Professional Documents
Culture Documents
Dijital Kültür PDF
Dijital Kültür PDF
BÖLÜM
TEKNOLOJİ, İLETİŞİM VE DEĞİŞİM
Teknolojinin, kendine has birçok tanımı vardır. Temelde teknoloji, insanın maddi
çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği araç-gereçlerle bunlara ilişkin
bilgilerin tümü veya üretim sürecinde yer alan her türlü alet, araç-gereç ve makinelerle
bunların mal ve hizmet üretiminde istihdam edilmesiyle ilgili bilgiler bütünü; belli bir
kullanım değeri üretebilmek için gerekli olan yöntem ve tekniklerin tümü olarak
tanımlanmaktadır (Demir; Acar 1993, 219). Eski Yunanca’da “sanatlar üzerine
konuşma” anlamına gelen teknoloji sözcüğünün diğer tanımlamalarını ise şöyle
sıralayabiliriz:
Bu yönüyle teknoloji bir mal veya hizmeti üretmenin toplumsallaşmış biçimidir. Temel
bilimlerde elde edilen ve toplumsal süreçler içinde biriken bilgilerin pozitif bilimler
yoluyla toplumsal üretime uygulanması sürecini içeren teknoloji, üretim başta olmak
üzere tüm toplumsal süreçlerle yakından ilgilidir. Bu yüzden teknoloji toplumsal bir
olgu olarak ele alınmalıdır (Atabek 2001, 17-18). Bu yönüyle teknolojinin modern
toplumların ayrılmaz bir parçası ve gündelik hayatımızın hemen her bölümünde temel
bir öğe haline geldiği bir gerçektir. Toplumsal alanın sınırları içindeki hemen her türlü
iş, teknik bir araç yardımıyla gerçekleştirilmektedir. Seyahat etmek, haberleşmek, mal
üretmek, eğlenmek, hizmet sağlamak için artan oranda teknolojiden yararlanılmaktadır
(Timisi 2003, 33).
Kitle İletişimi ise, kitle iletişim araçlarıyla (sinema, afiş, televizyon, radyo, gazete,
internet vb.) kurulan iletişime denmektedir. İletilerin kitlelere ulaştırılmasını sağlayan
teknolojilerin bulunuşu ile kitlesel kullanım alanlarına kavuşan kitle iletişimine,
kaynağın kitleler halindeki hedefine ulaşma amacı nedeniyle bu ad verilmiş ve
iletişimin gerçekleşmesini sağlayan araçlara da kitle iletişim araçları denmiştir (Yüksel
2001, 9-10). Kitle iletişiminin iletişimden farkı, kullandığı teknik araçlar, ilettiği
mesajın içeriği ve seslendiği kişilerdir. Buradan hareketle kitle iletişimini, kısaca,
enformasyon, düşünce ve tutumların geniş bir kitleye teknik aygıtlarla iletilmesi süreci
olarak tanımlayabiliriz (Yumlu 1994, 16). Kitle iletişimini iletişimden farklı kılan unsur
kitle kavramıdır. Kitle kavramının ersellik (çift cinsiyetli) özelliği, kitle iletişimi
denildiği zaman yalnızca mesajın kitlesel olarak dağılımı değil aynı zamanda kitle
iletişim araçlarının kitlesel bir toplumda işlevlerini sürdürdükleri gerçeğinin
anlaşılmasıdır (Özkök 1985, 25-35).
Kitle iletişiminin ortaya çıkışı ise; kentleşme ve sanayileşmenin yarattığı boş zaman
arayışı, kendini gerçekleştirme, gündeme yabancı kalmama, lezzet kültürlerinin ve
yaşam tarzlarının değişimi vb. toplumsal koşullar ile bağlantılıdır. Teknolojik gelişme;
sinema, afiş, TV, radyo, gazete, internet gibi kitlesel medya ile gerçekleşen eksiksiz bir
sanayi doğurmuştur (Lazar 2001, 61). Bundan dolayı kitle iletişimi ile kişiler arası
iletişim arasındaki fark, aktörlerin doğasına dayanmaktadır; kitle iletişimi iletişimsel
uygulama, iletişimci ve kitle dinleyicisi gibi üç bileşenle gerçekleşen toplumsal bir
süreçtir. Toplumdaki iletişim akışını destekleyen ve tartışan iletişimin altyapısı önemli
bir toplumsal yapıdır. Bu bağlamda iletişimin altyapısını da ele almak gerekmektedir.
İleriki bölümlerde kapsamlı olarak ele alınan iletişim araçlarındaki yöndeşme nedeniyle,
ülkelerin iletişim altyapısı da artık bir arada ele alınmaktadır. Radyo, televizyon,
kablolu televizyon ve bilgisayar iletişimi giderek bu ortak iletişim altyapısını
kullanmaktadır. Aynı altyapıdan farklı hizmetlerin verilmesi, iletişim altyapılarında iki
tür sınıflandırmayı da beraberinde getirmektedir. Bunlardan birincisi araçlara göre
yapılan sınıflandırma, ikinci ise hizmetlere göre yapılan sınıflandırmadır.
Hizmetlerine göre sınıflandırmalarda ise pek çok ülkede temel hizmetler olarak, klasik
telekomünikasyon hizmetlerini kabul edilmektedir. Bu temel hizmetler kullanılarak
sunulan diğer hizmetler de türetilmiş veya geliştirilmiş hizmetler olarak
sınıflandırılmaktadır. Örneğin, telefon hizmeti temel hizmetler arasında sayılırken, bu
hatların kullanılarak bilgisayar iletişimi yapılması geliştirilmiş hizmet olarak
adlandırılmaktadır. Ancak pek çok ülkede bu sınıflandırmalar değişik hizmetleri
kapsamakta ve bir noktadan sonra, neyin temel hizmet neyin geliştirilmiş hizmet
sayıldığı belirsizleşmektedir. Bazı ülkelerde neyin temel hizmet neyin türetilmiş hizmet
olduğu daha çok ticari uygulamalara göre belirlenmektedir (Geray 1994, 49). Bu
hizmetleri verenlere ise telekomünikasyon işleticileri denmektedir. Bir ülkenin her
yanına ulaşılmasını mümkün kılan ağa temel telekomünikasyon ağı denir. Bu ağa sahip
olan telekomünikasyon işleticisine kamusal telekomünikasyon işleticisi, cep telefonu
gibi gezgin hizmetleri verenlere, gezgin telekomünikasyon işleticileri denirken,
internete ulaşımı sağlayan kuruluşlara da internet hizmet sağlayıcıları denir. Temel
telekomünikasyon ağına bağlanarak internet, cep telefonu, veri haberleşmesi gibi
hizmetlerin verilmesi ise katma değerli hizmetler olarak adlandırılmaktadır (Geray
2002, 27).
Öte yandan iletişim altyapısı toplumsal bir sistem olarak da adlandırılabilir. İletişim
tanımlamaları göz önünde tutularak değerlendirme yapıldığında; iletişimin altyapısı,
haber ve bilginin formülasyonu, alış-veriş ve yorumlanması, ayrıca bu etkinlikler
arasındaki gerekli ilişkileri kurmak için araçlar ve mekanizmalar sağlamak üzere
işbirliği yapan bireyler ve gruplar arasındaki karşılıklı bağımlı ilişkiler ortaya
çıkmaktadır. Her türlü iletişim biçimini destekleyen araçlar, bilgi kaynakları ve
kurumsal düzenlemelerin hep birlikte oluşturdukları bu şebeke, iletişimin altyapısını
meydana getirmektedir (Özçağlayan 1996, 53).
Sürekli olarak başkalarıyla etkileşimi gerektiren gündelik işler, yapılan şeylere biçim ve
anlam kazandırır. Bu tür işleri inceleyerek, toplumsal varlıklar olarak kendimiz ve
toplum yaşamının kendisi hakkında çok şey öğrenebiliriz. Yaşamımız, her gün, her
hafta, her ay ve her yıl benzer davranış kalıplarını yineleme yoluyla geçmektedir
(Giddens 2000, 73). Ancak günlük yaşantımızdaki alışkanlıklarımızı terk edip, sürü
psikolojisinden, bireysel alışkanlıklar edinmeye doğru hızla yol alıyoruz.
79.75 milyar dolarken, henüz 7 yaşındaki internet arama motoru Google'ın piyasa değeri
ise 80.82 milyar dolara ulaşmıştır (Keneş 7 Haziran 2005, 8). Bu değişimin tüm
dünyada kendini hissettirdiğini söylemek mümkündür.
Bu veriler öncülüğünde de olsa, iletişim teknolojilerinde son yıllarda gözlenen çok hızlı
gelişmeler ve bunlarla ilişkili toplumsal değişimler karşısında kesin bir yargıya
varabilmek ve son noktayı koyabilen tarzda bir açıklama yapabilmek olanaklı
görünmüyor. Ancak değişimin başlıca özelliklerine dikkat çekmek gerekiyor. Her yeni
iletişim teknolojisi yaygınlık kazandığında bir öncekine rakip oluyor, onu tehdit ediyor.
