Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 20

TÜRKİYE EKONOMİSİ: DÜN-BUGÜN-YARIN

Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023

Türkiye, dünya ekonominin piyasa ekonomisi ilkeleriyle büyümesi ve kalkınması için kurulan
OECD’ye 1961’de kurucu üye olarak katılmış. Böylece, II. Dünya Savaşından sonra görece tarafsız
pozisyonunu terk ederek tercih ettiği Batı dünyasının piyasa ekonomisi önerisini de kendince benimsemiş
ve uygulamaya koyulmuş. Çoğunluğu gelişmiş ekonomilerden oluşan OECD üyeleri arasında az sayıdaki
gelişmekte olan ekonomiden biri olan Türkiye’nin performansı, geçen 60 yılı aşkın dönemde inişli-çıkışlı
bir seyir izlemiş. SSCB’nin çöktüğü 1991’den sonra dünya konjonktürünün hızlanan gelişmeleri ve biteviye
modernleşmenin doğurduğu sosyal-ekonomik-siyasi değişimler, bu seyrin yüksek oynaklıkla yaşanmasına
neden olmuş. Küresel trendlerdeki ve kendi ağırlık merkezindeki dönüşümler; geçmiş veriler ve anı analiz
ederek geleceği öngörmeyi ve yönlendirmeyi hedefleyen ekonomi anlayışlarında da ciddi farklılaşmalara
yol açmış. Özetle; görülemeyen filin dokunularak tasviri misali, Türkiye ekonomisine dair birbirinden farklı
ve sıklıkla olan ile olması isteneni birbirine karıştırmış türlü rivayetler ortaya çıkmış. Bu doküman; çokça
veriye dayanarak, imkan ve kısıtlarını da göstererek, 2002’den itibaren yaşanan ekonomik değişime ilişkin
kişisel bir anlamayı ve s geleceğe ilişkin yine kişisel bir öngörüyü sunmayı hedefliyor.

1. UCUMUZ BUCAĞIMIZ
Türkiye’nin GSYH’sı, 2002-2021
döneminde %241 artarak 819 milyar dolar
seviyesine gelmiş. Bu seviye, aynı dönemde
sadece %104 artabilmiş OECD ortalamasının
yarısı civarında. Hasılanın artmasını sağlayan
sermaye birikimini yansıtan gayrisafi sabit
sermaye oluşumu ise 230 milyar dolar olmuş.
Sabit sermaye artışı %393 ile OECD ortalaması
olan %104’ün çok üzerinde gerçekleşmiş ve ama
yine de ancak ortalamanın %67’si civarında bir
olabilmiş. Özetle, Türkiye’nin hem yurtiçi hasılası
hem de sabit sermayesi OECD’ye kıyasla çok daha
yüksek oranlarda artmış, ama yaklaşsa da
ortalamanın altında kalmayı sürdürmüş. (1)

Görece hızlı nüfus artışı nedeniyle kişi


başına düşen hasıla %165’lik daha düşük bir
artışla 9.661 dolar olabilmiş. Bu, %81 olan OECD
ortalama artışının hayli üzerinde olsa da tutar
olarak kişi başına düşen hasılası OECD’nin sadece
%23’ü seviyesinde. Benzer bir durum kişi başına
düşen gayri safi sabit sermaye oluşumu için de
geçerli: %283 artarak 2.719 dolara çıkan kişi başı
sabit sermaye, %81 artarak 9.999 dolara çıkan
OECD ortalamasının %27’sine tekabül edebilmiş.
Özetle; Türkiye’nin OECD ile arasındaki fark
azalıyor ve ama arada hala önemli bir fark
bulunmakta. (2)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 1/20


GSYH’nın sektörel dağılımında; hizmetler
sektörünün payının düşük olduğu ve OECD’nin
tersine küçüldüğü, imalatın payının yüksek
olduğu ve yine OECD’nin tersine büyüdüğü,
tarımın payının ise çok yüksek olduğu ve ama çok
da hızlı küçüldüğü görülmekte. Yüksek katma
değerine rağmen görece düşük payı ve üstelik
küçülmesi, hizmet sektörlerine bakıştaki bir
anomaliyi gösteriyor gibi. Hizmet sektörlerini
genel olarak kolay-ucuz-kârsız olarak niteleyen bir
bakış; küresel düzeyde rekabetçi yapılar ve insan
kaynaklarının gelişmesini, iş geliştirme-satış-
tasarım gibi imalat ve büyüme lehine çok önemli
fonksiyonların ifasını zorlaştırır. (3)

Gayrisafi sabit sermayenin özel sektör-


kamu sektörü-hane halkı dağılımı; özel sektörün
somut ve soyut birikime pek dayanmayan kısa
vadeli para kazanma anlayışını gösteriyor sanki.
OECD ortalamasının gerisinde olan ve azalan özel
sektör payını büyük oranda hane halkı ikame
etmiş. Kamu sektörünün, artsa da toplamda
OECD’nin gerisindeki payı, görece liberal bir iş
kültürünün hakimiyeti olarak anlaşılabilir.
Toplamda sabit sermaye oluşumundaki en önemli
gelişme, GSYH’ya kıyasla OECD ortalamasının
üzerinde olması ve yine OECD ortalaması
azalırken artması. Aradaki fark olan 111 milyar
doların kapanması ise elbette zaman meselesi. (4)
GSYH’ya oranla borç OECD’nin %63’ü
civarında olmuş ve %18 ile 4,5 kat daha hızlı
artmış. Özel sektör borcu; kamu sektöründen
devir KÖİ’lerle ilişkili borçları ve borç görünümlü
sermaye transferlerini kapsıyor. Mali disiplin ve
tarihsel borç endişesi, kamu sektörünün borç
büyüklük ve artışını sınırlamış. Hane halkı
borcunun düşüklüğü “gerçek mortgage” yokluğu
ve artışı ise zenginleşmenin getirdiği talep
patlamasıyla ilişkili gibi. Maliyeti çok olsa da
borçlanma kapasitesi yüksek, borcun %75’i özel
sektöre ait ve ödememe krizi oluşmamış. Menkul
kıymetleştirme ve sermaye yatırımları için uzun
vadeli borç planlama performansı ise düşük. (5)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 2/20


Kamu harcamalarının GSYH’ya oranı
OECD’nin %82’si civarında olmuş ve OECD’nin
aksine dramatik bir şekilde düşmüş. Savunma
harcamaları kaleminde yaşanmış ciddi düşüş,
yerlileşme çabalarının sonucunu gösteriyor.
Eğitim harcamalarında büyük bir artış
gerçekleşmiş olsa da OECD ortalamasının
gerisinde. Sağlık harcamalarında gözlemlenen
azalışın önemli oranda, kamu sektörünün hakim
alıcı rolüyle uyguladığı ilaç, cihaz ve tedavi
maliyetlerindeki fiyat baskısından ve görece
yerlileşmeden kaynakladığı düşünülebilir. Ancak
yine de sağlık harcamalarının, şimdilik, OECD’nin
yarısından daha az olması dikkat çekici. (6)

