Professional Documents
Culture Documents
Iş Hukuku Merged
Iş Hukuku Merged
BAHAR 2023
Etiğe Giriş
• Özgürlük problemi:
Din, dil, ırk, her türlü inanç, cinsiyet farklılığı ve coğrafi ayrım gözetmeden çok kültürlü
bir yapının korunması ve kültürel zenginliğin geliştirilmesinin ön koşulu;
“Dünya etiği”, olup biten her şeyi ekonomi ve teknolojinin belirlediği bir çağda, etik
yaşama dünyasının tek yönlü kaygılarla gerçekleşmesine yönelmiş bir yarar
hesapçılığının yıkıcı etki ve sonuçlarını eleştirel bir aynadan yansıtan önemli bir uyarı
görevi yüklenmiştir.
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etiğin Hedef ve Amaçları
Birey, hem kendi çıkarlarıyla hem de başkalarının yargılarıyla kendi arasında bir
mesafe koyarak bir insan topluluğu ya da tüm insanlar için hangi amaçların iyi
olduğuna kendi karar verdiğinde ahlakilik boyutlarına ulaşmış demektir.
Etik, insan eylemlerinde, özgürlük ilkesini temel zemin olarak alır. Böylece etik, bir
özgürlük öğretisi olur. Özgürlüğü düşünsel düzeyde sınırsız kullanır.
Etik olmayan düşünce yoktur. Etik olmayan davranış vardır.
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etiğin Hedef ve Amaçları
Etik Neden Gereklidir?
Pratiğe yönelik sonuçlar üretmeyen bir etik çalışması, amacından, yani özgürlüğü
pratikte gerçekleştirme amacından, sapar.
İyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmeyi öğreterek, ahlaki yargı verme yeteneği
kazandırmak,
katılımcılarının her birinin eşit söz hakkına sahip olduğu açık araştırma toplumu
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etiğin Temel İlkeleri
Önemseme,sorumluluk etiği
Evrenselleştirme soruları:
Herkes, benim şu anda yapmayı düşündüğüm şeyi yapsaydı ne olurdu?
Herkes böyle davransa daha iyi olmazmıydı?,
Herkesin bunu yapmasının sonuçları, yapmamasının sonuçlarından daha iyi olmaz
mıydı? Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etiğin Temel İlkeleri
Önemseme, Sorumluluk Etiği
3. Hafta
8 Mart 2022
2 Duygularla ilişkilendirme
3 Olası sonuçlarla ilişkilendirme
4 Ahlak yasalarıyla ilişkilendirme
5 Ahlaki yetkinlikle ilişkilendirme
6 Vicdanla ilişkilendirme
Tanıdığı veya tanımadığı bir insana neden yardım ettiği sorusuna kişi şu şekilde
yanıtlar verebilir:
Kadının gözleri görmüyordu
O kadar çaresizdi ki
Benim çok yakın arkadaşımdır
Bana yardım etmem için yalvardı
Eylemde bulunma zorunluluğu
Olgulardan normların türetilemeyeceği, çünkü olgunun zaten olan durum, bir
vaka anlamına geldiği, buradan olması gerekenin çıkarılamayacağı ileri
sürülebilir
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etik Gerekçelendirme ve Temellendirmeler
Ahlaki eylem ve yargılar üzerinde etik tezleri açıklayıp temellendiren yöntemler
2 Duygularla ilişkilendirme
Sadece beklenen fayda değil, hedeflenen fayda ve ona ulaşmak için kullanılacak
araçların ahlaki olup olmadıklarına bakılmalıdır. (Pieper, 1999)
Bir kimse kendi ahlaki yetkinliğini şaşmaz bir ahlaki kurum olarak göremez
ve kendi taleplerini temellendirmeden başkalarına ne yapmaları
gerektiğini dikte edemez (Pieper 1999).
6 Vicdanla İlişkilendirme
Vicdanımla çelişiyordu
Vicdanımın sesini dinledim
Vicdan, değerler hakkındaki a priori bilincimizin bizzat kendisidir,
içimizdeki yargıçtır (Özlem 2004).
Bir eylem, yalnızca mutlak koşulsuz geçerli olan bir şeyle ilişkilendirilerek
etik açıdan temellendirilebilir. Diğer bir deyişle, mutlak iyi davrandığını
ileri süren kişi, bununla bağlantılı olan herkesin bu eylemi, ilkesel
anlamda yapılması gereken eylem olarak görmesi gerektiğini öne
sürmüş olur (Pieper 1999).
Tıbbi etik, Biyoetik, Sosyal etik, İktisat etiği, Bilim etiği, Ekoloji etiği, Barış etiği,
Basın etiği vb.
Tıbbi etik, Biyoetik, Sosyal etik, İktisat etiği, Bilim etiği, Ekoloji etiği, Barış etiği,
Basın etiği vb.
Bu etikler uygulamada, o eylem alanında faaliyet gösteren insan
gruplarının davranış ilkeleri şeklinde düzenlendiğinde ya da diğer bir
deyişle sadece o kavramın altında toplanan uğraşı alanlarını
ilgilendirecek şekilde özelleştirildiğinde iş veya meslek etiği olarak anılır
(Pieper, 1999).
Özel etik ilkelere olan gereksinim, genel olarak tüm toplumun etik
gereksinimi ile aynıdır. Etik ilkeler, karşılıklı olarak ilişkinin kurulması ve
muafakatin sürdürülmesine yardımcı olur.
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Meslek Etiği
İş ve Meslek Etiği
Kişiler, normlara uygun davranmaya zorlanabilirler ama etik değer korumayı istemeye ve
koruyarak eylemde bulunmaya zorlanamazlar (Kuçuradi 2003).
Mesleki davranış kuralları Evrensel etik ilkeler çerçevesinde özel olarak bir mesleğin uygulama
Mesleki etik kodlar alanındaki hizmetlerle sınırlı olarak düzenlenmiş yazılı dizgeler
Mesleki davranış kuralları Evrensel etik ilkeler çerçevesinde özel olarak bir mesleğin uygulama
Mesleki etik kodlar alanındaki hizmetlerle sınırlı olarak düzenlenmiş yazılı dizgeler
İş ve Meslek Etiği
Bir mesleğin ve toplumun üyeleri arasındaki inandırıcılığın aracıdır ve ortak değerlere ve misyona
sahip üyeler arasında aidiyet duygusunu arttırır
Faydaları
topluma karşı görevlerinin olduğu bilincini canlı tutar
O mesleğin insanlara daha iyi hizmet etmesi için kılavuzluk görevini sağlamak
Temel Soru “nasıl davranırsak daha iyi hizmet veririz?”
«Meslek» toplumun kaçınılmaz olan bir gereksinimini karşılar
salt kendi doyumu için değil aynı zamanda başkalarının yararı için de yaptığı bir uğraştır
Sistemli bir eğitimle kazandırılan özel bilgi ve becerilerle donatılmış olan meslek elemanı toplum tarafından
“uzman” olarak görülür ve o hizmette kişiye tam bir güven duyulur.
Meslektaşlar tarafından kuşaktan kuşağa aktarılan bu mesleki birikim süreç içerisinde yeni tekniklerin
keşfedilmesine de olanak sağlar
meslek standartlarına uyulmasını garantileyen yönetim birimleri: Meslek Odaları, Meslek Birlikleri, dernekler
Mesleki rolleri üstlenen insanlar yaptıkları işlerden para kazanırlar ve kariyerleri kendilerine saygı duyulmasını
sağlar.
Profesyonellerin ayrıcalıkları- «entelektüel
Dr. Öğr. Üyesi otorite»
Merve Uysal, Marmara Üniversitesi (Bayles, 1988)
İş ve Çalışma Etiği’ni sağlam temellere oturtmak yaşamsal ve toplumsal bir önem taşır
İş ve Meslek Etiği
“.. benden hizmet bekleyen kimselerin sırlarına saygılı olacağıma ve
Hekim onları saklayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve temiz töresini
sürdüreceğime, ..”
*
Dr. Öğr. Üyesi, Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Medeni Hukuk Anabilim Dalı,
demirboga@hotmail.com.
1
Dürüstlük kuralları kavramı yerine Türk Hukukunda objektif hüsnüniyet, doğruluk ve güven kuralları, doğruluk
kuralı gibi kavramlarla ifade edilmektedir.
Demirboğa, A. D. (2018). Dürüstlük Kuralının İş Etiğine Etkisi, Gaziantep University Journal of Social Sciences,
17 Etik Özel Sayı, 25-33, Submission Date: 09-08-2018, Acceptance Date: 24-12-2018.
Araştırma Makalesi.
26 GAUN JSS
emredici ister tamamlayıcı hukuk kuralı olsun, bütün hukuk kurallarında olduğu gibi
uygulayıcılara yönelik bir direktifi de kapsamaktadır. Bu sebeple, taraflardan birinin, doğruluk
ve güven kurallarına aykırı davranıldığı yolunda bir iddia ve savunmada bulunup
bulunmadığına bakılmaksızın, uygulayıcılar tarafından bu ilkenin doğrudan uygulanması
gerekir (Edis, 1993, s. 295) (Akyol, 2006, s. 10). Bununla birlikte, yalnızca diğer kanunların
dürüstlük kurallarına açıkça yollama yaptığı hallerde değil fakat hukuki ilişkinin niteliğinin
bunu gerektirmesi halinde bile doğrudan uygulanmalıdır (Akyol, 2006, s. 16).
Dürüstlük kurallarına yollama yapan Türk Medeni Kanunumuzun söz konusu hükmü
dikkate alındığında, bu hükmün kamu düzenine ilişkin olup olmadığı konusunda doktrinde
tartışma bulunmaktadır (Akyol, 2006, s. 10). Buna ek olarak, dürüstlük kurallarının
sözleşmeyle kısmen de olsa bertaraf edilebileceği savunulmakla birlikte Türk hukuk
uygulaması farklı bir anlayışı benimsemiştir. Buna göre, dürüstlük kuralları emredici ve kamu
düzenine ilişkindir; bu sebeple aksine bir sözleşme yapılamaz ve bu ilkenin uygulanmasından
feragat de edilemez (Akyol, Çelişki Yasağı, 2007, s. 44 vd.).
Dürüstlük kurallarına yollama yapan Türk Medeni Kanunu m. 2, Alman hukukunda
geliştirilmiş bulunan genel işlem şartlarına ait bir özellik olarak atıfta bulunur. Bu anlamda,
ahlak kuralları, hakkaniyet kuralları ile şahsiyet haklarında olduğu gibi hukukun en genel ve en
son değerlerine yollama yapan genel işlem şartları (Kara, 2013, s. 725), hukukun işleyişinde
etik etkileri açıkça göstermektedir. Türk Borçlar Kanununun yeni halinde yer alan genel işlem
koşullarının amacı, dürüstlük kurallarının sözleşme ilişkilerine etkisini ve sonuçlarını
belirlemektir.
Dürüstlük kuralının uygulama alanı ve etkisi
Dürüstlük kuralları hukukun uygulanması ilgili bir kural olup, özel hukukun bütününde
uygulanmaya elverişli bir biçimde öngörülmüş bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak dürüstlük
kuralları yalnız yazılı hukuk kurallarının uygulanmasında değil; fakat örf ve adet hukuku
kurallarının uygulanmasında ve hatta hakimin hukuk yaratmasında da etkilidir. Kural olarak
dürüstlük kurallarının uygulanması sırasında başvurulamayacak bir hukuki ilişki
bulunmamaktadır (Serozan, 2017, s. 277).
Dürüstlük kuralları kamu hukukunda da kendisine uygulama alanı bulur. Özellikle,
vatandaşlar ile kamu idareleri arasındaki hukuku düzenleyen idare hukukunda da dürüstlük
kurallarının doğrudan uygulanma imkanı bulunmaktadır. Örneğin, idarenin daha önce verdiği
güvence ile bağdaşmayan yeni bir karar alması halinde bunun dürüstlük kurallarına uygunluğu
bakımından bir değerlendirme idari yargı yerlerince yapılır. Nitekim kamu hukuku tüzel kişileri
de tıpkı özel hukuk tüzel kişilerin de olduğu gibi dürüstlük kurallarına uymakla mükelleftir.
Dürüstlük kuralları, hakların kanun tarafından açıkça veya örtülü olarak güdülen
amaçlarının gerçekleşmesi yönünde kullanılmalarını da gerektirmektedir. Bununla birlikte, bazı
haklar ve yetkiler başkalarının korunması için kişiye tanınmıştır. Bu hakların kullanılmasında
da dürüstlük kurallarına uymak zorunludur. Bu hak türlerine özellikle aile hukukunda sıkça
rastlanır; örneğin velayet hakkı gibi haklarda hak sahibi, bu hakkını dürüstlük kuralına uygun
olarak kullanmak zorundadır (Akyol, 2006, s. 16).
Hukuki işlemlerde tarafların birbirine koruyucu bir tutum içinde olmaları gerektiği
düşüncesi dürüstlük kurallarından çıkmaktadır (Serozan, 2017, s. 279). Çünkü dürüstlük
kuralının, güven teorisine uygun olarak, hukuki işlemlerin yapılmasında, sözleşmelerin ikinci
derecedeki noktalarının tamamlanmasında, hukuki işlemlerin yorumlanmasında ve sona
ermesinde ya da sözleşmelerin yeni gelişen şartlara uydurulmasında uygulanma imkânı
bulunmaktadır. Dürüstlük kurallarına göre bir irade beyanının muhatabı olan kimse bu beyana
normal, makul, orta zekâlı bir kimsenin verebileceği anlamı vermek zorundadır (Akyol, 2006,
DÜRÜSTLÜK KURALININ İŞ ETİĞİNE ETKİSİ 29
s. 33). Başka bir ifadeyle beyan sahibi de, dürüstlük kuralları gereğince beyanının iş hayatında
nasıl anlaşılması gerekiyorsa o yolda anlaşılmasını ve buna göre hukuki işlem görmesini
katlanmak zorundadır (Akyol, 2006, s. 41).
Sözleşmelerin meydana gelmesi ve hukuki sonuçlarının doğması, açıkça veya örtülü
olarak açıklanmış irade beyanlarının varlığına bağlı bulunmaktadır. Sözleşmenin meydana
gelip gelmediğine karar vermek için öncelikle bunun bir irade beyanı olup olmadığı meselesini
çözmek gerekir. Bildirimde bulunan kişi, irade açıklamasının, muhatabın bildirimi anladığı
biçimde yaptığı sonucunu doğuracağını kabul etmek zorundadır. Bununla birlikte, irade
açıklamasında bulunan kimsenin de sadece kendisine göre beyanın anlamlandırılacağını ileri
sürememesi gerekir. Taraflardan birine göre bir beyanın birden farklı anlamı olması halinde,
beyanlar arasında bir uygunluk yoktur; ancak muhatabın bilebildiği veya bilebileceği şartlara
göre sözleşmenin meydana gelmiş olması da mümkündür (Serozan, 2017, s. 278). Bu durumda,
muhatabın karşı tarafa olan güveni korunmaktadır. Yazılı hukuk kuralları gibi hukuki
işlemlerde boşlukları içerebilir. Hukuk düzenlerinin ve hukuk kurallarının önemli bir rolü,
hukuki işlemlerde tarafların bıraktıkları bu boş noktaları tamamlamak zorunda olmalarıdır
(Akyol, 2006, s. 42). Hukuk düzeninin ve hukuk kurallarının temel özelliklerinden biri de
kişilerin irade beyanlarına dürüstlük kuralları gereğince verilmesi gereken anlamı vermek
suretiyle boşlukta bırakılan hususları doldurarak hukuki işlemlerin devamlılığını sağlamaktır.
Sözleşmelerde asli edim yükümlerinin yanında yan edim hükümleri de bulunmaktadır.
Yan yükümlülükleri; özen ve koruma yükümlülükleri, açıklama yapma yükümlülüğü, bildirme
yükümlülüğü, bilgi ve hesap verme yükümlülükleri ve işbirliği yapma yükümlülüğü olmak
üzere çeşitlere ayırmak mümkündür. Bu yan yükümlerin tespitinde ve uygulanmasında ya da
ihlal edildiği durumlarda sorumluluğun belirlenmesinde dürüstlük kuralı uygulama alanı bulur
(Öztan, 2016, s. 175).
İş Etiği
İş etiği, dürüstlük kuralının da kökenini oluşturan ahlak kurallarından temel felsefesini
almaktadır. İyi-kötü, doğru-yanlış kavramları her ne kadar ahlak alanına ait kavramlar olsalar
da etik alanının da temel varsayımlarını ve ulaşmak istediği gayeyi teşkil eder. Toplumsal ahlaki
anlayışlardaki değişim ve yozlaşmalardan iş hayatı da etkilenmektedir. Örneğin, iş hayatında
yapılan sözleşmelerin hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesi, verilen çeklerin ödenmemesi,
üretilen malların öngörülen standartlarda ve tüketici beklentisi ve ihtiyacını karşılayacak
nitelikte olmaması, çocuk işçi çalıştırılması, şirket yönetiminde paydaşların menfaatlerinin
gözetilmemesi gibi birçok konu iş etiği çalışmalarının önemini ortaya koymuştur. Günümüz
dünyasında iş etiğine uygun çalışma tüketici eğimi ve tercihlerini doğrudan belirleyen bir etken
olmuştur. Aynı zamanda yatırımcıların tercihlerinde, iş etiğine uygun faaliyet gösteren şirketler
bir adım öne geçmektedir. Burada önemli olan husus, şirket çalışanlarının davranışlarının
paydaşlar tarafından öngörülebilirliği ve güveni hak etmesidir. Yukarıda açıkladığımız üzere
zaten dürüstlük kuralı da tam da bu ihtiyacı karşılamaktadır.
Etik-ahlak teorileri arasındaki felsefi tartışmalar bu çalışmanın kapsamı dışında olduğu
için çok fazla yer verilmeyecek, yeri geldikçe farklara, ahlak kavramının somutluğu ve
gündeliğine karşı etik kavramının evrenselliği ve davranışın özüne yönelik çalışmalar yapması
göz önünde tutulacaktır.
İş ahlakı, haksız kazanç (Kara, 2013, s. 730 vd.), işçi hakları ve tüketici haklarına riayet
etmeme gibi olguların karşısında bunları engellemek ve bu konuda yapılan hukuki işlemlere
yaptırım olarak öngörülmek üzere ortaya çıkmıştır. Dürüstlük kuralı, etik ilkelerin hukuki
işlemlere yansıyan yüzünün değerlendirilmesinde uygulayıcıların elinde bir mihenk taşı
görevini ifa etmektedir. Buna karşın şunu da belirtmek gerekir ki, adaletin yavaş işlemesi iş
etiğinin daha fazla etkin olması sonucunu da doğurmuştur.
30 GAUN JSS
(7) Sözleşme şartlarının haksızlığının takdirinde, bu şartlar açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olmak
koşuluyla, hem sözleşmeden doğan asli edim yükümlülükleri arasındaki hem de mal veya hizmetin
piyasa değeri ile sözleşmede belirlenen fiyat arasındaki dengeye ilişkin bir değerlendirme yapılamaz.
(8) Bakanlık, genel olarak kullanılmak üzere hazırlanmış sözleşmelerde yer alan haksız şartların,
sözleşme metinlerinden çıkarılması veya kullanılmasının önlenmesi için gerekli tedbirleri alır.
(9) Haksız şartların tespit edilmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esaslar ile sınırlayıcı olmamak üzere
haksız şart olduğu kabul edilen sözleşme şartları yönetmelikle belirlenir.”
hükmü mikro seviyede iş etiğinin etkilediği hukuk kurallarından biridir. Burada dikkati çeken
önemli bir husus da, bu hükmün ilkeye ilişkin fıkrasında dürüstlük kuralına açıkça atıf
yapmasıdır.
Yukarıda yer verilen iki örnek dışında da hem uluslararası anlaşmalarda, hem de
şirketlerin kendi iş etiğine ilişkin düzenlemelerinde rehber olan ilke dürüstlük kuralından doğan
güvenin korunmasıdır.
Dürüstlük kuralının iş etiğini etkilemesi
Dürüstlük kuralı, özel hukukun ve hatta kamu hukukunun uygulanmasında ve
kurallarının oluşturulmasında göz önünde tutulması gereken bir ilkedir. Varlık olarak da etik
ile aynı kökenden gelir. Bu anlamda, ahlak kuramının hukuk âlemine yansıması olarak da
görülebilir. Dürüstlük kuralı, normal, makul, orta zekalı bir kimsenin haklarını kullanmasında
bize rehberlik eder. Bu sebeple, iş etiği de dürüstlük kuralıyla doğrudan etkileşim halindedir.
Zaten iş etiğinin, ister birey ister firma ister piyasa kısmını düzenleyen yönü olsun tamamında
hakkın kullanılmasında gözetilmesi gereken ilkeler belirlenir. Dolayısıyla, dürüstlük ilkesi ile
iş etiğine ilişkin prensipler birbiriyle yarışır.
İş etiği, dürüstlük kuralının kendi değişimine uygun olarak geliştirir. Örneğin, iş
etiğinde kişisel verilerin kullanılmasına ilişkin etik ilkeler geçmişte yok iken; bugün artık bu
durum da etik bir problem ve hatta hakkın kötüye kullanılmasının (Barlas, 1997, s. 197)
yasaklanması kapsamında görülmektedir. İş etiği, çağa ve teknolojik gelişimlere uygun olarak
dürüstlük kuralının kapsamını genişletir ve geliştirir.
Sonuç
Hukuk ve etik ilişkisi, uzun bir geçmişe sahip tartışmalı bir konudur. Deontolojik olarak
aynı kökenden gelmesi ve amaçsal olarak benzer amaçları gütmeleri bu anlamda aralarında
yakın bir ilişki olduğunu gösterir. Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, hukuk etiği ile etik
ilkelerin hukuku etkilemesinin farklı şeyler olmasıdır. Hukuk etiği, hukukun uygulamasında
dikkate alınacak kurallar ve ilkeler manzumesi olarak karşımıza çıkmakta iken etik ilkelerin
hukuku etkilemesi bambaşka bir olgudur.
Dürüstlük kuralı, etik ilkelerle içiçe onunla yarışan bir karaktere sahiptir. Etik ilkelerin
evrenselliği ve pratikliği yanında, dürüstlük kuralı hem kapsam olarak genişler hem de çağa
ayak uydurur. Aynı zamanda dürüstlük kuralı, etik ilkelere bir çerçeve çizer.
Dürüstlük kuralının kanun koyucu tarafından tanımının yapılmaması da bu ilkeye
dinamiklik kazandırır. İş etiği, dürüstlük ilkesinin kendi alanına ilişkin yorumu ve çıkarımlarını
esas alarak bireysel düzeyde, firma düzeyinde, piyasa ve uluslararası düzeyde ilkeler koyar ve
geliştirir.
Kaynaklar
Akyol, Ş. (2006). Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, İkinci Baskı, İstanbul,
Vedat Kitapçılık.
Akyol, Ş. (2007). Medeni hukukta çelişki yasağı, İstanbul, Vedat Kitapçılık.
Antalya, O.G. & Topuz, M. (2016). Medeni hukuk, İstanbul, Legal Yayıncılık.
DÜRÜSTLÜK KURALININ İŞ ETİĞİNE ETKİSİ 33
Ateş, D. (2007). Sözleşme özgürlüğü yönünden dürüstlük kuralları, TBB Dergisi, Sayı 72, Yıl.
2007, s.75-93.
Barlas, N. (1997). Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağının Alman Medeni
Kanunundaki düzenleme tarzı ve eleştirisi, İHFM, Cilt: 15, Sayı:3, Yıl:1997, s.191-208.
Cashin-Ritaine, E. (Çev. Başak Baysal), (2005). Emprevizyon, hardship ve işlem temelinin
çökmesi: Pacta Sund Servanda ve Alman-Fransız hukuki ilişkilerinde sözleşmelerin
uyarlanmasına giden yollar, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt.63,
Sayı 1-2, Yıl.2005, s.321-342.
Durak, Y. (2017). Güven sorumluluğu ve Culpa in Contrahendo, Selçuk Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, Cilt.25,Sayı.1, Ocak 2017, s.239-288.
Edis, S. (1993). Medeni hukuka giriş ve başlangıç hükümleri, 4. Basıdan Tıpkı Basım,
Ankara,Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Döner Sermaye İşletmesi Yayınları
No:41.
Harrison, M. R. (2005). An introduction to business and management ethics, Newyork,
Palgrave Mac Millan.
Helvacı, S. & Erlüle, F. (2016). Medeni hukuk, 4. Baskı, İstanbul, Legal Yayıncılık.
Kara, M. S. (2013). Genel işlem şartlarına ilişkin haksız rekabet hükümleri, Gazi Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt.17, Sayı.1-2, Yıl.2013, s.723-742.
Kılıçoğlu, M. (2015). Dürüstlük kuralı ve hakkın açıkça kötüye kullanma yasağı, Ankara, Bilge
Yayınevi.
Norman, W. (2013). Business ethics, The International Encyclopedia of Ethics, Edited by Hugh
La Follettte, Print Pages 652-668., Blackwell Publishing.
Oğuzman, K. & Barlas, N. (2016). Medeni hukuk-giriş, kaynaklar, temel kavramlar, 22. Baskı,
İstanbul, Vedat Kitapçılık.
Öztan, B. (2016), Medeni hukukun temel kavramları, 41. Baskı, Ankara, Turhan Kitabevi.
Serozan, R. (2017). Medeni hukuk, 7. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık.
Skutch, A.F. (2004). Moral foundations, an introduction to ethics, NewYork, Axios Press.
Sullivan, R.J. (1994). An introduction to Kant’s ethics, Newyork, Cambridge University Press.
Yarayan, A. (2013).Türk medeni hukuku, Ankara, Yetkin Yayınları.
Yücel, Y. F., (2010), Hak ve menfaatler üzerine bir inceleme,
http://portal.ubap.org.tr/App_Themes/Dergi/2010-91-663.pdf, E.T. 04.05.2018.
MADENCİLİK, Cilt 44, Sayı 4, Sayfa 29-38, Aralık 2005
Vol.44, No. 4, pp 29-38, December 2005
ÖZET
Mühendislikte etik sorunların ele verilmesi çeşitli yönleriyle tartışılmıştır. Öncelikle, konuyla ilgili terimler
hakkında bilgi verilmiş ve ele verme eylemi için gerekli koşullar göz önünde bulundurulmuştur. Sonra,
eleverenlerin genellikle karşılaştıkları sıkıntılar ve almaları gereken önlemler sunulmuştur. Son olarak
da, etik sorunların ele verilmesiyle ilgili sıkıntıları gidermek için organizasyonların izleyebilecekleri
yaklaşımlardan bahsedilmiştir.
ABSTRACT
Various aspects of whistle-blowing in engineering are discussed. Firstly, information is given on the
terms related to the subject, and necessary conditions for whistle-blowing are considered. Then, the
problems usually encountered by whistle-blowers and precautionary measures to be taken by them are
presented. Finally, the approaches that can be followed by the organizations to remedy the difficulties
caused by whistle-blowing are mentioned.
(*)
Prof. Dr., Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Mühendislik Fak., Maden Mühendisliği Bölümü
Zonguldak, gercek@karaelmas.edu.tr
1. GİRİŞ Whistle-blowing;
Dünyanın en saygın haftalık haber dergilerinden • iddia edilen bir suçu (sahtekarlık, hırsızlık
olan Time, her yıl Aralık ayının son haftasında vb.), ayrımcılığı (ırk, din, milliyet, cinsiyet vb.)
yayımlanan sayısında geçmiş yıla damgasını veya misillemeyi;
vuran bir kişiyi “yılın kişisi” olarak seçmeyi bir • bir yasaya, bir düzenlemeye, bir devlet
gelenek haline getirmiştir. Her ne kadar bu politikasına, ahlaki değerlere, etik kurallara
kişinin, “olumlu” bir şeyler yapmış olması ya da veya terbiyeye aykırı oluşumu;
“sevilen” biri olması zorunluluğu yoksa da, temel • özellikle de toplumun sağlığını ve güvenliğini
ölçüt kişinin geçmiş yıl içinde yaptıklarının tehlikeye sokan hususları
toplumu (özellikle de Amerikan halkını) önemli
derecede etkilemiş olmasıdır. Time dergisi 2002 açığa çıkartmak ve/veya şikayet etmek amacıyla
yılında, hoş bir sürprizle, üç bayanı “yılın kişileri” yapılan, bir kamu kuruluşundaki ya da özel
olarak seçmiştir. Adları Cynthia Cooper sektördeki bir kişiyle, kurumla veya örgütle
(WorldCom şirketinin saymanlık denetçisi), yapılan sözlü veya yazılı iletişimdir
Coleen Rowley (FBI'da görevli avukat) ve (Whistleblowers, 2004). Bazı kaynaklar (GAP,
Sherron Watkins (Enron şirketinin başkan 2004a), “mahkemelerde bu amaçla tanıklık
yardımcısı) olan bu üç bayanın sarışın olmaları yapmak” ve “işyerindeki hatalı bir davranışa
dışında çok ilginç bir ortak yönleri vardı: katılmayı reddetmek” gibi davranışları da bu
çalıştıkları firma veya kurumdaki etik sorunları eylem kapsamına almaktadır. Ayrıca, açığa
ele vermek için çok büyük mesleki ve kişisel vurma eyleminin firma veya kurumun “uygun
riskleri göze almışlardı (Lacayo ve Ripley, 2002). kanalları dışından,” “üstlerin veya yöneticilerin
aksi yöndeki baskılarına rağmen” yapılmış
İşte, resimleri Time dergisinin 2002 yılının son olması da vurgulanmaktadır (Martin ve
(aynı zamanda 2003 yılının ilk) sayısının Schinzinger, 2005).
kapağında yer alan bu üç cesur kadının örnek
davranışı, yani “etik sorunların ele verilmesi,” bu Etik sorunların ele verilmesini tanımlayan ve
yazının temel konusunu oluşturmaktadır. Bu kökeni İngilizce olan “whistle-blowing” teriminin
kapsamda, özgül bir açıdan konunun tam Türkçe karşılığı ıslık çalmak veya düdük
mühendislik etiğindeki yeri ve önemi de ayrıca öttürmek olmakla birlikte, dilimizde bu eylemi ve
irdelenmektedir. Yazıda; öncelikle, bazı temel yapanı tanımlayan terimler genellikle olumsuzluk
kavramların tanımları yapılmıştır; sonra, etik hatta aşağılama çağrışımı yapmaktadır (Çizelge
sorunların ele verilmesinde gerekli koşullar 1). Gerçekten de, iş hayatında etik değerlerin iyi
tartışılmış ve bu eylemi gerçekleştirenlerin yerleşmediği toplumlarda, etik sorunların ele
karşılaştıkları zorluklara değinilmiştir. Son olarak verilmesine ve etik sorunu eleverenlere genelde
da, etik sorunların ele verilmesi sonucunda olumsuz bakılması, toplumun bu amaçla
ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi için firma kullandığı sözcüklere yansımıştır.
veya kurumların izlemesi gereken yaklaşımlar
sunulmuştur. Çizelge 1'de verilen terimler arasında, Öz Türkçe
Sözlük’te (Püsküllüoğlu, 1994) de yer alan
“giziletimlemek” ve “giziletimci” sözcükleri, belki
2. ETİK SORUNLARIN ELE VERİLMESİ de söz konusu kavramların dilimizdeki en yakın
karşılıkları olmaktadır. Ancak, bu sözcüklerin
Time dergisinin 2002 yılının kişileri olarak seçtiği tanımlanmasında yer alan “... gizli kalması
üç bayanın kapak resminin altında “The gereken eylemi ...” şeklindeki açıklama, aslında
Whistleblowers” şeklinde bir tanımlama yer kavram olarak "gizli kalmaması gereken" etik
almaktadır. Webster Sözlüğü, “whistle-blower” sorunlara uygulanabilirlik açısından çelişki
terimini “gizli veya örtülü olan bir şeyi açıklayan yaratmaktadır. Bu nedenle, yazının bundan
ya da biri aleyhine bilgi veren kimse” şeklinde sonraki kısımlarında; “bir çalışan tarafından
tanımlamaktadır (Merriam Webster, 1993). başka bir çalışanın veya amirin etik veya yasal
Eylemin ise biraz daha ayrıntılı ve kapsamlı olmayan davranışının topluma veya daha üst
tanımı yapılmaktadır. yönetime bildirilmesi (Fledderman, 1999)” eylemi
“etik sorunun ele verilmesi”, bu işi yapan ise “etik
sorunu eleveren” şeklinde adlandırılacaktır.
Çizelge 1. Etik sorunların ele verilmesiyle ilgili terimler.
Bu dört koşul, etik sorunun ele verilmesinin ne İşverenler ya da yöneticilerin eleverenlere karşı
zaman ahlak açısından kabul edilebileceğini bize uyguladıkları tipik misilleme ve öç alma
söyler. Diğer taraftan, “Bir mühendis, etik bir yaklaşımlarını bilmekte yarar vardır. GAP
sorunu ne zaman ahlak açısından ele vermek (2004c) bu yaklaşımları şu şekilde
zorundadır?” sorusunun yanıtı da önemlidir. özetlemektedir:
Buna göre, şu iki ölçüt bize yardımcı olabilir
(Fledderman, 1999): 1. Dikkatin eleverenlere çekilmesi: Bu tipik
misilleme stratejisinde, işveren veya kusurlular
• Hatalı bir davranışın farkında olduğumuz ve eleverenin mesajı yerine kendisini tartışma
yukarıdaki dört koşulun da yerine geldiği konusu yapmaya çalışırlar. Eleverenin
durumda, olayın yeterince önemli olduğunu güdülerine, güvenilebilirliğine, mesleki
düşündüğümüz zaman, “etik sorunu ele yetkinliğine ve hatta özel yaşamına saldırılarak,
verebiliriz.” ortaya attığı sorunları geri plana itecek hemen
• Yukarıdaki dört koşulun sağlanmasına ek her şey kullanılır ve asıl etik sorun gizlenmeye
olarak, yanlışlığın sürmesi birisi için yakın ve çalışılır.
açık bir tehlike oluşturuyorsa, “etik sorunu
mutlaka ele vermeliyiz.” 2. Zayıf bir sicil / geçmiş üretmek: Etik olmayan
uygulamaları alışkanlık haline getiren işverenler
Ele verme girişiminde bulunmadan önce, ya da yöneticiler, elevereni “kronik sorunlu bir
bireylerin çok etkili bir şekilde iç gözlem ve fikir çalışan” olarak damgalamak üzere kayıtlar
değerlendirmesi yapması gerekir. Özellikle, oluşturmak için bazen aylar veya yıllar harcarlar.
eleverenin bu yola baş vurmadan önce, kendisini Yetersiz veya sorunlu başarımı yansıtan, gerçek
bu yola sevk eden dürtülerini ve duygularını iyi veya uydurma olaylar hakkında iç yazışmalar
değerlendirmeye çalışması yerinde olacaktır. biriktirilmeye başlanır. Daha önce kusursuz sicil
Unutulmamalıdır ki toplumun yararı için yapılan almış olan eleverenler, zamanla üstlerinden
ele vermeler kabul edilebilir hatta desteklenirse düşük sicil notu almaya başlarlar.
de iş arkadaşından, amirinden veya çalıştığı
firmadan/kurumdan öç alma gibi bir neden asla 3. Tehditle sessizliğe zorlamak: Bu taktik
kabul edilemez. Ayrıca, son yıllarda moda olan, genellikle, “Bir daha bu şehirde veya sektörde
çalışamazsın!” türünde tehditlerle kendini “Özel sektördeki herhangi bir çalışan, yetkili
gösterir. “Beyanat verme yasağı” gerekçesi makamlara yaptığı; federal, eyalete ait veya yerel
kullanılarak ve işine son verme tehditleriyle, yasaları ihlali ileri süren şikayeti nedeniyle
eleverenin açıklama yapması dolaylı olarak işinden kovulur veya yaptırımlara maruz
engellenir. bırakılırsa, haksız misilleme gerekçesiyle eyalet
mahkemesinde dava açabilir. Eğer işveren,
4. Yalnız bırakmak veya aşağılamak: Bir başka çalışanına karşı davranışının geçerli ve yasal
misilleme yaklaşımı, elevereni çalışma personel uygulamaları veya geçerli iş gerekçeleri
arkadaşlarından ayırarak bir örnek oluşturmaktır. nedeniyle olduğunu gösteremezse, mahkeme
Bu yolla, eleverenin etkili bir ele verme eylemini çalışana; geçmiş ücretlerinin ödenmesine, işine
gerçekleştirmesi için gerekli olan bilgi yeniden alınmasına, mahkeme ve avukat
kaynaklarından da uzaklaştırılması sağlanabilir. ücretlerinin ödenmesine karar verebilir. İşverene
Ayrıca, işverenler veya yöneticiler, eleverene ayrıca 500 dolara kadar da para cezası da
aşağılayıcı görevler de verebilirler. Bu tür verilebilir ….. Michigan’daki tüm işverenler bu
taktikler, eleverenin bazı görevlerinden yeni yasanın duyurusunu işyerlerine asmak
alınmasıyla, bazen de işine son verme zorundadır (Harris vd., 1999).”
hazırlıklarına dönüşebilir.
Buna benzer yasal düzenlemeler olmadan
5. Başarısızlığa zemin hazırlamak: Yaygın yolsuzluklarla, etik olamayan davranışlarla
uygulanan diğer bir misilleme taktiği ise, savaşmak çok zordur. Aslında, Yeni Türk Ceza
eleverene altından kalkamayacağı görev yükü ve Kanunu’nda, bazı etik sorunların ele verilmesini
sorumluluklar vererek, başarısızlığına zemin zorunlu kılan “suçu bildirmeme” ile ilgili maddeler
hazırlamaktır. Benzer bir art niyetli yaklaşım da, de vardır.
elevereni şikayet ettiği sorunu çözmekle
görevlendirmek ama başarılı olması için gerekli “(1) İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara
yetkileri, kaynakları ve desteği ona vermemek bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile
şeklinde olmaktadır. cezalandırılır.
6. Dava etmek: Etik sorunları eleverenlerin en (2) İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği
çok karşılaştıkları misilleme, sorunu açığa neticelerin sınırlandırılması hala mümkün olan bir
çıkartmak için kullanılan kanıtların “çalındığı” suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi,
veya “yasal olmayan yollardan elde edildiği” yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır .....
yönünde yapılan suçlamalar ve dava etme (TCK, 2004: Madde 278).”
tehditleridir.
“(1) Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı
7. Kariyeri yok etmek: Eleverenlerin, “yeniden gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle
yapılanma” gibi sözde nedenlerle işten bağlantılı olarak öğrenip de, yetkili makamlara
çıkartılması, aykırı görevlere verilmesi veya her bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu
türlü atanma taleplerinin geri çevrilmesi de hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı
yaygın yıldırma taktiklerindendir. Bazen, işten aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır
çıkartılmaları yeterli görülmeyerek, kendi ..... (TCK, 2004: Madde 279).”
dallarında bir daha çalışma olanağı bulmamaları
için (olumsuz referans vermek, diğer işverenleri Bu durumda, yasal açıdan suç olmayan ama etik
etkilemek vb. şeklinde) girişimlerde bulunulur. açıdan yanlış olan uygulamaların ele verilmesi,
ancak firma veya kurumların benimsedikleri etik
Hiç kimsenin, etik açıdan sorgulanabilir bir kurallar çerçevesinde çözülebilecektir. Bu
eylemi önlemeye çalışması nedeniyle, kimseyi bağlamda, “Kamu Görevlilerinin Etik Davranış
mağdur etmeye hakkı yoktur. Nitekim, bazı batı İlkeleri Hakkında Yönetmelik Taslağı”nın “yetkili
ülkelerinde bu amaçla eleverenleri koruyucu makamlara bildirim” ile ilgili aşağıdaki maddesi,
yasal düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin; ABD’de kamu görevlilerine yükümlülükler yanında, çok
1978, 1989 ve 1994’te elevereni koruma amaçlı da belirgin olmayan ve tartışmaya açık, “sözde”
federal yasalar (Whistleblower Protection Act) bir korunma garantisi getirmektedir.
çıkartılmıştır. Michigan eyaleti, 1981’de böyle bir
yasa çıkartarak, eyaletler bazında, bu açıdan bir “Kamu görevlileri, kötü yönetim unsuru içeren, bu
ilki gerçekleştirmiştir (Harris vd., 1999). Yasanın yönetmelikte belirlenen etik davranış ilkeleriyle
çevirisi yaklaşık olarak şöyledir: uyumlu olmayan ve yasadışı, uygunsuz ve ahlak
dışı iş ve eylemlerde bulunmaları yönünde 2. Yanlış davranış hakkında rahatsız olan başka
kendilerinden talepte bulunulması halinde veya görgü tanıklarının olup olmadığını öğrenmek için
bu tür bir eylem ve işlemden haberdar uyanık olun ve onları sakıngan bir şekilde
olduklarında ya da gördüklerinde, durumu yetkili araştırın.
makamlara bildirirler.
3. Resmi olarak fikir ayrılığını açıklamadan önce,
Kamu görevlileri, işlerini yaparken karşılaştıkları ilk yetkili makama giderek olayın sistem içinde
kamu hizmetleriyle ilgili yasa dışı veya cezai suç halledilme şansını araştırın. Eğer açıklama
niteliğindeki işlem ve eylemlerle alakalı her hangi yapmaya karar verdiyseniz, kimliğinizi
bir iddia veya şüpheyi, yetkili makamlara gizlemeden açıklama yapmayı veya anonim
bildirirler. kalmayı mı isteyeceğiniz konusunda dikkatlice
düşünün. Her iki stratejinin de kendine özgü
Kurum ve kuruluş amirleri, makul ve iyi niyetle sıkıntıları vardır. Kararınız;
ihbarda bulunan kamu görevlilerinin kimliğini gizli
tutar ve kendilerine herhangi bir zarar • kanıtlarınızın niteliği ve niceliğine,
gelmemesini garanti eder (Kamu Görevlileri Etik • önemli gerçeklerle ilgili bilgilerinizi alalama
Kurulu, 2004: Madde 12)." (kamufle etme) yeteneğinize,
• göze almaya hazır olduğunuz risklere ve
Diğer taraftan, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda yer • toplumun yoğun irdelemesine katlanmaya
alan ve kamu görevlilerine yönelik “göreve ilişkin istekli olup olmadığınıza bağlıdır.
sırrın açıklanması” maddesi ise bu konuda
çelişkili uygulamalara, hatta eleverenlerin 4. Planlarınızı o şekilde yapın ki ele verdikleriniz
cezalandırılmasına yol açabilecek şekilde sizin eylemlerinize karşı önlem düşünsünler, siz
yazılmıştır: onlarınkine karşı değil. Örneğin; yetkililere bilgi
aktarımının stratejik olarak zamanlanmasına
“Görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı dikkat edin.
nedenle bilgi edindiği ve gizli kalması gereken
belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı 5. İdareciler ve yardımcı personel ile iyi
açıklayan veya yayınlayan veya ne suretle olursa ilişkilerinizi sürdürün.
olsun başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştıran
kamu görevlisine, bir yıldan dört yıla kadar hapis 6. Ele verme eyleminden önce ve sonra, gelişen
cezası verilir (TCK, 2004: Madde 258).” olayları kayıt edin. Herhangi bir yasal işlem
durumunda işverenin kayıtlarınıza giriş hakkı
Eleverenlerin çalışma ortamında karşılaştığı olacağını akılda tutarak, işinizle ilgili etkinliklerin
sıkıntılar, yalnızca işveren veya yöneticilerden ve olayların açık ve doğru kayıtlarını tutmaya
kaynaklanmamaktadır. Çalışma arkadaşlarının çalışın.
tutumu da bazen çok yaralayıcı olabilmektedir.
Özellikle; etik olmayan davranışla suçlananların 7. Kaygılarınıza dikkati çekmeden önce, gerekli
tarafını tutanların, iş huzurunun bozulmasından tüm kanıtları ve dayanakları belirleyin,
elevereni suçlayanların, eleverenlerle birlikte kopyalarını alın.
görülmekten çekinenlerin veya hatalı
davranışlara tanık oldukları halde “üç maymun” 8. Yalnızlık döngüsünü kırın; seçimle göreve
(görmedim, duymadım ve söylemem) rollerini gelmiş yetkililer, gazeteciler ve eylemciler gibi
oynayanların olabileceği unutulmamalıdır. Bu potansiyel yandaşları araştırın ve belirleyin.
konuda en akılcı yaklaşım, bu kişilerin
kendilerince haklı nedenleri olabileceğini 9. Yetkin bir avukattan yasal görüşler alabilmek
düşünerek, çok fazla üzülmemektir. için parasal kaynak ayırın.
Ele verme eylemini akıllı ve bilinçli bir şekilde 10. Suçlamalarınızı ilginçleştirmek veya
yapabilmek için önerilen 12 hayatta kalma güçlendirmek için hayal ürünü unsurlar
stratejisi aşağıda sıralanmıştır (GAP, 2004d): eklememeye dikkat edin.
1. Geriye dönüşü olmayan adımlar atmadan 11. Ele verme girişimlerinizi, işverenin değil de
önce, ele verme kararınız hakkında aileniz ve yalnızca kendinize ait zaman ve kaynaklarla
yakın arkadaşlarınızla görüşün. yapın.
12. Yetkililerle çalışırken eleştirel ve alaycı veya kişisel ilişkilerinin etik açıdan sorunlu
tavırlar takınmayın. olmasının, kurula baş vurmayı düşünen
eleverenleri olumsuz yönde etkileyebileceği
unutulmamalıdır. Böyle bir durumda, ele verme
5. SORUNU ÖNLEYİCİ YAKLAŞIMLAR eyleminin doğru ve nesnel bir şekilde
değerlendirilmesi konusunda kuşkuların
Bir firmada veya kurumda, etik sorunların ele oluşması kaçınılmazdır. Bu nedenle, etik
verilmesi nedeniyle ortaya çıkabilecek sıkıntıları kurullarının oluşumuna özen gösterilmesi gerekir.
çözmek için başlıca dört yol vardır (Fledderman,
1999): Dilimizde, “fincancı katırlarını ürkütenler” veya
“işe çomak sokanlar” şeklinde deyimlerle
1. Her şeyden önce, organizasyonda güçlü bir tanımlanan eleverenlerin, “çamur at izi kalsın”
etik kültürü oluşmalıdır. Bu, en üst düzeydeki dürtüsüyle hareket eden kötü niyetli insanlardan
yöneticiden en alt kademedeki çalışana kadar, ayırt edilmesi çok özenli, bir o kadar da zor bir
her seviyede etik kurallara açık bir bağlılıkla uğraştır. Yeni Türk Ceza Kanunu'nda yer alan,
mümkündür. Tüm çalışanların zorunlu bir etik aşağıdaki “iftira” veya “suç uydurma” ile ilgili
eğitimi alması sağlanmalıdır. Tüm yöneticiler, maddeler bu konuda caydırıcı olabilecektir.
etik konularda çalışanlara örnek olmalıdırlar.
“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette
2. Organizasyonda tüm iletişim hatları açık bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla,
olmalıdır. Açık kapı politikası adı verilen bu işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma
yaklaşım, düzeltilmesi gereken bir durum ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir
olduğunu düşünen çalışanlara, kaygılarını yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir
iletmek için kolaylık sağlar. kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir
yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile
3. Tüm çalışanların, kaygılarını dile getirmek için cezalandırılır.
üst düzey yöneticilere anlamlı erişim olanakları
olmalıdır. Lafta kalmayan erişim olanağı, (2) Fiilin maddi eser ve delillerini uydurarak
eleverene karşı “misilleme veya ayrımcılık iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında
yapılmayacağı garantisini” de birlikte getirmelidir. artırılır ..... (TCK, 2004: Madde 267).”
