Professional Documents
Culture Documents
Önsöz Birinci Bölüm Denizli İşgücü Piyasasinin Genel Görünümü
Önsöz Birinci Bölüm Denizli İşgücü Piyasasinin Genel Görünümü
Önsöz
BİRİNCİ BÖLÜM
Sezgi Akbaş
İKİNCİ BÖLÜM
Bülent Arpat
Oğuz Karadeniz
2 KARAALP-ORHAN
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÖNSÖZ
Türkiye, ekonomisi ve genç nüfusu ile dünyanın yüksek gelirli gelişmiş
ülkesi olma yolunda büyük bir mücadele vermektedir. Kalkınma yolunda
ekonomik ve sosyal kararlar genellikle merkezi planlar çerçevesinde verilmekte,
il ve bölge düzeyinde yapılan çalışmalar sınırlı kalmaktadır. Kalkınma
planlarının yerel ekonomik birimlerin (hane halklarının ve firmaların) kararları,
işgücü piyasası üzerine etkileri ise çok fazla dikkate alınmamaktadır. Yerel
bazda yapılan çalışmaların sınırlılığı, üniversitenin evrensel bilime katkı yapma
arzusu ile sosyal ve ekonomik açıdan makro verilerle analizler yapmaya
çalışması, kimi zaman bölgesel sosyal ve ekonomik çalışmalara ilginin
azalmasına neden olabilmektedir. Elinizdeki çalışma biraz da bu boşluğu
doldurmak için hazırlandı. Denizli Türkiye ekonomisinin dokuzuncu büyük ili.
Denizli 1980 sonrası dışa açılma politikasının ve ihracata dayalı büyüme
stratejisinin de etkisiyle dünya pazarlarına mal üreten küresel bir fabrika haline
geldi. Küresel fabrika başta, iki bin yıl öncesinde kurulduğu tahmin edilen
Loadikya’dan başlayan gelenekle Menderes vadisinin pamuklarını işledi, tekstil
ürünlerine dönüştürdü 1. Bugün makine sanayinden, gıdaya, mermerden cam ve
çimentoya kadar Denizli pek çok alanda mal üretiyor ve Dünya pazarlarına
satıyor. Birleşmiş Milletler’ in Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren
Pamukkale, antik kentler milyonlarca turisti çekiyor ve turizm gelişiyor. Bu
hızlı dönüşüm ile Denizli il içinden, yurt içinden ve son yıllarda yurt dışından
da göç alıyor. Binlerce Suriyeli, İranlı ve Afgan mülteciye de ev sahipliği
yapıyor. 1970’lerin başında yetmiş binlerde olan merkez nüfusu bugün altı
yüzbinleri çoktan geçti. Bu hızlı dönüşüm ve kamu politikaları, işgücü
piyasasını nasıl etkiliyor, sosyal korumaya nasıl yansıyor? Denizli örneğinden
Türkiye geneli için çıkarılacak dersler neler?
İşgücü piyasası, gelir dağılımı, yoksulluk gibi temel kavramlar büyük
ölçüde ekonomi ile yakından ilişkilidir. Dolayısıyla ekonominin temel
özelliklerini incelemeden söz konusu alanlarda yapılan çalışmalar eksik kalır.
Simay KARAALP ORHAN, Denizli Ekonomisinin Genel Görünümü
bölümünde Denizli ekonomisini, ihracat ve ithalat yapısını, sanayi, turizm ve
tarım sektörlerinin yapısal durumunu inceliyor.
Türkiye Ve Ege Bölgesi Karşılaştırmalı Bir Analiz başlıklı bölümde
Handan KUMAŞ ve Atalay ÇAĞLAR, Denizli’nin de içinde bulunduğu TR 32
1 http://www.milliyet.com.tr/laodikya-antik-kenti-nde-bin-500-yillik-denizli-yerelhaber-
303910/Erişim tarihi:23/04/2018
4 KARAALP-ORHAN
Denizli Türkiye’nin sadece iş göç değil, dış göç de alıyor. Denizli Suriyeli
sığınmacıların yanı sıra İranlı mültecilere de ev sahipliği yapıyor. Denizli’de
İranlı mültecilerin toplumsal yapısı nasıl bir görünüm sergiliyor? Belirtilen
durum çalışma ve yaşam koşullarına nasıl yansıyor? Hakan TOPATEŞ, Nursel
DURMAZ, ve Aslıcan Kalfa TOPATEŞ Denizli İlinde Yaşayan İranlı
Göçmenlerin Sınıfsal Konumlarının Analizi başlıklı çalışmada İranlı mülteciler
üzerine yaptıkları alan çalışması ile söz konusu sorulara sosyolojik bir bakış
açısıyla yanıt arıyor.
Günümüz işgücü piyasası farklı ancak kendi karakteristiklerini muhafaza
eden emek örüntülerinin bileşimini içeriyor. Özellikle öğrenciler, bu alanın
giderek büyüyen ve korunmasız tarafını oluşturuyor. Türkiye’de gençlerin
işgücü piyasası içindeki durumunu analiz eden literatür oldukça yaygın olmakla
beraber, bu çalışmaların önemli bir kısmı gençlerin eğitim hayatları ve öğrenci
kimlikleri ile istihdam deneyimlerine odaklanmıyor. Nagihan DURUSOY
ÖZTEPE Denizli İşgücü Piyasasında Üniversite Öğrencileri başlıklı
çalışmasında, bu açığı doldurarak, üniversite öğrencilerinin istihdam
deneyimlerini, çalışma koşullarını, iş ve okul yaşamını nasıl uyumlaştırdıklarını
ve çalışmalarının akademik başarılarını nasıl etkilediğini 30 öğrenci ve 10
işverenle yapmış olduğu niteliksel analizlerle irdelemeye çalışıyor.
Sanayi sektörünün gelişimi beraberinde hizmetler sektörünün gelişimini
getiriyor. Kişisel bakım ve kuaförlük gelişen ve istihdam yaratan alanlardan
birisi olarak karşımıza çıkıyor. Ancak sektördeki emek süreçleri, çalışanın işine
yüklediği değer üzerine çok az çalışma yapılıyor. Asiye KAMBER KIVCI
Duygusal Emek Bağlamında Çalışmanın Anlamı ve İşe Yabancılaşma:
Denizli’de Kuaförler Üzerine Bir Araştırma başlıklı çalışmasında kuaförlerin
çalışmaya ve duygusal emeğe nasıl bir anlam yüklediğini araştırıyor.
Elinizdeki eser, ağırlıklı olarak Pamukkale Üniversitesi Çalışma Ekonomisi
ve Endüstri İlişkileri Bölümü öğretim üyelerinin ve araştırma görevlilerinin
Denizli’ de, 2013 yılından bu yana çeşitli yıllarda yaptıkları çoğu alan
çalışmasına dayalı araştırmalarına dayanıyor. Alan çalışmalarında yaklaşık dört
bin kişiyi geçen kişi ile anket ve derinlemesine mülakat yoluyla veri
toplandığını ve söz konusu verilerin edebiyat çerçevesinde analizi yoluyla 21
inci yüzyılın ilk çeyreğinde Denizli işgücü piyasasının, sosyal korumanın ve
sosyal yapının adeta bir fotoğrafı çekiliyor. Diğer yandan TÜİK Mikro veri
setlerinden TR 32 bölgesini kapsayan çalışmalarda işgücü piyasasının yapısı,
gelir dağılımı ve yoksulluk detaylı biçimde irdeleniyor. Çalışma bu anlamda
üniversitelerin evrensel bilime katkı göz ardı edilmeden bulundukları bölgenin
Denizli Ekonomisinin Genel Görünümü 7
BİRİNCİ BÖLÜM
Sezgi Akbaş
Giriş
TR-32 bölgesinde yer alan Denizli özellikle gelişen sanayisi ve ihracat
potansiyeli ile öne çıkmaktadır. Denizli’nin sanayileşmesinde öncelikli yer alan
sektörler tekstil ve giyim sektörleridir. Tekstil üretimi Denizli için yeni
olmayıp, geçmişi antik çağlara dayanmaktadır. Buldan ve Babadağ’da el
tezgahları ile başlayan dokumacılık, 1960’lı yıllarda elektrikli dokuma
tezgahlarının ortaya çıkması ile büyük bir üretim artışı sağlamıştır. 1970’li
yıllarda Türkiye pazarına düşük kaliteli ve ucuz üretim küçük firmalar
arasındaki yoğun fason ilişkiler sonucu gerçekleşmiştir. 1980 sonrasında ise,
Denizli’deki dokuma sektöründe bir teknolojik dönüşüm yaşanmış ve 1980-
1985 yıllarında deneme yanılma ile başlayan gelişme hızla sürdürülerek dış
piyasalara yönelik üretim yapılmaya başlanmıştır (Eraydın, 2002: 68). Böylece
Denizli’de geçmişten gelen sanayi birikimi ve kültürünün olduğu, dokuma ve
giyim sanayinde çok sayıda firma tarafından yatırımlar yapılmış ve özellikle ev
tekstili ve havlu-bornoz üretiminde uzmanlaşmıştır. Zaman içinde ortaya çıkan
üretim, ihracat ve istihdam kapasitesi Denizli’nin Türkiye’deki önemli tekstil
kümelenmelerinden biri haline getirmiştir. Denizli’de tekstil ve giyim sanayinin
öncülüğünde başlayan bu ivme 1990’lı yıllardan sonra hız kazanarak
günümüzde de önemini korumaya devam etmektedir. Denizli halen
Türkiye’deki önemli tekstil üreticisi ve ihracatçısı illerden biridir fakat Türkiye
ekonomisindeki yapısal değişime paralel olarak Denizli sanayinde önemli bir
yapısal değişim geçirmektedir. Tarihsel olarak Denizli sanayinin üretim
yapısında önemli yer tutan tekstil giyim-deri gibi emek yoğun sektörlerin payı
gerilerken, hem üretim hem de ihracata kablo, elektrikli makine ve cihaz, ana
metal ve işlenmiş metal gibi emek yoğunluğunun görece daha düşük olduğu
sektörler almaya başlamıştır. Günümüzde Denizli’de sektörel çeşitliliğin arttığı,
tekstil sanayinin yanı sıra kablo, ana metal sanayi, mermer ve traverten,
çimento, beton, cam ve kağıt sanayine kadar ulaşan geniş bir sanayileşme
biçimi görülmektedir. Gelişen sanayileşme ile birlikte bu sektörlerde faaliyet
2
Doç. Dr. - Pamukkale Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri Bölümü, skaraalp@pau.edu.tr
2 KARAALP-ORHAN
Kaynak: Dinçer vd. (2003) ve Kalkınma Bakanlığı (2013) kullanılarak yazar tarafından
oluşturulmuştur.
Şekil 1: Kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ($) (2009 bazlı)
Şekil 2: İktisadi Faaliyet Kollarına Göre Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) Payı (%)
60,00
50,00
40,00
30,00
20,00
10,00
0,00
2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
Tarım-TR Tarım-Denizli
Sanayi-TR Sanayi-Denizli
Şekil 2’de ise NACE Rev.2 İktisadi faaliyet kollarına göre GSYH’nin payı
gösterilmektedir. Buna göre 2004-2014 döneminde Türkiye ortalamasında
olduğu gibi Denizli’de iktisadi faaliyet kollarına göre GSYH’de en fazla
hizmetler sektörünün payı yer almaktadır. Bu karşın Denizli’de sanayi ve tarım
sektörlerinin GSYH’deki payı Türkiye’ye ortalamasının üzerinde
gerçekleşmiştir. 2004-2008 döneminde GSYH’deki payı azalma trendine giren
sanayi sektörü 2008 krizinden sonra toparlanmaya başlayarak Denizli
GSYH’nin %34’ünü oluşturmuştur. Sanayi sektörünün aksine tarım ve
hizmetler sektörünün 2008 krizinden etkilenmediği gözlenmiştir.
2500
2000
1500
1000
500
firma sayısının azaldığı tespit edilmiştir. Fakat buna karşın Denizli sanayinde en
fazla firma kapanmasının yaşandığı yıl 2015 yılı olmuştur. Türkiye
ekonomisinin %4 büyümüş olmasına karşın, yurtiçi ve yurtdışında yaşanan
çalkantılar nedeniyle ülke ekonomimizi olumsuz yönde etkilendiği 2015 yılında
Denizli’de 1828 firma kapanırken, 1668 firma açılmıştır. 2016 yılından sonra
Denizli’de açılan firma sayısının arttığı görülmektedir. 2017 yılında açılan 2124
firmanın 954 tanesi özel şahsa ait olup, 914 firma limited şirket, 199 firma
anonim şirket ve 42 firma kooperatif olarak kurulmuştur. 462 firma kapanmıştır
(DSO 2018).
Tablo 2’de İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından her yıl düzenlenen
Türkiye’nin en büyük birinci ve ikinci 500 firmalarının belirlendiği
sıralamadaki Denizli kökenli firmaların sayısı ve firmaları sektörel dağılımı yer
almaktadır. 2004-2016 yılları arasında Türkiye’nin en büyük 1000 sanayi
kuruluşu sıralamasına giren Denizli firmalardaki sektörel değişiklik, Denizli
sanayinin değişimi ile paralellik gösterdiği dikkati çekmektedir.
Tablo 2: Denizli’de İSO Türkiye'nin 1000 Büyük Sanayi Kuruluşu Sıralamasına Giren
Firma Sayısı
Sektörler 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
Tekstil 22 18 18 12 7 7 7 6 6 6 7 7 6
Bakır İşleme 1 2 2 2 2 1 2 2 2 2 2 2 2
Gıda _ _ 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1
Yem 1 1 1 2 2 2 2 2 1 1 1 1 1
Kablo 2 2 2 4 5 3 3 4 5 6 7 7 5
Metal İşleme 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 1 1
Çimento 1 1 1 1 1 1 1 1 2 1 1 1 2
Beton _ 1 2 2 1 2 2 2 1 2 1 1 2
Kağıt 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 _ _ _
Cam 1 1 1 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _
Enerji 1 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 1
TOPLAM 32 29 31 27 22 20 21 21 21 22 22 21 21
sayı 6’ya düşmüştür. Son 10 yılda hızla gelişen ve Denizli ekonomisinde önemli
bir yere sahip olan kablo sanayinde faaliyet gösteren firma sayısında önemli bir
artış yaşamıştır. Bu bağlamda, Denizli ekonomisindeki artan sektörel çeşitlilik
1000 büyük sanayi kuruluşu sıralamasına giren firma sayısında da açıkça
görülmektedir. 2016 yılında en büyük 500 firma sıralamasına 4 kablo sanayi, 2
demir işleme, 2 tekstil ve 1’er bakır işleme sanayi, gıda, elektrik ve yem sanayi
firmaları olmak üzere toplam 12 firma yer almıştır. 2016 yılında ikinci en büyük
500 sanayi kuruluşu arasında yer alan 10 firmanın 4 tanesi tekstil sanayinde ve
2 tanesi beton sanayinde faaliyet göstermektedir. Çimento, bakır sanayi ve
kablo sanayinde faaliyet gösteren 1’er firmanın yer aldığı sıralamada, bir firma
kimliğini açıklamamıştır. Günümüzde Türkiye’nin 1000 büyük sanayi kuruluşu
sıralamasında yer alan Denizli firmalarının sadece tekstil ve dokumacılık
alanında değil, kablo sanayinden metal ve haddecilik ile süt ürünlerine kadar
geniş bir sektörde güçlü bir yapıya sahip olduğu görülmektedir.
TOBB veritabanı verilerine göre 2017 yılında Türkiye’de yabancı
sermayeli üretici firmanın faaliyet gösterdiği 61 il bulunmaktadır. En fazla
yabancı sermayeli üretici firma sayısı olan il 214 firma ile Kocaeli’dir. Buna
göre, Denizli 61 il arasında en fazla yabancı sermayeli üretici firmanın
bulunduğu 15. İl olarak yer almaktadır. Denizli’de 13 adet yabancı sermayeli
üretici firma bulunmaktadır.
Şekil 4. Denizli’deki Yabancı Sermayeli Firma Sayısı
10 KARAALP-ORHAN
4500 180000
4000 160000
3500 140000
3000 120000
2500 100000
2000 80000
1500 60000
1000 40000
500 20000
0 0
Adana
Manisa
Hatay
Denizli
Sakarya
Gaziantep
Ankara
Kocaeli
İzmir
Bursa
0 2 000 000 4 000 000 6 000 000 8 000 000 10 000 000 12 000 000
40,00
30,00
20,00
10,00
0,00
2002 2005
Tekstil ürünleri 2008 2011 2014 2017
Giyim eşyası
Ana metal sanayi
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makine ve cihazlar
Metal eşya sanayi (makine ve teçhizatı hariç)
Kaynak: TÜİK (2018) Dış Ticaret İstatistikleri kullanılarak yazar tarafından
oluşturulmuştur.
Şekil 7’de 2002-2017 yılları arasında ISIC Rev.3 2 basamaklı sektör
sıralamasına göre Denizli ihracatında sektörlerin payı yer almaktadır. 2002
yılında Denizli ihracatının sürükleyici temel sektörleri tekstil ve giyim eşyası
olup Denizli ihracatının %80’ini bu sektörler oluşturmaktadır. 2002 yılında
tekstil ürünleri ihracatından (%38.42) fazla olan giyim eşyası (%42.35) zamanla
azalmış ve 2017 yılında %12.20’ye gerilemiştir. Denizli ihracatındaki sektörel
değişim özellikle 2008 yılından itibaren dikkati çekmektedir. Ana metal sanayi
ihracatındaki artışı elektrikli makine ve cihaz ihracatı izlemektedir. 2017 yılında
Denizli ihracatında en yüksek payı halen tekstil sektörü (%34.87) alırken, ana
metal sanayinin payı %16.50’ye, elektrikli makina ve cihazların payı %11’e
yükselmiştir. Giyim eşyalarını payı %12.20’ye gerilerken, %7.3 metal eşya
sanayi ve %6.41 metalik olmayan diğer mineral ürünler yer almaktadır.
14 KARAALP-ORHAN
Giyim eşyası
dışındaki hazır
tekstilürünleri
%33
Trikotaj (örme)
2002 ürünleri
1%
[KATEGORİ ADI]
[KATEGORİ ADI] %26
%6
[KATEGORİ ADI]
%6 Giyim Eşyası %14
3000 300000
2500 250000
2000 200000
1500 150000
1000 100000
500 50000
0 0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2016
2017
Adana
Manisa
Hatay
Denizli
Sakarya
Gaziantep
Ankara
Kocaeli
İzmir
Bursa
0 2 000 000 4 000 000 6 000 000 8 000 000 10 000 000 12 000 000 14 000 000
60,00
50,00
40,00
30,00
20,00
10,00
0,00
2002 2005 2008 2011 2014 2017
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat
Ana metal sanayi
Tekstil ürünleri
Kimyasal madde ve ürünler
Tarım ve hayvancılık
Kaynak: TÜİK (2018) Dış Ticaret İstatistikleri kullanılarak yazar tarafından
oluşturulmuştur.
Denizli ithalatının ikinci önemli kalemi olan tekstil ürünlerinde ise özellikle
tekstil üretiminin girdisi olan iplik ithal edilmektedir. Terzioğlu ve Akyürek
(2017) tarafından Denizli’de faaliyet gösteren firmalar için yapılan çalışmada
tekstil üretiminde kullanılan pamuk, iplik ve elyafın önemli ölçüde ithal olduğu
buna karşın ara malı kapsamında değerlendirilen boya, kimyasal ağartıcı gibi
maddelerin yurt içinden temin edildiği, ithalatın görece düşük olduğu tespit
edilmiştir (www.textilegence.com/tekstilde-ithal-girdi-sorunu-ve-denizli-
ornegi/).
