Professional Documents
Culture Documents
20 Anna Freud - Çocuklukta Normallik Ve Patoloji
20 Anna Freud - Çocuklukta Normallik Ve Patoloji
-ı
m
:::ıııı::
z:·
-·
Q
z:·
,...
m
31::
m
:::ıııı::
METİS I ÖTEKiNi DİNLEMEK
Anna Freud
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK
VE PATOLOJi
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK
VE PATOLOJi
Gellşlmln Değerlendlrllmesl
Anna Freud
Metis Yayınları
ipek Sokak No. 9, 80060 Beyoğlu lstanbul
Tel: 212 2454696 Faks: 212 2454519
e-posta: metis@turk.net
ISBN 975-342-254-7
Anna Freud
Çocuklukta Normallik
ve Patoloji
Gelişimin Değerlendirilmesi
Çeviren
Ali Nahit Babaoğlu
Çevirenin Önsözü 1 1
Kaynaklar 1 77
SUNUŞ
Ben Psi kolojisi ve Anna Freud
Saffet Murat Tura
ANNA FREUD
yordu: "Eğer oğlan olsaydı sana telgrafla haber verecektim; çünkü se
nin adını alacaktı. Ama Anna adında bir kızım olduğu için sizlere
böyle gecikmeyle takdim ediyorum. Bugün saat 3: 15'te doğum odası
nı şereflendirdi. Sevimli ve tam bir kadıncık olacağa benziyor."
Freud'un kızına neden Anna adını verdiğine ilişkin ancak söylence
ve tahminler vardır. Bunlardan birincisi, Sigmund'un kendi kız karde
şinin de Anna adını taşıması, ikincisi de psikanaliz tarihinde önemli
bir yer tutan ünlü Bertha Pappenheim vakasının "Anna O." takma
adıyla yayımlanmış olmasıdır. Ne olursa olsun, Anna'nın babası için
daha ilk günlerden başlayarak önem taşıdığı anlaşılıyor. Yapıtlarında
ondan Anna daha 19 aylıkken söz etmeye başlamıştır (Freud, 1900:
135). Anna babasının hemen bütün gezilerinde, daha en küçük yaşla
rından başlayarak, birlikte olmuştu. Freud'un Fliess'le olan mektup
laşmasında adı en çok geçen çocuğu Anna'ydı. Özellikle 1. Dünya Sa
vaşı yıllarında Anna babası için tek destekti . Öbür kızları çoktan ev
lenmiş ve evden çıkmışlardı; oğullan ise savaşta askerliklerini yapı
yorlardı.
Anna, Olgunluk sınavını tamamladıktan sonra özel olarak pedagoji
eğitimi aldı ve 1914'te gerekli olan iki sınavı birden vererek öğretmen
oldu. Eğitim ve öğretimini öğretmenlik alanında yapmış olması ve ol
dukça uzun bir süre de doğrudan doğruya öğretmen olarak çalışmış
olması, onun ileride kendini çocuklara, çocuk psikanalizine adaması
nın, babası tarafından da o yönde hararetle desteklenmiş olmasının
nedenidir.
Öğretmenliğiyle aynı zamanda psikanaliz eğitimine başladı. O sı
ralarda böyle bir eğitimin herhangi bir plan ve programı olmadığı için
doğrudan doğruya en birinci kaynaktan, babası Sigmund Freud'dan
bu eğitimi almaktaydı. Psikiyatri bilgisi için de Wagner von Jauregg'
in psikiyatri kliniğine gidiyor, orada Dr. Paul Schilder ve Dr. Heinz
Hartmann'la çalışıyordu. Burada oldukça ağır psikoz olgularını görü
yor, o zaman kullanılan tedavi yöntemlerini öğreniyor, hastaların bü
tün hezeyan sistemlerini dikkatle gözleyip izliyordu. Von Jauregg'in
kullandığı Malarya ile tedavi yönteminin süreç ve sonuçlarının da ya
kın gözlemcisiydi. İki yıldan fazla süren bu genel eğitim yanında, ba
basının dersleri başta olmak üzere Viyana Üniversitesi'nin psikoloji
derslerine de devam ediyordu.
Anna doğrudan doğruya babası tarafından analiz edilmiştir. Bu
analizin en geç 1917 yılı içinde başlamış olduğu ve en ıız 1921 'e kadar
düzenli olarak sürdüğü anlaşılıyor. Elbette baba-kız arasında böyle
ÇEViRENiN ÖNSÖZÜ 1 1 3
Ç EV İ R İ Y E İL İ Ş K İ N
Ç E V İ R İ İ ŞL E M İ
dan kaçınmak gibi) anlayışlı bir yaklaşım daha sonraki yeme bozuk
luklarının azalmasına yol açmıştır. Parmak emme, mastürbasyon gibi
otoerotik uğraşılar karşısında gelişen yeni hoşgörü uyku bozuklukları
(örneğin uykuya dalma zorluğu) üzerinde benzer bir etki sağlamıştır.
Tuvalet terbiyesinin daha geç ve daha şefkatli şekilde verilmesi gibi
yenilikler çocuklarda anal evreden kaynaklanan inatçılığı ortadan kal
dırmaktadır. Fallik dönemdeki teşhircilik ve gözetleme zevkine tanı
nan özgürlük, öğrenme isteği ve başarı sevinci sağlamaktadır. Saldır
ganlık özgürlüğü bedensel ve ruhsal etkinliklerde tutukluğu önlemek
tedir; cinsel konularda daha büyük bir dürüstlük de çocukla anne ba
bası arasında o güne dek görülmemiş bir güven ilişkisine olanak ver
miştir. Bu kazançların arka yüzünde ise aynı zamanda bir dizi düş kı
rıklığı ve başarısızlık yatar. Örnekse, çocukların cinsel konularda ay
dınlatılması, bütün beklenti ve umutlara karşın istenen amaca ulaşa
mamıştır. Burada yetişkinlerin cinsel yaşamımn gerçekleri ile çocu
ğun cinsel yapısının olgunlaşmamışlığı birbiriyle çelişir. Bu olgunluk
eksikliği yüzünden, çocuklar en titiz ve ayrıntılı açıklamaları bile ken
dilerinin genitallik öncesi cinsel varsayımlarının diline çevirmeyi sür
dürmektedirler. Ağız yoluyla döllenme, anüs yoluyla doğum, çiftleş
menin kadına bedensel bir saldın olarak algılanması gibi doğrudan
doğruya gelişime bağlı olan yanlış algılamalar sürmekte ve ancak da
ha sonraki olgunlaşma aşamalarında ortadan kalkmaktadır. Mastür
basyon özgürlüğünün etkileri de istenildiği gibi olmamıştır. Verilen
iznin amacı suçluluk duygularının ortadan kaldırılmasıydı; ama bu
nunla birlikte, eskiden mastürbasyon alışkanlığından vazgeçirme ça
baları ben ve id arasında bir çatışmaya yol açarak kişilik oluşumunda
önemli bir rol oynarken, bu durumun yerini ahlak gelişiminde beliren
eksiklik ve sakatlık almıştır. Çocukları kaygının pençesinden kurtar
ma çabalarının da beyhude olduğu ortaya çıkmıştır. Anne babalar ço
cuğun kendilerinden duyduğu korkuyu ortadan kaldırmaya çalışırken
çocukta suçluluk duygularını artırdıklarını görmüşlerdir. Üstbenin
gücü azaldığında; çocuklar yaşanabilecek en büyük kaygıyla; dürtüle
rinin baskısı karşısında korumasız duruma düşen insanların korku
suyla karşı karşıya kalmışlardır.
O halde psikanalitik eğitim, başlangıçta kendine saptadığı ereğin
oldukça gerisinde kalmıştır. Yeni yöntemlerle yetişmiş olan çocuklar
kimi bakımlardan önceki kuşaklara göre daha farklı olabilirler. Ama
kaygı ve çatışmalardan daha fazla kurtulmuş oldukhm, bu yüzden de
nevroz ve benzeri ruhsal bozukluklarla daha az karşılaştıkları söyle-
ÇOCUKLUCUN PSIKANALITIK PSiKOLOJiSi 1 27
ÇOC U K A N AL İ Z İ N İ N O R T A Y A ÇI K I ŞI V E S O N UÇL A RI
Ç O C U G U N DO G R U D A N G Ö ZL E ML E N M ES İ N İ N
Ç O C U K PSİ KOLOJ İ S İ İ Çİ N K ULL A NIL M A SI
l . Alıntılar için bkz. Emst Kris (1 950: 28); aynca bkz. Emst Kris (1951).
2. Bkz, Robert Waelder (1936); aktaran Emsı Kris (1950).
ÇOCUKLUÔUN PSIKANALITIK PSiKOLOJiSi 1 29
sıkı sıkıya ve inatla bağlı kalmayı görev edinmiş olması kimseyi şa
şırtmamalıdır.
A N AL İ T İ K T E R A P İ N İ N İL KEL E R İ
1 . Burada ve aşağıdaki satırlarda çocuk analiziyle ilgili olarak söylenen şeyler, yal
nızca benim ilişkili olduğum çocuk analizi tipine göndermede bulunmaktadır. Dolayısıy
la çocuk analizinin başka bir türü veya tekniğiyle, keza ondan türetilmiş teorilerle ilgisi
yoktur.
2. Bkz. Edward Bibring ( 1954).
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 40
TEKNİK
Direnç Analizi
Çocuk analizinin başlangıç döneminde, haklı olarak, olgunlaşmamış
benin analize yetişkinlerden daha az direnç göstereceği umuluyordu.
Bu beklenti hiçbir suretle haklı çıkmamıştır. Tam tersine, ben ve id
arasındaki sınırlar, ister bilinçli ister bilinçsiz olsun, çocukta daha geç
dönemlere oranla hiç de daha az keskin ve sert çizilmiş değildir. İd tü
revlerinin yüzeye çıkmasını ve bunların analitik malzemeye dahil
edilmesini sağlamak, yetişkinlerde olduğundan daha kolay değildir.
Hastanın beni, kendi üstünlüğüne ve aracı rolüne güven duyamayınca
savunmalarına daha da büyük bir korkuyla sarılır.
