ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinden, okul öncesi eğitim alanların almayanlara
kıyasla; okuma yazma, matematik ve öz bakım becerileri, motor, sosyal, duygusal, dil
gelişimleri açısından daha farklı oldukları ve bu farklılıkların okul öncesi eğitim alan
öğrencilerin lehine olduğu sonucu tespit edilmiştir.
Dockrell, Stuart ve King (2010), dil becerileri düşük okulöncesi çocuklarına “konuşma
zamanı” tasarlayarak, ana dil eğitimi için teorik ihtiyaçlarının ne olduğunu saptamayı
60
Erkan (2011) tarafından farklı sosyo ekonomik düzeydeki ilköğretim birinci sınıf
öğrencilerinin okula hazır bulunuşluklarının incelenmesi amacıyla yapılan araştırmada
üst sosyo-ekonomik gruptaki çocukların okula hazır bulunuşluk düzeylerinin, alt sosyo-
ekonomik gruptaki çocuklara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bu sonuç ailenin
sosyo ekonomik koşulların çocuğun okula hazır bulunuşluğu üzerindeki etkisini açıkça
göstermektedir. Alt ve üst sosyo-ekonomik gruptaki çocukların cinsiyete göre hazır
bulunuşluk düzeyleri arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Annesi lise ve yüksek
öğrenimli olan çocukların okula hazır bulunuşluk düzeyleri, annesi düşük öğrenimli
olanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Baba öğrenim durumuna göre okula hazır
bulunuşluk düzeyi arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır.
61
BÖLÜM 3
YÖNTEM
Araştırmanın örneklem grubuna, okul öncesi eğitimi alan 134 çocuğun tamamı ve okul
öncesi eğitimi almayan, bağımsız birinci sınıfa devam eden 71 çocuğun tamamı dahil
edilmiştir. Örneklem grubunda yer alan ilköğretim okullarının birinci sınıflarına yeni
başlayan 68 ana sınıfı eğitimi almış olan (%33,2) ve 41 anasınıfı eğitimi almamış olan
(%20) toplam 109’u kız (%53,2) ve anasınıfı eğitimi almış olan 66 erkek (%32,2) ile
30 anasınıfı eğitimi almamış olan (%14,6) toplam 96 erkek (%46,8) olmak üzere
toplam 205 çocuk çalışma grubunu oluşturmaktadır.
62
Tablo 3. 1. 2.’de örneklem grubunu oluşturan çocukların, cinsiyet ve okul öncesi eğitimi
alma durumlarına göre dağılımları verilmiştir. Tablo incelendiğinde hem okul öncesi
eğitimi alan grupta hem de okul öncesi eğitimi almayan gruptaki çocukların
çoğunluğunu kızların oluşturduğu görülmektedir.
64
n % n %
0 0 0,0 3 4,2
1-2 28 20,9 7 9,9
Ailedeki 3-4 53 39,6 25 35,2
Çocuk 5-6 34 25,4 22 31,0
Sayısı
7 ve üstü 19 14,2 14 19,7
Toplam 134 100.0 71 100,0
Kocaköy ilçesinde bünyesinde anasınıfı ve bağımsız birinci sınıfı mevcut olan okulların
birinci sınıflarına devam etmekte olan, okul öncesi eğitimi alan 134 çocuk ve okul
öncesi eğitimi almayan çocuklar 71 çocuk araştırmaya dahil edilmiştir.
kendini yönetme” alt ölçeğinde 9 madde bulunmaktadır ve ölçek, çocuğun sınıf içindeki
bağımsız ve benmerkezci davranışlarını ölçmektedir. Ölçekteki her madde “Uygun
Değil”, “Uygun” ve “Tamamen Uygun” ifadeleriyle değerlendirilmektedir (Akt. Önder,
Gülay, 2010). Ölçek Önder ve Gülay (2010) tarafından Türkçeye çevrilmiş ve geçerlik
ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Yapısal geçerliği madde analizi yapılarak
belirlenmiş ve ölçeğin yapısına uymayan maddeler ölçekten çıkarılarak, ölçeğin son hali
oluşturulmuştur. Ölçeğin Türkçeye uyarlanan formu 24 maddeden oluşmaktadır. Okulu
sevme alt ölçeğinin iç tutarlılık katsayısı .81, işbirlikli katılım alt ölçeğinin iç tutarlılık
katsayısı .84, okuldan kaçınma alt ölçeğinin .73, Kendi kendini yönetme alt ölçeğinin iç
tutarlılık katsayısı.67 olarak belirlenmiştir (Önder ve Gülay, 2010). Okula uyum
düzeyleri puanları hesaplanırken 2, 6, 9, 11, 12, 15, 20, 22 numaralı maddeler tersine
çevrilerek hesaplanmaktadır. Tüm öğrencilerin toplam puanlarının ortalaması kıstas
alınarak ortalama üzeri puanlar yüksek uyum, ortalama altı puanlar düşük uyum olarak
değerlendirilmektedir.
Araştırma ile ilgili veri toplama işlemi çocukların okula başladıkları 2010-2011 Eğitim-
Öğretim yılının Ekim ayında yapılmıştır. Araştırmanın verilerinin toplanabilmesi için İl
Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gerekli izin alınmıştır. Okul Uyumu Öğretmen
Değerlendirmesi Ölçeği araştırma kapsamındaki okulların birinci sınıf öğretmenleri
tarafından doldurulmuştur. 2010-2011 Eğitim Öğretim yılı ilk dönemi sonunda
uygulanmak istenen Okuma Yazma Becerileri Ölçekleri İl Milli Eğitimin
Müdürlüğü’nün dönem sonunda uygulama izni vermemesi nedeniyle ikinci yarıyılın ilk
68
Çalışmadan elde edilen verilerin analizinde SPSS 17. 0 Paket programı kullanılmıştır.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotları (Frekans, Yüzde,
Ortalama, Standart sapma) kullanılmıştır. Normal dağılımın incelenmesi için
Kolmogorov - Smirnov Dağılım Testi kullanılmıştır.
Normal Parametreler
OKUL UYUMU ÖĞRETMEN Kolmogorov-
n p
DEĞERLENDİRMESİ ÖLÇEĞİ Smirnov Z
x Ss
p<0,05 anlamlı
Normal Parametreler
OKUMA YAZMA BECERİSİ Kolmogorov-
n p
ÖLÇEKLERİ Smirnov Z
x Ss
Tür, yöntem ve tekniklere uygun dinleme 205 9,52 3,63 1,840 0,002
Kendini sözlü olarak ifade etme 205 37,96 13,42 1,168 0,131
Tür, yöntem ve tekniklere uygun konuşma 205 25,17 9,30 1,796 0,003
p<0,05 anlamlı
BÖLÜM 4
BULGULAR VE YORUM
p<0.05 anlamlı
Mann Whitney U-Testi sonuçları, okul öncesi eğitimi alan ve almayan çocukların
“Kendi Kendini Yönetme” alt ölçek puan ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel
açıdan anlamlı olduğunu göstermiştir (U=3399,5; p<0,05). Tablo 4. 1. ‘den de
görülebileceği gibi okul öncesi eğitimi alan çocukların “Kendi Kendini Yönetme” Puan
ortalamaları ( x =6,32), okul öncesi eğitimi almayan çocukların “Kendi Kendini
Yönetme” puan ortalamalarından ( x =5,59) daha yüksektir.
OKUL UYUMU
ÖĞRETMEN Kardeş n x Ss KW p
DEĞERLENDİRMES sayısı
İ ÖLÇEĞİ
1-2 35 12,82 3,24
3-4 78 11,89 4,14
İşbirlikli Katılım 1,15 0,763
5-6 56 12,66 3,78
7 ve üstü 33 12,24 4,59
1-2 35 6,37 1,45
3-4 78 6,46 1,66
Okuldan Kaçınma 5,79 0,122
5-6 56 6,44 1,67
7 ve üstü 33 7,09 1,64
1-2 35 5,68 0,83
3-4 78 5,60 0,90
Okulu Sevme 0,64 0,886
5-6 56 5,67 0,85
7 ve üstü 33 5,69 0,98
1-2 35 6,40 1,41
Kendi Kendini 3-4 78 5,94 1,39
4,83 0,185
Yönetme 5-6 56 5,96 1,30
7 ve üstü 33 6,21 1,86
1-2 35 31,28 5,08
Okul Uyumu Toplam 3-4 78 29,91 6,40
2,12 0,546
Puanı 5-6 56 30,75 5,61
7 ve üstü 33 31,24 7,37
p<0.05 anlamlı
Tablo 4. 3’de araştırmaya katılan çocukların okula uyum düzeylerinin kardeş sayısı
değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini belirlemek için yapılan
Kruskal Wallis H Testi sonuçları gösterilmektedir. Tablodan da görülebileceği gibi,
Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirme Ölçeğinin alt ölçeklerinden hiç birinde puan
ortalamaları arasında kardeş sayısına göre istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık
bulunmamıştır.