20 KARAALP-ORHAN
80
70
60
50
40
30
20
10
0
2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017
TR32 (Aydın, Denizli, Muğla) Tahıllar ve diğer bitkisel ürün ekilen alan
TR32 (Aydın, Denizli, Muğla) Sebze bahçeleri alanı
TR32 (Aydın, Denizli, Muğla) Meyveler, içeçek ve baharat bitkileri bahçeleri alanı
Denizli’de öne çıkan bir diğer tarıma dayalı sanayi olan şarapçılığın gelişmesine
neden olmuştur. Özellikle Denizli’nin Çivril ilçesinde gelir kaynağının büyük
bir kısmını elma üretimi ve şeftali, üzüm ve kiraz oluşturmaktadır. Honaz
ilçesindeki başlıca tarımsal faaliyetler kiraz ve bağcılıktır (DTO, 2017: 45-50).
Denizli’de üretimi yapılan ve gittikçe artan bir öneme sahip olan diğer tarımsal
ürün ise kekiktir. Denizli'de 1990'lı yıllarda tütüne alternatif olarak üreticilere
ücretsiz tohum dağıtılarak başlayan kekik üretimi, 2000 yılından sonra giderek
gelişerek üretimi artmış ve Pamukkale, Güney, Buldan ve Çal ilçelerinde
çiftçinin en önemli geçim kaynaklarından birisi haline gelmiştir. Dünya kekik
ihtiyacının yaklaşık %90'ını karşılayan Türkiye'de tarımsal üretimin büyük
bölümü Denizli'de gerçekleşmektedir. (http://www.trthaber.com/haber/e
konomi/dunyanin-kekik-ihtiyacini-denizli-karsiliyor-256544.html). TÜİK 2016
yılı verilerine göre Türkiye’deki kekiğin %86’sı Denizli’de üretilmektedir
Şekil 14: Denizli Tarımsal Üretim ve Hayvansal Ürün Değeri (Bin TL)
3000000
2500000
2000000
1500000
1000000
500000
0
çevrili Türkiye’de uygun iklim yapısı yaz(deniz) turizmi öne çıkmaktadır. Fakat
son yıllarda Türkiye’de de turizm çeşitliliği artmış sadece deniz turizmi değil
sağlık, inanç, yayla turizmi ile de yurt dışından çok sayıda turist çekmektedir.
Denizli ekonomisi sadece sanayi alanında değil turizm alanında da Türkiye ve
Ege bölgesinde öne çıkan kentlerden biridir. Denizli inanç-kültür turizmi ve
termal turizm ile yerli ve yabancı çok sayıda turist için çekim merkezi
halindedir. UNESCO Dünya mirası listesinde yer alan Pamukkale travertenleri
Denizli’nin en önemli sembollerinden biridir. Pamukkale’de bulunan Hierapolis
ve Laodikya (Laodikeia) antik kentleri Denizli il sınırları içerisinde bulunan irili
ufaklı birçok antik kent arasındaki en büyük ve önemli kentlerdir. Aynı
zamanda Denizli’deki termal turizmin merkezi Denizli Pamukkale ilçesinde
bulunan Karahayıt (Kırmızı su) bölgesidir. Bölgede termal su ve çamurun
bulunduğu çok sayıda otel ve turistik tesis bulunmaktadır.
Tablo 6: Denizli Genelindeki Otellerin Toplam Oda ve Yatak Kapasiteleri
Sayı Oda Yatak Kapasitesi
İl Merkezinde Turizm İşletme Belgeli Oteller 17 1092 2170
Pamukkale’deki Turizm İşletme Belgeli Oteller 2 392 774
Karahayıt’taki Turizm İşletme Belgeli Oteller 7 1330 2796
İlçelerdeki Turizm İşletme Belgeli Oteller 3 151 298
Toplam 29 2965 6038
Kaynak: DTO, 2017: 96.
Denizli’de toplam turizm işletme belgeli 29 otel bulunmaktadır, bunların 6
tanesi 5 Yıldızlı, 6 tanesi 4 Yıldızlı ve 11 tanesi 3 Yıldızlıdır.
Denizli Ekonomisinin Genel Görünümü 25
Şekil 16: Turizm İşletme Belgeli Konaklama Tesislerinde Geliş Sayılarının Payı (%)
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
Yabancı-Geliş Yerli-Geliş
Kaynak: TÜİK (2018) Bölgesel İstatistikleri kullanılarak yazar tarafından
oluşturulmuştur.
Şekil 16’da yerli ve yabancı turistlerin turizm işletme belgeli konaklama
tesislerinde geliş sayılarının payı görülmektedir. 2002-2107 döneminde
Denizli’de konaklayan yabancı turist sayısı yerli turist sayısının oldukça
üzerinde gerçekleşirken, 2016 yılında Denizli’ye gelen yabancı misafir
konaklamasında büyük bir düşüş yaşanmıştır. 2016 yılında toplamda 477.398
olan giriş sayısının %34’ü (164.236) yabancı turistler, %6’sı (313.162) ise yerli
turistler tarafından gerçekleştirilmiştir.
26 KARAALP-ORHAN
Şekil 17: Turizm İşletme Belgeli Konaklama Tesislerinde Geceleme Sayılarının Payı
(%)
80,00
70,00
60,00
50,00
40,00
30,00
20,00
10,00
0,00
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016
Yabancı Yerli
Sonuç
Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi Araştırması SEGE-2011’de en
gelişmiş 10. İl sıralamasında yer alan Denizli üretim, ihracat ve istihdam
yaratma kapasitesi ile birlikte özellikle 1990’lı yıllardan beri çekim merkezi
haline gelmiş ve Anadolu’da yeni bir büyüme kutbu oluşturmuştur. Denizli’de
2009 bazlı kişi başına GSYH, Denizli, Muğla ve Aydın illeri kapsayan TR-32
bölgesi ortalamasının üzerinde olup 2014 yılında 11.327$’a olarak
gerçekleşmiştir. Denizli ekonomisi özellikle sanayileşme potansiyeli ve
ihracattaki rekabet gücü ile Türkiye’nin önemli ihracatçı illeri arasında yer
almaktadır. En fazla ihracat yapan 8. İl olan Denizli’de sanayi ve tarım
sektörlerinin GSYH’daki payı Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleşmekte
olup 2014 yılında Denizli GSYH’nin %34’ünü sanayi sektörü oluşturmuştur.
Denizli’nin sanayileşme serüveni 1960’lı yıllardan başlayarak geleneksel
olarak sürdürülen dokumacılık, el sanatları, tabaklık, demircilik ve bakırcılık
üretim kültürünü gelişmesiyle başlamıştır. Fakat Denizli’de tekstilin geçmişinin
yapılan kazılardaki bulgulara göre antik çağlara kadar dayandığı bilinmektedir.
Denizli’nin ilçelerinden Babadağ, Kızılcabölük ve Buldan’da da tarihi olarak
geçmişten günümüze kadar tekstil ve dokuma üretimi yapılmaktadır.
Denizli’nin tarihinden gelen geleneksel tekstil sektöründe sanayileşmesi ile
birlikte özellikle havlu, bornoz üretimi ve ev tekstilinde uzmanlaşmıştır. Denizli
halen Türkiye’deki önemli tekstil üreticisi ve ihracatçısı iller arasındaki
konumunu korumaktadır fakat Türkiye ekonomisindeki yapısal değişime paralel
olarak Denizli sanayinde önemli bir yapısal değişim geçirmektedir. Denizli
ihracatında tekstil sanayinin önemi yerini korumaya devam etmekte fakat daha
emek yoğun sektör olan giyim sanayinin payının azaldığı ve Denizli’nin
sermaye yoğun mal üretimi ve ihracatının payının arttığı görülmektedir.
Günümüzde tekstilden sonra Denizli ihracatında öne çıkan sektörler sırasıyla
giyim eşyası, demir çelik sanayi, kablo, metal eşya, tekstil elyafından iplik ve
dokunmuş tekstil ve taş (mermer ve traverten) sektörüdür. Son 7-8 yılda
Denizli’de tarıma dayalı sanayinin gelişmesi özellikle süt ve alabalık
sanayindeki gelişmeler Denizli’nin tarım ürünleri ihracatının payının artmasında
etkili olmuştur. En fazla AB pazarına ihracatı olan Denizli’de, Almanya,
İngiltere ve ABD önemli ihracat ortakları iken, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri
en fazla ithalat yaptığımız ülkelerdir. Ana metal sanayinin gelişmesiyle birlikte
Denizli ithalatında en yüksek payı ana metal sanayi ve daha sonra tekstil
sektörü (iplik) almaktadır. Bu sektörlerdeki ilerlemeler doğrultusunda başta
tekstil ve kablo sektörlerinde olmak üzere beton, kâğıt, bakır işleme (bakır tel),
28 KARAALP-ORHAN
5
Bu çalışmada 2016 yılına ait tüm işgücü piyasası verileri, yazarlar tarafından TÜİK
HİAMVS’den hesaplanarak elde edilmiştir.
6
TÜİK 2017 yılı ADNKS verilerine göre; Denizli’nin toplam nüfusu 1.018.735 kişiden
oluşmaktadır, 65 yaş ve üzeri nüfus ise toplam nüfus içinde %10,33’lük bir pay almıştır.
Bölgenin en çok yaşlı nüfusun bulunduğu Aydın için söz konusu oran %12,35 (toplam nüfus
1.080.839 kişi) ve Muğla için %11,58 (toplam nüfus 938.751 kişi)’dir (TÜİK, ADNKS, Erişim:
26 Mart 2018).
Tr32 Bölgesi’nin İşgücü Piyasası Özellikleri: Türkiye ve Ege Bölgesi Karşılaştırmalı Bir Analiz 33
sektörü ağırlıklı Aydın, turizm sektörü ağırlıklı Muğla ve imalat sanayi sektörü
eksenli Denizli illerinin söz konusu özellikleri, işgücü ve istihdam oranlarının
Türkiye ortalamasının üzerinde ve işsizlik oranın da ülke ortalamasının altında
olmasını açıklayıcı koşullar olabilir.
2004-2017 Döneminde TR32 Bölgesi, işgücüne katılma ve istihdam
oranının genel eğilimi açısından, Ege Bölgesi’ne benzer bir eğilim göstermiştir.
Ancak, TR32 Bölgesi için işgücüne katılma ve istihdam oranları 2014-2016
yılları arasında durağan bir eğilim sergilemiş, işsizlik oranlarında ise 2013-2017
yılları arasında benzer (%0,3) oranlarda artış ve azalış yaşanmıştır. TR32
Bölgesi’nde 2004-2017 dönemi için işsizlik oranları, Türkiye ve Ege Bölgesi’ne
benzer biçimde ekonomik kriz dönemi olan 2008-2009 yıllarında artış, 2010
yılından itibaren ise azalma eğilimi göstermiştir (Grafik 1).
Grafik 1: TR32 Bölgesi’nde Türkiye ve Ege Bölgesi Karşılaştırmalı İşgücü Durumu
(2017, %)
60
55
50
45
40
35
30
25
20
15
10
05
00
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2016
2017
2017 yılına göre ülke (kadın %14,1; erkek %9,4) ve Ege Bölgesi’ne (kadın
%13,1; erkek %7,9) benzer biçimde TR32 Bölgesi’nde, kadın işsizlik oranı
(%9,4), erkek işsizlik oranından (%5,7) daha yüksek, kadın istihdam oranı
(%36,3), erkek istihdam oranından (%66,8) daha düşüktür. Bununla birlikte,
TR32 Bölgesi’nde kadın istihdam oranı (%36,3), ülke (%28,9) ve Ege
Bölgesi’nin (%32,5) üzerindedir. TR32 Bölgesi, TR82 (Kastamonu, Çankırı,
Sinop-%40,9) ve TR90 (Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane-
%39,5) bölgelerinden sonra kadın istihdamının en fazla olduğu 3. sıradaki
bölgedir (TÜİK, İşgücü İstatistikleri, Erişim: 09 Nisan 2018).
TÜİK İşgücü İstatistikleri güncel verileri ile incelendiğinde, (2013)
Denizli’nin, TR32 Bölgesi’nde en yüksek işgücüne katılma (%57,7) ve istihdam
(%54,0) oranına ve en düşük işsizlik oranına (%6,5) sahip kent olduğu
görülmektedir 7. 2017 yılı için TR32 Bölgesi, 26 Bölge içinde istihdam oranında
%51,5 ile 4. sırada (en yüksek oranlar içinde), işsizlik oranı (%7,1) açısından
ise 17. sırada yer almaktadır (en yüksek oranlar içinde). Denizli istihdam oranı
içinde 6. sırada (en yüksek oranlar içinde), işsizlik oranı (%6,5) açısından
61.sıradadır (Giresun ve Bilecik ile birlikte - en yüksek oranlar içinde). Denizli
ilinin ve TR32 Bölgesi’nin işgücü piyasası göstergeleri Türkiye ve Ege Bölgesi
ile karşılaştırıldığında, daha başarılı veya hedeflenen oranlar olduğu ifade
edilebilir.
1.1. 15 Yaş ve Üzeri Nüfusun Eğitim Düzeyi
15-64 yaş arası nüfusu ifade eden etkin nüfus içinde ‘Tüketici nüfus’ olarak
nitelenen işgücüne dahil olmayanların oranı üretim, rekabet, büyüme ve
kalkınma oranlarını da etkileyebilmektedir. 2016 yılı için işgücüne dahil
olmayanların oranı Türkiye’de %48, Ege Bölgesi'nde ve TR32 Bölgesi'nde
daha az bir oranla yaklaşık, %46’dır. Ülke çapında işgücüne dahil olmayanların
oranı en düşük %42,1 ile TR21 (Edirne, Tekirdağ, Kırklareli)’de, en fazla
%60,9 ile TRC3 (Siirt, Mardin, Batman, Şırnak) Bölgesi’ndedir. TR32 Bölgesi
işgücüne dahil olmayanların oranının en düşük olduğu bölgeler sıralamasında 7.
sıradadır.
Etkin nüfusun eğitim düzeyi, ülkenin beşeri sermaye yatırımlarının maliyet
ve fayda analizlerinin etkilerini gösterebilmektedir. Eğitim düzeyi ve istihdam
oranları yüksek ülkeler ve bölgeler maliyetlerini en düşük, kazançlarını
ençoklaştıran yatırımı sağlamış demektir. Ancak, TR32 Bölgesi’nde beşeri
7
Aynı yıl için işgücüne katılma oranı, istihdam oranı ve işsizlik oranı Aydın için sırasıyla %55,2,
%51,4, %6,9; Muğla için sırasıyla %55,5, %51,5 ve %7,3’tür (TÜİK, İşgücü İstatistikleri,
Erişim: 05 Nisan 2018)
Tr32 Bölgesi’nin İşgücü Piyasası Özellikleri: Türkiye ve Ege Bölgesi Karşılaştırmalı Bir Analiz 35
Tablo 1: TR32 Bölgesi’nde 15 Yaş ve Yukarı Nüfusun Cinsiyete Göre Yaş ve Eğitim
Düzeyi - 2016 Yılı (Devamı)
Tablo 2: TR3 Bölgesi’nde İşgücünün En Son Bitirilen Okuldan Mezun Olunan Bölüme
Göre Dağılımı (ISCEDF-13) - 2016 Yılı (Devamı)
EN SON BİTİRİLEN OKULDAN İŞGÜCÜ DURUMU
MEZUN OLUNAN BÖLÜM KODU
CİNSİYET İSTİHDAM İŞSİZ TOPLAM
(ISCEDF-13)
Erkek 1.602 122 1.724
Veterinerlik
Kadın 1.090 0 1.090
Erkek 5.556 204 5.760
Sağlık
Kadın 12.556 1.503 14.059
Erkek 134 0 134
Refah (Sosyal Hizmetler)
Kadın 5.244 465 5.709
Erkek 9.746 290 10.036
Kişisel Hizmetler
Kadın 4.988 1.030 6.018
Erkek 2.204 438 2.642
İş Sağlığı ve Ulaştırma Hizmetleri
Kadın 0 0 0
Erkek 4.775 191 4.966
Güvenlik Hizmetleri
Kadın 460 0 460
Erkek 192.467 11.296 203.763
TOPLAM Kadın 111.690 18.622 130.312
Toplam 304.157 29.918 334.075
Tablo 4. İstihdamın Alt Faaliyet/Sektöre Göre Dağılımı (NACE Rev.2) - 2016 Yılı
42
Tablo 4. İstihdamın Alt Faaliyet/Sektöre Göre Dağılımı (NACE Rev.2) - 2016 Yılı (Devamı)
ÇAĞLAR-KUMAŞ
Tr32 Bölgesi’nin İşgücü Piyasası Özellikleri: Türkiye ve Ege Bölgesi Karşılaştırmalı Bir Analiz 43
8
Daha detaylı bilgi için bakınız, Doerınger, Peter B.ve Michael J. Piore (Jay 1970), Internal
Labor Markets and Manpower Analysis, USA Department of Labor: Erıc.
Tr32 Bölgesi’nin İşgücü Piyasası Özellikleri: Türkiye ve Ege Bölgesi Karşılaştırmalı Bir Analiz 47
Tablo 7: Özel Sektör İçin İşyerinin Durumu- 2016 Yılı
48 ÇAĞLAR-KUMAŞ
‘İyi İş’in diğer özelliklerinden biri, işin süreklilik durumudur. Diğer bir
ifade ile ‘İş’ sürekli ise birey için iş güvencesi, kariyerde ilerleme ve yüksek
ücret alma olasılığı vardır. TÜİK HİAMVS’de “Bu işinizin süreklilik durumu
nedir?” sorusu sadece ücretli, maaşlı veya yevmiyeli çalışanlar için
sorulmaktadır. Dolayısıyla, işin süreklilik durumu ile ilgili veriler ücretli, maaşlı
veya yevmiyelileri kapsamaktadır. Türkiye’de sürekli bir işte çalışanların,
%3,5’i TR32 Bölgesi’ndedir. Toplam istihdam edilenlerin %3’ü TR32
Bölgesi’nde sürekli bir işte çalışmaktadır.
26 Bölge içinde (kendi içindeki dağılımlarına göre) sürekli istihdamın en
düşük olduğu bölge %51,1 ile TRA2 (Kars, Ağrı, Iğdır ve Ardahan) Bölgesi, en
yüksek olduğu bölge ise %94,4 ile TR10 (İstanbul) Bölgesi’dir. Ücretli, maaşlı
veya yevmiyeli çalışanların Türkiye’de %86,7’si, Ege Bölgesi’nde %86,8’i ve
TR32’de %83,6’sı sürekli bir işte çalışmaktadır (Tablo 10). TR32 Bölgesi,
sürekli bir işte istihdam edilmenin en yüksek olduğu bölgeler içinde 17.
sıradadır.
Her üç alanda ve ücretli, maaşlı veya yevmiyeli istihdam edilen hem erkek
hem de kadınlar benzer oranlarla sürekli bir işte çalışmaktadır. Türkiye’de
sürekli işlerde çalışan ücretli, maaşlı veya yevmiyelilerin %29,2’si kadın,
%70,8’i erkektir. Bu oranlar Ege Bölgesi’nde %31,5 ve %68,5, TR32
Bölgesi’nde %33,3 ve %66,7 olarak gerçekleşmiştir. Geçici çalışan ücretli,
maaşlı veya yevmiyeliler içinde kadın ve erkek çalışanların Türkiye, Ege
Bölgesi ve TR32 Bölgesi’ndeki oranları sırasıyla, %25,8 ve %74,2; %30,1 ve
69,9; %33,2 ve %66,8’dir.
