Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 23

POP ART SANAT AKIMI

Pop art ın ortaya çıkışı


Pop art, 1950'lerde, özellikle ABD ve İngiltere'de soyut dışavurumculuğa tepki gösteren genç
sanatçıların 1960'larda bir akım haline getirdikleri sanat türüdür. İngiltere ve ABD'de değişik
koşullarda ve birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmıştır.
basit gibi duran ve dikkat çekmeyen ürünleri, eşyaları pop sanat yepyeni ve başka biçimlerde
harmanlanarak yeni malzemeler meydana getirilmesidir. Popüler olanın sanata dönüştürülme
isteğiyle başlanan bu sanat akımı, İngiltere’de başlamış olsa da tüketimin en yoğun olduğu
Amerika’ya da sıçrayarak burada geniş bir popülerlik kazandı. Günümüzde hala geçerliliğini
koruyan Pop Art, eserleriyle ün kazanan Roy Lichtenstein, afişlerde, reklam posterlerinde ve
çizgi romanda da yer verdiği renkli figürleriyle merak uyandırdı. Aşağıda gördüğünüz Roy
Lichtenstein imzalı bu tablo Picasso‘nun “Dora Maar au Chat” isimli eserine gönderme
niteliğinde 1963’te yapılmıştır. 56.1 Milyar dolara alıcısını bulmuştur.

Pop Art denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan Andy Warhol ise hitap ettiği kitlelere
farklı, renkli ve sıra dışı bir kimliği olduğunu, eserlerinde ise kimliğinden esinlendiğini
kanıtlamış oldu. 
“Bir gün herkes 15 dakikalığına şöhret olacak.” sözüyle de tanınan Andy Warhol para, ün ve
şöhret kazanmanın aşırı tüketimle beslendiği fikrini benimsendiği yeni bir yaşam kültüne
eserlerinde yer verdi. Aynı zamanda Warhol, tüketim algısını halka indirgeyerek tüketimin
aşırılıklara ulaşmasına katkıda bulundu. Gündelik hayatta kullanılan her şeyin sınıf ayrımı
olmadan herkesin eşit şekilde hakkı olduğu fikrini de benimsenmesine öncülük etti.

Pop Art sanat türünün çalışmalarında canlı tonlar ve renkler kullanılır. Tema olarak ise
gündelik yaşamda yer alan nesneler, medyanın kitlesel yönü ve reklamlar benimsenir.
Amerika’nın başat özelliği olan tüketim çılgınlığı popüler kültürün oluşturduğu simgelerde
pop art’ı net bir şekilde gözler önüne serdi. Bu sanat türünün insanlar tarafından kolay
anlaşılır olması yaygınlaşmasına katkı sağladı. 1960’lı yıllardan başlayarak günümüze kadar hız
kesmeden ilerledi

Yeni Bir Akım Doğuyor


Yüzyıllar boyu birçok sanatçı kalıcı izler bırakabilmenin, yenilikler ve değişimler
yaratabilmenin, kendini özgürce ortaya koyabilmenin yolunu sanattaki ifade
çeşitliliğinde görmüş ve bu sayede birbirini izleyen sanat akımları ortaya
çıkmıştır.
20. yüzyıl dünyayı derinden sarsan savaşlara, yıkımlara, krizlere, dolayısıyla
bireysel ve toplumsal
travmalara, dünyanın her yerini etkisi altına alan açlık
ve sefalete tanık olduğu gibi bu zor koşullarda küllerinden doğarak insanın
dünyadaki yerini, değerlerini
yeniden sorgulayan, tüm geleneksel olgulara farklı bir açıdan bakacak bir kuşağı
ve bu kuşağın yeni insanı
değerlendirişinde etkili olacak sanat akımlarını da beraberinde getirmiştir.
Rönesans öncesi akademizminin, sarayların ve Kilise’nin katı kurallarıyla ortaya
konmaya çalışılan sanat; modernizmin kazandırdığı özgürlük ile yeniden
şekillenmiştir.
19. yüzyıla kadar Platon’un dediği gibi
olanı ya da Aristoteles’e göre olabilir olanı yansıtan sanat, Rönesans ile birlikte
farklı bir boyuta evrilerek
ideal olanı temsil etmeye başlamış, 20. yüzyıl ile birlikte ise amaç olmaktan çıkıp
bir araca dönüşmüştür.
Artık o kendinden başka hiçbir şeye bağlı değildir.

