Professional Documents
Culture Documents
Göstergebilim: Yapisalcilik
Göstergebilim: Yapisalcilik
• Yapısalcılığın temel
özellikleri
• Yapı kavramı GÖSTERGEBİLİM
• Yapısalcılığın Önde Gelen
Düşünürleri
• Ferdinand De Saussure
• Claude Levi-Strauss
• Roland Barthes Dr. Öğr. Üyesi
Ahmet TAYLAN
3
© Bu ünitenin tüm yayın hakları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aittir. Yazılı izin alınmadan
ünitenin tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve
dağıtımı yapılamaz.
Yapısalcılık
Yapısalcılığın tanımı
Roland Barthes
GİRİŞ
Düşünce tarihinde 20. yüzyıl önemli değişim ve atılımların yaşandığı bir çağa
tekabül eder. Bu dönemde, özellikle felsefi düşüncenin analitik bir bakış açısıyla
sanat, estetik, edebiyat, dilbilim, kültür gibi farklı sosyal bilim alanlarıyla daha fazla
iç içe geçmesine ve farklı disiplinlerin başlıca toplumsal sorunlara bir bütünlük ve
etkileşim içinde eğilmelerine tanık olunmuştur.
20. yüzyılda bu gibi gelişmelerin etkisiyle pozitivist ampirik (deneysel) ve
bilimci yaklaşımlarda ortaya konan nihai ve tek bir doğrunun olduğu, anlamın
doğada ve toplumda hazır bir şekilde bulunduğu ve doğanın saf bilgi
kategorilerinden oluştuğuna dair geleneksel bilimsel anlayışa karşı çıkılmaya
başlanmıştır. Bunun yerine, bireylerin öznel deneyimlerini irdeleyen ya da aksine
yapı ve kültürel sistemin rolünü odağa alan nitel yaklaşımlar sosyal bilimlerde
giderek daha fazla öne çıkmaya başlamıştır.
Özellikle 1930’lu yıllardan itibaren Walter Benjamin, Theodor W. Adorno ve
Herbert Marcuse gibi önde gelen düşünürlerin yer aldığı Frankfurt Okulunun
ortaya koyduğu eleştirel kültürel analiz; Edmund Husserl’ın öncülük ettiği
fenomenolojinin analitik felsefe odaklı bir bakışla bilginin temeline ulaşabilmek
için kesin ve mutlak doğruyu sorgulamaya açan yaklaşımı; Martin Heidegger, Karl
Jaspers ve daha sonra Jean-Paul Sartre’ın öncülük ettiği, varlıkların varoluş
nedenlerini sorgulayan varoluşçu felsefe gibi düşünce akımları bu dönemde
yaşanan dönüşümü önceler.
Bu dönüşümün ve farklı düşünsel yaklaşımların yarattığı bu çeşitliliğin
Düşünce tarihinde 20. önemli kilometre taşlarından birini de yapısalcılık (strüktüralizm/structuralism)
yüzyılda yaşanan oluşturur. Yapısalcılık, temelleri daha eskilere uzanmakla birlikte, özellikle 1950’li
değişimlerin
yıllardan sonra dilbilim, psikoloji, antropoloji, sosyoloji, iletişim, kültürel analizler,
başlıcalarından biri
yapısalcılığın hatta matematik ve bütün olarak toplumsal teoride sıkça kullanılan ve alışıldık
doğuşudur. bilimsel düşünme biçimlerini çarpıcı bir şekilde dönüştüren bir yaklaşım olmuştur.
Bu ünitede yapısalcılık yaklaşımı tarihsel bağlamı, düşünsel temelleri ve önde
gelen düşünürlerin fikirleri örneğinde genel hatlarıyla betimlenmektedir.
