Professional Documents
Culture Documents
Untitled
Untitled
Untitled
SADDAM HÜSEYİN
Arapça'dan Çeviren: Defne Bayrak
AKİS KİTAP
© AKİS KİTAP Tüm yayın hakları yayınevine aittir. Kaynak gösterilerek tanıtım ve
iktibas yapılabilir. Çoğaltılamaz, basılamaz, senaryolaştırılamaz ve farklı
biçimlerde hazırlanıp satışa sunulamaz. Elektronik ortamlarda yayınlanamaz.
Yayın Yönetmeni ibrahim Özbay
Editör Elsün Çalışkan
Kapak Tasarım Batuhan Sezer
Halkla İlişkiler Bahar Erkan
Film Grafist Film
Baskı-Cilt Kilim Matbaacılık 0212 612 95 59
Litros Yolu Fatih San. Sit. No: 12/204 Topkapı: İstanmbul
Genel Yapım : Endülüjans İçerik Hizmetleri
1. Baskı Eylül 2005 istanbul
Dağıtım : Yeni Çizgi 0212 220 57 70
ISBN : 975-9129-25-6
Osmanlı Sokak Alara Han. No: 27 Kat: 4 Daire: 8 Kazancı Yokuşu Gümüşsuyu/Taksim-
İstanbul Tel: 0212 243 61 82 Fax: 0212 243 62 36 www.akiskitap.com-
akis@akiskitap.com
DEFOL GİT LANETLİ!
4 Saddam Hüseyin
SaddamHüseyin
1937'de Irak'ın Tikrit kasabasında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
1955'te Bağdat'a gelerek muhalefetteki Arap milliyetçisi bir hareket olan Baas
Partisi'ne katıldı ve politikaya ilk adımını attı. Kısa sürede partide önemli
mevkilere gelen Hüseyin, 1959'da Irak'ın asker kökenli Devlet Başkanı Abdül
Kerim Kasım'a bir suikast girişimini organize etti.
1968'e kadar muhalefette kalan Baas, bu yıl düzenlediği bir darbeyle iktidarı
ele geçirdi. Darbenin ardından Baas Partisi'nin kurduğu Devrim Komuta Konseyi
ülkedeki tek yetkili, Saddam Hüseyin de 1969'da Konsey'in Başkan Yardımcısı oldu.
1970'de Kürt ayrılıkçılara otonomi verdi; ancak bir süre sonra anlaşma bozuldu.
Irak rejimi ile Kürt gruplar arasında savaş çıktı. Ülkesinin İran ile dokuz yıl
savaşmasına neden olan Saddam, Kuveyt'i de işgal ederek Körfez'de savaş
çıkmasına yol açtı.
11 Eylül saldırılarından sonra da gözler yine Saddam'a döndü. Saddam Hüseyin
yönetimi, 2003 yılının Mart ayında bu kez yalnızca ABD ve ingiltere tarafından
oluşturulan koalisyonun 'başlattığı operasyonun ardından 9 Nisan 2003'te
devrildi. Operasyonun başlamasıyla ortadan kaybolan Saddam Hüseyin, Tikrit
yakınlarında, El Oca'ya 6 kilometre uzaklıktaki El Dor kasabasında, sık hurma
ağaçlarının bulunduğu düz bir alandaki El Hadra bahçesinde bir sığınakta ele
geçirildi.
Saddam Hüseyin, daha önce de Irak'ta bestseller olan "Zabibah ve Kral" isimli
bir roman yazdı.
Defol Git Lanetli! 5
Irak'ta ve dünyada haksız
bir şekilde can veren tüm
mazlum insanlara...
6 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 7
GİRİŞ
Bismillahirrrahim,
Kitabın telif gelirlerinin tümü Irak'taki mazlumlara ulaştırılmak üzere Deniz
Feneri Demeği'ne aktarılacaktır.
Yer: Bağdat, Tarih: 18.03.2003. O tarihlerde Amerika, Irak'a girmek için
hazırlanıyordu. Ancak, Irak'ın Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetleri'nin Yüksek
Komutanı o zamanlar, tamamen başka bir şeyle meşguldü. Amerika kendisini hedef
almış, ülkesine saldırmayı planlarken o, son romanını yazıyordu.
Kitabın fiyatım da daha öncekilerden farklı olarak sadece 1500 Dinar olarak
belirledi.
Kitap ilk olarak Irak Basın Bakanlığı'na ulaşır. Kitabın üzerinde Basın Bakanı
Muhammed Said Sahhaf in imzasıyla "Basılsın lütfen." ibaresi yer alır.
Herkesin bildiği gibi kısa bir süre sonra Bağdat düşer ya da öyle sanılır. Başta
Saddam olmak üzere, basın bakanı da dahil, tüm devrim bakanları saklanırlar.
Sadece bir nüshası bulunan bu kitabı eline geçiren arkadaşımız, emanetin
ağırlığından uyuyamaz ve elindeki tek nüshayı çoğaltır.
8 Saddam Hüseyin
Ve Ürdün'de yayınlanan Miraya gazetesi de bu nadir nüshalardan bir tanesine
ulaşma şansını yakalar.
Okuyucuların bu kitabın satırlarını tekrar tekrar okumaları, her kelimenin
altındaki anlamı defalarca düşünmeleri rica olunur. Bu kitapta tarih akışı
içinde anlatılan olaylarla, günümüzdeki olaylara göndermeler yapılmaktadır.
Editör
Defol Git Lanetli! 9
1. BÖLÜM
insanların Birçoğunun Görevini Üstlenmeye Başladığı Şeytanın Kaçışı
Buna inananlara göre şeytanlar yaşıyorlar. Eski evlerde, tavanlara destek
oluşturan tahtadan direklerin arasında, bitkilerin, odunların gerisinde, terk
edilmiş mağaralarda, Allah'ın kızdığı, helak ettiği, helak etmediklerini de göç
ettirdiği direkler sahibi irem'den kalan duvarlarda veya Persler'in yerle bir
edip, ehlini de göç ettirdiği Babil harabeleri arasında tüm güçlerini
harcıyorlardı şeytanlar. Nebuhez Nasr'ın gece esir olarak getirdiği Yahudilerle
oraya göre tasarlanan komplo planına uydular.
Ancak şimdi, dünya iletişim araçlarında, televizyon kanallarında, ele geçirilen
yeniliklerde (teknoloji) bulunuyor. Buna şaşmak pek mümkün değil. Veya şeytan,
açgözlü bir kadının şimdiki zamanda soyunmasına muvafık olarak, kendi renklerini
saklayacak iki renkli lens taktıktan sonra boyadığı gözlerinde...
Bunun için erkek, bu iki göz arasından bir şeye ne zaman rağbet edip ne zaman
etmeyeceğini ve neyin yasal olup olmadığını, ne zaman utanacağını, ne zaman
Allah'a sarılmak isteyeceğini bilmiyor. Kadın, ya kendisini ve ailesini şerefli
kılıyor ya da şeytanın çukurunda kayıp gidiyor. Ve böylece hem kendisini hem de
ailesini rezil ediyor. Şeytan, erkekler Allah'ın razı gelmediği şeylere yönelip,
onları sevdiklerinde ve onlara kızdıklarında, nefislerinin
10 Saddam Hüseyin
isteklerine ve kızgınlıklarına uygun şeyler dışında neyi yapmaları gerektiğini
veya neyin lazım geldiğini hatırlamadıklarında çık-ageliyor.
Ve bu durum her yerde var; isteğin-isteklilerin, zulmün-zalim-lerin, şerrin-
şerlilerin, hatta topların nişangahlarında mevcut olanı terk ettiklerinde veya
haram malla dolu depolarda, uçağın motorunda ya da uçağın en alçak oyuntusunda,
yerle bir eden füze ya da gaspçı, yabancı işgali, köşelerinde masumları
barındıran hapishane sürgüleri ve demir parmaklıklar arkasında, Allah yolunda
kafirlere ve zalimlere karşı savaşan insanlar ya da hürriyet uğruna
savaşanlarda... Belki de şeytan onların göğüslerinde, kanlarında, hatta
niyetlerinde; belki de kağıtlara batılı yazan, hazırlayan kalemlerde veyahut da
boyun eğdikleri şeylerdedir.
Ve şeytan, tüm bununla beraber, müfredatım uygulayarak keyifleniyor. Şer
metodunu uygulayabilmek için ne gerekliyse harekete geçiriyor. Bunun için de
vücudu gelişti. İnsanın kudreti ve vesile olmasıyla fiilleri de gelişti.
Böylece şeytan, eskilerin tarif ettiği gibi geniş veya uzunlamasına çekik gözlü
ve saçları başının üstünde en uç noktaya kadar dikleşmiş mahluk değil artık.
Saçları dağınık, boynuna salınmış, taranmış veya insanlarda olduğu gibi baştan
omuzlara sarkıyor ya da kulağın ucuna kadar uzanıyor.
Şeytan, insanlara, içlerindeki boş şeyleri çıkarmaya güç yetire-meyen dervişler
veya ruhsal tıpla ilgilenenler kadar nüfuz etmeye başladı. Her kim ki ruhuna boş
şeyler girmişse, binlerce kere denense de, onun cisminden şeytanı çıkarmaya güç
yetirilemi-yor. Bunu denemeye kalkan kişiler, değnekleriyle, içlerine şeytan
girenlerin yakınlarındaki bir yere, hatta onların enselerine vuruyorlar. Ve ne
okumaları gerekiyorsa okuduktan sonra bağırıyorlar: "Çık oradan ey lanetli
melun!"
Şeytan insanın içine nüfuz ettikten sonra, onun vasıflarına uygun olarak insanla
bütünleşti, onunla iç içe bir hal aldı. Veya
k
Defol Git Lanetli! 11
sıfatları ve bıraktığı eserler dolayısıyla insanın yerini bütünüyle ele geçirdi.
Yani insanın sıfatı, kendisini şeytan yaptı. Ya da şeytan, kendi görevini yapan
insanlar çoğaldıktan sonra bu mekandan kaçarak uzun bir inzivaya çekildi.
Şeytan tüm bu hallerde, damarların içinde, akıllarda, fikirlerde, onun
dostluğunu kabul edenlerin fiillerinde sürekli olarak kaldı.
İman ve akide zırhlarıyla kuşanmışlar ise, başarısızlığa uğradıktan sonra -ki
onlar, Rahman ve Rahim olanın dostluğundan başkasını kabul etmezler- iman
etmişlerdir. Onlar çabalarlar, düşünürler ve Allah'ın razı olduğu şeyleri
isterler. Sübhan olan Allah'ın kendilerini men ettiği şeylerden uzak dururlar.
İnsanlar bin beş yüz yıl önce, doğumlarından ölüme kadar genel olarak mütevazı
bir hayat sürerlerdi. Hayır ile şerrin göğüslerinde, nefislerinde, amellerinde
ve birbirleriyle ilişkilerinde münasip şekilde isimlendirilmiş bir yeri vardı.
Ancak hayır ve şer, geride bıraktıkları esinti ve eserlerden, araçlarından ve
güçlerinden uygun olarak anlatılabiliyor, ifade ediliyordu. Yani o zamanlar şer
bile şimdiye göre daha mütevazı idi. Ancak hayrın gücü daha büyüktü. Çünkü hayrı
taşıyan ve hayrın büyüklük ve derinliğinin tesir ettiği kişi sayısı daha
fazlaydı.
Şerre inananların ikna kabiliyeti daha güçlü olmasına rağmen hayrın galibiyeti,
uyanış ve imandan kaynaklanıyordu. Veya buna sebep, insanlardı. İnsanlar o
zamanlarda, çok azı dışında, daha güvenilirdi. Suçlar ve şerre ikna eden
kişilerin tesiri sonucu şeytan onları sapıttırdı. O zamanlar, şimdiye göre bu
durum daha sınırlıydı. Ancak yine de mevcuttu.
Şer ve şer ehli, hayır ve hayır ehli yanında içinde bulunduğumuz zamanda da
mevcutlar. Ve alemlerin Rabbi Allah, onların üze-;nde... Tüm fiilleri gözetliyor,
insanın lehinde ve aleyhinde ne varsa yazıyor ve buna dayanarak hak ettiği her
şeyi kaydediyor. Aynı zamanda şeytanın amelleri de kaydedilmekte.
12 Saddam Hüseyin
I
İbrahim'in, çoğu Arap Yarımadası'nda Arap Körfezi ile Kızıl Deniz arasında, Irak,
Körfez ülkeleri ve Yemeni içine alan bölgede meydana gelen iç çekişmeler ve
savaşlarda ölen üç oğlundan geriye kalan, üç yetim torununun yanında kaldığı
hikaye edilir.
Ölen üç oğlu, geride üç oğlan çocuğu bıraktı. Yani her birinin bir oğlan çocuğu
vardı. Bunlar, Haskil, Yusuf ve Mahmut idi. Üç evlat, dedelerinin himayesi
altında büyüdüler. Hepsi de dedelerine "baba", aynı şekilde ibrahim'in karısı
Halime'ye de "annem" ya da "annemiz" diye sesleniyorlardı. Çünkü anneleri,
babalarının vefatından sonra, ailelerinin yanma dönmüştü.
ibrahim, yanında da "hayır anası" olarak lakaplandırılan karısı Halime
oturuyordu ve yününü eğirip, yeni elbise yapmak isteyen elbisesi eskimiş
olanlara ip yapıyordu. Ve bu çadır onların eviydi.
İbrahim sürüsünden küçük bir kuzu getirdiğinde, kuzu, elinde uğraştığı postunu
yalamayı denedi. İbrahim, kuzuyu posttan uzaklaştırdı. Çünkü onu yüzüne
sürüyordu. Parmaklarından birini ağzına verip, -eğlence olsun diye- küçükleri
eğlendirdiği gibi onu da eğlendiriyordu. Çünkü onlan da biberondan
emziriyorlardı.
Küçükleri Mahmut sorar:
- Parmaklarında süt mü var babacığım? Şöyle cevaplar:
- Hayır, süt, annesinin memesinde ey oğlum. Ancak o, senin eğlenmek için
çadırın önündeki ipin üzerine çıktığın gibi oynuyor. Ancak sen yere düşersen,
boynunu kırarsın. Seninle kuzu arasındaki fark bu. Kuzu parmağımla oynuyor ve
güvende. Bu ona eziyet vermiyor. Sense ipe bindiğinde, dengeni kaybedip
düşebilirsin, elini veya ayağını kırabilirsin, belki de boynunu. Özellikle de
Haskil gelip de seninle dalga geçmek ve ipi sallamak isterse.
Defol Git Lanetli! 13
Mahmut, babasının "belki boynunu kırarsın" sözünü dinlediğinde boynu iyileşti ve
zor yutkunuyordu. Kardeşleri gülüyor, o esnada da "hayır anası" Halime
gülümsüyordu. Bu vasıf, ona İbrahim ve insanların takdirince layık görülmüştü.
Ortancaları Yusuf babasından izin isteyerek şöyle dedi:
- Ben de bazen onlarla beraber ip oynuyorum, ipin üzerine çıkıyorum ama oradan
düştüğümde bir şey olmadı!
Baba:
- Maharetli olduğun ip oyununda bir gün düşebilirsin. Allah sizi ip oynunun
şerrinden ve o -yolu izlemekten uzaklaştırsın ey oğlum. Onu oynamaktan ve ona
yakın bulunmaktan uzaklaşmakta hayır vardır. İnsanların birçoğu, sebat getirecek
hareket-tense, ip üzerinde oynamayı iş edindiler. Ve dolanmalarının sonunda,
ip ağırlıklarını kaldıramıyor, düşüyorlar. Böylece hayatlarına veda ediyorlar.
Yusuf: ¦
- Peki ağacın bir dalından diğerine atlama oyununa ne diyorsun? İbrahim:
- İzlenen yola dikkat etmek ve ağaçla maceraya girmekle insan teselli olur.
Çünkü ağacın kökleri yerin içinde ve derindedir. Bunun için de yer ile ilişkisi
derin ve güçlüdür. Bu ilişki güçlü olduğu için de, daha sabit ve şefkatlidir ve
sahibine ihanet etmez. Bu nedenle ağaç, onu oynatsan da sana ihanet etmez. Oysa
ip, havadadır. Yerle ilişkisi de kazıklar aracılığıyladır. Yani kendi
aracılığıyla değil. Bu sebeple, ipin istikrarı ağacın istikrarı gibi olmaz.
Onunla oynasan da, üzerine çıksan da asla güven olmaz. Özellikle de kazıklarını
çıkardığında.
Haskil babasına sordu:
- Kendisinden bahsettiğimiz Rab, insanın yaratılışından önce de var mıydı? Ve O,
gökyüzünde midir?
14 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 15
Baba:
- Evet ey oğlum, Sübhan olan Allah, insan yaratılmadan önce de var idi.
Etrafınızda gördüğünüz, dokunduğunuz her ne varsa hiçbiri yaratılmadan O vardı.
Allah kudretini tecelli ettirdi. O, bizi de her şeyi de Yaratan'dır. O her şeyi
kuşatmıştır. İstediği her yerdedir.
Yusuf masumca soruya karışır:
- Allah, bu kuzuyu da yaratmış mıdır? Baba:
- Evet, ey oğlum, Allah, bu kuzuyu da yaratmıştır. Onu da, anasını da, babasını
da hepsini, tüm hayvanları, ağaçları ve nehirleri de O yarattı.
İbrahim, ortanca oğlu Yusuf'un sorusunu bu şekilde cevaplandırır.
Üç çocuğun yaşları birbirine çok yakındı. Aralarındaki yaş farkı ya bir sene ya
da bir seneden biraz daha azdı. En büyüklerinin yaşı 12 idi.
Haskil sorusuna döner:
- Allah, neden kuzu yerine, seni ve annemi yaptığı gibi insan yaratmaz ey baba?
Siz ki yün eğrileceği veya birimizin elbisesi eskidiğinde yeni elbise dokunacağı
zaman, birbirinizle yardımla-şıyorsunuz. Oysa eşeğin semeri eskidiğinde, onu
düzlemek için ikinizden biri çalışıyor. Genellikle de eşeğin semeri, insanın
elbisesinden daha değerli değildir. İnsan kuzudan daha değerli değil midir
babacığım? Ve neden Allah, insan yaratmak yerine kuzu yaratıyor?
İbrahim cevaplıyor:
- Allah'ın kudreti sevgili oğlum, her şeyi kuşatmış ve kapsamına almıştır. Ve
O'nun kudreti, insanın kudreti gibi değildir. İhtiyaç sahibi değildir ve her
şeyi belli bir zamanda, belirli bir kudretle
k
yaratmıştır. Sübhan olan Rabbimiz, bir insan yarattığı vakitte, başka bir insan
ya da deve, kuzu, bitki, ağaç kainatta canlı ne varsa yaratmaya da kadirdir. O,
bir şeyi var etmek istediğinde, sadece "Ol" der ve o da oluverir.
Oysa biz insanoğlu, bizim kudretimiz sınırlıdır ve bizler, ihtiyaç sahipleriyiz.
Bir işi yapamazsak, başka bir vakte erteleriz ya da bizim yerimize o işi
başkaları yapar. Yani, insan, Allah'ın kendisi için yaratığı hayvanlar, bitkiler,
hava ve su olmadan yaşayamaz. Allah'ın ayetlerinden bir tanesi, insanların,
mahlukat arasında en iyi takvim üzere yaratıldığına işaret etmektedir. Ve insanı,
dünyadaki yerini bilmesi, Allah'ın kendisine verdiği ayrıcalıktan ötürü
şükretmesi için diğerlerinden üstün kıldı.
Mahmut soru sorarak söze karışır:
- Kuzu büyüdüğü zaman, memesindeki sütten içiyoruz öyle değil mi baba?
Baba:
- Evet oğlum bravo.
İbrahim bu soruyla karşılaştığında, tüm çadır ehli, ocağın ıslık çalan
rüzgarının sesiyle buluşuyordu. Bununla beraber, korkunç yıldırım sesini
duydular. Görünen sürüyü korkuyla yerinden sıçratan yıldırım sesi.
Ailenin oturumları genellikle, bu sürünün karşısında yapılırdı, ibrahim şöyle
dedi:
- Allahım bizleri hayır üzere kıl ve bizleri zorluklardan, zaman musibetlerinden
koru.
Herkes cevaplar:
- Amin.
ibrahim, torunlarının sorularını cevapladığı esnada, "hayır ana"sı yün ile
meşguldü. Çocukların sorularına kulak verdiğinde, gülümsüyor, yünle uğraşmaya
ara veriyordu. Sorunun ardından
xî~
f
&¦
16 Saddam Hüseyin
işine geri dönüyordu. İşini, İbrahim ya da çocuklar kendisinden su istemedikçe
bırakmıyordu. Onlara, Irak yapımı büyük, saplı bir bardakla (testi) su
getiriyordu.
Aynı zamanda hiç kimse, insanın ihtiyaç duyduğu yemek kaplarını ve diğer
eşyaların, çocuklara getirdiği, Irak'ta en son üretilen, çelik tel elyafından ve
katranla kaplı bardakların daha iyisinin nasıl yapılacağını bilmiyordu.
İsterse hurma ağacının yapraklarından, tahıl bitkilerinin uçlarından, papirüs ve
katran kaplamadan olsun, o devirde, Irak dışında katran kaplama hiçbir yerde
yoktu. Hatta Babil sokaklarında, bu ziftten yapılan eserlere rastlamak mümkündür.
Bilinmesi gerekenlerden bir tanesi de, bu sokaklarda ziftin kullanılması,
milattan önce 1900 yılındaki Eski Babil Devri'ne dayanır.
Bu asfalt, şimdilerde yapılan asfaltlardan daha iyi durumdadır. Çünkü, Iraklılar,
yaklaşık 1400 yıl önce yaptıkları bu asfaltın özünde seramik ve Babil'deki ya da
Irak'ın kuzeyindeki boyalardan kullanmışlardı. Aynı zamanda bu boya üzerinden 6
bin sene geçmesine rağmen rengini kaybetmedi.
İbrahim ve karısı suyu, keçinin, oğlağın ve köpeğin susadıklarında ya da
eğlenmek istediklerinde çadırın ulaşabilecekleri bir köşesine asıyorlardı.
Ve İbrahim, hayvan derisinden yapılmış postuna bürünüyordu.
Bir soru sormak gerekir. Etrafında dizildikleri ateş her söndüğünde ve ateşe
atılan odunlar kül olmaya başladıklarında, çocuklar ateşe, cisimleri değecek
kadar, daha'da yaklaşıyorlardı.
İbrahim, etrafta kalan odunları birleştirerek ateşin içine attı ve büyük
oğlundan, odunlar bitmeden önce, yağmur ve ıslaklıktan etkilenmemesi için,
çadırın uzak köşesine koyduğu yerden odun getirmesini istedi.
Bu çadırda bulunan her şeye ihtiyaç duyulmaktaydı. Un öğüttükleri taş el
değirmeninden su ve yoğurt tulumuna, çadırlarının
Defol Git Lanetli! 17
yakınındaki kuyudan su çekmeleri için şart olan kovadan urganına kadar...
Kilimler veya Halime'nin koyun tüyünden dokuduğu yünler...
Her gece olduğunda ve ateş hafiflediğinde, küçükleri Mahmut, bacaklarım avret
yeri ortaya çıkana kadar açarak, ateşe yaklaşırdı ve ateşe yaklaştığı için de
vücudunda, mühür gibi izler oluşurdu. Onun yaptığını, diğerleri de yaparlardı
ancak Mahmut, bu işi çok abartırdı. Soğuk her arttığında o da bacaklarını açarak,
ateşe biraz daha yaklaşırdı. Anneleri ise küçükle dalga geçen diğer ikisini şu
sözleriyle men ederdi:
- Bırakın onu. Sizler de onun yaşındayken aynı şeyi yapardınız. Babaları ve iki
büyük oğul gülerdiler.
Günlerden bir gün, ateşin çevresinde otururlarken Mahmut, aynı şeyi yapar. Ancak
Haskıl, elinde bir değnekle yavaş yavaş küçük bir kor yaklaştırır ve küçüğün
sünnet yerine değdirin Küçük bağırır. Ayağa fırlar, kardeşi Haskil'in sırtına
vurmaya başlar. Aynı anda da diğer eliyle saçlarını tutarak başını yerde
sürükler. Küçük, Haskil'e bu hareketi yaparken herkes, Haskil'i azarlar.
Aradan günler geçtikten sonra Haskil, dilindeki siğilden kurtulur. Halime ve
İbrahim her ne kadar dilini şifaya kavuşturmak isteseler de, Haskil'in dili iki
aydan önce iyileşmedi. Siğil ile beraber dili peltekleşmişti. Açıkça telaffuz
edebildiği 'R harfini peltek söyler hale gelmişti.
Dedesi (babası) İbrahim, ona şöyle dedi:
- iki ay önce kardeşin Mahmut'un sünnet yerine eza verdiğin hareketinle beni
çok üzmüştün. Ve temizlemeden önce iyileşmedi. Ve üzüntümün şiddetinden sana
beddua ettim. Çünkü babanın duası makbuldür. Ve Rabbim Allah, duama cevap verdi.
Ey oğlum, Allah, seni, serden uzak doğru yola iletsin ve senden insanlara zarar
gelmesin. Allah'tan senin için bunu diledim.
18 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 19
Kardeşlerinin ardından yaptıklarını, onlara verdiğin eziyetleri başkalarına da
yapmamanı ve arzularının peşinde koşmamanı istiyorum. Görüyorum ki,
kardeşlerinin elinde ve çevremizde olan şeyleri işiyorsun. Arzu, insanda
kıskançlık yaratır. Ve arzu ettiği şeyin sahibinden nefret ettirir ey Haskil.
Sonra ben biliyorum ki sen, kendi elinde olan hiçbir şeyi hiçbir kimseye
vermezsin. Hatta bu annen Halime bile olsa. Ve kimseye yardım etmezsin. Biri
senden talep etse yarasının üzerine idrar yapmazsın.
Bizde bir örnekte şöyle denir: ibrahim örneği şöyle anlatır:
"Çünkü idrar, külün fayda etmediği yerde, basit yaraların iyileşmesine vesiledir.
İdrardan cimrilik ve cimri üzerine benzetme yapıldı. Çünkü cimri hakkında şöyle
denir: O, kesinlikle, yaralı muhtaç bile olsa yara üzerine idrarını yapmaz."
ibrahim şöyle demek için yöneldi:
"Ey oğlum Haskil, taşıdığın sıfatlar hiç de övülecek türden değil. Ve Rabbimiz
Allah, bu tür sıfatları sevmez. Bu tavırların devam ederse, korkarım ki Allah
seni muvafık eylemez. Ve kardeşlerinle insanlar arasında, kimsesiz yaşarsın.
