Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 457

Prof. Dr. Murat ATALI Doç. Dr.

İbrahim ERMENEK
İstanbul Üniversitesi Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Hukuk Fakültesi
Öğretim Üyesi Öğretim Üyesi

Doç. Dr. Ersin ERDOĞAN Arş. Gör. Nurullah BAL


Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi

" "
MEDENi USUL HUKUKU
PRATİK ÇALIŞMALAR
Pratik Çalışmalar
Yargıtay Kararları
Uygulama Örnekleri
Dilekçeler
Sınav Soruları
Test Soruları

ANKARA2018
MEDENi USÜL HUKUKU
PRATİK ÇALIŞMALAR
ÔDEMELİ İSTEME VE GENEL DAĞITIM
------. YETKİN Basım Yayım ve Dağıtım A.Ş.
Strasburg Caddesi No: 31/A 06430 Sıhhiye/ ANKARA

----
Tel : O (312) 231 42 34 (35) -232 03 43 Faks: 229 87 85
Şube: Abide-i Hürriyet Cad. No: 158 34381 Şişli/ İSTANBUL
Tel: O (212) 234 50 56 (57) Pbx Faks: O (212) 234 50 58
e-mail: yetk:in@yetkin.com.tr http://www.yetkin.com.tr
Yayınevi Sertifika No: 13974

Yayın Kodu: ISBN 978-605-05-0371-5

© Yetkin Yayınlan 2018

Dizgi: YETKİN Elektronik Yayımcılık Sistemleri


Baskı: YETKİN BASIMEVİ
Kazım Karabekir Caddesi No: 95/7-8-1O
Tel: O (312) 34100 06 06060 ANKARA
Matbaa Sertifika No: 13989
ÖNSÖZ

Devletin aslı görevlerinin başında yargı hizmetlerinin sıınulması gelmek­


tedir. Yargı hizmetlerinin kamu vicdanını tatmin edici şekilde sunulması hem
Devlet'e güvenin tesis edilmesi hem de toplumsal barışın korunması bakımın­
dan hayati derecede önemlidir. Toplumsal barışın korunması ve hak arayanla­
rın tatmin edilmesi ise, sadece maddi hukuk kuralları çerçevesinde hak bahşe­
dilmesi ile mümkün olmayıp, bu hakların korunmasına veya bu haklara ula­
şılmasına hizmet eden usul kurallarının varlığı ile mümkün olmaktadır. Bu
çerçevede usul hukuku kuralları adalete erişimin ve etkin bir hukuki koruma­
nın olmazsa olmazım teşkil etmektedir. Jhering'in deyimi ile, şekil, keyfiliğin
baş düşmanı; hürriyetin ise ikiz kardeşidir. Bu noktada usul kuralları, maddi
hukukun öngördüğü hakların ileri sürülmesi ve gerçekleştirilmesine hizmet
etmekle, bu hakların varlığını anlamlı kılmakta, onları adeta ete kemiğe bü­
ründürmektedir. İşaret ettiğimiz önemine binaen her hukuk uygulayıcısının,
maddi hukuk kuralları kadar, medenı usul hukuku kurallarını ve pratiğini bil­
mesi ve ayrıca bunu özümsemesi de oldukça önemlidir.
Elinizdeki kitap, bu düşünceden hareketle üç bölüm olarak hazırlanmış
olup; ilk bölümde öncelikle soyut maddi hukuk kurallarının somut olaya uy­
gulanma şekli hakkında okuyuculara yol göstermeyi amaçlayan çözümlü pra­
tik çalışmalara, daha sonra ise okuyucuların muhakeme yeteneğinin ve uygu­
lama becerilerinin geliştirilmesini amaçlayan cevapsız pratiklere yer verilmiş­
tir. Keza ilk bölümde, ilgili bazı konu başlıklarına karar ve dilekçe örnekleri
eklenerek teorik bilgiler somutlaştırılmıştır. Ayrıca her başlık altında uygula­
mada ortaya çıkan birtakım sorunlara ilişkin örnekler verilmiş ve bu sorunla­
rın çözümüne yönelik yargı mercilerinin ve usul hukuku doktrininin yakla­
şımları ortaya konulmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde ise bir kısmı cevaplı
olmak üzere geçmiş yıllarda yapılan sınav somlarına yer verilerek, öğrencile­
rin hem hukuk formasyonlarının geliştirilmesi hem de sınavların şekil ve içe­
riğine yönelik öngörü sahibi olmaları amaçlanmıştır. Nihayet son bölümde,
öğrencilerin kamu kumm ve kumluşlannm personel alım sınavlarına hazırlan­
malarına fayda sağlaması amacıyla açıklamalı test somlarına yer verilmiştir.
Bu vesile ile kitabın basımını üstlenen ve titiz bir çalışma ile bunu gerçek­
leştiren, başta Yetkin Basım ve Yayıncılık A.Ş. yetkilileri Muharrem BAŞER
ve Yusuf Ziya GÜLKÖK olmak üzere dizgi ve baskıda emeği geçen bütün
yayınevi çalışanlarına teşekkür ederiz.

5
Kitabın okuyuculara ve öğrencilere faydalı olması dileğiyle ...

Prof. Dr. Murat ATALI


Doç. Dr. İbrahim ERMENEK
Doç. Dr. Ersin ERDOĞAN
Arş. Gör. Nurullah BAL

6
İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER····························································································· 7

Birinci Bölüm
PRATİK ÇALIŞMALAR VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ

§ 1. MEDENi USUL HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİLER .... 15


• Çekişmeli Yargı Çekişmesiz Yargı Aynmı
• Görev ve Yetki
• Hakimlerin Yasaklılığı-Reddi
• Hakimin Sorumluluğu
• Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler
• Usul İşlemleri
• Süreler
• Tebligat
I. PRATİK ÇALIŞMALAR ................................................................. 17
A. CEVAPLI PRATİKLER ............................................................ 17
Pratik l ....................................................................................... 17
Pratik 2 ....................................................................................... 21
Pratik 3 ....................................................................................... 26
B. CEVAPSIZ PRATİKLER .......................................................... 32
Pratik 1 ....................................................................................... 32
Pratik 2 ....................................................................................... 33
Pratik 3 ....................................................................................... 35
II. DİLEKÇE ve KARAR ÖRNEKLERİ ..............................................37
A. Hakimin Reddi Dilek çesi ........................................................... 37
B. Görev sizlik Kararı ...................................................................... 38
C. Dosya nın Görevli Mahkemeye Gönderilmesi Talebi.................40
HL ÖRNEK YARGI KARARLARI.......................................................41
§ 2. TARAF KAVRAMI ve DAVA TEORİSİ.........................................49
• Taraf- Dava Ehliyeti
• Husumet
• Temsi)
• Taraf Değişikliği
• Dava Arkadaşlığı
• Davaya Müdahale

7
I. PRATİK ÇALIŞMALAR ................................................................. 51
A. CEVAPLI PRATİKLER ............................................................ 51
Pratik 1 ....................................................................................... 51
Pratik 2 ....................................................................................... 56
B. CEVAPSIZ PRATİKLER .......................................................... 65
Pratik l ....................................................................................... 65
Pratik 2 ....................................................................................... 66
II. DİLEKÇELER ve KARAR ÖRNEKLERİ ...................................... 68
A. Taraf Ehliyeti Yokluğu Nedeniyle Usulden Ret Kararı ............. 68
B. Asli Müdahale Talebi ................................................................. 69
IIL ÖRNEK YARGI KARARLARI....................................................... 72
§ 3. DAVA .................................................................................................... 77
• Dava Şartları
• Dava Çeşitleri
• Davanın Açılması
• Dilekçeler Aşaması
• İddia ve Savunmanın Değiştirilmesi ve Genişletilmesi Yasağı
• Ön İnceleme Aşaması

I. Alt Bölüm

I. PRATİK ÇALIŞMALAR ................................................................. 79


A. CEVAPLI PRATİKLER.............................................................. 79
Pratik l ....................................................................................... 79
Pratik 2 ....................................................................................... 92
Pratik 3 ..................................................................................... 106
B. CEVAPSIZ PRATİKLER..........................................................1 I3
Pratik 1 ..................................................................................... 113
Pratik 2 ..................................................................................... 114
IL DİLEKÇE ve KARAR ÖRNEKLERİ............................................ 1 J 7
A. Dava Dilekçesi ......................................................................... 117
B. Cevap Dilekçesi ........................................................................ 121
C. Cevaba Cevap Dilekçesi........................................................... 128
D. İkinci Cevap Dilekçesi ............................................................. 133
E. Ön İnceleme Duruşması Tutanağı ............................................ 135
III. ÖRNEK YARGI KARARLARI..................................................... 137

8
il. Alt Bölüm
I. PRATİK ÇALIŞMALAR ............................................................... 145
A. CEVAPLI PRATİKLER .......................................................... 145
Pratik l ..................................................................................... 145
Pratik 2 ..................................................................................... 149
Pratik 3 ..................................................................................... 156
B. CEVAPSIZ PRATİKLER. ......................................................... 162
Pratik l ..................................................................................... 162
Pratik 2 ..................................................................................... 165
Pratik 3 ..................................................................................... 166
il. ÖRNEK YARGJ KARARLARI..................................................... 169
§ 4. KANUN YOLLARI .......................................................................... 175
• Kanun Yollarının Amacı ve Çeşitleri
• Kanun Yollarına Başvuru
• İstinaf
• Temyiz
• Yargılamanın Yenilenmesi
J. PRATİK ÇALIŞMALAR ...............................................................177
A. CEVAPLI PRATİKLER .......................................................... 177
Pratik l ..................................................................................... l 77
Pratik 2 ..................................................................................... 183
B. CEVAPSIZ PRATİKLER.......................................................... 190
Pratik 1 ..................................................................................... 190
Pratik 2 ..................................................................................... 192
il. DİLEKÇE ve KARAR ÖRNEKLERİ............................................ 194
A. İstinaf Dilekçesi........................................................................ 194
B. İstinaf Cevap Dilekçesi.............................................................200
C. Temyiz Dilekçesi ...................................................................... 203
D. Bölge Adliye Mahkemesi Karan .............................................. 205
E. Yargıtay Kararı ......................................................................... 209
III. ÖRNEK YARGI KARARLARI.....................................................213
§ 5. YARGILAMA GİDERLERİ - ADLI YARDIM ............................ 217
• Geçici Hukuki Koruma Kavramı ve Genel Özellikleri
• İhtiyati Tedbirler
• Delil Tespiti

9
GEÇİCİ HUKUKi KORUMA ................................................................. 217
I. PRATİK ÇALIŞMALAR ............................................................... 219
A. CEVAPLI PRATİK .................................................................. 219
Pratik 1 ..................................................................................... 219
B. CEVAPSIZ PRATİK ................................................................ 226
Pratik 1 ..................................................................................... 226
II. DİLEKÇELER ve KARAR ÖRNEKLERİ .................................... 228
A. Davadan Önce İhtiyati Tedbir Talebi ....................................... 228
B. Dava Esnasında İhtiyati Tedbir Talebi ..................................... 229
C. İhtiyati Tedbir Kararı ................................................................ 230
D. İhtiyati Tedbir Kararına İtiraz Dilekçesi .................................. 231
III. ÖRNEK YARGI KARARLARI.. ................................................... 233
§ 6. ALTERNATİF UYUŞMAZLIK ÇÖZÜMÜ ve BİREYSEL
BAŞVURU ......................................................................................... 237
• Tahkim
• Arabuluculuk
• Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru
I. PRATİK ÇALIŞMALAR ............................................................... 239
A. CEVAPLI PRATİK .................................................................. 239
Pratik 1 ..................................................................................... 239
B. CEVAPSIZ PRATİKLER ........................................................ 248
Pratik 1 ..................................................................................... 248
Pratik 2 ..................................................................................... 250
il. DİLEKÇE ve KARAR ÖRNEKLERİ.. .......................................... 252
A. Tahkim Sözleşmesi. .................................................................. 252
B. Zorunlu Arabuluculuk Anlaşma Belgesi .................................. 254
III. ÖRNEK YARGI KARARLARI ..................................................... 256
§ 7. GENEL PRATİK ÇALIŞMALAR. ................................................. 259
I. CEVAPLI PRATİKLER ................................................................ 261
Pratik 1............................................................................................ 261
Pratik 2 ............................................................................................ 268
Pratik 3 ............................................................................................ 275
Pratik 4 ............................................................................................ 278
Pratik 5 ............................................................................................ 281
il. CEVAP SIZ PRATİKLER .............................................................. 288

10
Pratik 1............................................................................................ 288
Pratik 2 ............................................................................................ 291
Pratik 3 ............................................................................................ 292
Pratik 4 ............................................................................................ 294
Pratik 5 ............................................................................................ 296
Pratik 6 ............................................................................................ 298
Pratik 7 ............................................................................................ 299
Pratik 8 ............................................................................................ 300
Pratik 9 ............................................................................................ 301
Pratik 10 .......................................................................................... 303

İkinci Bölüm
SINAV ÖRNEKLERİ

I. ÇÖZÜMLÜ SINAV ÖRNEKLERİ ................................................ 307


Medeni Usul Hukuku I Dersi Vize Sınavı (08.11.2017) ................ 307
Medeni Usul Hukuku I Dersi Final Sınavı (04.0l.2018) ................ 316
Medeni Usul Hukuku II Dersi Vize Sınavı (29.03.2018) ............... 327
Medeni Usul Hukuku II Dersi Final Sınavı (24.05.2018) .............. 334
II. ÇÖZÜMSÜZ SINAV ÖRNEKLERİ ............................................. 346
Medeni Usul Hukuku I Dersi Vize Sınavı (12.11.2014) ................ 346
Medeni Usul Hukuku I Dersi Final Sınavı (07.0l.2015) ................ 352
Medeni Usul Hukuku II Dersi Vize Sınavı (02.04.2015) ............... 357
Medeni Usul Hukuku II Dersi Final Sınavı (15.06.2015) .............. 363
Medeni Usul Hukuku I Dersi Vize Sınavı (16.11.2016) ................ 369
Medeni Usul Hukuku I Dersi Bütünleme Sınavı (24.01.2017) ...... 371
Medeni Usul Hukuku II Dersi Vize Sınavı (06.04.2017) ............... 374
Medeni Usul Hukuku II Dersi Final Sınavı (11.06.2017) .............. 380
Medeni Usul Hukuku II Dersi Bütünleme Sınavı (22.06.2017) ..... 383

Üçüncü Bölüm
TEST SORULARI

I. ÇÖZÜMLÜ TEST SORULARI ..................................................... 387

11
BİRİNCİ BÖLÜM
PRATİK ÇALIŞMALAR ve
UYGULAMA ÖRNEKLERİ
§ 1. MEDENİ USUL HUKUKU HAKKINDA GENEL BİLGİLER

• Çekişmeli Yargı Çekişmesiz Yargı Aynını

• Görev ve Yetki
• Hakimlerin Yasaklılığı-Reddi
• Hakimin Sorumluluğu

• Medeni Usul Hukukuna Hakim Olan İlkeler


• Usul İşlemleri
• Süreler
• Tebligat
I. PRATİK ÇALIŞMALAR
A.CEVAPLIPRATİKLER

Pratik l

Yerleşim yeri Sincan olan Mehmet, son yerleşim yeri Düzce olan
babasından miras kalan üç adet apartman dairesinin, kendisi ve kardeş­
leri Barış ve Ceyda arasında taksim edilmesini istemektedir. Kardeşler,
daireleri aralarında paylaşmakta sorun yaşayınca, Mehmet, mirasın
paylaştırılmasını sağlamak üzere bir dava açmıştır. Açılan dava netice-
sinde babasının Eskişehir' deki dairesinin Mehmet adına tapuya kayde-
dilmesine karar verilmiştir. Mehmet, adına kayıtlı bu taşınmazı, bir kira
sözleşmesi yaparak Eskişehir' de öğrenim gören ve yerleşim yeri Hatay
olan Ali 'ye kiralamıştır. Aralarındaki kira sözleşmesinin bir maddesine
de bu sözleşmeden doğan uyuşmazlıklar için Ankara mahkemelerinin
yetkili olacağı yönünde bir hüküm derç etmişlerdir. Mehmet, sözleşme­
nin yapılmasından 5 ay sonra, kiralanan taşınmaza gittiğinde, taşınma­
zın hor kullanıldığını, mutfak dolaplarının kırılıp döküldüğünü ve par-
kelerin de şişme yaptığını görmüştür. Bunun üzerine, sözleşmede yaz-
dığı üzere Ankara asliye hukuk mahkemesinde dava açarak zararın taz-
minini ve kiralananın tahliyesini talep etmiştir. Bu arada dava açma ha-
zırlıkları evresinde tapu kayıtlarını inceleyen Mehmet, taşınmazın ta-
puya kaydı sırasında Mehmet olan isminin sehven Memet olarak yazıl­
dığını fark etmiştir. Bunun üzerine Mehmet tapu kayıtlarına sehven
yanlış yazılan ismini düzeltmek üzere ayrı bir dava açmıştır. Bu sırada
Mehmet, kiralananın tahliyesi amacıyla açtığı davada davaya bakan
yargıcın Ali 'nin nişanlısı olduğunu öğrenmiştir.
Sorular
1. Mehmet'in babasından miras kalan apartman dairelerinin paylaştı­
rılması amacıyla açtığı davada yetkili ve görevli mahkeme hangi-
sidir?
2. a) Mehmet ve Ali arasındaki kira sözleşmesindeki yetkiye ilişkin
hükmün hukuki niteliğini değerlendirerek sözleşmenin geçerliliği
ve yetkili ve görevli mahkeme hakkındaki düşüncelerinizi beyan
ediniz.

17
b) Aralarındaki sözleşmenin geçerli olduğu varsayımında, Meh-
met davasını Ankara mahkemelerinde değil de, Eskişehir mahke-
melerinde açsaydı, bu durumda Ali yetki itirazında bulunabilir
miydi?
3. Mehınet'intapu kayıtlarındaki ismin düzeltilmesi için açacağı da-
vada yetkili ve görevli mahkeme hangisidir?
4. Mehmet'in davaya bakan hakimin Ali'nin nişanlısı olduğunu öğ­
renmesi üzerine başvurabileceği bir yol var mıdır? Varsa süreç na-
sıl işleyecektir?
5. Bir önceki sorudan bağımsız olarak, davaya hakim (X) tarafından
bakılmasının tarafsızlık ilkesini etkileyeceğini düşünen Mehmet,
" ... mahkeme hakimi tarafımca HSYK'ya şikayet edilmiş olup ara-
mızda bir husumet bulunduğundan davaya bakmaması gerek-
tiği ... " şeklindeki imzalı beyanıyla reddi hakim talebinde bulun-
muştur. Bu talep reddi istenen mahkeme hakimince reddedilmiş ve
ret talebinde bulunan (A) 500 TL disiplin para cezasıyla cezalandı­
rılmıştır.
a) Mehınet'in ret talebi usule uygun mudur?
b) Mahkemece verilen karar yerinde midir?
6. Yukarıdaki sorulardan bağımsız olarak, bir an için hakimin öğren­
cilik yıllarını anımsayarak davalı Ali 'yi kayırdığını düşünelim. Bu
durumda Mehmet'in başvurabileceği bir yol var mıdır?
7. Mehmet'in Ali'ye karşı açtığı dava üç yıl sonra kesin olarak karara
bağlanmıştır. Yargılamanın gereğinden fazla uzun sürdüğünü dü-
şünen Mehmet'in başvurabileceği bir yol var mıdır?

Cevaplar
1. Görev kuralları, uyuşmazlığın medeni yargı alanında hangi mah-
keme tarafından çözümlenmesi gerektiğini belirleyen kurallardır.
Görevli mahkemenin tespitinde, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin
doğru bir şekilde tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda, öncelikle
uyuşmazlığın özel mahkemelerin görev alanına girip girmediği be-
lirlenmelidir. Somut olayda, bir taşınmazın paylaştırılmasına veya

18
ortaklığın giderilmesine ilişkin bir uyuşmazlık söz konusudur. Bu
sebeple HMK m.4/b uyarınca görevli mahkeme sulh hukuk mah-
kemesidir.
Yetkili mahkemenin tayininde, taşınmazın bulunduğu yer mah-
kemesinin mi yoksa mirastan doğan terekenin paylaştırılması nede-
niyle ölenin son yerleşim yeri mahkemesinin mi yetkili olduğu be-
lirsizlik arz etmektedir. Yargıtay' ın yerleşik içtihatlarında bu gibi
hallerde taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili ol-
duğu kabul edilmektedir. Doktrinde de bu görüşün savunucuları bu-
lunmakla birlikte, ölenin son yerleşim yeri mahkemesinin kesin yet-
kili olduğunu savunan yaklaşımlar da mevcuttur. Yargıtay'ın kabu-
lüne göre, kesin yetkili mahkeme Eskişehir mahkemeleridir.
2. a) Mehmet ile Ali arasındaki sözleşme yetki sözleşmesidir. Yetki
sözleşmesi hukuki niteliği itibarıyla, asıl ve doğrudan etkisini usul
hukuku alanında gösterdiği için bir usul hukuku sözleşmesidir. Do-
layısıyla geçerlilik şartları usul hükümlerine göre belirlenmelidir.
Bununla birlikte, somut olayda yapılan yetki sözleşmesi geçersizdir.
Zira yetki sözleşmesi yalnızca tacirler ve kamu tüzel kişilerinin ara-
larındaki uyuşmazlıklar için yapabilecekleri bir sözleşmedir. Taraf-
lar tacir olmadığından bu sözleşme geçersizdir. Görevli mahkeme,
HMK m. 4/a gereğince sulh hukuk mahkemesidir. Zira olayda kira
ilişkisinden doğan bir alacak söz konusudur. Yetkili mahkeme ise,
Ali 'nin geçici olarak bulunduğu Eskişehir mahkemeleri ile genel
yetkili mahkeme olan Hatay mahkemeleridir.
b) Yetki sözleşmesinin varlığı halinde, kural olarak, dava yal-
nızca sözleşmede belirlenen mahkemede açılır. Ancak sözleşmede
belirlenen mahkemenin yetkisi kesin yetki değildir. Eğer yetki söz-
leşmesinin tarafları, münhasır yetkili kıldıkları mahkeme dışında
başka bir yer mahkemesinde dava açmışlarsa bu durum resen dik-
kate alınmaz. Ancak davalı tarafın ilk itirazı üzerine inceleme ya-
pılması gerekir. Dolayısıyla Ali yetki ilk itirazında bulunabilir.
3. Mehmet'in tapu kayıtlarındaki isminin düzeltilmesi, bir çekişmesiz
yargı işidir. Bir işin çekişmesiz yargı işi olup olmadığı uyuşmazlı­
ğın yokluğu, sübjektif hakkın yokluğu ve resen harekete geçme

19
ölçütlerinden biri veya birkaçının varlığına göre belirlenir. İlaveten
HMK m. 382'de sayılan işler de örnek niteliğindeki çekişmesiz
yargı işidir. Taşınmaz üzerinde taraf oluşturulmasına veya hak ihla-
line sebebiyet vermeyen işler eşya hukukundaki çekişmesiz yargı
işleri arasındadır. Çekişmesiz yargı işlerinde kural olarak görevli
mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, talepte
bulunan kişinin veya ilgilinin oturduğu yer mahkemesidir. Dolayı­
sıyla Sincan mahkemeleri yetkilidir.
4. HMK m.34 yasaklılık sebeplerini düzenlemiş ve hakimin nişanlısı­
nın davasında talep olmasa bile çekinmek zorunda olduğunu hükme
bağlamıştır. Bu durumda Mehmet, yasaklılık sebebinin varlığını her
zaman ileri sürebilir. Davaya bakması yasak olan hakimin yaptığı
işlemler, üst mahkemenin kararıyla iptal olunabilir. Karar ve hü-
kümler ise her halde iptal olunur. Tarafların yapmış olduğu işlemler
geçerliliklerini korur.
Çekinme kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge ad-
liye mahkemesinin bu konuda vereceği karar kesindir.
5. a) Ret talebinin usulüne uygun olması için, dilekçeyle en geç ilk
duruşmada ya da öğrenmeden sonraki ilk duruşmada ileri sürülmesi
gerekir. Ayrıca dilekçeye ret talebinin dayandığı sebepler ve delil
veya emareler de eklenmelidir. HSK'ya şikayetin yalnızca beyanı
yeterli olmayıp bunu gösterir belgelerin de dilekçeye eklenmesi ge-
rekir. Dolayısıyla bu ret talebi usulüne uygun değildir.
b) Mahkemece verilen kararın yerindeliği açısından HSK'ya
şikayetin bir ret sebebi olup olmayacağı irdelenmelidir. HSK'ya
şikayet yalnız başına iki taraftan birisi ile davası veya düşmanlığı
olmak ret sebebi içine dahil edilemez. Yargıtay da bu şekilde dü-
şünmektedir. Ancak elbette hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerek-
tiren önemli bir sebebin varlığı kapsamında ret sebebi olduğu söy-
lenebilir.
Para cezası verilebilmesi için ise, mutlaka kötü niyetle yapılmış
bir ret talebi ve bu talebin de esas yönünden kabul edilmemesi

20
gerekir. Somut olayda bir kötü niyetin varlığından söz edilemeye-
ceği için para cezasına hükmedilmesi yerinde değildir.
6. Bu durumda hakimin hukuki sorumluluğuna başvurulabilir. Tahdidi
olarak sayılan sorumluluk sebeplerinden birisi de, kayırma sebe-
biyle hukuka aykırı bir hüküm kurmadır. Bu halde, Yargıtay ilgili
hukuk dairesinde Devlet aleyhine açılacak bir dava ile zararların
tazmini istenebilir. Devlet, ödediği tazminat nedeniyle sorumlu
hakime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder.
7. Mehmet, adil yargılanma hakkının bir unsuru olan makul sürede
yargılanma ilkesinin ihlali sebebiyle mahkemece verilen hükmün
şekli anlamda kesinleşmesinden itibaren 30 gün içinde bireysel baş­
vuru yolu ile Anayasa Mahkemesi'ne gidebilir. Anayasa mahke-
mesi, ihlali tespit edip dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. İlgili
mahkeme ihlali bertaraf edecek şekilde mümkünse dosya üzerinden
yeni bir karar verir. Ancak makul sürede yargılanma unsuru bakı­
mından adil yargılanma hakkının ihlali halinde, Anayasa Mahke-
mesi' nce yalnızca ilgili lehine tazminata hükmedilir. Zira yeniden
yargılama yapılarak bu ihlalin ortadan kaldırılması mümkün değil­
dir.

Pratik 2

(A), İzmir'de faaliyet gösteren bir havai fişek fabrikasında çalış­


makta iken, amiri olan personelin baskılarına maruz kalmış; fişek ma-
kinesindeki uzun süreli çalışması da parmaklarında doku zedelenme-
sine sebebiyet vermiştir. Son zamanlarda (A)'nın performansının ol-
dukça düştüğünü gözlemleyen işveren (B), (A)'nın iş sözleşmesini fes-
hetmiştir. Arabuluculuk süreci başarısız olunca, haklı bir neden olmak-
sızın sözleşmesinin feshedildiğini düşünen (A), alamadığı kıdem ve ih-
bar tazminatları ile fazla mesai, yıllık izin ücreti alacağı ve hafta tatili
ücreti alacaklarının tahsili amacıyla bir dava açmıştır. Söz konusu da-
vada, hakimin işverenin çocukluk arkadaşı olduğunu öğrenen (A),
hakimi duruşma esnasında sözlü olarak reddetmiştir.

21
Yargılama sırasında talep edilen ücretlerin hesaplanması için dos-
yanın bilirkişiye tevdiini gerekli gören hakim, davacı (A)'ya bilirkişi
masrafları ile müzekkere ve tebligat giderleri için gerekli olan masrafı
yatırması için iki haftalık süre vermiştir. Ancak (A), bu süre içinde mas-
rafı yatıramamıştır. Bunun üzerine mahkemece sürenin bir hafta daha
uzatılmasına karar verilmiştir. Fakat ekonomik sıkıntılar içinde olan
(A), bu sürede de masrafları yatıramamıştır.
Yargılamasonunda hakim kurduğu hükümde, iki haftalık istinaf yo-
luna başvuru süresini sehven bir ay olarak göstermiştir.
Sorular
1. (A)'nın hakimin reddini sözlü olarak talep etmesinin hukuki ni-
teliği nedir? Bu işlemin geçerliliğini tartışınız.
2. (B), (A)'nın açtığı davaya delil ve belgelerin toplanmasının za-
man alacağı gerekçesiyle süresinde cevap veremeyeceğini dü-
şünmektedir. Kanun tarafından öngörülen iki haftalık cevap sü-
\
resinin uzatılması mümkün müdür?
3. (A)'nın süresi içinde masrafları yatıramamasının yaptırımı ne-
dir? Söz konusu işlem için yeniden süre verilebilir mi? Süre-
sinde yapılmayan bu işlem için diğer taraf muvafakat ederse ya-
pılması söz konusu olabilir mi?
4. (A)'nın süresinde yapamadığı işlem için başvurabileceği bir yol
var mıdır?
5. Hükümde istinafa başvuru süresinin bir ay olarak gösterilmesi
taraflar bakımından sonuç doğurur mu?
6. (A)'nın açtığı dava adli tatilde görülebilir mi? Davayı (B)'nin
(A)'ya karşı açtığı varsayımında cevabınız değişir miydi? İsti­
naf başvuru süresinin son günü adli tatile rastlarsa sürenin he-
saplanması nasıl yapılır?
7. (A)'nın dava dilekçesi, (B)'nin dava dilekçesinde bildirilen ad-
resine tebliğe çıkarılmış; ancak (B) bildirilen adresten taşınmış­
tır. Tebliğ memuru bu konuda bir araştırma yapmaksızın söz ko-
nusu adresin kapısına Tebligat Kanunu m.35'e göre bir

22
ihbarname yapıştırarak tebliği gerçekleştirmiştir. Bu tebliğ usu-
lüne uygun bir tebliğ midir? Değerlendiriniz.

Cevaplar
1. (A)'nın hakimi reddetmesi hukuki niteliği itibarıyla
birer taraf
usfıl işlemidir. Tarafusfıl işlemi davanın açılmasından hükmün
kesinleşmesine kadar yargılamanın ilerlemesi amacıyla tarafla-
rın aralarında yaptıkları ya da tarafla mahkeme arasında yapılan
işlemlerdir. Taraf usfıl işlemi yapabilmek için dava ve taraf eh-
liyeti ve dava takip yetkisini haiz olmak gerekir. İlaveten kural
olarak yapılmaları herhangi bir şekle tabi olmasa da kanunun
şekil şartı öngördüğü hallerde usul işleminin o şekle uyularak
yapılması gerekir. Şekle aykırılığın yaptırımı bakımından usul
işleminin kamu düzeninden olup olmadığı ayrımı yapılmalıdır.
Zira kamu düzenine ilişkin olmayan usul işlemlerinde şekle ay-
kırılığın düzeltilmesi mümkündür. Oysa kamu düzenine ilişkin
usul işlemlerinde şekle aykırılığın yaptırımı geçersizliktir.
Hakim bu durumda şekle aykırılığı kendiliğinden gözetir. Dola-
yısıyla hakimin reddi için HMK m.38'de düzenlenen dilekçe şe­
kil şartı olmadan yapılan ret istemi hakim tarafından kendiliğin­
den dikkate alınır. Geçerli bir usul işlemi değildir.
2. Hakim taraflar için tanınan süreleri istisnai hallerde ve ancak
Kanun'da öngörülen azami sınırlar içinde uzatabilir. HMK m.
l 27'ye göre, cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin
davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve ko-
şullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının
çok zor yahut imkansız olduğu durumlarda, yine bu süre zar-
fında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak
ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap sü-
resi talebi hakkında verilen karar taraflara derhal bildirilir.
127'nci madde cevap süresinin uzatılmasına olanak tanımakta­
dır.

23
3. Hakim tarafından verilen süreler kesin ve kesin olmayan süreler
olmak üzere ikiye ayrılır. Hakim tarafından verilen süreler kural
olarak kesin değildir. Kesin olmayan süre içinde yapılmayan
usul işlemi için yeni bir süre verilebilir. Yeni bir süre verilmesi
ile ilk sürenin uzatılmasının sonuçları arasında bir fark yoktur.
İkinci süre, kararında belirtilmemiş olsa bile kesindir. Yargıtay
ikinci bir sürenin verildiği ya da sürenin uzatıldığı hallerde bu
sürenin kesin olup olmadığı ve sonuçları hakkında kararda
açıkça bir hatırlatma olması gerektiğini savunmaktadır. Bu yak-
laşım doktrin tarafından kanunda yer alan açık hüküm sebebiyle
eleştirilmekte ve kararda belirtilmese de bu süre kesin olarak
kabul edilmektedir. HMK 94/2 uyarınca, bu sürede yapılmayan
usul işlemi için yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapıl­
mayan usul işlemi için diğer tarafın muvafakati halinde usul iş­
leminin yapılabileceği doktrinde kabul edilmektedir. Ancak bir
görüşe göre, bu sonucun doğması diğer tarafın zımni değil açık
muvafakatine bağlıdır.
4. (A), koşulları mevcutsa eski hale getirme yoluna başvurabilir.
Buna göre, kesin bir süre içinde yapılmayan bir işlem, tarafın
elinde olmayan bir sebeple kaçırılmış ve başka bir hukuki yola
başvuru olanağı kalmamış ise engelin ortan kalkmasından itiba-
ren iki hafta içinde eski hale getirme talebinde bulunulabilir.
5. Bu konu bir Yargıtay kararına da konu olmuştur. Bu vesile ile
Yargıtay, kanunda belirtilen sürenin, hakim tarafından daha
uzun olarak hükme yazılmasının taraflar için bir hak doğurma­
yacağına hükmetmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi bu duru-
mun adil yargılanma hakkına aykırı olacağına karar vermiştir.
(AYM 09/06/2016 Tarih 2014/819 Başvuru numaralı kararı)
Doktrindeki bir görüş, daha uzun olarak belirlenen süreye ina-
narak yapılan kanun yolu başvurusunun reddedilmemesi gerek-
tiği yönündedir. Ağırlıklı görüşe göre ise, hakimin kanundaki
süreyi uzatması ilgilisi bakımından sonuç doğurmamalıdır.

24
6. Mahkemeler, kural olarak adli tatilde dava ve işlere bakamaz.
Ancak hizmet akdi veya iş sözleşmesi sebebiyle işçilerin açtık­
ları davalar adli tatilde de görülebilir. Davayı (B), (A)'ya karşı
açmış olsaydı, davayı açan işçi olmadığı için bu davanın görül-
mesi adli tatilden sonraya bırakılmalıdır. Adli tatilde görülecek
dava ve işlerde sürenin bitimi adli tatile rastlasa da süre bir hafta
daha uzatılmış sayılmaz. Zira bu süre uzatımı yalnızca adli tatile
tabi dava ve işler bakımından uygulanır.
7. Muhatabın adresini değiştirmesi halinde bunu ilgili yargı mer-
ciine bildirmesi gerekir. Ancak somut olayda henüz dava dilek-
çesi tebliğ edilmediğinden (B)'nin haberdar olmadığı dava ba-
kımından bunu yargı merciine bildirmesi beklenemez. Tebliga-
tın usulüne uygun olabilmesi için öncelikle tebliğ memurunun,
adresteki kimsenin adresten geçici mi yoksa sürekli olarak mı
ayrıldığına dair bir araştırma yapması ve bunu tutanağa geçir-
mesi gerekir. Bu işlemleri yerine getirmeksizin ya da yapılma­
sına rağmen tutanağa geçirilmeksizin yapılan tebligatlar usul-
süzdür. Aynca Tebligat Kanunu m.35'e göre tebliğ yapılması
için söz konusu kimseye daha önce tebliğ yapılmış olması gere-
kir. En az bir kez tebliğ yapıldıktan sonra adresten ayrılan mu-
hataba m.35'e göre tebliğ yapılabilir. Ancak olayda daha önce
söz konusu adreste yapılmış bir tebligat bulunmamaktadır. Do-
laysıyla 35'e göre tebliğ yapılması söz konusu olamaz. Budu-
rumda tebliğ memuru muhatabın yeni adresini öğrenebilirse, bu
adres dağıtım çevresinde ise bu adrese; değilse dağıtım merke-
zine gönderilecek ve bu adrese tebligat yapılacaktır. Bu adresin
öğrenilmesi mümkün değilse, tebliğ evrakı tebligatı çıkaran
mercie iade edilecektir. Olayda bu kurallara uyulmadan yapılan
tebligat usulsüzdür. Eğer muhatabın yeni adresi bulunmazsa,
adres kayıt sistemindeki adresine muhatap oradan sürekli olarak
ayrılmış ya da hiç oturmamış dahi olsa Tebligat Kanunu m.21 'e
göre kapıya ihbarname yapıştırmak suretiyle yapılır. Bu olası­
lıkta muhatabın adresinin adres kayıt sistemindeki adresi olma-
sına dikkat edilmelidir.

25
Pratik3
İkametgahı Antalya'da bulunan A, Ankara'da bir yıl süreli bir işte
çalışmakta ve Emek semtinde oturmaktadır. Bir İstanbul gezisi sıra­
sında beğendiği 10000 TL değerindeki kamerayı taksitle almaya karar
vermiştir. Mağaza sahibi B ile yaptıkları anlaşmaya göre A, ilk taksit
olan 3000 TL'yi peşin olarak ödemiştir. Sözleşme hükümlerine göre B
bir ay sonra kamerayı Ankara'da A'ya teslim edecek ve Ada taksitin
geri kalan kısmı olan 7000 TL'yi teslim sırasında ödeyecektir. Ancak
aradan bir ay geçmesine rağmen B kamerayı teslim etmemiş ve bunun
üzerine A, kameranın teslimi için dava açmaya karar vermiştir.
1. Sizce bu dava görev yönünden hangi mahkemede açılmalıdır?
Neden?
2. Bu davada hangi mahkeme (ya da mahkemeler) yetkilidir? Ne-
den?
3. A, bu davayı Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açmış ve fakat As-
liye Hukuk Mahkemesi kendiliğinden görevsizlik karan vermiş­
tir. Mahkeme kendiliğinden görevsizlik kararı verebilir mi?
4. Bir üst soruda mahkemenin görevsizlik kararı üzerine A ne yap-
malıdır? Görevsizlik kararı üzerine yapılacak işlemleri anlatı­
nız.

5. A, B nin iflası
talebi ile Ankara Sulh Hukuk Mahkemesine baş­
vurmuştur. Bu dava Sulh hukuk mahkemesinde görülebilir mi?
Neden?
6. Davacı A'nın açtığı davaya bakan hakimin aşağıdaki hallerde
davaya bakıp bakamayacağını değerlendiriniz.
a) Hakimin A'nın dayısı olması
b) Hakim olmadan önce satıcı B'nin başka bir davada avukat-
lığını yapmış olması
7. Hakimin B'ye, dava dilekçesinin tebliğiyle birlikte cevaplarını
sunması için 1 haftalık süresi olduğunu belirtmesi medeni usul
hukuku bakımından doğru mudur?
8. Açılan davada hakimin, cevaba cevap dilekçesi B'ye tebliğe çı­
karılmadan tahkikata geçip karar vermesi mümkün müdür?

26
Medeni usul hukukuna hakim olan ilkeler bağlamında değerlen­
diriniz.

Cevaplar
1. Mahkemenin konu bakımından yetkisine, görev kuralları denir ve
görev kuralları kamu düzeninden olup kanunla düzenlenir (HMK m. 1,
Anayasam. 142/1 ). Bu bakımdan bir uyuşmazlığın kanunlarda öngörü-
len mahkemelerde görülmesi gerekir. Buna göre öncelikle uyuşmazlık
bakımından ilgili yargı kolu; sonrasında ise davanın belirlenen yargı
kolu içerisindeki hangi mahkemenin görev alanına girdiği tespit edil-
melidir. Hukuk yargısında ise ilk derece mahkemeleri; özel ve genel
görevli mahkemeler şeklinde örgütlenmiştir. Dolayısıyla önce uyuş­
mazlığın HMK veya diğer kanun düzenlemeleri ile özel mahkemelerin
görev kapsamına dahil olup olmadığı tespit edilmelidir. Nitekim HMK
m. 2/2 hükmü ile HMK ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulun-
madıkça asliye hukuk mahkemelerinin görevli mahkeme olduğu düzen-
lenmiştir. Bu anlamda asliye hukuk mahkemeleri, aksine düzenleme
bulunmadıkça, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın mal-
varlığına ilişkin davalar ile şahıs varlığına ilişkin davalarda görevlidir
(HMK m. 2/1 ). Dolayısıyla hukuk yargısında genel görevli mahkeme
asliye hukuk mahkemesidir.
Verilen olayda A, İstanbul gezisi sırasında B 'den bir kamera satın
almıştır. B'nin kamerayı öngörülen sürede teslim etmemesi üzerine A
dava açmayı düşünmektedir. Olaydaki işlem, 6502 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun m. 3/1,(i) ve (k) bentleri uyarınca satıcı ve
tüketici arasında gerçekleşmiş bir satış işlemidir. Dolayısıyla bu satış
sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda görevli mahkeme TKHK m. 73
uyarınca tüketici mahkemeleridir. Öte yandan sözleşmede öngörülen
satış bedeli 10.000 TL olduğundan, bu uyuşmazlıkta anılan Kanun'un
66 vd. hükümleri uyarınca kurulmuş Tüketici Hakem Heyetlerine baş­
vurulamaz (TKHK m. 68/1,son). A, doğrudan tüketici mahkemesinde,
sözleşmeye aykırı ifa (malın öngörülen sürede teslim edilmemesi,
TKHK m. 8/3) nedeniyle dava açabilir.

27
2. Mahkemelerin yer bakımından yetkisine yetki kuralları denir.
Mahkemelerin yetkileri de tıpkı görev kuralları gibi kanunla düzenlenir
(Anayasa m. 142/1 ). Ancak yetki kuralları, görev kurallarının aksine
kural olarak kamu düzeninden değildir. Bu bakımdan yetki kuralları
açısından tarafların durumu veya uyuşmazlığın niteliğine göre kesin ol-
mayan yetki (genel yetki kuralları ve özel yetki kuralları) ile kesin yetki
kuralları şeklinde çeşitli kurallar öngörülmüştür. Bir uyuşmazlık hak-
kında kesin yetki kuralının öngörülmesi halinde uyuşmazlığın belirle-
nen yetkili mahkemede görülmesi zorunludur. Taraflarca aksine düzen-
leme yapılması mümkün olmadığı gibi bu durumun tespiti halinde mah-
kemece yargılamanın her aşamasında yetkisizlik kararı verilmelidir.
Buna karşılık kesin olmayan yetki kurallarında ise davalının dava açıl­
dığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu şeklindeki ge-
nel yetki kuralının (HMK m. 6/1) yanı sıra HMK ve diğer özel kanun-
larda çeşitli durumlara ilişkin genel yetki kuralına alternatif olarak bir-
takım özel yetki kuralları öngörülmüştür. Özel yetki kurallarının varlığı
halinde davacı, davasını özel yetkili mahkemede açabileceği gibi genel
yetkili mahkemede de açabilir. Hatta kesin olmayan yetki hallerine iliş­
kin olarak, şartların varlığı halinde taraflar arasında yetki sözleşmesi
dahi yapılabilir (HMK m. 17 vd.). Netice itibariyle bir uyuşmazlık ba-
kımından yetkili mahkemenin tespiti açısından öncelikle o uyuşmazlık
bakımından kesin yetkili mahkemenin olup olmadığı tespit edilmelidir.
Kesin yetkili mahkemenin olmaması halinde ise, uyuşmazlık bakımın­
dan birden fazla mahkemenin yetkili olup olmadığının tespiti için özel
yetkili mahkemenin varlığına bakılmalıdır. Eğer özel yetki kuralı
yoksa, dava genel yetkili mahkeme olarak dava tarihindeki davalının
yerleşim yeri mahkemesinde açılmalıdır.
Olayda TKHK kapsamında taşınır satış sözleşmesinden kaynakla-
nan bir uyuşmazlık söz konusudur. Bu uyuşmazlıklar bakımından kesin
yekti kuralı öngörülmemiştir. Öte yandan uyuşmazlık TKHK kapsa-
mında olduğundan, tüketici mahkemelerinde görülecek davalar tüketi-
cinin bulunduğu yer mahkemesinde de açılabilir (TKHK m. 73/5). Gö-
rüldüğü gibi olayda A, geçici olarak bulunduğu Ankara Tüketici

28
Mahkemesi'nde dava açabilecektir. Ayrıca uyuşmazlık sözleşmeden
kaynaklandığından, HMK m. 1Ouyarınca sözleşmenin ifa edileceği yer
mahkemesi de yetkilidir. Kameranın tesliminde ifa yeri Ankara oldu-
ğundan, Ankara Tüketici Mahkemesi'nin yetkisine HMK m. 10 ile de
ulaşılabilir. Bu yetki kuralları özel yetki kuralı olduğundan ve özel yetki
kuralları genel yetki kuralını ortadan kaldırmadığından, davanın HMK
m. 6/1 uyarınca satıcı B 'nin yerleşim yeri olan İstanbul Tüketici Mah-
kemesi 'nde de açılması mümkündür.
3. Mahkemelerin görevlerine ilişkin kurallar kamu düzeninden olup,
kanunla düzenlenir. Bu bakımdan kesin nitelik taşır. Nitekim HMK m.
114/1,(c) hükmü uyarınca görev kuralları dava şartı niteliğindedir. Do-
layısıyla dava şartlarının varlığı (veya yokluğu) mahkeme tarafından
yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilir. Keza taraflar da
her zaman dava şartı eksikliği itirazında bulunabilir (HMK m. 115/1 ).
Dava şartı eksikliği tespit edilir ve sonradan giderilmesi mümkün de-
ğilse -ki göreve ilişkin dava şartının sonradan giderilmesi mümkün de-
ğildir; mahkeme kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine dava şartı
yokluğundan usulden ret kararı, bir diğer ifadeyle bu durumda görev-
sizlik kararı vermek zorundadır.
4. Bu durumda A, görevsizlik ve yetkisizlik kararı üzerine yapılması
gereken işlemleri düzenleyen HMK m. 20 uyarınca hareket etmelidir.
Buna göre görevsizlik kararı halinde, taraflardan birinin, süresi içinde
kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği ta-
rihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının teb-
liğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvu­
rarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini
talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış
sayılmasına karar verilir. Bu işlemlerin yapılması halinde, görevli mah-
kemede görülecek dava, görevsiz mahkemede açılan davanın devamı
sayılır.

5. Sulh hukuk mahkemelerinin görevi, HMK m. 4 'te düzenlenmiş­


tir. Buna göre sulh hukuk mahkemeleri, kira ilişkisinden doğan davalar,
taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılması ve ortaklığın

29
giderilmesi davaları, taşınır
ve taşınmaz mallarda yalnız zilyetliğin ko-
runmasına ilişkin davalar ile kural olarak çekişmesiz yargı işlerinde gö-
revlidir. Bununla birlikte HMK ve diğer kanunlarda da sulh hukuk mah-
kemelerinin görevli olduğu haller düzenlenmiştir. İflas davalarında ise
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 156'ncı maddesi uyarınca asliye
ticaret mahkemeleri görevlidir. Dolayısıyla görev kuralları da kamu dü-
zeninden ve kanunla düzenlenen kesin kurallar olduğundan, iflas dava-
sının sulh hukuk mahkemesinde görülmesi mümkün değildir.

6. Bir yargılamada, hakimin taraflara eşit mesafede durması, bağım­


sız ve tarafsız olması zorunludur. Aksi takdirde yapılacak yargılama ve
neticesinde verilecek karar, bireysel olarak tarafların adalet duygusunu
tatmin etmeyeceği gibi; toplumsal olarak da adalete ve yargıya olan gü-
veni ortadan kaldırır. Bu da toplumsal barışın bozulmasına neden olur.
Dolayısıyla, hukukun her alanında yapılan yargılamalarda, mahkeme-
lerin (hakimlerin) bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin düzenlemeler
yapılmıştır. Bu çerçevede;

a) Hakimin A'mn dayısı olması


hali, HMK m. 34/1,(d) hükmü
uyarınca yasaklılık nedeni olarak öngörülmüştür. Yasaklılık nedenleri
öyle sebeplerdir ki, bu durumların varlığı halinde hakimin tarafsız ola-
mayacağı kabul edilmiş ve mutlak surette davaya bakamayacağı öngö-
rülmüştür. Sınırlı sayıda öngörülen bu sebeplerin varlığı halinde haki-
min kendiliğinden çekinmesi zorunludur. Taraflar davaya bakmasını is-
tese bile hakim dosyadan el çekmek zorundadır. Yapmış olduğu işlem­
ler, üst mahkeme kararıyla iptal olunabilir; verdiği hüküm ve kararlar
ise her halde iptal edilir.
b) Hakimin önceden B'nin avukatlığını yapmış olması hali ise
HMK m. 36 uyarınca ret sebebi oluşturabilir. Yasaklılık hallerinden
farklı olarak kanun koyucu, hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren
önemli bir sebebin varlığı halinde taraflardan birinin hakimi reddedebi-
leceği gibi hakimin kendisinin de çekilebileceğini düzenlemiştir. Gö-
rüldüğü üzere ret sebepleri mutlak değildir, önemli olan tarafsızlığın
şüpheli olduğu bir nedenin bulunmasıdır. Bununla birlikte örnek verme
yoluyla özellikle tarafsızlığın şüpheye düşeceği birtakım haller de

30
düzenlenmiştir (HMK m. 36). Söz gelimi hakimin taraflardan birisiyle
arasında dördüncü ve daha düşük seviyede kan veya kayın yansoy hı­
sımlığı olması (HMK m. 36/1,(d)) veya davada iki taraftan birine öğüt
vermiş olması (HMK m. 36/1,(a)) kanun koyucu tarafından verilen ör-
neklerdendir. Hakimin taraflardan birinin daha önce avukatlığını yap-
mış olması, örnek yoluyla sayılan bu durumlar içerisinde olmasa da
hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektirecek önemli bir sebep niteli-
ğinde olabilir.

Bununla birlikte ret sebepleri, somut uyuşmazlıkta mevcut olsa bile


hakim tarafsız olabileceğini düşünerek bizzat çekilmezse, taraflardan
birinin ret talebine kadar davaya bakabilir (HMK m. 37). Bu durumda
tarafların ret sebebi başta biliniyorsa en geç ilk duruşmada, yargılama
devam ederken öğrenilmişse takip eden ilk duruşmada herhangi bir usul
işlemi yapılmadan ileri sürülmelidir.

7. Medeni usul hukukunda süreler, kanunda belirlenen süreler ve


mahkeme tarafından belirlenen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Ka-
nun'da belirlenen sürelerin de bir kısmı mahkemeye bir kısmı da ilgili-
lere yöneliktir. Kanun'un belirlediği sürelerden mahkemeye yönelik
olanlar, ilgili işlem süresinde yapılmasa dahi geçerlidir. Bir başka ifa-
deyle hak düşürücü nitelikte değildir, ancak şartların oluşması halinde
hakimin sorumluluğuna gidilebilir. Buna karşılık taraflara yönelik be-
lirlenen süreler kural olarak hak düşürücüdür. İlgilisi tarafından süre-
sinde yapılmazsa, daha sonradan yapılması mümkün değildir. Ka-
nun'un ilgililere yönelik belirlediği süreler, hakim tarafından ancak
açık düzenleme bulunması halinde uzatılabilir. Buna karşılık hakimin,
kanun tarafından ilgililere yönelik belirtilen süreleri kısaltması müm-
kün değildir. Dolayısıyla HMK m. 127/1 uyarınca davalının iki hafta
olan cevap dilekçesi verme süresinin uzatılması mümkünse de kısaltıl­
ması mümkün değildir.

8. Bu durumun HMK m. 27'de düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı


çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Hukuki dinlenilme hakkı,
AİHS m. 6 ve Anayasam. 36'da düzenlenen adil yargılanma hakkı ve
hak arama hürriyetiyle doğrudan alakalı bir ilke olup, her türlü

31
yargılama hukukunda olduğu gibi medeni usfıl hukukunda da geçerli-
dir. HMK m. 27 uyarınca hukuki dinlenilme hakkı, yargılama ile ilgili
olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını ve mahkeme-
nin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut
ve açık olarak gerekçelendirilmesini kapsar. Bu unsurlardan birinin
dahi sağlanmaması halinde, ilgili yargılama adil olmaktan çıkar. Bu ba-
kımdan yargılamaya ilişkin olarak ilgililerin bilgilendirilmesi zorunlu-
dur. Olayımızda da A'nın cevaba cevap dilekçesinin B'ye tebliğe çıka­
rılmaması, doğrudan bilgi sahibi olma hakkı bağlamında hukuki dinle-
nilme hakkının ihlali niteliğindedir. Zira kendisine cevaba cevap dilek-
çesi tebliğ edilmeyen B, ikinci cevap dilekçesi de sunamayacak ve ne-
ticede yargılamada savunmasını istediği gibi yapamayacaktır.
B. CEVAPSIZ PRATİKLER

Pratik 1

(A), Kızılcahamam sınırları içerisinde bulunan arazisine ilişkin ola-


rak (B) ile Gölbaşı 1. Noterliğinde bir önalım sözleşmesi imzalamıştır.
Bir hafta sonra (A), (B) ile birlikte araziyi görmeye gittiğinde, arazinin
belirli bir kısmının (C) tarafından otopark olarak işletildiğini görmüş­
tür. (A)'nın arazinin derhal boşaltılmasını istemesi nedeniyle çıkan ar-
bedede, (A) ağır yaralanmış ve (B) tarafından hastaneye götürülürken
Etimesgut'ta aracın takla atması neticesinde ölmüştür. Olaydan 2 ay
sonra söz konusu arazinin (A)'nın oğlu (O) tarafından (L)' ye satıldığını
duyan (B), kendisine önalım hakkının kullandırılmadığını ileri sürerek,
(O)' ya karşı Sincan Sulh Hukuk Mahkemesinde bir dava açmıştır. (O)
kendisine karşı açılan davada yetkisizlik itirazında bulunmamıştır.
Sorular
1. (B)'nin (O)'ya karşı açmış olduğu davayı görev ve yetki sözleş­
meleri bakımından değerlendiriniz.
2. (B), (O)'ya karşı davayı Asliye Ticaret Mahkemesinde açmış ol-
saydı, (O)'ya hangi yola başvurmasını önerirdiniz?

32
3. (B)'nin (O)'ya karşı açtığı davada, (O) tarafından önalım sözleş­
mesinin geçersizliğine ilişkin herhangi bir talep ileri sürülmemiştir. Bu
durumda hakim, önalım sözleşmesinin geçersizliğini inceleyebilir mi?
4. (O), (C)'nin tahliyesini isterse davayı hangi görevli ve yetkili
mahkemede açmalıdır? (C)'nin elinde geçerli bir kira sözleşmesi ol-
saydı vereceğiniz cevap değişir miydi?

5. (O), babası (A)'nın ölümü nedeni ile uğramış olduğu maddi ve


manevi zararların tazmini için hangi mahkemede dava açmalıdır?
6. (O) aynı dava dilekçesinde, (C)'den hem ecri misil tazminatını
hem de babasının ağır yaralanmasından dolayı uğramış olduğu manevi
zararı talep edebilir mi? Görev kurallarını da dikkate alarak açıklayınız.

7. (O)'nun, (C)'ye karşı açmış olduğu davada hakim (H), davanın


konusu taşınmaz olduğundan kamu düzenini gerekçe göstererek resen
araştırma ilkesini uygulayabilir mi?

8. (O)'nun, babasınınölümü üzerine miras olarak kalan önalım ko-


nusu arazi üzerinde işlem yapabilmek için mahkemeden mirasçılık bel-
gesi almak istemesi, yargı faaliyeti kapsamında değerlendirilebilir mi?
Açıklayınız.

9. (O)'nun, (C)'ye karşı açmış olduğu dava devam ederken (C) ile
davanın hakimi (H) arasında bir adi şirket ilişkisi olduğunu tespit etmesi
halinde (O), hangi yola başvurmalıdır? Neden?
10. (O) ile (C) arasındaki davada, davanın aydınlatılması kapsa-
mında hakimin, (C)'den tanık sunmasını istemesi mümkün müdür?
Pratik 2

Ekonomik kriz nedeni ile uzun süredir işyeri kirasını ödeyemeyen


Tekirdağlı Tacir A, alacaklılarından kaçıp yerleşmek maksadıyla gel-
diği Marmaris'te bir reklam panosunda, X bankasının bayram dolayı­
sıyla vermiş olduğu düşük faizli tüketici kredisine ilişkin afişi görmüş
ve söz konusu krediden yararlanmak için X bankasının Marmaris şube­
sine başvurmuştur. A'nın 8.000 TL'lik kredi talebi kabul edilerek söz
konusu meblağ kendisine peşin olarak ödenmiştir. Kredinin 3000

33
TL'sini geri ödeyen A daha sonra Marmaris'ten ayrılarak Silifke'ye
yerleşmiştir. A'nın Tekirdağ'daki işleri ise, tayin ettiği ticari mümessil
T tarafından yürütülmektedir. Bu arada uzun süredir kira bedelinin
ödenmemesine sinirlenen işyeri sahibi S, A'ya karşı son üç ayın kira
bedeli olarak toplam 15000 TL'lik bir alacak davası açmış ve ayrıca
A'nın tahliyesini de talep etmiştir.

Sorular
1. Banka, A'ya karşı ödenmeyen meblağın faiziyle birlikte toplam
7500 TL'lik bir alacak davası açmayı düşünmektedir. Banka bu davayı
hangi görevli ve yetkili mahkemede açmalıdır?
2. S, A'ya karşı hangi görevli ve yetkili mahkemede dava açmalıdır?
Bu davada yazılı kira sözleşmesinin varlığı, mahkemenin görevinin be-
lirlenmesi bakımından önem arz eder mi?
3. S ile A arasındaki kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlık ba-
kımından yetki sözleşmesi yapılabilir mi? İhtimallere göre değerlendi­
riniz.
4. S'nin A'ya karşı açtığı davada A'nın, "söz konusu işyerinin mül-
kiyetinin daha önceden kullandığı önalım hakkı gereği kendisine ait ol-
duğu" iddiasının görevli ve yetkili mahkemeye bir etkisi olur mu?
5. Alacaklarını alamayan X Bankası ve S'nin ayrı ayrı A'nın iflasını
talep etmek istemeleri halinde; X Bank ve S'nin hangi mahkemeye baş­
vurmaları gerekirdi?

6. Kendisine karşı Marmaris iş mahkemesinde dava açıldığını öğre­


nen A cevap layihasında "mahkemenizin görevli olduğunu kabul edi-
yorum. Ancak, bu dava bakımından mahkemenizin yetkisine itiraz edi-
yorum" şeklinde bir beyanda bulunmuştur. A'nın bu beyanını medeni
usul hukuku kuralları açısından nasıl değerlendirirsiniz? Neden?
7. X bankasının Silifke'de de şubesi varsa, Abu bankaya karşı Si-
lifke' de borcun tamamını ödediğinin tespitine ilişkin bir dava açabilir
mi? Açarsa hangi görevli mahkemede açabilir? Neden? Açamazsa Ne-
den?

34
8. Dava devam ederken S, A'nın ticari mümessili T'nin davaya ba-
kan hakim H'nin kuzeni olduğunu öğrenmiştir. S'nin bu durumda baş­
vurabileceği bir imkan var mıdır? Varsa, S'nin bu imkanı kullanması
halinde mahkeme kararına karşı kanun yoluna başvurmak mümkün mü-
dür? Nasıl?
9. Sile A arasında görülen davada A, HMK m. 29 uyarınca tarafla-
rın dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü olduğuna daya-
narak S'nin önalım hakkına ilişkin evrakı mahkemeye getirmek zo-
runda olduğunu ileri sürebilir mi?
10. X Bank ile A arasındaki davada, X Bank'ın hatırlı müşterilerin­
den olan hakimin, duruşma sırasında A'ya sinirlenip tokat atması üze-
rine A'nın avukatı olarak ne yapardınız? Neden, nasıl?

Pratik 3
Yerleşim yeri İzmir'de bulunan (A), Kızılcahamam sınırları içeri-
sinde bulunan arazisine ilişkin olarak, yerleşim yeri Samsun' da bulunan
(B) ile Gölbaşı Noterliğinde bir önalım sözleşmesi imzalamış ve bu söz~
leşme tapu kütüğüne de şerh verilmiştir. Bir hafta sonra (A), (B) ile bir-
likte araziyi görmeye gittiğinde, arazinin belirli bir kısmının, yerleşim
yeri Çukurambar'da bulunan (C) tarafından otopark olarak işletildiğini
görmüştür. Arazisinin derhal boşaltılmasını istemesi üzerine çıkan tar-
tışmada (A), (C)'nin küfür ve hakaretlerine maruz kalmış, tartışmanın
kavgaya dönüşmesi üzerine de ağır şekilde yaralanmış, kaldırıldığı özel
hastanede 2.000 TL tutarında tedavi gideri ödemiş, ayrıca kendi iddia-
sına göre 5.000 TL'lik bir iş kaybına uğramıştır. (A), bu olaydan yak-
laşık üç ay sonra, söz konusu araziyi elli bin TL karşılığında (Ü) 'ye
satıp devretmiştir. Bunu duyan (B), kendisine önalım hakkının kullan-
dırılmadığını ileri sürerek (A)'ya karşı Sincan Sulh Hukuk Mahkeme-
sinde önalım hakkının kullanılması sadedinde bir dava açmıştır. Bu da-
vayı açtıkları esnada (B) ve (A) yargılama harç ve giderlerinin düşük
tutulmasını teminen taşınmazın değerinin 5.000 TL olarak gösterilmesi
hususunda mutabık kalmışlar; ayrıca (A) bu davada yetki itirazında da
bulunmamıştır.

35
Sorular
1. (B)'nin (A)'ya karşı açmış olduğu davayı görev ve yetki bakımın­
dan değerlendiriniz.
2. (B)'nin (A)'ya karşı açmış olduğu dava söz konusu meblağ tuta-
rında bir tazminat davası olsaydı birinci soruya vereceğiniz ce-
vapta bir değişiklik olur muydu? Neden/Nasıl?
3. (A)'nın, (C)'nin araziyi tahliyesini sağlamak üzere ona karşı aça-
cağı davada görevli ve yetkili mahkeme hangisidir/hangileridir?
Neden? (C)'nin elinde geçerli bir kira sözleşmesi olsa idi verece-
ğiniz cevap değişir miydi? Neden?

4. (A), tedavi giderleri ve iş kaybının karşılanması yanında 4.000 TL


tutarında manevi tazminat talebiyle (C)'ye karşı dava açmak iste-
mektedir. Bu davada görevli ve yetkili mahkeme veya mahkeme-
leri belirtiniz. Neden?
5. (A) aynı dava dilekçesinde, (C)'den hem ecri misil olarak 3.000
TL hem de uğramış olduğu maddi ve manevi zararı birlikte talep
edebilir mi? Neden, nasıl?
6. (A), (C)'ye karşı açmış olduğu davada, davaya bakan hakim
(H) 'nin, kendisi ile daha önce bir trafik kazasına karıştığı ve buna
dayanarak kendisine karşı tazminat davası açmış ve kazanmış ol-
duğu Hakkı Kadısoy olduğunu tespit etmiştir. Bu durum karşı­
sında, hakimin bu davada tarafsız kalamayacağını düşünen
(A)'nın başvurabileceği bir yol var mıdır? Nasıl?

7. Bir üst sorudaki cevabınızın evet olması halinde, hakimin vermiş


olduğu kararlar ile yargılamada yapılan mahkemece ve (A) ile (C)
tarafından yapılan işlemlerin akıbeti ne olacaktır?

8. (B)'nin (A)'ya karşı açtığı davada hakimin, bu davanın aslında


(Ü)'ye karşı açılması gerektiği kanaatine ulaşması halinde, hakim
sizce ne yapmalıdır? Neden? Davayı doğrudan (Ü)'ye karşı yön-
lendirebilmesi mümkün müdür? Medenı usül hukukuna hakim
olan ilkeler çerçevesinde açıklayınız.

36
il. DİLEKÇE ve KARAR ÖRNEKLERİ

A. Hakimin Reddi Dilekçesi

T.C.
ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

ANKARA
DOSYANO : 2018/ ...

HAKİMİN
REDDİ İSTEMİNDE
BULUNAN DAV ACI : Ali DAV AAÇAR

VEKİLİ : Av. Dava KAZANIR

DAVALI : Veli DAVALI

VEKİLİ : Av. Asla KAYBETMEZ

KONU : Hakimin Reddi Talebimiz Hakkında

AÇIKLAMALAR

1- Yukarıda Esas Numarası belirtilen dosyada görevli hakim Doğru KA-


RARVERİR, geçen 24.04.2018 tarihli oturumda, "Bu davayı neden açtınız ki? Da-
valı tarafın kusurlu olmadığı ortadadır. Ret alacaksınız." demiştir.
2- Henüz davalı tarafından ileri sürülen deliller değerlendirilmeden ve do-
layısıyla ileri sürdüğümüz vakıaların aksi ispat edilmeden, davamızı gören hakimin
bu yoldaki beyanı talihsizlik olarak kabul edilebilir. Hakim reyini belli etmiştir.
3- Açıklanan nedenler ile davamıza bakan hakimi, Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 36/1, (b) bendi gereğince reddediyoruz.

İSTEM SONUCU : Açıklanan nedenlerle Hakim Doğru KARARVERİR'i


reddediyoruz. Talebimizin kabulüne ve davamız için bir başka hakim görevlendi-
rilmesine karar verilmesini talep ederim.
25.04.2018
DAVACI VEKİLİ
Av. Dava KAZANIR

37
B. Görevsizlik Kararı
T.C.
ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

SAYI : 2018/ ...


CELSENO :1
CELSE TARİHİ: 02.05.2018

HAKİM : Doğru KARARVERİR 123456


KATİP : Güzel YAZAR 654321

Belirli gün ve saatte celse açıldı.


Davacı vekili Av. Dava KAZANIR'ın mahkememize sunmuş ol-
duğu 01.03.2018 tarihli dava dilekçesiyle, Davacı Ali DA-
VAAÇAR'ın davalı Veli DAVALI'ya kiraladığı taşınmazında, kira
sözleşmesine aykırı şekilde inşaat yapıldığı, taşınmazına verilen za-
rarlar nedeniyle 6098 sayılı TBK m. 49 vd. hükümleri uyarınca taz-
minat davası açmıştır. Davalı vekili Av. Asla KAYBETMEZ tarafın­
dan 21.03.2018 tarihli cevap dilekçesinde davanın 6100 HMK m. 4/1,
(a) uyarınca sulh hukuk mahkemelerinin görevine girdiği gerekçe-
siyle mahkememizin görevsiz olduğu iddia edilmiş, görevsizlik ka-
rarı verilmesi talep edilmiştir.
Tarafların sırasıyla 02.04.2018 ve 20.04.2018 tarihli ikinci dilek-
çelerinin de mahkememize sunulması suretiyle dilekçeler aşamasının
tamamlanmış olduğu görülmekle;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
1. Davanın, davacının dava dilekçesi ekinde yer alan 02.05.2017
tarihli noter onaylı kira sözleşmesi çerçevesinde Ata Malı. Kurtuluş
Sk. 14/6 Çankaya ANKARA adresli taşınmazını davalıya kiraladığı,
bu kira sözleşmesi uyarınca davalının kiracı sıfatıyla taşınmazı kul-
landığı, bu sebeple taşınmazda haksız inşaat yapıldığı iddiasıyla açı­
lan davanın kira ilişkisinden kaynaklandığı açık olduğundan, davacı­
nın talebi bakımından HMK m. 4/1, (a) uyarınca mahkememizin gö-
revsiz olduğuna,

38
2. Davada anılan hüküm uyarınca Ankara Sulh Hukuk Mahkeme-
lerinin görevli olduğuna,
3. HMK m. 20 uyarınca yargılama giderleri hakkında şimdilik ka-
rar verilmemesine
HMK m. l 14/1, (c); m. 115 vem. 138/1 uyarınca dosya üzerin-
den, kararın taraflara tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde istinaf
yolu açık olmak üzere karar verildi.

Katip Hakim
Güzel YAZAR Doğru KARARVERİR
654321 123456

39
C. Dosyanın Görevli Mahkemeye Gönderilmesi Talebi
T.C.
ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

ANKARA

DOSYA NO: 2018/ ...

DAVACI : Ali DAV AAÇAR


VEKİLİ : Av. Dava KAZANIR
DAVALI : Veli DAVALI
VEKİLİ : Av. Asla KAYBETMEZ
KONU : Dosyanın Görevli Mahkemeye Gönderilmesi Talebi Hakkında

AÇIKLAMALAR
1- Yukarıda Esas Numarası belirtilen dosyada, 02.05.2018 tarihli duruş­
masız yapılan oturumda, sayın mahkemeniz tarafından, davamızın HMK m. 4/1,
(a) uyarınca sulh hukuk mahkemelerinin görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik
kararı verilmiştir.
2- Kararın 08.05.2018 tarihinde tarafımıza tebliği üzerine, davanın tarafı­
mızca sehven sayın mahkemenizde açıldığı fark edilmiş olup, bu sebeple karara
karşı istinaf kanun yoluna başvurulmamıştır.
3- Davalı tarafça da kanun yoluna başvurulmadığından, karar 22.05.2018
tarihinde kesinleşmiştir.

İSTEM SONUCU : Açıklanan nedenlerle sayın mahkemenizin kesinleş-


miş bulunan 02.05.2018 tarihli kararı üzerine 6100 sayılı HMK m. 20 uyarınca
dosyanın Ankara Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesini ve yargılamaya anılan
mahkeme nezdinde devam edilmesini saygılarımla talep ederim.

24.05.2018
DAVACI VEKİLİ
Av. Dava KAZANIR

40
111. ÖRNEK YARGI KARARLARI
✓ Nispi ticari dava, her iki tarafın tacir olduğu ve uyuşmazlığın her iki tarafın
ticari işletmesiyle ilgili olduğu hallerde söz konusudur.
(Yargıtay 23. HD, E. 2016/7056, K. 2017/3651, T. 07.12.2017)
" ... Mahkemece, her iki tarafın tacir olduğu ve ihtilaf konusunun her iki tarafın
ticari işletmesiyle ilgili olduğu gerekçesiyle davanın nispi ticari dava olduğu belirti-
lerek görevsizlik kararı verilmiş ise de, bir davanın ticari dava olarak görülebilmesi
için TTK'nın 4.maddesi uyarınca her 2 tarafın tacir olması gerekir. Davalının tacir
olmadığı uyuşmazlığın Kooperatifler Kanunundan kaynaklanmadığı aşikardır. Buse-
beple davanın nispi ticari dava olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu durumda
mahkemece, davaya bakına görevinin HMK'nın 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk
Mahkemesine ait olduğu gözetilerek işin esasına girilip karar verilmesi gerekirken,
yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır ... "

✓ Sulh hukuk mahkemelerinin kira ilişkisinden doğan davalardaki görevi, ge-


çerli bir kira ilişkisinin varlığına bağlıdır.
(Yargıtay 1. HD, E. 2015/14164, K. 2015/12177, T. 20.10.2015)
" ... Mahkemece, kira ilişkisinden söz edilmek ve davanın sulh hukuk mahkeme-
sinde görülmesi gerektiği belirtilmek suretiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Ne var ki, eldeki dava, davalıların çekişme konusu taşınmazı fuzulen işgal ettik-
lerinden bahisle açıldığına göre; anılan isteğin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu hü-
kümlerinden kaynaklandığı ve uyuşmazlığın çözümünün 6100 sayılı Hukuk Muhake-
meleri Kanunu'nun 2/1. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesinin görevinde bu-
lunduğu kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, işin esasının
incelenmesi, taraflar arasında hukuken geçerli bir
kira ilişkisinin varlığının saptanması
halinde davanın reddedilmesi, aksi halde el at-
manın önlenmesi ve ecrimisil istekleri yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı
biçimde hüküm kurulması doğru değildir ... "
✓ Kira ilişkisinden doğan
takiplerde, takibe itiraz üzerine açılan itirazın iptali
davasında, sulh hukuk mahkemelerinin görevlidir.
(Yargıtay 6. HD, E. 2015/8516, K. 2016/523, T. 28.01.2016)
"Kira sözleşmesi bir kullandırma sözleşmesi olup 6098 Sayılı TBK.nun 299.
maddesinde; "kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullan-
mayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık
kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir." şeklinde tanımlanmıştır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK'nun sulh hukuk mahkemele-
rinin görevini düzenleyen 4. maddesinin l/a bendi gereğince, kiralanan taşınmazların
İcra ve İflas Kanunu'na göre ilamsız icra yolu ile tahliyesine dair hükümler ayrık ol-
mak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmaz­
lıkları konu alan davalar ile, bu davalara karşı açılan davalar sulh hukuk mahkemesi-
nin görevine girmektedir. Mülga 1086 Sayılı HUMK'dan farklı olarak bu düzenle-
mede miktar ayırımı yapılmaksızın tahliye, alacak, tazminat, kiracılık sıfatının tespiti

41
gibi tüm kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri sulh hukuk mah-
kemesi olarak gösterilmiştir.
Olayımıza gelince; Taraflar arasında imzalanan işletici personel taahhütnamesi
başlıklı belgede sözleşme konusu balıkçı büfesinin O1.01.2012-31.12.2012 tarihleri
arasında davalı tarafından işletileceği, davalının davacıya her ayın beşine kadar aylık
2.250 TL ödeme yapacağı kararlaştırılmıştır. Davacı tarafından başlatılan icra taki-
binde işletici personel taahhütnamesinden kaynaklanan 7 aylık alacak açıklamasıyla
15.750 TL asıl alacak ve 220,50 TL işlemiş faiz alacağının tahsili istenmiş, davalının
icra takibine itirazı üzerine itirazın iptali istemiyle eldeki dava açılmıştır. İcra takibi-
nin dayanağı olan taraflar arasındaki sözleşmede, sözleşmeye konu işletmenin belirli
bir bedelle işletilmesinin davalıya bırakılması kararlaştırılmış olup uyuşmazlık kira
ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Dava 6100 Sayılı HMK nun yürürlüğe girmesinden
sonra 18.07.2013 tarihinde açıldığına göre görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesi-
dir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasının incelenerek ya-
zılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bu sebeple bozulması
gerekmiştir ... "

✓ Mirasçılık belgesi verilmesi, çekişmesiz yargı işi olup, mirasçılık belgesinin


verilmesinde yetki, kesin yetki değildir.
(Yargıtay 8. HD, E. 2013/8046, K. 2014/2632, T. 18.02.2014)
" ... Bilindiği üzere ve kural olarak: mirasçılık belgesinin verilmesine dair istem,
6100 Sayılı H.M.K.nun 382. maddesine göre çekişmesiz yargı işlerinden sayılmış,
11/3. maddesinde ise hangi davaların miras bırakanın son ikametgahı mahkemesinde
görüleceği açıklanmış, aynı maddenin son fıkrası hükmünde veraset ispatına, miras
hisselerinin tayinine dair davaların, mirasçılarının her birinin bulunduğu yer mahke-
mesinde görülebileceği açıklanmıştır. Bu hukuksal olgunun sonucu olarak mirasçılık
belgesinin verilmesi davalarında kesin yetki kuralı olmayıp: mirasçılık belgesi, miras-
bırakanın yerleşim yeri ya da nüfusa kayıtlı olduğu yer gözetilmeksizin Türkiye Cum-
huriyeti sınırları içerisindeki Adli Yargı Teşkilatı bulunan tüm adliyelerden her zaman
alınabilecek ve aksi her zaman ispat edilebilecek hasımsız belgelerdendir.
Hal böyle olunca, mirasçılık belgesinin verilmesi davalarında kesin yetki kuralı
olmayıp herhangi bir yetki itirazı olmadığı da gözetilerek. Mahkemece delillerin top-
lanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek davanın esası yönünden bir hüküm
vermek gerekirken, yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır ... "
✓ Yetki sözleşmesi, tarafların kesin yetki kuralı öngördüğü anlamına gelme-
mektedir.
(Yargıtay 19. HD, E. 2015/809, K. 2015/12237, T. 07.10.2015)
" ... Mahkemece, taraflar arasında aktedilen l .1.2012 tarihli sözleşmenin 4.2 mad-
desinde sözleşmeden dolayı ihtilaf çıkması halinde Ankara mahkemeleri ve İcra dai-
relerinin yetkili olduğu, bu yetki kuralının aksinin kararlaştırılmadığı gerekçesiyle
yetkisizlik kararı verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK'nun 17. maddesindeki yetki kuralı kesin yetki olmayıp münha-
sır yetki niteliğindedir. Kesin yetki halleri aynı Kanun'un 11/1, 12/1. 14/2 ve 15/2

42
maddelerinde açıkça düzenlenmiştir. Kanun'da açıkça "kesin" yetkiden söz edilmeyen
hükümlerdeki yetki kurallarının kesin yetki olarak değerlendirilmesi mümkün değil­
dir. Bu itibarla, yerel mahkemenin bu ilkelere uygun düşmeyen gerekçesinde isabet
görülmemiştir. Bu durumda mahkemece HMK'mm 17. maddesindeki yetki kuralının
re'sen incelenemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar tesisi doğru değildir ... "

✓ Eşler
ve mirasçılar arasında mal rejiminin tasfiyesine yönelik davalarda
mahkemenin yetkisi kesindir.
(Yargıtay 8. HD, E. 2016/261, K. 2016/495, T. 19.01.2016)
" ... Mal rejiminin tasfiyesine dair davalarda, yetkiyi düzenleyen 4721 Sayılı Türk
Medeni Kanunu'nun 214/1. maddesi hükmüne göre, eşler veya mirasçılar arasındaki
mal rejiminin tasfiyesine dair davalarda, mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda
ölen eşin son yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Bu yetki kesin olup (TMK'nun 576
m) (HMK'nun 11/1-b) aynı zamanda bir dava şartıdır (HMK'nun 114/ç. m). Kesin
yetki kuralı, taraflarca ileri sürülmese bile; yargılamanın her aşamasında mahkemece
resen gözetilir (HMK'nun l 15/1. m).
TMK'nun 19 ve 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 3/z-çç ve 7/1-g. mad-
delerine göre, yerleşim yeri, sürekli kalma niyetiyle oturulan yerdir ve kişilerin nüfus
aile kütük kayıtlarında bulunması gereken bilgiler arasında sayılmıştır.
Mal rejiminin tasfiyesi davalarında yetki, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Ka-
nunu hükümlerine göre değil, özel düzenlemenin yer aldığı Türk Medeni Kanunu'na
göre belirlenmelidir.
Somut olayda; eşin ... tarihinde ölümüyle mal rejimi sona ermiş, dava sağ eş ta-
rafından diğer mirasçılar aleyhine açılmıştır. Dosya içeriğine ve aksi kanıtlanamayan
adres kayıt sistemine göre, ölen eşin son yerleşim yeri ... İlçesidir. Bu durumda, somut
dava yetkili ve görevli mahkemede açıldığına göre, taraf delilleri toplanarak uyuşmaz­
lığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken; hatalı değerlendirmeyle yetkisizlik
karan verilmiş olması usul ve Yasa'ya aykırı olmuş, hükmün bozulmasını gerektir-
miştir. .. "

✓ Hukuk uyuşmazlıklarında kural olarak tasarruf ilkesi ve taraflarca hazır­


lama ilkeleri geçerli olup, hakim kural olarak taleple bağlıdır. Ancak aile
hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda TMK ve aile hukuku mevzuatının özel
düzenlemeleri dikkate alınmalıdır.
(Yargıtay 2. HD, E. 2013/7782, K. 2014/1038, T. 21.01.2014)
" ... 2-) Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak
koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteye-
bilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (T.M.K. m. 175) Toplanan delillerle,
boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı kadın daha ağır kusurlu olmadığı, her
hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşe­
ceği gerçekleşmiştir. O halde, davacı-davalı kadın yararına geçimi için uygun mik-
tarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir.
3-) Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, ge-
rekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (T.M.K. m. 186/1), geçimine (T.M.K. m.

43
185/3), mallarınyönetimine (T.M.K. m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve
çocukların bakım ve korunmasına (T.M.K. m. 185/2) dair geçici önlemleri kendiliğin­
den (resen) almak zorundadır (T.M.K. m. 169). O halde; Türk Medeni Kanununun
185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gö-
zetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davacı-davalı kadın yararına uygun mik-
tarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul
ve yasaya aykırı bulunmuştur.
4-) Tarafların, "26.8.2003 doğumlu Ö. S. E." isimli bir çocukları bulunmamakta-
dır. Hal böyleyken mevcut olmayan çocuğun velayetiyle ilgili de düzenleme yapıl­
ması doğru bulunmamıştır.
5-) Davacı-davalı (kadın)'ın
ziynetlerle ilgili bir talebi yoktur. Bu husus nazara
alınmadan, aleyhine "kesin hüküm" oluşturacak şekilde bu hususta ret kararı verilmesi
de usul ve yasaya aykırıdır (H.M.K. ın. 24) ... "

✓ Hukuki dinlenilme hakkı, AİHS ve Anayasa çerçevesinde adil yargılanma


hakkının en önemli unsuru olup; yargılamayla ilgili bilgi sahibi olma, açık­
lama ve ispat ve hükme etki edebilme haklarını barındırır.
(Yargıtay 9. HD, E. 2017/4687, K. 2018/5336, T. 15.03.2018)
" ... Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK.'un 27.
Maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukuki dinlenilme hakkı,
Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme
Hakkı" gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi
hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargı­
lama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin,
açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak ge-
rekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde
gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şekli ve görünüşte gerekçe yazılması adil yar-
gılanma hakkının ( hukuki dinlenilme hakkının) ihlalidir ... "

✓ Hukuki dinlenilme hakkının, her türlü yargı faaliyetinde tanınması ve ko-


runması gerekir. Davanın basit yargılama usôlüne tabi olması, hukuki din-
lenilme hakkından feragat edilmesini mümkün kılmaz.
(Yargıtay 2. HD, E. 2016/12098, K. 2016/16400, T. 22.12.2016)
" ... Yabancı mahkeme kararlarının tanınmasına ve tenfızine ilişkin davalar, basit
yargılama usulüne tabidir ( HMK m. 316 ). Basit yargılama usulüne tabi davalarda,
mahkeme mümkün olan hallerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden
karar verir ( HMK m. 320/1 ). Şu halde basit yargılama usulüne tabi bir işin duruşma­
sız incelenebilmesi evvela kanunen mümkün olmalıdır. Yabancı mahkeme kararları­
nın tanınmasına ve tenfızine ilişkin davalar kamu düzeniyle doğrudan ilgili olup,
re'sen araştırma ilkesi geçerlidir. Davanın bu niteliği, duruşmalı inceleme yapılmasını,
delil toplanmasını ve ayrıntılı araştırmayı gerekli kılmaktadır. Mahkemece,
29.07.2015 tarihinde dosya ele alınıp duruşma açılmaksızın hüküm verilmiştir. Dola-
yısıyla taraflara iddia, savunma ve ispat hakkı tanınmamış olup, hukuki dinlenilme

44
hakkı ihlal edilmiştir ( HMK m. 27 ). Davanın basit yargılama usulüne tabi olması bu
hakkın ihlal edilmesi suretiyle karar verilebileceği anlamına gelmez. Öyleyse, açıkla­
nan hususlar gözetilerek, talebin duruşma yapılarak incelenmesi, taraf delillerinin top-
lanması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre hüküm
kurulması gerekir. Bu yönler dikkate alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması
doğru görülmemiştir ... "

✓ Dürüstlük kuralı genel bir hukuk ilkesi olarak her türlü yargı faaliyetinde
geçerlidir. Hakkın kötüye kullanılması, hukuk düzenince korunamaz.
(Yargıtay 8. HD, E. 2017/14178, K. 2017/141765, T. 08.11.2017)
" ... Genel olarak icra hukukuna dair itiraz ve şikayetlerde Türk Medeni Kanu-
nu'nun 2. maddesinin uygulanma kabiliyeti yoktur. Ancak yukarda belirtilen diğer
yasa maddeleri göz önüne alındığında bu tip olaylarla sınırlı kalmak üzere objektif iyi
niyet kurallarının göz ardı edilmemesi gerekir. Hakkın kötüye kullanılması; hukuken
var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek, hukuka aykırı
eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın, yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları
içinde olmakla birlikte, amacından saptırarak kullanılması olarak da açıklanabilir.
Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve borçla-
rını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kö-
tüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani bir hak sahibi hakkını kullanırken
ve borçlu borcunu öderken objektif iyi niyet kurallarına uymak, dürüst davranmak,
başkalarını zarara uğratmamak zorundadır. Hak sahibi başkasına zarar vermek ama-
cını taşımasa bile hareketi açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara
uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı
dengesizlik varsa bu durumu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirebiliriz.
Anayasa başta olmak üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve
Türk Borçlar Kanunu hak sahibinin hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları
içinde hareket etmesini emretmiş aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunama-
yacağını belirtmiştir.
Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir
ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak
şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi, davacı borçlu tarafa fazladan yargı­
lama giderleri yükletilmesine neden olunması hakkın kötüye kullanılmasıdır ve hukuk
düzeni tarafından korunamaz. Hakim, yukarda belirtilen yasa maddeleri gereğince ya-
sadaki boşluğu objektif iyi niyet kuralları içinde doldurmak zorundadır. İlam bir bütün
olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının iki ayrı takip baş­
latmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı, borçlunun zarara
uğramasına neden olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında alacaklının bu davranışı hukuk
düzeni tarafından korunamayacağından, Bölge Adliye Mahkemesi'nin davacı borçlu-
nun istinaf isteminin esastan reddine kararının bozulması gerekmiştir ... "

✓ Davanın aydınlatılması, uyuşmazlık hakkında doğru hüküm verebilmesi ve


maddi gerçeğin bulunabilmesi bağlamında hakim için bir ödev niteliğinde-

45
dir. Taraflar da yargı faaliyetinde dürüst davranma ve doğruyu söyleme yü-
kümlülüğü altındadır.

(Yargıtay 21. HD, E. 2015/18583, K. 2017/588, T. 06.02.2017)


" ... Öte yandan, mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin
formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak
veya gerektiğinde açıklattırmak hakimin görevidir. Ancak bu durum, hakimin tarafla-
rın ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anla-
mını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil,
talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Hakimin davayı aydınlatma gö-
revi" başlıklı 31 .maddesine göre, "Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu ol-
duğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar
hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebi-
lir."
Hakimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hü-
küm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her
ne kadar "açıklama yaptırabilir" denilmişse de, bunun, hakimin davayı aydınlatması
için bir "ödev" olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi saye-
sinde hakim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve
bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez H., Atalay
O., Özekes M., age, s. 248 vd).
Ayrıca, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Dürüst davranma ve doğ­
ruyu söyleme yükümlülüğü" başlıklı 29. maddesine göre, "Taraflar, dürüstlük kura-
lına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara dair
açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler."; 4721 Sayılı
Türk Medeni Kanunu'nun "Dürüst davranma" başlıklı 2. maddesinde de, "Herkes,
haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zo-
rundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz." denilmiş­
tir. Dürüstlük ilkesi Türk Borçlar Kanunu'nun çeşitli maddelerinde yer alan önemli
bir kavramdır.
Türk Medeni Kanunu'nda yer alan dürüstlük ilkesi genel bir hukuk ilkesi olup
medeni usul hukuku ve iş hukukunda da geçerli olan bir kavramdır. Dürüstlük kuralı,
hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesinde ahlaka, örf ve adet kurallarına
uygun davranmadır. Adil bir yargılamanın yapılabilmesi ve maddi gerçeğe ulaşılabil­
mesi dürüstlük kurallarına uyulması ile mümkündür.
Doğruyu söyleme ödevi tarafların yargılamadaki yükümlülüklerinden biridir. Hu-
kukun temel ilkelerinden biri olan dürüstlük kuralına yargılama sırasında da riayet
edilmelidir. Yükümlülüğün ana noktaları vakıalar ve delillerdir. Yargılamada taraflar
bir mücadele içinde olsalar da bu mücadelede her şeyin geçerli sayılacağı kabul edi-
lemez. Muhakeme sürecine dair değişik maddelerde de dürüstlük kuralına aykırı kötü
niyetli davranışların önüne geçmek için bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Tüm bu hü-
kümlerin temelinde dürüstlük kuralına uygun davranmayı sağlama amacı yatmakta-
dır. Taraflar yargılamada kendi menfaatlerine uygun olarak neleri ileri sürüp sürme-
yecekleri konusunda serbesttir. Ancak ileri sürdükleri hususların doğru olması, beyan

46
ve açıklamalarının gerçeğe aykırı olmaması gerekir. Taraflardan aleyhlerine olan hu-
susları da beyan etmeleri beklenemez. Ancak gerek kendilerine, gerek karşı tarafa dair
hususlarda yaptıkları açıklamalarda mahkemeyi yanıltmamaları gerekir. Doğruyu
söyleme ödevi, hem yazılı hem de sözlü beyan ve açıklamalar için geçerlidir. Bu
ödeve aykırılık halinde beyanlar mahkemece dikkate alınmamalı ve değerlendirilme­
melidir.
Doğruluk, dürüstlük ve iyi niyet kuralları sadece yargılamanın tarafları için değil,
yargılama ve inceleme yapan hakimler için de getirilmiş evrensel bir hukuk kuralıdır.
Yargılamanın ve yargılama sonucunda verilen hükmün adil olabilmesi için dürüstlük
ve hakkaniyet kurallarına uyulması, hükmün yeterli, tutarlı ve tatmin edici makul ge-
rekçeler içermesi zorunludur. Dürüstlük kuralı, işlemlerin yorumlanması, tamamlan-
ması, yeniden gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesinde göz önünde tutulması ge-
reken bir ilkedir ... "
✓ Hakimin yasaklılık halleri, tahdidi olarak düzenlenmiş ve mutlak nitelikte-
dir. Bu hallerin varlığı halinde ne taraflar hakimin davaya bakmasını sağla­
yabilir ne de hakim uyuşmazlığa bakabilir, hakim çekinmek zorundadır.
(Yargıtay 20. HD, E. 2012/6062, K. 2012/9234, T. 19.06.2012)
" ... Taraflar arasında derdest bulunan dava, davacı tarafça K. Asliye l. Ticaret
Mahkemesi'nin 2008/412 esas 2011/206 karar sayılı kesinleşmiş hükmüne dayalı ola-
rak açılmış olup, S.S. K. .. K... Evleri Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi tarafından
27.9.2006 tarihinde yapılan satışa istinaden 18.9.2009 tarihinde ferdileşme sebebiyle
tapusu davalı S. G. adına devredilen bağımsız bölüme dair olarak açılan tasarrufun
iptali davasıdır. Mahkeme hakiminin, davadan önce davacı şirketten daire satın aldı­
ğını, ayrıca, davalı kooperatifle arasında Karşıyaka Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nin
2009/430 E-2011/160 K. sayılı alacak davası bulunduğu gerekçeleriyle H.Y.Y.'nun
34/1-a maddesi gereğince verdiği davadan çekinme kararı, merci tarafından çekinen
hakimin doğrudan veya dolaylı ilgisinin olmadığından çekinmenin uygun bulunma-
dığı kararı verilmiştir.
Mahkeme hakimi F. A. tarafından, davalı kooperatif tarafından yapılan taşınmaz­
lardan birisinin satın alınmış olması nedeniyle, dava sonucunda verilecek karardan
doğrudan veya dolaylı olarak ilgisinin bulunduğu, bu sebeple 6100 Sayılı Kanu-
nun 34/ 1-a maddesi gereğince yasaklı olduğu talep olmasa bile davadan çekinmek zo-
runda bulunduğunun anlaşılması karşısında merci tarafından çekinme talebinin uygun
bulunması gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı­
dır ... "

✓ Hakimin davadan çekilmesi, kendini reddetmesi niteliği taşır. Taraflardan


birisinin hakimi şikayet etmesi, hakim ile taraflar arasında dava olduğu an-
lamını taşımaz.

(Yargıtay 20. HD, E. 2014/6275, K. 2014/7372, T. 09.09.2014)


" ... Duruşma hakiminin davadan çekilmesi, HMK'nın 36. maddesi anlamında
kendi kendini reddetmesi manasındadır. Çünkü hakimin çekilme kararı verebilmesi,
ancak HMK'nın 36. maddesindeki hallerden birinin varlığı halinde mümkündür.

47
Dava, dosyasındaki bilgi ve belgelerden, HMK'nın 36. maddesindeki anlamda ve
hakimin çekilmesini gerektirecek şekilde bir bulguya rastlanmadığı gibi, hakimin
kendi kendisini reddetmesine ilişkin kararını yerinde bulan merci kararında da, hu-
kukça korunabilecek bir neden veya delile dayanılmadığı görülmüştür.
... Ayrıca, yargılama sürerken taraflardan birinin mahkeme hakimi hakkında şi­
kayette bulunması veya aleyhine dava açması veya mahkeme hakiminin davanın ta-
raflarından biri hakkında şikayette bulunması ( suç duyurusunda bulunması ),
HMK'nın 36/1-d maddesindeki "Davalı olmak" anlamında yorumlanamaz. Suç duyu-
rusunda bulunulması hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebep
olarak da düşünülemez. Belirtilen olgular ışığında davacı vekili hakkında suç duyu-
rusunda bulunulduğu gösterilerek hakimlerin davadan çekinmeleri adaletin gecikme-
sine ve tabii hakim ilkesinin zedelenmesine yol açacağı gibi çekilme sebebinin dava-
nın tarafları ile hakim arasında bulunması gerektiği, vekilin davanın tarafı olmadığı,
yalnızca davada vekili bulunduğu tarafın yasal temsilcisi sıfatında olarak onun adına
hareket ettiği, davanın tarafının kendisini başka bir vekil ile de temsil ettirebileceğin­
den, vekilden kaynaklı nedenler çekilme sebebi olarak kabul edilemez ... "
✓ Aksi açıkça öngörülmedikçe kanunla belirlenen süreler kesindir. Buna kar-
şılık kanunun hakimin takdirinde bıraktığı süreler kesin değildir. Ancak
yeni süre verilmesi halinde bu süre, kesindir.
(Yargıtay 10. HD, E. 2016/1693, K. 2016/5167, T. 07.04.2016)
" ... Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için,
taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağ­
lanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını
işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Ka-
nuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle karar tarihinde
yürürlükte olan HMK'nın 90. maddesinde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler
hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HMK'nın 94. maddesine göre ha-
kimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi he-
nüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine
yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ha-
kim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin
edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun
kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine
getirilmesine yasal olanak yoktıır. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya
hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedil-
mesine dahi neden olmaktadır ... "

48
§ 2. TARAF KAVRAMI ve DAVA TEORİSİ

• Taraf - Dava Ehliyeti


• Husumet
• Temsil
• Taraf Değişikliği
• Dava Arkadaşlığı
• Davaya Müdahale
I. PRATİK ÇALIŞMALAR
A.CEVAPLIPRATİKLER

Pratik 1
(A), (B) ve (C) şehir hayatından sıkılan kimselerin dinlenip güzel
zaman geçireceği bir hobi bahçesi projesini hayata geçirmek istemek-
tedirler. Bu düşünceyle, (ABC) adında bir adı şirket kurmuşlar ve 100
dekarlık bir alan satın almışlardır. Bu vesileyle (B)'nin yakın dostu
(D)'den bir yıl sonra ödemek üzere 500.000 TL borç almışlardır. Ara-
dan iki yıl geçmiş; ancak (A), (B) ve (C)'nin işleri bekledikleri gitme-
miş, hazırladıkları hobi bahçeleri ellerinde kalmıştır. Bunun üzerine,
(D) zamanında ödenmeyen alacak için ortaklardan (A) ve (C)'ye karşı
bir dava açmış, iyi niyetli olduğunu düşündüğü dostu (B)'yi davalı ola-
rak göstermemiştir. Dava, tahkikat aşamasında iken bu yorucu süreci
kaldıramayan (A), intihar ederek hayatına son vermiştir. Bu gidişat üze-
rine alacağından endişe eden (D ), HMK m.124 uyarınca iradı taraf de-
ğişikliği ile (B)'yi de davalı olarak göstermek istemiş, bu talep mahke-
mece reddedilmiştir.
Söz konusu durumdan haberdar olan (X) A.Ş., şirketin kendi alaca-
ğını da ödeyemeyeceğinden endişe etmektedir. Bu endişe üzerine hobi
bahçelerinde kullanılmak üzere teslimini gerçekleştirdiği 100 adet pre-
fabrik evin iadesi amacıyla bir dava açmıştır. (X) A.Ş. davasını, (ABC)
adi şirketine karşı açmış; bu davada mahkemece taraf sıfatı yokluğun­
dan davanın reddine karar verilmiştir.
Bu dava sürecinin sorumlularının, (X) A.Ş. yönetim kurulu üyeleri
olduğunu düşünen şirket ortakları bu süreçten dolayı doğan zararların
şirkete ödenmesi amacıyla sözü edilen üyelerin bir kısmına TTK m.555
ve 556 uyarınca bir sorumluluk davası açmışlardır. Davalı yönetim ku-
rulu üyeleri de, davayı sorumluluğu olduğunu düşündüğü diğer üyelere
iadeli taahhütlü posta ile ihbar etmişlerdir. Kendisine dava açılan üye-
lerden (E) davayı kabul etmiş, diğer üye (F) ise bu durumun kendisini
etkileyeceğini düşünerek (E)'nin davayı kabulüne rızası olmadığını,
buna ancak dava açılan üyelerin birlikte karar verebileceğini ileri sür-
mek suretiyle itiraz etmiştir.

51
Sorular
1. (D)'nin 500.000 TL'lik alacak için ortaklardan yalnızca (A) ve
(C)'ye karşı dava açması yerinde midir?
2. (B)'nin davalı olarak davaya katılmasını sağlamak amacıyla yönel-
tilen talebin mahkemece reddi kararı doğru bir karar mıdır? Gerek-
çeleri ile birlikte açıklayınız.
3. (D)'nin m. 124 uyarınca yapmış olduğu talebin mahkemece kabulü
halinde, (B), zamanaşımı itirazında bulunabilir mi?
4. (A)'nın vefatının devam eden yargılamaya bir etkisi var mıdır?
5. (X) A.Ş. 'nin açtığı davada mahkemece sıfat yokluğundan verilen
ret kararı doğru mudur?
6. (X) AŞ. yönetim kurulu üyelerine karşı ortaklar tarafından açılan
davada ortakların durumunun usul hukuku bakımından niteliği ne-
dir? Değerlendiriniz.
7. Kendisine karşı dava açılan üyelerin davayı diğer üyelere ihbarı ge-
rekli şekil koşullarını taşımakta mıdır? Bu şekilde bir ihbarın söz
konusu kimseler bakımından herhangi bir etkisi olur mu?
8. Sorumluluk davasında, davacı ortakların davalarını ıslah ederek
dava konusunu söz konusu üyelerin şirkete alınacak bir arazinin de-
ğer biçilmesinde yolsuzluk olarak değiştirdiklerini varsayalım. Bu
durumda davanın ihbarının etkisi ve akıbeti ne olur?
9. Dava kendisine ihbar edilen yönetim kurulu üyeleri, ilk derece mah-
kemesince verilen kararın bölge adliye mahkemesince kaldırılarak
yeniden ilk derece mahkemesine gönderilmesi üzerine davaya feri
müdahil olarak katılabilir mi? Neden?
1O. (F) 'nin (E) 'nin davayı kabulüne karşı itirazı üzerine mahkemece na-
sıl bir karar verilmelidir? Gerekçesi ile açıklayınız.

Cevaplar
1. (A) ve (C) adi şirket ortaklarıdır. Dava konusu borç adi şirket adına
alınmıştır. Kural olarak adi şirketle ilgili davanın adi şirket ortakla-
rının tamamı tarafından ve adi şirket ortaklarının tamamına karşı
açılması gerekir. Zira adi şirkette aksi kararlaştırılmadıkça elbirliği

52
ile mülkiyet geçerli olup, adi şirketin tüzel kişiliği de bulunmamak-
tadır. Bu sebeple adi şirket ortakları, mecburi dava arkadaşıdırlar.
Ancak bu durumun istisna üçüncü kişinin şirketten para alacağıdır.
Bu durumda adi şirket ortakları para borcundan sınırsız, müteselsil
ve birinci derece sorumludurlar. Dolayısıyla bu halde ihtiyari dava
arkadaşlığından söz edilir. Para alacağı halinde dava ortaklardan bi-
rine veya birkaçına açıldığı takdirde, taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve
dava takip yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir.
2. (B)'nin davaya davalı olarak katılmasını sağlamak amacıyla m. 124
uyarınca talepte bulunulması iradi taraf değişikliğidir. İradi taraf de-
ğişikliği tarafın değiştirilmesi şeklinde olabileceği gibi, taraflardan
birinin yanına üçüncü kişi veya kişilerin eklenmesi şeklinde taraf
katılımı ile de yapılabilir. Bu durumda söz konusu taraflar arasında
ihtiyari dava arkadaşlığı meydana getirilebilir. Davada taraf katılımı
ile sağlanan taraf değişikliği dem. 124 uyarınca karşı tarafın rızası
ile gerçekleştirilir. Bunun yanı sıra ayrıca mahkemenin izni ya da
onayına gerek yoktur. Burada belirleyici olan karşı tarafın rızasıdır.
Dolayısıyla mahkemenin böyle bir talep için doğrudan ret kararı
vermesi yerinde olmayıp, karşı tarafın rızası yok ise talep reddedil-
melidir.
3. İradi taraf değişikliği halinde yeni davalı davaya katıldığı an itiba-
rıyla dava açılmasına ilişkin sonuçlar kendisi için sonuç doğurur.
Yoksa ilk davanın açıldığı tarihten itibaren dava açılmasına ilişkin
sonuçlarla bağlı olmaz. Davaya katılmasından önceki usul işlemleri
ile de mutlak bir şekilde bağlılık söz konusu değildir. Önceki yargı­
lamada etkili olamadığı, itiraz edemediği işlemler ve eski tarafın ih-
mal ettiği savunmalar yeni tarafı bağlamaz. Buna göre yeni taraf,
kendisine ilişkin iddia ve savunmalarını ileri sürebilir. Somut
olayda taraf değişikliği taraf katılımı yolu ile sağlandığından ihti-
yari dava arkadaşlığı oluşacak ve bu nedenle (B) taraf değişikliğinin
sonuçları ile bağlı olmadan iddia ve savunmalarını ileri sürebilecek-
tir.

53
4. Yargılama sırasında taraflardan birinin ölümü HMK m. 55 'te dü-
zenlenmiştir. Buna göre, taraflardan birinin ölümü halinde, miras-
çılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirle-
nen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hakim,
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, talep üzerine davayı takip
için kayyım atanmasına karar verebilir. Mirasın kabulü durumunda
kural olarak davaya mirasçıların tamamına karşı devam edilmesi
gerekir. Ancak bunun için davanın malvarlığına ilişkin olması ge-
rekir. Doktrindeki bir görüşe göre, dava konusu para alacağı ise mi-
rasçılardan birine veya birkaçına karşı davaya devam edilebilir.
Aksi bir yaklaşıma göre ise, dava sırasında ölüm halinde dava ko-
nusunun para olması durumunda böyle bir ayrım yapılması yerinde
değildir. Alacaklı isterse mirasçılardan birine veya birkaçına müte-
selsilen sorumlu olması münasebetiyle ayrı bir dava açabilir. Ancak
dava sırasında ölüm halinde hüküm, miras ortaklığına karşı icra edi-
leceğinden davanın tüm mirasçılara karşı yürütülmesi gerekir. Mi-
rasın reddi halinde davaya mirasçılara karşı devam edilemez. Bu
durumda mirasın tasfiye memuru vasıtasıyla tasfiyesi iflas hüküm-
lerine göre yapılır. Davaya tasfiye memuru taraf olur.
5. Adi şirketin tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Bu sebeple taraf ehli-
yeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisini de haiz değildir. Bu du-
rumda davanın usulden reddi gerekmektedir. Zira sayılan haller
dava şartıdır. Sıfat ise, esasa ilişkin bir durum olup, aslında hükmün
kendisidir. Tarafların maddi hukuk bakımından o hukuki ilişkinin
gerçekten süjesi olup olmadıklarına ilişkindir. Bu gibi hallerde da-
vanın hangi sebeple reddi gerektiği doktrinde tartışmalıdır. Bir gö-
rüşe göre, dava taraf ehliyeti yokluğundan reddedilmelidir. Bir gö-
rüşe göre ise, davanın adi şirkete ya da ortaklardan birine ya da bir-
kaçına karşı veya bunlarca açılması, hak üzerindeki tasarruf yetki-
sinin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple dava, dava takip
yetkisinin yokluğundan reddedilmelidir. Yargıtay, çeşitli kararla-
rında sıfat, taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi neden-
lerine dayanmaktadır. Ancak bu kavramların her biri farklı bir

54
anlam taşımaktadır. Yargıtay'ın bu kararlarında esasen dava takip
yetkisinin yokluğunu ifade etmeye çalıştığı görülmektedir. Bu se-
beple ret nedeni, dava takip yetkisi olmalıdır. Ancak bu durumda
da, dava hemen reddedilmemelidir. Zira HMK m.115/2 uyarınca
dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlan-
ması için kesin süre verilir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı gi-
derilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
6. Kural olarak bir hakkın sahibi o hak üzerinde tasarruf yetkisini de
haizdir. Bu nedenle dava takip yetkisine de sahiptir. Ancak kimi
hallerde hakkın sahibi dışında bir başka kimsenin hak konusu şey
üzerinde dava açması söz konusu olabilir. Somut olayda, şirket or-
takları zararın anonim şirkete ödenmesi konusunda dava açmakta-
dırlar. Aslında hak sahibi şirket olmasına rağmen, kanun bu kimse-
lere şirketin alacağı için dava açma hakkı vermiştir. Bu durum dava
takip yetkisinin kanuni devri ya da bir başka ifade ile bağımsız dava
yetkinliğidir.
7. Kural olarak ihbar, mahkeme aracılığı ile ya da mahkeme dışında
yapılabilir. Aynca ihbar için, yazılı şekil şartı dışında başkaca bir
şekil şartı aranmamaktadır. Yalnızca ispat açısından mahkeme dışı
ihbarların noter vasıtası ile yapılması yerinde olur. Fakat bu zorun-
luluk olmayıp bu şekilde yapılmayan ihbarlar da, ihbar etkisini gös-
terir.
8. İhbarın asıl amacı tarafın davadan haberdar olmasını sağlamak ve
söz konusu tarafa yardım etmek amacıyla davaya müdahalenin sağ­
lanmasıdır. Dava konusunun ıslah ile değiştirilmesi halinde, ihbar
varlığını sürdüremeyecek nitelikte ise kendiliğinden hükümsüz hale
gelir. Yeni dava konusu bakımından bir ihbar sebebi varsa davanın
yeniden ihbarı gerekir. Zira ihbar etkisi esasen davanın konusuna
izafeten ortaya çıkmaktadır.
9. Davaya feri müdahale, tahkikat sona erinceye kadar mümkündür.
İlk derece mahkemesi kararının kaldırılması halinde dosya ilk de-
rece mahkemesine gönderilmişse, henüz tahkikat aşaması devam et-
mektedir. İstinaf aşamasında yeniden karar verilecek olsa idi, HMK

55
m. 357 gereğince davaya müdahale söz konusu olamayacaktı. An-
cak istinafta kaldırma ya da temyizde bozma üzerine ilk derece
mahkemesinde görülen davada tahkikat aşaması devam etmektedir.
Dolayısıyla feri müdahil olarak katılmak mümkündür. Ancak bunun
sınırı, usuli müktesep haktır. Bozmadan sonra ortaya çıkan kazanıl­
mış haklar, kesinleşen kısımlar hakkında feri müdahilin istinaf ya
da temyiz hakkı söz konusu olmaz.
10. (F) ve (E) ihtiyari dava arkadaşıdırlar. İhtiyari dava arkadaşlarının
davaları birbirinden bağımsızdır. İddia ve savunmaları ve verilecek
karar da her biri için ayrı ayrıdır. Bu sebeple (F), (E)'nin savunma-
ları, davayı kabulü, feragati ya da ikrarı ile bağlı değildir. (F)'nin
(E)'nin savunmalarına karşı koyması da mümkün değildir. Dolayı­
sıyla (F), (E)'nin kabul beyanı ile bağlı olmaksızın savunmalarını
ileri sürebilir.

Pratik 2
A, X bankasının Bolu şubesinden 22.11.2017 tarihinde kredi kartı
almış, söz konusu kredi kartından kaynaklanan, Ocak 2018 tarihli 2.000
TL ve Şubat 2018 tarihli 1.750 TL tutarındaki borcunu ödememiştir.
Bunun üzerine banka vekili V, A'ya karşı 11.03.2018 tarihinde Ankara
Asliye Hukuk Mahkemesinde bir dava açmıştır. 13.03.2018 tarihinde
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararı ile, içi boşaltılan X
bankasına el konulmuş ve banka, BDDK'nın 20.03.2018 tarihli başka
bir kararı ile el konulan diğer bankalarla birlikte "BDR BANK" çatısı
altında birleştirilmiştir.
Bu arada X bankasından kredi kullanan işadarnı İ borcunu
ödemeden kayıplara karışmıştır. X bankasının alacağını devralan
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, alacaklarını karşılamak üzere İ'nin
İnegöl'de bulunan arazisinin kendine devri için bir dava açmıştır. Da-
vanın açılmasından bir sure sonra İ ölmüştür.
Sorular
1. a) Yukarıdaki olayı, X Bankasının taraf ehliyeti, dava ehliyet,
taraf sıfatı (Husumet) ve vekil V nin davaya vekalet edip edemeyeceği
hususları bakımından değerlendiriniz.

56
b) Sizce Fon davayı hangi görevli ve yetkili mahkemede açmıştır?
Neden?
2. a) V, dava dilekçesinde sadece Ocak 2018 tarihli 2.000 TL'lik
alacak için dava açmış ve fakat sonradan, Şubat 2018 tarihli 1.750
TL'lik alacağı ve faizlerini talep etmeyi unuttuğunun farkına varmıştır.
V, unutmuş olduğu bu kısımlan sonradan isteyebilir mi? Neden/Nasıl?
b) Davalı A, ikinci cevap dilekçesini verdikten sonra, o sözleşmeyi
imzaladığı sırada ayırt etme gücünden yoksun olduğunu, borcun za-
manaşımına uğradığını, mahkemenin yetkisiz olduğunu, davanın asliye
hukuk mahkemesinin iş sahasına girmediğini, V'nin geçerli bir vekal-
etinin bulunmadığını ileri sürebilir mi? Neden/ Nasıl?
3. a) Dava sırasında Fon'un vekili T, davaya bakan hakimin de X
bankasından bono aldığını ve bankanın batması üzerine bono be-
dellerini alamadığını öğrenmiştir. T'ye ne önerirsiniz? Neden? Nasıl?
b) Dava devam ederken Fon, İ'ye karşı açtığı davayı geri alabilir
mi? Neden? Nasıl?
4. a) Fon davayı, İ'nin müşterek kefili K ve adi kefili D'ye karşı
birlikte açabilir mi? Neden? Nasıl?
b) Fon'un İ'ye karşı açmış olduğu davayı duyan İnegöl Belediye
Başkanı B, dava konusu arazinin Belediye'ye ait olduğunu düşünmek­
tedir. Belediye'nin vekili olarak hangi yola başvururdunuz? Neden?
Nasıl?
5. a) Dava devam ederken İ'nin ölmesinin görülmekte olan davaya
bir etkisi olur mu? Neden / Nasıl? Dava açan X bankası, İ'nin dava
açılmadan once öldüğünü öğrenirse cevabınız değişir miydi? Neden?
b) X bankasının açmış olduğu davaya ilişkin dava dilekçesi İ'nin
akıl hastası oğlu O'ya tebliğ edilmiş, bu nedenle İ davaya süresinde
cevap verememiştir? İ'ye ne önerirsiniz? Neden?
Cevaplar
1. a) Taraf ehliyeti, medeni hukuktaki "hak ehliyeti" kavramının
medeni usul hukukundaki karşılığını oluşturur ve yargılamadaki usul
hukuku ilişkisinin süjesi olma yetisini ifade eder. Nitekim HMK m. 50
ile de medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanların, davada
taraf ehliyetine de sahip oldukları ifade edilmiştir. Buna göre taraf eh-
liyetini haiz olmak için, hak ehliyetinin bulunması gerekir. X Bank, tü-
zel kişi olduğundan ve tüzel kişilerin de insana özgü olanlar haricinde

57
bütün hak ve borçlara ehil olabilecekleri düzenlendiğinden (TMK m.
48); tüzel kişilerin kişilik kazandığı andan hukuken kişiliklerinin son
bulmasına kadar taraf ehliyeti de mevcut olacaktır. Buna göre X
Bank'ın, dava açıldığı tarihte taraf ehliyeti olmasına rağmen, Fon'un
20.03.2018 tarihli kararıyla tüzel kişiliğine son verilip BDR Bank çatısı
altına geçirilmesi ile taraf ehliyeti ortadan kalkmıştır.
Dava ehliyeti ise medeni hukuktaki "fiil ehliyeti" kavramının me-
deni usul hukukundaki karşılığını oluşturur ve yargılamadaki usul hu-
kuku ilişkisinin süjesi olma yetisini ifade eder. Tüzel kişilerin de fiil
ehliyeti (TMK m. 49) çerçevesinde mevcuttur ve kanuna veya kuruluş
belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla fiil ehliyetini (TMK
m. 51 ), dolayısıyla da dava ehliyetini haiz olurlar. Olaya göre X
Bank'ın bu çerçevede dava ehliyeti bulunmakla birlikte, 13.03.2018 ta-
rihli Fon kararıyla yönetim ve idare yetkisi Fon'a geçtiğinden, dava eh-
liyetini kaybetmiştir.
Taraf sıfatı veya bir diğer ifadeyle husumet ise, dava ve taraf ehli-
yetinden farklı olarak uyuşmazlık konusu maddi hukuk ilişkisi ile taraf
arasındaki sübjektif ilişkiyi ifade eder. Bir davada taraf ehliyeti ve dava
ehliyeti hak ve fiil ehliyetine sahip olup olmamaya göre değerlendirilir­
ken, taraf sıfatında, uyuşmazlık konusu ile taraf arasındaki maddi bağ­
lantının var olup olmadığı değerlendirilir. Buna göre davada hem taraf
hem de fiil ehliyetine sahip bir kimse, uyuşmazlık konusu ile maddi
olarak herhangi bir bağlantıya sahip olmayabilir. Örneğin Aile B 1 ara-
sındaki satış sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkla ilgili olarak açılan bir
dava, isim benzerliğinden dolayı B2'ye karşı açılmış olabilir. Bu du-
rumda B2 tam ve sağ doğmuş olmakla taraf ehliyetine, ayırt etme gü-
cüne sahip ve küçük veya kısıtlı olmamakla da dava ehliyetine sahip
olmasına rağmen, uyuşmazlık konusu maddi hukuk ilişkisi ile herhangi
bir sübjektif bağlantısı bulunmamaktadır. Bu durumda B2'nin taraf sı­
fatı yoktur. Taraf sıfatı, maddi hukuka ilişkin olduğundan, taraf ehliyeti
ve dava ehliyetinden farklı olarak dava şartı niteliğinde değil, bilakis
esasa ilişkindir. Olayımızda da X Bank, kredi sözleşmesinin tarafı ol-
duğundan, taraf sıfatını haizdir.

58
Davaya vekalet ehliyeti ise davada iradi temsile ilişkin olarak, vekil
ile takip edilen davalarda, vekilin kural olarak avukat olması gerektiği 1
ve geçerli bir vekaletnamenin mahkemeye sunulmasını ifade eder. Bu
çerçevede, X Bank'ın vekili V'nin dava açması vekalet ehliyeti çerçe-
vesinde mümkündür. Ancak X Bank hakkında Fon tarafından alınan
kararlar neticesinde, bankanın Fon'a devredilmesiyle birlikte V'nin
vekalet ehliyeti de sona erecektir. Zira 5411 sayılı Bankacılık Kanunu2
m. 92/10 vem. 121/1 uyarınca vekalet ehliyeti, Fon avukatlarına geçe-
cektir.
1. b) Fon'un İ'nin İnegöl'de bulunan arazisinin kendisine devredil-
mesi için açtığı dava, taşınmaz mülkiyetine, dolayısıyla aynı hak sahip-
liğine ilişkin olduğundan, HMK m. 12/1 uyarınca kesin yetkili mah-
keme olarak taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılmalıdır. Bu
bakımdan Fon tarafından anılan dava, İnegöl Asliye Hukuk Mahke-
mesi'nde açılmıştır.
2. a) Hukuk Muhakemeleri Kanunum. 119/1, (ğ) uyarınca dava açı­
lırken, talep sonucunun açık bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Bu
husus, gerek taleple bağlılık ilkesi gereğince hakimin ne yönde karar
verebileceği hususunun gerekse de dava açılırken davacıdan alınacak
harç gibi yargılama giderlerinin de belirlenebilmesi açısından önem ta-
şımaktadır. Ayrıca yargılamaların gereken ciddiyet ve özenle yürütül-
mesinin temini için davacı ve davalıya dilekçelerinde taleplerini somut
bir şekilde ortaya koymaları gerektiği düzenlenmiştir (HMK m. 119/1,
(ğ); m. 129/1, (g)). Dolayısıyla kural olarak yargılama sırasında dilek-
çelerle talep edilen miktar veya ileri sürülen hususların değiştirilmesi
veya genişletilmesi yasaktır. Ancak bu yasak, dilekçeler aşamasının ta-
mamlanmasıyla başlar. Ön inceleme aşamasında karşı tarafın mazeret-
siz olarak duruşmaya gelmemesi halinde de gelen taraf, ıslah veya karşı
tarafın açık rızasına gerek kalmaksızın iddia ve savunmalarını değiştirip
genişletebilir (HMK m. 141/1). Bu istisna dışında dilekçeler aşamasın­
dan sonra iddia ve savunmaların değiştirilip genişletilmesi, ancak ıslah
veya karşı tarafın açık rızasıyla mümkündür (HMK m. 141/2).

Avukatlık Kanunu'nun geçici madde 17 uyarınca, en az üç avukat veya dava ve-


kili olmayan yerlerde, yargı mercileri, Cumhuriyet savcılıkları, icra yazı işleri
müdürlüğü, zabıt katipliği, icra müdür veya yardımcılığı görevlerinden birini en
az 1O yıl süre ile yapmış kimseler vekalet alabilirler.
2 RG, T. 01.11.2005, S. 25983 (Mükerrer).

59
Dolayısıyla vekil V'nin 1.750 TL'lik Şubat 2018 alacağını ve faizlerini
talep etmesi, ihtimallere göre mümkündür. Eğer replik (cevaba cevap)
dilekçesi henüz sunulmamışsa, bu dilekçeyle talebini arttırabilir. Keza
ön inceleme duruşmasına A'nın mazeretsiz olarak gelmemesi halinde
de anılan değişikliği yapabilir. Ancak bu ihtimalin bulunmaması
halinde, dilekçeler aşamasından sonra ancak ıslah yoluyla (HMK m.
176 vd.) veya karşı tarafın açık rızasıyla 1.750 TL ve faizlerini talebine
ekleyebilir.
2. b) Bir davada, taraflarca hangi hususların ne şekilde ve ne zamana
kadar ileri sürülebileceği meselesi, dava şartları, ilk itirazlar ve iddia ve
savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı çerçevesinde değer­
lendirilmelidir. Buna göre hemen belirtmek gerekir ki dava şartları, yar-
gılamanın her aşamasında gerek taraflarca ileri sürülebilir, gerekse de
hakim tarafından re'sen dikkate alınabilir (HMK m. 115/1). İlk itirazlar
ise ancak davalı veya kendisine karşı dava açılması halinde davacı ta-
rafından mutlaka cevap dilekçesiyle birlikte ileri sürülmelidir (HMK m.
117/ 1). Dolayısıyla dava şartları ve ilk itirazlar dışındaki iddia ve sa-
vunmaların ileri sürülmesi, iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve ge-
nişletilmesi yasağı kapsamında olup olmamasına göre değerlendirilir.
Buna göre A'nın asliye hukuk mahkemesinin görevsiz olduğuna
ilişkin iddiası (HMK m. 114/1, (c)) ile vekil V'nin davaya vekalet eh-
liyetinin bulunmadığına yönelik iddiası (HMK m. 114/1, (f)), dava şartı
niteliğinde olduğundan, ikinci cevap dilekçesinin verilmesinden sonra
da ileri sürülebilir. Mahkemenin yetkisiz olduğuna ilişkin iddiası ise
olayda kesin yetki hali bulunmadığından ve kesin olmayan yetki halle-
rinde yetki itirazı ilk itiraz niteliğinde olduğundan (HMK m. 116/1,(a)),
ancak cevap dilekçesiyle birlikte ileri sürülebilir. Dolayısıyla ikinci ce-
vap dilekçesinden sonra bu iddianın ileri sürülmesi mümkün değildir.
Sözleşmenin imzalandığı sırada temyiz kudretinin bulunmadığına ve
borcun zamanaşımına uğradığına ilişkin savunmaları ise ne dava şartı
ne de ilk itiraz niteliğindedir. Dolayısıyla bu iddialarının, savunmanın
değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirilmesi
gerekir. Buna göre anılan iddialar, ikinci cevap dilekçesinin verilmesin-
den sonra ancak karşı tarafın açık rızasıyla veya ıslah yoluyla ileri sü-
rülebilir. Meğerki ön inceleme duruşmasında X Bank vekili mazeretsiz
olarak duruşmaya gelmemiş olsun (HMK m. 141 ).