Aslında, öne çıkmayı göze alan çalışanlar, kendi
firma veya kurumlarındaki etik davranışı “İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara
geliştirmek için yaptıkları bu girişimden dolayı, işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir
gerekirse, ödüllendirilmelidirler. suçun delil veya emarelerini soruşturma
yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran
4. Ayrıca, tüm yanlışlıkların ortadan kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir (TCK,
kaldırılmasına imkan olmadığı gerçeği kabul 2004: Madde 271).”
edilmelidir. Çok güçlü etik kültürüne sahip
organizasyonlarda bile, arada sırada etik
olmayan davranışlarda bulunanlar veya bu 6. SONUÇ
yönde ayartılanlar olabilir; bunun kaçınılmaz
olduğunu kabul etmek, ısrarla aksini ileri Etik sorunların ele verilmesi, mühendislik etiğinin
sürmekten daha akılcıdır. Yönetim tarafından, çok tartışmalı konularından biridir. Aslında, doğru
gerektiğinde topluma açık olarak, “hatayı kabul olarak yapıldığında topluma getireceği genel
etme istemi” olmalıdır. Bu olgunluğu göstermek, yarar çok önemli olan bu davranış, sağlam bir
böyle bir erdemli davranışta bulunabilmek, kişilik ve cesaretin eseridir. Bu kapsamda, İsmet
yöneticilik vasıflarından biri olmalıdır. İnönü’nün (1884-1973) şu ünlü sözü
mühendislere yol gösterici olabilir: “Bir ülkede
Yukarıda kısaca özetlenen bu tutumlar, tüm namussuzlar kadar namuslular da cesur
çalışanların etik davranması ve gerektiğinde de olmadıkça, o ülke için kurtuluş zordur.”
etik sorunları ele verebilmesi için gerekli ortamı
sağlayacaktır.
Gürcan KOÇAN*
*İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü, İstanbul Teknik Üniversitesi, 34469 Maslak-Istanbul, Türkiye.
Tel: +90-212-285 7277, e-mail: kocan@itu.edu.tr
Uygarlığın gelişiminde şüphesiz mühendislik uygulamalarının üretimle kurduğu yakın ilişki her
zaman önemli bir rol oynamıştır. Bir yandan mühendislik, kuramsal bilimsel bilgiyi yeni
ürünlerin üretiminde uygulamaya koyarak yeni teknolojilerin ortaya çıkmasına sebep olurken
öte yandan sağlıktan eğlenceye, gıdadan çevreye, iletişimden eğitime kadar ortaya çıkan yeni
teknolojiler, insan yaşamını öngörülemeyen ve geri döndürülemeyecek bir şekilde köklü olarak
değiştirmiştirler. Bu bakımından, günümüz dünyasında insan yaşamının anlamsal, çevresel,
toplumsal ve bireysel boyutlarında gözlemlediğimiz hızlı değişim ve dönüşüm kuşkusuz sürekli
gelişerek değişen mühendislik ürünleri ve teknolojiyle doğrudan ilişkilidir.
Dünyadaki mühendislik uygulamaları ve teknolojideki hızlı gelişim ve buna bağlı olarak insan
yaşamındaki değişim süreci iki yönlü ilerlemiştir. Bu süreç, birbirine karşıt iki yüz gibi de
belirtilebilir. Sürecin bir yüzü insan yaşamındaki sorunların çözümüne odaklanarak bir yandan
insan yaşamındaki pek çok olayın kolaylaşmasını sağlarken, diğer yandan doğal kaynakların
tahrip edilerek ve hızla tüketilmesi sonucuna bağlı olarak çevresel dengenin bozulması, hava
kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği ve görüntü kirliliği gibi farklı biçimlerde
kendini gösteren ve teknolojik gelişmenin sonucu olan pek çok sorunla bizleri karşı karşıya
bırakmıştır. Bu sorunların ulaşmış olduğu tehlikeli boyutların olağan sonucu, bizleri, birçok
mühendislik uygulamasının ve teknolojinin insan yaşamı içindeki yerini, anlamını, değerini ve
gelinen bu noktada nerede yanlışlık yapıldığını bir kez daha sorgulamaya yöneltmiştir. Bu
sorgulamada amaç, şüphesiz, yaşadığımız dünya düzeninde temel sorunun teknolojinin gerekli
olup olmadığı sorgulaması olmayıp, teknolojiye şekil vererek onu üreten ve dolayısıyla da onun
nasıl kullanılacağını belirleyen mühendisliğin değer ve anlam sorumluluklarına dikkat
çekmektir.
mühendislik uygulaması, doğru olan şeyi göz önünde bulundurarak, belirli bir durum için
geçerli değerler ve ilkeler tarafından tanımlanan ödev ya da amaç bilinciyle eyleme yönelir ve
karar biçiminde gerçekleşir (Speight ve Foote, 2011). Herhangi bir konuda karar vererek eyleme
geçmek demek, değer ve ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapmak anlamına gelir. Aslında
değerlendirme yapmak farklı hareket ve davranış seçenekleri arasından birini ya da birilerini
seçmektir. Değerlendirmeye dayanan her karar verme sürecine bağlı seçimde, seçilen
davranışlar kadar seçilmeyen davranış biçimleri de vardır. Burada “seçilen” ve “seçilmeyen”
olarak ortaya çıkan değerlendirmede, kişinin sahip olduğu değerler ve ilkeler esastır.
Değerlerin ve ilkelerin bir çeşit pratik uygulaması olarak herhangi bir mühendislik ürününde,
her zaman ürünü üreten kişi veya kişiler olarak “özne”, bir de bu ürünün kullanım açısından
yöneldiği kişi ve kişiler olarak “özne ya da özneler” ile ilgili doğrudan ya da dolaylı durumlar
vardır (Robinson ve Ross, 2007). İlk özne durumu, bireylerin kendi kişisel görüşlerinin,
değerlerinin, ilkelerinin, algılarının ya da duygularının, düşüncelerini, etkileşimleri, mühendislik
uygulamasını etkilemesi durumuna göndermede bulunur. İkinci özne durumu ise, eylemin
ortaya çıkardığı sonuçların kişileri dolaylı ya da doğrudan etkilemesi anlamına gelir. Her iki
özne durumunda da olan insan, bir yanda bir mühendislik ürününe anlam ve değer yükleyen
özne olarak insan, diğer yanda da mühendislik eserinde anlamlı ve değerli olarak görülen şeyin
alıcısı, algılayıcısı ve yeniden üreticisi durumundaki özne olarak insandır.
Bu çerçevede, mühendislik, doğru olan şeyi göz önünde bulundurarak, belirli bir durum için
geçerli değerler ve ilkeler tarafından tanımlanan ödev ya da amaç bilinciyle, belirli bir hedefe
ulaşmak veya belirli bir konuda ortaya çıkan tercihi tatmin etmek ya da birtakım sonuçları
ortaya çıkarma çabası olarak tanımlanabilir. Hiçbir mühendislik uygulaması, insanın anlam ve
değerlerini yadsıması ya da görmezlikten gelmesi durumunda olamaz. İnsanın değerleri ve
anlamları, mühendislik eylemlerinin arkasındaki oluşturucu ve motive edici birincil
dayanaklardır.
Değerler kişiye, doğrudan ya da dolaylı veya bilinçli ya da bilinçsiz olarak ilke, amaç ve ödev
olarak, kişi veya çevresi tarafından yüklenirler. Ödev, amaç ve son olarak yüklenen değerler,
kişi olarak mühendisi sorumlu yapar ve daha sonra da görev tanımlaması bağlamında da kişileri
harekete geçirir. Aynı zamanda, her kişide yüklü değerler zinciri, bir eylemi ya da olgu
durumunu onaylama ve onaylamama şeklinde yapılan değerlendirmelerinde ortaya çıkar. Bu
bağlamda değerler, bir geminin şekli veya biçimi gibi mühendislik uygulamalarını ilgilendiren
konularda, olguya nitelik yükleme ve olguyu uygun bulma veya bulmama gibi kişilerin
memnuniyet veya memnuniyetsizliklerini oluşturan şeyler olarak karşımıza çıkarlar.
Her bir mühendislik uygulaması insanın etik ilkeleri, değerleri ve anlamlarıyla doğrudan
bağlantılıdır. Fakat hiçbir mühendislik uygulamasının koşulsuz ve kendi içinde bir değeri
yoktur. Diğer bir deyişle, hiçbir mühendislik uygulamasının kendinde amacı, başka bir şeye bir
araç olmaktan ziyade sırf kendisi için talep edilen, amaçlanan ve sonlanan veya insandan
bağımsız içkin “kendi başına değeri”, yani kendi için var olan bir değeri yoktur. Aslında, bir
şeyin içkin değere sahip olmadığını söylemek, bu şeyin değerini kendi varlığının ötesinde
nedenlerden, yani başka bir kaynaktan, genellikle de sonuçlarından aldığını ileri sürmektir
(Audi, 1997). Herhangi bir şeyin sadece mühendislik eseri veya mühendislik uygulaması başka
bir şeye araç olmaksızın var olması, böylece sadece kendinde amaç olması dolaysıyla herhangi
bir değer taşımaz. Onların değeri diğer değer ve amaçların varlığı ile doğrudan ilişkili, yani
araçsaldır.
Bu araçsal ilişki içerisinde, mühendislik ürünlerinde başarının ölçütü asli değerlere bağlı olarak
belirlenen amaca ulaşmaktır. Bu durum ürünün işlevselliği ile yakından ilgilidir. Bir şeyin
işlevselliği, tasarım ile sistem yapısı veya ürün ile kullanım bağlamı arasında bağlantı
kurulmasıdır. Aynı zamanda işlevsellik, ürünü üretmedeki veya kullanmadaki amacın
kendisidir. Bu nedenle, ürünün işlevselliğine ait bilgi, yeni bir ürünün tasarımı ya da var olan bir
uygulamayı onarma veya kullanma noktasında önemli bir role sahiptir. İşleve ait bilgi, ürünü ve
uygulamayı yapısal sistemin ya da ortamın gömülü parçası olarak tanımlar ve bu çerçevede de
parçanın bütün içindeki işlevine, yani parçanın amaca erişmede nasıl katkıda bulunduğunu
açıklar.
Mühendislik alanındaki işlev, bir ürünün yapısal bir sistem içinde çalışması ve o ürünü özel bir
ortamda kullanan kullanıcıların, o ürünü kullandıklarında ne elde ettikleri ile yani “fayda
değeri”yle ilgilidir. Mühendislik eserlerinin işlevselliği bir yandan belirli bir amaç ve arzu
doğrultusunda üretilen mühendislik ürünlerinin beklentileri karşılamasına göndermede
bulunurken diğer yandan da talep edilen ya da ihtiyaç duyulan şeyin, ekonomik, siyasi,
toplumsal koşullar da dâhil olmak üzere bir arka plan bağlamına ve altyapı koşullarının iyi
anlaşılmasına atıfta bulunur. Herhangi bir mühendislik uygulamasının başarısı, var olan tüm
bağlamsal seçeneklerin (eylemler, iç ve dış kaynaklar, kurallar ve kurumlar vb.) sonuçlarıyla,
yani ortaya çıkardıkları neticeler bakımından değerlendirilmesiyle doğrudan ilgilidir. Örneğin,
teknolojik olarak en gelişmiş kabul edilebilecek bir mühendislik eseri belirli bir ihtiyacı
karşılamak için tasarlanmış en iyi ve en uygun eser olmayabilir. Teknolojik olarak daha az
gelişmiş gemi inşa mühendisliği ürünü tasarlayarak üretmek, ekonomik açıdan daha ucuz ve
sosyal ve kültürel yönden daha uygun olabilir. Bu açıdan bakıldığında, bir şeyin başarılı bir
mühendislik uygulaması olarak tanımlanabilmesi için, üretilen mühendislik eserinin hem teknik
ve bilimsel açıdan sağlam ve tutarlı olması hem de kültürel, sosyal ve ekonomik değişkenler
çerçevesinde ortaya çıkardığı sonuçlar bakımından amaçlara uygun olması gerekmektedir.
İşlevsel analiz, mühendislik ürününün değerlendirilmesinde anahtar bir role sahiptir.
Fayda değerine bağlı başarı, aslında sürekli ve öznel bir nitelik gösterir. Bu çerçevede de
mühendislik uygulamalarının gerçek nesnel bir başarı değerinin olmadığı söylenebilir. Bir şeyin
başarı değeri, insanın arzu ve isteklerinin karşılanması ve bir amaca ulaşılmasıyla ilgilidir.
İnsanın arzu ve istekleri, amaçları, zaman ve mekân içeresinde kişiden kişiye göre değişerek
farklılaştığı için özneldir. Hatta aynı kişi bile yaşam amaçlarını, yaşamının farklı zamanlarında
değişen arzu ve isteklerine bağlı olarak değiştirir. Bu noktada, bir mühendislik eserinin,
eylemde bulunan kişiyi amacına ulaştırmak ya da birtakım sonuçları ortaya çıkarmak için
araçsal olmasından ötürü önemli ve başarılı olduğu ileri sürülebilir. Her zaman amaçlara araç
konumunda olan mühendislik uygulamaları, nihaî amaçlara erişmeyi sağlamadaki faydalarına
göre başarılı ya da başarısız bulunur. Bir uygulamanın başarı değeri, kişilerin nihai amaçlarının
ya da arzu ve isteklerinin değerinden türetilir. Diğer bir deyişle, bir mühendislik eseri veya
uygulaması sadece kişilerin amaçlarına ulaşmasını, arzu ve isteklerini karşılamaya fayda
sağladığı sürece başarılıdır. Bu yüzden, herhangi bir mühendislik uygulamasının başarı değeri,
yansımasını bir amaca yönelik üretimde ya da kullanımında bulur. Bir amaç kapsamında hayata
geçirilen bir uygulamanın başarı değerinde, aslında belirleyici olan insanın değerleme
kapsamında ilişkilendirdiği anlam ve tercihlerdir. Bilim ve teknolojiyi kullanarak bazı amaçlara
ulaşmak için özel olarak bir mühendislik eseri tasarlanıp üretilmesi kararı verildiğinde, o eser
bir amacın gerçekleştirilmesi olarak ayrı bir değer olur. Daha sonra diğer insanlar, bazı
amaçları gerçekleştirmesi için mühendislerin ürettiği ve kendi başına değer haline gelen bu eseri
kullandıklarında, eseri sadece kendi amaçlarının gerçekleşmesi için araç haline getirmekle
kalmazlar, aynı zamanda başka bir değere (amaç değere) tekrar araç değer haline getirirler. Bu
çerçevede, her bir mühendislik eserinin, insan aklı ve hayali ve onun çıktısı olan eylem
sayesinde hem bir amaç değeri, hem de araç değeri vardır.
Kişinin kendisi herhangi bir mühendislik eserine amaçsal ve araçsal değer veya anlam
yükleyerek ya da yüklemeyerek o mühendislik eserinin değerli ya da başarılı olup olmamasını
sağlar. Diğer bir ifadeyle, herhangi bir mühendislik eseri, mühendislik eseri olması dolaysıyla
insandan bağımsız kendi başına bir değere sahip değildir. Örneğin, gemi bir değerdir fakat kendi
içinde bir değere sahip değildir, sadece taşıma ve ulaştırma eylemi sayesinde bir değere sahip
olur. Bu nedenle, herhangi bir mühendislik eserinin değeri ve dolayısıyla da başarısı sahip
olduğu araçsal değerle doğrudan ilgilidir. Bu nedenle de mühendisliğin başarı değeri aslında
araçsal değeridir. Araçsal değerler amaçsal yani asli değerlere ulaşmaya yardımcı olan
değerlerdir (Elinor, 2011).
Araçsal değer anlayışında iki nokta öne çıkmaktadır: Birincisi hiçbir eser birisi veya birileri ona
anlam yükleyerek belirli amaca araç görmediği sürece herhangi bir değere sahip değildir.
Aslında bir esere araçsal değerini yükleyen, o eseri kullanarak ona anlam katan insandır. Diğer
bir ifadeyle bir eserin araçsal değeri ona anlam yükleyerek değer atfeden kullanıcıya bağlıdır.
Eserin araçsal değerinde belirleyici olan kullanıcıdır, yani insanın kendisidir. İnsan, eserin
kullanım süreçlerine bağlı olarak ona anlam katarak ya da katmayarak kullanım değerini
belirler. Böyle bir araçsal değer anlayışında öne çıkan ikinci nokta ise eseri değerli görüp
görmeme insana bağlı ve kişisel olduğundan, araçsal değerlerin de kişiden kişiye değişiklik
göstereceği, böylece kişiden yani insandan bağımsız hiçbir şeyin araçsal değeri olamayacağıdır
(Gaus, 1990).
Bu çerçevede, mühendislik eserlerinin genel olarak insana bağlı iki çeşit araçsal değeri olduğu
ileri sürülebilir: İlki değişim değeri ve ikincisi de kullanım değeridir. Değişim değeri eserin
fiyatından bağımsız olmaması durumuna işaret eder. Eserlerin kullanım değeriyse, insanlara
belirli bir amacı gerçekleştirme noktasında, eserlerin yararlı olması durumuna göndermede
bulunur. Bir eserin kullanım değeri, fiyat değerinden bağımsız olabilir. Bir mühendislik eserinin
kullanım değeri o şeyin insanlar tarafından kullanımına bağlıdır.
Kuşkusuz hem kullanım hem de değişim değerleri insan varlığının en önemli toplumsal ve
ekonomik olgularıdır. Bir mühendislik eserine ona anlam yükleyerek değerleyen insandır.
İnsanın, en azından kimi insanların ürettiklerini, yapıp ettiklerini, kullanma şekilleri
mühendislik eserini anlamlı ve değerli kılar. Bir mühendislik eserine anlam yükleyerek
değerlemede bulunan insan, hem özne hem de nesne konumundadır. Her mühendislik eserinin
kullanımında: kullanımın icracısı insan olduğu gibi, bir eserde kullanım için değerli görülen şey
de aslında insan ile ilgili genel olarak yaşamda olup bitenlerle ilgilidir. Bu nedenle, insanın
değerlendirmesinin olmadığı bir dünyada bir mühendislik eserinin başarı olarak anlam ve
değerinden söz edilemeyeceği gibi insana ve yaşama değer vermeden tasarlanan bir mühendislik
eserinin değerinden de söz edilemez.
Özetle, değerler mühendislik ürününün bir özelliği değildir. Ona değer yükleyen insanın bir
özelliğidir. Durum böyle iken insanın değerlerinin nesnellik ve öznellik biçimindeki iki farklı
kategorinse vurgu yapmak yerinde olacaktır. Nesnellik kategorisine göre değerler, kişilerden ve
kişilerin tercihlerinden bağımsızdırlar. Eğer bir mühendislik eserinin ya da uygulamasının
değerlendirilmesinde kullanılan değer herkes için aynı akıl kapsamındaki nedene dayanıyorsa o
zaman değer, kişiden bağımsızdır. Eğer bir mühendislik eserinin ya da uygulamasının
değerlendirilmesinde kullanılan değer kişilerin arzu ve isteklerine bağlı olarak özel nedenlere
dayandırılıyorsa veya farklı şekillerde farklı kişilere göre bu nedenler değişiklik gösteriyorsa o
zaman bu değer, kişi-bağımlıdır; yani özneldir.
Nelerin yapılması, gerçekleştirilmesi veya geliştirilmesi gerektiği yani nelerin iyi olduğu, iyi
olan şeyler ve doğru olan davranışlar arasında bir önceliğin olup olmadığı ve bir iyilik ve
doğruluk adına başka iyiliklerden veya doğruluklarda vazgeçilip geçilemeyeceği gibi bazı
önemli etik (etik, ister doğru olanı yapma ya da iyiyi gerçekleştirme, isterse de iyiyi geliştirme
şeklinde anlaşılsın) sorunlar vardır.
Bir eylemin yapılmasının etik açıdan zorunlu olarak doğru olup olmadığının belirlenmesi ya da
bir şeyin iyi olup olmadığına karar verilmesi noktasında üç temel etik değerlendirme alanı
vardır. Bu etik değerlendirme alanları: 1. Kişi tabanlı değerlendirme: Kim, nasıl ve neden bir
eylemi gerçekleştirir? 2. Eylem tabanlı değerlendirme: Kişi ne yaptı ve hangi eylemi nasıl
gerçekleştirildi? 3. Sonuç tabanlı değerlendirme: Bir eylemin gerçekleştirilmesinden ortaya
çıkan sonuçlar nelerdir? Bu sonuçlardan kimler nasıl ve ne şekilde etkilendi?
Bu değerlendirme alanlarına bağlı olarak günümüzde etik olgusu dört temel kategori etrafında
önem kazanır: Bunlardan birincisi, betimleyici etiktir. Belirli bir kural koyarak ya da değer
belirleyerek yapılması gerekeni belirtmek yerine, sadece var olanı yani durumu gözlemleyerek
betimlemelerde bulunur. Betimleyici etik, gözlemlenen eylem ve davranışlara ilişkin hiçbir
yargıda bulunmaz. Bunun yerine eylem ve davranışları açık bir şekilde tanımlayarak
anlaşılmalarını sağlamaya yönelik çalışmaları içerir (Stevenson, 1963). İkincisi, meta-etiktir.
Meta etik yargıların özellikleri, doğası ile ilgilenir. Etik ilke, değerlerin ve yargıların doğasını,
kaynağını ve anlamını inceler. Meta-etik, dilin ve normatif sistemlerdeki mantıksal ilişkilerin
çözümleyici incelemesini yapar (Railton, 2010). Üçüncüsü, düzgüsel (normatif) etiktir.
Düzgüsel etik ahlaki yargıların kapsamı, doğru ve yanlış ölçütlerinin neler olduğu yani değerler
ve ilkelerle ilgilenir. Düzgüsel etik, doğru eylemleri yanlış eylemlerden ayırmak amacıyla değer
ve ilkeleri açıklayarak belirlemeye çalışır (Kagan, 1998). Dördüncüsü, uygulamalı etiktir.
Uygulamalı etik, ilke ve değerlerin özel sorunsallara uygulanabildiği alanlara odaklanır. Bu
alanlara meslek etiği, mühendislik etiği, çevre, hayvan hakları, ötenazi, kürtaj, pozitif ayrımcılık
gibi tartışmalı konular örnek verilebilir (Timmons, 2013).
Sonuççu yaklaşım, bir eylemin değerini bu eylemin sonucunda elde edilecek şeyde arar. Bu
yaklaşımda değer bir amaç-araç ilişkisi üzerine kurulmuştur; her bir eylem, bazı amaçları
gerçekleştirmenin aracı olarak düşünülür (Brandt, 1979) Sonuççu yaklaşım herkesin ortak
olarak isteyebileceği tek sonuç olarak mutluluğu kabul eder ve mutluluğu, eylemlerin dayanağı
olan temel amaç ve değer olarak tanımlar (Brink, 2006). Sonuççu anlamda bir mühendislik
uygulaması, taşıdığı özelliklerden ziyade amaç olan mutluluk için kullanıldıkları, temel amaca
araç oldukları oranda değer kazanır. İyi ve başarılı olma oranı buna göre belirlenir. Bir şeyin
değeri, temel amaç değerine uygun düşmesine ve başkalarının bu araçsallıktan memnun olma
derecesine bağlıdır. Sonuççuluk, yaklaşım açısından uygulamanın mutluluk amacına bağlı
olarak kullanımı, iyi ve kötü olarak değer biçenidir. Sonuççu yaklaşım, mühendislik
uygulamalarında ödev vurgusu yapmadan amacın gerçekleşmesi yönündeki talebe vurgu yapar.
Sonuççu yaklaşım, bir önermenin doğru olup olmadığını ve kişiye ne yapması gerektiğini
söylemeyeceğini ileri sürerek olması gereken eylem için değer temelli bir neden belirler. Bu
neden faile bağlıdır ve failin niyeti, arzusu ve istekleriyle doğrudan ilişkili öznel bir etik eylemi
tanımlamaya çalışır (Slote, 1985). Bu çerçevede sonuççu yaklaşımlar, eylemlerin evrensel
olamayacağını; çünkü onların failin belirlediği bir amaca bağlı bir niyetle yapıldığını ileri sürer
ve eylemin etik değerinden, doğruluğundan ve yanlışlığından ziyade eylemin değerinde, iyilik
ve kötülük olgusunu belirlemeye çalışırlar (Quinn, 1989). Bu yüzden de mühendisliği bir araç
Deontolojik yaklaşım evrensel bir ödev etiğinin varlığını savunurken, kişilerin rasyonel olarak
evrensel ilkelere her şartta uymalarını salık verir. Bu çerçevede amaç herkesin her zaman
uyması gereken genel geçer, evrensel ilkeleri bulmaktır. Bu ilkeler ise koşulsuz buyruk
(Kategorik Emperatif) olarak tanımlanır. Koşulsuz buyruklar sonradan, deneyim sonucunda (a
posteriori) değil de önsel, deneyimden bağımsız (a priori) olarak bilinebilir olduklarından,
kaynaklarını rasyonaliteden alırlar. Koşulsuz buyruklar rasyonaliteye bağlı olarak mutlak
olduklarından özel koşullar için herhangi istisna içermezler ve evrensel olma özelliklerinden
dolayı her rasyonel fail söz konusu koşullar altında aynı şekilde davranmak zorundadır
(Timmons, 2006). Koşulsuz buyruklar üç farklı kategoride tanımlanmıştır: İlki, “öyle hareket et
ki senin hareketlerin başkaları için de temel ilke ve evrensel yasa olsun”. İkincisi, “öyle hareket
et ki, eyleminle insanlığı ya kendi şahsında, ya da başkasının şahsında her zaman araç olarak
değil, onlara bir amaç/son olarak davranmış ol”. Üçüncüsü, “öyle hareket et ki senin istemenin
öznel ilkesi aynı zamanda hep genel (evrensel) bir yasa koymanın ilkesi olarak geçerli olabilsin”
(Kant, 1997).
Deontolojik etik kuramı, tecrübeyi değerin kaynağı olarak görmediğinden insanın bütünsel
doğası yerine salt rasyonel boyutunu dikkate alır, yani onu sadece rasyonel bir varlık olarak
tanımlayarak, var olma nedenin kendisine ait olduğunu ileri sürerek, sonluluğunun dolayısıyla
da amaçsallığının da kendi içinde olduğunu savunur. (Kerstein, 2007). Diğer bir ifadeyle, insan,
kendisinden başka bir amaca ya da değere araç olamaz: o sadece kendisinde rasyonalite
dâhilinde belirlenmiş evrensel ilkelere göre hem davranış kurallarını belirleyerek yöneteni ve
hem de kuralların uygulandığı yönetileni temsil eder. Deontolojik etik kuramı, bu durumu
insanın haysiyeti ilkesi çerçevesinde tasvir eder. İnsan haysiyeti ilkesi, insanın kendi yaşamını
ve bu yaşamın değer ve ilkelerini rasyonaliteye bağlı olarak düzenleme, arzuladığı ve tercih
ettiği biçimde evrensellik çerçevesinde yönetme hakkını verir. Kişinin insan haysiyeti hakkı
mutlaktır ve hiç kimse tarafından hiçbir sebeple yadsınarak çiğnenemez. Bu ilke çerçevesinde,
rasyonel bir varlık olarak görülen insan, herhangi bir dış iradenin kullanımı için bir araç olarak
görülüp kullanılamaz. İnsan haysiyeti korunan insanlarda, iyi irade her eylemde temel
belirleyici güç olarak ortaya çıkar. Aslında bu iyi irade, eylemlerde çıkar gözetmeksizin karar
alma ve davranmada salt rasyonel olarak evrensel boyutu ortaya koyma şeklinde karşımıza çıkar
(Timmons, 2006).
Her bir mühendislik uygulamasında, eylemler ister kendi kendilerini doğrudan ilgilendirsinler,
isterlerse diğer varlıkları doğrudan veya dolaylı ilgilendirsinler, her seferinde her varlığın
sonları ve amaçları kendi içlerinde olduğu gibi tasarlanarak hayata geçirilmelidir. Varlıkların
değerleri, kişilerin iradelerine bağlı araçsal bir değere sahip olmaksızın asli değer niteliğindeki
son ve temel amaca bağlıdır. Bu durum varlıkların var olma nedenleri, amaçları ve sonlarının
kendilerine ait olması ile ilgilidir. Kişi olarak da adlandırılan ve rasyonel varlık olmasının
gereği olarak insanlar, kendiliklerinde asli değeri yani sonluluğu ve amaçsallığı her zaman her
konumda taşırlar. Bu sebeple, rasyonel varlık olarak insanın hiçbir şekilde bir başka rasyonel
varlığın amacına bağlı olarak herhangi bir mühendislik uygulaması için araç olarak görülüp
kullanılmaması gerekir. Bir mühendisi, doğru ve başarılı mühendislik eylemine yöneltebilecek
olan en önemli unsur, insan haysiyeti ilkesine saygı değeriyle hareket etmek ve tasarlayan,
üreten ve uygulamaya koyan biri olarak da kendi amacında ya da başkalarında insanı araç olarak
görmeme bilincidir. Sadece fayda değeri kapsamında kendi çıkarının ve başkalarının
çıkarlarının düşünülmediği ve insanı kendi içinde bir amaç ve son olarak görerek eylemde
bulunulan yerde özne olarak insanın asli değerinden söz edebiliriz. Bu nedenle her bir
mühendis, her bir mühendislik eyleminde, yalnızca başkasıyla ilgili değil, kendi kendisiyle ilgili
herhangi bir eylemede bulunurken de, amaçsallığı ve sonluluğu kendi için barındıran varlık
değerine bağlı olarak kendini olduğu kadar diğer insanları da araç olarak görmemek zorundadır.
Kaynaklar
Audi, R., 2004. "The Good in the Right: A Theory of Intuition and Intrinsic Value", Princeton,
NJ: Princeton University Press.
Bentham, J., [1789] 1948. "An Introduction to the Principles of Morals and Legislation",
Oxford: Clarendon Press.
Brandt, R.B., 1979. "A Theory of the Good and the Right", Oxford: Oxford University Press.
Smart, J. J. C. and Williams, B., 1973. "Utilitarianism: For and Against", Cambridge:
Cambridge University Press.
Brandt, R.B., 1963. “Toward a Credible Form of Utilitarianism.”, In Morality and the Language
of Conduct, ed. H.-N. Castañeda and G. Nahknikian. Detroit, MI: Wayne State University Press.
Brink, D.O., 2006. “Some Forms and Limits of Consequentialism.”, In The Oxford Handbook
of Ethical Theory, ed. David Copp. Oxford: Oxford University Press.
Kant, I., [1797] 1997. "Practical Philosophy", Trans. and ed. Mary Gregor. Cambridge:
Cambridge University Press.
Kerstein, S., 2009. “Treating Others Merely as Means.” Utilitas 21: 163–80.
Mackie, J. L., 1977. "Ethics: Inventing Right and Wrong", Harmondsworth, England: Penguin
Books.
Moore, G E., 1903."Principia Ethica", Cambridge: Cambridge University Press, New York:
Hafner.
Quinn, W., 1989. “Actions, Intentions, and Consequences: The Doctrine of Double Effect”,
Philosophy & Public Affairs 18: 334–51.
Robinson, R., Dixon, R., Preece C., ve Moodley, K., 2007. "Engineering, Business and
Professional Ethics", London: Elevier.
Railton, P., 2010. “Realism and its alternatives”, in the Routledge Companion to Ethics, ed.
John John Skorupski, London: Routledge.
Slote, M., 1985. "Common-Sense Morality and Consequentialism", London: Routledge &
Kegan Paul.
Speight, J. G., Foote, R., 2011. "Ethics in Science and Engineering", New Jersey: Scrivener
Publishing.
Stevenson, C.L., 1963. "Facts and Values", New Haven, CT: Yale University Press.
Timmons, M., 2013. "Moral Theory: Introduction", Lanham, Maryland: The Rowman &
Littlefield Publish.
Whitebeck, C., 2011. "Ethics in Engineering Practice and Research", Cambridge: Cambridge
University Press.
İŞ KANUNU
BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Amaç ve kapsam
Madde 1 - Bu Kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan
işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir.
Bu Kanun, 4 üncü Maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin
işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.
İşyerleri, işverenler, işveren vekilleri ve işçiler, 3 üncü maddedeki bildirim gününe
bakılmaksızın bu Kanun hükümleri ile bağlı olurlar.
Tanımlar
Madde 2 - Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek
veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren
arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla
maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.
İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı
yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek,
uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve
araçlar da işyerinden sayılır.
İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu
kapsamında bir bütündür.
(Ek fıkra: 23/7/2010-6009/48 md.; Mülga dördüncü fıkra: 20/6/2012-6331/37 md.)
İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan
kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve
yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur.
Bu Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri
hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan
kaldırmaz.
8424
Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde
veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık
gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte
çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi
denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş
sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam
ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt
işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı
işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi
sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren
işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.
(Ek fıkra: 1/7/2006-5538/18 md.) Kanuna veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesine
dayanılarak kurulan kamu kurum ve kuruluşları ile bunların doğrudan veya dolaylı olarak
sermayesinin en az yüzde ellisine sahip oldukları ortaklıklarda, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
veya diğer kanun hükümleri çerçevesinde, hizmet alımı amacıyla yapılan sözleşmeler gereğince,
yüklenici aracılığıyla çalıştırılanlar, bu şekilde çalışmış olmalarına dayanarak; (1)
a) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait kadro veya pozisyonlara atanmaya,
b) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait işyerlerinin kadro veya pozisyonlarında çalışanlar
için toplu iş sözleşmesi, personel kanunları veya ilgili diğer mevzuat hükümlerine göre belirlenen
her türlü malî haklar ile sosyal yardımlardan yararlanmaya,
hak kazanamazlar.
(Ek fıkra: 1/7/2006-5538/18 md.) Sekizinci fıkrada belirtilen işyerlerinde yükleniciler
dışında kalan işverenler tarafından çalıştırılanlar ile bu işyerlerinin tâbi oldukları ihale mevzuatı
çerçevesinde kendi nam ve hesabına sözleşme yaparak üstlendiği ihale konusu işte doğrudan
kendileri çalışanlar da aynı hükümlere tâbidir. Sekizinci fıkrada belirtilen kurum, kuruluş veya
ortaklıkların sermayesine katıldıkları ortaklıkların kadro veya pozisyonlarında çalışan işçilerin,
ortak durumundaki kamu kurum, kuruluş veya ortaklıkların kadro veya pozisyonlarına atanma ya
da bu kurum, kuruluş veya ortaklıklarda geçerli olan malî haklar ile sosyal yardımlardan
yararlanma talepleri hakkında da sekizinci fıkra hükümleri uygulanır. Hizmet alımına dayanak
teşkil edecek sözleşme ve şartnamelere;
a) İşe alınacak kişilerin belirlenmesi ve işten çıkarma yetkisinin kamu kurum, kuruluşları
ve ortaklıklarına bırakılması,
b) Hizmet alım sözleşmeleri çerçevesinde ya da geçici işçi olarak aynı iş yerinde daha
önce çalışmış olanların çalıştırılmasına devam olunması,
yönünde hükümler konulamaz.
–––––––––––––––––––––
(1) 2/7/2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nin 145 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “kanunun verdiği
yetkiye” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesine” şeklinde değiştirilmiştir.
8424-1
İşyerini bildirme
Madde 3 - Bu Kanunun kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa
olsun devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple
faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işveren, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi
sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut
unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde
bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadır.
(Değişik ikinci fıkra: 15/5/2008-5763/1 md.) Bu Kanunun 2 nci maddesinin altıncı
fıkrasına göre iş alan alt işveren; kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt
işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla
yükümlüdür. Bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgeler gerektiğinde iş
müfettişlerince incelenir. İnceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespiti halinde, bu tespite ilişkin
gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilir. Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz iş
günü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. (Değişik beşinci cümle:
16/9/2014-6552/1 md.) İtiraz üzerine görülecek olan dava basit yargılama usulüne göre dört ay
içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi hâlinde Yargıtay altı ay içinde kesin
olarak karar verir. Kamu idarelerince bu raporlara karşı yetkili iş mahkemelerine itiraz edilmesi
ve mahkeme kararlarına karşı diğer kanun yollarına başvurulması zorunludur. Rapora otuz iş
günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi
iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır. (1)(2)
(Ek fıkra:11/6/2003-4884/10 md.) Ancak, şirketlerin tescil kayıtları ise ticaret sicili
memurluklarının gönderdiği belgeler üzerinden yapılır ve bu belgeler ilgili ticaret sicili
memurluğunca bir ay içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ilgili bölge müdürlüklerine
gönderilir.
(Ek fıkra: 15/5/2008-5763/1 md.) Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulması, bildirimi
ve işyerinin tescili ile yapılacak sözleşmede bulunması gerekli diğer hususlara ilişkin usul ve
esaslar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
––––––––––––––
(1) 10/9/2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “altı iş günü” ibareleri
“otuz iş günü” şeklinde değiştirilmiştir.
(2) 10/9/2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde 4857 sayılı İş Kanununun 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasının beşinci cümlesinin değiştirilmesi hüküm altına alınmış olmakla birlikte, iki
cümle şeklindeki düzenleme yerine işlenmiştir.
8424-2
İstisnalar
Madde 4 -Aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;
a) Deniz ve hava taşıma işlerinde,
b) 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya
işletmelerinde,
c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,
d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında
dışardan başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,
e) Ev hizmetlerinde,
f) (…) (1) çıraklar hakkında, (1)
g) Sporcular hakkında,
h) Rehabilite edilenler hakkında,
ı) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin
çalıştığı işyerlerinde.
––––––––––––––
(1) 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı Kanunun 37 nci maddesiyle, bu bentte yer alan “İş sağlığı ve güvenliği
hükümleri saklı kalmak üzere” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
8425
Şu kadar ki;
a) Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan
yükleme ve boşaltma işleri,
b) Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler,
c) Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda
görülen işler,
d) Tarım işletmelerinde yapılan yapı işleri,
e) Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe
işleri,
f) Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde
çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işler,
Bu Kanun hükümlerine tabidir.
Eşit davranma ilkesi
Madde 5 – (Ek: 6/2/2014-6518/57 md.) İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik,
siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz.
İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan
işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.
İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş
sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde,
cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.
Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.
İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin
uygulanmasını haklı kılmaz.
İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında
işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da
talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır.
20 nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı
davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir
biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını
ispat etmekle yükümlü olur.
İşyerinin veya bir bölümünün devri
Madde 6 - İşyeri veya işyerinin bir bölümü hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine
devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün
hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.
Devralan işveren, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devreden işveren
yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlüdür.
Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde
ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte sorumludurlar. Ancak bu
yükümlülüklerden devreden işverenin sorumluluğu devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.
8426
Tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona erme halinde
birlikte sorumluluk hükümleri uygulanmaz.
Devreden veya devralan işveren iş sözleşmesini sırf işyerinin veya işyerinin bir
bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve devir işçi yönünden fesih için haklı sebep
oluşturmaz. Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş
organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı
sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır.
Yukarıdaki hükümler, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir
bölümünün başkasına devri halinde uygulanmaz.
Geçici iş ilişkisi
Madde 7 - (Değişik: 6/5/2016-6715/1 md.)
Geçici iş ilişkisi, özel istihdam bürosu aracılığıyla ya da holding bünyesi içinde veya aynı
şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde görevlendirme yapılmak suretiyle kurulabilir.
Özel istihdam bürosu aracılığıyla geçici iş ilişkisi, Türkiye İş Kurumunca izin verilen özel
istihdam bürosunun bir işverenle geçici işçi sağlama sözleşmesi yaparak bir işçisini geçici olarak
bu işverene devri ile;
a) Bu Kanunun 13 üncü maddesinin beşinci fıkrası ile 74 üncü maddesinde belirtilen
hâllerde, işçinin askerlik hizmeti hâlinde ve iş sözleşmesinin askıda kaldığı diğer hâllerde,
b) Mevsimlik tarım işlerinde,
c) Ev hizmetlerinde,
d) İşletmenin günlük işlerinden sayılmayan ve aralıklı olarak gördürülen işlerde,
e) İş sağlığı ve güvenliği bakımından acil olan işlerde veya üretimi önemli ölçüde
etkileyen zorlayıcı nedenlerin ortaya çıkması hâlinde,
f) İşletmenin ortalama mal ve hizmet üretim kapasitesinin geçici iş ilişkisi kurulmasını
gerektirecek ölçüde ve öngörülemeyen şekilde artması hâlinde,
g) Mevsimlik işler hariç dönemsellik arz eden iş artışları hâlinde,
kurulabilir.
Geçici işçi sağlama sözleşmesi ikinci fıkranın (a) bendinde sayılan hâllerin devamı
süresince, (b) ve (c) bentlerinde sayılan hâllerde süre sınırı olmaksızın, diğer bentlerde sayılan
hâllerde ise en fazla dört ay süreyle kurulabilir. Yapılan bu sözleşme ikinci fıkranın (g) bendi
hariç toplam sekiz ayı geçmemek üzere en fazla iki defa yenilenebilir. Geçici işçi çalıştıran
işveren, belirtilen sürenin sonunda aynı iş için altı ay geçmedikçe yeniden geçici işçi çalıştıramaz.
Bu Kanunun 29 uncu maddesi kapsamında toplu işçi çıkarılan işyerlerinde sekiz ay
süresince, kamu kurum ve kuruluşlarında ve yer altında maden çıkarılan işyerlerinde bu maddenin
ikinci fıkrası kapsamında geçici iş ilişkisi kurulamaz.
Geçici işçi çalıştıran işveren, grev ve lokavtın uygulanması sırasında 18/10/2012 tarihli ve
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 65 inci maddesi hükümleri saklı
kalmak kaydıyla geçici iş ilişkisiyle işçi çalıştıramaz.
8427
İkinci fıkranın (f) bendi kapsamında geçici iş ilişkisi ile çalıştırılan işçi sayısı, işyerinde
çalıştırılan işçi sayısının dörtte birini geçemez. Ancak, on ve daha az işçi çalıştırılan işyerlerinde
beş işçiye kadar geçici iş ilişkisi kurulabilir. İşçi sayısının tespitinde, kısmi süreli iş sözleşmesine
göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür. Geçici işçi
sağlama sözleşmesi ile çalışan işçi, 30 uncu maddenin uygulanmasında özel istihdam bürosu ve
geçici işçi çalıştıran işverenin işçi sayısına dâhil edilmez.
Geçici işçi çalıştıran işveren, iş sözleşmesi feshedilen işçisini fesih tarihinden itibaren altı
ay geçmeden geçici iş ilişkisi kapsamında çalıştıramaz.
Geçici işçi, geçici işçi çalıştıran işverenden özel istihdam bürosunun hizmet bedeline
mahsup edilmek üzere avans veya borç alamaz.
Geçici işçi çalıştıran işveren;
a) İşin gereği ve geçici işçi sağlama sözleşmesine uygun olarak geçici işçisine talimat
verme yetkisine sahiptir.
b) İşyerindeki açık iş pozisyonlarını geçici işçisine bildirmek ve Türkiye İş Kurumu
tarafından istenecek belgeleri belirlenen sürelerle saklamakla yükümlüdür.
c) Geçici işçinin iş kazası ve meslek hastalığı hâllerini özel istihdam bürosuna derhâl,
31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 13 üncü
ve 14 üncü maddelerine göre ilgili mercilere bildirmekle yükümlüdür.
d) Geçici işçileri çalıştıkları dönemlerde, işyerindeki sosyal hizmetlerden eşit muamele
ilkesince yararlandırır. Geçici işçiler, çalışmadıkları dönemlerde ise özel istihdam bürosundaki
eğitim ve çocuk bakım hizmetlerinden yararlandırılır.
e) İşyerindeki geçici işçilerin istihdam durumuna ilişkin bilgileri varsa işyeri sendika
temsilcisine bildirmekle yükümlüdür.
f) 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 17 nci maddesinin
altıncı fıkrasında öngörülen eğitimleri vermekle ve iş sağlığı ve güvenliği açısından gereken
tedbirleri almakla, geçici işçi de bu eğitimlere katılmakla yükümlüdür.
Geçici işçinin, geçici işçiyi çalıştıran işverenin işyerindeki çalışma süresince temel
çalışma koşulları, bu işçilerin aynı işveren tarafından aynı iş için doğrudan istihdamı hâlinde
sağlanacak koşulların altında olamaz.
Geçici iş ilişkisinde işveren özel istihdam bürosudur. Özel istihdam bürosu aracılığıyla
geçici iş ilişkisi, geçici işçi ile iş sözleşmesi, geçici işçi çalıştıran işveren ile geçici işçi sağlama
sözleşmesi yapmak suretiyle yazılı olarak kurulur. Özel istihdam bürosu ile geçici işçi çalıştıran
işveren arasında yapılacak geçici işçi sağlama sözleşmesinde; sözleşmenin başlangıç ve bitiş
tarihi, işin niteliği, özel istihdam bürosunun hizmet bedeli, varsa geçici işçi çalıştıran işverenin ve
özel istihdam bürosunun özel yükümlülükleri yer alır. Geçici işçinin, Türkiye İş Kurumundan
veya bir başka özel istihdam bürosundan hizmet almasını ya da iş görme edimini yerine
getirdikten sonra geçici işçi olarak çalıştığı işveren veya farklı bir işverenin işyerinde çalışmasını
engelleyen hükümler konulamaz. Geçici işçi ile yapılacak iş sözleşmesinde, işçinin ne kadar süre
içerisinde işe çağrılmazsa haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebileceği belirtilir. Bu süre üç ayı
geçemez.
8428
İkinci fıkranın (f) bendi kapsamında kurulan geçici iş ilişkisinde, geçici işçi çalıştıran
işveren işyerinde bir ayın üzerinde çalışan geçici işçilerin ücretlerinin ödenip ödenmediğini
çalıştığı süre boyunca her ay kontrol etmekle, özel istihdam bürosu ise ücretin ödendiğini
gösteren belgeleri aylık olarak geçici işçi çalıştıran işverene ibraz etmekle yükümlüdür. Geçici
işçi çalıştıran işveren, ödenmeyen ücretler mevcut ise bunlar ödenene kadar özel istihdam
bürosunun alacağını ödemeyerek, özel istihdam bürosunun alacağından mahsup etmek kaydıyla
geçici işçilerin en çok üç aya kadar olan ücretlerini doğrudan işçilerin banka hesabına yatırır.
Ücreti ödenmeyen işçiler ve ödenmeyen ücret tutarları geçici işçi çalıştıran işveren tarafından
çalışma ve iş kurumu il müdürlüğüne bildirilir.
Sözleşmede belirtilen sürenin dolmasına rağmen geçici iş ilişkisinin devam etmesi
hâlinde, geçici işçi çalıştıran işveren ile işçi arasında sözleşmenin sona erme tarihinden itibaren
belirsiz süreli iş sözleşmesi kurulmuş sayılır. Bu durumda özel istihdam bürosu işçinin geçici iş
ilişkisinden kaynaklanan ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden
sözleşme süresiyle sınırlı olmak üzere sorumludur.
Geçici işçi, işyerine ve işe ilişkin olmak kaydıyla kusuru ile neden olduğu zarardan, geçici
işçi çalıştıran işverene karşı sorumludur.
İşverenin, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçisini, holding bünyesi içinde
veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde iş görme edimini yerine getirmek üzere
geçici olarak devretmesi hâlinde de geçici iş ilişkisi kurulmuş olur. Bu fıkra kapsamında geçici iş
ilişkisi, yazılı olarak altı ayı geçmemek üzere kurulabilir ve en fazla iki defa yenilenebilir. İşçisini
geçici olarak devreden işverenin ücret ödeme yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan
işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve
sosyal sigorta primlerinden, devreden işveren ile birlikte sorumludur. Dördüncü, beşinci, onuncu
ve on dördüncü fıkralar ve dokuzuncu fıkranın (a) ve (f) bentleri ile (d) bendinin birinci
cümlesinde düzenlenen hak ve yükümlülükler bu fıkraya göre kurulan geçici iş ilişkisinde de
uygulanır.
İKİNCİ BÖLÜM
İş Sözleşmesi, Türleri ve Feshi
Tanım ve şekil
Madde 8 - İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın
(işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi
belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir.
Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Bu
belgeler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.
Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel
çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini,
ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak
zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Süresi bir ayı
geçmeyen belirli süreli iş sözleşmelerinde bu fıkra hükmü uygulanmaz. İş sözleşmesi iki aylık
süre dolmadan sona ermiş ise, bu bilgilerin en geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak
verilmesi zorunludur.
8428-1
Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte tam süreli çalıştırılan işçidir. İşyerinde böyle
bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen
tam süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi esas alınır.
İşyerinde çalışan işçilerin, niteliklerine uygun açık yer bulunduğunda kısmî süreliden tam
süreliye veya tam süreliden kısmî süreliye geçirilme istekleri işverence dikkate alınır ve boş yerler
zamanında duyurulur.
(Ek fıkra: 29/1/2016-6663/21 md.) Bu kanunun 74 üncü maddesinde öngörülen izinlerin
bitiminden sonra mecburi ilköğretim çağının başladığı tarihi takip eden ay başına kadar bu
maddeye göre ebeveynlerden biri kısmi süreli çalışma talebinde bulunabilir. Bu talep işveren
tarafından karşılanır ve geçerli fesih nedeni sayılmaz. Bu fıkra kapsamında kısmi süreli çalışmaya
başlayan işçi, aynı çocuk için bir daha bu haktan faydalanmamak üzere tam zamanlı çalışmaya
dönebilir. Kısmi süreli çalışmaya geçen işçinin tam zamanlı çalışmaya başlaması durumunda
yerine işe alınan işçinin iş sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Bu haktan faydalanmak veya tam
zamanlı çalışmaya geri dönmek isteyen işçi işverene bunu en az bir ay önce yazılı olarak bildirir.
Ebeveynlerden birinin çalışmaması hâlinde, çalışan eş kısmi süreli çalışma talebinde bulunamaz.
Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferiden evlat edinenler de çocuğun
fiilen teslim edildiği tarihten itibaren bu haktan faydalanır.
(Ek fıkra: 29/1/2016-6663/21 md.) Beşinci fıkra kapsamında hangi sektör veya işlerde
kısmi çalışma yapılabileceği ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Çağrı üzerine çalışma ve uzaktan çalışma(1)
Madde 14 - Yazılı sözleşme ile işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine
ihtiyaç duyulması halinde iş görme ediminin yerine getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi,
çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi süreli bir iş sözleşmesidir.
Hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle çalışacağını
taraflar belirlemedikleri takdirde, haftalık çalışma süresi yirmi saat kararlaştırılmış sayılır. Çağrı
üzerine çalıştırılmak için belirlenen sürede işçi çalıştırılsın veya çalıştırılmasın ücrete hak kazanır.
İşçiden iş görme borcunu yerine getirmesini çağrı yoluyla talep hakkına sahip olan
işveren, bu çağrıyı, aksi kararlaştırılmadıkça, işçinin çalışacağı zamandan en az dört gün önce
yapmak zorundadır. Süreye uygun çağrı üzerine işçi iş görme edimini yerine getirmekle
yükümlüdür. Sözleşmede günlük çalışma süresi kararlaştırılmamış ise, işveren her çağrıda işçiyi
günde en az dört saat üst üste çalıştırmak zorundadır.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan
iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri
dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Dördüncü fıkraya göre yapılacak iş sözleşmesinde; işin
tanımı, yapılma şekli, işin süresi ve yeri, ücret ve ücretin ödenmesine ilişkin hususlar, işveren
tarafından sağlanan ekipman ve bunların korunmasına ilişkin yükümlülükler, işverenin işçiyle
iletişim kurması ile genel ve özel çalışma şartlarına ilişkin hükümler yer alır.
––––––––––––––
(1) Bu madde başlığı “ Çağrı üzerine çalışma”’ iken 6/5/2016 tarih ve 6715 sayılı Kanınun 2 nci maddesiyle
metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
8428-3
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışmada işçiler, esaslı neden olmadıkça salt
iş sözleşmesinin niteliğinden ötürü emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. İşveren,
uzaktan çalışma ilişkisiyle iş verdiği çalışanın yaptığı işin niteliğini dikkate alarak iş sağlığı ve
güvenliği önlemleri hususunda çalışanı bilgilendirmek, gerekli eğitimi vermek, sağlık gözetimini
sağlamak ve sağladığı ekipmanla ilgili gerekli iş güvenliği tedbirlerini almakla yükümlüdür.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışmanın usul ve esasları, işin niteliği dikkate
alınarak hangi işlerde uzaktan çalışmanın yapılamayacağı, verilerin korunması ve paylaşılmasına
ilişkin işletme kurallarının uygulanması ile diğer hususlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Deneme süreli iş sözleşmesi
Madde 15 - Taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en
çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir.
Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve
tazminatsız feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır.
Takım sözleşmesi ile oluşturulan iş sözleşmeleri
Madde 16 - Birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen bu işçilerden
birinin, takım kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye takım sözleşmesi denir.
Takım sözleşmesinin, oluşturulacak iş sözleşmeleri için hangi süre kararlaştırılmış olursa
olsun, yazılı yapılması gerekir. Sözleşmede her işçinin kimliği ve alacağı ücret ayrı ayrı gösterilir.
Takım sözleşmesinde isimleri yazılı işçilerden her birinin işe başlamasıyla, o işçi ile
işveren arasında takım sözleşmesinde belirlenen şartlarla bir iş sözleşmesi yapılmış sayılır.
Ancak, takım sözleşmesi hakkında Borçlar Kanununun 110 uncu maddesi hükmü de uygulanır.
İşe başlamasıyla iş sözleşmesi kurulan işçilere ücretlerini işveren veya işveren vekili her
birine ayrı ayrı ödemek zorundadır. Takım kılavuzu için, takıma dahil işçilerin ücretlerinden işe
aracılık veya benzeri bir nedenle kesinti yapılamaz.
Süreli fesih
Madde 17 - Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa
bildirilmesi gerekir.
İş sözleşmeleri;
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak
iki hafta sonra,
b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,
c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,
d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta
sonra,
Feshedilmiş sayılır.
Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.
Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek
zorundadır.
8429
İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.
İşverenin bildirim şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek
sözleşmeyi feshetmesi, bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddesi hükümlerinin uygulanmasına
engel olmaz. 18 inci maddenin birinci fıkrası uyarınca bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci
maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye
kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat
ödenir. Fesih için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca dördüncü fıkra uyarınca tazminat
ödenmesini gerektirir.
Bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek ücretin
hesabında 32 nci maddenin birinci fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiye sağlanmış para veya
para ile ölçülmesi mümkün sözleşme ve Kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutulur.
Feshin geçerli sebebe dayandırılması
Madde 18 - Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan
işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya
davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir
sebebe dayanmak zorundadır. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/2 md.) Yer altı işlerinde çalışan
işçilerde kıdem şartı aranmaz.
Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır.
Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri
içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip veya yükümlülüklerini yerine
getirmek için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış
sürece katılmak.(1)
d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş
ve benzeri nedenler.
e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde
işe gelmemek.
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde
öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.
İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler
birleştirilerek hesap edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde,
işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir.
––––––––––––––
(1) 18/2/2009 tarihli ve 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesiyle; bu bentte yer alan“Mevzuattan veya
sözleşmeden doğan haklarını takip” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya yükümlülüklerini yerine
getirmek” ibaresi eklenmiştir.
8430
İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin
bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri
hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz.
Sözleşmenin feshinde usul
Madde 19 - İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin
bir şekilde belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o
işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci
maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.
Fesih bildirimine itiraz ve usulü
Madde 20 – (Değişik birinci fıkra: 12/10/2017-7036/11 md.) İş sözleşmesi feshedilen
işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı
iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, İş
Mahkemeleri Kanunu hükümleri uyarınca arabulucuya başvurmak zorundadır. Arabuluculuk
faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren,
iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede iş
mahkemesi yerine özel hakeme de götürülebilir. Arabulucuya başvurmaksızın doğrudan dava
açılması sebebiyle davanın usulden reddi hâlinde ret kararı taraflara resen tebliğ edilir. Kesinleşen
ret kararının da resen tebliğinden itibaren iki hafta içinde arabulucuya başvurulabilir.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka
bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
(Değişik üçüncü fıkra: 12/10/2017-7036/11 md.) Dava ivedilikle sonuçlandırılır.
Mahkemece verilen karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde, bölge adliye mahkemesi
ivedilikle ve kesin olarak karar verir.
(İptal dördüncü fıkra: Anayasa Mahkemesinin 19/10/2005 tarihli ve E.:2003/66,
K.:2005/72 sayılı Kararı ile.)
Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları
Madde 21 - İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli
olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar
verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine
işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında
tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe
başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar
doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
(Ek fıkra: 12/10/2017-7036/12 md.) Mahkeme veya özel hakem, ikinci fıkrada
düzenlenen tazminat ile üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakları, dava tarihindeki ücreti
esas alarak parasal olarak belirler.
8431
İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı,
yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye
bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait
ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde
işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda
bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun
hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
(Ek fıkra: 12/10/2017-7036/12 md.) Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların, işçinin işe
başlatılması konusunda anlaşmaları hâlinde;
a) İşe başlatma tarihini,
b) Üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakların parasal miktarını,
c) İşçinin işe başlatılmaması durumunda ikinci fıkrada düzenlenen tazminatın parasal
miktarını,
belirlemeleri zorunludur. Aksi takdirde anlaşma sağlanamamış sayılır ve son tutanak buna
göre düzenlenir. İşçinin kararlaştırılan tarihte işe başlamaması hâlinde fesih geçerli hâle gelir ve
işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle
değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.
Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi
Madde 22 - İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel
yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı
bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun
olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen
değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren
değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu
yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu
durumda 17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir.
Taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilir. Çalışma
koşullarında değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.
Yeni işverenin sorumluluğu
Madde 23 - Süresi belirli olan veya olmayan sürekli iş sözleşmesi ile bir işverenin işine
girmiş olan işçi, sözleşme süresinin bitmesinden önce yahut bildirim süresine uymaksızın işini
bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu suretle feshinden ötürü, işçinin
sorumluluğu yanında, ayrıca yeni işveren de aşağıdaki hallerde birlikte sorumludur:
a) İşçinin bu davranışına, yeni işe girdiği işveren sebep olmuşsa.
b) Yeni işveren, işçinin bu davranışını bilerek onu işe almışsa.
c) Yeni işveren işçinin bu davranışını öğrendikten sonra dahi onu çalıştırmaya devam
ederse.
8432
––––––––––––––
(1) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu alt bentte yer alan “veya sakatlığa
uğraması halinde” ibaresi “yakalanması veya engelli hâle gelmesi durumunda” şeklinde değiştirilmiştir.
8433
––––––––––––––
(1) 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı Kanunun 32 nci maddesiyle, bu alt bentte yer alan “veya 84 üncü
maddeye aykırı hareket etmesi” ibaresi “, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi
ya da işyerinde bu maddeleri kullanması” şeklinde değiştirilmiştir.
8434
Bildirimden sonra işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında yapılacak görüşmelerde,
toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın
işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Görüşmelerin sonunda,
toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir.
Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden
otuz gün sonra hüküm doğurur.
İşyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde,
işveren sadece durumu en az otuz gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna
bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür. İşveren toplu işçi çıkarmanın kesinleşmesinden
itibaren altı ay içinde aynı nitelikteki iş için yeniden işçi almak istediği takdirde nitelikleri uygun
olanları tercihen işe çağırır.
Mevsim ve kampanya işlerinde çalışan işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten
çıkarma bu işlerin niteliğine bağlı olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümler
uygulanmaz.
İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 18, 19, 20 ve 21 inci madde
hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi bu maddelere göre
dava açabilir.
Engelli ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu(1)(2)(3)
Madde 30 – (Değişik : 15/5/2008-5763/2 md.)
İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç engelli,
kamu işyerlerinde ise yüzde dört engelli ve yüzde iki eski hükümlü işçiyi veya 21/6/1927 tarihli
ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu veya 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek
Askeri Memurlar Kanunu kapsamına giren ve askerlik hizmetini yaparken 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinde sayılan terör olaylarının sebep ve
tesiri sonucu malul sayılmayacak şekilde yaralananları meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun
işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin
bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır. (2)
––––––––––––––
(1) Bu madde başlığı “Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu” iken, 15/5/2008
tarihli ve 5763 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
(2) 4/7/2012 tarihli ve 6353 sayılı Kanunun 79 uncu maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasında yer alan
“eski hükümlü işçiyi” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik
Kanunu veya 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu
kapsamına giren ve askerlik hizmetini yaparken 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 21 inci maddesinde sayılan terör olaylarının sebep ve tesiri sonucu malul sayılmayacak
şekilde yaralananları” ibaresi eklenmiştir.
(3) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu maddenin başlığında yer alan “Özürlü”
ibaresi “Engelli”, birinci fıkrasında yer alan “özürlü” ibareleri “engelli”, ikinci fıkrasında yer alan
“sakatlananlara” ibaresi “engelli hâle gelenlere”, dördüncü fıkrasında yer alan “özürlü” ibaresi
“engelli” şeklinde değiştirilmiştir.
8434-2
––––––––––––––
(1) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “sakatlananlara” ibaresi
“engelli hâle gelenlere” şeklinde değiştirilmiştir.
(2) 6/2/2014 tarihli ve 6518 sayılı Kanunun 58 inci maddesiyle bu fıkrada yer alan “nasıl işe alınacakları,”
ibaresinden sonra gelmek üzere “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görüşü alınarak” ibaresi
eklenmiştir.
(3) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan yer alan “özürlü” ibaresi
“engelli” şeklinde değiştirilmiştir.
8435
Bir işyerinden malulen ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan
işçiler eski işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski işleri veya
benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o
andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi
yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücret
tutarında tazminat öder.
Özel sektör işverenlerince bu madde kapsamında çalıştırılan 17/7/1964 tarihli ve 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi engelli sigortalılar ile 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen korumalı işyerlerinde çalıştırılan engelli sigortalıların,
aynı Kanunun 72 nci ve 73 üncü maddelerinde sayılan ve 78 inci maddesiyle belirlenen prime
esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı,
kontenjan fazlası engelli çalıştıran, yükümlü olmadıkları halde engelli çalıştıran işverenlerin bu
şekilde çalıştırdıkları her bir engelli için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta
primine ait işveren hisselerinin tamamı Hazinece karşılanır. İşveren hissesine ait primlerin
Hazinece karşılanabilmesi için işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak 506 sayılı
Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik
Kurumuna verilmesi ve sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet
eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarın ödenmiş olması şarttır. Bu
fıkraya göre işveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, Hazinece
Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak ödemenin gecikmesinden kaynaklanan gecikme zammı,
işverenden tahsil edilir. Hazinece karşılanan prim tutarları gelir ve kurumlar vergisi
uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmaz. (Ek cümle: 31/7/2008-
5797/10 md.) Bu fıkrada düzenlenen teşvik, kamu idareleri hariç 506 sayılı Kanun kapsamındaki
sigortalılara ilişkin matrah ve oranlar üzerinden olmak üzere, 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci
maddesi kapsamındaki sandıkların statülerine tabi personeli için de uygulanır. Bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ve Hazine Müsteşarlığı tarafından müştereken belirlenir. (1)(2)(3)
–––––––––––––
(1) 15/5/2008 tarihli ve 5763 sayılı Kanunun 38 nci maddesiyle bu fıkranın 1/7/2008 tarihinde yürürlüğe
gireceği hüküm altına alınmıştır.
(2) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “özürlü” ibareleri
“engelli” şeklinde değiştirilmiştir.
(3) 6/2/2014 tarihli ve 6518 sayılı Kanunun 58 inci maddesiyle bu fıkrada yer alan “yüzde ellisi” ibaresi
“tamamı” şeklinde değiştirilmiştir.
8436
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ücret
Geçici iş göremezlik
Madde 48 - İşçilere geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi gerektiği zamanlarda geçici iş
göremezlik süresine rastlayan ulusal bayram, genel tatil ve hafta tatilleri, ödeme yapılan kurum
veya sandıklar tarafından geçici iş göremezlik ölçüsü üzerinden ödenir.
Hastalık nedeni ile çalışılmayan günlerde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından ödenen
geçici iş göremezlik ödeneği aylık ücretli işçilerin ücretlerinden mahsup edilir.
Ücret şekillerine göre tatil ücreti
Madde 49 - İşçinin tatil günü ücreti çalıştığı günlere göre bir güne düşen ücretidir.
Parça başına, akort, götürü veya yüzde usulü ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti, ödeme
döneminde kazandığı ücretin aynı süre içinde çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.
Saat ücreti ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti saat ücretinin yedibuçuk katıdır.
Hasta, izinli veya sair sebeplerle mazeretli olduğu hallerde dahi aylığı tam olarak ödenen
aylık ücretli işçilere 46, 47 ve 48 inci maddenin birinci fıkrası hükümleri uygulanmaz. Ancak
bunlardan ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışanlara ayrıca çalıştığı her gün için bir
günlük ücreti ödenir.
Tatil ücretine girmeyen kısımlar
Madde 50 - Fazla çalışma karşılığı olarak alınan ücretler, primler, işyerinin temelli işçisi
olarak normal çalışma saatleri dışında hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalışan
işçilerin bu işler için aldıkları ücretler ve sosyal yardımlar, ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil
günleri için verilen ücretlerin tespitinde hesaba katılmaz.
Yüzdelerin ödenmesi
Madde 51 - Otel, lokanta, eğlence yerleri ve benzeri yerler ile içki verilen ve hemen
orada yenilip içilmesi için çeşitli yiyecek satan yerlerden "yüzde" usulünün uygulandığı
müesseselerde işveren tarafından servis karşılığı veya başka isimlerle müşterilerin hesap
pusulalarına "yüzde" eklenerek veya ayrı şekillerde alınan paralarla kendi isteği ile müşteri
tarafından işverene bırakılan yahut da onun kontrolü altında bir araya toplanan paraları işveren
işyerinde çalışan tüm işçilere eksiksiz olarak ödemek zorundadır.
İşveren veya işveren vekili yukarıdaki fıkrada sözü edilen paraların kendisi tarafından
alındığında eksiksiz olarak işçilere dağıtıldığını belgelemekle yükümlüdür.
Yüzdelerden toplanan paraların o işyerinde çalışan işçiler arasında yapılan işlerin
niteliğine göre, hangi esaslar ve oranlar çerçevesinde dağıtılacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.
Yüzdelerin belgelenmesi
Madde 52 - Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde işveren, her hesap pusulasının
genel toplamını gösteren bir belgeyi işçilerin kendi aralarından seçecekleri bir temsilciye
vermekle yükümlüdür. Bu belgelerin şekli ve uygulama usulleri iş sözleşmelerinde veya toplu iş
sözleşmelerinde gösterilir.
Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri
Madde 53 - İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere,
en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.
8442
Yıllık ücretli izin süresine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri
ayrıca ödenir.
İzinde çalışma yasağı
Madde 58 - Yıllık ücretli iznini kullanmakta olan işçinin izin süresi içinde ücret karşılığı
bir işte çalıştığı anlaşılırsa, bu izin süresi içinde kendisine ödenen ücret işveren tarafından geri
alınabilir.
Sözleşmenin sona ermesinde izin ücreti
Madde 59 - İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak
kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti
üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin
sona erdiği tarihten itibaren başlar.
İşveren tarafından iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde 17 nci maddede belirtilen
bildirim süresiyle, 27 nci madde gereğince işçiye verilmesi zorunlu yeni iş arama izinleri yıllık
ücretli izin süreleri ile iç içe giremez.
İzinlere ilişkin düzenlemeler
Madde 60 - Yıllık ücretli izinlerin, yürütülen işlerin niteliğine göre yıl boyunca hangi
dönemlerde kullanılacağı, izinlerin ne suretle ve kimler tarafından verileceği veya sıraya bağlı
tutulacağı, yıllık izninin faydalı olması için işveren tarafından alınması gereken tedbirler ve
izinlerin kullanılması konusuna ilişkin usuller ve işverence tutulması zorunlu kayıtların şekli
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.
Sigorta primleri
Madde 61 - Sigortalılara yıllık ücretli izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden iş
kazaları ile meslek hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunundaki esaslar çerçevesinde işçi ve işverenler yönünden ödenmesine devam
olunur.
Ücretten indirim yapılamayacak haller
Madde 62 - Her türlü işte uygulanmakta olan çalışma sürelerinin yasal olarak daha aşağı
sınırlara indirilmesi veya işverene düşen yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya
da bu Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi
ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamaz.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İşin Düzenlenmesi
Onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile onbeş
yaşını tamamlamış, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek
işler, on dört yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış çocukların
çalıştırılabilecekleri hafif işler, onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç
işçilerin hangi çeşit işlerde çalıştırılabilecekleri ve çalışma koşulları Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.(1)(2)
(Değişik dördüncü fıkra: 4/4/2015-6645/38 md.) Zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış
ve örgün eğitime devam etmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi ve haftada otuz beş
saatten; sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde çalışanların ise günde beş ve haftada otuz saatten
fazla olamaz. Bu süre, on beş yaşını tamamlamış çocuklar için günde sekiz ve haftada kırk saate
kadar artırılabilir.
Okul öncesi çocuklar ile okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma
süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir.
Okulun kapalı olduğu dönemlerde çalışma süreleri yukarıda dördüncü fıkrada öngörülen süreleri
aşamaz. (3)
(Ek fıkra: 4/4/2015-6645/38 md.) Sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinin kapsamı, bu
faaliyetlerde çalışacak çocuklara çalışma izni verilmesi, yaş grupları ve faaliyet türlerine göre
çalışma ve dinlenme süreleri ile çalışma ortamı ve şartları, ücretin ödenmesine ilişkin usul ve
esaslar ile diğer hususlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görüşleri alınarak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Yer ve su altında çalıştırma yasağı
Madde 72 - Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer
altında veya su altında çalışılacak işlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki
kadınların çalıştırılması yasaktır.
Gece çalıştırma yasağı
Madde 73 - Sanayie ait işlerde onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece
çalıştırılması yasaktır.
Onsekiz yaşını doldurmuş kadın işçilerin gece postalarında çalıştırılmasına ilişkin usul ve
esaslar Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.
––––––––––––––
(1) 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı Kanunun 32 nci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “hafif işler” ibaresinden
sonra gelmek üzere “, onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit
işlerde çalıştırılabilecekleri” ibaresi eklenmiştir.
(2) 4/4/2015 tarihli ve 6645 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “ondört yaşını bitirmiş
ve ilk öğretimini tamamlamış” ibaresi “on dört yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını
tamamlamış” şeklinde değiştirilmiştir.
(3) 4/4/2015 tarihli ve 6645 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “Okula devam eden”
ibaresi “Okul öncesi çocuklar ile okula devam eden”, “birinci” ibaresi “dördüncü” şeklinde
değiştirilmiştir.
8448
BEŞİNCİ BÖLÜM
İş Sağlığı ve Güvenliği
––––––––––––––
(1) Bu madde başlığı " Sağlık ve güvenlik tüzük ve yönetmelikleri“ iken, 15/5/2008 tarihli ve 5763 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
(2) Bu madde başlığı " İşyeri hekimleri“ iken, 15/5/2008 tarihli ve 5763 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle
metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
8449-8453
ALTINCI BÖLÜM
İş ve İşçi Bulma
YEDİNCİ BÖLÜM
Çalışma Hayatının Denetimi ve Teftişi
Devletin yetkisi
Madde 91 - Devlet, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izler, denetler ve
teftiş eder. Bu ödev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve
özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yapılır.
(Ek fıkra: 13/2/2011-6111/77 md.; Değişik fıkra: 12/10/2017-7036/13 md.) İşçilerin
kanundan, iş ve toplu iş sözleşmesinden doğan bireysel alacaklarına ilişkin başvuruları üzerine, iş
sözleşmesinin devam etmesi kaydıyla birinci fıkra hükmü uyarınca işlem yapılabilir.
Askeri işyerleriyle yurt güvenliği için gerekli maddeler üretilen işyerlerinin denetim ve
teftişi konusu ve sonuçlarına ait işlemler Milli Savunma Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca birlikte hazırlanacak yönetmeliğe göre yürütülür.
8450-8454
SEKİZİNCİ BÖLÜM
İdari Ceza Hükümleri
DOKUZUNCU BÖLÜM
Çeşitli, Geçici ve Son Hükümler
Yazılı bildirim
Madde 109 - Bu Kanunda öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza
karşılığında yapılması gerekir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa, durum o yerde tutanakla
tespit edilir. Ancak, 7201 sayılı Kanun kapsamına giren tebligat anılan Kanun hükümlerine göre
yapılır.
Konut kapıcılarının özel çalışma koşulları
Madde 110 - Konut kapıcılarının hizmetlerinin kapsam ve niteliği ile çalışma süreleri,
hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri, yıllık ücretli izin hakları ve kapıcı konutları ile
ilgili hususların düzenlenmesinde uygulanacak değişik şekil ve esaslar Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Sanayi, ticaret, tarım ve orman işleri
Madde 111 – (Değişik: 15/5/2008-5763/11 md.)
Bu Kanunun uygulanması bakımından; sanayiden, ticaretten, tarım ve orman işlerinden
sayılacak işlerin esasları aşağıda belirtilmiştir.
Sanayiden sayılacak işlerin esasları şunlardır:
a) Her türlü madenleri arama ve topraktan çıkarma, taş, kum ve kireç ocakları.
b) Ham, yarı ve tam yapılmış maddelerin işlenmesi, temizlenmesi, şeklinin değiştirilmesi,
süslenmesi, satış için hazırlanması.
c) Her türlü kurma, onarma, sökme, dağıtma ve yıkma.
d) Bina yapılması ve onarımı, değiştirilmesi, bozulması, yıkılması ve bunlara yardımcı her
türlü sınai yapım.
e) Yol, demiryolu, tramvay yolu, liman, kanal, baraj, havaalanı, dalgakıran, tünel, köprü,
lağım ve kuyuların yapılması ve onarımı, batıkların çıkarılması ve bataklık kurutma.
f) Elektrik ve her çeşit muharrik kuvvetlerin elde edilmesi, değiştirilmesi, taşınması,
kurma ve dağıtma.
g) Su ve gaz tesisatı kurma ve işletmesi.
h) Telefon, telgraf, telsiz, radyo ve televizyon kurma.
i) Gemi ve vapur yapımı, onarımı, değiştirilmesi ve bozup dağıtma.
j) Eşyanın istasyon, antrepo, iskele, limanlar ve havaalanlarında yükletilmesi,
boşaltılması.
k) Basımevleri.
Ticaretten sayılacak işlerin esasları şunlardır:
a) Ham, yarı ve tam yapılmış her çeşit bitkisel, hayvani veya sınai ürün ve malların alımı
ve satımı.
b) Bankacılık ve finans sektörü ile ilgili işlerle, sigortacılık, komisyonculuk, depoculuk,
ambarcılık, antrepoculuk.
c) Su ürünleri alımı ve satımı.
d) Karada, göl ve akarsularda insan veya eşya ve hayvan taşıma.
8458-1
(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/8 md.) Alt işveren ile yapmış olduğu iş sözleşmesi sona
ermediği gibi, alt işveren tarafından 4734 sayılı Kanun kapsamında bulunan idarelere ait işyerleri
dışında bir işyerinde çalıştırılmaya devam olunan ve bu şekilde çalıştırıldığı sırada iş sözleşmesi
kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona eren işçinin kıdem tazminatı, işçinin yazılı
talebi hâlinde, kıdem tazminatının söz konusu kamu kurum veya kuruluşlarına ait işyerlerinde
geçen süreye ilişkin kısmı, kamu kurum veya kuruluşuna ait çalıştığı son işyerindeki ücretinin
yılları itibarıyla asgari ücret artış oranları dikkate alınarak güncellenmiş miktarı üzerinden
hesaplanmak suretiyle son kamu kurum veya kuruluşu tarafından işçinin banka hesabına
yatırılmak suretiyle ödenir. Bu şekilde hesaplanarak ödenen kıdem tazminatı tutarının, iş
sözleşmesinin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden aynı süreler dikkate alınarak hesaplanacak
kıdem tazminatı tutarından daha düşük olması hâlinde, işçinin aradaki farkı alt işverenden talep
hakkı saklıdır.
(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/8 md.) İkinci fıkranın (b) bendi veya üçüncü fıkra uyarınca
farklı kamu kurum veya kuruluşlarına ait işyerlerinde geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden
kıdem tazminatı ödenmesi hâlinde, kıdem tazminatı ödemesini gerçekleştiren son kamu kurum
veya kuruluşu, ödenen kıdem tazminatı tutarının diğer kamu kurum veya kuruluşlarında geçen
hizmet süresine ilişkin kısmını ilgili kamu kurum veya kuruluşundan tahsil eder. Ancak, merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idareleri arasında bu fıkra hükümlerine göre bir tahsil işlemi
yapılmaz.
(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/8 md.) Kıdem tazminatı tutarı, 4734 sayılı Kanunun ek 8 inci
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında belirtilen işyerlerinde kıdem tazminatı ile ilgili
açılacak bütçe tertibinden, (b) bendi kapsamında belirtilen işyerlerinde ise hizmet alımı gider
kaleminden, ödeneğin yetip yetmediğine bakılmaksızın ödenir.
(Ek fıkra:21/2/2019-7166/11 md.) (İptal altıncı fıkra: Anayasa Mahkemesinin
19/9/2019 tarihli ve E.:2019/42, K.:2019/73 sayılı Kararı ile.)
(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/8 md.) Bu madde kapsamında alt işverenler yanında çalışan
işçilerin bu işyerlerinde geçen hizmet süresinin hesabı, alt işverenden ve alt işveren işçisinden
istenecek belgeler ve ödeme süreci ile ilgili diğer usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ve Kamu İhale
Kurumunun görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle
belirlenir.
(Ek fıkra: 4/4/2015-6645/40 md.) 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanunu ile 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamında rödövans
sözleşmeleri çerçevesinde yer altı maden işletmeciliği yapan şirketlere ve ortaklarına ait malların
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el koyma veya takip yoluyla satışından elde edilen
gelirler, öncelikle bu sözleşmeler kapsamında söz konusu şirketlerde çalışmış olan işçilerden, iş
sözleşmeleri kıdem tazminatını hak edecek şekilde sona ermiş olanların kıdem ve ihbar
tazminatları ile izin, fazla çalışma ve diğer ücret alacaklarının ödenmesinde kullanılır. Bu
ödemeler Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ilgililerin hesaplarına yatırılmak suretiyle
gerçekleştirilir. Ödemeye esas bilgi ve belgeler, işçinin son çalıştığı işvereni tarafından Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna teslim edilir.
Bazı işlerde çalışanların ücretlerinin güvencesi
Madde 113 - Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (ı) bentlerinde
sayılan işyerlerinde çalışan işçiler hakkında 32, 35, 37, 38 inci madde hükümleri uygulanır. Bu
maddelere aykırılık hallerinde ilgililer hakkında ilgili ceza hükümleri uygulanır.
8459
Mazeret izni
Ek Madde 2 – (Ek: 4/4/2015-6645/35 md.)
İşçiye; evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin,
çocuğunun ölümü hâlinde üç gün, eşinin doğum yapması hâlinde ise beş gün ücretli izin verilir.
İşçilerin en az yüzde yetmiş oranında engelli veya süreğen hastalığı olan çocuğunun
tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından
kullanılması kaydıyla, bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar ücretli izin
verilir.
Zamanaşımı süresi
Ek Madde 3- (Ek: 12/10/2017-7036/15 md.)
İş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin
ücreti ve aşağıda belirtilen tazminatların zamanaşımı süresi beş yıldır.
a) Kıdem tazminatı.
b) İş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.
c) Kötüniyet tazminatı.
d) İş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.
Geçici Madde 1 - Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu Kanuna
yapılmış sayılır.
Bu Kanunun 120 nci maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü
maddesinin birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17
ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32 nci maddelerine yapılmış sayılır.
Geçici Madde 2 - (Mülga: 20/6/2012-6331/37 md.)
Geçici Madde 3 - 1475 sayılı Kanuna göre alınmış bulunan asgari ücret kararı, bu
Kanunun 39 uncu Maddesine göre tespit yapılıncaya kadar yürürlükte kalır.
Geçici Madde 4 - Mülga 3008 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi hükümleri
haklarında uygulanmayanlar için, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinde sözü edilen kıdem
tazminatı hakkı 12.8.1967 tarihinden itibaren başlar.
İlk defa bu Kanun kapsamına girenlerin kıdem tazminatı hakları bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren başlar.
Geçici Madde 5 - 1475 sayılı Kanunun 25 inci maddesi ile 3713 sayılı Kanunun ek 1 inci
maddesinin (B) fıkrasında yer alan oranlar, bu Kanunun 30 uncu maddesi uyarınca Bakanlar
Kurulu tarafından yeniden belirleninceye kadar geçerlidir.
Geçici Madde 6 - Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem
tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475
sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.
Geçici Madde 7 - (Ek: 6/5/2016-6715/5 md.)
Bu maddeyi ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden önce 7 nci maddenin birinci fıkrası
uyarınca bir işçinin yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene
iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devredilmesi suretiyle kurulmuş bulunan
geçici iş ilişkileri, sözleşmelerinin süresince devam eder.
8460-1
Anayasa
Kanun/KHK Kanun / KHK
Kanun/KHK Mahkemesi 4857 sayılı Kanunun
Resmî Gazete Yürürlüğe
No. Kararı değiştirilen maddeleri
Tarihi giriş tarihi
Tarih/No.
1. 4884 17/6/2003 17/6/2003 - 3
2. 5378 7/7/2005 7/7/2005 - 108
3. 5538 12/7/2006 12/7/2006 - 2, 81
4. 5728 8/2/2008 8/2/2008 - 107, 108
5. 5754 8/5/2008 8/5/2008 - 32, 102
3, 33, 65, 78, 81, 82, 88, 95,
6. 5763 26/5/2008 26/5/2008 -
98, 105, 108, 111
7. 5763 26/5/2008 1/7/2008 - 30
8. 5763 26/5/2008 1/1/2009 - 85
1/7/2008
tarihinden
9. 5797 19/8/2008 geçerli olmak - 30
üzere yayımı
tarihinde
28/2/2009
10. 5838 28/2/2009 - 18
(Mükerrer)
11. 6009 1/8/2010 1/8/2010 - 2, 81
25/2/2011
12. 6111 25/2/2011 - 74, 91, 92, 108
(1. Mükerrer)
2/11/2011
13. KHK/665 2/11/2011 - 30
(Mükerrer)
99, 100, 101, 102, 103, 104,
14. 6270 26/1/2012 26/1/2012 -
105
15. 6353 12/7/2012 12/7/2012 - 30
2, 4, 7, 25, 63, 69, 71, 77,
78, 79, 80, 81, 83, 84, 85,
16. 6331 30/6/2012 30/12/2012 -
86,87, 88, 89, 95, 98, 105,
Geçici Madde 2
17. 6462 3/5/2013 3/5/2013 - 25, 30, 101
6/2/2014
18. 6518 19/2/2014 - 5, 30, Ek Madde 1
28918
8460-3
Değiştiren Kanunun/KHK’nin
4857 sayılı Kanunun değişen veya iptal edilen Yürürlüğe Giriş
veya İptal Eden Anayasa
Mahkemesi Kararının Numarası maddeleri Tarihi
Etiğe Giriş
• Özgürlük problemi:
Din, dil, ırk, her türlü inanç, cinsiyet farklılığı ve coğrafi ayrım gözetmeden çok kültürlü
bir yapının korunması ve kültürel zenginliğin geliştirilmesinin ön koşulu;
“Dünya etiği”, olup biten her şeyi ekonomi ve teknolojinin belirlediği bir çağda, etik
yaşama dünyasının tek yönlü kaygılarla gerçekleşmesine yönelmiş bir yarar
hesapçılığının yıkıcı etki ve sonuçlarını eleştirel bir aynadan yansıtan önemli bir uyarı
görevi yüklenmiştir.
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etiğin Hedef ve Amaçları
Birey, hem kendi çıkarlarıyla hem de başkalarının yargılarıyla kendi arasında bir
mesafe koyarak bir insan topluluğu ya da tüm insanlar için hangi amaçların iyi
olduğuna kendi karar verdiğinde ahlakilik boyutlarına ulaşmış demektir.
Etik, insan eylemlerinde, özgürlük ilkesini temel zemin olarak alır. Böylece etik, bir
özgürlük öğretisi olur. Özgürlüğü düşünsel düzeyde sınırsız kullanır.
Etik olmayan düşünce yoktur. Etik olmayan davranış vardır.
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etiğin Hedef ve Amaçları
Etik Neden Gereklidir?
Pratiğe yönelik sonuçlar üretmeyen bir etik çalışması, amacından, yani özgürlüğü
pratikte gerçekleştirme amacından, sapar.
İyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmeyi öğreterek, ahlaki yargı verme yeteneği
kazandırmak,
katılımcılarının her birinin eşit söz hakkına sahip olduğu açık araştırma toplumu
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etiğin Temel İlkeleri
Önemseme,sorumluluk etiği
Evrenselleştirme soruları:
Herkes, benim şu anda yapmayı düşündüğüm şeyi yapsaydı ne olurdu?
Herkes böyle davransa daha iyi olmazmıydı?,
Herkesin bunu yapmasının sonuçları, yapmamasının sonuçlarından daha iyi olmaz
mıydı? Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etiğin Temel İlkeleri
Önemseme, Sorumluluk Etiği
3. Hafta
8 Mart 2022
2 Duygularla ilişkilendirme
3 Olası sonuçlarla ilişkilendirme
4 Ahlak yasalarıyla ilişkilendirme
5 Ahlaki yetkinlikle ilişkilendirme
6 Vicdanla ilişkilendirme
Tanıdığı veya tanımadığı bir insana neden yardım ettiği sorusuna kişi şu şekilde
yanıtlar verebilir:
Kadının gözleri görmüyordu
O kadar çaresizdi ki
Benim çok yakın arkadaşımdır
Bana yardım etmem için yalvardı
Eylemde bulunma zorunluluğu
Olgulardan normların türetilemeyeceği, çünkü olgunun zaten olan durum, bir
vaka anlamına geldiği, buradan olması gerekenin çıkarılamayacağı ileri
sürülebilir
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Etik Gerekçelendirme ve Temellendirmeler
Ahlaki eylem ve yargılar üzerinde etik tezleri açıklayıp temellendiren yöntemler
2 Duygularla ilişkilendirme
Sadece beklenen fayda değil, hedeflenen fayda ve ona ulaşmak için kullanılacak
araçların ahlaki olup olmadıklarına bakılmalıdır. (Pieper, 1999)
Bir kimse kendi ahlaki yetkinliğini şaşmaz bir ahlaki kurum olarak göremez
ve kendi taleplerini temellendirmeden başkalarına ne yapmaları
gerektiğini dikte edemez (Pieper 1999).
6 Vicdanla İlişkilendirme
Vicdanımla çelişiyordu
Vicdanımın sesini dinledim
Vicdan, değerler hakkındaki a priori bilincimizin bizzat kendisidir,
içimizdeki yargıçtır (Özlem 2004).
Bir eylem, yalnızca mutlak koşulsuz geçerli olan bir şeyle ilişkilendirilerek
etik açıdan temellendirilebilir. Diğer bir deyişle, mutlak iyi davrandığını
ileri süren kişi, bununla bağlantılı olan herkesin bu eylemi, ilkesel
anlamda yapılması gereken eylem olarak görmesi gerektiğini öne
sürmüş olur (Pieper 1999).
Tıbbi etik, Biyoetik, Sosyal etik, İktisat etiği, Bilim etiği, Ekoloji etiği, Barış etiği,
Basın etiği vb.
Tıbbi etik, Biyoetik, Sosyal etik, İktisat etiği, Bilim etiği, Ekoloji etiği, Barış etiği,
Basın etiği vb.
Bu etikler uygulamada, o eylem alanında faaliyet gösteren insan
gruplarının davranış ilkeleri şeklinde düzenlendiğinde ya da diğer bir
deyişle sadece o kavramın altında toplanan uğraşı alanlarını
ilgilendirecek şekilde özelleştirildiğinde iş veya meslek etiği olarak anılır
(Pieper, 1999).
Özel etik ilkelere olan gereksinim, genel olarak tüm toplumun etik
gereksinimi ile aynıdır. Etik ilkeler, karşılıklı olarak ilişkinin kurulması ve
muafakatin sürdürülmesine yardımcı olur.
Dr. Öğr. Üyesi Merve Uysal, Marmara Üniversitesi
Meslek Etiği
İş ve Meslek Etiği
Kişiler, normlara uygun davranmaya zorlanabilirler ama etik değer korumayı istemeye ve
koruyarak eylemde bulunmaya zorlanamazlar (Kuçuradi 2003).
Mesleki davranış kuralları Evrensel etik ilkeler çerçevesinde özel olarak bir mesleğin uygulama
Mesleki etik kodlar alanındaki hizmetlerle sınırlı olarak düzenlenmiş yazılı dizgeler
Mesleki davranış kuralları Evrensel etik ilkeler çerçevesinde özel olarak bir mesleğin uygulama
Mesleki etik kodlar alanındaki hizmetlerle sınırlı olarak düzenlenmiş yazılı dizgeler
İş ve Meslek Etiği
Bir mesleğin ve toplumun üyeleri arasındaki inandırıcılığın aracıdır ve ortak değerlere ve misyona
sahip üyeler arasında aidiyet duygusunu arttırır
Faydaları
topluma karşı görevlerinin olduğu bilincini canlı tutar
O mesleğin insanlara daha iyi hizmet etmesi için kılavuzluk görevini sağlamak
Temel Soru “nasıl davranırsak daha iyi hizmet veririz?”
«Meslek» toplumun kaçınılmaz olan bir gereksinimini karşılar
salt kendi doyumu için değil aynı zamanda başkalarının yararı için de yaptığı bir uğraştır
Sistemli bir eğitimle kazandırılan özel bilgi ve becerilerle donatılmış olan meslek elemanı toplum tarafından
“uzman” olarak görülür ve o hizmette kişiye tam bir güven duyulur.
Meslektaşlar tarafından kuşaktan kuşağa aktarılan bu mesleki birikim süreç içerisinde yeni tekniklerin
keşfedilmesine de olanak sağlar
meslek standartlarına uyulmasını garantileyen yönetim birimleri: Meslek Odaları, Meslek Birlikleri, dernekler
Mesleki rolleri üstlenen insanlar yaptıkları işlerden para kazanırlar ve kariyerleri kendilerine saygı duyulmasını
sağlar.
Profesyonellerin ayrıcalıkları- «entelektüel
Dr. Öğr. Üyesi otorite»
Merve Uysal, Marmara Üniversitesi (Bayles, 1988)
İş ve Çalışma Etiği’ni sağlam temellere oturtmak yaşamsal ve toplumsal bir önem taşır
İş ve Meslek Etiği
“.. benden hizmet bekleyen kimselerin sırlarına saygılı olacağıma ve
Hekim onları saklayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve temiz töresini
sürdüreceğime, ..”
*
Dr. Öğr. Üyesi, Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Medeni Hukuk Anabilim Dalı,
demirboga@hotmail.com.
1
Dürüstlük kuralları kavramı yerine Türk Hukukunda objektif hüsnüniyet, doğruluk ve güven kuralları, doğruluk
kuralı gibi kavramlarla ifade edilmektedir.
Demirboğa, A. D. (2018). Dürüstlük Kuralının İş Etiğine Etkisi, Gaziantep University Journal of Social Sciences,
17 Etik Özel Sayı, 25-33, Submission Date: 09-08-2018, Acceptance Date: 24-12-2018.
Araştırma Makalesi.
26 GAUN JSS
emredici ister tamamlayıcı hukuk kuralı olsun, bütün hukuk kurallarında olduğu gibi
uygulayıcılara yönelik bir direktifi de kapsamaktadır. Bu sebeple, taraflardan birinin, doğruluk
ve güven kurallarına aykırı davranıldığı yolunda bir iddia ve savunmada bulunup
bulunmadığına bakılmaksızın, uygulayıcılar tarafından bu ilkenin doğrudan uygulanması
gerekir (Edis, 1993, s. 295) (Akyol, 2006, s. 10). Bununla birlikte, yalnızca diğer kanunların
dürüstlük kurallarına açıkça yollama yaptığı hallerde değil fakat hukuki ilişkinin niteliğinin
bunu gerektirmesi halinde bile doğrudan uygulanmalıdır (Akyol, 2006, s. 16).
Dürüstlük kurallarına yollama yapan Türk Medeni Kanunumuzun söz konusu hükmü
dikkate alındığında, bu hükmün kamu düzenine ilişkin olup olmadığı konusunda doktrinde
tartışma bulunmaktadır (Akyol, 2006, s. 10). Buna ek olarak, dürüstlük kurallarının
sözleşmeyle kısmen de olsa bertaraf edilebileceği savunulmakla birlikte Türk hukuk
uygulaması farklı bir anlayışı benimsemiştir. Buna göre, dürüstlük kuralları emredici ve kamu
düzenine ilişkindir; bu sebeple aksine bir sözleşme yapılamaz ve bu ilkenin uygulanmasından
feragat de edilemez (Akyol, Çelişki Yasağı, 2007, s. 44 vd.).
Dürüstlük kurallarına yollama yapan Türk Medeni Kanunu m. 2, Alman hukukunda
geliştirilmiş bulunan genel işlem şartlarına ait bir özellik olarak atıfta bulunur. Bu anlamda,
ahlak kuralları, hakkaniyet kuralları ile şahsiyet haklarında olduğu gibi hukukun en genel ve en
son değerlerine yollama yapan genel işlem şartları (Kara, 2013, s. 725), hukukun işleyişinde
etik etkileri açıkça göstermektedir. Türk Borçlar Kanununun yeni halinde yer alan genel işlem
koşullarının amacı, dürüstlük kurallarının sözleşme ilişkilerine etkisini ve sonuçlarını
belirlemektir.
Dürüstlük kuralının uygulama alanı ve etkisi
Dürüstlük kuralları hukukun uygulanması ilgili bir kural olup, özel hukukun bütününde
uygulanmaya elverişli bir biçimde öngörülmüş bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak dürüstlük
kuralları yalnız yazılı hukuk kurallarının uygulanmasında değil; fakat örf ve adet hukuku
kurallarının uygulanmasında ve hatta hakimin hukuk yaratmasında da etkilidir. Kural olarak
dürüstlük kurallarının uygulanması sırasında başvurulamayacak bir hukuki ilişki
bulunmamaktadır (Serozan, 2017, s. 277).
Dürüstlük kuralları kamu hukukunda da kendisine uygulama alanı bulur. Özellikle,
vatandaşlar ile kamu idareleri arasındaki hukuku düzenleyen idare hukukunda da dürüstlük
kurallarının doğrudan uygulanma imkanı bulunmaktadır. Örneğin, idarenin daha önce verdiği
güvence ile bağdaşmayan yeni bir karar alması halinde bunun dürüstlük kurallarına uygunluğu
bakımından bir değerlendirme idari yargı yerlerince yapılır. Nitekim kamu hukuku tüzel kişileri
de tıpkı özel hukuk tüzel kişilerin de olduğu gibi dürüstlük kurallarına uymakla mükelleftir.
Dürüstlük kuralları, hakların kanun tarafından açıkça veya örtülü olarak güdülen
amaçlarının gerçekleşmesi yönünde kullanılmalarını da gerektirmektedir. Bununla birlikte, bazı
haklar ve yetkiler başkalarının korunması için kişiye tanınmıştır. Bu hakların kullanılmasında
da dürüstlük kurallarına uymak zorunludur. Bu hak türlerine özellikle aile hukukunda sıkça
rastlanır; örneğin velayet hakkı gibi haklarda hak sahibi, bu hakkını dürüstlük kuralına uygun
olarak kullanmak zorundadır (Akyol, 2006, s. 16).
