Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 96

YAZ 2021 Sayı: 47

Izmir
Oyun Sahnesi

ANTİK DÖNEM OYUN GELENEĞİ


OYUNCAK MÜZESİ
FOLKLOR KÜLTÜRÜMÜZ
FERİDE’NİN ÇİTLENBİK AĞACI
DENİZ İNSANLARI
REMBETİKO
MİMARİ MİRAS

1
Bir Latin deyişidir ve der ki:
“Önemli olan kazanılan misketler değil, oyundur”.

Kendi kadar görünenleri, “ne ise o” olanları, zamanı koluna takıp


gezenleri, yaşamın sesini her daim yankılayanları, kimseyle yarışmayanları
velhasıl oyunlarla yaşayanları; bizi, anlatmış sanki…

2
3
4
Merhaba
Bir buçuk yılı bulan küresel salgın sürecinde oldukça zor günler
geçirdik. Kabına sığamayan her yaştan insanımız gün oldu
evlere kapandı, gün oldu belirlenen saatlerde dışarıya çıktı.
Sevdiklerimizle doyasıya zaman geçiremedik, sokaklarımıza,
meydanlarımıza gönlümüzce akamadık. Ve şimdi gelinen
noktada yeni bir sürece başlıyoruz. Tedbirleri elden bırakmadan,
şehrimizin her bir köşesinde dostlarla tekrar buluşacak olmanın
heyecanını yaşıyoruz.
Fazlasıyla soluk almaya ihtiyacımız var ve bu anlamda İzmir’in
eşsiz coğrafyası içinde öylesine şanslıyız ki! Denizimiz ile
kucaklaşma mevsimini bu kez çok daha büyük bir heyecanla
karşılıyoruz. Epeydir ayrı kaldığımız sahillerimiz ve deniz
insanlarımız bizleri bekliyor. Denize çıkan şehrimizin
sokaklarında ve kıyı boyunda, mavinin koynundan gelen rüzgarın,
her birimiz için özgürlüğe yönelik nefes olacağını biliyoruz. Deniz
ve İzmir üzerine hazırladığımız dosyamızın, alınacak nefese katkı
sunmasıdır isteğimiz.
Oyunu salt eğlence ve mücadele alanı olarak değil de yaşamın
gerek şartı, kolektif birlikteliğin uyumu, yaratıcı yönümüzü
ortaya çıkaran unsur ve yaşama sanatının en içten çağrısı olarak
kabul ediyoruz. Diliyoruz ki çocuklarımız oyunlarını bu ilkeler
ışığında oynasınlar. Böylece hazırlansınlar yarınlara. Oyunlarda
büyüsünler ve mutlulukları hep daim olsun. Sokaklarımızda
buluşmaya yöneldiğimiz bu süreçte sizler için bir de oyun
konulu dosya hazırladık. Antik dönemlerde oynanan oyunların
günümüzde de tekrarlandığını görmek oldukça keyifli, zira
bu özellik, kültürü aktara aktara yaşatan şehrimizin, dinamik
karakterinin yansımasıdır.
Dergimiz KNK’nın, Yaz 2021 sayısında ilginizi çekecek daha
pek çok konuyu işledik. Miras saydığımız mimari uygulama
örneklerimiz, İzmir’in cumhuriyet dönemine dair ilk eğitim
kurumlarından olan ve uzun yıllardan sonra kapılarını bu kez,
“Yenilikçi Öğrenme Merkezi” adı altında açmaya hazırlanan
Tarihi İstiklal Okulu, folklor geleneğimiz, Rembetiko kültürünün
Ege Denizi’nin bizim tarafımızdaki kıyısında başlayan öyküsü ve
birbirinden renkli konular ile yine birlikteyiz.
Keyifli okumalar dilerim.

Abdül BATUR
Mimar
Konak Belediye Başkanı
8 BİR BAŞKADIR
KONAK’TA YAŞAM 14 ZAMANI SARAKAYA
SARDIK 22 YÜZÜ
GÜLENLERİN YERİ

26 OYUN
ÇOCUĞUN 28 KAZANACAK
BİR ŞEY VAR 34 HİKÂYESİ
FARKLI BİR OYUN 38 FERİDE’NİN
ÇİTLENBİK AĞACI

40 HEVES 42 AH BENİM DENİZ KOKAN


GÜZEL İZİMİR’İM 50 YENİDEN
MAVİ KÖRFEZ

2021 Yaz Kapak fotoğrafı: Murat Bakmaz


Sayfa 2,3 fotoğrafı: Fatma Kalınkaya

Konak Belediyesi Yayın Koordinatörü Halkla İlişkiler Yönetim Yeri: İzmir Konak Belediyesi
Adına Sahibi OZAN YAYMAN EMİNE KALABALIK Dokuz Eylül Meydanı No:6 Basmane / İZMİR
Tel: +90 232 484 53 00
ABDÜL BATUR (Sorumlu Yazı İşleri Müdürü) www.konak.bel.tr
Kültür Sanat knkdergi@konak.bel.tr
Mimar
Editör ABDULLAH TUNALI Basım: Hürriyet Kağıt Ürünleri Dergi Ofset Mat. San. ve Tic. LTD. ŞTİ.
Konak Belediye Başkanı
İPEK YAŞAR Tel: +90 232 435 69 69
TEODORA HACUDİ Hukuk Danışmanı Yayın Türü: Yerel Süreli – Üç ayda bir yayımlanır, para ile satılamaz
MİNE GENÇ Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Görsel Tasarım
Baskı Tarihi: MAYIS 2021
BİRGÜL ARICA

6
i ç i n d e k i l e r
52 KELEBEKLER
ÖZGÜRDÜR

AKDENİZ DENİZDEN

56 FOKLARI İLE
FLÖRT 60 BABAN ÇIKSA
YİYECEKSİN 64 DİONYSOS
AŞKINA

82 İLLE DE SANAT
OLSUN

72 REMBETİKO VE İZMİR’DEKİ
KÖKLERİ 78 MİMARİ
MİRASIMIZ

86 ABBAS
GÖÇMEN 90 İSTİKLAL
İLKOKULU 94 BİR KİTAP
BİR TANITIM

7
RÖPORTAJ

“Konak”ta Yaşam” temalı fotoğraf yarışmamıza katılan her bir eser


nazarımızda değerli ve eşsizdir. Yarışma jürisi tarafından yapılan seçim
sonucu derece alan fotoğraf sahipleri söz birliği etmişcesine, “İzmir,
fotoğraflanması muhteşem şehirdir” vurgusu yapıyor.

Bir Başkadır
Konak’ta Yaşam

1. Alahattin Kanlıoğlu
8
Konak Belediyesi olarak ulusal ölçekte ve güzelliklerinin fotoğraf karelerinde
düzenlediğimiz yarışmaya 784 fotoğraf ölümsüzleştiğini ve gelecek nesillere
gönderildi. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi ulaşacak eserler oluştuğunu vurguladı.
Öğretim Üyesi Dr. Ahmet İmançer, foto- Konak’ın tarihi bir şehir olduğunun altını çizen
muhabiri, fotoğraf sanatçısı Ali Öz, foto- Başkan Batur, “Özellikle Basmane, Agora
muhabiri ve doğal yaşam fotoğrafçı Aykut ve Kemeraltı arasındaki altın üçgenin her
Fırat, Türkiye Foto-Muhabirleri Derneği köşesi, değerli sanatçıların dikkatini çekecek
İzmir Temsilcisi Turan Gültekin, Konak ve anı olarak yaşatmalarını isteyecekleri
Belediyesi’nden Birgül Arıca, Sonay Kaplan güzelliklere sahip. Biz de yarışmamızı, İzmir’in
ve Ozan Yayman’dan oluşan jürinin incelemesi kalbi Konak’ın bu güzelliklerini birer değer
sonucu dereceye girenler, mansiyon alanlar olarak somutlaştırmak, gelecek kuşaklara
ve özel ödül kazananlar belirlendi. Yarışmada aktarmak amacıyla düzenledik. Yarışmanın
birinciliği Alahattin Kanlıoğlu’nün fotoğrafı düzenlenmesinde emeği geçen arkadaşlarımıza,
kazandı. Elif Kürleyen’in fotoğrafı ikinci, hepsi birbirinden güzel, yedi yüzün üstünde
Sezai Özaltın’ın eseri de üçüncü oldu. fotoğraf arsında iğneyle kuyu kazarak seçim
Javad Assaad, Mehmet Yılma ile Mehmet yapan jüri üyelerimize ve yarışmaya katılan
Aslan’ın fotoğrafları mansiyon aldı. Cüneyt yarışmacılara teşekkürlerimi iletiyorum.
Gümüşhaneli de jüri özel ödülünün sahibi oldu. Seçilen eserlerin hepsi Konak’ın değerlerini
Yarışmada ödül alan fotoğraf sanatçılarını geleceğe taşıyacak, Konak’taki güzellikleri
kutlayan Konak Belediye Başkanı Abdül ortaya çıkaracak nitelikte ve birbirinden güzel
Batur, İzmir’in kalbi Konak’ın değerlerinin fotoğraflardır” dedi.

“Konak’ta Yaşam” Ulusal Fotoğraf

2. Elif Kürleyen
9
Yarışmasında dereceye giren Doktor unvanını aldı. Halen Ege şehirdir. Sergisini ve sunumunu
ve sergilenmeye değer bulunan Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde değişik yerlerde defalarca yaptığım
eserler Konak Belediyesi resmi öğretim üyesi olarak görev yapıyor. çalışmaların biri Yaşadığım Şehir
web sitesi www.konak.bel. Dr. Kanlıoğlu, fotoğrafın hayatının İzmir başlıklıdır. En iyi bildiğiniz en
tr adresinden ziyaret edilerek merkezindeki unsurlardan birisi iyi anlatabileceğinizdir. Bu düşünceden
görülebilecek. Yarışmada olduğunu söylüyor ve bu konuda hareketle İzmir’in tarihi, kültürel
derece alan eser sahiplerinin kendisini şanslı hissettiğini aktarıyor. yönünü de içeren merkezinde ve
fotoğraf sanatına ve İzmir’in Fotoğrafı, hayatı anlamak, ilçelerindeki yaşamı konu alan bir
görsel kimliğine ilişkin anlamlandırmak ve aktarmak fotoğraf çalışması gerçekleştirdim.
değerlendirmeleri için kullanılmaya çok uygun ve Tarihi, doğal ve kültürel yönleriyle
şu şekilde: bir başkasına ihtiyaç duymadan İzmir’in çok fotojenik bir şehir
bireysel olarak üretim yapılabilecek olduğunu kendi adıma rahatlıkla
görsel bir dil olarak tanımlayan Dr. söyleyebilirim”.
Kanlıoğlu, ”Benim için fotoğraf
Alahattin Kanlıoğlu
aynı zamanda beni ileriye taşıyacak, Elif Kürleyen
ne gördüğümü ne düşündüğümü
Yarışmanın birincisi 1973
ve hissettiğimi benden sonraya Yarışmanın ikincisi Elif Kürleyen,
doğumlu Alahattin Kanlıoğlu, Ege
aktaracak ürünler verebileceğim 1978 Edirne doğumlu. Marmara
Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde
bireysel bir yolculuktur. Keyif Üniversitesi İletişim Fakültesi’ndeki
öğretim üyesi. Dr. Kanlıoğlu’nun
aldığınız, yeni insanlar ve kültürler eğitiminin ardından Edirne’de
fotoğraf sanatıyla ilişkisi çok uzun
tanıdığınız, yaşamınızı anlamlı kılan, atölye ve kurslarda fotoğraf bilgisini
yıllar önceye dayanıyor. DEÜ
sizin kişisel gelişiminize hizmet eden perçinledi. Eş zamanlı olarak
Makine Resim Konstürüksiyon
bir yolculuktur. Ne mutlu bana ki Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık
Bölümü’ndeki eğitiminin ardından,
benim fotoğraf yolculuğum 1994’den ve Kameramanlık Bölümü’nü bitirdi.
EÜ İletişim Fakültesi’nde öğrencilik
bu yana yaklaşık 27 yıldır ilk günkü Fotoğraf sanatına, “Anı göstermek
yaptı. Ardından aynı üniversitenin
heyecanı ile devam diyor” diyor. istediğim biçimde yansıtmak olarak
İletişim Fakültesi Radyo Televizyon
İzmir ile ilgili “Beni ben yapan” bakıyorum” diyen Kürleyen,
ve Sinema Bölümü, Fotoğraf ve
nitelemesinde bulunan Dr. “Fotoğrafı, gelecek nesillere görsel
Grafik Anabilim dalında Araştırma
Kanlıoğlu, “İzmir özgürlüktür, miras bırakabilmek adına, sanat
Görevlisi olarak görev yapmaya
bağımsızlıktır, denizdir, mavidir, olarak kullanıyorum. Gezmeyi ve
başladı. EÜ Sosyal Bilimler
yeşildir, heyecandır, umuttur. hikayesi olan insanlarla tanışmayı
Enstitü’sünde “17 Ağustos 1999
İzmir doğal kültürel ve ekonomik çok seviyorum. O yerleri ve insanları
Marmara Depreminden Sonra Türk
açıdan yaşanabilecek en güzel yansıtmak benim için büyük keyif.
Gazetelerinde Kamuoyu Oluşturmak
şehirlerden birisidir. Uzun süre Sade fotoğraflar peşindeyim” diyor.
Açısından Fotoğraf Kullanımı”
ayrı kalamadığım, mutlaka İzmir’de bir fotoğrafçının görmeyi
isimli teziyle 2002 yılında yüksek
geri dönme isteği duyduğum isteyeceği pek çok unsurun bir arada
lisansını, “Tüketim Kültürünün
şehirdir” yönünde görüş belirtiyor. olduğunu vurgulayan Elif Kürleyen,
Arzu Nesnesi Olarak Bedenin
Dr. Kanlıoğlu, “İzmir fotografik “Bu çeşitlilik bir fotoğrafçı için
Metalaştırılmasında Fotoğrafın Rolü”
bir şehir mi” yönündeki fazlasıyla cazip bir unsur” yönünde
isimli teziyle de 2012 yılında yine
soruya da şu yanıtı veriyor: görüş belirtiyor.
aynı enstitüde doktorasını tamamladı.
“Elbette ki İzmir fotografik bir
2013 yılında Yardımcı Doçent

10
Sezai Özaltın ekliyor: “Yaşamı iliklerine kadar Javad Assaad
fark etmek, hissetmektir fotoğraf.
Yarışmanın üçüncüsü 1973 doğumlu Doğanın varlığını belgelemek ve 37 yaşında. Suriyeli. İzmir’de
Sezai Özaltın, Mimar Sinan bunlara tanıklık yapmaktır. Çok 7 yıldan bu yana yaşıyor. Şam
Üniversitesi Endüstri Ürünleri hızlı değişen ve gelişen dünyamızda Üniversitesi Mimarlık Anabilim
Tasarımı’ndan mezun. Halen özel bizlere kalan tarihi mirasları sıkı Dalı’ndan mezun. Halen İzmir’de
bir şirkette tasarımcı olarak görev bir şekilde belgeleyerek sahip özel sektörde tasarım ve fotoğraf
yapıyor. Özaltın, 2014 yılında da çıkmamız gerektiğini düşünüyorum”. işleriyle ilgileniyor. Fotoğrafçılığını,
Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık İzmir’in büyüleyici bir şehir mimariye olan bakış açısıyla
ve Kameramanlı Bölümü’nü bitirdi. olduğunu aktaran Sezai Özaltın, birlikte ilerlettiğini söyleyen Javad
Özaltın’ın fotoğraf sanatıyla “Medeniyetlerin yoğun biçimde Assaad, “Hikaye olarak düşünen
ilişkisi üniversite yıllarıyla birlikte yaşandığı, buram buram tarih kokan, ve gözlemleyen insan yaşamını,
başladı. Fotoğrafı, algıda seçicilik coğrafyasıyla, insanıyla, yaşam tasarımla fotoğrafı formüle ettim.
olarak niteleyen Özaltın, “Anı hızıyla, sanatıyla devinim yaşayan Buradaki en önemli şey de yaptığım
dondurmak, var olan bir yaşamın, şehrimiz her yanıyla farklıdır” diyor. eylemlerin haraketlerimin fotoğrafla
mimari bir eserin, durumun buluşuyor oluşuydu” diyor.
ölümsüzleştirilmesidir” diyor ve İzmir’in çeşitlilik açısından çok

3. Sezai Özaltın
11
farklı bir şehir olduğunu vurgulayan öğretmenliği yapıyor. Fotoğraf sanatıyla
Javad Assaad, “İzmir bir yanıyla yoğun biçimde ilgilenmesi 2015 yılına
gelişmeye çok müsaitken diğer tarihleniyor. Fotoğraf sanatına dair,
yanıyla yerel haliyle farklı bir hava “İnsana, insanı anlatmaktır” diyen Mehmet
sunuyor. Bu da bir fotoğrafçı için Yılmaz, “Ömrünün büyük bölümü İzmir’de
bulunmaz konulardan bir tanesi. geçti ve en fazla İzmir’i fotoğrafladım.
İzmir hem zemin açısından hem İzmir çok eski bir tarih üzerine kurulu.
de çeşitlilik açısından çok farklı Sadece bu açıdan bakacak olsak bile İzmir
bir şehir. Bir yanı gelişmeye çok fotoğraflanması en keyif veren şehirlerden
müsaitken, diğer yandan yerel haliyle birisidir” diyor.
Cüneyt Gümüşhaneli / Jüri Özel
farklı bir hava vermekte. Şehrin Ödülü
özgür ruhu fotoğrafla buluştuğu
anda bunu daha fazla hissettiriyor.
Doğuyla batının güzel sentezini,
her yönden burada görebiliyorum”
yönünde görüş belirtiyor.

Mehmet Yılmaz

Mansiyon ödülüne hak kazanan 1988


Konak doğumlu Mehmet Yılmaz,
uzun yıllar İzmir’de yaşadıktan
sonra şimdilerde Antalya’da yaşıyor
ve orada Türk Dili ve Edebiyatı

Javad Assaad / Mansiyon


12
Mehmet Aslan Cüneyt Gümüşhaneli

Mansiyon ödülü alan bir diğer isim Jüri özel ödülünü alan Cüneyt
Mehmet Aslan, fotoğraf sanatıyla Gümüşhaneli, 1962 doğumlu. Ege
2006 yılından bu yana ilgileniyor. Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
Fotoğrafı gündelik iş yoğunlu ve şehir Tekstil Bölümü’nden mezun olan
karmaşasında kurtulup kendi yeni Gümüşhaneli, ilkokul yıllarından
dünyasının giriş kapısı olarak gördüğünü bu yana fotoğraf ile ilgili olduğunu
söylüyor. İzmir’in tarihi ve doğal söyleyerek, “ilkokul yıllarımdan beri
zenginlikleriyle kendisini fazlasıyla bir fotoğraf makinamın hep olması,
etkileyen bir şehir olduğunun da altını fotoğrafı çeker çekmez teslim etmemle,
Mehmet Aslan / Mansiyon
çiziyor. fotoğrafçı olarak popülerliğimi
daha da artırmıştı” diyor.
Gümüşhaneli, fotoğrafın akıp
giden yaşamları anlık olarak
durdurduğuna ve değişik duygular
uyandıran görseller oluşturduğuna
vurgu yaparak, fotoğraf “Diğer
yandan da belge niteliğiyle gelecek
için bir iz bırakmaktır” diyor.
İzmir’i hep sevdiğini aktaran
Gümüşhaneli, “Ancak bu güzel
coğrafyanın bu kadar hor kullanılması
çok üzücü” yönünde görüş belirtiyor.

Mehmet Yılmaz / Mansiyon

13
Doç. Dr.
Akın
ERSOY
Smyrna Antik Kenti Kazı Başkanı
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi

Smyrna’dan İzmir’e değin akan sürede hep oyunlarla yaşadık,


oyunlarda büyüdük. Şehrimizin antik dönemlerindeki oyunlar,
kültürel aktarım ile günümüze taşındı. Çok önceleri de beştaş,
misket, topaç ve çember çevirmeye benzer oyunlar oynuyorduk.
Binlerce yıl önce de şimdilerde olduğu gibi, top peşinde koşturuyor,
doğadaki nesneleri oyuncak formuna dönüştürüyor, hayatı şimdi
olduğu, gibi eğlenceli kılıyorduk.

Zamana Hep
Saraka Sardık
Bulunduğumuz coğrafyada halen somut olan olmayan kültürel etkilerini
gördüğümüz Yunan ve Roma uygarlıklarında çocukların günlük yaşamında oyun
ve oyuncaklar günümüzde olduğu gibi önemli rol oynamaktaydı. Çocuk her yaşta
çocuk, ebeveyn her zaman ebeveyn idi.
Tarihi hemen hemen insanlık tarihi kadar eskiye giden oyun ve oyun
nesneleri farklı coğrafyalarda ve farklı kültürlerde birbiri ile çoğu
zaman benzerdir. Dünün kültürlerine ilişkin olarak yürütülen arkeolojik
kazılarda oyun nesneleri olan oyuncak objeler parçalar halinde veya
bütün olarak ele geçmektedir. Bununla birlikte oyuncaklar antik çağa
ait vazolar, taban mozaikleri, duvar resimleri, mezar taşları ve lahitler
üzerinde yer alan resim ve kabartmalarda da karşımıza çıkmaktadır. Diğer
yandan antik çağın yazarlarının eserlerinde oyun ve oyuncaklardan öyle
veya böyle bahsedilmektedir. Resimler, kabartmalar ve antik yazarların
anlatıları oyun kuralları hakkında da az veya çok fikir edinilebilmektedir.
Tanrıçalar, tanrılar, askerler, dönemin kahramanları, tekerlekli-tekerleksiz
arabalar, çemberler, topaçlar, kova ve kürekler, çıngıraklar, bebekler, çocuğun
kendi çevresinden tanıdığı köpek, kedi, kuş, tavuk, at, inek gibi evcil hayvanlar,
aşık kemikleri, zar, top ve oyun taşları gibi oyun nesneleri aile bütçesine ve
zamanın teknolojisine göre taş, ahşap, deri, pişmiş toprak, bez, metal, mermer,
kemik, fildişinden yapılmışlardı.

Fotoğraf: Murat İbranoğlu


14
15
HER ÇAĞDA AYNI beşiğinden inmiş, doğduğu mağaranın Somut buluntuların yanı sıra vazo
önünde bulduğu kaplumbağanın veya duvar resimleri üzerinde sıklıkla
Her çağda ve kültürde olduğu kabuğundan ve sığır bağırsağından görülürler. Daha büyük çocuklar için
gibi eski Yunan ve Roma’da da telli bir müzik aleti olan “Lyra”yı oyuncak düdüklerin de olduğunu
oyuncak ve oyunların amacı ve sazdan yapılmış kavalı (Pan flüt/ burada söyleyelim. Nitekim Smyrna
çocukları hayata hazırlamaktı. Syrinks) icat etmiş, ayağına sandal kazılarında köpek ve ördek şeklinde
Çoğu oyun nesnesi ustalık isteyen yapmış ve hatta inek çalmış ve pişmiş toprak düdükler ele geçmiştir.
ve bu nedenle de yetenekli sanki hiçbir şey yapmamış bir bebek
kişilere veya ustalara yaptırılması gibi aynı günün sabahında beşiğine
gerekebildiğinden varlıklı ailelerin girmişti. METAL OYUNCAKLAR
çocukları doğal olarak şanslı idi.
Kız ve erkek çocukları ergenliğe BÜYÜKLER ROL MODEL Yunanlılar’da Kore, Nymphe,
adım atmaları ile birlikte Plangones ve Romalılar’da Pupa adı
oyuncaklarını ailenin veya Antik Çağ’da çocuklar da günümüz verilen oyuncak bebekler bez, kemik,
çocuğun kendini yakın hissettiği çocukları gibi annelerini yemek fildişi, pişmiş toprak, gümüş, altın ve
tanrıça ve tanrılara hediye yaparken, temizlik yaparken ve diğer metallerden yapılabilmekteydi.
etmekteydi. Örneğin kızlar evlilik çamaşır yıkarken, babalarını bağda- Oyuncak bebekler kız çocuklarının
yaşına geldiğinde başta oyuncak bahçede çalışırken görerek örnek alıp en önemli oyuncaklarıydı. Antik
bebekleri olmak üzere elinde kalan oynuyorlardı. Bu işlerde kullanılan Çağ’da Yunanistan’da ve İtalya’da
ve değer verdiği oyuncaklarını kap-kacaklar ile iş aletlerinin kendileri dönemin giysi ve renkleriyle boyalı ve
Artemis, Athena, Aphrodite, veya minyatürleri, çocukların yine boya ile yapılmış kolye, bilezik
Demeter gibi tanrıçalara adarlardı. yakından tanıdıkları tekerlekli- ve halhallarla süslenmiş oyuncak
Baş tanrı Zeus’un oğlu Hermes’in tekerleksiz pişmiş toprak veya metal bebekler bulunmuştur. Oyuncak
himayesinde olduğu söylenen hayvan heykelcikleri “evcilik” bebeklere ve diğer oyuncaklara
oyun ve oyuncaklar Hermes’in oyunlarının önemli oyun nesneleriydi. sadece çocukların kendilerini yakın
bebeklikten itibaren inanılmaz Nitekim Smyrna kazılarında olduğu hissettikleri tanrıçaların ve tanrıların
işlere imza atması ve karakteriyle gibi kil veya metal köpek, boğa ve kutsal alanlarında ve tapınaklarında
ilgili olmalıdır. Zeus’un çocukları benzeri evcil hayvan heykelcikleri değil çocuk veya yetişkin mezarlarında
içinde en yetenekli, yaratıcı, arkeolojik kazılarda ele geçmektedir. da rastlanılması, mezar sahibi kız
sivri akıllı ve kurnaz olması ile çocuğunun evlilik yaşına gelmeden
bilinen Hermes onun ölümlüler HAYVANLARA ÖYKÜNME ölmesi ve bazı oyuncaklarını ömür
için rol model alınmasını sağlamış
Smyrna kazılarında ele geçen pişmiş toprak
olmalıdır. Daha doğduğu gün Oyuncaklar içinde kökeni koyun ve köpek biçimli oyuncaklar ile oyuncak
en eskilere dayanan oyun at arabası tekerlekleri.

MÖ 5. Yüzyılla ait eklemli kemik oyuncak nesnelerinden biri olan


bebekler. odaklanma ve dikkati
pekiştiren Çıngıraklar
(Krotalos) idi. Yenidoğan
veya bebeklik dönemi
oyuncaklarının en
önemlisiydi. Çıngıraklar
çoğu kere çocukların yakın
çevresinden bildiği kuş,
köpek, horoz, domuz, ayı,
baykuş ve kaplumbağa gibi
hayvan biçimleriyle karşımıza
çıkmaktadır. En eski tarihli
örneklerden itibaren ahşap,
pişmiş toprak, kemik, fildişi,
metal çıngıraklar arkeolojik
kazılarda ele geçmiştir.

16
boyu hatıra olarak saklamış olması ile oyuncak araba almıştı. Antik Çağ aşık kemiklerinin dağılımları,
ilişkilendirilmektedir. vazoları ve mezar stelleri üzerinde üzerlerindeki işaretler ve rakamlar
defalarca tasvir edildikleri gibi az üzerinden yorumluyorlar ve kehanette
PİŞMİŞ TOPRAKTAN BEBEK sayıda da olsa mezar buluntuları bulunuyorlardı. Menderes İlçesi
içinde pişmiş toprak ve metal arabalar Ahmetbeyli köyü yakınındaki
Önce bacakları oynayan bebekler, veya parçaları ele geçmektedir. Bu Apollon Klaros Tapınağı antik çağın
sonrasında kolları, başları ve diz ile tekerlekli-tekerleksiz arabalar doğal önemli bir kehanet merkezi idi ve
dirsek eklemleri yapılarak bir anlamda olarak dönemin iki veya dört tekerlekli burada bu nedenle çok sayıda aşık
kukla gibi oynatılacaktır. Özel üretim at arabalarını taklit ediyorlardı. Ayrıca kemiği bulunmuştur. İzmir’in Büyük
gerektiren oyuncak bebekler gelir bugün bildiğimiz “çın çın tekerlek” İskender sonrasında Kadifekale-
durumu düşük ailelerin çocuklarının modelinde tek tekerlekli oyuncaklar da Kemeraltı ekseninde yeniden
sahip olabilecekleri oyuncaklardan yok değildi. Olasılıkla bu tekerleklere kuruluşu öncesi Apollon kehanetine
değildi elbette. Bu çocuklar bir dal günümüz modellerinde olduğu gibi Büyük İskender’in rüyasının anlamı
parçasına çaput sararak veya ot, çıngıraklar da bağlanıyordu. sorulduğunda, belki de kehanet
saman doldurularak evde kolayca merkezinin görevlileri böyle bir aşık
yapılabilen bebeklerle oynamak AŞIK KEMİKLERİ falı açtıktan sonra Tanrı Apollon’un
zorunda kaldılar. Smyrna kazılarında yorumunu İzmirliler’e bildirdiler
da pişmiş topraktan yapılmış oyuncak Kökeni tarihin derinliklerine inen ve ve kentin yer değiştirmesine ve
bebeklere ve onlara ait kol, baş ve maddi kalıntılarını Yunan ve Roma kuruluşuna vesile oldular.
bacak parçalarına ulaşılmıştır ki, bu kültüründe çoklukla gördüğümüz
oyuncaklar gelir durumu iyi olan aşık kemikleri üzerlerindeki yazı, YETİŞKİNLERİN DE OYUNU
İzmirli ailelerin çocuklarına aittiler. rakam ve işaretlerle fal açmakta
kullanılarak gelecek tasavvurunda Kutsal alanlarda aşık kemiği
ERKEK ÇOCUĞA ARABA bulunulduğu gibi diğer yandan da bulgularına rastlanılmasını sadece fal
oyuncular arasında rekabetin parçası açmak ile açıklamak yetersiz kalabilir.
Tekerlekli-tekerleksiz pişmiş toprak olarak bir tür paralı-parasız zar Çocuklar belli bir yaşa geldiklerinde
veya metal arabalar (hamaksis) erkek oyunlarında da kullanılmaktaydı. diğer oyun nesneleri gibi kendi
çocuklarının en sevdikleri oyun Çeşitli hayvanların ama daha aşık kemiklerini de bazı hallerde
nesnelerindendi. Oyuncak araba çok koyunların bilek kemiğinden üzerlerine adadıkları tanrının adlarını
babaların özellikle erkek çocuklarına çıkarılan aşık kemikleri ile açılan da kazıyarak tanrıça ve tanrılara adak
alabilecekleri en kıymetli oyuncak idi. fala ve oynanan oyuna Yunanlılar olarak sunuyorlardı. Aşık kemiklerinin
Nitekim Aristophanes’in, “Bulutlar” “Astragalos”, Romalılar ise “Talus” kutsal alanlarda çok sayıda ele
adlı komedyasında Strepsiades isimli adını vermekteydi. Eğitimli rahip geçmesinin bir nedeni de bu inanıştı.
oyun karakteri jüri üyeliğinden ve rahibeler tapınaklarda tanrı ve Aşık kemikleri Smyrna Agorası
kazandığı parayla oğluna küçük bir tanrıçaların düşüncelerini attıkları kazılarında da ele geçmiştir. Agora

MS 2. Yüzyıla ait mermer bir kabartma. Top oynayan kızlı erkekli çocuklar.
17
gibi bir kamusal alanda çocukların Yukarıda kısmen aktarmaya BEŞTAŞ
oyun nesnesi olarak aşık kemiklerini çalıştığımız gibi üzerinde rakamların
bulmayı beklemek düşük bir bulunduğu aşık kemikleri zar olarak Aşık kemikleri ile oynanan bir başka
ihtimal olsa da, yetişkinlerin birini kullanılıp da oynanıyordu. Bize oyun el becerisi ve dikkat gerektiren
beklerken veya boş vakitlerinde de bildik gelen ve Yunanlılar’ın “eis omillan” olarak adlandırılan bu
zaman geçirmek için aşık oyunları “pleistobolinda”adı verdikleri bir tür oyun yere çizilen bir çember içinde
oynadıkları bilinmektedir. “Tarihin zar oyununda oyuncular her bir yüzü bir oyuncuya ait aşık kemiğinin
Babası” olarak bildiğimiz Herodotos, üzerinde rakamlar bulunan ikişer aşık diğer oyuncu tarafından atılan
İzmir’in eski sakinlerinden olan kemiğini yere atar ve gelen toplam aşık kemikleriyle çember dışına
Lydialılar’ın kıtlık zamanında vakit değer kazananı belirlerdi. çıkarılması kuralına göre oynanıyordu.
geçirmek için bu oyunu keşfettiklerini El becerisi gerektiren bir başka
anlatır. Aşık oynarken bize hiç de TALİH OYUNLARI oyun günümüzde de halen sevilerek
yabancı gelmeyen sert tartışmaların farklı versiyonları farklı oyun
da yaşandığı anlaşılmaktadır. Sevilerek oynanan bir başka zar nesneleri ile oynanan “pentalitha”
İzmirli Homeros İlyada adlı eserinde oyunu, “mora”adı verilen tahmin yani sözcük anlamıyla tam olarak
Patroklos’un çocukken aşık oyunu oyunuydu. Oyuncular parmakları örtüşen “beştaş” oyunuydu.
oynarken bir arkadaşını öldürdüğünü ile bir rakam işaret ederek atılan Aşık kemiği ile oynanan dikkat ve
bize aktarmaktadır. Aşık kemikleri aşık kemiği veya diğer kemik beceri isteyen “tropa” adı verilen bir
ile oynamak bir protestoya da zarların üzerlerindeki rakamı doğru başka oyun ise bir yuvaya, bir deliğe
konu olmuştur. Ephesoslu Filozof bilmeye çalışırlardı. İçlerinden veya bir vazo içine aşık kemiği atma
Herakleitos, (MÖ 535-475) bu sırada birisi işaret ettiği rakamı bilinceye kuralına dayanıyordu.
kentteki politikacıların yönetimini kadar aşık ve diğer kemik
protesto etmek için çocuklarla aşık zarlar atılmaya devam ederdi. MİSKET
oynadığını şaşırarak görenlere, “Niye Bir diğer oyun bir imparatorun
bakıyorsunuz lanet olasıcalar; böylesi, dahi ilgisini çeken Yunanlılar’ın Bilye (misket) ile oynanan oyunlar
aranıza katılıp politika yapmaktan iyi “artiasmos”, Romalılar’ın “parimpar” da çocukların günlük yaşamında
değil mi” diyecektir. Anadolu’nun veya “tekler ve çiftler” veya “tek yaygın olarak görülen oyunlardan
Türkleşmesi sonrasında da bu oyun mi çift mi” olarak da adlandırılan biriydi. Bizlerin de çocukluğumuzda
çok sevilerek oynandı ve öyle ki her oyundu. Roma İmparatorluğu’nun çokça oynadığımız misketin
bölgenin ağzında aşık kemiği yüzleri kurucusu Augustus’un da çok sevdiği antik çağda hangi kurallarla ve
Yunan ve Romalılar’da olduğu gibi bu oyunun oynanması avuç içine nasıl oynandığı açık değilse de
farklı adlarla adlandırıldı. Örneğin saklanan aşık kemiği, kemik zar veya tapınak ve kutsal alanlarda yapılan
Kocaeli ağzında aşığın istenen çakıl taşının sayısının karşı oyuncu arkeolojik kazılarda çokça çıkması
şekilde gelmesi bildik bir terim ile tarafından tahmin edilmesi üzerine belli bir yaşa gelen çocukların
“cuk oturmak” şeklinde tanımlandı. kuruluydu. tanrıça ve tanrılara oyuncaklarını
sunmalarıyla ilişkili olmalıdır.