75
p<0.05 anlamlı
Tablo 4. 4’te araştırmaya katılan çocukların okula uyum düzeylerinin anne öğrenim
durumu değişkeni açısından farklılaşıp farklılaşmadığının belirlenmesi için yapılan
Kruskal Wallis H Testi sonuçları yer almaktadır.
Kruskal Wallis H-Testi sonuçlarına göre; araştırmaya katılan çocukların okul uyumu
öğretmen değerlendirmesi ölçeğinin sadece okuldan kaçınma alt ölçek puan
ortalamalarının anne öğrenim durumuna göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit
edilmiştir (KW=9,95; p<0,05)
76
p<0.05 anlamlı
belirlemek amacıyla yapılan Kruskal Wallis H-Testi sonuçlarına göre; grup ortalamaları
arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır.
Okul Öncesi
OKUMA YAZMA BECERİLERİ
Eğitim n x Ss MW p
ÖLÇEKLERİ
Durumu
Tablo 4. 7.’ye göre okul öncesi eğitimi alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf
çocuklarının “Dinleme Becerisi Ölçeği”nin “Dinleme Kurallarını Uygulama” ana başlık
puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (U=2961,5;
79
p<0,05). Okul öncesi eğitimi alan çocukların “Dinleme Kurallarını Uygulama” puan
ortalamaları ( x =10,74), okul öncesi eğitimi almayan çocukların puan ortalamalarından
( x =8,52) daha yüksektir.
“Dinlediklerini Anlama” ana başlık puan ortalamalarının okul öncesi eğitimi alma
değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğine bakıldığında, Mann
Whitney U- Testi sonuçları grup ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel açıdan
anlamlı olduğunu göstermiştir (U=2646,0; p=<0,05). Okul öncesi eğitimi alan
çocukların “Dinlediklerini Anlama” puan ortalamaları (x=56,22), okul öncesi eğitimi
almayan çocukların puan ortalamalarından ( x =42,21) daha yüksek bulunmuştur.
“Tür, Yöntem ve Tekniklere Uygun Dinleme” puan ortalamaları okul öncesi eğitimi
alma değişkenine göre Mann Whitney-U Testi sonucunda grup ortalamaları arasındaki
fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (U=2849,5; p<0,05). Bu sonuçlar okul
öncesi eğitimi alan çocukların “Tür, Yöntem ve Tekniklere Uygun Dinleme”
puanlarının ( x =10,38), okul öncesi eğitimi almayan çocukların “Tür, Yöntem ve
Tekniklere Uygun Dinleme” puanlarından ( x =7,88) yüksek olduğunu göstermektedir.
Örneklemde yer alan çocukların “Kendini Sözlü Olarak İfade Etme” puanları
ortalamalarının okul öncesi eğitimi alma değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterip
göstermediğini belirlemek amacıyla yapılan Mann Whitney U- Testi sonucunda grup
ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel açıdan anlamlı olduğu görülmektedir
(U=2691,00; p<0,05). Okul öncesi eğitimi alan çocukların “Kendini Sözlü Olarak İfade
Etme” puanlar ortalamaları ( x =41,40), okul öncesi eğitimi almayan çocukların
80
Yapılan Mann Whitney U- Testi sonuçları cinsiyete göre Dinleme Becerisi Ölçeği ve
Konuşma Becerisi Ölçeğinin hiçbir ana başlık puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmadığını göstermiştir. Benzer şekilde, cinsiyete göre
Okuma Becerisi Ölçeği ve Dikte ve Yazma Becerisi Ölçeği puan ortalamaları arasında
da istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
82
Yapılan Kruskal Wallis H- Testi sonuçları kardeş sayısına göre “Dinleme Becerisi
Ölçeği” ve “Konuşma Becerisi Ölçeği”nin hiçbir ana başlık puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadığını göstermiştir. Aynı şekilde, kardeş
sayısına göre “Okuma Becerisi Ölçeği” ve “Dikte ve Yazma Becerisi Ölçeği” puan
ortalamaları arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
84
Tablo 4. 10.’da örneklemi oluşturan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının okuma yazma
becerileri ölçeklerinden aldıkları puanların anne öğrenim durumuna göre farklılaşıp
farklılaşmadığı belirlemek için yapılan Kruskal Wallis H Testi sonuçları
gösterilmektedir. Analiz sonuçları anne öğrenim durumuna göre Dinleme Becerisi
Ölçeğinin hiçbir ana başlık puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
fark olmadığını göstermiştir. Konuşma becerisi, Okuma becerisi, Dikte ve yazma
becerilerinde görülen farklılığının kaynağını tespit etmek için Mann Whitney U- Testi
yapılmıştır.
p<0.05 anlamlı
90
Tablo 4. 12 ve 4. 13’e göre; baba öğrenim durumu ilköğretim olan çocukların “Dinleme
Kurallarını Uygulama” puanı, baba öğrenim durumu okuryazar olmayan çocukların
“Dinleme Kurallarını Uygulama” puanından yüksek bulunmuştur. (U=1699,000;
p<0,05).
Baba öğrenim durumu lise ve üzeri olan çocukların “Dinleme Kurallarını Uygulama”
puanı, baba öğrenim durumu okuryazar olmayan çocukların “Dinleme Kurallarını
Uygulama” puanından yüksek bulunmuştur (U=237,000; p<0,05). Baba öğrenim
durumu lise ve üzeri olan çocukların “Dinleme Kurallarını Uygulama” puanı, baba
öğrenim durumu okuryazar olan çocukların “Dinleme Kurallarını Uygulama” puanından
yüksek bulunmuştur (U=156,000; p<0,05).
bulunmuştur (U=1666,000; p<0,05). Baba öğrenim durumu lise ve üzeri olan çocukların
“Tür, Yöntem ve Tekniklere Uygun Dinleme” puanı, baba öğrenim durumu okuryazar
olmayan çocukların “Tür, Yöntem ve Tekniklere Uygun Dinleme” puanından yüksek
bulunmuştur (U=223,000; p<0,05). Baba öğrenim durumu lise ve üzeri olan çocukların
“Tür, Yöntem ve Tekniklere Uygun Dinleme” puanı, baba öğrenim durumu okuryazar
olan çocukların “Tür, Yöntem ve Tekniklere Uygun Dinleme” puanından yüksek
bulunmuştur (U=150,500; p<0,05).
Sözlü Olarak İfade Etme” puanından yüksek bulunmuştur (U=241,000; p<0,05). Baba
öğrenim durumu lise ve üzeri olan çocukların “Kendini Sözlü Olarak İfade Etme”
puanı, baba eğitim durumu okuryazar olan çocukların “Kendini Sözlü Olarak İfade
Etme” puanından yüksek bulunmuştur (U=141,000; p<0,05).
BÖLÜM 5
TARTIŞMA
Bu araştırma, okul öncesi eğitiminin ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum
ve Türkçe dil becerileri üzerindeki etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. İlköğretim
birinci sınıf çocuklarının, okula uyum düzeyleri ve Türkçe dil becerilerine okul öncesi
eğitimin, cinsiyetin, kardeş sayısının, anne öğrenim düzeyinin ve baba öğrenim
düzeyinin etkisi, Mann Whitney U Testi, Kruskal Wallis H Testi ve normal dağılımın
incelenmesi için Kolmogorov-Smirnov Dağılım Testi kullanılarak istatistiksel yönden
incelenmiştir. Çocukların okula uyum düzeyleri ve Türkçe dil becerilerine etki eden
faktörlere ilişkin bulgular tablolarda gösterilmiştir.
Bu sonucun ortaya çıkmasında 36-72 aylık çocukların okul öncesi eğitim programında
(MEB, 2002) yer alan “Başkalarıyla İlişkilerini Yönetebilme” amacının “Grup
Etkinliklerine Kendiliğinden Katılma”, “Kendiliğinden İletişimi Başlatma” kazanımları,
95
Okul öncesi kurumları, çocuğun diğer çocuklarla beraber olma ihtiyacını karşılarken,
çocuğu grup oyunlarına katılarak benlik kavramının gelişmesini desteklemektedir. Bir
arkadaş grubuna üye olan çocuk kendi hakkında bilmediği özelliklerini öğrenerek, aile
içindeki yerinden başka, yaşıtlarıyla birlikte olduğunda kendi benliği hakkında daha
gerçekçi bir yapının farkında olmaktadır. Yeteneklerini keşfetme, gruba ne gibi katkıları
olduğunu sosyal ortam içerinde görmekte, güçlü ve zayıf yanlarını keşfederek, kabul
görme veya dışlanma gibi sosyal deneyimlerle karşı karşıya kalmaktadır (Akduman,
2010).
