Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

YILDIRIMDAN KORUNMA YÖNETMELİĞİNİ DOĞRU OKUYUP UYGULUYOR

MUYUZ?
Sektörü takip eden birçoğumuzun bildiği üzere yıldırımdan korunma hususunda TS 622 yerine TS EN
62305 ‘e bıraktı. Bu değişiklik ile tartışmaların odağına oturan konu da tabii ki. Aktif paratoner ile mi
faraday kafesi yöntemi ile koruma yapmalıyız hususu oldu. 2007 yılında yapılan bu değişiklik ile birçok
firma gerek bu tarz dergi yazıları ile gerek ürün gamındaki eklenti ve değişiklikler ile yeni yönetmeliğe
adapte olmaya çalıştı. Yazılan bir çok yazınını konunun teknik detaylarına boğulmaktan öteye
gitmediğini açık yüreklilikle söylemek zorundayım.

Son kullanıcıların henüz konu hakkında detaylı bilgi ve fikre sahip olmadıklarını düşünüyorum. Bu
yönde bir takım çalışmalar yapıldı, elbette özellikle aşağıda değineceğim dernek çatısı altında bu
yönde çalışacak bir platform kurulmaya gayret ediliyor lakin henüz amacından uzakta seyrettiği
aşikâr. Kullanıcı ve sektör tedarikçileri de kendine yakın hissettikleri kişi ve/veya firmaların
yönlendirmeleri ile hareket etmeyi tercih ediyorlar. Diğer ülkelerde de benzer tartışmaların yaşandığı
mutlaktır. Fakat ülkemizde bu tip tartışmalar özünden uzaklaşıp polemik haline getirilerek çözümsüz
kalmaktadır. Ve hala kimileri paratonerci kimileri faradaycı olarak belirgin bir saf oluşmuştur.

Eski ve köklü firmalarımız her iki koruma yönteminde de en iyisini yapmaya çalışırken birçok kişi
ve/veya firma ise yerine göre paratoneri yerine göre kafes yöntemini kötüleyerek ticari kazançlarını
ön planda tutmayı yeğlediler. Bunları yazmamdaki amaç iyiyi kötüyü ayıklamak değil. Fakat sektör
olarak silkelenmek ve yeniden yapılanmaya gitmemiz gerektiği hususuna dikkat çekmeyi, bundan 10
yılı aşkın bir süre öncesindeki lisans bitirme tezimin dahi konusu olan bu doğrultuda kendime görev
addediyorum. Burada amaç hedef ilişkisin aktif paratoner satıp satmamak olmadığını sanırım izah
etme gereği doğuyor. Bizler paratoner satmayı değil ticari kayıp söz konusu olsa dahi konunun tüm
açıklığı ile bir etapta beyan edilmesinin ilerleyen zamanlarda da tercih sebebinin yeni yönetmelikler
doğrultusunda oluşturacağını savunmaktayız.

Bu konuda ilk aktiviteyi firma olarak tecrübeli ekibimizi bu konuda bilinçlendirerek yeni bir isim ve
yeni bir vizyonla yapayı düşündük. Amacı söz konusu sorunu tam manasıyla çözebilmek olan LPS
YILDIRIMDAN KORUNMA SİSTEMLERİ ismi ile gerek yurt içi imalatçıları gerekse yurt dışı tedarikçi
firmalar ile olan paylaşımlarını bu yönde de değerlendirmeye çalışacaktır. Dünyada sayısı bini aşkın
sektör firması da Fransa ve İspanya ‘nın başını çektiği paratoner ağırlıklı koruma yöntemi ile
Almanya’nın öncülüğünü ettiği kafes yönteminden oluşan bu iki ekolden birini tercih etmektedir. AB
uyum yasaları çerçevesinde ve 2023 ihracat hedef-vizyonu bağlamında ticaret kanunlarımızın dahi
gelişmiş Avrupa ülkelerine adapte edildiği günümüzde biz de firmamız olarak kabul edilmiş ve
dünyada daha yaygın olarak tercih edilen TS EN 62305 doğrultusunda çalışmayı tercih ettik.