MÖ 1. yüzyıla ait tekerlekli oyuncak eşek veya katır. Roma Dönemi’ne ait bronzdan yapılmış oyuncak at arabası.

18
Bilye İngilizce’de “marble” yönlendirilen ve hızlandırılan topaç ahşap, demir ve bronzdan üretildiler
(mermer) ve eski Yunanca’da da döndürme pek çok antik vazo ve bu nedenle de özel üretim
“marmaros” (mermer) sözcüğü ile resminde karşımıza çıkmaktadır. gerektirdiğinden varlıklı ailelerin
ve yine bilye hem Fransızca hem Nitekim bir vazo üzerinde çocuk çocuklarının çoklukla oynadığı
de İngilizce’de “agate” yani akik oyunlarının ve oyun nesnelerini bir oyun nesnesiydi. Çemberlere
sözcüğü ile de karşılık bulur. Sözcük himaye eden Tanrı Hermes, kendisine ses çıkarmaları için halkalar ve
aynı zamanda hangi malzemeden sunulan bir topacı büyük bir keyifle ziller takılırdı. Halka ve zillerin
bilye yapıldığını da açıklamaktadır. ve dikkatle oynar şekilde ressam çıkardıkları ses ailelerin çocuklarının
Smyrna Agorası kazılarında da oyun tarafından tasvir edilmişti. Çoğu tek nerede oynadıklarını öğrenmelerini
nesnesi olan aşık kemikleri gibi renkli ve sade görünümlü olmakla de sağlardı. Çember çevirmek büyük
mermer misketler çokça ele geçmiştir. beraber bazı topaç örnekleri, alan gerektirdiğinden ancak bahçeli
Oyun nesnesi olarak, günümüz çocukların ilgisini çekecek şekilde evlerde ve sokaklarda oynanabilecek
araçlarının tekerleklerine ait metal bitkisel, geometrik ve hayvan bir oyundu. Çember, günümüzde
toplar için daha çok söylediğimiz bilye figürleriyle süslü ve rengarenkti. “Hulahop”a ve Fitness Çemberi’ne,
ve yine hangi malzemeden yapıldığını Topaç, günümüzde “Beyblade”e ritmik jimnastikte aletli hareketlere
anlatan “camebe” adlarını duyar veya dönüşürken, süslemeleri de çeşitli kadar birçok şekilde karşımıza
hatırlarız. renklerde ve ışıklı örneklere yerini çıkmaktadır.
bırakmıştır.
TOPAÇ TOP İLE OYUN
ÇEMBER ÇEVİRMEK
“Strobilos, Strombos, Turbo” Diğer yandan top oyunları da
adları verilen vecam, metal, kil “Trokhus, orbis” adları ile bilinen günümüzde olduğu gibi sadece
ve ahşaptan yapılmış topaçlar çember bir başka sevilen oyun çocukların değil yetişkinlerin de
Mısır’da parmaklar yardımıyla nesnesiydi. Son zamanlara kadar çokça tercih ettiği, Yunanlı ve
çevrilirken ip ile çevrilmeyi ilk bizlerin de oynadığı ve şahit olduğu Romalılar tarafından evde, boş
kez Çinliler’in kullandığı söylenir. lastik araba tekerlekleri, bisiklet jantı alanlarda ve gymnasion gibi spor
Ancak anlaşılan sonraki yüzyıllarda ve benzerlerini sürmeye benzer bu alanlarında çok çeşitli şekillerde
her iki şekilde de oynanan oyun oyunda Yunanlı ve Romalı çocuklar severek oynanıyordu. İstop ve
Yunanlı ve Romalı çocuk ve gençler çemberi gerektiğinde ucu kıvrık yakartop gibi sokak oyunlarından
tarafından da erkek kız ayırmadan veya değil “elater” adı verilen bir voleybol ve hentbol gibi salon ve
çok sevilmişti ve birçok vazo ve sopa yardımıyla yönlendiriyorlardı. saha oyunlarına kadar içinde bu
duvar resminde tasvir edilmiş olarak Çemberi çevirirken düşürmemek oyunları anımsatan aksiyonları
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle kuraldı. Çember oyunu olasılıkla barındıran kurallı kuralsız çeşitli
bir sap veya tutamağa bağlanmış araba tekerleklerini taklit edeceğinden top oyunları oynanmaktaydı.
üç deri iple “kamçı”layarak atılan, Farklı boyutlarda ve malzemeler ile
MÖ 4. Yüzyılın sonuna ait aşık kemikleri ile fal açan çok sayıda top örneği bulunuyordu.
MÖ 5. yüzyıla ait bir kadeh (Kylix) içinde çemberini veya pentalitha (beştaş) oynayan pişmiş topraktan Toplar bez ve deriden kılıf içine
alarak kaçmakta olan Genç Erkek (Ganymedes). yapılmış genç kız heykelcikleri.

Yunanistan’dan bir topaç örneği.

19
kum, toprak, saman, kıtık, yün, at benzetilen bu oyunda antik iterek, koşarak, hile yaparak,
kılı, tüy, kumaş parçaları, ip, sünger kaynaklardan öğrenilen sınırlı hep birlikte sıçrayarak yorulup,
gibi malzemeler doldurularak bilgilerden anlaşıldığına göre kale kan ter içinde kaldıkları açıktır.
yapılırdı. İmparatorların Hekimi çizgileri ve bir orta çizgi oyun Top ile oynanan bir başka oyun
Pergamonlu Galenos çocuklar için sahasına çizilmekte ve iki takım “Ephedrismos” idi. Ortaya dikilen
domuz mesanesinden top yapıldığını oyuncuları kum ile doldurulmuş topu ve “dioros” adı verilen bir taş, top ile
aktarmaktadır. Organik malzeme kaparak, atarak rakip takımın kale devrilmeye çalışılırdı. Deviremeyen
ile yapılan topların günümüze çizgisini aşmaya çalışmaktaydılar. oyuncu devirmeyi başaran oyuncuyu
ulaşması pek mümkün değildir. Top Günümüz sporlarına benzetilen devrilen taşa kadar sırtında
ve top oyunları antik vazo ve mezar bir başka oyun da çim veya taşırdı. Cezalı oyuncunun gözleri
stelleri üzerinde daha çok erkek buz hokeyine benzeyen bir kazanan tarafından kapatılarak
çocukları ile birlikte görülmektedir. oyundu ve ucu kıvrık sopalarla onun ilerlemesi aynı zamanda
Antik kaynakların sınırlı aktarımları topa vurmak ve sahip olmak güçleştirilirdi. Bizlerin bildiği
ile vazo resimleri ve kabartmalardaki oyunun bilinen kurallarındandı. kaydırak, körebe, birdirbir, deve
tasvir şekilleri oyunların hangi Bir başka top oyunu ise daha çok güreşi gibi oyunları da anımsatan bu
kurallarla oynandıklarına ilişkin az çocukların oynadığı “phaininda” oyun kızlar ve erkekler tarafından
da olsa bilgiler sağlamaktadır. Antik idi. Oyun Yunanca’da “kapmak, oynanmaktaydı ve bu iki oyuna
yazarlardan Athenaeus’un aktardığına yakalamak” anlamlarına gelen ilişkin arkeolojik bulgular mevcuttur.
göre top oynamak Büyük İskender’in “harpezo” sözcüğünden adını Bir başka top oyununda ise kural
en çok sevdiği oyundu. Pergamonlu alan “harpaston”, Romalılar’da el ile atılan topun, üzerinde topun
Hekim Galenos’a gelince, top ise “paganica” adlı kuştüyü ile geçeceği kadar bir delik olan
oyunlarının masrafsız olduğunu, doldurulmuş deri veya bez bir tahtadan bir kalenin deliğinden
herkesin ve her yaş grubunun el topuna benzeyen yumuşak bir geçirebilmekti.Top ile oynanan
rahatlıkla oynayabileceğini, en iyi topla oynanıyordu. Oyunun temel ama deve güreşine benzer şekilde
egzersizin top oynamak olduğunu kuralı topun şaşırtmalı bir şekilde birbirlerini sırtına almış genç ve
ve vücudun her tarafını eşit şekilde karşılıklı atılıp düşürülmeden yetişkin çiftlerin havaya atılan
çalıştırdığını söyleyerek övecektir. tutulmasına dayanıyordu. bir topu yakalamaya çalışması
Top oyunları anlaşılan o ki, eğlenceli ”Ourania” diye adlandırılan bir diğer ve belki de rakip takım arasından
olduğu kadar sağlığa faydalı olarak top oyunu ise günümüzde oynanan kendi takımından olan çifte topu
görülmektedir. oyunun kuralları açık değildir. aktarmasına dayanan adı kaynaklarda
Ancak basketbolda başlama atışını geçmeyen bir başka top oyunu daha
GÜNÜMÜZE BENZERLİK anımsatır şekilde top yukarıya doğru vardı.
fırlatılır ve top düşerken oyuncuların
Yunanlı çocuklar ve gençler topu tutarak tekrar yukarı atması
“Episkyros” adlı bir top oyunu gerekirdi. Çocukların bu oyunda
oynuyorlardı. Daha çok Rugby’ye topu kapmak için birbirlerini MÖ 5. yüzyılın başına ait bir vazo
(Lekytos) üzerinde Ostrakinda adı
İtalya Armerina’dan Roma Dönemi’ne ait bir mozaik MÖ 5. yüzyıla tarihlendirilen bir kadeh (Kylix) içinde da verilen top oyununu oynayan
üzerinde bir çeşit el topu oynayan bikinili genç kızlar. büyük bir keyif ve dikkatle topaç çeviren Tanrı Hermes. birbirlerini sırtlarına almış gençler.

20
ÜÇ TOP GİBİ Ancak hangi top ile ve hangi kurallar tahterevalli oynarken antik çağın
çerçevesinde bu salon oyununun insanları, bu eğlenceyi ayakta
“Trigon”olarak da adlandırılan bir oynandığı bilinmemektedir. Bu durarak oynuyorlardı.
başka top oyununda dönüşümlü tip top oyunlarının oynandığı özel Doğal olarak herhangi bir oyun
olarak herbir oyuncu tarafından salonların yanı sıra gymnasiumların nesnesine bağlı kalmaksızın
havaya atılarak döndürülen bu palaestraları gibi varlıklı ailelerin arkadaşlarla güreş tutma, evin
oyun günümüzdeki Üçtop Çevirme villalarında farklı top oyunlarının bahçesindeki ya da sokak veya
oyununu anımsatmaktadır. oynandığı top sahaları da vardı. çiftlikteki ağaca tırmanma,
Vazolar üzerindeki çoklukla evdeki “piscina” adı verilen süs
kadınların olduğu sahnelerde DİZDE TOP SEKTİRME havuzunda yüzmek gibi fiziksel
görülen bu oyun, resimlerde yün aktivite gerektiren oyunlarda çocuk
sepetinin de olması nedeniyle yün Yere sektirerek sürmekten ibaret olan dünyasının vazgeçilmezleri idi.
yumaklarının çevrildiği şeklinde bir başka top oyunu da Aporraksis
yorumlanmaktadır. Yumak dışında Kaynakça;
olarak adlandırılır. Oyunun kuralı Kudret Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi,
top, çeşitli meyveler ve benzerleri basketbol ve hentbolü anımsatır Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2001.
de bu oyunda oyun nesnesi olarak şekilde mümkün olduğunca uzun Metin And, Oyun ve Bügü, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2019.
kolaylıkla kullanılabilirdi. Yün bir süre topu elle yere vurarak Müzeler, Oyunlar, Oyuncaklar ve Çocuklar, Haz:
yumağının oyunun temel aracı sürmek ve olabildiğince çok sayıda Dilek Maktal Canko, DEÜ Matbaası, İzmir 2014.
Salkım Selvi-Bener, Antikçağda Oyun ve
olması ve çevirirken “ne kadar sektirmekti. Oyuncaklar, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013.
uzun yaşayacağım” sorusunun Bu kadar çok sayıdaki top oyunu
sorulması adetten olduğu için içinde günümüzün futbolunu yani
bu oyun Kader Tanrıçaları ayak topunu anımsatan bir oyundan
Moiraları akla getirmektedir. bahsedemiyoruz. Belki futbola
Bilindiği gibi Moiralar insan en yakın bulacağımız top oyunu,
doğduktan itibaren onun ipliğini futbolun temel eğitiminde de yer
büker, yumak haline getirir ve günün alan, “Dizde Top Sektirme” oyunu
birinde de kestiklerinde ölüm gelir. olsa gerektir. Bu oyun ,“follis”
Bu anlamda oyun aynı zamanda bir adındaki içi hava ile şişirilmiş top
tür fal bakma olarak değerlendirilir. ile Yunanlı ve Romalılar’ın, dizde
Trigon olarak adlandırılan top top sektirme olarak tanımlanabilecek
oyununun Romalı bir versiyonunda bir oyunu oynamalarından ibarettir.
ise yere çizilen bir üçgenin Oyunu güçleştirmek için ellerin
köşelerine geçen oyuncular deri arkadan birleştiriliyordu. Mümkün
veya kumaştan yapılmış “pila” veya olduğunca çok sektirmenin oyunun
“follis” adı verilen topu birbirlerine temel kuralı olduğu anlaşılmaktadır.
atarak yere düşürmeden bir elleri ile
tutup diğer elleri ile atmalarından SALINCAK
ibaret bir oyundu. Her oyuncu topu
atacağı oyuncuyu yanıltarak topu Yine günümüzde olduğu gibi
düşürmesini sağlayıp cezalı duruma yaşlısı genci her yaş grubundakiler
düşürmeye çalışırdı. için salıncak vazgeçilmez bir
eğlenceydi. İlginç gelebilir ama
SALONLAR TOP SAHASI bize hiç de yabancı gelmeyen bir
başka oyun “tahterevalli’nin de
El topu oyunlarını çok sevdikleri oyun yelpazesinde mutlaka yer
anlaşılan Yunanlı ve Romalı alıyor olmasıydı. Bizler oturarak
ailelerin “sphaeristerium” adı ile
anılan evin bir odasına doluşarak, Bir vazo (Lekytos)
ya da gymnasiumlarda bir oda veya üzerinde yün yumaklar
salonda arkadaşlarla birlikte top ile Trigon adı verilen
Üç Top Çevirme oyunu
oynadıkları da kayıtlara geçmiştir. oynayan genç kadın.

21
Seyfettin
ŞEN
Bademler Köyü Kültür ve Sanat Derneği

Unutulmaz kültür insanlarından arkeolog Musa Baran’ın, Urla


Bademler Köyü’nde oluşturduğu oyuncak müzesi, oyun bilenleri
ağırlamayı sürdürüyor.

Yüzü EVRENSEL KÜLTÜR

Musa Baran’ın sohbete başlarken

Gülenlerin Yeri
söze şöyle girdiğini hatırlıyorum:
“Çocukların dili tekdir, ayrı dillerde
olmaz. Çocuğun dili oyundur,
oyuncaktır. Oynarken, güler,
eğlenir, öğrenir. Japon, Afrikalı,
Görenler Gelsin” diye yazar. Avrupalı Türk farketmez, aynıdır”.
Arkeoloji camiasında Musa Baran “Tarihe bakın” der, oyuncaklar altında
adının saygın bir yeri vardır. O, Prof çerçevelenmiş kazılarda, oyuncak
Arif Müfid Manselin, Prof. Ekrem figürlerinin yer aldığı fotoğrafları
Akurgal’ın öğrencidir. Halikarnas göstererek. Tarihteki çocukların oyun
Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı, ve oyuncaklarının günümüzle çok
Sabahattin Eyüpoğlu, Azra Erhat, benzerliği olduğunu vurgulardı sık sık.
Şadan Gökovalı ve Türkiye’nin Dr. Musa Baran’ın
yakın tarihine damga vurmuş nice anlatımına devam edelim;
insanın dostudur. Musa Baran ilk ‘’Homeros’ta, Herodot’ta, diğer
önce Bademler Köyü’nün evladıdır. tarihçilerin bize ilettiği az uz da olsa,
Hem de Çocuk Oyunları Müzesi’ni bir de kabartmalarda, resimlerde
kuracak kadar Bademler sevdalısıdır. antik çağ oyunlarını araştırdım.
Halam Senem Baran’ın eşi Gördüm ki bizim oyunlara benziyor
olmasındandır ki, yakındık Dr. hepsi de. Çeşitli ülkelerin insanlarına
Musa Baran’la. O, Oyuncak sordum. Onların çocukluk oyunları
Müzesi’nin oyuncaklarını hazırlarken da, oyuncakları da bizim oyunlara,
de, duvarlarını süsleyen demir oyuncaklara benziyor. Pieter
Musa Baran
büklerinden hazırladığı oynayan Bruegel’in, 16. Yüzyılda yaptığı
Geldiniz mi Çeşmebaşı’na… Çevirin çocuk figürleri asarken de şahidiyim. Çocuk Oyunları adlı tablosunda
yönünüzü köy çeşmesine. Çeşmebaşı O zamanlar 50 metre ötesinde oturan bizim oyuncakları görüyorum ve
köy meydanının adıdır. Bademler’e bir çocuktum. Yani torunları Ayşe ve böylece çocukların kendilerine has
geldiğinizde, ilkönce Atatürk Bulut’tan sonra dede torun gibiydik. bir dünyası olduğunu öğrendim.
Büstü’nü sonra da köy çeşmesini Onların oyunlarının ve oyuncaklarının
görürsünüz. Çeşmenin bitişiğinde, evrensel olduğunu öğrendim. Çocuk
antik çağdan kalmış hissini veren oyun yaratmalı, oyuncak yapmalı.
duvar, “Musa Baran Oyuncak Şimdiki çocuklara öğretiyorum.
Müzesi”nin duvarıdır. Yandaki Oynamıyorlar. Şimdinin çocuklarını
demir kapıdan Musa Baran’ın televizyon, futbol ve sokaklarda
dünyasına çekinmeden girebilirsiniz. şarlatanlıklar almış götürüyor.
Zaten içerideki kitabede ,“Yüzü Endüstriyel oyuncakların oyuncağı
Gülenler, Oyun Bilenler, Gerçeği oldular. ‘’

22
ZAMAN TÜNELİ başlayan merdiven altında ise AİLE EVİNDEN MÜZEYE
büyükçe bir ağaç bıçkısı sanki
Müzenin ilk yıllarında giriş duvarında serüvenin başlangıcını anlatan bir Müze, geleneksel bir Anadolu evidir.
250 yıllık Bademler Köyü’nün sembol. Bademler Köyü tahtacıdır, Musa Baran’ın baba yadigarıdır.
sosyo-ekonomik sürecini anlatan nomad’dır. Ataları iskandan önce Şahidim ki kendi elleriyle yenilemiş
bir objeler serisi yer alırdı. Ekin konar göçerdi. Ulu dağlarda ağaç ve çocuklara armağan etmiştir.
biçmeye yarayan tırpandan, bağcılıkta biçer, yapı malzemesi, çamaşır Odalardan birinin tahta kapısını,
kullanılan bandırmaya, tütün fidanı teknesi, mineyit gibi gereçler üretirdi. eskiler bilirler ki avuca sığmayan
dikmeye yarayan kazıktan, tütün İlk çıkış noktası Horasan’dan beri bu bir anahtar, gıcırdayarak açar.
balyası yapmaya yarayan sandıklı bölgeye geldi. Ta ki şu an ki yerleşim Soldaki açık ocak yemeklerin ve
prese kadar uzanan öykü gibi asılı yerinde buraların ilk yerleşimcileri ısıtmanın olmaz ise olmazıdır.
objeler. Karşı tarafta duvar dibinde Rumlar ve onların geçim kaynağı Hemen berisinde yüklük yer alır.
bağcılık ve zeytincilik ile tanışana Önü perdeyle örtülmüş, altına
kadar. giysi selelerinin gizlendiği, içinde
ziynetlerin yorgan altı yapıldığı bir

Müzeye gelen her bir çocuğun hediyesi var.

23
yüklüktür bu. Yer döşekleri, halılar, kapları, vazolar, biblolarla dolu. oyması gemi maketleri, tahtadan
söyke yastıkları, kilimler ve en Rafın hemen altında özel altlığı çelik çomaklar, çıngıraklar, beş
önemlisi de ortada ağaç. Orta bir ile bir göz lambası durmakta. taş, aşık ve daha niceleri. Hepsi de
direk yer alır. Altıgen direk evin Bu oda öyle örnek olsun diye asırlar boyunca farklı coğrafyalarda
direncini simgeler. Çatıyı tutar. tasarlanmamıştır. Uzun yıllar bu yaşayan farklı kültürlerin çocukları
Üstüne çakılmış küçük çivilerde şekilde kullanılmış Musa Baran ve tarafından oynanan oyunlar ve
eleği, kolanı, kahve değirmeni, ailesi burada bir yaşam sürmüştür. oyuncaklar. Tahta tablaların üzerine
kirmen daha önemlisi fener tek tek kendi elleriyle yapıştırdığı
lambasının asılmasını sağlar. MÜZEDEKİ ÇEŞİTLİLİK oyunların altında tarihten süzülen
Duvarlarda Musa Baran’ın yazıları, bilgilerle, sizi başka bir dünyaya
fotoğrafları bir de yöreden eşi Odadan çıkıp avludan merdivenleri götürüyor. Odanın üst başındaki
Senem Baran ile topladıklarıı tırmandığınızda meydan manzarası küçük kütüphane dolabının önünde
ilginç taş koleksiyonu yer ardından soldaki kapıda çocuk bir uçurtma. Japonya’dan gelen
almakta. Duvarlardan birinde oyunları koleksiyonu sizi bekler. televizyon ve araştırma ekibinin
bir raf var ki üzeri eski bakır Pişmiş topraktan arabalar, ağaç hediye ettiğini hatırlıyorum. Bu
uluslararası ziyaretler, İzmir’in Urla
ilçesine bağlı Bademler Köyü’ndeki
Musa Baran Oyun ve Oyuncak
Müzesi, ziyaretçilerine oyunların
evrenselliğini gösteriyor.

ADI HEP YAŞIYOR

2003 yılında kaybettiğimiz Arkeolog


Dr. Musa Baran’ın vedası, ona
yakışır şekilde İzmir Arkeoloji
Müzesi bahçesinde yapılmıştı.

24
Geçen aylarda kaybettiğimiz oyunlarının tablet ve cep
öğrencisi ve kadim dostu Şadan telefonlarıylayürütüldüğünü
Gökovalı bu vedada müthiş bir düşünürsek, Musa Baran’ın ne
konuşma yapmıştı. Oğulları büyük bir miras bıraktığını anlarız.
Edip Baran ve Nadi Baran, Ayşe Her yiten kuşak daha da unutacak,
ve Bulut torunları da hazırdı. oynamayı, oyuncağı. Belki de
O yıllarda Narlıdere Belediye gülmeyi. Gülmeyen, eğlenemeyen
Başkanlığı yapan Abdül Batur, çocuklar büyüyecekler,
Limanreis Mahallesi’nde bir büyüdüklerini zannedecekler.
parka Musa Baran’ın ismini Yazımızı Musa Baran’a
törenle verdi. Pandemi öncesine söz vererek bitirelim. “Bu
kadar her Bademler Şenliği’nde, bütünleşmeyi, bu birleşimi
müzenin önünde oğulları oluşturan çocuklar ve onların
Edip ve Nadi Baran çocuklara oyunları, düpedüz evrenseldir. Ve
oyuncaklar dağıtıyordu. bu güzel dünya sadece çocuklara
Arkeolog Dr. Musa Baran’ın hastır. Sakın onların oyunlarını,
Bademler Kültür, Sanat ve Eğitim oyuncaklarını, o güzel dünyalarını
Vakfı yayınlarından çıkan, Çocuk bozmayın. Bırakın çocuklar
Oyun ve Oyuncakları kitabı oynasın”.
yeniden yayınlandı. Meraklısına Yazının hazırlanmasında katkı
daha geniş bilgi sunabiliyor. koyan Dr Musa Baran’ın
Şimdilerde çocuk oğlu Murat Nadi Baran’a
teşekkürlerimle...

25
Ülkemizin örnek niteliğindeki oyun ve oyuncak müzelerinden Konak Belediyesi Ümran Baradan
bir tanesi de Konak’ta yer alıyor. Seramik sanatçısı Oyun ve Oyuncak Müzesi’nin
temelleri, 2004 yılında dünyaca ünlü
Ümran Baradan’ın, dünyanın farklı ülkelerinden topladığı
seramik sanatçımız Ümran Baradan
oyuncaklarla oluşturduğu koleksiyon, Konak Belediyesi’nce tarafından atıldı. Sanatçı, farklı
geliştirildi ve sanatçımızın adıyla taçlandırılarak, müze haline ülkelerden edindiği oyuncaklar ve
getirildi. 11 yıldır kapıları açık olan müzeyi bugüne kadar düzenlediği yarışmalarda derece
binlerce çocuğumuz ziyaret etti. kazanan yetenekli çocukların yaptığı
eserleri ile bir koleksiyon oluşturdu.

Oyun
Var olan koleksiyon Konak
Belediyesi’nce devralındı ve Sunay
Akın’ın konsept danışmanlığında
zenginleştirilerek, 17 Ocak 2010

Çocuğun
tarihinde müze olarak kapılarını açtı.
Müzede, içerisinde 1800’lü yıllardan
kalma oyuncakların da yer aldığı
binin üzerinde bir seçki bulunuyor.
Sergilenen oyuncaklar arasında,
“İlk gerçek saçlı bebek”, Mickey
Mause’un ilham kaynağı olan
“Micky Fare”, sinemanın atası olan
“Laterna Magica” ve bunlar gibi
daha birçok ilklerden olan bebek
evleri, arabalar, peluş oyuncaklar,
masal kahramanları, ziyaretçilerin
ilgisine sunuluyor.

26
EĞİTİM ALANI kapsamında, Polonya’daki KİELCE zenginleştiren, yaratıcılıklarını
Müzesi ile Konak Belediyesi Ümran geliştiren ve onlara paylaşımcılığı
Müzemizde yıl boyunca çocuklar Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi, öğreten bir özellik taşıyor.
ile Karagöz-Hacivat tasvir atölyesi “Tarihin Tanıkları OYUNCAKLAR” Müzede yer alan bebek evlerinin ilk
ve gösterimi düzenleniyor. Aynı projesini gerçekleştirdi. Ardından, iki ortaya çıkışı 16. yüzyıla dayanıyor.
zamanda yaş gruplarına göre müze kardeşlik ilan etti. Almanya’da ve Hollanda’da varlıklı
planlanan eğitim etkinlikleri de ailelerin evlerini süsleyen bu
uygulanıyor. MÜZEDEKİ SEÇKİ minyatür evler, önceleri oyuncak
olarak tasarlanmamışlar. Bunlar
ÖDÜLLÜ MÜZE Konak Belediyesi Ümran Baradan dekoratif amaçlı olup, o dönemin
Oyun ve Oyuncak Müzesi’nde, malikânelerindeki yaşam biçimlerini
Mahalli İdareler Araştırma ve dünyanın farklı coğraflarının sergiliyordu. Bu dönemlerde üretilen
Geliştirme Derneği’nin 2010 yılında kültürel ve sosyal dokusunu bebek evleri, içerdikleri aksesuarlar
gerçekleştirdiği, “Üretken Belediye yansıtır nitelikte, oyuncaklar da çok küçük ve çocukların oynamaları
Proje Yarışması’nda; Sosyo- yer alıyor. Bulundukları dönemin sakıncalı görüldüğü için camekânlı
Ekonomik ve Kültürel Projeler toplum yapısını ve aile yaşantısını dolaplar içinde sergileniyordu.
dalında, Konak Belediyesi olarak, yansıtan oyuncaklar, müzenin binin Sonraki yıllarda çocukların
Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak üzerindeki envanterinin parçaları. oynamaları için üretilmeye
Müzesi ile birincilik ödülü kazandık. başlamıştır.
Avrupa Müze Akademisi’nin GERÇEK SAÇLI BEKEK
(EMA- European Museum Academy) LEHMANN OYUNCAKLARI
her yıl düzenlediği, “Çocuk 1920’li ve 1930’lu yıllarda Batı
Müzeleri” yarışması kapsamında, ülkelerindeki yoksul aileler Dünya oyuncak tarihinde Lehmann
2014 yılında finale kalan başarılı geçimlerini sağlamak için kendi olarak bilinen ve en gözde antika
müzelerden biri seçildik. kızlarının saçlarını oyuncak oyuncaklar arasında yer alan teneke
üreticilerine satıyorlardı. Vitrindeki figürler, Ernst Paul Lehmann
ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ 1930 ABD yapımı bebek saçları, tarafından 1881 yılında Brandenbug,
gerçek kadın saçı olan porselen Almanya’da kurulan fabrikada
27 Ekim 2011 ve 27 Kasım 2012 bebeklerin bir örneğidir. üretilmeye başlar. Bir düş gezgini
tarihleri arasında, “AB Türkiye olarak ünlenen Paul Lehmann,
Kültürlerarası Diyalog Kültür-Sanat BEBEK EVLER tasarladığı oyuncaklara toplumların
ve Müzeler Hibe Programı Projeleri” sosyal, ekonomik ve kültürel
Günümüzde en zor bulunan oyuncak yapılarını yansıtmıştır. Lehmann
çeşitlerinden bir tanesi olan bebek oyuncaklarının ünlü logosu, teneke
evleri, içerdikleri birbirinden oyuncak preslemesinde kullanılan
farklı figürler nedeniyle bunlarla metal bir aletin içinde, Ernst Paul
oynayan çocukların düşlerini Lehmann’ın baş harflerini içeren bir
figürdür.

27
Ozan
YAYMAN
Gazeteci

“Oyun oynamanın tersi çalışmak değil, depresyondur”


BrianSutton-Smith

Birazdan okuyacağınız satırlar bir İzmirli’nin yaşamla


oyununu anlatmaktadır.

İzmir’de, İlhan Berk’in, “Çıkmaz sokağı olmayan şehre


şehir mi derim ben” deyişini anımsarız sıkça. Şehrimizin
çıkmaz sokaklarında birisi arasın bulsun diye kaybolmaya
meyledilmeyecekse; “Elma dersem çık, armut dersem çıkma”
sesine kulak kesilip de elmaya eğilimli olunmayacaksa, neye
yarar bizim yazgımız!

Kazanacak
Bir Şey Var
Bir tüy var havada. Bir kuşun tüyü bu! birbirine değdirmeye çalışıyorlar.
Rengârenk. Süzülüyor, oradan oraya! Çarpıştırılan meşeler, ilmeklenen
Bir çocuk var tüyün altında.Yere hayatları oluyor. Meşe formundaki
düşmesin diye üflüyor onu koştura o kuşun tüyü o sokaklarda, o
koştura! Oyun halinde, doğa ve çocuk. çocukla. Çocuk var gücüyle üflüyor!
Ritmini bulmuş her ikisi de… Çocuk Bir Latin deyişidir ve der ki: “Önemli
zamanın nasıl geçtiğinin farkında olan kazanılan misketler değil,
değil. Akışa kapılmış ve eğleniyor. oyundur.” Çocuk bu ilkeyi öğreniyor
Oyun oynamak için oynuyor çocuk; aslında ve oyunun içinde olduğunda
başka da hiçbir amacı yok. Oyun kazanmış sayılan tüm mutlu olanlar
bitmesin diye var gücüyle üflüyor gibi; mutlu.
o tüyü. Ciğerlerinde ne kadar hava Ve her bir oyunun farklı anlamlar
varsa itiyor; tüyün de değil aslında, taşıdığı gibi, yeni anlamlar peşinde
oyunun o hava. Oradan oraya zıplıyor koşturuyor. Girdiği her oyunun adı;
çocuk o sıra. Tüy de rüzgârını ardına havada süzülsün diye üflediği o
almış yelken gibi öyle bir süzülüyor ki rengârenk tüyün bir başka ifadesi
havada… aslında. Bir gün “saklambaç”oynuyor
Sonra çocuk arkadaşlarıyla şehrinin sokaklarında, bir başka gün
buluşuyor mahallesinin sokaklarında. topun peşinde koşturuyor. “Çelik-
Meşe oynuyorlar beraber. çomak”, “ebelemgübelem”, “köşe
Geleceklerinden haber veren şeffaf kapmaca”, “dokuz kiremit”, “çıngıraklı
küre şeklindeki küçük meşelerini, koşma”, “çanak çömlek patladı”,
Fotoğraf: Seval Güldüren
28
29
“tikoça”, “çıngıraklı koşma”, “sandık dökülen şarkılar,coşkusunu bir kelimenin dünyanın, dünyasının
saydık”, “balık ağı”, “kurt koyun çoğaltıyordu. gidişatını etkileyeceğini biliyordu
kuzu”, “yakar top” diye birbirini Oyun oynamak için oynuyordu başka artık. Kutsal oyunun peşine düştü
takip ediyor günler… Sevinç ve da hiçbir amacı yoktu. Oyun olarak böylece. Şehrinin geleneğinde vardı
heyecan ile bir tüyün peşinde, sanatı ve bir de yaşama sanatını bu! Çok önceleri tapınakların önünde
geleceğe hazırlanıyor çocuk. düstur edindi böylece. Şehrinin toplanılır, göklerdeki kudretin güç
Oyunlarla, usul usul büyürken o müzelerinde, sergi salonlarında, vermesi için şiirsel bir ifadeyle
çocuk, her yer oyun alanı oluyor sinemalarında, tiyatrolarında o yakarılırdı.
ona. Şehrinde ya da şehrinde uzakta izlesin diye işlenmiş bir rüyanın O da bir benzerine koyuldu. Oysa
kaldığında bile hayatı öyle karşılıyor. heykelin, resmin, fotoğrafın, bıraksalar yıldızlar üzerinde sek sek
Antik yerleşimlerle iç içe geçen tiyatronun, sinemanın aurasının oynayabilirdi. Gitti, kutsal oyun
yaşam alanında binlerce yıl önce içine giriyordu rengârenk bir dediği şiirin sınırlarında dolanmaya
evreni bir düzen içinde tutmak, tüy vardı yine havada üflediği… başladı. Coşkunun, zıpırlığın,
doğayı insana yararlı olmaya Oradan oraya gidip geliyordu. şakanın, hoş vakit geçirmenin
zorlamak, o yılın refahını artırıp Bisiklet pedalı çeviriyor, içindeydi artık. Ondan ciddiyet
hasadı olgunlaştırmak için kaldırımlarında koşturuyor, isteyenlerin karşısına şiirle çıktı.
mevsimleri karşılayan şenlikler deniz kıyında oturup bilmece- Çünkü o,“Kazanılacak bir şey var”
düzenlenirdi. Oyun, çocuğun bildirmece diyordu. Ve her derken son derece ciddiydi. “Büyük
geleneğinde vardı zaten. Ve şimdi birinde akış halindeydi… bir ciddiyetle yaşayacaksın” diyen,
sıra ondaydı. Biraz daha büyümüştü Hoş olanı, iyi olanı ciddiye alan ülkesinin evrensel şairi Nazım
üstelik. O kuşun tüyünü şimdi de herkes kadar ciddiye alıyor; güzel Hikmet’in dizelerindeydi sırrı:
danslar ederek şehrinin alanlarına olanla ise oynuyordu...
taşıma vaktiydi. Üstelik dilinden Oynuyordu çünkü telaffuz edeceği

Fotoğraf: Mürsel Yağcıoğlu


30
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
“Yaşadım” diyebilmen için...