Hukuki işlemlerde tarafların birbirine koruyucu bir tutum içinde olmaları gerektiği
düşüncesi dürüstlük kurallarından çıkmaktadır (Serozan, 2017, s. 279). Çünkü dürüstlük
kuralının, güven teorisine uygun olarak, hukuki işlemlerin yapılmasında, sözleşmelerin ikinci
derecedeki noktalarının tamamlanmasında, hukuki işlemlerin yorumlanmasında ve sona
ermesinde ya da sözleşmelerin yeni gelişen şartlara uydurulmasında uygulanma imkânı
bulunmaktadır. Dürüstlük kurallarına göre bir irade beyanının muhatabı olan kimse bu beyana
normal, makul, orta zekâlı bir kimsenin verebileceği anlamı vermek zorundadır (Akyol, 2006,
DÜRÜSTLÜK KURALININ İŞ ETİĞİNE ETKİSİ 29
s. 33). Başka bir ifadeyle beyan sahibi de, dürüstlük kuralları gereğince beyanının iş hayatında
nasıl anlaşılması gerekiyorsa o yolda anlaşılmasını ve buna göre hukuki işlem görmesini
katlanmak zorundadır (Akyol, 2006, s. 41).
Sözleşmelerin meydana gelmesi ve hukuki sonuçlarının doğması, açıkça veya örtülü
olarak açıklanmış irade beyanlarının varlığına bağlı bulunmaktadır. Sözleşmenin meydana
gelip gelmediğine karar vermek için öncelikle bunun bir irade beyanı olup olmadığı meselesini
çözmek gerekir. Bildirimde bulunan kişi, irade açıklamasının, muhatabın bildirimi anladığı
biçimde yaptığı sonucunu doğuracağını kabul etmek zorundadır. Bununla birlikte, irade
açıklamasında bulunan kimsenin de sadece kendisine göre beyanın anlamlandırılacağını ileri
sürememesi gerekir. Taraflardan birine göre bir beyanın birden farklı anlamı olması halinde,
beyanlar arasında bir uygunluk yoktur; ancak muhatabın bilebildiği veya bilebileceği şartlara
göre sözleşmenin meydana gelmiş olması da mümkündür (Serozan, 2017, s. 278). Bu durumda,
muhatabın karşı tarafa olan güveni korunmaktadır. Yazılı hukuk kuralları gibi hukuki
işlemlerde boşlukları içerebilir. Hukuk düzenlerinin ve hukuk kurallarının önemli bir rolü,
hukuki işlemlerde tarafların bıraktıkları bu boş noktaları tamamlamak zorunda olmalarıdır
(Akyol, 2006, s. 42). Hukuk düzeninin ve hukuk kurallarının temel özelliklerinden biri de
kişilerin irade beyanlarına dürüstlük kuralları gereğince verilmesi gereken anlamı vermek
suretiyle boşlukta bırakılan hususları doldurarak hukuki işlemlerin devamlılığını sağlamaktır.
Sözleşmelerde asli edim yükümlerinin yanında yan edim hükümleri de bulunmaktadır.
Yan yükümlülükleri; özen ve koruma yükümlülükleri, açıklama yapma yükümlülüğü, bildirme
yükümlülüğü, bilgi ve hesap verme yükümlülükleri ve işbirliği yapma yükümlülüğü olmak
üzere çeşitlere ayırmak mümkündür. Bu yan yükümlerin tespitinde ve uygulanmasında ya da
ihlal edildiği durumlarda sorumluluğun belirlenmesinde dürüstlük kuralı uygulama alanı bulur
(Öztan, 2016, s. 175).
İş Etiği
İş etiği, dürüstlük kuralının da kökenini oluşturan ahlak kurallarından temel felsefesini
almaktadır. İyi-kötü, doğru-yanlış kavramları her ne kadar ahlak alanına ait kavramlar olsalar
da etik alanının da temel varsayımlarını ve ulaşmak istediği gayeyi teşkil eder. Toplumsal ahlaki
anlayışlardaki değişim ve yozlaşmalardan iş hayatı da etkilenmektedir. Örneğin, iş hayatında
yapılan sözleşmelerin hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesi, verilen çeklerin ödenmemesi,
üretilen malların öngörülen standartlarda ve tüketici beklentisi ve ihtiyacını karşılayacak
nitelikte olmaması, çocuk işçi çalıştırılması, şirket yönetiminde paydaşların menfaatlerinin
gözetilmemesi gibi birçok konu iş etiği çalışmalarının önemini ortaya koymuştur. Günümüz
dünyasında iş etiğine uygun çalışma tüketici eğimi ve tercihlerini doğrudan belirleyen bir etken
olmuştur. Aynı zamanda yatırımcıların tercihlerinde, iş etiğine uygun faaliyet gösteren şirketler
bir adım öne geçmektedir. Burada önemli olan husus, şirket çalışanlarının davranışlarının
paydaşlar tarafından öngörülebilirliği ve güveni hak etmesidir. Yukarıda açıkladığımız üzere
zaten dürüstlük kuralı da tam da bu ihtiyacı karşılamaktadır.
Etik-ahlak teorileri arasındaki felsefi tartışmalar bu çalışmanın kapsamı dışında olduğu
için çok fazla yer verilmeyecek, yeri geldikçe farklara, ahlak kavramının somutluğu ve
gündeliğine karşı etik kavramının evrenselliği ve davranışın özüne yönelik çalışmalar yapması
göz önünde tutulacaktır.
İş ahlakı, haksız kazanç (Kara, 2013, s. 730 vd.), işçi hakları ve tüketici haklarına riayet
etmeme gibi olguların karşısında bunları engellemek ve bu konuda yapılan hukuki işlemlere
yaptırım olarak öngörülmek üzere ortaya çıkmıştır. Dürüstlük kuralı, etik ilkelerin hukuki
işlemlere yansıyan yüzünün değerlendirilmesinde uygulayıcıların elinde bir mihenk taşı
görevini ifa etmektedir. Buna karşın şunu da belirtmek gerekir ki, adaletin yavaş işlemesi iş
etiğinin daha fazla etkin olması sonucunu da doğurmuştur.
30 GAUN JSS
(7) Sözleşme şartlarının haksızlığının takdirinde, bu şartlar açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olmak
koşuluyla, hem sözleşmeden doğan asli edim yükümlülükleri arasındaki hem de mal veya hizmetin
piyasa değeri ile sözleşmede belirlenen fiyat arasındaki dengeye ilişkin bir değerlendirme yapılamaz.
(8) Bakanlık, genel olarak kullanılmak üzere hazırlanmış sözleşmelerde yer alan haksız şartların,
sözleşme metinlerinden çıkarılması veya kullanılmasının önlenmesi için gerekli tedbirleri alır.
(9) Haksız şartların tespit edilmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esaslar ile sınırlayıcı olmamak üzere
haksız şart olduğu kabul edilen sözleşme şartları yönetmelikle belirlenir.”
hükmü mikro seviyede iş etiğinin etkilediği hukuk kurallarından biridir. Burada dikkati çeken
önemli bir husus da, bu hükmün ilkeye ilişkin fıkrasında dürüstlük kuralına açıkça atıf
yapmasıdır.
Yukarıda yer verilen iki örnek dışında da hem uluslararası anlaşmalarda, hem de
şirketlerin kendi iş etiğine ilişkin düzenlemelerinde rehber olan ilke dürüstlük kuralından doğan
güvenin korunmasıdır.
Dürüstlük kuralının iş etiğini etkilemesi
Dürüstlük kuralı, özel hukukun ve hatta kamu hukukunun uygulanmasında ve
kurallarının oluşturulmasında göz önünde tutulması gereken bir ilkedir. Varlık olarak da etik
ile aynı kökenden gelir. Bu anlamda, ahlak kuramının hukuk âlemine yansıması olarak da
görülebilir. Dürüstlük kuralı, normal, makul, orta zekalı bir kimsenin haklarını kullanmasında
bize rehberlik eder. Bu sebeple, iş etiği de dürüstlük kuralıyla doğrudan etkileşim halindedir.
Zaten iş etiğinin, ister birey ister firma ister piyasa kısmını düzenleyen yönü olsun tamamında
hakkın kullanılmasında gözetilmesi gereken ilkeler belirlenir. Dolayısıyla, dürüstlük ilkesi ile
iş etiğine ilişkin prensipler birbiriyle yarışır.
İş etiği, dürüstlük kuralının kendi değişimine uygun olarak geliştirir. Örneğin, iş
etiğinde kişisel verilerin kullanılmasına ilişkin etik ilkeler geçmişte yok iken; bugün artık bu
durum da etik bir problem ve hatta hakkın kötüye kullanılmasının (Barlas, 1997, s. 197)
yasaklanması kapsamında görülmektedir. İş etiği, çağa ve teknolojik gelişimlere uygun olarak
dürüstlük kuralının kapsamını genişletir ve geliştirir.
Sonuç
Hukuk ve etik ilişkisi, uzun bir geçmişe sahip tartışmalı bir konudur. Deontolojik olarak
aynı kökenden gelmesi ve amaçsal olarak benzer amaçları gütmeleri bu anlamda aralarında
yakın bir ilişki olduğunu gösterir. Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri, hukuk etiği ile etik
ilkelerin hukuku etkilemesinin farklı şeyler olmasıdır. Hukuk etiği, hukukun uygulamasında
dikkate alınacak kurallar ve ilkeler manzumesi olarak karşımıza çıkmakta iken etik ilkelerin
hukuku etkilemesi bambaşka bir olgudur.
Dürüstlük kuralı, etik ilkelerle içiçe onunla yarışan bir karaktere sahiptir. Etik ilkelerin
evrenselliği ve pratikliği yanında, dürüstlük kuralı hem kapsam olarak genişler hem de çağa
ayak uydurur. Aynı zamanda dürüstlük kuralı, etik ilkelere bir çerçeve çizer.
Dürüstlük kuralının kanun koyucu tarafından tanımının yapılmaması da bu ilkeye
dinamiklik kazandırır. İş etiği, dürüstlük ilkesinin kendi alanına ilişkin yorumu ve çıkarımlarını
esas alarak bireysel düzeyde, firma düzeyinde, piyasa ve uluslararası düzeyde ilkeler koyar ve
geliştirir.
Kaynaklar
Akyol, Ş. (2006). Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, İkinci Baskı, İstanbul,
Vedat Kitapçılık.
Akyol, Ş. (2007). Medeni hukukta çelişki yasağı, İstanbul, Vedat Kitapçılık.
Antalya, O.G. & Topuz, M. (2016). Medeni hukuk, İstanbul, Legal Yayıncılık.
DÜRÜSTLÜK KURALININ İŞ ETİĞİNE ETKİSİ 33
Ateş, D. (2007). Sözleşme özgürlüğü yönünden dürüstlük kuralları, TBB Dergisi, Sayı 72, Yıl.
2007, s.75-93.
Barlas, N. (1997). Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağının Alman Medeni
Kanunundaki düzenleme tarzı ve eleştirisi, İHFM, Cilt: 15, Sayı:3, Yıl:1997, s.191-208.
Cashin-Ritaine, E. (Çev. Başak Baysal), (2005). Emprevizyon, hardship ve işlem temelinin
çökmesi: Pacta Sund Servanda ve Alman-Fransız hukuki ilişkilerinde sözleşmelerin
uyarlanmasına giden yollar, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt.63,
Sayı 1-2, Yıl.2005, s.321-342.
Durak, Y. (2017). Güven sorumluluğu ve Culpa in Contrahendo, Selçuk Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, Cilt.25,Sayı.1, Ocak 2017, s.239-288.
Edis, S. (1993). Medeni hukuka giriş ve başlangıç hükümleri, 4. Basıdan Tıpkı Basım,
Ankara,Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Döner Sermaye İşletmesi Yayınları
No:41.
Harrison, M. R. (2005). An introduction to business and management ethics, Newyork,
Palgrave Mac Millan.
Helvacı, S. & Erlüle, F. (2016). Medeni hukuk, 4. Baskı, İstanbul, Legal Yayıncılık.
Kara, M. S. (2013). Genel işlem şartlarına ilişkin haksız rekabet hükümleri, Gazi Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt.17, Sayı.1-2, Yıl.2013, s.723-742.
Kılıçoğlu, M. (2015). Dürüstlük kuralı ve hakkın açıkça kötüye kullanma yasağı, Ankara, Bilge
Yayınevi.
Norman, W. (2013). Business ethics, The International Encyclopedia of Ethics, Edited by Hugh
La Follettte, Print Pages 652-668., Blackwell Publishing.
Oğuzman, K. & Barlas, N. (2016). Medeni hukuk-giriş, kaynaklar, temel kavramlar, 22. Baskı,
İstanbul, Vedat Kitapçılık.
Öztan, B. (2016), Medeni hukukun temel kavramları, 41. Baskı, Ankara, Turhan Kitabevi.
Serozan, R. (2017). Medeni hukuk, 7. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık.
Skutch, A.F. (2004). Moral foundations, an introduction to ethics, NewYork, Axios Press.
Sullivan, R.J. (1994). An introduction to Kant’s ethics, Newyork, Cambridge University Press.
Yarayan, A. (2013).Türk medeni hukuku, Ankara, Yetkin Yayınları.
Yücel, Y. F., (2010), Hak ve menfaatler üzerine bir inceleme,
http://portal.ubap.org.tr/App_Themes/Dergi/2010-91-663.pdf, E.T. 04.05.2018.
MADENCİLİK, Cilt 44, Sayı 4, Sayfa 29-38, Aralık 2005
Vol.44, No. 4, pp 29-38, December 2005
ÖZET
Mühendislikte etik sorunların ele verilmesi çeşitli yönleriyle tartışılmıştır. Öncelikle, konuyla ilgili terimler
hakkında bilgi verilmiş ve ele verme eylemi için gerekli koşullar göz önünde bulundurulmuştur. Sonra,
eleverenlerin genellikle karşılaştıkları sıkıntılar ve almaları gereken önlemler sunulmuştur. Son olarak
da, etik sorunların ele verilmesiyle ilgili sıkıntıları gidermek için organizasyonların izleyebilecekleri
yaklaşımlardan bahsedilmiştir.
ABSTRACT
Various aspects of whistle-blowing in engineering are discussed. Firstly, information is given on the
terms related to the subject, and necessary conditions for whistle-blowing are considered. Then, the
problems usually encountered by whistle-blowers and precautionary measures to be taken by them are
presented. Finally, the approaches that can be followed by the organizations to remedy the difficulties
caused by whistle-blowing are mentioned.
(*)
Prof. Dr., Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Mühendislik Fak., Maden Mühendisliği Bölümü
Zonguldak, gercek@karaelmas.edu.tr
1. GİRİŞ Whistle-blowing;
Dünyanın en saygın haftalık haber dergilerinden • iddia edilen bir suçu (sahtekarlık, hırsızlık
olan Time, her yıl Aralık ayının son haftasında vb.), ayrımcılığı (ırk, din, milliyet, cinsiyet vb.)
yayımlanan sayısında geçmiş yıla damgasını veya misillemeyi;
vuran bir kişiyi “yılın kişisi” olarak seçmeyi bir • bir yasaya, bir düzenlemeye, bir devlet
gelenek haline getirmiştir. Her ne kadar bu politikasına, ahlaki değerlere, etik kurallara
kişinin, “olumlu” bir şeyler yapmış olması ya da veya terbiyeye aykırı oluşumu;
“sevilen” biri olması zorunluluğu yoksa da, temel • özellikle de toplumun sağlığını ve güvenliğini
ölçüt kişinin geçmiş yıl içinde yaptıklarının tehlikeye sokan hususları
toplumu (özellikle de Amerikan halkını) önemli
derecede etkilemiş olmasıdır. Time dergisi 2002 açığa çıkartmak ve/veya şikayet etmek amacıyla
yılında, hoş bir sürprizle, üç bayanı “yılın kişileri” yapılan, bir kamu kuruluşundaki ya da özel
olarak seçmiştir. Adları Cynthia Cooper sektördeki bir kişiyle, kurumla veya örgütle
(WorldCom şirketinin saymanlık denetçisi), yapılan sözlü veya yazılı iletişimdir
Coleen Rowley (FBI'da görevli avukat) ve (Whistleblowers, 2004). Bazı kaynaklar (GAP,
Sherron Watkins (Enron şirketinin başkan 2004a), “mahkemelerde bu amaçla tanıklık
yardımcısı) olan bu üç bayanın sarışın olmaları yapmak” ve “işyerindeki hatalı bir davranışa
dışında çok ilginç bir ortak yönleri vardı: katılmayı reddetmek” gibi davranışları da bu
çalıştıkları firma veya kurumdaki etik sorunları eylem kapsamına almaktadır. Ayrıca, açığa
ele vermek için çok büyük mesleki ve kişisel vurma eyleminin firma veya kurumun “uygun
riskleri göze almışlardı (Lacayo ve Ripley, 2002). kanalları dışından,” “üstlerin veya yöneticilerin
aksi yöndeki baskılarına rağmen” yapılmış
İşte, resimleri Time dergisinin 2002 yılının son olması da vurgulanmaktadır (Martin ve
(aynı zamanda 2003 yılının ilk) sayısının Schinzinger, 2005).
kapağında yer alan bu üç cesur kadının örnek
davranışı, yani “etik sorunların ele verilmesi,” bu Etik sorunların ele verilmesini tanımlayan ve
yazının temel konusunu oluşturmaktadır. Bu kökeni İngilizce olan “whistle-blowing” teriminin
kapsamda, özgül bir açıdan konunun tam Türkçe karşılığı ıslık çalmak veya düdük
mühendislik etiğindeki yeri ve önemi de ayrıca öttürmek olmakla birlikte, dilimizde bu eylemi ve
irdelenmektedir. Yazıda; öncelikle, bazı temel yapanı tanımlayan terimler genellikle olumsuzluk
kavramların tanımları yapılmıştır; sonra, etik hatta aşağılama çağrışımı yapmaktadır (Çizelge
sorunların ele verilmesinde gerekli koşullar 1). Gerçekten de, iş hayatında etik değerlerin iyi
tartışılmış ve bu eylemi gerçekleştirenlerin yerleşmediği toplumlarda, etik sorunların ele
karşılaştıkları zorluklara değinilmiştir. Son olarak verilmesine ve etik sorunu eleverenlere genelde
da, etik sorunların ele verilmesi sonucunda olumsuz bakılması, toplumun bu amaçla
ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi için firma kullandığı sözcüklere yansımıştır.
veya kurumların izlemesi gereken yaklaşımlar
sunulmuştur. Çizelge 1'de verilen terimler arasında, Öz Türkçe
Sözlük’te (Püsküllüoğlu, 1994) de yer alan
“giziletimlemek” ve “giziletimci” sözcükleri, belki
2. ETİK SORUNLARIN ELE VERİLMESİ de söz konusu kavramların dilimizdeki en yakın
karşılıkları olmaktadır. Ancak, bu sözcüklerin
Time dergisinin 2002 yılının kişileri olarak seçtiği tanımlanmasında yer alan “... gizli kalması
üç bayanın kapak resminin altında “The gereken eylemi ...” şeklindeki açıklama, aslında
Whistleblowers” şeklinde bir tanımlama yer kavram olarak "gizli kalmaması gereken" etik
almaktadır. Webster Sözlüğü, “whistle-blower” sorunlara uygulanabilirlik açısından çelişki
terimini “gizli veya örtülü olan bir şeyi açıklayan yaratmaktadır. Bu nedenle, yazının bundan
ya da biri aleyhine bilgi veren kimse” şeklinde sonraki kısımlarında; “bir çalışan tarafından
tanımlamaktadır (Merriam Webster, 1993). başka bir çalışanın veya amirin etik veya yasal
Eylemin ise biraz daha ayrıntılı ve kapsamlı olmayan davranışının topluma veya daha üst
tanımı yapılmaktadır. yönetime bildirilmesi (Fledderman, 1999)” eylemi
“etik sorunun ele verilmesi”, bu işi yapan ise “etik
sorunu eleveren” şeklinde adlandırılacaktır.
Çizelge 1. Etik sorunların ele verilmesiyle ilgili terimler.
Bu dört koşul, etik sorunun ele verilmesinin ne İşverenler ya da yöneticilerin eleverenlere karşı
zaman ahlak açısından kabul edilebileceğini bize uyguladıkları tipik misilleme ve öç alma
söyler. Diğer taraftan, “Bir mühendis, etik bir yaklaşımlarını bilmekte yarar vardır. GAP
sorunu ne zaman ahlak açısından ele vermek (2004c) bu yaklaşımları şu şekilde
zorundadır?” sorusunun yanıtı da önemlidir. özetlemektedir:
Buna göre, şu iki ölçüt bize yardımcı olabilir
(Fledderman, 1999): 1. Dikkatin eleverenlere çekilmesi: Bu tipik
misilleme stratejisinde, işveren veya kusurlular
• Hatalı bir davranışın farkında olduğumuz ve eleverenin mesajı yerine kendisini tartışma
yukarıdaki dört koşulun da yerine geldiği konusu yapmaya çalışırlar. Eleverenin
durumda, olayın yeterince önemli olduğunu güdülerine, güvenilebilirliğine, mesleki
düşündüğümüz zaman, “etik sorunu ele yetkinliğine ve hatta özel yaşamına saldırılarak,
verebiliriz.” ortaya attığı sorunları geri plana itecek hemen
• Yukarıdaki dört koşulun sağlanmasına ek her şey kullanılır ve asıl etik sorun gizlenmeye
olarak, yanlışlığın sürmesi birisi için yakın ve çalışılır.
açık bir tehlike oluşturuyorsa, “etik sorunu
mutlaka ele vermeliyiz.” 2. Zayıf bir sicil / geçmiş üretmek: Etik olmayan
uygulamaları alışkanlık haline getiren işverenler
Ele verme girişiminde bulunmadan önce, ya da yöneticiler, elevereni “kronik sorunlu bir
bireylerin çok etkili bir şekilde iç gözlem ve fikir çalışan” olarak damgalamak üzere kayıtlar
değerlendirmesi yapması gerekir. Özellikle, oluşturmak için bazen aylar veya yıllar harcarlar.
eleverenin bu yola baş vurmadan önce, kendisini Yetersiz veya sorunlu başarımı yansıtan, gerçek
bu yola sevk eden dürtülerini ve duygularını iyi veya uydurma olaylar hakkında iç yazışmalar
değerlendirmeye çalışması yerinde olacaktır. biriktirilmeye başlanır. Daha önce kusursuz sicil
Unutulmamalıdır ki toplumun yararı için yapılan almış olan eleverenler, zamanla üstlerinden
ele vermeler kabul edilebilir hatta desteklenirse düşük sicil notu almaya başlarlar.
de iş arkadaşından, amirinden veya çalıştığı
firmadan/kurumdan öç alma gibi bir neden asla 3. Tehditle sessizliğe zorlamak: Bu taktik
kabul edilemez. Ayrıca, son yıllarda moda olan, genellikle, “Bir daha bu şehirde veya sektörde
çalışamazsın!” türünde tehditlerle kendini “Özel sektördeki herhangi bir çalışan, yetkili
gösterir. “Beyanat verme yasağı” gerekçesi makamlara yaptığı; federal, eyalete ait veya yerel
kullanılarak ve işine son verme tehditleriyle, yasaları ihlali ileri süren şikayeti nedeniyle
eleverenin açıklama yapması dolaylı olarak işinden kovulur veya yaptırımlara maruz
engellenir. bırakılırsa, haksız misilleme gerekçesiyle eyalet
mahkemesinde dava açabilir. Eğer işveren,
4. Yalnız bırakmak veya aşağılamak: Bir başka çalışanına karşı davranışının geçerli ve yasal
misilleme yaklaşımı, elevereni çalışma personel uygulamaları veya geçerli iş gerekçeleri
arkadaşlarından ayırarak bir örnek oluşturmaktır. nedeniyle olduğunu gösteremezse, mahkeme
Bu yolla, eleverenin etkili bir ele verme eylemini çalışana; geçmiş ücretlerinin ödenmesine, işine
gerçekleştirmesi için gerekli olan bilgi yeniden alınmasına, mahkeme ve avukat
kaynaklarından da uzaklaştırılması sağlanabilir. ücretlerinin ödenmesine karar verebilir. İşverene
Ayrıca, işverenler veya yöneticiler, eleverene ayrıca 500 dolara kadar da para cezası da
aşağılayıcı görevler de verebilirler. Bu tür verilebilir ….. Michigan’daki tüm işverenler bu
taktikler, eleverenin bazı görevlerinden yeni yasanın duyurusunu işyerlerine asmak
alınmasıyla, bazen de işine son verme zorundadır (Harris vd., 1999).”
hazırlıklarına dönüşebilir.
Buna benzer yasal düzenlemeler olmadan
5. Başarısızlığa zemin hazırlamak: Yaygın yolsuzluklarla, etik olamayan davranışlarla
uygulanan diğer bir misilleme taktiği ise, savaşmak çok zordur. Aslında, Yeni Türk Ceza
eleverene altından kalkamayacağı görev yükü ve Kanunu’nda, bazı etik sorunların ele verilmesini
sorumluluklar vererek, başarısızlığına zemin zorunlu kılan “suçu bildirmeme” ile ilgili maddeler
hazırlamaktır. Benzer bir art niyetli yaklaşım da, de vardır.
elevereni şikayet ettiği sorunu çözmekle
görevlendirmek ama başarılı olması için gerekli “(1) İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara
yetkileri, kaynakları ve desteği ona vermemek bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile
şeklinde olmaktadır. cezalandırılır.
6. Dava etmek: Etik sorunları eleverenlerin en (2) İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği
çok karşılaştıkları misilleme, sorunu açığa neticelerin sınırlandırılması hala mümkün olan bir
çıkartmak için kullanılan kanıtların “çalındığı” suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi,
veya “yasal olmayan yollardan elde edildiği” yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır .....
yönünde yapılan suçlamalar ve dava etme (TCK, 2004: Madde 278).”
tehditleridir.
“(1) Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı
7. Kariyeri yok etmek: Eleverenlerin, “yeniden gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle
yapılanma” gibi sözde nedenlerle işten bağlantılı olarak öğrenip de, yetkili makamlara
çıkartılması, aykırı görevlere verilmesi veya her bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu
türlü atanma taleplerinin geri çevrilmesi de hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı
yaygın yıldırma taktiklerindendir. Bazen, işten aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır
çıkartılmaları yeterli görülmeyerek, kendi ..... (TCK, 2004: Madde 279).”
dallarında bir daha çalışma olanağı bulmamaları
için (olumsuz referans vermek, diğer işverenleri Bu durumda, yasal açıdan suç olmayan ama etik
etkilemek vb. şeklinde) girişimlerde bulunulur. açıdan yanlış olan uygulamaların ele verilmesi,
ancak firma veya kurumların benimsedikleri etik
Hiç kimsenin, etik açıdan sorgulanabilir bir kurallar çerçevesinde çözülebilecektir. Bu
eylemi önlemeye çalışması nedeniyle, kimseyi bağlamda, “Kamu Görevlilerinin Etik Davranış
mağdur etmeye hakkı yoktur. Nitekim, bazı batı İlkeleri Hakkında Yönetmelik Taslağı”nın “yetkili
ülkelerinde bu amaçla eleverenleri koruyucu makamlara bildirim” ile ilgili aşağıdaki maddesi,
yasal düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin; ABD’de kamu görevlilerine yükümlülükler yanında, çok
1978, 1989 ve 1994’te elevereni koruma amaçlı da belirgin olmayan ve tartışmaya açık, “sözde”
federal yasalar (Whistleblower Protection Act) bir korunma garantisi getirmektedir.
çıkartılmıştır. Michigan eyaleti, 1981’de böyle bir
yasa çıkartarak, eyaletler bazında, bu açıdan bir “Kamu görevlileri, kötü yönetim unsuru içeren, bu
ilki gerçekleştirmiştir (Harris vd., 1999). Yasanın yönetmelikte belirlenen etik davranış ilkeleriyle
çevirisi yaklaşık olarak şöyledir: uyumlu olmayan ve yasadışı, uygunsuz ve ahlak
dışı iş ve eylemlerde bulunmaları yönünde 2. Yanlış davranış hakkında rahatsız olan başka
kendilerinden talepte bulunulması halinde veya görgü tanıklarının olup olmadığını öğrenmek için
bu tür bir eylem ve işlemden haberdar uyanık olun ve onları sakıngan bir şekilde
olduklarında ya da gördüklerinde, durumu yetkili araştırın.
makamlara bildirirler.
3. Resmi olarak fikir ayrılığını açıklamadan önce,
Kamu görevlileri, işlerini yaparken karşılaştıkları ilk yetkili makama giderek olayın sistem içinde
kamu hizmetleriyle ilgili yasa dışı veya cezai suç halledilme şansını araştırın. Eğer açıklama
niteliğindeki işlem ve eylemlerle alakalı her hangi yapmaya karar verdiyseniz, kimliğinizi
bir iddia veya şüpheyi, yetkili makamlara gizlemeden açıklama yapmayı veya anonim
bildirirler. kalmayı mı isteyeceğiniz konusunda dikkatlice
düşünün. Her iki stratejinin de kendine özgü
Kurum ve kuruluş amirleri, makul ve iyi niyetle sıkıntıları vardır. Kararınız;
ihbarda bulunan kamu görevlilerinin kimliğini gizli
tutar ve kendilerine herhangi bir zarar • kanıtlarınızın niteliği ve niceliğine,
gelmemesini garanti eder (Kamu Görevlileri Etik • önemli gerçeklerle ilgili bilgilerinizi alalama
Kurulu, 2004: Madde 12)." (kamufle etme) yeteneğinize,
• göze almaya hazır olduğunuz risklere ve
Diğer taraftan, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda yer • toplumun yoğun irdelemesine katlanmaya
alan ve kamu görevlilerine yönelik “göreve ilişkin istekli olup olmadığınıza bağlıdır.
sırrın açıklanması” maddesi ise bu konuda
çelişkili uygulamalara, hatta eleverenlerin 4. Planlarınızı o şekilde yapın ki ele verdikleriniz
cezalandırılmasına yol açabilecek şekilde sizin eylemlerinize karşı önlem düşünsünler, siz
yazılmıştır: onlarınkine karşı değil. Örneğin; yetkililere bilgi
aktarımının stratejik olarak zamanlanmasına
“Görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı dikkat edin.
nedenle bilgi edindiği ve gizli kalması gereken
belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı 5. İdareciler ve yardımcı personel ile iyi
açıklayan veya yayınlayan veya ne suretle olursa ilişkilerinizi sürdürün.
olsun başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştıran
kamu görevlisine, bir yıldan dört yıla kadar hapis 6. Ele verme eyleminden önce ve sonra, gelişen
cezası verilir (TCK, 2004: Madde 258).” olayları kayıt edin. Herhangi bir yasal işlem
durumunda işverenin kayıtlarınıza giriş hakkı
Eleverenlerin çalışma ortamında karşılaştığı olacağını akılda tutarak, işinizle ilgili etkinliklerin
sıkıntılar, yalnızca işveren veya yöneticilerden ve olayların açık ve doğru kayıtlarını tutmaya
kaynaklanmamaktadır. Çalışma arkadaşlarının çalışın.
tutumu da bazen çok yaralayıcı olabilmektedir.
Özellikle; etik olmayan davranışla suçlananların 7. Kaygılarınıza dikkati çekmeden önce, gerekli
tarafını tutanların, iş huzurunun bozulmasından tüm kanıtları ve dayanakları belirleyin,
elevereni suçlayanların, eleverenlerle birlikte kopyalarını alın.
görülmekten çekinenlerin veya hatalı
davranışlara tanık oldukları halde “üç maymun” 8. Yalnızlık döngüsünü kırın; seçimle göreve
(görmedim, duymadım ve söylemem) rollerini gelmiş yetkililer, gazeteciler ve eylemciler gibi
oynayanların olabileceği unutulmamalıdır. Bu potansiyel yandaşları araştırın ve belirleyin.
konuda en akılcı yaklaşım, bu kişilerin
kendilerince haklı nedenleri olabileceğini 9. Yetkin bir avukattan yasal görüşler alabilmek
düşünerek, çok fazla üzülmemektir. için parasal kaynak ayırın.
Ele verme eylemini akıllı ve bilinçli bir şekilde 10. Suçlamalarınızı ilginçleştirmek veya
yapabilmek için önerilen 12 hayatta kalma güçlendirmek için hayal ürünü unsurlar
stratejisi aşağıda sıralanmıştır (GAP, 2004d): eklememeye dikkat edin.
1. Geriye dönüşü olmayan adımlar atmadan 11. Ele verme girişimlerinizi, işverenin değil de
önce, ele verme kararınız hakkında aileniz ve yalnızca kendinize ait zaman ve kaynaklarla
yakın arkadaşlarınızla görüşün. yapın.
12. Yetkililerle çalışırken eleştirel ve alaycı veya kişisel ilişkilerinin etik açıdan sorunlu
tavırlar takınmayın. olmasının, kurula baş vurmayı düşünen
eleverenleri olumsuz yönde etkileyebileceği
unutulmamalıdır. Böyle bir durumda, ele verme
5. SORUNU ÖNLEYİCİ YAKLAŞIMLAR eyleminin doğru ve nesnel bir şekilde
değerlendirilmesi konusunda kuşkuların
Bir firmada veya kurumda, etik sorunların ele oluşması kaçınılmazdır. Bu nedenle, etik
verilmesi nedeniyle ortaya çıkabilecek sıkıntıları kurullarının oluşumuna özen gösterilmesi gerekir.
çözmek için başlıca dört yol vardır (Fledderman,
1999): Dilimizde, “fincancı katırlarını ürkütenler” veya
“işe çomak sokanlar” şeklinde deyimlerle
1. Her şeyden önce, organizasyonda güçlü bir tanımlanan eleverenlerin, “çamur at izi kalsın”
etik kültürü oluşmalıdır. Bu, en üst düzeydeki dürtüsüyle hareket eden kötü niyetli insanlardan
yöneticiden en alt kademedeki çalışana kadar, ayırt edilmesi çok özenli, bir o kadar da zor bir
her seviyede etik kurallara açık bir bağlılıkla uğraştır. Yeni Türk Ceza Kanunu'nda yer alan,
mümkündür. Tüm çalışanların zorunlu bir etik aşağıdaki “iftira” veya “suç uydurma” ile ilgili
eğitimi alması sağlanmalıdır. Tüm yöneticiler, maddeler bu konuda caydırıcı olabilecektir.
etik konularda çalışanlara örnek olmalıdırlar.
“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette
2. Organizasyonda tüm iletişim hatları açık bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla,
olmalıdır. Açık kapı politikası adı verilen bu işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma
yaklaşım, düzeltilmesi gereken bir durum ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir
olduğunu düşünen çalışanlara, kaygılarını yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir
iletmek için kolaylık sağlar. kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir
yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile
3. Tüm çalışanların, kaygılarını dile getirmek için cezalandırılır.
üst düzey yöneticilere anlamlı erişim olanakları
olmalıdır. Lafta kalmayan erişim olanağı, (2) Fiilin maddi eser ve delillerini uydurarak
eleverene karşı “misilleme veya ayrımcılık iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında
yapılmayacağı garantisini” de birlikte getirmelidir. artırılır ..... (TCK, 2004: Madde 267).”
Aslında, öne çıkmayı göze alan çalışanlar, kendi
firma veya kurumlarındaki etik davranışı “İşlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara
geliştirmek için yaptıkları bu girişimden dolayı, işlenmiş gibi ihbar eden ya da işlenmeyen bir
gerekirse, ödüllendirilmelidirler. suçun delil veya emarelerini soruşturma
yapılmasını sağlayacak biçimde uyduran
4. Ayrıca, tüm yanlışlıkların ortadan kimseye üç yıla kadar hapis cezası verilir (TCK,
kaldırılmasına imkan olmadığı gerçeği kabul 2004: Madde 271).”
edilmelidir. Çok güçlü etik kültürüne sahip
organizasyonlarda bile, arada sırada etik
olmayan davranışlarda bulunanlar veya bu 6. SONUÇ
yönde ayartılanlar olabilir; bunun kaçınılmaz
olduğunu kabul etmek, ısrarla aksini ileri Etik sorunların ele verilmesi, mühendislik etiğinin
sürmekten daha akılcıdır. Yönetim tarafından, çok tartışmalı konularından biridir. Aslında, doğru
gerektiğinde topluma açık olarak, “hatayı kabul olarak yapıldığında topluma getireceği genel
etme istemi” olmalıdır. Bu olgunluğu göstermek, yarar çok önemli olan bu davranış, sağlam bir
böyle bir erdemli davranışta bulunabilmek, kişilik ve cesaretin eseridir. Bu kapsamda, İsmet
yöneticilik vasıflarından biri olmalıdır. İnönü’nün (1884-1973) şu ünlü sözü
mühendislere yol gösterici olabilir: “Bir ülkede
Yukarıda kısaca özetlenen bu tutumlar, tüm namussuzlar kadar namuslular da cesur
çalışanların etik davranması ve gerektiğinde de olmadıkça, o ülke için kurtuluş zordur.”
etik sorunları ele verebilmesi için gerekli ortamı
sağlayacaktır.
Gürcan KOÇAN*
*İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü, İstanbul Teknik Üniversitesi, 34469 Maslak-Istanbul, Türkiye.
Tel: +90-212-285 7277, e-mail: kocan@itu.edu.tr
Uygarlığın gelişiminde şüphesiz mühendislik uygulamalarının üretimle kurduğu yakın ilişki her
zaman önemli bir rol oynamıştır. Bir yandan mühendislik, kuramsal bilimsel bilgiyi yeni
ürünlerin üretiminde uygulamaya koyarak yeni teknolojilerin ortaya çıkmasına sebep olurken
öte yandan sağlıktan eğlenceye, gıdadan çevreye, iletişimden eğitime kadar ortaya çıkan yeni
teknolojiler, insan yaşamını öngörülemeyen ve geri döndürülemeyecek bir şekilde köklü olarak
değiştirmiştirler. Bu bakımından, günümüz dünyasında insan yaşamının anlamsal, çevresel,
toplumsal ve bireysel boyutlarında gözlemlediğimiz hızlı değişim ve dönüşüm kuşkusuz sürekli
gelişerek değişen mühendislik ürünleri ve teknolojiyle doğrudan ilişkilidir.
Dünyadaki mühendislik uygulamaları ve teknolojideki hızlı gelişim ve buna bağlı olarak insan
yaşamındaki değişim süreci iki yönlü ilerlemiştir. Bu süreç, birbirine karşıt iki yüz gibi de
belirtilebilir. Sürecin bir yüzü insan yaşamındaki sorunların çözümüne odaklanarak bir yandan
insan yaşamındaki pek çok olayın kolaylaşmasını sağlarken, diğer yandan doğal kaynakların
tahrip edilerek ve hızla tüketilmesi sonucuna bağlı olarak çevresel dengenin bozulması, hava
kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği ve görüntü kirliliği gibi farklı biçimlerde
kendini gösteren ve teknolojik gelişmenin sonucu olan pek çok sorunla bizleri karşı karşıya
bırakmıştır. Bu sorunların ulaşmış olduğu tehlikeli boyutların olağan sonucu, bizleri, birçok
mühendislik uygulamasının ve teknolojinin insan yaşamı içindeki yerini, anlamını, değerini ve
gelinen bu noktada nerede yanlışlık yapıldığını bir kez daha sorgulamaya yöneltmiştir. Bu
sorgulamada amaç, şüphesiz, yaşadığımız dünya düzeninde temel sorunun teknolojinin gerekli
olup olmadığı sorgulaması olmayıp, teknolojiye şekil vererek onu üreten ve dolayısıyla da onun
nasıl kullanılacağını belirleyen mühendisliğin değer ve anlam sorumluluklarına dikkat
çekmektir.
mühendislik uygulaması, doğru olan şeyi göz önünde bulundurarak, belirli bir durum için
geçerli değerler ve ilkeler tarafından tanımlanan ödev ya da amaç bilinciyle eyleme yönelir ve
karar biçiminde gerçekleşir (Speight ve Foote, 2011). Herhangi bir konuda karar vererek eyleme
geçmek demek, değer ve ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapmak anlamına gelir. Aslında
değerlendirme yapmak farklı hareket ve davranış seçenekleri arasından birini ya da birilerini
seçmektir. Değerlendirmeye dayanan her karar verme sürecine bağlı seçimde, seçilen
davranışlar kadar seçilmeyen davranış biçimleri de vardır. Burada “seçilen” ve “seçilmeyen”
olarak ortaya çıkan değerlendirmede, kişinin sahip olduğu değerler ve ilkeler esastır.
Değerlerin ve ilkelerin bir çeşit pratik uygulaması olarak herhangi bir mühendislik ürününde,
her zaman ürünü üreten kişi veya kişiler olarak “özne”, bir de bu ürünün kullanım açısından
yöneldiği kişi ve kişiler olarak “özne ya da özneler” ile ilgili doğrudan ya da dolaylı durumlar
vardır (Robinson ve Ross, 2007). İlk özne durumu, bireylerin kendi kişisel görüşlerinin,
değerlerinin, ilkelerinin, algılarının ya da duygularının, düşüncelerini, etkileşimleri, mühendislik
uygulamasını etkilemesi durumuna göndermede bulunur. İkinci özne durumu ise, eylemin
ortaya çıkardığı sonuçların kişileri dolaylı ya da doğrudan etkilemesi anlamına gelir. Her iki
özne durumunda da olan insan, bir yanda bir mühendislik ürününe anlam ve değer yükleyen
özne olarak insan, diğer yanda da mühendislik eserinde anlamlı ve değerli olarak görülen şeyin
alıcısı, algılayıcısı ve yeniden üreticisi durumundaki özne olarak insandır.
Bu çerçevede, mühendislik, doğru olan şeyi göz önünde bulundurarak, belirli bir durum için
geçerli değerler ve ilkeler tarafından tanımlanan ödev ya da amaç bilinciyle, belirli bir hedefe
ulaşmak veya belirli bir konuda ortaya çıkan tercihi tatmin etmek ya da birtakım sonuçları
ortaya çıkarma çabası olarak tanımlanabilir. Hiçbir mühendislik uygulaması, insanın anlam ve
değerlerini yadsıması ya da görmezlikten gelmesi durumunda olamaz. İnsanın değerleri ve
anlamları, mühendislik eylemlerinin arkasındaki oluşturucu ve motive edici birincil
dayanaklardır.
Değerler kişiye, doğrudan ya da dolaylı veya bilinçli ya da bilinçsiz olarak ilke, amaç ve ödev
olarak, kişi veya çevresi tarafından yüklenirler. Ödev, amaç ve son olarak yüklenen değerler,
kişi olarak mühendisi sorumlu yapar ve daha sonra da görev tanımlaması bağlamında da kişileri
harekete geçirir. Aynı zamanda, her kişide yüklü değerler zinciri, bir eylemi ya da olgu
durumunu onaylama ve onaylamama şeklinde yapılan değerlendirmelerinde ortaya çıkar. Bu
bağlamda değerler, bir geminin şekli veya biçimi gibi mühendislik uygulamalarını ilgilendiren
konularda, olguya nitelik yükleme ve olguyu uygun bulma veya bulmama gibi kişilerin
memnuniyet veya memnuniyetsizliklerini oluşturan şeyler olarak karşımıza çıkarlar.
Her bir mühendislik uygulaması insanın etik ilkeleri, değerleri ve anlamlarıyla doğrudan
bağlantılıdır. Fakat hiçbir mühendislik uygulamasının koşulsuz ve kendi içinde bir değeri
yoktur. Diğer bir deyişle, hiçbir mühendislik uygulamasının kendinde amacı, başka bir şeye bir
araç olmaktan ziyade sırf kendisi için talep edilen, amaçlanan ve sonlanan veya insandan
bağımsız içkin “kendi başına değeri”, yani kendi için var olan bir değeri yoktur. Aslında, bir
şeyin içkin değere sahip olmadığını söylemek, bu şeyin değerini kendi varlığının ötesinde
nedenlerden, yani başka bir kaynaktan, genellikle de sonuçlarından aldığını ileri sürmektir
(Audi, 1997). Herhangi bir şeyin sadece mühendislik eseri veya mühendislik uygulaması başka
bir şeye araç olmaksızın var olması, böylece sadece kendinde amaç olması dolaysıyla herhangi
bir değer taşımaz. Onların değeri diğer değer ve amaçların varlığı ile doğrudan ilişkili, yani
araçsaldır.
Bu araçsal ilişki içerisinde, mühendislik ürünlerinde başarının ölçütü asli değerlere bağlı olarak
belirlenen amaca ulaşmaktır. Bu durum ürünün işlevselliği ile yakından ilgilidir. Bir şeyin
işlevselliği, tasarım ile sistem yapısı veya ürün ile kullanım bağlamı arasında bağlantı
kurulmasıdır. Aynı zamanda işlevsellik, ürünü üretmedeki veya kullanmadaki amacın
kendisidir. Bu nedenle, ürünün işlevselliğine ait bilgi, yeni bir ürünün tasarımı ya da var olan bir
uygulamayı onarma veya kullanma noktasında önemli bir role sahiptir. İşleve ait bilgi, ürünü ve
uygulamayı yapısal sistemin ya da ortamın gömülü parçası olarak tanımlar ve bu çerçevede de
parçanın bütün içindeki işlevine, yani parçanın amaca erişmede nasıl katkıda bulunduğunu
açıklar.
Mühendislik alanındaki işlev, bir ürünün yapısal bir sistem içinde çalışması ve o ürünü özel bir
ortamda kullanan kullanıcıların, o ürünü kullandıklarında ne elde ettikleri ile yani “fayda
değeri”yle ilgilidir. Mühendislik eserlerinin işlevselliği bir yandan belirli bir amaç ve arzu
doğrultusunda üretilen mühendislik ürünlerinin beklentileri karşılamasına göndermede
bulunurken diğer yandan da talep edilen ya da ihtiyaç duyulan şeyin, ekonomik, siyasi,
toplumsal koşullar da dâhil olmak üzere bir arka plan bağlamına ve altyapı koşullarının iyi
anlaşılmasına atıfta bulunur. Herhangi bir mühendislik uygulamasının başarısı, var olan tüm
bağlamsal seçeneklerin (eylemler, iç ve dış kaynaklar, kurallar ve kurumlar vb.) sonuçlarıyla,
yani ortaya çıkardıkları neticeler bakımından değerlendirilmesiyle doğrudan ilgilidir. Örneğin,
teknolojik olarak en gelişmiş kabul edilebilecek bir mühendislik eseri belirli bir ihtiyacı
karşılamak için tasarlanmış en iyi ve en uygun eser olmayabilir. Teknolojik olarak daha az
gelişmiş gemi inşa mühendisliği ürünü tasarlayarak üretmek, ekonomik açıdan daha ucuz ve
sosyal ve kültürel yönden daha uygun olabilir. Bu açıdan bakıldığında, bir şeyin başarılı bir
mühendislik uygulaması olarak tanımlanabilmesi için, üretilen mühendislik eserinin hem teknik
ve bilimsel açıdan sağlam ve tutarlı olması hem de kültürel, sosyal ve ekonomik değişkenler
çerçevesinde ortaya çıkardığı sonuçlar bakımından amaçlara uygun olması gerekmektedir.
İşlevsel analiz, mühendislik ürününün değerlendirilmesinde anahtar bir role sahiptir.
Fayda değerine bağlı başarı, aslında sürekli ve öznel bir nitelik gösterir. Bu çerçevede de
mühendislik uygulamalarının gerçek nesnel bir başarı değerinin olmadığı söylenebilir. Bir şeyin
başarı değeri, insanın arzu ve isteklerinin karşılanması ve bir amaca ulaşılmasıyla ilgilidir.
