Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 180

OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ

Prof. Dr. Mehmet KANAR

www.webturkiyeforum.com

1
www.webturkiyeforum.com

â (F.) [‫]ﺁ‬ 1.ünlem edatı ey, hey. 2.iki kelimenin arasına girerek, anlamı
pekiştiren yeni kelimeler türetmeye yarayan orta ek.

a’dâ (A.) [‫ ]اﻋﺪا‬düşmanlar.

a’dâd (A.) [‫ ]اﻋﺪاد‬sayılar.

â’ik (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﻖ‬engel.

a’lâ (A.) [‫ ]اﻋﻠﯽ‬en yüksek, en yüce.

a’lâf (A.) [‫ ]ﺁﻻف‬otlar.

a’lâl (A.) [‫ ]اﻋﻼل‬1.hastalıklar. 2.sebepler.

a’lâm (A.) [‫ ]اﻋﻼم‬1.bayraklar. 2.özel isimler.

a’lem (A.) [‫ ]اﻋﻠﻢ‬en iyi bilen.

a’mâ (A.) [‫ ]اﻋﻤﯽ‬kör.

a’mâk (A.) [‫ ]اﻋﻤﺎق‬derinlikler.

a’mâl (A.) [‫ ]اﻋﻤﺎل‬işler, ameller, davranışlar.

a’mâr (A.) [‫ ]اﻋﻤﺎر‬1.ömürler. 2.yaşlar.

a’nî (A.) [‫ ]اﻋﻨﯽ‬yani.

a’râb (A.) [‫ ]اﻋﺮاب‬Araplar, çöl arapları.

a’râbî (A.) [‫ ]اﻋﺮاﺑﯽ‬çöl arabı.

a’râz (A.) [‫ ]اﻋﺮاض‬belirtiler.

2
a’sâb (A.) [‫ ]اﻋﺼﺎب‬sinirler.

a’sâr (A.) [‫ ]اﻋﺼﺎر‬yüz yıllar.

a’şâr (A.) [‫ ]اﻋﺸﺎر‬öşür vergileri, onda birler.

a’şârî (A.) [‫ ]اﻋﺸﺎری‬ondalık.

a’vec (A.) [‫ ]اﻋﻮج‬yamuk, eğri büğrü.

a’ver (A.) [‫ ]اﻋﻮر‬tek gözlü.

a’yâd (A.) [‫ ]اﻋﻴﺎد‬bayramlar.

a’yân (A.) [‫ ]اﻋﻴﺎن‬1.ileri gelenler, eşraf, sosyete. 2.gözler.

a’yün (A.) [‫ ]اﻋﻴﻦ‬1.gözler. 2.pınarlar.

a’zâ (A.) [‫ ]اﻋﻀﺎ‬1.üyeler. 2.organlar.

a’zam (A.) [‫ ]اﻋﻈﻢ‬en büyük.

âb (F.) [‫]ﺁب‬ 1.su. 2.deniz. 3.ırmak. 4.tükürük. 5.özsuyu. 6.ter. 7.döl suyu.
8.sidik. 9.parlaklık. 10.yüzsuyu. 11.letafet, hava.

âb (F.) [‫ ]ﺁب‬Ağustos.

âb -ı âbistenî [‫ ]ﺁب ﺁﺑﺴﺘﻨﯽ‬1.meni; 2.bitkilerin yetişmesine neden olan su.

âb -ı adâlet [‫ ]ﺁب ﻋﺪاﻝﺖ‬1.adalet suyu; 2.doğruluğun bereketi.

âb -ı ahmer [‫ ]ﺁب اﺣﻤﺮ‬1.kızıl su. 2.kırmızı şarap. 3.gözyaşı.

âb -ı âteşîn [‫ ]ﺁب ﺁﺕﺸﻴﻦ‬1.ateşli su; 2.kırmızı şarap; 3.gözyaşı.

âb -ı bâdereng [‫ ]ﺁب ﺑﺎدﻩ رﻥﮓ‬1.kızıl su. 2.gözyaşı, kanlı gözyaşı.

âb -ı engûr [‫ ]ﺁب اﻥﮕﻮر‬1.üzüm suyu. 2.şarap.

âb -ı harâbât [‫( ]ﺁب ﺧﺮاﺑﺎت‬meyhane suyu) şarap.

âb -ı kevser [‫ ]ﺁب ﮐﻮﺛﺮ‬1.cennet suyu, 2.şarap.

ab’âb (A.) [‫ ]ﻋﺒﻌﺎب‬vantrolog.

3
abâ (A.) [‫ ]ﻋﺒﺎ‬1.kaba yün kumaş. 2.aba.

âbâ’ (A.) [‫ ]ﺁﺑﺎء‬1.babalar. 2.gezegenler.

âbâd (A.) [‫ ]ﺁﺑﺎد‬ebedler.

âbâd (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎد‬bayındır, mamûr.

âbâd etmek/eylemek 1.mamûr etmek. 2.zenginleştirmek. 3.huzur vermek.

âbâd olmak 1.mamûrlaşmak. 2.zenginleşmek. 3.huzura kavuşmak.

âbâdân (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎدان‬bayındır.

âbâdânî (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎداﻥﯽ‬bayındırlık.

âbâdî (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎدی‬1.bayındırlık. 2.ince Hint kağıdı.

âbâl (A.) [‫ ]ﺁﺑﺎل‬develer.

âbân (F.) [‫ ]ﺁﺑﺎن‬Âbân ayı.

abâpûş (A.-F.) [‫ ]ﻋﺒﺎﭘﻮش‬1.abalı. 2.derviş. 3.yoksul.

âbâr (A.) [‫ ]ﺁﺑﺎر‬kuyular.

âbcâme (F.) [‫ ]ﺁﺑﺠﺎﻡﻪ‬su kabı.

âbçîn (F.) [‫ ]ﺁﺑﭽﻴﻦ‬peştemal.

abd (A.) [‫ ]ﻋﺒﺪ‬1.kul. 2.köle.

âbdân (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪان‬1.su kabı. 2.mesane.

âbdâr (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪار‬1.sulu. 2.parlak. 3.hoş

âbdendân (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪﻥﺪان‬1.bön. 2.âciz.

abdest (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪﺱﺖ‬1.abdest. 2.paylama.

abdesthâne (F.) [‫ ]ﺁﺑﺪﺱﺘﺨﺎﻥﻪ‬1.tuvalet. 2.abdest alınan yer.

abdestlik (F.-T.) kısa cübbe.

âbek (F.) [‫ ]ﺁﺑﮏ‬1.sulu. 2.cıva.

4
abes (A.) [‫ ]ﻋﺒﺚ‬saçma, abes.

âbgîne (F.) [‫ ]ﺁﺑﮕﻴﻨﻪ‬1.kristal. 2.kadeh. 3.sürahi. 4.ayna. 5.gözyaşı.

âbgîr (F.) [‫ ]ﺁﺑﮕﻴﺮ‬1.havuz. 2.su birikintisi.

âbgûn (F.) [‫ ]ﺁﺑﮕﻮن‬1.su rengi. 2.mavi.

abher (A.) [‫ ]ﻋﺒﻬﺮ‬1.nergis. 2.zerrinkadeh çiçeği. 3.yasemin.

âbhîz (F.) [‫ ]ﺁﺑﺨﻴﺰ‬büyük dalga.

âbhord (F.) [‫ ]ﺁﺑﺨﻮرد‬nasip.

âbırû (F.) [‫ ]ﺁﺑﺮو‬yüzsuyu.

âbî (F.) [‫ ]ﺁﺑﯽ‬mavi.

âbid (A.) [‫ ]ﻋﺎﺑﺪ‬1.ibadet eden. 2.erkek adı.

abîd (A.) [‫ ]ﻋﺒﻴﺪ‬1.kullar. 2.köleler.

âbidât [‫ ]ﺁﺑﺪات‬anıtlar.

âbide (A.) [‫ ]ﺁﺑﺪﻩ‬anıt.

âbidevî (A.) [‫ ]ﺁﺑﺪوی‬anıtsal.

âbile (F.) [‫ ]ﺁﺑﻠﻪ‬1.su çiçeği. 2.sivilce. 3.su kabarcığı.

âbir (A.) [‫ ]ﻋﺎﺑﺮ‬yaya.

âbisten (F.) [‫ ]ﺁﺑﺴﺘﻦ‬gebe.

âbistengâh (F.) [‫ ]ﺁﺑﺴﺘﻨﮕﺎﻩ‬döl yatağı.

âbişhor (F.) [‫ ]ﺁﺑﺸﺨﻮر‬1.sulama yeri. 2.nasip.

âbkâr (F.) [‫ ]ﺁﺑﮑﺎر‬1.saka. 2.ayyaş.

âbkeş (F.) [‫ ]ﺁﺑﮑﺶ‬1.saka, su çeken. 2.kevgir.

âbnûs (F.) [‫ ]ﺁﺑﻨﻮس‬abanoz.

âbrâh (F.) [‫ ]ﺁﺑﺮاﻩ‬su yolu, kanal.

5
abraş (A.) [‫ ]اﺑﺮش‬alacalı.

âbrîz (F.) [‫ ]ﺁﺑﺮیﺰ‬1.tuvalet. 2.ıbrık.

âbşâr (F.) [‫ ]ﺁﺑﺸﺎر‬çağlayan.

abûs (A.) [‫ ]ﻋﺒﻮس‬somurtkan.

âbühava (F.-A.) [‫ ]ﺁب و هﻮا‬iklim.

âbzih (F.) [‫ ]ﺁﺑﺰﻩ‬1.su kaynağı. 2.gözyaşı.

âc (A.) [ ‫ ]ﻋﺎج‬fildişi.

âc (F.) [‫ ]ﺁج‬ılgın ağacı.

acâib (A.) [‫ ]ﻋﺠﺎﺋﺐ‬tuhaf, ilginç, acaip.

acâleten (A.) [‫ ]ﻋﺠﺎﻝﺔ‬alelacele.

aceb (A.) [‫ ]ﻋﺠﺐ‬1.tuhaflık. 2.acaba.

acebâ (A.) [‫ ]ﻋﺠﺒﺎ‬acaba.

acele (A.) [‫ ]ﻋﺠﻠﻪ‬acele.

aceleten (A.) [‫ ]ﻋﺠﻠﺔ‬çarçabuk, alelacele.

acem (A.) [‫ ]ﻋﺠﻢ‬1.arap olmayan. 2.İranlı, acem.

acemaşîran (A.) [‫ ]ﻋﺠﻢ ﻋﺸﻴﺮان‬Türk mûsikisinde bir makam.

acemce (A.-T.) Farsça.

acemî (A.) [‫ ]ﻋﺠﻤﯽ‬1.deneyimsiz, acemi. 2.İranlı.

acemistan (A.-F.) [‫ ]ﻋﺠﻤﺴﺘﺎن‬İran.

acemiyân (A.-F.) [‫ ]ﻋﺠﻤﻴﺎن‬1.deneyimsizler. 2.İranlılar.

aceze (A.) [‫ ]ﻋﺠﺰﻩ‬düşkünler, âcizler.

acîb (A.) [‫ ]ﻋﺠﻴﺐ‬tuhaf, acayip, ilginç.

acîbe (A.) [‫ ]ﻋﺠﻴﺒﻪ‬şaşılacak şey.

6
âcil (A.) [‫ ]ﻋﺎﺝﻞ‬acil.

âcilen (A.) [‫ ]ﻋﺎﺝﻼ‬derhal, acil olarak.

acîn (A.) [‫ ]ﻋﺠﻴﻦ‬macun, yoğurulmuş.

âciz (A.) [‫ ]ﻋﺎﺝﺰ‬1.aciz. 2.ben.

âcizâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﺝﺰاﻥﻪ‬1.acizce. 2.alçakgönüllüce.

âcizî (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﺝﺰی‬acizlik.

âciziyyet (A.) [‫ ]ﻋﺎﺝﺰیﺖ‬acizlik.

âcizleri (A.-T.) bendeniz, ben.

acûl (A.) [‫ ]ﻋﺠﻮل‬aceleci.

acûlâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺠﻮﻻﻥﻪ‬acele acele.

acûz (A.) [‫ ]ﻋﺠﻮز‬1.kocakarı. 2.cadı.

acûze (A.) [‫ ]ﻋﺠﻮزﻩ‬1.kocakarı. 2.cadı.

âcür (F.) [‫ ]ﺁﺝﺮ‬1.tuğla. 2.kiremit.

acz (A.) [‫ ]ﻋﺠﺰ‬acizlik, çaresizlik, bir şey yapamama.

âdâb (A.) [‫ ]ﺁداب‬1.edepler, terbiyeler. 2.yol yordam.

adalât (A.) [‫ ]ﻋﻀﻼت‬kaslar.

adale (A.) [‫]ﻋﻀﻠﻪ‬1.kas. 2.kaslar.

adâlet (A.) [‫ ]ﻋﺪاﻝﺖ‬adalet.

adaletkâr (A.-F.) [‫ ]ﻋﺪاﻝﺘﮑﺎر‬adil, adaletli.

âdât (A.) [‫ ]ﻋﺎدات‬âdetler, alışkanlıklar.

adâvet (A.) [‫ ]ﻋﺪاوت‬düşmanlık.

adâvet etmek/eylemek düşmanlık gütmek.

add (A.) [‫ ]ﻋﺪ‬sayma, görme, değerlendirme, kabul etme.

7
addedilmek sayılmak, görülmek, değerlendirilmek.

addetmek/eylemek saymak, görmek, değerlendirmek.

addolunmak sayılmak, kabul edilmek.

aded (A.) [‫ ]ﻋﺪد‬sayı.

adeden (A.) [‫ ]ﻋﺪدا‬sayıca.

adedî (A.) [‫ ]ﻋﺪدی‬sayısal.

âdem (A.) [‫ ]ﺁدم‬1.ilk insan, Adem Peygamber. 2.insan, adam.

adem (A.) [‫ ]ﻋﺪم‬yokluk, bulunmama, adem.

adem -i muvaffakiyet [ ‫ ]ﻋﺪم ﻡﻮﻓﻘﻴﺖ‬başarısızlık.

adem -i muvazenet [ ‫ ]ﻋﺪم ﻡﻮازﻥﺖ‬dengesizlik.

adem -i riâyet [ ‫ ]ﻋﺪم رﻋﺎیﺖ‬uymama..

adem -i te’lîfiyet [ ‫ ]ﻋﺪم ﺕﺄﻝﻴﻔﻴﺖ‬uzlaşamama, bir araya gelememe.

adem -i teveccüh [‫ ] ﻋﺪم ﺕﻮﺝﻪ‬ilgisizlik.

ademâbâd (A.-F.) [‫ ]ﻋﺪم ﺁﺑﺎد‬yokluk ülkesi.

âdemhâr (A.-F.) [‫ ]ﺁدم ﺧﻮار‬yamyam, insan yiyen.

âdemî (A.-F.) [‫]ﺁدﻡﯽ‬1.insanoğlu. 2.insanlık.

âdemiyân (A.-F.) [‫ ]ﺁدﻡﻴﺎن‬insanlar.

âdemiyyet (A.) [‫ ]ﺁدﻡﻴﺖ‬1.insanlık. 2.adamlık.

ades (A.) [‫ ]ﻋﺪس‬mercimek.

adese (A.) [‫ ]ﻋﺪﺱﻪ‬mercek.

âdet (A.) [‫ ]ﻋﺎدت‬alışkanlık, âdet.

âdeta (A.) [‫ ]ﻋﺎدﺕﺎ‬basbayağı.

âdeten (A.) [‫ ]ﻋﺪﺕﺎ‬âdet olarak, geleneklere göre.

8
adhâ (A.) [‫ ]اﺽﺤﯽ‬kurbanlar.

âdi (A.) [‫ ]ﻋﺎدی‬sıradan, âdi, değersiz.

adîd (A.) [‫ ]ﻋﺪیﺪ‬birçok.

adîde (A.) [‫ ]ﻋﺪیﺪﻩ‬birçok.

âdil (A.) [‫ ]ﻋﺎدل‬adaletli.

adîl (A.) [‫ ]ﻋﺪیﻞ‬eşit, denk.

âdilâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺪﻻﻥﻪ‬adilce.

adîm (A.) [‫ ]ﻋﺪیﻢ‬yok olan.

adîmülimkân (A.) [‫ ]ﻋﺪیﻢ اﻻﻡﮑﺎن‬imkânsız.

âdiye (A.) [‫ ]ﻋﺎدیﻪ‬alışılmış, sıradan.

adl (A.) [‫ ]ﻋﺪل‬adalet.

adlâ’ (A.) ‫ ]اﺽﻼع‬kenarlar.

adlî (A.) [‫ ]ﻋﺪﻝﯽ‬adalet ile ilgili.

adliyye (A.) [‫ ]ﻋﺪﻝﻴﻪ‬mahkeme, adliye.

adn (A.) [‫ ]ﻋﺪن‬cennet.

adû (A.) [‫ ]ﻋﺪو‬düşman.

âfâk (A.) [‫ ]ﺁﻓﺎق‬ufuklar.

âfâkî (A.) [‫ ]ﺁﻓﺎﻗﯽ‬1.nesnel. 2.şuradan buradan konuşma.

âfât (A.) [‫ ]ﺁﻓﺎت‬afetler, belalar.

âferîde (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﺪﻩ‬yaratık, yaratılmış, mahluk.

âferîdgâr (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﺪﮔﺎر‬yaratan, Tanrı.

âferîn (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﻦ‬bravo, çok yaşa, aferin.

âferîn (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﻦ‬yaratan.

9
âferînende (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﻨﻨﺪﻩ‬yaratıcı.

âferîniş (F.) [‫ ]ﺁﻓﺮیﻨﺶ‬yaratılış.

âfet (A.) [‫ ]ﺁﻓﺖ‬1.afet, bela, felaket. 2.güzel sevgili.

âfet -i cân [ ‫ ]ﺁﻓﺖ ﺝﺎن‬1.can belası. 2.güzel.

âfet -i devrân [ ‫ ]ﺁﻓﺖ دوران‬1.güzel, dilber.

âfetengîz (A.-F.) [‫ ]ﺁﻓﺖ اﻥﮕﻴﺰ‬afet getiren.

âfetresân (A.-F.) [‫ ]ﺁﻓﺖ رﺱﺎن‬bela getiren.

âfetzede (A.-F.) [‫ ]ﺁﻓﺖ زدﻩ‬belaya uğramış, afet görmüş.

afîf (A.) [‫ ]ﻋﻔﻴﻒ‬iffetli.

âfil (A.) [‫ ]ﺁﻓﻞ‬1.batan. 2.görünmez olan.

âfitâb (F.) [ ‫ ]ﺁﻓﺘﺎب‬güneş.

âfitâbcemâl (F.-A.) [ ‫ ]ﺁﻓﺘﺎب ﺝﻤﺎل‬güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi
parlayan, sevgili, maşuk.

âfiyet (A.) [‫ ]ﻋﺎﻓﻴﺖ‬esenlik.

âfiyet bulmak sağlığına kavuşmak.

afiyetbahş [ ‫ ]ﺁﻓﻴﺖ ﺑﺨﺶ‬afiyet verici.

afrika (A.) [‫ ]اﻓﺮیﻘﺎ‬Afrika kıtası.

afsun (F.) [‫ ]اﻓﺴﻮن‬büyü, efsun.

âftâb (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎب‬güneş.

âftâbe (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﻪ‬ıbrık, su kabı.

âftâbgîr (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﮕﻴﺮ‬güneş alan, güneş gören.

âftâbî (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎﺑﯽ‬güneşlik.

âftâbrû (F.) [‫ ]ﺁﻓﺘﺎب رو‬parlak yüzlü.

10
afv (A.) [‫ ]ﻋﻔﻮ‬bağışlama, af.

âgâh (F.) [‫ ]ﺁﮔﺎﻩ‬haberdar.

âgâh etmek haberdar etmek.

âgâh olmak haberdar olmak.

âgâhî (F.) [‫ ]ﺁﮔﺎهﯽ‬haberdarlık.

âgeh (F.) [‫ ]ﺁﮔﻪ‬haberdar.

âgehî (F.) [‫ ]ﺁﮔﻬﯽ‬haberdarlık.

âgîn (F.) [‫ ]ﺁﮔﻴﻦ‬dolu.

âgûş (A.) [‫ ]ﺁﻏﻮش‬kucak.

âğâliş (F.) [‫ ]ﺁﻏﺎﻝﺶ‬kışkırtma.

ağayân (T.-F.) [‫ ]ﺁﻏﺎیﺎن‬ağalar.

âğâz (F.) [‫ ]ﺁﻏﺎز‬1.başlama. 2.başlangıç.

ağbiyâ (A.) [‫ ]اﻏﺒﻴﺎ‬kalın kafalılar.

âğişte (F.) [‫ ]ﺁﻏﺸﺘﻪ‬bulaşmış, bulanık.

ağlâl (A.) [‫ ]اﻏﻼل‬1.boyunduruklar. 2.zincirler.

ağlât (A.) [‫ ]اﻏﻼط‬hatalar.

ağleb [(A.) [‫ ]اﻏﻠﺐ اﺣﺘﻤﺎل‬çoğunlukla, genellikle, sık sık.

ağleb -i ihtimâl [‫ ]اﻏﻠﺐ اﺣﺘﻤﺎل‬büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.

ağnâ (A.) [‫ ]اﻏﻨﯽ‬en zengin.

ağnâm (A.) [‫ ]اﻏﻨﺎم‬koyunlar.

ağniyâ (A.) [‫ ]اﻏﻨﻴﺎ‬zenginler.

ağniye (A.) [‫ ]اﻏﻨﻴﻪ‬şarkılar.

ağrâs (A.) [‫ ]اﻏﺮاس‬fidanlar.

11
ağrâz (A.) [‫ ]اﻏﺮاض‬maksatlar.

ağsân (A.) [‫ ]اﻏﺼﺎن‬dallar.

ağşiye (A.) [‫ ]اﻏﺸﻴﻪ‬1.perdeler. 2.zarlar.

ağyâr (A.) [‫ ]اﻏﻴﺎر‬yabancılar.

ah (A.) [‫ ]اخ‬1.kardeş. 2.dost.

âh (F.) [‫ ]ﺁﻩ‬1.feryat etme, feryat. 2.ilenme.

âh almak biri tarafından kendisine ilenilmek.

âh ü zâr [ ‫ ]ﺁﻩ و زار‬âh edip inleme.

âhâd (A.) [‫ ]ﺁﺣﺎد‬birler.

ahad (A.) [‫ ]اﺣﺪ‬bir.

ahali (A.) [‫ ]اهﺎﻝﯽ‬halk, ahali, insan topluluğu.

ahavât (A.) [‫ ]اﺧﻮات‬kızkardeşler.

ahbâb (A.) [‫ ]اﺣﺒﺎب‬1.dostlar. 2.dost.

ahbap (A.) [‫ ]اﺣﺒﺎب‬dostlar, sevdikler.

ahbâr (A.) [‫ ]اﺧﺒﺎر‬haberler.

ahcâr (A.) [‫ ]اﺣﺠﺎر‬taşlar.

ahd (A.) [‫ ]ﻋﻬﺪ‬1.yemin, and. 2.çağ, devir. 3.söz verme.

ahd -i atîk [‫ ]ﻋﻬﺪ ﻋﺘﻴﻖ‬Tevrat, Zebur ve Mezâmir.

ahd -i cedîd [‫ ]ﻋﻬﺪ ﺝﺪیﺪ‬İncil ve ekleri.

ahdar (A.) [‫ ]اﺣﻀﺮ‬yemyeşil.

ahdâs (A.) [‫ ]اﺣﺪاث‬1.yeni olaylar. 2.dertler. 3.gençler.

ahdeb (A.) [‫ ]اﺣﺪب‬kambur.

ahdnâme (A.-F.) [‫ ]ﻋﻬﺪﻥﺎﻡﻪ‬ahitname, antlaşma metni.

12
ahdüpeymân (A.-F.) [‫ ]ﻋﻬﺪ و ﭘﻴﻤﺎن‬and.

âhek (F.) [‫ ]ﺁهﮏ‬kireç.

âhen (F.) [‫ ]ﺁهﻦ‬demir.

âhendil (F.) [‫ ]ﺁهﻦ دل‬acımasız.

âheng (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮓ‬1.uyum, ahenk. 2.eğlence.

âheng -i esvât [‫ ]ﺁهﻨﮓ اﺹﻮات‬ses uyumu.

âhengdâr (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮕﺪار‬uyumlu.

âhenger (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮕﺮ‬demirci.

âhenggüzâr (F.) [ ‫ ]ﺁهﻨﮓ ﮔﺬار‬uyumlu, ahenkli.

âhenîn (F.) [‫ ]ﺁهﻨﻴﻦ‬1.demirden. 2.demir gibi.

âhenîndil (F.) [‫ ]ﺁهﻨﻴﻦ دل‬1.katı yürekli. 2.yiğit.

âhenk (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮓ‬ahenk, uyum.

âhenkdâr (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮓ دار‬uyumlu, ahenkli.

âhenkeş (F.) [‫ ]ﺁهﻨﮑﺶ‬miknatıs.

âhenrüba (F.) [‫ ]ﺁهﻦ رﺑﺎ‬miknatıs.

âhensâ(y) (F.) [‫ ]ﺁهﻦ ﺱﺎی‬törpü.

âher (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮ‬başka, diğer.

âheste (F.) [‫ ]ﺁهﺴﺘﻪ‬yavaş, usul, ağır.

âhestegî (F.) [‫ ]ﺁهﺴﺘﮕﯽ‬yavaşlık.

ahfâ (A.) [‫ ]اﺧﻔﺎ‬en gizli.

ahfâd (A.) [‫ ]اﺣﻔﺎد‬torunlar.

ahger (F.) [‫ ]اﺧﮕﺮ‬kor ateş.

ahibbâ (A.) [‫ ]اﺣﺒﺎ‬dostlar, sevilenler; sevgililer.

13
ahid (A.) [‫ ]ﻋﻬﺪ‬söz, yemin.

ahidşiken (A.-F.) [‫ ]ﻋﻬﺪﺵﮑﻦ‬sözünden dönen, antlaşmayı bozan.

âhîhte (F.) [‫ ]ﺁهﻴﺨﺘﻪ‬kınından çıkmış, sıyrılmış.

ahîr (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮ‬son, en son.

âhir -i kâr [‫ ]ﺁﺧﺮ ﮐﺎر‬1.sonunda. 2.sonuç.

âhirbîn (A.-F.) [‫ ]ﺁﺧﺮﺑﻴﻦ‬ileri görüşlü.

âhire (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮﻩ‬son.

ahîren (A.) [‫ ]اﺧﻴﺮا‬geçenlerde, son zamanlarda, son olarak.

âhiret (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮت‬öbür dünya.

âhiretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.

âhirin (A.-F.) [‫ ]ﺁﺧﺮیﻦ‬1.sonuncu. 2.sonrakiler.

âhirkâr (A.-F.) [‫ ]ﺁﺧﺮﮐﺎر‬sonunda, nihayet.

âhirülemr (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮاﻻﻡﺮ‬sonunda, işin sonunda.

âhiz (A.) [‫ ]ﺁﺧﺬ‬alan.

ahize (A.) [‫ ]ﺁﺧﺬﻩ‬alıcı gereç.

ahkâm (A.) [‫ ]اﺣﮑﺎم‬hükümler.

ahlâf (A.) [‫ ]اﺧﻼف‬halefler.

ahlâk (A.) [‫ ]اﺧﻼق‬huy, ahlak.

ahlâk -ı amelî [‫ ]اﺧﻼق ﻋﻤﻠﯽ‬uygulamadaki ahlak anlayışı.

ahlâk -ı hasene [‫ ]اﺧﻼق ﺣﺴﻨﻪ‬iyi huy.

ahlâk -ı nazarî [‫ ]اﺧﻼق ﻥﻈﺮی‬teorideki ahlak anlayışı.

ahlâk -ı zemîme [‫ ]اﺧﻼق ذﻡﻴﻤﻪ‬kötü huy.

ahlâken (A.) [‫ ]اﺧﻼﻗﺎ‬ahlakça.

14
ahlâkiyat (A.) [‫ ]اﺧﻼﻗﻴﺎت‬ahlak bilgisi.

ahlâkiyûn (A.) [‫ ]اﺧﻼﻗﻴﻮن‬ahlakçılar.

ahlâm (A.) [‫ ]اﺣﻼم‬1.karmakarışık rüyalar. 2.düşazmalar.

ahlât (A.) [‫ ]اﺧﻼط‬salgılar.

ahlât -ı erba’a [‫ ]اﺧﻼط ارﺑﻌﻪ‬dört özsuyu kan, salya, safra, dalak.

ahmak (A.) [‫ ]اﺣﻤﻖ‬budala, aptal, ahmak.

ahmakâne (A.-F.) [‫ ]اﺣﻤﻘﺎﻥﻪ‬ahmakça.

ahmakî (A.-F.) [‫ ]اﺣﻤﻘﯽ‬ahmaklık.

ahmer (A.) [‫ ]اﺣﻤﺮ‬kırmızı, kızıl.

ahrâm (A.) [‫ ]اﺣﺮام‬1.kutsal yerler. 2.haremler. 3.hanımlar, eşler.

ahrâr (A.) [‫ ]اﺣﺮار‬özgürler.

ahrârâne (A.-F.) [‫ ]اﺣﺮاراﻥﻪ‬özgürce.

ahrâs (A.) [‫ ]اﺣﺮاس‬koruyucular, muhafızlar.

ahret (A.) [‫ ]ﺁﺧﺮت‬öbür dünya, ahiret.

ahretlik (A.-T.) 1.ahiret kardeşi. 2.evlat edinilen öksüz.

ahsâs (A.) [‫ ]اﺣﺴﺎس‬duygular.

ahsen (A.) [‫ ]اﺣﺴﻦ‬en güzel.

ahşâ’ (A.) [‫ ]اﺣﺸﺎء‬1.iç organlar, 2.bölgeler, yöreler.

ahşâb (A.>T.) [‫ ]اﺧﺸﺎب‬1.ahşap. 2.keresteler.

ahşâm (A.) [‫ ]اﺣﺸﺎم‬maiyet.

ahtâb (A.) [‫ ]اﺣﻄﺎب‬odunlar.

ahtâr (A.) [‫ ]اﺧﻄﺎر‬tehlikeler.

âhte (F.) [‫ ]ﺁﺧﺘﻪ‬1.iğdiş edilmiş. 2.kınından çıkarılmış.

15
ahter (F.) [‫ ]اﺧﺘﺮ‬yıldız.

ahter -i dünbâledâr [‫ ]اﺧﺘﺮ دﻥﺒﺎﻝﻪ دار‬kuyruklu yıldız.

ahterbîn (F.) [‫ ]اﺧﺘﺮﺑﻴﻦ‬astrolog, yıldızbilimci.

ahterşinâs (F.) [‫ ]اﺧﺘﺮﺵﻨﺎس‬yıldızbilimci.

ahterşümâr (F.) [‫ ]اﺧﺘﺮﺵﻤﺎر‬1.yıldızbilimci. 2.geceleri uyuyamayan.

ahu (A.) [‫ ]اﺧﻮ‬kardeş.

âhû (F.) [‫ ]ﺁهﻮ‬ceylan, karaca.

âhûbere (F.) [‫ ]ﺁهﻮﺑﺮﻩ‬ceylan yavrusu.

âhûdil (F.) [‫ ]ﺁهﻮدل‬ödlek, korkak.

âhund (F.) [‫ ]ﺁﺧﻮﻥﺪ‬molla, hoca.

âhûnigah (F.) [‫ ]ﺁهﻮﻥﮕﺎﻩ‬ceylan bakışlı.

âhur (F.) [‫ ]ﺁﺧﺮ‬ahır.

âhuvân (F.) [‫ ]ﺁهﻮان‬ceylanlar.

âhûvâne (F.) [‫ ]ﺁهﻮاﻥﻪ‬ceylan gibi.

âhüvâh(F.) [‫ ]ﺁﻩ و واﻩ‬feryat, sızlanma, hayıflanma.

âhüvâveylâ (F.-A.) [ ‫ ]ﺁﻩ و واویﻼ‬feryat, âh çekme, figan etme.

âhüzâr (F.) [‫ ]ﺁﻩ و زار‬âh çekip inleme.

ahvâl (A.) [‫ ]اﺣﻮال‬haller, durumlar.

ahvâl -i âdiye [‫ ]اﺣﻮال ﻋﺎدیﻪ‬olağan haller.

ahvâl -i sıhhiye [‫ ]اﺣﻮال ﺹﺤﻴﻪ‬sağlık durumu

ahvef (A.) [‫ ]اﺧﻮف‬en korkunç.

ahvel (A.) [‫ ]اﺣﻮل‬şaşı.

ahyâ (A.) [‫ ]اﺣﻴﺎ‬diriler.

16
ahyâl (A.) [‫ ]اﺧﻴﺎل‬yılkılar.

ahyânen (A.) [‫ ]اﺣﻴﺎﻥﺎ‬arasıra, kimi zaman.

ahyâr (A.) [‫ ]اﺧﻴﺎر‬iyiler.

ahyât (A.) [‫ ]اﺧﻴﺎط‬iplikler.

ahz (A.) [‫ ]اﺧﺬ‬alma.

ahz ü kabul etmek alıp kabul etmek.

ahzâb (A.) [‫ ]اﺣﺰاب‬1.kütleler. 2.partiler. 3.Ahzâb sûresi.

ahzân (A.) [‫ ]اﺣﺰان‬hüzünler.

ahzar (A.) [‫ ]اﺧﻀﺮ‬yeşil.

ahzen (A.) [‫ ]اﺣﺰن‬çok hüzünlü.

ahzetmek almak.

ahzüi’tâ (A.) [‫ ]اﺧﺬ و ﻋﻄﺎ‬alış veriş.

ahzükabz (A.) [‫ ]اﺧﺬ و ﻗﺒﺾ‬alıp sahip çıkma.

âid (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﺪ‬1.ait, ilişkin. 2.geri dönen.

âidât (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﺪات‬gelirler, aidat.

âide (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﺪﻩ‬kâr, kazanç, gelir.

âika (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﻘﻪ‬engel.

âile (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﻠﻪ‬1.aile. 2.eş, karı.

ailevî (A.) [‫ ]ﻋﺎﺋﻠﻮی‬aile ile ilgili.

âjeng (F.) [‫ ]ﺁژﻥﮓ‬buruşuk, cilt kırışığı.

âk (A.) [‫ ]ﻋﺎق‬serkeş.

akab (A.) [‫ ]ﻋﻘﺐ‬1.arka, art. 2.topuk, ökçe.

akabât (A.) [‫ ]ﻋﻘﺒﺎت‬1.yokuşlar. 2.tehlikeli anlar.

17
akabe (A.) [‫ ]ﻋﻘﺒﻪ‬1.geçilmesi güç geçit. 2.yokuş.

akabinde (A.-T.) ardından.

akâid (A.) [‫ ]ﻋﻘﺎﺋﺪ‬inançlar, akideler.

akâmet (A.) [‫ ]ﻋﻘﺎﻡﺖ‬1.verimsizlik, durgunlaştırma, aksatma. 2.kısırlık.

akar (A.) [‫ ]ﻋﻘﺎر‬kazanç sağlayan mülk.

akarât (A.) [‫ ]ﻋﻘﺮات‬kazanç sağlayan mülkler, akarlar.

akbeh (A.) [‫ ]اﻗﺒﺢ‬çok çirkin.

akd (A.) [‫ ]ﻋﻘﺪ‬1.düğümleme, bağlama. 2.nikah. 3.kararlaştırma. 4.kurma.

akdâh (A.) [‫ ]اﻗﺪاح‬kadehler.

akdâm (A.) [‫ ]اﻗﺪام‬ayaklar.

akdedilmek yapılmak, uygulanmak, icra edilmek.

akdem (A.) [‫ ]اﻗﺪم‬önce, önceki.

akdes (A.) [‫ ]اﻗﺪس‬en kutsal.

akdetmek/ eylemek yapmak, uygulamak, icra etmek, imzalamak, antlaşma


yapmak, sözleşme yapmak.

akıbet (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ‬son.

âkıbetbîn (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ ﺑﻴﻦ‬sonu gören, ileri görüşlü.

âkıbetendîş (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ اﻥﺪیﺶ‬sonunu düşünen.

âkıbetülemr (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺒﺖ اﻻﻡﺮ‬sonunda.

âkıl (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﻞ‬akıllı, akıl sahibi.

akıl (A.) [‫ ]ﻋﻘﻞ‬akıl.

âkılâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻗﻞ‬akıllıca.

âkıle (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﻠﻪ‬akıllı kadın.

18
âkır (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺮ‬1.kısır. 2.verimsiz.

âkid (A.) [‫ ]ﻋﺎﻗﺪ‬akit yapan.

akîde (A.) [‫ ]ﻋﻘﻴﺪﻩ‬inanç, akide.

akîdefurûş (A.-F.) [ ‫ ]ﻋﻘﻴﺪﻩ ﻓﺮوش‬inanç tüccarı.

akîk (A.) [‫ ]ﻋﻘﻴﻖ‬akik taşı.

âkil (A.) [‫ ]ﺁﮐﻞ‬yiyen.

akîm (A.) [‫ ]ﻋﻘﻴﻢ‬1.kısır. 2.sonuçsuz.

akim kalmak gerçekleşememek, sonuçsuz kalmak.

akis (A.) [‫ ]ﻋﮑﺲ‬yansıma, aksetme, akis.

akl (A.) [‫ ]ﻋﻘﻞ‬akıl.

akl -ı bâliğ [‫ ]ﻋﻘﻞ ﺑﺎﻝﻎ‬ergin.

akl -ı evvel [‫ ]ﻋﻘﻞ اول‬Tanrı.

akl -ı küll [‫ ]ﻋﻘﻞ ﮐﻞ‬1.doğadaki genel uyum. 2.Cebrail.

akl -ı mücerred [‫ ]ﻋﻘﻞ ﻡﺠﺮد‬soyut akıl.

akl -ı selim [‫ ]ﻋﻘﻞ ﺱﻠﻴﻢ‬sağduyu.

aklâm (A.) [‫ ]اﻗﻼم‬1.kalemler. 2.yazı gereçleri. 3.devlet daireleri.

aklen (A.) [‫ ]اﻗﻼ‬akılca.

aklıselim (A.-F.) [‫ ]ﻋﻘﻞ ﺱﻠﻴﻢ‬sağduyu.

aklî (A.) [‫ ]ﻋﻘﻠﯽ‬akılca, akıl bakımından, rasyonel.

akliyye (A.) [‫ ]ﻋﻘﻠﻴﻪ‬akılcılık, rasyonalizm.

akliyyûn (A.) [‫ ]ﻋﻘﻠﻴﻮن‬akılcılar, rasyonalistler.

akm (A.) [‫ ]ﻋﻘﻢ‬kısırlık.

akmâr (A.) [‫ ]اﻗﻤﺎر‬aylar.

19
akmişe (A.) [‫ ]اﻗﻤﺸﻪ‬kumaşlar.

akrabâ (A.) [‫ ]اﻗﺮﺑﺎء‬akraba, yakınlar.

akran (A.) [‫ ]اﻗﺮان‬yaşıtlar.

akreb (A.) [‫ ]اﻗﺮب‬en yakın.

akreb (A.) [‫ ]ﻋﻘﺮب‬1.akrep. 2.saat ibresi.

akrebek (A.-F.) [‫ ]ﻋﻘﺮﺑﮏ‬saati gösteren ibre.

aks (A.) [‫ ]ﻋﮑﺲ‬yansıma, akis.

aks -i müddeâ [‫ ]ﻋﮑﺲ ﻡﺪﻋﺎ‬çatışkı.

aks -i sedâ [‫ ]ﻋﮑﺲ ﺹﺪا‬yankı.

aksâ (A.) [‫ ]اﻗﺼﯽ‬uzak, en son.

aksâ -yı emel [‫ ]اﻗﺼﺎی اﻡﻞ‬ülkü, ideal.

aksâ -yı şark [‫ ]اﻗﺼﺎی ﺵﺮق‬Uzakdoğu.

aksâm (A.) [‫ ]اﻗﺴﺎم‬kısımlar, bölümler.

aksâm -ı sâire [‫ ]اﻗﺴﺎم ﺱﺎﺋﺮﻩ‬diğer kısımlar, öbür bölümler.

akser (A.) [‫ ]اﻗﺼﺮ‬en kısa.

aksetmek yansımak, vurmak.

aksî (A.) [‫ ]ﻋﮑﺴﯽ‬1.inatçı. 2.ters, zıt. 3.huysuz.

aksülamel (A.) [‫ ]ﻋﮑﺲ اﻝﻌﻤﻞ‬tepki, reaksiyon.

aktâ’ (A. [‫ ]اﻗﻄﺎع‬1.kesmeler. 2.beylik araziler.

aktâb (A.) [‫ ]اﻗﻄﺎب‬1.kutuplar. 2.azizler. 3.efendiler.

aktâr (A.) [‫ ]اﻗﻄﺎر‬taraflar, yöreler.

aktâr-ı cihân [ ‫ ]اﻗﻄﺎر ﺝﻬﺎن‬dünyanın her tarafı.

akûr (A.) [‫ ]ﻋﻘﻮر‬azgın, kudurmuş, saldırgan.

20
akûrâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﻘﻮراﻥﻪ‬kudurmuşçasına.

akvâl (A.) [‫ ]اﻗﻮال‬sözler.

akvâm (A.) [‫ ]اﻗﻮام‬kavimler.

akviyâ (A.) [‫ ]اﻗﻮیﺎ‬kuvvetliler.

âl (A.) [‫ ]ﺁل‬1.aile. 2.sülale. 3.evlat.

âl (A.) [‫ ]ﻋﺎل‬yüce, yüksek.

alâ (A.) [‫ ]ﻋﻼء‬yücelik, şeref.

alâ (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ‬üst, üstü, üzeri.

alâeyyihâl (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ ای ﺣﺎل‬her nasıl olsa.

âlâf (A.) [‫ ]ﺁﻻف‬binler.

alâhide (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﺤﺪﻩ‬tek başına, başlı başına.

alâik (A.) [‫ ]ﻋﻼﺋﻖ‬alakalar, ilgiler.

alâim (A.) [ ] işaretler, alametler.

alâim-i semâ [‫ ]ﻋﻼﺋﻢ ﺱﻤﺎ‬gökkuşağı.

alak (A.) [‫ ]ﻋﻠﻖ‬1.kan pıhtısı. 2.sülük.

alâka (A.) [‫ ]ﻋﻼﻗﻪ‬ilgi, alaka.

alâkabahş (A.-F.) [‫ ]ﻋﻼﻗﻪ ﺑﺨﺶ‬ilgilendiren, ilgili.

alâkadar (A.-F.) [‫ ]ﻋﻼﻗﻪ دار‬ilgili, alakalı.

alâkadar etmek ilgilendirmek.

alâkadar olmak ilgilenmek.

alakadârân (A.-F.) [‫ ]ﻋﻼﻗﻪ داران‬ilgililer.

alâkadrilimkân (A.) [‫ ]ﻋﻼﻗﺪراﻻﻡﮑﺎن‬olabildiğince.

âlâm (A.) [‫ ]ﺁﻻم‬elemler, acılar.

21
alâmât (A.) [‫ ]ﻋﻼﻡﺎت‬işaretler, alametler.

alâmet (A.) [‫ ]ﻋﻼﻡﺖ‬işaret, iz, alamet, belirti. 2.çok iri.