Aydagül (2007) AÇEV için hazırladığı “Ekonomik ve Toplumsal Kalkınma İçin Erken
Çocukluk Eğitimi” başlıklı çalışmasında OECD tarafından gerçekleştirilen Uluslar
Arası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2003 sonuçlarına yer vermiştir. Buna
sonuçlara göre; Türkiye’de erken çocukluk eğitimi alan ve almayan öğrenciler arasında
yaklaşık olarak iki okul yılına denk başarı farkı olduğu tespit edilmiştir.
96
Günindi (2008)’in “Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına Devam Eden Altı Yaş
Çocuklarının Sosyal Uyum Becerileri İle Anne-Babalarının Empatik Becerileri
Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” başlıklı araştırmasında, okul öncesi eğitim kurumuna
uzun süre devam eden çocukların sosyal uyum alt faktör puanları anlamlı derecede
yüksek çıkmıştır.
Pehlivan (2006) ise okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrencilerin ilk okuma
yazmaya geçiş süreçlerini öğretmen ve öğrenci görüşleri doğrultusunda
değerlendirmiştir. Araştırma sonunda çalışmaya katılan tüm öğretmenler okul öncesi
eğitimin gerekli olduğunu belirtirken; okul öncesi eğitimi alan çocukların diğerlerine
göre daha katılımcı ve kuralları çabuk algılayan öğrenciler olduklarını eklemişlerdir.
Tuğrul (1992), anaokulu eğitimi alan ve almayan çocukların ilkokul birinci sınıftaki
akademik başarı ve ruhsal uyum davranışlarını üzerine çalışma yapmıştır. Araştırma
sonucunda, anaokuluna devam etme süresi uzadıkça ruhsal uyum problemlerinin
görülme oranının azaldığı sosyal yönden olumlu davranışların arttığı ortaya çıkmıştır.
Yeşil (2008)’in okul öncesi eğitim almış ve almamış öğrencilerin okula uyumlarının
karşılaştırılması başlıklı araştırmasında okul öncesi eğitim almış olan öğrencilerin okula
uyumları, okul öncesi eğitim almamış olan öğrencilere göre anlamlı düzeyde daha
yüksek bulunmuştur.
Burgess ve Ladd (2001) örneklem grubunu okul öncesindan ilköğretim 5. sınıfa kadar
izledikleri araştırmalarında okul öncesi dönemdeki okul uyumsuzluğunun ilköğretim
yıllarındaki akademik başarıyı, yalnızlığı ve akranlar tarafından dışlanmayı beraberinde
getirdiğini ifade ederken, Özbek (2003) okul öncesi eğitimi alan ve almayan çocukların
ilköğretim birinci sınıftaki sosyal gelişim düzeylerini öğretmen görüşüne dayalı olarak
incelemiş ve araştırma sonunda okulöncesi eğitimi alan öğrencilerin “İlişkiyi Başlatma
ve Sürdürme” becerilerinin, “Grupla İş Yapabilme” ve “Özdenetimini Koruma”
becerilerinin okulöncesi eğitimi almayan çocuklardan daha yüksek olduğunu tespit
etmiştir.
Tüm bu araştırma sonuçları okul öncesi eğitiminin öğrencilerin okula uyum düzeylerine
önemli katkılar sağladıklarını göstermektedir.
Buna karşın, Günindi (2008) “Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına Devam Eden Altı Yaş
Çocuklarının Sosyal Uyum Becerileri İle Anne-Babalarının Empatik Becerileri
Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” başlıklı araştırmasında çocukların cinsiyetlerine göre
“Sosyal Uyum”, “Sosyal Uyumsuzluk” ve” Sınırlı Sosyal İlişki” alt faktör puanları ile
toplam puanlar açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık elde etmiştir.
Tablo 4. 3 ilköğretim birinci sınıf çocuklarının okula uyum düzeylerinin sahip oldukları
kardeş sayısı değişkenine göre Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nden
aldıkları puan ortalamaları, standart sapma ve Kruskal Wallis H-Testi sonuçlarını
göstermektedir. Bu tabloya göre Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nin alt
ölçeklerinin hiç birinde ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum düzeyleri ile
kardeş sayısı değişkeni arasında istatistiksel bir fark bulunmamıştır. Buna göre,
örneklem grubundaki çocukların okula uyum düzeylerinde kardeş sayısının etkili
olmadığı söylenebilir.
Araştırma sonucunda kardeş sayısının çocukların okula uyum düzeyinde etkili olmadığı
sonucunun elde edilmesi çocukların uyum düzeylerinde az ya da çok kardeşe sahip
olmaktan çok, kardeşlerle olan ilişkinin niteliğinin daha etkili olabileceğini
düşündürmektedir.
Tablo 4. 4’de örneklemdeki çocukların okula uyum düzeylerinin anne öğrenim düzeyi
değişkenine göre Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nden aldıkları puan
ortalamaları, standart sapmaları ve Kruskal Wallis H-Testi sonuçları gösterilmektedir.
Tablo incelendiğinde, Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nin sadece
“Okuldan Kaçınma” alt boyutunda çocukların okula uyum düzeyleri ile anne öğrenim
düzeyi değişkeni arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Farklılığın kaynağının tespit edilmesi için yapılan Mann Whitney U-Testi sonucunda,
anne öğrenim düzeyi okuryazar olmayan çocukların “Okuldan Kaçınma” puanlarının
( x =6.75), anne öğrenim düzeyi okuryazar olan çocukların puanlarından ( x =5.96)
100
daha yüksek bulunmuştur. Aynı şekilde anne öğrenim düzeyi okuryazar olmayan
çocukların “Okuldan Kaçınma” puanı ( x =6.75), anne öğrenim düzeyi ilköğretim olan
çocukların “Okuldan Kaçınma” puanlarından ( x =6.09) daha yüksek bulunmuştur.
Diğer alt boyutlardan elde edilen puan ortalamaları ve Kruskal Wallis H- Testi
sonuçlarına göre çocukların okula uyum düzeyleri ve anne öğrenim düzeyi değişkeni
arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.
Çocukta sosyal ilişkilerin gelişmesinde anne çocuk diyalogunun önemli bir rolünün
olduğu bilinen bir gerçektir. Doğduğu andan itibaren çocuk en çok anne ile birlikte
olmaktadır. Bu sebeple çocuğun kişiliğinin, ilgi ve yeteneklerinin oluşmasında anne ile
olan ilişkisi önemli yer tutmaktadır. Anne ile çocuk arasında kurulan sağlıklı iletişim,
çocuğun sağlıklı bir kişilik geliştirmesini de sağlarken, başkaları ile olumlu ilişkiler
kurmasına için de temel oluşturacaktır. Bu sebeple ailenin eğitim seviyesinin düşük
olması, aile içi ilişkilerin istenilen nitelikte olmaması, çocuğun eğitiminde eksik ve
yanlış uygulamalara neden olabilmektedir (Işık, 2007). Öğrenim durumları annelerin
kendi sosyal duygusal gelişimleri üzerinde etkili olduğu kadar çocuklarını yetiştirme
tutumlarında da etkili olmaktadır. Öğrenim düzeyi yüksek olan anneler çocuklarıyla
daha olumlu ilişkiler kurmakta ve onları eğitime daha çok yönlendirmektedir. Fakat
araştırma sonucunda anne öğrenim durumu ile çocukların okula uyumları arasında
anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.
Elde edilen bu sonuçlar Günindi (2008) ve Sarı (2007), Orçan ve Deniz (2004)
tarafından yapılan araştırma sonuçlarıyla çelişmektedir.
Günindi (2008)’ “Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına Devam Eden Altı Yaş Çocuklarının
Sosyal Uyum Becerileri İle Anne-Babalarının Empatik Becerileri Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi” başlıklı araştırmasında, annesi ilkokul mezunu, lise mezunu, üniversite
mezunu olan çocuklar arasında Sosyal Uyum ve Beceri ölçeğindeki Sosyal Uyum
boyutuna verilen cevaplar bakımından anlamlı farkın olduğunu, annelerin öğrenim
düzeyi yükseldikçe, çocukların sosyal uyum ve becerilerinin de yükseldiği belirtirken;
Sarı (2007), okul öncesine devam eden beş-altı yaş grubu çocukların, annelerinin çocuk
yetiştirme tutumlarının, çocuğun sosyal uyum ve becerilerine etkisini incelemiş,
araştırma sonucunda, annelerin öğrenim düzeyinin artması ile birlikte çocukların sosyal
uyumlarının arttığı, düşmesi ile birlikte sınırlı sosyal uyumun görüldüğünü belirtmiştir.
101
Orçan ve Deniz tarafından 2004 yılında “Anaokuluna Devam Eden 6 Yaş Çocuklarının
Sosyal Uyumlarının İncelenmesi” konulu bir araştırma yapılmıştır. Bu çalışma,
anaokuluna devam eden 6 yaş grubu çocuklarının sosyal uyum düzeylerinin bazı
değişkenlere göre (cinsiyet, annenin öğrenim durumu, doğum sırası, kardeş sayısı,
annenin çalışma durumu) farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Araştırma sonunda anne öğrenim durumu değişkenine göre, annesi lise mezunu olan
okul öncesi eğitime devam eden çocukların sosyal uyum puan ortalamaları, annesi
okuryazar ve ilkokul mezunu olan çocuklardan anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.
