Professional Documents
Culture Documents
Yaz 47pdf - 01 06 2021 - 15 51 31
Yaz 47pdf - 01 06 2021 - 15 51 31
Izmir
Oyun Sahnesi
1
Bir Latin deyişidir ve der ki:
“Önemli olan kazanılan misketler değil, oyundur”.
2
3
4
Merhaba
Bir buçuk yılı bulan küresel salgın sürecinde oldukça zor günler
geçirdik. Kabına sığamayan her yaştan insanımız gün oldu
evlere kapandı, gün oldu belirlenen saatlerde dışarıya çıktı.
Sevdiklerimizle doyasıya zaman geçiremedik, sokaklarımıza,
meydanlarımıza gönlümüzce akamadık. Ve şimdi gelinen
noktada yeni bir sürece başlıyoruz. Tedbirleri elden bırakmadan,
şehrimizin her bir köşesinde dostlarla tekrar buluşacak olmanın
heyecanını yaşıyoruz.
Fazlasıyla soluk almaya ihtiyacımız var ve bu anlamda İzmir’in
eşsiz coğrafyası içinde öylesine şanslıyız ki! Denizimiz ile
kucaklaşma mevsimini bu kez çok daha büyük bir heyecanla
karşılıyoruz. Epeydir ayrı kaldığımız sahillerimiz ve deniz
insanlarımız bizleri bekliyor. Denize çıkan şehrimizin
sokaklarında ve kıyı boyunda, mavinin koynundan gelen rüzgarın,
her birimiz için özgürlüğe yönelik nefes olacağını biliyoruz. Deniz
ve İzmir üzerine hazırladığımız dosyamızın, alınacak nefese katkı
sunmasıdır isteğimiz.
Oyunu salt eğlence ve mücadele alanı olarak değil de yaşamın
gerek şartı, kolektif birlikteliğin uyumu, yaratıcı yönümüzü
ortaya çıkaran unsur ve yaşama sanatının en içten çağrısı olarak
kabul ediyoruz. Diliyoruz ki çocuklarımız oyunlarını bu ilkeler
ışığında oynasınlar. Böylece hazırlansınlar yarınlara. Oyunlarda
büyüsünler ve mutlulukları hep daim olsun. Sokaklarımızda
buluşmaya yöneldiğimiz bu süreçte sizler için bir de oyun
konulu dosya hazırladık. Antik dönemlerde oynanan oyunların
günümüzde de tekrarlandığını görmek oldukça keyifli, zira
bu özellik, kültürü aktara aktara yaşatan şehrimizin, dinamik
karakterinin yansımasıdır.
Dergimiz KNK’nın, Yaz 2021 sayısında ilginizi çekecek daha
pek çok konuyu işledik. Miras saydığımız mimari uygulama
örneklerimiz, İzmir’in cumhuriyet dönemine dair ilk eğitim
kurumlarından olan ve uzun yıllardan sonra kapılarını bu kez,
“Yenilikçi Öğrenme Merkezi” adı altında açmaya hazırlanan
Tarihi İstiklal Okulu, folklor geleneğimiz, Rembetiko kültürünün
Ege Denizi’nin bizim tarafımızdaki kıyısında başlayan öyküsü ve
birbirinden renkli konular ile yine birlikteyiz.
Keyifli okumalar dilerim.
Abdül BATUR
Mimar
Konak Belediye Başkanı
8 BİR BAŞKADIR
KONAK’TA YAŞAM 14 ZAMANI SARAKAYA
SARDIK 22 YÜZÜ
GÜLENLERİN YERİ
26 OYUN
ÇOCUĞUN 28 KAZANACAK
BİR ŞEY VAR 34 HİKÂYESİ
FARKLI BİR OYUN 38 FERİDE’NİN
ÇİTLENBİK AĞACI
Konak Belediyesi Yayın Koordinatörü Halkla İlişkiler Yönetim Yeri: İzmir Konak Belediyesi
Adına Sahibi OZAN YAYMAN EMİNE KALABALIK Dokuz Eylül Meydanı No:6 Basmane / İZMİR
Tel: +90 232 484 53 00
ABDÜL BATUR (Sorumlu Yazı İşleri Müdürü) www.konak.bel.tr
Kültür Sanat knkdergi@konak.bel.tr
Mimar
Editör ABDULLAH TUNALI Basım: Hürriyet Kağıt Ürünleri Dergi Ofset Mat. San. ve Tic. LTD. ŞTİ.
Konak Belediye Başkanı
İPEK YAŞAR Tel: +90 232 435 69 69
TEODORA HACUDİ Hukuk Danışmanı Yayın Türü: Yerel Süreli – Üç ayda bir yayımlanır, para ile satılamaz
MİNE GENÇ Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Görsel Tasarım
Baskı Tarihi: MAYIS 2021
BİRGÜL ARICA
6
i ç i n d e k i l e r
52 KELEBEKLER
ÖZGÜRDÜR
AKDENİZ DENİZDEN
56 FOKLARI İLE
FLÖRT 60 BABAN ÇIKSA
YİYECEKSİN 64 DİONYSOS
AŞKINA
82 İLLE DE SANAT
OLSUN
72 REMBETİKO VE İZMİR’DEKİ
KÖKLERİ 78 MİMARİ
MİRASIMIZ
86 ABBAS
GÖÇMEN 90 İSTİKLAL
İLKOKULU 94 BİR KİTAP
BİR TANITIM
7
RÖPORTAJ
Bir Başkadır
Konak’ta Yaşam
1. Alahattin Kanlıoğlu
8
Konak Belediyesi olarak ulusal ölçekte ve güzelliklerinin fotoğraf karelerinde
düzenlediğimiz yarışmaya 784 fotoğraf ölümsüzleştiğini ve gelecek nesillere
gönderildi. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi ulaşacak eserler oluştuğunu vurguladı.
Öğretim Üyesi Dr. Ahmet İmançer, foto- Konak’ın tarihi bir şehir olduğunun altını çizen
muhabiri, fotoğraf sanatçısı Ali Öz, foto- Başkan Batur, “Özellikle Basmane, Agora
muhabiri ve doğal yaşam fotoğrafçı Aykut ve Kemeraltı arasındaki altın üçgenin her
Fırat, Türkiye Foto-Muhabirleri Derneği köşesi, değerli sanatçıların dikkatini çekecek
İzmir Temsilcisi Turan Gültekin, Konak ve anı olarak yaşatmalarını isteyecekleri
Belediyesi’nden Birgül Arıca, Sonay Kaplan güzelliklere sahip. Biz de yarışmamızı, İzmir’in
ve Ozan Yayman’dan oluşan jürinin incelemesi kalbi Konak’ın bu güzelliklerini birer değer
sonucu dereceye girenler, mansiyon alanlar olarak somutlaştırmak, gelecek kuşaklara
ve özel ödül kazananlar belirlendi. Yarışmada aktarmak amacıyla düzenledik. Yarışmanın
birinciliği Alahattin Kanlıoğlu’nün fotoğrafı düzenlenmesinde emeği geçen arkadaşlarımıza,
kazandı. Elif Kürleyen’in fotoğrafı ikinci, hepsi birbirinden güzel, yedi yüzün üstünde
Sezai Özaltın’ın eseri de üçüncü oldu. fotoğraf arsında iğneyle kuyu kazarak seçim
Javad Assaad, Mehmet Yılma ile Mehmet yapan jüri üyelerimize ve yarışmaya katılan
Aslan’ın fotoğrafları mansiyon aldı. Cüneyt yarışmacılara teşekkürlerimi iletiyorum.
Gümüşhaneli de jüri özel ödülünün sahibi oldu. Seçilen eserlerin hepsi Konak’ın değerlerini
Yarışmada ödül alan fotoğraf sanatçılarını geleceğe taşıyacak, Konak’taki güzellikleri
kutlayan Konak Belediye Başkanı Abdül ortaya çıkaracak nitelikte ve birbirinden güzel
Batur, İzmir’in kalbi Konak’ın değerlerinin fotoğraflardır” dedi.
2. Elif Kürleyen
9
Yarışmasında dereceye giren Doktor unvanını aldı. Halen Ege şehirdir. Sergisini ve sunumunu
ve sergilenmeye değer bulunan Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde değişik yerlerde defalarca yaptığım
eserler Konak Belediyesi resmi öğretim üyesi olarak görev yapıyor. çalışmaların biri Yaşadığım Şehir
web sitesi www.konak.bel. Dr. Kanlıoğlu, fotoğrafın hayatının İzmir başlıklıdır. En iyi bildiğiniz en
tr adresinden ziyaret edilerek merkezindeki unsurlardan birisi iyi anlatabileceğinizdir. Bu düşünceden
görülebilecek. Yarışmada olduğunu söylüyor ve bu konuda hareketle İzmir’in tarihi, kültürel
derece alan eser sahiplerinin kendisini şanslı hissettiğini aktarıyor. yönünü de içeren merkezinde ve
fotoğraf sanatına ve İzmir’in Fotoğrafı, hayatı anlamak, ilçelerindeki yaşamı konu alan bir
görsel kimliğine ilişkin anlamlandırmak ve aktarmak fotoğraf çalışması gerçekleştirdim.
değerlendirmeleri için kullanılmaya çok uygun ve Tarihi, doğal ve kültürel yönleriyle
şu şekilde: bir başkasına ihtiyaç duymadan İzmir’in çok fotojenik bir şehir
bireysel olarak üretim yapılabilecek olduğunu kendi adıma rahatlıkla
görsel bir dil olarak tanımlayan Dr. söyleyebilirim”.
Kanlıoğlu, ”Benim için fotoğraf
Alahattin Kanlıoğlu
aynı zamanda beni ileriye taşıyacak, Elif Kürleyen
ne gördüğümü ne düşündüğümü
Yarışmanın birincisi 1973
ve hissettiğimi benden sonraya Yarışmanın ikincisi Elif Kürleyen,
doğumlu Alahattin Kanlıoğlu, Ege
aktaracak ürünler verebileceğim 1978 Edirne doğumlu. Marmara
Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde
bireysel bir yolculuktur. Keyif Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki
öğretim üyesi. Dr. Kanlıoğlu’nun
aldığınız, yeni insanlar ve kültürler eğitiminin ardından Edirne’de
fotoğraf sanatıyla ilişkisi çok uzun
tanıdığınız, yaşamınızı anlamlı kılan, atölye ve kurslarda fotoğraf bilgisini
yıllar önceye dayanıyor. DEÜ
sizin kişisel gelişiminize hizmet eden perçinledi. Eş zamanlı olarak
Makine Resim Konstürüksiyon
bir yolculuktur. Ne mutlu bana ki Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık
Bölümü’ndeki eğitiminin ardından,
benim fotoğraf yolculuğum 1994’den ve Kameramanlık Bölümü’nü bitirdi.
EÜ İletişim Fakültesi’nde öğrencilik
bu yana yaklaşık 27 yıldır ilk günkü Fotoğraf sanatına, “Anı göstermek
yaptı. Ardından aynı üniversitenin
heyecanı ile devam diyor” diyor. istediğim biçimde yansıtmak olarak
İletişim Fakültesi Radyo Televizyon
İzmir ile ilgili “Beni ben yapan” bakıyorum” diyen Kürleyen,
ve Sinema Bölümü, Fotoğraf ve
nitelemesinde bulunan Dr. “Fotoğrafı, gelecek nesillere görsel
Grafik Anabilim dalında Araştırma
Kanlıoğlu, “İzmir özgürlüktür, miras bırakabilmek adına, sanat
Görevlisi olarak görev yapmaya
bağımsızlıktır, denizdir, mavidir, olarak kullanıyorum. Gezmeyi ve
başladı. EÜ Sosyal Bilimler
yeşildir, heyecandır, umuttur. hikayesi olan insanlarla tanışmayı
Enstitü’sünde “17 Ağustos 1999
İzmir doğal kültürel ve ekonomik çok seviyorum. O yerleri ve insanları
Marmara Depreminden Sonra Türk
açıdan yaşanabilecek en güzel yansıtmak benim için büyük keyif.
Gazetelerinde Kamuoyu Oluşturmak
şehirlerden birisidir. Uzun süre Sade fotoğraflar peşindeyim” diyor.
Açısından Fotoğraf Kullanımı”
ayrı kalamadığım, mutlaka İzmir’de bir fotoğrafçının görmeyi
isimli teziyle 2002 yılında yüksek
geri dönme isteği duyduğum isteyeceği pek çok unsurun bir arada
lisansını, “Tüketim Kültürünün
şehirdir” yönünde görüş belirtiyor. olduğunu vurgulayan Elif Kürleyen,
Arzu Nesnesi Olarak Bedenin
Dr. Kanlıoğlu, “İzmir fotografik “Bu çeşitlilik bir fotoğrafçı için
Metalaştırılmasında Fotoğrafın Rolü”
bir şehir mi” yönündeki fazlasıyla cazip bir unsur” yönünde
isimli teziyle de 2012 yılında yine
soruya da şu yanıtı veriyor: görüş belirtiyor.
aynı enstitüde doktorasını tamamladı.
“Elbette ki İzmir fotografik bir
2013 yılında Yardımcı Doçent
10
Sezai Özaltın ekliyor: “Yaşamı iliklerine kadar Javad Assaad
fark etmek, hissetmektir fotoğraf.
Yarışmanın üçüncüsü 1973 doğumlu Doğanın varlığını belgelemek ve 37 yaşında. Suriyeli. İzmir’de
Sezai Özaltın, Mimar Sinan bunlara tanıklık yapmaktır. Çok 7 yıldan bu yana yaşıyor. Şam
Üniversitesi Endüstri Ürünleri hızlı değişen ve gelişen dünyamızda Üniversitesi Mimarlık Anabilim
Tasarımı’ndan mezun. Halen özel bizlere kalan tarihi mirasları sıkı Dalı’ndan mezun. Halen İzmir’de
bir şirkette tasarımcı olarak görev bir şekilde belgeleyerek sahip özel sektörde tasarım ve fotoğraf
yapıyor. Özaltın, 2014 yılında da çıkmamız gerektiğini düşünüyorum”. işleriyle ilgileniyor. Fotoğrafçılığını,
Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık İzmir’in büyüleyici bir şehir mimariye olan bakış açısıyla
ve Kameramanlı Bölümü’nü bitirdi. olduğunu aktaran Sezai Özaltın, birlikte ilerlettiğini söyleyen Javad
Özaltın’ın fotoğraf sanatıyla “Medeniyetlerin yoğun biçimde Assaad, “Hikaye olarak düşünen
ilişkisi üniversite yıllarıyla birlikte yaşandığı, buram buram tarih kokan, ve gözlemleyen insan yaşamını,
başladı. Fotoğrafı, algıda seçicilik coğrafyasıyla, insanıyla, yaşam tasarımla fotoğrafı formüle ettim.
olarak niteleyen Özaltın, “Anı hızıyla, sanatıyla devinim yaşayan Buradaki en önemli şey de yaptığım
dondurmak, var olan bir yaşamın, şehrimiz her yanıyla farklıdır” diyor. eylemlerin haraketlerimin fotoğrafla
mimari bir eserin, durumun buluşuyor oluşuydu” diyor.
ölümsüzleştirilmesidir” diyor ve İzmir’in çeşitlilik açısından çok
3. Sezai Özaltın
11
farklı bir şehir olduğunu vurgulayan öğretmenliği yapıyor. Fotoğraf sanatıyla
Javad Assaad, “İzmir bir yanıyla yoğun biçimde ilgilenmesi 2015 yılına
gelişmeye çok müsaitken diğer tarihleniyor. Fotoğraf sanatına dair,
yanıyla yerel haliyle farklı bir hava “İnsana, insanı anlatmaktır” diyen Mehmet
sunuyor. Bu da bir fotoğrafçı için Yılmaz, “Ömrünün büyük bölümü İzmir’de
bulunmaz konulardan bir tanesi. geçti ve en fazla İzmir’i fotoğrafladım.
İzmir hem zemin açısından hem İzmir çok eski bir tarih üzerine kurulu.
de çeşitlilik açısından çok farklı Sadece bu açıdan bakacak olsak bile İzmir
bir şehir. Bir yanı gelişmeye çok fotoğraflanması en keyif veren şehirlerden
müsaitken, diğer yandan yerel haliyle birisidir” diyor.
Cüneyt Gümüşhaneli / Jüri Özel
farklı bir hava vermekte. Şehrin Ödülü
özgür ruhu fotoğrafla buluştuğu
anda bunu daha fazla hissettiriyor.
Doğuyla batının güzel sentezini,
her yönden burada görebiliyorum”
yönünde görüş belirtiyor.
Mehmet Yılmaz
Mansiyon ödülü alan bir diğer isim Jüri özel ödülünü alan Cüneyt
Mehmet Aslan, fotoğraf sanatıyla Gümüşhaneli, 1962 doğumlu. Ege
2006 yılından bu yana ilgileniyor. Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
Fotoğrafı gündelik iş yoğunlu ve şehir Tekstil Bölümü’nden mezun olan
karmaşasında kurtulup kendi yeni Gümüşhaneli, ilkokul yıllarından
dünyasının giriş kapısı olarak gördüğünü bu yana fotoğraf ile ilgili olduğunu
söylüyor. İzmir’in tarihi ve doğal söyleyerek, “ilkokul yıllarımdan beri
zenginlikleriyle kendisini fazlasıyla bir fotoğraf makinamın hep olması,
etkileyen bir şehir olduğunun da altını fotoğrafı çeker çekmez teslim etmemle,
Mehmet Aslan / Mansiyon
çiziyor. fotoğrafçı olarak popülerliğimi
daha da artırmıştı” diyor.
Gümüşhaneli, fotoğrafın akıp
giden yaşamları anlık olarak
durdurduğuna ve değişik duygular
uyandıran görseller oluşturduğuna
vurgu yaparak, fotoğraf “Diğer
yandan da belge niteliğiyle gelecek
için bir iz bırakmaktır” diyor.
İzmir’i hep sevdiğini aktaran
Gümüşhaneli, “Ancak bu güzel
coğrafyanın bu kadar hor kullanılması
çok üzücü” yönünde görüş belirtiyor.
13
Doç. Dr.
Akın
ERSOY
Smyrna Antik Kenti Kazı Başkanı
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
Zamana Hep
Saraka Sardık
Bulunduğumuz coğrafyada halen somut olan olmayan kültürel etkilerini
gördüğümüz Yunan ve Roma uygarlıklarında çocukların günlük yaşamında oyun
ve oyuncaklar günümüzde olduğu gibi önemli rol oynamaktaydı. Çocuk her yaşta
çocuk, ebeveyn her zaman ebeveyn idi.
Tarihi hemen hemen insanlık tarihi kadar eskiye giden oyun ve oyun
nesneleri farklı coğrafyalarda ve farklı kültürlerde birbiri ile çoğu
zaman benzerdir. Dünün kültürlerine ilişkin olarak yürütülen arkeolojik
kazılarda oyun nesneleri olan oyuncak objeler parçalar halinde veya
bütün olarak ele geçmektedir. Bununla birlikte oyuncaklar antik çağa
ait vazolar, taban mozaikleri, duvar resimleri, mezar taşları ve lahitler
üzerinde yer alan resim ve kabartmalarda da karşımıza çıkmaktadır. Diğer
yandan antik çağın yazarlarının eserlerinde oyun ve oyuncaklardan öyle
veya böyle bahsedilmektedir. Resimler, kabartmalar ve antik yazarların
anlatıları oyun kuralları hakkında da az veya çok fikir edinilebilmektedir.
Tanrıçalar, tanrılar, askerler, dönemin kahramanları, tekerlekli-tekerleksiz
arabalar, çemberler, topaçlar, kova ve kürekler, çıngıraklar, bebekler, çocuğun
kendi çevresinden tanıdığı köpek, kedi, kuş, tavuk, at, inek gibi evcil hayvanlar,
aşık kemikleri, zar, top ve oyun taşları gibi oyun nesneleri aile bütçesine ve
zamanın teknolojisine göre taş, ahşap, deri, pişmiş toprak, bez, metal, mermer,
kemik, fildişinden yapılmışlardı.
16
boyu hatıra olarak saklamış olması ile oyuncak araba almıştı. Antik Çağ aşık kemiklerinin dağılımları,
ilişkilendirilmektedir. vazoları ve mezar stelleri üzerinde üzerlerindeki işaretler ve rakamlar
defalarca tasvir edildikleri gibi az üzerinden yorumluyorlar ve kehanette
PİŞMİŞ TOPRAKTAN BEBEK sayıda da olsa mezar buluntuları bulunuyorlardı. Menderes İlçesi
içinde pişmiş toprak ve metal arabalar Ahmetbeyli köyü yakınındaki
Önce bacakları oynayan bebekler, veya parçaları ele geçmektedir. Bu Apollon Klaros Tapınağı antik çağın
sonrasında kolları, başları ve diz ile tekerlekli-tekerleksiz arabalar doğal önemli bir kehanet merkezi idi ve
dirsek eklemleri yapılarak bir anlamda olarak dönemin iki veya dört tekerlekli burada bu nedenle çok sayıda aşık
kukla gibi oynatılacaktır. Özel üretim at arabalarını taklit ediyorlardı. Ayrıca kemiği bulunmuştur. İzmir’in Büyük
gerektiren oyuncak bebekler gelir bugün bildiğimiz “çın çın tekerlek” İskender sonrasında Kadifekale-
durumu düşük ailelerin çocuklarının modelinde tek tekerlekli oyuncaklar da Kemeraltı ekseninde yeniden
sahip olabilecekleri oyuncaklardan yok değildi. Olasılıkla bu tekerleklere kuruluşu öncesi Apollon kehanetine
değildi elbette. Bu çocuklar bir dal günümüz modellerinde olduğu gibi Büyük İskender’in rüyasının anlamı
parçasına çaput sararak veya ot, çıngıraklar da bağlanıyordu. sorulduğunda, belki de kehanet
saman doldurularak evde kolayca merkezinin görevlileri böyle bir aşık
yapılabilen bebeklerle oynamak AŞIK KEMİKLERİ falı açtıktan sonra Tanrı Apollon’un
zorunda kaldılar. Smyrna kazılarında yorumunu İzmirliler’e bildirdiler
da pişmiş topraktan yapılmış oyuncak Kökeni tarihin derinliklerine inen ve ve kentin yer değiştirmesine ve
bebeklere ve onlara ait kol, baş ve maddi kalıntılarını Yunan ve Roma kuruluşuna vesile oldular.
bacak parçalarına ulaşılmıştır ki, bu kültüründe çoklukla gördüğümüz
oyuncaklar gelir durumu iyi olan aşık kemikleri üzerlerindeki yazı, YETİŞKİNLERİN DE OYUNU
İzmirli ailelerin çocuklarına aittiler. rakam ve işaretlerle fal açmakta
kullanılarak gelecek tasavvurunda Kutsal alanlarda aşık kemiği
ERKEK ÇOCUĞA ARABA bulunulduğu gibi diğer yandan da bulgularına rastlanılmasını sadece fal
oyuncular arasında rekabetin parçası açmak ile açıklamak yetersiz kalabilir.
