Professional Documents
Culture Documents
Fıstık Ahmet Tanrıverdi Hoşçakal Prinkipo Literatür Yayınları
Fıstık Ahmet Tanrıverdi Hoşçakal Prinkipo Literatür Yayınları
Yayın Danışmanı
Oğuz Ergun
Uygulama
Emel Atik
Baskı ve Cilt
Mart Matbaası
ISBN 975-04-0281-2
Literatür Yayıncılık
istiklal Caddesi, Meşelik Sokak,
Dünya Han, Na: 18-20 Kat: 5
Beyoğlu TR-34433 lstanbul /Türkiye
T 0.212.292.41.20
F 0.212.245.59.87
E literatur@literatur.com.tr
www.literatur.com.tr
2
LİTERATÜR ARKAPENCERE
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
BİR RÜYAYOi UNUT GİTSİN
FISTIK AHMET
TANRIVERDİ
ııa�
Önce;
Türkiye'nin değişik illerinde,
İtalya'da, Fransa'da, Hollanda'da,
özellikle Yunanistan'da
Ve
Büyükada'da, Heybeliada'da,
Burg-azada'da, Kınalıada'da yaşamlarını sürdüren
Ada dostu okurlarımla, basınımıza
gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.
Sonra;
Kitabımı Ada dostu okurlarımla, sonsuzluğa
göçen tüm Adalılara adıyorum.
Ahmet Tanrıverdi
15 Mayıs 2004
Büyükada
4
ALETİ BULAMADI K
7- 9
ÜYUNLARIMIZ VE ÜYUNCAKLARIMIZ
10-16
PALAMUT
20-28
GECE KALACAK MI SI NI Z?
48-52
HAÇİK
53-55
KASAP DAÇİ
56-58
KABRİSTANDA BAYRAMLAŞMA
63-67
5
6 MANTAR RAHMİ
7 7- 7 9
GİTAR HOCASI
8 0-8 2
SAKSAFON
8 3-8 5
8 6-88
8 9- 9 1
SİNEMALARIM
9 2- 98
MASONİK SİMGELİ KÖŞKLER VE • • •
9 9- 1 0 4
BÜYÜKADALI TBOÇKİ
1 0 5-1 0 9
VAPUBLARI MI Z SEYREDERDİ DERYA ÜZRE
1 1 0-11 6
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
1 1 7- 1 1 9
ALBÜM
1 2 1- 1 5 3
HOŞÇAKA L P R I NKİPO
7
A L ET İ
BULAMADIK
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
ve kameramla uzaktan durumu tespite başladım. Sa- 9
nırım dikkat çektiğini farketmiş olmalı ki terbiyesiz
adam toparlandı ve on dakika kadar sonra iki polis
memuru olay yerine geldiler. Adamın üzerini aradılar
ve devriye gezilerine devam ettiler. Koştum memurla-
ra, telefon edenin ben olduğumu, şikayet ettiğim ada-
mın da o üzerini aradıkları kişi olduğunu söyleyince,
OYUNL A RIMIZ
VE
O Y U N C A K LARIMIZ
HOŞÇAKA L P RİNKIPO
nu söyledi ve ben Büyükada İ lkokulu'na 1950 yılının 11
eylül ayında böylece başladım.
L i T E RATÜR ARKAP E NC E R E
12 Üçüncü sınıfa geçince Safiye öğretmen emekli olmuş,
yerine esmer tenli, müşfik mi müşfik Şerife öğretmen
gelmişti. Teneffüslerde altı kabaralı ayakkabılarımız
la çini döşeli koridorlarda kaymak başlıca eğlence
mizdi. Öğle yemeklerinde öğretmenlerimiz gözcülük
yapar, yemeklerimizin ısıtılmasına yardımcı olur, ar
tık bırakmadan sefertasındakileri bitirmemizi ister
lerdi. Okulun yemekhanesinde, pazar günü hariç haf
tanın altı günü fakir çocuklar için iki kap yemek pişi
riliyordu. Çocuk Esirgeme Kurumu'nun katkılany la,
hademe Osman Efendinin kansı Emine Hanım ye
mekleri pişirir, bir düzen içinde dağıtırdı.
H O Ş Ç A K A L PRIN K İ P O
ğumda sakatlanmamdan korktuğu için bu yasağı sür- 13
dürdüğünü öğrenmek beni güldürmüştü. Üniversite-
ye giderken babamdan habersiz Galatasaray Spor Ku
lübü'nün genç futbol takımında oynadığımı, genç ta-
kım yaşım dolunca Antalyaspor ve Sakaryaspor Ku
lüplerinden gelen transfer tekliflerini çeşitli bahane-
lerle reddett iğimi, Galatasaray antrenörü Gündüz Kı-
lıç'ın beni A takımı kadrosuna almak istediğini baba-
ma nasıl anlatabilirdim?
L i T E R A TÜ R A R K A P E N C E R E
14 ne olanca kuvvetle atlanırdı. Ayakkabıların surata
geldiği anlar da olur, her oyundan sonra beli, sırtı ağ
rıyanlarla, bumu kanıyan bir kaç kişi çıkardı.
HOŞÇAKA L P R I NK I PO
ni yazardı. Ben de her seferinde bu isimleri okurdum. 15
Ahmet Şener dükkanını İş Bankası'nın karşısına taşı
dığında ve ben üniversiteye giderken de aynı isimleri
aynı meblağlarla görünce çok şaşırmış ve sormuştum :
- Ö demiyor utanmazlar. ..
- Nedir bu ?
- Resim çerçevesi.
- Ne yapayım bunu?
H O Ş Ç A K A L P R IN K I P O
17
L İ S EDE
SA T I Ş K O O P E R A T İ F İ
H O ŞÇ A K A L P R IN K I P O
Üretken insanın değil, tüketici insanın hakim kılındı- 19
ğı bugünkü toplumumuzda, bu tür etkinliklerin okul-
larda yapılmıyor olması bana göre eksikliktir. Okul-
larda yerli malı ve tutum haftası düzenlenirdi. Bu et
kinliklerin faydalarını gördük.
LiTERATÜR ARKAPENCERE
20
PA L A MUT
HOŞÇAKAL P Rİ NKİPO
Troller Marmara'da cirit atmazken Boğaz'ın ığrıpları 21
kış aylarında Adalarımıza gelir ve balık yuvalarını
tahrib etmeden balık avcılığı yaparlardı. Bu ığrıplar-
dan, çocuk aklımda kalan önemli biri, Sadık Reis'di.
Kumsaldaki evimizi sonbahar-kış mevsimi boyunca
kiralar, tayfalarını burada yatırır, yedirir, gece de ba-
lığa çıkartırdı. Şimdi Kıyı Restoranı işleten Adnan'ın
babası Mehmet Efendi de bu balıkçı bölüğünün aşçılı-
ğını yapardı. Sadık Reis Anadoluhisarı'nda, Göksu'da
otururdu. Yaz mevsiminin bitimiyle Büyükada'yı
mesken tutar, denizlerde ekmek parası için onlarca
insanı çalıştırarak bir çok ailenin geçimini sağlardı.