Allah'ın ve insanların rızasını kaybeden ise rahat yaşayamaz. Hatta diğerlerinin
sahip oldukları her şeye sahip olsalar bile.
Ey oğlum, elinin uzanabildiği ve diğerlerinin sahip olmadığı her şeye sahip
olsan bile rahat ve mutlu yaşayacak mısın? Kibirlen-sen hatta evet, böyle mutlu
yaşarım desen bile mutlu olamazsın. Daha sonra, elindeki değnekle mülkü isteyen
herkesi tehdit edeceksin. Bunun için, sen kendine farz kıldığına uyacaksın. Bu,
arzun sebebiyle elde ettiğin, hatta değneğin, birine, ikisine ulaşsa da sahip
olduklarını isteyenlerin sayısı arttıkça onları engellemekten aciz kalacaksın.
Veya her vaciplerini yerine getirirlerken dayanışma içinde olmaları ve bu
şekilde isteklerini, sahip olduklarını kuşatmaları
durumunda veya sen, diğerlerinin tüm mallan üzerinde hakimiyet kursan da, azap
içinde yaşayacaksın. Her şeye sahip olup her şeyi isteyen insan, içinde ıstırap
hissetmezse daha sonra zarar verdiği tüm insanlar onun üstüne oturacaklar.
Allah'ın korumasını da kendisine yakın bulamayacak ve tüm hallerde mutlu, ailesi
ve insanlar arasında sevilen biri olarak yaşamayacak.
Vasiyetimi koru ey oğlum. Çünkü yaşım ilerliyor ve korkarım ki, ben ölür giderim
ve sen halini değiştirmezsin."
Günler geçti, yağmur yaşadıkları yere çok yağmadı. Irak'ın ortasında, Fırat
Nehri'nin batısına uzak ya da kuzey kıyısına güneyden uzak bir yerdeydiler.
Ancak bazı bedeviler (çölcüler), yolculukları esnasında onların bulundukları
yerden geçiyorlar ve Şam ülkelerinin yarımada bölgelerinde, Irak'ın aksine bol
yağmur yağdığından bahsediyorlardı.
ibrahim'in birçok koyunu ve devesi vardı. "Hayır anası" ile müşavere ettikten
sonra, ailesine ek olarak, koyunları ve develeriy-le yağmurlu bölgelere göç
etmeye karar verdi. Yürüyerek yolculuk ettikleri ve hayvanlarının yürümesi yavaş
olduğu için, oralara varmaları uzun zaman alıyordu, ibrahim, her iki Şam diyarı
arasında mesafe aldıklarında, suyun ve hayvanların yiyeceğinin hesabını
yapıyordu. Durumun kendilerim idare etmesini istiyordu. Çok iyi bildikleri
şeylerden biri ise, Tekrit'in kuzey batısı ile Anbar'm kuzeyinde sığmakların
azaldığı idi.
Sığmakların oradan yola çıktıklarında da geceydi.
ibrahim, "hayır anası"na dönerek şöyle dedi:
- Yaklaşmakta olduğumuz sığmağa tesadüf edeniniz, kutup yıldızını omzunun soluna
koysun ve yürüsün. Ve sen bu hale vardığında, Şam'ın sonuna ulaşacaksın.
Niyetimiz Suriye'de Ebu Kemal ise de, aynı şekilde yürüyerek ulaşırız. Daha
sonra oraya alametsiz varırız.
•Aj
20 Saddam Hüseyin
ibrahim, bu toprakları çok iyi biliyordu. Bu toprakların birinden diğerine,
ömrünü geçirmiş, yolculuklar yapmıştı. Her bir su pınarının veya kuyunun yanma
indiklerinde, kendilerinden önce, orada bulunun mıntıka ehlinin veya sürüleriyle
uğrayan Şam yolcularının izlerine rastlıyorlardı.
Şu an ibrahim, kendisini kimin geçtiğini bilmiyordu. Oradaki çadırların çoğunda
kalanlar, oranın sakinleriydi ve ibrahim'i yanmdakilerle beraber, o günü
çadırlarında geçirmeleri ve kurban keserek ikramda bulunmak için davet
ediyorlardı.
Oradaki insanların bazıları da hâlâ çölcüydüler. Davete kendilerini birinin
çağırmasını beklemezlerdi. Genellikle kahve içmek veya sabahlamak için en
büyükleriyle buluşurlardı. Ve tüm hallerde, bir yabancının varlığını
hissettiklerinde, bir parça ete ulaşamazlar veya et yiyenlerin sayısı fazla
olursa tirit yemeği veya deri kapabilmek için gelirlerdi.
Yemek hazır olduğunda davet eden, ibrahim'e ve yanında bulunan herkese yemekten
sundu. Yemek yerlerken ibrahim, küçük erkek kardeşinin arkasında bir parça et
yiyen Haskil'e bakıyordu. Bir parça et ise sofrada yanında bulunuyordu.
Yemek sahibi, o esnada elini bu parçaya uzatır. Ancak Haskil, bu eti, sahibinin
elinden süratle kaptığı gibi ağzına atar. ibrahim ve kardeşlerini utandırır.
Çadır sahiplerine ve sofradakilere karşı kendilerini mahcup eder.
"Ev sahibi, ibrahim'in ve davet edilenlerin gülmelerine rağmen, elini ete uzatan
ev sahibi şöyle der;
- O, senin hakkın oğlum, uzun yolculuğunuz başlıyor ve karın da acıktığında
kafir gibidir.
Ancak ibrahim, bu korkunç manzara karşısında, yine de yerin yarılmasını ve o
anda kendisini yutmasını temenni etti. Yusuf, bile, aralarındaki yaş farkına
rağmen, kardeşi Haskil'in bu yaptığından utandı. O günden sonra ibrahim, yemek
davetlerine
Defol Git Lanelii! 21
yanında Haskil'i götürmez oldu, sadece Yusuf ve Mahmut'u götürmeye başladı.
Şam'da hava ve otlak güzeldi. Bu nedenle İbrahim, orada kalmaya karar verdi.
Böylece ölene kadar Şam ülkelerinde yaşadı. Birinden diğerine yolculuk ederek
hayatını geçirdi. Koyunları ve develeri burada hem şişmanladılar hem de
çoğaldılar.
Akranlarına göre daha rahat bir hayat sürdüğünü düşünüyorum. Ekmek, kurutulmuş
hurma ve üzüm, zeytinyağı konulmuş zeytin, zeytinyağı evin en önemli öğünleriydi.
Halime, eşi ibrahim gibi çok mutluydu. Ancak Halime ve çocuklar, hep eski
memleketlerini özlediler durdular. Şam'dan yanmada topraklarına, Fırat'ın
batısından ortasına doğru yayılıyorlardı ve Fırat Nehri'ne omuzlarını dayamış
vaziyette, güven içinde yazlarını geçiriyorlardı.
Çocuklar büyüdü. Haskil, yaklaşık 20 yaşma geldi. Diğerleri de ardından onu
izlediler. Bilindiği gibi aralarında ikişer yaştan daha az fark bulunuyordu. Her
geçen gün Haskil'in sorunları biraz daha büyüyordu. Arzuları, başkalarına karşı
düşmanlığı, başkalarının mallarını isteme arzusu...
Bu esnada da kardeşleri Yusuf ve Mahmut'un akıllılıkları, hoşgörülülükleri,
cömertlikleri, keskin zekalılıkları artıyordu. Aynı zamanda Yusuf ve Mahmut,
kendilerini tanıyanların övgülerini, takdirlerini kazanıyorlardı. İnsanlar
Haskil'den uzaklaştyorlar-dı. Ondan giderek daha çok kaçıyorlardı. Ona yaklaşan
herkese zararı dokunuyordu, ondan hoşlanmıyor, nefret ediyorlardı.
İbrahim, kendisini bilen Şam ehlinin, danıştığı, derslerinden faydalandığı bir
kişi oldu. Buna rağmen, ibrahim, oğlunun oğlunu boşuna ıslah etmeye çalıştı. Her
gün Haskil'den şikayet edecek birinin gelmesini bekler hale geldi. Hatta
çocuklar, atın sırtına binerek oynarlarken bile, yaşlan küçük olmasına rağmen,
Yusuf ve Mahmut'u seçiyorlar, Haskil'le oynamak istemiyorlardı.
2 2 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 23
Bu oyunu oynadıkları zaman Haskil, ata bineni kovalamak istiyordu. Kim de
yanılır, bu isteği kabul ederse, ağaçlara kanları akıyordu. Bu kan, (ölmeden
tabi) Haskil'in kanı olursa babalar kızmıyordu. Çünkü onun kötü niyetini
biliyorlardı. Ancak başka birinin kanı olursa, Haskil'in karşısında yer alıyordu.
Kendisini reddettiklerinde ise elindeki ipi, bu kişinin atının boynuna atıp
doluyor, daha sonra atı çekip düşürüyordu. Sonra ata, değneğiyle bir yerini
kanatana kadar vuruyordu.
ibrahim anladı ki, Haskil çadırında kaldığı müddetçe insanlara rahat vermeyecek.
Halkın kendisini çok iyi bilmesine rağmen, bu durum olumsuz olarak yansıyordu.
Halime ise, Haskil konusunda hayret edilecek bir tavır içerisindeydi. Haskil'in
kötü huylarına sabrediyor, ibrahim, kendisiyle bu konuda görüş alışverişinde
bulunduğunda ona;
- Büyüdüğünde bu kötü huyları gider, diyordu.
ibrahim, Haskil'in 20 yaşma geldiğini, kendisinin 20 yaşma gelmeden evlendiğini,
Haskil'i de evliliğin değiştirebileceğini düşündü.
- Belki evlense daha iyi olur.
Sonra Halime, yüksek bir sesle ve ibrahim'in sözlerinin karşıtı konuşmaya başlar:
- Acaba onu kim kabul eder? Kim kızını ona verir? Kötü soy sahibi olmak ister?
Uzun bir sessizlik ve isteğin ardından ibrahim, Rabbine yönelerek dua eder:
"Allahım onun kötü haline şifa ver. Ve beni yaptığı kötü işlerin ağır yükünden
kurtar. Sen sırları en iyi bilensin. Sen kadir olan güçlü olansın."
Baharın gecelerinden birinde, akşam yemeğinin ardından Haskil dedesine (babasına)
şöyle sordu:
- Devletin ve insanların elindeki servet, şimdi mi çok yoksa daha önceden mi
çoktu ey baba?
- Şu an daha büyük, çünkü insanların sayısı örneğin 100 sene öncesine göre
fazlalaştı. Kendileri de daha çoklar, yaptıkları işin hacmi de. İş, servetin
aslıdır. Bu nedenle servet de şu an daha çoktur.
Haskil:
- Neden uzun zamanlardan beri ölçü birimi olan altın kilo olarak arttı
demiyorsun?
Baba:
Aksine, şu an iş daha çok diyorum. Çeşidi de altından daha değerlidir. Haskil:
- Nasıl? Baba:
- Elinde altından bir kalıpla çarşıya gittin ve bir parça ekmek bulamadın ve
sen açsın, aynı şekilde ailen de. Böylece günler geçti. Bu senin ve ailenin
öleceği, altının da kim mirasçı ise ona kalacağı anlamı taşımaz mı?
Haskil:
- Evet, doğru.
- Servetin kulağı iştir. Kişinin çalışma saati arttıkça, dengine göre işi de
mahareti de artar. Servet sadece iş ise, işin serveti de dengine göre artar.
Neden başkalarının servetini isteyenler oluyor?
Sonra Haskil şöyle der:
- Ey baba, bana denıedin mi ki sen başkalarının sahip olduklarını istiyorsun.
İşlerini istiyor muyum?
Sonra kendisini cevaplar:
*%&¦
24 Saddam Hüseyin
- Ben mallarındakini istiyorum. İşlerini değil. Sürülerini, mahsûllerini, atları,
develeri, ineklerini istiyorum.
Baba:
- Ben servet sadece iştir demiyorum, servet iştir dediğimde, kesin karşılığı
servet altındır oldu. Sen başkalarının mülklerini istemiyorsun, onlara işlerinin
bedelini ödemediğinde veya eksik ödediğinde, işlerini de istiyorsun demektir.
Ama eğer ihtimam göstermek istiyorsak ve işi tek servet olarak kabul edersek,
insanların bünyesindeki temel unsurların her birinden üretiriz ve onu işleriz.
İş, tek olmasa da gerçek servettir.
insanların ve devletlerin servetteki ağırlıklarına gelirsek; onların servetle
bağları kısıtlıdır. Bağın değerine göre de, maddi manevi her şeyi kapsayan genel
bir kavramın karşısında duruyoruz. Ülkenin tarihi ve coğrafi konumu da bu
durumda olaya girer.
Yerin altında veya üstünde ne varsa, geçmiş nesillerin bıraktıkları, insanlann
sıkıntı ve elem anlarında kullanmak için hazırladıkları, erkeklerin getirdikleri
kurbanlar vs. her biri servettir. Buna karşın yine de en büyük ve asıl servet,
ister bunu devlet yapıyor olsun, iştir.
iş, aynı zamanda mümin insanın hayat ile göklerin ve yerin Rabbi olan Allah
arasındaki bağıdır. Çünkü Allah Sübhanehu ve Teala, hayatı insan için yarattı.
İnsanı da dünyada çalışsın diye. Bunun için her kim ki Allah'a inanıyor ve
gereği gibi çalışmıyorsa, muhakkak ki ibadetinde bir boşluk vardır.
Hangi sınıra kadar kabul edip keseceğini bilmiyoruz. Özellikle mümin, imanındaki
eksiklikleri tamamladığında ve işinin kıymetim bildiğinde, olması gereken şekli
alır.
iman noksanlığı, mümin onu harap etmedikçe kendisi için en büyük ateştir. Mümin,
noksan imanı kabul etmez, bunun nedenle imanım en yükseğe çıkarmak için sadece
genel ahlak anlamında değil, iş olarak da göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'la
bağ kurmak için çalışır.
Defol Git Lanetli! 25
Allahu Teala, insanları çalışmaya sevk etmiştir. Sabah namazı bunun en güzel
örneğidir. Sabah en erken vakitte kılınan bu namazla Allah (c.c), insanların
erken kalkmasını istemiştir. Bu namazın çok kısa oluşu da, Allah'ın insanlar
için sabah namazını vesile kıldığına, aslında erkenden uyanıp işlerine
koyulmalarını istediğine işaret etmektedir.
Haskil:
- İnsanlar sayılarının artmasına karşın yiyorlar ve giyimleri daha iyi. Artan
nedir, altın mı iş mi?
Baba:
- En iyi vasıflandırma, nisbi vasıflandırmadır. Ve şu an, 'filan dedesinden
daha iyi yiyor ve giyiniyor' dersek, kıyas doğru olmaz. Aynı devirde yaşayanları
kıyaslamak gerekir. Bu şekilde, deden de önceden kıyaslanırdı. Şu an, dünyanın
her tarafında insanların bir çoğu fakirlik sınırının altında yaşıyorlar. Ve bazı
devletlerde bazı insanlar, bazı ülkelerdekinden daha fazla servete sahipler.
Öncelerde yaşamış bazı insanlar gibi.
Şu anki duruma göre fakirlik ve zenginlik kıyaslaması yaparsak, soruna şöyle
cevap vereceğim:
Evet, şu anda devletlerde ve bazı insanların ellerinde altın bulunuyor. Ve
eskisinden daha fazla. Çünkü şu an, iş hacmi daha geniş ve daha çeşitli.
Haskil:
- Peki altın bugün, nasıl eskisinden daha büyük hacme sahip olur?
Baba:
- Altın bugün daha fazla, çünkü çıkarılmasında çalışan işçi sayısı arttı. Ve
çıkarma araçları da öncesine oranla daha gelişmiş durumda. Altın çıkarma
aletleri ne kadar gelişirse çıkarma faaliyeti de o kadar başarılı olur.
Çıkarılan altın oranı artar.
26 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 27
m
'mm.
Ayrıca altın işleme işi de gelişmiş durumda. Kadın da, altının kişilerde ve aile
fertlerinde yoğunlaşmasında büyük rol oynamıştır. Ancak bazı ailelerde
erkeklerin altın kullanımını ve saklanmasını istememesi, altının fazlalaşmasını
engellemiştir.
Haskil:
- Öyleyse ey baba, senin dinine göre, kadının günahı, erke-ğinkinin yanında
daha ağır değil midir? Kadın altın biriktirmekte, erkek ise biriktirmemektedir.
Baba:
- Aferin oğlum, her kim ki altın biriktirirse büyük günah
kazanmıştır.
Haskil:
- Peki baba, mevcut olanı dağıtsak, kişi başına altın daha az düşer. Çünkü şu
an insan sayısı daha fazla. Eskilerde ise daha azdı. Altının dışında nehirlerin
yataklarına yağan yağmur suları, eskiden o mekanın saflığını ve içindekileri
toplar götürürdü, şimdi bunu nasıl bileceğiz?
Baba:
- Sana bu konuda kesin bir şey söyleyemem. Çünkü rakamları bilmiyorum. Tahmini
bir şey de söylemek istemiyorum.
2. BÖLÜM
Araplar Karışık Renkleri Aramıyorlar,
Aksine Siyah ve Beyazdan Sonra Diğer
Sade Renkleri Arıyorlar
İbrahim, servetten, altından, bunların hayattaki yerinden ve ağırlığından
bahsediyordu. O esnada Haskil şöyle sordu:
- Erkeklerin altın sahibi olması ve biriktirmesi, onları insanların gözünde kadm
gibi yapar mı baba?
Baba:
- Hayır, böyle bir vasıflandırmaya gerek yok. Kendi cinslerinin vasıflarını terk
ederlerse o başka. Ancak sen neden bunu soruyorsun ey Haskil?
Haskil:
- Diyorum ki baba; vallahi, her kim ki altından bahsediyorsa kalbim uçuyor.
Herhangi başka bir servete önem vermemek için kendime hakim olabilirim. Ancak
altın söz konusu olunca bu durum değişiyor. Bu fikirler, bende annemle
Babil'deki çarşıya gidip oradaki altınları gördüğümden bu yana var. Dükkanların
altınlarla dolu olduğunu gördüm. Ve bayanlar... Bayanların kendilerine takarak
altınların üzerlerinde nasıl durduğuna bakmaları için aynalar...
28 Saddam Hüseyin
Ve çok az erkek gördüm. Kılıçlarının kınlarım altınla, değerli taşlarla
süsletiyorlar ya da kaplatıyorlardı. Sinirleneceğini bilmesem, kaplama sanatını
öğrenmek için oraya giderdim.
Ve sana sormak istiyorum dede;
Haskil, dedesine baba dedikten sonra, ilk defa dede diye hitap ediyordu. Sanki
artık büyüdüğünü ve istediğine karar verebileceğini göstermek istiyordu.
- Sen servetin aslı iştir dememiş miydin? Ben de diyorum ki, servetin aslı
altındır. Senin sözünle çakışmamak ve aynı zamanda da altına kulluğa yanaşmak
için söyle bana dede; neden İlahımızın altından bir heykelini yapıp da ona
tapmıyoruz? Böylece hem altın toplamış hem de dini gücünü rumuz olarak toplar ve
ibadet etmiş oluruz.
O anda dedesi ondan nefret etti.
- Kulluktan mı bahsediyorsun ey oğul? Allah'ın yerine altına tapmayı mı
istiyorsun? Ve Yüce Allah'ı puta dönüştürüp isteklerini gerçekleştireceksin öyle
mi ey rezil?
Ve sopayı alarak ona vurmaya başladı.
Haskil, dedesinin elindeki sopayı tutarak gülmeye başladı ve şöyle dedi:
- Bana sabretmen dede, belki altına olan sıcaklığımı ve sevgimi artırmaz. Ama
vallahi dede, altını her hatırladığımda aklım uçuyor. Allah, altından putunu
yaptığımda hoşlanmazsa, sana, bu konuda ne kadar cömert olduğu mu ve Allah'a
olan sevgimi bildirmeyecek.
Haskil içinden gülüyordu. Dedesinin ise, onun putu, vakar sahibi yapmak
istemediğini aksine altın biriktirmek istediğini bildiğinin farkındaydı. Daha
sonra, oturduğu yerde Yusuf ve Mahmut'a doğru yöneldi ve onlara şöyle dedi:
Defol Git Lanetli! 29
- Dedem buna razı gelirse, ki bildiğim kadarıyla o, buna inanmıyor, çok kısa
zamanda servet sahibi olurum. Size bunu nasıl yapacağımı öğreteyim mi? Ben
dedemin ismini ve dinini kullanarak, tüm Şam ve Irak ehlini, çağıracak ve bu
puta ortak olmaya güç yetirebilecek herkesten yardım isteyecektim.
Haskil, altından büyük bir heykelimiz olacaktı derken bir taraftan da dilini,
bal tadıyormuş gibi hareket ettiriyordu.
- Bu yolla servet toplayacağım ve mülkiyeti benim olacak. Size ondan vermeye
hazırım.
İki kardeş, Haskil'in bu sözlerine itiraz ettiler. O da, kardeşleriyle alay
ederek:
- Dininiz üzere kalın, ben de dinim üzere olacağım, diyerek dedesine söz
söylemek üzere yönelir:
- İnsanın altın işiyle uğraşması, şimdi benim ve amca oğullarımın yaptığımız
gibi koyun, deve, inek sürüsü gütmesinden daha iyi değil midir?
Haskil, yine ilk defa, kardeşlerim yerine amca oğullarım demeyi tercih etmişti.
Sanki kardeşlerim yerine, amca oğulları diyerek, evden de ayrılmayı planlıyordu.
İbrahim ona bakarak şöyle dedi:
- Neyi uygun buluyorsan öyle yap. Artık sen adam oldun ve kendi kararlarını
alabilecek duruma geldin. Ancak ben, sizi bu çadırda, kardeş gibi yaşarlar,
ellerinin altındakini güderler, Allah'a iman ettikten sonra da hakkıyla O'ndan
korkarlar diye düşünüyordum. İşte bu büyük servetiniz. En önemli servetiniz ise,
insanların sizi dinlemesi, Rahman ve tek olan, kendisinden başkasına tapılmayan
Rabbimizin davetine çağırdığınızda size boyun eğmeleri, Allah'a teslim
olmalarıdır.
Haskil şöyle dedi:
30 Saddam Hüseyiıı
Defol Git Lanetli! 31
- Sizi terk etmemi istemiyorsan dede, benim istediğim işte çalışıp istediğim
türden servete sahip olmama izin ver.
- Nasıl istersen oğlum.
İbrahim Haskil'in, ayrı bir çadıra yerleşmek, babasının mülkiyetini de ortak
mülkiyetten ayırmak istediğini anladı. Bu da birkaç deve, koyun ve inekten
oluşuyor. Dedesi onu gütme işinden azletti. Haskil, aynı yerde ancak, farklı bir
çadırda yaşar oldu. Amcalarının oğulları Yusuf ve Mahmut ise dedeleri ve
nineleri Halime ile aynı çadırda kaldılar.
Yusuf ve Mahmut, sürüyü gözetmekte yarışıyorlar ve saldırıya uğradığında
koruyorlardı. Dedelerinin şerefiyle, gelen misafirlere ikramda bulunuyorlardı.
Haskil ise, hayatına başka bir yön vermişti. İlk işi, dedesinin verdiği, elinde
bulunan birkaç deve, inek ve koyunu satmak olmuştu.
Eline geçen payı herkes tarafından bilinen, altından sikkelere çevirdi. İrak, en
eski uygarlık ve devlet olması dolayısıyla, ilk sikkelerin, özellikle de madeni
sikkelerin basıldığı yer idi. Haskil, paralarını altına dönüştürdükten sonra,
elinde altından sikkelerle dolu kese ile dedesinin çadırına gelir.
Ona eliyle dokunuyor sanki onu kutsuyor gibi hareketler yapıyordu. Hatta namaz
kılarken bile keseyi önüne koyuyor, ona secde eder gibi namaz kılıyordu. Amca
oğullarım ziyaret ettiğinde, onları kendi yolunu izlemeye teşvik edercesine
altınları tek tek kendilerine sunuyordu. Ve bir parça altın çıkardığında onu
kokluyordu. Sonra, amca oğullarından bir tanesine uzatmadan önce parmaklarıyla
ufalıyor gibi yapıyordu. Teslim ettikten sonra ise, altın parçasının yere
düşmemesi için onlara tembihte bulunuyordu. Amca oğulları ise şaşkmlık içinde;
altın yere düşse başına ne gelebilir ki, neticede o bir maden diye soruyorlardı.
Haskil yutkunarak cevap verdi:
- Birkaç defa yere düşer veya aşınırsa, ağırlığından değer kaybeder. Bunun için
gördüğünüz gibi ben altınları, sert keçi kılından veya koyun yününden yapılmış
kumaş yerine, yumuşak bez bir kumaşın içine koyuyorum. Çünkü koyun ve keçi
tüylerinden yapılan kumaşlar serttir. Aslında ben, altınların birbirlerine sür-
tünerek değer kaybetmelerinden de korkuyorum. Ancak bundan daha iyi bir yöntem
de bulamıyorum.
Ellerindeki altını geri verene kadar, keseden başka altın çıkarmak istemedi.
Haskil, onlardan uzaklaşmak istediği sırada, onların gözleri de başka bir
altındaydı.
Haskil, çadırında, misafirlere yemek hazırlayacak bir kadın olmadığı için
kimseyi ağırlayamazdı. Muhakkak birini ağırlamak isterse, onu alır dedesinin
çadırına götürürdü.
Haskil, ince yapılı idi. Burnu kavisli ve çirkindi, sakalını bıyığıyla
birleştirirdi. Ancak sakalı yoğun değildi. Saçları hafif ve ayrıktı. Bazen
aniden saçsız sakal bırakırdı. Dağlık yerleşim alanlarında elbise değil,
pantolon giyerdi. Başına da bir şey örtmezdi. Kardeşleri başım niye örtmüyorsun
diye sorduklarında, onlara, "Fazla israfa gerek yok." diye cevap verirdi.
Haskil, dedesinin çadırından ayrıldıktan sonra kafasına küçük bir bez koydu.
Dedesinin çadırında masraflar dedesinin üzerineydi. O çadırdan ayrıldıktan sonra,
kafasını oradaki gibi örtmeye gerek duymadı. Sadece tepesinde küçük bir yeri
örtüyordu artık.
Bunun üzerine neden saçlarının tamamını örtmediği soruldu-ğundaysa, "Saçıp
savurmaya gerek yok, bu yeter." diye cevap verirdi. Zamanla eski kirlenmiş
elbiseleri, görüntüsünün en önemli parçası halini aldı.