Ama eski teknolojiler de radyoda olduğu gibi bir başka biçim ve içerikle varlığını
sürdürmeye devam ediyor. Dolayısıyla, yeni teknolojiyle gelen iletişim aracı eskisini
bütünüyle ortadan kaldırmıyor ancak onu dönüştürüyor. En eski elektronik iletişim aracı
telgraf, yeni anlamı ve biçimiyle hala kullanılıyor. Televizyon ortaya çıktığı günden beri
tehdit ettiği sinemayı ortadan kaldıramadı. Ancak bugün varılan noktanın belirgin bir
özelliği, yeni teknolojik araçların ortaya çıkma hızının giderek artmasıdır.
14
İletişim teknolojilerinin gelişimindeki önemli bir diğer yön ise ortam, yeni mesaj veya
yeni araç eski sahip gibi deyimlerle belki biraz keskince özetlenen değişmeme
olgusudur. Teknolojinin toplumsal gelişmelerden bağımsız olarak ele alınmaması
gereği, iletişim teknolojilerinin toplumsal bir süreç olan iletişimi bütünüyle
değiştirememesi gerçeği karşısında bir kez daha önem kazanıyor (Atabek 2001, 133-
134). Bu çerçevede yaşanan aksiyonu açıklama ve değerlendirme noktasında farklı
görüşler yer almaktadır.
Teknolojinin hem özerk olduğu, hem de toplum üzerinde belirleyici etkileri bulunduğu
varsayımı Türkçe’de teknolojik belirlenimcilik (teknolojik determinizm)olarak
adlandırılır (Mutlu 1995, 328). Teknolojik determinist yaklaşımın mantığı, yeni
teknolojilerin –matbaadan iletişim uydularına kadar- teknik çalışma ve deney sonucu
ortaya çıktığı görüşüdür. Bu teknoloji daha sonra içine doğduğu toplumu ya da sektörü
değiştirmektedir. Ancak iletişim uzmanı Raymond Williams bütün teknik deney ve
çalışmaların, mevcut toplumsal ilişki ve kültürel biçimler dahilinde genellikle önceden
tahmin edilen amaçlar için yapıldığını belirtmektedir. Bir teknik yeniliğin toplumsal
açıdan kendi başına o kadar önemli olmadığını ancak üretime yönelik yatırım için
seçildiği ve bilinçli olarak belirli bir toplumsal kullanım yolunda geliştirildiği –yani
teknik bir yenilik olmaktan çıkıp elverişli bir teknoloji haline gelmeye başladığı- zaman
önem kazandığını ileri sürer (Aktaran Timisi 2003, 39).
Öte yandan ülkelerin ekonomik gelişmişlik seviyeleri ile teknolojik seviyeleri arasında
dolaysız ve doğrusal bir ilişki olduğu genellikle kabul edilir. Özellikle iletişim
teknolojilerinin ekonomik kalkınma ile dolaysız ve doğrusal bir ilişki içinde olduğu
görüşü akademik çevrelerde yaygınlık kazanmıştır. Enformasyon sistemlerindeki
gelişmenin kalkınma sürecini hızlandırarak modernleşmeyi sağlayacağı görüşü,
özellikle Lerner ve Schramm gibi akademisyenlerin etkisiyle Amerikan akademik
çevrelerinde 1960’lı yılların sonuna kadar savunulmuştur. Ekonomik olarak uygun
16
olmayan teknolojilerin ekonomik sistemin dışına atıldığını, hatta uygun bir ekonomik
çerçevenin olmaması nedeniyle birçok teknolojik yeniliğin engellendiğini
söyleyebiliriz. Bu bakımdan, ekonomik kalkınmanın ekonomik sistemden özerk bir
teknoloji ile sağlanabileceği şeklindeki teknolojik determinist anlayış, az gelişmiş
ülkelere çare olmayacağı gibi, ne ekonomik-toplumsal dönüşümleri ne de teknolojik
değişimlerin kendisini açıklamakta yeterli değildir (Atabek 2001, 23-24).
Bu çerçevede son dönemi ele aldığımızda; 1960-1980 yılları arasında gerçekleşen bir
dizi bilimsel ve teknolojik yenilik, yeni bir teknolojik devrim çağının yaşanmaya
başladığı, bu devrimin toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel alanı yeniden
yapılandırdığı ileri sürülmektedir. Mikro elektronikteki gelişmeler üretim, dağıtım,
ulaşım ve yönetim süreçlerini radikal bir biçimde değiştirmiştir. Teknolojik devrimi
niteleyen gelişmeler, 1971’de mikro işlemcilerin kullanımıyla başlamış, 1975’de mikro
bilgisayarların ticari olarak en başarılı ürünleri kişisel bilgisayarlar ortaya çıkmış,
1990’lı yıllarda tahmin edilemeyen bir yaygınlığa erişmiştir (Timisi 2003, 77-78).
55
Böylece bilginin en değerli kaynak, üretim aracı, aynı zamanda da temel ürün olduğu,
öyle ki, işgücünün çoğunluğunun enformasyon endüstrisinin işçilerinden oluştuğu ve
enformasyonun diğer göstergelere göre ekonomik ve toplumsal olarak da baskın olacağı
bir toplum anlayışı ortaya çıkmıştır (Mutlu 1995, 116).
toplumu kavramı, liberal batı düşüncesinin ilerlemeci geleneğiyle uyumlu bir bütünlük
ortaya koymaktadır.
Öte yandan ABD’nin resmi belgelerine bakıldığında “bilgi toplumu” kavramının çok az
kullanıldığı görülmektedir. ABD, çeşitli sosyo-kültürel nedenlerle “Ulusal/Küresel Bilgi
Altyapısı”, “Bilgi Otoyolları” gibi kavramları daha çok kullanmaktadır. Avrupa Birliği
ise 1994 yılından bu yana ∗bilgi toplumu kavramını bu alandaki politikaların genel
çerçevesi için kullanmaktadır. Çeşitli ülkelerin resmi politika belgelerine bakıldığında
bilgi toplumu; sosyo-ekonomik faaliyetlerin giderek etkileşimli sayısal iletişim ağlarının
katılımıyla veya bu iletişim ağlarının yoğun kullanımıyla gerçekleştirilmesi yanında bu
amaçla kullanılan her türlü teknolojinin ve uygulamanın üretilmesi olarak
tanımlamaktadır. Hiç kuşkusuz bu tanımlar; elektronik ticaretten, uzaktan eğitime;
devlet-yurttaş ilişkilerinin sürdürülmesinden, karayollarının yönetimine kadar tüm
yaşam alanlarına etkileşimli sayısal ağların katılması ve bilgi ve iletişim sektörü olarak
tanımlanan uluslararası pastadan pay alınması anlamına gelmektedir
(www.bilten.metu.edu.tr.).
Enformasyon toplumu olarak adlandırılan döneme özgü olan şey ise, üretimin temel
kaynağını bilginin kendisinin ve etkinliğinin oluşturmasının yanı sıra, toplumsal ve
kültürel süreçlerin de vazgeçilemez bir biçimde yeni teknolojiler ve enformasyona
∗
Enformasyon ve bilgi kelimeleri çoğu zaman birbirinin yerine geçecek şekilde kullanılmaktadır. Ancak
enformasyon bilginin hammaddesini; veriler, bulgular, sinyaller vb. oluştururken, bilgi ise düzenlenmiş,
filtreden geçmiş, netleşmiş enformasyon anlamına gelmektedir (Aktaran Timisi 2003, 88).
57
bağımlı oluşudur. Enformasyon toplumu yaklaşımı, insanlık tarihinin yeni bir evresini
oluşturmaktadır. Bu, bir önceki tarihsel evredeki değerlerin, toplumsal düzenlemelerin
ve üretim biçimlerinin kırılması anlamına gelmektedir. Bu kırılma temel olarak iletişim
teknolojilerine yaslanmaktadır (Timisi 2003, 89).
Türkiye gelişmekte olan bir ülke olarak, iletişim teknolojilerinin bir ucundan tutarak, bir
şekilde yenilikleri yakalamaya çalışmaktadır. Ancak doğal olarak bu durum, teknoloji
alanındaki bir üretimden ziyade, ithalata ya da montaja yönelik göz boyayıcı bir gelişim
çizgisi olarak belirginlik kazanmaktadır. Dolayısıyla yaşanılan süreci, bilgi toplumu ya
da bilgi çağı olarak adlandırmanın temel gerekçelerinin genelde bilginin üretim, dağıtım
ve paylaşımındaki hız; bilginin bir meta oluşu; hizmet sektörünün büyümesi ile iletişim
ve elektronik teknolojilerindeki gelişmeler olarak sıralandığı söylenebilir. Bilgi toplumu
için genel-geçer şartlar şöyle belirlenmiştir:
yaşamını anlamlı ve soylu kılan evrensel bir değerdir. İnsanlık için amaç, bilgili
bireylerden kurulu bilgili bir topluma ulaşmaktır. Bu noktada Türkiye’ye kesilen
reçetede; bilgi toplumuna ulaşmada özentiden öte sabır, kararlılık, plan, disiplin ve
bilim ile gerçekleştirilebilir hedefler yer almaktadır. Bu hedef çerçevesinde Türkiye’nin
en büyük desteği aday ülke olarak girmeye çalıştığı Avrupa Birliği (AB) olurken, örnek
aldığı şablon da AB ülkelerinde bulunmaktadır.