âlât (A.) [‫ ]ﺁﻻت‬aletler.

alâvechi (A.) [‫ ]ﻋﻠِﯽ وﺝﻪ‬üzere.

alâvefk (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ وﻓﻖ‬uygun olarak.

âlâyiş (F.) [‫ ]ﺁﻻیﺶ‬1.bulaşma. 2.gösteriş.

aleddevam (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺪوام‬sürekli.

alef (A.) [‫ ]ﻋﻠﻒ‬1.ot. 2.hayvan yemi.

aleka (A.) [‫ ]ﻋﻠﻘﻪ‬1.kan pıhtısı. 2.balçık.

alelacele (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﺠﻠﻪ‬çarçabuk.

alelâde (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﺎدﻩ‬sıradan, bayağı.

alelamyâ (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﻤﻴﺎ‬körükörüne.

alelekser (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﮐﺜﺮ‬çok defa.

alelhusûs (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺨﺼﻮص‬özellikle.

alelıtlâk (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻃﻼق‬1.genellikle. 2.rastgele.

alelicmâl (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺝﻤﺎل‬topluca.

alelinfirâd (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻥﻔﺮاد‬birer birer.

alelistimrâr (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺱﺘﻤﺮار‬sürekli, aralıksız.

aleliştirâk (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﺵﺘﺮاک‬ortaklaşa.

alelkifâye (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﮑﻔﺎیﻪ‬yeterince.

alelumûm (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﻌﻤﻮم‬genellikle, genelde, genel olarak.

âlem (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻢ‬dünya; evren.

alem (A.) [‫ ]ﻋﻠﻢ‬1.sancak. 2.alem. 3.nişan, alamet.

22
âlemârâ (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻢ ﺁرا‬dünyayı süsleyen.

alemdâr (A.-F.) [‫ ]ﻋﻠﻤﺪار‬sancaktar.

âlemefrûz (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻢ اﻓﺮوز‬dünyayı parlatan.

âlemgîr (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻤﮕﻴﺮ‬1.dünyayı fetheden. 2.dünyaya yayılan.

âlemiyân (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻤﻴﺎن‬insanlar.

âlemşümûl (A.) [‫ ]ﻋﻠﻢ ﺵﻤﻮل‬dünyayı kaplayan.

âlemtâb (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻤﺘﺎب‬dünyayı aydınlatan.

alenen (A.) [‫ ]ﻋﻠﻨﺎ‬açıkça.

alenî (A.) [‫ ]ﻋﻠﻨﯽ‬açık, aşikâr.

âlet (A.) [‫ ]ﺁﻝﺖ‬1.araç, alet. 2.aygıt.

alettafsîl (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻔﺼﻴﻞ‬ayrıntılı olarak.

alettevâlî (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻝﺘﻮاﻝﯽ‬peşpeşe.

aleyh (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻪ‬karşı, karşıt; üzerine.

aleyhdar (A.-F.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻪ دار‬karşıt, zıt.

aleyhisselâm (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻪ اﻝﺴﻼم‬selam onun üzerine olsun.

âlî (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ‬yüce; yüksek.

âlîcâh (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺝﺎﻩ‬yüksek dereceli.

âlîcenâb (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺝﻨﺎب‬1.cömert. 2.haysiyetli.

âlihe (A.) [‫ ]ﺁﻝﻬﻪ‬ilahlar.

âlîhimmet (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ هﻤﺖ‬yüce himmetli.

âlîkadr (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻗﺪر‬saygıdeğer.

alîl (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻞ‬1.hasta, hastalıklı, illetli. 2.sakat.

âlim (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻢ‬bilgin.

23
alîm (A.) [‫ ]ﻋﻠﻴﻢ‬çok bilen.

âlîmakâm (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻡﻘﺎم‬yüksek makamlı.

âlînazar (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﻥﻈﺮ‬yüksek görüşlü.

âlîşan (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﯽ ﺵﺎن‬şanı yüce.

âliye (A.) [‫ ]ﻋﺎﻝﻴﻪ‬yüce, yüksek.

aliyyülâlâ (A.) [‫ ]ﻋﻠﯽ اﻻﻋﻼ‬en iyisi.

Allâh (A.) [‫ ]اﷲ‬Tanrı, Allah.

allâme (A.) [‫ ]ﻋﻼﻡﻪ‬büyük bilgin.

âlû (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮ‬erik.

âlûbâlu (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮﺑﺎﻝﻮ‬vişne.

âlûd (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮد‬bulanmış, bulaşmış.

âlûde (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮدﻩ‬bulanmış, bulaşmış.

âlûdedâmen (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮدﻩ داﻡﻦ‬iffetsiz.

âlûdegî (F.) [‫ ]ﺁﻝﻮدﮔﯽ‬bulaşma, bulaşıklık.

âlüfte (F.) [‫ ]ﺁﻝﻔﺘﻪ‬1.iffetsiz, fahişe. 2.alışık.

âmâc (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎج‬1.hedef. 2.nişan tahtası.

âmâcgâh (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎﺝﮕﺎﻩ‬nişan alınan yer.

âmâde (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎدﻩ‬hazır.

âmâdegî (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎدﮔﯽ‬hazırlık.

a'mâl (A.) [‫ ]اﻋﻤﺎل‬davranışlar, ameller.

âmâl (A.) [‫ ]ﺁﻡﺎل‬emeller.

âmâl (A.) [‫ ]ﺁﻡﺎل‬emeller.

âmâr (F.) [‫ ]ﺁﻡﺎر‬1.sayım. 2.hesap.

24
amd (A.) [‫ ]ﻋﻤﺪ‬kasıt.

amden (A.) [‫ ]ﻋﻤﺪا‬kasıtlı olarak.

âmed (F.) [‫ ]ﺁﻡﺪ‬gelme, geliş.

âmedşüd (F.) [‫ ]ﺁﻡﺪﺵﺪ‬geliş gidiş.

âmedüreft (F.) [‫ ]ﺁﻡﺪورﻓﺖ‬geliş gidiş.

âmedüşüd (F.) [‫ ]ﺁﻡﺪوﺵﺪ‬geliş gidiş.

amel (A.) [‫ ]ﻋﻤﻞ‬1.iş. 2.ishal.

amele (A.) [‫ ]ﻋﻤﻠﻪ‬işçi.

amelen (A.) [‫ ]ﻋﻤﻼ‬bilfiil, işleyerek.

amelî (A.) [‫ ]ﻋﻤﻠﯽ‬pratik, uygulamalı.

ameliyât (A.) [‫ ]ﻋﻤﻠﻴﺎت‬1.işlemler, uygulamalar. 2.ameliyat.

ameliye(A.) [‫ ]ﻋﻤﻠﻴﻪ‬işlem, uygulama.

âmennâ (A.) [‫ ]ﺁﻡﻨﺎ‬diyecek bir şey yok, inandık.

âmîhte (A.) [‫ ]ﺁﻡﻴﺨﺘﻪ‬karışık, karışmış.

amîk (A.) [‫ ]ﻋﻤﻴﻖ‬derin.

âmil (A.) [‫ ]ﻋﺎﻡﻞ‬1.yapan, işleyen. 2.faktör, etken. 3.vergi memuru. 4.vali.

amîm (A.) [‫ ]ﻋﻤﻴﻢ‬yaygın.

âmîn (A.) [‫ ]ﺁﻡﻦ‬amin.

âminen (A.) [‫ ]ﺁﻡﻨﺎ‬emin olarak.

âmir (A.) [‫ ]ﺁﻡﺮ‬emreden.

âmirâne (A.-F.) [‫ ]ﺁﻡﺮاﻥﻪ‬emredercesine.

âmiyâne (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﻡﻴﺎﻥﻪ‬bayağı, avamca.

âmm (A.) [‫ ]ﻋﺎم‬genel, yaygın.

25
âmm (A.) [‫ ]ﻋﺎم‬yıl.

amm (A.) [‫ ]ﻋﻢ‬amca.

ammâ (A.) [‫ ]اﻡﺎ‬ama.

ammâba’d (A.) [(‫ ]اﻡﺎﺑﻌﺪ‬maksada gelince.

amme (A.) [‫ ]ﻋﻤﻪ‬hala.

amûd (A.) [‫ ]ﻋﻤﻮد‬direk.

amûden (A.) [‫ ]ﻋﻤﻮدا‬dikine.

amûdî (A.) [‫ ]ﻋﻤﻮدی‬dikey.

âmurziş (F.) [‫ ]ﺁﻡﺮزش‬1.bağışlama, affetme.

âmûz (F.) [‫ ]ﺁﻡﻮز‬1.öğrenen. 2.öğreten.

âmûzgâr (F.) [‫ ]ﺁﻡﻮزﮔﺎر‬öğretmen.

âmürzgâr (F.) [‫ ]ﺁﻡﺮزﮔﺎر‬bağışlayıcı, Tanrı.

âmürziş (F.) [‫ ]ﺁﻡﺮزش‬bağışlama.

ân (A.) [‫ ]ﺁن‬an.

an (A.) [‫– ]ﻋﻦ‬den, -dan.

ân (F.) [‫ ]ان‬1.çoğul eki -ler, -lar. 2.zarf yapan ek -erek, -arak.

ân (F.) [‫ ]ﺁن‬alım, cazibe, hava.

an’anât (A.) [‫ ]ﻋﻨﻌﻨﺎت‬gelenekler.

an’ane (A.) [‫ ]ﻋﻨﻌﻨﻪ‬gelenek.

an’anevî (A.) [‫ ]ﻋﻨﻌﻨﻮی‬geleneksel.

ânân (F.) [‫ ]ﺁﻥﺎن‬onlar.

anâsır (A.) [‫ ]ﻋﻨﺎﺹﺮ‬unsurlar, elemanlar.

anâsır-ı erba’a [‫ ]ﻋﻨﺎﺹﺮ ارﺑﻌﻪ‬dört unsur ateş, hava, su, toprak.

26
ânât (A.) [‫ ]ﺁﻥﺎت‬anlar.

anbean (A.-F.) [‫ ]ﺁن ﺑﻪ ﺁن‬her an, gittikçe.

anber (A.) [‫ ]ﻋﻨﺒﺮ‬amber.

anberbû (A.-F.) [‫ ]ﻋﻨﺒﺮﺑﻮ‬amber kokulu.

andelîb (A.) [‫ ]ﻋﻨﺪﻝﻴﺐ‬bülbül.

âne (F.) [‫ ]اﻥﻪ‬gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek.

anh (A.) [‫ ]ﻋﻨﻪ‬ondan.

anhâ (A.) [‫ ]ﻋﻨﻬﺎ‬ondan.

anhâ (F.) [‫ ]ﺁﻥﻬﺎ‬onlar.

ânî (A.-F.) [‫ ]ﺁﻥﯽ‬1.bir an. 2.derhal.

ânifen (A.) [‫ ]ﺁﻥﻔﺎ‬1.az önce, demin. 2.yukarıda.

âniyen (A.) [‫ ]ﺁﻥﻴﺎ‬bir anda, der hal, o anda.

ankâ (A.) [‫ ]ﻋﻨﻘﺎ‬zümrütüanka,

ankarîb (A.) [‫ ]ﻋﻦ ﻗﺮیﺐ‬yakında, yakından, çok geçmeden.

ankasdin (A.) [‫ ]ﻋﻦ ﻗﺼﺪ‬kasıtlı olarak, bile bile.

ankebût (A.) [‫ ]ﻋﻨﮑﺒﻮت‬örümcek.

ansamîmilkalb (A.) [‫ ]ﻋﻦ ﺹﻤﻴﻢ اﻝﻘﻠﺐ‬içtenlikle, canügönülden.

anûd (A.) [‫ ]ﻋﻨﻮد‬inatçı.

âr (A.) [‫ ]ﻋﺎر‬utanma, ar.

ar’ar (A.) [‫ ]ﻋﺮﻋﺮ‬1.anırma. 2.dikenli ardıç.

ârâ (F.) [‫ ]ﺁرا‬süsleyen.

ârâ’ (A.) [‫ ]ﺁراء‬oylar.

arâ’is (A.) [‫ ]ﻋﺮاﺋﺲ‬gelinler.

27
arab (A.) [‫ ]ﻋﺮب‬arap

arabî (A.) [‫ ]ﻋﺮﺑﯽ‬arapça.

arak (A.) [‫ ]ﻋﺮق‬1.ter. 2.rakı.

arakçîn (A.-F.) [‫ ]ﻋﺮﻗﭽﻴﻦ‬takke kavuk altı takkesi.

arakdâr (A.-F.) [‫ ]ﻋﺮﻗﺪار‬terli.

arakıyye (A.) [‫ ]ﻋﺮﻗﻴﻪ‬derviş külahı.

ârâm (F.) [‫ ]ﺁرام‬1.dinlenme. 2.yerleşme.

ârâm etmek yerleşmek

ârâmbahş (F.) [‫ ]ﺁرام ﺑﺨﺶ‬dinlendiren, huzur veren.

ârâmgâh (F.) [‫ ]ﺁراﻡﮕﺎﻩ‬1.dinlenme yeri. 2.mezar.

ârâmiş (F.) [‫ ]ﺁراﻡﺶ‬1.dinlenme. 2.huzur.

ârâste (F.) [‫ ]ﺁراﺱﺘﻪ‬süslenmiş, süslü.

ârâyiş (F.) [‫ ]ﺁرایﺶ‬1.süs. 2.süslenme.

araz (A.) [‫ ]ﻋﺮض‬1.işaret, belirti. 2.tesadüf.

arâzî (A.) [‫ ]اراﺽﯽ‬yerler, arazi.

arbede (A.) [‫ ]ﻋﺮﺑﺪﻩ‬kavga.

arbedecû (A.-F.) [‫ ]ﻋﺮﺑﺪﻩ ﺝﻮ‬kavgacı.

ard (F.) [‫ ]ﺁرد‬un.

ardbîz (F.) [‫ ]ﺁردﺑﻴﺰ‬elek.

arefe (A.) [‫ ]ﻋﺮﻓﻪ‬arife, bayramdan önceki gün.

ârız (A.) [‫ ]ﻋﺎرض‬1.yanak. 2.gelen. 3.engel.

ârızî (A.) [‫ ]ﻋﺎرﺽﯽ‬geçici.

ârî (A.) [‫ ]ﻋﺎری‬1.çıplak. 2.uzak, uzakta, soyutlanmış.

28
ârî (F.) [‫ ]ﺁری‬evet.

ârif (A.) [‫ ]ﻋﺎرف‬bilen, arif, irfan sahibi.

âriyyet (A.) [‫ ]ﻋﺎریﺖ‬ödünç.

arîz (A.) [‫ ]ﻋﺮیﺾ‬geniş, genişlemesine.

arman (F.) [‫ ]ﺁرﻡﺎن‬1.özlem. sıkıntı.

arsa (A.) [‫ ]ﻋﺮﺹﻪ‬yer, meydan.

arş (A.) [‫ ]ﻋﺮش‬1.gök. 2.taht. 3.çardak.

arşa (A.) [‫ ]ﻋﺮﺵﻪ‬güverte.

arûs (A.) [ ] gelin.

arz (A.) [‫ ]ارض‬1.yer. 2.dünya, yeryüzü.

arz (A.) [‫ ]ﻋﺮض‬1.genişlik, en. 2.enlem.

arz (A.) [‫ ]ﻋﺮض‬sunma, arzetme.

arzan (A.) [‫ ]ارﺽﺎ‬enine, genişliğine.

arzıhâl (A.) [‫ ]ارض ﺣﺎل‬dilekçe.

ârzû (F.) [‫ ]ﺁرزو‬istek, heves.

asâ (A.) [‫ ]ﻋﺼﺎ‬1.değnek, sopa. 2.derviş değneği.

âsâ (F.) [‫ ]ﺁﺱﺎ‬gibi.

asab (A.) [‫ ]ﻋﺼﺐ‬sinir.

asabî (A.) [‫ ]ﻋﺼﺒﯽ‬sinirli.

asabiyülmizac (A.) [‫ ]ﻋﺼﺒﯽ اﻝﻤﺰاج‬asabî mizaçlı.

asabiyyet (A.) [‫ ]ﻋﺼﺒﻴﺖ‬sinirlilik.

âsaf (A.) [‫ ]ﺁﺹﻒ‬1.vezir. Hz. Süleyman’ın veziri.

asâkir (A.) [‫ ]ﻋﺴﺎﮐﺮ‬askerler.

29
asalet (A.) [‫ ]اﺹﺎﻝﺖ‬asillik.

asamm (A.) [‫ ]اﺹﻢ‬sağır.

âsân (F.) [‫ ]ﺁﺱﺎن‬kolay.

âsâr (A.) [‫ ]ﺁﺛﺎر‬1.izler. 2.eserler.

âsâyiş (F.) [‫ ]ﺁﺱﺎیﺶ‬1.huzur. 2.güvenlik.

âsâyiş berkemâl [ ‫ ] ﺁﺱﺎیﺶ ﺑﺮﮐﻤﺎل‬her yerde huzur hakim.

asdika (A.) [‫ ]اﺹﺪﻗﺎ‬gerçek dostlar.

asel (A.) [‫ ]ﻋﺴﻞ‬bal.

ases (A.) [‫ ]ﻋﺴﺲ‬gece bekçisi.

asfer (A.) [‫ ]اﺹﻔﺮ‬1.sarı. 2.soluk benizli.

asgar (A.) [‫ ]اﺹﻐﺮ‬en küçük.

asgarî (A.) [‫ ]اﺹﻐﺮی‬en az.

ashâb (A.) [‫ ]اﺹﺤﺎب‬1.dostlar, arkadaşlar. 2.sahipler.

âsım (A.) [‫ ]ﻋﺎﺹﻢ‬1.günahtan sakınan. 2.iffetli.

asır ba’de asır (A.) [‫ ]ﻋﺼﺮ ﺑﻌﺪ ﻋﺼﺮ‬asırlarca, yüzyıllarca.

âsî (A.) [‫ ]ﻋﺎﺹﯽ‬1.isyancı. 2.günahkâr.

âsîb (F.) [‫ ]ﺁﺱﻴﺐ‬felaket, bela, zarar.

asîl (A.) [‫ ]اﺹﻴﻞ‬1.sağlam. 2.soylu.

asîlzâde (A.-F.) [‫ ]اﺹﻴﻞ زادﻩ‬soylu çocuğu, asilzade.

asîr (A.) [‫ ]ﻋﺼﻴﺮ‬özsuyu, usare.

âsitan (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﺎن‬eşik.

âsiyâ (F.) [‫ ]ﺁﺱﻴﺎ‬değirmen.

âsiyâb (F.) [‫ ]ﺁﺱﻴﺎب‬değirmen.

30
asker (A.) [‫ ]ﻋﺴﮑﺮ‬asker, er.

asl (A.) [‫ ]اﺹﻞ‬1.asıl. 2.kök. 3.gerçek.

asla (A.) [‫ ]اﺹﻼ‬hiçbir zaman.

aslî (A.) [‫ ]اﺹﻠﯽ‬asıl.

aslünesl (A.-F.) [‫ ]اﺹﻞ و ﻥﺴﻞ‬soy sop.

âsmân (F.) [‫ ]ﺁﺱﻤﺎن‬gök, gökyüzü.

âsmânî (F.) [‫ ]ﺁﺱﻤﺎﻥﯽ‬1.gökyüzüne ait. 2.melek. 3.açık mavi.

asnâm (A.) [‫ ]اﺹﻨﺎم‬1.putlar. 2.dilberler.

asr (A.) [‫ ]ﻋﺼﺮ‬1.yüzyıl. 2.ikindi vakti.

asrî (A.) [‫ ]ﻋﺼﺮی‬modern.

âstân (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﺎن‬1.eşik. 2.tekke.

âstâne (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﺎﻥﻪ‬1.eşik. 2.başkent. 3.tekke. 4.İstanbul.

âster (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﺮ‬astar.

âstîn (F.) [‫ ]ﺁﺱﺘﻴﻦ‬yen.

âsûde (F.) [‫ ]ﺁﺱﻮدﻩ‬rahat, huzurlu.

âsûdegî (F.) [‫ ]ﺁﺱﻮدﮔﯽ‬huzur.

âsûdehâtır (F.-A.) [‫ ]ﺁﺱﻮدﻩ ﺧﺎﻃﺮ‬gönlü rahat, huzurlu.

âsüman (F.) [‫ ]ﺁﺱﻤﺎن‬gökyüzü.

âş (F.) [‫ ]ﺁش‬1.yemek. 2.aşûre.

âşâm (F.) [‫ ]ﺁﺵﺎم‬içen.

aşer (A.) [‫ ]ﻋﺸﺮ‬on.

aşere (A.) [‫ ]ﻋﺸﺮﻩ‬onlar.

aşhâne (F.) [‫ ]ﺁﺵﺨﺎﻥﻪ‬mutfak.

31
âşık (A.) [‫ ]ﻋﺎﺵﻖ‬aşık.

âşıkân (A.-F.) [‫ ]ﻋﺎﺵﻘﺎن‬aşıklar.

âşifte (F.) [‫ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ‬1.perişan. 2.iffetsiz kadın.

âşikâr (F.) [‫ ]ﺁﺵﮑﺎر‬açık, belli, aşikâr.

âşikâr etmek ortaya çıkarmak, belli etmek.

âşikâr olmak ortaya çıkmak, belli olmak.

âşikâre (F.) [‫ ]ﺁﺵﮑﺎرﻩ‬açık, belli.

âşina (F.) [‫ ]ﺁﺵﻨﺎ‬1.tanıdık, bildik. 2.bilen.

âşir (A.) [‫ ]ﻋﺎﺵﺮ‬onuncu.

aşîr (A.) [‫ ]ﻋﺸﻴﺮ‬onda bir.

âşiren (A.) [‫ ]ﻋﺎﺵﺮا‬onuncusu.

âşiyân (F.) [‫ ]ﺁﺵﻴﺎن‬1.yuva. 2.ev.

aşk (A.) [‫ ]ﻋﺸﻖ[ ]ﻋﺸﻖ‬aşk.

âşkâr (F.) [‫ ]ﺁﺵﮑﺎر‬1.açık, belli, aşikâr.

âşkârâ (F.) [‫ ]ﺁﺵﮑﺎرا‬açık, belli, aşikâr.

âşnâ (F.) [‫ ]ﺁﺵﻨﺎ‬tanıdık, dost, aşina.

âşnâyân (F.) [‫ ]ﺁﺵﻨﺎیﺎن‬tanıdıklar, dostlar.

âşnâyî (F.) [‫ ]ﺁﺵﻨﺎیﯽ‬1.dostluk. 2.bilme, haberdarlık.

âşpez (F.) [‫ ]ﺁﺵﭙﺰ‬aşçı.

aşre (A.) [‫ ]ﻋﺸﺮﻩ‬on.

âşûb (F.) [‫ ]ﺁﺵﻮب‬1.kargaşa. 2.karıştırıcı.

âşûbengîz (F.) [‫ ]ﺁﺵﻮب اﻥﮕﻴﺰ‬kargaşa çıkaran.

âşûrâ (A.) [‫ ]ﻋﺎﺵﻮرا‬aşûre.

32
âşüfte (F.) [‫ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ‬1.iffetsiz kadın. 2.perişan.

âşüftedil (F.) [‫ ]ﺁﺵﻔﺘﻪ دل‬gönlü perişan.

ât (A.) [‫ ]ات‬çoğul eki -ler, -lar.

at’ime (A.) [‫ ]اﻃﻌﻤﻪ‬taamlar, yiyecekler.

atâ (A.) [‫ ]ﻋﻄﺎء‬bağış, ihsan, bahşiş.

atâbahş (A.-F.) [‫ ]ﻋﻄﺎ ﺑﺨﺶ‬bahşiş veren, ihsanda bulunan.

atâlet (A.) [‫ ]ﻋﻄﺎﻝﺖ‬1.durgunluk. 2.tembellik.

ataş (A.) [‫ ]ﻋﻄﺶ‬susuzluk.

atâyâ (A.) [‫ ]ﻋﻄﺎیﺎ‬bağışlar, ihsanlar, bahşişler.

atebât (A.) [‫ ]ﻋﺘﺒﺎت‬1.eşikler. 2.şiîlerin ziyaret yerleri Necef, Kerbela, Kâzımiye.

atebe (A.) [‫ ]ﻋﺘﺒﻪ‬eşik.

ateh (A.) [‫ ]ﻋﺘﻪ‬bunama.

ateh getirmek bunamak.

âteş (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ‬ateş.

âteşbâr (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﺑﺎر‬ateş yağdıran.

âteşbâz (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﺒﺎز‬fişekçi.

âteşdân (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﺪان‬1.mangal. 2.ocak.

âteşdem (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ دم‬acı sözlü.

âteşefrûz (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ اﻓﺮوز‬ateş yakan.

âteşfâm (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﻓﺎم‬1.ateş rengi. 2.kırmızı.

âteşfeşân (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﻓﺸﺎن‬ateş saçan.

âteşgâh (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﮕﺎﻩ‬ateşkede, ateşperest tapınağı.

âteşgede (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﮕﺪﻩ‬ateşkede, ateşperest tapınağı.

33
âteşgîre (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﮔﻴﺮﻩ‬1.maşa. 2.çıra.

âteşgûn (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﮔﻮن‬ateş rengi, kırmızı.

âteşî (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﯽ‬1.ateşli. 2.öfkeli, kızgın. 3.acı, dokunaklı. 4.cehennemlik.

âteşîn (F.) [‫ ]ﺁﺕﺸﻴﻦ‬1.ateşli. 2.hararetli.

âteşkâr (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﮐﺎر‬külhancı, ateşçi.

âteşmizâc (F.-A.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﻡﺰاج‬sert mizaçlı.

âteşpâre (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﭘﺎرﻩ‬kıvılcım.

âteşperest (F.) [‫ ]ﺁﺕﺶ ﭘﺮﺱﺖ‬ateşe tapan, ateşperest.

atf (A.) [‫ ]ﻋﻄﻒ‬1.eğme. 2.bağlaç. 3.çevirme,yöneltme.

atfen (A.) [‫ ]ﻋﻄﻔﺎ‬atıfta bulunarak,

atfetmek yöneltmek, vermek.

âtıf (A.) [‫ ]ﻋﺎﻃﻒ‬1.şefkatli. 2.meyleden. 3.bağlayan.

âtıfet (A.) [‫ ]ﻋﺎﻃﻔﺖ‬şefkat gösterme.

âtıfetkâr (A.-F) [‫ ]ﻋﺎﻃﻔﺘﮑﺎر‬şefkat gösteren, gözeten.

âtıl (A.) [‫ ]ﻋﺎﻃﻞ‬1.yararsız. 2.tembel.

âtî (A.) [‫ ]ﺁﺕﯽ‬1.gelecek.

âtîdeki (A.-T.) [ ] ilerideki, aşağıdaki, gelecek olan.

atîk (A.) [‫ ]ﻋﺘﻴﻖ‬1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.

atîka (A.) [‫ ]ﻋﺘﻴﻘﻪ‬1.eski, antik. 2.asil. 3.özgür.

atîkiyyât (A.) [‫ ]ﻋﺘﻴﻘﻴﺎت‬arkeoloji.

âtiye (A.) [‫ ]ﺁﺕﻴﻪ‬gelecek.

âtiyen (A.) [‫ ]ﺁﺕﻴﺎ‬1.gelecekte. 2.aşağıda görüleceği gibi.

âtiyülbeyân (A.) [‫ ]ﺁﺕﯽ اﻝﺒﻴﺎن‬aşağıda açıklanacak olan.

34
âtiyüzzikr (A.) [‫ ]ﺁﺕﯽ اﻝﺬﮐﺮ‬aşağıda zikredilecek olan.

atiyyât (A.) [‫ ]ﻋﻄﻴﺎت‬bağışlar, ihsanlar.

atiyye-i seniyye [‫ ]ﻋﻄﻴﻪء ﺱﻨﻴﻪ‬padişah tarafından verilen hediye.

atlas (A.) [‫ ]اﻃﻠﺲ‬1.atlas kumaş. 2.büyük harita, dünya haritası.

atnâb (A.) [‫ ]اﻃﻨﺎب‬1.ipler. 2.çadır ipleri. 3.ağaç kökleri.

ats (A.) [‫ ]ﻋﻄﺲ‬hapşırma, aksırma.

atse (A.) [‫ ]ﻋﻄﺴﻪ‬hapşırık, aksırık.

atş (A.) [‫ ]ﻋﻄﺶ‬susuzluk.

atşân (A.) [‫ ]ﻋﻄﺸﺎن‬susuz, susamış.

attar (A.) [‫ ]ﻋﻄﺎر‬attar, baharatçı.

attârî (A.-F.) [‫ ]ﻋﻄﺎری‬1.attarlık. 2.attar dükkanı.

atûfet (A.) [‫ ]ﻋﻄﻮﻓﺖ‬şefkat.

avâid (A.) [‫ ]ﻋﻮاﺋﺪ‬gelirler.

avâkıb (A.) [‫ ]ﻋﻮاﻗﺐ‬1.sonuçlar. 2.sonlar.

avâlim (A.) [‫ ]ﻋﻮاﻝﻢ‬âlemler, dünyalar.

avâm (A.) [‫ ]ﻋﻮام‬halk tabakası.

avâmil (A.) [‫ ]ﻋﻮاﻡﻞ‬1.etkenler, faktörler.

avâmpesend (A.-F.) [‫ ]ﻋﻮام ﭘﺴﻨﺪ‬halkın beğendiği.

avân (A.) [‫ ]اوان‬zaman.

âvâre (F.) [‫ ]ﺁوارﻩ‬aylak.

âvâreser (F.) [‫ ]ﺁوارﻩ ﺱﺮ‬aylak.

avârız (A.) [‫ ]ﻋﻮارض‬1.belalar. 2.engeller. 3.geçici vergi.

avârif (A.) [‫ ]ﻋﻮارف‬bilginler, arifler.

35
âvâz (F.) [‫ ]ﺁواز‬ses.

âvâze (F.) [‫ ]ﺁوازﻩ‬1.bağırma. 2.ün.

avdet (A.) [‫ ]ﻋﻮدت‬geri dönüş.

avdet etmek dönmek.

avene (A.) [‫ ]ﻋﻮﻥﻪ‬yardakçılar, avene.

âvîze (F.) [‫ ]ﺁویﺰﻩ‬asılı.

avn (A.) [‫ ]ﻋﻮن‬yardım.

avrât (A.) [‫ ]ﻋﻮرات‬kadınlar.

avret (A.) [‫ ]ﻋﻮرت‬kadın.

âyâ (F.) [‫ ]ﺁیﺎ‬acaba.

ayân (A.) [‫ ]ﻋﻴﺎن‬açık, belli, aşikâr.

ayâr (A.) [‫ ]ﻋﻴﺎر‬ayar.

âyât (A.) [‫ ]ﺁیﺎت‬ayetler.

ayb (A.) [‫ ]ﻋﻴﺐ‬ayıp.

âyet (A.) [‫ ]ﺁیﺖ‬1.ayet. 2.işaret.

âyîn (F.) [‫ ]ﺁیﻴﻦ‬1.tören. 2.ayin. 3.din.

âyine (F.) [‫ ]ﺁیﻨﻪ‬ayna.

âyînhân (F.) [‫ ]ﺁیﻴﻦ ﺧﻮان‬ayin okuyan.

ayn (A.) [‫ ]ﻋﻴﻦ‬1.göz. 2.tıpkı. 3.ayın harfi.

aynen (A.) [‫ ]ﻋﻴﻨﺎ‬tıpkı, aynen, olduğu gibi.

ayniyye (A.) [‫ ]ﻋﻴﻨﻴﻪ‬1.taşınabilir değerli eşya. 2.göz hastalıkları bölümü.

ayniyyet (A.) [‫ ]ﻋﻴﻨﻴﺖ‬aynılık.

aynülyakîn (A.) [‫ ]ﻋﻴﻦ اﻝﻴﻘﻴﻦ‬kesin, kesin bilgi.

36
ayş (A.) [‫ ]ﻋﻴﺶ‬yaşama, keyif alma, gününü gün etme.

ayyâr (A.) [‫ ]ﻋﻴﺎر‬1.kurnaz. 2.düzenbaz.

ayyârî (A.-F.) [‫ ]ﻋﻴﺎری‬1.kurnazlık. 2.düzenbazlık.

azâb (A.) [‫ ]ﻋﺬاب‬azap.

azab (A.) [‫ ]ﻋﺰب‬bekar.

azâbengiz (A.-F.) [‫ ]ﻋﺬاب اﻥﮕﻴﺰ‬azap veren.

âzâd (F.) [‫ ]ﺁزاد‬özgür.

âzâde (F.) [‫ ]ﺁزادﻩ‬özgür.

âzâdî (F.) [‫ ]ﺁزادی‬özgürlük.

azamet (A.) [‫ ]ﻋﻈﻤﺖ‬1.büyüklük, ululuk. 2.çalım.

âzâr (F.) [‫ ]ﺁزار‬1.incitme. 2.inciten.

azdâd (A.) [‫ ]اﺽﺪاد‬zıtlar, karşıtlar.

âzer (F.) [‫ ]ﺁذر‬1.ateş. 2.Âzer ayı.

âzerâsâ (F.) [‫ ]ﺁذرﺁﺱﺎ‬1.ateş gibi. 2.ateş rengi.

azil (A.) [‫ ]ﻋﺰل‬görevden alma.

âzim (A.) [‫ ]ﻋﺎزم‬kararlı.

azîm (A.) [‫ ]ﻋﻈﻴﻢ‬büyük.

azîmet (A.) [‫ ]ﻋﺰیﻤﺖ‬gitme, yola çıkma.

azimet etmek gitmek.

aziz (A.) [‫ ]ﻋﺰیﺰ‬değerli, saygın.

azîzan (A.-F.) [‫ ]ﻋﺰیﺰان‬değerliler.

azîze (A.) [‫ ]ﻋﺰیﺰﻩ‬1.sevgili. 2.saygın.

azl (A.) [‫ ]ﻋﺰل‬görevden alma.

37
azm (A.) [‫ ]ﻋﺰم‬1.azim. 2.niyet.

azm (A.) [‫ ]ﻋﻈﻢ‬kemik.

âzmâyiş (F.) [‫ ]ﺁزﻡﺎیﺶ‬deneme, sınama.

âzmend (F.) [‫ ]ﺁزﻡﻨﺪ‬hırslı.

azrâ (A.) [‫ ]ﻋﺬرا‬bâkire.

azrâil (A.) [‫ ]ﻋﺰداﺋﻴﻞ‬Azrail.

azrar (A.) [‫ ]اﺽﺮار‬zararlar.

azulât (A.) [‫ ]ﻋﻀﻼت‬adaleler.

âzürde (F.) [‫ ]ﺁزردﻩ‬incinmiş, gücenmiş.

38
B

bâ (F.) [‫ ]ﺑﺎ‬1.ile. 2.sahip.

ba’de (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪ‬sonra.

ba’dehu (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪﻩ‬daha sonra, ondan sonra.

ba’delmîlâd (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪاﻝﻤﻴﻼد‬milattan sonra, İsa’dan sonra.

ba’demâ (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪﻡﺎ‬bundan böyle.

ba’dezin (A.-F.) [‫ ]ﺑﻌﺪازایﻦ‬bundan sonra, bundan böyle.

ba’s (A.) [‫ ]ﺑﻌﺚ‬diriliş.

ba’süba’delmevt (A.) [‫ ]ﺑﻌﺚ ﺑﻌﺪ اﻝﻤﻮت‬ölümden sonra diriliş.

ba’zan (A.) [‫ ]ﺑﻌﻀﺎ‬bazen, kimi zaman.

bâb (A.) [‫ ]ﺑﺎب‬1.kapı. 2.konu. 3.bölüm.

bâbâ (F.) [‫ ]ﺑﺎﺑﺎ‬1.baba. 2.ata.

bâbâyâne (F.) [‫ ]ﺑﺎﺑﺎیﺎﻥﻪ‬babaca, babacan.

bâbûne (F.) [‫ ]ﺑﺎﺑﻮﻥﻪ‬babuna, papatya.

bâc (F.) [‫ ]ﺑﺎج‬1.haraç. 2.vergi. 3.gümrük vergisi.

bâcgîr (F.) [‫ ]ﺑﺎﺝﮕﻴﺮ‬vergi memuru.

bâd (F.) [‫ ]ﺑﺎد‬1.rüzgar, yel. 2.defa, kez. 3.yük. 4.olsun.

bâdâm (F.) [‫ ]ﺑﺎدام‬badem.

bâdbân (F.) [‫ ]ﺑﺎدﺑﺎن‬yelken.

39
bâdbedest (F.) [‫ ]ﺑﺎدﺑﺪﺱﺖ‬eli boş, züğürt.

bâdbîz (F.) [‫ ]ﺑﺎدﺑﻴﺰ‬yelpaze.

bâde (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ‬1.içki. 2.şarap.

bâdefürûş (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ ﻓﺮوش‬meyhaneci.

bâdehâr (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ ﺧﻮار‬içki içen.

bâdekeş (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ ﮐﺶ‬şarap içen.

bâdenûş (F.) [‫ ]ﺑﺎدﻩ ﻥﻮش‬içki içen.

bâdî (A.) [‫ ]ﺑﺎدی‬sebep olan, yol açan.

bâdî olmak sebep olmak, yol açmak.

bâdire (A.) [‫ ]ﺑﺎدرﻩ‬tehlikeli olay, felaket.

bâdiye (A.) [‫ ]ﺑﺎدیﻪ‬çöl.

bâğ (F.) [‫ ]ﺑﺎغ‬bahçe, bağ.

bağal (F.) [‫ ]ﺑﻐﻞ‬koltuk.

bâğbân (F.) [‫ ]ﺑﺎﻏﺒﺎن‬bahçıvan.

bâğçe (F.) [‫ ]ﺑﺎﻏﭽﻪ‬bahçe.

bağçevan (F.) [‫ ]ﺑﺎﻏﭽﻮان‬bahçıvan.

bağteten (A.) [‫ ]ﺑﻐﺘﺔ‬ansızın, birdenbire.

bâh (A.) [‫ ]ﺑﺎﻩ‬cinsel güç.

bahâ (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎ‬değer, kıymet.

bâhaber (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﺧﺒﺮ‬haberli, haberdar.

bahâdar (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎدار‬kıymetli.

bahâdır (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎدر‬yiğit.

bahâne (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎﻥﻪ‬1.bahane. 2.sebep.

40
bahânecû (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎﻥﻪ ﺝﻮ‬bahaneci.

bahâr (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎر‬1.ilkbahar. 2.bahar. 3.baharat.

bahârî (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎری‬ilkbahar ile ilgili.

bahâyim (A.) [‫ ]ﺑﻬﺎیﻢ‬dört ayaklı hayvanlar.

bahîl (A.) [‫ ]ﺑﺨﻴﻞ‬cimri.

bâhired (F.) [‫ ]ﺑﺎﺧﺮد‬akıllı.

bâhis (A.) [‫ ]ﺑﺎﺣﺚ‬bahseden, söz eden.

bahis (A.) [‫ ]ﺑﺤﺚ‬1.konu. 2.tartışma.

bahr -i siyâh [‫ ]ﺑﺤﺮ ﺱﻴﺎﻩ‬Karadeniz.

bahr (A.) [‫ ]ﺑﺤﺮ‬deniz.

bahr -i ahdar [‫ ]ﺑﺤﺮ اﺣﻀﺮ‬Hint Okyanusu.

bahr -i ahmer [‫ ]ﺑﺤﺮ اﺣﻤﺮ‬Kızıldeniz.

bahr -i hazer [‫ ]ﺑﺤﺮ ﺧﺰر‬Hazar Denizi.

bahr -i kulzum [‫ ]ﺑﺤﺮ ﻗﻠﺰم‬Kızıldeniz.

bahr -i muhît-i atlasî [‫ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺤﻴﻂ اﻃﻠﺴﯽ‬Atlas Okyanusu.

bahr -i muhît-i kebîr [‫ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺤﻴﻂ ﮐﺒﻴﺮ‬Büyük Okyanus.

bahr -i mutavassıt [‫ ]ﺑﺤﺮ ﻡﺘﻮﺱﻂ‬Akdeniz.

bahs (A.) [‫ ]ﺑﺤﺚ‬1.konu. 2.tartışma.

bahs edilmek ele alınmak, söz edilmek.

bahs etmek ele almak, söz etmek.

bahş (F.) [‫ ]ﺑﺨﺶ‬bağışlayan.

bahş edilmek 1.bağışlanmak. 2.verilmek.

bahş etmek 1.bağışlamak. 2.vermek.

41
bahşâyiş (F.) [‫ ]ﺑﺨﺸﺎیﺶ‬1.bağışlama. 2.bağış, ihsan.

bahşiş (F.) [‫ ]ﺑﺨﺸﺶ‬1.bağış. 2.bahşiş.

baht (F.) [‫ ]ﺑﺨﺖ‬talih.

bahtiyârî (F.) [‫ ]ﺑﺨﺘﻴﺎری‬bahtiyarlık.

bâhûr (A.) [‫ ]ﺑﺎﺧﻮر‬aşırı sıcak.

bâhusus (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﺧﺼﻮص‬hele hele, özellikle.

baîd (A.) [‫ ]ﺑﻌﻴﺪ‬uzak.

bâis (A.) [‫ ]ﺑﺎﻋﺚ‬yol açan, sebep olan.

bâis olmak yol açmak, sebep olmak.

bâjurnal (F.-Fr.) [‫ ]ﺑﺎژورﻥﺎل‬tutanak ile.

bâk (F.) [‫ ]ﺑﺎک‬korku.

bakâyâ (A.) [‫ ]ﺑﻘﺎیﺎ‬geriye kalanlar.

bakıyye (A.) [‫ ]ﺑﻘﻴﻪ‬geriye kalan, bakiye.

bâkî (A.) [‫ ]ﺑﺎﻗﯽ‬1.kalıcı, ölümsüz. 2.artan, geri kalan.

bâkir (A.) [‫ ]ﺑﺎﮐﺮ‬el sürülmemiş.

bâkire (A.) [‫ ]ﺑﺎﮐﺮﻩ‬kızoğlan kız.

bâl (F.) [‫ ]ﺑﺎل‬kanat.

bâlâ (F.) [‫ ]ﺑﺎﻻ‬1.yukarı, üst. 2.boy.

bâlâbülend (F.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺑﻠﻨﺪ‬uzun boylu.

bâlâhâne (F.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺧﺎﻥﻪ‬tavan arası, çatı.

bâlâpervaz (F.) [‫ ]ﺑﺎﻻﭘﺮواز‬yükseklerden uçan.

bâliğ (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻎ‬1.erişkin. 2.tutan, varan.

bâliğ olmak 1.erişkin olmak. 2.tutmak, ulaşmak, varmak

42
bâlîn (F.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻴﻦ‬1.başucu. 2.yastık.

bâliş (F.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺶ‬yastık.

bâm (F.) [‫ ]ﺑﺎم‬dam, çatı.

bâmazbata (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﻡﻀﺒﻄﻪ‬tutanak ile.

bâmdâd (F.) [‫ ]ﺑﺎﻡﺪاد‬sabah, sabahleyin.

bâmukâvele (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﻡﻘﺎوﻝﻪ‬sözleşme ile, sözleşmeli.

bâng (F.) [‫ ]ﺑﺎﻥﮓ‬1.ses. 2.haykırış.

bânû (F.) [‫ ]ﺑﺎﻥﻮ‬1.bayan. 2.büyük hanım.

bâr (F.) [‫ ]ﺑﺎر‬1.yük. 2.defa, kez. 3.Tanrı. 4.meyva. 5.yağdıran.

bâr vermek meyva vermek.

bârân (F.) [‫ ]ﺑﺎران‬yağmur.

bârapor (F.-Fr.) [‫ ]ﺑﺎراﭘﻮر‬rapor ile birlikte, raporlu.

bârber (F.) [‫ ]ﺑﺎرﺑﺮ‬hamal.

bâre (F.) [‫ ]ﺑﺎرﻩ‬1.defa. 2.sur.

bârgâh (F.) [‫ ]ﺑﺎرﮔﺎﻩ‬1.yüksek huzur, padişah huzuru. 2.otağ.

bârgîr (F.) [‫ ]ﺑﺎرﮔﻴﺮ‬beygir.

bârî (F.) [‫ ]ﺑﺎری‬hiç olmazsa, en azından.

bârid (A.) [‫ ]ﺑﺎرد‬soğuk.

bârîk (F.) [‫ ]ﺑﺎریﮏ‬ince.

bârika (A.) [‫ ]ﺑﺎرﻗﻪ‬şimşek.

bâriz (A.) [‫ ]ﺑﺎرز‬belirgin.

bârû (F.) [‫ ]ﺑﺎرو‬burç, hisar burcu.

bârver (F.) [‫ ]ﺑﺎرور‬1.verimli. 2.meyvalı.