Kamu harcamaları kalemlerinin GSYH’ya


oranla değişimi; cari harcamaların aşağı-yukarı
aynı oranda kaldığını, yatırım harcamalarının
düştüğünü ve özelleştirmeler neticesinde kaynak
transferi yapılması gereken KİT’lerin azalması
nedeniyle transfer harcamalarının da büyük
oranda düştüğünü gösteriyor. En büyük azalışın
yaşandığı kalem ise borç ödemeleri olmuş. Bu
çerçevede kamu bütçesinin ekonomi içindeki
payının OECD’den düşük olması ve OECD’nin
aksine düşmeye devam etmesi; geçmişe kıyasla
iyi ve/ya kötü daha liberal bir bakışın yansıması
olarak değerlendirilebilir. (7)

Hem brüt ve net tasarruf oranları hem de


bunların artış hızları OECD ortalamasından daha
yüksek gerçekleşmiş. Brüt ve net tasarruf oranları
arasındaki farkı oluşturan sabit sermaye
tüketiminin OECD’ye kıyasla yüksek olması,
muhtemelen gayrisafi sabit sermaye yatırımının
daha çok olmasından kaynaklanıyor. Ancak,
tasarruf oranlarının görece yüksekliği, yatırımlara
da verimli bir şekilde aktarılabildiklerini
göstermiyor. (8)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 3/20


2002-2022’de ortalama TÜFE Türkiye’de
%12,4 ve OECD’de %2,6, ÜFE de %14,3 ve %2,8
olmuş. Pandemi ile başlayıp devam eden küresel
tedarik zincirlerindeki bozulma/düzenlemede
hem TÜFE hem de ÜFE, Türkiye ve OECD’de
artmış. Türkiye özelinde 2019 ‘da başlayan kur
şokları da bu artışı hızlandırmış. 2002’ye kıyasla
TÜFE artış oranı Türkiye’de %61 ve OECD’de
%155, ÜFE artış oranı ise %128 ve %757. TÜFE ve
ÜFE’nin ortalamada ve 2022 itibarı ile OECD’ye
kıyasla yüksek oluşu; öngörüyü zorlaştırıp gelir
dağılımını bozuyor. Biraz enflasyon (~%5)
ekonomik aktörleri istim üstünde tutmak, yani
rekabet için iyi-gerekli, ama fazlası sorun.(9)
Enflasyonun hem fiyatlar hem de gelir
dağılımı üzerindeki etkisini, konut satın alma ve
kiralama maliyetlerindeki değişimden izlemek
mümkün. Enflasyon, konutun satış ve kiralama
yoluyla bir yatırım aracına dönüşmesine ve
sonuçta da deflete edilmiş reel verilerle konut
satın alma ve kiralama maliyetlerinin aşırı
yükselmesine yol açıyor. Bu durum hem gerçek
yatırım araçlarının kullanımını sınırlıyor hem de
balon piyasalar oluşturup oynaklığı artırıyor.
2015=100 endeks değeriyle 2010-2022’de
Türkiye’de reel olarak konut fiyatları %85 ve
kiralama maliyeti de %196 artmış. Aynı veriler
OECD için sırasıyla %34 ve %37. (10)
Hane halkının yatırım alışkanlıkları,
tasarruf-yatırım ilişkisinin verimliliğini belirliyor.
Bu alışkanlıkları da yatırım araçlarının yaygınlığı
ve güvenilirliği ile hane halkının kültürel risk kabul
seviyesi oluşturuyor. 2020’de Türkiye’de hane
halkı tasarruflarının en çok değerlendirildiği araç
%76 ile Mevduat ve Döviz olmuş ve 2010’a kıyasla
kullanımı artmış. Bunun OECD’deki büyüklüğü ise
sadece %37 ve kullanımı düşmüş. Yatırımlarda
pek kullanılamayan Mevduat ve Dövize alternatif
Hisse Senedi-Fon-Bireysel Emekliliğin payı ise
Türkiye’de %24 ve OECD’de %63 olmuş. Yatırım
finansmanında esas sorun, paradan ziyade araç-
güven-bilgi eksikliği gibi duruyor. (11)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 4/20


Tasarrufların yatırıma dönüşmesindeki en
önemli araçlardan biri borsa. Borsaya kote
şirketlerin 2020’de Türkiye’deki pazar değerinin
GSYH’ya oranı %33 iken OECD’de %78 olmuş.
Türkiye’deki oran 2000-2020’de %120 artmışken,
OECD’de sadece %48 artmış. Burada da çok hızlı,
ama OECD ortalamasına gelebilmek için epey
zaman ve emek gerektiren bir süreç söz konusu.
(12)

Bankaların (Monetary Sector) GSYH’a


oranla özel sektöre sağladığı krediler 2020’de
OECD’de %85 ve Türkiye’de %71 olmuş. 2008-
2020’de artış hızı OECD’de sadece %11 iken
Türkiye’de %404 olmuş, yani bankaların özel
sektöre sağladığı finansman çok büyük oranda
artmış. Ama banka kredilerini de içeren toplam
krediler 2020’de OECD’de %161’i bulmuşken
Türkiye’de sadece %85 olabilmiş. Buradaki artış
hızı OECD’de %15 iken Türkiye’de %11 olmuş. Her
iki değer arasındaki fark Türkiye’de bankalar
dışında özel sektöre kredi sağlayabilen alternatif
finans yapılarının çok cılız olduğunu ve pek de
gelişmediğini gösteriyor. (13)
Özellikle teknolojik girişimlerin yatırım
sermayesi alabilmelerini sağlayan olan girişim
sermayesi şirketlerine erişimde Türkiye 37 OECD
üyesi içinde 2008’de 36. ve 2022’de 35.
sıradaymış. Yani, OECD üyelerine kıyasla girişim
sermayesi şirketleri çok az sayıda ve düşük
yoğunluklu faaliyetteymiş. Erişim 2008-2022
döneminde OECD’de %36 artmışken Türkiye’de
sadece 2 baz puan farkla %38 artabilmiş.
İnovasyonların girişimlere ve girişimlerin de
organik büyüme & finansal yatırımcılarla büyük
işletmelere dönüşmesinde girişim sermayesi
ekosisteminin gelişimi yavaş ve bu da ticari
bankaların hakim rolünü artırıyor gibi. (14)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 5/20


