Professional Documents
Culture Documents
Fotosentez
Fotosentez
n Plant Physiology
F.B. Salisbury ve C.W. Ross, Wadsworth Publishing Company, California,
A.B.D., 1992.
n Photosynthesis,
D.O. Hall ve K.K. Rao, Edward Arnold Inc., London, UK, 1989.
Bitki Fizyolojisi
n Büyüme ve gelişme,
n Büyüme ve gelişme kavramlarının açıklanması,
n Aşamaları,
n Etkili faktörler,
Bitki Fizyolojisi
sonucu oluşmaktadır.
FOTOSENTEZ
n 1771’de bir İngiliz rahip ve kimyacı olan Joseph Priestly, yeşil bitkilerin
hayvanlar tarafından kirletilen havayı temizlediği bulunca fotosentezde
O2’nin de etkisinin olduğunu ileri sürmüştür. Daha sonra Hollandalı bir
fizikçi olan Jan Ingenhouzs, havanın bu şekilde temizlenmesinde
ışığın gerekli olduğunu göstermiştir. Ingenhousz, karanlıkta bitkilerin
de havayı kirlettiğini tespit etmiş ve zehirlenmeyi önlemek için evdeki
bitkilerin geceleri ev dışına çıkarılmasını önermiştir.
•Fotosentez ve fotosentez araştırmalarının tarihsel gelişimi
n Fotosentez konusunda bir diğer önemli gelişme 1930’larda C.B. van Niel
tarafından bazı bakterilerin de bitkilerdekine benzer bir fotosentez yaptığını
bulması ile sağlanmıştır. Çeşitli bakteriler CO2’i, ışık enerjisi ve su dışında başka
bir elektron kaynağı kullanarak indirgemektedir. Bu bakterilerin bazıları, örneğin
asetik asit veya succinic asit gibi organik asitleri elektron kaynağı olarak
kullanmaktadırlar. van Niel’in çalışmasında su yerine H2S kullanmış ve yan ürün
olarak sülfür açığa çıkmıştır. Bu bakteriler tarafından yapılan fotosentez
formülünün aşağıdaki gibi olduğu düşünülmekteydi:
n Fotosentez sonucu açığa çıkan O2’nin sudan geldiğinin daha ikna edici
delili 1941 yılında Samuel Ruben ve Martin Kamen tarafından ortaya
konulmuştur.
n Bu açıdan fotosentezin iyi anlaşılabilmesi için önce ışığın (güneş ışığı) fiziksel
özelliklerinin bilinmesi gerekir.
n Homojen olarak gördüğümüz güneş ışığı beyaz renkli olup çeşitli dalga
boylarındaki ışınlardan oluşur.
n Güneş ışığı yada herhangi bir kaynaktan oluşan beyaz ışık bir prizmadan
geçirildiğinde çeşitli renklere ayrılır. Buna ışığın elektromanyetik spektrumu
denir.
n İnsan gözünün görebildiği ışık, güneş ışığının çok küçük bir bölümünü oluşturur.
n Görülebilen ışığın dışında bulunan kızıl ötesi ışıkların dalga boyları 760 mµ ile 100.000
mµ arasında değişir.
n Gözle görülen mor ışınlardan daha kısa dalga boylu ışınlar da gözle görülmezler.
Bunlardan morötesi (ultraviyole) ışınların dalga boyları 10 mµ’a kadar düşer. X ışınlarının
dalga boyları 0.01 ile 10 mµ, gama ışınlarının dalga boyu ise 0.0001 ile 0.01 mµ arasında
değişirken, kozmik ışınların dalga boyu 0.0001 mµ’dan daha azdır.
Işık enerjisi
n Her bir foton dalga boyuna bağlı olarak bir miktar enerji taşımaktadır.
Hareket halinde olan fotonlar, uygun bir maddeye çarpınca, taşıdıkları
enerjiyi çarptıkları elektrona aktarırlar ve böylece fotokimyasal bir
tepkimeyi başlatırlar.
1. yoğunluk,
Yoğunluk, birim zamanda birim alana gelen ışık enerjisi miktarıdır ve
erg/cm2/sn, µW/cm2/dk veya g-cal/cm2/dk olarak ifade edilir. Işığın
yoğunluğu ile parlaklığı aynı şey değildir.