60
3. a) Hukuk Muhakemeleri Kanunum. 34/1,(a) uyarınca hakimin,
kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili olduğu
davada talep olmasa bile çekinmesi gerekmektedir. Hakimin davaya
bakmaktan yasaklılığına ilişkin bu haller, kanun koyucu tarafından
mutlak olarak kabul edilmiş olup, bu hallerin varlığı halinde hakimin
bağımsız ve tarafsız kalamayacağı öngörülmüştür. Dolayısıyla hakimin
de X Bank'tan bono alması nedeniyle, hakim tarafından uyuşmazlık
hakkında verilecek kararın tarafı olarak banka hakkında doğuracağı so-
nuç, dolayısıyla hakimin şahsını da etkileyecektir. Bu nedenle hakimin,
bu davaya bakması, HMK m. 34/1, (a) çerçevesinde mümkün değildir.
Fon vekili T'nin, yasaklılık halini ileri sürerek hakimin davadan çe-
kinme kararı vermesini sağlaması gerekmektedir. Hakimin yasaklılık
halleri, mutlak olarak kabul edilmiş olduğundan kamu düzenine ilişkin­
dir. Bu bakımdan hakimin çekinme kararı vermemesi ve davaya devam
etmesi halinde, bu husus istinaf mahkemesi olarak bölge adliye mahke-
mesi tarafından da resen incelenir (HMK m. 355).
3. b) Medeni usul hukukunda, davanın açılmasıyla ortaya çıkan so-
nuçlardan birisi de davacı açısından davayı geri alma yasağının başla­
masıdır. Nitekim davanın geri alınmasının serbest tutulması halinde,
yargı mercilerinin ciddiyetten uzak bir şekilde gereksiz yere meşgul
edilme tehlikesi ortaya çıkar. Dolayısıyla, davacının dava açmaktaki ni-
yeti, ciddi olmalıdır. Bu bakımdan davacının, açtığı davayı tek taraflı
olarak geri alması yasaklanmıştır; davanın geri alınması, HMK m. 123
uyarınca hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızasıyla
mümkündür.
Bu noktada davanın geri alınması ile davadan feragat arasındaki
farka da değinmek gerekir. Davadan feragat, yargılamaya son veren ta-
raf usfıl işlemlerinden birisi olarak karşı tarafın rızasına veya onayına
tabi değildir. Mahkemeye yönelik tek taraflı bir irade beyanı ile dava-
dan feragat edilebilir. Davadan feragatte davacı, davanın dayanağı olan
maddi hukuka ilişkin hakkından da feragat etmiş olduğundan, karşı ta-
rafın rızası veya onayı aranmamıştır. Ancak davanın geri alınmasında,
maddi hukuka ilişkin haktan feragat edilmemekte, sadece davanın şim­
dilik geri alınması ve davanın açılmasına bağlanan sonuçların ortadan
kaldırılması amaçlanır. Dolayısıyla geri alınan bir davanın, tekrar açıl­
ması mümkündür. Bu yüzden davalıyı sürekli kendisine karşı dava
açılma tehdidi altında bırakmamak ve yargı mercilerinin iş yükünü cid-
diyetsiz girişimlerle arttırmamak adına davanın geri alınması, davadan

61
feragatten farklı olarak tek taraflı irade beyanıyla yapılamaz. Mutlaka
davalının açık rızası aranmıştır. Sonuç olarak Fon'un İ'ye karşı açtığı
davanın geri alınabilmesi için, İ'nin açık rızası aranacaktır. İ'nin rıza
göstermemesi halinde dava geri alınamayacaktır.
4. a) Dava arkadaşlığı, HMK m. 57 ila 60 arasında, ihtiyari ve mec-
buri dava arkadaşlığı olarak iki şekilde düzenlenmiştir. Buna göre mec-
buri dava arkadaşlığı, maddi hukuk kuralları gereğince bir hakkın bir-
den fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kim-
seye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm veril-
mesi gereken hallerde söz konusu olur (HMK m. 59). Örneğin elbirliği
ile mülkiyet veya miras ortaklığı halinde maddi bakımdan mecburi dava
arkadaşlığı söz konusudur. Maddi mecburi dava arkadaşlığında, tek
dava vardır ve dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır; veri-
len karar da tek bir karardır ve bütün dava arkadaşlarını aynı yönde et-
kileyecektir (HMK m. 60). İhtiyari dava arkadaşlığı ise; davacılar veya
davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mül-
kiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin ya-
rarına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük
altına girmeleri veyahut da davaların temelini oluşturan vakıaların ve
hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması hallerinde söz ko-
nusudur (HMK m. 57). İhtiyari dava arkadaşlığı hallerinde, davalar bir-
birinden bağımsız olup, dava arkadaşları birbirinden bağımsız olarak
hareket eder (HMK m. 58).
Buna göre Fon'un davayı müşterek kefil K ve adı kefil D'ye karşı
birlikte açması ihtiyari dava arkadaşlığı kapsamında teknik olarak
mümkündür. Zira burada ortak bir işlem olarak kredi kullanımı işlemine
verdikleri kefaletle kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri
söz konusu olduğu gibi davanın temelini oluşturan vakıa, İ'nin çektiği
krediye kefalet olarak birbirine benzerdir. Bununla birlikte kefillerden
D, adi kefil olduğundan, davalı tarafta dava arkadaşı olarak İ kefil ol-
duğundan, davalı tarafta dava arkadaşı olarak yer alsa da, ihtiyari dava
arkadaşlığında dava arkadaşları birbirinden bağımsız hareket edebildi-
ğinden, tartışma defini ileri sürerek aleyhine hüküm verilmesinden
kurtulabilir.
4. b) Medeni usul hukukunda, görülmekte olan bir davada, dava ko-
nusu uyuşmazlık üzerinde, davanın tarafları dışında üçüncü kişinin da-
vanın taraflarına karşı kısmen veya tamamen hak iddia etmesi aslı

62
müdahale kurumunu ifade eder. Bir başka ifadeyle, asli müdahalede,
davanın tarafları dışındaki bir üçüncü kişi, dava konusu üzerinde hak
iddia etmektedir. HMK m. 65 ile düzenlenen asli müdahalede, yargı­
lama konusu üzerinde hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye
kadar yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir. Bu
durumda, asıl davanın tarafları, asli müdahale davasının davalıları ola-
rak ihtiyari dava arkadaşı olurlar. Asli müdahale halinde birbirinden ba-
ğımsız iki dava söz konusudur ancak her iki dava birlikte yürütülür ve
karara bağlanır. Sonuç olarak, İnegöl Belediyesi'nin İnegöl'deki arazi
üzerinde hak iddia etmesi halinde, belediyenin vekili olarak Fon'a ve
İ'ye karşı aslı müdahale davası açılması gerekir.
5. a) Dava devam ederken, taraflardan birisinin ölmesiyle birlikte
işin niteliği gereği taraf ehliyeti de son bulur. Bu durumda teknik olarak
dava şartı eksikliğinden dolayı davanın usulden reddedilmesi gerekir.
Zira dava şartları yargılamanın başından hükmün kesinleşmesine kadar
varlığı veya yokluğu gereken şartlardır. Ancak taraf ehliyetinin dava
sırasında ortadan kalkması halinde, kanun koyucu usul ekonomisi ilkesi
de gözetilerek davanın hemen reddedilmemesi gerektiğini düzenlemiş­
tir. Nitekim HMK m. 55 uyarınca taraflardan birinin ölümü halinde,
mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belir-
lenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hakim,
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, talep üzerine davayı takip için
kayyım atanmasına karar verebilir. Ancak kuşkusuz bu ihtimalin gün-
deme gelebilmesi için, dava konusunun mirasçılara intikal eden bir
hakka ilişkin olması gerekir. Örneğin boşanma davası devam ederken
taraflardan birinin ölmesi halinde boşanma davasına mirasçılara karşı
devam edilebilmesi kural olarak3 mümkün değildir. Dolayısıyla Fon'un
açmış olduğu dava esnasında İ'nin ölümü, mirasçılarının mirası redde-
dip reddetmemesine göre davaya kendilerine karşı devam edilmesi yö-
nünden davayı etkileyecektir. Ancak İ'nin ölümü, dava açılmadan önce
gerçekleşmişse, teknik olarak taraf ehliyetinin mevcut olmaması nede-
niyle usulden ret kararı verilmelidir. Ancak Yargıtay'ın bu konuda özel-
likle HMK ile birlikte iradı taraf değişikliği kabul edildiğinden,

Bununla birlikte TMK 181/2 hükmü uyarınca koşullan mevcut ise, davaya sağ ka-
lan eşin kusurunun tespit ettirilip mirasçılığına son verilebilmesi mümkündür. An-
cak bu halde dahi esasen boşanma konusunda değil, bilakis sağ kalan eşin mirasçı­
lığı bakımından bir karar verilir. Boşanmaya ilişkin uyuşmazlık konusuz kalır.

63
özellikle HMK m. 124/3 uyarınca dürüstlük kuralına aykırı olmayan ta-
raf değişikliği talebinin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafın­
dan kabul edilebilmesi hükmünün kıyasen uygulanabileceği ifade edil-
mektedir. Bu durumda kusura dayanmaksızın ölmüş kişiye karşı dava
açılması halinde, davanın mirasçılara intikal edebilen haklara ilişkin ol-
ması şartıyla birlikte davacıya davanın mirasçılara karşı yöneltilmesi
konusıında süre verilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Sonuç olarak,
Fon'un açmış olduğu davada İ'nin daha önceden ölmüş olduğunıın tes-
pit edilmesi halinde hemen usulden ret kararı verilmemeli, Fon'a davayı
dava takip yetkisini haiz mirasçılara karşı devam edilmesinin sağlan­
ması amacıyla süre verilmesi gerekmektedir.
5. b) Tebligat, kural olarak muhatabın kendisine ve muhatabın bili-
nen son adresinde yapılır (TebK m. 1O). Bununla birlikte, çeşitli durum-
larda istisnai olarak muhatabın dışında kimselere de tebligat yapılabile­
ceği düzenlenmiştir. Örneğin muhatap adreste yoksa onunla birlikte
aynı konutta yaşayan aile bireylerine veya çalışanlara (TebK m. 16)
veya tüzel kişilerde yetkili temsilcilere (TebK m. 12) de tebligat yapı­
labilir. Ancak bu noktada muhatap dışında kimselere yapılabilecek teb-
ligatlarda, tebligatın yapıldığı kişinin görünüşüne nazaran bariz bir su-
rette ehliyetsiz bulunmaması, bir diğer ifadeyle ayırt etme gücünü haiz
olması gerekir (TebK. m. 22). Bu anlamda, İ'ye yapılacak olan tebliga-
tın, kendisiyle aynı evde oturan O'ya yapılması geçerli bir tebligat gibi
düşünülebilirse de, O'nun akıl hastası olması, yapılan tebligatı usulsüz
kılar. Zira Tebligat Kanunu'nda öngörülen usul ve esaslar dışında yapı­
lan tebligat usulüne uygun bir tebligat olarak kabul edilemez. Bu du-
rumda muhatap İ'nin akıl hastası oğlu O'ya yapılan tebligat usulsüz
tebligat niteliğindedir (TebK m. 32; TebK Yön. m. 53). Ancak usulsüz
tebligat doğrudan geçersiz kabul edilmez; usulsüz tebligata bağlanan
birtakım sonuçlar vardır. Buna göre usulsüz tebligat halinde, muhatabın
dürüstlük kurallarına aykırı olmamak kaydıyla tebligata ve içeriğine
vakıf olduğunu bildirdiği tarih, tebliğ tarihi sayılır. Bir başka ifadeyle
usulsüz de olsa yapılan tebligat muhatabı tarafından öğrenilmişse, usule
uygun geçerli bir tebligat gibi hüküm ve sonuçlarını doğurur. Sonuç
olarak, İ, akıl hastası oğlu O'ya yapılan tebligatı öğrendiği tarihi mah-
kemeye bildirerek tebliğ tarihinin bildirdiği tarih olmasını sağlayabilir.
Bu surette belirlenecek tarihten itibaren de süresinde cevap dilekçesini
sunabilir.

64
B. CEVAPSIZ PRATİKLER

Pratik 1
Ankara'da yapılacak ve tahmini değeri 50.000.000 TL olan metro
istasyon inşaat ihalesini kazanan (X) A.Ş., Ulaştırma ve Altyapı Bakan-
lığı ile, ilk hak ediş değeri olan 10.000.000 TL'nin en geç 01.08.2017
tarihinde ödenmesi koşuluyla 01.07.2017 tarihinde bir sözleşme imza-
lamıştır. 05.07.2017 tarihli başka bir sözleşme ile (X) A.Ş., güvenlik ve
denetim işleri kendilerinde kalmak kaydıyla 20.000.000 TL karşılı­
ğında inşaatın yapılması işini (M) İnş. Tic. A.Ş., (T) İnş. Tic. A.Ş. ve
(K) gerçek kişisinin oluşturduğu iş ortaklığına devretmiştir. İlk iki is-
tasyonun inşaatı bitmiş olmasına rağmen (X) A.Ş., kendisine Bakanlık
tarafından ilgili hak edişlerin ödenemediği gerekçesiyle iş ortaklığına
ödeme yapmayı reddetmiştir. İş ortaklığı, adlarına dava açmak üzere,
ortaklarından (K)'ya yetki vermiştir. Bu yetkiye dayanarak (K), Ba-
kanlığa karşı dava açmıştır.
Bu arada inşaat alanında gerekli tedbirler alınmadığından yandaki
servis yolunun çökmesi üzerine oradan geçmekte olan vatandaş (V), in-
şaat çukuruna düşerek ağır şekilde yaralanmıştır. Bu kazaya bağlı ola-
rak hayatta kalma ümidi günden güne azalan (V), İş ortaklığına karşı
maddi ve manevi tazminat davası açmak istemektedir.
Sorular
1. (K), iş ortaklığı adına dava açabilir mi? Neden? Çeşitli ihtimallere
göre değerlendiriniz.
2. (K) 'nın bir an için dava açabildiği varsayımında, davaya bakan
hakim olarak nasıl karar verirdiniz? Neden?
3. (K)'nın Bakanlığa karşı açmış olduğu davaya (X) A.Ş. 'nin taraf
olarak devam etmesi mümkün müdür? Nasıl?
4. (V), açmayı düşündüğü davayı sadece (K)'ya karşı açabilir mi?
Neden, nasıl?
5. Dördüncü sorudaki cevabınızın olumsuz olduğu varsayımında,
davalıların yargılamadaki durumlarını ve bu çerçevede yapabileceği iş­
lemleri ne şekilde yapabileceklerini ihtimallere göre açıklayınız.
6. (V) 'nin ortaklığa karşı açtığı davaya ilişkin olarak, inşaat güven-
liği ile ilgili gerekli tedbirleri aldığını düşünen (X) 'e hangi yola başvur­
masını önerirsiniz? Neden?
7. Sizce (V), iş ortaklığına karşı ne tür bir dava açmalıdır? Neden?

65
8. (V)'nin ortaklığa karşı açmış olduğu dava devam ederken vefat
etmesi durumunda davanın akıbeti ne olacaktır? Hakimin ne yönde ka-
rar vermesi gerekir?
9. (V)'nin, söz konusu metro yapım işini, iş ortaklığının işi devral-
dığı X A.Ş. 'ye ihale etmesi nedeniyle Bakanlığı sorumlu tutarak Ba-
kanlığa dava açması mümkün müdür? Bu durumda hakim olsanız ne
yönde ve nasıl karar alırdınız?
10. Bir an dokuzuncu sorudaki dı~vanın Bakanlığa yöneltilebildiği
varsayımında, davanın Bakanlık tarafı~dan :X A.Ş. ve iş ortaklığına ih-
~ /

bar edilmesi mümkün müdür? Bu durumaa dava kendilerine ihbar olu-


nan X A.Ş. ve iş ortaklığının davranışlarını, ihtimallere göre ve davaya
olan etkileri çerçevesinde değerlendiriniz.
Pratik2
Polatlı'da geçirdiği
trafik kazasında ölen (M), (A)'dan 20.000 TL
alacaklı, (B)'ye ise 350.000 TL borçludur. Ayrıca, sağlığında (C)'ye
satmış olduğu 2850 metrekarelik gayrimenkul de hala (C) adına tescil
edilmemiş; (C) nin tescil talebinde bulunması üzerine, mirasçılar tescili
gerektirecek bir sözleşmesinin varlığını inkar etmiştir. Bunun üzerine
(C), avukat (V)'yi vekil tayin etmiştir. Ayrıca (M) vefat ettiği sırada
eşiyle boşanma davası devam etmektedir.

Sorular
1. Mirasçı (K), (A)'ya karşı 20 000 TL nin ödenmesi talebiyle, diğer
mirasçıların onayı olmaksızın tek başına dava açabilir mi? Ne-
den?
2. (B) bu davayı mirasçılardan sadece (K)'ya karşı açabilir mi? Ne-
den?
3. İlk iki soruda cevabın olumsuz olması halinde hakim ne yapma-
lıdır? Neden? İhtimallere göre değerlendiriniz.
4. (B) tarafından sadece (K)'ya karşı açılan davada, (K) davanın di-
ğer mirasçılara ihbarını sağlayabilir mi? Neden, nasıl?
5. (C) tescil davasını sadece mirasçı (K)'ya karşı açabilir mi? Ne-
den? Sizce bu davada yetkili mahkeme neresidir?
6. (V), vekaleti olmaksızın (C) adına dava açmış olsaydı, hakim ne
yönde ve nasıl karar vermelidir?

66
7. (Ü) isimli bir şahsın, (C) ile (M)'nin mirasçıları arasındaki dava
konusu taşınmaz üzerinde hak iddia etmesi mümkün müdür? Bu
durumda kime veya kimlere karşı nasıl bir dava açmalıdır?
8. (Ü)'nün bir üst soru çerçevesinde açtığı davada (C) ile (M)'nin
durumları nasıl olacaktır?
9. (M)'nin vefatı üzerine mirasçılar boşanma davasına devam ede-
bilir mi? Neden, nasıl? Bu durumda hakimin ne yönde karar ver-
mesi gerekir? Neden, nasıl?

67
il. DİLEKÇELER ve KARAR ÖRNEKLERİ
A. Taraf Ehliyeti Yokluğu Nedeniyle Usulden Ret Kararı

T.C.
ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

SAYI : 2018/ ...


CELSE NO :4
CELSE TARİHİ : 02.05.2018
HAKİM : Doğru KARARVERİR 123456
KATİP : Güzel YAZAR 654321
Belirli gün ve saatte celse açıldı.
Davacı vekili Av. Dava KAZANIR ile davalı vekili Av. Asla
KAYBETMEZ duruşmaya katıldı.
Davacı vekilinin, davanın 02.02.2018 tarihli üçüncü duruşma­
sında sunmuş olduğu dilekçe üzerine yasal mirasçılarının tespiti için
nüfus müdürlüğüne ve atanmış mirasçılarının bulunup bulunmadığı­
nın tespiti için Türkiye Noterler Birliği'ne yazılan müzekkerelere ce-
vap geldiği görüldü. Anılan cevap yazılarında, derdest davanın de-
vamı sırasında 15.01.2018 tarihinde vefat etmiş bulunan davalı Veli
DAVALI'nın hiçbir yasal ve atanmış mirasçısının bulunmadığı hu-
susunun mahkememize bildirildiği görülmekle;
Davacı vekilinden soruldu; "herhangi bir taleplerinin olmadığı"
beyanı alındı,
Davalıvekilinden soruldu; "HMK m. 114 ve 115 uyarınca taraf
ehliyeti yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesini talep
ettikleri" beyanı alındı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
1. Davanın, davalı
Veli DAVALI'nın 15.01.2018 tarihli vefatı­
nın, Sağlıklı Yaşam Devlet Hastanesi'nin aynı tarih ve 12345 sayılı
Ölüm Belgesi ve İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğü kayıtları doğrultusunda sabit olduğu, bu nedenle davanın
HMK m. 114/1, (d) vem. 115/2 uyarınca taraf ehliyeti yokluğundan
usulden REDDİNE,

68
2. Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletil-
mesine kararın, hazır bulunan taraf vekillerine tebliği tarihinden iti-
baren iki hafta içinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi.

Katip Hakim
Güzel YAZAR Doğru KARARVERİR
654321 123456

B. Asli Müdahale Talebi


ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE
ANKARA
DOSYANO : E. 2018/ ...
ASLİ MÜDAHALE
TALEBİNDE BULUNAN: Müdahil OLUR
TC KİMLİK NUMARASI: 12345678900
ADRES : Kuş Uçmaz Malı. Kervan Geçmez Sok.
No.16/5 Çankaya ANKARA
VEKİLİ : Av. Güven KAZAN
ADRES : Yargı Malı. Dava Sok. No.3
Çankaya ANKARA
DAVALI : Hazine
VEKİLİ : Av. Dava KAZANIR
ADRES : Yargı Malı. Dava Sok. No.5
Çankaya ANKARA
DAVALI : Veli DAVALI
VEKİLİ : Av. Asla KAYBETMEZ
ADRES : Yargı Malı. Mahkeme Sok. No.18
Çankaya ANKARA
DAVA DEĞERİ : 1.000.000,00 TL
KONU : Asli müdahale talebimizi içerir dilek-
çemizdir.
AÇIKLAMALAR
1-) Mahkemenizin 01.06.2018 tarih ve 2018/ ... esasında kayıtlı
bulunan dava dosyası üzerinden görülmekte olan davanın davacısı

69
Hazine, çekişme konusu olan ve Ankara ili, Çankaya ilçesi, Arazi
mahallesi, 123 pafta, 456 ada, 789 parselde bulunan tarla niteliğin­
deki taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, davalı tarafça taşınmaza el
atıldığını ileri sürerek, el atmanın önlenmesi, tapu iptali ve tescil is-
teğinde bulunmuştur.
2-) Dava konusu taşınmaza harici satın alma ve intikal sebebiyle
malik olduğunu belirten davalı ise, davanın reddini talep etmiştir.
3-) Dava konusu taşınmaz, müvekkilimize babasından mirastır.
Mirasçılık belgesinden (Ek 1) anlaşılacağı üzere, muris Ahmet
OLUR, geride sadece çocukları müvekkilimizi ve kardeşi Mehmet'i
bırakmıştır.
4-) Müvekkilimiz, kardeşinin payını, 15.06.1990 tarihli harici sa-
tış sözleşmesi (Ek 2) ile kardeşinden satın almış ve taşınmaza tek
başına zilyet olmuştur. Dava konusu taşınmaz, müvekkilim tarafın­
dan yirmi yıldan fazla süredir malik olma niyetiyle kullanılmakta ve
kendisi tarafından düzenli olarak tarla üzerinde tarımsal faaliyet ya-
pılmaktadır. Dilekçemiz ekinde sunduğumuz tanık listesinde (Ek 3)
isimleri ve adresleri bulunan tanıklarımızın yargılama safhasında
mahkemenize verecekleri ifadelerle anlaşılacaktır. Keza müvekkili-
mizin yirmi yıldan daha fazla süredir tarım bağkur sigortalısı oldu-
ğunu ve gösterir yazı (Ek 4) ve yine uzun süredir çiftçilik yaptığına
ilişkin ziraat odası kayıtları da (Ek 5) iddiamızı desteklemektedir.
5-) Kaldı ki, dava konusu taşınmaz, ne orman sınırları dahilinde-
dir ne de hazine adına kaydedilmiştir. Dava konusu taşınmaz, olağa­
nüstü zamanaşımı ile zilyetlik koşullarını yerine getirmiş olan mü-
vekkilim adına kaydedilmelidir. Bu nedenlerle anılan davaya, dava
konusu taşınmazın müvekkil adına tescil edilmesini sağlamak için
aslen müdahale etme zorunluluğu doğmuştur.
HUKUKİ NEDENLER : 6100 sayılı HMK, 4721 Sayılı TMK,
6831 Sayılı Orman Kanunu, 3402 sayılı Kadastro Kanunu ve sair
mevzuat hükümleri.
HUKUKİ DELİLLER : Mirasçılık belgesi, Aile nüfus kayıt
örneği, Harici satış sözleşmesi, Tanık Beyanları, Tarım bağkur sigor-
talısı olunduğunu belirtir SGK yazısı, Ziraat odası kaydı, Keşif ve Bi-
lirkişi incelemesi, Yemin.
İSTEM SONUCU: Yukarıda belirtilen nedenlerle, asli müdahale
talebimizin kabulü ile ve taşınmazın olağanüstü kazandırıcı

70
zamanaşımı zilyetliği hukuki sebebine dayalı olarak müvekkilimiz
adına tapuya tesciline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin dava-
lılara yükletilmesine karar verilmesini müvekkilimiz adına saygıyla
talep ederiz.

22.10.2018
Asli Müdahil/Davacı Vekili
Av. Güven KAZAN

71
111. ÖRNEK YARGI KARARLARI
✓ Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı
takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten
davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esası hakkında
bir karar verilemez.
(Yargıtay 6. HD, E. 2015/10141, K. 2016/5369, T. 22.09.2016)
" ... Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler, şeklen o davanın
taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında davaya konu hakkın esası hak-
kında bir karar verilebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı
sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava
ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada
gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esası hakkında
bir karar verilemez. Dava sıfat yokluğundan ( husumetten ) reddedilir. Davacının
20.02.2014 tarihli dilekçesi ve dosyaya sunduğu belgelerden kiralama işlemini veka-
leten yaptığı, ancak davayı kendi adına açtığı anlaşılmakla davacının aktif dava ehli-
yeti bulunmamaktadır. Mahkemece davanın husumet sebebiyle reddine karar veril-
mesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Hüküm bu se-
beple bozulmalıdır ... "
✓ Yargılamada taraf olmayan kişiler hakkında karar verilemez.
(Yargıtay 4. HD, E. 2016/16825, K. 2017/1615, T. 13.03.2017)
" ... Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davalı tarafın sadece Maliye Hazinesi olduğu,
Adalet Bakanlığının ise dahili davalı olarak yargılamaya katıldığı anlaşılmış ve Dai-
remiz 10/11/2014 gün ve 2013/16103-2014/14881 Sayılı ilamı ile dahili davalı yö-
nünden esastan hüküm kurulmasının doğru olmadığı belirtilerek mahkeme kararı bo-
zulmuş ve mahkemece bozma kararına uyulmasına karar verilmiştir. Ancak buna rağ­
men bozmanın gereği yerine getirilmemiştir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Ka-
nunu 53, 63, 64 vd. maddelerine göre, davada taraf olmayan bir kimsenin lehine veya
aleyhine hüküm kurulması mümkün değildir. Dahili davalı Adalet Bakanlığı hakkında
usulünce açılmış bir dava bulunmadığından ve bu olayda taraf sıfatına sahip olmadı­
ğından hakkında açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekirken
kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmamış ve kararın bozul-
ması gerekmiştir ... "

✓ Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığında dava arkadaşları arasındaki


ilişki sıkı
olup, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Mahke-
mece tüm dava arkadaşları bakımından aynı yönde tek karar verilmesi ge-
rekir.
(Yargıtay 21. HD, E. 2013/20645, K. 2014/19968, T. 02.10.2014)
" ... Yargıtay Hukuk Genel Kumlu'nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas ve
2009/328 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; Bir davanın birden fazla
kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar

72
arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı, kar-
şılığını,dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, zorunlu ve ihti-
yari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı
da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmekte olup,
anılan kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki
hakkında, mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi ge-
reken hallerde, dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gere-
kir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın, birden fazla kişi tarafından, birlikte veya birden
fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edil-
diği zaman, o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava
arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu
dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada
birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda, zorunlu dava
arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaş­
lığında, dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulun-
mamaktadır.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir
zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasın­
daki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye
karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi
dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir
karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme
zorunluluğunun varlığından söz edilemez ... "

✓ İhtiyari dava arkadaşlığı, davaların daha çabuk ve en az giderle sonuçlan-


ması, çelişkili hükümler verilmesinin önlenmesi bakımından usul ekonomi-
sine uygundur.

✓ Toplu iş sözleşmelerine ilişkin davalarda, ihtiyari dava arkadaşlığı mümkün-


dür.
(Yargıtay 22. HD, E. 2013/15676, K. 2013/15329, T. 24.06.2013)
" ... Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden
sonra açılmış olup, anılan kanunun ihtiyari dava arkadaşlığını hükme bağlayan 57.
maddesinde; birden çok kişinin, dava konusu hak veya borcunu el birliği ile mülkiyet
dışında bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş
olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmesi, davaların temelini
oluşturan vakıaların veya hukuki sebeplerin aynı olması veya benzer olması duru-
munda birlikte dava açabilecekleri düzenlenmiştir. Öte yandan davanın açılmamış sa-
yılmasına hangi hallerde karar verileceği kanunun değişik maddelerinde düzenlenmiş
olup, birlikte açılan davaların tek davaya hasredilmemesi halinde davanın açılmamış
sayılmasına karar verileceğine dair bir hükme yer verilmemiştir.
Somut olayda, dosya içeriğine göre; davacılar vekili aralarında zorunlu dava ar-
kadaşlığı bulunmayan üçyüzseksen davacı adına toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan
bir kısım alacakların hüküm altına alınması için tek dilekçe ile dava açmıştır.

73
Mahkemece, davacılar vekiline tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde bir davacı
ismi belirtilerek dava dilekçesinin düzeltilmesi gerektiği, aksi takdirde davanın açıl­
mamış sayılmasına karar verileceği açıklamasını içeren tebligat yapılmış; dilekçenin
tek davacıya hasredilmemesi üzerine davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
İhtiyari dava arkadaşlığı, davaların daha çabuk ve en az giderle sonuçlanması, çelişkili
hükümler verilmesinin önlenmesi bakımından usul ekonomisine uygundur. Ancak
çok sayıda ihtiyari dava arkadaşının birlikte dava açması yargılamanın sağlıklı şekilde
yürütülmesini, araştırma ve incelemenin yetersizliğine sebebiyet verebileceği durum-
larda araştırma ve incelemenin sağlıklı yürütülmesi bakımından davaların tefrikine (
ayrılmasına ) karar verilebilir ise de, müşterek dava dilekçesinin tek davacıya hasre-
dilmemesi gerekçesi ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi mümkün de-
ğildir ... "

✓ Dava kendisine ihbar olunan kişi, davaya katılmadıkça feri müdahil sıfatını
kazanmaz.
(Yargıtay 22. HD, E. 2016/1161, K. 2016/13543, T. 05.05.2016)
" ... 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 61-64. maddelerine göre dava
ihbar olunan gerçek ve tüzel kişi, davada taraf sıfatını kazanamaz. Bir davada hüküm,
davanın tarafları arasında kurulur. Bu sebeple hükmü temyiz etme hakkı davada taraf
olan kişilere aittir. Kural olarak kendisine dava ihbar olunan davaya katılmadıkça (
müdahil olmadıkça ) mahkemece verilen kararı temyiz etme hakkı yoktur. Ancak,
mahkemece usul ve kanuna aykırı olarak taraf sıfatını almayan ihbar olunan kişi hak-
kında hüküm kurulmuşsa, ihbar olunan hükmün kendisiyle ilgili bölümünü temyiz
edebilir.
Somut olayda, mahkemece davacının alacak taleplerinin kısmen kabulüne karar
verilmiş olup, dava ... Ltd. Şti.'ye ihbar olunmuşsa da, ihbar olunan davaya müdahale
talebinde bulunmadığı gibi kendisine davayı ihbar eden davalıyı temsil etmek istedi-
ğini bildirmemiş ve hakkında hüküm kurulmamıştır. Başka bir deyişle ihbar olunan
davada taraf sıfatını kazanmamıştır ve temyiz hakkı da bulunmamaktadır ... "

✓ Taraflar davanın ihbar edilmesinde serbesttir, mahkeme tarafından tarafla-


rın davanın ihbarına zorlanması mümkün değildir.

(Yargıtay 23. HD, E. 2014/9176, K. 2015/1335, T. 04.03.2015)


" ... Davacı tarafça dava dışı İ.D. davaya dahil edilmek istenmiş ise de mahkemece
bu istemin reddi, zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından, doğru ise de, davacı yük-
lenici tarafından, dava dışı arsa sahibi İ.D. ile arasındaki arsa payı karşılığı inşaat söz-
leşmesi uyarınca hakettiğini iddia ettiği bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile tes-
cil istendiğinden ve arsa sahibi sözleşmeden kaynaklanan haklarını davalıya temlik
etmiş olmadığından, tapuda dava tarihi itibariyle pay sahibi olup olmadığına bakıl­
maksızın, sözleşmenin tarafı olan arsa sahibi İ.D.'ın davada taraf olarak yer alması
sağlanmalıdır. Yüklenici, sözleşmeden kaynaklanan tüm edimlerini arsa sahibine
karşı yerine getirmeden bu dairenin tapusunu hak edemeyeceğinden arsa sahibinin
HMK'nın 27. maddesi uyarınca savunma yapma ve delil ibraz etme hakkı bulunmak-
tadır. Bir an için bu eksikliğin, davanın ihbarı yoluyla giderilmesi düşünülebilirse de,
mahkemece taraflar, taraf işlemi olan ihbar yoluna zorlanamayacağından ve ihbar

74
olunan kişi, HMK'nın 64 ve 69. madde hükümleri uyarınca davanın tarafı haline gel-
meyeceğinden, dava dışı arsa sahibinin davanın tarafı olması sağlanmalıdır. Anılan
arsa sahibinin taraf olmadığı bir davada verilen kararın ona karşı infaz edilmesi ola-
nağı bulunmamaktadır. Davada taraf olmayanın durumu tartışılarak onun leh veya
aleyhinde bir karar verilemez ... "
✓ Asli müdahale davası, ayrı bir dava olup harca tabidir. Aynı şekilde asli mü-
dahil bakımından davanın yürütülmesi ve işlemden kaldırılması gibi husus-
lar, asli müdahalenin niteliği itibariyle ayrı bir dava olduğundan hareketle
ilk davadan bağımsız değerlendirilmelidir.
(Yargıtay 8. HD, E. 2012/6833, K. 2013/5033, T. 04.04.2013)
" ... HMK.nun 65. maddesine göre "Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey
üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar
bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir.
Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır." Görül-
düğü gibi asli müdahale davası asıl yargılamanın taraflarına yöneltilerek açılan yeni
bir dava niteliğindedir. Bu nedenle yeni bir dava gibi başvuru harcı ile peşin karar ve
ilam harcının alınması gerekir. Asli müdahale talebinde bulunan Rifat K. başvuru har-
cını yatırmış ancak peşin karar ve ilam harcını yatırmamıştır. Peşin karar ve ilam harcı
yatırılmadan Rifat K. 'in asli müdahale talebinin kabulüne karar verilmesi Harçlar Ya-
sası'nın 16 ve 30. maddelerine aykırı olmuştur.
Öte yandan, asıl davanın taraflarına karşı açılan ve yeni bir dava niteliğinde bu-
lunan asli müdahale davasında, asli müdahilin katılmadığı oturumda asli müdahale
davasının reddine karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olmuştur. Şöyle ki;
HMK.nun 150. maddesine göre "usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar
duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri tak-
dirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Usulüne uygun şekilde davet
edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmez ise gelen tarafın talebi
üzerine yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden
kaldırılır. .. " Somut olayda 13 .03.2012 tarihli oturuma asli müdahil Rifat K. katılma­
mış, oturuma katılan asıl davanın taraflarının gelmeyen asli müdahilin yokluğunda
yargılamaya devam edilmesi yolundaki bir talepleri yargılama tııtanaklarına geçme-
den yargılamaya devam edilerek asli müdahilin davasının da reddine karar verilmiştir.
Asli müdahale davasında davalı durumunda bulunan asıl davanın taraflarının yargıla­
manın asli müdahilin yokluğunda yürütülmesine ilişkin bir talebi bulunmadığına göre
asli müdahale talebi yönünden dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi ge-
rekirken işin esasına girilerek kesin hüküm oluştııracak şekilde asli müdahilin davası­
nın da reddine karar verilmesi az önce açıklanan Yasa maddesine aykırı olmuştur ... "

75
§3.DAVA

I. Alt Bölüm

• Dava Şartları

• Dava Çeşitleri
• Davanın Açılması

• Dilekçeler Aşaması
• İddia ve Savunmanın Değiştirilmesi ve Genişletilmesi
Yasağı

• Ön İnceleme Aşaması
I. PRATİK ÇALIŞMALAR
A.CEVAPLIPRATİKLER

Pratik 1
Ankara'da ikamet eden ve tıbbi cihaz ithalat ve ihracatı işleri yapan
Ahmet AYGÜN (A), Özel Konya Yaşam Hastanesi'nin (Y), ameliyat-
hanede kullanılmak üzere iki solunum cihazı, yoğun bakım ünitesinde
kullanılmak üzere üç yaşam destek cihazı, bir manyetik rezonans (MR)
cihazı alımı ihalesine katılmıştır. İhalede 1.2 milyon TL ile en düşük
teklifi vererek ihaleyi kazanmıştır.
İhale kapsamında (A) ile (Y), 18.06.2012 tarihinde sözleşme imza-
lamıştır. Bu sözleşmeye göre (A), cihazları en geç 15.08.2012 tarihine
kadar kullanıma hazır şekilde teslim edecektir. Buna karşılık (Y), bede-
lin 400.000 TL kadar kısmını sözleşme tarihinde peşin olarak (A)'ya
teslim etmiştir. Bedelin 200.000 TL'sini teslimde, kalan kısmını ise, ta-
kip eden üç ayın 15. gününde üç eşit taksit halinde (A)'nın banka hesa-
bına yatıracaktır.
(A), basiretli bir iş adamı olarak 30.07.2012 tarihinde teslim anında
verilmesi kararlaştırılan 200.000 TL karşılığında cihazları teslim etmiş­
tir. Teslimden sonraki ilk ayın taksitini ödeyen (Y), vaktinden evvel ya-
pılan teslimin sonucunda kısa vadeli nakit sıkıntısı içerisine düşmüş ve
takip eden aylara ilişkin taksitleri ödeyememiştir. Bunun sonucunda
(A), ödenmeyen taksitlerin tahsiline yönelik olarak sözleşmede yer alan
yetki kaydına istinaden Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde
18.01.2013 tarihinde dava açmıştır.

Sorular
1. (A)'nın dava dilekçesi, 29.01.2013 tarihinde (Y)'ye tebliğ edil-
miştir. (Y), en geç ne zaman cevap dilekçesi vermelidir? Bu süre uzatı­
labilir mi? Uzatılabilirse nasıl? (Y) süresinde cevap dilekçesi vermezse,
ne gibi bir sonuçla karşılaşır?
2. Mahkemenin yetkisiz olduğunu düşünen (Y), cevap dilekçesinde
mahkemenin adını ve dayandığı hukuki sebepleri göstermemiştir. Bu
durumda mahkemece izlenecek yol nedir?
3. (Y), cevap dilekçesinde taksitlerin ödendiğini, ödemenin yapıldı­
ğına dair elinde kendi bankasına ilişkin hesap dökümlerinin bulundu-

79
ğunu, ödemenin (A) 'nın bankasındaki teknik bir arızadan dolayı
(A)'nın hesabına aktarılamamış olduğunu iddia etmektedir. (Y)'nin bu
iddiası, ne tür bir savunma sebebidir? Savunma sebepleri bakımından
değerlendiriniz.
4. Olayda geçen hukuki ilişki içerisinde adi kefil olarak (K) 'nın bu-
lunması ve (A)'nın (K)'ya dava açmış olması halinde, (K)'nın yapacağı
savunma bakımından yukarıdaki soruya vereceğiniz cevap değişir
miydi?
5. (Y), cevap dilekçesini verdikten sonra davacı şirketin tüzel kişi­
liğinin bulunmadığını, davanın yetkili mahkemede açılmadığını, arala-
rındaki sözleşmenin geçersiz olduğunu, alacağın zamanaşımına uğradı­
ğını ileri sürebilir mi? Neden / Nasıl?
6. Dilekçeler aşaması tamamlanmış, mahkemece yapılan değerlen­
dirmede, davanın Asliye Ticaret Mahkemesinin görev alanına girdiğine
kanaat getirilmiştir. Bu durumda mahkeme duruşma yapmaksızın karar
verebilir mi? Neden/ Nasıl?
7. (Y)'nin, aralarındaki benzer başka bir ilişki nedeni ile (A)'dan
alacaklı olduğunu varsayalım. Bu alacağının da aynı dava dosyasında
karara bağlanmasını düşünen (Y)'ye hangi yollara başvurmasını önerir-
siniz? Neden?
8. (Y), kendisine teslim edilen cihazların ihalede belirtilen vasıf­
larda olmadığını, bu nedenle hastaların tedavisinde yanlış uygulamalara
neden olunduğunu iddia etmektedir. (Y)'ye hangi davayı açmasını öne-
rirsiniz? Neden?
9. Yukarıdaki soruda belirtilen yanlış tedavi uygulamalarına ilişkin
iddianın, (Y)'nin açmış olduğu dava devam ederken ıslah yoluyla ileri
sürülmesi mümkün müdür? Islahın konusu ve şekli bakımından değer­
lendiriniz. Islah yoluyla bu iddianın ileri sürülmüş olması halinde öner-
diğiniz dava türü bakımından nasıl bir etki ortaya çıkar? Çeşitli ihtimal-
lere göre değerlendiriniz.
10. (Y)'nin, duruşmada, "borcumu ödemediğim doğrudur, ancak
sözleşme geçersiz olduğu için ödemedim" şeklinde bir beyanda bulun-
ması halinde, bu beyanı medeni usul hukuku açısından ne şekilde de-
ğerlendirirsiniz? Bu beyanın ispat yükünün belirlenmesine etkisini tar-
tışınız.

80
11. (A)'nın borcun ödenmediğine dair iddiasını ispatlamak ama-
cıyla banka kayıtlarına başvurması durumunda; (Y), buna karşılık ne
yapabilir? İspat türleri bakımından değerlendiriniz.
12. (A) tahkikat kapsamında, sözleşmenin (Y) tarafından imzalan-
mış nüshası yerine, imzalanmamış olan nüshasını dosyaya sunmuştur.
Bu belgenin hukuki niteliği nedir? Belge ve senet kavramları bakımın­
dan değerlendiriniz.
13. (Y), ödeme vakıasının ispatı için kendi ticari defterlerine başvu­
rabilir mi? Neden/ Nasıl?
14. (Y), (A)'nın dayandığı bir belgede yer alan imzanın kendisine
ait olmadığını iddia ederse, bu sorun medeni usul hukuku bakımından
nasıl çözülmelidir? Çeşitli ihtimallere göre değerlendiriniz.

Cevaplar
1. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 127 uyarınca yazılı yargılama
usulünde cevap dilekçesinin davalı tarafından iki hafta içinde mahke-
meye sunulması gerekir. İki haftalık sürenin başlangıcı ise dava dilek-
çesinin davalıya tebliğ edildiği tarihtir. Buna göre Y'nin cevap dilekçe-
sini, 12.02.2013 tarihine kadar vermesi gerekir. Zira sürelerin hesaplan-
masında, hafta olarak belirlenen süreler, sürenin başladığı güne son
hafta içinde karşılık gelen günün tatil saatinde süre sona erer (HMK m.
92/2). Haftalık sürelerde gün hesabı yapılmaz, hafta hesabı yapılır. Bu-
nunla birlikte, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre
içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkansız olduğu durumlarda, yine
bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus ol-
mak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir (HMK m. 127/1,
c.2). Dolayısıyla sürenin uzatılması mümkün olup, Y'nin cevap dilek-
çesi verme süresi olan iki hafta içinde mahkemeye başvurarak, cevap
dilekçesinin iki hafta içerisinde sunulmasının durum ve koşullar nede-
niyle mümkün olmadığını belirterek kendisine ek cevap süresi verilme-
sini talep etmesi gerekir.
Süresinde cevap dilekçesi sunulmaması halinde, davacının dava di-
lekçesinde iddia ettiği vakıaların tamamı inkar edilmiş kabul edilir
(HMK m. 128). Buna göre davalı, cevap dilekçesi vermeyerek davacı­
nın ileri sürmüş olduğu vakıaları inkar etmiş kabul edildiğinden; usul
hukukumuzda susmanın ikrardan gelmediği, tam aksine inkar kabul
edildiği açıkça ortaya konulmuştur. Keza davalı cevap dilekçesi

81
vermeyerek ispat yükünü de üstüne almış kabul edilemez. Öte yandan
burada önemle belirtmek gerekir ki, cevap dilekçesi vermeyerek dava-
cının iddialarını inkar etmiş kabul edilen davalı Y, ön inceleme ve tah-
kikat aşamasında sadece bu inkar kapsamında savunma yapabilir ve bu
yönde ispat faaliyetinde bulunabilir. Zira istisnai olarak ıslah ve karşı
tarafın açık rızası dışında iddia ve savunmanın değiştirilip genişletil­
mesi yasağı, dilekçeler aşamasıyla başlayacaktır. Bu durumda cevap di-
lekçesi vermeyerek davacının cevaba cevap dilekçesi de vermesi müm-
kün olmadığından, davalı Y'nin ikinci cevap dilekçesi verebilmesi söz
konusu olamaz. Dolayısıyla savunmanın değiştirilmesi ve genişletil­
mesi yasağı, davalı Y bakımından ikinci cevap dilekçesinin verilme-
siyle değil, cevap dilekçesi verilmemesiyle birlikte cevap dilekçesi
verme süresinin sonunda başlamış olacaktır.
2. Cevap dilekçesinin unsurları, HMK m. 129'da düzenlenmiştir.
Buna göre gerek mahkemenin adı gerekse de dayanılan hukuki sebepler
cevap dilekçesinde bulunması gereken unsurlardandır (HMK m. 129/1,
(a) ve (f)). Ancak cevap dilekçesinde bulunması gereken unsurlarda
noksanlık halinde, düzeltilmesi mümkün olan bir kısım unsurların
hakim tarafından bir haftalık süre verilerek düzeltilmesi kabul edilmiş­
tir. Verilen sürede de düzeltme yapılmazsa cevap dilekçesi verilmemiş
sayılır. HMK m. 130 hükmüyle düzenlenen bu haller içerisinde mahke-
menin adı da kabul edilmiştir. Dolayısıyla Y'nin cevap dilekçesinde
mahkeme adını belirtmemiş olması halinde mahkeme tarafından kendi-
sine bir haftalık süre verilir, bu sürede de düzeltilmezse cevap dilekçesi
verilmemiş kabul edilir. Buna karşılık dayanılan hukuki sebeplerin ce-
vap dilekçesinde belirtilmemiş olması, süre verilmesini gerektirecek bir
eksiklik olarak kabul edilmemiştir. Zira her ne kadar hukuki sebeplerin
dilekçelerde gösterilmesi düzenlenmişse de (HMK m. 119/1, (g); m.
129/l(f)); hukuki sebepleri bulup uygulamak hakimin görevidir (HMK
m. 33). Dolayısıyla hakim, tarafların hukuki sebepleri ve nitelendirme-
leriyle bağlı olmadığından, dilekçelerde hukuki sebeplerin gösterilme-
mesi veya yanlış gösterilmesi, süre verilmesini gerektirecek veya di-
lekçe verilmemiş kabul edilecek bir eksiklik değildir.
Öte yandan burada mahkemenin yetkisiz olduğu düşüncesiyle veri-
len cevap dilekçesinde mahkemenin adının yazılmamasıyla, yetki itira-
zında yetkili olduğu düşünülen mahkemenin adının yazılmamasının
farklı hususlar olduğuna özellikle dikkat etmek gerekir. Nitekim yetki-
nin kesin olmadığı hallerde yetki itirazı, bir ilk itiraz olarak mutlaka

82
cevap dilekçesiyle birlikte ileri sürülmelidir (HMK m. 117). Bu halde
yetki itirazında bulunurken, davalının yetkili olduğunu düşündüğü
mahkemeyi de mutlak surette belirtmesi gerekir. Aksi takdirde yetki iti-
razı yapılmamış sayılır (HMK m. 19/2) ve ilk itiraz niteliğinde oldu-
ğundan, daha sonrasında ne ıslah ne de karşı tarafın açık rızasıyla ya-
pılması mümkündür. Sonuç olarak, mahkemenin yetkisiz olduğu iddia
ediliyorsa, mahkemeye sunulan cevap dilekçesinde mahkemenin adının
belirtilmemesinin yaptırımı süre verilmesi ve eksikliğin giderilmemesi
halinde cevap dilekçesi verilmemesiyken; yetki ilk itirazında yetkili ol-
duğu düşünülen mahkemenin belirtilmemesinin yaptırımı, itirazın dik-
kate alınmaması ve daha sonra da hiçbir şekilde ileri sürülememesidir.
3. Medeni usul hukukunda davalının cevap dilekçesiyle davacının
iddialarına karşı ileri sürdüğü savunma sebepleri, maddi hukuka ilişkin
savunma sebepleri ve usul hukukuna ilişkin savunma sebepleri olarak
iki başlık altında incelenir. Maddi hukuka ilişkin savunma sebepleri;
"itirazlar" ve "def'i/er" olarak ifade edilirken; usul hukukuna ilişkin
savunma sebeplerini ise "dava şartları" ve "ilk itirazlar" oluşturur.
Buna göre Y'nin borcun esasında ödendiği, ödemelerin bankaya ilişkin
teknik arıza nedeniyle hesaba geçilmemiş olduğu savunması, dava şartı
veya ilk itiraz niteliğinde olmadığı açıktır. O halde bu savunma, maddi
hukuka ilişkin bir savunmadır.
Maddi hukuka ilişkin savunma sebeplerinden itirazlar, uyuşmazlı­
ğın esasıyla ilgili olup, uyuşmazlığın dayandığı maddi hukuka göre
hakkın doğumuna engel olan veya sona ermesine neden olan vakıalar­
dır. Defiler ise, yine uyuşmazlığın dayandığı maddi hukuka göre dava-
lının esasında yerine getirmekle yükümlü olduğu bir edimin ifa edilme-
sinden kaçınma hakkı sağlayan vakıalardır. Aradaki fark; itirazlarda da-
vacının hakkı doğmamış olma veya sona ermiş olma nedeniyle hiç mev-
cut değilken; defılerde davacının hakkı mevcut olmakla birlikte davalı­
nın ileri sürülen hakkı yerine getirmekten kaçınma hakkının bulunma-
sıdır. Örneğin, borcun ifa sebebiyle sona ermiş olduğu iddiası itiraz ni-
teliğindedir. Buna karşılık zamanaşımına uğradığı iddiası defi niteli-
ğindedir. Bu farkın usul hukukundaki sonucu ise itirazların davalı tara-
fından açıkça ileri sürülmemiş olsa bile hakim tarafından yargılama
dosyasından anlaşılabiliyorsa dikkate alınabileceği, buna karşılık
defilerin davalı tarafından açıkça ileri sürülmedikçe hakim tarafından
yargılama dosyasından anlaşılsa bile dikkate alınamayacağıdır. Bu
açıklamalar ışığında Y'nin borcun ödendiği fakat davacının bankasın-

83
daki teknik problem nedeniyle ödemenin davacının hesabına geçmediği
iddiası, "itiraz" niteliğindedir ve hakim tarafından ileri sürülmese bile
dosyadan anlaşılabiliyorsa dikkate alınır. Zira ifa, maddi hukuka göre
borcu sona erdiren vakıalardan birisidir.
4. Bu durumda K, adi kefil olduğundan ve adi kefalette, müteselsil
kefaletten farklı olarak asıl borçluya başvurulmadan kefile gidilemeye-
ceğinden, K'nın tartışma defini ileri sürmesi gerekmektedir. Burada
dikkat edilirse, A'nın alacağı mevcut olmakla birlikte, maddi hukuk ge-
reğince K'nın ödeme yapmaktan kaçınmasına yönelik bir hakkı mev-
cuttur. Gerçekten de TBK m. 585/1 uyarınca alacaklının kural olarak
doğrudan doğruya adi kefile başvurma hakkı yoktur. Dolayısıyla bu-
rada A'nın, asıl borçluya başvurmadan veya asıl borçluyla birlikte doğ­
rudan adi kefile de başvurması halinde kefil K, tartışma defini ileri sü-
recektir. Bu bakımdan bir üst soruda "itiraz" çerçevesinde verdiğimiz
cevap değişecektir. Buradaki savunma sebebi "def'i" niteliğindedir. K
tarafından ileri sürülmedikçe hakim tarafından dikkate alınması müm-
kün değildir.
5. Y'nin söz konusu iddialarının dava şartları, ilk itirazlar ve maddi
hukuka ilişkin savunma sebepleri çerçevesinde tek tek değerlendiril­
mesi gerekmektedir. Zira bu savunma sebeplerinin her birisi için ileri
sürülme ve mahkemece dikkate alınabilme açısından farklı esaslar be-
lirlenmiştir.
İlk olarak davacı şirketin tüzel kişiliğinin bulunmaması, davacı ta-
rafın taraf ehliyetinin bulunmadığı sonucuna ilişkin bir savunmadır. Bu
nedenle taraf ehliyeti de HMK m. 114 uyarınca dava şartı niteliğinde
olduğundan, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilmesi mümkün
olduğu gibi mahkemece re'sen de dikkate alınabilir. Dolayısıyla cevap
dilekçesi verildikten sonra davacı şirketin tüzel kişiliğinin bulunmadığı
iddiasının ileri sürülmesi mümkündür.
Öte yandan davanın yetkili mahkemede açılmadığı iddiası ise yetki
itirazı niteliğindedir. Yetki itirazı ise yetkinin kesin olduğu durumlarda
dava şartı (HMK m. 114/1, (ç)), kesin olmadığı durumlarda ise ilk itiraz
(HMK m. 116/1, (a)) olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla olayımızda da
kesin yetki hali bulunmadığından, buradaki yetki itirazı ilk itirazdır ve
mutlaka cevap dilekçesiyle birlikte ileri sürülmelidir. Cevap dilekçe-
sinde ileri sürülmemesi halinde sonradan ileri sürülmesi mümkün de-
ğildir.

84
Y'nin aralarındaki sözleşmenin geçersiz olduğu ve alacağın zama-
naşımına uğradığı iddiaları ise maddi hukuka ilişkin savunma sebeple-
ridir. Sözleşmenin geçersiz olduğu, hakkın doğumuna engel olduğun­
dan itiraz, zamanaşımı ise davalıya ödeme yapmaktan kaçınma hakkı
verdiğinden def'i niteliğindedir. Ancak her ikisinin de yargılamada ileri
sürülme zamanı açısından bir fark yoktur. Yukarıda 3. soruya verilen
cevapta da belirtilen fark, yalnızca bunların davalı tarafından ileri sürü-
lüp sürülmemesi zorunluluğu ve buna göre hakim tarafından dosyadan
anlaşılsa bile dikkate alınıp alınmama durumuna ilişkindir. Yoksa her
ikisi de savunmanın değiştirilip genişletilme yasağı çerçevesinde cevap
dilekçesinin verilmesinden sonra da ileri sürülebilir. Savunmanın de-
ğiştirilip genişletilme yasağı da ikinci cevap dilekçesiyle başladığından,
davalı bu iddialarını ikinci cevap dilekçesiyle ileri sürebilir. Hatta ön
inceleme aşamasında karşı tarafın mazeretsiz olarak gelmemesi halinde
veya tahkikat aşamasında ıslah veya karşı tarafın açık rızasıyla da ileri
sürülmesi mümkündür. Öte yandan burada ayrıca ve önemle vurgula-
mak gerekir ki, zamanaşımı def'i ilk itiraz niteliğinde değildir. Uygula-
mada maalesef HMK m. 116 düzenlemesinde ilk itirazlar açıkça belir-
lenmiş olmasına rağmen, zamanaşımı def'i kimi zaman ilk itiraz gibi
değerlendirilmektedir. Oysa zamanaşımı da diğer defiler gibi savun-
manın değiştirilip genişletilmesi yasağı çerçevesinde kalmak kaydıyla
cevap dilekçesinin verilmesinden sonra da ileri sürülebilir.
6. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra yargılamada ön
inceleme aşamasına geçilir. Ön inceleme aşamasında, mahkeme tara-
fından öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden
karar verilir; ancak gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu ko-
nuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir (HMK m. 138).
Dolayısıyla dava şartları ve ilk itirazlar bakımından değerlendirmede
dosya üzerinden karar verilmesi esastır. Buna göre davanın asliye tica-
ret mahkemesinin görev alanına girmesi hususu dava şartı niteliğinde
olduğundan, mahkemenin görevsizlik kararını dosya üzerinden vermesi
mümkündür. Ancak bu kural mutlak olmayıp, madde hükmünde de be-
lirtildiği üzere dava şartları veya ilk itirazlar bakımından tarafların din-
lenmesine ihtiyaç duyuluyorsa, tarafların ön inceleme duruşmasına da-
vet edilerek dinlenmesi de mümkündür.
7. Y, "karşı dava" kurumuna başvurmalıdır. Davalının, kendisine
karşı açılmış olan davada esasen yaptığı faaliyet savunma faaliyetidir.
Bununla birlikte davalının da davacıdan talep ettiği bir hakkının hüküm

85
altına alınmasını istemesi halinde, cevap dilekçesiyle veya esasa cevap
süresi içerisinde vereceği başka bir dilekçeyle karşı dava açması gere-
kir. HMK'nın 132 ila 135'inci maddeleri arasında düzenlenen karşı da-
vanın açılabilmesi için, asıl davanın derdest olması ve ileri sürülecek
talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup iliş­
kisinin olması veya bağlantı bulunması gerekmektedir (HMK m.
132/1). Kanun'da düzenlenen bu iki şartın yanı sıra, karşı davanın açı­
labilmesi için asıl dava ile aynı yargı koluna dahil olması gerekir. Keza
karşı dava ile asıl davada görevli mahkemenin ve uygulanacak yargı­
lama usulünün de aynı olması gerekir. Bu şartlan taşımadan açılan karşı
davalarda, mahkeme talep üzerine veya kendiliğinden davaların ayrıl­
masına veya dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verir.
Bu şartlar dahilinde Y'nin alman teçhizatın istenilen nitelikte olmadı­
ğına ilişkin hak iddiası, asıl davada ileri sürülen talep ile hem mahsup
ilişkisi içindedir hem de bağlantılıdır. Asıl dava da açılmış ve görül-
meye devam etmektedir. Aynı yargı kolundaki aynı görevli mahkemeye
dahil olup aynı yargılama usulüne de tabi olduğundan, Y'nin cevap di-
lekçesiyle veya cevap dilekçesi verme süresi içinde ayn bir dilekçeyle
karşı dava açması mümkündür.
8. Bu durumda Y, dava açmak suretiyle bu iddiasını ileri sürmek
istiyorsa, "belirsiz alacak davası" veya "kısmı dava" açılması değerlen­
dirilebilir. Belirsiz alacak davası, HMK m. 107' de düzenlenmiştir. Da-
vacının dava tarihinde alacağını tam ve kesin olarak belirlemesinin ob-
jektif olarak kendisinden beklenemeyeceği veya bu belirlemenin
imkansız olduğu hallerde, dava değeri olarak şimdilik belirlenebilen as-
gari miktarı ve hukuki ilişkiyi ortaya koymak suretiyle belirsiz alacak
davası açılabilir. Bu durumda karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat
sonucu alacak miktarının veya dava değerinin tam olarak belirlenmesi-
nin mümkün olduğu anda iddianın değiştirilmesi ve genişletilmesi ya-
sağına tabi olmaksızın talep bu miktara artırılabilir. Buna göre Y'nin
iddiasına ilişkin olarak ilgili cihazların ayıbının karşılığı ve ayıp nede-
niyle ortaya çıkan zararın belirlenmesi, davanın başında objektif olarak
belirlenemez niteliktedir. Zira teknik bir konu olduğundan, tahkikat
aşamasında ancak bilirkişi raporları doğrultusunda belirlenebilir.
Bununla birlikte, her ne kadar belirsiz alacak davası, iddianın değiş­
tirilmesi ve genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın dava değerinin ar-
tırılması imkanıyla davacı açısından avantajlı olsa da; davacının talebi-
nin bölünebilir olması kaydıyla HMK m. 107 çerçevesinde kısmi dava

86
açması da mümkündür. Dolayısıyla burada Y, alacağının bir kısmını
talep etmek suretiyle kısmi dava da açabilir. Kalan kısımdan açıkça fe-
ragat edilmiş olması hali dışında kısmı dava açılması, talep konusu hak-
kın kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmeyecektir (HMK m.
107/3).
9. Islah, HMK m. 176 ve devamında düzenlenmiş olup, tarafların
yapmış oldukları usul işlemlerini kısmen veya tamamen değiştirmele­
rine yönelik bir hukuki imkandır. Bu çerçevede öncelikle ıslahın ko-
nusu, taraf usul işlemleridir. Mahkeme tarafından yapılan keşif, bilirkişi
raporu alınması, isticvap gibi mahkeme usul işlemlerinin ıslahın konu-
sunu oluşturması mümkün değildir. Keza taraf usul işlemi olmakla bir-
likte ikrar, yerine getirilmiş veya yerine getirileceği belirtilmiş yemin
teklifi, reddi veya iadesi de yine ıslahın konusunu oluşturamaz (HMK
m. 179/2).
Islahın kapsamına ise vakıalar ve talep sonucu girmektedir. Vakıalar
ancak yargılamanın belirli bir kesitine kadar (dilekçeler aşamasında
veya istisnai olarak ön inceleme aşamasında) ileri sürülebilir. Bunun
dışında iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı çer-
çevesinde vakıaların ileri sürülebilmesi kural olarak mümkün değildir.
Keza talep sonucunun artırılması da iddia ve savunmanın değiştirilmesi
ve genişletilmesi yasağı kapsamına girmektedir. Dolayısıyla ıslah, ön-
görülen sürede ileri sürülmeyen vakıalar veya dava konusuna ilişkin
olarak talep sonucunun değiştirilmesi veya genişletilmesi, iddia ve sa-
vunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının istisnası olarak an-
cak ıslah (veya karşı tarafın açık rızası) yoluyla ileri sürülebilir. Dola-
yısıyla dava devam ederken ayıplı cihazların neden olduğu zararların
tazminine yönelik olarak ıslah işlemi yapılabilir. Bu kapsamda Y, ıslah
yoluyla zarara neden olan hususlara ilişkin vakıaları ileri sürebilir ve
talep sonucunu bu yönde genişletebilir.
Ancak burada belirtmek gerekir ki bir üst soruda Y'nin açabileceği
davalara ilişkin olarak belirsiz alacak davasının seçilmesi halinde, söz
konusu zararlara ilişkin belirlemenin karşı tarafın sunduğu belgeler
veya tahkikat çerçevesinde bilirkişi raporlarıyla belirlenebilir olduğu
anda ıslaha başvurulmaksızın talep sonucunun artırılması mümkündür.
Fakat bu belirleme yapıldıktan sonra makul kabul edilecek sürede bu
hak kullanılmazsa, artık ıslah yoluna başvurulması gerekecektir. Buna
karşılık belirsiz alacak davasında tanınan iddianın değiştirilmesi ve

87
genişletilmesine tabi olmaksızın talep sonucunu değiştirme ve geniş­
letme imkanı, kısmi davada tanınmamıştır. Dolayısıyla Y tarafından
kısmi dava açılması halinde, söz konusu iddialar ancak ıslah (veya karşı
tarafın açık rızası) ile ileri sürülebilir. Bu noktada eğer ıslah hakkı daha
önceden kullanılmışsa, HMK m. 176/2 uyarınca ıslah aynı davada an-
cak bir kez yapılabildiğinden, Y anılan talebini ancak yeni bir dava aça-
rak ileri sürebilir. Bu durumda da talebe ilişkin zamanaşımı dolmuş ise,
karşı tarafın zamanaşımı definde bulunması halinde alacağına hiç ka-
vuşamama riski vardır. Zira kısmi davada zamanaşımı, ancak dava di-
lekçesiyle talep edilen kısım için kesilmiş olur; talep edilmeyen kısım
için zamanaşımı kesilmez. Dolayısıyla kısmi davada ıslah ile talep so-
nucunun artırılması durumunda, kalan kısım için ıslah tarihinde zama-
naşımının kesildiğine dikkat etmek gerekir. Kısmi davaya ilişkin olarak
aynı hususlar, faiz talepleri için de geçerlidir. Buna karşılık belirsiz ala-
cak davasında zamanaşımı, dava tarihiyle birlikte yargılamanın başında
henüz belirlenemese de tüm alacak için kesilmiş olur. Faiz talepleri ba-
kımından da dava tarihi esas alınır. Sonuç olarak belirsiz alacak davası,
bu sebeplerle kısmi davadan daha avantajlıdır.
10. Bir yargılamada uyuşmazlık konusu bir vakıaya ilişkin olarak
karşı tarafça ileri sürülen iddianın doğruluğunu veya yanlışlığını kabul
etme, "ikrar" olarak ifade edilir. HMK m. 188 'de düzenlenen ikrar, iliş­
kin olduğu vakıa üzerinde çekişmeyi ortadan kaldırır. Dolayısıyla ikrar
edilen vakıaların ispatı gerekmez. Burada Y'nin beyanı, A tarafından
ileri sürülen borcun ödenmediği iddiasının kabul edilmesi olduğundan,
medeni usul hukukunda ikrar olarak değerlendirilir.
Bununla birlikte ikrarın çeşitleri de vardır. Şayet ikrar ile karşı tara-
fın bir vakıaya ilişkin iddiası aynı şekilde kabul ediliyorsa "basit ikrar"
söz konusu olur. Kişinin, söz konusu vakıa hakkında karşı tarafın iddi-
asının hukuki vasfını değiştirerek vakıayı ikrar etmesi ise "vasıflı ikrar"
olarak ifade edilir. Bu çerçevede vasıflı ikrara "gerekçeli inkar" da de-
nilmektedir. Son olarak tarafın, ikrara konu vakıayla bağlantılı veya
bağlantısız başka iddialar ekleyerek kabul etmesine de "bileşik ikrar"
denilir. Dikkat edilirse Y beyanına sözleşmenin geçersiz olduğu vakıa­
sını eklemiştir. Dolayısıyla burada bileşik ikrar mevcuttur. Y tarafından
ikrara eklenen vakıa, ihaleye ilişkin satış sözleşmesinin geçersizliği ol-
duğundan, ikrar edilen vakıa ile eklenen vakıa arasında bağlantı bulun-
maktadır. Buna göre Y'nin beyanı bağlantılı bileşik ikrardır.

88
Bağlantılı bileşik ikrarın bölünüp bölünemeyeceği öğretide tartış­
malıdır. Bir görüşe göre bağlantılı bileşik ikrar bölünemez; ikrara ekle-
nen vakıanın, ikrarda bulunan tarafça ispat edilmesi gerekmektedir.
Zira kişilerin ikrarda bulunarak ikrara eklediği vakıanın ispatıyla yü-
kümlü tutulması, ikrardan kaçınmalarına adeta ikrarda bulunarak ceza-
landırılmaları anlamına gelecektir. Buna karşılık diğer bir görüşe göre
ise doğru söyleme ve dürüst davranmanın taraflar açısından bir ödev
olduğu, ikrar edilen vakıanın çekişmeli olmaktan çıkacağı ve artık ik-
rara eklenen vakıanın ikrarda bulunan tarafça ispat edilmesi gerektiği
ifade edilmektedir. Kanaatimizce de bağlantılı bileşik ikrar bölünmeli-
dir. Zira doğru söyleme taraflar için bir yükümlülüktür ve ikrar edilen
vakıalar çekişmeli olmaktan çıkar. Buna göre Y tarafından borcun
ödenmediği vakıasının ikrarıyla borcun ödenip ödenmediği çekişmeli
olmaktan çıkmıştır. Bundan sonra sözleşmenin geçersiz olduğu iddiası­
nın ikrara eklenmesiyle bu vakıanın Y tarafından ispatlanması gerekir.
11. A'nın Y tarafından borcun ödenmediği vakıasına ilişkin olarak
yaptığı ispat faaliyeti çerçevesinde banka kayıtlarına başvurması, ispat
türleri içerisinde somut bir vakıa iddiasında bulunan ve ispat yükü üze-
rinde olan tarafça yapılan ispat olduğundan "asıl ispat" faaliyetidir. Asıl
ispat faaliyetinde iddia olunan vakıanın gerçekleştiği veya gerçekleş­
mediğine ilişkin olarak hakimde kanaat oluşturulması amaçlanır. İddia
edilen vakıanın ispat yükü üzerinde bulunan tarafça yapılan asıl ispat
faaliyetine karşı, henüz ispat sonucuna ulaşılmadan hakimde oluşturu­
lan geçici kanaati ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacıyla karşı
tarafça yapılan faaliyet ise "karşı ispat" olarak ifade edilir. Dikkat edi-
lirse karşı ispatta, asıl ispat faaliyeti çerçevesinde karşı tarafça hakimde
oluşturulan geçici kanaat ortadan kaldırılmaya çalışılır. Buna göre
Y'nin, A'nın ödeme yapılmadığına dair banka kayıtlarına başvurması
üzerine, örneğin ödemenin yapıldığına dair kendi bankasının dekont ka-
yıtlarını sunarak yapabileceği ispat faaliyeti karşı ispat olacaktır. Bu-
rada önemle belirtmek gerekir ki karşı ispat faaliyetine girişilmesi, ispat
yükünün üzerine alındığı anlamına gelmez (HMK m. 191 ).
Öte yandan önemle belirtmek gerekir ki karşı ispat ile "aksini ispat"
kavramları da ispat türleri çerçevesinde farklı kavramlardır. Karşı is-
patta yapılan faaliyet, asıl ispat faaliyeti çerçevesinde hakimde kesin
kanaat oluşmadan asıl ispat faaliyetinin sonuçsuz bırakılması amacına
yönelmekteyken; aksini ispatta asıl ispat faaliyeti tamamlanmıştır ve
hakimde ilgili vakıaya ilişkin oluşan kanaatin, o vakıanın aksi şekilde

89
geçekleşmiş veya gerçekleşmemiş olduğu yönünde aksine çevrilmesi
amaçlanır. Bu bakımdan karşı ispatta ispat yükü, karşı ispat faaliyetinde
bulunan taraf üzerinde değildir. Aksini ispatta ise asıl ispat faaliyeti ta-
mamlanmış olduğundan, asıl ispatı gerçekleştiren taraf ispat yükünden
kurtulmuş ve ispat yükü artık karşı tarafa geçmiştir. Sonuç olarak Y'nin
faaliyeti karşı ispattır ve Y'nin karşı ispatı yapamaması halinde davayı
kaybetme olasılığı henüz yoktur. Fakat A tarafından asıl ispat faaliyeti
tamamlandıktan sonra Y'nin yapacağı faaliyet aksini ispat olacaktır ve
bu durumda ispat yükü de üzerine geçmiş olduğundan, ödeme yapıldı­
ğını ispat edememesi halinde dava aleyhine sonuçlanacaktır.
12. Belge ve senet, ispat araçları olarak deliller kapsamında HMK
m. 199 ve devamında düzenlenmiştir. Belge, HMK çerçevesinde, m.
199 uyarınca "uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya
basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses
kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer
bilgi taşıyıcıları" olarak tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde belge
kavramının iki unsuru ön plana çıkmaktadır. İlk olarak belge, bir bilgi
taşıyıcısıdır. İkinci olarak da taşınan bilgi, ilişkin olduğu vakıalara is-
pata elverişli olmalıdır. Bu iki unsuru içeren yazılı, görsel veya işitsel
veriler belge niteliğini haiz olacaktır. Bu anlamda belge kavramı, geniş
anlamda düşünülmüştür.
Öte yandan senet kavramı HMK'da açıkça tanımlanmamış olmakla
birlikte "bir kimsenin aleyhine olarak hazırladığı veya aleyhine sonuç
doğuran, hukukf işlemin ispatına elverişli yazılı belge" olarak tanımla­
nabilir. Bu çerçevede bir senet, her şeyden önce bir belgedir; ancak her
belge bir senet değildir. Zira bir belgenin senet niteliğinde olabilmesi
için birtakım unsurları haiz olması gerekir. Bu anlamda senet; cismani
varlık kazanmış olmalı, bir irade açıklamasını içermeli, yazılı olmalı ve
ıslak veya elektronik imza içermelidir. Yazılılık, aleyhine ileri sürülen
tarafça gerçekleştirilmiş olabileceği gibi, uyuşmazlığın tarafları dışında
bir üçüncü kişi tarafından da gerçekleştirilmiş olabilir. Ancak senette
yer alan imzanın, senedin aleyhine ileri sürüldüğü kişiden sadır olması
gerekmektedir. Zira bu şekilde senedin taşıdığı bilginin kendisi açısın­
dan bağlayıcı olduğu ve bilindiği ortaya konulabilir.
Belge ve senede dair verilen bu bilgiler ışığında, A'nın sunduğu,
sözleşmenin Y tarafından imzalanmamış olan nüshası senet değil, belge

90
niteliğindedir. Yukarıda da ifade edildiği üzere imza içermeyen bir bel-
genin, senet olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
13. Ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak sunulması ve mah-
keme tarafından değerlendirilmesi mümkündür. Ancak bunun için
HMK m. 222'de öngörülen şartları taşıması gerekmektedir. Bu çerçe-
vede ilk olarak ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edi-
lebilmesi için kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş,
açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini
doğrulamış olması gerekir (HMK m. 222/2). Bu şartları taşıyan ticari
defterlerin sahibi lehine delil olarak kullanılabilmesi için ise, diğer ta-
rafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların
bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi ya-
hut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlan-
mamış olmalıdır (HMK m. 222/3). Önemle belirtmek gerekir ki sahibi
lehine delil olarak kabul edilme şartlarını taşıyan ticari defterlerdeki ka-
yıtlar, bir bütün olarak değerlendirilir; lehe ve aleyhe olan hususların
birbirinden ayrılması mümkün değildir. Öte yandan açılış veya kapanış
onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari
defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK m. 222/4). Sonuç ola-
rak belirtilen şartları taşıması kaydıyla Y tarafından ticari defterlerinin
ödeme vakıasının ispatında lehine delil olarak sunulması ve değerlen­
dirilmesi mümkündür.
14. Bir senette yer alan imzanın, kendisi tarafından atılmadığı iddi-
ası medeni usul hukuku çerçevesinde HMK m. 208 ve devamında dü-
zenlenen imza inkarı kurumunun konusunu oluşturur. Buna göre taraf-
lardan birinin, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belge-
deki yazı veya imzayı inkar etmek istemesi halinde, sahtelik iddiasında
bulunması gerekir. Aksi halde belge, aleyhine delil olarak kullanılır
(HMK m. 208/1). Ancak kanun koyucu her ne kadar delil niteliği bakı­
mından senet ile belge arasında kesin delil olma ve bu itibarla ispat kuv-
veti bakımından fark gözetmemişse de; yazı veya imza inkarında bulu-
nulması bakımından resmi senetlerle adi senetler arasında birtakım
farklılıklar öngörmüştür. Nitekim adi senetlerdeki yazı veya imza
inkarı, ilgili senedin delil olarak sunulduğu yargılamada ön sorun olarak
ileri sürülebileceği gibi ayrı bir dava da açılabilir (HMK m. 208/3). Her
iki durumda da adi senede, yazı veya imzanın inkarından itibaren itibar
edilmez; bu konuda karar verilinceye kadar o senet herhangi bir işlem
veya karara esas alınamaz (HMK m. 209/1). Buna karşılık resmi

91
senetlerdeki imza veya yazı inkarı, mutlaka o senede resmiyet kazandı­
ran makamla uyuşmazlığın karşı tarafın yönelik olarak ayrı bir sahtelik
davası açılması yoluyla ileri sürülebilir (HMK m. 208/4). Resmi senet-
lerde yazı veya imzanın sahtelik davasıyla ileri sürülmesiyle birlikte
dava sonuçlanıncaya kadar o senet muteber kalmaya devam eder. Bir
başka ifadeyle adi senetlerden farklı olarak resmi senetler, içeriğindeki
yazı veya imzanın sahteliği ispat edilinceye kadar geçerli kabul edilir.
Resmi senetler, ancak sahteliği mahkeme kararıyla sabit olunca her-
hangi bir işleme esas alınamaz (HMK m. 209/2).
Verilen bilgiler ışığında A'nın dayandığı belge resmi nitelikte bir
senet ise, Y tarafından A'ya ve ilgili sende resmiyet kazandıran ma-
kama karşı birlikte ayrı bir sahtelik davası açılmalıdır. Aksi takdirde
ilgili resmi senet, imza inkarı dikkate alınmaksızın aleyhine delil olarak
kabul edilebilir. Buna karşılık A'nın dayandığı belge adi senet ise, Y
tarafından uyuşmazlığın görüldüğü mahkemede imza inkarında bulu-
nulması yeterli olacaktır. Bu durumda ön sorun olarak mahkemece ya-
pılacak inceleme neticeye ulaşıncaya kadar ilgili adi senet, geçerli kabul
edilemez ve herhangi bir işleme esas alınamaz.

Pratik 2
Ankara'da yaşayan (H) ve (Z) aralarında anlaşarak her biri 20.000
TL sermaye koyup bir adi ortaklık kurarlar. İş yeri olarak da (C)'nin
Kızılay'da bulunan dükkanını aylık 1000 TL'ye kiralarlar. Kira sözleş­
mesinde de arkadaşları (K)'yi müteselsil kefil olarak gösterirler. (H) ve
(Z)'nin dükkanın 3 aylık kirasını ödememeleri üzerine (C), kira alaca-
ğının tahsili için dava açmak istemektedir.
(H) ve (Z)'nin işlerinin iyi gittiğini fark eden (C), buna rağmen kira
bedelini ödememelerine sinirlenerek yanına 16 yaşındaki oğlu (O)'yu
alıp dükkanın tahliyesi için konuşmaya giderken, yolda şoför (Ş)'nin
kullandığı aracın çarpması sonucu (O) yaralanır.
Ayrıca Gölbaşı 'nda bulunan arazisi üzerine, yan arazinin sahibi olan
(A)'nın ev yaptığını öğrenen (C) bu konuyla ilgili dava açmayı planla-
maktadır.

92
Sorular
1. (C) sadece kefil (K) aleyhine dava açabilir mi? Neden? (C)'nin
kısıtlı olması bu soruya vereceğiniz cevabı değiştirir miydi? Ne-
den?
2. Dava devam ederken davalı (K) ölürse, davanın akıbeti ne olur?
Neden?
3. (C)'nin (K) aleyhine dava açması durumunda, (H) ve (Z)'nin
menfaatlerinin zedelenmemesi için avukatları olarak onlara ne
önerirdiniz? Neden?
4. (H) ve (Z) davaya katılmazsa, davanın tarafları onları davaya
dahil edebilirler mi? Nasıl?
5. (C) kira alacağının tahsili için dava açarken gider avansını ya-
tırmamıştır. Davaya bakan hakim, bu durumda ne yapabilir?
Neden? Davacı davayı açarken delil avansını yatırmamış ol-
saydı vereceğiniz cevap değir miydi? Neden?
6. (C) dava dilekçesinde mahkemenin adını, dayandığı delilleri ve
hukuki sebepleri belirtmemiştir. Bu durumda hakim ne yapma-
lıdır? Neden?
7. 3 aylık kira alacağı yerine şimdilik bir aylık kira alacağını dava
etmek isteyen (C)'nin ne tür bir dava açması gerekir? Neden?
8. (C)'nin dava dilekçesinin, (K)'nın evde bulunmaması sebebiyle
komşusuna tebliğ edilmesi halinde yapılan tebligat geçerli mi-
dir? Neden? Tebligat (K)'nın 15 yaşındaki kızına yapılsaydı ce-
vabınız değişir miydi? Neden?
9. (K)'nın ağır hastalığı sebebiyle cevap süresini kaçırması ha-
linde, avukat olarak ona ne önerirdiniz? Neden?
10. (O) şoför (Ş)'ye maddi tazminat davası açmıştır. Davalı (Ş) ise,
(O)'nun dava açmasının mümkün olmadığını ileri sürerek dava-
nın reddini istemiştir. (Ş)'nin bu iddiası yerinde midir? Neden?
Davayı baba (C) kendisini davacı göstererek açmış olsaydı ce-
vabınız değişir miydi? Neden?

93
11. Tedavisi devam eden ve kaza sebebiyle meydana gelen zararı
henüz tam olarak tespit edilemeyen (O) adına açılacak tazminat
davasının ne şekilde açılmasını önerirdiniz? Neden?
12. (C)'nin (A)'ya karşı dava açtığını öğrenen yan arazi sahibi (S),
bu arazinin kendisine ait olduğunu ileri sürmekteyse, hakkını
koruması için (S)'ye avukatı olarak nasıl bir yol önerirsiniz?
Neden?
13. (S)'nin (C) ve (A)'ya karşı dava açması ihtimalinde davaya ba-
kan hakim, dava sonunda (C) ve (A) hakkında ayrı ayrı karar
verebilir mi? Neden?
14. (C)'nin arsası üzerine ev yapan (A) olmasına rağmen, davayı
(T) aleyhine açan (C), yeni bir dilekçe verip (A)'yı davalı olarak
göstererek bu yanlışlığı düzeltebilir mi?
15. Kurdukları adi ortaklığın işlerinin iyi gitmemesi üzerine iflas
eden (H) ve (Z)'nin, 3. kişi (Ü)'den olan alacaklarını tahsil et-
mek için dava açmaları mümkün müdür? Neden?

Cevaplar
1. Taraf ehliyeti davada taraf olabilme yeteneğidir. Maddi hukuk-
taki hak ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. Hak ehliyeti
olan her gerçek ve tüzel kişi taraf ehliyetine de sahiptir. Dava ehliyeti
ise kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir
davayı takip etme ve usul işlemlerini yapabilme ehliyetidir. Fiil ehliye-
tine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir.
K müteselsil kefil olduğu için K aleyhine dava açılması mümkün-
dür. K taraf (hak) ve dava (fiil) ehliyetine sahiptir. Müteselsil borçlular
arasında ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur ve her dava arkadaşının da-
vası birbirinden bağımsızdır. Dava sadece birine açılabileceği gibi hep-
sine birden aynı dava da açılabilir. Müteselsil borçlulardan isterse birine
isterse bir kaçına veya tamamına karşı dava açılabilir çünkü ihtiyari
dava arkadaşlığı mevcuttur. Bunlara karşı birlikte dava açılması zo-
runlu değildir.
Tam ehliyetli olanlar dava ehliyetine de sahiptir. Sınırlı ehliyetliler
yani ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar ise kural olarak dava
ehliyetine sahip değildir. Bu nedenle ayırt etme gücüne sahip küçük ve

94
kısıtlılar davada kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler. C'nin kı­
sıtlı olması durumunda, C dava ehliyetine sahip değildir. Bu durumda
doğrudan davada yer alıp usul işlemlerini yapamaz. Sınırlı fiil ehliye-
tine sahip olanlar ancak kanuni temsilcileri aracılığıyla dava ehliyetini
kullanabilir. Temyiz kudretine sahip küçük veya kısıtlı, istisnai hallerde
dava ehliyetine sahiptir (örneğin kişilik haklarıyla ilgili haklan kullan-
makta temsilcilerinin iznini almak zorunda değildir). Dava ehliyeti,
dava şartıdır. C'nin taraf ehliyeti mevcut olsa da dava ehliyeti mevcut
değildir. Ancak kanuni temsilcisi tarafından temsil olunabilir. Yalnız,
ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlı tarafından açılan davaya ka-
nuni temsilcisi onay verebilir. Bu durumda dava yine kanuni temsilcisi
tarafından takip olunur. Olayımızda da C'nin kanuni temsilcisinin da-
vaya icazet vermesi gerekir. Aksi takdirde dava ehliyeti dava şartıdır ve
resen gözetilmek zorundadır. Dava ehliyeti olmayan kişinin dava açmış
olması halinde mahkeme davayı hemen reddedemez. Davacının kanuni
temsilcisine davaya onay vermesi için uygun bir süre vermesi gerekir.
Bu süre içinde kanuni temsilci onay verirse davayı reddedemez. Onay
verilmezse dava, dava şartı yokluğundan esasa girilmeden reddedilir.
2. K'nın taraf ehliyeti ölmesi ile son bulmaktadır. Taraf ehliyeti
dava şartıdır. Taraf ehliyeti davanın başında mevcutken sonradan orta-
dan kalkarsa dava hemen reddedilmez. Hakim diğer tarafa, tarafın mi-
rasçılarına karşı davaya devam edebilmesi için süre vermesi gerekir.
Süresi içinde mirasçılara karşı davaya devam edilirse sorun olmaz. Da-
vaya süresi içinde devam edilmezse dava taraf ehliyetinin sona ermesi
sebebiyle reddedilir. Dava konusu sadece öleni ilgilendiriyorsa taraf eh-
liyetinin sona ermesiyle dava da sona erer, mirasçılara karşı devam edi-
lemez. Dava konusu sadece öleni değil ölenin mirasçılarını da ilgilen-
diriyorsa, davaya mirasçılara karşı devam edilebilir. Burada dava mi-
rasçıları da ilgilendirdiğinden davaya mirasçılara karşı devam edilebi-
lir. Hakim süre verir mirasçılara karşı davaya devam edilebilmesi için.
Davalı tarafta birden fazla kişinin bulunması halinde dava arkadaşlığı
mevcuttur. İhtiyari dava arkadaşlığında her dava arkadaşının davası bir-
birinden bağımsızdır; mecburi dava arkadaşlığında ise birden fazla ki-
şiye birlikte dava açılması zorunludur. Müteselsil alacaklılar veya borç-
lular arasında ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur. Alacak para alacağı
olduğundan mirasçılar ihtiyari dava arkadaşıdır. Birden fazla mirasçıya
karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar arasında ihtiyari
dava arkadaşlığı mevcuttur.

95
3. Dava sonunda verilen hüküm sadece davanın taraflarını etkilese
de, bazı hallerde üçüncü kişilerin durumu da verilen hükümden etkile-
nebilir. Davayı kaybeden kişinin, üçüncü kişiye rücu etmesi halinde
böyle bir durum söz konusudur. Böyle bir durumda, bu kişilerin davada
taraf olarak yer alması mümkün olmasa bile, kendi haklarını korumak
için feri müdahil olarak davaya katılmaları mümkündür. Bu sayede
üçüncü kişi davaya katılıp yanında katıldığı tarafın davayı kazanmasını
sağlayarak hukuki durumunun olumsuz etkilenmesini önlemeye veya
olumlu biçimde etkilenmesine çalışır. Daha sonra kendisine karşı bir
dava açılmasına engel olur veya kendisinin dava açması gereğini feri
müdahale sayesinde ortadan kaldırır. Feri müdahil olarak davaya katıl­
masıyla taraf sıfatı kazanılmaz. Feri müdahil hakkında karar da verile-
mez. Feri müdahilin kendisine ait bir takip yetkisi de yoktur.
Feri müdahale için görülmekte olan bir dava olması, müdahil olacak
kişinin davanın tarafı olmaması, taraf ve dava ehliyetine sahip olunması
ve hukuki yararın bulunması gerekir. Bir dilekçe ile müdahale talebinde
bulunulur. Müdahale talebi kabul edildiği andan itibaren müdahiller da-
vayı takip edebilir. Davaya katılmasından önceki işlemlere itiraz ede-
mez. Müdahil tarafın yardımcısı olup katıldığı tarafla birlikte hareket
eder. Asıl tarafın yapabileceği tüm usul işlemlerini yapabilir. Asıl taraf
müdahilin yaptığı işlemi geçersiz kılabilir. Asıl tarafın yararına aykırı
işlemler yapmak müdahil için yasaktır. Dava konusu üzerinde maddi
hukuka ilişkin işlemleri yapamaz (sulh, feragat, kabul). Olayda H ve Z
feri müdahil olarak davaya katılabilirler çünkü davaya müdahil olarak
katılmakta hukuki yararları vardır.
4. Bu, davanın ihbarı ile mümkündür. Görülmekte olan bir davada,
taraflardan birisinin, kendisine yardım etmek üzere davaya müdahale-
sini sağlamak amacıyla üçüncü kişiye davayı duyurmasına davanın ih-
barı denir. Davanın ihbarı, tarafın davayı kaybetmesi halinde üçüncü
bir kişiye rücu hakkı olduğu veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceği
hallerde söz konusu olur. Davayı ihbar eden taraf üçüncü kişinin feri
müdahil olmasını ister. Kendisine ihbar yapılan kişi, davaya müdahil
olarak katılmasa da kendisi hakkında ihbarın etkisi olacaktır. Açılmış
ve görülmekte olan bir dava olmalıdır, tahkikat sonuçlanıncaya kadar
yapılabilir, davanın taraflarından biri olmamalıdır. İhbar yapılacak ki-
şinin tarafın davayı kaybetmesi halinde kendisine rücu edilecek veya
onun rücu edeceği kimse olması gerekir. Kendisine karşı dava açılan

96
müteselsil kefil, davayı ihbar edebilir. Olayımızda da böyle bir durum
söz konusu olduğundan H ve Z'ye dava ihbar edilmelidir.
İhbar için hakim veya karşı tarafın iznine gerek yoktur. İhbar yazılı
şekilde yapılır. İhbar, ihbar edilen tarafın davaya müdahalesini zorunlu
kılmaz. İhbardan sonra hareketsiz kalırsa, ihbarda bulunan taraf davaya
devam eder ancak üçüncü kişi ihbarın etkisinden kurtulamaz. Üçüncü
kişi ihbar üzerine davaya feri müdahil olarak katılabilir. Bunun için
üçüncü kişinin feri müdahale talebinde bulunması gerekir. Bunun için
de feri müdahalenin koşullarının var olması gerekir. Mahkemenin talep
üzerine feri müdahil olarak davaya katılmasına izin vermesi gerekir.
Feri müdahalenin etkisi davanın ihbarı bakımından da geçerlidir. Feri
müdahil olarak davaya katılmazsa da, dava sonunda verilen hüküm
onun hakkında da feri müdahil olan kişi gibi etkili olur. İlk davada ih-
barda bulunan müteselsil kefil davayı kaybetmişse, bu davada kendi-
sine ihbarda bulunduğu asıl borçlu, kefilin davayı iyi yürütmediğini,
kendisini iyi savunamadığından davayı kaybettiğini ve rücu edemeye-
ceğini ileri süremez.
5. Davacı yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığı'nca çıkarı­
lacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutan, dava açarken
mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Gider avansının davanın ba-
şında yatırılması, HMK'da (m. 114/1-g vem. 120) bir dava şartı olarak
kabul edilmiştir. Aslında gider avansı yatırılmadan dava açılamaması
gerekir. Ancak bu husus ihmal edilerek dava açılmış olsa bile, ön ince-
leme aşamasında hakim davacıya gider avansı yatırması için iki haftalık
kesin süre vermeli, bu süre içinde avansın yatırılmaması halinde davayı
esasa girmeksizin dava şartı yokluğundan reddetmelidir. Avansın yatı­
rılmadığının davanın daha sonraki bir aşamasında fark edilmesi halinde
de aynı işlem yapılmalıdır. Olayımızda (C) kira alacağının tahsili için
dava açarken gider avansını yatırmazsa, hakim (C)'ye gider avansı ya-
tırması için iki haftalık kesin süre vermeli, bu süre içinde avansın yatı­
rılmaması halinde davayı esasa girmeksizin dava şartı yokluğundan
reddetmelidir
Gider avansı (m. 120) ile delil avansı (m. 324) aynı şeyler değildir.
Gider avansı taraf sayısının beş katı tutarında tebligat ücreti ile diğer
işlemler için alınan (şu an için 50 TL) avansı içerir. Ancak HMK Gider
Avansı Tarifesi'nin 4'üncü maddesi ve HMK Yönetmeliği'nin 45'inci
maddesinde gider avansı delil avansını da kapsayacak şekilde hatalı

97
biçimde düzenlenmiştir. Gider avansının davanın başında alınması zo-
runlu ise de, delil avansının davanın başında alınmasında hiçbir zorun-
luluk bulunmamaktadır. Zira delil avansının hangi deliller için ne kadar
alınması gerektiği, en erken dilekçelerin verilmesi, ancak daha çok ön
incelemede, bazen de tahkikatın başında belirlenecek ve bundan sonra
tarafların avans yatırmaları istenecektir. Davanın başında yatırılan delil
avansının ön incelemede gereksiz olduğu ortaya çıkarsa, iadesi için
hükmün kesinleşmesinin beklenmesi gerekecektir. Çünkü Tarifeye (m.
5/1) göre gider avansının kullanılmayan kısmı hükmün kesinleşmesin­
den sonra iade edilir. Gider avansı ve delil avansı arasındaki ayrımın
yapılmamasının daha da önemli sonucu şudur: Delil avansının süresi
içinde yatırılmamasının yaptırımı, tarafında dayandığı o delilden vaz-
geçmiş sayılması, yani o delil incelenmeden karar verilmesidir (m. 324/
2). Buna karşılık delil avansını gider avansı içinde değerlendirirsek, bu-
nun süresi içinde yatırılmaması nedeniyle dava açılmamış sayılacaktır.
Halbuki delil avansının yatırılmamasının sonucu davanın açılmamış sa-
yılması değil, sadece avansı yatırılmayan delile dayanmaktan vazgeç-
miş sayılmasıdır.
Bu nedenle bir an önce Kanunun amacına uygun olarak Yönetmelik
ve Tarifenin değiştirilmesi isabetli olacaktır. Ancak uygulamanın yine
de söylediğimiz biçimde yapılmasına bir engel bulunmamaktadır. Zira
HMK m. 120 ve 324 hükümlerinden hareketle sorun zaten çözülecektir.
Özellikle mahkeme aynı anda gider avansı ve delil avansına hükmedi-
yorsa, bu durumda hangi kalemlerin gider avansı hangi kalemlerin delil
avansı olduğunu açıkça belirtmelidir. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, gider
avansı ve delil avansını son derece isabetli bir şekilde birbirinden ayı­
rarak her ikisinin de nasıl tahsil edileceğini kanuna uygun bir biçimde
göstermiştir). Yapılan tüm bu açıklamalar gereğince, olayımızda
(C)'nin davanın başında delil avansını yatırmaması -delil avansı bir
dava şartı olmadığından- davanın devamı bakımından herhangi bir sa-
kınca yaratmayacaktır. Yargılamanın ilerleyen aşamalarında dilekçe-
sinde gösterdiği herhangi bir delil için delil avansı yatırmasına karar
verilmesine rağmen (C) bu avansı yatırmazsa, gösterdiği delile dayan-
maktan vazgeçmiş sayılacaktır.
Ek bilgi: adli yardımdan yararlanan davacının gider avansı ödeme
zorunluluğu da olmayacağından, bu dava şartı adli yardım kararının
varlığı halinde uygulanmayacaktır. Bunun için adli yardım talebinde
bulunan davacıdan gider avansı hemen istenilmeyecek, öncelikle adli

98
yardım talebi incelenerek karara bağlanacak, talep kabul edilirse davacı
gider avansı yatırmaktan muaf olacak, talep reddedilirse gider avansını
yatırması için mahkemece kendisine süre verilecektir.
6. Dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlar HMK m. 119 hük-
münde gösterilmiştir.
HMK m. 119 hükmünde açıkça belirtilmemekle beraber, dava di-
lekçesinin davanın açılacağı görevli ve yetkili mahkemeye hitaben ya-
zılması gerekir. Ancak bir yerde aynı mahkemenin birden fazla dairesi
varsa, davacı önceden açacağı davanın hangi mahkemede görüleceğini
bilemeyeceğinden dilekçeyi nöbetçi mahkemeye hitaben yazmalıdır.
Davanın hangi mahkemede görüleceği, tevzide yapılacak dağıtıma göre
belirlenir.
Davacı dava dilekçesinde dayandığı, iddia ettiği her bir vakanın
hangi delillerle ispat edileceğini de dava dilekçesinde açıkça belirtme-
lidir (m. 119/1-f). Davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi ye-
terli sayılmayıp, hangi delillere dayandığı dilekçeden anlaşılmalıdır.
Delillerin bildirilmesi hakkındaki bu düzenleme, Kanunumuzda kabul
edilen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. Davacı dilekçesinde
gösterdiği ve kendi elinde bulunan belgelerin asıllarını ve davalı sayı­
sından bir fazla sayıda örneğini veya sadece örneklerini dava dilekçe-
sine ekleyerek mahkemeye vermek zorundadır. Tanık deliline dayanıl­
ması halinde, sadece bunun belirtilmesi yeterli olup, tanık listesi daha
sonra, tanıkların dinlenmesi aşamasına gelindiğinde verilebilir.
Dava dilekçesinin bir unsuru da, davacının talebini dayandırdığı hu-
kuki sebeplerdir (HMK m. 119/1- g). Ancak davacının herhangi bir hu-
kuki sebep göstermemiş olması noksanlık sayılmaz ve hakim davacının
gösterdiği hukuki sebeplerle bağlı değildir. Zira tarafların davada da-
yandığı vakıalara uygun hukuki sebepleri hakim kendiliğinden bulmalı
ve uygulamalıdır (HMK m. 33). Bununla birlikte, davacının vakıala­
rıyla bağlantılı olarak hukuki sebepleri de dilekçesinde göstermesi,
uyuşmazlığın çözümünü kolaylaştıracak ve hakime yardımcı olacaktır.
Talebi haklı kılacak hukuki sebeplerin gösterilmesi HMK m. 194 hük-
münde açık bir şekilde düzenlenen somutlaştırma yükünün de bir gere-
ğidir.
Olayımızda (C), mahkemenin adını, delilleri ve hukuki sebepleri
dava dilekçesinde göstermemişse, bu durum mahkemenin davanın esa-
sına girmesine engel teşkil etmez. Zira bu unsurlar dava dilekçesinde

99
bulunması gereken, ancak eksiklikleri davanın görülmeye başlanma­
sına engel teşkil etmeyen ve fakat tamamlanmadıkları takdirde kural
olarak davacının davayı kaybetmesine neden olabilecek unsurlardır. Bu
sebeple bunlar, mutlaka dilekçede yer alması zorunlu olmayan, ancak
uyuşmazlığın çözümü hakkında karar verilebilmesi için gerekli unsur-
lardır. Nitekim delillerin dilekçede gösterilmemesi halinde mahkeme-
nin kendiliğinden bunları tespit ederek incelemesi mümkün değildir.
Ayrıca bu eksiklik, somutlaştırma yükünün yetine getirilmemesi anla-
mına geleceğinden, ön inceleme aşamasına geçilmeden, en geç cevaba
cevap dilekçesinde eksikliklerin tamamlanmaması halinde davacının
aleyhte sonuca katlanması kaçınılmaz olacaktır.
7. Davacının aynı hukukı ilişkiden kaynaklanan alacağının veya
hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya
kısmi dava denir. Kanun, talep konusunun miktarının taraflar arasında
tartışmasız ve açıkça belirli olması durumunda kısmi dava açılamaya­
cağını hüküm altına almaktaydı (HMK m. 109/ 2). Anılan düzenleme
gereğince, davadaki talep konusunun miktarı taraflar arasında tartışma­
sız ise veya taraflar arasında miktar veya parasal tutar bakımından bir
tartışma olmakla birlikte, tarafların anlaşmasına gerek kalmaksızın, ob-
jektif olarak talep konusunun miktarı herkesçe anlaşılabilecek şekilde
belirli ise, o talep konusunun sadece bir kısmının dava edilemeyeceğini
öngörmekteydi. Bu düzenleme ile kısmi dava kurumunun amaç dışı
kullanılmasının önüne geçilmek istemiş, yani sözü edilen halde davacı­
nın kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı kabul edilmişti.
Ancak anılan düzenleme, 6644 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesiyle yü-
rürlükten kaldırılmıştır. Bu bakımdan talep konusu taraflar arasında tar-
tışmasız veya açıkça belirli olsa bile kısmi dava açılabilecektir. Öte yan-
dan bu husus, kısmı davada hukuki yararın da aranmayacağı anlamına
gelmeyecektir. Zira hukuki yarar, hala dava şartıdır (HMK m. 114/ 1 (h).
Buna göre olayımızda (C)'nin üç aylık kira alacağı yerine şimdilik
bir aylık kira alacağını elde edebilmek için kısmi dava açması müm-
kündür. Kısmi dava açan bir kimsenin davasını açıkça kısmi dava ola-
rak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnızca bir kesiminin dava
edildiğinin dilekçeden anlaşılması yeterlidir. Özellikle fazlaya ilişkin
haklarını saklı tutularak veya şimdilik alacağın belirli bir miktarının
dava edildiği belirtilerek açılan davalar kısmi dava niteliğindedir. An-
cak az yukarıda ifade edildiği gibi, hukuki yarar da mevcut olmalıdır.

100
Kısmi dava konusunda HUMK dönemindeki en önemli sorunlardan
biri, dava açarken fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu açıkça belirt-
meyen davacının, bu haklarından zımnen feragat etmiş olduğunu kabul
eden Yargıtay uygulaması idi. Ancak HMK ile dava dilekçesinde faz-
laya ilişkin hakların saklı tutulmaması halinde zımnen feragat edilmiş
olduğunun kabul edilmesi uygulamasına son verilmiştir. HMK m. 109/
3 hükmüne göre, dava açılırken talep konusunun kalan kısmından
açıkça feragat edilmiş olması hali dışında, kısmı dava açılması, talep
konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.
8. Tebligat kural olarak muhatabın kendisine yapılır. Kendisine teb-
ligat yapılacak kimse adresinde bulunmazsa, tebligat kendisi ile aynı
konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılabilir (Teb.
Kan. m. 16; Teb. Yön. m. 25). Bu sebeple (C)'nin dava dilekçesinin,
(K) 'nın evde bulunmaması sebebiyle komşusuna tebliğ edilmesi ha-
linde yapılan tebligat usulsüzdür. Muhatap yerine tebligat yapılacak
kimselerin, görünüşleri itibariyle on sekiz yaşından aşağı olmaması ve
bariz biçimde ehliyetsiz bulunmaması gerekir. Bu sebeple (K)'nın 15
yaşında olan kızına yapılan tebligat da usulsüz olur. Usulsüz tebligat,
mutlak bir şekilde geçersiz değildir. Usulsüz tebliğe rağmen muhatap
tebliği öğrenmişse, tebligat geçerli sayılır. Bu durumda muhatabın usul-
süz tebligatı öğrendiğini beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi sayılır. Muhata-
bın usulsüz tebligatı öğrendiğini beyan ettiği tarihin ayrıca araştırılması
ve ispatı gerekli değildir.
9. HMK m. 94/ 3 hükmü gereği, kanunun veya hakimin belirlediği
kesin süre içinde işlem yapılmazsa, süresinde işlem yapmayan tarafın o
işlemi yapma hakkı kural olarak düşer. Ancak bazen işlemin belirtilen
süre içinde yapılamaması ilgilinin elinde olmayan sebeplerden kaynak-
lanabilir. Bu gibi durumlarda Kanun' da ilgiliye, süresinde yapamadığı
işlemi eski hale getirme yoluyla daha sonra yapabilme imkanı tanınmış­
tır. Elde olmayan sebep, tarafın iradesi dışında gerçekleşen haklı, ge-
çerli ve objektif bir engel veya durum olmalıdır. Ağır hastalık, kaza,
doğal afetler veya tarafın kendisine yapılan tebligatı öğrenemeyeceği
kadar uzun bir seyahatte olması, eski hale getirme sebebi sayılır. Buna
göre (K) 'nın ağır hastalığı sebebiyle cevap süresini kaçırması bir eski
hale getirme sebebi teşkil eder. (K), eski hale getirme talebini engelin
ortadan kalkmasından itibaren iki hafta içinde yapmalıdır; aksi halde
talebin dikkate alınması mümkün değildir. İlk derece ve istinaf yargıla­
malarında, en geç nihai karar verilinceye kadar eski hale getirme

101
talebinde bulunmak mümkündür. HUMK m. 174 'de bulunan, aynı taraf
birden fazla eski hale getirme talebinde bulunamaz hükmüne HMK' da
yer verilmemiştir. Zira eski hale getirme sebebi, tarafın kusuru olmak-
sızın, elinde olmayan sebeplerle, süreyi kaçırılması hali için öngörüldü-
ğünden, bu durum bir dava boyunca birden fazla olabilir. Eski hale ge-
tirme talebi, yargılamanın ertelenmesini gerektirmez ve hükmün icra-
sına engel olmaz. Ancak talebi inceleyen mahkeme, talebi haklı gö-
rürse, teminat gösterilmek şartıyla ya da gerektiğinde teminat gösteril-
meden de (m. 99/ 1) yargılamanın ertelenmesine veya icranın geri bıra­
kılmasına karar verebilir. Eski hale getirme dilekçe ile talep edilmelidir.
Dilekçede talebin dayandığı sebepler ile bunların delil ve emareleri gös-
terilir. Bu konuda tam ispat aranmaz, yaklaşık ispat yeterlidir. Mah-
keme eski hale getirme talebini kabul ederse, kararında hangi işlemin
geçersiz sayılacağını belirtir. Eski hale getirme talebi sebebiyle ortaya
çıkan giderler, talepte bulunan tarafa yüklenir. Ancak karşı taraf eski
hale getirme talebine karşı asılsız itirazlar ileri sürerek giderlerin artma-
sına sebep olmuşsa, hakim giderlerin tümünün veya bir kısmının karşı
tarafa yükletilmesine karar verebilir (m. 101/ 1).
10. Taraf ehliyeti davada taraf olabilme yeteneğidir. Maddi hukuk-
taki hak ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. Hak ehliyeti
olan her gerçek ve tüzel kişi taraf ehliyetine de sahiptir. Dava ehliyeti
ise kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir
davayı takip etme ve usul işlemlerini yapabilme ehliyetidir. Fiil ehliye-
tine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir.
Tam ehliyetli olanlar dava ehliyetine de sahiptir. Sınırlı ehliyetliler yani
ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar ise kural olarak dava ehliye-
tine sahip değildir. Bu nedenle ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıt­
lılar davada kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler. Bu kişiler is-
tisnai hallerde dava ehliyetine sahiptirler (kişiye sıkı sıkıya bağlı hakla-
rını kullanma, kendisine sulh malı. Tarafından bir meslek veya sanatla
uğraşması izni verilen vesayet altındaki kişilerin bu meslek veya sana-
tın gereği olarak yaptığı işlemlerle ilgili alacak ve borçları için açılan
davalarda, tasarruf hakkı kendilerine bırakılmış olan serbest mal ve ala-
caklar için açılan davalarda). Bu istisnalar hariç ayırt etme gücüne sahip
küçükler ve kısıtlıların dava ehliyeti yoktur. Olayımızda da (O) ayırt
etme gücüne sahip küçüktür. Bu sebeple taraf ehliyeti mevcut olsa da
dava ehliyeti mevcut değildir. Ancak kanuni temsilcisi tarafından tem-
sil olunabilir. Yalnız, ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlı

102
tarafından açılan davaya kanuni temsilcisi onay verebilir. Bu durumda
dava yine kanuni temsilcisi tarafından takip olunur. Olayımızda da ica-
zet vermesi gerekir. Aksi takdirde dava ehliyeti dava şartıdır ve resen
gözetilmek zorundadır. Dava ehliyeti olmayan kişinin dava açmış ol-
ması halinde mahkeme davayı hemen reddedemez. Davacının kanuni
temsilcisine davaya onay vermesi için uygun bir süre vermesi gerekir.
Bu süre içinde kanuni temsilci onay verirse davayı reddedemez. Onay
verilmezse dava dava şartı yokluğundan esasa girilmeden reddedilir.
Davayı baba (C) kendi adına açmış olsaydı, dava konusu sübjektif
hak ile arasında ilişki bulunmadığından taraf sıfatı mevcut olmayacaktı.
Taraf sıfatı dava konusu hakla ilgilidir. Dava konusu hakkın esası hak-
kında mahkemenin karar verebilmesi için davada gerçekten davacı ve
davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Oysa babanın hakkın esası bakı­
mından bir hakkı mevcut değildir. Davanın sıfat yokluğundan reddi ge-
reklidir. Taraf sıfatının kime ait olduğu maddi hukuka göre belirlenir.
Bu sebeple sıfat sorunu hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu-
dur. Taraf sıfatı yokluğundan davanın reddine ilişkin karar davanın esa-
sına ilişkin bir karardır. Sıfat dava şartı değildir. Çünkü bir kişinin da-
vacı veya davalı sıfatına gerçekten sahip olup olmadıkları sorunu usul
hukuku sorunu olmayıp dava konusu hakkın özüne ilişkin bir maddi
hukuk sorunudur. Bu sebeple dava usulden değil esastan reddedilir. Sı­
fat yokluğu bir itirazdır. Hakim kendisine sunulan dava malzemesinden
itiraz sebebinin varlığını öğrenirse bunu resen gözeteceğinden sıfat
yokluğunu da kendiliğinden gözetir. Sıfat yokluğu dava dosyasından
anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden gözetilir. Olayı­
mızda da babanın taraf sıfatı mevcut değildir ve dava sıfat yokluğundan
işin esasından reddedilmelidir.
11. Normal olarak bir alacak davasında davacı, alacağın miktarım
(duruma göre tam veya kısmi olarak) belirler ve dava dilekçesinin talep
sonucu kısmına da davalıdan talep ettiği miktarı yazar (HMK m. 105).
Ancak bazı durumlarda davacının alacağın miktarını tam olarak belir-
lemesi mümkün olmayabilir. Bu nedenle HMK m. 107/ 1 hükmü ile
alacaklıya davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını veya değerini tam
ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkansız olduğu durumlarda hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktarı
ya da değeri belirterek belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmıştır.
Belirsiz alacak davası özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak
bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat

103
taleplerinde söz konusu olabilir. Bu bakımdan olayımızda (O) adına
açılacak tazminat davasının belirsiz alacak davası şeklinde açılmasını
önermek gerekir. Belirsiz alacak davasının açılmasından sonra, yargı­
lama sırasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya yapılan tahkikat sonu-
cunda, alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlen-
mesi halinde, davacı iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın
davanın başında dava dilekçesinde belirtmiş olduğu talebi arttırabilir.
Alacağın belirli hale gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik
belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletil­
mesi yasağıyla karşılaşacaktır. Zira bu halde belirsizlik değil, davacının
kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.
12. İki kişi arasında belli bir şey veya hak üzerinde bir dava devam
ederken üçüncü bir kişi bu dava konusu olan şey veya hak üzerinde kıs­
men veya tamamen bir hak sahibi olduğunu iddia ederek aynı mahke-
mede bir dava açarsa buna asli müdahale denir. Olayımızda da S'nin
böyle bir durumu söz konusu olduğundan asli müdahalede bulunabilir.
Çelişkili kararlar verilmesinin önlenmesi, gerçeğin ortaya çıkarılması
ve usul ekonomisi ve hukuki dinlenilme hakkı açısından önemlidir.
HMK m. 65 de düzenlenmiştir. Bir yargılamanın konusu olan hak veya
şey üzerinde hak iddia eden üçüncü kişi, davacı ve davalı arasında gö-
rülmekte olan davada hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek
davanın taraflarına karşı ikisini birden davalı göstererek aynı mahke-
mede dava açabilir. Asli müdahale ayrı bir davadır ve asli müdahilin
böyle bir dava açmakta hukuki yararı vardır. Asli müdahale davası ile
ilk dava arasında bağlantı bulunduğundan bu iki dava birlikte yürütülür
ve karara bağlanır. Şartları, görülmekte olan bir dava bulunması, asli
müdahilin dava konusu olan hak veya şey üzerinde bir hak iddia etmesi,
asli müdahilin üçüncü bir kişi olması, asli müdahilin ayrı bir dava aç-
masıdır. İlk davanın açılmış olduğu mahkemede ayrı bir dava açar. İlk
davanın davacı ve davalısına karşı birlikte açılır. İlk davanın davacı ve
davalısı şekli mecburi dava arkadaşı olurlar. Asli müdahale bağımsız
bir dava olduğundan dava açılmasının bütün sonuçları doğar. İlk dava
ile birlikte incelenir ve karara bağlanır. Ancak ilk davadan bağımsızdır.
13. Asli müdahale durumunda ilk davanın davacı ve davalısı, asli
müdahale davasında şekli mecburi dava arkadaşı konumunda olurlar.
İlk davanın davacı ve davalısına karşı birlikte dava açılması zorunludur.
Çünkü ancak bu halde mahkeme asli müdahilin talebi hakkında bir ka-
rar verebilir. Bu zorunluluk sebebiyle mecburi dava arkadaşlığı

104
mevcuttur. Maddi hukukun bir hakkın birden fazla kişi tarafından kul-
lanılmasını veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasını zorunlu kıldığı
hallerde bu hak dava konusu yapıldığı zaman o hakla ilgili birden fazla
kişi mecburi dava arkadaşı durumundadır. Burada birden fazla kişi dava
açacaksa hepsinin birlikte dava açması, kendilerine dava açılacaksa da
hepsine birlikte dava açılması gerekir. Bazı hallerde birden fazla kişiye
karşı dava açılması maddi bir zorunluluk olmadığı halde kanun, gerçe-
ğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin
daha iyi karara bağlanmasını sağlamak için birden fazla kişiye karşı
dava açılmasını zorunlu kılmıştır. Bu durumda şekli mecburi dava ar-
kadaşlığı mevcuttur. Bu hallerde dava konusu hukuki ilişki hakkında
bütün ilgililer hakkında aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi zorunlu
değildir. Mahkeme dava arkadaşlarından her biri hakkında başka şe­
kilde karar verebilir. Dava arkadaşları da davada aynı şekilde ve hep
birlikte hareket etmek zorunda değildir. Davalılar kanundan doğan zo-
runluluktan dolayı dava arkadaşı konumundadırlar. Bu yüzden şekli ba-
kımdan mecburi dava arkadaşıdırlar. Bu durumlar özel kanun hüküm-
lerine dayanır ve yalnız davalılar bakımından söz konusudur. Asli mü-
dahalede de şekli mecburi dava arkadaşlığı mevcuttur. Bu sebeple
olayda hakim C ve A ile ilgili ayrı kararlar verebilir. Mahkeme bütün
dava arkadaşları bakımından aynı şekilde karar vermek zorunda değil­
dir.
14. Davanın açılmasından sonra davanın taraflarında değişiklik ya
iradi olarak tarafların anlaşması üzerine veya kanunen olabilir. Kanu-
nen taraf değişikliği taraflardan birinin dava açıldıktan sonra ölmesi ile
gerçekleşirken, iradi taraf değişikliği ise örneğin dava konusunun devri
ile olur. Bunun dışında iradi taraf değişikliği ise 124. maddede düzen-
lenmiştir. HMK m. 124 'de tarafta iradi değişiklik düzenlenmiştir. Buna
göre bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile müm-
kündür. İradi taraf değişikliği karşı tarafın açık rızası ile her zaman ya-
pılabilir. Davacı davayı açtıktan sonra davalıyı yanlış gösterdiğini fark
ederse, davalının açık iznini almak koşuluyla doğru olan davalıya karşı
davaya devam edebilir. Ancak maddi bir hatadan kaynaklanan veya dü-
rüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi karşı tarafın rı­
zası alınmaksızın hakim tarafından kabul edilebilir. Kanunun öngör-
düğü bu hallerde taraf değişikliği için ıslah yapılmasına gerek kalma-
yacaktır. İster karşı tarafın rızası ile ister hakim kararı ile olsun taraf
değişikliği üzerine yeni tarafa yeniden dava dilekçesinin gönderilmesi

105
gerekir. Yeni taraf ile işlemler baştan tekrarlanır. Davalı açık izin ver-
mezse, davacının yanlış gösterdiği davalıya karşı bu davayı sürdürmesi
gerekir. Olayda da ancak T'nin açık kabulü ile taraf değişikliği yapıla­
bilir.
15. Mümkün değildir. Davanın geçerli bir şekilde açılıp incelenebil-
mesi için davayı açanın dava takip yetkisine sahip olması gerekir. Dava
takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir (m. 53).
Dava takip yetkisi, kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında maddi
hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir. Kural olarak taraf ehliyeti
ve dava ehliyeti bulunan kişinin, davayı takip yetkisi de vardır. Ancak
bazı hallerde, davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehli-
yeti mevcut olmasına rağmen, dava takip yetkisi bulunmayabilir. Hak-
larında iflas kararı verilen (H) ve (Z) 'nin iflas masasına giren mallar ve
alacaklar üzerindeki tasarruf yetkisi sınırlanır ve her türlü tasarrufları
alacaklılara karşı hükümsüzdür. İflas masasının kanuni temsilcisi iflas
idaresi olduğundan tasarruf yetkisi iflas idaresi tarafından kullanılır ve
(H) ve (Z)'nin taraf olduğu takiplerde ve hukuk davalarında kural ola-
rak davayı takip yetkisi iflas idaresine aittir. Bu sebeple (H) ve (Z),
(Ü) 'ye karşı açacakları alacak davasında taraf ve dava ehliyetine sahip
iken, dava takip yetkisine sahip değildir. Dava takip yetkisinin iflas ida-
resinde olması, (H) ve (Z) 'nin taraf sıfatlarında bir değişikliğe neden
olmaz. Bu durumda dava sonunda verilen hüküm, dava takip yetkisine
sahip olan iflas idaresi hakkında değil, asıl taraf konumunda olan (H)
ve (Z) hakkında verilir. Dava takip yetkisi dava şartlarından olduğu
için, (H) ve (Z)'nin dava takip yetkisinin bulunup bulunmadığı yargıla­
manın her aşamasında hakim tarafından re'sen incelenir. Dava takip
yetkisinin bulunmadığı hususu, (Ü) tarafından da yargılamanın her aşa­
masında ileri sürebilir.

Pratik 3
Aytaç, bedelli askerlikten faydalanmak için arabasını iki eşit taksitle
ödenmek üzere 30.000 TL bedelle Besim'e satmıştır. Sözleşme uya-
rınca ilk taksitin zamanında ödenmemesi halinde tüm alacağın muaccel
hale geleceği ve aynı zamanda yüzde 30 gecikme zammı öngörülmüş­
tür. Besim ilk taksiti vadesinde ödeyememiştir. Aytaç, ilk taksitin öden-
memesi üzerine 15.000 TL bedelle dava açmıştır.

106
Aytaç diğer yandan, askerlik işlemleri için uzun süredir gitmediği
nüfusa kayıtlı olduğu memleketine gitmiş ve komşusu Mehmet'in, ba-
basından miras kalan bahçesini ektiğini hatta bahçenin bir kısmını ahır
olarak kullandığını görmüştür. Konuyla ilgili bilgi almak için köy muh-
tarı ile görüştüğünde Mehmet'in 4 yıldır bahçesini ekip biçtiğini öğren­
miştir. Kendisinden izin alınmadığı için sinirlenen Aytaç, Mehmet' e
karşı haksız kullanımdan (ecrimisil) dolayı dava açmak istemektedir.
Ancak dava dilekçesinde, haksız kazancının ne kadar olduğunu belirle-
yemediğinden dava konusunun değerini belirtmemiştir. Ayrıca dava di-
lekçesinde, bir diğer talebi olarak Mehmet'in, arazisini izinsiz olarak
kullandığının ispatına yönelik olarak ahır hakkında tespit talebinde bu-
lunmuştur.

Sorular
1. Aytaç'ın arabasının satış
bedeline ilişkin açtığı davanın hukuki
niteliğinedir? Aytaç bu davayı açabilir mi? Şart ve hükümleri nelerdir?
2. Aytaç'ın açmış olduğu bu davada hakimin, HMK m. 107/3 hük-
müne göre hukuki yararın varlığına karar verebilir mi? Bir dava şartı
olarak hukuki yararı değerlendiriniz.
3. Aytaç'ın açmış olduğu davada ikinci taksit ve gecikme zammı
bakımından ıslah yoluna başvurması halinde hakim, dava açılırken
açıkça saklı tutulmamış olması nedeniyle ıslah talebini reddedebilir mi?
4. Aytaç'ın ecrimisil tazminatına ilişkin davasında değeri belirleye-
memesi üzerine avukat olarak sizden hukuki yardım talep etmiş olması
halinde ona tavsiyeniz ne olurdu? Neden, nasıl?
5. Aytaç'ın tazminat davasında dava dilekçesinde değer belirtme-
mesi mümkün müdür? Bu durumda hakim olsanız ne yönde karar ve-
rirdiniz?
6. Aytaç'ın, tazminat davasında, miktarın bilirkişi tarafından tespit
edilmesinin ardından herhangi bir işlem yapmaması halinde, hakim ol-
sanız ne yönde karar verirdiniz?
7. Aytaç'ın tazminata yönelik talebinin ispatı bakımından Meh-
met'in, bahçeyi ahır olarak da kullanmasına ilişkin tespit davası açması
mümkün müdür? Mümkünse her iki talebinin aynı davada ileri sürül-
mesini nasıl değerlendirirsiniz. Mümkün değilse Aytaç'ın hangi yola
başvurması gerekir? Neden, nasıl?

107
8. Aytaç, tazminat davasında talep konusunu arttırdıktan sonra
Mehmet' in bahçesini daha önceden de mesire alanı olarak işlettiğini ve
bu yolla da ayrı bir gelir elde ettiğini öğrenmesi halinde bu hususa iliş­
kin taleplerini de aynı davada ileri sürebilir mi? Neden, nasıl? Talep
konusunu arttırmadan önce bu durum söz konusu olsaydı cevabınız de-
ğişir miydi? Neden, nasıl?
9. Aytaç'ın davasında diğer mirasçı olarak küs olduğu kardeşi Ser-
taç'ın da, henüz üç ay önce aynı nedenlerden dolayı Mehmet'e karşı
tazminat davası açmış olması halinde, davanın hakimi olarak yapacağı­
nız ilk incelemede ne yönde karar verirsiniz?
10. Aytaç, Mehmet'in haksız kullanımıyla ilgili pek bilgi sahibi ol-
madığından davasını somutlaştıramamıştır. Bu durumda dilekçede so-
mutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olmasından dolayı hakim ola-
rak davanın açılmamış sayılmasına karar verebilir misiniz? Somutlaş­
tırma yükünün yaptırımı nedir?