43
basar (A.) [‫ ]ﺑﺼﺮ‬1.görme. 2.görme yetisi.

basîret (A.) [‫ ]ﺑﺼﻴﺮت‬görüş, ileriyi görme gücü.

basît (A.) [‫ ]ﺑﺴﻴﻂ‬1.sade. 2.kolay.

bast (A.) [‫ ]ﺑﺴﻂ‬yayma.

batâet (A.) [‫ ]ﺑﻄﺎﺋﺖ‬ağırlık, yavaşlık.

bâtakrîr (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎﺕﻘﺮیﺮ‬rapor halinde.

bâtıl (A.) [‫ ]ﺑﺎﻃﻞ‬1.hükümsüz. 2.boş.

batın (A.) [‫ ]ﺑﻄﻦ‬1.karın. 2.kuşak, nesil.

bâtınen (A.) [‫ ]ﺑﺎﻃﻨﺎ‬işin iç yüzünde.

batî (A.) [‫ ]ﺑﻄﯽ‬ağır, yavaş.

batn (A.) [‫ ]ﺑﻄﻦ‬1.karın. 2.kuşak, nesil.

batt (A.) [‫ ]ﺑﻂ‬kaz.

battal (A.) [‫ ]ﺑﻄﺎل‬1.yiğit. 2.köhnemiş. 3.hantal.

bâvekar (F.-A.) [‫ ]ﺑﺎوﻗﺎر‬ağırbaşlı.

bâyi (A.) [‫ ]ﺑﺎیﻊ‬satıcı.

bayrakdâr (A.-F.) [‫ ]ﺑﻴﺪﻗﺪار‬bayraktar, sancaktar.

baytâr (A.) [‫ ]ﺑﻴﻄﺎر‬veteriner.

bâz (F.) [‫ ]ﺑﺎز‬1.tekrar. 2.açık. 3.doğan.

bazargâh (F.) [‫ ]ﺑﺎزارﮔﺎﻩ‬pazar yeri.

bazen (A.) [‫ ]ﺑﻌﻀﺎ‬kimi zaman

bazı (A.) [‫ ]ﺑﻌﺾ‬kimi.

bâzî (F.) [‫ ]ﺑﺎزی‬oyun.

bâzîçe (F.) [‫ ]ﺑﺎزیﭽﻪ‬oyuncak.

44
bâzû (F.) [‫ ]ﺑﺎزو‬1.kol. 2.güç.

be’s (A.) [‫ ]ﺑﺄس‬zarar, kötü yan.

bebr (F.) [‫ ]ﺑﺒﺮ‬kaplan.

becâ (F.) [‫ ]ﺑﺠﺎ‬yerinde.

becâyiş (F.) [‫ ]ﺑﺠﺎیﺶ‬yer değişimi.

beççe (F.) [‫ ]ﺑﭽﻪ‬1.çocuk. 2.yavru.

bed (F.) [‫ ]ﺑﺪ‬kötü.

bed’ etmek başlamak.

bedahd (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﻋﻬﺪ‬sözünde durmayan.

bedâheten (A.) [‫ ]ﺑﺪاهﺔ‬düşünmeden.

bedahlâk (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪاﺧﻼق‬ahlaksız.

bedâvâz (F.) [‫ ]ﺑﺪﺁواز‬kötü sesli.

bedâvet (A.) [‫ ]ﺑﺪاوت‬1.göçebelik. 2.bedevîlik.

bedâyi’ (A.) [‫ ]ﺑﺪایﻊ‬yeni ve güzel şeyler.

bedbaht (F.) [‫ ]ﺑﺪﺑﺨﺖ‬tahilsiz.

bedbaht etmek mutsuz etmek.

bedbîn (F.) [‫ ]ﺑﺪﺑﻴﻦ‬kötümser, karamsar.

bedbû (F.) [‫ ]ﺑﺪﺑﻮ‬kötü kokulu.

bedcins (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﺝﻨﺲ‬kötü cinsli, cinsi bozuk.

bedçeşm (F.) [‫ ]ﺑﺪچﺸﻢ‬kötü gözlü.

beddil (F.) [‫ ]ﺑﺪدل‬ödlek.

bedduâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪدﻋﺎ‬ilenç.

bedelât (A.) [‫ ]ﺑﺪﻻت‬bedeller.

45
bedendîş (F.) [‫ ]ﺑﺪاﻥﺪیﺶ‬kötü düşünceli.

bedenen (A.) [‫ ]ﺑﺪﻥﺎ‬vücutça.

bedestân (F.) [‫ ]ﺑﺰﺱﺘﺎن‬bedesten.

bedevî (A.) [‫ ]ﺑﺪوی‬çöl arabı.

bedeviyyet (A.) [‫ ]ﺑﺪویﺖ‬1.göçebelik. 2.bedevîlik.

bedfercâm (F.) [‫ ]ﺑﺪﻓﺮﺝﺎم‬kötü sonlu.

bedgû (F.) [‫ ]ﺑﺪﮔﻮ‬dedikoducu.

bedgüher (F.) [‫ ]ﺑﺪﮔﻬﺮ‬kalbi bozuk, mayası bozuk.

bedhâh (F.) [‫ ]ﺑﺪﺧﻮاﻩ‬birinin kötülüğünü isteyen, kötü niyetli.

bedhû (F.) [‫ ]ﺑﺪﺧﻮ‬huysuz, kötü huylu.

bedî’ (A.) [‫ ]ﺑﺪیﻊ‬güzel, yepyeni.

bedîa (A.) [‫ ]ﺑﺪیﻌﻪ‬yepyeni şey.

bedîhe (A.) [‫ ]ﺑﺪیﻬﻪ‬düşünmeden.

bedîhî (A.) [‫ ]ﺑﺪیﻬﯽ‬kuşkusuz.

bedkâr (F.) [‫ ]ﺑﺪﮐﺎر‬kötü hareketli.

bedlikâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﻝﻘﺎ‬çirkin.

bedmâye (F.) [‫ ]ﺑﺪﻡﺎیﻪ‬mayası bozuk.

bedmest (F.) [‫ ]ﺑﺪﻡﺴﺖ‬içip içip dağıtan.

bedmestî (F.) [‫ ]ﺑﺪﻡﺴﺘﯽ‬içip içip dağıtma.

bedmestlik (F.-T.) [ed+mes] içip içip dağıtma.

bedmestlik etmek içip için dağıtmak.

bedmihr (F.) [‫ ]ﺑﺪﻡﻬﺮ‬sevgisiz.

bednâm (F.) [‫ ]ﺑﺪﻥﺎم‬adı kötüye çıkmış.

46
bednigâh (F.) [‫ ]ﺑﺪﻥﮕﺎﻩ‬kötü gözlü, kötü bakışlı.

bednihâd (F.) [‫ ]ﺑﺪﻥﻬﺎد‬kötü yaratılışlı, soysuz.

bedr (A.) [‫ ]ﺑﺪر‬dolunay.

bedre (A.) [‫ ]ﺑﺪرﻩ‬para kesesi.

bedreftâr (F.) [‫ ]ﺑﺪرﻓﺘﺎر‬kötü davranışlı.

bedreka (F.) [‫ ]ﺑﺪرﻗﻪ‬1.uğurlama, yolcu etme. 2.kılavuz.

bedrûd (F.) [‫ ]ﺑﺪرود‬veda.

bedsigâl (F.) [‫ ]ﺑﺪﺱﮕﺎل‬kötü düşünceli.

bedsîret (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﺱﻴﺮت‬ahlaksız.

bedsirişt (F.) [‫ ]ﺑﺪﺱﺮﺵﺖ‬kötü yaratılışlı, mayası bozuk.

bedter (F.) [‫ ]ﺑﺪﺕﺮ‬daha kötü, beter.

bedtıynet (F.-A.) [‫ ]ﺑﺪﻃﻴﻨﺖ‬tıynetsiz, karaktersiz.

bedzebân (F.) [‫ ]ﺑﺪزﺑﺎن‬ağzı bozuk.

bedzehre (F.) [‫ ]ﺑﺪزهﺮﻩ‬ödlek.

begâyet (F.-A.) [‫ ]ﺑﻐﺎیﺖ‬çok, son derece.

behâ (F.) [‫ ]ﺑﻬﺎ‬değer, kıymet.

behbûd (F.) [‫ ]ﺑﻬﺒﻮد‬sağlık.

behcet (A.) [‫ ]ﺑﻬﺠﺖ‬1.sevinç. 2.güzellik.

behem (F.) [‫ ]ﺑﻬﻢ‬birlikte, beraber.

behemehâl (F.-A.) [‫ ]ﺑﻬﻪ ﺣﺎل‬her halükârda, mutlaka, ne olursa olsun.

beher (F.) [‫ ]ﺑﻬﺮ‬her, her biri.

behic (A.) [‫ ]ﺑﻬﻴﺞ‬güleryüzlü.

behîmî (A.) [‫ ]ﺑﻬﻴﻤﯽ‬hayvanî.

47
behîmiyyet (A.) [‫ ]ﺑﻬﻴﻤﻴﺖ‬hayvanlık.

behişt (F.) [‫ ]ﺑﻬﺸﺖ‬cennet.

behiştî (F.) [‫ ]ﺑﻬﺸﺘﯽ‬cennetlik.

behiyye (A.) [‫ ]ﺑﻬﻴﻪ‬güzel.

behmân (F.) [‫ ]ﺑﻬﻤﺎن‬falan, filan.

behre (F.) [‫ ]ﺑﻬﺮﻩ‬nasip.

behremend (F.) [‫ ]ﺑﻬﺮﻡﻨﺪ‬1.hisse sahibi. 2.yararlanan.

beht (A.) [‫ ]ﺑﻬﺖ‬şaşkınlık.

behte uğramak şaşakalmak, şaşkınlığından donakalmak.

bekâ (A.) [‫ ]ﺑﻘﺎ‬kalıcılık.

bekâm (F.) [‫ ]ﺑﮑﺎم‬muradına ermiş.

bekâm olmak muradına ermek.

bekâya (A.) [‫ ]ﺑﻘﺎیﺎ‬geriye kalanlar; kalıntılar.

bekrî (A.) [‫ ]ﺑﮑﺮی‬içki düşkünü.

beksimat (F.) [‫ ]ﺑﮑﺴﻤﺎت‬peksimet.

bel (A.) [‫ ]ﺑﻞ‬belki.

bel’ (A.) [‫ ]ﺑﻠﻊ‬1.yutma. 2.yutulma.

bel’ edilmek yutulmak.

bel’ etmek yutmak.

belâ (A.) [‫ ]ﺑﻼ‬felaket, musibet.

belâ (A.) [‫ ]ﺑﻠﯽ‬evet.

belâdet (A.) [‫ ]ﺑﻼدت‬dangalaklık.

belâdîde (A.-F.) [‫ ]ﺑﻼدیﺪﻩ‬belaya uğramış.

48
belâgat (A.) [‫ ]ﺑﻼﻏﺖ‬kusursuz söz söyleme

belâhet (A.) [‫ ]ﺑﻼهﺖ‬eblehlik.

belâyâ (A.) [‫ ]ﺑﻼیﺎ‬belalar.

belde (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪﻩ‬1.kent. 2.diyar, memleket.

beled (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪ‬1.kent. 2.memleket.

beledî (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪی‬kentli.

belediyye (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪیﻪ‬belediye.

belî (A.) [‫ ]ﺑﻠﯽ‬evet.

belîğ (A.) [‫ ]ﺑﻠﻴﻎ‬1.fasih konuşan. 2.fasih, düzgün.

beliyyât (A.) [‫ ]ﺑﻠﻴﺎت‬belalar.

belki (F.-A.) [‫ ]ﺑﻠﮑﻪ‬olabilir, belki.

belût (A.) [‫ ]ﺑﻠﻮط‬1.pelit, palamut. 2.meşe.

benâdir (A.<F.) [‫ ]ﺑﻨﺎدر‬limanlar.

benâm (F.) [‫ ]ﺑﻨﺎم‬1.ünlü. 2.adında.

benân (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎن‬1.parmaklar. 2.parmak uçları.

benât (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎت‬kızlar.

bend (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪ‬1.bağ. 2.zincir. 3.boğum. 4.bend, fıkra. 4.baraj, su bendi.

bend olmak bağlanmak.

bende (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﻩ‬1.kul. 2.köle.

bendegân (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﮔﺎن‬1.kullar. 2.köleler.

bendegî (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﮔﯽ‬1.kulluk. 2.kölelik.

bendehâne (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﻩ ﺧﺎﻥﻪ‬benim evim.

bender (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪر‬liman.

49
bendergâh (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪرﮔﺎﻩ‬rıhtım.

bendezâde (F.) [‫ ]ﺑﻨﺪﻩ زادﻩ‬1.köle çocuğu. 2.benim çocuğum.

benefşe (F.) [‫ ]ﺑﻨﻔﺸﻪ‬menekşe.

benefşî (F.) [‫ ]ﺑﻨﻔﺸﯽ‬mor.

beng (F.) [‫ ]ﺑﻨﮓ‬esrar.

bengî (F.) [‫ ]ﺑﻨﮕﯽ‬esrarkeş.

benî (A.) [‫ ]ﺑﻨﯽ‬oğullar.

benîâdem [ ‫ ] ﺑﻨﯽ ﺁدم‬insanlar, Adem oğulları.

benîisrâîl ı [ ‫ ] ﺑﻨﯽ اﺱﺮاﺋﻴﻞ‬İsrailoğulları.

bennâ (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎء‬yapı ustası.

benû (A.) [‫ ]ﺑﻨﻮ‬oğullar.

ber (F.) [‫ ]ﺑﺮ‬1.üzeri. 2.üzere. 3.göğüs. 4.meyva.

berâ’et (A.) [‫ ]ﺑﺮاﺋﺖ‬aklanma.

berâ’et etmek aklanmak.

berâber (F.) [‫ ]ﺑﺮاﺑﺮ‬1.birlikte. 2.eşit.

berâberî (F.) [‫ ]ﺑﺮاﺑﺮی‬1.birliktelik. 2.eşitlik.

berâhîn (A.) [‫ ]ﺑﺮاهﻴﻦ‬deliller, kanıtlar.

berâyı (F.) [‫ ]ﺑﺮای‬için.

berâyı malûmât [ ‫ ] ﺑﺮای ﻡﻌﻠﻮﻡﺎت‬bilgi edinmek için, bilgi vermek için, bilgi sahibi
olmak için.

berbâd (F.) [‫ ]ﺑﺮﺑﺎد‬1.mahvolmuş. 2.kötü, pis, berbat.

bercâ (F.) [‫ ]ﺑﺮﺝﺎ‬yerinde, uygun.

berceste (F.) [‫ ]ﺑﺮﺝﺴﺘﻪ‬seçkin, seçme.

50
berd (A.) [‫ ]ﺑﺮد‬soğuk.

berde (F.) [‫ ]ﺑﺮدﻩ‬köle.

berdevâm (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮدوام‬sürekli, devam eden.

berdülacuz (A.) [‫ ]ﺑﺮداﻝﻌﺠﻮز‬kocakarı soğuğu.

bere (F.) [‫ ]ﺑﺮﻩ‬kuzu.

berehne (F.) [‫ ]ﺑﺮهﻨﻪ‬çıplak.

berekât (A.) [‫ ]ﺑﺮﮐﺎت‬bereketler.

bereket (A.) [‫ ]ﺑﺮﮐﺖ‬1.bolluk. 2.uğur.

berevât (A.) [‫ ]ﺑﺮوات‬beratlar.

berf (F.) [‫ ]ﺑﺮف‬kar.

berfîn (F.) [‫ ]ﺑﺮﻓﻴﻦ‬karlı.

berg (F.) [‫ ]ﺑﺮگ‬yaprak.

bergüzâr (F.) [‫ ]ﺑﺮﮔﺬار‬hatıra, hediye, yadigâr.

berhâne (F.) [‫ ]ﺑﺮﺧﺎﻥﻪ‬harap vaziyetteki ev.

berhayât (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﺣﻴﺎت‬hayatta olan, sağ.

berhayât bulunmak yaşamak, hayatta olmak.

berhürdâr (F.) [‫ ]ﺑﺮﺧﻮردار‬mutlu, muradına ermiş.

berî (A.) [‫ ]ﺑﺮی‬arınmış, temiz, uzak.

berîd (A.) [‫ ]ﺑﺮیﺪ‬1.ulak. 2.postacı.

berîn (F.) [‫ ]ﺑﺮیﻦ‬yüksek, yüce.

berk (A.) [‫ ]ﺑﺮق‬şimşek.

berkarâr (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﻗﺮار‬yerinde duran, karar eden.

berkarâr olmak devam etmek, kalmak.

51
berkemâl (F.-A.) [‫ ]ﺑﺰﮐﻤﺎل‬en iyi şekilde, mükemmel.

bermâh (F.) [‫ ]ﺑﺮﻡﺎﻩ‬matkap, burgu.

bermu’tâd (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﻡﻌﺘﺎد‬alışıldığı gibi, mutâd olduğu üzere.

bermûcib-i (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﻡﻮﺝﺐ‬uyarınca, gereğince.

bernâ (F.) [‫ ]ﺑﺮﻥﺎ‬genç.

berpâ (F.) [‫ ]ﺑﺮﭘﺎ‬ayakta.

berr (A.) [‫ ]ﺑﺮ‬1.toprak. 2.kara. 3.kıta.

berrak (A.) [‫ ]ﺑﺮاق‬duru.

berren (A.) [‫ ]ﺑﺮا‬kara yolu ile.

berrî (A.) [‫ ]ﺑﺮی‬kara ile ilgili.

bersâbık (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﺱﺎﺑﻖ‬eskiden olduğu gibi.

bertaraf (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮﻃﺮف‬1.bir yana. 2.giderilmiş.

bertaraf etmek gidermek.

bertaraf olmak giderilmek.

berter (F.) [‫ ]ﺑﺮﺕﺮ‬daha üstün.

berterîn (F.) [‫ ]ﺑﺮﺕﺮیﻦ‬en üstün.

bervech-i (F.-A.) [‫ ]ﺑﺮوﺝﻪ‬gibi.

berzah (A.) [‫ ]ﺑﺮزخ‬1.cehennem. 2.dil, kara uzantısı. 3.sorun, dert.

berzger (F.) [‫ ]ﺑﺮزﮔﺮ‬çiftçi.

bes (F.) [‫ ]ﺑﺲ‬1.yeterli. 2.çok.

besâ (F.) [‫ ]ﺑﺴﺎ‬nice.

besâtîn (A.) [‫ ]ﺑﺴﺎﺕﻴﻦ‬bahçeler.

besend (F.) [‫ ]ﺑﺴﻨﺪ‬yeterli.

52
besende (F.) [‫ ]ﺑﺴﻨﺪﻩ‬yeterli.

beserüçeşm (F.) [‫ ]ﺑﺴﺮ و چﺸﻢ‬başüstüne, başım gözüm üstüne.

besî (F.) [‫ ]ﺑﺴﯽ‬birçok.

besîm (A.) [‫ ]ﺑﺴﻴﻢ‬güleç.

beste (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﻪ‬1.kapalı. 2.beste.

bestekâr (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﻪ ﮐﺎر‬besteci.

bestenigâr (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﻪ ﻥﮕﺎر‬Türk mûsikîsinde bir makam adı.

beşâret (A.) [‫ ]ﺑﺸﺎرت‬müjde.

beşer (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮ‬1.insan. 2.insanlık.

beşere (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮﻩ‬deri, dış deri.

beşerî (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮی‬insanlıkla ilgili, insanî.

beşeriyyât (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮیﺎت‬antropoloji.

beşeriyyet (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮیﺖ‬insanlık.

beşîr (A.) [‫ ]ﺑﺸﻴﺮ‬müjdeci.

beşûş (A.) [‫ ]ﺑﺸﻮش‬güleç.

beşûşâne (A.-F.) [‫ ]ﺑﺸﻮﺵﺎﻥﻪ‬güleryüzle.

betâet (A.) [‫ ]ﺑﻄﺎﺋﺖ‬ağırlık, yavaşlık.

beter (F.) [‫ ]ﺑﺪﺕﺮ‬daha kötü, beter, şiddetli.

bevl (A.) [‫ ]ﺑﻮل‬1.idrar. 2.işeme.

bevlî (A.) [‫ ]ﺑﻮﻝﯽ‬idrar ile ilgili.

bevliyye (A.) [‫ ]ﺑﻮﻝﻴﻪ‬üroloji.

bevvâb (A.) [‫ ]ﺑﻮاب‬kapıcı.

bevvâbîn (A.) [‫ ]ﺑﻮاﺑﻴﻦ‬kapıcılar.

53
bey’ (A.) [‫ ]ﺑﻴﻊ‬satış.

beyâbân (F.) [‫ ]ﺑﻴﺎﺑﺎن‬çöl.

beyân (A.) [‫ ]ﺑﻴﺎن‬açıklama, ifade etme, dile getirme.

beyân edilmek açıklanmak, dile getirilmek.

beyân etmek açıklamak, dile getirmek.

beyânât (A.) [‫ ]ﺑﻴﺎﻥﺎت‬açıklamalar, demeç.

beyânnâme (A.-F.) [‫ ]ﺑﻴﺎن ﻥﺎﻡﻪ‬bildirge.

beyâz (A.) [‫ ]ﺑﻴﺎض‬ak, beyaz.

beyhûde (F.) [‫ ]ﺑﻴﻬﻮدﻩ‬boş, boşuna.

beyn (A.) [‫ ]ﺑﻴﻦ‬ara, orta.

beynelmilel (A.) [‫ ]ﺑﻴﻦ اﻝﻤﻠﻞ‬uluslararası.

beyn-i (A.-F.) [ِ ‫ ]ﺑﻴﻦ‬arasında, ortasında.

beynülmilel (A.) [‫ ]ﺑﻴﻦ اﻝﻤﻠﻞ‬uluslararası.

beyt (A.) [‫ ]ﺑﻴﺖ‬1.ev. 2.konut. 3.beyit.

beytâr (A.) [‫ ]ﺑﻴﻄﺎر‬veteriner.

beytullah (A.) [‫ ]ﺑﻴﺖ اﷲ‬Kâbe.

beytûtet (A.) [‫ ]ﺑﻴﺘﻮﺕﺖ‬geceleme.

beytülmal (A.) [‫ ]ﺑﻴﺖ اﻝﻤﺎل‬hazine, maliye hazinesi.

beyzâ (A.) [‫ ]ﺑﻴﻀﺎ‬bembeyaz, çok beyaz.

beyze (A.) [‫ ]ﺑﻴﻀﻪ‬1.yumurta. 2.husye.

beyzî (A.) [‫ ]ﺑﻴﻀﯽ‬oval.

beze (F.) [‫ ]ﺑﺰﻩ‬1.günah. 2.suç.

bezekâr (F.) [‫ ]ﺑﺰﻩ ﮐﺎر‬1.günahkar. 2.suçlu.

54
bezir (A.) [‫ ]ﺑﺬر‬tohum.

bezirgân (F.) [‫ ]ﺑﺎزرﮔﺎن‬tüccar.

bezistân (A.-F.) [‫ ]ﺑﺰﺱﺘﺎن‬bedesten.

bezle (A.) [‫ ]ﺑﺬﻝﻪ‬şaka, latife.

bezlegû (A.-F.) [‫ ]ﺑﺬﻝﻪ ﮔﻮ‬şakacı.

bezm (F.) [‫ ]ﺑﺰم‬1.eğlence meclisi. 2.içki meclisi.

bezmgâh (F.) [‫ ]ﺑﺰﻡﮕﺎﻩ‬eğlence yeri, eğlence meclisi.

bezzaz (A.) [‫ ]ﺑﺰﺑﺰ‬manifaturacı, kumaşçı.

bi’r (A.) [‫ ]ﺑﺌﺮ‬kuyu.

bi’set (A.) [‫ ]ﺑﺌﺜﺖ‬gönderiliş, Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilişi.

bîaman (F.) [‫ ]ﺑﯽ اﻡﺎن‬amansız.

bîâr (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻋﺎر‬arsız.

bîbahâ (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺑﻬﺎ‬çok değerli, paha biçilmez.

bîbedel (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺑﺪل‬eşsiz, benzersiz.

bîbehre (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺑﻬﺮﻩ‬nasipsiz.

bîcâ (F.) [‫ ]ﺑﻴﺠﺎ‬yersiz.

bîcan (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺝﺎن‬cansız.

bîçâre (F.) [‫ ]ﺑﻴﭽﺎرﻩ‬1.çaresiz. 2.zavallı.

bîçâregân (F.) [‫ ]ﺑﻴﭽﺎرﮔﺎن‬1.çaresizler. 2.zavallılar.

bîçunuçirâ (F.) [‫ ]ﺑﯽ چﻮن و چﺮا‬1.sorgusuz sualsiz. 2.Tanrı.

bîd (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪ‬söğüt.

bid’at (A.) [‫ ]ﺑﺪﻋﺖ‬1.sonradan ortaya çıkma. 2.dinde yeni getirilmiş şey.

bîdâd (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪاد‬zulüm.

55
bîdâdger (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪادﮔﺮ‬zalim.

bîdâr (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪار‬uyanık.

bîdârbaht (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪارﺑﺨﺖ‬talihli.

bidâyet (A.) [‫ ]ﺑﺪایﺖ‬başlangıç.

bidâyette (A.-T.) [d] başlangıçta.

bîd-i mecnûn [ ‫ ] ﺑﻴﺪ ﻡﺠﻨﻮن‬salkımsöğüt.

bîdil (F.) [‫ ]ﺑﻴﺪل‬aşık.

bîdin (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ دیﻦ‬dinsiz.

bîedeb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ادب‬terbiyesiz, edepsiz.

bîeman (F.) [‫ ]ﺑﯽ اﻡﺎن‬amansız.

bîendişe (F.) [‫ ]ﺑﯽ اﻥﺪیﺸﻪ‬düşünmeyen, umursamayan.

bîgâne (F.) [‫ ]ﺑﻴﮕﺎﻥﻪ‬yabancı.

bîgüman (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﮔﻤﺎن‬kuşkusuz.

bîgünah (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﮔﻨﺎﻩ‬1.günahsız. 2.suçsuz.

bîh (F.) [‫ ]ﺑﻴﺦ‬kök.

bîhaber (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺧﺒﺮ‬habersiz.

bîhadd (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺪ‬sınırsız.

bihakkın (A.) [‫ ]ﺑﺤﻖ‬hakkıyla, hak ederek.

bihamdillah (A.) [‫ ]ﺑﺤﻤﺪاﷲ‬Allah’a şükürler olsun.

bihâr (A.) [‫ ]ﺑﺤﺎر‬denizler.

bîhareket (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺮﮐﺖ‬hareketsiz.

bîhâsıl (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺎﺹﻞ‬sonuçsuz.

bîhayâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﻴﺎ‬utanmaz, hayasız.

56
bîhayat (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﻴﺎت‬cansız, yaşamayan.

bihâzelemr (A.) [ ‫ ]ﺑﻬﺬا اﻻﻡﺮ‬buna göre, bu durumda, böylelikle.

bihbûd (F.) [‫ ]ﺑﻬﺒﻮد‬sağlık.

bîhemtâ (F.) [‫ ]ﺑﯽ هﻤﺘﺎ‬benzersiz.

bîhesâb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺴﺎب‬hesapsız, sonsuz.

bîhiss (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺣﺲ‬hissiz, duygusuz.

bihişt (F.) [‫ ]ﺑﻬﺸﺖ‬cennet.

bîhod (F.) [‫ ]ﺑﻴﺨﻮد‬1.baygın. 2.kendine olmama, kendinden geçme.

bihter (F.) [‫ ]ﺑﻬﺘﺮ‬daha iyi.

bîhude (F.) [‫ ]ﺑﻴﻬﺪﻩ‬boşuna, beyhude.

bîinsâf (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ اﻥﺼﺎف‬insafsız.

bîkâr (F.) [‫ ]ﺑﻴﮑﺎر‬1.işsiz. 2.bekar.

bîkarâr (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻗﺮار‬kararsız.

bikr (A.) [‫ ]ﺑﮑﺮ‬1.el sürülmemiş. 2.yepyeni, orijinal.

bîl (F.) [‫ ]ﺑﻴﻞ‬bel.

bilâd (A.) [‫ ]ﺑﻼد‬1.beldeler. 2.memleketler.

bilâfâsıla (A.) [‫ ]ﺑﻼﻓﺎﺹﻠﻪ‬aralıksız, kesintisiz.

bilâhareket (A.) [‫ ]ﺑﻼﺣﺮﮐﺖ‬hareketsiz, hareket etmeden.

bilâhere (A.) [‫ ]ﺑﺎﻵﺧﺮﻩ‬1.sonradan. 2.sonunda, nihayet.

bilâinkıtâ (A.) [‫ ]ﺑﻼاﻥﻘﻄﺎع‬kesintisiz, aralıksız.

bilâkayt (A.) [‫ ]ﺑﻼﻗﻴﺪ‬kayıtsız şartsız, kesin.

bilakis (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻌﮑﺲ‬aksine, tersine.

bilâmâni’a (A.) [‫ ]ﺑﻼﻡﺎﻥﻌﻪ‬engelsiz

57
bilâmazeret (A.) [‫ ]ﺑﻼﻡﻌﺬرت‬mazeretsiz, özür bildirmeksizin.

bilâmerhamet (A.) [‫ ]ﺑﻼﻡﺮﺣﻤﺖ‬acımasızca.

bilâmühlet (A.) [‫ ]ﺑﻼﻡﻬﻠﺖ‬zaman tanımadan, süre vermeden.

bilâpervâ (A.-F.) [‫ ]ﺑﻼﭘﺮوا‬korkusuzca.

bilâşikâyet (A.) [‫ ]ﺑﻼﺵﮑﺎیﺖ‬şikayet etmeden.

bilâte’ehhür (A.) [‫ ]ﺑﻼﺕﺄﺧﺮ‬gecikmeden.

bilâtefrik (A.) [‫ ]ﺑﻼﺕﻔﺮیﻖ‬hiçbir ayırım gözetmeksizin.

bilâtehlike (A.) [‫ ]ﺑﻼﺕﻬﻠﮑﻪ‬tehlikesizce.

bilâteminat (A.) [‫ ]ﺑﻼﺕﺄﻡﻴﻨﺎت‬güvencesiz, teminatsız.

bilâücret (A.) [‫ ]ﺑﻼأﺝﺮت‬parasız, ücretsiz.

bilcümle (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺠﻤﻠﻪ‬tümüyle.

bilfarz (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻔﺮض‬diyelim ki.

bilfiil (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻔﻌﻞ‬gerçekten, yaparak, katılarak, bizzat.

bilhassa (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺨﺎﺹﻪ‬özellikle, hele hele.

biliktizâ (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﻗﺘﻀﺎ‬gerektiğinden.

bililtizâm (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﻝﺘﺰام‬bilerek, bile bile.

bilistifade (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺱﺘﻔﺎدﻩ‬yararlanarak, istifade ederek.

bilistihsâl (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺱﺘﺤﺼﺎل‬alarak, elde ederek.

biliştirâk (A.) [‫ ]ﺑﺎﻻﺵﺘﺮاک‬katılarak.

billûr (A.) [‫ ]ﺑﻠﻮر‬kristal.

bilmecbûriye (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﺠﺒﺌﺮیﻪ‬zorunlu olarak, mecburen.

bilmukabele (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﻘﺎﺑﻠﻪ‬karşılığında, aynen, mukabele ederek, mukâbil olarak.

bilmünâsebe (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﻨﺎﺱﺒﻪ‬bir münasebetle, sırası geldiğinde.

58
bilmünâvebe (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﻨﺎوﺑﻪ‬dönüşümlü.

bilmüzakere (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻤﺬاﮐﺮﻩ‬görüşülerek.

bilumum (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻌﻤﻮم‬tüm, bütün.

bilvâsıta (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻮاﺱﻄﻪ‬dolaylı olarak.

bîm (F.) [‫ ]ﺑﻴﻢ‬korku.

bîma’nâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﻌﻨﯽ‬anlamsız.

bîmâr (F.) [‫ ]ﺑﻴﻤﺎر‬hasta.

bîmârân (F.) [‫ ]ﺑﻴﻤﺎران‬hastalar.

bîmecâl (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺠﺎل‬takatsiz, dermansız.

bîmekân (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﮑﺎن‬1.yersiz. 2.aylak.

bîmerhamet (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺮﺣﻤﺖ‬acımasız.

bîmeze (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺰﻩ‬lezzetsiz, tatsız.

bîmihr (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﻬﺮ‬sevgisiz, şefkatsiz.

bîmisâl (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺜﺎل‬benzersiz.

bîmuhâbâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺤﺎﺑﺎ‬çekinmeden.

bîmübâlât (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺒﺎﻻت‬kayıtsız, umursamaz.

bîmürüvvet (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻡﺮوت‬mürüvvetsiz.

bin (A.) [‫ ]ﺑﻦ‬oğul.

binâ (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎء‬yapı.

bînâ (F.) [‫ ]ﺑﻴﻨﺎ‬gören, iyi gören.

binâberin (A.-F.) [‫ ]ﺑﻨﺎﺑﺮیﻦ‬bundan dolayı, buna dayanarak.

binâen (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎء‬dayanarak, göre.

binâenaleyh (A.) [‫ ]ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻴﻪ‬bu yüzden, bundan dolayı.

59
bînâm (F.) [‫ ]ﺑﻴﻨﺎم‬adsız, tanınmamış.

bînamaz (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﻤﺎز‬beynamaz.

bînasîb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﺼﻴﺐ‬nasipsiz, kısmetsiz.

bînazîr (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﻈﻴﺮ‬benzersiz.

bînemek (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﻤﮏ‬tuzsuz.

bînevâ (F.) [‫ ]ﺑﻴﻨﻮا‬1.zavallı. 2.yoksul.

bînî (F.) [‫ ]ﺑﻴﻨﯽ‬burun.

bînihaye (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻥﻬﺎیﻪ‬sonsuz, bitmez tükenmez.

binnetice (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻨﺘﻴﺠﻪ‬sonuçta, sonuç olarak.

binnisbe (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻨﺴﺒﻪ‬bir dereceye kadar, nispeten.

bint (A.) [‫ ]ﺑﻨﺖ‬kız.

bîpâyân (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﭘﺎیﺎن‬sonsuz.

bîpervâ (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﭘﺮوا‬1.korkusuz. 2.çekinmeden.

bir gûna (T.-F.) [ ] hiçbir, herhangi bir.

bir nevi (T.-A.) [ ] adeta, bir bakıma.

birâder (F.) [‫ ]ﺑﺮادر‬erkek kardeş.

bîrahm (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ رﺣﻢ‬merhametsiz, acımasız.

bîrayb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ریﺐ‬kuşkusuz.

birinc (F.) [‫ ]ﺑﺮﻥﺞ‬pirinç.

birişte (F.) [‫ ]ﺑﺮﺵﺘﻪ‬kavrulmuş.

bîrûn (F.) [‫ ]ﺑﻴﺮون‬1.dış. 2.dışarı.

biryân (F.) [‫ ]ﺑﺮیﺎن‬kebap.

bisât (A.) [‫ ]ﺑﺴﺎط‬yaygı.

60
bîsebat (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺛﺒﺎت‬dayanıksız.

bîsebeb (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺱﺒﺐ‬dayanıksız.

bîser (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺱﺮ‬başsız.

bîst (F.) [‫ ]ﺑﻴﺴﺖ‬yirmi.

bister (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﺮ‬yatak.

bîsûd (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺱﻮد‬yararsız.

bisyâr (F.) [‫ ]ﺑﺴﻴﺎر‬çok.

bîşe (F.) [‫ ]ﺑﻴﺸﻪ‬orman.

bîşerm (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺵﺮم‬orman.

bîşuur (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺵﻌﻮر‬bilinçsiz.

bîşübhe (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﺵﺒﻬﻪ‬kuşkusuz, şüphesiz.

bîşümâr (F.) [‫ ]ﺑﯽ ﺵﻤﺎر‬sayısız.

bîtâb (F.-A.) [‫ ]ﺑﻴﺘﺎب‬yorgun, takatsiz.

bîtâb kalmak bitkin düşmek.

bîtâbane (F.) [‫ ]ﺑﻴﺘﺎﺑﺎﻥﻪ‬bitkince.

bitamâmihâ (A.) [‫ ]ﺑﺘﻤﺎﻡﻬﺎ‬tümüyle, tamamen.

bîtaraf (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻃﺮف‬tarafsız.

bîtarafâne (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ ﻃﺮﻓﺎﻥﻪ‬tarafsızca, yan tutmadan.

bittab’ (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻄﺒﻊ‬doğal olarak.

bittafsîl (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺘﻔﺼﻴﻞ‬ayrıntılı olarak, uzun uzadıya.

bittamâm (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﺘﻤﺎم‬tümüyle.

bîve (F.) [‫ ]ﺑﻴﻮﻩ‬dul.

bîvefâ (F.-A.) [‫ ]ﺑﯽ وﻓﺎ‬vefasız.

61
bîvezen (F.) [‫ ]ﺑﻴﻮﻩ زن‬dul kadın.

bîzâr (F.) [‫ ]ﺑﻴﺰار‬bıkmış, usanmış.

bîzâr olmak bıkmak, usanmak.

bizâtihi (A.) [‫ ]ﺑﺬاﺕﻪ‬kendiliğinden.

bizzarûre (A.) [‫ ]ﺑﺎﻝﻀﺮورﻩ‬zorunlu olarak.

bostân (F.) [‫ ]ﺑﻮﺱﺘﺎن‬bahçe.

bû (F.) [‫ ]ﺑﻮ‬koku.

bu’d (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪ‬1.uzaklık. 2.boyut.

bu’diyet (A.) [‫ ]ﺑﻌﺪیﺖ‬uzaklık, mesafe.

bûd (F.) [‫ ]ﺑﻮد‬varlık.

buğrâ (F.) [‫ ]ﺑﻐﺮا‬turna.

buhalâ (A.) [‫ ]ﺑﺨﻼ‬cimriler.

buhâr (A.) [‫ ]ﺑﺨﺎر‬buğu, buhar.

buhl (A.) [‫ ]ﺑﺨﻞ‬cimrilik.

buhrân (A.) [‫ ]ﺑﺤﺮان‬bunalım, kriz.

buht (A.) [‫ ]ﺑﻬﺖ‬şaşkınlık.

buhûr (F.) [‫ ]ﺑﺨﻮر‬tütsü.

buhurdan (F.) [‫ ]ﺑﺨﻮردان‬tütsülük, tütsü kabı.

buk’a (A.) [‫]ﺑﻘﻌﻪ‬1.yer, diyar. 2.ülke.

buk’avî (A.) [‫ ]ﺑﻘﻌﻮی‬yerel.

bûm (F.) [‫ ]ﺑﻮم‬1.yer. 2.ülke.

bûm (F.) [‫ ]ﺑﻮم‬baykuş.

bûmehen (F.) [‫ ]ﺑﻮﻡﻬﻦ‬deprem.

62
bundan mâada (T.-A.) [dan+m] bundan başka, bunun yanısıra.

bûr (F.) [‫ ]ﺑﻮر‬kumral.

burc (A.) [‫ ]ﺑﺮج‬1.burç. 2.yıldız kümesi.

burhan (A.) [‫ ]ﺑﺮهﺎن‬kanıt, delil.

bûriya (F.) [‫ ]ﺑﻮریﺎ‬hasır.

burûc (A.) [‫ ]ﺑﺮوج‬burçlar.

burûdet (A.) [‫ ]ﺑﺮودت‬soğukluk.

bûs etmek öpmek.

bûse (F.) [‫ ]ﺑﻮﺱﻪ‬öpücük.

bûstân (F.) [‫ ]ﺑﻮﺱﺘﺎن‬bahçe.

bûte (F.) [‫ ]ﺑﻮﺕﻪ‬1.çalı çırpı. 2.pota.

bûtimar (F.) [‫ ]ﺑﻮﺕﻴﻤﺎر‬balıkçıl, botimar.

butlân (A.) [‫ ]ﺑﻄﻼن‬1.boşluk, anlamsızlık. 2.yalan.

butûn (A.) [‫ ]ﺑﻄﻮن‬1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.

bûy (F.) [‫ ]ﺑﻮی‬koku.

bûydâr (F.) [‫ ]ﺑﻮیﺪار‬kokulu.

bûzîne (F.) [‫ ]ﺑﻮزیﻨﻪ‬maymun.

bühtân (A.) [‫ ]ﺑﻬﺘﺎن‬iftira.

bühtân etmek iftira etmek.

bükâ (A.) [‫ ]ﺑﮑﺎء‬ağlama.

bülaceb (A.) [‫ ]ﺑﻮاﻝﻌﺠﺐ‬şaşılacak şey.

büldân (A.) [‫ ]ﺑﻠﺪان‬beldeler, diyarlar, ülkeler.

büleğâ (A.) [‫ ]ﺑﻠﻐﺎء‬belagat sahipleri.