Çadırında, bir halından, yastığından ve kışın giyip gece yatarken üstüne örttüğü
postundan başka bir şey yoktu. Dedesinin çadırında her yağlı yemek yediğinde,
elini yıkamak yerine, postuna silerdi. "Ellerini niye yıkamıyorsun?" diye
sorulduğunda ise,
32 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 33
"Yağın deriye sürülmesi, deriyi yumuşatır, böylece derinin ömrü uzar." diye
cevap verirdi.
Su testisinin ise birçok yerinde çentikler açılmış, içinde ancak bir veya iki
kişinin içmesine yetecek kadar su kalmıştı. Çadırında ekmek pişirmiyor ve
kendisine ekmek pişirecek birini de kiralamıyordu. Çünkü İbrahim'in çadırında
yiyordu.
İbrahim'in çadırına yakın oturmasının en önemli sebeplerinden biri belki de
buydu. Ayrıca ibrahim'e yakın oturarak, insanların ona gösterdiği saygıdan, onu
takdir etmelerinden, insanlar arasında sevilmesinden ve heybetinden hissesine
düşeni alıyordu. Altın kesesini, yanında taşıdığı vakit, karnına sıkıca
bağlamadan asla uyumuyordu. Dedesinin çadırı, kendi çadırını bırakıp gittiği tek
çadırdı.
Haskil, işin başlangıcında demirciliğe yöneldi. Çünkü bu iş, Araplar'm heves
ettiği işlerden biri değildi. Bunun için de kimse onunla bu işte yarışmayacaktı.
İlk başladığı iş de at nalı çakmak oldu. At yarışının yapılacağı zamanları takip
ediyor, hemen antlaşma yaparak işi kapıyordu. Hatta işi kapmak için meydana ya
bizzat kendisi gidiyor ya da tayin ettiği birini gönderiyor, çakıl taşları
topluyordu.
Yeterince taş toplandığında ise, hırsız gibi meydana gidip taşları atlara zarar
vermesi için çukurlara serpiştiriyordu. Kendisi bölgede, bu işi tek yapan
kişiydi ve ücreti yükselttiği takdirde kimse ona bir şey diyemiyordu. Genellikle
de nalları gereğinden daha gevşek yapıyordu. Bu durumda da, at sahipleri tekrar
kendisine gelmek zorunda kalıyorlardı. Kısa zamanda talepler artmaya başladı.
Böylece istismarı ve servetim giderek artırdı.
Durumu düzeldikten sonra ise, kılıç ve hançer sanayine yöneldi. Ardından da süs
eşyalarına. Kılıç ve hançer sanayii ile uğraştığı dönemde, kabileler arasında
fitne çıkararak, daha fazla kılıç, ok, hançer, kılıf, mızrak vs. almalarını
sağlıyordu.
Haskil, üretme gücünü artırdıktan sonra, ücret karşılığı işçi çalıştırmaya
başladı. Yanına aldığı iki kişinin de onun, kendilerine vereceği iş dışında
başka bir şey yapamayacaklarını biliyordu.
Haskil, bu arada da fitne çıkaran ve yayan şebekeler düzenliyordu. Çıkan
çatışmalardan, savaşlardan faydalanıyordu.
Yusuf ve Mahmut, dedelerinin elinde hikmet öğrenip, imanlarını nefislerinde,
akıllarında derinleştiriyorlardı. Dedeleri onlara boyun eğmeyi öğretiyordu.
Nitekim boyun eğmek, tek olan Allah'a imana sahip olmanın temeli idi.
Aynı zamanda nineleri Halime'den de takdir etmeyi ve büyüklerine saygı duymayı
öğreniyorlardı. İnsanların onlara olan sevgisi gün geçtikçe genişliyor,
artıyordu. Ve her ne zaman bir kişi, dini veya dünyevi işlerde istişare için
dedelerine gelirse, dedeleri yerine göre onlardan birinin olayı çözmesini
isteyebilirdi.
Kendilerine yöneltilen tüm içinden çıkılmaz soruları cevaplandırıyor, nasihatler
veriyor, olayları tefsir ediyorlardı. Dedeleri, işte bu şekilde kendi
bildiklerini, onlara da öğreterek onların kendi gittiği yolda gitmelerini
sağlamış oluyordu.
Böylece kendisi öldükten sonra, sorunları çözmeleri için torunlarını yerine
bırakıyordu. Torunları, dedelerine gelen bir kişiye açıklama yapmak, fetva
vermek, nasihatte bulunmak için dedeleri tarafından sorun sahibiyle baş başa
bırakıldıklarında, yaptıkları açıklamalardan sonra onay almak için dedelerine
bakıyorlar, cevabını bekliyorlardı.
Seneler geçti. Haskil, altın ve gümüşten süs eşyaları yapmaya başladı. Vakit
bahardı. O zaman Arap ülkelerinde istikrar bulunmasına rağmen, çöl insanları bu
zamankiler gibiydiler. Su ve yemek bulmak için oradan oraya sürekli gezerlerdi.
Özellikle de bahar aylarında. İbrahim de iki torunu Yusuf, Mahmut ve eşi Halime
ile göç etti. Haskil de onları izliyordu ve yakınlarında duruyordu. Bir yerden
başka bir yere sürekli yolculuk eder oldular.
34 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 35
Sonunda yüklerini, büyük bir kabilenin olduğu bir bölgede indirdiler. Bu
kabilenin reisi, cömert, hikmetli ve cesur biriydi. O günden sonra onunla
birlikte yolculuk yapar oldular.
Ancak kabile reisi bir yeri merkez olarak tayin etmeden yüklerini indiremez
oldular. Kabile reisi çadırını, onları korumak, fikirlerini açıkça
yaşayabilmelerini sağlamak için onlarmkinin yakınına kurdu.
Senelerden bir sene, baharın son günlerinde ibrahim, Doğu Fırat ve Şam ülkeleri
arasında göç etti. Batıda deniz, Arap Yarımadası toprakları güneyde kaldı.
İbrahim'in kabilesi, kabilenin reisinin kardeşinin kabilesiyle karşılaştı,
ibrahim, reisinin kendileri için tayin ettiği yere çadırlarını kurmak için
gittiğinde, Karın-; ca Köyü'ne birinin mızrağını saplamış olduğunu
gördü. :,
Kabilenin örflerine göre bu, hoş karşılanan bir durum değildi, ibrahim'de
fırtınalar koptu. Arkadaşı kabile şefinin aklına geldiği gibi, düşünmeden
konuşmadığını biliyordu, ibrahim de karısı da Reis'e karşı bir kötülük
yapmamışlardı. Çocuklarından biri de hatta Haskil bile, bunu açıkça
yapmamışlardı.
Torunlarından biri bunu gizlice yapmış olmalıydı. Bunu yapan karısı veya onunla
ilgisi olan birisi de olmamalıydı. Büyük ihtimal bu işi, Haskil yapmıştı. Ancak
bunu açık olmayan bir yolla bilmek istedi. Adetlere göre ailenin büyüğü,
kararlaştırılmış mekana ulaşmalarından önce sürüsünü getirirdi. Ancak İbrahim,
ailesiyle buluşmak üzere geri gelince, oğulları ve karısı hepsi bir-i den
şaşırarak ayağa kalktılar. Toplanarak sordular:
- Hayrola ey baba?
''¦ Halime şöyle der:
r
- Hayrolsun inşallah ey İbrahim? \
Ancak Haskil şöyle der:
- Ne oldu dede?
i
ibrahim cevap verdi:
- inşallah hayır, ey Rabbim yönümüzü değiştirmeye ve yolun ortasındaki mekana
gitmemize karar verdim. Yeni yönümüze doğru hedef alıyoruz ve Irak'ın ortasında
Fırat'ın kıyısına döneceğiz. Nitekim ehlimiz orada ya da Hicaz'a yöneleceğiz.
Haskil, dedesinin yönelişine itiraz etmek istedi. Ancak Yusuf ve Mahmut'un
tavırlarından bu fikrinde yalnız kaldığını anladı. Nitekim herkes, İbrahim'in
kabileden ayrılmayı düşünmediğini, ancak önemli bir noktaya değindiğini
anlamışlardı.
Haskil, bunu anlamadı veya anlamak istemedi. Bu kabiledeki işi ve kabilenin
korumasında aklı kalmıştı. Kendilerine çadır kurdular. Bunların arasında da
Haskil için özel bir çadır yer alıyordu. İbrahim üç oğlunu teker teker yanına
çağırır, önce Mahmut'a seslenerek şöyle der:
- Mahmut, kabile şefi kardeşimiz Musab'm kızıyla evlenmeye ne dersin? Onun kızı
çok güzel, bütün erkeklerin onda gözü var, ancak bana kalırsa ona senden daha
layık birisi yok.
Mahmut biraz şaşırdı ve gözleri kızardı, az kaldı yuvalarından fırlayacaktılar
ve az kaldı kılıcını kınından çıkaracaktı, kendisini kaplayan öfkesinden her
şeyi unuttu. Dedesi onu nişanlandırmak istiyordu.
Babasına şöyle der:
- Ne ayıp, bizi himaye edip, dini düşüncelerimizi istediği gibi yaymamıza izin
veren kişinin kızını mı isteyecektik? Vallahi inan, babam olmasaydın, razı
olmadığım böyle bir şeyi istediğin için seni bugün terk ederdim. Allah gafur ve
rahimdir.
İbrahim şöyle der:
- Oğlum Afiye'yi diğer kardeşlerinden sana sakladım, sen buradan çıkınca sakın
onlara benim sana neyden bahsettiğimi söyleme. Eğer sorarlarsa, alakasız başka
bir şey söyle.
36 Saddarn Hüseyin
Defol Git Lanetli! 37
Sakinleştikten sonra çıktı. Yerine Yusuf girdi. Yusuf'un da durumu Mahmut
gibiydi ve cevabı da onun gibi oldu. Ardından Haskil'in sırası geldi. Konuya
girmeden önce İbrahim kendi kendine durumu değerlendiriyordu. Ona şöyle der:
- Başımıza gelen acı, lanetli olayı görüyor musun, kardeşimiz kabile reisi
Musab karşısında yüzlerimizin nasıl karardığını ve halimizi fark ediyor musun?
Sonra içinden şöyle der:
"Annesi Afife şerefli bir adamın kızı, iki oğlumun babası ve ben annesinden
eminiz. Kendimden de eminim. Halime'nin temizliğinden de. Fakat bu necis ırk
nereden geliyor? Belki bazı dayılarından gelmiştir. Belki amcalarımızdan."
Son cümleyi söylediğinde, sanki artık istem dışı ve istikrarla konuşur gibi
olmuştu. "Ancak kabile reisi bu vehim hatayı bize isnad edebilir mi?"
Sonra konuşmak için döndü: "O hoşgörülü bir adam, gerçekten hikmet sahibi biri.
Ve Allah'ın üzerindeki haklarını biliyor. İnsanların haklarını da, Rabbi
karşısındaki yükümlülüklerini de biliyor. O benim için özel ve saygıdeğer biri.
Gelişigüzel suçlamalarda bulunmaz. Veya beni haddinden fazla kusurlu görmez. Ve
bu melun için dua edeceğim. Bundan sonra her şey açık ve anlaşılır olacak.
Sonra dedesi HaskiPe diğerlerine ne dediyse tekrar etti. Haskil, durumu
kendisine has zannetti. O gerçekten, dedesine yaptığıy-la büyük bir taşkınlık
yapmıştı.
Dedesine şöyle der:
- İtiraf et dede, neden onun babasının gözetiminden çıktığımızı ve yönümüzü
değiştireceğimizi bize bildirdiğinde sana karşı çıktım?
İbrahim şöyle der:
- Bilmiyorum, tahmin de edemem. Haskil şöyle der:
- Kabile reisinin kızı, bende süs eşyası olarak ne var diye öğrenmek için
geçiyordu. Bir gün kolyelerden kendisine hangisinin uygun olduğunu bilmek
isterken, onu göğsünden tuttum. Ancak o benden ürküp kaçtı. O esnada hizmetçisi
de dışarıda idi. Ancak onu çadırdan çıkmadan önce yakaladım. Sol elimle ağzını
kapattım. Sağ elimi de boynuna doladım. Onu çadırın en uzak köşesine çektim ve
ona sahip olmak istedim. Az kaldı yapıyordum. Biliyordum ki o çaresizdi. Bağırsa
rezil olacaktı onu da biliyordu. O esnada dışarıdan hizmetçisi adını söyleyerek
seslenince, bana ertesi günü gelme sözü verdi. Ve ben de niyetimi ertesi günü
gerçekleştirecektim. Ancak ertesi günü bizim yolculuk işi çıktı. Ben de sana
karşı geldim.
Haskil hikayesini anlatırken sanki yer, İbrahim'in ayaklan altında uzadıkça
uzuyordu. Ani bir hareketle yerinden kalkarak HaskiFe öyle bir tokat attı ki,
burnunu bile kanattı. Daha sonra Yusuf ve Mahmut'u çağırarak ellerini
bağlamalarını, kendilerine itiraz edecek olursa da onu öldürmelerini emretti.
Durumu anlayan Haskil hiç mücadele etmeden teslim oldu. işlemi tamamladıklarında
İbrahim, oğullarına atını getirmelerini emretti. Ve bir eşek seçip üzerine de
rezil Haskil'i koymalanm... Ve kendisine kılıç ile ok getirmelerini de...
Kılıcını kuşandıktan sonra, ok torbasını da sırtına astı ve oku eliyle tuttu.
Bu ibrahim'in uzun zamandır yapmadığı bir işti. Böyle bir şeye ihtiyacı
olmamıştı aslında. Ancak şimdi, Haskil'in olayında buna ihtiyaç vardı. Kabile
şefinin çadırına doğru gidiyorlardı ve Haskil'in kendisinden kaçmaması için
böyle bir yöntem seçmişti.
Haskil, eşeğin üzerindeydi. Yaptığının cezasını çekmesi için kabile reisinin
çadırına götürülüyordu. İbrahim de ardından atıyla geliyordu. Eşek durmaya
niyetlendiğinde değneğiyle onu dürtüyordu.
38 Saddam Hüseyin
Reisin çadırları uzaktan göründü. Aşiret evleriyle çevriliydi. Hatta biri dışarı
çıktı ve İbrahim ile Haskil'in geldiği yöne yöneldi. İbrahim, atı kurşuni
renginden tanıdı. Arkadaşının atıydı. O anda içinden şöyle geçirdi; "İşte ben
yola çıkmadan önce, yola çıkmama sebep olanı buldum ve getirdim. Mızrağını
karınca evlerinden birine saplayınca, onu yanımızda görmemek için çadırını
çadırımızdan ayırdım."
Arap kabilelerinde, bir erkek kadının rızası olmadan onu zorla elde etmeye
çalışırsa öldürülürdü. Kadın da buna istekli olursa ikisi birden öldürülürdü.
O esnada kabile reisi, İbrahim'in neden geldiğini bilmeksizin çadırın dışından
gelir ve onu selamlar. İkisi de atlarından inerler. İbrahim, yüksek sesle
ağlayarak ona şöyle der:
- Sen bize hikmetinle de hakları bilmenle de örnek oldun. Bizleri aramızda iyi
ilişkiler kurmak için çağırıyordun. Ancak bizi senden ayıran sebebi bileceksin.
Ama gerçekleri bildikten sonra benden razı olacaksın, çünkü sen hakkı bilensin,
ben doğru bildiğimi yaptım. Tüm Araplar senin yolun ve metodun üzere yürüyorlar.
Sen hakkı benden daha adaletli yerine getirirsin. Ve yüzümü aklatırsın. Ancak
senden ricam, bu olayı burada aramızda halledelim. Bizlere, hepimize örnek oldun.
Oraya gitmeyelim. Oradakilerden olanları saklayalım.
İbrahim şöyle devam eder:
- Her şeyi öğrendikten sonra, bu aşağılık adamı sana getirdim. Hadi onu benim
kılıcımla öldür.
İbrahim kılıcım kınından çıkardı ve reise uzattı. Gözlerini Has-kil'e dikmiş,
İbrahim'i birkaç kere sarstıktan sonra ona şöyle der:
- Hakkım bana ulaştı. Ve bana örnek oldun. Onun boynunu bağışlıyorum. Onun
günahının cezasını Allah'a bırakıyorum ve onu öldürmeyeceğim. Yalnız senden
ricam, bu kılıcını koru. Onunla, sen, Yusuf ve Mahmut tekrar anlaşmazlığa
düşerseniz
Defol Git Lanetli! 39
ve bu ayrılığımızdan sonra tekrar karşılaşırsak onu öldüreceğim. Bugün ve bu
gece af vakti.
İbrahim, kabile reisinin teklif ettiği her şeyi kabul etti. İbrahim ve kabile
reisi ağlaşarak kucaklaştılar ve ayrıldılar.
İbrahim hemen Haskil'i çadırından kovdu. Ona kendisine küçük bir çadır alması
için bir deve, ona ait olan altın kesesi ile bazı iş aletleri verdi. Ve onu
kendilerine yakın olmaması hususunda uyardı. Nitekim, gözlerine görünürse af
vakti olan gün ve gece bittikten sonra İbrahim ve oğulları Yusuf, Mahmut, hatta
belki de kabile onu öldürmeye hazırdılar.
İbrahim ve iki oğlu Yusuf ile Mahmut'un, Haskif le kötü ahlakı, farklı dini
inanışı ve hayat görüşü sebebiyle çadırlarını ayırdıkları kabileler arasında
yayıldı.
ibrahim ve ailesi mutlu ve istikrarlı bir hayat sürdüler. Zamanla insanların
kendilerine olan sevgisi arttı. İlim ve hikmet talebiyle kendilerini ziyaret
edenler de çoğaldı. Onlara, din, iman, hayat hakkında kendilerini ilgilendiren
sorular soruyorlardı.
Ekim ayının başında, ağaçlar yapraklarını dökerken, yeşilliklerin rengi solarken,
zerice adı verilen çöl bitkisi de filizleniyordu. Mavi ile yeşil arası karışık
bir rengi vardır bu çiçeğin. Ancak Araplar, karışık renkleri aramazlar pek.
Siyah ve beyazdan sonra genelde yeşil, sarı, mavi, kırmızı, ceviz rengi gibi ana
renkleri ararlar. Siyah ve beyaz arasındaki renklere eskiden pek önem
vermezlerdi. Sadece siyah ve beyaz vardı hayatlarında. Diğer renkler ise,
giyinmek veya başka işlerde kullanmak üzere daha sonradan hayatlarına girdi.
Örneğin beyaz renk kire çok dayanıksızdır. Hassas bir renktir. Savaşlarda
sıçrayan kan lekeleri hemen belli olur. Savaşan veya çalışan kimseler için en
iyisi beyaz dışında siyah veya başka renkte elbiseler giymek. Beyaz renk kire
karşı dayanıksızdır. Ehlini yücelten temiz kan aktığında, hemen belli olur.
40 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 41
Zerice bitkisini topluyorlar, onu tuzluyorlar, ya kendi başına ya da hurma ile
beraber yiyorlardı ya da yemeğini pişiriyorlardı. Ancak ibrahim'in evinde bu,
ana yemek değildi. Çünkü sürüyle, koyun, deve ve inekleri vardı.
Kovulmuş gittikten sonra, bolca yağmurlar yağmaya başladı. Hatta hayvanlar,
yılda iki kere doğurmaya başladılar. Mahmut dedesine hitaben şöyle der:
- Ey baba, Haskil'i kovduğumuzdan bu yana, sanki üzerimize hayır yağmaya
başladı. Uzun yıllar, yağmurlar bulutların gözeneklerinde hapis kaldı. Artık
koyunlarımız yılda iki kere doğurmaya başlamadılar mı?
ibrahim cevaplar:
- Evet oğlum, bu muhakkak ki Allah'tan dünyamız için bir hayırdır. Salih amel
işleyenler için ise ahirette daha güzelleri vardır. Orada rahim olan Rabbimizin
ziyafeti vardır.
Mahmut, Yusuf ve "hayır ana"sı hep beraber cevap verirler:
- Allah'a iman ettik. Ve "La ilahe illallah vallahu ekber." Sonra Yusuf,
babasının sözüne istinaden şöyle der:
- Haskil'in kötülükleri, Babil'e gitmesinden sonra daha da arttı. Orada birçok
hikayeler dinledi. Bunları bana taşıdı. Bazıları kehanetle ilgili. Ancak sanki
bunları anlatanlar, Babil surlarından çıkmaları yasaklanmış esir kişiler gibi.
Haskil, onların dinden anladıklarını ve sihir yaptıklarını anlattı. Bu kişiler,
bizlere komşu topraklarda oturuyorlar ve aslen Şam ülkelerinden geliyorlar.
Nebuhez Nasr ile savaştılar, ibadethaneleri yerle bir edildi. Önderleri esir
alındı. Kimse, onlara yardım etmedi. Aksine Haskil bana şöyle dedi: Civar
bölgelerde, Şam ülkelerinde oturanlar, Nebuhez Nasr'm yaptıklarını hoş
karşıladılar.
Yusuf, ibrahim'e şöyle sordu:
- Nebuhez Nars'm işgali karşısında Şam ülkelerinin civarında-kilerin sessiz
kalması, kahramanlık göstermemelerinin sebebi ne?
Aksine onun kazanmasına neden yardımcı oldular? İbrahim cevaplar:
- Bildiğim kadarıyla o kavim, kendini beğenmiş bir kavimdi. Komşularının
işgalinden fayda görüyorlardı. Bu nedenle de kimse onlara komşuluk yapmaz,
onlarla karışmazlardı. Onlardan nefret ederlerdi. Oysa Şam ülkelerinin hepsinin
halkı Arap'tı. Babil halkı da Arap'tı. Akan kanlar, olaylar bir olunca şuur da
bir oluyor.
Yusuf dönerek şöyle dedi:
- Ben bundan önce Haskil ile birçok konuda görüş ayrılığına düşüyordum ama o,
Babil'e gidip geldikten sonra artık onunla anlaşabileceğim hiçbir ortak nokta
kalmadı. Aksine onun Allah'ın indirdiği dinden başka bir din üzere olduğunu,
Allah'ın dinine karşı mücadele ettiğini gördüm. Onun yaptıkları, bizim
öğrendiklerimizden, kendimize merkez noktası edindiklerimizden çok uzak. Ona
nasihatlerde bulunduğum zaman sözümü kesiyor, beni dinlemiyordu. Bense aksine
susuyordum. Hatam ise bunu sana söylememek oldu. Aranızda sorun yaratmak
istememiştim. Belki doğru yola döner diye düşündüm. O ise, doğru yola dönmek
yerine, cömert, iyi, cesur kabile reisinin kızma saldırdı.
Bir süre sustuktan sonra Yusuf:
- Allah, bize yaptığı kötülüklerden ötürü onun yüzünü karartsın. İbrahim, Halime
ve Mahmut hep beraber:
- Amin ey alemlerin Rabbi. Sonra Mahmut sorar:
- Ben dünya ve din görüşlerimde Yusuf'la da ayrılıklara düşüyorum, bu doğru mu
yoksa senin başka bir görüşün var mı baba?
42 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 43
3. BÖLÜM
ister Aile Tarafından İster Kanun Yoluyla Olsun Ceza Gerçek Çözüm ve Savunma
Yöntemi
İbrahim, dikkatlice yıldızlara bakıyordu. Ve gecenin ilk vakti, çadırın dışında
oturuyorlardı. Ekimin ilk günleri olmasına rağmen hepsi de, tamamen kapatmasalar
da, yünden postlarını giyiyorlardı. Kışın giydikleri postlar, bellerinden
aşağıya biraz sarkacak uzunlukta olurdu.
Tüm kış boyunca üzerlerinden neredeyse uyku dışında çıkarmazlardı. Gece uyurken
de üstlerine örterlerdi. Sadece Halime, bu durumun istisnası idi. Çadırın içinde
sürekli işlemek zorunda olduğu için, hareketini kısıtlayan postu fazla giyemezdi.
Zaten, aşırı hareket etmek zorunda kaldığı için de aralarında en az üşüyeni o
olurdu.
10. ayın soğuğunun yayılmasına karşın, uzun post giymezlerdi. Uyuyana kadar da
içeriye girmezlerdi, Çadırın dışında uyumak isteyenin ise muhakkak battaniye
örtmesi gerekirdi.
Sonbaharın ilk ayı geçtikten ve ikincisinin de ortasına geldikten sonra gelen
soğuk esintiler, havaların değişeceğine işaret ediyordu, ibrahim, gözlerini
gökyüzüne dikmişti. Mahmut'un sorusunu duyduktan sonra, doğru cevap verebilmek
için Allah'a dua eder gibiydi.
Allah'ın direksiz yarattığı, doğru yolu bulmamız için yıldızlarla süslediği,
şeytanların taşlandığı göklere bakıyordu. Sonra ibrahim'in bakışları deveye ve
diğer hayvanlara gitti. Onlara, Allah'ın insan için kolaylaştırdığı her şeye
dikkatlice bakıyordu. Sonra iman dolu bir dille:
- Ey oğlum, biz Allah'ın birliğine inanıyoruz. Ve O Allah ki süb-hanehu, kudreti
tecelli etti. O bizim rabbimiz ve yaratıcımızdır. Ve O'ndan başka ilah yoktur.
Ve bizler yaptıklarımızla, ibadetimizle, yaşantımızla sadece ona teslim oluyoruz,
başkasına değil.
Adaletin kurulmasını ve sınıflandırılmasını sağlamak, doğru söz ve iş üzere
olmak, batılı reddedip yeryüzünde insani ilişkiler için çabalamak, yıkıcı değil
yapıcı olmak bizim yolumuz. Bu nedenle sizin üzerinize düşen, benim kurallarım
üzere yürümek, sözlerimi ve amellerimi hatırlamaktır. Çalışın, siz
çalışkansınız,., daha sonra buna ihtiyacınız olduğunda faydasını göreceksiniz.
İlminiz, sizi kötü şeylerden korur. Dini ve hayati konularda ihtiyaç olduğunda
asıl sığmağınızdır o. Bilinen yol dışında, öbür tarafa gidenleri bilmek için,
başka yollara sapmayın. İlminizi, batılı hak yapmak, başkalarına zarar vermek,
nifak, öfke yolunda kullanmayın. Sadıkların yolu aynıdır. Emaneti korumak, davet
üzere olmak, adaleti kurmak, gücü yetenlerin hacca gitmesi... Bunların hepsi
gereklidir. Muvafakat ise daha sonra kadir ve hakim olan Allah'tan gelir.
İbrahim şöyle bir tabiata baktı. Sonra kalktı ve namazını kıldı. Karısı ve iki
oğlunu da namazlarını kılmaları için çağırdı.