Cevaplar
1. Aytaç'ın arabasının satış bedeline ilişkin olarak açtığı dava, hu-
kuki niteliği itibariyle kısmi davadır. Kısmi dava HMK m. 109'da dü-
zenlenmiştir. Kısmi davanın açılabilmesi için talep konusunun niteliği
itibariyle bölünebilir olması ve talep konusunun miktarının, taraflar ara-
sında tartışmasız veya açıkça belirli olmaması gerekmekteydi. HMK m.
109/2' de belirtilen bu düzenleme, özellikle HUMK döneminde, yüksek
harç ve yargılama giderlerine mahkfun olmamak amacıyla oldukça
fazla açılan (uygulamada pilot dava olarak nitelendirilen) kısmi dava-
larda, hukuki yararın değil, ekonomik yararın söz konusu olduğu, dola-
yısıyla ekonomik yararın korunamayacağından hareketle getirilmişti.
Ancak anılan düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Bu bağlamda Ay-
taç'ın, arabanın satışına ilişkin olarak alacağının taraflar arasında tartış­
masız olması ve açıkça belirli olması önem taşımaksızın, hukuki yararın
da mevcut olması kaydıyla kısmi dava açması mümkündür.
2. Kısmi dava bakımından HUMK döneminde, Kanun'da yer al-
masa da Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulamada,
davacının, kısmi dava açarken talep etmediği kısmı açıkça saklı tutma-
mış olması halinde bu kısımdan feragat ettiği kabul edilmekteydi. Ka-
nuni dayanaktan yoksun olan bu görüş, öğretide eleştirilmekteydi. Bu
doğrultuda HMK ile birlikte kısmi dava açılması halinde, davacının

108
talep etmediği kısımdan feragat etmesi, açıkça bunu belirtmesine bağ­
lanmıştır. Bir başka ifadeyle HMK m. 109/3 hükmüyle davacının kısmı
dava açmasının, açıkça belirtmedikçe talep konusunun geri kalan kıs­
mından feragat ettiği anlamına gelmeyeceği düzenlenmiştir. Bu açıkla­
malar çerçevesinde Aytaç'ın ikinci taksit ve gecikme zammı bakımın­
dan ıslah yoluna başvurarak talep sonucunu genişletmesi mümkün olup,
hakimin, kısmi dava açarken bunu açıkça saklı tutmadığından hareketle
ıslah talebini reddetmesi söz konusu olamaz.
3. Bu durumda Aytaç'a belirsiz alacak davası açması önerilmelidir.
HMK m. 107 hükmüyle ilk defa mevzuatımızda açıkça düzenlenen be-
lirsiz alacak davası, dava konusunun miktarının dava açıldığı tarihte
tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olmaması veya davacıdan
beklenememesi hallerinde alacaklı, belirsiz alacak davası açabilir. Be-
lirsiz alacak davasının kısmi davaya nazaran pek çok avantajı vardır.
Bunlardan en önemlileri, dava konusunun miktarının belirlenebilir hale
gelmesiyle ıslaha gerek olmaksızın talep sonucunun arttırılabilmesi ve
zamanaşımının belirsiz alacak davasının açılmasıyla tüm alacak bakı­
mından kesilmesidir. Dolayısıyla Aytaç'a bu durumda belirsiz alacak
davası açması önerilmelidir.
4. Belirsiz alacak davasında dava konusunun değeri, tam olarak be-
lirlenemese de asgari olarak dava dilekçesinde belirtilmelidir. Bir başka
ifadeyle, belirsiz alacak davasında, HMK m. 119/1-d hükmünün uygu-
lanmaması söz konusu değildir. Dava, belirsiz alacak davası da olsa
dava dilekçesinde, en azından talep konusunun belirlenebildiği asgari
miktarın belirtilmesi gerekir (HMK m. 109/1 ). Bu bağlamda gerekli
harçlar, ilk etapta bu değer üzerinden hesaplanacak; ardından yargılama
sırasında dava konusunun belirlenebilir hale gelmesiyle arttırılan talep
konusuna göre belirlenecek miktarla oluşan fark tahsil edilecektir. Do-
layısıyla Aytaç'ın, tazminat alacağına ilişkin olarak belirsiz alacak da-
vasına ilişkin dava dilekçesinde, dava konusunun değerinin belirlene-
memesinden hareketle hiçbir değer göstermemesi mümkün değildir.
Asgari bir miktarın gösterilmesi gerekir. Bu durumda hakimin, Harçlar
Kanunum. 16/3 vem. 32 hükümleri çerçevesinde, kendisine değerin
gösterilmesi için süre vermesi, bu süre içerisinde de Aytaç'ın asgari
miktarı belirtmemesi halinde dilekçenin işleme konulmaması yönünde
karar vermesi gerekir. Bu bağlamda özellikle vurgulamak gerekir ki
dava dilekçesinde dava konusunun değerinin belirtilmemesinin yaptın-

109
mı HMK m. 119/2 hükmüyle değil; Harçlar Kanunu'nun 16 ve 32'nci
maddelerinde düzenlenmiştir.
5. Belirsiz alacak davasında, başta asgari olarak belirtilen miktarın,
yargılama sırasında belirlenebilir hale gelmesiyle davacı tarafından be-
lirlenen miktara genişletilmesi gerekir. Bu konuda HMK m. 107/2 hük-
münde, talep konusunun belirlenebilir hale geldiği ana vurgu yapılarak
düzenleme yapılmış ve bu duruma ilişkin olarak da hakimin kendisine
bu hususu açıklayabileceğine yönelik bir düzenlemeye yer verilmemiş­
tir. Öğretide bu durumda hakimin davacıya hatırlatma yapamaması ge-
rektiği haklı olarak ve çoğunlukla ifade edilmektedir. Dolayısıyla Ay-
taç, bilirkişi raporuna göre talep konusunun belirlenen hale kendiliğin­
den arttırılması gerekir, hakim bu yönde kendisini uyaramaz. Aytaç'ın
talep konusunu arttırmaması halinde artık iddianın genişletilmesi yasa-
ğına tabi olacak ve (ıslah veya karşı tarafın açık rızasıyla da daha son-
radan talep konusu arttırılmazsa) hakim, dava açılırken belirtilen asgari
miktar üzerinden davayı görüp karara bağlayacaktır.
6. Aytaç'ın ecrimisil tazminatına yönelik olarak açtığı davanın ispa-
tına ilişkin olarak bahçenin ahır olarak da kullanıldığını ayrı bir tespit
davasına konu etmesi mümkün değildir. Zira maddi vakıalar, başlı ba-
şına ayrı bir tespit davasına konu edilemez. Burada bahçenin ahır olarak
kullanılması olgusu, ecrimisil tazminatına yönelik davasının ispatına
ilişkin maddi vakıadan ibarettir. Bu yüzden Aytaç, bu hususu başlı ba-
şına bir tespit davasına konu edemez; şartları varsa geçici hukuki hi-
maye tedbiri olarak HMK m. 400 ve devamında düzenlenen delil tespi-
tine konu edebilir. Bu noktada tespit davası ile delil tespitinin konusu-
nun farklı olduğuna da dikkat etmek gerekir. Öte yandan Aytaç, ahır
olarak kullanılma olgusunu, buna ilişkin olarak ayrıca talep edeceği taz-
minat bakımından (bahçedeki tarım yapılmasına ilişkin tazminatı talebi
bakımından değil), korunmaya değer güncel bir hukuki yararının varlığı
halinde tespit davasına konu edebilir (HMK m. 106). Bu durumda her
iki talebini, HMK m. 11 O çerçevesinde objektif dava birleşmesi (dava-
ların yığılması) suretiyle talep edebilir.
7. Aytaç, bahçenin dört yıldır kullanılmasına yönelik olarak açmış
olduğu belirsiz alacak davasında, bahçenin daha önceden de mesire
alanı olarak kullanıldığını ancak iddianın genişletilmesi yasağı çerçe-
vesinde ileri sürebilir. Bir başka ifadeyle ya ıslah ya da davalının açık
rızasıyla ileri sürebilecektir. Bu bakımdan açılmış olan belirsiz alacak

110
davasında henüz talep konusunun belirlenebilir hale gelmesi suretiyle
genişletilmiş olup olmamasının bir önemi de yoktur. Her halde, iddia-
nın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağına tabi olacaktır. Zira önemle
belirtmek gerekir ki belirsiz alacak davasında belirsiz olan yalnızca ta-
lep konusunun miktarıdır, talep konusunun dayanağı olan vakıalar de-
ğildir. Bir başka ifadeyle belirsiz alacak davası açılırken, talep konusun
dayandırıldığı maddi vakıaların tam ve eksiksiz olarak ileri sürülmesi,
dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir. Sonradan yeni vakıa eklenmesi,
HMK m. 107/2 hükmünde davacıya tanınan imkan (iddianın genişletil­
mesi yasağına tabi olmaksızın talep konusunu genişletme) kapsamına
dahil değildir. Her halde ıslah veya davalının açık rızasına tabidir.
8. Bu durumda dava şartlarının değerlendirilmesi çerçevesinde çö-
züm yapılmalıdır. Dava şartları HMK m. l 14'te düzenlenmiştir. Dava
şartları, sırasıyla mahkemeye ilişkin, taraflara ilişkin ve dava konusuna
ilişkin dava şartları şeklinde incelenmelidir. Buna göre olayımıza bakıl­
dığında, mirasçı olarak Aytaç ve Sertaç'ın el birliği ile mülkiyeti söz
konusudur. Zira henüz tereke paylaşılmamıştır ve terekenin tüzel kişi­
liği olmadığından, terekeye ilişkin davalarda ehliyetin, mirasçılar ola-
rak Aytaç ve Sertaç'ın maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı sure-
tiyle sağlanması gerekir. Dolayısıyla bu davanın davacı olarak birlikte
açılması gerekir. Hakim, yapacağı incelemede, taraflara ilişkin dava
şartlarından birisi olarak ehliyeti değerlendirmeli ve fakat hemen da-
vayı reddetmemelidir. Bu durumda diğer mirasçıların da davaya katıl­
maları sağlanmaya çalışılmalı, bu mümkün olmazsa usulden ret kararı
verilmelidir. Diğer taraftan Sertaç'ın da aynı maddi vakıalara dayana-
rak aynı dava konusuna ilişkin dava açmış olması, Aytaç'ın açtığı dava
bakımından derdestliğe neden olmaz. Zira derdestlik için dava konusu-
nun ve maddi vakıaların aynı olması yeterli olmayıp, bunların yanı sıra
tarafların da aynı olması gerekir. Oysa burada her iki davanın davalıları
aynı olsa da davacıları farklıdır.
9. Somutlaştırma yükü, HMK m. 194/1 hükmünde açıkça düzenlen-
miştir. Bunun yanı sıra HMK m. 119/1,e bendinde dava dilekçesinde;
HMK m. 129/1,d bendinde de cevap dilekçesinde bulunması gereken
unsurlar çerçevesinde dolaylı olarak düzenlenmiştir. Ancak somutlaş­
tırma yüküne riayet edilmemesinin yaptırımı ne HMK m. 194'te ne de
dava veya cevap dilekçesinde bulunması gereken unsurlarda eksiklik
bulunması hallerine ilişkin HMK m. 119/2 vem. 129/2'de düzenlen-
miştir. Bir başka ifadeyle somutlaştırma yüküne uyulmamasının

111
yaptırımı Kanun' da açıkça düzenlenmemiştir. Bu noktada öğretide so-
mutlaştırma yükünün yerine getirilmemesinin yaptırımının, bu yükü ye-
rine getirmeyen tarafın davayı kaybetmesi olacağı, açık düzenleme bu-
lunmadığından hakimin davanın açılmamış sayılmasına karar vereme-
yeceği haklı olarak ifade edilmektedir. Zira bu durumda, söz konusu
yükü yerine getirmeyen taraf, talebine ilişkin vakıaları somutlaştırma­
dığından ispat edemeyecek (bir vakıanın ispat edilebilmesi için işin do-
ğası gereği belirli ölçüde somutlaştırılması gerekir) ve dolayısıyla da-
vayı kaybedecektir. Sonuç olarak Aytaç'ın açmış olduğu dava bakımın­
dan hakim davanın açılmamış sayılmamasına karar veremeyecek; buna
karşılık hakimin davanın reddine karar vermesi gerekecektir.
10. Davanın açılmasıyla birlikte, dava açılmasının usul hukuku so-
nuçlarından birisi olarak davanın geri alınması yasağı ortaya çıkmakta­
dır. Davanın geri alınması, önemle belirtmek gerekir ki özellikle dava-
dan feragat olmak üzere dosyanın işlemden kaldırılması müesseselerin-
den farklıdır. Bunların her birinin hüküm ve sonuçları birbirinden fark-
lıdır. Davadan feragatte, dava konusuna ilişkin haktan da feragat edil-
diğinden, davadan feragat halinde davacının bu hakka dayanarak ileride
tekrar dava açması mümkün değildir. Bu yüzden davadan feragat karşı
tarafın rızasına tabi değildir. Oysa davanın geri alınması halinde davacı
asıl hakkından da feragat etmiş olmayacağından, davasını ileride tekrar
açabilir. Dolayısıyla davanın geri alınması, karşı tarafın açık rızasına
bağlıdır. Dosyanın işlemden kaldırılması ise, tarafların yargılamaya
ilişkin tutumları çerçevesinde ortaya çıkabilecek birtakım hallere ilişkin
olup, dosyanın işlemden kaldırılmış sayıldığı andan itibaren üç ay içe-
risinde yenileme talebinde bulunulmazsa davanın açılmamış sayılması
söz konusu olacaktır. Bu da yine davanın geri alınmasından farklıdır.
Öte yandan medeni usul hukukunda esasen kanuni olmayan fakat uy-
gulamada sıkça gündeme gelen bir müessese olarak davanın atiye bıra­
kılmasına da özellikle dikkat etmek gerekir. Zira bu durumun söz ko-
nusu olabileceği haller olarak davadan feragat veya dosyanın işlemden
kaldırılması amacının mı yoksa davanın geri alınması iradesinin mi söz
konusu olduğu açıklığa kavuşturulmalı ve buna göre hangi müessese
söz konusuysa ona ilişkin şartların değerlendirilmesi gerekir. Sonuç
olarak olayda Aytaç'ın davasını geri alması karşı tarafın açık rızasına
bağlıdır. Kanun' da açıkça açık rıza kavramından bahsedildiği için
(HMK m. 123) ıslah yoluyla davanın geri alınması mümkün değildir.

112
B. CEVAPSIZ PRATİKLER

Pratik 1
Ankara Başkent OSB'de fabrika işçisi olarak çalışan Ali, ücretinin
eksik yatırıldığı ve diğer işçilik özlük haklarından yararlandırılmadığı
iddiasıyla işvereni İsmail ile tartışmıştır. Tartışma sırasında İsmail'in
yeğeni ve aynı zamanda personel müdürü olan Murat, olaya dahil ola-
rak Ali'yi levye ile darp etmiştir. Bunun sonucunda Ali, vücudunun çe-
şitli yerlerinden yaralanmasının yanı sıra, başına aldığı darbeler nede-
niyle iki ay hastanede yatmak zorunda kalmış; kolunda yaşadığı hareket
kısıtlılığı nedeniyle de fizik tedavi görmeye başlamıştır. Bu sırada
evine, iş sözleşmesinin feshedildiğine dair bildirim gelmiş ve bildirimi
eşi Esma tebellüğ etmiştir.
Ali hastaneden taburcu olmuştur fakat kolunda yaşadığı hareket kı­
sıtlılığı, %57 olarak belirlenmiştir. Fizik tedaviye devam edilmesine
rağmen doktorların verdiği bilgiye göre sinirlerde oluşan tahribatın, vü-
cudunun diğer yerlerinde de hareket kısıtlılığına yol açma riski oluştur­
duğu tespit edilmiştir. Hiçbir özür dilenmemesine ve zararlarının taz-
min edilmemesine rağmen işten de çıkarılan Ali, bütün bu yaşananlar­
dan dolayı hukuki imkanlarını kullanmak amacıyla avukat Ahmet ile
anlaşmıştır.

Sorular
1. Ahmet'in Ali adına vekaleten işçilik ücret ve diğer özlük hakla-
rından dolayı İsmail' e belirsiz alacak davası açması mümkün müdür?
Neden, nasıl?
2. Birinci soruda vereceğiniz cevabın olumsuz olması halinde, Ah-
met' in hangi davayı açması uygun olacaktır? Neden?
3. Murat'a karşı belirsiz alacak davası açılabilir mi? Bu davanın
kısmi davaya nazaran avantajları nelerdir?
4. Murat'a karşı belirsiz alacak davası açılabilmesi halinde, dava di-
lekçesine talep sonucu kısmının boş bırakılması mümkün müdür? Bu
durumda dava dilekçesinin içeriği açısından ne yönde karar verilmeli-
dir?
5. Murat' a karşı belirsiz alacak davasının açılabilmesi halinde, za-
rarın tespit edilmesine rağmen talep sonucunun güncellenmemesinin
yaptırımı nedir? Bu durumda hakim olarak davanın reddine karar

113
verilebilmesi mümkün müdür? Davanın reddine karar verilememesi
halinde hakim, talep sonucunun güncellenmesini hatırlatabilir mi?
6. İsmail' e karşı işe iade davası açılması halinde, bu davanın mah-
kemeden talep edilen hukuki korumaya göre niteliği ne olacaktır? Mah-
kemece verilen kararın icrası mümkün müdür?
7. Yaşanan kavgaya dair görüntülerin, tespit davasına konu edilmesi
mümkün müdür? Tespit davasının konusu ve bu davalardaki hukukı ya-
rarın ne şekilde belirleneceğini açıklayınız.
8. İşe iade davasının İsmail ve personel müdürü Murat'a karşı bir-
likte açılması mümkün müdür? Mümkün değilse mahkeme ne yönde
nasıl karar vermelidir?
9. İşe iade davasının basit yargılama usulüne tabi olduğundan hare-
ketle mahkeme tarafından ön inceleme duruşması yapılmadan doğru­
dan tahkikata başlanması mümkün müdür?
10. İsmail'e karşı işçilik alacakları için açılan davada, dava dilekçesi
verilirken tanıklık yapmak istemeyen Ali'nin işçi arkadaşlarının, daha
sonradan tanık delili içerisinde ileri sürülmesi mümkün müdür? İhti­
mallere göre açıklayınız.
11. Dava dilekçesi kendisine tebliğ edilen İsmail'in cevap dilekçesi
sunmamasının sonuçları nelerdir?
12. Ahrnet'in, Ali'ye vekaleten açtığı davalarda, dava dilekçelerine
vekaletnamenin fotokopilerini eklemesi halinde, hakimin ne yönde ve
nasıl karar vermesi gerekir?
13. İşçinin Korunması Derneği, üyesi Ali'nin haklarının korunması
amacıyla İsmail' e karşı işçilik alacakları ile işe iade davasını topluluk
davası adı altında açabilir mi? Neden, nasıl?

Pratik 2
Kadir kızının düğün hazırlıkları çerçevesinde mahallenin kuyum-
cusu Ariften 10.000 TL'lik ziynet eşyası satın almıştır. Aralarındaki
anlaşma gereği ödemeyi, kına gecesinde ve bir hafta sonrasındaki dü-
ğünde misafirlerden gelmesini düşündüğü para ile yapacaktır. Kına ge-
cesinde Kadir'in kızına misafirlerden beklediği kadar para takılmadığı
gibi düğüne iki gün kala aileler arasında yaşanan tartışmalar nedeniyle
düğün iptal edilmiştir. Kına gecesi organizasyonunun yapıldığı salonun
ücreti peşin ödemesi gereken Kadir, kına gecesinin bitiminde, takılan

114
paraları salon sahiplerine ödemiş, yetmediği için ziynet eşyalarından da
3.000 TL değerinde bilezik vermiştir.
Düğünün iptal olduğunu duyan Arif, çarşıda çay bahçesinde gör-
düğü Kadir'e geçmiş olsun demek için yanına gitmiştir. Kadir ise olan-
lardan ötürü yaşadığı gerginliğin de etkisiyle Arif'in kendisinden altın
alışverişinden doğan alacağı için geldiğini düşünerek, kendisini herke-
sin içinde mahcup ettiğini ileri sürerek Arif'i dövmüştür. Bunun üzerine
Arif, uğradığı saldırı karşısında Kadir'e karşı tazminat davası ve altın
alışverişi dolayısıyla alacak davası açmıştır.

Sorular
1. Arif'in uğradığı saldırı nedeniyle maddi ve manevi tazminat da-
vasını belirsiz alacak davası olarak açması mümkün müdür? Neden, na-
sıl?
2. Arif'in altın alacağına ilişkin olarak, altın fiyatlarındaki hemen
her an yaşanan değişim nedeniyle miktarı objektif olarak belirlemesinin
mümkün olmamasına istinaden belirsiz alacak davası açması mümkün
müdür? Neden, nasıl?
3. Arif bu iki talebini Kadir'e karşı tek dava ile ileri sürebilir mi?
Neden, nasıl? Bu durumda mahkemece nasıl bir inceleme yapılır?
4. Arifin altın alacağına ilişkin davada talep sonucu olarak "10.000
TL 'nin ödenmesi veya satılan altınların iadesi" şeklinde talepte bulun-
ması mümkün müdür? Bu durumda hakimin ne yönde nasıl karar ver-
mesi gerekir?
5. Bir üst soruda belirtilen talebin, "10.000 TL 'nin ödenmemesi, bu-
nun mümkün olmaması halinde altınların aynen iadesi" şeklinde dava
konusu edilmesi mümkün müdür? Neden, nasıl?
6. Arif'in altınların aynen iadesini talep etmesi halinde, davayı Ka-
dir ve kına salonu sahibine karşı birlikte açması mümkün müdür? Bu
durumda hakimin hangi gerekçeyle ne yönde karar vermesi gerekir?
7. Arif'in dava dilekçesinde mahkemenin adını yazmayı ve imzala-
mayı unutması halinde dava dilekçesinin akıbeti ne olacaktır? Bu du-
rumda hakim davayı usulden reddedebilir mi?
8. Kadir' in cevap dilekçesinde hiçbir savunma sebebi ileri sürme-
mesinin sonucu nedir? Bu durumda Kadir'in ikinci cevap dilekçesinde
tanık deliline dayanması mümkün müdür?

115
9. Kadir'e tebliğ edilen dava dilekçesinde, hakim tarafından cevap
dilekçesi verme süresinin hızlı yargılama adına bir hafta olarak belirtil-
mesi mümkün müdür?
10. Kadir'in cevap dilekçesi sunmaması halinde hakim doğrudan ön
inceleme aşaması duruşması için taraflara davetiye göııdennesi müm-
kün müdür? Bu durumda Arifin cevaba cevap dilekçesi verme hakkı­
nııı ihlal edildiği söylenebilir mi?
11. Ön inceleme aşamasında Arif kavga nedeniyle daha sonradan
ortaya çıkan fiziksel zararlarıııın tazmini amacıyla talebini genişletebi­
lir mi? Neden, nasıl? Tahkikat aşamasında bu zararlarııı ileri sürülebil-
mesi mümkün müdür?
12. Arifin tahkikat aşamasında çay bahçesinde yaşanan kavga
anına ilişkin görüntülerin kaydedildiği bir kamerayı tespit etmesi
halinde, bu görüntülerin dava dosyasıııa dahil edilmesi mümkün mü-
dür? İhtimallere göre açıklayınız.
13. Ön inceleme aşamasında hakimin dosya üzerinden karar ver-
mesi mümkün müdür? Neden, nasıl?
14. Arifin dava açarken delil avansı yatırmamış olması üzerine
hakimin davayı dava şartı eksikliği nedeniyle reddetmesi mümkün mü-
dür? Neden, nasıl?

116
il. DİLEKÇE ve KARAR ÖRNEKLERİ
A. Dava Dilekçesi
Adli Yardım ve Tedbir Taleplidir.

FATSA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


SAYIN HAKİMLİĞİ'NE
(AİLE MAHKEMESİ SIFATI İLE)

Davacı : Ayşe DAVAAÇAR (T.C: 12345678900)


Kuş Uçmaz Malı. Kervan Geçmez Sok. No. 4
Fatsa/ORDU
Vekili : Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU
Dumlupınar Malı. Topaloğlu Cad. No: 1/1
Fatsa/ORDU
Davalı : Ali DAVAAÇAR (T.C: 12312312312)
(Mernis Adresi)
Konu : Evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle,
müvekkil ile davalının boşanmasına; reşit olmayan müşterek çocuk-
lar Merve ve Melek'in velayetlerinin anneye verilmesine; müvekkil
ve müşterek çocuklar için ayrı ayrı dava süresince tedbir, dava so-
nunda ise yoksulluk ve iştirak nafakası hükmedilmesine; müvekkil
lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesi
taleplerimizi içerir dava dilekçesinden ibarettir.
Açıklamalar
1. Adli Yardım Talebimiz Hakkında; Müvekkil Ayşe DA-
V AAÇAR'ın huzurdaki davası için Ordu Barosu Başkanlığı tarafın­
dan Adli Yardım Hizmeti kapsamında görevlendirilmiş bulunmakta-
yım. Okul çağındaki müşterek 3 çocuğun bakımı ile ilgilenmesine
karşın hiçbir gelir kaynağı olmayan müvekkil, dava harç ve masraf-
larını karşılayabilecek maddi imkana sahip değildir. Zira müvekkil
ve çocuklar, hayatlarını çevrelerindeki yardımsever kişilerin sadaka,
fitre ve zekatlarıyla idame ettirmektedir. Bu sebeple zor durumdaki
müvekkil, HMK 344. madde ere~ ince adli ardımdan ararlanmak

117
istemekte olduğundan Sayın Mahkemenin öncelikle bu hususta karar
verilmesini talep etmekteyiz.
2. Boşanma Sebepleri Hakkında; Müvekkil Ayşe DAVAA ÇAR,
boşanmak istediği davalı eş Ali DAVAAÇAR ile resmi olarak
02.03.2005 tarihinden beri evli olup bu evlilikten biri vefat etmiş dört
müşterek çocukları olmuştur. Sağ olan müşterek çocuklar;
20.02.2000 doğumlu Furkan, 15.03.2006 doğumlu Merve ve
20.11.2007 doğumlu Melek'tir.
Davalı eş Ali DAVAAÇAR 2009 yılında komşularının gelini
olan bir kadınla ilişki yaşamaya başlamış, sonrasında eşini ve çocuk-
larını bırakıp o kadınla birlikte İstanbul'a yerleşmiştir. Ali DA-
VAAÇAR'ın bu gayriresmi bu ilişkisinden 2 de çocuğu bulunmakta-
dır. Müvekkil, eşinin kendisini terk ederek çocuklarla yalnız bırak­
ması neticesinde baba evine dönmek durumunda kalmıştır.
Davalı ile müvekkil 2009 yılından beri ayrı yaşamaktadırlar. Bu
dava ile fiiliyatta esasen 9 sene önce gerçekleşmiş olan boşanmanın
kağıt üzerinde de tespit edilmesi istenmektedir. Şimdiye kadar mü-
vekkilin, haklarından haberdar olmaması ve imkanları el vermemesi
nedenleriyle süregelmiş bu resmi evlilik, her yönüyle müvekkil ve
çocukları için çekilmez haldedir. Zira davalı tarafından 2009 yılından
beri ne müvekkile ne de çocuklara maddi-manevi yardımda bulunul-
muştur.

2009 yılı öncesinde de müvekkilin mutlu bir evliliği olmamıştır.


Müvekkil, birlikte yaşam süresince eşi tarafından sürekli darp edil-
miş ve dövülmüştür. Hatta şiddet müvekkilde kalıcı zararların mey-
dana gelmesine sebebiyet veren seviyelere ulaşmıştır. Öyle ki mü-
vekkilin dişleri aldığı bu darbelerle kırılmıştır. Yani bu evlilik süre-
since müvekkil; sürekli olarak fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet
görmüştür.

3. Velayet ve Tedbir/İştirak Nafakası İstemleri Hakkında; Müş­


terek çocuklar Furkan, Merve ve Melek doğumlarından itibaren an-
neleri olan müvekkille yaşamış olup kendilerinin bakım ve gözetim-
leri her türlü şartta anneleri tarafından sağlanmıştır. Çocuklar, eğitim
hayatlarına devam etmektedirler. Maalesef davalı eş tarafından şim­
diye kadar çocukların bakım ve gözetimine hiçbir açıdan katılım sağ­
lanmamıştır. Maddi ve manevi yardım esirgenerek baba tarafından
çocuklara ihmal suretiyle ekonomik şiddet uygulanmıştır. Resit

118
olmayan çocuklardan Merve ve Melek'in velayetleri sağlıklı gelişim­
leri için; dava süresince geçici olarak, dava sonunda ise kalıcı olarak
müvekkile verilmelidir. Ayrıca ergenlik çağında olan çocukların eği­
timlerinin de devam etmesiyle birlikte birçok maddi ihtiyacı ortaya
çıkmaktadır. Bu nedenle babanın da bu ihtiyaçlara katılma zorunlu-
luğu bulunduğundan iki çocuk için de ayrı ayrı 750,00'şer TL; dava
süresince tedbir, dava sonunda ise iştirak nafakası talep etmekteyiz.
4. Tedbir/Yoksulluk Nafakası ve Maddi Tazminat İstemleri
Hakkında; Müvekkilin bir mesleğinin bulunmaması ve çocuklarının
bakımıyla olan meşguliyeti nedeniyle herhangi bir işe girmesi söz ko-
nusu değildir. Ekonomik açıdan eşine bağımlı bir yaşam sürmek zo-
runda kalan müvekkil 2009 yılında eşi tarafından terk edilmesinin ar-
dından büyük bir boşluğa düşmüştür. Ailesinin yanına taşınmak zo-
runda kalarak onların ve çevresindeki yardımseverlerin yardımlarıyla
geçimini sağlamıştır ve sağlamaya devam etmektedir. Bu nedenle
müvekkil acısından 750,00 TL: dava süresince tedbir, dava sonunda
ise yoksulluk nafakası talep etmekteyiz. Yine ayrıca anlatılan sebep-
lerle ve davalının kusuruyla ekonomik yaşamı felç hale gelen müvek-
kil için 20.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunmaktayız.
5. Manevi Tazminat İstemi Hakkında; Yukarıda da ifade edildiği
üzere davalı, birliktelikleri süresince müvekkile sürekli olarak fizik-
sel, psikolojik ve ekonomik şiddet uygulamıştır. Hatta bu şiddet mü-
vekkilde kalıcı bedensel zararlara dahi sebebiyet vermiştir. Davalı,
müşterek çocukların bakım ve yetiştirilmesiyle ilgilenmeyerek zor
süreçlerde müvekkili hep yalnız bırakmış, evliliğin doğası gereği sür-
dürülmesi gereken müşterek hayatı sağlamamıştır. Başka bir kadınla
ilişki yaşayarak ve müvekkille çocuklarını terk ederek sadakatsizlikte
sınır tanımamıştır. Müvekkilin kadınlık gururunu onarılması müm-
kün olmayacak şekilde tahrip etmiştir. Tüm bu sebeplerle ve tüm ku-
suruyla davalı, müvekkilin birçok elem ve acı yaşamasına sebebiyet
vermiştir. Bu acıların tam olarak tazmini mümkün olmasa da bir
nebze hafifletilebilmesi için müvekkil lehine 20.000,00 TL manevi
tazminat talep etmekteyiz.
Hukuki Nedenler: TMK, HMK ve sair ilgili mevzuat.
Hukuki Deliller : Nüfus kayıtları, tanık, bilirkişi, yemin ve sair
her türlü yasal delil.

119
Tanıklar : 1-) Ayfer İYİTANIK (T.C: ... )
2-) Hatice DOĞRUSÖYLER (T.C: ... )

Talep ve Sonuç : Yukarıda açıklamaya çalıştığımız tüm bu ne-


denlerle;
1) Evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle müvekkil ile
davalının boşanmasına,
2) Reşit olmayan müşterek çocuklar Merve ve Melek'in velayet-
lerinin dava süresince geçici, dava sonunda kalıcı olarak an-
neye verilmesine,
3) Müşterek çocuklar için ayrı ayrı 750,00'şer TL olmak üzere
toplamda 1.500,00 TL dava süresince tedbir, dava sonunda
ise iştirak nafakasına hükmedilmesine,
4) Müvekkil için 750,00 TL dava süresince tedbir, dava sonunda
ise yoksulluk nafakasına hükmedilmesine,
5) Müvekkil lehine 20.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL ma-
nevi tazminata hükmedilmesine,
6) Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bıra­
kılmasına karar verilmesini Sayın Mahkemeden vekaleten arz
ve talep ederiz.

12.04.2018
Davacı Vekili
Av. Hasan Hüseyin KOCA OĞLU

Ek : Onaylı Vekaletname Örneği

120
B. Cevap Dilekçesi

FATSA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


SAYIN HAKİMLİĞİ'NE
Dosya No :2018/ ... Esas
Davalı : Veli DAVALI
Vekili : Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU
Dumlupınar Malı. Topaloğlu Cad. No: 1/1
Fatsa/ORDU
Davacı : Ali DAVAAÇAR
Vekili : Av. Dava KAZANIR
Yargı Malı. Mahkeme Sok No:15
Fatsa/ORDU
Konu : Açılan davanın reddi ile alacağın %20'sinden
aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesi ve
haksız yere kabul edilen tedbirin kaldırılması taleplerini içerir davaya
cevap dilekçemizin sunulmasından ibarettir.
Açıklamalar
Davacı özetle; 21.08.2017 düzenleme 30.08.2017 ödeme tarihli
60.000,00 TL tutarlı senet dolayısıyla borçlu olmadığının tespitiyle,
senedin ve konu edildiği icra takibinin iptaline karar verilmesi için
huzurdaki davayı açmıştır. Borçlu olunmadığı iddiası ise davacı tara-
fından, kendisinden cebirle senet alındığı iddiasına dayandırmıştır.
Davacı tarafın tüm iddiaları mesnetsiz ve kötü niyetli olup, davacı
sırf borçlarını ödemekten kaçınmak için huzurdaki davayı açmıştır.
Söyle ki;
Usule İlişkin İtirazlar;
1) Dava dilekçesinde yer aldığı üzere davacı tarafça açılan dava-
nın Asliye Ticaret Mahkemesi 'nde görülmesi talep olunmuşken ten-
sip zaptıyla davanın Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla bakılması ta-
leple bağlılık ilkesine aykırı olmuştur. Bu husus maddi hatadan kay-
naklanmakta ise hatanın düzeltilmesini talep etmekteyiz.
2) Davacının dava açma hakkına sahip olması mahkemeden hu-
kuki korunma isteyebilmesi için yeterli değildir. Dava açan kişinin
a ıca dava a makta hukuki bir aran bulunmalıdır. İ bu davada

121
davacı tarafın dava açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Davacı
menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğunu bildirmeli,
açıklamalı ve ispat etmelidir. Hukuki yarar, dava şartı olduğundan
eksikliğinde davanın reddine karar verilmelidir.
3) Huzurdaki dava mahiyeti itibariyle İİK m. 72/3 uyarınca icra
takibinden sonra açılan menfi tespit davası niteliğindedir. İlgili mev-
zuat; "İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati
tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. " hükmüne
havidir. Bu bağlamda tensip tutanağının 9. maddesiyle tesis edilen
"%15 teminat yatırıldığı takdirde iş bu dava sonuçlanıncaya kadar
takibin geçici olarak durdurulmasına, " şeklindeki ara karara karşı
hukuka aykırı olması nedeniyle itiraz ederek kaldırılmasını talep et-
mekteyiz.
Esasa İlişkin İtirazlar;
1) Davacı tarafın davasını dayandırdığı tüm iddiaları mesnetsiz-
dir. Dava dilekçesinde de belirtildiği üzere davacı bu mesnetsiz ve
kötü niyetli iddialarını daha önce kollukta da dile getirmiş ve iddiaları
Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2017/ ... Soruşturma nolu dosya-
sına konu edilmiştir. Yürütülen soruşturma neticesinde müvekkilin
üzerine atılı suçu işlediğini gösterir kamu davası açmaya yeter delil
elde edilemediğinden, Savcılık tarafından 18.12.2017 tarihinde
2017 / ... Karar no ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veril-
miştir. Ortada iddiaların mesnetsiz olduğunu gösterir takipsizlik ka-
rarı varken davacı tarafından müvekkilin halen daha şüpheli olarak
aksettirilmesi en hafif tabirle kötü niyetliliktir. Bahsi geçen takipsiz-
lik kararına dilekçemiz ekinde yer vermekteyiz. (EK-1)
2) Davacı taraf dava dilekçesinde açıkça senedin borç kaynağını
sanki bir ödünç sözleşmesi söz konusu gibi göstermeye çalışarak,
kendi senaryoları üzerinden tarafımıza ispat yükü yıkmaya çalışmak­
tadır. Ancak böyle bir durum söz konusu değildir. Müvekkille davacı
taraf arasındaki ilişki para ödüne alımına ilişkin değil ticari eser söz-
leşmesine ilişkindir. Senet üzerinde "malen" yerine "nakden" kaydı­
nın yer alması; iddia edilen anlama gelmeyecek olup, aşağıda açıkla­
yacağımız ticari ilişkiye uygun düşen doğru bir senet unsurudur.
3) Müvekkil Veli DAVALI ile davacı Ali DAVAAÇAR arasında
21.02.2017 tarihinde Ordu ili Fatsa ilçesi Ayazlı Malı. 646 Ada 34

122
Parsel ve M.K.P. Malı. Serap Sk. 322 Ada 3 Parsel'deki taşınmazla­
rın dış cephe kaplama işlerinin tüm malzeme ve işçilikleri yükleni-
ciye ait olmak üzere yapımı için "İnşaat Dış Cephe Kaplama Yapım
İşi Sözleşmesi" akdedilmiştir. (EK-2) Dava konusu sözleşme davacı
tarafından ihlal edilmiş, her ne kadar işe başlandı ise de sözleşmenin
1O. Maddesinde belirtilen işin başlama tarihinden itibaren 60 takvim
günü olan sürede iş tamamlanmamıştır. Hesaplamamıza göre söz-
leşme gereğince en geç 22 Nisan 2017 tarihinde tamamlanması gere-
ken iş yapılmamış sözleşmeye açıkça aykırı davranılmıştır. Davacı
taraf sözleşme gereği işi yapmayarak sözleşmeyi ihlal ettiği gibi aynı
zamanda sözleşmede kararlaştırılmış diğer maddelere de aykırı dav-
ranarak müvekkilin mağduriyetini arttırmıştır.
Sözleşmenin 7. Maddesinde açıkça dış cephe kaplamada kullanı­
lacak malzeme taraflar arasında belirlenmiş iken (EPS 5 cm Siyah
karbonlu minimum 16 dansite olacak, EPS'nin yüzeyi tarakla taranıp
sıvanıp yapıştırılacak, damlama olmayacak) davacı taraf, bu malze-
meyi tercih etmeyip daha kaliteli olduğunu iddia ettiği mantosür kap-
lama malzemesini kullanmıştır. Söz konusu mantosür kapsama mal-
zemesinin sözleşmedeki aynı ödeme şartlarıyla da kullanacağı davacı
tarafından sözlü olarak taahhüt edilmiştir. Ancak davacı hiçbir sö-
zünde durmamış, kendi belirlediği malzeme ile bir miktar bu işe baş­
layarak işi oldukça eksik bırakmıştır. İşin devamı için müvekkil sözlü
ve yazılı olarak iyi niyetli çağrılarda bulundu ise de davacı tarafından
olumlu karşılık verilmemiştir. (Fatsa 2. Noterliği'nin 17.07.2017 ta-
rih ve ... yevmiye nolu ihtarnamesi, EK-3)
Davacı tarafça sözleşmenin ihlal edilmesi, işin yapılmaması ne-
denleriyle ve mantosür kaplama malzemesiyle işe başlanıldığı için
işin devamının da bu malzemeyle yapılması zorunlu olduğundan mü-
vekkil oldukça mağdur olmuştur. Bu mağduriyetin tespiti ve geciken
inşaatın sürdürülebilmesi için tarafımızca Fatsa Sulh Hukuk Mahke-
mesine başvurularak delil tespiti talep edilmiştir. Fatsa Sulh Hukuk
Mahkeınesi'nin 24.08.2017 tarihli 2017/ ... D.İş 2017/ ... K. sayılı ka-
rarıyla sözleşme çerçevesindeki ilgili tespitler yapılmıştır. (EK-4) Bi-
lirkişi raporunda da tespitine yer verildiği üzere sözleşmeyle karar-
laştırılan işin ortalama 3.800,00 m 2 büyüklüğünde dış cephe kaplama
işi olduğu, işin yalnızca ortalama 1.450,00 m 2 büyüklüğündeki kıs­
mının tamamlandığı, ortalama 2.350,00 m 2 büyüklüğündeki kısmının

123
eksik bırakıldığı ve eksik kalan kısım iş bedelinin 117.500,00 TL
(KDV hariç) tutarında olduğu görülmüştür. (EK-5)
Müvekkil tarafından sözleşmeye uygun olarak toplam 150.000,00
TL tutarındaki senetler 23.07.2017 tarihinde davacıya verilmişken
davacı tarafından bu senetler ciro edilerek farklı ticari ilişkilerde kul-
lanıldığından, ödenmek durumunda kalınmıştır. (EK-6) Ödemesi ya-
pılan işin karşılığını alamayan müvekkilin davacının iş tutumu nede-
niyle maliyeti de beklenenin çok üzerinde artmıştır. Yani müvekkil
aslında toplamda 267.500,00 TL zarara uğratılmıştır. Sözleşmenin 9.
maddesinde yazılı cezai şart hükmü de dikkate alınacak olursa, söz-
leşmenin feshedildiği anlamı çıkabilecek ihtarnameye kadar geçen 3
aydan fazla gecikme süresi söz konusudur. Bu bağlamda davacının
müvekkile olan borcunun yaklaşık 387.500,00 TL gibi oldukça yük-
sek bir meblağ olduğu anlaşılmaktadır.
4) Müvekkil izaha çalıştığımız gibi oldukça büyük bir zarara uğ­
ramışken yine de davacı ile ortak bir zeminde anlaşma imkanları ara-
mış ve bu vesileyle aynı dış cephe kaplama işi yapan ... hakemliğinde
davacıyla bir araya gelmiştir. İşi tamamlama konusunda davacının ek
ödeme istemesi nedeniyle taraflar anlaşamayınca müvekkil sözleşme
gereği yaptığı ödemelerden 110.000,00 TL tutarındaki kısmını iade
için senet vermesini kendisinden talep etmiş, davacı ise bu miktarın
fazla olduğunu ve ancak 60.000,00 TL tutarında senet verebileceğini
söyleyerek 21.08.2017 düzenleme 30.08.2017 ödeme tarihli
60.000,00 TL tutarlı senet vermiştir.
5) Davacı bu şekilde müvekkilin zararını dahi giderememişken
mevcut borç ilişkisinde hukuk kuralları çerçevesinde borcundan kur-
tulamayacağını ve haksız çıkacağını bildiğinden, borcundan kurtul-
mak ve ödeme yapmamak için senedi sakatlamak maksadıyla
23.08.2017 tarihinde Fatsa Emniyet Müdürlüğü'nde müvekkil aley-
hinde iddialarda bulunarak suç duyurusunda bulunmuştur. Davacının
kendisinden zorla senet alındığını iddia ettiği gün bir engel yokken
şikayette bulunmaması ve 2 gün geçtikten sonra şikayette bulunması
kendisine karşı hiçbir cebir uygulanmadığını göstermektedir. Dava-
cının tutum ve davranışlara bu anlamda olağan hayatın akışına uygun
olmayan seyirde gerçekleşmiştir.
Öte yandan davacıdan sözde zor kullanılarak 60.000,00 TL tutarlı
senet alınması da olağan hayatın akışına uygun değildir. Zira taraflar

124
arasındaki yazılı evraklarla ispat olunan borç ilişkisinde yaklaşık
387.500,00 TL'lik bir açık vardır. Hukuku hiçe sayarak zor kullanan
bir kimsenin alacağı miktarında ve hatta çok daha fazla bir miktarda
senet alabileceği şüphesizdir. Davacının tüm iddiaları hayatın olağan
akışıyla ve hukuk mantığıyla çelişir durumdadır.
Kaldı ki bahsi geçen iddialar yukarıda da açıkladığımız üzere
Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma konusu edile-
rek incelenmiş, tutarlı görülmemiş ve suçun işlendiği yönünde kanaat
oluşmadığından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Ceza hukukunda somut verilerle ispat olunamayan ve ticari teamül-
lerle de uyuşmayan davacı iddiaları "ya tutarsa" düşüncesiyle huzur-
daki davaya konu edilerek ve yargı makamları gereksiz yere meşgul
edilerek müvekkilin mağduriyeti artırılmaya çalışılmaktadır.
6) Her ne kadar dava dilekçesinde içeriğine tam anlamıyla yer ve-
rilmese de tarafımıza yakın tarihte tebliğ edilip haberdar olduğumuz
davacı tarafın yaptırdığı tespit raporu bulunmaktadır. Fatsa 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi'nin 2018/ ... D.iş. sayılı dosyasında yer alan ra-
porlar, müvekkile ait Ordu ili Fatsa ilçesi Ayazlı Malı. 646 Ada 34
Parselde, 21/06/2018 tarihinde yapılan keşif doğrultusunda hazırlan­
mıştır. Ancak davacının sözleşme konusu işi bırakma tarihi
23.08.2017 tarihi öncesindedir. Zira bu tarihte zaten tarafımızca işin
bırakılmasının ardından kalan eksik işlerin belirlenmesi için tespit
yapılması talebinde bulunulmuştur.
Davacı tarafından işin bırakılmasının ardından durum tespiti yap-
tıran müvekkil, davacı yüzünden gecikmiş inşaata devam edilmesi
için farklı ustalarla anlaşmalar yaparak eksik hususların tamamlan-
ması ve inşaatın bitirilmesi için çabalamıştır. İnşaatın tamamlanma-
dığı her gün müteahhit müvekkilin maddi kaybını artırdığı gibi ticari
itibarını da zedelemektedir.
Kısacası eksik kalan işlerin yaptırdığımız tespit yani 24.08.2017
tarihi sonrasında, yeni sözleşmelerle başkaca yüklenicilere tamamla-
tılması oldukça normaldir. Bu durumun üzerinden yaklaşık bir sene
sonra 21.06.2018 tarihinde davacı tarafından mahkemeye başvurula­
rak müvekkilin inşaatlarından birisinde keşif yaptırılarak rapor hazır­
latılması anlaşılabilecek bir durum değildir. Takdir edileceği üzere
davacı yaptırdığı bu keşifle yalnızca; bir senelik süre içerisinde daha
önceden eksik bıraktığı hususların ne kadarının başkalarınca tamam-

125
landığını tespit ettirmiştir.
Bu sebeple dava konusu olmayan bu hu-
susların detayına girmekte lüzum görmemekteyiz. Ancak bu durum-
ları ispata elverişli beyan delili için tanıklarımızı bilahare dosyaya
bildireceğiz.
7) Bir anlamı olmasa da davacı tarafından iddia edilen bir diğer
husus; kendileri tarafından tespit yaptırıldıktan sonra senedin icraya
konulduğu iddiasıdır. Ancak bu iddia da tüm hususlar gibi davacının
gözünden kaçmıştır. Tarafımızca Fatsa İcra Müdürlüğü'nün 2018/ ...
E. sayılı icra dosyasıyla başlatılan takibin başlangıç tarihi; dosyadan
anlaşılacağı üzere 07.05.2018 tarihidir. Yani aslında 21.06.2018 tari-
hinde yaptırılan tespitin bir buçuk ay kadar öncesinde başlatılan bir
takipten bahsedilmektedir.
8) Açıkladığımız tüm bu nedenlerle, davacının müvekkile ol-
dukça yüklü bir borcu varken ve borcuna karşılık ödeme maksadıyla
60.000,00 TL'lik senet vermişken; bu senette "malen" yerine "nak-
den" kaydı bulunması en doğru olanıdır. Taraflar arasındaki borç iliş­
kisinin sebebi; davacının almış olduğu bir mal ya da hizmet değil,
sözleşmeye aykırılık nedeniyle meydana gelen maddi zarardır. Sene-
din bu unsuru hem şekil açısından hem de içerik açısından tümüyle
usul ve yasaya uygundur.
9) Her ne kadar davacı taraf, müvekkil ile arasındaki hukuki iş­
lemlere farklı anlamlar yüklemek suretiyle kötü niyetli iddialarda bu-
lunmakta ise de bu iddialarını hukuki ve somut delillerle ispat etme-
lidir. Ancak huzurdaki dava haksız olduğundan ispata elverişli delil-
lerle desteklenememiştir. Davacının kötü niyetli olarak davayı aç-
ması nedeniyle alacağın %20'sinden aşağı olmamak kaydıyla İİK
madde 72/4 uyarınca kötü niyet tazminatına ödemeye mahkum edil-
mesini talep etmekteyiz.
Hukuki Sebepler : TBK, HMK, İİK ve sair yasal mevzuat.
Hukuki Deliller : Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2017/ ...
Soruşturma 201 7/ ... Karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararı, İnşaat Dış Cephe Kaplama Yapım İşi Sözleşmesi, Fatsa 2. No-
terliği 'nin 17.07.2017 tarih ve ... yevmiye nolu ihtarnamesi, Fatsa
Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2017/ ... D.İş 2017/ ... K. sayılı kararı,
Fatsa İcra Müdürlüğü'nün 2018/ ... E. sayılı icra takibi, ilgili senet
suretleri, tanık beyanları, bilirkişi incelemesi, keşif, yemin ve sair her
türlü yasal delil.

126
Sonuç ve İstem : Yukarıda kısaca izah ettiğimiz ve mahkeme-
nizce re'sen nazara alınacak nedenlerle haksız ve kötü niyetle açılan
DAVANIN REDDİNE, davacının alacağın %20'sinden aşağı olma-
mak üzere KÖTÜ NİYET TAZMİNATI ÖDEMEYE MAHKÜM
EDİLMESİNE, ara kararla kurulan hukuka aykırı TEDBİR KARA-
RININ KALDIRILMASINA, yargılama giderleri ve vekalet ücreti-
nin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini Sayın Mahke-
meden vekaleten arz ve talep ederiz. 13.08.2018

Davalı
Vekili
Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU

Ekler
1) Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2017/... Soruşturma
2017 /... Karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair ka-
rarı,

2) İnşaat Dış Cephe Kaplama Yapım İşi Sözleşmesi,


3) Fatsa 2. Noterliği'nin 17.07.2017 tarih ve ... yevmiye nolu ih-
tarnamesi,
4) Fatsa Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2017/ ... D.İş 2017/ ... K.
sayılı kararı,
5) 13/10/2017 tarihli inşaat bilirkişi raporu,
6) İlgili senet suretleri,
7) Onaylı vekaletname sureti.

127
C. Cevaba Cevap Dilekçesi

FATSA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYIN


HAKİMLİĞİ'NE
(AİLE MAHKEMESİ SIFATI İLE)

Dosya No : 2018/ ... E.


Davacı : Ali DAVAAÇAR
Vekili : Av. Hasan Hüseyin KOCA OĞLU
Dumlupınar Malı. Topaloğlu Cad. No:1/1
Fatsa/ORDU
Davalı : Ayşe DAVAAÇAR
Vekili : Av. Asla KAYBETMEZ
Adalet Malı. Yargıç Sok. No. 18/4
Fatsa/ORDU
Konu : Davalı tarafın cevap dilekçesine ve karşı dava
dilekçesine cevap niteliği taşıyan beyanlarımızın sunulmasından iba-
rettir.
Açıklamalar
Davalı tarafındosyaya sunduğu cevap ve karşı dava dilekçesi ta-
rafımıza 16.03.2018 tarihinde tebliğ edilmiş olup süresi içinde bu di-
lekçeye karşı cevaplarımızı sunmaktayız. Davalı taraf dilekçesi tü-
müyle gerçek dışı ve mesnetsiz iddialardan oluşmakla birlikte Sayın
Mahkemeyi yanıltma amacı gütmektedir. Bu sebeple usul ve yasaya
aykırı davalı savunmalarına itibar edilmemelidir. Şöyle ki;
1-) Davalı tarafın, müvekkilin sadakatsiz davrandığı ve kendisini
aldattığı yönündeki iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır. Müvekkil
başka biriyle ilişki yaşamadığını belirterek bu suçlamaları tümüyle
reddetmektedir. Dolayısıyla davalı vekilinin iddiasını desteklemek
amacıyla ileri sürdüğü tüm hususlar gerçek dışıdır. Müvekkil, ismi
verilen şahıs ... 'nın yalnızca arkadaşı olduğunu ve iddia edildiği gibi
bir ilişkinin söz konusu olmadığını belirtmektedir. Davalı mesnetsiz
iddialarla müvekkili ve üçüncü kişileri zan altında bırakmaktadır.

128
2-) Müvekkilin evine geç gittiği zamanlar olduğu doğrudur. An-
cak bu durum bir süreklilik arz etmemiştir. Nedeni ise sadakatsizlik
olmayıp evde huzursuz bir ortam bulunmasından kaynaklanmaktadır.
Yani evliliğin davalı kusuruyla çekilmez hale gelmesi nedeniyle,
daha çok yıpranmamak isteyen müvekkilin bazı zamanlar eve geç
gittiği olmuştur.
3-) Müvekkilin iki telefon kullandığı bilgisi de doğrudur. Ancak
müvekkilin ikinci telefonu, çalıştığı zamanlar şirket hattı olarak kul-
landığı telefonudur. Bu durum davalı eş tarafından bilinmekteyken
farklı şekilde söylenmesi tümüyle kötü niyetlidir.
4-) Müvekkilin sosyalleşmesini engelleyen davalı eş, haksız şe­
kilde bunun tam tersini iddia etmektedir. Müvekkil, sürekli olarak
psikolojik açıdan da faydalı olacağı için eşini sosyalleşmesi için teş­
vik etmiş, arkadaş edinmesini ve onlarla görüşmesini tavsiye etmiştir.
Davalı sosyalleşememesine gerekçe olarak birkaç defa taşınmış ve
şehir değiştirmiş olmalarını gösterilmiştir. Ancak bu taşınmalar tü-
müyle davalı eşin isteği ve rızası doğrultusunda gerçekleşmiştir. Da-
valı, yasadığı sorunlar nedeniyle ailelerden uzaklaşmak ve yeni bas-
langıclar yapmak amacıyla bu taşınmaları istemiştir. Bu durum eğer
bir kusur olarak görülecek olursa davalının kendi kusuruna dayana-
rak bir mağduriyetinden söz etmesi dürüstlük ilkesine aykırı olacak-
tır.

5-) Davalı her ne kadar tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini,


lüks harcamalar yapmadığını. esinin ailesini sorun etmediğini iddia
etmekte ise de bu durum gerçeği yansıtmamaktadır.
Dava dilekçemizde de belirttiğimiz üzere davalı eş, müvekkilin
ailesine iyi davranmamış ve onları birçok kez rencide etmiştir. Bu
husus tanık beyanlarıyla ispatlanacaktır. Müvekkil babasının mer-
hum olmasına, engelli bir kardeşiyle dul annesinin yardıma ihtiyaç
duymasına rağmen eşinin isteği ile hareket ederek ayrı ev tutmuş,
yine bile geçimsizliğe engel olamamıştır.
Davalı, eşi müvekkilin sürekli ve düzenli bir iş bulmakta zorlan-
masına karşın lüks harcamalarını sürdürerek müvekkili hem kredi
kartı, hem de tüketici kredileri borçları ödemek durumunda bırakmış­
tır. Zira bu borçlar halen daha devam etmekte olup müvekkilce zor
şartlarda ödenmeye devam edilmektedir.

129
6-) Davalı taraf eşler arasında cinsel yaşam sıkıntısı olmadığını
ancak müvekkilin sapkınca (sapıkça) ilişkiler teklif ettiğini bu se-
beple inancı gereği kabul etmediğini söylemiştir. Ancak bu söylem
de gerçek dışıdır. Davalının, müvekkil eşine anlattığına göre cinsel
yaşamdan kaçınması ve çoğu zaman yatakların ayrılmasına kadar va-
ran durum küçüklükten gelen ve psikolojik sıkıntılara sebebiyet ve-
ren hususlardan kaynaklanmaktadır. Bu durumun kesinlikle davalı­
nın kusuru olmadığını kabul etmekle birlikte, evlilik birliğinin sürdü-
rülebilmesi için manevi olduğu kadar maddi birlikteliğin de gerekli
olduğunu önemle belirtmek isteriz.
7-) Davalı, ortak konutu eşinin sadakatsizlik yaptığı için terk etti-
ğini iddia etmektedir. Ancak müvekkilin ayrılma isteğini eşine bil-
dirmesinin ardından davalının ailesiyle görüşmesi ve davalının baba-
sının bilet alarak "hemen atla gel" demesi üzerine davalının müşterek
çocukları da alarak evden gitmesi şeklinde terk gerçekleşmiştir. Ma-
alesef terkten itibaren müşterek çocukların babayla ve babaannele-
riyle görüştürülmesine davalı tarafça ve ailesince engel olunmakta-
dır. Bu anlamda müşterek çocukların velayet durumunun ivedilikle
ve tedbiren incelenmesi gerekmekte olup, en azından babanın ve ai-
lesinin çocuklarla kişisel ilişki kurmasının düzenlenmesi gerekmek-
tedir.
8-) Davalı tarafça dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iletişime
geçen davalı taraf olayın büyümesini istemediğini, en kısa zamanda
boşanmanın gerçekleşmesini ve yıpranmanın en aza inmesini istedi-
ğini söyleyerek müvekkile anlaşmalı boşanma talebini iletmiştir. Mü-
vekkil ise çocuklarıyla uzun sürecek bir iletişimsizlik halinden cekin-
diğinden ve hatta ayrı oldukları eşinin psikolojisinin daha kötüye git-
mesini istemediğinden bu şekilde bir anlaşmanın olabileceğini söyle-
miş, davalı ne istese kendini zorlamak pahasına "tamam" demiştir.
Tarafımızca davalı için hazırlanan cevap dilekçesi ve protokol
posta kanalıyla gönderilmiş, davalıya yardımcı olunmaya çalışılmış­
tır. Ancak dosyaya sunulan davalı vekili dilekçesinden de görüldüğü
üzere davalı taraf, hile ile müvekkilin iyi niyetini suiistimal ederek,
ortak menfaatleri hiçe sayarak ve kendine fazlaca haksız kazançlar
elde etmek düşüncesiyle hareket etmiştir. Davalı dilekçesinin tümüne
sirayet eden bu kötü niyetli tutumla ve taleplerle davalının haksız
menfaat elde etmesine müsaade edilmemelidir.

130
9-) Ekonomik durum araştırmasından da görüleceği üzere müvek-
kil yaklaşık 7 aydır (2017 Eylülden itibaren) işsizdir. Bir ekonomik
kriz yaşanıyor olmasından kaynaklı iş bulmakta zorlanmaktadır. Ge-
çimini bulabildiği günlük işlerle ve çevresinin yardımıyla sağlamaya
çalışmaktadır. Hiçbir ekonomik birikiminin olmaması, menkul ve
gayrimenkul malvarlığının olmaması müvekkilin maddi varlığının ne
derece sıkıntılı olduğunu göstermektedir.
Ekonomik sıkıntılar yetmezmiş gibi bir de müvekkil tarafından
birçok borç ödenmeye çalışılmaktadır. Evlilik süresince yapılmış bir-
çok harcamanın kredi kartı taksitleri, tüketici kredileri taksitleri
(Toplam aylık ödeme miktarı 930,25 TL) devam etmektedir. Bu an-
lamda Yapı ve Kredi Bankasından çekilen iki krediye ilişkin ödeme
planını dilekçemiz ekinde sunmaktayız. (EK-1 ve 2) Ayrıca müvek-
kilin aile konutunu tutarken 2 yıl süreyle yapmış olduğu kira kontratı
devam etmektedir. Bu kira sözleşmesinden kaynaklı olarak da mü-
vekkilin aylık 700,00 TL kira ödemesi bulunmaktadır. (EK-3) Mü-
vekkil, ekonomik sıkıntılarına rağmen ailesinden de aldığı maddi
yardımla borçlarını ödemeye çalışmaktadır.
10-) Davalının talep etmiş olduğu çocuklar için ayrı ayrı 500,00
TL kendisi için 1.200,00 TL tedbir nafakası toplamda aylık 2.200,00
TL'ye denk gelmekle birlikte olağan hayatın akısına göre oldukça fa-
his bir miktardır. Bu miktarların kabulü de ödenmesi de maddi ger-
çeğe göre inıkansızdır. Müvekkil her halükarda çocuklarının giderine
katılmayı istemekte ise de talep edilen miktar annenin çocuklar üze-
rinden menfaat sağlama çabasını göstermektedir. Boşanmaya sebebi-
yet veren durum davalı kusuru iken, davalının kendisine nafaka öden-
mesini talep etmesi usul ve yasaya göre makul bir istek olmadığından
kabul edilmemelidir.
11-) Davalı taraf ayrıca 40.000,00 TL maddi ve 40.000,00 TL ma-
nevi tazminat isteminde de bulunarak bu davadan orantısız ekonomik
kazanç beklediğini göstermiştir. Takdir edileceği üzere tazminat bir
zenginleşme amacı olmayıp meydana gelmiş bir zarar olması halinde
bunun giderimini amaçlayan hukuki bir kurumdur. Davalı taraf hem
kusuruyla boşanmaya sebebiyet vermiş, hem de bundan ekonomik
kazanç elde etmeyi istemektedir.
4 721 Sayılı Türk Medeni Kanunu' nun 174 'üncü maddesi uya-
rınca maddi tazminata hükmedilebilmesi i in ortada mevcut ve a

131
beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen bir taraf olmalı
ve bu tarafın kusursuz veya daha az kusurlu olması gerekmektedir.
Ancak boşanma nedeniyle davalının mevcut ve beklenen maddi men-
faatlerinin zarar göreceği ispatlanamamıştır. Dolayısıyla maddi taz-
minat istemi tümüyle yersizdir. Manevi tazminata hükmedilebilmesi
için ise boşanmaya sebebiyet veren olay nedeniyle talep edenin kişi­
lik haklarının saldırıya uğraması gerekmektedir. Huzurdaki davada
da davalının dayanaktan uzak aldatma iddiaları kabul edilemeyece-
ğinden aksine müvekkil hakkındaki haksız ithamlar nedeniyle mü-
vekkilin kişilik haklarına saldırı söz konusudur. Genel olarak davalı­
nın kusurlu davranışları ve sürdürdüğü kötü niyetli tutumu ile yasa
uyarınca hiçbir tazminata hükmedilemeyeceği muhakkaktır.
Yukarıda izah ettiğimiz tüm bu nedenlerle davalı tarafın tutarsız
ve gerçek dışı iddialarının reddi ile taleplerimiz doğrultusunda haklı
davamızın kabulünü talep etme zorunluluğu tarafımızda hasıl olmuş­
tur.
Sonuç ve İstem Yukarıda izah olunan ve sayın mahke-
mece resen göz önünde tutulacak nedenlerle davalının cevap ve karşı
dava dilekçesindeki iddialarına itibar edilmeyerek davasının reddine
ve neticeten haklı davamızın kabulüne karar verilmesini Sayın Mah-
kemeden vekaleten arz ve talep ederiz.
28.03.2018
Davacı Vekili
Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU

Ekler
1. Yapı ve Kredi Bankası Bafra şubesinden çekilen 14.024,13
TL'lik kredinin ödeme planı,
2. Yapı
ve Kredi Bankası Fatsa şubesinden çekilen 4.621,00
TL'lik kredinin ödeme planı,
3. Aile konutuna ait 2 yıllık kira sözleşmesi.

132
D. İkinci Cevap Dilekçesi

ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

DOSYANO : 2018/ ... E.

DAVALI : Veli DAVALI


VEKİLİ : Av. Asla KA TBETMEZ
DAVACI : Ali DAVAAÇAR
VEKİLİ : Av. Dava KAZANIR
KONU : Düplik Dilekçemizdir.

AÇIKLAMALAR :
Mahkemenizde görülmekte olan davada davacının 05.10.2018 ta-
rihli cevaba cevap dilekçesi, 07.10.2018 tarihinde tarafımıza tebliğ
edilmiş olup, davacının anılan dilekçesine karşı cevaplarımıza ilişkin
olarak davacı tarafından açılan dava ile ilgili olarak evvelce
18.09.2018 tarihli cevap dilekçemizle mahkemenize sunmuş olduğu­
muz ilk itirazlarımızı ve cevaplarımızı aynen tekrar etmekle birlikte;
1. Davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinin 1 numaralı ben-
dinde belirttiği, müvekkilimin kusurlu olduğu iddiası tamamen ger-
çek dışı olup hukuki dayanaktan yoksundur. Zira müvekkilim, olayın
gerçekleştiği tarihte izinli olup, davacının iddia ettiği gibi inşaat haf-
riyatının davacının arazisine dökülmesi konusunda herhangi bir ku-
surunun olması mümkün değildir. Anılan tarihte şantiye sorumlusu,
Mehmet ŞEF'tir.
2. Davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinin 2 numaralı ben-
dinde belirttiği, müvekkilimin talimatı doğrultusunda hafriyatın dö-
küldüğü iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. Davacı vekili tarafın­
dan iddia edildiği gibi talimatın 06.05.2018 günü gece 23.00 sula-
rında cep telefonu görüşmesiyle gece vardiyası amirine bildirildiği
vakıasının gerçek olması mümkün değildir. Zira anılan tarih ve saatte
müvekkilim bir yakınının düğününde olup, cep telefonunun şarjının
bitmesi nedeniyle telefon görüşmesi yapma imkanı bulunmamak-

133
tadır. Görüşmelere ilişkin HTS kayıtlarının tespit edilmesiyle bu hu-
sus, mahkemenizce de tespit edilecektir.
3. Davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinin 3 numaralı ben-
dinde belirttiği, müvekkilim tarafından yapılan inşaat nedeniyle da-
vacının arazisinde toprak kayması yaşandığı, bu toprak kaymasının
arazisindeki taşınmazlara ağır hasar verecek şekilde tehlike oluştur­
duğu iddiası da hukuki dayanaktan yoksundur. Zira müvekkilim in-
şaatını gereken tüm ruhsatlar dahilinde, inşaat mühendislerinin veba-
ğımsız yapı denetim firması denetiminde bilimsel ve teknik bütün
esaslara uyularak yapmaktadır. Bu hususa ilişkin olarak bilirkişi ma-
rifetiyle müvekkilimin inşaatının kusursuzluğu ispatlanacaktır.
TALEP SONUCU : Açıklanan nedenlerle;
1. İtirazlarımızın kabulü ve davacının haksız açtığı bu davanın
reddine,
2. Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar ve-
rilmesini vekaleten saygıyla talep ederiz.
22.10.2018
Davalı Vekili
Av. Asla KAYBETMEZ

134
E. Ön İnceleme Duruşması Tutanağı
T.C.
FATSA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
(ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA)

ÖN İNCELEME TUTAN AĞI

SAYI : 2017/ ... Esas


CELSENO :1
CELSE TARİHİ : 03.04.2018
HAKİM : Doğru KARARVERİR 123456
KATİP : Güzel YAZAR 654321

Belirli gün ve saatte celse açıldı.


Davacı Vekili Av. HASAN HÜSEYİN KOCA OĞLU, Davalı Ve-
kili Av. Asla KAYBETMEZ, duruşmaya katıldı. Başka gelen yok.
Açık yargılamaya devam olundu.
Hakim değişikliği nedeniyle tensip zaptı okundu.
Dava dilekçesinin davalıya tebliğ edildiği, davalı vekilinin da-
vaya cevap verdiği görüldü.
HMK m. 114'te düzenlenen dava şartları ile m. 116'da düzenle-
nen ilk itirazlar incelenip değerlendirildi, bu konularda verilecek bir
kararın bulunmadığı anlaşıldı.
Davacı vekiline ve davalı vekiline usulüne uygun olarak ön ince-
leme duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin tebliğ edildiği gö-
rüldü.
Mahkememizce Fatsa 2. Noterliği, İstanbul Üniversitesi, Fatsa
1.Noterliği, Fatsa PTT Şubesi, Üsküdar Üniversitesi, Özel Np İstan­
bul Hastanesine ve Ünye Tapu Müdürlüğü'ne yazılan müzekkerelere
cevap verildiği görüldü, okunarak dosyası arasına alındı.
Dava dilekçesi ve ekleri okundu.
Dava dilekçesinde özetle; Davacı ile davalı arasında gerçekleşen
03.08.2009 tarihli şirket ve inşaat devir atış sözleşmesinden kaynak-
lanan alacak ve cezai şart toplam miktarı olan 50.000,00 TL'lik

135
kısmın temerrüt tarihi olan 31.01.2012 tarihinden, sözleşmenin ye-
rine getirilmemesinden kaynaklanan manevi zararların giderimi için
200.000.00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya veril-
mesi talebine ilişkin olduğu görüldü.
Davacılar vekilinden soruldu; "Dava dilekçemizi tekrar ederiz"
dedi.
Davalı vekilinden soruldu; "Cevap dilekçemizi tekrar ve ihtiyati
tedbirin kaldırılmasına ilişkin dilekçemizi tekrar ederiz" dedi.
Taraflar HMK m. 140 gereğince sulhe teşvik edildi.
Davacı vekilinden soruldu: "Sulh olma ihtimalimiz yoktur" dedi.
Davalı vekilinden soruldu: "Sulh olma ihtimalimiz yoktur" dedi.
Dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
1) HMK 140/5 maddesi gereğince hazır olan taraflara dilekçele-
rinde belirttikleri ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye
sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi
amacıyla gereken açıklamaya yapmaları ve tanık listesi sunmaları
için 2 haftalık kesin süre verilmesine, bu süreye uyulmadığı takdirde
o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verileceğinin ih-
tarına,

2) Ön inceleme aşaması tamamlanmakla tahkikat aşamasına ge-


çilmesine, tahkikat duruşma gün ve saatinin hazır taraflara tefhimine,
3) Davalı vekilinin ihtiyati tedbirin kaldırılmasına yönelik talebi-
nin müstemir yetkili hakim tarafından değerlendirilmesine,
bu nedenle duruşmanın 07.06.2018 günü saat 11.l0'a bırakılma­
sına karar verildi.
03.4.2018
Katip Hakim
Güzel YAZAR Doğru KARARVERİR
654321 123456

136
111. ÖRNEK YARGI KARARLARI
✓ Tespit davası sonucunda verilen kararın icra kabiliyeti bulunmamaktadır.
✓ Eda davası açılabilen hallerde tespit davası açılması, hukuki yarar yokluğu
nedeniyle mümkün değildir.
(Yargıtay 8. HD, E. 2016/23, K. 2016/1177, T. 26.01.2016)
" ... Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek
ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu da-
vaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için
güncel hukuki yararın bulunması (6100 sayılı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya
kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür,
bu sebeple eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında
hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı
olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından
da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı
yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK l 14/1-h, 115 m.)
Mahkemece bu yönden değerlendirme yapılmamış olması da doğru olmamıştır ... "

✓ 1086 sayılı HUMK döneminde açılmış kısmi davanın, HMK'nın yürürlü-


ğüylebirlikte gelen belirsiz alacak davasına ıslahı mümkün değildir.
(Yargıtay 7. HD, E. 2015/37170, K. 2015/20380, T. 22.10.2015)
" ... Dava 1086 Sayılı HUMK'nun yürürlükte olduğu dönemde kısmi dava olarak
açılmış olup bu tamamlanmış bir usuli işlemdir. Bu noktadan sonra davanın devamı
sırasında yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK'nun 107. maddesi kapsamında belirsiz
alacak davası olarak ıslah edilmesi mümkün bulunmadığından bu yöndeki isteme so-
nuç bağlanamaz .... "

✓ Alacak belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak
şartları varsa kısmi dava açılabilir.
✓ Belirsiz alacak davasının şartları oluşmadan açılması halinde, hukuki yarar
yokluğu nedeniyle usulden ret kararı verilmelidir.

(Yargıtay 22. HD, E. 2014/24070, K. 2014/28921, T. 23.10.2014; Yargıtay


HGK, E. 2016/22-874, K. 2016/824, T. 22.06.2016)
" ... Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan
kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa
da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkün-
dür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası
açma şeklinde iki imkandan sözedilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100
sayılı Kanun'un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamaya-
caktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı im-
kanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece
tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği pren-
sibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve
Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.

137
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava
dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi
bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir.
Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanuı1
izin verınemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yok-
luğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu
sebeple 6100 sayılı Kanun'un 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi müm-
kün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış oldu-
ğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki
yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak
nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan
hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir
hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verile-
rek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için da-
vacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usul bakımından imkan yok-
tur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır (H. Pekcanı­
tez/O. Atalay/m.Ôzekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 454). Bunun
yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bö-
lümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla
birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanunun 119/1-
ğ maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep
türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı Kanunun 119/2
maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak
davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden
sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tara-
fından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz ala-
cak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yııkarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki
yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası
şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa
da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir (Dairemizin
31.12.2012 tarih 2012/30463 esas 2012/30091 karar sayılı kararı) ... "

✓ Dava ehliyeti, bir dava şartı olup mahkemece resen göz önüne alınmalıdır.
(Yargıtay 4. HD, E. 2015/1173, K. 2016/89, T. 11.01.2016)
" ... Dosya kapsamından, davalılardan ... hakkında açılan ceza davası sonucunda ceza
verilmesine yer olmadığının hüküm altına alındığı; adı geçenin, 30/10/2007 tarihli rapo-
runa göre temyiz yeteneğinin bulunmadığının saptandığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, da-
valı ... 'nın dava ehliyetinin bulunmadığı beninısenmeli ve yasal temsilci huzuru ile yargı­
lama sonuçlandırılmalıdır. (HMK m. 50, m.51 ).Dava ehliyeti, dava koşullarından olup;
hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulmalıdır.(HMK m.114/d).
Mahkemece, adı geçen davalının yasal temsilcisi olup olmadığı araştırılmalı;
mevcut ise dava dilekçesi ona tebliğ edilmeli; bulunmadığı takdirde, yasal temsilci
atanmasının sağlanması ve usulen davet edilerek yargılamanın sonuçlandırılması ge-
rekir. Karar, açıklanan sebeplerle yerinde görülmemiş ve bu yön temyiz edenlerin sı­
fatına bakılmaksızın bozmayı gerektirıniştir ... "

138
✓ Gider avansı, dava şartıdır. Verilen kesin süreye rağmen yatırılmaması,
usulden ret kararı verilmesini gerektirir.
(Yargıtay 2. HD, E. 2018/289, K. 2018/2511, T. 26.02.2018)
" ... Dava, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yürürlükte olduğu
11.06.2012 tarihinde ikame edilmiştir. Gider avansı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununun 114/1-g maddesinde "dava şartı" olarak kabul edilmiş anılan kanunun
120. maddesinde de davacının dava açarken gider avansını yatırmak zorunda olduğu
belirtilmiştir. Davacının, dava açılış tarihi olan 11.06.2012 tarihinde 186 TL gider
avansını yatırdığı dosya içerisinde bulunan tahsilat makbuzundan anlaşılmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunun 120/2. maddesinde avansın yeterli olmadığının dava
sırasında anlaşılması halinde mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için iki haftalık
kesin süre verileceği düzenlenmiştir. Mahkemece gider avansının bozma öncesi yapı­
lan yargılamada tamamının kullanıldığı, davacıya ait gider avansı bulunmadığı gerek-
çesiyle davacı tarafa 100.00 TL gider avansını yatırması için iki haftalık kesin süre
verilmiş ve bu süre içerisinde yatırılmadığından bahisle davanın usulden reddine karar
verilmiş ise de, davanın "gider avansının süresinde yatırılmamış olması sebebiyle"
usulden reddedilebilmesi için, gider avansının hangi işlemlere dair olduğunun ve mik-
tarının da avans talebine dair ara kararında açıkça ve duraksama yaratmayacak şekilde
gösterilmiş bulunması gerekir. Hangi işlemler için ve ne miktar avans talep edildiği
buna dair ara kararında gösterilmemiş ise tamamlanması için verilen kesin süre sonuç
doğurmaz. Mahkemece gider avansının hangi işlemler için talep edildiği ara kararında
gösterilmemiştir. Bu bakımdan, davanın gider avansının süresinde yatırılmadığından
bahisle reddedilmesi doğru olmamıştır. Bu yön nazara alınmadan yazılı şekilde karar
verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir ... "

✓ Eksik dava şartlarının tamamlanmasına dair verilen sürenin meşruhatlı teb-


liğ
edilmesi gerekir.
(Yargıtay 4. HD, E. 2017/1676, K. 2017/3250, T. 24.05.2017)
" ... Dosyadaki bilgi ve belgelerden; mahkeme tarafından 22/11/2013 tarihli ön
inceleme hazırlık tutanağında "Yukarıda dökümü çıkarılan bakiye 130.00.TL eksik
gider avansını depo etmek üzere ön inceleme hazırlık tutanağının tebliğ tarihinden
itibaren 2 haftalık kesin süre verildiği, verilen kesin süre zarfında ara kararı gereği
yerine getirilmediği takdirde HMK'nın 114 maddesi l. fıkrası (g) bendi, 115/1-2 mad-
desi gereğince dava şartı yokluğu yönünden davanın usulden reddine karar verileceği
hususunun ihtarına" dair ara karar verildiği, davacı vekilinin dahili dava dilekçesi sun-
ması üzerine 26/11/2013 tarihinde hakim tarafından yapılan havalede "22/11/2013 ta-
rihli tutanaktaki ihtarat gereği 200,00 TL gider avansının yatırılması ve dahili dava
harcı, davacı vekiline ihtarat" ibarelerine yer verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, gerek ön inceleme zaptındaki süreye dair ibarenin ihtarlı surette tebliğ
edilmemiş olması, gerekse dilekçeye yapılan derkenar işleminin HMK'nın 94. madde
gereğince kesin sürenin sonuçlan açık ve ayrıntılı şekilde açıklanmadan usule ve yasaya
aykırı şekilde yapılmış olması nazara alındığında, mahkemece yazılı gerekçelerle kesin
süreye riayet edilmediğinden bahisle davanın dava şartı yokluğu sebebiyle reddine karar
verilmesi doğru olmamış, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir. .. "

139
✓ Kesin olmayan yetki, dava şartı değil, ilk itiraz niteliğindedir. Mahkemece
resen dikkate alınamaz.
(Yargıtay 6. HD, E. 2015/2301, K. 2015/3050, T. 26.03.2015)
" ... 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 116. maddesinde ilk itirazların ne-
ler olduğu, aynı kanunun 19. maddesinde ilk itirazların ne zaman ileri sürülmesi ge-
rektiği ve ileri sürülmemenin hukuki sonuçları açıkça gösterilmiştir. Kesin olmayan
yetki itirazı da ilk itirazlar arasında sayılmıştır.
Kamu düzenine ilişkin olan kesin yetki 6100 sayılı yasanın 12. maddesinde; "Ta-
şınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol aça-
bilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda,
taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. İrtifak haklarına ilişkin dava-
lar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır."
biçiminde düzenlenmiştir.
Somut olay, taraflar arasında düzenlenen, karşılıklı şahsi borç ilişkisi doğuran ve
ancak taraflar arasında ileri sürülebilen kira sözleşmesine ilişkin olup gayrımenkulün
aynına ilişkin değildir. Davacı tarafından davalı aleyhine başlatılan tahliye istemli kira
alacağının tahsiline yönelik icra takibine karşı yapılmış bir yetki itirazı da bulunma-
dığından HMK 19/4 maddesi uyarınca icra takibinin başlatıldığı yer İcra Hukuk Mah-
kemesinin yetkisi kesinleşmiş olup davanın Alanya İcra Hukuk Mahkemesinde açıl­
masında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Ayrıca aynı kanunun 12. maddesi göz
önünde tutulduğunda ihtilafın gayrimenkulun aynına ilişkin olmaması nedeniyle de
yetki hususu re'sen nazara alınamaz ... "

✓ Yetki sözleşmesi, kesin yetki hali ortaya çıkarmaz. Dolayısıyla yetki sözleş­
mesinin varlığında yetki itirazı, ilk itiraz niteliğindedir.
(Yargıtay 15. HD, E. 2014/2388, K. 2015/241, T. 20.01.2015)
" ... 6100 Sayılı HMK'nın 116-a maddesinde kesin yetki kuralının bulunmadığı hal-
lerde yetki itirazının ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiği belirtilmiş, 117/1. madde-
sinde de cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen ilk itirazların dinlenemeyeceği hükmü ge-
tirilmiştir. Kesin yetki bulunmayan hallerde davalı tarafından süresinde ileri sürülmeyen
yetki itirazının daha sonra ileri sürülmesi mümkün olmadığı gibi mahkemece de kendi-
liğinden dikkate alınamaz. 6100 Sayılı HMK'nın 17. maddesinde tacirler ve kamu tüzel
kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında bir veya birden
fazla mahkemeyi sözleşme ile yetkili kılabilecekleri, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça
davanın sadece sözleşme ile belirlenen bu mahkemelerde görülebileceği şeklinde dü-
zenleme yapılmıştır. Yetki sözleşmesi de ancak kesin yetki bulunmayan hallerde ve
tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olmaları halinde geçerli olarak yapılabilir.
Davalı ile temlik eden dava dışı A ... Yapı Mimarlık Mühendislik İnşaat Ltd. Şti.
arasında davalı şirketin Adana şubesinin inşaat yapım sözleşmesi düzenlenmiş olup,
sözleşmenin hukuki şartlar bölümünün e bendinde sözleşmeden kaynaklanan uyuş­
mazlıklarda Ankara Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkili kılınmıştır. Mahkemece ke-
sin yetki kuralı gereğince HMK'nın 17. maddesi uyarınca Ankara Asliye Ticaret Mah-
kemeleri yetkili olduğundan bahisle yetkisizlik karan verilmiştir.

140
HMK'nın 17. maddesi uyarınca her iki tarafında tacir olması dikkate alınarak yet-
kisizlik kararı verilmiş olup, somut olayda taraflar tacir olup, dosyaya sunulan sözleş­
meye göre, Ankara Mahkemelerinin yetkili olacağı kararlaştırıldığından sözleşmedeki
yetki şartı geçerlidir. HMK'nın 17. maddesi gereğince davanın sadece sözleşme ile
belirlenen mahkemede açılacağına dair hüküm aksi de kararlaştırılabileceğinden mün-
hasır yetki olup, kesin yetki niteliğinde değildir. Davalı tarafça da davaya cevap di-
lekçesinde süresi içinde yetki ilk itirazında bulunulmamıştır. .. "

✓ Somutlaştırma yükünün yerine getirilmemesi, ispat yükünün yerine getirile•


memesi sonucunu doğurur.
(Yargıtay 22 HD, E. 2014/19856, K. 2014/27673, T. 14.10.2014)
" ... Eğer somutlaştırma yükü, hakimin davayı aydınlatma ödevi ve ön inceleme-
deki görevine rağmen, davacı tarafından yerine getirilmemişse, o zaman bu yüke bağ­
lanan yaptırım ortaya çıkacaktır. Somutlaştırma yükünün yerine getirınemenin yaptı­
rıını, ispat yükünü yerine getirmemektir. Bu ise, aslında vakıanın ispata elverişli kabul
edilememesi ve bunun sonucu olarak da belirsizlik rizikosuna katlanma şeklinde ger-
çekleşecektir. Böyle bir duıumda, somutlaştırına yükü ve dolayısıyla ispat yükü ye-
rine getirmediğinden, ispat edilemeyen davanın reddi sonucu doğacaktır ki, bu da da-
vanın esastan reddi olup işin esası bakımından kesin hüküm oluşturacaktır ...
. . . Sonuç olarak dava dilekçesinde, gerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.
119/1-e gerekse m. 194 gereğince somutlaştırına yükünün yerine getirilmemiş olması
halinde, önce hakim davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği, somut
olmayan hususların belirlenmesini ( yeni bir vakıa meydana getirmeden, sadece mev-
cut vakıa kapsamında) davacıdan istemeli, bu eksiklik tamamlanırsa yargılamaya de-
vam edilerek karar verilmeli, bu eksiklik tamamlanmaz, somutlaştırma gerçekleş­
mezse, ispatsız kalan davanın reddine karar verilmesi gereklidir ... "

✓ Ön inceleme kural olarak duruşmalı yapılmalıdır.


✓ Ön incelemenin yapılmasına ilişkin usul hükümleri, kamu düzenindendir.
(Yargıtay 1. HD, E. 2012/1610, K. 2012/4521, T. 19.04.2012)
" ... O halde, yargılamagideri ve avukatlık ücreti bakımından taraflar arasında çe-
kişmenin bulunmadığı kabul edilemeyeceği gibi bu konuda tarafların sulh olmaları da
olasıdır. Buna göre tarafların sulh olup olamayacaklarının tespiti ve tarafları sulhe
teşvik etmek ön inceleme aşamasının bir gereği olduğu için ancak durnşma günü be-
lirlenmesiyle mümkün olabilecektir. Oysa mahkemece duruşma açılmaksızın evrak
üzerinden verilen kararla dava sonuçlandırılmıştır. Böyle bir uygulamanın ön ince-
leme için öngörülen 6100 sayılı Yasanın 137 ita 142 maddelerinde düzenlenen hü-
kümlerine uygun düşmeyeceği tartışmasızdır. Öte yandan, davanın davalı tarafça ka-
bul edilmesi hali 114. maddesinde tadat edilen dava şartlarından olmadığı gibi usul
hukukunun değil hak düşürücü ve zamanaşımı süresi gibi maddi hukukun konusunu
teşkil edeceğinden duruşma açılmaksızın evrak üzerinden davanın karara bağlanmasının
ilk derece yargılamasının 5 aşamasından biri olan ön incelemeye ve bu konuda öngörü-
len yasal hükümlere (6100 Sayılı Kanun 137 ila 142. maddesi )uygun düşmeyeceği izah-
tan varestedir. Diğer taraftan, usul hükümleri kamu düzenine ilişkin bulunduğundan ve
re'sen gözetilmesi gerektiğinden kararın davacı tarafından yalnız yargılama gideri ve
avukatlık ücreti yönünden temyiz edilmiş olması neticeye etkili değildir ... "

141
il. Alt Bölüm

• Tahkikat
• İspat ve Deliller
• Sözlü Yargılama ve Hüküm
• Davaya Son Veren Taraf Usul İşlemleri
I. PRATİK ÇALIŞMALAR
A. CEVAPLI PRATİKLER

Pratik 1
(A), (B) ve (C)'nin ortak oldukları (X) Limited Şirketi tekstil sektö-
ründe faaliyet göstermektedir. Şirket ortaklarından (A), son zamanlarda
ciddi bir düşüş yaşayan tekstil sektöründen ayrılarak enerji alanında ya-
tırım yapmak istemektedir. Diğer ortaklar ise, enerji sektörünün şirket
bütçelerinin çok üstünde bir ekonomik altyapı gerektirdiği gerekçesiyle
bu teklife katılmamaktadırlar. Aralarında yaşanan anlaşmazlık üzerine
(A) şirket hisselerini diğer ortak (C)'ye devrederek ortaklıktan ayrılmış­
tır. Hisse devir bedeli olan 100.000 TL, (A)'nın banka hesabına devir
bedeline ilişkin olduğu belirtilmeksizin yatırılmıştır. Birkaç ay sonra iş­
leri iyice bozulan (X) Ltd. Şti. ortakları avukatlarının da yardımıyla
içinde bulundukları ekonomik buhrandan çıkış yolu aramaktadırlar. İh­
tiyaçları olan parayı temin etmek için şirket adına (A)'ya verdikleri
100.000 TL'nin ödünç olarak verildiğini ve ödenmediğini iddia ettikleri
bir alacak davası açarlar. Davalı eski ortak (A), savunmasında kendi-
sine ödenen paranın ödünç olarak değil, şirket hisse devirlerinin bedeli
olarak yatırıldığını ileri sürmüştür. Bunun üzerine davacı şirket, usu-
lüne uygun olarak tutulmuş ticari defterlerini mahkemeye delil olarak
ibraz etmiştir. (A), aynı zamanda davayı şirket ortağı (C)'ye ihbar ede-
rek davaya müdahil olmasını istemiş, aksi takdirde şirket hisse devir
bedellerinin kendisinden yeniden talep edeceği ayrı bir dava açmak zo-
runda kalacağını söylemiştir. (C) ise devir işleminin bu davadan etki-
lenmeyeceğini ve kendisini ilgilendiren bir durum olmadığını ileri sü-
rerek bu isteme kayıtsız kamıştır.
(A), kendisine karşı açılan alacak davası devam ederken şirketten
hisse devirlerine karşılık aldığı 100.000 TL'yi de değerlendirmek iste-
mektedir. Enerji sektörüne yatırım yapmayı planlayan (A), bir plazadan
(D) ve (E)'ye babalarından miras kalan ofisi, iş yeri olarak kiralamıştır.
Aylık kirası 5.000 TL olan ofisin bir yıllık kirasını peşin olarak ödemiş
ve bir yıl sonra da sözleşmeyi bir yıl daha uzatmıştır. Yeni sözleşmede
"Kiracı veya kiraya veren kontrat bitiminden evvel tahliye ettiği veya
tahliyesini istediği takdirde bakiye kira bedelleri dışında üç aylık kira
bedeli kadar karşılıklı olarak cezai şart ödemeyi ve bu cezai şartın.fahiş

145
olmadığını şimdiden kabul ve taahhüt eder. Aksi halde meydana gelen
tüm zarar kira kaybı mahrumiyetinden mesul olduğunu şimdiden kabul
eder. " hükmüne yer verilmiştir. Sözleşmenin yapılmasından iki ay
sonra işleri bozulan (A), ofisi tahliye etmiştir. Durumdan çok sonra ha-
berdar olan iş yeri sahipleri ödenmeyen kira bedelleri, cezai şart ve
anahtar tesliminin yapılması konusunda bir dava açmışlardır. (A), 6098
sayılı TBK uyarınca yalnızca makul süredeki kira bedelinden sorumlu
olduğunu ileri sürmüştür. Davacılar ise, makul sürenin belirlenmesinin
anahtar tesliminin yapıldığı tarih itibarıyla belirlenmesi gerektiğini ileri
sürmüşlerdir. Davalı (A), ofisin anahtarlarının davacıların annesine tah-
liye tarihinde teslim edildiği konusunda yemin teklif etmiş, davacılar
ise, kendilerinin anahtar almadıkları ve annelerinin alıp almadıklarını
bilmedikleri konusunda yemin eda etmişlerdir. Mahkeme, anahtar tes-
limi konusunun yalnızca senetle ispat edilebileceğini, bu sebepten ötürü
anahtar tesliminin ispatlanamadığını ve davacı kiralayanın bildirdiği ta-
rihin esas alınacağına karar vermiştir.
Sorular
1. (A)'nınkendisine karşı açılan alacak davasında yapmış olduğu
savunmayı ispat yükünün dağılımını da dikkate alarak değerlen­
diriniz.
2. (X) Ltd. Şti. 'nin ticari defterlerinin söz konusu dava bağlamında
mahkemece delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyece­
ğini tartışınız.
3. Şirket ortaklarının henüz şirket
kurulurken, ortaklar ile şirket tü-
zel kişiliği ve ortakların birbirlerine karşı şirketle ilgili olarak
açacakları davalarda şirket ortaklıkları sona erse dahi yalnızca
şirket nezdine tutulan ticari defterlerin delil olarak kullanılacağı
yönünde yaptıkları bir sözleşmeyi varsayalım. Bu sözleşmenin
yapılan yargılamaya etkisi ne olurdu?
4. (C)'nin davanın ihbarı üzerine (A)'ya verdiği yanıt yerinde mi-
dir? Neden?
5. (A)'nın davalı olduğu tahliye ve kira bedellerinin istemi ama-
cıyla açılan davada anahtar teslimine ilişkin olarak mahkemenin
verdiği karar doğru mudur?

146
6. Kiralayan yemin eda ettikten sonra davalı (A)'nın başka delil-
lere dayanmak suretiyle vakıanın ispatına çalışması mümkün
müdür? Yeminin edasından önceki zaman dilimi için cevabınız
değişir miydi? Neden?

Cevaplar
1. (A)'nın yapmış olduğu savunma hukuki niteliği itibarıyla bir
ikrar olup, ikrar çeşitlerinden vasıflı ikrardır. Vasıflı ikrar, karşı
tarafın ileri sürdüğü vakıanın (somut olayda 100.000 TL'nin
ödenmesi) doğruluğunu beyan etmekle beraber, vakıanın vas-
fının, hukuki niteliğinin farklı olduğunun ileri sürülmesidir.
(A), sözü edilen bedelin ödendiğini kabul etmekle beraber, bu-
nun ödünç niteliğinde değil, satım bedeli olarak ödendiğini ileri
sürmektedir. Hukukumuzda vasıflı ikrarın bölünemeyeceği ka-
bul edilmektedir. Dolayısıyla ispat yükü, ikrarına vasıf ekleyen
tarafta değil, lehine ikrarda bulunulan taraftadır. Bu sebeple
olayda ispat yükü X Ltd. Şti. ortaklarındadır.
2. Ticari defterlerin delil olarak kullanılabilmesi için; kanuna göre
eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış
onayları yapılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış ol-
ması gerekir. Ayrıca her iki tarafın defter tutma yükümlülü-
ğünü haiz olması yani uyuşmazlık konusu işin yapıldığı tarihte
her iki tarafın tacir olması gerekmektedir. İlaveten her iki tara-
fın da defterlerine geçirmesi gereken bir ticari işten kaynakla-
nan uyuşmazlık söz konusu olmalıdır. Gerçek ve tüzel kişi olup
olmadığına bakılmaksızın her tacir, yevmiye defteri, envanter
defteri ve defteri kebiri tutmakla yükümlüdür. Ayrıca limited
şirketler pay defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteri
tutmak zorundadır. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri
lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı
şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların
bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içer-
memesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin

147
delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Limited şirketlerde
hisse devri pay defterine kaydedilir. Gerçek kişi tacirin de def-
terlerinde bu hususta bir kayıt bulunmakta ise defterlerin delil
olarak kullanılması mümkündür.
3. Sözü edilen nitelikte bir sözleşme delil sözleşmesidir. Delil
sözleşmesi bir vakıanın belli bir delil ile veya diğer deliller ya-
nında kararlaştırılan türdeki delillerle ispat edilebileceği konu-
sunda yapılan bir sözleşmedir. Delil sözleşmesi davadan önce
veya dava sırasında yapılabilir. Delil sözleşmesinin yazılı ola-
rak yapılması gerekir. Ancak bu şekil şartı yalnızca ispat şekli­
dir. Hukuki niteliği itibarıyla bir usul sözleşmesidir. Bununla
birlikte HMK 193/2 gereğince taraflardan birinin ispat hakkı­
nın kullanımını imkansız kılan veya güçleştiren delil sözleşme­
leri geçersizdir. Somut olayda da böyle bir durum olup sözü
edilen sözleşme geçersiz kabul edilmelidir.
4. Davanın ihbarı, ihbar etkisini (m.64) sağlamak amacıyla yapı­
lır. Dava kendisine ihbar edilen kimse, davaya katılmayıp ha-
reketsiz kalsa dahi ihbar etkisinden kurtulamaz. Dolayısıyla
(A)'nın daha sonra (C)'ye karşı açacağı davada bu davada
maddi vakıa ve delillere ilişkin tespitler bağlayıcı olacaktır. (C)
ancak ihbarın zamanında yapılmadığı ve bu sebeple davaya
müdahil olamayıp savunma nedenlerini ileri sürmesinde (A)'ya
yardımcı olamadığını ya da (A)'nın davayı hatalı yürüttüğünü
ileri sürmek suretiyle bu etkiden kurtulabilir.
5. Senetle ispatı zorunlu olan hususlar, doğumu, devri, yenilen-
mesi, itfası vb. 2500 TL'yi geçen hukuki işlemlerdir. Anahtar
teslimi, bir hukuki işlem olmayıp bir maddi vakıadır. Maddi
vakıaların senetle ispatına gerek yoktur. Bu konuda her türlü
delile başvurulabilir. Ancak Yargıtay bu konuda farklı düşün­
mektedir. Bir kararında (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E.
2013/6201 K. 2014/983 T. 28.01.2014) anahtarın kiralayana
teslimi, hukuki işlemin içerisinde yer alan bir maddi vakıa ol-
makla birlikte, sözleşmenin feshine yönelik bir hukuki sonuç

148
doğurduğundan, bir yıllık kira bedeli ispat sınırını aşıyorsa bu
hususun senetle ispatı gerektiğini kabul etmektedir. Ancak bi-
linmelidir ki, senetle ispat kuralı yalnızca hukuki işlemler ba-
kımından söz konusu olur.
6. HMK 227 /2 uyarınca yemin teklif olunan kimse, yemini edaya
hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vaz-
geçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de göste-
remez. Dolayısıyla yemin eda edildikten sonra başka bir delile
dayanılması mümkün değildir. Yeminin edasından önceki evre
bakımından diğer tarafın yemini edaya hazır olduğunu bildirip
bildirmemesine göre ikili bir ayrım yapmak gerekir. Diğer taraf
yemini edaya hazır olduğunu beyan edinceye kadar yemin tek-
lif eden bu tekliften vazgeçerek iddiasını başka delil veya de-
lillerle ispat edebilir.

Pratik 2
Çamlıdere'de ikamet eden (A), 2017'de yarı ahşaptan yapılmış yaz-
lığını, eşinin de tanık olarak bulunduğu bir sözleşme ile harici olarak
60.000 TL karşılığında (K) ve (M) kardeşlere satmış; (K) kendi payına
düşen kısmın yarısı olan 15.000 TL'yi ödemiş, fakat (M) şimdilik 5.000
TL ödemekle yetinmiştir.
(K) ve (M), Mayıs 2018'de yazlığa geldiklerinde yazlığın dış duvar-
larının çatladığını, iç kısımlarının rutubetlendiğini, ayrıca ahşap kısım­
ların da çürümeye başladığını görmüşlerdir. (K) ve (M) kardeşler bu
ayıp dolayısıyla uğramış oldukları maddi zararlara karşılık olarak A'ya
karşı 30.000 TL'lik bir tazminat davası açmışlardır. Bu arada mahke-
meye getirtilen tapu kaydında aynı taşınmazın 2018 Ocak ayında (A)
tarafından (T)'ye devredildiği anlaşılmıştır. Bu arada (A) da ödenme-
yen meblağ için bir karşı dava açmıştır.
Sorular
1. a) (K) ve (M), borcu ifa ettiklerini hangi delil veya delillerle is-
patlayabilirler? Neden?
b) (A), söz konusu yazlığın satıldığı zamanda aynı şekilde ayıplı ol-
duğunu nasıl ispatlayabilir? Neden?

149
2. a) (A) vermiş olduğu ikinci cevap dilekçesinde "kendisine 20.000
TL ödendiğini fakat bunun yazlık bedeli olarak değil, pişmanlık akçesi
olarak verildiğini" ileri sürmüştür. (A)'nın bu beyanını medeni usul hu-
kuku bakımından nasıl değerlendirirsiniz? Neden?
b) (A)' bu davada eşini tanık olarak göstermişse, eşi tanıklıktan çe-
kinebilir mi? Neden?
3. Sizce bu davada bilirkişi ve keşif deliline başvurulabilir mi? Ne-
den? Ayrı ayrı değerlendiriniz.
4. a) (T)'ye yapılan devrin muvazaalı olduğunu ileri sürerek devrin
iptalini isteyen (K) ve (M) kardeşler bu iddialarını nasıl ispatlamalıdır?
Neden?
b) Dava devam ederken (T) söz konusu yazlığı iyiniyetli (Z)'ye dev-
retmek isterse; (K) ve (M) kardeşlerin başvurabileceği bir yol var mı­
dır? Neden/ Nasıl?
5. a) (A)'nın açtığı karşı davanın mahkeme tarafından reddedilmesi
ihtimalinde (K) ve (M) kardeşler bu kararı kanun yoluna götürebilir mi?
Neden?
b) Bir önceki şıkta (K) ve (M)'nin karara karşı kanun yoluna başvu­
rabileceği varsayımında, BAM kararı kaldırabilir veya Yargıtay ilk de-
rece mahkemesinin kararını "bilirkişi incelemesi yaptırılmaması" ge-
rekçesine dayanarak bozabilir mi? Neden?
c) Yargıtay'ın bozma kararına uyan ilk derece mahkemesi bu kara-
rından dönerek direnme kararı verebilir mi? Neden?
6. Davayı kaybeden (K) ve (M) taraflar için istinaf süresinin geçme-
sinden 20 gün sonra, (A) ve (T)'nin mahkemeye sundukları tapu kayıt­
larının sahte olduğunu öğrenmişlerdir? (K) ve (M)'ye önerebileceğiniz
bir yol var mı? Neden/ Nasıl?

Cevaplar
1. a) Hukuk yargısında, belirli bir değerin üzerindeki hukuki işlem­
lerin kural olarak senetle (kesin delille) ispatlanması gerekmektedir
(HMK m. 200/1). Keza öngörülen değerin altında olsa bile senede karşı
ileri sürülen iddiaların da yine senetle (kesin delille) ispatlanması ge-
rekmektedir (HMK m. 201 ). Burada uygulamada çoğu zaman senet ifa-
desi kullanılsa da; kanun koyucunun kastettiği kesin delillerle ispat zo-
runluluğudur. Bir başka ifadeyle parasal sınırın üzerindeki hukuki

150
işlemler, diğer kesin delillerle de ispat edilebilir. Bu zorunluluk, tanık
deliline niteliği gereği
çok itibar edilememesi, hukuki işlemlerde yazı­
lılığın artması, yargının hızlandırılması gibi gerekçelere dayanır. Buna
göre K ve M'nin bedelin ödendiğine yönelik iddiaları, bir hukuki işlem
niteliği ve 2018 yılı için öngörülen 2960 TL'nin üzerinde olduğundan;
K ve M borçlarını ifa ettiklerine ilişkin iddiaları senetle ispatlamak zo-
rundadır. Bununla birlikte diğer kesin delillerden yemin (HMK m. 225
vd.) ve kesin hüküm (HMK m. 303) ile de ispatlayabilirler.
1. b) A'nın yazlığın satıldığı sırada da ayıplı olduğu iddiası, hukuki
işlem değil ve fakat hukuki fiil niteliğindedir. Dolayısıyla senetle (kesin
delille) ispat zorunluluğu yalnızca hukuki işlemler bakımından öngö-
rülmüş; hukuki fiiller bakımından kesin veya takdiri her türlü delille
ispat mümkün kabul edilmiştir. Zira hukuki fiillerde, çoğu zaman işin
niteliği gereği durum senede bağlanamaz. Bu bakımdan hukuki fiiller,
takdiri delillerle de ispat edilebilir. Dolayısıyla A'nın yazlığın ayıplı ol-
duğu iddiasını, tanık, bilirkişi, uzman görüşü gibi takdiri delillerle is-
patlayabilir.
2. a) Bir yargılamada uyuşmazlık konusu bir vakıaya ilişkin olarak
karşı tarafça ileri sürülen iddianın doğruluğunu veya yanlışlığını kabul
etme, "ikrar" olarak ifade edilir. HMK m. 188'de düzenlenen ikrar, iliş­
kin olduğu vakıa üzerinde çekişmeyi ortadan kaldırır. Dolayısıyla ikrar
edilen vakıaların ispatı gerekmez. Burada A'nın beyanı, K ve M'nin
20.000 TL ödendiği iddiasının kabul edilmesi olduğundan medeni usul
hukukunda ikrar olarak değerlendirilir.
Bununla birlikte ikrarın çeşitleri de vardır. Şayet ikrar ile karşı tara-
fın bir vakıaya ilişkin iddiası aynı şekilde kabul ediliyorsa "basit ikrar"
söz konusu olur. Kişinin, söz konusu vakıa hakkında karşı tarafın iddi-
asının hukuki vasfını değiştirerek vakıayı ikrar etmesi ise "vasıflı ikrar"
olarak ifade edilir. Son olarak tarafın, ikrara konu vakıayla bağlantılı
veya bağlantısız başka iddialar ekleyerek kabul etmesine de "bileşik ik-
rar" denilir. Burada A'nın beyanı, 20.000 TL'nin satış bedeli olarak
değil de pişmanlık akçesi olarak verildiği şeklinde olduğundan, K ve
M'nin iddiasının vasfını değiştirerek bir ikrarda bulunmuş olur. Dola-
yısıyla burada vasıflı ikrar söz konusudur. Vasıflı ikrar, öğretide büyük
çoğunlukla ve Yargıtay'ca bölünemez kabul edilmektedir. Vasıflı ik-
rarda, ilgili vakıanın farklı olduğu iddia edilen niteliğini ispat yükü, ik-
rarda bulunana geçmez. Bu bakımdan paranın satış bedeli olarak

151
verildiğini ispat etmesi gerekenler, hala K ve M'dir; A, pişmanlık ak-
çesi olarak verildiğini ispatlamak zorunda değildir.
2. b) Tanık, bir vakıaya ilişkin olarak, taraflar arasında çekişmeli
olan ve geçmişte meydana gelmiş olay ve durumlarla ilgili sahip olduğu
bilgiyi mahkemeye aktaran kişidir. Dolayısıyla tanıklık, tesadüfi nitelik
taşır ve bu yüzden çoğu zaman ikame edilmesi zor olan bir delildir. Bu
sebeple kanun koyucu esasen tanıklık yapmayı mecbur tutmuştur
(HMK m. 245). Ancak bu kuralın çeşitli durumlara ilişkin olarak istis-
naları öngörülmüştür; kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme (HMK m.
248), sır nedeniyle tanıklıktan çekinme (HMK m. 249) ve menfaat ihlali
tehlikesi nedeniyle tanıklıktan çekinme (HMK m. 250). Bu çerçevede
A'nın eşi, HMK m. 248/1, (b) hükmü uyarınca, taraflardan birinin eşi
olarak kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme hakkına sahiptir. Ancak
belirtmek gerekir ki tanıklıktan çekinme hakkının istisnalarının (HMK
m. 251) da mevcut olmaması gerekir. Özellikle yazlığın satış işleminde
eşi A tanık olmuş ise, artık A satış işleminin esası ve içeriği hakkında
tanıklıktan çekinme hakkına sahip değildir (HMK m. 251/1,(a)).
3. Bilirkişi, hakimin hukuki ve günlük yaşam bilgisi dışında kalan
ve çözümü özel ve teknik bilgi gerektiren çekişmeli vakıalarda oy ve
görüşünü mahkemeye sunarak yargılamaya yardımcı olan kişidir.
Hakim, bilirkişi deliline çözümü özel ve teknik bilgi gerektiren vakıalar
bakımından karar verebilmesine yardımcı olması için başvurabilir
(HMK m. 266). Burada yazlığın ayıplı olduğu iddiası karşısında hakim,
duvar çatlaklarının, rutubetlenmenin ve ahşap çürüklerinin teknik ola-
rak ne aşamada olduğu, bunun olası tehlikeleri ve karşı tarafta meydana
getirdiği zararı belirleyebilmek için bilirkişinin oy ve görüşüne başvu­
rabilir. Zira bu konu hukuki bilgi niteliğinde olmadığı gibi uzmanı dı­
şında günlük bilgiyle bilinebilecek bir konu da değildir.
Keşif delili ise, hakimin, uyuşmazlık konusu hakkında iddia edilen
vakıalara ilişkin olarak bizzat duyu organları vasıtasıyla bilgi sahibi ol-
masına ilişkin usul hukuku kurumudur. Keşif suretiyle hakim, uyuş­
mazlık konusu üzerinde, bulunduğu yer veya mahallinde incelemelerde
bulunarak bizzat duyu organları vasıtasıyla bilgi toplar (HMK m. 288).
Buna göre yazlığın ayıplı olduğu iddiası karşısında hakim, duvar çat-
laklarının, rutubetlenmenin ve ahşap çürüklerinin teknik olarak ne aşa­
mada olduğu, bunun olası tehlikeleri ve karşı tarafta meydana getirdiği

152
zararı belirleyebilmek için yazlıkta keşif incelemesi yapabilir. Hatta ge-
rektiğinde keşifte bilirkişinin yardımından da faydalanabilir.
4. a) K ve M tarafından yazlığın A tarafından T'ye satışına ilişkin
iddiası, esasında bir hukuki işleme (satış işlemine) dayanmaktadır. Bu
bakımdan 2018 yılı için 2960 TL'yi de aştığı için senetle (kesin delille)
ispatı gerekirdi. Ancak hukuki işlemler veya senetler bakımından bun-
ların tarafları dışındaki kişilerin muvazaa iddialarının, senede veya bel-
geye bağlı olması mümkün değildir. Zira üçüncü kişiler, hukukı işlem
veya senede esasen yabancıdır ve ellerinde senet veya belge olması söz
konusu olamaz. Dolayısıyla kanun koyucu, bu durumu öngörerek,
üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları bakımından hukuki işlem veya senet
söz konusu olsa dahi tanıkla (takdiri delille) ispatı münıkün kılmıştır
(HMK m. 203/1,(d)). Dolayısıyla K ve M, tanıkla veya diğer takdiri
delillerle de T'ye yapılan satışın muvazaalı olduğunu ispatlayabilir.
4. b) K ve M bu durumda ihtiyati tedbir yoluna başvurmalıdır. Zira
uyuşmazlık konusu hakkında mevcut durumda meydana gelebilecek bir
değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşaca­
ğından ya da tamamen inıkansız hale geleceğinden veya gecikme sebe-
biyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edil-
mesi hallerinde ihtiyati tedbir kararı alınabilir (HMK m. 389/1). Bu ba-
kımdan Z iyiniyetli olduğundan, tapuda malik görünen T tarafından
Z'ye satış yapılması halinde K ve M'nin yazlığa ilişkin hak talepleri
tamamen sonuçsuz kalacaktır. K ve M'nin bu tehlikeyi bertaraf edip
hakkının şimdiden güvence altına alabilmesi için dava açılmadan önce
veya dava devam ederken, mahkemece takdir edilecek teminat karşılı­
ğında ihtiyati tedbir yoluyla yazlığın satışa konu olmasının engellenme-
sini sağlaması gerekir. Tedbir kararıyla birlikte tapu memurluğuna ya-
pılacak bildirimle, taşınmazın tapu sayfasına tedbir kararı kaydedilir.
Bu surette de yazlık, T tarafından Z'ye satılamaz.
5. a) Mahkeme tarafından verilen kararın kanun yollarına götürüle-
bilmesi için, kural olarak tarafların aleyhine olan bir husus olması ge-
rekir. Bir başka ifadeyle tıpkı dava açmak ve yargılama esnasında bir-
takım taleplerde bulunmak gibi, kanun yollarına başvuru için de hukuki
yarar şarttır. Bu anlamda mahkeme tarafından verilen karar, tamamen
lehine olan ve hiçbir talebi reddedilmeyen taraf, kural olarak kanun yo-
luna başvuramaz. İstisna olarak bazı hallerde, karar lehine de olsa, ta-
rafın kanun yoluna başvuruda hukuki yararı olduğu tespit edilirse, ilgili

153
taraf kanun yoluna başvurabilir. Örneğin gerekçedeki bir husus, tarafın
kanun yoluna başvuru bakımından hukuki yararının varlığını sağlaya­
bilir veya lehine karar verilmiş olsa bile yargılama giderleri açısından
kanun yoluna başvuruda da tarafın hukuki yararı olabilir. Sonuç olarak,
A'nın karşı davasının reddedilmesi, örnek kabilinden verdiğimiz istis-
nalar dışında K ve M'nin lehinedir. Dolayısıyla K ve M, bu karara karşı
istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurma imkanına sahip değildir.
5. b) Bilirkişi delili, hakimin çözümü özel ve teknik bilgi gerektiren
uyuşmazlık konusu vakıalarda, özel veya teknik bilgisine başvurmasını
ifade etmektedir. Bilirkişi delili, takdiri delillerden olup; gerek bilirki-
şiye başvurulup başvurulmaması gerekse de bilirkişi raporunun hükme
esas alınması (bilirkişinin oy ve görüşüyle hakimin bağlı olup olma-
ması) bakımından hakimin takdir vardır. Bununla birlikte, kanun ko-
yucu tarafından birtakım özel kanun düzenlemeleriyle bazı hallerde bi-
lirkişiye başvuru zorunlu tutulmuştur. Örneğin akıl hastalığı, akıl zayıf­
lığı veya bağımlılık gibi sebeplerle kişinin kısıtlanmasına ilişkin yargı­
lamalarda (TMK m. 436/5), hayvan alım satımında hayvanın ayıplı ol-
duğunun tespitinde (TBK m. 224) veya anonim şirketlere ayni sermaye
konulması veya kuruluşta devralınacak ayni sermaye unsurlarının var-
lığı halinde bunların değerinin tespiti konularında bilirkişiye başvurul­
ması zorunludur. Bu gibi özel düzenlemeler dışında hakim, bilirkişiye
resen başvurabileceği gibi tarafların talebiyle de başvurabilir. Ancak
belirtmek gerekir ki özel veya teknik bilgi gerektiren hallerde, hakimin
bilirkişiye başvurması, davanın aydınlatılması ve hukukun uygulan-
ması bakımından hakimin görevi niteliğindedir ve bu durumlarda haki-
min bilirkişiye başvurmaksızın kendi bilgisine veya dosyadaki genel
bilgilere göre karar vermesi yanlış olacaktır. Dolayısıyla, bilirkişiye
başvurulması gerekirken başvurulmamış olması, ilk derece mahkemesi
kararlarının BAM tarafından veya Yargıtay' ca yapılacak kanun yolu in-
celemelerinde dikkate alınabilir.
5. c) Yargıtay'ın temyiz incelemesi neticesinde kararın bozularak
yeniden ilk derece mahkemesine gönderilmesi üzerine mahkeme, bu
karara karşı iki şekilde hareket edebilir (HMK m. 373). Kararında dire-
nirse, bu karar bir nihai karar niteliğinde olup bu karara karşı da temyiz
talep edilirse inceleme, ilk olarak kararına direnilen dairece yapılır. Da-
ire de kararında direnirse dosyanı hukuk genel kuruluna iletir ve hukuk
genel kurulunca yapılan temyiz incelemesi neticesinde verilen karar ke-
sindir (HMK m. 373/5 ve 7). Buna karşılık ilk derece mahkemesi

154
Yargıtay'm bozma kararına uyma yönünde hareket ederse, bozma kap-
samında inceleme yapmak zorundadır. Bununla birlikte bozma kapsamı
dışında kalan hususlar kesinleşmiş kabul edilir (ancak bu durum kesin
hüküm niteliğinde değildir). Bu durum ne 1086 sayılı Hukuk U sfılü Mu-
hakemeleri Kanunu'nda (HUMK) ne de HMK'da mevcuttur. Yargı­
tay'ın yerleşik içtihatları ve 09.05.1960 tarih ve 21/9 sayılı İçtihadı Bir-
leştirme Kararı4 ile kabul edilmiştir. Sonuç olarak, her ne kadar verilen
uyma kararı bir ara karar niteliğinde olsa ve ara kararlardan kural olarak
dönülebilirse de, Yargıtay'ın anılan İBK ile bu durumda usüli kazanıl­
mış hak ortaya çıkacağından, mahkemenin verilen uyma kararından dö-
nerek direnmesi mümkün değildir.
6. Bu durumda K ve M'nin öngörülen sürede istinaf kanun yoluna
başvurmaması üzerine ilk derece mahkemesinin kararı artık kesin hü-
küm niteliğini taşır. Kesin hüküm niteliğini kazanmış bir karar bakı­
mından yargılamanın kural olarak tekrar mahkeme önüne götürülmesi
mümkün değildir. Zira bu durumda bir dava şartı olarak kesin hüküm
(HMK m. 303) engeliyle karşılaşılır (HMK m. 114/1, (i)). Ancak öyle
bazı durumlar olabilir ki, uyuşmazlık bakımından verilen kararın tekrar
ele alınması, bir diğer ifadeyle yeniden yargılama yapılması gerekebilir.
Nitekim kesin hüküm niteliğini kazanmış kararlara karşı olağanüstü bir
kanun yolu olarak Kanun' da sınırlı sayıda öngörülen sebeplerin varlığı
halinde yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir (HMK m. 374
vd.). Bu kapsamda, yargılamada hükme esas alınan senedin sahte oldu-
ğuna karar verilmiş olması veya bu hususun mahkeme veya resmi ma-
kam önünde ikrar edilmiş olması halinde, ilgili taraf yargılamanın ye-
nilenmesi yoluna başvurabilir (HMK m. 375/1,(d)). Buna göre K ve M,
hükme esas alınan tapu kaydının sahteliğinin tespit edilmiş veya ikrar
edilmiş olması halinde, ceza mahkumiyetine ilişkin hükmün kesinleş­
tiği veya ceza kovuşturmasına başlanamadığı yahut soruşturmanın so-
nuçsuz kaldığı tarihten itibaren üç ay ve her halde iade talebine konu
olan hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde aleyhine karar ve-
ren mahkemeye başvurabilir (HMK m. 377/1,(ç); HMK m. 378).

4
RG, T. 28.06.1960, S. 10537.

155
Pratik 3
Konya' da fırın işletmeciliği yapan (F) Ltd. Şti, 08.04.2018 tarihinde
Konya'da buğday depolama ve pazarlama alanında faaliyet gösteren
(X) A.Ş. 'ye noter aracılığı ile bir ihtar göndermiştir. İhtarın içeriği şu
şekildedir: "Aramızda düzenleyip notere onaylattığımız buğday alım
satım sözleşmesi hükümleri gereği, her ay banka vasıtası ile bedellerini
ödediğim ve ödemeyi müteakip olarak tarafıma teslim etmeniz gereken
buğdaylardan son 3 aya tekabül eden 5 tonluk kısmın teslim edilmediği
anlaşılmıştır. Söz konusu miktarı bir hafta içerisinde teslim etmemeniz
halinde yasal yollara başvurulacaktır". İhtarı gayri ciddi bulan (X)
A.Ş. ihtara cevap vermemiştir. Bunun üzerine aralarındaki noter onaylı
sözleşmenin bir kısım hükümlerini sıkıntılı bulan (F) Ltd. Şti. 'nin şirket
müdürü (Ş), (X) A.Ş. yönetim kurulu başkanı (Y)'yi yemeğe davet et-
miş ve yemek sırasında (Y)'nin, alkolün de etkisiyle aralarındaki ticari
ilişkiye yönelik beyanlarını gizlice kaydetmiştir. Bu olaydan 1O gün
sonra (F), (X)'e karşı Silifke'de bir alacak davası açmıştır.

Sorular
1. Dava tahkikat aşamasına geldiğinde, mahkemenin yetkisiz oldu-
ğunu, aralarındaki sözleşmenin geçersiz olduğunu, dava konusu yapılan
alacağın zamanaşımına uğradığını ve ayrıca davacı vekilinin vekaletna-
mesinin geçersiz olduğunu fark eden (X), bu aşamada bu iddialarını
ileri sürebilir mi? Neden /Nasıl?
2. (F) dava dilekçesinin sonuç kısmında yer alan 5 ton buğdayın tes-
limi yerine, buğdayların zamanında teslim edilmemesi nedeniyle uğra­
nılan 50.000 TL maddi zararın ödenmesi talebinde bulunabilir mi? Na-
sıl? Çeşitli ihtimallere göre değerlendiriniz.
3. (F)'nin dayandığı noter senedinin altında yer alan imzanın kendi-
sine ait olmadığını düşünen (X)'e hangi yola başvurmasını önerirsiniz?
Neden / Nasıl?
4. (F), bu davada kendi ticari defterlerine delil olarak başvurabilir
mi? Nasıl?
5. (F), (Y)'ye ait ses kayıtlarını bu davada delil olarak kullanabilir
mi? Neden?
6. (X) A.Ş verdiği cevap dilekçesinde "(F) 'nin iddia ettiği gibi bir
sözleşme aramızda mevcuttur. Ancak, (F) satım bedelini ödememiştir"

156
şeklinde bir beyanda bulunmuştur? Bu beyanı medeni usul hukuku ba-
kımından nasıl değerlendirirsiniz? Neden?
7. Bu davada ispat yükü dağılımı size göre nasıl olmalıdır? Neden?
8. Bu davada (X) A.Ş. bu yıl teslim edilmeyen buğdaylardan çok
daha fazlasını hatalı olarak önceki yıllarda teslim ettiğini iddia edebilir
mi? Nasıl? Çeşitli ihtimallere göre değerlendiriniz.
9. (X) A.Ş, söz konusu buğdayları zamanında teslim etmek istedi-
ğini ama (F) nin ifayı kabul etmediğini iddia etmiştir? (X) bu iddiasını
nasıl ispatlamalıdır? Neden?
10. Ön inceleme aşamasında, 1'nci soruda verilen bilgiler çerçeve-
sinde hakimin duruşma yapmadan karar vermesi mümkün müdür?

Cevaplar
1. X'in anılan iddialarının tahkikat aşamasında ileri sürülüp sürüle-
meyeceği, bu iddiaların medeni usul hukuku çerçevesindeki niteliğine
göre belirlenmelidir. Bu çerçevede davacı vekilinin vekaletnamesinin
geçersiz olduğu iddiası, HMK m. 114/1, f hükmü uyarınca dava şartı
niteliğindedir. Bu bakımdan bu iddianın tahkikat aşamasında ileri sü-
rülmesi mümkündür (HMK m. 115/1 ). Mahkemenin yetkisizliği iddia-
sının hukukı niteliği ise kesin yetki olup olmadığına göre değişir. Zira
yetkisizlik iddiası, kesin yetki hallerinde dava şartı (HMK m. 114/1, ç);
kesin olmayan yeki hallerinde ise ilk itirazdır (HMK m. 116/1, a).
Olayda ise kesin yetki hali bulunmadığından, X, yetkisizlik iddiasını
ancak cevap dilekçesiyle birlikte ileri sürebilir, tahkikat aşamasında
ileri süremez (HMK m. 117/1). Sözleşmenin geçersiz olduğu ve zama-
naşımı iddiaları ise, ne dava şartı ne de ilk itiraz niteliğindedir; bu iddi-
alar maddi hukuka dayanan savunma sebepleridir. Dolayısıyla bu iddi-
aların ileri sürülmesi, savunmanın değiştirilip genişletilme yasağı çer-
çevesinde dilekçeler aşamasında yapılmalıdır. İstisna olarak ön ince-
leme aşamasında davacının mazeretsiz olarak ön inceleme duruşmasına
gelmemesi halinde de ileri sürülmesi mümkündür. Tahkikat aşamasında
ise ıslah veya karşı tarafın açık rızası olmadıkça ileri sürülmesi müm-
kün değildir.
2. Bu durum, talep sonucunun (davanın) değiştirilmesi mahiyetin-
dedir. Dolayısıyla iddianın değiştirilip genişletilmesi yasağı çerçeve-
sinde dilekçeler aşamasında serbestçe yapılabilir. Ön inceleme aşama­
sında ise davacının mazeretsiz olarak ön inceleme duruşmasına gelme-

157
mesi halinde yapılabilir. Davanın tahkikat aşamasında yapılması müm-
kün değildir (HMK m. 141/1). Ancak tahkikat aşamasında, ıslah ve
karşı tarafın açık rızası hükümleri saklı tutulmuştur (HMK m. 141/2).
Dolayısıyla F'nin 5 ton buğday talebi yerine 50.000 TL'lik zararının
tazminini talep etmesi, tahkikat aşamasında X' in açık onay vermemesi
halinde ancak ıslah ile mümkündür. Bu durumda F, davasını HMK m.
176 vd. hükümleri uyarınca tamamen ıslah etmeli ve bir hafta içinde
yeni bir dilekçe vermelidir (HMK m. 180).
3. Bu durumda X' in sahtelik davası açması gerekir. Zira F, noter
senedine dayanmıştır ve noter senetleri resmi senet olduğundan, bu se-
netlerdeki sahtelik iddiasının asıl uyuşmazlığa ilişkin davada ön sorun
olarak incelenmesi mümkün değildir. X' in noter senedine resmiyet ka-
zandıran notere ve F'ye karşı birlikte ayrı bir dava açması gerekir. Bu
durumda hakim tarafından X' e iki haftalık bir süre verilir (HMK m.
208/4).
4. Ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak sunulması ve mah-
keme tarafından değerlendirilmesi mümkündür. Ancak bunun için
HMK m. 222'de öngörülen şartları taşıması gerekmektedir. Bu çerçe-
vede ilk olarak ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edi-
lebilmesi için kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş,
açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini
doğrulamış olması gerekir (HMK m. 222/2). Bu şartları taşıyan ticari
defterlerin sahibi lehine delil olarak kullanılabilmesi için ise, diğer ta-
rafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların
bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi ya-
hut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlan-
mamış olmadır (HMK m. 222/3). Önemle belirtmek gerekir ki sahibi
lehine delil olarak kabul edilme şartlarını taşıyan ticari defterlerdeki ka-
yıtlar, bir bütün olarak değerlendirilir; lehe ve aleyhe olan hususların
birbirinden ayrılması mümkün değildir. Öte yandan açılış veya kapanış
onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari
defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK m. 222/4). Sonuç ola-
rak belirtilen şartları taşıması kaydıyla F tarafından ticari defterlerinin,
lehine delil olarak sunulması ve değerlendirilmesi mümkündür.
5. Hukuki dinlenilme hakkı, bütün yargılamalarda geçerli bir temel
ilke olarak ispat hakkını da içermektedir. İspat hakkı, bir yargılamada
bireylerin iddia ve savunmalarını dayandırdıkları vakıalar hakkında

158
ispat araçları vasıtasıyla hakimde lehlerine kanaat oluşturmaya yönelik
haklarıdır ve Anayasa'nın 36'ncı maddesinde hak arama hürriyeti ve
adil yargılanma hakkı çerçevesinde temel hak olarak düzenlenmiştir.
İspat hakkı, bir temel hak olarak ancak kanunla sınırlanabilir. Buna göre
taraflar kanunlarda belirtilen usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir.
Bu sınırlamalardan birisi de, ispat hakkının gerçekleştirilmesinde ispat
araçları olarak kullanılan delillerin hukuka aykırı olmamasına ilişkin­
dir. Zira hukuk düzeni, hak arama hürriyetinin gerçekleştirilmesi ama-
cıyla dahi olsa, hukuka aykırı davranış ve tutumları geçerli kabul ede-
mez. Bu anlamda hukuka aykırı yollarla elde edilen deliller, tüm yargı
kollarında ispat faaliyetinde kullanılamaz.
Bu anlamda medeni usul hukuku çerçevesinde ispat hakkı ve sınır­
ları HMK m. 189 ile düzenlenmiştir. HMK m. 189/2 uyarınca, hukuka
aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıa­
nın ispatında dikkate alınamaz. Dolayısıyla F'nin Y'ye ait ses kayıtları
izni olmaksızın çekildiği için, hukuka aykırı yollarla elde edilmiş oldu-
ğundan, aralarındaki davada ses kayıtlarının delil olarak kullanılması
mümkün değildir.
6. X'in bu yöndeki beyanı ikrar niteliğindedir. Bir yargılamada,
karşı tarafın dayandığı vakıaların doğruluğu veya yanlışlığının kabul
edilmesi ikrar olarak ifade edilir. İkrar türleri bakımından da basit, va-
sıflı ve bileşik ikrar olmak üzere üçe ayrılır. Basit ikrar, vakıanın olduğu
gibi kabul edilmesidir. Vasıflı ikrar ise vakıanın kabul edilmekle bir-
likte, hukuki niteliğinin karşı tarafça iddia edildiği gibi olmadığı, vakı­
anın hukuki niteliğinin değiştirildiği ikrar çeşididir. Bu yüzden gerek-
çeli inkar da denilir. Nihayet bileşik ikrar ise, karşı tarafın dayandığı
vakıayı kabul etmekle birlikte, söz konusu vakıaya, ilgili veya ilgisiz
bir başka vakıanın eklendiği ikrar çeşididir. Bu noktada eklenen vakıa,
ikrar edilen vakıayla ilgiliyse bağlantılı; değilse bağlantısız bileşik ikrar
söz konusudur. Örneğin "evet sözleşme yaptık, ancak borcumu öde-
dim." şeklindeki ikrar bağlantılı; buna karşılık "evet sözleşme yaptık,
ancak borcumu başka bir sözleşmeden olan alacağımla takas ettim."
Şeklindeki ikrar ise bağlantısız bileşik ikrar niteliğindedir. Sonuç olarak
burada X'in beyanı, sözleşmenin var olduğu vakıasına, F'nin satım be-
delini ödemediği iddiasını eklediği için bağlantılı bileşik ikrar niteliğin­
dedir.

159
7. İspat yükü, bir yargılamada tarafların dayandıkları vakıaların is-
pat edememeleri halinde, bunun sonucuna kimin katlanacağını belirle-
yen kurallardır. Kural olarak taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli ol-
duğu medeni usul hukukunda, tarafların iddialarını ispat edememeleri
durumunda, ortadaki maddi hukuk belirsizliğinin hakim tarafından ne
şekilde sonuca bağlanacağının ortaya konulması gerekir. Zira hakim
karar vermekten kaçınamaz ve ceza hukukundaki şüpheden sanık ya-
rarlanır ilkesi gibi bir ilke de medeni usul hukuku bakımından geçerli
değildir. Dolayısıyla iddia edilen vakıaların ispat edilememesi halinde,
bu belirsizliğin kimin aleyhine sonuçlanacağını ortaya koyan maddi hu-
kuk kuralları ispat yükü kavramıyla açıklanır.
HMK m. 190/1 uyarınca ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme
bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi le-
hine hak çıkaran tarafa aittir5• Dolayısıyla genel kural bu olmakla bir-
likte özel kanunlarda ispat yükünün tersine çevrildiği durumlar da mev-
cuttur. Buna göre bu davada F, sözleşmenin varlığını ve bu sözleşmeye
göre X'in borcu olan 5 ton buğdayı teslim etmediği vakıalarını ispat
etmelidir. Bu vakıalardan ispat edememesi halinde aleyhine olarak da-
vanın reddiyle karşılaşacaktır.
8. X' in kendisinin daha önceki yıllarda hatalı olarak fazla buğday
teslim ettiğini iddia etmesi mümkündür. Zira bu iddiası çerçevesinde
aslında kendisi de alacaklıdır (sebepsiz zenginleşme) ve bu alacağıyla
takas ve mahsup ilişkisi kurulabilir. İki ihtimalle değerlendirilme yapı­
labilir. İlk olarak bu iddia karşı dava olarak esasa cevap dilekçesiyle
veya esasa cevap dilekçesi verme süresi içinde ayrı bir dilekçeyle ileri
sürülebilir. HMK m. 132'de yer alan asıl davanın açılmış ve halen gö-
rülmekte olması ve karşı davada ileri sürülen talep ile asıl davada ileri
sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut
bu davalar arasında bağlantının mevcut olması şartları olayımızda mev-
cuttur. Süresinde bu dava açılmazsa ikinci ihtimal olarak X' in savun-
masını genişleterek takas iddiasında bulunması da mümkündür. Bu du-
rumda da savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı

Burada önemle belirtmek gerekir ki ispat yüküne ilişkin TMK m. 6 'da yer alan
"Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayan-
dırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." hükmü medeni usul hukuku ba-
kımından eksiktir; ispat faaliyeti bakımından önemli olan, vakıayı kimin iddia et-
tiği değil, o vakıadan kimin lehine sonuç çıktığıdır.