63
bülend (F.) [‫ ]ﺑﻠﻨﺪ‬1.yüksek. 2.yüce.

bülendbâlâ (F.) [‫ ]ﺑﻠﻨﺪﺑﺎﻻ‬uzun boylu.

bülendpervâz (F.) [‫ ]ﺑﻠﻨﺪﭘﺮواز‬1.yükseklerden uçan. 2.şerefli.

bülheves (A.) [‫ ]ﺑﻮاﻝﻬﻮس‬maymun iştahlı.

bülûğ (A.) [‫ ]ﺑﻠﻮغ‬erginlik.

bün (F.) [‫ ]ﺑﻦ‬1.kök. 2.dip. 3.temel.

bünyâd (F.) [‫ ]ﺑﻨﻴﺎد‬1.temel, kök. 2.yapı, bina.

bünye (A.) [‫ ]ﺑﻨﻴﻪ‬yapı.

bünyeviyat (A.) [‫ ]ﺑﻨﻴﻮیﺎت‬bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.

bürdbâr (F.) [‫ ]ﺑﺮدﺑﺎر‬sabırlı.

bürde (A.) [‫ ]ﺑﺮدﻩ‬hırka.

bürhân (A.) [‫ ]ﺑﺮهﺎن‬kanıt.

bürîde (F.) [‫ ]ﺑﺮیﺪﻩ‬kesik.

bürka (A.) [‫ ]ﺑﺮﻗﻊ‬peçe.

bürnâ (F.) [‫ ]ﺑﺮﻥﺎ‬genç.

bürrân (F.) [‫ ]ﺑﺮان‬keskin.

bürûdet (A.) [‫ ]ﺑﺮودت‬soğukluk.

bürûz (A.) [‫ ]ﺑﺮوز‬ortaya çıkma.

büstân (F.) [‫ ]ﺑﺴﺘﺎن‬bahçe.

büşrâ (A.) [‫ ]ﺑﺸﺮا‬müjde.

büt (F.) [‫ ]ﺑﺖ‬put.

büthâne (F.) [‫ ]ﺑﺖ ﺧﺎﻥﻪ‬puthane.

bütperest (F.) [‫ ]ﺑﺖ ﭘﺮﺱﺖ‬putperest, puta tapan.

64
bütûn (A.) [‫ ]ﺑﻄﻮن‬1.karınlar. 2.kuşaklar, nesiller.

büyût (A.) [‫ ]ﺑﻴﻮت‬1.evler. 2.beyitler.

büz (F.) [‫ ]ﺑﺰ‬keçi.

büzdil (F.) [‫ ]ﺑﺰدل‬ödlek.

büzûr (A.) [‫ ]ﺑﺬور‬tohumlar.

büzürg (F.) [‫ ]ﺑﺰرگ‬1.büyük. 2.ulu.

büzürgân (F.) [‫ ]ﺑﺰرﮔﺎن‬1.büyükler. 2.ulular.

büzürgzâde (F.) [‫ ]ﺑﺰرگ زادﻩ‬seçkin kişinin çocuğu, asilzade, kişizade.

65
C

câ (F.) [‫ ]ﺝﺎ‬1.yer. 2.mevki. 3.makam.

ca’l (A.) [‫ ]ﺝﻌﻞ‬yapma.

ca’lî (A.) [‫ ]ﺝﻌﻠﯽ‬1.yapma, uydurma. 2.sahte.

câbecâ (F.) [‫ ]ﺝﺎﺑﺠﺎ‬yer yer.

câbir (A.) [‫ ]ﺝﺎﺑﺮ‬zorlayıcı.

câdde (A.) [‫ ]ﺝﺎدﻩ‬ana yol, cadde.

câdû (F.) [‫ ]ﺝﺎدو‬1.büyücü. 2.cadı.

câdûger (F.) [‫ ]ﺝﺎدوﮔﺮ‬büyücü.

câh (F.) [‫ ]ﺝﺎﻩ‬makam, mevki.

câhid (A.) [‫ ]ﺝﺎهﺪ‬çalışıp çabalayan.

câhil (A.) [‫ ]ﺝﺎهﻞ‬bilgisiz.

câhilâne (A.-F.) [‫ ]ﺝﺎهﻼﻥﻪ‬cahilce.

câiz (A.) [‫ ]ﺝﺎﺋﺰ‬uygun.

câize (A.) [‫ ]ﺝﺎﺋﺰﻩ‬ödül.

câlib (A.) [‫ ]ﺝﺎﻝﺐ‬ilginç, çekici.

câlib -i dikkat [ ‫] ﺝﺎﻝﺐ دﻗﺖ‬dikkat çekici.

câm (F.) [‫ ]ﺝﺎم‬1.kadeh. 2.şişe. 3.cam.

câme (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻪ‬giysi.

66
câmedân (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻪ دان‬gardrop.

câmegî (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﮕﯽ‬1.giysi parası. 2.hizmetçi.

câmekan (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﮑﺎن‬hamamda soyunma odası.

câmekan (F.-A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﮑﺎن‬1.camlı bölme. 2.vitrin.

câmeşûy (F.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻪ ﺵﻮی‬çamaşırcı.

câmi’ (A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻊ‬1.toplayan. 2.cami.

câmia (A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻌﻪ‬topluluk.

câmid (A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﺪ‬1.cansız. 2.donuk.

câmûs (A.) [‫ ]ﺝﺎﻡﻮس‬manda, camız.

cân (F.) [‫ ]ﺝﺎن‬1.ruh. 2.can. 3.sevgili.

cânâ (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺎ‬sevgilim, ey sevgili.

cânân (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺎن‬sevgili.

cânâne (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺎﻥﻪ‬sevgili.

cânbâz (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺒﺎز‬1.canını hiçe sayan. 2.fedai. 3.cambaz.

cândâr (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺪار‬1.canlı. 2.koruyucu.

canefşân (F.) [‫ ]ﺝﺎن اﻓﺸﺎن‬canını hiçe sayan, fedai.

cânefzâ (F.) [‫ ]ﺝﺎن اﻓﺰا‬cana can katan.

cânfersâ (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﻓﺮﺱﺎ‬ömür törpüsü, yürek tüketen.

cânfeşân (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﻓﺸﺎن‬canını hiçe sayan, fedai.

cânfezâ (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﻓﺰا‬cana can katan.

cângüdâz (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﮔﺪاز‬yürek yakan.

canhıraş (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﺧﺮاش‬yürek paralayan.

cânib (A.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺐ‬taraf.

67
cânişin (F.) [‫ ]ﺝﺎﻥﺸﻴﻦ‬halef, birinin yerine oturan.

cânnisâr (F.-A.) [‫ ]ﺝﺎن ﻥﺜﺎر‬canını feda eden.

cânsipâr (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﺱﭙﺎر‬canını feda eden.

cânsiperâne (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﺱﭙﺮاﻥﻪ‬canını feda edercesine.

cânsitân (F.) [‫ ]ﺝﺎن ﺱﺘﺎن‬can alan.

cânver (F.) [‫ ]ﺝﺎن ور‬1.canlı. 2.canavar.

câr (A.) [‫ ]ﺝﺎر‬komşu.

cârî (A.) [ِ‫ ]ﺝﺎر‬geçerli, yürürlükte.

câriha (A.) [‫ ]ﺝﺎرﺣﻪ‬1.yırtıcı kuş. 2.yırtıcı hayvan.

câriye (A.) [‫ ]ﺝﺎریﻪ‬halayık.

cârû (F.) [‫ ]ﺝﺎرو‬süpürge.

cârûb (F.) [‫ ]ﺝﺎروب‬süpürge.

câsûsî (A.-F.) [‫ ]ﺝﺎﺱﻮﺱﯽ‬casusluk, ajanlık.

câvid (F.) [‫ ]ﺝﺎود‬kalıcı, sonsuz, ebedi.

câvidân (F.) [‫ ]ﺝﺎودان‬kalıcı, sonsuz, ebedi.

cây (F.) [‫ ]ﺝﺎی‬yer.

câygâh (F.) [‫ ]ﺝﺎیﮕﺎﻩ‬1.yer. 2.makam.

câyi’ (A.) [‫ ]ﺝﺎیﻊ‬aç.

câynişîn (F.) [‫ ]ﺝﺎیﻨﺸﻴﻦ‬birinin yerine geçen, halef.

câzib (A.) [‫ ]ﺝﺎذب‬1.ilginç. 2.çekici.

câzibe (A.) [‫ ]ﺝﺎذﺑﻪ‬çekicilik.

cazibedar (A.-F.) [‫ ]ﺝﺎذﺑﻪ دار‬çekici, cazibeli.

câzibiyyet (A.) [‫ ]ﺝﺎذﺑﻴﺖ‬çekicilik.

68
cebâbire (A.) [‫ ]ﺝﺒﺎﺑﺮﻩ‬zorbalar.

cebânet (A.) [‫ ]ﺝﺒﺎﻥﺖ‬korkaklık.

cebbâr (A.) [‫ ]ﺝﺒﺎر‬1.zorba. 2.güçlü. 3.Tanrı. 4.tuttuğunu koparan, becerikli.

cebbârî (A.-F.) [‫ ]ﺝﺒﺎری‬1.zorbalık. 2.beceriklilik, tuttuğunu koparma.

cebel (A.) [‫ ]ﺝﺒﻞ‬dağ.

cebhe (A.) [‫ ]ﺝﺒﻬﻪ‬1.cephe. 2.alın. 3.yüz.

cebîn (A.) [‫ ]ﺝﺒﻴﻦ‬korkak.

cebr (A.) [‫ ]ﺝﺒﺮ‬1.zorlama. 2.cebir.

cebr etmek zorlamak.

cebren (A.) [‫ ]ﺝﺒﺮا‬zorla.

cebrî (A.) [‫ ]ﺝﺒﺮی‬zoraki, zorla.

cedâvil (A.) [‫ ]ﺝﺪاول‬cetveller, çizelgeler.

cedd (A.) [‫ ]ﺝﺪ‬ata.

cedel (A.) [‫ ]ﺝﺪل‬1.tartışma. 2.mücadele.

cedelî (A.) [‫ ]ﺝﺪﻝﯽ‬tartışmaya dayalı, münakaşa üstüne oturmuş.

cedî (A.) [‫ ]ﺝﺪی‬1.oğlak. 2.oğlak burcu.

cedîd (A.) [‫ ]ﺝﺪیﺪ‬yeni.

cedîde (A.) [‫ ]ﺝﺪیﺪﻩ‬yeni.

cedvel (A.) [‫ ]ﺝﺪول‬1.cetvel. 2.çizelge.

cefâ (A.) [‫ ]ﺝﻔﺎ‬üzme, eziyet etme.

cefâ çekmek cefaya katlanan, üzülen.

cefâcû (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﺝﻮ‬üzen, cefa eden.

cefâdîde (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎدیﺪﻩ‬üzülmüş, cefa çekmiş.

69
cefâkâr (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﮐﺎر‬1.cefa eden, üzen. 2.cefa çeken, üzülen.

cefâkârî (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﮐﺎری‬1.cefa etme, üzme. 2.cefa çekme.

cefâkeş (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﮐﺶ‬üzülen, cefa çeken, eziyete katlanan.

cefâpîşe (A.-F.) [‫ ]ﺝﻔﺎﭘﻴﺸﻪ‬1.üzmeyi huy edinmiş, cefa eden. 2.aşığını üzen


sevgili.

cefcâf (F.) [‫ ]ﺝﻔﺠﺎف‬1.hoppa kadın. 2.orospu.

ceffelkalem (A.) [‫ ]ﺝﻒ اﻝﻘﻠﻢ‬çalakalem.

cefr (A.) [‫ ]ﺝﻔﺮ‬gaipten haber veren bilim.

cehâlet (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻝﺖ‬cahillik, bilgisizlik.

cehd (A.) [‫ ]ﺝﻬﺪ‬çalışma, çabalama.

cehd etmek çalışıp çabalamak.

cehele (A.) [‫ ]ﺝﻬﻠﻪ‬cahiller.

cehennemî (A.-F.) [‫ ]ﺝﻬﻨﻤﯽ‬1.cehennemlik. 2.cehennem gibi sıcak.

cehl (A.) [‫ ]ﺝﻬﻞ‬cahillik, bilgisizlik.

cehren (A.) [‫ ]ﺝﻬﺮا‬açıkça.

celâdet (A.) [‫ ]ﺝﻼدت‬yiğitlik.

celâl (A.) [‫ ]ﺝﻼل‬ululuk.

celb (A.) [‫ ]ﺝﻠﺐ‬kendine çekme.

celb edilmek 1.kendine çekilmek. 2.yazı ile çağırılmak.

celb etmek 1.kendine çekmek. 2.yazı ile çağırmak.

celbnâme (A.-F.) [‫ ]ﺝﻠﺐ ﻥﺎﻡﻪ‬çağırı mektubu.

celeb (A.) [‫ ]ﺝﻠﺐ‬sığır tüccarı.

celesât (A.) [‫ ]ﺝﻠﺴﺎت‬oturumlar.

70
celîl (A.) [‫ ]ﺝﻠﻴﻞ‬ulu.

celîs (A.) [‫ ]ﺝﻠﻴﺲ‬arkadaş.

cellâd (A.) [‫ ]ﺝﻼد‬cellat.

cellâdî (A.-F.) [‫ ]ﺝﻼدی‬cellatlık.

celse (A.) [‫ ]ﺝﻠﺴﻪ‬oturum.

cem’ (A.) [‫ ]ﺝﻤﻊ‬1.toplama. 2.çoğul.

cem’ edilmek toplanılmak.

cem’ etmek toplamak, derlemek, bir araya getirmek.

cem’an (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﺎ‬toplam.

cem’iyyât (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﻴﺎت‬cemiyetler, dernekler.

cem’iyyet (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﻴﺖ‬1.cemiyet, dernek. 2.topluluk.

cem’iyyet -i akvâm [ ‫] ﺝﻤﻌﻴﺖ اﻗﻮام‬Birleşmiş Milletler.

cemâat (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎﻋﺖ‬1.topluluk. 2.camide ibadet edenler.

cemâd (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎد‬cansız varlık.

cemâdât (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎدات‬cansız varlıklar.

cemâhîr (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎهﻴﺮ‬cumhuriyetler.

cemâl (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎل‬yüz güzelliği.

cemel (A.) [‫ ]ﺝﻤﻞ‬deve.

cemî’ (A.) [‫ ]ﺝﻤﻴﻊ‬tümü.

cemî’an (A.) [‫ ]ﺝﻤﻴﻌﺎ‬tümüyle.

cemil (A.) [‫ ]ﺝﻤﻴﻞ‬1.güzel. 2.yüzü güzel.

cemîle (A.) [‫ ]ﺝﻤﻴﻠﻪ‬iyilik.

cemiyet (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﻴﺖ‬topluluk, toplum.

71
cemm (A.) [‫ ]ﺝﻢ‬kalabalık.

cenâb (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎب‬hazret.

cenâbet (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎﺑﺖ‬1.pis, murdar. 2.cünüplük hali.

cenâh (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎح‬kanat.

cenb (A.) [‫ ]ﺝﻨﺐ‬taraf.

cendere (A.) [‫ ]ﺝﻨﺪرﻩ‬1.pres. 2.basınç, baskı. 3.oklava.

ceng (F.) [‫ ]ﺝﻨﮓ‬savaş.

ceng etmek 1.savaşmak. 2.dövüşmek.

cengâver (F.) [‫ ]ﺝﻨﮕﺎور‬savaşçı.

cengâverî (F.) [‫ ]ﺝﻨﮕﺎوری‬savaşçılık.

cengcû (F.) [‫ ]ﺝﻨﮕﺠﻮ‬1.savaşçı. 2.kavgacı.

cengel (F.) [‫ ]ﺝﻨﮕﻞ‬orman.

cennât (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎت‬1.cennetler. 2.bahçeler.

cennet (A.) [‫ ]ﺝﻨﺖ‬1.cennet. 2.bahçe.

cennet -i a’lâ [ ‫ ] ﺝﻨﺖ اﻋﻠﯽ‬cennet.

cennetmekân (A.) [ ‫ ] ﺝﻨﺖ ﻡﮑﺎن‬mekanı cennet olan.

cenûb (A.) [‫ ]ﺝﻨﻮب‬güney.

cenûb -i garb [ ‫ ] ﺝﻨﻮب ﻏﺮب‬güneybatı.

cenûb -i garbî [ ‫ ] ﺝﻨﻮب ﻏﺮﺑﯽ‬güneybatı.

cenûb -i şark [ ‫ ] ﺝﻨﻮب ﺵﺮق‬güneydoğu.

cenûb -i şarkî [ ‫ ] ﺝﻨﻮب ﺵﺮﻗﯽ‬güneydoğu.

cenûbî (A.) [‫ ]ﺝﻨﻮﺑﯽ‬güneye ait.

cerâd (A.) [‫ ]ﺝﺮاد‬çekirge.

72
cerâhat (A.) [‫ ]ﺝﺮاﺣﺖ‬yara.

cerâid (A.) [‫ ]ﺝﺮاﺋﺪ‬gazeteler.

cerâim (A.) [‫ ]ﺝﺮاﺋﻢ‬suçlar.

cerbeze (A.) [‫ ]ﺝﺮﺑﺰﻩ‬beceriklilik.

ceres (A.) [‫ ]ﺝﺮس‬1.çan. 2.çıngırak.

cereyân (A.) [‫ ]ﺝﺮیﺎن‬1.akış. 2.oluş. 3.akım.

cereyân etmek olmak, gerçekleşmek.

cerge (F.) [‫ ]ﺝﺮﮔﻪ‬küme.

cerh (A.) [‫ ]ﺝﺮح‬1.yaralama. 2.çürütme.

cerh edilmek 1.yaralanmak. 2.çürütülmek.

cerh etmek 1.yaralamak. 2.çürütmek.

cerîde (A.) [‫ ]ﺝﺮیﺪﻩ‬1.gazete. 2.tutanak.

cerîha (A.) [‫ ]ﺝﺮیﺤﻪ‬yara.

cerîme (A.) [‫ ]ﺝﺮیﻤﻪ‬1.suç. 2.para cezası, cereme. 3.ceza ödeme.

cerrâh (A.) [‫ ]ﺝﺮاح‬operatör.

cerrâhî (A.) [‫ ]ﺝﺮاﺣﯽ‬operatörlük.

cesâmet (A.) [‫ ]ﺝﺴﺎﻡﺖ‬irilik.

cesâret (A.) [‫ ]ﺝﺴﺎرت‬cesurluk.

cesîm (A.) [‫ ]ﺝﺴﻴﻢ‬iri, büyük.

cesîmülcüsse (A.) [‫ ]ﺝﺴﻴﻢ اﻝﺠﺜﻪ‬iri yapılı, iriyarı.

cesûr (A.) [‫ ]ﺝﺴﻮر‬cesaret sahibi.

cev (F.) [‫ ]ﺝﻮ‬arpa.

cevâb (A.) [‫ ]ﺝﻮاب‬1.yanıt. 2.karşılık.

73
cevâben (A.) [‫ ]ﺝﻮاﺑﺎ‬yanıt olarak.

cevâd (A.) [‫ ]ﺝﻮاد‬cömert.

cevâhir (A.) [‫ ]ﺝﻮاهﺮ‬1.mücevherler. 2.mücevher.

cevâmi’ (A.) [‫ ]ﺝﻮاﻡﻊ‬camiler.

cevâmid (A.) [‫ ]ﺝﻮاﻡﺪ‬cansız varlıklar.

cevâmîs (A.) [‫ ]ﺝﻮاﻡﻴﺲ‬mandalar.

cevân (F.) [‫ ]ﺝﻮان‬genç.

cevânib (A.) [‫ ]ﺝﻮاﻥﺐ‬yanlar, yönler.

cevârî (A.) [‫ ]ﺝﻮاری‬halayıklar.

cevâz (A.) [‫ ]ﺝﻮاز‬izin, uygun verme.

cevâz vermek uygun vermek, olur vermek, müsaade etmek.

cevdet (A.) [‫ ]ﺝﻮدت‬1iyilik. 2.olgunluk. 3.tazelik.

cevelân (A.) [‫ ]ﺝﻮﻻن‬dolaşma, gezinti.

cevelân etmek 1.dolaşmak, akmak. 2.gezinmek.

cevelângâh (A.-F.) [‫ ]ﺝﻮﻻﻥﮕﺎﻩ‬1.gezinti yeri, mesire yeri. 2.dolaşım yeri.

cevf (A.) [‫ ]ﺝﻮف‬boşluk.

cevher (A.) [‫ ]ﺝﻮهﺮ‬1.mücevher. 2.öz. 3.elmas.

cevherfürûş (A.-F.) [‫ ]ﺝﻮهﺮﻓﺮوش‬mücevherci.

cevherî (A.) [‫ ]ﺝﻮهﺮی‬1.mücevherle ilgili. 2.mücevherli. 3.öz ile ilgili.

cevîn (F.) [‫ ]ﺝﻮیﻦ‬arpadan yapılmış.

cevir (A.) [‫ ]ﺝﻮر‬haksızlık, üzülme, üzme, zulüm.

cevir çekmek acı çekmek, zulüm görmek.

cevr (A.) [‫ ]ﺝﻮر‬haksızlık, üzme, üzülme, zulüm.

74
cevr etmek haksızlık etmek, üzmek, acı çektirmek.

cevşen (F.) [‫ ]ﺝﻮﺵﻦ‬zırhlı giysi.

cevv (A.) [‫ ]ﺝﻮ‬1.hava. 2.boşluk.

cevvâl (A.) [‫ ]ﺝﻮال‬çok hareketli, koşan.

cevvî (A.) [‫ ]ﺝﻮی‬hava ile ilgili.

cevzâ (A.) [‫ ]ﺝﻮزاء‬ikizler burcu.

ceyb (A.) [‫ ]ﺝﻴﺐ‬cep.

ceyş (A.) [‫ ]ﺝﻴﺲ‬asker.

ceyyid (A.) [‫ ]ﺝﻴﺪ‬iyi, güzel.

cezâ (A.) [‫ ]ﺝﺰاء‬1.karşılık. 2.ceza.

cezâir (A.) [‫ ]ﺝﺰاﺋﺮ‬adalar.

cezâlet (A.) [‫ ]ﺝﺰاﻝﺖ‬akıcılık, düzgünlük.

cezb (A.) [‫ ]ﺝﺬب‬kendine çekme.

cezb edilmek kendine çekilmek.

cezb etmek kendine çekmek.

cezbe (A.) [‫ ]ﺝﺬﺑﻪ‬1.coşku. 2.kendinden geçiş.

cezer (A.) [‫ ]ﺝﺰر‬havuç.

cezîre (A.) [‫ ]ﺝﺰیﺮﻩ‬ada.

cezm (A.) [‫ ]ﺝﺰم‬kesin karar.

cezm etmek kesin karar vermek, kesin olarak niyetlenmek.

cezzâb (A.) [‫ ]ﺝﺬاب‬çekici, cazibeli.

cibâl (A.) [‫ ]ﺝﺒﺎل‬dağlar.

cibillet (A.) [‫ ]ﺝﺒﻠﺖ‬karakter, yaratılış.

75
cibilliyet (A.) [‫ ]ﺝﺒﻠﻴﺖ‬karakter, yaratılış.

cibilliyetsiz (A.-T.) [‫ ]ﺝﺒﻠﺘﺴﺰ‬karaktersiz, kötü yaratılışlı.

cidâl (A.) [‫ ]ﺝﺪال‬mücadele.

cidâlcû (A.-F.) [‫ ]ﺝﺪال ﺝﻮ‬mücadeleci.

cidâr (A.) [‫ ]ﺝﺪار‬1.duvar. 2.zar.

cidden (A.) [‫ ]ﺝﺪا‬ciddi olarak.

ciddî (A.) [‫ ]ﺝﺪی‬1.ağırbaşlı. 2.önemli.

ciddiyyet (A.) [‫ ]ﺝﺪیﺖ‬1.ciddilik. 2.ağırbaşlılık.

cîfe (A.) [‫ ]ﺝﻴﻔﻪ‬leş.

ciger (F.) [‫ ]ﺝﮕﺮ‬ciğer.

cigergûşe (F.) [‫ ]ﺝﮕﺮﮔﻮﺵﻪ‬1.ciğerköşe, evlat. 2.sevgili.

cigerpâre (F.) [‫ ]ﺝﮕﺮﭘﺎرﻩ‬1.ciğer parçası. 2.evlat.

cigersûz (F.) [‫ ]ﺝﮕﺮﺱﻮز‬yürek yakan.

cihâd (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎد‬din uğrunda savaş.

cihâd etmek din uğrunda savaşmak.

cihân (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎن‬1.dünya. 2.âlem.

cihânâferîn (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎن ﺁﻓﺮیﻦ‬dünyayı yaratan, Tanrı.

cihandar (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﺪار‬büyük hükümdar, imparator.

cihandîde (F.) [‫ ]ﺝﺨﺎن دیﺪﻩ‬görmüş geçirmiş.

cihangîr (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﻴﺮ‬büyük hükümdar, imparator.

cihangîrî (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﻴﺮی‬büyük hükümdarlık, imparatorluk.

cihângüşâ (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﮕﺸﺎ‬dünyayı feth eden, fatih hükümdar.

cihânî (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎﻥﯽ‬1.dünya ile ilgili. 2.insan.

76
cihannüma (F.) [‫ ]ﺝﻬﺎن ﻥﻤﺎ‬1.dünya atlası. 2.taraça.

cihâr (F.) [‫ ]چﻬﺎر‬dört.

cihâren (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎرا‬açıkça.

cihât (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎت‬1.yönler. 2.sebepler. 3.yerler.

cihâz (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎز‬1.çeyiz. 2.aygıt. 3.sistem.

cihet (A.) [‫ ]ﺝﻬﺖ‬1.yön, taraf. 2.bakım, nokta. 3.sebep.

cilâ (A.) [‫ ]ﺝﻼء‬1.parlaklık. 2.cila.

cilâdar (A.-F.) [‫ ]ﺝﻼدار‬cilalı.

cild (A.) [‫ ]ﺝﻠﺪ‬1.deri, cilt. 2.kitap.

cilve (A.) [‫ ]ﺝﻠﻮﻩ‬1.görünme. 2.kırıtma.

cilvegâh (A.-F.) [‫ ]ﺝﻠﻮﻩ ﮔﺎﻩ‬görünme yeri.

cilvegâh olmak yatak teşkil etmek, yurt olmak.

cilveger (A.-F.) [‫ ]ﺝﻠﻮﻩ ﮔﺮ‬1.görünen. 2.kırıtan.

cilvesâz (A.-F.) [‫ ]ﺝﻠﻮﻩ ﺱﺎز‬kırıtan, cilve yapan.

cimâ’ (A.) [‫ ]ﺝﻤﺎع‬cinsel ilişki.

cimâ’ etmek cinsel ilişkide bulunmak.

cinâ’î (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎﺋﯽ‬cinayetle ilgili.

cinân (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎن‬1.cennetler. 2.bahçeler.

cinayetkâr (A.-F.) [‫ ]ﺝﻨﺎیﺘﮑﺎر‬câni, cinayet işleyen.

cinâze (A.) [‫ ]ﺝﻨﺎزﻩ‬tabut.

cindar (A.-F.) [‫ ]ﺝﻨﺪار‬cinci, afsuncu.

cindarlık (A.-F.-T.) cincilik, afsunculuk, muskacılık.

cinnet (A.) [‫ ]ﺝﻨﺖ‬çıldırma.

77
cins (A.) [‫ ]ﺝﻨﺲ‬1.tür. 2.soy.

cinsî (A.) [‫ ]ﺝﻨﺴﯽ‬cinsel.

cirm (A.) [‫ ]ﺝﺮم‬cismin kapladığı yer, hacim.

cism (A.) [‫ ]ﺝﺴﻢ‬1.cisim, madde. 2.vücut, beden.

cismânî (A.) [‫ ]ﺝﺴﻤﺎﻥﯽ‬1.cisim ile ilgili. 2.bedensel.

cismen (A.) [‫ ]ﺝﺴﻤﺎ‬bedenen.

cisr (A.) [‫ ]ﺝﺴﺮ‬köprü.

civan (F.) [‫ ]ﺝﻮان‬genç.

civânân (F.) [‫ ]ﺝﻮاﻥﺎن‬gençler.

civanbaht (F.) [‫ ]ﺝﻮان ﺑﺨﺖ‬talihli.

civânî (F.) [‫ ]ﺝﻮاﻥﯽ‬gençlik.

civânmerd (F.) [‫ ]ﺝﻮاﻥﻤﺮد‬1.cömert. 2.soylu.

civâr (A.) [‫ ]ﺝﻮار‬yakın çevre.

cîve (F.) [‫ ]ﺝﻴﻮﻩ‬cıva.

cizye (A.) [‫ ]ﺝﺰیﻪ‬gayrimüslim vergisi.

cû (F.) [‫ ]ﺝﻮ‬1.arayan. 2.arama.

cû (F.) [‫ ]ﺝﻮ‬çay, ırmak.

cû’ (A.) [‫ ]ﺝﻮش‬açlık.

cûce (F.) [‫ ]ﺝﻮﺝﻪ‬civciv.

cûd (A.) [‫ ]ﺝﻮد‬cömertlik.

cuğd (A.) [‫ ]ﺝﻐﺪ‬baykuş.

cûlâh (F.) [‫ ]ﺝﻮﻻﻩ‬1.dokumacı. 2.çulha.

cum’a (A.) [‫ ]ﺝﻤﻌﻪ‬cuma.

78
cumhûr (A.) [‫ ]ﺝﻤﻬﻮر‬1.halk. 2.kalabalık.

cumhûrî (A.) [‫ ]ﺝﻤﻬﻮری‬cumhuriyetle ilgili.

cumhûriyyet (A.) [‫ ]ﺝﻤﻬﻮریﺖ‬cumhuriyet.

cûş (F.) [‫ ]ﺝﻮش‬1.coşku. 2.kaynama.

cûş eylemek coşmak, coşup taşmak.

cûşâcûş (F.) [‫ ]ﺝﻮﺵﺎﺝﻮش‬coşkun, coşkulu.

cûşân (F.) [‫ ]ﺝﻮﺵﺎن‬1.coşan. 2.kaynayan.

cûşiş (F.) [‫ ]ﺝﻮﺵﺶ‬coşku.

cûy (F.) [‫ ]ﺝﻮی‬1.arayan. 2.arama.

cûy (F.) [‫ ]ﺝﻮی‬çay, ırmak.

cûybâr (F.) [‫ ]ﺝﻮیﺒﺎر‬ırmak.

cûyende (F.) [‫ ]ﺝﻮیﻨﺪﻩ‬arayan.

cübn (A.) [‫ ]ﺝﺒﻦ‬korkaklık.

cüdâ (F.) [‫ ]ﺝﺪا‬ayrı.

cüda kalmak ayrı düşmek, uzak kalmak.

cüdâyî (F.) [‫ ]ﺝﺪایﯽ‬ayrılık.

cüdrân (A.) [‫ ]ﺝﺪران‬duvarlar.

cüft (F.) [‫ ]ﺝﻔﺖ‬çift.

cüfte (F.) [‫ ]ﺝﻔﺘﻪ‬çifte.

cühelâ (A.) [‫ ]ﺝﻬﻼء‬cahiller.

cühhâl (A.) [‫ ]ﺝﻬﺎل‬cahiller.

cüllâh (A.) [‫ ]ﺝﻼﻩ‬dokumacı, çulhacı.

cülûs (A.) [‫ ]ﺝﻠﻮس‬1.oturma. 2.tahta geçme.

79
cülûs etmek tahta geçmek.

cülûsiyye (A.) [‫ ]ﺝﻠﻮﺱﻴﻪ‬1.tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş. 2.tahta çıkan


hükümdar için yazılan şiir.

cümcüme (A.) [‫ ]ﺝﻤﺠﻤﻪ‬kafatası.

cümel (A.) [‫ ]ﺝﻤﻞ‬cümleler.

cümle (A.) [‫ ]ﺝﻤﻠﻪ‬1.bütün, tüm. 2.tümce.

cümleten (A.) [‫ ]ﺝﻤﻠﺔ‬tümüyle

cümûd (A.) [‫ ]ﺝﻤﻮد‬donukluk.

cümûdiyye (A.) [‫ ]ﺝﻤﻮدیﻪ‬buzul.

cünbân (F.) [‫ ]ﺝﻨﺒﺎن‬1.sallayan. 2.sallanan.

cünbiş (F.) [‫ ]ﺝﻨﺒﺶ‬kıpırtı, hareket, sallanma.

cünd (A.) [‫ ]ﺝﻨﺪ‬1.asker. 2.ordu.

cündî (A.) [‫ ]ﺝﻨﺪی‬usta binici.

cündîlik (A.-T.) [ ] binicilik, at binme.

cünha (A.) [‫ ]ﺝﻨﺤﻪ‬küçük suç.

cünûd (A.) [‫ ]ﺝﻨﻮد‬1.askerler. 2.ordular.

cürm (A.) [‫ ]ﺝﺮم‬suç.

cürûf (A.) [‫ ]ﺝﺮوف‬maden atığı, maden posası.

cüsse (A.) [‫ ]ﺝﺜﻪ‬gövde, yapı.

cüstücû (F.) [‫ ]ﺝﺴﺖ و ﺝﻮ‬arayış, arama.

cüvâl (F.) [‫ ]ﺝﻮال‬çuval.

cüvân bk. civan.

cüz’ (A.) [‫ ]ﺝﺰء‬1.parça. 2.medrese alfabe kitabı.

80
cüz’î (A.) [‫ ]ﺝﺰﺋﯽ‬çok az.

cüz’iyyât (A.) [‫ ]ﺝﺰﺋﻴﺎت‬küçük şeyler, önemsiz şeyler.

cüzâm (A.) [‫ ]ﺝﺬام‬cüzzam.

cüzdan (A.-F.) [‫ ]ﺝﺰﺋﺪان‬1.para çantası. 2.evrak çantası.

81
Ç

çâbük (F.) [‫ ]چﺎﺑﮏ‬kıvrak, çevik, çabuk.

çâbükî (F.) [‫ ]چﺎﺑﮑﯽ‬kıvraklık, çeviklik, çabukluk.

çâbükpâ (F.) [‫ ]چﺎﺑﮏ ﭘﺎ‬ayağına çabuk.

çâbükrev (F.) [‫ ]چﺎﺑﮏ رو‬hızlı giden.

çâbüksüvar (F.) [‫ ]چﺎﺑﮏ ﺱﻮار‬usta binici.

çâder (F.) [‫ ]چﺎدر‬1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.

çâdernişin (F.) [‫ ]چﺎدرﻥﺸﻴﻦ‬göçebe, çadırda yaşayan.

çadır (F.) [‫ ]چﺎدر‬1.çadır. 2.örtü, kadınların giydiği örtü.

çağz (F.) [‫ ]چﻐﺰ‬kurbağa.

çâh (F.) [‫ ]چﺎﻩ‬1.kuyu. 2.çukur.

çâk (F.) [‫ ]چﺎک‬1.yırtık. 2.yırtmaç.

çâk etmek yırtmak.

çâk olmak yırtılmak.

çâkâçâk (F.) [‫ ]چﺎﮐﺎچﺎک‬kılıç şakırtısı.

çâker (F.) [‫ ]چﺎﮐﺮ‬1.kul. 2.hizmetkâr.

çâkerî (F.) [‫ ]چﺎﮐﺮی‬1.kulluk. 2.hizmetkârlık.

çâkûç (F.) [‫ ]چﺎﮐﻮچ‬çekiç.

çâlâk (F.) [‫ ]چﺎﻻک‬çevik, kıvrak.

çâlâkî (F.) [‫ ]چﺎﻻﮐﯽ‬çeviklik, kıvraklık.

çâlik (F.) [‫ ]چﺎﻝﻴﮏ‬çelik çomak.

82
çâlpâre (F.) [‫ ]چﺎرﭘﺎرﻩ‬çalpara.

çâme (F.) [‫ ]چﺎﻡﻪ‬şiir.

çâne (F.) [‫ ]چﺎﻥﻪ‬çene.

çâpâr (F.) [‫ ]چﺎﭘﺎر‬1.ulak. 2.postacı.

çâplûs (F.) [‫ ]چﺎﭘﻠﻮس‬dalkavuk.

çâr (F.) [‫ ]چﺎر‬çare.

çâr (F.) [‫ ]چﺎر‬dört.

çârçûbe (F.) [‫ ]چﺎرچﻮﺑﻪ‬çerçeve.

çardak (F.) [‫ ]چﺎرﻃﺎق‬çardak.

çârdeh (F.) [‫ ]چﺎردﻩ‬ondört.

çâre (F.) [‫ ]چﺎرﻩ‬1.tedbir. 2.çare. 3.ilaç, derman.

çârecû (F.) [‫ ]چﺎرﻩ ﺝﻮ‬çare arayan.

çâresâz (F.) [‫ ]چﺎرﻩ ﺱﺎز‬çare bulan.

çâresâz olmak çare bulmak.

çâresâzî (F.) [‫ ]چﺎرﻩ ﺱﺎزی‬çare bulma.

çârgâh (F.) [‫ ]چﺎرﮔﺎﻩ‬Türk musikîsinde bir makam.

çârgûşe (F.) [‫ ]چﺎرﮔﻮﺵﻪ‬dört köşe.

çarh (F.) [‫ ]چﺮخ‬1.tekerlek. 2.çarkıfelek. 3.felek. 4.tef. 5.çıkrık.

çarmıh (F.) [‫ ]چﺎرﻡﻴﺦ‬çarmıh.

çârnâçâr (F.) [‫ ]چﺎرﻥﺎچﺎر‬ister istemez, çaresiz, mecburen.

çârpâ (F.) [‫ ]چﺎرﭘﺎ‬dört ayaklı.

çârsû (F.) [‫ ]چﺎرﺱﻮ‬dört yön.

çârsû (F.-A.) [‫ ]چﺎرﺱﻮ‬çarşı.

83
çârşeb (F.) [‫ ]چﺎرﺵﺐ‬çarşaf.

çârşenbe (F.) [‫ ]چﺎرﺵﻨﺒﻪ‬çarşamba.

çârtâk (F.) [‫ ]چﺎرﻃﺎق‬1.çardak. 2.kare şeklinde çadır.

çârüm (F.) [‫ ]چﺎرم‬dördüncü.

çâryâr (F.) [‫ ]چﺎریﺎر‬dört halife, Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali.

çâşni (F.) [‫ ]چﺎﺵﻨﯽ‬çeşni.

çâşnigîr (F.) [‫ ]چﺎﺵﻨﯽ ﮔﻴﺮ‬çeşnici.

çâşt (F.) [‫ ]چﺎﺵﺖ‬kuşluk vakti.

çeğâle (F.) [‫ ]چﻐﺎﻝﻪ‬çağla.

çeh (F.) [‫ ]چﻪ‬1.kuyu. 2.çukur.

çehâr (F.) [‫ ]چﻬﺎر‬dört.

çehre (F.) [‫ ]چﻬﺮﻩ‬yüz.

çehreperdâz (F.) [‫ ]چﻬﺮﻩ ﭘﺮداز‬ressam.

çekâçâk (F.) [‫ ]چﮑﺎچﺎک‬kılıç şakırtısı.

çekîde (F.) [‫ ]چﮑﻴﺪﻩ‬damlamış.

çekûç (F.) [‫ ]چﮑﻮچ‬çekiç.

çelîpâ (F.) [‫ ]چﻠﻴﭙﺎ‬haç.

çem (F.) [‫ ]چﻢ‬1.salınma. 2.süslü.

çemen (F.) [‫ ]چﻤﻦ‬1.çimenlik, çayırlık. 2.yeşillik.

çemenzâr (F.) [‫ ]چﻤﻨﺰار‬çimenlik.

çenâr (F.) [‫ ]چﻨﺎر‬çınar.

çenber (F.) [‫ ]چﻨﺒﺮ‬1.çember. 2.kasnak.

çend (F.) [‫ ]چﻨﺪ‬1.kaç. 2.birkaç. 3.ne zamana kadar.

84
çendan (F.) [‫ ]چﻨﺪان‬o kadar, onca.

çendin (F.) [‫ ]چﻨﺪیﻦ‬bu kadar, bunca.

çeng (F.) [‫ ]چﻨﮓ‬1.pençe. 2.el. 3.harp, çeng.

çengâl (F.) [‫ ]چﻨﮕﺎل‬1.pençe. 2.çengel.

çengî (F.) [‫ ]چﻨﮕﯽ‬1.çeng çalan. 2.dansöz, çengi.

çep (F.) [‫ ]چﭗ‬sol.

çerâ (F.) [‫ ]چﺮا‬otlama.

çerâgâh (F.) [‫ ]چﺮاﮔﺎﻩ‬otlak.

çerâğ (F.) [‫ ]چﺮاغ‬1.mum. 2.kandil.

çerâğân (F.) [‫ ]چﺮاﻏﺎن‬aydınlatma, donatma.

çerâkese (A.) [‫ ]چﺮاﮐﺴﻪ‬çerkesler.

çerb (F.) [‫ ]چﺮب‬semiz.

çerbzebân (F.) [‫ ]چﺮب زﺑﺎن‬1.yaltakçı. 2.ağzı laf yapan.

çerh (F.) [‫ ]چﺮخ‬1.çark. 2.felek. 3.tekerlek. 4.çıkrık. 5.çarkıfelek. 6.tef.

çerm (F.) [‫ ]چﺮم‬deri.

çeşm (F.) [‫ ]چﺸﻢ‬göz.

çeşmân (F.) [‫ ]چﺸﻤﺎن‬gözler.

çeşmderîde (F.) [‫ ]چﺸﻢ دریﺪﻩ‬arsız.

çeşme (F.) [‫ ]چﺸﻤﻪ‬1.pınar. 2.çeşme.

çetr (F.) [‫ ]چﺘﺮ‬1.gölgelik. 2.şemsiye.

çevgân (F.) [‫ ]چﻮﮔﺎن‬çevgen.

çeyrek (F.) [‫ ]چﻬﺎریﮏ‬dörtte bir, çeyrek.

çîgûne (F.) [‫ ]چﮕﻮﻥﻪ‬nasıl.

85
çigûnegî (F.) [‫ ]چﮕﻮﻥﮕﯽ‬nitelik.

çihâr (F.) [‫ ]چﻬﺎر‬dört.

çihar yâr (F.) [‫ ]چﻬﺎریﺎر‬dört halife. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali.

çihârüdü (F.) [‫ ]چﻬﺎر و دو‬dört ve iki.

çihârüse (F.) [‫ ]چﻬﺎر و ﺱﻪ‬dört ve üç.

çihârüyek (F.) [‫ ]چﻬﺎر و یﮏ‬dört ve bir.

çihil (F.) [‫ ]چﻬﻞ‬kırk.

çihilpâ (F.) [‫ ]چﻬﻞ ﭘﺎ‬kırkayak.

çihre (F.) [‫ ]چﻬﺮﻩ‬yüz.

çil (F.) [‫ ]چﻞ‬kırk.

çile (F.) [‫ ]چﻠﻪ‬1.kırk günlük ibadet. 2.sıkıntı, azap. 3.iplik demeti.

çilekeş (F.) [‫ ]چﻠﻪ ﮐﺶ‬çile çeken, acı çeken.

çimen (F.) [‫ ]چﻤﻦ‬çimenlik.

çîn (F.) [‫ ]چﻴﻦ‬kırışık.

çirâğ (F.) [‫ ]چﺮاغ‬1.mum. 2.kandil. 2.çırak.

çîredest (F.) [‫ ]چﻴﺮﻩ دﺱﺖ‬yetenekli, becerikli.

çirk (F.) [‫ ]چﺮک‬1.kir. 2.irin.

çirkâb (F.) [‫ ]چﺮک ﺁب‬pis su.

çirkîn (F.) [‫ ]چﺮﮐﻴﻦ‬1.kirlenmiş. 2.çirkin.

çîz (F.) [‫ ]چﻴﺰ‬şey.

çûb (F.) [‫ ]چﻮب‬1.sopa. 2.odun. 3.tahta.

çûbân (F.) [‫ ]چﻮﺑﺎن‬çoban.

çûbek (F.) [‫ ]چﻮﺑﮏ‬1.tokmak, tokaç. 2.çomak.