19. yüzyılın sonlarında başlayarak 20. yüzyılın ilk


yarısına kadar sanatın her dalında birçok farklı yoruma ve köklü değişikliklere
sebep olan empresyonizm
(izlenimcilik), puantaizm (yeni izlenimcilik), post
empresyonizm (yeni izlenimcilik), fovizm, Dadaizm,
ekspresyonizm (dışavurumculuk), fütürizm (gelecekçilik), kübizm, soyut resim,
sürrealizm (gerçeküstücülük), süprematizm (soyut geometricilik) ve pop art
(popüler sanat) gibi akımlar kısa süre içinde birbirini
izleyerek, kimi zaman ise birbirinin doğuşuna sebep
olarak pek çok sanatçının eserlerinde yeni yüzyılın değişen koşullarına duyulan
duygusal tepkiyi gösterirken
yeni insanın isteklerine, sorunlarına, süreç içindeki
konumuna da tercüman olmuştur.
Kimi zaman uzun kimi zaman beklenildiğinden
kısa süren bu akımların seyrini ve sanatçının bu ekoller içindeki yolculuğunu
Cemil Sena Estetik isimli kitabında şöyle özetlemiştir:

“Sanat âleminde, kendinin gerçekten bir yaratıcı olduğunu fark eden insan, bilim kanunlarının
zinciriyle bağlı olan ayaklarını topraktan kurtarmak imkânsızlığı On Yenilikçiyle Pop Art -7-
karşısında, ancak sanatın kanatları altında yükselen hayal gücünün yarattığı sonsuz güzellikler
alanında biraz nefes alabildi ve acılarını bu âlemde dindireceğini umdu. Bilimle kendini
kandıramayan insan, sanat alanında mutlu olacağını zannettiği zamanda bile, unutmaya
çalıştığı türlü ıstıraplarının gittikçe daha derinleştiğini hissetti. Bu algı, oyuncak değiştirmekle
biraz daha eğlenebilen bir çocuk gibi, sanatçıyı çeşit çeşit prensip ve ülkülere bağladı. Bunlar
bazen sanatın konusuna, bazen konuda savunulan duygu ve düşüncelere, bazen dilin, bazen
biçimin özelliklerine göre değişti. Birinden bıkınca ötekine atlayan sanatçı, daima yenilik
ardından koştuğunu ve yeni bir zevk arayıp yarattığını hayal ederek, eski oyuncaklarının
parçalarını, yeniden kırılacak olan oyuncaklarla karıştırıp eğlenen bir şımarık çocuk oldu.
Hatta zaman zaman, eski oyuncaklarını saklayabilmiş olan ihtiyatlı çocuklarınkini de kırarak
kendi eskitmiş ve parçalamış olduklarına benzetmek sevdasına da kapıldı. Bu savaş ve bu
teşebbüsler, hep aynı yaratığın kandırılamayan bir tutkusunu ifade ederlerken, insanlık,
sürekli olarak bu tutkunun baskısı altında yeni eserler, fikirler, sistemler ve faaliyetlerle
ilerlemeye devam edecektir.”
İnsanlık tarihi için yeni bir dönem olarak kabul edilebilecek endüstri çağı ile hızla
gelişen teknoloji, bilimsel bilginin ve görüşlerin yayılmasını kolaylaştırmış,
geleneksel inanç ve değerlerde yaşanan anlam
kaybı yeni arayışlara sebep olmuş ve dünya değişirken
sanatçının ve sanatının da onunla değişim göstermesini zorunlu kılmıştır.
Sanatçının yaratım konusunda bağımsızlığını ilan
ederek değişmeyen güzellik kalıplarını hedef aldığı bu
arayışı, geleneksel kalıpları yıkarak sanata yeni ufuklar
açmayı hedeflemiştir. Dünyanın görünenin dışında da
temsil edilebileceğini savunmaya başlayan sanatçılar
için bu süreç bir çeşit kendini yenileme, dönüştürme
sürecidir.
1800’lü yılların sonunda empresyonizmle başlayan
sanatın ve sanatçının değişim dönüşüm süreci, doğanın ve nesnelerin oldukları
gibi aktarılmasının mümkün olmadığını savunan, bu sebeple eserlere duygu
ve içdünya yansıtılırken gerçeğin şeklinin değiştirilip
geleneksel ilkelerin dışına çıkıldığı, nesnenin sanatçıda bıraktığı izlenimin
resmedildiği ekspresyonizmle
devam etmiş ve 20. yüzyılın ikinci yarısında ekspresyonizme tepki olarak doğan
pop art ile farklı bir boyut
kazanmıştır.
Makineleşen dünyaya bir sitem, güzel sanatların gelenekselliğine bir tepki olarak
pop art 1950’li yılların sonunda Avrupa ve Amerika’da eşzamanlı ortaya çıkmış,
1960’lı yıllardan itibaren ise tüm dünyayı etkisi altına almış, canlı renkleri ve
popüler kültür temalarıyla günümüzde de en çok konuşulan sanat akımlarından
biridir.