İnsanın arzu ve istekleri, amaçları, zaman ve mekân içeresinde kişiden kişiye göre değişerek
farklılaştığı için özneldir. Hatta aynı kişi bile yaşam amaçlarını, yaşamının farklı zamanlarında
değişen arzu ve isteklerine bağlı olarak değiştirir. Bu noktada, bir mühendislik eserinin,
eylemde bulunan kişiyi amacına ulaştırmak ya da birtakım sonuçları ortaya çıkarmak için
araçsal olmasından ötürü önemli ve başarılı olduğu ileri sürülebilir. Her zaman amaçlara araç
konumunda olan mühendislik uygulamaları, nihaî amaçlara erişmeyi sağlamadaki faydalarına
göre başarılı ya da başarısız bulunur. Bir uygulamanın başarı değeri, kişilerin nihai amaçlarının
ya da arzu ve isteklerinin değerinden türetilir. Diğer bir deyişle, bir mühendislik eseri veya
uygulaması sadece kişilerin amaçlarına ulaşmasını, arzu ve isteklerini karşılamaya fayda
sağladığı sürece başarılıdır. Bu yüzden, herhangi bir mühendislik uygulamasının başarı değeri,
yansımasını bir amaca yönelik üretimde ya da kullanımında bulur. Bir amaç kapsamında hayata
geçirilen bir uygulamanın başarı değerinde, aslında belirleyici olan insanın değerleme
kapsamında ilişkilendirdiği anlam ve tercihlerdir. Bilim ve teknolojiyi kullanarak bazı amaçlara
ulaşmak için özel olarak bir mühendislik eseri tasarlanıp üretilmesi kararı verildiğinde, o eser
bir amacın gerçekleştirilmesi olarak ayrı bir değer olur. Daha sonra diğer insanlar, bazı
amaçları gerçekleştirmesi için mühendislerin ürettiği ve kendi başına değer haline gelen bu eseri
kullandıklarında, eseri sadece kendi amaçlarının gerçekleşmesi için araç haline getirmekle
kalmazlar, aynı zamanda başka bir değere (amaç değere) tekrar araç değer haline getirirler. Bu
çerçevede, her bir mühendislik eserinin, insan aklı ve hayali ve onun çıktısı olan eylem
sayesinde hem bir amaç değeri, hem de araç değeri vardır.
Kişinin kendisi herhangi bir mühendislik eserine amaçsal ve araçsal değer veya anlam
yükleyerek ya da yüklemeyerek o mühendislik eserinin değerli ya da başarılı olup olmamasını
sağlar. Diğer bir ifadeyle, herhangi bir mühendislik eseri, mühendislik eseri olması dolaysıyla
insandan bağımsız kendi başına bir değere sahip değildir. Örneğin, gemi bir değerdir fakat kendi
içinde bir değere sahip değildir, sadece taşıma ve ulaştırma eylemi sayesinde bir değere sahip
olur. Bu nedenle, herhangi bir mühendislik eserinin değeri ve dolayısıyla da başarısı sahip
olduğu araçsal değerle doğrudan ilgilidir. Bu nedenle de mühendisliğin başarı değeri aslında
araçsal değeridir. Araçsal değerler amaçsal yani asli değerlere ulaşmaya yardımcı olan
değerlerdir (Elinor, 2011).
Araçsal değer anlayışında iki nokta öne çıkmaktadır: Birincisi hiçbir eser birisi veya birileri ona
anlam yükleyerek belirli amaca araç görmediği sürece herhangi bir değere sahip değildir.
Aslında bir esere araçsal değerini yükleyen, o eseri kullanarak ona anlam katan insandır. Diğer
bir ifadeyle bir eserin araçsal değeri ona anlam yükleyerek değer atfeden kullanıcıya bağlıdır.
Eserin araçsal değerinde belirleyici olan kullanıcıdır, yani insanın kendisidir. İnsan, eserin
kullanım süreçlerine bağlı olarak ona anlam katarak ya da katmayarak kullanım değerini
belirler. Böyle bir araçsal değer anlayışında öne çıkan ikinci nokta ise eseri değerli görüp
görmeme insana bağlı ve kişisel olduğundan, araçsal değerlerin de kişiden kişiye değişiklik
göstereceği, böylece kişiden yani insandan bağımsız hiçbir şeyin araçsal değeri olamayacağıdır
(Gaus, 1990).
Bu çerçevede, mühendislik eserlerinin genel olarak insana bağlı iki çeşit araçsal değeri olduğu
ileri sürülebilir: İlki değişim değeri ve ikincisi de kullanım değeridir. Değişim değeri eserin
fiyatından bağımsız olmaması durumuna işaret eder. Eserlerin kullanım değeriyse, insanlara
belirli bir amacı gerçekleştirme noktasında, eserlerin yararlı olması durumuna göndermede
bulunur. Bir eserin kullanım değeri, fiyat değerinden bağımsız olabilir. Bir mühendislik eserinin
kullanım değeri o şeyin insanlar tarafından kullanımına bağlıdır.
Kuşkusuz hem kullanım hem de değişim değerleri insan varlığının en önemli toplumsal ve
ekonomik olgularıdır. Bir mühendislik eserine ona anlam yükleyerek değerleyen insandır.
İnsanın, en azından kimi insanların ürettiklerini, yapıp ettiklerini, kullanma şekilleri
mühendislik eserini anlamlı ve değerli kılar. Bir mühendislik eserine anlam yükleyerek
değerlemede bulunan insan, hem özne hem de nesne konumundadır. Her mühendislik eserinin
kullanımında: kullanımın icracısı insan olduğu gibi, bir eserde kullanım için değerli görülen şey
de aslında insan ile ilgili genel olarak yaşamda olup bitenlerle ilgilidir. Bu nedenle, insanın
değerlendirmesinin olmadığı bir dünyada bir mühendislik eserinin başarı olarak anlam ve
değerinden söz edilemeyeceği gibi insana ve yaşama değer vermeden tasarlanan bir mühendislik
eserinin değerinden de söz edilemez.
Özetle, değerler mühendislik ürününün bir özelliği değildir. Ona değer yükleyen insanın bir
özelliğidir. Durum böyle iken insanın değerlerinin nesnellik ve öznellik biçimindeki iki farklı
kategorinse vurgu yapmak yerinde olacaktır. Nesnellik kategorisine göre değerler, kişilerden ve
kişilerin tercihlerinden bağımsızdırlar. Eğer bir mühendislik eserinin ya da uygulamasının
değerlendirilmesinde kullanılan değer herkes için aynı akıl kapsamındaki nedene dayanıyorsa o
zaman değer, kişiden bağımsızdır. Eğer bir mühendislik eserinin ya da uygulamasının
değerlendirilmesinde kullanılan değer kişilerin arzu ve isteklerine bağlı olarak özel nedenlere
dayandırılıyorsa veya farklı şekillerde farklı kişilere göre bu nedenler değişiklik gösteriyorsa o
zaman bu değer, kişi-bağımlıdır; yani özneldir.
Nelerin yapılması, gerçekleştirilmesi veya geliştirilmesi gerektiği yani nelerin iyi olduğu, iyi
olan şeyler ve doğru olan davranışlar arasında bir önceliğin olup olmadığı ve bir iyilik ve
doğruluk adına başka iyiliklerden veya doğruluklarda vazgeçilip geçilemeyeceği gibi bazı
önemli etik (etik, ister doğru olanı yapma ya da iyiyi gerçekleştirme, isterse de iyiyi geliştirme
şeklinde anlaşılsın) sorunlar vardır.
Bir eylemin yapılmasının etik açıdan zorunlu olarak doğru olup olmadığının belirlenmesi ya da
bir şeyin iyi olup olmadığına karar verilmesi noktasında üç temel etik değerlendirme alanı
vardır. Bu etik değerlendirme alanları: 1. Kişi tabanlı değerlendirme: Kim, nasıl ve neden bir
eylemi gerçekleştirir? 2. Eylem tabanlı değerlendirme: Kişi ne yaptı ve hangi eylemi nasıl
gerçekleştirildi? 3. Sonuç tabanlı değerlendirme: Bir eylemin gerçekleştirilmesinden ortaya
çıkan sonuçlar nelerdir? Bu sonuçlardan kimler nasıl ve ne şekilde etkilendi?
Bu değerlendirme alanlarına bağlı olarak günümüzde etik olgusu dört temel kategori etrafında
önem kazanır: Bunlardan birincisi, betimleyici etiktir. Belirli bir kural koyarak ya da değer
belirleyerek yapılması gerekeni belirtmek yerine, sadece var olanı yani durumu gözlemleyerek
betimlemelerde bulunur. Betimleyici etik, gözlemlenen eylem ve davranışlara ilişkin hiçbir
yargıda bulunmaz. Bunun yerine eylem ve davranışları açık bir şekilde tanımlayarak
anlaşılmalarını sağlamaya yönelik çalışmaları içerir (Stevenson, 1963). İkincisi, meta-etiktir.
Meta etik yargıların özellikleri, doğası ile ilgilenir. Etik ilke, değerlerin ve yargıların doğasını,
kaynağını ve anlamını inceler. Meta-etik, dilin ve normatif sistemlerdeki mantıksal ilişkilerin
çözümleyici incelemesini yapar (Railton, 2010). Üçüncüsü, düzgüsel (normatif) etiktir.
Düzgüsel etik ahlaki yargıların kapsamı, doğru ve yanlış ölçütlerinin neler olduğu yani değerler
ve ilkelerle ilgilenir. Düzgüsel etik, doğru eylemleri yanlış eylemlerden ayırmak amacıyla değer
ve ilkeleri açıklayarak belirlemeye çalışır (Kagan, 1998). Dördüncüsü, uygulamalı etiktir.
Uygulamalı etik, ilke ve değerlerin özel sorunsallara uygulanabildiği alanlara odaklanır. Bu
alanlara meslek etiği, mühendislik etiği, çevre, hayvan hakları, ötenazi, kürtaj, pozitif ayrımcılık
gibi tartışmalı konular örnek verilebilir (Timmons, 2013).
Sonuççu yaklaşım, bir eylemin değerini bu eylemin sonucunda elde edilecek şeyde arar. Bu
yaklaşımda değer bir amaç-araç ilişkisi üzerine kurulmuştur; her bir eylem, bazı amaçları
gerçekleştirmenin aracı olarak düşünülür (Brandt, 1979) Sonuççu yaklaşım herkesin ortak
olarak isteyebileceği tek sonuç olarak mutluluğu kabul eder ve mutluluğu, eylemlerin dayanağı
olan temel amaç ve değer olarak tanımlar (Brink, 2006). Sonuççu anlamda bir mühendislik
uygulaması, taşıdığı özelliklerden ziyade amaç olan mutluluk için kullanıldıkları, temel amaca
araç oldukları oranda değer kazanır. İyi ve başarılı olma oranı buna göre belirlenir. Bir şeyin
değeri, temel amaç değerine uygun düşmesine ve başkalarının bu araçsallıktan memnun olma
derecesine bağlıdır. Sonuççuluk, yaklaşım açısından uygulamanın mutluluk amacına bağlı
olarak kullanımı, iyi ve kötü olarak değer biçenidir. Sonuççu yaklaşım, mühendislik
uygulamalarında ödev vurgusu yapmadan amacın gerçekleşmesi yönündeki talebe vurgu yapar.
Sonuççu yaklaşım, bir önermenin doğru olup olmadığını ve kişiye ne yapması gerektiğini
söylemeyeceğini ileri sürerek olması gereken eylem için değer temelli bir neden belirler. Bu
neden faile bağlıdır ve failin niyeti, arzusu ve istekleriyle doğrudan ilişkili öznel bir etik eylemi
tanımlamaya çalışır (Slote, 1985). Bu çerçevede sonuççu yaklaşımlar, eylemlerin evrensel
olamayacağını; çünkü onların failin belirlediği bir amaca bağlı bir niyetle yapıldığını ileri sürer
ve eylemin etik değerinden, doğruluğundan ve yanlışlığından ziyade eylemin değerinde, iyilik
ve kötülük olgusunu belirlemeye çalışırlar (Quinn, 1989). Bu yüzden de mühendisliği bir araç
Deontolojik yaklaşım evrensel bir ödev etiğinin varlığını savunurken, kişilerin rasyonel olarak
evrensel ilkelere her şartta uymalarını salık verir. Bu çerçevede amaç herkesin her zaman
uyması gereken genel geçer, evrensel ilkeleri bulmaktır. Bu ilkeler ise koşulsuz buyruk
(Kategorik Emperatif) olarak tanımlanır. Koşulsuz buyruklar sonradan, deneyim sonucunda (a
posteriori) değil de önsel, deneyimden bağımsız (a priori) olarak bilinebilir olduklarından,
kaynaklarını rasyonaliteden alırlar. Koşulsuz buyruklar rasyonaliteye bağlı olarak mutlak
olduklarından özel koşullar için herhangi istisna içermezler ve evrensel olma özelliklerinden
dolayı her rasyonel fail söz konusu koşullar altında aynı şekilde davranmak zorundadır
(Timmons, 2006). Koşulsuz buyruklar üç farklı kategoride tanımlanmıştır: İlki, “öyle hareket et
ki senin hareketlerin başkaları için de temel ilke ve evrensel yasa olsun”. İkincisi, “öyle hareket
et ki, eyleminle insanlığı ya kendi şahsında, ya da başkasının şahsında her zaman araç olarak
değil, onlara bir amaç/son olarak davranmış ol”. Üçüncüsü, “öyle hareket et ki senin istemenin
öznel ilkesi aynı zamanda hep genel (evrensel) bir yasa koymanın ilkesi olarak geçerli olabilsin”
(Kant, 1997).
Deontolojik etik kuramı, tecrübeyi değerin kaynağı olarak görmediğinden insanın bütünsel
doğası yerine salt rasyonel boyutunu dikkate alır, yani onu sadece rasyonel bir varlık olarak
tanımlayarak, var olma nedenin kendisine ait olduğunu ileri sürerek, sonluluğunun dolayısıyla
da amaçsallığının da kendi içinde olduğunu savunur. (Kerstein, 2007). Diğer bir ifadeyle, insan,
kendisinden başka bir amaca ya da değere araç olamaz: o sadece kendisinde rasyonalite
dâhilinde belirlenmiş evrensel ilkelere göre hem davranış kurallarını belirleyerek yöneteni ve
hem de kuralların uygulandığı yönetileni temsil eder. Deontolojik etik kuramı, bu durumu
insanın haysiyeti ilkesi çerçevesinde tasvir eder. İnsan haysiyeti ilkesi, insanın kendi yaşamını
ve bu yaşamın değer ve ilkelerini rasyonaliteye bağlı olarak düzenleme, arzuladığı ve tercih
ettiği biçimde evrensellik çerçevesinde yönetme hakkını verir. Kişinin insan haysiyeti hakkı
mutlaktır ve hiç kimse tarafından hiçbir sebeple yadsınarak çiğnenemez. Bu ilke çerçevesinde,
rasyonel bir varlık olarak görülen insan, herhangi bir dış iradenin kullanımı için bir araç olarak
görülüp kullanılamaz. İnsan haysiyeti korunan insanlarda, iyi irade her eylemde temel
belirleyici güç olarak ortaya çıkar. Aslında bu iyi irade, eylemlerde çıkar gözetmeksizin karar
alma ve davranmada salt rasyonel olarak evrensel boyutu ortaya koyma şeklinde karşımıza çıkar
(Timmons, 2006).
Her bir mühendislik uygulamasında, eylemler ister kendi kendilerini doğrudan ilgilendirsinler,
isterlerse diğer varlıkları doğrudan veya dolaylı ilgilendirsinler, her seferinde her varlığın
sonları ve amaçları kendi içlerinde olduğu gibi tasarlanarak hayata geçirilmelidir. Varlıkların
değerleri, kişilerin iradelerine bağlı araçsal bir değere sahip olmaksızın asli değer niteliğindeki
son ve temel amaca bağlıdır. Bu durum varlıkların var olma nedenleri, amaçları ve sonlarının
kendilerine ait olması ile ilgilidir. Kişi olarak da adlandırılan ve rasyonel varlık olmasının
gereği olarak insanlar, kendiliklerinde asli değeri yani sonluluğu ve amaçsallığı her zaman her
konumda taşırlar. Bu sebeple, rasyonel varlık olarak insanın hiçbir şekilde bir başka rasyonel
varlığın amacına bağlı olarak herhangi bir mühendislik uygulaması için araç olarak görülüp
kullanılmaması gerekir. Bir mühendisi, doğru ve başarılı mühendislik eylemine yöneltebilecek
olan en önemli unsur, insan haysiyeti ilkesine saygı değeriyle hareket etmek ve tasarlayan,
üreten ve uygulamaya koyan biri olarak da kendi amacında ya da başkalarında insanı araç olarak
görmeme bilincidir. Sadece fayda değeri kapsamında kendi çıkarının ve başkalarının
çıkarlarının düşünülmediği ve insanı kendi içinde bir amaç ve son olarak görerek eylemde
bulunulan yerde özne olarak insanın asli değerinden söz edebiliriz. Bu nedenle her bir
mühendis, her bir mühendislik eyleminde, yalnızca başkasıyla ilgili değil, kendi kendisiyle ilgili
herhangi bir eylemede bulunurken de, amaçsallığı ve sonluluğu kendi için barındıran varlık
değerine bağlı olarak kendini olduğu kadar diğer insanları da araç olarak görmemek zorundadır.
Kaynaklar
Audi, R., 2004. "The Good in the Right: A Theory of Intuition and Intrinsic Value", Princeton,
NJ: Princeton University Press.
Bentham, J., [1789] 1948. "An Introduction to the Principles of Morals and Legislation",
Oxford: Clarendon Press.
Brandt, R.B., 1979. "A Theory of the Good and the Right", Oxford: Oxford University Press.
Smart, J. J. C. and Williams, B., 1973. "Utilitarianism: For and Against", Cambridge:
Cambridge University Press.
Brandt, R.B., 1963. “Toward a Credible Form of Utilitarianism.”, In Morality and the Language
of Conduct, ed. H.-N. Castañeda and G. Nahknikian. Detroit, MI: Wayne State University Press.
Brink, D.O., 2006. “Some Forms and Limits of Consequentialism.”, In The Oxford Handbook
of Ethical Theory, ed. David Copp. Oxford: Oxford University Press.
Kant, I., [1797] 1997. "Practical Philosophy", Trans. and ed. Mary Gregor. Cambridge:
Cambridge University Press.
Kerstein, S., 2009. “Treating Others Merely as Means.” Utilitas 21: 163–80.
Mackie, J. L., 1977. "Ethics: Inventing Right and Wrong", Harmondsworth, England: Penguin
Books.
Moore, G E., 1903."Principia Ethica", Cambridge: Cambridge University Press, New York:
Hafner.
Quinn, W., 1989. “Actions, Intentions, and Consequences: The Doctrine of Double Effect”,
Philosophy & Public Affairs 18: 334–51.
Robinson, R., Dixon, R., Preece C., ve Moodley, K., 2007. "Engineering, Business and
Professional Ethics", London: Elevier.
Railton, P., 2010. “Realism and its alternatives”, in the Routledge Companion to Ethics, ed.
John John Skorupski, London: Routledge.
Slote, M., 1985. "Common-Sense Morality and Consequentialism", London: Routledge &
Kegan Paul.
Speight, J. G., Foote, R., 2011. "Ethics in Science and Engineering", New Jersey: Scrivener
Publishing.
Stevenson, C.L., 1963. "Facts and Values", New Haven, CT: Yale University Press.
Timmons, M., 2013. "Moral Theory: Introduction", Lanham, Maryland: The Rowman &
Littlefield Publish.
Whitebeck, C., 2011. "Ethics in Engineering Practice and Research", Cambridge: Cambridge
University Press.
İŞ KANUNU
BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Amaç ve kapsam
Madde 1 - Bu Kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan
işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir.
Bu Kanun, 4 üncü Maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, bu işyerlerinin
işverenleri ile işveren vekillerine ve işçilerine faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanır.
İşyerleri, işverenler, işveren vekilleri ve işçiler, 3 üncü maddedeki bildirim gününe
bakılmaksızın bu Kanun hükümleri ile bağlı olurlar.
Tanımlar
Madde 2 - Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek
veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren
arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla
maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.
İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı
yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek,
uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve
araçlar da işyerinden sayılır.
İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu
kapsamında bir bütündür.
(Ek fıkra: 23/7/2010-6009/48 md.; Mülga dördüncü fıkra: 20/6/2012-6331/37 md.)
İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan
kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve
yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur.
Bu Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri
hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan
kaldırmaz.
8424
Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde
veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık
gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte
çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi
denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş
sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam
ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt
işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı
işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi
sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren
işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.
(Ek fıkra: 1/7/2006-5538/18 md.) Kanuna veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesine
dayanılarak kurulan kamu kurum ve kuruluşları ile bunların doğrudan veya dolaylı olarak
sermayesinin en az yüzde ellisine sahip oldukları ortaklıklarda, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
veya diğer kanun hükümleri çerçevesinde, hizmet alımı amacıyla yapılan sözleşmeler gereğince,
yüklenici aracılığıyla çalıştırılanlar, bu şekilde çalışmış olmalarına dayanarak; (1)
a) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait kadro veya pozisyonlara atanmaya,
b) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait işyerlerinin kadro veya pozisyonlarında çalışanlar
için toplu iş sözleşmesi, personel kanunları veya ilgili diğer mevzuat hükümlerine göre belirlenen
her türlü malî haklar ile sosyal yardımlardan yararlanmaya,
hak kazanamazlar.
(Ek fıkra: 1/7/2006-5538/18 md.) Sekizinci fıkrada belirtilen işyerlerinde yükleniciler
dışında kalan işverenler tarafından çalıştırılanlar ile bu işyerlerinin tâbi oldukları ihale mevzuatı
çerçevesinde kendi nam ve hesabına sözleşme yaparak üstlendiği ihale konusu işte doğrudan
kendileri çalışanlar da aynı hükümlere tâbidir. Sekizinci fıkrada belirtilen kurum, kuruluş veya
ortaklıkların sermayesine katıldıkları ortaklıkların kadro veya pozisyonlarında çalışan işçilerin,
ortak durumundaki kamu kurum, kuruluş veya ortaklıkların kadro veya pozisyonlarına atanma ya
da bu kurum, kuruluş veya ortaklıklarda geçerli olan malî haklar ile sosyal yardımlardan
yararlanma talepleri hakkında da sekizinci fıkra hükümleri uygulanır. Hizmet alımına dayanak
teşkil edecek sözleşme ve şartnamelere;
a) İşe alınacak kişilerin belirlenmesi ve işten çıkarma yetkisinin kamu kurum, kuruluşları
ve ortaklıklarına bırakılması,
b) Hizmet alım sözleşmeleri çerçevesinde ya da geçici işçi olarak aynı iş yerinde daha
önce çalışmış olanların çalıştırılmasına devam olunması,
yönünde hükümler konulamaz.
–––––––––––––––––––––
(1) 2/7/2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nin 145 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “kanunun verdiği
yetkiye” ibaresi “Cumhurbaşkanlığı kararnamesine” şeklinde değiştirilmiştir.
8424-1
İşyerini bildirme
Madde 3 - Bu Kanunun kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, her ne suretle olursa
olsun devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple
faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işveren, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi
sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut
unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde
bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadır.
(Değişik ikinci fıkra: 15/5/2008-5763/1 md.) Bu Kanunun 2 nci maddesinin altıncı
fıkrasına göre iş alan alt işveren; kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt
işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla
yükümlüdür. Bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgeler gerektiğinde iş
müfettişlerince incelenir. İnceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespiti halinde, bu tespite ilişkin
gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilir. Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz iş
günü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. (Değişik beşinci cümle:
16/9/2014-6552/1 md.) İtiraz üzerine görülecek olan dava basit yargılama usulüne göre dört ay
içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi hâlinde Yargıtay altı ay içinde kesin
olarak karar verir. Kamu idarelerince bu raporlara karşı yetkili iş mahkemelerine itiraz edilmesi
ve mahkeme kararlarına karşı diğer kanun yollarına başvurulması zorunludur. Rapora otuz iş
günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi
iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır. (1)(2)
(Ek fıkra:11/6/2003-4884/10 md.) Ancak, şirketlerin tescil kayıtları ise ticaret sicili
memurluklarının gönderdiği belgeler üzerinden yapılır ve bu belgeler ilgili ticaret sicili
memurluğunca bir ay içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ilgili bölge müdürlüklerine
gönderilir.
(Ek fıkra: 15/5/2008-5763/1 md.) Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulması, bildirimi
ve işyerinin tescili ile yapılacak sözleşmede bulunması gerekli diğer hususlara ilişkin usul ve
esaslar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
––––––––––––––
(1) 10/9/2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “altı iş günü” ibareleri
“otuz iş günü” şeklinde değiştirilmiştir.
(2) 10/9/2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde 4857 sayılı İş Kanununun 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasının beşinci cümlesinin değiştirilmesi hüküm altına alınmış olmakla birlikte, iki
cümle şeklindeki düzenleme yerine işlenmiştir.
8424-2
İstisnalar
Madde 4 -Aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;
a) Deniz ve hava taşıma işlerinde,
b) 50'den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya
işletmelerinde,
c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,
d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında
dışardan başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,
e) Ev hizmetlerinde,
f) (…) (1) çıraklar hakkında, (1)
g) Sporcular hakkında,
h) Rehabilite edilenler hakkında,
ı) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin
çalıştığı işyerlerinde.
––––––––––––––
(1) 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı Kanunun 37 nci maddesiyle, bu bentte yer alan “İş sağlığı ve güvenliği
hükümleri saklı kalmak üzere” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
8425
Şu kadar ki;
a) Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan
yükleme ve boşaltma işleri,
b) Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler,
c) Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda
görülen işler,
d) Tarım işletmelerinde yapılan yapı işleri,
e) Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe
işleri,
f) Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde
çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işler,
Bu Kanun hükümlerine tabidir.
Eşit davranma ilkesi
Madde 5 – (Ek: 6/2/2014-6518/57 md.) İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik,
siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz.
İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmî süreli çalışan
işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.
İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş
sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde,
cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.
Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.
İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin
uygulanmasını haklı kılmaz.
İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında
işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da
talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır.
20 nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı
davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir
biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını
ispat etmekle yükümlü olur.
İşyerinin veya bir bölümünün devri
Madde 6 - İşyeri veya işyerinin bir bölümü hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine
devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün
hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.
Devralan işveren, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devreden işveren
yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlüdür.
Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde
ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte sorumludurlar. Ancak bu
yükümlülüklerden devreden işverenin sorumluluğu devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.
8426
Tüzel kişiliğin birleşme veya katılma ya da türünün değişmesiyle sona erme halinde
birlikte sorumluluk hükümleri uygulanmaz.
Devreden veya devralan işveren iş sözleşmesini sırf işyerinin veya işyerinin bir
bölümünün devrinden dolayı feshedemez ve devir işçi yönünden fesih için haklı sebep
oluşturmaz. Devreden veya devralan işverenin ekonomik ve teknolojik sebeplerin yahut iş
organizasyonu değişikliğinin gerekli kıldığı fesih hakları veya işçi ve işverenlerin haklı
sebeplerden derhal fesih hakları saklıdır.
Yukarıdaki hükümler, iflas dolayısıyla malvarlığının tasfiyesi sonucu işyerinin veya bir
bölümünün başkasına devri halinde uygulanmaz.
Geçici iş ilişkisi
Madde 7 - (Değişik: 6/5/2016-6715/1 md.)
Geçici iş ilişkisi, özel istihdam bürosu aracılığıyla ya da holding bünyesi içinde veya aynı
şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde görevlendirme yapılmak suretiyle kurulabilir.
Özel istihdam bürosu aracılığıyla geçici iş ilişkisi, Türkiye İş Kurumunca izin verilen özel
istihdam bürosunun bir işverenle geçici işçi sağlama sözleşmesi yaparak bir işçisini geçici olarak
bu işverene devri ile;
a) Bu Kanunun 13 üncü maddesinin beşinci fıkrası ile 74 üncü maddesinde belirtilen
hâllerde, işçinin askerlik hizmeti hâlinde ve iş sözleşmesinin askıda kaldığı diğer hâllerde,
b) Mevsimlik tarım işlerinde,
c) Ev hizmetlerinde,
d) İşletmenin günlük işlerinden sayılmayan ve aralıklı olarak gördürülen işlerde,
e) İş sağlığı ve güvenliği bakımından acil olan işlerde veya üretimi önemli ölçüde
etkileyen zorlayıcı nedenlerin ortaya çıkması hâlinde,
f) İşletmenin ortalama mal ve hizmet üretim kapasitesinin geçici iş ilişkisi kurulmasını
gerektirecek ölçüde ve öngörülemeyen şekilde artması hâlinde,
g) Mevsimlik işler hariç dönemsellik arz eden iş artışları hâlinde,
kurulabilir.
Geçici işçi sağlama sözleşmesi ikinci fıkranın (a) bendinde sayılan hâllerin devamı
süresince, (b) ve (c) bentlerinde sayılan hâllerde süre sınırı olmaksızın, diğer bentlerde sayılan
hâllerde ise en fazla dört ay süreyle kurulabilir. Yapılan bu sözleşme ikinci fıkranın (g) bendi
hariç toplam sekiz ayı geçmemek üzere en fazla iki defa yenilenebilir. Geçici işçi çalıştıran
işveren, belirtilen sürenin sonunda aynı iş için altı ay geçmedikçe yeniden geçici işçi çalıştıramaz.
Bu Kanunun 29 uncu maddesi kapsamında toplu işçi çıkarılan işyerlerinde sekiz ay
süresince, kamu kurum ve kuruluşlarında ve yer altında maden çıkarılan işyerlerinde bu maddenin
ikinci fıkrası kapsamında geçici iş ilişkisi kurulamaz.
Geçici işçi çalıştıran işveren, grev ve lokavtın uygulanması sırasında 18/10/2012 tarihli ve
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 65 inci maddesi hükümleri saklı
kalmak kaydıyla geçici iş ilişkisiyle işçi çalıştıramaz.
8427
İkinci fıkranın (f) bendi kapsamında geçici iş ilişkisi ile çalıştırılan işçi sayısı, işyerinde
çalıştırılan işçi sayısının dörtte birini geçemez. Ancak, on ve daha az işçi çalıştırılan işyerlerinde
beş işçiye kadar geçici iş ilişkisi kurulabilir. İşçi sayısının tespitinde, kısmi süreli iş sözleşmesine
göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür. Geçici işçi
sağlama sözleşmesi ile çalışan işçi, 30 uncu maddenin uygulanmasında özel istihdam bürosu ve
geçici işçi çalıştıran işverenin işçi sayısına dâhil edilmez.
Geçici işçi çalıştıran işveren, iş sözleşmesi feshedilen işçisini fesih tarihinden itibaren altı
ay geçmeden geçici iş ilişkisi kapsamında çalıştıramaz.
Geçici işçi, geçici işçi çalıştıran işverenden özel istihdam bürosunun hizmet bedeline
mahsup edilmek üzere avans veya borç alamaz.
Geçici işçi çalıştıran işveren;
a) İşin gereği ve geçici işçi sağlama sözleşmesine uygun olarak geçici işçisine talimat
verme yetkisine sahiptir.
b) İşyerindeki açık iş pozisyonlarını geçici işçisine bildirmek ve Türkiye İş Kurumu
tarafından istenecek belgeleri belirlenen sürelerle saklamakla yükümlüdür.
c) Geçici işçinin iş kazası ve meslek hastalığı hâllerini özel istihdam bürosuna derhâl,
31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 13 üncü
ve 14 üncü maddelerine göre ilgili mercilere bildirmekle yükümlüdür.
d) Geçici işçileri çalıştıkları dönemlerde, işyerindeki sosyal hizmetlerden eşit muamele
ilkesince yararlandırır. Geçici işçiler, çalışmadıkları dönemlerde ise özel istihdam bürosundaki
eğitim ve çocuk bakım hizmetlerinden yararlandırılır.
e) İşyerindeki geçici işçilerin istihdam durumuna ilişkin bilgileri varsa işyeri sendika
temsilcisine bildirmekle yükümlüdür.
f) 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 17 nci maddesinin
altıncı fıkrasında öngörülen eğitimleri vermekle ve iş sağlığı ve güvenliği açısından gereken
tedbirleri almakla, geçici işçi de bu eğitimlere katılmakla yükümlüdür.
Geçici işçinin, geçici işçiyi çalıştıran işverenin işyerindeki çalışma süresince temel
çalışma koşulları, bu işçilerin aynı işveren tarafından aynı iş için doğrudan istihdamı hâlinde
sağlanacak koşulların altında olamaz.
Geçici iş ilişkisinde işveren özel istihdam bürosudur. Özel istihdam bürosu aracılığıyla
geçici iş ilişkisi, geçici işçi ile iş sözleşmesi, geçici işçi çalıştıran işveren ile geçici işçi sağlama
sözleşmesi yapmak suretiyle yazılı olarak kurulur. Özel istihdam bürosu ile geçici işçi çalıştıran
işveren arasında yapılacak geçici işçi sağlama sözleşmesinde; sözleşmenin başlangıç ve bitiş
tarihi, işin niteliği, özel istihdam bürosunun hizmet bedeli, varsa geçici işçi çalıştıran işverenin ve
özel istihdam bürosunun özel yükümlülükleri yer alır. Geçici işçinin, Türkiye İş Kurumundan
veya bir başka özel istihdam bürosundan hizmet almasını ya da iş görme edimini yerine
getirdikten sonra geçici işçi olarak çalıştığı işveren veya farklı bir işverenin işyerinde çalışmasını
engelleyen hükümler konulamaz. Geçici işçi ile yapılacak iş sözleşmesinde, işçinin ne kadar süre
içerisinde işe çağrılmazsa haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebileceği belirtilir. Bu süre üç ayı
geçemez.
8428
İkinci fıkranın (f) bendi kapsamında kurulan geçici iş ilişkisinde, geçici işçi çalıştıran
işveren işyerinde bir ayın üzerinde çalışan geçici işçilerin ücretlerinin ödenip ödenmediğini
çalıştığı süre boyunca her ay kontrol etmekle, özel istihdam bürosu ise ücretin ödendiğini
gösteren belgeleri aylık olarak geçici işçi çalıştıran işverene ibraz etmekle yükümlüdür. Geçici
işçi çalıştıran işveren, ödenmeyen ücretler mevcut ise bunlar ödenene kadar özel istihdam
bürosunun alacağını ödemeyerek, özel istihdam bürosunun alacağından mahsup etmek kaydıyla
geçici işçilerin en çok üç aya kadar olan ücretlerini doğrudan işçilerin banka hesabına yatırır.
Ücreti ödenmeyen işçiler ve ödenmeyen ücret tutarları geçici işçi çalıştıran işveren tarafından
çalışma ve iş kurumu il müdürlüğüne bildirilir.
Sözleşmede belirtilen sürenin dolmasına rağmen geçici iş ilişkisinin devam etmesi
hâlinde, geçici işçi çalıştıran işveren ile işçi arasında sözleşmenin sona erme tarihinden itibaren
belirsiz süreli iş sözleşmesi kurulmuş sayılır. Bu durumda özel istihdam bürosu işçinin geçici iş
ilişkisinden kaynaklanan ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden
sözleşme süresiyle sınırlı olmak üzere sorumludur.
Geçici işçi, işyerine ve işe ilişkin olmak kaydıyla kusuru ile neden olduğu zarardan, geçici
işçi çalıştıran işverene karşı sorumludur.
İşverenin, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçisini, holding bünyesi içinde
veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde iş görme edimini yerine getirmek üzere
geçici olarak devretmesi hâlinde de geçici iş ilişkisi kurulmuş olur. Bu fıkra kapsamında geçici iş
ilişkisi, yazılı olarak altı ayı geçmemek üzere kurulabilir ve en fazla iki defa yenilenebilir. İşçisini
geçici olarak devreden işverenin ücret ödeme yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan
işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve
sosyal sigorta primlerinden, devreden işveren ile birlikte sorumludur. Dördüncü, beşinci, onuncu
ve on dördüncü fıkralar ve dokuzuncu fıkranın (a) ve (f) bentleri ile (d) bendinin birinci
cümlesinde düzenlenen hak ve yükümlülükler bu fıkraya göre kurulan geçici iş ilişkisinde de
uygulanır.
İKİNCİ BÖLÜM
İş Sözleşmesi, Türleri ve Feshi
Tanım ve şekil
Madde 8 - İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın
(işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi
belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir.
Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Bu
belgeler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.
Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel
çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini,
ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak
zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Süresi bir ayı
geçmeyen belirli süreli iş sözleşmelerinde bu fıkra hükmü uygulanmaz. İş sözleşmesi iki aylık
süre dolmadan sona ermiş ise, bu bilgilerin en geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak
verilmesi zorunludur.
8428-1
Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte tam süreli çalıştırılan işçidir. İşyerinde böyle
bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen
tam süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi esas alınır.
İşyerinde çalışan işçilerin, niteliklerine uygun açık yer bulunduğunda kısmî süreliden tam
süreliye veya tam süreliden kısmî süreliye geçirilme istekleri işverence dikkate alınır ve boş yerler
zamanında duyurulur.
(Ek fıkra: 29/1/2016-6663/21 md.) Bu kanunun 74 üncü maddesinde öngörülen izinlerin
bitiminden sonra mecburi ilköğretim çağının başladığı tarihi takip eden ay başına kadar bu
maddeye göre ebeveynlerden biri kısmi süreli çalışma talebinde bulunabilir. Bu talep işveren
tarafından karşılanır ve geçerli fesih nedeni sayılmaz. Bu fıkra kapsamında kısmi süreli çalışmaya
başlayan işçi, aynı çocuk için bir daha bu haktan faydalanmamak üzere tam zamanlı çalışmaya
dönebilir. Kısmi süreli çalışmaya geçen işçinin tam zamanlı çalışmaya başlaması durumunda
yerine işe alınan işçinin iş sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Bu haktan faydalanmak veya tam
zamanlı çalışmaya geri dönmek isteyen işçi işverene bunu en az bir ay önce yazılı olarak bildirir.
Ebeveynlerden birinin çalışmaması hâlinde, çalışan eş kısmi süreli çalışma talebinde bulunamaz.
Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferiden evlat edinenler de çocuğun
fiilen teslim edildiği tarihten itibaren bu haktan faydalanır.
(Ek fıkra: 29/1/2016-6663/21 md.) Beşinci fıkra kapsamında hangi sektör veya işlerde
kısmi çalışma yapılabileceği ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Çağrı üzerine çalışma ve uzaktan çalışma(1)
Madde 14 - Yazılı sözleşme ile işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine
ihtiyaç duyulması halinde iş görme ediminin yerine getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi,
çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi süreli bir iş sözleşmesidir.
Hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle çalışacağını
taraflar belirlemedikleri takdirde, haftalık çalışma süresi yirmi saat kararlaştırılmış sayılır. Çağrı
üzerine çalıştırılmak için belirlenen sürede işçi çalıştırılsın veya çalıştırılmasın ücrete hak kazanır.
İşçiden iş görme borcunu yerine getirmesini çağrı yoluyla talep hakkına sahip olan
işveren, bu çağrıyı, aksi kararlaştırılmadıkça, işçinin çalışacağı zamandan en az dört gün önce
yapmak zorundadır. Süreye uygun çağrı üzerine işçi iş görme edimini yerine getirmekle
yükümlüdür. Sözleşmede günlük çalışma süresi kararlaştırılmamış ise, işveren her çağrıda işçiyi
günde en az dört saat üst üste çalıştırmak zorundadır.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan
iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri
dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Dördüncü fıkraya göre yapılacak iş sözleşmesinde; işin
tanımı, yapılma şekli, işin süresi ve yeri, ücret ve ücretin ödenmesine ilişkin hususlar, işveren
tarafından sağlanan ekipman ve bunların korunmasına ilişkin yükümlülükler, işverenin işçiyle
iletişim kurması ile genel ve özel çalışma şartlarına ilişkin hükümler yer alır.
––––––––––––––
(1) Bu madde başlığı “ Çağrı üzerine çalışma”’ iken 6/5/2016 tarih ve 6715 sayılı Kanınun 2 nci maddesiyle
metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
8428-3
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışmada işçiler, esaslı neden olmadıkça salt
iş sözleşmesinin niteliğinden ötürü emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. İşveren,
uzaktan çalışma ilişkisiyle iş verdiği çalışanın yaptığı işin niteliğini dikkate alarak iş sağlığı ve
güvenliği önlemleri hususunda çalışanı bilgilendirmek, gerekli eğitimi vermek, sağlık gözetimini
sağlamak ve sağladığı ekipmanla ilgili gerekli iş güvenliği tedbirlerini almakla yükümlüdür.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışmanın usul ve esasları, işin niteliği dikkate
alınarak hangi işlerde uzaktan çalışmanın yapılamayacağı, verilerin korunması ve paylaşılmasına
ilişkin işletme kurallarının uygulanması ile diğer hususlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Deneme süreli iş sözleşmesi
Madde 15 - Taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en
çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir.
Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve
tazminatsız feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır.
Takım sözleşmesi ile oluşturulan iş sözleşmeleri
Madde 16 - Birden çok işçinin meydana getirdiği bir takımı temsilen bu işçilerden
birinin, takım kılavuzu sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye takım sözleşmesi denir.
Takım sözleşmesinin, oluşturulacak iş sözleşmeleri için hangi süre kararlaştırılmış olursa
olsun, yazılı yapılması gerekir. Sözleşmede her işçinin kimliği ve alacağı ücret ayrı ayrı gösterilir.
Takım sözleşmesinde isimleri yazılı işçilerden her birinin işe başlamasıyla, o işçi ile
işveren arasında takım sözleşmesinde belirlenen şartlarla bir iş sözleşmesi yapılmış sayılır.
Ancak, takım sözleşmesi hakkında Borçlar Kanununun 110 uncu maddesi hükmü de uygulanır.
İşe başlamasıyla iş sözleşmesi kurulan işçilere ücretlerini işveren veya işveren vekili her
birine ayrı ayrı ödemek zorundadır. Takım kılavuzu için, takıma dahil işçilerin ücretlerinden işe
aracılık veya benzeri bir nedenle kesinti yapılamaz.
Süreli fesih
Madde 17 - Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa
bildirilmesi gerekir.
İş sözleşmeleri;
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak
iki hafta sonra,
b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,
c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,
d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta
sonra,
Feshedilmiş sayılır.
Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile artırılabilir.
Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek
zorundadır.
8429
İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir.
İşverenin bildirim şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek
sözleşmeyi feshetmesi, bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci maddesi hükümlerinin uygulanmasına
engel olmaz. 18 inci maddenin birinci fıkrası uyarınca bu Kanunun 18, 19, 20 ve 21 inci
maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye
kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında tazminat
ödenir. Fesih için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca dördüncü fıkra uyarınca tazminat
ödenmesini gerektirir.
Bu maddeye göre ödenecek tazminatlar ile bildirim sürelerine ait peşin ödenecek ücretin
hesabında 32 nci maddenin birinci fıkrasında yazılan ücrete ek olarak işçiye sağlanmış para veya
para ile ölçülmesi mümkün sözleşme ve Kanundan doğan menfaatler de göz önünde tutulur.
Feshin geçerli sebebe dayandırılması
Madde 18 - Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan
işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya
davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir
sebebe dayanmak zorundadır. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/2 md.) Yer altı işlerinde çalışan
işçilerde kıdem şartı aranmaz.
Altı aylık kıdem hesabında bu Kanunun 66 ncı maddesindeki süreler dikkate alınır.
Özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz:
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri
içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip veya yükümlülüklerini yerine
getirmek için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış
sürece katılmak.(1)
d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş
ve benzeri nedenler.
e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde
işe gelmemek.
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde
öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.
İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler
birleştirilerek hesap edilir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde,
işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir.
––––––––––––––
(1) 18/2/2009 tarihli ve 5838 sayılı Kanunun 32 nci maddesiyle; bu bentte yer alan“Mevzuattan veya
sözleşmeden doğan haklarını takip” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya yükümlülüklerini yerine
getirmek” ibaresi eklenmiştir.
8430
İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin
bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri
hakkında bu madde, 19 ve 21 inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz.
Sözleşmenin feshinde usul
Madde 19 - İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin
bir şekilde belirtmek zorundadır.
Hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o
işçinin davranışı veya verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 25 inci
maddenin (II) numaralı bendi şartlarına uygun fesih hakkı saklıdır.
Fesih bildirimine itiraz ve usulü
Madde 20 – (Değişik birinci fıkra: 12/10/2017-7036/11 md.) İş sözleşmesi feshedilen
işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı
iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, İş
Mahkemeleri Kanunu hükümleri uyarınca arabulucuya başvurmak zorundadır. Arabuluculuk
faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren,
iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede iş
mahkemesi yerine özel hakeme de götürülebilir. Arabulucuya başvurmaksızın doğrudan dava
açılması sebebiyle davanın usulden reddi hâlinde ret kararı taraflara resen tebliğ edilir. Kesinleşen
ret kararının da resen tebliğinden itibaren iki hafta içinde arabulucuya başvurulabilir.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka
bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
(Değişik üçüncü fıkra: 12/10/2017-7036/11 md.) Dava ivedilikle sonuçlandırılır.
Mahkemece verilen karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde, bölge adliye mahkemesi
ivedilikle ve kesin olarak karar verir.
(İptal dördüncü fıkra: Anayasa Mahkemesinin 19/10/2005 tarihli ve E.:2003/66,
K.:2005/72 sayılı Kararı ile.)
Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları
Madde 21 - İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli
olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar
verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine
işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında
tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe
başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar
doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
(Ek fıkra: 12/10/2017-7036/12 md.) Mahkeme veya özel hakem, ikinci fıkrada
düzenlenen tazminat ile üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakları, dava tarihindeki ücreti
esas alarak parasal olarak belirler.
8431
İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı,
yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye
bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait
ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde
işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda
bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun
hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
(Ek fıkra: 12/10/2017-7036/12 md.) Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların, işçinin işe
başlatılması konusunda anlaşmaları hâlinde;
a) İşe başlatma tarihini,
b) Üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakların parasal miktarını,
c) İşçinin işe başlatılmaması durumunda ikinci fıkrada düzenlenen tazminatın parasal
miktarını,
belirlemeleri zorunludur. Aksi takdirde anlaşma sağlanamamış sayılır ve son tutanak buna
göre düzenlenir. İşçinin kararlaştırılan tarihte işe başlamaması hâlinde fesih geçerli hâle gelir ve
işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.
Bu maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri sözleşmeler ile hiçbir suretle
değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri geçersizdir.
Çalışma koşullarında değişiklik ve iş sözleşmesinin feshi
Madde 22 - İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel
yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı
bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun
olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen
değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren
değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu
yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu
durumda 17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir.
Taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilir. Çalışma
koşullarında değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.
Yeni işverenin sorumluluğu
Madde 23 - Süresi belirli olan veya olmayan sürekli iş sözleşmesi ile bir işverenin işine
girmiş olan işçi, sözleşme süresinin bitmesinden önce yahut bildirim süresine uymaksızın işini
bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu suretle feshinden ötürü, işçinin
sorumluluğu yanında, ayrıca yeni işveren de aşağıdaki hallerde birlikte sorumludur:
a) İşçinin bu davranışına, yeni işe girdiği işveren sebep olmuşsa.
b) Yeni işveren, işçinin bu davranışını bilerek onu işe almışsa.
c) Yeni işveren işçinin bu davranışını öğrendikten sonra dahi onu çalıştırmaya devam
ederse.
8432
––––––––––––––
(1) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu alt bentte yer alan “veya sakatlığa
uğraması halinde” ibaresi “yakalanması veya engelli hâle gelmesi durumunda” şeklinde değiştirilmiştir.
8433
––––––––––––––
(1) 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı Kanunun 32 nci maddesiyle, bu alt bentte yer alan “veya 84 üncü
maddeye aykırı hareket etmesi” ibaresi “, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi
ya da işyerinde bu maddeleri kullanması” şeklinde değiştirilmiştir.
8434
Bildirimden sonra işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında yapılacak görüşmelerde,
toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın
işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Görüşmelerin sonunda,
toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir.
Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden
otuz gün sonra hüküm doğurur.
İşyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde,
işveren sadece durumu en az otuz gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna
bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür. İşveren toplu işçi çıkarmanın kesinleşmesinden
itibaren altı ay içinde aynı nitelikteki iş için yeniden işçi almak istediği takdirde nitelikleri uygun
olanları tercihen işe çağırır.