AB ülkeleri kendileri için bu eylem planlarını yaşama geçirirken, aday ülkelerin de aynı
toplumsal dönüşümden geçmeleri için e-Avrupa Eylem Planı hazırlanmıştır. e-Avrupa
Eylem Planı’nın e-Avrupa’dan farklı bir amacı da vardır. Bu da, bilgi toplumunun temel
taşlarını oluşturma çalışmalarının hızlandırılması için şu konulara öncelik vermektir:
Birincisi herkes için uygun fiyatlı iletişim hizmetleri sağlamak, ikincisi bilgi toplumu ile
ilgili AB Müktesebatı’nı uyarlamak ve uygulamak. Türkiye, Haziran 2001’de
Göteborg’da yapılan toplantıda, bu eylem planına uyacağını resmen ifade etmiştir.
Proje, Avrupa Birliği üyeliği ön koşulu değildir ancak bu durum gönüllü olarak
Türkiye’nin bilgi toplumuna ulaşmak konusundaki istekliliğinin bir ifadesidir. Bu bir
toplumsal dönüşüm programıdır.
Ancak bilgi toplumunun temel göstergeleri olarak değerlendirilen sabit telefon, mobil
telefon ve internet kullanıcı yoğunluğu ile ilgili rakamlara bakıldığında Türkiye’nin
Avrupa ülkelerinden geride olduğu gözlemlenmektedir. Dünya Ekonomik Forumu
tarafından hazırlanan 2003 verilerinin yer aldığı rapor da bunun göstergesidir. Teknik
alt yapı kadar ülkelerin hizmet sunumu, teknoloji üretme yetenekleri, insan sermayesi
ve hukuki düzenlemelerinin kriterler arasında yer aldığı rapora göre; Türkiye, 102 ülke
arasında 56. sırada yer almaktadır. Avrupa Birliği içinde bilgisayar ve internet
kullanımında son sıralarda yer aldığı belirtilen Türkiye’nin, cep telefonu kullanımında
ise üst sıralarda bulunduğu ortaya konmuştur. Raporda, bilgi ve iletişim teknolojileri
alanında temel göstergeler olarak kabul edilen bilgisayar ve internet kullanımı ile mobil
telefon kullanımı oranlarına bakıldığında Türk insanının hala bilgisayara ulaşamadığı
ancak yaygın olarak cep telefonu kullandığı ortaya çıkmıştır. Türkiye'de internet
kullanımı aynı dönemde artış gerçekleştirerek yüzde 8’lere tırmanmıştır ancak AB
60
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de, Mart 2005’te E-Devlet
Uygulamaları Konferansı'nda yaptığı konuşmada Türkiye'nin bilgi toplumuna dönüşüm
sürecini başlatan E-Dönüşüm Türkiye Projesi çerçevesinde yeni bir eylem planı taslağı
hazırlandığını bildirmiştir. Stratejide, her alanda yapılması gereken faaliyet ve proje
önerilerinin yer alacağını ve bununla bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde yeni bir
safhaya geçileceğini kaydeden Şener, sağlanan gelişmeleri şöyle sıralamıştır:
noktaya iletişim, veri iletişimi gibi çeşitli iletişim biçimleri giderek birbirine
dönüşmekte ve aralarındaki farklılıklar yok olmaktadır. Bu teknolojik gelişmeler doğal
olarak geleneksel kitle iletişim araçlarının işlevsellikleri üzerinde önemli değişimlere
yol açmışlardır (Dağdaş 2002, 255).
kuzey ülkeleri), fakir ülkeler (genelde güney ülkeleri) ve Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkeler. Yeni dünya düzeninde ekonomik düzenin bir bakıma güçsüzleri dışlayan bir
sistem haline geldiği söylenebilir (Güçdemir 2002, 387). Tipik olarak Kuzey ve Güney
eşitsizliği olarak nitelendirilen bu durum, enformasyon teknolojileri açısından bazı
alanlarda giderek artan oranlarda sürmektedir. Dünyadaki mevcut veri bankalarının
yüzde 85’i Kuzeyin gelişmiş ülkelerindedir. Mevcut enformasyon ve iletişim sistemleri,
masaüstü demokrasi metaforu karşısında masaüstü sömürge metaforunu haklı kılan
deyimlere sahne olmaktadır (Atabek 2001, 138-139).
Öte yandan 20. yüzyılın son çeyreğinde büyük bir gelişme gösteren bilişim ve iletişim
teknolojileri dünyayı küçültürken siyasal, ekonomik ve kültürel etkilerini de
beraberinde getirmektedir. Teknolojik gelişmelere direnmenin ise mümkün olamayacağı
ileri sürülmektedir. Geri kalmış ülkelerde ise, kendi varlıklarını dünya çapında ortaya
koyabilme, gelişmelere ayak uydurarak hem kendilerini koruma hem de eşit şartlarda
dünya düzenine katkıda bulunma, görüşü hakimdir. Ancak şu an dünya düzeninde
gelişmiş ülkeler hep yönlendirici konumundadırlar.
Konuyu daha da daraltırsak gelişen teknolojiden aynı düzeyde yararlanılması bir ölçüde
yaşam standartlarının da aynı düzeyde olmasına bağlıdır. Gelişmiş ülkelerde yaşam
standartı daha yüksekken gelişmekte olan ülkelerde toplumun büyük bir çoğunluğu
yoksulluk içindedir. Ekonomik yönden zayıf olan gelişmekte olan ülkelerin dışa
bağımlılığı söz konusudur. Gelişmiş ülke olabilmek için sadece ekonomi değil,
teknoloji, eğitim, kişi ve insan hakları ve sosyal devlet anlayışı gibi konular da baz
alınmaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkeler en başta ekonomik sorunlarla uğraşırken
diğer konulara gereken önemi verememektedir (Ilgaz 2002, 250). Bu çerçevede de
ekonomik bağımlılık yanında teknolojik bağımlılık da kendini gösteriyor.
Ancak gelişmiş bölgeler için de henüz tüm sorunlar giderilmiş değildir. Gelişmiş bir
yapıya sahip olan Avrupa Birliği ülkelerinde bile enformasyon toplumu ile ilgili
tartışmalarda öncelikle enformasyona sahip olanlar ve olmayanlar kutuplaşmasının
üzerinde durulmaktadır. AB için de enformasyon teknolojilerinin yaygınlığı ve
kullanımı konusunda Kuzey ve Güney ülkeleri arasında bir farklılığın olduğu
görülmektedir. Üstelik Birlik üyesi ülkelerin Avrupa Modeli Enformasyon
Toplumu’nun kurulmasında katettikleri yol da aynı değildir. Her ülkenin farklı
toplumsal ve kültürel yapıları bu yolu etkilemektedir. Birlik içinde sadece Kuzey-Güney
ayrımı ortaya çıkmakla kalmayıp erişim sorunu ile ilgili olarak, toplumsal sınıflar
arasındaki farklar da giderek belirginleşmektedir. Bu durum, enformasyon toplumu
uygulamalarının toplumsal boyutuna sürekli dikkat edilmesi gerekliliğini ortaya
65
koymaktadır (Binark 2003, 140-141). Hiç kuşkusuz bu sorunlar sadece AB’de değil,
tüm dünyada kendini hissettirmektedir.
Yeni iletişim teknolojilerinin sağladığı kolaylığa rağmen, acaba herkes bilgiye eşit
haklarda ve özgürce ulaşabilecek mi? Herkesin her şeyi anında öğrenebildiği yepyeni
bir çağa gerçekten girebildik mi? İletişim devrimi haber kaynaklarını küresel boyuta
ulaştırmıştır. Örneğin, bir kaynak taraması yapıldığında internetten, bilgisayar ekranında
yüzlerce kaynak birden dökülmektedir. Ne var ki, üretim açısından kilit nitelikteki
bilgilerin herkesin emrine açık olmadığı da gözlemlenmektedir. Dahası, iletişim devrimi
haber kaynaklarını zenginleştirip, küresel boyuta ulaştırırken kilit nitelikteki bilgilerin
giderek tekel gücünün vurgulanması, bunlara ulaşmak ya da taklit etmenin küresel çapta
yaptırımlara bağlanmasıdır.
olarak zaten varlıklılar ile yoksullar arasındaki farkın giderek açıldığı gözlenmektedir.
Ancak bir anlayışa göre artık günümüzde varlıklılık ölçütü parayla değil, bilgiye ne
kadar erişebildiği ile, bilgi ve iletişim teknolojilerinin ne kadar kullanıldığı ya da sahip
olunduğuna bağlı olarak değerlendiriliyor. Bir toplumsal ve ekonomik dönüşüm
başlamış ve sürmektedir. Bu yeni oluşumda bilgi en büyük ekonomik değer haline
gelmiştir.