2. nitelik,
Işığın niteliği, ışığın dalga boyu ile ilgilidir.
İç zar sistemi
granum
n Fotesentez ile organik maddelerin yapılabilmesi için gerekli olan ışık enerjisinin
kullanılabilmesi için ışığın bitkiler tarafından absorbe edilmesi gerekir.
n Bütün fotosentetik organizmalar, ışığı absorbe ederek fotosentezin fotokimyasal
reaksiyonlarını başlatma yeteneğine sahip bir veya daha fazla organik pigment
içerirler.
n Tilakoit zarında bulunan ve fotosentezin oluşumu için mutlak gerekli olan
pigmentlere fotosentetik pigmentler adı verilmektedir.
n Bitkilerde bulunan üç temel pigmet grubu,
n klorofiller,
n karotenoitler ve
n fikobilinlerdir.
n Klorofiller ve karotenoitler suda çözünmezler fakat fikobilinler suda çözülürler.
n Karotenoitler ve fikobilinler yardımcı fotosentetik pigmentler olarak da
tanımlanırlar, çünkü bu pigmentler tarafından tutulan ışık enerjisi klorofile
aktarılabilmektedir.
Fotosentetik pigmentler
Fotosistemler
n Her fotosistem birbiriyle ilişkili iki kısımdan
oluşmaktadır:
n Anten pigmentler (anten merkezi)
n Reaksiyon merkezi
ışık
Reaksiyon
Klorofil “anten” merkezi Merkezi
Işık reaksiyonları safhası
Fotosistemler
n Fotosistem I, genelde 680 mµ’dan daha uzun dalga boylu
ışınları absorbe eden pigmentlerden oluşur. Bunlar:
n P700,
n Klorofil a 683,
n Klorofil b (çok az) ve
n Karotenoidlerdir.
Fotosistemler
n Fotosistem II ise, genelde 680 mµ’dan daha kısa
dalga boylu ışınları absorbe eden pigmentlerden
oluşur. Bunlar:
n P680,
n Klorofil a 673,
n Klorofil b (çok miktarda)
n Klorofil c veya d (organizmanın tipine göre) ve
n Karotenoidler veya fikobilinlerdir.
FS II
FS II
Calvin-Benson Döngüsü
n CO2’in indirgenmesi sırasında ilk kararlı ürün olan trioz şekerleri (3
C’lu şekerleri) oluşturan bitkilere C3 bitkileri, bu metabolik yola da
C3 yolu veya Calvin-Benson döngüsü denir.
n Calvin-Benson döngüsünde, stomalardan bitkiye giren CO2’nin ilk
bağlandığı organik bileşik ribulaz 1,5 bifosfattır (RuBP).
n Bu reaksiyon, kısaca Rubisco olarak bilinen ribulaz bifosfat
karboksilaz enzimiyle katalize edilir.
n CO2’nin RuBP’a bağlanmasıyla geçici
olarak 6 C’lu kararsız bir ara bileşik
oluşur.
n Bu bileşik süratle parçalanarak daha
kararlı olan 3 C’lu 2 molekülün
{3-fosfogliserik asit (3-PGA)}
oluşmasına yol açar.
n 3-PGA oluşumu, karanlık reaksiyonlar
zincirinde ilk önemli aşamadır. Çünkü
PGA oluşumu ile CO2 fiksasyonunun ilk
ana safhası tamamlanmış ve havanın
CO2’i ilk kez canlı bir sistemde organik
bir molekül içinde fikse edilmiştir.