31
Bir mücadele değildi yaşadığı.
Defterinde yazmıyordu bu. Oyuna
düşkündü. JohanHuizinga’dan
alıntılamak gerekirse:
“Birinci olmaya yönelik tutkulu
istek, toplumun bu arzuya sunduğu
tatmin olanakları kadar çok
sayıda biçime bürünmektedir.
Bu alandaki mücadele biçimi de
yarışmanın ödülü ve bu mücadele
esnasında gerçekleştirilen eylem
kadar çeşitlidir. Karar; şansa, güce,
beceriye veya kanlı çarpışmaya
bırakılmaktadır.
Fotoğraf: İKSEV Arşivi

32
Cesaret veya dayanıklılık beceri anlamıyordu. Sadece akıyordu… sonrasındaki denge, çeşitleme,
veya bilgi, böbürlenme veya hile Bazen kurallara karşı çıkıp birbirinin yerine geçme, zıddını
yarıştırılır. Bir güç sınaması veya bir oyunbozanlık yaptığı da çözümleme, çözüm üretme,
şaheser yaratılması önerilmektedir. oluyordu ki o da oyuna içkindi. serbestlik ve özgürlük hepsi
Ya bir kılıç yapılacak ya da mısra Kutsal oyunuyla artık çok güçlüydü, ama hepsi onunlaydı artık.
döktürülecektir.” çünkü akış içerisinde sonlu olduğunu Onun için kurulan düşlere ortak
O, mısraları tercih etti… biliyordu. O halde yaşamı yakalamak olduysa, o da düşler kurabilir ve
Hayal gücünün olanakları içindeydi için bir derdi olması da kaçınılmazdı. başka hayatları bu düzleme dâhil
artık ve burada büyülenme Öyle de oldu. edebilirdi. Nitekim öyle de oldu.Ve
ile heyecan vardı. İmgeler Sürdürülebilir bir yaşamın devamı tüm bunlar İzmir’in sokaklarında,
diliyle gerçekleşen oyundaydı. için üretmesi gerekiyordu. Çünkü havadaki bir kuş tüyünü üflerken
Katılımcısını başka bir evrene oyunlarla büyümüş ve enerjisini olup bitiyordu.
taşıyan, kutsal eylem dâhilindeki kullanmayı öğrenmişti. Yaratım
oyundaydı. Zamanın nasıl geçtiğini sürecinin gerilimindeki yoğunluk,

33
İsmail
ÖZBOYACI
İzmir Turizm Folklor Derneği
Kurucu Başkanı

İzmir’in farklı coğrafyalarla etkileşimi, çok kültürlü yapısı,


Balkanlar’dan aldığı göçler, Kuvayımilliye döneminin
kahramanlık geleneği, folklor oyunlarının biçimlenmesinde
önemli bir yer edindi.

Hikâyesi Farklı
Bir Oyun

Fotoğraf: Mehmet Yasa


34
İzmir Anadolu’nun en önemli liman
şehri olması sebebiyle tarih boyunca
farklı coğrafyalarla ve halklarla
etkileşime girmiştir. Bu anlamda
hem Anadolu coğrafyasından
hem de diğer coğrafyalardan
göç alarak çok kültürlü bir
yapıya kavuşmuştur. Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküş dönemi
ve Kurtuluş Savaşı sonrası özellikle
Balkanlar’dan alınan göçler ve
mübadele ile milyonlarca Ortodoks
Rum Yunanistan’a göçmüş ve yine
milyonlarca Türk ve Müslüman 1972 yılında Dünya Şampiyonu olan İzmir Turizm Folklor Derneği Ekibi
Anadolu coğrafyasına gelmiştir. Bu
göçlerden ve mübadeleden en çok
KUVAYIMİLLİYE ETKİSİ yaşatmaktadır. Bu anlamda özellikle
etkilenen şehirlerin başında İzmir
İzmir ve yakın çevresinde önemli
gelmektedir. Anadolu’dan giden
İzmir ve çevresinde baskın kültür oranda Balkan göçmeni sebebiyle
Ortodoks Rumların beraberlerinde
Zeybek dans ve müzikleridir. Balkan dans ve müzikleri yaşamakta
yaşam şekilleri ve kültürlerini Özellikle 18. Yüzyıl ve 19. Yüzyıl’ın ve icra edilmektedir.
götürdüğü gibi, Balkanlar’dan ilk 20 yılı Ege Bölgesi’ndeki Ayan
ve Ege adalarından gelen düzenine başkaldıran ve halka YİĞİTLİK DANSLA TAÇLANDI
Türk ve Müslümanlar da kendi soluk aldıran efeler ve zeybekleri
yaşam şekillerini ve kültürlerini ezilen halk kahramanlaştırmış, Zeybek ve Efe kelimeleri 19.
Anadolu’ya getirmişlerdir. Ayrıca koruyup kollamıştır. Örneğin Yüzyıl’ın başına kadar Osmanlı
Kurtuluş Savaşı’nın başlamasında Çakırcalı Mehmet Efe aralıklarla belgelerinde bulunmaz. Çünkü bu
ve kazanılmasında çok önemli toplam 15 yıl dağlarda kalmış ve konu ile ilgili araştırma yapanlar,
katkıları olan Kuvayımilliye’nin en büyük destekçisi halk olmuştur. bu kelimelerin Ege Bölgesi’ndeki
kuruluşunda ve Anadolu’daki Ayrıca Demirci Mehmet Efe ve halk arasında kullanıldığını ve
Yunan işgalinin durdurulmasına Yörük Ali Efe önderliğinde Efe Ege Bölgesi’nin İstanbul’dan
öncülük eden Ege’nin yiğit ve ve zeybeklerin büyük çoğunluğu uzak olduğu için, tarih yazıcılar
gözü pek kahramanları olan Efe Kuvayımilliye’nin kurulmasında ve ve devlet görevlileri tarafından
ve zeybeklerin kahramanlıkları Kurtuluş Savaşı’nın başlamasında kullanılmadığını belirtmişlerdir.
ve gelenekleri Ege Bölgesi Halk öncülük etmişler, büyük yararlılık Ancak 19. Yüzyıl’ın başından
Dansları’nın biçimlenmesinde göstermişlerdir. Bu yüzden dans itibaren Osmanlı devlet yönetiminin
önemli etkilere sahiptir. Bu iki farklı ve müzik yaratılarında efeler ve zayıflaması, devletin işlerinin
yapı İzmir’e, özellikle halk dansları zeybekler Ege Bölgesi kültürünün ayanlar ve beyler aracılığı ile
anlamında özgün bir karakter baskın öğeleri olmuştur. Ayrıca yürütülmesi ve bunların sonucu
kazandırmaktadır. Balkan Savaşları ve sonrasında halkın haksız uygulamalara maruz
Bölgemizin halk dansları geleneğini zorunlu göçler ve mübadele ile kalması, kabul edilen kelime
sizler için derledik… gelen göçmen- mübadiller geldikleri anlamıyla mertlik, yiğitlik Efe ve
yerlerin kültürlerini de beraberlerinde Zeybek kelimelerini haksızlığa
getirmişlerdir. Bunların dışında uğrayarak dağa çıkan ve yine
günümüze kadar yaşanan iç ve dış haksızlığa uğrayan halkı da savunan
göçler sebebiyle Ege Bölgesi’nde kişilere unvan olarak verilmiştir.
çeşitli kültürler de kendilerini Örneğin 1820’li yıllarda Atçalı Kel

35
Memed Efe Aydın ve civarını kendi farklılıklarını ortaya koymak ve dansların adımları her zaman
kontrolü altına alarak yaklaşık 2 yıl ve kültürel kimliklerinin bir yabancıların ilgisini çekmiş ve
devlet gibi davranmış ve hatta mühür göstergesi olarak dans etmişlerdir. yurt içi ve yurt dışı festival ve
bastırarak kendisine 19. Yüzyıl’daki ulus devletlerin yarışmalarda önemli başarılar elde
“ Vali-i Vileayet, Hademeyi Devlet” oluşumları sırasında yeni bir ulus etmiştir. Örneğin 1969 yılında
ünvanını vermiştir. Bu anlamda oluşturmak için geleneksel danslar Türkiye’de kurulan üçüncü
Osmanlı belgelerinde “eşkıya” olarak bir araç olarak kullanılmıştır. İzmir’de ise ilk halk oyunları
geçmişlerdir ve bundan dolayı bazı Bugün de geleneksel dans kültürel derneği olan İzmir Turizm Folklor
dönemlerde zeybek kıyafetlerinin farklılıkların ortaya konması, kültürel Derneği, halk oyunları dalında ilk
giyilmesi Osmanlı merkezi yönetimi kimliklerin yaşatılması ve gelecek dünya birinciliğini 1972 yılında
tarafından yasaklanmıştır. Ancak kuşaklara aktarılması için çok önemli Fransa’nın Dijon kentinde almıştır.
devlet yönetiminin zayıflığı bir değerdir. İzmir ve Türkiye’de halk oyunlarının
sebebiyle belirli dönemlerde efeler benimsenmesi, araştırılması,
ile zeybeklere aflar çıkartılmıştır. ÇOK KÜLTÜRLÜ YAPI derlenmesi ve gelecek kuşaklara
Efelerin en tanınanlarından olan aktarılması bağlamında birçok
Çakırcalı Mehmet Efe için 3 İzmir Osmanlı zamanında da yarışma ve etkinlikleri düzenleyen ve
defa af çıkarılmıştır. Bu kişilerin ülkenin dışa dönük yüzü ve önemli bugün hala faaliyetlerini amatör bir
yaptıkları yiğitlikler ve hizmetler bir liman kentiydi. Gayrimüslim ruhla, tüm olumsuz şartlara rağmen
dans ve türküler ile taçlandırılmış ve nüfus oldukça fazlaydı. Bunlara devam ettiren İzmir Turizm Folklor
günümüze kadar gelmiştir. ek olarak Balkanlar’da kaybedilen Derneği, bu başarısı ile İzmir ve
topraklardan özellikle de Selanik’ten Türkiye’deki halk dansları dernek
KÜLTÜREL AKTARIM gelen göçmen ve mübadiller ve topluluklarına örnek olmuştur.
beraberlerinde geldikleri coğrafyanın Daha sonra günümüze kadar
Dans insanlık tarihinin kültürünü de getirerek İzmir’in İzmir’deki birçok kurum uluslararası
başlamasından bu güne kadar gelen demografisinde önemli yer tutmuştu. festival ve yarışmalarda aynı
kadim bir gelenektir. İlk zamanlar Bu dönemde mübadele antlaşması başarıları elde etmiştir. Bu başarıların
ibadet ve bazı değerlerin aktarımı çerçevesinde sadece İzmir’e 31 bin sırrı İzmir ve çevresi geleneksel
için insanlar dans etmişlerdir. Daha 502 mübadil gelmiştir. Daha sonraki danslarının, müziklerinin ve
sonraları kültürlerinin ürünleri yıllarda diğer Balkan devletleri ile kostümlerinin estetiği, farklılığı ve
olarak ve kendi topluluklarının yapılan nüfus değişim antlaşmaları hikâyesidir.
ve 1989 yılında gelen Bulgaristan
Türkleri ile birlikte İzmir’ de İZMİR’DEN DÜNYAYA
önemli bir mübadil ve göçmen
nüfus yapısı oluşmuştur. Oluşan İzmir ve çevresinden mübadele
bu demografi ve gayrimüslimlerin öncesi ve mübadele ile Yunanistan’a
dış ticaret faaliyetleri şehirde batılı giden Rumlar beraberlerinde
anlamda birçok sanatsal etkinliği de bu coğrafyanın kültürünü de
beraberinde getirmişti. Bu bağlamda götürmüşlerdir. Bu anlamda
İzmir’de yerel geleneksel dansların Atina’nın varoşlarında mübadil
yanında göçmenlerin getirdikleri Rumlar arasında doğan Rembetiko
Balkanlar’a ve Ege Adaları’na has müziği önemli bir örnektir. Bu
geleneksel danslar ve batılı diğer müzik türü Anadolu ve özellikle
danslar İzmir’in sanatsal olarak İzmir özlemini, göçler ve mübadele
Anadolu’nun diğer şehirlerinden sürecinde yaşanan acıları dile
farklılaşmasına neden olmuştur. getirmektedir. Ayrıca Zeybekiko ve
Abdaliko dansları, ayrıca Karadeniz
DÜNYA BİRİNCİSİ Horonları, Kapadokya ve Karaman
dansları Türkçe sözler ile günümüzde
İzmir ve çevresindeki geleneksel Yunanistan’da yoğun olarak icra
danslar, bu dansların müzikleri, edilmektedir.
enstrümanları, giyim kuşamları

36
COĞRAFYA KADERDİR ANADOLU KADINI ilgi şekil değiştirerek artmaktadır.
Üniversite diploması, müzik
Aslında Türkiye ve Yunanistan Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu öğretmenliği hakkı ve meslek olarak
arasında kültürel olarak çok büyük kadınıyla ilgili şu tanımı yapıyor: halk oyunlarını görmeleri sonucu
farklar yoktur. Çünkü halklar “Ve dünyada hiçbir ulusun kadını ilgi artmaya başlamıştır denilebilir.
yaşadıkları coğrafyaları değiştirseler ‘’Ben Anadolu kadınından daha fazla Ayrıca bazı öğretim üyelerinin
de benzer yaşam tarzlarına sahiptiler. çalıştım. Ulusumu kurtuluşa, zafere, İzmir Turizm Folklor Derneği
Benzer gelenekleri, yemekleri, sosyal istiklale götürmekte Anadolu kadını bünyesinden yetişmiş olan İzmir Ege
ilişkileri, müzikleri (sanat müziğinin kadar fedakârlık yaptım diyemez.” Üniversitesi Devlet Türk Musikisi
çok önemli Rum, Ermeni ve Yahudi Özellikle Kurtuluş Savaşı sürecinde Konservatuarı Türk Halk Oyunları
bestekârları ) ve dansları vardı. Anadolu kadını erkeğinin yanında Bölümü günümüzde akademik
Halklar sadece coğrafya değiştirdi. yer alarak önemli yararlılıklar olarak da halk oyunlarımıza farklı
Örneğin, Hora Balkanlarda oynanan göstermiştir. Örneğin Yörük Ali bir perspektif kazandırmış ve lisans
bir geleneksel dans türü iken Efe’yi, üç yıldır dağlarda gezmekten ve yüksek lisans seviyelerinde
mübadele ile Anadolu’nun birçok vazgeçirten ve milli mücadeleye birçok mezun vermiştir.
yerinde bugün icra edilmektedir. katılmasını sağlayan Balta Köylü Çok yakın bir zamanda Türkiye’deki
Zeybek dansları ve 9 zamanlı Arşın Teyze’nin, “Aydın’da cami ilk dans doktora programı için
müzikler her iki coğrafyada da küçük minaresinde asılı bulunan mavi YÖK’ten onay almış ve ilk
farklarla icra edilmektedir. Bugün bayrak orada dalgalandıktan öğrencilerini 2021-2022 öğrenim
Ege Bölgesindeki kültürel birikim sonra “Sen efe olsan ne yazar, yılının güz döneminde kabul
kesinlikle coğrafyanın ürettiği olmasan ne yazar.” sözleridir. edecektir. Konservatuarların, Türk
kültürdür. Kültürel katmanlara Aydın merkeze bağlı İmam Köylü Halk Oyunları bölümlerinden
bakıldığında Ege coğrafyasında Çete Ayşe, 16 yaşında nişanlı mezun olan gençlerimiz, halk eğitim
çok önemli bir birikim olduğu Çiftlikli Kübra, Kara Fatma ve Ayşe merkezlerinin açtığı halk oyunları
görülmektedir. Popüler kültür Çavuş gibi birçok Anadolu kadını kurslarında usta öğreticilik ve
günümüze doğru zamanla geleneksel milli mücadelede yerlerini almıştır. müzik öğretmenliği vasıtasıyla halk
kültürü değiştirse de coğrafyanın oyunlarını geniş kitlelere yaymaya
kültürü hala ayaktadır. GENÇLERİN İLGİSİ ARTTI devam etmektedir.

2000’li yılları ile beraber gençler Bu yazının oluşumundaki


arasında halk oyunlarına ilginin katkılarından dolayı İzmir Turizm
azaldığı söylenebilir. Ancak daha Folklor Derneği Yönetim Kurulu
sonra konservatuarların halk oyunları Üyesi ve Türk Halk Oyunları Uzmanı
bölümlerinin kurulması ile beraber Kadri DALLI’ ya teşekkürlerimi
sunarım.

37
Ünlü edebiyatçı Reşat Nuri Güntekin’in, “Çalıkuşu” romanına esin verdiği kabul edilen
çitlenbik ağacı hâlâ yerinde. Yazarın, “Dudaktan Kalbe” yapıtını kaleme aldığı bağ evi
koruma altında.

Feride’nin
Çitlenbik Ağacı
Şehrimizin, “Çalıkuşu Mahallesi” sakinlerinin mağrurluğu bir ayrı. Kolay
değil elbet, bir edebiyat yapıtının adıyla yaşamak ve o değeri yaşatmak.
Feride’nin hikayesini anlatan Çalıkuşu romanı; işte o anlatıyı isim belleyen
mahalleli adıyla ve sanıyla ayrıcalıklı olduğunu düşünüyor. Buranın ahalisi,
“Kaç yere nasip olur, bir edebiyat baş yapıtıyla anılmak” demekten geri
kalmıyor.
Bozyaka’daki mahallede, Çalıkuşu Feride ile aşığı Kamran’ın gerçekten de
bu çitlenbik ağacında sallandığına inanılıyor. Reşat Nuri Güntekin’in yaz
aylarını geçirdiği İzmir’de, bu iki aşığı tanıdığını ve gözlemlerinin ardından
romanı kaleme aldığı, bölgenin eskileri tarafından dile getiriliyor.

KAHRAMANLARDAN Yenilse de baş eğmeyenlerin


SOKAKLAR mahallesi diye mi anılırdı?
Nazım Hikmet’in, “Jaond ile Siyau”
Her bir sokak ve mahalle, edebiyat adını verdiği yapıtı, bir mahallenin
yapıtlarının adıyla taçlandırılsaydı ismi olsaydı, yaşayanlarının her
eğer, yaşayanlarının her biri edebiyat biri Mona Liza’ya aşık olacak ve
kahramanına dönüşür müydü? onu Lour Müzesi’nden kaçıracak
Misal bu ya, “Ruhi Bey kadar romantik mi olurdu?
Mahallesi”nde yaşıyorsunuz ve “Aşk-ı Memnu Mahallesi”nde
Edip Cansever’in kaleme aldığı yaşamlarını ilk ve son
“Ruhi Bey”e dönüşüyorsunuz sevdiğiyle geçirme düşü
zamanla. Ruhi Bey gibi kuranlarla mı dolar taşardı?..
düşün dur o halde; “Kaç türlü Bu soruları sora duralım Çalıkuşu
girilirdi anılarda içeri” diye. Mahallesi’ndeki çitlembik ağacı
“Kuyucaklı Yusuf Mahallesi” İzmir’in önemli simgelerinden birisi.
nasıl olurdu? Sebahattin Ali’nin Bölgede yaşayanlar da Feride’nin
kahramanı mı olurdu mahalleli? ağacının üzerine titriyorlar zira salt
Yusuf gibi sert ve bir o kadar da bir ağaç değil bu! Şehrin anılarından
sevgi dolu yürekler mi atardı? birisi.

38
SANATÇIYA HÜRMET Attilla İlhan’ın heykeli yerli Nuri Güntekin’in, yaz aylarında
yerinde duruyor. İlk kadın tiyatro bulunduğu şehrimizde, Çalıkuşu”
İstanbul’un Şişli Semti’ne sanatçısı Bedia Muvahhit’in ismi, ve “Dudaktan Kalbe” romanlarını
dikilmek üzere yaptırılan Nazım caddelerimizde asılı. Can Yücel, kaleme aldığı, Feride’nin çitlenbik
Hikmet heykeline, tepkiler üzerine Muzaffer İzgü, Ali Kocatepe adları ağacının az ilerlisinde yer alan bağ
İzmirliler sahip çıkmıştı. Heykel birbirine paralel giden sokaklara evi de günümüzde müze olarak
bugün Kültürpark’ta. Cevat kazınmış durumda. Ve daha nicesi kullanılıyor.
Şakir Kabaağaçlı’nın heykeli az bizlerle beraber. Yaşamının bir
ötede. Karşıyaka sahiline dikilen bölümünü İzmir’de geçiren Reşat Feride’nin üzerine kurulan salıncakta sallandığına
inanılan Bozyaka’daki çitlenbik ağacı

39
Kumru
EĞRİLMEZ
Öğretmen-Yazar

Umudumuz var, inadımız var, güze dönecek yazımız var.


Efsanelerimiz, festivallerimiz, şenliklerimiz, törenlerimiz ve her
birimizin, dileklerimizle söndüreceğimiz mumlarımız var.

Heves
“Umutyoksa, düş yoksa, Büyük bir yas evi ülkemiz ve birçok Biz kalabalıklardan uzak bir kayanın
O günü ömürden saymayalım zaten “ yer. Can kayıplarını kanıksamamak üstünde Mordoğan’ da güneşin
Böyle diyor Kardeş Türküler, için iki yüzlü, üç yüzlü sayıların doğuşunu izleyelim. Belki akşamı
Zamanın Bahçesinde şarkılarında. kaç uçak, kaç otobüs dolusu insan; Karaburun’ da serin bir masada
Zamanın bahçesinde mevsim yaz hangi tiyatro salonunu dolduran bağlarız gece. Yapış yapış yaz
olmuş. Bağlar, tarlalar coşmuş. kalabalık olduğunu düşünerek baktık günlerini özledik aslında yalan değil.
Kirazlar kulaklarda küpe olurken ekranlardaki tablolara. Rakamları Islak saçlarla sokaklara çıkmanın
erikler inatçı burukluğundan tanırız, sayıları biliriz lakin aynı keyfi başka. Öğlen sıcağında buz gibi
dönmüş. Dağ, taş, ova, bayır güneşle günde o kadar insanı toprağa veriyor ıtırlı limonata çok iyi gider Saip’ te
hemhal olmuş. Aman, sakın, ya olmayı hazmedemedik. bir ağaç altında.
ömürden sayılmaz tedirginliğimizle İnsanız ya işte bir saksı çiçeğe Şu canım şehrin kaç yerinde denize
zoraki yeşerttiğimiz umudumuzu; heves edip koca bahçelerin girme, kaç tepesinde manzaraya
yaz güneşinin azgın bağrına hayaline dalıyoruz. Fidanları sevip kadeh kaldırma hayalimiz var.
değil de bir çınarın gölgesine, bir meyvelerinin tadını duyumsuyoruz. Eski Foça’ nın o kendine has
ırmağın yosunlu taşına, bir kedinin Göz aşıları Mart, Nisan aylarında sokaklarını ayağımızda terliklerimiz
miskinliğine, kim bilir belki sabah erken sürgünde başlar. Belki dala çıka dolaşmalı. Bir durup
serinliğinde tülümüzü havalandırıp kaçırdık, belki sonundan yakaladık. dondurmayla soluklanmalı. Denizden
kolumuza, bacağımıza değdiren Mayıs sonu, Haziran başı geç esen rüzgarı nimet belleyip Kordun’
rüzgara iliştiriyoruz. sürgün yapılır. Bir derin nefes alsak, u, Karşıyaka’yı turlamalı. Durmamalı
İnsanız. Umudu dört mevsim kaçırmasak Haziran’ı, hadi bilemedin yazın bağrına özgür yazımızı
yaşamak için inadımız var. Temmuz’da durgun göz aşılarını… yazmalıyız.
Doğamıza aykırı günleri, doğanın Doğada da insanda da bir telaş, Umudumuz var, inadımız var, güze
bağrında usulca yaşama hevesimiz devam edebilmek adına, bir umut, bir dönecek yazımız var. Efsanelerimiz,
var. Daha az sohbet edip daha ıslah çalışması. Kovalıyoruz peşini. festivallerimiz, şenliklerimiz,
mutsuz baksak da güneşe perde Kendi derdimize düşüp unutmamalı törenlerimiz ve herbirimizin
olamayacağını biliyoruz tüm bu ağaçları… dileklerimizle söndüreceğimiz
yaşadıklarımızın. Balkonlarımızda geçireceğiz belki bu mumlarımız var.
Dört mevsimi, geçmiş tüm dört yıl da yazı. Sardunyaları coşturmalı, …
mevsimlerimizden çetin, bilinmez ve fesleğenleri kondurmalı, halılardan “Sayfalar sürer, hayaller düşler
donuk yaşadık. Yazlık yaptık, kışlık kurtulup kilimleri yaymalı serin Bir heves, bir yürek yeter sana” diye
yaptık; bağları bozduk, tarlaları taşlara. bağlıyor Kardeş Türküler sonunda…
sürdük, zeytinleri çizdik, asmaları Demiştik ya hani baharda, hadi Ne yüreğimizi karartalım ne
bastık, domatesleri salça yaptık. oradan bunun adı umut, bunun hevesimizi kaçıralım. Bir yürek, bir
“Ağız tadıyla yiyecek ömrümüz adı uyanış diye.İşte şimdi sahneyi düş, bir umut devam edelim…
olsun da” diye diye telaşlara Demeter ile Dionysos’ a bırakalım da
düşürdük kendimizi; boğazımız, başaklarla üzümleri olgunlaştırırken
keyfimiz uğruna ve belki biraz da umudumuza değsin o sihirli elleri
işte o umudu diri tutabilme adına. biraz da.
40
Fotoğraf: Emirali Kokal
41
Ahmet
BÜKE
Yazar
Konak Belediyesi Kültür ve
Sosyal işler Müdürlüğü

Akdeniz çanağının geçiş noktasında yer alan şehrimiz, kurulduğu günden bu yana
deniz ve denizcilik kültürüyle harmanlandı. Yaşam biçimini eşsiz yaşam kaynağı olan
denizden edindikleriyle biçimlendirdi. Denilir ki İzmir’in özgürlüğe olan tutkusu, biraz da
denizinden aldıklarıyla ilintilidir.

Ah Benim Deniz Kokan


Güzel İzmir’im!
-İnsan ve Deniz

“Ben bir denizim kendi içinde taşan/ demir sahilinde karaya vuran En arkaik Goroğlu anlatısında,
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, Viking denizcilerinin cesetlerini kahramanın annesi ona hamile
kıyısız hür bir deniz.” toplamak için işi bu olan görevliler iken öldürülür ve gömülür. Goroğlu
Mevlana kendini ve belki de insanı olurmuş. Ya da 1905’de Avrupa’da mezarda anasının karnında doğar,
tarif ederken yukarıdaki dizeleri Amerika’nın batısına Horn Burnu’nu elleriyle toprağı açar ve hayata
dökmüş dilinden. geçerek giden 130 yelkenliden geri döner. Ölüm hayatı doğurur.
Dünya yüzeyinde devinip duran sadece 52’si tek parça ulaşabilmiş. Belki de insan aslında bir tabuta
tüm yaşam formları gibi biz de Eski denizcileri limandan uğurlama benzeyen teknesinde yeniden
denizlerden geldik. Şimdi artık onlara veda etmek idi. Yüz binlercesi doğmak istiyor denizlerden.
denizlere dönmüyoruz ve bir hiç dönmedi. Ve o zaman Victor Hugo’nun
zamanlar denizlerde olan yaşamımızı Peki, neden insanlar yaşama o unutulmaz sözüne geliyoruz:
unuttuk. Ama can veren ve can alan ihtimalleri düşük bu maceralara “Yaşayanlar, ölüler, bir
o sonsuz su kütlesiyle temas kuranlar atıldı. İngiltere’de 18. yüzyılda de denizciler vardır.”
yani denizciler için deniz, belki de hapishanelerde hayatta kalma İnsan yaşamının sürmesi için su
yeniden hatırlamanın getirdiği büyük olasılığı denizlere göre daha vazgeçilmez bir ihtiyaç. Dolayısıyla
heyecanla vazgeçilmez bir tutkudur. yüksekmiş. Yaşam kalitesi de evrim sürecimizin başından itibaren
Deniz ve insan üzerine düşünülecek zindanlarda daha iyiymiş. su kaynaklarının ulaşılabilirliği
çok şey var. Örneğin bugün bile Eski denizcilerle ilgili bütün kayıtlar, insan için çok kritik bir konu olmuş.
bir teknenin, geminin denize anılar ve edebiyatta hep şu var: Yaşamımızı suya yakın yerlerde
indirilmesi ya da limandan Denizciler karayı özler ama ayakları sürdürmeye çalışmışız. Akarsular
ayrılması insanları duygulandırıyor. toprağa bastıktan bir hafta sonra ve göllerle olan ilişkimiz zamanlar
Kutlamalara vesile oluyor. gözleri o hataları, zayıflıkları büyük iç denizlerle, açık deniz ve
Zamanımızın büyük denizcilerinden affetmeyen yaratan ve kahreden okyanuslarla temasa dönüşmüş.
Derek Lundy diyor ki: sudadır. Bugünün denizcileri de Deniz ve okyanus kıyıları büyük
“Bir gemi karadan ayrılırken size aynı şeyi söylerler: “Aile, eş, canlı çeşitliliği ve bolluğu ile insanı
ya da suya indirilirken yapılan evlat ama illa denize dönmeliyim…” kendine mıknatıs gibi çeker. Önceleri
kutlamalar aslında kökü eskilere Sadece para, ekonomi ya da macera kıyılardan yapılan yosun ve deniz
dayanan veda törenleridir” . tutkusuyla açıklamaya yetmeyecek bitkileri hasadı, böcek, kabuklu
Teknelerin ayrılması insanı bir şey bu. ve balık avı yerini yavaş yavaş
duygulandırır çünkü sadece son Acaba insan ana rahmindeki sazlardan ve ağaç kütüklerinden
yüz yıl içinde giden geminin suyu mu özlüyor? Ya da bu bir çatılan deniz taşıtlarıyla açılmaya
büyük ihtimalle sağ salim bir Köroğlu hikâyesi mi? Köroğlu’nun bırakır . İnsanın kıyıdan uzaklaşarak
limana varacağını biliyoruz. Ama asıl ismi Goroğlu’dur. Gor eski atıldığı deniz macerasının 60.000 yıl
mesela çok eskilerde, Grönland’ın Türkçede mezar anlamına gelir. öncesine dayandığı tahmin ediliyor.
42
AKDENİZ, EGE KÜLTÜRÜ VE Aynı zamanda yelkenin doğuşu da Kuzey rüzgârları ile Nil ağzına
DENİZ ŞEHRİ İZMİR Mısır ile anılır. Yelken ilk olarak varılan bu yolculuk Homeros’un
M.Ö. 3000’lerde Mısır’da kullanılır. ölümsüz eseri Odysseia’da geçer .
Denizcilik tarihi incelendiğinde önce Ticaret gemilerinin atası da Mısır Sonraki dönemlerde daha uzun
denizcilerin yakın kıyılar arasında gemileridir. M.Ö. 2475’te Firavun seferler yapılmaya başlanır. Bunların
seferler yaptığını görüyoruz. Sadece Mısır’dan Doğu Akdeniz’e filo da yine bilinen ilk öncüleri Akdenizli
belirgin kara parçaları arasında gönderir ve böylelikle deniz aşırı denizcilerdir. Milattan önce 600’lü
görsel seyre dayalı pilotaj seyirleri gemicilik başlar . Yine bilinen ilk yıllarda Fenikeliler Britanya
yapılmış. Bunlar günlük seferlerdi ve uzun yani bir günü aşkın deniz adalarından konserveler ihraç
çıkılan noktaya aynı gün içinde geri seferlerinden biri de Akdeniz’e etmekteydi.
dönülüyordu. Gemicilik faaliyetleri aittir. İki liman şehri olan Girit Mısır, Fenike, Kartaca, Roma,
bugünkü bilgimize göre ilk kez ile Mısır arasındaki 300 deniz Antik Yunan, Arap, Danimarka,
4000 yıl önce Mısır’da Nil Nehri mili (yaklaşık 500 km.) o günkü Venedik, Bizans halkları Akdeniz
ile başladı. Nil’in önemli özelliği denizcilik teknolojisi ile 5 gün çanağındaki denizcilik kültürünü bir
olan akıntı ve yelken avantajı vardır. içinde alınıyordu. Girit’ten başlayıp iğne oyası gibi kadim ve incelikli