Yeni bir teknolojinin üretimi için yapılan teknoloji transferi, transfer edene bir takım
yasal ve mali sorumluluklar getirmesinin yanı sıra, üretim artık transfer edilen teknoloji
çerçevesinde gerçekleştirileceği için, söz konusu teknolojiyi üreten ile kullanan arasında
bir başka düzeyde de bağımlılık ilişkisine neden olur. Bu bağımlılık ilişkisinin teknoloji
transfer eden açısından en kötü yönü, teknolojiyi üretenin bir süre sonra, daha yeni bir
teknolojiyi de üretebilmesi nedeniyle, transfer edenin yeni teknolojik gelişmelere
ulaşabilirliğini kontrol edebilmesidir. Uluslararası boyutta, az gelişmiş ülkelerin sürekli
gelişmiş ülkelerin eski teknolojilerine mahkum olmaları gibi şikayetleriyle sıkça
karşılaşılmaktadır. Ancak teknolojiyi üretmeyip transfer eden ülkeler açısından bir
ilginç nokta da, teknolojiyi üretip kendi ürettikleri teknolojileri kullanan ülkelerin yeni
bir teknolojiye geçmelerinin bazı üretim türleri için çok zor ve pahalı olabilmesi
nedeniyle transfer eden ülkelerin daha şanslı olabilmesidir.
maliyet daha da önem kazanır ve teknoloji üreten bir ülke, teknolojinin ekonomik ömrü
dolmadığı için yeni teknolojiye geçme kolaylığına, teknoloji üretmeyip transfer eden bir
ülkeninki kadar sahip olmayabilir. Teknolojik ilerlemenin büyük ölçüde kamusal
yatırımlara bağlı olması nedeniyle, teknoloji transfer edenin teknoloji üreten
karşısındaki bu göreli ancak geçici avantajını da değerlendirmeleri zorunluluğu
bulunmaktadır (Atabek 2001, 23). Yine de bu tür durumlar, teknoloji üretenin son
tahlilde, transfer edene karşı üstünlük kurması genel eğilimini değiştirir nitelikte
değildir.
Zamansal olarak ortaya ilk çıkan her iletişim teknolojisi yenidir. Televizyon da ilk
çıktığı zaman yeni bir iletişim teknolojisi olarak incelenmeye başlanmıştır. Ancak
günümüzde yeni iletişim teknolojileri zamansal olmaktan çok, kitle iletişim araçları ile
karşılaştırıldıklarında sahip oldukları ayırt edici özelliklere dayanılarak
tanımlanmaktadır. Ronald Rice, yeni iletişim teknolojilerini, "genellikle mikro işlemleri
kullanılması sonucu bilgisayar yetenekleri olan, kullanıcılara veya kullanıcıyla
enformasyon arasında karşılıklı etkileşime izin veren ya da karşılıklı etkileşimi artıran
iletişim teknolojileri" olarak tanımlanmaktadır (Aktaran Geray 1994, 5-6). Bu
teknolojilerin ortak teknik özellikleri, enformasyonun toplanmasında, saklanmasında,
işlenmesinde ve aktarımında sayısal teknik kullanan sistemlerden yararlanmasıdır.
Enformasyon teknolojileri olarak da adlandırılan yeni iletişim teknolojileri bilgisayar,
telekomünikasyon ve mikro elektronik gibi üç önemli alanda meydana gelen
gelişmelerin sonucudur (Timisi 2003, 80).
Yeni iletişim teknolojilerinin etkileşim boyutu göz önüne alınırken, onu diğerlerinden
ayırt edici bazı özellikleri vurgulanmalıdır. Bunlardan birincisi, yeni iletişim
teknolojilerinin alıcı ile verici arasındaki kanalda etkileşime olanak veren bir kanal
ayırmasıdır. Bu özellik, geleneksel iletişim araçlarının hiçbirinde yoktur. Örneğin, radyo
yayınları, kendi içinde etkileşime olanak tanıyan bir kanala sahip değildir. Bu nedenle,
canlı müzik istekleri programında bile başka bir kanala, örneğin telefona gereksinme
duymaktadır. Canlı televizyon yayınlarında da aynı şey geçerlidir. Buradan yola çıkarak
yeni iletişim teknolojilerindeki etkileşim şöyle tanımlanabilir: İletişim sürecine bu amaç
için katılmış; teknik düzenlemeler yardımıyla alıcının, verici olabilmesi veya kaynağın
mesaj üzerindeki kontrolünü arttırabilmesi etkileşimdir (Geray 2002, 18).
Bunun somut bir örneği olarak elektronik posta ∗ (e-posta) ve cep telefonu aracılığıyla
∗∗
kısa yazılı mesajları (SMS) gösterilebilir. Bu sistemde gönderilen mesajlar, alıcının
almak istediği zaman çekilmektedir. Elektronik posta hizmeti, yeni iletişim teknolojisi
olarak değerlendirilebilir; çünkü sistem, etkileşim için bir düzenleme getirmektedir.
Alıcı, verici konumuna gelebilmekte ve mesaj üzerindeki denetimi artmaktadır.
Kitlesizleştiricidir; çünkü adrese sahip olan milyonlarca kişiye veya bunlardan sadece
∗
Elektronik Posta (e-posta): Elektronik posta ya da İngilizce ismi e-mail (electronic mail); bilgisayar
ağlarında kullanıcılarının birbirleriyle yazılı olarak haberleşmesini sağlayan bir yoldur. Bir yerden
diğerine elektronik ortamda mektup gönderme ve haberleşme şeklidir.
∗∗
SMS (Short Message Service): Kısa Mesaj Servisi: Kullanıcıya, hücresel telefonu aracılığıyla kısa
yazılı mesaj gönderme ve alabilme imkanı sağlayan bir hizmettir.
19
Öte yandan yeni iletişim teknolojileri hız, erişim, saklama kapasitesi ve yeni hizmet
alanlarının doğmasına olanak tanıması açısından da geleneksel iletişim araçlarından
ayırt edilebilmekte ve ekonomik, siyasal ve toplumsal alanlarda önemli değişikliklere
yol açabilmektedir. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde elde edilen enformasyon
miktarı artmış, iletişimde hızlanma yaşanmıştır. Ayrıca bu gelişmeler, kullanıcının
enformasyon kanalları ve sunulan enformasyon üzerinde özgür seçim şansını artırmıştır.
Özellikleri sayesinde kitlesel yayıncılıktan dar yayıncılığa geçişe imkan vermiştir. Yeni
iletişim teknolojileri, tanımlanmış bir izleyici ya da kullanıcı grubu için hazırlanan
mesajların doğrudan bu kitleye dağıtılmasına izin vermektedir. Öte yandan medyada
merkezileşme ve kontrol sorununu da beraberinde getirmiştir. Örneğin, uydular
aracılığıyla televizyon yayıncılığı belirli merkezlerin kapsam alanını genişleterek
merkez kavramına yeni boyutlar eklerken, uydularla izleyicilere ulaşan yeni kanallar
yerel merkezlerin gücünü azaltmaktadır. Benzer bir durum iletişim araçlarının
mülkiyetinde de yaşanmaktadır. Artan maliyetler büyük sermayenin tekelleşmesine yol
açarken, aynı zamanda çeşitlenme ve parçalanma, yurttaşlara erişen iletişim kanallarını
artırmaktadır. Bu durum içeriğe de yansımakta, mesaj üzerinde kontrol tekeli de çok
merkezli hale gelmektedir. Son olarak etkileşim kapasitesi artmıştır (Timisi 2003, 83-
85). Yeni iletişim teknolojilerinin iletişim sürecine kazandırdığı en önemli unsur,
karşılıklı etkileşim kapasitesini artırmasıdır.
gelmektedir. Yapılan her liste kısa zaman sonra eskimekte, yapılacak her sınıflandırma
da, çok işlevliliğin giderek artması nedeniyle, yeni iletişim araç ve ortamlarının yalnızca
bir ya da birkaç yönünü dikkate almak açısından kolayca eleştirilebilmektedir (Atabek
2001, 59).
Çok hızlı bir değişim içinde olan iletişim teknolojilerinde bugün sık sık devrim
niteliğinde gelişmeler yaşanmaktadır. Kablolu televizyon, dijital televizyon, ev
bilgisayarları, video kaset kaydedicileri, cep telefonları, uydu yayıncılığı, elektronik
bilgi ulaştırma, hiper medya (basın, televizyon, işitsel araçlar ve bilgisayarı birleştiren
yeni bir medya), ∗CD-ROM’lar, yüksek tanımlı televizyonlar ve internet sözü edilen bu
yeni teknolojilere ilişkin önemli örneklerdir (Dağdaş 2002, 256-257). Basın televizyon,
işitsellik ve bilgisayarları birleştirerek bir bilgisayar aracılığıyla ortak erişim sağlayan
hiper medyanın özelliği de birçok hat ve erişim noktalarına sahip olmasıdır. Dolayısıyla,
kullanıcı çok ortamlı bilgi çevrelerinde kolayca dolaşabilir.
Bu çerçevede yeni iletişim teknolojileri sıkça kullanılan bir terim olmakla birlikte,
kapsadıkları sürekli yenilenen ve değişen teknolojik gelişmelerin sonucu olduğu için
∗
CD-ROM: Bilgisayarda veri depolamak için kullanılan yan bellek birimidir. Disketlere göre
kapasiteleri çok yüksektir. CD içindeki bilgiler CD-ROM sürücüler sayesinde okunabilir.
22
Bilgisayar 20. yüzyılın en önemli buluşlarının başında gelir. Siber kültürün oluşmasında
merkez konumundadır. Oyun oynamaya, çalışmaya ya da iletişim kurmaya her yönüyle
müsaittir ve artık günümüzde her yerdedir. Bilgisayarlar, trenlere, uçaklara, trafik
ışıklarına, bankalara, hastanelere, fabrikalara ve hatta tarım alanlarına yaşam verir.
23
Her yeni teknoloji gibi bilgisayar da insanları ürkütmektedir. Ama herkes, gün gelir ki
kendisini ya bilgisayarın cazibesine kaptırır ya da ihtiyaç duyar. Bilgisayar,
alışkanlıklarımızı alt-üst etmektedir. Çok güçlü ve daha ucuz olması siber kültüre geçişe
öncülük etmektedir. Kölesi olmamak için ona hükmetmesini de iyi bilmek gerekir.