İngilizce popular art (popüler sanat) teriminden kısaltılan pop art kavramı ilk
kez, sanatçının amacıyla izleyicinin yorumu arasındaki etkileşimi ve iletişimi
önemseyerek sanat eserlerini yorumlayan İngiliz eleştirmen ve küratör*
Lawrence Alloway tarafından 1958’de Architectural Design dergisinin şubat
sayısında yazdığı (Sanatlar ve Kitle İletişimi) isimli makalede kullanılmıştır. Yalnız
o kullandığı bu terimi “popüler kültür sanatı” olarak algılananın dışında
“popüler kültür araçları kullanılarak icra edilen sanat” olarak kullanmıştır.
Alloway’in ortaya attığı pop sanat kavramı 1950’li yılların sonunda İngiltere’de
ve Amerika Birleşik Devletleri’nde birbirine yakın zamanlarda ortaya çıkan ve
postmodernizmin erken adımlarından biri kabul edilen pop sanat akımına
dönüşmüştür.
Yenilikçi Bir Sanat Akımı: Pop Art

İkinci Dünya Savaşı sonrası kapitalist ekonominin


patlak vermesi, seri üretimin yaygınlaşması, yaşamın
temellerinin tüketime dayandırılması, bireyin mutluluğunun maddi yaşamın koşullarına
bağlanması özgürlüğün sınırlarını zorlayan, alışılmışa sırt çeviren,
yeniyi denemekten ve yaşam stili haline getirmekten
çekinmeyen bir kitleyi de beraberinde getirdi. Kültürdeki bu değişim toplum tarafından kısa
sürede kabul
gördü ve değişimin öncüleri olan sanatçılar, gelenekleri yıkma noktasında sanatı bir araç
olarak kullanmaktan geri durmadılar. Yeni kültürün simgesi olarak
temellenen pop art hareketi dönemin sosyoekonomik
sebepleriyle şekillenirken popüler kültür üzerinde
yükselmeye devam etti.
Halkın beklentilerine göre paketlenip sunulan tüketim malzemeleri kitle iletişim araçları
aracılığıyla kitlelere pazarlanırken aynı zamanda kapitalizm tarafından halka pazarlanan bir
kitle kültürünü de doğurmuş oluyordu. Daha önce hiç bilmediği bir ürünü reklam
araçları vasıtasıyla görerek talep edebilir hale gelen alt
gelir grubuna mensup halk ile üst gelir seviyesine sahip olanların bir noktada birleşmelerini
sağlayan ortak
bir kitle kültürüydü bu ve sanatçıların; sanatı, yüksek
sanatın ulaşılmaz sınırlarından kurtararak gündelik
yaşama dahil edebilmeleri için bir araçtı.
Ressamlar reklamlardan, reklam panolarından,
dergilerden, çizgi romanlardan nesneler, filmlerden
artistlerin görselleriyle herkesin bildiği imajları tuvallerine yansıttılar. Bu yansıma yüksek
sanatı yok sayan,
soyut dışavurumculuğun içsel betimlemelerinden
uzak, herkesin tanıdığı imgelerle sıradan olanı sanat
olarak sunan bir hareketin başlangıcı oldu. Fastfood ürünleri, konserveler, otomobiller, Ay’a
yolculuk rüyası, elektronik ev aletleri ve araçlar, posterler, müzik,
bağımsız; çoğunlukla baskı, resim, fotoğraf, kolaj, üçboyutlu malzemelerin kullanımı gibi farklı
tekniklerle
sanatçıların tuvallerinde yer almaya başladı. Bu artık
sanat eserine bakan herkesin sanatçının ne anlatmak
istediğini anladığı bir sanat ortaya konduğunu gösteriyordu. Bu gündelik bir sanattı, sıradan
olanla ortaya
konmuş sıra dışı bir sanat...