2017-2021 döneminde hane halkının
erişebildiği farklı yatırım araçlarında en yüksek
getiriyi Gayrimenkul Yatırım Sermayesi Fonundan
katılım payı almak, en düşük getiriyi (aslında
zararı) ise TL mevduat getirmiş. Gayrimenkul
Yatırım Sermayesi Fonundaki yüksek
performansın muhtemel nedeni; yabancılara
döviz cinsinden kiralama yapılabilmesi ve büyük
şehirlerde kurumsal kullanıma uygun yeni
binaların azlığı ve fiyatlarının artmış olması. (15)

Dünya Bankası, Üretilmiş-Doğal-İnsan


Kaynağı Sermayesi ayrımıyla 2018’de Türkiye’nin
toplam zenginliğini 3,9 trilyon dolar olarak
ölçmüş. OECD üyelerinin ortalama zenginliği ise
19,3 trilyon dolar. 2002’ ölçümüne göre bu
Türkiye için %137’lik, OECD için ise %28’lik bir
artış. OECD ile fark büyük oranda İnsan
Kaynağından gelmiş. Tanım olarak bir çalışanın
çalışma süresi boyunca kazanabileceği toplam
zenginliğin güne indirgenmesiyle hesaplanan bu
zenginlik, nitelik yerine niceliği önceleyen bir
büyümeyi gösteriyor gibi. Bir de görünen o ki;
doğal kaynak zenginliği çok da önemli değil, önce
insan ve insanın ürettikleri. (16)

Aynı ölçümün kişi başına düşen Üretilmiş-


Doğal-İnsan Kaynağı Sermayesi verileri, OECD
ortalaması ile aradaki farkın büyüklüğünü daha
görünür kılıyor. OECD ortalaması aynı zamanda
insana yapılan yatırımın kârlılığını ve OECD
ortalamasının 2,2 katı olarak gerçekleşmiş nüfus
artışının nasıl bir sınama anlamına geldiğini de
belirginleştiriyor. (17)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 6/20


Türkiye’nin nüfusu 2002-2021’de %28’lik
artışla 84,8 milyona ulaşmış. OECD üyelerinin
toplam nüfusu ise aynı dönemde %13’lük artışla
1,4 milyar olmuş. Nüfus hızla şehirlere kaymış ve
kırsal nüfusun payı önemli oranda azalmış.
Kırsaldan kente göçün büyük şehirlere
yoğunlaşmasıyla artan genç nüfus ve yeni kent
nüfusunun ekonomiye dahil edilmesi, iki zorlu
sınama olarak belirmiş. Bunun kısa-orta vadeli bir
iş olduğunu söylemek zor. Bu sınamanın ilk etapta
okul-öğretmen & hastane-doktor sayısını
artırmak gibi niceliksel büyümeyi öncelediğini,
niteliği artırmanın kaçınılmaz olarak ikincil plana
kaldığını söylemek ise mümkün. (18)
Nüfusun hızlı artışına karşın ortalama
yaşam beklentisinin -hala daha düşük olsa da-
OECD’den daha hızlı artması ve ama
doğurganlığın -hala daha yüksek olsa da-
OECD’den daha hızlı azalması, hızla yaklaşan
yaşlanan nüfus sorununu belirginleştirmiş.
Görece yaşlı bir Türkiye’nin bugün uğraşabildiği
yüksek oynaklıkla aynı şekilde uğraşabilmesi,
bugün taşıyabildiği umutları aynı güçle taşıması
pek mümkün değil. Bunun pratik sonucu; OECD
ortalamasına kıyasla daha hızlı gelişen alanların
daha da hızlı gelişmesinin, bunun için de biteviye
takip etmeyi öneren hazır planlardan farklı-
pragmatik büyüme planlarının gerektiği. (19)
İşgücüne katılım oranı OECD ortalamasının
hayli üzerinde artmış olsa da hala 10 baz puan
altında gerçekleşmiş. Bunun en önemli nedenleri;
0-14 yaş nüfusunun daha çok olması ve 15-64
çalışma yaşındaki kadınların -büyük artışa
rağmen- işgücüne görece daha az katılımları.
Daha düşük katılım oranına rağmen işsizliğin
görece yüksek olması ve bunun genç işsizliğinde
daha da belirginleşmesi, teknoloji seviyesi
bağımsız istihdam oluşturacak politikaları
önceliyor. Yeni teknolojilerin mümkün kıldığı çok
küçük ticari işletmeler ve üretim yerleri ile daha
etkin istihdam vadeden mesleki eğitim, bu
politikaların kapsamını oluşturuyor. (20)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 7/20


Eğitim, özellikle de üniversiteler,
modernleşmenin ispatında ve genç nüfusun
ekonomiye girişinde büyük öneme sahip
olagelmiş. 2013-2020’de lisans-doktorada 100
bin nüfusa düşen öğrenci sayısı OECD’den yüksek
olmuş. OECD’de büyüme oranı negatif veya
durağanken Türkiye hızlı büyümüş. Bunun nedeni
sayıları hızla artmış devlet ve vakıf üniversiteleri.
Ama, OECD ortalaması düşerken Türkiye
ortalamasının artması sadece olumlu bir gelişme
olmayabilir. Üniversitelerin modernleşmedeki
anlamları, istihdam artışındaki fonksiyonları ve
değerleri dönüşmüş, Türkiye de buna ayak
uydurmada biraz geç kalmış olabilir. (21)
Eğitimin temel fayda önerisi; mezunların
daha kolay iş bulup daha düşük bir işsizlik oranıyla
karşılaşacakları. Bu öneri 2000-2021 döneminde
OECD için gerçekleşmiş. Ancak, Türkiye’de eğitim
seviyesi artıkça işsizlik oranında umulan azalma
olmamış, işsizlik sabit kalmış. Türkiye ve OECD’de
bir anomali olarak ilk ve ortaöğretim
mezunlarındaki işsizlik artışı, üniversite
mezunlarına kıyasla çok daha düşük olmuş.
İlaveten Türkiye’de üniversite mezunları OECD
içinde en az girişimci olanlar olmuş. Bunlar,
üniversitelerin dönüştüğünü/ değersizleştiğini ya
da niceliksel büyüme baz oluştursa da niteliksel
büyümenin de gerektiğini gösteriyor gibi. (22)
100 bin kişiye düşen akademisyen sayısı
2002-2020’de %93 artmışken, akademisyen
başına düşen GSYH sadece %20 artmış. Aynı
dönemde kişi başına düşen GSYH’nin %165 arttığı
düşünülürse, artan akademisyen sayılarına
kıyasla üniversitelerin ekonomiye katkılarının
oldukça sınırlı olduğunu söylemek mümkün.
Profesör başına düşen bilimsel makale sayısının
2002’de 1,2 ve 2018’de 1,4 olduğu da eklenebilir.
Özetle; sıkça atıf verilen akademi-endüstri
pragmatik işbirliği ile bilim için bilim idealizmi
ikileminde, üniversitelerin niteliksel dönüşümleri
ve bu şekilde ekonomiye daha fazla katkı
sağlamaları gündeme geliyor veya gelmeli. (23)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 8/20