Tablo 11: Sosyal Güvenlik Kurumuna Kayıtlılık Durumu - 2016 Yılı
KAYITLI
KAYITLILIK DURUMU KAYITLI TOPLAM
DEĞİL
Erkek 522.630 215.842 738.472
TR32 Kadın 215.707 184.575 400.282
Toplam 738.337 400.417 1.138.754
Erkek 1.886.268 698.278 2.584.546
TR3 Ege
Kadın 716.078 575.534 1.291.612
Bölgesi
Toplam 2.602.346 1.273.812 3.876.158
Erkek 13.460.847 5.432.014 18.892.861
Türkiye Kadın 4.633.772 3.678.527 8.312.299
Toplam 18.094.619 9.110.541 27.205.160
Günümüzde küresel anlamda esnek çalışma artış göstermiş olsa da, Türkiye
gibi gelişmekte olan ve türdeş olmayan işgücü piyasalarında tam zamanlı
çalışma, iş güvencesini, sürekli bir işi ve düzenli bir geliri ifade etmektedir.
TÜİK HİAMVS’de de referans haftası içinde esas işte haftalık fiili çalışma
süresi sorusu ile istihdamda olanların esas işteki çalışma süreleri
belirlenmektedir. Veri setinde istihdamda olup referans haftasında geçici olarak
işinin başında bulunmayanlar için bu soru “0” olarak kodlanmaktadır. Bu
nedenle, çalışma süresi “0” olanlar dışarıda bırakılarak Türkiye, Ege Bölgesi ve
TR32 Bölgesi için istihdamda olanların esas işteki haftalık çalışma süresinin
ortalaması hesaplanmıştır (Tablo 12). ‘Referans haftası içinde esas işte haftalık
fiili çalışma süresi’nin ortalaması Türkiye’de 45,94 saat, Ege Bölgesi’nde 45,43
saat ve TR32 Bölgesi’nde 45,45 saattir. Türkiye’de ‘Referans haftası içinde
esas işte haftalık fiili çalışma süresi’nin ortalamasının en fazla olduğu bölge,
56,04 saat ile TRC3 (Siirt, Mardin, Batman ve Şırnak) Bölgesi iken, haftalık
ortalama çalışma süresinin en düşük olduğu bölge 39,56 saat ile TRA2 (Kars,
Ağrı, Iğdır ve Ardahan) Bölgesi’dir. Haftalık ortalama çalışma süresi en yüksek
olan bölgeler arasında TR32 Bölgesi, 11. sıradadır.
TR32 ve Ege Bölgesi’nde istihdam edilen erkeklerin haftalık ortalama fiili
çalışma süreleri Türkiye’deki çalışanlara göre daha düşük iken, bu durumun
kadınlar için tam tersi olduğu gözlenmektedir. TR32 Bölgesi ve Ege
Bölgesi’nde istihdamdaki kadınlar, Türkiye ortalamasına göre daha fazla
çalışmaktadır. Diğer yandan, Ege Bölgesi ve TR32 Bölgesi’nde kadınlara göre
erkekler, esas işlerinde haftalık fiili olarak yaklaşık 5 saat daha fazla
çalışmaktadır.
İşgücü piyasasında yüksek ücretli işlerin olması hem ekonomik olarak
katma değer yaratan işler hem de işgücünün niteliği/verimliliği hakkında bilgi
verebilmektedir. Ayrıca ‘İyi İş’i tanımlayan en önemli özelliklerden biri, işin
yüksek ücret sağlamasıdır. Bu çalışmada da söz konusu durumları tespit etmek
amacı ‘ücret’ düzeyine yönelik analizler yapılmıştır.
Tablo 13: Geçen Ay İçinde Esas İşten Elde Edilen Toplam Net Nakdi Gelir (Dönemsel
Elde Edilen İkramiye, Prim vb. Gelirlerden Aya Düşen Miktar Dâhildir) - 2016 Yılı
GELİR (TL) ERKEK KADIN TOPLAM
Sayı 395.915 203.899 599.814
TR32
Ortalama 1.931,09 1.625,36 1.827,16
Sayı 1.544.450 711.861 2.256.311
TR3 Ege Bölgesi
Ortalama 1.962,79 1.822,84 1.918,64
Sayı 12.068.427 4.910.720 16.979.147
Türkiye
Ortalama 2.024,95 1.876,26 1.981,94
54 ÇAĞLAR-KUMAŞ
9
Yasal statüleri ile geçici koruma kapsamında olan Suriyeliler Aydın 10.945; Denizli 11.616 ve
Muğla 13.231 kişi olmak üzere 35.792 kişidir. Göç İdaresi Başkanlığı, Erişim:16.04.2018).
58 ÇAĞLAR-KUMAŞ
Kentlerin_Degisen_Rolu/links/54d490790cf2464758060279/Tuerkiyede-Imalat-
Sanayinin-Mekansal-Organizasyonunun-Tarihsel-Degisim-Suerecinde-Boelge-
Kentlerin-Degisen-Rolue.pdf] (Erişim:13.04.2018).
SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) (2016) SGK İstatistik Yıllıkları,
[http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/sgk/tr/kurumsal/istatistik/sgk_istatistik_yillikl
ari] (Erişim:12 Nisan 2018).
TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) (2017). İhracat Rakamları. [http://www.tim.org.tr/tr
/ihracat-rakamlari.html] (Erişim: 13.04.2018).
TÜİK 2016 Hanehalkı İşgücü İstatistikleri Mikro Veri Seti.
TÜİK (2017). ADNKS, [https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?kn=95&locale=tr] (Erişim: 26
Mart 2018).
DENİZLİ İŞGÜCÜ PİYASASINDA MEMNUNİYET DÜZEYİ
Erkan KIDAK 10
Giriş
İçinde bulunulan durum ve koşulların yarattığı algı olarak tanımlanabilecek
olan memnuniyet, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel birçok faktör tarafından
belirlenmektedir. Bireyin çalışma yaşamı içerisindeki konumu, geliri, çevre ile
olan ilişkileri ve aile yapısı gibi birçok neden memnuniyet veya
memnuniyetsizlik yaratabilmektedir. Bu anlamda, bireyin çalışma hayatında
karşılaştığı durum ve olaylar sonucu ortaya çıkan memnuniyet düzeyi, yaşam
memnuniyeti düzeyini önemli derecede etkilemektedir.
Bireylerin çalışma hayatından memnuniyet düzeyleri ise, ekonomik, sosyal
ve psikolojik birçok değişken tarafından belirlenmektedir. Yaş, cinsiyet, medeni
durum, eğitim durumu gibi demografik özelliklerin yanı sıra, işten elde edilen
kazanç miktarı, bireylerin atipik istihdam biçimlerine ne ölçüde maruz kaldığı,
sendikalaşma düzeyi, işyerinde çalışma barışı, örgütsel adalet duygusu, terfi ve
diğer kariyer olanakları, çalışma ortamının stres düzeyi, görev tanımı belirsizliği
ve eksik istihdam durumlarının işgücü piyasasında memnuniyet düzeyi üzerinde
belirleyici faktörler arasında yer aldığı düşünülmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu, Yaşam Memnuniyeti Araştırmaları ile kişilerin
belirli değişkenlere göre yaşamdan duydukları memnuniyet düzeylerini ve
belirli konularda sorun yaşanıp yaşanmadığını ölçmektedir. Bu çalışma, Türkiye
İstatistik Kurumu Yaşam Memnuniyeti Araştırması çerçevesinde, ücret, gelir ve
çalışma koşulları başta olmak üzere bireylerin işgücü piyasasından memnuniyet
düzeylerini Türkiye ve Denizli ekseninde karşılaştırmalı olarak analiz
etmektedir.
1. Çalışma Yaşamından Memnuniyet Düzeyinin Belirleyicileri
Çalışma hayatından duyulan memnuniyet düzeyi, yaşamdan duyulan
memnuniyet üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Özellikle iş tatmini ile ilgili
yapılan çalışmalarda, iş doyumu ile yaşam doyumu arasında doğrusal ve
anlamlı bir ilişki olduğu kanıtlanmıştır (Keser, 2005: 90; Özdemir, 2015: 52).
Bu anlamda iş ve gelir güvencesi başta olmak üzere, sosyal güvenliğe erişim,
sendika özgürlüğü, işyerinde kararlara demokratik katılım, terfi ve diğer kariyer
10Araştırma
Görevlisi - Pamukkale Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma
Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, ekidak@pau.edu.tr
60 KIDAK
ifade etmektedir (Parlak, 2011: 30) 11. Çalışanların görev tanımının belirsizliği
ve yapabilecekleri işlerin değişkenlik göstermesinin işteki memnuniyet düzeyini
negatif yönde etkilediği çeşitli araştırmalarla ortaya çıkmaktadır (Höbel, 2010:
116-117). Bununla birlikte, bireyin vasıf ve niteliklerine göre düşük nitelikte bir
işte istihdam edilmesi ya da görece haftalık çalışma sürelerinin altında sürelerle
istihdam edilmesi olarak tanımlanan (Akbaş, 2017: 13) eksik istihdam
durumları da, çalışma hayatında memnuniyet düzeylerini olumsuz
etkilemektedir (Höbel, 2010:118).
İş doyumuna ve bu çalışmanın konusu olan memnuniyet düzeyine etki eden
bir diğer faktör olarak örgütsel adalet duygusu gösterilmektedir (Yıldırım:
2007). Özellikle ücretler arası eşitsizlik ve terfi olanaklarında önemi ortaya
çıkaran adalet duygusu, çalışanların işteki ve yaşamdaki memnuniyetlerinde
yadsınamaz bir öneme sahiptir.
Bununla birlikte çalışanların idari kadrolarla olan ilişkileri, işyerlerindeki
yönetimsel ilişkiler ve yeni denetim mekanizmalarının işten duyulan
memnuniyeti önemli ölçüde etkilediği öne sürülmektedir. Kapitalist emek süreci
içerisinde basit, teknolojik, bürokratik ve ideolojik denetimleri metal işkolu
özelinde inceleyen bir çalışmada; toplam kalite yönetimi, ekip çalışması, kalite
çemberleri gibi yönetim modelleri ile sağlanan denetim ve öz denetimlerin iş
memnuniyetine olumsuz etkisi olduğu tespit edilmiştir (Aydoğanoğlu,
2009:164). Ayrıca günümüz işgücü piyasasının temel gözetim araçları haline
gelen kameralarla, personel kartlarıyla, e-posta gibi yollarla yapılan
denetimlerin çalışanlarda korku ve güvensizlik yarattığı (Kalfa Topateş ve
Topateş, 2017: 202-203); bu durumun ise iş memnuniyetini olumsuz etkilediği
savunulmaktadır.
Çalışma yaşamında memnuniyetsizliğe neden olan diğer etmenlerin ise yaş,
eğitim, cinsiyet, medeni durum gibi demografik değişkenlerin yanında,
zamanında yapılmayan veya eksik yapılan ödemeler, kişilik özellikleri, meslek
seçimi, deneyim ve kıdem, işin niteliği, kararlara katılamama, stres, takdir
görmeme, sosyal olanaksızlıklar, sağlık ve güvenlik şartlarının sağlanmaması ve
sair faktörler olarak çeşitli araştırmalarda karşımıza çıkmaktadır (Yavuz,
2017:6-12; Uzun, 2012:42-51; Höbel, 2010:127-128 vb.).
Çalışanların ücretleri ile diğer kazançlarından, yıllık izinlere, çalışma
koşullarına, işçi-işveren ilişkilerine kadar çalışmanın ekonomik, sosyolojik ve
psikolojik düzenine ilişkin tüm usul ve esasların belirlenmesinde işçilerin de
11 http://dergipark.gov.tr/download/article-file/9654
62 KIDAK
Denizli Türkiye
50
40
30
20
10
0
Çok Memnun Orta Memnun Hiç Kazancı
Memnun Değil Memnun Yok
Değil
Denizli Türkiye
80
70
60
50
40
30
20
10 Sorun Var Sorun Yok
0
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2017
Kaynak: TÜİK Yaşam Memnuniyeti Araştırması verileri üzerinden yazar tarafından
oluşturulmuştur.
Grafiğe göre Türkiye’de 2003 yılında ücret miktarında yüzde 75’in
üzerinde bir memnuniyetsizlik varken, 2017 yılında bu oran yüzde 27,15’e
kadar gerilemiştir. Ücret miktarında yaşanan sorun büyük bir ivmeyle azalmış;
2011 yılından itibaren sorun yaşamayanların oranı, yaşayanların oranını
geçmiştir. Ancak yine de ücret miktarında sorun yaşayanların oranı
azımsanamayacak derecededir.
İl düzeyinde araştırmanın yapıldığı 2013 yılında ise Denizli’de çalışanların
yüzde 25,76’sının ücret miktarında sorun yaşadığı tespit edilirken; aynı yıl
Türkiye’de bu oran yüzde 26,83 düzeyindedir. İki oran arasında kayda değer bir
fark bulunmasa da Denizli’deki memnuniyet seviyesinin Türkiye ortalamasının
altında olduğu tespit edilmiştir. Denizli’de ücret düzeylerindeki
memnuniyetsizliğe ilişkin asıl bulguları Denizli işgücü piyasasına ilişkin alan
araştırmalarında görmek mümkündür. Denizli’de yapılan bir çalışmada
işverenlerin ücretin asgari ücreti aşan kısmını sosyal güvenlik primi ve vergi
kesintilerine fazladan ödeme yapmamak amacıyla banka kanalıyla değil, elden
ödediği ortaya konulmuştur (Yavuz, 2017: 45-46).
66 KIDAK
(Özuğurlu, 2008: 215). Sendikaların özellikle aidat gibi akçeli konular başta
olmak üzere üyeleriyle olan ilişkilerinde çıkar odaklı düşündükleri, Denizli’de
üretim maliyetlerinin yüksek olmasından kaynaklı olarak işçilere daha iyi şartlar
sunulmasının olanaksızlığı, aksi takdirde fabrikaların kapatılarak diğer illerde
olduğu gibi fason üretim yapılabileceği riski gibi konuların belirtildiği söz
konusu mektupta, sendikal faaliyetler terör örgütü faaliyetlerine
benzetilmektedir (Özuğurlu, 2008: 215-216). Özuğurlu’nun da belirttiği gibi
işverenlerin sendika karşıtı tutumları, bu tür girişimlere neden olmaktadır.
Sendikal örgütlenmeye karşı yapılan anti propagandalar ve işten çıkarma gibi
uygulamalar, örgütlenme düzeyini olumsuz etkilemektedir.
2.4. Çalışma Koşulları
Bu bölümde TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Anketlerindeki genel olarak
çalışma koşulları, çalıştığı işten duyulan memnuniyet düzeyi, işyerinde idari
konularda yaşanan sorunlar, ücretlerin zamanında ve eksiksiz ödenmesi, işyeri
ilişkileri ve son olarak işe geliş gidiş için harcanan zamandan duyulan
memnuniyet ölçümleri üzerinde durulmuştur.
Türkiye yıllar itibariyle bakıldığında çalışanların önemli bir kısmının
çalışma koşullarında yaşadığı sorunlarda ciddi bir azalma görülmektedir. 2013
yılı baz alındığında, Denizli’deki çalışma koşullarında sorun yaşama oranlarının
hem toplamda hem de erkek ve kadınlarda Türkiye ortalamasının altında olduğu
görülmektedir.
Tablo 3. Türkiye’de ve Denizli’de Çalışma Koşullarında Sorun Yaşama Düzeyi (%)
Sorun Var Sorun Yok Sorun Var Sorun Yok
Yıllar (TR) (TR) (Denizli) (Denizli)
2003 48,09 51,91
2004 46,69 53,31
2005 46,13 53,87
2006 39,95 60,05
2007 38,78 61,22
2008 38,55 61,45
2009 37,04 62,96
2010 33,8 66,2
2011 35,16 64,84
2012 31,06 68,94
2013 19,67 80,33 18,41 81,59
2014 19,87 80,13
2015 20,87 79,13
2017 17,63 82,37
Kaynak: TÜİK Yaşam Memnuniyeti Araştırması verileri kullanılarak yazar tarafından
oluşturulmuştur.
70 KIDAK
yüzde 18,7’si SGK hizmetleri hakkında fikir sahibi değilken, bu oran erkeklerde
yüzde 5,8’e kadar düşmektedir. Yukarıda da ifade edildiği gibi toplumsal
cinsiyetçi işbölümü sonucu oluşan hane içi roller, kadının işgücü piyasasına
katılımının erkeklere göre düşük oranda kalmasına, kayıt dışı çalışmanın
kadınlarda daha yaygın olmasına ve dolayısıyla SGK hizmetleri hakkındaki
fikirlerinin erkeklere göre çok daha düşük olmasına neden olmaktadır.
Sonuç
Yaşamın önemli bir bölümünü oluşturan çalışma hayatında karşılaşılan
olumlu veya olumsuz durum ve olaylar, yaşam memnuniyetini doğrudan
etkilemektedir. Sosyal bir varlık olan insanın, emeği karşılığı elde ettiği ücret,
hane gelirine katkısı gibi ekonomik kazançların yanında işyerinde yaşadığı
sorunlar ve bunun yanında terfigibi olumlu imkanlar toplumsal yaşamının
işleyişini de değiştirmektedir.
Bu çalışmada Türkiye’de ve Denizli’de bireyin ücret, sendikalaşma ve
diğer çalışma koşulları gibi değişkenlerin yaşam memnuniyetine etkisi TÜİK
Yaşam Memnuniyeti İstatistikleri üzerinden araştırılmıştır. Araştırmadan
çıkarılan sonuçlar:
• Türkiye’de aylık hanehalkı gelirinden çok memnun olanların 2003
yılından 2011 yılına dek kısmen de olsa büyüme göstermiş, ancak 2011
yılından itibaren düşme eğilimine girmiştir. Hiç memnun olmayanların
ise kararlarını “memnun olmama” olarak değiştirdikleri görülmüştür. Bu
tablodan memnuniyet düzeylerinin orta seviyelerde kümelendiği
çıkarılmıştır. Denizli ilinde ise bu oranların Türkiye geneline kıyasla
yüksek olduğu ve özellikle kadınlardaki memnuniyet düzeyinin
erkeklerin üzerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Hem genel anlamda
hem de özel olarak kadınlarda işgücüne katılma ve istihdam oranının
Denizli’de Türkiye’ye göre yüksek olması, bu durumun ücret ve işten
elde edilen kazançlarda da Denizli’deki memnuniyet düzeyinin
göreceyüksekliğini sağladığıdüşünülmektedir. Diğer yandan hem
Denizli’de hem de Türkiye genelinden memnuniyetsizlik oranı
azımsanamayacak boyuttadır. Aynı durum işten elde edilen kazançlar ve
ücret miktarları açısından da geçerliliğini korumaktadır.
• Gelir ve ücretle ilgili konularda kadınların, sorunlarını erkeklere göre
daha az ifade ettiği hem Türkiye genelinde hem de Denizli özelinde
görülmektedir. Bu durum, toplumsal cinsiyet temelliişbölümü
sebebiyleoluşan, kadının hane içi sorumlulukları, kadınların işgücü
piyasasına ve istihdama geç katılması ve sosyal alanlarda da bu
işbölümünün devam etmesi ile itaatkar yapıya bürünmeleri ile
açıklanabilir.
Denizli İşgücü Piyasasında Memnuniyet Düzeyi 77
Kaynakça
Aydoğanoğlu, E. (2009). Emek Sürecinde Denetimin Değişen Boyutları.
Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Akbaş, S. (2017). Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Etki Değerlendirmesi:
Denizli İli Örneği. Ankara: Türk Metal Sendikası Araştırma ve Eğitim
Merkezi Yayınları.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (Ocak 2018). “İşçi ve Sendika Üye
Sayıları”.
https://www.csgb.gov.tr/home/contents/istatistikler/iscisendikauyesayilari/.
(Erişim: 2 Nisan 2018).