Klasik terapi kuramında analizin karşısına çıkan dirençleri genel
likle kökenlerine göre sınıflandırıyoruz. Hoşnutsuzluk, kaygı ve suç
luluk duygularına karşı oluşturduğu savunmayı yönetmeye çabalayan
ben dirençlerin� yasaklanmış düş ve fantezilerin ortaya çıkmasına ah
lak adına engel olmaya çalışan üstben dirençlerini; analiz sürecinde,
aktarımın içinde veya dışında ortaya çıkmalarına rağmen, içgörü
ıı.macıyla kullanıldıktan sonra da eyleme geçip doyurulmak istemeleri
durumunda analizi engelleyen dürtü türevlerinin direnişlerini; yinele
me ilkesine tabi oldukları için değişime karşı çıkan id direnişlerini
birbirinden ayırt ediyoruz.
Yetişkinlerdeki bu dirençler çocuklarda da vardır; onları en geniş
biçimde kullanırlar ve aynca aşağıda sayacağım özel içsel ve dışsal
konumlarına özgü olan zorlukları da yaratırlar:
1. Çoğu, kendi istemleriyle analize gelmemiş olan isteksiz hastalar
dır. Terapistle hiçbir gönüllü işbirlikleri olmadığından kendilerini
teknik kurallara bağlı da hissetmezler.
2. Çocuk olarak o anı yaşamaktadırlar. Analizde kaçınılmaz olan hoş
nutsuzluk ve kaygı duyguları onlarda, ileride gerçekleşecek bir iyi
leşme umudundan daha ağır basar.
3 . Gelişim aşamalarına uygun olarak, malzemeyi sözlerle değil, hare
ket ve tutumlarıyla ortaya çıkarırlar. Zorlantılı olanlar dışında bü
tün çocuklar analiz sırasında eyleme koymaktadırlar. 3
4. Dürtü ve dış dünya baskılarına karşı yetişkine oranla daha güçsüz
olan olgunlaşmamış ben, analizi bir tehlike olarak algılar ve ona
karşı savunma direncini artınr.4 Çocuklukta kural olan bu tutum
5. Yukarıya bakınız.
ÇOCUK ANALiZiYLE YETiŞKiN ANALiZi 1 47
6. A. Freud, 1936.
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 48
Ç O C U K V E Y ET İ Ş K İ N A N AL İ Z İ N D E K İ
B İ R F A KT Ö R OL A R A K Ç O C U K S U B A Ö I MLILI K
10. Bkz. B. R. Laforgue'un ( 1 936), aile nevrozları üzerindeki görüşleri ve ailenin bir
çok mensubunun analiz edilmesi önerisi.
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 54
ratmak için;
c) Dış dünyada yer alan, başlangıçta kendilerine narsisistik libidonun
yatırıldığı (ki narsisistik libido daha sonra nesne libidosuna dönü
şebilir) figürler olarak;
d) İç dünyayı kavrayabilmek ve ona egemen olabilmek için yardım ve
yönlendirme, yani dürtü kontrolü failleri olarak;
e) Üstben oluşumu için dış dünyada bulunan örneklere olan gereksi
nim için.
Çocuk analisti için, anne babanın etkilerinden hangi rolün hastalık
belirtilerinin oluşumundan sorumlu olduğunu açıkça görebilmek de
aynı derecede gereklidir. Burada neden ve etkiyi birbirinden ayırt ede
bilmek, yani bir annenin anormal çocuğuna, örneğin otistik çocuğuna
karşı tepkisini, annenin çocuğun gelişimi üzerindeki patolojik etkisiy
le karıştırmamak her zaman kolay değildir. Bu tür ayrımlar en güvenli
şekilde anne ve çocuğun aynı anda analiziyle, çok zaman alan ve çok
pahalı olan fakat önemli bulgulara ulaşmayı sağlayan inceleme yön
temleriyle gerçekleştirilebilir. ı ı
Anne-çocuk analizinden şunları öğreniyoruz:
a) Anne babaların bir kısmı için çocukları ya bir ideal figürdür ya da
kendi geçmişlerinden bir nesneyi temsil eder; çocuğa bağlılıkları
bu gerçekdışı ilişkiyle ilintilidir. Çocuk anne babanın sevgisini
elinde tutabilmek için, kendi doğası buna uygun olmasa bile, bu
fanteziler yönünde gelişir.
b) Birçok nevrotik ya da psikotik anne baba çocuğu da kendi patoloji
lerine çeker ve onun kendi gelişim gereksinimlerini ihmal ederler.
c) Bazı anneler bir semptomu gerçekten çocukla paylaşır ve onunla
birlikte "folie a deux (çift delilik) tarzında hareket ederler.
il
12. Örneğin Londra'daki çocuklar savaş yıllannda güvenlik amacıyla şehirden uzak
laştınldıklannda, pek çok nevrotik bozukluk ortaya çıkmışb.
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 56
Ç O C U K V E Y ET İ Ş K İ N A N A L İ Z L E R İ N İ N I Ş I G I N D A
İ Ç D Ü N Y A İ L E D I Ş D Ü N Y A A RA S I N D A K İ E T K İ L E Ş İ M
13. Çocukların "ele veren davranışlan" için bkz. aynca Augusta Bonnard ( 1950).
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 58
tünlüğüne ilişkin o kadar çok izlenim alıyoruz ki, hastalığın ortaya çı
kışında tetikleyici rol oynamış olan gerçek başarısızlıkları, yitimleri,
düş kırıklıklarını gözden kaçırmamak için gayret sarfetmemiz gereki
yor. Çocuk analizinde ise tersine bir zorlukla karşılaşıyoruz. Burada da
çocuğun üzerinde çalışan dış etkiler hakkındaki izlenimimiz öylesine
öne çıkabiliyor ki ; çevre etmenlerinin ancak doğuştan gelen ya da ka
zanılmış olan libidinal konumlar ve ben yönelişleri tutumları ile bir
araya gelerek patolojik sonuçlara yol açabileceğini unutma tehlikesiy
le karşı karşıya kalıyoruz.
Hem çocuk hem de yetişkin analisti, Freud'un dış ve iç etkiler ara
sında değişken bir ilişkiyi tarif ettiği etiyolojik formülünde görülen
dengeli yaklaşımı uygulayabilir: "Nedenleri incelendiğinde nevrotik
hastalık olguları, cinsel konum ve yaşantı amillerinin ... biri arttığında
öbürünün azaldığı görülür. Dizinin bir ucunda kesinlikle, 'Bu insan
değişik libido gelişimi nedeniyle, yaşantıları nasıl olursa olsun zaten
hasta olurdu,' diyebileceğiniz aşın vakalar . . . öbür ucunda mutlaka
tersine yargılayacağınız, yaşam onları şu ya da bu duruma getirme
seydi hiç de hasta olmayacak olan vakalar bulunmaktadır. Bu dizi bo
yunca görülen vakalann hepsinde az ya da çok bozuk olan cinsel yapı
nın, az ya da çok zarar veren yaşam koşullarıyla bir arada bulunduğu
görülür. Cinsel yapılan, eğer onlar bu yaşantıları yaşamamış olsalar
dı, bir nevroza neden olamazdı ; o yaşantı da, eğer libido ilişkileri baş
ka türlü olsaydı, travmatik bir etki yapmazdı" ( Ges. Werke, Xl: 360).
Çocuklarla analitik çalışma, bir ölçünün üzerine çıkan iç ve dış et
kilerin ne dereceye kadar patolojik etki yapabileceğini inceleme fırsa
tını da vermektedir. Bir yandan, normal bir gelişim için gerekli iç ko
şulların olmadığı, ruhsal aygıtın doğuştan gelme bir bozukluk taşıdığı
çocuklar; öte yandan da zedelenmiş, yetim kalmış, ya da psikotik an
ne babaların etkisi altında bulunan, yani normal bir yaşam için gere
ken dış koşullar içinde yer almayan çocuklar incelenebilir. Bu koşul
larda normal gelişim çizgisinden belirli sapmalar kaçınılmazdır. Ama
kişilik ve nevroz yapısı söz konusu olduğunda analizlerimiz bu uç du
rumlarda bile içsel ve dışsal etmenler arasındaki karşılıklı etkinin, ya
ni belirli bir yapının belirli çevre koşullarına olan tepkisinin söz konu
su olduğunu göstermektedir.
3
DIŞ G E R Ç E K Lİ Ö İN R U H S A L G E R Ç E K Lİ Ö E T E R C Ü M E S İ
na, vb. izin vermek daha mı iyidir? Bu, çocukların kendi aralarındaki
cinsel oyunları için de geçerli midir? Çocuksu saldırganlık karşısında
en uygun tutum nedir? Evlat edinilmiş olan çocuklar bu evlat edinme
gerçeğini ne zaman öğrenmelidirler ve kendi gerçek anne babalan
hakkında onlara ne kadar bilgi verilmelidir? Gündüzlü okullar yatılı
okullardan daha mı iyidir? Gençlerin, anne babalarından içsel olarak,
yani duygusal olarak kopmaya başladıklarında evden de ayrılmaları
(Anny Katan, 1937) daha mı iyidir?
Bütün bu sorular, hatta en basitleri karşısında bile çocuk analistinin
çifte görevi vardır. İlk ve en önemli adım, anne babaya genel geçer bir
yanıt olamayacağını; her çocuğa, yani çocuğun özgün kişiliğine ve öz
gün gelişim durumuna göre yanıtların değişebileceğini; bir çocuğun
gelişim yaşının kronolojik yaşıyla eşit olmadığını; çocuklar arasında
ki duygusal gelişim hızı farklılığının bedensel gelişimleri ve akıl yete
nekleri arasındaki farktan daha az olmadığını ve bunların bir çocuktan
beklenebilecek şeyler açısından önemli olduğunu göstermektir.
İkinci ve daha zor adım anne babayı, çocuğun, tamamen yabancısı
oldukları duygu dünyasına sokabilmektir. Anne babanın çocuk hak
kındaki planlan ve niyetleri mantıklı, akılcı ve dış koşullar açısından
en uygun görünse de çocuklar bunları kendi ruhsal gerçeklerine, yani
gelişmelerine denk düşen çatışmalar ve kaygılara göre yaşarlar. Bura
da analist, taraflar arasında, anne babanın isteklerini çocuksu komp
lekslere tercüme eden ve böylelikle çocuğun düşünce tarzının fantas
tik yanılgıları ve dolambaçlarını anlaşılır kılan bir aracı rolü oynar.