160
başlamışsa, ancak ıslah veya karşı tarafın açık rızasıyla bu iddiada bu-
lunabilecektir. Ancak kuşkusuz bu durumda ıslahla eklediği vakıadan
kendi lehine hak çıktığı için önce yapmış olduğu fazla buğday teslimi
vakıasını ispat etmesi gerekecektir. Bu iki ihtimal dışında X' in bu da-
vada anılan iddiayı ileri sürmesi mümkün değildir; ayrı dava açması
gerekir.
9. Medeni usul hukukunda, iddia edilen vakıaların ispatı faaliye-
tinde, kesin delil-takdiri delil ayrımı yapılmaktadır. HMK'nın 200 ila
m. 203 'üncü maddeleri, kesin delille ispat zorunluluğu ve bu zorunlu-
luğun istisnalarına ilişkin hükümler içermektedir. Buna göre bir hakkın
doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi,
ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki
miktar veya değerleri ikibinbeşyüz 6 Türk Lirasını geçtiği takdirde se-
netle ispat olunması gerekir (HMK m. 200). Dolayısıyla kesin delille
ispat zorunluluğunun olup olmadığının belirlenmesinde, öncelikle is-
patı söz konusu olan vakanın hukuki işlem olması gerekmektedir. Ola-
yımızda ise buğdayların zamanın ifa edilmek istendiği, fakat F'nin ifayı
kabul etmediği vakıasına ilişkin hangi delillerle ispatının gerektiği so-
rulmaktadır. Bu husus ise hukuki işlem değil, hukuki fiil niteliğindedir.
Sonuç olarak X A.Ş. takdiri delillerle ispat edebilir.
10. l 'inci soruda ileri sürülen iddiaların ön inceleme aşamasında in-
celenmesi usulünün, HMK m. 137 ilam. 142 hükümleri çerçevesinde
dikkate alınması gerekmektedir. Kanun'un 137'nci maddesinde ön in-
celemenin kapsamında dava şartları ve ilk itirazlar da dahildir. Bununla
birlikte HMK m. 138'de dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya
üzerinden karar verilmesi asıl olarak düzenlenmiş; ihtiyaç duyulması
halinde bu konuda karar vermeden önce ön inceleme duruşmasında ta-
rafları dinleyebileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla vekaletnamenin geçer-
siz olduğu iddiası dava şartı niteliğinde, mahkemenin yetkisiz olduğu
iddiası ise ilk itiraz niteliğinde olduğundan, bu iddiaların ön inceleme
aşamasında duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden karara bağlanması
mümkündür. Zamanaşımı iddiası ise ön inceleme duruşması tamamlan-
dıktan sonra ve fakat tahkikata başlamadan önce değerlendirilir (HMK
m. 142). Dolayısıyla zamanaşımı iddiasının dosya üzerinden karara
bağlanması mümkün değildir. Sözleşmenin geçersiz olduğu iddiası ise

Bu değer 2018 yılı için 2960 TL'dir.

161
m. 137 uyarınca ön inceleme kapsamına dahil olmakla birlikte, dava
şartı veya ilk itiraz niteliğinde olmadığından, ancak ön inceleme du-
ruşma yapılarak tarafların uyuşamadığı bir nokta olarak değerlendirile­
bilir.

B. CEVAPSIZ PRATİKLER

Pratik 1
Ankara'da bir kuaför ve güzellik merkezi işleten (A), sosyal medya
hesabında paylaştığı videolarla meşhur olmuş, bunun üzerine lüks bir
şube açmayı düşünmeye başlamıştır. Bu amaçla arkadaşı (B)'nin Tunalı
Hilmi Caddesi'ndeki dükkanını sözlü olarak aylık 3000 € bedelle kira-
lamıştır. Dükkanın tasarımı için de iç mimar (C) ile 30.000 TL peşin
ödeyerek, kalan 40.000 TL'yi ise iş bitiminde l 5.02.2018 tarihinde öde-
mek üzere 70.000 TL'ye anlaşmıştır. (C)'nin yaptığı tasarımdan mem-
nun olmayan (A), sözleşmeden dönerek (C)'ye karşı dava açmıştır.
Dükkanın tasarımında ortaya çıkan sıkıntılardan dolayı dükkanın açıl­
ması gecikmiştir.
(A)'nın düzenli müşterilerinden (M), yaptırmış olduğu cilt lekeleri-
nin silinmesi operasyonunun ardından halsiz hissetmeye başlamış, dok-
toru (D)'ye muayene olmuştur. Yapılan tetkiklerin ardından cilt kanseri
olduğunu öğrenmiş, bu duruma sebep olarak (A)'nın salonunda yaptır­
dığı işlem olduğunu düşünmüş ve (A)'ya karşı belirsiz alacak davası
açmıştır.

İşlerinin yoğunlaşması ve yeni şubenin açılış işlemlerine fazla me-


sai harcayan (A)'nın arası eşi (K) ile bozulmuş, (K) eşiyle olan ve son
zamanlarda sıklaşan kavgalar dolayısıyla şiddetli geçimsizlik nedenine
dayanan boşanma davası açmıştır. (A) ise bu esnada (M)'nin davası ne-
deniyle sık sık görüştüğü avukatı (Z) ile ilişki yaşamaya başlamıştır.
Sorular
1. (B), şube henüz açılmadığı için ikinci aydan itibaren kira bedelini
ödemekten imtina eden (A)'ya karşı alacak davası açmıştır.
a) Bu davada (A), arkadaşı (B)'nin, dükkanı boş ve bakımsız dur-
maması için sohbet esnasında kullanabileceğini söylediği için kullan-
maya başladığını, ortada bir kira sözleşmesi olmadığını iddia etmekte-
dir. Bu iddiaya ilişkin olarak ispat yükü kimin üzerindedir ve ilgili id-
diayı kim, nasıl ispatlayabilecektir?

162
b) Bu davada (B), alacağının ispatı için hangi delillere başvurmalı­
dır? İlk kiraya ilişkin elden verilen makbuz ile iddiasını ispat edebilir
mi veya sizin önereceğiniz başka bir yol var mıdır?
c) (B)'nin, üçüncü duruşmada, kira ilişkisini ispat etmek üzere tanık
dinletmesi mümkün müdür? Neden, nasıl? (A)'nın avukatı olarak,
(B)'nin bu yöndeki talebine ilişkin savunmanız ne yönde olurdu? Ne-
den, nasıl?
2. (A)'nın (C)'ye karşı açtığı davada (A), ön inceleme duruşmasına
katılamamış ve herhangi bir mazeret bildirmemiştir.
a) (C), ön inceleme duruşmasında, (A)'nın daha önceki dükkanı için
yapmış olduğu tasarım nedeniyle kalan alacağına ilişkin karşı dava aça-
bilir mi? Neden, nasıl? (C)'nin avukatı olarak ona hangi yola başvur­
masını tavsiye edersiniz?
b) (C), ön inceleme ,duruşmasında, cevap dilekçesinde belirttiği bazı
delilleri sunmamış ve bu konuda mahkemeden süre istemiştir. Ön ince-
leme duruşmasına ilişkin tutanak, (A)'ya tebliğ edildiğinde, (A) budu-
ruma karşı çıkmak istemektedir. Sizce (A), talebinde haklı mıdır? Ne-
den, nasıl? Duruşmaya katılmış olması halinde vereceğiniz cevap deği­
şir miydi?
3. (A) tarafından (C)'ye karşı açılan davada (C), eser sözleşmele­
rinde tasarımın sanatsal yönünün sanatçının ruh haline göre oluşturul­
duğu, dolayısıyla iş sahibinin yapılan işi beğenmeme gibi bir hakkının
olmadığını iddia etmesi halinde, hakim, bu iddianın değerlendirilmesi
için bilirkişiye veya uzman görüşüne başvurabilir mi? Neden, nasıl?
4. (A) ile (C) arasındaki davada, mahkeme hakimi kendiliğinden ke-
şif kararı verebilir mi? Keşif sırasında, Ankara Kuaförler odası temsil-
cisini de hazır bulunduran (A)'nın bu girişimini değerlendiriniz. Ayrıca
keşfe hakimin tek başına gelmesi halinde keşfin geçerliliğini tartışınız.
5. (A)'nın (C) ile arasındaki dava devam ederken, dükkan sahibi
(B)'nin mahkemeye başvurarak (A)'ya karşı dava açmasının, (A) ile
(C) arasındaki dava bakımından etkilerini tartışınız.
6. (A), açmış olduğu davada üst üste iki kez mazeretsiz olarak du-
ruşmalara katılmamıştır. Buna çok kızan (C), (A)'nın da hazır olduğu
üçüncü duruşmada davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini is-
temiştir. (C) talebinde haklı mıdır? Neden, nasıl?
7. (M) tarafından açılan davada, (A), malpractice davalarında za-
manaşımının 6 ay olduğunu öğrenmiş ve ön inceleme duruşmasında

163
zamanaşımı iddiasında bulunmuştur. (M) ise zamanaşımının davanın
başında ileri sürülüp incelenmesi gereken özel bir ilk itiraz olduğunu
ileri sürerek karşı koymuştur. Hakim olarak ne yönde karar verirsiniz?
Neden, nasıl?
8. (M) tarafından açılan dava devam ederken (A) işlerin altından
kalkamayacağını anlamış ve dükkanı devretmiştir. Bu durumun
(M)'nin açtığı davaya etkisini ve (M)'nin haklarını tartışınız.
9. Tahkikat aşaması devam ederken (M) iyice rahatsızlanmış, artık
günlük işlerini dahi göremez hale gelmiştir. Bu durum dolayısıyla kat-
landığı zararları da dava konusu etmek istemektedir. (M) iş güçten ke-
sildiği vakıasını yargılamaya dahil edebilir mi? Neden, nasıl?
10. İyice halsiz kalan (M)'nin işten güçten de kesilmesi üzerine dok-
toru nezdinde tekrar yapılan tetkiklerde (M)'ye (A)'nın güzellik merke-
zinde uygulattığı işlemde kullanılan cihazlardan HIV bulaştığı, bağışık­
lık sisteminin bu yüzden çok çabuk çöktüğü tespit edilmiştir. (M), bu
vakıayı yargılamaya dahil edebilir mi? Neden, nasıl? İhtimallere göre
tartışınız.

11. Bu davada hakimin bilirkişiye başvurmasının zorunlu olup ol-


madığını, değilse başvurması gerekip gerekmediğini tartışınız. Bilirki-
şinin HIV bulaşma tehlikesi nedeniyle bu davada görevden kaçınma
hakkı var mıdır?
12. Bilirkişi tarafından yapılan değerlendirmede, (M)'nin halsizle-
şip işten güçten de kesilmesi dikkate alınarak 1.000.000 TL zarar belir-
lemesi yapılmıştır ve rapor (M) 'ye tebliğ edilmiştir. (M) ise duruşma
gününde artık AIDS hastası olduğunu, çok daha fazla zararı olduğunu
ileri sürerek talebini 5.000.000 TL yapmak istemektedir. (M)'nin avu-
katı olarak bunu hangi yolla sağlarsınız? Neden, nasıl?
13. (A) ile (K) arasındaki boşanma davasında (K), tanık olarak anne
babası ile komşularını dinletmek istemektedir. Sizce bu mümkün mü-
dür? (A) ise 18 ve 14 yaşlarındaki çocuklarını tanık olarak sunmuştur.
Bu davada belirtilen kişiler tanıklık yapabilir mi? Yapabilirse neden ve
nasıl? Açıklayınız. Belirtilen tanıkların tanıklıktan çekinme hakkı olup
olmadığını belirtiniz.
14. Devam eden boşanma davasında (K), (Z) tarafından yollanmış
aşk mektupları bulmuştur. (K) bu delilleri yargılamaya dahil edebilir
mi? Neden, nasıl? Bu davada (Z)'ye tanık olarak başvurulabilir mi?
Başvurulursa (Z) tanıklıktan çekinebilir mi?

164
15. Boşanma davasında (K), dava devam ederken (Z) ile ilişkilerinin
başladığını, dolayısıyla artık aldatma nedenine dayanarak boşanma ta-
lep ederek talep sonucunu ıslah etmek istemektedir. Hakim olarak ne
kararı verirdiniz.
16. Boşanma davasında (A) şiddetli geçimsizlik olduğunu ikrar et-
miş, fakat aldatmayı kabul etmeyerek eşini çok sevdiğini söylemiştir.
(K) ise kendisinin artık sevmediğini, kaldı ki geçimsizliğin ikrar da edil-
diğini belirtmiştir. Bu durumda (K), zaten her halükarda boşanma kararı
verilmesi gerektiğini ileri sürmekle birlikte, aynı zamanda tazminat da
alabileceğinden, aldatmayı ispatlamak amacıyla aldatılıp aldatılmadığı
konusunda (A)'ya son çare olarak yemin teklif edebilir mi? (K)'nın
taleplerini değerlendiriniz.

Pratik 2
Ahmet, aylığı 750 TL' den kiraya verdiği dairesinin kiralarını öde-
memesi üzerine, kiracısı Burhan aleyhine dört aylık kira bedeline ilişkin
alacak davası açmaya niyetlenmektedir. Bunu duyan Burhan sinirlen-
miş ve eve zarar da vermiştir. Akabinde Ahmet kira bedeli alacaklarının
yanı sıra eve verilen zarara ilişkin olarak da 8000 TL'lik alacak tale-
biyle dava açmıştır.
Ahmet'in kardeşi Kazım, Burhan'ın kardeşi Emine'yi kaçırmış ve
iki yıl süren nikahsız birlikteliklerinde Emine'nin hamile kalması üze-
rine bebek doğduktan sonra evlenmişlerdir.

Sorular
1. Burhan, kira bedellerinin ödendiğinin ispatı amacıyla Ahmet'e
yemin teklif edebilir mi? Aynı teklifin hakim tarafından yapılabilmesi
mümkün müdür?
2. Burhan'ın yemin teklif etmesi üzerine Ahmet'in vekilinin, mü-
vekkilinin rahatsızlığından ötürü yemin edemeyeceğini, dolayısıyla
kendisine verilen özel vekaletnameyi sunarak yemini eda etmeye hazır
olduğunu bildirip yemini eda edebilir mi? Hakim bu talep hakkına ne
yönde karar vermelidir.
3. Ahmet'in yemin ettiği varsayımında, Burhan başka delil ileri sü-
rebilir mi?

165
4. Ahmet' in eve verilen zarar konusunda bilirkişi incelemesi talep
etmesi üzerine yapılan bilirkişi incelemesinde bilirkişi 5500 TL zarar
tayin etmiştir. Buna göre;
a) Taraflar bilirkişi raporuna itiraz edebilirler mi? Neden, nasıl?
b) Hakim, bilirkişi raporunda belirtilen zarar kalemlerinin doğru ol-
duğunu, ancak tayin edilen zarar miktarının piyasa rayicinin üzerinde
olduğundan bahisle zararı 2000 TL olarak kabul edebilir mi?
c) İlk bilirkişi raporuna sadece Ahmet itiraz etmiş ve bunun üzerine
yapılan ikinci bilirkişi incelemesinde 2800 TL zarar belirlenmiş olması
halinde hakimin bu rapora göre 2800 TL zarar üzerinden karar vermesi
mümkün müdür?
5. Hakim duruşma sırasında keşfe karar vermiş ve keşfin günü, yeri
ve saati taraflara bildirilmiş; ancak Ahmet mazeret bildirmeksizin keşfe
katılmayan Ahmet'in yokluğunda keşfi yapabilir mi?
6. Hakim, kendisinin zarar miktarını tayin konusunda zaten yeterli
bilgiye sahip olmadığından bahisle, zabıt katibinin bilirkişiyle birlikte
keşfe katılması yönünde karar verebilir mi?
7. Ahmet, kiraları ödediğine dair mahkemeye ses kaydı sunabilir
mi? Hakim bu kaydı hükmüne esas alabilir mi?
8. Kazım ve Emine'nin nikahsız birliktelikleri sırasında doğan ço-
cukları Gülizar'ın Kazım tarafından tanınmaması üzerine Emine'nin
açtığı babalık davasında mahkemece kan testi yapılmasına karar veril-
miş, ancak Kazım bu testin yapılmasına karşı çıkmaktadır. Bu durumda
hakim olsanız nasıl karar verirdiniz?
9. Gülizar'ın Kazım ve Emine'nin kızı olduğu yönündeki davada
Ahmet'in tanıklık yapma mecburiyeti var mıdır?
10. Kazım'ın, eşi Emine'nin kendisini arkadaşı Mahmut ile aldattı­
ğına dair kuşkuları üzerine evde Emine'nin dolabında bulduğu günlükte
yazan yasak aşk itiraflarına dayanarak açtığı boşanma davasında Ka-
zım, günlüğe dayanarak eşinin sadakat yükümlüğüne aykırı davrandı­
ğını ispat edebilir mi?

Pratik 3
Mersinli Ahmet, narenciye üretimi yapmakta olup, İstanbul' da
sebze meyve ihracatı işleriyle uğraşan Besim'e 500 ton portakal satmış­
tır. Besim, 20.000 TL satış bedelinin 10.000 TL'lik kısmını peşin

166
ödemiş, kalan kısmı en geç iki hafta içinde kendi belirleyeceği bir ta-
rihte portakalların teslimi sırasında ödeyeceğini belirtmiş ve bu konuda
taraflar anlaşmıştır. Bunun üzerine Ahmet portakalları toplamış ve tes-
lim gününe kadar muhafaza etmek üzere soğuk hava deposu kiralamış­
tır.

Sorular
1. Besim'in iki haftalık süre geçmiş olmasına rağmen portakalların
teslimini talep etmemesi üzerine Ahmet, dava açmıştır. Buna göre;
a) Besim'in avukatının soğuk hava deposunun masraflarını ödeme-
mek kaydıyla portakalları teslim almaya hazır olduklarını beyan etmesi
talebi üzerine hakim olsaydınız ne yönde karar verirdiniz?
b) Ahmet'in avukatı dava devam ederken soğuk hava deposu mas-
raflarından vazgeçtiklerini bildirmiş olması üzerine mahkeme hakimi
olarak ne yönde ve nasıl karar verirdiniz?
2. Dava açılmadan önce her iki tarafın avukatlarının bir araya gele-
rek portakalların bir hafta içinde teslim alınması ve soğuk hava deposu
masraflarından vazgeçilmesi konusunda tarafları uzlaştırmaları müm-
kün müdür? Neden, nasıl? Böyle bir durumda hakim hükmün icra edi-
lebilirliği konusunda bir karar vermeli midir?
3. Besim'in Ahrnet'e karşı, bedelin çok fazla olduğu, bedelde indi-
rim yapılması amacıyla dava açması halinde;
a) Ahmet'in avukatının ilk oturumda teklifi kabul etmesi üzerine
hakim nasıl karar vermelidir? Bu durumda yargılama giderleri bakımın­
dan hakim olsaydınız ne yönde karar verirdiniz?
b) Besim'in açtığı bu davada görevsizlik kararı verilmesi halinde
yargılama giderlerine de hükmedilecek midir?
c) Davaya ilişkin olarak belirlenen duruşma için taraflardan her iki-
sinin de mazeretsiz olarak duruşmaya katılmamış olması halinde yargı­
lama giderleri açısından ne yönde karar verilmelidir?
d) Dava devam ederken Bakanlar Kurulu kararıyla portakal üreti-
minde Besim lehine olacak şekilde tavan fiyat uygulamasına geçilmiş
olması halinde hakim olarak ne yönde bir karar verirdiniz? Bu durumda
yargılama giderlerine hükmeder miydiniz? Nasıl?
4. Ahmet tarafından Besim'e karşı açılan portakalların teslimi ve
soğuk hava deposu masrafının karşılanmasına yönelik davanın Ahmet
lehine sonuçlandığı varsayımında;

167
a) Ahmet, aynı vakıalara fakat farklı hukuki sebeplere dayanarak
yeniden dava açabilir mi?
b) Aynı hukuki sebebe fakat farklı vakıalara dayanarak yeniden
dava açabilir mi?
5. Hakim, davanın sonunda yargılama gideri olarak taraflar arasında
kararlaştırılan vekalet ücretine hükmedebilir mi? Neden, nasıl?
6. Ahmet' in Besim' e karşı açtığı davada hakim kısa kararını Ahmet
lehine hüküm tesis etmişken, gerekçeli kararında Besim lehine karar
vermiştir. Bu kararı nasıl değerlendirirsiniz.
7. Ahmet'in Besim'e karşı açmış olduğu davada Besim takas
definde bulunmuş ve hüküm olarak Ahmet'in aleyhine karar verilmiş­
tir. Besim, daha sonradan Ahmet'ten olan alacağına ilişkin dava açabilir
mi? Kesin hükmün kapsamı itibariyle değerlendiriniz.
8. Ahmet'in Besim'e karşı açtığı davayı kazanmasının ardından Be-
sim, işletmesini Cemil'e devretmiştir. Bu durumda Ahmet, hükmü icra
takibine konu ettiğinde, Cemil ilamda kendisinin taraf olmadığını, do-
layısıyla kararın kendisi açısından kesin hüküm teşkil etmediğini, kaldı
ki sözleşmenin portakal üreticileri ve ihracatçıları birliğinin kararı ge-
reğince yazılı şekilde yapılmış sözleşmeyle yapılması gerekirken şifahi
olarak yapılan sözleşmeden dolayı borçlu olmadığını ileri sürerek dava
açabilir mi?
9. Ahmet'in Besim'e karşı açtığı davada verilen kararın, hakim ta-
rafından tefhim edilmeden peçeteye yazılarak Ahmet'e verilmesi işle­
mini, hüküm bakımından değerlendiriniz.

168
il. ÖRNEK YARGI KARARLARI
✓ Keşif işleminde, bilirkişiden yardım alınabilirse de keşfin tamamen bilirki-
şiye bırakılması hukuka uygun değildir.

✓ Hakimlik görev ve yetkisinin bilirkişilere devri, usule aykırıdır.


(Yargıtay 15. HD, E. 2016/1716, K. 2017/1397, T. 29.03.2017)
" ... Mahkemece yapılan yargılama sırasında; davacı tarafın evrak üzerinde ince-
leme yapılarak rapor düzenlenmesini istemesi, davalı vekilinin ise gerekirse bilirkişi
kuruluna yerinde inceleme yetkisi de verilmek suretiyle rapor tanzim edilmesini talep
etmesi nedeni ile davaya konu yapılan sözleşme süresinin bitim tarihinin yakın olması
ve tespitin aciliyeti gerekçesi ile HMK 278/4. maddesi uyarınca 17.03.2015 tarihli
celsede; resen seçilecek 3 kişilik bilirkişi heyetine dosyanın tevdi ile tarafların iddia
ve savunmaları, gerekirse yerinde inceleme yapma yetkisi de verilmek suretiyle ye-
rinde de inceleme yapılarak rapor düzenlenmesi yönünde ara kararı verilmiştir. Ara
kararının icrası için mahkemece talimat yazısı yazılmamış, bilirkişiler bu ara kararı
uyarınca taraflara, özellikle davalıya haber vermeden, mahallinde davacı tarafından
yer gösterilmesi ve yapılan ölçüme dayalı olarak ve hakim nezareti olmadan yaptıkları
inceleme sonucuna göre 29.09.2015 tarihli raporlarını düzenleyip mahkemeye sun-
muşlar ve mahkemece de bu rapor esas alınarak hüküm kurulmuştur.
Davacının talepleri teknik incelemeyi gerektirmektedir. Hakim, uyuşmazlık ko-
nusu hakkında bizzat duyu organları yardımıyla bulunduğu yerde veya mahkemede
inceleme yaparak bilgi sahibi olmak amacıyla keşif yapılmasına karar verebilir.
Hakim gerektiğinde bilirkişi yardımına başvurur (HMK 288/l). Keşif kararı, mahke-
mece, taraflardan birinin talebi üzerine veya resen alınır (HMK 288/2). Mahkeme,
çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin
talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir
(HMK 266/ l ). Kanunda belirtilen haller dışında, deliller davaya bakan mahkeme hu-
zurunda, mümkün olduğunca birlikte ve aynı duruşmada incelenir. Bu kural doğru­
danlık ilkesinin bir sonucudur. HMK'nın 218/1. maddesinde "Mahkemeye getirilmesi
zor veya sakıncalı olan belgeler, hakim veya görevlendireceği bilirkişi tarafından ye-
rinde incelenir ya da bu belgelerin mahkemeye sunulmuş örnekleri asıllarıyla karşı­
laştırılır. İnceleme sonunda bir tutanak düzenlenir ve gerekli görülürse uygun teknik
araçlarla belgenin aslı kaydedilir." HMK 197. maddesinde de "kanunda belirtilen hal-
ler dışında, deliller davaya bakan mahkeme huzurunda, mümkün olduğu kadar birlikte
ve aynı duruşmada incelenir ... ( 2) Başka yerde bulunan ve mahkemeye getirilemeyen
deliller, o yerde istinabe yoluyla toplanabilir. ( 3 ) Delillerin incelenmesi veya beyan-
ların dinlenmesi sırasında taraflar, istinabe olunan mahkemede hazır bulunabilir ve
delillerle ilgili açıklama haklarını kullanabilirler. Bu hususu sağlamak için, taraflara
incelemenin yapılacağı tarih ve yer bildirilir. Bu davet üzerine taraflar istinabe olunan
mahkemede hazır bulunmasalar dahi deliller incelenir veya beyanlar dinlenir.
Bu yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, mahkemece hükme dayanak alı­
nan rapor usul hükümlerine aykırı olarak yapılan inceleme sonucu alınmıştır. Mahke-
mece yargı çevresi dışında bulunan Hamzabeyli'de bulunan gümrük kapısı ile ilgili

169
yapılan işlerin tespiti için işin yapıldığı yer mahkemesine talimat yazıp isterlerse ta-
raflara da günü bildirmek suretiyle hakim gözetiminde keşif yaptırması ve bilirkişi
raporu aldırması gerekirken, bu yola başvurmadan bilirkişilere yerinde inceleme yet-
kisi vermesi delillerin mahkeme huzurunda toplanacağına dair HMK'nın 197. madde-
sine aykırı olmuştur. Hakimin doğrudan inceleme yaptırma yetkisi bulunmadığı gibi
hakimlik yetkisinin bilirkişilere devri de mümkün bulunmamaktadır. HMK 278/4.
maddesi yanlış yorumlanarak ve HMK 288/1. madde hükümlerine aykırı olarak isti-
nabe yolu ile keşif yapılmadan bilirkişilere yerinde inceleme yetkisi verilerek karar
verilmesi HMK 27. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli un-
suru olan hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil edeceğinden doğru olmamıştır.
Bu durumda mahkemece talimat yoluyla mahallinde konusunda uzman teknik bi-
lirkişiler marifeti ile keşif ve bilirkişi incelemesi de yaptırılarak alınacak rapor ve
dosya kapsamındaki delillere göre sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken bi-
lirkişilere yerinde inceleme yetkisi verilerek ve davalı tarafın yokluğunda yapılan in-
celeme sonucu düzenlenen rapora göre karar verilmesi aykırı olmuş, kararın bozul-
ması uygun görülmüştür ... "

✓ Mahkeme kararlarının içeriği bağlamında, soyut hukuk kuralları uyuşmaz­


lık konusu vakıalara ilişkin olarak somutlaştırılmalı ve kararlar gerekçelen-
dirilmelidir.
(Yargıtay 9. HD, E. 2017/4687, K. 2018/5336, T. 15.03.2018)
" ... HMK.'un 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savun-
malarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hak-
kında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen
vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça
vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uy-
gulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden sö-
zedilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır.
Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kuru-
labilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğu­
nun denetlenebilmesi mümkün olacaktır ... "

✓ Taraflar, kural olarak dilekçelerinde dayanmadıkları delilleri sonradan yar-


gılamaya dihil edemezler.

(Yargıtay 2. HD, E. 2016/6862, K. 2017/557, T. 17.01.2017)


" ... Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak he-
nüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek bel-
gelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin
süre verilir.
Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi halinde,
o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir ( HMK m. 140/5 ). Bu
madde metııinde vurgulanması gereken husus "dilekçelerinde gösterdikleri" ibaresi-
nin kullanılmış olmasıdır. Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil göstere-
mezler ( HMK m. 145 ).

170
Dava dilekçesi davalı erkeğe 05.03.2015 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı cevap
dilekçesi sunmamış, tarafların katıldıkları 26.05.2015 tarihli ön inceleme duruşma­
sında davacı kadına "tanık deliline dayanmış olmakla, tanık isim ve adreslerini yazılı
olarak iki hafta içerisinde bildirmesi" yönünde süre verilmiş ve davacının iki haftalık
kesin süre geçtikten sonra 20.08.2015 tarihli dilekçesinde bildirdiği tanıklar dinlene-
rek davanın kabulüyle tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Davacı kadın dava
dilekçesinde boşanma sebebi olarak ileri sürdüğü vakıaları bildirdikten sonra bu va-
kıaları hangi delille ispatlayacağını belirtmemiştir. Davacı kadın dava dilekçesinde
tanık deliline dayanmadığına göre, dayanılmayan delilin bildirilmesi için ön inceleme
aşamasında verilen süre sonuç doğurmaz ve davacının süresinde bildirmediği tanıkla­
rının beyanları kusur belirlemesinde dikkate alınamaz ( HGK 20.04.2016 tarih
20 l 4/695 ve 20 l 6/522 karar sayılı kararı ). Gerçekleşen bu durum karşısında mahke-
mece; yukarda açıklanan sebeplerle davalıya yüklenecek kusurlu bir davranış ispatla-
namadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği halde, boşanma davasının ka-
bulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirıniştir. .. "
✓ İlk derece yargılamasında sunulmayan delillerin, kural olarak kanun yolları
aşamasında dikkate alınması mümkün değildir.
(Yargıtay HGK, E. 2017/7-2097, K. 2017/894, T. 3.5.2017)
" ... Kural olarak, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz
veya karar düzeltme aşamasında sunulamazlar; sunulmuş olsalar bile, bu aşamalar­
daki incelemeler sırasında dikkate alınamazlar. Bu kuralın tek istisnası, dayanılıp su-
nulan delillin, o davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşıması; örneğin, davaya
konu borcun ödenmiş olduğunu gösteren makbuz, ibraname gibi bir belge olmasıdır.
Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşama­
sında davaya konu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde ge-
rekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yar-
gılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge de-
ğerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkar eden davalının sa-
vunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne
sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının
ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan
ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağın­
dan söz edilemeyeceğinin kabulü de zorunludur.
Somut olayda, 01.12.201 l tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasına davalı ve-
kilinin katılarak delillerini bildirmek için süre talep ettiği, bunun üzerine mahkemece
davacı ve davalı yönünden ara kararlar oluşturulduğu, davalı tarafın tanıkları dahil
delillerini bildirmesi için iki haftalık kesin süre verildiği ancak davalı vekili duruş­
mada hazır olmasına rağmen kesin sürenin sonuçlarının ihtar edilmediği görülmüştür.
Dolayısıyla davalı vekiline delillerini bildirmesi için verilen kesin sürenin usu-
lüne uygun olmadığı görüldüğünden usulüne uygun bir kesin süre verildiğinden söz
edilemez. Bunun yanında davalı vekili tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulan
bordrolar dikkate alınarak hakkı ortadan kaldıran ödeme savunması niteliğindeki bu
bordrolar üzerinde durularak gerekirse bu hususta bilirkişiden ek rapor alınıp bir de-
ğerlendirmeye tabi tutulduktan sonra soncuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

171
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında usulüne uygun kesin süre
verildiği halde davalı tarafın, verilen süre içinde elindeki belgeleri dosyaya sunma-
dığı, yargılama sırasında sunulmayan bir kısım ücret bordrolarını ilk defa temyiz aşa­
masında ibraz ettiği, 6100 Sayılı HMK'nın 145. maddesi uyarınca belirtilen süreden
sonra delil gösterilemeyeceği, ilk derece yargılaması sırasında verilen süre içinde elin-
deki belgeleri dosyaya sunmayan tarafa temyiz aşamasında belge sunmasına imkan
vermenin, yargılama faaliyetini ciddiye almayanı veya yargılamayı uzatma amacını
taşıyan kötüniyetli kişileri ödüllendirmek olacağı, davalının söz konusu belgeleri tem-
yiz aşamasında sunma nedeni konusunda da herhangi bir açıklamada bulunmadığı,
temyiz incelemesinde ilk derece mahkemesinden ileri sürülmeyen vakıa ve delillerin,
hatta mahkemenin karar vermesinden sonra yaşanan vakıaların ileri sürülmesinin
mümkün olmayıp temyiz incelemesinde tahkikat yapılamayacağı, bu sebeple direnme
kararının onanması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de, bu görüş yukarda be-
lirtilen sebeplerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. .. "

✓ Uyuşmazlık aydınlanmadıkça, hakim tanıkların bir kısmını dinlemekle yeti-


nemez.
(Yargıtay 2. HD, E. 2017/252, K. 2017/1600, T. 16.2.2017)
" ... Davacı baba tarafından açılan velayetin değiştirilmesi davasının yapılan yar-
gılaması sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Velayete dair davalar kamu
düzeninden olup asıl olan çocukların menfaatidir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça ta-
nıklar dinlenmek zorundadır. Davalı delil listesinde bildirdiği tanık ... 'nın dinlenilme-
sini talep etmiş, mahkemece yeterli derecede bilgi edinildiği gerekçesiyle davalının
bu tanığının dinlenilmesinden Hukuk Muhakemeleri Kanununun 241. maddesi gere-
ğince vazgeçilmiştir. Bu hükme göre, adı geçen tanığın dinlenmemesi için, dinlenen
tanıklarla ispat edilmek istenen hususun yeter derecede aydınlanmış olması gerekir.
Böyle değilse bu hükme dayanılarak mahkeme tanığı dinlemekten kaçınamaz. Dosya
kapsamından Hukuk Muhakemeleri Kanununun 241. madde koşullarının gerçekleş­
mediği anlaşılmaktadır. O halde, davalı tanığının Hukuk Muhakemeleri Kanununun
243. vd. maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak dinlenilmesi ve tüm deliller birlikte
değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar
verilmesi usul ve yasaya aykın olup; bozmayı gerektirmiştir ... "
✓ Mahkeme kararlarında gerekçe, hakimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar
ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar.
(Yargıtay HGK, E. 2017/2-2816, K. 2018/1180, T. 6.6.2018)
" ... Buna göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin,
anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan de-
lillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bun-
lardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırma­
yacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin ( mahkemenin ) tespit
etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Ge-
rekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların

172
kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini ( hukuki sebepleri ) kendili-
ğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarım ve bunun nedenle-
rini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini
denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe
sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını
daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları
tatmin etmez ( Kuru B./ Arslan R./ Yılmaz E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 22.
Baskı, Ankara 2011, s. 472 ).
Anayasa'nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla
gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anla-
şılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de so-
nucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nite-
lendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandı­
rıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağ­
lantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi sebeple haklı veya haksız
görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay'ın hukuka uygunluk deneti-
mini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi se-
beple o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş
ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hü-
küm fıkraları~ın bulunması zorunludur ... "

✓ Sulh, şarta bağlı yapılabilir; ancak bu durumda şart, mahkeme kararında


gösterilemez.
(Yargıtay 14. HD, E. 2017/1550, K. 2018/337, T. 16.1.2018)
" ... Bilindiği gibi sulh görülmekte olan bir davanın taraflarının karşılıklı anlaşma
ile davaya konu uyuşmazlığa son vermeleridir. Sulh sözleşmesi mahkeme önünde ya-
pılabileceği gibi mahkeme dışında da yapılabilir. Taraflar, mahkeme dışında yapmış
oldukları yazılı bir sulh sözleşmesini mahkemeye verirler ve buna ( yazılı sulh sözleş­
mesine ) göre davada sulh olduklarını bildirirlerse, bu yazılı sulh sözleşmesinin mah-
kemeye verildiği duruşma tutanağına yazılır ( HMK.m.154,3/f ). Bu halde, mahke-
meye verilen yazılı sulh sözleşmesinin ayrıca tutanağa geçirilmesine ( yazılmasına )
gerek yoktur. Çünkü duruşma tutanağında eklendiği yazılı olan belgelerin içeriği de
tutanak metııi hükmündedir ( HMK.m.154,4 ). Ancak bu halde, mahkemeye verilen
yazılı sulh sözleşmesinin duruşmada tarafların önünde okunması, okunduğunun da
duruşma tutanağına yazılması ve ondan sonra tutanağın ( m.154,3/ç'ye göre) taraflara
( veya sulh için yetkili vekillerine ) imza ettirilmesi gerekir. Böylece, mahkeme dışı
sulh, mahkeme içi sulha dönüşür. Mahkeme önünde sulh şarta bağlı olarak yapılabilir.
Sulh sözleşmesinin şarta bağlı olarak yapılmış olması halinde, mahkemenin, böyle bir
sulh sözleşmesine dayanarak esas hakkında karar ( hüküm ) vermesi imkansızdır.
Çünkü şarta bağlı hüküm verilemez. Taraflar şarta bağlı şekilde sulh olmakla, davaya
son vermek istediklerinden, başka bir deyişle davanın takibinden vazgeçtiklerinden

173
(HMK.m.123 ), bu halde mahkemenin "karar verilmesine yer olmadığına" biçiminde
bir kararla davayı sonuçlandırması gerekir ( HMK.m.315, 1 ).
Sulh şarta bağlı değilse sulh üzerine mahkemenin vereceği karar, tarafların tale-
bine göre iki şekilde olabilir:
a- ) Taraflar, mahkemenin, sulhe ( sözleşmesine ) göre bir karar vermesini iste-
mezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verilir ( HMK.ın.315,1 ). Taraflar
sulhu tespit etmesini isterlerse, o zaman mahkeme, sulhu HMK.m. 154,3/ç'ye göre tu-
tanağa geçirir ve "karar verilmesine yer olmadığı" ( HMK.m.315, 1/c.2 ) biçiminde bir
kararla davanın son bulduğunu tespit etmekle yetinir. Çünkü, davanın sahibi taraflar-
dır ve hakim onların talebinden fazlaya karar veremez ( HMK.m.26 ).
b- )Taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, mahkeme, sulh sözleşmesine
göre bir karar ( hüküm ) vermek zorundadır. Özellikle tarafların, aralarındaki uyuş­
mazlığın esaslı noktalarında sulh olmaları halinde, bunun bütün ayrıntıları ile birlikte
bir mahkeme kararında ( hükmünde ) belirtilmesini istemelerinde hukuki yararları
vardır ... "

174
§ 4. KANUN YOLLARI

• Kanun Yollarının Amacı ve Çeşitleri


• Kanun Yollarına Başvuru

• İstinaf
• Temyiz
• Yargılamanın Yenilenmesi
I. PRATİK ÇALIŞMALAR
A. CEVAPLI PRATİKLER

Pratik 1

(A), yakın arkadaşı (B)'nin uzun zamandır boş duran parseli üze-
rinde bir lokanta ve çay bahçesi açmak istemektedir. (A), aralarındaki
dostluğun da etkisiyle az bir bedel karşılığında (B)'nin maliki olduğu
arsa üzerinde planladığı işletme projesini hayata geçirmiştir. Arkadaş­
lıkları sebebiyle yazılı bir kira sözleşmesi de yapmamışlardır. Şifahi an-
laşmalarına göre, söz konusu parsel bir yıllığına kiralanmıştır. Henüz 6
aylık bir zaman geçmiş iken, (B) bu parseli otopark olarak işletmek is-
tediğini söyleyen (C)' den (A)'nın ödediği kiranın 4 katı bir teklif almış­
tır. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen (B), arsayı yaptıkları yazılı bir kira
sözleşmesi ile (C)'ye kiralamıştır. Arsa üzerine lokanta ve çay bahçesi
inşa etmek için epeyce bir para harcayan (A), arsayı terk etmemekte ve
henüz kira süresinin dolmadığını düşünmektedir. Bunun üzerine (B),
(A)'ya karşı el atmanın önlenmesi ve haksız işgal sebebiyle ecrimisil
davası açmıştır.
Bu davanın yargılamasında, mahkeme kira ilişkisinin bir hukuki iş­
lem olduğunu, bu sebeple kira ilişkisinin senetle ispatının zorunlu oldu-
ğunu kabul ederek dosyaya yazılı bir kira sözleşmesi sunulduğunu tah-
kikat duruşmasındaki tutanağa derç etmiştir. (B), (A) ile aralarında bir
kira ilişkisi olmadığı ve sunulan kira sözleşmesinin de sahte olduğunu
beyan etmiştir. Ancak (B)'nin bu konuda ceza mahkemesinde açtığı da-
vada kira sözleşmesinin sahte olmadığına karar verilmiş; fakat bu karar
(B) tarafından istinaf edilmiştir.
Mahkeme, ceza davasındaki senedin sahte olmadığına ilişkin kararı
da dikkate alarak, el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davasını reddet-
miştir. Bunun üzerine (B), davayı bilirkişi incelemesi yapılmadığı ve
bu sebeplerle kendisinin gereksiz yere yargılamalarla meşgul edilme-
sinden ötürü uğradığı zararın tazmininin de gerektiği sebeplerine daya-
narak istinaf etmiştir. Bölge adliye mahkemesi ise, işin esasına girmek
suretiyle yeniden inceleme yaparak senedin sahteliğinin tespiti ama-
cıyla bilirkişiye tevdiine karar vermiştir. Bilirkişi raporunda senedin
sahte olduğu tespit edilmiş, bölge adliye mahkemesi de ilk derece

177
mahkemesini kaldırarak davanın kabulüne karar vermiştir. Bu sırada
dava dışı (D), bölge adliye mahkemesindeki uyuşmazlık konusu taşın­
mazın mülkiyetinin kendisine ait olduğu gerekçesiyle asli müdahale da-
vası açmıştır.

Sorular
1. Mahkemenin kira ilişkisinin senetle ispatının gerektiği kabulünü,
kira sözleşmesinin bir şekil şartına tabi olmadığını da dikkate alarak
değerlendiriniz.
2. Ceza mahkemesince kira sözleşmesinin sahte olmadığına karar ve-
rilmesinin görülmekte olan ecrimisil davasına bir etkisi olur mu?
Açıklayınız.
3. (D)'nın istinaf yargılaması aşamasında asli müdahale davası açması
mümkün müdür? Neden?
4. Ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesince dikkate alınması
(B) tarafından istinaf edilmemesine rağmen, bölge adliye mahke-
mesi yalnızca bu duruma dayanarak ilk derece mahkemesi kararını
kaldırabilir miydi? Neden?
5. (B)'nin ecrimisil talebinin yanı sıra ilk derece mahkemesi nezdinde
ileri sürmediği yargılamalar sebebiyle uğradığı zararların tazminini
istinaf aşamasında ileri sürmesi söz konusu olabilir mi? Neden?
6. Bölge adliye mahkemesince verilen senedin sahteliğine ve el atma-
nın önlenmesine ilişkin kararın temyizi mümkün müdür? Ecrimisil
talebinin 41.350 TL'yi (temyiz sınırı) aştığı varsayımında bu talebin
senedin sahteliği ve el atmanın önlenmesi talebi ile birlikte temyizi
halinde işleyecek süreci anlatınız.
7. Bölge adliye mahkemesinin verdiği kararın kesin olduğu varsayı­
mında, bu kararın değiştirilmesi ya da kaldırılmasının hangi hal-
lerde mümkün olduğunu izah ediniz.

Cevaplar
1. Kira sözleşmeleri yazılı veya sözlü yapılabileceği, gibi zımni olarak
da vücuda getirilebilir. Yeter ki taraflar kira sözleşmesinin esaslı
unsurlarında anlaşmış olsunlar. Ancak kira ilişkisi bir hukuki fiil

178
(vakıa) değil, bir hakkın doğumuna, değiştirilmesine veya ortadan
kaldırılmasına neden olma niteliği itibariyle bir hukuki işlem (mua-
mele )dir. Bu nedenle HMK. 200. maddesi uyarınca 2500 lirayı aşan
(hukuki işlemler) sözleşmeler hakkında tanık dinlenilmesi mümkün
değildir; bu şartlarda kira sözleşmesinin varlığı ancak senetle ispat
edilebilir; yemin teklif etme hakkı saklıdır. Bununla birlikte HMK
m. 203 'te yer alan senetle ispat kuralının istisnalarının bulunması
halinde, kira sözleşmesinin varlığı tanıkla da ispat edilebilir.
2. Ceza mahkemesinde yapılan yargılama neticesinde toplanan deliller
ışığında senedin sahte olduğu tespit edilmiş ve bu doğrultuda
mahkumiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise ceza mah-
kemesinin bu sahtecilik kararı hukuk mahkemesi bakımından kesin
hüküm niteliğinde olup bağlayıcı etki doğuracaktır. Mahkeme bu
kesin hükmün varlığını dava şartı olarak değerlendirerek davanın
doğrudan usulden reddine karar verecektir. Ceza mahkemesinde da-
vaya konu senedin sahte olmadığına ilişkin verilen kararlarda ke-
sinleştikten sonra (kesin hüküm hakini aldıktan sonra) hukuk mah-
kemesinde kesin hüküm teşkil eder ve hukuk mahkemesini bağla­
yıcı niteliktedir. Olayımızda ceza mahkemesinin senedin sahte ol-
madığına ilişkin kararı istinaf edilmiştir. Bu açıdan bu karar kesin-
leşmemiştir. Dolayısıyla bu senedin sahte olmadığına dair ceza
mahkemesi kararı (bu haliyle) ilk derece mahkemesini bağlayıcı de-
ğildir. Bu durumda mahkeme, kendisi sahtelik incelemesi yaparak
sonuca göre kararını vermelidir. Sonuç olarak olayımızdaki ceza
mahkemesi kararının ecrimisil davasına bir etkisi olmamalıdır.
3. HMK m. 357 /I' e göre, istinaf davaya müdahale talebinde bulunula-
maz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı
kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mah-
kemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mah-
kemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni
delillere dayanılamaz. Bu durumun nedeni HMK ile dar istinaf sis-
teminin kabul edilmiş olmasıdır. Buna göre istinaf yargılamasında

179
ilk derece mahkemesinde ileri sürülen delil ve vakıalar esas alınarak
inceleme yapılır. Dolayısıyla asli müdahale talebinde bulunulamaz.
4. HMK m. 355'e göre istinafta inceleme, istinaf dilekçesinde belirti-
len sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi,
kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. Ola-
yımızda ilk derece mahkemesi kararına esas almaması gereken ceza
mahkemesi kararına dayanarak hüküm kumıuştur. Bu durum kamu
düzenini ilgilendirmektedir. Dolayısıyla BAM istinaf dilekçesinde
belirtilmemiş olsa bile, kamu düzenine aykırılık teşkil eden budu-
rumu res 'en dikkate alıp, kararını ona göre verecektir.
5. HMK m. 357'ye göre istinaf yargılamasında ıslah talebinde bulu-
nulamaz. Yine istinaf yargılamasında ilk derece mahkemesinde
ileri sürülen vakıa ve delillere göre inceleme yapılarak karar verilir.
İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar din-
lenemez, yeni delillere dayanılamaz. Dolayısıyla B ilk derece mah-
kemesinde ileri sürmediği tazminat taleplerini istinaf yargılama­
sında ileri süremez.
6. Senedin sahteliği ve el atmanın önlenmesi malvarlığına ilişkin ol-
ması münasebetiyle, temyiz sınırını geçtiği takdirde temyize tabii-
dir. Senedin sahteliği şahıs varlığına ilişkin olarak değerlendirile­
mez. BAM'ın dava hakkındaki kararı temyizi kabil bir karar ise bu
karara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yo-
luna başvurulabilir (m. 361). Temyiz başvurusu bir dilekçe ile olur
ve bu dilekçe kararı veren BAM'a, verilebilir (m. 365). Temyiz in-
celemesinde Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleri ile
bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırılık hallerini kendiliğin­
den inceler. Temyiz incelemesi kural olarak dosya üzerinden yapı­
lır. Ancak tüzel kişiliğin feshine veya genel kurul kararlarının ipta-
line, evlenmenin butlanına veya iptaline, boşanma veya ayrılığa, ve-
layete, soy bağına ve kısıtlamaya ilişkin davalarla miktar veya de-
ğeri altmış bin (2013 tarihindeki sınır) Türk Lirasını aşan alacak ve
ayın davalarında taraflardan biri temyiz veya cevap dilekçesinde

180
duruşma yapılmasını talep etmiş ise inceleme duruşmalı olarak ya-
pılır.
Yargıtay incelemesi sonucunda BAM kararı ya doğrudan onanır ya
da düzelterek onanır. HMK m. 370'e göre Yargıtay, onama kara-
rında, onadığı kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini gös-
termek zorundadır. Temyiz olunan kararın, kanunun olaya uygulan-
masında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve ka-
nuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihti-
yaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı değiştirerek ve düzelte-
rek onayabilir. Tarafların kimliklerine ait yanlışlıklarla, yazı, hesap
veya diğer açık ifade yanlışlıkları hakkında da bu hüküm uygulanır.
Karar, usule ve kanuna uygun olup da gösterilen gerekçe doğru bu-
lunmazsa, gerekçe değiştirilerek ve düzeltilerek onanır.
Yargıtay, BAM'ın temyiz olunan kararını kısmen veya tamamen
bozabilir. Bozma nedenleri HMK m. 371 'de belirtilmiştir. Buna
göre Yargıtay, belirtilen sebeplerden dolayı gerekçe göstererek tem-
yiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar: a) Hukukun veya
taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması. b) Dava
şartlarına aykırılık bulunması. c) Taraflardan birinin davasını ispat
için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilme-
mesi. ç) Karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulun-
ması.

Bozma sonrası süreç şu şekilde işler: Yargıtay ilgili dairesinin ta-


mamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mah-
kemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye
mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mah-
kemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine,
kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir. Yargıtay
ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, Bölge adliye
mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği ka-
rara ilişkin ise dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uy-
gun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir. Kendi-
sine bozma kararı gönderilen mahkeme, kendiliğinden tarafları

181
duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtay' ın bozma kararına
uyulup uyulmayacağına karar verir. Mahkeme bozma kararına uya-
bilir veya direnebilir.
Uyma halinde: Yargıtay'ın bozma kararına karşı uyma kararı veril-
mesi halinde artık bu karardan dönülemez. Çünkü uyma kararı ile
bozma kararı lehine olan taraf için usuli kazanılmış hak doğar.
Bozma kararına uyma sonucunda, bozma kararına uygun olarak
mahkemece tekrar tahkikat yapılarak yeni bir karar verecektir. Yar-
gıtay'ın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya
uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna
başvurulabilir.
Direnme halinde: Temyiz incelemesi sonucunda kararı bozulan alt
derece mahkemesi bozma kararına uymak zorunda değildir. Ancak
tarafların her ikisi de bozma kararına uyulma yönünde beyanda bu-
lunmuşlarsa, mahkeme direnme kararı veremez, bozmaya uymak
zorundadır. Direnme kararı verilirse, mahkeme artık önceki kararını
değiştiremez. Ancak bu karar ilişkin yeni gerekçeler ileri sürebilir.
İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında dire-
nirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına di-
renilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire,
direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dos-
yayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir. Hukuk Genel Ku-
rulu, direnme kararını doğru bulursa, direnme kararı onanır; bozma
kararını doğru bulursa, direnme kararını bozar. HGK'nın temyiz in-
celemesi sonucunda verdiği karara uyulmak zorundadır, bu karar
karılı direnilemez.
7. Kişiler arasında mevcut olan ve dava konusu haline getirilmiş
uyuşmazlıklar hakkında mahkeme tarafından karar verilip kanun
yolları aşamasından da geçtikten sonra toplumsal barışın tesisi için
aynı uyuşmazlıkların tekrar dava konusu haline getirilmesi engel-
lenmiştir. Bir karar maddi anlamda kesinleştikten sonra artık bu ka-
rar, tekrar dava edilemez, değiştirilemez hale gelmektedir. Dolayı­
sıyla kesin olan bölge adliye mahkemesi kararına karşı, kesinleşm-

182
eden sonra dava açılamayacaktır. Ancak bu durumun hukukumuzda
iki istisnası bulunmaktadır. Bunlar değişiklik davası ve yargılama­
nın iadesidir.
Yargılamanın iadesi, kesinleşmiş hükümlere karşı açılan olağan
üstü nitelikte ve istisnai bir kanun yoludur. Kanunda sayılan sebep-
lere dayanılarak açılabilecek olan yargılamanın yenilenmesi davası,
ağır hukuki hata ve eksikliklerin giderilmesi amacıyla kabul edil-
miştir. Hukuk devleti anlayışı ve yargıya güven ile bağdaşmayacak
nitelikteki kararların ortadan kaldırılması ve değiştirilmesi için açıl­
maktadır. Yargılamanın iadesi, kesin olarak verilen veya kesinleş­
miş olan hükümlere karşı istenebilir. Yargılamanın iadesi talebini
içeren dilekçe, kararı veren mahkemece incelenir.

Bazı hallerde verilmiş, bulunan


bir mahkeme kararı gerçekleşen
bir takım değişikliler nedeniyle değerini önemli ölçüde yitirebilir.
Bu tip hallerde hakkaniyet ilkesi gereğince verilmiş, bulunan yargı­
sal kararın sonradan meydana gelen değişikliklere uyarlanması ih-
tiyacı ortaya çıkar. İşte bu ihtiyacı karşılamak üzere açılan davaya
değişiklik davası denilmektedir. Örneğin nafaka miktarının değişen
durumlar karşısında, eşin veya çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya­
cak hale gelmişse, değişiklik davası ile nafaka miktarının arttırıl­
ması istenebilir. Değişiklik davası Hukuk Muhakemeleri Ka-
nunu 'nda ayrı bir başlık altında düzenlenmiş, değildir.
Pratik 2

Turan, vefat eden babasından miras kalan arazisini, tapuda müteah-


hit Cemil'e satmıştır. Taraflar satış bedeli olarak 500.000 TL'nin bir ay
sonra ödeneceğini kararlaştırmışlardır. Tapuda yapılan devirden bir ay
sonrasında Cemil, arsanın zemininin yapmayı düşündüğü inşaata uygun
olmadığından ödemeye yanaşmamıştır. Bunun üzerine Turan Cemil'e
karşı alacak davası açmıştır. Davada Cemil de arsanın satış sözleşmesi
çerçevesinde belirtilen nitelikte olmadığı, dolayısıyla bilirkişi marife-
tiyle zemin etüdünün yapılması, bu surette de bedelden indirim yapıl­
masını talep etmiştir.

183
İlk derece mahkemesi tarafından yapılan inceleme çerçevesinde, bi-
lirkişimarifetiyle zeminin en fazla 5 katlı bina yapımına uygun olduğu
tespitinden hareketle alacak davasının 400.000 TL'sinin kabulüne,
100.000 TL'sinin reddine karar verilmiştir.
Sorular
1. Bu karara karşı Cemil ve Turan, istinaf kanun yoluna başvurabilir
mi? Neden, nasıl?
2. Turan istinaf kanun yoluna süresinde başvuru yapmaması
halinde, daha sonra istinaf talebinde bulunabilir mi? Neden, nasıl?
3. İstinaf incelemesinde bölge adliye mahkemesinin, duruşma ya-
pılmaksızın bilirkişinin hukuki tespit yaptığından hareketle dosyayı ilk
derece mahkemesine göndermesi mümkün müdür?
4. İstinaf incelemesinde bölge adliye mahkemesi tarafından, taraflar
talep etmemiş olsalar bile arazinin arkeolojik kazı alanı olarak tespit
edildiği, bu sebeple sit alanı olarak ilan edildiğinden hareketle kamu
düzeni gerekçesiyle satışın iptaline karar verilmesi mümkün müdür?
5. Turan tarafından istinaf incelemesi devam ederken arazinin bu-
lunduğu bölgede gerçekleşen imar planı değişikliği nedeniyle arazinin
değerinin arttığı, bu sebeple ıslah yoluyla talep sonucunun arttırılması
mümkün müdür?
6. Turan'ın istinaf talebinde bulunması haline ilişkin incelemede,
bölge adliye mahkemesi tarafından Turan'ın duruşmaya gelmemesi ne-
deniyle başvurunun doğrudan reddine karar verilmesi mümkün müdür?
7. Bölge adliye mahkemesi tarafından dosyanın esastan incelenmesi
neticesinde davanın 300.000 TL üzerinden kabul edilmesi mümkün
müdür? Bu durumda mahkemenin kararını kim nasıl temyiz edebilir?
8. Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesinde bölge adliye
mahkemesi tarafından takdir edilen miktarın düşük olup olmadığı, bi-
lirkişi marifetiyle incelemeye konu edilebilir mi?
9. Yargıtay'ın bozma kararı vermesi halinde dosyanın hangi mah-
kemeye gönderileceğini, kendisine dosya gönderilen mahkemenin ne
yönde kararlar verebileceğini ihtimallere göre açıklayınız.
10. İlk derece mahkemesinin kararının kesinleşmesinden sonra, bi-
lirkişi raporunun kasten gerçeğe aykırı tanzim edildiğinden hareketle
Turan'ın başka kanun yollarına başvurma imkanı var mıdır? Neden, na-
sıl?

184
Cevaplar
1. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabi­
len birinci aşama kanun yolu olarak HMK m. 341 ila 360 arasında dü-
zenlenmiştir. İstinaf kanun yoluna başvurulabilmesi için, her şeyden
önce hukuki yararın mevcut olması gerekir. Medeni usul hukukunda
tüm taleplerde olduğu gibi hukuki yararın varlığı, istinaf kanun yolu
bakımından da gereklidir. Dolayısıyla istinaf kanun yoluna başvurabil­
mek için ilk derece mahkemesi kararının ilgili tarafın kural olarak aley-
hine olması gerekir. Aksi takdirde yeniden yapılacak incelemede, ilk
derece mahkemesinde aleyhe karar verilmesini gerektiren usül ve esasa
ilişkin hatalar tespit edilip düzeltilmesi talebinde hukuki yarar söz ko-
nusu olamaz.
Öte yandan istinaf kanun yoluna başvuru için HMK m. 341 uyarınca
verilen kararın istinaf kanun yolu açık bir karar olması gerekir. Buna
göre ilk derece mahkemesi tarafından verilen karar, Cemil 'in aleyhine
hükmedilen kısım 400.000 TL olduğundan, istinaf sınırını (2018 yılı
için 3560 TL) aşmaktadır. Aynı şekilde Turan aleyhine hükmedilen kı­
sım da 100.000 TL olduğundan Turan da istinafa başvurabilir.
Sonuç olarak hem Cemil hem de Turan, ilk derece mahkemesi
ilamının kendilerine tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde kararı ve-
ren ilk derece mahkemesine veya başka mahkemeye verecekleri dilek-
çeyle istinaf kanun yoluna başvurabilir.
2. Evet bulunabilir. Buna katılma yoluyla istinaf denmektedir. Nite-
kim HMK m. 348/1 uyarınca istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen
taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa
bile, vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yoluna başvurabilir. Görüldüğü
üzere katılma yoluyla istinaf, karşı tarafın istinaf yoluna başvurması
halinde verilecek cevap dilekçesiyle mümkündür. Dolayısıyla burada
karşı tarafın da istinaf yoluna başvurmamış olması halinde, katılma yo-
luyla istinafın, istinaf kanun yoluna başvurma bakımından her zaman
riskli bir tercih olduğu önemle belirtilmelidir. Öte yandan anılan mad-
denin ikinci fıkrasında da istinaf yoluna başvuranın, bu talebinden fera-
gat etmesi veya talebinin bölge adliye mahkemesi tarafından esasa gi-
rilmeden reddedilmesi halinde de, katılma yolu ile başvuranın talebi
reddedilecektir. Dolayısıyla katılma yoluyla istinafın riski sadece baş­
vurup başvuramama açısından değil, istinaf incelemesi esnasında da

185
devam etmektedir. Sonuç olarak Turan, her ne kadar kendisi açısından
riskli olsa da katılma yoluyla istinaf talebinde bulunabilir.
3. Bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf incelemesi, duruşmalı
veya duruşmasız yapılabilir. Duruşma yapılmadan karar verilebilecek
kararlar, HMK m. 353'te düzenlenmiştir. Anılan maddenin "a)" ben-
dinde, 6 alt bent halinde duruşma yapılmaksızın esası incelemeden ka-
rarın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı
veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka
bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilme-
sine kesin olarak karar verebileceği haller düzenlenmiştir. Belirtmek
gerekir ki tahdidi olarak belirlenen bu haller, ilk derece yargılamasında
istinaf incelemesi yapılmasına dahi yer bırakmayan ağır usul hataları­
dır. Belirlenen altı halde de sorudaki durum mevcut değildir. Dolayı­
sıyla bölge adliye mahkemesinin, ilk derece mahkemesinde yapılan bi-
lirkişi incelemesinde bilirkişinin hukuki tespitlerde bulunmuş olduğun­
dan hareketle dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar
vermesi mümkün değildir.
4. İstinaf incelemesi, kural olarak tarafların istinaf dilekçelerinde
ileri sürdüğü hususlar dairesinde yapılır. Bununla birlikte bölge adliye
mahkemesinin kamu düzenine aykırılık gördüğü hususlar, taraflarca
ileri sürülmemiş olsa bile resen gözetilir (HMK m. 355). Bu bakımdan,
arkeolojik sit alanı olarak belirlenen araziler üzerinde tasarruf işlemle­
rinin kamu düzeni gerekçesiyle sınırlandırılması, dolayısıyla satışın ip-
taline karar verilmesi mümkündür.
5. İstinaf incelemesinde, HMK m. 353 çerçevesinde duruşma yapıl­
maksızın dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine veya baş­
vurunun reddi, düzelterek yeniden esas hakkında veya eksiklerin ta-
mamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmesine ilişkin haller dı­
şında, istinaf başvurusu kabul edilerek uyuşmazlık hakkında vakıa in-
celemesi yapılabilir. Bir başka ifadeyle belirtilen haller dışında istinaf
başvurusunun kabul edilmesiyle ilk derece mahkemesindeki gibi yeni-
den inceleme yapılır. İstinafta, temyizden farklı olarak vakıa incelemesi
de yapılabileceğinden, tahkikat yapılması mümkündür. Bununla bir-
likte kanun koyucu, istinafta yapılacak tahkikatta, birtakım işlemlerin
yapılmasını yasaklamıştır. Bu durumun gerekçesi de istinafta yapılacak
incelemede, mümkün olduğunca ilk derece mahkemesinde yapılan in-
celeme kapsamının dışına çıkılmaması gerekliliğidir. Aksi takdirde ilk

186
derece mahkemesinde verilen kararın temelini oluşturan vakıalar dışın­
daki hususlar nedeniyle ilk derece mahkemesi yargılaması ve kararı de-
netlenmiş olacaktır. Bu da istinaf kanun yolunun amacıyla bağdaşmaz.
İlk derecedeki yargılamadan farklı bir durumun oluşturulmasına engel
olan, ilk derecede tartışılmayan şeylerin istinafta tartışılmasına izin ve-
rilmemelidir.
Bu çerçevede HMK m. 357'de istinafta yapılamayacak işlemler be-
lirlenmiştir. Buna göre istinaf aşamasında karşı dava açılamaz, davaya
müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve kural olarak dava-
ların birleştirilmesi istenemez; bölge adliye mahkemesince resen göz
önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen
iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz; bölge ad-
liye mahkemeleri için yetki sözleşmesi yapılamaz. Ancak ilk derece
mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği halde incelenmeden
reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan
deliller bölge adliye mahkemesince incelenebilir. Görüldüğü üzere isti-
naf aşamasında davanın ıslahı mümkün olmadığından, Turan'ın ıslah
ederek talebini artırması söz konusu olamayacaktır.
6. HMK m. 358/1 uyarınca duruşmalı olarak incelenen işlerde taraf-
lara çıkartılan davetiyelerde, duruşmada hazır bulunmadıkları takdirde
tahkikatın yokluklarında yapılarak karar verileceği hususu ile başvuran
tarafa çıkartılacak davetiyede, ayrıca, yapılacak tahkikatla ilgili olarak
bölge adliye mahkemesince belirlenen gideri duruşma gününe kadar
avans olarak yatırması gerektiği açıkça belirtilir. Bu çerçevede meşru­
hatlı davetiyeye rağmen başvuran tarafın mazeretsiz olarak duruşma­
lara katılmaması halinde, kural, dosyanın mevcut durumuna göre karar
verilmesidir. Ancak istisna olarak, öngörülen tahkikat yapılmaksızın
karar verilmesine olanak bulunmayan hallerde başvuru reddedilir
(HMK m. 358/3). Bu düzenlemeler ışığında Turan'ın duruşmaya gel-
memesi üzerine bölge adliye mahkemesi tarafından yapılması gereken
tahkikat yapılmaksızın karar verilmesine olanak bulunmadığına kanaat
getirilmesi halinde başvurunun reddine karar verilmesi mümkündür.
7. Evet mümkündür, zira istinaf incelemesinde vakıa denetimi de
yapılabilir. Bu bakımdan istinaf mahkemesinin yeniden yapacağı tahki-
kat çerçevesinde davanın 300.000 TL üzerinden kabul edilmesine karar
verilebilir. Bu durumda bölge adliye mahkemesi kararının gerek Turan
gerekse de Cemil tarafından temyiz edilmesi mümkündür. Zira kısmen

187
kabul kısmen ret kararı niteliğindeki bu kararın, hem Cemil hem de Tu-
ran' ın taleplerine nazaran aleyhlerine olan miktar HMK m. 362/1 'de
belirtilen sınırın (2018 yılı için 47.530 TL) üzerindedir. Ayrıca söz ko-
nusu bölge adliye mahkemesi kararı, HMK m. 362'de düzenlenen tem-
yiz edilemeyen kararlar kapsamında da değildir. Sonuç olarak hem Tu-
ran hem de Cemil, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde dilekçe
sunarak temyiz kanun yoluna başvurabilir.
8. Temyiz incelemesi, maddi vakıa denetimini kapsamamaktadır,
bölge adliye mahkemelerinin verdiği kararın yalnızca hukuki deneti-
mini kapsamaktadır. Bu sebeple Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri
temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gör-
düğü diğer hususları da inceleyebilir (HMK m. 369/1 ). Dolayısıyla tem-
yiz aşamasında Yargıtay'ın bilirkişi deliline başvurulması, bölge adliye
mahkemesi tarafından takdir edilen meblağın bu surette denetiminin ya-
pılması mümkün değildir.
9. Yargıtay temyiz incelemesi neticesinde HMK m. 371 uyarınca
bölge adliye mahkemesi kararını kısmen veya tamamen bozabilir.
Bozma üzerine dosyanın hangi mahkemeye gönderileceği ise temyizi
istenen bölge adliye mahkemesi kararının niteliğine göre değişecektir.
Şayet bozma kararı, bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf başvu­
rusunun esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı
kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun
görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge
adliye mahkemesine gönderilir. Buna karşılık bozma kararı, bölge ad-
liye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği ka-
rara ilişkin ise dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun
görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.
Kendisine bozma kararı gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraf-
ları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtay' ın bozma kararına
uyulup uyulmayacağına karar verir. Mahkeme bozma kararına uyabilir
veya direnebilir.
Yargıtay'ın bozma kararına karşı uyma kararı verilmesi halinde ar-
tık bu karardan dönülemez. Çünkü uyma kararı ile bozma kararı lehine
olan taraf için usuli kazanılmış hak doğar. Bozma kararına uyma sonu-
cunda, bozma kararına uygun olarak mahkemece tekrar tahkikat yapı­
larak yeni bir karar verecektir. Yargıtay'ın bozma kararı üzerine ilk

188
derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde,
bu karara karşı yine temyiz yoluna başvurulabilir.
Temyiz incelemesi sonucunda kararı bozulan alt derece mahkemesi
bozma kararına uymak zorunda değildir. Ancak tarafların her ikisi de
bozma kararına uyulma yönünde beyanda bulunmuşlarsa, mahkeme di-
renme kararı veremez, bozmaya uymak zorundadır. Direnme kararı ve-
rilirse, mahkeme artık önceki kararını değiştiremez. Ancak bu karar iliş­
kin yeni gerekçeler ileri sürebilir. İlk derece mahkemesi veya bölge ad-
liye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi duru-
munda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı ön-
celikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını dü-
zeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
Hukuk Genel Kurulu, direnme kararını doğru bulursa, direnme kararı
onanır; bozma kararını doğru bulursa, direnme kararını bozar. Hukuk
Genel Kumlu'nun temyiz incelemesi sonucunda verdiği karara uyul-
mak zorundadır, bu karara karşı direnilemez.
10. İlk derece mahkemesi kararlarının olağan kanun yolu aşamasın­
dan geçerek veya kanun yoluna başvuru süresi içinde başvurulmaksızın
kesinleşmeleri üzerine verilen karar, şekli anlamda kesin hüküm niteliği
kazanır. İlk derece mahkemesinin kararının esasa ilişkin olması halinde
de, şekli anlamda kesinleşen karar aynı zamanda maddi anlamda kesin
hüküm niteliğini kazanır. Bu durumda kural olarak maddi anlamda ke-
sin hüküm niteliği kazanmış kararların, artık taraflar arasında yeniden
yargılama konusu yapılması mümkün değildir. Hatta kesin hükmün
varlığı, yeniden tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davalar bakımın­
dan dava şartı niteliğindedir (HMK m. 114/1, (i)). Bununla birlikte, her
ne kadar ilk derece mahkemesi kararlarının iki dereceli olağan kanun
yolu aşamasında denetlenerek yanlış kararların önüne geçilse de, yine
de bazı hallerde usftlüne uygun bir yargılama yapılmamış olabilir ve
maddi gerçek ile adli gerçeğin örtüştüğü bir karar verilmemiş olabilir.
Bu sebepten, maddi anlamda kesin hüküm niteliğindeki kararların,
olağanüstü bir kanun yolu olarak yargılamanın yenilenmesi suretiyle
denetlenmesi imkanı öngörülmüştür. Olağanüstü bir kanun yolu oldu-
ğundan, yargılamanın yenilenmesi, yalnızca HMK m. 375'te sınırlı sa-
yıda öngörülen hallerde istenebilir. Bu hallerden birisi de bilirkişi veya
tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı
beyanda bulunduğunun sabit olmasıdır. Sonuç olarak Turan'ın HMK

189
m. 375/1, (f) hükmü uyarınca yargılamanın iadesini istemesi mümkün-
dür. Turan, bilirkişinin kasten gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiğinin sa-
bit olarak ortaya konduğu ceza mahkumiyeti kararının kesinleştiği ta-
rihten itibaren üç ay içinde ve her halde aleyhine verilen ilk derece mah-
kemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl içinde dilekçeyle
kararı veren ilk derece mahkemesine başvurması gerekir (HMK m.
377/1, (ç); m. 378/1).

B. CEVAPSIZ PRATİKLER

Pratik 1
Recep ile Mahmut, adı ortaklık çatısı altında birlikte yürüttükleri
matbaa işlerinin, ekonomik dalgalanma nedeniyle artan maliyetlerine
katlanamadıklarından adi ortaklık ilişkisini sona erdirmişlerdir. Tasfiye
çerçevesinde 180.000 TL değerindeki makinelerin Recep'te kalacağını,
80.000 TL değerindeki mevcut stok malları ile 100.000 TL'lik adi or-
taklık alacaklarının da Mahmut'un olacağını kararlaştırmışlardır. An-
cak Mahmut'un alacakları tahsil edememesi halinde, yapacağı ihtar ile
Recep'in 50.000 TL'yi bir hafta içerisinde Mahmut'a ödemesi gereke-
cektir. Mahmut alacakların tahsili için borçlulara gereken ihtarları çek-
mesine rağmen herhangi bir olumlu sonuç alamamış, bunun üzerine Re-
cep' e tasfiye anlaşması gereği ihtar çekmiştir. İhtarın üzerinden bir
hafta geçmesine rağmen Recep, 50.000 TL'yi ödememiştir. Bunun üze-
rine Mahmut eski ortağının ahdine vefa göstermediği ve kendisini de
zor durumda bıraktığı gerekçesiyle 50.000 TL'lik alacak ve 30.000
TL'lik manevi tazminat olmak üzere toplamda 80.000 TL'lik iki dava
açmıştır.

Alacak davasına bakan mahkeme, tasfiye anlaşmasında Recep'te


kalan makinelerin yıpranma payının gözetilmediği gerekçesiyle dava-
nın 40.000 TL üzerinden kabulüne, 10.000 TL'sinin ise reddine karar
venniştir. Tazminat davasına bakan mahkeme ise ticari hayatta bunların
olabileceği, basiretli bir tacirin bunları öngörmesi gerektiğinden hare-
ketle manevi tazminat talebinin 1.000 TL olarak kabul edilmesine karar
vermiştir.

190
Sorular
1. Alacak davası hakkında verilen karara karşı tarafların istinaf yo-
luna başvurma imkanı var mıdır? Neden, nasıl?
2. Tazminat talebine bakan mahkemenin verdiği karara karşı taraf-
ların istinaf kanun yoluna başvurma imkanları var mıdır? Neden,
3. Alacak davası hakkında istinaf kanun yoluna tek başına başvuran
Recep' in başvurusunun usulden reddedilmesi halinde, istinaf mercii,
kararı katılma yoluyla istinaf eden Mahmut'un taleplerini inceleyerek
Mahmut hakkında karar verebilir mi?
4. Mahmut tarafından davaların ilk derece mahkemesinde birleşti­
rilmesi talep edilmiş olmasına rağmen talebin reddedilmesi, istinaf in-
celemesinde dikkate alınabilir mi? Neden, nasıl?
5. Alacak davasına ilişkin istinaf incelemesi devam ederken, Re-
cep' in tasfiye anlaşması gereği Mahmut'ta kalan stok malların ekono-
mideki dalgalanma nedeniyle değerinin arttığını ileri sürmesi mümkün
müdür? Neden, nasıl?
6. İstinaf incelemesi sırasında, bölge adliye mahkemesinin yıp­
ranma payı nedeniyle makinelerdeki değer azalışını yeniden tespit et-
tirmesi mümkün müdür? Çeşitli ihtimallere göre değerlendiriniz.
7. Her iki davaya ilişkin olarak istinaf kanun yoluna başvurulması
halinde, dosyaların istinaf incelemesinde birleştirilmesi mümkün mü-
dür?
8. Alacak davasına ilişkin kararın istinaf incelemesinde, ilk derece
mahkemesinde yıpranma payının belirlenmesine yönelik olarak,
edilmiş olmasına rağmen bilirkişi deliline başvurulmamış olması nede-
niyle dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilebilir
mi? Neden, nasıl? Bu durumda yerel mahkeme, anılan karara karşı ko-
yabilir mi?
9. Alacak davasına ilişkin istinaf incelemesi neticesinde, yeniden
esas hakkında verilen kararla 50.000 TL olarak kabul edilmesi halinde,
karara karşı kim veya kimler temyiz yoluna başvurabilir?
10. Dokuzuncu soru çerçevesinde temyiz başvurusuna ilişkin olarak
Yargıtay'ın kararı bozması halinde, dosyanın gönderileceği merci nere-
sidir? Bu durumda ilgili merci ne şekilde hareket edebilir? İhtimallere
göre açıklayınız.

191
Pratik 2
Vinç kiralama işiyle uğraşan Samet, müteahhit Ahmet'e, devam et-
mekte olan inşaatlarında kullanmak üzere 3 adet vincini kiralamıştır.
Ekonomide yaşanan daralma nedeniyle inşaatlarını durduran Ahmet,
vinçlerin 2 aylık kirası olan 100.000 TL'yi ödemediği gibi, vinçleri de
borçlarına karşılık olarak alacaklısı Mesut' a ücretsiz kiralamıştır. Me-
sut'un hızlı tren tüneli inşası işinde, vinçlerin kullanımı sırasında yaşa­
nan toprak kayması nedeniyle iki vinç kullanılamaz hale gelmiştir.
Olanları öğrenen Samet, Ahmet'e karşı 100.000 TL'lik kira alaca-
ğına ilişkin dava açmıştır. Ayrıca Mesut'a karşı, kazadan ötürü kullanı­
lamaz hale gelen vinçler için 400.000; üçüncü vincin haksız yere kira-
lanıp kullanılmasından ötürü de 100.000 TL olmak üzere toplam
500.000 TL'lik tazminat davası açmıştır. Mesut ise davayı Ahmet'e ih-
bar etmiş ve Ahmet ihbar üzerine davaya feri müdahil olarak katılmış­
tır.

İlk derece mahkemesi, Ahmet'e karşı açılan kira alacağı davasında


davanın tamamen kabulüne; Ahmet ve Mesut' a karşı açılan tazminat
davasında ise 350.000 TL'sinin kabulüne, kalan kısmın reddine karar
vermiştir.

Sorular
1. Samet, kira alacağı davasına ilişkin verilen kararı istinaf edebilir
mi? Neden, nasıl?
2. Tazminat davasına ilişkin verilen kararı kim veya kimler istinaf
kanun yoluna götürebilir? Neden, nasıl?
3. Tazminat talebinin ilk derece yargılamasında mahkemenin keşif
yaptırmadığı gerekçesiyle istinaf mahkemesi dosyayı ilk derece mah-
kemesine gönderebilir mi? Neden, nasıl?
4. Ahmet'in tazminat davasına katılmamış olması ihtimalinde, ye-
niden esas hakkında yapılan incelemesinde davanın kendisine tekrar ih-
barı mümkün müdür? Neden, nasıl?
5. Kira alacağına ilişkin verilen kararın istinaf incelemesi netice-
sinde iş makinelerinin ruhsatının olmadığı, ruhsatsız çalıştırılan maki-
nelerin tasarruf işlemine konu edilemeyeceği, bu çerçevede kira sözleş­
menin muvazaa nedeniyle batıl olduğundan hareketle yeniden esas

192
hakkında Samet'in talebinin tamamının reddine karar verebilir mi? Ne-
den, nasıl?
6. Beşinci sorudaki cevabınız,karan sadece Samet'in istinaf etmiş
olduğu varsayımında değişir miydi? Neden, nasıl?
7. Tazminat davasının istinaf incelemesinde, toprak kaymasına ne-
den olan sebebin belediyenin o bölgede yaptığı yer altı kanalizasyon
sistemindeki kırılma nedeniyle inşaat alanının altında atık su birikme-
sinin olduğu ortaya çıkmıştır. İstinaf incelemesinde bu durum dikkate
alınabilir mi? Neden, nasıl?
8. Bölge adliye mahkemesinin, yedinci sorudaki hususu dikkate ala-
rak Mesut'un kusurunun olmadığını, olayda kusursuz sorumluluk hali
de bulunmadığından hareketle sadece izinsiz kiralama nedeniyle Mesut
ve Ahmet aleyhine 120.000 TL üzerinden yeniden esas hakkında karar
verebilir mi? Neden, nasıl?
9. Sekizinci soruya olumlu cevap verildiği varsayımında, karara
karşı kim veya kimler temyize başvurabilir? Neden, nasıl?
10. Temyiz başvurusunun yapılabildiği varsayımında, Yargıtay'ın
Ahmet'in davada taraf olmadığından hareketle hükmü bozması müm-
kün müdür? Bu bozmanın niteliği nedir?
11. Onuncu soru çerçevesinde bozma üzerine dosya hangi mercie
gönderilmelidir? Merci bu karara karşı direnebilir mi? Neden, nasıl?
12. On birinci soru bağlamında mahkemenin uyma karan vermesi
üzerine yeniden yapılması ve bu çerçevede kiralama nedeniyle zararın,
iş makinesi kira rayicinin daha yüksek olduğu gerekçesiyle 180.000 TL
üzerinden karar verilebilir mi? Neden, nasıl? Çeşitli ihtimallere göre
değerlendiriniz.

193
il. DİLEKÇE ve KARAR ÖRNEKLERİ
A. İstinaf Dilekçesi

SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ


İLGİLİ HUKUK DAİRESİNE
Gönderilmek Üzere
FATSA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
SAYIN HAKİMLİĞİ'NE
(ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA)

Dosya No :2017/ ... Esas, 2018/ ... Karar

İstinaf İsteminde Bulunan


Davacı : Ali DAVAAÇAR (T.C. 12345678900)
Kuş Uçmaz Malı. Kervan Geçmez Sok. No.5
Fatsa/ORDU
Vekili : Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU
Dumlupınar Malı. Topaloğlu Cad. No: 1/1
Fatsa/ORDU
Davalı : SÜPERBANK Katılım Bankası A.Ş.
Finans Malı. Adam Smith Cad. No:6
Ümraniye/İstanbul
Vekili : Av. Asla KAYBETMEZ
Yargı Malı. Dilekçe Sok. No. 8
Merkez/ORDU
Konu : İstinaf Başvurumuzun Sunulmasından
İbarettir.
Açıklamalar
Yukarıda dosya esas ve karar numarası verilen davacısı olduğu­
muz dava dosyası 22.03.2018 tarihinde karara çıkmış olup; gerekçeli
karar 17.05.2018 tarihinde tarafımıza tebliğ edilmiştir. Hukuka ve
usule aykırı olduğunu düşündüğümüz bu karara karşı yasal süresi içe-
risinde istinaf yoluna başvurmak için bu dilekçeyi sayın mahkeme-
nize sunmaktayız.

194
A) DAVANIN AÇILMASINA SEBEBİYET VEREN
VAKIALAR;
1) Müvekkil Ali DAV AAÇAR, davalı banka SÜPERBANK Ka-
tılım Bankası A.Ş. 'nin ticari kredi müşterisidir. Müvekkil bankaya
kullanmış olduğu kredi/fonlar nedeniyle borçlu durumdadır. Daha
önce borcunun bir kısmını ödedikten sonra ödeme güçlüğüne düşen
müvekkile karşı yapılan icra takibatıyla müvekkile ait Ordu ili Fatsa
ilçesi Evkaf Malı. Kayaaltı Mevkii 21K3C Pafta 484 Ada 7 Parsel
1/18 arsa paylı 1 nolu bağımsız bölüm ile Ordu ili Fatsa ilçesi Yap-
raklı Malı. 21Kl 1A Pafta 240 Ada 13 Parsel 1/28 arsa paylı 5. Kat 1.
Blokta bulunan 1 1 nolu bağımsız bölümün satışı gerçekleşmiş ve bu
bağımsız bölümler davalı banka tarafından alınmıştır. Artan borç
miktarından bahisle davalı banka müvekkile ödeme yapması için bas-
kılar yapmış, bunun üzerine sonrasında taraflar bir araya gelerek,
borcu sonlandırmak için ileriye dönük bir yol haritası çizmişlerdir.
Bu doğrultuda 23.10.2017 tarihinde müvekkil ile Genel Müdürlüğün
talimatıyla davalı banka vekili Av. Güven KURTULOĞLU arasında
protokol imzalanmıştır.
2) Protokolle müvekkile yüklenen edim borcu; kalan borçlar kar-
şılığında 64.000,00 TL, Ordu ili Fatsa ilçesi Evkaf Malı. Kayaaltı
Mevkii 21 K3C Pafta 484 Ada 7 Parsel 1/ 18 arsa paylı 1 nolu bağım­
sız bölüm karşılığında 42.000,00 TL, Ordu ili Fatsa ilçesi Yapraklı
Malı. 21K11A Pafta 240 Ada 13 Parsel 1/28 arsa paylı 5. Kat 1.
Blokta bulunan 11 nolu bağımsız bölüm karşılığında 69.000,00 TL
ve vekalet ücreti karşılığında 16.700,00 TL olmak üzere toplamda
191.700,00 TL'nin 15.12.2017 tarihine kadar ödenmesidir. Davalı
bankaya yüklenen edim borcu ise; müvekkilin bankaya olan riskleri-
nin tamamen tasfiye edilmesi ile müvekkilin ibra edilerek borçtan
kurtarılması, Ordu ili Fatsa ilçesi Evkaf Malı. Kayaaltı Mevkii
21 K3C Pafta 484 Ada 7 Parsel 1/18 arsa paylı 1 nolu bağımsız bölüm
ile Ordu ili Fatsa ilçesi Yapraklı Malı. 21KllA Pafta 240 Ada 13
Parsel 1/28 arsa paylı 5. Kat 1. Blokta bulunan 11 nolu bağımsız bö-
lümün müvekkile protokol hükümlerine göre devredilmesidir.
3) Protokolü imza eden davalı banka vekili Av. Güven KURTU-
LOĞLU tarafından, protokol uyarınca kendisine söz konusu iki ba-
ğımsız bölümün devredilebilmesi için SÜPERBANK Katılım Ban-
kası A.Ş. Genel Müdürü tarafından vekalet gönderilece~i, vekaletin

195
gelmesinden sonra ödemenin yapılması ile bağımsız bölümlerin mü-
vekkile devredileceği bildirilmiştir. Ancak vekaletin gelmemesi üze-
rine davalı banka Genel Müdürü ile irtibata geçildiğinde yeni bir Ge-
nel Müdür Yardımcısı geldiğini bu nedenle artık banka tarafından
protokole uyulmayacağı öğrenilmiştir. Müvekkil tarafından proto-
kole uygun davranılarak ödemenin yapılması için bankanın Fatsa şu­
besine gidildiğinde protokolü kendilerinin uygulamasının mümkün
olmadığı, bu nedenle protokolle kararlaştırılan 191. 700,00 TL'nin
kendilerince alınamayacağı bildirilmiştir. Daha sonra müvekkil tara-
fından davalı bankanın söz konusu iki bağımsız bölümü A Gazete
Emlak İlan Servisi'nden 100.000,00 TL ve 220.000,00 TL üzerinden
O1.12.2017 tarihinde satılığa çıkardığı öğrenilmiştir.
4) Bankanın imzalanan 23.10.2017 tarihli protokole aykırı olarak
kötü niyetli ve tutarsız işlemleri nedeniyle müvekkil, davalı SÜPER-
BANK Katılım Bankası A.Ş. hakkında Bankacılık Düzenleme ve De-
netleme Kurumu'na şikayette bulunmuştur. Ardından müvekkil tara-
fından 04.12.2017 tarihinde henüz protokol süresi dolmamış iken,
bankaya Fatsa 1. Noterliği'nin ... yevmiye numaralı ihtarı ile öde-
meye hazır bulunduğu ve ancak kendilerinin protokole aykırı davran-
dığı bildirilerek protokole uygun davranılması çağrısında bulunul-
muştur. Ancak müvekkilin iyi niyetli tüm çağrılarına karşın davalı
tarafından müvekkile olumlu ya da olumsuz hiçbir dönüş yapılma­
mıştır. Bu nedenle taraflar arasındaki uyuşmazlık huzurdaki davaya
konu edilmiştir.
B) YARGILAMA SIRASINDA DAVANIN SEYRİ;
1) Dava sırasında davalı banka 10.01.2018 tarihli dilekçeyle ve-
rilen tedbir kararına karşı; davanın yetkisiz mahkemede açılması ne-
deniyle, davacının kendi edimini yerine getirmemesi nedeniyle ve
protokolde imzası bulunan vekilin yetkisinin bulunmadığından pro-
tokolün geçersiz olacağı nedeniyle itiraz etmiştir.
2) Ancak daha sonra davalı, 15.01.2018 tarihli dilekçeyle "davayı
kabul ettiğini" bildirmiş, bunu; eş zamanlı ifa talebimizi kabul etti-
ğini belirtmesine karşın edimlerin hangi şartlarda yerine getirilece-
ğini söyleyerek ifade etmiştir. HMK madde 309/4 uyarınca kabulün,
kayıtsız ve şartsız olması gerektiği şartı taşınmadığından bu beyana
mahkemece itibar edilmemiştir.

196
3) Tarafımızın mazeretli olduğu 06.03.2018 tarihli duruşmada da-
valıbanka vekili, protokol gereği davacının ilgili meblağı mahke-
meye vermesi veyahut kendi belirttikleri hesap numarasına depo et-
mesi için kesin süre verilmesi talebinde bulunmuş, bu talep reddedil-
miştir.
4) 22.03.2018 tarihli duruşmada tarafımızca; davalı bankanın
dava açıldıktan sonra müvekkile gönderdiği ihtarname dosyaya su-
nularak, bu ihtarnamede davalının protokol kapsamı dışında istekle-
rinin (tapu/icra masraflarının tarafımıza yüklenmesi, fazladan ödeme
talebi gibi) olduğu söylenmiştir. Bu nedenle hakimin davayı aydın­
latma görevi gereği (HMK m. 31) protokol çerçevesinde bankanın
yükümlülüklerinin belirlenmesi amacıyla ilgili icra dairelerine mü-
zekkere yazılması talep edilmiştir. Ancak bu talebimiz de ilk derece
mahkemesince reddedilmiş, aynı duruşmada dosya "davanın red-
dine" şeklinde karara çıkarılmıştır.
C) KARARIN GEREKÇESİ ve İSTİNAF SEBEPLERİMİZ;
Mahkeme tarafından, tarafımızca ileri sürülen davalının proto-
kolde kararlaştırılan miktarı teslim almadığı iddiasına itibar edileme-
yeceği söylenerek; her zaman tarafımızca ilgili mahkemeden alına­
cak bir karar ile mahkemenin belirlediği banka hesabına belirlenen
miktarı tevdii edip edimini ifa etmiş durumuna gelinerek davalıdan
protokol gereğini talep etme imkanının olduğu ifade edilmiştir. Bu
kapsamda tarafımızca, protokol gereği yüklenen edim yerine getiril-
meden karşı tarafın ediminin yerine getirilmesinin veya eş zamanlı
ifanın talep edilmesinin mümkün olmayacağı belirtilerek ret kararı
gerekçelendirilmiştir.
Mahkemenin bu kararının ve gerekçesinin, usul ve yasaya aykırı­
lık nedeniyle kabulü mümkün değildir. Zira
1) Davamız "eş zamanlı ifaya karar verilmesi" talepli açılmıştır.
Davanın bu şekilde açılmasının sebebi, dava konusu protokolde yer
alan hükümlerin taraflarca aynı anda yerine getirilmesiyle anlam ka-
zanacak olmasıdır.
2) Önce müvekkil tarafından 191.700,00 TL'nin ödenmesi ve
sonra davalının edimlerini yerine getirmesinin beklenmesi adil değil­
dir. Öyle bir durumda huzurdaki dava hiç kuşkusuz; borç için menfi
tespit davası ve taşınmazlar için tescile zorlama davası olarak açıla­
bilirdi. Ancak uygulamada ve öğretide öngörülmüş eş zamanlı ifa

197
talep eden bu dava, mahiyeti itibariyle farklı menfaatleri koruduğun­
dan dava türü itibariyle de hukuki yarar taşımaktadır.
3) 191. 700,00 TL gibi bir meblağın müvekkilce ödenmesi karşı­
lığı menfaatin hemen elde edilememesi, müvekkilin ekonomik olarak
mahviyetine sebebiyet verecektir. Kaldı ki davalı; masraf, feriler vs.
adında bu miktara ek ödemeler de talep etmektedir.
4) Protokolle yalnızca; davalı banka tarafından müvekkile kullan-
dırılan kredi/fonlardan kaynaklı borçların silineceği ve 2 adet taşın­
mazın satışla devredileceği taahhüt edilmemiş, aynı zamanda davalı
bankanın borçlu müvekkil ve kefil-ipotek borçlularına karşı aktif
olan Fatsa İcra Dairesinin 2017/ ... ve Ordu İcra Dairesinin 2017 / ... ,
2017 / ... , 2017 / ... Esas sayılı icra takiplerinin sona erdirileceği karar-
laştırılmıştır. Devam eden icra dosyalarında, protokolle silineceği be-
lirtilen borç için yaklaşık toplam değerinin 700.000,00 TL'nin üze-
rinde olduğunu düşündüğümüz taşınmazlara işlenmiş hacizler mev-
cuttur. Zaten bu nedenle tarafımızca, hakim tarafından davanın ay-
dınlatılması gerekliliği beyan edilerek icra müdürlüklerine müzek-
kere yazılması talebinde bulunulmuştur.
5) Kanaatimizce taraf edimlerinin tam olarak belirlenmesi netice-
sinde edimlerin aynı zamanda yerine getirilmesine karar verilmesini
engeller nitelikte hiçbir mevzuat hükmü bulunmamaktadır. Taleple-
rimizin mahkemece mümkün görülmemiş olmasını anlayabilmiş de-
ğiliz. Davamızda olan haklılığımız ve iddialarımızı delillerle destek-
lemiş olduğumuz davalı banka tarafından açıkça kabul edilmişken,
yalnızca davanın karara çıkarılmasından önce taraf edimlerinin tam
olarak belirlenmesi sorunsalı yaşanmakta iken ilk derece mahkeme-
since davanın esastan reddine karar verilmesinin yerinde olmadığını
düşünmekteyiz. Böyle bir kararla taraflar arasındaki menfaatler den-
gesi müvekkil aleyhine zarar gördüğü gibi müvekkilin ağır hukuki ve
ekonomik mağduriyetine sebep verilmiştir. Bu sebeple ilk derece
mahkemesi kararının istinaf nedenlerimiz doğrultusunda kaldırılması
ile taleplerimiz doğrultusunda esas hakkında yeniden inceleme yapıl­
masını istemek zorunluluğu tarafımızda hasıl olmuştur.
Sonuç ve İstem : Yukarıda açıklamaya çalıştığımız ve
re'sen gözetilecek nedenlerle; istinaf talebimizin kabulü ile Fatsa 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 22.03.2018 tarihli 2017/ ... Esas,
2018/ ... Karar sayılı usul ve yasaya aykırı ilamının;

198
1) İstinaf nedenlerimiz doğrultusunda KALDIRILMASINA VE
TALEPLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA ESAS HAKKINDA YE-
NİDEN İNCELEME YAPILARAK DAV ANIN KABULÜNE;
2) Müvekkil ile davalı banka arasında imzalanmış 23 .10.2017 ta-
rihli protokol gereği; mümkün olduğu takdirde tarafların protokole
uygun olarak edimlerini eş zamanlı ifa etmeye mahkum edilmesine,
3) Eş zamanlı ifanın mümkün olmadığı takdirde ise, hukuki so-
nuçları itibariyle sözleşmeden dönme meydana geleceğinden müvek-
kilin tespit edilecek müspet zararının davalıdan alınarak müvekkile
ödenmesine,
karar verilmesini sayın bölge adliye mahkemesinden vekaleten
arz ve talep ederiz.

29.05.2018
İstinaf İsteminde Bulunan Davacı Vekili
Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU

199
B. İstinaf Cevap Dilekçesi

SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ


İLGİLİ HUKUK DAİRESİ'NE
Sunulmak Üzere
FATSA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
SAYIN HAKİMLİĞİ'NE
(AİLE MAHKEMESİ SIFATI İLE)

DosyaNo : 2018/... Esas 2018/... Karar


Davacı : Ali DAVAAÇAR
Vekili : Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU
Dumlupınar Malı. Topaloğlu Cad. No: 1/1
Fatsa/ORDU
Davalı : Ayşe DAVAAÇAR
Konu : Davalı tarafça verilen istinafa başvuru dilek-
çesine karşı itirazımızın sunulmasından ibarettir.
Açıklamalar
Müvekkil Ali DAVAAÇAR, boşanmak istediği davalı eş Ayşe
DAVAAÇAR ile 1976 tarihinden beri evli olup bu evlilikten 4 müş­
terek çocukları vardır. Müşterek çocuklar yaşça oldukça büyük oldu-
ğundan kendi hayatlarını kendileri idame ettirmekte ve dolayısıyla
mevcut durumda velayetten söz edilememektedir. Davalı ile müvek-
kil 1996 yılından beri ayrı yaşamaktadırlar. İstinafa konu edilmiş
dava ile fiiliyatta esasen 21 sene önce gerçekleşmiş olan boşanma
kağıt üzerinde de tespit edilmiştir. Bu husus davalı tarafından da du-
ruşmada "Eşim ile yaklaşık 23 senedir ayrı yaşıyoruz. 23 senede sa-
dece 4 ay kadar bir süre bir araya geldik ve sonra tekrar ayrıldık. O
zamandan beri ayrı yaşıyoruz." beyanıyla tasdik edilmiştir. Yine ta-
nık beyanları da bu bilgileri teyit etmiştir. Dosya kapsamından evli-
liğin sürmesinden beklenen bir faydanın kalmadığı ve kamu düzeni
gereği korunması gereken bir aile yapısının da bulunmadığı ortaya
konmuştur.
Boşanma kararına karşı, davalıtarafça 13.09.2018 tarihli dilek-
çeyle istinaf yoluna başvurulmuştur. Davalı, dilekçesinde; savunma-

200
lannın dikkate alınmadığı ve tanıklarının dinlenmediği itirazlarında
bulunmuştur. Oysaki ilk derece mahkemesinin kararı tümüyle usul
ve yasaya uygundur. Ancak davalı iddialan mesnetsiz ve tutarsızdır.
Şöyle ki;
1. Davalı, kendisine usulüne uygun, ihtarlı şekilde tebliğ edilen
dava dilekçesine karşı yasal süresi içerisinde cevap vermemiştir. Di-
lekçeler aşamasında delillerini bildirmeyen tarafın aynca delil sunma
hakkı yoktur. (YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E. 2014/2-695, K.
2016/522, T. 20.04.2016)
HMK'nın 122. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere ce-
vap süresi, Kanun tarafından düzenlenmiş kesin bir süre haline geti-
rilmiştir. Bu hakkını kullanmayan, yani süresi içinde cevap dilekçesi
vermemiş olan davalı, HMK madde 128 uyarınca davacının dava di-
lekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacaktır.
6100 sayılı HMK'nın "Cevap dilekçesinin içeriği" başlığını taşı­
yan 129. maddenin 1. fıkrasının (e) bendinde savunmanın dayanağı
olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin
cevap dilekçesinde bulunması gerektiği belirtilmiştir. Hemen belir-
tilmelidir ki, hem dava dilekçesinde hem de cevap dilekçesinde gös-
terilen ve tarafın elinde bulunan belgelerin dilekçeye eklenerek mah-
kemeye sunulması, başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar
için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer
alması zorunludur (HMK m. 121, 129/2).
Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri,
ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya
başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gere-
ken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hu-
susların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi
halinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir
(HMK. m.140/5). Bu madde metninde vurgulanması gereken husus
"dilekçelerinde gösterdikleri" ibaresinin kullanılmış olmasıdır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun sisteminde, ön inceleme du-
ruşmasında tayin edilen kesin süreye uyulmaması, vazgeçme yaptırı­
mına bağlanarak, davayı uzatıcı bu kötü niyetli davranışlar engellen-
meye çalışılmıştır. Zira dilekçelere eklenip sunulmamış, daha sonra
ön incelemede ek olarak bildirilen süre içinde de verilmemiş delil-
lere, tahkikat içinde kural olarak (m. 145, c. l) dayanılamaz.

201
Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incele-
mek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yar-
gılama uzar. Bu sebeple, 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı
dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması
halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır.
2. Ön inceleme duruşmasında, savunmanın genişletilmesi veya
değiştirilmesi ancak karşı tarafın iznine tabi olduğundan, tarafımızca
rıza gösterilmemiş ve bu sebeple Mahkeme tarafından davalının usul
ve yasaya aykırı savunmaları dikkate alınmamıştır. Kaldı ki, davalı
savunmaları tümüyle yargılamayı uzatmak ve gerçekleri saptırma
amaçlı yalan ifadelerdir.
Ön inceleme duruşmasında davalı tarafından savunma mahiye-
tinde farklı iddialar ileri sürülmüş ise de tarafımızca davalı savunma-
larının HMK m. 141 uyarınca "Savunmanın Genişletilmesi Yasağı"
kapsamında olduğu belirtilmiş ve aynı zamanda gerçek dışı iddialar-
dan oluşan bu hususların hükme esas alınmaması talep edilmiştir.
İzah edilen nedenle davanın kabulü ile tarafların boşanmasına
dair verilen karar hukuka ve hakkaniyete uygun, doğru bir karardır.
Sonuç ve İstem : Yukarıda açıklanan ve re'sen dikkate
alınacak nedenlerle davalının istinaf dilekçesine karşı cevaplarımızın
kabulü ile usul ve yasaya uygun davanın onanmasına, davalının isti-
naf talebinin ise esastan reddine karar verilmesini Sayın Yüksek
Mahkemeden vekaleten arz ve talep ederiz.

12.10.2018
Davacı Vekili
Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU

202
C. Temyiz Dilekçesi
YARGITAY İLGİLİ HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞl'NA
Sunulmak Üzere
ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
... HUKUK DAİRESİNE

Temyiz Yoluna
Başvuran Davalı : Ali TEMYİZEDER (T.C. 12345678900)
Kuş Uçmaz Malı. Kervan Geçmez Sok. No. 5
Çankaya ANKARA
Vekili : Av. Dava KAZANIR
Yargı Malı. Usul Ekonomisi Cad. No. 27
Çankaya ANKARA
Davacı : Veli DAVALI (T.C. 22222222221)
Dava Malı. Dilekçe Sok. No. 8
Yenimahalle ANKARA
Vekili : Av. Asla KAYBETMEZ
Feragat Malı. Hüküm Sok. No. 297
Çankaya ANKARA
Konu : ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... Esas, ...
Karar, ... tarihli kararına ilişkin istinaf başvurusunun ... Bölge Ad-
liye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi tarafından incelenmesi sonucunda
istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın BOZULMASI iste-
midir.
Açıklamalar
Davacı Maliye Bakanlığı, dava konusu ... İlçesi, 14 pafta, 1526
sayılı parselde kayıtlı taşınmazın evveliyatının orman olduğu, 6831
Sayılı Yasa'nın 2/B. Maddesi uyarınca Hazine adına orman dışına
çıkarıldığı ve çıkarma işlemi kesinleştiği iddiasıyla ... Asliye Hukuk
Mahkemesi'nin ... Esas sayılı dosyasından tapu iptali ve tescil davası
açmıştır.

17 44 Sayılı Yasa ile değişik 6831


Sayılı Yasa'nın 2/2. maddesine
göre; Orman sınırı dışına çıkarılacak yer sınırlaması itirazsız kesin-
leşmiş tapulu arazi ise mülkiyeti tekrar tapu sahi_plerine intikal eder.

203
Dava konusu taşınmaz "Tarla" vasfında olup şahıs mülk ve zilyetli-
ğindedir. Taşınmazın, orman niteliğini kaybetmiş olması Hazine
adına tescilini gerektirmez. Orman sınırları dışına çıkarılan yerler hu-
susi orman ise sahipleri adına orman dışına çıkartılır.
Ayrıca ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin ... Esas sayılı dosya-
sıyla ... parsel sayılı taşınmaz kayıtlarındaki Orman Kanununun 2/B
maddesine göre orman dışına çıkarılmıştır şerhinin iptali talebiyle
dava açılmış ve ......... Esas sayılı dosya ile birleştirilmiştir.
Yerel Mahkeme, Hazine tarafından açılan davanın reddine, ...
Esas sayılı dosyasındaki davanın kabulü ile taşınmaz üzerindeki Or-
man Kanununun 2/B maddesine göre orman dışına çıkarılmıştır şer­
hinin iptaline karar vermiştir.
İstinaf incelemesinin ardından ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nin
... Esas sayısına kayıtlı dava dosyasında dava konusu yerin önceden
devlet ormanı olduğu v-.e 3302 Sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca
orman dışına çıkarıldığı gerekçesiyle mevcut parselin tapu kaydının
iptali ile Hazine adına tapuya tesciline ... Karar sayılı ... tarihli ilam
ile karar vermiştir. İstinaf Mahkemesinin gerekçesindeki eksiklikler
giderilmeden verilen bu karar hatalıdır.
Talep Sonucu : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mah-
keme tarafından verilen hükme ilişkin istinaf başvurusunun esastan
reddine dair kararın bozulmasına ve dosyanın yeniden bir karar ve-
rilmek üzere ilk derece mahkemesine iadesine karar verilmesini
vekaleten arz ve talep ederiz.
22.10.2018
Temyiz Yoluna Başvuran
Davalı Vekili
Av. Dava KAZANIR

204
D. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı
T.C.
ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

E. 2017/ .. .
K. 2017/ .. .
T. 13.7.2017
Türk Milleti Adına
İSTİNAF KARARI
BAŞKAN
ÜYE
ÜYE
KATİP
İNCELENEN KARARIN
Mahkemesi : Bartın 2. Asliye Hukuk (Tüketici) Mahkemesi
Tarihi : .. ./. . ./ ...
Numarası : E. 2016/ ... K. 2017/ ...
Davacı
Davalı
Davanın Konusu : ...
Gerekçeli Kararın
Yazıldığı Tarih : .. ./ .. ./ ...
DAVA : Mahkemece yapılan yargılama sonucunda ve-
rilen karara karşı, süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üze-
rine dava dosyası incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili, 19.12.2016 tarihli dava dilekçesiyle; müvekkili ile
davalı arasında 2011 yılı içerisinde 6 adet devre-dönem hisseli gay-
rimenkul satış sözleşmesi yapıldığını ve davacı tarafından toplam
52.000,00.-TL ödendiğini, bu nedenle Afyon-İhsaniye İlçesi, Gazlı­
göl Köyü, 821 nolu parselde yer alan muhtelif apart daire hissesinin
taouda davacı adına kavdedildfüini, sözleşmeye göre taahhüt edilen

205
teslim tarihinden üç yıl geçmesine rağmen anahtar teslimi yapılma­
dığını, ihtarname ile ödenen 52.500,00.-TL'nin iadesinin talep edildi-
ğini ancak ihtarnameye cevap verilmediğini ileri sürerek, devre dö-
nem hisseli satış sözleşmelerinin feshi ile 52.500,00.-TL'nin ödeme
tarihi itibariyle işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilini talep et-
miştir.
Davalıvekili, dava dilekçesi 29.12.2016 tarihinde tebliğ edildiği
halde 13.01.2017 tarihinde sunduğu cevap dilekçesiyle; davacıya
alım tarihinden itibaren kullanım hakkı verildiğini, davacının, tesis-
ten faydalandıktan sonra sözleşmeyi feshetmesinin kötü niyetli dav-
ranış olduğu, davacının cayma veya fesih hakkının süresinde olma-
dığı, tapu bedellerini ödemesini müteakip tapu devri yapıldığını, yet-
kili mahkemenin Afyonkarahisar mahkemeleri, görevli mahkemenin
ise asliye hukuk mahkemesi olduğunu savunarak, davanın yetki-gö-
rev ve esastan reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davacının satın almış
olduğu hisse oranı, satın alınan devre mülk sayısı nazara alındığında,
davacının gelir elde etmek ve kar gayesi ile hareket ettiği, dava ko-
nusunun mahiyeti itibariyle genel mahkemelerde çözülmesi gerek-
tiği, dava konusu sözleşmelerin feshinin talep edildiği ve fesih sonu-
cunda verilecek kararın taşınmazın aynına ilişkin sonuç doğuracağı,
aynından doğan davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin
kesin yetkili olduğu gerekçesiyle, dava dilekçesinin görevsizlik ne-
deniyle usulden reddine dosyanın görevli ve yetkili Afyon Asliye Hu-
kuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEBİ:
Davacıvekili, 26.05.2017 tarihli istinaf dilekçesiyle; taraflar ara-
sında imzalanan sözleşmelerin 6502 Sayılı Yasa kapsamında kaldı­
ğını, davacının gelir elde etme ve kar gayesiyle hareket ettiğine dair
dosyada delil bulunmadığını, anılan yasanın 73/4. maddesine göre tü-
ketici davalarının tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tü-
ketici mahkemesinde de açılabileceğini, sözleşme feshi ile ödenen
bedelin istendiğini, tapu iptali ve tescil gibi taşınmazın aynına ilişkin
taleplerinin ve ayna ilişkin araştırma gerektiren bir hususunda bulun-
madığını ileri sürerek, davanın tüketici mahkemesi sıfatıyla yeniden
görülmesi için yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

206
GEREKÇE:
Dava dosyasının kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, mevcut
delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildi­
ğinde; davacı ile davalı arasında 2011 yılı içerisinde haricen toplam
6 adet devre-dönem hisseli gayrimenkul satış sözleşmesi yapıldığı,
davacıya muhtelif apart daire tapularında hisse verildiği, davacının
teslim koşullarına uyulmadığı nedeniyle satış sözleşmelerinin feshi
ile ödediği bedelin davalıdan tahsilini istediği, mahkemece satın alı­
nan devre mülk sayısı nazara alındığında davacının gelir elde etmek
ve kar gayesi ile hareket ettiği, dava konusunun mahiyeti itibariyle
genel mahkemelerde çözülmesi gerektiği kanaatiyle dava dilekçesi-
nin görevsizlik nedeniyle usulden reddine, ... dosyanın görevli ve yet-
kili Afyon Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar veril-
diği anlaşılmıştır.
Davacının dayandığı toplam altı ( 6 ) adet devre mülk sözleşme­
sinin sayı itibarıyla tüketici işlemi niteliğinde olmadığı açık olduğuna
göre taraflar arasında tüketici işlemi bulunmadığından, uyuşmazlığın
tüketici mahkemesinde değil genel mahkemede görülmesi gerekir ve
ayrıca genel yetki kuralı uyarınca da davaya bakmaya davalının yer-
leşim yeri mahkemesi yetkilidir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin
olduğu gibi HMK'nun 114. maddesine göre aynı zamanda da dava
şartıdır ve taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında
resen gözetilir ve ayrıca yetkiden önce gelir. Diğer bir söyleyişle dava
görevli mahkemede açılmamış ise yetki konusuna girilmeksizin ön-
celikle davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekir.
Genel kural belirtildiği gibi olmakla birlikte somut olayda, müs-
takil tüketici mahkemesi bulunmadığına, dava tüketici mahkemesi sı­
fatıyla genel mahkemede açıldığına ve üzere uyuşmazlıkta asliye hu-
kuk mahkemesi görevli olduğuna göre mahkemece, davaya genel
mahkeme sıfatıyla bakılarak değerlendirme yapılması gerekirken,
yanılgıya düşülerek yetkisizlik kararını da kapsar şekilde görev ne-
deniyle dava dilekçesinin usulden reddine dair karar verilmiş olması
doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK'nın 353/1-a.3 maddesinde
öngörülen şartların gerçekleştiği anlaşıldığından sair hususlar ince-
lenmeksizin davacının istinaf talebinin kabulüne ve ilk derece mah-
kemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

207
SONUÇ : Gerekçesi ve ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacının istinaf talebinin KABULÜNE,
2- Bartın 2. Asliye Hukuk (Tüketici) Mahkemesinin .. ./. . ./. .. ta-
rih ve 2016/ ... Esas ve 2017/ ... Karar sayılı ilamının KALDIRIL-
MASINA,
3- Dava dosyasının, davaya asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla ba-
kılıp değerlendirilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİL­
MESİNE,
4- İstinaf talebinde bulunan davacı tarafından yatırılan 11 7, 10. -
TL istinaf harcının talep halinde davacıya iadesine,
5- İstinaf talebinde bulunan davacı tarafından yapılan toplam
35,30.-TL istinaf yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya
ödenmesine,
6- Davacı tarafından istinaf gideri yapılmadığından bu konuda
karar verilmesine yer olmadığına,
7- Mahkememizce verilen kararın ilk derece mahkemesince taraf-
lara tebliğine;
dair verilen karar, HMK'nın 353/1-a.3 maddesi gereğince, dava
dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda, kesin olmak üzere,
13.07.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Katip Üye Üye Başkan

208
E. Yargıtay Kararı

T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ

Türk Milleti Adına


YARGITAY KARARI
E. 2016/ .. .
K. 2017/ .. .
T. 29.3.2017
İNCELENEN KARARIN
Mahkemesi : ... Mahkemesi
Tarihi
Numarası : .. ./ ... E., .. ./. .. K.
Davacı ...... .
Davalı ...... .
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı
olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla du-
ruşma için tayin edilen günde davacı vekili ile davalı vekili Avukat
geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve ha-
zır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından
ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu
kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup dü-
şünüldü:
KARAR : Dava, Yap-İşlet-Devret modeli ile yükümlenilen
Hamzabeyli Gümrük Kapısı Hizmet Binaları, Ticari Tesisler ile mü-
temmimlerinin yapımı, işletmesi ve devri konulu sözleşmeden kay-
naklanmakta olup dava, inşaat yapım maliyeti ile işletme bitim tari-
hinin 29.10.2015 olarak tespitine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Davalı cevabında; sözleşmede işletmeye alınması süresinin ayrıntılı
olarak düzenlendiğini, iddiaların sözleşmeye ve yasal düzenlemeye
aykırı olduğunu beyan ederek davanın reddini savunmuştur. Mahke-
mece ıslah da değerlendirilerek işletme süresi bitim tarihinin

209
03.04.2016, maliyet bedelinin 10.233.594,91 TL olduğuna yönelik
verilen tespit kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında; davacı tarafın evrak
üzerinde inceleme yapılarak rapor düzenlenmesini istemesi, davalı
vekilinin ise gerekirse bilirkişi kuruluna yerinde inceleme yetkisi de
verilmek suretiyle rapor tanzim edilmesini talep etmesi nedeni ile da-
vaya konu yapılan sözleşme süresinin bitim tarihinin yakın olması ve
tespitin aciliyeti gerekçesi ile HMK 278/4. maddesi uyarınca
17.03.2015 tarihli celsede; resen seçilecek 3 kişilik bilirkişi heyetine
dosyanın tevdi ile tarafların iddia ve savunmaları, gerekirse yerinde
inceleme yapma yetkisi de verilmek suretiyle yerinde de inceleme
yapılarak rapor düzenlenmesi yönünde ara kararı verilmiştir. Ara ka-
rarının icrası için mahkemece talimat yazısı yazılmamış, bilirkişiler
bu ara kararı uyarınca taraflara, özellikle davalıya haber vermeden,
mahallinde davacı tarafından yer gösterilmesi ve yapılan ölçüme da-
yalı olarak ve hakim nezareti olmadan yaptıkları inceleme sonucuna
göre 29.09.2015 tarihli raporlarını düzenleyip mahkemeye sunmuşlar
ve mahkemece de bu rapor esas alınarak hüküm kurulmuştur.
Davacının talepleri teknik incelemeyi gerektirmektedir. Hakim,
uyuşmazlık konusu hakkında bizzat duyu organları yardımıyla bu-
lunduğu yerde veya mahkemede inceleme yaparak bilgi sahibi olmak
amacıyla keşif yapılmasına karar verebilir. Hakim gerektiğinde bilir-
kişi yardımına başvurur (HMK m. 288/1). Keşif kararı, mahkemece,
taraflardan birinin talebi üzerine veya resen alınır (HMK m. 288/2).
Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren
hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilir-
kişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (HMK m. 266/1). Ka-
nunda belirtilen haller dışında, deliller davaya bakan mahkeme huzu-
runda, mümkün olduğunca birlikte ve aynı duruşmada incelenir. Bu
kural doğrudanlık ilkesinin bir sonucudur. HMK'nın 218/1. madde-
sinde "Mahkemeye getirilmesi zor veya sakıncalı olan belgeler,
hakim veya görevlendireceği bilirkişi tarafından yerinde incelenir ya
da bu belgelerin mahkemeye sunulmuş örnekleri asıllarıyla karşılaş­
tırılır. İnceleme sonunda bir tutanak düzenlenir ve gerekli görülürse
uygun teknik araçlarla belgenin aslı kaydedilir." HMK 197. madde-
sinde de "kanunda belirtilen haller dışında, deliller davaya bakan
mahkeme huzurunda, mümkün olduğu kadar birlikte ve aynı duruş­
mada incelenir... ( 2 ) Başka yerde bulunan ve mahkemeye

210
getirilemeyen deliller, o yerde istinabe yoluyla toplanabilir. ( 3) De-
lillerin incelenmesi veya beyanların dinlenmesi sırasında taraflar, is-
tinabe olunan mahkemede hazır bulunabilir ve delillerle ilgili açık­
lama haklarını kullanabilirler. Bu hususu sağlamak için, taraflara in-
celemenin yapılacağı tarih ve yer bildirilir. Bu davet üzerine taraflar
istinabe olunan mahkemede hazır bulunmasalar dahi deliller incele-
nir veya beyanlar dinlenir.
Bu yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, mahkemece
hükme dayanak alınan rapor usul hükümlerine aykırı olarak yapılan
inceleme sonucu alınmıştır. Mahkemece yargı çevresi dışında bulu-
nan Hamzabeyli'de bulunan gümrük kapısı ile ilgili yapılan işlerin
tespiti için işin yapıldığı yer mahkemesine talimat yazıp isterlerse ta-
raflara da günü bildinnek suretiyle hakim gözetiminde keşif yaptır­
ması ve bilirkişi raporu aldırması gerekirken, bu yola başvurmadan
bilirkişilere yerinde inceleme yetkisi vermesi delillerin mahkeme hu-
zurunda toplanacağına dair HMK'nın 197. maddesine aykırı olmuş­
tur. Hakimin doğrudan inceleme yaptırma yetkisi bulunmadığı gibi
hakimlik yetkisinin bilirkişilere devri de mümkün bulunmamaktadır.
HMK 278/4. maddesi yanlış yorumlanarak ve HMK 288/1. madde
hükümlerine aykırı olarak istinabe yolu ile keşif yapılmadan bilirki-
şilere yerinde inceleme yetkisi verilerek karar verilmesi HMK 27.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru
olan hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil edeceğinden doğru
olmamıştır.
Bu durumda mahkemece talimat yoluyla mahallinde konusunda
uzman teknik bilirkişiler marifeti ile keşif ve bilirkişi incelemesi de
yaptırılarak alınacak rapor ve dosya kapsamındaki delillere göre so-
nucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken bilirkişilere yerinde in-
celeme yetkisi verilerek ve davalı tarafın yokluğunda yapılan ince-
leme sonucu düzenlenen rapora göre karar verilmesi aykırı olmuş,
kararın bozulması uygun görülmüştür.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalının temyiz itira-
zının kabulüyle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, bozma
nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine
yer olmadığına, 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan
alınarak Y argıtay'daki duruşmada vekille temsil olunan davalıya ve-
rilmesine, karara karsı tebliğ tarihinden itibaren 15 f!iin içinde karar

211
düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 29.03.2017 tarihinde oybir-
liğiyle karar verildi.

BAŞKAN Üye Üye Üye Üye

212
111. ÖRNEK YARGI KARARLARI
✓ İlk derece yargılamasında delillerin hiçbirinin toplanmamış veya değerlen­
dirilmemiş olması halinde, karar, BAM tarafından duruşma yapılmadan
kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine kesin olarak
karar verilir. (Ancak bu husus, geniş yorunılanmamalıdır. Bu bakımdan
aşağıda verilen İstanbul BAM kararı eleştiriye açıktır)
(İstanbul BAM 31. HD, E. 2017/83, K. 2017/45, T. 24.1.2017)
" ... Yukarıda belirtilen gönderme kararına ilişkin olarak HMK. 353/1-a.6 madde
düzenlemesi ise "Mahkemece tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri de-
lillerin hiçbiri toplanmadan VEYA gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar
verilmiş olması" şeklindedir.
Tarafların delillerinin tamamı eksiksiz toplanmış olsa dahi gösterilen deliller hak-
kında mahkemece hiç değerlendirme yapılmaması halinde yukarıda açıklanan madde
metni çerçevesinde istinaf incelemesi yapan daire tarafından dosyanın karan veren ilk
Derece Mahkemesine gönderilmesi mümkündür.
Ayrıca toplanmayan bir delilin yasa maddesinin istediği anlamda değerlendirildi­
ğinden de söz edilemez.
Somut olayda; taraflar arasındaki temel uyuşmazlık konularından birisi olan fazla
çalışma süresinin tespit edilebilmesi için taraflar tanık delilline dayanmış ancak mah-
kemece tanık beyanları eksik alınmış ve doğal olarak uyuşmazlığın çözüm noktasında
tam olarak değerlendirilmemiş, yukarıda HMK. 253/1-a.6 madde metninde açıklan­
maya çalışılan, kararın kaldınlıp iade edilmesi sonucuna götüren koşullar bu şekilde
oluşmuştur. Çünkü davanın esasıyla ilgili gösterilen delillerden "BİRİNİN bile top-
lanmaması" HMK. 353/1-a.6 maddesi bağlamında GÖSTERİLEN delillerin "değer­
lendirilmemesi" anlamını taşır.
Davanın esasını, çözümünü ve sonuçta verilecek kararı doğrudan etkiley~cek ni-
telikteki delillerle ilgili hiç araştırma yapılmaması ya da delillerin sonuç elde edeme-
yecek derecede eksik toplanması arasında hiç bir fark bulunmamakta, uyuşmazlığın
esasına ilişkin eksik delil, ihtilafı ve delil durumunu hiçlik noktasına getirmektedir.
Bu durumun yöntemince giderilmesi, gereğinin yerine getirilmesi işlemi ilk derece
mahkemesince yapılmalıdır.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; 6100 sayılı HMK.'nun 356/1-a.6 maddesi
hükmü gereğince yerel mahkeme hükmünün esası incelenmeden kaldınlması ile, dos-
yanın çalışma saatlerinin şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve bu husus-
taki ihtilafın giderilerek esasa etkili tanıkların beyanlarına başvurulmak sureti ile bir
değerlendirmeye tabi tutularak karar verilmek üzere mahkemesine iadesine ilişkin,
Üye Hakim Ayşe AKSOY'un görüşü heyetçe de benimsenerek aşağıdaki şekilde hü-
küm tesis edilmiştir ... "

213
✓ Bölge adliye mahkemesi, vakıa denetimi yapmakla yükümlü olduğu gibi, hu-
kukilik denetimi yapmakla da yükümlüdür.
(Yargıtay 22 HD, E. 2017/30909, K. 2017/7476, T. 3.4.2017)
" ... Bölge Adliye Mahkemesince verilen 07.02.2017 tarihli kararda, gerekçeli is-
tinaf dilekçesinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren en geç 8 giln içerisinde sunul-
masının zorunlu olduğu, aksi halde süresi içerisinde verilmeyen dilekçenin dikkate
alınamayacağı, istinaf incelemesinin kapsamıyla ilgili olarak 6100 Sayılı Hukuk Mu-
hakemeleri Kanunu'nun 355. maddesinde, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen
sebeplerle sınırlı olarak yapılacağının, ancak bölge adliye mahkemesinin kamu düze-
nine aykırılık gördüğü takdirde bunu re'sen gözeteceğinin düzenlendiğini, dolayısıyla
süresinden sonra verilen istinaf dilekçesindeki istinaf sebeplerinin dikkate alınamaya­
cağı gerekçesiyle davalı tarafından Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 352. maddesi
gereğince istinaf başvuru dilekçesi verilmediğinden, süre tutum dilekçesinde de isti-
naf kanun yoluna başvuru sebepleri ile gerekçeleri gösterilmediğinden ve İlk Derece
Mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık da bulunmadığından bahisle davalının
istinaf başvurusunun usulden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi maddi vakıa denetimi bakımından istinaf sebepleri ile
bağlıdır. Ancak, Bölge Adliye Mahkemesi aynı zamanda hukukilik denetimi de yap-
mak durumundadır. Hukukilik denetimi bakımından ise istinaf sebepleri ile bağlı de-
ğildir.

