Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 2

HAZİNELER

Tek Hazineli Dönem


XVIII. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların biri devlet gelirlerinin
toplandığı ve masrafların yapıldığı Hazine-i Âmire, Dış Hazine/Taşra Hazinesi,
Bîrûn Hazinesi, Maliye Hazinesi, Dîvân-ı Hümâyûn Hazinesi gibi adlarla
anılan esas; diğeri, Enderun Hazinesi, İç Hazine veya Hazine-i Hassa adlarıyla
anılan yedek olmak üzere iki hazinesi vardı. Ancak, Enderun Hazinesi, yedek hazine
durumunda olduğu için bu devri tek hazineli dönem olarak kabul etmek yanlış
olmayacaktır.
1. Hazine-i Âmire
Dış Hazine, XVI. ve XVII. yüzyıllarda, diğer adı olan Dîvân-ı Hümâyûn
Hazinesinden de anlaşılacağı gibi dîvân-ı hümâyûnun toplandığı Kubbealtı’nın
yanında bulunuyordu. XVIII. yüzyılda ise, kaynakların ifadelerinden, birinci avluda
da bir hazine olduğu anlaşılmaktadır.
Hazineye girecek meblağlar, veznedarlar, ruznamçeciler, sergi nazırı,
sergi kâtibi ve mehterân-ı hayme (çadır mehterbaşıları) huzurunda,
veznedarbaşı tarafından teslim alınırdı. Bu arada, gelir ve masraflar, sergi
kâtibince sergi pusulalarına yazılır; teslimatı yapan şahsa da ruznamçeden pusulası
verilirdi. Akşamüstü, günlük gelir-giderin muhasebesi yapılır, veznedarbaşının
elinde kalan miktar pusulalarla karşılaştırılarak kontrol edilir ve carî masraflar için
veznedarbaşıda 4–5 kese bırakılıp geri kalan hazineye konulup mühürlenirdi.
Hazineden ödeme yapılabilmesi için, mutlaka sadrazamın buyuruldusu ve
sahhı ile defterdarın toplu imzası bulunması gerekliydi. Bunlardan birinin eksik
olması halinde ödeme yapılamazdı. Hatta XVIII. yüzyılda ödemenin hangi gelirden
yapılacağının da belirtilmesine başlanmıştı.
2. İç Hazine
İç Hazine, çeşitli adlarla anılan, bir kısmı farklı fonksiyonları olan
hazinelerden meydana gelmişti. Bunlar, Hasoda, Bodrum, İfraz, Çilhane, Raht
(veya Has Ahur), Hil’at (veya Enderun dış hazinesi) ve Ceyb-i Hümâyûn (veya
Harem-i Hümâyûn) hazineleri idi.
Has Ahur hazinesinde kıymetli koşum takımları vs,
Hil’at hazinesinde hil'at ve kürkler ve muhallefat eşyaları [ölüm veya başka
bir sebeple mallarına el konan şahısların hazineye intikal eden eşyaları] muhafaza
edilirdi. Bu ikisi Topkapı Sarayı'nın üçüncü kapısı olan Bâbüssaade'nin dışında,
diğerleri ise üçüncü avluda idi.
Ceyb-i Hümâyûn istisna edilirse öbürleri sikkeler, sikke çubukları ve Hazine
koğuşunun kâfi gelmemesi halinde çeşitli kıymetli eşya ve mücevheratın saklandığı
bölümlerdi. İhtiyaç duyulduğunda buralardaki para ve kıymetli madenler padişahın
emri ile çıkartılıp kullanılırdı. Burada mevcut paranın ihtiyaca yetmemesi halinde
sikke kesilmek üzere altın ve gümüş eşya da para kesilmek üzere darphaneye
gönderilirdi. Nitekim XVIII. yüzyılın ikinci yarısındaki savaşların hazineyi
boşaltması neticesinde saraydaki kıymetli madenler eritilerek para basılmıştı.
Ceyb-i Hümâyûn Hazinesi, padişahın özel hazinesi olup, bazı gelirler
burada toplanırdı. Bunlar,
1. Her ay Dîvân-ı Hümâyûndan verilen 50.000 kâmil akçe;
2. Padişah haslarıyla malikâneler gelirleri;
3. Haremeyn evkafı gelir fazlası;
4. İstanbul ve Edirne bostancıbaşılarının has bahçeler mahsulâtından
topladıkları hâsılat;
5. Darphane faizleri;
6. Muhallefat ve müsadere gelirleri;
7. Mısır irsaliyesi;
8. Eflâk ve Boğdan voyvodalıklarının vergileri idi.
Bu gelirlerin çeşitli sarf yerleri bulunuyordu. Bunların başlıcaları: Mekke ve
Medine'ye her yıl "surre" adıyla gönderilen para ve hediyeler; fitreler; çeşitli
vesilelerle verilen ihsan, sadaka ve bahşişler; harem aylıkları; yabancı devlet
hükümdarları başta olmak üzere verilen hediyelerdi.
Padişah, hazineden para çekerken, hangi cins sikkelerden ne miktar aldığına
dair kendisindeki mühr-i hümâyûnla, mühürlenmiş bir tesellüm tezkiresi verirdi.
İç hazine, zaferle sonuçlanan savaşlardan elde edilen ganimetin fazlalığı
sebebiyle dolunca Yedikule'deki hazine devreye sokulmuştu.
İç hazine, özellikle masrafların arttığı sefer zamanlarında dış hazineye borç
verirdi. Borç, sadrazam ve başdefterdarın kefaletiyle alınırdı. Sefer timarlı
sipahilerin mahsullerini almalarından önceki tarihlere rastlamışsa, bunlara da
sonradan ödenmek üzere iç hazineden ödeme yapılırdı. XVII. yüzyıldan itibaren,
malî durumun bozulması, alınan borçların zamanında ödenememesi neticesini
doğurmuş; böylece dış hazineden sonra iç hazine de bir kriz içine girmiştir. XVIII.
yüzyıl sonlarında bu had safhaya varmıştır.

You might also like