Annesi yüksekokul mezunu olan okul öncesi eğitime devam eden çocukların sosyal
uyum puan ortalamaları, annesi okuryazar ve ilkokul mezunu olan çocuklardan anlamlı
düzeyde yüksek bulunmuştur
Anne öğrenim durumu ile okula uyum arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark
bulunmasa da, alt ölçeklerden olan “Okuldan Kaçınma” puan ortalaması arasında
anlamlı bir fark elde edilmiştir. Anne öğrenim durumu okuryazar olmayan çocukların
okuldan kaçınma puan ortalamaları daha yüksektir. Bu sonucun elde edilmesinde
öğrenim durumu yüksek olan annelerin çocuklarını okula daha çok hazırladıkları ve
eğitim-öğretimin önemini çocuklarına daha iyi benimsettikleri, örgün öğrenime devam
etmemiş annelerin ise çocuklarına okulu sevme, okulu benimseme ve okula devamın
önemini yeteri kadar vurgulayamadıkları için, çocukların okuldan kaçınma eğilimi
göstermiş olabilecekleri düşünülmektedir.
Tablo 4. 6.’da çocukların okula uyum düzeylerinin baba öğrenim durumu değişkenine
göre Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamaları,
standart sapmaları ve Kruskal Wallis H-Testi sonuçları gösterilmektedir. Tablo
incelendiğinde Okula Uyum Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nin alt ölçek puan
ortalamalarının hiç biri ile baba öğrenim düzeyi değişkeni arasında istatistiksel açıdan
anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Sonuçlar örneklemi oluşturan çocukların okula
uyum düzeylerinde babaların öğrenim durumlarının etkili olmadığını göstermektedir.
Bu bulgu Işık’ın (2006) araştırma sonucuna ters düşmektedir.
Işık (2006) ailenin örgütsel ve yapısal niteliğinin 60-72 aylık çocukların sosyal-
duygusal uyum düzeyine etkisini belirlemek amacıyla yapmış olduğu araştırmasında
ise; ailelerin örgütsel ve yapısal niteliği ile 60-72 aylık çocuklarının sosyal-duygusal
102
uyum düzeyi arasında istatistiksel açıdan anlamlı ve negatif yönde bir ilişki bulmuştur.
Ailelerin işlevleri sağlıksızlaştıkça, çocuklarının sosyal-duygusal uyum düzeyi de
anlamlı bir şekilde azalmaktadır
Tablo 4. 7.’de okul öncesi eğimi alan ve almayan birinci sınıf çocuklarının Okuma
Yazma Becerileri Ölçekleri’nden aldıkları puanların ortalamaları, standart sapmaları ve
Mann Whitney U-Testi sonuçları gösterilmektedir. Tablo ya göre, okul öncesi eğimi
alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının Dinleme Becerisi Ölçeği’nin tüm
alt ölçek puanlar ortalamalarında gruplar arası farkın anlamlı olduğu görülmüştür
(p<0,05). Tablodan da anlaşılabileceği gibi okul öncesi eğitimi alan çocukların Dinleme
Becerisi Ölçeği puan ortalamaları okul öncesi eğitimi almayan çocuklardan daha yüksek
bulunmuştur.
Okul öncesi eğitimi alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının Konuşma
Becerisi Ölçeği puan ortalamaları ve Mann Whitney U-Testi sonuçları incelendiğinde
Konuşma Becerisi tüm alt ölçeklerinden aldıkları puan ortalamaları arasında istatistiksel
açıdan anlamlı bir fark olduğu (p<0,05), okul öncesi eğitimi alan çocukların puan
ortalamalarının almayan çocukların puan ortalamalarından daha yüksek olduğu
görülmektedir.
103
İlköğretim birinci sınıf çocuklarının okul öncesi değişkeni açından Okuma Becerisi
Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamaları incelendiğinde, okul öncesi eğitimi alan ve
almayan çocukların Okuma Becerisi Ölçeği’nden aldıkları puanlarda gruplar arası
farkın anlamlı olduğu görülmektedir (p<0.05). Okul öncesi eğitimi alan ilköğretim
birinci sınıf çocuklarının Konuşma Becerisi Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamaları
(x=60,31), okul öncesi eğitimi almayanlardan (x=47,56) daha yüksek bulunmuştur.
İlköğretim birinci sınıf öğrencilerinin Dikte ve Yazma Becerisi Ölçeği’nden okul öncesi
değişkeni açısından aldıkları puan ortalamaları, standart sapmaları ve Mann Whitney U-
Testi sonuçları incelendiğinde gruplar arası farkın anlamlı olduğu görülmektedir
(p<0.05). Tabloya göre, okul öncesi eğitimi alan çocukların Dikte ve Yazma Becerisi
Ölçeğinden aldıkları puan ortalamaları (x=72,94), okul öncesi eğitimi almayan
çocukların puan ortalamalarından (x=56,47) daha yüksektir.
Bu sonuçların elde edilmesinde okul öncesi eğitim kurumlarında gün içinde uygulanan
“Türkçe Dil Etkinlikleri” ve “Okuma Yazmaya Hazırlık” etkinliklerinin etkisi
bulunmaktadır.
MEB 2006 okul öncesi eğitim programında okuma yazmaya hazırlık etkinliklerinin;
görsel algılama çalışmaları (el-göz koordinasyonu, şekil-zemin ayrımı, mekansal
ilişkiler vb); işitsel algı çalışmaları (dinleme, konuşma, sesleri ayrıt etme, seslerle
nesneleri eşleştirme) ve dikkat ve bellek çalışmaları, el becerisi çalışmalarını kapsadığı
belirtilmektedir. Okul öncesi kurumlarında her gün uygulanması gereken grup
etkinliklerinden biri olan Türkçe dil etkinlikleri; tekerlemeler, bilmeceler, parmak
oyunları, şiir, sohbet, öykü, masal, dramatizasyon, pandomim ve rol oynama türlerini
içermektedir. Başer’ e göre (1996), ana sınıfı eğitimi, ilköğretimin birinci sınıflarına
giden çocukların akademik başarılarını olumlu yönde etkilemektedir. Okul öncesi
eğitim kurumuna giden çocuklar, orada ilköğretim için donanımlı hale geldiğinden,
birinci sınıfta, kendisinden istenenleri daha rahat yapabildikleri söylenebilir. Bu
104
nedenle, okul öncesi eğitimi alan çocukların, almayan çocuklara göre, bileklerini
dairesel hareketlerde daha iyi çevirebildikleri söylenebilmektedir. Tüm bu etkinlikler
çocukların sözcükleri doğru ve akıcı söylemelerini sağlarken, dili kullanma becerilerini,
dinleme becerilerini, kendilerini ifade etme becerilerini ve el göz koordinasyonlarını
geliştirmekte; okuma yazmaya hazırlık etkinliklerinden olan çizgi tamamlama,
eşleştirme çalışmaları ise onları okuma ve yazma becerilerine hazırlamaktadır. Okul
öncesi eğitimi alan çocukların Türkçe dil becerilerinin okul öncesi eğitimi almayan
çocuklardan daha yüksek olmasında okul öncesi eğitimi ürecinde elde ettikleri bu
deneyimlerin etkisinin olduğu söylenebilir.
Clark ve Kragler (2005) Düşük gelirli ailelerden gelen çocukların okuma yazma
becerilerinin gelişiminde akranlarının yaklaşık 2 yıl gerisinden geldiklerini bu sebeple
yüksek kaliteli okul öncesi programlarının çocukların gelişimleri ve öğrenme düzeyleri
üzerinde oldukça önemli yer tuttuğunu belirtmişlerdir. Okul öncesi oyun ortamlarında
okuma yazma ile ilgili materyallerin bulunması çocukların okuma ve yazma becerilerini
desteklemekte, harflerle ilgili puzzle, kitap, boya ve kağıt ile oynayan, karalama
çalışmaları yapan, kitapların resimlerini inceleyen çocukların dil becerileri en eğlenceli
şekilde desteklenmiş olmaktadır.
AÇEV tarafından 2002 yılında yayınlanan “Türkiye’de Okul Öncesi Eğitimi: Hizmete
Duyulan İhtiyaçların Saptanması ve Çocuğun Dil Yetisi Düzeyinin Değerlendirilmesi
Araştırma Raporu” Van, Diyarbakır ve İstanbul’da yapılan çalışmanın sonuçlarına yer
vermiştir. İstanbul’daki örneklemi grubunu oluşturan ilköğretim ikinci sınıf
çocuklarının sınıf öğretmenlerine okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrencilerin
farkları sorulmuş, öğretmenler okul öncesi eğitimi alan öğrencilerin okula uyumlarının
ve el becerilerinin daha gelişmiş olduğunu belirtmiştir. Diyarbakır ve Van örneklemini
oluşturan çocukların öğretmenleri ise, okul öncesi eğitimi almış çocukların daha kolay
okuma yazma öğrendiklerini, okula daha kolay uyum sağladıklarını, dil gelişimlerinin
daha iyi düzeyde olduğunu dile getirmişlerdir. Tüm illerde öğretmenler Türkçe
kullanımı açısından okul öncesi kurumlarına giden çocukların daha düzgün ve kurallı
konuşabildiklerini ve daha iyi anlatım gücüne sahip olduklarını belirtmişleridir.
