Professional Documents
Culture Documents
Turkiye Ekonomisi Dun-Bugun-Yarin, Dr. Hakan YURDAKUL
Turkiye Ekonomisi Dun-Bugun-Yarin, Dr. Hakan YURDAKUL
Türkiye, dünya ekonominin piyasa ekonomisi ilkeleriyle büyümesi ve kalkınması için kurulan
OECD’ye 1961’de kurucu üye olarak katılmış. Böylece, II. Dünya Savaşından sonra görece tarafsız
pozisyonunu terk ederek tercih ettiği Batı dünyasının piyasa ekonomisi önerisini de kendince benimsemiş
ve uygulamaya koyulmuş. Çoğunluğu gelişmiş ekonomilerden oluşan OECD üyeleri arasında az sayıdaki
gelişmekte olan ekonomiden biri olan Türkiye’nin performansı, geçen 60 yılı aşkın dönemde inişli-çıkışlı
bir seyir izlemiş. SSCB’nin çöktüğü 1991’den sonra dünya konjonktürünün hızlanan gelişmeleri ve biteviye
modernleşmenin doğurduğu sosyal-ekonomik-siyasi değişimler, bu seyrin yüksek oynaklıkla yaşanmasına
neden olmuş. Küresel trendlerdeki ve kendi ağırlık merkezindeki dönüşümler; geçmiş veriler ve anı analiz
ederek geleceği öngörmeyi ve yönlendirmeyi hedefleyen ekonomi anlayışlarında da ciddi farklılaşmalara
yol açmış. Özetle; görülemeyen filin dokunularak tasviri misali, Türkiye ekonomisine dair birbirinden farklı
ve sıklıkla olan ile olması isteneni birbirine karıştırmış türlü rivayetler ortaya çıkmış. Bu doküman; çokça
veriye dayanarak, imkan ve kısıtlarını da göstererek, 2002’den itibaren yaşanan ekonomik değişime ilişkin
kişisel bir anlamayı ve s geleceğe ilişkin yine kişisel bir öngörüyü sunmayı hedefliyor.
1. UCUMUZ BUCAĞIMIZ
Türkiye’nin GSYH’sı, 2002-2021
döneminde %241 artarak 819 milyar dolar
seviyesine gelmiş. Bu seviye, aynı dönemde
sadece %104 artabilmiş OECD ortalamasının
yarısı civarında. Hasılanın artmasını sağlayan
sermaye birikimini yansıtan gayrisafi sabit
sermaye oluşumu ise 230 milyar dolar olmuş.
Sabit sermaye artışı %393 ile OECD ortalaması
olan %104’ün çok üzerinde gerçekleşmiş ve ama
yine de ancak ortalamanın %67’si civarında bir
olabilmiş. Özetle, Türkiye’nin hem yurtiçi hasılası
hem de sabit sermayesi OECD’ye kıyasla çok daha
yüksek oranlarda artmış, ama yaklaşsa da
ortalamanın altında kalmayı sürdürmüş. (1)
3. MUASIRLAŞMAMIZ
Patent başvuruları bir ülkenin dünyayı
kendi lehine ne kadar değiştirmeye çalıştığını
gösteriyor. Patent başvurularının ne kadarının
yerleşik ve ne kadarının da yabancı nüfus
tarafından gerçekleştirildiği ise o ülkenin bu
değişimi sağlamak amacıyla yabancı insan
kaynaklarını ne kadar cezbedebildiğini ortaya
koyuyor. 2020’de 100 bin kişiye düşen patent
sayısı OECD’de 2002’ye kıyasla %7’lik artışla 97,8
iken Türkiye’de %248 artışa rağmen sadece 9,7
olabilmiş. OECD’de bu 97,8 patent başvurusunun
%42’si, Türkiye’de ise bu 9,7 patent
başvurusunun sadece %3’ü ülkede yerleşik
olmayanlar tarafından yapılmış. (44)
Ekonomi, 2000’lerin başından itibaren ülke ve kişi bazında niceliksel olarak OECD ortalamasından
daha fazla büyümüş. Büyüme; kamu sektörünün piyasa ekonomisi kurallarına görece uyum, tüm alanlarda
hızlı liberalleşme ve pragmatik yaklaşımlarıyla başlamış ve devam etmiş. Kamu harcamaları, büyük ölçüde
yüksek altyapı yatırımları ile sağlık-eğitim-savunma harcamalarıyla sınırlanmış, hatta altyapı yatırımları