Tekerlekli-tekerleksiz pişmiş toprak olarak bir tür paralı-parasız zar Çocuklar belli bir yaşa geldiklerinde
veya metal arabalar (hamaksis) erkek oyunlarında da kullanılmaktaydı. diğer oyun nesneleri gibi kendi
çocuklarının en sevdikleri oyun Çeşitli hayvanların ama daha aşık kemiklerini de bazı hallerde
nesnelerindendi. Oyuncak araba çok koyunların bilek kemiğinden üzerlerine adadıkları tanrının adlarını
babaların özellikle erkek çocuklarına çıkarılan aşık kemikleri ile açılan da kazıyarak tanrıça ve tanrılara adak
alabilecekleri en kıymetli oyuncak idi. fala ve oynanan oyuna Yunanlılar olarak sunuyorlardı. Aşık kemiklerinin
Nitekim Aristophanes’in, “Bulutlar” “Astragalos”, Romalılar ise “Talus” kutsal alanlarda çok sayıda ele
adlı komedyasında Strepsiades isimli adını vermekteydi. Eğitimli rahip geçmesinin bir nedeni de bu inanıştı.
oyun karakteri jüri üyeliğinden ve rahibeler tapınaklarda tanrı ve Aşık kemikleri Smyrna Agorası
kazandığı parayla oğluna küçük bir tanrıçaların düşüncelerini attıkları kazılarında da ele geçmiştir. Agora
MS 2. Yüzyıla ait mermer bir kabartma. Top oynayan kızlı erkekli çocuklar.
17
gibi bir kamusal alanda çocukların Yukarıda kısmen aktarmaya BEŞTAŞ
oyun nesnesi olarak aşık kemiklerini çalıştığımız gibi üzerinde rakamların
bulmayı beklemek düşük bir bulunduğu aşık kemikleri zar olarak Aşık kemikleri ile oynanan bir başka
ihtimal olsa da, yetişkinlerin birini kullanılıp da oynanıyordu. Bize oyun el becerisi ve dikkat gerektiren
beklerken veya boş vakitlerinde de bildik gelen ve Yunanlılar’ın “eis omillan” olarak adlandırılan bu
zaman geçirmek için aşık oyunları “pleistobolinda”adı verdikleri bir tür oyun yere çizilen bir çember içinde
oynadıkları bilinmektedir. “Tarihin zar oyununda oyuncular her bir yüzü bir oyuncuya ait aşık kemiğinin
Babası” olarak bildiğimiz Herodotos, üzerinde rakamlar bulunan ikişer aşık diğer oyuncu tarafından atılan
İzmir’in eski sakinlerinden olan kemiğini yere atar ve gelen toplam aşık kemikleriyle çember dışına
Lydialılar’ın kıtlık zamanında vakit değer kazananı belirlerdi. çıkarılması kuralına göre oynanıyordu.
geçirmek için bu oyunu keşfettiklerini El becerisi gerektiren bir başka
anlatır. Aşık oynarken bize hiç de TALİH OYUNLARI oyun günümüzde de halen sevilerek
yabancı gelmeyen sert tartışmaların farklı versiyonları farklı oyun
da yaşandığı anlaşılmaktadır. Sevilerek oynanan bir başka zar nesneleri ile oynanan “pentalitha”
İzmirli Homeros İlyada adlı eserinde oyunu, “mora”adı verilen tahmin yani sözcük anlamıyla tam olarak
Patroklos’un çocukken aşık oyunu oyunuydu. Oyuncular parmakları örtüşen “beştaş” oyunuydu.
oynarken bir arkadaşını öldürdüğünü ile bir rakam işaret ederek atılan Aşık kemiği ile oynanan dikkat ve
bize aktarmaktadır. Aşık kemikleri aşık kemiği veya diğer kemik beceri isteyen “tropa” adı verilen bir
ile oynamak bir protestoya da zarların üzerlerindeki rakamı doğru başka oyun ise bir yuvaya, bir deliğe
konu olmuştur. Ephesoslu Filozof bilmeye çalışırlardı. İçlerinden veya bir vazo içine aşık kemiği atma
Herakleitos, (MÖ 535-475) bu sırada birisi işaret ettiği rakamı bilinceye kuralına dayanıyordu.
kentteki politikacıların yönetimini kadar aşık ve diğer kemik
protesto etmek için çocuklarla aşık zarlar atılmaya devam ederdi. MİSKET
oynadığını şaşırarak görenlere, “Niye Bir diğer oyun bir imparatorun
bakıyorsunuz lanet olasıcalar; böylesi, dahi ilgisini çeken Yunanlılar’ın Bilye (misket) ile oynanan oyunlar
aranıza katılıp politika yapmaktan iyi “artiasmos”, Romalılar’ın “parimpar” da çocukların günlük yaşamında
değil mi” diyecektir. Anadolu’nun veya “tekler ve çiftler” veya “tek yaygın olarak görülen oyunlardan
Türkleşmesi sonrasında da bu oyun mi çift mi” olarak da adlandırılan biriydi. Bizlerin de çocukluğumuzda
çok sevilerek oynandı ve öyle ki her oyundu. Roma İmparatorluğu’nun çokça oynadığımız misketin
bölgenin ağzında aşık kemiği yüzleri kurucusu Augustus’un da çok sevdiği antik çağda hangi kurallarla ve
Yunan ve Romalılar’da olduğu gibi bu oyunun oynanması avuç içine nasıl oynandığı açık değilse de
farklı adlarla adlandırıldı. Örneğin saklanan aşık kemiği, kemik zar veya tapınak ve kutsal alanlarda yapılan
Kocaeli ağzında aşığın istenen çakıl taşının sayısının karşı oyuncu arkeolojik kazılarda çokça çıkması
şekilde gelmesi bildik bir terim ile tarafından tahmin edilmesi üzerine belli bir yaşa gelen çocukların
“cuk oturmak” şeklinde tanımlandı. kuruluydu. tanrıça ve tanrılara oyuncaklarını
sunmalarıyla ilişkili olmalıdır.
MÖ 1. yüzyıla ait tekerlekli oyuncak eşek veya katır. Roma Dönemi’ne ait bronzdan yapılmış oyuncak at arabası.
18
Bilye İngilizce’de “marble” yönlendirilen ve hızlandırılan topaç ahşap, demir ve bronzdan üretildiler
(mermer) ve eski Yunanca’da da döndürme pek çok antik vazo ve bu nedenle de özel üretim
“marmaros” (mermer) sözcüğü ile resminde karşımıza çıkmaktadır. gerektirdiğinden varlıklı ailelerin
ve yine bilye hem Fransızca hem Nitekim bir vazo üzerinde çocuk çocuklarının çoklukla oynadığı
de İngilizce’de “agate” yani akik oyunlarının ve oyun nesnelerini bir oyun nesnesiydi. Çemberlere
sözcüğü ile de karşılık bulur. Sözcük himaye eden Tanrı Hermes, kendisine ses çıkarmaları için halkalar ve
aynı zamanda hangi malzemeden sunulan bir topacı büyük bir keyifle ziller takılırdı. Halka ve zillerin
bilye yapıldığını da açıklamaktadır. ve dikkatle oynar şekilde ressam çıkardıkları ses ailelerin çocuklarının
Smyrna Agorası kazılarında da oyun tarafından tasvir edilmişti. Çoğu tek nerede oynadıklarını öğrenmelerini
nesnesi olan aşık kemikleri gibi renkli ve sade görünümlü olmakla de sağlardı. Çember çevirmek büyük
mermer misketler çokça ele geçmiştir. beraber bazı topaç örnekleri, alan gerektirdiğinden ancak bahçeli
Oyun nesnesi olarak, günümüz çocukların ilgisini çekecek şekilde evlerde ve sokaklarda oynanabilecek
araçlarının tekerleklerine ait metal bitkisel, geometrik ve hayvan bir oyundu. Çember, günümüzde
toplar için daha çok söylediğimiz bilye figürleriyle süslü ve rengarenkti. “Hulahop”a ve Fitness Çemberi’ne,
ve yine hangi malzemeden yapıldığını Topaç, günümüzde “Beyblade”e ritmik jimnastikte aletli hareketlere
anlatan “camebe” adlarını duyar veya dönüşürken, süslemeleri de çeşitli kadar birçok şekilde karşımıza
hatırlarız. renklerde ve ışıklı örneklere yerini çıkmaktadır.
bırakmıştır.
TOPAÇ TOP İLE OYUN
ÇEMBER ÇEVİRMEK
“Strobilos, Strombos, Turbo” Diğer yandan top oyunları da
adları verilen vecam, metal, kil “Trokhus, orbis” adları ile bilinen günümüzde olduğu gibi sadece
ve ahşaptan yapılmış topaçlar çember bir başka sevilen oyun çocukların değil yetişkinlerin de
Mısır’da parmaklar yardımıyla nesnesiydi. Son zamanlara kadar çokça tercih ettiği, Yunanlı ve
çevrilirken ip ile çevrilmeyi ilk bizlerin de oynadığı ve şahit olduğu Romalılar tarafından evde, boş
kez Çinliler’in kullandığı söylenir. lastik araba tekerlekleri, bisiklet jantı alanlarda ve gymnasion gibi spor
Ancak anlaşılan sonraki yüzyıllarda ve benzerlerini sürmeye benzer bu alanlarında çok çeşitli şekillerde
her iki şekilde de oynanan oyun oyunda Yunanlı ve Romalı çocuklar severek oynanıyordu. İstop ve
Yunanlı ve Romalı çocuk ve gençler çemberi gerektiğinde ucu kıvrık yakartop gibi sokak oyunlarından
tarafından da erkek kız ayırmadan veya değil “elater” adı verilen bir voleybol ve hentbol gibi salon ve
çok sevilmişti ve birçok vazo ve sopa yardımıyla yönlendiriyorlardı. saha oyunlarına kadar içinde bu
duvar resminde tasvir edilmiş olarak Çemberi çevirirken düşürmemek oyunları anımsatan aksiyonları
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle kuraldı. Çember oyunu olasılıkla barındıran kurallı kuralsız çeşitli
bir sap veya tutamağa bağlanmış araba tekerleklerini taklit edeceğinden top oyunları oynanmaktaydı.
üç deri iple “kamçı”layarak atılan, Farklı boyutlarda ve malzemeler ile
MÖ 4. Yüzyılın sonuna ait aşık kemikleri ile fal açan çok sayıda top örneği bulunuyordu.
MÖ 5. yüzyıla ait bir kadeh (Kylix) içinde çemberini veya pentalitha (beştaş) oynayan pişmiş topraktan Toplar bez ve deriden kılıf içine
alarak kaçmakta olan Genç Erkek (Ganymedes). yapılmış genç kız heykelcikleri.
19
kum, toprak, saman, kıtık, yün, at benzetilen bu oyunda antik iterek, koşarak, hile yaparak,
kılı, tüy, kumaş parçaları, ip, sünger kaynaklardan öğrenilen sınırlı hep birlikte sıçrayarak yorulup,
gibi malzemeler doldurularak bilgilerden anlaşıldığına göre kale kan ter içinde kaldıkları açıktır.
yapılırdı. İmparatorların Hekimi çizgileri ve bir orta çizgi oyun Top ile oynanan bir başka oyun
Pergamonlu Galenos çocuklar için sahasına çizilmekte ve iki takım “Ephedrismos” idi. Ortaya dikilen
domuz mesanesinden top yapıldığını oyuncuları kum ile doldurulmuş topu ve “dioros” adı verilen bir taş, top ile
aktarmaktadır. Organik malzeme kaparak, atarak rakip takımın kale devrilmeye çalışılırdı. Deviremeyen
ile yapılan topların günümüze çizgisini aşmaya çalışmaktaydılar. oyuncu devirmeyi başaran oyuncuyu
ulaşması pek mümkün değildir. Top Günümüz sporlarına benzetilen devrilen taşa kadar sırtında
ve top oyunları antik vazo ve mezar bir başka oyun da çim veya taşırdı. Cezalı oyuncunun gözleri
stelleri üzerinde daha çok erkek buz hokeyine benzeyen bir kazanan tarafından kapatılarak
çocukları ile birlikte görülmektedir. oyundu ve ucu kıvrık sopalarla onun ilerlemesi aynı zamanda
Antik kaynakların sınırlı aktarımları topa vurmak ve sahip olmak güçleştirilirdi. Bizlerin bildiği
ile vazo resimleri ve kabartmalardaki oyunun bilinen kurallarındandı. kaydırak, körebe, birdirbir, deve
tasvir şekilleri oyunların hangi Bir başka top oyunu ise daha çok güreşi gibi oyunları da anımsatan bu
kurallarla oynandıklarına ilişkin az çocukların oynadığı “phaininda” oyun kızlar ve erkekler tarafından
da olsa bilgiler sağlamaktadır. Antik idi. Oyun Yunanca’da “kapmak, oynanmaktaydı ve bu iki oyuna
yazarlardan Athenaeus’un aktardığına yakalamak” anlamlarına gelen ilişkin arkeolojik bulgular mevcuttur.
göre top oynamak Büyük İskender’in “harpezo” sözcüğünden adını Bir başka top oyununda ise kural
en çok sevdiği oyundu. Pergamonlu alan “harpaston”, Romalılar’da el ile atılan topun, üzerinde topun
Hekim Galenos’a gelince, top ise “paganica” adlı kuştüyü ile geçeceği kadar bir delik olan
oyunlarının masrafsız olduğunu, doldurulmuş deri veya bez bir tahtadan bir kalenin deliğinden
herkesin ve her yaş grubunun el topuna benzeyen yumuşak bir geçirebilmekti.Top ile oynanan
rahatlıkla oynayabileceğini, en iyi topla oynanıyordu. Oyunun temel ama deve güreşine benzer şekilde
egzersizin top oynamak olduğunu kuralı topun şaşırtmalı bir şekilde birbirlerini sırtına almış genç ve
ve vücudun her tarafını eşit şekilde karşılıklı atılıp düşürülmeden yetişkin çiftlerin havaya atılan
çalıştırdığını söyleyerek övecektir. tutulmasına dayanıyordu. bir topu yakalamaya çalışması
Top oyunları anlaşılan o ki, eğlenceli ”Ourania” diye adlandırılan bir diğer ve belki de rakip takım arasından
olduğu kadar sağlığa faydalı olarak top oyunu ise günümüzde oynanan kendi takımından olan çifte topu
görülmektedir. oyunun kuralları açık değildir. aktarmasına dayanan adı kaynaklarda
Ancak basketbolda başlama atışını geçmeyen bir başka top oyunu daha
GÜNÜMÜZE BENZERLİK anımsatır şekilde top yukarıya doğru vardı.
fırlatılır ve top düşerken oyuncuların
Yunanlı çocuklar ve gençler topu tutarak tekrar yukarı atması
“Episkyros” adlı bir top oyunu gerekirdi. Çocukların bu oyunda
oynuyorlardı. Daha çok Rugby’ye topu kapmak için birbirlerini MÖ 5. yüzyılın başına ait bir vazo
(Lekytos) üzerinde Ostrakinda adı
İtalya Armerina’dan Roma Dönemi’ne ait bir mozaik MÖ 5. yüzyıla tarihlendirilen bir kadeh (Kylix) içinde da verilen top oyununu oynayan
üzerinde bir çeşit el topu oynayan bikinili genç kızlar. büyük bir keyif ve dikkatle topaç çeviren Tanrı Hermes. birbirlerini sırtlarına almış gençler.
20
ÜÇ TOP GİBİ Ancak hangi top ile ve hangi kurallar tahterevalli oynarken antik çağın
çerçevesinde bu salon oyununun insanları, bu eğlenceyi ayakta
“Trigon”olarak da adlandırılan bir oynandığı bilinmemektedir. Bu durarak oynuyorlardı.
başka top oyununda dönüşümlü tip top oyunlarının oynandığı özel Doğal olarak herhangi bir oyun
olarak herbir oyuncu tarafından salonların yanı sıra gymnasiumların nesnesine bağlı kalmaksızın
havaya atılarak döndürülen bu palaestraları gibi varlıklı ailelerin arkadaşlarla güreş tutma, evin
oyun günümüzdeki Üçtop Çevirme villalarında farklı top oyunlarının bahçesindeki ya da sokak veya
oyununu anımsatmaktadır. oynandığı top sahaları da vardı. çiftlikteki ağaca tırmanma,
Vazolar üzerindeki çoklukla evdeki “piscina” adı verilen süs
kadınların olduğu sahnelerde DİZDE TOP SEKTİRME havuzunda yüzmek gibi fiziksel
görülen bu oyun, resimlerde yün aktivite gerektiren oyunlarda çocuk
sepetinin de olması nedeniyle yün Yere sektirerek sürmekten ibaret olan dünyasının vazgeçilmezleri idi.
yumaklarının çevrildiği şeklinde bir başka top oyunu da Aporraksis
yorumlanmaktadır. Yumak dışında Kaynakça;
olarak adlandırılır. Oyunun kuralı Kudret Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi,
top, çeşitli meyveler ve benzerleri basketbol ve hentbolü anımsatır Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2001.
de bu oyunda oyun nesnesi olarak şekilde mümkün olduğunca uzun Metin And, Oyun ve Bügü, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2019.
kolaylıkla kullanılabilirdi. Yün bir süre topu elle yere vurarak Müzeler, Oyunlar, Oyuncaklar ve Çocuklar, Haz:
yumağının oyunun temel aracı sürmek ve olabildiğince çok sayıda Dilek Maktal Canko, DEÜ Matbaası, İzmir 2014.
Salkım Selvi-Bener, Antikçağda Oyun ve
olması ve çevirirken “ne kadar sektirmekti. Oyuncaklar, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013.
uzun yaşayacağım” sorusunun Bu kadar çok sayıdaki top oyunu
sorulması adetten olduğu için içinde günümüzün futbolunu yani
bu oyun Kader Tanrıçaları ayak topunu anımsatan bir oyundan
Moiraları akla getirmektedir. bahsedemiyoruz. Belki futbola
Bilindiği gibi Moiralar insan en yakın bulacağımız top oyunu,
doğduktan itibaren onun ipliğini futbolun temel eğitiminde de yer
büker, yumak haline getirir ve günün alan, “Dizde Top Sektirme” oyunu
birinde de kestiklerinde ölüm gelir. olsa gerektir. Bu oyun ,“follis”
Bu anlamda oyun aynı zamanda bir adındaki içi hava ile şişirilmiş top
tür fal bakma olarak değerlendirilir. ile Yunanlı ve Romalılar’ın, dizde
Trigon olarak adlandırılan top top sektirme olarak tanımlanabilecek
oyununun Romalı bir versiyonunda bir oyunu oynamalarından ibarettir.
ise yere çizilen bir üçgenin Oyunu güçleştirmek için ellerin
köşelerine geçen oyuncular deri arkadan birleştiriliyordu. Mümkün
veya kumaştan yapılmış “pila” veya olduğunca çok sektirmenin oyunun
“follis” adı verilen topu birbirlerine temel kuralı olduğu anlaşılmaktadır.
atarak yere düşürmeden bir elleri ile
tutup diğer elleri ile atmalarından SALINCAK
ibaret bir oyundu. Her oyuncu topu
atacağı oyuncuyu yanıltarak topu Yine günümüzde olduğu gibi
düşürmesini sağlayıp cezalı duruma yaşlısı genci her yaş grubundakiler
düşürmeye çalışırdı. için salıncak vazgeçilmez bir
eğlenceydi. İlginç gelebilir ama
SALONLAR TOP SAHASI bize hiç de yabancı gelmeyen bir
başka oyun “tahterevalli’nin de
El topu oyunlarını çok sevdikleri oyun yelpazesinde mutlaka yer
anlaşılan Yunanlı ve Romalı alıyor olmasıydı. Bizler oturarak
ailelerin “sphaeristerium” adı ile
anılan evin bir odasına doluşarak, Bir vazo (Lekytos)
ya da gymnasiumlarda bir oda veya üzerinde yün yumaklar
salonda arkadaşlarla birlikte top ile Trigon adı verilen
Üç Top Çevirme oyunu
oynadıkları da kayıtlara geçmiştir. oynayan genç kadın.
21
Seyfettin
ŞEN
Bademler Köyü Kültür ve Sanat Derneği
Gülenlerin Yeri
söze şöyle girdiğini hatırlıyorum:
“Çocukların dili tekdir, ayrı dillerde
olmaz. Çocuğun dili oyundur,
oyuncaktır. Oynarken, güler,
eğlenir, öğrenir. Japon, Afrikalı,
Görenler Gelsin” diye yazar. Avrupalı Türk farketmez, aynıdır”.
Arkeoloji camiasında Musa Baran “Tarihe bakın” der, oyuncaklar altında
adının saygın bir yeri vardır. O, Prof çerçevelenmiş kazılarda, oyuncak
Arif Müfid Manselin, Prof. Ekrem figürlerinin yer aldığı fotoğrafları
Akurgal’ın öğrencidir. Halikarnas göstererek. Tarihteki çocukların oyun
Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı, ve oyuncaklarının günümüzle çok
Sabahattin Eyüpoğlu, Azra Erhat, benzerliği olduğunu vurgulardı sık sık.
Şadan Gökovalı ve Türkiye’nin Dr. Musa Baran’ın
yakın tarihine damga vurmuş nice anlatımına devam edelim;
insanın dostudur. Musa Baran ilk ‘’Homeros’ta, Herodot’ta, diğer
önce Bademler Köyü’nün evladıdır. tarihçilerin bize ilettiği az uz da olsa,
Hem de Çocuk Oyunları Müzesi’ni bir de kabartmalarda, resimlerde
kuracak kadar Bademler sevdalısıdır. antik çağ oyunlarını araştırdım.
Halam Senem Baran’ın eşi Gördüm ki bizim oyunlara benziyor
olmasındandır ki, yakındık Dr. hepsi de. Çeşitli ülkelerin insanlarına
Musa Baran’la. O, Oyuncak sordum. Onların çocukluk oyunları
Müzesi’nin oyuncaklarını hazırlarken da, oyuncakları da bizim oyunlara,
de, duvarlarını süsleyen demir oyuncaklara benziyor. Pieter
Musa Baran
büklerinden hazırladığı oynayan Bruegel’in, 16. Yüzyılda yaptığı
Geldiniz mi Çeşmebaşı’na… Çevirin çocuk figürleri asarken de şahidiyim. Çocuk Oyunları adlı tablosunda
yönünüzü köy çeşmesine. Çeşmebaşı O zamanlar 50 metre ötesinde oturan bizim oyuncakları görüyorum ve
köy meydanının adıdır. Bademler’e bir çocuktum. Yani torunları Ayşe ve böylece çocukların kendilerine has
geldiğinizde, ilkönce Atatürk Bulut’tan sonra dede torun gibiydik. bir dünyası olduğunu öğrendim.
Büstü’nü sonra da köy çeşmesini Onların oyunlarının ve oyuncaklarının
görürsünüz. Çeşmenin bitişiğinde, evrensel olduğunu öğrendim. Çocuk
antik çağdan kalmış hissini veren oyun yaratmalı, oyuncak yapmalı.
duvar, “Musa Baran Oyuncak Şimdiki çocuklara öğretiyorum.
Müzesi”nin duvarıdır. Yandaki Oynamıyorlar. Şimdinin çocuklarını
demir kapıdan Musa Baran’ın televizyon, futbol ve sokaklarda
dünyasına çekinmeden girebilirsiniz. şarlatanlıklar almış götürüyor.
Zaten içerideki kitabede ,“Yüzü Endüstriyel oyuncakların oyuncağı
Gülenler, Oyun Bilenler, Gerçeği oldular. ‘’
22
ZAMAN TÜNELİ başlayan merdiven altında ise AİLE EVİNDEN MÜZEYE
büyükçe bir ağaç bıçkısı sanki
Müzenin ilk yıllarında giriş duvarında serüvenin başlangıcını anlatan bir Müze, geleneksel bir Anadolu evidir.