Namazdan sonra Halime sofraya, merada deve ve koyunları gözetlerken Mahmut'un
oku veya değneğiyle avladığı kuşu getirdi. Yemeklerini bitirdikten sonra, ateş
yakmaya ihtiyaç duydular.
Gökyüzü çok saftı. Yıldızlar çok net görünüyordu. Bu nedenle de isimlerini
rahatlıkla saymak, yön bulmak mümkündü. Mahmut ve Yusuf, yıldızların isimlerini
hatırlayarak ülkeleri bulma
44 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 45
yarışına girdiler. İbrahim de onların doğrularını yanlışlarını buluyor veya
bilgilerine yeni bilgiler ekliyordu.
Mahmut dedesinden izin istedikten sonra şöyle dedi:
- isimleri sayarken, ikimize yönleri ayırsanız iyi olmaz mı ey baba? Yusuf ile
aramızda ayır. insanlar isimlendirdiklerinde ikimiz de sorumluluğumuzu bilelim.
Araplarla başlayalım. Mesela orada, bizden doğuda Irak var ve Şam ülkeleri de
bize yakm. Sonra Hicaz, Neced ve Yemen... Böylesi daha iyi değil mi? Kimse
kimsenin yoluna karışmaz.
ibrahim:
- Evet, Neced, Hicaz, Yemen ve Irak'tan başlayalım. Senin sayacağın kısım
buralar. Yusuf'un da Irak'la bitişik tüm yarımada ülkeleri. Tekrar ediyorum. Bu
benim fikrim, kesin bir ayrım değil. Ayrıca bu belli bir vakte kadar. Daima da
değil. Çalışma araçlarınız tüm hallerde farklı değil. Zaten hangi hüküm, sizi
benim kurallarımdan ve Allah'ın razı olmadığı bir yola götürecek. Unutmayın ki
siz amca çocuklarısınız. Şer ve hükümleri; arzu, şehvet sizden uzak, şeytan
sizin göğüslerinizden, akıllarınızdan uzak kalsın. Göğüslerinizi heves ve
yabancı fitnesinden ve kendi din anlayışından uzak tutun. Haskil'i sizin
dininize heves ve arzu bulaştırmaması, dininizi bozmaması için uyarın.
Orada Mahmut dedesine sorar:
- Bizlere yabancıların aranızda fitne çıkarmasına fırsat vermeyin dediniz.
Burası açık. Ancak bir de, din anlayışı, dini anlatım tarzı, dinin dayandığı
temeller dediniz. Sizin bize öğrettiğiniz tüm insanlığın dini değil mi?
Yeryüzünde herkes bu dine yönetmiyorlar mı?
ibrahim Mahmut'un yüzüne dikkatlice bakar, gülümsemekte-dir ve şöyle der:
- Evet oğlum, dinimiz ve yolumuz insanlık için. Ancak dinimiz ve yolumuz,
ümmetimizde hayat bulur. Bunun için dinimiz orada
mayalanır. Ruhlarda ve bedenlerde hayat bulur. Davetimiz tüm insanlaradır.
Yolumuz dallı budaklı ve bizden sonra gelecek nesillere akidemizi miras
bırakacağız. Temele ve çıkış noktasına dönüyoruz.
Ümmetin uyanışının damarlarına, akıllarına işlemesi, mayalanması gelecekte
hareketimizi kolaylaştıracaktır. İleride karşımıza çıkacak anlaşmazlıkları
çözmemiz mümkün olacaktır. Din bizden yayılacak, bizler de onun esrarını
saklayacağız. Gerçek kaynağın ia nabzı, çıkış noktası, canlı örneği olacağız.
Önümüzde uzak ufuklar açılacak. Başka ümmetlerle karşılaşacağız, bizim dinimiz
üzere olmayan. Kavimlerin kendilerine göre I ibadetleri olacak. Tarihte de
görüldüğü gibi, kavimlerden bazılarının üstün görüldüğü de olacak. Hedef olarak
kendi isteklerini seçecekler. Bu nedenle, onların yollarından gitmemeli, onlarla
yollarımızı hemen ayırmalıyız. Onların akideleri, yeni dinleriyle karışır. Heves
üzerine, kolaylıklar üzere yaşayan yeni nesiller türer. İbadetleri, kavmin
geleneklerine göre şekil almaya başlar. Böylece yeni yolları, yeni dinleri bu
olur. Cevheri koruyamazlar. Mümin Araplar'ın dininden uzaklaşarak, bahsettiğimiz
yolda nefsin heveslerine uyarlar. Böylece bizim dinimizin adıyla yeni bir din
oluşturulmuş olur.
Mahmut:
- Teşekkür ederim baba, şimdi anladım. Yusuf İbrahim'e şöyle der:
- Bir süre önce Rum diyarından bazı insanlarla buluştum. Kafi-leleriyle, Şam
ülkelerinden geliyorlardı. Başka kavimlerden ve yabancıydılar. Onlara dinimizi
öğrettim. Acaba doğru mu yaptım, yanlış mı?
İbrahim:
- Doğru yaptın Yusuf. Çünkü dinimiz tüm insanlar içindir. [Arap, yabancı, beyaz,
esmer, zenci, sarı ırk, Çin'de olduğu gibi.
46 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 47
Ancak önemli olan, biraz önce Mahmut'a da dediğim gibi dikkat etmeniz. Çünkü bu,
sizi uğraştırır, ikinizin de tevhid yolunu esas alan farklı farklı yollarınız
bulunuyor.
- Evet baba, ileride bize dediklerine dikkat edeceğim. Çünkü bunu bize ilk defa
söylüyorsun.
- Evet oğlum, ilk defa söyledim. Çünkü Mahmut bu konuyu sordu. Ben de zaten
bugün olmasa yarın bir gün söyleyecektim. Çünkü davetimiz eskiden Arap ülkeleri
ile sınırlıydı. Ancak şimdi her yere yayıldı.
O günden sonra herkes, sınırlarını ve yapması gerekenleri bildi ve ikisi de,
ibrahim'in emrettiği ve önceden de yaptıkları gibi, kim kendilerini karşılarsa
karşılar, kim kendilerine yönelirse ona yönelir oldular. Veya ikisi de kabile
vatanlarından, köylerden çıkarak, Şam ülkeleri arasında yaz-kış yolculuklar
yapmaya başladılar. Bu lütuf, Allah'ın rızasmdandı.
Haskil, düşmanı olan Mukhtara Kabilesi'yle sürekli atışan Mudtarra Kabilesi'nde
kaldı. Kabile reisinin, oturduğu yer, otlakları ve alanları ile kabilesi
arasında Ölü Deniz bulunuyordu. İyi-liğiyle bilinen Mukhtara Kabilesi ile
aralarında sürekli tartışmalar çıkıyordu. Aslında bu sürtüşmelerin giderek
artmasındaki asıl sebep Haskil idi. Bu düşmanlığı kışkırtmasmdaki amacı ise,
silah alet ve edevatlarını satmak, kabile halkını, karıları için akın ve gümüş
almaya teşvik etmekti. Haskil'in hileleri arttı. Şiirler ve kasideler yoluyla
onları gaflete düşürmeye çalışıyordu. Bir kabile reisine gidip diğerini,
kızlarını, aşiret kızlarını kötülüyor,
bunları bizzat kabile reisinden duyduğunu söylüyordu. Aynı şeyleri diğer
kabileye giderek de yapıyordu.
Ancak Mukhtara Kavmi Reisi, başkalarından önce ibrahim'in görüşünü alırdı ve bu
nedenle, diğer kavimle aralarında uzayan sorunun Haskil'in planı olduğunu anladı.
Bu hiç de doğru bir hareket değildi. Mudtarra Kabilesi Reisi'ni ise, Haskil
konusunda uyaran hiç kimse olmamıştı.
Öyle ki Haskil, kabile reisi ve kabile tarafından akıl ve fazilet sahibi biri
sanılıyordu. Kabile reisine, kabilesine ve kendisine gerekecek silahları
yapacağını ve ücretini de tam almayacağını söyledi. O günden sonra Haskil,
kabile reisinin en sıcak dostu hatta birçok önemli konuda müsteşarı oldu. Onun
dedikleri kesinlikle yapıldı.
Mudtarra Kabilesi, Mukhtara Kabilesi'ne karşı saldırılarını giderek artırdı.
Dışarıda pusular kurarak, kabile üyelerini tek tek öldürmeye başladılar. Sadece
Mukhtara kavmi, kendilerine topluca düzenli olarak saldırırsa diye hazırlanmış
kalelere sığındılar veya dağlara çekildiler. Kendilerine doğru, savaş niyeti
olmaksızın yönelen toplu kabile üyelerinin ise, erkeklerini, çocuklarını
öldürdüler, kadınlarını esir aldılar, mallarına da el koydular.
İkinci senenin baharmdaydılar. Haskil, kabile reisine yola çıkacağını bildirdi.
İki kabile arasındaki yasak bölgeyi geçmeyi planlıyordu. Bu bölge, iki kavmin
güvenlik mesafesi gibi bir yerdi. Bu bölgeye girip, sürtüşmek, adam öldürmek,
yerlerini istila etmek, kadınlarını esir almak yasaktı. Haskil, bu bölgeye
girmek için kabile reisine bir şart koştu. Eğer düşman kabileyi yenerlerse,
kabile reisinin kızı kendisinin nasibi olacaktı. Bu şart her ne kadar sert olsa
da kabile reisi kendi adına bu şartı kabul etti. Aynı senenin şubat ayının
sonlarında, kadın ve çocuklar dışında sadece erkeklerden az bir kesimin yasak
bölgenin yakınma yerleşmelerini emretti. Hücum için uygun vakti daha sonra
seçecekti.
48 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 49
Daha sonra Haskil, kabile reisini, kendisinin işlerini planlamak bahanesiyle
kalmasına ikna etti. Haskil, reise, "Ailenin isteklerine cevap verebilmek daha
önemli." dedi.
işte böylece Haskil, uzun zamana yayılan savaş sayesinde, ok, hançer, kılıç,
mızrak ticaretinden bolca para kazanmayı hedefliyordu. Kötü ahlak sahibinin
dostu Rahman yerine şeytandır ve adetlerini değiştirmez. Kabile reisi yola
çıktıktan sonra, çadır ona kalır. O da reisin karısına kolyeler getirerek kur
yapmaya başlar. Ancak reisin karısı onun bu halinden hoşlanmaz ve kendisine,
reisin karısı olarak, reisin şerefini kendisi olmasa da koruyacağını söyler.
Haskil gülerek ona şöyle der:
- Sen onun amca kızı değilsin. Aslen onun kavminden ve kabilesinden de değilsin.
Kavminin yabancısısm. Ailenin örf ve adetleri, onlarmkilerden farklı. Bundan
daha önemlisi de anlaman gerekir ki, kabile reisi esir düştü ve geri gelmeyecek
veya ölür. Yani sana kalmayacak.
Haskil'in sözleri birbirini izliyordu. Yine de, bir türlü amacına ulaşamadı.
Reisin karısını bir türlü elde edemeyince, kızma yakınlaşmaya çalıştı. Kızı
ondan her kaçmak istediğinde ise, ona annesine yanaşmasındaki bahanenin aslında
kendisi olduğunu, annesini vesile olarak kullanmak istediğini söylüyordu.
Reisin kızı onun sözlerinden de, annesi ile olan diyalogundan da, annesinin
onunla olan diyalogundan da iğreniyordu. Günlerin ardından, annesinin Haskil'e
olan tavrını gözlemleyen kızın fikirlerinde biraz değişmeler görülmeye başlandı.
Kendi kendine soruyordu, annesi ufukta güneşin kaybolmasıyla çadırlarından
çıkıyor ve güneşin doğmasından çok kısa bir süre önce dönüyordu. Bu nedenle kızı
annesine eziyet ediyordu.
Annesi ise onu azarlayarak şöyle der:
- Beni yalnız bırak, sen evli değilsin, bunun için de kocasını
sevmeyen bir kadının kocası gittiğinde neler hissettiğini bilemezsin. Sonra ben
sizden değilim, sizin adetlerinizi de benimsemiyorum. Baban benimle evlendiğinde
kendisinden önce başka erkeklerle ilişkimin olduğunu da biliyordu. Babanın ne
kadar süre için kaybolduğu da belli değil. Bu nedenle beni Haskil'le bırak.
Sonra şöyle devam eder:
- Haskil, güçlü bir adam ve bir kadma karşı yatakta ve yatağın dışında nasıl
davranılır çok iyi biliyor. Ayrıca, ailemizi kim koruyacak. Hem de baksana bizi
altına boğdu. Bu kolye, zincirler, küpeler hepsi ondan. Ona ne zaman, 'bunlar
çok fazla' desem bana, 'feda olsun sana' diyor. Yani Haskil sana feda olsun.
R-isin kızı, annesinin bu sözlerine rağmen onun karşısında bir tavır ve hareket
sergilemedi. Zamanla, ondan dinlediği her şeyi kendi kendine düşünmeye başladı.
Süs eşyası... Baban sahip olsa da sen sahip değilsin. Baban cimri olduğu için,
maddi gücü olduğu halde, eğilimleri olsa da ne karısı ne de kızına süs eşyası
alır. Şu söz doğru değil midir?
"Soğanı kır, içini kokla, kız annesine gelir." Doğru değil mi? Kız, annesi
babasını beklemiyor, ona saygı göstermiyorsa ne yapabilir? Kızma yaptıklarını
anlatarak onu kötü yola teşvik ediyor. Kız, annesinin şeytana teslim olduğu gibi
teslim olmadı, heveslerine uymadı. Ancak o da, annesi de kabile reisinin, bu
durumu bilse bile hiçbir yaptırım uygulayamayacağını anladılar.
Evet, başlangıçta iyi hazırlık, iyi terbiye, bunların başında da din, Allah'ın
kurallarını uygulamada iltizam, insanların haklarını kendi hakkıymış gibi
gözetme, şeytanın istekleri yönünde insanın kadın da olsa, erkek de olsa
ayağının kaymaması, hakların ve diğer işlerin yürütülmesinde şeytana uyulmaması,
parçalanmayı 1 engeller. Bunun da en önemli iki çözüm yolu var: I îlki, yakın
toplumsal ortam; aile eğitimi ve uzak toplumsal ¦Hartam; okul, arkadaşlar, iş vs.
50 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 51
ikincisi ise ceza. Hem kanunlarla konan cezalar hem de aile içi cezalar ne kadar
sert olursa, kişileri o kadar şeytana uymaktan, işlemeyi düşündüğü suçu
işlemekten uzaklaştırır. Çünkü cezalar ağır olunca, insanlar hata işlemeden önce
defalarca düşünür.
Sonucunda rezil olmak, büyük cezalara çarptırılmak korkusu, kendilerini caydırır.
Ancak, nefsi kötülüklerden korumak, büyük suçlara, günahlara yönelmemekle insan
Allah'm, takdirini kazanır. Nitekim Allah Sübhanehu ve Teala, kendisinden korkan,
iyi, salih kulları için cennetler hazırlamıştır. Onları ateşten korur. Kafirler
ve dalal ettikleri için ise, ateşi hak kılmıştır.
Allah'ın önünde rezil olacak nefislerden ve azaplandıracakla-rmdan olmaktan yine
Allah'a sığınırız.
Haskil, bir gece kafasının çok tehlikeli düşüncelerle dolu olduğunu hissettirir.
Reisin karısı kendisine sorar:
- Neyin var Haskil? Şöyle der:
- Benim fikrim, kabile reisi geri döndüğünde kızının durumu ona haber vermesi.
Ve böylece ikimiz, sen ve ben büyük bir tehlike önünde olacağız. Hakkımızda
verilecek hüküm belli. Sonumuz ölüm olacak.
Reisin karısı Haskil'in aklına ansızın gelen bu düşünceleri yok etmek için ona
kızının, kocasına bir şey anlatmayacağını söyler. Bunun üzerine Haskil:
- Aksine söyleyecek ve o bizi hoş karşılasa bile, amcaları bizim yakamızı
bırakmazlar.
Reisin karısı çözüm nedir diye sorduğunda, Haskil ona şöyle der:
- Bizi güvenlikte tutacak tek çözüm yolu var. Onu baştan çıka-[racağım. Reisin
karısı bu sözler üzerine aniden fırlayarak, onu [aşağılayınca Haskil, üzülme,
ben seninle yaptıklarımı onunla da [yapacağım demek istemiyorum. Sadece onu
kendime bağlayaca-Iğım. Onu öpeceğim, ona yanaşmadan onunla aynı yatakta uyu-
lyacağım ve bunu senin benim beraber kararlaştırdığımız vakitler I içinde
yapacağım. Sen de gelip bizi basacaksın. O da bundan I sonra kendisinde,
sırrımızı yayma gücü bulamayacak. Bizim de [seninle ilişkimiz bugünkü gibi devam
edecek. Suça iştirak etmek, [keşfini engellemez mi?!
Suça ortak olmak ibaresini kullandığında hatasını anladı [ancak, artık dilden
kaçan kaçmıştı.
Mudtarra Kabilesi Reisi, Mukhtara Kabilesi'nin yayıldığı bölgenin yakınında bir
köşeye yerleşti. Bir adamı ona gelip bildirdiğinde yürüme emri verdi. Mukhtara
Kabilesi'nin deve otlağının [bitişiğine kadar geldiler...
Reis onlara develerin sırtlarından inme emri verdi. Kurdukları her bir çadırda,
savaşa kadın ve çocuklar gelmediği için bir grup | erkek kalıyordu. Çünkü kadın
ve çocuklar silah taşıyamazlardı.
Erkekler, reis ne emrettiyse onu yaptılar. Kabile reisi ile sağında solunda
kavminin çadırlarının yerlerini saptadıktan sonra reis, kavmine, yönü güneşin
doğduğu tarafa doğru bir divan kur-I malarını ve misafirhane yapmalarını emretti.
Diğer tarafı da güneşin battığı yöne bakıyordu, içlerinden bir j tanesi
'ailelerimiz burada değil nasıl olsa' diye itiraz ettiğinde, I reis onu bundan
men ederek ona şöyle der:
- Adetlerimizi ve Arap adetlerini değiştirmek mi istiyorsun ya eşek, biz
kendimizi aniden düşmandan gelebilecek saldırının önüne koyduk. Eğer
misafirhaneyi koymazsan, yoldan geçenler
$fr
*
•>&-
5 2 Saddam Hüseyin
bizim anormal durumumuzu anlarlar. Bizim için Dire ehli değil bunlar derler.
Veya Mukhtara Kabilesi'nden gelenler, aniden bize zorluk çıkarabilirler.
Erkekler develerini bağladılar ve misafirhaneyi kurmaya başladılar. Reisin ve
ondan daha düşük rütbeli bazı reislerin çadırlarının yapımı tamamlandı. Hatta
uzaktan bir kafilenin gelmekte olduğu görüldü. Atları ve develeri yoktu. Sadece
eşekleri vardı. Kafilede belki on, belki daha az aile var gibiydi. Kabileden
bazıları, reisleri kendilerine emrettikten sonra, gelenleri kendi bulundukları
mekandan uzaklaştırmak için karşılamaya niyetlendiler.
Reislerden birinin şu sözlerinden sonra ise fikirlerini değiştirdiler:
- Eğer böyle yaparsanız, belki bize daha çok ilgi gösterirler veya bizim
hakkımızda şüpheleri ve yanlış düşünceleri daha da artar.
Birkaç dakika sonra, kabileden ilk kişi gelir ve selamlayarak şöyle der:
- Bize şeref verdiniz Mudtarra Kabilesi'nin Reisi.
Mudtarra Kabilesi'nin Reisi bu adamı tanıyordu. Bu adam, çingenelerden biriydi.
Bunlar genellikle kabileler arasında dolaşırlar, kadınları da kendilerini talep
edenlerin önünde raks ederlerdi. Ve genellikle reisin çadırında, dans için büyük
bir mekan bulunurdu. Büyük reis izin verdikten sonra, bu çingeneler, diğer
reislerin çadırlarında partilere katılmak için dolaşırlardı.
Böylece dolaşarak, kabiledeki çadırları bitirdikten sonra, başka kabilelere,
başka evlere giderek dans ederlerdi. Çingeneler, hayatlarım bu şekilde
sürdürürler, asla hiçbir iş yapmazlardı. Sadece danslarıyla meşhurlardı. Dansa
başladıklarında başlan bir bezle örtülü olurdu ve reis istemedikçe hiçbiri
bezlerini çıkarmazlardı. Talep edilenin bezini çıkarıp reise vermesi ise, dans
bittikten sonra gidip onun yanında oturacağı anlamı taşıyordu.
Defol Git Lanetli! 53
Bazı erkekler de yerlerinden kalkarak kadın çingenelere başlarındaki örtüleri
işaret ediyorlardı. Bu da aynı anlamı taşıyordu. Ve şarkılar, danslar, gün
doğana kadar böyle devam edip gidiyordu. Çingeneler, gündüzleri uyuyarak
rahatlıyorlar, geceleri çalışıyorlardı. Vahalardan çiftliklere, şehirlerin
kıyılarına sürekli geziyorlardı ve kimse onlara zarar vermiyordu ya da kimse
onlara karşı savaş açmıyor, onları işe zorlamıyorlardı.
Aynı şekilde karılarını da istemedikleri şeyleri yapmaya zorlamıyorlardı. İşte
halleri böyleydi.
Ve bir vakit ki, bu vakit günümüzden pek de uzak değil, bu halleri değişti.
Eğlenceleri şehirlerde olmaya başladı. Kendilerine karşılık olarak mal
verebilenler, onları eğlence için çadırlarına çağırır oldu. Özellikle her kim ki
karnını haram malla doldurur-sa ahirette bu kendisini yakacak ve ailesi dünyada
rezil olacak.
Hırsızlık gibi yasak yollarla mal toplayıp yiyenler veya Allah'ın koyduğu
sınırlar dışına çıkıp faizle ticaret yapanlar, tefeciler, karaborsacılar veya
yetimin, fakirin hakkını yiyenler, yaptıkları dünyada ortaya çıktığı takdirde el
veya boyun kesme cezasına çarptırılacaklardı.
Çingene kadınların bazıları, kendilerini, alçalmaktan, riskli kötü işlere
kalkışmaktan koruyamadılar. Ve ayıp, arsızlık, utanç verici her ne hal varsa
çingene kadınlarda görülür oldu. Bu kötü şeyleri yapanlar, cezalandırılmaya,
bazen de toplumdan kovulmaya mahkum oldular. Zamanla erkek çingeneler de bu
hallere karıştılar ve eski hayatları değişti. Onlar da artık kanunlarla
cezalandırılmaya, bazı şeyleri yapmaya zorlandılar. Daha önceden muaf oldukları
askerlik görevini yapmaya mecbur oldular. Irak'ta savaşmak zorunda kaldılar.
Bazı yerlerde iş verenlerin emirleri altında çalıştılar. Bu iş verenlerden dansı
seven, pek utanmayan-lar tatil günlerinde, raks eğlenceleri düzenlettiler.
54 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 55
Ancak artık çingene kadınları, eskisi kadar erkeklerin kendilerine eziyet
etmelerine izin vermiyorlar, dans edip şarkı söylemek dışında hiçbir şey
yapmıyorlar. Eskilerde kimse onlara eziyet etmez, onlara karşı savaş açmazdı.
Çünkü Araplar onları değerli, salih kişilerden saymazlardı. Bu nedenle onlar da
evlenen veya kendilerine düşmanlık edenleri ayıplarlardı. Gece gündüz, kabileler
arasında dolaşırlardı. Bu, onların özgürlükleriydi. Hangi Arap kabilesinde daha
fazla özgürlük varsa oraya gidiyorlardı...
Bütün kabile ve reislerinin çingenelerden yüz çevirmelerinin yanında, Mudtarra
Kabilesi'nin Reisi de kendilerinden yüz çevirdi. Çünkü, bugün kendi yanlarında
olan çingeneler, yarın Mukhtara Kabilesi'nin yanında olacaklardı.
Ayrıca çingenelerin bir huyu da vardı ki, süs eşyası veya başka bir eşya olsun,
iyi kötü her şeyi alıp götürüyorlardı. Aralarından bir tanesi, çingenelerin
gelmesinden rahatsız olduğunu, bu şekilde ifade ediyordu ki reis, çadırının
güneşin battığı yönüne yakın bir yerini işaret ederek gelen çingeneye şöyle dedi:
- Oraya çök, kabilenin batısına yerleşmiş olursunuz. Böylece kabileden hiç
kimse sizinle aynı yerden geçmez, çadırlarına girmek için sizin ardınızdan
gelmezler. Bir ceylan alın, onu kesin ve akşam yemeğinizi yiyin. Ve bizi, sizi
ağırlamakta gereken önemi gösteremediğimiz için affedin. Çünkü biz yola
çıkacağız.
Çingene şöyle sorar:
- Bu gece mi yola çıkıyorsunuz amca? Reis cevap verir:
- Hayır. Buraya sizden kısa bir süre önce ulaştık. Çadırların yapımı bittiğinde
sizi, raks eğlencesi için çağıracağız.
Çingene, kabile reisinin söylediği ceylanlardan bir tane aldı ve topluluğunu
reisin emrettiği yere indirdi.
Hatta aniden aklına Mukhtara Kabilesi Reisi'ne gitme fikri geldi.
Ekmek torbası içinde ceylandan bir parça götürüp, orada yemeyi düşündü. Nitekim
yemeği onlara kabile reisi temin etmemişti. Oraya gidip, gördüğü her şeyi
Mukhtara Kabilesi'nin Reisi'ne anlatmak, onun rızasını kazanıp cömertliğinden
istifade etmek istiyordu.
İlk gelen çingene kendi kendine ancak sesi duyulur şekilde konuşuyordu:
- Mukhtara Kabilesi'nin Reisi kesinlikle daha iyi. O ve kabilesi daha cömertler.
Bu reis, bugün bize bu ceylanı verdi ancak daha önceleri defalarca bizi
defalarca kovmuştu. Ve bize yiyecek hiçbir şey vermemişti. Hatta onun için dans
edip şarkı söylediğimizde bile kıymete değer hiçbir şey vermiyordu bize. Ayrıca
bu kabile zaten buraya Mukhtara Kabilesi'ne ihanet etmek için geldi. Gördüklerim
buna işaret ediyor. Yanlarında hiçbir kadın, çocuk yok. Erkekler, oklar,
kılıçlar vs. var. Bunlar kesinlikle Mukhtara Kabilesi'nin gaflete düşeceği
zamanı kolluyorlar ve daha sonra onlara saldıracaklar. Bunun için, bu durumu
Mukhtara Kabilesi'nin reisine bildirdiğimde bize ikramda bulunacaktır. Ona
bunu yalnızken söyleyeceğim. Ve bu söylediklerimi saklama-sı için de sıkıca
tembih edeceğim ki, Mudtarra Kabilesi'nin reisi bize eziyet etmesin.