Genellikle de palamut ve torik avlardı. Küçük balıkla-
ra, yani istavrit, izmarit, strangiloz ve gümüşe çık-
mazdı. Sadık Reis'in babacan bir tarafı da, her hafta
pazartesi günleri koca motorunu vapur iskelesinin ci
varında Rabia Hanım'ın işlettiği Belediye Gazino-
su'nun rıhtımına yanaştırıp, yola serptiği yüzlerce pa
lamudu Ada halkına ibadullah dağıtmasıydı. l950'li
yıllarda haftada bir gün dağıtılan palamut birçok evin
neredeyse birkaç günlük gıdasıydı. Bekar ve gariban-
lar hemen bakkallardan temin ettikleri peynir teneke-
si kapağının üzerinde hazırladıkları plakilerini Ya
malaki'nin fırınında ücretsiz pişirtirler bir baş soğan,
bir somun ekmekle deniz kıyısında ya da bir ara so-
kakta afiyetle midelerine indirirlerdi. Gene Yamala-
ki'nin fırınından alınan bir teneke dolusu yanmış
odun kömürünün üzerine atılan tel ızgarada hemen
hemen bütün çarşı esnafı pazartesi öğlen vakti pala-
mut pişirir, göğe yükselen dumanla balık kokusu etra-
fa hakim olurdu. Palamut pişen evlerden de balık ko-
kusu birkaç gün tüm Ada'ya dağılırdı. Ağız tadını bi-
len Rumlar ise lakerda kurmadan edemezlerdi. Kalın
takozlar halinde kesilen palamuttan iki takozu laker-
daya, gerisi plaki, tava veya ızgaraya ayrılırdı. İri ta-
L i TE R ATÜR A R K A PENCERE
22 kozlar suda bırakılıp kanının iyice akması sağlanır,
süpürge yongasıyla orta kılçığın içi defalarca temizle
nir, tuza bandırılıp bir tenekeye basılan palamut la
kerdası en geç on gün sonra sofrada yerini alırdı. Ya
nında kırmızı soğan ve illaki Yeni Rakı ile ritüel ta
mamlanırdı. Torik zamanında da bu dağıtım ve ye
mek işlemi aynen tekrarlanırdı.
HOŞÇAKAL PRINKIPO
miş en büyük ismi, Adalı saygıdeğer ağabeyimizin adı 23
verildi: "Fenerbahçeli Lefter Sokağı". Bu sokağın bah
settiğim yürekleri acıtan manzarasını hiçbir zaman
düzeltemiyeceğimize olan inancımı belirtiyor, soka-
ğın eski ismiyle "Palamut Sokağı" olarak anılıp, Lefter
Küçükandonyadis ağabeyimize yakışır bir sokak değil,
caddeye isminin verilmesinin doğru, erdemli, vefalı
ve ahlaki olacağını öneriyorum.
H OŞÇ AKA L P RI N K I P O
İ smet Bey bir anda boksör olup Güngör'ü kum torba- 25
sına çevirdi. Sağlı sollu tokatlar atıyor, bir yandan da
H OŞÇA K A L P R I N K I P O
mış, grevdeki işçilerle münakaşa ederken geçirdiği 27
kalp krizi neticesinde vefat etmişti. Kuvvetli hafızası
olan bu hocamıza sınıfımızdaki bazı arkadaşlar oyun
hazırlamışlar. Parayla tuttukları çok güzel bir genç
kadını öğrencisiymiş gibi önce derslerine bir kaç gün
sokmuşlar, sonra da sınıf geçme imtihanlanndaki
muhtemel sorulan hocadan almasını sağlamışlar. Ta-
bii bu iş için bir hayli para harcamışlar. Tabii bizim
bütün bu olanlardan haberimiz yoktu. İ mtihan sabahı
bu guruptan bir arkadaş, olası bir soruyu bana vermiş-
ti. Ben de teşekkür etmiştim arkadaşa. Salona girdik,
kağıtlar dağıtıldı ve sorular verildi. O da ne arkadaşın
gelecek dediği soru sorulmamıştı. Her neyse deyip ce-
vaplan yazmaya başladım. Daha sınıfa gireli beş daki-
ka olmamıştı ki, bana soru veren arkadaş dahil beş-al-
tı öğrenci boş kağıt verip imtihan salonundan çıkar-
larken hocamız müdahale etti :
LİT E R A TÜ R A R K A P E N C E R E
28 ni sloganlar ve deyimler türemeye b�lamıştı. Mesela
kahve ülkemize ithal edilemiyor, nohut kavrularak
kahve diye satılıyordu. Hatta 1957 seçimlerinde muha
lefetteki CHP'nin bir seçim afişinde bu konu işlen
mişt i : "Kahve gitti adı kaldı yadigar. "
H OŞÇAKAL P RİNKİ P O
29
B İ R SA A T DE RS
••
UC R E T İ Ü N LİR A
B İ R AYLIK Ev
H OŞÇAK A L P RİNKİ P O
şıp ev geçindiriyordu. Ne zamandır bir ev tutma ko- 31
nusunda çene çaldığımız ama bir türlü benim yüzüm-
den gerçekleşti remediğimiz sınıf arkadaşlarım Ada-
nalı Efe ve Cihangirli Hristo ile Site sinemasının ar
kasında üç odalı bir apartman katı kiraladık Aylık ki-
ramız doksan liraydı ve kişi başı ayda otuz lira veriyor-
duk. Oh be artık daha güzel yerlerde yemek yiyebilir,
kız arkadaşımla rahat rahat gezebilirdim. Yanlız ne
var ki hergün Ada'ya dönmeye mecburdum. Geç gitti-
ğim günler babama arkadaşlarla ders çalıştığımı söy
leyince,
LİT E RATÜ R A R KA P E NC E R E
32 sesleri karışıyordu ! O sesleri dinlemenin de bir başta
günahlı keyfi vardı. Kimi zaman öksürerek ikaz eder
dik halvet olanları, sonra da gülerdik. Bir gün bir be
lalıya çattık. Fazla abartarak öksürmüş olacağız ki ar
kamızdaki locadan kabadayı sesli bir adam :
HO ŞÇAKA L PRİNKİ P O
dik. Pizza Mısırlı, İstanbul'un azınlık krema tabakası- 33
nın rezervasyonla yer ayırtıp gittiği nadide bir yerdi.
Buraya gitmemizin nedeni beraber olduğumuz kız ar
kadaşların yakın çevresine gözükmek ve onların bir
anlamda onaylarını almaktı. O tarihlerde çevremizde
azınlık dediğimiz, lakin hiçbir zaman bunu hissetme
diğimiz ve hissettirmediğimiz arkadaşlarımızla olan
ilişkimizin güzelliğini anlatamam. Sevginin, saygı-
nın, fedakarlığın, dostluk ve arkadaşlığın insanca bir
duygu olduğunu o günlerde yaşadık, yaşayarak öğren-
dik ve bu günlere taşıdık. Şimdi bu duygularımızı et
rafımıza yaymaya çalışırken, kimi şoven kafaların
sevgi, saygı, dostluk, arkadaşlık ve fedakarlık duygula-
rının yoksunluğundan ürküyorum.