Amerika’da Pop Art: Konserve ve Hamburger İmgeleri


Popüler sanat olgusu özellikle Amerika'da bir kitle hareketine dönüşmüştü. Bunun başlıca
sebebi de televizyon, radyo, gazete ve dergi gibi kitle iletişim araçlarının çokluğuydu. Pop art
sanatçıları denilince akla gelen ilk isimler olan Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Rosenquist,
Dine ve C. Oldenburg gibi genç sanatçılar da bu kitle iletişim araçlarını oldukça başarılı
şekillerde kullanmışlardı ve sanatlarını çok geniş kitlelere duyurmuşlardı.

Sigara paketleri, konserve kutuları, Coca Cola şişeleri, hamburgerler, farklı yiyecek ve
içecekler bu akımın vazgeçilmez imgeleri oldu. Bundan ötürü de pop art akımı özellikle
Amerikan toplumunun gündelik yaşamındaki sıradan nesnelere sanatsal bir anlam kazandırdı.
Alışılmışın Dışında ve Eğlenceli

1960'lı yıllardan başlayarak günümüze kadar tüm dünyaya yayılan bu sanat akımı, çok geniş
kitlelerce kabul görmüş durumda. Klasik ve alışılmışın dışında olan, rengarenk yapısıyla farklı
bir etki yaratan pop art akımı, özellikle endüstri ve teknoloji ile bağlantılı olan kuşaklar
üzerinde derin bir iz bırakmıştır.

Bazı sanat tarihçileri ve eleştirmenleri bu sanat akımını ve formunu oldukça yüzeysel olarak
görse de pop art, sanat tarihinde hiçbir sanat akımının ulaşamadığı kadar geniş bir kitleye
ulaşma şansına erişmiştir ve etkileri de hala devam etmektedir.

Pop Art Kolaj Örn.


Pop sanat akımında gündelik yaşamın bir parçası olan nesneler kimi zaman ikiboyutlu, kimi
zaman üçboyutlu olarak sanatsal bir bağlamda yeniden yorumlanırken Braque ve Picasso ile
başlayıp Duchamp ile yeni bir boyut kazanan hazır nesnelerin sanatta yer bulması geleneğine
yeni bir bakış açısı kazandırılıyordu. Duchamp’ın 1917 yılında günlük kullanım nesnelerinden
pisuarı bir sanat eseri olarak sergilediğinde çektiği tepkinin bir benzerini artık pop art
sanatçıları ortaya koydukları eserlerle çekiyorlardı. Gerek Johns’un Bayrak eseri gerekse
Warhol’un yüzlerce Marilyn’i, Elvis’iyle sanat artık üretilen bir nesneye dönüşüyordu. Buluntu
nesnelerin sanata dahil edilmesiyle Duchamp’ın tekniğinden uzaklaşan pop sanat için tuval
bir gösteri alanıydı artık. Geleneksel resim ve estetik sanat anlayışının dışında gündelik
hayatta yer alan her şeyin aslında güzel, estetik ve sanatta yer bulabilecek kadar değerli
olduğunu savunan pop art akımı sanatta yer verdiği nesnelerle Amerikan kültürü ve
ideolojisini başarılı bir şekilde yansıtıyordu. Sanatçı toplumun en çok aşina olduğu imajı
seçiyor ve onu başka imgelerle bir araya getirerek bir kompozisyon oluşturuyordu. Ortaya
çıkan bu eser çağın ruhunu dile getiriyordu. Kitle yaratılan eserde kendi hayatından parçalar
bularak eserle bütünleşiyordu. Sanatçı da eserinde kitleye ait olanı kullanarak onunla
arasında bir köprü kuruyordu.