KÖİ’ler aracılığıyla özel sektöre devredilmiş ve tamamlanmaları hızlanmış. Özel sektörün kaynak bulunca
ölçeği hızla büyütebilen “İmtiyazlı Azgelişmişlik” becerisi ve hane halkının az varsıl geçmişinden kaynaklı
yüksek tüketim talebi de büyümeyi desteklemiş. Böylece; kamu sektörünün büyüyen GSYH’daki payı
azalmış, ama kamunun eski iş yapma modellerine alışık iş yapma kültürü bu azalmaya kıyasla daha yavaş
değişmiş. Özel sektörün büyüyen GSYH’daki payı ve verimliliği artmış, ama bu artan payı kendini
geliştirmek için kullanmayı sağlayacak bilgi birikimi ve pratiği o kadar artmamış, üstelik borç düzeyi
yükselmiş. Hane halkının standartları ve kapasitesi görünür şekilde yükselmiş, ancak artan standartları
hem borç düzeyini yükseltmiş hem de niyetlen-çalış-tevekkül et döngüsüyle ifade edilen risk alma
kapasitesini düşürmüş. Daha az liberal ve daha planlamacı dönemlerden kalma kurumsal yapılar çözülmüş,
yerlerine daha cevval ve piyasa dostu, ama henüz yeterince deneyim kazanmamış, bazıları deneysel ve
bazıları da proje bazlı yapılar oluşmuş. Mal ihracatı ve sermaye (UDY ve Portföy Yatırımları) ithalatı artmış,
ancak mal ithalatı ve dışarıya kâr transferi, sonuçta cari açık da artmış. Günün sonunda; para
piyasalarındaki erken ve hızlı liberalleşme, düşük sermaye birikimi veya tasarruf-yatırım arasındaki klasik
ilişkinin verimsizliği, eski-yeni yapıların liberalleşmiş-küreselleşmiş-hızlanmış piyasalara cevap verme
kapasitesinin henüz yeterince gelişmemiş olması ve tüm bunlarla birleşen nitelikli imalat-teknoloji-insan
kaynağı kapasitesi düşüklüğü kırılganlık ve oynaklığı artırmış. Dünyanın da hızla değiştiği bu dönemde
artan kırılganlık ve oynaklık, bir de bunlara eklenen hızlanma gerekliliği; pragmatik ekonomi politikalarının
küresel alışkanlıklarla uyumunu azaltmış. Yeni ekonomi politikaları, gelişmekte olan ekonomilerin klasik
kalkınma modellerinden farklılaşmış. Bu farklılaşmada; sermaye yatırımlarıyla nitelikli ve ölçekli kapasite
geliştirmek hedeflenmiş. Bunun için gereken sermayeyi mal-servis ihracatı, yabancı sermaye ithalatı ve
yerli tasarrufları yatırıma aktarmakla bulmayı planlayan özgün modeller geliştirilmiş. Mal-servis ihracatı
düzenli bir şekilde artmış, ancak ihracat için ara ve sermaye malı ithalatı gerektiği için görece düşük katma
değerli mal ihracatı ile sermaye umulduğu kadar hızlı birikmemiş. Yabancı stratejik ve finansal yatırımcılar,
önerilen modeli gelişmekte olan ekonomilerden klasik para kazanma metodolojileriyle uyumlu bulmamış
ve yabancı sermaye ithalatında yavaşlamalar-endişeler-kızgınlıklar oluşmuş. Hane halkı ve özel sektörün
tüketim ve yatırım alışkanlıkları da politikalar kadar hızlı değişmemiş ve bunları değiştirmeyi hedefleyen
Modernleşme veya muasırlaşma, yani 200 yıllık derdimiz-tasamız, aslında ekonominin nitel ve nicel
olarak kalkınmasına dair fikirlerden ve çabalardan ibaret. Siyaset de kalkınma amacıyla ekonominin regüle
edilmesi konulu faaliyetlerden mürekkep. Yürütme bu faaliyetlerin dinamik oyuncusu, yasama bu
faaliyetleri içeren çerçevenin meşruiyet sağlayıcısı ve yargı da bu çerçevenin adaleti sağlayan koruyucusu.