250 yıllık Bademler Köyü’nün sembol. Bademler Köyü tahtacıdır, Musa Baran’ın baba yadigarıdır.
sosyo-ekonomik sürecini anlatan nomad’dır. Ataları iskandan önce Şahidim ki kendi elleriyle yenilemiş
bir objeler serisi yer alırdı. Ekin konar göçerdi. Ulu dağlarda ağaç ve çocuklara armağan etmiştir.
biçmeye yarayan tırpandan, bağcılıkta biçer, yapı malzemesi, çamaşır Odalardan birinin tahta kapısını,
kullanılan bandırmaya, tütün fidanı teknesi, mineyit gibi gereçler üretirdi. eskiler bilirler ki avuca sığmayan
dikmeye yarayan kazıktan, tütün İlk çıkış noktası Horasan’dan beri bu bir anahtar, gıcırdayarak açar.
balyası yapmaya yarayan sandıklı bölgeye geldi. Ta ki şu an ki yerleşim Soldaki açık ocak yemeklerin ve
prese kadar uzanan öykü gibi asılı yerinde buraların ilk yerleşimcileri ısıtmanın olmaz ise olmazıdır.
objeler. Karşı tarafta duvar dibinde Rumlar ve onların geçim kaynağı Hemen berisinde yüklük yer alır.
bağcılık ve zeytincilik ile tanışana Önü perdeyle örtülmüş, altına
kadar. giysi selelerinin gizlendiği, içinde
ziynetlerin yorgan altı yapıldığı bir
23
yüklüktür bu. Yer döşekleri, halılar, kapları, vazolar, biblolarla dolu. oyması gemi maketleri, tahtadan
söyke yastıkları, kilimler ve en Rafın hemen altında özel altlığı çelik çomaklar, çıngıraklar, beş
önemlisi de ortada ağaç. Orta bir ile bir göz lambası durmakta. taş, aşık ve daha niceleri. Hepsi de
direk yer alır. Altıgen direk evin Bu oda öyle örnek olsun diye asırlar boyunca farklı coğrafyalarda
direncini simgeler. Çatıyı tutar. tasarlanmamıştır. Uzun yıllar bu yaşayan farklı kültürlerin çocukları
Üstüne çakılmış küçük çivilerde şekilde kullanılmış Musa Baran ve tarafından oynanan oyunlar ve
eleği, kolanı, kahve değirmeni, ailesi burada bir yaşam sürmüştür. oyuncaklar. Tahta tablaların üzerine
kirmen daha önemlisi fener tek tek kendi elleriyle yapıştırdığı
lambasının asılmasını sağlar. MÜZEDEKİ ÇEŞİTLİLİK oyunların altında tarihten süzülen
Duvarlarda Musa Baran’ın yazıları, bilgilerle, sizi başka bir dünyaya
fotoğrafları bir de yöreden eşi Odadan çıkıp avludan merdivenleri götürüyor. Odanın üst başındaki
Senem Baran ile topladıklarıı tırmandığınızda meydan manzarası küçük kütüphane dolabının önünde
ilginç taş koleksiyonu yer ardından soldaki kapıda çocuk bir uçurtma. Japonya’dan gelen
almakta. Duvarlardan birinde oyunları koleksiyonu sizi bekler. televizyon ve araştırma ekibinin
bir raf var ki üzeri eski bakır Pişmiş topraktan arabalar, ağaç hediye ettiğini hatırlıyorum. Bu
uluslararası ziyaretler, İzmir’in Urla
ilçesine bağlı Bademler Köyü’ndeki
Musa Baran Oyun ve Oyuncak
Müzesi, ziyaretçilerine oyunların
evrenselliğini gösteriyor.
24
Geçen aylarda kaybettiğimiz oyunlarının tablet ve cep
öğrencisi ve kadim dostu Şadan telefonlarıylayürütüldüğünü
Gökovalı bu vedada müthiş bir düşünürsek, Musa Baran’ın ne
konuşma yapmıştı. Oğulları büyük bir miras bıraktığını anlarız.
Edip Baran ve Nadi Baran, Ayşe Her yiten kuşak daha da unutacak,
ve Bulut torunları da hazırdı. oynamayı, oyuncağı. Belki de
O yıllarda Narlıdere Belediye gülmeyi. Gülmeyen, eğlenemeyen
Başkanlığı yapan Abdül Batur, çocuklar büyüyecekler,
Limanreis Mahallesi’nde bir büyüdüklerini zannedecekler.
parka Musa Baran’ın ismini Yazımızı Musa Baran’a
törenle verdi. Pandemi öncesine söz vererek bitirelim. “Bu
kadar her Bademler Şenliği’nde, bütünleşmeyi, bu birleşimi
müzenin önünde oğulları oluşturan çocuklar ve onların
Edip ve Nadi Baran çocuklara oyunları, düpedüz evrenseldir. Ve
oyuncaklar dağıtıyordu. bu güzel dünya sadece çocuklara
Arkeolog Dr. Musa Baran’ın hastır. Sakın onların oyunlarını,
Bademler Kültür, Sanat ve Eğitim oyuncaklarını, o güzel dünyalarını
Vakfı yayınlarından çıkan, Çocuk bozmayın. Bırakın çocuklar
Oyun ve Oyuncakları kitabı oynasın”.
yeniden yayınlandı. Meraklısına Yazının hazırlanmasında katkı
daha geniş bilgi sunabiliyor. koyan Dr Musa Baran’ın
Şimdilerde çocuk oğlu Murat Nadi Baran’a
teşekkürlerimle...
25
Ülkemizin örnek niteliğindeki oyun ve oyuncak müzelerinden Konak Belediyesi Ümran Baradan
bir tanesi de Konak’ta yer alıyor. Seramik sanatçısı Oyun ve Oyuncak Müzesi’nin
temelleri, 2004 yılında dünyaca ünlü
Ümran Baradan’ın, dünyanın farklı ülkelerinden topladığı
seramik sanatçımız Ümran Baradan
oyuncaklarla oluşturduğu koleksiyon, Konak Belediyesi’nce tarafından atıldı. Sanatçı, farklı
geliştirildi ve sanatçımızın adıyla taçlandırılarak, müze haline ülkelerden edindiği oyuncaklar ve
getirildi. 11 yıldır kapıları açık olan müzeyi bugüne kadar düzenlediği yarışmalarda derece
binlerce çocuğumuz ziyaret etti. kazanan yetenekli çocukların yaptığı
eserleri ile bir koleksiyon oluşturdu.
Oyun
Var olan koleksiyon Konak
Belediyesi’nce devralındı ve Sunay
Akın’ın konsept danışmanlığında
zenginleştirilerek, 17 Ocak 2010
Çocuğun
tarihinde müze olarak kapılarını açtı.
Müzede, içerisinde 1800’lü yıllardan
kalma oyuncakların da yer aldığı
binin üzerinde bir seçki bulunuyor.
Sergilenen oyuncaklar arasında,
“İlk gerçek saçlı bebek”, Mickey
Mause’un ilham kaynağı olan
“Micky Fare”, sinemanın atası olan
“Laterna Magica” ve bunlar gibi
daha birçok ilklerden olan bebek
evleri, arabalar, peluş oyuncaklar,
masal kahramanları, ziyaretçilerin
ilgisine sunuluyor.
26
EĞİTİM ALANI kapsamında, Polonya’daki KİELCE zenginleştiren, yaratıcılıklarını
Müzesi ile Konak Belediyesi Ümran geliştiren ve onlara paylaşımcılığı
Müzemizde yıl boyunca çocuklar Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi, öğreten bir özellik taşıyor.
ile Karagöz-Hacivat tasvir atölyesi “Tarihin Tanıkları OYUNCAKLAR” Müzede yer alan bebek evlerinin ilk
ve gösterimi düzenleniyor. Aynı projesini gerçekleştirdi. Ardından, iki ortaya çıkışı 16. yüzyıla dayanıyor.
zamanda yaş gruplarına göre müze kardeşlik ilan etti. Almanya’da ve Hollanda’da varlıklı
planlanan eğitim etkinlikleri de ailelerin evlerini süsleyen bu
uygulanıyor. MÜZEDEKİ SEÇKİ minyatür evler, önceleri oyuncak
olarak tasarlanmamışlar. Bunlar
ÖDÜLLÜ MÜZE Konak Belediyesi Ümran Baradan dekoratif amaçlı olup, o dönemin
Oyun ve Oyuncak Müzesi’nde, malikânelerindeki yaşam biçimlerini
Mahalli İdareler Araştırma ve dünyanın farklı coğraflarının sergiliyordu. Bu dönemlerde üretilen
Geliştirme Derneği’nin 2010 yılında kültürel ve sosyal dokusunu bebek evleri, içerdikleri aksesuarlar
gerçekleştirdiği, “Üretken Belediye yansıtır nitelikte, oyuncaklar da çok küçük ve çocukların oynamaları
Proje Yarışması’nda; Sosyo- yer alıyor. Bulundukları dönemin sakıncalı görüldüğü için camekânlı
Ekonomik ve Kültürel Projeler toplum yapısını ve aile yaşantısını dolaplar içinde sergileniyordu.
dalında, Konak Belediyesi olarak, yansıtan oyuncaklar, müzenin binin Sonraki yıllarda çocukların
Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak üzerindeki envanterinin parçaları. oynamaları için üretilmeye
Müzesi ile birincilik ödülü kazandık. başlamıştır.
Avrupa Müze Akademisi’nin GERÇEK SAÇLI BEKEK
(EMA- European Museum Academy) LEHMANN OYUNCAKLARI
her yıl düzenlediği, “Çocuk 1920’li ve 1930’lu yıllarda Batı
Müzeleri” yarışması kapsamında, ülkelerindeki yoksul aileler Dünya oyuncak tarihinde Lehmann
2014 yılında finale kalan başarılı geçimlerini sağlamak için kendi olarak bilinen ve en gözde antika
müzelerden biri seçildik. kızlarının saçlarını oyuncak oyuncaklar arasında yer alan teneke
üreticilerine satıyorlardı. Vitrindeki figürler, Ernst Paul Lehmann
ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ 1930 ABD yapımı bebek saçları, tarafından 1881 yılında Brandenbug,
gerçek kadın saçı olan porselen Almanya’da kurulan fabrikada
27 Ekim 2011 ve 27 Kasım 2012 bebeklerin bir örneğidir. üretilmeye başlar. Bir düş gezgini
tarihleri arasında, “AB Türkiye olarak ünlenen Paul Lehmann,
Kültürlerarası Diyalog Kültür-Sanat BEBEK EVLER tasarladığı oyuncaklara toplumların
ve Müzeler Hibe Programı Projeleri” sosyal, ekonomik ve kültürel
Günümüzde en zor bulunan oyuncak yapılarını yansıtmıştır. Lehmann
çeşitlerinden bir tanesi olan bebek oyuncaklarının ünlü logosu, teneke
evleri, içerdikleri birbirinden oyuncak preslemesinde kullanılan
farklı figürler nedeniyle bunlarla metal bir aletin içinde, Ernst Paul
oynayan çocukların düşlerini Lehmann’ın baş harflerini içeren bir
figürdür.
27
Ozan
YAYMAN
Gazeteci
Kazanacak
Bir Şey Var
Bir tüy var havada. Bir kuşun tüyü bu! birbirine değdirmeye çalışıyorlar.
Rengârenk. Süzülüyor, oradan oraya! Çarpıştırılan meşeler, ilmeklenen
Bir çocuk var tüyün altında.Yere hayatları oluyor. Meşe formundaki
düşmesin diye üflüyor onu koştura o kuşun tüyü o sokaklarda, o
koştura! Oyun halinde, doğa ve çocuk. çocukla. Çocuk var gücüyle üflüyor!
Ritmini bulmuş her ikisi de… Çocuk Bir Latin deyişidir ve der ki: “Önemli
zamanın nasıl geçtiğinin farkında olan kazanılan misketler değil,
değil. Akışa kapılmış ve eğleniyor. oyundur.” Çocuk bu ilkeyi öğreniyor
Oyun oynamak için oynuyor çocuk; aslında ve oyunun içinde olduğunda
başka da hiçbir amacı yok. Oyun kazanmış sayılan tüm mutlu olanlar
bitmesin diye var gücüyle üflüyor gibi; mutlu.
o tüyü. Ciğerlerinde ne kadar hava Ve her bir oyunun farklı anlamlar
varsa itiyor; tüyün de değil aslında, taşıdığı gibi, yeni anlamlar peşinde
oyunun o hava. Oradan oraya zıplıyor koşturuyor. Girdiği her oyunun adı;
çocuk o sıra. Tüy de rüzgârını ardına havada süzülsün diye üflediği o
almış yelken gibi öyle bir süzülüyor ki rengârenk tüyün bir başka ifadesi
havada… aslında. Bir gün “saklambaç”oynuyor
Sonra çocuk arkadaşlarıyla şehrinin sokaklarında, bir başka gün
buluşuyor mahallesinin sokaklarında. topun peşinde koşturuyor. “Çelik-
Meşe oynuyorlar beraber. çomak”, “ebelemgübelem”, “köşe
Geleceklerinden haber veren şeffaf kapmaca”, “dokuz kiremit”, “çıngıraklı
küre şeklindeki küçük meşelerini, koşma”, “çanak çömlek patladı”,
Fotoğraf: Seval Güldüren
28
29
“tikoça”, “çıngıraklı koşma”, “sandık dökülen şarkılar,coşkusunu bir kelimenin dünyanın, dünyasının
saydık”, “balık ağı”, “kurt koyun çoğaltıyordu. gidişatını etkileyeceğini biliyordu
kuzu”, “yakar top” diye birbirini Oyun oynamak için oynuyordu başka artık. Kutsal oyunun peşine düştü
takip ediyor günler… Sevinç ve da hiçbir amacı yoktu. Oyun olarak böylece. Şehrinin geleneğinde vardı
heyecan ile bir tüyün peşinde, sanatı ve bir de yaşama sanatını bu! Çok önceleri tapınakların önünde
geleceğe hazırlanıyor çocuk. düstur edindi böylece. Şehrinin toplanılır, göklerdeki kudretin güç
Oyunlarla, usul usul büyürken o müzelerinde, sergi salonlarında, vermesi için şiirsel bir ifadeyle
çocuk, her yer oyun alanı oluyor sinemalarında, tiyatrolarında o yakarılırdı.
ona. Şehrinde ya da şehrinde uzakta izlesin diye işlenmiş bir rüyanın O da bir benzerine koyuldu. Oysa
kaldığında bile hayatı öyle karşılıyor. heykelin, resmin, fotoğrafın, bıraksalar yıldızlar üzerinde sek sek
Antik yerleşimlerle iç içe geçen tiyatronun, sinemanın aurasının oynayabilirdi. Gitti, kutsal oyun
yaşam alanında binlerce yıl önce içine giriyordu rengârenk bir dediği şiirin sınırlarında dolanmaya
evreni bir düzen içinde tutmak, tüy vardı yine havada üflediği… başladı. Coşkunun, zıpırlığın,
doğayı insana yararlı olmaya Oradan oraya gidip geliyordu. şakanın, hoş vakit geçirmenin
zorlamak, o yılın refahını artırıp Bisiklet pedalı çeviriyor, içindeydi artık. Ondan ciddiyet
hasadı olgunlaştırmak için kaldırımlarında koşturuyor, isteyenlerin karşısına şiirle çıktı.
mevsimleri karşılayan şenlikler deniz kıyında oturup bilmece- Çünkü o,“Kazanılacak bir şey var”
düzenlenirdi. Oyun, çocuğun bildirmece diyordu. Ve her derken son derece ciddiydi. “Büyük
geleneğinde vardı zaten. Ve şimdi birinde akış halindeydi… bir ciddiyetle yaşayacaksın” diyen,
sıra ondaydı. Biraz daha büyümüştü Hoş olanı, iyi olanı ciddiye alan ülkesinin evrensel şairi Nazım
üstelik. O kuşun tüyünü şimdi de herkes kadar ciddiye alıyor; güzel Hikmet’in dizelerindeydi sırrı:
danslar ederek şehrinin alanlarına olanla ise oynuyordu...
taşıma vaktiydi. Üstelik dilinden Oynuyordu çünkü telaffuz edeceği
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
“Yaşadım” diyebilmen için...
31
Bir mücadele değildi yaşadığı.
Defterinde yazmıyordu bu. Oyuna
düşkündü. JohanHuizinga’dan
alıntılamak gerekirse:
“Birinci olmaya yönelik tutkulu
istek, toplumun bu arzuya sunduğu
tatmin olanakları kadar çok
sayıda biçime bürünmektedir.
Bu alandaki mücadele biçimi de
yarışmanın ödülü ve bu mücadele
esnasında gerçekleştirilen eylem
kadar çeşitlidir. Karar; şansa, güce,
beceriye veya kanlı çarpışmaya
bırakılmaktadır.
Fotoğraf: İKSEV Arşivi
32
Cesaret veya dayanıklılık beceri anlamıyordu. Sadece akıyordu… sonrasındaki denge, çeşitleme,
veya bilgi, böbürlenme veya hile Bazen kurallara karşı çıkıp birbirinin yerine geçme, zıddını
yarıştırılır. Bir güç sınaması veya bir oyunbozanlık yaptığı da çözümleme, çözüm üretme,
şaheser yaratılması önerilmektedir. oluyordu ki o da oyuna içkindi. serbestlik ve özgürlük hepsi
Ya bir kılıç yapılacak ya da mısra Kutsal oyunuyla artık çok güçlüydü, ama hepsi onunlaydı artık.
döktürülecektir.” çünkü akış içerisinde sonlu olduğunu Onun için kurulan düşlere ortak
O, mısraları tercih etti… biliyordu. O halde yaşamı yakalamak olduysa, o da düşler kurabilir ve
Hayal gücünün olanakları içindeydi için bir derdi olması da kaçınılmazdı. başka hayatları bu düzleme dâhil
artık ve burada büyülenme Öyle de oldu. edebilirdi. Nitekim öyle de oldu.Ve
ile heyecan vardı. İmgeler Sürdürülebilir bir yaşamın devamı tüm bunlar İzmir’in sokaklarında,
diliyle gerçekleşen oyundaydı. için üretmesi gerekiyordu. Çünkü havadaki bir kuş tüyünü üflerken
Katılımcısını başka bir evrene oyunlarla büyümüş ve enerjisini olup bitiyordu.
taşıyan, kutsal eylem dâhilindeki kullanmayı öğrenmişti. Yaratım
oyundaydı. Zamanın nasıl geçtiğini sürecinin gerilimindeki yoğunluk,
33
İsmail
ÖZBOYACI
İzmir Turizm Folklor Derneği
Kurucu Başkanı
Hikâyesi Farklı
Bir Oyun
35
Memed Efe Aydın ve civarını kendi farklılıklarını ortaya koymak ve dansların adımları her zaman
kontrolü altına alarak yaklaşık 2 yıl ve kültürel kimliklerinin bir yabancıların ilgisini çekmiş ve
devlet gibi davranmış ve hatta mühür göstergesi olarak dans etmişlerdir. yurt içi ve yurt dışı festival ve
bastırarak kendisine 19. Yüzyıl’daki ulus devletlerin yarışmalarda önemli başarılar elde
“ Vali-i Vileayet, Hademeyi Devlet” oluşumları sırasında yeni bir ulus etmiştir. Örneğin 1969 yılında
ünvanını vermiştir. Bu anlamda oluşturmak için geleneksel danslar Türkiye’de kurulan üçüncü
Osmanlı belgelerinde “eşkıya” olarak bir araç olarak kullanılmıştır. İzmir’de ise ilk halk oyunları
geçmişlerdir ve bundan dolayı bazı Bugün de geleneksel dans kültürel derneği olan İzmir Turizm Folklor
dönemlerde zeybek kıyafetlerinin farklılıkların ortaya konması, kültürel Derneği, halk oyunları dalında ilk
giyilmesi Osmanlı merkezi yönetimi kimliklerin yaşatılması ve gelecek dünya birinciliğini 1972 yılında
tarafından yasaklanmıştır. Ancak kuşaklara aktarılması için çok önemli Fransa’nın Dijon kentinde almıştır.
devlet yönetiminin zayıflığı bir değerdir. İzmir ve Türkiye’de halk oyunlarının
sebebiyle belirli dönemlerde efeler benimsenmesi, araştırılması,
ile zeybeklere aflar çıkartılmıştır. ÇOK KÜLTÜRLÜ YAPI derlenmesi ve gelecek kuşaklara
Efelerin en tanınanlarından olan aktarılması bağlamında birçok
Çakırcalı Mehmet Efe için 3 İzmir Osmanlı zamanında da yarışma ve etkinlikleri düzenleyen ve
defa af çıkarılmıştır. Bu kişilerin ülkenin dışa dönük yüzü ve önemli bugün hala faaliyetlerini amatör bir
yaptıkları yiğitlikler ve hizmetler bir liman kentiydi. Gayrimüslim ruhla, tüm olumsuz şartlara rağmen
dans ve türküler ile taçlandırılmış ve nüfus oldukça fazlaydı. Bunlara devam ettiren İzmir Turizm Folklor
günümüze kadar gelmiştir. ek olarak Balkanlar’da kaybedilen Derneği, bu başarısı ile İzmir ve
topraklardan özellikle de Selanik’ten Türkiye’deki halk dansları dernek
KÜLTÜREL AKTARIM gelen göçmen ve mübadiller ve topluluklarına örnek olmuştur.
beraberlerinde geldikleri coğrafyanın Daha sonra günümüze kadar
Dans insanlık tarihinin kültürünü de getirerek İzmir’in İzmir’deki birçok kurum uluslararası
başlamasından bu güne kadar gelen demografisinde önemli yer tutmuştu. festival ve yarışmalarda aynı
kadim bir gelenektir. İlk zamanlar Bu dönemde mübadele antlaşması başarıları elde etmiştir. Bu başarıların
ibadet ve bazı değerlerin aktarımı çerçevesinde sadece İzmir’e 31 bin sırrı İzmir ve çevresi geleneksel
için insanlar dans etmişlerdir. Daha 502 mübadil gelmiştir. Daha sonraki danslarının, müziklerinin ve
sonraları kültürlerinin ürünleri yıllarda diğer Balkan devletleri ile kostümlerinin estetiği, farklılığı ve
olarak ve kendi topluluklarının yapılan nüfus değişim antlaşmaları hikâyesidir.
ve 1989 yılında gelen Bulgaristan
Türkleri ile birlikte İzmir’ de İZMİR’DEN DÜNYAYA
önemli bir mübadil ve göçmen
nüfus yapısı oluşmuştur. Oluşan İzmir ve çevresinden mübadele
bu demografi ve gayrimüslimlerin öncesi ve mübadele ile Yunanistan’a
dış ticaret faaliyetleri şehirde batılı giden Rumlar beraberlerinde
anlamda birçok sanatsal etkinliği de bu coğrafyanın kültürünü de
beraberinde getirmişti. Bu bağlamda götürmüşlerdir. Bu anlamda
İzmir’de yerel geleneksel dansların Atina’nın varoşlarında mübadil
yanında göçmenlerin getirdikleri Rumlar arasında doğan Rembetiko
Balkanlar’a ve Ege Adaları’na has müziği önemli bir örnektir. Bu
geleneksel danslar ve batılı diğer müzik türü Anadolu ve özellikle
danslar İzmir’in sanatsal olarak İzmir özlemini, göçler ve mübadele
Anadolu’nun diğer şehirlerinden sürecinde yaşanan acıları dile
farklılaşmasına neden olmuştur. getirmektedir. Ayrıca Zeybekiko ve
Abdaliko dansları, ayrıca Karadeniz
DÜNYA BİRİNCİSİ Horonları, Kapadokya ve Karaman
dansları Türkçe sözler ile günümüzde
İzmir ve çevresindeki geleneksel Yunanistan’da yoğun olarak icra
danslar, bu dansların müzikleri, edilmektedir.
enstrümanları, giyim kuşamları
36
COĞRAFYA KADERDİR ANADOLU KADINI ilgi şekil değiştirerek artmaktadır.