Ç O C U K L A R V E Y ET i Ş K İ N L E R İ N
F A R K L I O L D U K L A R I DÖR T A L A N
il
RUHSAL GELİŞİM ÇİZGİLERİ
ğımsız olma dileğinin iki zıt yönde zorladığı bir dönemdir. Bu geliş
melerin her birinde söz konusu aşama için karakteristik olan sayısız
bozukluklar olabilir.
2. "Güvenme gereksiniminden kaynaklanan sevgi " ya da "kısmi nes
neler" (Melanie Klein) dönemi, nesne seçiminin ben tarafından de
ğil, gereksinimler ve dürtülerle düzenlendiği bir erken nesne ilişki
leri dönemidir. Burada gördüğümüz, nesnenin sağladığı doyum ve
olumlu bir libido uğraşısıdır. Bu tür uğraşılar sürekli değildir. Dile
ğin doyuma ulaşmasıyla sona erer. Dinginlik durumunda birey libi
donun narsisistik dağılımına geri döner.
3. Kelimenin tam anlamıyla nesne ilişkileri aşamasında libido uğraşı
sı, gereksinimlerin doyumunu zorunlu olarak hesaba katmaksızın,
belli bir kişiye yönlenmiş olarak sabit kalır.
4. Hem libidonun, hem saldırganlığın aynı nesneye yöneldiği anal
sadist dönemin kararsız ilişkileri.
5. Çocuğun anne babanın her ikisini ve özellikle de birisini kendi cin
sel isteklerinin hedefi yaptığı ve öbürüyle rekabet ettiği oidipal
(fallik) dönem. Merak, övünme, teşhircilik eğilimleri davranışlar
da ön plandadır. Kızlarda Oidipus kompleksi anneye yönelik, eril
bir çabadır ve babaya yönelik dişil tutumlardan önce gelir.
6. Çocuksu cinselliğin genitallik öncesi heyecanlarının söndüğü, Oi
dipus kompleksinin bilinç alanının dışına çıktığı ve libidinal uğra
şının büyük bölümünün anne ve babadan çekilerek yaşıtlara, öğret
menlere, grup önderlerine, ideal figürlere ve kişileşmemiş idealle
re, amacı ketlenmiş ve yüceltilmiş ilgi alanlarına yöneltildiği gizil
lik dönemi. Anne babaların ideal olarak uyandırdığı düş kırıklıkları
kendini uydurulmuş aile öyküsü, ikiz fantezileri gibi şeylerin yer
aldığı bir düş yaşamıyla belli eder.
7. Çocuksu yaşamın görünüşte aşılmış olan dilek ve uğraşılarının ye
niden ortaya çıktığı, asıl ergenliğin bir ön aşaması olan ergenlik ön
cesi dönem.
8. Ergenin, bir yandan oidipal nesnelerden çekilmek, öte yandan geni
tallik öncesi kısmi dürtüleri genital bölgelerin egemenliğine dönüş
türmek gibi iki önemli görevinin olduğu ergenlik aşaması. Ergen
lik, bu adım atılabildiği ve aile dışında yeni ve karşı cinsten bir sev
gi nesnesi ile uğraşı sağlanabildiği zaman kapanmış olur.
çocukta bütün nesneler dünyasına yönelik bir çift değerlilik denk ge
lir; çocuk sevgi ve nefret arasında hızla gelip gider (henüz libido ve
saldırganlık birbiriyle kaynaşmamıştır). Ben bölgesinde ise, o sırada
merak ve bilme, öğrenme isteği beden içine doğru yönelir; çocuğun
suyla, kumla, plastik maddelerle oynamaktan, kaplan doldurup bo
şaltmaktan, her türlü nesneyi toplamaktan hoşlandığı görülür. Saldır
gan belirtiler olan tahakkümden, sahip olmaktan, tahrip etmekten hoş
lanma ortaya çıkar. Dış çevrenin etkileri de burada kaçınılmaz bir şe
kilde katkıda bulunur. Küçük çocuklar dürtü ve ben işlevleri bakımın
dan birbirlerine çok benzeseler de bu aşamada kişiliğin genel gelişi
mi, bakıcı ve eğitici kişilerin girişimlerine ve onlara yapılan uyuma
bağlı olarak çok farklıdır. Kimi anneler çocuklarının içsel gereksi
nimlerini hissetmeye devam ederler, önceleri oral dileklere olduğu
kadar bu dönemde de ana) dileklere duyarlı kalırlar. Çocuğun pislik
ten aldığı zevkle dış dünyanın temizlik isteği arasında uygun bir aracı
rolünü oynayabilirler; çocuğun tutucu kaslannı denetlemesi için ya
vaş yavaş ve onu koruyup kollayarak eğitimini sağlayabilirler. Başka
anneler ise kendi anal baskılan, iğrenme, temizlik ve düzenlilik gibi
tepkiler oluşturmuş olmalan nedeniyle böyle bir davranışta buluna
mazlar. Böyle vakalarda tuvalet terbiyesinin istenmeyen biçimlerine
rastlanz. Anne bütün gücüyle belli zamanda ve belli yerde boşaltımda
ısrar eder; çocuk da idrar ve dışkısını kendi başına denetleme hakkını
aynı şekilde inatla ve uzlaşmasızca savunur. Sonunda olan, ikisi ara
sında bir yandan nesne ilişkisinde, öte yandan karakter oluşumunda
kalıcı sonuçlar bırakan bir savaştır.
3. Üçüncü bir aşamada çocuk temizlik konusunda çevrenin tutu
munu benimser, özdeşleştirme aracılığıyla bu görüşü özümser. Boşal
tım işlemlerine egemen oluş böylece ilkel üstben olarak ahlakın çekir
değini oluşturur; boşaltıma egemen olma mücadelesi, savunma düze
nekleri arasındaki iç çatışmalar şeklinde sürdürülür. Sonunda pislik
ten iğrenme, düzenlilik ve titizlik, bastınlmış olanın geri dönmesine
karşı güvenceler olarak sürer. Bağırsak boşaltımının düzenliliğiyle ti
tizlik, vicdanlılık, güvenilirlik gibi ben özellikleri kazanılmış olur.
Bedenin içeriğinin çok değerli sayılışı, yer değiştirerek tutumluluk,
koleksiyonculuk gibi diğer ilgi ve alanlara kayar. Kısacası bu dönem
de, genitallik öncesi anal ve üretral dürtü türevleri büyük bir değişim
geçirir. Bunun yavaş yavaş ve büyük şok yaşantılan olmaksızın ger
çekleşmesi durumunda, adı geçen değişim bireysel karaktere sağlam
lık kazandıran değerli ben tutumlannın kaynağı olacaktır.
NORMAL ÇOCUK GELiŞiMi 1 73
Benmerkezcilikten dostluğa
Çocuğun kendi yaşıtlarıyla olan ilişkisinde şu aşamaları ayırt edebili
yoruz:
1 . Küçük çocuk benmerkezci bir varlık olarak, başlangıçta yalnızca
kendine ve kendi narsisistik ilgilerine yönelmiştir. Bu kısıtlı dün
yada diğer çocukların hiçbir rolü yoktur. Onlar, o da eğer farkına
varılırsa, anne babayla ilişkilerde bozucu bir faktör ve rakipler ola
rak algılanırlar.
2. Küçük çocuk diğer çocuklara dikkat etmeye başlar fakat onlar can
sız nesnelermiş, bir tür oyuncakmış, her şeye katlanırlarmış gibi;
istenildiğinde tutulup istenildiğinde atılabilecek, hoşlanılabilecek
ya da itilebilecek nesnelermiş gibi davranır.
3. Çocuk yaşıtlarını oyun arkadaşları olarak değerlendirmeye başlar.
Onların bir �leri yapmakta, bozmakta ve her türlü planlamadaki
yardımları hoş karşılanır ama onlarla kurulan ilişki, bu ilişkiye yol
açmış olan oyundan daha uzun sürmez.
4. Oyun arkadaşı yavaş yavaş arkadaş halini alır; yani çocuk öbür ço
cukları birer nesne olarak kabul etmek, onları sevmek ya da onlar
dan nefret etmek, onlardan korkmak ya da onlara hayran olmak,
kendisini onlarla kıyaslamak ya da özdeşleştirmek, onların istekle
rine önem vermek yeteneğini kazanır. Mülkiyetini onlarla paylaşa
bilir ve her bakımdan eşit haklan oian kimseler gibi hareket edebilir.
6. Burada söz konusu olan "çalışma" kavramının psikolojik ve sosyal kapsanuyla bir
tanımı değil, ben gelişimi ve dürtülere egemen oluştaki ilerlemenin tasviridir. Bu ilerle
me, çalışma yetisine kavuşabilmek açısından kaçınılmazdır.
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 78
7. Buna örnek olarak kalıcı nesne ilişkilerinin aynı zamanda oluşu (yetişkin sevgi ya
şamına çocuğun bağımlı oluşundaki 3. aşama), yemek yemekte bağımsızlık (yemek çiz
gisindeki 3. aşama), annenin hatırı için boşaltım (temizlik eğitimindeki 2. aşama), oyun
arkadaşlarının seçilmeye başlanışı ve yapıcı oyunun başlaması (ilgili çizgilerin 4. ve 4c
aşamaları) sayılabilir.
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 80
III
RUHSAL GELİŞİM FAKTÖRÜ OLARAK GERİLEME
lenişi, gelişim süreçlerinin bir yandan kalıtsal, bir yandan dış çevre et
kilerine bağlı olduğunu anlamak açısından en iyi başlangıçtır. Beden
sel olarak çocuğun olgunlaşmamışlığından yetişkinin olgunluğuna
doğru ilerleyen bir çizgi vardır. Normal olarak bundaki gelişme, ara
ya giren ağır hastalıklar sayılmazsa kesintisiz ve duraksızdır. Gelişim
sırasında kazanılmış olan yetiler, ancak yaşamın sonunda, yaşlılık ne
deniyle gerilerler.