Fotoğraf: Emirali Kokal


43
tarihleriyle işlemiştir. Hatta bu Denizcilik Ege’ye ticaret, gemi tarihinde ilk defa bir deniz savaşı
eşsiz çorbada Viking tuzu bile yapım ustalığı ve elbette deniz nihai rolü oynar Ege Denizi için
vardır. Üst enlemlerin güçlü ve sert savaşları olarak döner. Örneğin Antikçağ ve sonrasında efsanelerde
denizcileri Kuzey Denizleri’nden İ.Ö. 499’da Anadolu’nun batı geçen isminin Ortaçağ’da Venedik ve
Akdeniz’e hatta Karadeniz kıyısındaki diğer Ionia şehirleri Cenevizliler’in de etkisiyle “adalar
kıyılarına kadar seferler düzenlemiş. de Pers hâkimiyetine karşı denizi, takımadalar, adalar topluluğu”
Akdeniz çanağının bir parçası olan ayaklanırlar. Atinalılar’ın yirmi anlamını kazanması önemli ölçüde
Adalar Denizi yani Ege ve kıyıları da gemilik yardımına Eretrialılar da denizcilik kültürü ile ilgilidir.
antik dönemlerden itibaren denizcilik dört gemiyle katılırlar. Bu yardımın, Akdeniz’in bir parçası olan bu
kültürü ile adeta yıkanmıştır. Ege Persler’in Anadolu’daki satraplık denizde yer alan yaklaşık 3 bin ada,
Bölgesi olarak bildiğimiz İoniya merkezi Sardes’i yağmalamak için bu adalar ile anakaralar arasındaki
kıyıları Akdeniz’in en önemli liman kullanıldığını belirten Herodotos’a deniz ticareti, İzmir’i de içine alan
bölgesiydi. Burada başta Ephesos göre, Yunanlılar ve barbarların (yani ve çok sayıda halkı kapsayan büyük
ve Miletos olmak üzere Phokia, Perslerin) başına ne bela gelmişse bu bir denizcilik kültürüne ebelik eder.
Teos, Priene, Didyma, Iasos, gemiler yüzünden gelmiştir. Buna İzmir antik adıyla Smyrna MÖ
Halikarnasos gibi önemli limanlar Persler’in yanıtı daha büyük bir filo 650-645 yıllarından yani İonia
bulunmaktaydı. Ayrıca daha yukarıda ile karşı saldırı olur ve İ.Ö. 495’te uygarlığının en parlak döneminden
Aiolis ve Troas kıyılarında Troia, Lade açıklarında yapılan deniz itibaren tarım üretiminden öte
Abydos, Dardanos Assos gibi muharebesinde isyancıların birliği Akdeniz deniz ticaretinin önemli bir
önemli limanlarda yer almaktaydı. Yunan gemileri püskürtülür. Ege noktası olur. Smyrna’da bulunan

44
Fenike kökenli eserler, Kıbrıs kökenli TÜRK KÜLTÜRÜNDE SU VE olarak da bilinir. Moğollar Usan
heykel ve heykelcikler, Önasya ya da DENİZ (Uhan) Ezen olarak adlandırırlar.
Akdeniz kökenli fayans figürcükler Rivayet odur ki, her suyun bir
uluslararası ticaretin yapıldığının Peki, bu arada biz neler yapıyorduk? iyesi vardır. Batı mitolojisinin
izleridir. Türk kültürü de oluşmaya tersine Su İyeleri insana
Modern kentin kuzeydoğusunda başlamasından itibaren elbette dosttur, zarar vermezler.
küçük bir yarımada üzerinde yer tüm öteki kültürler gibi su ile içli “Ak giysilere sahip oldukları ve
alan Eski Smyrna kenti, doğal dışlıdır. Su anlatısı Türk kültürünün yaşadıkları suları korudukları
ve korunaklı bir limanıyla Lidya en eski ve kadim kökleri arasında düşünülür. Yaşadıkları suyun
Krallığı’na ulaşan ticaret yollarının yer alır. Eski Türkler için su derinliklerindeki büyük bir kayanın
deniz yoluyla Akdeniz’e çıkış kutsaldır, hayatın ve zamanın temel altında bulunan geçitten girilen
noktasını oluşturur. Bu nedenle direklerinden biridir. Göktürk kendilerine özgü bir sarayda yaşarlar.
bölgede ve Anadolu’da hüküm kaynaklarında YER-SUB yani yer Denizkızı gibi balık kuyrukludurlar
süren tüm devletlerin kontrol etmek ve su hem kutsal sayılmış hem de ve mavimsi bir ten renkleri vardır.
istedikleri bir liman kenti olur. vatan dairesi içine alınmıştır. Yani Etraflarında yüzen ve ışıldayan mavi
“İzmir’in Bayraklı’da kurulan eski Türkler için vatan kara ve sulardan renkli balıklarla tasvir edilirler.
yerleşim yerinden, MÖ 4. yüzyılın oluşur. Göktürk kitabelerinde Bazı çizimlerde boynuzlu olarak da
sonunda Kadifekale ve yamaçlarında “Tanrı Türk’ün yeri ve suyu betimlenmiştir. Su Sonası/Sunası
kurulan yeni kente taşınması ile sahipsiz kalmasın diye, kağanları olarak bilinen yarı balık yarı kız olan
birlikte, Kadifekale’nin yamacında getirip tahta oturtuyordu,” der . bir canlının taş üzerinde oturduğu
yer alan doğal liman, ticarette yoğun Eski Türkler bu kadar önem görülür. Tatar mitolojisinde Su Atası,
olarak kullanılmaya başlamıştır. verdikleri, kirletmeyi tabu Su İyesi ve Su Anası bazen tek bir
Strabon’un anlattığına göre liman saydıkları suyu elbette tanrılar varlığa verilen çeşitli isimler olarak
istendiği zaman kapatılabilmektedir. katına da çıkarmışlardır. Türk, görünür. Fakat aralarındaki en önemli
Roma döneminde önemli bir kent Tatar ve Altay mitolojisinde, fark, Su İyesi’nin sadece belli bir su
olarak parlak bir dönem yaşayan bedensel olarak tasvirinin Yunan kaynağına bağlı olmasıdır. ”
İzmir, 11. ve 15. yüzyıllar arasında mitolojisindeki Siren’e de benzeyen Su ile ilgili çok kullandığımız ama
çeşitli kereler el değiştirmiştir. Bu suların ve sulardaki varlıkların anlamına pek kafa yormadığımız
dönemde özellikle deniz ticaretinde koruyucusu, suyun koruyucu bir başka ayrıntı da “yaş”
öne çıkan Cenevizliler’in limanı ruhudur Su İyesi vardır. Değişik sözcüğünde geçer. Islaklık, nem,
elde tutma çabaları göze çarpar. Türk dillerinde Suv (Sub, Suğ, taze, yeşil, yeşillik anlamına
Bu dönemde bir liman kalesinin Sıv) İyesi / Eğesi / Ezi / Issı / İççisi gelen “yaş” sözcüğünü aynı
varlığı söz konusudur. Liman Kalesi,
gerek iç körfeze girişin kontrolünün
sağlandığı gerekse navlunun alındığı
bir kontrol noktası olmuştur.”
Antik dönemlerden beri bir liman
kenti olan İzmir’in Akdeniz’in sayılı
limanları arasına girmesi, 16. yy.
sonları ile başlar. 16. yy. da Asya,
Avrupa ve Doğu Akdeniz limanları
arasında gelişen yoğun ticaret, İzmir
limanını yüksek tonajlı yelkenli
gemilerin uğrak yeri haline getirir .
Bütün bu anlatıyı bir cümleyle
özetlersek, İzmir tarihsel kimliğiyle,
yaklaşık 5000 seneden beri liman
kenti olarak dünya denizcilik
tarihinde oldukça büyük önem
taşıyan bir şehirdir.

45
zamanda gençliği, genç olanları ilkbaharda, otlar yeşerdiğinde Akdeniz’de Alanya ve Antalya ile
tarif etmek için de kullanmışız. yaş alınır. Kırk yaşındaysanız tanışmışız. Ardından denizlerle
Daha 13. yüzyılda Yunus Emre, Eski Türkler için kırk kez otların bağlantısı olan Aydınoğulları,
“Şu dünyada tek nesneye / yaşardığını görmüşsünüzdür. Saruhanoğulları, Karesioğulları
Yanar içim, goyner özüm/ Tabii uzun süre derya ve deniz gibi Beyliklerle denizci haklarla
Genç yaş’ında ölenlere/ Yaş sözcüklerini akarsular ve büyük hemhal olup denizcilik geleneğimizi
ekini biçmiş gibi” demiş. göller için kullanmışız. Gerçek kurmuşuz.
“Yaş” sözcüğünü aynı zamanda anlamda deniz ile uzun süreli Denizcilik folklorumuz Akdeniz ile
bitkilerin yeşermesi, ilkbaharda temasımız muhtemelen Kuman- şekillendiği için bu çanakta yaşayan
canlanması için de kullanmışız Kıpçak ve Hazar Türkleri ile Bizans, Rum, Yunan, Arap, Berberi,
ki “yaş alma” kavramının kökü Karadeniz’de olsa gerek. Selçuklular Endülüs, Venedik, Ceneviz, İtalyan,
de esasen buradan gelir. Yani her ile ilk kez XIII. Yüzyıl’da İspanyol geleneklerinin hepsiyle

Fotoğraf: Lütfü Dağtaş


46
temas içinde olmuş onlardan hem Bunun en güzel örneği denizcilik DENİZ YILDIZLARI
almış hem de vermiş, böylelikle sözvarlığımızdır. Bugün hâlâ
bir sentez kültüre dönüşmüştür. severek kullandığımız denizci Binlerce yıllık kadim uygarlıklarla
Elbette kültürün en büyük çıktısı hiç diline örnekler verirsek: yoğrulup gelen İzmir’in kendisi
kuşkusuz dildir. • Yosun, Kaburga, Karakol kadar köklü deniz kültürünün zaman
(Moğolca) içinde parlayan yıldızlarını bir
DENİZCİ DİLİ • Deniz, Ada, Kayık, Yıldız, Demir çırpıda sıralamak çok kolay değil.
(Orta Asya Türkçesi) Öyleyse içinde bizim de payımız
Orta Çağ’dan yani yaklaşık 11. • Boğaz, Çatlak, Burun, Baş, Çene, olan deniz macerasından bahsederken
Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar Akdeniz Kıç, Gömlek, Topuk, Akıntı, Sakal, İzmir ile iç içe geçmiş Çaka Bey’i
çanağında denizciler bir ortak dili Döküntü (Türkiye Türkçesi) ilk önce anmak gerek belki de.
(Lingua Franca) konuşmuşlar. • Daire, Havuz, Medar, Mizana Türkleri denizle kaynaştıran ilk
Sevişirken de, dövüşürken de (Arapça) büyük Türk denizcisi Emir Çaka
birbirlerini anlamışlar. Yani • Fatura, Çavalya, Usturmaca Bey, İzmir’de tersane kurmuş ve
Barbaros ile Andrea Doria karşılıklı (İtalyanca) etrafındaki bölgeyi de deniz üssüne
baş üstü toplarını ateşlerken aynı • Uskunca, Çimariva, Fırtına dönüştürmüştür. Kurulan tersanede
küfürleri etmişler ya da Turgut Reis (Venedikçe) 1081 yılında tamamlanan 50 parçalık
zincirlendiği Berberi ve İspanyol • Volta, Armada, Filador donanma ilk Türk donanmasına
forsalarla aynı şarkıyı mırıldanmış (Cenevizce) ebelik yapma onuru İzmir’e aittir.
bir zamanlar. Şimdilerde denizcilerin • Ambargo, Mayıstra (İspanyolca) Dolayısıyla Türkler’in Ege Denizi’ne
Lingua Franca’sı İngilizce sayılsa da • Atlas, Ağripar, Balyoz (Grekçe) gerçek anlamda ulaştıkları ve
bu eski yoldaşların ve düşmanların • Voli, Varil, Falaka (Yunanca) egemenlik kurdukları ilk sürecin
ortak dili hâlâ Akdeniz’in • Aspita, Iğrıp, Irgat (Rumca) Çaka Bey ve İzmir ile başladığını
denizlerinde ve denizcilerinin • Kalafat, Kadırga, Barbariça söylemek doğru olacaktır .
seslerinde sürüklenip duruyor. (Bizansça) .
Denizci dili ile ilgili bir yanılgı Denizcilikle ilgili unuttuğumuz, İZMİR KAYIKLARI
da tüm kökenini Yunanca ve az bildiğimiz, kaybolmuş sayısız
İtalyanca’ya bağlamak. Biraz yazılı ve somut olmayan kültürel Deniz deyince deniz taşıtlarından
kökenbilim çalışıldığında mirasımız mevcuttur. bahsetmeden olmaz. Tarih içinde
Akdeniz havzasıyla temas eden İzmir ile özdeşleşen ve deniz
bütün kültürlerin çorbada tuzu kültürünün ayrılmaz bir parçası
olduğu, yemeğin de bu nedenle haline gelen İzmir kayıklarını da
böyle eşsiz olduğu anlaşılıyor. hatırlamalıyız.
Antik dönemden itibaren deniz
ticaret merkezi olan İzmir’de büyük
gemilerin iç limana girememeleri hep
sorun olmuştur. Kentin bu bölümünü
antrepoların, hanların bulunduğu
gerçek anlamda boşaltma ve yükleme
limanı idi. İçi kayıklar ve küçük
tekneler ile doluydu. 1880 yılına
gelene dek bu böyle sürdü. Kayıklar
ve mavnalar açıkta bekleyen büyük
gemilerden insanları ve yükleri iç
limana taşıdılar. İzmir Limanı’nın
Akdeniz içindeki gelişen ticaret
hacmi ve yoğunluğu 18. Yüzyıl’da
soylu İngiliz ailelerinin tüccar
yetiştirmek, ticaret öğrenmeleri
üzerine çocuklarını İzmir’e
yollamalarına yol açtı. Bu bir çeşit
Fotoğraf: Çiğdem Metin Kurutaç
47
ticaret doktorası idi. İşte kayıkçılar, 1893 yılında İngiltere’de kızaktan SON SÖZ YERİNE
kayıklar böyle doğdular. Türkler, indirilen Duatepe; 1932 yılında
Rumlar, Yahudiler’den oluşan çürüğe çıkarılan Kocatepe; 1904 yılı Türkiye ve İzmir. İnsanın denizle
kayıkçı loncaları, açıkta bekleyen Hollanda imalatı Güzel İzmir Vapuru olan macerasının neredeyse başından
gemilere ya da gemilerden malları ve 1951 Almanya yapımı Bergama beri deniz ile iç içe coğrafyalar.
ve yolcuları limana taşıyorlardı. Vapuru bunlardan sadece birkaçının Peki, bugün Türkiye’yi denizci
1909 da yeni standartlar ve ismidir. Bu güzel denizkızları bir ülke, İzmir’i denizci şehir,
düzenlemeler getiren yasalar, asırdan fazla bir süre İzmirlileri İzmirliler’i de denizci insanlar
kayıkçılığı daha da kurumsallaştırdı. ve hatıralarını taşıdılar ve deniz olarak tanımlayabilir miyiz?
İzmir’in kimliğinin bir parçası kültürümüzün kilometre taşları Bu sorunun yanıtı bunca tarihsel
haline getirdi. İşte bu dönemlerde oldular. birikim ve deneyime rağmen
kayıkların liman içinde tertip ne yazık ki evet, değildir.
ettikleri yarışları ve deniz DENİZ İNSANLARI Dünyadaki denizci ülkeleri,
şenlikleri daha sık olmaya başladı . denizci ulusları incelediğimizde
İzmir’e özgü gelişen bu kayık modeli Elbette deniz kültürü birçok deniz önce sivil denizciliğin geliştiğini,
ve kayıkçılık esnaflığı zaman içinde insanını da yetiştirdi İzmir’de. Bu edebiyattan, sinemaya, spordan
kaybolup gitse de yakın tarihe kadar denizciler içinde hiç unutmamız ticarete ve eğitime deniz kültürüyle
İzmir’de kayık kültürü yaşadı. Bunun gereken isimlerden birisi Muzaffer yoğrulan kuşakların denizciliğin
en güzel örneği 1970’li yıllara kadar Kalkış Bey’dir. Türkiye’de ilk ihtiyaç duyduğu insan kaynağını
süren Hıdrellez kutlamalarıdır. Yaşlı resmi yelken yarışları 1932 ve birikimini oluşturduğunu
İzmirliler hâlâ kayıklarla Körfez’e yılında düzenlenen Eylül İstanbul görüyoruz. Ancak bütün bunların
açılıp dilek mektuplarının kadife Birinciliği Yarışları’dır. İşte o yarışla sonunda ve tamamlayıcı
sulara bırakılmasını anlatırlar. aynı yıl ve aynı ayda İzmir’de bir güç olarak donanmalar
İzmir kayıkları derken körfezin nazlı de bir müsabaka düzenlenir. 12 gelmektedir. Yani denizcilik
martıları İzmirli vapurları unutmayız metrekare Şarpi sınıfında İzmir kültürü yeşertip geliştirememiş
elbette. Onlar da bizim kadar İzmirli Karşıyaka’da ilk yarışlar yapılmıştır. uluslar güçlü ve caydırıcı
ve bizden olmuşlardı bir zamanlar. Bazı katılanların ismi bilinmekle donanmalar da kuramamışlar.
beraber, dereceler belli değildir. Bu durumda, kamunun, yerel
KÖRFEZ VAPURLARI İzmir’den ilk bilinen derece, 9 Eylül yönetimlerin, sivil toplumun
1938 tarihinde yapılan Kaba Yole önündeki ilk ödev ülkemizde ve
İzmir Körfezi’nde vapurculuk sınıfında, 3 tekne ile yapılan yarışın şehrimizde sivil bir denizcilik
çalışmaları, Sultan Abdülmecid’in birincisi Göztepe’den Muzaffer kültürünün yaşatılması ve
saltanat yıllarında (1839-1861) Kalkış’tır . Muzaffer Kalkış Bey, yaygınlaştırılması olmalıdır.
başlamış. İzmir sularında milli yelkenciliğimizin en önemli Bütün bu stratejik aklın
1880’lerin başında görülen vapur isimlerinden biri olmuş ve yüzlerce yaratılmasının dışında belki de
işletmeciliğinin ilk imtiyaz sahipleri İzmirli yelken ve deniz sporcusunun İzmirliler’e şu basit soruyu sormak
arasında İzmirli Rum asıllı, İngiliz yetişmesinde emek sarf etmiştir. ve yine aynı basitlikteki yanıtlarını
uyruklu D. Baltazzi (Baltacıoğlu) 11 Mart 2019 günü kaybettiğimiz birlikte tartışmak gerekiyor.
ailesini görüyoruz. O yılarda bu büyük İzmirli denizciyi sevgi Çocuklarımızı niçin deniz
Kordelya (bugünkü Karşıyaka), ve şükranla hatırlıyoruz daima. kültürü ile iç içe yetiştirmeliyiz?
Karataş ve Göztepe’ye; körfez Dario Moreno’ya ait olan “Deniz ve İzmirliler çocuklarını
dışında ise Menemen, Urla, Foça, Mehtap” şarkısının İzmir’in deniz denizci yapmalıdırlar.
Çandarlı, Dikili, hatta Ayvalık’a kültürüyle mühürlenmiş ezgisini, Çünkü;
kadar buharlı vapurlar suları yine ona ait olan Canım İzmir • Denizcilik becerikli, kendine yeten,
yarıyordu. 1884 yılında ise İzmir şarkısının deniz kokan sözlerini zorluklarla baş etmeyi bilen nesiller
Hamidiye Vapur Şirketi, 8 vapuruyla de hiç unutamayız. Elbette Urla yetiştirir,
İzmir Körfezi’nde mekik dokuyordu. İskele’ye yaslanmış Tanju Okan’ın • Denizcilik ruh ve beden bütünlüğü
20. yüzyılın başından itibaren İzmirli anason kokan has İzmirli sesini de. yerinde sağlıklı insanlar yaratır,
unutulmaz vapurlar hatıralarımıza Ya da Pasaport İskelesinde babasıyla • Denizcilik güç durumlarda karar
kazındı. Uzunluğu 50,3 metre, olta atıp çipura çeken Hüseyin almayı bilen ve seçimlerinin
genişliği: 7,1 metre, saatte 11-12 Baradan’ın muzip gülüşünü de… sonuçlarını kabul eden nitelikli insan
mil hız yapabilen Hürriyet Vapuru;
48
gücünün kaynağıdır,
• Denizcilik yalnızlıktan korkmayan
ama aynı zamanda takım
çalışmasını seven, lider ruhlu genç
kuşaklar doğurur,
• Denizciler dünyaya açık, farklı
kimliklerle temas etmeyi seven
insanlardır. Dolayısıyla denizciler
ilerici, demokrat, aydın, yenilikçi ve
gerçek anlamda çevreci insanlardır.
Cahit Külebi’nin dizelerinde dediği
gibi sokakları deniz kokan, denizci
bir şehir ve denizci İzmirliler’i
birlikte yaratabiliriz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün rüyası
“Mavi Vatan” bizden bunu bekliyor.

Kaynaklar:

Tanrı’nın Terk Ettiği Deniz, Derek Ludy, Naviga


Yayınları
Köroğlu Destanı, Türk Dünyası’nın Köroğlu
Fenemolojisi, Fuzuli Bayat, Ötüken Neşriyat
Mariana Tschudi, Henry Mitrani’nin yarattığı
“Pacificum, Return to the Ocean” isimli belgesel
Denizci Dili Çalıştayı 2019, Açılış Konuşması, Cem
Gürdeniz, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Tarihte Karadan Yürüyen Gemiler Semineri, Prof.
Dr. Mustafa Daş, DEÜ Edebiyat Fakültesi Tarih
Bölümü
Odysseia, Homeros, İş Bankası Kültür Yayınları
Antik Çağda Deniz Gücü ve Önemli Deniz
Savaşları, Berkan Ağar, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk
Üniversitesi, 2007
İzmir Limanı’nın Tarihsel Gelişimi, Ümit Çiçek,
İzmir Ticaret Odası Araştırması, 2006
http://360derece.info/kordelyodan-pasaporta-izmir-
kayikleri-projesi
Türk Kaanlığı ve Türk Bengü Taşları, Ahmet Bican
Ercilasun, Dergah Yayınları
Eski Türkler’de “Su” ve koruyucu “Su İyesi” Gökçe
Deniz, Porsuk Kültür, Temmuz 2019
Türk Gemici Dilinin Kaynakları, Prof. Dr. Mustafa
Tulpar, Denizci Dili Çalıştayı, 2019, Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı
Çakabey ve Öncesinde Adalar Denizi, Doç. Dr. Akın
Ersoy, KNK Kış 2020, S. 45
http://enguzelseyyelken.blogspot.com

Fotoğraf: Emirali Kokal

49
Prof. Dr.
Tuncay
YAKALI
Deniz Temiz Derneği
(TURMEPA) Üyesi

Kıdemli sakinlerimiz gençlik yılarında, İzmir Körfezi’nde yunuslarla birlikte


tekne sürdüklerini, o yıllardaki adı, “deniz banyosu” olan plajlarda denize
girdiklerini ve daha pek çok anıyı dile getirir. Ve şimdi denizimiz ile kültürüne
ilişkin güzel anılar, yapılan büyük uğraşlar sonucu yeniden yaşamsal
karşılığını bulurken, mavinin baskın olduğu günler her geçen gün daha
yoğun yaşanıyor.

Yeniden Mavi Körfez


Yıllardır sürdürülen İzmir levrek avlamaya dönebiliyordu. BÜYÜK PROJE
Körfezi’ndeki temizlik çalışmaları, İzmir üzerinden olağanüstü
kirletici unsurların önüne güzellikteki günbatımını, başlarını Sonunda günün birinde ‘Büyük
geçen arıtma tesisinin varlığı sudan çıkartan kaplumbağalarla Kanal Projesi’ başladı. Başlangıçta
meyvelerini vermeye başladı. Deniz, (onların caretta olduklarını o bu uzun soluklu büyük projeye, İzmir
gençliğimizdeki rengi olan maviye zamanlar bilmiyorduk), neşeyle Körfezi’nin bir daha temizleneceğine
dönmeye başlarken, dip de yer yer sudan dışarı zıplayan meraklı kimse inanmadı, inanamadı. İzmir’in
görülüyor artık. Denizdeki çeşitliliğin yunuslarla birlikte seyrederdik. bütün ana arterlerinde on yıllar boyu
ve canlanmanın başlaması Bu güzelliklerin içinde olmanın çok büyük çukurlar açıldı. Devasa
ise ayrı bir sevindirici unsur. doğayla bütünleşme olduğunu o kanallar, kuşaklama kanalları,
Altmış küsur yıldır denizle içiçe zamanlar anlayamıyorduk. Çünkü bu pompa istasyonları, anlamadığımız
yaşayan İzmirli deniz tutkunuyum. bütünlüğü tertemiz İzmir Körfezi’nin bir sürü altyapı çalışmaları
Deniz Derneği TURMEPA’nın sağladığının kimse bilincinde değildi. yapıldı. Bu çalışmalar nedeniyle
üyesiyim. Yüzmeyi ne zaman Karşıyaka’dan Konak’a giden körfez İzmirliler’in trafik güzergahları
öğrendiğimi tam hatırlayamıyorum vapurlarının kıç güvertesinde oturup, sık sık değişiyor, günlük sıkıntılar
ama İzmir Körfezi’ne akan bir yandan çay yudumlayıp bir çekiliyor ama inançlı belediye
derelerden biri olan Meles yandan yarışan yunusları seyretmek başkanları bıkıp usanmıyorlar;
Çayı’nda arkadaşlarımla birlikte içimizdeki deniz sevgisini perçinlerdi. Körfez’in geleceği için, kendileri
yüzerdik. Tertemiz derelerle değişseler bile, gelen başkan bayrağı
beslenen İzmir Körfezi, 1960’lar HÜZÜNLÜ EVRE devralıyordu. Bu bayrak günün
öncesi haliyle tertemizdi. birinde ‘Mavi Bayrak’ olmalıydı.
Ayaklarımla adımlarım büyüyünce Çocukluğumuzda, İzmir Körfezi Önce Büyük Kanal Projesi’nin
dereden denize geçiş yaparak; biz çocuklar gibi tertemizdi. arıtma tesisinin yapımı bitirildi.
körfezde, o yıllar adı, ‘banyolar’ Biz büyüdükçe kirlendik! Şehir Ardından şehrin bütün kanallarını
olan Güzelyalı, Bayraklı kalabalıklaştıkça, deniz bizim toplayan kuşaklama kanallarının
Plajları’nda, Altay Lokali’nde, kirliliğimizle başa çıkamaz oldu. Ve biten bir bölümü arıtma tesisine
Karşıyaka kıyılarında denizin gün geldi; ne yunuslar görülmeye pompalanmaya başladı. Bu arada
tadına tam anlamıyla vardım. başladı ne de kaplumbağalar... körfezin ağzını tıkayan ve doğal
Ünlü Kordonboyu’nda, sabah ve İzmir Körfez’i ölmüştü! Vapurların döngüyü önleyen Tuzla’daki dalyan
akşam sularında sinek iğneyle pervaneleri çamur rengi suları yıkıldı ve körfez akmaya başladı.
isparoz tutarak başlayan ilk dövüyordu artık! Biz denizseverler,
balıkçılık denemeleri, balık bolluğu utancımızdan denize bakamıyorduk.
nedeniyle biz çocukların ellerinde Temiz deniz için hep körfezin dışına,
bile kısa sürede zokalı iğneyle daha uzaklara gider olmuştuk. Yıllar
çipura, çıplak iğneyle lokum yaparak böyle geçti, gitti.
50
HAYDİ MAVİYE, KÖRFEZE… çamur rengindeydi. Şimdi kuzucuklar sevdiğimiz; gerçekten denizsever
oluşmaya başladı. Deniz ve çevre ve deniz emekçisi “Hasan Usta ve
Yapılanları gördükçe, bütün ile ilgili araştırmacılar, yaptıkları Kardeşleri” tersanesinde karaya
bu konudaki haberleri basında sürekli incelemelere dayalı olarak çekiyorum. Eskilerde Aluta’yı suya
okudukça, denizsever İzmirliler körfezdeki tüm canlı türlerinde her indirdiğimizde; körfezin pis suyuyla
her gün denizi izlemeye başladılar. geçen gün artış olduğunun bilgisini kirlenmesin diye hemen yol vererek
Bir sevinç kıpırtısıyla kuşanmıştık. bizlerle paylaşıyorlar. Ve körfezde temiz denizlere doğru kaçardık.
Çünkü denizin yıllardır bakmaktan yaşamın yeniden başlaması ise Şimdi böyle bir şey yapmıyorum.
utandığımız, sıkıldığımız çamur her birimiz için ayrı bir mutluluk. Bakımdan sonra denize indiğimizde
rengi yavaş yavaş değişiyordu. Ben ve benim kuşağımdaki şanslı yelkenleri basıyor, Körfez’de
Sonunda tüm kanallar aracılığıyla kullar, çocukluğumuzdaki güzel turluyorum. Bu kutlama oluyor.
atıklar pompa istasyonları vasıtasıyla ve temiz denize tekrar kavuşuyor Ara ara yunusları görüyor olmam
arıtma tesisine gönderilmeye olmanın sevincini yaşıyoruz. onların da kendilerince kutlama
başlandı. Bugün artık körfeze yaptıklarını düşündürüyor bana.
evsel atık ulaşmıyor. Bu arada TEKNELER YUNUSLAR İLE Geldiğimiz noktada, İzmir Büyük
İzmir Körfezi’ne akan dereler Kanal Projesi’ni gerçekleştiren
de ıslah edildi ve edilmekte. On metre boyunda, yirmi yaşında; gelmiş geçmiş tüm belediye
Doğa, hızla kendini yeniliyor. benim açımdan yaşam sevinci olan başkanlarımıza, çalışma
Körfezin kıyılarından dip görülmeye ahşap yelkenli teknem var. Adı, arkadaşlarına yürek dolusu teşekkür
başlandı. Suyun rengi gözle görülür “ALUTA”. Onu çok sevdiğim için ediyorum.
biçimde maviye çalıyor. Eskilerde her yıl kışlamaya İzmir Körfezi Denizlerimizin hep temiz kalması
lodoslu havalarda kırılan köpükler Çakalburnu mevkiinde çok dileğiyle.

Fotoğraf: Hacı Emre Polat


51
Serdar
AĞIR
Gazeteci

Uçma hayaliyle yaşayan bir gencin hikayesidir bu! Mardin’de başlayan


hayat serüveninde hayali onu, Alaçatı’nın rüzgarlı denizine taşıdı. Bir gün
Mardin’deyken TV ekranında sörf yapanları gördüğünde, “Kelebekler gibi
uçuyorlar ve onlar yapabiliyorsa, ben de yaparım” dedi… Ve şimdi, Alaçatı’da
sörf eğitmeni.

Kelebekler Özgürdür
Bir kelebeğin kanat çırpışının insanı da dünyayı
da değiştireceğine yönelik inancı anlatmak için
kullanılan ve “Bugün Pekin’de kanat çırpan bir
kelebeğin havada oluşturduğu dalgalar, gelecek ay
New York’ta fırtına etkisi yaratabilir” içeriğindeki,
“Kelebek Etkisi” teorisine, Abdurrahim
Korkmaz’ın hayat hikayesiyle tanık olduk.
Ama sadece onun hikayesi diye algılamayın lütfen.
Bir hayalin peşinde koşup ona ulaşan ve mutlu
olan kim varsa, “anlatılan, onlarındır” deyin.
“İmkansız yoktur, sadece biraz zaman alır”
vurgusunu anımsatan bir serüvendir sözünü
ettiğimiz.
Anlam arayışının yolculuğuna genç yaşında
başlayan ve adını; kendisini gerçekleştirebilen
şanslı insanlar arasına yazdıran Abdurrrahim
Korkmaz’ın yaşamı, azmi içeren pek çok hayattan
haberdar eder özgünlükte.
1984 yılında Mardin’in Dargeçit İlçesi Temelli
Köyü’nde doğuyor.
7 çocuklu bir ailenin 6. çocuğu. Ailesi
hayvancılıkla geçimini sağlıyor. Abdurrahim’de
daha küçük yaşlarından başlıyor keçi
sürülerinin bakımına. Sabahtan akşama
kadar meralarda hayvan otlatıyor. Bir yandan
da ağaç tepelerine tırmanıyor, kayaların
üstüne çıkıyor ve salıyor kendisini aşağılara.
Tek derdi var o da uçmak, uçabilmek!
Abdurrahim Korkmaz
“Kuşlar uçuyorsa, ben niye uçamayayım” diyor.
Kelebeklere özeniyor. Ama en çok kelebeklere!
O kelebekler ki uçtukları sırada havada dans
da edebiliyorlar. Onlar gibi olmayı düşlüyor.
Kelebeklerin peşine takılıp saatlerce koşturduğunu
anlatıyor.