Sonra söylemek için döner:
- Evet, buna aniden kalkışıyorum. Bu fırsatı kaçırmamalıyım. Mukhtara Kabilesi
düşman güçlerine karşı hazırlanma fırsatını kaçırmış durumda...
Hemen oraya gider ve reise gördüklerini anlatır. Varsayımını söyler. Kabile
reisi kendisine teşekkür eder. Kendisine içinde altın olan bir kese verir. Ve
daha fazlasını da vaat eder... Geri dönerken, Mudtarra Kabilesi'nin üyelerinin
kendisinden şüphelenmemesi için, kendisine komşu çadırlardan bir ekmek torbası
hazırlatır.
56 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 57
Mukhtara Kabilesi'nin adamları, Mudtarra Kabilesi'nin niyetini öğrenince
kendilerini hazırladılar. Kabile reisi, adamlarını, Mudtarra Kabilesi'nin
adamlarıyla çatışmaya girmemeleri hususunda uyardı. Onların işine gelecek hiçbir
fırsat vermemelerini istedi ve bazı icraatlara başladı.
Bunlardan en önemlisi kadınları, develer ve koyunlarla beraber uzaklaştırdı.
Yerlerine erkekleri yerleştirdi. Böylece Mudtarra Kabilesi'nin yakınında
erkekler oturur oldular. Oklar, hançerler, silahlarla kuşandılar. En ön
saflardan arka saflara kadar erkeklerin doldurduğu bu çadırların arkasında da
atlılar yerleştirildi. Atlılar, sağa sola, arkalara gizlendiler.
Çingenelerin başı, Mudtarra Kabilesi'ne geri döndüğünde, sabahlıyorlar, içki
içip şarkılar dinleyerek, bazı pehlivan hareketleri yaparak eğleniyorlardı. Bu
hal sabaha kadar sürdü. Bu kabilenin arasından bir an önce sıyrılıp kurtulmayı
amaçlayan çingeneler başı, son çadırda da kemençelerini çaldıktan sonra, hızla
reisin çadırından çıkar ve grubuna toparlanmalarını emreder. Atlarını geride
tutuyor diye bahane uydurduktan sonra, Mudtarra Kabilesi'nden çıkarak, Mukhtara
Kabilesi'nin bölgesine girer.
Mudtarra Kabilesi adamları, Mukhtara. Kabilesi'ne doğru yöneldiklerinde, reisin
çadırının önüne gelirler ki bu, kabilenin en büyük çadırıdır. Yolları üzerinde
hiçbir koyun, deveye rastlamadıkları gibi çadırda da hiç kimseye bulamayınca
kabilenin korkarak kendilerinden kaçtıklarını düşünürler. Ve adamların da
hayvanlarıyla birlikte kaçtıklarını zannederler. Çadırlar, öyle ter-k edilmiştir.
Ancak içlerinde hiçbir ganimet eseri görülmez. Mudtarra Kabilesi'nin asıl gelme
sebebi ise, istila, yağmacılık, soygundu. Hayvanlarının üstlerinden inip
çadırlara girdiklerinde
yatak ve kilimden, un ya da hurma torbasından, biraz şehriye, biraz arpa, zeytin
ve zeytinyağından başka hiçbir şey bulamazlar.
Bazıları bunları bile alıp atlarına yüklerler. Bazıları ise uzaktan gelen toz
bulutunu görmüşlerdir. O tarafa doğru yönelirler. Fazla uzun vakit geçmez ki,
Mukhtara Kabilesi gelir ve Mudtarra Ka-bilesi'ni bastırır. Hatta saklanmış
atlılarına da bulundukları yerlerden çıkmalarını emreder. Oklular oklarını
fırlatmaya, silahlılar ateş etmeye, yani tüm kabile üyeleri ellerindeki savaş
aletleriyle Mudtarra Kabilesi'ne karşı görevlerini yerine getirirler.
Birçoklarını esir alıp, birçoklarını da öldürürler. Ellerindekileri, atlarını
alırlar. Esir ettiklerini ise ancak, kendisini teşvik edeni tuzağa düşürme
karşılığında serbest bırakırlar.
İşte böyle Allah, onlara yardım etti. Hak ve güvenlik kabilesi üzerine arzu,
hınç ve ihanet kabilesi saldırdı ve kaçmalarına rağmen, üçte biri dışında kimse
kurtulamadı. Mudtarra Kabilesi'nin reisi de, kendisini böyle riskli bir durum
içinde bulunca, atının üzerindeki ganimetleri atarak, kılıcım kınına bile
koyamadan kaçtı.
Evet, Mudtarra Kabilesi'nin reisi kaçtı.
Her kim ki, ister alçak olsun, ister oturduğu yerde kalmayı düşünsün, ister
zayıf ister kötü olsun, isterse hedefleri arasında itibar görmek ve büyük olmak
yer almasın ölümden kaçış var mıdır?
58 Saddam Hüseyin
4. BÖLÜM
Birçok İnsanı Korku Caydırıyor ve İkna Olmadıkları Halde Yetkiliye Yalakalık
Yapıyorlar
Evet, işte böyle, zayıf su, alçak yerlere akar. Yükseklere tırma-namaz. Ve sıçan,
duvarların arasında bulduğu boşluklardan içeri girmeye çalışır. Engerek yılanı,
enkazların arasında veya kuru, kolayca ufalanabilen tavanların arasında dolaşır.
Şeytanlar da öyle boşluklarda dolaşırlar. Akreplerin karanlık o-yuklarda ve
bozuk ortamlarda veya odalarda, çadırların uzak, kilitli, ışık girmez, hava
akışı olmayan dehlizlerinde dolaştığı gibi.
Bugün birçok insan, bu halde değil midir? Nüfuz, onlara etki eder. Korku onları
atılganlıktan, güçlü olmaktan men eder. Onlar, istemedikleri halde, sorumlu
kişiye yalakalık yaparlar. Ancak, sorumlu, hiçbirini, sıranın kendisine
geldiğine ikna edemez.
Gözden uzak olmak, koltuklarını kaybetmek istemezler. Mutluluklarının, kılıçları,
kırbaçları yolunda azalması hoşlarına gitmez. Hatta dilleri bu durumu musibet
olarak tabir eder. Oysa sorumluluk sahibi idareci, aynı zamanda nüfuz sahibidir.
Liderliğini seçkin vasıflar üzerine kurmuştur. Bir şey yapmak istediği zaman
herkes ikna olur. Ondan etkilenip, birçok şey öğrenerek, onu, izlediği yolu
kendilerine örnek almaları, onun nüfuz sahibi olmasına bağlıdır. Artık o, gitse
bile yokluğunda etkisi bitmez. Bu yokluk ölüm, şehitlik bile olsa.
Defol Git Lanetli! 59
Bu şekilde, simgelerden simgelere, iyi düşünce nasıl unutuldu anlıyoruz. Esas
olarak neyi değiştiriyoruz? Durumu Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (Allah
onlardan razı olsun) örneğinde anlamak mümkün. Onlar ve soylarından gelen salih
kişiler ve kıyamet gününe kadar salih amel işleyenler...
Hz. Ali'nin ailesinin, Allah-u Teala tarafından korunduğunu görürüz. Onun
ailesine tabi olan herkes, insanların sevgisini kazanmış ve itibarlı olmuştur.
Hz. Isa (a.s.) ve kendisine tabi olanların durumu... Sayıları hayatta olduğu
süre boyunca azdı. Allah O'nu göğe yükselttikten sonra sayıları arttı. Sadece
Yahudi dininde, böyle bir artış görülmedi.
Bugünkü Yahudiler'in dini, Hz. Musa'nın (a.s.) sayfaları üzerine olmadığı, bu
yol üzere inşa edilmediği için çok az kişi bu dine girdi. Şimdiki Yahudiler
dinlerini, kendi tasavvur ettikleri, icat ettikleri veya tarihi Babil kentindeki
esirlik dönemlerinde liderlerinin ve hahamlarının nisbet ettikleri şeyler üzere
kurdular.
Dinleri, Allah'ın dostu ve enbiyaların babası Hz. ibrahim'in (a.s.) tevhid
dininden sonra en eski din olmasına karşın, sonradan tüm dünyayı hedef alan,
siyonist komplo teorisini oluşturdular.
İslam dini ise, başlarda çok az sayıda kişinin inandığı bir dindi. Mekke'nin
fethinden önce ve sonra, çok az kişi Müslüman olduklarını ilan etmişti. Oysa Hz.
Muhammed'in (s.a.v.) vefatından sonra, bu sayı arttıkça arttı. Hatta batı
yönünden Fransa'ya kadar ulaştı. Doğudan Çin surlarına, Emevi Devleti'nin
boylarına kadar uzandı...
Ancak, zayıf karakterli, insanlar için normalde örnek oluşturmayan kişilerin,
akıllarda ve nefislerde bir varlık göstermesi mümkün müdür? Yokluklarında bile
tesirleri söz konusu olabilir mi?
Mudtarra Kabilesi'nin Reisi, babası öldükten sonra, kabileye zorla kendisini
seçtirdi. Oysa kabile onun işin ehli olmadığını biliyorlardı. Mukhtara
Kabilesi'nin reisi ise, çözüm ve akide ehlinin
60 Saddam Hüseyin
katılımıyla gerçekleşen müşavere sonucu seçildi, ikna ve sıcaklıkla seçildi.
Çükü o, yönetici sıfatlarım taşıyordu. İşte bu, çalışmaları ve diğer sebeplerin
yanında, iki kabile arasındaki çekişmelerden en önemli bir tanesi oldu.
Bunun için de zayıf karakterli insanlar, bunların başında da Haskil, daha
önceden kanların bulandırdığı suda avlanmak için fırsat buldu. Atlar, develer
kendisine sürekli devam eden bu yolda hizmet etti. Ancak durum iki kabilenin tüm
varlıklarıyla savaşması boyutuna ulaşmadı. Mudtarra Kabilesi ile Mukhtara
Kabilesi'nde olduğu gibi. Nitekim Mudtarra Kabilesi'nin, bazı reisleri, Mukhtara
Kabilesi'nin sınırları içerisine girerek orada savaştılar.
Ve bu durumda, Mudtarra Kabilesi'nin içinde reisleri oraday-mış gibi bir sevinç
havası vardı. Ancak kalpler parça parçaydı. Reisin karısının kalbi dalalete
düştü. Daha sonra Rumlar'dan bir grubu, misafir etmek isteyenlerin de onlar için
eşyalarını harcama istekleri de arttı. Böylece Rumlar, sayılarını da artırdı.
Ayrıca, kabile reisi daha geri dönmeden, Mukhtara Kabilesi Reisi ile yapılan
savaşta, yapılan antlaşmanın da bozulduğunu duydular...
Kabile reisinin karısı, Haskil kendisine kızını'nasıl yatağa düşüreceğini ilk
anlattığında ondan kaçıp çadırına gitmesine, ertesi gün de onunkine uğramamasına
rağmen, o günün gece yarısı, kendisini iradesinin dışında çadırın içinde dolanıp
durmaya başladı.
Onun bu halini gören kızı, yastığından başını kaldırarak şöyle der:
- Görüyorum ki bu gece uyumuyorsun anne. Gitmen gereken yere de gitmiyorsun.
Defol Git Lanetli! 61
Kız bu sözleri, çok emin bir şekilde söyledi. Her şeyi bildiği belliydi.
Içindekini saklarken, az kaldı gülecekti. Kendisini zor tuttu ve sözlerine şöyle
devam etti:
- Hatta dikkat ettim, dün gece de normalden erken döndün. Ve sabah, gün doğana
kadar da uyuyamadm.
Annesi, kızının bu sözleri, kendisini aşağılar veya kendisiyle dalga geçer bir
tarzda söylemediğini hissedince içinde bir sıcaklık oluşur. Kızı Lezzet'i, kendi
derdini anlayan yakın bir dost gibi görür ve ona şöyle der:
- Gidersem sen de gelir misin benimle? Kızı Lezzet:
- Seninle orada ne yapacağım? Benim görevim ne?
Annesi, kızının bu sözü, kınamak amacıyla değil, anlamak istercesine
sarfettiğini hisseder... Annesi kızı Lezzet'e, Haskil'le kavga ettiklerini,
bunun için erken döndüğünü söyler. Lezzet, annesine sebebi sormak istemez,
annesinin açıklamak istemediğini fark etmiştir. Uzun bir tereddütten sonra
annesine şöyle der:
- Sorun değil, ben dışarıda kalırım. Annesi:
- Niçin içeri girmiyorsun? Vakit çok geç oldu. Dışarıda beklersen üşürsün.
Kızı:
- Haskil'in çadırı küçük, benim varlığım sizi rahatsız eder.
Annesinin ikna etmeye çalışmasına rağmen bu tavrında ısrar etti.
Annesi:
- Sorun değil. Ancak üşüdüğün zaman girmelisin. Kızı:
- Sorun değil.
62 Saddam Hüseyin
Haskil'e gittiklerinde, reisin karısı içeri girerek şöyle der:
- Sana gelmedim. Lezzet'e hediye seçmek için geldim. Haskil:
- Dükkan önünde...
İstediğini seçebilmek için tahtadan büyük sandığı Haskil'in önünde açar.
Reisin karısı bir kolye seçer ve şöyle der:
- Bana ayna getir...
Ancak, Haskil, onu çadırın direğine asar. Kolyeyi, güzel olup olmadığına bakmak
için boynuna astığında, kolye boynuna yapıştı. Daha sonra Haskil'e kolyeyi
takamadığmı söyleyerek, ondan takmasını istedi.
Haskil yutkunarak şöyle der:'
- Feda olsun sana.
Haskil, yaklaştı ve kolyeyi bir ucundan tuttu. Daha sonra elle-' rini arkasından
kadına doladı. Tüm bu hal şeytanın vesvesesiydi. Bu durum bir süre böylece devam
ettikten, bunca ayıbı yaptıktan sonra, kadın şöyle der:
- Dikkat et Lezzet dışarıda. Şaşkın bir şekilde sorar:
- Nereye gitti? Onun babasının çadırından çıktığını zanneder. Ona şöyle der:
- Hayır, kastettiğim çadırımızın dışında değil. O, benimle geldi ve şu an senin
çadırının yakınında dışarıda beraber geri dönmemiz için beni bekliyor.
- Neden bunu söylemiyorsun? Bu soğuk havada dışarıda beklemesi doğru mu?
Onu, annesinden daha büyük bir hırsla görmek ister gibiydi. j Kadınsa onu
kendisine daha fazla çekerek:
f ' Defol Git
Lanetli! 63
- Hayır, boşver, o soğuğa dayanır. Sen bana gel. Ancak ona daha keskin bir
şekilde şöyle der:
- Nasıl olur, Um Lezzet (Lezzet'in annesi), nasıl benim misafirimin dışarıda
olmasını kabul edebiliyorsun...!?
Tüm bunları ona yapmacık bir şekilde söyledi. Çünkü, daha önceden böyle bir şey
hiç yapmamıştı. Elbisesini giyip, yatağa fırlatılmış postunu alırken şöyle devam
etti:
- Sen bunu al (sabun), postun yerine, içeri girmeyi kabul etmezse, postu
Lezzet'in üzerine örteceğim. Sana gelince, bir yere kaybolma, sana döneceğim.
- Önemli değil. Ancak gecikme.
Haskil dışarı çıkar ve Lezzet'i çadırın önünde oturur vaziyette bulur. Onu
selamlar ve postu üzerine örtmek için yaklaşır.
Lezzet:
- Teşekkür ederim, ihtiyacım yok.
Haskil, birçok kere teklif etse de bunu reddeder. Ona sebebini sorar:
- Neden?
Cilveli veya ona benzer bir gülümsemeyle gülerek şöyle cevap verir:
- Postunu yıkamadığın için postunda çok bit olduğunu söylüyorlar!
Devam eder:
- Gerçekten Haskil! Neden postunu yıkamıyorsun, sabunun yoksa bizde çok var,
istersen yarın sana bir tane getirebilirim ya da hizmetkârlardan bir tanesi ile
yollarım.
Hevesle şöyle der:
- Hizmetkâr yerine sen gel...
- Önemli değil. Zaten benim de bir kolyeye ihtiyacım vardı. Anneme seçmesini
söylemiştim ama yarın gelir kendim seçerim.
ma
64 Saddam Hüseyin
Hem, gündüz seçmek gece seçmekten daha uygun olur. Senden ricam, anneme söyler
misin, kolye işini yarma ertelesin.
Haskil, ellerini iki gözünün üzerine koyarak, bir ona bir diğerine hareket
ettirdi.
- Bu iki gözüm... Sonra postumu ateşe yakın bir yere koyacağım. Sonra ateşin
bitleri yaktığını göreceğim. Sonra da bitlerden kurtulmak için, postumu
çırpacağım. Ve yarın güneş olursa, postumu güneşe koyacağım. Geldiğinde beni ve
postumu daha iyi halde göreceksin... Bu apaçık bir yalakalık, dedi.
O esnada içeriden zayıf bir ışık geliyordu. Kimse iki göz dışında bir şey
göremiyordu. Um Lezzet'in sesi duyuldu:
-Haskil!... Lezzet şöyle der:
- Beni bırak Haskil, ona git.
Haskil, Lezzet'in 'anneme' değil, 'ona' dediğini fark eder.
Bu ahlaksız kadın kızının kendisine anne demesini hak ediyor muydu? Bu apaçık
bir ahlaksızlık değil miydi? Anne, kızının önünde ve bilgisi dahilinde bir
yabancıyla böyle bir ilişki içine giriyor!!! Ahlaksızlık yapıyor. Bu nedenle de
bu sıfatı hak ediyor. Haskil, sakalını tutarak, Lezzet'e şöyle dedi:
- Benim hatırım için bunu yap ve içeri gir. Ben onunla çadırın mahrem bölgesinde
olacağım.
Haskil bunları söylerken, Lezzet'in karşısında büzülür gibiydi. Ve onun, annesi
ve Haskil'in kötü durumunu hissettiği takdirde, kendisim Haskil'e sunması mümkün
değildi.
Kız şöyle der:
- Önemli değil. Yerinden kalktı ve erkekler için yapılmış özel odaya geçti. O
esnada Haskil de reisin karısının yanma gitti. Annesi ile kızın arasında ince
geyik ve keçi yününden karışık yapılmış bir perdeden başka bir şey yoktu. Reisin
karısı Haskil'e sorar:
Defol Git Lanetli! 65
- Ne yaptın!?
- Bir şey yapmadım.
- Benden istediğin şeyleri yaptım, gerisi sana kalmış.
Reisin karısı böyle diyerek Haskil'in fikrinden alındığını biraz [saklamak
istiyordu. Ancak Haskil, bunu fark etti.
- Önemli olan, bana yardım etmen. -Nasıl!?
- Nasıl olduğunu biliyorsun... Seni neyin ikna ettiğini hatırla... lÖnce oraya
gider misafir olurum...
Haskil bu esnada gülüyordu. O da gülerek cevap verdi:
- Aptal, bir erkekle tecrübesi olmamış bir kızın duyguları, tec-rübe etmiş bir
kadının duyguları ile farklıdır. Sonra dikkat et, ben jelki seni seçmezdim.
Eşiyle evlenirken kendisine seçme şansı yerilmeyen benim gibi birini seçmedin mi?
Lezzet'in durumu arklı öyle değil mi?
Haskil:
- Ancak insan, oğlunu çevreler. Büyük neyse küçük de odur. Bizim yaptığımızı
görünce fikri değişecektir. Ayrıca o bir genç kız. Çok yaşlı veya silah
tutamayanlar dışında kimse kalmadı geride. Tüm bunlar, onu değiştirecek. Senin
dikkat etmen gereken, onun yanında yaptıklarımızı, kendisini teşvik etmek
amacıyla ayrıntılarıyla anlatman. Bu yaştaki bazı gençler, daha önce tecrübe
etmedikleri şeyleri tecrübe etmeye çalışırlar. Şeytan onların içlerine ikna
kapısından da merak kapısından da girebilir.
Haskil, şeytanla ilgili kelimeleri sarfettiğinde pot kırdığını fark ederek
düzeltmek istedi:
- Aslında bu doğal bir durum. Koyun ile kuzu ilişkisi gibi. Kuzu büyüdüğünde...
Reisin karısı söze karışır:
66 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 67
- Hakkın var, benzetmen doğru. Ancak biz bunu dişi keçi ile erkek keçinin
ilişkisine benzetirsek bizlere daha çok uyar.
Sonra devam eder:
- Kadınların hepsi aynı değildirler. Kızların hepsi de senin isteklerine cevap
vermezler. Ve her halükârda, bu kişiliğinden ya da cezasından korkmasından
kaynaklanır.
Bu son cümleyi söylerken kendisini kastetmek ister gibiydi. Sözler ağzından
güçlükle çıkmıştı.
Haskil şöyle der:
- Bana güven, onu teşvik etmek için aramızda geçenleri anlat. Belki buraya
oturmaya geldiğinde örtünün arkasından ona bir şeyler duyurabiliriz. Onun reisin
cezalandırmasından korktuğunu zannetmiyorum. Özellikle ben biliyorum ki, reis,
gözüyle gördüğünü, kuyruğuyla saklar.
Um Lezzet (Lezzet'in annesi), elinin tersiyle yüzüne vurduktan sonra, şöyle der:
- Ey aptal, önemli olan reis değil, amcaları. Kabilenin büyükleri, aptal! Reisin
cezalandırmayacağından emin olsak bile, kim bize diğer büyüklerin
cezalandırmayacağı hususunda güvence verebilir! ?
Haskil:
- Durum ne olursa olsun, sana güveneceğim sen de bana güven ve hepimiz tatmin
olalım...
Sonra pis pis sorar:
- Lezzet'in amcalarının hepsi babası gibi mi? Um Lezzet:
- Hayır, hepsi değil. Bazıları onun gibi, bazıları ise değil... Bazıları
Mukhtara Kabilesi'nin reisi gibi. Her ne kadar bizim düşmanımız olsa da, onun
hakkında hep iyi şeyler duyuyoruz.
Lafı gelmişken Um Lezzet şöyle devam eder:
- Ben kabilemizin, Mukhtara Kabilesi'ne savaş açmasını onaylamıyorum. Aslında
buna sebep de göremiyorum. Sadece, kabile reisimizin kalbinde, Mukhtara Kabilesi
Reisi'ne karşı bir kıskançlık vardı ve sen de bunu körükledin. Ortak arzularınız
sizi bir araya getirdi ve bundan başka bir şey bilmiyorum.
Haskil gülerek ve neşe içinde şöyle der:
- Reis bu savaşta ölürse, beni reis olarak kabul ediyor musun?
Reisin karısı; "Allah onu tüm kötülüklerden korusun." demiş olmasına rağmen,
Haskil, onun bu sözleri içten ve korkarak sar-fetmediğinin farkındadır.
Ona şöyle der:
- Ben de onun sağ salim geri dönmesini temenni ediyorum.
- Ne olursa olsun, olayı uzatmaya gerek yok.
Bunu söylerken Um Lezzet, elbiselerini giyiyordu ve şöyle | devam etti.
- Geciktik. Belki Lezzet soğuktan donmuştur...
Ertesi gün Lezzet, annesine, önceki gece kararlaştırdıkları gibi, kolye seçmeye
gittiğini söyleyerek Haskil'in çadırına gider. Lezzet, annesine bunu
söylediğinde, annesi, kabileden bazı kadınları ağırlamakla meşguldü. Kızının
kendisini beklememekte ısrar ettiğini fark edince; "Yanında hizmetkârı da
götür." der.
Lezzet, yaşı 10'u geçmeyen bir hizmetkârı seçer. Oysa annesi, onu değil
hizmetkârın annesini kastetmiştir. Ve Lezzet'in bu seçimi, kendisinin
misafirlerin önünde bir şey diyemeyeceğini bildiği için yaptığını anlar. Sonra
içinden şöyle der:
- Neden kızımı, bana sunduğu fikir hakkında men etmiyorum? Kızım beni yaptığım
bir şeyden men etmiyorsa, buna gücü yetme-diğindendir. Oysa bu benim görevim.
Bir şeyi yanlış görüyorsam onu men etmeliyim. Hatta bu benim aleyhime bile olsa.
Acaba kızımın asi olmasının sebebi benim asi olmam
mı.'...
68 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 69
Sonra misafirlerine döner, onlarla meşgul görünmektedir ancak aslında içindeki
sorularla uğraşmaktadır. Kızını Haskil'in emelini gerçekleştirmesi yolundan
alıkoyarsa ne kazanacak?... Acaba beni cezalandırmaz mı? Beni uzaklaştırsa ne
olur? Halim elbiseleri soyulup ortada kalmış, kendisini de elbiselerini de
savunmaktan aciz kişi gibi olmaz mı? Dönüp kaçarken elbiselerini kim gaspetmiş
diyen kişilerle bana yetişemezsiniz diyen ve herkesin üzerine güldüğü, koş koş,
doğru git dediği kişi gibi olmaz mıyım!?
Sonra şöyle der:
- Şerefimden sonra malı da kaybedeceğim. Sonra şöyle devam eder:
- Şerefim .kalmadı nasıl olsa. En azından itibanmı da kaybetme-sem daha iyi
değil mi? İtibar, kaybolan şerefi örten bir kapak gibi değil midir? Şerefimin
heder olduğunu kimse bilmese de, kızımın şerefini ve itibarını korumaya çalışmam
iyi değil mi? Kendi şerefimi yitirdiğimi Haskil, kızım ve ben bilsek bile, en
azından insanlar arasındaki itibanmı korusam daha iyi olmaz mı?...
Bir süre kendi kendisine tereddüt eder. Ne kadar alacağını bilemez... Sonra
aklına aniden gelen bu düşüncelerden kurtulması gerektiğine karar verir. Sonra
Lezzet'i düşünmeye döner.
Haskil'in bu ziyarette ondan faydalanacağı ihtimalini getirir aklına ve kızının
yanında büyük bir hizmetkâr göndermemiş olmasından ötürü pişmanlık duyar. Sonra
bağlar:
- Hizmetkâr, efendisinin ayıbını saklamaktan başka ne yapabilir ki, hatta ona
tembih etmiş bile olsan, kızı isterse onu engelleyebilir mi?
Sonra şöyle cevaplar:
- Hayır engelleyemez. Çünkü unutması mümkün olmayan bir şey var ki, öncelikle o
bir köle. Aynı şekilde evlatları da köle.
Kızı ölse bile, onlar yine de reisin köleleri, hizmetkârları olarak kalırlar. Bu
nedenle, Lezzet'le muamele ederken, kendi çocuklarının geleceğini düşünecektir.