Üniversite diploması, müzik
Aslında Türkiye ve Yunanistan Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu öğretmenliği hakkı ve meslek olarak
arasında kültürel olarak çok büyük kadınıyla ilgili şu tanımı yapıyor: halk oyunlarını görmeleri sonucu
farklar yoktur. Çünkü halklar “Ve dünyada hiçbir ulusun kadını ilgi artmaya başlamıştır denilebilir.
yaşadıkları coğrafyaları değiştirseler ‘’Ben Anadolu kadınından daha fazla Ayrıca bazı öğretim üyelerinin
de benzer yaşam tarzlarına sahiptiler. çalıştım. Ulusumu kurtuluşa, zafere, İzmir Turizm Folklor Derneği
Benzer gelenekleri, yemekleri, sosyal istiklale götürmekte Anadolu kadını bünyesinden yetişmiş olan İzmir Ege
ilişkileri, müzikleri (sanat müziğinin kadar fedakârlık yaptım diyemez.” Üniversitesi Devlet Türk Musikisi
çok önemli Rum, Ermeni ve Yahudi Özellikle Kurtuluş Savaşı sürecinde Konservatuarı Türk Halk Oyunları
bestekârları ) ve dansları vardı. Anadolu kadını erkeğinin yanında Bölümü günümüzde akademik
Halklar sadece coğrafya değiştirdi. yer alarak önemli yararlılıklar olarak da halk oyunlarımıza farklı
Örneğin, Hora Balkanlarda oynanan göstermiştir. Örneğin Yörük Ali bir perspektif kazandırmış ve lisans
bir geleneksel dans türü iken Efe’yi, üç yıldır dağlarda gezmekten ve yüksek lisans seviyelerinde
mübadele ile Anadolu’nun birçok vazgeçirten ve milli mücadeleye birçok mezun vermiştir.
yerinde bugün icra edilmektedir. katılmasını sağlayan Balta Köylü Çok yakın bir zamanda Türkiye’deki
Zeybek dansları ve 9 zamanlı Arşın Teyze’nin, “Aydın’da cami ilk dans doktora programı için
müzikler her iki coğrafyada da küçük minaresinde asılı bulunan mavi YÖK’ten onay almış ve ilk
farklarla icra edilmektedir. Bugün bayrak orada dalgalandıktan öğrencilerini 2021-2022 öğrenim
Ege Bölgesindeki kültürel birikim sonra “Sen efe olsan ne yazar, yılının güz döneminde kabul
kesinlikle coğrafyanın ürettiği olmasan ne yazar.” sözleridir. edecektir. Konservatuarların, Türk
kültürdür. Kültürel katmanlara Aydın merkeze bağlı İmam Köylü Halk Oyunları bölümlerinden
bakıldığında Ege coğrafyasında Çete Ayşe, 16 yaşında nişanlı mezun olan gençlerimiz, halk eğitim
çok önemli bir birikim olduğu Çiftlikli Kübra, Kara Fatma ve Ayşe merkezlerinin açtığı halk oyunları
görülmektedir. Popüler kültür Çavuş gibi birçok Anadolu kadını kurslarında usta öğreticilik ve
günümüze doğru zamanla geleneksel milli mücadelede yerlerini almıştır. müzik öğretmenliği vasıtasıyla halk
kültürü değiştirse de coğrafyanın oyunlarını geniş kitlelere yaymaya
kültürü hala ayaktadır. GENÇLERİN İLGİSİ ARTTI devam etmektedir.
37
Ünlü edebiyatçı Reşat Nuri Güntekin’in, “Çalıkuşu” romanına esin verdiği kabul edilen
çitlenbik ağacı hâlâ yerinde. Yazarın, “Dudaktan Kalbe” yapıtını kaleme aldığı bağ evi
koruma altında.
Feride’nin
Çitlenbik Ağacı
Şehrimizin, “Çalıkuşu Mahallesi” sakinlerinin mağrurluğu bir ayrı. Kolay
değil elbet, bir edebiyat yapıtının adıyla yaşamak ve o değeri yaşatmak.
Feride’nin hikayesini anlatan Çalıkuşu romanı; işte o anlatıyı isim belleyen
mahalleli adıyla ve sanıyla ayrıcalıklı olduğunu düşünüyor. Buranın ahalisi,
“Kaç yere nasip olur, bir edebiyat baş yapıtıyla anılmak” demekten geri
kalmıyor.
Bozyaka’daki mahallede, Çalıkuşu Feride ile aşığı Kamran’ın gerçekten de
bu çitlenbik ağacında sallandığına inanılıyor. Reşat Nuri Güntekin’in yaz
aylarını geçirdiği İzmir’de, bu iki aşığı tanıdığını ve gözlemlerinin ardından
romanı kaleme aldığı, bölgenin eskileri tarafından dile getiriliyor.
38
SANATÇIYA HÜRMET Attilla İlhan’ın heykeli yerli Nuri Güntekin’in, yaz aylarında
yerinde duruyor. İlk kadın tiyatro bulunduğu şehrimizde, Çalıkuşu”
İstanbul’un Şişli Semti’ne sanatçısı Bedia Muvahhit’in ismi, ve “Dudaktan Kalbe” romanlarını
dikilmek üzere yaptırılan Nazım caddelerimizde asılı. Can Yücel, kaleme aldığı, Feride’nin çitlenbik
Hikmet heykeline, tepkiler üzerine Muzaffer İzgü, Ali Kocatepe adları ağacının az ilerlisinde yer alan bağ
İzmirliler sahip çıkmıştı. Heykel birbirine paralel giden sokaklara evi de günümüzde müze olarak
bugün Kültürpark’ta. Cevat kazınmış durumda. Ve daha nicesi kullanılıyor.
Şakir Kabaağaçlı’nın heykeli az bizlerle beraber. Yaşamının bir
ötede. Karşıyaka sahiline dikilen bölümünü İzmir’de geçiren Reşat Feride’nin üzerine kurulan salıncakta sallandığına
inanılan Bozyaka’daki çitlenbik ağacı
39
Kumru
EĞRİLMEZ
Öğretmen-Yazar
Heves
“Umutyoksa, düş yoksa, Büyük bir yas evi ülkemiz ve birçok Biz kalabalıklardan uzak bir kayanın
O günü ömürden saymayalım zaten “ yer. Can kayıplarını kanıksamamak üstünde Mordoğan’ da güneşin
Böyle diyor Kardeş Türküler, için iki yüzlü, üç yüzlü sayıların doğuşunu izleyelim. Belki akşamı
Zamanın Bahçesinde şarkılarında. kaç uçak, kaç otobüs dolusu insan; Karaburun’ da serin bir masada
Zamanın bahçesinde mevsim yaz hangi tiyatro salonunu dolduran bağlarız gece. Yapış yapış yaz
olmuş. Bağlar, tarlalar coşmuş. kalabalık olduğunu düşünerek baktık günlerini özledik aslında yalan değil.
Kirazlar kulaklarda küpe olurken ekranlardaki tablolara. Rakamları Islak saçlarla sokaklara çıkmanın
erikler inatçı burukluğundan tanırız, sayıları biliriz lakin aynı keyfi başka. Öğlen sıcağında buz gibi
dönmüş. Dağ, taş, ova, bayır güneşle günde o kadar insanı toprağa veriyor ıtırlı limonata çok iyi gider Saip’ te
hemhal olmuş. Aman, sakın, ya olmayı hazmedemedik. bir ağaç altında.
ömürden sayılmaz tedirginliğimizle İnsanız ya işte bir saksı çiçeğe Şu canım şehrin kaç yerinde denize
zoraki yeşerttiğimiz umudumuzu; heves edip koca bahçelerin girme, kaç tepesinde manzaraya
yaz güneşinin azgın bağrına hayaline dalıyoruz. Fidanları sevip kadeh kaldırma hayalimiz var.
değil de bir çınarın gölgesine, bir meyvelerinin tadını duyumsuyoruz. Eski Foça’ nın o kendine has
ırmağın yosunlu taşına, bir kedinin Göz aşıları Mart, Nisan aylarında sokaklarını ayağımızda terliklerimiz
miskinliğine, kim bilir belki sabah erken sürgünde başlar. Belki dala çıka dolaşmalı. Bir durup
serinliğinde tülümüzü havalandırıp kaçırdık, belki sonundan yakaladık. dondurmayla soluklanmalı. Denizden
kolumuza, bacağımıza değdiren Mayıs sonu, Haziran başı geç esen rüzgarı nimet belleyip Kordun’
rüzgara iliştiriyoruz. sürgün yapılır. Bir derin nefes alsak, u, Karşıyaka’yı turlamalı. Durmamalı
İnsanız. Umudu dört mevsim kaçırmasak Haziran’ı, hadi bilemedin yazın bağrına özgür yazımızı
yaşamak için inadımız var. Temmuz’da durgun göz aşılarını… yazmalıyız.
Doğamıza aykırı günleri, doğanın Doğada da insanda da bir telaş, Umudumuz var, inadımız var, güze
bağrında usulca yaşama hevesimiz devam edebilmek adına, bir umut, bir dönecek yazımız var. Efsanelerimiz,
var. Daha az sohbet edip daha ıslah çalışması. Kovalıyoruz peşini. festivallerimiz, şenliklerimiz,
mutsuz baksak da güneşe perde Kendi derdimize düşüp unutmamalı törenlerimiz ve herbirimizin
olamayacağını biliyoruz tüm bu ağaçları… dileklerimizle söndüreceğimiz
yaşadıklarımızın. Balkonlarımızda geçireceğiz belki bu mumlarımız var.
Dört mevsimi, geçmiş tüm dört yıl da yazı. Sardunyaları coşturmalı, …
mevsimlerimizden çetin, bilinmez ve fesleğenleri kondurmalı, halılardan “Sayfalar sürer, hayaller düşler
donuk yaşadık. Yazlık yaptık, kışlık kurtulup kilimleri yaymalı serin Bir heves, bir yürek yeter sana” diye
yaptık; bağları bozduk, tarlaları taşlara. bağlıyor Kardeş Türküler sonunda…
sürdük, zeytinleri çizdik, asmaları Demiştik ya hani baharda, hadi Ne yüreğimizi karartalım ne
bastık, domatesleri salça yaptık. oradan bunun adı umut, bunun hevesimizi kaçıralım. Bir yürek, bir
“Ağız tadıyla yiyecek ömrümüz adı uyanış diye.İşte şimdi sahneyi düş, bir umut devam edelim…
olsun da” diye diye telaşlara Demeter ile Dionysos’ a bırakalım da
düşürdük kendimizi; boğazımız, başaklarla üzümleri olgunlaştırırken
keyfimiz uğruna ve belki biraz da umudumuza değsin o sihirli elleri
işte o umudu diri tutabilme adına. biraz da.
40
Fotoğraf: Emirali Kokal
41
Ahmet
BÜKE
Yazar
Konak Belediyesi Kültür ve
Sosyal işler Müdürlüğü
Akdeniz çanağının geçiş noktasında yer alan şehrimiz, kurulduğu günden bu yana
deniz ve denizcilik kültürüyle harmanlandı. Yaşam biçimini eşsiz yaşam kaynağı olan
denizden edindikleriyle biçimlendirdi. Denilir ki İzmir’in özgürlüğe olan tutkusu, biraz da
denizinden aldıklarıyla ilintilidir.
“Ben bir denizim kendi içinde taşan/ demir sahilinde karaya vuran En arkaik Goroğlu anlatısında,
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, Viking denizcilerinin cesetlerini kahramanın annesi ona hamile
kıyısız hür bir deniz.” toplamak için işi bu olan görevliler iken öldürülür ve gömülür. Goroğlu
Mevlana kendini ve belki de insanı olurmuş. Ya da 1905’de Avrupa’da mezarda anasının karnında doğar,
tarif ederken yukarıdaki dizeleri Amerika’nın batısına Horn Burnu’nu elleriyle toprağı açar ve hayata
dökmüş dilinden. geçerek giden 130 yelkenliden geri döner. Ölüm hayatı doğurur.
Dünya yüzeyinde devinip duran sadece 52’si tek parça ulaşabilmiş. Belki de insan aslında bir tabuta
tüm yaşam formları gibi biz de Eski denizcileri limandan uğurlama benzeyen teknesinde yeniden
denizlerden geldik. Şimdi artık onlara veda etmek idi. Yüz binlercesi doğmak istiyor denizlerden.
denizlere dönmüyoruz ve bir hiç dönmedi. Ve o zaman Victor Hugo’nun
zamanlar denizlerde olan yaşamımızı Peki, neden insanlar yaşama o unutulmaz sözüne geliyoruz:
unuttuk. Ama can veren ve can alan ihtimalleri düşük bu maceralara “Yaşayanlar, ölüler, bir
o sonsuz su kütlesiyle temas kuranlar atıldı. İngiltere’de 18. yüzyılda de denizciler vardır.”
yani denizciler için deniz, belki de hapishanelerde hayatta kalma İnsan yaşamının sürmesi için su
yeniden hatırlamanın getirdiği büyük olasılığı denizlere göre daha vazgeçilmez bir ihtiyaç. Dolayısıyla
heyecanla vazgeçilmez bir tutkudur. yüksekmiş. Yaşam kalitesi de evrim sürecimizin başından itibaren
Deniz ve insan üzerine düşünülecek zindanlarda daha iyiymiş. su kaynaklarının ulaşılabilirliği
çok şey var. Örneğin bugün bile Eski denizcilerle ilgili bütün kayıtlar, insan için çok kritik bir konu olmuş.
bir teknenin, geminin denize anılar ve edebiyatta hep şu var: Yaşamımızı suya yakın yerlerde
indirilmesi ya da limandan Denizciler karayı özler ama ayakları sürdürmeye çalışmışız. Akarsular
ayrılması insanları duygulandırıyor. toprağa bastıktan bir hafta sonra ve göllerle olan ilişkimiz zamanlar
Kutlamalara vesile oluyor. gözleri o hataları, zayıflıkları büyük iç denizlerle, açık deniz ve
Zamanımızın büyük denizcilerinden affetmeyen yaratan ve kahreden okyanuslarla temasa dönüşmüş.
Derek Lundy diyor ki: sudadır. Bugünün denizcileri de Deniz ve okyanus kıyıları büyük
“Bir gemi karadan ayrılırken size aynı şeyi söylerler: “Aile, eş, canlı çeşitliliği ve bolluğu ile insanı
ya da suya indirilirken yapılan evlat ama illa denize dönmeliyim…” kendine mıknatıs gibi çeker. Önceleri
kutlamalar aslında kökü eskilere Sadece para, ekonomi ya da macera kıyılardan yapılan yosun ve deniz
dayanan veda törenleridir” . tutkusuyla açıklamaya yetmeyecek bitkileri hasadı, böcek, kabuklu
Teknelerin ayrılması insanı bir şey bu. ve balık avı yerini yavaş yavaş
duygulandırır çünkü sadece son Acaba insan ana rahmindeki sazlardan ve ağaç kütüklerinden
yüz yıl içinde giden geminin suyu mu özlüyor? Ya da bu bir çatılan deniz taşıtlarıyla açılmaya
büyük ihtimalle sağ salim bir Köroğlu hikâyesi mi? Köroğlu’nun bırakır . İnsanın kıyıdan uzaklaşarak
limana varacağını biliyoruz. Ama asıl ismi Goroğlu’dur. Gor eski atıldığı deniz macerasının 60.000 yıl
mesela çok eskilerde, Grönland’ın Türkçede mezar anlamına gelir. öncesine dayandığı tahmin ediliyor.
42
AKDENİZ, EGE KÜLTÜRÜ VE Aynı zamanda yelkenin doğuşu da Kuzey rüzgârları ile Nil ağzına
DENİZ ŞEHRİ İZMİR Mısır ile anılır. Yelken ilk olarak varılan bu yolculuk Homeros’un
M.Ö. 3000’lerde Mısır’da kullanılır. ölümsüz eseri Odysseia’da geçer .
Denizcilik tarihi incelendiğinde önce Ticaret gemilerinin atası da Mısır Sonraki dönemlerde daha uzun
denizcilerin yakın kıyılar arasında gemileridir. M.Ö. 2475’te Firavun seferler yapılmaya başlanır. Bunların
seferler yaptığını görüyoruz. Sadece Mısır’dan Doğu Akdeniz’e filo da yine bilinen ilk öncüleri Akdenizli
belirgin kara parçaları arasında gönderir ve böylelikle deniz aşırı denizcilerdir. Milattan önce 600’lü
görsel seyre dayalı pilotaj seyirleri gemicilik başlar . Yine bilinen ilk yıllarda Fenikeliler Britanya
yapılmış. Bunlar günlük seferlerdi ve uzun yani bir günü aşkın deniz adalarından konserveler ihraç
çıkılan noktaya aynı gün içinde geri seferlerinden biri de Akdeniz’e etmekteydi.
dönülüyordu. Gemicilik faaliyetleri aittir. İki liman şehri olan Girit Mısır, Fenike, Kartaca, Roma,
bugünkü bilgimize göre ilk kez ile Mısır arasındaki 300 deniz Antik Yunan, Arap, Danimarka,
4000 yıl önce Mısır’da Nil Nehri mili (yaklaşık 500 km.) o günkü Venedik, Bizans halkları Akdeniz
ile başladı. Nil’in önemli özelliği denizcilik teknolojisi ile 5 gün çanağındaki denizcilik kültürünü bir
olan akıntı ve yelken avantajı vardır. içinde alınıyordu. Girit’ten başlayıp iğne oyası gibi kadim ve incelikli
44
Fenike kökenli eserler, Kıbrıs kökenli TÜRK KÜLTÜRÜNDE SU VE olarak da bilinir. Moğollar Usan
heykel ve heykelcikler, Önasya ya da DENİZ (Uhan) Ezen olarak adlandırırlar.
Akdeniz kökenli fayans figürcükler Rivayet odur ki, her suyun bir
uluslararası ticaretin yapıldığının Peki, bu arada biz neler yapıyorduk? iyesi vardır. Batı mitolojisinin
izleridir. Türk kültürü de oluşmaya tersine Su İyeleri insana
Modern kentin kuzeydoğusunda başlamasından itibaren elbette dosttur, zarar vermezler.
küçük bir yarımada üzerinde yer tüm öteki kültürler gibi su ile içli “Ak giysilere sahip oldukları ve
alan Eski Smyrna kenti, doğal dışlıdır. Su anlatısı Türk kültürünün yaşadıkları suları korudukları
ve korunaklı bir limanıyla Lidya en eski ve kadim kökleri arasında düşünülür. Yaşadıkları suyun
Krallığı’na ulaşan ticaret yollarının yer alır. Eski Türkler için su derinliklerindeki büyük bir kayanın
deniz yoluyla Akdeniz’e çıkış kutsaldır, hayatın ve zamanın temel altında bulunan geçitten girilen
noktasını oluşturur. Bu nedenle direklerinden biridir. Göktürk kendilerine özgü bir sarayda yaşarlar.
bölgede ve Anadolu’da hüküm kaynaklarında YER-SUB yani yer Denizkızı gibi balık kuyrukludurlar
süren tüm devletlerin kontrol etmek ve su hem kutsal sayılmış hem de ve mavimsi bir ten renkleri vardır.
istedikleri bir liman kenti olur. vatan dairesi içine alınmıştır. Yani Etraflarında yüzen ve ışıldayan mavi
“İzmir’in Bayraklı’da kurulan eski Türkler için vatan kara ve sulardan renkli balıklarla tasvir edilirler.
yerleşim yerinden, MÖ 4. yüzyılın oluşur. Göktürk kitabelerinde Bazı çizimlerde boynuzlu olarak da
sonunda Kadifekale ve yamaçlarında “Tanrı Türk’ün yeri ve suyu betimlenmiştir. Su Sonası/Sunası
kurulan yeni kente taşınması ile sahipsiz kalmasın diye, kağanları olarak bilinen yarı balık yarı kız olan
birlikte, Kadifekale’nin yamacında getirip tahta oturtuyordu,” der . bir canlının taş üzerinde oturduğu
yer alan doğal liman, ticarette yoğun Eski Türkler bu kadar önem görülür. Tatar mitolojisinde Su Atası,
olarak kullanılmaya başlamıştır. verdikleri, kirletmeyi tabu Su İyesi ve Su Anası bazen tek bir
Strabon’un anlattığına göre liman saydıkları suyu elbette tanrılar varlığa verilen çeşitli isimler olarak
istendiği zaman kapatılabilmektedir. katına da çıkarmışlardır. Türk, görünür. Fakat aralarındaki en önemli
Roma döneminde önemli bir kent Tatar ve Altay mitolojisinde, fark, Su İyesi’nin sadece belli bir su
olarak parlak bir dönem yaşayan bedensel olarak tasvirinin Yunan kaynağına bağlı olmasıdır. ”
İzmir, 11. ve 15. yüzyıllar arasında mitolojisindeki Siren’e de benzeyen Su ile ilgili çok kullandığımız ama
çeşitli kereler el değiştirmiştir. Bu suların ve sulardaki varlıkların anlamına pek kafa yormadığımız
dönemde özellikle deniz ticaretinde koruyucusu, suyun koruyucu bir başka ayrıntı da “yaş”
öne çıkan Cenevizliler’in limanı ruhudur Su İyesi vardır. Değişik sözcüğünde geçer. Islaklık, nem,
elde tutma çabaları göze çarpar. Türk dillerinde Suv (Sub, Suğ, taze, yeşil, yeşillik anlamına
Bu dönemde bir liman kalesinin Sıv) İyesi / Eğesi / Ezi / Issı / İççisi gelen “yaş” sözcüğünü aynı
varlığı söz konusudur. Liman Kalesi,
gerek iç körfeze girişin kontrolünün
sağlandığı gerekse navlunun alındığı
bir kontrol noktası olmuştur.”
Antik dönemlerden beri bir liman
kenti olan İzmir’in Akdeniz’in sayılı
limanları arasına girmesi, 16. yy.
sonları ile başlar. 16. yy. da Asya,
Avrupa ve Doğu Akdeniz limanları
arasında gelişen yoğun ticaret, İzmir
limanını yüksek tonajlı yelkenli
gemilerin uğrak yeri haline getirir .
Bütün bu anlatıyı bir cümleyle
özetlersek, İzmir tarihsel kimliğiyle,
yaklaşık 5000 seneden beri liman
kenti olarak dünya denizcilik
tarihinde oldukça büyük önem
taşıyan bir şehirdir.
45
zamanda gençliği, genç olanları ilkbaharda, otlar yeşerdiğinde Akdeniz’de Alanya ve Antalya ile
tarif etmek için de kullanmışız. yaş alınır. Kırk yaşındaysanız tanışmışız. Ardından denizlerle
Daha 13. yüzyılda Yunus Emre, Eski Türkler için kırk kez otların bağlantısı olan Aydınoğulları,
“Şu dünyada tek nesneye / yaşardığını görmüşsünüzdür. Saruhanoğulları, Karesioğulları
Yanar içim, goyner özüm/ Tabii uzun süre derya ve deniz gibi Beyliklerle denizci haklarla
Genç yaş’ında ölenlere/ Yaş sözcüklerini akarsular ve büyük hemhal olup denizcilik geleneğimizi
ekini biçmiş gibi” demiş. göller için kullanmışız. Gerçek kurmuşuz.
“Yaş” sözcüğünü aynı zamanda anlamda deniz ile uzun süreli Denizcilik folklorumuz Akdeniz ile
bitkilerin yeşermesi, ilkbaharda temasımız muhtemelen Kuman- şekillendiği için bu çanakta yaşayan
canlanması için de kullanmışız Kıpçak ve Hazar Türkleri ile Bizans, Rum, Yunan, Arap, Berberi,
ki “yaş alma” kavramının kökü Karadeniz’de olsa gerek. Selçuklular Endülüs, Venedik, Ceneviz, İtalyan,
de esasen buradan gelir. Yani her ile ilk kez XIII. Yüzyıl’da İspanyol geleneklerinin hepsiyle
Kaynaklar:
49
Prof. Dr.