En az gelire sahip %20’lik nüfusun toplam
gelirden aldıkları pay ve değişiminde; Türkiye’ye
kıyasla OECD’de bu grup hem daha çok pay almış
hem de 2002-2020’de payını artırmış. En çok
gelire sahip %20’lik nüfusun toplam gelirden
aldıkları pay ve değişimine bakıldığında ise;
Türkiye’ye kıyasla OECD’de bu grup hem daha az
pay almış hem de payı azalmış. Bunun fiili anlamı;
gelir dağılımının OECD’ye kıyasla daha bozuk
olduğu ve özellikle en fakir kesimde bozulmaya
devam ettiği. GINI skorları ve değişimi de (OECD
2020 33,2 ve 2002-2020 değişimi %-3, Türkiye 41,9 ve
%1) bunu doğruluyor. (24)
2. DÜNYAYLA TANIŞIKLIĞIMIZ

2002-2021’de Türkiye’nin mal ihracatı


OECD’nin 2,3 katı ve mal ithalatı da 2,6 katı
artmış. Küresel entegrasyonun çok hızlandığını
gösterir bu yüksek artışların maliyeti ise OECD’nin
7,3 katı artan dış ticaret açığı olmuş. (İhracatı FOB
ve İthalatı CIF bazında sunan TÜİK verilerine göre 2021
dış ticaret açığı 46,2 ve 2022 dış ticaret açığı da 109,5
milyar dolar.) (25)

OECD’nin dış ticaret açığının nedeni


maliyet avantajları nedeniyle ithal etmek zorunda
olduğu Tüketim Malları, Türkiye’ninki ise üretmek
için ihtiyaç duyduğu Sermaye ve Ara Malları
olmuş. Türkiye’nin ihracat ve ithalatı arasındaki
%94’lük korelasyon, çözümün ithal ikamesi
olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü OECD’nin
korelasyonu da %97. Yani küreselleşmenin doğal
sonucu olarak herkes rekabet avantajına sahip
olduğu malları üretip ihraç ediyor ve diğerlerini
de ithal ediyor. Buradaki esas sorun ve sınama;
Türkiye’nin ihracatına konu malların düşük fiyatı,
yani kilogram başına ihracat değerinin düşüklüğü
ve bunun nasıl artırılacağı. (26)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 9/20


GSYH’sının %71’ini oluşturan hizmet
ticaretinde OECD’nin verdiği fazla 2002-2021’de
%675 artarak 17 milyar dolar olmuş. GSYH’sının
%53’ünü hizmetlerin oluşturduğu Türkiye’nin
fazlası ise %303 artışla 32 milyar dolar olmuş.
Hizmet ticareti hacmi OECD ortalamasında %199
artışla 210 milyar dolar, Türkiye’de ise %351
artışla 91 milyar dolar olmuş. Özetle; Türkiye’nin
hizmet ticareti cari açığın azalmasında önemli bir
rol oynamış, ama hizmet ticareti fazlasındaki artış
hızı mal ticareti açığındaki artış hızının gerisinde
kalmış. Cari açığın karşılanması için hizmet ticareti
fazlası daha yüksek olmalı ve bunun yolu da
turist/kamyon sayısının artması olmayabilir. (27)
2002-2022’de Türkiye’nin hizmet
ticaretinde verdiği fazla çok büyük oranda turizm
ve ulaştırma hizmetlerinden gelmiş. OECD
ortalamasından negatif bir ayrışmayla BT-Finans-
Sigorta-İş-Fikri Mülkiyet hizmetlerinde açık
verilmiş. Organik olarak büyüyen ve görece düşük
katma değerli turizm ve ulaştırma hizmetleri
dışında kalan bu hizmet alanları daha yüksek
katma değer üretebiliyor, ama nicelikten ziyade
nitelikle ilgililer. Dolayısıyla Türkiye’nin
hizmetlerle ilgili sınaması; bu alanlardaki başta
insan kaynağı ve ilişki sermayesi olmak üzere
kapasitesini geliştirmek, bunları da rekabetçi
olduğu imalat sektörleriyle ilişkilendirmek. (28)
Gelen Uluslararası Doğrudan Yatırımların
(UDY), bizatihi iyi veya kötü olduğunu söylemek
doğru değil. Gelen UDY’nin İç Pazar-Ucuz Varlık &
İşgücü-Bölgesel Erişim motivasyonları karşılığı ne
kadar İstihdam-Vergi Geliri-İhracat-Teknoloji
Bilgisi-Bölgesel Erişim oluşturduğuna bakmak
gerekiyor. Ama gelişmiş ekonomilerin Giden
UDY’yi mal ve servis ihracatına alternatif olarak
kullandıkları, dolayısıyla Gelen UDY veya sermaye
ithalinden çok Giden UDY veya sermaye ihracına
yoğunlaştıkları malum. 2002-2021’de OECD
ortalamasında Giden UDY akışı, dolayısıyla
sermaye fazlası, Türkiye’de ise Gelen UDY akışı,
dolayısıyla sermaye açığı gözlemlenmiş. (29)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 10/20


UDY’de akım verileri trendi gösterirken
stok verileri kalıcı kapasiteyi gösteriyor. Ülkeler
için Giden UDY stokunun katma değeri Gelen UDY
stokununkinden daha fazla, yani daha kârlı.
Çünkü Giden UDY, yani sermaye ihracı, mal ve
servis ihracının sağladığı etkiyi sağlıyor. Ancak,
ülkedeki istihdam pazarı ve iç ekonomik
faaliyetlerin dış dünyayla ilişkili bir şekilde canlı
kalabilmesi için dengenin kurulması da önemli.
OECD’nin 2022-2021’de dengeli bir Giden-Gelen
UDY stokuna sahip olduğu, Türkiye’nin ise daha
yüksek Gelen UDY stokuna sahip olduğu, ama
ekonomik gelişmenin doğal sonucu olarak Giden
UDY stokunu hızla büyüttüğü görülüyor. (30)
Bir ülkenin gönderdiği Giden UDY’den
beklentisi, sevgi-saygı-sevap kazanmak değil
UDY’yi alan ülke üzerinden kâr etmek. UDY’yi alan
ülkenin Gelen UDY’den beklentisi de (istihdam-
teknoloji-ihracat-vergi vb. ile) yine kâr etmek. UDY’yi
gönderen ve alan ülkelerin bu kârı dengeli bir
şekilde paylaşması ise ilişkinin sürmesi için
zorunluluk. Yani, dikensiz gül yok. 2020’de en
büyük UDY stokuna sahip ilk 15 ülke ile
Türkiye’nin 2013-2020 ihracat-ithalat ilişkilerine
bakıldığında da bu durum açık bir şekilde
görülüyor: Hem ihracatın arttığı hem de ithalatın
azaldığı bir ülke, yani üzerinde “Gelen UDY Çok
Güzeldir” yazan bir dünya/cennet yok. (31)