Bununla birlikte, bilişim bilginin ilerlemesini sağlar, iş dünyasını etkinleştirir ve günden
güne yaşamı kolaylaştırır. Ancak, kimi olumsuz yönleri de yok değildir: Yeni ikilemlere
24
yol açar, iş olanaklarını kısıtlar, korsanlığa özendirir ve kimi zaman da bir işletmedeki
hesap yanlışları ya da bir füzenin patlaması gibi ince kazalara yol açabilir. Ancak virüs,
ya da yanlış kullanım gibi hemen hemen tüm yanlışlar insandan kaynaklanır
(Küçükerdoğan 2002, 666-667). Ancak buna rağmen bilgisayar, gündelik hayatımızın
ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bundan sonra ele alacağımız bütün iletişim
teknolojileri ve bunlara ilişkin araçlar ve ortamlar, bilgisayar kullanımıyla olanaklı hale
gelmiştir.
Kelime anlamları olarak “multi“ birden fazla forma sahip olmayı, “media“ ise bilginin
aktarıldığı ortamı ifade eder (http://iletisim.marmara.edu.tr). Bu ifadeler öncülüğünde,
resim, ses, hareketli görüntü, grafik, müzik, metin gibi bir çok ortamın bir arada
sunumuna olanak tanıyan, bu nedenle de kendi başına ayrı bir ortam oluşturan
teknolojik yeniliğe multimedya (çokluortam) adı verilmektedir (Atabek 2001, 109).
Yeni iletişim teknolojilerindeki birçok terimde olduğu gibi yabancı kökene sahip olan
multimedya terimi, Türkçe’ye çokluortam diye aktarılmış ve birçok kaynakta bu şekilde
yer almaktadır. Bu yüzden çalışmada çokluortam teriminin kullanımı tercih edilmiştir.
Çokluortam olgusunun temelleri çok öncesine dayansa da ortaya çıkışı 1994’lü yıllara
dayanır. Bilgisayar fiyatları büyük bir düşüşe geçmiş, CD-ROM üretimi patlamış ve
Fransa internet ile tanışmıştır. Yaklaşık aynı dönemde tüm dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de bu alanda hızlı bir değişim yaşanmıştır. Bilgi-işlem, çokluortama
41
İnternetin asıl gelişimi ise 1994’ten sonra gerçekleşmiştir. Bu tarihten itibaren internette
“www” (World Wide Web; dünya çapında ağ) aracının yaygın kullanılmaya
başlanmasıyla birlikte, üniversitelerin yanında ticari kuruluşların da internetten
yararlanma düşüncelerinin yaşama geçirilmesiyle, internet, akıl almaz bir hızda, tüm
dünyayı saracak şekilde genişlemiştir. Bu gelişmede etken bir faktör de kişisel
bilgisayar fiyatlarının ucuzlaması ve bilgisayarların insanların evlerine girmesidir
(Gürcan 2001, 53). Ayrıca 1996 yılında Türkiye’nin ilk internet altyapısı olan TURNET
çalışmalarına başlanmıştır. 1998 yılında da Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde İnternet Üst
Kurulu oluşturulmuştur. Kurul, ülkede internetle ilgili kesimleri bir araya getiren yarı
sivil bir oluşum niteliği taşımaktadır. Kurul, her yıl İnternet Haftası etkinlikleriyle
toplumda internet bilinci oluşturmayı, interneti tanıtmayı ve büyütmeyi, yeni projeler
42
Öte yandan bilişim çevrelerinde ''İkinci Sanayi Devrimi'' olarak adlandırılan internetin
Türkiye'de kullanımı hızla yayılırken, Türk kullanıcıların sayı olarak gelişmiş ülkelerle
yarışamasa da internete olan ilgisi her geçen gün artmaktadır. 2005 Nisan ayı itibariyle
Türkiye'de internet kullanıcı sayısının 7 milyona, internete bağlı bilgisayar sayısının ise
250 bine ulaştığı tahmin edilmektedir. Ayrıca 1993 yılında ODTÜ ve Bilkent'in yaptığı
''tr'' uzantılı iki web sitesiyle başlayan internet yolculuğunda günümüzde ''tr'' uzantılı
web sitesi sayısı da, 71 bin 346'ya ulaşmıştır (www.nethaber.com).
bireylerin bilgisayar kullanım oranı yüzde 16.8, internet kullanım oranı ise 13.25 olarak
tespit edilmiştir. Söz konusu dönemde bireylerin yüzde 76.42’si hiç bilgisayar, yüzde
81.15’i ise hiç internet kullanmadığı belirlenmiştir. Cinsiyet ve yaş grupları dikkate
alındığında da kadın ve erkeklerde bilgisayar ve internet kullanım oranının en yüksek
olduğu yaş grubunun 16-24 arası olduğu belirlenmiştir. Türkiye’deki hanelerin yüzde
5.86’sı kişisel bilgisayar, yüzde 0.55’i taşınabilir bilgisayar, yüzde 0.06’sı el bilgisayarı,
yüzde 2.08’i cep telefonu, yüzde 0.13’ü televizyon, yüzde 0.24’ü ise oyun konsolü
aracılığıyla internete bağlanma olanağına sahip bulunuyor. İnternete bağlı araçlara sahip
olma oranı toplam yüzde 8.92 olarak hesaplanmıştır (www.die.gov.tr). Beklenen
seviyeye henüz ulaşmayan internet kullanım oranlarının azlığı, Türk Telekom'un tekel
konumu ile internet erişiminde yaşanan düşük hız ve yüksek fiyatlara bağlanmaktadır.
Türkçe içerikli sitelerin yetersizliği ile hizmetlerin eksikliği de yine gerekçeler arasında
yer almaktadır.
Hanehalkı bireyleri, internet kullanım gerekçesini yüzde 76.1 ile iletişim amacıyla,
yüzde 93.18’le bilgi arama, yüzde 17.38’le mal ve hizmet siparişi, yüzde 45.39’u kamu
kuruluşlarıyla iletişim, yüzde 42.72 ile de eğitim amacıyla kullandığını belirtiyor.
Hanehalkının internet üzerinden alışveriş yapmama nedenleri ise; yüzde 86.15 ile
ihtiyaç duyulmaması, yüzde 63.56’le ürünün görülerek alınması tercihi, yüzde 51.5 ile
belirli yerlerden alışveriş yapma alışkanlığı, yüzde 40.52 ile güvenlik nedeniyle kredi
kartı detaylarının verilmek istenmemesi olarak sıralanmıştır (www.die.gov.tr).
44
Bir iletişim aracı olarak internet, üzerinden yazılı, görsel ve işitsel her türlü
enformasyonun akış olanağı, onu başlı başına ve diğer kitle iletişim araçlarıyla rakip
olarak, yani yeni bir iletişim aracı konumuna getirmiştir. Bu sistem sayesinde film,
animasyon, grafik, ses dosyaları ve elektronik kataloglar vb. rahatça karşı tarafa
iletilebilmektedir (Güçdemir 2002, 391). Bu kapsamda internet, hem yazılı, hem görsel,
hem de işitsel enformasyonu iletmesi nedeniyle, diğer iletişim araçlarının sunduğu
imkanların birçoğunu internet kullanıcısının hizmetine sunması itibariyle kapsamlı bir
medya durumundadır.
Ayrıca internet ve web teknolojisi daha önce hiçbir iletişim aracının göstermediği bir
gelişim göstermiştir. Bunun nedenlerinden en önemlisi ise internetin yaygın erişime izin
vermesi ve interaktif yapısıdır (Güçdemir 2002, 392).
Sosyal boyutu ile ele alındığı zaman internet, yeni bir topluluk oluşturmuştur. İnternet,
iddia edildiği gibi sanal bir toplum oluşturmuş, bu toplumdaki insanlar birbirlerini
internet ortamında tanımışlar ve bu ortam içerisinde bir şeyler paylaşmışlardır. Birçok
internet kullanıcısı özellikle chat (sanal sohbet odaları) ortamlarındaki sohbetlere
bağlılık ölçüsünde ilgi göstermekte, günün büyük bir kısmını ve gecesini internette
sanal arkadaşlıklar kurmakla geçirmekte hatta bu ortamda başlayan arkadaşlıkları
gerçek yaşama geçirmektedir (Gürcan 2001, 52).
getirmektedir. İnsanlık internet aracılığı ile oturduğu yerden dünyanın dört bir tarafıyla
iletişim kurabilmekte, dilediği konuda bilgi edinmekte, gerekli gördüğü bilgi ve
dokümanlara ulaşıp, onları kendi bilgisayarında toplayabilmektedir. İnternetin sunduğu
olanaklardan en ilgi çekici olanı en güncel bilgiye en hızlı şekilde ve de ucuz olarak
ulaşılabilme özelliğidir.
Öte yandan internet kullanıcılarının sıkça karşılaştıkları e-posta veya chat iletilerinden
birçoğu toplumsal bilgilendirme işlevine dayalıdır. İnternet ortamında chat yapan
kişilerin salt vakit geçirmek için bir görüntü izler gibi herhangi bir anlam, anlamlama,
etkileme, etkilenme ereği olmadan diğerlerini izlediklerini ya da amaçsız iletilerle
46
2.3.3.3.1. E-Yaşam
Gelecek hız ve teknoloji devri olarak görülmektedir. Bu ortamda artık internet günlük
hayatın bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan iş alanı için son derece
yararlı olan internet, pratik kullanımı ile gündelik sorunları basite indirgemektedir.