Örnek
analizi uygulayan bir kişi elmayı sadece en temel algılarıyla
açıklayabilir. Yapısalcılık, bir şeyin, bütününü oluşturan en basit
unsurlara bölünmüş parçaların toplamı olduğuna inanır. Elma
kırmızı, yuvarlak, sert, sulu ve tatlıdır. Bu nesnel bir betimlemedir
ve bu betimleme elmanın şekli, tadı, rengi ve dokusunu
gözlemleyerek yapılabilir. Öte yandan elmayı tanımlamak üzere,
onu ısırdığınızda size ne kadar güzel bir duygu hissettirdiğini
hatırlıyorsanız bu öznel bir analiz olacaktır. Yapısalcılık sadece bir
şeyin temel tanımlarını nesnel olarak anlamakla ilgilenir, daha
karmaşık fikirlere ve onun arkasındaki tarihsel sebeplere eğilmez.
Yapı Kavramı
Piaget, yapı kavramının üç ana düşünceden oluştuğunu vurgular [4];
bütünlük, dönüşüm ve öz-düzenleme (kendi-kendini yönetme): “Bütünlük, yapıları
Yapı kavramının üç tanımlayan temel özelliklerden biridir. Tüm yapısalcılar -matematikçi, dilbilimci,
temel özelliği bütünlük, psikolog veya farklı bir alandan olanlar- yapılar ve bir araya getirilmiş kümeler
dönüşüm ve öz- arasındaki farkı kabul ederler. Yapılar bütünlerden oluşurken, bir araya getirilmiş
düzenlemedir. kümeler, içinde bulundukları toplamdan bağımsız olan ögelerden oluşan
karmalardır. Öte yandan bu ayrımı vurgulamak, yapıların ögeleri olmadığını
savunmak anlamına gelmemektedir: Bir yapının ögelerinin yasalarına bağlı
olduğunu ve ancak bu yasalarla yapı ya da buradaki anlamıyla bütünün veya
dizgenin tanımlanacağını söylemektir. Ayrıca bir yapının bireşimini sağlayan
yasalar, ögelerinin birebir çağrışımlarının toplamına indirgenemez. Bu yasalar,
ögelerin özelliklerinden ayrı olan, bütünün bütüncül özelliklerini yönetirler.
Bu noktada yapısalcılığın ana sorunlarından biri olan, çok daha önemli bir
sorun ortaya çıkar: Bu bileşik bütünler her zaman bileşik miydiler? Bu nasıl
olabilir? Biri bunları birleştirdi mi? Yoksa bunlar en başından mı (hatta hâlen)
birleşme sürecindeydiler? Soruyu başka bir şekilde sorarsak: Yapıları biçimlemek
gerekir mi, yoksa yapılar için bir tür sonsuz önceden biçimlenme mi geçerlidir?
yapısalcılıktaki görüş farklılıkları en çok bu soruların yanıtlarında ortaya çıkar. Bazı
kuramcılar, yapının doğası zamana bağlı olmadığı için, yapıların yaratımı
sorununun ortaya konamayacağını savunurlar. Bu kuramcılar yapıların kaynağının
önceden biçimlenmiş olduğu düşüncesini ileri sürerek, bir anlamda sorunun olası
bir yanıtını vermektedirler.”
Piaget’ye göre dönüşüm yapıları tanımlayan ikinci özelliktir. “Eğer yapılaşmış
bütünlerin nitelikleri bileştirme yasalarına bağlıysa, bu yasaların doğasında
yapısallaştırma olmalıdır. Yapısalcıların kullandığı yasa veya kural kavramlarının
başarısının altında yatan, aynı anda yapılaşmanın ve yapılaşmış olmanın sürekli
ikilemi veya iki kutupluluğudur.
Ferdinand de Saussure
Yapısalcılığın, Megill’in [9] sınıflamasıyla “gösterge yapısalcılığı” ve “yapı
yapısalcılığı” ya da bir başka spesifik sınıflamayla “yöntem yapısalcılığı” ve
“fenomenolojik yapısalcılık” gibi farklı türleri ayrıştırılabilse de yapısalcılığın en
bilinen biçimi hümanizm eleştirisinin Ferdinand de Saussure’ün dilbilimsel
yöntemiyle birleşiminden doğan harekettir.
İsviçreli dilbilimci Saussure dilbilimin kurucularından biri olarak bilinir. En
ünlü çalışması üniversitede verdiği derslerin notlarından ortaya çıkan ve
meslektaşları tarafından derlenen Genel Dilbilim Dersleri adlı kitaptır. Saussure, bu
eserinde dilsel görüngülerin çözümlenmesine dair ortaya koyduğu fikirlerle sadece
dilbilimsel bir yöntem değil, aynı zamanda bir bilgi kuramı da oluşturmuştur.