86
çun (F.) [‫ ]چﻮن‬1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.

çün (F.) [‫ ]چﻦ‬1.gibi. 2.mademki. 3.nasıl. 4.için. 5.çünkü.

çünki (F.) [‫ ]چﻮﻥﮑﻪ‬çünkü.

çüst (F.) [‫ ]چﺴﺖ‬çevik, kıvrak.

çüstî (F.) [‫ ]چﺴﺘﯽ‬çeviklik, kıvraklık.

çüvâl (F.) [‫ ]چﻮال‬çuval.

çüvaldûz (F.) [‫ ]چﻮاﻝﺪوز‬çuvaldız.

87
D

dâ’î (A.) [‫ ]داﻋﯽ‬1.dua eden, duacı. 2.davet eden.

dâ’ussıla (A.) [‫ ]داء اﻝﺼﻠﻪ‬yurdunu özleme, köyünü özleme.

dâd (F.) [‫ ]داد‬1.adalet. 2.iyilik, ihsan.

dâd (F.) [‫ ]داد‬1.verme. 2.verdi. 3.vergi.

dâdgâh (F.) [‫ ]دادﮔﺎﻩ‬mahkeme.

dâdhâh (F.) [‫ ]دادﺧﻮاﻩ‬davacı.

dâdres (F.) [‫ ]دادرس‬imdada koşan.

dâdû (F.) [‫ ]دادو‬dadı.

dâdüferyâd (F.) [‫ ]دادوﻓﺮیﺎد‬feryat figan.

dâdüsited (F.) [‫ ]داد و ﺱﺘﺪ‬alışveriş.

dâfi’ (A.) [‫ ]داﻓﻊ‬uzaklaştıran, defeden.

dâğ (F.) [‫ ]داغ‬1.yara. 2.kızgın demirle vurulmuş işaret.

dağal (F.) [‫ ]دﻏﻞ‬hile, hilehurda, alavere dalavere.

dağalbâz (F.) [‫ ]دﻏﻞ ﺑﺎز‬hileci.

dağdağa (A.) [‫ ]دﻏﺪﻏﻪ‬telaş, gürültü patırtı.

dâhî (A.) [‫ ]داهﯽ‬deha sahibi.

dâhil (A.) [‫ ]داﺧﻞ‬iç, içeri.

dâhil olmak içeri girmek.

dâhile (A.) [‫ ]داﺧﻠﻪ‬iç, iç yüz.

dâhilen (A.) [‫ ]داﺧﻼ‬içten.

88
dâhilî (A.) [‫ ]داﺧﻠﯽ‬iç ile ilgili, iç yüze ait.

dâhiliye (A.) [‫ ]داﺧﻠﻴﻪ‬iç ile ilgili, iç yüze ait.

dahl (A.) [‫ ]دﺧﻞ‬müdahale etme, karışma.

dahme (F.) [‫ ]ﺽﺨﻤﻪ‬1.mezar. 2.mezarlık. 3.lahit.

dâim (A.) [‫ ]داﺋﻢ‬sürekli, devamlı.

dâimî (A.) [‫ ]داﺋﻤﯽ‬sürekli, devamlı.

dâir (A.) [‫ ]داﺋﺮ‬1.ilişkin, hakkında. 3.dönen.

dâire (A.) [‫ ]داﺋﺮﻩ‬1.daire. 2.büro, ofis. 3.devlet dairesi. 4.tef, zilli tef.

dâirenmâdâr (A.) [‫ ]داﺋﺮا ﻡﺎدار‬çepeçevre.

dâirevî (A.) [‫ ]داﺋﺮوی‬dairemsi.

dâirezen (A.-F.) [‫ ]داﺋﺮﻩ زن‬daire çalan.

dâiye (A.) [‫ ]داﻋﻴﻪ‬1.arzu, istek. 2.iddia.

dakâyık (A.) [‫ ]دﻗﺎیﻖ‬1.incelikler. 2.dakikalar.

dakîk (A.) [‫ ]دﻗﻴﻖ‬1.ince, hassas. 2.dakika şaşmayan.

dakîka (A.) [‫ ]دﻗﻴﻘﻪ‬1.incelik. 2.dakika.

dalâlet (A.) [‫ ]ﺽﻼﻝﺖ‬sapkınlık.

dâll (A.) [‫ ]دال‬delalet eden.

dâlle (A.) [‫ ]ﺽﺎﻝﻪ‬sapık, yoldan çıkmış.

dâm (F.) [‫ ]دام‬1.tuzak, kapan. 2.besi hayvanı.

dâmâd (F.) [‫ ]داﻡﺎد‬damat, güveyi.

dâmân (F.) [‫ ]داﻡﺎن‬etek.

dâmen (F.) [‫ ]داﻡﻦ‬etek.

dâmenâlûde (F.) [‫ ]داﻡﻦ ﺁﻝﻮدﻩ‬iffetsiz.

89
dâmenbûs (F.) [‫ ]داﻡﻦ ﺑﻮس‬etek öpen.

dâmene (F.) [‫ ]داﻡﻨﻪ‬yamaç, dağ eteği.

dâmengîr (F.) [‫ ]داﻡﻦ ﮔﻴﺮ‬1.davacı, şikayetçi. 2.eteğe sarılan.

dâmgâh (F.) [‫ ]داﻡﮕﺎﻩ‬tuzak kurulmuş yer.

dân (F.) [‫ ]دان‬bilen.

dân (F.) [‫ ]دان‬kap.

dânâ (F.) [‫ ]داﻥﺎ‬bilgili, iyi bilen.

dâne (F.) [‫ ]داﻥﻪ‬1.tohum. 2.yem. 3.tane.

dânende (F.) [‫ ]داﻥﻨﺪﻩ‬bilen.

dâng (F.) [‫ ]داﻥﮓ‬altıdabirlik dirhem.

dâniş (F.) [‫ ]داﻥﺶ‬1.bilgi. 2.bilim.

dânişâmûz (F.) [‫ ]داﻥﺶ ﺁﻡﻮز‬öğrenci.

dânişgâh (F.) [‫ ]داﻥﺸﮕﺎﻩ‬üniversite.

dânişmend (F.) [‫ ]داﻥﺸﻤﻨﺪ‬1.bilgin, alim. 2.stajiyer kadı.

dânişver (A.) [‫ ]داﻥﺸﻮر‬bilgin.

dâr (A.) [‫ ]دار‬1.yurt. 2.ev.

dâr (F.) [‫ ]دار‬dar ağacı.

dâr (F.) [‫ ]دار‬sahip olan, bulunduran, tutan.

dâr -ı bekâ [ ‫ ] دار ﺑﻘﺎ‬ahiret.

dâr -ı fenâ [ ‫ ] دار ﻓﻨﺎ‬dünya.

dârâ (F.) [‫ ]دارا‬1.sahip. 2.büyük hükümdar.

darabân (A.) [‫ ]ﺽﺮﺑﺎن‬1.çarpıntı. 2.vuruş.

darabât (A.) [‫ ]ﺽﺮﺑﺎت‬1.darbeler, vuruşlar.

90
darb (A.) [‫ ]ﺽﺮب‬1.vuruş. 2.para basımı. 3.dövme.

darbe (A.) [‫ ]ﺽﺮﺑﻪ‬1.vuruş, darbe. 2.bela.

darbhâne (A.) [‫ ]ﺽﺮب ﺧﺎﻥﻪ‬darphane, para basımevi.

darbımesel (A.-F.) [‫ ]ﺽﺮب ﻡﺜﻞ‬atasözü.

dârçîn (F.) [‫ ]دارچﻴﻦ‬tarçın.

dârende (F.) [‫ ]دارﻥﺪﻩ‬sahip.

darîr (A.) [‫ ]ﺽﺮیﺮ‬doğuştan kör.

dârû (F.) [‫ ]دارو‬ilaç.

dârûhâne (F.) [‫ ]داروﺧﺎﻥﻪ‬eczane.

dârülaceze (A.) [‫ ]داراﻝﻌﺠﺰﻩ‬düşkünler evi.

dârülbedâyi (A.) [‫ ]داراﻝﺒﺪایﻊ‬konservatuvar.

dârülelhân (A.) [‫ ]داراﻻﻝﺤﺎن‬konservatuvar.

dârüleytâm (A.) [‫ ]داراﻻیﺘﺎم‬yetimhane.

dârülfünun (A.) [‫ ]داراﻝﻔﻨﻮن‬üniversite.

dârülhilâfe (A.) [‫ ]داراﻝﺨﻼﻓﻪ‬1.İstanbul. 2.halifelik merkezi.

dârülkütüb (A.) [‫ ]داراﻝﮑﺘﺐ‬kütüphane.

dârülmuallimât (A.) [‫ ]داراﻝﻤﻌﻠﻤﺎت‬kız öğretmen okulu.

dârülmuallimîn (A.) [‫ ]داراﻝﻤﻌﻠﻤﻴﻦ‬erkek öğretmen okulu.

dârülmülk (A.) [‫ ]داراﻝﻤﻠﮏ‬başkent.

dârülvilâde (A.) [‫ ]داراﻝﻮﻻدﻩ‬doğumevi.

dârüssaltana (A.) [‫ ]داراﻝﺴﻠﻄﻨﻪ‬İstanbul.

dârüsselam (A.) [‫ ]داراﻝﺴﻼم‬1.Bağdat. 2.cennet.

dâs (F.) [‫ ]داس‬orak.

91
dâstân (F.) [‫ ]داﺱﺘﺎن‬1.destan. 2.hikaye. 3.masal.

dâstânî (F.) [‫ ]داﺱﺘﺎﻥﯽ‬destânî, kahramanlıkla ilgili, epik.

davâ (A.) [‫ ]دﻋﻮی‬1.dava. 2.teorem. 3.mesele.

dâver (F.) [‫ ]داور‬1.yargıç. 2.hükümdar. 3.Tanrı.

davet (A.) [‫ ]دﻋﻮت‬çağrı.

dâye (F.) [‫ ]دایﻪ‬dadı.

dâyin (A.) [‫ ]دایﻦ‬alacaklı.

deâvî (A.) [‫ ]دﻋﺎوی‬davalar.

debbağ (A.) [‫ ]دﺑﺎغ‬sepici.

debdebe (A.) [‫ ]دﺑﺪﺑﻪ‬gösteriş.

debir (F.) [‫ ]دﺑﻴﺮ‬katip.

ded (F.) [‫ ]دد‬yırtıcı hayvan.

def (F.) [‫ ]دف‬tef.

def’ (A.) [‫ ]دﻓﻊ‬uzaklaştırma.

def’ edilmek 1.uzaklaştırılmak. 2.giderilmek.

def’ etmek 1.uzaklaştırmak. 2.gidermek.

def’a (A.) [‫ ]دﻓﻌﻪ‬kez, kere, defa.

def’aten (A.) [‫ ]دﻓﻌﺔ‬bir defada.

defaât (A.) [‫ ]دﻓﻌﺎت‬kereler, defalar.

defâin (A.) [‫ ]دﻓﺎﺋﻦ‬gömüler, defineler.

defâtir (A.) [‫ ]دﻓﺎﺕﻴﺮ‬defterler.

define (A.) [‫ ]دﻓﻴﻨﻪ‬gömü.

defn (A.) [‫ ]دﻓﻦ‬gömme, defin.

92
defter (A.) [‫ ]دﻓﺘﺮ‬defter.

defterdâr (A.-F.) [‫ ]دﻓﺘﺮدار‬1.ildeki en üst düzey maliye yetkilisi. 2.maliye bakanı.

defzen (A.-F.) [‫ ]دﻓﺰن‬tef çalan.

deh (F.) [‫ ]دﻩ‬on.

dehâ (A.) [‫ ]دهﺎ‬dahilik.

dehâlet (A.) [‫ ]دﺧﺎﻝﺖ‬1.karışma. 2.sığınma.

dehâlîz (A.) [‫ ]دهﺎﻝﻴﺰ‬dehlizler.

dehân (F.) [‫ ]دهﺎن‬ağız.

dehânbeste (F.) [‫ ]دهﺎن ﺑﺴﺘﻪ‬suskun.

dehen (F.) [‫ ]دهﻦ‬ağız.

dehliz (A.) [‫ ]دهﻠﻴﺰ‬koridor.

dehr (A.) [‫ ]دهﺮ‬1.dünya. 2.devir, zamane.

dehrî (A.) [‫ ]دهﺮی‬materyalist.

dehriyye (A.) [‫ ]دهﺮیﻪ‬materyalistlik.

dehşetâver (A.-F.) [‫ ]دهﺸﺖ ﺁور‬dehşet verici.

dehşetengîz (A.-F.) [‫ ]دهﺸﺖ اﻥﮕﻴﺰ‬ürkünç, dehşet verici.

dekâkîn (A.) [‫ ]دﮐﺎﮐﻴﻦ‬dükkanlar.

delâil (A.) [‫ ]دﻻﺋﻞ‬kanıtlar, deliller.

delâlet (A.) [‫ ]دﻻﻝﺖ‬delillik, yol gösterme.

delâlet etmek 1.yol göstermek. 2.anlamına gelmek.

delîl (A.) [‫ ]دﻝﻴﻞ‬1.kanıt. 2.rehber. 3.şahit.

delk (F.) [‫ ]دﻝﻖ‬derviş hırkası.

dellâk (A.) [‫ ]دﻻک‬tellak.

93
dellâl (A.) [‫ ]دﻻل‬komisyoncu, tellal.

delv (A.) [‫ ]دﻝﻮ‬1.kova. 2.kova burcu.

dem (A.) [‫ ]دم‬kan.

dem (F.) [‫ ]دم‬1.zaman. 2.nefes. 3.içki.

demâdem (F.) [‫ ]دﻡﺎدم‬her an.

dembedem (F.) [‫ ]دﻡﺒﺪم‬her an.

demsâz (F.) [‫ ]دﻡﺴﺎز‬1.yakın arkadaş.2.sırdaş.

denâet (A.) [‫ ]دﻥﺎﺋﺖ‬alçaklık.

dendân (F.) [‫ ]دﻥﺪان‬diş.

dendanmüzd (F.) [‫ ]دﻥﺪان ﻡﺰد‬diş kirası.

denî (A.) [‫ ]دﻥﯽ‬alçak.

der (F.) [‫ ]در‬kapı.

derâhim (A.) [‫ ]دراهﻢ‬dirhemler.

derakab (F.-A.) [‫ ]درﻋﻘﺐ‬ardından, hemen, derhal, hemen ardından.

derâmed (F.) [‫ ]در ﺁﻡﺪ‬kazanç, gelir.

derâz (F.) [‫ ]دراز‬uzun.

derbân (F.) [‫ ]درﺑﺎن‬kapıcı.

derbâr (F.) [‫ ]درﺑﺎر‬saray.

derbeder (F.) [‫ ]درﺑﺪر‬aylak, avare.

derbend (F.) [‫ ]درﺑﻨﺪ‬1.dar geçit. 2.sınır kalesi. 3.hudut.

derc (A.) [‫ ]درج‬içine alma, biriktirme.

derc edilmek içine alınmak.

derc etmek içine almak.

94
derd (F.) [‫ ]درد‬1.dert. acı. 3.ağrı.

derdâ (F.) [‫ ]دردا‬ne yazık ki, eyvahlar olsun.

derdest (F.) [‫ ]دردﺱﺖ‬1.yakalama. 2.el altında olma.

derdest edilmek yakalanmak.

derdest etmek yakalamak.

derdiser (F.) [‫ ]درد ﺱﺮ‬baş belası, baş ağrısı, sorun, problem.

derdmend (F.) [‫ ]دردﻡﻨﺪ‬dertli.

derecât (A.) [‫ ]درﺝﺎت‬dereceler.

derece (A.) [‫ ]درﺝﻪ‬1.derece. 2.aşama. 3.kat. 3.miktar.

derekât (A.) [‫ ]درﮐﺎت‬1.katlar. 2.basamaklar.

dereke (A.) [‫ ]درﮐﻪ‬1.kat. 2.basamak.

derende (F.) [‫ ]درﻥﺪﻩ‬yırtıcı.

dergâh (F.) [‫ ]درﮔﺎﻩ‬1.dergah. 2.saray. 3.tekke. 4.tapı, huzur.

derhâl (F.-A.) [‫ ]درﺣﺎل‬hemen.

derhâst (F.) [‫ ]درﺧﻮاﺱﺖ‬1.istek, talep, rica. 2.dilekçe.

derhâtır (F.-A.) [‫ ]در ﺧﺎﻃﺮ‬1.hatırlama. 2.hatırda tutma.

derhâtır ettirmek hatırlatmak, akla getirmek.

derhâtır eylemek hatırlamak.

derhor (F.) [‫ ]درﺧﻮر‬layık.

derîçe (F.) [‫ ]دریﭽﻪ‬1.pencere. 2.küçük kapı.

derk (A.) [‫ ]درک‬1.anlama, idrak etme. 2.alma.

derk etmek anlamak, idrak etmek.

derkenâr (F.-A.) [‫ ]درﮐﻨﺎر‬kenar yazısı.

95
dermân (F.) [‫ ]درﻡﺎن‬1.ilaç. 2.çare. 3.güç.

dermânde (F.) [‫ ]درﻡﺎﻥﺪﻩ‬1.aciz. 2.zavallı.

dermeyân (F.) [‫ ]درﻡﻴﺎن‬ortada.

dermeyân edilmek ortaya konulmak, ele alınmak.

dermeyân etmek ortaya koymak, ele almak.

derpîş (F.) [‫ ]درﭘﻴﺶ‬göz önünde.

derpîş edilmek göz önünde bulundurulmak.

derpîş etmek göz önünde bulundurmak.

derrâk (A.) [‫ ]دراک‬anlayışlı.

derre (F.) [‫ ]درﻩ‬dere.

dersaadet (F.-A.) [‫ ]در ﺱﻌﺎدت‬İstanbul.

dershân (A.-F.) [‫ ]درﺱﺨﻮان‬öğrenci.

deruhde edilmek üste alınmak, görev bilinmek.

deruhde etmek üstüne almak.

derûn (F.) [‫ ]درون‬1.iç, içerisi. 2.gönül.

derûnî (F.) [‫ ]دروﻥﯽ‬içten gelen, içe ait.

dervâze (F.) [‫ ]دروازﻩ‬1.ana kapı. 2.kale kapısı. 3.şehir kapısı.

dervîş (F.) [‫ ]درویﺶ‬1.yoksul. 2.tarikat şeyhine bağlı mürit.

dervîşân (F.) [‫ ]درویﺸﺎن‬dervişler.

deryâ (F.) [‫ ]دریﺎ‬deniz.

deryâdil (F.) [‫ ]دریﺎدل‬1.gönlü zengin. 2.büyük himmetli.

deryâneverd (F.) [‫ ]دریﺎﻥﻮرد‬denizci.

derzî (F.) [‫ ]درزی‬terzi.

96
desâis (A.) [‫ ]دﺱﺎﺋﺲ‬hileler, oyunlar.

desîse (A.) [‫ ]دﺱﻴﺴﻪ‬hile, oyun.

desîsekâr (A.-F.) [‫ ]دﺱﻴﺴﻪ ﮐﺎر‬hileci, düzenbaz.

dessâs (A.) [‫ ]دﺱﺎس‬hileci, düzenbaz.

dest (F.) [‫ ]دﺱﺖ‬el.

destân (F.) [‫ ]دﺱﺘﺎن‬1.hikaye. 2.destan. 3.masal.

destâr (F.) [‫ ]دﺱﺘﺎر‬sarık.

destâvîz (F.) [‫ ]دﺱﺘﺎویﺰ‬küçük hediye.

destbedest (F.) [‫ ]دﺱﺖ ﺑﺪﺱﺖ‬elden ele.

destbûs (F.) [‫ ]دﺱﺖ ﺑﻮس‬el öpen.

destbûsî (F.) [‫ ]دﺱﺖ ﺑﻮﺱﯽ‬el öpme.

deste (F.) [‫ ]دﺱﺘﻪ‬1.grup. 2.demet. 3.kulp.

destere (F.) [‫ ]دﺱﺘﺮﻩ‬testere, bıçkı.

destgâh (F.) [‫ ]دﺱﺘﮕﺎﻩ‬1.tezgah. 2.atölye. 3.halı dokuma tezgahı.

destgîr (F.) [‫ ]دﺱﺘﮕﻴﺮ‬elden tutan, yardım eden.

destî (F.) [‫ ]دﺱﺘﯽ‬testi.

destkâr (F.) [‫ ]دﺱﺘﮑﺎر‬il işi.

destmâl (F.) [‫ ]دﺱﺘﻤﺎل‬1.mendil. 2.el bezi.

destmüzd (F.) [‫ ]دﺱﺖ ﻡﺰد‬1.ücret, el emeği. 2.bahşiş.

destres (F.) [‫ ]دﺱﺘﺮس‬ulaşma, elde etmek.

destres olmak ulaşmak, elde etmek.

destres olunmak ulaşılmak.

destûr (F.) [‫ ]دﺱﺘﻮر‬1.izin. 2.zerdüşt rahibi. 3.uzak dur. 4.izin ver.

97
deşne (F.) [‫ ]دﺵﻨﻪ‬hançer.

deşt (F.) [‫ ]دﺵﺖ‬1.kır. 2.ova. 3.çöl.

devâ (A.) [‫ ]دواء‬1.ilaç. 2.çare.

devâbb (A.) [‫ ]دواب‬1.yük hayvanları. 2.binek hayvanları.

devâir (A.) [‫ ]دواﺋﺮ‬daireler.

devâm (A.) [‫ ]دوام‬1.süreklilik. 2.kalıcılık. 3.devam.

devâsâz (A.-F.) [‫ ]دواﺱﺎز‬1.çare olan. 2.tedavi eden, şifa veren.

devât (A.) [‫ ]دوات‬divit.

devâvîn (A.) [‫ ]دواویﻦ‬divanlar.

deverân (A.) [‫ ]دوران‬dönme, dolaşma, dolaşım.

deverân etmek dönmek, dolanmak.

devlet (A.) [‫ ]دوﻝﺖ‬1.devlet. 2.talih. 3.mevki.

devr (A.) [‫ ]دور‬1.devir. 2.dönme.

devrân (A.) [‫ ]دوران‬felek, zamane.

devre (A.) [‫ ]دورﻩ‬dönem.

dey (F.) [‫ ]دی‬kış.

deyn (A.) [‫ ]دیﻦ‬borç.

deyr (A.) [‫ ]دیﺮ‬manastır.

dıl’ (A.) [‫ ]ﺽﻠﻊ‬kenar.

dırâz (F.) [‫ ]دراز‬uzun.

dî (F.) [‫ ]دی‬dün.

dîbâ (F.) [‫ ]دیﺒﺎ‬ipekli kumaş.

dîbâce (F.) [‫ ]دیﺒﺎﺝﻪ‬giriş, önsöz.

98
dicâce (A.) [‫ ]دﺝﺎﺝﻪ‬tavuk.

dîdâr (F.) [‫ ]دیﺪار‬1.görüşme, buluşma. 2.yüz.

dîde (F.) [‫ ]دیﺪﻩ‬görmüş.

dîde (F.) [‫ ]دیﺪﻩ‬göz.

dîdegân (F.) [‫ ]دیﺪﮔﺎن‬gözler.

dîg (F.) [‫ ]دیﮓ‬tencere.

diger (F.) [‫ ]دﮔﺮ‬diğer, başka.

dîgergûn (F.) [‫ ]دﮔﺮﮔﻮن‬başka.

dîgerkâm (F.) [‫ ]دیﮕﺮﮐﺎم‬başkalarını düşünen.

dih (F.) [‫ ]دﻩ‬köy.

dihât (F.) [‫ ]دهﺎت‬köyler.

dihhodâ (F.) [‫ ]دهﺨﺪا‬1.köy ağası. 2.köy kahyası.

dihkân (F.) [‫ ]دهﻘﺎن‬1.çiftçi. 2.köy ağası.

dikkat (A.) [‫ ]دﻗﺖ‬1.dakiklik. 2.incelik. 3.dikkat.

dil (F.) [‫ ]دل‬gönül.

dilârâ (F.) [‫ ]دل ﺁرا‬gönül süsleyen.

dilâşûb (F.) [‫ ]دل ﺁﺵﻮب‬gönül karıştıran, sevgili.

dilâver (F.) [‫ ]دﻻور‬yürekli, yiğit.

dilâvîz (F.) [‫ ]دﻻویﺰ‬güzel, gönül çekici.

dilâzâr (F.) [‫ ]دل ﺁزار‬gönül kıran, inciten.

dilâzürde (F.) [‫ ]دل ﺁزردﻩ‬kalbi kırık.

dilbâz (F.) [‫ ]دﻝﺒﺎز‬gönül şenlendiren.

dilbend (F.) [‫ ]دﻝﺒﻨﺪ‬gönül bağlanan, sevgili.

99
dilber (F.) [‫ ]دﻝﺒﺮ‬gönül alan, güzel, sevgili.

dilbeste (F.) [‫ ]دﻝﺒﺴﺘﻪ‬gönlü bağlanmış, aşık.

dilcû (F.) [‫ ]دﻝﺠﻮ‬gönlün aradığı, güzel, sevgili.

dildâde (F.) [‫ ]دل دادﻩ‬gönlünü vermiş, aşık.

dildâr (F.) [‫ ]دﻝﺪار‬gönül tutan, sevgili.

dildüzd (F.) [‫ ]دل دزد‬gönül hırsızı.

dilefgâr (F.) [‫ ]دل اﻓﮕﺎر‬gönlü yaralı, aşık.

dilefrûz (F.) [‫ ]دل اﻓﺮوز‬gönül aydınlatan, sevgili.

dilfigâr (F.) [‫ ]دل ﻓﮕﺎر‬gönlü yaralı, aşık.

dilfirîb (F.) [‫ ]دل ﻓﺮیﺐ‬gönül aldatan, sevgili.

dilgîr (F.) [‫ ]دﻝﮕﻴﺮ‬kırgın, alınmış.

dilgüdâz (F.) [‫ ]دل ﮔﺪاز‬gönül eriten, yürek törpüsü.

dilgüşâ (F.) [‫ ]دﻝﮕﺸﺎ‬iç açıcı, ferahlık verici.

dilhâh (F.) [‫ ]دﻝﺨﻮاﻩ‬gönlün istediği.

dilhaste (F.) [‫ ]دﻝﺨﻮاﺱﺘﻪ‬gönlü yaralı.

dilhırâş (F.) [‫ ]دل ﺧﺮاش‬yürek parçalayan.

dilhûn (F.) [‫ ]دﻝﺨﻮن‬yüreği kanlı, içi kan ağlayan.

dilîr (F.) [‫ ]دﻝﻴﺮ‬yürekli, yiğit.

dilkeş (F.) [‫ ]دﻝﮑﺶ‬cazibeli, gönül çekici.

dilnişîn (F.) [‫ ]دﻝﻨﺸﻴﻦ‬makbul, hoş.

dilnüvaz (F.) [‫ ]دل ﻥﻮاز‬gönül okşayan.

dilpesend (F.) [‫ ]دل ﭘﺴﻨﺪ‬gönlün beğendiği.

dilrübâ (F.) [‫ ]دﻝﺮﺑﺎ‬gönül hırsızı, gönül çalan.

100
dilsûhte (F.) [‫ ]دل ﺱﻮﺧﺘﻪ‬bağrı yanık, gönlü yaralı.

dilsûz (F.) [‫ ]دﻝﺴﻮز‬yürek yakan.

dilşâd (F.) [‫ ]دﻝﺸﺎد‬gönlü şen.

dilşâd etmek gönlünü şenlendirmek, mutlu etmek.

dilşâd olmak gönlü şenlenmek, mutlu olmak.

dilşikâr (F.) [‫ ]دل ﺵﮑﺎر‬gönül avcısı.

dilşiken (F.) [‫ ]دل ﺵﮑﻦ‬kalp kıran.

dilşikeste (F.) [‫ ]دل ﺵﮑﺴﺘﻪ‬kalbi kırık.

dilteng (F.) [‫ ]دل ﺕﻨﮓ‬yüreği daralmış, sıkıntılı.

dilteşne (F.) [‫ ]دل ﺕﺸﻨﻪ‬can atan.

dimâğ (A.) [ ‫ ] دﻡﺎغ‬1.beyin. 2.bilinç, şuur.

dindârî (A.-F.) [ ‫ ] دیﻨﺪاری‬dindarlık.

dînen (A.) [ ‫ ] دیﻨﺎ‬dince, din bakımından.

dînî (A.) [ ‫ ] دیﻨﯽ‬dinsel.

dîr (F.) [ ‫ ] دیﺮ‬geç.

dirahşân (F.) [ ‫ ] درﺧﺸﺎن‬parlak, parlayan.

diraht (F.) [ ‫ ] درﺧﺖ‬ağaç.

dirâyetli (A.-T.) bilgili ve kavrama yeteneği olan.

direfş (F.) [ ‫ ] درﻓﺶ‬1.sancak. 2.bayrak.

direm (F.) [ ‫ ] درم‬dirhem, akçe, gümüş para.

dirîğ (F.) [ ‫ ] دریﻎ‬esirgeme.

dirîğ etmek esirgemek.

dirîğâ (F.) [ ‫ ] دریﻐﺎ‬ne yazık ki, vah vah, eyvahlar olsun.

101
dîrîn (F.) [ ‫ ] دیﺮیﻦ‬eski.

dîrîne (F.) [ ‫ ] دیﺮیﻨﻪ‬eski.

dîşeb (F.) [ ‫ ] دیﺸﺐ‬dün gece.

dîvân (A.) [ ‫ ] دیﻮان‬1.meclis. 2.padişah meclisi. 3.şairin şiirlerinin bir araya


getirildiği eser.

dîvâne (F.) [ ‫ ] دیﻮاﻥﻪ‬deli, çılgın.

dîvânegî (F.) [ ‫ ] دیﻮاﻥﮕﯽ‬delilik, çılgınlık.

dîvâr (F.) [ ‫ ] دیﻮار‬duvar.

diyâr (A.) [ ‫ ] دیﺎر‬ülke, topraklar, memleket.

dizdâr (F.) [ ‫ ] دزدار‬kale muhafızı.

dost (F.) [ ‫ ] دوﺱﺖ‬1.sevgili. 2.yakın arkadaş. 3.Tanrı.

dostâne (F.) [ ‫ ] دوﺱﺘﺎﻥﻪ‬dostça.

dostî (F.) [ ‫ ] دوﺱﺘﯽ‬dostluk.

dostkâm (F.) [ ‫ ] دوﺱﺘﮑﺎم‬dost canlısı.

duâgû (A.-F.) [ ‫ ] دﻋﺎﮔﻮ‬duacı, dua eden.

dûçâr (F.) [ ‫ ] دچﺎر‬uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.

dûçâr etmek uğratmak, müptela etmek.

dûçâr olmak uğramak, müptela olmak.

dûd (A.) [ ‫ ] دود‬böcek, kurtçuk, kurt.

dûd (F.) [ ‫ ] دود‬duman.

dûde (F.) [ ‫ ] دودﻩ‬is.

dûdmân (F.) [ ‫ ] دودﻡﺎن‬soy sop.

dûğ (F.) [ ‫ ] دوغ‬ayran.

102
duhân (A.) [ ‫ ] دﺧﺎن‬1.tütün. 2.duman.

duht (F.) [ ‫ ] دﺧﺖ‬kız.

duhter (F.) [ ‫ ] دﺧﺘﺮ‬kız.

duhûl (A.) [ ‫ ] دﺧﻮل‬giriş, içeri girme.

duhûl etmek girmek, içeri girmek.

duhûliye (A.) [ ‫ ] دﺧﻮﻝﻴﻪ‬giriş ücreti.

dumûr (A.) [ ‫ ] دﻡﻮر‬körelme.

dûn (A.) [ ‫ ] دون‬1.aşağı, alt. 2.aşağılık, adi.

dûnperver (A.-F.) [ ‫ ] دون ﭘﺮور‬aşağılık kimseleri koruyan.

dûr (F.) [ ‫ ] دور‬uzak.

dûrbîn (F.) [ ‫ ] دورﺑﻴﻦ‬dürbün.

dûrdest (F.) [ ‫ ] دوردﺱﺖ‬ırak, çok uzak.

dûrendîş (F.) [ ‫ ] دوراﻥﺪیﺶ‬ileri görüşlü, ileriyi düşünen.

dûrî (F.) [ ‫ ] دوری‬uzaklık.

durûb-i emsâl (A.-F.) [ ‫ ] ﺽﺮوب اﻡﺜﺎل‬atasözleri.

durûd (F.) [ ‫ ] درود‬1.övgü. 2.selam.

dûst (F.) [ ‫ ] دوﺱﺖ‬1.dost. 2.sevgili. 3.Tanrı.

dûş (F.) [ ‫ ] دوش‬dün gece.

dûş (F.) [ ‫ ] دوش‬omuz.

dûşîze (F.) [ ‫ ] دوﺵﻴﺰﻩ‬kız, matmazel.

dûzah (F.) [ ‫ ] دوزخ‬cehennem.

dü (F.) [ ‫ ] دو‬iki.

dübâre (F.) [ ‫ ] دوﺑﺎرﻩ‬tekrar, yeniden.

103
dübb (A.) [ ‫ ] دب‬ayı.

dübür (A.) [ ‫ ] دﺑﺮ‬1.makat. 2.arka.

dücâce (A.) [ ‫ ] دﺝﺎﺝﻪ‬tavuk.

düçar-ı inkıtâ olmak kesintiye uğramak.

düdil (F.) [ ‫ ] دودل‬ikircikli, tereddütlü.

dühûr (A.) [ ‫ ] دهﻮر‬1.devirler. 2.dünyalar.

dühül (F.) [ ‫ ] دهﻞ‬davul.

düm (F.) [ ‫ ] دم‬kuyruk.

dümbâl (F.) [ ‫ ] دﻥﺒﺎل‬1.kuyruk. 2.peş, art.

dümel (A.) [ ‫ ] دﻡﻞ‬kan çıbanı.

dümûy (F.) [ ‫ ] دوﻡﻮی‬kırçıl.

dünbâl (F.) [ ‫ ] دﻥﺒﺎل‬1.kuyruk. 2.peş, art.

dünbek (F.) [ ‫ ] دﻥﺒﮏ‬dümbelek.

dünîm (F.) [ ‫ ] دوﻥﻴﻢ‬ikiye bölünmüş.

dünyâperest (A.-F.) [ ‫ ] دﻥﻴﺎﭘﺮﺱﺖ‬dünya düşkünü.

dünyevî (A.) [ ‫ ] دﻥﻴﻮی‬dünya ile ilgili.

dürc (A.) [ ‫ ] درج‬1.kutu. 2.mücevher kutusu. 3.sevgilinin küçük ağzı.

dürd (F.) [ ‫ ] درد‬tortu.

dürdâne (A.-F.) [ ‫ ] درداﻥﻪ‬1.inci tanesi. 2.sevgili.

dürdkeş (F.) [ ‫ ] دردﮐﺶ‬tortulu şarap içen.

dürer (A.) [ ‫ ] درر‬inciler.

dürr (A.) [ ‫ ] در‬inci.

dürrâ’a (A.) [ ‫ ] دراﻋﻪ‬ferace.

104
dürre (A.) [ ‫ ] درﻩ‬iri inci.

dürû (F.) [ ‫ ] دورو‬ikiyüzlü.

dürûğ (F.) [ ‫ ] دروغ‬yalan.

dürûğzen (F.) [ ‫ ] دروغ زن‬yalancı.

dürûs (A.) [ ‫ ] دروس‬dersler.

dürüst (F.) [ ‫ ] درﺱﺖ‬1.sağlıklı. 2.tam. 3.doğru.

dürüşt (F.) [ ‫ ] درﺵﺖ‬1.kaba. 2.iri. 3.kalın.

düstûr (A.) [ ‫ ] دﺱﺘﻮر‬1.kural, prensip. 2.kanun kitabı.

düşenbe (F.) [ ‫ ] دوﺵﻨﺒﻪ‬pazartesi.

düşine (F.) [ ‫ ] دوﺵﻴﻨﻪ‬dün geceki.

düşmen (F.) [ ‫ ] دﺵﻤﻦ‬düşman.

düşnâm (F.) [ ‫ ] دﺵﻨﺎم‬küfür, sövgü.

düşvâr (F.) [ ‫ ] دﺵﻮار‬güç.

düvâzdeh (F.) [ ‫ ] دوازدﻩ‬oniki.

düvel (A.) [ ‫ ] دول‬devletler.

düvist (F.) [ ‫ ] دویﺴﺖ‬ikiyüz.

düvüm (F.) [ ‫ ] دوم‬ikinci.

düyûn (A.) [ ‫ ] دیﻮن‬borçlar.

düzd (F.) [ ‫ ] دزد‬hırsız.

düzdî (F.) [ ‫ ] دزدی‬hırsızlık.

düzdîde (F.) [ ‫ ] دزدیﺪﻩ‬çalıntı, çalınmış.

105
E

eâcîb (A.) [ ‫ ] اﻋﺎﺝﺐ‬şaşılası şeyler.

eamm (A.) [ ‫ ] اﻋﻢ‬genelde, yaygın haliyle.

eâzım (A.) [ ‫ ] اﻋﺎﻇﻢ‬büyükler, ileri gelenler.

eazz (A.) [ ‫ ] اﻋﺰ‬çok değerli.

eb (A.) [ ‫ ] اب‬1.baba. 2.ata, ced.

eb’âd (A.) [ ‫ ] اﺑﻌﺎد‬1.boyutlar. 2.uzunluklar.

eb’ad (A.) [ ‫ ] اﺑﻌﺪ‬çok uzak.

ebâbil (A.) [ ‫ ] اﺑﺎﺑﻴﻞ‬kırlangıç.

ebâtil (A.) [ ‫ ] اﺑﺎﻃﻞ‬saçma sapan sözler, ipe sapa gelmez şeyler.

ebced (A.) [ ‫ ] اﺑﺠﺪ‬sayısal değer verilmiş arap alfabesi.

ebcedhân (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﺠﺪﺧﻮان‬1.okula yeni başlamış öğrenci. 2.acemi,


deneyimsiz.

ebdâl (A.) [ ‫ ] اﺑﺪال‬derviş, abdal.

ebdân (A.) [ ‫ ] اﺑﺪان‬bedenler.

ebed (A.) [ ‫ ] اﺑﺪ‬sonsuz gelecek zaman.

ebeden (A.) [ ‫ ] اﺑﺪا‬asla, hiçbir zaman.

ebedî (A.) [ ‫ ] اﺑﺪی‬sonsuz.

ebediyyen (A.) [ ‫ ] اﺑﺪیﺎ‬sonsuza kadar, asla, hiçbir zaman

ebediyyet (A.) [ ‫ ] اﺑﺪیﺖ‬sonsuzluk.

ebeveyn (A.) [ ‫ ] اﺑﻮیﻦ‬anababa.

106
ebhâr (A.) [ ‫ ] اﺑﺤﺎر‬denizler.

ebhâs (A.) [ ‫ ] اﺑﺤﺎث‬bahisler, tartışmalar.

ebî (A.) [ ‫ ] اﺑﯽ‬baba.

ebkem (A.) [ ‫ ] اﺑﮑﻢ‬dilsiz.

eblak (A.) [ ‫ ] اﺑﻠﻖ‬alacalı.

ebleh (A.) [ ‫ ] اﺑﻠﻪ‬bön.

eblehâne (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﻠﻬﺎﻥﻪ‬bön bön.

eblehî (A.-F.) [ ‫ ] اﺑﻠﻬﯽ‬bönlük.

ebnâ (A.) [ ‫ ] اﺑﻨﺎ‬oğullar.

ebniye (A.) [ ‫ ] اﺑﻨﻴﻪ‬binalar.

ebr (F.) [ ‫ ] اﺑﺮ‬bulut.

ebrâlûd (F.) [ ‫ ] اﺑﺮﺁﻝﻮد‬bulutlu.

ebrâr (A.) [ ‫ ] اﺑﺮار‬iyi insanlar, dürüst insanlar.

ebred (A.) [ ‫ ] اﺑﺮد‬dondurucu soğuk, çok soğuk.

ebreş (A.) [ ‫ ] اﺑﺮش‬1.alacalı at. 2.alaca.

ebrişüm (F.) [ ‫ ] اﺑﺮیﺸﻢ‬ipek, bükülü ipek.

ebrû (F.) [ ‫ ] اﺑﺮو‬kaş.

ebsâr (A.) [ ‫ ] اﺑﺼﺎر‬gözler.

ebülbeşer (A.) [ ‫ ] اﺑﻮاﻝﺒﺸﺮ‬Âdem.

ebvâb (A.) [ ‫ ] اﺑﻮاب‬1.kapılar. 2.bölümler, bâblar.

ebyât (A.) [ ‫ ] اﺑﻴﺎت‬beyitler.

ebyaz (A.) [ ‫ ] اﺑﻴﺾ‬bembeyaz.

ecânib (A.) [ ‫ ] اﺝﺎﻥﺐ‬yabancılar.

107
ecdâd (A.) [ ‫ ] اﺝﺪاد‬atalar, cedler.

ecel (A.) [ ‫ ] اﺝﻞ‬hayatın sonu.

ecell (A.) [ ‫ ] اﺝﻞ‬çok büyük, ulular ulusu.

echel (A.) [ ‫ ] اﺝﻬﻞ‬zırcahil.

echelüminkaragöz (A.-T.) [‫ ]اﺝﻬﻞ ﻡﻦ ﻗﺮﻩ ﮔﻮز‬zırcahil.

ecir (A.) [ ‫ ] اﺝﺮ‬1.ödül. 2.ücret.

ecnâs (A.) [ ‫ ] اﺝﻨﺎس‬türler, cinsler.

ecnebî (A.) [ ‫ ] اﺝﻨﺒﯽ‬yabancı.

ecr (A.) [ ‫ ] اﺝﺮ‬1.ödül. 2.ücret.

ecrâm (A.) [ ‫ ] اﺝﺮام‬cansız varlıklar.

ecrâm -ı semâviyye [ ‫] اﺝﺮام ﺱﻤﺎویﻪ‬gök cisimleri.

ecsâd (A.) [ ‫ ] اﺝﺴﺎد‬1.cesetler. 2.bedenler.

ecsâm (A.) [ ‫ ] اﺝﺴﺎم‬1.cisimler. 2.vücutlar.

ecvef (A.) [ ‫ ] اﺝﻮف‬1.kof. 2.dangalak.

ecvibe (A.) [ ‫ ] اﺝﻮﺑﻪ‬cevaplar.

eczâ (A.) [ ‫ ] اﺝﺰا‬1.parçalar. 2.ilaç hammaddeleri.

eczâhâne (A.-F.) [ ‫ ] اﺝﺰاﺧﺎﻥﻪ‬eczane.

ed’iye (A.) [ ‫ ] ادﻋﻴﻪ‬dualar.

edâ (A.) [ ‫ ] ادا‬1.ödeme. 2.yapma, yerine getirme. 3.tarz, tavır. 4.çalım.

edeb (A.) [ ‫ ] ادب‬1.terbiye. 2.utanma duygusu. 3.edebiyat.

edepli (A.-T.) terbiyeli, edep sahibi.

edevât (A.) [ ‫ ] ادوات‬avadanlık, araçlar, aletler.

edîb (A.) [ ‫ ] ادیﺐ‬1.edebiyatçı. 2.edepli.