Her ne kadar ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararına karşı 8 gün içinde ge-
rekçeli istinaf dilekçesi verilmemiş ise de süresinde süre tutum dilekçesi verilmekle
artık hukukilik denetimi yapılması gerekmektedir. Nitekim temyize konu bölge adliye
mahkemesi kararında kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususunun incelendiği
görülmekte, bu yöndeki bir inceleme de hukukilik denetiminin yapıldığını göstermek-
tedir.
Bu nedenle, başvurunun esastan reddi gerekirken usulden reddi hatalı olduğundan
kararın bozulması gerekmiştir ... "

✓ Karara etki eden yargılama hataları veya eksiklikler, bozma sebebidir.


(Yargıtay, 2. HD, E. 2012/12566, K. 2013/505, T. 15.1.2013)
" ... Kesin yetki kuralının söz konusu olmadığı hallerde mahkemelerin yetkisine
yönelik itirazlar, ilk itirazlardan olup ( 6100 s. HMK. m.116/1-a ) bu husus, mahke-
mece öncelikle ve esasa girilmeden ön sorunlar gibi incelenir ve karara bağlanır. (
6100 s. HMK. m.1 17/3 ) Hakim, ön sorun hakkındaki kararını taraflara tefhim veya
tebliğ eder. ( 6100 s. HMK. m.164/3 ) Görüldüğü gibi yetki itirazı hakkında verilen
ara kararının ilgilisine tebliğinde yasal zorunluluk bulunmaktadır. Belirtilen yasal ku-
rala uyulmadan davalının yokluğunda hüküm kurulması savunmayı ve davanın sonu-
cunu etkileyen önemli bir usul hatası olup bozmayı gerektirmiştir. .. "

214
✓ Kararda taraf olmasalar da üçüncü kişiler de belirli şartların varlığı halinde
yargılamanın iadesini isteyebilirler.
(Yargıtay 17. HD, E. 2012/7947, K. 2013/5210, T. 11.4.2013)
" ... Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali
istemine ilişkindir. Davacı taraf, davalı borçlu S.'in kendisine ait taşınmazları alacak-
lılardan mal kaçırmak amacı ile boşanma protokolü uyarınca eşi olan diğer davalı U.'e
devrettiğini açıklayarak, söz konusu tasarrufların iptalini dava etmiştir. Mahkemece,
devirlerin boşanma protokolü çerçevesinde yapıldığını, davalıların evli oldukları dö-
nemde davalı U.'un diğer davalıya borç para verdiği bunun karşılığında taşınmazların
devredildiğini, boşanmanın muvazaalı olduğunun kanıtlanmadığı gerekçesiyle dava-
nın reddine karar verilmiştir. Ancak mahkemenin kabul şekli yasal düzenlemenin
amacına uygun düşmemektedir. İlke olarak taraflar arasında bir anlaşmazlığı hükme
bağlayan ilamlara karşı tasarrufun iptali davası açılamaz. Tarafların iradelerinin uy-
gunluğu ile bir mahkeme hükmünün elde edilmesi halinde nizalı bir yargıdan bahse-
dilemez. Bu gibi hallerde tarafların uygun iradesi hükmün oluşmasına yetmektedir.
Alacaklısından mal kaçırmak amacında olan borçlu bu durumda amacına uygun bir
mahkeme kararı elde edebilecektir. Somut olayda, davalı borçlu ile diğer davalı eşi,
boşanma davasına esas olmak üzere bir protokol hazırlamış ve bunu mahkemeye sun-
muşlardır. Davacı alacaklı, anılan protokol ile borçlu tarafından eşine devredilen ta-
şınmazlar hakkındaki tasarrufların iptalini istemiştir. Davacının asıl amacı, boşan­
maya ilişkin mahkeme hükmünün iptali değil, taşınmaz devrine ilişkin tasarrufun ip-
talidir. Tasarrufun tarafları, kan-kocadır. Boşanma davasında tarafların mal bölüşümü
mahkeme tarafından belirlenmiş değildir. Tarafların mahkemeye anlaşma şeklinde
bildirdikleri iradeleri ile mal paylaşımı belirlenmiştir. Bu gibi hallerde borçlunun ala-
caklısından mal kaçırabilme imkanı vardır. Gerek tasarrufun iptali davalarında, ge-
rekse 6100 sayılı HMK.nın 376. (1086 sayılı HUMK.nun 446.) maddesinde yargıla­
manın yenilenmesi yoluna başvurmak suretiyle açılan davaların yasal düzenlemeleri-
nin, aynı amaca yönelik olduğu kuşkusuzdur. Bu durumda mahkemece tarafların de-
lilleri toplanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği halde, yazılı ol-
duğu biçimde davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiştir ... "

215
§ 5. YARGILAMA GİDERLERİ - ADLI YARDIM

GEÇİCİ HUKUKi KORUMA

• Geçici Hukuki Koruma Kavramı ve Genel Özellikleri


• İhtiyati Tedbirler
• Delil Tespiti
I. PRATİK ÇALIŞMALAR
A. CEVAPLI PRATİK

Pratik 1

Ahmet, Etiler' deki lüks restoranında yaptırmak istediği tasarımlar


için iç mimar Çağrı ile anlaşmıştır. Çağrı, anlaşma gereği nakit varlık­
larının neredeyse tamamıyla İtalya' dan mermer ithal etmiş ve çalışma­
lara başlamıştır. Duvar ve zemin tasarımlarını bitiren Çağrı, projedeki
diğer mimari tasarımlar için hazırlık yapmak üzere çalışmalara biraz ara
vermiştir. Ancak bu sırada Ahmet'in işlerinin iyi gitmediğini, restoranı
devretmek için tasarım değişikliği yaptırdığını öğrenmiş; Ahmet'ten ta-
mamladığı işlerin parasını da alamayınca, alacaklarını tahsil edememe
endişesiyle soluğu avukatlık ofisinizde almıştır. Yaptığınız görüşmeler
neticesinde Çağrı'nın vekaleti tarafınızca alınmıştır.

Sorular
1. İtalyan mermerinin piyasa değerinin çok yüksek olduğunu ifade
eden Çağrı, mermerlerin sökülüp kendisinde kalmasını istemektedir.
Bu durumda hangi hukuki imkana başvurursunuz? Açıklayınız.
2. Birinci soruda belirlediğiniz hukuki imkana, mahkemede asıl ala-
cağına ilişkin dava açmadan önce de başvurabilir misiniz? Neden? Na-
sıl?
3. Asıl alacağa ilişkin dava açıldıktan sonra, bu talep ne şekilde ileri
sürülebilir?
4. Mahkeme, bu talebe ilişkin yargılamada asıl alacağın tam olarak
ispatını aramalı mıdır?
5. Hakimin Ahmet'in yokluğunda tedbir kararı vermesi mümkün
müdür? Neden, nasıl?
6. Tedbir kararı verilmesi halinde Ahmet bu karara karşı koyabilir
mi? Neden, nasıl?
7. Çağrı, tedbir kararı verilmesiyle mermerlerin sökülerek devrinin
kendiliğinden yasaklanmış olup olmayacağı konusunda size danışırsa,
Çağrı 'ya ne cevap verirdiniz?
8. Çağrı bu talebi için teminat göstermek zorunda mıdır?

219
9. Bir üst sorudaki cevabınızın olumlu olması halinde, nakit varlığı­
nınneredeyse tamamıyla mermerleri ithal eden Çağrı, sizden çıkış yolu
bulmanızı istemektedir. Bu durumda ona nasıl yardımcı olursunuz?
Açıklayınız.
10. Dokuzuncu soru çerçevesinde yapacağınız talebe ilişkin olumlu
karar almanız halinde, aldığınız kararın kapsamı nedir? Asıl uyuşmaz­
lık hakkında karar verilmiş olsa bile kanun yollan veya kararın icra-
sında da bundan faydalanılabilir mi?
11. Mermerler üzerindeki tedbir kararı, asıl uyuşmazlık hakkında
verilen karardan etkilenir mi? Neden, nasıl?
12. Tedbir talebinin kabul edildiği ve kararın uygulandığı varsayı­
mında, Çağrı'nın asıl uyuşmazlığa ilişkin olarak açtığı davayı kaybet-
mesi durumunda, Ahmet'in uğradığı zararı talep etmesi mümkün mü-
dür? Neden, nasıl?
13. Duvar ve zemine dair projenin uygulanmasına yönelik kamera
kayıtlarının silinebileceğinden endişe eden Çağrı için başvurabileceği­
niz bir hukuki imkan var mıdır?

Cevaplar
1. Bu durumda Çağrı 'nın ihtiyati tedbir talep etmesi gerekir. Zira
burada Çağrı, çok pahalı olan İtalyan mermerlerini dava konusu yapıp,
Ahmet tarafından restoranın devriyle birlikte üçüncü kişiye geçirilme-
sine engel olmak istemektedir. HMK m. 389 ila 399 arasında düzenle-
nen ihtiyati tedbir, geçici hukuki himaye tedbirlerinin medeni usul yar-
gısı bağlamında genel tedbir niteliğindedir. İhtiyati tedbir, genel olarak
mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın
elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkansız
hale geleceği veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir za-
rarın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hak-
kında ihtiyati tedbir kararı verilebilir (HMK m. 389). Böylelikle Çağrı,
mermerin üçüncü kişilere restoranın devriyle birlikte intikal etmesini
istememektedir. Eğer bu kararı alma imkanı olmasaydı, söz konusu
mermerler devredilmiş olabilirdi. Bu da kuşkusuz hakkın gerçekleşme­
sinin önemli ölçüde zorlaşması sonucunu doğuracaktır.
2. Evet başvurulabilir. İhtiyati tedbirler, uyuşmazlık dava konusu
edilmeden de talep edilebilir (HMK m. 390/1 ). Zira genel olarak geçici
hukuki himaye tedbirlerinde ve özelde ihtiyati tedbirlerde temel amaç,

220
asıl hakka veya alacağa ilişkin dava açma şartlarının olgunlaşması sü-
resince veya bu davanın görüleceği süre içerisinde nihai koruma henüz
sağlanamadan, mevcut durumda meydana gelebilecek değişiklikler ne-
deniyle hakkın elde edilmesinin imkansız hale gelmesi veya önemli öl-
çüde zorlaşması tehlikesini bertaraf etmektir. Bu bakımdan ihtiyati ted-
birlerin dava açılmadan önce de talep edilebileceği açıkça düzenlenmiş­
tir. Bu durumda ihtiyati tedbir, esas hakkında görevli ve yetkili mahke-
meden talep edilecektir.
3. İkinci soruda da ifade edildiği üzere, dava açıldıktan sonra da ka-
rar verilinceye kadar mevcut durumda değişiklikler meydana gelebilir.
Bu durumda dava açılmasıyla kendiliğinden dava konusu üzerinde ko-
runma da sağlanmadığından, dava konusuna ilişkin yaşanacak değişik­
likler, davacının hakkına ulaşmasına engel olabilir. Dolayısıyla dava
devam ederken de ihtiyati tedbir talep edilebilir. Bu durumda ihtiyati
tedbir talebi, ancak davanın görüldüğü mahkemeye yapılmalıdır (HMK
m. 390/1).
4. Geçici hukuki himaye tedbirlerine ilişkin yargılamaların ortak
özelliklerinden birisi de bu talepler hakkında kabul kararı verilebilmesi
için yaklaşık ispatın yeterli olduğudur. Nitekim HMK' da düzenlenen
genel geçici himaye tedbiri olarak ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi
için yaklaşık ispat yeterlidir. Konuya ilişkin HMK m. 390/3 düzenle-
mesi uyarınca ihtiyati tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ih-
tiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yö-
nünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.
Esasen talep edenin haklılığının yaklaşık olarak ispat edilmesinin ye-
terli olması, ihtiyati tedbirlerin niteliği bakımından da zorunludur. Zira
ilgili tarafın tedbir talep etme amacı, zaten hakkının tam olarak ispat
edilmesi için geçecek sürede mevcut durumda meydana gelebilecek de-
ğişiklikler nedeniyle hakkına ulaşmasının imkansız veya çok zor hale
gelmesini engellemektir. Bu bakımdan ihtiyati tedbir taleplerinde de
tam ispatın aranması, tedbirin beklenen faydayı sağlamasına engel ola-
caktır. Sonuç olarak Çağrı, alacağına ilişkin olarak kendisinin haklılı­
ğını yaklaşık olarak ispat etmekle tedbir kararı aldırabilir.
5. Geçici hukuki himaye tedbirlerinin dördüncü soruda verilen özel-
liğinin yanı sıra, bir diğer özelliği de aleyhine hukuki korunma talep
edilen kişinin yokluğunda da karar verilebilmesidir. Aynı şekilde ihti-
yati tedbir talepleri bakımından da tedbir karar verilebilmesi için

221
aleyhine tedbir talep edilen tarafın duruşmada hazır bulunması ve bu
anlamda dinlenmesi zorunlu değildir (HMK m. 390/2). Bu husus da ih-
tiyati tedbirden beklenen faydanın sağlanabilmesi açısından, ihtiyati
tedbirlerin niteliği gereği zorunludur. Zira karşı tarafın dinlenme zorun-
luluğunun aranması halinde, karşı taraf aleyhine tedbir kararı verilme-
sini engellemek maksadıyla duruşmaya gelmekten imtina edebilir.
Hatta mevcut durumda değişiklik yaratmak için, dava konusu üzerinde
tasarruf işlemleri dahi yapabilecektir. Dolayısıyla ihtiyati tedbir talep-
lerine ilişkin yargılamalarda, hakimin tedbir kararı verebilmek için
karşı tarafı dinlemesi zorunlu tutulmamıştır. Ancak bu, karşı tarafın hu-
kuki dinlenilme hakkından tamamen feragat edildiği anlamına gelmez.
Karşı taraf da kendisi dinlenmeden aleyhine verilmiş ihtiyati tedbir ka-
rarlarına karşı şartların varlığı halinde itiraz imkanına sahiptir. Aksi tak-
dirde adil yargılanma ilkesine doğrudan aykırılık teşkil edecektir. Bu
bakımdan hukuki dinlenilme hakkının gerçekleştirilmesi, ihtiyati ted-
birlerin niteliği gereği zorunlu olarak yalnızca ertelenmektedir. Sonuç
olarak Çağrı'nın mermerlere tedbir talebi bakımından hakimin Ahmet'i
dinlemesi zorunlu değildir.
6. İhtiyati tedbir taleplerine ilişkin yargılamalarda, aleyhine tedbir
kararı verilen taraf, şartların varlığı halinde çeşitli şekillerde bu karara
karşı hukuki başvuru imkanlarına sahiptir. Buna göre Ahmet ilk olarak,
durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesini veya
kaldırılmasını tedbir uygulandığı sürece her zaman isteyebilir (HMK m.
396) Bu durumda değişiklik sabit olursa, Ahmet teminat aranmaksızın
tedbirin değiştirilmesini veya kaldırılmasını sağlayabilir. İkinci olarak
aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen veya hakkında bu tedbir kararı uy-
gulanan Ahmet, mahkemece kabul edilecek teminatı gösterirse, mah-
keme, duruma göre tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına karar
verebilir (HMK m. 395/1). Bu durumda dikkat edilirse kendisini haklı
kılacak bir durum ve koşul değişikliği olmadığından, ancak teminat
göstererek tedbirin değiştirilmesini veya kaldırılmasını sağlayabilir.
Esasen bu ihtimalde tedbir, Ahmet'in gösterdiği teminat üzerinde de-
vam etmektedir. Son olarak Ahmet, eğer aleyhine verilen karar, kendisi
dinlenmeden alınmışsa, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir (HMK
m. 394/1). Ancak bu durumda diğer imkanlardan farklı olarak talebin,
kararın uygulanması sırasında hazır bulunması halinde uygulanma tari-
hinden, değilse tedbirin uygulandığının kendisine tebliği tarihinden iti-
baren bir hafta içinde yapılması gerekir. Öte yandan burada itiraz

222
sebepleri de sınırlıdır; Ahmet, yalnızca ihtiyati tedbirin şartlarına, mah-
kemenin yetkisine ve teminata itiraz edebilir (HMK m. 394/2). İtiraz
üzerine verilen karara karşı ise ancak istinaf yoluna başvurabilir. Bu
durumda da istinaf mahkemesinin vereceği karar kesindir (HMK m.
341/1; m. 362/1, (f)). Bu son imkanda görüldüğü üzere kendisi dinlen-
meden aleyhine ihtiyati tedbir kararı verilen tarafa, karara karşı itiraz
etme hakkı sağlanarak hukuki dinlenilme hakkı gerçekleştirilmiş ol-
maktadır.
7. Çağrı'nın bu yöndeki düşüncesi, hukuken geçerli değildir. Zira
tedbir kararının alınmasıyla kararın etkisi kendiliğinden ortaya çıkma­
maktadır. Bunun için kararın ilgili mercide uygulatılması talep edilme-
lidir. Nitekim HMK m. 393/1 hükmünde de açıkça ifade edildiği üzere,
ihtiyati tedbir kararının, verilmesinden itibaren bir hafta içerisinde uy-
gulanması talep edilmek zorundadır. Aksi takdirde tedbir kararı kendi-
liğinden hükümsüz hale gelecektir; kanuni süre içinde dava açılmış olsa
dahi tedbir kararı kendiliğinden kalkacaktır.
8. İhtiyati tedbir kararı verilebilmesinin şartlarından birisi de talep
eden tarafından kural olarak teminat gösterilmesi zorunluluğudur. Ger-
çekten de HMK m. 392/1 uyarınca ihtiyati tedbir talep eden, haksız çık­
tığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları
muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır. Zira tedbir
kararı, dava konusu üzerinde karşı tarafın haklarının geçici de olsa kı­
sıtlanması sonucunu doğurduğundan, ileride talep edenin asıl alacağa
ilişkin uyuşmazlıkta haksız çıkmış olması halinde, aleyhine karar veri-
lenin dava konusu üzerinde kısıtlı kalmasının yol açacağı zararların kar-
şılanması gerekmektedir. Dolayısıyla tedbir taleplerinde talep edenin
teminat göstermesi zorunludur. Ancak bu zorunluluğun birtakım istis-
naları da mevcuttur. Talep, resmi belgeye, başkaca kesin bir delile da-
yanıyor yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini
açıkça belirtmek şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Keza
adli yardımdan yararlanan kimsenin de teminat göstermesi gerekmez
(HMK m. 392/1, c.2). Sonuç olarak, Çağrı'nın kural olarak teminat gös-
termesi zorunlu olmakla birlikte, adli yardımdan yararlanması veya
elinde kesin delil bulunması veyahut da durum ve koşulların gerektir-
mesi halinde mahkemece teminat aranmaksızın tedbir kararı aldırabil­
mesi de mümkündür.

223
9. Bu durumda Çağrı için adli yardım talebinde bulunulmalıdır. Adli
yardım, adalete erişimin ve etkin hukuki korumanın sağlanması bakı­
mından önemli bir sosyal hukuk müessesesidir. Medeni usul hukuku
bakımından, HMK m. 334 ila 340'ıncı maddelerde düzenlenmiştir.
Buna göre kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma dü-
şürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya ta-
mamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmala-
rında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin
açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararla-
nabilirler (HMK m. 334/1). Olayda da Çağrı, nakit varlığının hemen
hepsini mermerleri ithal etmekte kullanmış olduğundan, tedbir tale-
binde gereken teminatı yatırma imkanından yoksundur. Bir şekilde ya-
tırmış olsa dahi kendisinin ve ailesinin geçimi önemli ölçüde zora dü-
şebilecektir.
10. Adli yardımın kapsamı ise, HMK m. 335'te düzenlenmiştir.
Buna göre adli yardım; yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden
geçici olarak muafiyet, yargılama ve takip giderleri için teminat göster-
mekten muafiyet, dava ve icra takibi sırasında yapılması gereken tüm
giderlerin Devlet tarafından avans olarak ödenmesi ve davanın avukat
ile takibi gerekiyorsa, ücreti sonradan ödenmek üzere bir avukat temi-
nini kapsamaktadır. Bu anlamda Çağn'nın adli yardımdan yararlanması
halinde, yalnızca tedbir talebi değil, asıl uyuşmazlığa ilişkin davada, bu
dava sonucunda gündeme gelebilecek kararın icrası aşamasında ve dahi
kanun yollan aşamasında (HMK m. 335/3) da gereken yargılama gider-
lerini kapsayabilecektir. Son olarak adli yardım, asıl talep veya işin ka-
rara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas takiplerinde ise takibin ya-
pılacağı yerdeki icra mahkemesinden istenir (HMK m. 336/1). Buna
göre tedbir karan bakımından görevli ve yetkili mahkemeden talepte
bulunulacaktır. Çağrı, talebinde, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını
dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek du-
rumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye
sunmak zorundadır (HMK m. 336/2).
11. HMK m. 397/2 hükmü gereğince tedbir kararının etkisi, aksi be-
lirtilmediği takdirde nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder.
Buna göre mermerler üzerindeki tedbir karan, asıl uyuşmazlık hak-
kında verilen nihai karara karşı kanun yoluna başvurulması halinde, ku-
ral olarak kanun yolu aşamasında da etkisini sürdürecektir. Meğerki ni-
hai kararla birlikte tedbir kararının kalkmasına karar verilmiş olsun.

224
12. İhtiyatı tedbirler (ve genel olarak geçici hukuki himaye tedbir-
leri) yukarıda da izah edildiği üzere niteliği gereği yaklaşık ispatın ye-
terli olduğu ve karşı taraf dinlenmeden de verilebilen müesseselerdir.
Tedbir taleplerine ilişkin yargılamalarda asıl uyuşmazlığın çözülmesi
değil, mevcut durumda yaşanabilecek değişmelerin hakka ulaşılmasını
olumsuz yönde etkilemesi veya imkansız hale getirmesinin engellen-
mesi amaçlanır. Bu bakımdan lehine tedbir karan verilen kişinin, asıl
uyuşmazlık bakımından haksız çıkması her zaman mümkündür. Bu da
aleyhine tedbir karan uygulanan taraf veya üçüncü kişinin, tedbir nede-
niyle kısıtlanan haklarından dolayı zararına yol açabilir. Bu durumu ön-
gören kanun koyucu, HMK m. 399 ile haksız ihtiyatı tedbirden doğan
tazminat davasını öngörmüştür. Buna göre lehine ihtiyati tedbir karan
verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu an-
laşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kal-
dırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yü-
kümlüdür. Davanın görüleceği mahkeme, asıl uyuşmazlığın esasını bil-
diğinden, esas hakkındaki davanın karara bağlandığı mahkemedir. Ti-
pik bir haksız fiil sorumluluğu niteliğinde olduğundan, haksız fiile iliş­
kin hükümler, kıyasen uygulanır. Ancak tazminat davası açma hakkı,
hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından
itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Sonuç olarak Ahmet,
bu şartların gerçekleşmesi halinde, tedbir kararının uygulanması neti-
cesinde uğradığı zararların tazminini sağlayabilir.
13. Bu durumda Çağrı'nın talebi, yine bir geçici hukuki himaye ted-
biri olmakla birlikte, ihtiyati tedbire nazaran daha spesifik olan delil
tespiti müessesesine ilişkindir. Zira burada Çağrı, dava konusu üzerinde
bir tedbir uygulanmasını istememekte, bilakis ileride yönelteceği talep-
lere ilişkin yargılamada, iddialarını ispat etmek amacıyla kullanacağı
delillerin güvence altına alınmasını istemektedir. Bu husus ise delil tes-
piti başlığıyla HMK m. 400 ila 405 arasında düzenlenmiştir. Buna göre
taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası
gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti
amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık
ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir. Delil
tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça
öngörülen haller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi halinde kay-
bolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal
dahilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır. Buna göre Çağrı, duvar

225
ve zemin uygulamasına yönelik taleplerinde, iddialarının ispatının so-
nuçsuz kalmasını engellemek için kamera görüntüleri üzerinde delil tes-
piti yapılmasını isteyebilir. Kuşkusuz bunda hukuki yararı mevcuttur.
Son olarak davanın henüz açılmamış olması halinde delil tespiti, esas
hakkındaki görevli ve yetkili mahkemeden talep edilmelidir; davanın
açılmış olması halinde ise ancak davanın görüldüğü mahkemeden talep
edilmelidir (HMK m. 401/1 ve 4). Esas hakkında açılan davada, delil
tespiti yapılan mahkemenin görevsizliği veya yetkisizliği ileri sürüle-
mez (HMK m. 401/3).

B. CEVAPSIZ PRATİK

Pratik 1
Derviş, heykel ve resim sanatıyla amatör olarak ilgilenmekte ve
eserlerini zaman zaman sergileyerek geçimini sağlamaktadır. Aksa-
ray' da açtığı sergisinde bir bozkurt heykeli ve "Tanrı Dağları" isimli
tablosu, Nuri tarafından satın alınır. Anlaşma çerçevesinde heykel ve
tablo için toplam 45.000 TL ödenecek, ödemenin ardından eşyalar
Nuri'nin Ankara'daki ev adresine teslim edilecektir. Bu anlaşma, ser-
gide hazır bulundurulan noter tarafından da tasdik edilmiştir.
Üç günlük serginin bitiminden sonra Derviş, ata binmek için Ha-
lil'in çiftliğine gitmiştir. Ne zamandır ata binme hobisi için at almayı
düşünen Derviş, haradaki çok beğendiği Ahal Teke cinsi atı almak için
Halil'le anlaşmak istemiştir. Bu kapsamda, atın pahalı olması nedeniyle
tüm parasını veren Derviş, aradaki 100.000 TL'lik farkı da kendi yap-
tığı Bozkurt heykeli ve "Tanrı Dağları" isimli tabloyu ile ödemeyi teklif
etmiştir. Halil de teklifi kabul etmiştir. Ancak Derviş aslında bu eşya­
ların satıldığını, alıcı Nuri'ye sözleşmeden döndüğünü bildirmesi için
biraz zaman vermesi gerektiğini söyler ve oradan ayrılır.
Derviş'in, eserlerin kendisi için manevi anlam taşıdığını ve artık sat-
mak istemediğini belirterek yaptığı sözleşmeden dönme bildirimi üze-
rine Nuri, çok beğendiği eserlerin aslında Halil'e satıldığını ve teslim
edilmek üzere olduğunu öğrenir ve hukuki yollara başvurmak istemek-
tedir.

226
Sorular
1. Bu uyuşmazlıkta Nuri'nin eserlerin Halil'e devrine engel olması
mümkün müdür? Mümkün olması halinde, ilgili talebin hukuki niteliği
nedir?
2. Nuri'nin eserlerin devrine engel olmak için başvurması gereken
görevli ve yetkili merci neresidir? Neden, nasıl?
3. İlgili talebin yargılaması sırasında hakim Derviş'in duruşmaya
katılmaması üzerine ne yapmalıdır? Nuri lehine karar verebilir mi?
4. Üçüncü soru çerçevesinde Nuri lehine karar verilmesi halinde bu
karara karşı Derviş'in başvurabileceği bir hukuki imkan var mıdır?
5. Talebe ilişkin olarak Nuri 'nin teminat yatırması gerekir mi? Ne-
den, nasıl? Açıklayınız.
6. Nuri'nin talebi üzerine verilen karara karşı taraflar kanun yolla-
rına başvurabilir mi? İhtimallere göre açıklayınız.
7. Nuri lehine karar verilmesi halinde, karar kendiliğinden uygulanır
mı? Neden, nasıl?
8. Nuri'nin tedbir kararından sonra asıl uyuşmazlığına ilişkin olarak
dava açması gerekir mi? Neden, nasıl?
9. Nuri 'nin asıl uyuşmazlığa ilişkin olarak dava açtığı varsayımında,
davayı kaybedeceğini anlayan Derviş'in, davayı kabul etmesi mümkün
müdür? Bu durumda yargılama giderlerine mahkum edilebilir mi? Ne-
den, nasıl? İhtimallere göre değerlendiriniz.
10. Hakimin yargılamada tarafların sulh olması halinde yargılama
giderlerine ne şekilde hükmetmesi gerekir? Neden, nasıl?
11. Nuri lehine karar verilmesi halinde, hakimin Derviş aleyhine
hükmedeceği yargılama giderlerinin kapsamı nedir? Açıklayınız. Nuri
ile avukatının arasında kararlaştırılan avukatlık ücretinin de Derviş' e
yüklenmesi mümkün müdür? Neden, nasıl?
12. Dava devam ederken Derviş'in atölyesinde meydana gelen yan-
gın neticesinde heykel ve tablonun kullanılamaz hale gelmesi duru-
munda, hakim yargılama giderlerine ne şekilde hükmetmelidir? Açık­
layınız.

227
il. DİLEKÇELER ve KARAR ÖRNEKLERİ
A. Davadan Önce İhtivati Tedbir Talebi

ANKARA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE


ANKARA
İhtiyati Tedbir
Talep Eden : Ali TEDBİRİSTER (T.C. 12345678900)
Kuş Uçmaz Malı. Kervan Geçmez Sok. No. 40
Çankaya ANKARA
Karşı Taraf : Veli KAZA YAPAR
Tasarruf İlkesi Malı. Tebligat Sok. No. 38
Yenimahalle ANKARA
Talep Konusu : İhtiyati tedbir talebimize ilişkin dilekçedir.
Açıklamalar
1. 15.10.2018 tarihinde saat 15.50'de Ankara Beşevler kavşa­
ğında meydana gelen kazada, Veli KAZAYAP AR, maliki bulunduğu
ve idaresindeki 06 ABC 12 plakalı araç ile eşim Ayşe TEDBİRİS­
TER'in ölümüne sebebiyet vermiştir. Bu kaza nedeni ile uğramış ol-
duğum zararın maddi ve manevi tazminat davası açacağım. Ancak
kazanın yakın zamanda olması ve acımızın taze olması nedeni ile bu
davaları açmam zaman alacaktır.
2. Eşimin ölümüne neden olan aracın el değiştirmesine engel ol-
mak amacıyla, yakın zamanda açacağım maddi ve manevi tazminat
davası öncesinde, Ankara Trafik ve Tescil Denetleme Bürosunda ka-
yıtlı bulunan 06 ABC 12 plakalı aracın trafik tescil kaydına tedbir
konulmasını ve aracın kullanılmaması için Ankara Emniyet Müdür-
lüğü otoparkına çekilmesini talep etmek zarureti hasıl olmuştur.
Deliller : Kazaya ilişkin kamera kayıtları, tanık beyan-
ları ve sair her türlü delil.
Hukuki Sebepler: HMK m. 389 ila 399 hükümleri ve diğer mev-
zuat hükümleri.
Talep Sonucu : Yukarıda kısaca açıklanan nedenlerle, mahke-
menizce uygun görülecek teminat mukabilinde karşı taraf adına İs­
tanbul Trafik ve Tescil Denetleme Bürosunda kayıtlı bulunan 06

228
ABC 12 plakalı aracın trafik tescil kaydına tedbir konulmasına karar
verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.
18.10.2018
Ali TEDBİRİSTER

B. Dava Esnasında İhtiyati Tedbir Talebi

FATSA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

Dosya No : 2018/ ... E.


Davacı Ayşe DAVAA ÇAR
Vekilleri Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU
Davalı Ali DAVAAÇAR
Konu İhtiyati tedbir talep dilekçesidir.
Açıklamalar
Huzurdaki boşanma davasında müşterek çocukların geçici
velayetlerinin anneleri müvekkile verilmesini isteyerek, müşterek ço-
cuklar ve birlikte yaşadıkları müvekkil için dava süresince tedbiren
nafaka bağlanması talebinde bulunmuştuk. Sayın mahkemece
19.04.2018 tensip tutanağı ile tesis edilen 7 nolu ara kararda "geçici
velayet ve dava süresince tedbir nafakasına" ilişkin taleplerin müzek-
kere cevapları döndükten sonra değerlendirilmesine karar verilmiştir.
Mevcut durumda müzekkere cevapları dönmüş olup bu kararın ye-
rine getirilmesini talep etme zorunluluğu tarafımızda hasıl olmuştur.
Zira dava dilekçemizde de dile getirdiğimiz üzere müvekkil ve müş­
terek çocuklar hala akraba ve komşuların ekonomik yardımları ile
yaşamlarını idame ettirdiğinden tedbir ivedilik arz etmektedir.
Talep Sonucu : İzah ettiğimiz ve re'sen gözetilecek
tüm bu sebeplerle geçici velayet ve dava süresince tedbir nafakası
taleplerimizin kabulüne karar verilmesini saygıyla vekaleten arz ve
talep ederiz.

22.05.2018
Davacı Vekili
Av. Hasan Hüseyin KOCAOĞLU

229
C. İhtiyati Tedbir Kararı

T.C.
ANKARA
3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

Esas No : 2018/ ... Değişik İş


KararNo : 2018/ .. .
Hakim : Doğru KARARVERİR 123456
Katip : Güzel YAZAR 654321
Talep Eden : Ali TEDBİRİSTER (T.C. 12345678900)
Kuş Uçmaz Malı. Kervan Geçmez Sok. No. 40
Çankaya ANKARA
Talep : İhtiyati Tedbir
Talep Tarihi : 18.10.2018
Karar Tarihi : 26.10.2018
Gereği Düşünüldü:
18.10.2018 tarihli dilekçesiyle tedbir isteyen Ali TEDBİRİSTER,
15.10.2018 tarihinde saat 15.50'de Ankara Beşevler kavşağında
meydana gelen kazada, Veli KAZAYAP AR tarafından maliki bulun-
duğu ve idaresindeki 06 ABC 12 plakalı araç ile talepte bulunanın eşi
Ayşe TEDBİRİSTER'in ölümüne sebebiyet verdiği iddiasında bu-
lunduğu, söz konusu kaza nedeniyle uğramış olduğu zararlara ilişkin
olarak talepte bulunanın açmayı düşündüğü maddi ve manevi tazmi-
nat davası çerçevesinde ileri süreceği hakkın elde edilmesini temi-
nen, dava açılmadan önce, Ankara Trafik ve Tescil Denetleme Bü-
rosunda kayıtlı bulunan 06 ABC 12 plakalı aracın trafik tescil kay-
dına tedbir konulmasını talep ettiği görülmüştür.
Mahkememizce talebe ilişkin yapılan incelemede, talepte buluna-
nın iddia ettiği kazaya ilişkin olarak dosyaya sunulan kamera ve An-
kara İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Şube kayıtlan çerçevesinde 06
ABC 12 plakalı araç ile talepte bulunanın eşi Ayşe TEDBİRİS­
TER'in ölümüne sebebiyet verildiği tespit edildiğinden, bu bakımdan

230
Ali TEDBİRİSTER'in iddiasını HMK m. 390/3 uyarınca yaklaşık
olarak ispat ettiği görülmekle;
Karar
1. İhtiyati tedbir talebinin kabülüne,
2. Veli KAZAYAPAR adına Ankara Trafik ve Tescil Denetleme
Bürosunda kayıtlı bulunan 06 ABC 12 plakalı aracın trafik tescil kay-
dına tedbir konulmasına,
3. 06 ABC 12 plakalı aracın Ankara Emniyet Müdürlüğü Otopar-
kına Çekilmesine,
4. HMK m. 392 uyarınca talepte bulunanın 5.000,00 TL teminat
yatırmasına

HMK m. 390/2 uyarınca aleyhine tedbir talebinde bulunulan Veli


KAZAYAPAR'ın yokluğunda, HMK m. 394 uyarınca itiraz yolu
açık olmak üzere karar verildi. 26.10.2018

Güzel YAZAR Doğru KARARVERİR


6543231 123456

D. İhtiyati Tedbir Kararına İtiraz Dilekçesi

ANKARA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE

Dosya No : 2018/ ... Değişik İş, 2018/ ... K.


Karar Tarihi : 26.10.2018
Tedbir Kararının
Uygulanma Tarihi: 30.10.2018
İhtiyati Tedbire
İtiraz Eden : Veli KAZA YAPAR (T.C. 11122233344)
Kuş Uçmaz Malı. Kervan Geçmez Sok.
No. 18 Çankaya ANKARA
Vekili : Av. Asla KAYBETMEZ
Bağımsız Yargı Malı. Hakim Sok. No. 6/3
Yenimahalle ANKARA

231
Karşı Taraf : Ali TEDBİRİSTER
Konu : İhtiyati Tedbir Kararına İtirazlarımızın
Sunulmasıdır.
Açıklamalar

1. Mahkemenizin 26.10.2018 tarih ve 2018/ ... Esas Değişik İş,


2018/ ... Karar Değişik İş sayılı kararı ile ihtiyati tedbir kararı
verilmiş, bu karar 30.10.2018 tarihinde uygulanmış ve mü-
vekkilin sahibi bulunduğu 06 ABC 12 plakalı aracın trafik tes-
cil kaydına ihtiyati tedbir konulmuş ve araç otoparka çekil-
miştir.

2. Oysa söz konusu araç, müvekkilin işyerinin hacimli büyük eş­


yaların taşımasında kullandığı tek araçtır. Aracın trafik tescil
kaydına ihtiyati tedbir konulması değil de otoparka çekilmesi
mağduriyetimize neden olmaktadır. Gerekiyorsa mahkeme-
nizce uygun görülecek teminat mukabilinde aracın tarafımıza
teslim edilmesi için bu davayı açma zarureti hasıl olmuştur.

Hukuki Sebepler: HMK. m. 394 ve İlgili mevzuat.

Talep Sonucu : Yukarıda açıklanan nedenlerle, mahkeme-


nizce uygun görülecek teminat mukabilinde sayın mahkemenizin
26.10.2018 tarih ve 2018/ ... esas, 2018./ ... karar sayılı ihtiyati tedbir
kararının kaldırılmasına karar verilmesini saygılarımla vekaleten arz
ve talep ederim.

02.11.2018
İhtiyati Tedbire İtiraz Eden Vekili
Av. Asla KAYBETMEZ

232
111. ÖRNEK YARGI KARARLARI
✓ Yargılama giderlerinin, kanunda açıkça öngörülen haller dışında aleyhine
hüküm verilene yükletilmesine karar verilir.

✓ Mahkeme, yargılama giderlerine resen hükmeder.


{Yargıtay 21. HD, E. 2015/2844, K. 2015/3954, T. 24.2.2015)
" ... Yargılama giderlerinden sorumluluk da HMK'nın 326. maddesinde düzenlen-
miştir. Buna göre; kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hü-
küm verilen taraftan alınmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı
çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar
arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.
HMK'nın 332. maddesi de; yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği,
yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümünün hü-
küm altında gösterileceği, hükümden sonraki yargılama giderlerini hangi tarafın öde-
yeceği, miktarı ve dökümü ile bu giderlerin hangi tarafa yükletileceği, mahkemece
ilamın altına yazılacağı belirtilmiştir.
Buna rağmen Mahkemece yazılı hükümlere aykırı olarak, yargılama giderlerinin
hesaplama yöntem ive dayanağı gösterilmeksizin iş bu dosyanın da içinde bulunduğu
bir takım seri dosyanın tamamında her bir dosya için 200,00 TL yargılama gideri ol-
duğu kabul edilerek bunun 125,00 TL'sinin davalılardan alınarak davacıya verilme-
sine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir..."
✓ Yargılama giderleri, lehine karar verilmiş olsa bile dürüstlük kuralına aykırı
davranan taraf üzerinde bırakılabilir.
{Yargıtay 22. HD, E. 2016/1151, K. 2016/4207, T.17.2.2016)
" ... Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak ince-
leme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayan-
ması sebebi ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı,
geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın
reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 Sayılı Kanun'un 327. maddesinin ikinci fık­
rası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi
yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yok-
luğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekalet ücreti
takdir edilmemelidir. .. "
✓ Davanın konusuz kalması nedeniyle esastan sonuçlanmayan, karar verilme-
sine yer olmadığına karar verilen hallerde yargılama gideri, davanın başın­
daki haklılık durumuna göre belirlenir.
{Yargıtay 2. HD, E. 2018/949, K. 2018/2537, T. 26.2.2018)
" ... Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren olaylarda
taraflar eşit kusurlu olup evlilik birliğinin devamında taraflar bakımından korunmaya
değer bir yarar kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya

233
zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre davalı-karşı davacı erkeğin
davasının da kabulüyle boşanmaya karar verilecek yerde yetersiz gerekçe ile erkeğin
davasının reddi doğru bulunmamıştır. Ne var ki davacı-karşı davalı kadın tarafından
açılan boşanma davasının kabulüne karar verilmiş ve hüküm temyiz edilmeksizin ke-
sinleştiğinden, davalı-karşı davacı erkeğin boşanma davası konusuz kalmıştır. Bu se-
beple mahkemece erkeğin davası yönünden dava konusuz kaldığından bu konuda ka-
rar verilmesine yer olmadığına karar vermek ve davanın açıldığı tarihteki haklılık du-
rumuna göre yargılama giderleri ve vekalet ücreti konusunda karar verilmek üzere
hükmün bozulması gerekmiştir ... "

✓ Adli yardımdan yararlananın, dava sonunda yargılama giderlerine mahkôm


edilmesi, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine neden olacak ise,
mahkeme tarafından kısmen veya tamamen yargılama giderlerinden muaf
tutulmasına karar verilebilir.

(Danıştay, 15. Daire, E. 2016/2380, K. 2016/2544, T. 12.4.2016)


" ... Dosyanın incelenmesinden, böbrek hastası olan davacı tarafından, engellilik
durumunun ağır engelli olmadığına ilişkin 02/10/2014 gün ve 1654 sayılı İnegöl Dev-
let Hastanesi Sağlık Kurulu kararının ve bu karara karşı yapılan itiraz üzerine hakem
hastane sıfatıyla Bursa Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 20/11/2014 gün ve
6061 sayılı Sağlık Kurulu raporunun iptali istemiyle adli yardım talepli dava açıldığı,
Bursa 3. İdare Mahkemesi'nin 16.04.2015 tarih ve E:2015/399 sayılı kararıyla dava-
cının adli yardım talebinin kabul edildiği, idare mahkemesince davalı idarenin savun-
masının alındığı, Mahkemenin 26/11/2015 tarih ve E:2015/399 sayılı kararı ile bilir-
kişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği aşamada davacının 21.12.2015 tarihli
dilekçesi ile dava sürecinde eşinin vefat ettiğini, bu nedenle psikolojik olarak davayı
devam ettirmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davadan feragat ettiğini, 6100 sa-
yılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesi doğrultusunda yargılama gider-
lerinden muaf tutulmak suretiyle karar verilmesi isteminde bulunduğu, ancak idare
mahkemesince davacının feragat dilekçesinde yer alan yargılama giderlerine ilişkin
talebinin değerlendirilmesi yapılmaksızın feragat nedeniyle konusu kalmayan dava
hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı ile yargılama giderlerinin davacı üze-
rine bırakıldığı görülmüştür.
Bu durumda adli yardımdan yararlanan kişinin feragati nedeniyle sonuçlanan da-
vada, yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine
neden olup olmayacağı hususunun irdelenmesi suretiyle yargılama giderleri yönüyle
bir karar verilmesi gerekirken, idare mahkemesince anılan husus irdelenmeksizin yar-
gılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılma yolunda karar verilmesinde hukuki isa-
bet bulunmamaktadır ... "

✓ İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz, her ikisi de geçici hukuki himaye tedbiri ol-
makla birlikte; şart ve hükümleri birbirinden farklı iki ayrı müessesedir.
(Yargıtay 21. HD, E. 2014/21038, K. 2014/21387, T. 27.10.2014)
" .. .İİK'nun 257/1 maddesinde rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para
borcu nedeniyle ihtiyati haciz istenebileceği açıklanmış iken, 2. bentte vadesi gelme-
miş borçtan dolayı hangi hallerde ihtiyati haciz istenebileceği açıklanmıştır. Somut

234
olayda haksız bir fiile dayalı olarak bir zararın meydana geldiği açıktır. Sadece olayın
iş kazası olup olmadığı failin kim olduğu ve kusur durumu çekişmelidir. Haksız fiil-
den kaynaklanan tazminat davalarında tazmin yükümlülüğü olay tarihi itibariyle mu-
accel hale gelir. Bu durumda geçici hukuki koruma yollarından biri olan ihtiyati ha-
cizde yakın ispat koşulu gerçekleşmiş olup ihtiyati haciz talebinin incelenmesi gere-
kirken, yerel mahkemece, davacının isteği ile ilgili niteleme ve hukuki tavsifte yanıl­
gıya düşülerek ihtiyati tedbir koşullarının tartışılması ve ihtiyati haciz talebiyle ilgili
olarak olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken; ihtiyati tedbir talebinin
reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup doğru görülmemiştir ... "
✓ İcra hukukuna ilişkin menfi tespit davasında, alacaklı lehine karar verilirse
tedbir kararı kalkar. Bu husus, tedbirin, asıl uyuşmazlık bakımından aksine
karar verilmedikçe devam edeceğine ilişkin genel kuralın istisnasıdır.
(Yargıtay 23. HD, E. 2013/7399, K. 2013/7977, T. 12.12.2013)
" ... Davalılar vekilinin ihtiyati tedbir kararına yönelik temyiz itirazlarına gelince;
mahkemece davacı vekilinin talebi üzerine icra dosyasındaki paranın alacaklıya öden-
memesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmiş, yapılan yargılama sonunda da dava-
nın kısmen kabulüne ilişkin hüküm kurulmuştur. Davalılar vekili 06.12.2012 tarihli
dilekçesi ile davanın menfi tesbit davası olması nedeniyle İİK'nın 72/4. maddesi uya-
rınca tedbir kararının hükümle birlikte kendiliğinden ortadan kalktığının, ancak mah-
kemece davanın reddedilen kısmı yönünden ihtiyati tedbir ile ilgili bir karar vermedi-
ğini belirterek, tedbirin kalktığı hususunda karar verilmesini talep etmiş, mahkemece
yapılan inceleme sonucu 13.12.2012 tarihli "Tedbir incelemesi" başlıklı karar ile
6100 sayılı HMK'nın 397. maddesinde ihtiyati tedbir kararının etkisinin aksi belirtil-
mediği takdirde nihai kararın kesinleşmesine kadar devam edeceğinin hüküm altına
alınmış olduğundan, davalılar vekilinin bu yöne ilişkin talebinin reddine karar veril-
miş olup, bu karar davalılar vekilince süresi içinde ayrıca temyiz edilmiştir.
Somut olayda, eldeki dava icra takibinden sonra İİK'nın 72. maddesine dayalı ola-
rak açılan menfi tesbit talebine ilişkin olup, anılan kanun maddesinin 3. fıkrasında
tedbir kararının verilmesinin koşulları belirlenmiş, 4. fıkrasının ilk cümlesi ise "dava
alacaklı lehine neticelenir ise ihtiyati tedbir kararı kalkar" hükmüne haizdir. Mahke-
mece özel hüküm niteliğinde olup somut olay bakımından uygulama zorunluluğu olan
İİK'nın 72. maddesi hükmü uyarınca tedbir hususunda bir karar verilmesi gerekirken,
uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 397. madde hükmüne göre yazılı şekilde tedbi-
rin, kararın kesinleşmesine kadar devam edeceği yönünde karar verilmesinde isabet
görülmemiştir ... "

235
§ 6. ALTERNATİF UYUŞMAZLIK ÇÖZÜMÜ ve
BİREYSEL BAŞVURU

• Tahkim
• Arabuluculuk
• Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru
I. PRATİK ÇALIŞMALAR
A. CEVAPLI PRATİK

Pratik 1

Ankara' da semt pazarlarında pazar esnafı olarak çalışan Ahmet, tez-


gah sınırları konusunda daha önceden husumet yaşadığı Mehmet'le pa-
zar yerinde tartışmıştır. Çıkan arbedede malları zarar gören Ahmet, aynı
zamanda Mehmet ve çırakları tarafından darp edilmiştir. Araya giren
diğer esnaflar ile sakinleşen taraflar sonrasında meseleyi çözmek için
bir araya gelmişlerdir. Bu toplantıda aralarındaki uyuşmazlığı, belirle-
yecekleri diğer pazar esnaflarının kararıyla çözme konusunda anlaşmış­
lar ve orada bulunan diğer esnafın hakemlik yapmalarını istemişlerdir.
Bu doğrultuda hemen tüm pazar esnafının sözünü dinlediği Derviş, Veli
ve Bahtiyar'ı hakemler olarak tayin etmişlerdir. Bununla birlikte Ahmet
ve Mehmet' in ortak yakın arkadaşları Hikmet de arabuluculuk yapmış­
tır.

Sorular
1. Ahmet ile Mehmet arasındaki uyuşmazlığın çözümüne yönelik
olarak sahip oldukları hukuki müesseseleri değerlendiriniz.
2. Yapılan tahkim sözleşmesi geçerli midir? Neden, nasıl? Geçer-
sizse nasıl yapılmalıdır?
3. Tahkim sözleşmesinin geçerli olduğu varsayımında hakem söz-
leşmesi geçerli midir? Neden, nasıl?
4. Ahmet, tahkim yargılaması devam ederken hakemlerden Bahti-
yar'ın Mehmet'in eşinin amcası olduğunu öğrenmiştir. Bu durumda
hangi yola başvurmalıdır?
5. Derviş, Veli ve Bahtiyar, Ahmet'in kavga sırasındaki yaralanma-
ları dolayısıyla oluşan zararının tespiti için bilirkişiye başvurabilir mi?
Neden, nasıl?
6. Hakem heyeti, mallar ve tezgahtaki zararların belirlenmesine yö-
nelik olarak, söz konusu eşyaların durumunun tespiti amacıyla delil tes-
piti kararı alabilir mi? Cevabın olumlu olması durumunda kararın uy-
gulanması nasıl olacaktır?

239
7. Ankara Pazarcılar Odası, uyuşmazlığın kendi düzenlemeleri ge-
reği zorunlu tahkim olarak bünyelerindeki tahkim merkezinde çözül-
mesi gerektiğini ileri sürebilir mi? Neden, nasıl?
8. Ahmet hakem heyetinin verdiği kararı kanun yoluna götürebilir
mi? Neden, nasıl?
9. Ahmet, tahkim yargılamasında hakemlerin sunduğu tanık ifade-
lerinin değerlendirilmediğini ve olaya ilişkin kamera görüntülerinin
dosyaya sunulmuş olmasına rağmen dikkate alınmadığını ileri sürmek-
tedir. Bu durumda Ahmet'in aleyhine verilen karara karşı ne yapması
gerekir?
10. Ahmet, tahkim yargısındaki bütün bu sıkıntılardan ötürü tahkim
yargısından ümidini kesmiş ve mahkemeye başvurmak istemektedir.
Bu mümkün müdür? Neden, nasıl?
11. Hikmet arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde Ahmet'in 10.000
TL alacağı olduğuna hükmedebilir mi? Neden, nasıl?
12. On birinci soruya olumlu cevap vermeniz halinde, Hikmet'in
arabuluculuk faaliyeti sonucunda hazırladığı rapor Ahmet tarafından
icra ettirilebilir mi?
13. Tahkim yargısının uzun sürdüğünden hareketle Ahmet, usul
ekonomisi ilkesine riayet edilmediği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir mi? Devlet yargısına başvurulmuş olsaydı cevabınız deği­
şir miydi?

Cevaplar
1. Bireyler arasında hukuki uyuşmazlık çıkması doğal ve kaçınılmaz
bir gerçektir. Bu gerçeklik karşısında her türlü uyuşmazlığın devlet yar-
gısında çözümlenmesi, gerek pratiklik açısından gerekse de hakkın ye-
rine getirilmesi açısından avantajlı değildir. Bu hem devlet yargısında
iş yükünün artması dolayısıyla hakkın gerçekleştirilmesinin zaman al-
masına hem de yargı faaliyetlerinde niteliği düşüreceğinden adaletsiz
kararlar verilmesine yol açabilir. Her ne kadar modem toplumlarda hu-
kuk devleti ilkesinin gelişmesiyle birlikte yargı hizmeti sunulması dev-
letin asli görevlerinden birisi ise de, bu hizmetlerin etkin ve verimli bir
şekilde sağlanması da bir o kadar önemlidir. Bu bakımdan devlet yar-
gısının, uyuşmazlık çözümünde son çare olarak düşünülmesi gerekir.
Devlet bireyler arasındaki uyuşmazlıkların en etkili ve hızlı bir şekilde

240
adil olarak çözülebilmesi için uyuşmazlık çözümünde alternatif imkan-
lar sunmalı ve desteklemelidir.
Bu noktadan hareketle, kısaca teorisi açıklanmaya çalışılan alterna-
tif uyuşmazlık çözümünde, öncelikle menfaat çatışmasının taraflar ara-
sında konuşarak çözümlenmesi en doğru olandır. Bunun mümkün ol-
maması halinde ikinci olarak uyuşmazlığın yine prensip itibariyle yar-
gılama yapılmadığı, uzlaşma, arabuluculuk, sulh müzakereleri gibi çe-
şitli yargılamaya alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri denenmelidir.
Bu imkanlardan da sonuç alınamaması halinde, yargılama yapılmakla
birlikte, devlet yargısına nazaran daha hızlı yargılama yapılan ve taraf-
ların uyuşmazlığı çözecek hakemleri ve usulünü kendi belirleyebildiği,
bu anlamda yargı faaliyetine daha etkili oldukları tahkim müessesesinin
tercih edilmesi gerekmektedir. Tahkimden de sonuç alınamaması
halinde son çare olarak devlet yargısına başvurulmalıdır. Sonuç olarak
Ahmet ve Mehmet'in, aralarındaki uyuşmazlık bakımından işaret edi-
len ve daha işaret edilemeyen pek çok alternatif uyuşmazlık çözüm yön-
temine başvurınaları mümkündür ve devlet yargısına nazaran kendi leh-
lerinedir.
2. Tahkim müessesesinde temelde iki sözleşme mevcuttur. Bunlar-
dan ilki tarafların aralarında doğmuş veya doğması muhtemel uyuşmaz­
lıklarını, belirleyecekleri hakemler vasıtasıyla çözmelerine yönelik ira-
delerine ilişkin tahkim sözleşmesidir. Tahkim yargılaması için taraflar
arasında geçerli bir tahkim sözleşmesinin bulunması zorunludur. Tah-
kim sözleşmesi, HMK m. 412 'de düzenlenmiştir. Anılan maddenin ilk
fıkrasında tahkim sözleşmesi; "tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme
veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuş­
mazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem
kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşma" olarak tanımlan­
mıştır. Buna göre geçerli bir tahkim sözleşmesinin asgari olarak açık ve
kesin bir şekilde tahkim iradesini ve hangi hukuki ilişkiden doğan uyuş­
mazlıkların tahkimde çözüleceğinin belirli veya belirlenebilir olmasını
içermesi gerekmektedir. Bu bakımdan Ahmet ve Mehmet arasındaki
tahkim sözleşmesinin geçerliliğine engel bir durum yoktur. Bununla
birlikte tahkim sözleşmesinin şekli de önem taşımaktadır. Nitekim
HMK m. 412/3 uyarınca tahkim sözleşmesi yazılı yapılmak zorundadır.
Bu şekil şartı, geçerlilik şartıdır. Yazılı yapılmayan tahkim sözleşmesi
hukuken geçerli değildir. Ancak taraflar bu şekil şartını, aralarında ayrı
bir sözleşme şeklinde yapabileceği gibi mevcut sözleşmenin bir şartı

241
şeklinde de gerçekleştirebilirler (HMK m. 412/2). Sonuç olarak Ahmet
ve Mehmet arasındaki tahkim sözleşmesinin yazılı yapılmış olması
halinde geçerli olacağı, aksi takdirde geçerli olmayacağı sonucuna ula-
şılır.
3. Tahkime ilişkin bir diğer sözleşme de tahkim yargılamasını ya-
pacak olan hakemlerin belirlenmesi ve bu surette taraflar ile hakemler
arasında yapılan hakem sözleşmesidir. Ancak hemen ifade etmek gere-
kir ki uygulamada bu yönde ayrı bir sözleşme yapılmamaktadır; süreç
tarafların hakemlerini belirlemesi suretiyle yaptıkları icabın, seçilen ha-
kemler tarafından kabul edilmesi şeklinde gerçekleşir. Bu bakımdan
Kanun'da hakem sözleşmesi diye ayrı bir başlık altında düzenleme ya-
pılmamış; bilakis doğrudan hakemlerin seçimine yönelik m. 416' da dü-
zenleme yapılmıştır. Buna göre esasen taraflar hakem seçimi ve usu-
lünü belirlemekte serbesttir. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça gerçek
kişiler hakem seçilebilir ve tek bir hakem seçilecekse, bunda anlaşma
sağlanamazsa taraflar mahkemeye başvurabilir. Üç hakem seçilecek ise
taraflardan her biri bir hakem seçer; bu şekilde seçilen iki hakem
üçüncü hakemi belirler. Taraflardan biri, diğer tarafın bu yoldaki tale-
binin kendisine ulaşmasından itibaren bir ay içinde hakemini seçmezse
veya tarafların seçtiği iki hakem seçilmelerinden sonraki bir ay içinde
üçüncü hakemi belirlemezlerse, taraflardan birinin talebi üzerine mah-
keme tarafından hakem seçimi yapılır. Üçüncü hakem, başkan olarak
görev yapar. Şayet üçten fazla hakem seçilecek ise son hakemi seçecek
olan hakemler yukarıdaki bentte belirtilen usule göre taraflarca eşit sa-
yıda belirlenir. Son olarak hakemin birden fazla kişiden oluşması
halinde en az birinin kendi alanında beş yıl ve daha fazla kıdeme sahip
bir hukukçu olması şarttır. Buna göre tarafların Derviş, Veli ve Bahti-
yar'ı hakem olarak belirlemeleri, bütün diğer şartlar sağlanmış kabul
edilir ve bir kenara bırakılırsa, hakemlerden en az birisinin 5 yıldan
fazla kıdemi olan hukukçular arasından seçilmesi zorunluluğuna aykırı
olduğu görülmektedir.
4. Tahkim de tıpkı devlet yargısı gibi yargılama yapılan ve yargı­
lama sonucunda icra kabiliyetini haiz bağlayıcı nitelikte karar verilebi-
len bir müessese niteliğinde olduğundan, belirlenecek hakemlerin ba-
ğımsız ve özellikle taraflara karşı tarafsız olması gerekir (HMK m.
417 /1 ). Bu yönüyle hakimlerin tarafsızlığına ilişkin teorik temeller, tah-
kimde hakemler açısından da geçerlidir. Ancak hakemlerin reddine
dair, hakimler açısından mutlak olarak belirlenen yasaklılık (HMK m.

242
34) veya örnek verme yoluyla belirlenen ret sebepleri (HMK m. 36)
gibi bir düzenleme yapılmamıştır. Bunun temel nedeni, tahkimin
özünde isteğe bağlı yürütülen bir prosedür olmasıdır. Nitekim HMK m.
41 7/2, hakemin, taraflarca kararlaştırılan niteliklere sahip olmadığı, ta-
raflarca kararlaştırılan tahkim usulünde öngörülen bir ret sebebi mevcut
bulunduğu veya tarafsızlığından şüphe edilmeyi haklı gösteren durum
ve koşullar gerçekleştiği takdirde reddedilebileceğini düzenlemiştir.
Taraflardan birisinin kendisinin atadığı veya atanmasına katıldığı ha-
kemi reddetmesi, yalnızca hakemin atanma tarihinden sonra öğrenilen
ret sebeplerine dayanılarak yapılabilir. Keza HMK m. 418'de de hakem
veya hakemlerin reddi usulünün taraflar arasında serbestçe belirlenebi-
leceği düzenlenmiştir. Buna göre Bahtiyar'ın, Mehmet'in üçüncü dere-
ceden kayın hısımı olması, tarafların belirlediği usule göre ret sebebi
olarak öngörülmese bile, tarafsızlığından şüphe etmeyi haklı gösteren
bir durum olduğundan Ahmet tarafından Bahtiyar'ın reddi mümkündür.
Ancak bu durumda Bahtiyar'ın Ahmet tarafından seçilen hakem olması
halinde, bunun sonradan öğrenilmiş olması gerekir. Ret usulü ise taraf-
lar arasında serbestçe belirlenmediği takdirde HMK m. 418 'de düzen-
lenmiştir. Buna göre Ahmet'in ret sebebini öğrendikten itibaren iki
hafta içerisinde ret talebinde bulunması ve durumu yazılı olarak Meh-
met' e bildirmesi gerekir. Reddedilen hakem kendiliğinden çekilmez
veya diğer taraf reddi kabul etmez ise ret hakkında, hakem kurulunca
karar verilir (HMK m. 418/2). Ret talebi ve gerekçesi hakem kuruluna
yapılmalıdır. Talebin kabul edilmemesi halinde ilgili taraf, durumu öğ­
rendiği tarihten itibaren karara karşı bir ay içinde mahkemeye başvura­
rak bu kararın kaldırılmasını ve hakem veya hakemlerin reddine ilişkin
talep hakkında karar verilmesini isteyebilir.
5. Evet mümkündür. Esasen yargılama usulü taraflarca 424'üncü
madde çerçevesinde tahkime ilişkin emredici düzenlemelere aykırı ol-
mamak kaydıyla serbestçe belirleyebilir. Bununla birlikte tahkimde de
yargılama faaliyeti yapıldığından, tahkim yargılamasında bilirkişiye
başvurulmasına ilişkin doğrudan düzenleme yapılmıştır. HMK m. 431
uyarınca hakem veya hakem kurulu; belirlediği konular hakkında rapor
vermek üzere bir veya birden çok bilirkişi seçimine, tarafların bilirki-
şiye gerekli açıklamaları yapmalarına, ilgili belge ve bilgileri vermele-
rine veya keşif yapılmasına, karar verebilir. Bu durumda aksi kararlaş­
tırılmadıkça, taraflardan birinin talebi veya hakem ya da hakem kurulu-
nun gerekli görmesi üzerine bilirkişiler, yazılı veya sözlü raporlarını

243
vermelerinden sonra çağrılacakları duruşmaya katılırlar. Bu duruşmada
taraflar, bilirkişilere soru sorabilir ve uyuşmazlık konusunda kendi seç-
tikleri özel bilirkişileri dinletebilirler. Dolayısıyla Derviş, Veli ve Bah-
tiyar Ahmet'in kavga esnasındaki yaralarının ağırlığının tespiti için bi-
lirkişiye başvurabilir.
6. Bu hususun da beşinci sorunun cevabı çerçevesinde esasen HMK
m. 424 uyarınca taraflarca belirlenebilmesi mümkündür. Ancak tahkim
kurumunun etkinliğinin sağlanması amacıyla tahkimde ihtiyati tedbir
ve delil tespiti kararı alınabilmesine yönelik HMK m. 414 ile doğrudan
düzenleme yapılmıştır. Buna göre aksi kararlaştırılmadıkça, tahkim
yargılaması sırasında hakem veya hakem kurulu, taraflardan birinin ta-
lebi üzerine, bir ihtiyati tedbirin alınmasına veya delil tespitine karar
verebilir. Hakem veya hakem kurulu, ihtiyati tedbir kararı vermeyi, uy-
gun bir teminat verilmesine bağlı kılabilir (HMK m. 414/1 ). Dolayısıyla
hakem kurulunun tezgahtaki mallara ilişkin zararın belirlenmesine yö-
nelik olarak delil tespiti kararı verebilmesi mümkündür. Belirtmek ge-
rekir ki geçmişte hakemler tarafından verilen ihtiyati tedbir ve delil tes-
piti gibi kararların icra edilebilirliğine yönelik öğretide tartışmalar mev-
cut iken, HMK ile birlikte tedbir veya delil tespiti kararlarının icra edi-
lebilirliğine mahkemece karar verileceği düzenlenmiştir (m. 414/2). Bu
çerçevede hakemlerce verilen ihtiyati tedbir veya delil tespiti kararları,
tıpkı mahkeme tarafından verilmiş gibi ilgili mercii tarafından icra edi-
lebilecektir.
7. Tahkim müessesesi, tarafların tahkim iradesinin ihtiyari ve zo-
runlu olmasına göre iki çeşittir. Bir başka ifadeyle her ne kadar tahkim
taraf iradelerine dayansa da, bazı hallerde tahkim heyetine başvuru zo-
runlu tutulabilir. Bu gibi durumlarda, tahkim iradesi, esasen tarafların
içinde bulundukları hukuki ilişki gereği kanunlar tarafından zorunlu tu-
tulabilmektedir. Bu gibi zorunlu tahkim öngörülen hallerde tarafların
tahkim iradeleri serbest değildir. Önemle belirtmek gerekir ki tahkimde
asıl olan taraf iradeleridir, bu bakımdan zorunlu tahkim düzenlemeleri,
özünde hak arama hürriyetinin sınırlandırılmasını içerir. Dolayısıyla
zorunlu tahkime yönelik düzenlemeler, kanunla ve ölçülülük ilkesine
uygun bir şekilde yapılmalıdır. Özellikle devlet yargısına başvuruyu
imkansız hale getirecek veya önemli ölçüde zorlaştıracak zorunlu tah-
kim düzenlemelerinden kaçınılmalıdır. Bu bakımdan taraflar arasındaki
uyuşmazlığın Ankara Pazarcılar Odası düzenlemeleri çerçevesinde

244
zorunlu olarak anılan oda nezdindeki tahkim merkezinde çözülmesi hu-
kuken doğru değildir.
8. Tahkim yargılaması neticesinde hakem veya hakemler tarafından
verilen kararlar, doğrudan kanun yolu denetimine açık tutulmamıştır.
Bunun sebebi oldukça basittir: taraflar tahkim yolunu tercih etmekle
uyuşmazlıklarını devlet yargısına taşımamaları yönündeki iradelerine
itibar etmektir. Zira hakemler tarafından verilen kararlara karşı devlet
yargısı bağlamında kanun yollarının açık tutulması halinde, dolaylı bir
şekilde de olsa devlet yargısı tarafından hakemler tarafından verilen ka-
rarın denetlenmesinin önü açılacaktır. Bununla birlikte hakem veya ha-
kemler tarafından verilen kararlar da icra kabiliyetini haiz olduğundan,
yapılan tahkim yargılamasının ve verilen kararın birtakım esaslara uy-
gun olması gerekir. Bu nedenle hakem kararlarının doğrudan kanun yo-
luna getirilmesi kabul edilmemişse de hakem kararlarına karşı iptal da-
vası açılması imkanı sağlanmıştır. HMK m. 439 uyarınca hakem karar-
larına karşı yalnızca iptal davası açılabilir.
9. Sekizinci soruda işaret edilen HMK m. 439 çerçevesinde hakem
kararlarına karşı yalnızca iptal davası açılabilir. Anılan maddenin ikinci
fıkrasında da hakem kararlarının iptaline neden olan hususlar, sınırlı sa-
yıda düzenlenmiştir. Tanık ifadelerinin değerlendirilmemesi ve kamera
kayıtlarının dikkate alınmaması, açıklama ve ispat hakkı ile hükme etki
edebilme hakkının ihlal edilmesi anlamına gelecektir. Açıklama ve is-
pat hakkı ile hükme edebilme hakkı ise hukuki dinlenilme hakkının
(HMK m. 27) unsurlarından birisi olduğundan, HMK m. 439/2, (f) ben-
dine aykırılık teşkil edecektir. Dolayısıyla bu durumda Ahmet'in ha-
kem heyetinin verdiği karara karşı iptal davası açması mümkündür. İp­
tal davası, bir ay içinde bölge adliye mahkemesinde açılır (HMK m.
439/4) ve mahkeme tarafından aksine karar verilmedikçe dosya üzerin-
den incelenip karara bağlanır (HMK m. 439/5). İptal davası hakkında
verilen karara karşı ise temyiz kanun yoluna başvurulabilir. Bu du-
rumda temyiz incelemesi, 439'uncu maddede belirtilen iptal sebeple-
riyle sınırlı olarak yapılır (HMK m. 439/6).
10. Tahkim sözleşmesinin unsurlarından birisi de tarafların arala-
rında doğmuş veya doğması muhtemel uyuşmazlıklarını tahkim yoluyla
çözmelerine yönelik açık ve kesin iradelerinin mevcut olmasıdır. Taraf-
lar, uyuşmazlıklarının tahkim yoluyla çözümleneceğine dair anlaşmış
olmaları halinde mahkemelere başvuramaz. Buna rağmen taraflardan

245
birisinin mahkemeye başvurması durumunda, diğer tarafın HMK m.
116 uyarınca tahkim ilk itirazında bulunması gerekir. Tahkim iradesi-
nin, tahkim yargılaması sona erene dek mevcut olması gerekir, zira tah-
kimde amaç uyuşmazlığın nihai olarak hakemler eliyle çözülmesidir.
Tahkim iradesini başta arayıp, tahkim yargılaması esnasında arama-
mak, tahkimin amacıyla bağdaşmayacaktır. Zira aksinin kabulü, taraf-
ların tahkim yargılamasını ciddiye almamalarına ve her zaman mahke-
meye başvurabilmelerine neden olabilecektir. Sonuç olarak, Ahmet'in
nasıl ki tahkim yargılaması başlamadan önce mahkemeye başvurma
imkanı yok ise, aynı şekilde tahkim yargısı devam ederken de tahkim
yargılamasını bırakıp mahkemede dava açması mümkün değildir. Aç-
ması halinde ise Mehmet'in tahkim ilk itirazında bulunması gerekir.
Bulunmaması durumunda, uyuşmazlık mahkemede çözümlenebilecek-
tir. Zira bu durumda taraflar karşılıklı olarak tahkim iradelerinden vaz-
geçmiş kabul edilir.
11. Arabuluculuk, uyuşmazlıkların dostane çözüm yöntemlerinden
birisidir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 7
ile düzenlenmiştir. Anılan kanunun ikinci maddesinde arabuluculuk;
"sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulun-
mak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlama-
larını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için
aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çö-
züm üretemedik/erinin ortaya çıkması halinde çözüm önerisi de getire-
bilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişi­
nin katılımıyla ve ihtiyari olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi"
olarak tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle arabuluculuk faaliyetinin
özünde de yine ihtiyarilik olmakla birlikte, tahkimden farklı olarak ara-
buluculukta, faaliyetin amacı uyuşmazlığı çözmek değildir. Bilakis ta-
rafların uyuşmazlığı kendilerinin çözmelerine yönelik uygun ortamın
sağlanması, bu bağlamda tarafların bir araya getirilmesi ve gerekiyorsa
taraflara çözüm önerisi sunulması amaçlanır. Öte yandan belirtmek ge-
rekir ki anılan kanun ile arabuluculuk yapabilmek için tecrübe, alınması
gereken temel eğitim ve sicile kayıt olma gibi birtakım şart ve esaslar
da öngörülmüştür. Buna göre esasen Hikmet'in gayri resmi olarak ara-
buluculuk yapabilmesi bir kenara bırakılacak olursa, teknik anlamda
arabuluculuk yapması zaten mümkün değildir. Ancak bu mümkün

RG T. 22.06.2012, S. 28331.

246
olsaydı dahi, Hikmet'in taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin olarak
Mehmet'in Ahmet'e 10.000 TL borçlu olduğuna karar verebilmesi
mümkün olmayacaktı. Zira arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde arabu-
lucuların taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümüne yönelik karar
verme hak ve yetkileri bulunmamaktadır.
12. Her ne kadar Hikmet'in arabulucu olarak taraflar arasındaki
uyuşmazlığın çözümüne ilişkin karar verme yetkisi olmasa da, bu yet-
kisinin olduğu varsayımında verilen kararın icra ettirilebilmesi müm-
kündür. Bir başka ifadeyle, arabuluculuk faaliyeti neticesinde tarafların
uzlaşmaları, arabulucu tarafından anlaşma belgesi düzenlenir. Bu belge
ile taraflar, anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine yönelik şerh veril-
mesini mahkemeden talep edebilirler (HUAK m. 18/2). Dava açılma­
dan önce arabuluculuğa başvurulmuşsa, anlaşmanın icra edilebilirliğine
ilişkin şerh verilmesi, arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mah-
kemesinden talep edilebilir. Davanın görülmesi sırasında arabuluculuğa
başvurulması durumunda ise anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin
şerh verilmesi, davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir. Bu
şerhi içeren anlaşma, ilam niteliğinde belge sayılır. Sonuç olarak Hik-
met'in geçerli bir şekilde arabuluculuk faaliyeti yapabilmesi halinde,
Ahmet ile Mehmet arasında 10.000 TL ödenmesine ilişkin anlaşmaları,
mahkemeden icra edilebilir şerhi alınması suretiyle icra ettirilebilir.
13. Tahkim müessesesi, uyuşmazlıkların çözümü bakımından dev-
let yargısından sonraki en önemli alternatif uyuşmazlık çözüm yöntem-
lerinden birisidir. Gerek taraf iradelerine üstünlük tanınması suretiyle
yargılama yapılması, gerekse de yargılama neticesinde uyuşmazlığın
çözümü hakkında hakemler tarafından verilen kararın icra ettirilebil-
mesi, tahkimi diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden ayır­
maktadır. Bu bakımdan tahkim yargılamalarında da temel ilkelere ria-
yet edilmesi gerekmektedir. Usül ekonomisi ilkesi de adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olarak, tüm yargılamalar bakımından gö-
zetilmesi gereken temel ilkelerden birisidir (HMK m. 30). Bu bakımdan
kuşkusuz tahkim yargılamasında da usul ekonomisine uygun yargılama
yapılmalıdır. Kaldı ki bireylerin tahkimi tercih etmesine dair en önemli
sebeplerden birisi de devlet yargısına göre daha hızlı sonuca ulaşılabil­
mesidir.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkanı ise temelini Ana-
yasa 'nın 148'inci maddesinin 3, 4 ve 5'inci maddelerinden almaktadır.

247
Söz konusu hükümlere göre herkesin Anayasa' da güvence altına alın­
mış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği id-
diasıyla Anayasa Mahkemesine başvurma hakkı vardır. Dolayısıyla
olayımızdaki usul ekonomisi ilkesinin ihlali, usul ekonomisi ilkesinin
hem anayasal hem de AİHS'nde düzenlenen bir temel hak olduğundan
hareketle bireysel başvuruya konu edilebilir. Ancak ne var ki anılan dü-
zenlemede de açıkça belirtildiği üzere ihlalin kamu gücü tarafından ger-
çekleştirilmiş olması gerekir. Dolayısıyla tahkim yargısında kural ola-
rak kamu gücü kullanılmadığından, tahkim yargılamalarında meydana
gelen temel hak ihlalleri nedeniyle anayasa mahkemesine başvurulması
mümkün değildir. Buna karşılık uyuşmazlığın devlet yargısında çözüm-
lenmesi ve bu yargılamada usul ekonomisi ilkesinin ihlal edilmesi
halinde, bireysel başvuru imkanı mevcuttur. Zira devlet yargısı, devle-
tin asli görevlerinden birisi olarak yargılama faaliyetinin doğrudan so-
mutlaştığı alandır ve mahkemelerde yapılan yargılama faaliyetlerinde
kamu gücünün kullanıldığı şüpheden uzaktır.

B. CEVAPSIZ PRATİKLER

Pratik 1

Murat, Ankara merkezli şehirlerarası ağır sanayi ürünleri taşımacı­


lık işi yapmaktadır. Murat ile Yavuz, Yavuz'un Bursa'daki fabrikasına
ham çelik taşınması için sözlü olarak anlaşmışlardır. Anlaşma çerçeve-
sinde her ay 500 ton çelik, Karabük'ten teslim alınıp, Murat'ın filosu
ile taşınacak; taşıma işlerinin karşılığında da her ayın sonunda o ay ya-
pılan sevkiyat için 500.000 TL ödenecektir.
Sözleşmenin akdinden sonraki 8'inci ayda, Murat'ın araçlarına
borçlarından dolayı haciz koyulduğundan, sekizinci ayda sevkiyat ger-
çekleştirilememiştir. Yavuz, fabrikasının üretimini kısarak ilk ay anla-
yışla karşılamış, ancak takip eden ayda da sevkiyat yapılmayınca noter
kanalıyla ihtar çekmiştir. İhtarda bu ay da sevki yat yapılmaması halinde
Türkiye Demir-Çelik Sanayii İşveren Sendikaları Birliği Tahkim Mer-
kezi 'ne başvuracağını bildirmiştir. Ayrıca ihtarında, ihtara 2 gün içinde
aynı surette cevap verilmezse, bu başvuru imkanının kabul edilmiş sa-
yılacağını da beyan etmiştir. Murat ise ihtara noter kanalıyla cevap

248
vermekle birlikte cevabında yalnızca araçlarına haciz konulduğunu,
sevkiyat yapılmamasının kendi kusuru olmadığını ifade etmiş ve yakın
zamanda hacizleri kaldırarak sevkiyata yeniden başlayacağını, kendi-
sine süre verilmesini istediğini bildirmiştir. Bununla birlikte ileride kar-
şılaşabileceği problemlerin önüne geçebilmek amacıyla mahkemeye
başvurarak ifa imkansızlığının tespit edilmesini talep etmiştir.

Sorular
1. Olaydaki karşılıklı çekilen ihtarlar, geçerli bir tahkim sözleşmesi
olarak nitelendirilebilir mi? Neden, nasıl?
2. Türkiye Demir-Çelik Sanayii İşveren Sendikaları Birliği Uyuş­
mazlık Çözüm Merkezi bünyesindeki tahkim merkezinin niteliği nedir?
Açıklayınız.
3. Olayda geçerli bir tahkim sözleşmesinin bulunduğu varsayı­
mında, Yavuz tahkim mercii olarak Demir-Çelik Sanayii İşveren Sen-
dikaları Birliği Tahkim Merkezi'ne başvurabilir mi? Hakem sözleşmesi
bağlamında değerlendiriniz.
4. Başvurması halinde Murat, uyuşmazlığı mahkemeye taşıdığını,
hakem heyetinin yetkisi olmadığını ileri sürebilir mi? Bu durumda ha-
kem heyeti, kendi yetkisi hakkında karar verebilir mi? Neden, nasıl?
5. Yavuz'un, Murat'ın açtığı tespit davasına ilişkin tebligat kendi-
sine geldikten sonra Demir-Çelik Sanayii İşveren Sendikaları Birliği
Tahkim Merkezi'ne başvurması mümkün müdür? Yavuz'un mahkeme-
deki yargılama bakımından yapması gereken nedir? Açıklayınız.
6. Murat, tahkim yargılaması sırasında Demir-Çelik Sanayi kolunda
üretimin devlet kontrolünde olduğunu, Yavuz tarafından devletin koy-
duğu kotanın üzerinde üretim yapıldığını, bu durumun kamu düzenin-
den olduğu gerekçesiyle uyuşmazlığın tahkime elverişli olmadığını, bu
sebeple tahkim sözleşmesinin geçerli olmadığını ileri sürebilir mi? Ne-
den, nasıl?
7. Murat, tahkim yargılaması sırasında, Yavuz ile aralarındaki taşı­
macılık sözleşmesinin TTK hükümleri çerçevesinde yazılı yapılmasının
zorunlu olduğunu, bunun geçerlilik şekli olduğunu, dolayısıyla asıl söz-
leşmenin geçersiz olduğunu ileri sürebilir mi? Neden, nasıl?
8. Olayda geçerli bir tahkim sözleşmesinin olduğu varsayımında
Murat'ın ifa imkansızlığının kendi kusurundan kaynaklanmadığını ileri

249
sürerek, yapabildiği son sevkiyatın parasının ödenmesi için Yavuz'a
karşı icra takibi başlatması mümkün müdür? Neden nasıl?
9. Bu takibe itiraz edilmesi halinde, itirazın hükümden düşürülmesi
için tahkim merkezine başvuru mümkün müdür? Neden, nasıl?
10. Hakem kararlarına karşı kanun yollarına başvurulup başvurula­
mayacağı, başvurulamaması halinde ne şekilde karşı konulabileceğini;
bu çerçevede olayda tahkim merkezinin verdiği kararın kesinleşmeden
icra edilmesinin mümkün olup olmadığını açıklayınız.

Pratik 2
Nuri, Ankara Çukurambar'da lüks bir spor ve yaşam merkezi aç-
mayı düşünmektedir. Bu amaçla spor aletleri ithalatıyla uğraşan Reha
ile anlaşır. Aralarındaki anlaşma gereği Reha, koşu bandı, antrenman
bisikleti, ağırlık çalışma üniteleri gibi toplamda 60 adet ürünü Al-
manya' dan ithal edecek ve teslimini sağlayacaktır. Nuri ise bunun kar-
şılığında 600.000 TL ödeyecektir. Aralarında çıkabilecek uyuşmazlık­
ların da tahkim yoluyla çözüleceğini kararlaştırmışlardır.
Reha, ürünleri Almanya'dan ithal ederek zamanında teslim.etmiştir.
Fakat gelen ürünler aralarındaki anlaşmaya göre Almanya üretimi ol-
ması gerekirken, buna aykırı olarak Çin'de üretilmiştir. Hatta bu husus,
üretim yerini belirtir kısmın üzerine "in Deutschland hergestellt" yazılı
etiketler yapıştırılarak gizlenmiştir.
Aralarındaki anlaşma gereği Reha ücretin yatırılması gereken za-
manda yatırılmadığını görünce ihtar çekmiş, iki gün içinde ödeme ya-
pılmazsa "Türk-Alman İthalat-İhracatçıları Birliği" ne tahkim yoluyla
başvuracağını bildirmiştir. Nuri ise aletlerin Almanya üretimi olmadı­
ğını, anlaşmaya aykırı olan bu durum nedeniyle ödeme yapmayacağını
bildirmiştir. Bunun üzerine Reha, Almanya ile yapılan ticari ilişkilerde
satıcı ile alıcı arasındaki uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözüleceğine
ve tahkim merkezi olarak "Türk-Alman İthalat-İhracatçıları Birliği"
görevli olduğundan anılan mercie tahkim dilekçesi sunmuştur.

Sorular
1. Verilen olaydaki uyuşmazlık,
HMK kapsamında düzenlenen iç
tahkim müessesesinin konusuna girer mi? Neden, nasıl?

250
2. Olayda geçerli bir tahkim sözleşmesi var mıdır? Neden, nasıl?
3. Geçerli bir tahkim sözleşmesi olduğu varsayımında, Nuri'nin tah-
kim merkezi olarak Türk-Alman İthalat-İhracatçılar Birliği'ne üye ol-
madığı gerekçesiyle Tahkim heyetinin yetkisine itiraz etmesi mümkün
müdür? Bu itirazın ne şekilde ileri sürülmesi ve değerlendirilmesi gere-
kecektir?
4. Tahkim anlaşmasının geçerli olduğu varsayımında, uygulanacak
usulün taraflarca belirlenmesi mümkün müdür? Belirleme yapılma­
mışsa hakem heyeti ne şekilde usfıl belirleyecektir?
5. Reha, tahkim yargılamasında etiketlerin Almanya' daki şirket ta-
rafından yapıştırılmış olabileceğini, bu sebeple uyuşmazlığı kendilerine
ihbar ederek Alman şirketinin feri müdahil olarak yargılamaya katılma­
sını sağlayabilir mi? Neden, nasıl?
6. Hakem heyeti, uyuşmazlık konusu spor aletleri üzerinde inceleme
yapılmak üzere bilirkişi incelemesi ve/veya keşif yapılmasına karar ve-
rebilir mi? Neden, nasıl?
7. Hakem yargılaması sırasında, Nuri, aletlerin üretildiği malzeme-
nin de anlaşmada belirlenenden farklı olduğunu, bu sebeple aletlerin
kısa sürede kullanım performansının önemli ölçüde düştüğünü ileri sü-
rebilir mi? Neden, nasıl?
8. Reha, hakem heyetinde başvurulan bilirkişinin kasten gerçeğe ay-
kırı rapor verdiğinin sabit olması üzerine hakem kararına karşı yargıla­
manın yenilenmesi yoluna başvurabilir mi? Hakem kararlarına karşı ka-
nun yollarına başvuru çerçevesinde açıklayınız. Cevabın olumlu olması
halinde yargılanmanın yenilenmesi tahkim heyetinde görülebilir mi?
Değilse görevli ve yektili merci neresidir?

251
il. DİLEKÇE ve KARAR ÖRNEKLERİ

A. Tahkim Sözleşmesi

TAHKİM SÖZLEŞMESİ

1. Bu tahkim sözleşmesi; KuşUçmaz Malı. Kervan Geçmez Sok.


No. 15 Çankaya ANKARA adresinde ikamet eden Ali DAVAAÇAR
ile Gençlik Malı. Yaşam Sok. No. 20 Osmangazi BURSA adresinde
ikamet eden Veli DAV ALI arasında akdedilmiş olup, sözleşmeyi ak-
dedenler kısaca TARAFLAR olarak anılacaktır.
2. Taraflar aralarında akdettikleri O1.01.2018 tarihli Klima Satışı
ve Bakım Onarımı konulu sözleşmeden dolayı veya bu sözleşme ile
ilgili olarak ortaya çıkabilecek ihtilafların Türkiye Klimacılar Birliği
(TKB) Tahkim Tüzüğü kapsamında, TKB Tahkim Divanı aracılığı
ve tahkim yoluyla çözülmesi hususunda mutabıktırlar.
Taraflar Tüzüğü okuyarak, şart, vecibe ve sonuçlara uymayı baş­
tan kabul ettiklerini beyan ederler.
3. Taraflar, tahkimin İstanbul'da yapılmasını kararlaştırmışlardır.
4. Taraflar bu sözleşme konusu tahkime Türk hukukunun uygu-
lanmasında mutabıktırlar.
5. Taraflar, TKB Tahkim Divanı nezdinde dava açılmasını müte-
akip, kendilerine bildirilecek tahkim bedelini, avans mahiyetinde eşit
olarak ödemeyi, Divanın onaylayacağı hakem kararında yer alacak
toplam giderleri de, hisselerine isabet eden miktarda karşılamayı ta-
ahhüt ederler.
Davalı tarafın ½ avansı karşılamaması halinde davacı taraf, avan-
sın tamamını ödemekle mükellef olacaktır.
6.Taraflar ihtilafın üç hakem tarafından çözümlenmesini kararlaş­
tırmıştır.

Taraflar 3 hakemden birinin davacı tarafından dava dilekçesinde,


ikincisinin davalı tarafından cevap dilekçesinde belirleneceğini,
üçüncü hakemin de hakem heyeti başkanı olarak TKB Tahkim Di-
vanı tarafından tayin edileceğini,

252
Davacı veya davalı tarafın hakem ismi bildirmemesi veya hakem
seçimini TKB Tahkim Divanına bırakması halinde, bu hakemlerin de
Divanca tayin edileceğini, kabul ederler.
7. Taraflar, hakem heyeti başkanının daveti üzerine hakem (veya
hakemler) huzurunda tanzim edilecek görev belgesini imzalamayı,
bundan imtina etmeleri halinde dahi tahkim yargılamasının kesintisiz
olarak süreceğini ve hüküm ifade edeceğini, bir veya iki tarafından
görev belgesini imzadan kaçınması halinin, hakem kararının geçerli-
liğini etkilemeyeceğini kabul ederler.
8. Taraflar, ihtilafın TKB Tahkimine sunulmasını müteakip uz-
laşmaları veya davacının vazgeçmesi halinde, tahkim masraflarını
TKB Tahkim Tüzüğü hükümleri çerçevesinde ödemeyi taahhüt eder-
ler.
9. Taraflar, bu sözleşmede ve TKB Tahkim Tüzüğü'nde hüküm
bulunmayan hallerde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
"Tahkim" başlıklı on birinci kısmına ilişkin 407 ila 444'üncü mad-
delerinin uygulanmasını kabul ederler.
Yukarıda 9 maddeden ibaret bu tahkim sözleşmesi hükümlerini
kabul ve bu sözleşme şartlarına uymayı taahhüt ederiz.

Ali DAVAAÇAR Veli DAVALI

253
B. Zorunlu Arabuluculuk Anlaşma Belgesi

HUKUK UYUŞMAZLIKLARINDA
ZORUNLUARABULUCULUK
ANLAŞMA BELGESİ
Arabulucunun;
Adı ve Soyadı : Ahmet ARABULUR
T.C. No :12345678955
Arabuluculuk
Sicil No :12345
Adres : Arayan Malı. Bulur Sok. No. 4
Çankaya ANKARA
Tarafın;

Adı ve Soyadı : Ali İŞÇİ


T.C. No : 12345678911
Adres : İşleyendemir Malı. Paslanmaz Sok. No. 8
Çankaya ANKARA
Tarafın;

Adı ve Soyadı : Ağır ÇELİK Tic. Ltd. Şti.


Ticaret Sicil No :12121212
Adres : Demir Malı. Çelik Sok. No.14 Çankaya
ANKARA
Yetkili Temsilcisi : Veli İŞVEREN
Arabuluculuk Konusu
Uyuşmazlık : İşe iade ve çalıştırılmayan döneme ilişkin
alacak talepleri.
Arabuluculuğun
Başlangıç-Bitiş Tarihi: 22.10.2018 24.10.2018
Anlaşma Belgesinin
Düzenlendiği Yer : ANKARA

254
Anlaşma Belgesinin
Düzenlenme Tarihi : 24.10.2018
Arabuluculuk Sonucu : Anlaşma sağlanmıştır.
a) İşe başlatma tarihi : O1. 11.2018
b) Çalıştırılmadığı süre için işçiye ödenecek ücret ve diğer
hakların parasal miktarı: Ağır Çelik Tic. Ltd. Şti 15.000,00
TL (on beş bin TL) bedeli ödemeyi ve bu bedeli O1.11.2018
tarihine kadar Ali İŞÇİ'ye ait TR **************** IBAN
numaralı hesaba aktarmayı kabul etti.
c) İşçinin işe başlatılmaması durumunda ödenecek tazmina-
tın parasal miktarı: Ağır Çelik Tic. Ltd. Şti 15.000,00 TL
(on beş bin TL) bedeli ödemeyi ve bu bedeli 01.12.2018 tari-
hine kadar Ali İŞÇİ'ye ait TR **************** IBAN nu-
maralı hesaba aktarmayı kabul etti.

Bu arabuluculuk anlaşma belgesi iki sayfa ve üç nüsha olarak


6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m. 18,
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m. 3 ve 4857 Sayılı İş Kanunu
m. 21 uyarınca hep birlikte imza altına alındı.
İmzalar
Taraf : Ali İŞÇİ
Taraf : Ağır Çelik Tic. Ltd. Şti adına Veli İŞVEREN
Arabulucu : Ahmet ARABULUR

255
111. ÖRNEK YARGI KARARLARI
✓ Tahkim iradesinin kesin ve bağlayıcı olması gerekir. Bu nitelikte olmayan
tahkim anlaşmasına ilişkin olarak tahkim ilk itirazı kabul edilemez.
(Yargıtay, 15. HD, E. 2015/2198, K. 2015/2758, T. 22.5.2015)
" ... Taraflar arasında imzalanan 11.1.2013 tarihli K ... A. .. Sitesi Konut Projesi İn­
şaat ve Satış Vaadi Sözleşmesinin anlaşmazlıkların çözümü başlıklı 9. maddesinde " ...
Taraflar arasında meydana gelecek ihtilafların öncelikle tarafların her birinin ayrı ayrı
tayin edeceği birer hakemden oluşan iki kişilik hakem heyetince çözülmesi esastır. 30
gün içinde bu yolla anlaşma sağlanamaması durumunda ihtilafların hallinde İstanbul
Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkilidir." şeklinde düzenleme yapılmıştır. Geçerli bir
tahkim şartı ya da anlaşmasından söz edebilmek için tarafların tahkim iradeleri, söz-
leşmede karışıklığa yer vermeyecek biçimde açık ve kesin olarak belirtilmelidir. Ku-
ral olarak bir uyuşmazlığın çözümlenmesi görevi yetkili mahkemelere ait olduğundan
tahkim iradesinin açık ve kesin olmaması halinde tahkim şartı ya da anlaşması geçer-
siz olur.
Eldeki davada kararlaştırılan tahkim şartında 30 gün içinde bu yolla ( tahkim )
anlaşma sağlanamaması halinde ihtilafların hallinde İstanbul mahkemeleri ve icra da-
irelerinin yetkili olacağı belirtildiği, bu şekliyle uyuşmazlığın çözümünde tek yetkili
olarak hakem heyeti kabul edilmediği, mahkemede de dava açma yetkisi verildiği,
tahkim iradesi açık ve kesin olmadığından geçersizdir.
Bu durumda mahkemece tahkim şartının geçersiz olması sebebiyle tahkim ilk iti-
razı reddedilerek, işin esasına girilip taraf delilleri toplandıktan sonra sonucuna uygun
bir karar verilmesi gerekirken bu husus gözden kaçırılarak davanın görev yönünden
reddi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur ... "

✓ Hakem heyeti kararlarına karşı sınırlı sayıda öngörülen sebeplerle yalnızca


iptal davası açılabilir.

✓ İptal davasında hakem heyetinin kararı esası, yerinde olup olmadığı, hukuku
doğru uygulayıp uygulamadığı gibi hususlar incelenmez.
{Yargıtay 11. HD, E. 2016/4931, K. 2016/6886, T. 22.6.2016)
" ... Dava, hakem heyeti kararının iptali istemine dair olup, hakem heyeti kararla-
rının iptalini düzenleyen 6100 Sayılı HMK'nın 439. maddesinde hangi şartlarda ha-
kem kararlarının iptal edilebileceği dokuz bent halinde sayılmıştır. Davacı vekili id-
dialarını HMK'nın 439/2-b.ç.d.e.ğ. bentlerine dayandırmış, mahkemece 439/2-e. ğ.
bentlerindeki koşulların gerçekleşmiş olduğu, hakem heyetinin uzmanlığı olmadığı
halde tazminat hesabı yaptığı, bunun yerine bilirkişiden rapor alması gerektiği ve da-
vacının mahvına yol açabilecek miktardaki tazminattan BK 162/ son fıkrası uyarınca
tenkis yapılabileceğinin dikkate alınmadığı gerekçeleriyle hakem kararının iptaline
karar verilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşmeyle aralarında çıkacak uyuşmazlıkların
hakem heyeti kararıyla çözüleceği kararlaştırılmış, buna göre oluşturulan üç kişilik
hakem heyeti incelemeleri sonucunda bir karara varmıştır. Hakem heyeti, süreci yü-
rütürken bilirkişiden rapor alıp almamakta takdir hakkına sahip olduğu gibi,

256
uygulanacak hukuk kurallarının tespiti ve tahlili de hakem heyetine aittir. Hakem he-
yeti kararının esası, yerinde olup olmadığı, hukuku doğru uygulayıp uygulamadığı
gibi hususlar hakem heyeti kararının iptali istemli davada tartışma konusu yapılama­
yacak olup, mahkemece bu sebeplerle davanın reddi gerekirken hakem heyetinin tak-
dirine ve kararının esasına yönelik değerlendirilmeler yapılması doğru olmamış, boz-
mayı gerektirmiştir ... "

✓ İşçi ile işveren arasındaki iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklar, tahkime elve-


rişli değildir.

(Yargıtay 9. HD, E. 2016/21367, K. 2017/14609, T. 2.10.2017)


" ... Dairemizde, İş Mahkemelerinin yetkisini düzenleyen hükümlerin kamu düze-
nine dair olduğu, işe iade davaları dışında, tahkim sözleşmelerinin geçerli olmadığı,
işe iade davalarında da 4857 Sayılı Kanun'un 20. maddesinin birinci fıkrası gereğince
tahkim sözleşmesinin yapılmasının ihtiyari olduğu, tarafların anlaşması halinde uyuş­
mazlığın tahkim yoluyla çözümlenebileceği, tahkim sözleşmesi ile İş Mahkemelerinin
yetki ve görevinin kaldırılamayacağı yerleşik uygulamadır.
İş sözleşmesinin düzenlenmesinde; işçi işveren karşısında ekonomik açıdan zayıf
ve işin ifası sırasında da işverene hukuken bağımlıdır. İş sözleşmesinin kuruluşunda
bizzat sözleşme içeriğinde tahkim şartı öngörülmesi halinde işçi, işverene bağımlı du-
rumda olduğundan tahkim şartının işçiyi bağladığından bahsedilemez. Ancak fesihten
sonra taraflar arasında çıkacak uyuşmazlıklarda tahkim şartını öngören sözleşme dü-
zenlenmesi halinde tahkim şartı geçerli olacaktır.
Somut uyuşmazlıkta; iş sözleşmesinde düzenlenen tahkim şartı geçerli olmadı­
ğından, mahkemece işin esasına girilerek talep konusunda bir karar verilmesi gerekir-
ken hatalı bir gerekçe ve değerlendirme ile davalının yaptığı "uyuşmazlığın tahkim
yoluyla çözümlenmesi gerektiği" yönündeki ilk itirazın kabulüyle davanın usulden
reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir ... "

✓ Usôlüne uygun gerçekleştirilmemiş arabuluculuk faaliyeti neticesinde dü-


zenlenen tutanağa icra edilebilirlik şerhi verilmesi mümkün değildir.
(Yargıtay 9. HD, E. 2016/25300, K. 2016/21744, T. 8.12.2016)
" ... Ancak dosyada mevcut arabulucu nezaretinde düzenlenen anlaşma belgesinin
iş sözleşmesinin 03.02.2016 tarihinde sonlanması üzerine aynı gün arabulucu ile bir-
likte görüşüldüğü ve bir gün sonra 04.02.2016 tarihinde düzenlendiğinin belirtildiği,
Tutanakta içeriğinden arabuluculuğa kimin hangi tarihte başvurduğu, anlaşmanın
nerede ve ne şekilde sağlandığı konularının belirtilmediği, ikinci maddesinde kıdem
ve ihbar tazminatları toplamından oluşan 11.668,82 TL. ödeme dışında işveren nez-
dindeki kıdem, ihbar, fazla çalışma, genel tatil hafta tatili, yıllık izin prim, ikramiye,
ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları dahil olmak üzere hiçbir hak ve alacağı
kalmadığı kalmış olsa bile bu miktarın dışındaki alacaklardan feragat ettiğini, işvereni
her şekilde ibra ettiğini kabul ettiği yönünde ibare bulunduğu anlaşılmaktadır.
6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu'nun l. maddesinin ikinci fıkrasında "Bu Ka-
nun, yabancılık unsuru taşıyanlar da dahil olmak üzere, ancak tarafların üzerinde ser-
bestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının

257
çözümlenmesinde uygulanır. Şu kadar ki, aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar
arabuluculuğa elverişli değildir." hükmü düzenlenmiştir. Diğer taraftan 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesinin ikinci fıkrasında " .. .ibra tarihi itibarıyla
sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması,
ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına
nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra
sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür." düzenlemesine yer verilmiş­
tir. 6098 sayılı TBK.'un bu düzenlemesi emredici niteliktedir. Bu düzenleme nedeni
ile işveren ve işçi arasında, işçilik alacakları konusundaki uyuşmazlığa ilişkin arabu-
luculuk tutanağının düzenlendiği tarih ve ibra beyanının içeriği dikkate alındığında,
tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri bir zamanda uyuşmazlık konusu
olmadan ve işçinin başvurusu bulunmadan ibra niteliğinde arabuluculuk tutanağı dü-
zenlemişlerdir. Alınan bu ibra niteliğindeki tutanak, tarih ve içeriği itibari ile arabu-
luculuğa ve niteliği itibari ile de cebri icraya elverişli değildir ... "

258
§ 7. GENEL PRATİK ÇALIŞMALAR
I. CEVAPLI PRATİKLER
Pratik 1

A, Gölbaşı'nda bulunan tapusuz arazisini B' ye 20.000 TL'ye harici


olarak satmış; fakat satıma rağmen araziyi kullanmaya devam etmiştir.
Bunun üzerine B, A'nın araziyi tahliye etmesi için bir dava açmıştır. A
verdiği cevap layihasında "B 'den yirmi bin TL 'yi aldığını fakat B 'ye
araziyi kiraladığını" ileri sürmüştür. Bu arada C de söz konusu arazinin
izinsiz kullanıldığı iddiası ile A'dan 7.500 TL ecri misil talebinde bu-
lunmuştur.

Sorular
1. A 'nın cevap layihasındaki beyanını medeni usul hukuku bakımın­
dan nasıl değerlendirirsiniz? Neden?
2. B dava devam ederken A'nın araziyi C'ye satıp devredeceğini
duyumunu almıştır. B'nin söz konusu devri engelleyebileceği bir yol
var mıdır? Neden? Davayı A kazanırsa A'nın B'ye karşı başvurabile­
ceği bir yol var mıdır? Bu yola başvurabilmenin şartları nelerdir?
3. B'nin Aya karşı açmış olduğu tahliye davası devam ederken, A
da B'ye karşı tahkim yoluna başvurabilir mi? Neden? Nasıl?
4. A kendisine karşı açılan tahliye davasına karşı verdiği cevap la-
yihasında "B'ye araziyi otuz bin TL ye sattım. Yirmi bin TL'yi de al-
dım. Geri kalan bedel tarafıma ödenirse araziyi tahliye edeceğim de-
miştir". A'nın bu beyanını, medeni usul hukuku bakımından nasıl de-
ğerlendirirsiniz? Neden?
5. Posta memuru A'ya dava dilekçesini tebliğ için gittiğinde,
a) Tebligatı yan dairede oturan 20 yaşındaki oğlu K'ya yapmıştır.
Bu tebligatın geçerliliğini tartışınız?
b) A'nın adresini değiştirdiğini tespit etmiş ve yeni adresini de öğ­
renememiştir. A'ya tebligat nasıl yapılmalıdır?
6. C nin, Aya karşı açmış olduğu davada hakim davanın 500 TL'lik
kısmının ikrar nedeni ile kabulüne, geri kalan 7000 TL'lik kısmının ise
reddine karar vermiştir.
a) Bu hükmü tarafların istinaf edip edemeyeceklerini her iki taraf
için de ayn ayrı değerlendiriniz.

261
b) Hüküm sadece C tarafından "A'nın davada vekil olmayan birisi
tarafından temsil edildiği gerekçesi ile istinaf edilmiş, fakat BAM
hükmü alacağın temlikinin ivazsız olduğu ve dolayısıyla C'nin A'ya
karşı açtığı davada A 'nın taraf sıfatı bulunmadığı" gerekçesi ile dosyayı
esastan görerek ret kararı vermiştir. BAM'ın kararının hukuka uygun-
luğunu açıklayınız.
c) Bir üst şıkta BAM'ın hukuka uygun olarak vermesi gereken ka-
rarı verdiği varsayımında, bu karar üzerine ilk derece mahkemesinin ve
tarafların yapabileceği işlemler nelerdir? Neden?
7. İstinaf incelemesi neticesinde karar kesinleşmiş fakat sonradan
A'nın vekilinin vekaletnamesinin sahte olduğu ortaya çıkmıştır. Bu ko-
nuda başvurulabilecek bir yol var mıdır? Nasıl?
8. Söz konusu davada kararı, İsviçre mahkemeleri vermiş olsaydı,
bu karar Türkiye'de icra edilebilir miydi? Nasıl?

Cevaplar
1. Bir yargılamada uyuşmazlık konusu bir vakıaya ilişkin olarak
karşı tarafça ileri sürülen iddianın doğruluğunu veya yanlışlığını kabul
etme, "ikrar" olarak ifade edilir. HMK m. 188'de düzenlenen ikrar, iliş­
kin olduğu vakıa üzerinde çekişmeyi ortadan kaldırır. Dolayısıyla ikrar
edilen vakıaların ispatı gerekmez. Burada A 'nın beyanı, B tarafından
20.000 TL ödendiği iddiasının kabul edilmesi olduğundan medeni usul
hukukunda ikrar olarak değerlendirilir.
Bununla birlikte ikrarın çeşitleri de vardır. Şayet ikrar ile karşı tara-
fın bir vakıaya ilişkin iddiası aynı şekilde kabul ediliyorsa "basit ikrar"
söz konusu olur. Kişinin, söz konusu vakıa hakkında karşı tarafın iddi-
asının hukuki vasfını değiştirerek vakıayı ikrar etmesi ise "vasıflı ikrar"
olarak ifade edilir. Bu çerçevede vasıflı ikrara "gerekçeli inkar" da de-
nilmektedir. Son olarak tarafın, ikrara konu vakıayla bağlantılı veya
bağlantısız başka iddialar ekleyerek kabul etmesine de "bileşik ikrar"
denilir. Burada A'nın beyanı, 20000 TL'nin satış bedeli olarak değil de
kira bedeli olarak verildiği şeklinde olduğundan, B'nin iddiasının vas-
fını değiştirerek bir ikrarda (gerekçeli inkarda) bulunmuş olur. Dolayı­
sıyla burada vasıflı ikrar söz konusudur. Vasıflı ikrar, öğretide hakim
görüş olarak ve Yargıtay'ca bölünemez kabul edilmektedir. Vasıflı ik-
rarda, ilgili vakıanın farklı olduğu iddia edilen niteliğini ispat yükü, ik-
rarda bulunana geçmez. Bu bakımdan paranın satış bedeli olarak

262
verildiğini ispat etmesi gereken, hala B'dir. A, kira bedeli olarak veril-
diğini ispatlamak zorunda değildir.
2. B bu durumda ihtiyati tedbir yoluna başvurmalıdır. Zira uyuşmaz­
lık konusu hakkında mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme
nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da
tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sa-
kıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi halle-
rinde ihtiyati tedbir kararı alınabilir (HMK m. 389/1 ). A tarafından C'ye
satış yapılması halinde B 'nin hak talebi tamamen sonuçsuz kalabilecek-
tir. Dolayısıyla B'nin bu tehlikeyi bertaraf edip hakkının şimdiden gü-
vence altına alabilmesi için dava açılmadan önce veya dava devam
ederken, mahkemece takdir edilecek teminat karşılığında ihtiyati tedbir
yoluyla arazinin satışa konu olmasının engellenmesini sağlaması gere-
kir.
Tedbir kararıyla mahkeme tarafından A 'nın tasarruf yetkisi kısıtla­
nacağından, davayı A 'nın kazanması halinde, tasarruf yetkisini kulla-
namamasından dolayı zarara uğramış olacaktır. Zira ihtiyati tedbir ka-
rarları, diğer geçici hukuki himaye tedbirleri gibi yaklaşık ispat ölçü-
sünde ispat faaliyetiyle verilebilir. Tam ispat olmadığından, tedbir ka-
rarı aldıran tarafın esas hakkına ilişkin yargılama neticesinde haksız
çıkması her zaman muhtemeldir. Bu nedenle tedbir talebinde bulunan
tarafça, olası zararların karşılanması amacıyla kural olarak teminat ya-
tırılmalıdır. Uyuşmazlık hakkındaki asıl davanın tedbir kararı aldıran
tarafın aleyhine olması halinde, karşı taraf ( aleyhine tedbir kararı veril-
miş olan taraf) haksız ihtiyati tedbir kararı nedeniyle asıl davanın gö-
rüldüğü mahkemede tazminat davası açabilir (HMK m. 399). Bu du-
rumda B'nin hükmün kesinleşmesinden veya tedbirin kalkmasından iti-
baren bir yıl içinde kararı veren mahkemeye başvurması gerekir. Taz-
minat talebine ilişkin yargılamada, haksız fiilden kaynaklanan tazminat
davasının şartları kıyasen uygulanır. Buna göre bir tedbir kararının uy-
gulanması (fiil), bu tedbir kararının asıl uyuşmazlık neticesinde haksız
olduğunun tespit edilmesi (hukuka aykırılık) ve uygulanan tedbir kararı
neticesinde tarafın zarara uğramış olması (zarar ve illiyet bağı) unsur-
larının ispatlanması gerekir. Mahkemece hükmolunacak tazminat, ön-
celikli olarak tedbir kararı aldırılırken alınmış olan teminattan karşıla­
nır.

263
3. Tahkim, tahkime elverişli uyuşmazlıklar bakımından devlet yar-
gısına alternatif bir yol olarak tarafların aralarındaki uyuşmazlığın ha-
kemler nezdinde yapılan yargılamayla giderilmesine ilişkin bir usul hu-
kuku kurumudur. Yabancılık unsuru taşımayan uyuşmazlıklarda tah-
kim müessesesi (iç tahkim), HMK m. 407 ila m. 444 arasında düzen-
lenmiştir. Tahkim kurumu bakımından öncelikli olarak tarafların yazılı
bir tahkim anlaşması akdetmeleri veya aralarındaki sözleşmeye tahkim
şartı koymaları gerekmektedir (HMK m. 412/3). Bununla birlikte tah-
kim anlaşması, tarafların uyuşmazlığa ilişkin yargılama devam ederken
anlaşmaları halinde de geçerli olabilir ve bu durumda dosya hakem
veya hakem kuruluna gönderilir (HMK m. 412/5). Görüldüğü üzere
tahkim yoluna başvurulabilmesi için bir tahkim anlaşması şarttır ve bu
mahkeme önündeki yargılamadan önce olabileceği gibi yargılama es-
nasında da olabilir.
Bu durumda A'nın B'ye karşı dava devam ederken doğrudan tahkim
yoluna başvurması mümkün değildir. A'nın yapabileceği iki husus söz
konusudur. İlk olarak eğer mahkeme önünde yargılama başlamadan
önce B ile yapmış oldukları tahkim sözleşmesi varsa, dava açılması üze-
rine tahkim ilk itirazında bulunması gerekir (HMK m. 116/1,(b); HMK
m. 413). İkinci olarak eğer önceden tahkim yoluyla çözülmesine dair
anlaşma yoksa yargılama devam ederken tahkim yoluyla anlaşmayı tek-
lif etmeli, A'nın da bu teklifi kabul ederek dosyanın hakem veya hakem
heyetine gönderilmesini sağlamalıdır.
4. Özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkları konu edinen medeni usul hu-
kukunda, tarafların özel hukuktaki sözleşme serbestisi ilkesinin bir an-
lamda devamı olarak tasarruf yetkilerinin varlığı kabul edilmiştir. Buna
göre hakim kendiliğinden davayı göremez ve karara bağlayamaz; keza
kimse kanunda öngörülen istisnalar dışında dava açmaya zorlanamaz
ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda dava
açıldıktan sonra da tasarruf yetkilerinin devam eder (HMK m. 24). Ta-
sarruf ilkesinin sonucu olarak taraflar, yargılamanın her aşamasında
sulh, kabul ve feragat yoluyla davanın sona ermesini sağlayabilirler
(HMK m. 307 vd.).
Bu çerçevede A'nın cevap dilekçesinde bu şekilde bir beyan ileri
sürmesi, medeni usul hukuku bağlamında sulh teklifi olarak değerlen­
dirilir. Nitekim sulh, tarafların görülmekte olan bir davada, tarafların
aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek

264
amacıyla mahkeme önünde anlaşmalarını ifade eder. A'nın teklifinin B
tarafından mahkeme nezdinde kabul edilmesi halinde taraflar sulh olur
görülmekte olan davayı sona erdirir. Bu durumda mahkeme, tarafların
talebi üzerine sulh sözleşmesine göre karar verir; aksi takdirde karar
verilmesine yer olmadığına karar verir (HMK m. 313 ve m. 315/1 ).
5. Tebligat, bütün yargılama hukuklarında geçerli bir ilke olarak adil
yargılanma hakkı ve bu çerçevede hukukı dinlenilme hakkının unsurla-
rından bilgi sahibi olma hakkının sağlanması bakımından oldukça
önemlidir. Bu sebeple, yargılamada taraflara ve ilgililere yapılacak olan
bildirimlerin yapılmasına dair usul ve esaslar, 7201 sayılı Tebligat Ka-
nunu ile düzenlenmiştir. Dolayısıyla tebligatın, bu kanun ve bu kanuna
dayalı olarak çıkarılan yönetmeliklerde öngörülen usulde yapılması ge-
rekir.
a) Tebligat, kural olarak muhatabın kendisine ve muhatabın bilinen
son adresinde yapılır (TebK m. 1O). Bununla birlikte, çeşitli durumlarda
istisnai olarak muhatabın dışında kimselere de tebligat yapılabileceği
düzenlenmiştir. Örneğin muhatap adreste yoksa onunla birlikte aynı ko-
nutta yaşayan aile bireylerine veya çalışanlara (TebK m. 16) veya tüzel
kişilerde yetkili temsilcilere (TebK m. 12) de tebligat yapılabilir. Teb-
ligat Kanunu'nda öngörülen istisnalar dışında muhatabın dışında kim-
selere yapılan tebligat usulüne uygun bir tebligat olarak kabul edilemez.
Bu durumda muhatap A'nın komşusu olan oğlu K'ya yapılan tebligat
usulsüz tebligat niteliğindedir (TebK m. 32; TebK Yön. m. 53). Ancak
usulsüz tebligat doğrudan geçersiz kabul edilmez; usulsüz tebligata
bağlanan birtakım sonuçlar vardır. Buna göre usulsüz tebligat halinde,
muhatabın dürüstlük kurallarına aykırı olmamak kaydıyla tebligata ve
içeriğine vakıf olduğunu bildirdiği tarih, tebliğ tarihi sayılır. Bir başka
ifadeyle usulsüz de olsa yapılan tebligat muhatabı tarafından öğrenil­
mişse, usule uygun geçerli bir tebligat gibi hüküm ve sonuçlarını doğu­
rur. Sonuç olarak, A, komşusu ve aynı zamanda oğlu K'ya yapılan teb-
ligatı öğrendiği tarihi mahkemeye bildirerek tebliğ tarihinin bildirdiği
tarih olmasını sağlayabilir. Bu surette belirlenecek tarihten itibaren de
süresinde cevap dilekçesini sunabilir.
b) A'nın adresini değiştirmesi ve yeni adresinin de öğrenilememesi
halinde tebligatın ilanen yapılması gündeme gelebilir (TebK m. 28-31 ).
Şöyle ki muhataba Tebligat Kanunu'nda öngörülen tebligat usullerine
uygun tebligatın yapılamaması ve muhatabın ikametgah, mesken ya da

265
işyerinin bulunamaması halinde muhatabın adresi meçhul sayılır (TebK
m. 28/2). Adresin meçhul olması halinde ise tebligat ilanen yapılır
(TebK m. 28/1). Adresin meçhul olması durumunda posta memurunun
durumu ilgili mahalle muhtarına şerh ettirmesi gerekir ve tebliği çıka­
ran merci, muhatabın adresini resmi veya özel mercilerden sorup zabıta
vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir (TebK m. 28/3). Tespitin yapılmasın­
dan sonra tebliği çıkaran merci, tebligatın ilanen yapılmasına karar verir
ve ilgilinin en kolay öğrenebileceği öngörülen ve tebliği çıkaran mer-
ciin bulunduğu yerde yayınlanan birer gazetede ve ayrıca elektronik or-
tamda yapılır. Gerekirse ikinci bir ilan daha verilebilir ve iki ilan ara-
sında en az bir hafta olmalıdır(TebK m. 29). Nihayet son ilan tarihinden
itibaren 7 gün sonra tebliğ yapılmış sayılır ancak tebliği çıkaran mercii
gerekirse 15 günü aşmamak kaydıyla bu süreyi ayrıca belirleyebilir
(TebK m. 31 ). Sonuç olarak bu durumda A'ya ifade edilen usul ve esas-
lar dairesinde ilanen tebligat yapılabilir.
6. a) Kanun koyucu, dava konusu hakkında mahkemeler tarafından
verilen kararların belli bir meblağın altında olması halinde kesin olaca-
ğını düzenlemiştir. Bu düşünce miktar olarak düşük kalan taleplerde,
kanun yoluna başvurmak suretiyle yargılamaların uzamasının önüne
geçilmesi ve bu surette usfıl ekonomisi ilkesinin gerçekleştirilmesi ama-
cıyla kabul edilen bu anlayışa dayanmaktadır. Buna göre istinaf kanun
yolu bakımından 2018 yılı için 3.560 TL, temyiz kanun yolu bakımın­
dan 47.530 TL'nin altında kalan hak taleplerinde anılan kanun yoluna
başvurulamayacaktır (HMK m. 341; HMK m. 362). Bu durumda veri-
len kararın A aleyhine olan kısmı 500 TL olduğundan A doğrudan isti-
naf yoluna başvuramaz. Buna karşılık kararın C aleyhine olan kısmı
7.000 TL olduğundan ve bu da öngörülen istinaf sınırının üzerinde ol-
duğundan C karara karşı istinaf yoluyla bölge adliye mahkemesine baş­
vurabilecektir. Ancak her ne kadar A, doğrudan başvuramasa da C'nin
istinaf yoluna başvurması halinde, vereceği cevap dilekçesiyle katılma
yoluyla istinaf imkanından yararlanabilir (HMK m. 348/1 ).
6. b) İstinaf incelemesinde BAM, tarafların talepleriyle bağlı ol-
makla birlikte, kamu düzenine aykırılık bulunması halinde kendiliğin­
den bu durumu da gözetebilir (HMK m. 355). Öte yandan, BAM, bazı
durumlarda dosya hakkında inceleme yapmaksızın ilk derece mahke-
mesinin kararının kaldırılarak yeniden görülmek üzere ilk derece mah-
kemesine gönderilmesine karar verir. HMKm. 353/1,(a)'da düzenlenen
bu haller, ilk derece mahkemesindeki yargılamada ağır usfıl hatalarının

266
bulunmasına ilişkindir. Öyle ki bu hallerde BAM duruşma dahi yapma-
dan, usul eksikliklerinin giderilmesi için dosyayı ilk derece mahkeme-
sine gönderir. Bu kapsamda dava şartlarında eksiklik bulunması hali de
dosyanın duruşma yapılmaksızın ilk derece mahkemesine iade edilme-
sini gerektirir (HMK m. 353/1,(a),4). HMK m. 114/1,(t) hükmü uya-
rınca vekil ile takip edilen davalarda, vekilin davaya vekalet ehliyetine
sahip olması bir dava şartı olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla BAM'ın
bu husustaki talebi dikkate almayarak işin esasına girmesi ve taraf sıfatı
yokluğundan davayı reddetmesi kararı hukuka aykırıdır. BAM'ın, dava
şartları kamu düzenine ilişkin olduğundan, C tarafından istinaf sebebi
olarak ileri sürülmese bile, davaya vekalet ehliyetinin bulunmaması ne-
deniyle ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak, yeniden yargılama
yapılmak üzere dosyayı ilk derece mahkemesine iade etmesi gerekirdi.
6. c) BAM'ın bir üst şıkta da açıklandığı üzere vekalet ehliyetinin
bulunmamasından dolayı dosyayı ilk derece mahkemesine iade etmesi,
kesin nitelikteki bir karardır. Bir başka ifadeyle kanun koyucu, BAM'ın
duruşma yapılmadan ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak
dosyanın ilk derece mahkemesine iade edilmesine ilişkin kararlarının
kesin olduğunu düzenlemiştir (HMK m. 353/1,(a)). Dolayısıyla ne
mahkemenin ne de tarafların bu karara karşı koyma imkanı bulunmak-
tadır. Mahkeme bu durumda tespit edilen usül eksikliğinin giderildiği
bir yargılama yapmalıdır.
7. İlk derece mahkemesi tarafından verilen kararın istinaf incele-
mesi neticesinde kesinleşmesi ile ilk derece mahkemesinin kararı artık
kesin hüküm niteliğini taşır. Kesin hüküm niteliğini kazanmış bir karar
bakımından yargılamanın kural olarak tekrar mahkeme önüne götürül-
mesi mümkün değildir. Zira bu durumda bir dava şartı olarak kesin hü-
küm (HMK m. 303) engeliyle karşılaşılır (HMK m. 114/1, (i)). Ancak
öyle bazı durumlar olabilir ki, uyuşmazlık bakımından verilen kararın
tekrar ele alınması, bir diğer ifadeyle yeniden yargılama yapılması ge-
rekebilir. Nitekim kesin hüküm niteliğini kazanmış kararlara karşı ola-
ğanüstü bir kanun yolu olarak Kanun' da sınırlı sayıda öngörülen sebep-
lerin varlığı halinde olağanüstü kanun yolu olarak yargılamanın yeni-
lenmesi yoluna başvurulabilir (HMK m. 374 vd.). Bu kapsamda, yargı­
lamada vekil olmayan kişiler huzuruyla davanın görülmüş ve karara
bağlanmış olması halinde, ilgili taraf yargılamanın yenilenmesi yoluna
başvurabilir (HMK m. 375/1,(c)). Buna göre A'nın vekilinin sahte
vekaletname ile davayı yürütmüş olması ve bu şekilde karar alınmış

267
olması halinde, kararın davalıya veya gerçek vekil veya temsilciye teb-
liğinden itibaren üç ay ve her halde iade talebine konu olan hükmün
kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde A tarafından aleyhine karar ve-
ren mahkemeye başvurulabilir (HMK m. 377/1,(b); HMK m. 378).
8. Türk hukukuna göre yabancı mahkeme kararlarının doğrudan
Türkiye'de icra edilmesi mümkün değildir. Bunun için ilgili yabancı
mahkeme kararının tanıma ve tenfiz müesseselerinden geçmesi gerekir.
Tanıma ve tenfiz usulü, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul
Hukuku Hakkında Kanun'un 8 (MÖHUK) 50 vd. hükümlerinde düzen-
lenmiştir. Buna göre yabancı mahkemelerden verilmiş ve o ülke huku-
kuna göre kesinleşmiş kararların Türkiye' de icra edilebilmesi, Türk
mahkemelerinden tenfiz kararı verilmesine bağlıdır (MÖHUK m.
50/1 ). Görevli ve yetkili mahkeme, kendisine karşı tenfiz istenen kişi­
nin Türkiye'deki yerleşim yeri, yoksa Türkiye'de sakin olduğu yer; iki-
sinin de olmaması halinde ise Ankara, İstanbul veya İzmir Asliye Hu-
kuk Mahkemesidir (MÖHUK m. 51 ). Öte yandan tenfiz kararı verile-
bilmesi için, ilgili yabancı devletle karşılıklılık esası gereğince o ülkede
de Türk mahkemelerince verilen kararların tenfiz edilebilmesine ilişkin
düzenlemenin veya fiili uygulamanın bulunması, Türk mahkemelerinin
münhasır yetkisine giren bir konu olmaması veya tarafın itiraz etmesi
kaydıyla yetkisi olmamasına rağmen verilmiş bir karar bulunmaması,
hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması ve ilgili yabancı
devlette yapılan yargılamada aleyhine tenfiz istenen kişiye adil yargı­
lanma imkanının sunulmuş olması gerekmektedir (MÖHUK m. 54). Bu
şartları taşıması halinde İsviçre mahkemeleri tarafından verilmiş kara-
rın, Türk mahkemelerince tenfiz kararı verilebilir. Bu surette de hük-
mün icra edilmesi mümkündür. Burada özellikle verilen kararın, ecri-
misil kararı olduğuna ve ecrimisil kararlarının da taşınmazın aynına iliş­
kin olmadığına, dolayısıyla Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine
(HMK m. 12) giren bir dava bulunmadığına dikkat edilmelidir.

Pratik 2
Bolu'da ikamet eden A, Çankırı'da "Ustacıoğlu" isimli bir apartman
inşa ettirmişve söz konusu apartmanın, 4, 7 ve 9 numaralı dairelerini
Çankırı'ya öğrenci olarak gelen, K, R ve T'ye kiraya vermiştir. Dönem

8
RG, T. 12.12.2007, S. 26728.

268
sonu geldiğinde kiracılar son dört aylık kira bedelini ödemedikleri gibi,
oturdukları daireleri kullanılamaz hale getirerek memleketleri olan
Adana'ya dönmüşlerdir. Bu arada apartmanın altında bulunan beyaz
eşya mağazasının sahibi O, apartmanın yapıldığı arsa üzerinde rahmetli
babası B'nin de payı olduğunu ve bu yüzden A'nın kendisine 5 adet
daire vermesi gerektiğini düşünmektedir. Ayrıca O, mağaza içerisinde
bulunan ve binayı taşıyan kolonların mağazanın estetiğini bozduğunu
düşünerek, kolonları kestirmiş ve binanın çökmesine neden olmuştur.
Göçük altında kalan ve ağır yaralanan P, Ankara Numune Hasta-
nesi 'nde, F ise Çorum Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybetmiştir.

Sorular
1. a) A, olayda işaret edilen kiracılara karşı, kira alacağı ve tazminat
davası ~çmak isterse bunu hangi görevli ve yetkili mahkemede açmalı­
dır? Neden?
b) A' ya karşı dava açmak isteyen O, veraset ilamı için hangi görevli
ve yetkili mahkemeye başvurmalıdır? O, veraset ilamını aldıktan sonra
davayı hangi görevli ve yetkili mahkemede açmalıdır? Neden?
c) O'nun açtığı davada mahkemenin bir an için görevsizlik kararı
verdiğini düşünelim. Mahkeme kendiliğinden böyle bir karar verebilir
mi? Neden? Bu kararın kesinleşmesi üzerine O'nun gidebileceği bir yol
var mıdır? Bu yola başvurmamanın sonuçları nelerdir?
d) P ve F'nin mirasçıları, O ve A ya karşı tazminat davası açmak
isterlerse, her ikisine birden Bolu mahkemelerinde dava açabilirler mi?
Neden?
e) a, b ve d şıklarında açılan davaları mahkemeden istenilen hukuki
himayeye göre nasıl adlandırırsınız? Bu davaları birkaç cümle ile açık­
layınız.
2. a) Dava açıldığı
tarihte K, R ve T ölmüş olsaydı 1'inci sorunun
"a" şıkkına vereceğiniz cevap değişir miydi? Neden?
b) A, açacağı davada kira alacağını ve tazminatı aynı dava dilekçesi
ile isteyebilir mi? Neden, nasıl?
c) Birinci sorunun b şıkkında yer alan, O' nun mahkemeden veraset
ilamı almak için başvurmasını, yargılama kavramı açısından değerlen­
direrek, bu yolun gösterdiği özellikleri belirtiniz.