LİTERATÜR ARKAPENC E R E
34 iki top kaptım pas yaptım, takımdaki genç arkadaşla
rın beni istemediklerini anladım. Bir kez daha top ka
pınca kimseye pas atmadan bir kaç ağabeyi çalımlayıp
kaleci Turgay'la karşı karşıya kaldım. Tam şutumu
atacaktım ki arkamdan birinin beni iki eliyle havaya
kaldırdığını, ayağımın da boşluğu şutladığını farket
tim. Beni havaya kaldıran Kadri Aytaç:
HOŞÇAKAL P R INKİP O
35
IGNEYİ KENDİME
BATIRMALIYIM
- Öz geçmişinizi yazınız.
LİTERATÜR ARKAPENCERE
36 - İ yidir, hoştur, kafa adamdır, vesaire . . . . . . . . . . . . . .
- Hayır, demiştim.Akabinde,
HOŞÇAKAL PRINKIPO
- Hayatımda hiç yalan söylemedim. 37
- Hayatımda hiç . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . .
HOŞÇAKAL PRİNKIPO
ağaca bağlı bir eşekçik de ç imleri yiyordu. Önceden 39
aralık bıraktığımız pencereden girip okul kapısını aç-
tık ve eşeği içeriye aldık. Zihni Bey'in odasının karşı-
sındaki merdiven trabzanına eşeği bağladık, önüne
de gece yemesi için bir hayli erik dalı koyup, dış kapı-
yı da aralık bırakarak okuldan ayrıldık. Ertesi sabah
okula geldiğimizde mutad tören yapıldı ancak bizim
sınıfın dersaneye girmesini istemiyen Zihni Bey ko
nuşmaya başladı:
LİTERATÜR ARKAPENCERE
40 - Sevgili Zihni hocam, bundan üç kısa yıl önce müdü
riyet kapınızın önündeki bağlı eşeği Zeki ile ben do
ğum gününüzde size hediye etmiştik, deyince kendisi
dahil törendeki herkes kahkahayı bastı. Zihni Bey,
benden sonra sahneye çıkıp mikrofonu aldı ve cevabı
nı yapıştırdı:
H O Ş ÇAKA L P RİNKİ P O
Bense sanki ders çalışıyormuş gibi rahat hareket edi- 41
yordum. Dalmış gitmiştim ki Leman Hanım başımda
dikilip,
- Siz de mi çalışmadınız?
- Haaaayıııır.
a
HOŞÇAKAL PRINKIPO
miş hindi peşinde koşmaktan anam ağladı. Suadiye'de 43
değerli kardeşim Renan Mengü'nün evinde düzenle
d iğimiz bir yılbaşı yemeği için İzmit'teki değerli kar-
deşim Kadir Kolaylı'dan sahibi olduğu Altınnal Ote-
li'nde bir kestaneli hindi dolması yaptırıp otobüsle
yollamasını rica etmiştim. Hindiyi Harem'de otobüs
terminalinden alacaktım. Belirtilen saatte terminale
geldiğimde otobüsün Topkapı'ya gittiğini tepsiyi de
bırakmayı unuttuklarını işitince panikledim. Ancak
otobüsün tekrar Harem'e geleceğini işitince rahatla-
dım. Eşimi Suadiye'ye bırakıp döneyim dedim. Ha-
rem'e geldiğimde otobüs gelmiş, tepsi gene unutul-
muştu. Otobüs, İzmit'e gitmek üzere manevra yapar-
ken durduruldu ve yılbaşı hindisine kavuştum. Re-
nan'ın evine eşim Aynur'u bıraktığımda arkadaşlar
beni sormuşlar, Aynur, benim İzmit yolunda h indi
yakalamak için koşturduğumu söylemiş. El imde koca
tepsiyle eve girince, ilk lafı yılbaşı yemeğindekilerden
bacanağım Fevzi söyled i :
Ertesi gün Niko Mundi ile Baki ağabey saat 16 :00 gibi
matbaaya geliyorlar. Niko ağabey,
LİT E R AT Ü R A R l< A P E N C E R E
46 -
Hüseyin Bey nerde buluruz bu saatte Boğos'u biz, di
ğince,
HOŞÇAKAL PRİNKIPO
- Adaların lisanslarına sahada oyuncularla birlikte 47
bakmak istiyorum, sahte oyuncuları olabilir, demişti.
Oyuncu eksiğimiz olduğundan ben de sahte lisansla
sahadaydım. Adamcağız hepimizi ve lisansları tek-tek
inceledi. Son lisans benimkiydi, üzerindeki yazılı isim
de Yusufdu. Fevzi, aceleyle :
Li TER A T Ü R ARKAPENCERE
48
GECE
KALACAK M I S I N I Z ?
Şaka şakayı doğunır mu. Eh, Ada gibi bir yerde 1950-
60'lı yıllarda yaşayıp da, teknolojinin hayatımızı daha
gaspetmediği, azla kanaat edilip, çokça mutlu olundu
ğu yıllara methiyeler düzmemi fazla görmeyin. Hoşgö
rünün yoğunluğu belki toleransı kovmuştu da biz far
kında değildik. Şimdi bu da ne demek diyeceksiniz? İz
ninizle hoşgörüyle toleransın aynı şeyler olmadığını sa
vunanlardan olduğumdan açıklık getirmek istiyorum.
Aykırı düşünceye sevecen bakmayı hoşgörü olarak algı
lıyorum. Aykırı düşüncede olmak herşeyden önce ta
rafların ayn kültür, ayn gelenek, ayn din, ayn eğitim
gibi çoğaltarak verebileceğim "ayn" tipte olma şartını
getiriyor. Şartlar böyle olunca, hoşgörüye bir sınır ko
yamıyorum. Karşı tarafı olduğu gibi kabul ediyorum.
Tolerans da ise kabullenmeye sınır getiriyorum. Nede
ni, ayn değil "aynı" tipde olma durumudur. Denizcile
rin tabiriyle "kalama" benim tolerans tarifime uyuyor.
Sandalınızı baştan ve kıçta karaya bağladığınızda hala
ta bir boşluk payı verirsiniz. Amaç, dalgalı havada san
dalın öne-arkaya biraz hareket edip, parçalanmamasını
sağlamaktır. İşte tolerans bana göre budur.
HOŞÇAKA L P R İNK İ P O
İ şte bizler Ada'mızda ayrı tipte insanlar olarak birlik- 49
te yaşarken, hoşgörülüydük. Aynı t ipte çoğunluk
olunca hoşgörü kovuldu, tahammül gücümüzün azal-
ması toleransı hayatımıza i kame etti. Birbirimize kat
lanamayınca da küskünlükler başladı. Her neyse ben
gene de hoşgörülü günlerin ayrı ve tatlı tiplerini yaza-
yım.
- Yooo . . . . . . .
- Vre hayduri (eşek) beni rezil ettin, git ara bul, ne bi
leyim hangi evdi unuttum gitti, diyerek ikinci senar
yonun boş kağıdını (!) Kabariza'ya uzatır. Kabariza
birkaç hafta sonra gene şehevi emelleri için yola koyu
lur. Sokak aralarında dolaşırken bir evin önünde er
keklerin sı ra oluşturduğunu, kuyruğun yavaş yavaş
içeri doğru girdiğini farkeder ve,
LiTERATÜR A R K A PENCERE
52 - Ne diyosun sen yaaaaaaaaaaaa. . . . . . .