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (Ocak 2016). “İşkolu İstatistikleri”.
https://www.csgb.gov.tr/media/3092/2016_01.pdf. (Erişim:2 Nisan 2018).
Denizli İşgücü Piyasasında Memnuniyet Düzeyi 79
Sezgi AKBAŞ 13
Giriş
1970’li yıllardan itibaren sıklıkla kullanılmaya başlanan toplumsal cinsiyet
kavramı, en genel tanımıyla, kadın ve erkek arasında biyolojik farklılıklar bir
kenara bırakıldığında, toplumsal bakımdan oluşturulmuş roller ve öğrenilmiş
davranışlara işaret etmektedir.
Toplumsal cinsiyet rolleri açısından ayrımcılık ve eril tahakküm birlikte
değerlendirildiğinde, kadınların işgücü piyasasında mağduriyet yaşamaları
erkeklere nazaran daha olası görünmektedir. Nitekim kadınların öngörülen
çalışma süresinin zaman içerisinde çeşitli kesintilere (çocuk doğurmak, çocuk-
yaşlı bakım sorumluluklarının onlara atfedilmesi vd.) uğrayabilme olasılığı,
işverenlerin uzun dönemli maliyet ve verimlilik hesapları açısından bireye
çeşitli riskler yansıtabilmektedir. Örneğin çalışma ömrünün belirsizliği ön
kabulüyle yola çıkan işverenler, işgücü eğitim maliyetlerinden
kaçınabileceklerdir. Zira uzun ara dönemlerinin nitelik kaybına yol açacağı
varsayımı ile hareket edebilmektedirler. Dolayısıyla kadınlar, yeniden istihdama
dâhil olsalar dahi, dışsal piyasada istihdam edilme olasılığı ile karşı karşıya
kalabileceklerdir. Bu durumun bireyin toplam kariyeri açısından
düşünüldüğünde, özellikle sosyal güvenlik primleri eksik ödenen ya da
ödenmeyen sürelerin fazlalığı sebebiyle, gelecekte/emeklilikte elde edebileceği
faydaları ciddi oranlarda düşürebileceği söylenebilir. O yüzden önümüzdeki
otuz ilâ kırk yıllık dönemin konusu, daha yakıcı bir biçimde yaşlı yoksulluğu
olacaktır. Kadınların ortalama ömrünün erkeklerin ortalama ömründen daha
uzun olması ve doğumda yaşam beklentisinin erkekler ile karşılaştırıldığında
farklılığı, hangi cinsiyet grubunun daha fazla risk barındırdığını anlamaya
yardımcı olacaktır.
Çalışmanın birinci bölümünde, Türkiye’de kadın istihdamının güncel
durumu ve kadın istihdamını etkileyen temel sorun alanları üzerinde
durulmaktadır. İkinci bölümde, Denizli’de kadın işgücünün durumuna ve işgücü
piyasasındaki konumuna ilişkin nicel araştırma sonuçları ele alınacaktır. İlgili
bölümde 2012-2013 yılları arasında Türkiye İş Kurumuna (İŞKUR) kayıt olmuş
13
Arş. Gör. - Pamukkale Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri Bölümü, sakbas@pau.edu.tr
84 AKBAŞ
14
İşgücüne katılım oranının düşüklüğü aynı zamanda, işgücü devrinin yüksekliği anlamına da
gelmektedir.
15
Kadınların işgücüne katılımına dair daha geniş bilgi için bkz. Biçerli ve Özer (2004), Toksöz
(2007), Dedeoğlu, S. (2009), Ulutaş, Ç. Ü. (2009), Çağlar ve Kumaş (2011), Korkmaz ve
Korkut (2012).
Çalışma Hayatında Kadın İstihdamının ve İşsizliğin Değerlendirilmesi: Denizli İli Örneği 85
16
Akbaş, S. (2017). Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Etki Değerlendirmesi: Denizli İli
Örneği, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, 1. Basım, TAEM: Ankara.
Çalışma Hayatında Kadın İstihdamının ve İşsizliğin Değerlendirilmesi: Denizli İli Örneği 89
kayıtlı kişiler arasından ve herhangi bir kursa katılım göstermemiş 2000 kişi
tesadüfi olarak seçilmiştir. Yapılan 1421 arama sonrasında, bu kişilerden 362
kişiye ( aramaların %25,4’ ü) ulaşılması mümkün olmuştur. Sonuç olarak deney
ve kontrol grupları toplamı, telefonla anket uygulanmış 726 kişidir.
toplamda 210 erkek (%68) ilk iki yaş grubunda olmaktadır. Erkek katılımcı
toplamının kalan %32’si ise sırasıyla 58, 36 ve 5 kişi olmak üzere 35-44, 45- 54
ile 55-64 yaş aralığındadır.
Kadın bireyler içerisinde 25-34 yaş aralığında olanların oranı, bu kadınların
%40,2’si iken; 35- 44 yaş aralığında olanların oranı %29,9’dur. Dolayısıyla
toplamda 293 kadın (%70,2) ikinci ve üçüncü yaş grubunda olmaktadır. Kadın
toplamının kalan %29,8’i ise sırasıyla 73, 50 ve 1 kişi olmak üzere 15-24, 45-
54, 55 ve üstü yaş aralıklarındadır.
Yaş gruplarının sınıflandırılmasında, ilk grup için bireylerin üniversite çağı
olarak kabul edilebilecek dönemlerinin sonu ve örgün eğitimlerini ortalama
olarak bitirdikleri 24 yaşı düşünülmüştür. Devamındaki 9’ar yıllık iki dönem
bireyin genellikle istihdamda veya işsiz olarak işgücüne dâhil olduğu görece
aktif dönemler olarak kodlanmıştır.
Grafik 1: Medeni Duruma Göre Kadınlar ve Erkekler
80,0% 72,5%
70,0%
60,0% 55,2%
50,0% 41,2%
40,0%
30,0% 22,2%
20,0%
10,0% 0,0% 3,6% 1,7% 3,6%
0,0%
Erkekler (n=306) Kadınlar (n=414)
Evli Bekar Dul Boşanmış
726 anket katılımcısının 455’i, İŞKUR’a kayıt olmadan önce herhangi bir
şekilde iş deneyimi elde etmiş ve bu işten birtakım gerekçeler dolayısıyla
ayrılmak durumunda kalmıştır (Bkz. Tablo 2). Ayrılma sebepleri
sınıflandırıldığında, erkek katılımcıların yaklaşık dörtte birinin işveren ile
yaşadıkları anlaşmazlıkları ifade ettiği görülmektedir. Kadın katılımcılar
arasında ise, evlilik, hamilelik veya doğum sebebiyle ayrıldığını belirtenlerin
oranı %21,6’dır. Üstelik kimi cevapların ayrıntı içermemesi bir yana bırakılırsa,
sebepler içerisinde yer alan “ailevi sebepler” ve “çocuk/hasta bakımı” da
özellikle kadınlar söz konusu olduğunda kendilerine biçilen toplumsal cinsiyet
rollerinin birer sonucu olarak ifade edilebilir. İlgili sebepler bir arada
değerlendirildiğinde, soruyu yanıtlayan 250 kadının yaklaşık %41’inin iş
deneyimlerinden “aile içi sorumluluk”ları dolayısıyla koptukları
bulgulanmaktadır.
Anket katılımcıları içerisinde 393 kişi, 2015 Temmuz ayı itibarıyla
istihdama dâhil durumdadır. Toplamın içerisinde istihdam oranı %55,3 iken; bu
oran kadınlarda %41,6 olarak gerçekleşmiştir (Bkz. Tablo 3). Erkek
katılımcılarda istihdam oranının %74 olarak saptandığı göz önüne alındığında,
96 AKBAŞ
Denizli ili için “eve ekmek getiren” erkek söylemini güçlendiren bir durum ile
karşı karşıya kalınmaktadır.
Tablo 3: Kadınlar ve Erkekler Arasında İstihdama Dair Gözlenen Farka İlişkin Çapraz
Tablo
Son bir ay içerisinde bir saat bile olsa gelir elde etmek amacıyla bir işte çalıştınız
mı?
Evet Hayır Toplam
Erkekler Kişi 222 78 300
Erkekler İçindeki Yüzde %74 %26 %100
Toplamın İçindeki Yüzde %56,5 %24,5 %42,2
Kadınlar Kişi 171 240 411
Kadınlar İçindeki Yüzde %41,6 %58,4 %100
Toplamın İçindeki Yüzde %43,5 %75,5 %57,8
Toplam Kişi 393 318 711
Aynı Yanıtı Verenler İçindeki Yüzde %100 %100 %100
Toplamın İçindeki Yüzde %55,3 %44,7 %100
* Ki-Kare testi sonucunda, χ 2 = 73.612, sd= 1, p= 0.00 > 0.05 olduğundan anket
katılımcılarının cinsiyeti ile son bir ayda bir saat bile olsa gelir elde etmek amacıyla bir
işte çalışmaları arasında ilişki vardır.
Yukarıdaki veriler ışığında ankete katılım gösteren bireylerin cinsiyeti ile
istihdam arasında istatistiki açıdan anlamlı bir ilişki olup olmadığının testi için
aşağıdaki hipotezler kurulmuş ve Ki- Kare testi yapılmıştır.
Hₒ: Cinsiyet istihdama katılım ile ilişkili değildir.
H1: Cinsiyet istihdama katılım ile ilişkilidir.
Uygulanan Ki- Kare testi sonucunda, Hₒ reddedilmiştir. Zira cinsiyetin
istihdam ile ilişkili olduğu bulgulanmıştır.
Anketin yapıldığı tarih aralığında, işsiz olduğunu belirten katılımcıların
içinde bulunduğu işsizlik süreleri Tablo 4’te sınıflandırılmıştır. 726 katılımcının
380’i 2015 yılı Temmuz ayı itibarıyla işsiz bulunmaktadır. 210 erkek işsizin
100’ü (%47,6), 1 yıldan daha az süreli bir işsizlik yaşarken; 170 kadın işsizin
93’ü (%54,7) aynı durumdadır. Özellikle 24 aya kadar boşta kalanların oranı,
her iki katılımcı grubu için de daha uzun süreli işsizliğe nazaran yüksek
gerçekleşmiştir. Ancak yine de katılımcıların anketin açık uçlu sorularına
verdikleri yanıtların önemli bir kısmı, özellikle kadınlarda uygun ulaşım
biçimlerine erişememe, yetersiz veya pahalı kreşler veya hastalıklar dolayısıyla
uzun dönemli işsizliğin söz konusu olduğunu göstermektedir.
Çalışma Hayatında Kadın İstihdamının ve İşsizliğin Değerlendirilmesi: Denizli İli Örneği 97
katılımcılarının cinsiyeti ile elde ettikleri ortalama gelir arasında ilişki vardır.
100 AKBAŞ
Tablo 10: Erkeklerin Eğitim Düzeyi ve İstihdam İlişkisine Dair Çapraz Tablo
Eğitim durumu
Ön
Erkekler İlköğretim lisans Toplam
Lise
ve Altı ve
Lisans
Son bir ay Evet Kişi 68 92 58 218
içerisinde bir Satır İçindeki Yüzde %31,2 %42,2 %26,6 %100
saat bile olsa Sütun İçindeki Yüzde %66 %84,4 %71,6 %74,4
gelir elde Hayır Kişi 35 17 23 75
etmek Satır İçindeki Yüzde %46,7 %22,7 %30,7 %100
amacıyla bir
işte çalıştınız Sütun İçindeki Yüzde %34 %15,6 %28,4 %25,6
mı?
Kişi 103 109 81 293
Toplam
Satır İçindeki Yüzde %35,2 %37,2 %27,6 %100
Bülent Arpat
Oğuz Karadeniz
110 AKBAŞ
TEMEL DEMOGRAFİK FAKTÖRLERİN İŞ GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ
ÜZERİNE ETKİSİ:
DENİZLİ İLİ-METAL SEKTÖRÜ ÖRNEĞİ 17
Bülent ARPAT 18
Giriş
İş kazalarının tam olarak önlenmesi ne mükemmel içerikli yasal
düzenlemelerle ne de modern teknolojinin işyerine entegrasyonuyla sağlanan
teknik nitelikli güvenlik tedbirlerinin alınması ile mümkün değildir. Türkiye’de
her yıl ortaya çıkan iş kazaları büyük oranda çalışanların güvensiz
davranışlarından kaynaklanmaktadır. Güvensiz davranışları ortadan kaldırmada
güvenlik kültürü, “birey olarak” çalışanı ve “topluluk olarak da” işyeri örgütsel
çevresini, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak amacıyla ele
almaktadır.
Denizli ili en yüksek ihracat potansiyeline sahip illerimizden biridir.
DENİB (Denizli İhracatçılar Birliği) verilerine göre 2017 yılı ihracatı 3.067.000
dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu verilere göre en fazla ihracat yapan 8. il iken,
sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasında ise 10. sıradadır. Ancak sektörel
olarak başat pozisyona sahip olan tekstil, mermer, kablo, makine vb sektörlerin
tehlikeli olarak konumlanmaları, çalışanların büyük oranda iş kazaları ve
meslek hastalıkları ile karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. İş kazalarını
önlemede güvenlik kültürü oluşturma ise, işletmeler açısından günümüzün
önem atfedilen öncelikli ve özellikli hedeflerinden biridir.
Güvenlik kültürünü bir bütün olarak tanımlamanın ve bir değişken olarak
ele almanın zorluğu nedeniyle alanyazında çeşitli boyutlarla ifade edilerek
analizi gerçekleştirilmektedir. Araştırmamızda iş güvenliği kültürü güvenlik
liderliği, güvenlik farkındalığı ve davranışları, güvenlik iletişimi ve çalışanların
katılımı, yönetimin güvenlik bağlılığı, güvenlik eğitimi ve güvenlik kuralları
boyutlarıyla ele alınarak (Bkz. Arpat, 2015) sonuca gidilmiştir.
Bu araştırmada bireyin demografik özelliklerinin güvenlik kültürü üzerine
tesiri incelenecektir. Araştırmada metal sektörünün tercih edilmesi, iş kazaları
yoğunluğunun bu sektörde meydana gelmesi nedeniyledir. Kazaların bu
17 Bu çalışma; Prof. Dr. Yılmaz Özkan danışmanlığında tamamlanan “İş Güvenliği Kültürünün İş
Kazalarına Etkileri: Metal Sektörü – Denizli İli Örneği” adlı doktora tezinden türetilmiş ve 19-
22 Mayıs 2017 tarihlerinde düzenlenen International Congress on Political, Economic and
Social Studies (ICPESS) kongresinde alınan geri bildirimlere göre yeniden şekillendirilmiştir.
18 Dr. Öğr. Ü. Pamukkale Üniversitesi, Honaz MYO. barpat@pau.edu.tr.
112 ARPAT
19
NACE, Fransızca "Nomenclature générale des Activités économiques dans les Communautés
Européennes" (Avrupa Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması)
başlığından türetilmiştir.
Temel Demografik Faktörlerin İş Güvenliği Kültürü Üzerine Etkisi: Denizli İli-Metal Sektörü Örneği 121
MEDENİ DURUM
Sıra Ortalaması
FAKTÖRLER Boşanmış/
χ2 df p
Evli Bekâr Eşi vefat
etmiş
Güvenlik Liderliği 399,69 455,23 298,5 11,718 2 0,003
Güvenlik Farkındalığı
414,54 418,93 389,15 0,183 2 0,913
ve Davranışları
Güvenlik İletişimi ve
407,94 436,97 338,75 3,552 2 0,169
Çalışanların Katılımı
Yönetimin Güvenlik
408,89 435,47 319,45 3,745 2 0,154
Bağlılığı
Güvenlik Eğitimi 422,34 403,71 301,35 3,432 2 0,18
Güvenlik Kuralları 424,51 392,51 444,8 3,218 2 0,2
GÜVENLİK
410,08 428,49 336,3 2,086 2 0,352
KÜLTÜRÜ
İlkokul 417,43
Güvenlik Ortaokul 444,42
3,11 3 0,375
Eğitimi Lise 410,18
Üniversite 394,18
İlkokul 390,1
Güvenlik Ortaokul 370,41
12,130 3 0,007
Kuralları Lise 430,48
Üniversite 480,43
İlkokul 405,12
GÜVENLİK Ortaokul 407,54
2,42 3 0,49
KÜLTÜRÜ Lise 412,66
Üniversite 448,56
Sonuç
İş kazaları, yasal düzenlemeler ve teknik tedbirlerle önlenemeyen
niteliğiyle giderek birey ve toplum üzerinde daha büyük ölçekli zararlar
oluşturmaktadır. İşgücünün güvensiz davranışlarının ortadan kaldırılması
amacıyla bireyin işyerindeki rolünü esas alan ve örgütsel dinamikler üzerine
şekillenen güvenlik kültürünün, bugün üzerinde daha çok durulmakta ve
işletmelerce pozitif tepe değerine ulaşılmaya çalışılmaktadır.
Güvenlik kültürünü oluşturduğu kabul edilen boyutlar, örgütsel ve/ya da
bireyler özellikler taşıyan temalardan oluşmaktadır. Bu araştırmada güvenlik
kültürünü temsil eden boyutlar GL, GFD, GİÇK, YGB, GE ve GK’dır.
Araştırma bulguları, anılan boyutların demografik faktörlerden cinsiyet, medeni
durum, eğitim durumu, yaş değişkenleri ile ilişkileri bağlamında elde edilmiştir.
Cinsiyet, güvenlik kültürünün geneli ile GL boyutunda bir ilişki
oluşturmaktadır. Bu ilişkiye göre kadınlar erkeklere göre daha yüksek güvenlik
kültürü ve GL skorlarına sahiptir. Bu bulguya göre özellikle ilk amirlerin ve
akabinde diğer yöneticilerin güvenliğe adanmışlığı yüksek ve ileri derecede
liderlik beceriyle donatılmış olması halinde özellikle kadın çalışanlar açısından
güvenlik uyumu ve performansının daha yüksek olması beklenebilir. Bu
skorlara göre ayrıca işletme içinde güvenlik kültürünün benimsenmesi ve
dolayısıyla yayılımının kadınlar öncülüğünde olacağı ya da kadın çalışanların
136 ARPAT
daha çok sayıda olduğu işletmelerde güvenlik kültürünün diğer işletmelere göre
daha kolay tesis edilebileceği söylenebilir.
Medeni durum ile güvenlik kültürünün sadece GL boyutunda bir ilişki
ortaya konabilmiştir. Bekar çalışanlarda güvenlik liderliği algıları daha
yüksektir. Buna göre bekar çalışanlara daha çok sahip olan işyerlerinde, diğer
işyerlerine göre pozitif güvenlik kültürünün daha kolay tesis edilebileceği
söylenebilir.
Eğitim durumu ise güvenlik kültürünün YGB ve GK boyutları ilişkilidir.
Eğitim durumu arttıkça çalışanların yöneticilerinin güvenliğe bağlılığı algısı
giderek yükselmektedir. Aynı şekilde ileri eğitim düzeylerinde güvenlik
kurallarına bağlılık daha yüksektir. Bu bulguya göre, işletmelerde iyi eğitimli
çalışanların sayısı arttıkça güvenlik kültürünü tesis etmek kolaylaşacaktır.
Çalışanın yaşı, güvenlik kültürünün sadece GL boyutu ile ilişkilidir.
Bireyin işgücü piyasaları ile tanıştığı ilk yıllar ile çalışma yaşamının son
dönemlerinde GL algısı en yüksektir. Bu skorlara göre ilk yıllarda ve son
yıllardaki yüksek algının, çalışanın bu konuyu istihdamın devamı ile
ilişkilendirmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. İlk yıllardaki yüksek
skorlar ilgili istihdamın işyerinde tutunma amacıyla, son yıllardaki skorların ise
emekliliğe çalışılan işyerinde istihdam sorunu yaşamadan erişme düşüncesiyle
oluştuğu söylenebilir.