Pop artın ana temalarından biri olan kadın yer aldığı eserlerde kadının tüketim çağının bir
nesnesine dönüşmesini dile getirirken resme eklenen diğer imajlarla sahneler çoğu zaman bir
ironi kazanıyordu. Çizgi film kahramanları ve çizgi roman görüntüleri net çizgilerin ve parlak,
canlı renklerin oyun alanıydı. Resme giren yazı resmin işaret ettiği mesajı açıkça sunuyordu.
Coca-Cola şişeleri ve logoları, hamburger imajları, Amerikan bayrakları, blucinler, dönemin
siyasileri Amerika hayranlığının birer sembolüydüler. Film yıldızları gerek kolajlarda gerekse
baskı resimlerde çoğaltılarak kullanılırken tüketim kültürünün birer hizmetkârı gibiydiler.
Buluntu malzemelerin, yumuşak nesnelerin can verdiği üçboyutlu günlük hayattan imgeler
heykelleşmiş halleriyle izleyicide şaşkınlık uyandırıyordu. Bilindik nesnelerin, figürlerin,
mekânların gündelik hayat içindeki halleriyle sinemaya yansıması ise seyirciye alışılmışın
dışında seyir deneyimi yaşatıyordu. Kısaca pop art günlük hayattan alışılmış imajlarla
alışılmışın dışında, yenilikçi, sınırları zorlayan, eski akımlara karşı duran bir tavır sergileyerek
binlerce sanatçıyı peşinden sürükleyecek çağdaş bir sanatın temellerini atıyordu.

Pop Art, gerçek ile görüntünün farkını çarpıcı bir biçimde ortaya koyar ve makineleşmiş
hazırcı insanı eleştirir. Pop Art teknikleri içinde şablonlar, boya tabancası, baskı resimler, ipek
baskının tuval resminde kullanılması vardır. Bu akımın temsilcilerinin birleştikleri tek ilke,
resim yapma işinin yaratıcı yönünü yüceltmek, resmin ne yöne gideceğini ve neyi anlatacağını
resme başlamadan önce bilmeyi reddetmektir.
Pop Art Sanatının ortaya çıkışı ile ilgili ilk örnek olarak 1956′da Richard Hamilton’ın “Günümüz
Evleri…” başlıklı kolajı kabul edilmiştir. Böylece İngiliz Pop Art sanatı, Richard Hamilton’ın
etkili olduğu 1953- 1957 yılları arasında başlar, 1957-1961 yıllarında Peter Blake, Roger
Coleman gibi geç resimsel soyutlama tarzına yakın eser veren sanatçılarla devam eder.
1960′lardan sonra figüre geri dönülür ve Pop Art sanatı ortaya çıkmış olur. (Resim: Richard
Hamilton’ın “Günümüz Evleri…” eseri) Çizgi romanları sanatsal çalışmalar haline getiren bir
akım olarak doğan Pop Art’ın 1950′lerde İngiltere’de doğduğu düşünüldüğü halde asıl
Amerika’da geliştiği söylenmektedir. 1950’lerde bir reaksiyon göstererek gelişmiştir ve daha
sonra soyut ifadelerle altmışlı ve yetmişli yıllarda da gelişme göstermiştir.

Ricdard Hamilton

(d. 24 Nisan 1922, ö. 13 Eylül 2011) İngiliz ressam ve kolaj sanatçısı.)