Tuncay
YAKALI
Deniz Temiz Derneği
(TURMEPA) Üyesi
Kelebekler Özgürdür
Bir kelebeğin kanat çırpışının insanı da dünyayı
da değiştireceğine yönelik inancı anlatmak için
kullanılan ve “Bugün Pekin’de kanat çırpan bir
kelebeğin havada oluşturduğu dalgalar, gelecek ay
New York’ta fırtına etkisi yaratabilir” içeriğindeki,
“Kelebek Etkisi” teorisine, Abdurrahim
Korkmaz’ın hayat hikayesiyle tanık olduk.
Ama sadece onun hikayesi diye algılamayın lütfen.
Bir hayalin peşinde koşup ona ulaşan ve mutlu
olan kim varsa, “anlatılan, onlarındır” deyin.
“İmkansız yoktur, sadece biraz zaman alır”
vurgusunu anımsatan bir serüvendir sözünü
ettiğimiz.
Anlam arayışının yolculuğuna genç yaşında
başlayan ve adını; kendisini gerçekleştirebilen
şanslı insanlar arasına yazdıran Abdurrrahim
Korkmaz’ın yaşamı, azmi içeren pek çok hayattan
haberdar eder özgünlükte.
1984 yılında Mardin’in Dargeçit İlçesi Temelli
Köyü’nde doğuyor.
7 çocuklu bir ailenin 6. çocuğu. Ailesi
hayvancılıkla geçimini sağlıyor. Abdurrahim’de
daha küçük yaşlarından başlıyor keçi
sürülerinin bakımına. Sabahtan akşama
kadar meralarda hayvan otlatıyor. Bir yandan
da ağaç tepelerine tırmanıyor, kayaların
üstüne çıkıyor ve salıyor kendisini aşağılara.
Tek derdi var o da uçmak, uçabilmek!
Abdurrahim Korkmaz
“Kuşlar uçuyorsa, ben niye uçamayayım” diyor.
Kelebeklere özeniyor. Ama en çok kelebeklere!
O kelebekler ki uçtukları sırada havada dans
da edebiliyorlar. Onlar gibi olmayı düşlüyor.
Kelebeklerin peşine takılıp saatlerce koşturduğunu
anlatıyor.
52
İLK MUCİZE ekranında sörf yapanlara rastlıyor. DENİZ İLE TEMAS
Daha önce hiçbir yerde görmediği,
Kelebek olma arzusuyla günleri tanık olmadığı bir eyleme televizyon Ve bir zaman sonra ablası ile eniştesi
geçer ve bir yandan da keçi sürülerini aracılığıyla tanık oluyor. İnanılmaz Ayvalık’a yerleşiyorlar. Onları
otlatırken bir gün bir mucize oluyor. buluyor bunu ve program bittikten ziyarete gidiyor bir ara. Deniz
Ona göre mucize! O da şu ki köy sonra da uzun süre ayrılamıyor kıyısında vakit geçirirken, daha
muhtarının evine televizyon geliyor. TV’nin karşısından. O sırada önce TV’de izlediği ve bir türlü
Aynı, “Vizontele” filminde olduğu izlediklerini anlamlandıramasa da, anlamlandıramadığı, ancak onlar
gibi tüm köylü toplaşıp ara sıra “İşte benim yapmak istediğim bu” gibi olmanın hayalini kurduğu,
muhtarın evine gidiyorlar ve beyaz diyor. “Onlar gibi suyun üzerinde rüzgar sörfü yapan birisini görüyor.
ekranın karşısında akan hayatın uçmak istiyorum” diye ekliyor o Gidiyor tanışıyor. Rüzgar sörfünün
seyrine dalıyorlar. Bir defasında TV sırada. en ideal yapıldığı yerin Alaçatı
53
olduğunu öğreniyor, ondan. Sonra, Haftanın beş günü taş kırıyor, EĞİTMEN LİSANSI
Mardin’e dönüyor yine keçi haftasonu iki gün de sörf yapanları
sürüsünün başında o mera senin bu izlemeye gidiyor. Henüz bir sörf Sonrasında inşaatta bir hafta
mera benim dolanmaya başlıyor. okuluna yazılamıyor çünkü hem çalışıp kazandığı parayla, bir
Ama aklı fikri rüzgar sörfünde. inşaattan kazandığı para bu eğitimin gün kullanımlık sörf malzemesi
Ve kendi kendine söz veriyor: masraflarını karşılayacak kadar değil, kiralamaya başlıyor ve o gün tüm
“Bu sörfü mutlaka yapacağım”. hem de Mardin’e, ailesine de para zamanını denizin üzerinde geçiriyor.
yolluyor. Bu anları, “Zamanın
ALAÇATI YOLU durduğudur” diye tanımlıyor.
VE DENİZE AÇILIYOR Günler 8 ay boyunca, bir gün sörf
Derken bir gün anne ve babasına, diğer günler inşaatta taş kırma haliyle
ablasının yanına Ayvalık’a gezmeye Sörf okullarını dolaşmaya başlıyor geçiyor. Derken sörf malzemesi
gideceğini söyleyerek, Alaçatı’ya bir yandan da. Malzemeleri kiraladığı okul sahibinin dikkatini
doğru yola çıkıyor. Alaçatı’da inceleyip, tanıyor. Sörf malzemesi çekiyor. Hikayesini anlatıyor ona ve
yüzlerce rüzgar sörfçüsünü denizin de kiralayamıyor çünkü ilk sonrasında o sörf okulunda çalışmak
üzerinde gördüğü anı unutamadığının sorulan soru, “Sörf yapmasını isteyip istemediği soruluyor. Hiç
altını çiziyor. Oturuyor suyun biliyor musun” yönünde oluyor. duraksamadan, “Evet” diyor. İlk
kıyısına ve saatlerce onları izliyor. Bilmediğini söylüyor soranlara olarak okulun bahçe işleriyle
ve bilmeyene de malzeme ilgilenmesi isteniyor. Güne herkesten
İNŞAAT İŞÇİLİĞİ kiralanmıyor. Derken bir arkadaşı önce başlıyor ve gün doğarken
şöyle akıl veriyor: “Biliyorum sörf yapıyor, sonrasında bahçe
Alaçatı’da geçimini sağlayacak de yoksa kiralayamazsın”. işleriyle ilgileniyor. Bu süreçte,
ve sörf okulunun masraflarını O da gidiyor bir okula, malzeme sörfünü iyiden iyiye geliştiriyor.
karşılayabileceği bir iş arıyor. kiralamak istediğini söylüyor, Eğitmen olmaya karar veriyor,
Otellere, lokantalara yöneliyor ama yine bildik soru yöneltiliyor: çünkü eğitmen diploması alırsa işin
iş bulanıyor. Derken bir inşaatın “Biliyor musunuz sörf daha çok içinde olacağını biliyor.
önünden geçtiği sırada, “Girsem yapmasını” ve yanıt bu kez: Gidiyor, sörf eğitmeni lisansı alıyor
ve iş var mı diye sorsam, olur mu “Biliyorum” oluyor. ve başlıyor öğrenci yetiştirmeye.
acaba” diyerek atıyor kendisini Alıyor malzemeleri ve hayatında ilk
inşaat alanına. “Taş kırabilir misin” kez bir sörf tahtasıyla denize açılıyor. KARAVAN DA TAMAM
diyorlar. “Tabi ki ” diyerek, başlıyor Kendi deyimiyle, hayatının en
inşaatta çalışmaya. Orada kendisine unutulmaz anını yaşıyor. Ders verdiği insanlarla sıkı dostluklar
bir de kalacak yer veriyorlar. kurmaya başlıyor. Daha iyi para
kazanıyor ve kendisine bir karavan
alarak deyim yerindeyse, demiri
iyice atıyor Alaçatı’ya. Ailesi ise bir
an önce Mardin’e geri dönmesini
ve sürünün başına geçmesini
bekliyor. Şöyle anlatıyor o günleri:
“Anneme, babama çok güzel bir
işim var, öğrencilerim var diyorum.
Ama düzenli bir maaşın yoksa bir
şey değilsin diyorlar. Yöredeki töreye
göre en küçük çocuk olarak anne
babamın yanında kalmam gerekiyor
ama ben hayalini kurduğum işi
yaptığımı söylüyorum. O sırada ciddi
anlaşmazlığa düşmedik değil”.
54
GÜNEY AFRİKA’YA DOĞRU adımı bile telaffuz edemiyordum. onlara da eğitim veriyordur.
İlk günüm havaalanında geçti çünkü Ailesi de yaptığı işi yavaş yavaş
Günlerin günleri kovaladığı sırada, kimselerle iletişim kuramadığım da olsa kabullenmeye başlar.
bir sezon Alaçatı’da, Dünya Sörf için, milim bir yere kıpırdayamadım. Ama annesi ara sırada olsa,
Şampiyonası’nın bir ayağı yapılıyor. Sörf malzemelerim elimde orada “Oğlum hadi çık gel artık. Sudan
Yurtdışından gelen insanlarla öylece ne yapacağım şimdi diye işlerden para kazanılmaz. Geç şu
iletişim kuramıyor ve buna çok beklerken, çat pat Türkçe bilen bir sürünün başına” demiyor değildir.
içerliyor. İngilizce öğrenmeye Libyalı ile tanıştım. O bana yardımcı 14 yıldır Alaçatı’da yaşıyor
karar veriyor. Araştırmalar yapıyor. oldu. Tuttu elimden dil okuluma Abrurrahim Korkmaz ve aranan,
Nerede dil okulu bulabilirim de ve kalacağım yere götürdü. 2011 bilinen, sevilen bir sörf hocası.
giderim hem İngilizce öğrenirim yılının Ekim ayında oluyor tüm Dünyanın her yerinden öğrencileri
hem de orada sörf yaparım diye bunlar. Güney Afrika’da 3 ay sonra var. Arjantin’den İtalya’ya, Güney
arayışa giriyor. Güney Afrika’nın küçük küçük de olsa çevremdekilerle Afrika’dan Karayipler’e varıncaya
Cape Town şehrinde bir dil okulu İngilizce konuşarak iletişim kurmaya kadar farklı coğrafyalardan insanlarla
buluyor ve rotasını oraya çeviriyor. başlamıştım. Ve orada da bir iş arkadaş. Sürekli değişik ülkelerden
Arkadaşları ve yakın çevresi imkanı doğdu. Dil okulundaki diğer aranıyor ve “Hadi gel buraya artık”
bu adımı çok çılgınca buluyor öğrencilere ve öğretmenlere sörf diye davetler alıyor. Çok sevdiği ve
çünkü bir kelime dahi İngilizce dersleri vermeye başladım. Üstelik çok iyi anlaştığı İsviçreli bir nişanlısı
bilmiyor ve yanında hiçbir okyanusta… 6 ay kaldım Cape var. Hayalini kurduğu hayata
kimse olmaksızın Güney Town’da. Döndükten sonra bir 6 kavuştuğunu aktarıyor ve ekliyor:
Afrika’ya gitmeye karar veriyor. aya daha ihtiyacım olduğunu fark “Bugün bile yelkeni kurarken
Şöyle anlatıyor Abdurrahim ettim ve ikinci kez aynı dil okuluna kalp atışlarımın hızlandığını
Korkmaz o günleri: gittim. Bir 6 aylık eğitim daha alarak hissediyorum. Bundan daha büyük
“Yol bilmediğim, iz bilmediğim lisanımı oturttum”. bir heyecan yok benim için. Sörfü
Güney Afrika’ya doğru uçak biletini ilk gördüğümde, üzerindeki kişi
aldım. Evet, çılgınlık olduğunu HEYECAN BİTMEZ için, kelebek gibi demiştim. Kelebek
kabul ediyorum ama İngilizce gibi uçuyordu çünkü. Yelken onun
öğrenme konusu aklıma girmişti bir Abdurrahim Korkmaz, İngilizce’yi kanadıydı. Ben de bir kelebek gibi
kez. Cape Town’da kalacak yeri de öğrenmesiyle artık daha özgür olur. uçmak istemiştim, bu hayalimi
bulmuştum. Eşyalarımı topladım Çünkü Alaçatı’ya gelen yabancı gerçekleştirdim ve şimdi mutluluktan
ve Güney Afrika’ya doğru yola turistlerle iletişim kurabiliyor, uçuyorum”.
çıktım. Gittiğimde doğu düzgün
55
Yalçın
SAVAŞ
Sualtı Araştırmaları Derneği
(SAD) Yönetim Kurulu Başkanı
Eğer bir yerde Akdeniz Foku yaşıyorsa, orası hala sürdürülebilir yaşam alanı ve korunmuş
doğal çevre diye kabul görüyor. Bu sevimli deniz canlılarının sayısı, dünya genelinde yedi
yüz elli tane kadar… Üzerlerine titreyen gönüllüler sayesinde korunmaları ve çoğalmaları
için çaba harcanıyor. Ülkemiz kıyılarındaki sayılarının ise yüz civarında olduğu tahmin
ediliyor. Bu miktarın yakalanmasında ise Foça deneyimi ön plana çıkıyor. 1964 yılında Prof.
Dr. Bahtiye Mursaloğlu tarafından bilimsel çalışmaları başlatılan Akdeniz Fokları’na dair
gösterilen özen şimdi öğrencileri ve hocamızın izini takip edenler tarafından sürdürülüyor.
56
YEDİ YÜZ ELLİ TANE Sahra kıyılarında Akdeniz Foku’nun ULUSAL FOK KOMİTESİ
dağılımını ve durumunu belirlemeyi
Monachus cinsi foklar amaçlayan çalışmalar başlatıldı. AFAG’ın Türkiye Cumhuriyeti
yüzgeçayaklılar (Pinnipedia) alt Türkiye’de Prof. Mursaloğlu’nun Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı
takımında yer alan 34 tür içerisinde başlattığı çalışmaları, 1970’li yıllarda ile kurduğu ilişki sonucunda, 1991
en bahtsız olanları. En son 1952 Türk asıllı Kanadalı ekolog Prof. yılında bir çalıştay gerçekleştirildi
yılında görülmüş olan Karaip Fikret Berkes’in temelde anket ve ve “Akdeniz Foku’nun Türkiye’de
Foku’nun (Monachus tropicalis) görüşmelere dayalı çalışmaları izledi. Korunması İçin Ulusal Strateji”
neslinin tükendiği kabul ediliyor. 1978 yılında Akdeniz Foku’nun hazırlandı. Bu stratejinin uygulanması
Halen yaşamakta olan Havai Türkiye’de avlanılması yasaklandı. için gerekli eşgüdümü sağlamak
Foku’nun (Monachus schauinslandi) 1980’lerin başında Monachus amacıyla da bir “Ulusal Fok
sayısı ise 1200 civarında ve monachus üzerine tekrar çalışmaya Komitesi” oluşturuldu.
hala azalıyor. Akdeniz Foku başlayan Prof. Mursaloğlu, İzmir Bu geniş katılımlı çalıştaya kıyı
popülasyonunun ise son yıllarda ili kıyılarındaki bir mağarada belediyelerinden bazıları da
artış eğiliminde olduğuna inanılıyor Akdeniz Foku’nda anne-yavru-çevre davet edilmiş ve sadece Foça ve
ve tüm yaşam alanlarındaki ilişkilerini incelediği çalışmasıyla, Taşucu Belediyeleri katılmıştı.
toplam sayısının 750 kadar olduğu türün davranış özellikleri Foça Belediyesi fokların ve yaşam
düşünülüyor. üzerine dünyadaki ilk bilimsel alanlarının korunması için oluşmuş
araştırmalardan birini gerçekleştirdi. yerel kararlılığa da dayanarak
CAPTAN COUSTEAU İLGİSİ 1987 senesinde AFAG (Akdeniz Foça’da, AFAG’ın da dahil edildiği bir
Foku Araştırma Grubu) ODTÜ Foça Yerel Fok Komitesi oluşturdu.
Akdeniz Foku, Batı Akdeniz Sualtı Topluluğu (ODTÜ-SAT) Ulusal komitede karar verilmiş
kıyılarının hemen tamamında bünyesinde bir üniversite öğrenci olan stratejinin ilk uygulamasının
daha 20. yüzyılın ikinci yarısını grubu olarak faaliyete geçti ve yapılması için bir pilot projenin hayata
göremeden tükenmişti. Yaşam Prof. Mursaloğlu’nun ilk elden geçirilmesi fikri ortaya atıldığında da
mücadelesi veren az sayıda Akdeniz aktardığı bilgi ve tecrübelerinden Foçalılar öne çıkarak projenin kendi
Foku, bilim adamlarının uzun yıllar de faydalanarak foklar üzerinde kentlerinde yürütülmesini istediler.
dikkatini çekmedi. Kaptan Cousteau, çalışmaya başladı.
Calypso araştırma gemisi ile 1990’lı yıllar sadece Türkiye’de SAD VE AFAG ETKİSİ
gerçekleştirdiği ilk büyük araştırma değil, Akdeniz Foku’nun tüm yaşam
seferinde, Batı Sahra kıyılarındaki alanlarında en kapsamlı çalışmaların Fon ve proje yürütücüsü arayışları
Akdeniz Foku kolonisi ile karşılaştı. başlatıldığı dönem oldu. 1993 senesinde sonlandı ve Foça Pilot
Cousteau bunu tükenmiş bildiği bir Bu yıllarda AFAG ve İstanbul Projesi, Foça Belediyesi himayesinde
canlının yeniden keşfi olarak gördü Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi faaliyet gösteren Foça Yerel Fok
ve 1953 yılında The Silent World tarafından yapılan çalışmalarla Komitesi ile iş birliği içerisinde AFAG
(Sessiz Dünya) isimli belgesel filmi Akdeniz Foku’nun sorunları, ve DEÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü
ve kitabı ile dünyaya duyurdu. dağılımı ve popülasyon büyüklüğü yürütücülünde hayata geçirildi.
hakkında güncel bilgiler elde edildi. 1994 senesinde Sualtı Araştırmaları
BİLİMSEL ÇALIŞMALAR AFAG’ın İzmir ile ilişkileri de Derneği’nin (SAD) kurulması ve
1990’da başladı. AFAG, Foça AFAG’ın da SAD çatısı altına
Türkiye kıyılarında fok yaşadığı ve Belediyesi, Foça Su Ürünleri girmesiyle çalışmalar da tamamen
türünün Monachus monachus olduğu, Kooperatifi ve Foça Balıkçılar SAD-AFAG tarafından yürütülmeye
bilimsel olarak ilk kez 1964 yılında, Derneği arasında Akdeniz Foku’nun başlandı.
Ankara Üniversitesi Biyoloji Bölümü ve Foça’daki yaşam alanlarının
öğretim üyesi Prof. Dr. Bahtiye korunması için bir iş birliği başladı. Foça’da Akdeniz Foku’nun ve yaşam
Mursaloğlu tarafından belirlendi ve alanlarının korunması için yürütülen
literatüre sokuldu. 1970’li yıllarla bu çalışmalarda Türkiye için birçok
birlikte Türkiye, Yunanistan ve Batı
57
ilk gerçekleştirildi. Kıyı sürütme yerel destek nedeniyle, İzmir fazla fok koloni olarak bir arada
takımları ilk defa Foça’da yasaklandı. Türkiye’de, Akdeniz Foku ve denizel yaşıyor. Buradaki çalışmaları yerel
İlk yerel yasadışı su ürünleri denetim biyoçeşitliliğin korunması konusunda otoritelerin müsaadesiyle, uzun
sistemi Foça’da kuruldu. İlk defa çok önemli bir yere sahiptir. yıllardır bir İspanyol vakfı olan
bir deniz koruma alanında zonlama Günümüzde Akdeniz foku birbiri Fundación CBD-Hábitat yürütüyor.
yapıldı. Trol ve gırgır ile balıkçılık ile genetik alış verişi olmayan 3 alt Akdeniz Foku’nun bilinen en
sınırları koruma alanı sınırlarına popülasyon halinde yaşamaktadır. küçük popülasyonunda, Atlas
çekildi ve Siren Kayalıkları fokların Tüm yaşam alanlarında 750 kadar Okyanusu’nda Portekiz’e ait Madeira
bekası için insan faaliyetlerine Akdeniz Foku olduğu tahmin Adaları’nda 40 kadar fok yaşıyor.
kapatıldı. Foça Özel Çevre Koruma ediliyor. Bu popülasyon uzun yıllardır bir
Alanı sınırları genişletildi ve tehlikeli devlet kuruluşu olan Instituto das
madde taşıyan deniz taşıtlarının ada EN BÜYÜK POPÜLASYON Florestas e Conservação da Natureza
aralarından geçişleri yasaklandı. Tüm tarafından izleniyor.
bu kararlara sebep olan önerilerin Akdeniz Foku’nun en büyük
öncelikle Foça Yerel Fok Komitesi popülasyonu başta Türkiye ve TEHDİT SÜRÜYOR
içerisinde tartışılmış ve onaylanmış Yunanistan olmak üzere Doğu
olması itibarı ile de, Foça, Türkiye’de Akdeniz kıyılarında. Sayıları 350- Akdeniz foku popülasyonunun
toplum temelli koruma alanı 450 civarında tahmin edilen bu bir artış eğilimi içerisinde olduğu
yönetimi konusunda müstesna bir yer fokların en az 100 kadarı Türkiye düşünülüyor. Bunda her ne kadar
teşkil etmektedir. Foça’da yürütülen kıyılarında yaşıyor. Bununla birlikte, geçmişte doğal nedenlerle önemli
bu çalışmalar 1998 senesinde Henry özellikle Ege’de Türkiye’ye ya da oranda azalmış olan Batı Sahra’daki
Ford Avrupa Çevre Koruma Ödülleri Yunanistan’a ait bir popülasyondan fokların sayısının tekrar artmış
Jürisi tarafından büyük ödüle layık söz etmek mümkün değil. Mesafeler olması ve Ege Adaları’nda yeni
görüldü. foklar için uzun değil ve onlar da keşfedilmiş görece kalabalık bir fok
gezmeyi seviyor. Zaman zaman topluluğunun etkisi olsa da, fokların
FOÇA ÖRNEK OLDU Lübnan ve İtalya kıyılarında da bizim kıyılarımızda da eskisine göre
görüldükleri oluyor. Keza, Kıbrıs daha sık görüldükleri ve daha rahat
Foça’daki çalışmalar örnek teşkil kıyıları da foklar tarafından yaşam hareket ettikleri bir gerçek. Bunda,
etti ve önce Batı Mersin kıyılarında alanı olarak kullanılıyor. 30 senedir sürdürülen izleme, alan
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Doğu Akdeniz’deki uzun süreli savunma ve kamuoyu bilgilendirme
(DBE) tarafından ve daha sonra ve geniş kapsamlı çalışmalar çalışmalarının da katkısı olduğu
da gene İzmir Karaburun’da SAD- Yunanistan’da Hellenic Society for şüphesiz yadsınamaz. Ancak fokların
AFAG tarafından yeni projeler the Study and the Protection of the ülkemiz kıyılarındaki varlıklarının
başlatıldı. SAD-AFAG ve ODTÜ- Monk Seal (MOM), Türkiye’de hala tehdit altında olduğu ve bu
DBE Mersin kıyılarındaki çalışmaları ise SAD-AFAG ve ODTÜ-DBE tehdidin artmakta olduğu da bir
bir süre de ortaklaşa yürüttüler. tarafından sürdürülüyor. Her iki gerçek.