Böylece Saussure'ün yapısal yaklaşımına dayanan yeni dilbilim modeli, toplumsal
ve kültürel hayatı kuramsallaştırmak için genel bir model hâline gelerek,
yapısalcılık ile göstergebilimin gelişiminde büyük etki yaratmıştır.
Claude Lévi-Strauss
Fransız antropolog Claude Lévi-Strauss önde gelen yapısalcı teorisyenlerden
biri olarak bilinir. “Lévi-Strauss, akrabalık ilişkileri ile söylenlerin temel yapısını
araştırırken ileri sürdüğü yapısal inceleme yöntemi ve dilbilim kaynaklı okuma
biçimiyle yapısalcı yöntemi ilk kez dilbilim dışında kalan bir bilim dalında;
antropolojide uygular. Bir başka deyişle, dilbilimin insanbilimlerinin tüm dallarına
açık olduğu savından yola çıkarak yapısal antropolojiyi yapısalcı ilkeler üzerine
temellendirir.” [11] Bu bağlamda Lévi-Strauss’un, Saussure’cu yöntemi
antropolojide kullanarak yapısalcılığın farklı disiplinleri kapsayan bir hareket
olarak kurulmasında ve genişlemesinde önemli katkıları olmuştur.
Claude Lévi-Strauss,
yapısalcı yöntemi ilk kez
dilbilim dışında kalan
bir bilim dalında
uygulamıştır.
Resim 3.2. Claude Lévi-Strauss [14]
Lévi-Strauss özellikle gündelik hayata dair çeşitli pratikler, inanç biçimleri,
akrabalık ve mit (efsane, söylen) gibi kavramların yapısal analizlerini geliştirerek,
farklı kültürlere dair benzer olguların yapı kavramı üzerinden karşılaştırmasını
yapmıştır. Lévi-Strauss’un en ünlü eserleri 1949 yılında akrabalık ilişkileri üzerine
yazdığı Akrabalığın Temel Yapıları ve 1963 yılında yayımlanan Yapısal Antropoloji
adlı çalışmalarıdır.
Lévi-Strauss’un genel olarak Saussure'dan ilham alan yapısal antropolojik
yaklaşımı, bir sistemin ögelerinin kendi içsel değerlerinden çok birlikte nasıl bir
araya getirildiğine odaklanır. 'Farklılık' ve 'ilişki' burada temel kavramlardır. Bu
unsurların birleşimi, toplumsal alana da dinamizmini kazandıran karşıtlıklara ve
çelişkilere yol açar. 'Kapsam', Lévi-Strauss’un yaklaşımının bir başka önemli
yönüdür. Çünkü birçok toplumsal araştırmacı, toplumsal yaşama dair
araştırmalarını kendi saha çalışmalarını yürüttükleri özel toplum kesitleriyle
sınırlandırmış olsa da Lévi-Strauss hem kendisinin hem de diğer antropologların
derlediği veriler temelinde kuramsallaştırdığı evrenselci bir yaklaşımı
benimsemiştir.
Lévi-Strauss’a göre, her toplum ya da kültür (ki bu gelişmiş bir toplumdan
kabile toplumuna kadar değişebilir), diğer toplumlarda ya da diğer kültürlerde çok
ya da az düzeyde mevcut olan ve ortak yapısal benzerlikler taşıyan birtakım
bir yapıdır. Sonunda, bir mitin tüm versiyonları (artsüremli yönü), yapısının
belirginleşmesi için dikkate alınmalıdır. Başka bir perspektiften, mit her zaman bir
karşıtlığın sonucudur, örneğin, “insanoğlu aslında erkek ve kadının birleşmesinden
doğar.”