108
edîbe (A.) [ ‫ ] ادیﺒﻪ‬1.bayan edebiyatçı. 2.edepli bayan.

edille (A.) [ ‫ ] ادﻝﻪ‬1.deliller. 2.rehberler.

edîm (A.) [ ‫ ] ادیﻢ‬tabaklanmış deri. 2.yüzey, yüz.

ednâ (A.) [ ‫ ] ادﻥﯽ‬1.en aşağı. 2.alçak mı alçak.

edvâr (A.) [ ‫ ] ادوار‬devirler, çağlar.

edviye (A.) [ ‫ ] ادویﻪ‬ilaçlar, devalar.

edyân (A.) [ ‫ ] ادیﺎن‬dinler.

edyâr (A.) [ ‫ ] ادیﺎر‬manastırlar.

ef’âl (A.) [ ‫ ] اﻓﻌﺎل‬1.fiiller. 2.hareketler, eylemler.

ef’î (A.) [ ‫ ] اﻓﻌﯽ‬engerek yılanı.

efâzıl (A.) [ ‫ ] اﻓﺎﺽﻞ‬1.seçkin insanlar. 2.bilginler.

efdal (A.) [ ‫ ] اﻓﻀﻞ‬en üstün, en iyi.

efgân (F.) [ ‫ ] اﻓﻐﺎن‬feryat etme, figan etme.

efkâr (A.) [ ‫ ] اﻓﮑﺎر‬fikirler, düşünceler.

efkâr -ı âmme [ ‫ ] اﻓﮑﺎر ﻋﺎﻡﻪ‬kamuoyu.

eflâk (A.) [ ‫ ] اﻓﻼک‬gökler, felekler.

efrâd (A.) [ ‫ ] اﻓﺮاد‬fertler, bireyler.

efrenc (A.) [ ‫ ] اﻓﺮﻥﺞ‬Batılı, Avrupalı.

efsâne (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺎﻥﻪ‬1.masal. 2.efsane.

efsâr (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺎر‬yular.

efser (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺮ‬subay.

efser (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺮ‬taç.

efsun (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﻮن‬afsun, büyü.

109
efsunger (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﻮﻥﮕﺮ‬1.afsuncu. 2.büyüleyici.

efsûs (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﻮس‬yazık, çok yazık, eyvahlar olsun.

efsürde (F.) [ ‫ ] اﻓﺴﺮدﻩ‬1.donuk. 2.üzgün, moral çöküntüsü içinde. 3.duygusuz.

efşüre (F.) [ ‫ ] اﻓﺸﺮﻩ‬sıkılmış meyva suyu.

efvâc (A.) [ ‫ ] اﻓﻮاج‬bölükler.

efvâh (A.) [ ‫ ] اﻓﻮاﻩ‬ağızlar.

efyûn (F.) [ ‫ ] اﻓﻴﻮن‬afyon.

efzâr (F.) [ ‫ ] اﻓﺰار‬alet, araç gereç.

efzâyiş (F.) [ ‫ ] اﻓﺰایﺶ‬artış.

efzûn (F.) [ ‫ ] اﻓﺰون‬fazla.

eger (F.) [ ‫ ] اﮔﺮ‬eğer.

ehad (A.) [ ‫ ] اﺣﺪ‬1.bir, tek. 2.Tanrı.

ehâdîs (A.) [ ‫ ] اﺣﺎدیﺚ‬hadisler.

ehadiyyet (A.) [ ‫ ] اﺣﺪیﺖ‬1.birlik. 2.Tanrı’nın birliği.

ehâlî (A.) [ ‫ ] اهﺎﻝﯽ‬ahali, halk.

ehass (A.) [ ‫ ] اﺧﺺ‬başlıca.

ehdâf (A.) [ ‫ ] اهﺪاف‬hedefler.

ehemm (A.) [ ‫ ] اهﻢ‬en önemlisi.

ehemmiyet atfetmek önem vermek, önemsemek

ehemmiyet kesb eylemek önem kazanmak.

ehemmiyyet (A.) [ ‫ ] اهﻤﻴﺖ‬önem.

ehibbâ (A.) [ ‫ ] اﺣﺒﺎ‬dostlar.

110
ehil (A.) [ ‫ ] اهﻞ‬1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
mensup.

ehl (A.) [ ‫ ] اهﻞ‬1.maharet sahibi. 2.evcil. 3.bir yerde ikamet eden. 4.bir yere
veya görüşe mensup.

ehl -i din [ ‫ ] اهﻞ دیﻦ‬bir dine inananlar.

ehl -i hâl [ ‫ ] اهﻞ ﺣﺎل‬halden anlayan

ehl -i hubre [ ‫ ] اهﻞ ﺧﺒﺮﻩ‬bilirkişi.

ehl -i îman [ ‫ ] اهﻞ ایﻤﺎن‬iman edenler, inananlar.

ehl -i salib [ ‫ ] اهﻞ ﺹﻠﻴﺐ‬haçlılar.

ehl -i vukûf [ ‫ ] اهﻞ وﻗﻮف‬bilirkişi.

ehliyyet (A.) [ ‫ ] اهﻠﻴﺖ‬1.beceri sahipliği, yeterlilik, yetki. 3.yeterlilik belgesi.

ehrâm (A.) [ ‫ ] اهﺮام‬piramit.

ehrimen (F.) [ ‫ ] اهﺮﻡﻦ‬kötülük tanrısı, şeytan.

ehsâs (A.) [ ‫ ] اﺣﺴﺎس‬duygular, hisler.

ehven (A.) [ ‫ ] اهﻮن‬1.çok ucuz. 2.çok kolay.

ehzâb (A.) [ ‫ ] اﺣﺰاب‬1.hizipler. 2.partiler. 3.gruplar.

eimme (A.) [ ‫ ] اﺋﻤﻪ‬imamlar, önderler.

eizze (A.) [ ‫ ] اﻋﺰﻩ‬1.azizler, ermişler. 2.saygın kişiler.

ejder (F.) [ ‫ ] اژدر‬1.büyük yılan. 2.ejderha.

ejderhâ (F.) [ ‫ ] اژدرهﺎ‬1.büyük yılan. 2.ejderha.

ekâbir (A.) [ ‫ ] اﮐﺎﺑﺮ‬büyükler, ileri gelenler.

ekâlîm (A.) [ ‫ ] اﻗﺎﻝﻴﻢ‬1.ülkeler. 2.büyük toprak parçaları.

ekall (A.) [ ‫ ] اﻗﻞ‬en az.

ekalliyet (A.) [ ‫ ] اﻗﻠﻴﺖ‬azınlık.

111
ekârib (A.) [ ‫ ] اﻗﺎرب‬yakınlar, akrabalar.

ekâvîl (A.) [ ‫ ] اﻗﺎویﻞ‬sözler.

ekber (A.) [ ‫ ] اﮐﺒﺮ‬en büyük.

ekdâr (A.) [ ‫ ] اﮐﺪار‬kederler, üzüntüler.

ekfân (A.) [ ‫ ] اﮐﻔﺎن‬kefenler.

ekhâl (A.) [ ‫ ] اﮐﺤﺎل‬sürmeler.

ekîd (A.) [ ‫ ] اﮐﻴﺪ‬kesin.

ekîden (A.) [ ‫ ] اﮐﻴﺪا‬kesinlikle.

ekl (A.) [ ‫ ] اﮐﻞ‬yeme.

ekl edilmek yenilmek.

ekmel (A.) [ ‫ ] اﮐﻤﻞ‬mükemmel, tam.

eknâf (A.) [ ‫ ] اﮐﻨﺎف‬yerler, yöreler, taraflar.

eknûn (F.) [ ‫ ] اﮐﻨﻮن‬şimdi.

ekrem (A.) [ ‫ ] اﮐﺮم‬çok cömert.

ekser (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﺮ‬en çok.

ekserî (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﺮی‬1.çoğu. 2.çoğu kez.

ekseriyyâ (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﺮیﺎ‬çoğu zaman, sık sık.

ekseriyyet (A.) [ ‫ ] اﮐﺜﺮیﺖ‬çoğunluk.

ekseriyyet -i ârâ [ ‫ ] اﮐﺜﺮیﺖ ﺁراء‬oy çokluğu.

ekseriyyet -i mutlaka [ ‫ ] اﮐﺜﺮیﺖ ﻡﻄﻠﻘﻪ‬çoğunluk.

ektâf (A.) [ ‫ ] اﮐﺘﺎف‬1.omuzlar. 2.kürek kemikleri.

ekûl (A.) [ ‫ ] اﮐﻮل‬pisboğaz.

ekvân (A.) [ ‫ ] اﮐﻮان‬1.dünyalar. 2.varlıklar.

112
ekyâl (A.) [ ‫ ] اﮐﻴﺎل‬1.kileler. 2.ölçekler.

ekzeb (A.) [ ‫ ] اﮐﺬب‬kuyruklu yalan.

el’an (A.) [ ‫ ] اﻵن‬şimdi.

elaman (A.) [ ‫ ] اﻻﻡﺎن‬aman dileme, imdat, yardım

elbise (A.) [ ‫ ] اﻝﺒﺴﻪ‬giysiler.

elem (A.) [ ‫ ] اﻝﻢ‬acı, üzüntü.

elemzede (A.-F.) [ ‫ ] اﻝﻢ زدﻩ‬elemli.

elf (A.) [ ‫ ] اﻝﻒ‬bin.

elfâz (A.) [ ‫ ] اﻝﻔﺎظ‬sözler, lafızlar.

elhâc (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎج‬hacı.

elhâlet hâzihi (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎﻝﺔ هﺬﻩ‬şimdiki, günümüzdeki

elhân (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎن‬şarkılar, melodiler.

elhâsıl (A.) [ ‫ ] اﻝﺤﺎﺹﻞ‬sonuçta.

elifba (A.) [ ‫ ] اﻝﻔﺒﺎ‬alfabe.

elîm (A.) [ ‫ ] اﻝﻴﻢ‬acı, acıklı.

elîme (A.) [ ‫ ] اﻝﻴﻤﻪ‬acı, acıklı.

elkıssa (A.) [ ‫ ] اﻝﻘﺼﻪ‬kısacası, sonuç olarak.

elsine (A.) [ ‫ ] اﻝﺴﻨﻪ‬diller, lisanlar.

eltâf (A.) [ ‫ ] اﻝﻄﺎف‬iyilikler, lütuflar.

elvâh (A.) [ ‫ ] اﻝﻮاح‬levhalar, tablolar.

elvân (A.) [ ‫ ] اﻝﻮان‬renkler.

elvedâ (A.) [ ‫ ] اﻝﻮداع‬elveda.

elviye (A.) [ ‫ ] اﻝﻮیﻪ‬sancaklar.

113
elyâf (A.) [ ‫ ] اﻝﻴﺎف‬lifler.

elyevm (A.) [ ‫ ] اﻝﻴﻮم‬bugün.

elzem (A.) [ ‫ ] اﻝﺰم‬çok gerekli.

em’â (A.) [ ‫ ] اﻡﻌﺎ‬bağırsaklar.

emâkin (A.) [ ‫ ] اﻡﺎﮐﻦ‬mekanlar.

emân (A.) [ ‫ ] اﻡﺎن‬aman dileme.

emânât-ı mübâreke (A.-F.) [ ‫ ] اﻡﺎﻥﺎت ﻡﺒﺎرﮐﻪ‬kutsal emanetler.

emânet (A.) [ ‫ ] اﻡﺎﻥﺖ‬1.eminlik. 2.emanet.

emânetdâr (A.-F.) [ ‫ ] اﻡﺎﻥﺖ دار‬emanetçi.

emâneten (A.) [ ‫ ] اﻡﺎﻥﺔ‬emanet olarak.

emârât (A.) [ ‫ ] اﻡﺎرات‬işaretler, belirtiler.

emâre (A.) [ ‫ ] اﻡﺎرﻩ‬işaret, belirti.

emaret (A.) [ ‫ ] اﻡﺎرت‬beylik, emirlik.

emced (A.) [ ‫ ] اﻡﺠﺪ‬çok onurlu, çok şerefli.

emel (A.) [ ‫ ] اﻡﻞ‬arzu.

emhâl (A.) [ ‫ ] اﻡﻬﺎل‬mühletler.

emhâr (A.) [ ‫ ] اﻡﻬﺎر‬mehirler.

emîn (A.) [ ‫ ] اﻡﻴﻦ‬1.güvenilir. 2.emniyetli.

emir (A.) [ ‫ ] اﻡﺮ‬buyruk, emir.

emîr (A.) [ ‫ ] اﻡﻴﺮ‬bey, emirlik başkanı, emir.

emir ısdâr edilmek (A.-T.) emir çıkartılmak.

emirnâme (A.-F.) [ ‫ ] اﻡﺮﻥﺎﻡﻪ‬ferman, emir belgesi.

emkine (A.) [ ‫ ] اﻡﮑﻨﻪ‬mekanlar, yerler.

114
emlâk (A.) [ ‫ ] اﻡﻼک‬mülkler.

emmâre (A.) [ ‫ ] اﻡﺎرﻩ‬emredici.

emn (A.) [ ‫ ] اﻡﻦ‬güvenlik, emniyet.

emniyyet (A.) [ ‫ ] اﻡﻨﻴﺖ‬1.güvenlik. 2.emniyet teşkilatı.

emr (A.) [ ‫ ] اﻡﺮ‬1.emir, buyruk. 2.iş.

emrâz (A.) [ ‫ ] اﻡﺮاض‬hastalıklar.

emred (A.) [ ‫ ] اﻡﺮد‬bıyıkları yeni terlemiş genç.

emsâl (A.) [ ‫ ] اﻡﺜﺎل‬1.hikayeler. 2.masallar.

emsâl (A.) [ ‫ ] اﻡﺜﺎل‬1.örnekler. 2.benzerler.

emsile (A.) [ ‫ ] اﻡﺜﻠﻪ‬örnekler.

emtia (A.) [ ‫ ] اﻡﺘﻌﻪ‬mallar.

emvâc (A.) [ ‫ ] اﻡﻮاج‬dalgalar.

emvâl (A.) [ ‫ ] اﻡﻮال‬mallar.

emvâl -ı gayr-i menkûle [ ‫ ] اﻡﻮال ﻏﻴﺮ ﻡﻨﻘﻮﻝﻪ‬taşınmaz mallar.

emvât (A.) [ ‫ ] اﻡﻮات‬ölüler.

emzice (A.) [ ‫ ] اﻡﺰﺝﻪ‬mizaçlar, karakterler.

enâm (A.) [ ‫ ] اﻥﺎم‬1.canlılar. 2.insanlar.

enbân (F.) [ ‫ ] اﻥﺒﺎن‬heybe.

enbâr (F.) [ ‫ ] اﻥﺒﺎر‬ambar.

enbîk (A.) [ ‫ ] اﻥﺒﻴﻖ‬imbik.

enbiyâ (A.) [ ‫ ] اﻥﺒﻴﺎ‬peygamberler.

enbûh (F.) [ ‫ ] اﻥﺒﻮﻩ‬1.kalabalık. 2.gür. 3.yoğun.

encâm (F.) [ ‫ ] اﻥﺠﺎم‬son.

115
encîr (F.) [ ‫ ] اﻥﺠﻴﺮ‬incir.

encüm (A.) [ ‫ ] اﻥﺠﻢ‬yıldızlar.

encümen (F.) [ ‫ ] اﻥﺠﻤﻦ‬1.topluluk. 2.dernek. 3.heyet. 4.komisyon.

endâm (F.) [ ‫ ] اﻥﺪام‬boy bos.

endâze (F.) [ ‫ ] اﻥﺪازﻩ‬60 cm.lik uzunluk ölçüsü.

endek (F.) [ ‫ ] اﻥﺪک‬az.

ender (A.) [ ‫ ] اﻥﺪر‬çok az bulunan.

enderûn (F.) [ ‫ ] اﻥﺪرون‬1.iç, içerisi. 2.harem dairesi. 3.gönül, kalp.

enderü’l-vukû (A.) [ ‫ ] اﻥﺪراﻝﻮﻗﻮع‬az rastlanır.

endîşe (F.) [ ‫ ] اﻥﺪیﺸﻪ‬1.düşünce. 2.kaygı.

endişeli (F.-T.) kaygılı.

endîşenâk olmak kaygılanmak.

endîşnâk (F.) [ ‫ ] اﻥﺪیﺸﻨﺎک‬1.düşünceli. 2.kaygılı.

endûh (F.) [ ‫ ] اﻥﺪوﻩ‬keder.

ene (A.) [ ‫ ] اﻥﺎ‬ben.

enf (A.) [ ‫ ] اﻥﻒ‬burun.

enfâs (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺎس‬nefesler, soluklar.

enfes (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺲ‬çok nefis.

enfüs (A.) [ ‫ ] اﻥﻔﺲ‬1.nefisler. 2.ruhlar.

engâr (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺎر‬san.

engûr (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﻮر‬üzüm.

engübin (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺒﻦ‬bal.

engüşt (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺸﺖ‬parmak.

116
engüşter (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺸﺘﺮ‬yüzük.

engüştnümâ (F.) [ ‫ ] اﻥﮕﺸﺖ ﻥﻤﺎ‬parmakla gösterilen.

enhâr (A.) [ ‫ ] اﻥﻬﺎر‬nehirler, ırmaklar.

enîn (A.) [ ‫ ] اﻥﻴﻦ‬inleme, inilti.

enîs (A.) [ ‫ ] اﻥﻴﺲ‬1.dost. 2.sevgili.

enkâz (A.) [ ‫ ] اﻥﻘﺎض‬yıkıntı.

enmûzec (A.) [ ‫ ] اﻥﻤﻮزج‬örnek, numûne.

ensâb (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺎب‬nesepler, soylar.

ensâc (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺎج‬dokular.

ensâl (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺎل‬nesiller, kuşaklar.

ensâr (A.) [ ‫ ] اﻥﺼﺎر‬yardımcılar.

ensice (A.) [ ‫ ] اﻥﺴﺠﻪ‬1.dokular. 2.kumaşlar.

envâ’ (A.) [ ‫ ] اﻥﻮاع‬çeşitler, neviler.

envâr (A.) [ ‫ ] اﻥﻮار‬ışıklar.

enver (A.) [ ‫ ] اﻥﻮر‬çok parlak.

enzâr (A.) [ ‫ ] اﻥﻈﺎر‬bakışlar, gözler.

erâcîf (A.) [ ‫ ] اراﺝﻴﻒ‬saçmalıklar, uydurmalar.

erâmil (A.) [ ‫ ] اراﻡﻞ‬dullar.

erâzî (A.) [ ‫ ] اراﺽﯽ‬arazi.

erâzil (A.) [ ‫ ] اراذل‬reziller, aşağılıklar.

erba’ (A.) [ ‫ ] ارﺑﻊ‬dört.

erba’a (A.) [ ‫ ] ارﺑﻌﻪ‬dört.

erbâb (A.) [ ‫ ] ارﺑﺎب‬1.sahip. 2.başkan. 3.usta.

117
erbain (A.) [ ‫ ] ارﺑﻌﻴﻦ‬kırk. hadîs-i ~ kırk hadis.

erc (F.) [ ‫ ] ارج‬değer.

ercmend (F.) [ ‫ ] ارﺝﻤﻨﺪ‬değerli, saygın.

ercümend (F.) [ ‫ ] ارﺝﻤﻨﺪ‬değerli, saygın.

erfa’ (A.) [ ‫ ] ارﻓﻊ‬çok yüce, çok yüksek.

erganun (F.) [ ‫ ] ارﻏﻨﻮن‬org.

ergevân (F.) [ ‫ ] ارﻏﻮان‬erguvan.

erguvân (F.) [ ‫ ] ارﻏﻮان‬erguvan.

erguvânî (F.) [ ‫ ] ارﻏﻮاﻥﯽ‬erguvan rengi.

erîke (A.) [ ‫ ] اریﮑﻪ‬taht.

eriş (F.) [ ‫ ] ارش‬arşın.

erkâm (A.) [ ‫ ] ارﻗﺎم‬1.rakamlar. 2.yazılar.

erkân (A.) [ ‫ ] ارﮐﺎن‬1.direkler. 2.temeller, esaslar. 3.ileri gelenler, üst düzeyde


bulunanlar. 4.önderler.

erkân-ı harbiyye-i umûmiyye [ ‫ ] ارﮐﺎن ﺣﺮﺑﻴﻪء ﻋﻤﻮﻡﻴﻪ‬genel kurmay başkanlığı.

ermeğân (F.) [ ‫ ] ارﻡﻐﺎن‬armağan.

erneb (A.) [ ‫ ] ارﻥﺐ‬tavşan.

erre (F.) [ ‫ ] ارﻩ‬testere.

ervâh (A.) [ ‫ ] ارواح‬ruhlar.

erz (F.) [ ‫ ] ارز‬değer, kıymet.

erzâk (A.) [ ‫ ] ارزاق‬yiyecek, erzak.

erzân (F.) [ ‫ ] ارزان‬1.ucuz. 2.yaraşır, layık.

erzânî (F.) [ ‫ ] ارزاﻥﯽ‬1.ucuzluk. 2.liyakat, yeterlilik.

118
erzel (A.) [ ‫ ] ارذل‬en rezil, en aşağılık.

erzen (F.) [ ‫ ] ارزن‬darı.

erziş (F.) [ ‫ ] ارزش‬değer, kıymet, itibar.

erzîz (F.) [ ‫ ] ارزیﺰ‬kalay.

es’ad (A.) [ ‫ ] اﺱﻌﺪ‬çok mutlu.

es’âr (A.) [ ‫ ] اﺱﻌﺎر‬fiyatlar.

es’ile (A.) [ ‫ ] اﺱﺌﻠﻪ‬sorular.

esâmî (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﻡﯽ‬isimler.

esâret (A.) [ ‫ ] اﺱﺎرت‬tutsaklık.

esâs (A.) [ ‫ ] اﺱﺎس‬asıl, kök, temel.

esâsât (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﺱﺎت‬asıllar, esaslar.

esâsen (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﺱﺎ‬aslında.

esâtîr (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﻃﻴﺮ‬1.mitoloji. 2.uydurma sözler.

esâtîz (A.) [ ‫ ] اﺱﺎﺕﻴﺬ‬1.ustalar. 2.üstadlar.

esb (F.) [ ‫ ] اﺱﺐ‬at.

esbâb (A.) [ ‫ ] اﺱﺒﺎب‬sebepler.

esbâb -ı mûcibe [ ‫ ] اﺱﺒﺎب ﻡﻮﺝﺒﻪ‬gerekçe, gerekçeler.

esbâb -ı mücbire [ ‫ ] اﺱﺒﺎب ﻡﺠﺒﺮﻩ‬zorlayıcı sebepler.

esbâb -ı zarûriyye [ ‫ ] اﺱﺒﺎب ﺽﺮوریﻪ‬zorunlu sebepler.

esbak (A.) [ ‫ ] اﺱﺒﻖ‬önceki, daha önceki, eski.

esed (A.) [ ‫ ] اﺱﺪ‬arslan.

esef (A.) [ ‫ ] اﺱﻒ‬üzülme, hayıflanma.

esefâ (A.) [ ‫ ] اﺱﻔﺎ‬vah vah, eyvahlar olsun, yazık!

119
esefnâk (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﻔﻨﺎک‬üzücü.

eser (A.) [ ‫ ] اﺛﺮ‬1.iz. 2.eser, yapıt. 3.kitap.

esfâr (A.) [ ‫ ] اﺱﻔﺎر‬seferler, yolculuklar.

esfel (A.) [ ‫ ] اﺱﻔﻞ‬1.en aşağı. 2.aşağılıkların en aşalığı.

eshâb (A.) [ ‫ ] اﺹﺤﺎب‬1.sahipler. 2.ashab.

eshâm (A.) [ ‫ ] اﺱﻬﺎم‬1.hisseler. 2.senetler.

eshâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺤﺎر‬seherler.

eshel (A.) [ ‫ ] اﺱﻬﻞ‬en kolay.

eshiyâ (A.) [ ‫ ] اﺱﺨﻴﺎ‬cömertler.

esîr (A.) [ ‫ ] اﺱﻴﺮ‬tutsak.

esîrân (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﻴﺮان‬tutsaklar.

eslâf (A.) [ ‫ ] اﺱﻼف‬selefler, geçmişler.

esliha (A.) [ ‫ ] اﺱﻠﺤﻪ‬silahlar.

esmâ (A.) [ ‫ ] اﺱﻤﺎ‬isimler.

esmân (A.) [ ‫ ] اﺛﻤﺎن‬değerler, kıymetler, bedeller.

esmâr (A.) [ ‫ ] اﺛﻤﺎر‬meyvalar.

esmer (A.) [ ‫ ] اﺱﻤﺮ‬karayağız, esmer, koyu tenli.

esnâ (A.) [ ‫ ] اﺛﻨﺎ‬sıra, an.

esnâf (A.) [ ‫ ] اﺹﻨﺎف‬1.sınıflar. 2.esnaf.

esnâm (A.) [ ‫ ] اﺹﻨﺎم‬putlar.

esnân (A.) [ ‫ ] اﺱﻨﺎن‬dişler.

esra’ (A.) [ ‫ ] اﺱﺮع‬en çabuk, en hızlı.

esrâr (A.) [ ‫ ] اﺱﺮار‬sırlar, gizler.

120
esrârengîz (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺮاراﻥﮕﻴﺰ‬gizemli.

esrarkeş (A.-F.) [ ‫ ] اﺱﺮارﮐﺶ‬esrar içen, esrarcı.

ester (F.) [ ‫ ] اﺱﺘﺮ‬katır.

esvâb (A.) [ ‫ ] اﺛﻮاب‬giysiler.

esvât (A.) [ ‫ ] اﺹﻮات‬sesler.

esved (A.) [ ‫ ] اﺱﻮد‬siyah.

esyâf (A.) [ ‫ ] اﺱﻴﺎف‬kılıçlar.

eş’âr (A.) [ ‫ ] اﺵﻌﺎر‬şiirler.

eşcâr (A.) [ ‫ ] اﺵﺠﺎر‬ağaçlar.

eşhâs (A.) [ ‫ ] اﺵﺨﺎص‬kişiler.

eşhür (A.) [ ‫ ] اﺱﻬﺮ‬aylar.

eşi’a (A.) [ ‫ ] اﺵﻌﻪ‬ışıklar, ışınlar.

eşk (F.) [ ‫ ] اﺵﮏ‬gözyaşı.

eşkâl (A.) [ ‫ ] اﺵﮑﺎل‬şekiller

eşkâlûd (F.) [ ‫ ] اﺵﮏ ﺁﻝﻮد‬gözyaşlı.

eşkiyâ (A.) [ ‫ ] اﺵﻘﻴﺎ‬haydutlar, yol kesenler.

eşna’ (A.) [ ‫ ] اﺵﻨﻊ‬en kötü, en çirkin.

eşrâf (A.) [ ‫ ] اﺵﺮاف‬seçkinler, ileri gelenler, sosyete.

eşref (A.) [ ‫ ] اﺵﺮف‬en şerefli.

eşref -i mahlûkât [ ‫ ] اﺵﺮف ﻡﺨﻠﻮﻗﺎت‬varlıkların en şereflisi, insan.

et’ime (A.) [ ‫ ] اﻃﻌﻤﻪ‬yiyecekler.

etemm (A.) [ ‫ ] اﺕﻢ‬tam, mükemmel, eksiksiz.

etfâl (A.) [ ‫ ] اﻃﻔﺎل‬çocuklar.

121
etıbbâ (A.) [ ‫ ] اﻃﺒﺎ‬doktorlar, tabipler.

etrâf (A.) [ ‫ ] اﻃﺮاف‬yöre, çevre.

etrâk (A.) [ ‫ ] اﺕﺮاک‬Türkler.

etvâr (A.) [ ‫ ] اﻃﻮار‬tavırlar.

evâhir (A.) [ ‫ ] اواﺧﺮ‬sonlar, son günler.

evâil (A.) [ ‫ ] اواﺋﻞ‬başlar, ilk günler.

evâmir (A.) [ ‫ ] اواﻡﺮ‬emirler, buyruklar.

evân (A.) [ ‫ ] اوان‬çağ.

evânî-i turâbe (A.-F.) [ ‫ ] اواﻥﯽ ﺕﺮاﺑﻪ‬toprak çanak çömlek.

evâsıt (A.) [ ‫ ] اواﺱﻂ‬ortalar, ortadakiler.

evbâş (A.) [ ‫ ] اوﺑﺎش‬ayak takımı, külhanbeyler.

evc (A.) [ ‫ ] اوج‬doruk, zirve.

evdiye (A.) [ ‫ ] اودیﻪ‬vadiler, dereler.

evhad (A.) [ ‫ ] اوﺣﺪ‬bir tane, biricik.

evhâm (A.) [ ‫ ] اوهﺎم‬vehimler, kuruntular.

evkâf (A.) [ ‫ ] اوﻗﺎف‬vakıflar.

evkât (A.) [ ‫ ] اوﻗﺎت‬vakitler.

evlâ (A.) [ ‫ ] اوﻝﯽ‬en iyi, en uygun.

evlâd (A.) [ ‫ ] اوﻻد‬1.çocuklar. 2.soy.

evleviyyet (A.) [ ‫ ] اوﻝﻮیﺖ‬öncelik.

evliyâ (A.) [ ‫ ] اوﻝﻴﺎ‬1.velîler. 2.önderler. 3.yetkililer.

evrâd (A.) [ ‫ ] اوراد‬dualar.

evrâk (A.) [ ‫ ] اوراق‬1.kağıtlar. 2.belgeler. 3.arşiv.

122
evreng (F.) [ ‫ ] اورﻥﮓ‬taht.

evsâf (A.) [ ‫ ] اوﺹﺎف‬vasıflar, özellikler.

evsat (A.) [ ‫ ] اوﺱﻂ‬orta, ortadaki.

evtâd (A.) [ ‫ ] اوﺕﺎد‬kazıklar.

evvel (A.) [ ‫ ] اول‬1.ilk. 2.başlangıç. 3.önce.

evvelâ (A.) [ ‫ ] اوﻻ‬ilkin, ilk önce.

evvelâhır (A.) [ ‫ ] اول ﺁﺧﺮ‬alt tarafı, önü sonu.

evvelbahar (A.-F.) [ ‫ ] اول ﺑﻬﺎر‬ilkbahar.

evvelemirde (A.-T.) işin başında, her şeyden önce.

evveliyyât (A.) [ ‫ ] اوﻝﻴﺎت‬daha öncesi, eski durumu.

evzân (A.) [ ‫ ] اوزان‬1.ölçüler. 2.vezinler. 3.ağırlıklar.

eyâlât (A.) [ ‫ ] ایﺎﻻت‬1.eyaletler. 2.memleketler, topraklar.

eytâm (A.) [ ‫ ] ایﺘﺎم‬yetimler, öksüzler.

eyvân (F.) [ ‫ ] ایﻮان‬1.ayvan. 2.sundurma. 3.çardak.

eyyâm (A.) [ ‫ ] ایﺎم‬günler.

eyzan (A.) [ ‫ ] ایﻀﺎ‬ve yine, aynı şekilde.

ezânî (A.) [ ‫ ] اذاﻥﯽ‬ezan ile ilgili.

ezdâd (A.) [ ‫ ] اﺽﺪاد‬karşıtlar, zıtlar.

ezel (A.) [ ‫ ] ازل‬öncesizlik, geçmişe doğru sonsuzluk.

ezelbeezel (A.-F.) [ ‫ ] ازل ﺑﻪ ازل‬ezelden beri.

ezelî (A.) [ ‫ ] ازﻝﯽ‬ezele ilişkin.

ezeliyyet (A.) [ ‫ ] ازﻝﻴﺖ‬ezellik durumu.

ezhân (A.) [ ‫ ] اذهﺎن‬zihinler.

123
ezhâr (A.) [ ‫ ] ازهﺎر‬çiçekler.

eziyyet (A.) [ ‫ ] اذیﺖ‬üzme.

ezkâr (A.) [ ‫ ] اذﮐﺎر‬1.zikirler. 2.anmalar.

ezkazâ (F.-A.) [ ‫ ] ازﻗﻀﺎ‬tesadüfen.

ezkiyâ (A.) [ ‫ ] اذﮐﻴﺎ‬zekiler.

ezmân (A.) [ ‫ ] ازﻡﺎن‬zamanlar.

ezmine (A.) [ ‫ ] ازﻡﻨﻪ‬zamanlar, çağlar.

ezmine -i cedîde [ ‫ ] ازﻡﻨﻪء ﺝﺪیﺪﻩ‬yeni çağ.

ezmine -i kadîme [ ‫ ] ازﻡﻨﻪء ﻗﺪیﻤﻪ‬eski zamanlar, eski çağlar.

ezmine -i mütekaddime [ ‫ ] ازﻡﻨﻪء ﻡﺘﻘﺪﻡﻪ‬eski çağlar.

ezrak (A.) [ ‫ ] ازرق‬mavi.

ezvâc (A.) [ ‫ ] ازواج‬çiftler.

ezvâk (A.) [ ‫ ] اذواق‬zevkler.

ezyâl (A.) [ ‫ ] اذیﺎل‬1.ekler, zeyiller. 2.kuyruklar.

124
F

fa’âl (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﺎل‬hareketli, çalışkan.

fa’âliyyet (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﺎﻝﻴﺖ‬hareketlilik, çalışma.

fâcia (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺝﻌﻪ‬1.acıklı olay. 2.felaket. 3.dram.

fâciât (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺝﻌﺎت‬1.acıklı olaylar, facialar. 2.felaketler.

fâcir (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺝﺮ‬1.günah işleyen. 2.karşı cinse düşkün olan.

fağfur (F.) [ ‫ ] ﻓﻐﻔﻮر‬Çin imparatoru.

fağfûrî (F.) [ ‫ ] ﻓﻐﻔﻮری‬çini.

fahâmet (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﺎﻡﺖ‬1.yücelik, ululuk. 2.kıymet.

fahhâr (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﺎر‬övüngen.

fâhir (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺧﺮ‬1.değerli. 2.şerefli, onurlu.

fâhiş (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺣﺶ‬1.aşırı. 2.büyük. çirkin, kötü.

fâhişe (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺣﺸﻪ‬fuhuş yapan kadın.

fâhişehane (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺎﺣﺸﻪ ﺧﺎﻥﻪ‬genelev.

fahr (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﺮ‬övünç, kıvanç.

fahrî (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﺮی‬1.onursal. 2.ücret almadan, kendi isteğiyle

fahşâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺤﺸﺎ‬fuhuş.

fâhte (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺧﺘﻪ‬güvercin, yaban güvercini.

fahûr (A.) [ ‫ ] ﻓﺨﻮر‬övüngen.

fâide (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﺪﻩ‬yarar, kazanç, fayda.

fâidebahş (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﺪﻩ ﺑﺨﺶ‬yararlı, faydalı.

125
fâik (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﻖ‬üstün.

fâikiyyet (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﻘﻴﺖ‬üstünlük.

fâil (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻋﻞ‬1.yapan. 2.özne. 3.etkili.

fâiliyyet (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻋﻠﻴﺖ‬etkenlik, aktivite.

fâiz (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺋﺾ‬1.taşan. 2.faiz, paradan elde edilen kazanç.

fâka (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻗﻪ‬yoksulluk.

fakâhet (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺎهﺖ‬fıkıhçılık.

fakat (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻂ‬ancak, yalnız.

fakd (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺪ‬yokluk, yoksunluk.

fakîd (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻴﺪ‬eşi az bulunur.

fakîh (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻴﻪ‬islam hukukçusu, fakih.

fâkiha (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﮐﻬﻪ‬meyva.

fakîr (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻴﺮ‬1.yoksul. 2.bendeniz. 3.dilenci. 4.derviş.

fakirhâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻘﻴﺮﺧﺎﻥﻪ‬bendenizin evi.

fakr (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺮ‬yoksulluk.

fâl (F.) [ ‫ ] ﻓﺎل‬fal.

falaka (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﻘﻪ‬falaka, ayağa sopa atarak acı çektirmek için hazırlanan
düzenek.

fâlic (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺞ‬felç.

fâlnâme (F.) [ ‫ ] ﻓﺎﻝﻨﺎﻡﻪ‬fal kitabı.

fâm (F.) [ ‫ ] ﻓﺎم‬renk.

fânî (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻥﯽ‬1.ölümlü. 2.yok olucu. 3.geçici.

fânûs (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﻥﺌﺲ‬fener.

126
fâr (A.) [ ‫ ] ﻓﺎر‬fare.

farazâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺽﺎ‬diyelim ki.

faraziyye (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺽﻴﻪ‬varsayım.

fârıka (A.) [ ‫ ] ﻓﺎرﻗﻪ‬ayırıcı.

fâriğ (A.) [ ‫ ] ﻓﺎرغ‬1.boş. 2.rahat, huzurlu. 3.vazgeçen.

fâris (A.) [ ‫ ] ﻓﺎرس‬atlı.

fârisî (F.) [ ‫ ] ﻓﺎرﺱﯽ‬1.Farsça. 2.Fars, İranlı.

farîza (A.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻀﻪ‬1.farz. 2.borç.

fark (A.) [ ‫ ] ﻓﺮق‬ayrıcalık, ayrılık.

fart (A.) [ ‫ ] ﻓﺮط‬aşırı, aşırılık.

farz (A.) [ ‫ ] ﻓﺮض‬1.Tanrı emri. 2.borç, ödev. 3.zorunlu.

farz edilmek sayılmak, tutulmak, tasavvur edilmek.

farz etmek saymak, tutmak, tasavvur etmek.

farz olunmak 1.tasavvur edilmek. 2.Tanrı tarafından yapılması zorunlu kılınmak.

farzâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺽﺎ‬tut ki, diyelim ki.

farziyye (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺽﻴﻪ‬varsayım.

fâsık (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺱﻖ‬kötülük düşünen.

fâsıla (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺹﻠﻪ‬1.ara. 2.aralayıcı. 3.uzaklık.

fâsid (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺱﺪ‬bozulmuş, bozuk.

fasîh (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﻴﺢ‬güzel konuşan.

fasîle (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﻴﻠﻪ‬aile.

fasl (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﻞ‬1.mevsim. 2.bölüm. 3.çözümleme.

fassâd (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﺎد‬hacamat yapan.

127
fâş (F.) [ ‫ ] ﻓﺎش‬ifşa olmuş, aşikar olmuş.

fâtih (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺕﺢ‬fetheden

fatin (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﻴﻦ‬zeki, kavrayışlı.

fayda (A.) [ ‫ ] ﻓﺎیﺪﻩ‬yarar, fayda, kazanç.

fâzıl (A.) [ ‫ ] ﻓﺎﺽﻞ‬erdemli.

fazîha (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻴﺤﻪ‬rezillik, skandal.

fazîlet (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻴﻠﺖ‬erdem.

faziletkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻀﻴﻠﺘﮑﺎر‬erdemli.

faziletperest (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻀﻴﻠﺖ ﭘﺮﺱﺖ‬erdem yanlısı.

fazl (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻞ‬1.erdem. 2.üstünlük.

fazla (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻠﻪ‬1.çok. 2.artık.

fecâ’at (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺎﻋﺖ‬feci durum.

fecere (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺮﻩ‬1.günahkarlar. 2.kötü insanlar.

fecî’ (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﻴﻊ‬çok kötü, korkunç.

fecî’a (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﻴﻌﻪ‬facia, felaket.

fecir (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺮ‬tan ağartısı.

fecr (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺮ‬tan ağartısı.

fecr -i kâzib [ ‫ ] ﻓﺠﺮﮐﺎذب‬gerçek tan ağartısından önceki geçici aydınlık

fecr -i sâdık [ ‫ ] ﻓﺠﺮ ﺹﺎدق‬tan ağartısı, şafak sökmesi.

fedâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺪا‬1.yoluna can koyma. 2.kurban. 3.uğruna verme.

fedâ edilmek 1.uğruna harcanmak. 2.kurban edilmek.

fedâ etmek 1.uğruna harcamak. 2.kurban etmek.

fedâ’î (A.) [ ‫ ] ﻓﺪاﺋﯽ‬yoluna canını hiçe sayan.

128
fedâkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺪاﮐﺎر‬özverili.

fedâkârâne (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺪاﮐﺎراﻥﻪ‬özveri ile, özverili.

fedâkârî (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺪاﮐﺎری‬özveri.

fehâris (A.) [ ‫ ] ﻓﻬﺎرس‬fihristler.

fehîm (A.) [ ‫ ] ﻓﻬﻴﻢ‬anlayışlı.

fehm (A.) [ ‫ ] ﻓﻬﻢ‬anlama.

fehm eylemek anlamak.

fehvâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺤﻮا‬içerik.

fekâhet (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺎﺣﺖ‬şakacılık, muziplik.

fekk (A.) [ ‫ ] ﻓﮏ‬1.çene. 2.ayırma.

felâh (A.) [ ‫ ] ﻓﻼح‬kurtulma, rahata erme.

felâket (A.) [ ‫ ] ﻓﻼﮐﺖ‬büyük bela, musibet.

felâketzede (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻼﮐﺖ زدﻩ‬felakete uğrayan.

felâsife (A.) [ ‫ ] ﻓﻼﺱﻔﻪ‬filozoflar, felsefeciler.

felc (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺞ‬inme, felç.

felek (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﮏ‬1.gökyüzü. 2.talih. 3.kader.

felekiyyât (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﮑﻴﺎت‬astronomi.

felekzede (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻠﮏ زدﻩ‬kader kurbanı, felek vurgunu.

fellâh (A.) [ ‫ ] ﻓﻼح‬çiftçi.

felsefî (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺴﻔﯽ‬felsefe ile ilgili.

fem (A.) [ ‫ ] ﻓﻢ‬ağız.

fenâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﺎ‬1.yokluk. 2.kötü.

fenâpezîr (A.-F.) [ ‫ ]ﻓﻨﺎﭘﺬیﺮ‬yok olucu, fani.

129
fend (F.) [ ‫ ] ﻓﻨﺪ‬hile.

fenn (A.) [ ‫ ] ﻓﻦ‬1.bilim. 2..tür. 3.teknik.

fennen (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﺎ‬teknik açıdan.

fennî (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﯽ‬teknik.

fenniyyât (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﻴﺎت‬teknoloji.

fer (F.) [ ‫ ] ﻓﺮ‬parlaklık.

fer’ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮع‬1.yan. 2.dal.

fer’î (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻋﯽ‬yan dal, tâli, ikincil.

ferâgat (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاﻏﺖ‬1.bırakma, terketme. 2.rahatlık. 3.zenginlik.

ferâğ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاغ‬1.bırakma, terk etme, vazgeçme. 2.boş durma.

ferâğ etmek bırakmak

ferah (A.) [ ‫ ] ﻓﺮح‬sevinç.

ferâh (F.) [ ‫ ] ﻓﺮاخ‬geniş.

ferahbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮح ﺑﺨﺶ‬ferahlık veren, iç açıcı.

ferâine (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاﻋﻨﻪ‬firavunlar.

ferâiz (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاﺋﺾ‬1.farzlar. 2.ödevler.

ferâmîn (A.<F.) [ ‫ ] ﻓﺮاﻡﻴﻦ‬fermanlar.

ferâmûş (F.) [ ‫ ] ﻓﺮاﻡﻮش‬unutma.

ferâmuş etmek unutmak.

ferâset (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاﺱﺖ‬sezgi.

ferbih (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺑﻪ‬semiz.

ferc (A.) [ ‫ ] ﻓﺮج‬1.yarık. 2.vajina.

fercâm (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺝﺎم‬son, akıbet.