Türkiye’de Foça’dan sonraki ikinci ülkede de gerek yerli gerek yabancı Akdeniz’de foklar birincil yaşam
yerel yasadışı balıkçılık denetim başka kişi ve kuruluşlar da zaman alanı olarak kayalık kıyıları ve
sistemi de SAD-AFAG tarafından zaman araştırmalar yapmışlarsa özellikle bu kıyılardaki mağaraları
Mersin Aydıncık’ta, ODTÜ- da, bu üç kuruluş Doğu Akdeniz kullanır. Bununla birlikte çok
DBE, Aydıncık Kaymakamlığı popülasyonu konusunda yaklaşık geniş alanlarda beslenirler ve
ve Su Ürünleri Kooperatifi ile 30 senedir kesintisiz sürdürdükleri dolayısıyla alçak sahillerde, plajların
birlikte hayata geçirildi. Foça’dan çalışmaları, türün ve yaşam önünde ve hatta nehir içlerinde de
sonra İzmir Karaburun ve Muğla alanlarının devamlılığını öncelleyen görülebilirler. Her ne kadar son
Yalıkavak’ta da yerel fok komiteleri yaklaşımları nedeniyle öne çıkıyor. yıllarda marinalar ve liman içlerinde
oluşturuldu. Moritanya-Batı Sahra kıyılarındaki sıklıkla görünür olmuşlarsa da,
1960’larda Prof. Bahtiye Mursaloğlu popülasyon türün tüm nüfusunun uyumak, yavrulamak ve yavrularını
ile başlayan ve daha sonra onun nerede ise üçte birini oluşturuyor. büyütmek için insanlardan uzak,
bilimsel mirasına sahip çıkan Yapılaşmadan ve yoğun insan tenha kıyılara muhtaçtırlar. Bu
SAD-AFAG ile devam eden bu faaliyetlerinden uzak, Büyük itibarla yapılaşmamış kayalık
çalışmalar ve bu çalışmaların Sahra’nın Atlas Okyanusu ile kıyıların korunması Akdeniz
gerçekleştirilebilme sebebi olan buluştuğu bu kıyıda 200’den Foku’nun geleceği için hayati önem
58
taşımaktadır. Bunun yanı sıra, varlığına neden olmaya başladı. orası için hala umut vardır”.
özellikle foklar tarafından kullanılan Kıyı alanları üzerindeki yapılaşma 1987 yılından beri Türkiye
kıyı mağaralarına dalış, tekne turu talepleri önemli ölçüde arttı ve henüz kıyılarında yaptığımız çalışmalar
gibi gerekçelerle girilmemesi türün yapılaşmamış kıyılar yatırımcıların sırasında edindiğimiz deneyim, bize
geleceği açısından çok önemlidir. odak noktası haline geldi. Fokların bu görüşün doğruluğundan daha
Mağaraların sadece yapılaşmadan kasıtlı olarak öldürülmeleri önemli bir şey öğretmedi. Akdeniz
değil, insan faaliyetlerinden de neredeyse bitmiş ise de, yaşam Foku, kıyılarımızdaki denizel
titizlikle korunması gerekiyor. Bu alanları üzerindeki baskı daha önce yaşamın en önemli simgesi. Akdeniz
arada, sanıldığının aksine, açık hiç olmadığı kadar büyük. Bir doğal Foku’nun korunması çabası, yalnızca
suda tesis edilmiş balık çiftlikleri alanın yapılaşmayla bozulması bir tür için verilen romantik bir
foklar için genel olarak bir tehdit sonucunda oluşacak tahribat çok savaş değil; balıkçısı, balığı, foku
oluşturmuyor. Çiftlik çalışanları ve şiddetli ve geri dönüşü de pratikte ve diğer tüm bileşenleri ile Akdeniz
yatırımcıların büyük kısmı foklarla pek mümkün değil. kıyı ekosisteminin savunulması
iyi geçinmeleri gerektiğine inanıyor. için verilen bir mücadele. Foklar
Foklar kafeslerin üzerinde yatıyor YAŞAM SİMGESİ tükenirse, deniz insanlar için de
ve kafeslerin altında besleniyor. yaşam kaynağı olma özelliğinden
Son yıllarda ülkemizde denizde 1999 yılında kaybettiğimiz hocamız çok şey yitirmiş olacak.
artan tekne sayısı ve insan Prof. Bahtiye Mursaloğlu bize
faaliyetleri yapılaşmamış kıyılarda şöyle derdi: “Foklar çok önemlidir.
ve özellikle mağaralar çevresinde Onlar doğanın benzin göstergesidir.
ve hatta içerisinde yoğun bir insan Eğer bir bölgede fok yaşıyorsa,
59
Dr.
Ahmet UHRİ
DEÜ Arkeoloji Bölümü
60
TRATA İLE GELEN balığına. Kalamardan daha az lezzetli olarak tüketilen deniz ürünlerine
olmakla birlikte, ayıklandıktan dayalı mutfak kültürü bu kıyıların,
Çocukluğumun İnciraltı plajı ve evdeki kanaryalara verilmek kökleri İlkçağlara hatta daha eskiye
kıyılarında trata çeken balıkçıların üzere sırtındaki kabuk çıkarıldıktan dayanan kültürleriyle ilgilidir.
yanında babamla beraber yediğimiz sonra, düdüklü tencerede haşlayıp, Zaten Urla/Limantepe, Kemalpaşa/
değişik deniz ürünleri sayesinde dilimlenerek ister zeytinyağı-limon, Ulucak, Aliağa/Ege Gübre gibi
denizin ne derece bereketli bir rendelenmiş soğan, ince kıyılmış tarihöncesi dönemleri aydınlatan
kaynak olduğunu anladığım için maydanozla hazırlanan karışımla arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan
kendimi şanslı sayıyorum. Ağdan birlikte yenilir, istenirse nohutla kavkılar ve bazı balıklara ait
çıkan balıkların satış değeri olanlar, birlikte pişirilerek yemeği yapılırdı. kılçıklar bu kültürün günümüzden
yani sardalya, barbun/barbunya, Aynı şekilde ahtapotu da nohutla 6000 yıl öncesine hatta daha da
zargana, istavrit gibileri kasalar içine birlikte düdüklüde pişirirlerdi eskiye gittiğinin kanıtlarıdır. Zaten
toplanıp hemen orada peygamber çocukluğumda. Doğaldır ki, bu insanoğlunun balıkçılık serüveni
pazarlığı denilen yöntemle, yani yemekleri balıkçılardan öğrenirdik. olasılıkla Paleolitik çağlara kadar
balıkçıların reisinin avuçlarına Bu arada ekonomik değeri olmadığı geriye gidiyor olmalı. Bu çağlarda
doldurup kesekâğıdına koyduğu için satılmayan ve balıkçıların olasılıkla ilk aletlerden olan taştan
kadarıyla satılırken, geriye kalan kendilerine ayırdıkları kayabalığının ya da kemikten yapılmış zıpkınlara
ve ağa takılmış sübye, kayabalığı ise çorbası yapılırdı. değişik kazılarda rastlanılmakta.
gibi ürünler balıkçıların kendilerine Ancak, ilk avlananların balıklar
kalırdı. Çocukluğumda daha İLKÇAĞDAN BU YANA değil, bir kayaya yapışık duran
naylon poşet gündelik yaşantıya midye türü kabuklular olduğunu
girmemiş olduğundan balıklar eski Aslında denizden gelen ürünlerin tahmin etmek de güç olmamalı.
gazetelerden yapılmış kesekâğıtlarına isimlerine bakılacak olursa, deniz Elbette bu avcılık değil, toplayıcılık
konulur ve elbette o kâğıt torba ürünü kültürünün kökleri de biraz olarak adlandırılmalı. Zıpkın, daha
eve ulaşana dek balıkların suyuyla anlaşılır. Türkçe’de rastlanılan sonra olasılıkla olta ve en son da
parçalanır, her tarafımız balık kokar ve hemen hepsi Türkçe dışında ağ, balıkçılık için insanoğlunun icat
şekilde eve ulaşırdık. dillerden gelen balık adları, aslında ettiği yöntemler arasındadır.
bu kültürün çok daha eskilere
KANARYAYA SÜBYE gittiğinin göstergesidir. İsimlerin İSİMLERİN KÖKLERİ
büyük çoğunluğu Yunanca, az bir
Neyse, gelelim bir diğer az bilinen kısmı da İtalyanca ya da Latince’den Yazının henüz kullanılmadığı
ürüne, yukarıda adını andığım Türkçe’ye geçtiğine göre İzmir ya da tarihöncesi dönemlerde balık ve
sübyeye, bir başka deyişle mürekkep diğer deniz kıyısı kentlerde yaygın diğer ürünlerin her birine ne ad
verilirdi bilemeyiz ama daha sonraki
dönemlerde, özellikle Helenistik
dönem ve sonrasında olasılıkla
bugünkü adlarına benzer adların
kullanılmış olabileceğini söylemek
yanlış sayılmaz. Şimdi bu yazılanları
örneklemek gerekeceğinden bazı
balık ve deniz yumuşakçalarının
adlarının kökenine bakalım.
Ahtapot en bilinen örnek Octo +
Podos, yani sekiz kollu anlamına
gelen Yunanca sözcüklerden geliyor.
Ya da Orfoz (Serranus gigas)
Yunanca Orfoz sözcüğünden aynen
Türkçe’ye geçen bir balık adı, keza
Orkinos Yunanca’dan Türk diline
geçme. Hatta bir adım ileri giderek
balık avlamak için kullanılan oltanın
61
62
İtalyanca “volta” sözcüğünden iç kısmı hemen yerdik. Hatta çiğ
Yunanca’ya “bolta” olarak geçtiği, bile yenirdi. İşte bu kabuklunun adı
buradan Türkiye Türkçesi’ne volta, Rum balıkçılardan Türkler’e kalan
olta, holta olarak geçtiğini Hasan bir miras olarak kidonya idi. Ancak
Eren’in Türk Dili’nin Etimolojik kidonya sözcüğünün Yunanca’sı
Sözlüğü’ne dayanarak belirtmek ilginç, Ayva Ağacı anlamına geliyor
olası. ve eski Yunanca’da “kydonea”
olarak yazılıyor. Hatta Ayvalık ilçesi
MİDYE yakınlarındaki adalardan birinin
eski adı da Kidonya. Aynı şekilde
Bir başka ilgi çekici örnek, Girit’in Hanya kentinin eski adı da
Kidonya’dır. Kidonya bir deniz Kidonya. Hani şu Hanya’yı Konya’yı
kabuklusu, daha doğrusu İzmir anlatmaya çalışan deyimdeki Hanya.
çevresinde kum midyesine verilen İşte böyle İzmir’de denizden
bir diğer ad. Çok sonra, ihracatı çıkan ve çipura, trança, sardalya,
başlayınca Akvadis adını alan levrek, barbun ve benzeri balıklar
ve İzmir Körfezi’nin kumluk gibi ekonomik değeri olmayan
yerlerinde özellikle Diyarbakır’dan ya da kabuklu olduğu için tercih
göçmüş vatandaşlarca son derece edilmeyen, ahtapot, mürekkep balığı,
güç koşullarda çıkartılan bu midye gibi ürünlerin öyküsü. Ne
kabukluya biz çocukken kidonya demiştik yazıya başlarken;
derdik. Hemen unutmadan eklemeli
midye dolma için kullanılan kara ya Denizden baban çıksa yiyeceksin…
da siyah midye toplama ve dolma
yapma işini Giritli komşularından
öğrenip midye dolmayı bugünkü
haline getirenlerse Mardinliler.
Kidonya’ya dönecek olursak,
çocukluğumda İnciraltı Plajı’nda bu
midyeyi bir karış su içinde kumu
kazarak çıkarır, teneke üzerinde,
olduğu gibi, içindeki deniz suyuyla
pişirir ve kabuklar kendiliğinden
açılınca ortaya çıkan o, iştah açıcı
Dionysos Aşkına
Bağcılık tarihi Anadolu tarihi ve Irak'ı da kapsayan, doğuda İran'ın
uygarlıkları ile iç içedir. Anadolu’da güney kısımlarındaki içine bölgeyi
M.Ö. 2000 yıllarda büyük bir yerleşik köy hayatının ilk başladığı,
uygarlık kuran Hititler döneminde hayvanların ilk evcilleştirildiği,
günümüze ulaşan birçok arkeolojik bitkisel ürünlerin ilk kültüre
buluntuda; kaya resimlerinde ve alındığı yani tarımın ilk başladığı
heykellerde üzüm ve şaraba ait yerler olarak ifade etmişlerdir ve
figürler bol miktarda yer almakta ve o bu bölgenin görüntüsü aşağıya
dönemde bağcılığın ne kadar önemli doğru hilal şeklindedir. O nedenle
olduğunu göstermektedir. “Bereketli Hilal “ adı verilmiştir.
Üzüm ve asma konusundaki Jeolojik ve arkeolojik araştırmalara
araştırmalar gösteriyor ki Hititler göre asma günümüzden binlerce
bağcılığı Anadolu’da daha önce yıl önceden beri dünyanın birçok
yaşamış halktan öğrenmişlerdir. yöresinde yetişmektedir. Bu nedenle
Ancak Hitit kanunlarında bağların asmanın anavatanı ile ilgili farklı
ve ürünün korunmasına yönelik özel görüşler olmasına rağmen çeşit
hükümlere yer verilmiş olması asma zenginliği göz önüne alınarak
ve bağcılık tarihinde Hititleri öne bağcılık kültürünün Anadolu’da
çıkartır. başladığı, Hazar Denizi’nin güneyi,
Asurlular da şarapçılık konusunda Kafkasya ve Kuzey Doğu Anadolu
çok ilerlemiş, kuru üzüm ve şarabı yöreleri (“Küçük Asya” diye tabir
üretildikleri yerlerden başka yerlere edilen bölge) asmanın anavatanı
taşıyarak ticaretini de yapmışlardır. olarak kabul edilmektedir. Yani
Taze ve kuru olarak tüketilen, şarap Bereketli Hilal diye tabir edilen
yapımında kullanılan bir meyve olan bölge ile kesiştiği yerleri vardır ama
üzümün M.Ö. 6000'den sonra kültüre daha çok onun kuzey komşusudur.
alındığı düşünülmektedir. Toplu
halde bulunan üzüm çekirdeklerinin
karbon testi ile 10 bin yıl öncesine
ait olduklarının belirlenmiş
olması şarabın 10 bin yıl önce bile
üretildiğini göstermektedir.
Arkeologlar, jeologlar ve tarihçiler
Türkiye'nin güney doğusundan
başlayan, güneyde Ürdün, Suriye ve
64
65
66
BEŞ BİN YILLIK ÇEKİRDEKLER
ÇEŞME’DE BAŞLADI
68
inşaatlarını tamamlayabilmek, ASMA KÜLTÜRÜ kalorisi az(!) diye tatlandırıcılardan
çocuğuna iş kurabilmek için yapılmış yiyecekler tüketiliyor.
güvenceydi. Bütün bunlar ve daha Bağcılık denince ilk akla tabii Kısacası üzümün beraberinde
başka birçok şey üzüm hasatını ki üzüm ve üzümden elde edilen getirdiği yemek kültürü örseleniyor.
beklerdi. Çocuğunu sevindirecek ürünler geliyor, ama asma sadece Üzüm memleketi olma özelliğinden
yeni giysiler alabilmek bile… üzüm demek değildir. Aynı zamanda uzaklaşılıyor. Peki geriye dönüş
Ama şimdi öğle mi? Bazı üreticiler mutfak kültürünün de bir parçasıdır. mümkün mü diye sorulacak olursa,
bağlarını bile köklüyor üzüm para Asma yaprağından yapılan sarmalar tabi ki mümkün. Yeter ki siyasi
etmiyor, masrafını zor çıkartıyor Anadolu mutfağının en önemli iktidarlar DTÖ, AB vb. örgütlerin
diye. vazgeçilmezlerinden birisidir. Ama dayatmalarından uzak bir tarım
ne yazık ki gıdayı kontrol etmek ve gıda politikası uygulamayı
İZMİR GENELİNDE YAYGIN isteyen küresel şirketler halkların hedeflerine koyarak hareket etsinler.
mutfak kültürünü, damak tadını
Efemçukuru, Kemalpaşa, Torbalı, değiştirmek için her yolu denerler. YETMİŞ BEŞ BİN AİLE
Menemen, Urla, Seferihisar, Benim çocukluğumda bağlarda
Menderes, Karaburun, Foça, koruk oluşmaya başladığında Ege Bölgesi’nde yaklaşık olarak
Buca İzmir’in hemen hemen tüm kahvehanelerde şekerle tatlandırılmış 75 bin çiftçi ailesi bağcılıkla
ilçelerinde üzüm bağları var. koruk şerbeti satılırdı, sofralarda geçinmektedir. Bu da yaklaşık
Üzüm ovada da yetişir, yaylada da, pilavın yanında üzüm hoşafı 300 bin kişi demektir. Mevsimlik
düz arazide de yetişir, bayır aşağı bulunurdu. Sabah kahvaltılarında tarım işçilerini, üzüm işleme
arazide de... Önemli olan arazinin tarhana çorbası kaşığına taze tesislerindeki çalışanları,
bulunduğu coğrafi duruma göre çeşit üzüm tanesi eklenirdi. Tarımsal şarap ve alkol fabrikalarındaki
ve anaç seçebilmektir. Temel şart üretim alanlarının çoğunluğunun çalışanları vb. de ilave edersek
bölgenin iklim ve toprak faktörleri üzüm bağlarından oluşması üzüm bu sayı katlanarak çoğalır.
ile asmanın çok iyi uyum içinde memleketi olmaya yetmiyor. Üzüm Türkiye’deki üzüm üretiminin
olmasını sağlamaktır. memleketi olmak aynı zamanda neredeyse yüzde50’si Ege
Toprağın yapısına, iklimsel böylesine bir kültürel bütünlüğü de Bölgesi’ndedir, kuru üzüm
özelliğine, sulama suyuna erişim içeriyor. üretiminde bu oran daha da yüksektir
olanaklarına vb. göre anaç ve çeşit Şimdi bu tatlar unutuldu. Bugün ve yüzde 90 civarındadır. Ege
belirlenmesi ve bunlara uygun asma koruk şerbeti veya üzüm hoşafı Bölgesi’nde ağırlıklı olarak sofralık
terbiye sistemi yapılarak bağ tesis yerine fabrikalarda tatlandırıcılardan üzüm yetiştirilir, neredeyse üretilen
edilmesi üreticinin beklentisine yapılmış gazlı içecekler sofraları üzümlerin yüzde 80-85’i sofralık
uygun bir sonuç çıkma olasılığını süslüyor. Kahvaltı da pekmez yerine olarak yetiştirilir.
yüksektir.
69
ÜNLÜ ALPHONSE BİR ŞENLİKTİR HASAT
Dünya’da 10 bin üzüm çeşidinin İzmir ve yakın çevresinde hasat alması, türküler söylenmesidir.
olduğundan bahsedilmekte. Bu zamanı eskiden Temmuz 15 gibi İzmir açısından ele aldığımızda
üzüm çeşitlerinin bin 500 kadarı başlar Eylül 15 gibi biterdi. Çünkü bağ bozumu şenlikleri yapılan
Türkiye de bulunmaktadır. Tekirdağ belli başlı bir- iki çeşit üzüm bölgelerin çoğu geçmişte yoğun
Bağcılık Araştırma Enstitüsü’nde yetişiyordu, üzümlerin olgunlaşma olarak üzüm üretimi yapılan
1965 yılında, "Türkiye Asma dönemini geciktirecek teknikler fazla ama zaman içinde bu özelliğini
Genetik Kaynaklarının Belirlenmesi, bilinmiyordu. Şimdi ise piyasaya kaybetmeye üzüm ve üzüme bağlı
Muhafazası ve Tanımlanması üretim için yetiştirilen çeşitler arttı. kültürden uzaklaşmaya başlamış
Üzerinde Araştırmalar" projesi Haziran 15’den itibaren kesilmeye yerlerdir. İşte bu şenlikler bir parçada
kapsamında “Milli Koleksiyon başlayan erkenci çeşitler var. Veya olsa geçmişle bağ kurmamızı
Bağı” kurulmuş ve o günden bu Ekim ayında yani geç olgunlaşan sağlıyor, atalarımızın doğayla
yana bin 439 yerli üzüm genotipi çeşitler var. Olgunlaşma sürecini barışık yaşadığını hatırlatıyor.
belirlenerek korumaya alınmıştır. geciktiren teknikler var. Ancak şunu Örneğin Buca ilçesi yüzyıl kadar
Ancak Türkiye de bulunan bu söyleyebiliriz sofralık üzümlerin en önce deyim yerindeyse dağın, taşın
üzüm çeşitlerinin 50-60’ı pazar için yoğun olarak hasat edildiği dönem zeytinlerle, şaraplık ve sofralık
yaygın bir şekilde üretilmektedir. eskisi gibi Temmuz 15, Eylül 15 bağlarla kaplı olduğu bir yermiş.
İzmirliler’in, “Kavacık üzümü” arasıdır diyebiliriz. Şaraplık üzüm Osmanlı’nın son dönemleriyle,
veya “Enfes üzümü” diye bilinen çeşitlerinin hasadı içinde Ağustos Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde
üzüm tüm dünyada ve Türkiye’de 15- Eylül 15 arası tarihler verilebilir. Bağcılık kültürüne uygun bir yaşam
de aslında, “Alphonse” üzüm Çocukluğumda yaz geldi mi varmış. Yaz geldi mi Buca’da arazisi
çeşidi adıyla bilinir. Farklı üzüm bağı olanlar bağlarına göçmek olup, İzmir’in sıcağından kaçmak
asmalarının melezlenmesiyle 19. için hazırlık yaparlardı. Bağda isteyenler Buca’daki arazilerine
Yüzyıl’da Fransa da yetiştirilmeye “kulesi” (bağ evi) olmayanlar göçerlermiş. Buca Belediyesi’nin
başlamıştır. Türkiye’ye de çardak kurarlardı. Çoluk çocuk amblemi bile çekirdeksiz üzümdür.
oradan gelmiştir. dünyanın ve bağa göçülürdü. Şehirde kalıp Şimdi ise o bağ alanlarında
Türkiye’nin farklı bölgelerinde elektrik lambası kullanma yerine apartmanlar var. Bağ alanlarının
de bu üzüm çeşidi yetiştirilir. gaz lambası kullanmayı yeğlerdi. apartman olduğu yerlere Çeşme,
Coğrafi koşullar, toprağın özellikleri, Bunu sadece ürünlerini korumak Bornova, Balçova, Narlıdere,
çevresindeki doğal kokular için değil doğayla iletişim kurmak, Karşıyaka, Mersinli gibi yerleri de
üzümlerin kalitesini etkileyen en doğanın esintisinden yararlanarak ekleyebiliriz.
önemli faktörlerdendir. Asmalar serinlemek için yaparlardı. Haziran
bu özellikleri bünyelerine alarak ayı geldiğinde bağa göçmek, MUTLU OLMAK İÇİN
üzümlerin tat ve aromasını geceleri bağ komşularıyla buluşmak
oluştururlar. Kavacık’ın coğrafi geleneksel bir kültürdü. Toprakla uğraşmaktan zevk
özellikleri, florası ve toprak alıyorlarsa ve kendi ürettikleri
özellikleri nedeniyle burada BAĞBOZUMU ŞENLİKLERİ ürünleri yemenin ve içmenin ayrı bir
yetiştirilen Alphonse çeşidi üzümler mutluluk vereceğine inanıyorlarsa
yenildiğinde, damakta diğer İzmir’de Buca’da, Urla’da hiç durmasınlar, kendi asmaları
bölgelerde yetişenlerden çok daha Kavacık’ta, Karaburun’un Ovacık, ve bağları için emek vermeye
farklı tatlar bırakırlar. Kavacık’ta Kösedere Köyleri’nde, Selçuk başlasınlar. Büyük zevk alacaklardır.
yetiştirilen Alphonse’nun insanlarda Gökçealan Köyü’nde, Manisa’nın Ama üzüm üreticiliğinden çok para
yarattığı bu tatlar yüzünden bazı ilçelerinde “Üzüm Festivali” adı kazanacakları beklentisi varsa hiç
“Enfes üzümü” adı yakıştırılmıştır. altında bağbozumu şenlikleri yapılır. adım atmasınlar. Çünkü birçok
Bölgenin bu ayırıcı özelliğiyle de Bunlardan bazıları belediyelerin, üretici için hasat sonrası eline geçen
diğer bölgelerdeki Alphonse ayırt çok azı da doğrudan üreticilerin para aileleri ile birlikte harcadıkları
edilebilmesi için “Kavacık üzümü” örgütledikleri şenliklerdir. Hepsinde bir yıllık emeğin ücret olarak
adıyla anılır olmuştur. ortak olan özellikler ise üreticilerin karşılığı bile değildir.