Aslında, insan toplumunun pek de istenmeyen bir yönü olarak zıtlık ve
karşıtlıklar, mitleri yaratır. Mit, inanç ve gerçeklik arasındaki asimetriden, teklik ve
çokluk, özgürlük ve zorunluluk, kimlik ve farklılık vs.den kaynaklanır. Mit, dilin
artsüremli ve eşsüremli yönleri arasındaki sentezdir. Mitin amacı insanlara
yaşadıkları çelişkileri aşabilme yeteneğine sahip bir mantıksal model sağlamaktır.
Sonuç olarak gerek akrabalık ilişkileri gerekse de mitler üzerine geliştirdiği
model örneğinde, Lévi-Strauss’un yaklaşımı kültürel sistemlerin kendi kendini
sürdüren özelliklerini çözümlemek yoluyla kültürün özerkliğini ortaya koyması
bakımından yapısalcı yaklaşım için önemli katkılar sağlamıştır.
Roland Barthes
Fransız felsefeci Roland Barthes, Lévi-Strauss ile birlikte yapısalcı
yaklaşımının diğer önemli düşünürlerinden biridir. Barthes, ilerleyen yıllarda post-
yapısalcı bakış açısında oldukça yaklaşmış olsa da ilk dönem çalışmalarında
Saussure’dan yararlanan bir semiyotik kültür modelini savunmuştur [7]. 1964
yılında yayımlanan “Göstergebilimin Ögeleri” adlı çalışması bu modeli ortaya
Barthes, bir yandan koyduğu en önemli eseri olarak bilinir.
Roland yaklaşımın
yapısalcı Barthes,
göstergebilimsel
içinde kalmaya Yukarıda da değinildiği üzere “Saussure, ikili karşıtlıklarla ve birbirini
araştırmadiğer
çalışırken, sayesinde
yandan dışlayan kategorilerle düşünme süreci içinde langue'ı (dil dizgesi) parole'den (söz)
da dilbilim ile kültürel
bu yaklaşıma yeni bir ayırırken bir yandan dilbilimin konusunu tanımlamaya çalışmış̧, diğer yandan dil ve
araştırmalar arasında
bakış açısı getirmiştir.
bağ kurmuştur. anlam sorununa bir açıklama getirmiştir. Saussure dizgenin analizine öncelik
vermiştir. Eşsüremli analiz, dilin tarihsel değişim ve dönüşümünün (artsüremli
analiz) analizinin önüne geçmiştir. Dizge içinde her göstergenin değeri diğer
göstergelerle ilişkisinden, farklılığından kaynaklanır. Dolayısıyla anlam/değer,
tarihsel ve toplumsal bağlam dikkate alınmaksızın dil dizgesi (yapı) ile
açıklanmıştır.
verili kabul etmesiyle bir yandan Saussure'ün yapısalcı yaklaşımına yakın dururken
diğer yandan ideolojinin kurulma biçimlerini açıklamak amacı ile yan anlama
yaptığı vurgu ile farklı bir yaklaşımı birleştirme çabasını sergiler: Saussure'ün
gösterge kavramı ile Marksist ideoloji sorununu...” [12]
Dilbilim ile kültürel araştırma arasında yakınlaşmayı savunan Barthes, bunu
mümkün kılmak üzere semiyotik (göstergebilimsel) araştırmayı kullanır. Smith ve
Riley, [7] Barthes’ın modelindeki bazı temel terminolojik ve kavramsal temaları
şöyle özetler:
Dil ve söz: Barthes, Saussure’ün ortaya koyduğu dil-söz ayrımının sadece
dilbilim ile ilgili görüngülere değil, bütün semiyotik bağlamlara uygulanabileceğini
savunur.
Gösteren ve gösterilen: Barthes, temsil edilen şey ya da kavram (gösterilen)
ile temsil işini yapan şey (gösteren) arasındaki temel Saussurecü ayrımın, bütün
sembol sistemleri için temel olduğunu söyler. Gösterenler, gerçekliği bölme ve
biçimsiz deneyim yığınlarından biçimleri çekip çıkarma yolu ile gösterilenleri
oluşturmaya yardım ederler. Barthes, Lévi-Strauss’u izleyerek ‘semiyolojinin
gelecekteki görevinin’ sınıflandırma işi gibi olacağı görüşünü savunur. Bu
bağlamda insanların gerçekliğe yüklediği eklemlenmeleri yeniden keşfetmemizi,
yani işaret sistemlerinin dünyayı çoğu zaman keyfi olarak nasıl parçalara ayırdığını
ve sınıflandırdığını araştırmamızı önerir.