HOŞÇAKA L P R I NK I P O
53
HAÇİK
L i T E R A TÜR ARKAP E N C E R E
54 Fedonun babası, Tahtaburun Niko'dan si nirli bir gü
nünde Haçik mutad parayı ister. Niko hırsla,
- Ö l lan öl.
HOŞ Ç AKA L P R İ NK İ PO
- Haçik ne yapıyorsun dur diye müdahale edince, 55
KA SAP DAÇ İ
HOŞÇ A K A L P R I N K I PO
hava dolaplarının olduğunu bilmelisiniz. Evlere buz- 57
dolabının yavaş yavaş girdiği o gün lerde en çok kulla-
nılan markanın, frijder olarak telaffuz edilen, kimile-
rinin de yazıldığı şekliyle okuduğu frigidaire olduğu-
nu hatırlatalım.
L i T E R A TÜ R A R K A P EN C E R E
58 sobalar olurdu. Daçi'nin hanımı, evlerine gelecek mi
safirlerini ağırlamak için kocasından on tane kuzu
kelleyi fırında pişirtmesini ister. Daçi de bir tepsiye
koyduğu on adet ku� kellesini pişirilmesi için fırına
yollar. Pişen kuzu kelleleri eve gelince Daçi'nin hanı
mı üç kellenin dillerinin olmadığını görür ve kocası
na sitemkar bir ifadeyle,
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
59
K RİYE * K O S T A
B EN " 0 "
Ç o c u G- u MUYUM ?
LITERA T U R ARKAPENCERE
60 Bankası'ydı da, daha önceleri sanırım gazete bayii
Hrisafi'nin deposuydu. Denizcilik Bankası, Büyüka
da'da 1950'li senelerde açıldığında ilk müdiresi, İ ş
Bankası'ndan bu bankaya geçen Bayramoğlu ailesinin
kızı Berrin Hanım olmuştu. Berrin Hanım, kayma
kamlıkta o günün deyimiyle tahrirat katibi, şimdiki
söylenişiyle yazı işleri müdürü Faik Bey'in oğlu Orhan
Temizer'le evliydi. Karı koca sessiz, terbiyeli, Adalılar
tarafından sevilen bir çiftti. Orhan Bey'in ressamlığı
da vardı.
L i T E R A TÜ R A R K APENCE RE
62 - Ama bana okulda arkadaşlarım hep böyle söylüyor
lar Kriye Kosta.
KA B R İ S TANDA
B AYRAMLAŞMA
H O Ş Ç A K A L P Rİ N K İ P O
"Okuduğunu anla, ne anlıyorsan kendi bilginle karış- 65
tır ve kendi yorumunu yap" derdi. Bunu söylerken
takvimler l960'ları gösteriyordu. Ama ne yazık ki
2000'lerde hala ezberciliğe dayanan bir eğitim siste-
minin okullarda egemen olduğunu görmek insanın
benliğini yakıyor.
LİT E R A T Ü R ARKAPE N C E R E
66 nereden geliyor diye, rahmetli, gözümün renginden
dolayı bu lakabı uygun görmüş. Teşekkürler Sadrici
ğim, yattığın yer cennet olsun, nur içinde yat.
HOŞÇAKAL PR İNK İ PO
mem lüks mü olur diye soruyoru m ? Kimi ülke tarihi- 67
ne geçmiş, kimi Adamıza hizmet etmiş bu isimleri
unutmamalıyız. Düşünceme katılanların, eyleme geç
melerinden onu r duyarım. "Fehamet Öğretmen Par-
kı", "Ahmet Refik Sokağı", Ada ile ilgisi olmayan Ke-
nan Evren Parkı veya Panço'dan galat Panjur Soka-
ğı'ndan daha anlamlı ol maz m ı ?
B İ R Z A M ANLA R
B UNLA R L A E v
G E Ç İNDİR İLİY O RD U
H O ŞÇAKAL P Rİ N K İ P O
dan yemenin çağdaş bir statü olduğuna karar vermiş 69
olmalı ki, şimdilerde evden iş yerine yemek taşımanın
neredeyse ayıp sayılacağına inanıyoruz.
Ke p enk Yağlayıcıları
' Ay' : Ru m l ar Aziz a n l amına gelen Ay ios kel imes i n i kısaca böy l e telaf
fuz ederlerd i .
L İ TERATÜ R A R KAPENCERE
74
Bu ÇocuKTA
•
ÇOK iNSANIN
EMEGİ VAR
- Bonjur
- Parilus
- Bonsvar
- Kalinihta
- Kşer pari.
LITERA T U R A RKAPENCERE
76 Fıstık Ahmet. Tanımadığımız genç bir kadın elinde
pusetiyle saat meydanından çarşıya doğru gidiyor.
Herkesin dikkatini çeken aslında kadının güzelliği
ama hepimiz adına Fedon'un ağızdan çıkan söz fark
lı ;
HOŞÇAKAL PRINKİPO
77
M ANTA R R A H M İ
LİTERA T ÜR ARKAPENCERE
78 tar ödemede bulunurdu. İ lk içkiler genellikle yazıha
nede, babasının meyhanede olduğu saatlerde akşam
vakti içilirdi. Meyhaneden geç vakit dönen baba doğ
ru odun sergisinin yanındaki eve çıkardı. Rahmi ve ar
kadaşları nın yazıhanedeki keyif faslı bitince, bu sefer
sahil meyhanelerinde sofra kurulurdu.
HOŞÇAKA L PR İNK İ PO
olayda ilgisiz de olsa Rahmi karakola çekilir. Dayak 79
yemesede olayla ilişkisi olanların ifadeleri alınana ka-
dar nezarette tutulurdu.
L İ TERATÜR A RK A P ENCERE
80
GİT A R H O C AS I
HOŞÇAKAL P R İ NKİ P O
naya rastlanmıyor. Çok eski zamanlarda ise seyyar la- 81
ternacıların olduğunu duyuyoruz. Hatta bazı zengin-
lerin kır gazinolarına giderken özel laternalarını ve
küfe hamallarını da götürdükleri anlatılır. Bunlardan
birinin Fundukis isimli ehli keyf bir çorbacı olduğu,
içkiyi fazla kaçırınca evine küfey le döndüğü söylenir.
LITERATUR ARKAPENCERE
82 yor vre . . sıkılıyor. . terlemeye b�lıyor. . sonunda aklı
na bir şey geliyor. . . alıyor pisiği eline ve kırıyor. . an
cak o zaman rezervuarın suyuyla gidiyor pislik. . .
SAKSAFON
- Saksafon . . dedi.
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
- Ahmet abi yaa sen de ben i işletiyon ya demez m i ? 85
Daha ne söyliyeyim? Sözlükle mi dolaşmal ı ?
L i T E RATÜ R ARKAPE N C E R E
86
SANA B iY
Ş EY YA P T I I I G ?