YILDIRIMDAN KORUNMAK SADECE PARATONER VEYA KAFES KURMAK MI?

Yönetmeliğimiz fasiküllerinde tanım, analiz, malzeme seçimi, kritik ölçüler ve montaja ilişkin hususlar
dahi yer almaktadır. Yıldırımdan korunmanın sadece bir parçası olan yıldırımı yakalamak hususunda
aktif paratoner ve kafes metodunu kıyaslamak üzerine kurulu tartışmalar diğer konuların geri planda
kalmasına sebep oluyor. Paratoner de kullanılsa kafes metodu da uygulansa yapılması gereken işler
sırası ile risk analizi, koruma yarıçaplarının belirlenmesi ve özellikle son bölümde elektrik ve
elektronik sistemlerin korunmasıdır. Fakat bu son hususta Ana Dağıtım Panolarında B ve C sınıfı
parafudr kullanmanın dışında fazla bir önlem alınmamaktadır. Bu iki sistemden birbiri ile aynı olan tek
ortak sistem topraklamadır. Topraklama da tüm sistemin eş potansiyelde olması, adım gerilimlerine
dikkat edilmesi, uzun ömürlü olması ve kontrol edilebilir olması dikkat edilmesi gereken en önemli
konulardır. Firmalarca çeşitli yayınlarda bu yönde bilgilendirme yapılmasına karşın son kullanıcıya
baskı oluşturacak bir mekanizma henüz oluşturulabilmiş değildir. Elbette parafudrların tercihe bağlı
kullanılacak bir ürün olduğu söylenilmekle birlikte bu korumanın olmaması halinde diğer tüm
harcanan bedellerin anlamsız olduğu en açık dille ifade edilmelidir.

EMO VEYA YILKODER YETERLİ Mİ?

Spekülasyonlardan arındırılmış net bir uygulama için kimler yetkili ve sorumlu olmalıdır peki? Ağırlıklı
olarak topraklama ölçümlerinden dolayı konuya dahil olan Elektrik Mühendisleri Odası (EMO),
başındaki bilgi birikimi kuvvetli çalışma arkadaşlarımıza rağmen konu hakkında etkin bir kimliğe sahip
değildir. Konunun sadece bedeli mukabil yapılan zorunlu ölçümler olmadığı bilinci kullanıcıda
oluşturulamadı ise bunda yetkili kurumlardan en başta EMO (üyesi olan bizler de dahil) kendine hata
ve vazife çıkarmalıdır. Buradaki eksiklikler ve sektörün birliği açısından kurulan YILKODER’in de dernek
vasfı ile yapabilecekleri sınırlı olduğundan iyi niyetli bir örgütten öte gitmeyecektir.

Unutmamalıyız ki kişi ve kurumlar ülkemizde yasal zorunluluk olmaksızın hareket etme ve önlem alma
bilincine sahip değildir. Bu sebeple çözüm aramak için bu tarz örgütleri desteklemek ile birlikte yasal
mercileri harekete geçirmek daha doğru olacaktır. Tabi burada yasal yetki kimdedir sorusu ayrı bir
tartışma konusudur. Enerji Bakanlığı veya Bayındırlık Bakanlığı gibi bir üst kurumda bu konuyu
netleştirmek ne derece mümkün malumunuzdur. Elbette bu karamsar hava ile çözüm arayışından
vazgeçmemelidir. En azından bu yönde bir çalışmanın etkin bir çözüm doğuracağı bilinmelidir.
YILKODER veya benzeri bir kurum bu tarz faaliyetlerde görüşmelerin daha etkili olabilmesi için iyi bir
kimlik olabilir. Şahsım ve firmam bu konunun netlik kazanması için elinden geleni yapacaktır. İlerleyen
yıllarda iç ve dış LPS dahil topraklama ve yıldırımdan korunma sistemi olmayan bir binaya elektrik
bağlanmıyor olması bu gün fantastik bir yaklaşım olabilir ama zamanı gelince bu veya buna yakın
önlemlerin alınıyor olması hiç birimizi şaşırtıyor olmasın.