Diyarbakır Van’daki birinci sınıf öğretmenleri çocuklar Türkçeyi kullanma becerisi
açısından yetersizlikler karşılaştıklarını, öğrencilerin okuma yazmayı geç öğrendiklerini
105
Obalar (2009)’un, ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin ilk okuma yazma becerileri ile
sosyal duygusal uyum ve zekâ düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasında
öğrencilerin, dinleme becerisi, konuşma becerisi, okuma becerisi, dikte ve yazma
becerisi, okuduğunu anlama (ses), okuduğunu anlama (hece), okuduğunu anlama
(kelime), okuduğunu anlama (cümle), okuduğunu anlama (metin-paragraf) ve görsel
okuma ölçeklerinden aldıkları puanlar okul öncesi eğitim alanların lehine anlamlı bir
fark gösterirken sadece yazım kuralları ölçeğinden aldıkları puanlar anlamlı bir farklılık
göstermemektedir
Temiz (2002)’de okul öncesi eğitimin dil gelişimine olan etkisini belirlemek amacıyla
yaptığı çalışmada, okul öncesi eğitim kurumlarında verilen eğitimin çocukların dil
gelişimlerini desteklediğini ifade etmiştir.
Kılıç (2008)’in ilköğretim birinci sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre okul öncesi
eğitim alan ve almayan öğrencilerin gelişim becerilerinin karşılaştırıldığı araştırma
sonucu, ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinden, okul öncesi eğitim alanların
almayanlara kıyasla; okuma yazma, matematik ve öz bakım becerileri, motor, sosyal,
duygusal, dil gelişimleri açısından daha farklı oldukları ve bu farklılıkların okul öncesi
eğitim alan öğrencilerin lehine olduğu ortaya çıkarmıştır.
Başal ve Taner (2005) ‘in farklı sosyo ekonomik düzeylerde okul öncesi eğitimi alan ve
almayan ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin dil gelişimlerin cinsiyete göre
karşılaştırdıkları araştırmalarında; okul öncesi eğitimi alan ilköğretim birinci sınıf
öğrencilerinin okul öncesi eğitimi almayan ilköğretim birinci sınıf öğrencilerine göre
Peabody Resim-Kelime Testinden aldıkları dil gelişim puanları ortalamalarının daha
yüksek olduğu görülmüştür. Araştırmaları sonucunda okul öncesi eğitimi almanın dil
gelişimini olumlu yönde etkilediğini belirtmişlerdir.
Oktay ve Kerem’in (2004) okul öncesi dönem çocuklarına yönelik okumaya hazırlık
programlarının etkisini inceledikleri bir çalışma gerçekleştirmişlerdir. Çok sayıda
etkinlikten oluşan program haftada 4 gün, günlük ortalama 60-90 dakika olmak üzere
toplam 6 hafta sürmüştür. Araştırma sonucunda okul öncesi dönemde bulunan 5-6 yaş
çocuklara uygulanan “Okumaya Hazırlık Programı” nın çocukların okuma gelişimlerini
desteklediğini ortaya koymuştur. Deney grubunun, eğitimim programının
uygulanmasının ardından beş farklı test ölçümü sonucunda elde edilen puanlar kontrol
grubu ile karşılaştırıldığında, anlamlı şekilde yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Zembat ve Yurtsever (2002) beş altı yaş çocukların kelime dağarcığı gelişimine ana dil
eğitim programının etkisini incelemişlerdir. Çocukların kelime hazinelerini geliştirmek
amacıyla hazırlanan ana dil programı kontrol ve deney gruplarına 6 hafta boyunca
uygulanmıştır. Araştırma sonucunda kontrol grubunun ön test son test puanları arasında
107
anlamlı fark görülmezken, deney grubunun ön test son test puanları arasında anlamlı
fark bulunmuştur. Okul öncesi kurumlarında kelime hazinelerinin gelişimine yönelik
hazırlanan ana dil programlarının çocukların kelime hazinelerinin gelişiminde etkili
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Tablo 4. 8’de örnekleme alınan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının Okuma Yazma
Becerisi Ölçekleri’nden cinsiyet değişkeni açısından aldıkları puan ortalamaları,
standart sapmaları ve Mann Whitney U-Testi sonuçları gösterilmektedir. Okuma
Yazma Becerisi Ölçekleri’nin alt ölçeklerinin hiçbirinde gruplar arası farkın istatistiksel
açıdan anlamlı olmadığı görülmektedir. Araştırma sonucu cinsiyet faktörünün dinleme,
konuşma, okuma ve dikte ve yazma becerileri üzerinde anlamlı olarak
nitelendirilebilecek boyutta etkisinin olmadığını göstermektedir.
Dereli (2003) yapmış olduğu çalışmada, okul öncesi eğitime devam eden çocukların
ifade edici dil düzeylerini incelemiştir. Araştırma sonucunda anaokuluna ve okul
öncesine devam eden çocukların dil gelişim düzeylerinde cinsiyetin önemli bir farklılığa
neden olmağı sonucuna ulaşmıştır. Bu iki bulgular araştırmanın sonucunu
desteklemektedir. Elde edilen benzer bulgulara karşın cinsiyet faktörünün anlamlı
etkisinin tespit edildiği araştırmalarda mevcuttur.
108
Başal ve Taner (2005) ‘in farklı sosyo ekonomik düzeylerde okul öncesi eğitimi alan ve
almayan ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin dil gelişimlerini cinsiyete göre
karşılaştırdıkları araştırmalarında cinsiyete göre kız ve erkek öğrenciler lehine anlamlı
bir fark olduğunu saptamışlar ve birinci sınıf öğrencilerinin dil gelişim puanları arasında
erkekler lehine anlamlı bir fark olduğunu belirtmişlerdir.
Aydoğan ve Koçak (2006), okul öncesi çocukların dil gelişimlerine etki eden faktörleri
incelemişlerdir. Örneklemi Konya Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde bulunan resmi
ve özel okul öncesi eğitim kurumlarından rastgele küme örnekleme tekniği ile seçilen
204 çocuktan oluşmuştur. Araştırma bulgularına göre; kızlar lehine anlamlı sonuçlar
çıktığı görülmüştür.
Taner (2003) okul öncesi eğitimi alan ve almayan farklı sosyo-ekonomik düzeylerdeki
ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin dil gelişimlerini karşılaştırmıştır. Veri toplama
aracı olarak Peabody Resim-Kelime Testi’ni kullanmıştır. Araştırmanın örneklemine
alt, orta ve üst sosyoekonomik düzeyden 80’er olmak üzere toplam 240 ilköğretim
birinci sınıf öğrencisi alınmıştır. Araştırma sonucuna göre, üst sosyoekonomik
düzeydeki öğrencilerin dil gelişim puanları diğer gruplardan fazla çıkmıştır. Ayrıca
okulöncesi eğitimi alan grup testte de daha başarılı olmuşlardır. Cinsiyete göre ise,
kızlar lehine anlamlı sonuçlar çıkmıştır.
üzere çalışmak zorunda olmalarının ( hayvan gütmek, tarlada çalışmak, mevsimlik işçi
olarak çalışmak. vb.) bu sonucu ortaya çıkardığı düşünülmektedir.
Tablo 4. 9’de örneklemi oluşturan ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin Okuma Yazma
Becerisi Ölçekleri’nden kardeş sayısı değişkeni açısından elde ettikleri puan
ortalamaları, standart sapmaları ve Kruskal Wallis H Testi sonuçları gösterilmektedir.
Tablo incelendiğinde tüm alt ölçeklerden elde edilen puan ortalamaları ile kardeş sayısı
değişkeni arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç
Şimşek’in (2009) araştırma sonucuyla paralellik göstermektedir. Şimşek (2009)
tarafından yapılan araştırmada “Türkçe Dil Etkinlik Programı”nın okuma olgunluğuna
etkisinin çocukların kardeş sayılarına göre anlamlı farklılık (p>0.05) göstermediği
saptanmıştır. Benzer şekilde Aydoğan ve Koçak (2006), okul öncesi çocukların dil
gelişimlerine etki eden faktörleri incelemişler ve araştırmaları sonucunda kardeş
sayılarının dil gelişim puanları üzerinde etkili olmadığını saptamışlardır.