Ruhsal olarak da dürtü etkinliği, itkiler ve duygulanımlar, akıl ve
ahlak, önceden mevcut bir plana göre gelişir. Bu plan dış çevre etkile
riyle karşılıklı bir etkileşim içinde yürür. Ancak iki alan arasındaki
benzeşim burada durur. Fiziksel doğuştan edinilen tek güç, ileriye yö
nelik harekettir. Ruhsal gelişimde ise ters yönde işleyen etkileri, yani
saplantı ve gerilemeleri de hesaba katmak zorundayız. Ruhsal gelişim
hakkında doyurucu açıklamalar yapmanın tek yolu ileriye ve geriye
dönük etkiler ile onlar arasındaki karşılıklı etkileşimi dikkate almaktır.
Gerileme11i11 Üç füçimi
Freud, Rüyaların Yorumu' na ( 1 900) yaptığı bir ekte ( 1 9 1 4) gerileme
nin üç farklı biçimini ayırt eder: a) Topografik gerilemede, uyarım
ruhsal aygıtın motor ucundan geriye, duyusal uca doğru gider ve algı
lama sistemine ulaşır. Bu süreçte akılcı düşünceden farklı olarak, ha
lüsinasyonlar aracılığıyla arzu doyumu görülür, b) Zamansal gerile
me, daha geç kurulan ruhsal yapılardan daha erken dönemin yapıları
na doğru döner, c) Biçimsel gerilemede ilkel ifade yöntemleri daha ol
gun olan anlatım biçimlerinin yerine geçerler. Gene bu münasebetle
Freud, "Her üç tür gerileme temelde birdir ve çoğu olguda birlikte bu
lunur; çünkü zaman bakımından daha eski olan aynı zamanda biçim
sel açıdan ilkel olan ve ruhsal yapıda algılama ucuna daha yakın olan
dır," demiştir (Freud, 1 900: 554 ).
Gerileme biçimleri ne kadar benzer olsa da, çocuktaki etkileri, tek
tek ele alınmalarını ve daha ileri düzeyde sınıflandınlmalarını haklı
kılacak kadar çeşitlidir. Yukarıda Rüyaların Yorumu ndan yapılan
'
ya da bölmelere ayrılabilen bir kutu. Çocuk muayene ve tedavisinde oyun yoluyla gerçek
ya da istenen sahnelerin temsili için kullanılır. (ç.n.)
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 90
1 O. Burada hadım edilme kaygısına yönelik bir savunma da söz kon usudur. Ancak ge
rilemeyi gösterebilmek için bunu şimdilik gözardı ettik.
NORMAL ÇOCUK GELiŞiMi 1 91
14. Klinik gözlemler çocukların böyle yaşantılardan sonra daha önceki gelişim süreç
lerinin vardıkları noktaya dönmek için farklı sürelere gereksinim duyduklarını gösteriyor.
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 94
GENEL GÖRÜŞLER
T A N I M S A L VE M E T A P S İ KOLOJ İ K D Ü Ş Ü N C E T A R Z L A R I
ARASINDAKİ FARKLAR
yen hatta birbirinin aynı olan, ama metapsikolojik yapılarına göre çok
farklı analitik kategorilere giren ve çok farklı analitik çabalan gerekti
ren klinik tabloları bir araya getiren adlardır. Çocuklarda öfke nöbet
leri denilen durumlar üç farklı anlam taşır. Çok küçüklerde bu durum,
yaşa uygun olarak o sırada hiçbir dışavurum olanağı bulamayan dürtü
türevlerinin hareketsel-duygusal çıkış yollarıdır. Böyle bir semptom,
çocuk tarafından başka çıkış yollarının da bulunduğu kavranır kav
ranmaz, hiçbir tedavi gerektirmeksizin ortadan kalkar. Ama aynı
semptom, içine girilemeyen ve yaşanamayan nesne dünyası karşısın
da hemen ulaşabildiği nesnelere yönelen nefret duygulan ve saldır
ganlıklar (kendini yaralamak, kafasını duvara çarpmak, mobilyaları
kırmak gibi) şeklini de alabilir. Bu durumda yer değiştirmiş olan duy
gunun bilince çıkarılması ve asıl hedefiyle yeniden bağlantılandırıl
ması gereklidir. Üçüncü olasılık söz konusu öfke nöbetinin gerçekte
bir kaygı nöbeti'°lmasıdır. Fobik çocuklar korunma ya da kaçınma
davranışları engellenirse kaygı nöbetleriyle yanıt verirler; bu da eği
timsiz bir gözlemci tarafından saldırgan bir nitelik diye görülebilir ve
bilinen öfke nöbetlerinden ayırt edilemeyebilir. Böyle kaygı nöbetleri
daha önce belirtilenlerden farklı olarak yalnız iki önlemle ortadan kal
dırılabilir: Ya fobik savunmanın yeniden sağlanmasıyla ya da kaygı
nın kaynağının analitik olarak aranışı, yorumlanışı ve çözülüşüyle.
Durum çocukların kaçmalarında, başıboş dolaşmalarında da ben
zerdir. Aynı semptomun çok çeşitli koşullarda bulunduğunu ve çok
çeşitli anlamlar içerdiğini görürüz. Bazı çocuklar evlerinde eziyet gör
dükleri ya da ailelerine olan libidinal bağlan çok zayıf olduğu için ev
den kaçarlar. Bazıları öğretmenlerinden ya da okul arkadaşlarından
korktukları için, azardan ve cezadan kurtulmak amacıyla ya da kötü
öğrenci oldukları için okuldan kaçarlar. Her iki durumda da sempto
mun nedeni dışarıdadır ve dış yaşam koşullarındaki değişikliklerle bu
davranışlar ortadan kaldınlabilirler. Diğer bazı çocuklardaysa aynı
semptomun nedeni içsel yaşamdadır. Bunlar bilinçdışından gelen bir
itkinin etkisi altındadırlar ve geçmişlerine ait bir sevgi nesnesinin ara
yışı içindedirler. Tanımsal olarak bu çocukların "kaçtığı" doğrudur
ama metapsikolojik olarak bu gidiş, amaçladıkları hedef bir fantezinin
doyumundan başka bir şey olmasa da, hedefe yöneliktir. Onlar için dış
dünyaya dair girişimlerin hiçbir başarısı olamaz. Terapinin sağlanma
sı için gereken şey bilinçdışı arzunun analitik olarak yorumlanması ve
bilince çıkarılması yoluyla bir iç değişim gerçekleştirmektir.
Son zamanlarda sık konulan ayn/ık kaygısı tanısıyla ilgili olarak da
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 98
Yalan söylemek
Örneğin, bir çocuğun "yalan söylediği" ifadesini haegi andan sonra
kullanabiliriz? Yani gerçeğin değiştirilmesi ne zaman semptomatik
PATOLOJiK ÇOCUK GELiŞiMi 1 99
özelliği sayılır. Daha doğru bir söylemle, b u davranış iki nedene bağlı
dır. Bir yandan, çocuk haz veren her şeyi düşünmeden ister; aynı şekil
de, otomatik olarak hoşnutsuzluk uyandıran her şeyi reddeder ve böy
lece haz ilkesine uyar. Öte yandan, yaşına uygun olarak, kendisi ve
nesne arasında aynın yapamaz. Bildiğimiz gibi, bebek ya da küçük ço
cuk annenin bedenini kendisininki gibi kullanır; onun parmaklarıyla,
saçlarıyla kendine yönelik erotizm aracı olarak oynar ya da annenin de
kendi bedeniyle aynı şekilde oynamasına izin verir. Küçük çocukların
kaşığı bazen kendi ağzına bazen annesinin ağzına götürmesini biz ço
cuğun kendiliğinden ortaya çıkan erken cömertliği sanma yanılgısına
düşebiliriz. Gerçekte bu benin sınırlarının yokluğu sonucunda ortaya
çıkar. Kendiyle nesne dünyası arasındaki aynı karışıklık çocuğu çok
masum bir şekilde başkalarının mülkiyetinin düşmanı haline sokar.
"Benim" ve "senin" kavramlarının gelişimi de çocuğun davranışı üze
rinde yeterli bir etki yapmaya yetmez. Adı geçen kavramlar mülkiyeti
ne geçirme yönündeki güçlü arzularla çatışır. Oral açgözlülük; anal
dönemden gelen sahip olma, tutma, biriktirme, yığma; fallik simgeleri
isteme eğilimleri çocuğu her yönden çalmaya yöneltirler. Eğitimsel
girişimlerin ve üstbenin taleplerinin ben üzerinde aksi bir etki yapma
sı ve dürüstlüğün temellerini atabilmesi hiç de kolay değildir.
Bir çocuğun "çalıp çalmadığı" yani tanısal olarak, toplumsal bakış
açısından "hırsız" olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı bir dizi kara
ra bağlıdır. Belli bir çalma işlemi çocuğun beninin kendi bağımsızlı
ğına ulaşmakta gecikmiş olmasından, çocukla çevresi arasındaki nes
ne ilişkilerinin yeterince eğitilmemiş olmasından, içgörü eksikliğin
den, üstbenin fazla çocuksu kalmış olmasından kaynaklanabilir. Ruh
sal, zihinsel bakımdan az gelişmiş ve geri kalmış çocuklar bütün bu
nedenlerle çalarlar. Gelişimin normal olduğu durumlarda ise, şu ya da
bu önemli noktadaki geçici gerilemeler aynı tabloyu oluşturabilirler.
Bu durumda geçici olarak çalma ortaya çıkar ve gelişmenin sürmesiy
le yeniden kaybolur. Adı geçen durumlarda görülen gerilemeler bir
uzlaşım oluşturma (nevrotik semptom) olarak çalmaya neden olabilir
ler. Ayrıca, çocuğun beni, gerilemeye uğramamış olan sahip olma ar
zuları üzerinde yeterli kontrol kuramadığı için, toplumsal uyumdaki
bir bozukluğun sonucu olarak çalma durumu ortaya çıkabilir.
Yalan söyleme örneğindeki gibi çalma örneğinde de nedenleri açı
sından karmaşık olan tablolara, yukarıda belirtilen saf tablolardan da
ha sık rastlanır. Çoğu zaman karşımızda gelişim tıkanmalarının, geri
lemelerin ve ben-üstben eksikliklerinin karmaşık sonuçlarını görürüz.