Gelen ve Giden UDY stokunun verimliliğini


ölçmek için GSYH, İhracat ve İthalat ile arasındaki
korelasyonlar kullanılıyor. Umulan her iki UDY
stokunun da GSYH ve İhracat ile yüksek, ithalat ile
ise görece düşük pozitif bir korelasyona sahip
olması. (İthalat ile negatif korelasyon beklentisi,
UDY’nin bir küreselleşme aracı olarak sadece ihracatı
değil ithalatı da artıracağı gerçeğiyle hayalperest
kalıyor.) Korelasyon karşılaştırmalarında Giden
UDY Stokunda OECD’nin GSYH ve Türkiye’nin de
İhracat & İthalatta, Gelen UDY Stokunda ise
OECD’nin GSYH & İhracat ve Türkiye’nin de
İthalatta daha verimli olduğu söylenebilir. (32)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 11/20


Dış dünyayla yürütülen tüm ilişkilerin
karnesi Cari Denge ile ortaya çıkıyor. 2021’de
OECD’nin ortalama cari dengesi GSYH’na göre çok
düşük bir açık vermiş durumda ve bu da 2002-
2021 döneminde cari açığın %98 azalmasıyla
olmuş. Türkiye’nin cari dengesi ise aynı dönemde
çokça mal ticareti nedeniyle açık vermiş ve açık
2021 itibarı ile %542 artarak GSYH’nın %1,7’sine
ulaşmış. (TÜİK verilerine göre 2022’de cari açık/GSYH
%2,2). Serbest piyasa ekonomisine geçilmesiyle
cari açık verilmeye başlanması, bir tip olgunlaşma
sürecinin yaşanması nedeniyle normal, ama
bunun 1980’lerden beri devam etmesi pek değil.
(33)
Dış dünya ile yürütülen ekonomik ilişkileri,
mal-hizmet-sermaye akışıyla sayısallaştırmak
mümkün. 2021’de OECD ortalamasında mal-
hizmet-sermaye ihracatı 463, ithalatı 451 dolar ve
fazla da 12 milyar dolar olmuş. Böylece OECD’nin
toplam dengesi 2002-2021’de %397’lik bir
gelişmeyle açıktan fazlaya geçmiş. Türkiye’de ise
2021’de ihracat 294, ithalat 304 ve açık da 9
milyar dolar olmuş. 2002-2021’de toplam açık
%314 artmış. Küreselleşmeden beklenti;
rekabetçi alanlarda üretim & ihracat, diğerlerinde
ithalat yaparak maksimum faydayı/fazlayı
oluşturmak. Hacim OECD’ye kıyasla 2,4 kat
artmış, fayda/fazla ise pending durumunda. (34)
Ülke nüfusunun ne kadarının yurtdışında
yaşadığı, ülkenin dış dünya ile tanışıklık seviyesini
gösteriyor. Türkiye’nin de 1960-1970’lerde Batı
Avrupa’ya yönelik mavi yakalı işçi göçü ile
kazandığı yurtdışı nüfusu, küreselleşmenin
hızlandığı 1980’lerin sonundan itibaren beyaz
yakalıları da daha fazla içerir oldu. 2019’da OECD
nüfusunun ortalama %7,6’sı başka ülkelerde
yaşıyormuş ve 2000-2019’da bu oran %24 artmış.
Türkiye için ise 2019’da yurtdışı nüfusun oranı
%4,1 olmuş ve Batı Avrupa’ya giden işçilerin
dönüşüyle aynı dönemde %10 azalmış. Türkiye
yurtdışı nüfusu açısından 38 OECD üyesi içinde
2000’de 21, 2019’da ise 27. sıradaymış. (35)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 12/20


Yurtdışında doğmuş vatandaşların nüfusa
oranı, diğer ülkelerle sosyal-kültürel-ekonomik
ilişkilerin potansiyeli hakkında bir fikir veriyor.
2018’de OECD nüfusunun ortalama %17,7’si
başka bir ülkede doğmuş ve bu oran 2002-
2018’de %32 artmış. Türkiye’nin 2018’de
yurtdışında doğmuş vatandaşlarının nüfusuna
oranı ise sadece %2,8 olmuş. Bu oran, 2002-
2018’de %40 artmış olsa da Türkiye’nin doğum
yeri bağıyla başka ülkelerle ilişkisinin oldukça
zayıf olduğunu söylemek mümkün. Hem 2018’de
hem de 2021’de Türkiye, başka ülkelerde doğmuş
vatandaşlarının ülke nüfusuna oranında 34 OECD
üyesi içinde 32. sıradaymış. (36)
Ana dili İngilizce olmayan OECD üyelerinde
İngilizce yetkinliği, ekonominin küresel dili haline
gelmiş İngilizce üzerinden ülkenin ne kadar
küreselleştiğine ve küreselleşebileceğine ilişkin
bir fikir sağlıyor. Bu analize konu 24 OECD üyesi
içinde Türkiye 2022’de bulunduğu 22. sıra ile
İngilizce bilgisinin en düşük olduğu 4 üyeden biri.
Türkiye 2011’de ise 24., yani sonuncu sıradaymış.
2011-2022 döneminde İngilizce yetkinliği %35
gelişmiş ve aynı dönemde bahse konu 24 OECD
üyesinin ortalama gelişimi ise %8 olmuş. Birçok
veride olduğu gibi Türkiye, bu dönemde çok iyi bir
performans göstermiş olsa da ortalamaya
yetişmesi için hala zamana ihtiyaç var. (37)

Dış dünya ile tanışılabilmesi için lojistik


altyapısı hayati öneme haiz. Türkiye 2021’de ülke
içindeki lojistik altyapısına 7,6 milyar dolarlık
yatırım yapmış. Bu, 2002’ye kıyasla %589’luk bir
artış anlamına gelmiş. OECD ortalamasında ülke
içindeki lojistik altyapısına 2021’de yapılan
yatırım ise 12 milyar dolarmış ve 2002’ye kıyasla
sadece %45 artmış. (38)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 13/20