Kardeş sayısının çocukların dil becerileri üzerinde etkili olmadığı sonucuna ulaşan
araştırmaların yanında kardeş sayısı ile dil becerisi arasında anlamlı ilişkinin bulunduğu
sonucuna ulaşılan araştırmalarda mevcuttur. Akkaya (2003) okul öncesine giden ve
gitmeyen ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin dil gelişimlerini karşılaştırmış, araştırma
sonucunda kardeş sayısı arttıkça okul öncesine giden ve gitmeyen öğrencilerin dil
gelişim seviyelerinin azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tek çocuk olmak ile birçok kardeşe sahip olmanın çocukların dinleme, konuşma, dikte
ve yazma becerileri üzerinde farklılığa neden olmaması, çocukların kardeşleriyle olan
iletişimlerinin niteliğinin boyutuna dikkat çekmektedir. Elde edilen sonuç, kardeşlerin
birbiriyle ile sağlıklı iletişim, ve paylaşım içinde olmadıklarını düşündürmektedir.
Tablo 4. 10’da ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin anne öğrenim durumu değişkenine
göre Okuma Yazma Becerisi Ölçekleri’nden aldıkları puan ortalamaları, standart
sapmaları ve Kruskal Wallis H Testi sonuçları yer almaktadır.
düzeyi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark elde edilmemiştir. Buna karşın
“Konuşma Becerisi Ölçeği”, “Okuma Becerisi Ölçeği” ve “Dikte ve Yazma Becerisi
Ölçeği”nden elde edilen puan ortalamalarının anne öğrenim değişkeni açısından anlamlı
bir fark oluşturduğu görülmektedir (p<0.05). Farklılıkların hangi gruplar arasında
olduğunu tespit etmek için Mann Whitney U-Testi yapılmıştır.
Tablo 4. 11. ‘e göre, Bu farklılıklar en çok anne öğrenim düzeyi okuryazar olan ve anne
öğrenim düzeyi lise ve üzeri olan çocuklar arasında görülmektedir.
Konuşma Becerisi Ölçeği incelendiğinde anne öğrenim düzeyi lise ve üzeri olan
çocukların “Konuşma Kurallarını Uygulama” alt ölçek puanları ( x =38,33) daha
yüksektir. Buna karşın en düşük ortalama anne öğrenim düzeyi okuryazar olan
çocuklarda görülmektedir ( x =28,60). “Kendini Sözlü Olarak İfade Etme” alt
ölçeğindeki en büyük farklılık anne öğrenim düzeyi okuryazar olan annelerin puan
ortalamaları ( x =33,80) ile anne öğrenim düzeyi lise ve üzeri olan ( x =47,16)
çocuklarda görülürken, bu fark anne öğrenim düzeyi lise ve üzeri olan çocuklar
lehinedir (p<0.05)
Okuma Becerisi Ölçeği’nden elde edilen puanlar anne öğrenim düzeyi değişkeni
açısından incelendiğinde gruplar arasındaki farkın anlamlı (p<0.05) ve anne öğrenim
düzeyi lise ve üzeri olan çocuklar lehine olduğu görülmektedir ( x =71,50).
Çocuklar dili doğdukları andan itibaren içinde bulundukları aile ve çevreden öğrenirler.
Bu sebeple çocuğun Türkçe dil becerilerinin gelişimde onunla ilgilenen anne ve
babaların tutumları ve sahip oldukları yetiler de önemlidir. Okuma ve yazma becerileri
en son kazanılan ve akademik çalışma ile okulda kazanılan becerilerdir. Konuşma ve
özellikle dinleme becerisi içinde bulunulan şartlarla gelişen ve kazanılan becerilerdir.
Annelerinin öğrenim düzeyi ile çocukların Türkçe dil becerilerinin gelişimi arasındaki
ilişki anne çocuk iletişiminin ve eğitimli annelerinin önemi ortaya koymuştur. Öğrenim
düzeyi yüksek olan anneler kendilerini daha iyi ifade eden, konuşma becerisi yüksek,
okuma yazmayı bilen ve çocuklarına derslerinde yardımcı olabilecek düzeyde kişilerdir.
Bu yetilere sahip annelerle büyüyen çocuklar okula ve eğitime karşı daha istekli,
öğrenme arzusu taşıyan ve annesini model alan çocuklar olacaktır.
Obalar (2009)’ın ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin ilk okuma yazma becerileri ile
sosyal duygusal uyum ve zekâ düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasında,
öğrencilerin okuma yazma becerileri anne eğitim düzeyine göre, dinleme becerisi,
konuşma becerisi, okuma becerisi, dikte ve yazma becerisi ölçeklerinin tamamında
anlamlı bir farklılık göstermektedir. Anne öğrenim düzeyi yükseldikçe öğrencilerin
okuma yazma becerileri ölçeklerinin tümünden aldıkların puanlar da yükselmiştir.
Dereli (2003) yapmış olduğu çalışmasında, anne öğrenim durumları ile çocukların dil
gelişim düzeyleri arasında önemli fark olduğunu bulmuştur. Anneleri üniversite ve lise
mezunu olan çocukların dil gelişim düzeylerinin, anneleri ilk-ortaokul mezunlarına göre
daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Tablo 4. 12’de ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin baba öğrenim düzeyi değişkeni
açısından Okuma Yazma Becerisi Ölçeklerinden aldıkları puan ortalamaları, standart
sapmaları ve Kruskal Wallis H Testi sonuçları gösterilmektedir. Okuma yazma becerisi
ölçeklerinin tüm alt ölçeklerinde baba öğrenim düzeyi değişkenine göre anlamlı fark
elde edilmiştir. Farklılıkların kaynağını belirlemek için yapılan Mann Whitney U-Testi
sonuçları Tablo 4.13’te gösterilmiştir. Farklılıkların en çok okuryazar olmayan babalar
ile ilköğretim ve lise mezunu babalar arasında olduğu görülmektedir. Bu bulgu
babaların çocukların gelişimleri ve eğitimleri üzerinde ne kadar önemli yer edindiğini
ortaya koymaktadır.
Obaların (2009) yaptığı araştırmada öğrencilerin okuma yazma becerileri baba eğitim
düzeyine göre, dinleme becerisi, konuşma becerisi, okuma becerisi, dikte ve yazma
becerisi ölçeklerinde anlamlı bir farklılık gösterirken sadece yazım kuralları ölçeğinde
anlamlı bir farklılık göstermemiştir. Baba eğitim düzeyi yükseldikçe öğrencilerin
okuma yazma becerileri ölçeklerinden aldıkları puanların yükseldiği gözlenmiştir.
Toplumumuzda babalar, çalışan evi geçindirmek için para kazanan anneler ise çocuklar
ile ilgilenen kişiler olarak algılanmaktadır. Babalar, babalık olgusunun çocuklara iyi
yaşam sağlayabilecek parayı kazanmak göreviyle bağdaştırsa da, çocukların temel
becerilerinin gelişimde babalarıyla olan yaşantılarının ve babalarının gösterdiği rol
modelin çok daha kritik bir önem taşımaktadır.
114
BÖLÜM 6
SONUÇLAR
Bu araştırma okul öncesi eğitimin ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum
düzeyleri ve Türkçe dil yeterlilikleri üzerindeki etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.
Okul öncesi eğitimi alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının, okula uyum
düzeylerine ve Türkçe dil becerilerine okul öncesi eğitiminin, cinsiyetin, kardeş
sayısının, anne öğrenim düzeyinin ve baba öğrenim düzeyinin etkisi, Mann Whitney U
Testi, Kruskal Wallis H Testi ve normal dağılımın incelenmesi için Kolmogorov-
Smirnov Dağılım Testi istatistiksel yöntemlerine göre incelenmiştir.
Tablo 4. 1’ de okul öncesi eğitimi alan ve almayan çocukların Okula Uyum Öğretmen
Değerlendirmesi Ölçeği’nden elde ettikleri puanlara göre yapılan Mann Whitney-U
Testi sonuçları gösterilmiştir. Tablo incelendiğinde okul öncesi eğitimi alan ve almayan
öğrencilerin, “İşbirlikli Katılım”, “Kendi Kendini Yönetme” alt ölçek ortalamalarında
gruplar arası farkın anlamlı olduğu görülmüştür (p<0.05). Tablo ya göre okul öncesi
eğitimi alan çocukların okula uyum toplam puan ortalamaları ( x =31,612) okul öncesi
eğitimi almayan çocukların okula uyum toplam puan ortalamalarından ( x =28,704)
daha yüksektir.
Tablo 4. 2’de örnekleme alınan çocukların, cinsiyet değişkenine göre Okul Uyumu
Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nin alt test puanlarına ilişkin puan ortalamaları,
standart sapma ve Mann Whitney U Testi analiz sonuçları gösterilmektedir. Tablo
incelendiğinden Okul Uyum Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nin alt ölçeklerinin
tümünde cinsiyet değişkeni bakımından istatistiksel açıdan anlamlı bir fark
bulunmamıştır.