PATOLOJi K ÇOCUK GELiŞiMi 1 101
l . Bkz. S. Freud: "Ben gelişiminin libido gelişiminden daha öna:_ oluşunun takıntılı
nevroı.a yönelik bir yatkınlığa yol açtığını . . . söylersem fazla cesur mu davranmış olu
rum; bilmiyorum." (1913: 451 ).
PATOLOJiK ÇOCUK GELiŞiMi 1 105
T A N I S A L ÖNEMLER İ A Ç I S I N D A N Ç A TI Ş M A V E K A Y G I
Normal gelişim süreçleri sırasında, her birey bir dizi evreden geçer.
Bunlar kişiyi başlangıçtaki farklılaşmamış durumdan çıkarıp çeşitli
yapıların, id, ben, üstben, kişilik yapısı gibi kertelerin bir bileşimi du
rumuna getirir. İl k olarak, başlangıçta ayrışmamış bir kitle olan id ve
ben ayrışır; yani farklı erekler, amaçlar ve çalışma tarzıyla nitelenen
iki yürürlük alanı ortaya çıkar. Bu ilk bölünmeyi, benin kendi içinde
gerçekleşen bir bölünme izler. Bu bölünmenin ardından ortaya çıkan
üstben, ben ideali ve ideal kendiliğin işlevi, benin düşünce ve eylem
lerine rehberlik etmek, bunları eleştirmektir.
Bir çocuğun bu yolda ne kadar ileriye gitmiş ya da geri kalmış ol
duğu muayene sırasında iki görünür belirtiyle, yani çatışmalarının öz
gün biçimi ve bunlara bağlı olan kaygılarla saptanabilir.
Çocuklukta üç tür çatışma ayırt edebiliyoruz: dış çatışmalar, içsel
leştirilmiş çatışmalar ve iç çatışmalar.
Dış çatışmalar: Çocuğun kişiliğiyle dış çevre arasında geçen bu ça
tışmalar, dış çevre çocuğun haz yaşamına rahatsız edici olarak girip
doyumlarını ittiği, kısıtladığı ya da bunların reddi için baskı yaptığın
da oluşur. Çocuk kendi dürtü uyanlarına egemen olmakta yetersiz
kaldığı, yani beni henüz idiyle birlikte olduğu ve bu ikisi arasında hiç
bir engel bulunmadığı sürece dış çatışmalar kaçınılmazdır. Bunlar ço
cukluğun, yani henüz olgunlaşmanın olmadığı çağın özelliğidir. Dış
çatışmaların geç çağlara kadar sürmesi ya da gerilemeyle yeniden or
taya çıkması durumunda, bunları yaşayan kişiyi "çocuksu" olarak ta
nımlarız. Bu tür çatışmaya denk düşen ve bu çatışmanın varlığına işa
ret eden kaygılar, çocuğun yaşına ve öbür yönlerdeki gelişmesinin du
rumuna göre çeşitlidir; ortak noktalan kaynaklarının dış çevrede bu
lunmasıdır. Bunların zamansal sıralanışı yaklaşık olarak şöyledir: An
nenin bakımının yitimi sonucunda mahvolma korkusu, sevginin yiti
mi korkusu, eleştiri ve ceza korkusu, hadım edilme korfösu.
İkinci tür, yani içselleştirilmiş olan çatışma çocuk kendini anne ha-
PATOLOJiK ÇOCUK GELiŞiMi 1 109
türden olgular); kimilerinin ise neden çok uzun ve yoğun, zorlu anali
tik çabalar gerektirdiğini (iç dürtü çabşmalan, "bitmeyen" analizler,
bkz. S. Freud, 1937) de açıklayabiliyoruz.
Kaygıyı Yenebilme
Analitik görüş bize kaygı duymayan çocuk olmadığını, yani çeşitli
kaygı türlerinin'çeşitli gelişim evrelerinin yan belirtileri olduğunu öğ
retir. Ayrılık kaygısı anneyle çocuk arasındaki biyolojik birlik evresi
ne, sevgi yitimi korkusu sabit nesne ilişkilerine, hadım edilme kaygısı
Oidipus kompleksine, suçluluk duygusu üstben oluşumu evresine
denk düşer. Burada tahmin için önemli olan kaygının biçimi ve yo
ğunluğundan çok, çeşitli bireylerde farklı ölçülerde bulunan ve so
nunda ruhsal dengeye bağlı olan, kaygıyla başedebilme yetisidir.
Ortalama düzeyde bir kaygıyı bile katlanılmaz bulan çocukların di
ğerlerine oranla, nevrotik bozukluklar yaşamaları daha muhtemeldir.
Bunların beni her tür iç ve dış tehlikenin varlığını, yani her türlü kaygı
kaynağını reddetmek ve bastırmak; yeniden daha büyük kaygılar hali
ne gelip kendilerine geri dönecek olan bütün iç kaygılan dış çevreye
yansıtmak; ya da bütün tehlike ve kaygı ihtimallerinden fobik şekilde
kaçınmak gereksinimi içindedir. Kaygıdan ne pahasına olursa olsun
kaçınma tutumu önce çocukluğa, gelecekte de yetişkin yaşamına ege
men olur ve savunma düzeneklerinin aşın kullanımı kişiyi nevroza
götürür.
Benin kaygıdan kaçınmayıp onu etkin önlemlerle karşıladığı; yani
akıl, mantıklı düşünce, dış çevrenin etkin bir biçimde değiştirilmesi,
saldırgan karşılık verme gibi tutumlar takındığı durumlarda bireyin
ruhsal sağlığı daha iyi bir geleceğe sahiptir. Böyle bir ben yoğun kay
gılarla başedebilir; aşın �vunma, uzlaşım ya da semptom oluştur
maksızın kaygıyla kolaylıkla başa çıkabilir.2
2. Kaygıyla etkin şek.ilde başa çıkma çocukların bilinen fobi karşıtı eğilimleriyle ka-
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 1 1 2
nştınlmamalıdır. Birincide ben doğrudan doğruya tehdit eden bir tehlikeye karşı savun
madadır; ikincide ise fobik kaçınmalara karşı.
Kaygıyla etkin bir şekilde başa çıkmayı gösteren bir örnek, korkmuş bir çocuğun söz
lerini aktaran O. Isakower tarafından verilmiştir: "Askerler bile korku yor; ama ne mutlu
onlara ki, korkuyu umursamıyorlar."
PATOLOJi K ÇOCUK GELiŞiMi 1 1 1 3
kolaydır.
b) Çocuğun yüceltme yetisi. Bu noktada bireyler arasında derin
farklılıklar vardır. Amacı ketlenmiş ve yansızlaştırılmış ikame
doyumlar kabul edilebilir olduğunda bunlar çocuğun kaçınılmaz
engellenmelerini onarabilir ve patolojik çözümler olasılığını
azaltırlar. Çocuğun ketlenmiş yüceltme yetisini bu durumdan
kurtarmak tedavinin en önemli görevlerindendir.
c) Çocuğun kaygı karşısındaki tutumu. Burada kaygıdan kaçınma
eğilimi ve kaygıyla etkin şekilde başa çıkma eğilimi arasındaki
ayrım önemlidir. Birincisi kolaylıkla hastalığa sürüklerken ikin
cisi sağlıklı, iyi örgütlenmiş, iş görebilen bir benin işaretidir.
d) Çocuğun gelişim süreçlerinde bulunan ilerleme ve gerileme'nin
orantısı. 1Ieriye yönelik çabaların geriye yönelik olanlardan da
ha güçlü olduğu durumda sağlığın korunması ya da kendiliğin
den iyileşme olasılığı daha yüksektir. Gelişimin ileriye yönelik
güçlü itişleri çocuğun semptomlarını aşmasına yardım eder. Ge
riletici çabaların üstün olduğu ve çocuğu arkaik haz kaynakları
na sıkı sıkıya bağladığı durumlarda tedaviye direnç de daha bü
yüktür. Her iki eğilim arasındaki güçler orantısı her çocukta,
"büyük" olma arzusu ile bebeksi konumu ve doyumları terk et
mekte direnme arasındaki çatışmadan belli olur.
il
1. Dr. Lisolette Frankl'a göre bu hastalıkların "doğal tarih"ini incelemek için gerekli
dir bu yaklaşım.
PATOLOJiK ÇOCUK GELiŞiMi 1 121
Uyku bozuklukları
Çocuklann bütün uyku bozukluklan dış çevrenin sonucu olarak ele
alınmamalıdır. Birinci yıl boyunca çocuğun uyku ritmiyle ilgili ola
rak nasıl davranılırsa davranılsın, ikinci yaş girer girmez uyku bozuk
luklan başlar. Bir yaşındaki yorgun bir küçük çocuğun, eğer açlık, be,,
dense) bir acı, bedensel bir ağn ya da başka bir bedensel gereksinim
tarafından engellemiyorsa bir anda uykuya dalabilmesi karşısında şa
şırmayız. Ama bundan birkaç ay sonra, aynı çocuk yorgunluğuna hiç
bakmaksızın yatağa götürülmesine karşı çıkacak, bütün gücüyle uya
nık durmaya çalışacak, annesini çağıracaktır. Çünkü bu dönemde uy
ku, daha önce olduğunun aksine basitçe bedensel bir gereksinimin do
yumu değildir. İki yaşındaki çocukta ben ve id, kendilik ve nesne dün
yası birbirinden aynşmıştır. Artık uyanık durumdan uykuya geçiş üç
ayn anlam taşımaktadır: Bütün libidonun nesnelerden geri çekilmesi,
bütün ben ilgilerinin dış dünyadan çekilmesi ve benin ide gömülmesi.
Bunlann hiçbiri kolay değildir. Bu süreçlerin her biri çocukta kaygı
uyandınr, onun uykuya karşı mücadele etmesine yol açar; çocuğun
annesinin orada durmasını, ışığın açık kalmasını, kapının açık durma
sını talep etmesi, bir bardak su istemesi için nedenler oluşturur. An
cak çocuğun nesne ilişkileri kalıcı olmaya ve ben örgütlenmesi kendi
ni daha güvenli hissetmeye başladığında bu zorluklar yeniden kaybo
lacaktır. Artık büyümüş olan çocuk kendisine uyuma iznini verebilir!