Bilgisayarlar cebimize kadar girmiş durumda. Telefon kablosuz kaldı ve televizyon
internete bağlandı. Giderek daha çok şaşırmamıza yol açan cihazlar siber çağı başlattı.
Bu hızlı değişim sonucu bireysel yaşama da farklı anlamlar yüklenmeye başlanıldı. Son
yıllarda çok popüler bir hale gelen ve kelimelerin başına getirilerek kullanılan
elektroniği temsil eden “e-” eki günümüzde bilgi ve iletişim teknolojilerinin hemen
hemen her alanda kendine yer bulduğunun, gündelik hayatımızın da önemli bir parçası
haline geldiğinin açık bir göstergesidir (www.baskent.edu.tr).
İnternete bağlı olmayan bir bilgisayarın, hat alamayan bir cep telefonunun, 40-50
analdan aşağı kanal sayısına sahip bir televizyonun bizlerde oluşturduğu hayal kırıklığı
ve kimi zaman da öfke, bu önemi vurgular niteliktedir. Teknolojik bağımlılık olarak da
değerlendirebileceğimiz bu gelişmeler, e-yaşam kavramını ortaya çıkarmıştır. E-yaşam
47
toplumun tüm bireylerini teknoloji kullanımı konusunda baskı altında bırakır, teknoloji
kullanımını reddeden bireylerin toplum içinde yaşamasını güçleştirir. Gençlerin
oluşturduğu bir arkadaş grubu içinde cep telefonuna ya da bir e-posta adresine sahip
olmamak grup içindeki ilişkilerinizi etkileyebilir. İş başvurusuna el yazısı ile yazılmış
bir özgeçmiş ile başvurmak ise işi almanızı engelleyebilir. Bu ve benzeri örneklerin
sayısı her geçen gün artmakta, teknolojiyi kullanmak değil, teknoloji olmadan yaşamak
bir meziyete dönüşmektedir. Son teknolojiye sahip makinelerin üretimlerinin değil, el
yapımı ürünlerin revaçta olması da verilebilir örneklerdendir. Bu çerçevede, e-yaşam
kavramını iyi bir şekilde özümsemek, hayatı kolaylaştıran zaman ve paradan tasarruf
sağlayan özelliklerini kullanırken tam anlamıyla da teknolojiye teslim olmamak
gerekiyor (www.baskent.edu.tr). Ancak teknolojinin gündelik hayatımıza kattığı ürünler
ile iç içe yaşayıp da "değerleri" korumanın bir yolu henüz bulunamamıştır. Bir anlamda
teknoloji, özünde, korunmak istenen değerleri ayakta tutmak için değil, "aşmak" için
üretilmektedir.
Bilgisayarların birbiriyle iletişimde bulunabilmesi için oluşturulan ağlar yeni bir iletişim
ortamının doğmasına yol açmıştır. Ancak bilgisayar ağları üzerindeki iletişimin, sosyal
anlamıyla bir iletişim olmadığını belirtiliyor. Ağlar üzerinde söz konusu olan,
bilgisayarlar arası veri alış-verişidir. Ancak bilgisayarlar aracılığıyla insanlar arası
iletişim gerçekleşmektedir. Bu nedenle bilgisayar ağlarının ve internetin yeni bir
iletişim ortamı ortaya çıkardığı kabul edilmektedir.
1- E-mail (elektronik posta) gibi bir kişiden diğer kişiye asenkron (eş
zamanlı olmayan) iletişim.
2- Usenet, e-grup gibi çok kişi arasında asenkron iletişim.
3- Chat gibi bir kişiden diğer kişiye, bir kişiden çok sayıda kişiye veya
çok kişi arasında senkron (eş zamanlı) iletişim.
4- Web gibi bir kişiden çok sayıda kişiye ya da çok kişi arasında
asenkron iletişim (Aktaran Atabek 2001, 116).
48
Günden güne iletişim ağlarıyla çevremiz sarılmakta. Günümüzde faks, bilgisayar, teleks
gibi teknolojik gelişmenin kullanıma sunduğu araçlar yazılı iletişimde kullanılan önemli
gereçler durumundadır. Küresel dünyanın sunduğu olanaklardan elektronik iletişim
türlerinden internet iletişimi ya da diğer adıyla sanal iletişimde, simgelerin önemi
yadsınamaz bir gerçektir. Sanal ortamda dil göstergelerinin ve çeşitli duyguların yerine
artık simgelerin aldığı ve bu durumun da giderek yaygınlaştığı bir gerçektir. Bu
nedenle, günümüzde, internet iletişimi simgesel imlerden oluşan kendi sözlüğünü de
geliştirme yolundadır. Bedenlerinin dili aracılığıyla insanlar yüzyıllardır duygularını,
düşüncelerini, isteklerini, gereksinimlerini ve ruhsal zenginliklerini başka insanlarla
paylaşabilmişlerdir. Bu yeni yapı sayesinde ise yüz ifadeleri, jestler, mimikler, sevinç ve
üzüntü belirten aktarımlar, ses tonu ve tonlama gibi olgular, simgeler, renkler, yazı türü
çeşitlemeleriyle iletilmektedir (Zeybek 2002, 420-421).
Öte yandan cep mesajları, görüntülü reklamlar, internet, e-posta, chat gibi durumlar
yaşantımızı ve belleğimizi kuşatmış, etkisi altına almış durumda. Ancak kullandığımız
49
Ancak sanal iletişimin etkinliği, bireyin içindeki beni, özendiği kişileri istediği gibi
canlandırabilmesinde; çevre, gelenek, örf ve benzeri kurallar dışında, özgür iletilerini,
özgürce gönderebilmesiyle gerçekleşir. Chat iletişiminde birey genellikle, bulunduğu
zamanın dışında başka bir başka bir boyutta, başka bir kişilikte iletilerini alıp-
göndermektedir. Bu çerçevede, iletişim, bireyin bilincinde oluşturduğu dünyada
gerçekleşmektedir (Zeybek 2002, 424). Bu nedenle de, sanal iletişim dilini incelerken
bunun başka bir ruhsal ortamda gerçekleştirilen bir iletişim dili olduğu gözardı
edilmemelidir.
Öte yandan Türkiye’de giderek artan gelir dağılımındaki eşitsizlik ve dengesizlik ile
bunun bölgelere dağılımı göz önüne alındığında, kadınların hem cinsiyetçi örüntülerden
51
hem de sınıfsal konumu nedeni ile erişim konusunda çifte eşitsizlik durumunda
kaldığını söylemek mümkündür. Kadınların yeni enformasyon teknolojilerini
kullanmakta karşılaştıkları bir engel de zaman sorunudur. Gündelik yaşamın ev ve iş
arasında bölünmüş koşuşturmasında bilgisayar veya internet kullanımının hangi zaman
aralığına sıkıştırılacağı veya hangi gündelik etkinlikten zamanın bu etkinliğe
kaydırılacağı da önemli bir sorundur.
Çarpıcı göstergelerin yer aldığı internet iletişimi önem kazanırken, iletişim araçlarının
değişen yönü, bir yandan toplumsal değişikliklere sahne olmuş diğer yandan da yeni
araştırma alanları meydana getirmiştir. İnternet sabit bir olgu değildir. Sürekli gelişim
gösterir. Herkesin caddeler inşa ettiği (elektronik bağlar) ve kullanım için kendisi ya da
bir başkasına evler (web siteleri) kurduğu dev bir sanal şehirdir. İnternet yüzde yüz
52
elektronik olan yeni bir ekonomik ve toplumsal bir alandır. Gelecekte evrenin iletişim
sistemi olarak görülmektedir (Küçükerdoğan 2002, 677).
Öte yandan gelişimini her geçen gün hızlı bir biçimde sürdüren internetin bilimsel
teknolojik, sosyal ve iletişim alanında bugüne kadar gerçekleşmiş en büyük
devrimlerden biri olduğu iddiaları sıkça dillendirilmeye başlanmıştır. İnternet,
teknolojik bir gelişme olarak ortaya çıkmasının yanı sıra; dünya insanlarının ve
toplumlarının birbiriyle iletişimini de oldukça geliştirmiştir. Böylelikle dünyada ortak
yeni bir kültürün ortaya çıkmasına aracılık ettiği iddia edilmeye başlanmıştır. “İnternet
Kültürü”; dünyanın değişik yerlerinden birçok insanı çeşitli paralellerde bir araya
getirerek, globalleşme kavramını kuvvetlendirmektedir (Yücedoğan 2002, 150). Ancak
dünya çapında bir iletişim ağı sunan internet önceleri bir bilgi kaynağıydı. Kütüphane
gibi kullanılmasından ziyade giderek eğlence yönü ön plana çıktı. Ardından ticaret.
Kimi interneti, milyonlarca insanın etkileştiği, haberleştiği kendine has kuralları olan bir
sosyal alan olarak tanımlıyor. Kimine göre internet kültür-sanat merkezi (Kara 2003,
108).
Bu açıdan değerlendirildiğinde bir eğlence ve boş vakit geçirme aracı olan internet,
“diyalog kurmayı ve araştırmayı seven” aktif kişilerce kullanılıyor. Ancak sorun
internetin kültürel bir büyüme üretip üretmeyeceğidir. Teoride üretiyor denilebilir.