52
İLK MUCİZE ekranında sörf yapanlara rastlıyor. DENİZ İLE TEMAS
Daha önce hiçbir yerde görmediği,
Kelebek olma arzusuyla günleri tanık olmadığı bir eyleme televizyon Ve bir zaman sonra ablası ile eniştesi
geçer ve bir yandan da keçi sürülerini aracılığıyla tanık oluyor. İnanılmaz Ayvalık’a yerleşiyorlar. Onları
otlatırken bir gün bir mucize oluyor. buluyor bunu ve program bittikten ziyarete gidiyor bir ara. Deniz
Ona göre mucize! O da şu ki köy sonra da uzun süre ayrılamıyor kıyısında vakit geçirirken, daha
muhtarının evine televizyon geliyor. TV’nin karşısından. O sırada önce TV’de izlediği ve bir türlü
Aynı, “Vizontele” filminde olduğu izlediklerini anlamlandıramasa da, anlamlandıramadığı, ancak onlar
gibi tüm köylü toplaşıp ara sıra “İşte benim yapmak istediğim bu” gibi olmanın hayalini kurduğu,
muhtarın evine gidiyorlar ve beyaz diyor. “Onlar gibi suyun üzerinde rüzgar sörfü yapan birisini görüyor.
ekranın karşısında akan hayatın uçmak istiyorum” diye ekliyor o Gidiyor tanışıyor. Rüzgar sörfünün
seyrine dalıyorlar. Bir defasında TV sırada. en ideal yapıldığı yerin Alaçatı

53
olduğunu öğreniyor, ondan. Sonra, Haftanın beş günü taş kırıyor, EĞİTMEN LİSANSI
Mardin’e dönüyor yine keçi haftasonu iki gün de sörf yapanları
sürüsünün başında o mera senin bu izlemeye gidiyor. Henüz bir sörf Sonrasında inşaatta bir hafta
mera benim dolanmaya başlıyor. okuluna yazılamıyor çünkü hem çalışıp kazandığı parayla, bir
Ama aklı fikri rüzgar sörfünde. inşaattan kazandığı para bu eğitimin gün kullanımlık sörf malzemesi
Ve kendi kendine söz veriyor: masraflarını karşılayacak kadar değil, kiralamaya başlıyor ve o gün tüm
“Bu sörfü mutlaka yapacağım”. hem de Mardin’e, ailesine de para zamanını denizin üzerinde geçiriyor.
yolluyor. Bu anları, “Zamanın
ALAÇATI YOLU durduğudur” diye tanımlıyor.
VE DENİZE AÇILIYOR Günler 8 ay boyunca, bir gün sörf
Derken bir gün anne ve babasına, diğer günler inşaatta taş kırma haliyle
ablasının yanına Ayvalık’a gezmeye Sörf okullarını dolaşmaya başlıyor geçiyor. Derken sörf malzemesi
gideceğini söyleyerek, Alaçatı’ya bir yandan da. Malzemeleri kiraladığı okul sahibinin dikkatini
doğru yola çıkıyor. Alaçatı’da inceleyip, tanıyor. Sörf malzemesi çekiyor. Hikayesini anlatıyor ona ve
yüzlerce rüzgar sörfçüsünü denizin de kiralayamıyor çünkü ilk sonrasında o sörf okulunda çalışmak
üzerinde gördüğü anı unutamadığının sorulan soru, “Sörf yapmasını isteyip istemediği soruluyor. Hiç
altını çiziyor. Oturuyor suyun biliyor musun” yönünde oluyor. duraksamadan, “Evet” diyor. İlk
kıyısına ve saatlerce onları izliyor. Bilmediğini söylüyor soranlara olarak okulun bahçe işleriyle
ve bilmeyene de malzeme ilgilenmesi isteniyor. Güne herkesten
İNŞAAT İŞÇİLİĞİ kiralanmıyor. Derken bir arkadaşı önce başlıyor ve gün doğarken
şöyle akıl veriyor: “Biliyorum sörf yapıyor, sonrasında bahçe
Alaçatı’da geçimini sağlayacak de yoksa kiralayamazsın”. işleriyle ilgileniyor. Bu süreçte,
ve sörf okulunun masraflarını O da gidiyor bir okula, malzeme sörfünü iyiden iyiye geliştiriyor.
karşılayabileceği bir iş arıyor. kiralamak istediğini söylüyor, Eğitmen olmaya karar veriyor,
Otellere, lokantalara yöneliyor ama yine bildik soru yöneltiliyor: çünkü eğitmen diploması alırsa işin
iş bulanıyor. Derken bir inşaatın “Biliyor musunuz sörf daha çok içinde olacağını biliyor.
önünden geçtiği sırada, “Girsem yapmasını” ve yanıt bu kez: Gidiyor, sörf eğitmeni lisansı alıyor
ve iş var mı diye sorsam, olur mu “Biliyorum” oluyor. ve başlıyor öğrenci yetiştirmeye.
acaba” diyerek atıyor kendisini Alıyor malzemeleri ve hayatında ilk
inşaat alanına. “Taş kırabilir misin” kez bir sörf tahtasıyla denize açılıyor. KARAVAN DA TAMAM
diyorlar. “Tabi ki ” diyerek, başlıyor Kendi deyimiyle, hayatının en
inşaatta çalışmaya. Orada kendisine unutulmaz anını yaşıyor. Ders verdiği insanlarla sıkı dostluklar
bir de kalacak yer veriyorlar. kurmaya başlıyor. Daha iyi para
kazanıyor ve kendisine bir karavan
alarak deyim yerindeyse, demiri
iyice atıyor Alaçatı’ya. Ailesi ise bir
an önce Mardin’e geri dönmesini
ve sürünün başına geçmesini
bekliyor. Şöyle anlatıyor o günleri:
“Anneme, babama çok güzel bir
işim var, öğrencilerim var diyorum.
Ama düzenli bir maaşın yoksa bir
şey değilsin diyorlar. Yöredeki töreye
göre en küçük çocuk olarak anne
babamın yanında kalmam gerekiyor
ama ben hayalini kurduğum işi
yaptığımı söylüyorum. O sırada ciddi
anlaşmazlığa düşmedik değil”.

54
GÜNEY AFRİKA’YA DOĞRU adımı bile telaffuz edemiyordum. onlara da eğitim veriyordur.
İlk günüm havaalanında geçti çünkü Ailesi de yaptığı işi yavaş yavaş
Günlerin günleri kovaladığı sırada, kimselerle iletişim kuramadığım da olsa kabullenmeye başlar.
bir sezon Alaçatı’da, Dünya Sörf için, milim bir yere kıpırdayamadım. Ama annesi ara sırada olsa,
Şampiyonası’nın bir ayağı yapılıyor. Sörf malzemelerim elimde orada “Oğlum hadi çık gel artık. Sudan
Yurtdışından gelen insanlarla öylece ne yapacağım şimdi diye işlerden para kazanılmaz. Geç şu
iletişim kuramıyor ve buna çok beklerken, çat pat Türkçe bilen bir sürünün başına” demiyor değildir.
içerliyor. İngilizce öğrenmeye Libyalı ile tanıştım. O bana yardımcı 14 yıldır Alaçatı’da yaşıyor
karar veriyor. Araştırmalar yapıyor. oldu. Tuttu elimden dil okuluma Abrurrahim Korkmaz ve aranan,
Nerede dil okulu bulabilirim de ve kalacağım yere götürdü. 2011 bilinen, sevilen bir sörf hocası.
giderim hem İngilizce öğrenirim yılının Ekim ayında oluyor tüm Dünyanın her yerinden öğrencileri
hem de orada sörf yaparım diye bunlar. Güney Afrika’da 3 ay sonra var. Arjantin’den İtalya’ya, Güney
arayışa giriyor. Güney Afrika’nın küçük küçük de olsa çevremdekilerle Afrika’dan Karayipler’e varıncaya
Cape Town şehrinde bir dil okulu İngilizce konuşarak iletişim kurmaya kadar farklı coğrafyalardan insanlarla
buluyor ve rotasını oraya çeviriyor. başlamıştım. Ve orada da bir iş arkadaş. Sürekli değişik ülkelerden
Arkadaşları ve yakın çevresi imkanı doğdu. Dil okulundaki diğer aranıyor ve “Hadi gel buraya artık”
bu adımı çok çılgınca buluyor öğrencilere ve öğretmenlere sörf diye davetler alıyor. Çok sevdiği ve
çünkü bir kelime dahi İngilizce dersleri vermeye başladım. Üstelik çok iyi anlaştığı İsviçreli bir nişanlısı
bilmiyor ve yanında hiçbir okyanusta… 6 ay kaldım Cape var. Hayalini kurduğu hayata
kimse olmaksızın Güney Town’da. Döndükten sonra bir 6 kavuştuğunu aktarıyor ve ekliyor:
Afrika’ya gitmeye karar veriyor. aya daha ihtiyacım olduğunu fark “Bugün bile yelkeni kurarken
Şöyle anlatıyor Abdurrahim ettim ve ikinci kez aynı dil okuluna kalp atışlarımın hızlandığını
Korkmaz o günleri: gittim. Bir 6 aylık eğitim daha alarak hissediyorum. Bundan daha büyük
“Yol bilmediğim, iz bilmediğim lisanımı oturttum”. bir heyecan yok benim için. Sörfü
Güney Afrika’ya doğru uçak biletini ilk gördüğümde, üzerindeki kişi
aldım. Evet, çılgınlık olduğunu HEYECAN BİTMEZ için, kelebek gibi demiştim. Kelebek
kabul ediyorum ama İngilizce gibi uçuyordu çünkü. Yelken onun
öğrenme konusu aklıma girmişti bir Abdurrahim Korkmaz, İngilizce’yi kanadıydı. Ben de bir kelebek gibi
kez. Cape Town’da kalacak yeri de öğrenmesiyle artık daha özgür olur. uçmak istemiştim, bu hayalimi
bulmuştum. Eşyalarımı topladım Çünkü Alaçatı’ya gelen yabancı gerçekleştirdim ve şimdi mutluluktan
ve Güney Afrika’ya doğru yola turistlerle iletişim kurabiliyor, uçuyorum”.
çıktım. Gittiğimde doğu düzgün

55
Yalçın
SAVAŞ
Sualtı Araştırmaları Derneği
(SAD) Yönetim Kurulu Başkanı

Eğer bir yerde Akdeniz Foku yaşıyorsa, orası hala sürdürülebilir yaşam alanı ve korunmuş
doğal çevre diye kabul görüyor. Bu sevimli deniz canlılarının sayısı, dünya genelinde yedi
yüz elli tane kadar… Üzerlerine titreyen gönüllüler sayesinde korunmaları ve çoğalmaları
için çaba harcanıyor. Ülkemiz kıyılarındaki sayılarının ise yüz civarında olduğu tahmin
ediliyor. Bu miktarın yakalanmasında ise Foça deneyimi ön plana çıkıyor. 1964 yılında Prof.
Dr. Bahtiye Mursaloğlu tarafından bilimsel çalışmaları başlatılan Akdeniz Fokları’na dair
gösterilen özen şimdi öğrencileri ve hocamızın izini takip edenler tarafından sürdürülüyor.

Akdeniz Fokları İle Flört


Foça’nın altında bulunan antik
çağın Phokaia kentinin adının
foklardan geldiğine inanılıyor.
Güney Ege kıyılarımızda bugün bile
Akdeniz Foku’na, “foça” dendiğini
duyabilirsiniz. Karadeniz, Marmara
ve Akdeniz kıyılarımızda ise Akdeniz
Foku “ayıbalığı” olarak biliniyor.
Karadeniz’in bazı bölgelerinde
“deniz ayısı”, hatta kısaca “ayı”
olarak adlandırıldıklarına da şahit
olduk. Türkçe sözlüklerde de “fok”
karşılığı olarak “ayıbalığı” sözcüğü
kullanılıyor.
Akdeniz Foku’nun bilimsel ismi
olan ve “keşiş” anlamına gelen
Monachus, ilk kez 1779 yılında
Alman doğa bilimci Johann
Hermann tarafından kullanıldı.
Neden bu adı tercih ettiği bilinmese
de, Akdeniz’deki fokların kıyı
Tarih öncesi çağlardan 20. yüzyılın mağaralarında, keşişlerin manastır
ortalarına kadar yağı ve derisi kullanıldığı hayatını andıran bir tarzda ve
için ekonomik bir değer taşıyan Akdeniz diğer toplumlardan izole bir yaşam
Foku, Antik devirlerde ve mitolojide de sürdürmekte olmaları, Hermann’ın
yeri olan bir canlıydı. 12 kent-devletten esin kaynağı olabilir.
oluşan İon Birliği’nin en kuzeydeki üyesi Hermann’dan yıllar sonra
olan Phokaia’da yapılan kazılarda, sistematikçiler, Monachus’u cins
M.Ö 500’lere tarihlenen, üzerlerinde ismi olarak kullanarak, yeryüzünün
fok figürleri olan sikkeler bulundu. Eski sıcak ve ılıman denizlerinde dağılım
Yunanlılar, Akdeniz Foku’nu tombul gösteren birbiri ile yakın akraba üç
hayvan anlamına gelen“phoka” (foka) yüzgeç ayaklı türünü “Keşiş Foklar”
sözcüğüyle isimlendiriyorlardı. Bugünkü (Monachus) olarak sınıflandırdılar.

56
YEDİ YÜZ ELLİ TANE Sahra kıyılarında Akdeniz Foku’nun ULUSAL FOK KOMİTESİ
dağılımını ve durumunu belirlemeyi
Monachus cinsi foklar amaçlayan çalışmalar başlatıldı. AFAG’ın Türkiye Cumhuriyeti
yüzgeçayaklılar (Pinnipedia) alt Türkiye’de Prof. Mursaloğlu’nun Başbakanlık Çevre Müsteşarlığı
takımında yer alan 34 tür içerisinde başlattığı çalışmaları, 1970’li yıllarda ile kurduğu ilişki sonucunda, 1991
en bahtsız olanları. En son 1952 Türk asıllı Kanadalı ekolog Prof. yılında bir çalıştay gerçekleştirildi
yılında görülmüş olan Karaip Fikret Berkes’in temelde anket ve ve “Akdeniz Foku’nun Türkiye’de
Foku’nun (Monachus tropicalis) görüşmelere dayalı çalışmaları izledi. Korunması İçin Ulusal Strateji”
neslinin tükendiği kabul ediliyor. 1978 yılında Akdeniz Foku’nun hazırlandı. Bu stratejinin uygulanması
Halen yaşamakta olan Havai Türkiye’de avlanılması yasaklandı. için gerekli eşgüdümü sağlamak
Foku’nun (Monachus schauinslandi) 1980’lerin başında Monachus amacıyla da bir “Ulusal Fok
sayısı ise 1200 civarında ve monachus üzerine tekrar çalışmaya Komitesi” oluşturuldu.
hala azalıyor. Akdeniz Foku başlayan Prof. Mursaloğlu, İzmir Bu geniş katılımlı çalıştaya kıyı
popülasyonunun ise son yıllarda ili kıyılarındaki bir mağarada belediyelerinden bazıları da
artış eğiliminde olduğuna inanılıyor Akdeniz Foku’nda anne-yavru-çevre davet edilmiş ve sadece Foça ve
ve tüm yaşam alanlarındaki ilişkilerini incelediği çalışmasıyla, Taşucu Belediyeleri katılmıştı.
toplam sayısının 750 kadar olduğu türün davranış özellikleri Foça Belediyesi fokların ve yaşam
düşünülüyor. üzerine dünyadaki ilk bilimsel alanlarının korunması için oluşmuş
araştırmalardan birini gerçekleştirdi. yerel kararlılığa da dayanarak
CAPTAN COUSTEAU İLGİSİ 1987 senesinde AFAG (Akdeniz Foça’da, AFAG’ın da dahil edildiği bir
Foku Araştırma Grubu) ODTÜ Foça Yerel Fok Komitesi oluşturdu.
Akdeniz Foku, Batı Akdeniz Sualtı Topluluğu (ODTÜ-SAT) Ulusal komitede karar verilmiş
kıyılarının hemen tamamında bünyesinde bir üniversite öğrenci olan stratejinin ilk uygulamasının
daha 20. yüzyılın ikinci yarısını grubu olarak faaliyete geçti ve yapılması için bir pilot projenin hayata
göremeden tükenmişti. Yaşam Prof. Mursaloğlu’nun ilk elden geçirilmesi fikri ortaya atıldığında da
mücadelesi veren az sayıda Akdeniz aktardığı bilgi ve tecrübelerinden Foçalılar öne çıkarak projenin kendi
Foku, bilim adamlarının uzun yıllar de faydalanarak foklar üzerinde kentlerinde yürütülmesini istediler.
dikkatini çekmedi. Kaptan Cousteau, çalışmaya başladı.
Calypso araştırma gemisi ile 1990’lı yıllar sadece Türkiye’de SAD VE AFAG ETKİSİ
gerçekleştirdiği ilk büyük araştırma değil, Akdeniz Foku’nun tüm yaşam
seferinde, Batı Sahra kıyılarındaki alanlarında en kapsamlı çalışmaların Fon ve proje yürütücüsü arayışları
Akdeniz Foku kolonisi ile karşılaştı. başlatıldığı dönem oldu. 1993 senesinde sonlandı ve Foça Pilot
Cousteau bunu tükenmiş bildiği bir Bu yıllarda AFAG ve İstanbul Projesi, Foça Belediyesi himayesinde
canlının yeniden keşfi olarak gördü Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi faaliyet gösteren Foça Yerel Fok
ve 1953 yılında The Silent World tarafından yapılan çalışmalarla Komitesi ile iş birliği içerisinde AFAG
(Sessiz Dünya) isimli belgesel filmi Akdeniz Foku’nun sorunları, ve DEÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü
ve kitabı ile dünyaya duyurdu. dağılımı ve popülasyon büyüklüğü yürütücülünde hayata geçirildi.
hakkında güncel bilgiler elde edildi. 1994 senesinde Sualtı Araştırmaları
BİLİMSEL ÇALIŞMALAR AFAG’ın İzmir ile ilişkileri de Derneği’nin (SAD) kurulması ve
1990’da başladı. AFAG, Foça AFAG’ın da SAD çatısı altına
Türkiye kıyılarında fok yaşadığı ve Belediyesi, Foça Su Ürünleri girmesiyle çalışmalar da tamamen
türünün Monachus monachus olduğu, Kooperatifi ve Foça Balıkçılar SAD-AFAG tarafından yürütülmeye
bilimsel olarak ilk kez 1964 yılında, Derneği arasında Akdeniz Foku’nun başlandı.
Ankara Üniversitesi Biyoloji Bölümü ve Foça’daki yaşam alanlarının
öğretim üyesi Prof. Dr. Bahtiye korunması için bir iş birliği başladı. Foça’da Akdeniz Foku’nun ve yaşam
Mursaloğlu tarafından belirlendi ve alanlarının korunması için yürütülen
literatüre sokuldu. 1970’li yıllarla bu çalışmalarda Türkiye için birçok
birlikte Türkiye, Yunanistan ve Batı
57
ilk gerçekleştirildi. Kıyı sürütme yerel destek nedeniyle, İzmir fazla fok koloni olarak bir arada
takımları ilk defa Foça’da yasaklandı. Türkiye’de, Akdeniz Foku ve denizel yaşıyor. Buradaki çalışmaları yerel
İlk yerel yasadışı su ürünleri denetim biyoçeşitliliğin korunması konusunda otoritelerin müsaadesiyle, uzun
sistemi Foça’da kuruldu. İlk defa çok önemli bir yere sahiptir. yıllardır bir İspanyol vakfı olan
bir deniz koruma alanında zonlama Günümüzde Akdeniz foku birbiri Fundación CBD-Hábitat yürütüyor.
yapıldı. Trol ve gırgır ile balıkçılık ile genetik alış verişi olmayan 3 alt Akdeniz Foku’nun bilinen en
sınırları koruma alanı sınırlarına popülasyon halinde yaşamaktadır. küçük popülasyonunda, Atlas
çekildi ve Siren Kayalıkları fokların Tüm yaşam alanlarında 750 kadar Okyanusu’nda Portekiz’e ait Madeira
bekası için insan faaliyetlerine Akdeniz Foku olduğu tahmin Adaları’nda 40 kadar fok yaşıyor.
kapatıldı. Foça Özel Çevre Koruma ediliyor. Bu popülasyon uzun yıllardır bir
Alanı sınırları genişletildi ve tehlikeli devlet kuruluşu olan Instituto das
madde taşıyan deniz taşıtlarının ada EN BÜYÜK POPÜLASYON Florestas e Conservação da Natureza
aralarından geçişleri yasaklandı. Tüm tarafından izleniyor.
bu kararlara sebep olan önerilerin Akdeniz Foku’nun en büyük
öncelikle Foça Yerel Fok Komitesi popülasyonu başta Türkiye ve TEHDİT SÜRÜYOR
içerisinde tartışılmış ve onaylanmış Yunanistan olmak üzere Doğu
olması itibarı ile de, Foça, Türkiye’de Akdeniz kıyılarında. Sayıları 350- Akdeniz foku popülasyonunun
toplum temelli koruma alanı 450 civarında tahmin edilen bu bir artış eğilimi içerisinde olduğu
yönetimi konusunda müstesna bir yer fokların en az 100 kadarı Türkiye düşünülüyor. Bunda her ne kadar
teşkil etmektedir. Foça’da yürütülen kıyılarında yaşıyor. Bununla birlikte, geçmişte doğal nedenlerle önemli
bu çalışmalar 1998 senesinde Henry özellikle Ege’de Türkiye’ye ya da oranda azalmış olan Batı Sahra’daki
Ford Avrupa Çevre Koruma Ödülleri Yunanistan’a ait bir popülasyondan fokların sayısının tekrar artmış
Jürisi tarafından büyük ödüle layık söz etmek mümkün değil. Mesafeler olması ve Ege Adaları’nda yeni
görüldü. foklar için uzun değil ve onlar da keşfedilmiş görece kalabalık bir fok
gezmeyi seviyor. Zaman zaman topluluğunun etkisi olsa da, fokların
FOÇA ÖRNEK OLDU Lübnan ve İtalya kıyılarında da bizim kıyılarımızda da eskisine göre
görüldükleri oluyor. Keza, Kıbrıs daha sık görüldükleri ve daha rahat
Foça’daki çalışmalar örnek teşkil kıyıları da foklar tarafından yaşam hareket ettikleri bir gerçek. Bunda,
etti ve önce Batı Mersin kıyılarında alanı olarak kullanılıyor. 30 senedir sürdürülen izleme, alan
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Doğu Akdeniz’deki uzun süreli savunma ve kamuoyu bilgilendirme
(DBE) tarafından ve daha sonra ve geniş kapsamlı çalışmalar çalışmalarının da katkısı olduğu
da gene İzmir Karaburun’da SAD- Yunanistan’da Hellenic Society for şüphesiz yadsınamaz. Ancak fokların
AFAG tarafından yeni projeler the Study and the Protection of the ülkemiz kıyılarındaki varlıklarının
başlatıldı. SAD-AFAG ve ODTÜ- Monk Seal (MOM), Türkiye’de hala tehdit altında olduğu ve bu
DBE Mersin kıyılarındaki çalışmaları ise SAD-AFAG ve ODTÜ-DBE tehdidin artmakta olduğu da bir
bir süre de ortaklaşa yürüttüler. tarafından sürdürülüyor. Her iki gerçek.
Türkiye’de Foça’dan sonraki ikinci ülkede de gerek yerli gerek yabancı Akdeniz’de foklar birincil yaşam
yerel yasadışı balıkçılık denetim başka kişi ve kuruluşlar da zaman alanı olarak kayalık kıyıları ve
sistemi de SAD-AFAG tarafından zaman araştırmalar yapmışlarsa özellikle bu kıyılardaki mağaraları
Mersin Aydıncık’ta, ODTÜ- da, bu üç kuruluş Doğu Akdeniz kullanır. Bununla birlikte çok
DBE, Aydıncık Kaymakamlığı popülasyonu konusunda yaklaşık geniş alanlarda beslenirler ve
ve Su Ürünleri Kooperatifi ile 30 senedir kesintisiz sürdürdükleri dolayısıyla alçak sahillerde, plajların
birlikte hayata geçirildi. Foça’dan çalışmaları, türün ve yaşam önünde ve hatta nehir içlerinde de
sonra İzmir Karaburun ve Muğla alanlarının devamlılığını öncelleyen görülebilirler. Her ne kadar son
Yalıkavak’ta da yerel fok komiteleri yaklaşımları nedeniyle öne çıkıyor. yıllarda marinalar ve liman içlerinde
oluşturuldu. Moritanya-Batı Sahra kıyılarındaki sıklıkla görünür olmuşlarsa da,
1960’larda Prof. Bahtiye Mursaloğlu popülasyon türün tüm nüfusunun uyumak, yavrulamak ve yavrularını
ile başlayan ve daha sonra onun nerede ise üçte birini oluşturuyor. büyütmek için insanlardan uzak,
bilimsel mirasına sahip çıkan Yapılaşmadan ve yoğun insan tenha kıyılara muhtaçtırlar. Bu
SAD-AFAG ile devam eden bu faaliyetlerinden uzak, Büyük itibarla yapılaşmamış kayalık
çalışmalar ve bu çalışmaların Sahra’nın Atlas Okyanusu ile kıyıların korunması Akdeniz
gerçekleştirilebilme sebebi olan buluştuğu bu kıyıda 200’den Foku’nun geleceği için hayati önem

58
taşımaktadır. Bunun yanı sıra, varlığına neden olmaya başladı. orası için hala umut vardır”.
özellikle foklar tarafından kullanılan Kıyı alanları üzerindeki yapılaşma 1987 yılından beri Türkiye
kıyı mağaralarına dalış, tekne turu talepleri önemli ölçüde arttı ve henüz kıyılarında yaptığımız çalışmalar
gibi gerekçelerle girilmemesi türün yapılaşmamış kıyılar yatırımcıların sırasında edindiğimiz deneyim, bize
geleceği açısından çok önemlidir. odak noktası haline geldi. Fokların bu görüşün doğruluğundan daha
Mağaraların sadece yapılaşmadan kasıtlı olarak öldürülmeleri önemli bir şey öğretmedi. Akdeniz
değil, insan faaliyetlerinden de neredeyse bitmiş ise de, yaşam Foku, kıyılarımızdaki denizel
titizlikle korunması gerekiyor. Bu alanları üzerindeki baskı daha önce yaşamın en önemli simgesi. Akdeniz
arada, sanıldığının aksine, açık hiç olmadığı kadar büyük. Bir doğal Foku’nun korunması çabası, yalnızca
suda tesis edilmiş balık çiftlikleri alanın yapılaşmayla bozulması bir tür için verilen romantik bir
foklar için genel olarak bir tehdit sonucunda oluşacak tahribat çok savaş değil; balıkçısı, balığı, foku
oluşturmuyor. Çiftlik çalışanları ve şiddetli ve geri dönüşü de pratikte ve diğer tüm bileşenleri ile Akdeniz
yatırımcıların büyük kısmı foklarla pek mümkün değil. kıyı ekosisteminin savunulması
iyi geçinmeleri gerektiğine inanıyor. için verilen bir mücadele. Foklar
Foklar kafeslerin üzerinde yatıyor YAŞAM SİMGESİ tükenirse, deniz insanlar için de
ve kafeslerin altında besleniyor. yaşam kaynağı olma özelliğinden
Son yıllarda ülkemizde denizde 1999 yılında kaybettiğimiz hocamız çok şey yitirmiş olacak.
artan tekne sayısı ve insan Prof. Bahtiye Mursaloğlu bize
faaliyetleri yapılaşmamış kıyılarda şöyle derdi: “Foklar çok önemlidir.
ve özellikle mağaralar çevresinde Onlar doğanın benzin göstergesidir.
ve hatta içerisinde yoğun bir insan Eğer bir bölgede fok yaşıyorsa,

ODTÜ-AFAG’dan Harun Güçlüsoy ve Yalçın Savaş olmak


üzere çok sayıda ilgili insan Foça’ya geldi. Yerel Fok
Komitesi kuruldu. Bir yıl sonra WWF, hazırlanan projeye
destek verdi. Ardından Yalçın Savaş’ın önderliğinde
Foça’da bilimsel çalışmalar, yılın 12 ayında uygulanmak
üzere, tahsisli mekanda yürütülmeye başlandı.
Akdeniz Foku’nun Korunması Foça Pilot Projesi,
“Akdeniz Foku’nu Korumak, Akdeniz’i Korumaktır”
sloganıyla Türkiye’de gerçekleşen o yıllardaki en
ciddi çevre koruma projesi oldu. Yerel küçük ölçekli
balıkçıların, Akdeniz Foku’na zarar vermemesi,
barışması; trol ve gırgır balıkçılığına getirilen yeni
düzenlemeler; tratanın Foça kıyılarında yasaklanması
gibi çok önemli kararlar alındı ve uygulandı.
Bu projeyi Akdeniz Eylem Planı (MAP) kapsamında
Foça’da 1989-1999 yılları arasında belediye başkanlığı yapan Marsilya’da Foça Belediyesi olarak anlattık. 1998
ve görev süresince Akdeniz Fokları’nın korunması için yoğun yılında Dünya çapında verilen Henry Ford Çevre Koruma
çaba harcayan Nihat Dirim sürece ilişkin şunları aktarıyor: Ödülü’nü Foça Pilot Projesi kazandı. Bu projeyle
Foça’da denizin korunması bilinci, başta balıkçılar
Foça’da, Akdeniz Foku’nun korunması kavramıyla 1990 olmak üzere, her kesimde arttı. Yasadışı balıkçılık
yılında Çevre Müsteşarlığı’ndan gelen yazıyla birlikte tanıştık. azaldı. Askerinden siviline, öğretmeninden öğrencilere
Yazı; ODTÜ-AFAG Müsteşarlığa yazdığı metni referans kadar geniş bir yelpadeze Akdeniz Foku’nun korunması
alarak Ege ve Akdeniz sahillerindeki ilçe belediyelerini çalışmaları hakkında brifingler verildi. Ne yazık ki
Akdeniz Fokları’nın korunması konulu toplantıya çağırıyordu. bugün, Foça’da geçmişte yakaladığımız ortamdan çok
Balıkçılarla toplantılar yaptık. Foça’da balıkçılar gözünden uzaktayız. Akdeniz Foku koruma çalışmaları askıya
durumu saptadık. Ankara’daki toplantıya Foça Belediyesi çıkmış durumda. Yasadışı avlanan balıkçılar çoğunlukta.
olarak hazırlıklı gittik. Toplantı sonucunda Foça, Türkiye’deki Denizimizi ve çevremizi koruma bilincimiz geriletildi.
Akdeniz Foku’nun korunması çalışmalarında pilot bölge seçildi. Akdeniz Foku’nun Korunması Foça Projesi’nin yeniden
Foça’nın pilot bölge olmasıyla yoğun bir çalışma başladı. Başta başlatılması dileğiyle…

59
Dr.
Ahmet UHRİ
DEÜ Arkeoloji Bölümü

Deniz mutfağına ilişkin kültürümüz ilkçağa kadar uzanıyor. Urla Limantepe


kazıları başta olmak üzere yakın çevremizdeki antik yerleşimler, denizden çıkan
yiyecekleri soframıza almamızın, günümüzden 6 bin yıl öncesine tarihlendiğini
ortaya koyuyor.

Denizden Baban Çıksa


Yiyeceksin…
Evet, biz İzmirliler İzmir’de böyle deriz
ve denizden babamız çıksa yeriz. İmam
Şafi’ye ait olduğu söylenegelen bu söz
gerçek karşılığını belki de en çok İzmir’de
bulur. Denizden baban çıksa ye!...
Deniz kıyısında, liman kültürünün
gerçek anlamda yaşandığı bir kent olan
İzmir, hem bu kültürün getirdiklerinden
yararlanmasını bilmiş, hem de yaşam
sanatının nasıl bir şey olduğunu buraya
gelenlere öğreterek onları da kendisine
benzetmiştir.
İzmir’de balıklar ve diğer deniz ürünleri,
kalamar, sübye, ahtapot, kidonya, kara
midye, deniz kestanesi her zaman yanında
zeytinyağı ile hazırlanmış otlar, rakı ve
öğleden sonraları başlayan İzmir’e özgü
yerel rüzgârlardan İmbat’ın serinliği ile
beraber tüketilir yaz aylarında. Şimdi
okuyucuların bir kısmının denizkestanesi
yenir miymiş dediklerini duyar gibi
olduğum için hemen açıklayayım.
Denizkestanesi özellikle Urla, Karaburun,
Foça, Ayvalık gibi yerlerde çiğ olarak da
yenir. Denizkestanesi, denizden çıktığı
anda göbek kısmı kesilir, içinde sarımsı,
yumurtaya benzer bir kısım bulunur ve
bu kısım bir çay kaşığı ile alınır, üzerine
zeytinyağı-limon karışımı bir sos dökülür
ve yenir. Sadece kirlilikten nasibini
almamış kıyılarda yaşayan denizkestanesi
istenirse, yine hemen oracıkta, zeytinyağı
tenekesinden kesilerek yapılmış teneke
üzerinde ateşte kızartılarak da tüketilebilir.