Daha yukanda değinildiği gibi uyanık yaşamdan uykuya geçiş için
çocuklann kendi yardımcı araçlan vardır. Kendine yönelik erotizm
etkinlikleri libidonun çocuğun kendi vücuduna dönmesine yarar. Pe
luş ayıcık gibi "geçiş nesneleri" anne vücuduyla kendi vücudu arasına
sokulur. Daha sonraki çocukluk döneminde, kendine yönelik erotiz
me ve mastürbasyona karşı mücadele edilmeye başlandığı zaman bu
iç çatışmadan ötürü uyku bozukluklan yeniden başlar. Bu durum gi
zillik evresinde yaşanırsa, adı geçen alışkanlıkian bırakma mücadele
sine refakat eden görünür belirtiler genellikle takıntılı olanlar, örnek
se takıntılı dualar, takıntılı sayı sayma, takıntılı düşünceler, vb.'dir.
Dışandan bakıldığında çocuklann uykuya dalma zorluklan, depre
sif ve melankolik yetişkinlerin uykuya dalma bozukluklanna çok ben
zer. Ama belirli görünür benzerliklere karşın altta yatan metapsikolo
jik tablo tümüyle başkadır. Gerçekte iki belirtinin birbiriyle pek ilgisi
yoktur ve çocukluk bozukluklan, yetişkinlerinkilerin -öncülü olarak
görülmemelidir. İkisi arasındaki ortaklık yalnızca uyku işlevinin zara-
PATOLOJiK ÇOCUK GELiŞiMi 1 127
Yeme bozuklukları
Çocukların yeme bozuklukları hakkında daha fazla bilgiye sahibiz.2
Çeşitli beslenme zorlukları art arda, dürtü ve ben gelişiminin refakatçi
belirtileri olarak görülür.
İlk bozukluklar bebeğin emzirilmesinde ortaya çıkar ve çeşitli ne
denlere dayanır. Anne açısından meme başının biçimi, sütün miktarı
gibi bedensel engeller ya da emzirme biçimi gibi ruhsal engeller söz
konusu olabilir. Bebek de daha olgunlaşmamış bir emme refleksi,
beslenme gereksiniminin organik nedenlerle azalmış olması gibi be
densel ya da annenin çift değerliliğine otomatik bir negatif karşılık
verme gibi ruhsal zorluklar yaşayabilir.
Daha sonra sık sık rastlanan bir bozukluk, sütten kesildikten sonra
ki besin reddidir. Bundan, meme ya da biberonun birdenbire değil
adım adım kesilmesi koşuluyla sakınılabilir. Bu durum çocuk tarafın
dan bir zedelenme olarak yaşanırsa, geride beslenmeye karşı olumsuz
tutum, her yeni tada karşı güvensizlik, alışılmamış yemeklerin geri
çevrilmesi, oral haz duygularının azalışı, vb. gibi sonuçlar kalır. Kimi
zaman da etki ters yönde olur. Birdenbire sütten kesilmiş olan çocuk
lar yaşamları boyunca aç ve obur kalırlar.
Bir sonraki adımda yemek, çocuğun annesi karşısındaki çift değer
li duygularının dışa vurulabildiği bir savaş alanı olur.3 Çocuk belli ye
meklerden kaçınır, büyük bir çabayla başka bir şey yemek ister. Adı
geçen savaşlar ne yenileceği, ne kadar yenileceği, sakin oturup otu
rulmayacağı, sofra adabına uyulup uyulmayacağı konusunda patlak
verir.
Bunun ötesinde, anal eğilimlere yönelik savunmalar nedeniyle bel
li yemeklerden tiksinme; çevresel etkilerden kaynaklandığı durumlar
hariç bastırılmış yamyamlık ve sadizm fantezilerine dayanan vejetar
yenlik; ağızdan döllenme veya gebelik fanezileriyle başa çıkmak için
kimi zaman yemek yemeyi tümüyle reddetme gibi durumlara da rast
lanır.
Arkaik korkular
Bir yandan kendi nesne ilişkilerinin durumuna, öte yandan iç dünyası
nın yapısına uygun olan özgün kaygılar4 gelişmeden de çocuğun duy
gu yaşamında kaygıya rastlanır. Küçük çocuğun "arkaik" denilen kor
kulan kendiliğinden ortaya çıkar; bunlar mevcut tehlike durumlarına
ya da hoşnutsuzluk duygularına bağlanamaz. Tanımsal olarak karan
lıktan, yalnızlıktan, yabancılardan, yeni izlenimlerden, gökgürültüsü
ve rüzgar gibi gürültülerden korku görülür. Bu erken arkaik korkularla
daha sonraki fobiler arasında görünen ama metapsikolojik olarak izle
nemeyen benzerlikler bulunmaktadır. Fallik evrenin fobileri gelişmiş
ruhsal süreçler, örnekse gerilemeler, yer değiştirmeler, çatışmalardır.
Buna karşılık arkaik korkular benin olgunlaşmamış ve zayıf olduğu
nun belirtileridir; elinde korkuyla başa çıkabilmek için yeterli araç bu
lunmayan ben, uyaranlara panikle yanıt vermektedir. Ben olgunluğun
da ilerledikçe henüz anlayamadığı ve başa çıkamadığı bu tür korkular
geriye çekilir. Gerçeği değerlendirme yetisi, mantıklı düşünme ve ak
lın gelişmesi, yansıtma ve büyülü düşüncenin zayıflaması sonucunda
çevre daha az tehdit edici olarak algılanır.
ma gelir.
Gizillik döneminden ergenlik öncesi evreye geçişte bunun tam ter
si yaşanır. Burada Oidipus-öncesi dönemin oral ve anal uyaranları ye
niden ortaya çıkar ve çoğu gizillik döneminde sağlanan (sosyal uyum,
yüceltme gibi) kazançları tehdide başlar. Görünüşteki bütün ruhsal
sağlamlık ve içsel denge yeniden ortadan kalkar. Nevrotik tutumlar
ve suç davranışları görülmeye başlanır. Ergenlik öncesinin çelişkili
niteliği de buradan gelir.
Bunun ardından analistin birçok çalışmadan tanıdığı ergenlik tab
losu gelir.6 Yeni ortaya çıkan genital uyaranlar erkekliği sağlamlaştır
mada yardımcı olur; Oidipus kompleksinden getirilmiş olan edilgen
dişil yönelişleri ve öbür genitallik öncesi kalıntıları şimdilik sona er
dirir. Öte yandan ergenlik atılımının da kendi semptomları vardır. ·
Bunlar uygunsuz koşullarda ruhsal ve davranışsa! sorunlar haline ge
lebilir ve ancak yetişkinliğe girişle gerilemeye başlar.7
mez, yani gerçeklik ilkesine geçmiş olmak tek başına bireyin toplum
sal taleplere uyacağının garantisi değildir.
Gerçeklik ilkesi her şeyden önce, arzuların engellenmesine, erte
lenmesine, amaçlarının ketlenmesine tahammül edebilme; ikame haz
lara, yani haz niteliğinin azalmasına rağmen hoşnut olabilme yetisi
dir. Birçok yazar bu yeteneği toplumsallaşma için son derece önemli
görmektedir; haz kazanmaktaki ısrarın sürmesini ise uyumun olmadı
ğının kanıtı kabul etrnektedir. Bu tür yargılar kısmen doğrudur; ancak
aynı derecede önemli etkileri göz önüne almadıkları için bunlara tü
müyle kablınamaz.
hip olanlar ile benleri organik açıdan zarar görmüş bulunanlardan top
lumsal tutumlar beklemeyiz. Keza, yaşamın bir anında ben gerileme
leri nedeniyle benin işlevlerinin konuşma öncesine, birincil süreç dü
zeyine düşmesi de toplumsallaşmayı ortadan kaldırabilir.
Toplumsallaşmanın Olmayışı
Bir gelişim süreci için ne kadar çok önkoşul gerekirse sürecin karşıla
şacağı bozukluklar da o kadar çok olur. Çocuğun toplumsallaşması
olayında yukarıda belirtildiği gibi önkoşullar iki alanda bulunmakta
dır: dışsal olarak eğitim etkilerinde, içsel olarak id, ben ve üstbenin ol
gunlaşması, gelişmesi ve büyümesinde. Dış etkiler aileye, toplumsal
duruma ve kültür kökenine göre değişir. İçsel etkiler de dürtü ve ben
gelişiminin kişisel kaderine göre değişmektedir. Bunun sonucu, top
lumsal vicdanın ortaya çıkış anı, genişliği ve güvenilirliği bakımından
olabildiğince farklılaşmasıdır. Varyasyonların böylesine çeşitli oldu
ğu durumlarda kuramsal normlar koymaya kalkmanın hiçbir anlamı
yoktur.
Toplumsallaşmanın yürümemesi psikanalitik yazında genellikle te
kil etkilere bağlanır. Yüksek ben gelişimindeki bozuklukların toplum
dışılığa götürdüğü gerçeği, birçok suçlu çocuğun test sonuçlarıyla da
uyum içindedir.9 Anne babaların toplum dışı tutumlarının onlarla nor
mal özdeşleşme sonucunda çocuğun üstbenine alındığına birçok yazar
dikkat çekmiştir (A. Aichhom, 1 925a; Augusta Bonnard, 1950). Anne
babayla olan nesne ilişkilerinin zorla kopmasının da toplumsallaşma
bozukluklarını ortaya çıkaracağı ilk olarak A. Aichhom'da (1 925a),
sonra John Bowlby'de ( 1 944) öne çıkarılmıştır; bu olgu bugün genel
olarak kabul edilmektedir.
Yazarların çoğunda, patoloj ik gelişim açısından nitel etmenlere,
daha önemsiz olmayan nicel etmenlerden daha fazla önem verildiği
görülmektedir. Dürtü ve ben gücündeki ya da ikisinin ilintisindeki her
değişiklik, toplumsal konumu henüz çok güvensiz olan çocuk için bir
tehlike oluşturur. Hangi nedenden olursa olsun benin gücünü yitirme
siyle çocuk normal dürtü etkinliği üzerindeki egemenliğini de yitirir.
Böylece ilkel haz dürtüsü ve bencil tutum, yaşa uygun, topluma uyum
lu davranışın yerine geçer. Dürtü etkinliğinin uğraşısının geneli ya da
özel olarak belli bir kısmi dürtü artarsa, normal savunma işlevi, top
lumsal uyum için gerekli olan egemenliği sağlayamaz. Öte yandan,
1 O. Bir örnek Oidipus kompleksinden gizillik evresine geçişte düıfü gücünün düşme
sidir. Gizillik evresinde toplumsal uyumun fazla olması, bu güçteki düşüşün sonucudur.