Araştırmamızda demografik faktörlerin özellikle GL ile ilişkili olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonraki araştırmalarda demografik değişkenlerin
güvenlik liderliği ile ilişkisinin daha derinlemesine araştırılmaya muhtaç
olduğu, bu boyutta yapılacak araştırmanın işletmelerde pozitif güvenlik
kültürünün tesisine hizmet edeceği anlaşılmaktadır.
Kaynakça
Akın, L. (2005). İş Sağlığı ve Güvenliğinde İşyerinin Örgütlenmesi, Ankara
Hukuk Fakültesi Dergisi, c.54, s.1.
Aktay, N. (2011). İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi ile İş Güvenliği Kültürü
Arasındaki İlişki, İş Müfettiş Yardımcılığı Etüdü, ÇSGB, İstanbul.
Alkış, H., Y. Taşpınar (2012). İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinde Yeni
Yaklaşımlar, Demir Çelik Sektörü Çalışanlarının İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Algısı: Konya Örneği, International Iron&Steel Symposium,
Karabük, Türkiye.
Temel Demografik Faktörlerin İş Güvenliği Kültürü Üzerine Etkisi: Denizli İli-Metal Sektörü Örneği 137
Yang, C.-C., Y.-S. Wang, S.-T. Chang, S.-E. Guo, M.-F. Huang (2010). A
Study on the Leadership Behaviour, Safety Culture and Safety
Performance of the Healthcare Industry, World Academy of Science,
Engineering and Technology, Vol:3, ss:959-966.
Yardan, E.D., F. Köksal, T. Yardan (2013). Hemşirelerin Hastane İş
Güvenliğine İlişkin Algı Düzeylerinin Araştırılması, 4. Uluslararası
Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi, Sözel Bildiriler Kitabı, Cilt:2,
ss:25-36, Ankara.
Zohar, D. (1980). Safety Climate in Industrial Organisations: Theoretical and
Applied Implications, Journal of Applied Psychology, Vol:65, ss:96-102.
EKONOMİK TEŞVİKLERİN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
ÜZERİNE ETKİSİ DENİZLİ İLİ ÖRNEĞİ 20
Oğuz KARADENİZ 21
Giriş
İş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltmada iş sağlığı ve güvenliği
kurallarına bire bir uyum önemli bir role sahiptir. 2012 yılında yürürlüğe giren
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile iş sağlığı ve güvenliği
kurallarının kapsamı genişlemiş, İş kanunu kapsamına girmeyen işyerleri dâhil
tüm işverenlere ve çalışanlara önemli sorumluluklar yüklenmiştir (Karadeniz,
2012). Özellikle 50 ve altında işçi çalıştıran işyerleri iş sağlığı ve güvenliği ile
ilgili yeni yükümlülüklerle karşı karşıya kalmışlardır. Kanunlar ile çerçevesi
belirlenen iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uyum, bazı işverenler için ilave
maliyet algılanmaktadır. Belirtilen nedenle işverenler söz konusu yatırımları
yapmaktan kaçınabilmekte ve maliyetleri düşürmeye çalışmaktadır. Bu noktada
devletin görevi, işverenin iş sağlığı ve kurallarına uyup uymadığını denetlemek
ve söz konusu kuralların uygulanmasını sağlamaktır. Ancak iş sağlığı ve
güvenliği kurallarına uyum sadece etkin denetim mekanizması ile
sağlanamayacaktır. Türkiye’de şirketlerin neredeyse tamamına yakınının küçük
ve orta ölçekli işletme (KOBİ) olması, KOBİ’lerin düşük düzeyde teknoloji ile
üretim yapmaları ve emek yoğun üretim biçimi ile çalışması, iş sağlığı ve
güvenliği ile ilgili giderleri işverenler için önemli bir maliyet kalemi haline
getirebilmektedir.
Bu noktada devletin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hizmetleri ya
kendisinin üretmesi, ya da KOBİ’leri söz konusu hizmetlerle ilgili mali anlamda
desteklemesi gerekmektedir. Devletin iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini mali
anlamda desteklemesi ekonomik teşviklerle mümkün olmaktadır. İş sağlığı ve
güvenliği ile ilgili ekonomik teşvikler, vergi ve sosyal sigorta prim indirimleri,
düşük faizli banka kredileri gibi mali teşvikler yanında iş sağlığı ve güvenliği
ile ilgili standartlara uyum belgesi ile ödüllendirme gibi mali olmayan teşvikleri
de içermektedir.
20
Bu çalışmanın ilk versiyonu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 2016 yılında
düzenlenen 8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumunda tebliğ olarak sunulmuştur.
Çalışma, söz konusu tebliğin genişletilmiş ve gözden geçirilmiş halidir.
21
Prof. Dr. Pamukkale Üniversitesi, İİBF, ÇEEİ, oguzk@pau.edu.tr
142 KARADENİZ
ile %23’ünü karşıladığını bulgulamıştır. Daha da ötesi, hedef kitlenin önemli bir
bölümü teşvikler hakkında bilgi sahibi değildir (Alper ve ark, 2016).
Bu noktada devlet tarafından verilen teşviklerin önemli olmakla birlikte
miktar ve ulaşılan hedef kitle olarak yetersiz olduğu söylenebilir. 2017 yılının
ilk altı aylık dönemi için SGK tarafından söz konusu hizmetlere sağlanan teşvik
miktarı 2 milyon TL’dir (SGK, 2017). İşçilerin tamamının tehlikeli işyerlerinde
çalıştığı varsayımı altında bile, aylık yaklaşık 14,000 dolayında işçi için söz
konusu teşvikten yararlanıldığı söylenebilir. SGK, 2016 istatistiklerine göre
tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan ve 10 kişinin altında sigortalı
çalıştırılan işyerlerinde sigortalı sayısı 1.224.647 kişidir. Tehlikeli ve çok
tehlikeli işyerlerinde 10’dan az içi çalıştıran işyerleri için teşvikten sadece
sigortalıların %1’inin yararlandığı söylenebilir. Belirtilen rakam iş sağlığı ve
güvenliği ile ilgili destekten yararlanma oranının çok düşük olduğunu
göstermektedir.
2. Alan Çalışması
Çalışmanın amacı, İSG teşviklerinin iş kazaları üzerine etkisini incelemek,
İSG teşvikleri konusunda alandaki farkındalık düzeyini ve temel sorun
alanlarını belirlemektir. Bunun için Denizli’de 2338 işyeri ve 10550
sigortalıdan sorumlu ve İSG eğitimine katılan 44 mali müşavire anket yapılmış,
anket ekinde yarı yapılandırılmış soru ile iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
görüşleri de alınmıştır. Ayrıca üç iş sağlığı ve güvenliği uzmanı ile görüşme
yapılmıştır.
Tablo 1. Mali Müşavirlerin Defterlerini Tuttukları İşyerlerinde İşçi Başına Yıllık İş
Sağlığı ve Güvenliği Maliyetleri (2016)
En Düşük (TL) En Yüksek (TL) Ortalama (TL) n
Çok Tehlikeli 360 5000 1693 23
Tehlikeli 300 6000 1303 27
Az Tehlikeli 200 2400 575 25
8,50%
23,00%
68,50%
25
2018 yılı itibariyle iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin fiyatını tespit için üç insan kaynağı
yöneticisi, bir mali müşavir ve bir iş sağlığı ve güvenliği şirketi ile görüşülmüştür. İnsan
kaynakları yöneticileri ile yapılan görüşmelerde işçi başına iş sağlığı ve güvenliği hizmetinin
işçi başına aylık, KDV hariç 10, 43 ve 120 TL olduğu belirlenmiştir. Ortak İş Sağlığı ve
Güvenliği şirket yönetici ise, sektörde rekabetin çok yoğun olduğunu bu nedenle çok düşük
fiyatların ortaya çıktığını, kendi şirketlerinde işçi başı tehlikeli işyerlerinde işçi başı KDV hariç
maliyetin en az 70-80 TL olduğunu kendilerinin aylık 40, çok tehlikeli işyerlerinde ise aylık 50
TL talep ettiklerini ifade etmiştir. Tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinin kayıtlarını tutan bir
mali müşavir ise, işçi başına maliyetin KDV hariç aylık 60 TL ile 200 TL arasında değiştiğini
ifade etmiştir.
148 KARADENİZ
14%
29%
57%
12%
38%
50%
24%
14%
62%
24% 23%
53%
insan kaynakları yöneticilerine işi sevk ettikleri kendilerinin ise konu ile ilgili
eğitimleri takip etmedikleri gözlemlenmektedir.
Öncelikle firma sahiplerinin ortakların bilinçlendirilmesi ve
bununla ilgili olarak da sadece bizlerin çabaları yeterli değildir.
İşletmelerin kayıtlı olduğu odaların da bu konuda eğitim ve
uygulama konularında firma yetkililerini ve ortaklarını
bilgilendirmesi gerektiğini düşünüyorum (Kişi 6).
İşverenlerin mali müşavirler odası ve meslek kuruluşlarınca her konuda
zorunlu eğitime tabi tutulması bir diğer öneridir. Özellikle işyeri açılışlarında,
vergi ve sigorta prim teşvikleri ya da borç yapılandırmaları gibi durumlar
sırasında işverenin iş sağlığı ve güvenliği başta olmak üzere iş ve sosyal
güvenlik hukuku, vergi hukuku vb. konularda kısa süreli eğitimlerden
geçirilmesi mümkün olabilir. Gerçekten de avukatlık, mali müşavirlik, iş sağlığı
ve güvenliği uzmanlığı gibi mesleklerde mesleğin gereği eğitim şarttır. Oysa
onlarca ya da yüzlerde çalışanı olan ve kanunlar karşısında çalıştırdıkları işçiler
ile ilgili önemli sorumlulukları olan işverenlerin özellikle tehlikeli ve çok
tehlikeli işlerde işyerini açmadan ve/veya belirli periyotlarla ilgili kamu
kurumlarınca ya da meslek kuruluşlarınca kısa eğitimlere alınması iş sağlığı ve
güvenliği konusundaki farkındalığı arttırabilecektir.
İşverenler gerek odamız gerekse mesleki kuruluşlar tarafından
zorunlu eğitime tabi tutulmalıdır. Bu eğitim sadece iş sağlığı ve
güvenliği konusunda değil belge düzenine kadar işverenin
gerektirdiği bütün alanlarda genel kültür olarak verilmesi
gerekir.(Kişi 28)
İş kazaları olmadan ciddi tedbirler alınmalı. Cezalar caydırıcı
olmuyor. Eğitim, eğitim, işveren ve muhasebe departmanları (Kişi
27)
Bir diğer öneri ise bütüncül bir yaklaşım içermektedir. İş kazaları ve
meslek hastalıklarının azaltılmasında sürekli eğitim, işyerlerinin teknolojik
yenilikleri izlemesi, denetimin arttırılması ve ceza sisteminin yerine teşvik
sisteminin uygulanmasına vurgu yapılmaktadır (Kişi 8). Mali müşavirler iş
kazaları ve meslek hastalıklarını azaltmak için genellikle denetimlerin,
arttırılmasını istemekte, ancak ağır cezalar yerine, işverenin teşviklerle
maliyetlerinin düşürülerek, işverenlerin ve işçilerin eğitime tabi tutulmasını
önermektedirler. Bunun yanı sıra bir mali müşavir, iş kazaları ve meslek
hastalıklarını azaltmak için ağır yaptırımların arttırılmasını istemektedir (Kişi
33)
152 KARADENİZ
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre (m.23) iş kazası veya meslek hastalığı
halinde işçi sigortasız ise Kurum, gerekli sağlık ve parasal edimleri sigortasız
işçiye sağlamakta, daha sonra bunları peşin sermaye değeri üzerinden
işverenden talep etmektedir. Ağır yaralanmalı ya da ölümlü iş kazalarında söz
konusu tutarlar işçi başına milyon TL’ye ulaşabilmektedir. Bu nedenle ağır ve
tehlikeli işlerde işverenler sigortasız işçi çalıştırmaktan kaçınabilmektedir.
Oysa aynı düzenleme, iş sağlığı ve güvenliği önlemini almaması nedeniyle
işyerinde sigortalısı iş kazası geçiren ya da meslek hastalığına yakalanan
işveren için de geçerlidir (5510 sayılı Kanun m.21). Ancak işverenlerin konu ile
ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığı da söylenebilir.
Primler yüksek olduğu için işveren maliyeti düşürmek istiyor.
Sigortasız işçi çalıştıramıyor. Ama İSG maliyetlerini düşürmek için
risk alıp önlemleri almıyor(Kişi 2)
İş sağlığı güvenliği uzmanı (Kişi 2) piyasada rekabetin ortak iş sağlığı ve
güvenliği ile ilgili firmalar arasında rekabet yarattığını, belirtilen durumun,
fiyatları düşürdüğünü, belirtilen durumun hizmet kalitesine olumsuz yansıdığını
ifade etmektedir.
Piyasada rekabet İSG hizmetleri konusunda fiyatları düşürüyor.
Belirtilen durum İSG hizmetlerinin kalitesini olumsuz etkiliyor
(Kişi 2).
Ekonomik teşviklerin iş sağlığı ve güvenliği önlemleri almada yetersiz
kaldığını ileri süren bir uzman, işverenlerin prim borçlusu olmaları nedeniyle
prim teşviklerinden yararlanamadıklarını ifade etmektedir (Kişi 1).
İşverenlerin prim borçlusu olmaları prim teşvikinden yararlanmayı
olumsuz yönde etkiliyor (Kişi 1)
İşsizlik sigortası prim indirimi 2000 TL brüt ücretle çalışan bir işçi
için aylık 20 TL olacak. Teşvik miktarı arttırılmalı (Kişi 1)
İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili prim teşvikleri konusunda işverenin bilgi
sahibi olmadığını ifade eden uzman (Kişi 2), konuyu işverene aktarsa, işverenin
teşvikleri izleme konusunu uzman üzerine attığını, bu nedenle konu ile ilgili
işverene bilgi vermediğini ifade etmektedir. Teşviklerle ilgili bürokrasi mali
müşavirlerin de en fazla şikâyet ettiği konuların başında gelmektedir. Oysa iş
sağlığı ve güvenliği ile ilgili teşvik işlemleri son derece basittir. Mevzuata göre,
işverenler üç ayda bir iş sağlığı ve güvenliği faturalarını SGK’ya teslim etmekte
ve teşvik miktarlarını SGK’dan alabilmektedir. Bununla birlikte teşviklerin
SGK’dan talebi, işveren ya da işveren vekilince yapılabilmektedir. Bu noktada
verilen iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri ile ilgili prim teşviklerinin iş sağlığı ve
154 KARADENİZ
26 Doç., Dr. Pamukkale Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Kamu Hukuku Bölümü, Mali Hukuk Ana
Bilim Dalı, hulyak@pau.edu.tr
160 KARADENİZ
olduğunda ise ülkedeki/bölgedeki tüm milli gelire sadece bir kişinin sahip
olduğu anlaşılmaktadır.
Tablo 1: Türkiye’de Eşdeğer Hanehalkı Kullanılabilir Fert Gelirine Göre Sıralı Yüzde
20’lik Grupları ve Türkiye ve TR 32 Bölgesinde Gini Katsayısı ve P80/P20 Oranı
(2015-2016)
Türkiye’de Yüzde 20’lik Fert Grupları 2015 2016
Toplam 100,0 100,0
İlk Yüzde 20 (En Düşük) 6,1 6,2
İkinci Yüzde 20 10,7 10,6
Üçüncü Yüzde 20 15,2 15,0
Dördüncü Yüzde 20 21,5 21,1
Son Yüzde 20 (En Yüksek) 46,5 47,2
Türkiye’de P80/P20 Oranı 7,6 7,7
Türkiye’d Gini Katsayısı 0,397 0,404
TR 32 Bölgesinde P80/P20 Oranı 4,9 5,0
TR 32 Bölgesinde Gini Katsayısı 0,318 0,321
Kaynak: TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi 2014-2016
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1011 (Erişim Tarihi:10.04.2018)
Tablo 1’de Türkiye’de yüzde 20’lik fert grupları, gelirlerine göre beş
grupta sınıflandırılmıştır. 2016 yılı itibariyle nüfusun geliri en düşük yüzde
20’si toplam gelirin sadece %6,2’sine sahip iken, en zengin yüzde 20’si toplam
gelirin yaklaşık yarısına sahip bulunmaktadır. Eşdeğer 27hanehalkı kullanılabilir
gelirleri, fert gelirlerine göre en düşükten en yükseğe doğru %20’lik gruplar
halinde beş sınıfa ayrıldığında en yüksek %20’nin en düşük %20’ye oranına P
80/P20 oranı denmektedir. Diğer bir ifade bu oran en zengin %20’lik nüfus en
düşük gelirli %20’lik nüfusun kaç katı gelir ettiğini göstermektedir. Bu oran
Yoksul
Yoksulluk sayısı Yoksulluk
Yıllar sınırı (TL) (Bin kişi) oranı (%)
2014 6 665 16 501 21,8
2015 7 495 16 706 21,9
Türkiye 2016 8 539 16 328 21,2
2014 7 394 496 17,6
2015 8 128 448 15,9
TR 32 Bölgesi 2016 9 046 433 15,3
Kaynak: TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2014-2016
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1013 (erişim Tarihi:10/04/2018)
1.2.3. Yoksulluğun Nedenleri
Türkiye’de yoksulluğun nedenleri makro ve mikro nedenler olarak
sınıflandırılabilmektedir. Yoksulluğu oluşturan sosyo-ekonomik ve yapısal
sorunlar yoksulluğun makro nedenlerini, kişilerin kendilerinden kaynaklanan
durumlar ise yoksulluğun mikro nedenlerini oluşturmaktadır.
Mal ve hizmet fiyatlarının sürekli artması olarak tanımlanan enflasyon da
yoksulluğun makro nedenlerinden bir tanesidir. Özellikle gelir seviyesi düşük
olan fertler yüksek enflasyon oranlarından daha çok etkilenir. Bir başka
Tr32 Bölgesinde ve Denizli İli Özelinde Gelir Dağılımı ve Yoksulluk 165
ücretin üçte birinden düşük olması gerekmektedir (5510 sayılı Kanun). Eski adı
ile yeşil kartlıların, yeni adı ile genel sağlık sigortası primleri devlet tarafından
ödenenlerin nüfusa oranı il bazında yoksulluğun bir göstergesi sayılabilir.
Belirtilen orana bakıldığında Türkiye’de primleri devlet tarafından ödenenlerin
nüfusa oranının 2009 yılına göre 2018 yılında düştüğü görülmektedir. Belirtilen
oranı yoksulluk göstergesi olarak dikkate aldığımızda, 2009-2018 yılları
arasında Denizli ve Aydın’da yoksulluk oranının düştüğü, Muğla’da ise
yoksulluk oranında artış yaşandığı gözlemlenmektedir. Önemle belirtmek
gereklidir ki TR 32 Bölgesindeki illerde yoksulluk oranı Türkiye ortalamasının
oldukça altında seyretmektedir. Genel sağlık sigortası primleri devlet tarafından
ödenenler dikkate alındığında, 2018 yılı itibariyle Denizli’deki yoksulluk
oranının Türkiye’deki yoksulluk oranının yarısından daha düşük olduğu
görülmektedir.