L İ T E R A TÜR A RKA P E NC E R E
88 sağlığa kalkarken anlatılan anılar, fıkralar herkesi
kahkahaya boğuyor. Belli bir saatte Ugo gitarıyla İtal
yanca parçaları munis sesiyle söyleyerek bizi 1 960'lı yıl
lara götürürken, Fedon'u da ısıtıyor ve huysuz ihtiyar
Rumca şarkılarla gene gecenin yıldızı oluyor. Sevim ve
Aynur vokalleriyle Fedon'a eşlik ederken Türk sanat
müziğinden de bir kaç parça okuyarak hünerlerini
gösteriyorlar. Her toplandığımızda final şarkısını
Şemsi'den dinliyoruz. Ugo gitar çalarak, bizler sesimiz
le enstrümanları taklit ederken, Şemsi'nin tek kelime
ile arada konuşarak unutulmaz şarkısını sunuyor ;
- Tekila
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
89
BURUN NiKo,
AGNADIN Mı*
S T EFO VE • • •
L İ TERA T Ü R ARl<APENCERE
90 Burun Niko çantasından bir kaç kutu tuzlu balık çı
kardı, masaya koydu. Engin ağabey durur mu hiç ;
- As . . . . . . tir lan.
H O Ş Ç A K A L P Rİ N K İ P O
ağnadınmı, diye derdini açınca, arkad�larını aratmı- 91
yacak bir cevap vermiştim:
L i T E RA T Ü R A RKA PEN C E R E
92
S İNE M ALA RI M
HOŞÇA K A L P R İ N K İPO
sayılır bahşiş alırlardı. Sinemaların dışında, kapı önle- 93
rinde Fıstıkçı Doktor ve Habib ile mısırcı ve dondur
macılar eksik olmazdı. Bilet gişelerinde de sırasıyla
Lale'de şimdilerde tapu şefi olan Sevim, Mehtap'ta
maliyeden emekl i Mustafa, Y eni'de de Zerrin Hanım
dururdu. Sinema sahipleri biletli seyircilerin biletleri-
ni keserek içeriye girmelerine nezaret ederlerdi. Kış
sezonunda İ stanbul sinemalarında oynatılan filmler
bu sinemalarda üç gün devamlı gösterilirdi. Her üç si-
nema hemen hemen her akşam dolardı. Sinema afiş-
leri şimdiki kuruyemişçi Hacıbaba'nın önündeki üç
ağaca asılı camekanlarda teşhir edilirdi. Adamızda se-
yircili başka gösteri alanı olmadığından, kimi etkin-
likler de buralarda yapılırdı. Ö rneğin yağlı güreşler,
karakucak güreşleri, tiyatro gösterileri, konserler ve
sünnet düğünleri. Şimdi diyeceksinizki ne alakasız
gösteriler bunlar ? Anlatayım.
L İ T E RAT Ü R A R K A P E N C E R E
94 navlık yapıp zabıtadan kaçarken görünce, ters orantı
lı denklemi çözemezdim. Kuvvetli pazılarıyla, elense
den katlanmış kulakları ve çağanoz gibi yürüyüşleriy
le gücü simgeliyen bu insanların neden eşekçilikten
başka işleri olmadığını, neden zabıtaya kovalatıldığını
anlıyamazdım. Bir yanda alkış, öbür yanda aşağılama!
Çift bilinmiyenli çözümsüz denklem !
HOŞÇAK A L PRİN K İ PO
ha yeni yeni piyasaya çıktığı ve ne ilginçtir ki 40 sene- 95
yi aşkın bir zamandır anlatmaktan usanmadığı fıkra
sınanın Ada'da nasıl piç olduğunu anlatmalıyım.
HOŞÇAKAL PRINKİPO
H. P. nin lokalinde hafta sonları sinema kurulur, hal- 97
ka film gösterisi düzenlenirdi. Demokrat Parti'nin ik-
tidar olup, Cumhuriyet Halk Partisi'nin taşın maz
mallarının müsadere edilip lokalinin de elinden alı n
masından sonra bu etkinlik uzunca bir süre durdu. Bir
ara, şimdi demirci Hüseyin Aydın'ın oturduğu evin
arsasında çadır sinema kuruldu. Sonra da sırasıyla
Rum İ lkokulu'nun tiyatro salonunda ve Plalj Oteli'nin
salonunda kışlık sinemalar faaliyet gösterdi. Bu sine-
maları Mehtap ve Lale sinemalarının sahipleri işlet
mişlerdir. l970'li yıllarda Ali Akpınar karakolun civa
rındaki binası nın alt katını sinemaya dönüştürüp bir-
kaç yıl hizmet verdi. Ardından İ smail Dilmaç, Lale
yazlık sinemasının altı nda kışlık sinemasını açtı. Bol
kanallı televizyonlar, video, DVD ve VCD evlere ika-
me olup ekonomik şartlar cepleri zorlayınca kışlık si-
nema da Adamıza veda etti. Temaşa sanatının ticareti-
ni yaparken, sinemaya olan tutkularıyla Adalılara
hizmet eden yukarda adı geçenleri saygıyla anıyor ve
selamlıyorum.
LİTERATÜR ARKAPENCERE
98 fik, avukat Sadi Rıza Dağ'ın hanımıydı. Babamın bak
kal dükkanından alışveriş yapardı. Evine servise gitti
ğimde yaşıtı m olan oğlu Atilla'yla arkadaşlık yapar
dım. Bu güzel kadının sessizliği, hanımefendiliği dik
kat çekerdi. Bedia Muvahhit, sinemadan çok tiyatro
sanatçısı olarak ünlenmişti. Eşi Ahmet Muvahhit'in
mezarı Büyükada'dadır. Türk sinemasının kötü adamı
Ahmet Tarık Tekçe beyefendil iği ve iyi yürekliğiyle
Adalıların sevgisini kazanmıştı, aynı zamanda Adalar
Pandispanya gazetesini de çıkarıyordu. Orhan Günşi
ray Kumsal'da otururdu. Artist Mustafa, yakışıklılı
ğıyla dikkat çekerdi. Ayla Algan Anadolu Kulübü'nde
yapılan geleneksel çocuk güzeli yarışmasında birinci
seçilmişti. Beklan Algan basket bolden sinema ve tiyat
roya geçmişti. Ben Heybeliada Lisesi'ne giderken, Ediz
Hun da anne ve babasıyla Ada'ya yerleşmişti ve Tak
sim'deki Atatürk Lisesi'ne gidiyordu. Ada'dan aynı
okula giden Motorcu Zühtü'nün oğlu, Baki ve Ö zer'i n
kardeşi Ö ztürk'ün sınıf arkadaşıydı. Ediz Hun'un si
nemaya başlamasında ganyan bayii Metin'in babası
Sabahattin Bey'in etkisi olduğunu söyleyebilirim. Ne
cip Tekçe sanırım ağabeyinin ölümünden sonra sine
manın "kötü adam" ihtiyacını karşılamıştır. Nilgün
Belgün kız kardeşim Semiha'nın ilk okuldan sınıf ar
kadaşıdır. Ben Nilgün'ü her haliyle, cıvılcıv ı l l ığı, se
vecenliği, dalgınlığı, tatlılığı ve daimi kahkahasıyla
Bedia Muvahhit'e çok benzetirim. Saydığım sinema
sanatçılarının dışında Adamıza dönem dönem gelip
oturan daha birçok isim ol muştur. Rejisör Orhan El
mas, M ehmet Keskinoğlu(Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşa
maz'ın unutulmaz aktörü), Selda Alkor, Sezer Sezin,
Ali Poyrazoğlu, Talat Bulut . . . . . . . . . ve niceleri. İ z bı-
rakanlara saygıyla.