Hatch-Slack Döngüsü
n CO2’in indirgenmesi sırasında ilk kararlı ürün olarak 4 C’lu
şekerleri oluşturan bitkilere C4 bitkileri, bu metabolik yola da C4
yolu denir.
n C4 bitkilerindeki bu CO2 indirgenmesi yolu, Avustralyalı bilim
adamları Hatch ve Slack (1967) tarafından aydınlatılmış olduğu
için bu döngüye Hatch ve Slack döngüsü adı verilmektedir.
n Hatch ve Slack döngüsünde, stomalardan bitkiye giren CO2’nin ilk
bağlandığı organik bileşik fosfoenol piruvik asit (PEP)’tir.
n Bu reaksiyonda rol oynayan enzim de, kısaca PEP-karboksilaz
enzimidir.
n Daha sonra PEP’in karboksilasyonuyla mezofil hücrelerinin sitoplazmasında
oksaloasetik asit (OAA) oluşur.
n Oluşan OAA, mesofil hücresinin kloroplastlarına geçerek burada indirgenir ve
malik asit veya transaminasyonla aspartik asit oluşur.
n Mesofil hücrelerinde oluşan bu 4 C’lu asitler hemen C4 bitkilerine özgü bir yapı
olan iletim demetlerinin çevresindeki demet kını hücrelerine transfer olarak orada
dekarboksile olur ve sonunda piruvik asit ile serbest CO2 meydana gelir.
n Piruvik asit, demet kını hücrelerinden mesofil hücrelerine geri döner ve orada
piruvik asit olarak kalabildiği gibi bitki türüne bağlı olarak alanin’e de dönüşebilir.
n Daha sonra gerek piruvik asit, gerekse alanin PEP’e dönüşerek yeni bir reaksiyon
döngüsünün başlamasına neden olur.
n Dekarboksilasyon sonucu oluşan CO2 ise demet kını hücrelerinde bulunan
Rubisco enzimi aracılığı ile RuBP ile birleşerek Calvin-Benson döngüsü
reaksiyonlarına girer.
Karanlık reaksiyonları safhası
Hatch-Slack Döngüsü
n Böylece C4 bitkilerinde izlenen Hatch-Slack döngüsü
reaksiyonları tamamlanmış olur.
n C4 metabolik yolunun tipik özelliklerinden birisi bu
yolun birbirini izleyen iki döngü halinde devam
etmesidir.
n Birinci döngü mesofil hücresi kloroplastlarında, ikinci
döngü ise demet kını hücresi kloroplastlarında
geçmektdir.
n Bu yolun diğer bir tipik özelliği de iki farklı hücrede
(mesofil ve demet kını) olmak üzere iki kez CO2
fiksasyonu olayının meydana gelmesidir.
C3 bitkisi yaprağı C4 bitkisi yaprağı
Üst Üst
epidermis epidermis
Palisad Mesofil
mesofil hücreleri
İletim demetleri İletim
İletim demeti demetleri
kını İletim demeti
Sünger kını
mesofil
Alt Alt
epidermis epidermis
Alt Alt
epidermis epidermis
ØC4 bitkilerinin yaprakları ise Kranz (Çelenk) tipi olarak adlandırılan farklı bir
anatomiye sahiptir.
ØPalizad mesofil (parankima) hücreleri iletim demeti kınının etrafında düzgün
bir şekilde ve çelenk şeklinde yerleşmişlerdir. Sünger mesofil hücreleri ise
palizat mesofil hücreleri arasında kalan boşlukları doldurur. Bu nedenle C4
bitkilerinde mesofil hücreleri arasındaki boşluklar daha küçük ve azdır.
ØHer iki mesofil hücresi de kloroplast içerir ve granalar çok belirgindir.
ØAncak C4 bitkilerinde iletim demetleri etrafındaki kın hücreleri de kloroplast
içerirler. Ancak bu kloroplastlarda granalar iyi gelişmemiştir.
C3 ve C4 bitkileri arasındaki başlıca farklılıklar:
n C4 bitkileri yaprak anatomilerindeki bu farklılıklar nedeniyle C3 bitkilerine göre 2 kat daha
fazla fotosentez yaparlar.
n Düşük CO2 konsantrasyonu, yüksek sıcaklık, yüksek ışık şiddeti, kuraklık ve yüksek O2
konsantrasyonu gibi koşullarda C4 bitkileri fotosentetik aktivite bakımından C3 bitkilerine
göre daha avantajlı durumdadır.