Şekil 1: Primleri Devlet Tarafından Ödenen Yoksulların (Eski Yeşil Kartlıların)
Toplam Nüfusa Oranı(%)
14 12,8
12
9,9
10 9,4
8 7,5
6 4,8 4,8
4,6 4,2
4
0
Aydın Denizli Muğla Türkiye
2009 2008
Tablo 3: Aydın, Denizli ve Muğla İllerinin Yoksullukta Etkili Olan Bazı Ekonomik
Göstergelerdeki Sıralamaları (2015 yılı)
Aydın Denizli Muğla
Kaynak: TÜİK Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi içinde( Çağlar ark. Yayınlanmamış
Çalışma), http://www.denizligazetesi.com/haberler/guncel/denizlide-okullasma-orani-
en-yuksek-merkezefendi-en-dusuk-cameli/68492/Erişim Tarihi:10/04/2018)
Tablo 7’de 2015 yılı itibariyle Denizli il geneli ve ilçelerinde cinsiyete göre
ortalama okullaşma yılları verilmiştir. İlçeler Denizli merkeze yaklaştıkça
eğitim seviyesi artmaktadır. Merkez ilçeler olan Pamukkale ve Merkezefendi’de
eğitim seviyesi en yüksek seviyede iken, Denizli merkeze en uzak olan Çameli
eğitim seviyesi en düşük ilçedir. Ayrıca Denizli’nin tüm ilçelerinde erkeklerin
eğitim seviyesi 1,3 ila 2,4 yıl daha fazladır.
2.4. Bireylerin Engellilik Durumuna Göre Yoksulluk
Toplum içinde bazı bireylerin engelli olması onları dezavantajlı konuma
sokmaktadır. Engelli bireyler, engelsiz bireylere göre daha çok yoksulluk riski
taşımaktadır. Engel derecelerine göre değişiklik göstermekle birlikte, bakıma
muhtaç bir engelli, anneyi ya da başka bir engelli yakınını çalışma hayatından
alıkoymaktadır. Ayrıca engellinin bakım masrafları, ailenin eğitim
harcamalarını kısmasına sebep olacak ve yoksulluğunun şiddetini arttıracaktır.
Şekil 2: Türkiye’de ve TR 32 Bölgesindeki Engellilerin 28 Cinsiyete Göre
Yoksulluk Oranları (%)
35 33,2
29,5 30,9
30 26,6
25
20
Erkek
15
10 Kadın
5
0
TR32 Türkiye
Kaynak: TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Mikro Veri Seti (2015)’den yazar
tarafından hesaplanmıştır.
Şekil 2’de de görüldüğü üzere Türkiye’de yaklaşık üç engelli erkekten ve
dört engelli kadından biri yoksul olarak hayatını idame ettirmeye çalışmaktadır.
28 Genel sağlık durumu kötü ve çok kötü olanlar ile En az 6 aydan beri süregelen fiziksel veya
ruhsal herhangi bir sağlık problemi nedeniyle ferdin günlük faaliyetlerinde bir sınırlama olan
fertler engelli sayılmıştır.
Tr32 Bölgesinde ve Denizli İli Özelinde Gelir Dağılımı ve Yoksulluk 173
25
20,8
19,3
20 18,3
15 12,4 13,2
10,7 TR32
10
Türkiye
5
0
İşsiz Toplam Erkek Kadın
Kaynak: TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Mikro Veri Seti (2015)’den yazar tarafından
hesaplanmıştır.
Türkiye’de işsizlerin yoksulluk oranı erkeklerde %20,8 iken TR 32
Bölgesinde yaklaşık yarı oranında % 10,7’dir. Kadınlarda ise bu oran
Türkiye’de %18,3 iken TR 32 Bölgesinde %13,2’dir. Hem erkeklerde hem de
kadınlarda işsizlerin yoksulluk oranları TR 32 Bölgesinde Türkiye geneline
göre daha düşük seyretmektedir.
2.6. Göç ve Yoksulluk
Göç, bireylerin ekonomik, siyasi ya da sosyal nedenlerle yaşadıkları yeri
değiştirmesidir. Türkiye’de olduğu gibi iç ve dış göçü bir arada yaşamaktadır.
Türkiye coğrafi konumu gereği ve komşusu Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle
sığınmacılara kapılarını açmıştır. 2017 yılında Denizli ilinde yapılan başka bir
çalışmada (Akbaş, Ünlütürk Ulutaş,2018) akrabalarının deneyimleri ve
arkadaşlarının tavsiyeleri üzerine Denizli'de yaşamayı tercih eden 36 sığınmacı
ve 7 yerli katılımcı ile derinlemesine mülakat yapılmıştır. Araştırmanın
sonucunda, Suriyeli sığınmacı işgücünün ikincil işgücü piyasasının en alt
düzeydeki işlerinde çalıştırıldığı tespit edilmiştir. Suriyeli sığınmacılar, kötü
çalışma koşularında ve düşük ücrete rağmen çalışmayı kabul etmek zorunda
kalmaları nedeniyle emek yoğun alanlarda çalışmaktadır (Akbaş, Ünlütürk
Ulutaş,2018:188). Gerek iç göç gerekse dış göç ile Denizli’ye gelen
göçmenlerin hayal ettikleri bir hayatı yaşamadıkları yapılan çalışmalarda açıkça
gözlemlenmektedir.
Denizli dış göç yanında, bir iç göç olgusu ile de karşı karşıyadır. İşsizlik,
geçim sıkıntısı, tarım arazilerinin küçük ve verimsiz oluşu, sosyal imkânların
Tr32 Bölgesinde ve Denizli İli Özelinde Gelir Dağılımı ve Yoksulluk 175
Sonuç
Çalışmada Türkiye’de gelir dağılımınızdaki adaletsizlik ve yoksulluk
konuları Denizli ilinin içinde bulunduğu TR 32 Bölgesi ile karşılaştırılarak
analiz edilmeye çalışılmıştır. TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Anketine göre
Türkiye genelinde 2016 yılı için en zengin %20’lik nüfus, en düşük gelirli
%20’lik nüfusun 7,7 katı gelir elde etmektedir. Söz konusu oran TR 32
bölgesinde 5 kattır. Gelir eşitsizliğini gösteren Gini katsayısı 2016 yılı itibariyle
Türkiye’de 0,4 iken TR 32 Bölgesinde 0,32’dir. Bu sonuçlar gelirin TR 32
Bölgesinde adaletsiz ancak Türkiye geneline göre daha adil dağıldığını
göstermektedir.
TR 32 Bölgesinde yaşayan bireylerin yoksulluk oranı Türkiye geneline
göre yaklaşık üçte bir düşük oranda seyretmektedir. Primleri devlet tarafından
ödenen yoksulların toplam nüfusa oranı 2018 Ocak ayı itibariyle Denizli’de
%4,6 ile Türkiye ortalaması olan %9,9’un yarısından daha azdır. TR 32
Bölgesinde hem erkeklerde hem de kadınlarda yoksulluk oranı Türkiye
ortalamasından düşük seyretmektedir. Medeni hallerine göre TR 32 Bölgesinde
eşi ölen kadınların yoksulluk oranı Türkiye ortalamasının oldukça üstünde
bulunmaktadır.
Bireylerin hane halkı özelliklerine göre yoksulluk oranları TR 32
Bölgesinde Türkiye ortalamasının altında olmasıyla birlikte, tek kişilik
hanelerde, bağımlı çocuğu olmayan, iki yetişkinli, yetişkinlerden en az biri 65
ve daha fazla yaşta, iki yetişkinli, iki bağımlı ve üç çocuk ve daha fazla olan
hane halklarında yoksulluk oranı bölge ortalamasının üstündedir.
Denizli ilinin içinde olduğu TR 32 Bölgesinin eğitim durumuna göre
yoksulluk oranlarının Türkiye geneline göre daha düşük seviyede olduğu
görülmektedir. Özellikle meslek lisesi ve üniversite bitiren bireylerin TR 32
Bölgesinde yoksulluk oranı Türkiye geneline göre oldukça düşüktür. Denizli'nin
merkez ilçeleri ve merkeze yakın ilçelerinde ortalama eğitim seviyesi yüksek,
merkezden uzak ilçelerde ise ortalama eğitim seviyesinin düşük olduğu
görülmektedir. TR 32 Bölgesinde yoksulluk oranı Türkiye ortalamasının altında
seyrederken, engelli yoksulların oranı daha yüksektir. Bu durum Denizli’de
yoksul engellilere yönelik refah arttırıcı politikaların geliştirilmesini zorunlu
kılmaktadır.
Kaynakça
Akbaş,S. ve Ünlütürk Ulutaş,Ç. (2018) Küresel Fabrika Kentinin Görünmeyen
İşçileri, Çalışma ve Toplum, 2018/1, 167-192
Tr32 Bölgesinde ve Denizli İli Özelinde Gelir Dağılımı ve Yoksulluk 177
Giriş
Genel olarak sosyal dışlanma, bireylerin ekonomik ve sosyal bir takım hak
ve kaynaklara erişimini kısıtlayan kolektif süreçler olarak tanımlanmakta ve
doğası gereği bazı yoksulluk ve yoksunluk süreçlerine odaklanmaktadır. Bu
yoksulluk ve yoksunluk süreçlerinin bireyden bireye, ülkeden ülkeye farklılık
gösteren sübjektif doğası, üzerinde uzlaşılmış tek ve sabit bir sosyal dışlanma
tanımı yapmayı zorlaştırmaktadır. İlk olarak 1960’larda Fransa’da ortaya çıkan
ve daha çok toplumdaki marjinal gruplar için kullanılan sosyal dışlanma
kavramı, refah devletinin krize girmesiyle birlikte 1980’lere gelindiğinde uzun
vadeli işsizlik, buna bağlı olarak sosyal istikrarsızlık ve yeni yoksulluk
kavramlarıyla birlikte ele alınmaya başlanmıştır (Saith; 2001).
Küreselleşme ve küreselleşmeye paralel süreçlerle farklı şekillerde ortaya
çıkan sosyal dışlanma kavramı bugün üzerinde durulması ve çözüm bulunması
gereken önemli sorun alanlarının başında gelmektedir. Özellikle yoksulluğun
derinleşen yüzü, sorunun büyüklüğünü bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu
anlamda başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere birçok ülke sosyal
dışlanmayla mücadele için kendi ulusal içerme politikalarını hazırlamaya
koyulmuşlardır. Ancak liberal ekonomik politikalara insani bir çehre
kazandırma amacından yola çıkan bu programların ne kadar etkili ve ihtiyaca
dönük olduğu da büyük tartışma konusudur. Mevcut literatürdeki bir başka
önemli tartışma yoksulluk ve sosyal dışlanma arasındaki ilişkidir. Kimi
çalışmalarda sosyal dışlanma yoksulluğu da içeren ancak daha geniş ve çok
boyutlu bir kavram olarak ele alınırken, kimi çalışmalar yoksulluğu sosyal
dışlanmanın temel nedeni olarak formüle etmekte, başka bazı çalışmalarda ise
yoksulluğun bölüşüm ilişkilerindeki çarpıklığı saklamak üzere “sosyal
32http://www.umittatlican.com/uploadsF/1/Emile-Durkheim-(Ritzer,-1992).pdf
184 ÖZTEPE-ULUTAŞ
25
21,9
19,5 20
20
15,9
15 12,6
10,1
10
0
18-24 25-34 35-44 45-54 55-64 65 +
6- üniversite 10,3
5- lise 19,2
4-ortaokul/ilköğretim 18,2
3- ilkokul 44,9
2- okur-yazar(diplomasız) 2,8
0 10 20 30 40 50
Ankete katılan kişilerin önemli bir kısmı (%70,4) evlidir. Onları %20 ile
bekâr olanlar takip ederken; eşi vefat etmiş olanlar %6, evlenip ayrılmış olanlar
ise %3,6 oranındadır.
Grafik 3: Katılımcıların Medeni Durumu
80 70,4
70
60
50
40
30 20
20
10 6 3,6
0,1
0
Bekâr Eşi vefat Evlenip Evli İmam nikâhlı
etmiş ayrılmış
90,0% 80,9%
80,0%
70,0%
60,0%
50,0%
40,0%
30,0%
17,4%
20,0%
10,0% 1,8%
0,0%
yoksul orta halli zengin
Öğrenci 2%
Diğer çalışan 2,5%
Diğer 3%
yevmiyeli 5%
Çalışamayan 10%
esnaf/tüccar 10%
İşsiz 14,5%
Ev Hanımı/kızı 17%
Emekli 18%
ücretli 19%
60,0%
50%
50,0%
40,0% 35,5%
30,0%
20,0%
9%
10,0% 5,5%
0,0%
Çalışıyor Çalışmıyor İşsiz, iş aramıyor İşsiz, iş arıyor
diğer 2%
35% 32%
30%
25%
20% 15%
15% 12%
10% 10%
10% 8% 6%
4%
5% 2% 2%
0%
33 http://www.turkis.org.tr/dosya/8EyIs3tTdsxA.pdf
Denizli’de Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma 199
60,00% 54%
50,00%
40,00%
30,00% 25%
20,00% 14,5%
10,00% 3,50% 3%
0,00%
120%
98%
100%
84%
80%
58%
60%
Evet,
42% hissediyorum
40%
Hayır,
20% 16% hissetmiyorum
2%
0%
yoksul orta halli zengin
17%
Evet
Hayır
83%
Sonuç
Bu çalışmada Denizli merkezinde yaşayanların gelir düzeyleri ve sosyal
dışlanma durumları incelenmiştir. Denizli’nin Merkezefendi ve Pamukkale
ilçelerine bağlı 40 mahalleden seçilen örneklemle gerçekleştirilen çalışma, çok
sayıda hanenin temel kaynaklara ve hizmetlere erişimlerinde ciddi güçlüklerle
karşı karşıya bulunmalarına rağmen, küçük bir bölümünün kendisini toplumla
sosyal bağlar kurmaktan yoksun hissettiğini ortaya koymuştur. Yoksulların üçte
birinin çalışıyor olması, günümüzde giderek derinleşen “çalışan yoksulluğu”
sorununun Denizli kenti için de geçerli olduğunu ortaya koymuştur.
Gelir ve harcama kalemlerine dair analizlerde, bireylerin aylık gelirinin
yoksulluk sınırının altında kaldığı ve çok önemli bölümünün haftalık et
tüketimi, çocukların okul masrafları, ulaşım ücretleri gibi konularda gelir
sıkıntısı içinde oldukları tespit edilmiştir. Katılımcıların %30’u pek çok
ihtiyacını karşılayamadığını belirtmiştir. Kendini dışlanmış hisseden bireyler
içerisinde kadınların oranı erkeklere göre daha fazladır. Kendisini yoksul olarak
tanımlayan bireylerin önemli bir kısmı, elde ettikleri gelirle pek çok
ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını belirttikleri halde kendilerini “yoksul” ve “çok
yoksul” olarak tanımlayan bireylerin %58’i kendilerini dışlanmış
hissetmediklerini belirtmiştir. Yoksulluğun sosyal dışlanma üzerinde oldukça
büyük etkisi olmakla birlikte, yoksul bireyler kendileri ile benzer sosyo-kültürel
ve ekonomik şartlara sahip bir topluluğun içinde yaşadıkları koşullarda
dışlanmışlık hissetmemektedirler. Aynı biçimde göçmenlerin dışlanmış
hissetme oranı, yerlilerden daha düşük düzeydedir. Çoğunlukla benzer yaşam ve
tüketim kalıplarına sahip olan grupların, kent çeperinde konumlanan ortak
yaşam alanlarını paylaşmaları, mekânsal dışlanma ve mekânsal damgalanma ile
sonuçlansa dahi, hemşerilik ve mahalle dayanışması önemli bir tampon
mekanizması oluşturmaktadır. Sosyal bağların kuvvetli olması, sosyal dışlanma
kavramın menşei olan Avrupa’daki gibi şiddetli biçimde deneyimlenmesine
engel olmaktadır. Özellikle Türkiye gibi geleneksel ülkelerde, mekanik
dayanışmanın ve kolektif bilincin hala etkin yapısı, yaşanan yoksulluk ve
dışlanma süreçlerini hafifletmektedir. Bununla birlikte tüm katılımcıların beşte
biri kendilerini dışlanmış hissettiklerini belirtmişlerdir. Bu göreli yüksek oranda
dışlanma algısı yoksulluğun yanı sıra siyasi görüş, cinsiyet, etnik köken gibi
diğer dışlanma gerekçeleriyle ilişkilidir.
206 ÖZTEPE-ULUTAŞ
Kaynakça
Atkinson, A.B. (1998a), ‘SocialExclusion, PovertyandUnemployment’, in
A.B.Atkinsonand J. Hills (eds.), Exclusion, EmploymentandOpportunity,
CASE paper 4, Centreforthe Analysis of SocialExclusion, London School
of Economics, 1-20.
Bradshaw J, Finch N (2003). Overlaps in Dimensions of Poverty.
Bradshaw, J., Williams, J., Levitas, R., Pantazis, C., Patsios, D., Townsend, P.,
(2000). Therelationshipbetweenpovertyandsocialexclusion in Britain.
http://www.iariw.org/papers/2000/bradshaw.htm
Buğra, A., Keyder, Ç. (2006), “Turkish Welfare Regime
in Transformation”, Journal of EuropeanSocialPolicy, 16 (3), s.224- 41.
Cook J.; Roche M.; Williams C.; Windebank J., (2001), “The Evaluation of
Active Welfare Policies as a Solution to Social Exclusion in Britain”,
Journal of European Area Studies, Vol.9, No.1, p.13-26.
ÇSGB,(2006), Türkiye Ortak İçerme Belgesi (Taslak Çalışma), 31.08.2006,
Ankara
De Haan, A. (2000), “SocialExclusion: EnrichingtheUnderstanding of
Deprivation”, Studies in SocialandPoliticalThought, Cilt: 2, s. 22-40.
Durkheim E. (2006), Toplumsal İşbölümü, Cem Yayınevi, İstanbul.
Dususoy Öztepe, N., Ünlütürk Ulutaş Ç. (2013) “Bir Sosyal Dışlanma Biçimi
Olarak Türkiye’de Refah Hizmetlerinden Dışlanma” International
Conference On Eurasian Economies 2013,
https://www.avekon.org/papers/762.pdf.
Erdoğdu S., (2004), “Sosyal Politikada ‘Avrupalı’ Bir Kavram: Sosyal
Dışlanma”, Çalışma Ortamı, Sayı 75, , s.12-14.
Erdoğdu S., (2005), “Avrupa Birliğinde Sosyal Korumanın Modernleştirilmesi
ve Geliştirilmesi ve Sosyal İçerme”, Avrupa Birliği’nin İstihdam ve Sosyal
Politikası, Ankara: ATAUM, s.21-62.
Grant E.; BLUE I.; Harpham T., (2000), “Social Exclusion: A Review and
Assessment of Its Relevance to Developing Countries”, Journal of
Developing Studies, 16(2), p.201-221.
Halleröd, B. andLarsson, D. (2008), 'Poverty,
welfareproblemsandsocialexclusion', International Journal of
SocialWelfare, 17: 15–25.
Denizli’de Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma 207
Subaşı, N., (2003), Yoksulluğun Muğlak Dinselliği, Bilgili, A.E, Atlan, Đ.,
(edts.), Yoksulluk Sempozyumu, İstanbul: Deniz Feneri Derneği Yayınları:
262–279.
Şahin, Tijen (2010), Sosyal Dışlanma ve Yoksulluk İlişkisi,Yardım ve
Dayanışma, 1(2), 71-81.
Şenses, F., (2006), Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, İletişim
Yayınları, İstanbul.
Talbot, Hilary/Madanipour, Ali/Shucksmith, Mark (2012): Review of concepts
of povertyandsocialexclusion; Theterritorialdimension of
povertyandsocialexclusion in Europe (TiPSE), Interim Report, Annex 1,
WorkingPaper 1 (December 2012)
Ünlütürk Ulutaş, Ç., Kamber, A. (2017) İç Göç ve Mekansal Dışlanma,
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17 (4): 1-14.