Türkiye’nin 2021’de ülke içindeki lojistik
altyapısına yaptığı yatırımın GSYH’na oranı %0,9
olmuş ve 2002’ye kıyasla %102 artmış. OECD
ortalamasında ülke içindeki lojistik altyapısına
2021’de yapılan yatırımın GSYH’ya oranı ise %0,8
imiş ve 2002’ye kıyasla %29 azalmış. (39)

Lojistik altyapına yapılan yatırım 2018’de


Lojistik Performans Endeksi’nin 2007’ye kıyasla
%9 artıp 3,2 skoruna ulaşılmasını sağlamış. Aynı
dönemde OECD ortalamasının skoru ise 2007’ye
kıyasla %4 artışla 3,6 olabilmiş. (40)

2002-2020’de hava taşımacılığında


Türkiye’nin merkezi coğrafyasının da desteğiyle
sefer sayısı, taşınan yük ve yolcu sayısı
parametrelerinin tamamında OECD
ortalamasının çok üzerinde bir performans ve
gelişim sergilenmiş. Özellikle yük taşımacılığında
oluşturulan kapasite belirgin bir şekilde artmış ve
Türkiye’yi hava kargosunda ana ülkelerden biri
haline getirmiş. (41)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 14/20


2002-2020’de demiryolu taşımacılığının
hem yük hem de yolcu parametrelerinde OECD
ortalamasının hayli üzerinde bir gelişim sergilense
de taşınan yük miktarı ve yolcu sayılarında hala
OECD’nin hayli gerisinde bir kapasite oluşabilmiş.
Bunun en büyük nedeni; yatırımlar devam etse de
mevcut demiryolu altyapısının kapasite
yetersizliği ve daha büyük yatırımlara ihtiyaç
duyulması. (42)

Liner Shipping Connectivity Endeksi,


ülkelerin deniz taşımacılığı sektörlerinin küresel
denizcilik ağlarına ne kadar iyi bağlı olduğunu
gösteriyor. Endeks skorlarına göre Türkiye hem
2021’de aldığı skor hem de 2006-2021’de
kaydettiği gelişme ile OECD ortalamasının
üzerinde bir performans sergilemiş. Türkiye
endekse konu 312 OECD üyesi içinde hem
2006’da hem de 2021’de 11. sıradaymış. (43)

3. MUASIRLAŞMAMIZ
Patent başvuruları bir ülkenin dünyayı
kendi lehine ne kadar değiştirmeye çalıştığını
gösteriyor. Patent başvurularının ne kadarının
yerleşik ve ne kadarının da yabancı nüfus
tarafından gerçekleştirildiği ise o ülkenin bu
değişimi sağlamak amacıyla yabancı insan
kaynaklarını ne kadar cezbedebildiğini ortaya
koyuyor. 2020’de 100 bin kişiye düşen patent
sayısı OECD’de 2002’ye kıyasla %7’lik artışla 97,8
iken Türkiye’de %248 artışa rağmen sadece 9,7
olabilmiş. OECD’de bu 97,8 patent başvurusunun
%42’si, Türkiye’de ise bu 9,7 patent
başvurusunun sadece %3’ü ülkede yerleşik
olmayanlar tarafından yapılmış. (44)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 15/20


Ar-Ge harcamalarının GSYH’ya payı ve
bunun gelişimi; patent-teknoloji geliştirme-
ticarileştirme ve nihayetinde daha çok katma
değer üretme adına bir ülkenin ne kadar yatırım
yaptığını gösteriyor. 2020’de OECD’de GSYH’ye
kıyasla Ar-Ge harcamalarının oranı %3,0 olmuş ve
2002’ye göre %32 artmış. Türkiye’de ise aynı
oran, 2002’ye kıyasla %114 artsa da sadece %1,1
olabilmiş. (45)

Patent başvuruları ve Ar-Ge harcamalarının


yoğunlaştığı Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin
(TGB) sayısal olarak gelişimi; bu amaçla ne
büyüklükte bir altyapının geliştirildiğini ve
kullanıldığını gösteriyor. Niceliksel bir gösterge
olarak TGB’ler ile TGB’lerdeki firma ve çalışan
sayısının artışı 2002-2021 döneminde çok yüksek
bir oranla gerçekleşmiş. (46)

TGB’lerdeki firmaların ciro ve ihracat


performansları ise geliştirilen ve kullanılan bu
altyapının ne kadar işe yaradığını gösteriyor. 2002
yılındaki dolar bazındaki değerler 100 kabul
edildiğinde TGB firmalarının toplam ciroları
176’ya, ama ihracatları 3.710’a çıkmış. Ağırlıklı
olarak yazılım ve kısmen de yazılıma sahip
donanım üreten firmaların bu performansı,
ihracata yönelik odaklanmayı ortaya koymuş.
Yine de 2021’de firma başına gerçekleşmiş 2,2
milyon dolarlık ciro ve 928 bin dolarlık ihracat,
ayrıca firma başına düşen çalışan sayısının sadece
10 olması, bu firmaların hala çok küçük ölçekli
olduklarını gösteriyor. (47)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 16/20


Teknolojik gelişim, nihayetinde ülkelerin
imalat sektörüne ve kalkınmalarına da olumlu
yansıyor. Bu yansıma ile üretim, düşük teknolojili
ürünlerden orta-yüksek teknolojili ürünlere doğru
kayıyor. Bu şekilde hem ülkenin toplam hasılası
hem de ihracatı artıyor, artık üretilmesi anlamlı
olmayan düşük teknolojili ürünler de genellikle
düşük işgücü maliyetlerine sahip ülkelerden ithal
ediliyor. 2020’de OECD’nin imalat sektöründeki
üretiminin %40,7’si orta-yüksek teknolojili
ürünlerde gerçekleşmiş ve 2002’ye kıyasla %17
artmış. Türkiye’nin skorları ise OECD’nin çok
üzerinde %45’lik bir artışla üretimin %36,7’si
şeklinde olmuş. (48)
İmalat sektörünün düşük teknolojili
üretimden orta-yüksek teknolojili üretime
evrilmesi, ihracattaki paylarda da gözlemleniyor.
OECD’nin 2020’’deki imalat sektörü ihracatının
%16,2’si yüksek teknolojili ürünlerden oluşmuş ve
bu pay 2007’ye kıyasla değişmemiş. Türkiye’de
ise yüksek teknolojili ürünlerin imalat ihracındaki
payı, 2007’ye kıyasla %54’lük bir artışla %3,3
olarak gerçekleşmiş. Bu pay, OECD’nin hala çok
gerisinde olsa bile, yaşanan yapısal dönüşümün
imalat sektöründeki etkisini gösteriyor. Ama,
orta-yüksek teknolojili imalatın payına kıyasla bu
düşük pay, yüksek teknoloji üretiminin hala
gelişime çok açık olduğunun da göstergesi. (49)
Ekonomic Compexity Index, bir ülkenin
üretim kapasitesini ekonomik faaliyetlerinde
ortaya çıkan know-how ve uygulama becerisi ile
ölçüyor. OECD’nin 2020’de aldığı ortalama skor
1,022 ve 2002’ye kıyasla sadece %8 gelişmiş.
Türkiye’nin 2020 skoru ise 0,580 ve 2002’ye
kıyasla %300 gelişmiş. Ülkelerin imalat deneyim
ve becerisini kapsayan bu endeksteki gelişimde
hala OECD ortalamasının gerisinde olunsa da fark
azalmış. Endeks skoru olan 34 OECD üyesi içinde
Türkiye 2002’de 31. sıradayken 2020’de 26. sıraya
çıkmış. Yüksek performansa rağmen geçen 18
yılda sadece 5 sıra atlanması, imalattaki
dönüşümün uzun zaman aldığını gösteriyor. (50)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 17/20