Marcel Duchamp 20. yüzyılın başında hazır yapım nesneleri sanat eseri olarak sunmuştur. Pop
Artçılar resim, heykel, sinema ve çevresel düzenlemelerle kendilerini ifade ederken konu
olarak gündelik yaşam nesnelerini, kitlesel medyayı, reklamları, çizgi roman karelerini,
billboardları, paketleri, televizyon ve sinema kişilerini-figürlerini, kamusal mekan nesnelerini
kullanmışlardır. Pop Art, canlı ve parlak renkleri kullanan bir sanat akımıdır. Kırmızı, sarı, mavi,
yeşil, pembe gibi renkler bir arada kullanılmıştır. 1960′ların başında ABD’de güçlü ve yerleşik
bir akım haline gelmiştir. 

Yoyoi Kusama (Yazar, ressam, sanatçı)

bir sanat öncüsü olmanın yanı sıra, yaratıcılığını müzik, tasarım, yazı ve moda gibi başka
disiplinlere de entegre etti. Kusama, soyut dışavurumculuk, minimalizm, pop art, feminist
sanat yaklaşımları kullanarak kendine özgü bir stil geliştirdi.
Genel olarak Pop Art Sanatının öncüleri şu şekilde sıralanabilir.

Roy Lichtenstein (Ressam ve öğretmen)


Keith Haring (Ressam, sosyal aktivist, grafiti sanatçısı)
Yoyoi Kusama (Yazar, ressam, sanatçı)
Claes Oldenburg
Robert Indiana
David Hockney
Peter Blake
Tom Wesselman
Andy Warhol

Pop art neyi savunur


Pop Art akımı sanatçıları hazır-imgelerden yararlanmışlardır. Sanatseverlerin ve tüm
izleyicilerin gündelik yaşamının bir parçası olan nesneleri iki boyutlu yüzeylere aktarmışlardır.
POP ART SANATÇILARI ESERLERİ

Andy warhol
 (6 Ağustos 1928 - 22 Şubat 1987), Amerikalı ressam, film yapımcısı ve yayıncı. Pop art
akımının en önemli temsilcilerinden kabul edilir.)

18 Eseri bulunur , birkaç örneği :


60’lar ve Andy Warhol Etkisi
Pop Art ilk temellerini İngiltere’de atmış olsa da, çok geçmeden tüketim toplumu denilince
akla ilk gelen Amerika kıyılarına ulaştı. Ürettiği Pop Art eserleriyle adından söz ettiren Roy
Lichtenstein, özellikle reklam ve çizgi roman öğelerini birlikte kullandığı çalışmalarıyla o
zaman için dikkat çekici ve bir hayli etkili eserler bırakmayı, çocuksu ruhuyla dikkat çekmeyi
başardı. Sahne sırası ‘Pop Art’ın kült ismi Andy Warhol’a geldiğinde, sıradışı kişiliğiyle,
söylediği sözlerle ve sanatsal dehasıyla milyonlarca insanı etkileyecek bu isim, gerçekten de
kısa sürede ‘farklı’ olduğunu kitlelere kanıtladı. Campbell çorba konserveleri ve yeşil Coca
Cola şişeleri gibi kitle kültürüne ait objeleri bir araya getirerek, toplu halde resmettiği
çalışmalarıyla Warhol, artık her şeyin hazır olarak ambalajlanıp sunulduğu bir dünyada
yaşandığını anlatmak istiyordu.