İnternette bilgiyi arayan, bilgiyi bulur. Ama sorun bir bilme aracı olarak kaç kişi
tarafından kullanıldığıdır. Başka bir durum ise, 3-4 yaşındaki çocuğun yola televizyonla
başlamasıdır. İnternete ulaştığında ise bilişsel ilgisi soyut anahtarlarla
duyarlılaştırılmamıştır. İnternetin kültürel büyümeyi gerçekleştireceği varsayılır. Ama
pratikte, kişi internet ortamına geldiğinde artık televizyonun ürünü olan homo videns’e
(gören insan) dönüşmüş olduğu için bu mümkün olmayabilir. Bu açıdan, değişik
alanlarda farklı hobilerimizi tatmin etmemize imkan sağlayan, kullanımı kolay bir araç
olan internetin geleceği belirsiz görülmektedir.
İnternetin olanakları, iyi olduğu kadar kötü yönde de sonsuzdur. Kullanıcı, bu aleti bilgi
ve fikir almak amacıyla kullandığı zaman, yani gerçek entelektüel ilgilerden, bilme ve
anlama isteğinden etkilendiği zaman, bu olanaklar olumludur. Ama internet
kullanıcılarının büyük bir çoğunluğu bu nitelikleri taşımamaktadır; daha çok boş
vakitlerini değerlendirmek, sportif, erotik hobi dakikalarıyla zamanı doldurdukları
53
Bu noktada internet yeni ve devasa bir oyun başlatmıştır. Çünkü internetin sonsuz ağ
şebekeleri; ilk defa, çılgınlıklara, garipliklere, sapkınlıklara ve teröristlere kadar uzanan
geniş bir yelpazenin önüne açılarak, kullanıma sokulmuştur. İnsanlığın önüne açılan bu
sonsuz yol, çok medyalı sistem tarafından kuşatılan ve köksüz öğelerle yoğun bir
biçimde karşı karşıya kalan insan için giderek daha sarp ve aşılmaz hale gelmektedir
(Sartori 2004, 118).
Bu değerlendirmeler öncülüğünde; ortaya çıktığı günden beri biraz aşırı bir iyimserlikle
karşılanan internet olgusunun, önceki teknolojilerden farklı olarak neler yapabileceği
konusunda tam bir netlik henüz yoktur. Ancak internetin, önceki teknolojilerle
kıyaslandığında daha gelişmiş alternatif olanak sunduğunu da kabul etmeliyiz. Ancak
bilgisayara dayalı iletişim teknolojilerinin, özellikle de internetin henüz bir çocukluk
dönemi geçirdiğini ve bu nedenle bugün görünenlerin, geleceği açıklamak için yeterli
olmayacağı söylenebilir (Atabek 2001, 134).
68
Tek Boyutlu İnsan isimli çalışmasıyla Herbert Marcuse, kapitalist toplum eleştirisinden
yola çıkarak bireyin katılım sorununu iletişim teknolojileri bağlamında incelemiştir.
Ona göre, bu toplumun temel niteliği, insani etkinlikleri baskılayan tek boyutluluğu ve
insanın yabancılaşmasıdır. Bu şekilde birey, özgürlüğünü bu tek boyutlu yapı içinde
yitirmiştir. Biyolojik gereksinimler dışında kalan bütün gereksinimler, Marcuse’a göre
yapaydır ve bireyin denetleyemediği dış güçlerce belirlenir. Birey ancak özgür
olduğunda gerçek ve yapay gereksinimler arasında bir ayrım gerçekleştirebilir (Aktaran
Timisi 2003, 56-57). Teknolojik bir toplumsal baskı ve denetimin egemen olduğu
sanayi toplumunda, bireyin toplumsal katılımı, yapay ihtiyaçlar üzerinden, toplumsal
bütünleşme çerçevesinde olmakta, kendilerine zorla bir yaşam biçimi
benimsetilmektedir.
Öte yandan değişen kapitalizm çerçevesinde kıtlıktan bolluğa, yetersiz üretimden dev
boyutlu bir tüketime ve bazen aşırı tüketime (şatafat ve prestij için tüketim vb.) geçiş
olduğu belirtilmektedir. Yoksunluktan, kullanım hakkına sahip olmaya; kısır ve sınırlı
gereksinimleri olan insandan, çok sayıda ve zengin gereksinimlere sahip insana geçişin
olduğu; fakat bu geçişin bir türlü açıklanamayan zorlamaların etkisi altında sıkıntılı bir
biçimde gerçekleştiği vurgulanmaktadır (Lefebvre 1998, 61). Bu çerçevede hakim olan
69
Günümüzde çoğunlukla bu yapının dünyaya hakim olması, önü alınamaz bir tüketim
anlayışını beraberinde getirmiştir. İnsanoğlunun ruhundaki din, aile ve toplum ve
sosyalleşme duyguları, yeni dünya insanında yerini 'sahip olma ve tüketme' dürtülerine
bırakmaktadır. Bu duruma örnek olarak; çevre, sosyal ve ekonomik konular üzerine
kapsamlı çalışmaları bulunan Worldwatch Enstitüsü tarafından araştırmaları
gerçekleştirilen ve Türkiye'de TEMA Vakfı tarafından yayınlanan "Dünyanın Durumu
2004" raporunun çarpıcı sonuçlarını verebiliriz. Rapora göre; tüketim arzusu, zengin,
yoksul demeden, yaşam kalitesini 'erozyona' uğratıyor. En çarpıcı sonuçlar, bazı temel
ihtiyaçları karşılamak için gerekli olan para ile lüks malzemelere ödenen rakamların
karşılaştırıldığı tabloda bulunuyor. Buna göre, kadınlar yılda 18 milyar doları makyaj
malzemelerine verirken, her kadına üreme sağlığı hizmeti sağlayan sektörler için sadece
12 milyar dolar gerekiyor. Parfüme 15 milyar dolar harcanıyor ama evrensel
okuryazarlığın sağlanması için bu oranın sadece üçte biri, yani 5 milyar dolar gerekiyor.
Yapılan araştırmanın diğer önemli sonuçlarından biri de; tüketicilerin televizyon,
telefon ve internet kullanıcıları ile bu ürünlerin yaydığı kültür ve idealler noktasında
birleşmesi. Tüketici sınıfın yarısının, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlardan
oluşması de yine araştırmanın çarpıcı bulgularından biri olarak dikkat çekiyor.
Araştırmaya göre; 45 yıl önce özel ihtiyaçlar için yapılan harcamalar, günümüzde 4 kat
artmış durumda (www.sabah.com.tr). Uzmanlar, 20. yüzyıldaki tüketim patlamasının
altında yatan asıl sebebin refahın artmasıyla paralel gelişen üretimdeki verimlilik
olduğunu belirterek; bu durumu modern endüstri işçisinin, iki yüzyıl önce
meslektaşlarının 4 yılda ürettiği malın günümüzde bir haftada raflara taşıyabilmesine
bağlıyor.
şekillendiren ve tüketim toplumu ideolojisini oluşturan bir yapı hakimdir. Burada dikkat
çeken nokta ise hem çok üreten hem de çok tüketen bir toplumun varlığıdır. Buradaki
sıkıntı özellikle ürettiğinden fazlasını tüketen ya da tüketmeye çalışan toplumlarda
ortaya çıkmaktadır. Endüstrileşmesini tam olarak gerçekleştirememiş, ülkemizin de
içinde yer aldığı ülkelerin durumunda olduğu gibi (Odabaşı 1999, 18). Sonuçta düzensiz
bir tüketim anlayışı kendini göstermeye başlamıştır.
Öte yandan her alanda henüz üretim ivmesini yakalayamamış olan ülkemizde fakir ve
zengin arasındaki uçurum, iki farklı tüketici tipini ortaya çıkarmıştır. Tüketim kültürüne
uyum sağlamaya çalışan varlıklı insanlar ve bu kültüre ve onun değerlerine herhangi bir
nedenle uyum sağlayamayan ya da sağlamak istemeyen diğer kesim. Bu kesime hakim
olan duygu ise düş kırıklığı, eziklik, stres ve hınç olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyal sınıf
farklılıklarının ayrışmaya başlaması, sınıflar arası geçişlerin gittikçe zorlaşması, hazır
bir tüketim kültürü bireyi olmak istemesine karşın tüketim olanaklarının sınırlı olması
ve dolayısıyla bastırılmış tüketim isteği gibi etkenler, sözü edilen duyguların oluşmasına
neden olabilmektedir (Odabaşı 1999, 38).
Bu eleştirel bakış açısının yanında konumuzun merkezinde yer alan yeni iletişim
teknolojileri bazında tüketici anlayışını ele aldığımızda; dijital teknoloji pazarının
71
Teknolojik gelişmenin, kapsamlı bir ilerleme olduğuna inanılır, ancak burada bir yanılgı
kendini gösterir. Önemli olan, ilerlemenin en anlam ifade ettiğini kavrayabilmektir.
İlerleme bir artışı işaret eder, bir ileri gidişi. Ancak bu ileri gidişin her zaman olumlu
olduğunu söylemek mümkün değildir. Mesela kanserli bir tümör için de ilerlediği
söylenebilir ki bu süreç, hastalığın giderek ağırlaştığının bir göstergesidir (Sartori 2004,
30). Ancak tarihsel sürece bakıldığında genelde ilerleme kavramına olumlu bir nitelik
yüklendiği söylenebilir.
