Professional Documents
Culture Documents
Dar Kapidaki Mesih Walter Benjamine Yazi
Dar Kapidaki Mesih Walter Benjamine Yazi
Dar Kapidaki Mesih Walter Benjamine Yazi
Murat Erşen
“Dar kapıdan giriniz. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş, yol ise enlidir. Bu kapıdan
girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar
azdır.” (Matta7: 13-14) Tarih boyunca İncil’in bu ayetlerinin işaret ettiği dar kapının eşiğinde,
bambaşka sınırlara uzanan nice düşünce geleneği belirmiştir. Tanıklık ettiklerine
sığınabilmenin, görüp işittiğinin sorumluluğunu üstlenebilmenin, dünyanın kendisini bize
açtığı aralıktan dünyaya açılabilmenin ve o dünyada yer kaplama haddine dair bir bilgeliğin
imgesidir dar kapı. Mesiyanik inanç ise, her türlü suç ve günahın kefaretinin ödeneceği hesap
günü henüz gelmemişken bile, kurtarıcının o dar kapıdan girebileceğini bildirir. Dar kapıdan
doğacak bu mesiyanik tılsım, ancak yaşamsal meşguliyetlerini o hakikat kapısında icra
edenlerin üzerinde halelenip, yalnızca onlara şifa olacaktır.
Derleme eserler, çoğunlukla, benzer bir düşünce ufkunu paylaşan metinlerin toplandığı
yayınlar olsa da bu eserin odağında Benjamin gibi bir düşünürün yer alması felsefi kabullerin
birbirinden ayrıştığı yazıları okumamızı sağlıyor. Ne de olsa katettiği her kavram ve temada
başka gelenek ve ideolojilerin referanslarına gidebilen, argüman zinciri tamamına ermek
üzereyken kendi öncüllerini yerinden edebilen, sıralı kronolojik bir dizilimdense takım
yıldızları şeklinde bir kümelenmeyi tercih eden bir figür Benjamin; dolayısıyla düşüncesine
hasredilmiş metinleri de birbirlerine karşı kışkırtmayı sürdürebiliyor hala.
Elbette bu kışkırtma belirli ilkelerden bağımsız değil; çelişkiyi işletme biçimi kimi
zaman karşıt ufukların yakınlaşmasını, kimi zamansa bir tür aynılığın içine gömülü
katmanların ayrışmasını mümkün kılabiliyor. Örneğin, şimdiki zamanın dışında bırakılmış
geçmişten söz ederken merkeze koyduğu hafıza kavramını, az sonra, endüstrileşen ve
konformizmi besleyen bir yapı olarak ele alabiliyor Benjamin ya da ezilenler geleneği,
egemenin tarih-yazımında üzeri çizilen bir öğe olarak belirginleştirilirken, mağduriyet
hiyerarşisinin de bu gelenekteki kalıntılarını teşhir etmeye girişebiliyor. Kavramların
tekelleşmesine karşı kendi düşüncesine dahi şerh düşen bir pratikle işliyor teorisini; bu sayede
de dile içkin ideolojilere kayıtlanan ifadeler sökülüp siyasalı harekete geçiren bilgiye
eklemlenebiliyor. Kitabın alt başlığı olarak belirlenip Benjamin’in adına bağlanan “politik
felsefe” tamlamasının manasının da, bir oranda bu montaj (sökme-eklemleme) faaliyetinde
temellendiğini söylemek mümkün. Zira politik olan, felsefenin bir niteliği, disiplini, biçimi
hatta nesnesi olmaktan ziyade, adeta bir ikileme, çağın kabullerinin gerektirdiği bir pekiştirme
Benjamin için. Nitekim derlemede de bu ilkeye sahip çıkılmış; mesiyanizmden şiddete,
ezoterizmden hukuk, yasa ve adalet nosyonlarına, kader ve karakter tahlillerinden tarih,
kefaret ve deneyim mefhumlarına uzanan geniş bir çerçevede, siyasalın devlet
örgütlenmesiyle uyuşmazlığı ile bu uyuşmazlığın kriterleri, sınır durumları ve elbette
akılsallığı üzerinde durulmuş.
Nami Başer yazısında Antik Yunan’ın zaman anlayışıyla, İbranicede nimet anlamına
gelen ve Yahudilikte yaşamın üzerine dikey olarak düştüğü kabul edilen zaman kavrayışını
karşılaştırarak, bu ayrımın Benjamin’indeki mesihsiz mesiyanizm kavrayışına yansımalarını
ele alıyor. M. Ertan Kardeş ise liberal kabullerle radikal biçimde mesafelenen Benjamin’in
“işlenmemiş insansılığın icrası” olarak tarif ettiği politikaya ilişkin öğeleri tanımlamaya
girişerek, yasa, adalet, politik-nihilizm ve “teknik yeniden üretilebilirlik çağında savaş ve
savaşçının dönüşümü” mefhumlarını konu ediniyor. Kitapta, kongredeki sunum metnine yer
verilen Besim F. Dellaloğlu, Benjamin’in politik teolojisini tartışıyor. Kurtul Gülenç “Sınırda
Olmak ya da Yaşamda Kalmanın Halleri” başlıklı makalesinde “bir devrimci neden tarih
yazar?” sorusunu tinsellik ve kolektivite ikiliği eşliğinde değerlendiriyor. Cengiz Çakmak’ın
metninde, Benjamin’in Antik Yunan kaynaklarından doğup Yahudi teolojisi referanslarıyla
sentezlenen “Kader ve Karakter” başlıklı yazısına dair bir analiz var. Ateş Uslu’nun
makalesinde, Georges Sorel, Oskar Goldberg ve Erich Unger gibi çağdaşları dolayımıyla
Benjamin’in şiddet teorisinin politik ve entelektüel bağlamı betimlenirken, kavramların
tarihselliği ve geçmişin biricikliği gibi hususlar, düşünürün referanslarının çeşitliliği
vurgusuyla yorumlanıyor. Tacettin Ertuğrul, Benjamin’in ünlü “Şiddetin Eleştirisi Üzerine”
metnini, Derrida’nın “Benjamin’in Ön Adı” başlıklı yazısı eşliğinde okuyarak şiddet, yasa ve
adalet kavramlarını tanımlıyor. Son olarak Cana Erşen ise “Tanınmayan Kızkardeşler: Walter
Benjamin’de Ezoterizm” başlıklı yazısında hem düşünürün temas ettiği kaynakları hem de
Jean Améry, Heimrad Bäcker ve Adorno gibi isimlerin Benjamin’i referans alan bazı ardıl
metinlerini katederek geçmişin alıntılanabilir bir nitelik kazanması sorununu ezoterik okur-
yazarlık bağlamında tartışmaya açıyor.
Dar Kapıdaki Mesih, entelektüel ilgilerini politik özneliğine tahvil etmiş, direnişin ve
şiddetin teorisini bir tür zanaatkâr-okurluk olarak biçimlendirmiş bu eşsiz düşünürü tanımak
isteyenlere de, mevcut tanışıklıklarını derinleştirmeyi arzu edenlere de hitap ederken,
Türkçedeki Benjamin literatürüne de önemli bir katkı sunuyor. “Dar kapıdan giriniz!”