60
TRATA İLE GELEN balığına. Kalamardan daha az lezzetli olarak tüketilen deniz ürünlerine
olmakla birlikte, ayıklandıktan dayalı mutfak kültürü bu kıyıların,
Çocukluğumun İnciraltı plajı ve evdeki kanaryalara verilmek kökleri İlkçağlara hatta daha eskiye
kıyılarında trata çeken balıkçıların üzere sırtındaki kabuk çıkarıldıktan dayanan kültürleriyle ilgilidir.
yanında babamla beraber yediğimiz sonra, düdüklü tencerede haşlayıp, Zaten Urla/Limantepe, Kemalpaşa/
değişik deniz ürünleri sayesinde dilimlenerek ister zeytinyağı-limon, Ulucak, Aliağa/Ege Gübre gibi
denizin ne derece bereketli bir rendelenmiş soğan, ince kıyılmış tarihöncesi dönemleri aydınlatan
kaynak olduğunu anladığım için maydanozla hazırlanan karışımla arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan
kendimi şanslı sayıyorum. Ağdan birlikte yenilir, istenirse nohutla kavkılar ve bazı balıklara ait
çıkan balıkların satış değeri olanlar, birlikte pişirilerek yemeği yapılırdı. kılçıklar bu kültürün günümüzden
yani sardalya, barbun/barbunya, Aynı şekilde ahtapotu da nohutla 6000 yıl öncesine hatta daha da
zargana, istavrit gibileri kasalar içine birlikte düdüklüde pişirirlerdi eskiye gittiğinin kanıtlarıdır. Zaten
toplanıp hemen orada peygamber çocukluğumda. Doğaldır ki, bu insanoğlunun balıkçılık serüveni
pazarlığı denilen yöntemle, yani yemekleri balıkçılardan öğrenirdik. olasılıkla Paleolitik çağlara kadar
balıkçıların reisinin avuçlarına Bu arada ekonomik değeri olmadığı geriye gidiyor olmalı. Bu çağlarda
doldurup kesekâğıdına koyduğu için satılmayan ve balıkçıların olasılıkla ilk aletlerden olan taştan
kadarıyla satılırken, geriye kalan kendilerine ayırdıkları kayabalığının ya da kemikten yapılmış zıpkınlara
ve ağa takılmış sübye, kayabalığı ise çorbası yapılırdı. değişik kazılarda rastlanılmakta.
gibi ürünler balıkçıların kendilerine Ancak, ilk avlananların balıklar
kalırdı. Çocukluğumda daha İLKÇAĞDAN BU YANA değil, bir kayaya yapışık duran
naylon poşet gündelik yaşantıya midye türü kabuklular olduğunu
girmemiş olduğundan balıklar eski Aslında denizden gelen ürünlerin tahmin etmek de güç olmamalı.
gazetelerden yapılmış kesekâğıtlarına isimlerine bakılacak olursa, deniz Elbette bu avcılık değil, toplayıcılık
konulur ve elbette o kâğıt torba ürünü kültürünün kökleri de biraz olarak adlandırılmalı. Zıpkın, daha
eve ulaşana dek balıkların suyuyla anlaşılır. Türkçe’de rastlanılan sonra olasılıkla olta ve en son da
parçalanır, her tarafımız balık kokar ve hemen hepsi Türkçe dışında ağ, balıkçılık için insanoğlunun icat
şekilde eve ulaşırdık. dillerden gelen balık adları, aslında ettiği yöntemler arasındadır.
bu kültürün çok daha eskilere
KANARYAYA SÜBYE gittiğinin göstergesidir. İsimlerin İSİMLERİN KÖKLERİ
büyük çoğunluğu Yunanca, az bir
Neyse, gelelim bir diğer az bilinen kısmı da İtalyanca ya da Latince’den Yazının henüz kullanılmadığı
ürüne, yukarıda adını andığım Türkçe’ye geçtiğine göre İzmir ya da tarihöncesi dönemlerde balık ve
sübyeye, bir başka deyişle mürekkep diğer deniz kıyısı kentlerde yaygın diğer ürünlerin her birine ne ad
verilirdi bilemeyiz ama daha sonraki
dönemlerde, özellikle Helenistik
dönem ve sonrasında olasılıkla
bugünkü adlarına benzer adların
kullanılmış olabileceğini söylemek
yanlış sayılmaz. Şimdi bu yazılanları
örneklemek gerekeceğinden bazı
balık ve deniz yumuşakçalarının
adlarının kökenine bakalım.
Ahtapot en bilinen örnek Octo +
Podos, yani sekiz kollu anlamına
gelen Yunanca sözcüklerden geliyor.
Ya da Orfoz (Serranus gigas)
Yunanca Orfoz sözcüğünden aynen
Türkçe’ye geçen bir balık adı, keza
Orkinos Yunanca’dan Türk diline
geçme. Hatta bir adım ileri giderek
balık avlamak için kullanılan oltanın

61
62
İtalyanca “volta” sözcüğünden iç kısmı hemen yerdik. Hatta çiğ
Yunanca’ya “bolta” olarak geçtiği, bile yenirdi. İşte bu kabuklunun adı
buradan Türkiye Türkçesi’ne volta, Rum balıkçılardan Türkler’e kalan
olta, holta olarak geçtiğini Hasan bir miras olarak kidonya idi. Ancak
Eren’in Türk Dili’nin Etimolojik kidonya sözcüğünün Yunanca’sı
Sözlüğü’ne dayanarak belirtmek ilginç, Ayva Ağacı anlamına geliyor
olası. ve eski Yunanca’da “kydonea”
olarak yazılıyor. Hatta Ayvalık ilçesi
MİDYE yakınlarındaki adalardan birinin
eski adı da Kidonya. Aynı şekilde
Bir başka ilgi çekici örnek, Girit’in Hanya kentinin eski adı da
Kidonya’dır. Kidonya bir deniz Kidonya. Hani şu Hanya’yı Konya’yı
kabuklusu, daha doğrusu İzmir anlatmaya çalışan deyimdeki Hanya.
çevresinde kum midyesine verilen İşte böyle İzmir’de denizden
bir diğer ad. Çok sonra, ihracatı çıkan ve çipura, trança, sardalya,
başlayınca Akvadis adını alan levrek, barbun ve benzeri balıklar
ve İzmir Körfezi’nin kumluk gibi ekonomik değeri olmayan
yerlerinde özellikle Diyarbakır’dan ya da kabuklu olduğu için tercih
göçmüş vatandaşlarca son derece edilmeyen, ahtapot, mürekkep balığı,
güç koşullarda çıkartılan bu midye gibi ürünlerin öyküsü. Ne
kabukluya biz çocukken kidonya demiştik yazıya başlarken;
derdik. Hemen unutmadan eklemeli
midye dolma için kullanılan kara ya Denizden baban çıksa yiyeceksin…
da siyah midye toplama ve dolma
yapma işini Giritli komşularından
öğrenip midye dolmayı bugünkü
haline getirenlerse Mardinliler.
Kidonya’ya dönecek olursak,
çocukluğumda İnciraltı Plajı’nda bu
midyeyi bir karış su içinde kumu
kazarak çıkarır, teneke üzerinde,
olduğu gibi, içindeki deniz suyuyla
pişirir ve kabuklar kendiliğinden
açılınca ortaya çıkan o, iştah açıcı

Fotoğraflar: Emirali Kokal


63
Adnan
ÇOBANOĞLU
Çiftçiler Sendikası Genel
Örgütlenme Sekreteri

Şehrimiz ve çevresinde binlerce yıldan bu yana üzüm


yetiştiriliyor. Asmalarımızın ünü sınırlar ötesine uzanıyor.
Üretiminden hasat sonrası işlenmesine kadar her bir
aşaması ayrı bir ritüel içeren bağlarımızda şimdi şenlik
zamanıdır; çünkü şimdi bağbozumu vaktidir.

Dionysos Aşkına
Bağcılık tarihi Anadolu tarihi ve Irak'ı da kapsayan, doğuda İran'ın
uygarlıkları ile iç içedir. Anadolu’da güney kısımlarındaki içine bölgeyi
M.Ö. 2000 yıllarda büyük bir yerleşik köy hayatının ilk başladığı,
uygarlık kuran Hititler döneminde hayvanların ilk evcilleştirildiği,
günümüze ulaşan birçok arkeolojik bitkisel ürünlerin ilk kültüre
buluntuda; kaya resimlerinde ve alındığı yani tarımın ilk başladığı
heykellerde üzüm ve şaraba ait yerler olarak ifade etmişlerdir ve
figürler bol miktarda yer almakta ve o bu bölgenin görüntüsü aşağıya
dönemde bağcılığın ne kadar önemli doğru hilal şeklindedir. O nedenle
olduğunu göstermektedir. “Bereketli Hilal “ adı verilmiştir.
Üzüm ve asma konusundaki Jeolojik ve arkeolojik araştırmalara
araştırmalar gösteriyor ki Hititler göre asma günümüzden binlerce
bağcılığı Anadolu’da daha önce yıl önceden beri dünyanın birçok
yaşamış halktan öğrenmişlerdir. yöresinde yetişmektedir. Bu nedenle
Ancak Hitit kanunlarında bağların asmanın anavatanı ile ilgili farklı
ve ürünün korunmasına yönelik özel görüşler olmasına rağmen çeşit
hükümlere yer verilmiş olması asma zenginliği göz önüne alınarak
ve bağcılık tarihinde Hititleri öne bağcılık kültürünün Anadolu’da
çıkartır. başladığı, Hazar Denizi’nin güneyi,
Asurlular da şarapçılık konusunda Kafkasya ve Kuzey Doğu Anadolu
çok ilerlemiş, kuru üzüm ve şarabı yöreleri (“Küçük Asya” diye tabir
üretildikleri yerlerden başka yerlere edilen bölge) asmanın anavatanı
taşıyarak ticaretini de yapmışlardır. olarak kabul edilmektedir. Yani
Taze ve kuru olarak tüketilen, şarap Bereketli Hilal diye tabir edilen
yapımında kullanılan bir meyve olan bölge ile kesiştiği yerleri vardır ama
üzümün M.Ö. 6000'den sonra kültüre daha çok onun kuzey komşusudur.
alındığı düşünülmektedir. Toplu
halde bulunan üzüm çekirdeklerinin
karbon testi ile 10 bin yıl öncesine
ait olduklarının belirlenmiş
olması şarabın 10 bin yıl önce bile
üretildiğini göstermektedir.
Arkeologlar, jeologlar ve tarihçiler
Türkiye'nin güney doğusundan
başlayan, güneyde Ürdün, Suriye ve

64
65
66
BEŞ BİN YILLIK ÇEKİRDEKLER

Arkeologlar Bornova’daki Yeşilova


Höyüğü ve Yassıtepe Höyüğü’nde
yakın zamanda yaptıkları arkeolojik
kazılarda elde ettikleri bulgularla
İzmir’deki yerleşik yaşamın
binlerce yıl öncesine dayandığını
söylemektedir. Özellikle Yassıtepe
Höyüğü’nde 5 bin yıllık üzüm
çekirdekleri bulunmuştur. Bu üzüm
çekirdeklerinin (şimdilerde neredeyse
yok olan) Bornova Misket Üzümü’ne
ait olduğu tahmin edilmektedir.
Gene, arkeolojik kazılarda üzerinde
üzüm, şarap kabı, vb. resimlerin
olduğu paralar Bergama, Aliağa ve
Dikili, Bozcaada, Çeşme, Karaburun
ve Seferihisar‘da bulunmuştur.

ÇEŞME’DE BAŞLADI

Batı Anadolu‘da Gediz ve Menderes


Irmakları arasındaki bölgede M.Ö. 7.
yüzyılda Frigler ve Lidyalılar’ın devlet
kurdukları ve en önemli tanrılarının
doğa tanrıları Kybele, Artemis ve
Dionysos olduğu bilinmektedir.
İnançlarına göre Tanrı Dionysos
ormanlarda vahşi hayvanlarla
yaşamaktaydı ve aynı zamanda
şarap, bitki ve tarım tanrısıydı.
Ancak genel olarak Batı Anadolu’da
bağcılığın yayılışında Hititlerin
Anadolu’dan Girit ve Ege adalarına
göç ederek Minos uygarlığını (M.Ö.
2200–1400) kurmalarının etkisi
olduğu kabul edilir. Bunun yanı sıra o
dönemde ülkeler arası ticaret ağırlıklı
olarak deniz yoluyla olmaktadır.
İzmir, Çeşme, Foça bu ticaretin en
önemli limanlarındandır. O dönemde
deniz ticaretinin kontrolünü de
Yunanlılar ve Fenikeliler ellerinde
bulundurmaktadır. Şarap da önemli
ticari mallardan birisi haline gelmiştir.
Ege Bölgesi bağcılığın geliştiği bir
bölge olmuştur. Bu nedenle en eski
şarap işliğinin Çeşme’de bulunması
şaşırtıcı değildir.
67
GELENEKSEL MİRAS toprağı” katılır, kaynatılırken çıkan engellemesidir. Tabi daha sonraları
köpük kevgirle alınıp atılır, tortuları şarap yapım kapları ve yöntemleri
Üzüm bağları düz araziler yerine ise dibe çöker. Tortunun üstündeki de farklılaştı, gelişti. Geleneksel
özellikle yamaçlara kurulur ve iyice kaynamış ve koyulaşmış anlamda evde veya bağında şarap
toprak, dolayısıyla asmalar ihtiyacı olan şıra pekmez olarak karşımıza yapanlar için değişmeyen tek şey
olan suyu yağan yağmurdan çıkar. Bazı üreticiler şırayı tam üzüm şırasına fermantasyonu
karşılardı. Kesim zamanında koyulaştırmadan tepsilere döküp kolaylaştırsın diye herhangi
komşular birbirine yardımcı olurdu. ayrıca güneşte de bir süre bekletirler. bir kimyasal katmamalarıdır.
Üzümü kurutmak için arazinin iyi Şaraba gelince: üzüm gene Üzümlerin üzerindeki toz ve
güneş alan bir boşluğu sergi yeri teknelerde sıkılır, içi sırlı toprak buğu yani doğanın oluşturduğu
olarak hazırlanırdı. Otlar biçilir, yer küplere veya testilere konulup üstü bakteriler şıranın fermantasyonu
düzleştirilir, çamur haline getirilmiş bez ile örtülüp karanlık bir odaya için gerekli mayayı üretir.
toprakla sıvanır, önce bu sıvanmış konup üzümün ilk fermantasyonu Osmanlı döneminde kuru üzümden
toprak kuruyup zemin sertleşir sonra sağlanırdı. Bir müddet sonra süzülüp yapılan şaraplarında denizaşırı
kurutulması için üzümler serilirdi. posası atılır gene aynı yöntemle ticarette önemli yer tuttuğu söylenir.
Daha sonraları üzüm hızlı kurusun fermantasyonu devam ettirilirdi. Ancak şimdilerde kuru üzümden
diye küllü sulara bandırılmaya Kimileri bu ikinci fermantasyon yapılma şaraplar gerek üreticiler
başlandı. Daha da sonraları kısa sırasında doldurduğu içi sırlı testileri tarafından, gerekse de içiciler
adı “Potasa” olan “ Potasyum toprağa gömüyordu. Gerek küplerde, tarafından pek bilinmez. Bir nevi
Karbonat”, az miktarda zeytinyağı gerekse testilerde fermantasyonu unutulmuş tatlardandır.
ve su ile karıştırılıp üzümler bu gerçekleşen şıralardaki tortularda
karışıma bandırılarak sergi yerlerine bu kapların dibine çökerdi. Deniz ESKİYE ÖZLEM
serilmeye başladı. Pekmez yapımı nakliyesi sırasında kullanılan
genellikle birkaç komşunun bir amforaların sivri dipli olmasının Bağ sahibi olan insanlar için üzüm
araya gelerek yaptığı bir faaliyettir. nedeni de bu tortuların kabın dibine bağları umutlarının güvencesi
Üzümlerini teknede ayaklarıyla çökmesi ve tüketme esnasında demekti; çocuğunu okutabilmek,
ezerler ve suyunu süzüp kaynatırlar. tortuların şaraba karışmasını kısmen nişan ve düğünlerini yapabilmek,
Tabi kaynatırken içine “pekmez

68
inşaatlarını tamamlayabilmek, ASMA KÜLTÜRÜ kalorisi az(!) diye tatlandırıcılardan
çocuğuna iş kurabilmek için yapılmış yiyecekler tüketiliyor.
güvenceydi. Bütün bunlar ve daha Bağcılık denince ilk akla tabii Kısacası üzümün beraberinde
başka birçok şey üzüm hasatını ki üzüm ve üzümden elde edilen getirdiği yemek kültürü örseleniyor.
beklerdi. Çocuğunu sevindirecek ürünler geliyor, ama asma sadece Üzüm memleketi olma özelliğinden
yeni giysiler alabilmek bile… üzüm demek değildir. Aynı zamanda uzaklaşılıyor. Peki geriye dönüş
Ama şimdi öğle mi? Bazı üreticiler mutfak kültürünün de bir parçasıdır. mümkün mü diye sorulacak olursa,
bağlarını bile köklüyor üzüm para Asma yaprağından yapılan sarmalar tabi ki mümkün. Yeter ki siyasi
etmiyor, masrafını zor çıkartıyor Anadolu mutfağının en önemli iktidarlar DTÖ, AB vb. örgütlerin
diye. vazgeçilmezlerinden birisidir. Ama dayatmalarından uzak bir tarım
ne yazık ki gıdayı kontrol etmek ve gıda politikası uygulamayı
İZMİR GENELİNDE YAYGIN isteyen küresel şirketler halkların hedeflerine koyarak hareket etsinler.
mutfak kültürünü, damak tadını
Efemçukuru, Kemalpaşa, Torbalı, değiştirmek için her yolu denerler. YETMİŞ BEŞ BİN AİLE
Menemen, Urla, Seferihisar, Benim çocukluğumda bağlarda
Menderes, Karaburun, Foça, koruk oluşmaya başladığında Ege Bölgesi’nde yaklaşık olarak
Buca İzmir’in hemen hemen tüm kahvehanelerde şekerle tatlandırılmış 75 bin çiftçi ailesi bağcılıkla
ilçelerinde üzüm bağları var. koruk şerbeti satılırdı, sofralarda geçinmektedir. Bu da yaklaşık
Üzüm ovada da yetişir, yaylada da, pilavın yanında üzüm hoşafı 300 bin kişi demektir. Mevsimlik
düz arazide de yetişir, bayır aşağı bulunurdu. Sabah kahvaltılarında tarım işçilerini, üzüm işleme
arazide de... Önemli olan arazinin tarhana çorbası kaşığına taze tesislerindeki çalışanları,
bulunduğu coğrafi duruma göre çeşit üzüm tanesi eklenirdi. Tarımsal şarap ve alkol fabrikalarındaki
ve anaç seçebilmektir. Temel şart üretim alanlarının çoğunluğunun çalışanları vb. de ilave edersek
bölgenin iklim ve toprak faktörleri üzüm bağlarından oluşması üzüm bu sayı katlanarak çoğalır.
ile asmanın çok iyi uyum içinde memleketi olmaya yetmiyor. Üzüm Türkiye’deki üzüm üretiminin
olmasını sağlamaktır. memleketi olmak aynı zamanda neredeyse yüzde50’si Ege
Toprağın yapısına, iklimsel böylesine bir kültürel bütünlüğü de Bölgesi’ndedir, kuru üzüm
özelliğine, sulama suyuna erişim içeriyor. üretiminde bu oran daha da yüksektir
olanaklarına vb. göre anaç ve çeşit Şimdi bu tatlar unutuldu. Bugün ve yüzde 90 civarındadır. Ege
belirlenmesi ve bunlara uygun asma koruk şerbeti veya üzüm hoşafı Bölgesi’nde ağırlıklı olarak sofralık
terbiye sistemi yapılarak bağ tesis yerine fabrikalarda tatlandırıcılardan üzüm yetiştirilir, neredeyse üretilen
edilmesi üreticinin beklentisine yapılmış gazlı içecekler sofraları üzümlerin yüzde 80-85’i sofralık
uygun bir sonuç çıkma olasılığını süslüyor. Kahvaltı da pekmez yerine olarak yetiştirilir.
yüksektir.

69
ÜNLÜ ALPHONSE BİR ŞENLİKTİR HASAT

Dünya’da 10 bin üzüm çeşidinin İzmir ve yakın çevresinde hasat alması, türküler söylenmesidir.
olduğundan bahsedilmekte. Bu zamanı eskiden Temmuz 15 gibi İzmir açısından ele aldığımızda
üzüm çeşitlerinin bin 500 kadarı başlar Eylül 15 gibi biterdi. Çünkü bağ bozumu şenlikleri yapılan
Türkiye de bulunmaktadır. Tekirdağ belli başlı bir- iki çeşit üzüm bölgelerin çoğu geçmişte yoğun
Bağcılık Araştırma Enstitüsü’nde yetişiyordu, üzümlerin olgunlaşma olarak üzüm üretimi yapılan
1965 yılında, "Türkiye Asma dönemini geciktirecek teknikler fazla ama zaman içinde bu özelliğini
Genetik Kaynaklarının Belirlenmesi, bilinmiyordu. Şimdi ise piyasaya kaybetmeye üzüm ve üzüme bağlı
Muhafazası ve Tanımlanması üretim için yetiştirilen çeşitler arttı. kültürden uzaklaşmaya başlamış
Üzerinde Araştırmalar" projesi Haziran 15’den itibaren kesilmeye yerlerdir. İşte bu şenlikler bir parçada
kapsamında “Milli Koleksiyon başlayan erkenci çeşitler var. Veya olsa geçmişle bağ kurmamızı
Bağı” kurulmuş ve o günden bu Ekim ayında yani geç olgunlaşan sağlıyor, atalarımızın doğayla
yana bin 439 yerli üzüm genotipi çeşitler var. Olgunlaşma sürecini barışık yaşadığını hatırlatıyor.
belirlenerek korumaya alınmıştır. geciktiren teknikler var. Ancak şunu Örneğin Buca ilçesi yüzyıl kadar
Ancak Türkiye de bulunan bu söyleyebiliriz sofralık üzümlerin en önce deyim yerindeyse dağın, taşın
üzüm çeşitlerinin 50-60’ı pazar için yoğun olarak hasat edildiği dönem zeytinlerle, şaraplık ve sofralık
yaygın bir şekilde üretilmektedir. eskisi gibi Temmuz 15, Eylül 15 bağlarla kaplı olduğu bir yermiş.
İzmirliler’in, “Kavacık üzümü” arasıdır diyebiliriz. Şaraplık üzüm Osmanlı’nın son dönemleriyle,
veya “Enfes üzümü” diye bilinen çeşitlerinin hasadı içinde Ağustos Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde
üzüm tüm dünyada ve Türkiye’de 15- Eylül 15 arası tarihler verilebilir. Bağcılık kültürüne uygun bir yaşam
de aslında, “Alphonse” üzüm Çocukluğumda yaz geldi mi varmış. Yaz geldi mi Buca’da arazisi
çeşidi adıyla bilinir. Farklı üzüm bağı olanlar bağlarına göçmek olup, İzmir’in sıcağından kaçmak
asmalarının melezlenmesiyle 19. için hazırlık yaparlardı. Bağda isteyenler Buca’daki arazilerine
Yüzyıl’da Fransa da yetiştirilmeye “kulesi” (bağ evi) olmayanlar göçerlermiş. Buca Belediyesi’nin
başlamıştır. Türkiye’ye de çardak kurarlardı. Çoluk çocuk amblemi bile çekirdeksiz üzümdür.
oradan gelmiştir. dünyanın ve bağa göçülürdü. Şehirde kalıp Şimdi ise o bağ alanlarında
Türkiye’nin farklı bölgelerinde elektrik lambası kullanma yerine apartmanlar var. Bağ alanlarının
de bu üzüm çeşidi yetiştirilir. gaz lambası kullanmayı yeğlerdi. apartman olduğu yerlere Çeşme,
Coğrafi koşullar, toprağın özellikleri, Bunu sadece ürünlerini korumak Bornova, Balçova, Narlıdere,
çevresindeki doğal kokular için değil doğayla iletişim kurmak, Karşıyaka, Mersinli gibi yerleri de
üzümlerin kalitesini etkileyen en doğanın esintisinden yararlanarak ekleyebiliriz.
önemli faktörlerdendir. Asmalar serinlemek için yaparlardı. Haziran
bu özellikleri bünyelerine alarak ayı geldiğinde bağa göçmek, MUTLU OLMAK İÇİN
üzümlerin tat ve aromasını geceleri bağ komşularıyla buluşmak
oluştururlar. Kavacık’ın coğrafi geleneksel bir kültürdü. Toprakla uğraşmaktan zevk
özellikleri, florası ve toprak alıyorlarsa ve kendi ürettikleri
özellikleri nedeniyle burada BAĞBOZUMU ŞENLİKLERİ ürünleri yemenin ve içmenin ayrı bir
yetiştirilen Alphonse çeşidi üzümler mutluluk vereceğine inanıyorlarsa
yenildiğinde, damakta diğer İzmir’de Buca’da, Urla’da hiç durmasınlar, kendi asmaları
bölgelerde yetişenlerden çok daha Kavacık’ta, Karaburun’un Ovacık, ve bağları için emek vermeye
farklı tatlar bırakırlar. Kavacık’ta Kösedere Köyleri’nde, Selçuk başlasınlar. Büyük zevk alacaklardır.
yetiştirilen Alphonse’nun insanlarda Gökçealan Köyü’nde, Manisa’nın Ama üzüm üreticiliğinden çok para
yarattığı bu tatlar yüzünden bazı ilçelerinde “Üzüm Festivali” adı kazanacakları beklentisi varsa hiç
“Enfes üzümü” adı yakıştırılmıştır. altında bağbozumu şenlikleri yapılır. adım atmasınlar. Çünkü birçok
Bölgenin bu ayırıcı özelliğiyle de Bunlardan bazıları belediyelerin, üretici için hasat sonrası eline geçen
diğer bölgelerdeki Alphonse ayırt çok azı da doğrudan üreticilerin para aileleri ile birlikte harcadıkları
edilebilmesi için “Kavacık üzümü” örgütledikleri şenliklerdir. Hepsinde bir yıllık emeğin ücret olarak
adıyla anılır olmuştur. ortak olan özellikler ise üreticilerin karşılığı bile değildir.
ürettiği üzümler arasında yarışma
yapılması, sanatçıların sahne

70
Fotoğraflar: Emirali Kokal
71
Serap Çiğdem ŞAHİN
Ratip Ozan AKDENİZ
Murat KÜÇÜKARSLAN
(Agora Minör Müzik Grubu Sanatçıları)

2017 yılında UNESCO tarafından, “Somut Olmayan dönem örneklerinde alt sınıfların
Kültürel Miras Listesi”ne alınan Rembetiko, Batı yaşayışlarını, umutlarını, hayallerini,
hayal kırıklıklarını yansıtır. Mübadele
Anadolu’dan başladığı yolculuğunda, şimdi dünyanın
ile birlikte Anadolu’dan göç eden ve
dört bir yanında yankılanıyor. Küçük Asya’dan gelenlerin toplandığı

Rembetiko ve
Pire’de yankılanmaya başlar.
Yerinden yurdundan edilenlerin,
sıla hasreti çekenlerin müziği,
Yunanistan’da yüzünü batıya dönmüş

İzmir’deki Kökleri
elitlerce “doğulu”, “Türk işi”,
“avam” bir kültür olarak yaftalanır
ve zararlı görülür. Ancak Rembetiko
popüler kültürde karşılığını öylesine
bulur ki, zamanla “Yunan” kimliğini
inşa eden temel bir öğe olarak
tanımlanmaya başlanır. Günümüzde
Rembetiko, çıkışındaki konumunun
tam aksine eğitimli orta ve üst tabaka
tarafından kucaklanan büyük ölçüde
nostaljik sayılan bir müzik.

“Dümbelekler gecikmez, gitarlar,


mandolinler,
Kanunlar ve kemanlar- eksik değil
onlar da-
Ve kısık bir sesle gramofon bazen
keyifler salar konisinden
O zaman daha da ateşlenir kırların
patırtısı ve eğlence
Ve keyif ulaşır taa bulutlara kadar…
Bugün buzukinin tınılarının kültürün ve birarada eğlenme Karşılama başlar- isteyen istediği her
belirleyici olduğu, bir müzik türü anlayışının oluşturduğu halk dansı yapar orada-
olarak bilinen Rembetiko’nun ele şarkıları olarak karşımıza çıkıyor. Her türlüsünü, kibar- yerli-çiftetelli,
avuca sığmayan çokkültürlü tarihi Stelyo Berber 1920’lerin sonuna zeybek, kasap havası…
bize derinlikli bir tablo sunuyor. kadar Rembetiko kelimesinin hafif El çırparak tempo tutulur
Rembetiko kelimesine ilk defa bohem kültürü anlatan şarkılar için Ve sevinç o kadar taşar ki sıkıntılar
yazılı olarak 1910 İstanbul baskısı kullanıldığını, daha sonra alt kültür söner
olan Orfeon Record’dan çıkma, ve haşhaş tekkeleri ile özdeşleştiğini Amaneler yankılanır, şarkılar ve
“Estudiantina Greque- Aponia” söyler. Atina, Selanik, İzmir, İstanbul kantatlar
isimli plakta rastlanır. İkinci bir gibi kozmopolit şehirlerde 19. yüzyıl Hep bir ağızdan söylenir şarkıcılarla.
Rembetiko kelimesi ise Favorite sonları veya 20. yüzyıl başlarında Bunca zenginliğin yanında
Record etiketli “Samatyalı Yangos ortaya çıktığı düşünülen Rembetiko, Rebetikolar da eksik değildir elbet.”
Psamatyanos” un sesinden, “Tiki günümüze dek savaşlar, göç, sansür,
Tiki Tak” isimli şarkının plağında yasaklar gibi bir dizi badire atlatır, Sokratis Prokopyu
görülür. O dönemde Rembetiko bunlar sonucu gerçekleşen kültürel Çeviren: Yılmaz Okyay
diye anılan şarkılar daha çok ortak değişimlere ayak uydurur. Erken

72
İZMİR MÜZİĞİ KAFE ŞANTAN müzisyenlerin, Ermeni çalgıcıların ve
KAFE AMAN çingene dansçıların Doğu Akdeniz’i
İzmir Rumlarının Müziği temsil eden bir seyirci önünde bir
1900-1922 kitabının yazarı Kıyı kesimlerde bulunan Kafe arada olduklarını söyler.
araştırmacı Aristomenis Kaliviotis Şantan’larda Batı müziği; arka
Rembetiko’nun temelinde mahallelerde Kafe Aman’larda MÜZİK HER YERDE
varlığını gösteren geleneksel İzmir ise daha çok Anadolu ve Doğu
müziğinin, 19. yüzyılın sonlarından tınıları duyulurdu. Bunlarla birlikte Tappi’nin çalışmasında İzmir’de
itibaren Anadolu’da, 1922’den tiyatrolarda, operalarda önemli müziğin oldukça çeşitli yerlerde
sonra da özellikle Yunanistan’da eserler seslendirilirdi. Christina çalındığından bahsedilir: Sokaklarda,
yaygınlaştığından bahseder. İzmir Tappi bahsi geçen dönemde hanlarda, kahvehanelerde, evlerde.
1900’lerin ilk çeyreği boyunca İzmir’in müzik hayatını ve santur Araştırmacı Georgelin İzmir’de
çeşitli kültürlerin, halkların ve geleneğini incelediği çalışmasında, birçok taverna olduğunu hatta bir
dinlerin bir arada yaşadığı önemli müzisyenlerin hem Avrupa hem bölgeye tavernalar bölgesi dendiğini
bir ticaret şehriydi. Doğu ve Batı de Anadolu’nun müziğini çok iyi belirtir (O günden bugüne birçok yer
arasında gidip gelen tüccarların, bildiklerini çünkü her müşteriyi ve isim değiştiğinden bu bölgenin
gezginlerin uğradığı önemli bir memnun etmekle yükümlü tam olarak neresi olduğunu kestirmek
limandı. Şehirde, Türkler, Rumlar, olduklarını söyler. İzmirli müzisyen zor). Tappi eğlence mekanlarının
Ermeniler, Museviler, Levantenler, Angela Papazoglou’nun şu sözleri bulunduğu semtleri şu şekilde
Rumenler, İtalyanlar, İranlılar bunu destekler niteliktedir ve sıralar: Burnova banliyöleri, Bourja,
yoğunlukta olmak üzere birçok şehrin yoğun sanatsal ve müzikal Kukloutza, Sevdikioi, Nymfaio, kıyı
farklı toplum yaşardı, etnik yapıya aktivitesine ışık tutar: “Rebetikadan Kordelio ve Karantina, Karataşı,
göre farklı mahallelerde oturulurdu. tüm Avrupalı şarkılara kadar her Gültepe ve Kokargiali. Çalışmada
Kaliviotis bu mahallelerin sınırları şeyi çalardık. Tüm operetler. ayrıca ana eğlence mekanlarından
geçilmez gettolar olmadığını ve Dimotika (Halk müziği), Kleftika birinin “Tsalkitzimbasi” veya
insanların ticaret merkezlerinde, (Attika ve Mora bölgesinden bir “Tsalkitsimbasi” (Çalgıcıbaşı
limanlarda, eğlence alanlarında müzik türü), Kritika (Girit havaları), Kahvesi olarak okunabilir.
bir araya gelerek kaynaştığını kalamatiana (Kalamata Havaları), Müzisyenlerin toplandığı bir eğlence
belirtir. Tüm bu halklar geleneksel Thrakiotita (Trakya havaları), mekanı) kafesi olduğunu bildirmiştir.
müziklerini icra ederken üst gianniotika (Yanya bölgesine
tabakalarda Batı Avrupa müziğinin özgü müzik), kavalyer danslı, İZMİR HALK ŞARKISI
etkisi belirgindi. Kaliviotis’in valsli, Brahms danslı, serenatlar
deyimiyle gelişimi 1900’lerde doruk ile konserler… Hepsini çalardık. Bu çokkültürlü eğlence hayatının
noktasına ulaşan İzmir’in kendine Ve operalardan bazı parçaları. Her ürünü olarak İzmir’de Smyrneiko
has karakteri olan müzik ve eğlence müşteriyi memnun edelim diye her (Smyrnaean) olarak bilinen yerel
hayatı bu zenginlikten payını çalışmadan bir parça biliyorduk. bir müzik türü oluştu. Sınırlarını
almıştı. Dolayısıyla Anadolu’nun İbranice, Ermenice ve Arapça belirlemek son derece sıkıntılı olsa
eski zamanlarından gelen bir kültür da çalardık. Biz kozmopolittik”. da bu müziğin kendine has özellikleri
birikimi ile Batı ve Doğu’dan gelen Kaliviotis kafelerde Rum bulunduğu açık…
insanların getirdikleri farklılıklar
ve onların zevklerine yönelik
kültürel üretimler özel bir sentez
oluşturdu. İzmir’de üretilen ve
duyulan müzikler tam da bu sentezin
göstergesiydi.

1900’lerin başından bir kartpostalda


İzmir Limanı
73
Türkçe, Rumca, Arapça, Arnavutça, amanlar ile makamsal olarak ses örneklerindendir.) Bu şarkılar
Romence, Ermenice türküler, sanatçıları tarafından icra edildiği Estudiadina adı verilen müzik
halk şarkılarının iç içe geçtiği “Amane” denen bir türü de içinde ekiplerince icra edilirdi. Kunadis ve
Smyrneiko’da diller arası bir barındırırdı. Uzun amanların ve Papayoannu’nun belirttiğine göre bu
geçişkenlik de mevcuttu ve ses bol namelerin duyulduğu eserlerde müzik topluluklarının üyeleri sabit
icracıları bu dilleri aktif konuşan erkek sesleri üst perdelerden kadın değildi. Topluluğun bileşenleri ve
ve söyleyen kişilerdi. Bir şarkının seslerine yakın bir şekilde içli ve kişileri eğlence merkezlerinin ve
içinde Rumca, Türkçe ve Arapça acılı bir şekilde yükselirdi. Tıpkı bu müzik ekiplerini kiralayanların
sözcükleri duymak mümkündü. Anadolu’da hala duyduğumuz isteklerine göre değişirdi. Bu sayede
Bunun en bilindik örneği 1912 sözlü gelenekten gelen ağıtlar, uzun Ramazan eğlencelerinden Meryem
yılında Favorite Record tarafından havalar ve gazeller gibi. Doğuya Ana yortusuna dini anma günleri,
İzmir’de kaydedilen Giorgos özgü bu makamsal söyleyişle batı kutlama ve bayramlarda, panayırlar,
Tsanakas ve Lefteris Menemenlis’in çalgılarıyla çalınan armoniler birlikte düğünler ve özel davetler gibi her
birlikte seslendirdiği Tha Spaso duyuluyordu. (Giorgos Tsanakas’ın türlü toplantıda yer alabilirlerdi.
Koupes isimli bir İzmir halk sesinden Minore Manes, 1909 Müzik topluluklarının yapısında
şarkısıdır. Smyrneiko ayrıca İzmir kaydı ve Petros Zounarakis’in meydana gelen değişimin bir
dörtlüklerin, manilerin doğaçlama sesinden Smirneiko Minore, 1909 başka nedeni ise bu toplulukların
bir şekilde, başlarında uzun İstanbul kaydı bunun karakteristik yeni müzisyenler yetiştirmesi
ve performanslara çıkarmasıydı.
Rembetiko şarkıları tam da bu
sözlü geleneğin uzantısı ve usta
çırak ilişkisi ile ilerleyen müzikal
aktarımın bir ürünü. Tüm bunlarla
birlikte dönemin İzmir’inde duyulan
çalgılar da bir o kadar çeşitliydi. Bu
çalgılar çeşitli belgelerde keman,
santur, kanun, dümbelek, ud, gitar,
mandolin, viyolonsel, kontrbas,
lir, klarnet, flüt, mızıka, akordeon,
trombon, trompet, davul olarak geçer.