Mevsim ve kampanya işlerinde çalışan işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten
çıkarma bu işlerin niteliğine bağlı olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümler
uygulanmaz.
İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 18, 19, 20 ve 21 inci madde
hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi bu maddelere göre
dava açabilir.
Engelli ve eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu(1)(2)(3)
Madde 30 – (Değişik : 15/5/2008-5763/2 md.)
İşverenler, elli veya daha fazla işçi çalıştırdıkları özel sektör işyerlerinde yüzde üç engelli,
kamu işyerlerinde ise yüzde dört engelli ve yüzde iki eski hükümlü işçiyi veya 21/6/1927 tarihli
ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu veya 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek
Askeri Memurlar Kanunu kapsamına giren ve askerlik hizmetini yaparken 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinde sayılan terör olaylarının sebep ve
tesiri sonucu malul sayılmayacak şekilde yaralananları meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun
işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin
bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır. (2)
––––––––––––––
(1) Bu madde başlığı “Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu” iken, 15/5/2008
tarihli ve 5763 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
(2) 4/7/2012 tarihli ve 6353 sayılı Kanunun 79 uncu maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasında yer alan
“eski hükümlü işçiyi” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik
Kanunu veya 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu
kapsamına giren ve askerlik hizmetini yaparken 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 21 inci maddesinde sayılan terör olaylarının sebep ve tesiri sonucu malul sayılmayacak
şekilde yaralananları” ibaresi eklenmiştir.
(3) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu maddenin başlığında yer alan “Özürlü”
ibaresi “Engelli”, birinci fıkrasında yer alan “özürlü” ibareleri “engelli”, ikinci fıkrasında yer alan
“sakatlananlara” ibaresi “engelli hâle gelenlere”, dördüncü fıkrasında yer alan “özürlü” ibaresi
“engelli” şeklinde değiştirilmiştir.
8434-2
––––––––––––––
(1) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “sakatlananlara” ibaresi
“engelli hâle gelenlere” şeklinde değiştirilmiştir.
(2) 6/2/2014 tarihli ve 6518 sayılı Kanunun 58 inci maddesiyle bu fıkrada yer alan “nasıl işe alınacakları,”
ibaresinden sonra gelmek üzere “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görüşü alınarak” ibaresi
eklenmiştir.
(3) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan yer alan “özürlü” ibaresi
“engelli” şeklinde değiştirilmiştir.
8435
Bir işyerinden malulen ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan
işçiler eski işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski işleri veya
benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o
andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi
yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücret
tutarında tazminat öder.
Özel sektör işverenlerince bu madde kapsamında çalıştırılan 17/7/1964 tarihli ve 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi engelli sigortalılar ile 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen korumalı işyerlerinde çalıştırılan engelli sigortalıların,
aynı Kanunun 72 nci ve 73 üncü maddelerinde sayılan ve 78 inci maddesiyle belirlenen prime
esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı,
kontenjan fazlası engelli çalıştıran, yükümlü olmadıkları halde engelli çalıştıran işverenlerin bu
şekilde çalıştırdıkları her bir engelli için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta
primine ait işveren hisselerinin tamamı Hazinece karşılanır. İşveren hissesine ait primlerin
Hazinece karşılanabilmesi için işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak 506 sayılı
Kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik
Kurumuna verilmesi ve sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet
eden tutarı ile Hazinece karşılanmayan işveren hissesine ait tutarın ödenmiş olması şarttır. Bu
fıkraya göre işveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, Hazinece
Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak ödemenin gecikmesinden kaynaklanan gecikme zammı,
işverenden tahsil edilir. Hazinece karşılanan prim tutarları gelir ve kurumlar vergisi
uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmaz. (Ek cümle: 31/7/2008-
5797/10 md.) Bu fıkrada düzenlenen teşvik, kamu idareleri hariç 506 sayılı Kanun kapsamındaki
sigortalılara ilişkin matrah ve oranlar üzerinden olmak üzere, 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci
maddesi kapsamındaki sandıkların statülerine tabi personeli için de uygulanır. Bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ve Hazine Müsteşarlığı tarafından müştereken belirlenir. (1)(2)(3)
–––––––––––––
(1) 15/5/2008 tarihli ve 5763 sayılı Kanunun 38 nci maddesiyle bu fıkranın 1/7/2008 tarihinde yürürlüğe
gireceği hüküm altına alınmıştır.
(2) 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “özürlü” ibareleri
“engelli” şeklinde değiştirilmiştir.
(3) 6/2/2014 tarihli ve 6518 sayılı Kanunun 58 inci maddesiyle bu fıkrada yer alan “yüzde ellisi” ibaresi
“tamamı” şeklinde değiştirilmiştir.
8436
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ücret
Geçici iş göremezlik
Madde 48 - İşçilere geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi gerektiği zamanlarda geçici iş
göremezlik süresine rastlayan ulusal bayram, genel tatil ve hafta tatilleri, ödeme yapılan kurum
veya sandıklar tarafından geçici iş göremezlik ölçüsü üzerinden ödenir.
Hastalık nedeni ile çalışılmayan günlerde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından ödenen
geçici iş göremezlik ödeneği aylık ücretli işçilerin ücretlerinden mahsup edilir.
Ücret şekillerine göre tatil ücreti
Madde 49 - İşçinin tatil günü ücreti çalıştığı günlere göre bir güne düşen ücretidir.
Parça başına, akort, götürü veya yüzde usulü ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti, ödeme
döneminde kazandığı ücretin aynı süre içinde çalıştığı günlere bölünmesi suretiyle hesaplanır.
Saat ücreti ile çalışan işçilerin tatil günü ücreti saat ücretinin yedibuçuk katıdır.
Hasta, izinli veya sair sebeplerle mazeretli olduğu hallerde dahi aylığı tam olarak ödenen
aylık ücretli işçilere 46, 47 ve 48 inci maddenin birinci fıkrası hükümleri uygulanmaz. Ancak
bunlardan ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışanlara ayrıca çalıştığı her gün için bir
günlük ücreti ödenir.
Tatil ücretine girmeyen kısımlar
Madde 50 - Fazla çalışma karşılığı olarak alınan ücretler, primler, işyerinin temelli işçisi
olarak normal çalışma saatleri dışında hazırlama, tamamlama, temizleme işlerinde çalışan
işçilerin bu işler için aldıkları ücretler ve sosyal yardımlar, ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil
günleri için verilen ücretlerin tespitinde hesaba katılmaz.
Yüzdelerin ödenmesi
Madde 51 - Otel, lokanta, eğlence yerleri ve benzeri yerler ile içki verilen ve hemen
orada yenilip içilmesi için çeşitli yiyecek satan yerlerden "yüzde" usulünün uygulandığı
müesseselerde işveren tarafından servis karşılığı veya başka isimlerle müşterilerin hesap
pusulalarına "yüzde" eklenerek veya ayrı şekillerde alınan paralarla kendi isteği ile müşteri
tarafından işverene bırakılan yahut da onun kontrolü altında bir araya toplanan paraları işveren
işyerinde çalışan tüm işçilere eksiksiz olarak ödemek zorundadır.
İşveren veya işveren vekili yukarıdaki fıkrada sözü edilen paraların kendisi tarafından
alındığında eksiksiz olarak işçilere dağıtıldığını belgelemekle yükümlüdür.
Yüzdelerden toplanan paraların o işyerinde çalışan işçiler arasında yapılan işlerin
niteliğine göre, hangi esaslar ve oranlar çerçevesinde dağıtılacağı Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.
Yüzdelerin belgelenmesi
Madde 52 - Yüzde usulünün uygulandığı işyerlerinde işveren, her hesap pusulasının
genel toplamını gösteren bir belgeyi işçilerin kendi aralarından seçecekleri bir temsilciye
vermekle yükümlüdür. Bu belgelerin şekli ve uygulama usulleri iş sözleşmelerinde veya toplu iş
sözleşmelerinde gösterilir.
Yıllık ücretli izin hakkı ve izin süreleri
Madde 53 - İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere,
en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir.
8442
Yıllık ücretli izin süresine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri
ayrıca ödenir.
İzinde çalışma yasağı
Madde 58 - Yıllık ücretli iznini kullanmakta olan işçinin izin süresi içinde ücret karşılığı
bir işte çalıştığı anlaşılırsa, bu izin süresi içinde kendisine ödenen ücret işveren tarafından geri
alınabilir.
Sözleşmenin sona ermesinde izin ücreti
Madde 59 - İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak
kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti
üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin
sona erdiği tarihten itibaren başlar.
İşveren tarafından iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde 17 nci maddede belirtilen
bildirim süresiyle, 27 nci madde gereğince işçiye verilmesi zorunlu yeni iş arama izinleri yıllık
ücretli izin süreleri ile iç içe giremez.
İzinlere ilişkin düzenlemeler
Madde 60 - Yıllık ücretli izinlerin, yürütülen işlerin niteliğine göre yıl boyunca hangi
dönemlerde kullanılacağı, izinlerin ne suretle ve kimler tarafından verileceği veya sıraya bağlı
tutulacağı, yıllık izninin faydalı olması için işveren tarafından alınması gereken tedbirler ve
izinlerin kullanılması konusuna ilişkin usuller ve işverence tutulması zorunlu kayıtların şekli
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle gösterilir.
Sigorta primleri
Madde 61 - Sigortalılara yıllık ücretli izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden iş
kazaları ile meslek hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunundaki esaslar çerçevesinde işçi ve işverenler yönünden ödenmesine devam
olunur.
Ücretten indirim yapılamayacak haller
Madde 62 - Her türlü işte uygulanmakta olan çalışma sürelerinin yasal olarak daha aşağı
sınırlara indirilmesi veya işverene düşen yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya
da bu Kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi
ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamaz.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İşin Düzenlenmesi
Onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile onbeş
yaşını tamamlamış, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek
işler, on dört yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış çocukların
çalıştırılabilecekleri hafif işler, onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç
işçilerin hangi çeşit işlerde çalıştırılabilecekleri ve çalışma koşulları Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.(1)(2)
(Değişik dördüncü fıkra: 4/4/2015-6645/38 md.) Zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış
ve örgün eğitime devam etmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi ve haftada otuz beş
saatten; sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde çalışanların ise günde beş ve haftada otuz saatten
fazla olamaz. Bu süre, on beş yaşını tamamlamış çocuklar için günde sekiz ve haftada kırk saate
kadar artırılabilir.
Okul öncesi çocuklar ile okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma
süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir.
Okulun kapalı olduğu dönemlerde çalışma süreleri yukarıda dördüncü fıkrada öngörülen süreleri
aşamaz. (3)
(Ek fıkra: 4/4/2015-6645/38 md.) Sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinin kapsamı, bu
faaliyetlerde çalışacak çocuklara çalışma izni verilmesi, yaş grupları ve faaliyet türlerine göre
çalışma ve dinlenme süreleri ile çalışma ortamı ve şartları, ücretin ödenmesine ilişkin usul ve
esaslar ile diğer hususlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görüşleri alınarak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Yer ve su altında çalıştırma yasağı
Madde 72 - Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer
altında veya su altında çalışılacak işlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki
kadınların çalıştırılması yasaktır.
Gece çalıştırma yasağı
Madde 73 - Sanayie ait işlerde onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece
çalıştırılması yasaktır.
Onsekiz yaşını doldurmuş kadın işçilerin gece postalarında çalıştırılmasına ilişkin usul ve
esaslar Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir.
––––––––––––––
(1) 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı Kanunun 32 nci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “hafif işler” ibaresinden
sonra gelmek üzere “, onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit
işlerde çalıştırılabilecekleri” ibaresi eklenmiştir.
(2) 4/4/2015 tarihli ve 6645 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “ondört yaşını bitirmiş
ve ilk öğretimini tamamlamış” ibaresi “on dört yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını
tamamlamış” şeklinde değiştirilmiştir.
(3) 4/4/2015 tarihli ve 6645 sayılı Kanunun 38 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “Okula devam eden”
ibaresi “Okul öncesi çocuklar ile okula devam eden”, “birinci” ibaresi “dördüncü” şeklinde
değiştirilmiştir.
8448
BEŞİNCİ BÖLÜM
İş Sağlığı ve Güvenliği
––––––––––––––
(1) Bu madde başlığı " Sağlık ve güvenlik tüzük ve yönetmelikleri“ iken, 15/5/2008 tarihli ve 5763 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
(2) Bu madde başlığı " İşyeri hekimleri“ iken, 15/5/2008 tarihli ve 5763 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle
metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir.
8449-8453
ALTINCI BÖLÜM
İş ve İşçi Bulma
YEDİNCİ BÖLÜM
Çalışma Hayatının Denetimi ve Teftişi
Devletin yetkisi
Madde 91 - Devlet, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izler, denetler ve
teftiş eder. Bu ödev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve
özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yapılır.
(Ek fıkra: 13/2/2011-6111/77 md.; Değişik fıkra: 12/10/2017-7036/13 md.) İşçilerin
kanundan, iş ve toplu iş sözleşmesinden doğan bireysel alacaklarına ilişkin başvuruları üzerine, iş
sözleşmesinin devam etmesi kaydıyla birinci fıkra hükmü uyarınca işlem yapılabilir.
Askeri işyerleriyle yurt güvenliği için gerekli maddeler üretilen işyerlerinin denetim ve
teftişi konusu ve sonuçlarına ait işlemler Milli Savunma Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca birlikte hazırlanacak yönetmeliğe göre yürütülür.
8450-8454
SEKİZİNCİ BÖLÜM
İdari Ceza Hükümleri
DOKUZUNCU BÖLÜM
Çeşitli, Geçici ve Son Hükümler
Yazılı bildirim
Madde 109 - Bu Kanunda öngörülen bildirimlerin ilgiliye yazılı olarak ve imza
karşılığında yapılması gerekir. Bildirim yapılan kişi bunu imzalamazsa, durum o yerde tutanakla
tespit edilir. Ancak, 7201 sayılı Kanun kapsamına giren tebligat anılan Kanun hükümlerine göre
yapılır.
Konut kapıcılarının özel çalışma koşulları
Madde 110 - Konut kapıcılarının hizmetlerinin kapsam ve niteliği ile çalışma süreleri,
hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günleri, yıllık ücretli izin hakları ve kapıcı konutları ile
ilgili hususların düzenlenmesinde uygulanacak değişik şekil ve esaslar Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Sanayi, ticaret, tarım ve orman işleri
Madde 111 – (Değişik: 15/5/2008-5763/11 md.)
Bu Kanunun uygulanması bakımından; sanayiden, ticaretten, tarım ve orman işlerinden
sayılacak işlerin esasları aşağıda belirtilmiştir.
Sanayiden sayılacak işlerin esasları şunlardır:
a) Her türlü madenleri arama ve topraktan çıkarma, taş, kum ve kireç ocakları.
b) Ham, yarı ve tam yapılmış maddelerin işlenmesi, temizlenmesi, şeklinin değiştirilmesi,
süslenmesi, satış için hazırlanması.
c) Her türlü kurma, onarma, sökme, dağıtma ve yıkma.
d) Bina yapılması ve onarımı, değiştirilmesi, bozulması, yıkılması ve bunlara yardımcı her
türlü sınai yapım.
e) Yol, demiryolu, tramvay yolu, liman, kanal, baraj, havaalanı, dalgakıran, tünel, köprü,
lağım ve kuyuların yapılması ve onarımı, batıkların çıkarılması ve bataklık kurutma.
f) Elektrik ve her çeşit muharrik kuvvetlerin elde edilmesi, değiştirilmesi, taşınması,
kurma ve dağıtma.
g) Su ve gaz tesisatı kurma ve işletmesi.
h) Telefon, telgraf, telsiz, radyo ve televizyon kurma.
i) Gemi ve vapur yapımı, onarımı, değiştirilmesi ve bozup dağıtma.
j) Eşyanın istasyon, antrepo, iskele, limanlar ve havaalanlarında yükletilmesi,
boşaltılması.
k) Basımevleri.
Ticaretten sayılacak işlerin esasları şunlardır:
a) Ham, yarı ve tam yapılmış her çeşit bitkisel, hayvani veya sınai ürün ve malların alımı
ve satımı.
b) Bankacılık ve finans sektörü ile ilgili işlerle, sigortacılık, komisyonculuk, depoculuk,
ambarcılık, antrepoculuk.
c) Su ürünleri alımı ve satımı.
d) Karada, göl ve akarsularda insan veya eşya ve hayvan taşıma.
8458-1
(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/8 md.) Alt işveren ile yapmış olduğu iş sözleşmesi sona
ermediği gibi, alt işveren tarafından 4734 sayılı Kanun kapsamında bulunan idarelere ait işyerleri
dışında bir işyerinde çalıştırılmaya devam olunan ve bu şekilde çalıştırıldığı sırada iş sözleşmesi
kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona eren işçinin kıdem tazminatı, işçinin yazılı
talebi hâlinde, kıdem tazminatının söz konusu kamu kurum veya kuruluşlarına ait işyerlerinde
geçen süreye ilişkin kısmı, kamu kurum veya kuruluşuna ait çalıştığı son işyerindeki ücretinin
yılları itibarıyla asgari ücret artış oranları dikkate alınarak güncellenmiş miktarı üzerinden
hesaplanmak suretiyle son kamu kurum veya kuruluşu tarafından işçinin banka hesabına
yatırılmak suretiyle ödenir. Bu şekilde hesaplanarak ödenen kıdem tazminatı tutarının, iş
sözleşmesinin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden aynı süreler dikkate alınarak hesaplanacak
kıdem tazminatı tutarından daha düşük olması hâlinde, işçinin aradaki farkı alt işverenden talep
hakkı saklıdır.
(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/8 md.) İkinci fıkranın (b) bendi veya üçüncü fıkra uyarınca
farklı kamu kurum veya kuruluşlarına ait işyerlerinde geçen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden
kıdem tazminatı ödenmesi hâlinde, kıdem tazminatı ödemesini gerçekleştiren son kamu kurum
veya kuruluşu, ödenen kıdem tazminatı tutarının diğer kamu kurum veya kuruluşlarında geçen
hizmet süresine ilişkin kısmını ilgili kamu kurum veya kuruluşundan tahsil eder. Ancak, merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idareleri arasında bu fıkra hükümlerine göre bir tahsil işlemi
yapılmaz.
(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/8 md.) Kıdem tazminatı tutarı, 4734 sayılı Kanunun ek 8 inci
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında belirtilen işyerlerinde kıdem tazminatı ile ilgili
açılacak bütçe tertibinden, (b) bendi kapsamında belirtilen işyerlerinde ise hizmet alımı gider
kaleminden, ödeneğin yetip yetmediğine bakılmaksızın ödenir.
(Ek fıkra:21/2/2019-7166/11 md.) (İptal altıncı fıkra: Anayasa Mahkemesinin
19/9/2019 tarihli ve E.:2019/42, K.:2019/73 sayılı Kararı ile.)
(Ek fıkra: 10/9/2014-6552/8 md.) Bu madde kapsamında alt işverenler yanında çalışan
işçilerin bu işyerlerinde geçen hizmet süresinin hesabı, alt işverenden ve alt işveren işçisinden
istenecek belgeler ve ödeme süreci ile ilgili diğer usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ve Kamu İhale
Kurumunun görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle
belirlenir.
(Ek fıkra: 4/4/2015-6645/40 md.) 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanunu ile 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamında rödövans
sözleşmeleri çerçevesinde yer altı maden işletmeciliği yapan şirketlere ve ortaklarına ait malların
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el koyma veya takip yoluyla satışından elde edilen
gelirler, öncelikle bu sözleşmeler kapsamında söz konusu şirketlerde çalışmış olan işçilerden, iş
sözleşmeleri kıdem tazminatını hak edecek şekilde sona ermiş olanların kıdem ve ihbar
tazminatları ile izin, fazla çalışma ve diğer ücret alacaklarının ödenmesinde kullanılır. Bu
ödemeler Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ilgililerin hesaplarına yatırılmak suretiyle
gerçekleştirilir. Ödemeye esas bilgi ve belgeler, işçinin son çalıştığı işvereni tarafından Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna teslim edilir.
Bazı işlerde çalışanların ücretlerinin güvencesi
Madde 113 - Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (ı) bentlerinde
sayılan işyerlerinde çalışan işçiler hakkında 32, 35, 37, 38 inci madde hükümleri uygulanır. Bu
maddelere aykırılık hallerinde ilgililer hakkında ilgili ceza hükümleri uygulanır.
8459
Mazeret izni
Ek Madde 2 – (Ek: 4/4/2015-6645/35 md.)
İşçiye; evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin,
çocuğunun ölümü hâlinde üç gün, eşinin doğum yapması hâlinde ise beş gün ücretli izin verilir.
İşçilerin en az yüzde yetmiş oranında engelli veya süreğen hastalığı olan çocuğunun
tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından
kullanılması kaydıyla, bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar ücretli izin
verilir.
Zamanaşımı süresi
Ek Madde 3- (Ek: 12/10/2017-7036/15 md.)
İş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin
ücreti ve aşağıda belirtilen tazminatların zamanaşımı süresi beş yıldır.
a) Kıdem tazminatı.
b) İş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.
c) Kötüniyet tazminatı.
d) İş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat.
Geçici Madde 1 - Diğer mevzuatta 1475 sayılı İş Kanununa yapılan atıflar bu Kanuna
yapılmış sayılır.
Bu Kanunun 120 nci maddesi ile yürürlükte bırakılan 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü
maddesinin birinci fıkrasının 1 inci ve 2 nci bendi ile onbirinci fıkrasında, anılan Kanunun 16, 17
ve 26 ncı maddelerine yapılan atıflar, bu Kanunun 24, 25 ve 32 nci maddelerine yapılmış sayılır.
Geçici Madde 2 - (Mülga: 20/6/2012-6331/37 md.)
Geçici Madde 3 - 1475 sayılı Kanuna göre alınmış bulunan asgari ücret kararı, bu
Kanunun 39 uncu Maddesine göre tespit yapılıncaya kadar yürürlükte kalır.
Geçici Madde 4 - Mülga 3008 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi hükümleri
haklarında uygulanmayanlar için, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinde sözü edilen kıdem
tazminatı hakkı 12.8.1967 tarihinden itibaren başlar.
İlk defa bu Kanun kapsamına girenlerin kıdem tazminatı hakları bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren başlar.
Geçici Madde 5 - 1475 sayılı Kanunun 25 inci maddesi ile 3713 sayılı Kanunun ek 1 inci
maddesinin (B) fıkrasında yer alan oranlar, bu Kanunun 30 uncu maddesi uyarınca Bakanlar
Kurulu tarafından yeniden belirleninceye kadar geçerlidir.
Geçici Madde 6 - Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem
tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475
sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.
Geçici Madde 7 - (Ek: 6/5/2016-6715/5 md.)
Bu maddeyi ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden önce 7 nci maddenin birinci fıkrası
uyarınca bir işçinin yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene
iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devredilmesi suretiyle kurulmuş bulunan
geçici iş ilişkileri, sözleşmelerinin süresince devam eder.
8460-1
Anayasa
Kanun/KHK Kanun / KHK
Kanun/KHK Mahkemesi 4857 sayılı Kanunun
Resmî Gazete Yürürlüğe
No. Kararı değiştirilen maddeleri
Tarihi giriş tarihi
Tarih/No.
1. 4884 17/6/2003 17/6/2003 - 3
2. 5378 7/7/2005 7/7/2005 - 108
3. 5538 12/7/2006 12/7/2006 - 2, 81
4. 5728 8/2/2008 8/2/2008 - 107, 108
5. 5754 8/5/2008 8/5/2008 - 32, 102
3, 33, 65, 78, 81, 82, 88, 95,
6. 5763 26/5/2008 26/5/2008 -
98, 105, 108, 111
7. 5763 26/5/2008 1/7/2008 - 30
8. 5763 26/5/2008 1/1/2009 - 85
1/7/2008
tarihinden
9. 5797 19/8/2008 geçerli olmak - 30
üzere yayımı
tarihinde
28/2/2009
10. 5838 28/2/2009 - 18
(Mükerrer)
11. 6009 1/8/2010 1/8/2010 - 2, 81
25/2/2011
12. 6111 25/2/2011 - 74, 91, 92, 108
(1. Mükerrer)
2/11/2011
13. KHK/665 2/11/2011 - 30
(Mükerrer)
99, 100, 101, 102, 103, 104,
14. 6270 26/1/2012 26/1/2012 -
105
15. 6353 12/7/2012 12/7/2012 - 30
2, 4, 7, 25, 63, 69, 71, 77,
78, 79, 80, 81, 83, 84, 85,
16. 6331 30/6/2012 30/12/2012 -
86,87, 88, 89, 95, 98, 105,
Geçici Madde 2
17. 6462 3/5/2013 3/5/2013 - 25, 30, 101
6/2/2014
18. 6518 19/2/2014 - 5, 30, Ek Madde 1
28918
8460-3
Değiştiren Kanunun/KHK’nin
4857 sayılı Kanunun değişen veya iptal edilen Yürürlüğe Giriş
veya İptal Eden Anayasa
Mahkemesi Kararının Numarası maddeleri Tarihi
Mühendislikte Etik
R. Tuğrul OĞULATA1*
1 Tekstil Mühendisliği Bölümü, Mühendislik Fakültesi, Çukurova Üniversitesi, Adana, Türkiye
*1 ogulata@cu.edu.tr
Öz: Mühendislik, insan hayatını kolaylaştırmayı amaçlayan bir meslektir. Mühendisler bilim ve teknolojiyi kullanarak
sorunlara çözüm aramaktadırlar. Bununla beraber mühendis karar veya eylemleriyle sorunlara neden olabilmektedir. Bilindiği
gibi, bazı mühendislik uygulamaları insan, çevre ve doğa üzerinde istenmeyen etkiler meydana getirebilmektedir. Bu nedenle
mühendis, karar ve eylemlerinin sonuçlarını her yönüyle düşünebilmelidir. Mühendis yapacağı tercihlerinde doğru karar
vermeyi öğrenmelidir. Bu sebeple mühendisler evrensel etik ilkelere ve mesleki etik ilkelere gereken önemi vermelidirler.
Anahtar kelimeler: Mühendislik Etiği, Etik İlkeler, Etik İkilemler, Karar Verme.
Ethics in Engineering
Abstract: Engineering is a profession that aims to facilitate human life. Engineers seek solutions to problems using science
and technology. However, the engineer can cause problems with his decision or actions. As it is known, some engineering
applications may cause undesirable effects on human, environment and nature. Therefore, the engineer must be able to think
through all aspects of the consequences of his decisions and actions. The engineer should learn to make the right decision in
his choices. For this reason, engineers should give due importance to universal ethical principles and professional ethical
principles.
Key words: Engineering Ethics, Ethical Principles, Ethical Dilemmas, Decision Making.
1. Giriş
Günümüzde toplumsal ve ekonomik hayatın birçok alanında oluşan sorunları çözmeye, önlemeye veya daha
iyiye ulaşmak için yaratıcı, planlayıcı, tasarımcı ve uygulayıcı olarak hizmet veren çok sayıda mühendislik dalı
bulunmaktadır. Bilindiği gibi günlük hayatın farklı kesimlerinde toplumun tüm bireylerinin yaşamlarını
kolaylaştıran ve toplumların gelişmesine doğrudan katkısı olan mühendislik hizmetleri, mühendisler tarafından
gerçekleştirilmektedir. Bir mühendislik dalında eğitim alan ve aldığı eğitimi meslek olarak icra edenlere de
mühendis denilmektedir. Bir mühendisin görevi; bilime ve teknolojiye dayalı olarak yürüttüğü çalışmalarını,
insanlığın ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere bunları belli bir meslek etiği doğrultusunda
uygulamak olmalıdır. Mühendislik bilindiği gibi, insanların günlük yaşamındaki somut ihtiyaçlarını karşılayarak,
belli amaçlara ulaşmak için oluşturulan sistemli bir mekanizmadır. Bu doğrultuda problem olarak gördüğü
sorunlara çözüm yolları düşünerek en uygun olanı uygulamak durumundadır. Bu kapsamda mühendislik;
matematik ve temel bilimler alanında eğitim ve deneyimle elde edilen bilgilerin kullanılarak, doğadaki
malzemelerin ve güçlerin/enerjilerin insanlık yararına olacak şekilde tasarımlarının yapılarak en verimli şekilde
yapılara, makinelere, ürünlere ve proseslere dönüştürülmesidir. Mühendislik mesleğinin tarihsel gelişimi içinde
toplumun istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda mühendislikten beklentilerin değişmesiyle, mühendislik eğitiminin
de belirli bir standarda getirilmesinin gerekli olduğu görülmektedir. Bugün mühendislik eğitiminde ana hedef,
sorunları tespit eden, sorgulayan, yenilikleri izleyen, toplumun ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar yaparak ekonomik
açıdan da topluma katkı sağlayan, ancak etik değerlere de önem veren bir yaklaşım olmaktadır [1].
Mühendislik bölümlerini akredite eden bir kuruluş olan ABET (The Accreditation Board for Engineering and
Technology) mühendisliği, doğadaki kaynakların ve gücün, doğa bilimleri ve matematiği kullanarak, uygulama
ve deneyim yaparak insanlığın yararına sunulması şeklinde tanımlamaktadır [1]. ABET’in 2020-2021 Mühendislik
Programları Akreditasyon Kriterlerine göre öğrenci çıktıları aşağıda verilmiş olup, bu sonuçların elde edilmesinin
mezunları profesyonel mühendislik uygulamalarına hazırlayacağı düşünülmektedir [2].
1. Mühendislik, bilim ve matematik prensiplerini uygulayarak karmaşık mühendislik problemlerini
tanımlama, formüle etme ve çözme becerisi,
*
Sorumlu yazar: ogulata@cu.edu.tr. Yazarın ORCID Numarası: 1 0000-0003-2783-5246
Mühendislikte Etik
2. Toplumun sağlığı, güvenliği ve refahının yanı sıra küresel, kültürel, sosyal, çevresel ve ekonomik
faktörleri dikkate alarak belirli ihtiyaçları karşılayan çözümler üretmek için mühendislik tasarımını
uygulama becerisi,
3. Çeşitli izleyicilerle etkili bir şekilde iletişim kurma becerisi,
4. Mühendislik durumlarında etik ve mesleki sorumlulukları tanıma ve mühendislik çözümlerinin küresel,
ekonomik, çevresel ve toplumsal bağlamlardaki etkisini dikkate alarak bilinçli kararlar verme yeteneği,
5. Üyelerinin birlikte liderlik sağladığı, işbirlikçi ve kapsayıcı bir ortam yarattığı, hedefler belirlediği,
görevleri planladığı ve hedefleri karşıladığı bir ekipte etkili bir şekilde çalışabilme yeteneği,
6. Uygun deney geliştirme ve yürütme, verileri analiz etme ve yorumlama ve sonuçlara varmak için
mühendislik yargısını kullanma becerisi,
7. Uygun öğrenme stratejilerini kullanarak gerektiğinde yeni bilgi edinme ve uygulama yeteneği.
Görüldüğü gibi mühendislik öğrencilerinin hedeflenen çıktılarıyla, bir mühendisten beklenenler oldukça
fazladır. Genel olarak değerlendirildiğinde; matematik, bilim ve mühendislik prensiplerini uygulama, deney
yapma, verileri analiz etme ve yorumlama ile tasarlama yeteneğine sahip olması, ekip çalışması yapabilmesi,
uygulamalarında toplumun sağlığı, güvenliği ve refahını dikkate alması istenmektedir. Bunun yanında, yeni bilgi
edinme ve uygulama yeteneğini kazanması gibi özellikler vurgulanırken, kararlarında etik ve mesleki
sorumluluklarının da farkında olması gerektiği belirtilmektedir.
Çok farklı alanlarda faaliyet gösteren mühendisler toplumların refah seviyesini artırma ve sorunlarına çeşitli
yollarla çözüm bulma yaklaşımlarıyla ekonomiye doğrudan etki etmektedirler. Mühendislerin toplum ve ekonomi
üzerindeki bu etkileri, ister istemez değer yargıları açısından sorgulanmak durumuyla karşı karşıya
kalabilmektedir. Özellikle toplum sağlığı ve yararı, çarpık kentleşme, çevre, küresel ısınma, doğal kaynakların
kullanımı, verimlilik, sermaye, kar-kazanç, çalışma şartları, insan hakları, yeniliklerin getirdiği fayda ve zararlar,
teknoloji kullanımının olumlu ve olumsuz yönleri gibi birçok alanda verdikleri kararlarda, yaptıkları
uygulamalarda ve eylemlerde çıkar çatışmalarının tarafı olmak durumunda kalabilmektedirler. Dolayısıyla
insanların hayatında bu kadar yoğun etkisi olan mühendislerin ihtiyaçlara cevap verirken, sorunlara çözüm
önerirken veya topluma meslekleriyle ilgili yeni şeyler sunarken, etik sorunların tarafı olmaları da son derece
doğaldır. Bu nedenle tüm mühendislerin görevleri nedeniyle önlerine çıkabilecek etik sorunları yaşamaması veya
mevcut etik sorunlar karşısında nasıl bir yol izlemesinin uygun olacağı konusunda, etik açıdan yeterli bilgi ve
tecrübeye sahip olmaları önemli görülmektedir.
Mühendislik genel olarak toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya gayret eden, insanlığın gelişimi için çalışan bir
meslek grubudur. Doğal olarak mühendisler, mühendislik çalışmalarında bulunurken insanlığın zararına
olabilecek her türlü faaliyetten kaçınmak zorundadırlar. Bir mühendisin yaptığı uygulamanın veya verdiği bir
kararın aynı anda çok sayıda insanın hayatını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilme özelliği, mühendislikte
etiğin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle mühendisliğin bu öneminin farkına varılmasıyla
mühendislikte etik, geçmişten günümüze giderek üzerinde daha çok durulan bir konu olarak gündeme gelmektedir.
Mühendislikle ilgili yazılı etik kural çalışmalarına ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’ndeki mühendislik
alanındaki sivil toplum kuruluşları öncülük etmiştir. İlk yazılı kurallar, 1912 yılında American Institute of
Electrical Engineers (AIEE, Amerikan Elektrik Mühendisleri Derneği) tarafından kabul edilmiştir. İnşaat
mühendisliği alanındaki ilk etik kurallar çalışmaları ise 1914 yılında ABD’de American Society of Civil Engineers
(ASCE, Amerika İnşaat Mühendisleri Topluluğu) üyeleri tarafından yapılmıştır. Mühendisliğin diğer alanları için
ortak etik kural arayışlarına da 1932 yılında başlanmış ve 1947 yılında “Etiğin Temel İlkeleri” kabul edilmiştir
[3]. Söz konusu ilkeler daha sonraki yıllarda birkaç kez gözden geçirilerek günümüze kadar gelmiştir. Örneğin
ASCE’nin Etik kuralları en son Ekim 2020 tarihinde yeniden güncellenmiştir [4]. Amerika Birleşik Devletleri’nde
Ulusal Profesyonel Mühendisler Derneği (National Society of Professional Engineers, NSPE) tarafından 1954
yılında kabul edilen "Mühendislerin Yemini" ise etik ilkelerin özü olarak görülmekte ve o tarihten itibaren de
üyelerine bu mühendislik yemini içirilmektedir. Mühendisler bu yeminle; özetle mesleki bilgi ve yeteneklerini
insanlığın refahı ve güvenliğini arttırmak ve geliştirmek için kullanacaklarına, kar etme gayesinden önce hizmete,
kişisel çıkarlarından önce meslek onurlarını korumaya özen göstereceklerine dair söz vermektedirler. Bütün
mühendislik disiplinlerinden gelen profesyonel mühendislere açık olan NSPE, aynı zamanda öğrenci statüsünde
de üye kabul etmektedir. NSPE’ye üye olan mühendisler için geçerli olan temel etik ilkeler iki ana başlık
değerlendirilmekte olup, aşağıda verilmiştir [5, 6].
528
R. Tuğrul OĞULATA
Dünya Mühendisler Birliği ise 5 Ekim 1977 tarihinde mühendislik etiği ilkelerini benimsemiştir. Dünya
mühendisler birliği tarafından kabul edilen mühendislik etiği şöyle ifade edilmiştir;
“Mühendisler, mühendislik mesleğinin, doğruluğunu, onurunu ve değerini, insanların rahat yaşaması için bilgi ve
becerilerini kullanarak, dürüst ve tarafsız olarak halka ve kendi işlerine sadakatle hizmet ederek, kendi
disiplinlerinin mesleki ve teknik saygınlığını arttırmaya çalışarak yüceltir ve geliştirirler”. Dünya Mühendisler
Birliğinin belirlediği bu mühendislik etiği kapsamda kabul ettiği “Mühendislik Etiği İlkeleri” ana başlıklar halinde
aşağıda belirtilmiştir [7]. Buna göre mühendisler;
1. Mesleki görevlerini yerine getirirken, toplumun güvenliğini, sağlığını ve refahını en önde tutacaklardır.
2. Sadece kendi uzmanlık alanlarındaki hizmetleri vermelidirler.
3. Yalnızca objektif ve gerçek resmi raporlar yayınlayacaklardır.
4. Mesleki konularda, her işveren veya müşteri için güvenilir vekil olarak davranacaklar ve çıkar
çatışmalarından kaçınacaklardır.
5. Hizmetlerinin geçerliliği konusunda mesleki itibarlarını oluşturacak ve diğerleriyle haksız rekabete
girmeyeceklerdir.
6. Mesleğin doğruluğunu, onurunu ve değerini yüceltmek ve geliştirmek için çalışacaklardır.
7. Mesleki gelişmelerini kendi kariyerleriyle devam ettirecekler ve kendi kontrolleri altındaki mühendislerin
mesleki gelişmeleri için olanaklar sağlayacaklardır.
Türkiye’de ise TMMOB, ülkemizdeki mühendis ve mimarlar için hazırladığı “Mesleki Davranış İlkelerini”,
Mayıs 2004 tarihinde yapılan TMMOB 38. olağan genel kurulunda kabul ederek yürürlüğe koymuştur. TMMOB
söz konusu kararında mühendislerin sorumluluklarının önemine değinerek, üyelerinin belirlenen mesleki davranış
ilkelerine uymalarının bir görev olduğunu vurgulamaktadır. Bu ilkeler, dört başlık altında sınıflandırılmaktadır
[8,9,10].
A-Topluma ve Doğaya Karşı Sorumluluklar
Bilimi ve teknolojiyi insanlık yararına kullanmayı mesleki etkinliklerinin temel ilkesi kabul eden mühendis ve
mimarlar;
1. Mesleki bilgi, beceri ve deneyimlerini, toplumun güvenliği, sağlığı ve refahı; insani kazanımların ve
kültürel mirasın korunması için kullanırlar. Toplum yararı için duymuş oldukları sorumluluk ve kaygı her
529
Mühendislikte Etik
zaman kendi kişisel çıkarlarının, meslektaşlarının çıkarlarının ya da içinde bulundukları meslek grubunun
çıkarlarının üstünde yer alır.
2. Doğaya ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarının bilinciyle, doğayı, çevreyi, kültür ve tabiat
varlıklarını korumayı, uygulamalarının doğayla uyumlu olmasını sağlamayı mesleki sorumluluklarının
ayrılmaz parçası olarak görürler; doğal kaynakların ve enerjinin tasarrufuna özel önem verirler.
3. Mesleki etkinliklerini sürdürürken, din, dil, ırk, inanç, cinsiyet, coğrafi ayırım farkı gözetmezler; farklı
kültürlere saygıyla yaklaşırlar; toplumdaki herkese adil, dürüst ve iyi niyetle davranırlar.
4. Kendilerinden istenen işin toplum ve doğa için ciddi bir tehlike yaratacağı sonucuna varırlarsa ve bu
konudaki mesleki yargıları hizmet verilen gerçek ve tüzel kişiler tarafından dikkate alınmıyorsa, onların
talimatlarına kayıtsız şartsız uymayı reddederler; bu durumun kendilerine hizmet verilenleri uyarmak,
gerektiğinde meslek örgütlerini ve hatta kamu oyunu bilgilendirmek gibi hak ve yükümlülükler
getirdiğini dikkate alırlar.
5. Toplumun ilgi alanı içinde bulunan teknik konulardaki görüşlerini, raporlarını, konuyu yerinde ve tam
anlamıyla incelemiş ve yeterli bilgi ve verilerle donanmış olarak, ticari ve kişisel kaygıları bir yana
bırakarak, adil, doğru, eksiksiz ve nesnel bir biçimde açıklarlar.
6. Ülkenin teknoloji yeteneğinin geliştirilmesi sürecinde, teknolojinin gerek kendisinin gerekse yanlış
kullanılmasının olası olumsuz sonuçlarının da toplum tarafından anlaşılması ve gerekli önlemlerin
alınması için çaba harcarlar.
7. İşyerlerindeki sağlık ve güvenliği titizlikle ve ertelemeksizin korur ve geliştirirler. Gerekli önlemlerin
alınması için zorlayıcı, uygulayıcı, eğitici ve dayanışma içinde olurlar.
B-Hizmet Verilen Gerçek ya da Tüzel Kişilere Karşı Sorumluluklar
Mühendisler ve mimarlar,
1. Mesleki hizmet verilirken, güvenilirliklerini titizlikle gözeterek, yaptıkları her türlü sözel ya da yazılı
sözleşmede yer alan bütün hükümlere tam olarak uyarlar ve karşı taraftan da aynı duyarlılığı beklerler.
2. Her türlü mesleki hizmet sırasında, toplumun güvenliğini, sağlığını ve refahını tehlikeye atmamaya en
üst düzeyde özen göstererek, mesleki beceri ve deneyimlerini yaptıkları işe bütünüyle yansıtarak düzgün
bir iş standardıyla çalışırlar.
3. İş ilişkilerini etkileyecek şekilde doğrudan ya da dolaylı olarak herhangi bir armağan, para ya da hizmet
ya da iş teklifi kabul etmezler; başkalarına teklif etmezler; mesleki ilişkilerini geliştirmek amacıyla
siyasal amaçlı bağış yapmazlar.
4. Yaptıkları işin kendi deneyimlerini zenginleştirmesi için titizlikle çaba gösterirken, toplum ve doğa için
kesin bir tehlike oluşturmadığı sürece, hizmet verilen gerçek ve tüzel kişilerin ticari ve teknolojik sırlarını
izin almadan başkalarına açıklamazlar, kişisel çıkarları için kullanmazlar.
C-Mesleğe ve Meslektaşa Karşı Sorumluluklar
1. Mesleki etkinliklerini, tüm meslektaşlarının güvenini kazanacak bir biçimde ve mesleğin saygınlığına
azami özen göstererek sürdürürler.
2. Tüm meslektaşlarına saygıyla yaklaşırlar, dürüst ve adil davranırlar. Meslektaşlarıyla haksız
rekabet içinde olmazlar. Genç meslektaşlarının gelişimi için özel çaba harcarlar, onlara yardımcı olurlar.
Telif haklarına ve özgün çalışmalara saygı gösterirler; başkalarının çalışmalarını kendi çalışmaları gibi
göstermekten titizlikle kaçınırlar.
3. Yalnızca yeterli oldukları alanlarda mesleki hizmet üretmeyi hedef ve ilke kabul ederler; hizmetlerini
etkileyebilecek diğer uzmanlık alanlarındaki yetkililerin görüşlerine başvururlar; disiplinler arası ortak
çalışmayı özendirirler.
4. Mesleki görev, yetki ve sorumluluklarını, sadece zorunlu durumlarda ve ancak ehil olan meslektaşlarına
devrederler.
5. İşlerini yalnızca kendilerine tanınmış mesleki görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde yaparlar, yalnızca
resmi olarak hak kazanmış oldukları sıfat ve unvanları kullanırlar.
6. Meslek örgütlerinin etkinliklerine aktif olarak katılmaya çaba gösterirler, onları desteklerler, mesleğin
gelişmesine katkıda bulunurlar.
7. Mesleki Davranış İlkelerine aykırı davrananlara yardımcı olmazlar; onlara hoşgörü göstermezler,
etkinliklerinin içinde yer almazlar ve uyarırlar; bu konuda meslek örgütleriyle işbirliği içinde olurlar; bu
ilkelere uygun davrananları bütün güçleriyle desteklerler.
D-Kendilerine Karşı Sorumlulukları
1. Mesleki bilgilerini ve kültürlerini sürekli geliştirirler.
2. Mesleki etkinliklerine ilişkin olarak meslektaşlarının dürüst ve nesnel eleştirilerini dikkate alırlar,
gerektiğinde kendileri de eleştirmekten kaçınmazlar.”
530
R. Tuğrul OĞULATA
Bu kapsamda yukarıda belirtilmiş olan Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Profesyonel Mühendisler
Derneğinin (NSPE) kabul ettiği mühendislerin yemininin bir benzeri ülkemizde de uygulanmaktadır. Mesleğe
yeni başlayan mühendislere ilgili odalar tarafından yaptırılan bu “Mühendisin Yemini” şöyledir;
“Bana verilen Mühendislik unvanına daima layık olmaya; onun bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu
bilerek, hangi şartlar altında olursa olsun, onları ancak iyiye kullanmaya; yurduma ve insanlığa yararlı olmaya,
kendim ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin
ederim.” [11].
Mühendislik uygulamalarının daha önce de bahsedildiği gibi, özelliği nedeniyle toplumsal yaşam üzerinde
önemli etkilerinin bulunması, mühendislik mesleğini diğer mesleklerden ayrıcalıklı hale getirmektedir. Bu
nedenle dünyanın her yerinde mühendislere yüklenen sorumluluğun büyüklüğüyle, tarihsel süreç içerisinde
mühendislerden beklentiler de oluşmaya ve artmaya başlamıştır. Zaman içerisinde bu beklenti mühendislerin
mesleklerini, belirli standartlar ve belirli kurallar çerçevesinde yapmalarının gerekliliği şeklinde olgunlaşmıştır.
Dolayısıyla mühendisler için özel bir takım etik ilke ve kurallara ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple
mühendislikle ilgili birlikler veya kurumlar tarafından etik ilkeler oluşturulmuştur.
Bu kurumlardan bazılarının, mühendislerden uymalarını istedikleri hemen hemen aynı amaca yönelik olarak
hazırlamış oldukları etik değerleri yukarıda verilmiştir. Görüldüğü gibi bütün kurumların mühendislikle ilgili etik
kural veya ilkelerinde genel olarak; mühendislerin kullandıkları bilim ve teknolojiyi insanlık yararına kullanması,
uygulamalarında doğaya ve çevreye duyarlılık göstermesi, ilişkilerinde dürüstlük ve doğruluğu esas alması,
objektif olması, çıkar ilişkilerinden uzak kalması ve sosyal sorumluluk bilinciyle mesleklerini icra etmesi yönünde
değerlendirmeler bulunmaktadır.