Ülkelerin geliştirdikleri teknolojileri ne
oranda ticarileşebildikleri ve teknolojide ne
oranda dışarıya bağımlı oldukları, Ödemeler
Dengesinde yer alan Fikri Mülkiyet Hakları
Gelirleri ve Kullanım Ücretlerinden kısmen
izlenebiliyor. 2021’de OECD ortalamada bu
kalemde 7,5 milyar dolar kazanıp 9,6 milyar dolar
ödeyerek 2,1 milyar dolarlık açık vermiş. 2002’ye
kıyasla açığı %573 artmış. Türkiye ise sadece 228
milyon dolar kazanıp 2,7 milyar dolar ödeyerek
2,4 milyar dolarlık açık vermiş ve açığı 2002’ye
kıyasla %2162 artmış. OECD açığının toplam işlem
hacmine oranı %12 iken Türkiye’nin oranı %84
olmuş. Özetle çok zayıf bir performans. (51)

Satın alma paritesiyle saat bazında üretilen


hasıla, sıkça kullanılan verimlilik göstergelerinden
biri. 2021’de OECD ortalaması 55 dolar olarak
gerçekleşmiş ve 2002-2021’de %31 artmış.
Türkiye’nin değerleri ise 2021’de 53 dolar ve
2002-2021 artışı da %102 olmuş. Bu skorlarıyla
Türkiye’nin 38 OECD üyesi arasındaki sırası
2002’de 29 iken 2021’de 19 olmuş. (52)

Birleşmiş Milletler tarafından geliştirilmiş


Üretim Kapasiteleri Endeksinde (PCI) 2000-2018
dönemi için 193 ülkenin 46 gösterge üzerinden
üretim kapasiteleri ölçülmüş. Bu endekse göre
2018’de OECD ortalaması 41,6 ve 2002’den
itibaren %11 artmış. Türkiye’nin değerleri ise
2018’de 34,3 ve 2002-2018 artışı da %14 olmuş.
Bu skorlarıyla Türkiye’nin 38 OECD üyesi
arasındaki sırası hem 2002 hem de 2018’de 38
imiş. (53)

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 18/20


Kaynakları hane halkı tasarruflarının
%76’sının toplandığı kısa vadeli mevduatlar olan
ticari bankaların “imkansız görevi”, uzun vadeli
yatırımları finanse etmeleri. OECD’nin aksine
Türkiye’de bankalar dışında büyük fon yapılarının
bulunmaması, tasarruflarla yatırımlar arasında
verimli bir ilişkiyi engelliyor. Döviz-konut-araba
gibi varlıklar alternatif yatırım aracı ve sonuç da
şu oluyor: 2002-2022’de Reel TL Faizi ile GSYH ve
Gelen UDY arasında zayıf bir negatif korelasyon
var, Portföy Yatırımları ile ise anlamlı bir ilişki yok.
Yani; Türkiye’de reel faiz arttıkça -etkin yatırım
aracı kıtlığından dolayı- GSYH, Gelen UDY ve
Portföy Yatırımları artmıyor. (54)
4. VELHASIL KELAMIMIZ

Ekonomi, 2000’lerin başından itibaren ülke ve kişi bazında niceliksel olarak OECD ortalamasından
daha fazla büyümüş. Büyüme; kamu sektörünün piyasa ekonomisi kurallarına görece uyum, tüm alanlarda
hızlı liberalleşme ve pragmatik yaklaşımlarıyla başlamış ve devam etmiş. Kamu harcamaları, büyük ölçüde
yüksek altyapı yatırımları ile sağlık-eğitim-savunma harcamalarıyla sınırlanmış, hatta altyapı yatırımları
KÖİ’ler aracılığıyla özel sektöre devredilmiş ve tamamlanmaları hızlanmış. Özel sektörün kaynak bulunca
ölçeği hızla büyütebilen “İmtiyazlı Azgelişmişlik” becerisi ve hane halkının az varsıl geçmişinden kaynaklı
yüksek tüketim talebi de büyümeyi desteklemiş. Böylece; kamu sektörünün büyüyen GSYH’daki payı
azalmış, ama kamunun eski iş yapma modellerine alışık iş yapma kültürü bu azalmaya kıyasla daha yavaş
değişmiş. Özel sektörün büyüyen GSYH’daki payı ve verimliliği artmış, ama bu artan payı kendini
geliştirmek için kullanmayı sağlayacak bilgi birikimi ve pratiği o kadar artmamış, üstelik borç düzeyi
yükselmiş. Hane halkının standartları ve kapasitesi görünür şekilde yükselmiş, ancak artan standartları
hem borç düzeyini yükseltmiş hem de niyetlen-çalış-tevekkül et döngüsüyle ifade edilen risk alma
kapasitesini düşürmüş. Daha az liberal ve daha planlamacı dönemlerden kalma kurumsal yapılar çözülmüş,
yerlerine daha cevval ve piyasa dostu, ama henüz yeterince deneyim kazanmamış, bazıları deneysel ve
bazıları da proje bazlı yapılar oluşmuş. Mal ihracatı ve sermaye (UDY ve Portföy Yatırımları) ithalatı artmış,
ancak mal ithalatı ve dışarıya kâr transferi, sonuçta cari açık da artmış. Günün sonunda; para
piyasalarındaki erken ve hızlı liberalleşme, düşük sermaye birikimi veya tasarruf-yatırım arasındaki klasik
ilişkinin verimsizliği, eski-yeni yapıların liberalleşmiş-küreselleşmiş-hızlanmış piyasalara cevap verme
kapasitesinin henüz yeterince gelişmemiş olması ve tüm bunlarla birleşen nitelikli imalat-teknoloji-insan
kaynağı kapasitesi düşüklüğü kırılganlık ve oynaklığı artırmış. Dünyanın da hızla değiştiği bu dönemde
artan kırılganlık ve oynaklık, bir de bunlara eklenen hızlanma gerekliliği; pragmatik ekonomi politikalarının
küresel alışkanlıklarla uyumunu azaltmış. Yeni ekonomi politikaları, gelişmekte olan ekonomilerin klasik
kalkınma modellerinden farklılaşmış. Bu farklılaşmada; sermaye yatırımlarıyla nitelikli ve ölçekli kapasite
geliştirmek hedeflenmiş. Bunun için gereken sermayeyi mal-servis ihracatı, yabancı sermaye ithalatı ve
yerli tasarrufları yatırıma aktarmakla bulmayı planlayan özgün modeller geliştirilmiş. Mal-servis ihracatı
düzenli bir şekilde artmış, ancak ihracat için ara ve sermaye malı ithalatı gerektiği için görece düşük katma
değerli mal ihracatı ile sermaye umulduğu kadar hızlı birikmemiş. Yabancı stratejik ve finansal yatırımcılar,
önerilen modeli gelişmekte olan ekonomilerden klasik para kazanma metodolojileriyle uyumlu bulmamış
ve yabancı sermaye ithalatında yavaşlamalar-endişeler-kızgınlıklar oluşmuş. Hane halkı ve özel sektörün
tüketim ve yatırım alışkanlıkları da politikalar kadar hızlı değişmemiş ve bunları değiştirmeyi hedefleyen