269
d) O ile A arasındaki davanın "ecri misil" talebinden, "şufa hak-
kını" kullanılmasından, "olağanüstü zamanaşımı nedeni ile kazan-
ma "dan kaynaklandığı ihtimallerini ayrı ayrı değerlendirdiğinizde, gö-
rev ve yetki kurallarının belirlenmesi bağlamında bir özellik arz eder
mi? Neden?
e) A'nın K, R ve T'ye karşı davayı Antalya'da açtığını varsayalım.
K, R ve T'nin avukatı olarak onlara ne önerirsiniz? Neden? Nasıl?

Cevaplar
1. a) Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 4 'üncü maddesi hükmü
uyarınca kira ilişkisinden doğan her türlü davada sulh hukuk mahkeme-
leri yetkilidir. Buna göre A'nın kiracılara karşı açacağı davada sulh hu-
kuk mahkemeleri görevli olacaktır. Öte yandan yetkili mahkeme ise,
davalı kiracılar K, R ve T öğrenci olarak Çankırı' da bulunduklarından
ve öğrencilikleri uzunca bir süre devam edeceğinden, HMK m. 8/1 uya-
rınca öğrenci olarak bulundukları yer olan Çankırı sulh hukuk mahke-
mesidir.
l. b) Bu durumda O'nun, mirasçılık belgesi (veraset ilamı) almak
için 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 598'inci maddesi
uyarınca sulh hukuk mahkemesine veya noterliğe başvurması gerekir.
Keza mirasçılık belgesi verilmesi, HMK m. 382/2, (c), 6 uyarınca çe-
kişmesiz yargı işidir. Dolayısıyla TMK'da açık düzenleme olmasaydı
bile çekişmesiz yargı işlerinde HMK m. 383 uyarınca aksine düzenleme
bulunmadıkça sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu düzenlen-
miştir. Veraset ilamı bakımından HMK m. 11/3 uyarınca mirasçılardan
her birinin oturduğu yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Ayrıca
HMK m. 384 hükmüne göre çekişmesiz yargı işlerinde aksine düzen-
leme bulunmadıkça talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin
oturduğu yer mahkemesi yetkilidir. Dolayısıyla O'nun Çankırı sulh hu-
kuk mahkemesine başvurması gerekmektedir.
O'nun babasından kalan paylara istinaden A'ya karşı beş dairenin
verilmesi istemiyle açtığı dava, gayrimenkulün mülkiyetinde değişik­
liğe yol açacağından, gayrimenkulün aynına ilişkin bir dava niteliğin­
dedir. Bu bakımdan davanın HMK rn. 2 hükmüne göre asliye hukuk
mahkemesinde açılması gerekmektedir. Yetkili mahkeme ise HMK m.
12/1 uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Bu yetki, kesin

270
yetki kuralı niteliğindedir. Sonuç olarak O, bu davayı Çankırı asliye hu-
kuk mahkemesinde açmalıdır.
1. c) Görev kuralları kamu düzeninden olup, dava şartı niteliğinde­
dir (HMK m. 114/1, (c)). Davanın görevli mahkemede açılmaması
halinde, yargılamanın her aşamasında gerek mahkemece kendiliğinden
gerekse de taraflarca ileri sürülen talep üzerine görevsizlik kararı veri-
lir. Dolayısıyla mahkemenin görevsiz olduğu varsayımında, kendiliğin­
den görevsizlik kararı vermesi mümkündür.
Görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine O'nun görevsizlik kararı
veren mahkemeye iki hafta içerisinde başvurma hakkı vardır (HMK
m.20). Bu durumda dosyanın görevli mahkemeye tevdii ve görevli
mahkeme tarafından yeniden çağrı kağıdı tebliğ edilmesi sağlanır. İki
hafta içerisinde yapılan başvuru üzerine görevli mahkemede görülmeye
başlanan dava, ilk davanın devamı niteliğindedir ve bu anlamda dava
açılmasına bağlanan sonuçlar korunur. Tarafların görevsiz mahkemede
yapmış oldukları işlemler geçerlidir. Ancak görevsiz mahkemenin yap-
mış olduğu işlemler, kural olarak geçersizdir. Bu işlemler görevli mah-
kemeyi kural olarak bağlamaz.
Buna karşılık iki hafta içinde O tarafından söz konusu başvurunun
yapılmaması halinde, dava hiç açılmamış sayılır ve davanın açılmasıyla
ortaya çıkan sonuçlar ortadan kalkar. Bu durumda, davalı taraf görev-
sizlik kararı veren mahkemeye başvurarak davanın açılmamış sayılması
kararı verilmesini ve lehine yargılama giderlerine hükmedilmesini talep
eder. Mahkeme de iki hafta içerisinde başvurulmadığını tespit ederse,
davanın açılmamış sayılması kararı verir ve davalı aleyhine yargılama
giderlerine hükmeder.
1. d) Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 7'nci maddesinde, davanın
birden fazla davalıya karşı birlikte açılması halinde, davalılardan biri-
nin yerleşim yerinde de davanın açılabileceği düzenlenmiştir. Ancak
yine aynı düzenlemeye göre, davalılar bakımından dava sebebine göre
ortak yetkili mahkemenin düzenlenmiş olması halinde, davalılardan bi-
rinin yerleşim yerinde dava açılamaz. Bu durumda dava ancak ortak
yetkili mahkemede açılabilir. Nitekim maddenin gerekçesinde de ifade
edildiği üzere bu durumda ortak yetkili mahkemenin yetkisi kesin yet-
kidir. Olayda A, inşaatı yaptıran; O ise kolonları kırdıran kişidir. Bu
sebeple binanın yıkılmasından her ikisinin de sorumlu tutulması müm-
kündür. Dolayısıyla davacılar P ve F'nin mirasçıları, haksız fiil

271
sorumluluğuna istinaden A ve O'ya karşı dava açtıklarında, HMK m.
16 gereğince haksız fiilin işlendiği yer olan Çankırı mahkemeleri kesin
yetkili olarak belirlenir. Bu bakımdan davanın A ve O'ya karşı Bolu'da
açılması mümkün değildir.
1. e) Mahkemeden istenen hukuk'i himayenin türüne göre hukuk da-
valarının sınıflandırılması, "eda davaları", "tespit davaları" ve "inşaf
davalar" olmak üzere üç başlık altında yapılır. Eda davalarında, mah-
kemeden, davalının bir şeyi yapmaya, bir şeyi vermeye veya bir şeyi
yapmamaya mahkum edilmesi istenir (HMK m. 105). Eda davaları ne-
ticesinde verilen karar, bir eda hükmünü içerdiğinden, icraya elverişli­
dir. Eda davalarında hukuki yararın varlığı asıldır. Açıkça belirtilmemiş
olsa da eda davalarında davacının hukuki yararı kural olarak var kabul
edilir, ayrıca ispatlaması gerekmez. Tespit davalarında ise bir hakkın
veya hukuki ilişkinin varlığının veya yokluğunun veya bir senedin sahte
olup olmadığının belirlenmesi istenir. Bu açıdan verilen karar, yalnızca
talep edilen dava konusunun varlığının veya yokluğunun veya senedin
sahte olup olmadığının tespitinden ibaret olacaktır. Davalı hakkında
edaya ilişkin bir mahkumiyet içermediğinden, tespit davası neticesinde
verilen kararlar, icraya elverişli değildir. Öte yandan tespit davalarında
hukuki yararın varlığı ise, eda davalarından farklı olup; kanunda belir-
tilen istisnalar dışında davacının hukuki yararının varlığını ayrıca ispat
etmesi gerekir (HMK m. 16/2). Zira tespit davalarında davacının ken-
disi için mevcut olan tehlike veya tereddütlü durumun neden olabileceği
zararın ancak tespit davası ile giderilebileceğini somut bir şekilde or-
taya koyması ve ispatlaması gerekir. İnşai davalar ise mahkemeden hu-
kuki bir durumun kurulması, kaldırılması veya değiştirilmesinin isten-
diği; davacının tek taraflı iradesinin yeterli olmadığı veya tarafların an-
laşmasının mümkün olmadığı, istenilen sonucun ancak mahkeme kara-
rıyla sağlanabildiği davalar olup, HMK m. 108 ile düzenlenmiştir. İnşai
davalar neticesinde verilen karar ile talep edilen hukuki sonuç, mah-
keme kararıyla birlikte kendiliğinden ortaya çıkar. Dolayısıyla verilen
kararın icra edilmesi söz konusu olmaz. İnşai davalarda, tespit davala-
rının aksine hukuki yararın ayrıca ispatı gerekmez. Zira kanun koyucu,
özel olarak sınırlı sayıda saydığı inşai dava açma hallerinde, davacının
hukuki yararının peşinen varlığını öngörmüştür.
Bu açıklamalar çerçevesinde "a" şıkkında kiracılara karşı açılan
dava, bir eda davası niteliğindedir. Kiralayan, mahkemeden, kiracıların
ödenmemiş kira bedellerinin ödenmesine ve evlere verilen zararlar

272
neticesinde ortaya çıkan zararın tazminine mahkum edilmesini talep et-
mektedir. "b" şıkkında mahkemeden istenen iki talep bulunmaktadır.
İlk olarak mirasçılık belgesi verilmesi talebi, teknik olarak bir dava ol-
mayıp "çekişmesiz yargı işi" niteliğindedir. Ancak mirasçılık durumu-
nun tespitini talep ettiğinden, mahkemeden istenen hukuki koruma bağ­
lamında tespit davası olarak değerlendirilebilir. İkinci olarak mirasçılık
belgesiyle O'ya karşı açılan davada O'nun, talep edilen dairelerin, ba-
basının payının mirasçısı olarak kendi adına tescilini sağlamasına
mahkum edilmesi istenmektedir. Dolayısıyla burada da eda davasının
varlığından bahsedilir. Nihayet "d" şıkkında açılan davada da O ve
A'nın tazminata mahkum edilmeleri istendiğinden, bu dava da eda da-
vası niteliğindedir.
2. a) Bu durumda, mirasçılara karşı yöneltilecek talep de netice iti-
bariyle kira ilişkisinden kaynaklandığından, davanın görevli mahke-
mesi olarak sulh hukuk mahkemesinin görevinde bir değişiklik olma-
yacaktır. Buna karşılık yetkili mahkeme yönünden, K, R ve T'nin HMK
m.8/1 uyarınca Çankırı'da bulunmaları daha uzun süre devam edeme-
yeceğinden, davanın Çankırı' da açılması mümkün değildir. Bu du-
rumda mirasçılara karşı açılacak davalarda, HMK m. 6 uyarınca genel
yetkili mahkeme olarak davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava
açılabilir. Keza davalılar birden fazla olduğundan, davalılardan birinin
yerleşim yeri mahkemesinde de dava açılabilir ancak ortak yetkili mah-
keme belirlenmişse dava orada açılmalıdır (HMK m. 7/1 ). Bununla bir-
likte davalıların birden fazla olması halinde, sırf kötü niyetle davalılar­
dan bir veya birkaçını başka mahkemeye getirtme amacıyla hareket
edilmemiş olması gerekir (HMK m. 7/2).
2. b) Aynı davalıdan olan birbirinden bağımsız taleplerin aralarında
aslilik-ferilik ilişkisi kurulmaksızın tek dava dilekçesiyle talep edilmesi
mümkündür. Bu husus, objektif dava birleşmesi olarak ifade edilir ve
HMK m. 11 O' da düzenlenmiştir. Buna göre objektif dava birleşmesinin
geçerli olabilmesi için; birden fazla talep olmalı, bu taleplerin arasında
aslilik-ferilik ilişkisi kurulmamış olması, taleplerin her birinin aynı
yargı yoluna tabi olması, talepler için ortak görevli ve yetkili mahke-
menin bulunması gerekmektedir. Bu bakımdan A 'nın kira alacağı ve
tazminat olmak üzere iki farklı talebi vardır ve talepler arasında aslilik-
ferilik ilişkisi bulunmamaktadır. Her iki talep de adli yargı yoluna tabi-
dir. Her iki talep için de görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir ve

273
yetkili mahkeme de Çankırı mahkemeleridir. Sonuç olarak A, her iki
talebini de tek davada ileri sürebilir.
2. c) Mirasçılık belgesi, mirasçıların murisin mirasçısı olduklarının
tespiti amacıyla alınan bir belge olarak TMK m. 598'de düzenlenmiştir.
Mirasçılık belgesi verilmesi, HMK m. 382/2,(c),6 uyarınca çekişmesiz
yargı işi niteliğindedir. Çekişmesiz yargı işleri, teknik anlamda bir dava
değildir. Zira çekişmesiz yargı işlerinde, gerçek anlamda bir karşı taraf
bulunmamaktadır. Bü yüzden taraf değil, "ilgili" kavramı söz konusu-
dur. Keza çekişmesiz yargı işlerinde, ilgililer olarak diğer kimselere
ileri sürülebilecek bir sübjektif hak bulunmamaktadır. İlgililer arasında
gerçek anlamda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Öte yandan çekiş­
mesiz yargı işlerine ilişkin bir diğer kıstas da, kural olarak hakimin re-
sen harekete geçebilmesidir. HMK m. 382/1 'de öngörülen bu kıstaslar­
dan bir veya birkaçının varlığı halinde, söz konusu yargılama faaliyeti
çekişmesiz yargı işi niteliğindedir. Çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir
düzenleme bulunmadıkça sulh hukuk mahkemesi görevlidir (HMK m.
383). Yetkili mahkeme ise aksine düzenleme bulunmadıkça talepte bu-
lunanın veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesidir (HMK m.
384). Yine çekişmesiz yargı işlerinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde
basit yargılama usulü uygulanır ve aksine düzenleme olmadıkça resen
araştırma ilkesi uygulanır (HMK m. 385/1 ve 2).
2. d) O ile A arasındaki davanın "ecri misil" talebinden, "şufa hak-
kını" kullanılmasından ve "olağanüstü zamanaşımı nedeni ile ka-
zanma "dan kaynaklandığı ihtimallerinin her üçünde de görevli mahke-
menin asliye hukuk mahkemesi olması noktasında herhangi bir değişik­
lik olmaz. Zira HMK m. 2 uyarınca asliye hukuk mahkemeleri, malvar-
lığının değerine bakılmaksızın malvarlığı davaları ile şahıs varlığı da-
valarında görevli mahkeme, aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hu-
kuk mahkemesidir. Bu üç dava sebebi de malvarlığına ilişkindir ve gö-
revli mahkemeye dair özel düzenleme yoktur. Buna karşılık yetkili
mahkemenin tespitinde ise taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya
ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın
zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda, taşınmazın bu-
lunduğu yer mahkemesi kesin yetkili olduğuna ilişkin HMK m. 12/1
düzenlemesine göre değerlendirme yapmak gerekecektir. Buna göre
ecri misil talebiyle dava açılması halinde, haksız işgale ilişkin tazminat
konu edildiğinden, ayni hak veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol
açacak bir dava değildir. Dolayısıyla davanın taşınmazın bulunduğu yer

274
olarak Çankırı asliye hukuk mahkemesinde açılması gerekmez; genel
yetkili mahkeme olarak davalının yerleşim yerinde açılabilir. Şufa
hakkı ise, paylı mülkiyette paydaşlar için kanundan doğan (TMK ın.
732 vd.) bir hak olup, hak sahiplerine taşınmazı satın alına yetkisi ver-
mektedir. Paya bağlı bir hak olan şufa hakkı, ayni hak değildir. Yenilik
doğuran bir hak olarak inşai dava ile kullanılır. Dava sonucunda ise in-
şai hüküm ile ilgili taşınmazın mülkiyeti alıcı üçüncü kişiden davacı
şufa hakkı sahibine geçmektedir. Dolayısıyla taşınmaz mülkiyetinde
değişikliğe sebep olacak bir dava olduğundan HMK ın. 12 gereğince
davanın taşınmazın bulunduğu Çankırı mahkemesinde açılması zorun-
ludur. Olağanüstü zamanaşıını ile kazanına sebebinde ise, TMK ın.
713 'te düzenlenen şartların gerçekleşmesi halinde mahkemeden duru-
mun tespit edilmesini ve tescilin yapılması talep edilir. Dolayısıyla bu-
rada da esasen kurucu değil, açıklayıcı bir karar verilir; ancak, mahke-
menin kararıyla taşınmazın aynına ilişkin değişiklik tespit edileceğin­
den ve buna göre de tescil sağlanacağından, bu davanın da taşınmazın
aynına ilişkin olduğu şüpheden uzaktır. Dolayısıyla HMK m. 12/1 uya-
rınca davanın taşınmazın bulunduğu yer olarak Çankırı mahkemesinde
görülmesi gerekir.
2. e) Davanın Antalya'da açılması halinde Antalya mahkemesi yet-
kisiz mahkeme olacaktır. Kiracılara karşı açılan davalar taşınmazın ay-
nına ilişkin değildir. Bu bakımdan yetki kesin olmadığından, buradaki
yetkisizlik bir dava şartı niteliğinde değildir. Dolayısıyla hakim tarafın­
dan kendiliğinden göz önüne alınıp yetkisizlik kararı verilmesi müm-
kün değildir. Bilakis buradaki yetkisizlik, HMK m. 116/1,(a) uyarınca
bir ilk itiraz niteliğindedir. İlk itirazların ise mutlaka cevap dilekçesiyle
ileri sürülmesi gerekir. Aksi takdirde yargılamanın ilerleyen aşamala­
rında bir daha hiçbir şekilde ileri sürülemez (HMK ın. 117 /1 ). Sonuç
olarak K, R ve T'nin avukatı olarak yetki ilk itirazında bulunmaları öne-
rilmelidir.

Pratik 3
(A), Hatay'da ikamet etmekte iken vefat eden babasının ölümünü
ilgili resmi kurumlara bildirmemiştir. Ziraat Bankası'na her ay düzenli
olarak yatan emekli maaşını ise babasına ait banka hesap kartını kullan-
mak suretiyle bir yıl boyunca çekmeye devam etmiştir. Bu durumu fark
eden Sosyal Güvenlik Kurumu, (A)'ya karşı bir dava açmıştır. Söz

275
konusu yargılamada (A), davanın aleyhine sonuçlanacağını düşünmek­
tedir. Anapara, faiz ve masraflarla ciddi bir miktar ödemek zorunda ka-
lacak olan (A) bir yıl önce geçirdiği trafik kazasından doğan fakat henüz
talep etmediği alacaklarını söz konusu bedeli ödemek için kullanmak
istemektedir. Bu sebeple (A); Malatya'da gerçekleşen trafik kazasından
dolayı, sürücü (B) ve aracın maliki (C)'ye karşı bir dava açmıştır.

Sorular
1. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından (A) 'ya karşı açılacak davada
görevli mahkeme hangisidir? Açıklayınız.
2. (A)'nın trafik kazasından dolayı açtığı davada yetkili mahkemeyi
belirleyiniz.
3. (A)'nın kazadan dolayı açtığı davada (B), hakimin çalışma gücü-
nün azalmasından dolayı kayıplar hakkında bir makalesi olduğunu öğ­
renmiştir. Hakimin bu makalede hukuki yaklaşımını açıkladığını düşü­
nerek hakimin reddini talep etmiştir. Hakim ret talebinin davayı uzat-
mak amacıyla yapıldığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Hakimin
kararının ve yaklaşımının yerindeliğini tartışınız. Bu karara karşı baş­
vurulacak bir hukuki olanak var mıdır?
-~4:-Uiayda bahsi geçen her iki dava da açılmadan önce, (A)'ya bir oy
danışmanı atandığını varsayalım. Bu durumun söz konusu davalar ba-
kımından etkisi ne olurdu?
5. Araç sürücüsü (B) ve malik (C), aleyhlerine açılan davayı zarar-
dan sorumlu olduklarını düşündükleri sigorta şirketi (X) 'e ihbar etmiş­
ler, (X) şirketi davalılar yanında feri müdahil olarak davaya katılmıştır.
Davanın ilk duruşmasına taraflardan hiçbiri gelmemiştir. Bunun üze-
rine mahkemece dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
Feri müdahil (X) şirketi dosyanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
Söz konusu süreci medeni usul hukuku bilgileriniz ile değerlendiriniz.

Cevaplar
1. Görevli mahkemenin tespitinde öncelikle taraflar arasındaki hukuki
ilişkinin tespiti gerekir. Normalde sosyal güvenlik hukukundan kay-
naklanan uyuşmazlıklar iş mahkemesinin görev alanındadır. Ancak
somut olayda soysala güvenlik hukukundan kaynaklansa da niteliği

276
itibarıyla bir sebepsiz zenginleşme söz konusudur. Dolayısıyla gö-
revli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.
2. Trafik kazası neticesinde açılan dava bir haksız fiile ilişkindir.
HMK ın. 16 uyarınca zararın meydana geldiği yer, fiilin işlendiği
yer, zarar görme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yer-
leşim yeri yetkilidir. Ayrıca KTK uyarınca sigorta şirketinin mer-
kezinin veya bölge müdürlüğünün bulunduğu yer de yetkilidir. So-
mut olayda birden çok davalı olduğundan HMK ın.7 gereğince or-
tak yetkili mahkeme belirlenmelidir. Bu da somut olaya göre fiilin
işlendiği yer mahkemesidir ve bu mahkemenin yetkisi HMK ın. 7'ye
göre kesindir. Ancak uygulamada Yargıtay haksız fiile ilişkin ın.16
hükmünün amacının zararın bir an evvel karşılanması amacıyla se-
çenek sunduğu ve bunun başka bir hükümle bertaraf edilmesinin
yerinde olmadığı şeklinde kararlar vermektedir. Doktrinde bu du-
rum haklı olarak eleştirilmektedir. Zira HMK ın. 7 hükmü açık ve
amirdir.
3. Hakimin bir konuda hukuken gerekmedikçe görüşünü açıklaması
ret sebebidir. Ancak bir makale yazmak suretiyle hukuki yaklaşı­
mını ifade etmesi akademik bir çalışına olup ret sebebi sayılamaz.
Bu yöndeki talep ilk derece mahkemesince reddedilmelidir. Bu ret
kararına karşı ancak hükümle birlikte kanun yoluna başvurulabilir.
4. Oy danışmanı bir yasal danışman türüdür. Yasal danışman sınırlı
ehliyetli kimselere atanır. Kendisine yasal danışman atanmış kimse
şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların kullanımını dava edip yürütebilir.
Malvarlığı bakımından ise oy danışmam ile yönetim danışmanı ara-
sında fark vardır. Kendisine oy danışmanı atanmış kimse dava aç-
mak ve sulh olmak için oy danışmanının iznini almalıdır. Oy danış­
manı kanuni temsilci değildir. Oy danışmanı dava açıp yürütemez,
sadece buna izin verir. Oy danışmanı izin vermezse dava, dava şartı
yokluğundan usulden reddedilir.
5. Feri müdahil, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan yanında
ona yardımcı olmak amacıyla davaya katılan kimsedir. Müdahil da-
vayı bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Yanında katıldığı

277
tarafın yararınaolan iddia ve savunmaları ileri sürebilir, onun işlem
ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemini yapabilir.
Bu bağlamda olayda dosyanın yenilenmesi talebinin niteliğini tespit
etmek gerekir. Asıl tarafların dosyayı yenileme iradelerinin olma-
ması ve dava sonucu üzerinde tasarruf sonucu doğuracak bir işlemin
yapılmasına da fırsat vermesi sebebiyle doktrinde feri müdahilin bu
usul işlemini yapamayacağı kabul edilmektedir.

Pratik 4
(A) ve (B) Hatay'da mal ve emeklerini birleştirmek suretiyle inşaat
sektöründe faaliyet gösteren Yayladağılılar İş Ortaklığı'nı kurmuşlar­
dır. (C) iş ortaklığından bir daire almış, arkadaşı (D) de ona müştereken
ve müteselsilen kefil olmuştur. (C) parayı ödeyememiş, bunun üzerine
ortaklar (A) ve (B), (C) ve kefil (D) aleyhine bir dava açmışlardır. Yar-
gılama sırasında, (A), usulüne uygun şekilde davet edildiği halde ma-
zeretsiz olarak duruşmaya gelmeyen (B)'nin yokluğunda kefil (D)'ye
karşı olan davalarından feragat ettiklerini bildirmiştir. Bu dava devam
ederken iş ortaklığının inşaatında gerekli tedbirlerinin alınmaması se-
bebiyle işçi (E), iş kazası geçirmiş ve ağır bir şekilde yaralanmıştır. (E),
İş kazasından doğan alacakları için bir dava açmak istemektedir. Ancak
dava açmadan önce iş ortaklığına noter vasıtasıyla bir ihtarname gön-
dererek alacağını talep etmiştir.
1. Mahkemece (A)'nın feragati üzerine (D) bakımından karar veril-
mesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu kararın yerindeliğini tartı­
şınız.

2. (E), iş ortaklığından talep edeceği miktarın bir kısmını belirleye-


bilmiştir. Bir avukattan yardım isteyen (E), kısmi eda külli tespit davası
açabileceğini öğrenmiş ve belirli kısım için eda davası açmakla birlikte
ayrı bir belirsiz tespit davası da açmıştır.
a) (E)'nin sözü edilen şekilde bir dava açması mümkün müdür? Ne-
den?
b) (E), belirlediği kısma rağmen ayrı bir eda davası açmaksızın ala-
cağın tamamı için belirsiz tespit davası açabilir mi? Neden?
c) (E)'nin alacağın tamamını belirleyebildiği ve davasını kısmi eda
davası şeklinde açtığı varsayımında tahkikat aşamasında davasını ıslah

278
etmiştir. Mahkemece ıslah edilen kısım için ıslah tarihinden itibaren fa-
ize hükmedilmiştir. Mahkeme kararının yerindeliğini tartışınız.
3. Mahkeme (E) 'nin açtığı davanın ön incelemesinde alacağın za-
manaşımına uğradığını tespit etmiş. Davalı ortakların da cevap dilekçe-
lerinde zamanaşımı defini ileri sürdüklerini belirterek, duruşmalı yapı­
lan ön incelemede davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiş­
tir.
4. Davalı ortakların cevap dilekçelerinde zamanaşımı defini ileri
sürmediklerini farz edelim. Ortakların tahkikat aşamasında zamanaşımı
defini ileri sürmeleri mümkün müdür? Ortakların davaya cevap verme-
dikleri ihtimalinde cevabınız değişir miydi? Neden?
5. İlk derece yargılamasında hüküm verilmiş, istinaf başvurusu üze-
rine başvurunun esastan reddine karar verilmiş, nihayet dosya temyiz
edilmiş ve karar bozularak ilk derece mahkemesine gönderilmiştir. Bu
aşamada (E)'nin davasını ıslah etmesi mümkün müdür? Çeşitli ihtimal-
leri dikkate alarak değerlendiriniz.
6. (E), talep ettiği miktarın mahkemece kabul edilmeyeceğini düşü­
nerek talep sonucunu ıslah etmek suretiyle azaltmıştır. Bu durumda
mahkemenin nasıl bir karar vermesi gerekir.
7. (E)'nin açtığı dava devam ederken ortaklar (A) ve (B), usulüne
uygun olarak yaptıkları borcun nakli sözleşmesi ile borçlarını (F) 'ye
devretmişlerdir. Bu devrin yargılamaya bir etkisi olur mu?

Cevaplar
1. (A) ve (B) mecburi dava arkadaşıdırlar. Mecburi dava arkadaşların­
dan birisi usulüne uygun olarak davet edildiği halde duruşmaya gel-
mezse diğer dava arkadaşı usul işlemlerini serbestçe yapabilir. Bu
işlemler gelmeyen dava arkadaşı bakımından hüküm ifade eder.
Ancak HMK m. 60'ta düzenlenen bu husus gerçek usul işlemlerini
kapsamaktadır. Feragat, kabul ve sulh gibi karma nitelikte usul iş­
lemleri için söz konusu hüküm uygulanmaz. Dolayısıyla mahkeme-
nin karan yerinde değildir.
2. a) kısmı eda külli tespit davası HMK m.107'nin gerekçesinde yer
almakta ve uygulamada da kimi Yargıtay dairelerince kabul edil-
mektedir. Ancak bu davanın açılmasına derdestlik dava şartı

279
engeldir. Zira eda davasında talep edilen kısım tespit davasına da
konu edilmektedir. Dolayısıyla bu şekilde açılan davanın dava şartı
eksikliğinden reddedilmesi gerekir.
b) Kural olarak eda davası açılabilen hallerde tespit davası açılma­
sında hukuki yarar yoktur. Ancak HMK m. 107/3 açıkça kısmi eda
davasının açılabildiği hallerde belirsiz tespit davası açılması bakı­
mından hukuki yararı kabul ettiği için bu şekilde bir dava açılması
mümkündür.
c) Kısmi davada ıslah halinde faiz ve zamanaşımı ıslah edilen kısım
için ıslah tarihinden itibaren hesaplanır. Ancak davalı daha önce te-
merrüde düşürülmüşse faize temerrüt tarihinden itibaren hükmedi-
lir. Olayda işçi daha önce bir ihbarname gönderdiği için faize bu
tarih itibarıyla hükmedilir.
3. Zamanaşımı bir maddi hukuk sorunudur. Ön inceleme aşamasında
maddi hukuk sorunu olan zamanaşımına dair bir karar verilemez.
Ancak ön inceleme duruşması kapatılıp tahkikat duruşmasının açıl­
dığı belirtilmek suretiyle aynı duruşmada zamanaşımı bakımından
karar verilmesi mümkündür.
4. Cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen zamanaşımı definin daha sonra
ıslahla ileri sürülmesi mümkündür. Yargıtay bu konuda cevap di-
lekçesinin verilip verilmemesi bakımından bir ayrım yapmaktadır.
Oysa cevap dilekçesi vermeyerek davayı inkar etmiş sayılan kimse
ile sadece davayı inkar ediyorum demek suretiyle davaya cevap ve-
ren kimsenin farklı muamelelere tabi tutulması hukuka aykırıdır.
Dolayısıyla defi olarak zamanaşımın herhangi bir ayrım yapılmak­
sızın ıslahla ileri sürülmesi mümkün olmalıdır.
5. Islah tahkikat aşaması sona erinceye kadar yapılabilir. Bozmadan
ya da istinafta kaldırmadan sonra da tahkikat aşaması devam etmek-
tedir. Ancak bu aşamada ıslah yapılıp yapılmayacağı tartışmalıdır.
Yargıtay'ın ve doktrindeki bir görüşün kabulüne göre, usüli mükte-
sep hak sınır olmak kaydıyla bu aşamada da ıslah mümkündür. Bir
görüşe göre, bozma esasa ilişkinse artık ıslah yapılamaz, usule

280
ilişkinse ıslah mümkündür. Bir başka görüşe ise, bozmadan sonra
bir sınırlama olmaksızın ıslah yapılabilmelidir.
6. Talep sonucunu azaltmak iddia ve savunmaların değiştirilmesi ya
da genişletilmesi yasağına tabi değildir. Bunun için ayrıca düzen-
lenmiş usul hukuku müesseseleri vardır. Davanın geri alınması ve
feragat bunlara örnektir. Dolayısıyla bu şekildeki ıslah talebi redde-
dilmelidir. Burada ya dava geri alınmalı ya da feragat edilmeli ve
onların tabi oldukları hukuk kuralları uygulanmalıdır.
7. Dava konusunun devrinde ya mevcut davalıya karşı tazminat davası
olarak ya da üçüncü kişiye karşı aynı dava konusu üzerinden devam
edilebilir. Somut olayda dava konusu para olduğu için aynı para ala-
cağı üçüncü kişiye de yöneltilebilir. Ya da dava niteliği itibarıyla
tazminata dönüştürülerek aynı tarafa karşı davaya devam edilebilir.
Bunun için ıslaha ya da karşı tarafın rızasına da gerek yoktur.

Pratik 5
Burhan, personeli olduğu kamu kuruluşunun merkez teşkilatında
görev yapmak üzere 2006-201 Oyılları arasında geçici olarak Ankara' da
ikamet etmiştir. Bu sürede Ankara Gazi Mahallesi 'nde ev kiralamış, ev
sahibinin alt katındaki dükkanı da, tuhafiye-dikiş nakış ve çeyiz
dükkanı işletmek üzere, canı sıkılan eşi Emel adına kiralamıştır. Ev sa-
hibi ve tacir Ahmet, konut için yapılan kira sözleşmesine adi olduğu
için yetki kaydı koymamıştır; ancak dükkana ilişkin kira sözleşmesine
yetki kaydı derç etmek suretiyle uyuşmazlık çıkması halinde Ankara
mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olduğu kararlaştırılmıştır. Ev
sahibi Ahmet, kira bedellerinin ödenmemesi üzerine Nisan 2011 'de
kira alacağının tahsili amacıyla Ankara sulh hukuk mahkemelerinde
dava açmıştır. Bu davada Ahrnet'in vekili Varol, hakim Hasan'ın oğlu,
Ahrnet'in ise damadıdır. Hasan, bu sebeple Burhan'a ön inceleme du-
ruşmasına ilişkin davetiye tebliğ ettirmeksizin ön incelemeyi gerçekleş­
tirmiş ve takip eden ilk oturumda da davayı kabul etmiştir.
Emel, mal tedariki çerçevesinde kumaş işiyle uğraşan Aydın'dan
mal alınış, fakat son dönemlerde işlerinin kötü gitmesi sebebiyle mal-
ların bedelini zamanında ödeyememiştir. Bunun üzerine Aydın malla-
rını geri istemek üzere harekete geçmiş ve Ernel'in dükkanındaki

281
mallara ihtiyati tedbir koydurmak için Ankara asliye ticaret mahkeme-
sine başvurmuştur. Bu arada Burhan'ın görevlendirmesi sona ermiş ve
memleketleri Bursa'ya tekrar yerleşmişlerdir. Ankara asliye ticaret
mahkemesi hakimi de teminat aramaksızın mallar üzerinde ihtiyaten
tedbir uygulanmasına karar vermiştir.

Sorular
1. Kira alacağının tahsili bakımından açılan davada görevli ve yet-
kili mahkemeyi belirleyiniz.
2. Dükkana ilişkin kira sözleşmesi bakımından yapılan yetki kaydı
geçerli midir? Yetki sözleşmesinin HMK döneminde yapılmış olması
halinde cevabınız değişir miydi? Bu yetki sözleşmesine dayanarak An-
kara'da açılan davada Burhan'a hangi yola başvurmasını önerirsiniz?
3. Ankara sulh hukuk mahkemesi, bu davada yetkisizlik karan ve-
rebilir mi? Böyle bir durumda, yetki sözleşmesinin geçerli olmadığı so-
nucuna varılması halinde Ahmet geçici olarak oturulan yer mahkeme-
sinin yetkisi gibi başkaca özel veya kesin yetki kurallarına dayanabilir
mi?
4. Hakim Hasan, davaya bakmaktan çekinebilir mi veya çekinmek
zorunda mıdır?
5. Burhan, karşı tarafın avukatının hakimin oğlu olduğunu ileri sü-
rerek hakimin yasaklılığını ileri sürebilir mi? Neden, nasıl?
6. Burhan, hakimin davalı Ahmet ile olan akrabalık ilişkisine daya-
narak başka bir imkana sahip midir? Bu konuda ona hangi yola başvur­
masını önerirsiniz. Şart ve usulleri nelerdir.
7. Hakimin ön inceleme duruşması ve takip eden oturumda davaya
ilişkin nihai kararını vermesini nasıl değerlendirirsiniz? Burhan'ın ya-
şadığı hak mahrumiyetini herhangi bir ilkeyle bağdaştırmak mümkün
müdür? Neden, nasıl?
8. Aydın'ın talebi bakımından Ankara asliye ticaret mahkemesinin
görev ve yetkisini tartışınız. Burhan, davanın Bursa'da açılması gerek-
tiğinden hareketle ihtiyati tedbir talebine karşı koyabilir mi?
9. Burhan, asliye ticaret mahkemesi hakiminin karar vermesine
karşı herhangi bir hukuki imkana sahip midir? Asliye ticaret mahkeme-
sinin hukuki niteliği ve toplanma usulünü tartışınız.

282
10. Teminat aranmaksızın tedbir karan verilmesi çerçevesinde haki-
min hukuki sorumluluğuna gidilebilir mi? Neden, nasıl?

Cevaplar
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 4'üncü maddesi
hükmü uyarınca kira alacaklarına ilişkin davalarda görevli mahkeme
sulh hukuk mahkemesi olarak tespit edilecektir. Öte yandan yetki bakı­
mından ise, kira alacaklarında özel veya kesin bir yetki kuralı bulunma-
maktadır. Bu noktada özellikle taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi-
nin yetkisine ilişkin HMK m. 12 hükmünün, kira alacaklarında geçerli
olmadığına dikkat edilmelidir. Zira söz konusu kesin yetki kuralı, gay-
rimenkulün aynına ilişkin uyuşmazlıklara münhasır bir düzenlemedir.
Sonuç olarak yetki bakımından da davalının dava tarihindeki yerleşim
yeri mahkemesinin yetkisine ilişkin genel yetki kuralı (HMK m. 6) uya-
rınca Bursa Sulh Hukuk Mahkemesi görevli ve yetkili mahkeme olarak
belirlenecektir.
2. Yetki kaydının bulunduğu kira sözleşmesi, 1086 sayılı HUMK
döneminde yapılmıştır. Dolayısıyla sorunun ilk kısmı bakımından yetki
sözleşmesinin geçerliliğini, HUMK hükümlerine göre değerlendirmek
gerekir. Mülga HUMK m. 22 hükmüne göre kamu düzeninden olmayan
uyuşmazlıklarda yazılı olarak yapılmak kaydıyla taraflar yetkili olma-
yan mahkemeyi yetkili kılabilirler. Buna göre yapılan kira sözleşmesine
konulan yetki kaydı ile yapılan yetki sözleşmesi geçerlidir. Buna karşı­
lık HMK ile birlikte yetki sözleşmeleri bakımından kesin yetki olma-
ması ve yazılı yapılma şartının yanı sıra taraflar yönünden de bir sınır­
lama getirilerek yetki sözleşmelerinin yalnızca kamu tüzel kişileri veya
tacirler arasında yapılabileceği düzenlenmiştir. Gerçekten de HMK m.
17 hükmüne göre yalnızca kamu tüzel kişileri veya tacirler yetki söz-
leşmesi yapabilirler. Dolayısıyla söz konusu yetki sözleşmesinin HMK
döneminde yapılmış olması halinde cevap değişerek yetki sözleşmesi
geçersiz olacaktı. Zira burada ev sahibi Ahmet tacir olsa da sözleşmenin
diğer tarafı Emel tacir değil, esnaftır. Yetki sözleşmesi ancak yetkinin
kamu düzeninden olmadığı, kesin olmayan hallerde yapılabileceğinden,
Burhan'ın başvurması gereken yol, HMK m. 116 uyarınca ilk itiraz yo-
luyla bunun ileri sürülmesi olacaktır. HMK m. 116 hükmüne göre kesin
olmayan hallerde yetki itirazı, bir ilk itirazdır.

283
3. Burada sorunun, yetki sözleşmeleri bakımından Hukuk Muhake-
meleri Kanunu'nun zaman itibariyle uygulanması çerçevesinde çözül-
mesi gerekir. HMK m. 448 hükmüne göre HMK, tamamlanmış işlem­
leri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır. Buna göre, HUMK döne-
minde yapılmış olan yetki sözleşmesine dayanılarak henüz HMK yü-
rürlüğe girmeden dava açılmış olduğundan Ankara Sulh Hukuk Mah-
kemesi yetkisizlik kararı veremeyecektir. Bir başka ifadeyle, dava Ni-
san 2011 'de, HUMK döneminde açılmış olduğundan, her ne kadar
HMK ile birlikte taraflara yönelik sınırlamaya uygun olmayan yetki
sözleşmesi geçersiz hale gelmiş olsa da, yetki sözleşmesinin usule iliş­
kin etkisi (dava açılmasına yönelik etkisi) tamamlanmış olduğundan,
artık yetki sözleşmesinin geçersizliğinden bahisle dava hakkında yetki-
sizlik kararı verilemeyecektir.
Mahkemenin yetkisizlik kararı vermiş olması halinde Ahmet, dava-
nın Ankara Sulh Hukuk Mahkemesinde görülmesini sağlamak ama-
cıyla başkaca bir yetki kuralına dayanamaz. Zira burada değerlendirile­
bilecek iki ihtimal de uygulanamaz. İlk olarak Ahmet'in, taşınmaza iliş­
kin bir alacak söz konusu olduğundan taşınmazlara ilişkin kesin yetki
kuralına dayanabileceği ihtimal olarak değerlendirilse de burada gayri-
menkulün aynına ilişkin bir uyuşmazlık yoktur. Şahsi bir hak olarak
kira alacağı hakkı söz konusudur. Dolayısıyla Ahmet, HMK m. 12 hük-
müne dayanamaz. İkinci ihtimal olarak Ahmet'in geçici olarak oturulan
yer mahkemesine ilişkin HMK m. 8 hükmüne dayanması da gündeme
gelebilir. Zira davalılar kira sözleşmesinin yapıldığı 2006-2010 yılları
arasında Ankara' da oturmuşlardır. Öte yandan geçici olarak oturulan
yer mahkemesinin yetkisinin taşınır ve alacak davalarına münhasır ol-
ması bakımından yapılacak olan değerlendirmede de herhangi bir olum-
suzluk bulunmamaktadır. Zira açılan dava kira alacağı davasıdır. Bu-
rada Ahmet'in geçici olarak oturulan yer mahkemesinin yetkisine da-
yanamamasının sebebi, davanın açıldığı tarihte davalının artık An-
kara' da yaşamıyor olmasıdır. Gerçekten de HMK m. 8 hükmünde, da-
vanın belirtilen yerde açılabilmesi, davalının o yerde oturmasının
uzunca bir süre olması şartına bağlanmıştır. Hükmün amacına ilişkin bu
düzenleme karşısında artık o yerde oturmayan kimselere karşı orada
dava açılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılır. Bir başka ifa-
deyle geçici olarak oturulan yer mahkemesinin yetkisi, ancak karşı ta-
rafın davda tarihinde halen söz konusu yerde oturmaya devam ediyor
ve uzunca bir süre de oturacak olması halinde geçerlidir.

284
4. Hakimin yasaklılığı, HMK m. 34 ve devamında düzenlenmiştir.
Hakimin yasaklılığı sebepleri tahdidi, yani sınırlı sayıda düzenlenmiş­
tir. Dolayısıyla bu sebeplerin gerek taraflarca gerekse de hakim tarafın­
dan ne genişletilmesi ne de sınırlandırılması mümkündür. Bu bağlamda
yasaklılık sebepleri çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında hakim
Hasan'ın yasaklılığını gerektiren herhangi bir durumun söz konusu ol-
madığı görülmektedir.
5. Önemle vurgulamak gerekir ki davaya bakan hakim ile iki taraf-
tan birinin vekili arasında hısımlık ilişkisinin bulunması hakim bakı­
mından herhangi bir sonuç doğurmaz. Bir başka ifadeyle tarafların ve-
killeri ile hakim arasındaki ilişki hakimin davaya bakamamasını, bu an-
lamda yasaklılığını veya reddini gündeme getirmez. Bilakis bu du-
rumda çekilmesi gereken vekildir. Gerçekten de 1136 sayılı Avukatlık
Kanunu'nun 13'üncü maddesi hükmü uyarınca bir hakim veya cumhu-
riyet savcısının eşi, sebep veya nesep itibariyle usul ve füruundan veya
ikinci dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlarından olan avukat, o
hakim veya cumhuriyet savcısının baktığı dava ve işlerde avukatlık ede-
meyecektir. Sonuç olarak Burhan, karşı tarafın vekilinin hakim Ha-
san' ın oğlu olduğunu ileri sürerek hakim Hasan'ın yasaklılığını ileri sü-
remez.
6. Evet, Burhan bu durumda HMK m. 36 ve devamında düzenlenen
hakimin reddi müessesesine başvurabilir. Her ne kadar olayda HMK m.
34 'te tahdidi olarak düzenlenen yasaklılık hallerine giren bir durum bu-
lunmasa da, hakimin reddi istenebilir. Zira hakimin reddi sebepleri, ya-
saklılık hallerinden farklı olarak örnekseme yoluyla düzenlenmiştir.
HMK m. 36 hükmüne göre "Hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerekti-
ren önemli sebeplerin varlığı halinde ... " ve " ... özellikle aşağıdaki hal-
lerde, hakimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir ... " ifadelerinden
hakimin reddi sebeplerinin tahdidi olmadığı sonucuna ulaşılır. Dolayı­
sıyla Burhan, hakim Hasan'ın davalı Ahmet'le olan dünürlük ilişkisini,
hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebep olarak
ileri sürmek suretiyle hakimin reddini talep edebilir. Hakimin reddi
usulü HMK m. 38'de düzenlenmiştir. Buna göre hakimin reddi, retse-
bebinin bilinmesinin ardından en geç ilk duruşmada dilekçeyle ileri sü-
rülmelidir ve ret talebinin geri alınması mümkün değildir.
7. Dava sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiğinden, HMK m.
316/1,a hükmüne göre sulh hukuk mahkemelerinde aksi belirtilmedikçe

285
basit yargılama usulü uygulandığından, ön inceleme aşamasından sonra
takip eden oturumda dava ile ilgili karar verilmesi mümkündür. Hatta
basit yargılama usulünde HMK m. 320/3 hükmüne göre tahkikat, kural
olarak, ön inceleme duruşması hariç iki duruşmada tamamlanarak karar
verilir. Görüldüğü gibi ön inceleme duruşmasını takip eden duruşmada
karar verilmesi, Kanun düzenlemelerine göre herhangi bir sıkıntı taşı­
mamaktadır. Ancak burada asıl problem, Burhan'ın ön inceleme duruş­
masına davet edilmeksizin ön inceleme aşamasının yapılmasıdır. Ön in-
celeme, basit yargılama usulünde de mutlak surette uygulanması gere-
ken bir aşamadır. Bu anlamda Burhan'a davetiye yapılmaksızın ön in-
celeme aşamasının tamamlanması, HMK m. 27'de düzenlenen hukuki
dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir. Zira hukuki dinlenilme hakkı­
nın üç önemli unsurundan ilki, bilgilenme hakkıdır ve kamu düzeninden
olan tebligat müessesesiyle sağlanır.
8. Aydın'ın ihtiyati tedbir talebi bakımından Ankara Asliye Ticaret
Mahkemesi görevli ve yetkili değildir. Zira ihtiyati tedbirler bakımın­
dan görev ve yetkiye ilişkin olarak, tedbirin esas hakkındaki davanın
açılmasından önce talep edilmiş olması halinde esas hakkındaki görevli
ve yetkili mahkemeden talep edilmesi gerekir (HMK m. 390/1). Bu
bağlamda bir defa uyuşmazlık, ticari dava kapsamına girmediğinden ti-
caret mahkemeleri değil, HMK m. 2 gereğince malvarlığına ilişkin bir
uyuşmazlık söz konusu olduğundan asliye hukuk mahkemelerinin gö-
revine girmektedir. Öte yandan asıl dava bakımından yetkili mahkeme
de Bursa mahkemeleri olduğundan, yetki noktasında da yanlışlık söz
konusudur. Burhan bu durumda ihtiyati tedbir kararına itiraz edebilir.
HMK m.394/2 hükmüne göre, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin
yetkisine ve teminata itiraz edilebilir. İtirazın, tedbir kararının uygulan-
ması sırasında hazır bulunulması halinde bu tarihten; hazır bulunulmu-
yorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir
hafta içerisinde tedbir kararını veren mahkemeye sunulacak dilekçeyle
yapılması gerekir.
9. 6545 sayılı Kanun'un 45'inci maddesiyle 5235 sayılı Adli Yargı
İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş,
Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 5'inci maddesinde yapılan de-
ğişiklik ile asliye ticaret mahkemelerinin tekrar heyet halinde, bir baş­
kan ve yeteri kadar üyeden teşekkül edeceği düzenlenmiştir. Ancak her
uyuşmazlık değil, Kanun' da belirtilen dava ve işlerde heyet halinde yar-
gılama yapılır. Buna göre;

286
- Konusu parayla ölçülebilen uyuşmazlıklarda dava değeri üç yüz
bin Türk lirasının üzerinde olan dava ve işler ile dava değerine
bakılmaksızın;
- İflas, iflasın kaldırılması, iflasın kapatılması, konkordato ve ye-
niden yapılandırmadan kaynaklanan davalara,
- 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda haki-
min kesin olarak karara bağlayacağı işler ile davalara,
- Şirketler ve kooperatifler hukukundan kaynaklanan genel kurul
kararlarının iptali ve butlanına ilişkin davalara, yönetim organ-
ları ve denetim organları aleyhine açılacak sorumluluk davala-
rına, organların azline ve geçici organ atanmasına ilişkin dava-
lara, fesih, infisah ve tasfiyeye yönelik davalara,
- 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanu-
nuna ve 21/6/2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim
Kanununa göre yapılan tahkim yargılamasında; tahkim şartına
ilişkin itirazlara, iptal davalarına, hakemlerin seçimi ve reddine
yönelik davalar ile yabancı hakem kararlarının tanıma ve tenfi-
zine yönelik davalara

heyet halinde bakılacaktır. Aynı şekilde heyet halinde bakılması ge-


reken söz konusu uyuşmazlıklara ilişkin geçici hukuki himaye tedbirleri
taleplerinin de heyet halinde görülerek karara bağlanması gerekir. Do-
layısıyla burada tek hakim olarak da karar verilebilir. Zira heyet halinde
bakılması gereken bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Ancak burada
önemle vurgulamak gerekir ki tek hakimle bakılacak dava ve işler ile
toplu halde bakılması gereken uyuşmazlıklarda, başkan ve üye hakim-
lerin arasındaki dağılıma ilişkin esasların, denge sağlanacak şekilde
mahkeme başkanı tarafından tespit edileceği düzenlenmiştir. Öte yan-
dan söz konusu uyuşmazlıklar arasındaki ilişki de net olarak ortaya ko-
nulmadığından, bu ilişkiye dair hükümlere aykırılık halinde hangi hu-
kuki imkana başvurulabileceği tartışmalıdır. Örneğin 100.000 TL de-
ğeri olan bir davanın tek hakimle görülmesi halinde hangi yola başvu­
rulabileceği muammadır (burada bir ihtimal olarak hakimin Kanun' a
uygun olarak teşekkül etmemiş olmasından hareketle yargılanmasının
yenilenmesi (HMK m. 375/1,a) gündeme gelebilir). Bu bağlamda asliye
ticaret mahkemelerine ilişkin bu düzenlemeler eleştiriye açıktır.
10. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 392'nci maddesinin ilk fık­
rası hükmüne göre, talebin resmi belgeye veya başkaca kesin delile

287
dayanması veya durum ve koşulların haklı göstermesi halleriyle adli
yardım hükümlerinden yararlanılan hallerde ihtiyati tedbirlerde teminat
aranmaz. Bunun dışında kalan hallerde ihtiyati tedbir kararlarının temi-
nat karşılığında verileceği açıkça düzenlenmiştir. Dolayısıyla hakim
Hasan'ın, bu açık kanun düzenlemesine aykırı olarak teminat aranmak-
sızın tedbir kararı vermesi HMK m. 46/1,c hükmünde ifade olunan
"Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hük-
müne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması" halinin somut bir örne-
ğini teşkil edecektir. Sonuç olarak bu durumda, tahdidi bir şekilde dü-
zenlenen hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin sebeplerden, farklı bir
anlam yüklenemeyecek açık kanun hükmüne aykırı karar verilmesi se-
bebi gerçekleşmiş olduğundan, hakim Hasan'ın hukuki sorumluluğuna
gidilebilir.

il. CEVAPSIZ PRATİKLER


Pratik 1
(A), Ankara İncek mevkiinde bulunan imarlı arsası üzerinde inşaat
yapması için müteahhit (M) ile anlaşmıştır. Noter tarafından da onayla-
nan anlaşmaya göre, (M) arsa üzerinde toplam 20 konutluk bir inşaat
yapacak, konutlardan 12 tanesini arsa karşılığı olmak üzere ve başkaca
hiçbir talep ileri sürmeksizin, sözleşmenin imzalanmasından itibaren iki
yıl içinde (A)'ya teslim edecektir. Bunun yanı sıra (M), gecikme ha-
linde her ay için toplam 12.000 TL cezai şart ödeyecek ve teslim sıra­
sında konutlar oturmaya hazır ve iskan ruhsatları da alınmış durumda
olacaktır. Diğer 8 konut ise (M)'ye ait olacaktır. Söz konusu bu 8 ko-
nuttan 4 tanesinin devri, inşaatın "kaba" kısmımın tamamlanmasını mü-
teakip, kalan 4 tanesinin devri ise inşaatın tamamen bitirilerek 12 adet
konutunun (A)'ya teslimini müteakip (A) tarafından sağlanacaktır. İn­
şaata başlanılabilmesi için gerekli izin ve ruhsatların çıkartılabilmesi
amacıyla (A), (M)'ye vekalet vermiştir. Söz konusu işlemlerin tamam-
lanmasını müteakip arsa üzerinde kat irtifakına geçilmiştir.
İnşaata başlayabilmek için gerekli olan finansmanı sağlamakta sı­
kıntı yaşayan (M), yüksek faizli banka kredisi yerine, inşaatın tamam-
lanması halinde mülkiyeti (A) tarafından kendisine intikal edecek olan
8 adet bağımsız bölümden iki tanesini satmayı düşünmektedir. Bu doğ­
rultuda bir tanesini (B)'ye bir tanesini de (C)'ye, noterde ayrı ayrı

288
düzenlenen fakat tamamen aynı hüküm ve şartları taşıyan taşınmaz satış
vaadi sözleşmeleriyle satıp devretmeyi vaat ederek karşılığında her bi-
rinden peşin olarak 300.000 TL almıştır. (M), üstlendiği işin "kaba in-
şaat" kısmını kendi işçileri eliyle yapmış, ancak kış mevsiminin ağır
geçmesi sebebiyle, bu kısmın tamamlanması üç ay gecikmiştir. (M), in-
şaatın kapı, pencere, fayans, su ve elektrik tesisatı ile sair "ince işçilik"
isteyen kısımları yapması için taşeron (T) ile anlaşmıştır. Ancak,
(T)'nin de, üstlendiği işleri, kararlaştırılan tarihten 6 ay sonra tamamla-
yabilmesi nedeniyle, konutların (M) tarafından (A)'ya teslimi ancak 9
aylık bir gecikmeyle mümkün olabilmiştir. Söz konusu gecikmeleri ba-
hane eden (A), (M)'ye vaat ettiği 8 konutun devir ve ferağına ilişkin
işlemleri yapmayı reddetmiş; bu durum karşısında (M) de, (B) ve (C)'ye
karşı taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle üstlendiği yükümlülükleri ye-
rine getirememiştir. (A), noter marifetiyle çektiği ihtarnamede, arala-
rındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesinde yer alan cezai şart hükmünü
ileri sürerek (M)'den toplam 108.000 YTL (12.000 YTL x 9 ay) talep
etmiştir. (M) ise verdiği cevapta, (A)'nın da kendisine karşı üstlendiği
yükümlülükleri yerine getirmemesinden dolayı kendisinin (B) ve (C)
karşısında zor durumda kaldığını ileri sürmüştür. (M) aynca 8 adet ko-
nutun mülkiyetinin kendisine devrinin gecikmesi sebebiyle uğradığı za-
rarın 500.000 TL olduğunu ve bunu kendisinden talep edeceğini bildir-
miştir. Bunun üzerine (A), kalp krizi geçirerek ölmüştür. (A)'nın miras-
çıları olarak geride oğlu (O) ile kızı (K) kalmıştır.

Sorular
1. (O), babası (A)'nın noterden ihtar çekmek suretiyle ölmeden önce
(M)'den talep ettiği108.000 TL'yi ileri sürerek ve onun (A'nın)
mirasçısı olduğunu bildirerek (M)'ye karşı dava açmıştır.

a) (O)'nun bu davayı tek başına açması mümkün müdür? Ne-


den? Bu konuya ilişkin olarak Yargıtay'ın da görüşünü de be-
lirterek cevaplayınız.
b) (O)'nun (M)'ye karşı açtığı
dava "12 adet konutun kullanıma
hazır vaziyette ve iskan ruhsatları alınmış olarak teslimine"
ilişkin olsaydı (a) şıkkına ilişkin cevabınızda bir değişiklik
olur muydu? Neden?

289
2. (O)'nun (A)'ya karşı açmış olduğu davada (1. sorunun "a" şıkkı)
davacı olarak (K)'nın da adının yer aldığını ancak dava dilekçesi
altında imzasının yer almaması halinde bu husus, hakim tarafın­
dan re'sen nazara alınabilir mi? Davalı (M) tarafından ileri sürül-
mesi mümkün müdür? Neden/Nasıl?
3. Yukarıdaki sorudaki (2. soru) imza eksikliğinin giderildiğini ve
dava dilekçesinin (M)'ye tebliğ edildiğini, (M)'nin bunu ciddiye
alıp cevap vermediğini varsayalım. (M)'nin buna rağmen ilk du-
ruşmada, gecikmenin sebebinin kendisine yüklenemeyeceğini,
bunun (A)'nın tutumundan kaynaklandığını ileri sürebilmesi
mümkün müdür?
4. (M), aslında gecikmenin büyük ölçüde taşeron (T)'den kaynak-
landığını bilmektedir. Bu durumda (M)'nin avukatı olsaydınız, bu
aşamada nasıl hareket ederdiniz? Neden?

5. (A)'nın kat karşılığı inşaat sözleşmesinden doğan


yükümlülükle-
rini haksız bahaneler ileri sürerek yerine getirmediğini ve bu se-
beple kendisinin maruz kaldığını iddia ettiği 500.000 TL'lik zara-
rını bu davada ileri sürebilmesi için (M)'nin davanın başında
hangi imkanları vardı? Sizce hangi yolu tercih etmeliydi? Neden?
6. Söz konusu dava devam ederken (B) ve (C)'nin de (M)'ye karşı
birlikte dava açtığını ve (M)'nin taşınmaz satış vaadi sözleşmele­
riyle kendilerine karşı üstlendiği borcu yerine getirmesini talep et-
tiklerini varsayalım. Buna göre;
a) (B) ve (C)'nin bu davayı birlikte açmalarının mümkün mü-
dür?
b) Kendisine karşı açılan
bu davada (M), "taşınmaz satış vaadi"
sözleşmesinden doğan borcu yerine getirmesinin mümkün ol-
madığını, zira söz konusu taşınmazların mülkiyetini (A)'nın
sözünü tutarak kendisine devretmediğini, dolayısıyla sahibi
olamadığı bir mülkiyet hakkını devretmesinin hukuken müm-
kün olmadığını ileri sürmüştür. Dolayısıyla davanın kendisine
karşı değil, (A)'nın mirasçıları olan (O) ve (K)'ya karşı

290
açmaları gerektiğini iddia etmiştir. (M)'nin bu cevabını me-
deni usul hukuku açısından tartışınız.
7. (M)'nin yukarıdaki (6. sorunun "b" şıkkındaki) cevabı üzerine
(B)'nin taşınmazın mülkiyeti talebinden vazgeçerek, bunun ye-
rine, ödemiş olduğu 300.000 TL'nin faiziyle birlikte kendisine ia-
desini istemek arzusunda olduğunu, ancak (C)'nin ilk talebinde
ısrar etmek istediğini varsayalım. Buna göre;

a) (B)'nin bu değişikliği yalnız başına talep etmesi mümkün mü-


dür? Neden?
b) (B)'nin bu değişiklik arzusuna, davanın açılmasının usul hu-
kuku bakımından meydana getirdiği sonuçlar bir engel teşkil
eder mi?

Pratik 2
A, Gölbaşı'nda bulunan tapusuz arazisini B'ye 60.000 TL'ye harici
olarak satmış; fakat satıma rağmen araziyi kullanmaya devam etmiştir.
Bunun üzerine B, A'nın araziyi tahliye etmesi için bir dava açmıştır. A,
verdiği cevap layihasında "B'den 60.000 TL aldığını, fakat araziyi B'ye
kiraladığını" ileri sürmüştür.

Sorular
1. A'nın cevap layihasındaki beyanını medeni usul hukuku bakımın­
dan nasıl değerlendirirsiniz? Neden?
2. B dava devam ederken A'nın araziyi C'ye satıp devredeceğini
duyumunu almıştır. B'nin söz konusu devri engelleyebileceği bir yol
var mıdır? Neden? Davayı A kazanırsa A'nın B'ye karşı başvurabile­
ceği bir yol var mıdır? Bu yola başvurabilmenin şartları nelerdir?
3. B'nin Aya karşı açmış olduğu tahliye davası devam ederken, Or-
man Bakanlığı söz konusu arazinin hazineye ait olduğunu ve hazine
adına tescil edilmesi için A ve B ye karşı bir dava açmıştır. Bu davada
A ve B nin durumları ile Bakanlığın durumunu ayrı ayrı değerlendiri­
niz?

291
4. A kendisine karşı açılan tahliye davasına karşı verdiği cevap la-
yihasında "B 'nin kendisine sadece 48. 000 TL ödediğini, geri kalan
kısmı da ödemesini" talep etmiştir. A'nın bu talebini, bu yolun şartlarını
da belirterek, medeni usul hukuku bakımından nasıl değerlendirirsiniz?
Bu imkanın şart ve hükümleri nelerdir?
5. Posta memuru A'ya dava dilekçesini tebliğ için gittiğinde,
a) Tebligatı yan dairede oturan 20 yaşındaki oğlu K'ya yapmıştır.
Bu tebligat geçerli midir?
b) A'nın adresini değiştirdiğini tespit etmiş ve yeni adresini de öğ­
renememiştir. A'ya tebligat nasıl yapılmalıdır?
6. C nin, A ya karşı açmış olduğu davada hakim davanın 50.000
TL'lik kısmının kabulüne, geri kalan 10.000 TL'lik kısmının ise red-
dine karar vermiştir.
a) Bu hükmü tarafların istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurup
başvuramayacaklarını her iki taraf için de ayrı ayrı değerlendiriniz.
b) Hüküm sadece C tarafından "A 'nzn davada vekil olmayan birisi
tarafından temsil edildiği gerekçesi ile temyiz edilmiş, fakat Yargıtay
hükmü alacağın tem/ikinin ivazsız olduğu ve dolayısıyla C 'nin A ya
karşı açtığı davada A 'nzn taraf sıfatı bulunmadığı" gerekçesiyle boz-
muştur. Yargıtay'ın bozma kararını hukuken tartışınız.
c) Bozma kararından sonra dosyanın gönderildiği mahkemenin ne
yönde kararlar verebileceğini ve tarafların yapabileceği işlemleri, ihti-
mallere göre açıklayınız.
7. Yargıtay incelemesi neticesinde karar kesinleşmiş fakat sonradan
A'nın vekilinin vekaletnamesinin sahte olduğu ortaya çıkmıştır. Bu ko-
nuda başvurulabilecek bir yol var mıdır? Nasıl?
8. Söz konusu davada kararı, İsviçre mahkemeleri vermiş olsaydı,
bu karar Türkiye'de icra edilebilir miydi? Nasıl?

Pratik 3
Beyaz eşya ticareti ile uğraşan (A), (B)'nin Ankara'daki dükkanını
kiralamıştır. (A)'nın, Mayıs ve Haziran aylarına ilişkin kira bedellerini
ödememesi üzerine (B), (A)'ya karşı iki aylık kira bedeli olan 7.000
Lira alacağına ilaveten dükkana vermiş olduğu zarara karşılık 4.000
Lira tazminat talebi ile dava açmıştır. Mahkeme, zararın tespiti için

292
bilirkişiye başvurulmasına karar vermiştir. Bilirkişi, yapmış olduğu in-
celemesi sonucunda zararın 3.500 Lira olduğuna ilişkin raporunu mah-
kemeye sunmuş ancak mahkeme, daha sonra kendisi bir değerlendirme
yaparak zararın 3 .000 Lira olduğu şeklinde hükmünü açıklamıştır. Dava
sonunda 7.000 Liralık kısım için davanın kabulüne, tazminat talebi için
ise davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
İşlerinin iyi gitmemesi ve hakkında açılan dava nedeni ile morali
bozulan (A), uzun süredir nikahsız olarak birlikte yaşadığı (C) ile kavga
etmiş ve kavga sırasında (C), vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanmış­
tır. (C), yaşanan bu olay üzerine (A)'ya karşı haksız fiil nedeniyle taz-
minat davası açmıştır. Aradan iki ay geçtikten sonra (C) doğum yap-
mıştır. (A)'nın çocuğu tanımaması üzerine (C), (A)'ya karşı ayrıca ba-
balık davası açmıştır.

Sorular
1. Mahkeme dükkana verilen zararın tespiti için kendiliğinden bilir-
kişiye başvurabilir mi? Neden?
2. Bilirkişinin raporuna karşı tarafların itiraz etmesi mümkün mü-
dür? Mümkünse bunun şartları nelerdir?
3. Mahkemenin, bilirkişinin tespit ettiği miktarı dikkate almaksızın,
kendiliğinden zararın miktarını takdir etmesi yerinde midir? Neden?
4. (A), (B)'nin talebini ilk duruşmada kabul etmiştir. Bu durumun
yargılama giderlerinin tespitine bir etkisi olur mu? İlk duruşmadan
sonra talebi kabul etse idi cevabınız değişir miydi?
5. (B), açmış olduğu davadan feragat etmek istemektedir. (A)'nın
buna rızası olmadan feragat etmesi mümkün müdür?
6. (A), (B)'nin daha önce Mart ve Nisan aylarına ilişkin kira bedel-
lerinin ödenmemesi nedeniyle dava açtığını, bu davada verilen kararın
kesinleştiğini, kesin hüküm nedeniyle yeniden dava açılamayacağını
ileri sürmektedir. (A)'nın gerekçesi yerinde midir? Neden?
7. (C), (A)'ya karşı açtığı davada maddi durumunun yetersiz ol-
duğu, borca batık olduğu gerekçesiyle mahkemeden adli yardım tale-
binde bulunabilir mi? (C)'nin oturduğu evin kendisine ait olması duru-
munda cevabınız değişir miydi? Neden?
8. (C)'nin (A)'ya karşı açmış olduğu tazminat davası devam eder-
ken, aynı haksız fiil nedeniyle ceza mahkemesinde mahkumiyet kararı

293
verilmesi halinde, söz konusu kararın tazminat davasında bir etkisi olur
mu? Ceza mahkemesinde beraat karan verilmiş olsa idi cevabınız deği­
şir miydi? Neden?
9. (C)'nin (A)'ya karşı açmış olduğu babalık davasında mahkeme
(A) 'dan kan alınmasına karar vermiştir. (A) 'nın rıza göstermemesi üze-
rine kendisinden zorla kan alınması mümkün müdür? Açıklayınız.
10. Mahkemenin kira bedeli ve tazminat talebi için vermiş olduğu
karara karşı kim veya kimler, hangi süre içinde kanun yoluna başvura­
bilirler?
11. (A)'nın istinaf dilekçesi (B)'ye tebliğ edildiği sırada (B)'nin is-
tinaf yoluna başvurma süresi geçmiştir. Bu durumda (B)'ye ne yapma-
sını önerirsiniz?
12. (A) istinaf dilekçesinde hiçbir istinaf sebebi göstermemiş ve bu-
nun üzerine istinaf mahkemesi başvurunun reddine karar vermiştir?
Mahkemenin karan yerinde midir? Neden?
13. İstinaf mahkemesinin inceleme sırasında (A)'nın aslında dava
takip yetkisine sahip olmadığını fark etmesi üzerine nasıl bir karar ver-
mesi gerekir? Açıklayınız.
14. Zararın tespiti için görevlendirilen bilirkişinin, kasten gerçeğe
aykırı rapor düzenlemesi halinde yargılamanın iadesi yoluna gidilip gi-
dilemeyeceğini değişik ihtimallere göre değerlendiriniz. Gidilebileceği
varsayımında hangi süre içinde bu yola başvurulabilir? İnceleme hangi
mahkeme tarafından yapılır? Açıklayınız.

Pratik 4
Ankara'da yaşayan ve otuz yıllık evli bay (A) 70.000 TL karşılı­
ğında (X) otomobil firmasından "justMao" marka bir otomobil satın al-
mıştır. Tarafların arasında yapılan sözleşmeye göre, (A) şimdilik bede-
lin 20.000 TL sini ödeyecek, geri kalan 50.000 TL'nin 25.000 TL'lik
kısmını sözleşmenin yapıldığı tarihten 6 ay sonrasına tekabül eden ara-
cın teslim gününde, diğer 25.000 TL sini ise bir yıl sonra ödeyecektir.
Aracın mülkiyeti son taksitin ödendiği gün (A) ya devredilecektir. İlk
25.000 TL'yi ödeyerek aracı teslim alan (A), eşi ile çıktığı Karadeniz
turu sırasında Trabzon'un Araklı ilçesinde aracın motonından kaynak-
lanan bir arıza nedeni ile çıkan yangın sonucu ağır yaralanmış, eşi ise
maruz kaldığı duman zehirlenmesi ve birinci derece yanıklar nedeni ile

294
bitkisel hayata girmiştir. Yangının
arabadaki gizli bir ayıptan kaynak-
landığını düşünen (A), geri kalan son 25.000 TL'yi ödemediği gibi, "X"
firmasına karşı Samsun Asliye Hukuk Mahkemesinde şimdilik 50.000
TL'si maddi ve 25.000 TL'si manevi olmak üzere toplam 75.000 TL'lik
dava açmıştır. Ayrıca eşi adına 250.000 TL maddi ve 500.000 TL ma-
nevi olmak üzere toplam 750.000 TL'lik bir tazminat davası açmıştır.

Sorular
1. (A)'nın davasını görev ve yetki kuralları açısından ayrı ayrı de-
ğerlendiriniz?
2. (A)'nın açması gereken davanın türünü açıklayınız. Neden?
3. (A)'nın eşi adına açtığı davaya ilişkin olarak hakim tarafından ne
yönde ve nasıl karar verilmelidir? Neden?
4. (A) dava konusu yaptığı iddialarını hangi delillerle ispatlayabilir?
Neden?
5. (X) firması verdiği cevap dilekçesinde "Evet aracın motor kıs­
mında bir üretim hatası bulunduğu doğrudur. Ancak, olayın meydana
geldiği tarihte aracın mülkiyetinin hala.firmamıza aittir, bu nedenle (A)
bu iddiaya dayanarak dava açamaz" demiştir. (X) firmasının bu iddia-
sını ispat hukuku açısından değerlendiriniz?
6. Araç bedelinin son taksitinin ödenmemesi üzerine (X) firması
aracı bir üçüncü kişiye devretmeye karar vermiştir. Bu durumda (A)'ya
hangi yola başvurmasını önerirsiniz? Neden? (A)'nın talebi kabul edi-
lirse (X) hangi yollara başvurabilir? Çeşitli ihtimallere göre değerlendi­
riniz.
7. Samsun Asliye Hukuk Mahkemesi (A) nın talebinin tamamını
reddetmiştir. Bu karara karşı taraflar hangi kanun yoluna/ yollarına baş­
vurabilir? Neden / Nasıl?
8. (X) e karşı açtığı davası reddedilen (A), aynı tazminat davasını
otomobilin üretici firması (Z) ye karşı açmış ve (Z) kesin hüküm itira-
zında bulunmuştur. (Z)'nin iddiasını medeni usul hukuku açısından de-
ğerlendiriniz
9. Dava devam ederken alınan bilirkişi raporundan (A)'nın uğradığı
maddi zararın 100.000TL olduğu anlaşılmıştır. (A)'ya hangi yola baş­
vurmasını önerirsiniz? Neden/ Nasıl?

295
10. (A) bu uyuşmazlığın çözümü için tahkim yoluna başvurabilir
mi? Neden/ Nasıl?

Pratik 5
Ankara'da toptan kuru gıda ticaretiyle uğraşan (A), nakit sıkıntısı
içinde olduğu bir dönemde, Ayvalık'taki yazlık konutunu, aynı iş ha-
nındaki komşusu (B)'ye, 1 Eylül 2017 tarihinde, (B)'nin yazıhanesinde
sözlü olarak yaptıkları bir sözleşmeyle, 150.000 TL karşılığında satmış­
tır. Bedelin yarısı (B) tarafından peşin olarak ödenmiştir. Geri kalan di-
ğer yarısı ise 1 Aralık 2017 tarihinde ödenecektir. Ayrıca, evin fiili ola-
rak kullanımı, sözleşme tarihinden bir hafta sonra (B)'ye devredilecek,
mülkiyetin resmi olarak (B) adına devri ise 15 Aralık 2017 tarihinde
yapılacaktır. Söz konusu bu sözleşmenin yapıldığı esnada (A)'nın sek-
reteri (S) de aynı yazıhanede bulunduğundan, bütün konuşmalara ve
davranışlara tanık olmuştur. İşlerinin yoğunluğu nedeniyle (B)'nin Ay-
valık'a gitmesi gecikmiş; nihayet 15 Kasım 2017 tarihinde bir iş gezi-
sinden dönerken uğrayarak evi incelemiş, evin çok bakımsız ve konu-
munun çok elverişsiz olduğunu görünce aldatıldığını fark etmiştir. Bu-
nun üzerine (B), Ankara'ya döner dönmez (A)'ya, sözleşmeden döndü-
ğünü, ödediği 75.000 TL'yi kendisine iade etmesini söylemiş, ancak
(A) bunu kabul etmemiştir. (A)'nın gerçekten bu parayı geri verme
gücü bulunmadığını bilen (B), sözleşmeye göre (A)'ya ödemesi gere-
ken bedelin kalan diğer yarısını ödemekten vazgeçmiş, en azından evin
mülkiyetini üstüne alabilirse, bunun, daha önce ödemiş olduğu 75.000
TL'nin karşılığı olabileceğini düşünerek, (A)'ya bu teklifi götürmüştür.
(A) bu teklifi de kabul etmemiştir. Bunun üzerine (B), (A)'ya karşı, be-
delin ayıp nedeniyle yarıya indirilerek evin mülkiyetinin kendisine
devri talebiyle, 20 Aralık 2017 tarihinde Ankara Asliye Ticaret Mahke-
mesinde dava açmıştır. (A), verdiği cevap layihasında, kendisinin
(B)'ye hiçbir borcunun bulunmadığını, (B)'nin alacak olarak kendisine
karşı ileri sürdüğü miktarı ondan, şu anda kullandığı dükkanın peşte­
maliyesi olarak aldığını, zira (B)'nin, kullandığı dükkanı kendisinden
devren kiraladığını bildirmiştir.

Sorular
1. Davada (A)'nın ve (B)'nin ileri sürdükleri talepler, dayandıkları
vakıalar ve yaptıkları açıklamalar dikkate alındığında, ispat

296
yükü kime aittir; kim, neyi, hangi tür delillerle ispatlamalıdır?
Neden?
2. (A)'nın cevap layihasındaki açıklaması ispat hukuku açısından
nasıl değerlendirilir? Neden?
3. Söz konusu dava açılmadan bir hafta önce (B) ölmüş olsaydı,
onun yerine davayı (A)'ya karşı, (B)'nin tek yasal mirasçısı olan
oğlu (O) açsaydı, davada kullanılması caiz olan deliller bakı­
mından ( 1.) soruya vereceğiniz cevapta bir değişiklik olur
muydu? Neden/Nasıl?
4. (B)'nin, (A) ile aralarındaki sözleşmeyi ispat çerçevesinde,
(S)'yi tanık göstermesi halinde, (S)'nin bundan kaçınması
mümkün müdür? Neden?
5. (B)'nin, (A) ile aralarındaki sözleşmeyi ispat çerçevesinde, ya-
zıhanesindeki güvenlik kamerası kayıtlarını delil olarak kullan-
ması mümkün müdür? Neden?
6. Bu dava devam ederken, (A)'nın evi bir başkasına satıp devret-
mesini önlemek için (B)'nin başvurabileceği bir yol var mıdır?
Nasıl?
7. Bu dava devam ederken, (A) evi bir başkasına satıp devretseydi,
bunun davanın seyrine herhangi bir etkisi olur muydu? Neden?
8. Davada (B) lehine hüküm verildiğini varsayalım. Hükmün (A)
tarafından hiçbir somut sebep ileri sürülmeksizin istinaf edil-
mesi halinde, bölge adliye mahkemesi bu davanın Ankara tica-
ret mahkemesinde değil, Ayvalık asliye hukuk mahkemesinde
görülmesi gerektiği gerekçesiyle hükmü bozabilir miydi? Ne-
den?
9. Davada (B) lehine hüküm verildiğini ve hükmün (A) tarafından
hiçbir somut sebep ileri sürülmeksizin temyiz edildiğini varsa-
yalım. Yargıtay, bu hükmü, ilk derece mahkemesinde ayıbın an-
cak bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilebileceği gerekçe-
siyle bozabilir mi? Neden?

297
Pratik 6
Müvekkili (M)'ye ait miras sebebiyle ortaklığın giderilmesi dava-
sına katılmak için merkezi Van' da bulunan (X) otobüs işletmesinden
bilet alan ve otobüsün Niğde yakınlarında şarampole yuvarlanması ne-
ticesinde ağır yaralanan Avukat (A), ertesi günkü duruşmayı kaçırdığı
gibi delillerin ibrazı için kendisine verilen kesin süreyi de geçirmiştir.
Maddi ve manevi tazminat davası açmak isteyen (A), kaza yapan oto-
büsün mali mesuliyet sigortasının (Z) sigorta şirketi tarafından yapıl­
dığını, otobüs şoförü (Ş) nin de kazada kusuru bulunduğunu ve ayrıca
satın aldığı biletin sözleşme koşullarının son maddesinin "bu sözleşme­
den kaynaklanan uyuşmazlıklarda Edirne Mahkemelerinin yetkili ol-
duğu" şeklinde bir hüküm bulunduğunu tespit etmiştir.

Sorular
1. (A), bu davayı hangi görevli ve yetkili mahkemede açmalıdır?
Neden?

2. (A) davasını Edime'de açarsa, davalılara ne önerirsiniz?

3. a) Delillerini zamanında ibraz edemeyen (A)'ya hangi yola baş­


vurmasını önerirsiniz? Neden?

b) Maddi ve manevi tazminat davasını kazanan (A) lehine dava


sonunda vekalet ücretine hükmedilir mi?
4. (A) maddi ve manevi tazminat davasını, (X), (Z) ve (Ş) ye karşı
birlikte açabilir mi? Neden, Nasıl?
5. Bu kaza dolayısıyla zarara uğradığını düşünen (M), (X) firma-
sına karşı dava açabilir mi? Bu durumda hakimin ne yönde karar
vermesi gerekir?
6. Uğradığı zararların artma ihtimaline binaen (A)'ya ne tür bir
dava açmasını önerirsiniz? Bu dava türünün, kısmi davaya göre
ne gibi avantajları vardır? Açıklayınız.
7. Dava sırasında (A)'nın duruşma düzenine uymayan davranışla­
rının olması halinde, hakimin ne yönde hareket etmesi gerekti-
ğini, verebileceği kararlan açıklayınız.
8. (A)'nın davayı geri alabilmesi mümkün müdür? Neden, nasıl?

298
9. 'Dava sırasında hakimin kararında bilirkişi raporuna dayanma-
mış olması, kanun yolları incelemelerinde verilebilecek kararlar
bakımından ne sonuç doğurur?
10. Dava sırasında (A) ile davalılar arasında tahkim sözleşmesi ya-
pılması halinde hakim ne yönde karar vermelidir?

Pratik 7
Denizkaşı ilçesinde ikamet eden (A) ve (B) "kaldırım taşı üretim ve
döşeme" isimli bir adi şirket kurarak; Belediye tarafından açılan "ana
arterlerde kaldırım yenilenmesi için taş temini ve döşemesi" ihalesini
kazanmıştır. İhale sözleşmesine göre şirket taşları 2 ay içinde kullanıma
hazır hale getirecek, sonraki iki ay içinde belediye seçimlerinden önce
işin tamamını teslim edecektir. Belediye toplam ihale bedeli olan
500.000 TL'nin yarısını peşin olarak elden ödeyecek, geri kalanı ise 3
ay içinde eşit taksitlerle ifa ettikten sonra bedelin tamamen ödendiğine
ilişkin bir fatura alacaktır. Kış aylarının gelmesi ile birlikte işin zama-
nında yetişmeyeceğini anlayan (B), ortaklık kasasında duran 150.000
TL'yi de alarak kayıplara karışmıştır. İşlerin zamanında yetiştirilmeme­
sine bağlı olarak seçimleri kaybeden Belediye Başkanı (K), bir taraftan
(A) ve (B)'nin ihaleye fesat karıştırdıkları için Cumhuriyet savcılığına
suç duyurusunda bulunmuş, diğer taraftan da itibarının zedelendiği ge-
rekçesi ile 100.000TL'lik manevi tazminat davası açmıştır. Yeni bele-
diye başkanı seçilen (F) geri kalan işleri (X) fırmasına 600.000 TL be-
delle tamamlatmıştır. (F) iki ihale bedeli arasındaki farkın tazmini ve
daha önce ödenen 250.000 TL'nin iadesi için dava açmışsa da, (A) pa-
rayı aldığını inkar etmiştir. Ayrıca (A), işin gecikmesinin belediyenin
sözleşme hükümlerine uymamasından kaynaklandığını ileri sürerek,
şirket adına 500.000 TL'lik bir alacak davası açmıştır.

Sorular
1. Bu olayda taraflar iddialarını hangi delil ya da delillerle ispatla-
malıdır? Neden?
2. Tarafların açtığı davaların aynı dava dosyası içerisinde birlikte
görülüp görülebilir mi? Çeşitli ihtimallere göre açıklayınız.

299
3. (K)'nın (A) ve (B)'ye karşı açtığı tazminat davasında (A) ve
(B) 'nin davadaki durumu nedir? Birlikte hareket etmeleri gerekir mi?
Bu davada (B)'nin duruşmalara katılmaması, yargılamayı ne yönde et-
kiler?
4. İhaleye fesat karıştırılmasına ilişkin olarak (A) nın iş yerine yapı­
lan baskında 250.000 TL nin nasıl kullanılacağına ilişkin (B) tarafından
yazılmış birtakım notlar bulunmuştur. Bu notların yukarıdaki davalara
ispat hukuku açısından bir etkisi olur mu? Neden, Nasıl?
5. (A)'nın parayı aldığını inkar etmesi üzerine (F)'nin (A) ve (B)'nin
adi şirketine ilişkin kayıtlara dayanması müınkün müdür? Neden, nasıl?
6. Hakimin (F) tarafından açılan davada belgelerin ibrazı bağla­
mında (A) ve (B)'ye yemin teklif etmesi müınkün müdür?
7. (F)'nin davayı kaybetmesi halinde (X) firmasının başvurabileceği
yasal bir iınkan var mıdır?
8. Olaydaki bütün taleplerin mahkeme tarafından kabul edilip ke-
sinleştiğini varsayımında, olayda verilen bilgiler çerçevesinde her bir
dava için yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir mi? Neden,
nasıl?

Pratik 8
Çamlıyayla'da ikamet eden (A), Tarsus'ta "Yakut" isimli bir apart-
man inşa ettirmiş ve söz konusu apartmanın, 4, 7 ve 9 numaralı daire-
lerinde kiracı olarak oturan (K), (R) ve (T) isimli kiracılar son dört aylık
kira bedelini ödemedikleri gibi, oturdukları daireleri harabeye çevirerek
memleketleri olan Ceyhan'a dönmüşlerdir. Bu arada apartmanın altında
bulunan beyaz eşya mağazasının sahibi (O), apartmanın yapıldığı arsa
üzerinde Rahmetli babası (B)'nin de payı olduğunu ve bu yüzden
(A)'nın kendisine 5 adet daire vermesi gerektiğini düşünmektedir. Ay-
rıca (O), mağaza içerisinde bulunan ve binayı taşıyan kolonların mağa­
zanın estetiğini bozduğunu düşünerek kolonları kestirmiş ve binanın
çökmesine neden olmuştur. Göçük altında kalan ve ağır yaralanan (P),
Mersin Devlet Hastanesinde, (F) ise Adana Başkent Hastanesinde öl-
müştür.

300
Sorular
1. (A), olayda işaret edilen kiracılara karşı, kira alacağı ve tazminat
davası açmak isterse hangi görevli ve yetkili mahkeme veya mahkeme-
lere başvurmalıdır? Neden?
2. (A)'ya karşı dava açmak isteyen (O), veraset ilamı için hangi gö-
revli ve yetkili mahkemeye başvurmalıdır? Bu talebin medeni usül hu-
kuku bağlamında niteliğini ve gösterdiği özellikler nelerdir?
3. (A)'nın (K), (R) ve (T)'ye karşı açtığı davada davalıların dava
içindeki hukuki konumu nedir? Bu niteliğin yargılamada yapılabilecek
usül işlemleri bağlamında sonuçlarını açıklayınız.
4. (P) ve (F)'nin mirasçıları, (O) ve (A)'ya karşı tazminat davası
açmak isterlerse bu davayı her ikisine birden Çamlıyayla mahkemele-
rinde açabilirler mi? Neden?
5. (A)'nın açmış olduğu davaya bakan hakimin, davalı (K)'nın am-
casının torunu olması halinde (A)'nın avukatı olsanız ne yapardınız?
Neden, nasıl?
6. (P) ve (F)'nin mirasçılarının (O)'ya karşı açtığı davada, (O)'nun
davayı (A)'ya ihbar etmesi mümkün müdür? Neden, nasıl?
7. Bir üst soruda (A)'nın ihbar üzerine davaya katılması halinde yar-
gılamadaki rolü ne olacaktır? Hangi iş veya işlemleri yapabilir?
8. Hakim tarafından (P) ve (F)'nin mirasçılarının açtığı tazminat da-
vasında, kolonların kesilmesinin binanın yıkılmasına olan etkisinin tes-
piti için bilirkişiye başvurması zorunlu mudur? Neden, nasıl?
9. (P) ve (F)'nin mirasçılarının açtığı tazminat davalarının birleşti­
rildiği varsayımında, (P)'nin mirasçılarının (O) ile sulh olması mümkün
müdür? Bu durumda (F)'nin mirasçılarının onayı gerekir mi? Bu durum
şarta bağlı sulh olarak değerlendirilebilir mi?
10. (O)'nun (A)'ya karşı açtığı 5 adet daireye ilişkin davada hakim,
dosyadan (O)'nun 8 adet daire alınası gerektiğini fark etmiştir. Dava
konusunun taşınmaza ilişkin olması dolayısıyla kamu düzeninden oldu-
ğunu düşünen hakimin, 8 adet dairenin (O) adına tesciline karar vermesi
mümkün müdür?

Pratik 9
Ankara İnşaat işleri ile uğraşan (A) inşaat ve Sanayi Ticaret Limited
Şirketi (B) belediyesine yaptığı kaldırım ve tünel inşaatından doğmuş

301
ve doğacak olan toplam 200.000 TL'lik hak edişini önce malzeme te-
darik ettiği (C) Limited Şirketine daha sonra da karşılığında kredi kul-
landığı (K) Bankasına temlik etmiştir. Kendilerine temlik edilen alacak-
ları tahsil etmek üzere (B) belediyesine başvuran (C) ve (K); (A) Limi-
ted Şirketinin yaptığı tünelin çöktüğünü ve belediye işçilerinden (İ) ve
(T) 'nin göçük altında kalarak ağır yaralandıklarını ve bu nedenle ken-
dilerine ödeme yapılmasının söz konusu olamayacağı cevabını almış­
lardır. Bunun üzerine (C) ve (K) mahkemeye başvurmuştur.

Sorular
1. (C) ve (K) alacaklarının varlığını hangi delil veya delillerle ispat-
lamalıdır? Neden?
2. Dava devam ederken (B), (K)'ya karşı yapılan temlikin geçersiz
olduğunu ve bu nedenle (K)'nın kendilerine karşı dava açamayacağını
ileri sürmüştür. (B)'nin bu beyanını medeni usul hukuku bakımından
nasıl nitelendirilir?
3. Dava devam ederken (K), kendisine yapılan temlikin geçersiz ol-
duğunu fark etmiştir. (K) davaya (A)'ya karşı devam edilmesini isteye-
bilir mi? Neden/Nasıl?
4. Kendisine karşı açılan dava dilekçesine cevap veren (A) dilekçe-
sinde "Davacının iddiaları doğrudur. Ancak benim de davacıdan kredi
alacağım var. Bu nedenle borcumla alacağımı takas ediyorum" beya-
nında bulunmuştur. (A)'nın bu beyanını medeni usül hukuku bakımın­
dan nasıl değerlendirirsiniz? Yargıtay'ın bu konudaki görüşü nedir?
5. Bir üst sorudaki beyan çerçevesinde (A), (K)'ya karşı bir karşı
dava açabilir mi? Neden, nasıl?
6. (A) şirketine karşı toplam 50.000 TL lik maddi ve manevi tazmi-
nat davası açan (İ) ve (T), bu iddialarını hangi delil veya delillerle is-
patlamalıdır? Neden?
7. (İ) ve (T)'nin davadan feragat etmesi halinde (A)'nın buna rıza
göstermesi gerekir mi? Feragat nedeniyle sona eren dava, daha sonra
aynı konuda yeniden açılabilir mi? Neden, nasıl?
8. Dava devam ederken davacı (İ) ve (T) alacaklarını (D)'ye devre-
derse, davalı (A) hangi yollara başvurabilir? Nasıl?
9. (İ) ve (T)'nin (A)'ya karşı belirsiz alacak davası açması mümkün
müdür? Neden, nasıl?

302
10. Dokuzuncu soruda olumlu cevap verildiği varsayımında, haki-
min talep sonucu artırılmaması halinde ne yönde karar vermesi gerekir?

Pratik 10
(A), (B) ve (C), ithalat ihracat işlerini organize etmek üzere Mer-
sin'de bir adi şirket kurup, (K)'ya ait bir büroyu şirket işlerinde kullan-
mak üzere beş yıllığına kiralamışlar ve ilk yılın kira bedeli olan 5.000
TL'yi de peşin olarak ödemişlerdir. Bu arada (K)'nın büroyu satın al-
dığı (T)'nin mirasçısı (M), (K) adına yapılan tescilin yolsuz olduğunu
ileri sürerek (K)'ya karşı tapu sicilin düzeltilmesi davası açmıştır. (K)
da (M)'nin kendisine karşı açmış olduğu davaya ilişkin olarak verdiği
cevap layihasında; "kiracılarının beyanına dayanarak, söz konusu bü-
ronun duvarlarının rutubet dolayısıyla çatladığını, büroda lağımdan
kaynaklanan rahatsız edici kokular olduğunu, binanın dış yüzeyinin sı­
valarının deniz kumu kullanılması dolayısıyla döküldüğünü, binanın
iskiin ruhsatının hukuka aykırı belgelerle alındığını ve dolayısıyla ma-
lın ayıplı olduğunu, bu yüzden uğramış olduğu zararlara karşılık olmak
kaydıyla davacı M'nin kendisine 30.000 TL ödemesi gerektiği" beya-
nında bulunmuştur. Mersin Yenişehir belediyesi ise, (M)'nin (K)'ya
karşı açmış olduğu davaya ilişkin olarak; "davanın görüldüğü Mersin
2. Asliye Hukuk Mahkemesine verdiği dilekçede "büronun iskan ruhsatı
olmadığı gibi, belediye arazisi üzerine izinsiz olarak yapıldığını, dola-
yısıyla büronun hazine adına tesciline ve (M) ve (K) 'nın büroyu derhal
boşaltmaları " karar verilmesini talep etmiştir. Bu davalar devam eder-
ken (K), kiracılarından (A)'nın Mersin'de yasa dışı bir eyleme katıldı­
ğını da öğrenmiştir.

Sorular
1. (A)'ya çok sinirlenen (K), sadece (A)'nın tahliyesini isteyebilir
mi? Neden?
2. (K), kira bedelinin hiç ödenmemesi nedenine dayanarak sadece
(A)'ya karşı dava açabilir miydi? Neden? Bu davada kira bedelinin
ödendiği nasıl ispatlanmalıdır? Neden?
3. (M)'nin (K)'ya açmış olduğu davaya ilişkin olarak; (K)'nın be-
yanı medenı usul hukuku çerçevesinde nasıl değerlendirilir? Neden?
4. (K), bu beyanlarını hangi delil ya da delillerle ispatlamalıdır? Ne-
den?

303
5. Mersin Yenişehir Belediyesi'nin talebi medeni usul hukuku çer-
çevesinde nasıl değerlendirilir? Bu durumda (M) ve (K)'nın hukuken
dava içindeki konumu nedir?
6. 1, 2 ve 5'inci sorulardaki davaların birleştirilmesi mümkün mü-
dür? Neden?
7. Bu davalar devam ederken, (K)'nın, dava konusu büronun derhal
yıkılarak yerine beş katlı bir bina yapılması için müteahhit (H) ile an-
laşması ve (H) 'nin de derhal yıkım çalışmalarına başlaması halinde (M)
ve Belediye'ye hangi yola başvurmasını önerirsiniz? Neden? Nasıl?
8. (A) ile (K) arasındaki davanın görülen duruşmasında (K), (A)'nın
eylemlere katılmasını sindirememiş ve ona saldırmıştır. Bu durumda
hakimin ne yönde karar vermesi gerekir? (K)'nın vekilinin bu davra-
nışta bulunması halinde hakim neye karar verebilir?

304
İkinci Bölüm
SINAV ÖRNEKLERİ
I. ÇÖZÜMLÜ SINAV ÖRNEKLERİ

GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ


2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU I DERSİ VİZE SINAVI (08.11.2017)

Sınav Talimatı: 1. Mevzuat kullanmak serbesttir. 2. Yazım ve imla


kurallarına uymak, mavi veya siyah tükenmez kalem kullanmak zorun-
ludur. 3. Süre 90 (doksan) dakikadır. Tek kağıt kullanılacaktır.
OLAY: Kırıkkale'de yaşayan ve merkezi Eskişehir'de olan (B) İn­
şaat A.Ş. 'nin ortağı olan tacir (A), kızının piyano kursuna başlaması
üzerine Ankara'ya gelmiş ve (C) A.Ş. isimli müzik şirketinden kızına
8000 TL değerinde bir piyano almıştır. (A) 8000 TL'lik ödemeyi yap-
mış ve (C) ile piyanonun 10.10.2017 tarihinde teslim edilmesi konu-
sunda anlaşmışlardır. Ankara' da bulunan arazilerini satışa çıkarmak is-
teyen (A), bir emlakçı ile birlikte arazilerin başına gitmiş ve komşu ara-
zide devam eden (B) İnşaat A.Ş. 'ye ait site inşaatının kendi arazisine
taştığını ve arazisine bir adet binanın yapıldığını görmüştür. Bunun üze-
rine (B) inşaat şirketinin ortakları olan, (D), (E) ve (F)'yi acilen şirket
merkezinde toplantıya çağırmıştır. Toplantıda, (A), ortaklara, arazisi
üzerinde olan binanın kendi adına tescil edilmesini aksi takdirde binayı
yıktıracağını söylemiştir. Bunun üzerine başlayan tartışma neticesinde
(D), (E) ve (F), (A)'yı darp ve tehdit etmişlerdir. Kırıkkale'ye dönen
(A) hastaneye gittiğinde vücudunun pek çok yerinde çatlak ve açık yara
oluştuğunu öğrenmiştir. Tehditlerden dolayı büyük korku yaşayan (A)
eve gittiğinde bir vasiyetname düzenlemeyi düşünmektedir.

Sorular
1. (A)'nın
resmi vasiyetname düzenlemeyi istemesi halinde yetkili
ve görevli mahkemeyi(leri), işin niteliğini de açıklayarak tespit ediniz.
Bu yetki ve görevin niteliği nedir?

307
2. (A) ortağı olduğu, (B) A. Ş. 'ye karşı Eskişehir Asliye Hukuk
Mahkemesi'nde el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davası açmıştır. Bu
durumda görev ve yetki itirazında bulunmak isteyen (B) A.Ş., bu itiraz-
larını ne zamana kadar yapabilir, nasıl ve nereye yapmalıdır? Mahke-
menin yetki ve görev itirazı üzerine vereceği kararı ayrı ayrı değerlen­
diriniz.
3. İkinci soruda mahkemenin yetkisizlik kararı verdiği varsayıldı­
ğında, bu karar üzerine kimler, ne yapabilir? İhtimalleri değerlendiriniz.
Mahkemenin yetkili olarak gösterdiği mahkemenin de yetkisizlik kararı
vermesi mümkün müdür? Açıklayınız. Eğer cevabınız olumluysa bu
durumda ne yapılacaktır?
4. (A) bedensel zararlarından dolayı, (D), (E) ve (F)'ye karşı bir taz-
minat davası açmayı düşünmektedir. (D) ve (E)'nin yerleşim yeri Eski-
şehir, (F)'nin yerleşim yeri Ankara'dır. Bu durumda (A)'nın açacağı
davada yetkili ve görevli mahkeme hangisi (hangileri)dir? (A) tarafları
zor durumda bırakmak için yerleşim yeri İstanbul olan (H)'yi davalı
olarak göstererek İstanbul mahkemelerinde dava açarsa ne olur? Hakim
bu durumu kendiliğinden gözetir mi?
5. Piyanonun teslimine ilişkin belirlenen tarih geçmiş olmasına rağ­
men (C) A.Ş., piyanoyu teslim etmemiştir. Bu nedenle (A), (C) aleyhine
Kırıkkale Asliye Ticaret Mahkemesi'nde dava açmıştır. Yetkili ve gö-
revli mahkeme isabetli midir? Neden? Eğer cevabınız olumsuzsa yetkili
ve görevli mahkemeyi tespit ediniz.
6. (A) ve (C) arasında yapılan satım sözleşmesinde, "Bu sözleşme­
den doğan davalarda Ankara mahkemeleri yetkilidir" yazmaktadır. Bu
ibarenin niteliğini belirtiniz ve geçerli olup olmadığını tespit ediniz. Da-
vanın Kırıkkale mahkemelerinde açılması halinde, hakim bu hususu
kendiliğinden gözetecek midir?
7. A'nın B'ye karşı açacağı davada hakim, talep sonucunun açık
olmadığı gerekçesiyle davacıdan açıklamaya yapmasını istemiştir.
Hakimin bu kararını medeni usul hukukuna hakim olan ilkeler bakımın­
dan değerlendiriniz.
8. Aşağıdaki Yargıtay kararını medeni usul hukuku bilgileriniz çer-
çevesinde değerlendiriniz.
" ... Davacı dava dilekçesinde taşınmaz hakkında talepte bulunma-
sına rağmen duruşmada taraflardan bu konuda anlaşmaları sorulma-
dan ve beyanları alınmadan boşanma kararı verilmiştir. Taraflar tek

308
bir konuda anlaşamamış olsalar dahi, Medeni Yasanın 134/3. maddesi
uyarınca delil toplanmadan karar verilemez. Bu gibi haller de tarafla-
rın iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplanıp Medeni Yasaya
göre değerlendirme yapılmalıdır. Hakim gösterilen olayların varlığına
vicdanen inanmadıkça boşanmaya karar veremez. İki tarafin boşanma
ve olaylarla ilgili ikrarları da hakimi bağlamaz ... ", (Yargıtay 2. HD, E.
2002/635, K. 2002/1145, T. 04.02.2002).

. .. başarılar dilerim.
Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

Cevaplar
1. Olayda (A) resmi vasiyetnamesini düzenlemek için mahkemeye
başvurmayı istemektedir. Mahkemede yapılacak vasiyetname hazır­
lama işi, bir çekişmesiz yargı işidir. Çekişmesiz yargı işleri, ilgililer ara-
sında uyuşmazlık olmayan veya ilgililerin ileri sürebileceği bir hakkın
olmadığı veya hakimin resen harekete geçebildiği işlerdir (m. 382). Bu
ölçütlerden biri ya da birkaçına giren işlerin çekişmesiz yargı işi olarak
kabul edilmesinin yanı sıra, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda da sı­
nırlı olmayan şekilde çekişmesiz yargı işleri sayılmaktadır. HMK m.
382/2, (c), l 'e göre resmi vasiyetname hazırlanması çekişmesiz yargı
işidir. Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzen-
leme bulunmadıkça sulh hukuk mahkemesidir (m. 383). Yetkili mah-
keme ise, aksine bir hüküm bulunmadıkça talepte bulunan kişinin ya da
ilgililerden birinin yerleşim yeri mahkemesidir (m. 384). Olayda
(A)'nın yerleşim yerinin Kırıkkale olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle
(A) resmi vasiyetnamesini düzenlemek üzere Kırıkkale Sulh Hukuk
mahkemesine başvurmalıdır.
2. (A)'nın Eskişehir Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açmış olduğu
dava için (B), görev ve yetki itirazında bulunmaktadır. Mahkeme önce-
likle görev itirazını incelemelidir, zira görev kamu düzenindendir ve
dava şartıdır. Bu nedenle mahkeme görev itirazına ilişkin değerlen­
dirme yapmadan yetki itirazının değerlendirmesine geçmemelidir. Özel
görevli mahkemeler, aile mahkemesi, kadastro mahkemesi, asliye tica-
ret mahkemesi, icra mahkemesi, tüketici mahkemesi, iş mahkemesi,
fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesidir. Sulh hukuk mahkemesi ise,

309
kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda görevlendirilen davalara
bakmakla yükümlüdür.
Dava konusu itibariyle özel görevli mahkemelerin görev kapsamla-
rına dahil değildir. Bu nedenle davada görevli mahkeme, asliye hukuk
mahkemesidir. Asliye hukuk, mahkemesi değerine ve miktarına bakıl­
maksızın, diğer mahkemelerin görev alanına girmeyen malvarlığı ve şa­
hıs varlığına ilişkin tüm davalara bakmakla görevlidir. Bu nedenle mah-
keme görev itirazını reddetmelidir. Görev itirazının reddine ilişkin ka-
rar, bir ara karar niteliğinde olduğundan bu karar aleyhine tek başına
kanun yoluna başvurulamaz, nihai kararın beklenmesi gerekir.
Dava, taşınmaz zilyetliğine haksız el atmaya ilişkin olduğundan, ta-
şınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir (m. 12/1). Taşın­
maz Ankara'da bulunduğundan Ankara mahkemeleri kesin yetkilidir.
Bu nedenle, Eskişehir Asliye Hukuk Mahkemesi, yetki itirazını kabul
etmeli ve yetkisizlik kararı vermelidir. Bu kararda ayrıca yetkili mah-
keme de gösterilmelidir. Bu kararla hakim dosyadan el çektiğinden, ka-
rar nihai bir karardır. 2 hafta içerisinde, karara karşı istinaf kanun yo-
luna başvurulabilir.
3. Mahkemenin vermiş olduğu yetkisizlik kararının kesinleşmesi
üzerine, taraflardan biri 2 hafta içinde dosyanın yetkili mahkemeye
gönderilmesini, yetkisizlik kararı veren mahkemeden talep etmelidir.
Süresi içinde böyle bir talebin yapılmaması halinde, mahkeme kendili-
ğinden gönderme işlemini yapmamalı, davanın açılmamış sayılmasına
karar vermelidir. Bu bağlamda yargılama giderleri bakımından şu ihti-
maller gündeme gelecektir.
Taraflardan birinin bu yönde talepte bulunması üzerine mahkemece,
yetkili mahkemeye gönderilir. Bu durumda yetkili mahkeme olarak
dosyanın kendisine gönderildiği mahkemede görülen dava, ilk davanın
devamı niteliğinde olup, taraflarca ilk mahkeme nezdinde yapılan iş­
lemler, yetkili olan ikinci mahkemede de geçerlidir. Bu halde yetkisiz
mahkemede yapılan işlemler için yetkisizlik kararı veren mahkeme ta-
rafından yargılama harç ve giderlerine dair karar verilemez. Yargılama
harç ve giderlerine sadece ikinci mahkeme tarafından, kendi nezdinde
yapılacak yargılamanın sonunda karar verilir.
Buna karşılık taraflardan birisinin yetkisizlik kararının kesinleşmesi
üzerine iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak dosyanın
gönderilmesini talep etmemesi halinde, davalı taraf, yetkisizlik kararı

310
veren mahkemeye başvurarak davanın açılmamış sayılmasına karar ve-
rilmesiyle birlikte lehine yargılama giderlerine de hükmedilmesini talep
etmelidir. Mahkemece yetkili mahkemede davaya devam edilmediğinin
tespit edilmesi halinde davanın açılmamış sayılmasıyla birlikte davalı
lehine yargılama giderlerine hükmedilir.
4. Şahıs varlığı ve malvarlığına ilişkin davalar, özel görevli mahke-
melerin görev kapsamına girmedikçe, genel görevli mahkeme olarak
asliye hukuk mahkemesinde görülür. Bu nedenle görevli mahkeme as-
liye hukuk mahkemesidir. (A) maruz kaldığı haksız fiilden kaynaklanan
zararının tazmini için, failler, (D), (E) ve (F)'ye dava açmayı düşün­
mektedir. Dolayısıyla birden fazla davalı söz konusudur. Bu durumda
davalının birden fazla olması haline ilişkin HMK m. 7/1, c. l hükmü
uyarınca kural olarak davalılardan birisinin bulunduğu yer mahkeme-
sinde dava açılabilir. Ancak, her ne kadar birden fazla davalı söz konusu
olsa da, somut olayda HMK m. 7/1, c. 2 düzenlemesi çerçevesinde dava
sebebi bakımından kanunda ortak yetkili bir mahkeme söz konusu ol-
duğundan, genel yetki kuralına göre davalıların her birinin yerleşim yeri
mahkemesinde dava açılamaz. Bir başka ifadeyle somut olayda birden
fazla kişi tarafından işlenen bir haksız fiil mevut olduğundan ve HMK
m. 16/1 uyarınca haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi, ortak yetkili
mahkeme olarak belirlendiğinden, HMK m. 7/1, c. 2 uyarınca davalı­
lardan birinin yerleşim yerinde dava açılması mümkün değildir. HMK
m. 7/1, c. 2 düzenlemesi, gerekçesinde de açıkça ifade edildiği üzere,
ortak yetkili mahkemeyi kesin yetkili mahkeme olarak belirlemiştir.
Buna göre davanın Eskişehir asliye hukuk mahkemesinde açılması ge-
rekmektedir.
Diğer taraftan, davacı (A)'nın tarafları zor durumda bırakmak ama-
cıyla yerleşim yeri İstanbul olan (H)'yi davalı göstererek İstanbul' da
dava açması mümkün değildir. Bunun iki gerekçesi vardır: İlk olarak
HMK m. 7/2 düzenlemesi uyarınca davalıları sırf kendi yerleşim yerin-
den başka yere getirtmek amacıyla dava açılması kabul edilmemekte-
dir. Bu durumun delil veya belirtilerle anlaşılması halinde, ilgili dava-
lıların itirazı üzerine yetkisizlik karan verilerek dosyaların ayrılmasına
karar verilir. İkinci olarak ve aynca, somut olayda ortak yetkili mah-
keme söz konusu olduğu için, ortak yetkili mahkemenin de kesin yetkili
olarak düzenlenmesi sebebiyle, kamu düzeninden olan bu husus hakim
tarafından kendiliğinden göz önüne alınır. Bu nedenle, İstanbul

311
mahkemelerinde dava açılması durumunda hakimin kendiliğinden yet-
kisizlik kararı vermesi gerekmektedir.
5. Asliye ticaret mahkemeleri ticari davalara bakmakla görevlidir.
Ticari davalar mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak ayrıl­
maktadır. Mutlak ticari davalar Ticaret Kanunu ya da başka kanunlarda
ticari iş olduğu belirtilen davalardır. Nispi ticari davalar ise, her iki ta-
rafın da tacir olduğu ve ticari işletmelerini ilgilendiren uyuşmazlıklara
ilişkin davalardır. Somut olayda uyuşmazlık, tacir (A)'nın, (C) A.Ş.'
den aldığı piyanoya ilişkin olmasına rağmen, işlem, (A)'nın işletmesine
ilişkin değildir. Bu nedenle ticari bir dava söz konusu değildir ve asliye
ticaret mahkemesi görevli değildir. (C) A. Ş. mal ve hizmet piyasala-
rında, ticari bir amaçla hareket ettiğinden işlem bir tüketici işlemidir.
Bu nedenle görevli mahkeme tüketici mahkemesidir.
Yetki bakımından ise, genel yetkili mahkeme davalının yerleşim
yeri olduğundan, (C) A.Ş. 'nin yerleşim yeri olan Ankara mahkemeleri
yetkilidir. Bununla birlikte uyuşmazlık bir sözleşmeden kaynaklanmak-
tadır. HMK m. IO'da sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklarda söz-
leşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiş­
tir. Buna göre sözleşmede bir ifa yeri belirlendiyse, bu yer mahkemeleri
de yetkilidir. Ancak somut olaya ilişkin bu konuda bir bilgi yoktur. Bu
nedenle bir ifa yerinin belirlenmediği varsayılarak TBK m. 89'a göre
ifa yeri tespit edilmelidir. Olayda piyanonun özel bir niteliği belirtilme-
diğinden bir cins borcu olduğu kabul edilebilir. Bu durumda yetkili
mahkeme, borcun doğumu sırasında borçlunun yerleşim yeridir. Dola-
yısıyla TBK hükümleri çerçevesinde alternatif yetkili mahkeme de
borçlu (C)'nin yerleşim yeri olan Ankara mahkemeleridir. Buna karşı­
lık somut olayda tüketici uyuşmazlığı söz konusudur. Bu durumda Tü-
keticinin Korunması Hakkında Kanun'un 73/5'inci maddesi hük-
münde, tüketici mahkemelerinde görülecek tüketici davalarının, tüketi-
cinin bulunduğu yerleşim yerinde de açılabileceği düzenlenmiştir. Gö-
rüldüğü üzere tüketici uyuşmazlıklarında genel yetkili mahkemeye al-
ternatif olarak özel bir yetki kuralı daha getirilmiştir. Sonuç olarak (A),
(C) aleyhine Kırıkkale'de dava açabilir.
6. Sözleşmenin 10'uncu maddesinde yer alan ibare, yetki sözleş­
mesi niteliğindedir. Yetki sözleşmesi, kesin yetkinin söz konusu olma-
dığı hallerde, tarafların yetkili olmayan bir mahkemeyi belli bir uyuş­
mazlık için yetkili kılmasıdır. Yetki sözleşmesi, ayrı bir sözleşme

312
şeklinde yapılabileceği gibi, asıl sözleşmeye bir kayıt olarak da eklene-
bilir. Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için; 1. Sözleşmenin taraf-
larının tacir ya da kamu tüzel kişisi olması, 2. Kesin olmayan yetkinin
söz konusu olması, 3. Yetki sözleşmesinin yazılı olması, 4. Uyuşmazlık
ve mahkemenin belirli olması gerekmektedir. Somut olayda bu şartlar
sağlandığından, geçerli bir yetki sözleşmesi vardır.
Yetki sözleşmesinin söz konusu olduğu hallerde, davanın aksi
açıkça kararlaştırılmadıkça yalnızca belirlenen mahkemede görüleceği
kabul edilmektedir. Bir başka ifadeyle aksi belirtilmedikçe yetki söz-
leşmeleri, münhasır yetki sözleşmesi olarak değerlendirilmektedir. Bu
nedenle, davanın Ankara mahkemeleri dışında açılması halinde, bu du-
ruma cevap dilekçesinde itiraz edilmelidir. Daha sonra itiraz edilemez
ve mahkeme bu durumu resen dikkate alamaz. Zira yetki sözleşmesi,
zaten kesin olmayan yetki halinde yapılmıştır.
7. Hakim, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 31'inci maddesi ge-
reğince, maddi ya da hukuki açıdan belirsiz veya çelişkili gördüğü hu-
suslar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gös-
terilmesini isteyebilir. Davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu
düzenleme ile hakimin doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bu-
lunabilmesi amaçlanmıştır. Hakimin doğru karar verebilmesi, vakıala­
rın ve talep sonucunun açık olmasına bağlıdır. Ancak hakimin bu ödevi,
Kanun'un 25'inci maddesinde düzenlenen taraflarca getirilme ilkesi ile
sınırlandırılmıştır. Bu ilkeye göre, hakim iki taraftan birinin söyleme-
diği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz; tarafların ileri
sürmediği vakıaları ve delilleri taraflara hatırlatamaz. Medeni usul hu-
kukunda kural olarak taraflarca getirilme ilkesi uygulanmaktadır. So-
mut olayda hakim, vakıa ve taleplerin yeterince açık olmadığını ve açık­
lanmasını talep etmiştir. Bu kısmın, hakimin açık olmayan talep sonu-
cunun aydınlatması olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ancak ne var
ki hakim bununla kalmamış, bu beyan ve açıklamaların delillerle bir-
likte dilekçeler aşaması sona ermeden ileri sürülmesi gerektiğini ancak
istenirse, aynı beyanların ıslah yolu ile ileri sürülebileceği belirtmiştir.
Bu açıklamalar, hakimin davayı aydınlatma ödevinin kapsamını aşmak­
tadır. Hakimin, yargılamanın seyrini değiştirici nitelikteki bu beyanları
taraflarca getirilme ilkesinin ihlaline neden olmaktadır.
Diğer taraftan hakimin bu şekilde taraflara yol göstermesi, hakimin
reddi sebebi sayılır (HMK m. 36/1-a). Hakim kendi kendini

313
reddedebileceği gibi, taraflardan biri de hakimi reddedebilir. Taraflar-
dan birinin ret sebebini öğrenmesinden sonraki ilk duruşmada, ret sebe-
binin de gösterildiği bir dilekçeyle davanın görülmekte olduğu mahke-
meye verilir. Ret talebi diğer tarafa tebliğ edilir ve bir hafta içerisinde
cevap vermesi beklenir. Reddi istenen hakim üç halde ret talebini geri
çevirebilir (m. 41/1). Bu sebeplerden birinin olmaması halinde ise,
kendi beyanını da ekleyerek ret talebini inceleyecek mercie gönderir
(m. 40). Kendini reddeden hakim ise, ret sebebini yazı işleri müdürüne
bildirir. Yazı işleri müdürü bu ret talebini davanın taraflarına tebliğ eder
ve tarafların cevapları ile birlikte, ret sebebini incelemek üzere, yetkili
mercie gönderir (m. 40).
8. Davacı, taşınmaz hakkında talepte bulunmasına rağmen, hakim
taraflara bu konuda soru sormadan ve beyanlarını alınmadan boşan­
maya karar vermiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26'ncı mad-
desinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesi gereğince, hakim talepten
fazlasına veya başka bir şeye karar veremez, ancak azına karar verebilir.
Aksine bir hüküm olmadıkça, medeni usul hukukunda taleple bağlılık
ilkesi geçerlidir. Taleple bağlılık ilkesi, üç anlama sahiptir. İlk olarak,
tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyece-
ğidir. İkinci anlamı ise tarafın talebinden fazlasına mahkemenin karar
verememesidir. Taleple bağlılık ilkesinin üçüncü anlamı ise, hakimin
talep edilenin dışında bir şeye karar verememesidir. Talep edilenden
farklı bir şeye karar verememe, verilen hükmün sonuç kısmına bakıl­
mak suretiyle tespit edilir. Buna göre, talepte bulunan kişinin gerçek
iradesi ile mahkemenin verdiği hükümdeki sonuç kısmının aynı olup
olmadığı, talep edilenden farklı bir şeye karar verilip verilmediği bu şe­
kilde anlaşılır. Karara konu olan olayda da, hakim taşınmaza ilişkin ta-
lep hakkında karar vermemiş, boşanmaya ilişkin karar vermiştir. Bu ne-
denle taleple bağlılık ilkesi ihlal edilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 25'inci maddesine göre, hakim
tarafların ileri sürmediği vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz, onları
hatırlatabilecek davranışlarda bulunamaz, kanunda belirtilen istisnalar
dışında kendiliğinden delil toplayamaz. Yargılarnada vakıa ve delilleri
getirmek, tarafların görevidir. Tarafların üzerinde anlaştıkları yani çe-
kişmeli olmayan hususlarda hakimin kendiliğinden vakıa hakkında
araştırma yapması mümkün değildir. Bu nedenle yargılamada ikrar
hakimi bağlar. Ancak ilgili kararda, hakimin ikrarla bağlı olmayacağı
belirtilmiştir. Bunun nedeni, kararın bir boşanma davasına ilişkin

314
olmasıdır. Zira boşanma davalarında, TMK'nın 184'üncü maddesin-
deki düzenlemeler saklı kalarak HMK hükümleri uygulanmaktadır.
Buna göre, boşanma davalarında yemin önerilmez ve tarafların ikrarı
hakimi bağlamaz. Bu düzenlemeden dolayı, boşanma davalarında taraf-
larca getirilme ilkesinin kapsamı daralmaktadır. Ancak bu durum bo-
şanma davalarında, resen araştırma ilkesinin uygulandığı anlamına gel-
memektedir. Zira boşanma davalarında taraflarca getirilme ilkesinin sı­
nırları, TMK'nın 184'üncü maddesi ile sınırlıdır. Dolayısıyla hakim bo-
şanma davalarında da dava sebebi ve taraflarca getirilen vakıalar ile
bağlıdır. Sonuç olarak boşanma davalarında, ne tam olarak taraflarca
getirilme ne de ne tam olarak kendiliğinden araştırma ilkesi söz konu-
sudur; sınırlı resen araştırma ilkesi uygulanır.

315
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU I DERSİ FİNAL SINAVI


(04.01.2018)

Sınav Talimatı: Sınav süresi 90 dakikadır. HMK kullanmak ser-


besttir. Cevaplar gerekçeli ve okunaklı olacak şekilde tükenmez ka-
lemle yazılmalıdır. Tek cevap kağıdı kullanılacaktır.

OLAY: Ankara'da yaşayan tacir (A)'nın giyim mağazasında, kar-


deşi (B) beş yıldır işçi olarak çalışmaktadır. (A) ve (B)'nin babaları (C),
11.11.2017 tarihinde hayatını kaybetmiştir. (C), 20.07.2005 tarihinde,
(E) sigorta şirketi ile hayat sigortası akdetmiş ve hayatını kaybetmesi
halinde ödenecek tazminat için (A) ve (B)'yi lehtar olarak göstermiştir.
Terekenin açılması üzerine, (A) ve (B), babalarına ait olan bir oto-
mobilin, son zamanlarda babalarının bakımını üstlenen (D)'ye
08.04.2017 tarihinde devredildiğini öğrenmişlerdir. Bu olay sebebiyle
aralarında yaşanan tartışmada (A), (B)'ye hakaret etmiş ve iş sözleşme­
sini feshettiğini söylemiştir.
(B), maruz kaldığı hakaret nedeniyle uğradığı manevi zararın taz-
mini ve aralarındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan fazla çalışma üc-
retlerinin ödenmesi için (A)'ya karşı; (A) ise, babalarının son zaman-
larda akıl sağlığının yerinde olmadığı iddiasıyla yapılan tasarrufun iptal
edilmesi ve arabanın terekeye dahil edilmesi için (D)'ye karşı dava aç-
mak istemektedir.

Sorular
l. (D)'ye karşı açılacakdavada görevli ve yetkili mahkeme neresi-
dir? Görev ve yetkinin niteliğini göz önünde tutarak açıklayınız. ( 1O
Puan)
2. (A), (D)'ye karşı tek başına dava açabilir mi? Neden? Açması
halinde mahkeme ne yönde karar verınelidir? (10 Puan)
3. Otomobilin iadesi için (D)'ye karşı açılmış davanın görülmesi sı­
rasında, (C)'nin komşusu (F), (C) ile 09.01.2017 tarihinde ölünceye

316
kadar bakma sözleşmesi imzaladıklarını ve bunun karşılığında arabanın
kendisine devredilmesi gerektiği iddia etmiştir. Bu durumda (F)'ye ne
yapmasını önerirsiniz? Nasıl? (F)'nin başvuracağı yolda (A) ve (D)'nin
durumları ne olur? (10 Puan)
4. (B)'nin (A)'ya karşı, manevi zararın tazmini ile fazla çalışma üc-
retinin ödenmesi talebini aynı davada ileri sürmesi mümkün müdür?
Neden? Açıklayınız. (10 Puan)
5. (A)'ya karşı açılan davada, (B)'nin kendisine önceden 30.000 TL
borcu olduğunu ileri sürmek isteyen (A) hangi yollara başvurabilir?
(A)'nın başvurabileceği bu yolların şartlarını ve sonuçlarını ayrı ayrı
açıklayınız. (10 Puan)
6. (B)'nin, (A)'ya karşı açmış olduğu dava sırasında hayatını kay-
betmesi halinde, davaya 16 yaşındaki kızı (G) devam edebilir mi? Na-
sıl? Açıklayınız. (10 Puan)
7. (E)'nin sigorta tazminatını ödememesi halinde, (A) ve (B)'nin
birlikte dava açması mümkün müdür? Nasıl? (A)'nın daha önce tek ba-
şına (E)'ye karşı dava açmış olması halinde vereceğiniz cevap değişir
mi? Neden? Mahkeme bu durumda nasıl karar vermelidir? Açıklayınız.
(10 Puan)
8. Aşağıda verilen Yargıtay HGK kararını da göz önünde bulundu-
rarak, belirsiz alacak davası ve kısmi dava kurumlarını, avantajları ve
dezavantajları bağlamında karşılaştırınız. (30 Puan)
" ... 6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede be-
lirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımın­
dan hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da
hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla
birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.
Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz
alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam
olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmekte-
dir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya
belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa
kısmi dava açılması mümkündür.
Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen
ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz
alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bu-
lunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Akı;;i halde, sadece ya

317
belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şek­
linde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin
6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz
konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz
alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabile­
cek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açıla­
bilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi
gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşü­
nülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabi­
lecektir ... ", (Yargıtay HGK, E. 2015/22-1078, K. 2016/1010, T.
02.11.2016).