Yovanika’nın Orkestrası (N. Politi’nin


Koleksiyonu) Kaynak Kaliviotis

74
ANADOLU KÖKENLİ ve icra tavırlarının korunmasını bir müzisyenin çalışmasına kendini
sağlamışlardır. Ayrıca Anadolu’dan kanıtlamış bir ustanın eşliği dikkat
1900’lerin ilk yıllarında başlayan gelen müzisyenler ile dayanışma çekiyordu. Tanınmış müzisyenler
göçlerle ve sonrasında mübadele ile içinde olmuşlar ve yeteneklerini birden çok kayıt firması ile çalışırken
yukarıda sözünü ettiğimiz kültürel fark ederek müzik dünyasına kendilerine tanınmamış isimlerden
ve müzikal birikim Yunanistan’a kazandırmışlardır. Roza Eskenazi yeni ekipler kuruyorlardı. Usta-
ve Amerika’ya ulaşmaya başladı. (1905 İstanbul), Rita Abatzi (1903 çırak geleneğinin devamı olarak
Bu yer değiştirmenin Yunanistan’ın İzmir), Marika Kanaropulu (1914 görülebilecek bu ilişki biçimi aynı
müzik kültüründe ve eğlence Bursa), Kostas Roukounas (1904 zamanda rekabet yerine dayanışmayı
hayatında büyük bir yenilik Sisam Adası) gibi isimlerin hızlı ön planda tutuyordu.
meydana getirdiği açıktır ve bunda yükselişlerine katkı sağlamışlardır.
Anadolu’dan özellikle de İzmir’den Plak şirketlerinde görevli Anadolu
göçen müzisyenlerin payı büyüktür. kökenli müzisyenler yeni icracıları
Yunanistan’ın alt kültürü ile sık sık kendilerinden yaşça büyük
Anadolu’dan göç eden halkın büyük ustaları ile çalıştırıp yine ustalar ile
ilgi gösterdiği Anadolu, İstanbul ve kayıtlara sokuyorlardı. Yeni yetişen
İzmir tavırlı bu şarkılara Avrupalı İzmirli Müzisyenlerin Plakları
plak şirketleri de kayıtsız kalmadı ve
önemli müzisyenleri kayıt direktörü
olarak görevlendirerek 1922 sonrası
Yunanistan müzik kayıtlarında
Küçük Asya şarkılarına yer verdi.
Nicholas G. Pappas, özellikle
Odeon Plak’ın, Anadolu’dan gelen
müzisyenlerin müzik piyasasındaki
gücünü çabuk fark edip yaptığı
kayıtlarla büyük bir başarı elde
ettiğini söyler. Bu müzisyenler
İzmir ve İstanbul ekolünü keman,
ud, santur, kanun, klarnet gibi ince
sazlarla Selanik ve Atina gibi büyük
şehirlere taşımışlardır. Plak ve kayıt
şirketlerinde önemli görevler alarak
Anadolu’nun halk şarkılarının kayıt
altına alınmasını sağlamışlardır.
Bu müzisyenlerden başı çekenler
Panogiotis Tountas (1885 İzmir),
Kostas Skarvelis (1880 İstanbul),
Vaggelis Papazoglou (1895 İzmir),
Giannis Dragatsis “Ogdontakis”
(1886, İzmir), Antonis Diamantidis
“Dalgas” (1892 İstanbul), Spiros
Peristeris (1900 İzmir) gibi
isimlerdir. Bu usta müzisyenler
Anadolu halk şarkılarını kimi
zaman aslına yakın bir biçimde,
kimi zaman ise konularını (gurbet,
ayrılık, keder, uyuşturucu) ve
sözlerini ilgiyi artıracak şekilde
değiştirerek kayda geçirmişler ve
böylece eserlerin ve bol nameli vokal

75
PİRE DÖRTLÜSÜ ve onların tavırlarına hayrandı. 1946’dan sonra Rembetiko yeni
Şarkıların konuları acı, keder, bir döneme girdi. Bu dönemde
1932 yılında Pire’nin Meşhur sarhoşluk ve uyuşturucuydu. Hor Vasilis Tsitsanis Rembetiko’yu
Dörtlüsü Markos Vamvakaris (1905 görülen göçmenler ve hor görülen makamsal seslerden çoğunlukla
Siros), Anestis Delias (1912 İzmir), yerli alt sınıf bu kültürde kolaylıkla uzaklaştırarak batılı armonilerle
Giorgos Batis (1890 Methana), buluştu. bezedi. Dimitris Kourzakis’in
Stratos Pagioumtzis (1904 Ayvalık) Panogiotis Tountas ve Spiros deyimiyle Tsitsanis Rembetiko’yu
Pire tarzı Rembetiko’da ilk Peristeris gibi isimler bu yeni yeraltından, hapishanelerden ve
plaklarını çıkarttılar. Bu müzik İzmir akıma destekte bulundular. tekkelerden çıkardı, Rembetiko
tavrından uzaktı. Bol nameli, ince Diktatörlük rejiminin getirdiği modern Yunanistan devletinin ulusal
kadın ve erkek sesleri, kalın, sert, sansürün Doğulu ve başkaldıran müziğine dönüştü ve üst kesimin
namesiz, kesik kesik erkek sesleri her şeyi yasaklaması ve İkinci tavernalarda dinlediği bir eğlence
ile değişmiş; kanun, ud, klarnet gibi Dünya Savaşı’nda Yunanistan’ın müziği haline geldi.
Anadolu sazları ise yerini çoğunlukla Nazi işgali ile birlikte Rembetiko
buzuki, baglamas, tzouras, gitara kesintiye uğradı, birçok müzisyen UNESCO LİSTESİNDE
bırakmıştı. Bu dört müzisyen yine enstrümanlarını, müziklerini
de Anadolu’dan göçen müzisyenlere ve hatta hayatlarını kaybettiler. “Belirli bir yaşam biçiminin
görenekleri, uygulamaları ve
geleneklerine yapılan değerli
referanslar, ancak her şeyden önce
uygulanmada, güçlü bir sembolik,
ideolojik ve sanatsal karaktere
sahip canlı bir müzik geleneği
olması” gerekçesiyle 2017 yılında
UNESCO’nun Somut Olmayan
Kültürel Miras Listesi’ne alınan
Rembetiko popüler kültürün “hit”
şarkılarını sunmaya muktedir olmasa
da bugün kültür araştırmalarından
uluslararası festivallere, albüm
kayıtlarından müzik atölyelerine

Vasilis Tsitsanis
İzmirli Panagiotis Tountas

İzmirli Angela Papazoglou

76
kadar uzanan farklı çalışmalarla, KAYNAKLAR:
Aristomenis Kaliviotis, İzmir Rumlarının Müziği 1900-1922 Eğlence, Müzik Dükkanları, Plak
dünyanın dört bir yanında sahiplenilen Kayıtları, Yapı Kredi Yayınları 2013, İstanbul
bir müzik türü. Türkiye’de Muammer Çev: Yılmaz Okyay
Ketencoğlu’nun araştırmaları ve Dimitris Kourzakis, Rebetiko’nun Kökenleri, “İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi”,
2012, Sayı 17, s. 463-480
arşivleri, Yeni Türkü gibi önemli Gökçe Bayındır Goularas ve Dionysis Goularas, “The impact of migration on music: The case of
müzik temsilcilerinin klasik Rembetiko Rebetiko”, European Journal of Research on Social Sciences, 2014, 1(2)
Herve Georgelin, Smyrna’nın Sonu: İzmir’de Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe, Bir Zamanlar
şarkılarına Türkçe sözler yazarak Yayıncılık, 2008, İstanbul
dil bariyerini ortadan kaldırması, Çev: Saadet Özen
yürütülen akademik çalışmalar ve Nicholas G. Pappas, Yunanlılık Anlayışları: Anadolu Rumlarının 1922 Sonrası Müzik Kayıt Tarihi,
“Dans, Müzik, Kültür, Folklora Doğru” Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü, 69. Sayı, 2011,
araştırmalar, bir takım müzisyenlerin s. 215-235
müzik topluluklarının performans Çev: Efe Edener, Nurseda Altınkaynak, Şale Türkeli
ve anlatımlı sunumları, sayıları az Stelyo Berber, Rembetiko Nedir?, “Dans, Müzik, Kültür, Folklora Doğru” Boğaziçi Üniversitesi
Folklor Kulübü, 69. Sayı, 2011, s. 167-170
olmakla beraber yerel yönetimlerin Χριστίνα Ταππή, Το σαντούρι και η μουσική ζωή της Σμύρνης από τα τέλη του 19ου αιώνα μέχρι
Rembetiko etkinliklerine alan açarak και το 1922, Άρτα, 2008
Π. ΜαρίαΣταμπούλογλου, Το Ρεμπέτικο Τραγούδι Και Η Ιστορία Του (Ιστορική Μελέτη), Εκδόσεις
destek sağlaması gibi girişimler, Μπαλτά, Αθήνα, 2017
kökleri Anadolu’ya uzanan bu müziğin Not: Rembetiko dinleyici kitlesinin hem Türkiye hem de Yunanistan’da zaman içindeki dönüşümü
tanınması ve yaygınlaşmasına yönelik için bkz. Koglin Daniel, “Marginality-A Key Concept to Understanding the Resurgence of Rebetiko
in Turkey”, Music and Politics, Vol.2 No.1, 2008
atılan değerli adımlardır.
Pire’nin Meşhur Dörtlüsü

77
Doç. Dr.
Gülnur BALLİCE
Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç
Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü
Araş. Gör.
Gizem GÜLER
Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç
Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü
İzmir Konutlarında Apartmanlaşma Süreci,
Dr. Öğr. Üyesi
Konak Bölgesi Örnekleri
Eda PAYKOÇ ÖZÇELİK (1950-1980 Dönemi)
Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç
Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü
Y. Mimar Kültürel, sosyal, teknolojik ve ekonomik
Renin ON yaklaşım hakkında bilgi veren mimari
Yaşar Üniversitesi Bilimsel Araştırma
Projesi Danışmanı yapılarımız kimliğimizin bir parçası. İzmir’deki
Yüksek Lisans Öğrencisi apartmanlaşma süreci, 1931 yılında inşa edilen
Elif DEDE Hasan Nuri Bey Apartmanı’yla başladı ve
Yaşar Üniversitesi Lisansüstü Eğitim o yıllarda birbirinden özgün örnekler şehir
Enstitüsü İç Mimarlık Programı hayatına katıldı.

Mimari Mirasımız
İzmir, coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemli
bir yerleşim yeri olmuş, liman ve ticaret kenti olması nedeniyle
kentin yaşadığı değişim ve gelişmelerin etkileri mimari kültüre de
yansımıştır. Yüzyıllardır farklı kültürlerin bir arada yaşadığı İzmir
gibi şehirlerde uluslararası mimari diller çok daha hızlı yayılmaya
gösterir.
Dolayısıyla Cumhuriyet döneminden önce İzmir’in mimari kimliği,
uluslararası mimari unsurları içeren kozmopolit bir yaklaşıma
sahipti. 20. yüzyılın başında gelişmiş bir kentsel kimliğe sahip olan
İzmir’de, 13 Eylül 1922’de büyük bir yangın felaketi yaşandı.
Yüzyıllar boyunca oluşan İzmir kent dokusunun önemli bir bölümü,
yangının etkisiyle yok oldu. Cumhuriyet’in ilanından sonra
İzmir’deki ilk planlama çalışmaları yangın bölgesinin yeniden
inşasına yönelik olmuş, 1924 yılında çıkan yangında tamamen
yanan alanlar için René ve Raymond Dangér kardeşler tarafından
hazırlanan şehir planı bugünün İzmir’ini şekillendirmiştir.
Bu dönemde kentte özellikle yangın bölgesinde yoğun bir şekilde
başlayan konut yapımı süreci dönemin sonlarına doğru iki-üç
katlı aile apartmanlarının oluşumuyla devam etmiştir. Gecekondu
yerleşimlerini önlemek amacıyla 1948 yılında çıkarılan, 5228
sayılı Bina Yapım Teşvik Kanunu apartman tipi konutların
yaygınlaşmasını hızlandırmıştır.
İzmir Belediyesi, bu hızlı kentleşmeyi kontrol altına almak için
1951 yılında yeni bir şehir planı elde etmek amacıyla ulusal bir
proje yarışması açmış, Dr. Kemal Ahmet Aru ve ekibi tarafından
hazırlanan proje uygulama için seçilmiştir.
Musal Büktaş Apartmanı
78
MODERN KİMLİK ARAYIŞI sosyal ve ekonomik yaşamında andıran çıkmalar, dikdörtgen
önemli bir dönüşümün başlangıcını pencereler, geniş saçaklar ve sıva
1923-65 yılları arasında konut oluştururken, İzmir’deki mimari ile kontrast oluşturan beyaz pencere
tasarımlarında fonksiyonellik ön oluşumlar açısından da ulusal kenarları, beyaz ahşap doğramalar,
plana çıkmış, tüm Türkiye’de ideolojinin öngördüğü modernite genellikle koyu yeşil renkli ahşap
olduğu gibi İzmir’de de modern projesinin ilkeleri ile örtüşmektedir. panjurlar yer almaktadır.
ve yeni bir ulusal kimlik yaratmak Özellikle ekonomik nedenler, Dönemin sonlarına doğru ise gelişen
hedeflenmiştir. Artan nüfusun neden politikada yaşanan değişimler ve ekonomiyle birlikte yeni ithal
olduğu konut talebi ile 1930’lardan bu dönemde göçün yoğunlaşması, malzemelerin gelmesiyle (cam ve
itibaren varlıklı ailelerin, iki katlı dönemin konut yapısını metal cephe kaplamaları, kompozit
müstakil bahçeli evler ve üç katlı değiştirmiştir. Bunun sonucunda levhalar vb.) konut mimarisi
gelir amaçlı apartmanlar inşa etmesi 1950-1960 dönemine ait konut daha da geliştirilmiştir. Dönemin
yaygınlaşmıştır. İzmir’deki ilk mimarisi, kentte ayrı bir düzen içinde mimarları, 1950-1980 yılları arasında
çok katlı apartman 1931 yılında tekli veya ikiz ünitelerden oluşan yaygınlaşan “çok katlı konut”
inşa edilen, “Hasan Nuri Bey yeni bir konut dokusu yaratmıştır. tasarımlarıyla İzmir’de modern
Apartmanı”dır. Bu dönemde konut binalarına olan mimarinin şekillenmesine katkıda
1940’lardan sonra apartmanların talep hızla artmış, dört-beş katlı bulunmuşlardır. Modern mimari
sayısı artmış ve betonarme yapılar apartmanların yapımına başlanmış ilkelerinin yansıması ile bu yapılarda
görülmeye başlanmıştır. Konut, ve binalarda betonarme uygulamaları prizmatik kompozisyonlar, simetrik
günümüzden farklı olarak aileler için yaygınlaşmıştır. Bu süreç sonucunda cephe tasarımları, düz veya gizli
bir prestij unsuru, geleneksel aile apartman, standart konut tiplerinden çatılar, yatay pencereler ve dairesel
düzeninin devamını sağlayan bir araç biri haline gelmiştir. köşe çözümleri gözlenmektedir.
ve güvence niteliğinde bir yatırım 1950-1980 döneminde yapılan
olarak görülmüştür. Bu nedenle ilk SERBEST BİÇİMLER DÖNEMİ apartmanların öne çıkan özellikleri
çok katlı yapılar, “aile apartmanları” şöyle sıralanabilir: Çift daire
ve “kiralık evler” olarak ortaya 1950 yılında konut tasarımında, girişleri-ayrık nizamda ve dört
çıkmıştır. yeni malzemelerle birlikte yapım cephesi açık apartmanlar;birbirine
1950 yılı, Türkiye’nin genel teknolojilerin kullanılması ve geçmeli camlı bölme ile ayrılmış-
batı mimarlığının daha yakından büyüyebilen esnek mekânlar; uzun
izlenmesi ile mimarların serbest koridorlu planlar yerine orta hollerin
biçimler denediği gözlenmektedir. Bu geniş tasarlandığı plan çözümleri
yapıların mimari dilinde geleneksel (1950’li yıllar); mutfak ve salon/
çizgilerin yanı sıra bazı modernist yemek odası ve/veya misafir odası
yansımalara da rastlanmaktadır. ayrışması;balkon metrekarelerinin
Özellikle dönemin mimarları büyük olması; merdiven kovalarının
tarafından düz çatı, yuvarlak köşeli dış cepheden veya ışıklıktaki çatı
balkon, küçük hacimlerden oluşan penceresinden ışık ve hava alması.
kompozisyonlar, dış cephede
düşey sirkülasyon mekânlarının YENİ TEKNOLOJİ
vurgulanması, sürekli pencere
şeritleri ve/veya köşe pencereleri 1950’li yılların kısıtlı koşullarında
kullanılmıştır. Ayrıca, bu konutların yapılarda sınırlı sayıda malzeme
yapısal ortak özellikleri arasında kullanılmaktadır. Islak mekânlarda
simetrik düzende geometrik şekiller, çoğunlukla karo mozaik ve mermer
açıkta bırakılmış kolonlar, cumbayı kullanılmakta az sayıda seramik
Musal Büktaş Apartmanı
79
kullanımına rastlanmaktadır. cephelerde kullanılmaya başlamıştır. 1950’lerden başlayıp 60’ların
Yalıtım için ise rulo muşambalar İç yüzeylerdeki kaplama malzemeleri sonuna kadar uzanan süreçte Konak
ithal edilmektedir. 1950’li yıllar ve sosyal duruma göre değişiklik ilçesinde nitelikli konut yapıları
sonrasında dış sıvalarda genellikle gösterse de genel olarak duvarlarda üreten mimarların apartmanlarından
tarak mozaik sıva kullanılmış, yağ bazlı boya, desenli veya örnekler seçilmiştir.
“BTB” kullanımı genellikle pano şeklinde duvar kağıtları 1. Suat Erdeniz Evi, 1950’ler,
balkonlarda, açıkta bırakılan kullanılmıştır. Giriş ve ıslak hacim Mimar: Suat Erdeniz, 142 Sokak,
dairesel kolonlarda ve cephelerde zeminlerinde karo/dökme mozaik No: 10, Köprü/İZMİR
pano şeklinde uygulanmıştır. Kapı ve mermer, daha sonraları seramik 2. Kahramanlar’da Apartman,
ve pencere doğramalarında ahşap kaplama uygulanmıştır. Yaşam ve 1957, Mimar/Tasarımcı: Asaf Sına
kullanılmıştır. Mutfaklarda havagazı, uyku alanlarının zeminlerinde ise (İnş.Müh.), 1430 Sokak, No: 6,
sıcak su için termosifon, ısınmak için dönem başlarında ahşap rabıta, daha Kahramanlar/İZMİR
soba veya kalorifer kullanılmaktadır. sonraları ahşap parke ve plastik bazlı 3. Nur Apartmanı, 1958, Mimar/
Cephelerdeki diğer elemanlar malzemeler (marley) kullanılmıştır. Tasarımcı: Fethi Yöntem (Kalfa), 943
arasında geleneksel mimari Konut iç mekânlarında modern Sokak, No: 91, Konak/İZMİR
elemanların devamı niteliğindeki yaşamı teşvik eden batı tarzında 4. Hepgüler Apartmanı, 1960’lar,
katlanan ahşap kepenklere kübik mobilyalar kullanılmıştır. Mimar: Suat Erdeniz, 176 Sokak,
rastlanmaktadır. 1970’li yıllardan Depolama üniteleri, dolaplar, cam No: 1, Köprü/İZMİR
sonra ahşap storlar kullanılmaya veya ahşap duvar panelleri, nişlerde 5. Hikmet Tabak Apartmanı, 1961,
başlanmıştır. raflar ve asma tavanlarda gizli Mimar: Faruk San, Mithatpaşa
aydınlatma armatürleri gibi ankastre Caddesi, No: 747, Konak/İZMİR
CAM KAPLAMALAR mobilya alternatifleri kullanılmaya 6. Koza Apartmanı, 1960’lar sonu,
başlanmıştır. Mimar: Cavit Ölçer, 126 Sokak, No:
Dönem sonlarında cam ve metal 11, Göztepe/İZMİR
cephe kaplamaları, kompozit KONAK’TAKİ ÖRNEKLER
levhalar gibi yeni ithal malzemeler SERVET ŞATIR APARTMANI
İzmir’deki apartman mimarisinin
gelişim sürecini göstermek amacıyla Yapımına 1956 yılında başlanan
Hasan Nuri Bey Apartmanı
ve inşası 3 Ekim 1958 tarihinde
sona eren Servet Şatır Apartmanı,
Yüksek Mühendis ve Mimar
Reha Aysay tarafından kira
apartmanı olarak tasarlanmıştır.
Yapı, İzmir’in en eski yerleşim
yerlerinden olan Alsancak Semti,
Kültür Mahallesi, İtalya Sokak’ta
bulunmaktadır.
Başta cam mozaik cephe kaplaması
olmak üzere, balkon demirleri,

80
çıkmalar, iç mekân plan çözümleri ve kadar özgünlüğünü koruduğu KENT KİMLİĞİNİN ŞİFRELERİ
diğer estetik unsurları, yapıyı önemli görülmektedir. Salon zemininde
kılan ve dikkat çeken karakteristik kullanılan masif ahşap balık sırtı Seçilen apartman binaları,
özelliklerindendir. döşeme parkede uygulanan birleşim tasarım konseptleri, mimari ve iç
İzmir’in o dönemdeki ekonomik detayları ile şömine etrafında detayları, cephe düzenleri, plan
koşullarına ve malzeme imkânlarının kullanılan kaplama malzemesi şemaları, fonksiyonel çözümleri
sınırlı olmasına rağmen, ikinci kuşak yapının günümüze ulaşmış iç mekân ve malzeme seçimleriyle mimari
aile apartmanlarında 1950’lerin detaylarındandır. Yapıda her katta miras niteliğindedir. Bu yapılar bize
ikinci yarısından sonra görülen balkon pencereleri ve kapılarında toplumun kültürel, sosyal, teknolojik
modernist estetiğin bu yapıda üst bulunan ahşap pencere kepenkleri veya ekonomik yaklaşımları
noktaya ulaştığı görülmektedir. özgün halini günümüzde de hakkında bilgi verirken aynı
Balkon parapetleri arkasında korumaya devam etmektedir. zamanda mimari dil ve tavır, konut
konumlanan geniş cam yüzeyler, Yapı inşa edildiği dönemin uygulamaları ve modern konut
teras çatı, cam mozaik malzemeden yapım ve inşaat malzeme kültürü hakkında da önemli detaylar
oluşan düşey betonarme yüzeyler tekniklerini yansıtmaktadır. Salon sağlamaktadır. Bu nedenle bu dönem
ve giriş saçağı gibi elemanlar, bu ve yemek odasının büyük bir apartman yapılarının kent kimliği,
yapının sahip olduğu modernist odada birlikte yer alması ve ön Türkiye mimarlık tarihi ve modern
anlayış ögelerindendir. cepheye konumlandırılması konut mimari miras açısından önemli bir
Yapının sahip olduğu modernist organizasyonunun modernleşme kaynaktır.
estetik ve anlayış, iç mekân tasarım sürecine ve inşaat uygulamalarındaki
ve pratiklerinde de değişime yol teknik gelişimin göstergeleridir.
açmıştır. Bu anlayış doğrultusunda, Dekoratif dökme demir asansör *Bu yayında, Yaşar Üniversitesi Proje Destek
Ofisi (PDO) tarafından onaylanan “Yüzyıl Ortası
klasik koridor sistemi yerine orta boşluğu kapıları, vitraylı asansör Çok Katlı Konutların Mekânsal Analizi ve Sanal
hollü plan şeması tercih edilmiştir. kapısı ile zemin kat dış duvarında Ortama Üç Boyutlu Aktarımı; Karşıyaka, İzmir”
başlıklı BAP.083 numaralı projenin verilerinden
Altı katlı yapıda, her katta tek daire taş kaplamanın kullanımı yapının
yararlanılmıştır.
bulunmaktadır. Her dairede tümünün karakteristik özellikleridir.
koridora açıldığı üç yatak odası ve bu
kısımda bulunan bir banyo, yemek Servet Şatır Apartmanı

odasının da içinde yer aldığı salon


ile yanında konumlanan bir mutfak,
ortak kullanım için bir tuvalet ve dört
adet balkon bulunmaktadır.

MUSAL BÜKTAŞ APARTMANI

1953 yılında Muzaffer Seven


tarafından konut olarak tasarlanıp
inşa edilen Musal Büktaş
Apartmanı yapıldığı dönemin
mimari özelliklerini yansıtmaktadır.
Yapı, Alsancak Kültür Mahallesi,
Vasıf Çınar Bulvarı üzerinde yer
almaktadır. Binanın zemin kat
dış duvarında kesme taş kaplama
uygulanmıştır. Zemin ve beş kattan
oluşan yapıda toplamda dokuz daire
bulunmaktadır.
Yapının iç mekânı ele alındığında
apartman giriş holü, merdiven
korkuluklarının ve apartman
asansörünün günümüze

81
Alper
YAĞLIDERE
Konak Kent Meclisi

Konak, dünya genelinde Roman nüfusun en yoğun olduğu yerleşimlerden


birisi. Kendilerine özgü tarzları ve yaşam biçimleriyle hayatlarını zanaat ile
sanat arasındaki çizgide sürdüren Roman vatandaşlarımız için İzmir’in ilk
“Roman Kültür Merkezi, Konak Belediyesi’nce oluşturuldu.

İlle de
Sanat Olsun

Fotoğraf: Emre Tazegül


82
Günümüzde Roman olarak OSMANLI İLE BERABER İZMİR’DE YOĞUN NÜFUS
adlandırılan gruplara dünyanın
çoğu ülkesinde rastlanıyor. Romanların Türk toplumuyla olan İzmir’de Romanlar’a ve Roman
ilişkileri incelendiğinde oldukça Mahalleleri’ne baktığımızda İzmir,
Genelde olduğu gibi ülkemizde
eskilere gidilebilir. Osmanlı Roman vatandaşlarımızın yoğun
de Romanlar hakkında resmi İmparatorluğu’nda Romanlarla olarak yaşadığı ildir. 1873 yılında
kayıtlara dayanan, kesin bir ilgili ilk eser 19. yüzyıl sonlarında İzmir’in anlatıldığı bir çalışmada
sayı belirtmek mümkün değil. yazar Alexendre Pospati tarafından nüfus başlığı adı altında şehirde
Romanlarla ilgili olarak yapılmış yazılan ve İstanbul’da Fransızca yaşayanlar kırsalda yaşayanlar,
tüm çalışmalardaki ortak noktalar olarak yayınlanan, “Osmanlı Türkler, Rumlar, Ermeniler,
incelendiğinde, dünyanın birçok İmparatorluğu’nda Çingeneler Yahudiler, Yörükler, Romanlar,
Üstüne Araştırmalar” adlı eserdir. Katolikler, Frenkler tanımlanmış
ülkesinde yaşadıkları, farklı
Yazar bu eserinde Osmanlı nüfus hakkında kesin bir bilgi
isimlerle anıldıkları, Hindistan’dan öncesinde Anadolu’da Romanlar’a vermenin zorluğuna değinilmiş,
tüm dünyaya yayıldıkları, rastlamadığını ifade etmektedir fakat konuyla ilgili olarak
kendilerine özgü tarzları ve Romanlar’ın sayısı 200 bin Türkmen
kültürleri olan bir topluluk CUMHURİYET ETKİSİ ve Roman olarak gösterilmiştir.
olarak bahsediliyor. 1971 yılında Türkmen ve Romanlar’ın birlikte
Cumhuriyet döneminde ise değerlendirilmesi Romanlar hakkında
Londra’da toplanan Birinci dünya
Lozan antlaşması çerçevesinde kesin bir rakamdan bahsetmenin
Çingene Kongresi ile birlikte
Yunanistan’dan gelen ve sayıları mümkün olmadığı göstermektedir.
dünyadaki tüm Çingeneler’in ortak tam olarak belli olmayan Roman İzmir’de yerleşik Romanlar’ın
bir dille isimlendirilmesi gerektiği nüfusunun varlığı söz konusudur. özelikle kentleşme ve çevre
ve bunun da “Roma” olarak Yunanistan’dan göç edenlerin açısından kent ile ilişkileri ele
kabul edilmesi gerektiği yönünde ekonomik ve sosyal koşulları alındığında, ağırlıklı olarak
karar alınmıştır. “Roma” ifadesi, göz önüne alınarak yerleştirildiği 31 mahalle bulunmaktadır. Bu
ve tütün üretimiyle geçimlerini mahallelerin sayısı daha da
Romanlar’ın da dillerinde var olan
sağlayan Drama, Kavala ve Girit artabilir ama mahalle mahalle isim
insan kişi anlamına gelmektedir. ile adalar ve kıyı Yunanistan’dan vermek gerekirse Romanlar’ın
Yapılan araştırmalar, dünyanın geleceklerin ağırlıklı olarak, kıyı ağırlıklı yaşadığı yerler şöyledir:
birçok ülkesinde 20 milyondan fazla Ege ve Tekirdağ ile çevresinde iskan Konak’ta 1. ve 2. Kadriye,
Roman’ın bulunduğunu ortaya edildiğini belirtilmektedir. Selanik Barış, Boğaziçi,Cengiz Topel,
koyuyor. göçmenleri içinde Karadeniz’in kıyı Ege, Emir Sultan, Faik Paşa,
şeridinin ve özellikle Samsun’un Ferahlı, Güney, Halkapınar,
uygun olacağının düşünüldüğü Hilal, İsmetpaşa, Murat, Sakarya,
belirtilmektedir. Bu çerçevede bir Süvari, Tan, Tuzcu, Ulubatlı,
kısım Drama ve Kavala ahalisinden Ülkü ve Zeytinlik Mahalleleri.
30 bin tütüncü Samsun ve havalisine Buca’da, Göksu Mahallesi.
yerleştirilmiştir. Türkiye’ye getirilen Karşıyaka’da Dedebaşı,
mübadele göçmenleri, Edirne, Örnekköy, Yalı Mahalleleri.
Balıkesir, İstanbul, Bursa, Kırklareli, Çiğli’de Maltepe, Güzeltepe
Samsun, Kocaeli, İzmir, Niğde ve ve Şirintepe Mahalleleri.
Manisa’ya göreceli daha yoğun Bornova’da Erzene Mahallesi.
olmak üzere yerleştirilmiştir. Bugün Gaziemir’da Gazi
itibariyle Romanlar çoğunlukla Ege, ve Irmak Mahallesi.
Marmara ve Trakya bölgelerinde Yerleşik düzene geçerken, Konak,
yaşamaktadırlar Karşıyaka ve Bornova gibi

83
bölgelerde, ekonomik nedenlerinde
etkili olduğu düşünülen, belediye
yönetimlerin idari alanının
kenarında yerleşimi tercih
etmelerine rağmen, zaman içinde
büyük kente dönüşen belediye
idari alanının yer yer merkezinde
kalmışlardır.

YEKPARE YAŞAM

İzmir’deki Romanlar
incelendiğinde, diğer ülkelerdeki
yaşayan Romanlarla özellikleri
bakımından benzerlik
göstermektedir. Ekonomik ve
sosyal bakımdan güçsüz olmaları
bağlamında, Romanlar tüm
dünyada olduğu gibi İzmir’de de
bir arada yaşamayı tercih etmekte
ve bu şekilde dayanışmanın
gücünü hissetmektedir. Ancak
gelir artışı ile yer değiştirme

Sanata Açılan Kapı

84 Roman Kültür Merkezi’nın açılışı coşkulu bir törenle gerçekleştirildi.


eğilimi içinde yaşarlar. ANAERKİL YAPI anaerkil ailenin genel özellikleri arasında
Sosyolojik açıdan Romanlara yer almaktadır. Evlilik tercihinde kendi
baktığımızda Romanlar’ın Genel olarak Romanlar’ın aile aralarında kız alıp verdikleri, aileleri
dilleri, renkli giyinişleri, müziği yapısına yönelik incelemelerde ilgilendiren konularda kadınların sözünün
çok sevmeleri ve bu konuda çok kalabalık bir aile yapısına sahip daha geçerli olduğu görülmektedir.
yetenekli oluşları, yaptıkları olduğu, toplumsal ilişkilerde ve ailede
meslekleri ve kültürleri ile ön kadınların aile içersinde daha çok söz HER BİRİ ZANAATKAR
plana çıkmaktadır. sahibi olduğu, anaerkil bir aile yapısını
benimsedikleri, geçmişte de anaerkil Dünyadaki ve Türkiye’deki Romanlar’ın
yasaların egemen olduğu bir toplumsal erkek ve kadın bakımından yaygın olarak
yapıya sahiplik görülmektedir. Kadın yaptıkları işleri ele alacak olursak; küçük
ve erkeğin eşit olduğu ve kadının el sanatları, hurda alım satım, hayvan alım
statüsünün daha yüksek olduğu satım işleri, müzisyenlik, panayırcılık,
davul çalma işleri, kalaycılık, sepetçilik
öne çıkar. Örneğin; Romanlar’ın tarihinde
de görülen sepetçilikle bağlantıları
araştırıldığında hayıt, kargı ve söğüt gibi
ürünleri doğadan toplayıp, artık sepet,
süpürge gibi üretimler değil de hasırdan
plaj şemsiyesi, hasır üretimi, çit gibi çağa
uygun ve piyasa tarafından rağbet gören
ürünlerin üretimine gidildiği, özellikle
İzmir’de az da olsa Örnekköy’de ve
Aydın Söke’de yaklaşık 500 hanenin
bu meslekle geçimini sağladığı
görülmektedir.