Eski ve yeni model tüm formlarıyla sivil toplum, bu faaliyetlerdeki paylaşımı kendi lehine etkilemeye
çalışan çıkar grupları. Birey de tüm bu faaliyetlerin hem hak hem de sorumluluk sahibi olan en küçük ve
en gerçek üyesi. Ülke bazında olan bu yapının bir üstünde de az-çok aynı fonksiyonlara sahip unsurlardan
oluşan küresel yapı yer alıyor. Herkesin ve her şeyin odağı da ortadaki büyüyüp-küçülen pasta, pastadan
alacakları ve almaya devam edip etmeyecekleri. İşte bu arkaplanda ekonomik kalkınmanın muradı; tüm
aktörleri az-çok aynı sayfada tutup, kahramanları bazen gerekli istisna vasatları da genellikle kural belleyip
pastayı ve pastadaki payı kalıcı/sürdürülebilir bir şekilde büyütmek. Her şeyi kendisi yapamayacağı için de
diğerleriyle iyimser bir ihtiyatla işbirlikleri yapmak. Hem haklı hem de alacaklı olmak için de nicel-nitel
kapasiteyi geliştirmek ve küresel insanlık sofrasına katkıda bulunmak.
Bu dokümanda sunulan verilerde Türk ekonomisinin bir çok kalemde diğer ekonomilerden daha çok
ve hızlı büyüdüğü görülüyor. Ekonomik kalkınma yolunun uzun bir bölümünün kat edildiği doğru, ama
rakiplerin de yürümeyi sürdürdüğü bilgisiyle kalan bölümünün daha uzun olduğu da doğru. Bireyler ve
kurumlar gibi ülkeler de yine dene-yine yenil-daha iyi yenil döngüleriyle deneyim kazanıyor. Bugün
gelişmiş ekonomi olarak nitelenen ülkeler kuşaklar süren döngülerle bu noktaya gelmişler ve Türkiye de
kuşaklar sürmüş döngülere sahip. Tüm ülkeler için bu döngüler sürüyor. Farkı oluşturan, kimin döngüyü
daha hızlı ve etkin bitirip yenisine başladığı oluyor. Bu süreçte Türkiye’nin gelişmekte olan ekonomiden
gelişmiş ekonomiye dönüşümünün hemencecik biteceğine veya asla bitmeyeceğine inanmak gerçekçi
değil. Başarıları ve başarısızlıkları azaltmak, görmezden gelmek de bir o kadar gerçek dışı. Çünkü, ne
umutlandığımız kadar kolay oluyoruz, ne de endişelendiğimiz kadar kolay ölüyoruz. Sonuçta Türkiye
büyüyor ve daha da büyüyecek potansiyele sahip. Mesele, bireyin hem kendi hem de içre olduğu
“memleket” için bu büyümeye ne kadar ve nasıl katkı sağlayacağı. Yani, BİZİ ÇALIŞMAK KURTARIR veya
önce KENDİ BAHÇEMİZE BAKALIM.