Roland Barthes, kültür Sözdizimi ve sistem: Buradaki ayrım, büyük ölçüde boyuna kesit ile enine
içindeki işaretlerin
kesit arasındaki ya da artzamanlı ile eşzamanlı arasındaki ayrımlara benzer.
ideolojik yeniden
üretimin karmaşık ağına Sözdizimi, işaretlerin zamanla bir sıra içinde uzayan zincirler içinde düzenlenme
bulaşık olduklarını biçimlerini ifade eder. Dolaysısıyla, burada her bir terim kendi değerini kendinden
vurgular. önce gelene ve onu izleyene karşıtlığından türetir. Sistem, kendisi ile yer
değiştirebilen işaret sistemi içindeki diğer (mevcut olmayan) birimler ile hemen
hemen karşıtlık içindedir. Örneğin bir restoran menüsündeki bütün ana
yemeklerin ‘yatay’ olarak okunması sistemin incelenmesini gerektirirken,
yemeklerin sırası (meze, ana yemek, tatlı) doğrultusundaki bir ‘dikey’ okuma
sözdizimini gerektirir. Her iki yaklaşımdan birini ya da diğerini kullanarak menünün
semiyotiğini inceleyebiliriz.
Anlam ve ima: Barthes, işaret sistemlerinin kendileri üzerine kurulduklarını
ve dolayısıyla pek çok tabakaya sahip olduklarını ileri sürer. Anlam, daha alt düzen
sistemlerini ve az ya da çok işaretlerin gerçek anlamlarını ifade eder. Buna karşılık
ima, bir çeşit üst dil ile ilişkilidir. İmalar, anlamların birincil düzeninden toplanarak
bir araya getirilme eğilimindedir. Onlar ideolojiktir ve bağlantı kuran bir tema ile
‘belirtilen mesajın üstünü örtme’ eğilimindedir.
Görüleceği üzere, Barthes kültür içindeki işaretlerin asla masum
olmadıklarını, aksine, ideolojik yeniden üretimin karmaşık ağına bulaşık olduklarını
vurgular. Barthes, buradan hareketle ideoloji, mit gibi kavramlar üzerinden
anlamlandırma sürecinin nasıl işlediğini açıklamıştır. Bunun için düz anlam ve yan
anlam gibi kavramları kullanan Barthes, düz anlamın o göstergenin neyi
gösterdiğiyle, yan anlamın göstergenin bunu nasıl kavramsallaştırdığıyla ilgili
olduğunu söyler. Düz anlamlar insanların zihinlerinden evrensel olarak ortak bir
imge oluştururken, yan anlamlar ise kültür, mitler, ideolojiler gibi toplumdan
topluma farklılık gösterebilen kavramlar ekseninde farklılaşabilmektedir.
Bu modeli somutlaştırmak üzere Barthes’ın, bir fotoğrafa dair ünlü
semiyotik çözümlemesi örnek verilebilir. Barthes analizinde, Paris Match
dergisinin kapak fotoğrafı olan ve Fransız ordusunun üniforması içindeki bir genç
siyahî askerin Fransız bayrağını selamlarken görüntülendiği görseli inceler.
Barthes, bu fotoğraftaki düz anlamın bir siyahî askerin Fransız bayrağını
selamlaması olduğunu belirtir. Barthes’a göre fotoğrafın yan anlamı ise Fransa’nın
tüm yurttaşlarının herhangi bir ırk ayrımı olmaksızın Fransız bayrağı altında
sadakatle ülkelerine hizmet ettikleri büyük bir ülke olmasıdır; böylelikle Fransa
sürekli eleştirildiği sömürgecilik suçlamalarına bu fotoğraf örneğinde yanıt
vermektedir. Bu örnekteki yan anlamın oluştuğu düzlem Barthes’a göre ideolojinin
kurulması ve yeniden üretilmesi bağlamında değerlendirilebilir.