130
ferd (A.) [ ‫ ] ﻓﺮد‬1.tek. 2.birey.

ferdâ (F.) [ ‫ ] ﻓﺮدا‬yarın.

ferdî (A.) [ ‫ ] ﻓﺮدی‬kişisel.

ferdiyyet (A.) [ ‫ ] ﻓﺮدیﺖ‬bireylik.

ferec (A.) [ ‫ ] ﻓﺮج‬rahatlama.

feres (A.) [ ‫ ] ﻓﺮس‬at.

ferhân (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺣﺎن‬sevinçli, neşeli.

ferheng (F.) [ ‫ ] ﻓﺮهﻨﮓ‬1.kültür. 2.sözlük.

ferhunde (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺧﻨﺪﻩ‬kutlu.

ferîd (A.) [ ‫ ] ﻓﺮیﺪ‬biricik, tek.

ferikân (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻘﺎن‬tüm veya korgeneraller.

ferîk-i evvel (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻖ اول‬korgeneral.

ferîk-i sânî (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻖ ﺛﺎﻥﯽ‬tümgeneral.

ferişte (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺵﺘﻪ‬melek.

fermân (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻡﺎن‬buyruk.

fermandih (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻡﺎن دﻩ‬komutan.

fermânfermâ (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻡﺎن ﻓﺮﻡﺎ‬1.padişah. 2.komutan. 3.buyrukçu, buyruk veren.

fermâyiş (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻡﺎیﺶ‬buyruk.

ferrâş (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاش‬1.döşemeci. 2.hizmetkâr.

ferruh (F.) [ ‫ ] ﻓﺮخ‬kutlu.

fersûde (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺱﻮدﻩ‬1.solgun. 2.yıpranmış. 3.eprimiş.

ferş (A.) [ ‫ ] ﻓﺮش‬1.döşeme. 2.yaygı.

fertût (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺕﻮت‬bunamış ihtiyar.

131
ferverdîn (F.) [ ‫ ] ﻓﺮوردیﻦ‬İran takvimine göre baharın ilk ayı.

feryâd (F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﺎد‬1.bağırma, çığlık. 2.imdat isteme.

feryâd etmek bağırmak, çığlık atmak

feryâdres (F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﺎدرس‬imdada koşan.

ferzâne (F.) [ ‫ ] ﻓﺮزاﻥﻪ‬bilge.

ferzend (F.) [ ‫ ] ﻓﺮزﻥﺪ‬evlat.

fesâd (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﺎد‬1.fesat, bozukluk. 2.kötülük.

fesahat (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﺎﺣﺖ‬fasihlik, dilde düzgünlük.

fesâne (F.) [ ‫ ] ﻓﺴﺎﻥﻪ‬efsane, masal.

fesat (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﺎد‬bozukluk, kötülük.

fesh (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﺦ‬iptal etme, kaldırma, bozma.

fetâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﯽ‬1.genç. 2.cömert.

fetâvâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺎوی‬fetvalar.

feth (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺢ‬1.fetih, tamamen ele geçirme. 2.açma. 3.açılma.

fetîle (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻴﻠﻪ‬fitil.

fetret (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺮت‬1.duraklama. 2.iki olay arasındaki zaman.

fettâh (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺎح‬1.fetheden. 2.açan. 3.Tanrı.

fettan (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﺎن‬1.işveli, oynak, cilveli. 2.fitne koparan.

fetvâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻮی‬kadının verdiği şer’î karar.

fevâhiş (A.) [ ‫ ] ﻓﻮاﺣﺶ‬fahişeler.

fevâid (A.) [ ‫ ] ﻓﻮاﺋﺪ‬yararlar, faydalar, kazançlar.

fevâkih (A.) [ ‫ ] ﻓﻮاﮐﻪ‬1.meyvalar. 2.yemişler.

fevâris (A.) [ ‫ ] ﻓﻮارس‬atlılar.

132
fevc (A.) [ ‫ ] ﻓﻮج‬1.grup, cemaat, zümre. 2.bölük, takım.

feverân (A.) [ ‫ ] ﻓﻮران‬1.fışkırma. 2.kaynama.

feverân etmek fışkırmak.

fevk (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق‬üst, üstü.

fevkalâde (A.) [‫ ]ﻓﻮق اﻝﻌﺎدﻩ‬olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde.

fevkalbeşer (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق اﻝﺒﺸﺮ‬insan üstü.

fevkalferd (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق اﻝﻔﺮد‬birey üstü.

fevkalhad (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق اﻝﺤﺪ‬haddinden fazla.

fevkânî (A.) [ ‫ ] ﻓﻮﻗﺎﻥﯽ‬üstteki, yukarıdaki.

fevkattabîa (A.) [ ‫ ] ﻓﻮق اﻝﻄﺒﻴﻌﻪ‬doğa üstü.

fevren (A.) [ ‫ ] ﻓﻮرا‬hemen, derhal, çarçabuk.

fevrî (A.) [ ‫ ] ﻓﻮری‬âni.

fevt (A.) [ ‫ ] ﻓﻮت‬1.geçip gitme. 2.ölüm.

fevvâre (A.) [ ‫ ] ﻓﻮارﻩ‬fıskiye.

feyezân (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﻀﺎن‬taşkın.

feyiz (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﺾ‬1.bereket, bolluk. 2.ilim.

feylesof (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﻠﺴﻮف‬filozof, felsefeci.

feyyâz (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﺎض‬1.verimli, bereketli. 2.Tanrı.

feyz (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﺾ‬1.bereket, bolluk. 2.ilim.

feyzbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﻴﺾ ﺑﺨﺶ‬1.verimli, bereketli. 2.feyiz veren.

fezâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﺎ‬1.uzay. 2.geniş düzlük.

fezâil (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﺎﺋﻞ‬erdemler.

fezleke (A.) [ ‫ ] ﻓﺬﻝﮑﻪ‬1.soruşturma özeti. 2.özet.

133
fıdda (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻪ‬gümüş.

fıkarât (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺮات‬1.fıkralar. 2.bölümler. 3.omurlar.

fıkdân (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺪان‬yoksunluk, bulunmama, yokluk.

fıkh (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻪ‬islam hukuku, fıkıh.

fıkra (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺮﻩ‬1.fıkra. 2.bölüm. 3.omur.

fırak (A.) [ ‫ ] ﻓﺮق‬1.fırkalar, partiler. 2.bölükler. 3.zümreler.

fırka (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻗﻪ‬1.parti. 2.bölük. 3.zümre.

fırsat (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺹﺖ‬uygun an, fırsat.

fısk (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﻖ‬1.kötülük, sefihlik. 2.dinsizlik. 3.Tanrı’ya karşı isyan.

fıskiyye (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﻘﻴﻪ‬fıskiye.

fıtnat (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﻨﺖ‬kavrayış, zekîlik.

fıtra (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﺮﻩ‬1.fitre. 2.kuru üzüm.

fıtrat (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﺮت‬yaratılış.

fıtraten (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﺮﺕﺎ‬yaratılıştan.

fıtrî (A.) [ ‫ ] ﻓﻄﺮی‬yaratılıştan gelen.

fî (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ‬fiyat, değer, kıymet, eder.

fi’l (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﻞ‬1.hareket, davranış, eylem. 2.fiil.

fi’len (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﻼ‬yaparak, işleyerek, bilfiil.

fi’liyyât (A.) [ ‫ ] ﻓﻌﻠﻴﺎت‬eyleme dökülen işler.

fîât (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﺌﺎت‬1.fiyat. 2.fiyatlar.

figân (F.) [ ‫ ] ﻓﻐﺎن‬feryat etme, ah çekme.

figân eylemek bağırmak, feryat etmek, inlemek.

fihris (A.) [ ‫ ] ﻓﻬﺮس‬1.içindekiler. 2.indeks, dizin.

134
fikir (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮ‬fikir, düşünce.

fikr (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮ‬düşünce, fikir.

fikren (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮا‬düşünce bakımından.

fikrî (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮی‬düşünce ile ilgili.

fikriyyât (A.) [ ‫ ] ﻓﮑﺮیﺎت‬düşünce ile ilgili çalışmalar.

fil (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﻞ‬fil.

filâhat (A.) [ ‫ ] ﻓﻼﺣﺖ‬çiftçilik.

filasl (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻻﺹﻞ‬aslında.

filhakîka (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻝﺤﻘﻴﻘﻪ‬gerçekte, aslında, doğrusu.

filhâl (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻝﺤﺎل‬şimdi, derhal.

filiz (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺰ‬maden külçesi.

filmesel (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻝﻤﺜﻞ‬örneğin, örnekte olduğu gibi.

filvâki (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ اﻝﻮاﻗﻊ‬aslında, gerçekte.

fîmâba’d (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ ﻡﺎ ﺑﻌﺪ‬bundan böyle.

fînefsilemr (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ ﻥﻔﺲ اﻻﻡﺮ‬işin aslında, gerçekte.

fir’avn (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻋﻮن‬firavun.

firâk (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاق‬1.ayrılık. 2.ayrılık acısı.

firâr (A.) [ ‫ ] ﻓﺮار‬kaçış, kaçma.

firâr etmek kaçmak.

firârî (A.) [ ‫ ] ﻓﺮاری‬kaçak.

firâvân (F.) [ ‫ ] ﻓﺮاوان‬bol, çok.

firâz (F.) [ ‫ ] ﻓﺮاز‬1.üst, yukarı. 2.yokuş.

firdevs (A.) [ ‫ ] ﻓﺮدوس‬1.cennet. 2.bahçe.

135
fireng (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﻥﮓ‬Batı, Avrupa.

firîfte (F.) [ ‫ ] ﻓﺮیﻔﺘﻪ‬aldanmış, aldatılmış.

firîfte olmak aldanmak.

firistâde (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺱﺘﺎدﻩ‬elçi.

firişte (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺵﺘﻪ‬melek.

firiştehû (F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺵﺘﻪ ﺧﻮ‬melek gibi, melek huylu, güzel huylu.

firkat (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻗﺖ‬ayrılık.

fîrûz (F.) [ ‫ ] ﻓﻴﺮوز‬1.talihli, kutlu. 2.muzaffer.

fîrûze (F.) [ ‫ ] ﻓﻴﺮوزﻩ‬turkuaz, firuze taşı.

fîrûzefâm (F.) [ ‫ ] ﻓﻴﺮوزﻩ ﻓﺎم‬turkuaz, açık mavi.

fîsebîlillah (A.) [ ‫ ] ﻓﯽ ﺱﺒﻴﻞ اﷲ‬Tanrı rızası için, Tanrı yolunda.

fiten (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻦ‬fitneler.

fitne (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻨﻪ‬1.bölücülük, kargaşa çıkartma. 2.sıkıntı.

fityân (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻴﺎن‬gençler.

fuâd (A.) [ ‫ ] ﻓﺆاد‬yürek.

fuhş (A.) [ ‫ ] ﻓﺤﺶ‬fuhuş.

fuhuş (A.) [ ‫ ] ﻓﺤﺶ‬fuhuş.

fukahâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﻬﺎ‬fıkıhçılar, islam hukukçuları.

fukarâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻘﺮا‬yoksullar.

fûlâd (F.) [ ‫ ] ﻓﻮﻻد‬çelik.

furkân (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﻗﺎن‬1.Kur’ân. 2.iyi ile kötünün ayrıldığı yerleri gösteren.

fursat (A.) [ ‫ ] ﻓﺮﺹﺖ‬fırsat, uygun an.

fursatcû (A.-F.) [ ‫ ] ﻓﺮﺹﺖ ﺝﻮ‬fırsatçı.

136
fusahâ (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﺤﺎ‬fasih konuşanlar.

fusûl (A.) [ ‫ ] ﻓﺼﻮل‬1.fasıllar, bölümler. 2.mevsimler.

fuzalâ (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻼ‬1.erdemliler. 2.bilginler.

fuzûl (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻮل‬1.fazla, çok. 2.gereksiz, fuzuli.

fuzûlî (A.) [ ‫ ] ﻓﻀﻮﻝﯽ‬1.zevzek, boşboğaz. 2.gereksiz, boşuna, fazladan.

füceten (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﺌﺔ‬apansız, ansızın.

fücûr (A.) [ ‫ ] ﻓﺠﻮر‬1.yakın akraba evliliği. 2.günahkarlık, sefihlik.

fülân (A.) [ ‫ ] ﻓﻼن‬falan, filan, falanca.

fülfül (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﻔﻞ‬biber, karabiber.

füls (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﺲ‬mangır.

fülûs (A.) [ ‫ ] ﻓﻠﻮس‬mangırlar.

fünûn (A.) [ ‫ ] ﻓﻨﻮن‬1.teknikler. 2.bilimler.

fürs (F.) [ ‫ ] ﻓﺮس‬1.Farsça. 2.Fars ülkesi, İran. 3.Fars, İranlı.

fürû’ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮوع‬yan dallar, şubeler.

fürûğ (A.) [ ‫ ] ﻓﺮوغ‬1.ışık. 2.parıltı.

fürûht (F.) [ ‫ ] ﻓﺮوﺧﺖ‬satış.

fürûmâye (F.) [ ‫ ] ﻓﺮوﻡﺎیﻪ‬aşağılık, alçak.

fürûzân (F.) [ ‫ ] ﻓﺮوزان‬parlak.

füshat (A.) [ ‫ ] ﻓﺴﺤﺖ‬genişlik.

füsûn (F.) [ ‫ ] ﻓﺴﻮن‬afsun, büyü.

füsûnger (F.) [ ‫ ] ﻓﺴﻮﻥﮕﺮ‬1.afsuncu, büyücü. 2.büyüleyici.

füsürde (F.) [ ‫ ] ﻓﺴﺮدﻩ‬donuk, solgun.

fütâde (F.) [ ‫ ] ﻓﺘﺎدﻩ‬1.düşkün. 2.düşmüş. 3.aşık. 4.tutkun.

137
fütûhât (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻮﺣﺎت‬fetihler.

fütûr (A.) [ ‫ ] ﻓﺘﻮر‬1.gevşeklik. 2.bıkkınlık.

fütüvvet (A.) [‫ ] ﻓﺘﻮت‬1.gençlik. 2.yiğitlik. 3.eskiden Anadolu’da kurulup gelişen


esnaf teşkilatı.

füyûz (A.) [ ‫ ] ﻓﻴﻮض‬feyizler, bolluklar, bereketler.

füzûn (F.) [ ‫ ] ﻓﺰون‬fazla.

138
G

gabâvet (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﺎوت‬bönlük, dangalaklık, kalınkafalılık.

gabî (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﯽ‬bön, dangalak, kalınkafalı.

gabn (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﻦ‬kazıklama, alışverişte aldatma.

gaddâr (A.) [‫ ] ﻏﺪار‬zalim, acımasız.

gadr (A.) [ ‫ ] ﻏﺪر‬haksızlık, zulüm.

gaffâr (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﺎر‬bağışlayıcı Tanrı.

gâfil (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻓﻞ‬habersiz.

gaflet (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﻠﺖ‬habersizlik, dikkatsizlik, dalgınlık.

gafleten (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﻠﺔ‬dalgınlıkla.

gafûr (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﻮر‬bağışlayıcı.

gâh (F.) [ ‫ ] ﮔﺎﻩ‬1.kâh. 2.yer ve zaman bildiren kelimeler türetir.

gâhî (F.) [ ‫ ] ﮔﺎهﯽ‬kimi zaman, bazen, arasıra.

gâhvâre (F.) [ ‫ ] ﮔﺎهﻮارﻩ‬beşik.

gâib (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﺋﺐ‬bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.

gâile (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﺋﻠﻪ‬1.uğraşı, telaş, meşakkat. 2.savaş.

gâita (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﺋﻄﻪ‬dışkı.

galat (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻂ‬yanlış.

galebe (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﺒﻪ‬1.baskın çıkma, ağır basma. 2.kalabalık.

galeyân (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻴﺎن‬kaynama.

gâlib (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻝﺐ‬1.ağır basan. 2.galip.

139
gâliba (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻝﺒﺎ‬sanırım, belki.

gâlibiyyet (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻝﺒﻴﺖ‬zafer, ağır basma, yenme.

galîz (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻴﻆ‬koyu, yoğun, kaba.

galle (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻪ‬tahıl.

gam (A.) [ ‫ ] ﻏﻢ‬keder, üzüntü.

gâm (F.) [ ‫ ] ﮔﺎم‬1.adım. 2.ayak.

gâmız (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﻡﺾ‬çapraşık, güç anlaşılır.

gammâz (A.) [ ‫ ] ﻏﻤﺎز‬ispiyoncu.

gamnâk (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﻤﻨﺎک‬kederli, üzgün.

gamze (A.) [ ‫ ﻏﻤﺰﻩ‬1.yanak çukuru. 2.çene çukuru. 3.süzgün bakış.

ganâim (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﺎﺋﻢ‬ganimetler.

ganem (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﻢ‬koyun.

ganî (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﯽ‬zengin.

ganîmet (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﻴﻤﺖ‬1.savaşta düşmandan alınan her türlü eşya. 2.bedelsiz


kazanç.

gâr (A.) [ ‫ ] ﻏﺎر‬mağara.

garâbet (A.) [ ‫ ] ﻏﺮاﺑﺖ‬gariplik.

garâib (A.) [ ‫ ] ﻏﺮاﺋﺐ‬gariplikler.

garâm (A.) [ ‫ ] ﻏﺮام‬tutku, aşk.

garaz (A.) [ ‫ ] ﻏﺮض‬maksat.

garazâlûd (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺮض ﺁﻝﻮد‬maksatlı.

garazkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺮﺽﮑﺎر‬garazlı, maksatlı.

garb (A.) [ ‫ ] ﻏﺮب‬1.batı. 2.Batı dünyası.

140
garben (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺎ‬batıdan.

garbî (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﯽ‬garbî batı, batı ile ilgili.

garbiyyûn (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﻴﻮن‬batılılar, Avrupalılar.

gâret (A.) [ ‫ ] ﻏﺎرت‬yağma.

gâretger (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺎرﺕﮕﺮ‬yağmacı.

garîb (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﺐ‬1.gurbette yaşayan. 2.yabancı. 3.kimsesiz. 4.tuhaf.

garibü’d-diyâr (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﺐ اﻝﺪیﺎر‬gurbette.

garîk (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﻖ‬boğulmuş.

garîze (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﺰﻩ‬içgüdü.

garizî (A.) [ ‫ ] ﻏﺮیﺰی‬içgüdüsel.

gark (A.) [ ‫ ] ﻏﺮق‬1.boğulma, suda boğulma. 2.batırma.

garrâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺮا‬parlak.

gars (A.) [ ‫ ] ﻏﺮس‬ağaç dikme.

gasb (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﺐ‬el koyma, zorla elinden alma.

gaseyan (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﻴﺎن‬1.kusma. 2.kusmuk.

gâsıb (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﻴﺐ‬gasp edici.

gasl (A.) [ ‫ ] ﻏﺴﻞ‬ölü yıkama.

gassâl (A.) [ ‫ ] ﻏﺴﺎل‬ölü yıkayıcı.

gâşiye (A.) [ ‫ ] ﻏﺎﺵﻴﻪ‬1.perde, örtü. 2.zar.

gaşy (A.) [ ‫ ] ﻏﺸﯽ‬bayılma, kendinden geçme.

gâv (F.) [ ‫ ] ﮔﺎو‬1.inek. 2.öküz.

gavgâ (F.) [ ‫ ] ﻏﻮﻏﺎ‬1.kavga. 2.savaş.

gavvâs (A.) [ ‫ ] ﻏﻮاص‬dalgıç.

141
gâyât (A.) [ ‫ ] ﻏﺎیﺎت‬gayeler.

gayb (A.) [ ‫ ] ﻏﺎیﺐ‬1.gözle görülmeyen, gizli. 2.kayıp.

gaybûbet (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺒﻮﺑﺖ‬bulunmama, yokluk.

gâye (A.) [ ‫ ] ﻏﺎیﻪ‬amaç.

gâyet (A.) [ ‫ ] ﻏﺎیﺖ‬1.son. 2.çok. 3.son derece.

gayr -i mahsûs [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺴﻮس‬hissedilmeyecek şekilde.

gayr (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮ‬1.başka. 2.yabancı. 2.olmayan, değil.

gayr -i idrakî [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ادراﮐﯽ‬idrak dışı.

gayr -i ihtiyarî [ ‫ ] ﻏﻴﺮ اﺧﺘﻴﺎری‬elinde olmadan.

gayr -i kâbil [ ‫ ]ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ‬mümkün olmayan, imkansız.

gayr -i kâbil-i fehm [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﻓﻬﻢ‬anlaşılmaz.

gayr -i kâbil-i izâle [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ازاﻝﻪ‬yok edilemez, giderilemez.

gayr -i kâbil-i mukavemet [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﻡﻘﺎوﻡﺖ‬karşı konulmaz.

gayr -i kâbil-i tebdil [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﺒﺪیﻞ‬değiştirilmez.

gayr -i kâbil-i tefrik [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﻔﺮیﻖ‬ayırdedilmez.

gayr -i kâbil-i telif [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻗﺎﺑﻞ ﺕﺄﻝﻴﻒ‬birleştirilemez, uzlaştırılamaz.

gayr -i mahdûd [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺪود‬sınırsız.

gayr -i mer’î [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺮﺋﯽ‬görülmez.

gayr -i meşrû [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺸﺮوع‬yasal olmayan.

gayr -i muayyen [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﻌﻴﻦ‬belirsiz.

gayr -i muhtemel [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺤﺘﻤﻞ‬ihtimal verilmeyen.

gayr -i muntazam [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﻨﺘﻈﻢ‬düzgün olmayan, düzenli olmayan, düzensiz.

gayr -i müslim [ ‫ ] ﻏﻴﺮ ﻡﺴﻠﻢ‬müslüman olmayan.

142
gayrendîş (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮ اﻥﺪیﺶ‬başkalarını düşünen.

gayret (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮت‬1.çaba. 2.kıskançlık.

gayretkeş (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮﺕﮑﺶ‬1.gayretli. 2.kıskanç.

gayretmend (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮﺕﻤﻨﺪ‬gayretli.

gayriyyet (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺮیﺖ‬gayrılık.

gayyâ (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺎ‬cehennemdeki kuyulardan birinin adı.

gayz (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﻆ‬öfke.

gazâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺰا‬savaş.

gazab (A.) [ ‫ ] ﻏﻀﺐ‬hiddet, kızgınlık.

gazâl (A.) [ ‫ ] ﻏﺰال‬ceylan.

gazanfer (A.) [ ‫ ] ﻏﻀﻨﻔﺮ‬arslan.

gazavât (A.) [ ‫ ] ﻏﺰوات‬savaşlar, harpler.

gazel (A.) [ ‫ ] ﻏﺰل‬lirik şiir.

gazelhân (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺰل ﺧﻮان‬gazel okuyan.

gazeliyyât (A.) [ ‫ ] ﻏﺰﻝﻴﺎت‬gazeller.

gazelserâ (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺰل ﺱﺮا‬gazel şairi.

gazî (A.) [ ‫ ] ﻏﺎزی‬savaşmış, gaza yapmış.

gazve (A.) [ ‫ ] ﻏﺰوﻩ‬savaş, din savaşı.

gebr (F.) [‫ ] ﮔﺒﺮ‬ateşperest, ateşe tapan.

gedâ (F.) [ ‫ ] ﮔﺪا‬1.dilenci. 2.yoksul.

geh (F.) [ ‫ ] ﮔﻪ‬kimi zaman, bazı.

gehvâre (F.) [ ‫ ] ﮔﻬﻮارﻩ‬beşik.

gele (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻪ‬sürü.

143
gelû (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻮ‬boğaz.

genc (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺞ‬hazine.

gencîne (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺠﻴﻨﻪ‬hazine.

gendîde (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺪیﺪﻩ‬kokuşmuş, kötü kokmuş.

gendûmgûn (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺪﻡﮕﻮن‬buğday rengi.

gendüm (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺪم‬buğday.

ger (F.) [ ‫ ] ﮔﺮ‬eğer.

gerçi (F.) [ ‫ ] ﮔﺮچﻪ‬her ne kadar, ise de, gerçi.

gerd (F.) [ ‫ ] ﮔﺮد‬toz.

gerdâlûd (F.) [ ‫ ] ﮔﺮد ﺁﻝﻮد‬tozlu.

gerdân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدان‬dönen.

gerden (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدن‬boyun.

gerdenbend (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدن ﺑﻨﺪ‬kolye, gerdanlık.

gerdenferâz (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدن ﻓﺮاز‬mağrur.

gerdenkeş (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدن ﮐﺶ‬başkaldıran, asi, dikbaşlı.

gerdiş (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدش‬dönüş.

gerdûn (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدون‬1.felek. 2.dünya.

gerdûne (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدوﻥﻪ‬at arabası.

germ (F.) [ ‫ ] ﮔﺮم‬sıcak.

germâ (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻡﺎ‬1.sıcak. 2.sıcaklık.

germâbe (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻡﺎﺑﻪ‬1.hamam. 2.kaplıca.

germî (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻡﯽ‬sıcaklık.

geşt (F.) [ ‫ ] ﮔﺸﺖ‬dolaşma, gezinti.

144
geştügüzâr (F.) [ ‫ ] ﮔﺸﺖ و ﮔﺰار‬dolaşma, gezinti, gezip tozma.

gevher (F.) [ ‫ ] ﮔﻮهﺮ‬1.elmas. 2.mücevher. 3.öz.

gevherî (F.) [ ‫ ] ﮔﻮهﺮی‬mücevherci.

gevz (F.) [ ‫ ] ﮔﻮز‬ceviz.

gezend (F.) [ ‫ ] ﮔﺰﻥﺪ‬1.zarar. 2.bela.

gıbta (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﻄﻪ‬imrenme.

gıdâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺪا‬besin, gıda.

gılâf (A.) [ ‫ ] ﻏﻼف‬kın, kılıf.

gıllügış (A.) [ ‫ ] ﻏﻞ و ﻏﺶ‬kin.

gılmân (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻤﺎن‬1.köle. 2.genç, yeni yetme.

gılzet (A.) [ ‫ ] ﻏﻠﻈﺖ‬1.yoğunluk. 2.kabalık. 3.kalınlık.

gınâ (A.) [ ‫ ] ﻏﻨﺎ‬1.zenginlik. 2.bıkkınlık.

gırbâl (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺎل‬elek, kalbur.

gırîv (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻮ‬haykırış, çığlık.

gışâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺸﺎ‬1.örtü. 2.perde. 3.zar.

gışş (A.) [ ‫ ] ﻏﺶ‬hile, kötülük.

gıyâb (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺎب‬bulunmama, yokluk.

gıyâben (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺎﺑﺎ‬yokluğunda, yokken, ardından.

gıyâs (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺎث‬yardım.

gıybet (A.) [ ‫ ] ﻏﻴﺒﺖ‬1.çekiştirme. 2.bulunmama, yokluk.

gil (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ‬1.çamur, balçık. 2.kil.

gile (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻪ‬sızlanma, yanıp yakılma.

gilemend (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻪ ﻡﻨﺪ‬şikayetçi, sızlanan.

145
girâmî (F.) [ ‫ ] ﮔﺮاﻡﯽ‬değerli, kıymetli, saygın, sayın.

girân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮان‬1.ağır. 2.pahalı. 3.kokuşmuş. 4.katı.

giranbehâ (F.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﺑﻬﺎ‬değerli, kıymetli.

girankadr (F.-A.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﻗﺪر‬kıymetli.

girankıymet (F.-A.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﻗﻴﻤﺖ‬kıymetli, değerli, pahalı.

girânmâye (F.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﻡﺎیﻪ‬değerli.

girânser (F.) [ ‫ ] ﮔﺮان ﺱﺮ‬mağrur, kendini beğenmiş, kasıntı.

gird (F.) [ ‫ ] ﮔﺮد‬yuvarlak.

girdâb (F.) [ ‫ ] ﮔﺮداب‬anafor, girdap.

girdâgird (F.) [ ‫ ] ﮔﺮداﮔﺮد‬çepeçevre, fırdolayı.

girdbâd (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدﺑﺎد‬kasırga.

girdû (F.) [ ‫ ] ﮔﺮدو‬ceviz.

girîbân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﺒﺎن‬yaka.

girift (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻓﺖ‬karmaşık, çapraşık.

giriftâr (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻓﺘﺎر‬yakalanmış, tutulmuş, müptela.

girih (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻩ‬düğüm.

girihgîr (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻩ ﮔﻴﺮ‬dolaşık.

girihgüşâ (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﻩ ﮔﺸﺎ‬1.düğüm çözen. 2.sorunları halleden.

girîve (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻮﻩ‬1.çıkmaz, sorun. 2.geçit.

gîrûdâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺮودار‬kargaşa, kavga.

giryân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﺎن‬ağlayan.

giryân etmek ağlatmak.

giryân olmak ağlamak.

146
girye (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻪ‬ağlama, ağlayış.

giryeengîz (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻪ اﻥﮕﻴﺰ‬ağlatıcı.

giryenâk (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﻪ ﻥﺎک‬ağlamaklı, ağlayan.

gîsû (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺴﻮ‬saç.

gîsûbend (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺴﻮﺑﻨﺪ‬saç bağı.

gîtî (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺘﯽ‬dünya.

giyâh (F.) [ ‫ ] ﮔﻴﺎﻩ‬bitki.

gonca (F.) [ ‫ ] ﻏﻨﺠﻪ‬açmamış tomurcuk, gonca.

goncaruhsâr (F.) [ ‫ ] ﻏﻨﺠﻪ رﺧﺴﺎر‬yanağı goncaya benzeyen.

gonce (F.) [ ‫ ] ﻏﻨﺠﻪ‬gonca.

goncedehân (F.) [ ‫ ] ﻏﻨﺠﻪ دهﺎن‬küçük ağızlı, gonca ağızlı.

gubâr (A.) [ ‫ ] ﻏﺒﺎر‬toz.

gubârâlûd (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺒﺎر ﺁﻝﻮد‬tozlu.

gudde (A.) [ ‫ ] ﻏﺪﻩ‬bez, salgı bezi.

guded (A.) [ ‫ ] ﻏﺪد‬salgı bezleri.

gufrân (A.) [ ‫ ] ﻏﻔﺮان‬bağışlama.

gûgerd (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﮔﺮد‬kükürt.

gûk (F.) [ ‫ ] ﻏﻮک‬kurbağa.

gûl (A.) [ ‫ ] ﮔﻮل‬gulyabani.

gulâm (A.) [ ‫ ] ﻏﻼم‬1.köle. 2.genç.

gulât (A.) [ ‫ ] ﻏﻼت‬dinde aşırıya kaçanlar.

gulgule (F.) [‫ ]ﻏﻠﻐﻠﻪ‬kaynaşma.

gumûm (A.) [ ‫ ] ﻏﻤﻮم‬gamlar, kederler.

147
gûnâgûn (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﻥﺎﮔﻮن‬rengarenk.

gûne (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﻥﻪ‬biçim, tarz.

gunûde (F.) [‫ ]ﻏﻨﻮدﻩ‬1.uyumuş. 2.ölü.

gûr (F.) [ ‫ ] ﮔﻮر‬1.mezar. 2.yaban eşeği.

gurâb (A.) [ ‫ ] ﻏﺮاب‬karga.

gurbet (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺖ‬1.gariplik. 2.yabancı diyar.

gurbetzede (A.-F.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺖ زدﻩ‬gurbet elde yaşayan.

gurebâ (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﺑﺎ‬garipler.

gûristân (F.) [ ‫ ] ﮔﻮرﺱﺘﺎن‬mezarlık.

gûrken (F.) [ ‫ ] ﮔﻮرﮐﻦ‬mezarcı.

gurrân (F.) [ ‫ ] ﻏﺮان‬1.kükreyen. 2.gürleyen.

gurre (A.) [ ‫ ] ﻏﺮﻩ‬1.arap aylarının ilk günü. 2.akıtma.

gurûb (A.) [ ‫ ] ﻏﺮوب‬batış.

gurûr (A.) [ ‫ ] ﻏﺮور‬1.mağrurluk. 2.aldanış.

gûsâle (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺱﺎﻝﻪ‬buzağı.

gûsâle (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺱﺎﻝﻪ‬dana.

gûsfend (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺱﻔﻨﺪ‬koyun.

gusl (A.) [ ‫ ] ﻏﺴﻞ‬yıkanma.

gusn (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﻦ‬dal.

gussa (A.) [ ‫ ] ﻏﺼﻪ‬üzüntü, keder.

gûş (F.) [ ‫ ] ﮔﻮش‬kulak.

gûşe (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺵﻪ‬köşe.

gûşenişîn (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺵﻪ ﻥﺸﻴﻦ‬köşesine çekilen, inziva hayatı süren.

148
gûşt (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺵﺖ‬et.

gûşvâre (F.) [ ‫ ] ﮔﻮﺵﻮارﻩ‬küpe.

gûy (F.) [ ‫ ] ﮔﻮی‬çevgen topu, polo topu.

gûyâ (F.) [ ‫ ] ﮔﻮیﺎ‬sözümona.

güdâhte (F.) [ ‫ ] ﮔﺪاﺧﺘﻪ‬erimiş.

güftâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻔﺘﺎر‬söz.

güfte (F.) [ ‫ ] ﮔﻔﺘﻪ‬1.söz. 2.şarkı sözü.

güftügû (F.) [ ‫ ] ﮔﻔﺖ و ﮔﻮ‬dedikodu.

güher (F.) [ ‫ ] ﮔﻬﺮ‬1.elmas. 2.mücevher.

güherfurûş (F.) [‫ ]ﮔﻬﺮﻓﺮوش‬mücevheratçı.

gül (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ‬1.çiçek. 2.gül.

gülâb (F.) [ ‫ ] ﮔﻼب‬gül suyu.

gülabdan (F.) [ ‫ ] ﮔﻼﺑﺪان‬gülüptan.

gülbang (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺒﺎﻥﮓ‬ilahi.

gülbang -ı muhammedî [ ‫ ] ﮔﻠﺒﺎﻥﮓ ﻡﺤﻤﺪی‬ezan.

gülberg (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺒﺮگ‬gül yaprağı.

gülbün (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺒﻦ‬1.gül ağacı. 2.güllük.

gülçehre (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ چﻬﺮﻩ‬gül yüzlü.

gülçin (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﭽﻴﻦ‬gül deren.

güldan (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺪان‬vazo.

güldeste (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺪﺱﺘﻪ‬çiçek demeti.

gülendâm (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ اﻥﺪام‬gül boylu.

gülfâm (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻔﺎم‬gül renkli.

149
gülgonce (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ ﻏﻨﺠﻪ‬gül goncası.

gülgûn (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﮕﻮن‬1.gül renkli. 2.pembe.

gülistân (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺴﺘﺎن‬gül bahçesi, güllük.

gülizar (F.-A.) [ ‫ ] ﮔﻠﻌﺬار‬gül yanaklı, pembe yanaklı.

güllaç (F.) [ ‫ ] ﮔﻼج‬güllaç.

gülmih (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ ﻡﻴﺦ‬kabara.

gülnâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﻨﺎر‬nar çiçeği.

gülnihal (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ ﻥﻬﺎل‬gül fidanı.

gülreng (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ رﻥﮓ‬gül rengi, pembe.

gülriz (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺮیﺰ‬gül saçan.

gülrû (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ رو‬gül yüzlü.

gülruh (F.) [‫ ]ﮔﻞ رخ‬gül yüzlü.

gülşen (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺸﻦ‬gül bahçesi.

gülten (F.) [ ‫ ] ﮔﻞ ﺕﻦ‬gül vücutlu.

gülüptan (F.) [ ‫ ] ﮔﻼﺑﺪان‬gülsuyu kabı.

gülzâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻠﺰار‬güllük, gül bahçesi.

gümân (F.) [ ‫ ] ﮔﻤﺎن‬zan, sanı.

gümnâm (F.) [ ‫ ] ﮔﻤﻨﺎم‬adı unutulmuş.

gümrâh (F.) [ ‫ ] ﮔﻤﺮاﻩ‬yoldan çıkmış.

günah (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺎﻩ‬1.suç, kabahat. 2.dinî suç.

günahkâr (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺎهﮑﺎر‬günah sahibi, suçlu.

günbed (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺒﺪ‬kümbet.

güncişk (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﺠﺸﮏ‬serçe.

150
güneh (F.) [ ‫ ] ﮔﻨﻪ‬günah.

gürbe (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﺑﻪ‬kedi.

gürbüz (F.) [ ‫ ] ﮔﺮﺑﺰ‬1.yiğit. 2.kahraman.

gürg (F.) [ ‫ ] ﮔﺮگ‬kurt.

güriz (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﺰ‬kaçış.

gürîzân (F.) [ ‫ ] ﮔﺮیﺰان‬kaçan.

gürûh (F.) [ ‫ ] ﮔﺮوﻩ‬topluluk, zümre, bölük.

güstâh (F.) [ ‫ ] ﮔﺴﺘﺎخ‬1.küstah. 2.cesur.

güşâderû (F.) [ ‫ ] ﮔﺸﺎدﻩ رو‬güleç, güleryüzlü.

güşâyiş (F.) [ ‫ ] ﮔﺸﺎیﺶ‬açılış.

güvâh (F.) [ ‫ ] ﮔﻮاﻩ‬tanık, şahıt.

güzâf (F.) [ ‫ ] ﮔﺰاف‬saçma sapan, ipe sapa gelmez, boş, beyhude.

güzergâh (F.) [ ‫ ] ﮔﺬرﮔﺎﻩ‬geçit.

güzeşt (F.) [ ‫ ] ﮔﺬﺵﺖ‬1.geçiş. 2.hoşgörü.

güzîde (F.) [ ‫ ] ﮔﺰیﺪﻩ‬seçkin.

güzin (F.) [ ‫ ] ﮔﺰیﻦ‬1.seçen. 2.seçilmiş.

güzîr (F.) [ ‫ ] ﮔﺰیﺮ‬1.çare. 2.derman.

151
H

h [ ‫ ] ﻩ ح خ‬1. Osmanlı alfabesinin sekizinci harfi. 2.Ebced alfabesine göre sayısal


değeri: 8.

hâ (F.) [ ‫ ] ﺧﺎ‬çiğneyen.

hâ (F.) [ ‫ ] هﺎ‬çoğul eki: -ler, -lar.

hâb (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب‬1.uyku. 2.rüya.

habâb (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺎب‬hava kabarcığı.

habâbe (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺎﺑﻪ‬hava kabarcığı.

habâis (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺎﺋﺚ‬kötülükler.

hâbâlûd (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب ﺁﻝﻮد‬uykulu.

hâbâlûde (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب ﺁﻝﻮدﻩ‬uykulu.

habâset (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺎﺛﺖ‬kötülük, alçaklık.

habb (A.) [ ‫ ] ﺣﺐ‬1.çekirdek, tohum. 2.hap.

habbât (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺎت‬1.hava kabarcıkları. 2.haplar.

habbâz (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺎز‬ekmekçi.

habbe (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻪ‬taneler.

habbe-i hadrâ [ ‫ ] ﺣﺒﻪء ﺣﻀﺮا‬çitlembik.

habbe-i sevdâ [ ‫ ] ﺣﺒﻪء ﺱﻮدا‬çörekotu.

habbezâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺬا‬ne güzel.

habbülbülûğ (A.) [ ‫ ] ﺣﺐ اﻝﺒﻠﻮغ‬ergenlik sivilcesi.

hâbcâme (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب ﺝﺎﻡﻪ‬1.gecelik. 2.pijama.

152
haber (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﺮ‬haber.

haberdar (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺒﺮدار‬haberli.

habeşe (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺸﻪ‬1.Habeşistan. 2.Habeş.

hâbgâh (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺑﮕﺎﻩ‬yatak odası.

habîb (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻴﺐ‬1.sevgili. 2.dost. 3.Hz. Muhammed

habîr (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﻴﺮ‬haberli.

habis (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﻴﺚ‬kötü, pis.

habl (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻞ‬ip.

hablülmesâkin (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﻞ اﻝﻤﺴﺎﮐﻦ‬sarmaşık.

hâbnâk (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺑﻨﺎک‬uykulu.

hâbnâme (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاب ﻥﺎﻡﻪ‬rüya tabiri kitabı.

habr (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺮ‬bilgin.

habs (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺲ‬1.hapis. 2.tutma.

habshâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺒﺲ ﺧﺎﻥﻪ‬hapishane, tutukevi.

habt (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﻂ‬yanlış hareket.

habtühata (A.) [ ‫ ] ﺧﺒﻂ و ﺧﻄﺎ‬yanlış yapma.

hac (A.) [ ‫ ] ﺣﺎج‬hacı.

hacâlet (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﺎﻝﺖ‬utanma.

hacâletâver (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﺎﻝﺖ ﺁور‬utanç verici.

hacamat (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎﻡﺖ‬kan alma.

hacamat yapmak kan almak.

hacâmet (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎﻡﺖ‬kan alma, hacamat.

hâcât (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺎت‬1.ihtiyaçlar. 2.istekler.

153
haccâm (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎم‬hacamatçı.

haccar (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺎر‬taş işçisi, taşçı.

hâcce (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﻪ‬bayan hacı.

hâce (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﻪ‬1.hoca. 2.efendi. 3.ağa. 4.sahip. 5.vezir.

hâcegân (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﮕﺎن‬1.hocalar. 2.efendiler.

hâcegî (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﮕﯽ‬1.hocalık. 2.efendilik. 3.ağalık. 4.sahiplik. 5.tüccar.

hacel (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﻞ‬utanma.

hacer (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺮ‬taş.

hacer-i esved [ ‫ ]ﺣﺠﺮ اﺱﻮد‬karataş.

hacer-i semâî [ ‫ ] ﺣﺠﺮ ﺱﻤﺎﺋﯽ‬göktaşı.

hâceserâ (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺝﻪ ﺱﺮا‬harem ağası.

hâcet (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺖ‬ihtiyaç.

hâcetmend (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺘﻤﻨﺪ‬muhtaç.

hacı (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﯽ‬hacı.

hacıyân (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﻴﺎن‬hacılar.

hâcî (A.) [ ‫ ] هﺎﺝﯽ‬hicveden, yeren.

hâcib (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺐ‬1.kapıcı. 2.perdedar. 3.engel. 4.kaş.

hacîl (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﻴﻞ‬utangaç.

hâcir (A.) [ ‫ ] هﺎﺝﺮ‬göçmen.

hâciz (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺝﺰ‬1.ayıran. 2.haczeden.

hacle (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﻠﻪ‬gerdek odası.

haclegâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺠﻠﻪ ﮔﺎﻩ‬gerdek odası.

haclet (A.) [ ‫ ] ﺧﺠﻠﺖ‬utanma.