‘’Bir gün herkes 15 dakikalığına şöhret olacak ‘’ deyişi günümüzde de şöhretini koruyan Andy
Warhol, popülarite kavramına ironik bir şekilde değindiği bu sözlerle para, ün ve başarı
ideallerinin her şeyin önüne çıktığı, aşırı tüketimin kucaklandığı yeni yaşam tarzını
anlatıyordu. Pop Art’ın “süper star” ı olarak görülen Andy Warhol, çok geçmeden New York’ta
meşhur ‘’Factory’’sini, yani atölyesini kuracak ve burası sanatın yeni odağı olacaktı. 1962 ve
1984 yılları arasında farklı lokasyonlarda faaliyetlerini sürdüren Fabrika, 1965 yılında
Warhol’un asistanlarıyla birlikte üretimini gerçekleştirdiği bir üretim merkezi haline geldi ve
kısa zamanda dönemin sanatçıları ve sanatla ilgilenen kişilerin buluşma yeri oldu.
Warhol’un en bilinen işleri arasındaysa, günümüzde de dekor olarak birçok yerde karşımıza
çıkabilecek Marilyn Monroe, Elvis Presley ve Elisabeth Taylor gibi ünlü yüzlerin temel
renklerle boyanmış portrelerini saymak mümkün. 4 Ağustos 1962’de Marilyn Monroe’nun
trajik ölüm haberinin duyulmasıyla Warhol, en ünlü eserlerinden biri haline gelecek serisine
başladı. Seride resmettiği Marilyn Monroe portresi için Warhol, 1953’te aktrisin yer aldığı
Niagara filmi çekimleri sırasında Gene Kornman tarafından çekilen fotoğraftan esinlendi.
Şüphesiz ki bu seri, diğer tüm Marilyn’ler içinde en çok hatırlananı oldu. Serigrafi tekniğiyle,
20’den fazla kopya halinde bir araya getirilen Marilyn diptiğinde, Warhol görseli tekrarlayarak
ünlü yıldızın basında sürekli yer alan varlığını anımsatıyor; canlı renklerle siyah ve beyazın
oluşturduğu kontrast, Monroe’nun ölümlüğünü simgeliyordu.

Warhol sadece seri üretim nesnelerine dikkat çektiği çalışmalarıyla değil; kısa ve uzun metrajlı
yaklaşık 150 filmiyle de sanat dünyasını etkiledi. Andy Warhol’un Chelsea Girls (1966) adlı
filmi sinema salonlarında gösterilen ilk “underground” filmdi. Empire filminde 8 saat boyunca
sabit bir noktadan Empire State binasını görüntüleyen Andy Warhol’un, filmlerini anlamsız
oldukları yönünde eleştirenlere ise cevabı hazırdı: “Tıpkı hayat gibi…
60’lara damgasını vuran diğer önemli Pop Art çalışmaları arasında Roy
Lichtenstein’ın Whaam! adlı eseri ve Warhol’un 2013 yılında 105 milyon dolar gibi oldukça
yüksek bir fiyata satılan Silver Car Crash (Double Disaster) (Gümüş Araba Kazası / Çifte
Felaket) adlı çalışması geliyordu. Yine kapağında Peter Blake ve eşi Jann Haworth’ın imzası
taşıyan Beatles’ın sekizinci albümü Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band’in kapağı da ünlü
isimlerin ve tarihi kişiliklerin yer aldığı etkileyici ve rengarenk görüntüsüyle, İngiliz Pop
Art’ının ikonik bir parçası olarak kabul edildi.
tom wesselmann
(Pop Art hareketiyle ilişkili resim, kolaj ve heykel alanlarında çalışan Amerikalı bir sanatçıydı.)

Wesselmann’ın Still Life serisi Pop Art sanatının en popüler eserleri arasında yer alır. Bu
çalışma Tom’un sokakta bulduğu tüketim mallarının resim, heykel ve kolajlarının birleşimidir.
Peter Blake, ON THE BALCONY, 1955 – 1957

İngiliz pop sanatının ikonik bir parçası olan ‘On the Balcony’, pop kültürünün görüntülerini
güzel sanatlarla birleştiriyor. İş bir kolaj gibi görünüyor ama tamamen boyanarak yapılmış.
Resim Edouard Manet’in The Balcony’ini tutan bir çocuk; Rozetler; ve dergilerden oluşuyor.
Roy Fox Lichtenstein
Amerikalı öğretmen ve "pop art" akımına mensup ressam. Resimlerinde popüler reklam ve
çizgi roman öğeleri kullanmasıyla ünlüdür. Kendisini ve yapıtlarını "mümkün olabildiğince
yapay" olarak tanımlamıştır.