PEKİ, YA VİZYON?

Sanırım tüm bu sorunların çözülmesi sektörün tek ve net bir tavır alması teknik farklılıklar birlikte
vizyon sahibi olunmaması ile de alakalıdır. Sektör içindeki firmaların yarıdan fazlası daha önce benzer
şirketlerde idari bölüm ve/veya montajcı çalışan kişilerin daha fazla ticari beklentiye girmesi
neticesinde doğmuştur. Sayısı artık yirmiyi geçen sektör firmalarından 4-5 firma hariç bünyesinde
mühendis çalıştıran olmaması vizyon konusunda fazla söze yer bırakmamaktadır. Sadece ticari
faaliyete odaklı çalışmalar hedefine ulaşır gibi gözükürken vizyoner düşünce sahipleri ticari
başarılarının yanında ses getiren iz bırakan çalışmalara da imza atma fırsatı yakalar. Bunun sektördeki
en yakın örnekleri her gün ürün gamını yenileyen AMPER, yeni binasında rakip olmamızla birlikte
hepimize gurur veren RADSAN ile tek bir noktadan bugün farklı ülkelerde fabrika ve ofislerle dünya
markası olan GERSAN sayılabilir. Gerek imalat gerekse hizmet anlamında ilerici düşünceye sahip bu
firmaların artması sektörü büyütecek ve problemlerin yasal mercilerde çözümü için oluşturulacak her
türlü platformu da güçlendirecektir. Firmamız da özellikle mühendislik faaliyetleri ve yurt dışı
bağlantıları ile adından söz ettiren bir konum hedeflenmektedir. Doğru bir hedef ve sağlam bir vizyon
ile başka ülkeleri takip eden değil başkalarının takip ettiği bir sektöre katkı sağlamak firmamızın önde
gelen amaçlarından biridir.

YENİ YÖNETMELİĞİ DOĞRU OKUYABİLİYOR MUYUZ?

Yönetmeliğimiz uygulama esasları açısından son derece kapsamlı olduğu gibi korunmanın gerekli olup
olmadığının incelenmesi açısından da IEC 60235-2 de verilen risk analizinden yola çıkılarak belirlenen
detaylı bir çalışma mevcuttur. Öyle ki bu analizde korunma maliyetinin kayıp zarar maliyetleri ile
kıyaslanması sonucunda risk grubuna göre yıldırımdan korunma sistemi kurulmasına gerek yoktur
kanısına dahi varılabilir. Firmaların bu konuyu iyi bilmesi ile yönetmelik ilgili maddesine göre maliyeti
çok bu sebeple koruma düşünmüyoruz demesi de mümkündür. Elbette bu cümle, öncesi ve sonrası
birçok detay içeren bir beyan olup sıradan bir söylem değildir. Özellikle müteahhit firmalar kafes
yönteminin çok pahalı olması korkusundan paratoner ile ekonomik olarak çözüm bulmayı tercih
etmektedir. Halbuki hem risk analizi sonuçları hem de üçüncü bölüm de yer alan malzeme
seçimlerinde bakır yerine çok daha ekonomik malzeme seçimlerinin de yapılabileceği bilinmiş olsa
yönetmeliği anlamak ve uygulamak çok daha kolay olacaktır. Gene burada konuyu iyi özümseyen
yetkili kişilerin eksikliği ortaya çıkmaktadır. Özellikle kopyala yapıştır proje ve şartnameler sebebi ile
belirleyici kişi ve kuruluşlar konuyu tam olarak incelemeden işlerin yapım özelliklerini belirleyip
üzerinde ısrar etmektedirler. Aynı projede sebebini bilmeksizin bakır iletken isteyip bağlantılarda
termokaynak yerine et kalınlığı dahi belirtilmemiş bağlantı branşmanları kabul edilmektedir. Bu ve
benzeri konuların en doğru şekilde çözümü için yukarıda da belirttiğim gibi daha baskın bir kuruma
ihtiyaç vardır.