ürettiği üzümler arasında yarışma
yapılması, sanatçıların sahne
70
Fotoğraflar: Emirali Kokal
71
Serap Çiğdem ŞAHİN
Ratip Ozan AKDENİZ
Murat KÜÇÜKARSLAN
(Agora Minör Müzik Grubu Sanatçıları)
2017 yılında UNESCO tarafından, “Somut Olmayan dönem örneklerinde alt sınıfların
Kültürel Miras Listesi”ne alınan Rembetiko, Batı yaşayışlarını, umutlarını, hayallerini,
hayal kırıklıklarını yansıtır. Mübadele
Anadolu’dan başladığı yolculuğunda, şimdi dünyanın
ile birlikte Anadolu’dan göç eden ve
dört bir yanında yankılanıyor. Küçük Asya’dan gelenlerin toplandığı
Rembetiko ve
Pire’de yankılanmaya başlar.
Yerinden yurdundan edilenlerin,
sıla hasreti çekenlerin müziği,
Yunanistan’da yüzünü batıya dönmüş
İzmir’deki Kökleri
elitlerce “doğulu”, “Türk işi”,
“avam” bir kültür olarak yaftalanır
ve zararlı görülür. Ancak Rembetiko
popüler kültürde karşılığını öylesine
bulur ki, zamanla “Yunan” kimliğini
inşa eden temel bir öğe olarak
tanımlanmaya başlanır. Günümüzde
Rembetiko, çıkışındaki konumunun
tam aksine eğitimli orta ve üst tabaka
tarafından kucaklanan büyük ölçüde
nostaljik sayılan bir müzik.
72
İZMİR MÜZİĞİ KAFE ŞANTAN müzisyenlerin, Ermeni çalgıcıların ve
KAFE AMAN çingene dansçıların Doğu Akdeniz’i
İzmir Rumlarının Müziği temsil eden bir seyirci önünde bir
1900-1922 kitabının yazarı Kıyı kesimlerde bulunan Kafe arada olduklarını söyler.
araştırmacı Aristomenis Kaliviotis Şantan’larda Batı müziği; arka
Rembetiko’nun temelinde mahallelerde Kafe Aman’larda MÜZİK HER YERDE
varlığını gösteren geleneksel İzmir ise daha çok Anadolu ve Doğu
müziğinin, 19. yüzyılın sonlarından tınıları duyulurdu. Bunlarla birlikte Tappi’nin çalışmasında İzmir’de
itibaren Anadolu’da, 1922’den tiyatrolarda, operalarda önemli müziğin oldukça çeşitli yerlerde
sonra da özellikle Yunanistan’da eserler seslendirilirdi. Christina çalındığından bahsedilir: Sokaklarda,
yaygınlaştığından bahseder. İzmir Tappi bahsi geçen dönemde hanlarda, kahvehanelerde, evlerde.
1900’lerin ilk çeyreği boyunca İzmir’in müzik hayatını ve santur Araştırmacı Georgelin İzmir’de
çeşitli kültürlerin, halkların ve geleneğini incelediği çalışmasında, birçok taverna olduğunu hatta bir
dinlerin bir arada yaşadığı önemli müzisyenlerin hem Avrupa hem bölgeye tavernalar bölgesi dendiğini
bir ticaret şehriydi. Doğu ve Batı de Anadolu’nun müziğini çok iyi belirtir (O günden bugüne birçok yer
arasında gidip gelen tüccarların, bildiklerini çünkü her müşteriyi ve isim değiştiğinden bu bölgenin
gezginlerin uğradığı önemli bir memnun etmekle yükümlü tam olarak neresi olduğunu kestirmek
limandı. Şehirde, Türkler, Rumlar, olduklarını söyler. İzmirli müzisyen zor). Tappi eğlence mekanlarının
Ermeniler, Museviler, Levantenler, Angela Papazoglou’nun şu sözleri bulunduğu semtleri şu şekilde
Rumenler, İtalyanlar, İranlılar bunu destekler niteliktedir ve sıralar: Burnova banliyöleri, Bourja,
yoğunlukta olmak üzere birçok şehrin yoğun sanatsal ve müzikal Kukloutza, Sevdikioi, Nymfaio, kıyı
farklı toplum yaşardı, etnik yapıya aktivitesine ışık tutar: “Rebetikadan Kordelio ve Karantina, Karataşı,
göre farklı mahallelerde oturulurdu. tüm Avrupalı şarkılara kadar her Gültepe ve Kokargiali. Çalışmada
Kaliviotis bu mahallelerin sınırları şeyi çalardık. Tüm operetler. ayrıca ana eğlence mekanlarından
geçilmez gettolar olmadığını ve Dimotika (Halk müziği), Kleftika birinin “Tsalkitzimbasi” veya
insanların ticaret merkezlerinde, (Attika ve Mora bölgesinden bir “Tsalkitsimbasi” (Çalgıcıbaşı
limanlarda, eğlence alanlarında müzik türü), Kritika (Girit havaları), Kahvesi olarak okunabilir.
bir araya gelerek kaynaştığını kalamatiana (Kalamata Havaları), Müzisyenlerin toplandığı bir eğlence
belirtir. Tüm bu halklar geleneksel Thrakiotita (Trakya havaları), mekanı) kafesi olduğunu bildirmiştir.
müziklerini icra ederken üst gianniotika (Yanya bölgesine
tabakalarda Batı Avrupa müziğinin özgü müzik), kavalyer danslı, İZMİR HALK ŞARKISI
etkisi belirgindi. Kaliviotis’in valsli, Brahms danslı, serenatlar
deyimiyle gelişimi 1900’lerde doruk ile konserler… Hepsini çalardık. Bu çokkültürlü eğlence hayatının
noktasına ulaşan İzmir’in kendine Ve operalardan bazı parçaları. Her ürünü olarak İzmir’de Smyrneiko
has karakteri olan müzik ve eğlence müşteriyi memnun edelim diye her (Smyrnaean) olarak bilinen yerel
hayatı bu zenginlikten payını çalışmadan bir parça biliyorduk. bir müzik türü oluştu. Sınırlarını
almıştı. Dolayısıyla Anadolu’nun İbranice, Ermenice ve Arapça belirlemek son derece sıkıntılı olsa
eski zamanlarından gelen bir kültür da çalardık. Biz kozmopolittik”. da bu müziğin kendine has özellikleri
birikimi ile Batı ve Doğu’dan gelen Kaliviotis kafelerde Rum bulunduğu açık…
insanların getirdikleri farklılıklar
ve onların zevklerine yönelik
kültürel üretimler özel bir sentez
oluşturdu. İzmir’de üretilen ve
duyulan müzikler tam da bu sentezin
göstergesiydi.
74
ANADOLU KÖKENLİ ve icra tavırlarının korunmasını bir müzisyenin çalışmasına kendini
sağlamışlardır. Ayrıca Anadolu’dan kanıtlamış bir ustanın eşliği dikkat
1900’lerin ilk yıllarında başlayan gelen müzisyenler ile dayanışma çekiyordu. Tanınmış müzisyenler
göçlerle ve sonrasında mübadele ile içinde olmuşlar ve yeteneklerini birden çok kayıt firması ile çalışırken
yukarıda sözünü ettiğimiz kültürel fark ederek müzik dünyasına kendilerine tanınmamış isimlerden
ve müzikal birikim Yunanistan’a kazandırmışlardır. Roza Eskenazi yeni ekipler kuruyorlardı. Usta-
ve Amerika’ya ulaşmaya başladı. (1905 İstanbul), Rita Abatzi (1903 çırak geleneğinin devamı olarak
Bu yer değiştirmenin Yunanistan’ın İzmir), Marika Kanaropulu (1914 görülebilecek bu ilişki biçimi aynı
müzik kültüründe ve eğlence Bursa), Kostas Roukounas (1904 zamanda rekabet yerine dayanışmayı
hayatında büyük bir yenilik Sisam Adası) gibi isimlerin hızlı ön planda tutuyordu.
meydana getirdiği açıktır ve bunda yükselişlerine katkı sağlamışlardır.
Anadolu’dan özellikle de İzmir’den Plak şirketlerinde görevli Anadolu
göçen müzisyenlerin payı büyüktür. kökenli müzisyenler yeni icracıları
Yunanistan’ın alt kültürü ile sık sık kendilerinden yaşça büyük
Anadolu’dan göç eden halkın büyük ustaları ile çalıştırıp yine ustalar ile
ilgi gösterdiği Anadolu, İstanbul ve kayıtlara sokuyorlardı. Yeni yetişen
İzmir tavırlı bu şarkılara Avrupalı İzmirli Müzisyenlerin Plakları
plak şirketleri de kayıtsız kalmadı ve
önemli müzisyenleri kayıt direktörü
olarak görevlendirerek 1922 sonrası
Yunanistan müzik kayıtlarında
Küçük Asya şarkılarına yer verdi.
Nicholas G. Pappas, özellikle
Odeon Plak’ın, Anadolu’dan gelen
müzisyenlerin müzik piyasasındaki
gücünü çabuk fark edip yaptığı
kayıtlarla büyük bir başarı elde
ettiğini söyler. Bu müzisyenler
İzmir ve İstanbul ekolünü keman,
ud, santur, kanun, klarnet gibi ince
sazlarla Selanik ve Atina gibi büyük
şehirlere taşımışlardır. Plak ve kayıt
şirketlerinde önemli görevler alarak
Anadolu’nun halk şarkılarının kayıt
altına alınmasını sağlamışlardır.
Bu müzisyenlerden başı çekenler
Panogiotis Tountas (1885 İzmir),
Kostas Skarvelis (1880 İstanbul),
Vaggelis Papazoglou (1895 İzmir),
Giannis Dragatsis “Ogdontakis”
(1886, İzmir), Antonis Diamantidis
“Dalgas” (1892 İstanbul), Spiros
Peristeris (1900 İzmir) gibi
isimlerdir. Bu usta müzisyenler
Anadolu halk şarkılarını kimi
zaman aslına yakın bir biçimde,
kimi zaman ise konularını (gurbet,
ayrılık, keder, uyuşturucu) ve
sözlerini ilgiyi artıracak şekilde
değiştirerek kayda geçirmişler ve
böylece eserlerin ve bol nameli vokal
75
PİRE DÖRTLÜSÜ ve onların tavırlarına hayrandı. 1946’dan sonra Rembetiko yeni
Şarkıların konuları acı, keder, bir döneme girdi. Bu dönemde
1932 yılında Pire’nin Meşhur sarhoşluk ve uyuşturucuydu. Hor Vasilis Tsitsanis Rembetiko’yu
Dörtlüsü Markos Vamvakaris (1905 görülen göçmenler ve hor görülen makamsal seslerden çoğunlukla
Siros), Anestis Delias (1912 İzmir), yerli alt sınıf bu kültürde kolaylıkla uzaklaştırarak batılı armonilerle
Giorgos Batis (1890 Methana), buluştu. bezedi. Dimitris Kourzakis’in
Stratos Pagioumtzis (1904 Ayvalık) Panogiotis Tountas ve Spiros deyimiyle Tsitsanis Rembetiko’yu
Pire tarzı Rembetiko’da ilk Peristeris gibi isimler bu yeni yeraltından, hapishanelerden ve
plaklarını çıkarttılar. Bu müzik İzmir akıma destekte bulundular. tekkelerden çıkardı, Rembetiko
tavrından uzaktı. Bol nameli, ince Diktatörlük rejiminin getirdiği modern Yunanistan devletinin ulusal
kadın ve erkek sesleri, kalın, sert, sansürün Doğulu ve başkaldıran müziğine dönüştü ve üst kesimin
namesiz, kesik kesik erkek sesleri her şeyi yasaklaması ve İkinci tavernalarda dinlediği bir eğlence
ile değişmiş; kanun, ud, klarnet gibi Dünya Savaşı’nda Yunanistan’ın müziği haline geldi.
Anadolu sazları ise yerini çoğunlukla Nazi işgali ile birlikte Rembetiko
buzuki, baglamas, tzouras, gitara kesintiye uğradı, birçok müzisyen UNESCO LİSTESİNDE
bırakmıştı. Bu dört müzisyen yine enstrümanlarını, müziklerini
de Anadolu’dan göçen müzisyenlere ve hatta hayatlarını kaybettiler. “Belirli bir yaşam biçiminin
görenekleri, uygulamaları ve
geleneklerine yapılan değerli
referanslar, ancak her şeyden önce
uygulanmada, güçlü bir sembolik,
ideolojik ve sanatsal karaktere
sahip canlı bir müzik geleneği
olması” gerekçesiyle 2017 yılında
UNESCO’nun Somut Olmayan
Kültürel Miras Listesi’ne alınan
Rembetiko popüler kültürün “hit”
şarkılarını sunmaya muktedir olmasa
da bugün kültür araştırmalarından
uluslararası festivallere, albüm
kayıtlarından müzik atölyelerine
Vasilis Tsitsanis
İzmirli Panagiotis Tountas
76
kadar uzanan farklı çalışmalarla, KAYNAKLAR:
Aristomenis Kaliviotis, İzmir Rumlarının Müziği 1900-1922 Eğlence, Müzik Dükkanları, Plak
dünyanın dört bir yanında sahiplenilen Kayıtları, Yapı Kredi Yayınları 2013, İstanbul
bir müzik türü. Türkiye’de Muammer Çev: Yılmaz Okyay
Ketencoğlu’nun araştırmaları ve Dimitris Kourzakis, Rebetiko’nun Kökenleri, “İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi”,
2012, Sayı 17, s. 463-480
arşivleri, Yeni Türkü gibi önemli Gökçe Bayındır Goularas ve Dionysis Goularas, “The impact of migration on music: The case of
müzik temsilcilerinin klasik Rembetiko Rebetiko”, European Journal of Research on Social Sciences, 2014, 1(2)
Herve Georgelin, Smyrna’nın Sonu: İzmir’de Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe, Bir Zamanlar
şarkılarına Türkçe sözler yazarak Yayıncılık, 2008, İstanbul
dil bariyerini ortadan kaldırması, Çev: Saadet Özen
yürütülen akademik çalışmalar ve Nicholas G. Pappas, Yunanlılık Anlayışları: Anadolu Rumlarının 1922 Sonrası Müzik Kayıt Tarihi,
“Dans, Müzik, Kültür, Folklora Doğru” Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü, 69. Sayı, 2011,
araştırmalar, bir takım müzisyenlerin s. 215-235
müzik topluluklarının performans Çev: Efe Edener, Nurseda Altınkaynak, Şale Türkeli
ve anlatımlı sunumları, sayıları az Stelyo Berber, Rembetiko Nedir?, “Dans, Müzik, Kültür, Folklora Doğru” Boğaziçi Üniversitesi
Folklor Kulübü, 69. Sayı, 2011, s. 167-170
olmakla beraber yerel yönetimlerin Χριστίνα Ταππή, Το σαντούρι και η μουσική ζωή της Σμύρνης από τα τέλη του 19ου αιώνα μέχρι
Rembetiko etkinliklerine alan açarak και το 1922, Άρτα, 2008
Π. ΜαρίαΣταμπούλογλου, Το Ρεμπέτικο Τραγούδι Και Η Ιστορία Του (Ιστορική Μελέτη), Εκδόσεις
destek sağlaması gibi girişimler, Μπαλτά, Αθήνα, 2017
kökleri Anadolu’ya uzanan bu müziğin Not: Rembetiko dinleyici kitlesinin hem Türkiye hem de Yunanistan’da zaman içindeki dönüşümü
tanınması ve yaygınlaşmasına yönelik için bkz. Koglin Daniel, “Marginality-A Key Concept to Understanding the Resurgence of Rebetiko
in Turkey”, Music and Politics, Vol.2 No.1, 2008
atılan değerli adımlardır.
Pire’nin Meşhur Dörtlüsü
77
Doç. Dr.
Gülnur BALLİCE
Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç
Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü
Araş. Gör.
Gizem GÜLER
Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç
Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü
İzmir Konutlarında Apartmanlaşma Süreci,
Dr. Öğr. Üyesi
Konak Bölgesi Örnekleri
Eda PAYKOÇ ÖZÇELİK (1950-1980 Dönemi)
Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç
Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü
Y. Mimar Kültürel, sosyal, teknolojik ve ekonomik
Renin ON yaklaşım hakkında bilgi veren mimari
Yaşar Üniversitesi Bilimsel Araştırma
Projesi Danışmanı yapılarımız kimliğimizin bir parçası. İzmir’deki
Yüksek Lisans Öğrencisi apartmanlaşma süreci, 1931 yılında inşa edilen
Elif DEDE Hasan Nuri Bey Apartmanı’yla başladı ve
Yaşar Üniversitesi Lisansüstü Eğitim o yıllarda birbirinden özgün örnekler şehir
Enstitüsü İç Mimarlık Programı hayatına katıldı.
Mimari Mirasımız
İzmir, coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemli
bir yerleşim yeri olmuş, liman ve ticaret kenti olması nedeniyle
kentin yaşadığı değişim ve gelişmelerin etkileri mimari kültüre de
yansımıştır. Yüzyıllardır farklı kültürlerin bir arada yaşadığı İzmir
gibi şehirlerde uluslararası mimari diller çok daha hızlı yayılmaya
gösterir.
Dolayısıyla Cumhuriyet döneminden önce İzmir’in mimari kimliği,
uluslararası mimari unsurları içeren kozmopolit bir yaklaşıma
sahipti. 20. yüzyılın başında gelişmiş bir kentsel kimliğe sahip olan
İzmir’de, 13 Eylül 1922’de büyük bir yangın felaketi yaşandı.
Yüzyıllar boyunca oluşan İzmir kent dokusunun önemli bir bölümü,
yangının etkisiyle yok oldu. Cumhuriyet’in ilanından sonra
İzmir’deki ilk planlama çalışmaları yangın bölgesinin yeniden
inşasına yönelik olmuş, 1924 yılında çıkan yangında tamamen
yanan alanlar için René ve Raymond Dangér kardeşler tarafından
hazırlanan şehir planı bugünün İzmir’ini şekillendirmiştir.
Bu dönemde kentte özellikle yangın bölgesinde yoğun bir şekilde
başlayan konut yapımı süreci dönemin sonlarına doğru iki-üç
katlı aile apartmanlarının oluşumuyla devam etmiştir. Gecekondu
yerleşimlerini önlemek amacıyla 1948 yılında çıkarılan, 5228
sayılı Bina Yapım Teşvik Kanunu apartman tipi konutların
yaygınlaşmasını hızlandırmıştır.
İzmir Belediyesi, bu hızlı kentleşmeyi kontrol altına almak için
1951 yılında yeni bir şehir planı elde etmek amacıyla ulusal bir
proje yarışması açmış, Dr. Kemal Ahmet Aru ve ekibi tarafından
hazırlanan proje uygulama için seçilmiştir.
Musal Büktaş Apartmanı
78
MODERN KİMLİK ARAYIŞI sosyal ve ekonomik yaşamında andıran çıkmalar, dikdörtgen
önemli bir dönüşümün başlangıcını pencereler, geniş saçaklar ve sıva
1923-65 yılları arasında konut oluştururken, İzmir’deki mimari ile kontrast oluşturan beyaz pencere
tasarımlarında fonksiyonellik ön oluşumlar açısından da ulusal kenarları, beyaz ahşap doğramalar,
plana çıkmış, tüm Türkiye’de ideolojinin öngördüğü modernite genellikle koyu yeşil renkli ahşap
olduğu gibi İzmir’de de modern projesinin ilkeleri ile örtüşmektedir. panjurlar yer almaktadır.
ve yeni bir ulusal kimlik yaratmak Özellikle ekonomik nedenler, Dönemin sonlarına doğru ise gelişen
hedeflenmiştir. Artan nüfusun neden politikada yaşanan değişimler ve ekonomiyle birlikte yeni ithal
olduğu konut talebi ile 1930’lardan bu dönemde göçün yoğunlaşması, malzemelerin gelmesiyle (cam ve
itibaren varlıklı ailelerin, iki katlı dönemin konut yapısını metal cephe kaplamaları, kompozit
müstakil bahçeli evler ve üç katlı değiştirmiştir. Bunun sonucunda levhalar vb.) konut mimarisi
gelir amaçlı apartmanlar inşa etmesi 1950-1960 dönemine ait konut daha da geliştirilmiştir. Dönemin
yaygınlaşmıştır. İzmir’deki ilk mimarisi, kentte ayrı bir düzen içinde mimarları, 1950-1980 yılları arasında
çok katlı apartman 1931 yılında tekli veya ikiz ünitelerden oluşan yaygınlaşan “çok katlı konut”
inşa edilen, “Hasan Nuri Bey yeni bir konut dokusu yaratmıştır. tasarımlarıyla İzmir’de modern
Apartmanı”dır. Bu dönemde konut binalarına olan mimarinin şekillenmesine katkıda
1940’lardan sonra apartmanların talep hızla artmış, dört-beş katlı bulunmuşlardır. Modern mimari
sayısı artmış ve betonarme yapılar apartmanların yapımına başlanmış ilkelerinin yansıması ile bu yapılarda
görülmeye başlanmıştır. Konut, ve binalarda betonarme uygulamaları prizmatik kompozisyonlar, simetrik
günümüzden farklı olarak aileler için yaygınlaşmıştır. Bu süreç sonucunda cephe tasarımları, düz veya gizli
bir prestij unsuru, geleneksel aile apartman, standart konut tiplerinden çatılar, yatay pencereler ve dairesel
düzeninin devamını sağlayan bir araç biri haline gelmiştir. köşe çözümleri gözlenmektedir.
ve güvence niteliğinde bir yatırım 1950-1980 döneminde yapılan
olarak görülmüştür. Bu nedenle ilk SERBEST BİÇİMLER DÖNEMİ apartmanların öne çıkan özellikleri
çok katlı yapılar, “aile apartmanları” şöyle sıralanabilir: Çift daire
ve “kiralık evler” olarak ortaya 1950 yılında konut tasarımında, girişleri-ayrık nizamda ve dört
çıkmıştır. yeni malzemelerle birlikte yapım cephesi açık apartmanlar;birbirine
1950 yılı, Türkiye’nin genel teknolojilerin kullanılması ve geçmeli camlı bölme ile ayrılmış-
batı mimarlığının daha yakından büyüyebilen esnek mekânlar; uzun
izlenmesi ile mimarların serbest koridorlu planlar yerine orta hollerin
biçimler denediği gözlenmektedir. Bu geniş tasarlandığı plan çözümleri
yapıların mimari dilinde geleneksel (1950’li yıllar); mutfak ve salon/
çizgilerin yanı sıra bazı modernist yemek odası ve/veya misafir odası
yansımalara da rastlanmaktadır. ayrışması;balkon metrekarelerinin
Özellikle dönemin mimarları büyük olması; merdiven kovalarının
tarafından düz çatı, yuvarlak köşeli dış cepheden veya ışıklıktaki çatı
balkon, küçük hacimlerden oluşan penceresinden ışık ve hava alması.
kompozisyonlar, dış cephede
düşey sirkülasyon mekânlarının YENİ TEKNOLOJİ
vurgulanması, sürekli pencere
şeritleri ve/veya köşe pencereleri 1950’li yılların kısıtlı koşullarında
kullanılmıştır. Ayrıca, bu konutların yapılarda sınırlı sayıda malzeme
yapısal ortak özellikleri arasında kullanılmaktadır. Islak mekânlarda
simetrik düzende geometrik şekiller, çoğunlukla karo mozaik ve mermer
açıkta bırakılmış kolonlar, cumbayı kullanılmakta az sayıda seramik
Musal Büktaş Apartmanı
79
kullanımına rastlanmaktadır. cephelerde kullanılmaya başlamıştır. 1950’lerden başlayıp 60’ların
Yalıtım için ise rulo muşambalar İç yüzeylerdeki kaplama malzemeleri sonuna kadar uzanan süreçte Konak
ithal edilmektedir. 1950’li yıllar ve sosyal duruma göre değişiklik ilçesinde nitelikli konut yapıları
sonrasında dış sıvalarda genellikle gösterse de genel olarak duvarlarda üreten mimarların apartmanlarından
tarak mozaik sıva kullanılmış, yağ bazlı boya, desenli veya örnekler seçilmiştir.