Tablo 4. 3’de ilköğretim birinci sınıf çocuklarının okula uyum düzeylerinin sahip
oldukları kardeş sayısı değişkenine göre Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi
Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamaları, standart sapma ve Kruskal Wallis H-Testi
115
Tablo 4. 4’de örneklemdeki çocukların okula uyum düzeylerinin anne öğrenim düzeyi
değişkenine göre Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nden aldıkları puan
ortalamaları, standart sapmaları ve Kruskal Wallis H-testi sonuçları gösterilmektedir.
Tablo incelendiğinde, Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nin sadece
“Okuldan Kaçınma” alt boyutunda çocukların okula uyum düzeylerin ile anne öğrenim
düzeyi değişkeni arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Farklılığın kaynağının tespit edilmesi için yapılan Mann Whitney U Testi sonucunda,
anne öğrenim düzeyi okuryazar olmayan çocukların “Okuldan Kaçınma” puanlarının
( x =6.759), anne öğrenim düzeyi okuryazar olan çocukların puanlarından ( x =5.960)
daha yüksek bulunmuştur. Aynı şekilde anne öğrenim düzeyi okuryazar olmayan
çocukların “Okuldan Kaçınma” puanı ( x =6.759), anne öğrenim düzeyi ilköğretim olan
çocukların “Okuldan Kaçınma” puanlarından ( x =6.091) daha yüksek bulunmuştur.
Tablo 4. 5 ‘te gösterilmiştir. Tüm alt ölçeklerden elde edilen puan ortalamaları ve
Kruskal Wallis H- Testi sonuçlarına göre çocukların okula uyum düzeyleri ve anne
öğrenim düzeyi değişkeni arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık
bulunmamıştır.
Tablo 4. 6.’de çocukların okula uyum düzeylerinin baba öğrenim düzeyi değişkenine
göre Okul Uyumu Öğretmen Değerlendirmesi Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamaları,
standart sapmaları ve Kruskal Wallis H-Testi sonuçları gösterilmektedir. Tablo
incelendiğinde “İşbirlikli Katılım”, “Okuldan Kaçınma”, “Okulu Sevme”, “Kendi
Kendini Yönetme” puan ortalamalarının baba öğrenim düzeyi değişkeni arasında
istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.
Tablo 4. 7.’de ilköğretim birinci sınıf çocuklarından okul öncesi eğimi alan ve almayan
çocukların Okuma Yazma Becerileri Ölçekleri’nden aldıkları puanların ortalamaları,
standart sapmaları ve Mann Whitney U- Testi sonuçları gösterilmektedir. Tablo ya göre,
okul öncesi eğimi alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının Dinleme
Becerisi Ölçeği’nin “Dinleme Kurallarını Uygulama”,”Dinlediklerini Anlama”, “Tür
Yöntem ve Tekniklere Uygun Dinleme” puanları ortalamalarında gruplar arası farkın
116
Okul öncesi eğitimi alan ve almayan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının Konuşma
Becerisi Ölçeği puan ortalamaları ve Mann Whitney U Testi sonuçları incelendiğinde
Konuşma Becerisi Ölçeği’nin “Konuşma Kurallarını Uygulama”, “Kendinin Sözel
Olarak İfade Etme”, “Tür, Yöntem ve Tekniklere Uygun Konuşma” puan
ortalamalarında gruplar arası farkın anlamlı olduğu görülmektedir (p<0.05). Okul öncesi
eğitimi alan çocukların Konuşma Becerisi Ölçeği tüm alt başlıklarından aldıkları puan
ortalamaları okul öncesi eğitimi almayan çocukların puan ortalamalarından daha
yüksektir.
Tablo 4. 7’da ilköğretim birinci sınıf çocuklarının okul öncesi değişkeni açından Okuma
Becerisi Ölçeği’nden aldıkları puan ortalamaları da ver almaktadır. Tabloya göre okul
öncesi eğitimi alan ve almayan çocukların Okuma Becerisi Ölçeği’nden aldıkları
puanlarda gruplar arası farkın anlamlı olduğu görülmektedir (p<0.05). Okul öncesi
eğitimi alan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının Konuşma Becerisi Ölçeği’nden
aldıkları puan ortalamaları okul öncesi eğitimi almayanlardan daha yüksektir.
İlköğretim birinci sınıf çocuklarının Dikte ve Yazma Becerisi Ölçeği’nden okul öncesi
değişkeni açısından aldıkları puan ortalamaları, standart sapmaları ve Mann Whitney U
Testi sonuçları incelendiğinde gruplar arası farkın anlamlı olduğu görülmektedir
(p<0.05). Tabloya göre, okul öncesi eğitimi alan çocukların Dikte ve Yazma Becerisi
Ölçeğinden aldıkları puan ortalamaları ( x =72,940), okul öncesi eğitimi almayan
çocukların puan ortalamalarından ( x =56,479) daha yüksektir.
Tablo 4. 8’de örnekleme alınan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının Okuma Yazma
Becerisi Ölçekleri’nden cinsiyet değişkeni açısından aldıkları puan ortalamaları,
standart sapmaları ve Mann Whitney U- Testi sonuçları gösterilmektedir. Okuma
Yazma Becerisi Ölçekleri’nden “Dinleme Becerisi Ölçeği” incelendiğinde tüm alt
ölçeklerde gruplar arası farkın istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı görülmektedir.
117
Okuma Becerisi Ölçeği’nden elde edilen puan ortalamaları cinsiyet değişkeni açısından
ele alındığında, ilköğretim birinci sınıf kız ve erkek grupları puan ortalamaları arasında
istatistiksel açıdan anlamlı farklılığın olmadığı görülmektedir.
İlköğretim birinci sınıf kız ve erkek çocuklarının Dikte ve Yazma Becerisi Ölçeği’nden
elde ettikleri puan ortalamaları incelendiğinde gruplar arası farklılığın istatistiksel
açıdan anlamlı olmadığı belirlenmiştir.
Tablo tümüyle ele alındığında ilköğretim birinci sınıf kız ve erkek öğrencilerin Okuma
Yazma Becerisi Ölçekleri’nden aldıkları puanlar arasında anlamlı bir farklılığa
ulaşılmamıştır.
Tablo 4. 9’da örneklemi oluşturan ilköğretim birinci sınıf çocuklarının Okuma Yazma
Becerisi Ölçekleri’nden kardeş sayısı değişkeni açısından elde ettikleri puan
ortalamaları, standart sapmaları ve Kruskal Wallis H Testi sonuçları gösterilmektedir.
Dinleme Becerisi Ölçeği’nin alt boyutlarını oluşturan “Dinleme Kurallarını Uygulama”,
“Dinlediklerini Anlama” ve “Tür, Yöntem ve Tekniklere Uygun Dinleme” puan
ortalamaları kardeş sayısı değişkeni açısından incelendiğinde gruplar arası farkın
belirtilen tüm alt ölçeklerde istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı görülmektedir.
İlköğretim birinci sınıf çocuklarının Tablo 4.10’da yer alan Okuma Yazma Becerisi
Ölçekleri’nden “Okuma Becerisi Ölçeği” ve “Dikte ve Yazma Becerisi Ölçekleri”nden
kardeş sayısı değişkeni açısından elde ettikleri puan ortalamaları, standart sapmaları ve
118
Tablo genel olarak incelendiğinde tüm ölçeklerden elde edilen puan ortalamaları ile
kardeş sayısı değişkeni arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Tablo 4. 10’da ilköğretim birinci sınıf çocuklarının anne öğrenim durumu değişkenine
göre Okuma Yazma Becerisi Ölçekleri’nden aldıkları puan ortalamaları, standart
sapmaları ve Kruskal Wallis H Testi sonuçları yer almaktadır.
Konuşma Becerisi Ölçeği incelendiğinde anne öğrenim düzeyi lise ve üzeri ( x =38,333)
olan çocukların “Konuşma Kurallarını Uygulama” alt ölçeği puanları daha yüksektir.
Buna karşın en düşük ortalama anne öğrenim düzeyi okuryazar olan çocuklarda
görülmektedir ( x =28,600). “Kendini Sözlü Olarak İfade Etme” alt ölçeğindeki en
büyük farklılık anne öğrenim düzeyi okuryazar olan ( x =33,800) ile anne öğrenim
düzeyi lise ve üzeri olan ( x =47,167) çocuklarda iken, bu fark anne öğrenim düzeyi
lise ve üzeri olan çocuklar lehinedir (p<0.05)
Okuma Becerisi Ölçeği’nden elde edilen puanlar anne öğrenim düzeyi değişkeni
açısından incelendiğinde gruplar arasındaki farkın anlamlı (p<0.05) ve anne öğrenim
düzeyi lise ve üzeri olan çocuklar lehine olduğu görülmektedir ( x =71,500).