Günlerden bir gün onun yerinde büyük bir hizmetkâr bile gitse Haskil'in isteği
ve Lezzet'in de buna isteği karşısında bir şey yapamaz. Ancak onların büyüğü ben
olsaydım, bu ayıp karşısında susmazdım. Gururlu bir kız, kendisini öpmeye
başlayan biri karşısında nasıl susabilir?
Sonra ağlamaya başlar. Gözyaşları sel gibi akar. Bir süre sonra kabileden gelen
misafirlerin yanına döndüğünde kadınlar, ağlamış olduğunu fark ederler ve ona
şöyle derler:
- Ağlama! Kabile reisi ve yanındakiler, çokça ganimet elde etmişler, Mudhtara
Kabilesi'ni yerle bir etmişler ve çok yakında da döneceklermiş.
Kadınlar, onun giden kocasının hasretinden ağladığını sanmışlardır.
Gülümseyerek onlara şöyle der:
- Siz dert etmeyin, her ne kadar sayılı bile olsa, dünyanın bin bir hali var.
Lezzet, Haskil'in çadırına gitti ve Haskil'i kendisini bekler vaziyette buldu.
Yanında getirdiği sabunları kesenin içine koydu. Haskil, sabunları aldı ve ona
teşekkür etti. Sonra bir suç işlemiş gibi aniden irkildi. Sonra postunu,
annesinin emri üzere Lezzet ile gelen küçük hizmetkârın oturduğu erkekler
bölümüyle bulundukları bölümü ayıran mekandan çıkardı ve Lezzet'e gösterdi.
İkisi ayakta dikeliyorlardı. Sonra şöyle der:
- Artık üzerinde bit kalmadı. Postumu ateşin üzerine tuttum. Bütün gün onu açık
ve yayılmış şekilde bıraktım... Güneş çadırın içine vuruyordu... Bak bak, postun
içi görünüyor. Koklarına ve
70 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 71
eteklerine bak. Hiç bit kalmadı. Daha sonra bana emrettiğin gibi getirdiğin
sabunla da yıkayacağım.
Haskil bunu açık bir şüphe içinde söylüyordu. Kendisini bu işe hevesli
göstermeye çalışıyordu. Sonra çadırın ortasında duran büyük tahta sandığı
getirerek ona şöyle der:
- Bunun içinde her türlü altın var. Buradan istediğin her şeyi al, istediğini
bırak, ben hizmetindeyim.
Sandık Hint tahtasından yapılmış ve Hint dekorlarıyla süslenmişti. Sandığın
kapağı ve gövdesinde bulunan demir parçalar, sandık kapatıldığında
birleştiriliyor ve sandığa böylece kilit vuru-labiliyordu.
Sandığın kapağının iç tarafında sabitleştirilmiş aynaya bakarak Haskil,
sakallarını alıyordu. Ancak bu ayna aslında, altın almak isteyen kadınların
altınları üzerlerinde görmeleri içindi. Bu sandık, 70 yıl önce, analarımızın
veya ninelerimizin elbiselerini, beraberinde de koku ya da güveleri kovmak için
sabun koydukları sandıklar gibiydi ya da onların çok benzeriydi.
Haskil sandığı açtı ve içinde ne varsa sundu...
Lezzet, sandıktan bir kolye alır ve takmadan boynuna koyduğunda Haskil'e cilve
ile yerini belirleyemiyorum, der.
Haskil:
- Bu hoşuna gitti mi! ?
Haskil'in yüzü sararır ve dudakları titrer. Ve- az daha yutkuna-maz. Ve:
- Sana feda olsun, ne taksan sana yakışır, der. Haskil, ona daha fazla yaklaşır
ve sorar:
- Kolyeyi benim takmamı ister misin?
Ancak bu sefer, titremesi geçmemesine karşın, kolyeyi takmak için daha fazla
güven içinde söyler. Kızın, Haskil'e; "Hoşuna gitti mi Haskil?" demesi ise
Haskil'in isteğini iyice artırır. Bu bir
I erkek için, kızın da istediğine yeterli bir delil değil midir? Erkek (yalnız
kaldıkları böyle bir ortamda, kızın da eğilimi olduğunu I açıkça öğrenmek için
uzakta mı beklemelidir? Haskil sorusunu tekrar etti:
- Kolyeyi takayım mı?
- Evet lütfen...
Arkadan boynu görünecek şekilde biraz açar ve kafasını da ha-Ifif öne eğer,
elleriyle de kolyeyi tutmaktadır, Haskil'e, al kolyeyi [tak, demektedir.
Haskil, ona yaklaşmak için fırsatı bulmuştur. Ona arkasından iyice yaklaşır,
ancak bu esnada kolyeyi tutan elleri titremekten, I uçlarını birleştirmeyi
başaramaz...
- Haskil, ne oldu sana?
- Sabret biraz, Haskil sana feda olsun.
Bunu derken yine sesi titrer. O esnada kız yüzünü ona çevirir. Haskil, onu
öpmeyi dener. Kız ise onu tüm gücüyle ittirir. Elinde kolye ile çıkar ve ona
şöyle der:
- Takamadıysan bırakırsın, ben daha sonra kendim tekrar denerim.
- Aslında takabilirim! Biraz sabretseydin... Haskil'e cevaben alaylı bir şekilde:
- Sen de sabret biraz. Şimdi bırak da sana güveneyim. Çadırda beni bekleyen
anneme dönmekte gecikmeyeyim. Sonra akşam sana yine gelirim. Yıkadıktan sonra...
Postunu sana getirdiğim sabunla yıkamadan sakın giyme.
Kız dışarı çıkmak isterken Haskil şöyle der:
- Annene ne?
- Ona bu gece benim gecem diyeceğim ya da bir bahane uyduracağım. Bu hoşuna
gitmez mi?
72 Saddam Hüseyin
- Aksine bana bu dediğinden ötürü ölebilirim. Ruhum sana feda olsun.
Haskil ile Lezzet, hizmetçi kızın yanma gittiklerinde, onu cismini iyice
toplamış, dizlerini iyice karnına yaklaştırmış, eşek semeri üzerinde uyumuş
buldular. Şam ülkelerindeki mart ayının soğuğuna karşı koyabilmek için ellerini
de toplamış, iki bacağının arasına sokmuştu. Bu onu soğuktan bir nebze olsun
koruyordu. İnsan vücudunu ne kadar büzebilirse, soğuğu karşı koymak da o kadar
kolay oluyor.
Lezzet ve arkasından da kölesi yürümeye başladılar. Mart ayıydı ve kendi
çadırlarına doğru gidiyordu. Bütün çadırlardan hay-vanların sesleri geliyordu.
Eşeklerin sesleri... Aralarında da Has-kil'in eşeği. Sanki, kışın ve açlığın
ardından bu hayatta ben de varım, benim sıram geldi demek istiyor. Bu esnada
Lezzet yürüyor ve içinden şöyle diyor: "Ey köpek (Haskil), senin tüm planını
ortaya çıkaracağım ve sana Arap kızlarının yabancı kızlardan farklı olduğunu
göstereceğim.
Burada yabancı olan ve itibarı amcalarından kaynaklanmayan annesini kastediyordu.
O esnada da çadınna doğru yürüyordu... Bir ayağı derin sayılabilecek bir çukura
kaydı. Otların ve yakınındaki taşların çokluğundan bu çukuru fark edememişti.
Ayağı bileğinden yaralandı. Birkaç kere acıdan bağırdıktan sonra bayıldı ve
ancak, annesi ile birkaç komşu kadının kendisini çadıra götürmelerinden sonra
kalkabildi.
O zamanın tıp ilmi, otlara ve tecrübe sahibi kişilere dayanıyordu. Nitekim
okullar, üniversiteler veya birbirine ilim öğretecek kimseler yoktu. Kırıklar;
ayak, el, bacak olsun, genellikle uzun hurma dallarıyla konurdu. Daha sonra da
yumurtanın sarısı
Defol Git Lanetli! 73
sürülmüş parçalarla veya kireçle bağlanırdı. Daha sonra aralıklı iplerle
sabitleştirilirdi. Hastanın kırığı özellikle ayağında, dizlerinde veya
bacaklarında ise, hareket etmemesi, elinde ise çok kısıtlı hareket ettirmesi
istenirdi. Eğer kırığın doğru yerden bağlanmadığı keşfedilirse, bir gün veya
geceden kuşluk vaktine kadar kırık yeri balıkla sarılırdı.
O zamanlardaki bu metot, insanlara şimdiki ameliyatlardan daha kolay gelirdi ve
o insanlara içinde et olan yemekler yemeleri tavsiye edilirdi. 20. yüzyılın
ortalarında, Arap ülkelerinde özellikle de Irak'ta insanlar eti ancak
münasebetler olduğu zamanlarda görürlerdi. Ancak biri vefat ederse, biri
evlenirse, sünnet olursa veya uzaktan bir kabileden misafir gelirse et yerlerdi.
Hal 20. yüzyılın 1970'li yıllarında böyle iken, acaba Şam ülkelerinde 1500 yıl
önce nasıldı!!!
Halk doktoru, Um Lezzet'e bir ceylan kesmelerini tavsiye etti. Bu doktor sanki
gökten aniden inmiş de böyle bir emir vermişti. Um Lezzet, kocasının yokluğunda
bu işi yaptı. Bundaki amacı kızı Lezzet'in iyileşmesi niyeti değildi. Aksine
içinde bulunduğu kötü durumu kapatmaya çalışıyordu.
Haskil, Lezzet'in durumunu kontrol etmek, aynı zamanda da çadırın durumundan,
idaresinden emin olmak için kendilerini ziyaret ediyordu. Bu arada çadırdaki
hizmetkârlara, kölelere emirler vermeye başladı. Aşiretin uşakları emrinden
çıkmaz oldu. Bazıları bu emirleri sıcaklıkla yerine getiriyorlardı. Bu durumu
eleştirenler olduğunda ise onlara şöyle cevap veriyorlardı:
- Güç onun elinde. Bizim elimizde olan bir şey yok. Bu nedenle de onun
emirlerini yerine getirmemiz gerekir.
Eleştiren sorar:
- Onun emirlerini, istediğiniz için mi yerine getiriyorsunuz yoksa onun
isteklerini reddettiğiniz halde gücünüzün ne kadar olduğunu mu bilmiyorsunuz? Ve
o yabancı, siz kabiledensiniz.
74 Saddam Hüseyin
- Çıkarlarımız bize bükemediğimiz eli öpmeyi öngörüyor. Bize fayda veriyorsa
böyle yaparız.
- Hatta bu, kabilenin çıkarları üstünde olup dinini, kültürünü, adetlerini ihlal
ediyor olsa bile mi?
O esnada şöyle derler:
- Boşver bunu. Kim ki annemizle evlenirse amcamız olur... Bununla Haskil'in
reisin karısıyla olan ilişkisini kastediyorlardı.
Reisin yokluğunda Haskil'in onun yerine geçmesinden bazıları faydalanıyordu.
Bazıları, onun verdiği emirleri daha yumuşak buluyorlardı. Aynı zamanda
Haskil'in kabile içinde kurduğu propaganda şebekesinde yer alan kişiler onun
tecrübelerinden faydalanıyorlardı.
Um Lezzet, her gece Haskil'in çadırına gidiyordu. Haskil de her sabah onların
çadırına geliyor. Fırsat buldukça iç bölüme geçerek Lezzet'i izliyordu.
Lezzet'in ayağının kırılmasında çukur dışında, Haskil de etken olmuştu. Ve
Lezzet, Haskil gelip ona güzel sözler söylemeye kalktığında tahammül edemiyordu.
Ancak ne yazık ki Haskil, kendisini yatağa düşürmüştü. Ayağını kıpırdatamıyordu.
Defol Git Lanetli! 75
ı i
5. BÖLÜM
Ordu ve Cemaatler Kırıldığında Yerlerine Şiddet, Töhmet ve Azarlamalar Geçer
Lezzet sorar:
- Haskil?
Haskil cevap verir:
- Evet.
- Neden demircilik mesleği yaptın? Ardından da şimdi altın ve gümüşçülük?
- Ne işi yapmamı isterdin bunların dışında? Koyun, deve mi güdeyim? Ya da ne
yapayım?
- Atların, develerin, koyunların var orada, kim onları gözetiyor? Bildiğim
kadarıyla deden, davetine birçok kişi inanınca büyük itibar gördü. Kavmi onun
hikmeti, adaleti ve Allah'tan korkusu sayesinde, sanki en büyük kavim oldu.
- Koyun, deve, keçi sahibi olmak istemiyorum. Yükleri çok olmasına rağmen,
değerleri altından daha az, der Haskil.
- Ziraat, insan hayatında asıl kıyas ölçüsüdür. Ancak çok az bazı zayıf
kadınlar altm peşinde koşarlar.
- Bana ne ima etmek istiyorsun Lezzet? Belki şu an koyun, deve, at sahibi
olsaydım, insanlar, mallarımda gözleri olduğu için beni öldüreceklerdi.
76 Saddam Hüseyin
- Ancak sen şu an altın ve gümüş sahibisin ve seni öldürmüyorlar...
- Evet, şu an altın ve gümüşüm var ve kimse bana savaş açmıyor. Çünkü mal
varlığımdan haberleri yok. Ayrıca başta Araplar, aşiret reisleri, meslek
sahiplerinin üzerine savaş açmazlar. Çünkü bizi zayıf olarak görürler. Bizleri
kavimlerine katmazlar ve bizler, başkalarının mülklerine kendi azalarıyla el
koyarız. Kanlarımızı akıtmadan buna razı olurlar.
- Nasıl?
- Satıyoruz ve ceplerinde ne varsa alıyoruz.
- Ancak sen şu an kılıç ve hançer üzerine çalışıyorsun.
- Evet, öyle ancak, bunu başkalarının hayati ihtiyacı olduğu için yapıyorum.
Yanımda iki kişi tartışıyorsa, hançeri veya kılıcı birinden uzaksa, diğerinin
kanını akıtması için ona kılıç veriyorum.
- Ancak sen bunu yaparken, dedenin, Yusuf ve Mahmut'un dinine göre Allah'ın
önünde, onun suçuna ortak oluyorsun.
- Ben onların dinine inanmıyorum ve işaret ettiğin gibi, suça ortak olsam da
benim için önemi yok. Bir kişi eliyle bir suç işliyorsa, benim elimle
işlediğimden farklıdır. Sadece, bu olayın benim ticaretimi olumsuz yönde şahsi
olarak etkilemesini istemiyorsam, o başka. Yalnız insanlar arasında ne. kadar
çok sorun çıkarsa benim şu anki kılıç, hançer, mızrak, ok satışlarım da o kadar
artar.
- Ancak, insanlar arasında istikrar sürer, savaşlar olmazsa, senden eşleri için
altın ve gümüş satın alırlar. Kazandıklarını sana harcarlar.
- İnsanlar arasında savaşlar olmadığı zaman, kazancım tek yönlü olur. Bir süre
sonra da insanlar benim mesleğimi öğrenip elim
Defol Git Lanetli! 77
den almaya kalkarlar. Oysa savaşlar insanlan oyaladığı için kimse benim
mesleğimi öğrenmeye vakit bulamaz. Ben savaşlara direk katılmıyorum ama teşvik
ediyorum. Kılıçlarımla, oklarımla teşvik ediyorum. Kılıcımı da mecbur kalmadıkça
kullanmıyorum.
- Bu durumda, senin babamla beraber neden savaşa katılmadığını anlıyorum.
- Hayır, hayır, sebep sadece bu değil. Başka sebepler de var. Savaşa
katılmamamın başka sebepleri de var, diyerek aynı cümleyi tekrar ettikten sonra
susar.
Mudtarra Kabilesi Reisi tek başına döner. Arkasından da esirler ve ölüleri
gelmeye başlar. Düzensiz ve parçalanmış olarak gelmektedirler. Hedeflerine
ulaşamamışlar, maneviyatları kırılmıştır.
Silah çokluğu sebebiyle değil de, ruhla yenilmiş bu ordunun komutanı, kabile
reisi, acaba ne düşünüyordu? Kendisini savaşa teşvik edip sonra da kılıcını hiç
denemeden ilk kaçana ne demeliydi!
Kabilenin yenilgisinde rol alan olumsuz unsurlar, başta kabile reisi olmak üzere
kabileyi de alçaltmıştı. Savaş meydanından kendisiyle kaçanlar, yıkılmış,
nefsiyyen kırılmış durumdaydılar.
Ordunun yenilgisine birçok sebep bulmak mümkün. Suçlamalar, azarlamalar, şiddet
yoluyla yenilginin sebebine ulaşabiliriz. Ancak burada çok daha alçaltıcı haller
vardı. Bir kabilenin daha önce şöhret, şeref sahibi reisi hezimete uğrarsa,
kavminin durumu ne olacaktı? Kabile reisi bundan sonra hangi sıfatla komutanlığa
soyunacaktı? Taşlanmak ya da utanarak yaşamaktan başka ne hakkı olabilirdi?
Haskil, kabile reisi ve diğerlerini savaştan yenik dönmüş görünce, çevresinde
topladığı adamları vasıtasıyla yenilginin asıl
?
78 Saddam Hüseyin
sebepleri hakkında ayrıntılı bilgi toplar. Bundan sonra da topluluk içinde, en
kolay hedef o olduğu için, oklarını kabile reisine fırlatmaya başlar:
- Allah seni selim kılsın reis. Sana ne kadar nasihat ettiysem tersini yaptın...
Sana düşmanına yaklaş ve keşifte bulun, onları zayıflatın demiştim. Ama sen ne
dediysem aksini yaptın. Onlar sizin üzerinize yürüdüler ve daha kılıcını
deneyemeden kavminin önünde geri kaçmak zorunda kaldın.
Sonra habisçe kalkar ve topluluğa şöyle der:
- Ey cemaat, kılıç işinde uzun yıllar çalıştım. Bu işi yapanlardan çok daha
fazla. Bu süre zarfında belki on, belki ondan fazla kılıcın sahiplerinin
isimlerini altın harflerle işledim...
Sonra kabile reisine dönerek şöyle der:
- Sana planını yapıp, adamlarının her biri görevlerini iyice bilir hale
gelinceye kadar aralarında görevleri dağıtmadan saldırma demiştim. Sense
düşmanına plansızca saldırdın. Ve sana gece saldırmanı söylemiştim. Hatta bu
saldırı gecenin en son kısmında bile olsa. Gecenin ağırlığı basınca, ani baskın
düzenleyerek, planınızı gerçekleştirecektiniz. Sense düşmanına güneş doğduktan
sonra saldırdın. Gece boyunca çingenelerle eğlence yapıp, içkiler içip sarhoş
olduktan, bitkin düştükten sonra saldırdın.
Haskil şöyle devam eder:
- Evet, aslında bizim kabilemizin adamları, başlarında planlı, cesur bir önder
olursa, iyidirler, yüreklidirler.
Haskil, bu defa kabilen yerine kabilemiz diyerek, herkesi etkilemeye çalışmıştı.
Tüm erkeklerin üzerinde, onlarla aynı soydan-mış, onlarla aynı şuuru
paylaşıyormuş hissi uyandırmak istedi. Hatta bu sözlerini, erkeklerden
kadınlarına kadar ulaşacağını hesap ederek söylemişti.
Defol Git Lanetli! 79
Haskil, bu fırsatı çok iyi değerlendirmek istemiş, soyu o kabileden gelmese de o
kabilenin reisi olmayı hedeflemişti.
Aynen günümüz Arap toplumlarında olduğu gibi, yabancı bir kişi gelir, bildiğimiz
büyük Arap ülkelerinde soylarının nereden geldiği belirsiz, ancak o milletin
başına geçer. Hatta Allah'ın koruması üzerlerinde olmasa bile.
Haskil, reisin karısı ile kendisinin reis olmasını kolaylaştıracak plan
konusunda antlaşma yaptı. Ona reis olduktan sonra evlenme vaadinde bulunarak,
kadınlar arasındaki önemli rolünü oynamasını tembih etti.
Kendisi ve şebekesi, kabile reisi ile beraberindekilerin hezimete uğrayarak
savaş mahallinden kaçmalarından sonra, kabile reisinin evinde erkekleri
toplamaya karar verdiler.
Bu toplantı, kabile reisinin daveti gibi gösterilerek, Haskil tarafından
masrafları karşılanacak ve aslında kabile reisinin yerine Haskil'in
getirilmesini hedefleyen bir toplantı olacaktı. Reisin karısı da aynı şekilde
kadınları toplayarak, onların arasında bu fikri yerleştirmeye çalışacaktı.
Kabile adamlarından kimisi oğlu savaşta ölmüş, kimisi yaralanmış kişiler,
Haskil'in kabile reisini taşlayan konuşmalarından sonra, Haskil'in çadırında
toplanma fikrini ortaya atarlar. Bazıları bunu, çadırı küçük olduğu gerekçesiyle
uygun bulmaz.
Ancak Haskil hemen söze karışır ve ertesi günü yeni ve büyük bir çadır satın
alacağını ve toplantının böylece mümkün olabileceğini söyler.
Haskil sözlerine şöyle devam eder:
- Biz şu an nisan ayının başındayız ve nisan ayında ani soğuklar olmuyor. Bu
nedenle de bulunduğumuz bu toprakların tümünü, yataklar ve yemek masalarına ek
olarak tamir ettireceğiz.
Mk.
Sonra şöyle ekler:
80 Saddam Hüseyin
- Müjde müjde amcalarım, evet evet, benim evimde, sizlere kalbi sevgi dolu
kardeşinizin oğlunun evinde ziyafet var. Hoşgeldiniz.
İçlerinden biri şöyle der:
- Evet, Haskil'in evinde toplanıyoruz. Bizden sonra gelecek yaşayanlarımızı,
ölenlerimizi ya da esir düşenlerimizi bilelim.
Savaşta ölen reislerden birinin oğlu:
- Bu sorunu hemen haftaya çözelim. Kabilemiz reissiz kalmasın. Bu konuşmalara
kulak misafiri olan Mudtarra Kabile Reisi
şöyle der:
- Ey oğlum, şimdi bu kabile reissiz kaldı da sen düzene sokacağını mı
söylüyorsun?
Haskil tutmasa kalkıp gence vuracaktı. Genç:
- Evet, kabilemiz reissiz kaldı. Kim ki, kabilesiyle beraber düşmana karşı
savaşıp kılıcını kullanmazsa, korunması gerekenleri korumazsa, o kişi reisliği
hak etmiyordur. Bir de bana vurmak istemene gelince, acaba bana düşmanımıza
vurur gibi mi vurmak istiyorsun, yoksa soyundan başkalarına vuramıyor musun?
Kabile reisi aralarında Haskil olmasaydı, genci ayaklarının altına almak,
kılıcını karnına saplamak istedi... Haskil ikisini de yerlerine oturttu. Daha
sonra genç, tekrar dönerek:
- Haftaya Haskil'in evinde, der.
İçlerinden bir tanesi, haftaya bugünün cumartesi olduğunu bildirdi ve "Bugünden
itibaren 6 gün sonra öğlen, durumumuzu tartışmak, tedbirlerimizi almak için
Haskil'in evinde olalım, kabul etmeyenler ellerini kaldırsın." der.
Reis dışında hiç kimse elini kaldırmadı... Böylece 6 gün sonra Haskil'in evinde
buluşmaya karar verdiler.
Defol Git Lanetli! 81
Reisin karısı, kadınların arasında rolünü oynadı ve örflerden faydalandı.
Erkeklerin şereflerini kaybettikleri yerde, onlara boyun eğmeyeceklerini,
onların yanlarında yer almayacağını ifade ederek, kadınlara bunun için
toplandıklarını söyledi.
Ve onlardan, kocalarını da, yenilgiye uğramış bir reise boyun eğmemeleri için
teşvik etmelerini istedi. Kendisinin de kocasına bugünden sonra boyun
eğmeyeceğini, onu büyük çadırdan, kendisi için uzakta yapılacak çadıra
kovacağını ilan etti. Bunu kabilenin istikran için yapacağını, artık onun
reislik sıfatından yoksun olduğunu ve onu hayatından tamamen kovduğunu söyledi
ve "Bu sizin önünüzde vaadimdir." der.
Reisin karısının kararı, kabile kadınlarını çok etkiledi. Çünkü kadınlar, onun
ne düşündüğünü gerçekten bilmiyorlardı. Arap kadınların, erkeklerde noksanlık
olduğu takdirde onlarla evlenmekten çekinme hakları doğardı. Savaştan kaçmak da
erkeklerde görülen bir noksanlıktı. Bu durum kanunlarla da böyle kabul edilirdi.
Erkekler de bu hali bildikleri için kolay kolay savaş meydanlarından kaçmazlardı.
Kadınlar, kocaları kaçarsa, gerekeni yaparlardı.
Reisin karısı da bunu yapmıştı ancak, böyle gerektiği için değil, kendi
çıkarları için bunu yapmıştı. Peki gerçekten topluluğu kuvvetli olmaya toplumun
köklerini sağlamlaştırmaya, kavmini yüceltmeye iten örfleri veya prensiplerini
ayıplamak doğru mudur? Hatta bu özel amaçlar yolunda yapılsa bile!
Ayıp, başka amaçlarla bile olsa temel, örfleri tutmakta değildir. Asıl ayıp,
fesat ve hevesin içeri girmesine izin vermektedir. Ayıp gediklerden içeri
girer...
Reisin kansı, reisi büyük evden uzaklaştırdıktan sonra, kovdu. Sekiz direkli
çadır ev yerine onu iki direkli küçük bir eve gönderdi ve büyük evde Haskil,
idare işlerine bakar oldu. Yönetici sıfatıyla değil, ancak emir veren ve son söz
sahibi olarak bu işi yapıyordu.
"m
82 Saddam Hüseyin
Reisin karısı da onu her yaptığında destekliyordu. Kızı ise, babası ve annesi
arasında kalmıştı. Babasının hali onun gözünde şerefsizlik değildi ama
alçaklıktı. Kendisine kibar davranan Haskil'in niyetinin babasınınkinden farklı
olduğunu anlamıştı. Ancak, nasıl hareket edeceğini kararlaştırmak için,
annesinin belirsiz ve gizli tavırlarını da öğrenmek istiyordu.
Toplanmayı kararlaştırdıkları gün (6 gün sonrası), henüz gelmeden, Haskil, satın
almak yerine, hemen bir ev kiraladı ve burada toplantılar, görüşmeler
düzenlemeye başladı.
Kiraladığı ev, altı direkli büyük bir evdi. Kaputu da diğer iki direkli
evlerinki gibi eski değildi. Odaların hepsi yeni, keçi tüyünden dokunmuştu.