World Bank (2005) IntroductiontoPoverty Analysis, World Bank Institute,
August 2005.
Zacharias, A.,Memiş, E., Masterson, T. (2014) “Yoksulluk ölçümü: Eski
mesele, yeni yaklaşım ve bazı çıkarımlar”, Perspectives, 9: 32-36.
DENİZLİ KENTİNDE YAŞAYAN İRANLI GÖÇMENLERİN SINIFSAL
KONUMLARININ ANALİZİ 34
Hakan TOPATEŞ 35
Nursel DURMAZ 36
Aslıcan KALFA TOPATEŞ 37
Giriş
Bu araştırma, Denizli kentinde yaşayan İranlı sığınmacı ve mülteci
topluluğunun sınıfsal özelliklerinin çözümlenmesini amaçlamaktadır. 1979
yılında kurulan siyasal rejimin tetiklediği, Batı ülkelerine yönelen kitlesel göç
akımları halen devam etmekte ve çok sayıda İranlı, 1951 tarihli Birleşmiş
Milletler Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme 38 hükümlerinden
faydalanmakta; Türkiye’yi transit ülke olarak kullanıp sığınma talebinde
bulunarak Batı ülkelerine iltica etmektedir. İran’da 2009 yılında gerçekleşen
cumhurbaşkanlığı seçimleri, mülteci akımlarını hızlandıran yeni bir değişken
olmuştur. Bu süreçte Türkiye, Bahailer, Hristiyanlar, LGBT’ler, siyasi suçlular
ve aile içi şiddet mağduru kadınlar gibi, birbirinden farklı ve değişken, kimi
zaman da iç içe geçen göreli kategorilerden oluşan mülteciler için bir bekleme
istasyonu görevi görmektedir (Topateş vd., 2018: 221). İran’dan yönelen göç
doğrudan ekonomik bir içeriğe sahip olmasa da göçmenlerin işgücü piyasasına
yaygın bir biçimde katılmaları anlamında emek göçünün kimi özellikleriyle
kesişerek yeni bir boyut kazanmaktadır. Küresel kapitalizm şartlarında işgücü
piyasalarının akışı da bireylerin “geniş bir yayılım içinde ve belirli coğrafi
yerlerde sürekli göç etmeleri” aracılığıyla işleyen bir sistemde oluşur.
Dolayısıyla bu özellik küresel dünya ekonomisinin ciddi bir parçasını
34
Bu araştırma, 15. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi’nde sunulan “Denizli Kentinde Yaşayan
İranlı Sığınmacı ve Mülteci Topluluğunun Sınıfsal Yapısı” başlıklı bildirinin, üzerinde
çalışılmış ve genişletilmiş halidir.
35
Dr. Öğr. Ü., Pamukkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri Bölümü.
36
Ar. Gör., Pamukkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri Bölümü.
37
Dr. Öğr. Ü., Pamukkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri Bölümü.
38
[http://www.danistay.gov.tr/upload/multecilerin_hukuki_durumuna_dair_sozlesme.pdf].
(Erişim: 3 Haziran 2018).
210 TOPATEŞ-DURMA-TOPATEŞ
“Bir yandan işçi sınıfının çalışan kesiminin aşırı çalışması yedek ordunun
saflarını şişirirken, öte yandan da bu yedek ordunun rekabet yoluyla
çalışanlar üzerindeki artan baskısı, bunları, aşırı-çalışmaya boyun eğmek ve
sermayenin diktası altına girmek zorunda bırakır. İşçi sınıfının bir kesiminin
aşırı çalışmayla diğer kesimi zorunlu bir işsizliğe mahkûm etmesi ve bunun
tersi, bireysel kapitalistleri zenginleştirmenin bir aracı halini aldığı gibi,
aynı zamanda da, yedek sanayi ordusu üretimini, toplumsal birikimin
ilerlemesine uygun düşecek ölçüde hızlandırır.”
Araştırma örneklemindeki İranlı mülteci ve sığınmacılar, transit bir ülke
konumunda yer alan Türkiye’de üçüncü ülkelere gidebilmek amacıyla belirli bir
süre, çerçevesini BM’nin çizdiği hukuksal sınırlılıklar içerisinde
bulunduklarından Denizli kentinin işgücü piyasasında ücretli çalışma ilişkilerine
katılmaktadır (Durmaz vd., 2017; Topateş vd., 2018). İranlı mülteci ve
sığınmacıların ücretli çalışma deneyimleri onları aynı zamanda sosyal sınıflar
düzeyinde de sınıf çatışması, sınıf kutuplaşması, dikey sosyal hareketlilik gibi
toplumsal gerçekliklerin tarafı durumuna getirmektedir. Bu argümandan
hareketle İranlı mültecilerin sözü geçen sınıfsal tabakalaşma kapsamındaki
konumları incelenmeden önce, toplumsal sınıf kavramının ayrıntılı bir biçimde
tartışılması gerekmektedir.
Bilindiği gibi toplumsal sınıf olgusu, anaerkil dönem hariç, tarihsel bir
kategoridir. Toplumsal sınıf sosyoloji biliminde toplumsal tabaka olgusu
çerçevesinde de değerlendirilmektedir. Tarihsel olarak toplumsal tabakalaşma,
kast, zümre, kölelik kurumu, sosyal sınıflar ve statü olarak ortaya çıkmıştır
(Bottomore, 1977: 205). Toplumlar hem “ödüllere” hem de “fırsat kalıplarına”
uygun olarak toplumsal tabakalara ayrılırlar (Scase, 2000: 59). Sanayi Devrimi
sonrasında ise fabrika alanındaki emek sürecinde ücret sözleşmesiyle kurulan
çalışma ilişkilerini anlatan kapitalist ekonomi, toplumsal sınıfların emek gücü
ve işveren arasında kurulan çalışma ilişkileri üzerinden aldığı yeni biçimleri
geliştirmiştir. Bu ekonomi-politik çerçevede Huberman (2007: 122) 18.
yüzyıldan günümüze kadar ulaşan üretim ilişkilerini “fabrika sistemi” olarak
adlandırmaktadır Günümüz modern endüstri ilişkileri sistemi de 19. yüzyıldaki
endüstriyel ve toplumsal gelişmelerin deneyimlerinden kaynaklanmaktadır
(Banks, 1968: 93). Tüm bunlar modern sanayi çağıyla birlikte toplumsal sınıf
ilişkilerinin daha da geliştiği (Scase, 2000: 21) gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
“Sınıf ilişkileri olmadan artı-değer üretimi dolayısıyla, kapitalist yeniden üretim
gerçekleşemez. Sömürü ilişkisi içindeki sermaye, emeğin yokluğunda sermaye
birikimini sağlayamaz. Bu yüzden sömürü ilişkileri kendini kontrol ilişkileri
212 TOPATEŞ-DURMA-TOPATEŞ
göç süreçlerinde kaynak ülkede üst gelir grubunda yer alırken, transit ülkede
mavi yakalı çalışan olarak fabrikada emek sürecinde proleterleşme deneyimini
yaşayan göçmenlerin varlığı söz konusudur. Örneğin Standing (2015: 163)
mesleki ruhsatsızlandırma sistemi kapsamında New York kentinde asıl
meslekleri avukatlık olan ya da doktora derecesine sahip göçmenlerin taksi
şoförlüğü mesleğini yapabildiğini belirtmektedir. Gerçekten de 1980 ve 1990’lı
yıllar boyunca ABD’ye Asya ve Latin Amerika’dan ciddi ölçülerde artan
oranlarda göç dalgaları yönelmiştir. Kalıcı oturma izni almak isteyen bu
göçmenler yüksek düzeylerde eğitim almış kentli çalışanlar ve girişimcilerden,
okuma yazma bilmeyen kırsal alanlardan gelen bireylere kadar uzanan geniş bir
ölçekte farklılaşmaktadır (Hondagneu-Sotelo, 2003: 4). Günümüz
kapitalizminde de proleterleşme biçimlerinin çok daha çarpıcı bir görüngüsünün
ortaya çıkmış olması, özellikle hizmet sektöründe istihdam edilenler, beyaz
yakalılar gibi çalışan kategorilerinin işgücü niteliklerinde olumsuz düzeyde
değişiklikler ortaya çıkartmıştır (Öngen, 1996: 178). Bu koşullarda göçmen
emeğinin işyerinde işbölümü kuralları çerçevesinde istihdam edilmesiyle ortaya
çıkan eğreti istihdam ilişkileri demek ki küresel işbölümünün kırıkları arasında
sendikasız ve sosyal güvencesiz bir çalışma alanının evrenselleştirilmesinin
yerel işgücü piyasaları düzeyindeki görünümlerini sergilemektedir. Bu anlamda
işbölümü “bağımlılığın evrenselliğini” göstermektedir (Fişek, 2012: 86).
Göçmen kimliği küreselleşme zamanlarında uluslararası bir niteliğe sahip
olduğundan, kısmi vatandaşlık statüsünün etkisiyle göçmenlerin özgürlük
alanları sınırlarınmaktadır. Göçmenlerin transit ya da hedef ülkelerde sadece
kısmi vatandaş statüsüne sahip olmaları halinde, işgücü piyasasında
deneyimledikleri dezavantajlar daha da artabilmektedir. Bu göçmen bireylerin
de jure olarak kimi hukuksal hakları bulunsa dahi, de facto düzeyinde hakları
minimize olabilmektedir. Sözü geçen hak kaybının en belirgin olduğu coğrafi
bölgeler genellikle gelişmekte olan ülkelerdir (Standing, 2015: 161-164).
Göçmenlerin kısıtlı bir oranı ise içinde bulundukları sosyalitede sosyal tabaka
hareketliliğini deneyimleyerek proleterleşme süreçlerinden uzaklaşabilmektedir.
Bulunulan ülkenin dilini öğrenmenin sağladığı, işgücü piyasasında farklı
kategorilere ulaşabilme olanağı, her ne kadar sosyal koruma ve sosyal güvence
kısıtlılıkları sürüyor olsa da az sayıdaki göçmen için alt sosyal sınıflardan üst
sosyal sınıflara doğru dikey bir yükselmeyi ortaya çıkartabilmektedir. Yine de
göçmen işgücü için kolektif bir gerçeklik, ekonomi-politik bir zorunluluk olarak
eğreti istihdam koşullarında, düşük ücretli, güvencesiz gri bir çalışma alanında
yer almak zorunda kalmalarıdır. Fakat bunun da emek süreci kapsamında
sınırları bulunmaktadır:
214 TOPATEŞ-DURMA-TOPATEŞ
“Mutlak artı-değer sonsuza dek arttırılamaz. Onun doğal sınırı, her şeyden
önce işçilerin, fiziki dayanma gücüdür. Sermaye sürekli bir potansiyel artı-
emek kaynağı oluşturan işgücünü ortadan kaldırmakla değil, sömürmekle
ilgilenir. Belirli bir sınırı aşınca işçinin üretim kapasitesi hızla sıfıra
yaklaşır” (Mandel, 2008: 129).
2. Alan araştırması
2.1. Araştırmanın yöntemi
Araştırma kapsamında nitel araştırma yöntemi kullanılmış olup, Denizli’de
yaşayan 35 İranlı sığınmacı ve mülteciye kartopu yöntemiyle ulaşılarak
görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Örneklemin içerdiği politik, kültürel, cinsel
yönelim gibi birbirinden farklılaşan fakat bir yandan da birbiriyle kesişen
kategorilerin alan bilgisinin edinilebilmesi amacıyla nitel araştırma yönteminin
kullanılmış olması, hem örneklemdeki çeşitliliğin açığa çıkartılmasında hem de
küresel bir teritoryel sıkışmanın ekonomi-politik çelişkileriyle yüzleşen
görüşmecilerin göç ve gündelik yaşam deneyimlerinin duygusal yönlerinin
değerlendirilebilmesinde yardımcı olmuştur. Görüşme esnasında yanıtlayıcıların
verdikleri bilgiler, kendilerinden izin alınarak ses kayıt cihazı ile kaydedilmiş,
ardından deşifre edilmiştir. İranlıların çalışma yaşamı deneyimlerini keşfedici
bir yaklaşımla analiz etmeyi amaçlayan bu çalışma, 2015 yılı Kasım ve 2017
yılı Mart ayları arasında gerçekleştirilmiş olup yarı-yapılandırılmış,
derinlemesine mülakatlar ve odak grup görüşmelerinden oluşmaktadır.
Çalışmada yanıtlayıcıların gerçek isimleri kullanılmamış, alıntılar verilen kod
isimler aracılığıyla aktarılmıştır.
2.2.Bulgular
2.2.1. Sosyo-demografik Özellikler
Örneklemde yer alan yanıtlayıcıların sosyo-demografik özellikleri Tablo
1’de gösterildiği gibidir. Tablodan elde edilen genel sonuç, örneklemin
cinsiyet/cinsel yönelim, dini inanç ve etnik köken bağlamında farklılıklar içeren
heterojen bir yapı arz etmesidir.
Denizli Kentinde Yaşayan İranlı Göçmenlerin Sınıfsal Konumlarının Analizi 215
39
Türkiye İstatistik Kurumu’nun işteki durum sınıflamasında yer alan; ücretli/yemiyeli, işveren,
kendi hesabına çalışan ve ücretsiz aile işçisi olarak karşılık bulan dörtlü gruplandırmadan
yanıtlayıcılar için uygun olanı seçilmiştir.
Denizli Kentinde Yaşayan İranlı Göçmenlerin Sınıfsal Konumlarının Analizi 219
1.1.3. Proletarya
Proletarya sınıfına dâhil olan İranlı göçmenler Denizli’de sanayi, inşaat ve
hizmetler sektöründe, meslek ve vasıflarıyla uyuşmayan işlerde, çalışma izni
verilmemesinden ötürü kayıtdışı çalışmaktadırlar. Hem yanıtlayıcıların
çalıştıkları sektörler arasında hem de sektörlerin kendi içlerindeki işkollarında
geçişlilik yoğun, dolayısıyla işgücü devir oranları çok yüksektir.
Çalışma alanları daha yakından incelenecek olursa öncelikle endüstriyel
üretimde, tekstil, gıda ve mobilya sektöründe çalışıldığı görülmektedir.
Denizli’de önemli bir sanayi kolu olan tekstil sektörü, bu işkolları içinde
İranlıların ağırlıklı olarak çalıştıkları bir alandır (Topateş vd., 2018: 229).
Çevresel Fordizm koşullarında enformel vasıfsız işlerin önemli bir bölümünün,
ucuz işgücü kaynağı olan İranlılarca yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Bununla
beraber montaj hattı ve üretim bandı gibi Fordizm unsurlarının ve
nümerik/bilgisayarlı kontrol gibi Postfordist üretim tekniklerinin eksikliği, adeta
Sanayi Devriminin arkaik çalışma koşullarının Denizli’de tekstil sektöründe
sürdüğünü ve bu üretim rejiminin, Edwards’ın (1979, 1984) emek denetimi
sınıflandırmasında yer alan basit denetim kategorisine denk geldiğini
göstermektedir (Topateş vd., 2018: 232). Yanıtlayıcılar yoğun bir denetim
baskısı altında çalışmaktadırlar. Taher’in “Tekstilde makine gibi çalışırsın”
biçimindeki ifadesi, yabancılaşmanın ve basit emek denetiminin boyutlarını son
derece güçlü bir biçimde yansıtmaktadır. Zaten sömürülenlerin emek faaliyetine
el koyma, çoğunlukla, özellikle emek süreci içinde; şeflik, gözetim, tehditler vs.
gibi şekillerdeki dolaysız tabiiyet biçimlerini gerektirir (Wright, 2014: 42).
Yerli işçilerin yaklaşık yarısı oranındaki ücretlere razı olmak zorunda kalan
İranlı mülteciler, kentsel işgücü piyasasının yedek emek rezervinin önemli bir
kısmını oluşturmaktadır (Topateş vd., 2018: 239). Bu durum ilgili işyerlerinde
işgücü devir oranlarını da artırmaktadır. Bilindiği gibi işgücü piyasalarında
yedek emek rezervinin temel işlevi ücretler genel düzeyinin düşmesinin
ekonomi-politik koşullarını yeniden üretmesidir. Bu gerçeklik işyerinde yoğun
bir sömürü rejimi oluşturmaktadır. Sömürü, nihai olarak tahakküm olgusuyla,
bir kimsenin faaliyetlerinin bir başkası tarafından yönetildiği ve denetim altına
alındığı toplumsal ilişkilerle bağlantılıdır. İşverenler tarafından uygulanan
işçileri işe alıp işten çıkarma gücü bu tür bir tahakküm biçiminin en berrak
örneğidir (Wright, 2014: 42).
İşyerindeki yoğun sömürü koşullarının varlığına rağmen sınıf çıkarlarını
koruyacak stratejilerin, yoğun denetim pratikleriyle işveren tarafından
bastırıldığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca yerli işçilerin İranlı mültecileri geçici olarak
220 TOPATEŞ-DURMA-TOPATEŞ
40
Literatürde sınıfdışı, çoklukla sınıfaltı kavramıyla aynı ya da yakın anlamda kullanılmaktadır.
Araştırmanın bu bölümünde her iki kavram aynı toplumsal gerçekliği yansıtmaları nedeniyle
birbirinden farklılaşmayacak içimde kullanılmıştır.
222 TOPATEŞ-DURMA-TOPATEŞ
Sonuç
1979 yılından sonra İran, kitlesel düzlemde göç veren ülkelerden biri haline
gelmiş, rejim karşıtları, azınlıklar, egemen dini inanca mensup olmayanlar, hak
ve özgürlükleri çeşitli ölçülerde kısıtlananlar sığınma talebinde bulunanlar
arasına girmiştir. Türkiye bu süreçte önemli bir transit ülke haline gelmiş olup
halen İranlı mültecilerin bekleme istasyonu olmaya devam etmektedir.
Denizli Kentinde Yaşayan İranlı Göçmenlerin Sınıfsal Konumlarının Analizi 223
Türkiye’de uydu kentlerden biri olan ve geniş bir emek yoğun sanayiye
sahip olmasıyla İranlıların yöneldiği Denizli kentinde mültecilerin çok geniş bir
altkültür oluşturdukları ve İran’daki sınıfsal ve etnik tabakalaşmayı kente
taşıdıkları görülmektedir. Bu bağlamda göçmen aristokrasisi, orta sınıf,
proletarya ve sınıfaltı olarak kategorilere ayrılan bir sınıf kompozisyonu
bulgulanmıştır.
Göçmen aristokrasisi, göçmenlik zamanının bekleme süresini dolduran ve
İran’daki ailelerinin desteği ya da kişisel birikimleriyle geçinen ve çoğunluğu
Bahai inancına mensup olan bir kategoriyken; orta sınıf olarak nitelendirilen
İranlılar, her an proleterleşme tehdidi altında olan ve grafikerlik, yazılımcılık
gibi işleri kendi hesaplarına yürütenler bireylerden oluşmaktadır.