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 19/20


daha az liberal araçlar oluşturulmuş. Böylece; sadece niceliksel büyümenin yeterli olmadığı, bunun kısa
vadede işe yarasa da uzun vadede her tür nitelikle daha fazla desteklenmedikçe sonlu bir cennet yaratacağı
tekrar ve tekrar görülmüş. Ama bu zaman almış, ama zaten bunun da zaman alması gerekiyormuş, ama
zaman pek kıymetliymiş, ama zamanı dene-yanıl-zorlan-öğren ile geçirmek daha da kıymetliymiş, ama bu
ne zaman bitecekmiş, ama bu zaten hiç bitmez, "her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası" imiş, ama
geriye dönüş varmış, ama zamanında atlanan basamaklara dönüp basmak gerekirmiş, ama artık herkes
zorlanmaya başlamış, ama öldürmeyen acı güçlendirip sıkılaştırırmış, ama hayal edilen bu değilmiş, ama
“… sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız?” imiş. Sonuçta şimdi
gereken tek şey; öğrendiklerini uygulamak için daha fazla zamanmış ya da sonlu cennetler yeniden ve daha
yüksek maliyetlerle yeniden kurulacakmış. Yani, yazı-tura değil ya devlet başa ya kuzgun leşe imiş, ama sık
sık pikniğe gidip mangal yapmak, futbol oynamak ve vasattan çok ayrı düşmemek de gerekirmiş.

Modernleşme veya muasırlaşma, yani 200 yıllık derdimiz-tasamız, aslında ekonominin nitel ve nicel
olarak kalkınmasına dair fikirlerden ve çabalardan ibaret. Siyaset de kalkınma amacıyla ekonominin regüle
edilmesi konulu faaliyetlerden mürekkep. Yürütme bu faaliyetlerin dinamik oyuncusu, yasama bu
faaliyetleri içeren çerçevenin meşruiyet sağlayıcısı ve yargı da bu çerçevenin adaleti sağlayan koruyucusu.
Eski ve yeni model tüm formlarıyla sivil toplum, bu faaliyetlerdeki paylaşımı kendi lehine etkilemeye
çalışan çıkar grupları. Birey de tüm bu faaliyetlerin hem hak hem de sorumluluk sahibi olan en küçük ve
en gerçek üyesi. Ülke bazında olan bu yapının bir üstünde de az-çok aynı fonksiyonlara sahip unsurlardan
oluşan küresel yapı yer alıyor. Herkesin ve her şeyin odağı da ortadaki büyüyüp-küçülen pasta, pastadan
alacakları ve almaya devam edip etmeyecekleri. İşte bu arkaplanda ekonomik kalkınmanın muradı; tüm
aktörleri az-çok aynı sayfada tutup, kahramanları bazen gerekli istisna vasatları da genellikle kural belleyip
pastayı ve pastadaki payı kalıcı/sürdürülebilir bir şekilde büyütmek. Her şeyi kendisi yapamayacağı için de
diğerleriyle iyimser bir ihtiyatla işbirlikleri yapmak. Hem haklı hem de alacaklı olmak için de nicel-nitel
kapasiteyi geliştirmek ve küresel insanlık sofrasına katkıda bulunmak.

Bu dokümanda sunulan verilerde Türk ekonomisinin bir çok kalemde diğer ekonomilerden daha çok
ve hızlı büyüdüğü görülüyor. Ekonomik kalkınma yolunun uzun bir bölümünün kat edildiği doğru, ama
rakiplerin de yürümeyi sürdürdüğü bilgisiyle kalan bölümünün daha uzun olduğu da doğru. Bireyler ve
kurumlar gibi ülkeler de yine dene-yine yenil-daha iyi yenil döngüleriyle deneyim kazanıyor. Bugün
gelişmiş ekonomi olarak nitelenen ülkeler kuşaklar süren döngülerle bu noktaya gelmişler ve Türkiye de
kuşaklar sürmüş döngülere sahip. Tüm ülkeler için bu döngüler sürüyor. Farkı oluşturan, kimin döngüyü
daha hızlı ve etkin bitirip yenisine başladığı oluyor. Bu süreçte Türkiye’nin gelişmekte olan ekonomiden
gelişmiş ekonomiye dönüşümünün hemencecik biteceğine veya asla bitmeyeceğine inanmak gerçekçi
değil. Başarıları ve başarısızlıkları azaltmak, görmezden gelmek de bir o kadar gerçek dışı. Çünkü, ne
umutlandığımız kadar kolay oluyoruz, ne de endişelendiğimiz kadar kolay ölüyoruz. Sonuçta Türkiye
büyüyor ve daha da büyüyecek potansiyele sahip. Mesele, bireyin hem kendi hem de içre olduğu
“memleket” için bu büyümeye ne kadar ve nasıl katkı sağlayacağı. Yani, BİZİ ÇALIŞMAK KURTARIR veya
önce KENDİ BAHÇEMİZE BAKALIM.

Türkiye Ekonomisi: Dün-Bugün-Yarın - Dr. Hakan YURDAKUL, Nisan 2023 20/20

You might also like