Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

Helene, İngiltere’nin Salisbury kentinde doğmuştu.

Dünyaya gelmesinin çok da büyük bir olay


olmadığı bir gerçek olsa da Helene ileride bu gerçeği değiştirmek için her şeyi yapacaktı. Zaten
gerçeği değiştirmek de bir bakıma çocukluğundan beri onun uzmanlık alanıydı. Asla o sakin içine
kapanık ve kendi dünyasında vakit geçirmekten hoşlanan çocuklardan birisi olmamıştı. Aslında hayal
dünyasını sevmediği ya da yaratıcı olmadığını düşündüğü falan yoktu. Hatta belki de dünyasını
gereğinden fazla seviyordu. Ne zaman bir kitap okusa, resim çizse ya da aklına ilginç bir fikir gelse
koşar ve soluğu anne babasının yanında alırdı. Annesi Lucinda evden çalışan bir terziydi ve Helene’in
tüm yaratıcılığı ile baş etmeye her zaman hazırdı. Babası Rick ise geç saatlere kadar iş yerinde kalan
bir avukat olsa da o bile küçük kızına ilgi göstermekten asla geri kalmıyordu. Helene’in okul hayatıda
evdeki hayatından çok farklı değildi. Öğrendiklerini, düşüncelerini ve yaptıklarını paylaşmaktan her
zaman hoşlanmıştı. İyi bir öğrenciydi ve söz dinlerdi ancak tek sorunu fazlasıyla rekabetçi olmasıydı.
Her zaman kazanmalı ve bir şeyi istiyorsa ona mutlaka o sahip olmalıydı. İnsanların ondan
etkilenmelerini istiyordu, istediklerini ancak bu şekilde elde edebilirdi. Öğretmenlerini izlemişti. Bir
çocuk iyi bir öğrenciyse yaptıklarına ve düşüncelerine değer verir değilse bir kenarıya atılırdı. Helene
bunu çok erken fark etmiş ve başarılı olmak için elinden geleni yapmıştı. Fakat diğer çocukları
etkilemek öğretmenlerini etkilemek kadar kolay olmuyordu. Helene herkesin kendisini sevmesini
sağlamanın imkansız olduğunu anlamış ve bunu kabullenmekte zorlanmamıştı. O elinden geldiğince
fazla ilgiyi almak için her şeyi yapacaktı. Bunun için bazılarını üzmesi gerekebilirdi. Belki de
öğretmenlerinin hiç istemediği tarzda birisi olup yalan söylemesi de gerekirdi. Fakat yalanlar
hakkında güzel olan şey yakalanmadığın sürece kimsenin onlardan haberinin olmayacak olmasıydı ve
Helene bundan belki de biraz fazla hoşlanmıştı. Ancak istediğini elde etmesini sağlıyordu değil mi?
Öyleyse sorun yoktu.

Küçük bir kızın hayatı kazanılması gereken bir oyun olarak görmesini engelleyecek tek şey başına
geldiğinde Helene ilkokulu bitirmek üzereydi. Londra’dan gelen bir tiyatro topluluğu bir bağış etkinliği
kapsamında Salisbury’de büyük bir gösteri yapıyordu. Helene’in orada izledikleri asla aklından
çıkmamıştı. Yüksek bir sahnenin üzerindeydin ve etraftaki tüm gözler senin üzerindeydi. Etkilemek
için yalan söylemene, güç göstermene, aslında hiç umrunda olmayan sayıları ve onlar ile yapılan
işlemleri öğrenemene gerek yoktu. Hayattaki gerçek mucize bu olabilirdi. Helene’in bunu istemişti. O
gece eve dönüp yaşadıklarını ailesine anlattığında Lucinda ve Rick elbette küçük kızlarını
reddedememişlerdi. Helene o günden itibaren okullarında düzenlenen hiçbir tiyatro etkinliğini
kaçırmadığına emin olmuştu. Öğretmenlerini kendileri gibi küçük yaşlı alt sınıflar için bir drama
kulübü kurmaya ikna etmesi ise beklediğinden zor olmuştu. Arka arkaya reddedilirken bunun
nedenini gerçekten anlamamıştı. Muhteşem bir öğrenciydi öğretmenlerin onun sözünü dinlemesi
gerekmez miydi? Bu durumu ailesine açtığında ailesi özel bir okul olmasına rağmen her yaştaki
öğrencilerinin bu tarz gösteriler yapmasını maddi miktarda karşılayamıyor olabileceklerini açıklamıştı.
Fakat Helene’in bu yanlışı düzeltmek için bir yola ihtiyacı vardı. Ne yapması gerektiğini bildiğinde
onun için fazla zor olmamıştı. Sadece ailelerinin fazlasıyla zengin olduğunu bildiği birkaç çocuğu
drama kulübü için galeyana getirmeliydi. Arkadaşları sonrasında istedikleri roller Helene aldığı için
istedikleri kadar kızabilirlerdi ancak bunun geri dönüşü yoktu.