Her teknolojik gelişme, ilk ortaya çıktığı anda kuşku uyandırır, karşı çıkışlarla
engellenmeye çalışılır. Çünkü yerleşik düzeni değiştireceğinden endişe edilir. Ancak bu
görüş bir varsayımdır herhangi bir genelleme yapmak doğru değildir. Tarihsel süreç
içinde en şiddetli tepkiler sanayi makinelerine yönelik olmuştur. Akıl Çağı olarak
isimlendirilen bu dönemdeki gelişmelerin sonuçları, anayasal düzenden önce kendini
ekonomik alanda göstermiştir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sonuçlarının
ekonomiye yansımasıyla birlikte, Endüstri Devrimi gerçekleşmiş oldu. Devrim, büyük
ölçüde endüstrileşmenin ürünü sayılan emperyalizm kanalıyla yeryüzüne ve oluşan
ekonomik dönüşüm sonucu toplumsal, siyasal ve kültürel alanda çok büyük patlamalar
meydana getirmiştir (Coşkun 2003, 22). Bu ortamda oluşan tepki ve korkunun temel
nedeni, devrimle birlikte gelen araçların iş alanlarını ortadan kardıracağına olan inançtı.
İki yüzyıl boyunca korkulan tam anlamıyla gerçekleşmedi, ancak ilk sanayi devriminin,
insana verilen değer açısından korkunç sonuçları olduğu da bir gerçektir. Gelişmeleri
engellemeyen bu sanayi makinelerinin temsil ettiği makine uygarlığına ilişkin ciddi
eleştiriler günümüzde de süregelmektedir (Sartori 2004, 21).
73
Tarihsel sürecin verileri öncülüğünde yeni iletişim teknolojinin ortaya çıkışı gerçekten
de önlenemezdi. Ama bu körü körüne kabul edilir bir önlenemezlik olmamalıdır. Sanayi
toplumunun neden olduğu öngörülmemiş sonuçlardan biri kirlilik, havanın ve çevrenin
kirlenmesidir. Her türlü önlem ve mücadeleye karşın kirlilik halen devam etmektedir
(Sartori 2004, 37). Teknolojik gelişmenin engellenememesi, insanların denetiminden
kaçmasına ve sessiz bir teslimiyete neden olmamalıdır.
Öte yandan sosyo-psikolojik açıdan teknoloji konusunda değinilmesi gereken bir nokta
da teknolojiler üzerine yapılan ∗mistifikasyonlardır. İyi-kötü, doğru-yanlış, eski-yeni vb.
∗
Mistifikasyon: Karşısındakini üzmemek veya hoş karşılanmayacağı düşünülen fikirleri açığa
vurmamak amacıyla, tek taraflı veya karşılıklı olarak gerçek duygu ve düşüncelerin bilinçli olarak
saklandığı iletişimsizlik durumu.
74
∗
Redondance: Aynı sistemden çıkan bir iletinin aktarım sıklığının yol açtığı belirsizlik payı ve
enformasyonsuz tekrarı simgeler. Ayrıca enformatik sistemin bozuluşunu simgeler.
∗∗
Entropi: Tümüyle görsel nitelikli ve karmaşık görünümü içindeki enformasyon sisteminin
çözülmezliğini ifade eder.
75
yüzdendir ki, her bilgi, öncelikle redondance ve entropi tarafından yapılandırılmış bir
tanımadır. Ya da daha doğrusu tanıyamama, bir tür bilememe sorunudur.
Teknolojik bir yeniliğin, kayda değer bir tepki doğurmadığı zaman bile, getireceği
değişimler ve buna bağlı olarak doğuracağı sonuçlar nedeni ile çeşitli öngörülerin
oluşmasına neden olabileceğini belirten İtalya’nın son yüzyıldaki önemli
düşünürlerinden Giovanni Sartori, iletişim teknolojisinin büyük ve önemli kuşkular
oluşturduğunu söylemek mümkün olmasa bile en azından olumsuz bazı tepkiler
doğurduğunun gerçekliğini vurgular (Sartori 2004, 23). Zira olaylar beklenmedik bir
hızla gelişmektedir.
Öte yandan sanal olanın içinde sörf yapmanın çok çekici olduğunu yadsımak mümkün
değildir. Ancak bir sörf fazla ciddiye alınırsa, bu dünyanın sıradan kullanıcıları
gerçeklik hissini kaybetme riskiyle karşılaşırlar; yani doğru ve yanlış, varolan ve hayal
edilen arasındaki sınırlar riske girer. Onlar için her şey bir güdülenme ve karmaşadır ve
76
Bugüne kadar, gerçek dünya ile mücadele edip, onun değerlerini yansıtan insanoğlu,
artık sanal dünyanın yaratımları içinden yansıyor. Hayal edilen dünya, kendisini sanal
alem içindeki sanal sörf dalgasına bırakmış bir insan topluluğudur. Önemli olan, bu
dünyanın durağan mı, yoksa boşluğun üzerine kurulu ve sallantıda olan bir gerçeklik mi
olduğunun ayrımına varabilmektir (Sartori 2004, 155). Bütün bu olumsuz eleştirilere
rağmen her geçen gün sanal gerçeklik, yapay zeka gibi henüz tam yaygınlık
kazanmayan bir çok yenilik ortaya çıkmakta ve bunlar giderek daha çok iletişim aracına
entegre olmaktadır (Atabek 2001, 101).
Yazı birey için yalnızca bir iletişim aracı değil; insanın simgesel düşüncenin ulaştığı
birikimin, toplumsal ve ekinsel değişme sürecinde ortaya çıkardığı en önemli ürünüdür.
Temel gerçeklik, okuyan insan sayısının giderek azalmasıdır. İtalya’da bugün iki
yetişkinden birinin, yılda bir kitap bile okumadığı belirtilmektedir. Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki bir çekirdek ailenin 1954 yılında ortalama 3 saat olan günlük
televizyon izleme oranı, 1994 yılında 7 saate çıkmıştır. 7 saat televizyon, yol ve iş için
ayrılan 9 saat ve 6-7 saat yemek, uyku, yıkanma vb. süresi, bir günün 24 saatine eşittir.
Okumak için zaman kalmadığı ortadadır (Sartori 2004, 37-38).
Siber alemde hızla yol alan Avrupa ülkelerinde yapılan kamuoyu araştırması
Eurobarometer’in 1999 yılı sonuçlarına göre, Avrupa ülkelerinde medya izleme
alışkanlığında televizyon diğerlerinden ön plandadır. Heather Field’in tespitine göre;
AB vatandaşları yüzde 69’dan yüzde 83’e varan oranlarda her gün TV izlerken, gazete
okuma oranı Finlandiya’da yüzde 70 ile en yüksek orana, Yunanistan’da ise yüzde 16
ile en düşük orana sahiptir (Aktaran Bek 2003, 16). Bu çerçevede günlük gazete okuma
ve kitap okuma oranları açısından Avrupa’nın çok gerisinde kalan ülkemiz, yazınsal
77
Öte yandan görüntünün, hemen hemen hiçbir anlaşırlık üretmediğinin temel bir gerçek
olduğunu söyleyen bazı uzmanlar, görüntü açıklanmalıdır ve ekrandan yansıyan
görüntü, kurgusal olarak yetersizdir demektedirler. Buna göre, görmenin anlamayı
yıprattığı bir eksilme süreci yaşanmaktadır. Görmenin anlamayı fakirleştirdiğini kabul
eden düşünce, bu fakirleşmenin, televizyon aracılığı ile yayılan ve herkese ulaşabilen
haberler sayesinde telafi edilebileceğini ileri sürer. Yeni iletişim araçlarından yana
olanlara göre, kavramsal bilme, elitist bir nitelik taşırken, görüntü aracılığı ile bilme
daha demokratiktir. Belirtildiği üzere, sadece niceliksel olan ve niteliksel bir gerilemeyi
getiren bir ilerleme, terimin pozitif anlamındaki gibi bir ilerleme değildir.
Görüntülerden edinilen bilmenin, terimin bilindik anlamıyla bir bilme olmadığı ve
bilmeyi yaymadığı gibi, temellerini de tükettiği ileri sürülebilir (Sartori 2004, 38). Yeni
iletişim teknolojilerindeki altyapının görüntüye dayalı kısmı için de aynı şeyleri
söylemek mümkündür.
Bu çerçeveden bakıldığında bugünün yetişmekte olan çocuğu, bir evin inşaatının neden
çatıdan değil de temelden başladığını, neden tuğladan önce çimento konduğunu ve anne
babaların neden kendisine birer rehber olmaları gerektiğini anlayabilmesi kolay değildir.
Doğrusal mantık ortadan kalkınca, sanal alemde her şey tersine dönüşebilir ve
gerçeklik, düşsel bir nitelik kazanabilir. Ardışık düşünme becerisine sahip olmayan bu
insanların tutarsızlıklarının, özellikle yönetim kademelerine geldikleri zaman neden
olacağı olumsuz sonuçlar göz ardı edilemez (Sartori 2004, 156-157).
Teknolojik bir yeniliğin kendisinden beklenen ve açıkça ilan edilmiş faydası her zaman
gerçekleşmeyebilir. Ya da bu yeniliklerin beraberinde getirdiği faydaların yanında
öngörülmemiş bazı istenmeyen sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Günümüzde bu