n C4 bitkilerinde çok yüksek bir aktiviteye sahip olan PEP-karboksilaz enzimi CO2’ye çok
duyarlıdır. Bu nedenle bu enzim düşük CO2 konsantrasyonlarında bile yüksek reaksiyon
yeteneklerini koruyabilirler. Buna bağlı olarak, C4 bitkileri çok düşük CO2
konsantrasyonlarında bile (<5 ppm) fotosentez yapabilmektedirler.
n C4 bitkilerinde 25 ºC’nin altındaki sıcaklık derecelerinde fotosentez pek etkin biçimde
yapılamaz. Çünkü PEP-karboksilaz enzimi sıcaklığa çok duyarlıdır. Nitekim düşük
sıcaklığa sahip bölgelerde yetişen mısır bitkisinde görülen bazı gelişme bozuklukları ve
yaprak sararmaları PEP-karboksilaz enziminin işlevini tam olarak yapamamasıyla
açıklanabilir.
n C4 bitkileri yüksek ışık şiddeti alan yörelerde, C3 bitkilerine göre çok iyi bir gelişim
göstermekte ve etkin fotofosforilasyon sonucundan daha fazla ATP
sentezleyebilmektedirler.
C3 ve C4 bitkileri arasındaki başlıca farklılıklar:
Fotosolunum (fotorespirasyon)
n Yapılan araştırmalar ışığın C3 bitkilerinde solunumu 2-3 kat hızlandırdığını
buldular. Işık etkisiyle yapılan bu solunuma fotosolunum adı verilmektedir. Bu
normal solunumdan farklıdır. Çünkü normal solunum mitokondrilerde
gerçekleştiği halde bu solunum, kloroplastlarda kısmen de peroksizom ve
mitokondrilerde gerçekleşir. Bunun işleyiş mekanizması kısaca şu şekildedir:
n C3 bitkilerinde, ortamdaki CO2/O2 oranı yüksek olduğunda Calvin döngüsü çalışır
ve stomalardan giren havanın CO2’i Rubisco ile tutulup Rib. 1,5 diP ile
reaksiyona sokulur ve sonuçta 2 mol 3PGA meydana gelir.
n Fakat eğer ortam sıcaklığı artarsa (ışığa bağlı olabilir) su kaybını önlemek üzere
stomalar kapanır.
n Bu sırada hala fotosentezle hücrelerarası boşluktaki CO2 fiksasyonu ve sonuçta
O2 çıkışı devam eder. Aşırı sıcak nedeniyle stomalar kapanmış olduğundan içeri
daha fazla CO2 giremeyeceği gibi, ortaya çıkan O2’de dışarı çıkamaz.
n Buna bağlı olarak da bir süre sonra hücreler arası boşlukta, düşük CO2/O2 oranı
oluşur.
n Bu durum, Rubisco’nun çalışmamasına neden olur.
C3 ve C4 bitkileri arasındaki başlıca farklılıklar
Fotosolunum (fotorespirasyon)
n Bu durumda, çift yönlü çalışabilen Rubisco (Rubiloz bifosfat oksigenaz
adını alır) aracılığıyla Ribuloz 1,5 diP bu kez O2 ile birleşerek
(oksidasyon) 1 mol 3-PGA ile 1 mol glikolik asit oluşturur. İşte bu olaya
fotosolunum adı verilir.
n Fotosolunum sırasında oluşan glikolik asit (glikolat), sitoplazmadaki
peroksizomlara geçer ve orada kolaylıkla oksitlenerek glioksilata
dönüşür. Fakat bu oksitlenme sırasında ATP oluşmaz. Bu nedenle C3
bitkilerindeki bu fotosolunum aslında gereksiz bir olaydır.
n Peroksizomlarda oluşan glioksilat, glisin amino asidine dönüşerek daha
sonra mitokondriye geçer. Mitokondride 2 mol glisin birleşerek 1 mol
serin ve 1 mol CO2 oluşturur.
n Bazı koşullarda fotosentezle fikse edilmiş olan C’nun %30’u,
fotosolunumla yeniden oksitlenmektedir.
n C3 tipi bitkilerde görülen fotosolunum, C4 tipi bitkilerde hemen
hemen hiç yoktur.