Son yüzyıldaki teknolojideki ilerlemeler, buna bağlı olarak gelişen ve çeşitlenen mühendislik uygulamaları,
insanları ve yaşadığımız dünyayı farklı yönlerden etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Bu etkiler, bir
yandan insan hayatını kolaylaştırmaya yönelik birçok problemin çözülmesi yönünde olumlu katkılar şeklinde
olurken, diğer yandan sınırlı doğal kaynakların tahribi ve tüketilmeleri nedeniyle çevresel dengeyi bozan
olumsuzluklar olarak da görülmektedir. İnsan hayatını kolaylaştırma amacıyla yapılan faaliyetler nedeniyle, hava,
su, toprak, gürültü ve görüntü kirlilikleri yoğun bir şekilde yaşanmaya başlanmış ve insan yaşamını tehdit eder
noktaya gelmiştir. Bu sorunların ulaşmış olduğu tehlikeli boyutların doğal sonucu olarak birçok mühendislik
uygulamalarının ve gelişen teknolojinin insan hayatındaki yeri, anlamı ve değeri, yapılan yanlışlıkların etkileri
nedeniyle sorgulanmak durumunda kalmaktadır. Bu sorgulamada üzerinde durulması gereken husus, sahip
olduğumuz teknolojinin gerekli olup olmadığı değil, teknolojiye yön veren, onu üreten ve nasıl kullanılacağını
kararlaştıran mühendisliğin değer ve anlam sorumluluklarının farkına varmaktır. Bu nedenle yapılan bir
mühendislik uygulaması, doğru olanı dikkate alarak, belirli bir durum için söz konusu olan değer ve ilkelerin
kullanılmasıyla eyleme yönelerek, karar şeklinde gerçekleştirilmelidir. Değerlendirmeye dayanan her karar verme
durumunda, tercih edilen davranışlar gibi tercih edilmeyen davranışlar da söz konusu olmaktadır. Bundan dolayı
bir kararda, tercih edilen ve edilmeyen şeklinde beliren değerlendirmelerde, mühendisin sahip olduğu değerler ve
ilkeler esas olmaktadır [12]. Karar vermek, aslında kişinin alternatif seçenekler arasından birini tercih etme
durumudur. Bu tercih durumu, hedeflere erişmek için alternatiflerin tespiti, geliştirilmesi, değerlendirilmesi ve
bunlar arasından en uygun olanın seçilmesi işlemidir. Bu nedenle karar verme durumunda olan mühendislerin, her
bakımından doğru ve yerinde karar verebilmesi için karar verme sürecinde nasıl hareket etmeleri ve hangi
değerlere önem vermeleri gerektiğini iyi bilmeleri gerekmektedir. Mühendislerin etik konusunda bilgi sahibi
olmaları, karar verme durumlarındaki pratik düşünebilme yeteneklerini de geliştirmektedir. Bu sebeple
mühendislerin karar verme süreçlerinde faydalanabileceği etik teorilerine kısaca göz atmakta fayda bulunmaktadır.
Etikten beklenti daha ziyade; doğrunun, yanlışın, iyinin ve kötünün ne olduğuyla, karşılaşılan durumlarda
neyin yapılıp yapılmadığının gerektiğiyle, hayatta hangi amaçların gerçekleştirilmesinin uygun olduğuyla,
yaşamların ne şekilde sürdürülmesinin gerektiğiyle ilgili insana yol gösterecek bilginin verilmesidir. Bu ihtiyacı
karşılayarak, insanların ahlaki eylemlerine norm ve düzenleyici ilkeler getiren etik ise normatif etik olmaktadır.
Bu nedenle Mühendislik uygulamalarında, etik teorilerinden normatif etik ön plana çıkmaktadır.
Normatif etik, beklentiler doğrultusunda insanlara rehber olmakta ve yararlanacakları normları temin
etmektedir. Dolayısıyla, normatif etik insanın nasıl yaşaması gerektiğini gösteren ahlaki ilkeleri araştırmakta ve
insan hayatında en yüksek değere sahip olan şeylerin neler olduğunu tartışmaktadır [13]. Normatif etik; teleolojik
etik, deontolojik etik ve erdem etiği şeklinde üç grupta sınıflandırılmaktadır. Teleolojik kavramı, sonuçlar
hakkında akılcı düşünme anlamına gelmektedir. Teolojik teorilerde bir eylemin ahlaki açıdan haklı olması,
eylemin sonuçlarına bakılarak değerlendirilmektedir. Eylem sonuçları itibariyle iyiyse ve insanı mutlu kılıyorsa
531
Mühendislikte Etik
etik bakımdan doğru, eylemin sonuçları insana acı veriyorsa etik bakımdan yanlış şeklinde kabul edilmektedir. İyi
ve kötü kavramı, yapılan eylemin sonuçlarına göre değerlendirilmektedir. Buna göre etik olarak en iyi eylem, en
fazla iyinin üretildiği eylem olarak görülmektedir [14].
Teleolojik etik de birbiriyle ilişkili üç ayrı teoriyle açıklanmaktadır. Bunlar benlikçilik/egoizm, hazcılık ve
faydacılık şeklinde ifade edilmektedir. Benlikçilik (etik egoizm); bireyin kişisel çıkarları doğrultusunda hareket
etmesi gerektiğini, başkalarının menfaatleriyle ilgili bir sorumluluğu olmadığını ileri süren bir görüştür. Bu görüşe
göre, bireyi mutlu eden ve birey için iyi olan şey doğru olarak kabul edilmektedir. Bireysel etik egoizmde “kişi
her zaman kendisini en çok mutlu edecek şekilde eylemde bulunmalıdır”. Evrensel etik egoizmde ise “herkes
kendine en çok mutluluk verecek şekilde eylemde bulunmalıdır”. Hazcılık (Hedonizm)ise zevk ve mutluluğu
artırmanın temel ahlaki sorumluluk olduğunu öne süren bir görüştür. Bu görüşte, bireye en çok zevk veya haz
veren şeyin doğru olduğu değerlendirilmektedir [15]. Faydacılık (yararcılık) teorisi de en doğru ahlaki eylemin,
yararının en fazla olduğunu ileri süren bir görüştür. Buna göre en çok sayıdaki insan için mutluluk veya zevk veren
şey doğru olarak kabul edilmektedir. Bu teoride bir eylem veya durumun iyi veya kötü olarak görülmesi, söz
konusu eylemden etkilenen insanların sağladığı yararlara göre belirlenmektedir. Buna göre insanların eylem ve
tecrübelerinden hangilerinin doğru veya etik olduğunun belirlenmesinde işlenen eylem veya politikaların
faydalılık derecesinin önemli olduğu önemsenmektedir. Bu kapsamda bir etik ikilem durumunda, bütün çözüm
önerilerinin maliyet ve yararlarının değerlendirilmesi ve bunlardan mümkün mertebe çok kişinin faydasının
maksimize edilmesinin sağlanması savunulmaktadır. Bu nedenle faydacılık teorisinde en çok sayıda insan için en
çok yararı sağlayan ya da en az sayıda insan için en düşük seviyede zarara neden olan eylem, etik açıdan doğru
sayılmaktadır [14].
Normatif etik teorilerinin ikincisi deontolojik etiktir. Deontolojik teorilerde, teolojik teorilerin aksine, bir
eylemin ahlaki yönü ele alındığında eylemin sonuçlarından daha çok görev ve ahlaki sorumlulukların göz önüne
alınması gerektiği ileri sürülmektedir. Bu sebeple deontolojik teorilerde bir eylemin iyi veya kötü olarak
değerlendirilmesi için çoğunluk veya çoğunluğun yararı gösterge olarak düşünülmemektedir [14]. Dolayısıyla bu
yaklaşımda, eylemin sonucunun iyi ve yararlı olması ya da olmaması fark etmemekte, eylemin doğruluğu üzerine
dikkat edilmektedir. İyiliğin, bireyin ahlaksal zorunlulukları ve sorumlulukları anlama ve karşılama yeteneğinde
yattığı belirtilmektedir [15]. Bu teoriyle ilgili çeşitli ifadeler geliştirilmiş olmasına rağmen literatürde daha çok
benimsenen Immanuel Kant’ın görev ahlakı yasasıdır. Kant’ın ahlakında, ahlaki davranışı harekete geçiren etki,
mutluluk, zevk veya yarar değildir. Ahlakilik bu bakımdan koşulsal bir durum olarak görülmemektedir. Diğer bir
ifadeyle ahlaki davranmak için belirli şartların oluşması beklenmemektedir. Ahlaki davranış her şartta ve her
durumda ortaya konması gereken bir davranış şeklidir ve insanın tek başına sorumlu olduğu eylemlerden
gelmektedir [14].
Normatif etiğin üçüncüsü erdem etik teorisidir. Yukarıda ifade edilen teoriler anlaşıldığı gibi etik
davranışlarla ilgilenmişlerdir. İnceleme konusu yapılan temel sorular “bir eylemin iyiyi mi yoksa kötüyü mü ortaya
çıkaracağı” ya da “belirli bir şeyi yapmanın doğru mu veya yanlış mı olduğu” üzerinde toplanmaktadır. Erdem
etiği ise iyiliği veya doğruluğu belirleme yerine, insanın karakterinin gelişmesi üzerinde durmakta ve mutluluğu
bireylerin en yüksek amacı olarak düşünmektedir. Dolayısıyla erdem etiğinde, doğruluk eylemin kendisi veya
sonucu tarafından değil, insanın karakteri tarafından belirlenmektedir [15]. Erdem etiğini savunan düşünürler,
eylemi neyin iyi yaptığından daha çok bireyi neyin iyi yaptığı sorusuna odaklanmaktadırlar. Bu düşünce şekli
bireyin ahlaki yapısına odaklandığından dolayı, eylemin kendisiyle veya sonuçlarıyla ilgilenmemektedir.
Dolayısıyla bu etik, bireyin doğru olanı yapmasını doğal içgüdüsünün eğilimi olarak tanımlamaktadır. Bu sebeple
temel sorular, bireyin nasıl biri olması gerektiği konusuna ve karakterine indirgenmiştir. Erdem etiği, bireylerin
karakterlerini önemsemektedir. İyi alışkanlıkların ve erdemliliğin insanın doğal yapısını etkilediğini ve onun insani
gelişimini destekleyen davranışlara şekil verdiğini ifade etmektedir. [16].
Bu kapsamda günümüzde etik açıdan herhangi bir eylemin iyi ya da kötü olarak değerlendirilmesinde sırayla
erdem, görevcilik ve sonuç teorilerinin göz önüne alındığı söylenebilmektedir. Genel olarak yapılan bir eylemin
sadece kendisinin doğru veya yanlış olduğunu değerlendirmek, etiğe görevci (deontolojik etik) bakış açısıyla
yaklaşmak şeklinde görülmektedir. Eylemin sadece sonuçları üzerinde değerlendirme yapmak ise sonuçsal, eylemi
yalnızca yapan açısından değerlendirmekse erdemsel yaklaşım olarak kabul edilmektedir [17, 18].
Mühendislik uygulamalarına bakıldığında ise özellikle gelişmiş teknolojiye sahip toplumlarda sonuç
teorisinin daha fazla önem kazandığı görülmektedir. Örneğin; motorlu araçlara egzoz gazı emisyonunu azaltıcı bir
cihaz yerleştirmek hava kirliliğini önleme, daha temiz ve yaşanılır bir çevre açısından oldukça iyi, ancak bu cihazın
araç maliyetini arttırması açısından oldukça kötü olduğu söylenebilmektedir. Araçlara böyle bir cihazın eklenmesi
kararı, doğal olarak bu iki sonucun karşılaştırılması yapıldıktan sonra verilmelidir. Eylemin sonuçlarına bakarak
etik değerlendirmeleri yapan sonuçsal etiğin bilinen en belirgin şekli ise faydacılık etiğidir.
532
R. Tuğrul OĞULATA
Faydacılık teorisinin en önemli isimlerinden biri olan John Stuart Mill, bu teorinin temelini en yüksek
mutluluk ilkesi üzerine kurmuştur. Alternatif eylemler arasından, en fazla sayıda insan için en yüksek mutluluğu
meydana getiren eylemin tercih edilmesini öneren bu ilke, sistem içerisinde eylemlerin ahlaki bakımdan doğruluk
standardı olarak kabul görmektedir. Bu anlayışa göre, bir eylem faydacılık ilkesine uygun bir davranışsa ahlaki
olarak doğru, tersi durumda ise yanlış olarak değerlendirilmektedir. Faydacı teoride mutluluk, bütün eylemlerin
kendisine yöneldiği nihai amaç olarak görülmektedir [19]. Faydacılık; en iyi, en doğru eylemlerin faydayı en fazla
yapan eylemler olduğunu ileri süren bir etik teoridir. Ekonomide ise fayda, genel olarak insanların bir ürünü ya da
hizmeti tüketirken elde ettikleri zevk veya memnuniyet olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda ekonomide,
memnuniyet ve zevk terimlerini, paranın karşılığı olarak değiştirebilmek söz konusu olabilmektedir [20]. Bu ise
ekonomide faydacılık teorisinin, kar ve zarar dengesi şeklinde kendini göstermesi olarak yorumlanmaktadır. Bu
durumda örneğin bir makine mühendisinin ya da otomotiv mühendisinin yapmayı tasarladığı veya geliştirmeyi
düşündüğü bir otomobilde güvenlik sistemlerinin özelliklerine göre oluşturduğu ek maliyetin değerlendirilmesi
söz konusu edilebilmektedir. Nitekim birçok otomobil markasında, farklı güvenlik paketlerinin farklı ücretlerle
opsiyonlu olarak otomobil fiyatlarına yansıtıldığı bilinmektedir. Maksimum güvenlik sistemlerini içeren bir
otomobilin, bu güvenlik sistemlerinin en alt düzeyde olanını içerenlere göre çok daha yüksek fiyatlarla satıldığı
ise bilinen bir gerçektir. Rekabetçi ortamda benzer üretim yapan firmaların pazar paylarını korumak ve geliştirmek
için en uygun fiyatla piyasaya malını arz etmesi ve maksimum oranda kar etmesi ana hedeflerinden biridir. Bu
durumda bir otomobil üreticisi, tüketicinin ihtiyaçlarını minimum seviyede karşılayacak özellikte uygun fiyatlı
otomobilini piyasaya sunmak için kendi açısından faydacılık ilkesini uygulamaktan kaçınmayabilmektedir. Bu
durumda üreticinin, örneğin otomobilin maliyetini düşürmek için güvenlik sistemlerinden bir miktar taviz vermesi
söz konusu olabilmektedir [21].
Faydacı yaklaşım yapılan eylemin etikliğini sonuçlarına göre değerlendirmekte iken görevci (deontolojik)
yaklaşım ise eylemin kendisi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Deontoloji kuramının kurucusu Alman filozof Kant’a
göre ahlaki davranış, her şart ve durumda gösterilmesi gereken bir tavırdır ve sonuç önemli değildir. Bir eylemin
sonucu olumlu da olsa, söz konusu eylem ilkesel açıdan yanlış olabilmektedir. Ona göre ahlakın temelinde herkese
göre değişmeyen değerler bulunmalıdır. Yapılan herhangi bir eylemin veya davranışın iyi veya kötü mü olduğunun
yanıtı “Eğer herkes bu şekilde yaparsa sonuçta ne olur?”, “Herkesin bu şekilde yapmasını ister miyiz?”, “Kimse
sözünün arkasında durmazsa ne olur?”, “Bunu ister miyiz?” sorularında yatmaktadır. Kant’ın bu güçlü
rasyonalizmi, insana saygı ve onu bir araç olarak kullanmama olgusuyla tamamlanır. Örneğin, Kantçı yaklaşımda
bir işletmenin çalışanlarına vereceği sağlık ve güvenlik gibi hizmetleri, insanlara saygı ilkesinin gereği olarak
yapılmaktadır; faydacı yaklaşımda ise işletmeye olan faydalarının dikkate alınmasıyla yerine getirilmesi söz
konusudur [22]. Anlaşıldığı gibi deontolojik teori; bir eylemin değerini, eylemin sonuçlarından daha çok, eylemin
arkasındaki iyi niyete bağlamaktadır. İnsanları bu niyete düşündüren, sahip oldukları ödev ve zorunluluklardır.
Dolayısıyla etik eylem bireyin görevini yapmasını içine almaktadır. Buna göre görevin yapılması doğru,
yapılmaması ise yanlış olarak görülmektedir. Deontolojik yaklaşımlar, görev ve zorunluluklara odaklaştığı için,
bu nedenle mesleki etiğin önemli kısmını oluşturmaktadırlar [23].
Bu durumda mühendislerin meslek yaşamlarında önlerine çıkabilecek benzer sorunlar karşısında nasıl
davranması gerektiği üzerinde ister istemez tartışmalar yapılmaktadır. Örneğin bu tür problemlerle
karşılaştıklarında görevci teoriyi uygulayabilecekler midir? Çalıştıkları işletmelerde bunu uygulama imkanları
bulabilecekler midir? Ya da görevci anlayışla çalışmalarına izin verilecek midir? Bu nedenle üçüncü olarak erdem
etiğini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır. Teleolojik etik iyi ve yararlı sonuçların önemine, deontolojik
etik ödev, sorumluluklar ve evrensel ahlak yasası gibi kavramların gerekliliğine yer verirken, erdem etiği ise ahlaki
hayatın belirleyici unsuru olarak kişinin karakterine ve erdeme vurgu yapmaktadır. Erdem etiği temelde iyi hayatla
ve bireyin nasıl bir insan olması gerektiğiyle ilgilenmekte ve karakter kavramını kullanmaktadır. Erdem etiğinde
önemli olan iyi veya erdemli yani karakterli bir insan olmaktır. Bu yaklaşımda insanın ahlaki hayatını belirlemede
kurallar ve sonuçlar değil, inançlar, duyarlılık ve tecrübe önemli görülmektedir. Burada esas olan eylemlerin
sonucunda bireye veya topluma fayda veya zarar gelmesi değil, insanın erdemli davranışlar sergileyebilmesidir.
Bu anlayışa göre eylemler insanın içsel ahlakının bir yansıması olup, içsel ahlakı şekillendiren de erdemleridir
[24]. Erdem veya karakter etiği ilk defa Homeros’un yazılarında geçmiş, Eflatun ve Aristo da onu takip etmişlerdir.
Bilgelik, cesaret, ılımlılık, adalet, cömertlik, inanç, umut ve yardımseverlik gibi kavramlar erdem etiği içinde
değerlendirilmiştir. Günümüz düşünürleri dürüstlük, merhamet, şefkat, sorumluluk, bütünlük, güvenilirlik ve
sağduyu gibi erdemleri de bunlara ilave etmektedirler [23].
Görüldüğü gibi erdem etiği, diğer etik teorilerinden farklı olarak kişinin karakterine ve erdeme vurgu
yapmakta, kişinin erdemli davranışlar sergilemesini önemsemektedir. Bu açıdan bakıldığında bir mühendisin
yaptığı uygulamalarda ve verdiği kararlarda sahip olduğu erdemsel özelliklere göre hareket edebilmesi, onu
meslek yaşantısında farklı bir noktaya taşıyabilecektir. Dolayısıyla erdemsel özelliklere göre hareket edebilmeyi
533
Mühendislikte Etik
öğrenmiş bir mühendis, önüne çıkabilecek olası birçok etik dışı sorunu baştan elimine edebilme özelliğine sahip
olabilmektedir.
Mühendisler, meslek yaşamları boyunca sorunlara çözüm ararken, çok sık olarak farklı seçeneklerle
karşılaşmakta ve bu seçenekler arasından bir tercih yapmak durumunda kalmaktadırlar. Seçenekler arasında,
koşullara göre hangisinin en uygun olduğuna karar verilemediği durumlarda ikilemler yaşanmaktadır. İkilem,
Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “İnsanı istenmeyen seçeneklerden birini, çoğunlukla iki seçenekten birini izlemeye
zorlayan tartışma, sorun veya bilinen veya doğru olarak kabul edilen belirli önermelerden başka önermeler
çıkarma durumu” olarak tanımlanmaktadır [25]. Literatürde bir başka tanımı ise “Her iki durumda da doğru
hareket edemeyeceğim iki olanak karşısında bulunup, bunlardan birini yapmaya, istemediğim halde beni zorlayan
durum” şeklinde ifade edilmektedir [26]. Görüldüğü gibi ikilem basit olarak ifade edilmek istenirse, tercihlerden
birini seçmede zorlanma durumudur. İkilemin bir mühendis açısından önemi, görevini icra ederken özellikle etik
değerlendirmelerinde, her biri farklı değer ve anlam taşıyan alternatif seçenekler arasından birini seçerken
karşılaştığı zorlanmadır. Bu aslında mühendisin, karar verme sürecinde neyin etik veya etik dışı olduğu konusunda
tereddüde düşmesi nedeniyle yüz yüze geldiği etik ikilem durumudur. Anlaşıldığı üzere etik ikilem, iki veya daha
fazla birbiriyle yarışan değerin çatışma durumuna gelmesidir. Bundan dolayı ister istemez çatışan değerlerden biri
korunduğunda, diğeri korunamamakta veya bir ya da daha fazlasını koruyabilmek için, diğerlerini göz ardı etmek
zorunluluğu oluşmaktadır [27, 28].
Mühendis doğal olarak, meslek hayatında üstesinden gelmek zorunda olduğu farklı etik ikilemlerle karşı
karşıya kalabilmektedir. Mühendislerin etik iklimlerden sıkça karşılaşabileceklerinden biri, önündeki
seçeneklerin hiçbiri kendini tam olarak tatmin etmediği halde, içlerinden en az kötü olanı veya diğerlerine göre
biraz daha iyi olanı tercih etme durumudur [27].
Örneğin; yıkılan bir köprünün yenisinin yaptırılması amacıyla açılan ihalede, ihaleye katılmak için başvuran
firmaların hiç birisi, tam anlamıyla istenen şartları sağlamamaktadır. Fakat, ikinci bir ihalenin açılması için yeterli
zaman bulunmadığından kararın hızlı bir şekilde verilmesi istenmektedir. Bu durumda karar verme durumundaki
mühendis, yeterli şartları taşımayan tüm firmalar içinde, diğerlerine göre en iyisini tercih etmek durumunda
kalmaktadır [27]. Mühendis, tercih sebebini etik bakımdan haklı kılacak gerekçeler oluşturabilecek midir?
Bir diğer ikilem durumu, alternatiflerin birden fazlasının veya tamamının kendi başına iyi olduğu ve birisinin
tercihi durumunda, diğerinden veya diğerlerinden vazgeçilmesinin gerektiği haldir. Burada ise mühendis en iyiler
arasından bir tercih yapmak durumunda kalmaktadır [27].
Örneğin; bir tekstil işletmesinde terbiye dairesine alınacak yeni bir kurutma makinesinin istenen teknik
özelliklerini sağlayan ve aynı fiyattan vermeyi teklif eden firmalardan hangisinin tercih edilmesi gerektiği
mühendis için zor bir karar olacaktır. Tercihini etik açıdan haklı kılacak açıklamaları olabilecek midir?
Bir başka ikilem durumu ise, değişik kişi ve gruplar üzerinde farklı etki ve sonuçlar yaratması olasılığı olan
bir kararın verilmesidir. Burada ise en fazla sayıda insanı memnun edecek bir kararın verilmesi beklenmektedir
[27].
Örneğin; mühendis işletmesinin büyüme politikası kapsamında yeni bir fabrika yapımı için yer aramaktadır.
Fabrika yeri için üretim imkanları ve sevkiyat açısından uygun olan iki farklı yörede arazi bulunmaktadır.
Arazilerden birinin bulunduğu yerde yöre halkını rahatsız edecek hava ve su kirliliği sorunları yaşanabileceği,
ancak fabrikanın yörenin ihtiyacı olan istihdam açığını kapatacağı, diğer arazinin olduğu bölgenin ise ekonomik
açıdan gelişmesini hızlandıracağı, bununla birlikte nitelikli iş gücü sıkıntısı olduğu, fakat hava ve su kirliliğinin
daha az hissedileceği bilinmektedir. Bu durumda yatırım yerine karar verme durumunda olan mühendis tercihinde
neyi göz önüne almalıdır. Aldığı kararında etik açıdan haklılıkları olacak mıdır?
Mühendisin yukarıda bahsedilen etik sorunlarla karşılaşması durumunda kendisine rehber olarak alacağı
evrensel etik ilke ve kuralların yanında mesleki etik ilkeler oldukça önemli olmaktadır. Mesleki etik ilkeler
genellikle o mesleği icra edenlerin bağlı bulundukları birlikler tarafından oluşturulmakta ve üyelerinin bu ilkelere
uymaları beklenmektedir. Örneğin Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Jeoloji Mühendisleri Odası’nın
03.08.2019 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan “Meslek Etiği Yönetmeliği” ’nde yer alan Meslek Etiği Kuralları
bölümünde, jeoloji mühendislerinin sorumlulukları tek tek belirtilmiştir. Yönetmelikte jeoloji mühendislerinin
sorumlulukları; topluma ve doğaya karşı sorumlulukları, mesleğe ve meslektaşlarına karşı yükümlülükleri, hizmet
verdikleri gerçek ya da tüzel kişilere karşı sorumlulukları, meslek odasına karşı yükümlülükler ve birey olarak
kendilerine karşı sorumlulukları başlıkları altında detaylı bir şekilde sınıflandırılmıştır. Söz konusu yönetmelik
jeoloji mühendisleri için düzenlenmiş olsa da sorumluluklarla ilgili bu kısım, genel olarak mühendislerin çok
çeşitli sorumlulukları bulunduğunu göstermesi bakımından yararlı bir düzenlemedir [29].
534
R. Tuğrul OĞULATA
Mühendis, karşılaştığı bu ve benzeri etik ikilem durumlarında etik açıdan gerekli değerlendirmeleri
yapmadan karar vermesi halinde, etik dışı durumlara neden olabilmektir. Bu nedenle bazı durumlarda alınacak
kararlar, üzerinde çalışmayı ve zaman harcamayı gerektirmektedir. Bu yüzden yanlış bir tercih yapmamak için
etik karar verme süreçlerinin bilinmesi gerekmektedir. Etik karar verebilmek için yapılması gereken ilk iş sorunu
her yönüyle düşünmek ve etkilerini iyi analiz edebilmektir. Bu nedenle karar sürecinde;
- Mühendis, öncelikle nasıl bir sorunla muhatap olduğunu bütün açıklığıyla ortaya koymalı ve sorunu
tanımlayabilmelidir. Bu amaçla kendisine, sorunun kapsamının ne olduğunu sormalı ve yanıtını bulmaya
çalışmalıdır.
- Mühendis, mutlaka gerçekleri öğrenmelidir. Seçenekleri değerlendirebilmesi için gerekli ve yeterli bilgilere
erişebilmelidir. Bununla birlikte kararların ivedi olarak alınması da söz konusu olabilir. Bu durumda zaman
darlığından dolayı söz konusu bilgileri elde edemeden karar almak zorunda kalabilir.
- Mühendis, alternatifleri geliştirmeli ve neye erişmek istediğini net bir şekilde ortaya koyup, konuyla ilgili
seçenekleri çoğaltabilmelidir. Bu seçenekleri belirlerken etik değerleri de mutlaka dikkate almalıdır.
- Mühendis, eylemin sonuçlarını göz önünde tutarak, uygulanacak kararın ne tür etkiler oluşturacağını baştan
araştırmalıdır. Bu doğrultuda; uygulamanın yasal olup, olmayacağını, sonuçtan etkileneceklerin tutumlarının ya
da tepkilerinin ne olacağını ve bütün bunların kendisini nasıl hissettirmesine sebep olacağını vb. soruları, sonuca
gidebilmesi açısından kendi kendine sorabilmelidir.
- Mühendis, tercih etmek ya da karar vermek durumunda, ister istemez seçenekler arasından birini seçmek zorunda
kalmaktadır. Bununla birlikte tercihini yapmakta zorlanıyorsa; bu hususta önem verdiği kişilerin görüşlerini
alabilir, benzer durumda erdemli bir insanın nasıl davranabileceğini hayal edebilir veya vereceği karara başka
insanların nasıl yaklaşacağını düşünebilir. Böylece seçenekler arasından en uygun olanı belirlemeye çalışabilir.
- Mühendis, bir karar vermiş ve uygulamaya geçmiş olsa bile belirli aşamalarda konuyu yeniden gözden geçirerek,
değerlendirmelerini yapabilmelidir. Çünkü bazı kararların, uygulamaya konulmadan sonuçlarını öngörmek
mümkün olmayabilmektedir. Bu sebeple uygulama aşmasında öngörülen sonuçlara ulaşılamıyorsa ve sonuçlar
sorun olarak görülüyorsa yürütülen uygulama durdurulmalı ve verilen karar gözden geçirilerek yeniden
düzenlenmeli ya da diğer seçeneklerden biri dikkate alınmalıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da, herkesin istediği veya beklediği kararların çoğu kez
doğru karar olmadığıdır. Bu nedenle çoğunluğun istediği veya umduğu kararlarla, doğru kararların birbirinden
farklı olabileceğine dikkat etmek gerekmektedir. Bununla birlikte doğru ve aynı zamanda çoğunluk tarafından da
alınması uygun görülen kararlar çakıştığında, olası etik sorunların en az yaşanacağının da farkına varılmalıdır [30].
Etik ikilemleri ortadan kaldırmak için basit ve sade bir değerlendirme şekli olarak aşağıdaki yöntem de dikkate
alınabilmektedir.
1. İlk olarak konuyla ilgili etik değerler tespit edilir,
2. Daha sonra, öncelikli kavramlar belirlenir (işverene karşı sorumluluk, topluma karşı sorumluluk, çevreye
ve doğaya karşı sorumluluk, vb.),
3. Karşılaşılan ikilemle ilgili bütün bilgiler toplanır,
4. Alınması mümkün tüm kararlar belirlenir,
5. Eldeki bilgilerle etik açıdan en iyi çözüm bulunmaya çalışılır,
6. Karar verilen çözümün uygulaması yapılır,
7. Uygulanan çözümün işe yarayıp yaramadığı izlenir,
8. Çözümün işe yaramaması durumunda, 4. maddeye dönülerek tüm karar seçenekleri içerisinden yeni bir
çözüm seçilerek işlem basamaklarının tekrarı yapılır.
Tercih edilen çözüm, alınan kararın uygulanması olduğundan kararın tüm sonuçlarının yasalara uygunluğu,
etik değerlere uyumu, topluma, çevreye, mesleğe ve çalıştığı kuruma karşı sorumlulukları ile karardan etkilenecek
mühendisin kendisi de dahil olmak üzere tüm taraflara etkisinin nasıl olacağı yönünde detaylı bir şekilde analiz
edilerek değerlendirilmesi oldukça önemli görülmektedir.
5. Sonuç
Mühendislik faaliyetlerinin genel amacı insana hizmet etmek, mevcut sorunlara çözümler bulmak,
toplumların refah seviyesini yükseltmek için çalışmalarda bulunmak ve hayatı kolaylaştırmak olarak kısaca
özetlenebilmektedir. Bununla birlikte bu amaçla yapılan bir takım çalışmaların istenmeyen etkilerinin de
günümüzde yaygın olarak görüldüğü bir gerçektir. Bu daha çok sonuçları düşünmeden gerçekleştirilen
uygulamalar veya ne olursa olsun sadece kazanmak gayesiyle yapılan eylemler nedeniyle doğrudan insanı
etkileyen çevre ve doğa üzerindeki telafisi güç ya da imkansız etkiler şeklinde kendini göstermektedir.
Mühendislik faaliyetlerini yürüten ve dolayısıyla kararları ve eylemleri nedeniyle olumlu ve olumsuz etkilerin
535
Mühendislikte Etik
sorumluluğu ise büyük oranda mühendislerin üzerinde olmaktadır. Bu nedenle mühendis mesleki yetkinliğinin
yanında yeterli etik bilincine de sahip olmak durumundadır. Bu kapsamda mühendisin görevi; bilime ve
teknolojiye dayalı olarak yürüttüğü faaliyetlerini, insanlığın ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere
bunları belli bir meslek etiği doğrultusunda uygulamak olmalıdır. Mühendis mesleğini icra ederken, sorunlara
çözüm ararken doğal olarak ikilemlere karşılaşabilecektir. Verdiği her kararın veya yaptığı her eylemin sonuçlarını
olumlu ve olumsuz etkileriyle değerlendirebilme özelliğine sahip olmalıdır. Tercihlerinde yanlışa düşmemek için
evrensel ve özellikle de mesleki etik ilke ve değerleri kendine rehber edebilmelidir. Sorunların çözümüne bu açıdan
yaklaşmalı ve mühendislik mesleğinin kendine yüklediği sorumlulukları etik bilinciyle yerine getirebileceğinin
farkına varmalıdır.
Kaynaklar
[1] Alpaslan N. Mühendislik Tarihi ve Felsefesi Üzerine Bir Araştırma. Marmara Sosyal Araştırmalar Dergisi 2011; 1:1-10.
[2] Criteria for Accrediting Engineering Programs - 2020-2021, https://www.abet.org/ accreditation/accreditation-
criteria/criteria-for-accrediting-engineering-programs-2020-2021/, (03.01.2021).
[3] Bozkuş MB, Tunç G. İnşaat Mühendisliği ve Etik. 3. Genç Mühendisler Sempozyumu; 6-7 Mayıs 2016; İstanbul Teknik
Üniversitesi, İstanbul.
[4] Code of Ethics, https://www.asce.org/code-of-ethics/, (03.01.2021).
[5] Usmen M, Baradan S, Akboğa Ö. İnşaat Mühendisliğinde Etik: Amerika Birleşik Devletleri Örneği. 6. İnşaat Yönetimi
Kongresi; 25-26-27 Kasım 2011; TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, Bursa. s.36-47.
[6] NSPE Code of Ethics for Engineers, https://www.nspe.org/resources/ethics/code-ethics, (10.01.2021).
[7] Gençoğlu MT. Mühendislikte Etik. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Haber Bülteni 2008; 5: 26-31.
[8] İpbüker C, Göksel Ç, Deniz R. Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Mesleğinde Etik İsterler. HKM Jeodezi,
Jeoinfarmasyon ve Arazi Yönetimi Dergisi 2006; 2 (95): 45-50.
[9] Ertem İ. TMMOB Mesleki Davranış İlkeleri, http://www.ee.bilkent.edu. tr/~ge301/ tmmob davranisbildiri.pdf,
(10.01.2021).
[10] TMMOB Mesleki Davranış İlkeleri, http://www.tmmob.org.tr/etkinlik/muhendislik-mimarlik-kurultayi-2003/kurultay-
kararlari-mesleki-davranis-ilkeleri, (13.12.2020).
[11] Mühendisin Yemini, https://www.maden.org.tr/genc/muhendisin_yemini.php, (03.04.2021).
[12] Koçan G. Etik Değerler ve Mühendislik. GİDB Dergi 2015; 4: 33-42.
[13] Cevizci A. Etiğe Giriş. Paradigma Yayınları, Birinci Baskı, 2002.
[14] Uçma Uysal T, Türker M, Kurt G. Etik ve Etik Kurallar - Muhasebe Meslek Mensupları İçin. Ankara: T.C. Sayıştay
Başkanlığı Yayınları No:116, 2019.
[15] Erdoğan İ. Medya ve Etik: Eleştirel Bir Giriş. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 2006; 23: 1-26.
[16] Sarıçiçek R, Aytekin M. Etik Teorileri Çerçevesinde Bağımsız Denetim Meslek Etiği. II. International Conference on
Emprical Economics and Social Science (ICEESS’ 19); June 20-21-22 2019; Bandırma, Turkey. s.1179-1189.
[17] Onbaşıoğlu SU. Mühendislik Etiği. 1. Basım. İstanbul, Türkiye: Doğa Yayınları, 2003.
[18] Onbaşıoğlu SU. Teknoloji, Etik ve Mühendis Sorumluluğu. I. Ulusal Mühendislik Kongresi; 20-21 Mayıs 2004; Eski
Foça, İzmir.
[19] Aydın M. John Stuart Mill’in Erdem Teorisi ve Araçsallaştırılmış Erdemler. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi (SAUIFD) 2018; 37: 53-79.
[20] Faydacılık Nedir?, http://help.planports.com/Blog/Post/faydacilik-nedir, (12.12.2020).
[21] Oğulata RT. Mühendislik Etiği. Ankara, Türkiye: Gazi Kitabevi, 2021.
[22] Dünyada ve Türkiye’de İş Etiği ve Etik Yönetimi. Türk Sanayici ve İşadamları Derneği, Yayın No: TÜSİAD/T-2009-06-
492, Haziran 2009.
[23] Arslantaş H. Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliğinde Etik Konular, Kodlar ve Standartlar. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi
2015; 6(1): 47-56.
[24] Koçyiğit M, Karadağ E. Etik Teorilerine Dayalı Bir “Etik Eğilimler Ölçeği” Geliştirme Çalışması. Türkiye İktisadi
Girişim ve İş Ahlâkı Derneği 2016; 9(2): 283-307.
[25] Türk Dil Kurumu Sözlükleri, https://sozluk.gov.tr/, (12.01.2021).
[26] Akarsu B. Felsefe Terimleri Sözlüğü. Ankara, Türkiye: Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1975.
[27] Şen ML. Kamu Görevlileri Etik Rehberi. 3. Basım. Ankara, Türkiye: T.C. Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu,
2012.
[28] Örselli E. Türkiye’de toplumsal ve yönetsel etik değerler ile ikilemler: Uygulamalı bir araştırma. Doktora tezi, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Konya, Türkiye, 2010.
[29] Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Jeoloji Mühendisleri Odası Meslek Etiği Yönetmeliği, 3 Ağustos 2019 tarih ve
30851 sayılı Resmi Gazete.
[30] Kıral E. Yönetimde Karar ve Etik Karar Verme Sorunsalı. Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri
Dergisi 2015; 6(2): 73-89.
536
Fırat Üniversitesi Müh. Bil. Dergisi Araştırma Makalesi
33(2), 527-536, 2021 https://doi.org/10.35234/fumbd.876768
Mühendislikte Etik
R. Tuğrul OĞULATA1*
1 Tekstil Mühendisliği Bölümü, Mühendislik Fakültesi, Çukurova Üniversitesi, Adana, Türkiye
*1 ogulata@cu.edu.tr
Öz: Mühendislik, insan hayatını kolaylaştırmayı amaçlayan bir meslektir. Mühendisler bilim ve teknolojiyi kullanarak
sorunlara çözüm aramaktadırlar. Bununla beraber mühendis karar veya eylemleriyle sorunlara neden olabilmektedir. Bilindiği
gibi, bazı mühendislik uygulamaları insan, çevre ve doğa üzerinde istenmeyen etkiler meydana getirebilmektedir. Bu nedenle
mühendis, karar ve eylemlerinin sonuçlarını her yönüyle düşünebilmelidir. Mühendis yapacağı tercihlerinde doğru karar
vermeyi öğrenmelidir. Bu sebeple mühendisler evrensel etik ilkelere ve mesleki etik ilkelere gereken önemi vermelidirler.
Anahtar kelimeler: Mühendislik Etiği, Etik İlkeler, Etik İkilemler, Karar Verme.
Ethics in Engineering
Abstract: Engineering is a profession that aims to facilitate human life. Engineers seek solutions to problems using science
and technology. However, the engineer can cause problems with his decision or actions. As it is known, some engineering
applications may cause undesirable effects on human, environment and nature. Therefore, the engineer must be able to think
through all aspects of the consequences of his decisions and actions. The engineer should learn to make the right decision in
his choices. For this reason, engineers should give due importance to universal ethical principles and professional ethical
principles.
Key words: Engineering Ethics, Ethical Principles, Ethical Dilemmas, Decision Making.
1. Giriş
Günümüzde toplumsal ve ekonomik hayatın birçok alanında oluşan sorunları çözmeye, önlemeye veya daha
iyiye ulaşmak için yaratıcı, planlayıcı, tasarımcı ve uygulayıcı olarak hizmet veren çok sayıda mühendislik dalı
bulunmaktadır. Bilindiği gibi günlük hayatın farklı kesimlerinde toplumun tüm bireylerinin yaşamlarını
kolaylaştıran ve toplumların gelişmesine doğrudan katkısı olan mühendislik hizmetleri, mühendisler tarafından
gerçekleştirilmektedir. Bir mühendislik dalında eğitim alan ve aldığı eğitimi meslek olarak icra edenlere de
mühendis denilmektedir. Bir mühendisin görevi; bilime ve teknolojiye dayalı olarak yürüttüğü çalışmalarını,
insanlığın ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere bunları belli bir meslek etiği doğrultusunda
uygulamak olmalıdır. Mühendislik bilindiği gibi, insanların günlük yaşamındaki somut ihtiyaçlarını karşılayarak,
belli amaçlara ulaşmak için oluşturulan sistemli bir mekanizmadır. Bu doğrultuda problem olarak gördüğü
sorunlara çözüm yolları düşünerek en uygun olanı uygulamak durumundadır. Bu kapsamda mühendislik;
matematik ve temel bilimler alanında eğitim ve deneyimle elde edilen bilgilerin kullanılarak, doğadaki
malzemelerin ve güçlerin/enerjilerin insanlık yararına olacak şekilde tasarımlarının yapılarak en verimli şekilde
yapılara, makinelere, ürünlere ve proseslere dönüştürülmesidir. Mühendislik mesleğinin tarihsel gelişimi içinde
toplumun istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda mühendislikten beklentilerin değişmesiyle, mühendislik eğitiminin
de belirli bir standarda getirilmesinin gerekli olduğu görülmektedir. Bugün mühendislik eğitiminde ana hedef,
sorunları tespit eden, sorgulayan, yenilikleri izleyen, toplumun ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar yaparak ekonomik
açıdan da topluma katkı sağlayan, ancak etik değerlere de önem veren bir yaklaşım olmaktadır [1].
Mühendislik bölümlerini akredite eden bir kuruluş olan ABET (The Accreditation Board for Engineering and
Technology) mühendisliği, doğadaki kaynakların ve gücün, doğa bilimleri ve matematiği kullanarak, uygulama
ve deneyim yaparak insanlığın yararına sunulması şeklinde tanımlamaktadır [1]. ABET’in 2020-2021 Mühendislik
Programları Akreditasyon Kriterlerine göre öğrenci çıktıları aşağıda verilmiş olup, bu sonuçların elde edilmesinin
mezunları profesyonel mühendislik uygulamalarına hazırlayacağı düşünülmektedir [2].
1. Mühendislik, bilim ve matematik prensiplerini uygulayarak karmaşık mühendislik problemlerini
tanımlama, formüle etme ve çözme becerisi,
*
Sorumlu yazar: ogulata@cu.edu.tr. Yazarın ORCID Numarası: 1 0000-0003-2783-5246
Mühendislikte Etik
2. Toplumun sağlığı, güvenliği ve refahının yanı sıra küresel, kültürel, sosyal, çevresel ve ekonomik
faktörleri dikkate alarak belirli ihtiyaçları karşılayan çözümler üretmek için mühendislik tasarımını
uygulama becerisi,
3. Çeşitli izleyicilerle etkili bir şekilde iletişim kurma becerisi,
4. Mühendislik durumlarında etik ve mesleki sorumlulukları tanıma ve mühendislik çözümlerinin küresel,
ekonomik, çevresel ve toplumsal bağlamlardaki etkisini dikkate alarak bilinçli kararlar verme yeteneği,
5. Üyelerinin birlikte liderlik sağladığı, işbirlikçi ve kapsayıcı bir ortam yarattığı, hedefler belirlediği,
görevleri planladığı ve hedefleri karşıladığı bir ekipte etkili bir şekilde çalışabilme yeteneği,
6. Uygun deney geliştirme ve yürütme, verileri analiz etme ve yorumlama ve sonuçlara varmak için
mühendislik yargısını kullanma becerisi,
7. Uygun öğrenme stratejilerini kullanarak gerektiğinde yeni bilgi edinme ve uygulama yeteneği.
Görüldüğü gibi mühendislik öğrencilerinin hedeflenen çıktılarıyla, bir mühendisten beklenenler oldukça
fazladır. Genel olarak değerlendirildiğinde; matematik, bilim ve mühendislik prensiplerini uygulama, deney
yapma, verileri analiz etme ve yorumlama ile tasarlama yeteneğine sahip olması, ekip çalışması yapabilmesi,
uygulamalarında toplumun sağlığı, güvenliği ve refahını dikkate alması istenmektedir. Bunun yanında, yeni bilgi
edinme ve uygulama yeteneğini kazanması gibi özellikler vurgulanırken, kararlarında etik ve mesleki
sorumluluklarının da farkında olması gerektiği belirtilmektedir.
Çok farklı alanlarda faaliyet gösteren mühendisler toplumların refah seviyesini artırma ve sorunlarına çeşitli
yollarla çözüm bulma yaklaşımlarıyla ekonomiye doğrudan etki etmektedirler. Mühendislerin toplum ve ekonomi
üzerindeki bu etkileri, ister istemez değer yargıları açısından sorgulanmak durumuyla karşı karşıya
kalabilmektedir. Özellikle toplum sağlığı ve yararı, çarpık kentleşme, çevre, küresel ısınma, doğal kaynakların
kullanımı, verimlilik, sermaye, kar-kazanç, çalışma şartları, insan hakları, yeniliklerin getirdiği fayda ve zararlar,
teknoloji kullanımının olumlu ve olumsuz yönleri gibi birçok alanda verdikleri kararlarda, yaptıkları
uygulamalarda ve eylemlerde çıkar çatışmalarının tarafı olmak durumunda kalabilmektedirler. Dolayısıyla
insanların hayatında bu kadar yoğun etkisi olan mühendislerin ihtiyaçlara cevap verirken, sorunlara çözüm
önerirken veya topluma meslekleriyle ilgili yeni şeyler sunarken, etik sorunların tarafı olmaları da son derece
doğaldır. Bu nedenle tüm mühendislerin görevleri nedeniyle önlerine çıkabilecek etik sorunları yaşamaması veya
mevcut etik sorunlar karşısında nasıl bir yol izlemesinin uygun olacağı konusunda, etik açıdan yeterli bilgi ve
tecrübeye sahip olmaları önemli görülmektedir.
Mühendislik genel olarak toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya gayret eden, insanlığın gelişimi için çalışan bir
meslek grubudur. Doğal olarak mühendisler, mühendislik çalışmalarında bulunurken insanlığın zararına
olabilecek her türlü faaliyetten kaçınmak zorundadırlar. Bir mühendisin yaptığı uygulamanın veya verdiği bir
kararın aynı anda çok sayıda insanın hayatını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilme özelliği, mühendislikte
etiğin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle mühendisliğin bu öneminin farkına varılmasıyla
mühendislikte etik, geçmişten günümüze giderek üzerinde daha çok durulan bir konu olarak gündeme gelmektedir.
Mühendislikle ilgili yazılı etik kural çalışmalarına ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’ndeki mühendislik
alanındaki sivil toplum kuruluşları öncülük etmiştir. İlk yazılı kurallar, 1912 yılında American Institute of
Electrical Engineers (AIEE, Amerikan Elektrik Mühendisleri Derneği) tarafından kabul edilmiştir. İnşaat
mühendisliği alanındaki ilk etik kurallar çalışmaları ise 1914 yılında ABD’de American Society of Civil Engineers
(ASCE, Amerika İnşaat Mühendisleri Topluluğu) üyeleri tarafından yapılmıştır. Mühendisliğin diğer alanları için
ortak etik kural arayışlarına da 1932 yılında başlanmış ve 1947 yılında “Etiğin Temel İlkeleri” kabul edilmiştir
[3]. Söz konusu ilkeler daha sonraki yıllarda birkaç kez gözden geçirilerek günümüze kadar gelmiştir. Örneğin
ASCE’nin Etik kuralları en son Ekim 2020 tarihinde yeniden güncellenmiştir [4]. Amerika Birleşik Devletleri’nde
Ulusal Profesyonel Mühendisler Derneği (National Society of Professional Engineers, NSPE) tarafından 1954
yılında kabul edilen "Mühendislerin Yemini" ise etik ilkelerin özü olarak görülmekte ve o tarihten itibaren de
üyelerine bu mühendislik yemini içirilmektedir. Mühendisler bu yeminle; özetle mesleki bilgi ve yeteneklerini
insanlığın refahı ve güvenliğini arttırmak ve geliştirmek için kullanacaklarına, kar etme gayesinden önce hizmete,
kişisel çıkarlarından önce meslek onurlarını korumaya özen göstereceklerine dair söz vermektedirler. Bütün
mühendislik disiplinlerinden gelen profesyonel mühendislere açık olan NSPE, aynı zamanda öğrenci statüsünde
de üye kabul etmektedir. NSPE’ye üye olan mühendisler için geçerli olan temel etik ilkeler iki ana başlık
değerlendirilmekte olup, aşağıda verilmiştir [5, 6].
