Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 1

FEVRİ

“Gelecek misin?” dedi.


Konuşmaya soru cümlesiyle başlamasına şaşırmadım ancak bu soruyu soracak
cüreti bulmasına epey şaşırmıştım.
Cevap vermedim. Eğer onunla gidersem her gün bir yere sürüklenecektik,
zaman zaman birilerinden kaçacak, sonu olmayan bir maceranın içinde savrulup
duracaktık. Sığınacak bir mekan da yoktu, Ordu’nun yaylalarında saatlerce
yürüyecek, koşacak ve gücümüz tükendiğinde yakalanacaktık. Nefes almanın
bile mümkün olmadığı iki bin râkımlı tepelerde perişan olmaya niyetim yoktu.
İlk yakalandığımızda yaşımız küçük olduğu için yüzbaşı bizi bağışlamıştı ancak bu
riske bir kez daha giremezdim. Onunla attığım her adımda kendimi bir örümcek
ağına saplanmış gibi hissediyordum. Kaçacak gücüm kalmamıştı ama pes etmeyi
de kendime yediremiyordum. Bu sefer öyle olmayacaktı, olan biteni Haldun
Ağabey’e anlattım.
“Evinizi, toprağınızı bırakıp gidemezsiniz, eğer bu kasabadan giderseniz hepimiz
dağılırız, paramparça oluruz “dedi.
Ben ikna olmuştum, arkamızdan; “Hasan ile Ayşe bizleri bırakıp gittiler”
demelerine izin veremezdim.
Sağıma doğru uzanıp masanın üzerindeki kağıdı aldım, onu tedirgin eden ne
varsa tek tek yazdım. Onu gördüğüm ilk yerde kağıdı verecektim, fevri
hareketlerinden çekinmiyor değildim ama başka çare kalmamıştı.
Ya buradan gidecektik ya da kalıp savaşacaktık.

You might also like