PARAFUDRLARIN GEREKLİLİĞİNİ NE KADAR BİLİYORUZ?

Yıldırımdan korunmayı paratoner ile mi kafes yöntemi ile çözmeliyiz konusundaki tartışmadan daha
önemlisi yıldırım sonrası aşırı gerilimlerdir. Genel hatları üzerinde tüm sektör firmaları ve
kullanıcıların üzerinde mutabık kaldığı bir konu olsa da iş doğru çözümün ne olduğu ve maliyetleri
hususunda tıkanmaktadır. Şu an şartnamelerde yazan bilgiyi panolardaki B ve C sınıfı birer ürün
olarak algılayıp sadece enerji hattı için –oda yetersiz şekilde yaptığımız- uygulamalar problemlerin
devam etmesi ile konuya olan ilgi ve güveni azaltmaktadır. Örneğin biri büyük biri küçük ölçekli fakat
tek trafo ve dağıtım panosu ile beslenen iki binadan oluşan bir fabrikada bir adet B sınıfı ve dağıtım
panosu sayısı kadar da C sınıfı koruma kullanılmaktadır. Bu durumda ayrı bir yapı olan ikinci küçük
bina için sadece C sınıfı kullanıldığından diğer binadan açık sahayı dolaşarak gelen besleme kablosu
bu bina için enerjinin ilk alındığı nokta olarak yıldırım direkt etkilerine karşı korumasız kalacaktır.
Hâlbuki buranın da harici bir tek bina olarak algılanıp B sınıfı bir ürün ile korunması gerekmektedir.
Zayıf akım enerji sistemleri ile kamera, PLC, telekomünikasyon araçları gibi açık sahada bulunan
ürünlerin korumasız kalması da sektörün henüz bu konuda gerekli olgunluğa sahip olmadığını açıkça
göstermektedir.

TOPLUMSAL BİLİNÇ OLUŞTURULMALI?

Ülkemizde yıldırım olayları ve sonucunda yaşanan ölümler günden güne artmaktadır. Özellikle açık
alanlarda sıkça bulunan askeri personelimiz ve kırsal yerleşim bölgelerindeki insanımız ölçüm
tehlikesin en yakın olan kişilerdir. Sadece açık alanlarda değil kapalı alanlarda da akımı iletebilecek
boru, radyatör, pencere v.b. gibi metal yapılara yakın durmak, banyoda bulunmak, telefon kullanmak,
metal dış cephelere yaslanmak gibi şeylerde bizi yıldırımın zararlı etkilerine yaklaştıracaktır. Açık
alanlarda su birikintileri, ağaç direk gibi sivri yapılar ile boru, ray, gerili ip ve benzeri iletim
sağlayabilecek şeylerden uzak durulmalıdır.

Bu basit gibi görünen şeylerin insanların bu sebeplerden hayatını kaybediyor olması sebebi ile sıklıkla
anlatmak gereklidir. Geçtiğimiz yıl Kütahya da 4 günden 3 kişinin yıldırımdan öldüğünü, daha önce
Antalya da sahaya düşen yıldırım olayının benzerinin Kongo da benzeri yaşanıp 11 kişinin ölümlüne
sebep olduğu haber sitelerinde yer almıştır.

Trafik kurallarının kamusal platformlarda tekrarının yapılması ne kadar doğru ise biz sektör firmaları
fırsatını bulduğumuz her ortamda insanları daha fazla bilinçlendirmeyi görev bilmeliyiz.

You might also like