154
hacletâver (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺠﻠﺖ ﺁور‬utanç verici.

hacm (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﻢ‬hacim.

hacmen (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﻤﺎ‬hacimce.

hacz (A.) [ ‫ ] ﺣﺠﺰ‬haciz.

hadâik (A.) [ ‫ ] ﺣﺪاﺋﻖ‬bahçeler.

hâdd (A.) [ ‫ ] ﺣﺎد‬1.keskin. 2.sivri. 3.dar.

hadd (A.) [ ‫ ] ﺣﺪ‬1.sınır. 2.şer’î ceza.

hadd (A.) [ ‫ ] ﺧﺪ‬yanak.

haddâ’ (A.) [ ‫ ] ﺧﺪاع‬düzenbaz.

haddâd (A.) [ ‫ ] ﺣﺪاد‬demirci.

haddâdî (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺪادی‬demircilik.

hadd-i asgarî [ ‫ ] ﺣﺪ اﺹﻐﺮی‬en az.

hadd-i azamî [ ‫ ] ﺣﺪ اﻋﻈﻤﯽ‬en çok.

hadd-i tabiî [ ‫ ]ﺣﺪ ﻃﺒﻴﻌﯽ‬normal hal.

hadd-i zâtında aslında.

hadeb (A.) [ ‫ ] ﺣﺪب‬kamburluk.

hadem (A.) [ ‫ ] ﺧﺪم‬hizmetçiler.

hademe (A.) [ ‫ ] ﺧﺪﻡﻪ‬hizmetçiler.

hadeng (F.) [ ‫ ] ﺧﺪﻥﮓ‬ok.

hader (A.) [ ‫ ] ﺧﺪر‬uyuşma.

hades (A.) [ ‫ ] ﺣﺪس‬sezi, tahmin.

hâdî (A.) [ ‫ ] هﺎدی‬doğru yolu gösteren.

hâdi’ (A.) [ ‫ ] ﺧﺎدع‬düzenbaz.

155
hadîka (A.) [ ‫ ] ﺣﺪیﻘﻪ‬bahçe.

hâdim (A.) [ ‫ ] ﺧﺎدم‬hizmetçi.

hâdim olmak hizmet etmek.

hâdime (A.) [ ‫ ] ﺧﺎدﻡﻪ‬bayan hizmetçi.

hâdis (A.) [ ‫ ] ﺣﺎدث‬1.meydana gelen. 2.yeni.

hadîs (A.) [ ‫ ] ﺣﺪیﺚ‬hadis, Peygamber sözü.

hâdisat (A.) [ ‫ ] ﺣﺎدﺛﺎت‬olaylar.

hâdise (A.) [ ‫ ] ﺣﺎدﺛﻪ‬olay.

hadnâşinas (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺪﻥﺎﺵﻨﺎس‬haddini bilmez.

hadrâ (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺮا‬yeşil.

hads (A.) [ ‫ ] ﺣﺪس‬1.tahmin. 2.seziş.

hadşe (A.) [ ‫ ] ﺧﺪﺵﻪ‬ürküntü.

hadşeâver (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺪﺵﻪ ﺁور‬ürküntü verici.

hafâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎ‬gizlilik.

hafâfîş (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎﻓﻴﺶ‬yarasalar.

hafâgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎﮔﺎﻩ‬gizlenilecek yer.

hafâir (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﺎﺋﺮ‬1.çukurlar. 2.oyuklar.

hafakan (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻘﺎن‬yürek çarpıntısı.

hafâyâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺎیﺎ‬gizli şeyler.

hafız (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻓﻆ‬1.koruyan. 2.ezberleyen. 3.Kur’ân hafızı.

hafıza (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻓﻈﻪ‬bellek.

hâfız-ı kütüb [ ‫ ] ﺣﺎﻓﻆ ﮐﺘﺐ‬kütüphaneci.

hâfî (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻓﯽ‬yalınayak koşan.

156
hafî (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﯽ‬gizli

hafîd (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﻴﺪ‬torun.

hafîde (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﻴﺪﻩ‬kız torun.

hafif (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻴﻒ‬hafif.

hâfir (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻓﺮ‬kazan, kazıcı.

hafîr (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﻴﺮ‬1.çukur. 2.mezar.

hafiyyât (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻴﺎت‬gizli şeyler.

hafiyye (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻴﻪ‬gizli polis.

hafiyyen (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﻴﺎ‬gizlice.

hafr (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﺮ‬kazma.

hafriyyât (A.) [ ‫ ] ﺣﻔﺮیﺎت‬kazı.

haftân (A.) [ ‫ ] ﺧﻔﺘﺎن‬kaftan.

hâh (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﻩ‬isteyen.

hâhân (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺎن‬isteyen, istekli.

hâher (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺮ‬kızkardeş.

hâherzâde (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺮزادﻩ‬yeğen, kızkardeşin çocuğu.

hâhiş (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺶ‬rica, istek.

hâhişger (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺸﮕﺮ‬istekli.

hâhişkâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺸﮑﺎر‬istekli.

hâhişkerde (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاهﺶ ﮐﺮدﻩ‬istekli.

hâhnâhâh (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﻩ ﻥﺎﺧﻮاﻩ‬ister istemez.

hâif (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺋﻒ‬korkak.

hâifen (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺋﻔﺎ‬korkarak.

157
hâil (A.) [ ‫ ] هﺎﺋﻞ‬korkunç.

hâin (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺋﻦ‬1.hain. 2.acımasız.

hâinâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﺋﻨﺎﻥﻪ‬haince.

hâiz (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺋﺰ‬sahip, bulunduran.

hâiz olmak bulundurmak, sahip olmak.

hâiz-i ehemmiyet [ ‫ ] ﺣﺎﺋﺰ اهﻤﻴﺖ‬önemli.

hak (A.) [ ‫ ] ﺣﻖ‬1.Tanrı. 2.doğru. 3.pay.

hâk (F.) [ ‫ ] ﺧﺎک‬toprak.

hak etmek kazanmak.

hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek.

hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek.

hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.

Hak Teâlâ (A.) [‫ ] ﺣﻖ ﺕﻌﺎﻝﯽ‬Yüce Tanrı.

hakâik (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎﺋﻖ‬gerçekler.

hakâret (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎرت‬aşağılama, hakaret.

hakaretâmiz (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎرت ﺁﻡﻴﺰ‬aşağılayıcı.

hakâyık (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎیﻖ‬gerçekler.

hâkbîz (F.) [ ‫ ] ﺧﺎک ﺑﻴﺰ‬kalbur.

hakem (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻢ‬hakem.

hâkezâ (A.) [ ‫ ] هﮑﺬا‬aynı şekilde.

hakgû (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻖ ﮔﻮ‬doğru sözlü.

hâkî (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﮐﯽ‬hikaye eden.

hâkî (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﮐﯽ‬1.hâki, toprak rengi. 2.toprak ile ilgili.

158
hakîkat (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﻘﺖ‬gerçek.

hakîkaten (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﻘﺔ‬gerçekten.

hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında.

hakikatperver (A.-F.) gerçekçi.

hakikî (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﻘﯽ‬gerçek.

hakikiye (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﻘﻴﻪ‬gerçek.

hakîm (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﻴﻢ‬1.Tanrı. 2.hakim, yargıç.

hâkimiyet (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﮐﻤﻴﺖ‬egemenlik.

hakîr (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﻴﺮ‬1.değersiz. 2.küçük. 3.bendeniz, ben.

hâkister (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﮐﺴﺘﺮ‬kül.

hâkisterî (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﮐﺴﺘﺮی‬kül rengi.

hakk (A.) [ ‫ ] ﺣﻖ‬1.Tanrı. 2.doğru. 3.hak.

hakk (A.) [ ‫ ] ﺣﮏ‬kazıma.

hakkâ [ ‫ ] ﺣﻘﺎ‬gerçekten.

hakkâk (A.) [ ‫ ] ﺣﮑﺎک‬1.mühürcü. 2.kazıyıcı.

hakkaniyet (A.) [ ‫ ] ﺣﻘﺎﻥﻴﺖ‬doğruluk.

hâkkedilmek kazılmak.

hâkketmek kazımak.

hâkrûb (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﮐﺮوب‬süpürge.

hakşinas (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻖ ﺵﻨﺎس‬haktanır.

hakşinâsî (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻖ ﺵﻨﺎﺱﯽ‬haktanırlık.

hâl (A.) [ ‫ ] ﺣﺎل‬1.hal, durum. 2.şimdiki durum, şimdiki zaman.

hâl (A.) [ ‫ ] ﺧﺎل‬dayı.

159
hâl (F.) [ ‫ ] ﺧﺎل‬1.ben. 2.benek.

hal’ (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻊ‬tahttan indirme.

hal’edilmek tahttan indirilmek.

hal’etmek tahttan indirmek.

hâlâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻻ‬şimdi, hâlâ.

halâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻼ‬1.tuvalet. 2.boş.

halâik (A.) [ ‫ ] ﺧﻼﺋﻖ‬1.yaratıklar. 2.halayık.

halâl (A.) [ ‫ ] ﺧﻼل‬mesafe, aralık, açıklık.

halâs (A.) [ ‫ ] ﺧﻼص‬kurtuluş, kurtulma.

halâs bulmak kurtulmak.

halâs olmak kurtulmak.

halaskâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻼﺹﮑﺎر‬kurtarıcı.

hâlâşina (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺎل ﺁﺵﻨﺎ‬halden anlayan.

hâlât (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻻت‬haller.

halâvet (A.) [ ‫ ] ﺣﻼوت‬tatlılık.

haldâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﺪار‬benli.

hâle (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﻪ‬1.hala. 2.teyze.

hâle (A.) [ ‫ ] هﺎﻝﻪ‬ayça, hâle.

halecan (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﺠﺎن‬çarpıntı.

halef (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻒ‬1.evlat, oğul. 2.halef, yerine geçen, arkadan gelen

halel (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻞ‬bozukluk.

halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.

haleldâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻠﻠﺪار‬bozulmuş, bozuk.

160
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek.

haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek.

halen (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻻ‬şimdilik, henüz.

hâlet (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻝﺖ‬1.hal. 2.nitelik.

hâlet-i ruhiye [‫ ] ﺣﺎﻝﺖ روﺣﻴﻪ‬ruhsal durum.

halhal (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﺨﺎل‬ayak bileziği, halhal.

hâlık (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﻖ‬Yaratan, Tanrı.

hâlî (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﯽ‬boş.

hâlî kalmak geri durmak.

halîb (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻴﺐ‬süt.

halîc (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻴﺞ‬körfez.

hâlid (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﺪ‬sonsuz, ebedî.

halîfe (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻴﻔﻪ‬1.halife. 2.kalfa.

halihazır (A.-F.) [‫ ] ﺣﺎل ﺣﺎﺽﺮ‬şimdiki durum.

hâlik (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﻖ‬1.Tanrı. 2.yaratan.

hâlikiyet (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﻘﻴﺖ‬yaratıcılık.

halîm (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻴﻢ‬yumuşak huylu.

hâlis (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﺺ‬1.katışıksız, saf, som.

hâlisâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻝﺼﺎﻥﻪ‬içtenlikle.

halîta (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻴﻄﻪ‬1.karışım. 2.alaşım.

hâliyâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻝﻴﺎ‬şimdi, şu anda.

halk (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻖ‬boğaz.

halk (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻖ‬1.yaratma. 2.yaratılma. 3.halk.

161
halk etmek yaratmak.

halka (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻘﻪ‬halka.

halkabegûş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻠﻘﻪ ﺑﮕﻮش‬köle.

halkiyat (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻘﻴﺎت‬folklor, halk bilimi.

hall (A.) [ ‫ ] ﺣﻞ‬1.çözülme, erime. 2.çözme.

hallâc (A.) [ ‫ ] ﺣﻼج‬halaç.

hallâk (A.) [ ‫ ] ﺧﻼق‬yaratıcı.

hallâl (A.) [ ‫ ] ﺣﻼل‬çözen.

hallüfasl (A.) [ ‫ ] ﺣﻞ و ﻓﺼﻞ‬halletme, yoluna koyma.

halt (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻂ‬karıştırma.

halûk (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻮق‬iyi huylu.

halvet (A.) [ ‫ ] ﺧﻠﻮت‬1.tenha. 2.başbaşa kalma.

halvetgâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻠﻮﺕﮕﺎﻩ‬başbaşa kalınacak yer.

ham (F.) [ ‫ ] ﺧﺎم‬çiğ, ham.

ham (F.) [ ‫ ] ﺧﻢ‬1.eğik eğri, bükük.

hamâil (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﺋﻞ‬kılıç kayışı.

hamâkat (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﻗﺖ‬ahmaklık.

hamâme (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﻡﻪ‬güvercin.

hamâse (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﺱﻪ‬kahramanlık şiiri.

hamâset (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎﺱﺖ‬kahramanlık şiiri, hamase.

hamd (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺪ‬şükür.

hâme (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻡﻪ‬kalem.

hamel (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻞ‬kuzu.

162
hamelât (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻼت‬saldırılar, hamleler.

hâmî (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﯽ‬gözeten, himaye eden.

hâmid (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﺪ‬hamd eden, şükreden.

hamîde (F.) [ ‫ ] ﺧﻤﻴﺪﻩ‬eğik, eğri.

hâmil (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﻞ‬1.taşıyan. 2.hamile. 3.sahip.

hâmil olmak taşımak.

hâmile (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﻠﻪ‬gebe, hamile.

hamîr (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻴﺮ‬hamur.

hâmis (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻡﺲ‬beşinci.

hâmisen (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻡﺴﺎ‬beşincisi.

hâmiş (A.) [ ‫ ] هﺎﻡﺶ‬mektup ilavesi.

hâmiz (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﻡﺾ‬1.ekşi. 2.kekre.

haml (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻞ‬1.taşıma. 2.gebelik. 3.yükleme.

hamle (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻠﻪ‬1.saldırı. 2.atak.

hamletmek yüklemek.

hammâl (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎل‬hamal.

hammâm (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺎم‬1.banyo. 2.hamam.

hammâr (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺎر‬meyhaneci.

hamr (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺮ‬şarap.

hamrâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺮا‬kırmızı, kızıl.

hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak.

hams (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺲ‬beş.

hamse (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺴﻪ‬beş mesnevîlik eser.

163
hamsin (A.) [ ‫ ] ﺧﻤﺴﻴﻦ‬elli.

hamûl (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻮل‬dayanıklı.

hamûle (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﻮﻝﻪ‬yük.

hâmûn (F.) [ ‫ ] هﺎﻡﻮن‬çöl.

hâmûş (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻡﻮش‬suskun, sessiz.

hamyâze (F.) [ ‫ ] ﺧﻤﻴﺎزﻩ‬esneme.

hamz (A.) [ ‫ ] ﺣﻤﺾ‬ekşilik.

hân (F.) [ ‫ ] ﺧﻮان‬okuyan.

hân (F.) [ ‫ ] ﺧﻮان‬sofra.

hanâzir (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺎزیﺮ‬domuzlar.

hancer (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺠﺮ‬hançer.

hancere (A.) [ ‫ ] ﺣﻨﺠﺮﻩ‬gırtlak, hançere.

handan (F.) [ ‫ ] ﺧﻨﺪان‬güleç, gülen.

handan etmek güldürmek.

hande (F.) [ ‫ ] ﺧﻨﺪﻩ‬gülüş.

handek (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺪق‬hendek.

handerûy (F.) [ ‫ ] ﺧﻨﺪﻩ روی‬güleryüzlü.

hâne (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻪ‬ev.

hanedan (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﺪان‬sülale, hanedan.

hâneharâb (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻪ ﺧﺮاب‬1.perişan. 2.evsiz yurtsuz. 3.cahil.

hânende (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﻥﻨﺪﻩ‬1.şarkıcı. 2.okuyucu.

hanif [ ‫ ] ﺣﻨﻴﻒ‬İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan.

hânkah (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻘﺎﻩ‬tekke.

164
hânman (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻤﺎن‬ev bark, yurt.

hannas (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺎس‬şeytan.

hânsâlar (F.) [ ‫ ] ﺧﻮان ﺱﺎﻻر‬kilerci.

hânüman (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻥﻤﺎن‬ev bark, yurt.

hapis (A.) [ ‫ ] ﺣﺒﺲ‬bir yere kapatma veya kapanma.

hapishane (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺒﺲ ﺧﺎﻥﻪ‬tutukevi, mahpushane.

hâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺎر‬diken.

har (F.) [ ‫ ] ﺧﺮ‬eşek.

hâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮار‬aşağılık, adi.

hâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮار‬yiyen.

harâb (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاب‬1.yıkık, harap. 2.fitil gibi sarhoş.

harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek.

harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak.

harâbat (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاﺑﺎت‬meyhane.

harâbe (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاﺑﻪ‬yıkıntı, harabe.

harâc (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاج‬haraç.

haram (A.) [ ‫ ] ﺣﺮام‬haram.

harâmi (A.) [ ‫ ] ﺣﺮاﻡﯽ‬eşkıya.

haramzâde (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺮام زادﻩ‬piç.

harâret (A.) [ ‫ ] ﺣﺮارت‬1.sıcaklık.

harâtin (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاﻃﻴﻦ‬solucan.

harb (A.) [ ‫ ] ﺣﺮب‬harp, savaş.

harbe (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﺑﻪ‬süngü.

165
harb-i umûmî [ ‫ ] ﺣﺮب ﻋﻤﻮﻡﯽ‬Birinci Dünya Savaşı.

harbiye (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﺑﻴﻪ‬harp okulu.

harbiye nezareti savunma bakanlığı.

harbiyeli Harp Okulu öğrencisi.

harbüze (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﺑﺰﻩ‬kavun.

harc (A.) [ ‫ ] ﺧﺮج‬1.vergi. 2.masraf.

harcıâlem [ ‫ ] ﺧﺮج ﻋﺎﻝﻢ‬herkese açık, herkese uygun.

harcırah [ ‫ ]ﺧﺮج راﻩ‬yol parası.

harçeng (F.) [ ‫ ] ﺧﺮچﻨﮓ‬yengeç.

hardal (A.) [ ‫ ] ﺧﺮدل‬hardal.

hâre (F.) [ ‫ ] ﺧﺎرﻩ‬granit, sert taş.

harekât (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﮐﺎت‬hareketler.

hareket (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﮐﺖ‬1.hareket. 2.davranış.

hareketsizlik hareket etmeme.

harem (A.) [ ‫ ] ﺣﺮم‬harem, herkesin giremeyeceği yer.

haremlik (A.-T.) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta


giremeyeceği yer.

haremserây (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺮم ﺱﺮای‬harem dairesi.

harf (A.) [ ‫ ] ﺣﺮف‬1.harf. 2.söz.

hargâh (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﮔﺎﻩ‬otağ.

hargûş (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﮔﻮش‬tavşan.

hârî (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاری‬düşkünlük.

hârib (A.) [ ‫ ] هﺎرب‬kaçan.

166
hâric (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرج‬dış, dışarı.

hâricen (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرﺝﺎ‬dıştan, dışarıdan.

hâricî (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرﺝﯽ‬dış ile ilgili.

hariciye (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرﺝﻴﻪ‬1.dışa bağlı, dışarıya ilişkin. 2.dışişleri bakanlığı.

harîd (F.) [ ‫ ] ﺧﺮیﺪ‬satın alma.

harîdâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺮیﺪار‬müşteri, alıcı.

harîf (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﻒ‬1.rakip. 2.meslektaş.

harîk (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﻖ‬yangın.

hârika (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرﻗﻪ‬harika.

hârikulâde (A.) [ ‫ ] ﺧﺎرق اﻝﻌﺎدﻩ‬olağanüstü.

harîm (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﻢ‬1.kutsal. 2.harem. 3.avlu.

harîm-i ismet (F.) [ ‫ ] ﺣﺮیﻢ ﻋﺼﻤﺖ‬kutsal saha.

harîr (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﺮ‬ipek.

harîrî (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﺮی‬ipekli.

hâris (A.) [ ‫ ] ﺣﺎرث‬çiftçi.

hâris (A.) [ ‫ ] ﺣﺎرس‬bekçi.

harîs (A.) [ ‫ ] ﺣﺮیﺺ‬hırslı.

hâristan (F.) [ ‫ ] ﺧﺎرﺱﺘﺎن‬dikenlik.

harita (A.) [ ‫ ] ﺧﺮیﻄﻪ‬harita.

harmen (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﻡﻦ‬harman.

harmengâh (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﻡﻨﮕﺎﻩ‬harman yeri.

harmühre (F.) [ ‫ ] ﺧﺮﻡﻬﺮﻩ‬katır boncuğu.

harnub (A.) [ ‫ ] ﺧﺮﻥﻮب‬keçi boynuzu.

167
hârpuşt (F.) [ ‫ ] ﺧﺎرﭘﺸﺖ‬kirpi.

hârr (A.) [ ‫ ] ﺣﺎر‬kızgın, yakıcı.

harrât (A.) [ ‫ ] ﺧﺮاط‬doğramacı.

hars (A.) [ ‫ ] ﺣﺮث‬kültür.

harsî (A.) [ ‫ ] ﺣﺮﺛﯽ‬kültürel.

harvâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺮوار‬eşek yükü.

hârzâr (F.) [ ‫ ] ﺧﺎرزار‬dikenlik.

hâs (A.) [ ‫ ] ﺧﺎص‬1.özgü, has. 2.saf. 3.özel.

has (F.) [ ‫ ] ﺧﺲ‬çöp.

hasâdet (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎدت‬kıskançlık.

hasâil (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﺎﺋﻞ‬hasletler, tabiatlar.

hasâis (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﺎﺋﺺ‬nitelikler, özellikler.

hasâr (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺎر‬zarar, hasar.

hasarât (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺮات‬zararlar.

hasardîde (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺴﺎردیﺪﻩ‬hasarlı.

hasâret (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺎرت‬zarar, hasar.

hasâset (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﺎﺱﺖ‬pintilik.

hasb (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺐ‬göre.

hasbe (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺒﻪ‬kızamık.

hasbelkader (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺐ اﻝﻘﺪر‬kaderden ileri gelen, kadere bak.

hasbetenlillah (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺒﺔ ﷲ‬Allah rızası için.

hasbihal (A.-F.) [ ‫ ]ﺣﺴﺐ ﺣﺎل‬halleşme, dertleşme.

hasbihal etmek halleşmek, dertleşmek.

168
hasbü’l-mâhiye (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺐ اﻝﻤﺎهﻴﻪ‬yapı bakımından.

hasebe (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺒﻪ‬kızamık.

hased (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺪ‬kıskançlık.

hased etmek kıskanmak.

hasen (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻦ‬güzel.

hasenât (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻨﺎت‬iyilikler.

hasene (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻨﻪ‬güzel, iyi.

hasenülhulk (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻦ اﻝﺨﻠﻖ‬huyu güzel.

hasf (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﻒ‬ay tutulması.

hâsıd (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺹﺪ‬ekin biçen, hasatçı.

hâsıl (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻞ‬ortaya çıkan, var olan.

hasıl etmek meydana getirmek, ortaya çıkarmak.

hâsıl olmak ortaya çıkmak, var olmak.

hâsılat (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻼت‬kazanç, gelir.

hâsılât-ı gayr-i sâfiye [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻼت ﻏﻴﺮ ﺹﺎﻓﻴﻪ‬brüt gelir.

hâsılât-ı sâfiye [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻼت ﺹﺎﻓﻴﻪ‬net gelir.

hasıl-ı kelâm [ ‫ ] ﺣﺎﺹﻞ ﮐﻼم‬sözün kısası.

hâsılı kısacası, sonuç olarak.

hasım (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻢ‬düşman.

hasîb (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻴﺐ‬1.değerli. 2.muhasebeci.

hâsid (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺱﺪ‬kıskanç.

hasîn (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﻴﻦ‬sağlam, müstahkem.

hasîr (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﻴﺮ‬hasır.

169
hâsir (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺱﺮ‬zarar eden, hüsrana uğrayan.

hasis (A.) [ ‫ ] ﺧﺴﻴﺲ‬pinti.

hasîsa (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻴﺼﻪ‬karakter.

hasiy (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﯽ‬iğdiş, hadım edilmiş.

haslet (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻠﺖ‬tabiat, yaratılıştan gelen huy.

hasm (A.) [ ‫ ] ﺧﺼﻢ‬düşman, hasım.

hasmâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺼﻤﺎﻥﻪ‬düşmanca.

hasmî (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺼﻤﯽ‬düşmanlık.

hasnâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻨﺎ‬güzel kız, güzel kadın.

hasr (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺮ‬tahsis etme, ayırma, vakfetme, adama.

hasret (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺮت‬özlem.

hasret çekmek özlem duymak.

hasretkeş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺴﺮت ﮐﺶ‬hasret çeken.

hasretmek adamak, ayırmak, tahsis etmek.

hassa (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺹﻪ‬özellik.

hassâd (A.) [ ‫ ] ﺣﺼﺎد‬orakçı.

hassas (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎس‬duygulu, hassas.

hassâsiyyet (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﺎﺱﻴﺖ‬hassaslık.

hâsse (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺹﻪ‬duyu.

hâsseten (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺹﺔ‬özellikle, hele hele.

hâssuâmm [ ‫ ] ﺧﺎص و ﻋﺎم‬herkes.

hâste (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﺱﺘﻪ‬kalkmış, ayağa kalkmış.

haste (F.) [ ‫ ] ﺧﺴﺘﻪ‬hasta.

170
hâste (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺱﺘﻪ‬1.istemiş. 2.istek.

hastegî (F.) [ ‫ ] ﺧﺴﺘﮕﯽ‬hastalık.

hâstgâr (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺱﺘﮕﺎر‬görücü.

hâstgârî (F.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺱﺘﮕﺎری‬görücülük.

hasûd (A.) [ ‫ ] ﺣﺴﻮد‬kıskanç.

hasûdâne (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺴﻮداﻥﻪ‬kıskanarak, kıskançlıkla.

hasûdî (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﺴﻮدی‬kıskançlık.

hâşâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺵﺎ‬uzak dursun, hâşa.

hâşâk (F.) [ ‫ ] ﺧﺎﺵﺎک‬çerçöp.

haşeb (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﺐ‬odun.

haşem (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﻢ‬maiyet.

haşerat (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﺮات‬haşereler, börtü böcek.

haşere (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﺮﻩ‬böcek, haşere.

haşhaş (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﺨﺎش‬haşhaş.

haşîn (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﻴﻦ‬kaba, sert.

hâşiye (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺵﻴﻪ‬1.kenar. 2.şerh kitabı.

haşmet (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﻤﺖ‬1.görkem. 2.hiddet.

haşmetmeab (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﻤﺖ ﻡﺂب‬görkemli, haşmetli.

haşmgîn (F.) [ ‫ ] ﺧﺸﻤﮕﻴﻦ‬öfkeli, hışımlı.

haşr (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﺮ‬kıyamet, haşır.

haşv (A.) [ ‫ ] ﺣﺸﻮ‬1.doldurulmuş, yararsız söz. 2.kuru ot.

haşyet (A.) [ ‫ ] ﺧﺸﻴﺖ‬korkma.

haşyetengiz (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺸﻴﺖ اﻥﮕﻴﺰ‬korku salan, korkunç.

171
hatâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎ‬1.yanlış, hata. 2.kusur.

hataâlûd (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎ ﺁﻝﻮد‬hatalı, yanlış dolu.

hatab (A.) [ ‫ ] ﺣﻄﺐ‬odun.

hatâbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎ ﺑﺨﺶ‬hataları affeden.

hatâen (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎء‬yanlışlıkla.

hatâiyyât (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎﺋﻴﺎت‬hatalar, yanlışlıklar.

hatakâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎﮐﺎر‬hatalı, hata yapan.

hatâpûş (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎﭘﻮش‬hataları örten.

hatar (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺮ‬tehlike.

hatarât (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺮات‬tehlikeler.

hatarnâk (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻄﺮﻥﺎک‬tehlikeli.

hatâyâ (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎیﺎ‬yanlışlar, hatalar.

hâtem (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺕﻢ‬1.mühür. 2.yüzük.

hâtıf (A.) [ ‫ ] هﺎﺕﻒ‬gaipten gelen ses.

hâtır (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮ‬hatır, gönül.

hâtıra (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮﻩ‬hatıra, hatıra gelen.

hatıra getirmek aklına getirmek, düşünmek.

hâtıra hutûr etmek hatırlamak, anımsamak.

hâtırat (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮات‬1.hatıralar. 2.anı kitabı.

hâtırâzâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮ ﺁزار‬gönül inciten, hatır kıran.

hâtırâzürde (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮ ﺁزردﻩ‬kalbi kırık.

hâtırşinâs (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺎﻃﺮﺵﻨﺎس‬hatırbilir.

hatîa (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻴﺌﻪ‬kabahat.

172
hatîb (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻴﺐ‬hatip.

hâtime (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺕﻤﻪ‬son.

hâtime vermek son vermek.

hatîr (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻴﺮ‬1.tehlikeli. 2.yüce.

hatm (A.) [ ‫ ] ﺧﺘﻢ‬1.hatim, hatim indirme. 2.mühürleme.

hatn (A.) [ ‫ ] ﺧﺘﻦ‬sünnet.

hatt (A.) [ ‫ ] ﺧﻂ‬1.çizgi. 2.yol. 3.yeni terlemiş bıyık.

hattâ (A.) [ ‫ ] ﺣﺘﯽ‬üstelik, hatta.

hattâb (A.) [ ‫ ] ﺣﻄﺎب‬oduncu.

hattat (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﺎط‬hattat, güzel yazı yazan.

hatve (A.) [ ‫ ] ﺧﻄﻮﻩ‬adım.

havâ (A.) [ ‫ ] هﻮا‬hava.

havadar (F.) [ ‫ ] هﻮادار‬açık mekanlı

havâdis (A.) [ ‫ ] ﺣﻮادث‬1.yeni haberler. 2.olaylar.

havaî (A.) [ ‫ ] هﻮاﺋﯽ‬havaya ait.

havâkin (T.>A.) [ ‫ ] ﺧﻮاﻗﻴﻦ‬hakanlar.

havale (A.) [ ‫ ] ﺣﻮاﻝﻪ‬ısmarlama, havale.

havali (A.) [ ‫ ] ﺣﻮاﻝﯽ‬yöre.

havârik (A.) [ ‫ ] ﺧﻮارق‬harikalar.

havâss (A.) [ ‫ ] ﺧﻮاص‬1.seçkin kişiler. 2.nitelikler.

havâtîn (T.>A.) [ ‫ ] ﺧﻮاﺕﻴﻦ‬hatunlar, saygın hanımlar.

havâyic (A.) [ ‫ ] ﺣﻮایﺞ‬ihtiyaçlar, gereksinimler.

hâven (A.) [ ‫ ] هﺎون‬havan.

173
hâver (F.) [ ‫ ] ﺧﺎور‬doğu.

hâveran (F.) [ ‫ ] ﺧﺎوران‬doğu ve batı.

hâverşinas (F.) [ ‫ ] ﺧﺎورﺵﻨﺎس‬doğubilimci, oryantalist, müsteşrik.

havf (A.) [ ‫ ] ﺧﻮف‬korku.

havf eylemek korkmak.

havfnâk (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻮﻓﻨﺎک‬korkulu.

hâvî (A.) [ ‫ ] ﺣﺎوی‬içeren, ihtiva eden.

havl (A.) [ ‫ ] ﺣﻮل‬1.güç. 2.çevre.

havsala (A.) [ ‫ ] ﺣﻮﺹﻠﻪ‬kavrama gücü, havsala.

havz (A.) [ ‫ ] ﺣﻮض‬havuz.

hayâ (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎ‬utanma, haya, ar.

hayâl (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎل‬hayal, düş.

hayâlât (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻻت‬hayaller, düşler.

hayâlen (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻻ‬hayali olarak.

hayâlet (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻝﺖ‬hayalet.

hayalî (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎﻝﯽ‬1.hayalî, hayal ürünü. 2.Karagöz oynatan.

hayalperest (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎل ﭘﺮﺱﺖ‬hayalci.

hayat (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎت‬yaşam.

hayatbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎت ﺑﺨﺶ‬hayat veren.

hayât-ı cinsiye [ ‫ ] ﺣﻴﺎت ﺝﻨﺴﻴﻪ‬cinsel yaşam.

hayât-ı diniye [ ‫ ] ﺣﻴﺎت دیﻨﻴﻪ‬dinsel yaşam.

hayât-ı rûz-i merre [ ‫ ] ﺣﻴﺎت روز ﻡﺮﻩ‬gündelik yaşam.

hayatî (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎﺕﯽ‬hayatla ilgili, yaşamsal.

174
hayâtiyyât (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺎﺕﻴﺎت‬biyoloji, yaşambilim.

haydud (Macarca>A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺪود‬eşkiya, haydut, yolkesen.

hâye (F.) [ ‫ ] ﺧﺎیﻪ‬yumurta, haya.

hayf (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻒ‬yazık, vah vah.

hayır (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮ‬iyilik, hayır.

hayırhah (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮﺧﻮاﻩ‬iyiliksever.

hayız bk. hayz.

hayl (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﻞ‬1.yılkı, at sürüsü. 2.zümre.

hayli (F.) [ ‫ ] ﺧﻴﻠﯽ‬çok, fazla.

hayme (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﻤﻪ‬çadır.

haymegâh (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﻤﻪ ﮔﺎﻩ‬çadır kurulan yer.

haymenişin (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﻤﻪ ﻥﺸﻴﻦ‬göçebe, çadırda yaşayan.

hayr (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮ‬iyilik, hayır.

hayran (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮان‬1.şaşkın. 2.hayran, tutkun.

hayrendiş (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮاﻥﺪیﺶ‬iyi düşünceli.

hayret (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮت‬şaşkınlık.

hayretbahş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮت ﺑﺨﺶ‬hayret verici.

hayretkâr (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮت ﮐﺎر‬hayret eden.

hayretzede (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻴﺮت زدﻩ‬şaşkın.

haysiyyet (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﺜﻴﺖ‬şeref, onur.

hayvan (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻮان‬1.canlı. 2.hayvan.

hayvanî (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻮاﻥﯽ‬hayvansal.

hayvaniye (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻮاﻥﻴﻪ‬hayvana özgü, hayvansal.

175
hayy (A.) [ ‫ ] ﺣﯽ‬diri.

hayyât (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺎط‬terzi.

hayye (A.) [ ‫ ] ﺣﻴﻪ‬yılan.

hayyir (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺮ‬çok iyilik eden.

hayz (A.) [ ‫ ] ﺧﻴﺾ‬regl, aybaşı.

hazâin (A.) [ ‫ ] ﺧﺰاﺋﻦ‬hazineler.

hazân (F.) [ ‫ ] ﺧﺰان‬güz, sonbahar.

hazar (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺮ‬güvenlik.

hazer (A.) [ ‫ ] ﺣﺬز‬sakınma.

hazerat (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺮات‬hazretler.

hazf (A.) [ ‫ ] ﺣﺬف‬silme, kaldırıp atma.

hâzık (A.) [ ‫ ] ﺣﺎذق‬usta, yetenekli, ehil.

hazır (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺽﺮ‬1.huzurda. 2.hazır, mevcut.

hâzırûn (A.) [ ‫ ] ﺣﺎﺽﺮون‬bulunanlar, hazır olanlar.

hâzi (A.) [ ‫ ] ﺧﺎﺽﻊ‬alçakgönüllü.

hazîn (A.) [ ‫ ] ﺣﺰیﻦ‬hüzün dolu.

hâzin (A.) [ ‫ ] ﺧﺎزن‬haznedar.

hazine (A.) [ ‫ ] ﺧﺰیﻨﻪ‬hazine.

hazinedar (A.-F.) [ ‫ ] ﺧﺰیﻨﻪ دار‬haznedar, hazinenin birinci derecede sorumlusu.

hazîre (A.) [ ‫ ] ﺣﻈﻴﺮﻩ‬etrafı çevrili yer (mezarlık vs.)

hazm (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﻢ‬sindirim.

hazret (A.) [ ‫ ] ﺣﻀﺮت‬sayın, hazret.

hazz (A.) [ ‫ ] ﺣﻆ‬sevinç, haz.

176
hebâ (A.) [ ‫ ] هﺒﺎ‬boş.

hebâ etmek yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.

hebâ olmak yitmek, yazık olmak, yok olmak.

hebâya gitmek boşa gitmek, yazık olmak.

hecâ (A.) [ ‫ ] هﺠﺎ‬1.hece. 2.yerme, hiciv.

hecâgû (A.-F.) [ ‫ ] هﺠﺎﮔﻮ‬hicveden, yeren.

hecîn (A.) [ ‫ ] هﺠﻴﻦ‬iki hörgüçlü deve.

hecr (A.) [ ‫ ] هﺠﺮ‬ayrılık.

hedâyâ (A.) [ ‫ ] هﺪایﺎ‬armağanlar, hediyeler.

hedef (A.) [ ‫ ] هﺪف‬amaç, hedef.

heder (A.) [ ‫ ] هﺪر‬yazık olma, boşa gitme.

heder etmek yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak.

heder olmak yazık olmak, yitmek, kaybolmak.

hediyye (A.) [ ‫ ] هﺪیﻪ‬armağan, hediye.

heft (F.) [ ‫ ] هﻔﺖ‬yedi.

heftâd (F.) [ ‫ ] هﻔﺘﺎد‬yetmiş.

hefte (F.) [ ‫ ] هﻔﺘﻪ‬hafta.

heftevreng (F.) [ ‫ ] هﻔﺖ اورﻥﮓ‬yedi yıldız.

helâhil (A.) [ ‫ ] هﻼهﻞ‬zehir, ağı, boğanotu.

helâk (A.) [ ‫ ] هﻼک‬1.yok olma. 2.ölme.

helâk etmek 1.yok etmek, ortadan kaldırmak. 2.öldürmek.

helâk olmak 1.yok olmak, ortadan kalkmak. 2.ölmek. 3.çırpınmak.

helal (A.) [ ‫ ] ﺣﻼل‬1.helal. 2.eş, hanım.

177
helalzâde (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻼل زادﻩ‬1.helal süt emmiş. 2.evli anne babanın çocuğu.

helezon (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﺰون‬1.sümüklüböcek. 2.yılankavî.

helva (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻮا‬helva.

helvafurûş (A.-F.) [ ‫ ] ﺣﻠﻮا ﻓﺮوش‬helvacı.

helvâyî (A.) [ ‫ ] ﺣﻠﻮایﯽ‬helvacı.

hem (F.) [ ‫ ] هﻢ‬1. -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye
yarayan ön ek. 2.hem, üstelik.

hemâgûş (F.) [ ‫ ] هﻢ ﺁﮔﻮش‬sarmaş dolaş, kucak kucağa.

hemâgûş olmak sarmaş dolaş olmak, kucaklaşmak.

hemâheng (F.) [ ‫ ] هﻢ ﺁهﻨﮓ‬uyumlu.

hemâhenk bk. hemâheng.

heman (F.) [ ‫ ] هﻤﺎن‬derhal, hemen.

hemânâ (F.) [ ‫ ] هﻤﺎﻥﺎ‬adeta, tıpkı.

hemandem (F.) [ ‫ ] هﻤﺎﻥﺪم‬o anda.

hemânend (F.) [ ‫ ] هﻤﺎﻥﻨﺪ‬gibi.

hemasr (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﻋﺼﺮ‬çağdaş.

hemâvâz (F.) [ ‫ ] هﻢ ﺁواز‬bir ağız.

hembâz (F.) [ ‫ ] هﻤﺒﺎز‬ortak.

hemcevherlik (F.-T.) aynı cevherden olma, aynı asıldan gelme.

hemcins (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺝﻨﺲ‬aynı cinsten.

hemcivâr (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺝﻮار‬komşu.

hemçü (F.) [ ‫ ] هﻤﭽﻮ‬gibi.

hemdem (F.) [ ‫ ] هﻤﺪم‬arkadaş, yakın dost, sohbet arkadaşı.

178
hemderd (F.) [ ‫ ] هﻢ درد‬dert ortağı.

hemdîger (F.) [ ‫ ] هﻤﺪیﮕﺮ‬birbiri.

heme (F.) [ ‫ ] هﻤﻪ‬tümü, hepsi.

hemegân (F.) [ ‫ ] هﻤﮕﺎن‬tümü, hepsi, herkes.

hemfikir bk. hemfikr.

hemfikr (F.-A.) [ ‫ ] هﻤﻔﮑﺮ‬aynı düşüncede, hemfikir.

hemfikr olmak aynı fikri paylaşmak.

hemginân (F.) [ ‫ ] هﻤﮕﻨﺎن‬herkes.

hemhudûd (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺣﺪود‬sınırdaş.

hemhudut bk. hemhudûd.

hemin (F.) [ ‫ ] هﻤﻴﻦ‬bu, işte bu.

hemîşe (F.) [ ‫ ] هﻤﻴﺸﻪ‬daima, her zaman.

hemkadd (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﻗﺪ‬boydaş, aynı boyda.

hemkâr (F.) [ ‫ ] هﻤﮑﺎر‬meslektaş.

hemkîş (F.) [ ‫ ] هﻤﮑﻴﺶ‬dindaş.

hemm (A.) [ ‫ ] هﻢ‬kaygı.

hemnâm (F.) [ ‫ ] هﻤﻨﺎم‬adaş.

hempâ (F.) [ ‫ ] هﻤﭙﺎ‬arkadaş, kafadar.

hemrâh (F.) [ ‫ ] هﻤﺮاﻩ‬yoldaş, yol arkadaşı.

hemrâz (F.) [ ‫ ] هﻤﺮاز‬sırdaş.

hemrîş (F.) [ ‫ ] هﻤﺮیﺶ‬bacanak.

hemsâl (F.) [ ‫ ] هﻤﺴﺎل‬yaşıt.

hemsâye (F.) [ ‫ ] هﻤﺴﺎیﻪ‬komşu.

179
hemsefer (F.-A.) [ ‫ ] هﻤﺴﻔﺮ‬yoldaş.

hemser (F.) [ ‫ ] هﻤﺴﺮ‬eş, karı kocadan her biri.

hemsinn (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺱﻦ‬yaşıt.

hemsohbet (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺹﺤﺒﺖ‬sohbet arkadaşı.

hemşehrî (F.-A.) [ ‫ ] هﻢ ﺵﻬﺮی‬1.hemşeri. 2.yurttaş.

hemşeri bk. hemşehrî.

hemşîre (F.) [ ‫ ] هﻤﺸﻴﺮﻩ‬kızkardeş.

hemtâ (F.) [ ‫ ] هﻤﺘﺎ‬eş, benzer, denk.

hemvâr (F.) [ ‫ ] هﻤﻮار‬düz.

hemvâre (F.) [ ‫ ] هﻤﻮارﻩ‬daima.

hemyân (F.) [ ‫ ] هﻤﻴﺎن‬heybe.

hemzâd (F.) [ ‫ ] هﻤﺰاد‬1.doğuşla birlikte gelen. 2.birlikte doğan.

hemzebân (F.) [ ‫ ] هﻤﺰﺑﺎن‬aynı dili konuşan.

henâzir (A.) [ ‫ ] ﺧﻨﺎزیﺮ‬domuzlar.

hendese (Peh.>A.) [ ‫ ] هﻨﺪﺱﻪ‬geometri.

hendesî (A.) [ ‫ ] هﻨﺪﺱﯽ‬geometrik.

hengâm (F.) [ ‫ ] هﻨﮕﺎم‬vakit, zaman.

hengâme (F.) [ ‫ ] هﻨﮕﺎﻡﻪ‬kargaşa.

henüz (F.) [ ‫ ] هﻨﻮز‬ancak, daha.

her (F.) [ ‫ ] هﺮ‬her.

her halde 1.mutlaka, her durumda.

her vakit her zaman, daima.

herâyîne (F.) [ ‫ ] هﺮ ﺁیﻴﻨﻪ‬mutlaka.

180

You might also like