Barthes’ın fikirleri ekseninde, kendinden sonraki araştırmacılar
göstergebilimsel analizin kapsamını genişletmiş ve göstergelerin edebi metinlerde,
hukuki dokümanlarda ya da reklamlarda nasıl kullanıldığına dair analizlerle giderek
genişleyen uygulamalı bir araştırma alanı oluşturmuşlardır. Göstergebilimin
gittikçe yapısalcılıktan ayrılması ekseninde Barthes’ın “ilk eserlerinde yapısalcı
yaklaşıma olan yakınlığı ve ideoloji sorununu bu yapısalcılıkla bütünleştirerek
çözme çabaları giderek dönüşüme uğramış” [12] ve bu durum çoğu görüşe göre
Yapısalcılık 1970’lerden Barthes’ın post-yapısalcılık içinde konumlandırılmasına neden olmuştur.
sonra yerini yapısalcılık-
sonrası olarak Şu ana kadar sayılan yapısalcı düşünürlerin eserlerinde ortaya koydukları
tanımlanan akım ve anahtar kavramlar Tablo 3.1’deki gibi somutlaştırılabilir.
yöntemlere bırakmıştır. Tablo 3.1. Yapısalcı Düşünürlerin Bilinen Eserleri ve Anahtar Kavramları
•Ferdinand De Saussure
•Saussure, dili bir tür “göstergeler sistemi” olarak kavrar ve dilin karşıtlıklar
aracılığıyla işlediğini ortaya koyar:
Özet (devamı)
•Dil (langue) (bir yapı veya sistem olarak görülen bireysel doğal dil) ve söz
(parole) (bireysel konuşma ya da süreç olarak dilsel eylem) ayrımı,
•Göstergenin (işaret) ikili bir yapıya (gösteren / gösterilen) sahip olması,
•Eşsüremli (synchronic-senkronik) ve artsüremli (diachronic-diyakronik) dil
analizi.
•Claude Lévi-Strauss
•Fransız antropolog Claude Lévi-Strauss önde gelen yapısalcı teorisyenlerden
biri olarak bilinir. “Lévi-Strauss, akrabalık ilişkileri ile söylenlerin temel
yapısını araştırırken ileri sürdüğü yapısal inceleme yöntemi ve dilbilim
kaynaklı okuma biçimiyle yapısalcı yöntemi ilk kez dilbilim dışında kalan bir
bilim dalında; antropolojide uygular. Bir başka deyişle, dilbilimin
insanbilimlerinin tüm dallarına açık olduğu savından yola çıkarak yapısal
antropolojiyi yapısalcı ilkeler üzerine temellendirir.
•Lévi-Strauss özellikle gündelik hayata dair çeşitli pratikler, inanç biçimleri,
akrabalık ve mit (efsane, söylen) gibi kavramların yapısal analizlerini
geliştirerek, farklı kültürlere dair benzer olguların yapı kavramı üzerinden
karşılaştırmasını yapmıştır. Lévi-Strauss’un en ünlü eserleri 1949 yılında
akrabalık ilişkileri üzerine yazdığı “Akrabalığın Temel Yapıları” ve 1963 yılında
yayımlanan “Yapısal Antropoloji” adlı çalışmalarıdır. Gerek akrabalık ilişkileri
gerekse de mitler üzerine geliştirdiği model örneğinde, Lévi-Strauss’un
yaklaşımı kültürel sistemlerin kendi kendini sürdüren özelliklerini
çözümlemek yoluyla kültürün özerkliğini ortaya koyması bakımından
yapısalcı yaklaşım için önemli katkılar sağlamıştır.
•Roland Barthes
•Fransız felsefeci Roland Barthes, Lévi-Strauss ile birlikte yapısalcı
yaklaşımının diğer önemli düşünürlerinden biridir. Barthes, ilerleyen yıllarda
post-yapısalcı bakış açısında oldukça yaklaşmış olsa da ilk dönem
çalışmalarında Saussure’dan yararlanan bir semiyotik kültür modelini
savunmuştur. 1964 yılında yayımlanan “Göstergebilimin Öğeleri” adlı
çalışması bu modeli ortaya koyduğu en önemli eseri olarak bilinir. Barthes,
Saussure'ün, dil dizgesini öne çıkartan yapısalcı yaklaşımının içinde kalmaya
çalışırken, başka bir deyişle bir yandan onun sadık bir takipçisi olurken, diğer
yandan da bu yaklaşıma yeni bir bakış açısı getirmiştir.