“BTB” kullanımı genellikle pano şeklinde duvar kağıtları 1. Suat Erdeniz Evi, 1950’ler,
balkonlarda, açıkta bırakılan kullanılmıştır. Giriş ve ıslak hacim Mimar: Suat Erdeniz, 142 Sokak,
dairesel kolonlarda ve cephelerde zeminlerinde karo/dökme mozaik No: 10, Köprü/İZMİR
pano şeklinde uygulanmıştır. Kapı ve mermer, daha sonraları seramik 2. Kahramanlar’da Apartman,
ve pencere doğramalarında ahşap kaplama uygulanmıştır. Yaşam ve 1957, Mimar/Tasarımcı: Asaf Sına
kullanılmıştır. Mutfaklarda havagazı, uyku alanlarının zeminlerinde ise (İnş.Müh.), 1430 Sokak, No: 6,
sıcak su için termosifon, ısınmak için dönem başlarında ahşap rabıta, daha Kahramanlar/İZMİR
soba veya kalorifer kullanılmaktadır. sonraları ahşap parke ve plastik bazlı 3. Nur Apartmanı, 1958, Mimar/
Cephelerdeki diğer elemanlar malzemeler (marley) kullanılmıştır. Tasarımcı: Fethi Yöntem (Kalfa), 943
arasında geleneksel mimari Konut iç mekânlarında modern Sokak, No: 91, Konak/İZMİR
elemanların devamı niteliğindeki yaşamı teşvik eden batı tarzında 4. Hepgüler Apartmanı, 1960’lar,
katlanan ahşap kepenklere kübik mobilyalar kullanılmıştır. Mimar: Suat Erdeniz, 176 Sokak,
rastlanmaktadır. 1970’li yıllardan Depolama üniteleri, dolaplar, cam No: 1, Köprü/İZMİR
sonra ahşap storlar kullanılmaya veya ahşap duvar panelleri, nişlerde 5. Hikmet Tabak Apartmanı, 1961,
başlanmıştır. raflar ve asma tavanlarda gizli Mimar: Faruk San, Mithatpaşa
aydınlatma armatürleri gibi ankastre Caddesi, No: 747, Konak/İZMİR
CAM KAPLAMALAR mobilya alternatifleri kullanılmaya 6. Koza Apartmanı, 1960’lar sonu,
başlanmıştır. Mimar: Cavit Ölçer, 126 Sokak, No:
Dönem sonlarında cam ve metal 11, Göztepe/İZMİR
cephe kaplamaları, kompozit KONAK’TAKİ ÖRNEKLER
levhalar gibi yeni ithal malzemeler SERVET ŞATIR APARTMANI
İzmir’deki apartman mimarisinin
gelişim sürecini göstermek amacıyla Yapımına 1956 yılında başlanan
Hasan Nuri Bey Apartmanı
ve inşası 3 Ekim 1958 tarihinde
sona eren Servet Şatır Apartmanı,
Yüksek Mühendis ve Mimar
Reha Aysay tarafından kira
apartmanı olarak tasarlanmıştır.
Yapı, İzmir’in en eski yerleşim
yerlerinden olan Alsancak Semti,
Kültür Mahallesi, İtalya Sokak’ta
bulunmaktadır.
Başta cam mozaik cephe kaplaması
olmak üzere, balkon demirleri,
80
çıkmalar, iç mekân plan çözümleri ve kadar özgünlüğünü koruduğu KENT KİMLİĞİNİN ŞİFRELERİ
diğer estetik unsurları, yapıyı önemli görülmektedir. Salon zemininde
kılan ve dikkat çeken karakteristik kullanılan masif ahşap balık sırtı Seçilen apartman binaları,
özelliklerindendir. döşeme parkede uygulanan birleşim tasarım konseptleri, mimari ve iç
İzmir’in o dönemdeki ekonomik detayları ile şömine etrafında detayları, cephe düzenleri, plan
koşullarına ve malzeme imkânlarının kullanılan kaplama malzemesi şemaları, fonksiyonel çözümleri
sınırlı olmasına rağmen, ikinci kuşak yapının günümüze ulaşmış iç mekân ve malzeme seçimleriyle mimari
aile apartmanlarında 1950’lerin detaylarındandır. Yapıda her katta miras niteliğindedir. Bu yapılar bize
ikinci yarısından sonra görülen balkon pencereleri ve kapılarında toplumun kültürel, sosyal, teknolojik
modernist estetiğin bu yapıda üst bulunan ahşap pencere kepenkleri veya ekonomik yaklaşımları
noktaya ulaştığı görülmektedir. özgün halini günümüzde de hakkında bilgi verirken aynı
Balkon parapetleri arkasında korumaya devam etmektedir. zamanda mimari dil ve tavır, konut
konumlanan geniş cam yüzeyler, Yapı inşa edildiği dönemin uygulamaları ve modern konut
teras çatı, cam mozaik malzemeden yapım ve inşaat malzeme kültürü hakkında da önemli detaylar
oluşan düşey betonarme yüzeyler tekniklerini yansıtmaktadır. Salon sağlamaktadır. Bu nedenle bu dönem
ve giriş saçağı gibi elemanlar, bu ve yemek odasının büyük bir apartman yapılarının kent kimliği,
yapının sahip olduğu modernist odada birlikte yer alması ve ön Türkiye mimarlık tarihi ve modern
anlayış ögelerindendir. cepheye konumlandırılması konut mimari miras açısından önemli bir
Yapının sahip olduğu modernist organizasyonunun modernleşme kaynaktır.
estetik ve anlayış, iç mekân tasarım sürecine ve inşaat uygulamalarındaki
ve pratiklerinde de değişime yol teknik gelişimin göstergeleridir.
açmıştır. Bu anlayış doğrultusunda, Dekoratif dökme demir asansör *Bu yayında, Yaşar Üniversitesi Proje Destek
Ofisi (PDO) tarafından onaylanan “Yüzyıl Ortası
klasik koridor sistemi yerine orta boşluğu kapıları, vitraylı asansör Çok Katlı Konutların Mekânsal Analizi ve Sanal
hollü plan şeması tercih edilmiştir. kapısı ile zemin kat dış duvarında Ortama Üç Boyutlu Aktarımı; Karşıyaka, İzmir”
başlıklı BAP.083 numaralı projenin verilerinden
Altı katlı yapıda, her katta tek daire taş kaplamanın kullanımı yapının
yararlanılmıştır.
bulunmaktadır. Her dairede tümünün karakteristik özellikleridir.
koridora açıldığı üç yatak odası ve bu
kısımda bulunan bir banyo, yemek Servet Şatır Apartmanı
81
Alper
YAĞLIDERE
Konak Kent Meclisi
İlle de
Sanat Olsun
83
bölgelerde, ekonomik nedenlerinde
etkili olduğu düşünülen, belediye
yönetimlerin idari alanının
kenarında yerleşimi tercih
etmelerine rağmen, zaman içinde
büyük kente dönüşen belediye
idari alanının yer yer merkezinde
kalmışlardır.
YEKPARE YAŞAM
İzmir’deki Romanlar
incelendiğinde, diğer ülkelerdeki
yaşayan Romanlarla özellikleri
bakımından benzerlik
göstermektedir. Ekonomik ve
sosyal bakımdan güçsüz olmaları
bağlamında, Romanlar tüm
dünyada olduğu gibi İzmir’de de
bir arada yaşamayı tercih etmekte
ve bu şekilde dayanışmanın
gücünü hissetmektedir. Ancak
gelir artışı ile yer değiştirme
85
Sinan
GENÇ
Gazeteci
Göztepe’nin futbol sahnesine çıktığı 1925 yılındaki ilk maçının, ilk 11’inde yer aldı. Futbol
oynamayı bıraktıktan sonra da çok sevdiği kulübünden kopmadı ve isimleri bugün bile dillerde
olan nice futbolcuyu bulup, yetiştirdi. Asıl adı Abbas Çamayar olsa da Göztepe camiası onu
Abbas Göçmen olarak bildi.
Efsanenin
Temellerini Attı
Kimilerine göre yetenek avcısı, yanına yerleşmiştir. Meslek lisesinde uğramadığı amatör ve gayri federe
bazısı için futbol sihirbazı ve okurken futbolla ve Göztepe ile kulüp maçlarını izleyerek geçirdi.
Göztepe tarihinin en önemli tanıştı, camiayı gerçek yuvası Abbas Göçmen öylesine iyi bir
kahramanlarından birisiydi o. bildi. Göztepe’nin ilk futbolcuları gözlemciydi ki yetenekli futbolcuyu
Göztepe camiası içerisinde, onun arasında yer aldı ve sakatlanıncaya yürüyüşünden, koşuşundan,
hakkında pek bilgi sahibi olan kadar da futbol hayatını Göztepe’de bakışından, konuşmasından tanırdı.
yoktur. Bilenler de fazla detay geçirdi. Daha sonraki dönemlerde Adam olacak çocuk sarrafı gibiydi.
veremez. Çünkü kendi halinde de antrenörlük yaptı. Çok iyi bir Onun keşfettiği futbolcuların kalitesi
sessiz sakin bir adamdı. Pek gözlemci olduğu için de yönetim ortaya çıkınca kulübün en önemli
konuşmazdı. Bilinen bir şey vardır tarafından yeni yetenekler keşfetsin figürü haline gelmiştir. Ömrünün
ki asıl adı Abbas Çamayar’dı. diye görevlendirildi. Hayatının büyük son günlerini de kulübün tuttuğu
Hiç evlenmedi ve ailesi de yoktu. bölümünü kenar köşe mahallelerde kiralık evde bakıcılar kontrolünde
Annesi ve babasını kaybettikten sokak aralarında kimsenin geçirmiştir.
sonra Küçükyalı’daki akrabalarının
86
GÖZTEPE’YE ADANAN HAYAT TARİHİ DOKUNUŞ antrenördü. Yönetim istikrarlıydı ve
iyi işler yapıyordu ama onlara bu
Abbas Göçmen hayatını Göztepe’ye Futbol hayatı boyunca yeni takımı kuran ve oluşturan da, o grubu
adamıştır ve o Göztepe’nin, ‘efsane’ kurulan Göztepe’nin formasını toplayan da Abbas Göçmen’in ta
olarak anılmasındaki en önemli gizli terletip, yüreğini ortaya koyan kendisiydi.
kahramandır. Göztepe’de yıldızlaşan bu adam futbolculuğun ardından
hemen hemen her futbolcunun da efsane takımın temellerini MİTHATPAŞA MESLEK LİSESİ
hayatında Abbas Göçmen’in mührü kurarak belki de tarihin en
vardır. Abbas Çamayar, nam-ı önemli dokunuşlarını yapmıştır. Göztepe’nin kurulduğu ilk
diğer adıyla, ‘Abbas Göçmen’! Bazen küçük çocukların mahalle dönemlerdi. Manisa’da küçük yaşta
Göztepe camiasında onu herkes arasındaki caddelerde oynanan anne ve babasını kaybettikten sonra
Makedon göçmeni olması nedeniyle minyatür kale maçlarında, bazen İzmir’de bir yakınlarının evine
“Abbas Göçmen” lakabıyla bilir. köyde oynanan bir futbol maçında, yerleşen Abbas, henüz 14 yaşında bir
Bir kez daha altı çizilmeli ki, bazen de amatörlerin kapıştığı gençti. Akrabaları onu Mithatpaşa
Göztepe’nin efsane takımında maçlarda onu ansızın görebilirdiniz. Meslek Lisesi’ne yazdırmıştı…
gördüğünüz bildiğiniz kim varsa İzlediği gençlerin sadece fiziksel Okuldaki öğretmenlerin bir
hepsini ya o keşfetmiştir ya da özelliklerini değil karakterlerini de kısmı futbola çok meraklıydı
katkısı ve emeği vardır. Kulübün keşfeden Abbas Göçmen, kulübüne ve bunların bazıları da Altay’da
gizli kahramanıdır ama ön plana nice değerli futbolcuyu kazandırdı. oynuyordu. Okulun bahçesinde
çıkmayı hiç sevmezdi. Soğuk değildi yaptıkları maçlarda iyi futboluyla
ama gereksiz muhabbet etmeyi EFSANE MUCİDİ dikkati çeken gencecik Abbas ile
sevmezdi. Özel hayatını kimseyle Hakkı’yı da oynatıyorlardı. Her
paylaşmaz, iyi huylu, kendisiyle Abbas Göçmen’in, Erdoğan Akın, ikisi de soğuk demir atölyesinde
barışık bir adamdı. Futbolla yatar, Ali Artuner, Halil Kiraz, Nevzat eğitim alıyordu. Abbas ve en
futbolla kalkardı. Güzelırmak, Ertan Öznur, Nihat yakın arkadaşlarından Hakkı Olaç
Yayöz, Mehmet Işıkal, Cenap ile birkaç arkadaşı Mithatpaşa
İLK MAÇIN KADROSUNDA Öztezel, Ali Çağlar, İsmail Sütçü Lisesi’nin okul bahçesinde 10-
ve nicelerinde büyük emeği ve alın 15 dakikalık tenefüs aralarında
Göztepe’nin ilk takımının kalecisi teri vardır. O, efsanelerin mucidiydi bile merdiven altına sakladıkları
ve kulübün kuruluşundaki 12 ve en az onlar kadar efsaneydi. naylon topu çıkartır minyatür kale
nolu üyesi Orhan Salepçioğlu bir Evet, Adnan Süvari iyi bir maç yaparlardı. Okul müdürü ve
röportajında şu vurguyu yapıyordu:
‘’İlk resmi maçımızı 28 Mayıs
1925 tarihinde Altay ile oynadık.
Takımımız bu maçı 1-0 kazandı. İlk
11’imiz şu isimlerden oluşuyordu:
Hamit (Orhan), Nebil, Ferit
(Fehmi), Nusret, Kenan, Talat, Naci,
Abbas, Muzaffer, Necati, Fahri’’.
Salepçioğlu’nun da dediği gibi
Göztepe’nin tarihi ilk 11’inde Abbas
Çamayar’ın da adı vardır. Yani,
Abbas Çamayar kulübün doğuşundan
şahlanışına kadar ki bölüme imza
atan ilk efsane isimlerden birisidir.
Kimilerine göre de Göztepelilik
ruhunun özetidir.
Göztepeliler bir arada 1920’li yılların sonu
87
öğretmenler bu futbol haylazlarını ALT YAPIDAN A TAKIMA için bakın neler söylemişti:
uyarmaktan adeta bıkmıştı ama onlar “Abbas Göçmen o da bizim taraflıdır.
futbol oynamaktan vazgeçmediler. Abbas Göçmen, Göztepe’nin Futbola karşı olağanüstü sevgisi
Okulun atletizm takımında da olan alt yapısı takımında oynadıktan vardı ve devamlı takımın içindeydi.
iki gencin futbol sevgisi beden sonra A Takım’a kadar yükseldi. Göztepe genç takımını çalıştırmış,
eğitimi öğretmeni Şerif Bey’in de Futbolculuğu döneminde Göztepe’yi, ama hayatında eşofman giymiş
dikkatini çekmişti. Şerif Bey hem Macar futbol adamı Kutik insan değil. Fakat grup olarak futbol
okulda öğretmenlik yapıyor hem de çalıştırıyordu. Abbas’ın futbola olan oynayan çocuklara baktığı zaman
futbolla ilgileniyordu. Zaman zaman sevgisini ve bilgisini ilk keşfeden de cımbızla çeker gibi oradaki iyi
da Altay’da antrenörlük yapıyordu. o olmuştu. Kutik, Abbas Göçmen’e oyuncuları bulurdu. Beni de takip
Yıl 1925 idi. Altay’da mutlu değildi antrenör gibi davranıyordu ve onun ediyormuş. Göztepe sahasında
ve Ferit Bey’in başlattığı isyan boş vakitlerinde gidip amatör küme amatör maçlar oynanırdı; Havagücü,
sonucunda Altay’dan kopan Fehmi maçlarını izleyip genç oyuncular Karagücü, Bucaspor, Bornova,
Simsaroğlu başkanlığındaki bir grup keyfetmesini istemişti. Abbas, görev Kadifekale gibi takımlarla maç
arkadaşıyla Göztepe’nin kuruluşuna bilinciyle sokak sokak, stat stat, saha yapardık. O gün, Halk Sahası’nda,
emek vermişti. Onun gelişi ile saha dolaştı. Göztepe ile oynadığımız maçta iki
Hakkı Olaç ile Abbas Göçmen’in de Kısa süre önce kaybettiğimiz gol attım. Çıkarken saha kenarında
futbolculuk ve Göztepe yolu açtı. rahmetli Nevzat Güzelırmak demir parmaklıklar vardı. Onun
kendisini keşfeden Abbas Göçmen da boyu ufaktı. Ben çocukken
sarışın olduğum için beni, ‘Sarı,
Abbas Göçmen, soldan beşinci
gel bakayım buraya,’ diye çağırdı.
‘Sen Göztepe’yi sever misin?’ diye
sordu. Ben Göztepe’yle birlikte
bütün takımları takip ediyordum
aslında. Alsancak Stadı’na sürekli
89
Kentimiz
İzmir
Derneği
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte İzmir’de ilk açılan eğitim kurumlarından birisi olan
Tarihi İstiklal İlköğretim okulu, Konak Belediyesi ve Kentimiz İzmir Derneği işbirliğinde
yeniden ayağa kaldırıldı. TARKEM’in de destek verdiği restorasyon projesi tamamlandı
ve okul 99 yıl sonra bu kez, “Yenilikçi Öğrenme Merkezi” adıyla yeniden çocuklara ve
gençlere hizmet vermek üzere hazır hale getirildi.
Asırlık Çınar
90
TARİHİN İZİ SÜRÜLDÜ
91
CUMHURİYET’İN İLK Kurulduğu dönemde İzmir’in tam önemli bir yer kapladığına tanık
OKULLARINDAN merkezine konumlanan okula, oluyoruz.
parçası olduğu İkiçeşmelik/Kestelli Yolumuzun ilk olarak kesiştiği
İzmir’in işgali ile birlikte kesintiye bölgelerinin mekânsal ve demografik isim Prof. Dr. Nejat Topçuoğlu
uğrayan eğitim faaliyetleri, işgalin dönüşümleri yansır. İkiçeşmelik oluyor.1950’li yıllarda İstiklal
sona ermesinden hemen sonra (Eşrefpaşa) Caddesi’nin 1962-1963 İlkokulu’nda başlayan eğitim
yeniden başlar. Öncelik temel yıllarında gerçekleşen yol genişletme hayatının Ege Üniversitesi Tıp
eğitime verilerek 1922-1923 eğitim çalışmaları sırasında, okulun Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim
yılında İzmir’de 42 resmi ilk mektep bahçesinin bir bölümü yıkılarak Dalı’nda profesörlüğe uzanışını
açılır. Onlardan biri olan İstiklal yok edilir. Koruma bilincinin henüz heyecanla dinliyoruz. Prof. Dr.
İlkokulu da kapılarını ilk olarak yerleşmediği 1970’li yıllarda bu Topçuoğlu’nun araştırmaya,
dört sınıfı ve altı dershanesiyle kez okul, ihtiyaç duyduğu bakım öğrenmeye ve bilime olan
İstiklal Erkek Numune Mektebi ve onarımlarla iyileştirilmek merakının tohumları İstiklal
ismiyle açar. Bugün adını duymaya yerine kapatılır. Yıllarca ikinci el İlkokulu’nda atılmış. Genç
pek alışık olmadığımız, “Numune eşya deposu olarak kullanıldıktan yaşta kendi olanaklarıyla evine
Mektepleri”nin o yıllarda diğer sonra terk edilir ve metruk bir küçük bir laboratuvar dahi kuran
okullardan farkı ise başmuallimlerine yapıya dönüşür. Tarihi yapının Topçuoğlu’nun bu dalda profesör
“müdür” denilmesi ve resim, müzik 2016 yılında Konak Belediyesi’ne olması tesadüf olmasa gerek.
ya da elişi öğretmenlerinin ayrı tahsis edilmesinin ardından ise Nejat Bey, İstiklal İlkokulu’ndan
olmasıdır. Kentimiz İzmir Derneği ile birlikte söz ederken tüm çalışanlardan
Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle Yenilikçi Öğrenme Merkezi projesi öğretmenine, müdüründen
birlikte, eğitim büyük bir ciddiyetle geliştirilerek yeni bir sayfa açılır. öğrencisine okula hayat veren ortak
ele alınarak; ülkedeki siyasal, duygu ve eylem birliğini hatırlıyor.
ekonomik, hukuki ve kültürel GÜZEL ANILAR Bu dayanışma ruhunu anlatırken bir
devrimlerin kitlelere benimsetilmesi yandan arşivinde bulunan gezi, tören
ve kökleşmesinde büyük rol oynar. Okulun eski öğretmen ve gibi çeşitli etkinliklerin fotoğraflarını
Bu kapsamda, İstiklal İlkokulu’nu mezunlarına ulaştığımızda, gösteriyor. Çocukluğunun geçtiği
Cumhuriyet dönemi eğitimin önemli Cumhuriyet değerlerinin ve İkiçeşmelik bölgesine olan
bir temsilcisi olarak değerlendirmek heyecanının korunarak yaşatıldığı sevgisini, bölgenin geçirdiği
mümkündür. anların eğitim hayatlarında ne kadar dönüşümü, detaylarıyla birlikte bu
Caddesi’ne okul çıkışı trafiğini Erkan Serçe, 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, 2
Cilt, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları,
BÖLGENİN PARÇASI düzenlemekle görevli “Polis Memuru İzmir, 2002.
Bekir Amca”nın, içinde NATO’da Mithat K. Vural, İzmir Kent Ansiklopedisi Tarih
Anılarını bizimle paylaşmak üzere, çalışanların çocuklarının olduğu - İkinci Cilt, Cumhuriyet Döneminde İzmir’de
Eğitim, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür
bu kez bir ağabey ve kardeşi eski kaçırılan bir okul otobüsünü nasıl
Yayınları, İzmir, 2013.
okullarında ağırlıyoruz. Okula kahramanca kurtardığının hikayesini
Sadiye Tutsak, İzmir’de Eğitim ve Eğitimciler
adımlarını atar atmaz heyecan dinliyoruz. (1850-1950), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
içinde karşılarındaki müdür odasını, Tarihi İstiklal Okulu’nun Kültür Sanat Edebiyat Yayınları, 2002.
okula kayıt oldukları ilk günlerini öğretmenlerine ve mezun Şakir Çakmak, İstiklal Mektebi Sanat Tarihi
Raporu.
duygulanarak hatırlıyor, eski öğrencilerine ulaşmayı; okula dair
sınıflarını ve bahçeyi gezerken bize anıları, fotoğrafları ve belgeleri
de o günleri yaşatıyorlar. Mustafa biriktirmeyi sürdürüyoruz. Tarihi
93
BİR KİTAP BİR TANITIM