Uzun bir süre her şey Helene’in istediği ve planladığı gibi gitmişti. Liseye gittiğinde yaşadığı tek sorun
fazla muhteşem olması olabilirdi. Fakat insanlar bunu bir sorun haline getirmek için ondan fazlasıyla
çekiniyorlardı. Yine de Helene artık bir çocuk değildi ve başına istemediği şeyler daha sık gelmeye
başlamıştı. Neyseki insanların bunlar ile başa çıkma yolunu öğrenmesi fazla zor olmamıştı. Alkol ve
uyuşturucu gördüğü en büyük üçüncü mucize olabilirdi. İkincisi ise kesinlikle seksti. Kendini
uyuşturmak genelde sadece kafanı dağıtmana yarıyor ve sonrasında bok gibi hissettiriyordu ancak
ellerini birisinin üzerine koyduğun anda istediğin birçok şeyi elde edebilir aynı zamanda kafanı
dağıtabilir ve yine bok gibi hissetsen de bunu atmak için biraz alkol alabilirdin. Helene bu fikirden
inanılmaz hoşlanmıştı. Partiler sahnede olmadan parlamak için muhteşem fırsatlardı ve o hiçbirini
kaçırmadığına emin oluyordu. Adrian’ın malikanesinde ya da Jessica’nın garajında olması önemli
değildi. Ara sokakta ya da terk edilmiş bir hastanede olsa Helene yine de giderdi. Korkacak bir şeyi
yoktu. En azından o güne kadar olmamıştı. Bir gün kırsalda kismenin onları rahatsız edemeyeceği
koruluklardan birinde tiyatro ekibiyle birlikte herkesi davet ettikleri büyük bir kutlama yaparken
Helene aşırı doz almıştı. Her ne kadar arkadaşlarından birisi hızla ailesine ve ambulansa ulaşmış olsa
da O gözlerini bir sedyede borulara ve makinelere bağlı bir şekilde yarı baygın halde açtığında aldığı
ilk haber ailesinin yaptığı araba kazası olmuştu. Kendisi taburcu edildikten sonra ise onu karşılayan
kişi hayatı boyunca hiç görmediği bir adam olmuş ve ona ne annesinin ne de babasının kurtulamadığı
haberini amcası olduğunu öğrendiği Gareth vermişti. O gün araba kazasında Helene de onlarla
birlikte öldüğünü hissetmişti. Bu vicdan azabı tek bir insanın omuzları için fazla ağırdı.