Başarılar
dilerim.
Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

Cevaplar
1. A ve B'nin, D'ye karşı açacakları davanın konusu, babaları C ta-
rafından D'ye devredilen araç olacaktır. Dava konusu araç, parayla de-
ğerlendirilebilir bir malvarlığı unsuru olduğundan, HMK m. 2 uyarınca
bu davada görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olacaktır. Görev
kuralları kamu düzenindendir ve kanunla düzenlenir. Dolayısıyla dava-
nın ilgili kanun hükümleri gereğince görevine girdiği mahkemeden
başka bir mahkemede açılması mümkün değildir. Mahkemenin görevli
olup olmadığı, davanın her aşamasında gerek taraflarca ileri sürülebilir
gerekse de hakim tarafından kendiliğinden gözetilir.
Yetki ise bir uyuşmazlığın yer bakımından hangi mahkemenin gö-
rev alanına girdiğinin tespitine yönelik kurallardır. Usul hukuku bakı­
mından yetki, kural olarak kamu düzeninden değildir. Ancak bazı hal-
lerde, işin niteliği gereği kanun koyucu kesin yetki kuralları öngörmüş
olabilir. Kesin yetki hallerinin varlığı halinde, ilgili uyuşmazlığın kanu-
nen öngörülen mahkemeden başka bir mahkeme önünde görülmesi
mümkün değildir. Tıpkı görev gibi bir dava şartı (HMK m. 114) niteli-
ğinde olan kesin yetki kuralları, yargılamanın her aşasında gerek taraf-
ların talebi üzerine gerekse de hakim tarafından kendiliğinden gözetile-
cektir. Kesin yetki halleri dışında uyuşmazlıklar, genel yetki kuralı ola-
rak dava tarihinde davalının yerleşim yerinde açılacaktır; bununla bir-
likte bazı özel durumlara ilişkin olarak genel yetki kuralına alternatif

318
yetki kuralları da öngörülmüştür. Keza kesin yetki olmayan hallerde,
tarafların yetki sözleşmesi (HMK m. 17 vd.) yapmaları da mümkündür.
Olayda D'ye karşı açılacak davanın konusu olan araba, 08.04.2017 ta-
rihinde devredildiğinden, ölüme bağlı tasarruf niteliğinde değildir. Bu
bakımdan HMK m. 11/1, (a)'da düzenlenen kesin yetki hali (murisin
son yerleşim yeri) söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla HMK m.
6/1 'de düzenlenen genel yetki kuralı uyarınca davalı D'nin yerleşim
yeri mahkemesinde dava açılmalıdır. Bununla birlikte, burada A ve B
tarafından açılacak dava, devre ilişkin sözleşmenin geçersizliği iddia-
sından hareketle esasen terekeye dahil olan bir mala ilişkin olarak HMK
m. 11/2 uyarınca malın bulunduğu yerde de açılabilir.
2. Miras sebebiyle mirasçılara intikal eden tereke, mirasçılara bir
kül halinde geçer. Dolayısıyla mirasçılar arasında terekenin tamamı
üzerinde elbirliği halinde mülkiyet geçerli olacaktır. Elbirliği halinde
mülkiyet, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığını doğurur. Maddi
bakımdan mecburi dava arkadaşlığı hallerinde, davanın tüm mirasçılar
tarafından birlikte açılması gerekir veya davanın tüm mirasçılara karşı
birlikte açılması gerekir. Dolayısıyla olayda A'nın tek başına dava aç-
ması mümkün değildir. Bu durumda hakim tarafından A'ya diğer dava
arkadaşlarının, olayda B'nin davaya dahil olması için süre verilmelidir.
Süre verilmesine rağmen B'nin davaya dahil olmaması halinde açılan
dava, dava takip yetkisi eksikliği (HMK m. 114/1, (e)) nedeniyle usul-
den reddedilmelidir (HMK m. 115/2). Zira maddi bakımda mecburi
dava arkadaşlığında, dava takip yetkisi, tüm dava arkadaşları tarafından
birlikte mevcut olmalıdır. Tek başına dava takip yetkisinin kullanılması
mümkün değildir.
3. HMK m. 65/1 uyarınca bir yargılamanın konusu olan hak veya
şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm
verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına
karşı aynı mahkemede dava açabilir. Bu çerçevede F'nin aslı müdahale
talebinde bulunması gerekir. Aslı müdahale halinde müdahalede bulu-
nulan davanın davacı ve davalısı, birlikte davalı olarak yer alır. Ancak
bu birliktelik mecburi dava arkadaşlığı niteliğinde olsa da; esasen kendi
aralarında da uyuşmazlık mevcut olduğundan, şekli bakımdan mecburi
dava arkadaşlığıdır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı değil­
dir. Dolayısıyla A ve D, aslı müdahale davasında birlikte hareket etmek
zorunda değildir. Her biri, kendi menfaatleri doğrultusunda ayrı ayrı ta-
raf usul işlemlerini gerçekleştirebilirler.

319
4. Esasen bir davada, davacının davalıdan olan birbirinden bağımsız
birden fazla talebini tek bir davada ileri sürmesi mümkündür. Objektif
dava birleşmesi olarak ifade edilen bu müessesede, davacı, tek bir dava
dilekçesiyle birbirinden bağımsız birden fazla talebini davalıya karşı
yöneltebilir. Davaların yığılması başlıklı HMK m. 110 hükmünde dü-
zenlenmiştir. Bununla birlikte objektif dava birleşmesinin söz konusu
olabilmesi için, davacının birbirinden bağımsız birden fazla asli talebi-
nin bulunması, tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda birlikte dava
edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve talep-
lerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır
(HMK m. 110/1, c.2). Ayrıca, birlikte ileri sürülen taleplerin, aynı mah-
kemenin görevine girmesi de gerekmektedir. Zira görev, kamu düze-
ninden olup, kanunla düzenlenir. Dolayısıyla esasen farklı mahkemele-
rin görev alanına giren taleplerin, objektif dava birleşmesi hükümleri
sayesinde birlikte ileri sürülerek, kanunen öngörülen görevli mahkeme-
den farlı mahkemede ileri sürülmesi mümkün değildir. Bir başka ifa-
deyle objektif dava birleşmesi yoluyla göreve ilişkin düzenlemelerin
devre dışı bırakılması kabul edilemez. Olayda B'nin A'ya karşı yönelt-
tiği manevi tazminat alacağı asliye hukuk mahkemesinin görevine gir-
mekteyken, fazla mesai alacağı iş mahkemelerinin görev alanına dahil-
dir. Dolayısıyla her iki talebin tek bir davada asliye hukuk mahkeme-
sinde veya iş mahkemesinde ileri sürülmesi mümkün değildir. Dava
şartı niteliğinde olan görev kurallarına aykırılık nedeniyle, mahkemenin
taleplerden kendi görev alanına dahil olmayan talep hakkında görevsiz-
lik kararı vermesi gerekmektedir. Zira objektif dava birleşmesi halinde
görünüşte tek dava bulunmakta, fakat esasında talep sayısı kadar dava
bulunmaktadır. Bu bakımdan taleplerin her biri bakımından inceleme
ve değerlendirmeler, hem usul hem de esas yönünden ayrı ayrı yapıl­
malıdır. Bu çerçevede dava şartları da, her bir dava bakımından ayrı
ayrı değerlendirilir.
5. Bir davada davalının, kendisinin de davacıdan olan taleplerini
ileri sürmesi mümkündür. Bu bakımdan A, B'den 30.000 TL alacaklı
olduğunu iddia edebilir. Ancak bu iddianın ileri sürülmesi, yargılama­
nın aşamalarına göre farklı usul ve esaslara tabidir. İlk olarak A, 30.000
TL alacaklı olduğunu, karşı dava yoluyla ileri sürebilir. HMK m. 132
ila 135 hükümlerinde, karşı dava açılması ve şartları düzenlenmiştir.
Buna göre A, cevap dilekçesiyle veya esasa cevap süresi içinde vereceği
ayrı bir dilekçeyle karşı dava açabilir. Süresinde bu davanın açılmaması

320
halinde, mahkeme davanın ayrılmasına karar vermelidir (HMK m.
133). Öte yandan karşı davanın açılabilmesi için, asıl davanın açılmış
ve derdest olması gerekir. Ayrıca karşı davada ileri sürülen talep ile asıl
davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulun-
ması yahut da davalar arasında bağlantı bulunması gerekir (HMK m.
132/1). Yine bu şartların yokluğunda hakim talep üzerine veya resen
ayırma kararı ve gerekiyorsa görevli mahkemeye gönderme kararı ver-
melidir (HMK m. 132/2). Dolayısıyla A'nın, 30.000 TL'lik talebiyle
B'nin manevi tazminat talebi veya işçilik alacaklarıyla arasında mahsup
ilişkisi söz konusu olabilecektir. Ancak her ne kadar Kanun'da düzen-
lenmemiş ise de, karşı dava ile ileri sürülen talebin, asıl davanın görül-
düğü mahkemenin görevine girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, karşı­
lıklı olarak ileri sürülen taleplerin, aynı mahkemenin görev alanına
dahil olması gerekir. Aksi takdirde mahkemenin karşı dava bakımından
görevsizlik kararı vermesi gerekmektedir. Zira görev kamu düzeninden
olup, kanunla düzenlenir ve dava şartı niteliğindedir. Taraflar talep et-
mese bile yargılamanın her aşamasında resen denetlenmelidir. Dolayı­
sıyla B'nin işçilik alacaklarına ilişkin açtığı dava iş mahkemesinin gö-
revine girdiğinden, bu davada A'nın karşı dava yoluyla 30.000 TL'lik
alacağını ileri sürmesi mümkün değildir; meğerki bu alacak da iş mah-
kemesinin görev alanına giren bir hukuki ilişkiden kaynaklansın. Buna
karşılık manevi tazminat talebine ilişkin asliye hukuk mahkemesinde
görülecek olan davada ileri sürülmesi mümkündür. Kuşkusuz burada da
A'nın 30.000 TL'lik talebinin dayanağı olan hukuki ilişkinin, asliye hu-
kuk mahkemesi dışında özel bir mahkemenin görev alanına girmemesi
gerekir.
Karşı dava dışında A, bu talebini ancak ayrı bir dava yoluyla ileri
sürebilir. Zira bir yargılamada davalı, esas olarak aleyhine ileri sürülen
taleplere karşı savunma yapar; kendisinin hak taleplerinin hüküm altına
alınması söz konusu olmaz. Karşı dava dışında kendi talebinin aynı yar-
gılamada hüküm altına alınması mümkün değildir. Bununla birlikte A,
ikrar yoluyla da talebini ileri sürebilir. Bir başka ifadeyle A, borcu ol-
makla birlikte kendisinin de 30.000 TL alacaklı olduğunu ileri sürerek
mahsup edilmesi talebinde bulunabilir. Bu bakımdan bileşik ikrar söz
konusu olacaktır ve taleplerin arasında bağlantı olup olmamasına göre
iddianın ispat yükünün kimin üzerinde olduğu belirlenecektir. Şayet
30.000 TL'nin dayanağı olan hukuki ilişki, B'nin taleplerinden bağım­
sızsa, ikrar bölünemeyecektir ve eklenen vakıa olarak 30.000 TL

321
alacaklı olduğu iddiası, A tarafından ispatlanmak zorundadır. Eğer bağ­
lantılı ise, öğretide tartışmalı olmakla birlikte, kanımızca ikrar yine bö-
lünmelidir. Zira ikrarda bulunan tarafın ikrar ettiği vakıa üzerinde uyuş­
mazlık ortadan kalkmıştır. Bu bakımdan, ikrar olunan vakıayı ileri sü-
ren tarafın, ilgili vakıa bakımından ispat faaliyetinde bulunması gerek-
mez. İkrarda bulunan tarafın, eklediği vakıayı ispat etmesi gerekir.
6. Dava devam ederken, taraflardan birinin ölümü üzerine doğal ola-
rak taraf ehliyeti ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla dava şartı eksikliği
gündeme gelecektir. Ancak bu gibi durumlarda, davanın dava şartı ek-
sikliği nedeniyle her durumda hemen reddedilmemesi gerekir. Bu nok-
tada uyuşmazlık konusu ile ölen tarafa göre bir ayrım yapılarak değer­
lendirme yapılmalıdır. Dava devam ederken taraflardan birinin ölümü
halinde, ölen tarafın sadece kendisini ilgilendiren davalarda davaya de-
vam edilmesi mümkün değildir. Örneğin boşanma davası esnasında ta-
raflardan birinin ölümü ile dava konusuz kalır. Buna karşılık ölen tara-
fın malvarlığına ilişkin uyuşmazlıklarda, malvarlığı unsurlarının miras
yoluyla mirasçılara intikal etmesi söz konusu olabileceğinden, davaya
ölen tarafın mirasçıları tarafından veya bunlara karşı devam edilmesi
mümkündür. HMK m. 55 uyarınca taraflardan birinin ölümü halinde,
mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belir-
lenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hakim,
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, talep üzerine davayı takip için
kayyım atanmasına karar verebilir. Sonuç olarak B'nin açtığı manevi
tazminat davası, esas itibariyle şahıs varlığına ilişkin olsa da, davanın
açılmasıyla talebi malvarlığı hakkına dönüştüğünden, miras yoluyla
kızı G'ye intikal edecektir. Bu durumda G'nin davada yer alarak davaya
devam etmesi mümkündür. Ancak belirtmek gerekir ki her ne kadar da-
vada taraf ehliyetini haiz olarak yer alabilecek olsa da, henüz on altı
yaşında olduğundan, fiil ehliyeti yönünden sınırlı ehliyetsiz olarak dava
ehliyetini haiz değildir. Dolayısıyla kendisi adına işlemlerin, yasal tem-
silcisi tarafından yapılması gerekecektir.
7. Bir davada, davacı veya davalı tarafta birden fazla kişinin yer al-
ması mümkündür. Dava arkadaşlığı olarak ifade edilen bu durum,
HMK m. 57 ila 60 hükümleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre dava
arkadaşlığı zorunlu ve ihtiyari olmak üzere iki çeşittir. Zorunlu dava
arkadaşlığı da maddi ve şekli olmak üzere ikiye ayrılır. HMK m. 57
uyarınca davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya
borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak

322
bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin
bu şekilde yükümlülük altına girmeleri ve davaların temelini oluşturan
vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması hal-
lerinde ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu olabilir. Mecburi dava ar-
kadaşlığı ise maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafın­
dan birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri
sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde
söz konusu olur (HMK m. 59). Ayrıca usfıl hükümleri gereğince de bir-
likte dava açılması veya birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılması
gerekebilir. Bu durumda da şekli mecburi dava arkadaşlığı gündeme
gelecektir.
Buna göre olayda, A ve B, babaları C'nin E sigorta şirketiyle yaptığı
hayat sigortasının lehtarlarıdır. Dolayısıyla ortak bir işlemle ikisinin de
yararına tazminat alacağı hakkı doğmuş olduğundan davanın _ihtiyari
olarak birlikte açılması mümkündür. İhtiyari dava arkadaşlığında, da-
valar birbirinden bağımsız olup, dava arkadaşlarının her biri bağımsız
hareket edebilir (HMK m. 58). Görüldüğü üzere ihtiyari dava arkadaş­
ları arasındaki ilişki, maddi mecburi dava arkadaşlığından farklı olarak
sıkı değildir. Bu bakımdan davanın A tarafından tek başına açılması da
mümkündür. Hakim davanın tek başına açılması halinde hakim, dava
şartı eksikliği (dava takip yetkisi yokluğu) nedeniyle davayı usulden
reddedemez. Bununla birlikte hakim, ihtiyari dava arkadaşlığının amacı
olarak usfıl ekonomisi ilkesinden hareketle şartların varlığı halinde ayrı
açılmış davaların birleştirilmesine (HMK m. 166) veya iradı taraf katı­
lımı (HMK m. 124) suretiyle davaların birlikte görülmesini sağlayabi­
lir.
8. Verilen Yargıtay HGK Kararı bağlamında kısmi dava ile belirsiz
alacak davasının, avantaj ve dezavantajlarının tartışılması istenmekte-
dir.
Belirsiz alacak davası, HMK ile birlikte getirilen yeni bir dava türü
olup, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve
kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya
bunun imkansız olduğu hallerde, davacının, hukuki ilişkiyi ve asgari bir
miktar ya da değeri belirtmek suretiyle açtığı davadır (HMK m. 107/1 ).
Kısmı dava ise HMK m. 109'da düzenlenmiştir ve talep konusunun ni-
teliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının da
dava yoluyla ileri sürülebilmesi imkanını sağlar.

323
Verilen HGK kararında tartışılan husus, belirsiz alacak davası ile
kısmi davanın hangi hallerde açılıp açılamayacağıdır. Bu noktada esa-
sen HMK ilk kabul edilip yürürlüğe girdiği dönemde, kısmi davaya iliş­
kin olarak 109/2'de yer alan "Talep konusunun miktarı taraflar ara-
sında tartışmasız ve açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz." hükmü ne-
deniyle uygulamada tereddütler yaşanmış ve öğretide tartışılmıştır. Zira
anılan hükmün amacı, alacağın tamamının talep edilmesi halinde yar-
gılama giderlerinin fazla olması riskine karşı kısmi dava açılmasının
önüne geçmekti. Ancak anılan hüküm, 6644 sayılı Kanun'un 9 4'üncü
maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle alacağın kaynağı ve
alacağın davanın açıldığı anda tartışmalı veya açıkça belirli olup olma-
ması önemli olmaksızın kısmi dava açılması mümkündür. Ancak dava
konusunun taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli olması halinde
kısmi dava açılamaması, özellikle dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye
kullanılmaması bağlamında değerlendirilmelidir. Zira anıl hükmün yü-
rürlükten kaldırılmış olması, davacının kısmi dava açmakta korunmaya
değer hukuki yararının mevcut olması zorunluluğunu ortadan kaldırma­
maktadır.
Buna karşılık belirsiz alacak davası ise, davanın açıldığı tarihte ala-
cağın miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin
davacıdan beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde açı­
labilecektir. Görüldüğü üzere kısmi davanın açılmasında, talep konusu-
nun belirli olup olmaması önem taşımaksızın hukuki yararın varlığı
esas alınırken, belirsiz alacak davasının açılmasında, dava konusunun
miktar veya değerinin sübjektif olarak belirlenebilmesinin davacıdan
beklenememesi veya objektif olarak belirlenmesinin imkansız olması
esas alınmaktadır. Bu bakımdan dava konusuna ilişkin olarak, talep ko-
nusu belirli ve belirsiz olsa bile hukuki yararın varlığı halinde kısmi
dava açılabilecek; fakat belirsiz alacak davası, dava tarihinde dava ko-
nusunun miktar veya değerinin belirlenmesinin davacıdan bekleneme-
mesi veya objektif olarak imkansız olmadıkça açılamayacaktır. Nitekim
bu hususa ilişkin ayrım, belirsiz alacak davasının kısmi davaya göre
avantajları bağlamında oldukça önem taşımaktadır.
Buna göre belirsiz alacak davasında, belirsiz alacak davasında dava
açarken belirlenemeyen talep sonucu, yargılama esnasında

9
RG T. 11.4.2015, S. 29323.

324
belirlenebilir hale geldiği anda ıslaha veya karşı tarafın açık rızasına
gerek kalmaksızın artırılabilmektedir (HMK m. 107/2). Kısmi davada
ise böyle bir imkan bulunmamakta, başta talep edilmeyen kısmın ileri
sürülmesi, dava esnasında iddianın değiştirilip genişletilmesi yasağına
tabi olacak; bu anlamda ıslah veya karşı tarafın açık rızası aranacaktır.
Bunun mümkün olmaması halinde ise ancak ayrı bir dava yoluyla ileri
sürülmesi gerekecektir. Öte yandan belirsiz alacak davasında, faiz de
tüm hak bakımından dava tarihinde işlemeye başlar. Kısmi davada ise
faiz, dava tarihi itibariyle sadece talep edilen kısım için işlemeye başlar;
kalan kısım için davaya dahil edildiği veya ayrı dava açıldığı andan iti-
baren işletilebilir. Keza zamanaşımı da belirsiz alacak davasında dava
konusu hakkın tamamı için kesilir; kısmi davada ise sadece dava edilen
kısım için dava tarihinde kesilir, kalan kısım için yargılamaya dahil
edildiği veya ayrı dava yoluyla ileri sürüldüğü anda kesilir. Bu bakım­
dan kısmi davada alacağın dava tarihinde talep edilmeyen kısmı için
zamanaşımı işlemeye devam eder ve sonradan ileri sürülmek istenmesi
halinde alacağın zamanaşımına uğramış olma riski bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere belirsiz alacak davasının, kısmi davaya nazaran
birçok avantajı vardır. Ancak bu avantajlardan yararlanmak için belirsiz
alacak davasının açılmak istenmesi halinde, davanın açıldığı tarihte ala-
cağın miktarını yahut değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin da-
vacıdan beklenememesi veya bunun imkansız olması şartlarının ger-
çekleştiğinin tespit edilmelidir. Özellikle anılan avantajlardan yararlan-
mak için, bu şartlar oluşmamasına rağmen, kısmi dava açabilme şartla­
rından hareketle belirsiz alacak davasının açılamayacağının vurgulan-
ması gerekir.

325
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU II DERSİ VİZE SINAVI


(29.03.2018)
Sınav Talimatı: Süre 90 dakikadır. Gerekçesiz cevaplara puan ve-
rilmeyecektir. HMK kullanılabilir.

I. Aşağıdaki soruları olaya göre ve birbirlerinden bağımsız


olarak cevaplayınız.
OLAY: (A) tarafından işletilen İnternet kafeye gelen (8) ve (C), iki
farklı bilgisayarda çevrimiçi olarak bir savaş oyunu oynamaya başla­
mışlardır. Takım arkadaşı (8)'nin oyun sırasında sürekli hata yapma-
sına sinirlenen (C)'nin, mesaj programı üzerinden (8)'ye hakaret et-
mesi üzerine (8) sinirlenerek sandalye ile (C)'nin üzerine saldırmış ve
(C)'yi yaralamış, çıkan arbedede ise üç bilgisayar kullanılamaz hale
gelmiş ve İnternet kafenin duvarlarında hasarlar oluşmuştur. (A),
(8)'ye beyaz bir kağıt üzerine "internet kafedeki hasardan ben sorum-
luyum ve tüm masrafları bir hafta içerisinde karşılayacağım" yazdırıp
imzalatmıştır. (A), aradan bir hafta geçmesine rağmen ödeme yapılma­
yınca (8) aleyhine dava açmayı ve olayların olduğu sırada İnternet ka-
fede bulunan 14 yaşındaki (D) ile 17 yaşındaki (F)'yi de tanık olarak
göstermeyi düşünmektedir.
1. (A)'nın (8)'ye karşı açtığı 20.000 TL'lik tazminat davasında, ce-
vap dilekçesinde eklemeyi unuttuğu (8) tarafından imzalanan kağıdı
delil olarak ileri sürüp süremeyeceğini, çeşitli ihtimallere göre değer­
lendiriniz. (10 Puan)
2. (8) tarafından imzalanan kağıdın mahkemeye sunulduğu varsa-
yımında, (8)'nin imzanın kendisine ait olmadığını iddia edip edemeye-
ceğini ve bu iddianın hakim tarafından ne şekilde değerlendirilip ne
yönde karara bağlanacağını, hüküm ve sonuçlarıyla birlikte açıklayınız.
(10 Puan)
3. Davanın üçüncü duruşmasında, (A), söz konusu olay sebebiyle
müşterilerinin azaldığı iddiasıyla, uğradığı kazanç kaybını da ileri süre-
bilir mi? Neden, nasıl? Hüküm ve sonuçları ile birlikte açıklayınız. (10
Puan)

327
4. (A)'nın, (B)'ye karşı açmış olduğu davada hiçbir delil ileri sür-
memesi halinde, delillerin toplanması bağlamında hakim tarafından ya-
pılabilecek işlemler ve verilecek kararları tartışınız. (10 Puan)
5. (A), tanık olarak (D) ve (F)'yi dinletebilir mi? Neden, nasıl?
(F) 'nin tanıklık yapmayı istememesi halinde ne yapılması gerektiğini,
çeşitli ihtimallere göre açıklayınız. (10 Puan)
6. (C) ile (B) arasındaki kavgaya ilişkin tazminat davasında (C)'nin
olay anının kamera görüntülerine ilişkin olarak herhangi bir beyanda
bulunmaması, (B) tarafından, kendisine edilen hakaretlerin ikrarı olarak
ileri sürülebilir mi? Neden, nasıl? Hüküm ve sonuçlarıyla birlikte açık­
layınız. (10 Puan)
7. (C) ile (B) arasındaki davada tarafların mazeretsiz olarak duruş­
maya gelmemesi üzerine hakim, doğrudan duruşmayı 4 ay sonrasına
ertelemiştir. Hatalı kararını sonradan fark eden hakimin, hatasını telafi
etmek adına, her iki tarafın da hazır olduğu takip eden duruşmada, da-
vanın açılmamış sayılmasına karar vermesi m(imkün müdür? Neden,
nasıl? Hüküm ve sonuçlarıyla birlikte açıklayınız. (10 Puan)
il. Aşağıda bir kısmı verilen Yargıtay kararını, medeni usul hu-
kuku bilgileriniz çerçevesinde tartışınız. (30 Puan)
" ... Davacı vekili dava dilekçesinde, beş adet faturaya dayalı olarak
araç kira bedelleri ile trafik cezasının tahsili amacıyla icra takibi baş­
lattıklarını davalı borçlunun icra takibine haksız yere itiraz ettiğini be-
lirterek itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalı borçlu dava
dilekçesine cevap vermemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar ve-
rilmiştir.
Davacı, davalı borçlu ile aralarında kira ilişkisi bulunduğunu ve
kiralanan araçların davalı borçluya teslim edildiğini iddia ederek kira
alacağı ve trafik cezası isteminde bulunmuştur. Taraflar arasındaki
kira ilişkisinin varlığı ile kiralanan araçların davalı borçluya teslim
edildiğini davacının kanıtlaması gerekir. Davacı, iddiasını yazılı bir
belge ile ispatlayamamış ise de dava dilekçesinde "her türlü delil" de-
mek suretiyle yemin deliline de dayandığına göre mahkemece taraflar
arasındaki kira ilişkisi ile kiralanan araçları davalı borçluya teslim
edildiğinin ispatı bakımından davacıya yemin teklif etme hakkı hatırla­
tılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar
verilmesi doğru değildir.

328
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır ... ". Yargıtay 6'ncı Hukuk Dairesi,
E. 2013/15347, K. 2014/ 6797, T. 26.05.2014.

. . .başarılar dilerim.
Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

Cevaplar
1. Taraflar kural olarak dilekçelerinde ellerindeki delilleri sunmak
ve başka yerden getirilecek delillerin bilgisini vermek zorundadırlar.
HMK md. 140/ f. V gereğince, ön inceleme duruşmasında, taraflara
dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mah-
kemeye sunmaları ve başka yerden getirilecek belgelerin getirtilebil-
mesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık süre veri-
lir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilme-
mesi halinde, o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.
Ön incelemeden sonra delil gösterilmesi ve sunulması kural olarak
mümkün değildir. HMK md. 145'e göre, taraflar, Kanunda belirtilen
süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sü-
rülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri
sürülmemesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o
delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. Dolayısıyla tarafın salt
ihmalkarlığı, yeterince araştırmaması, davayı uzatmayı amaçlaması,
beceriksizliği, önemsememesi gibi durumlar sebebiyle delili gösterme-
miş olması halinde, sonradan delili sunulması kabul edilemez, o delil-
den vazgeçilmiş sayılır. Somut olayda (A), (B) tarafından imzalanan
kağıdı dilekçesine eklemeyi unuttuğu ve delili sunmaması kendi ih-
malkarlığına dayandığı için, bu delili sonradan göstermesi mümkün de-
ğildir.
2. (B), (A) tarafından mahkemeye sunulan adi senetteki imzanın
kendisine ait olmadığını sahtelik iddiasıyla ileri sürebilir. İmza inkarı
üzerine mahkeme, imzanın sahte olup olmadığı konusunda HMK md.
211 'e göre kendiliğinden inceleme yapar. Bu konuda bir karar verilin-
ceye kadar, senet herhangi bir işleme esas alınamaz. İnceleme sonunda
imzanın (B)'ye ait olmadığı anlaşılırsa, sahte olduğuna dair karar ke-
sinleştikten sonra senedin altına sahte olduğu yazılarak senet iptal olu-
nur. Ancak yapılan sahtelik incelemesi sonunda, iddianın doğru

329
olmadığı anlaşılırsa, haksız çıkan taraf olan (B) aynı zamanda kötü ni-
yetli ise, bu sebeple ertelenen her bir duruşma için celse harcına ve talep
halinde bu sebeple diğer tarafın uğradığı zararları tazmin etmeye
mahkum edilir.
3. Medeni usul hukukunda taraflarca hazırlama ilkesi ve teksif ilke-
sinin sonucu olarak, taraflarca iddia ve savunmaların yargılamanın be-
lirli bir kesitine kadar getirilmesi gerekir. Bu anlamda iddia ve savun-
malar, dilekçeler aşamasında yargılamaya getirilmelidir. Dilekçeler
aşamasından sonra iddia ve savunmaların değiştirilip genişletilmesi ku-
ral olarak yasaktır. Ancak ön inceleme duruşmasına, taraflardan birisi
mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf, ıslah veya karşı tarafın rızası
aranmaksızın iddia ve savunmalarını değiştirip genişletebilir. Bunun dı­
şında iddia ve savunmalar, dilekçeler aşamasından sonra ancak karşı
tarafın açık rızası veya ıslah ile değiştirilip genişletilebilir.
Islah, tarafların yargılamada yapmış oldukları usul işlemlerinin, tek
taraflı olarak dilekçeyle veya duruşma esnasında sözlü olarak tahkikat
aşamasının sonuna kadar değiştirilmesi sonucunu doğuran bir usfıli
imkandır. Tam ıslah ve kısmı ıslah olarak ikiye ayrılır. Tam ıslah, da-
vacının veya karşı dava açması halinde davalının, dava dilekçesindeki
talebinin veya dava sebebinin değiştirilmesi halinde gündeme gelir.
Kısmen ıslah ise talep sonucunun genişletilmesi veya kısmen değiştiril­
mesini ifade eder. Tam ıslah halinde davacının bir hafta içerisinde ye-
niden bir dava dilekçesi vermesi gerekir. Verilmezse ıslah hakkı kulla-
nılmış sayılır ve ıslah hiç etki doğurmaz. Kısmen ıslahta ise değiştiril­
mesi istenen usul işlemine dair 1 hafta içinde dilekçe verilmesi gerekir.
Şayet verilmezse, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.
İddia ve savunmanın değiştirilip genişletilmesi yasağına, dava se-
bebi olarak maddi vakıalar girmektedir. Bu anlamda taraflar, taleplerini
dayandıkları somut vakıaları, dava tarihi itibariyle dikkate alarak yargı­
lamaya sunmak durumundadır. Ancak yargılama devam ederken sonra-
dan ortaya çıkan vakıalar, önceden öngörülmesi mümkün olmadığın­
dan, bu yasak kapsamında değerlendirilmez. Dolayısıyla somut olayı­
mızdaki müşterilerin azalması vakıası gibi sonradan ortaya çıkan vakı­
alar için ıslaha veya karşı tarafın açık rızasına gerek yoktur.
4. Tasarruf, taraflarca hazırlama ve teksif ilkeleri ile somutlaştırma
yüküne uygun olarak taraflar, dilekçeler aşamasında taleplerine ilişkin
somut vakıaları, bu vakıaları ispata elverişli delilleriyle birlikte

330
somutlaştırarak yargılamaya sunmalıdır. Bu bakımdan hakim, yargıla­
mada kural olarak iki taraftan birisinin yargılamaya getirmediği vakıa
ve delilleri kendiliğinden yargılamaya dahil edemeyeceği gibi bu ko-
nuda taraflara hatırlatmalarda da bulunamaz. Dolayısıyla taraflar, dilek-
çelerinde taleplerini dayandırdıkları vakıaların ispatı için delillere da-
yanmalı ve elinde olan delilleri de sunmalıdır. Keza bu husus HMK m.
119 ve 129 hükümleri çerçevesinde, dilekçede bulunması zorunlu ol-
mayan unsurlardan olarak düzenlenmiştir. Buna göre dilekçesinde her-
hangi bir delile dayanmayan tarafın dilekçesi o haliyle kabul edilir ve
delile dayanılmamasının sonuçlarına ilgili taraf katlanır. Bu bakımdan
ispat yükü üzerinde olan tarafın hiç delil sunmaması halinde davanın
aleyhine sonuçlanmasıyla karşı karşıya kalınır.
Bununla birlikte hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü çerçeve-
sinde, tarafların ileri sürdüğü hususlar içerisinde çelişkili ve şüpheli du-
rumlar varsa, çelişki ve şüphelerin giderilmesi için hakim tarafından ta-
rafların açıklama yapmasının sağlanması istenebileceği gibi bilirkişiye
başvurulabilir veya keşif yapılabilir. Ancak burada dikkat edilecek hu-
sus, bu imkanların tasarruf ve taraflarca hazırlama ilkeleri gereğince
dava malzemesinin taraflarca getirilmesi sınırında olabileceğidir. Bir
talebe ilişkin vakıa hiç getirilmemişse, hakim tarafından o vakıa için
açıklama yapılması veya bilirkişi veya keşif deliline başvurulması
mümkün değildir. Dolayısıyla somut olayımızda hakim, (A)'dan delil
sunmasını isteyemez veya hatırlatamaz; ancak olayın (zararı doğuran
vakıanın) aydınlanması bakımından bilirkişi veya keşif deliline başvu­
rabilir. (A)'nın talebi hakkında yine de kanaat edinemezse, ispat yükü
(A) üzerinde olduğundan, (B) lehine karar verecektir.
5. (D) ve (F) davanın tarafları olmadıkları için tanıklık yapabilirler.
Kural olarak tanıklık yapmak mecburidir, dolayısıyla tanığın yasaklılığı
ya da reddi mümkün değildir. Tanık olmak için Kanun'da herhangi bir
yaş sınırlaması getirilmemiştir. Ancak 15 yaşından küçükler yeminsiz
dinlenir. Bu bakımından 14 yaşındaki (D)'nin yeminsiz dinlenmesi ge-
rekmektedir. Bunun dışında çekinme sebepleri HMK m. 248 vd. da dü-
zenlenmiştir. Bu maddelerdeki sebeplerden birinin olması halinde (D)
ya da (F) tanıklık yapmaktan çekinebilir.
6. İkrar bir tarafın, diğer tarafın ileri sürdüğü bir vakıanın doğru ol-
duğunu bildirmesidir. HMK m. 188 uyarınca tarafların mahkeme

331
önünde ikrar ettikleri vakıalar çekişmeli olmaktan çıkar. Taraflar maddi
bir hatadan kaynaklanmadığı sürece ikrarından dönemezler.
Susma kural olarak ikrar kabul edilmez. İkrarın açık bir şekilde ya-
pılması gerekmektedir. Bunun medeni usul hukukundaki istisnaların­
dan birisi, tarafın aleyhine olan bir vakıa bakımından mahkeme tarafın­
dan özel olarak dinlenmesine ilişkin isticvap müessesesidir (HMK m.
169 vd.). Dolayısıyla somut olayımızda (C)'nin olay anının kamera gö-
rüntülerine ilişkin olarak herhangi bir beyanda bulunmaması, (B)'ye
hakaret ettiği vakıasının ikrarı olarak kabul edilemez.
7. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 150'nci maddesi uyarınca,
usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan tarafların, duruşmaya gelme-
dikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde
dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Bu kapsamda, (C) ve
(B)'nin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi üzerine mahkemenin
dosyayı işlemden kaldırması gerekirdi.
Dosyanın işlemden kaldırılması karan, tespit edici nitelikte bir ka-
rardır. Mahkeme bu konuda bir karar vermese dahi, dosyanın işlemden
kaldırılmasını gerektiren bir durum gerçekleşirse, o anda dosya işlem­
den kaldırılmış sayılır. İşlemden kaldırma kararının daha sonra verilmiş
olması, dosyanın kararın verildiği tarihte işlemden kaldırıldığı anlamına
gelmez ve bu yönde taraflara bir hak vermez. Yenilemeye ilişkin süreler
de, dosyanın işlemden kaldırılmış sayılma anından itibaren hesaplanır.
Bu kapsamda olayda, mahkemenin, dosyanın işlemden kaldırılmasına
ilişkin bir karar vermemiş olması önemli değildir. Bu karan daha sonra
da verebilir.
Dosyası işlemden kaldırılmış, olan dava, işlemden kaldırıldığı tarih-
ten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu
üzerine yenilenebilir. İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç, ay
içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış,
sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır. İş­
lemden kaldırılmasına karar verilmiş, ve sonradan yenilenmiş, olan dava,
ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi
halde dava açılmamış, sayılır. Hangi sebeple olursa olsun açılmamış, sa-
yılan davadaki talep dahi vaki olmamış, sayılır.
Burada yargılama, davanın açılmamış sayılması karan ile sona er-
mez. Davanın açılmamış sayılması karan, davanın açılmamış sayıldığı
halin gerçekleşmesi ile sona ermiş olan durumun tespiti anlamına gelir.

332
Kanun' da belirtilen hallerden birinin gerçekleşmesi ile dava açılmamış
hale gelmekte, mahkeme bu durumu sadece karara dönüştürmektedir.
Bu sebeple de davanın açılmamış sayıldığı an, mahkemenin bu konu-
daki kararını verdiği an değil, buna sebep olan durumun ve davanın
açılmamış sayılmasına ilişkin şartların meydana geldiği andır. Mahke-
menin daha sonra karar vermiş olması veya yanlışlıkla başka bir karar
vermiş olması sonucu değiştirmemektedir. Zamanında davanın açılma­
mış sayılması yönünde bir karar verilmemiş olması da, taraflara davayı
yenileme hakkı veya başka bir hak vermemektedir. Bu kapsamda
olayda, mahkemenin davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi
mümkündür.

il. Yargıtay Kararı Tahlili


Yargıtay'ın 17.06.2017 tarihli RG'de yer alan 2015/2 E., 2017/1 K.
Sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilecektir.
Bu kapsamda, HMK md. 194'de yer alan somutlaştırma yükü çer-
çevesinde, tarafların, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde so-
mutlaştırmaları gerekmektedir. Tarafların, dayandıkları delilleri ve
hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri
zorunludur.
Taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda kanun, ta-
raflara hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça be-
lirtme, yani somutlaşma yükü getirmektedir. Buna göre de açıkça ye-
min deliline dayanılmadığı takdirde, tarafın yemin teklif etme hakkının
bulunmadığı sonucuna ulaşmak gerekir. Tarafın "sair deliller, her türlü
delil, ve sair deliller" gibi ibareleri kullanmış olması, yemin deliline
açıkça dayanmış olduğu biçiminde yorumlanamaz. Bu çerçevede tara-
fın "sair deliller, her türlü delil, ve sair deliller" gibi ibareleri kullanmış
olması halinde hakimin taraflara yemin teklif etme hakkını hatırlatması
mümkün değildir.

333
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU II DERSİ FİNAL SINAVI


(24.05.2018)

Sınav Talimatı: Sınav süresi 90 dakikadır. Kanun kullanmak ser-


besttir. Cevaplar okunaklı ve gerekçeli olmalıdır. Tek kağıt kullanılabi­
lir.
OLAY: Ankara'da beyaz eşya ticareti ile uğraşan (A), beyaz eşya
üreticisi olan (C) Anonim Şirketine buzdolabı, çamaşır makinesi ve bu-
laşık makinesinden oluşan 100 adet beyaz eşya siparişi vermiştir. Ta-
raflar arasındaki sözleşmeye göre (A), bedelin 100.000 Türk Lirasını
peşin olarak, geri kalan kısmını ise her ay 20.000 Türk Lirası olmak
üzere beş taksitle ödeyecektir. Aradan iki ay geçmesine rağmen (C) be-
yaz eşyaları teslim etmemiştir. Bu sırada (A), (C)'nin kendisine teslim
edilmesi gereken malları daha yüksek fiyat teklifinde bulunan (D)'ye
satmaya çalıştığını öğrenmiş ancak aradan uzun bir süre geçmesine rağ­
men bu duruma engel olmaya çalışmamıştır.
(A)'nın kiralamış olduğu dükkanın sahibi (E), evinde kullanmak
üzere (A)' dan bir adet buzdolabı ile bir adet çamaşır makinesi satın al-
mış karşılığında da 5 .000 Türk Lirası ödeyeceğine dair bir belge imza-
layarak (A)'ya vermiştir. (E)'nin ödeme yapmaması üzerine (A), (E)
aleyhine dava açmıştır. Bu sırada (A), malların teslim edilmemesi üze-
rine satış yapamadığı için dükkanın kiralarını ödeyememeye başlamış­
tır. Son üç aylık kiranın ödenmemesi üzerine dükkan sahibi (E), birik-
miş 9.000 TL'lik kira bedeli ile birlikte dükkana verilen 2.000 TL'lik
zararın tazmini için (A)'ya, karşı dava açmıştır. Mahkeme zararın tes-
piti bakımından bilirkişiye başvurulmasına karar vermiştir. Bilirkişi ra-
porunda zararın miktarı 1.500 TL tespit edilmesine rağmen, mahkeme
kendisi bir değerlendirme yaparak davacının zararını 1.000 TL olarak
takdir etmiştir.
I. Aşağıdaki soruları, verilen olaya göre ve birbirinden bağımsız
şekilde cevaplayınız.
1) Malların (D)'ye satılmasına engel olmak isteyen (A)'ya hangi
yola başvurmasını önerirsiniz? Neden / Nasıl? ( l Op)

334
2) (A)'nın, (E)'ye karşı buzdolabı ve çamaşır makinesinin bedelinin
ödenmesi için açtığı davada;
a) (A), alacağını ispat için hangi delile veya delillere başvurabi­
lir? (5 p)
b) (E)'nin (A)'ya verdiği belgenin altındaki imzasını inkar et-
mek istemesi halinde bunu hangi şekilde ileri sürmesi gerekir? İmza
inkarına bağlanan sonuç nedir? (A)'nın bu konuda (E)'ye yemin teklif
etmesi mümkün müdür? Neden, nasıl? (10 p)
3) (E), (A)'ya karşı kira bedelinin ve verilen zararın ödenmesi için
bir dava açmıştır. Bu davada;
a) Mahkemenin dükkana verilen zararın tespiti için kendiliğin­
den bilirkişiye başvurması mümkün müdür? Neden, nasıl? (5 p)
b) Mahkemenin bilirkişinin tespit ettiği miktarı dikkate almak-
sızın, kendiliğinden zararın miktarını takdir etmesi yerinde midir? Ne-
den? (10 p).
4) Tahkikat aşamasında (A), "(E)'nin davanın 2.000 TL'lik kısım­
dan feragat etmesi halinde kendisinin de geri kalan 9.000 TL'lik kısmı
kabul edeceğini" beyan etmiştir. (A)'nın bu beyanının olası sonuçlarını
medeni usul hukuku bilgileriniz çerçevesinde değerlendiriniz. (10 p).
5) (A) ve (C)'nin, uyuşmazlığın tahkimde çözülmesi hususunda an-
laşmaları mümkün müdür? Neden/ Nasıl? (10 p).
6) (A) ile (E) arasındaki davada bilirkişinin gerçeğe aykırı rapor ver-
diğinin hükmün kesinleşmesinden sonra tespit edilmesi halinde mah-
keme, yargılamanın yeniden yapılmasına karar verebilir mi? Somut
olayı da dikkate alarak çeşitli ihtimallere göre değerlendiriniz. ( 1O p).
il. Aşağıdaki Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi Kararlannı
medeni usul hukuku bilgileriniz çerçevesinde değerlendiriniz
7) " .. .Asıl dava, alacak, birleşen dava ziynet alacağı istemine iliş­
kindir. Bilindiği üzere ve kural olarak bozma ilamına uyulmakla dava-
nın tarafları için lehte ve aleyhte usuli kazanılmış hak doğar. Her ne
kadar usuli kazanılmış hak usul hukukunda açık bir biçimde düzenlen-
memiş ise de, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararlarıyla usuli kaza-
nılmış hakkın varlığı uygulamada kabul edilmiştir. Mahkemece, bozma
ilamına uyulduğu belirtildiği halde bozma gerekleri tam olarak yerine
getirilmeden hüküm kurulduğu belirlenmiştir. Şöyle ki; anılan bozma
ilamında, hesap bilirkişisinin raporunun yetersiz olduğu belirtilmesine

335
ve mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine rağmen,
davacı kadının aleyhine olarak gelirinden %20 oranında aileye yardım
niteliğinde indirim uygulayan hesap bilirkişisi raporunda belirlenen
katkı oranı üzerinden hesaplama yapılarak katkı payı alacağına hük-
medilmesi doğru olmamıştır. HMK'nun 177.maddesine göre ıslah, tah-
kikatın sona ermesine kadar yapılabilirse de; İçtihadı Birleştirme Ka-
rarları, bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağına ilişkindir. İç­
tihadı Birleştirme Kararları, adeta kanun hükmünde olup, ilke kararla-
rıdır ve benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairele-
rini ve adliye mahkemelerini bağlar. Durum böyle iken, mahkemece
bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağına dair İçtihadı Birleş­
tirme Kararı göz önüne alınmadan bozma sonrası yapılan ıslahla arttı­
rılan miktarı da kapsar şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır ... " 8
HD 20.12.2017, 2016/7330 Eve 2017/17209. (15 p)
8) "Somut olayda; taraflar arasındaki temel uyuşmazlık konuların­
dan birisi olan fazla çalışma süresinin tespit edilebilmesi için taraflar
tanık delil/ine dayanmış ancak mahkemece tanık beyanları eksik alın­
mış ve doğal olarak uyuşmazlığın çözüm noktasında tam olarak değer­
lendirilmemiş, yukarıda HMK. 253/1-a. 6 madde metninde açıklanmaya
çalışılan, kararın kaldırılıp iade edilmesi sonucuna götüren koşullar bu
şekilde oluşmuştur. Çünkü davanın esasıyla ilgili gösterilen delillerden
"BİRİNİN bile toplanmaması" HMK. 353/1-a.6 maddesi bağlamında
GÖSTERİLEN delillerin "değerlendirilmemesi" anlamını taşır.
Davanın esasını, çözümünü ve sonuçta verilecek kararı doğrudan
etkileyecek nitelikteki delillerle ilgili hiç araştırma yapılmaması ya da
delillerin sonuç elde edemeyecek derecede eksik toplanması arasında
hiç bir fark bulunmamakta, uyuşmazlığın esasına ilişkin eksik delil, ih-
tilafı ve delil durumunu hiçlik noktasına getirmektedir. Bu durumun
yöntemince giderilmesi, gereğinin yerine getirilmesi işlemi ilk derece
mahkemesince yapılmalıdır ... " İst. Böl.Ad. Malı. 31 HD. E. 2017/83,
K. 2017/45; T. 24.1.2017. (15 p)
.. .Başarılar Dilerim.
Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

Cevaplar
1. Olayda malların D'ye satılmasını engellemek için A'nın söz ko-
nusu mallar üzerinde ihtiyati tedbir kararı talep etmesi gerekir. Geçici

336
hukuki koruma tedbirlerinin en önemlilerinden biri olan ihtiyati tedbir
HMK'nın 389 ila 399 ncu maddeleri arasında düzenlenmiştir. Mevcut
durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edil-
mesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale
geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir za-
rarın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hak-
kında ihtiyati tedbir kararı verilebilir (m. 389).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda ihtiyati tedbirin şartları bu dü-
zenleme ile genel olarak belirtilmiştir. İhtiyati tedbir bakımından te-
melde iki şartın bulunduğu söylenebilir. Bunlar, ihtiyati tedbire esas
olan bir hakkın bulunması ve ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır.
Taraflar arasında çekişmeli olan şey veya yargılama konusunu oluştu­
ran hak veya şey aynı zamanda tedbirin konusu hakkı da oluşturmakta­
dır. Olayda A'nın C ile yapmış olduğu satım sözleşmesi sonucunda do-
ğan alacak hakkı yargılama konusunu ve aynı zamanda tedbirin konusu
hakkı oluşturmaktadır. İhtiyati tedbirin diğer bir şartı olan tedbirin se-
bebinin varlığı ise mevcut durumun değişmesi halinde,
- Hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması,
- Hakkın elde edilmesinin tamamen imkansız hale gelmesi,
- Gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğ-
ması tehlikesi halinde kabul edilecektir.
Olaya bakıldığında uyuşmazlık konusu olan ve süresinde A'ya tes-
lim edilmemiş olan beyaz eşyaların D'ye daha yüksek fiyata satılma
ihtimali söz konusudur. Mevcut durumda meydana gelebilecek bu de-
ğişme sonucunda A'nın bu hakka erişimi imkansız hale gelecektir. Do-
layısıyla şartlar mevcut olduğundan Abu ihtimale karşılık C'nin mal-
ları üzerinde ihtiyati tedbir kararı aldırabilir.
İhtiyati tedbir dava açılmadan önce talep edilebileceği gibi dava
açıldıktan sonra da istenebilir. Olayda henüz uyuşmazlık konusu hak-
kında dava açılmamış olması ihtiyati tedbirin talep edilmesine engel
oluşturmamaktadır. Dava açılmadan önce ihtiyati tedbir, esas hakkın­
daki görevli ve yetkili mahkemeden talep edilebilir (m. 390/1). Hukuk
yargılamamızda genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.
Genel görevli mahkemelerin yanında belirli uyuşmazlıkları çözümle-
mek üzere özel kanunlarla kurulmuş mahkemeler de bulunmaktadır.
Bunlar; kadastro mahkemeleri, iş mahkemeleri, icra mahkemeleri, tü-
ketici mahkemeleri, fikri ve sinai hukuk mahkemeleri, aile

337
mahkemeleri ve sulh hukuk mahkemeleridir. Bu mahkemelerin görev
alanına girmeyen konularda asliye hukuk mahkemesi görevli olmakta-
dır. Ancak olayda asliye ticaret mahkemesinin görev alanına giren bir
uyuşmazlık söz konusudur. Uyuşmazlık Ankara'da beyaz eşya ticareti
ile uğraşan A ile beyaz eşya üreticisi olan C Anonim Şirketi arasında
yapılan bir hukuki işlemden doğmaktadır. Bir davanın asliye ticaret
mahkemesinin görev alanına girebilmesi için mutlak veya nispi ticari
dava olması gerekmektedir. TTK' da veya özel kanunlarda açıkça ticari
dava oldukları ve ticaret mahkemesinde bakılacakları öngörülmüş olan
davalar mutlak ticari dava sayılırlar. Nispi ticari davalarda ise tarafların
tacir olmaları ve yapılan işin ticari işletmeleriyle ilgili olması halinde
söz konusu olur (TTK m. 4/1 ). Olayda her iki tarafta tacir olup ticari
işletmeleriyle ilgili bir iş yapıldığından söz konusu uyuşmazlığın nispi
ticari davaya konu olabileceği söylenebilir. Dolayısıyla esas hakkında
görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olduğundan dava açılmadan
önce bu mahkemeden ihtiyati tedbirin talep edilmesi gerekmektedir.
Esas hakkında yetkili mahkeme ise kesin yetkiye ilişkin bir husus söz
konusu olmadığından HMK m. 6 gereği genel yetkili mahkeme olan
davalının yerleşim yeri mahkemesi ve uyuşmazlık konusu sözleşmeden
doğmuş olduğundan HMK m. 1O gereği sözleşmenin ifa edileceği yer
mahkemesidir. Olayda davalı C Anonim Şirket olduğundan tüzel kişi­
lerin yerleşim yeri olan merkezinin bulunduğu yer (olayda merkezi hak-
kında bilgi verilmemiştir) esas hakkında yetkili mahkemedir. Ayrıca
sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesi TBK m. 89'a göre belirlene-
cektir. Bu durumda ifa yeri taraflar arasında kararlaştırılmadığından
borcun türüne göre belirlenecektir. Borç cins borcu olduğundan borçlu-
nun yerleşim yerinde ifa edilecektir. Dolayısıyla C Anonim Şirket'in
merkezinin bulunduğu yer esas hakkındaki uyuşmazlık için de yetkili
mahkeme olduğundan ihtiyati tedbirin bu yer asliye ticaret mahkeme-
sinden talep edilmesi gerekmektedir.
İhtiyati tedbir talebinde, genel olarak bir dilekçede bulunması gere-
ken temel hususların dışında, ihtiyati tedbire esas olan hak ile hangi ih-
tiyati tedbir sebebine dayanıldığı somut ve açık olarak gösterilmeli, ne
tür bir tedbir istendiğinin de belirtilmelidir (m. 390/3). Ayrıca ihtiyati
tedbir talep eden tarafın davanın esası yönünden haklılığını da ispatla-
ması gerekmektedir. Ancak burada yaklaşık ispat aranmaktadır (m.
390/3).

338
2. a) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yeni-
lenmesi, ertelenmesi, ikrar ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin
yapıldıkları zamanki miktar veya değeri 2960 lirayı geçtiği takdirde se-
netle ispatlanması gerekir (HMK m. 200/1). Olayda A'nın E'ye açmış
olduğu buzdolabı ve çamaşır makinesinin bedelinin ödenmesine ilişkin
davada A alacağına ilişkin bedeli senetle ispatlamak zorundadır. Zira
aralarında bir hakkın doğumuna ilişkin hukuki işlem söz konusu olup,
bu işlemin yapıldığı zamanki değeri senetle ispat zorunluluğu için ön-
görülen sınırın (2018 yılı için 2960 TL) üzerinde 5000 Türk Lirasıdır.
Ancak senetle ispat kuralının kesin delillerle ispat olarak anlaşılması
gerekir. Dolayısıyla A'nın alacağına ilişkin bedeli senet, kesin hüküm
ve yemin ile ispat etmesi mümkündür. Bu kural kamu düzenine ilişkin
olmadığından taraf tanık dinletmek isterse, hakim diğer tarafa senetle
ispat zorunluluğu hakkındaki hükümleri hatırlattıktan sonra, karşı tara-
fın açık iznini alarak tanık dinleyebilir (m. 200/2).
b) Olayda E, A'dan bir adet buzdolabı ile bir adet çamaşır makinesi
satın alması karşılığında 5000 Türk Lirası ödeyeceğine ilişkin bir belge
düzenleyip imzalayarak A'ya vermiştir. Ancak Ebu belge altındaki im-
zasını inkar etmek istemektedir. Taraflardan biri, kendisi tarafından dü-
zenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkar etmek is-
terse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi halde belge, aleyhine delil
olarak kullanılabilecektir (m. 208/1). Dolayısıyla E'nin imzayı inkar et-
mesi için sahtelik iddiasında bulunması gerekmektedir. Bir belgenin
sahteliğini iddia eden kimse bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde
ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir (m. 208/3).
Düzenlenmesinde ve onaylanmasında herhangi bir resmi makamın iş­
lemi söz konusu olmadığından E tarafından düzenlenen bu belge adi bir
senettir. Adi bir senetteki yazı veya imza inkar edildiğinde ise bu ko-
nuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alına­
mayacaktır (m. 209/1).
A'nın bu konuda E'ye yemin teklif etmesi ise mümkündür. Davada
ispat yükü üzerine düşen ve iddiasını başka şekilde ispatlayamayan ta-
rafın son çare olarak başvurabileceği delil karşı tarafa yemin teklif et-
mektedir. Özellikle senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde ispat
yükü üzerinde olan tarafın iddiasını senetle ispatlayamaması riskine
karşılık yemin deliline başvurulmaktadır. Sadece çekişmeli olan ve ki-
şinin kendisinden kaynaklanan vakıalar hakkında yemin teklifi müm-
kündür. Bir kimsenin bir hususu bilmesi ise onun kendisinden

339
kaynaklanan vakıa sayılmaktadır (m. 225). Olayda E'nin söz konusu
senetteki imzayı inkar etmesiyle çekişmeli hale gelen husus E'nin bile-
bileceği bir husus olduğundan kendisinden kaynaklanmaktadır. Bu ne-
denle A'nın E'ye yemin teklif etmesi mümkündür. Ancak A'nın son
çare olarak bu delile başvurması gerekmektedir.
3. a) HMK m. 266/1 uyarınca bir yargı faaliyeti gerçekleştirilirken,
çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren vakıaların
incelenmesine yönelik olarak, taraflardan birinin talebi üzerine yahut
kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verilebilir.
Bu bakımdan hakimin tarafların talebi olmasa bile dükkana verilen za-
rarların tespiti için bilirkişi incelemesine başvurması mümkündür. Zira
hakim, önüne gelen uyuşmazlığı çözmekten imtina edemeyeceği gibi,
bir vakıaya ilişkin olarak kanaat edinmeden de o vakıaya ilişkin karar
veremeyecektir. Bu noktada, çözümü hukuki bilgi ile günlük hayatın
gerektirdiği olağan bilginin dışında kalan hallerde, ilgili vakıanın özel
ve teknik bilgi gerektirdiği durumlarda kanaatinin oluşması bakımından
bilirkişinin oy ve görüşünden faydalanabilmelidir. Bu sebeple hakimin
bilirkişi incelemesine kendiliğinden de başvurabilmesi esası öngörül-
müştür. Olayda da dükkana verilen zararın hesaplanması, hukuk1 bilgi-
nin ve hakimin sahip olduğu hayat bilgisi dışında kaldığı açıktır. Hatta
bu zararın hesaplanması, özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Sonuç
olarak hakimin E'nin dükkanına ilişkin verilen zararın hesaplanması
için kendiliğinden bilirkişi incelemesine karar vermesi mümkündür.
b) Bilirkişinin görevlendirme kapsamında yaptığı inceleme netice-
sinde yazılı raporla veya sözlü olarak mahkemeye sunduğu oy ve gö-
rüşü, hakim tarafından serbestçe değerlendirilecektir. Bir başka ifa-
deyle hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte ser-
bestçe takdir edecektir (HMK m. 282). Dolayısıyla hakim, bir takdiri
delil olarak bilirkişinin oy ve görüşüyle bağlı olmayıp; hakimin bilirki-
şinin değerlendirmesinden farklı yönde karar vermesi mümkündür. An-
cak bu, hakim bilirkişi tarafından ortaya konulan hususları tamamen
serbest bir şekilde dikkate almayabileceği anlamına gelmemektedir.
Zira zaten hakimin bilirkişiye başvurmasının gerekçesi, çözümü hukuk
bilgisi ve hakimin olağan hayat bilgisi dışında, özel ve teknik bilgi ge-
rektiren bir vakıa hakkında kanaat edinmektir. Dolayısıyla hakimin il-
gili vakıa hakkında bilgisinin yetersiz olması nedeniyle bilirkişinin oy
ve görüşüne başvurulduğundan, bilirkişinin oy ve görüşünden farklı
yönde karar verilmesi durumunda, farklı kararın gerekçesinin açık bir

340
şekilde ortaya konulması
gerekir. Aksi takdirde bilirkişi incelemesinin
anlamı kalmayacaktır. Öte yandan kanun koyucunun karar verilebil-
mesi bakımından bilirkişi görüşünün mutlak olarak aradığı hallerde,
hakimin bilirkişi raporu aksine karar vermesi mümkün değildir. Örne-
ğin kemik yaşının tespit edilmesi, akıl zayıflığının veya akıl hastalığının
mevcut olup olmadığının belirlenmesi gibi vakıalarda hakim bilirkişi
raporunun aksi yönde karar veremez. Sonuç olarak, olayda bu gibi is-
tisnalar bulunmadığından, hakimin bilirkişinin belirlediğinden farklı
zarar miktarına hükmetmesi mümkündür.
4. A'nın tahkikat aşamasında bu yöndeki teklifi, sulh teklifi olarak
değerlendirilir. Esasen A'nın teklifi, kısmi kabul olarak da düşünülebi­
lirse de, HMK m. 309/4 uyarınca kabulün, şarta bağlı olamayacaktır.
Bu bakımdan karşılıklı feragat ve kabul içeren bu yöndeki anlaşma tek-
lifinin sulh olarak değerlendirilmesi gerekir. HMK m. 313/1 uyarınca
sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı
kısmen veya tamamen sona erdirn1ek amacıyla, mahkeme huzurunda
yapmış oldukları bir sözleşmedir. Sulh ile tarafların üzerinde serbestçe
tasarruf edebileceği davalarda, davaya son verilir. Bir başka ifadeyle,
sulh davaya son veren taraf usul işlemlerinden birisidir, ilgili olduğu
davayı sona erdirir. Öte yandan sulh, tıpkı kesin hüküm gibi hukuki so-
nuç doğurur (HMK m. 315/1 ). Sulh ile sonuçlanan davada, taraflar di-
lerse sulh sözleşmesine göre karar verilmesini isteyebilirler; ancak bu
durumda sulh şarta bağlı yapılmışsa (HMK m. 313/4), şartın hükümde
gösterilmesi mümkün değildir. Zira şarta bağlı hüküm verilmesi söz ko-
nusu olamaz, ayrıca şarta bağlı yapılmış olan sulhün kesin hüküm gibi
hukuki sonuç doğurması da mümkün değildir. Tarafların sulh sözleş­
mesine göre karar verilmesini istemezse, hakim karar verilmesine yer
olmadığına karar verecektir. Sulh söz konusu olduğunda, yargılama gi-
derleri de sulh kapsamında belirlenebilir; tarafların belirlediği oranlarda
yargılama giderlerine hükmedilebilir. Böyle bir belirleme yapılma­
mışsa, hakim sulh anlaşması esaslarına uyarak yargılama giderlerine
karar vermelidir. Tahkikatın ilk oturumunda sulh yapılmışsa, karar ve
ilam harcının üçte biri; daha sonra yapılırsa üçte ikisi alınır (Harçlar
Kanunu m. 22).
5. Tahkim, tarafların aralarında doğmuş veya doğması muhtemel
uyuşmazlıklarını, belirledikleri hakem veya hakemler nezdinde çözme-
lerine yönelik olup, HMK m. 407 ve devamında düzenlenen devlet yar-
gısına alternatif bir uyuşmazlık çözüm kurumudur. Bu çerçevede

341
tahkim kurumunun söz konusu olabilmesi için birtakım şartlar vardır.
Bunlardan ilki, uyuşmazlığın tahkime elverişli olmasıdır. Gerçekten de
HMK m. 408 'de de belirtildiği üzere, taşınmaz mallar üzerindeki ayni
haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynakla-
nan uyuşmazlıklar tahkime elverişli değildir. Dolayısıyla olayda taraf-
lar arasındaki uyuşmazlık, tahkime elverişlidir. İkinci şart ise taraflar
arasında, uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülmesine yönelik olarak tah-
kim anlaşmasının mevcut olmasıdır. Tahkim sözleşmesi, HMK m.
412'de düzenlenmiştir. Bu çerçevede tahkim sözleşmesi, yazılı olmalı­
dır. Bu şekil, ayrı bir sözleşme şeklinde olabileceği gibi taraflar arasın­
daki sözleşmeye konulan bir tahkim kaydıyla da gerçekleştirilebilir.
Tahkim anlaşması, uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce yapılabileceği
gibi uyuşmazlık çıktıktan sonra da yapılabilir. Hatta uyuşmazlık mah-
keme önünde görülmekteyken de yapılabilir. Bu durumda, yargılama
sırasında tarafların tahkim yoluna başvurma konusunda anlaşmaları
halinde, dava dosyası mahkemece ilgili hakem veya hakem kuruluna
gönderilir (HMK m. 412/5). Bu noktada davacının dava dilekçesinde
yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığı iddia edilmiş ve davalı da cevap
dilekçesinde tahkim ilk itirazında bulunmamış ise, yine uyuşmazlık tah-
kim yoluyla görülebilir (HMK m. 412/3). Sonuç olarak, olaydaki uyuş­
mazlığın, mahkeme önünde yargılaması devam ederken tahkime baş­
vurulması mümkündür.
6. Bir davanın, taraflar arasında görülüp karara bağlanmasından
sonra mahkemece verilen hüküm, hükme karşı kanun yolunun açık ol-
maması halinde kararın verilmesiyle birlikte; kanun yoluna başvuru
mümkünse, hükme karşı süresinde kanun yoluna başvurulmayarak veya
kanun yoluna başvurulması halinde kanun yollarının da tüketilerek ke-
sinleşir. Bu surette ilgili uyuşmazlık, maddi anlamda kesin hüküm çer-
çevesinde, tekrar dava konusu edilemez. Bununla birlikte bazı istisnai
hallerde olağanüstü kanun yolu olarak yargılamanın yenilenmesi öngö-
rülmüştür. Zira verilen hüküm, çeşitli yargılama hataları veya diğer bir-
takım sebeplerle maddi gerçeği yansıtmayabilir. Soruda olduğu gibi,
yargılamada oy ve görüşüne başvurulan bilirkişinin kasten gerçeğe ay-
kırı rapor vermesi de bu sebeplerden birisidir (HMK m. 375/1, (f)). Zira
bilirkişinin oy ve görüşü, hakimin yargılama bakımından faydalandığı
bir delil olarak yargılamada verilen hükmü etkileyebilecek nitelikte ol-
duğundan, bilirkişinin gerçeğe aykırı rapor düzenlemesi maddi gerçek
ile adli gerçeği saptırabilecektir. Dolayısıyla he ne kadar karar kesinleş-

342
miş olsa bile, sonradan bu durum tespit edilmişse yargılamanın yeni-
lenmesine başvurulabilecektir.
Öte yandan, bilirkişinin gerçeğe aykırı rapor sunması, tek başına
yargılamanın yenilenmesini isteme imkanı sağlamaz. Bu noktada her
şeyden önce, bilirkişinin gerçeğe aykırı sunduğu raporun, hükme tesir
etmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle hakim, gerçeğe aykırı sunulan
raporu dikkate alarak karar vermiş olması gerekir. Ayrıca bilirkişi ra-
porunun, kasten gerçeğe aykırı sunulmuş olması gerekir. Kasıt söz ko-
nusu değilse, yargılamanın yenilenmesi istenemez. Son olarak bilirki-
şinin kasten gerçeğe aykırı rapor verdiğinin, ceza mahkemesi kararıyla
sabit olması ve bu kararın kesinleşmiş olması gerekir. Bu ihtimallerin
varlığı halinde yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilir. Soruda ise
bilirkişi raporunun kasten gerçeğe aykırı sunulduğunun tespit edildiği
belirtilmiş olmasına rağmen, ilgili raporun hükme esas alınıp alınmadı­
ğına dair bilgi verilmemiştir. Bu bakımdan yargılamanın yenilenmesine
başvurulması mümkün değildir.
7. Verilen karar konusu olayda ilk derece mahkemesi, ıslahın tahki-
katın sona ermesine kadar yapılabileceğine yönelik HMK m. 177/l
hükmünün, bozmadan sonra bozmaya uyma karan verilmesi halinde
yeniden yapılacak olan tahkikatı da kapsadığı düşüncesiyle bozmadan
sonra ıslah yoluyla davacı kadının aleyhine katkı payı alacağına hük-
metmiştir. Yargıtay ise he me kadar anılan maddede tahkikatın sona
ermesine kadar yapılabileceği belirtilmiş olsa da konuya ilişkin içtihadı
birleştirme kararlan olduğu, bu kararlara göre bozmadan sonra ıslah ya-
pılamayacağı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
Olayda uyuşmazlık konusunun toplandığı nokta, ıslahın bozmadan
sonra gerçekleştirilecek tahkikatta yapılıp yapılamayacağıdır.
Her şeyden önce kanun maddesi açık olup, tahkikatın sona ermesine
kadar yapılabileceği ifade edilmelidir. Ancak buradaki kasıt, ilk derece
yargılamasına ilişkin tahkikat aşaması olarak değerlendirilmelidir. Zira
bozmadan sonra, bozma kapsamı dışında kalan hususlar kesinleşece­
ğinden ve usüli kazanılmış hakların doğmuş olması halinde bu haklara
riayet edilmesi gerektiğinden, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılama­
yacağını hassas değerlendirmek gerekmektedir. Nitekim öğretide de
açıkladığımız yönde ve bunun karşısında olarak anılan maddenin lafzi
yorumu suretiyle bir sınırlandırma yapılmadığından bozmadan sonra da
yeniden tahkikat yapılması halinde ıslah yapılabileceğine yönelik

343
görüşler bulunmaktadır. Ancak kanımızca burada bozmanın usule veya
esasa ilişkin olup olmamasına; esasa ilişkin olması halinde de yapılmak
istenen ıslahın bozma sonrası oluşan usfıli kazanılmış hakka aykırılık
oluşturup oluşturmamasına göre bir ayrım yapılmalıdır. Buna göre, eğer
bozma usule ilişkin ise, bozma sonrası yeniden yapılacak tahkikatta, ıs­
lah yapılabilmelidir. Buna karşılık esastan bozma varsa, yeniden yapı­
lacak tahkikatta yapılmak istenen ıslahın, bozma kapsamı dışındaki hu-
suslara ilişkin olmaması ve usfılı kazanılmış haklara aykırı olmaması
gerekir. Bu nitelikteki ıslah talepleri, kabul edilmelidir.
8. Verilen BAM kararına konu olayda, ilk derece mahkemesi, yar-
gılamada taraflarca gösterilmesine rağmen tanık beyanlarını eksik ala-
rak karar vermiştir. BAM ise, bu hususu HMK m. 353/1, (a), 6 kapsa-
mında değerlendirerek delillerin hiç değerlendirilmemiş olması sonu-
cunu doğurduğu, uyuşmazlığın çözümü bakımından dayanılan delili
hiçlik noktasına getirdiği kanaatiyle duruşma yapılmaksızın dosyanın
ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Olayda çözül-
mesi gereken problem, HMK m. 353/1, (a), 6 çerçevesinde "tarafların
davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanma-
dan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş ol-
ması" hükmünde geçen delillerin hiçbirinin toplanmaması veya delille-
rin hiç değerlendirilmemesi ifadelerinin ne kapsamda anlaşılması ge-
rektiğidir.
Kanun koyucu, istinaf incelemesinde esas itibariyle maddi vakıa de-
netimi de yapıldığından, bir anlamda yargılamanın maddi olarak tekrar
yapılmasına uygun bir ilk derece mahkemesi kararının olmaması
halinde, BAM tarafından dosyanın ilk derece mahkemesine gönderil-
mesine kesin olarak karar verilmesini öngörmüştür. Bu yönde HMK m.
353/1, (a)'da belirtilen sebeplerin varlığı, adeta istinaf incelemesine el-
verişli bir ilk derece yargılaması yapılmadığını, dosyanın ilk derece
mahkemesinde, geri gönderme gerekçesi dikkate alınarak tekrar ince-
lenmesi gerektiği sonucunu doğurur. Bu hallerden birisi de tarafların
dayandığı delillerin hiçbirinin toplanmaması veya gösterilen delillerin
hiç değerlendirilmemesidir. Burada kanaatimizce geniş yorum yapıl­
mamalıdır. Zira kesin deliller bir kenara bırakılacak olursa, taraflar ilk
derece yargılamasında çoğu kere delil olduğunu düşündükleri her türlü
hususu yargılamada ileri sürmektedirler. Bu bağlamda özellikle tanık
delilinde, gösterilen tüm tanıkların dinlenmesi veya tanık ifadelerinin
kapsamının belirlenmesi, hakimin takdirinde olmalıdır. Nitekim HMK

344
m. 241 uyarınca da tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilebi-
lir. Keza HMK m. 260 vem. 261/3 uyarınca tanığın bilgisine başvuru­
lan hususlar hakim tarafından belirlenir. Dolayısıyla, tanıklardan hep-
sinin dinlenmesi şart olmadığı gibi, tanıkların dinleneceği hususların da
hakim tarafından olayın özelliklerine göre kapsamı genişletilebileceği
gibi daraltılabilir. Bu bakımdan, tanıklardan birinin dinlenmemiş ol-
ması, tanık delilinin hiç toplanmaması veya hiç değerlendirilmemesi
anlamına gelmemelidir. Hele ki BAM kararında ifade edilen " ... dava-
nın esasıyla ilgili gösterilen delillerden "BİRİNİN bile toplanmaması"
HMK. 353/1-a.6 maddesi bağlamında GÖSTERİLEN delillerin "değer­
lendirilmemesi" anlamını taşır ... uyuşmazlığın esasına ilişkin eksik de-
lil, ihtilafı, ve delil durumunu hiçlik noktasına getirmektedir ... " yakla-
şım, ilk derece mahkemesi kararlarının çok kolay bir şekilde yeniden
incelenmek üzere kendilerine dosyanın kendilerine iade edilmesine ne-
den olabilecektir. Bu ise, istinafın fonksiyonlarının gerçekleşmesine ve
istinaftan beklenen amacın hasıl olmasına engel olacaktır. Sonuç ola-
rak, BAM kararı hukuken doğru olmayıp; diğer şartların da varlığı
halinde, istinaf talebinin kabul edilerek BAM tarafından dosyanın esas-
tan incelenmesine karar verilmesi gerekirdi.

345
il. ÇÖZÜMSÜZ SINAV ÖRNEKLERİ

GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ


2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU I DERSİ VİZE SINAVI (12.11.2014)

Sınav Talimatı: 1. Kanun kullanılmayacaktır. 2. Sınav süresi 35


(OTUZBEŞ) dakikadır. 3. Soruların cevaplan hem sorular üzerinde
hem de cevaplar cetvelinde gösterilecektir. 4. Her türlü, kalem, silgi vs.
alış verişi yasaktır. 5.Kurşun kalem ve kırmızı renkli kalem kullanılma­
yacaktır. 6. 17'nci soru 4, diğerleri 6 puan değerindedir.
OLAY I: Yerleşim yeri Ankara olan bay (A), Muğla'nın Fethiye
ilçesinde bulunan ve bay (K) tarafından 15 günlüğüne kiralanan yazlık
evi hakkında İzmir'de ikamet eden bay (İ) ile Trabzon'da bir ön alım
sözleşmesi yapmıştır. Sözleşmenin yapılmasından 10 gün sonra bay
(A) yazlık evini Edime'de ikamet eden (E) ile, (E)'nin Tekirdağ'da ika-
met eden babasına ait, 2013 model lüks bir araba ile trampa edilmesi
konusunda anlaşmıştır. Trampa sözleşmesi hükümlerine göre bay (E)
denklik bedeli olarak bay (A)'ya dedesinden kalma Osmanlı minyatürü
bir tabloyu da verecektir. Söz konusu tablo, (E) nin babası tarafından
Mersin'de sergilenmek üzere Ressam (R) ye ariyet olarak verilmiştir.
Tablo hafta sonu Mersin'e gezmeye gelen, Kayseri ikametgahına ka-
yıtlı ve Adana' da öğrencilik yapan bay (M) tarafından çalınmıştır.

I. Aşağıdaki Soruları Yukarıdaki Olaya Göre Cevaplandırınız.

Bay (İ) ön alım sözleşmesine dayanarak Trabzon Kadastro Mahke-


mesinde Bay (A) ya karşı sözleşme hükümlerine aykırılık nedeni ile bir
tazminat davası açmıştır. Tazminat davasına bakan mahkeme Bay
(İ) 'nin, Bay E 'ye karşı bir tapu iptal ve tescil davası açmasına karar
vermesi üzerine, Bay (İ) de Edime'de Bay (E)'ye karşı tapu iptal ve
tescil davası açmıştır. Bu davada mahkeme (İ)'nin taşınmazın değerinin
%30 oranında gider avansı yatırmasına karar vermiştir. Edime mahke-
mesi dava dilekçesini (E)'ye tebliğ etmek yerine ilanen tebligat yaparak
(E)'nin yokluğunda davayı sonuçlandırmıştır (ilk beş soruyu bu bilgi-
leri de dikkate alarak cevaplandırınız)

346
1.Bay (İ)'nin önalım sözleşmesine dayanarak Trabzon'da dava
açmasına ilişkin olarak aşağıdakilerden hangisi kesin olarak doğ­
rudur?
A) Sözleşme Trabzon'da yapıldığından yetkili mahkeme doğrudur.
B) Önalım sözleşmesi mülkiyette değişikliğe yol açacağından dava
mutlaka Fethiye'de açılmalıydı.
C) Önalım sözleşmesi gayrimenkullerin hak sahipliğinde bir deği­
şiklik yapabileceğinden görevli mahkeme doğru olarak tespit edilmiştir.
D) Dava yetkisiz mahkemede açılmış olmakla birlikte, davalı yetki
ilk itirazında bulunmazsa mahkeme yetkili hale gelir.
E) Trabzon' da kadastro mahkemesi bulunmasaydı, bu dava ka-
dastro mahkemesi sıfatı asliye ticaret mahkemesinde görülürdü.
2. Trabzon mahkemesinin verdiği karar öncelikle aşağıdaki il-
kelerden hangisine aykırıdır?
A) Tasarruf ilkesi ve taleple bağlılık ilkesi
B) Taraflarca hazırlanma ilkesi
C) Doğrudan doğruyalık ilkesi
D) Hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü
E) Teksif ilkesi
3. Bay (İ)'nin Bay (E)'ye açtığı davaya ilişkin olarak aşağıda ve-
rilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Dava sulh hukuk mahkemesinde açılmışsa, mahkeme görevsiz-
lik kararı vermelidir.
B) Bu davada Fethiye'ye mahkemeleri kesin yetkilidir.
C) Bu dava kadastro mahkemesinde açılmışsa davalı her zaman gö-
revsizlik itirazında bulunabilir.
D) Bu davada mahkeme her zaman yetkisizlik kararı verebilir.
E) Davalının yerleşim yeri Edime olduğundan dava yetkili mahke-
mede açılmıştır.
4. Edirne mahkemesinin %30 gider avansı ödenmesine ilişkin
karan aşağıdaki ilkelerden hangisi ile çelişmez?
A) Hak arama özgürlüğü
B) Adil yargılanma hakkı
C) Usul ekonomisi ilkesi

347
D) Hukuki güvenlik ilkesi
E) Tabii hakim ilkesi
5. Edirne mahkemesi tebligata ilişkin kararı ile öncelikli olarak
aşağıdaki ilkelerden hangisini ihlal etmiştir?
A) Hukuki dinlenilme hakkı
B) Usul ekonomisi ilkesi
C) Taraflarca hazırlanma ilkesi
D) Tasarruf ilkesi
E) Aleniyet ilkesi
6. Kira süresi bitmiş olmasına rağmen (K) yazlığı boşaltma­
makta ısrar etmektedir. Buna göre (K)'yı tahliye ettirmek isteyen
(A) hangi görevli ve yetkili mahkemede dava açmalıdır?
A) K'nın yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesinde
B) Fethiye icra mahkemesinde
C) Aynı zamanda bir para alacağı söz konusu olduğundan Anakara
sulh hukuk mahkemesinde
D) Fethiye sulh hukuk mahkemesinde
E) Ankara asliye hukuk mahkemesinde
7. E'nin babasının ölmesi üzerine, Lüleburgazlı (L) lüks arabayı
E'nin babasına ariyet olarak verdiği iddiası ile bir dava açmak is-
temektedir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi kesin olarak yanlış­
tır?
A) Bu dava asliye hukuk mahkemesinde açılır.
B) Bu davada Tekirdağ mahkemeleri de yetkilidir.
C) Bu dava tereke açılırken malın bulunduğu yerde de açılabilir.
D) Bu dava Edime mahkemelerinde de açılabilir.
E) Dava asliye ticaret mahkemesinde açılırsa, asliye ticaret mahke-
mesi görevsizlik kararı vermelidir.
8. Babasının ölmesi üzerine (E) tabloyu talep etmiş ve fakat (R)
bu tablonun kendisine bağışlandığı gerekçesi iadeden kaçınmıştır.
E 'nin açacağı davaya ilişkin olarak aşağıdakilerden hangisi kesin
olarak doğrudur?
A) Bu dava Edime'de açılmalıdır.
B) Bu dava Fethiye'de açılmalıdır.

348
C) Bu dava Mersin'de açılmalıdır.
D) Bu dava fikri ve sınai haklar mahkemesinde açılmalıdır.
E) Bu dava Tekirdağ'da açılmalıdır.
9. Bay (E) Mersin'e geldiğinde tabloyu (M)'nin elinde görmüş
ve tabloyu talep etmiştir. (M), (E)'ye karşı dava açmıştır. Buna göre
aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
A) Bu dava Mersin asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.
B) Geçici yer mahkemesinin yetkisine göre bu dava Adana sulh hu-
kuk mahkemesinde açılmalıdır.
C) Burada bir haksız fiil olduğundan dava Kayseri Asliye hukuk
mahkemesinde açılmalıdır.
D) Bu dava Edime sulh hukuk mahkemesinde açılmalıdır.
E) Bu dava Tekirdağ sulh ceza mahkemesinde açılmalıdır.
10. Tablonun çalınması üzerine (R), (M)'ye karşı bir tazminat
davası açmaya karar vermiştir. Bu davaya ilişkin olarak aşağıda­
kilerden hangisi kesin olarak doğrudur?
A) Bu davayı R kendi yerleşim yeri fikri ve sınai haklar mahkeme-
sinde açmalıdır.
B) Bu davayı Mersin sulh hukuk mahkemesinde açmalıdır.
C) Bu davayı Adana asliye ticaret mahkemesinde açmalıdır.
D) Bu davayı kayseri fikri ve sınai haklar mahkemesinde açmalıdır.
E)Bu davayı Mersin asliye hukuk mahkemesinde açmalıdır.

OLAY il: Eskişehir'in (X) ilçesi Belediyesi'nin alt yapı şebeke de-
ğişim ihalesini alan ve merkezi Ankara'da bulunan (A) Anonim Şirketi,
gizli ortağı ve merkezi Samsun'da bulunan (S) limitet şirketinin yü-
kümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle, ihaleyi zamanında ta-
mamlayamamış ve büyük miktarda kamu zararına neden olmuştur. (X)
ve (A) arasında yapılan ihale sözleşmesinde uyuşmazlık halinde Eski-
şehir mahkemelerinin yetkili olacağı kararlaştırılmıştır.

il. Aşağıdaki Soruları Yukarıdaki Olaya Göre Cevaplandırınız.


11. Yetki sözleşmesine daya- bir iflas davası açmıştır. Buna
narak (X), (A)'ya karşı Eskişe- göre aşağıdakilerden hangisi
bir asliye hukuk mahkemesinde doğrudur?

349
A) Yetki sözleşmesi menfi E) Yetki sözleşmesinin geçer-
yetki sözleşmesi şeklinde yapıldı­ liliği kural olarak yazılı şekilde
ğından yetkili mahkemede dava yapılmasına bağlıdır.
açılmıştır. 13. Eskişehir mahkemesinin
B)Asliye hukuk mahkemesi iflas davası hakkında yetkisizlik
ile asliye ticaret mahkemesi ara- kararı verdiğini varsayalım.
sında iş bölümü ilişkisi bulundu- Buna göre aşağıdakilerden han-
ğundan, taraflarca ilk itirazda bu- gisi doğrudur?
lunulmazsa dava asliye hukuk A) Davalı yetkisizlik itira-
mahkemesinde görülmeye devam zında bulunurken mutlaka yetkili
eder. mahkemeyi de göstermiştir.
C) Bu davanın Ankara'da açıl­ B) Davalı yetki itirazını mut-
ması zorunludur. laka ilk itiraz olarak ileri sürmüş­
D) Bu dava (X) ilçesinde de tür.
açılmış olsaydı, cevap dilekçesi C) Mahkeme yetkisizlik karan
ile yetki itirazında bulunulmaması ile birlikte yargılama giderlerine
halinde (X) ilçesi mahkemesi de de hükmetmiştir.
yetkili hale gelirdi. D) Bu karar kanun yolu ince-
E) (A) Anonim Şirketi'nin (X) lemesinden geçmeksizin kesinle-
ilçesinde de şubesi olsaydı, (X) il- şirse, başvurulan yeni mahkeme
çesi mahkemeleri de yetkili hale de yetkisizlik karan verebilir.
gelirdi. E) Davanın eski davanın de-
12. Yetki sözleşmesine ilişkin vamı niteliğinde olması için kara-
olarak aşağıda verilen bilgiler- rının kesinleşmesinden itibaren
den hangisi doğrudur? iki hafta içinde davacı, yargılama
A) (A) bir demek olsaydı da harçlarını ödeyerek yetkili mah-
yapılan yetki sözleşmesi geçerli kemeye başvurmalıdır.
olurdu. 14. (A), (L)'ye uğradığı za-
B) (X) ve (A) yetkili bölge ad- rarların tazmini için Ankara
liye mahkemesini de kararlaştıra­ Asliye Ticaret Mahkemesinde
bilirdi. bir tazminat davası açmıştır.
C) Taraflar yetki sözleşmesi Ankara Asliye Ticaret Mahke-
ile yeni kesin yetkili bir mahkeme mesi 12 yıl sonra görevsizlik ka-
yaratırlar. rarı vermiştir. Buna göre aşağı­

D) Yetki sözleşmesi ile taraf- dakilerden hangisi doğrudur?


lar tek bir mahkemeyi yetkili kıla­ A) Mahkemenin bu karan bir
bilirler. ara karar mahiyetinde olduğundan

350
tek başına kanun yoluna götürüle- E) Keşfi bilirkişi marifeti ile
mez. yaptırmalıdır.
B) Alacak zamanaşımına uğ­ 16. (L) Şirketi aralarında,
radığı için görevsizlik kararının (A)'nın iddia ettiği gibi bir söz-
kesinleşmesinden itibaren iki leşme olmadığını, ayrıca kendi-
hafta içinde görevli mahkemeye lerinin sözleşmeden kaynakla-
başvurmak mümkün değildir. nan yükümlülüklerini ifa ettik-
C)Görevli mahkemeye iki haf- lerini beyan etmiştir. Buna göre
talık başvuru süresi geçirilirse, za- aşağıdakilerden hangisi yanlış­
manaşımı süresi de geçirildiğin­ tır?
den, artık dava açmak mümkün A) Hakim davayı aydınlatma
değildir. yükümlülüğünün gereğini yerine
D) Süresi içerisinde görevli getirebilir.
mahkemeye başvurulursa, mah- B) (L) bu beyanı ile dürüst dav-
keme görevsiz mahkemenin yap- ranma ve gereceği söyleme yü-
tığı işlemlerle bağlıdır. kümlülüğüne aykırı davranmıştır.
E) Mahkeme görevsizlik itira- C) (L) şirketi bir tüzel kişi oldu-
zını ön inceleme aşamasında yet- ğundan isticvabı söz konusu olmaz.
kisizlik itirazından önce incele- D) Hakim her iki tarafı da ge-
melidir. rekirse yeniden dinleyebilir.
15. Anakara asliye ticaret E) Hakim taraflardan birinin
mahkemesi (L) şirketinin mer- isticvabına karar verirse taraflara
kezinin bulunduğu Samsun' da ihtarlı birer isticvap davetiyesi
keşif yapılmasına karar vermiş­ göndermelidir.
tir. Buna göre aşağıdakilerden 17. Aşağıdakilerden hangisi
hangisi doğrudur? medeni usul hukukçusu değil­
A) Ses ve görüntü nakline ya- dir?
rayan araçlarla keşif yapabilir. A) Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez
B) Samsun'a bir naip üye gön- B) Prof. Dr. Abdurrahim Karslı
dermelidir.
C) Prof. Dr. Muhammet Ôzekes
C) Samsun Asliye Ticaret
D) Prof. Dr. İhsan Erdoğan
Mahkemesine istinabe etmelidir.
E) Doç. Dr. Murat Atalı
D) Bizzat heyet olarak Sam-
sun' da keşif yapmalıdır.
. .. Başarılar.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

351
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU I DERSİ FİNAL SINAVI


(07.01.2015)

Sınav Talimatı 1: 1. Kanun kullanılmayacaktır. 2. Sınav süresi top-


lam 60 (Altmış) dakika olup, sınavın bu kısmı için ayırmanız gereken
süre 24 (yirmi dört) dakikadır; Sınavın bu kısmı saat 11.24'te tamam-
lanacaktır. 3. Soruların cevapları hem sorular üzerinde hem de cevaplar
cetvelinde gösterilecektir. 4. Her türlü, kalem, silgi vs. alış verişi yasak-
tır. 5.Kurşun kalem ve kırmızı renkli kalem kullanılmayacaktır. 6. Her
soru 5 (beş) puan değerindedir.

OLAY: Merkezi Ankara'da bulunan, X İnşaat San ve Ticaret A.Ş


ile Merkezi Konya bulunan Z Unlu Mamülleri ve Gıda A.Ş 'ye ait iki
nakliye arabası Polatlı yakınlarında çarpışmışlardır. Bu kaza netice-
sinde (X) 'e ait araçta bulunan ve Eskişehir' de ikamet eden 17 yaşındaki
B, ağır şekilde yaralanmış, ayrıca çıkan yangın sonucunda yol kena-
rında oturan C'nin evi ve tarlasındaki ekinlerin tamamı yanmıştır. C her
iki şirkete karşı Konya Asliye Ticaret Mahkemesinde bir tazminat da-
vası açmıştır. Dava tarihinden itibaren 1 yıl geçmesine rağmen hala du-
ruşma günü tespit edilip C ye bildirilmemiştir. Daha sonra C, davaya
bakan hakim H'nin babasının Z şirketinin ortağı olduğunu öğrenmiştir.
Ağır yaralı şekilde Polatlı Devlet Hastanesinde yatan B, Çankırı'da
Avukatlık yapan amcasının ziyareti sırasında, onun da teşvikiyle, X'e
karşı dava açmaya karar vermiş ve dava açması için amcası A'ya
vekalet vermiştir. A, Çankırı'da X Adi Ortaklığını davalı göstererek bir
dava açmıştır. Dava dilekçesini inceleyen ve X Adi Ortaklığının gizli
ortaklarından birisi olan hakim S, dosya ekinde A 'nın vekaleti olmadı­
ğını, dava dilekçesinde hiçbir hukuki sebebin gösterilmediğini tespit et-
miştir. Bu dava açıldıktan birkaç ay sonra B, yerleşim yerini de naklet-
tirerek tedavi amaçlı Almanya'ya gitmiş ve orada ölmüştür. Öldüğünde
geride kardeşi L ve annesi Ş kalmıştır.

352
I. Aşağıdaki soruları yukarıdaki olaya göre cevaplandırınız.
Aksi belirtilmediği sürece her soru ve her şık birbirinden bağımsız­
dır.
1. Aşağıdaki kurumlardan D) C, hakimin çekinmesini is-
hangisinin bu olayla hiçbir ilgisi teyebilir.
yoktur? E) Bilirkişi C'nin zararının
A) Görevli mahkemenin tes- C'nin talebinden daha fazla oldu-
piti ğunu tespit etmişse, fazlaya ilişkin
B) Dava ehliyeti bu kısım ancak ıslah yolu ile iste-
C) Maddi mecburi dava arka- nebilir.
daşlığı 4. C'nin kendisine bir yıldır
D) Asli müdahale duruşma günü vermeyen Diki-
me karşı başvurabileceği yola
E) Kayyım atanması
ilişkin olarak aşağıdakilerden
2. C'nin açtığı dava bakı­
hangisi doğrudur?
mından hangisi kesin olarak
söylenemez?
A) C, Hakime karşı Yargı­
tay' da bir tazminat davası açar.
A)Dava görevsizlik nedeni ile
reddedilebilir. B) C, Devlet'e karşı Danış­
tay' da bir tazminat davası açar.
B) Hakim reddedilebilir.
C) Bu olay bakımından tazmi-
C)Hakim hakkında disiplin
nat davası açmak mümkün değil­
soruşturması yapılabilir.
dir.
D)Dava yetkisizlik nedeni ile
D) Davada haksız fiillere iliş­
reddedilebilir.
kin hükümler kıyasen uygulansa
E) Bu davaya inşai dava olarak da, bu davayı açabilmek için haki-
devam edilir. min kusurunun derecesi önemli-
3. C'nin açtığı davaya ilişkin dir.
olarak hangisi kesin olarak söy- E) Dava Devlet'e karşı açı­
lenebilir? lırsa, hakimin asli müdahil olarak
A) Bu dava ancak Ankara'da bu davaya katılması zorunludur.
açılabilirdi. 5. C'nin açtığı davanın so-
B) Bu davanın davalıları şekli nuçlarına ilişkin olarak aşağı­
mecburi dava arkadaşıdırlar. dakilerden hangisi doğrudur?
C) C davasını belirsiz alacak A) C, ön inceleme aşamasında
davası olarak açmış olabilir. kadar dilediği gibi davasını geri
alabilir.

353
B) Davadan önce ihtiyati ted- C) B'nin velisine verilen süre
bir alınmışsa bu tedbir korunur dolmadan, B 18 yaşını tamam-
C) C, davadan önce davalıları larsa, hakim davaya devam etmek
temerrüde düşünnek için ihtar zorundadır.
çekmediyse, davası dava şartı D) A vekaletini ibraz ederse
yokluğundan reddedilir. hakim davaya devam etmek zo-
D) Manevi tazminat talebinde rundadır.
bulunan C ölmüşse, dava konusuz E) A, B 'nin vasisi olsaydı da-
kalır. vanın devamı açısından bir sorun
E) C'nin açtığı bu dava B ba- olmazdı.
kımından da zamanaşımını keser. 8. Dosyayı tekrar inceleyen
6. B'nin açtığı dava ile ilgili A, Anonim Şirket yerine Adi
olarak aşağıdakilerden hangisi Şirket yazdığını fark etmiştir.
kesin olarak söylenebilir? Buna göre aşağıdakilerden han-
A) Davacının taraf ehliyeti gisi doğrudur?
yokluğu nedeni ile dava reddedi- A) Karşı taraf dürüstlük kura-
lir. lına aykırı şekilde taraf değişikli­

B) Davalının taraf ehliyeti ğine rıza göstennezse, hakim taraf

yokluğu nedeni ile dava reddedi- değişikliğine izin verebilir.

lir. B) Bu maddi hata olduğundan


C) Davayı takip yetkisi eksik- hakimin iznine bile gerek olmak-
liğinedeni ile dava reddedilir. sızın düzeltilebilir.

D) Dava yetkisizlik nedeni ile C) A, dava açtıktan sonra hiç-


kesin olarak reddedilir. bir şeklide tarafı değiştiremez.
E) Dava derdest olduğu için D) A, ancak dilekçeler aşama­
reddedilir. sında tarafı değiştirebilir.

7. A'nın B' adına açtığı da- E) Mülga Hukuk Usulü Muha-


vaya ilişkin olarak aşağıdaki kemeleri Kanunu'nda da davanın
bilgilerden hangisi kesin olarak her aşamasında taraf değiştirmek
yanlıştır? mümkündü.
A) A, B 'nin kendisine verdiği 9. B'nin açtığı dava bakı­
vekaletname ile dava açamaz. mından hangisi kesin olarak
B) Hakim, B 'nin velisine da-
söylenemez?
vaya devam etmesi için süre ver- A) Hukuki sebepler gösteril-
melidir. mediğinden,
bu eksikliği tamam-

354
lamak üzere B' ye iki haftalık süre 11. B'nin yerleşim yerini Al-
verilmiştir. manya'ya naklettirmesi somut
B) B, hakimi çekinmeye davet dava bağlamında aşağıdakilerden
edebilir. hangisi ile doğrudan ilgilidir?
C) Dava adi ortaklığın ortakla- A) Yetki kuralları
rına karşı devam ettirilirse husu- B) Uluslararası yargı hakkı
met yokluğundan reddedilmelidir. C) Teminat
D) Hakim çekinrnişse, verdiği D) Hukuki yarar
kararlar her halde davaya yeni ba- E) Tabiı hakim ilkesi
kacak hakim tarafından iptal edi-
12. Husumet (taraf sıfatı)
lir.
bakımından aşağıda verilen bil-
E) Hakim vekaletini ibraz için gilerden hangisi kesin olarak
A' ya süre verebilir. doğrudur?
1O. B 'nin ölümü üzerine L ve A) Husumet yokluğu nedeni
Ş'nin davadaki durumuna iliş­
ile verilen davanın reddi kararı sa-
kin olarak aşağıdakilerden han- dece şekli anlamda kesinleşmeye
gisi kesin olarak doğrudur? elverişlidir.
A)Kendiliklerinden davaya ta- B) Taraf sıfatı bir dava şartı ol-
raf olmuşlardır. duğundan hakim yargılamanın her
B) Davaya devam edilmesi ge- aşamasında kendiliğinden dikkate
rekiyorsa hakim onları temsilen almak zorundadır.
bir kayyım atamıştır. C) Husumet olmadığını tespit
C) Mirası kabul etmişlerse da- eden hakim davayı usulden red-
vaya şekli mecburi dava arkadaşı detmelidir.
olarak devam edebilirler. D) Husumet yokluğu ile red-
D) B'nin ölümü ile birlikte dedilen bir dava tekrar açılırsa,
dava, taraf ehliyeti yokluğundan davacı kesin hüküm itirazı ile kar-
reddedilir. şılaşır.
E) X, A.Ş bu davaya dilerse E) Davacı husumeti hatalı ta-
asli müdahil olarak katılabilir. rafa yöneltmişse, hakim kendili-
ğinden doğru tarafa yöneltmelidir.
Sınav Talimatı 2: ı. Kanun kullanılmayacaktır. 2. Sınav süresi top-
lam 60 (Altmış) dakika olup, bu kısım için size verilen süre 36 (otu-
zaltı) dakikadır. 3. Sınavın bu kısmı saat 1 l.29'da başlayacaktır. 4. Her
türlü, kalem, silgi vs. alış verişi yasaktır. 5.Kurşun kalem ve kırmızı

355
renkli kalem kullanılmayacaktır. 6. Klasik sorularda cevaplar soruların
altındaki boşluğa yazılacak olup başka kağıt verilmeyecektir.

II. Klasik Sorular


1.Yetki sözleşmesinin koşullarını ve geçerli bir yetki sözleşme­
sine bağlanan sonuçları 1086 sayılı Mülga Hukuk Usulü Muhake-
meleri Kanunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu bağ­
lamında karşılaştırmalı olarak anlatınız (20 p).
2. Aşağıdaki Yargıtay Kararını medeni usul hukuku bilgileriniz
çerçevesinde değerlendiriniz (20 P).
"Her ne kadar 107 'nci madde de belirtilmemiş ise de belirsiz alacak
ve tespit davası açılabilmesi için kısmi dava başlığı altında düzenlenen
HMK 'nın 109/2 'nci maddesinin göz ardı edilmemesi gerekir. Zira,
hükme göre, talep konusunun miktarı taraflar arasında tartışmasız veya
açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. Burada talep konusunun taraflar
arasında belirli olması halinde kısmi dava açılamayacağı vurgulanmış­
tır. Kısaca davacı alacağı belirli değil ise, belirsiz alacak ve tespit da-
vası açabileceği gibi fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava
da açabilecektir. Alacak miktarı belirli ise, kısmi dava veya belirsiz ala-
cak ve tespit davası açılamaz". (9.HD 04.02.2013 T ve 39536/4158 K
sayılı Kararı, Mustafa Ateş, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yargıtay
İlke Kararları, C. 1., s. 610)

.. .Başarılar.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

356
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU II DERSİ


ViZE SINAVI (02.04.2015)

Sınav Talimatı: 1. Kamın kullanılmayacaktır. 2. Sınav süresi 50


(Elli) dakikadır. 3. Soruların cevaplan hem sorular üzerinde hem de ce-
vaplar cetvelinde gösterilecektir. 4. Her türlü, kalem, silgi vs. alış verişi
yasaktır. 5. Kurşun kalem ve kırmızı renkli kalem kullanılmayacaktır.
6. Her bir test sorusu 5 (beş), klasik soru 20 (yirmi) puan değerindedir.
Olay I: Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi (A), kendisi
gibi öğrenci arkadaşları (B), (C) ve (D) ile birlikte Emek Mahallesi'nde
(K)'nın evini kiralamıştır. Kira sözleşmesi, kiracı taraf olarak (A) ve
(B)'nin katılımıyla, aylık 800 TL kira bedelli olarak bir yıllığına, yazılı
olarak yapılmış; depozito olarak da 2000 TL elden ödenmiş, ancak kira
sözleşmesinde belirtilmemiştir. (K), kira bedellerinin ödenmemesi üze-
rine (A) ve (B)'ye karşı, yarıyıl tatilinde, memleketleri Bursa'da alacak
davası açmıştır. (A) ve (B), arkadaşları (C) ve (D)'nin de kiracı olduğu,
dolayısıyla yalnızca kendilerine karşı açılan davadan bir sonuç çıkma­
yacağı düşüncesiyle dava dilekçesinin tebliğinden itibaren süresinde
cevap dilekçesi sunmamışlardır.
1. (K)'nın Bursa'da açtığı E) Mahkeme hakimi, ön ince-
davaya ilişkin olarak aşağıdaki­ leme duruşmasının ardından aynı
lerden hangisi doğru bir bilgi oturumda tahkikata başlayamaz.
değildir? 2. (K)'nın Bursa'da açtığı
A) Cevap dilekçesi sunmayan dava ile ilgili olarak aşağıdaki­
(A) ve (B), (K)'nın iddialarını lerden hangisi doğrudur?
inkar etmiş sayılır. A) (K)'nın replik dilekçesi
B) (A) ve (B), bu davada yet- sunması mümkün değildir.
kisizlik itirazında bulunamazlar. B) Bu davada iddia ve savun-
C) Bu davada taraf teşkili tamdır. manın değiştirilmesi/genişletilme­
D) Bu dava, belirsiz alacak da- si yasağı, ön inceleme duruşma­
vası olarak açılamaz. sıyla başlar.
C) Bu davada (C) ve (D)'nin
isticvabına karar verilebilir.

357
D) (A) ve (B), sonradan cevap ancak ıslah yoluyla yeni iddialarda
dilekçesi sunmak istediklerinde, bulunabilir.
kendilerine iki haftalık kesin süre C) İlk itirazlar, savunmanın
verilebilir. değiştirilmesi/genişletilmesi yasa-
E) (K) 'nın dava dilekçesinde ğından bağımsız olup, karşı tarafın
kira sözleşmesini sunmamış ol- açık rızasıyla veya ıslahla dahi
ması halinde, sonradan mahke- sonradan ileri sürülemez.
meye sunması mümkün değildir. D) Dava devam ederken va-
3. Bu davada, iddia ve savun- desi gelen yeni kira bedellerinin
manın değiştirilmesi/genişletil­ ödenmemesi üzerine bunların da
mesi yasağı bakımından aşağı­ talep edilmesi, iddianın genişletil­
daki ifadelerden hangisi kesin mesi yasağına girmez.
olarak doğrudur? E) Kira sözleşmesinin, aslında
A) (K), davalılardan yalnızca (C) ve (D) tarafından da kiracı sı­
(A) 'nın mazeretsiz olarak katılma­ fatıyla imzalanması gerektiği, do-
dığı ön inceleme duruşmasında, layısıyla geçersiz olduğu, savun-
iddialarını serbestçe değiştirip ge- manın genişletilmesi yasağına da-
nişletebilir. hil olup, hakim tarafından dikkate
B) Davalıların cevap dilekçesi alınamaz.
sunmamış olmaları üzerine (K),

Olay il: Yarıyıl tatilinin sonunda Ankara'ya dönen dört arkadaş,


evin kilidinin değiştirilmiş olmasına çok sinirlenerek, (K) 'nın arabasına
zarar vermiştir. (K) bunun üzerine Bursa'da görülen davada, vekili ara-
cılığıyla, ön inceleme duruşmasında dört arkadaşın tahliyelerini de is-
temiştir. Ayrıca arabasına verilen zarardan dolayı 5000 TL maddi taz-
minat talebiyle Ankara'da dava açmıştır. Tazminat davasına ilişkindi­
lekçe kendilerine tebliğ edilen (A), (B), (C) ve (D), bir hafta sonra cevap
dilekçelerini sunmuş ve dilekçelerinde, evin kilidinin değiştirilmesinin
öncesinde ve esnasında (K) 'nın kendilerine hakaret ettiğine ilişkin,
komşu öğrenci arkadaşlarının çektiği video kaydı görüntülerini de dos-
yaya sunmuşlardır. Dört arkadaş, ertesi gün, hakaret fiiline dayanarak
4000 TL manevi tazminat talebinde bulunmak ve depozito olarak ver-
dikleri miktarı almak için karşı dava dilekçesi sunmuşlardır.
4. Tahliye talebi bakımından A) Dava sulh hukuk mahke-
aşağıdakilerden hangisi doğru- mesinde açıldığından, sulh hukuk
dur? mahkemesinde kiracıların tahli-

358
yesi istenemeyeceğinden, talep yükünü yerine getiremezse, dava-
reddedilmelidir. nın açılmamış sayılmasına karar
B) Bu talep, iddianın genişle­ verilir.
tilmesi yasağına girer, dolayısıyla E) Bu davada, davalı dört ar-
ancak ön inceleme aşamasında, kadaş da ayrı ayrı ıslah yapabilir.
karşı taraf mazeretsiz olarak du- 6. (K)'nın kira alacağına iliş­
ruşmaya katılmazsa yapılabilir. kin davası ile tazminat davası
C) Tahliye talebi bölünemeyen bakımından aşağıdakilerden
bir borç olduğundan, kiracı dört hangisi kesin olarak doğrudur?
arkadaşa birlikte yöneltilmelidir A) Bu davalar, farklı yargı
ve bu da ıslaha gerek kalmaksızın çevrelerinde görüldükleri için bir-
hakim kararıyla da yapılabilir. leştirilemez.
D) Tahliye talebi, sonradan B) Bu davaların, aynı veya
ortaya çıkan vakıalara dayandığın­ benzer sebepten doğmadıkları
dan, iddianın genişletilmesi yasa- için, birleştirilmeleri mümkün de-
ğına tabi olunmaksızın yapılabilir. ğildir.
E) Tahliye talebi, hukuki se- C) Kira alacağına ilişkin dava-
bep bakımından ayrı bir TBK hük- nın davalıları yalnızca (A) ve (B)
müne dayandığından; hukuki se- olduğu için, bu davalar birleştirile­
bepler ise iddianın genişletilmesi mez.
yasağına tabi olmadığından hakim D) Her iki davanın görüldüğü
tarafından kabul edilir.
mahkemelerin sıfatları farklı ol-
5. (K)'nın açtığı tazminat da- duğu için bu davalar birleştirile­
vasına ilişkin olarak aşağıdaki­ mez.
lerden hangisi yanlıştır? E) Her iki davada da tahkikat
A) Bu davada davalıların her aşamasına geçildiği için, ancak ta-
biri ayrı ayrı isticvap edilir. lep üzerine birleştirme yapılabilir.
B) Bu davada (C) ve (D) ik- 7. "(A) ve (B) 'nin, fakülte kan-
rarda bulunursa, bu ikrar (A) ve tininde arkadaş/arma ev sahiple-
(B)'yi bağlamaz. rinin arabasına nasıl zarar verdik-
C) Bu davada yalnızca (A) ve lerini anlatmasına ilişkin konuş­
(B)'nin mazeretsiz olarak duruş­ malara kulak misafiri olarak şahit
maya gelmemesi halinde (K), dos- olan kantinci (M), durumu ağa­
yanın işlemden kaldırılmasını sağ­ beyi (K) ya haber etmiştir."
layamaz. Bu duruma göre aşağıdaki
D) (K), haksız fiil teşkil eden hangisi kesin olarak yanlış bir
olaya ilişkin olarak somutlaştmna ifadedir?

359
A) Bu ikrar, mahkeme dışı ik- 9. (K)'nın açtığı tazminat da-
rar olup, HMK'da düzenlenme- vası ile dört öğrenci arkadaşın
miştir. açtıkları karşı dava açısından
B) Bu ikrarın mahkeme önün- aşağıdaki ifadelerden hangisi

de de kabul edilmesi yeterli olup, doğrudur?


başkaca bir işlemin yapılmasına A) Bu davalarıntahkikat aşa­
gerek yoktur. maları ayrı ayrı yürütülür.
C) Bu ikrar, hukuka aykırı yol- B) (K), karşı davaya, kendi aç-
larla elde edildiği için mahkemede tığı tazminat davasında söz ko-
ileri sürülemez. nusu olan replik dilekçesiyle ce-
D) Bu ikrar ile uyuşmazlık, çe- vap veremez.
kişmeli olmaktan çıkmamıştır. C) Hakim, asıl dava ile karşı
E) (A) ve (B)'nin bu ikrarı, dava açısından yargılama sonunda
mahkeme önünde kabul edilse de birlikte hüküm verdiğinden, tek
(C) ve (D)'yi bağlamaz. bir karar ve ilam harcına hükmedi-
8. (A), (B), (C) ve (D)'nin aç- lir.
tığı karşı davaya ilişkin olarak D) Karşı davanın, hukuka ay-
aşağıdaki ifadelerden hangisi kırı yolla elde edilen delillere da-
yanlıştır? yanılamayacağından bahisle red-

A) Karşı dava, mutlaka cevap dedilmesi halinde asıl dava, bu ka-


dilekçesiyle birlikte açılmak zo- rardan etkilenmez.
runda olmadığından, bu yönde E) Cevap dilekçesi sunma sü-
herhangi bir problem yoktur. resi hakim tarafından uzatılmış
B) (K), görüntüsünün gizlice olsa da karşı davanın mutlaka
kaydedildiğine dayanarak, bu esasa cevap süresi olan iki hafta
karşı davaya karşı tazminat davası içinde açılması gerekir.
açabilir. 10. (A), (B), (C) ve (D)'nin
C) Bu davayı açmakta dört ar- açtıkları karşı davanın duruş­
kadaşın hukuki yararı vardır. masında (K)'nın, "evet 2000 TL
aldım, ancak o parayı evin içinde
D) Depozitonun geri alınması
talebiyle (K) 'nın açtığı tazminat bulunan bazı eşyaların satış bedeli
davası arasında bağlantı olmasa da
olarak aldım" şeklindeki ifade-
takas ilişkisi söz konusudur. sine ilişkin olarak aşağıdakiler­
den hangisi doğrudur?
E) Karşı dava, süresinden sona
açılmışsa, hakim, talep olmaksızın
A) Bu ifade, bir vasıflı ikrar ni-
teliğindedir.
davaları ayırır.

360
B) Bu ifade, kira ilişkisinden liğinden
dikkate alır, tarafların ta-
ayrı bir satış sözleşmesine ilişkin lep etmemeleri hakimi bağlamaz.
iddiayı da barındırdığı için bağlan­ E) Hakimin, görüntülerin ne-
tısız bileşik ikrar niteliğindedir. den değerlendirme dışı bırakıldığı
C) Bu ikrar ile davacı dört ar- hakkında tahkikat devam ederken
kadaş, 2000 TL'nin depozito ola- ayrı bir karar vermesi gerekir.
rak verildiği vakıasını ispat etmiş 12. Hakimin, "Toplumda öğ­
sayılır. rencilerin zaten zor şartlarda eği­
D) (K), ikrarının sonucunun timlerine devam ettikleri, harçlık­
kendisine bildirilmediğini iddia larını ders kitabı/laboratuvar araç
ederek ikrarından dönebilir. gereçleri gibi daha farklı ihtiyaç-
E) Paranın depozito olarak el- larına harcadıkları, dolayısıyla
den verildiği hususu hukuki fiil ni- kira bedellerinin ödenememiş ola-
teliğinde olduğundan, ikrar ile is- bileceğine" ilişkin kanaati, me-
patlanmış olmaz. deni usul hukuku çerçevesinde
11. (K)'nınhakaret ettiğine hangi kavramla açıklanır?
ilişkin görüntülerin tahkikat A) Adi kanuni karine
aşamasında kullanılmasına iliş­ B) Emare ispatı
kin olarak aşağıdaki ifadelerden C) Yaklaşık ispat
hangisi kesin olarak doğrudur? D) Faraziye (varsayım)
A) Görüntülerin çekildiği E) Fiili karine
apartman girişi ve dairenin önü,
IH. 13 - 15'inci soruları yu-
özel hayatın söz konusu olamaya-
karıdaki olaylardan bağımsız
cağı umuma açık bir alan olduğun­
olarak cevaplandırınız.
dan, görüntüler hukuka uygundur.
I. Görevsizlik kararı
B) Görüntüler, davacı dört ar-
II. Tahkim itirazı
kadaş tarafından çekilmiş olsaydı,
hukuka aykırı olacağından kulla- III. Zamanaşımı defi
nılamazdı. IV. Husumet
C) Hukuka aykırı delillerin V. Takas defi
kullanılamayacağına ilişkin VI. Yetkisizlik itirazı
HMK'da açık hüküm bulunmadı­ 13. Yukarıdakilerden hangi-
ğından, hakim burada somut ola- leri mutlaka cevap dilekçesi ile
yın özelliklerine göre hukuk yara- ileri sürülmelidir?
tarak karar verir. A) I. V. VI
D) Hakim, görüntülerin hu- B) III. V
kuka aykırı olup olmadığını kendi-

361
C) il. III. V. VI. rak aşağıda verilenlerden hangi-
D) II. VI si doğrudur?
E) IV. V. VI. A) Bu hüküm yazılı şekilde ya-
pılmasaydı geçersiz olurdu
14. Aşağıdakilerden hangisi
ıslah yolu ile kesin olarak yapı­ B) Taraflar münhasır olmayan
lamaz? delil sözleşmesi yapmıştır,
A) Dava konusunun değiştiril­ C) Bu sözleşme hükmü geçer-
mesi sizdir,
B) İkinci tanık listesi veril- D) Bu hükmün yer aldığı asıl
mesi, sözleşme geçersizse, bu hüküm de

C) Talep sonucunun arttırıl­ geçersizdir


ması, E) Bu sözleşme dava açılma­
D) Zamanaşımı definin ileri dan önce yapılmışsa geçersizdir.
sürülmesi. 16. Aşağıdakilerden hangisi
E) Yeni bir vakıa eklenmesi resmi senet değildir?
15. "Bu sözleşmeden kaynaklı A) Noterlerce onaylama şek­
olarak, aramızda bir uyuşmazlık linde düzenlenen belgeler
çıkması halinde kredi kartı hamili B) Mahkemelerin tespit hü-
(H), sadece bankamız kayıtları kümleri
sesli yanıt sistemindeki kayıtları C) Yurt dışında konsolosluk-
delil olarak kullanacağını, baş­ larca düzenlenen belgeler.
kaca hiçbir delile başvurmayaca­ D) Güvenli elektronik imza ile
ğını beyan eder" şeklindeki bir düzenlenmiş belgeler.
sözleşme hükmüne ilişkin ola- E) Duruşma tutanakları
IV. "Dava dosyasının işlemden kaldırılması", "davanın geri
alınması" ve "davadan feragat" müesseselerini, bu müesseselerin
en belirgin özelliklerini dikkate alarak karşılaştırınız.
. . .Başarılar.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

362
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU II DERSİ FİNAL SINAVI


(15.06.2015)

Sınav Talimatı 1: 1. Kanun kullanılmayacaktır. 2. Sınav süresi top-


lam 70 (Yetmiş) dakika olup, sınavın bu kısmı için ayırmanız gereken
süre 30 (OTUZ) dakikadır; Sınavın bu kısmı saat ll.30'te tamamlana-
caktır. Sınavın ikinci kısmı saat ll.35'de başlayacaktır. 3. Soruların ce-
vapları hem sorular üzerinde hem de cevaplar cetvelinde gösterilecek-
tir. 4. Her türlü, kalem, silgi vs. alış verişi yasaktır. 5.Kurşun kalem ve
kırmızı renkli kalem kullanılmayacaktır. 6. Her test sorusu 5 (beş) puan
değerinde; klasik sorular ise 20'şer puan değerindedir.
Olay: Merkezi Ankara'da bulunan, doğal gaz malzemeleri üretimi
ve pazarlaması işleri ile uğraşan (L) Limitet Şirketi ile Konya'da inşaat
taahhüt işleri ile uğraşan (K) Limitet Şirketi arasında 250.000TL karşı­
lığında malzemenin 01.02.2015 tarihinde teslimi karşılığında sözlü ola-
rak mutabakata varılmıştır. (K) Limitet Şirketi malzemelerin karşılığı
olan bedeli en geç 04.05.2015 tarihine kadar ödeyeceğine dair bir adi
senedi (L)'ye vermiştir. Söz konusu bedeller ödeninceye kadar, (K) ya
ait Polatlı'da bulunan 20 dönüm arazi inançlı işlemle (L)'ye devredil-
miştir. (L) kararlaştırılan tarihte malzemeleri teslim etmiş ise de, (K)
kendilerine teslim edilen malzemelerin eksik ve sözleşmede kararlaştı­
rılan niteliklere aykırı olduğu gerekçesi ile bedeli ödemekten kaçınmış­
tır. Bedelin ödenmemesi üzerine (L), Konya Asliye Ticaret Mahkeme-
sinde bir alacak davası açmıştır.
Aşağıdaki soruları yukarıdaki olayı da dikkate alarak cevaplan-
dırınız. (Her bir soru ve şık birbirinden bağımsızdır)
1. L'nin dava dilekçesini B) Cevap verme süresini geçi-
alan K süresi içerisinde cevap ren K karşı dava açabilir.
dilekçesi vermemiştir. Buna gö- C) K, ön inceleme aşamasına
re aşağıdakilerden hangisi kesin kadar düplik dilekçesi verebilir.
olarak doğrudur? D) Cevap dilekçesi vermeyen K
A) K, davayı kabul etmiştir. daha sonraki duruşmalara alınmaz.

363
E) L, ön inceleme dunışma­ C) Zamanaşımını sonradan ıs­
sına mazeretsiz olarak gelmezse, lah yolu ile de ileri sürmesi müm-
K yeni savunma vasıtaları ileri sü- kündür.
rebilir. D) Sözleşmenin geçerli olup
2. Dava devam ederken L 'nin olmaması bir dava şartı olduğun­
vekili dava dilekçesindeki hukuki dan taraflar her zaman ileri süre-
nitelemeler konusunda hata yap- bilir.
tığını fark etmiştir. Buna göre E) Zamanaşımı bir ilk itiraz ol-
aşağıdakilerden hangisi kesin duğundan ancak cevap dilekçesi
olarak doğrudur? ile ileri sürülebilir.
A) Bu nitelemelere ilişkin ha- 4. Cevap verme süresini kaçı­
talarını her zaman serbestçe dü- ran K, daha sonradan L 'ye karşı
zeltebilir. eksik ifa edilen malların teslimi
B) Burada tam ıslah yoluna ve ayıplı ifa edilen malların tes-
başvurmalıdır. Aksi halde davası piti ve değiştirilmesi amacıyla
açılmamış sayılır. Ankara Asliye Ticaret Mahkeme-
C) Bu niteleme hatalarını an- sinde bir dava açmıştır. Bu du-
cak K'nın açık rızası ile düzelte- ruma ilişkin olarak aşağıdaki­
bilir. lerden hangisi kesin olarak doğ­
D) Bu niteleme hatalarını dü- rudur?
zeltmesi için kısmi ıslah yeterlidir. A) Ankara mahkemesi, Konya
E) K'nın rıza göstermemesi mahkemesinde görülen davanın
halinde hakimin izni ile de bu ha- sonucunu bekletici sorun yapma-
taların düzeltilmesi mümkündür. lıdır.

3. K, cevap dilekçesinde "yet- B) Ankara mahkemesi kendi-


kisizlik itirazını'', "zamanaşımı­ liğinden her iki davanın da
nı" ve "aralarındaki sözleşmenin Konya' da birleştirilmesine karar
geçersizliğini" ileri sürmeyi verebilir.
unutmuştur. Buna göre aşağıda­ C) Ankara mahkemesinin bir-
kilerden hangisi kesin olarak leştirme kararı ancak esas hü-
doğrudur? kümle birlikte istinaf yoluna götü-
A) K, sonradan L'nin rızasını rülebilir.
almak suretiyle yetki itirazım ileri D) Ankara mahkemesinin bir-
sürebilir. leştirme kararı kanun yoluna git-

B) Hakim sözleşmenin geçerli meden kesinleşmişse Konya mah-


olup olmadığını kendiliğinden kemesi direnme karan verebilir.
araştırmak zonındadır.

364
E) Davaların birleştirilmesine duğundan kendi ticari defterlerine
karar verilirse her iki dava da her delil olarak dayanamaz.
halde Konya mahkemesinde görü- B) Karşı tarafın ticari defter-
lür. leri usulüne uygun şekilde tutul-
5. K tarajindan açılan davaya mamış olsa bile, kendi ticari def-
cevap veren L, K'nın ileri sür- terlerine delil olarak dayanabilir.
düğü "eksik ifa" iddiasını inkar C) Ticari defterlerine delil ola-
etmiştir. rak dayanabilmesi için, ticari def-
Olay çerçevesinde aşağıda terlerin açılış ve kapanış onayları­
verilenlerden hangisi ispat hu- nın usulüne uygun şekilde yapıl­
kuku bakımından doğrudur? mış olması gerekir.
A) Davanın konusu para olma- D) Ticari defterlerini delil ola-
dığı için malzemelerin eksik tes- rak kullanabilmesi için ticari def-
lim edildiği her türlü delil ile is- terlerindeki bütün kayıtların birbi-
patlanabilir. rini doğrulaması da gerekir.
B) Bu iddiasını başkaca ema- E) Karşı tarafın usulüne uygun
relerle desteklenmiş mahkeme dı­ şekilde tutulmuş defterlerindeki
şı ikrar ile de ispatlayabilir. kayıtlarla, kendi ticari defterlerin-
C) K, iddiasının doğruluğu ko- deki kayıtlar çelişen taraf kendi ti-
nusunda hakimde gerçeğe yakın cari defterlerine delil olarak daya-
bir kanaat uyandırmışsa, Hakim namaz.
K'ya yemin teklif edebilir. 7. K'nın iddiaları arasında
D) K' böyle bir mutabakatın yer alan bazı malzemelerin ayıplı
yapılmasında esaslı hataya düştü­ olduğu iddiasının ispatına ilişkin
ğünü ispatlayabilirse tanık dinle- olarak aşağıda verilen bilgiler-
tebilir. E) Burada bir hukuki iş­ den hangisi yanlıştır?
lem benzeri söz konusu olduğun­ A) Bu iddia hem kesin delil-
dan her zaman tanık dinletmek lerle hem de takdiri delillerle is-
mümkündür. patlanabilir.
6.İddialarını diğer delillerle B) K bu iddiasının ispatı için
ispatlaya-mayan K, delil olarak uzman görüşüne de başvurabilir.
kendi ticari defterlerine dayan- C) Bu iddianın ispatı için keşif
mak istemektedir. deliline başvurulması anlamsız
Buna göre aşağıdakilerden olur.
hangisi yanlıştır? D) Bilirkişi deliline başvurul­
A) Burada kesin delille ispatı muşsa, bilirkişi raporu ile bağlı
gereken bir vakıa söz konusu ol-

365
olup olmamak hakimin takdir yet- A) İstinaf mahkemesi bu dava
kisi içerisindedir. bakımından dosya üzerinden de
E)Taraflar arasındaki sözleş­ karar vermiş olabilir.
me ilişkisinin kurulmasında L'nin B) Görevsiz mahkemenin ka-
temsilcisi sıfatı ile hareket eden rar verdiğini tespit eden istinaf
Avukat A tanıklık yapmaktan çe- mahkemesi, işin esasına girerek
kinemez. yeniden esas hakkında karar ver-
8. L 'nin alacak iddiasını da- miştir.
yandırdığı adi senedin altındaki C) İstinaf mahkemesi (L) tara-
imza K tarajindan inkar edilmiş­ fından istinaf aşamasında açılan
tir. Buna göre aşağıdakilerden karşı davayı reddetmiştir.
hangisi doğrudur? D) K'nın ileri sürdüğü yeni va-
A) K sahtelik iddiasını mut- kıalar, L tarafından kabul edilse
laka ayrı bir dava açarak ileri sür- bile, istinaf mahkemesi bu vakıa­
melidir. ların incelenmesi talebini reddet-
B) K'nın sahteliğini ileri sür- miştir.
düğü belge ile başkaca resmi iş­ E) Her iki tarafta gelmemiş
lemleri yürütmek mümkündür. olsa bile, işin esasına girerek da-
C) Senedin sahteliğinin ileri vayı incelemiş olabilir.
sürülmüş olması, senede dayana- 1O. L 'nin açtığı dava sonunda
rak verilen ihtiyati tedbiri etkile- verilen karara karşı istinaf yolu-
mez. na başvurulmuş ve istinaf mah-
D) Bu senet sahteliği tespit kemesi istinaf isteminin reddine
edilinceye kadar delil olarak kul- karar vermiştir. L, bu karara
lanılmaya devam eder. karşı temyiz yoluna başvurmuş­

E) Senedin sahteliğine karar tur. Buna göre aşağıdakilerden


veren hukuk mahkemesi senedi hangisi doğrudur?
düzenleyen kişi hakkında ayrıca A) L davasından temyiz aşa­
hapis cezasına da hükmedebilir. masında feragat etmek isterse bu
talebi reddedilir.
9. İlk derece mahkemesindeki B) Karar bozulursa dosya isti-
davası reddedilen K, istinaf yo- naf mahkemesine geri gönderilir.
luna başvurmuştur. Buna göre C) Hakim, takdir yetkisi kap-
aşağıda verilenlerden hangisi samında kalan edalar hakkında
kesin olarak yanlıştır? hukuka aykırı karar vermişse Yar-
gıtay bu tip kararları düzelterek
onayabilir.

366
D) Bu davada bilirkişi incele- E) Davanın L'yi temsil yetkisi
mesi yapılmamış olması nispi bir olmayan A huzurunda görülüp so-
bozma nedeni olduğundan Yargı­ nuçlandırıldığı anlaşılmıştır.
tay, istinaf mahkemesi kararını 12. K'nın bedeli ödememesi
mutlaka bozmak zorunda değildir. üzerine L inançlı işlemle kendi-
E) Bozma kararından sonra di- sine devredilen taşınmazın üçün-
renme kararı verilirse dosya ken- cü kişilere devri için emlak işlet­
diliğinden Hukuk Genel Kuruluna meciliği yapan E ile anlaşmıştır.
Gönderilir ve Hukuk Genel Ku- Buna göre aşağıdakilerden han-
rulu kararı hem direneme kararı gisi doğrudur?
veren mahkemeyi hem de Yargı­ A) Bu devri engellemek için
tay'ın ilgili dairesini bağlar. K, kararı en az masrafla ve en ça-
11. Davayı kaybeden K yargı­ buk icra ettirebileceği yer mahke-
lamanın yenilenmesi yoluna baş­ mesine başvurarak bir ihtiyati ted-
vurmak istemektedir. bir kararı alabilir.
K, aşağıdakilerden hangisi- B) Hakim L'yi de dinleyerek
ne dayanarak yargılamanın ye- ihtiyati tedbire karar vermişse, ka-
nilenmesi yoluna başvuramaz? nun açık hükmü gereği L'de isti-
A) L'nin dayandığı senedin naf yoluna başvurabilir.
sahte olduğu anlaşılmıştır. C) Aleyhine tedbir kararı veri-
B) Bu davada yalan yere ye- len L teminat mukabilinde bu ka-
min ettiği tanık beyanları ile ispat- rarın kaldırılmasını sağlayabilir.
lanan L hakkında ceza mahkemesi D) Nihai kararın verilmesi ile
tarafından mahkumiyet kararı ve- birlikte tedbir kararı kendiliğin­
rilmiştir. den kalkar.
C) Davaya bakan hakimin L li- E) Dava K aleyhine sonuçla-
mitet şirketinin ortağı olduğunu nırsa, tedbir kararından zarar gö-
öğrenmiştir. ren L Borçlar Kanunu hükümle-
D) Raporu hükme esas alınan rine dayanarak bir tazminat davası
bilirkişi hakkındabu raporundan açabilir.
dolayı ceza mahkemesi tarafından
mahkumiyet kararı verilmiştir.
Sınav Talimatı 2: 1. Kanun kullanılmayacaktır. 2. Sınav süresi top-
lam 70 (Yetmiş) dakika olup, sınavın bu kısmı için ayırmanız gereken
süre 40 {KIRK) dakikadır; Sınavın bu kısmı saat 11.35'te başlayıp
12.15'te tamamlanacaktır. 3. Elinizdeki kağıt dışında ayrıca kağıt veril-
meyecektir.4. Her türlü, kalem, silgi vs. alış verişi yasaktır. 5.Kurşun

367
kalem ve kırmızı renkli kalem kullanılmayacaktır. 6. Her test sorusu 5
(beş) puan değerinde; klasik sorular ise 20'şer puan değerindedir.