Eskilerin ise, odaları da genelde yıpranmış olurdu. Haskil, yeni evinde yemekli
toplantılar düzenliyordu.
Cimri olmasına karşın bu düzenlemelere girişiyordu. Öyle ki cimriliği kendisine
biri yaklaştığında düşmanlığa dönüşen Haskil, her masraftan sonra parasını saysa
da, hedefine ulaşabilmek için buna katlanıyordu. Paralarının fazlasıyla
kendisine geri döneceğine inanıyordu.
Ayrıca Haskil, insanları davet ettiği zaman üstü kapalı onlara, kendisine
borçlandıklarını söylüyordu. Veya bu işi kendi adamlarından bir tanesi
üstleniyordu. Bu kişi topluluğun arasında Has-kil'e yönelerek şöyle diyordu:
- Ömrün uzun olsun ey Haskil, durumları biliyorsun, başımıza gelenleri de
biliyorsun. Senden ricamız bunu göz önünde bulundurman. Birkaç ay daha sabret
bize. Daha sonra sana paranı faiziyle ödeyeceğiz.
Haskil şöyle der:
- Bu kolay, durumları da, her şeyi de biliyorum ve ona göre davranacağım.
Defol Git Lanetli! 83
Sonra olayı kesin bir şekilde kapatmadan susar, ardından başkası konuşur:
- Ömrün olsun ey reisimiz...
"Ey reisimiz" dendiğinde Haskil'in mutluluktan damarları genişler, diğer
taraftan da hezimete uğramış reisin amcaları yerlerinden fırlarlar.
Sonra Haskil şöyle der:
- Henüz kimse Mudtarra Kabilesi'nin Reisi olmadı. Tabi yeni bir şeye karar
vermişseniz o başka. Önemli olan, kabileyi yönetecek salih kişiyi seçebilmemiz...
Sonra devam eder:
- Her kim kabile reisi olursa Allah ona yardım edecektir. Ancak, kabile reisi
olacak kişinin, silah fiyatlarındaki faizleri düşürmesi, borçları belirli
taksitlere bölüştürmesi lazım. Aynı zamanda bunu, silahın gerçek fiyatının
altına düşmeyecek şekilde yapmalı. Kabile intikam almak isterse, plana ihtiyacı
var. Bunun için de nasıl plan hazırlayacağını bilmesi gerekir. Diğer taraftan
yakın ve uzak kabilelerle ittifaklar kuracak. Bunların arasından örneğin Rum
kabilesi bizden oldu, biz de onlardan olduk. Yeni reisin başımıza gelen bu
felaketten sonra dullarla, yetimlerle nasıl muamele edeceğini de idrak etmesi
gerekir... Ve... Ve...
Haskil, bunları anlatırken öyle bir hava yaratıyordu ki, insanları, bu
anlattıklarını kendisinden başkasının uygulayamayacağına inandırıyordu. Adamları
da kendisiyle beraber bu hedefe hizmet ediyorlar, liderliği Haskil'den
başkasının yürütemeyeceğini anlatmaya çalışıyorlardı. Hatta bazı şairler
kendisini, taşımadığı sıfatlarla sıfatlandırıyorlardı. Bazıları ise aralarında
konuşurlarken şöyle diyorlardı:
- Haskil bizden biri kardeşim. Kim 40 gün bir kavimle beraber Yaşarsa onlardan
olur. O ki bizimle uzun zamandır beraber yaşıyor.
84 Saddam Hüseyin
Bu onun bizden sayılması için yeterli değil mi? O bizden biri de, biz onun lider
olup olamayacağını göreceğiz.
Başkası şöyle der:
- Ona niyetini ve lider olup olamayacağını bilmek için fırsat verirsek ne
olacak?... Eğer hoşlanmazsak zararımız ne olacak?
İtiraz edene hitaben söyler:
- Ey kardeşim, beğenmezsek başka reisle değiştiririz. Sonra sözüne döner:
- Daha önce her şeyde başarısız olan reisi seçmedik mi? Cömert de halim de
değildi, iktidar yeteneğine de sahip değildi. Neden Haskil'e fırsat vermeyelim?
Sonra Haskil varlıklı. Bize silah yapıyor. Bir çoğumuzun esirlerin fidyelerini
nasıl ödeyip de boyunlarını kurtaracağız diye kara kara düşündüğümüz bir anda
bizlerden faiziyle silah paralarını isteyiverirse ne yapacağız?
Başka biri sorar:
- Neden amcamızın oğlunu seçmiyoruz? Ona itiraz eden birisi şöyle der:
- Amcamızın oğlundan ne bekliyoruz? Nitekim denedik ve gördük. Bundan önce
seçtiğimiz reis amcamızın oğluydu ve bize hiçbir faydası dokunmadı. Sonra Haskil,
Büyük Rum kabilesiyle antlaşmalar düzenleyecek. Kim Rum kabilesiyle bir olursa
yenilmez. Ayrıca Haskil, kabilenin ekonomik yönden gelişmesi için de çalışacak,
silahlarımızı geliştirecek. Bizim velayetimizi kabileler kabul etmediğinde de
Büyük Rum Kabilesi'nin vaadini alacağız ve reislerinin himayesini kazanacağız.
Bizim yerimize direnecek-ler.
Aralarından biri sorar:
- Rum kabilesi Haskil'in arkasında olacaksa, bizim kabilemizin de arkasında
olacak demektir. Öyleyse silaha ne ihtiyacımız var! ?
Haskil'in adamlarından biri cevaplar:
Defol Git Lanetli! 85
- Haskil'in ve Rumlar'ın düşmanı olan Arap kabilelerine yöneleceğiz.
İki kişi, karşılıklı görüş alışverişinde bulunduktan sonra tartışma mahallini
terk ederler. Sonra biri şöyle der:
- Lezzet'in babasını seçerek hata ettik. Sonra mutlaka hatırlı-yorsunuzdur,
keskin zekalı reisimiz savaşta öldükten sonra, karşı taraf, bizimle
alakalarından memnun olmadıklarını, bu reisi kendimize reis olarak kabul edersek
bizimle barış yapmayacaklarını söylemişlerdi. Sanki kabile adamlarından başka
birini seçmeye bizi zorluyorlar ve bunu destekliyorlardı. Biz de amcalarımızdan
iyi bir süvariyi lider olarak seçebilirdik onun yerine, Haskil'i değil.
Başka bir ona bağırır:
- Bırak bizi kardeşim, bir daha da sözünü tekrar etme. Amca oğullarımız... Amca
oğullarımız... Amca oğullarımızı bir kenara bırakmalıyız. Yabancı birini
denemeliyiz. Hatta Haskil bizden sayılmasa bile ne olmuş yani?
Sonra orada bulunanlardan bir grup diğerlerini korkutmak için bir ağızdan
bağırırlar:
- Aksine Haskil bizden. Ardından başka bir kesim bağırır:
- Haskil'in reisimiz olmasını istiyoruz. Başka biri gülerek şöyle der:
- Ben kızımı onunla evlendirmek için hazırım. Başka biri:
- Ben de ona kız kardeşimi vermeye hazmm. Onun burada, izlere sundukları yeter.
Erkekler evlerine döndüklerinde, karılarının, annelerinin, kız kardeşlerinin
sorularıyla karşılaşıyorlardı. Kadınların çoğunun
86 Saddam Hüseyin
Haskil'den yana olduklarını fark ettiler. Kadınların büyük kısmı Haskil'in başa
geçmesini temenni ediyorlardı. Çünkü o, çok cömertti ve reisliği kazanırsa
kadınları, altından gümüşten kolyelere, yüzüklere, zincirlere boğacaktı.
Erkekler de aynı şekilde Haskil'in kazanması halinde ona yakın olabilmenin
yolunu arıyorlardı. Onun rızasını kazanarak, önemli koltukların sahibi olma
hayalleri kuruyorlardı.
Kararlaştırdıkları gün çatıp gelmişti, ancak Haskil öncelikle aşiret reislerini
toplamış ve onlardan ilk toplantının 6 direkli kendi evi olması yerine 8 direkli
eski reisin evinde yapılmasını rica etti. Kendi evinin yeterince kişiyi
almayacağını düşünmüştü. Ayrıca eski reis artık evinden kovulmuştu ve bu ev eski
reisin değil, Um Lezzet'in evi olmuştu.
Haskil'in bu sözlerine karşılık içlerinden biri şöyle demişti:
- Ey kardeşim, sorun evinde altı direk bulunması ve insanların bunu laf etmesi
ise, evine iki direk daha yaparız ve 8 direkli olur.
Savaştan kaçmayan ve cesurca savaşan bir genç:
- Kardeşlerim, konu kaç direk olduğu değil. Konu fikir. Reisin evinde ve bizden
birkaçımızın yönetimi altında mı buluşuyoruz yoksa Haskil'in evinde ve onun
yönetimi altında mı?
Sonra başkası şöyle der:
- Bir fikrim var, neden Rum Kabilesi'nin Reisi'nin evinde buluşup sorunumuzu
orada çözmüyoruz? Böylece .Haskil ve onun evine karşı hassasiyeti olanların
rahatsız olmamalarını sağlamış oluruz.
Bir tanesi itiraz ederek şöyle der:
- Önemli olan isimler değil, fikir. Bir yabancının tartışmamıza yöneticilik
edip reisimizi seçmemize karışmasına izin mi vereceğiz yoksa kendi sorunumuzu
kendi aramızda ve amca oğullarımızdan birinin yönetimi altında mı çözeceğiz?
Defol Git Lanetli! 87
Haskil abasını dikkat çekecek açık bir hareketle çıkarır ve şöyle der:
- Benim varlığım sorunsa ben mekanı terk edeceğim. Aşiret reislerinden bir grup
bağırırlar:
- Aksine Haskil kalacak ve Rumlar zaten aramızdalar, hepsi de kardeşlerimiz.
Onlarla aramızda hiçbir fark yok.
88 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 89
ı1.ı
6. BÖLÜM
Rum Kabilesinin Arap Kabilelerine,
Silah Alışverişini Yasaklaması Savaş Yasağını
Çiğneyenleri Cezalandırmak içindi
Kabile mensubu aşiret reisleri ve hazırda bulunanların birçoğu bu durumu kabul
ettiler. Ancak reislerden bir tanesi olan Salah, şiddetle karşı çıktı.
Ve kılıcını çekerek şöyle bağırdı:
- Bu hainlik. Bu hem tarihimize hem de kültürümüze ihanet etmek. Lezzet'in
babası reis olmadan ve şimdi Haskil'i Rum köpeğiyle beraber başımıza reis yapma
çabalarınızın hepsi, dedelerimizi ve oğullarımızı kurban etmektir. Aranızdan
hanginiz gerçek din üzereyse, bu bizim dinimize de ihanet etmektir. Şimdiye ve
bizden sonra gelecek nesillere ihanet etmektir. Vallahi, bu duruma boyun
eğmeyeceğim. Ben de aşiretim de Haskil'den de Rumlar'dan da korkmuyoruz.
Diğer taraftan Haskil, reisin karısı ile tüm düzenlemeleri yapmışlardı. Birçok
kişi Haskil'e geldi. Haskil, kalabalığın içinde dolaşarak, bu işi istemiyor
numarası yaptı. Sonra hepsi birden onun başını, omuzlarını, alnını, burnunu,
küçükler ellerini öpmeye, ondan kabilenin sorununun çözümüne katılmasını
istemeye başladılar.
Sadece aralarından, Mukhtara Kabilesi'yle bu savaşın gerekliliğine inanmamış
bile olsa var gücüyle cesurca savaşan bir kişi bunu yapmadı. Nitekim savaş
meydanında, Mukhtara Kabile-si'nin mallarını yağmalamak için atından inmeyen,
savaş meydanını da, kanlar içinde kalmasına rağmen en son terk eden o olmuştu.
Onun tek amacı elinden geldiğince esir kurtarabilmekti. Kuruyan kanı omzunu
dondurmuştu. Elinde kılıcını tutmuş öylece kalmıştı. Elini açma imkanı bile
bulamamıştı. Ancak, yoldan geçen ve kendi diyarlarına dönen çölcülerin
ellerindeki sıcak su, onu bu halden kurtarabilmişti.
Salah, yerinden kalkarak şöyle der:
- Biz aynı kabilenin evlatlarıyız. Ve burada kendisinden önce bizleri rezil
etmiş reisin evinde toplanmış bulunuyoruz. Ayıptan utanmayan, yaptığıyla
kendisini rezil etmez. Diyorum ki, bu evde biz hazır bulunanlar, Haskil dışında
hepimiz bir kabilenin evlatlarıyız. O bir yabancı. Onun yanındakiler de yabancı.
Bize geldi ve aramızda misafir gibi yaşamasına izin verdik. Burada menfaatine
uygun işini yapıyor, silah yapıyor, demircilik yapıyor. Ancak bizleri
ilgilendiren konulardan onun önünde bahsetmemiz doğru olmaz. Özellikle de böyle
bir meseleyi. Yani her ne olursa olsun, Haskil'ın bizim diyaloglarımıza
katılması veya bize reis olması söz konusu olamaz.
Salah, bu sözleriyle oturanların kötü bakışlarını üzerinde toplar...
Haskil öğle yemeğinden önce oturanlara hurma getirdi. Bununla kendisini cömert
göstermek istememişti. Um Lezzet'e dediği gibi hurma getirerek, insanlann hurma
üzerine su içmelerini sağlayarak böylece yemek yemelerini kontrol altına almak
istemişti.
Ve reisin karısına şöyle der:
- Elimizden geldiğince az kesmeliyiz. En az oyacakları miktarı sunmalıyız.
90 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 91
Orada buluranlar Salah'a kızsalar bile, vakarlı ve cesur adam sözlerine devam
eder:
- Ben Haskil'in veya herhangi başka bir yabancının aramızda bulunmasını kabul
etmiyorum. Bunu kendim için yaptığımı zannetmeyin. Ben reisliğe adaylığımı
koymuyorum. Görüşüme katıl-mıyorsanız ben mekandan çekildiğimi ilan ediyorum.
Evimi de babalarımızın, dedelerimizin adetlerine göre hayatlarınıza düzen verip
bilinçlenene, kabilenin önceliklerine ve haklarına saygı gösterene kadar
evlerinizden uzaklaştırıyorum. Kim bana uyarsa uyar, kim de kalırsa günahı
boynuna.
O ve toplulukta bulunanlardan bir grup kalktılar. Çekilmeyen yaşlılar dışında
çok az kişi kaldı. Bunların yaşları da 30 ila 50 arasındaydı ve çoğu da
reistiler. Karşı tarafa geçmek isteyen birisi, kendisine düşmanlık edenlerden
birine tokat attı. Sonra şapkasını düzeltti. Ardından bir grup kişi onun üzerine
yürümek istediler. O da kılıcını çekti. Yanındakiler de kılıçlarını çektiler.
Ve o noktada Haskil kalktı ve şöyle der:
- Akıllı kardeşlerim, bırakın adam gitsin, bize hikaye anlatmasın. Ey kardeşler
kendi aramızda sorun yaratıp uğraşacak vakit yok. Elimize fırsat geçmişken,
durumumuz hakkında yolumuzu çizmeliyiz...
Sonra sağında ve solunda bulunan iki en büyük aşiret reislerinin kulaklarına bir
şeyler fısıldar...
- Sonra onu Rum Kabilesi'nin Reisi cezalandıracak, endişe etmeyin.
Haskil, bunları söylerken akıllara hükmetmek, cesur adam ve arkasından bir kısım
insan gitse bile planladığı fırsatı kaçırmamak istedi.
Kalanlar oturdular ve Haskil, hizmetçiye misafirlere kahve doldurmasını emretti.
Ev sahibi o olduğu için böyle yapması gereki' yordu.
İçlerinden biri şöyle der:
- Başlayalım.
Ve, Lezzet'in babasının uygulamalarını eleştirmeye başladı. Onu diğerleri
izledi. Artık Lezzet'in babası ayıplarla dolmuştu.
İçlerinden biri:
- Neden, eski reisi de çağırmıyoruz? Aramızda konuştuklarımızı o da dinlesin.
Rum reislerinden biri onun sözünü keser ve o da susar.
Haskil'in yönetiminde reisin mahkemesi bir süre devam etti ve sonunda reislik
sıfatını kendisinden kaldırma kararı aldılar. Ardından da yeni bir reis seçme
dertleri doğdu.
Aralarından biri şöyle dedi:
- Ben bu görev için adaylığımı koyuyorum, -kılıcını kınından çekerek- itirazı
olan karşıma çıksın...
Her kim itiraz ederse kılıcını onun yüzüne doğrultmak kaydıyla ayağa kalktı,
ardından amca oğulları ve akrabaları da kalktı. Ve beraberlerinde bazı Rumlar...
Onlar da kılıçlarını çekiyorlar ve birbirlerinin yüzlerine tutuyorlardı...
Sonraki de böyle yaptı. Sonra üçüncüsü, dördüncüsü, beşincisi derken adaylığını
koymayan, kılıcını çekmeyen aşiret ve aşiret reisi kalmadı.
Haskil şöyle der:
- Bu durumda aramızdan reis seçmemiz çok zor. Korkarım ki böyle gider, bu
şekilde reis seçmeye kalkarsak olay katliamla sonuçlanacak. Çünkü herkesin
farklı yönelişleri ve istekleri var. Bunun için kanlarımızı bağışlayıp,
kabilenin bütünlüğünü korumalıyız. Aramızda Rum Kabilesi'nin Reisi'nin olduğuna
dikkatlerinizi çekerim. Ve o, en eski ve en büyük kabilenin reisi. Böyle bir
92 Saddam Hüseyin
durumda ona da söz hakkı versek, bu konuda görüşünü alsak daha iyi olmaz mı?
Haskil bu sözleri ayakta sarfetti. Yerine oturduğunda Mudtarra Kabilesi'nden
birçok reis kendisini alkışladı. Ancak aralarından bir tanesi bu teklife karşı
çıkarak şöyle dedi:
- Kendi sorunumuzu kendi aramızda halletmek, senin seçtiğin reisin görüşünü
almaktan bizim için daha iyidir ey Haskil!
Diğerleri bu reisin görüşüne itiraz edince Haskil şöyle der:
- Buna izin verilmiştir. Nitekim teklifimi, bir aşiret reisi dışında herkes
kabul etti.
Rum Kabilesi'nin Reisi'nin kararı, artık onlar için gerekli bir hal aldı. Her ne
kadar bu kararı alanlar büyük bir çoğunluk oluşturmasalar da bunu kesin bir emir
gibi farz kıldılar.
Rum reisi ayağa kalktı ve hafif hafif öksürüyordu. Akrabaları ona şöyle dediler:
- Müjdele, müjdele, vallahi ömrün uzun olsun, her ne karar alırsan al senin
görüşünden dışarı çıkmayacağız. Böyle bir zamanda sen büyük bir nüfuz sahibisin.
Rum Kabilesi'nin Reisi şöyle der:
- Sizin aranızdan bir kişiyi reis olarak seçmek çok zor olacak. Çünkü gördüğüm
kadarıyla siz tek bir fırkadan değilsiniz. Bu ne-denle Haskil reisiniz olursa
daha iyi olur...
Sonra devam eder:
- Haskil, planlı, hazırlıklı bir insan ve silah yapıyor. Malları ida-re etmeyi
biliyor, bizimle ilişkiler kuruyor. Biz ona güveniyoruz, inanıyoruz. El ele
verirsek, bizim de size yardım etme imkanımız olur. Haskil reisiniz olursa
bunların hepsi mümkün olur ve böy-lece Mukhtara Kabilesi'ne karşı omuz omuza
veririz.
Elerinde bir çözüm veya bir akit imkanı olmayan bazı kabile üyelerinin
itirazlarına rağmen, kabile reisleri Rum Kabilesi'nin
[ >:
Defol Git Lanetli! 93
Reisi'nin konuşmasını alkışladılar. Aralanndan bir tanesi ise alkışlamadı ve
ayağa kalkarak şöyle der:
- Ben bu seçimi reddediyorum. Bu bizim kabilemizi ilgilendiren bir iş. Ben
itiraz ediyorum.
Rum Kabilesi'nin Reisi:
- Yalnız biz itiraz edenlere savaş açıyoruz ve daha sonra da onların aleyhinde
sertleşeceğiz.
Aynı reis:
- Ben bu yolu reddediyorum. Ben savaş istemiyorum ancak buna ihtiyacım olursa
da savaşırım.
Kabile gençleri kendisini alkışladılar. Ancak, onun görüşlerine katılmayan
kabile reisleri Haskil'e uydular ve oturuma döndüler. Haskil şöyle der:
- Beni Mudtarra Kabilesi Reisi seçtiğiniz için sizlere teşekkür ederim
kardeşlerim ve amca oğullarım... Borçlarınızın faiz oranlarını düşüreceğim. Daha
sonra da tüm aşiret reislerine, evlerinin ihtiyaçlarını karşılamaları için belli
bir meblağ bağışta bulunacağım.
Sonra davetlileri ikram ettiği kahvelerini yudumlaya devam ederler...
- Ve aşiretinin tüm yüküne karşın Rum Kabilesi'nin Reisi bizi destekleyecek,
bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Biz zaten onsuz kabilemizin idaresini
sürdüremeyiz.
Haskil yanında oturana döndüğünde onun güldüğünü görür ve ona şöyle der:
- Reisliğimizde gözü olan çok kişi var ve gücümüz bunlara yalnız başımıza karşı
koymak için her zaman yeterli olmaz. Özellikle de bunlar kendi saflarımızdan
çıkarsa... Bu nedenle kardeşim, Rum Kabilesi'ne ve reislerine daima ihtiyacımız
var... Buna ek olarak, buraya gelerek katılım gösterdiğiniz için hepinize
teşekkür ederim.
94 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 95
Eğer reisliğimi kabul ediyorsanız, bu akşam evimde benimle ve cemaatimle bunu
kutlamak üzere hepiniz davetlisiniz.
Benim cemaatim dedikten sonra dili sürçmüş gibi yaparak; "Affedersiniz kastım
kadın, erkek tüm kabile idi. Kadın-erkek karışık kutlama daha iyi değil mi?"
dedi ve böylece cümlesini düzeltmek istedi. Oysa bu cemaatten kastı, gerçekten
kurduğu gözcü, yiyici ve haber getirici şebekesi idi.
Hep beraber kutlama fikrini, büyük bir sıcaklıkla karşıladılar, içlerinden bir
bölümü şöyle bağırdılar:
- Haklısın reis!
Orada bulunanlardan bir tanesi de sarhoştu ve bir elinde büyük bir şarap kadehi
diğer elinde de şarap şişesi vardı. Elindeki kadehi şarapla doldurduktan sonra
kadehi, oturanların kafalarının üzerinden kaldırarak keskin bir sesle bağırır,
yüzü ter içinde söyleyeceği ilk kelimeyi az kaldı bulacak... Ve bağırır:
- Şerefinize... Şerefine Haskil.
Rum Kabilesi'nin Reisi, Rumca adama karşılık verir;
"Şerefe!" der.
Sonra Haskil konuyu değiştirir:
- Rum Kabilesi'nin Reisi, kadınlar, erkekler hep beraber burada, akşama kadar
kutlama yapacağız. Dansözleri izleyeceğiz, onlarla veya yanlarında kabile
kadınlarıyla yanlarında da kabile erkekleriyle hep birlikte Rum halayları
çekeceğiz.
Çoğunluk şöyle der:
- Evet, evet... İkiye kadar.
Haskil kabile reisi olduktan sonra, silahların ücretlerini ödemek isteyenler
için belli bir zaman belirledi. Ödeyemeyenlerin ise borçlarını, koyunlarını,
keçilerini, ineklerini alarak kapattı. Hatta borçlarını ödemeye güç yetiremeyen
bazılarının evlerine el koydu.
Birisi sorar:
- Bu abartı değil mi reis? Cevaplar:
- Ödemeye gücü yetmeyenlerden hakkımı nasıl alacağım? Şöyle der:
- Kabileden birisinin zor gününde reisin güvencesi altında olma hakkı yok mudur?
Cevap verir:
- Reisin ve reisliğin paradan başka ne kıymeti vardır? Acaba hiçbir varlığım
olmasaydı beni reis olarak seçer miydiniz? Salah'm çok parası olsaydı, savaştan
önce bir çoğunuz onun görüşüne uymaz mıydınız? Ve reis olarak seçildiğim
mecliste hepiniz bir bahane uyduracaktınız. Bu olmadı çünkü çok malım var ve o
önceden de olduğu gibi varlıksız. Ve nüfuzu, gücümle, Rum'un nüfuzuyla karıştı
öyle değil mi? Evet kardeşim para sende ve başkalarında bulunuyor. Ancak nereden
biliyorsun aramızdan Salah gibilerin çıkmayacağını?
Bunun yanı sıra Haskil, farklı işlerden para toplar oldu. Bu işler, Mudtarra
Kabilesi'nin dışına kadar taştı. Rum Kabilesi'nin ile işlerin ortak olarak
geliştirilmesi için özel antlaşma yapıldı. Demircilik, marangozluk, dokumacılık,
tereyağı, zeytin, zeytinyağı, kilim ticareti tüm kabilelere yayıldı.
Kendilerine işlerini yürütmeleri için fırsat vermeyen kabilelere savaş
açıyorlardı. Hatta özel sevkiyat şebekeleri kurdular. Sadece Irak halkı, Haskil
ile ticaret yapmayı reddetti. İster Haskil'in yalnız kurduğu ister Rumlar'la
ortak olsun hiçbir şebekeden mal almadılar da, onlara mal satmadılar da.
Onlar petrol, zift ve hurma hatta hepsini, tohumları Irak'tan getiriyorlardı.
Yanlarında bunu yapacak başkaları bulunmuyordu. Ancak, Irak'tan şartsız mal
getirebilen kabilelere izin vermek zorunda kaldılar.
96 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 97
Haskil'in yalnız ya da Rumlarla ortak kurduğu bürolar, Arap kabilelerinde,
Haskil ve Haskil ile ortak Rum Kabilesi'ne karşı büyük düşmanlık uyandırdı.
Çünkü Rumlar da Haskil'in sömürücü ticaretine ortak oluyorlardı. Aynı zanda
fahiş fiyatlar, riba hep Haskil'in özel, bağımsız bürolarında veya Rumlar'la
ortak kurduğu ağlarında görülüyordu.
Haskil ve Rum Kabilesi, birçok Arap kabilesine, silah, ziraat eşyaları, el
işleri, hatta tabak çanak alışverişini, yasakladı. Bu yasakların dışına çıkan
herkese savaş açılıyordu.