HOŞÇAKAL PRİNKIPO
99
MASONİK SİMGELİ
KÖ ŞKLER VE . • .
LiTERATÜR ARKAPENCERE
100 mancıbaşı Sapuncakis Efendi'ye bir hediyesidir. Dola
yısıyla hazinenin parasıyla yapılmıştır. Sapuncakis
Efendi'nin mason olduğu, köşkün yapımında maso
nik simgeler kullanılmasından da anlaşılmaktadır.
Abdülhamid'le mason sözcüğünün bir arada telaffuz
edilmesi kimseyi şaşırtmasın. B ize tarih derslerinde
öğretildiğinin aksine, Sultan 33 yıllık iktidarı boyun
ca denge politikası izlemiştir. Yazılanların aksine,
mason dernekleri en çok Abdülhamid'in ilk iktidar
senelerinde gelişmiştir. Avrupa'da birçok kralın aynı
zamanda Masonların Büyük Üstadı olduğunu bilen i l .
Abdülhamid, azınlıkları kontrol altında tutabilmek
için mason teşkilatının başına geçmeyi planlamış ve
iç-dış problemleri çözebilmek için masonların yar
dımcı olabileceğini düşünmüştür. Ö zel likle de mason
olan kardeşi V. Murad'ın tahttan indirilişinde kendi
sinin suçlu olmadığını Avrupalılara kabul ettirmek
istiyordu. Nitekim, özel doktoru Rum asıllı Mavroge
ni Paşa aracılığıyla, Murad'ın mensup olduğu Prudos
Locası Ü stad-ı Muhteremi, bir Fanaryot• olan Kleanti
Skaliyeris'e haber gönderip masonik kuralları uygu
layacağını ve dolayısıyla mason olmak istediğini bil
dirmiştir. Fakat Pariste'ki Büyük Obediyans .. Padişa
hın bu isteğin i reddetmiştir. Ali Suavi'nin Ç ırağan
baskınından sonra il. Abdülhamid bu projesine son
vererek mason çalışmalarına büyük baskı ve korku re
jimi uygulamıştır. il. Abdülhamid hakkında bu ger
çeği yazdıktan sonra, Sapuncakis Efendi'nin bu bina-
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
da oturduğu süre içinde günce tuttuğunu da yazalım. 101
Tercümancıbaşı hergün neler yaptığını, eve kimlerin
gelip gittiğini tuttuğu günceye yazmıştır. Mustafa Ke-
mal orduları nın İstanbu l'u düşman işgal inden kurta-
rıp, Osmanlı hanedanının egemenliğine son verme-
siyle birlikte saray men �uplarından Sapuncakis Efen-
di de ül keyi terk etmiştir. Tercümancıbaşı ü lkeyi ter
kederken, gü ncesini aynı cadde üzerinde oturan İs
tanbul'u n sayılı bankerlerinden Zarifi Efendi'ye bıra-
kıp, köşkün yeni malikine i letilmesi ricasında bulun
muştur. Zarifi Efendi de köşkün yeni sahibine bu def-
teri vererek Sapuncakis Efendi'nin arzusunu yerine
getirmiştir. Gü ncede bu binada hiç bir masonik top
lantının yapı lmadığı, hatta erkek arkadaşlarının dahi
eve gelmediği yazılanlardan anlaşılmaktadır. Bu gün-
ceden, yalnız yaşıyan bekar Sapuncakis Efendi'nin
her hafta sonu eve değişik isimlerdeki hanı m arka
daşlarıyla gelmekte olduğunu öğreniyoruz. Bu da bize
beyefendinin çapkın bir erkek olduğu izlemini veri-
yor. Köşk yeni sahibine geçmeden önce san ırım bir
veye iki yıl hazine malı olarak kalmıştır. Bu süre için-
de ise bir yıl müddet le İstanbulun sayılı muhabbetçi
lerinden " ! " Madam Athina tarafından çalıştırılmış-
tır. Dışa karşı otel olarak çalıştırıldığı söy lense de,
özellikle eski Adalı Rumların buranın ne amaçla ça
lıştığını bil meleri kaçınılmaz bir gerçektir. Mübade-
leden sonra şimdiki sahiplerine geçen köşk 1970'li yıl-
larda geçirdiği bir yangın sonucu, iç mekandaki ma-
sonik simgelerini yitirmiştir. Oda duvarlarında ve gi-
riş holünün üzerindeki kubbede bulunan çeşitli ina
nışlara ait si mgeler ile oda kapı numaraları bugün ar-
tık yoktur. İç mekandaki bu tahribata karşın, dış cep
hedeki sembol zenginliği bugün beğeniyle izlenmek-
tedir.
LİTERATÜR ARKAPENCERE
102 Yine aynı cadde üzerinde, emniyetçi Kadir Bey'e ait
tek katlı bir başka köşkün dış cephesinde de masonik
simgeler vardı. Burası da inşaat furyasının olduğu ta
rihlerde yeni sahiplerince yıktırıldı.
sembol görülür.
HOŞÇAKAL PRINKIPO
VE . . . 103
LİTERATÜR ARKAPENCERE
104 tanbul Belediyesi, Yörükali plajının işletmesini Der
nek'e verir. Dernek yöneticileri, kara yolunun d ışında,
yaz aylarındaki nüfus yoğunluğu hesaplayarak, ulaşı
mın deniz yoluyla da sağlanması gerekt iğini düşünür
ler. Deniz taşımacı lığını o zaman yapan şirketin adı
Akay'dır. Akay şirketine, Yörükali'ye iskele yapmak
şartıyla vapur çalıştırabileceklerini anlatan dernek yö
netici leri, tekliflerinin gerçekleşmesi üzerine plajı da
kiraya verirler. O tarihten, 1 960'lı yılların sonuna ka
dar, şehir hatlarının yaz tarifesi içinde Yörükal i'ye va
pur çalışmıştır.
HOŞÇAKAL PRI N K I PO
ıos
B ÜYÜKADALI
TROÇKİ
LiTERATÜR ARKAPENCERE
106 nist Parti'den çıkarılmış ve önce Kazakistan'ın Alma
ata şehrine sürülmüş, sonra da bir daha dönmemek
üzere Sovyet topraklarından kovulmuştur. İşte bu ko
vulmanın ardından ilk durağı önce Beyoğlu'ndaki To
katlıyan Oteli olmuş, burayı güvenli bu lmayınca da
Büyükada'ya gelmiştir. Adamızdaki sürgün yıllarında
yazdığı "Hayatım" ve üç ciltlik "Rus İhtilali Tarih?' ad
lı iki kitabı daha sonra basılmıştır. İstanbul'dan sonra
sırasıyla Fransa, Norveç ve Meksika'ya gitmiş, her git
tiği ülkede Stalin'i devirmek için çalışmıştır. "Sürek li
devrim" tezini savunan Troçki, Stalin'in bir ajanı tara
fından 1940 yılında Meksika' da başına keser vurularak
öldürülmüştür.