Lichtenstein’in abartılı, büyük ve belirgin çizimleri sanatçı tarafından “olabildiğince yapay”


olarak tanımlanır. En ünlü eserleri 1963 yılında yaptığı Whaam! ve Drowning Girl olmuştur.
Döneminin en etkili romantik komedi karikatürü olmuştur.
POP ART AKIMININ MİMARİ YANSIMALARI

Pop Art sanatının mimariye yansımaları gözle görünür olsa dahi kurumsal bir alt
yapıya sahip olmaması, sanatçılardan beslenerek gelişmesi eleştirilere maruz
bırakır. Pop Mimarının kurucu ismi olarak sayılabilen Robert
Venturi tarafından Pop Art Mimarisi geliştirildi. Pop Art mimaride minimum
büyüklükte ki bir eserde maksimum yaşam koşulları sağlamak amaçlanır. Küçük
yaşam alanları oluşturularak arzu edinen konfor hedeflenir. Eserler, çeşitli
ihtiyaçlar doğrultusunda da oluşturulabilmektedir. Pop Art’ta tasarlanan
eserlerde gelişen teknolojiden yararlanarak mekanlara çeşitli özelliklerle
merkezi yaygın tasarım algısı dışına taşır. Sadece dış tasarımla ilgilenmeyen Pop
Art, iç mimari ve mobilyalara olan dokunuşlarıyla da ilgi toplar.

EMP Müzesi – 2000


(Museum of Pop Culture)
Pop Art’ın mimaride gözlendiği eserler sıradan ve alışılmış ögeleri
alışılagelmemiş ortamlarda kullanma anlayışı ile oluşur. Bu anlayışı benimseyen
eserlerden biri olan Hendrix’in gitarını ve müzik aletlerinin simgelendiği EMP
Müzesi taşıdığı renkler ve oldukça değişik mimari yapısıyla popüler kültürün
dikkatini çeker. 
Dans Eden Ev – 1996 (Det dansende Hus)
Binanın değişik formuyla Prag’da kent simgesi niteliğini taşır. Dans Eden Ev
şeklinde isimleştirilmesi binanın dans eden çifte benzetilmesinden gelir. 

ACME Evi – 1989


1989 yılında Amerika Birleşik Devleti’nin eyaletlerinden biri olan Hawai
eyaletinde bulunan ilginç tasarımlı bir mimari olarak yer alır. ACME Evi, ACME
Stüdyolarının sahibi isimler tarafından yaptırıldı. Mimarinin manzarası okyanusa
bakan yüksek bir tepede yer alır. Yapının tasarımı zeminin siyah bir tabaka
olması üzerine kurgulanır. Tabakanın üzerinde yer alan değişik geometrik şekilli
formlu kutular ve renkli yüzeyleriyle oluşturulmuştur. Bu kutular güneşin eve
gelişine göre yer değiştirip güneş gelen odaların gölge tarafına gelmesi sağlanır.
Hareketli ve renkli yapısı Pop Art’ın mimari sanatının yansımalarından biridir.
ToedInn – 1940

Geçmişte de örnekleri görülen Pop Art mimarisi, bir Pop Art eseri olarak anılan
Toedlnn binası 12008 Wilshre Bulvarı, Los Angeles, Kaliforniya eyaletinde 1940
yılında yapıldı. Hamburger dükkanı olan bu çılgın yapı şaşırtıcı yapısıyla ilgileri
üzerine çekmiştir.

Big Donut Drive-In – 1955


Pop Art’ın kayıtlara girmeden önceki örneklerinden biri de 1955 yılında 805
West Manchester Bulvarı California eyaletinde yapılan Big Donut Drive-in
binasıdır. Açık alanlara da taşan tüketim ihtiyacını karşılamak adına yol kenarına
devasa bir reklam panosu asıldı. Beklenenden fazla ilgi toplamasından sonra Big
Donut Drive-in zincir dükkan haline gelmesini sağladı.
Sadece dış mekan tasarımıyla da kalmayıp iç mekan tasarımı da el atan Pop Art
sanatçılarından Verner Panton örnek verilebilir. Verner Panton, bütüncül bir
tasarımla iç mekan tasarımlarına imza atan bir iç mimardır. İç mekanlarda
zemini, duvarları ve tavanı üç ayrı bölüm olarak ele alan Panton mobilya,
aydınlatma gibi aksesuarlarla iç mekanı bir bütün olarak görerek mekansal
birliği sağladı. Verner Panton’un tasarladığı iç mekanlardan bazıları Uluslararası
Köln Mobilya Fuarı’nda sergilenir.

You might also like