Proletarya sınıfına dâhil olan İranlıların ise, tabakalı işgücü piyasasının en
altında yeni bir tabaka oluşturdukları ortaya çıkmaktadır. İranlıların Türklere
göre daha düşük ücretlerle, kayıtdışı, eğreti istihdam biçimlerini
deneyimlemeleri, ikili işgücü piyasasının boyutlarını aşarak üçlü bir işgücü
piyasasını oluşturmakta ve mültecileri bu yeni işgücü piyasasının en alt
konumlarına itmektedir (Topateş vd., 2018: 241). “Yedek emek rezervinin en
yedeği” olan ve LGBT, siyasi suçlu, ataerkil şiddet mağduru, farklı dini
inançlara sahip olmak gibi nedenlerle mülteci durumunda olan İranlıların
vatandaşlık haklarından yoksun bulunmaları, işverenlerce tercih edilmelerine
yol açmıştır. ABD’de iktidara gelen Trump’ın izlediği politikalar sonucunda,
göçmen işgücü olarak Türkiye’de kalıcılaştıkça, emek sömürüsü koşulları
kendileri için normalleşme pratiğine dönüşmektedir. Zaten yeni kapitalizm
çalışmanın zamanının düzenlenmesine yönelik yeni biçimleri üretirken
(Sennett, 1998: 21) bir yandan da toplumsal ilişkileri ve çalışma ilişkilerini kısa
vadeli bir forma dönüştürerek bireylerde karakter aşınmasına yol açmaktadır
(1998: 26). Sınıfaltına dâhil olan İranlı mülteciler ise, Sanayi Devrimi
koşullarını anıştıran çalışma ilişkilerine dahi dâhil olamamaktadır. Bu
kesimlerin Kürt, Azeri, Lur gibi farklı etnik kökenlere ve Farslardan daha düşük
bir eğitim düzeyine sahip olmaları dikkat çekicidir.
İranlı mültecilerin toplumsal konumlarına içkinleşen sınıfsal tabakalaşmada
yer alan tüm göçmenleri birbirine eşitleyen gerçeklik, belirsizliktir. Bauman
(2014: 127) da bireyin sıvılaşan bir modernizm döneminde “belirsizlikler”,
“güvencesizlikler” ve güçsüzlükler” içeren bir toplumsal alana mahkûm
kalmaya başladığını dile getirmektedir. Küreselleşme zamanının dünya
coğrafyasının değişen sosyal kompozisyonlarının dramatik bir göstergesi olan
224 TOPATEŞ-DURMA-TOPATEŞ
Kaynakça
Banks, R. F. (1968). The Pattern of Collective Bargaining. Industrial Relations:
Contemporary Problems and Perspectives. (Editör Benjamin C. Roberts).
London: Methuen & Co. 92-153.
Bauman, Z. (2014). Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm. İstanbul: Say Yayınları.
Bauman, Z. (1999). Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar. İstanbul: Sarmal
Yayınevi.
Beck, U. (1992). Risk Society: Towards a New Modernity. London: SAGE
Publications.
Bilton, T., Bonnett K., Jones, P., Lawson, T., Skinner, D., Stanworth, M.,
Webster, A., Bradbury, L., Stanyer, J. ve Stephends, P. (2009). Sosyoloji.
Ankara: Siyasal Kitabevi.
Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme.
[http://www.danistay.gov.tr/upload/multecilerin_hukuki_durumuna_dair_soz
lesme.pdf]. (Erişim 3 Haziran 2018).
Bottomore, T. B. (1977). Toplumbilim. Ankara: Doğan Yayınevi.
DeVault, I. A. (1995). Sons and Daughters of Labor. New York: Cornell
University Press.
Durmaz, N., Topateş, H. ve Kalfa-Topateş, A. (2017). İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Açısından Denizli İlindeki İranlı Göçmenlerin Çalışma
Denizli Kentinde Yaşayan İranlı Göçmenlerin Sınıfsal Konumlarının Analizi 225
41
Bu çalışma, Pamukkale Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Birimi tarafından
2017HZDP023 nolu Proje ile desteklenmiştir.
42
Dr. Öğr. Üyesi, Pamukkale Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma
Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, ndurusoy@pau.edu.tr.
228 ÖZTEPE
100
80
60
40
20
ÖZEL KAMU
43
James ve ark.,(2007), yüksek lisans araştırma öğrencilerinin %79,2’si, yüksek lisans ders
öğrencilerinin ise %73,7’sinin çalıştığını bulgulamıştır. Yukarıda verilen oran her ikisinin
ortalamasını ifade etmektedir.
230 ÖZTEPE
44
Araştırma, 2017 yılının Nisan-Haziran aylarında gerçekleştirilmiştir. Tüm görüşmeler ses kayıt
cihazı ile kayıt altına alınmış; her bir görüşme 30 dakika ile 1 saat arasında sürmüştür.
234 ÖZTEPE
425 lira geri ödemeli kredi alıyorum. Onun 258 i zaten yurda
gidiyor. Geriye 170 lira gibi kalıyor o da yetmiyor. Bir yere
oturmazsan üstüne başına bir şey almazsan yeter. O da yurtta
yediğimiz yemeğin üstüne para veriyoruz. Kalan para da oraya
gidiyor. Sabah kahvaltısı 3.50 lira akşam yemeği 7.50 lira
hakkımız var. Bu paraları aşarsanız üstünü ödüyorsunuz.(G13)
Eğitimin bir refah hizmeti olduğu düşünüldüğünde, bu hizmetin büyük
ölçüde devlet tarafından finanse edilmesi beklenmektedir. Türkiye’de
yükseköğrenimde Devletin öğrencilere sunduğu yardımlar yemek, barınma ve
nakit para desteği olmak üzere üç farklı şekilde gerçekleşmektedir 45.
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu eliyle yürütülen bu desteklere,
herhangi bir yükseköğrenim programına kayıt hakkı kazanan tüm öğrenciler
başvurabilmekle birlikte, desteklerden yararlanabilme konusunda büyük ölçüde,
öğrencinin ve ailesinin gelir düzeyi belirleyici olmaktadır 46. Bununla birlikte, bu
desteklerinin tamamı ücretsiz ve geri ödemesiz değildir. Barınma destekleri
kapsamında sağlanan yurt hizmetlerinin fiyatı, odaların fiziki yapısı ve barınma
koşullarına göre aylık 168 TL ile 285 TL arasında değişmektedir 47. Eylül 2018
tarihi itibariyle beslenme desteği olarak belirlenen meblağ, kahvaltı için öğrenci
başına 4 TL, akşam yemeği için ise 8,50 TL olmak üzere toplam 12,5 TL’dir.
Öğrenciler, bu tutarların üzerine çıkan yemek harcamalarını kendileri
karşılamaktadır. Yükseköğrenim öğrencileri için Devlet tarafından tahsis edilen
parasal karşılıklar ise genellikle geri ödemeli krediler şeklinde verilmektedir.
Öğrenci yükseköğrenim süresinin bitiminden iki yıl sonra başlamak üzere,
almış olduğu kredi desteğini yasal faizi ile birlikte taksitler halinde
ödemektedir. Geri ödeme yükümlülüğü bulunmayan, başka bir ifade ile
karşılıksız verilen öğrenim kredileri ise “burs” olarak adlandırılmakta ve burslar
yalnızca ihtiyaç sahibi öğrencilere verilmektedir.
45
http://yurtkur.gsb.gov.tr/Sayfalar/2434/2389/genel-bilgiler.aspx
46
Devlet koruması altında yetişen öğrenciler, anne-babası vefat etmiş olanlarla şehit ve gazi
çocukları ve gaziler bu desteklerden karşılıksız yararlanmaktadır.
47
http://yurtkur.gsb.gov.tr/Sayfalar/2434/2389/genel-bilgiler.aspx
236 ÖZTEPE
Tablo 2. Yıllar İtibariyle Öğrenim Kredilerinin Satınalma Gücü Paritesine Göre Kişi
Başına Düşen Milli Gelir İçindeki Payı
Yıllar Aylık Yıllık Yıllık Yıllık Yıllık Öğrenim
Öğrenim Öğrenim Ortalama Öğrenim Kişi Kredileri
Kredisi Kredisi Dolar Kredisini Başına nin Kişi
Tutarları Tutarları Döviz n Dolar Düşen Başına
Kuru Cinsinden Milli Düşen
Değeri Gelir / Milli
SGP / Gelir
Dolar İçindeki
Payı
2007 150 TL 1.800 TL 1,3015 $ 1 383 $ 14 713 $ %9,4
2008 160 TL 1.920 TL 1,2930 $ 1 485 $ 15 901 $ %9,3
2009 180 TL 2.160 TL 1,5474 $ 1 396 $ 15 330 $ %9,1
2010 200 TL 2.400 TL 1,5011 $ 1 599 $ 17 281 $ %9,2
2011 240 TL 2.880 TL 1,6708 $ 1 724 $ 19 517 $ %8,8
2012 260 TL 3.120 TL 1,7921 $ 1 741 $ 20 549 $ %8,4
2013 280 TL 3.360 TL 1,9020 $ 1 767$ 22 314 $ %7,9
2014 300 TL 3.600 TL 2,1881 $ 1 645 $ 24 159 $ %6,8
2015 330 TL 3.960 TL 2,7209 $ 1 455 $ 25 112 $ %5,8
2016 400 TL 4.800 TL 3,0223 $ 1 588 $ 25 655 $ %6,2
2017 425 TL 5.100 TL 3,6491 $ 1 398 $ 27 092 $ %5,1
Kaynak: Kredi Yurtlar Kurumu Öğrenim Kredileri (Kişisel İletişim), Bütçe ve Mali Kontrol
Genel Müdürlüğü Yıllık Ortalama Döviz Kurları (http://www.bumko.gov.tr/TR,150/doviz-
kurlari.html), TÜİK OECD Ülkelerine Yönelik Karşılaştırmalar Çerçevesinde, Türkiye de
Satınalma Gücü Paritesi Göstergelerinden (http://www.tuik.gov.tr/UstMenu.do?metod=temelist)
yararlanarak çalışma kapsamında yazar tarafından oluşturulmuştur.
faydalanmaktadır. Bir AVM’de part time çalışan iki öğrenci 5510 sayılı
kanunun 4/a maddesi uyarınca kısmi sigortalı; öğrencilerin ikisi ise yine aynı
kanunun 4/b maddesi uyarınca, kendi üzerlerine açılan işyeri dolayısıyla kendi
adına hesabına bağımsız çalışan statüsünde sigortalıdır. Kendi adına hesabına
çalıştığını ifade eden öğrencilerden biri, annesinin açmayı düşündüğü işyeri için
KOSGEB desteğinden yararlanabilmek adına işyeri sahibi olarak görünmekle
birlikte, aslında ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Diğeri de benzer
şekilde, işyeri açmak isteyen bir devlet memuru tanıdıkları adına işyeri sahibi
olarak görünmekte ve çok cüzi bir ücrete bu işyerinde çalışmaktadır.
Yukarıda ifade edilen yedi öğrenci dışında geriye kalan öğrencilerin
neredeyse tümünün işe girerken ve çalışmaya başladıktan sonra işverenden
hiçbir şekilde sigortalanma talebinde bulunmadıkları tespit edilmiştir. Bu
durumun olası ve en yaygın nedenlerinden biri, işverenin sigorta yapma
konusundaki isteksizliğidir. Sigortasız çalıştırmanın yasal anlamda cezai
yaptırımlarını bilmekle birlikte, sigorta primlerini ödemeyerek öğrenci emeği
üzerinden ciddi bir maliyet tasarrufu sağladığını belirten işverenler
bulunmaktadır:
Part time da işin içine sigorta girmiyor. Biliyorsunuz tabi full time
da mecburi, yoksa büyük cezalar yiyoruz....bu sektör için part time
çalışanların aylık maliyetini sorarsanız 700 ile 800 TL arası
değişiyor, ancak full time çalışanlar 1400 lira.. (işveren 10)
İşverenlerin sigorta yapmak istemeyeceği düşüncesi ile işe kabul edilmeme
ya da işten çıkarılma endişesi öğrencilerin sigortasız çalışmayı
kabullenmelerinde etkili olmaktadır. Bu kaygı, maddi durumu iyi olmayan ve
finansal kaynaklara diğerlerinden daha fazla ihtiyacı olan öğrencilerde daha
yoğun görülmektedir. Şaşırtıcı bir şekilde, öğrencilerin büyük bir kısmı sigortalı
çalışma konusunda yeterli bilgiye sahip değildir ve sigortalı çalışmayı talep
edilebilir bir hak olarak görmemektedir. Bununla birlikte, eğitim gören
çocukların belli bir yaşa kadar, ebeveynleri üzerinden sağlık sigortasından
yararlanabiliyor olmaları da, öğrencilerin sigortalı çalışmaya bakış açılarını
etkilemektedir.
Hayır yok. Böyle iş yerlerinde sigorta olacağını düşünmediğim için
konuşmadım da. Ben olmasam başkasını işe alırlar. (G1)
Konuşmadım açıkçası çünkü vereceğini düşünmedim. Zaten sadece
hafta sonu çalışıyorum. Hafta içi gelebilirim diye konuştuk ama hiç
hafta içi çalışmadım. Benim yerime başkasını bulabilir bir sürü
242 ÖZTEPE
48
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22881.pdf
49
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/08/20180831-14.htm
Denizli İşgücü Piyasasında Üniversite Öğrencileri 243
Kaynakça
Auers, D., Rostoks, T., Smith, K. (2007). “Flipping Burgers or Flipping Pages?
Student Employment and Academic Attainment in Post-Soviet Latvia,
Communist and Post-Communist Studies, 40 (4): 477-491.
Beerkens, M., E. Mägi, L. Lill. (2011). “University Studies as a Side Job:
Causes and Consequences of Massive Student Employment in
Estonia.” Higher Education 61 (6): 679–692.
Brennan, J., Duaso A., Little B., Callender C., Van Dyke, R. (2005). “Survey of
Higher Education Students’ Attitudes to Debt and Term-time Working and
their Impact on Attainment.” Centre of Higher Education Research and
Information and London South Bank University,
http://www.universitiesuk.ac.uk/highereducation/Documents/2005/TermTi
meWork.pdf.
Burston, M. A. (2016). “I work and don’t have time for that the or stuff: Time
Poverty and Higher Education, Journal of Further and Higher
Education, 41(4), 516–529.
Elisabeth Hovdhaugen (2015) Working while studying: the impact of term-time
employment on dropout rates, Journal of Education and Work, 28:6, 631-
651
Eurostudent (2018). Social and Economic Conditions of Student Life in Europa:
2016-2018,
http://www.eurostudent.eu/download_files/documents/EUROSTUDENT_
VI_Synopsis_of_Indicators.pdf
Hovdhaugen, E. (2015). Working While Studying: The Impact of Term-Time
employment on Dropout rates, Journal of Education and Work, 28:6, 631-
651.
James, R., Bexley, E., Devlin, M., Marginson, S. (2007). “Australian University
Student Finances 2006: Final Report of a National Survey of Students in
Public Universities.” Doctoral diss., Australian Vice-Chancellors’
Committee.
Kalenkoski, C. M., Pabilonia, S. W. (2010). “Parental Transfers, Student
Achievement and the Labor Supply of College Students” Journal of
Population Economics, 23 (2): 469–496.
Kaygısız, A. (2017). Yeni Liberal Düzende Emek Piyasasına İlişkin Yeni
Tahayyüller: Esnek Emek Talebinden Anlık Emek Talebine (Turizm
Sektöründe Öğrenci Emekçiler Örneği), Akdeniz Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Denizli İşgücü Piyasasında Üniversite Öğrencileri 249
50
Arş. Gör., Pamukkale Üniversitesi, İ.İ.B.F., Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü.
252 KIVCI
(Wrzesniewski vd., 2003: 95). İşe ilişkin anlamı olumsuz yönde etkileyen
temel faktörlerden bir tanesinin kuaförlerin yaptıkları işin sosyal çevreleri
tarafından küçümsenmesi olduğunu söylemek mümkündür. Kuaförler,
mesleklerine yeterince değer verilmediğini, saygı duyulmadığını ve insanların
kendilerini “satın alınan” bir meta gibi gördükleri ileri sürmüşlerdir. Kuaför
Fuat’ın bu duruma ilişkin görüşleri şöyledir:
“El emeğine saygı diye bi şey kalmadı. Bu sadece bizim meslek için
değil yani, dışarıdaki bütün meslekler için Türkiye’de öyle yani.
İnsanlar bi şey yaptığınız zaman pazarlık üstüne pazarlık.
Karşındaki insanın kıymetini bilmiyolar. Yurt dışında bi doktor
neyse kuaför de o, o statüde yani. Ülkemizde böyle değil yani, para
verip sizi satın aldığını zannediyorlar. Orda konuşurken kendi
aramızda herkes mesleğini sorar ben de mesela kuaförüm dediğim
zaman daha çok ilgi gösteriyorlar, ‘oo süpersin sen’ mesela
diyolar. Ama burda ben berberim dediğim zaman adam selam bile
vermiyo. Biraz hor görülüyor.” (Kuaför Fuat, 29)
Kuaförler mesleklerinin basit bir şekilde “saç kesmek ”ten ibaret olmadığı,
bu meslekte yetişmek ve kendilerini geliştirmek için yıllarca çaba
harcadıklarını, ancak insanların bu mesleğin anlamını “yeterince”
kavrayamadığından bahsetmiştir. Bu mesleğin ustaları kendilerini profesyonel
olarak tanımlamaktadır ve mesleklerine ilişkin olumsuz tepkiler çatışma
yaşamalarına neden olabilmektedir. Öte yandan, kendi salonlarına sahip olanlar
mesleklerine yönelik olumlu tepkiler aldıklarından bahsetmişlerdir.
Sosyal çevrenin kuaförlere gösterdikleri tepkilerin işin anlamını etkileyen
önemli faktörlerden biri olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte,
mesleğe yönelik tepkiler kadın ve erkek kuaförlerinde – bazı bakımlardan-
farklılık göstermektedir. Erkek kuaförler mesleklerine ilişkin bazı ön yargılarla
karşı karşıya kalabilmektedir:
“Tabi ki bu iş, kuaförlük ortamı şehirlere göre değişiyor, bakış
açısı, radikal kesimler var, erkeklerin bakışı, bayanların bakışı çok
değişik. Kuaförüm dediğin zaman bizi daha fazla bi sert erkek gibi
değil de, daha fazla homoseksüel anlamda bakıyorlar, kadınlarla
uzun süre çalıştığımızdan dolayı acaba karakteri değişti mi,
yumuşadı mı –açık konuşuyorum- gibisinden bakıyorlar. Örneğin
ben bi doktora gitmiştim, bundan yedi yıl evvel İstanbul’dan
buraya gelirken, gene sağlıkla ilgili, bu ilaçların alerji
yapmasından ötürü doktora gittim, merhaba merhaba girdik,
tansiyon hastasıyım aynı zamanda birden sinirlenirim. İsminiz ne
bu, yaşınız ne, şu kadar, ne meslek yapıyorsun kuaförüm. Eşimle
262 KIVCI
Kaynakça
Arendt, H. (2011). İnsanlık Durumu, (çev: B. S. Şener), İletişim Yayıncılık,
İstanbul.
Bozkurt, V. (2005). Endüstriyel ve Postendüstriyel Dönüşüm: Bilgi, Ekonomi,
Kültür, Alfa Basın Yayın Dağıtım, Ankara.
Brotheridge, C. M. and Grandey, A. A. (2002). Emotional Labor and Burnout:
Comparing Two Perspectives of “People Work". Journal of Vocational
Behavior(60), 17-39.
Chu, K. H.-L. and Murrmann, S. K. (2006). Development and Validation of the
Hospitality Emotional Labor Scale. Tourism Management, 27(6), 1181-
1191.
Grandey, A. (2000). Emotion Regulation in the Workplace: A New Way to
Conceptualize Emotional Labor. Journal of Occupational Health
Psychology(5), 95-110.
Gorz, A. (2007). İktisadi Aklın Eleştirisi, (çev: I. Ergüden), Ayrıntı Yayınları,
İstanbul.
Gross, J. J. (1998). The Emerging Field of Emotion Regulation: An Integrative
Review. Review of General Psychology, 2(5), 271-299.
Humprey, R. H., Pollack, J. M. and Hawyer, T. (2008). Leading with emotional
labor. Journal of Managerial Psychology, 23(2), 151-168.
Hochschild, A. R. (1983). The Managed Heart Commercialization of Human
Feeling, University of California Press, London.
270 KIVCI