İzmir’deki ilk Roman Kültür Merkezi, TARİHİ YAPIDA


Konak Belediyesi’nin öncülüğünde,
İzmir Kalkınma Ajansı’nın (İZKA) Özgün karakterini koruyarak sıra bölgede Roman vatandaşları
desteğiyle, Tepecik’te hizmete alındı. restore ettiğimiz ve şehre eğitim, sosyal ve mesleki
116 yıllık tarihi bir binayı restore kazandırdığımız tarihi yapının giriş alanlarda desteklemek için hizmet
ederek hazırladığımız, Roman Kültür kapısı üzerindeki kitabede 1905 ürettiklerini de sözlerine ekleyen
Merkezi, 8 Nisan 2021 günü kutlanan tarihi yazıyor. Yeni hayatlara kapı Başkan Batur, “2019 yılında En
Dünya Romanlar Günü’nde açıldı. aralayacak asırlık yapı, özelikle Roman Dostu Belediye Başkanı
Asırlık tarihi binadaki Konak ödülünü aldık. Roman dostu
tavan süslemeleriyle dikkat çekiyor.
Belediyesi Roman Kültür Merkezi,
bir belediye olduğumuz, Konak
her yaştan bölge insanının
ROMAN DOSTU BELEDİYE Belediye Başkanı’nın, Roman
yararlanabileceği biçimde tasarlandı.
Merkezde ilk aşamada okuma-yazma, vatandaşlarımızın bir kardeşi
yaratıcı drama, temel müzik eğitimi, Konak’ın, İzmir’in en fazla sayıda olduğu bu ödülle tescillendi”
ritim, üflemeli, yaylı sazlar, film, Roman vatandaşa ev sahipliği yönünde görüş belirtti.
belgesel ve fotoğrafçılık kursları yapan ilçesi olduğunu söyleyen Başkan Batur, Sıfır Ayrımcılık
düzenlenecek. Kurslardan biri de Konak Belediye Başkanı Abdül Derneği ile birlikte, Zeytinlik
müzik aletleri bakım ve onarımı Batur, “Kamulaştırılan bu binanın Mahallesi’nde, eski papaz
üzerine olacak. Tarihi binanın alt restorasyonunu yaptık ve Roman okulu olarak geçen tarihi
katında müzikle ilgili eğitimler kardeşlerimizin hizmetine sunduk. binanın restorasyon çalışmasını
verilirken, orta kat kadın, aile ve Merkez mahallede yaşayan tamamlayarak Roman Eğitim
çocuklara yönelik çalışmalara topluma kültür ve sanat birimi Merkezi olarak hizmete alma adına
ayrılacak. Merkezin üst katında ise olarak hizmet edecek” dedi. çalışmalara başladıklarının da
gençlerle ilgili çalışmalar yürütülecek. Roman Kültür Merkezi’nin yanı altını çizdi.

85
Sinan
GENÇ
Gazeteci

Göztepe’nin futbol sahnesine çıktığı 1925 yılındaki ilk maçının, ilk 11’inde yer aldı. Futbol
oynamayı bıraktıktan sonra da çok sevdiği kulübünden kopmadı ve isimleri bugün bile dillerde
olan nice futbolcuyu bulup, yetiştirdi. Asıl adı Abbas Çamayar olsa da Göztepe camiası onu
Abbas Göçmen olarak bildi.

Efsanenin
Temellerini Attı

Kimilerine göre yetenek avcısı, yanına yerleşmiştir. Meslek lisesinde uğramadığı amatör ve gayri federe
bazısı için futbol sihirbazı ve okurken futbolla ve Göztepe ile kulüp maçlarını izleyerek geçirdi.
Göztepe tarihinin en önemli tanıştı, camiayı gerçek yuvası Abbas Göçmen öylesine iyi bir
kahramanlarından birisiydi o. bildi. Göztepe’nin ilk futbolcuları gözlemciydi ki yetenekli futbolcuyu
Göztepe camiası içerisinde, onun arasında yer aldı ve sakatlanıncaya yürüyüşünden, koşuşundan,
hakkında pek bilgi sahibi olan kadar da futbol hayatını Göztepe’de bakışından, konuşmasından tanırdı.
yoktur. Bilenler de fazla detay geçirdi. Daha sonraki dönemlerde Adam olacak çocuk sarrafı gibiydi.
veremez. Çünkü kendi halinde de antrenörlük yaptı. Çok iyi bir Onun keşfettiği futbolcuların kalitesi
sessiz sakin bir adamdı. Pek gözlemci olduğu için de yönetim ortaya çıkınca kulübün en önemli
konuşmazdı. Bilinen bir şey vardır tarafından yeni yetenekler keşfetsin figürü haline gelmiştir. Ömrünün
ki asıl adı Abbas Çamayar’dı. diye görevlendirildi. Hayatının büyük son günlerini de kulübün tuttuğu
Hiç evlenmedi ve ailesi de yoktu. bölümünü kenar köşe mahallelerde kiralık evde bakıcılar kontrolünde
Annesi ve babasını kaybettikten sokak aralarında kimsenin geçirmiştir.
sonra Küçükyalı’daki akrabalarının
86
GÖZTEPE’YE ADANAN HAYAT TARİHİ DOKUNUŞ antrenördü. Yönetim istikrarlıydı ve
iyi işler yapıyordu ama onlara bu
Abbas Göçmen hayatını Göztepe’ye Futbol hayatı boyunca yeni takımı kuran ve oluşturan da, o grubu
adamıştır ve o Göztepe’nin, ‘efsane’ kurulan Göztepe’nin formasını toplayan da Abbas Göçmen’in ta
olarak anılmasındaki en önemli gizli terletip, yüreğini ortaya koyan kendisiydi.
kahramandır. Göztepe’de yıldızlaşan bu adam futbolculuğun ardından
hemen hemen her futbolcunun da efsane takımın temellerini MİTHATPAŞA MESLEK LİSESİ
hayatında Abbas Göçmen’in mührü kurarak belki de tarihin en
vardır. Abbas Çamayar, nam-ı önemli dokunuşlarını yapmıştır. Göztepe’nin kurulduğu ilk
diğer adıyla, ‘Abbas Göçmen’! Bazen küçük çocukların mahalle dönemlerdi. Manisa’da küçük yaşta
Göztepe camiasında onu herkes arasındaki caddelerde oynanan anne ve babasını kaybettikten sonra
Makedon göçmeni olması nedeniyle minyatür kale maçlarında, bazen İzmir’de bir yakınlarının evine
“Abbas Göçmen” lakabıyla bilir. köyde oynanan bir futbol maçında, yerleşen Abbas, henüz 14 yaşında bir
Bir kez daha altı çizilmeli ki, bazen de amatörlerin kapıştığı gençti. Akrabaları onu Mithatpaşa
Göztepe’nin efsane takımında maçlarda onu ansızın görebilirdiniz. Meslek Lisesi’ne yazdırmıştı…
gördüğünüz bildiğiniz kim varsa İzlediği gençlerin sadece fiziksel Okuldaki öğretmenlerin bir
hepsini ya o keşfetmiştir ya da özelliklerini değil karakterlerini de kısmı futbola çok meraklıydı
katkısı ve emeği vardır. Kulübün keşfeden Abbas Göçmen, kulübüne ve bunların bazıları da Altay’da
gizli kahramanıdır ama ön plana nice değerli futbolcuyu kazandırdı. oynuyordu. Okulun bahçesinde
çıkmayı hiç sevmezdi. Soğuk değildi yaptıkları maçlarda iyi futboluyla
ama gereksiz muhabbet etmeyi EFSANE MUCİDİ dikkati çeken gencecik Abbas ile
sevmezdi. Özel hayatını kimseyle Hakkı’yı da oynatıyorlardı. Her
paylaşmaz, iyi huylu, kendisiyle Abbas Göçmen’in, Erdoğan Akın, ikisi de soğuk demir atölyesinde
barışık bir adamdı. Futbolla yatar, Ali Artuner, Halil Kiraz, Nevzat eğitim alıyordu. Abbas ve en
futbolla kalkardı. Güzelırmak, Ertan Öznur, Nihat yakın arkadaşlarından Hakkı Olaç
Yayöz, Mehmet Işıkal, Cenap ile birkaç arkadaşı Mithatpaşa
İLK MAÇIN KADROSUNDA Öztezel, Ali Çağlar, İsmail Sütçü Lisesi’nin okul bahçesinde 10-
ve nicelerinde büyük emeği ve alın 15 dakikalık tenefüs aralarında
Göztepe’nin ilk takımının kalecisi teri vardır. O, efsanelerin mucidiydi bile merdiven altına sakladıkları
ve kulübün kuruluşundaki 12 ve en az onlar kadar efsaneydi. naylon topu çıkartır minyatür kale
nolu üyesi Orhan Salepçioğlu bir Evet, Adnan Süvari iyi bir maç yaparlardı. Okul müdürü ve
röportajında şu vurguyu yapıyordu:
‘’İlk resmi maçımızı 28 Mayıs
1925 tarihinde Altay ile oynadık.
Takımımız bu maçı 1-0 kazandı. İlk
11’imiz şu isimlerden oluşuyordu:
Hamit (Orhan), Nebil, Ferit
(Fehmi), Nusret, Kenan, Talat, Naci,
Abbas, Muzaffer, Necati, Fahri’’.
Salepçioğlu’nun da dediği gibi
Göztepe’nin tarihi ilk 11’inde Abbas
Çamayar’ın da adı vardır. Yani,
Abbas Çamayar kulübün doğuşundan
şahlanışına kadar ki bölüme imza
atan ilk efsane isimlerden birisidir.
Kimilerine göre de Göztepelilik
ruhunun özetidir.
Göztepeliler bir arada 1920’li yılların sonu
87
öğretmenler bu futbol haylazlarını ALT YAPIDAN A TAKIMA için bakın neler söylemişti:
uyarmaktan adeta bıkmıştı ama onlar “Abbas Göçmen o da bizim taraflıdır.
futbol oynamaktan vazgeçmediler. Abbas Göçmen, Göztepe’nin Futbola karşı olağanüstü sevgisi
Okulun atletizm takımında da olan alt yapısı takımında oynadıktan vardı ve devamlı takımın içindeydi.
iki gencin futbol sevgisi beden sonra A Takım’a kadar yükseldi. Göztepe genç takımını çalıştırmış,
eğitimi öğretmeni Şerif Bey’in de Futbolculuğu döneminde Göztepe’yi, ama hayatında eşofman giymiş
dikkatini çekmişti. Şerif Bey hem Macar futbol adamı Kutik insan değil. Fakat grup olarak futbol
okulda öğretmenlik yapıyor hem de çalıştırıyordu. Abbas’ın futbola olan oynayan çocuklara baktığı zaman
futbolla ilgileniyordu. Zaman zaman sevgisini ve bilgisini ilk keşfeden de cımbızla çeker gibi oradaki iyi
da Altay’da antrenörlük yapıyordu. o olmuştu. Kutik, Abbas Göçmen’e oyuncuları bulurdu. Beni de takip
Yıl 1925 idi. Altay’da mutlu değildi antrenör gibi davranıyordu ve onun ediyormuş. Göztepe sahasında
ve Ferit Bey’in başlattığı isyan boş vakitlerinde gidip amatör küme amatör maçlar oynanırdı; Havagücü,
sonucunda Altay’dan kopan Fehmi maçlarını izleyip genç oyuncular Karagücü, Bucaspor, Bornova,
Simsaroğlu başkanlığındaki bir grup keyfetmesini istemişti. Abbas, görev Kadifekale gibi takımlarla maç
arkadaşıyla Göztepe’nin kuruluşuna bilinciyle sokak sokak, stat stat, saha yapardık. O gün, Halk Sahası’nda,
emek vermişti. Onun gelişi ile saha dolaştı. Göztepe ile oynadığımız maçta iki
Hakkı Olaç ile Abbas Göçmen’in de Kısa süre önce kaybettiğimiz gol attım. Çıkarken saha kenarında
futbolculuk ve Göztepe yolu açtı. rahmetli Nevzat Güzelırmak demir parmaklıklar vardı. Onun
kendisini keşfeden Abbas Göçmen da boyu ufaktı. Ben çocukken
sarışın olduğum için beni, ‘Sarı,
Abbas Göçmen, soldan beşinci
gel bakayım buraya,’ diye çağırdı.
‘Sen Göztepe’yi sever misin?’ diye
sordu. Ben Göztepe’yle birlikte
bütün takımları takip ediyordum
aslında. Alsancak Stadı’na sürekli

1920’li yıllar Göztepe Futbol Takımı


88
gider, duvardan atlardık, ağaçtan kanım ısındı,’ diye anlatırdı rahmetli. UNUTULMAZ SCOUT
maç seyrederdik; kale arkasındaki Onunla beraber on üç sene oynadık,
Devlet Demiryolları’nın bulunduğu on iki sene de kamplarda aynı Kısa boylu, esmer, sessiz o adam
kısımdan çıkar seyrederdik, yani odayı paylaştık. Nur içinde yatsın, için günümüzde de söylenen tek
büyük sevgimiz vardı futbola karşı. ağabeyim yoktu ama onlar benim şey vardır: “Türkiye’nin değil
‘Severim,’ diye cevap verdim. ‘O için birer ağabeydi”. belki de dünyanın en iyi scoutu
zaman yarın malzemelerini al, hala Abbas Çamayar’dır. Onun
Göztepe sahasına gel,’ dedi. Ertesi BİR MELEK GİBİ üzerine scout hala gelmemiştir”.
gün bütün mahalle arkadaşlarımla Abbas Göçmen’in kabri Balçova
birlikte sahaya gittik. O zamanlar Abbas Göçmen’in en çok sevdiği Mezarlığı’ndadır ve üzerinde ismi
takımda Güler ve Gürsel Aksel futbolculardan birisi de Nihat ve Göztepe amblemi vardır. Abbas
kardeşler, Fikri Abi, Yücel, Yayöz’dü. Nihat’ın futbolculuğuna Göçmen için yetim diyorlardı ama o
Tuncer, Rahmi, Hakkı ağabey gibi çok güveniyordu. Nihat Yayöz, yetim olarak geldiği Göztepe’nin hiç
oyuncular vardı. Abbas ağabey Abbas Göçmen’in kendisinin unutulmayacak sembol isimlerinden
beni görünce, ‘Çabuk soyun, oyuna ve arkadaşlarının hayatında çok birisi, evladı olarak hep kalplerde
gir,’ diye seslendi. Onlar tam maça önemli rolü olduğunu söyleyerek yaşayacaktır. Tıpkı Göztepe gibi...
başlamak üzereyken Abbas ağabey, şu satırların altını çiziyor:
‘Durun, durun, bir çocuk geliyor,’ “Benim elimden tuttu ve ben
dedi. İsmimi yine hatırlamamıştı. kadronun bir parçası olmuştum,
Yıllar sonra rahmetli Gürsel Abi formayı kaptım ve Beşiktaş’a transfer
sahaya o ilk girişimi sık sık anlatırdı. oluncaya kadar da hiç bırakmadım.
‘Karşıdan bir baktım, sapsarı bir İstanbul’daydım ve bir gün Abbas
oğlan, siyah bir şort giymiş geliyor’ Göçmen’in kalp krizinden öldüğünü
derdi. Bizim Çayırlıbahçe’nin de söylediler, çok ama çok üzüldüm. O,
forma rengi sarı-kırmızıydı ve ‘Seni sanki Göztepe’ye Allah tarafından
o formayla koşarken görünce birden gönderilmiş bir melek gibiydi”.
Abbas göçmen en solda takım elbiseli

89
Kentimiz
İzmir
Derneği

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte İzmir’de ilk açılan eğitim kurumlarından birisi olan
Tarihi İstiklal İlköğretim okulu, Konak Belediyesi ve Kentimiz İzmir Derneği işbirliğinde
yeniden ayağa kaldırıldı. TARKEM’in de destek verdiği restorasyon projesi tamamlandı
ve okul 99 yıl sonra bu kez, “Yenilikçi Öğrenme Merkezi” adıyla yeniden çocuklara ve
gençlere hizmet vermek üzere hazır hale getirildi.

Asırlık Çınar

Kültürel mirasımız, geçmişe, günümüze bilim ve teknoloji alanında çalışmalar


ve geleceğe olan bağımızı temsil ediyor. üretebileceği modern bir eğitim merkezine
Tüm insanlık için değer teşkil eden ancak dönüştürmek üzere Konak Belediyesi
oldukça kırılgan olan mirasın korunması ve Kentimiz İzmir Derneği 2018 yılında
ve yaşatılması ise ancak ortak bilinç iş birliği gerçekleştirdi. Hazırlanan
ve çabayla mümkün olabiliyor. Tarihi “Yenilikçi Öğrenme Merkezi Projesi”,
İstiklal Okulu’nun kent hayatına yeniden İzmir Kalkınma Ajansı’nın “Kültür
kazandırılması; söz konusu bu ortak Varlıklarının Korunması ve Yaşatılması
çabanın, bilincin ve bağlılığın önemli bir Mali Destek Programı”ndan alınan
örneğidir. destekle hayata geçirildi. TARKEM’in
Kapılarını eğitime ilk kez 1922 yılında de iştirakçi olarak yer aldığı projenin
açan ancak zaman içinde metruk bir restorasyon ve işlevlendirme çalışmaları,
yapıya dönüşen Tarihi İstiklal Okulu’nu pandemi, deprem gibi olumsuz gelişmelere
restore ederek yapıya özgün işlevini rağmen özverili bir çalışmanın sonunda
yeniden kazandırmak, çocukların tamamlanabildi.

90
TARİHİN İZİ SÜRÜLDÜ

Tarihi yapıyı kent hayatına yeniden


kazandırırken, onun İzmir’in eğitim
hayatına sunduklarını, kent belleğinde
edindiği yeri ve önemini daha iyi
anlayabilmek üzere araştırmalar
yapıyor, insan öğesini de bu
araştırmaların merkezine yerleştirerek
okulun eski öğretmenlerine ve
öğrencilerine ulaşıyoruz.

91
CUMHURİYET’İN İLK Kurulduğu dönemde İzmir’in tam önemli bir yer kapladığına tanık
OKULLARINDAN merkezine konumlanan okula, oluyoruz.
parçası olduğu İkiçeşmelik/Kestelli Yolumuzun ilk olarak kesiştiği
İzmir’in işgali ile birlikte kesintiye bölgelerinin mekânsal ve demografik isim Prof. Dr. Nejat Topçuoğlu
uğrayan eğitim faaliyetleri, işgalin dönüşümleri yansır. İkiçeşmelik oluyor.1950’li yıllarda İstiklal
sona ermesinden hemen sonra (Eşrefpaşa) Caddesi’nin 1962-1963 İlkokulu’nda başlayan eğitim
yeniden başlar. Öncelik temel yıllarında gerçekleşen yol genişletme hayatının Ege Üniversitesi Tıp
eğitime verilerek 1922-1923 eğitim çalışmaları sırasında, okulun Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim
yılında İzmir’de 42 resmi ilk mektep bahçesinin bir bölümü yıkılarak Dalı’nda profesörlüğe uzanışını
açılır. Onlardan biri olan İstiklal yok edilir. Koruma bilincinin henüz heyecanla dinliyoruz. Prof. Dr.
İlkokulu da kapılarını ilk olarak yerleşmediği 1970’li yıllarda bu Topçuoğlu’nun araştırmaya,
dört sınıfı ve altı dershanesiyle kez okul, ihtiyaç duyduğu bakım öğrenmeye ve bilime olan
İstiklal Erkek Numune Mektebi ve onarımlarla iyileştirilmek merakının tohumları İstiklal
ismiyle açar. Bugün adını duymaya yerine kapatılır. Yıllarca ikinci el İlkokulu’nda atılmış. Genç
pek alışık olmadığımız, “Numune eşya deposu olarak kullanıldıktan yaşta kendi olanaklarıyla evine
Mektepleri”nin o yıllarda diğer sonra terk edilir ve metruk bir küçük bir laboratuvar dahi kuran
okullardan farkı ise başmuallimlerine yapıya dönüşür. Tarihi yapının Topçuoğlu’nun bu dalda profesör
“müdür” denilmesi ve resim, müzik 2016 yılında Konak Belediyesi’ne olması tesadüf olmasa gerek.
ya da elişi öğretmenlerinin ayrı tahsis edilmesinin ardından ise Nejat Bey, İstiklal İlkokulu’ndan
olmasıdır. Kentimiz İzmir Derneği ile birlikte söz ederken tüm çalışanlardan
Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle Yenilikçi Öğrenme Merkezi projesi öğretmenine, müdüründen
birlikte, eğitim büyük bir ciddiyetle geliştirilerek yeni bir sayfa açılır. öğrencisine okula hayat veren ortak
ele alınarak; ülkedeki siyasal, duygu ve eylem birliğini hatırlıyor.
ekonomik, hukuki ve kültürel GÜZEL ANILAR Bu dayanışma ruhunu anlatırken bir
devrimlerin kitlelere benimsetilmesi yandan arşivinde bulunan gezi, tören
ve kökleşmesinde büyük rol oynar. Okulun eski öğretmen ve gibi çeşitli etkinliklerin fotoğraflarını
Bu kapsamda, İstiklal İlkokulu’nu mezunlarına ulaştığımızda, gösteriyor. Çocukluğunun geçtiği
Cumhuriyet dönemi eğitimin önemli Cumhuriyet değerlerinin ve İkiçeşmelik bölgesine olan
bir temsilcisi olarak değerlendirmek heyecanının korunarak yaşatıldığı sevgisini, bölgenin geçirdiği
mümkündür. anların eğitim hayatlarında ne kadar dönüşümü, detaylarıyla birlikte bu

İstiklal İlkokulu öğrencileri toplu halde. 1950’li yıllar


92
kez çektiği fotoğraflar üzerinden Atilla Uzun, bugün artık Millî Eğitim yapıyı mimari olarak korumanın
anlatıyor. Fotoğrafa ve bilime olan Bakanlığı’nda görev yaparken, yanı sıra belleğini de koruyup
tutkusunu hep koruyan Prof. Dr. kardeşi Prof. Dr. Gülnur Metin aktarmayı, böylelikle tarihi okulun
Topçuoğlu, eski okulunda çocuklara ise Ege Üniversitesi Su Ürünleri yeni kullanıcıları olacak çocukların
bilimi sevdirmek üzere atölyeler Fakültesi’nde Öğretim Üyesi. kültürel miras farkındalığını da
düzenlenecek olmasını ise mutlulukla Küresel bir salgının tüm yaşamımızı artırmayı hedefliyoruz.
karşılıyor. etkilediği günümüzde Uzun, salgın
tehdidiyle henüz ilkokul yıllarında 99 YIL SONRA YENİDEN
İSMETPAŞA OKULUNA GÖÇ tanıştıklarını anlatıyor; 1970’li
yıllarda tüberküloz, sarılık ve kolera Tarihi İstiklal Okulu, Kontak (Konak
Okulun hikayesini bir öğretmenin gibi hastalıkların mücadelesine dair Teknoloji Araştırma Katılım) -
gözünden de dinleyecek olmanın aldıkları eğitimlerden bahsediyor. Yenilikçi Öğrenme Merkezi adıyla
heyecanıyla Emekli Öğretmen İstiklal İlkokulu’nun, Kestelli kuruşunun 99. yılında kapılarını
Saliha Bilge’ye ulaşıyoruz. Saliha bölgesinden ayrılmaz bir bütünlükte yeniden ve yine çocuklara açıyor.
Öğretmen, İstiklal İlkokulu’nun olduğunun altını çizerken, okulun Yenilikçi Öğrenme Merkezi’nde 6-18
1974-75öğretim yılında her daim sahip olduğu kozmopolit yaş aralığındaki çocukları ve gençleri
kapatılmasından önce görev yapısının eğitimlerinde nasıl bir robotik kodlamadan arkeoloji
yapan son öğretmenlerden biri. avantaja dönüştüğünün önemini atölyelerine, el sanatlarından uzay
İstiklal İlkokulu’nda geçen yıllarını, aktarıyor. havacılık atölyelerine çeşitli alanlarla
özellikle öğrencilerin ve ailelerinin buluşturarak onlara bilimi sevdirmek,
samimi ve kanaatkâr tutumları 9 EYLÜL KORTEJİ öğrenme süreçlerine katkı sağlamak
karşısında yaşadığı mutluluklarla amaçlanıyor. Bununla birlikte,
anıyor. Her yıl devlet tarafından Okulun eski öğrencilerinin mahalle eğitimde fırsat eşitliğine destek
görevlendirilerek bölgenin öğrenci anıları ile okul anıları o kadar iç vermek üzere bölgede yaşayan ve
sayımlarını gerçekleştirmek üzere içe ki okula dair başlayan bir anı, çoğunlukla iç ve dış göçle kente
kapı kapı gezdiğini anlatıyor bize. bir anda İkiçeşmelik Caddesi’nden gelen; nitelikli eğitim alma ve okul
Son yıllarda, okulun bir müdür geçen 9 Eylül kortejlerinin dışı eğitime erişim imkanları sınırlı
ve üç öğretmenden oluşan eğitim coşkusuna dair anılarla devam olan çocuklara da ulaşılarak atölye ve
kadrosunun, sınıf başına düşen 30- ediyor. Okulda kutlanan milli etkinliklere katılmaları sağlanacak.
35 öğrenciye yalnızca üç derslikte bayramların her dönemden öğretmen Atölyeler süresince kentin
eğitim verebildiğini ve İstiklal ve öğrencileri nasıl büyülediğini farklı bölgelerinden yaşıtlarıyla
İlkokulu’nun artık eğitime uygun fark ediyoruz. 1970’li yıllarda, sosyalleşme imkanı bulmaları, sosyal
şartları taşıyamamasından dolayı ani Kurtuluş Savaşı’na katılmış gazi entegrasyonlarının sağlanmasına da
bir kararla kapatıldığını belirtiyor. ve efelerin özgün kıyafetleri katkıda bulunacak.
Okulda eğitime son verilmesinin ile mahallede boy gösterdikleri Yine kentimize, ülkemize değer
ardından da İstiklal İlkokulu’nda anlarını, o günkü heyecanlarıyla katmak ve genç bilim insanlarını
bulunan öğretmen ve öğrenciler bize anlatmalarına tanıklık ediyoruz. Konak’ta yetiştirmek üzere…
aynı bölgede bulunan İsmetpaşa Hiç unutamadıkları, Mezarlıkbaşı
İlkokulu’na aktarılıyorlar. Karakolu’ndan İkiçeşmelik Kaynaklar:

Caddesi’ne okul çıkışı trafiğini Erkan Serçe, 1923 Senesi İzmir Vilayet İstatistiği, 2
Cilt, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları,
BÖLGENİN PARÇASI düzenlemekle görevli “Polis Memuru İzmir, 2002.
Bekir Amca”nın, içinde NATO’da Mithat K. Vural, İzmir Kent Ansiklopedisi Tarih
Anılarını bizimle paylaşmak üzere, çalışanların çocuklarının olduğu - İkinci Cilt, Cumhuriyet Döneminde İzmir’de
Eğitim, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür
bu kez bir ağabey ve kardeşi eski kaçırılan bir okul otobüsünü nasıl
Yayınları, İzmir, 2013.
okullarında ağırlıyoruz. Okula kahramanca kurtardığının hikayesini
Sadiye Tutsak, İzmir’de Eğitim ve Eğitimciler
adımlarını atar atmaz heyecan dinliyoruz. (1850-1950), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
içinde karşılarındaki müdür odasını, Tarihi İstiklal Okulu’nun Kültür Sanat Edebiyat Yayınları, 2002.
okula kayıt oldukları ilk günlerini öğretmenlerine ve mezun Şakir Çakmak, İstiklal Mektebi Sanat Tarihi
Raporu.
duygulanarak hatırlıyor, eski öğrencilerine ulaşmayı; okula dair
sınıflarını ve bahçeyi gezerken bize anıları, fotoğrafları ve belgeleri
de o günleri yaşatıyorlar. Mustafa biriktirmeyi sürdürüyoruz. Tarihi

93
BİR KİTAP BİR TANITIM

Ev İçlerine Tutulan “İpek Ayna”


insanları anlatabiliyorum ama korkarak birbirimize sarıldık. Teksas
öykülerde o insanların evine de gider Tommiks’in içinde silah sesi var, kılık
hale geldim” diyor: “Uydurmaya değiştirenler, hapse girip çıkanlar,
başladım. Ursula K. Le Guin’in hapishaneye turta götürenler var,
dediği gibi onların hayatları hakkında hayal olunan kahramanlar var, hayal
yalan söylemeye başladım. Tamamen kırıklığı yaratanlar var, kendilerine
yalan üzerine kurulu, hayale sembol seçenler var, kurt diyenler
dayalı, kendi yaşanmışlıklarınızın var, uzun bıyık, sarkık bıyık diyenler
tozlarının serpildiği öyküler. var. Zengin bir kaynak. O kaynağın
Yalanlar ne işe yarıyor peki? içinde yaşanmış olma ihtimali çok
Hem gerçekleri genişletiyor yüksek bir hikâye, Ontario Kurtları.”
hem de yazarı rahatlatıyor. Belki Kimi öykülerde ironik bir dil kullanan
de düğümlerinizi çözüyor, sizi yazar, “Ya Bi Git Abidin”de gerçek
özgür kılıyor. Psikanaliz gibi.” yaşamdan yola çıkıyor. Acıklı
İpek Ayna, adını görünüşte “Kristal bir durumu acındırmadan yatalak
Uçurtma, İpek Ayna” öyküsünden karakteri adeta ayağa kaldırarak
almış olabilir ama bu kadar değil. öykülemiş. “Acıklı şeyleri acıklı
Bu öykünün kahramanları iki yazar şekilde yazmaktansa eğlenceli
adayı, yazarlık atölyesine gider. yazmak daha vurucu olabilir” diyen
Başkarakter arkadaşıyla konuşurken Miman’ın hekim duyarlılığı da
der ki, “Bir sonraki kitabının ismini öykülerde sıklıkla karşımıza çıkıyor.
buldum; İpek Ayna olsun.” Yazar, MS hastası, yoğun bakım personeli,
öykü karakterinin fikrini kullanmış servisteki hastalar, hastane bahçesinde
olur. Klasik bir metafor olan ayna, işlenen kadın cinayeti… Yıllar içinde
öyküdeki kahramanın yazma biriktirdiklerinin edebiyata dönüştüğü
çabasının da bir tanımı. Yazarın görülüyor.
Kulak burun boğaz uzmanı, otuz yıllık topluma, insana, okura ayna tutma Ege Üniversitesi’nde sinema yüksek
hekim Prof. Dr. Murat Cem Miman’ın kaygısının. Bu öyküden çıkagelen lisansı yapan Miman, fotoğrafla
Meşe Kitaplığı’ndan yayımlanan ilk öykü ayna, kitaptaki tüm öyküleri temsil da ilgileniyor. Fotoğrafın gözlemi
kitabı “İpek Ayna”, hayatın kıyısında ya ediyor. Miman, “Aslında kendimizi, desteklediğini, bir öyküsü üzerinden
da ortasında her an karşımıza çıkabilecek gördüklerimizi anlatıyoruz ama anlatıyor: “Var adlı öyküm,
karakterleri incelikle yansıtıyor. Miman’ın birçok kişinin hayatına benzeyen, fotoğraf grubumuzla çıktığımız
kurmaca dünyasını hekimlik deneyimleri, dokunan şeylere de dokunuyoruz. O turda, Dönertaş’ın üst kısmında
gözlemleri kadar sanata yakınlığı da yüzden ayna metaforu var” diyor. gördüğüm bir şeydi. Duvardan
zenginleştiriyor. Fotoğraf, sinema, çıkan bir hortum, bir leğen ve
felsefe ve edebiyat üzerine eğitimler alan Teksas Tommiks ile 80 Öncesine köpüren su. Bu nedir dedim. Yan
Miman’ın ilk kitabı, denemelerinden Yolculuk komşunun çamaşır suyunun atığı,
oluşan “Sabahları İşe Yürüyerek Giderim”, dediler. İnanamadım. Böyle bir
2018’de yayımlanmış. Karşıyaka İskelesi Kitaptaki ilk eser “Ontario gerçek şu anda yaşanıyor. Oradan
ile Örnekköy’de çalıştığı hastane arasında Kurtları”, alegorik bir öykü. Çocuk yirmi kişi geçti ama ben sordum.
gördüğü karakterleri yazan Miman, kahramanın, Teksas Tommiks çizgi Hafızamıza kazıdığımız fotoğraflar,
yoluna artık kurmacayla devam ediyor; roman kahramanları üzerinden ister çekilmiş olsun ister çekilmemiş
denemelerde gözlediği insanların evlerine gerçek yaşama tuttuğu bir ayna. olsun öykülerimde tabii ki var.”
giriyor. Alt metninde ‘80 öncesi Türkiye’si Mesai saatleri dışında yazıya
“İpek Ayna”, Miman’ın yazar Handan var. Miman, öykünün metinler arası yoğunlaşan Murat Cem Miman,
Gökçek yazarlık atölyesindeki bir yıllık çalışma yaparken ortaya çıktığını bitmiş bir mesleğin romanını yazıyor.
çalışmalarının ürünü. Denemeden anlatıyor: “Çocukluğumda Teksas Felsefeye olan yakınlığının kendisine
öyküye geçince yazıya hayal gücünün Tommiks hayranıydık. Terörün söylettiği bir finale götürüyor bizi:
eklendiğini vurgulayan Miman, de çok olduğu zamanlardı. Bir “Oynuyoruz aslında. Zaten lanetliyiz,
“Denemede gözlemlerinizi duygularınızla eczanede çıraktım. Gece nöbetinde ölümle lanetlenmişiz. Arada vakit
koyuyorsunuz. İşe giderken gördüğüm eczanedeki ablayla çatışmadan geçirmenin yolunu buluyoruz.”
94
95
96

You might also like