528
R. Tuğrul OĞULATA
Dünya Mühendisler Birliği ise 5 Ekim 1977 tarihinde mühendislik etiği ilkelerini benimsemiştir. Dünya
mühendisler birliği tarafından kabul edilen mühendislik etiği şöyle ifade edilmiştir;
“Mühendisler, mühendislik mesleğinin, doğruluğunu, onurunu ve değerini, insanların rahat yaşaması için bilgi ve
becerilerini kullanarak, dürüst ve tarafsız olarak halka ve kendi işlerine sadakatle hizmet ederek, kendi
disiplinlerinin mesleki ve teknik saygınlığını arttırmaya çalışarak yüceltir ve geliştirirler”. Dünya Mühendisler
Birliğinin belirlediği bu mühendislik etiği kapsamda kabul ettiği “Mühendislik Etiği İlkeleri” ana başlıklar halinde
aşağıda belirtilmiştir [7]. Buna göre mühendisler;
1. Mesleki görevlerini yerine getirirken, toplumun güvenliğini, sağlığını ve refahını en önde tutacaklardır.
2. Sadece kendi uzmanlık alanlarındaki hizmetleri vermelidirler.
3. Yalnızca objektif ve gerçek resmi raporlar yayınlayacaklardır.
4. Mesleki konularda, her işveren veya müşteri için güvenilir vekil olarak davranacaklar ve çıkar
çatışmalarından kaçınacaklardır.
5. Hizmetlerinin geçerliliği konusunda mesleki itibarlarını oluşturacak ve diğerleriyle haksız rekabete
girmeyeceklerdir.
6. Mesleğin doğruluğunu, onurunu ve değerini yüceltmek ve geliştirmek için çalışacaklardır.
7. Mesleki gelişmelerini kendi kariyerleriyle devam ettirecekler ve kendi kontrolleri altındaki mühendislerin
mesleki gelişmeleri için olanaklar sağlayacaklardır.
Türkiye’de ise TMMOB, ülkemizdeki mühendis ve mimarlar için hazırladığı “Mesleki Davranış İlkelerini”,
Mayıs 2004 tarihinde yapılan TMMOB 38. olağan genel kurulunda kabul ederek yürürlüğe koymuştur. TMMOB
söz konusu kararında mühendislerin sorumluluklarının önemine değinerek, üyelerinin belirlenen mesleki davranış
ilkelerine uymalarının bir görev olduğunu vurgulamaktadır. Bu ilkeler, dört başlık altında sınıflandırılmaktadır
[8,9,10].
A-Topluma ve Doğaya Karşı Sorumluluklar
Bilimi ve teknolojiyi insanlık yararına kullanmayı mesleki etkinliklerinin temel ilkesi kabul eden mühendis ve
mimarlar;
1. Mesleki bilgi, beceri ve deneyimlerini, toplumun güvenliği, sağlığı ve refahı; insani kazanımların ve
kültürel mirasın korunması için kullanırlar. Toplum yararı için duymuş oldukları sorumluluk ve kaygı her
529
Mühendislikte Etik
zaman kendi kişisel çıkarlarının, meslektaşlarının çıkarlarının ya da içinde bulundukları meslek grubunun
çıkarlarının üstünde yer alır.
2. Doğaya ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarının bilinciyle, doğayı, çevreyi, kültür ve tabiat
varlıklarını korumayı, uygulamalarının doğayla uyumlu olmasını sağlamayı mesleki sorumluluklarının
ayrılmaz parçası olarak görürler; doğal kaynakların ve enerjinin tasarrufuna özel önem verirler.
3. Mesleki etkinliklerini sürdürürken, din, dil, ırk, inanç, cinsiyet, coğrafi ayırım farkı gözetmezler; farklı
kültürlere saygıyla yaklaşırlar; toplumdaki herkese adil, dürüst ve iyi niyetle davranırlar.
4. Kendilerinden istenen işin toplum ve doğa için ciddi bir tehlike yaratacağı sonucuna varırlarsa ve bu
konudaki mesleki yargıları hizmet verilen gerçek ve tüzel kişiler tarafından dikkate alınmıyorsa, onların
talimatlarına kayıtsız şartsız uymayı reddederler; bu durumun kendilerine hizmet verilenleri uyarmak,
gerektiğinde meslek örgütlerini ve hatta kamu oyunu bilgilendirmek gibi hak ve yükümlülükler
getirdiğini dikkate alırlar.
5. Toplumun ilgi alanı içinde bulunan teknik konulardaki görüşlerini, raporlarını, konuyu yerinde ve tam
anlamıyla incelemiş ve yeterli bilgi ve verilerle donanmış olarak, ticari ve kişisel kaygıları bir yana
bırakarak, adil, doğru, eksiksiz ve nesnel bir biçimde açıklarlar.
6. Ülkenin teknoloji yeteneğinin geliştirilmesi sürecinde, teknolojinin gerek kendisinin gerekse yanlış
kullanılmasının olası olumsuz sonuçlarının da toplum tarafından anlaşılması ve gerekli önlemlerin
alınması için çaba harcarlar.
7. İşyerlerindeki sağlık ve güvenliği titizlikle ve ertelemeksizin korur ve geliştirirler. Gerekli önlemlerin
alınması için zorlayıcı, uygulayıcı, eğitici ve dayanışma içinde olurlar.
B-Hizmet Verilen Gerçek ya da Tüzel Kişilere Karşı Sorumluluklar
Mühendisler ve mimarlar,
1. Mesleki hizmet verilirken, güvenilirliklerini titizlikle gözeterek, yaptıkları her türlü sözel ya da yazılı
sözleşmede yer alan bütün hükümlere tam olarak uyarlar ve karşı taraftan da aynı duyarlılığı beklerler.
2. Her türlü mesleki hizmet sırasında, toplumun güvenliğini, sağlığını ve refahını tehlikeye atmamaya en
üst düzeyde özen göstererek, mesleki beceri ve deneyimlerini yaptıkları işe bütünüyle yansıtarak düzgün
bir iş standardıyla çalışırlar.
3. İş ilişkilerini etkileyecek şekilde doğrudan ya da dolaylı olarak herhangi bir armağan, para ya da hizmet
ya da iş teklifi kabul etmezler; başkalarına teklif etmezler; mesleki ilişkilerini geliştirmek amacıyla
siyasal amaçlı bağış yapmazlar.
4. Yaptıkları işin kendi deneyimlerini zenginleştirmesi için titizlikle çaba gösterirken, toplum ve doğa için
kesin bir tehlike oluşturmadığı sürece, hizmet verilen gerçek ve tüzel kişilerin ticari ve teknolojik sırlarını
izin almadan başkalarına açıklamazlar, kişisel çıkarları için kullanmazlar.
C-Mesleğe ve Meslektaşa Karşı Sorumluluklar
1. Mesleki etkinliklerini, tüm meslektaşlarının güvenini kazanacak bir biçimde ve mesleğin saygınlığına
azami özen göstererek sürdürürler.
2. Tüm meslektaşlarına saygıyla yaklaşırlar, dürüst ve adil davranırlar. Meslektaşlarıyla haksız
rekabet içinde olmazlar. Genç meslektaşlarının gelişimi için özel çaba harcarlar, onlara yardımcı olurlar.
Telif haklarına ve özgün çalışmalara saygı gösterirler; başkalarının çalışmalarını kendi çalışmaları gibi
göstermekten titizlikle kaçınırlar.
3. Yalnızca yeterli oldukları alanlarda mesleki hizmet üretmeyi hedef ve ilke kabul ederler; hizmetlerini
etkileyebilecek diğer uzmanlık alanlarındaki yetkililerin görüşlerine başvururlar; disiplinler arası ortak
çalışmayı özendirirler.
4. Mesleki görev, yetki ve sorumluluklarını, sadece zorunlu durumlarda ve ancak ehil olan meslektaşlarına
devrederler.
5. İşlerini yalnızca kendilerine tanınmış mesleki görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde yaparlar, yalnızca
resmi olarak hak kazanmış oldukları sıfat ve unvanları kullanırlar.
6. Meslek örgütlerinin etkinliklerine aktif olarak katılmaya çaba gösterirler, onları desteklerler, mesleğin
gelişmesine katkıda bulunurlar.
7. Mesleki Davranış İlkelerine aykırı davrananlara yardımcı olmazlar; onlara hoşgörü göstermezler,
etkinliklerinin içinde yer almazlar ve uyarırlar; bu konuda meslek örgütleriyle işbirliği içinde olurlar; bu
ilkelere uygun davrananları bütün güçleriyle desteklerler.
D-Kendilerine Karşı Sorumlulukları
1. Mesleki bilgilerini ve kültürlerini sürekli geliştirirler.
2. Mesleki etkinliklerine ilişkin olarak meslektaşlarının dürüst ve nesnel eleştirilerini dikkate alırlar,
gerektiğinde kendileri de eleştirmekten kaçınmazlar.”
530
R. Tuğrul OĞULATA
Bu kapsamda yukarıda belirtilmiş olan Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Profesyonel Mühendisler
Derneğinin (NSPE) kabul ettiği mühendislerin yemininin bir benzeri ülkemizde de uygulanmaktadır. Mesleğe
yeni başlayan mühendislere ilgili odalar tarafından yaptırılan bu “Mühendisin Yemini” şöyledir;
“Bana verilen Mühendislik unvanına daima layık olmaya; onun bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu
bilerek, hangi şartlar altında olursa olsun, onları ancak iyiye kullanmaya; yurduma ve insanlığa yararlı olmaya,
kendim ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin
ederim.” [11].
Mühendislik uygulamalarının daha önce de bahsedildiği gibi, özelliği nedeniyle toplumsal yaşam üzerinde
önemli etkilerinin bulunması, mühendislik mesleğini diğer mesleklerden ayrıcalıklı hale getirmektedir. Bu
nedenle dünyanın her yerinde mühendislere yüklenen sorumluluğun büyüklüğüyle, tarihsel süreç içerisinde
mühendislerden beklentiler de oluşmaya ve artmaya başlamıştır. Zaman içerisinde bu beklenti mühendislerin
mesleklerini, belirli standartlar ve belirli kurallar çerçevesinde yapmalarının gerekliliği şeklinde olgunlaşmıştır.
Dolayısıyla mühendisler için özel bir takım etik ilke ve kurallara ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple
mühendislikle ilgili birlikler veya kurumlar tarafından etik ilkeler oluşturulmuştur.
Bu kurumlardan bazılarının, mühendislerden uymalarını istedikleri hemen hemen aynı amaca yönelik olarak
hazırlamış oldukları etik değerleri yukarıda verilmiştir. Görüldüğü gibi bütün kurumların mühendislikle ilgili etik
kural veya ilkelerinde genel olarak; mühendislerin kullandıkları bilim ve teknolojiyi insanlık yararına kullanması,
uygulamalarında doğaya ve çevreye duyarlılık göstermesi, ilişkilerinde dürüstlük ve doğruluğu esas alması,
objektif olması, çıkar ilişkilerinden uzak kalması ve sosyal sorumluluk bilinciyle mesleklerini icra etmesi yönünde
değerlendirmeler bulunmaktadır.
Son yüzyıldaki teknolojideki ilerlemeler, buna bağlı olarak gelişen ve çeşitlenen mühendislik uygulamaları,
insanları ve yaşadığımız dünyayı farklı yönlerden etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Bu etkiler, bir
yandan insan hayatını kolaylaştırmaya yönelik birçok problemin çözülmesi yönünde olumlu katkılar şeklinde
olurken, diğer yandan sınırlı doğal kaynakların tahribi ve tüketilmeleri nedeniyle çevresel dengeyi bozan
olumsuzluklar olarak da görülmektedir. İnsan hayatını kolaylaştırma amacıyla yapılan faaliyetler nedeniyle, hava,
su, toprak, gürültü ve görüntü kirlilikleri yoğun bir şekilde yaşanmaya başlanmış ve insan yaşamını tehdit eder
noktaya gelmiştir. Bu sorunların ulaşmış olduğu tehlikeli boyutların doğal sonucu olarak birçok mühendislik
uygulamalarının ve gelişen teknolojinin insan hayatındaki yeri, anlamı ve değeri, yapılan yanlışlıkların etkileri
nedeniyle sorgulanmak durumunda kalmaktadır. Bu sorgulamada üzerinde durulması gereken husus, sahip
olduğumuz teknolojinin gerekli olup olmadığı değil, teknolojiye yön veren, onu üreten ve nasıl kullanılacağını
kararlaştıran mühendisliğin değer ve anlam sorumluluklarının farkına varmaktır. Bu nedenle yapılan bir
mühendislik uygulaması, doğru olanı dikkate alarak, belirli bir durum için söz konusu olan değer ve ilkelerin
kullanılmasıyla eyleme yönelerek, karar şeklinde gerçekleştirilmelidir. Değerlendirmeye dayanan her karar verme
durumunda, tercih edilen davranışlar gibi tercih edilmeyen davranışlar da söz konusu olmaktadır. Bundan dolayı
bir kararda, tercih edilen ve edilmeyen şeklinde beliren değerlendirmelerde, mühendisin sahip olduğu değerler ve
ilkeler esas olmaktadır [12]. Karar vermek, aslında kişinin alternatif seçenekler arasından birini tercih etme
durumudur. Bu tercih durumu, hedeflere erişmek için alternatiflerin tespiti, geliştirilmesi, değerlendirilmesi ve
bunlar arasından en uygun olanın seçilmesi işlemidir. Bu nedenle karar verme durumunda olan mühendislerin, her
bakımından doğru ve yerinde karar verebilmesi için karar verme sürecinde nasıl hareket etmeleri ve hangi
değerlere önem vermeleri gerektiğini iyi bilmeleri gerekmektedir. Mühendislerin etik konusunda bilgi sahibi
olmaları, karar verme durumlarındaki pratik düşünebilme yeteneklerini de geliştirmektedir. Bu sebeple
mühendislerin karar verme süreçlerinde faydalanabileceği etik teorilerine kısaca göz atmakta fayda bulunmaktadır.
Etikten beklenti daha ziyade; doğrunun, yanlışın, iyinin ve kötünün ne olduğuyla, karşılaşılan durumlarda
neyin yapılıp yapılmadığının gerektiğiyle, hayatta hangi amaçların gerçekleştirilmesinin uygun olduğuyla,
yaşamların ne şekilde sürdürülmesinin gerektiğiyle ilgili insana yol gösterecek bilginin verilmesidir. Bu ihtiyacı
karşılayarak, insanların ahlaki eylemlerine norm ve düzenleyici ilkeler getiren etik ise normatif etik olmaktadır.
Bu nedenle Mühendislik uygulamalarında, etik teorilerinden normatif etik ön plana çıkmaktadır.
Normatif etik, beklentiler doğrultusunda insanlara rehber olmakta ve yararlanacakları normları temin
etmektedir. Dolayısıyla, normatif etik insanın nasıl yaşaması gerektiğini gösteren ahlaki ilkeleri araştırmakta ve
insan hayatında en yüksek değere sahip olan şeylerin neler olduğunu tartışmaktadır [13]. Normatif etik; teleolojik
etik, deontolojik etik ve erdem etiği şeklinde üç grupta sınıflandırılmaktadır. Teleolojik kavramı, sonuçlar
hakkında akılcı düşünme anlamına gelmektedir. Teolojik teorilerde bir eylemin ahlaki açıdan haklı olması,
eylemin sonuçlarına bakılarak değerlendirilmektedir. Eylem sonuçları itibariyle iyiyse ve insanı mutlu kılıyorsa
531
Mühendislikte Etik
etik bakımdan doğru, eylemin sonuçları insana acı veriyorsa etik bakımdan yanlış şeklinde kabul edilmektedir. İyi
ve kötü kavramı, yapılan eylemin sonuçlarına göre değerlendirilmektedir. Buna göre etik olarak en iyi eylem, en
fazla iyinin üretildiği eylem olarak görülmektedir [14].
Teleolojik etik de birbiriyle ilişkili üç ayrı teoriyle açıklanmaktadır. Bunlar benlikçilik/egoizm, hazcılık ve
faydacılık şeklinde ifade edilmektedir. Benlikçilik (etik egoizm); bireyin kişisel çıkarları doğrultusunda hareket
etmesi gerektiğini, başkalarının menfaatleriyle ilgili bir sorumluluğu olmadığını ileri süren bir görüştür. Bu görüşe
göre, bireyi mutlu eden ve birey için iyi olan şey doğru olarak kabul edilmektedir. Bireysel etik egoizmde “kişi
her zaman kendisini en çok mutlu edecek şekilde eylemde bulunmalıdır”. Evrensel etik egoizmde ise “herkes
kendine en çok mutluluk verecek şekilde eylemde bulunmalıdır”. Hazcılık (Hedonizm)ise zevk ve mutluluğu
artırmanın temel ahlaki sorumluluk olduğunu öne süren bir görüştür. Bu görüşte, bireye en çok zevk veya haz
veren şeyin doğru olduğu değerlendirilmektedir [15]. Faydacılık (yararcılık) teorisi de en doğru ahlaki eylemin,
yararının en fazla olduğunu ileri süren bir görüştür. Buna göre en çok sayıdaki insan için mutluluk veya zevk veren
şey doğru olarak kabul edilmektedir. Bu teoride bir eylem veya durumun iyi veya kötü olarak görülmesi, söz
konusu eylemden etkilenen insanların sağladığı yararlara göre belirlenmektedir. Buna göre insanların eylem ve
tecrübelerinden hangilerinin doğru veya etik olduğunun belirlenmesinde işlenen eylem veya politikaların
faydalılık derecesinin önemli olduğu önemsenmektedir. Bu kapsamda bir etik ikilem durumunda, bütün çözüm
önerilerinin maliyet ve yararlarının değerlendirilmesi ve bunlardan mümkün mertebe çok kişinin faydasının
maksimize edilmesinin sağlanması savunulmaktadır. Bu nedenle faydacılık teorisinde en çok sayıda insan için en
çok yararı sağlayan ya da en az sayıda insan için en düşük seviyede zarara neden olan eylem, etik açıdan doğru
sayılmaktadır [14].
Normatif etik teorilerinin ikincisi deontolojik etiktir. Deontolojik teorilerde, teolojik teorilerin aksine, bir
eylemin ahlaki yönü ele alındığında eylemin sonuçlarından daha çok görev ve ahlaki sorumlulukların göz önüne
alınması gerektiği ileri sürülmektedir. Bu sebeple deontolojik teorilerde bir eylemin iyi veya kötü olarak
değerlendirilmesi için çoğunluk veya çoğunluğun yararı gösterge olarak düşünülmemektedir [14]. Dolayısıyla bu
yaklaşımda, eylemin sonucunun iyi ve yararlı olması ya da olmaması fark etmemekte, eylemin doğruluğu üzerine
dikkat edilmektedir. İyiliğin, bireyin ahlaksal zorunlulukları ve sorumlulukları anlama ve karşılama yeteneğinde
yattığı belirtilmektedir [15]. Bu teoriyle ilgili çeşitli ifadeler geliştirilmiş olmasına rağmen literatürde daha çok
benimsenen Immanuel Kant’ın görev ahlakı yasasıdır. Kant’ın ahlakında, ahlaki davranışı harekete geçiren etki,
mutluluk, zevk veya yarar değildir. Ahlakilik bu bakımdan koşulsal bir durum olarak görülmemektedir. Diğer bir
ifadeyle ahlaki davranmak için belirli şartların oluşması beklenmemektedir. Ahlaki davranış her şartta ve her
durumda ortaya konması gereken bir davranış şeklidir ve insanın tek başına sorumlu olduğu eylemlerden
gelmektedir [14].
Normatif etiğin üçüncüsü erdem etik teorisidir. Yukarıda ifade edilen teoriler anlaşıldığı gibi etik
davranışlarla ilgilenmişlerdir. İnceleme konusu yapılan temel sorular “bir eylemin iyiyi mi yoksa kötüyü mü ortaya
çıkaracağı” ya da “belirli bir şeyi yapmanın doğru mu veya yanlış mı olduğu” üzerinde toplanmaktadır. Erdem
etiği ise iyiliği veya doğruluğu belirleme yerine, insanın karakterinin gelişmesi üzerinde durmakta ve mutluluğu
bireylerin en yüksek amacı olarak düşünmektedir. Dolayısıyla erdem etiğinde, doğruluk eylemin kendisi veya
sonucu tarafından değil, insanın karakteri tarafından belirlenmektedir [15]. Erdem etiğini savunan düşünürler,
eylemi neyin iyi yaptığından daha çok bireyi neyin iyi yaptığı sorusuna odaklanmaktadırlar. Bu düşünce şekli
bireyin ahlaki yapısına odaklandığından dolayı, eylemin kendisiyle veya sonuçlarıyla ilgilenmemektedir.
Dolayısıyla bu etik, bireyin doğru olanı yapmasını doğal içgüdüsünün eğilimi olarak tanımlamaktadır. Bu sebeple
temel sorular, bireyin nasıl biri olması gerektiği konusuna ve karakterine indirgenmiştir. Erdem etiği, bireylerin
karakterlerini önemsemektedir. İyi alışkanlıkların ve erdemliliğin insanın doğal yapısını etkilediğini ve onun insani
gelişimini destekleyen davranışlara şekil verdiğini ifade etmektedir. [16].
Bu kapsamda günümüzde etik açıdan herhangi bir eylemin iyi ya da kötü olarak değerlendirilmesinde sırayla
erdem, görevcilik ve sonuç teorilerinin göz önüne alındığı söylenebilmektedir. Genel olarak yapılan bir eylemin
sadece kendisinin doğru veya yanlış olduğunu değerlendirmek, etiğe görevci (deontolojik etik) bakış açısıyla
yaklaşmak şeklinde görülmektedir. Eylemin sadece sonuçları üzerinde değerlendirme yapmak ise sonuçsal, eylemi
yalnızca yapan açısından değerlendirmekse erdemsel yaklaşım olarak kabul edilmektedir [17, 18].
Mühendislik uygulamalarına bakıldığında ise özellikle gelişmiş teknolojiye sahip toplumlarda sonuç
teorisinin daha fazla önem kazandığı görülmektedir. Örneğin; motorlu araçlara egzoz gazı emisyonunu azaltıcı bir
cihaz yerleştirmek hava kirliliğini önleme, daha temiz ve yaşanılır bir çevre açısından oldukça iyi, ancak bu cihazın
araç maliyetini arttırması açısından oldukça kötü olduğu söylenebilmektedir. Araçlara böyle bir cihazın eklenmesi
kararı, doğal olarak bu iki sonucun karşılaştırılması yapıldıktan sonra verilmelidir. Eylemin sonuçlarına bakarak
etik değerlendirmeleri yapan sonuçsal etiğin bilinen en belirgin şekli ise faydacılık etiğidir.
532
R. Tuğrul OĞULATA
Faydacılık teorisinin en önemli isimlerinden biri olan John Stuart Mill, bu teorinin temelini en yüksek
mutluluk ilkesi üzerine kurmuştur. Alternatif eylemler arasından, en fazla sayıda insan için en yüksek mutluluğu
meydana getiren eylemin tercih edilmesini öneren bu ilke, sistem içerisinde eylemlerin ahlaki bakımdan doğruluk
standardı olarak kabul görmektedir. Bu anlayışa göre, bir eylem faydacılık ilkesine uygun bir davranışsa ahlaki
olarak doğru, tersi durumda ise yanlış olarak değerlendirilmektedir. Faydacı teoride mutluluk, bütün eylemlerin
kendisine yöneldiği nihai amaç olarak görülmektedir [19]. Faydacılık; en iyi, en doğru eylemlerin faydayı en fazla
yapan eylemler olduğunu ileri süren bir etik teoridir. Ekonomide ise fayda, genel olarak insanların bir ürünü ya da
hizmeti tüketirken elde ettikleri zevk veya memnuniyet olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda ekonomide,
memnuniyet ve zevk terimlerini, paranın karşılığı olarak değiştirebilmek söz konusu olabilmektedir [20]. Bu ise
ekonomide faydacılık teorisinin, kar ve zarar dengesi şeklinde kendini göstermesi olarak yorumlanmaktadır. Bu
durumda örneğin bir makine mühendisinin ya da otomotiv mühendisinin yapmayı tasarladığı veya geliştirmeyi
düşündüğü bir otomobilde güvenlik sistemlerinin özelliklerine göre oluşturduğu ek maliyetin değerlendirilmesi
söz konusu edilebilmektedir. Nitekim birçok otomobil markasında, farklı güvenlik paketlerinin farklı ücretlerle
opsiyonlu olarak otomobil fiyatlarına yansıtıldığı bilinmektedir. Maksimum güvenlik sistemlerini içeren bir
otomobilin, bu güvenlik sistemlerinin en alt düzeyde olanını içerenlere göre çok daha yüksek fiyatlarla satıldığı
ise bilinen bir gerçektir. Rekabetçi ortamda benzer üretim yapan firmaların pazar paylarını korumak ve geliştirmek
için en uygun fiyatla piyasaya malını arz etmesi ve maksimum oranda kar etmesi ana hedeflerinden biridir. Bu
durumda bir otomobil üreticisi, tüketicinin ihtiyaçlarını minimum seviyede karşılayacak özellikte uygun fiyatlı
otomobilini piyasaya sunmak için kendi açısından faydacılık ilkesini uygulamaktan kaçınmayabilmektedir. Bu
durumda üreticinin, örneğin otomobilin maliyetini düşürmek için güvenlik sistemlerinden bir miktar taviz vermesi
söz konusu olabilmektedir [21].
Faydacı yaklaşım yapılan eylemin etikliğini sonuçlarına göre değerlendirmekte iken görevci (deontolojik)
yaklaşım ise eylemin kendisi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Deontoloji kuramının kurucusu Alman filozof Kant’a
göre ahlaki davranış, her şart ve durumda gösterilmesi gereken bir tavırdır ve sonuç önemli değildir. Bir eylemin
sonucu olumlu da olsa, söz konusu eylem ilkesel açıdan yanlış olabilmektedir. Ona göre ahlakın temelinde herkese
göre değişmeyen değerler bulunmalıdır. Yapılan herhangi bir eylemin veya davranışın iyi veya kötü mü olduğunun
yanıtı “Eğer herkes bu şekilde yaparsa sonuçta ne olur?”, “Herkesin bu şekilde yapmasını ister miyiz?”, “Kimse
sözünün arkasında durmazsa ne olur?”, “Bunu ister miyiz?” sorularında yatmaktadır. Kant’ın bu güçlü
rasyonalizmi, insana saygı ve onu bir araç olarak kullanmama olgusuyla tamamlanır. Örneğin, Kantçı yaklaşımda
bir işletmenin çalışanlarına vereceği sağlık ve güvenlik gibi hizmetleri, insanlara saygı ilkesinin gereği olarak
yapılmaktadır; faydacı yaklaşımda ise işletmeye olan faydalarının dikkate alınmasıyla yerine getirilmesi söz
konusudur [22]. Anlaşıldığı gibi deontolojik teori; bir eylemin değerini, eylemin sonuçlarından daha çok, eylemin
arkasındaki iyi niyete bağlamaktadır. İnsanları bu niyete düşündüren, sahip oldukları ödev ve zorunluluklardır.
Dolayısıyla etik eylem bireyin görevini yapmasını içine almaktadır. Buna göre görevin yapılması doğru,
yapılmaması ise yanlış olarak görülmektedir. Deontolojik yaklaşımlar, görev ve zorunluluklara odaklaştığı için,
bu nedenle mesleki etiğin önemli kısmını oluşturmaktadırlar [23].
Bu durumda mühendislerin meslek yaşamlarında önlerine çıkabilecek benzer sorunlar karşısında nasıl
davranması gerektiği üzerinde ister istemez tartışmalar yapılmaktadır. Örneğin bu tür problemlerle
karşılaştıklarında görevci teoriyi uygulayabilecekler midir? Çalıştıkları işletmelerde bunu uygulama imkanları
bulabilecekler midir? Ya da görevci anlayışla çalışmalarına izin verilecek midir? Bu nedenle üçüncü olarak erdem
etiğini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır. Teleolojik etik iyi ve yararlı sonuçların önemine, deontolojik
etik ödev, sorumluluklar ve evrensel ahlak yasası gibi kavramların gerekliliğine yer verirken, erdem etiği ise ahlaki
hayatın belirleyici unsuru olarak kişinin karakterine ve erdeme vurgu yapmaktadır. Erdem etiği temelde iyi hayatla
ve bireyin nasıl bir insan olması gerektiğiyle ilgilenmekte ve karakter kavramını kullanmaktadır. Erdem etiğinde
önemli olan iyi veya erdemli yani karakterli bir insan olmaktır. Bu yaklaşımda insanın ahlaki hayatını belirlemede
kurallar ve sonuçlar değil, inançlar, duyarlılık ve tecrübe önemli görülmektedir. Burada esas olan eylemlerin
sonucunda bireye veya topluma fayda veya zarar gelmesi değil, insanın erdemli davranışlar sergileyebilmesidir.
Bu anlayışa göre eylemler insanın içsel ahlakının bir yansıması olup, içsel ahlakı şekillendiren de erdemleridir
[24]. Erdem veya karakter etiği ilk defa Homeros’un yazılarında geçmiş, Eflatun ve Aristo da onu takip etmişlerdir.
Bilgelik, cesaret, ılımlılık, adalet, cömertlik, inanç, umut ve yardımseverlik gibi kavramlar erdem etiği içinde
değerlendirilmiştir. Günümüz düşünürleri dürüstlük, merhamet, şefkat, sorumluluk, bütünlük, güvenilirlik ve
sağduyu gibi erdemleri de bunlara ilave etmektedirler [23].
Görüldüğü gibi erdem etiği, diğer etik teorilerinden farklı olarak kişinin karakterine ve erdeme vurgu
yapmakta, kişinin erdemli davranışlar sergilemesini önemsemektedir. Bu açıdan bakıldığında bir mühendisin
yaptığı uygulamalarda ve verdiği kararlarda sahip olduğu erdemsel özelliklere göre hareket edebilmesi, onu
meslek yaşantısında farklı bir noktaya taşıyabilecektir. Dolayısıyla erdemsel özelliklere göre hareket edebilmeyi
533
Mühendislikte Etik
öğrenmiş bir mühendis, önüne çıkabilecek olası birçok etik dışı sorunu baştan elimine edebilme özelliğine sahip
olabilmektedir.
Mühendisler, meslek yaşamları boyunca sorunlara çözüm ararken, çok sık olarak farklı seçeneklerle
karşılaşmakta ve bu seçenekler arasından bir tercih yapmak durumunda kalmaktadırlar. Seçenekler arasında,
koşullara göre hangisinin en uygun olduğuna karar verilemediği durumlarda ikilemler yaşanmaktadır. İkilem,
Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “İnsanı istenmeyen seçeneklerden birini, çoğunlukla iki seçenekten birini izlemeye
zorlayan tartışma, sorun veya bilinen veya doğru olarak kabul edilen belirli önermelerden başka önermeler
çıkarma durumu” olarak tanımlanmaktadır [25]. Literatürde bir başka tanımı ise “Her iki durumda da doğru
hareket edemeyeceğim iki olanak karşısında bulunup, bunlardan birini yapmaya, istemediğim halde beni zorlayan
durum” şeklinde ifade edilmektedir [26]. Görüldüğü gibi ikilem basit olarak ifade edilmek istenirse, tercihlerden
birini seçmede zorlanma durumudur. İkilemin bir mühendis açısından önemi, görevini icra ederken özellikle etik
değerlendirmelerinde, her biri farklı değer ve anlam taşıyan alternatif seçenekler arasından birini seçerken
karşılaştığı zorlanmadır. Bu aslında mühendisin, karar verme sürecinde neyin etik veya etik dışı olduğu konusunda
tereddüde düşmesi nedeniyle yüz yüze geldiği etik ikilem durumudur. Anlaşıldığı üzere etik ikilem, iki veya daha
fazla birbiriyle yarışan değerin çatışma durumuna gelmesidir. Bundan dolayı ister istemez çatışan değerlerden biri
korunduğunda, diğeri korunamamakta veya bir ya da daha fazlasını koruyabilmek için, diğerlerini göz ardı etmek
zorunluluğu oluşmaktadır [27, 28].
Mühendis doğal olarak, meslek hayatında üstesinden gelmek zorunda olduğu farklı etik ikilemlerle karşı
karşıya kalabilmektedir. Mühendislerin etik iklimlerden sıkça karşılaşabileceklerinden biri, önündeki
seçeneklerin hiçbiri kendini tam olarak tatmin etmediği halde, içlerinden en az kötü olanı veya diğerlerine göre
biraz daha iyi olanı tercih etme durumudur [27].
Örneğin; yıkılan bir köprünün yenisinin yaptırılması amacıyla açılan ihalede, ihaleye katılmak için başvuran
firmaların hiç birisi, tam anlamıyla istenen şartları sağlamamaktadır. Fakat, ikinci bir ihalenin açılması için yeterli
zaman bulunmadığından kararın hızlı bir şekilde verilmesi istenmektedir. Bu durumda karar verme durumundaki
mühendis, yeterli şartları taşımayan tüm firmalar içinde, diğerlerine göre en iyisini tercih etmek durumunda
kalmaktadır [27]. Mühendis, tercih sebebini etik bakımdan haklı kılacak gerekçeler oluşturabilecek midir?
Bir diğer ikilem durumu, alternatiflerin birden fazlasının veya tamamının kendi başına iyi olduğu ve birisinin
tercihi durumunda, diğerinden veya diğerlerinden vazgeçilmesinin gerektiği haldir. Burada ise mühendis en iyiler
arasından bir tercih yapmak durumunda kalmaktadır [27].
Örneğin; bir tekstil işletmesinde terbiye dairesine alınacak yeni bir kurutma makinesinin istenen teknik
özelliklerini sağlayan ve aynı fiyattan vermeyi teklif eden firmalardan hangisinin tercih edilmesi gerektiği
mühendis için zor bir karar olacaktır. Tercihini etik açıdan haklı kılacak açıklamaları olabilecek midir?
Bir başka ikilem durumu ise, değişik kişi ve gruplar üzerinde farklı etki ve sonuçlar yaratması olasılığı olan
bir kararın verilmesidir. Burada ise en fazla sayıda insanı memnun edecek bir kararın verilmesi beklenmektedir
[27].
Örneğin; mühendis işletmesinin büyüme politikası kapsamında yeni bir fabrika yapımı için yer aramaktadır.
Fabrika yeri için üretim imkanları ve sevkiyat açısından uygun olan iki farklı yörede arazi bulunmaktadır.
Arazilerden birinin bulunduğu yerde yöre halkını rahatsız edecek hava ve su kirliliği sorunları yaşanabileceği,
ancak fabrikanın yörenin ihtiyacı olan istihdam açığını kapatacağı, diğer arazinin olduğu bölgenin ise ekonomik
açıdan gelişmesini hızlandıracağı, bununla birlikte nitelikli iş gücü sıkıntısı olduğu, fakat hava ve su kirliliğinin
daha az hissedileceği bilinmektedir. Bu durumda yatırım yerine karar verme durumunda olan mühendis tercihinde
neyi göz önüne almalıdır. Aldığı kararında etik açıdan haklılıkları olacak mıdır?
Mühendisin yukarıda bahsedilen etik sorunlarla karşılaşması durumunda kendisine rehber olarak alacağı
evrensel etik ilke ve kuralların yanında mesleki etik ilkeler oldukça önemli olmaktadır. Mesleki etik ilkeler
genellikle o mesleği icra edenlerin bağlı bulundukları birlikler tarafından oluşturulmakta ve üyelerinin bu ilkelere
uymaları beklenmektedir. Örneğin Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Jeoloji Mühendisleri Odası’nın
03.08.2019 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan “Meslek Etiği Yönetmeliği” ’nde yer alan Meslek Etiği Kuralları
bölümünde, jeoloji mühendislerinin sorumlulukları tek tek belirtilmiştir. Yönetmelikte jeoloji mühendislerinin
sorumlulukları; topluma ve doğaya karşı sorumlulukları, mesleğe ve meslektaşlarına karşı yükümlülükleri, hizmet
verdikleri gerçek ya da tüzel kişilere karşı sorumlulukları, meslek odasına karşı yükümlülükler ve birey olarak
kendilerine karşı sorumlulukları başlıkları altında detaylı bir şekilde sınıflandırılmıştır. Söz konusu yönetmelik
jeoloji mühendisleri için düzenlenmiş olsa da sorumluluklarla ilgili bu kısım, genel olarak mühendislerin çok
çeşitli sorumlulukları bulunduğunu göstermesi bakımından yararlı bir düzenlemedir [29].
534
R. Tuğrul OĞULATA
Mühendis, karşılaştığı bu ve benzeri etik ikilem durumlarında etik açıdan gerekli değerlendirmeleri
yapmadan karar vermesi halinde, etik dışı durumlara neden olabilmektir. Bu nedenle bazı durumlarda alınacak
kararlar, üzerinde çalışmayı ve zaman harcamayı gerektirmektedir. Bu yüzden yanlış bir tercih yapmamak için
etik karar verme süreçlerinin bilinmesi gerekmektedir. Etik karar verebilmek için yapılması gereken ilk iş sorunu
her yönüyle düşünmek ve etkilerini iyi analiz edebilmektir. Bu nedenle karar sürecinde;
- Mühendis, öncelikle nasıl bir sorunla muhatap olduğunu bütün açıklığıyla ortaya koymalı ve sorunu
tanımlayabilmelidir. Bu amaçla kendisine, sorunun kapsamının ne olduğunu sormalı ve yanıtını bulmaya
çalışmalıdır.
- Mühendis, mutlaka gerçekleri öğrenmelidir. Seçenekleri değerlendirebilmesi için gerekli ve yeterli bilgilere
erişebilmelidir. Bununla birlikte kararların ivedi olarak alınması da söz konusu olabilir. Bu durumda zaman
darlığından dolayı söz konusu bilgileri elde edemeden karar almak zorunda kalabilir.
- Mühendis, alternatifleri geliştirmeli ve neye erişmek istediğini net bir şekilde ortaya koyup, konuyla ilgili
seçenekleri çoğaltabilmelidir. Bu seçenekleri belirlerken etik değerleri de mutlaka dikkate almalıdır.
- Mühendis, eylemin sonuçlarını göz önünde tutarak, uygulanacak kararın ne tür etkiler oluşturacağını baştan
araştırmalıdır. Bu doğrultuda; uygulamanın yasal olup, olmayacağını, sonuçtan etkileneceklerin tutumlarının ya
da tepkilerinin ne olacağını ve bütün bunların kendisini nasıl hissettirmesine sebep olacağını vb. soruları, sonuca
gidebilmesi açısından kendi kendine sorabilmelidir.
- Mühendis, tercih etmek ya da karar vermek durumunda, ister istemez seçenekler arasından birini seçmek zorunda
kalmaktadır. Bununla birlikte tercihini yapmakta zorlanıyorsa; bu hususta önem verdiği kişilerin görüşlerini
alabilir, benzer durumda erdemli bir insanın nasıl davranabileceğini hayal edebilir veya vereceği karara başka
insanların nasıl yaklaşacağını düşünebilir. Böylece seçenekler arasından en uygun olanı belirlemeye çalışabilir.
- Mühendis, bir karar vermiş ve uygulamaya geçmiş olsa bile belirli aşamalarda konuyu yeniden gözden geçirerek,
değerlendirmelerini yapabilmelidir. Çünkü bazı kararların, uygulamaya konulmadan sonuçlarını öngörmek
mümkün olmayabilmektedir. Bu sebeple uygulama aşmasında öngörülen sonuçlara ulaşılamıyorsa ve sonuçlar
sorun olarak görülüyorsa yürütülen uygulama durdurulmalı ve verilen karar gözden geçirilerek yeniden
düzenlenmeli ya da diğer seçeneklerden biri dikkate alınmalıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da, herkesin istediği veya beklediği kararların çoğu kez
doğru karar olmadığıdır. Bu nedenle çoğunluğun istediği veya umduğu kararlarla, doğru kararların birbirinden
farklı olabileceğine dikkat etmek gerekmektedir. Bununla birlikte doğru ve aynı zamanda çoğunluk tarafından da
alınması uygun görülen kararlar çakıştığında, olası etik sorunların en az yaşanacağının da farkına varılmalıdır [30].
Etik ikilemleri ortadan kaldırmak için basit ve sade bir değerlendirme şekli olarak aşağıdaki yöntem de dikkate
alınabilmektedir.
1. İlk olarak konuyla ilgili etik değerler tespit edilir,
2. Daha sonra, öncelikli kavramlar belirlenir (işverene karşı sorumluluk, topluma karşı sorumluluk, çevreye
ve doğaya karşı sorumluluk, vb.),
3. Karşılaşılan ikilemle ilgili bütün bilgiler toplanır,
4. Alınması mümkün tüm kararlar belirlenir,
5. Eldeki bilgilerle etik açıdan en iyi çözüm bulunmaya çalışılır,
6. Karar verilen çözümün uygulaması yapılır,
7. Uygulanan çözümün işe yarayıp yaramadığı izlenir,
8. Çözümün işe yaramaması durumunda, 4. maddeye dönülerek tüm karar seçenekleri içerisinden yeni bir
çözüm seçilerek işlem basamaklarının tekrarı yapılır.
Tercih edilen çözüm, alınan kararın uygulanması olduğundan kararın tüm sonuçlarının yasalara uygunluğu,
etik değerlere uyumu, topluma, çevreye, mesleğe ve çalıştığı kuruma karşı sorumlulukları ile karardan etkilenecek
mühendisin kendisi de dahil olmak üzere tüm taraflara etkisinin nasıl olacağı yönünde detaylı bir şekilde analiz
edilerek değerlendirilmesi oldukça önemli görülmektedir.
5. Sonuç
Mühendislik faaliyetlerinin genel amacı insana hizmet etmek, mevcut sorunlara çözümler bulmak,
toplumların refah seviyesini yükseltmek için çalışmalarda bulunmak ve hayatı kolaylaştırmak olarak kısaca
özetlenebilmektedir. Bununla birlikte bu amaçla yapılan bir takım çalışmaların istenmeyen etkilerinin de
günümüzde yaygın olarak görüldüğü bir gerçektir. Bu daha çok sonuçları düşünmeden gerçekleştirilen
uygulamalar veya ne olursa olsun sadece kazanmak gayesiyle yapılan eylemler nedeniyle doğrudan insanı
etkileyen çevre ve doğa üzerindeki telafisi güç ya da imkansız etkiler şeklinde kendini göstermektedir.
Mühendislik faaliyetlerini yürüten ve dolayısıyla kararları ve eylemleri nedeniyle olumlu ve olumsuz etkilerin
535
Mühendislikte Etik
sorumluluğu ise büyük oranda mühendislerin üzerinde olmaktadır. Bu nedenle mühendis mesleki yetkinliğinin
yanında yeterli etik bilincine de sahip olmak durumundadır. Bu kapsamda mühendisin görevi; bilime ve
teknolojiye dayalı olarak yürüttüğü faaliyetlerini, insanlığın ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere
bunları belli bir meslek etiği doğrultusunda uygulamak olmalıdır. Mühendis mesleğini icra ederken, sorunlara
çözüm ararken doğal olarak ikilemlere karşılaşabilecektir. Verdiği her kararın veya yaptığı her eylemin sonuçlarını
olumlu ve olumsuz etkileriyle değerlendirebilme özelliğine sahip olmalıdır. Tercihlerinde yanlışa düşmemek için
evrensel ve özellikle de mesleki etik ilke ve değerleri kendine rehber edebilmelidir. Sorunların çözümüne bu açıdan
yaklaşmalı ve mühendislik mesleğinin kendine yüklediği sorumlulukları etik bilinciyle yerine getirebileceğinin
farkına varmalıdır.
Kaynaklar
[1] Alpaslan N. Mühendislik Tarihi ve Felsefesi Üzerine Bir Araştırma. Marmara Sosyal Araştırmalar Dergisi 2011; 1:1-10.
[2] Criteria for Accrediting Engineering Programs - 2020-2021, https://www.abet.org/ accreditation/accreditation-
criteria/criteria-for-accrediting-engineering-programs-2020-2021/, (03.01.2021).
[3] Bozkuş MB, Tunç G. İnşaat Mühendisliği ve Etik. 3. Genç Mühendisler Sempozyumu; 6-7 Mayıs 2016; İstanbul Teknik
Üniversitesi, İstanbul.
[4] Code of Ethics, https://www.asce.org/code-of-ethics/, (03.01.2021).
[5] Usmen M, Baradan S, Akboğa Ö. İnşaat Mühendisliğinde Etik: Amerika Birleşik Devletleri Örneği. 6. İnşaat Yönetimi
Kongresi; 25-26-27 Kasım 2011; TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, Bursa. s.36-47.
[6] NSPE Code of Ethics for Engineers, https://www.nspe.org/resources/ethics/code-ethics, (10.01.2021).
[7] Gençoğlu MT. Mühendislikte Etik. TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Haber Bülteni 2008; 5: 26-31.
[8] İpbüker C, Göksel Ç, Deniz R. Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Mesleğinde Etik İsterler. HKM Jeodezi,
Jeoinfarmasyon ve Arazi Yönetimi Dergisi 2006; 2 (95): 45-50.
[9] Ertem İ. TMMOB Mesleki Davranış İlkeleri, http://www.ee.bilkent.edu. tr/~ge301/ tmmob davranisbildiri.pdf,
(10.01.2021).
[10] TMMOB Mesleki Davranış İlkeleri, http://www.tmmob.org.tr/etkinlik/muhendislik-mimarlik-kurultayi-2003/kurultay-
kararlari-mesleki-davranis-ilkeleri, (13.12.2020).
[11] Mühendisin Yemini, https://www.maden.org.tr/genc/muhendisin_yemini.php, (03.04.2021).
[12] Koçan G. Etik Değerler ve Mühendislik. GİDB Dergi 2015; 4: 33-42.
[13] Cevizci A. Etiğe Giriş. Paradigma Yayınları, Birinci Baskı, 2002.
[14] Uçma Uysal T, Türker M, Kurt G. Etik ve Etik Kurallar - Muhasebe Meslek Mensupları İçin. Ankara: T.C. Sayıştay
Başkanlığı Yayınları No:116, 2019.
[15] Erdoğan İ. Medya ve Etik: Eleştirel Bir Giriş. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi 2006; 23: 1-26.
[16] Sarıçiçek R, Aytekin M. Etik Teorileri Çerçevesinde Bağımsız Denetim Meslek Etiği. II. International Conference on
Emprical Economics and Social Science (ICEESS’ 19); June 20-21-22 2019; Bandırma, Turkey. s.1179-1189.
[17] Onbaşıoğlu SU. Mühendislik Etiği. 1. Basım. İstanbul, Türkiye: Doğa Yayınları, 2003.
[18] Onbaşıoğlu SU. Teknoloji, Etik ve Mühendis Sorumluluğu. I. Ulusal Mühendislik Kongresi; 20-21 Mayıs 2004; Eski
Foça, İzmir.
[19] Aydın M. John Stuart Mill’in Erdem Teorisi ve Araçsallaştırılmış Erdemler. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi (SAUIFD) 2018; 37: 53-79.
[20] Faydacılık Nedir?, http://help.planports.com/Blog/Post/faydacilik-nedir, (12.12.2020).
[21] Oğulata RT. Mühendislik Etiği. Ankara, Türkiye: Gazi Kitabevi, 2021.
[22] Dünyada ve Türkiye’de İş Etiği ve Etik Yönetimi. Türk Sanayici ve İşadamları Derneği, Yayın No: TÜSİAD/T-2009-06-
492, Haziran 2009.
[23] Arslantaş H. Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliğinde Etik Konular, Kodlar ve Standartlar. Psikiyatri Hemşireliği Dergisi
2015; 6(1): 47-56.
[24] Koçyiğit M, Karadağ E. Etik Teorilerine Dayalı Bir “Etik Eğilimler Ölçeği” Geliştirme Çalışması. Türkiye İktisadi
Girişim ve İş Ahlâkı Derneği 2016; 9(2): 283-307.
[25] Türk Dil Kurumu Sözlükleri, https://sozluk.gov.tr/, (12.01.2021).
[26] Akarsu B. Felsefe Terimleri Sözlüğü. Ankara, Türkiye: Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1975.
[27] Şen ML. Kamu Görevlileri Etik Rehberi. 3. Basım. Ankara, Türkiye: T.C. Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu,
2012.
[28] Örselli E. Türkiye’de toplumsal ve yönetsel etik değerler ile ikilemler: Uygulamalı bir araştırma. Doktora tezi, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Konya, Türkiye, 2010.
[29] Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Jeoloji Mühendisleri Odası Meslek Etiği Yönetmeliği, 3 Ağustos 2019 tarih ve
30851 sayılı Resmi Gazete.
[30] Kıral E. Yönetimde Karar ve Etik Karar Verme Sorunsalı. Adnan Menderes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri
Dergisi 2015; 6(2): 73-89.
536