•Uzun süre Batı düşünce dünyasında etkili olan yapısalcı yaklaşımlara tarih
dışı oldukları, argümanlarının soyut, karmaşık ve kolaylıkla geçerlilenemez
oldukları, özerk özneyi ve insanın yaratıcı etkinliklerini yeterince
önemsemedikleri yolunda eleştiriler yöneltilmiştir. Bu doğrultuda yapısalcılık
da pek çok entelektüel gelenek gibi zamanla dönüşüme uğrayarak
1970’lerden sonra yerini yapısalcılık-sonrası olarak tanımlanan başka akım ve
yöntemlere bırakmıştır.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. 20. Yüzyılda, nihai ve tek bir doğrunun olduğu, anlamın doğada ve toplumda
hazır bir şekilde bulunduğu ve doğanın saf bilgi kategorilerinden oluştuğuna
dair geleneksel bilimsel anlayışa karşı çıkan yaklaşımlar aşağıdakilerden
hangisini öne çıkarır?
a) Aşkın toplumsal teorileri
b) Yapı ve kültürel sistemin rolünü
c) Ekonomik determinizmi
d) Ampirik araştırma geleneğini
e) Altyapı-üstyapı metaforunu
6. Yapısalcılığın bir öğretiden çok bir yöntem olduğuna dikkat çeken düşünür
aşağıdakilerden hangisidir?
a) Jean Piaget
b) Auguste Comte
c) Anthony Giddens
d) Mikhail Bakhtin
e) Roland Barthes
Cevap Anahtarı
1.b, 2.d, 3.e, 4.c, 5.b, 6.a, 7.c, 8.d, 9.a,10.b
YARARLANILAN KAYNAKLAR
[1] Cevizci, A. (1999). Felsefe sözlüğü. İstanbul: Paradigma Yayınları.
[2] Bottomore, T. ve Nisbet, R. (2006). Sosyolojik çözümlemenin tarihi II. İstanbul:
Kırmızı Yayınları.
[3] Çevikbaş, S. (2001). “Yapısalcılık Üzerine”. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 27.
[4] Piaget, J. (2007). Yapısalcılık. Ankara: Doruk Yayınları.
[5] Barthes, R. (1989). The Rustle of Language. California: University of California
Press.
[6] Yücel, T. (2016). Yapısalcılık. İstanbul: Ada Yayınları.
[7] Smith, P. ve Riley, A. (2016). Kültürel kurama giriş. Ankara: Dipnot Yayınları.
[8] Swingewood, A. (1998). Sosyolojik düşüncenin kısa tarihi. Ankara: Bilim ve
Sanat Yayınları.
[9] Megill, A. (1998). Aşırılığın Peygamberleri: Nietzsche, Heidegger, Foucault,
Derrida. Ankara: Bilim Sanat Yayınları.
[10] Saussure, F.D. (1998). Genel dilbilim dersleri. İstanbul: Multilingual Yayınları.
[11] Tüfekçi, E. (2004). “Yapısalcı Yöntem ve Uygulama Alanları”. Tiyatro
Araştırmaları Dergisi. Sayı: 17.
[12] İnal, A. (2003). “Roland Barthes: Bir Avant-Garde Yazarı”. İletişim
Araştırmaları. Sayı: 1(1).
[13] Ferdinand de Saussure. 1 Kasım 2018 tarihinde
https://www.britannica.com/biography/Ferdinand-de-
Saussure/media/525575/56950 adresinden erişildi.
[14] Claude Lévi-Strauss. 1 Kasım 2018 tarihinde
https://www.britannica.com/biography/Claude-Levi-
Strauss/media/337917/141902 adresinden erişildi.
[15] Roland Barthes. 1 Kasım 2018 tarihinde
https://www.biography.com/people/roland-barthes-36995 adresinden
erişildi.