Avis, Gareth amcanın ismini daha önce birkaç defa duymuştu ve bildiği tek şey babasının ondan
nefret ettiğiydi. Rick’in asla bu adam ile yaşamasını vasiyet etmiş olabileceğini sanmıyordu ancak
gerçeği öğrenmesi fazla uzun sürmemişti. Büyük anne ve büyük babası zaten huzur evinde
kalıyorlardı ve annesi tek kardeşti. Uzak akrabalarının hiçbiri ise böyle problemli bir kızı evlerine
almak istemediklerinde reşit olmasına sadece bir yıl kalmış olan Avis’in tek seçeneği Gareth Faulkner
olmuştu. Ancak amcası kesinlikle beklediği gibi bir adam değildi. Avis’in oyunculuğa ve tiyatroya olan
ilgisini biliyordu. Onu Londra’daki devasa evine götürmüş ve en ünlü tiyatro sanatçıları ile
tanıştırmıştı. Ona sayısız öğretmen tutmuş ve en iyilerden oyunculuk dersi almasını sağlamıştı. Avis
sadece doğuştan yetenekli değildi. Konu bir rolü oynamaya geldiğinde gerçekten bir arı gibi
çalışıyordu ve amcasının asıl niyetinin de bundan faydalanmak olduğunu fark etmesi fazla uzun
sürmemişti. Adam oldukça büyük yatırımlar yapmıştı ve Avis gibi yetenekli bir tiyatrocuya ihtiyacı
vardı. Tek sorun Avis’in artık sahneye çıkmak istemiyor oluşuydu. Gareth bunu duyduğuna hiç
memnun olmamıştı ve Avis’in henüz yeni başlamış olan lüks ve refah içerisindeki hayatı on sekiz
yaşına bastığı gün bitmişti. Fakat Avis’i pes ettirmek için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç vardı. O
alıştığı ve çok sevdiği lüks hayatı hızla geri alacak ve bir daha asla sahneye çıkmasa dahi oyuncu
olmaya devam edecekti. Başta bedenini kullanarak para kazanmak kolay gelmişti ancak bu şekilde
yeterincesini elde etmek yıllarını alırdı ve küçük otel odaları midesini bulandırıyordu. Bir gece
hedefini daha farklı bir yerde aramaya karar vermiş ve bir kumarhaneye girmişti. Avis’in rol yapma
yeteneklerine sahip olduğunuzda her şey doğal gelişiyordu. İstese bir gecede tüm masaları silip
süpürebileceğini fark etmesi uzun sürmese de bunun başına bela olabileceğini biliyordu. O yüzden
ağırdan almaya ve öğrenmeye başlamıştı. Ve yeniden her şey artık yolunda gitmeyene kadar her şey
yolunda gitmişti. Avis her zaman inanılmaz miktarlarda paralar ile oynar ve çok büyük riskler alırdı.
Herkes onun bir milyarderin kızı olduğunu iddia edebilirdi ancak gerçek elbette bu değildi ve bu
gerçek Hiç tanımadığı bir kadın kumarhaneye gelip onu masadan tam anlamıyla süpürdüğünde
ortaya çıkacaktı. Avis bunun nasıl olduğunu ve her şeyi doğru yapmasına hatta ölesiye şanslı olmasına
rağmen nasıl kazanamadığını anlamamıştı. Kesinlikle altına girdiği borcu ödeyecek paraya sahip
değildi. Bunu nasıl söyleyeceğini bilmiyordu ancak ilginç bir şekilde ihtiyacı kalmamış çünkü kadın
kendisine bir iş teklifiyle gelmişti. Avis bunun hiç hoşuna gitmeyeceğine yemin edebilirdi ancak bu
sadece oldukça bilindik bir prodüksiyon şirketinde fena olmayan bir rol teklifiydi. Avis ona iş
verebilecek herkesi tanıdığına ve hepsini didik didik araştırdığına emindi ancak başına düşen altın
yumurtayı kırıp omlet yapacak kadar da aptal değildi.
Avis, isminin Gabriela olduğunu öğrendiği yeni iş vereni ile tanıştıktan sonra fazlasıyla hızlı
yükselmişti. Onunla yatmanın borcunu ödemesine ve birkaç filmde istediği roller daha kolay almasına
yardımcı olduğunu da itiraf etmekten çekinmezdi. Sonunda ona da ihtiyacı kalmamıştı. Okulu
bitirecek parayı hızla elde ederken uluslararası seviyeye çıkmak onun için çocuk oyuncağı olmuştu.
Artık çok daha büyük miktarlar kazanıyor ve milyonların izlediği filmlerde, dizilerde oynuyordu. Avis
için kameraların karşısında olmak sahnede olmaktan çok daha değerliydi. İnsanları etkilemek için
önlerinde kırk takla atmasına gerek yoktu. O gösterisini yapar, rolünü oynar, herkesi kandırır ve
insanlar kendilerini onun ayaklarına atarlardı. Avis için asıl mucize buydu. Avis Faulkner isminin
dünyanın her bir ucunda bilindiğine emin olmak için elinden gelen her şeyi yapmaktan hiçbir zaman
çekinmemiş ve çalışmayı asla bırakmamıştı. Belki doğal yeteneğine fazlasıyla güveniyor ve sık sık
kaçamaklar yapıyor olabilirdi ancak asla sarsılmayacağına da fazlasıyla emindi. Galalarda, sokakta ve
gittiği her yerde üzerinde olan gözlerden hoşlanmadığını söylese yalan söylemiş olurdu. Gözlerine
bakıp istediği anda insanların onun için her şeyi yapabileceğini bilmek kadar muhteşem olan tek şey
insanların farkında bile olmadan onun isteklerini yerine getirmeleriydi. Avis kumarhanelere gitmeyi,
eğlenceleri, alkolü ve o çok güzel olan maddeleri kullanmayı hiç kesmemişti. Bunlar küçük
talihsizlikler için hala en iyi ilaçlardı. Avis’e kalsa kumarhanelerin hastanelerden daha değerli
olduğunu bile söylerdi. Hakkında çıkan dedikodular umrunda değildi. Onları temizleyecek birileri her
zaman bulunurdu. Avis masalarda kendilerini çok akıllı ve becerikli sanan insanları sinirlendirmeye
devam edebilir ve eve döndüğünde içkisini yudumlarken insanların kendisine nasıl taptığını
izleyebilirdi.

You might also like