Sahip oldukları her şeye el konuluyordu. Bu bölgede büyük güç sahibi olduktan
sonra, bu topraklarda bozgunculuk yaptılar. Has-kil'e veya Rum kabilesine her
kim itiraz ederse, gece sırtına veya kaburgalarına zehirli hançer sokuluyor veya
savaş açılıyordu.
Zamanla kabileler arasında en varlıklı kabile haline geldiler. Özellikle
Haskil'in kendi serveti iyice arttı. Haskil'in kabilesi ile Rum Kabilesi'nin
reisleri yanında normal insanların yaşayışları bile, diğer kabilelerin normal
insanlarının yaşayışlarından daha iyi hal aldı.
Lezzet'in annesi, eski kocası kendisini boşadıktan ya da kendisi kocasını
boşadıktan sonra, kendisiyle nişanlanmak üzere Haskil'in gelmesini bekliyordu.
Zaten daha önce de bu hususta anlaşmışlardı. Lezzet'in annesi, kendisine
kadınlar arasında reis seçilebilmesi için büyük hizmet sunmuştu. Ancak Haskil
onu, günler, haftalar, aylar hatta seneler boyunca bekletti. Çünkü gözü aslında
Lezzet'te idi. Lezzet, kendisini elde etme imkanı vermemişti ona. Böyle hallerde
insanlar, kendilerine dokunma izni vermeyenlerin peşinde koşarlar. Ellerinin
arasındakinden zaten doymuşlardır...
Haskil, Lezzet'in peşinde koşar oldu. Ona her yakınlaşmak istediğinde Lezzet,
onun kendisini elde edemeyeceği, ancak ilişkisini tam olarak da koparmayacak
kadar uzaklaşıyordu.
Haskil Lezzet'e şöyle der:
- Beni gerçekten yordun, gerçekten artık beni istiyor musun yoksa benimle oyun
mu oynuyorsun bilmiyorum.
Lezzet şöyle der:
- Seninle oynadığım filan yok. Yalnız sabret biraz. İnsanların ilgisi bizim
üzerimizde. Düşmanların bizi ağızlarına dolayıp seni zayıflatabilirler. Senin
reisliği, eski reisin ailesinin ittifakıyla elde ettiğini, eski reisin
kovulmasının senin bu göreve getirilmen için hazırlanmış bir plan olduğunu
söylerler ve bu sana yeni bir yük getirir. Sonra kabile, senin seçilmeni
reddettikten sonra, sana karşı gelenlerle aranda kalır. Düşmanlarının eline,
reisliği kazandığında elde edemedikleri fırsat geçer. Bu benim karşımda
bulunduğun durumdan daha kötü bir hal değil midir?
Haskil istemeye istemeye sustu. Lezzet'in sözünü doğru bulduğu için değildi bu
suskunluk. Sadece ona mantıklı konuşmuş, doğru söylemiş havası vermek istediği
için susmuştu.
Sonra Haskil, gizlice Lezzet'in annesinin yanma gider... Haskil kendisine dönse,
o dönmeye hazırdır. Ancak Haskil'de ona karşı eskisi gibi hiç istek kalmamıştır.
Uzun zaman ona dokunmadan geçmiştir. Haskil'in kendisiyle evlenmek konusundaki
fikrini açıkça öğrenmek isteyen Um Lezzet kendisine şöyle der:
- Benimle evlenmezsen, tüm kabile kadınlarını toplayıp onlara, kabileyi nasıl
hile ile ele geçirdiğini, her şeyi anlatacağım. Beni dikkate almazsan bunu
kadınların ortasında yapacağım... Hatta belki de kabilenin erkeklerini toplayıp
bunu yapacağım. İşte o zaman sonun gelmiş olacak... O zaman göreceksin ne halde
olacaksın. Özellikle de Rum Reisi tarafından kabilenin başına getirilmenle
beraber, sana karşı olan aşiretlerin oluşturduğu özgür
Lâk
98 Saddam Hüseyin
grubun düşmanlığı daha da artacak... Bana ihanet ettin. Kaybedecek neyim kaldı
ki? Durumu iyice düşünmelisin. Aklını kullan ve kararını ver. Nasıl ve ne zaman
karar vermen gerekir. Önünde ancak çok kısa haftalar kaldı. Bu zaman zarfında
karar vermezsen, sana birkaç sayılı gün vereceğim. Sonrasında ise, bildiklerimi
kabileye yayabileceğim en uygun yolu ben seçeceğim...
Haskil, durumu kendi içinde değerlendirdi. Çok kötü bir durumda olduğunu fark
etti.
Onun kin ve nefret duygularının intikam duygusuna dönüştüğünü görünce, sakin
havasına bürünerek sahtekârca şöyle der:
- Bu varsayımın yanlış ve senin bu söylediklerini yapacağına da inanmıyorum.
Çünkü ben seni seviyorum ve senden uzaklaşmam mümkün değil. Ancak ben bu işi
planım gereği biraz ertelemek istedim. Eğer hemen evlenirsek, düşmanların
nazarlarını çekmiş oluruz. Bizi zayıflatmak isteyenlere fırsat vermiş oluruz ve
birinci derecede plan ve çaba olarak senin kurduğun reisliğime olan kanaat
sarsılır diye düşündüm.
Haskil'in sarfettiği bu sözler, evlenmeden elde edemeyip evlenerek elde etmeye
çalıştığı Lezzet'in sözlerinin neredeyse aynısıydı.
Lezzet'in annesi şöyle der:
- Her ne olursa olsun sana söyleyeceğimi söyledim. Senin benimle evleneceğine
güvenmeme rağmen, ikimizin sonu hakkındaki tereddütlerini sonuçlandırmak, bu
hususta acele etmeni istedim. Senden bir oğul sahibi olarak, evimizin tekrar
yeşermesini, onun göz nurumuz olmasını istiyorum. Lezzet büyüdükten ve eski
kocamla hayatımı sürdüremeyeceğimi anladıktan sonra, ondan tekrar çocuk sahibi
olmaktan çekindim. Ve işte bildiğin ve gördüğün devam etmedi.
Haskil, kadının evinden çıktıktan sonra, hayatına hükmeden komplolar hakkında
düşünmeye koyuldu.
Defol Git Lanetli! 99
Haskil ile Rum Kabilesi'nin Reisi, komşu kabilelere yönelik yağmacı ve gaspçı
işlerine bahsettiğimiz, bahsetmediğimiz tüm isimler altında ve her türlü
faaliyetle devam ettiler. Planlarına itiraz edenler tutuklandı. Onlara destek
olanlara düşmanlıklar sürdü.
Öyleki savaşları Irak'a kadar uzandı, insanlara ettikleri eziyetlerin yanında
hayvanları öldürdüler, tarlaları istila ettiler, yaktılar, hurmaları kestiler.
Yenildikleri kabilelere olan kinleri, düşmanlıkları giderek arttı. Daha fazla
insan öldürdüler, tarlaları yaktılar, diyarlarına götüremedikleri hayvanları
helak ettiler.
Kimsenin kendilerine güveni kalmadı. Bölgenin doğusundan batısına, kuzeyinden
güneyine, herkes onlardan nefret eder oldu. Kabileden bir grup, boşuna Haskil ve
Rum Kabilesi'nin Reisi'ni konumlarını değiştirmeleri hususunda ikna etmeye
çalıştılar.
insanlar istikrarsızlık ve savaşlar yüzünden çevrelerinden kaçtılar. Aynı
zamanda Haskil'in ve Rum Kabilesi'nin Reisi'nin koyduğu vergilerin ağırlığıyla
fakirlik arttı. Kimse bir şey alıp satamaz, rekabete giremez hale geldi. Ayrıca,
mal sahiplerinden direk vergiler de almıyordu.
Günlerden bir gün Haskil, Rum Kabilesi'nin Reisi'ne garip bir öneri getirir, o
da kabul eder...
Haskil, dev burçlar gibi iki yüksek bina dikmeyi teklif eder. Ççok yüksek
olmaları sebebiyle, bu iki bina hakkında hikayeler, abartılar döner durur.
Hatta binayı inşa edenlerden bir Persli'nin elinden baltası dü-Şer ve kendisi o
esnada son kattadır. Binanın yüksekliği sebebiyle balta, o gün yere düşmez.
100 Saddam Hüseyin
Persliler burçları yaparlarken, bir tanesi şöyle der; "Yukarı çıkmaları 2 hafta
alırdı, inmeleri ise 1 hafta. Gece ve gündüz olmak üzere 3 hafta boyunca
merdivende kalırlardı..."
Araplar ve diğerleri Persliler'in bu abartılı anlatımlarını duyarlardı.
Söylediklerinin birebir doğru olduğuna ikna etmek için boşuna uğraşırdı... Ancak
o zamanlar ona şimdi diplomaside olduğu gibi yalan söylüyor, demediler. Şimdiki
büyüklerin dediği gibi, şu Amerikan, şu ingiliz veya Fransız söylediğini aslında
kastetmiyor. Veya gazeteciler kendilerinden bir sözü aktarırken aynısı olmasına
özen göstermiyorlar, aynısını aktarmıyorlar.
Araplardan bir tanesi, yalanı dolayısıyla Persli'yi küçük düşürmek ister ve ona
şöyle der:
- Babamla beraber Irak'a ziyarete gittim. Babam bana Sümer şehir çarşısından
(Tel Esmer), salatalık satm aldı. Salatalık olgunlaşmıştı. Yemek için, Deyali
Nehri kıyısına oturduk. O zamanlar adı Turnat idi. Salatalığın çekirdekleri yere
düştü, tohumlandı, bitki oldu, yapraklandı, çiçeklendi ve salatalık verdi. Biz
ise oturmuş ne olacak diye bekliyorduk. Salatalığın uzaması sürdükçe sürdü, ta
ki biz Irak'ın Iran ile sınırına ulaştık. Sınırı aştı ve uzunluğu Tahran'a kadar
ulaştı. Sonra İran Şahı da ondan korunmayı başaramadı. Bir yılan gibiydi. Hızla
ve kıvrıla kıvrıla yol alıyordu. Hatta Şah'ın karısının odasına yöneldi...
Orada İranlı bağırır:
- Aman... Müdahele et... Durdur salatalığı, devam etmesine izin verme.
Karşısındaki şöyle der:
- Ey köpek, baban elindeki baltayı yere düşürene kadar ben de salatalığı
durdurmayacağım.
İşte böyle, iki burç hakkındaki hikayeler, rivayetler, abartılar insanların
ağızlarında dolaşır dururdu. Her hale karşın aslında bu iki yüksek burç
eşsizdiler. Haskil, Rum Kabilesi'nin Reisi'ni,
Defol Git Lanetli! 101
ikisine de birer tane olmak ve servetlerini ya da servetlerinin bir kısmını
içine koyacakları burçların bina edilmesine ikna etti.
Bunların arasında, tohumlar, yünler, tereyağları, hurmalar, altınlar yer
alıyordu. Savaş durumunda bu malların kontrolü güçleşecekti. Öyle ki bu
servetlerin arasında kılıçlar, oklar, zırhlar yer alıyordu. Savaş halinde bu
servetleri hep parçalanacaktı.
İki kabile arasında deniz boyunca burçları inşa ettiler. Mudtar-ra Kabilesi ve
Rum Kabilesi. Binalar, zamanın harikalarından sayıldı. Ve bu binaları yaptıktan
sonra iki reis, binaların masrafını çıkartmak için, insanların kemiklerine,
ciğerlerine, kalplerine kadar baskı yaptılar.
Mal varlıklarını saklamanın yanında, iki reis, bu binalarda düzenledikleri
eğlenceler ve uygulamalarıyla insanları iyice bezdirdiler. Ve her biri, bu
binalardan düşmanlarını ve cemaatlerine karşı düzenlenen saldırıları
gözetliyorlardı. Binaların yüksekliği dolayısıyla çok uzak mesafeleri bile
görebiliyorlardı.
102 Saddam Hüseyin
7. BOLUM
Velinimeti Yabancı Olanın Başkaldırması Zor Olur
Lezzet'in zihninde, Haskil'in yönetimi ele geçirdiğinden bu yana, kabilenin
içine düştüğü durum dolaşıyordu. Durumlar gittikçe kötüleşiyordu. Aynı zamanda
da beyninde, kabilenin yaşlılarının, dedesi hakkında söyledikleri canlanıyordu.
Kendisini tozların durduramadığı, savaşçı bir süvari olmasının yanında hikmet
sahibi biriydi. Şer kapılarını açmaktan daima uzak dururdu. (Ancak, başka
kabileler kabilesine şer ve ateş kapılarını açtığında, Allah rahmet eylesin
dedem, o ateşi kılıcıyla söndürürdü. Ateşi yakan akıl ve nefisler onun hikmeti
karşısında duramazlardı...)
Kabilenin büyük çoğunluğu Allah'ı anmaz olup, İbrahim (a.s) ve oğullarının
dininden uzaklaştıktan sonra, bize Allah'ın öfkesi ulaşmış olmalı. Dedem
Allah'tan korkan, güvenilir, sadık, cömert, hikmetli biriydi.
Sonra şöyle demek için susar:
- Ancak, yabancı bir kadınla evlenerek hata etti. Ve o kadın da babamı doğurdu.
Allah rahmet eylesin babaanneme, aralarında annemle babamın ve de yaşlıların
söylediklerine göre, babaanne-min güzelliği, babamı baştan çıkartmış. Bu nedenle
dedem temele dikkat etmemiş. Bu durumun soya etki edeceğini düşünmemiş.
Defol Git Lanetli! 103
Nitekim, bu sıfatlar ve dayılarının prensipleri babama geçmiş. Amcalarının sıfat
ve prensiplerini almamış. Bu nedenle de son savaşında bizleri rezil etti.
İtibarımızı yok etti. Zayıf hali, cimriliği, fikir ve amellerini yerine
getirmedeki güçsüzlüğü dedem gibi...
Allah rahmet eylesin babamın yüksek vasıfları yoktu. Bu sıfatları dayılarından
sürüp gelmişti. Evlenecek eşi seçerken de onların prensiplerine uygun seçim
yaptı. Annemi seçti. Onun da annesi veya babası yabancı idi. Bu nedenle de alçak
Haskil ile yapacağını yaptı. Çünkü o, kabilenin yüksek değerlerini hissede -
miyordu. Ehlinin sakallarına gereken saygıyı gösteremedi. Çünkü biliyordu ki
onlar, bizim kabilemizin değerleri yanında bir ağırlık, itibar taşıyamazlardı.
Derin bir iç çekti ve içindeki sese geri döndü:
- Annem yabancı. O bizden değil. Büyüklük ehline döner. Büyüklük ehline aittir.
Kabilemin değerlerini korumalıyım. Beni ve babamı rezil etti. Ancak kabilemizi
rezil etmedi. Çünkü o, amcamızın kızı değil. Ama ben, köküm bu kabileden. Bunlar
benim ehlim ve insanlarım. Kendimi rezil edersem, onları da rezil ederim.
Öyleyse, ehlimin ve hayırlı insanların şerefini savunmalıyım.
Onu öncelikle, kudret ve mağrurluğum dolayısıyla değil, annemin intikamını almak
için reddetmeliyim. Kavmimin şerefini savunmalıyım. Bu durumda adım Lezzet
kalmayacak. Nekwa (alicenap) olacak... Babam ve annem benim adımı Lezzet
koydular.
Bu isim, şerefli ve onurlu bir kıza yakışmıyor. Öyleyse değiştirmeliyim. Ama
şimdi değil. Haskil'in dikkatini çekecek ve onu uyandıracak hiçbir şey
yapmamalıyım. Ancak ey Rabbim! Anemin sebep olduğu arsızlık lekesini üzerimden
nasıl atacağım? Sen kesinlikle her şeye kadir olansın...
Son cümleyi söylediğinde gözyaşları sel gibi yanaklarına dökülüyordu. Sonra
yerinden kalkarak kendi kendisine şöyle der:
104 Saddam Hüseyin
- Kabilenin kızlarıyla başlayarak, yaşım kaça ulaşırsa ulaşsın, HaskiPin
kötülüğünü ortaya çıkarana kadar uğraşacağım. Kadınların büyük çoğunluğunu ikna
edebilirsem, erkekler kadınların sözlerini dinlerler. Hatta bazıları kadınlardan
bile daha zayıftırlar. Genellikle onları etkilerler, hele bu kadınların şerefini
ilgilendiren bir konu olursa?!
Eğer bazı erkekler, bundan etkilenirse, erkeklerin arasında kendi görüşleriymiş
gibi dolaşmaya başlayacak. Buna ek olarak, kadınlar sürekli evde oldukları için,
fikirlerini çocukların beyinlerine işleme imkanları da vardır. Ve çocuklar
yarının genç kızları, genç erkekleri. Haskil'i kabilemizden kovana kadar,
erkekler de bu nokta da propagandamızı sürdürebilmemiz için planımıza dahil olup
ne gerekiyorsa yapabilirler.
Lezzet sustu, ancak içinden süratle düşünüyordu.
- Nereden bilebilirim, erkekler benim bildiklerimi ve tasavvur ettiklerimi
bilirler ve aralarında onu alçaltırlarsa, onun itaatinden çıkarlar. Haskil de
onları güvenilir olmadıkları gerekçesiyle kabileden uzaklaştırır. O zaman, önce
kadınlardan başlamalı ve öncesinde de sonrasında da Allah'a güvenmeliyim.
Öncesinde de sonrasında da Allah'a güvenmeliyim, demişti. Çünkü, bunu kabilesi
Yusuf ve Mahmut'tan öğrenmişti.
Sonra kabilenin kadınlarını teşvik etmek için ayaklanır. Yakın arkadaşlardan
başlayarak, amcalarının kızlarına gitmeye koyuldu. Ancak gitmeye başladığı
kadınların, Haskü'in temennilerine asla cevap vermeyecek, evli kadınlar
olmalarına dikkat etti.
Günlerden bir gün Lezzet evine döner. Annesi sorar:
- Neredeydin?
- Amca kızlarımın evinde. Annesi açıklama ister:
- Neden oradaydın?
Defol Git Lanetli! 105
- Amca kızlarımla konuşuyorduk. Onları boşver de sen Has-kil'in seninle
evleneceğini söylememiş miydin? Seneler geçti ve evlenmedi. Neyi bekliyor?
Bekliyor mu kibirleniyor mu? Ya da sen bekliyor musun yoksa kibirleniyor musun?
Lezzet'in annesi kızının son cümlesini kendisini ve Haskil'i hafife almak veya
onları sarsmak için söylediğini fark etti. Yerinden kalktı ve kızının suratına
tokat attı, burnunu kanattı... Ancak Lezzet, hiçbir şey demedi. Annesinin
vurmasını da engellemedi.
Sadece şöyle dedi:
- Tokatı hak etmemiştim, keşke doğmasaydım.
Annesi bir kere daha vurmak istedi. Ancak eli ona ulaşmadan önce havada boşaldı.
Bunun yerine kızını kucakladı ve ağlamaya başladı. Kızının yüzünden ve
gözlerinden gözyaşlarını silmeye başladı ve ona şöyle dedi:
- Allah seninle bizden intikam alıyor. Ey Haskil... Allah senin zayıflığına
lanet etsin. Ey Lezzet'in babası, eğer bana gözdağı verseydin, beni
yaptıklarımın sonundan korkutsaydm, bu yaptıklarımı yapmazdım.
Bunu dedikten sonra, evin bir köşesine çekilir. Kızının söylediklerini
duymadığını veya en azından tamamını duymadığını zanneder. Kızı kendisine
yaklaşır ve şöyle der:
- Bizleri insanların ağızlarında sakız yapmayacak şeyleri yap. Bizi alçaltma ve
onunla evlenmeyi başaramazsan, onunla ilişkini kes. Beni rahatlat, hepimizi
rahatlat.
Annesi Haskil'e karşı kin dolu ve ona inanmaz bir tavırla:
- Ona söylediğimi sakla, sakla kızım... Lezzet:
- Senin sırrın benim sırrım. Şöyle düşün, sen şu an konuşuyorsun ve sırrını
kuyunun dibine koyuyorsun...
(I
106 Saddam Hüseyin
Haskil, reisin karısından kurtulabilmek için, kendi kendine senaryolar
düşünüyordu. Her seferinde, annesine para verip ondan kurtulsa, sonra Lezzet'e
yanaşayım diye düşünüyor, sonra Lezzet'in böyle bir şeye sıcak bakmayacağına
karar veriyordu.
Sonra şöyle diyordu; "Eğer annesi ölse, kızıyla evlenebilmem için önümde hiçbir
engel kalmaz. Kabilenin reisi oldum. Kabileler arasında da reislerin en
varlıklısı. Ve eşsiz iki büyük ve içi altın dolu burçlardan birinin sahibiyim.
Bu yüksek burçlar, aynı zamanda benim ve Rum Kabilesi'nin kudretine işaret eden
simgeler oldular."
Ve ardından hemen şöyle der: "Ancak o, annesi ölmeden benimle evlenmez. Annesi
öldükten sonra ise bizi birkaç gün sürecek üzüntüden başka bir şey engellemez.
Sonra benimle evlenmeyi kabul eder."
Düşüncelerin ardından kendisine şöyle sorar:
- Ya Lezzet, annesinin ölümünün ardında benim olduğumu fark ederse? O zaman
annesinden sonra, onu da kaybetmiş olmaz mıyım? Sonra kabileyi kaybederim...
Sonra ne varsa her şeyi kaybederim...
Ne varsa her şeyi kaybederim dediği anda ürperdi.
- Hayır... Hayır... Hayır... Malımı kaybetmeyi kabul edemem. Mal, hayatın
kirişidir. Malımı kaybedersem, şebekemi de merkezlerimi de kaybederim. Sonra
bana ne kalır?... Yüksek ahlakıma ve soyuma insanlar itibar eder mi? Hikmetim,
temizliğim, iyi niyetim ve cömertliğim için boyun eğerler mi?
Haskil bunları söylerken içinden sarsılır gibiydi. Sonra dönerek şöyle der:
Defol Git Lanetli! 107
- Hayır... Hayır, mal; maldan sonra geriye ne kalır? Casus şebekeler, ticaret ve
ekonomi merkezleri... Aadece üzüntümden biterim. Çünkü varlığı bana güvence
veriyor. Gerçekten, bu varlığın gücüyle, kavimler ve kabileler karşısında
kudretli duruyorum. Ama mallarımı kaybedersem, kim beni dinleyecek? Kim benim
nüfuzumu ve sultanlığımı kabul edecek? Sadece Mudtarra Kabi-lesi'ni kaybetsem,
sorun değil. Ben zaten onlardan değilim. Eski reisleri zayıflayıp zelil duruma
düşmeseydi beni kendilerine reis seçmeyeceklerdi. Ama reisliği ve kabileyi
kaybedersem, kendime faaliyetlerimi sürdürüp, merkezlerimi idame ettirmek,
paramı çoğaltmak için nerede fırsat bulacağım?
Kim, Mudtarra Kabilesi'ndeki hedefimi öğrendikten sonra bana kapısını açar? Bu,
kabile halkının beni mahkum etmemesi hakkında çıkacak sonuç. Sussalar bile, bana
olan öfkeleri ile malımı ve mülkümü yok edecekler... Reislik makamını
kaybedersem, her şeyi kaybederim. Hatta belki hayatımı bile kaybederim.
Ama ortağım Rum Kabilesi'nin Reisi'ne gelince... Bazı sebepler dolayısıyla
nefret edilen bir kişi haline geldi. Eğer reisliğimi kaybedersem, benimle
ortaklığını keser. Böylece insanlar da yavaş yavaş çevremizden uzaklaşmaya
başlarlar. En azından bugünkü nesiller olmasa da arkadan gelen nesiller, bizimle
ilişki kurmazlar.
Sonra kendi dikkatini kendisine çeker:
- Ancak ben her şeyi planladım, tasarladım. Bir kadının ölümünü mü
planlayamayacağım!... Onu öldüreceğim. Ve her şeye sahip olacağım, Lezzet'e de.
En azından elimde olanları muhafaza edeceğim...
Lezzet, kadınlar arasında faaliyetlerine devam eder. Baskı yapar ve onlar teşvik
eder. 4. kuşaktan amca kızları ve kabile kızlarıyla buluşur.
Amcalarının kızlarından birisi şöyle der:
108 Saddam Hüseyin
Defol Git Lanetli! 109
oı "O
o o
3
a İ
d
5"
Of f / /1? ve geliştirmeye
devam ediyoruz.
! Kişisel Gelişim
' Basan Öyküleri-Taktikleri i Liderlik Stratejileri
i Ders Çalışma Teknikleri Yabancı Dil Öğrenme Yollan Vücut Dili-Kişisel imaj
ive İŞ HAYATINDA BAŞARI
TÜM GAZETE BAYİLERİNDE
Market ve KitaDevlerinde
Teşekkürler Türkiye
Genç Gelişim
YETKİLİ SATICILARINDA
lir.:
5.950.000TL/5.95YIL
ISBN 975912925-6
789759 129255
Son günlerde tüm dünyada, Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in son romanı
tartışılıyor. Adı: "Defol Git, Lanetli!" Saddam, bu son romanını Amerikan
işgalinden kısa bir süre önce bitirmiş. Kitap Ortadoğu'da bestseller. Yok
satıyor. Roman iyi ve kötünün mücadelesi üzerine kurulmuş. 11 Eylül
saldırılarından esintiler taşıyor.
Arap milliyetçiliğini temsil eden Salim, Yahudileri temsil eden Haskü'i yenmek
için bölünmüş Arap aşiretlerini birleştiriyor ve düşmanlarını yenilgiye
uğratıyor. Romanda Yahudileri Haskil, ABD'yi de Haskilin müttefiki olan Romalı
lider temsil ediyor.
Eski Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz, Saddam Hüseyin'in son yıllarda vaktini
roman yazmaya ayırdığını ağlamıştı.
Halime Kökçe Gerçek Hayat
Edebiyatla, sanatla bağdaşan şeyler yapmadı ama deneyimlerini, yaşadıklarını
onun gözünden görme imkanı verebilir böyle bir kitap.
Ben meraklı bir okurum ve kesinlikle nasılmış, ne yazmış okumak isterim.
Elif Şafak
Saddam'ın yazdığı bir romanın 2. bir "Kavgam" olabileceğini düşünüyorum.
Burak Turna Metal Fırtma'nın Yazan
Saddam'ın deneyimleri fazla. Romancılıkta deneyim önemlidir. Bush da roman yazsa,
Saddam'ın romanını Bush'un romanına tercih ederim.
Ahmet Ümit
Saddam'ın romanını görmek isterim kesinlikle. Saddam ilginç bir adam çünkü. Ne
yazabileceğini kestiremeyeceğimiz biri. Dolayısıyla ondan, ilginç, cazip,
şaşırtıcı bir şey çıkabilir.
Ahmet Kekeç