PATOLOJiK ÇOCUK GELiŞiMi 1 141
1 1 . Bkz. S. Freud: "Psikanaliz, eril ve dişil nesneleri aynı şekilde elinde bulunduran
çocukluk çağında, ilkel durumlarda ve tarihin erken dönemlerinde nesne seçiminin nes
nenin cinselliğinden bağımsız olduğunu düşünmektedir. Bu temelde, taraflardan birinin
kısıtlanmasıyla, normal ya da eşcinsel tip gelişir" ( 1 9 1 5: 44).
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 144
riz. Aynı derecede haklı olarak çocuğun aynı anda her ikisi olduğunu
söylemekteyiz.
İnsanların ilk nesne seçiminin bu temelde oluştuğunu tedavi sıra
sında terapiste olan aktarım da ispat etmektedir. Burada da cinsiyet
hiç fark etmez. Baba ya da anne ilişkisi gerek erkek, gerek kadın tera
piste aynı şekilde aktarılır.
Bu ilk "güvene bağlı nesne seçimi"nin ötesinde, bütün genitallik
öncesi kısmi dürtüler aynı biçimde davranırlar. Hepsi hoşnutluktan
yola çıkar; bunun için de eşin cinsel aygıtları değil, çok daha başka
özellikleri rol oynar. Anne çocuğuna oral ya da anal bir haz sunduğu
sırada, erkek çocuğun o aşamada zıtcinsel, kız çocuğun ise aynı aşa
mada eşcinsel olduğunu söyleyebiliriz. Eğer baba ve anne rollerini
değiştirirlerse sonuç da tersinedir. Burada nesne seçimi için göz önün
de tutulan kısmi dürtünün özgül amacıdır ve bu da cinsellikten bağım
sızdır.
Daha önceki gelişim evrelerinin tersine fallik evrede sevgi nesnesi
nin cinsiyeti birinci planda bulunur. Gelişim gereği erkek organına
değer verilmesi oğlanların da kızların da penis sahibi olan bir nesne
seçmelerini, en azından fantezi olarak bir penise sahip olduğu düşü
nülen bir nesne seçmelerini (fallik anne) gerektirir. Cinsel gelişimleri
nin o zamana kadarki gelişimi nasıl olursa olsun, çocuklar bu evrede
"özel bir koşulla belirlenmiş olan nesneden vazgeçemezler. " 12
Gerek pozitif gerek negatif Oidipus kompleksi elbette cins ayrımı
na dayalıdır ve oidipal çocukların nesne seçimi yetişkinlerinkinden
farklı olmaz. Karşı cinsten olan ebeveyne oidipal bağlanma her ba
kımdan yetişkin zıtcinselliğini, aynı cinsten olan ebeveyne bağlanma
da görünüşte yetişkin eşcinselliğini andıracaktır. Her iki olgu normal
gelişim çerçevesi içindedir ve insanın biyolojik koşullu iki-cinsliliği
ne dayalıdır. Öbür yandan burada ilişkilerde ve uğraşıda, daha sonra
normal cinsellikten sapmaların öncü belirtileri sayılabilecek olan ni
cel farklılıklar görülebilir. Çocuk erkek ya da kadın nesneden yayılan
çekim gücüne, Oidipus-öncesi döneme ait kimi tercihlere doğru yöne
lebilir. Burada anne ve babanın kendi dişil ya da eril rollerini nasıl
doldurdukları da önem taşır. Anal evrenin saldırgan-sadist takıntıları
na saplanmak erkek çocuğu pozitif Oidipus kompleksine ve daha son-
12. "Oğlanlara da kızlara da aynm yapmaksızın sevgi gösteren ve zaman zaman da ar
kadaşı Fritzl'i sevdiği kız olarak ilan eden küçük Hans'ımız gibi. Hans '2_ütün çocuklar gibi
eşcinseldir. Unutulmamalıdır ki bu durum kendisininkinden başka hiçbir genital organ ta
nımayışıyla uyumludur" (S. Freud, 1909: 344145).
PATOLOJ i K ÇOCUK GELiŞiMi 1 145
yişle kendi benliğinin bir ideal resmi olur. Buna kendi idealize edil
miş cinsel işlevi de dahildir. Böyle ilişkilerin yetişkin erkekler arasın
daki eşcinsel ilişkilere benzerliği yalnızca yüzeyseldir. Metapsikolo
jik açıdan eşcinsellik eşin nesne libidosuyla yüklenmesidir. Gençler
de olansa narsisistik görüngülerdir ve ergenlikte ortaya çıkan birçok
diğer şizoid belirtiyle aynı gruba girer. Bu, bir olguda libido gerileme
sinin ne kadar derine gittiğini gösterir ve bireyin daha ilerideki aşk ya
şamının nasıl olacağına ilişkin pek bir şey söylemez.
Genel olarak her iki yöneliş arasındaki güçler oranı bütün çocukluk
boyunca salınır durur. Bu oran iç ve dış, rastlantılara ya da gelişime
bağlı koşullarla değişmektedir. "En son cinsel davranışa karar veriş...
ancak ergenlikten sonra kesinleşir" (S. Freud, 1905/ 1 9 1 5 : 44).
Ç OC U K K L İ N İ Ö İ N D E T A N I K A T E G O R İ L E R İ O LAR A K
Ö B Ü R S A P I K L I K L A R , B A Ö I M LI L I K L A R , V B .
nı koyan farkları net bir şekilde görebilmek için tek tek çeşitli unsur
lar arasındaki metapsikolojik aynına sıkı sıkıya tutunmalıdır. Bir ye
tişkini eğer cinsel organ bölgesi onun cinsel yaşamında hiç önem taşı
mıyor ya da daha ikincil bir rol oynuyorsa "sapık" olarak adlandırıyo
ruz. Yani cinsel eylemin kendisinde bile kısmi dürtünün payı genital
cinsel birleşme ve buna hazırlayıcı eylemlerden daha fazlaysa bunu
kullanıyoruz. Bu tür bir tanım elbette ki, cinsel ilişkinin söz konusu
olmayacağı, genitallik öncesi bölgelerin doğal ve meşru olarak cinsel
yaşamda başrolü oynadığı durumlarda kullanılamaz. O halde ergenlik
öncesi çocuklar sapık olamazlar ya da normal olarak zaten sapıktırlar;
bu durumda biz sapık görünen belirtileri psikanalitik yönelişli bir ço
cuk psikopatolojisinde yerine koyabilmek için başka bakış açılan ara
mak zorundayız.
Klinik deneyimler, çocuğun sapık denilen belirtilerinin normal ge
lişim sürecinin �ğradığı iki türlü sapmaya bağlı olabileceğini göster
mektedir. Bunlar zamansal sıralamadaki sapmalara ve dürtü şiddetine
bağlı olanlardır. Erotojen beden bölgelerinin beklenen ya da yaşa gö
re olması gereken sırayla öne çıkmadığı ; ya da rollerini bir sonraki
bölgeye vereceklerine cinsel yaşamdaki önemlerini sürdürdükleri du
rumlarda zamansal sıralamada bozukluk düşünüyoruz. Böyle olgular
diğer gerilemeleri hesaba katmasak bile, hiç de nadir değildir.
Burada örnek olarak, deri erotizmi alınabilir. Yaşamın başında bu
erotizm büyük önem taşır. Vücut yüzeyine anne tarafından haz verir
şekilde dokunulması, çocuk bakımından çok yönlü roller oynar. Bazı
beden bölgelerini libidinize eder, beden beninin oluşmasına yardım
eder, narsisizmi yükseltir ve aynı zamanda anneyle çocuk arasındaki
nesne ilişkisini sağlamlaştırır. Normal olarak ilk iki yılı aşmayan bu
gereksinim doyurulduktan sonra deri erotizminin durumu da değişir.
Anal ya da fallik evrede bulunan çocuklar gene de derinin haz dolu
uyarımını, özellikle de o sırada çocuğun cinsel uyanını daha başka çı
kış yollan bulmuşken, bütün öbür hoşlanmalara yeğlerlerse artık bu
nu daha başka bir gözle görürüz. Örnekse bir oğlan çocuğu oidipal
aşamadayken anne tarafından deri temasıyla uyarılır ve uyarılmasını
fallik mastürbasyonla boşaltırsa bu, genitallik öncesi bir bölgenin
uyarılmasının genital orgazmı sağlayabildiği bir yetişkin sapığa ben
zemektedir. Burada önemli olan, uyarılma kaynağı ile uygulama or
ganı arasındaki uzaklıktır. 1 4
14. Böyle "sapık" b ir erkek çocuk örneği için Hampstead Çocuk Terapisi Klini-
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 1 52
Çocuklukta Bağımlılık
Çocuklukta bağımlılık gibi ortaya çıkan ve oral yönelişlerin güçlen
mesine bağlı olan durum hemen her zaman tatlı ve şekerlere karşı olu
şur. Bazı çocuklar tatlılara karşı, yetişkin bağımlılann alkol ve uyuş
turucu maddeler karşısında davrandıklan gibi davranırlar. Tıpkı yetiş
kinler gibi kaygı, boşluk, engellenme, depresyon, vb. duygulannı dü
şük düzeyde tutabilmek için aynı karşı konulamaz gereksinimi duyar
ve bu maddelerin verdiği doyumu da tıpkı onlar gibi kullanırlar. Ye
tişkinlerden farksız olarak bağımlılıklannı doyurmak için her şeye ha
zırdırlar, yani kendilerine gereken şekerlere ulaşabilmek için yalan
söylerler, çalarlar, vb.
Ancak çocuk ve yetişkin bağımlılığı arasındaki benzerlik yalnız
ği'ndeki lsabel Paret'in bir hastası iyi bir örnek olabilir (2.5-4.5 yaşlan arasında analiz
edilmiştir). Onun olgusunda okşanmadan alınan cinsel ı.evk baştan çıkarılmaya, yani an
nesinin çocuğuyla olan bu özgün ilişki biçimini tercih ediyor olmasına bağlanabiliyordu.