CAM (Crassulacean Asit Metabolizması) Bitkileri
n Bazı bitkilerde CO2 özümlemesi, Crassulacean asit metabolizması yoluyla gerçekleşmekte
olup, bu nedenle bu bitkilere CAM (Crassulacean Asit Metabolizması) bitkileri adı
verilmektedir.
n Bu şekilde CO2 özümlemesi ilk olarak Crassulaceae familyasına ait bitkilerde tespit edildiği
için bu isim verilmiş olup, daha sonraları bazı diğer familyalardaki bitkilerde de aynı
metabolik yolun izlendiği saptanmıştır.
n Bugün, Cactaceae, Orcihidaceae, Bromeliaceae, Liliaceae, ve Euphorbiaceae gibi 26 farklı
Angiosperm familyasında ve Eğreltilerde bu metabolizmanın var olduğu bilinmektedir.
n Bu bitkiler tipik olarak suyu kıt olan bölgelerde yada su temini güç olan koşullarda (tuzlu
bataklıklar) yetişir.
n Çölde hüküm süren aşırı sıcak günler, aşırı serin geceler, çok yüksek ışık şiddeti ve
kuraklık gibi ekstrem iklim koşulları genellikle CAM bitkilerinin gelişmesine neden olur.
n CAM bitkilerinin yaprak yüzeyinde kütikula tabakası çok kalın, palizat parankiması (mesofil)
genellikle iyi gelişmemiş olup, sünger parankima hücreleriyle fotosentez yapar. Bu hücreler
az stoplazmalı, çok geniş vakuollüdür.
n CAM bitkilerinin pek çoğunda sukkulent (etli) yapı bulunur; fakat bu tip bitkilerin hepsi de
CAM bitkisi değildir.
CAM (Crassulacean Asit Metabolizması) Bitkileri
n CAM bitkilerinin CO2 fiksasyonu gece ve gündüz olmak üzere iki kez yapılır.
Gece yapılan karboksilasyonda PEP-karboksilaz enzimi görev aldığı halde,
gündüz yapılan fiksasyonda RuBP-karboksilaz enzimi işlev yapar.
n Yani bu bitkilerde CO2 fiksasyonu,
Blackman yasası:
A. Çevresel Faktörler
a) Işık,
1. Işık yoğunluğu,
2. Işık kalitesi,
3. Işıklanma süresi
b) CO2 konsantrasyonu,
c) Sıcaklık,
d) Su,
e) O2 konsantrasyonu,
f) Kimyasal maddeler
g) Bitkinin beslenme durumu
Fotosenteze Etki Eden Faktörler
Işık,
n Bitkiler, güneşten yeryüzüne gelen 1.3 kW m-2 ışık enerjisinin yaklaşık
%5’ini fotosentezde kullanırlar.
n Yeryüzüne gelen ışığın
n %60’ı dalga boyunun uygun olmaması nedeniyle kullanılamaz,
n %8’i yansıtılır yada geçirilir,
n %8’i ısı şeklinde yitirilir,
n %19’u metabolizma faaliyetleri sırasında yiter.
4
Fotosentez miktarı
0
1 2 3 4 5
CO2 Konsantrasyonu
Fotosenteze Etki Eden Faktörler
Karbondioksit miktarı
Sıcaklık
n Sıcaklığın fotosentez üzerindeki etkisi, bitkinin türüne,
çeşidine ve yetiştiği çevre koşullarına bağlı olarak farklılık
gösterir.
n C4 bitkilerinin optimum fotosentez için gereksinim
duydukları sıcaklık, C3 bitkilerinden daha yüksektir.
n Yüksek sıcaklıkta enzimler bozulur ve çalışmaz, bunun
sonucunda fotosentez gerçekleşemez.
Fotosenteze Etki Eden Faktörler
Oksijen
B. Bitkisel Faktörler
a) Klorofil miktarı,
b) Yaprak anatomisi,
c) Protoplazmanın hidratasyonu,
d) Protoplazmik faktörler,
e) Son ürünlerin birikim,
Fotosentez Ürünlerinin Taşınması
n Tahsis (allocation) ve
n Taksim, paylaşım (partitioning)
olmak üzere iki aşamada gerçekleşir.
Fotosentez Ürünlerinin Bitkide Dağılımı