LİTERATÜR ARKAPENCERE
108 dükkanlar vardı. Deniz kıyısından b�larsak, diş tabibi
Niko Kefala'nın babası Dimitri Kefala'nın kum depo
su, yanında Pötürgeli Hıdır'ın hamallar kahvesi, son
ra Nizam Muhtarı ve hamallar kahyası Bilal Er
türk'ün yazıhanesi, yanında ve köşede de İSKİ'den
emekli İ lker ile maliyede memur Al i'nin ve kızkar
deşleri Sezer'in babaları N iyazi Yurdaku l'un berber
dükkanı vardı. Bu berber dükkanı daha önce (benim
yaş itibarıyl a bilemiyeceğim ) Komyanoz'unmuş.
Troçki burada traş olurmuş. Traş olacağı zaman polis
etrafta gözcülük yaparken, Ada'nın veletleri de sirk
seyreder gibi traş olan bu yabancıy ı izlermiş.
HOŞÇAKAL PRİ N K İ PO
toparlıyabi ldiklerim ne ifade eder bilmiyorum ama iz 109
bıraktığı bir gerçek.
LİTERATÜR ARKAPENCERE
11 0
VAPURLARI M I Z
SEYREDERDİ
••
DERYA UZRE
HOŞÇAKAL PRI N K İ PO
nun sisli ve lodos havalarda bizi şaşırtan bu gelişlerin- lll
d e homurdanarak ve asık suratla vapura binerdik.
Okulların açıldığı eylül ayı nda yaz tarifesi hala devam
ettiğinden, sabahları bindiğimiz vapur önce Yörüka-
li'ye uğrardı. O günlerde bu seferlerde yolcu az oldu
ğundan, deniz otobüsü denen ve isimleri Caddebostan
ile Bostancı olan küçük iki katlı vapurlar çalışırdı. Bu
vapurların açı k mekanları yoktu, tamamen kapalı ka
maraları vardı. Makina daireleri kaptan köşkünden
kumandalıydı, yani çarkçıbaşı bulunmazdı. 200-250
yolcu alabilen bacasız, uzunluğu 30, genişliği 6 metre
kadar olan iki adet d izel jeneratör motorla çalışan ilk
deniz otobüslemiz fazla uzun ömürlü olamadı lar. Sa-
nırım aynısı olmasa da benzerleri şimdilerde Ü skü
dar-Haliç hattında sefer yapıyorlar.
LİTERATÜR ARKAPENCERE
112 Koltukların bir kısmının üzeri beyaz patiska veya
Amerikan kumaşla örtülüydü ; ayrıca fazla yolcuların
ayakta kalmayıp oturabilmesi için katlanan oturacak
yerleri beyaz branda kumaştan tabureler de vardı. Pa
şabahçe, Dolmabahçe ve Fenerbahçe vapurları "eksp
res" seferi yapar, daha pahalı seyahat edi lirdi. Galata
Köprüsü'nün Karaköy tarafından kalkan ve yal nız
Heybeliada ile Büyükada'ya uğrayan bu vapurlar Ya
lova'ya giderlerdi. Bunlarla yolculuğumuzda Köprü
Büyükada arası 50 dakika, ücretimiz de 150 kuruştu.
Diğer seferlere "posta" denir ve bu vapurlar da Köprü
'nün Eminönü ayağından kalkardı. Köprüden kalkan
posta önce Kadıköy'e uğrar, sonra sırasıyla Kınalıada,
Burgazada, Heybeliada'ya yolcu i ndirir ve bindirir,
Büyükada'da seferin i bitirirdi. Kimi vapurlar belli za
manlarda tari feye göre Kartal ve Pendik'e de uğrardı.
Sadece sabahları İzmit'ten kalkan bir vapu r. Kartal'a
kadar bir kaç kıy ı iskelesine uğrar, Büyü kada'dan son
ra Maltepe, Bostancı, Caddebostan ve Moda'ya da uğ
rayarak Köprü'ye yanaşırdı . Bütün vapurlarda mevki
farkı vardı. Vapura binen yolcuları kalın sesiyle ka
marotlar devamlı uyarırlard ı : "Baş taraf ikinci mev
kii. " Zira buranın fiyatı ucuzdu. Vapurun kıç tarafı
lüks mevki olup dolaşan bi letçiler tarafı ndan burada
oturan yolculardan fark fiyatı alınırdı. Tüm mevkile
ri dolaşıp, biletleri kontrol eden biletçiler, ellerindeki
bir perforatörle biletleri delerdi. B iri nci mevkide otu
ran iki nci mevki biletli yolcuları i kaz eder, yer değiş
t irmeyenlerden de fark parası alırlardı. 1 974 yılından
sonra mevki farkı ve vapurlardaki bi letçiler kaldırıldı.
Ekspres seferi yapan vapurlarda yük ve bagajın kon
duğu bir bölüm vardı. Buraya bırakılan emanetlere bi
rer numara veri lir, yolcular i n eceği iskelede bu numa
raları vererek bagajlarını alırken kamarota da uygun
bir bahşiş bırakırlardı. Anlıyacağınız bagaj yükleri bu-
HOŞÇAKAL P RI N K İ PO
günkü gibi ortalarda olmaz, iskelelerde indi-bindi sı- 113
rasında ayak altında bulunmayıp, yolcuların hareketi-
ni engellemezdi.
L i T E R A T Ü R A R l< A P E N C E R E
1 14 maz ama sohbetimize katılır, demirbaşlar Taki ve ben
demlenerek adaya gelirdik. Çöpümüzü toplayıp garso
na yüklü bir bahşiş bırakarak iskeleye çı kınca, yüzü
müze vuran kamçı gibi soğukla kendimize gelir, evin
yolunu tutardık.
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
hava veriyor, var olan mehtabı keyifle seyretmemize ll5
d e yardımcı oluyordu. Kadıköy'den sonra kaptan tey-
be koyduğu Rumca kasetlerle müzik zevkimizi de ta
mamlamış oldu. Ancak vapur her zamankinden yavaş
yol alıyordu. Şairin dediği gibi "aheste çek kürekleri
mehtab uyanmasın" mısralarını yaşıyarak keyif içinde
bir yolculuk yapıyorduk. Yolcuları rahatlatmak adına
kaptanımız bir anons yapmayı da unutmadı. "Maki
nalardaki arızadan dolayı yarım yol gitmekte olduğu-
muz, arızanın giderilmesi için çalışıldığı. . . . " falan fi-
lan. Kınalıada'dan sonra makineler gene tamyol çalış-
maya başladı. "Arıza giderildi galiba kaptan" diye Sab-
ri ağabey merakla konuşunca Taki cevabı patlattı
"Arıza motorda değil vre Sabri, arıza bizde. "
L i T E R AT Ü R A R K A P E N C E R E
ll6 lirgin örnek Adalı Şemsi Molla'nın anılarında yer alır.
Kaptan, Molla'yı çoğu seferlerinde bekler, o gelmeden
vapuru hareket ettirmezmiş. Hayatta olup vapur anı
ları olanları saygıy la anıyor, sonsuza göçenlere rahmet
diliyorum. Adalarda nur içinde yaşayanlar, nur içinde
yatsınlar.