119
Dinleme Becerisi Ölçeği dışında ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin anne öğrenim
düzeyi değişkeni açısından Okuma Yazma Becerisi Ölçeklerinden aldıkları puan
ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılığın olduğu görülmüştür (p<0.05)
Tablo 4. 12’de ilköğretim birinci sınıf çocuklarının baba öğrenim düzeyi değişkeni
açısından Okuma Yazma Becerisi Ölçeklerinden aldıkları puan ortalamaları, standart
sapmaları ve Kruskal Wallis H Testi sonuçları , Tablo 4. 13’te elde edilen farklılıkların
hangi gruplar arasında olduğunu gösteren Mann Whitney U-Testi sonuçları
gösterilmektedir. Dinleme Becerisi Ölçeği’nden elde edilen sonuçlar incelendiğinde
baba öğrenim düzeyi değişkenine göre “Dinleme Kurallarını Uygulama” (p<0.05),
“Dinlediklerini Anlama” (p<0.05), “Tür Yöntem ve Tekniklere Uygun
Dinleme”(p<0.05) alt ölçeklerinde istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu
fark öğrenim düzeyi lise ve üzeri olan babalara sahip çocuklar lehinedir.
Dikte ve Yazma Becerisi Ölçeği’nden elde edilen puanların gruplar arası farkı
incelendiğinde, gruplar arasındaki farkın istatistiksel açıdan anlamlı (p<0.05) ve yine
120
baba öğrenim düzeyi lise ve üzeri olan çocuklar lehine olduğu görülmektedir
( x =77,286)
121
BÖLÜM 7
ÖNERİLER
Bu araştırma okul öncesi eğitiminin ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin okula uyum
ve Türkçe dil becerileri üzerindeki etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma
sonunda elde edilen bilgiler doğrultusunda çeşitli önerilerde bulunulmuştur.
Okul öncesi dönem insan hayatının temelini oluşturan bir dönemdir. Bu dönemde elde
edilen bilgi ve beceriler diğer eğitim ve öğretim yıllarında ve sosyal hayat üzerinde
etkili olmaktadır. Araştırma sonunda okul öncesi eğitimden faydalan çocukların
ilköğretime uyum düzeylerinin, okul öncesi eğitimden faydalanmayan çocuklardan daha
yüksek olduğu ortaya konmuştur. Bu bilgiler ışığında ilköğretim öncesinde tüm
çocukların okul öncesi eğitimden faydalanmalarının sağlanmasıyla çocukların okula
uyumlarının ve paralelinde okul başarılarının arttırabileceği söylenebilir.
Çocukların okula uyum düzeyleri ilköğretim birinci sınıfa başladıkları dönem başında
incelenerek, uyum sorunu yaşayan çocuklar tespit edilebilir, sorunun giderilmesi için
gerekli çalışmalar yapılabilir.
Aileler, kız ve erkek çocuk ayrımı yapmadan tüm çocuklarının okul öncesi eğitimden
başlayarak eğitim ve öğretim görme hakkından yararlandırılmaları konusunda
desteklenebilir. Özellikle sosyo ekonomik düzeyi düşük ailelerin kız ve erkek
çocuklarının okula devam durumları takip edilerek, devam etmeyen çocukların tekrar
okula kazandırılmaları konusunda çalışmalar yapılabilir.
Ülke genelinde, anne baba eğitim seviyesinin yükseltilmesi daha kapsamlı ve uzun
vadeli bir çaba gerektirdiği için, eğitim seviyesi düşük olan anne ve babalara ilk okuma
yazma sürecinde çocuklarına nasıl yardım edecekleri konusunda bilgiler verilebilir ve
eğitimler düzenlenebilir.
Ülkemizde 2006- 2007 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanmakta olan okula uyum
haftasının etkililiği ve yeterliliği yapılacak çalışmalarla ortaya konulabilir.
KAYNAKÇA
DERELİ, E. (2003). Okul Öncesi Eğitime Devam Eden 4-6 Yaş Arasındaki
Çocukların İfade Edici Dil Düzeylerinin İncelenmesi (Konya İli Örneği).
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Konya.
DE TEMPLE, J. M. & BEALS D.E.. (1991). Family Talk: Sources of Support For
The Development of Decantextualized Language Skills. Journal of Research in
Childhood Education,.
129
DEARİNG, E., MCCARTNEY, K., HEATHER. W, & KREİDER, H.. (2004). The
Promotive Effects of Family Educational İnvolment for Low- İncome Children
Literacy. Jornal of School Psychology, Nov.
ERBAY, E. (2008). Okul Öncesi Eğitimi Alan ve Almayan İlköğretim Birinci Sınıf
Öğrencilerinin Sosyal Becerilere Sahip Olma Düzeyleri. Yüksek Lisans Tezi,
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Denizli.
130
ERGÜN, S. (2003). Okul Öncesi Eğitim Alan ve Almayan İlköğretim Birinci Sınıf
Öğrencilerinin Matematik Yetenek ve Başarılarının Karşılaştırılmalı Olarak
İncelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi,
İstanbul.
ERKAN, S. (1988). Ankara İli Altındağ Ve Mamak İlçeleri İle Köylerinde İlkokul
Birinci Sınıf Çocuklarının Konuşma Yeteneklerinin Gelişimine Okulun Etkisi.
Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
EVANS, M., DEBORAH, S.& BELL, M.. (2000). Home Literacy Activities and
Their İnfluence on Early Literacy Skills. Canadian of Experimental Psiychology,
54:2.
GÜLAY, H. (2011). 5-6 Yaş Grubu Çocuklarda Okula Uyum ve Akran İlişkileri.
Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. Bahar-2011 10-36, (001-010).
GÖNEN, M. (2008). Okul Öncesi Dönemde Dil Eğitimi. Uluslar Arası Çocuk Aile
ve Okul Bağlamında Okul Öncesi Eğitim Kongresi. Trabzon: Trabzon Valiliği
Kültür Yayınları.
131
GÜLER, T. (2010). Okul Öncesi Eğitiminden İlköğretime Geçiş. İ., Diken, (Ed.).
Erken Çocukluk Eğitimi. Ankara: Pegem Akademi.
GÜNİNDİ, N. (2008.) Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına Devam Eden Altı Yaş
Çocuklarının Sosyal Uyum Becerileri İle Anne-Babalarının Empatik Becerileri
Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
IŞIK, M. (2007). Okul Öncesine Devam Eden Beş-Altı Yaş Çocuklarına Sosyal Uyum
Ve Beceri Ölçeğinin Uyarlanması ve Uygulanması. Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
132
KARAKUŞ, İ. (2000). Türkçe Türk Dili ve Edebiyatı Öğretimi. Ankara: Sistem Ofset
Yayınları.
KURT, F. (2007). Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına Devam Eden Beş-Altı Yaş
Çocuklarının Sosyal Uyum ve Becerilerine Proje Yaklaşımlı Eğitim
Programlarının Etkisinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı (1993). XIV Milli Eğitim Şurası Okul Öncesi Eğitim
Komisyon Raporu. İstanbul: MEB Yayınları.
Milli Eğitim Bakanlığı (1996). XV Milli Eğitim Şurası Okul Öncesi Eğitim Komisyon
Raporu. İstanbul: MEB Yayınları.
Milli Eğitim Bakanlığı (1998). Milli Eğitim İle İlgili Bilgiler. Ankara: MEB
Yayınları.
Milli Eğitim Bakanlığı (2000). 2001 Yılı Başında Milli Eğitim. Ankara: Milli Eğitim
Bakanlığı.
Milli Eğitim Bakanlığı (2006a). 36-72 Aylık Çocuklar İçin Okul Öncesi Eğitim
Programı. Ankara: Eğiten Kitap.
Milli Eğitim Bakanlığı (2006b). İlköğretim Türkçe Dersi (6-7-8 Sınıfları) Öğretim
Programı Ankara: Devlet Kitapları Müdürlüğü. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı (2007). Türkiye Eğitim İstatistikleri 2005–2006. Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, Ankara.
OCAK, S. (2007). İlköğretim Birinci Sınıf Öğrencilerinin Dil Gelişim Düzeyleri İle
Okuma Başarısı Arasındaki Etki. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
ÖZBAY, M. (2005). Bir Dil Becerisi Olarak Dinleme Eğitimi. Ankara: Akçağ
Yayınları.
ÖZEN, Ş. (2008). Okul Öncesi Eğitim Ve Aile: Anne Ve Babaların Okul Öncesi
Eğitimden Beklentileri (Kars İli Örneği). Yüksek Lisans Tezi, Kafkas
Üniversitesi, Kars.
ÖZKARDEŞ, G., O. (1999). Baba-Çocuk İlişkisi (8.bs.). İstanbul: Remzi Kitap Evi.
SARI, E. (2007). Okul Öncesine Devam Eden Beş-Altı Yaş Grubu Çocukların,
Annelerinin Çocuk Yetiştirme Tutumlarının, Çocuğun Sosyal Uyum ve
Becerilerine Etkisinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
YAVUZER, H. (2000). Okul Çağı Çocuğu. (13. bs). İstanbul: Remzi Kitapevi.
EK 1