PATOLOJiK ÇOCUK GELiŞiMi 1 1 53
Çocuklukta Transvestitizm
Tıpkı tatlı ve şekerlere olan bağımlılık gibi çocukluktaki transvesti
tizm de genel olarak belli bir düzeyi aşmadıkça, normal gelişime ait
çabaların nicel abartısından ibarettir. Bu olgularda dürtü gücünün ar
tışı çocuğun eril ya da dişil yönüyle ilişkilidir.
Karşıt cinse ait giysilerin çocuklar üzerinde özellikle bir uyarıcı et
kisi olduğu bilinmektedir. Giysi değiştirmek, çocuklara baba ya da
anne olarak, erkek ya da kız kardeş olarak rol düşleme ve onların iş
levlerini taklit etme olanağını veren, sevilen bir oyundur. Babanın bir
şapkası, şemsiyesi ya da bastonu, çocuğun düş gücünde, babaya dö
nüşmek için yeterlidir. El çantası, pabuçlar ve dudak boyası da anne
olmak için aynı işi görür. Oyuncakçılarda polis ya da pilot olmak için
miğferler, demiryolu kondüktörü olmak için kasketler, kızılderili ol
mak için tüy süsler, hemşire için kepler ve formalar bulunur. Çocuk
için giysi, hayran olunan herhangi bir örnek kimseye dönüşmek için
kullanılan büyülü araçtır. Cinsel farklılıklar bu giysi değiştirmede, en
azından kız çocukları için, daha önemsiz bir rol oynar. Ö nemli olan
yaş, önem ve statü gibi farklılıklardır.
1 6. Daha elli yıl öncesine kadar oğlan çocukları 2. ya da 3 . yaşlarına kadar kız çocuk-
lar gibi giydirmek adetti . •
Çocuklukta Fetişizm
Görünüşte sapık olan davranışın bir yandan bir savunma aracı olarak,
öte yandan cinsel gereksinimlerin dışavurumu olarak taşıdığı iki yan
lılık, psikanalitik literatürde bol bol incelenmiş olan2 ı çocuk "fetişiz
mi" söz konusu olduğunda daha da belirgindir. Kimi görüş farklarına
karşın yazarların çoğu "çocuk fetişizmi yetişkinlerdekinin benzeri ol
sa da" çocukların fetişlerinin "kimi olgularda yetişkin fetişizmine yol
açan, kimilerindeyse yol açmayan bir sürece bağlı " olduğu konusun
da fikir birliği içindedir (Sperling, 1963). Wulff ( 1 946), "Oidipus-ön
cesi evredeki ... bu patolojik belirtilerin çocuğun ketlenmiş ya da do
yurulmamış dürtülerine yönelik tepki oluşturmalardan başka bir şey
olmadığı"nı ya da "fetişist davranışlar çocuklarda sık olsa da" bunla
rın temelinde yatan psikolojik yapıların "yetişkin fetişizminden farklı
olduğunu" vurgulayarak belirtirken aynı görüşü temsil etmektedir.
Her iki yazarın açıklamaları, aynı tanımlamayı hem çocuk hem de ye
tişkinlerdeki görünüm türleri için kullanmanın ve aynı görünür yüze
yin ardında aynı metapsikolojik yapının bulunduğunu varsaymanın
20. Yetişkinlerin analizinde böyle semptomlar çoğunlukla 3., 5. yaşa kadar geri götü
rülebilir.
�
2 1 . Aynnblı bir bibliyografya için bkz. Melitta Sperling ( 1 963), 'Çocuklarda Feti
şizm".
PATOLOJiK ÇOCUK GELiŞiMi 1 1 57
22. Bakınız Melitta Sperling, 1 963; A. Freud ve S. Dann, 195 1 . Bu ikinci çalışmada
doyumunu zorlantılı parmak emme, zorlantılı mastürbasyon, kendine yönelik erotizm ve
fetişizmde bulan yetim ve grupta büyümüş olan 4.5 yaşındaki bir oğlan tanımlanmakta
dır. "Öbür çocuklann banyoda asılı duran sabunlanma bezlerini emme alışkanlığını edin
mişti ve onlan emerken bütün konsantrasyonunu bu uğraşıya veriyordu ... Çocuklann sa
bunlanma bezleri ve alt bezleri onun fetişleriydi. Emerlcen bezlerle burnunu da okşuyor
du. Alt bezini birden kucaklıyor ya da bacaklannın arasında sıkıştırıyordu. Gezmeye git
tiğinde yetimhaneye dönmek için sabırsızlanıyor ve dönünce sevinçle 'Bezler, bezler,' di
ye bağırarak hemen banyoya koşuyordu." Fallik uyanlması ve fallik mastürbasyonu ko
layca gözlenebiliyordu. Ama fetişin kendisi hiç de fallik bir simge değildi. Aynı sabun
lanma ya da alt bezleri temiz, yıkanmış yani kokusuz olduklan zaman bütün çekicilikleri
ni yitiriyorlardı. Buradan hareketle kokuyla uyanlma durumunun belki de bebek mamala
nnın oral doyum sağlayışına bağlı olduğu söylenebilirdi.
6
YET İ Ş K İ N LE R İ N K L A S İ K P S İ K A N A L İ Z İ .
UYGULAMA ALANI VE TANIM
7. Bkz. Bomstein ( 1 95 1 ).
ÇOCUKLUKTA NORMALLiK VE PATOLOJi 1 1 66
8. Çoğu ı.aman sanıldığının aksine, buradaki amacun kolay aktanin başarılan sağla
mak değildi.
TERAPi YOLLARI VE OLANAKLAR! 1 1 69
1 O. Bu tür iyileşmeler ya da düzelmelerin analitik başarıdan farkı, belli bir zamanla sı
nırlı olmasıdır. Gerekli düzeltmelerin bozukluğun onaya çıktığı gelişim evresi içinde ya
pılması zorunludur. Çok erken ortaya çıkan zedelenmeler çocukluğun dııha ileri yaşların
da artık düzeltilemezler. Yani eğer öngörülmüş oldukları süre geçmişse artık belli geliş
meleri yeniden onaya çılcarınak mümkün değildir.
TERAPi YOLLARI VE OLANAKLAR! 1 1 73
S O N U Ç LA R
-- ( 1 952): "The Mutual Influences in the Development of Ego and Id: Earliest
Stages", The Psychoanalyıic Sıudy of ıhe Child, 7, 3 1 -4 1 .
ISAKOWER, O . : Kişisel görüşme.
JACOBSON, E. ( 1946): "The Effect of Disappointment on Ego and Superego For
mation in Normal and Depressive Development", Psychoanal. Rev., 33, 1 29-
47.
JAMES, M. ( 1 960): "Premature Ego Development: Some Observation upon Dis-
turbances in the First Three Years of Life", lnı. J. Psycho-Anal., 4 1 , 288-94.
JAMES, T. E. ( 1 962): Child Law, Londra (Sweet & Maxwell).
JONES, E. ( 1 932): "Die phallische Phase", lnı. Z Psychoanal., 1 9, 322-5 1 .
KATAN, ANNY ( 1 937): "The Role o f 'Displacement' i n Agoraphobia", lnı. J.
Psycho-Anal. , 32, 4 1 -50, 1 95 1 .
-- ( 1 96 1 ) : "Some Thoughts about the Role of Verbalization i n Early Childhood",
The Psychoanalyıic Study ofıhe Child, 16, 1 84-88.
KLEIN, M. ( 1 957): "Neid und Dankbarkeit", Das Seelenleben des Kleinkindes
içinde, Stuttgart ( Klett) 1 962.
KRIS, E. ( 1 950): "Notes on the Development and on Some Current Problems of
Psychoanalytic Child Psychology", The Psychoanalyıic Sıudy of ıhe Child, 5,
24-46.
-- ( 195 1 ) : "Opening Remarks on Psychoanalytic Child Psychology", The
Psychoanalyıic Sıudy ofıhe Child, 6, 9- 17.
LAFORGUE, R. ( 1 936): "La Nevrose Farniliale", Rev. Franç. Psychanal., 9, 327-
59.
LAGACHE, D. ( 1 950): "Homosexuality and Jealousy", ini. J. Pscyho-Anal., 3 1 ,
24-3 1 .
LAMPL-DE GROOT, J. ( 1 950): "On Masturbation and Its Influence on General
Development", The Psychoanalyıic Sıudy of ıhe Child, 5, 1 53-74.
LEVY, K. ( 1 960): "Simultaneous Analysis of a Mother and Her Adolescent Daugh
ter: The Mother's Contribution to the Loosening of the I nfantile Object Tie", An
na Freud'un sunuşuyla, The Psychoanalyıic Sıudy ofıhe Child. 1 5 , 378-9 1 .
LEWIN, B . D. ( 1 933): "The Body as Phallus", Psychoanal. Quarı., 2, 24-47.
LITTLE, M. ( 1 958): "On Delusional Transference (Transference Psychosis)", lnı.
J. Pscyho-Anal., 39, 1 34-38.
LOEWENSTEIN, R. M. ( 1 935): "Phallic Passivity in Men", lnı. J. Psycho-Anal. ,
16, 334-40.
MAHLER, M. S. ( 1 952): "Über Psychose und Schizophrenie im Kindesalter, Au
tistische und symbiotische frühkindliche Psychosen", Psyche, 2 1 , 895.
MAHLER, M. S. ve GOSLINER, B. J. ( 1 955): "On Symbiotic Child Psychosis:
Genetic, Dynamic and Restitutive Aspects", The Psychoanalyıic Sıudy of ıhe
Child, 10, 1 95-212.
MICHAELS, J. J. ( 1 955): Disorders of Characıer: Persisıent Enuresis, Juvenile
Delinquency and Psychopaıhic Personality, Springfield, Ill. (Charles C. Tho
mas).
-- ( 1958): "Character Disorder and Acting upon Impulse", Readings in
Psychoanalytic Psychology içinde, der. M. Levitt, New York (Appleton).
MURPHY, L. B. ( 1 964): "Some Aspects of the First Relatj,,o nship", lnt. J. Psycho
Anal., 45, 3 1 -43.
NAGERA, H. ( 1 966): "Early Childhood Disturbances, the Infantile Neurosis and
KAYNAKLAR 1 1 81