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
l l7
HOŞÇAKAL
P RİNKİPO*
LİTERATÜ R ARKAPENCERE
118 Ehe ya Panaya, ta milisame
Oniro itane, ta l izmonisame.
Türkçesi :
HOŞÇAKAL PRİNKİPO
Yazlık evini arayıp sormuyorsa eski Adalı bir sebebi ll9
olmal ı !
LİTERATÜR ARKAPENCERE
Annem rtl{ar Tanrıverdi.
Babam Fahri Tanrıverdi.
H OŞÇAKAL P R I N K I P O
Büyükada iskele.ri, 192S.
L İ T E RA T Ü R ARKAP ENC E R E
Ay'Nikola koyu ve dalyan evinin küçük turyolundan
görünü{ii .
192S yılında Ayioı ranni Ayazma ve Ki/iJe1i...
H OŞÇAKAL P R I N K I PO
Büyükada Karakolu'nun resm - i küşadı: 28 Aralık 1922 .
Merkez Fotoğrafçtst Avni Girgin tarafından çekilmiştir.
8 Mayıs 1953 Büyükada Karakol personeli
Kaymakam Orhan Bey ile. . .
LİT E R A T Ü R A RKA P E NC E R E
1921 yılında Büyükada 'da Terziler Cemiyeti'nin
düzenlediği balonun davetiyesi. . .
L İ T E R AT Ü R A R K A P E N C E R E
1927 yılında Rum İlkokulu'nda bir sınıf öğrencileri ve
öğretmenleriyle. . .
Cumhuriyet ilk öğretmenlerinden Vicdan Hanım
sınıföğrencileriyle. . . rıl 1930. Büyükada İlkokulu.
H O ŞÇ A K A L P RİN K I P O
Bir 23 Nisan Bayramı töreninde Büyükada İlkokulu
öğrencileri, 1954.
Büyükada İlkokulu. Barbaro.r, Sefahattin,
Ahmet, Avedis. . .
LiTERATÜR ARKAPENCERE
Ocaiı
it.ay ı t l1'rihi :
25/4/ 948
K :ı)·:t No. : '.'l:jt)
H O ŞÇAKAL P R I N K I P O
1 Haziran 1941 İstamat Adalı, arkadaflarıyla
Büyükada İskele meydanında dolaşıyorlar.
L i T E RATÜR A R KAP E N C E R E
Stelyo Çorman . . .
8 Nisan 1961. Okul kapın önünde Hasan, Zeki, ben...
HO ŞÇAKAL PRINKIPO
Halk Eczanesi, 1961. Mehmet Kuralp ile. . .
CHP Adalar Gençlik Kolu, 1961. Ahmet Erdem, Hikmet
Eliz, Saadettin Erdem, hen, İzzet Özacar, Erdoğan
Çulfa, M. Kemal Taneri, Mehmet Sevim.
L i T E RA T Ü R A R KAP E NC E R E
Heybeliada Lisesi bahçe.rinde İze/, Bir.ren ve Kemal ile. . .
Büyükadalı gençler Dilburnunda. Halikarna.r Balıkçı.rı
ya da Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın oğlu Sina, Sinemacı
Ali Atıcı, Ay'Nikola bo.rtanının .rahibi Rıza amcanın
oğlu Kameraman Melih Serte.ren...
H O Ş ÇAKA L P R I NKI P O
Hikmet Eliz 'le, Ankara Çubuk Barajında, 1967 . . .
L i T E RATÜ R ARKA P E N C E R E
Adalar Gençlik Kulübü futbol takımı,
B(lfkan Sudi Acarlar ile, 1971. . .
12 Mayu 1970, Değirmen 'de bir maç rırarında {Ut
atarken. . . Arkada merhum Ali Akpınar.
L i T E RATÜ R ARKA P E N C E R E
Ay' Nikola'da Burun Niko'nun Şarapevinde. . .
HOŞÇAKAL PAINKIPO
Emlak komisyoncusu :JozefNegri ve Adalı Musevi
arkadafiarı askerde. Afyon 2S Mayıs 1941.
Troçki, karısı Natali ve Haralambos Davula ile balık
avında . . .
LİT E R A TÜR A R K A P E N C E R E
Vural, Ümit ile . . .
HOŞÇAKAL PRINKIPO
Bar-Mitzvah töreninde.
Baba oğul, :Jozef ve :fak Negri...
L i T E R AT Ü R A R K A P E N C E R E
Yekta ve Doğan Ahi. . . Bir zamanların ünlü gecekulühü
Yekta'da.
Müzik öğretmeni İlya 2002 yılında Atina'daki
Büyükadalılar Derneği'nin bir toplantısında (sağdan
ikinci).
H O Ş ÇAKAL P R I N K IPO
Niko, Vural, Tuğrul, Atilla Ay' rorgi'de.
Büyükada, Şubat l982.
Arman Zarlar. . .
L i T E R A T Ü R A RK A P E NC E R E
Haçik...
H O Ş Ç AKAL P R I N KI P O
Ayios reorgios (Ay' rorgi) :zangoçu İsmail ağabey. . .
Kumecu forgo.
LiTERATÜR ARKAPENCERE
Berç Kamburyan . . .
Kuruyemİfçİ Habib. . .
HOŞÇAKAL PRIN K I PO
Çini Ustası Niko Façyo. . .
LiTERATÜR ARKAPENCERE
Rum retim Okulu öğrencilerinden birine ait karne.
1970 -1971 öğrenim yılı.
HOŞÇAKAL PAINKIPO
Ferdi Ö:zbeğen, Hayko, Lusi ve Eda ile.. .
Deni:z, güneş ve Büyükada aşığı Fedon . . .
L i T E R AT Ü R A R K A P E N C E R E
Türk Futbolunun Ordinaryüsü Fenerbahçeli
Le/ter Küçükandonyadis ile Prinkipo'da . . .
Müzik adamı Niko Varon ile Değirmen'i
i{iettiğimiz zaman, 1983.
LiTERATÜ R ARKAPENCERE
Literatür Arkapencere Dizisi, kültür ve sanat dünyamıza
ilişkin olgulara, oluşumlara, ki[ilere ve dönüşümlere bir
başka açıdan bakmak istiyor. Kalıcı olmak sanatçının asıl
kaygılarından biriyse, asıl kalıcılığı sağlayacak olan,
sanatçının çevresini algılayışının ve yaratma sürecinin ilk
bakışta seçilemeyen ayrıntılarıdır. Kültür ve bilimin tüm
alanlarında yaratıcılığın hep gözden kaçırdığımız ayrın
tılarını öne çıkarıp değerlendirmenin, bir yandan kuşaklar
arası iletişimi sağlayacağını öte yandan da yeni okuma
alanları açacağını düşünüyoruz. eo.
ARKAPENCERE DİZİSİ: 1
SON KADINLAR
Necati Güngör
ARKAPENCERE DİZİSİ: 2
O ŞEHİR SENİN BU ŞEHİR BENİM
TURNE ANILARI
Tarık Dursun K.
ARKAPENCERE DİZİSİ: 3
ZAMAN SA TAN DÜKKAN
Fıstık Ahmet Tanrıverdi
© LİTERATÜR - AGUSTDS 2 0 0 4