Aşağıdaki soruları cevaplandırınız


1. Temyiz ve istinaf kanun yollarını "kanun yollarının amacı"
ve "inceleme yöntemleri" açısından karşılaştırarak anlatınız.
2. Aşağıdaki Yargıtay Kararını medeni usul hukuku bilgileriniz
çerçevesinde değerlendiriniz.
"İnşaat sözleşmesinin 2. maddesinde yapıların metrajının ve karşı­
lığı paranın nasıl teşkil edileceği ve seçilecek üç kişinin vereceği karara
tarafların muvafakat edecekleri bildirilmiştir. Anlaşmada bu kişilerin
birer hakem olarak atandıklarına ilişkin hiçbir kayıt yoktur. O halde bu
anlaşma bir hakem sözleşmesi değildir ve karar verecek kişiler birer
hakem bilirkişi niteliği taşımaktadır. Hakem bilirkişi atanmasına ve on-
ların raporlarının (ki akitte rapora karar denmiştir) taraflarca kabul
edileceğine ilişkin anlaşma hukuki nitelikçe, usulün 287. maddesinin 2.
fıkrasına uygun bir delil anlaşması olduğundan dolayı, hakem bilirkişi
raporları, mahkemece görülen davalarda usulünce seçilen bilirkişi ra-
porlarından farklı olarak gerek tarafları gerekse mahkemeyi bağlar".
(HGK 5.5.1965, BATİDER 1966/III-3)

.. .Başarılar.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

368
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU I DERSİ VİZE SINAVI (16.11.2016)

Sınav Talimatı: Sınav süresi 90 dakikadır.


Cevaplar okunaklı ve
gerekçeli olmalıdır. Kanun kullanılabilir. Tükenmez kalem kullanıl­
ması zorunludur.
OLAY: Yerleşim yeri Adana olan Ahmet, merkezi Ankara'da bu-
lunan "X Yardım Demeği"ne üye olmak istemektedir. Üyelik için der-
nekle yapılan sözleşmede aylık 1500 TL üyelik aidatının her ayın on
beşine kadar ödeneceği kararlaştırılmış, ayrıca Ahmet'in talebi üzerine
bu sözleşmeden doğabilecek uyuşmazlıklar için Adana mahkemelerinin
yetkili olacağı konusunda bir hüküm de sözleşmeye eklenmiştir. Ah-
met, bir süre sonra ekonomik sıkıntılarını bahane ederek aidatlarını öde-
memeye başlayınca, demek ödenmeyen aidatların tahsili amacıyla
Adana' da bir dava açmıştır.
Aleyhine dava açıldığını öğrenen Ahmet, demek yöneticileriyle gö-
rüşmek üzere özel aracı ile Ankara'ya gitmeye karar vermiştir. Aksaray
yakınlarında direksiyon hakimiyetini kaybeden Ahmet, diğer şeritte
özel aracı ile seyahat etmekte olan ve Konya'da ikamet eden Mehmet'e
çarpmış ve kaza da her iki araç da ağır hasar görmüştür. Mehmet, za-
rarlarının tazmini için dava açmayı düşünmektedir.

I. Aşağıdaki soruları yukarıdaki olaya göre cevaplandırınız.

1. Tarafların sözleşmeye, doğabilecek uyuşmazlıklar için Adana


mahkemelerinin yetkili olacağına dair koydukları hükmü, hükmün ge-
çerliliğini ve sonuçlarını değerlendiriniz. (1 O Puan)
2. X Yardım Demeği'nin Ahmet'e karşı açtığı davada görevli ve
yetkili mahkeme neresidir? Davanın açıldığı Adana mahkemesinin
kendi yetkisiyle ilgili re'sen karar vermesi mümkün müdür? Neden?
Açıklayınız. (15 Puan)
3. Mehmet'in Ahmet'e karşı açacağı davada görevli ve yetkili mah-
keme neresidir? Neden? Açıklayınız. (1 O Puan)

369
4. Mehmet'in davayı, müşterek ve müteselsil sorumlu olduğunu dü-
şündüğü sigorta şirketine açmak istemesi durumunda görevli ve yetkili
mahkeme değişir mi? Neden? Açıklayınız. (10 Puan)
5. Mehmet'in Ahmet'e karşı açtığı davada; davanın hakimi, Ah-
met'in avukatı Ayşe'nin eşi olması sebebiyle, davadan çekinme kararı
verir. Hakimin verdiği karar doğru mudur? Neden/ Nasıl? (15 Puan)
6. (X) Derneğinin açtığı dava görülürken hakim, kısmi akıl hastası
olduğu gerekçesi ile davalı Ahmet'e vasi tayinine karar vermiş ve vasi
tayini talebini görevli sulh hukuk mahkemesine bildirmiştir. Hakimin
bu kararını medeni usul hukuku bakımından değerlendiriniz? ( 1Op)
7. Mehmet'in Ahmet'e açtığı davada, hakim dava dilekçesini Ah-
met' e tebliğ etmeksizin dosya üzerinden karar vermiştir. Mahkemenin
bu kararını medeni usul hukukuna hakim olan ilkeler bakımından de-
ğerlendiriniz. (15 Puan)

il. Aşağıdaki Yargıtay kararını medeni usul hukuku bilgileriniz


çerçevesinde değerlendiriniz. (15 Puan)
"Taraflar arasında görülen genel kurula izin davası sırasında da-
valı vekili tarafından reddi hakim yoluna başvurulmuştur. Ret talebini
inceleyen merci tarafından verilen kararın Yargıtay'ca incelenmesi da-
valı vekili tarafından istenilmiş olmakla, süresinde olduğu anlaşılan
temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya içindeki tüm
belgeler incelendi, gereği düşünüldü: Taraflar arasında görülen genel
kurula izin davası sırasında davalı vekili tarafından '... davanın esasını
çözecek nitelikte ihtiyati tedbir kararı vermesi nedeniyle ihsası reyde
bulunduğu ve güvensizlik oluşturduğu ' gerekçesiyle çekilmeye davet
suretiyle hakimin reddi yoluna başvurulmuş, Hakim N., talebin reddi-
nin gerektiği yönünde yazılı görüşte bulunmuştur. Merci tarafindan, ret
sebeplerinin ara karara itiraz mahiyetinde bulunduğundan H.MK. 'nun
36'ncı maddesinde düzenlenen sebeplerin bulunmadığı gerekçesiyle ta-
lebin reddi ile 500.- TL disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına iliş­
kin verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir... " (Yargıtay
20. HD, 04.02.2013 T., 2012/15019 E., 2013/681 K.)

.. .Başarılar.
Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

370
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU I DERSİ BÜTÜNLEME SINAVI


(24.01.2017)

Sınav Talimatı: Sınav süreniz 90 dakikadır. HMK kullanmak ser-


besttir. Cevaplarınız gerekçeli olmalıdır. Tükenmez kalem kullanmak
zorunludur.
OLAY: Ankara'da ikamet eden (A), babasının ölümü nedeni ile bir-
likte muris bulunduğu annesi (M) 'nin terekede bulunan tek mal varlığı
galeri dükkanının satılmasına rıza göstermemesi üzerine; sahte bir kim-
lik belgesi ile arkadaşının annesini kendi annesi (M) gibi göstererek,
noter huzurunda söz konusu galerinin satılmasını konusunda temsil yet-
kisi verilmesini de içeren bir vekaletname düzenletir. (A), bu vekalet-
name ile galeri dükkanını tapu memuru huzurunda (K)'ya satıp devre-
der. Durumdan daha sonra haberdar olan (M), tapu iptali ve tescili da-
vası açması için avukatına yetki vermiştir. (M)'nin avukatı, galerinin
mülkiyetinin aslında hala müvekkili üzerinde olduğunu, zira sahte
vekaletnameyle mülkiyetin intikal ettirilemeyeceğini, dolayısıyla sa-
dece tapudaki ismin yanlış yazılması durumunun söz konusu olduğunu
beyan ederek, bir çekişmesiz yargı işiyle karşı karşıya olduğu düşünce­
siyle, Ankara sulh hukuk mahkemesine (K)'ya karşı tapu kaydının dü-
zeltilmesi talebiyle müracaat eder. Dilekçelerin teatisi aşamasından
sonra yapılan ön inceleme duruşmasına davalı (K) adına kimsenin ka-
tılmaması ve hiçbir mazeret de bildirilmemesi üzerine davacı (M)'nin
avukatı davalı tarafın duruşmaya gelmemesini de fırsat bilerek tescil
talebine ilaveten 15.000 TL'lik manevi tazminat talebini de ekler.
Hakim ise bu duruma ilk tahkikat duruşmasında karar vereceğini beyan
ederek bir duruşma günü tayin eder.
(A), bahsi geçen dava devam ederken, Ankara'da yapımı devam
eden Keçiören Metrosu'nun ihalesini kazanan (X) anonim şirketinden
metro inşaatının güvenlik ve denetim işlerini (Z) İnşaat A.Ş. ile kurduk-
ları iş ortaklığı üzerinden üstlenir. İlk iki istasyonun güvenlik ve dene-
tim işleri ve inşaat işleri bitmesine rağmen (X) A.Ş. Bakanlıktan hak
edişlerini alamadıkları gerekçesiyle iş ortaklığına ödeme yapmaz.

371
Bunun üzerine iş ortaklığı adlarına dava açmak üzere (A)'ya yetki verir,
(A) da bakanlığa karşı dava açar.
I. Aşağıdaki soruları, verilen olaya göre cevaplandırınız.
1. (M)'nin avukatının tapu sicilinin düzeltilmesi amacıyla açtığı da-
vaya ilişkin değerlendirmeleri doğru mudur? Neden? Açıklayınız. ( 15
puan)
2. Avukatın davanın bu aşamasında manevi tazminat talebinde bu-
lunması mümkün müdür? Neden? Açıklayınız. (10 puan)
3. İlk tahkikat duruşmasına gelen (K) yokluğunda eklenen talebe rı­
zasının olup olmadığının kendisine sorulması üzerine rızasının olmadı­
ğını söylemiş ve avukatın talebine itiraz etmiştir. (K)'nın bu itirazı
doğru mudur? Neden? Açıklayınız. (15 puan)
4. (A)'nın iş ortaklığı adına dava açması mümkün müdür? Neden?
Çeşitli ihtimallere göre değerlendiriniz. (15 Puan)
5. (A)'nın bakanlığa karşı açmış olduğu davaya (X) AŞ. taraf olarak
devam edebilir mi? Nasıl? Açıklayınız. (10 Puan)
6. (A)'nın dava açabildiği varsayımında, bakanlıktan olan alacağı­
nın belirlenemeyeceğini ileri sürerek alacağının bir kısmını talep etmesi
mümkün müdür? Neden? Açıklayınız. (10 Puan)
il. Aşağıda yer alan ilk derece mahkemesinin direnme kararını
değerlendiriniz. (25 Puan)

"Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde


özetle, davacının hastane masraflarına ilişkin fatura miktarı belirli ol-
duğundan, eda davası açması gerektiğini, eda davası açılabilecekken
tespit davası açılamayacağını ve davacının hastaneye yatışı acil kapsa-
mında olmadığından, tedavi giderlerinin Kurumca karşılanmasının
mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini iste-
miştir.

Yerel mahkemece, "eda davası açılması mümkün olan hallerde tes-


pit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı" gerekçesiyle dava-
nın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel
Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle oyçokluğuyla bozul-
muş, mahkemece; "dava ve karar tarihinde yürürlükte olmayan 6100
Sayılı Kanun esas alınarak kararın bozulamayacağı, dava tarihinde
mevcut olan kısmi dava açma imkanını değerlendirmeyen davacının bu-
nun sonuçlarına katlanması gerektiği ve tedavi giderlerinin miktarı

372
belirli olduğundan belirsiz alacak davası açılamayacak bu halde tespit
davası açılmasının da mümkün olmadığı" gerekçeleriyle, davanın red-
dine ilişkin kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davacı vekili tara-
fından temyiz edilmiştir." (HGK E. 2013/436, K. 2013/1748, T.
25.12.2013 sayılı Kararından alınmıştır.)
.. .Başarılar.
Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

373
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU II DERSİ


VİZE SINAVI (06.04.2017)

Sınav Talimatı: Sınav süreniz 90 dakikadır. HMK kullanmak ser-


besttir. Tükenmez kalem kullanmak zorunludur. Tek cevap kağıdı kul-
lanılacaktır.

1. Aşağıda verilen Yargıtay Hukuk Genel Kumlu'nun 2015/22-


449 Esas, 2017/128 Karar numaralı kararını;
a) Tam ıslah-kısmi ıslah bakımından değerlendiriniz. (25 Puan)
b) Davaların birleştirilmesi ve e~ dava bakımından değerlendiriniz.
(25 Puan)
" ... Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 12.06.2014 gün ve 2013/13396
E., 2014/17055 K. sayılı kararı ile,
... Davacı miktar artırmak suretiyle dava dilekçesini kısmen ıslah et-
miş olup dava dilekçesinde mevcut bulunan faiz talebi, kısmi ıslah
içinde geçerlidir. Bu durumda ıslahla artırılan miktara, ıslah tarihin-
den itibaren faiz yürütülmesi gerekirken kısmi ıslah dilekçesinde faiz
talebi bulunmadığı gerekçesiyle faize karar verilmemesi hatalı olup
bozmayı gerektirmiştir ...
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapı-
lan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra
gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Asıl ve birleşen dosyalar davacısı vekili, müvekkilinin davalı işye­
rinde 01.01.2001 tarihinden, 30.04.2007 tarihine kadar önce davalı iş­
verenin şahsına bağlı olarak, sonrasında ise davalı işverenin sahibi ol-
duğu şirkette modelist olarak çalıştığını, işveren tarafından hiçbir haklı

374
gerekçe gösterilmeksizin iş sözleşmesine son verildiğini ileri sürerek kı­
dem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel
tatil ve hafta tatili ücreti, vergi iadesi alacağı, ücret alacağı ve yol üc-
reti alacağının ödenmesini istemiştir.
Davalılardan Y.Ç. ve Y.Y. Teks. San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. vekili
davanın reddini savunmuştur.
Birleşen dosya davalısı E.J. Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. vekili
davacının hiçbir zaman müvekkil yanında çalışmadığını bildirerek da-
vanın reddine karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Mahkemece dava dilekçesinde gösterilen talepler yönünden faiziyle
birlikte, ıslah dilekçesinde faiz istemi olmadığı için ıslah ile arttırılan
miktarlar yönünden ise faiz olmaksızın davanın kısmen kabulüne karar
verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık
bölümünde açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmuş, mahkemece ön-
ceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, dava açarken saklı
tutulan fazlaya ilişkin haklar, ıslah ile artırılırken faiz talep edilmemesi
halinde dava dilekçesi ile talep edilen faizin ıslah ile artırılan kısma
sirayet edip etmeyeceği, burada varılacak sonuca göre ıslah ile artırı­
lan kısma ıslah tarihten itibaren faize hükmetmek gerekip gerekmeye-
ceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle ifade edilmelidir ki, ıslah tarihinin 1O. 04.2012 olması ne-
deni ile 6100 sayılı HMK'nın ıslaha dair hükümleri dikkate alınacak
olsa da kısmi ıslah yönünden 1086 sayılı HUMK'nun 87. maddesinin
son cümlesindeki "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez"
hükmü Anayasa Mahkemesi'nin 20.07.1999 tarih ve 1999/1 E.,
1999/33 K. sayılı kararı ile iptal edildiğinden her iki kanun arasında
kısmi ıslah yönünden farklılık bulunmamaktadır.
Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işle­
minin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir. (HUMK. m. 83, HMK
m. 176) (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6. C.IV, İstanbul
2001, s.3965) Is/ah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve
müdqfaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden
bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek
olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu

375
itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Üstündağ S., Medeni Yargı­
lama Hukuku, C.1.11. B,5, İstanbul 1992 s.534).
Islahın konusu tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu
için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz et-
mek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiş­
tirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişle­
tilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp
artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Kuru
B: s 4035).
Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebe-
biyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak ol-
duğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan
işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi
elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren
maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi
işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdık/a­
rından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir)
maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlem­
lerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır; çünkü ıslah, yargılama hu-
kukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıpla­
rının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile
terkedilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç
doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
Bilindiği gibi, 1086 sayılı HUMK'nun 87. maddesinin son cümle-
sindeki "müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez" hükmü Ana-
yasa Mahkemesi'nin 20.07.1999 tarih ve 1999/1 E., 1999/33 K. sayılı
kararı ile iptal edilmiştir. Davacı bundan böyle dava dilekçesinde gös-
terdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde
ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilek-
çesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine
de engel olmayacaktır.
Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren
bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK.
m.87, HMK m. 179). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal karar-
larda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak,
tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde oldu-
ğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre

376
ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun
için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde
açılmış sayılacaktır. (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı c.
iV, s.3998 vd; Ansay S. Ş., Yargılama Usulleri, 1960 baskı sh:194 vd,;
Postacıoğlu İ., Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975 baskı s.460 vd,;
Üstündağ S. Medeni Yargılama Hukuku Esasları, 1973 baskı s.335 vd,
ile aynı yöndeki HGK 18.12.1957 gün ve 2/66 E., 64 K.;
HGK 30.1.2002 gün ve 2002/2-63 E., 2002/23 K.; HGK 3.7.2002 gün
ve 2002/9-564 E., 2002/572 K., HGK 5.3.2003 gün ve 2003/9-76
E., 2003/126 K.)
Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı
tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi,
müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belir-
tilen Anayasa Mahkemesi kararı ile ortadan kalkmasından yararlana-
rak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatır­
mak suretiyle arttırabilecektir.
Somut olaya gelince; davacı işçilik alacaklarının tahsili için fazlaya
ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık
izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ve hafta tatili ücreti, vergi
iadesi alacağı, ücret alacağı ve yol ücreti alacağının yasal faizi ile bir-
likte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Yargılama
sırasında da dava açarken saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakları kapsa-
mındaki kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti,fazla çalışma ücreti,
genel tatil isteklerini 10.04.2012 harç tarihli ıslah dilekçesi ile artır­
mış; ancak dilekçede ıslah ettiği miktarlar yönünden faiz talebine yer
vermemiştir.

Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde yapılan değerlendirmede;


kısmi ıslahın faize karar vermek için talep şartı yönünden ayrı bir dava,
diğer bir deyişle ek dava olarak nitelendirilemeyeceği, davanın kısmen
ıslahı ile ek davanın esas itibariyle farklı kurumlar olmaları nedeniyle
ıslah ile ilgili uyuşmazlıkların ıslah kurumu çerçevesinde çözümlenmesi
gerektiği, kısmi ıslahta davacının sadece talep sonucundaki miktarı de-
ğiştirdiği, davacının dava dilekçesindeki diğer unsurların aynen devam
ettiği yönünde iradesinin mevcut olması dikkate alındığında ıslah ile
arttırılan kısım için faiz talep edilmese bile dava dilekçesinde mevcut
olan faiz talebinin kısmi ıslah için de geçerli olduğu kabul edilmiştir.

377
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında kısmi ıslahın
ek dava olarak kabulünün gerektiği, ıslah suretiyle istenen miktara faiz
yürütülmesi talep edilmediğinden, dava açılırken talep edilen faizin bu
talebe yansıtılamayacağı, taleple bağlılık kuralı gereği faiz talep etme-
yen davacı lehine faiz yürütülmesi olanağı bulunmadığı ileri sürülmüş
ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
O halde, Yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen
Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda dire-
nilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalı­
dır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden do-
layı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri
verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.01.2017 gü-
nünde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi." (YARGI-
TAY Hukuk Genel Kurulu, ESAS Nü: 2015/22-449, KARAR
Nü: 2017/128).

2. Aşağıda verilen HGK 26.02.2016 tarihli kararını özellikle HMK


m. 209 hükmünü de dikkate alarak irdeleyiniz (30 p).
" ... Somut olayda; davacı vekilince, 31.10.2008 vadeli 7.900.00 TL
bedelli, 24.10.2008 vadeli 7.700.00 TL bedelli bonoların müvekkili ta-
rafından düzenlenmediği, imzaların müvekkiline ait olmadığı belirtile-
rek, eldeki menfi tespit davası açılmış olup, yerel mahkemece Bursa
Kriminal Polis Laboratuarları Dairesi Başkanlığından alınan
21.01.2011 tarihli rapor ile takibe konu senetlerdeki imzaların davacı­
nın eli mahsulü olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar
verilmiştir.
Dosya içerisindeki 21.01.2011 tarihli rapor incelendiğinde raporun
düzenlendiği hazırlık dosyasında davalı banka taraf olmadığı gibi;
imza incelemesi yapılırken inkar edene ait olduğu tartışmasız olan yazı
ve imza örnekleri, ilgili kurumlardan getirtilmeden sadece huzurda alı­
nan imza ve yazı örnekleri ile senetteki yazı ve imzaların mukayesesinin
yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu haliyle hükme esas alınan raporun hüküm
kurmaya elverişli ve yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece; davacı vekiline emsal imzala-
rın bulunduğu yerlerin bildirilmesi için süre verilerek senedin keşide

378
tarihinden öncesine dair borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını ta-
şıyan belgeler; senedin keşide tarihinden öncesine dair belgelerin bu-
lunamaması halinde daha sonraki tarihli belgeler ile borçlunun duruş­
mada medarı tatbik imza ve yazı örnekleri alınarak davaya konu senet-
lerdeki imzalar ile karşılaştırılmak suretiyle bilirkişi incelemesi yaptı­
rıldıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken bu
hususlar gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş­
tur... " (Yargıtay HGK, E. 2014/19-366, K. 2016/198, T. 26.2.2016).

3. Aşağıdaki, HGK tarafından 03.07.2012 tarihinde 1086 sayılı Hu-


kuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri çerçevesinde verilen ka-
rarı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerini dikkate
alarak irdeleyiniz (20 p).
"... Olayda, taraflar 11.08.1991 tarihinde evlenmişlerdir. Davacı
düğünde kendisine takılan dava konusu edilen ziynetlerin bir süre
banka kiralık kasasında kaldıktan sonra iade edilme taahhüdü ile do-
lara çevrilmek üzere alındıktan sonra bozdurulup davalı adına bankaya
yatırıldığını, bir kısmı ile de minibüs hattı alındığını iddia ederek ta-
lepte bulunmuş ise de bu iddiasını sunduğu deliller ve dinlettiği tanık­
larının beyanı ile kanıtlayamamıştır. Bununla birlikte davacı, dava di-
lekçesinde ve delil listesinin 8. bendinde " yasal ve takdiri her türlü
delil" demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan dava-
cıya ziynetlerin elinden alındığı ve davalı tarqfta kaldığı konusunda da-
valıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar
verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurul-
ması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir ... " (HGK,
T. 10.07.2012).

. . .Başarılar.
Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

379
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU II DERSİ FİNAL SINAVI (11.06.2017)

Sınav Talimatı: 1. Kanun kullanmak serbesttir. 2. Sınav süresi 100


(yüz) dakikadır 3. Her türlü, kalem, silgi vs. alış verişi yasaktır. 4. So-
ruların puan değeri ilgili sorunun karşısında gösterilmiştir. 5. Yazının
düzgünlüğü, Türkçe yazım kurallarına uyma ve kağıt düzeni, sınavın
değerlendirilmesinde dikkate alınacaktır.
OLAY: Ankara'da yaşayan ve otuz yıllık evli bay (A) 70.000TL
karşılığında (X) otomobil firmasından "justMao" marka bir otomobil
satın almıştır. Tarafların arasında yapılan sözleşmeye göre, (A) şimdi­
lik bedelin 20.000TL sini ödeyecek, geri kalan 50.000TL'nin 25.000TL
lik kısmını sözleşmenin yapıldığı tarihten 6 ay sonrasına tekabül eden
aracın teslim gününde, diğer 25.000TL sini ise bir yıl sonra ödeyecektir.
Aracın mülkiyeti son taksitin ödendiği gün (A) ya devredilecektir. İlk
25.000TLyi ödeyerek aracı teslim alan (A), eşi ile çıktığı Karadeniz
turu sırasında Trabzon'un Araklı ilçesinde aracın motorundan kaynak-
lanan bir arıza nedeni ile çıkan yangın sonucu ağır yaralanmış, eşi ise
maruz kaldığı duman zehirlenmesi ve birinci derece yanıklar nedeni ile
bitkisel hayata girmiştir. Yangının arabadaki gizli bir ayıptan kaynak-
landığını düşünen (A) geri kalan son 25.000TL'yi ödemediği gibi, "X"
firmasına karşı Samsun Asliye Hukuk Mahkemesinde şimdilik
50.000TL'si maddi ve 25.000 TL'si manevi olmak üzere toplam
75.000TLlik bir tazminat davası açmıştır.
I. Aşağıdaki soruları yukarıdaki olaya uygun olarak cevaplan-
dırınız.

1. a) (A), dava konusu yaptığı iddialarını hangi delillerle ispatlaya-


bilir? Neden? (10 p).
b) (X) firması verdiği cevap dilekçesinde "Evet aracın motor kıs­
mında bir üretim hatası bulunduğu doğrudur. Ancak, olayın meydana
geldiği tarihte aracın mülkiyetinin hala firmamıza aittir, bu nedenle (A)
bu iddiaya dayanarak dava açamaz" demiştir. (X) firmasının bu iddia-
sını ispat hukuku açısından değerlendiriniz? ( 1O p ).

380
2. a) Araç bedelinin son taksitinin ödenmemesi üzerine (X) firması
aracı bir üçüncü kişiye devretmeye karar vermiştir. Bu durumda (A)'ya
hangi yola başvurmasını önerirsiniz? Neden? (A)nın talebi kabul edi-
lirse (X) hangi yollara başvurabilir? Çeşitli ihtimallere göre değerlendi­
riniz. (10 p).
b) Samsun Asliye Hukuk Mahkemesi (A) nın talebinin tamamını
reddetmiştir. Bu karara karşı taraflar hangi kanun yoluna/ yollarına baş­
vurabilir? Neden/ Nasıl? (10 p)
c) (X) e karşı açtığı davası reddedilen (A), aynı tazminat davasını
otomobilin üretici firması (zt) ye karşı açmış ve (zt) kesin hüküm itira-
zında bulunmuştur. (zt)'nin iddiasını medeni usul hukuku açısından de-
ğerlendiriniz (10 p).
3. a)Dava devam ederken alınan bilirkişi raporundan (A)'nın uğra­
dığı maddi zararın 100.000TL olduğu anlaşılmıştır. (A)'ya hangi yola
başvurmasını önerirsiniz? Neden/ Nasıl? (10 p)
b) (A) bu uyuşmazlığın çözümü için tahkim yoluna başvurabilir mi?
Neden/ Nasıl? (10 p)
il. Aşağıdaki Yargıtay Kararını medeni usul hukuku il dersi
bilgileriniz çerçevesinde değerlendiriniz. (30 p)
"Somut olayda; mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yar-
gılamada bozma ilamı gereğince bilirkişi heyetinden alınan raporda,
davalı servisin, davacı tarafa ait otomobile ayıplı hizmet vermediği, da-
vacı tarafa ait otomobilin radyatöründen su akması sonucu motorun
hasar/anmasında davalı firmanın kusurunun olmadığı belirtilmiştir.
Gerekçeli kararda söz konusu raporla, daha önceki raporlar arasın­
daki çelişkinin giderildiği belirtilmiş olmasına karşın, Mahkeme hakimi
bilirkişi raporundaki belirlemelere katılmayarak zararın oluşmasında
taraflara yüklenecek kusur oranını tespit etmiş, ve belirlediği kusur
oranına göre davalının sorumlu olduğu zarar miktarı belirleyerek hü-
küm altına almıştır. HMK'nın yukarıda anılan hükümleri gereğince;
hakim, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hal-
lerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakim, bilir-
kişi raporundaki eksiklik, belirsizlik, çelişki görmesi durumunda, bilir-
kişiden yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi ge-
rek görürse yeni bilirkişi incelemesi de yaptırabilir. Hakimin uzman ol-
madığı konularda, bilirkişi raporuna aykırı karar vereceği durumlarda
uzman olmadığını gözeterek, bu raporu gerekçelendirip çürütmek

381
yerine konunun uzmanlarına tekrar inceleme yaptırması gerekir. Bun-
dan sonra hakim bu raporları değerlendirerek kendi vicdani kanaati ile
bir sonuca varmalıdır". (Yargıtay 3. HD, E. 2015/6254, K.
2015/11357, T. 18.6.2015).
. .. Başarılar.
Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

382
GAZİ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI

MEDENİ USUL HUKUKU II DERSİ BÜTÜNLEME SINAVI


(22.06.2017)
Sınav Talimatı: 1. Sınav süresi 100 dakikadır. 2. Kanun kullanmak
serbesttir. 3. Her türlü, kalem, silgi vs. alış verişi yasaktır. 4. Türkçe
yazım kurallarına uyma ve yazının düzgünlüğü değerlendirmede dik-
kate alınacaktır.
OLAY: (M) ile olan evlilik dışı ilişkisinden (Ç) isimli bir çocuk
dünyaya getiren (K), M'ye karşı (Ç) adına velayeten kendi adına ise
asaleten bir babalık davası açmıştır. Aleyhine dava açıldığını öğrenen
(M), (K) ile uzlaşmak için (K)'nın evine gitmiş ve geri kalan 60.000TL
si (K) nın davadan feragat etmesi halinde ödenmek üzere toplam
100.000TL'lik bir senet vermiştir. (K) ilk duruşmada davadan feragat
etmediği gibi, ne aldığı senedi ne de peşin olarak aldığı 40.000TL'yi
(M)'ye iade etmiştir. Bu olaya çok sinirlenen (M), (K)'nın evine gide-
rek onu darp etmiş ve 20 gün iş göremez raporu alan (K), (M)'ye karşı
100.000TL si senetten kaynaklanan alacak davası ve 100.000TL si taz-
minat davası olmak üzere toplam 200.000 TL'lik dava açmıştır. (K)'nın
(Ç)'nin gerçek anası olmadığını düşünen (M)'nin eşi (E), bu durumun
tespiti ve ayrıca aile huzurunun bozulması nedeniyle de (K)ya karşı
50.000TL manevi tazminat davası açmıştır. Ayrıca, (E)'nin talebi üzere
davaya bakan mahkeme (K)'yı dinlemeksizin dava sonuna kadar (Ç)
nin velayetini (E) 'ye vermiştir.
I. Aşağıdaki soruları yukarıdaki olaya göre cevaplandırınız (Bi-
rinci soru 20, diğerleri 10 puan değerindedir).
1. Olayda ileri sürülen her bir iddia hangi delil ya da delillerle ispat-
lanmalıdır? Gerekçeleri ile birlikte açıklayınız.
2. Açtığı alacak davası reddedilen (K), taleplerinin istinaf ve temyiz
aşamalarında duruşmalı olarak yeniden incelenmesini isteyebilir mi?
Neden/ Nasıl?
3. (E)'nin açtığı dava ile (K)'nın açtığı dava birleştirilebilir mi? Ne-
den/ Nasıl?

383
4. (K)'nın (M)'ye karşı açtığı babalık davası kesinleştikten
sonra,
(E)'nin (K)'ya karşı açtığı davada (E)'nin bütün taleplerinin mahkeme
tarafından kabul edilerek bu kararın kesinleşmesi varsayımında,
(M)'nin başvurabileceği bir yol var mıdır? Neden/ Nasıl?
5. Mahkemenin (Ç)'nin velayetini dava sonuna kadar (E)'ye bırak­
masını medeni usul hukuku bakımından nasıl değerlendirirsiniz? Ne-
den? Bu durumda (K)'ye ne önerirsiniz? Neden?
6. Usulı müktesep hak nedir? Bu konuda bildiklerinizi yazınız.

il. Aşağıdaki Yargıtay Kararını değerlendiriniz. (30 p)


"Davacı işçinin hafla tatili ücretine hak kazanıp kazanmadığı hu-
susu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Somut olayda, davacı ta-
nıkları, davacının Pazar günleri hafla tatilini kullandığını bildirmişler­
dir. Bu durumda, davacının hafla tatili çalışması bulunmadığından ta-
lebin reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozma nedenidir. Somut
olayda, dava tümden ıslah edilmediği gibi ıslah harcı ile birlikte baş­
vuru harcı yatırılmadığından dilekçenin bir ek dava dilekçesi olarak
kabulü de mümkün değildir. Bu nedenle, davacının hafta tatili alacağını
fazla mesai alacağı olarak ıslah etmesi mümkün değildir. Mahkemece
de, ıslah ile hafta tatili alacağının fazla mesai alacağı olarak değişimi
talebi kabul edilmemiş ve alacak hafta tatili alacağı olarak hüküm al-
tına alınmıştır. Ancak bilirkişinin hesaplamalarda fazla mesai olarak
hesapladığı alacağın hafla tatili alacağı olarak nitelenmesi ve hüküm
altına alınması hatalı olup bozma nedenidir." (Yargıtay 7 HD, T.
13.10.2014, E. 2014/4594, K.2014/18689).

. . .Başarılar.

Doç. Dr. İbrahim ERMENEK

384
Üçüncü Bölüm
TEST SORULARI
I. ÇÖZÜMLÜ TEST SORULARI

1. Medeni usul hukukunda aşağıdaki mahkemelerden hangisi


özel mahkeme değildir?
A) Aile mahkemeleri
B) Tüketici mahkemeleri
C) Kadastro mahkemeleri
D) Sulh hukuk mahkemeleri
E) İcra mahkemeleri
Cevap: D şıkkıdır. Özel mahkemeler, belirli konulara ilişkin veya
belirli kişiler arasındaki uyuşmazlıkları çözümlemek üzere özel kanun-
larla kurulan mahkemelerdir. Medeni usul hukukunda iş mahkemeleri,
kadastro mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınai haklar hukuk
mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri bazı özel mah-
kemelerdendir. Buna karşın sulh hukuk mahkemeleri genel mahkeme-
dir. Zira genel mahkemeler, çözümledikleri uyuşmazlıklar bakımından
belirli kişi veya işlerle sınırlandırılmamış mahkemelerdir. Nitekim Hu-
kuk Muhakemeleri Kanunu'nun 4'üncü maddesinde sulh hukuk mah-
kemelerinin görevi düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının
ç bendinde de sulh hukuk mahkemelerinin HMK ile diğer kanunlarda
sulh hukuk mahkemesinin veya hakiminin görevlendirildiği uyuşmaz­
lıkları çözmekle görevli oldukları düzenlenmiştir.

2. Aşağıdaki hallerden hangisi, asliye hukuk mahkemelerinin


görev alanına girmez?
A) Kural olarak çekişmesiz yargı işleri.
B) 1 Kuruşluk manevi tazminat davası.
C) Kişilik haklarına tecavüzün önlenmesi.
D) 10.000,00 TL'lik maddi tazminat davası.
E) Traktör alacağına yönelik alacak davası.
Cevap: A şıkkıdır. Asliye hukuk mahkemelerinin görevleri Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 2'nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna
göre aksine bir düzenleme bulunmadıkça dava konusunun değer ve
miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla şahısvar­
lığına ilişkin davalar asliye hukuk mahkemelerinin görev alanına girer.

387
Buna göre B, D ve E seçeneklerindeki hallerin malvarlığına ilişkin 012
duğu açıktır. Bu hallerde aksine düzenleme olmadıkça görevli mah-
keme değeri ne olursa olsun asliye hukuk mahkemesi olacaktır. Kişilik
hakkına tecavüzün önlenmesi davasının ise maddi bir değeri yoktur.
Çünkü şahısvarlığına ilişkin olarak kişiliğin korunması hakkından do-
ğar. Dolayısıyla aksine düzenleme olmadıkça asliye hukuk mahkemesi
görevlidir. Buna karşın A seçeneğinde verilen kural olarak çekişmesiz
yargı işleri, HMK m. 383'de sulh hukuk mahkemelerinin görevine gir-
mektedir. Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir dü-
zenleme bulunmadıkça sulh hukuk mahkemesidir.
3. Sulh hukuk mahkemelerinin görevine ilişkin olarak aşağıda­
kilerden hangisi doğrudur?
A) Yalnızca belirli uyuşmazlıklarda görevli oldukları için özel mah-
keme niteliğindedirler.
B) Bütün çekişmesiz yargı işlerinde görevlidirler.
C) Taşınır ve taşınmaz mallar hakkında ortaklığın giderilmesi dava-
larına bakarlar.
D) İİK hükümleri istisna olmak üzere kira ilişkisinden doğan yal-
nızca alacak davalarında görevlidirler.
E) Taşınmaz mallar hakkında zilyetliğin korunması davalarına ba-
kamazlar.
Cevap: C şıkkıdır. Sulh hukuk mahkemelerinin görevi, Hukuk Mu-
hakemeleri Kanunu'nun 4'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Söz ko-
nusu maddeye göre sulh hukuk mahkemeleri, aksine düzenleme bulun-
madıkça dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın; kiralanan
taşınmazların tahliyesine ilişkin İcra ve İflas Kanunu hükümleri hariç
olmak üzere kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil her türlü
dava ve karşılık dava, taşınır veya taşınmaz mal veya hakkın paylaştı­
rılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davalar, taşınır ve taşınmaz
mallarda yalnız zilyetliğin korunmasına ilişkin davalar ve HMK ile di-
ğer kanunların ayrıca görevli olarak sulh hukuk hakimi veya mahkeme-
sini düzenlediği davalarda görevlidir. Bu özel düzenlemelerden birisi
de çekişmesiz yargı işlerinde aksine hüküm bulunmadıkça sulh hukuk
mahkemesinin görevli olduğunu belirten HMK m. 383 hükmüdür. Buna
göre bütün çekişmesiz yargı işlerinde değil, aksine düzenlemenin bu-
lunmadığı durumlarda sulh hukuk mahkemeleri görevlidir.

388
4. Aşağıdaki hallerden hangisinde kesin yetki kuralı söz konu-
sudur?
A) Haksız fiilden kaynaklanan davalarda haksız fiilin işlendiği yer
mahkemesinin yetkisi.
B) Can sigortalarında lehtann yerleşim yeri mahkemesinin yetkisi.
C) Taşınmaz üzerindeki şahsi haklara ilişkin davalarda taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi.
D) Bir öğrenci hakkında açılacak alacak davasında, öğrencinin ge-
çici olarak oturduğu yer mahkemesinin yetkisi.
E) Terekede yer alan bir mal hakkında açılacak istihkak davasında,
malın bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi.
Cevap: B şıkkıdır. Yetki kuralları, bir davanın hangi yerdeki görevli
mahkemede görüleceğini belirten ve kural olarak kamu düzeninden ol-
mayan kurallardır. Genel yetkili mahkeme, HMK m. 6'da davalı gerçek
veya tüzel kişinin dava açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ola-
rak düzenlenmiştir. Ancak kanun koyucu bazı özel durumları dikkate
alarak davacıya davasını açabileceği bazı alternatifler öngörmüştür ki
özel yetki kuralları olarak adlandırılan bu haller, kamu düzeninden ol-
mayıp kural olarak genel yetkiyi de ortadan kaldırmamaktadır. Kesin
yetki hallerinde ise yetki kamu düzeninden olup, davanın, belirtilen
mahkeme veya mahkemelerin dışında açılabilmesi mümkün değildir.
Bu noktada kesin yetki halleri, kamu düzeninden olup, yetki sözleşme­
siyle belirtilen mahkemelerin yetkisinin ortadan kaldırılması mümkün
olmadığı (HMK m.18/1) gibi kesin yetki halleri, dava şartı olarak dü-
zenlenmiştir (HMK m. 114/1, ç). Bu yüzden kesin yetki kuralları ol-
dukça önemlidir. A seçeneğinde ifade edilen haksız fiilin işlendiği yer
mahkemesinin yetkisi özel yetki olarak HMK m. 16'da düzenlenmiştir.
HMK m.12 'de taşınmazlara ilişkin kesin yetki hali düzenlenmiş ol-
makla birlikte bu düzenlemede, taşınmaz üzerindeki ayni haklardan do-
ğan uyuşmazlıkların kesin yetkili mahkeme olarak taşınmazın bulun-
duğu yer mahkemesinde açılacağı düzenlenmiştir. Öğrenci, memur, as-
ker gibi bir yerde geçici olarak oturanlara karşı açılacak alacak ve taşı­
nır mal davalarının geçici olarak bulundukları yer mahkemesinde de
açılabileceğine ilişkin HMK m. 8, özel yetki hali düzenlemesidir. Zira
bir alternatif öngörülmektedir. Terekede yer alan bir alacak hakkında
açılacak istihkak davaları ise HMK m. 11/2 'de özel yetki kuralı olarak
düzenlenmiştir. Can sigortalarında lehtarın yerleşim yeri mahkemesinin

389
yetkisi ise HMK m. 15/2 hükmü ifadesine göre açıkça kesin yetki nite-
liğindedir. Zira söz konusu hüküm aynen şu şekildedir; "(2) Can sigor-
talarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh veya aleyhine
açılacak davalarda onların yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir".

5. Görev ve yetki kurallarının niteliği bakımından aşağıdaki ifa-


delerden hangisi yanlıştır?
A) Görev kuralları kamu düzenindendir.
B) Y etk\ kuralları, kural olarak kamu düzeninden değildir.
C) Görev kuralları, yargılamanın her aşamasında hakim tarafından
kendiliğinden veya tarafların ileri sürmesiyle incelenir.
D) Yetki kuralları, her zaman ilk itiraz olarak ileri sürülmelidir.
E) Taraflar kendi aralarında görev sözleşmesi yapamazlar.
Cevap: D şıkkıdır. Görev kurallarının niteliği Hukuk Muhakeme-
leri Kanunu'nun l 'inci maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hüküm şu
şekildedir; "Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve
ilişkin kurallar, kamu düzenindendir". Anılan hükme göre tarafların
kendi aralarında görev sözleşmesi yapmaları mümkün değildir. Diğer
taraftan görev kuralları kamu düzenindendir. Bu bağlamda görev kural-
ları, HMK m. 1 14/1,c düzenlemesi uyarınca bir dava şartıdır ve
HMK'nun "Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, dava-
nın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı nok-
sanlığını her zaman ileri sürebilirler" şeklindeki 115/1 maddesi hük-
müne göre yargılamanın her aşamasında incelenir. Buna karşın yetki
kuralları ise kanunlarda açıkça kesin yetki olarak belirtilen haller dı­
şında kamu düzeninden değildir. Zira bu yönde bir hüküm, HMK'nın
yetkiye ilişkin genel düzenleme olarak HMK m. 5'te yer almadığı gibi
tarafların yetkinin kesin olmadığı hallerde yetki sözleşmesi yapabilmesi
de mümkündür. Oysaki göreve ilişkin olarak tarafların görev sözleş­
mesi yapabilmeleri mutlak bir şekilde mümkün değildir. Zira görev ku-
ralları ancak kanunla düzenlenir. D şıkkında ifade edilen husus ise yan-
lıştır. Zira HMK m. 116/1,a düzenlemesi, yetkinin ancak kesin olmadığı
hallerde ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiğini düzenlemektedir.
Buna karşılık HMK m. 114/1, ç düzenlemesi de yetkinin kesin olduğu
halleri dava şartı olarak düzenlemiştir ve bu halde bir dava şartı olarak
durum gerek taraflarca ileri sürülmek gerekse de hakim tarafından

390
kendiliğinden dikkate alınmak suretiyle yargılamanın her safhasında in-
celenebilir (HMK m. 117/1 ).

6. Yetki sözleşmeleri bakımından aşağıda belirtilen hususlar-


dan hangisi doğrudur?
A) Tüm uyuşmazlıklar bakımından yapılabilir.
B) Resmi yazılı şekil şartına tabi tutulmuştur.
C) Ayrı bir sözleşmeyle yapılmalıdır.
D) Yalnızca kamu tüzel kişileri tarafından yapılabilir.
E) Aksi taraflarca öngörülmedikçe, davanın, belirlenen mahkemede
açılması zorunludur.
Cevap: E şıkkıdır. Yetki sözleşmeleri, Hukuk Muhakemeleri Ka-
nunu'nun 17 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu,
yetki sözleşmelerini HUMK dönemindeki düzenlemeden oldukça farklı
şekilde düzenlemiştir. Bu bağlamda HMK ile birlikte yetki sözleşme­
sine, yalnızca kamu tüzel kişileri ve tacirler arasında yapılmaları
halinde müsaade edilmiştir. Diğer taraftan yetki sözleşmelerinin tüm
uyuşmazlıklar bakımından yapılması mümkün değildir. HMK m. 18/1
düzenlemesine göre tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecek-
leri hallerde yetki sözleşmesi yapılamaz. Yetki sözleşmelerin resmi şe­
kilde yapılması gerekmez. HMK m. 18/2'ye göre yetki sözleşmelerinin
yazılı yapılması öngörülmüş, ancak resmi yazılı şekilden bahsedilme-
miştir. Başka bir ifadeyle adi yazılı şekille yetki sözleşmesi yapılabilir
ve sözleşmenin mutlaka ayrı bir sözleşme ile yapılması gerekmez. Ta-
raflarca aksi açıkça kararlaştırılmadıkça uyuşmazlığın, belirlenen mah-
kemede açılması zorunludur (HMK m.17/1 ).
7. Hakimin davaya bakmasının yasak olması hakkında aşağıda­
kilerden hangisi yanhstır?
A) Hakimin davaya bakmasının yasak olduğu haller tahdidi olarak
sayılmıştır.
B) Yasaklılık hallerinin varlığı halinde hakim davaya bakamaz, ta-
raflar talep etmese dahi çekinmek zorundadır.
C) Taraflar yazılı olarak anlaşırlarsa hakim davaya bakmaya devam
edebilir.
D) Davaya bakması yasak olan hakimin yapmış olduğu tüm işlem­
lerin her halde iptali gerekmez.

391
E) Hakimin yasaklılığı, yargılamanın her aşamasında gözetilir.
Cevap: C şıkkıdır. Hakimin davaya bakmasının yasak olduğu hal-
ler, yapılacak olan yargılamada hakimin tarafsız kalamayacağının ka-
nun koyucu tarafından mutlak olarak kabul edildiği hallerdir. HMK m.
34'te sınırlı sayıda düzenlenmiş olan bu hallerde hakim davaya baka-
maz. Talep olmasa dahi çekinmek zorundadır. HMK m.34/1 'de düzen-
lenen bu husus çerçevesinde hakimin yasaklılığı, kamu düzenindendir.
Dolayısıyla yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği
gibi hakim de kendiliğinden dikkate alabilir. Davaya bakması yasak
olan hakimin, yasaklılık hali mevcutken yapmış olduğu işlemler, mut-
laka üst mahkeme kararıyla iptal olunmaz. Zira usul ekonomisi ilkesi
gereği, yasak olan hakimin yapmış olduğu işlemlerin doğru ise ve tekrar
yapılması gerekmiyorsa, iptal edilmemeli, böylece de gereksiz yere tek-
rar işlem yaparak masraf ve zaman kaybına yol açılmamalıdır. Ancak
yasaklı hakimin verdiği karar ve hükümler, her halde iptal edilir. Konu
HMK m. 35/1 'de şu şekilde açıkça düzenlenmiştir;" ... Yasaklama se-
bebinin doğduğu tarihten itibaren, o hakimin huzuru ile yapılan bütün
işlemler, üst mahkemenin karan ile iptal olunabilir. Hüküm ve kararlar
ise herhalde iptal olunur ... ". Hakimin yasaklılığı halleri, kamu düze-
ninden olduğundan, tarafların anlaşmaları, hiçbir şekilde yargılama ba-
kımından yasaklı hakimin davaya bakmasını sağlamaz. Zira kanun ko-
yucu, açık bir şekilde hakimin yasaklılığı halinde taraflar ileri sürmese
dahi kendisine çekinme zorunluluğu yüklemiştir. Dolayısıyla hakimin
davaya bakmaktan çekinmeme gibi bir hak ve yetkisi yoktur.
8. Aşağıdaki hallerden hangisinde hakimin yasaklılığı söz ko-
nusu değildir?
A) Taraflardan birisinin avukatının, hakimin babası olması hali.
B) Taraflardan birisinin, hakimin amcası olması hali.
C) Hakimin kayınpederinin taraf olması hali.
D) Evlatlığının taraf olması halinde.
E) Kendisinin de mirasçı sıfatıyla yer aldığı mirasa ilişkin bir dava
halinde.
Cevap: A şıkkıdır. Hakimin yasaklı olduğu haller, sınırlı sayıda ol-
mak üzere HMK m. 34/1 'de şu şekilde düzenlenmiştir; "Hakim, aşağı­
daki hallerde davaya bakamaz; talep olmasa bile çekinmek zorundadır:

392
a) Kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili
olduğu davada.
b) Aralarında evlilik bağı kalksa bile eşinin davasında.
c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyunun davasında.
ç) Kendisi ile arasında evlatlık bağı bulunanın davasında.
d) Üçüncü derece de dahil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan
evlilik bağı kalksa dahi kayın hısımlığı bulunanların davasında.
e) Nişanlısının davasında.
f) İki taraftan birinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı
sıfatıyla hareket ettiği davada". Dolayısıyla B, C, D ve E seçeneklerinde
verilen durumlarda hakim davaya bakmaktan yasaklıdır. Buna karşılık
hakimin, davada taraflardan birisinin vekili ile arasında olan kişisel iliş­
kisi, hakimin yasaklılığını gerektirmez. Tarafların vekili ile olan yakın­
lık, hakimin değil, şartları varsa vekilin davada vekil olarak yer alma-
sını engelleyebilir. Konuya ilişkin olarak Avukatlık Kanunu m. 13 'te
yer alan "Bir hakim veya Cumhuriyet Savcısının eşi, sebep veya nesep
itibariyle usul ve füruundan veya ikinci dereceye kadar (bu derece
dahil) hısımlarından olan avukat, o hakim veya Cumhuriyet Savcısının
baktığı dava ve işlerde avukatlık edemez" düzenlemesi gereğince, avu-
katın hakimin babası olması halinde hakimin değil, avukatın yasaklılığı
söz konusudur.
9. Hakimin reddiyle ilgili aşağıdakilerden hangisi doğru bir ifa-
dedir?
A) Ret sebepleri sınırlı sayıda düzenlenmiştir.
B) Reddedilen hakim, ret talebini geri çeviremez.
C) Fer'i müdahil, hakimi reddedemez.
D) Hakim, kendisini reddedemez.
E) Taraflar, ret sebebini dava sırasında öğrenmişse, en geç sonra ge-
len duruşmada yeni bir işlem yapmadan ret talebinde bulunmalıdır.
Cevap: E şıkkıdır. Gerek taraflar açısından hakkaniyete uygun adil
bir kararın verilebilmesi gerekse de bireylerin devletin sunduğu adalet
hizmetlerine olan güveninin sağlanması için yapılacak yargılamalarda
hakimlerin taraflara karşı tarafsız olması gerekir. Ancak tarafsızlığın
sağlanabilmesi için her durumun kanun koyucu tarafından önceden ön-
görülerek düzenlenmesi mümkün değildir. Bu bakımdan bazı hallerde
kanun koyucu hakimin tarafsız olamayacağını doğrudan kabul etmiş ve

393
hakimin yasaklı olduğunu düzenlemiştir. Buna karşılık bunlar dışındaki
hallerde de tarafsızlığı sağlamak bakımından hakimin tarafsızlığından
şüpheyi gerektirecek önemli bir sebebin bulunması halinde hakimin
reddedilebileceğini düzenlemiştir. HMK m. 36 'da düzenlenen bu hal-
ler, sınırlı sayıda değildir, örnek verme yoluyla düzenlenmiştir. Redde-
dilen hakim, HMK m. 41/1 hükmüne göre ret talebi süresinde yapılma­
mışsa, ret sebebi veya bu sebebe ilişkin inandırıcı delil gösterilmemişse
veya sırf yargılamayı uzatmak amacıyla yapılmışsa doğrudan reddi is-
tenen hakim tarafından geri çevrilebilir. Fer'i müdahil, davaya yanında
katıldığı taraf lehine olacak şekilde hakimi reddedebilir. Ret usulü ba-
kımından tarafların, ret talebini belirli bir sürede yapmaları gerekir. Bu
süre ret sebebi davadan önce biliniyorsa en geç ilk duruşmada, eğer
dava sırasında öğrenilmişse en geç takip eden duruşmada yeni bir işlem
yapmadan önce bildirilmelidir. Aksi takdirde ret talebi dinlenmez
(HMK m. 38/1 ).

1O. Aşağıdakilerden hangisi, hakimin reddi sebebi değildir?


A) Hakimin gerekmediği halde taraflardan birisi hakkında görüşünü
açıklamış olması.
B) Hakimin, davada daha önceden tanık sıfatıyla dinlenmiş olması.
C) Taraflardan birinin, eski nişanlısı olması.
D) Hakimin taraflardan birisine öğüt vermiş olması.
E) Hakimin, taraflardan birisinin kanuni temsilcisi olması.
Cevap: E şıkkıdır. Hakimin reddi sebepleri, kanun koyucu tarafın­
dan Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 36'ncı maddesinde örnekseme
yoluyla düzenlenmiştir. Bu çerçevede A, B, C ve D seçeneğinde belir-
tilen haller hakimin reddi sebebi olabilir. Ancak hakimin taraflardan bi-
risinin kanuni temsilcisi olması, sınırlı sayıda düzenlenen hakimin ya-
saklılığı hallerindendir. Gerçekten de HMK m. 34/1,fhükmünde haki-
min, taraflardan birisinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı
sıfatıyla hareket etmesi halinde yasaklı olduğu düzenlenmiştir.

11. Medeni usul hukukunda süreler ile ilgili olarak aşağıda ve-
rilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Taraflar için konulmuş süreler, kural olarak kesin ve hak düşü­
rücüdür.
B) Hakim tarafından belirlenen süreler, kural olarak kesin değildir.

394
C) Hakim, kesin süre vermesi halinde, sürenin kesin olduğunu
açıkça belirtmelidir.
D) Sürelerin başlama ve hesaplanmasında, resmi tatil günleri dik-
kate alınmaz.
E) Gün olarak belirtilen sürelerde, ilk gün (teflıim veya tebliğ günü)
hesaba katılmaz.
Cevap: D şıkkıdır. Medeni usul hukuku, yargılamaya ilişkin usul ve
esasları düzenler. Bu bakımdan yargılama sırasında yapılması icap eden
hususlar belirli sürelere bağlanmıştır. Bu bağlamda medeni usul huku-
kunda iki çeşit süre öngörülmüş olup, taraflar için konulmuş süreler,
kural olarak hak düşürücü niteliktedir. Zira HMK m.94/1 'de Kanun'un
tayin ettiği sürelerin kesin olduğu vurgulanırken aynı maddenin üçüncü
fıkrasında da kesin süre içinde işlemin yapılmaması halinde o işlemi
yapma hakkının ortadan kalktığı düzenlenmiştir. Hakim tarafından süre
verilmesi halinde ise, verilen süre kural olarak kesin değildir. Zira haki-
min kesin süre vermek istemesi halinde bu hususu açıkça belirtmesi ve
verilen sürede işlemin yapılmaması halinde tarafı bu husus hakkında
ihtar etmesi gerekir. Gün olarak belirlenen sürelerde sürenin başlangı­
cında tebliğ veya teflıim tarihi hesaba katılmaz (HMK m.92/1 ). HMK
m. 93 'te yer alan "Resmi tatil günleri, süreye dahildir. Sürenin son gü-
nünün resmi tatil gününe rastlaması halinde, süre tatili takip eden ilk iş
günü çalışma saati sonunda biter" şeklindeki düzenleme çerçevesinde
sürelerin hesaplanmasında tatil günlerinin etkisi düzenlenmiştir. Dola-
yısıyla resmi tatil günleri de dikkate alınır.

12. Eski hile getirme talebinde bulunma süresi, aşağıdakilerden


hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A) Engelin ortadan kalkmasından itibaren 3 gün.
B) Engelin ortadan kalkmasından itibaren 1 hafta.
C) Engelin ortadan kalkmasından itibaren 2 hafta.
D) Engelin ortadan kalkmasından itibaren 15 gün
E) Engelin ortadan kalkmasından itibaren 1 ay.
Cevap: C şıkkıdır. Kanun koyucu, taraflar için öngörülmüş sürele-
rin kural olarak kesin olduğunu, bu nedenle de süresinde yapılmaması
halinde söz konusu işlemi yapına hakkının düşeceğini düzenlemiştir.
Ancak bazı hallerde sürelere uyulmaması, tarafın elinde olmayan se-
beplerden dolayı gerçekleşmiş olabilir. Bu gibi durumlarda taraflara

395
eski hale getirme imkanı tanınmıştır. Eski hale getirme, elde olmayan
sebeplerle süresinde yapılamamış olan işlemin başka bir yolla da yapıl­
ması olanağı yoksa kişinin mahkemeye başvurarak işlemi yapabilme-
sini talep etmesini öngörür. Eski hale getirme, kusur olmaksızın sürenin
kaçırılması halinde taraflara tanınan bir imkan olduğundan, bu imkanın
kötü niyetli olarak taraflarca kullanılmaması için belirli bir sürede ya-
pılması gerekir. Zira HMK m. 96/1 'de talebin engelin ortadan kalkma-
sından itibaren iki hafta içerisinde yapılması gerekir.

13. Medeni usul hukukunda tebligat ile ilgili olarak aşağıdaki­


lerden hangisi yanlıştır?
A) Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılır.
B) Vekil aracılığıyla takip edilen işlerde tebligat, hem vekil hem de
asıl tarafa yapılabilir.
C) Köy tüzel kişiliği tebligat çıkartabilir.
D) Tebligat, kural olarak, muhatabın bilinen son adresine yapılır.
E) Resmi ve adlı tatil günlerinde tebligat yapılması mümkündür.
Cevap: B şıkkıdır. Tebligat, temelde hukuki dinlenilme hakkının
yargılamada temin edilebilmesi dolayısıyla oldukça önemlidir. Aynı şe­
kilde tebligat, yargılamaların makul sürede bitirilebilmesi açısından da
önemlidir. Tebligat, yargılama çerçevesinde yapılan işlemleri, davanın
ilgililerine Kanun tarafından belirtilen usule uygun olarak yapılan bil-
gilendirmeye ilişkin resmi belgelendirmedir. Tebligat, ifade edilen öne-
mine binaen Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılır. Tebliğ çıkara­
bilecek kimseler, Tebligat Kanunu'nun ! 'inci maddesinde yargı merci-
leri, genel ve katma bütçeli daire ve belediyeler, köy tüzel kişileri, ba-
rolar ve noterler olarak düzenlenmiştir. Tebligat, muhataba bilinen son
adresinde yapılır ve resmi ve adli tatil günlerinde tebligat yapılması
mümkündür. Tebligat Kanunu'nun 11 'inci maddesine hükmüne göre
"vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır". Dolayı­
sıyla vekil ile takip edilen işlerde ise tebligatın mutlaka vekile yapılması
gerekir. Vekil varken tarafa yapılan tebligat usulsüzdür.
14. Davanın tarafları ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi
yanlıştır?
A) Taraf ehliyeti, medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmayı ge-
rektirir.

396
B) Dava ehliyeti, medeni hukuktaki fiil ehliyetinin, medeni usul hu-
kukundaki görünümüdür.
C) Taraf ve dava ehliyeti, yargılamanın her safhasında kendiliğin­
den gözetilmek zorundadır.
D) Taraf sıfatı, dava konusu ile taraflar arasındaki ilişkiyi ifade eder.
E) Taraf sıfatı, bir dava şartıdır ve yokluğu halinde dava usulden
reddedilir.
Cevap: E şıkkıdır. Medeni usul hukukumuzda şekli taraf sistemi
kabul edilmiştir. Buna göre davalarda mutlaka iki taraf yer alır. Ancak
davada taraf olarak yer alabilmek ve taraf olarak işlem yapabilmek be-
lirli şartların varlığını gerektirir. Taraf ehliyeti, hukuki uyuşmazlığın
usul yönünden süjesi olabilmeyi ifade eder. Bu anlamda medeni hukuk-
taki hak ehliyetinin medeni usul hukukundaki karşılığıdır. Dava ehliyeti
ise davada, taraf olarak işlem yapabilme ehliyetini ifade eder. Dava eh-
liyeti medeni hukuktaki fiil ehliyetinin karşılığıdır. Taraf ve dava ehli-
yeti, HMK m. 114 'te dava şartı olarak düzenlenmiştir. Buna göre yar-
gılamanın her aşamasında gözetilir. Taraf sıfatı ise dava konusu sübjek-
tif hak ile taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi ifade eder. Bu bakımdan
taraf ve dava sıfatından farklıdır. Zira bir kimse, davacı tarafından dava
dilekçesinde davalı olarak gösterilmekle o dava bakımından taraf sıfa­
tını kazanır, fiil ehliyetine de sahip olması halinde o davada dava ehli-
yetini de haiz olabilecektir. Ancak kişi, örneğin haksız fiilin gerçek faili
olmamasına rağmen davacı tarafından kendisinin haksız fiilin faili ola-
rak zannedilmesi dolayısıyla davalı olarak gösterilmiş olabilir. Bu du-
rumda davanın davalısı olarak gösterilen kişinin, esasen uyuşmazlık ko-
nusu haksız fiille bağlantısı olmamasına rağmen davada taraf olabilir.
Dava konusu uyuşmazlık ile kişinin sübjektif ilişkisinin bulunup bulun-
madığı, örneğimizde kişinin haksiz fiilin faili olup olmadığı ise ancak
davanın esasına girilmekle belirlenebilecektir. Dolayısıyla taraf sıfatı
bir dava şartı değildir ve yokluğu halinde dava esastan reddedilir.
15. I. Sulh olmak
il. Yemin teklif etmek
III. Hükmolunanı almak
IV. Alternatif uyuşmazlık yöhtemlerine başvurmak
V. Kanun yollarına başvurmak

397
Yukarıdakilerden hangisi veya hangileri, vekile özel yetki veril-
mesini gerektiren hallerdendir?
A) I, III ve IV B) I ve II C) Yalnız IV D) I, II ve IV E) III ve V
Cevap: D şıkkıdır. Türk hukukunda avukatla temsil kural olarak zo-
runlu değildir. Medeni usul hukukunda kişi, davasını kendisi takip ede-
bileceği gibi avukat vasıtasıyla da temsil edilebilir (HMK m. 71/1).
Avukatla temsilin kapsamı ise avukata verilen vekaletnameye göre tes-
pit edilir. HMK m. 73 hükmü çerçevesinde davaya genel vekalet dü-
zenlenmiştir. Bu çerçevede avukat, özel yetki verilmesini gerektiren
haller dışında davanın başından hükmün kesinleşmesine kadar gerekli
tüm işlemleri yapabilir. Buna karşılık Kanun'un 74'üncü maddesine
göre; "Açıkça yetki verilmemiş ise vekil; sulh olamaz, hakimi reddede-
mez, davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif edemez, yemini ka-
bul, iade veya reddedemez, başkasını tevkil edemez, haczi kaldıramaz,
müvekkilinin iflasını isteyemez, tahkim ve hakem sözleşmesi yapamaz,
konkordato veya sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla
yeniden yapılandırılması teklifinde bulunamaz ve bunlara muvafakat
veremez, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvuramaz, davadan
veya kanun yollarından feragat edemez, karşı tarafı ibra ve davasını ka-
bul edemez, yargılamanın iadesi yoluna gidemez, hakimlerin fiilleri se-
bebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açamaz, hangileri hakkında
yetki verildiği açıklanmadıkça kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarla ilgili da-
vaları açamaz ve takip edemez". Bu noktada HMK ile birlikte
HUMK'dan farklı olarak hükmolunanı alma (ahzu kabz) yetkisi, dava
özel vekaletin gerektiren bir hal olmaktan çıkarılmış, davaya genel
vekaletin kapsamına sokulmuştur.
16. Dava arkadaşlığı ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) İhtiyari dava arkadaşlığında, dava arkadaşı kadar dava olup bu
davaların her biri diğerlerinden bağımsızdır.
B) İhtiyari dava arkadaşlığında, her dava arkadaşının yaptığı işlem
kendisi açısından hüküm ve sonuç doğurur.
C) Mecburi dava arkadaşlığında, tek bir dava bulunmaktadır.
D) Hem maddi hem de şekli mecburi dava arkadaşlığında bütün
dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır.
E) Mazeretsiz duruşmaya gelmeyen mecburi dava arkadaşları, diğer
dava arkadaşlarının yokluğunda yaptıkları işlemlere itiraz edemez.

398
Cevap: D şıkkıdır. Dava arkadaşlığı, maddi hukuk veya usul huku-
kundan kaynaklanan bazı hallerde bir davanın taraflarında birden fazla
kişinin yer almasını ifade eder. HMK m. 58'de yer alan "İhtiyari dava
arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından
her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder" hükmüne göre A ve
B şıkları doğru bilgiler içermektedir. Maddi mecburi dava arkadaşlı­
ğında birden çok dava değil, tek bir dava bulunmaktadır ve mecburi
dava arkadaşları davada birlikte hareket etmek durumundadır (HMK
m.60). Ancak HUMK döneminde, çoğu zaman oldukça fazla olan dava
arkadaşlarının gelmemesi nedeniyle yapılması gereken işlemlerin yapı­
lamaması dolayısıyla yargılamaların sekteye uğratılabilmekteydi.
HMK ile birlikte bu olumsuzluğun önüne geçmek amacıyla 60'ıncı
maddede " ... Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yap-
mış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği halde
duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade
eder" hükmüne yer verilmiştir. Buna karşılık şekli bakımdan mecburi
dava arkadaşlığında mecburi dava arkadaşlarının birlikte hareket etme
zorunluluğu bulunmamaktadır. Zira bu çeşit mecburi dava arkadaşlı­
ğında, yalnızca davanın açılması anlamında bir mecburiyet söz konusu-
dur. Yargılama esnasında ihtiyari dava arkadaşlığına paralel bir durum
söz konusudur.
17. Fer'i müdahale hakkında aşağıdakilerden hangisi doğru-
dur?
A) Yargılamanın her aşamasında fer'i müdahale mümkündür.
B) Fer'i müdahil, davaya katılmakla taraf sıfatını kazanır.
C) Fer'i müdahilin, davada yanında katıldığı tarafın aleyhine yaptığı
işlemler geçersizdir.
D) Fer'i müdahilin, müdahalenin etkisinden kurtulması mümkün
değildir.
E) Fer'i müdahale için gereken hukuki yarar, sırf ekonomik de ola-
bilir.
Cevap: C şıkkıdır. Medeni usul hukukunda dava, iki taraf sistemi
üzerine kurulmuştur ve esasen dava sonunda verilen hüküm yalnızca
taraflar üzerinde etki doğurur. Ancak bazı hallerde taraflar arasında ve-
rilen hüküm, üçüncü kişilerin hukuki durumlarını da etkileyebilir. Ta-
rafların davadan sonra bir üçüncü kişiye yönelmesini gerektiren,

399
örneğin haksız fiil sorumluluğunda rücu. Fer'i müdahale, üçüncü kişi­
lerin taraflar arasında verilecek hükümden etkilenmesi hallerinde da-
vaya kendi haklarını korumak amacıyla katılabilmesini düzenler. HMK
m. 66 ve devamında düzenlenmiştir. Buna göre fer'i müdahale, ancak
tahkikat sona erinceye kadar yapılabilir. Yani sözlü yargılama ve hü-
küm aşamalarına geçildikten sonra fer'i müdahale mümkün değildir.
Fer'i müdahil, davaya katılmakla taraf niteliğini kazanmaz. Zira fer'i
müdahil, davada kendisi hakkında doğrudan bir hukuki koruma talep
etmemektedir. Fer'i müdahalede bulunabilmek için, hukuki yarar şart­
tır. Bu kapsamda üçüncü kişinin davayı kazanmakta yararı olduğu tara-
fın yanında davaya katılmakta hukuki yararı vardır ancak sırf ekonomik
yarar, hukuki yarar olarak kabul edilmez. Fer'i müdahil, HMK m.69/2
hükmünde ifade edilen; "Fer'i müdahilin, tarafla rücu ilişkisinde, asıl
davadaki uyuşmazlık hakkında yanlış karar verildiği iddiası dinlenil-
mez. Ancak, müdahil, zamanında ihbar yapılmadığı için davaya geç ka-
tıldığını veya yanında katıldığı tarafın iddia ve savunma imkanlarını
kullanmasını engellediğini ya da kendisince bilinmeyen iddia ve sa-
vunma imkanlarının, tarafın ağır kusuru sebebiyle kullanılamadığını
belirterek, yanında katıldığı tarafın yargılamayı hatalı yürüttüğünü ileri
sürebilir" düzenlemesi çerçevesinde müdahalenin etkisinden kurtul-
ması mümkündür. Belirtilen hususlara karşılık C şıkkındaki ifade doğ­
rudur. Zira fer'i müdahilin, esas itibariyle taraf olmadığı bir daya katı­
labilmesinin ön şartı, verilecek hükmün sonradan kendi hukuki duru-
munu etkileyebilecek olmasıdır. Bu bakımdan üçüncü kişi, davayı ka-
zanmasında yararı bulunduğu taraf yanında davaya katılabilir. Dolayı­
sıyla müdahilin işlemleri, yanında katıldığı tarafın lehine olan işlemler
olabilir (HMK m.68/1). Bu sebeple fer'i müdahilin davada yanında ka-
tıldığı tarafın aleyhine işlem yapabilmesi kanun koyucu tarafından
mümkün görülmediğinden bu nitelikteki işlemler geçersizdir.
18. Aşağıdakilerden hangisi asli müdahale bakımından doğru
bir ifade değildir?
A) Asli müdahale, hem çekişmesiz hem de çekişmeli yargıda müm-
kün olabilir.
B) Asli müdahalede bulunabilmek için hukuki yarar şarttır.
C) Asli müdahale, niteliği itibariyle asıl davanın taraflarına karşı
açılmış bir davadır.

400
D) Aslı müdahalede davası, asıl davanın taraflarına karşı birlikte
açılmalıdır.
E) Aslı müdahale davasının davalıları arasında mecburi dava arka-
daşlığı olduğundan, her ikisi de birlikte hareket etmek zorundadır.
Cevap: E şıkkıdır. Asli müdahale, feri müdahaleden farklı olarak,
görülmekte olan bir davanın konusu üzerinde bir başka kimsenin, dava-
nın taraflarına karşı aynı uyuşmazlığı konu edinerek ayrı bir dava aç-
masıdır (HMK m. 65/1). Asli müdahale hem çekişmeli yargıda hem de
çekişmesiz yargıda mümkündür. Ancak çekişmesiz yargıda esas itiba-
riyle davacı davalı terimlerinin yanı sıra ilgili kavramı bulunmaktadır.
Bu bakımdan çekişmesiz yargının konusu olan maddi vakıa ile ilgili
olan kimseler de maddi ilgili olarak çekişmesiz yargı işine katılabilir.
Bu durumda asli müdahaleden söz edilmesi mümkün değildir. Çekiş­
mesiz yargı bakımından gerçek anlamda asli müdahale için üçüncü ki-
şinin, görülmekte olan çekişmesiz yargı işinin ilgililerine karşı hak ileri
sürmesi ile söz konusu uyuşmazlığının çekişmeli yargı işi niteliğine dö-
nüşmesi gerekir. Asli müdahalede bulunabilmek için, görülmekte olan
davanın taraflarına karşı ayrı bir dava açıldığından, şüphesiz hukuki ya-
rar var olmalıdır. Asli müdahale davasının davalı tarafında, ilk davanın
taraflarının birlikte yer alması gerekir. Diğer bir ifadeyle asli müdahale
davasında önceki davanın tarafları, şekli bakımdan mecburi dava arka-
daşlığı söz konusudur. Zira yalnızca davanın açılması bakımından bir
zorunluluk bulunmaktadır. Bu bağlamda asli müdahale davasının davalı
tarafından yer alanlar, birlikte hareket etmek zorunda değildirler. Kaldı
ki bu kimseler esasen kendi aralarındaki uyuşmazlıkta zaten birbirlerine
karşı taraflarda yer almaktaydılar, asli müdahale davasında da bu durum
değişmez. Üçüncü kişinin açtığı asli müdahale davasında yalnızca şekli
olarak bir aradadırlar.
19. Hukuki dinlenilme hakkı ile ilgili aşağıdakilerden hangisi
yanlıştır?
A) Hukuki dinlenilme hakkı, hem Anayasa hem de AİHS ile teminat
altına alınmıştır.
B) Hukuki dinlenilme hakkı, HMK'da açıkça düzenlenmemiştir.
C) Yalnızca medeni usul hukuku değil, bütün yargılama hukukları
bakımından geçerlidir.
D) Hukukı dinlenilme hakkı bilgilenme, açıklama ve ispat ve hükme
etki edebilme olmak üzere üç unsur içerir.

401
E) Hukuki dinlenilme hakkının içeriğindeki unsurlar, yargılamada
birlikte sağlanmalıdır.
Cevap: B şıkkıdır. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa'nın 36'ncı ve
AİHS'nin 6'ncı maddelerinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ol-
mazsa olmaz nitelikteki en önemli unsurudur. Zira bireyin, insan onu-
runa yaraşır şekilde haklarına ulaşabilmesi veya haklarını savunabil-
mesi, yargılamada tam olarak bilgi sahibi olmalarını, açıklama yapabil-
melerini ve verilecek hükme etki edebilmelerini gerektirir. Bu bakım­
dan hukuki dinlenilme hakkı yalnız medeni usul hukuku değil, tüm yar-
gılama hukukları bakımından geçerlidir. Hukuki dinlenilme hakkı, Hu-
kuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27'nci maddesine açıkça düzenlenmiş­
tir. Söz konusu maddenin ilk fıkrasına göre; "Davanın tarafları, müda-
hiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak
hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler". Diğer taraftan maddenin ikinci
fıkrasında hakkın unsurları belirtilmiştir; "(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve
kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir". Belirtilen
hususların yargılamada üçü birden yer almalıdır. Zira bireylere yalnız
başına sağlanan bilgi sahibi olma hakkı, açıklama ve ispat hakkı sağ­
lanmadığı sürece bir anlam ifade etmeyecektir. Aynı şekilde bilgi sahibi
olma ve açıklama haklan, hükme etki edebilme hakkı sağlanmadığı sü-
rece anlamsız kalacaktır. Dolayısıyla belirtilen üç unsurun yargılamada
birlikte sağlanması gerekir.
20. Tarafların dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlü-
lüğü hakkında aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) Doğruyu söyleme ödevi, tarafların aleyhlerine olan vakıaları da
yargılamaya dahil etmelerini gerektirir.
B) Doğruyu söyleme ödevi, tarafların vekilleri ve kanuni temsilci-
lerini de bağlar.
C) Doğruyu söyleme ödevine aykırılık, yargılamanın yenilenmesi
sebebi teşkil edebilir.
D) Davayı geciktirmek amacıyla hakimin reddedilmesi, dürüstlük
kuralına aykırı bir davranıştır.
E) Dürüstlük kuralı, HMK'da açıkça düzenlenmiştir.

402
Cevap: A şıkkıdır. Medeni usul hukukunda, dava malzemesinin ha-
zırlanması bakımından kural olarak taraflarca hazırlama ilkesi geçerli-
dir. Bu bakımdan taraflar davada oldukça etkindirler. Ancak yargıla­
mada maddi gerçeğe uygun adil bir karara ulaşılabilmesi ve yargılama­
nın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için taraflara dürüst davranma ve
doğruyu söyleme yükümlülüğü getirilmiştir. HMK m. 29'da açıkça dü-
zenlenen bu ilke gereğince taraflar yargılama sırasında dürüst davran-
makla yükümlüdürler (HMK m.29/1 ). Bu bağlamda hakimin yargıla­
mayı geciktirmek amacıyla reddedilmesi, şüphesiz dürüstlük kuralına
aykırı bir davranıştır. Öte yandan bu yükümlülük, tarafların vekilleri
açısından da geçerlidir. Tarafların dürüst davranma yükümlülüğünün
somut bir düzenlemesi olarak doğruyu söyleme ödevi de düzenlenmiş­
tir. HMK m. 29/2 hükmüne göre; "Taraflar, davanın dayanağı olan va-
kıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yü-
kümlüdürler". Buna göre taraflar, yargılama sırasındaki vakıalara iliş­
kin açıklamalarını gerçeğe uygun şekilde yapmalıdır. Bu hükme aykı­
rılık, HMK m. 375/1 uyarınca yargılamanın yenilenmesi sebebi teşkil
eder. Tarafların doğruyu söyleme ve dürüst davranma yükümlülükleri,
aleyhlerine olan hususları yargılamaya getirmelerini gerektirmez. Bu
bakımdan tasarruf ve taraflarca hazırlama ilkeleri geçerlidir. Başka bir
ifadeyle tarafların dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü,
tarafların aleyhlerine olan hususları yargılamaya dahil etmelerini gerek-
tirmemektedir. Buna karşılık yargılamaya getirdikleri hususların ger-
çeğe uygun bir şekilde ve dürüstlük kuralına uygun olarak tam ve ek-
siksiz bir şekilde olmalıdır.
I. Görevsizlik kararı
II. Tahkim itirazı
III. Zamanaşımı defi
IV. Husumet
V. Takas defi
VI. Yetkisizlik itirazı
21.Yukarıdakilerden hangileri mutlaka cevap dilekçesi ile ileri
sürülmelidir?
A) 1. V. VI B) III. V C) II. III. V. VI. D) II. VI
E) IV. V. VI.

403
Cevap: D şıkkıdır. İlk itirazlar iddianın ve savunmanın değiştiril­
mesi ve genişletilmesi ile ilgili değildirler. Bu nedenle dilekçeler aşa­
masındaki serbestçe iddia ve savunmanın değiştirilebilmesi hakkından
yararlanamazlar. Bu bağlamda birer ilk itiraz mahiyetinde olan yetki-
sizlik itirazı ve tahkim itirazı mutlaka cevap dilekçesi ile ileri sürülme-
lidir. Buna karşın zamanaşımı bir ilk itiraz değil defidir. Bu yüzden
dilekçeler aşamasında serbestçe, sonraki aşamalarda ise ıslah ve karşı
tarafın açık rızası ile değiştirilebilirler. Görevsizlik bir dava şartıdır. Bu
nedenle her aşamada ileri sürülmesi mümkündür. Husumet maddi hu-
kuk bağlamında bir itirazı ifade eder ki, her aşamada ileri sürülebilir.
Hakim de kendiliğinden dikkate alır.
22. Aşağıdakilerden hangisi ıslah yolu ile kesin olarak yapıla-
maz?
A) Dava konusunun değiştirilmesi
B) İkinci tanık listesi verilmesi,
C) Talep sonucunun arttırılması,
D) Zamanaşımı definin ileri sürülmesi.
E) Yeni bir vakıa eklenmesi
Cevap: B şıkkıdır. Islah taraflara dilekçelerinde yapmış oldukları
usuli hataları düzeltme imkanı veren bir usuli işlemdir. Bu yönü ile id-
dia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının aşılma
hallerinden de birisidir. A, C, D ve E şıklarına ilişkin olarak taraflar
dilekçelerinde bir hata yapmışlar ise sonradan bu eksiklik ya da hatayı
ıslah yolu ile telafi edebilirler. Buna karşın ikinci tanık listesi verme
yasağı hukukumuzda kamu düzeninden kabul edilmektedir ve_ bu yüz-
den ıslah yolu ile ikinci tanık listesi vermek mümkün değildir. Bu husus
Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 240/2 de şu şekilde ifade edil-
miştir: " Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinle-
tilmesi istenilen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini
içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler
tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir tanık listesi verilemez".
23.Aşağıdakilerden hangisinin bir ön sorun şeklinde incelen-
mesi mümkün değildir?
A) Eski hale getirme tal~bi
B) Resmi senedin sahteliği iddiası
C) Yargılamanın iadesi talebinin yerinde olup olmadığı

404
D) Yetkisizlik itirazının yerinde olup olmadığı
E) Davacının ayırtım gücünün olup olmadığı itirazı
Cevap: B şıkkıdır. Ön soruna ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanu-
nunda bir tanımlama yapılmamış olmakla birlikte, ön sorunun ileri sü-
rülmesine ve yargılama prosedürüne ilişkin madde 163 ve devamında
hükümler sevkedilmiştir. Ön sorun hakimin işin esası hakkında ince-
leme yapabilmesi veya bir karar verebilmesi için öncelikle çözüme ka-
vuşturulması gereken uyuşmazlığı ifade eder. Bu bağlamda, A, C, D ve
E şıklarında yer alan talepler ileri sürüldüğünde mahkeme öncelikle bu
sorunları çözecek, daha sonra işin esasına geçecektir. Buna karşın resmi
bir senedin sahteliği ileri sürüldüğünde bunun ön sorun olarak incelen-
mesi mümkün değildir. Bunun için ayrıca bir dava açılması gerekir. Bu
halde asıl uyuşmazlığa bakan mahkeme, resmi senedin sahteliğine iliş­
kin dava sonucunda verilecek kararı bekletici sorun yapmalıdır. Bu hu-
sus Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 208/4'te şu şekilde ifade edil-
miştir: "Resmi bir senetteki yazı ve imzayı inkar eden tarafın bu iddiası,
ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek aça-
cağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan
hakim, gerekirse bu konuda imza veya yazı inkar eden tarafa, dava aç-
ması için iki haftalık kesin süre verir".
24. Davaların ayrılması ve birleştirilmesine ilişkin aşağıdakiler­
den hangisi doğrudur?
A) Davaların birleştirilmesi için her iki davanın görüldüğü mahke-
menin de aynı derecede olması yeterlidir.
B) Farklı mahkemelerde açıldıktan sonra, sonradan birleştirilen da-
vaların ayrılmasına karar verilmesi halinde, diğer mahkemeden gelen
dava görevli ve yetkili mahkemesine iade edilir.
C) Davaların birleştirilmesi sadece ilk derece aşamasında mümkün-
dür
D) Farklı mahkemelerde görülen davaların birleştirilmesi talebi
mutlaka esasa cevap süresi içinde ileri sürülmelidir.
E) Aynı sebepten kaynaklanan davaların birleştirilmesi mümkün ol-
duğu gibi, benzer sebeplerden kaynaklanan davaların birleştirilmesi de
mümkündür
Cevap: E şıkkıdır. Davaların birleştirilmesinin bir ön koşulu olan
davalar arasında bağlantı bulunması şartının düzenlendiği HMK md ..
166/4 hükmüne göre, davaların aynı veya birbirine benzer nedenlerden

405
doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek ni-
telikte bulunması bir bağlantı hali olarak kabul edilmiştir. Buna göre
1086 sayılı HUMK'tan farklı olarak benzer nedenler varsa da, bağlantı
var sayılarak davaların birleştirilmesi imkanı getirilmiştir. Davaların
birleştirilmesi için her iki mahkemenin de aynı derecede olması yeteli
olmayıp aynı sıfata da sahip olması gerekir. Bu nedenle A şıkkı yanlış­
tır. Sonradan birleştirilen davaların ayrılmasına karar verilirse, ayırma
kararı veren mahkemenin 2 farklı esas üzerinden bu davaları görme gö-
rev ve yetkisi devam eder (HMK md. 167), Bu nedenle B şıkkı da yan-
lıştır. Davaların ayrılması prensip olarak ilk derece aşamasında müm-
kün olmakla birlikte, HMK md. 167/5 istinaf incelemesi ayrı dairelerde
yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilebi­
leceğine işaret etmektedir. Bu nedenle, C şıkkı da yanlıştır. Nihayet
farklı yargı çevrelerindeki mahkemelerde görülen davaların birleştiril­
mesi, 1086 sayılı HUMK'tan farklı olarak, sadece esasa cevap süresi
içerisinde değil, her aşamada talep edilebilmektedir (HMK md. 166/2).
25. "İspatı gereken bir vakıanın, o vakıaya yabancı komşu vakıa­
larla yaşam deneyi kuralları çerçevesinde ispatlanmaya çalışmasına
.................. ..... denir".
Yukarıdaki boşluğa gelecek en uygun kavram aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Emare ispatı
B) Yaklaşık ispat
C) İlk görünüş ispatı
D) Asıl ispat
E) Delil gösterme yükü
Cevap: A şıkkıdır. Yaklaşık ispat, ispatı gereken vaka hakkında
hakimde geçici ve muhtemel bir ön kanaat oluşturma faaliyeti olarak
ifade edilir. İlk görünüş ispatı, Genel hayat tecrübesi ve mantık kural-
ları çerçevesinde olayların tipik akışına bağlı olarak, ispatı gereken va-
kıaya ilişkin hakim ortaya çıkan ilk izlenim olarak ifade edilir. Asıl is-
pat, hakimin ispata gereken vakıa hakkında, her türlü olağan şüpheden
ari olarak, tam bir kanaat sahibi olması olarak ifade edilir. Delil gös-
terme yükü, ispat yükü üzerine düşen tarafın bu yükümlülüğünü yerine
getirebilmek için, altına girdiği delil gösterme yükümlülüğü olarak
ifade edilir.

406
26. "Bu sözleşmeden kaynaklı olarak, aramızda bir uyuşmazlık çık­
ması halinde kredi kartı hamili (H), sadece bankamız kayıtları sesli ya-
nıt sistemindeki kayıtları delil olarak kullanacağını, başkaca hiçbir de-
lile başvurmayacağını beyan eder" şeklindeki bir sözleşme hükmüne
ilişkin olarak aşağıda verilenlerden hangisi doğrudur?
A) Bu hüküm yazılı şekilde yapılmasaydı geçersiz olurdu
B) Taraflar münhasır olmayan delil sözleşmesi yapmıştır,
C) Bu sözleşme hükmü geçersizdir,
D) Bu hükmün yer aldığı asıl sözleşme geçersizse, bu hüküm de ge-
çersizdir
E) Bu sözleşme dava açılmadan önce yapılmışsa geçersizdir.
Cevap; C şıkkıdır. Taraflar burada bir delil sözleşmesi yapmak is-
temektedirler. Bu husus, delil sözleşmesine ilişkin hükmün yer aldığı
HMK md. 193/2 'de, taraflardan birisinin ispat hakkını kullanımını
imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersiz-
dir, şeklinde ifade edilmiştir. Olayda verilen sözleşme kredi kartı hamili
H nin ispat hakkını fevkalade güçleştirdiğinden bu şekilde yapılan söz-
leşme geçersizdir. Böyle bir düzenleme olmasa da Borçlar Kanunu'nun
genel işlem şartlan ve Tüketicinin Korunması Hakkında ki Kanun hü-
kümleri çerçevesinde (şayet kredi hamili tüketici ise) yine geçersiz ola-
caktı.
27. Aşağıdakilerden hangisi bir delil değildir?
A) Senet
B) Tanık yemini
C) Kesin hüküm
D) Keşif
ı E) Hakem bilirkişi raporu
Cevap: B şıkkıdır. A, C ve D şıklarında yer alan delillere HMK'da
açıkça yer verilmiştir. Hakem bilirkişi raporu ise, tarafların delil sözleş­
mesi sonucunda yaptıkları bir sözleşmedir ve bu sözleşmeye bağlı ola-
rak sunulan hakem bilirkişi raporu hem taraflar için hem de hakim için
bağlayıcıdır. Bu nedenle HMK'da sayılan uyuşmazlığın çözümüne etki
eden diğer deliller kategorisinde değerlendirilebilir. Buna karşın tanık
yemini bir delil değildir. Sadece tanıkları doğruyu söylemeye yönelten
vicdanı bir baskı aracıdır. Bu yemini taraf yemini ile karıştırmamak ge-
rekir.

407
28. "Görülmekte olan bir dava sırasında davalı, davacının mahke-
meye sunduğu adi senedin sahte olduğunu iddia etmiştir". Bu beyana
ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi doğrudur?

A)Delil olarak kullanılmaya devam edilir.


B) Davalı bu iddialarını mutlaka ayrı bir dava açarak ispatlamalıdır.
C) Senede bağlı ihtiyati tedbirler bu iddiadan etkilenmez
D) Senede bağlı ihtiyati hacizler bu iddiadan etkilenmez.
E) Diğer resmi kurumlar bu belgeyi kullanmaya devam edebilirler.
Cevap: C şıkkıdır. HMK md. 209/3, "senede dayanılarak verilmiş
olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez
ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler ta-
lep edebilir" hükmünü içermektedir. Görüldüğü üzere bu hüküm sadece
ihtiyati tedbirler bakımındandır ve ihtiyati hacze ilişkin bir unsur içer-
memektedir. HMK md. 209/1, resmi senetlerin aksine, adi senetlerdeki
yazı ve imzanın inkarı halinde ayrı bir dava açılması şartını getirmemiş­
tir. Bu nedenle adi senette yer alan imza veya yazının inkarı halinde ön
sorun şeklinde inceleme yapılması mümkündür (HMK md. 208/3).
HMK md 209/1 'e göre bir adi senedin sahteliği iddia edildiğinde, bu
konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme konu
alınamaz. Bu nedenle böyle bir senet delil olarak kullanılamayacağı
gibi, diğer resmi dairelerde bu belgeye dayanarak işlem yapamazlar.
29. Aşağıdakilerden hangisi ticari defterlerin lehe delil olması-
nın şartlarından birisi değildir?
A) Lehine delil olacak tarafın yemin etmesi
B) Defterlerin açılış ve kapanış onayının yapılmış olması
C) Defterdeki kayıtların birbirini doğrulaması
D) Karşı tarafın defterlerindeki kayıtlarla örtüşmesi
E) Defterlerin kanuna uygun şekilde tutulmuş olması
Cevap: A şıkkıdır. Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin düzenle-
meler (eskisinden farklı olarak) 6102 sayılı TTK' da değil, 6100 sayılı
HMK da yer almaktadır. Eski Türk Ticaret Kanununda ticari defterlerin
lehe delil olması için, kendi defterine dayanan tacirin bir de yemin et-
mesi gerekiyor idi. Bu yemin 1086 sayılı HUMK da yer alan tamamla-
yıcı yemine paralel bir düzenleme ihtiva ediyordu. Ancak 1086 sayılı
Kanunda yer alan tamamlayıcı yemine 6100 sayılı HMK da yer

408
verilmemiştir. Bu gelişmeye paralel olarak da, ticari defterlerin lehe de-
lil olabilmesi koşullan arasında yemin etme koşuluna yer verilmemiştir.
30.Aşağıdakilerden hangisi tanıklıktan çekinebilir?
A) B'nin hırsızlık yaptığını gören A
B) Müvekkilinin özel bir sırrını öğrenen ve müvekkilinin aleyhine
tanıklık yapmasına izin verdiği Avukat A
C) Hastasının özel bir sımnı öğrenen ve hastasının aleyhine tanıklık
yapmasına izin verdiği Doktor D
D) Taraflar arasındaki kira sözleşmesinde tanık olarak bulundurulan T
E) Kardeşinin ölüm tarihinin kesin olarak tespiti için tanıklık yap-
ması istenen K
Cevap: B şıkkıdır. Tanıklıktan çekinmeye ilişkin düzenlemelere
HMK md. 247 ile 254 arasında yer verilmiştir. Bu bağlamda aslolan
tanıklık yapma zorunluluğudur ve bu genel kural nedeni ile A şıkkın­
daki halde tanıklıktan çekinilemez. C şıkkındaki hal de ise, kanun ge-
reği bir işi yaparken bir sırra vakıf olanlar da tanıklıktan çekinebilirler.
Ancak, aleyhine tanıklık yapılacak taraf tanıklık yapılmasına rıza gös-
terirse tanıklıktan çekinemezler (HMK md. 249). Bu nedenle D şık­
kında da tanıklıktan çekinmek mümkün değildir. Aslında aynı kural
avukatlar için de geçerli olmakla birlikte, Avukatlık Kanunu madde 36
da, aleyhine tanıklık yapılacak taraf rıza göstermiş olsa dahi avukatların
tanıklık yapmak zorunda olmadıklarına ilişkin özel düzenleme nedeni
ile Avukatlar her halde tanıklıktan çekilebilirler. HMK md. 251 'de ise
her durumda tanıklık yapılması zorunlu olan haller düzenlenmiştir.
Bunlar arasında, aile içi mali ilişkiler, doğum, ölüm ve benzeri ailevi
ilişkilerin yanı sıra, bir hukuki ilişki de tanık olarak bulundurulanlar da
vardır. Bu nedenle D ve E şıkkındaki hallerde de tanıklıktan çekinmek
mümkün değildir.
31. Aşağıdaki işlemlerden hangisini sadece karşı tarafın rızası
ile yapmak mümkündür?
A) Davacının talep sonucunu genişletmesi
B) Davalının davayı kabul etmesi
C) Davacının davasını geri alması
D)Davacının, davalı yanı değiştirmesi
E) Davalı kanun yoluna başvurmaktan feragat etmesi

409
Cevap: C şıkkıdır. Davacının davasını geri alması sadece davalının
rızası ile mümkün olabilmektedir. Buna karşın B ve E şıkkındaki ihti-
maller için karşı tarafın rızasına gerek yoktur, tek taraflı irade beyanı
yeterlidir. Talep sonucunun değiştirilmesi ise, karşı tarafın rızasının
yanı sıra ıslah ile ve hatta belirsiz alacak davasında karşı tarafın rızasına
veya ıslaha gerek olmadan değiştirilebilmektedir. Davalı yanın değişti­
rilmesi ise, karşı tarafın rızasının yanı sıra, rıza gösterilmemesinin dü-
rüstlük kuralına aykırı olduğu veya tarafın yanlış gösterilmesinin maddi
bir hatadan kaynaklandığı hallerde hakim kararı ile değiştirilebilmekte­
dir.
32. Teminat gösterilmesine ilişkin olarak aşağıda belirtilen hu-
susların hangisinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uy-
gulanmaz?
A) Alman vatandaşı Ernst Türkiye'de Türk vatandaşı Ali'ye karşı
maddi tazminat davası açmıştır
B) Türkiye'de mutad meskeni olmayan ve Almanya'da yaşayan Ali
Türkiye'de dava açmıştır.
C) Türkiye'de mutat meskeni olmayan Ali, Türkiye'deki bir davaya
davacı yanında feri müdahil olarak katılmıştır.
D)Türkiye'de mutat meskeni olmayan ve Azerbaycan'da yaşayan
Ayşe Türkiye'de icra takibi yapmıştır
E) Daha önce konkordato teklifi kabul edilen A şimdi dava açmıştır.
Cevap: A şıkkıdır. Teminat gösterme yükümlülüğüne ilişkin düzen-
leme HMK. md. 84 ile 89 arasında düzenlenmiştir. Ancak, HMK da yer
alan teminat gösterme yükümlülüğüne ilişkin düzenleme Türk vatan-
daşlarına ilişkindir. Yabancı ülke vatandaşlarına ilişkin teminat gös-
terme yükümlülüğü MÖHUK da yer almaktadır. Bu çerçevede Aşık­
kında yer alan ihtimal için HMK hükümleri değil, MÖHUK hükümleri
uygulanacaktır.
33. Duruşma yapılmasına ilişkin olarak aşağıda verilen bilgiler-
den hangisi doğrudur?
A) Duruşma mutlaka mahkeme salonunda yapılmalıdır.
B) Duruşmaların mutlaka aleni yapılması gerekir.
C) Duruşmalara zabıt katibinin katılması zorunludur
D) Duruşma sırasında ses ve görüntü kaydı alınması yasaksa da, fo-
toğraf çekilmesi mümkündür

410
E) Duruşma sırasında yazılı tutanak düzenlenebileceği gibi, ses
kaydı almakla da yetinilebilir.
Cevap: C şıkkıdır. HMK md 157'ye göre duruşmalarda zabıt kati-
binin bulunması zorunludur. Hukuki veya fiili bir nedenden dolayı zabıt
katibi görev yapamayacak olursa, yemin ettirilerek görevin niteliğine
uygun bir başka kişi de zabıt katibi olarak görevlendirilebilir. Şu halde
ister mahkeme içinde yapılacak bir iş isterse de mahkeme dışında yapı­
lacak bir iş olsun, zabıt katibinin katılımı mutlak bir zorunluluktur.
HMK md. 154 e göre duruşmalarda tutanak düzenlenmesi bir zorunlu-
luktur. Bu nedenle ses kaydı almakla yetinilemez. Ayrıca, HMK md
156'da Ön inceleme, tahkikat ve yargılama işlemleri ancak tutanakla
ispatlanabilir denilerek bu zorunluluk desteklenmiştir. HMK md. 153 'e
göre duruşma sırasında ses ve görüntü kaydı yasak olduğu gibi, fotoğraf
çekilmesi de yasaktır. Bu hususlar ancak hakim karan ile mümkün ola-
bilir. Duruşmaların aleniliği HMK md 28 'deki aleniyet ilkesi ile birlikte
düzenlenmiştir. Bu madde hükmüne göre duruşmalar aleni olmakla bir-
likte, mahkeme özellikle genel ahlak ve kamu güvenliğinin kesin olarak
gerekli kıldığı hallerde gerekçesini açıklamak kaydıyla duruşmaların
gizli yapılmasına da karar verebilmektedir. Duruşmalar mahkeme salo-
nunda yapılabileceği gibi, özellikle keşif haline olduğu gibi mahkeme
binası dışında da yapılabilmektedir.

34. İspat yükü üzerine düşmemekle beraber, karşı tarafın ileri


sürdüğü vakıaların doğru olmadığını ispat için delil gösterilmesi
medeni usul hukukunda ............. olarak adlandırılır?
A) Karşı ispat
B) Aksi ispat
C) Karşı delil
D) Delil ikame yükü
E) İspat yükünün yer değiştirmesi
Cevap: C şıkkıdır. İspat yükü üzerine düşmeyen tarafın karşı tarafın
iddialarının aksini gösterdiği delillerle ispat etmeye çalışması karşı de-
lil olarak adlandırılır. Karşı delil gösteren taraf, iddiasını ispatlayamasa
bile ispat yükünü üzerine almaz. Medeni usul hukuku alanında kabul
edilen temel prensip ispat yükünün yer değiştirmemesidir. Bu çerçe-
vede Medeni Kanun ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer alan
prensip ve istisnalara göre, hakim ispat yükünün hangi tarafa düşeceğini

411
belirtir. İspat yükünün hangi tarafa düşeceği belirlendikten sonra, ispat
yükü üzerine düşen tarafın bu yükümlülüğünü yerine getirmek amacı
ile ispat vasıtalarını ortaya koymaya çalışmasına delil gösterme yükü
denir. İspat yükü üzerine düşmeyen tarafın, ispata konu vakıa hakkında
oluşan geçici kanaati ortadan kaldırmak için başvurduğu yöntem ise
karşı ispat olarak adlandırılır. Nihayet, karşı tarafın bir yasal karineye
dayanması nedeni ile, ispat yükü üzerine düşen tarafın bu karinenin ak-
sini ispatlamaya çalışmasına aksini ispat denilir.
35. Aşağıdaki hallerden hangisinde yaklaşık ispat aranmaz?
A) Adli yardım kararı verilmesi
B) İhtiyati tedbir kararı verilmesi
C) İhtiyati haciz kararı verilmesi
D) Borçlunun doğrudan iflasına karar verilmesi için mallarını kaçır­
maya teşebbüs etmesi
E) Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında mağdura geçici
ödeme yapılmasına karar verilmesi
Cevap: A şıkkıdır. B,C,D ve E seçeneklerinde belirtilen durumlarda
hakimin karar verebilmesi için iddia edilen vakıanın gereceğe yakın bir
şekilde ispatlanması (yaklaşık ispat) yeterlidir. Tam ispat ancak hüküm
aşamasına gelinde esasa ilişkin nihai kararın verilmesi aşamasında
önemli olacaktır. 30.04.2013 tarihli HMK değişikliğinden önce adli
yardımın haklılık şartının ispatı içinde yaklaşık ispat ölçüsü yeterli sa-
yılmakta idi. Ancak, bu değişiklikle adli yardım için haklılık koşulun­
dan vazgeçilmesi nedeni ile adli yardımda yaklaşık ispatın uygulama
alanı kalmamıştır.

36. Aşağıdakilerden hangisi resmi senet değildir?


A) Noterlerce onaylama şeklinde düzenlenen belgeler
B) Mahkemelerin tespit hükümleri
C) Yurt dışında konsolosluklarca düzenlenen belgeler.
D) Güvenli elektronik imza ile düzenlenmiş belgeler.
E) Duruşma tutanakları
Cevap: D şıkkıdır. HMK mad. 205/2'ye göre, usulüne göre güvenli
elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir.
İşaret ettiğimiz 205'nci maddenin üst başlığı adi senetlerin ispat gücü-
dür. Bu nedenle, güvenli elektronik imza ile düzenlenmiş belgeler adi

412
senet hükmündedir. Diğer şıklarda verilenler ise nitelikleri gereği birer
resmi senettirler.
37. Aşağıdakilerden hangisi Hukuk Muhakemeleri Ka-
nunu'nda deliller arasında sayılmıştır?
A) Harici ikrar
B) Taraf tanıklığı
C) Özel hüküm nedenleri
D) Re'sen teklif olunan yemin
E) Uzman görüşü
Cevap: E şıkkıdır. Uzman görüşü HMK da deliller arasında sayıl­
makla birlikte bir delil olup olmadığı tartışmalıdır. Buna karşın,
HUMK'da yer alan, harici ikrar, uzman görüşü ve re'sen teklif olunan
yemine HMK da yer verilmemiştir. Taraf tanıklığı ise henüz hukuku-
muzda kabul edilmiş bir delil değildir.

38. Aşağıdaki müesseselerden hangisi Hukuk Muhakemeleri


Kanunu'nda düzenlenmiştir?
A) İspat sözleşmeleri
B) Yargı yolu uyuşmazlığı
C) Arabuluculuk
D) Yabancı unsurlu uyuşmazlıkların çözümünde uygulanacak tah-
kim usulü
E) Ticari defterlerin ibrazı ve delil olma vasfı
Cevap: E seçeneği. Ticari defterlerin ibrazı ve delil olmasına ilişkin
eski TTK benzeri hükümlere 6102 sayılı TTK tasarısında yer verilme-
mesi üzerine, bu hükümler HMK tasarısına alınmış ve yasalaşmıştır. A
şıkkında yer alan ispat sözleşmesi ile delil sözleşmesi aynı şey değildir.
İspat sözleşmesi delil sözleşmesini de içine alan daha üst bir kavramı
ifade eder. Yargı yolu uyuşmazlığına ilişkin düzenlemeler uyuşmazlık
mahkemesinin kuruluş ve işleyişi hakkında kanunda düzenlenmiştir.
Yabancı unsurlu uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözülmesi ise Millet-
ler Arası Tahkim Kanununda yer almaktadır. Arabuluculuk hakkında
ise, 2013 yılında yürürlüğe giren Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabulu-
culuk isimli Kanunda düzenlenmiştir ..

413
39. Aşağıdakilerden hangisi adli yardım için yanlış bilgidir?
A) Adli yardıma karar verilebilmesi için adli yardım talebinde bu-
lunanın haklı olduğu yönünde hakimde bir kanaat uyanmalıdır
B) Adli yardım kararlarına karşı itiraz etmek mümkündür
C) Adli yardımdan yararlanacak olan tarafın fakir olması gerekir
D) Adli yardımdan yararlanan taraf davayı kaybederse, dava so-
nunda yargılama giderlerini ödemek zorundadır
E)Yabancı ülke vatandaşlarının adli yardımdan yararlanması pren-
sip olarak mümkün değildir.
Cevap: A şıkkıdır. Adli yardımdan yararlanmak için fakirlik şartı
vardır. Adli yardım geçici koruma sağlayan bir müessesedir. Bu ne-
denle adli yardımdan yararlanan tarafı dava sonuna kadar korur. Dava
sonunda haksız çıkarsa yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilir.
Yabancılar kural olarak adli yardımdan yararlanamaz. Ancak, müteka-
biliyet esaslarına göre adli yardımdan yararlanmaları mümkündür. Adli
yardıma ilişkin 30.04.2013 tarihli HMK değişikliği ile iki önemli yeni-
lik var. Bunlardan ilki, artık adli yardım için haklılık şartının aranma-
masıdır. Bu nedenle A şıkkı yanlıştır. Söz konusu Kanun değişikliği ile
getirilen diğer değişiklik ise, 1086 sayılı Kanunda adli yardım kararlan
verildiği anda kesin kararlardı. Buna karşın, bu değişiklikle artık adli
yardım kararlarına itiraz etme imkanı getirilmiştir. Yani artık bu karar-
lar verildiği anda kesin değil, itiraz yolu açıktır.
40. Tahkim ve hakem sözleşmesine ilişkin olarak aşağıda verilen
bilgilerden hangisi doğrudur?
A) Aramızdaki uyuşmazlık, uyuşmazlık tarihinde A'nın 16 yaşını
doldurması halinde hakem sıfatı ile A tarafından çözülecektir
B) Aramızdaki uyuşmazlık X ilçesi kaymakamı K tarafından atana-
cak hakem eliyle çözülecektir
C) Aramızdaki uyuşmazlık önce hakem eliyle çözülecek, taraflar
kararı beğenmezlerse mahkemeye başvurabileceklerdir
D) Aramızdaki uyuşmazlığın çözümünde Ankara Mahkemeleri ve-
ya taraflarca atanacak hakem heyeti yetkili olacaktır
E) Aramızda doğacak bütün uyuşmazlıkları hakem sıfatı ile Ankara
Barosu Başkanı A çözecektir.
Cevap: B şıkkıdır. Hakem ve tahkim sözleşmelerinin kayıtsız şart­
sız olması gerekir. C ve D şıklarında verilen bilgiler kayıtsız şartsız

414
olma prensibine aykırı olduğundan geçersizdir. Diğer taraftan hakem-
lerin fiil ehliyeti sahibi olması gerekir. Bu çerçevede A şıkkı da yanlış­
tır. Ayrıca, tahkim sözleşmesinin geçerli olması için uyuşmazlığın da
belirli olması gerekir. Bu çerçevede E şıkkında verilen bilgi bu unsura
uygun olmadığından yanlıştır.
41- Davayı kabul ile ilgili olarak verilen bilgilerden hangisi yan-
lıştır?
A) Kayıtsız şartsız bir irade beyanını içermelidir
B) Kesin hükmün sonuçlarını doğurabilmesi için mahkemenin de
kabulüne ihtiyaç vardır.
C) İrade fesadı hallerine dayanılarak iptali mümkündür
D) Davalının kabul beyanı ile dava sona erer
E) Davalı davayı kaybetmiş gibi yargılama giderlerine mahkum edilir.
Cevap: B şıkkıdır. Davayı kabul kayıtsız şartsız tek taraflı ve kesin
bir irade beyanı ile açıklanan ve davayı sona erdiren bir taraf işlemidir.
Bu nedenle ne mahkemenin ne de karşı tarafın onay ya da icazetine ge-
rek yoktur. Davayı kabul bir mahkeme kararı olmadığından kanun yo-
luna götürülemez. Bu nedenle, hata, hile, ikrah varsa davayı kabul irade
fesadı hallerinden birisine dayanarak iptal edilebilir. Davayı kabul eden
davalı davayı kaybetmiş gibi yargılama giderlerine mahkftm edilir. An-
cak hal ve tavırları ile aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ve
en geç ilk oturumda davayı kabul etmişse yargılama giderlerine mah-
kfun edilemez.
42- İstinaf kanun yolunda aşağıdakilerden hangisi yapmak
mümkündür?
A) Aralarında bağlantı bulunmayan davaların birleştirilmesi
B) İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen zamanaşımı definin
ileri sürülmesi
C) İlk derece mahkemesince incelenmeksizin reddedilen veya bir
mücbir sebep yüzünden ileri sürülemeyen delillerin ileri sürülmesi
D) Bu davanın tahkimde görülmesi gerektiği
E) Müddeabihin değiştirilmesi talebi
Cevap: C şıkkıdır. İlk derece mahkemesince incelenmeksizin red-
dedilen veya bir mücbir sebep nedeni ile ileri sürülemeyen delilleri is-
tinaf aşamasında ileri sürmek mümkündür. Buna karşın, davanın talı-

415
kimde görülmesi gerektiği bir ilk itiraz olduğundan; müddeabihin de-
ğiştirilmesi iddianın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağına tabi oldu-
ğundan; aynı şekilde zamanaşımı savunmanın değiştirilmesi ve geniş­
letilmesi yasağına tabi olduğundan istinaf aşamasında ileri sürülmesi ya
da yapılması mümkün değildir. Yapılırsa da, mahkemece kendiliğinden
reddedilir. Davaların birleştirilmesi için ise bağlantı şarttır. Bağlantı bu-
lunmayan davalar ilk derece aşamasında mümkün olmadığı gibi istinaf
aşamasında da mümkün değildir.

43- "Henüz inceleme sırası gelmemiş olan dava ile ilgili delille-
rin, davanın açılmasından önce veya davanın görülmesi sırasında,
önceden toplanıp güvence altına alınmasına ..................... denir.
A) Delillerin hasredilmesi
B) Karşı delil gösterilmesi
C) Geçici hukuki himaye tedbiri
D) Delillerin tespiti
E) Delil ikamesi
Cevap: D şıkkıdır. Diğer kavramlara daha önce işaret ettiğimizde
burada sadece delillerin hasrına dikkati çekelim. Delillerin hasrı, dava-
nın taraflarının her ikisinin de ya da birinin dava başvuracağı bütün de-
lilleri ortaya koyarak bundan başka delile başvurmayacağını beyan et-
mesidir. Taraflar münhasır delil sözleşmesi yapmakla delillerini de has-
retmiş olurlar.

44- Şekli anlamda kesin hüküm aşağıda verilen müesseselerden


hangisi ile kaldırılabilir?
A) Mahkemenin bozma kararına uyma ile
B) Mahkemenin bozma kararına karşı direnme kararı vermesi ile
C) İçtihatların birleştirilmesi ile
D) Karar düzeltme yoluna başvurulması ile.
E) Eski hale getirme talebinin kabulü ile
Cevap: E şıkkıdır. Şekli anlamda kesin hüküm -mahkeme kararla-
rına karşı gidilebilecek hiçbir olağan kanun yolu kalmamış olması an-
lamına gelir. Bu çerçevede mahkeme kararlarına karşı gidilebilecek bir
kanun yolu kalmamışsa da, koşulları oluşmuşsa, eski hale başvuru tale-
binin kabulü ile birlikte o kanun yoluna başvuru imkanını yeniden ka-
zanabilir.

416
45. Ön inceleme aşamasında prensip itibari ile aşağıdakilerden
hangisini yapmak mümkün değildir?
A) İlk itirazların ve dava şartlarının incelenmesi
B) Tarafların sulhe teşvik edilmesi
C) Bir sulh veya uzlaşmazlık tutanağı düzenlenmesi
D) Bu aşamada sunulan delillerin değerlendirilmesi
E) Mazeretsiz olarak gelmeyen tarafın yokluğunda iddianın veya sa-
vunmanın karşı tarafın rızasına bağlı olmaksızın değiştirilebilmesi.
Cevap: D şıkkıdır. Ön inceleme aşamasında mahkemenin öncelikle
yapması gereken işlem dava şartları ve ilk itirazlar bağlamında bir in-
celeme yapmaktır. Ön inceleme aşamasında sulhe teşvik zorunludur.
Taraflar sulh olurlarsa bir sulh tutanağı, uzlaşamazlarsa da bir uzlaş­
mazlık tutanağı düzenlenir. Kanun koyucu ön inceleme aşamasını daha
işlevsel kılmak ve sulhe teşvikin amacının gerçekleşmesi için tarafları
ön incelemeye katılmasını teşvik etmiştir. Katılmayan tarafı ise ceza-
landırma bağlamında, mazeretsiz olarak gelinmemesi halinde diğer ta-
rafa karşı tarafın rızası olmaksızın iddiasını ve savunmasını değiştirme
ve genişletme imkanı vermiştir. Ön inceleme delillerin toplanması için
çok önemlidir. Buna karşın tahkikat delillerin değerlendirildiği aşama­
dır. Bu nedenle prensip olarak ön inceleme aşamasında delillerin değer­
lendirilmesi söz konusu olmaz.

46. Aşağıdakilerden hangisinde bekletici sorun yapma zorunlu-


luğu yoktur?
A) Anayasa'ya aykırılık itirazı
B) Resmi bir belgenin sahteliğinin tespiti için açılan dava
C) Görülmekte olan dava ile bağlantı içerisinde olan ve idari yargıda
açılan bir dava
D) Yargı yolu uyuşmazlığı hakkında Uyuşmazlık Mahkemesi kararı
E) İtirazın kesin kaldırılmasında, terekenin borca batık olduğu iddi-
ası üzerine açılan dava halinde
Cevap: C şıkkıdır. Görülmekte olan bir dava ile bağlantı içerisinde
bulunan bir idari dava veya bir idari karar verilecekse bekletici mesele
yapılabilir. Ancak bekletici mesele yapma zorunluluğu yoktur. A, B, D
ve E şıkkında verilen hallerde ise bekletici mesele yapmak zorunludur.

417
47- Aşağıdakilerden hangisi senede karşı senetle ispat zorunlu-
luğunun istisnalarından birisi değildir?
A) Senedin bir mücbir sebep dolayısıyla kaybolması
B) Delil başlangıcı bulunması
C) Senet almada manevi imkansızlığın bulunması
D) Delil sözleşmesi
E) Hukuki fiiller
Cevap: C şıkkıdır. Senet almanın manevi olarak imkansız olduğu
haller sadece belirli bir miktarı aşan işlemlerin senetle ispatlanması zo-
runluluğuna ilişkin kuralın istisnasıdır. Senede karşı senetle ispat zo-
runluluğu olan hallerde ise, zaten taraflardan birisi senet aldığına göre,
bir manevi imkansızlık söz konusu olmaz. A,B,D ve E şıklarında veri-
len haller ise bu kuralın istisnaları arasında yer almaktadır.

48- Hangisi bir yargılamanın iadesi nedeni değildir?


A) Vekil veya temsilci olmayan kimseler huzurunda davanın görü-
lüp sonuçlandırılmış olması
B) Hakimin yorum gerektirmeyecek kadar açık bir kanun hükmüne
aykırı karar vermiş olması
C) Kişinin yalan yere yemin ettiğinin mahkeme huzurunda kendi
ikrarı ile sabit olması
D) Lehine hüküm verilen tarafın hükme etki edecek bir hile kullan-
mış olması
E) Hükme esas alınan bir mahkeme kararının sonradan başka bir
mahkeme kararı ile ortadan kaldırılmış olması
Cevap: B şıkkıdır. A.C.D ve E şıklarında yer alan bilgiler HMK
madde 375'te birer yargılamanın iadesi nedeni olarak düzenlenmiştir.
B şıkkında yer alan bilgi ise bir yargılamanın iadesi nedeni olmayıp
HMK madde 46 hükümlerine göre, hakimin yargılama faaliyeti dolayı­
sıyla Devlete karşı tazminat davası açma nedenidir.

49. Aşağıdakilerden hangisi HMK'da sayılan deliler arasında


yer almaz?
A) Tanık
B) Senet
C) Hakem Bilirkişi

418
D) Keşif
E) Yemin
Cevap: C şıkkıdır. Hakem bilirkişi sözleşmesi bir münhasır delil
sözleşmesi olup, hakem bilirkişinin raporu tarafları ve hakimi bağlar.
Fakat hakem bilirkişi sözleşmesi HMK da bir delil olarak ayrıca düzen-
lenmiş değildir.

50. Hukuk Muhakemeleri Kanunu bağlamında hakem kararla-


rına karşı başvurulabilecek kanun yolları hangi şıkta doğru olarak
verilmiştir?
A) İptal davası - Temyiz
B) Temyiz - Karar düzeltme
C) İstinaf-Temyiz
D) İptal davası - Yargılamanın yenilenmesi
E) İptal davası - İstinaf
Cevap: D şıkkıdır. HMK'da hakem kararları için öngörülmüş olan
olağan kanun yolu iptal davalarıdır (HMK md. 439). İptal davalarına
bakmakla görevli mahkeme ise bölge adliye mahkemeleridir (HMK
md. 439/1 ). Ancak, burada şu hususa da işaret edelim ki, bölge adliye
mahkemesinin iptal davası sonucu verdiği karara karşı da temyiz yolu
açıktır (HMK md. 439/6). Fakat, temyiz yolu doğrudan hakem kararları
için öngörülmüş değildir. Hakem kararları için öngörülen olağanüstü
kanun yolu ise yargılamanın yenilenmesidir. Ancak yargılamanın yeni-
lenmesi nedenlerinden birisinin gerçekleşip gerçekleşmediğine hakem
heyeti değil, genel mahkemeler karar verecektir (HMK md. 443). Şayet
genel mahkemeler yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden birisinin
gerçekleştiğine karar verirlerse, oluşturulacak yeni bir hakem heyeti (ya
da hakem) huzurunda dava tekrar görülecektir (HMK md. 443/3).
51. Adli yardım bakımından aşağıda verilen bilgilerden hangisi
kesin olarak doğrudur?
A) Adli yardıma ilişkin mahkeme kararları kesindir
B) Adli yardımdan bütün özel hukuk kişilerinin yararlanması müm-
kündür.
C) Adli yardımdan yararlananlar, adli yardımdan yararlandıkları
dava ve icra takipleri bakımından kesin bir koruma altındadır

419
D) Adli yardımdan yararlanabilmek için asgari ücret ya da altında
bir gelir sahibi olmak gerekir
E) Adli yardım taleplerinin incelenmesi çekişmesiz yargı hükümle-
rine göre gerçekleştirilir.
Cevap: E şıkkıdır. Adli yardım kararı HMK md. 334 ve devamı
maddelerinde düzenlenmiştir. Adli yardımın ilk ve en önemli koşulu
fakirlik koşuludur. Ancak fakirlik tamamen sosyal ve ekonomik du-
ruma göre belirlenir. Burada Kanun Koyucu kıstası, "kendisi ve ailesi-
nin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargı­
lama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden
yoksun olan kimseler" şeklinde belirlemiştir. Bu nedenle D şıkkı yan-
lıştır. 30.04.2013 tarihinde HMK'da yapılan değişiklikle adli yardım
kararlarına karşı itiraz imkanı getirilmiştir. Ayrıca, bu düzenleme ile
adli yardım için aranan haklılık şartından da vazgeçilmiştir. Bu nedenle
A şıkkı da yanlıştır. Adli yardım, kendisinden yararlanan kişiye geçici
bir koruma sağlar. Şayet adli yardımdan yararlanan davayı kaybederse
dava sonunda bütün yargılama giderlerini ödemek zorunda kalır. Bu ne-
denle C şıkkı da yanlıştır. Nihayet adli yardım kural olarak sadece ger-
çek kişiler için öngörülmüştür. Özel hukuk tüzel kişileri adli yardımdan
yararlanamazlar. Ancak kamuya yararlı demek ve vakıflar için de bu
imkan kabul edilmiştir. Diğer özel hukuk tüzel kişileri adli yardımdan
yararlanamazlar. Bu nedenle B şıkkı da yanlıştır.
52. I. Eda amaçlı II. Koruma Amaçlı III. Teminat amaçlı
IV. Düzenleme amaçlı V. Engelleme Amaçlı
Yukarıdakilerden hangileri ihtiyati tedbirlerin amacı bakımın-
dan yapılan ayrım içinde yer almaz?
II. III. IV. B) II. V. C)I. III.
D) I. III. IV. E) IV. V.
Cevap: B şıkkıdır. Öğretide ihtiyati tedbirler, eda amaçlı, teminat
amaçlı ve düzenleyici ihtiyati tedbirler şeklinde bir ayrıma tabi tutula-
rak incelenmektedir. Mahkemenin geçici olarak bir şeyin ifasına karar
verdiği hallerde (tedbir nafakası ödenmesine, veya geçici tazminat
ödenmesine karar verilmesi hallerinde olduğu gibi) eda amaçlı ihtiyati
tedbirden; özellikle malvarlığı üzerinde taraflardan birisinin tasarrufta
bulunmasının geçici olarak engellenmesine karar verildiği hallerde (ta-
şınmazın muvakkaten şerhine, malın yedi emine teslimine, bir yetin
mühürlenmesine karar verilmesinde olduğu gibi) teminat amaçlı

420
ihtiyati tedbirden; taraflar arasındaki hukuki münasebetin yeniden ve
geçici olarak düzenlenmesi hallerinde ise (uyarlama davalarında dava
sonuna kadar döviz kurunun belirli bir karşılığa sabitlenmesinde olduğu
gibi) düzenleme amaçlı ihtiyati tedbirden bahsedilmektedir.
53. Aşağıdakilerden hangisi ihtiyati tedbirin kalkması ya da kal-
dırılmasını gerektiren nedenlerden birisi değildir?
A) Nihai kararın verilmesi
B) Dava açılmadan önce alınan ihtiyati tedbir kararlan için kararın
uygulanmasının talep edildiği andan itibaren iki hafta için asıl davanın
açılmamış olması
C) İhtiyati tedbir kararının alındığı andan itibaren bir hafta içinde
kararın uygulanmasının talep edilmemiş olması
D) İhtiyati tedbire karar verilmesini gerektiren şartların değişmesi
E) Aleyhine tedbir karan verilen tarafın teminat göstermesi
Cevap: A şıkkıdır. B,C,D ve E seçeneklerinde verilen bilgiler ihti-
yati tedbirin kendiliğinden kalktığı ya da mahkeme kararı ile kaldırıl­
dığı hallerdir. Buna karşın 1086 sayılı HUMK'tan farklı olarak nihai
kararın verilmesi halinde ihtiyati tedbir ortadan kalkmamaktadır. Bu
konuda mahkeme kararında bir hüküm yoksa karar kesinleşinceye ka-
dar ihtiyati tedbir etkisini devam ettirir.
54. 1086 sayılı HUMK'a göre aşağıdakilerden hangisi karar dü-
zeltme nedenleri arasında yer almaz?
A) Yargıtay kararının usul ve kanununa aykırı olması
B) Yargıtay incelemesi sırasında hükmün esasını etkileyen belge-
lerde bir hile ya da sahteliğin ortaya çıkması
C) Kararın şekli anlamda kesinleşmiş olması
D) Tarafların süresi içinde verdikleri dilekçelerinde ileri sürdükleri
hükme etkisi olan itirazların kısmen veya tamamen karşılıksız kalmış
olması
E) Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkraların bulunması
Cevap: C şıkkıdır. Mülga 1086 sayılı HUMK md. 440'ta 4 bent ha-
linde A, B, D ve E şıklarında yer alan bilgilere birer karar düzeltme
nedeni olarak yer verilmiştir. Bu tahdidi bir düzenleme olmakla birlikte
son bentte yer alan Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması

421
şeklindeki ibareden hareketle, karar düzeltme yoluna başvurunun diğer
koşullarını taşımak kaydıyla

55. 6100 sayılı HMK çerçevesinde aşağıdaki nihai kararlardan


hangisi şekli anlamda kesinleşmemiştir?
A) 1.500 TL'lik alacak davası ilk derece mahkemesi tarafından kıs­
men kabul kısmen reddedilmiştir.
B) Yargıtay'ın bozma kararına karşı ilk derece mahkemesi diren-
miştir.
C) 2.000 TL'lik alacak davasında istinaf mahkemesi yeniden esas
hakkında karar vermiştir.
D) Yargıtay istinaf mahkemesi kararını onamıştır.
E) Yargıtay istinaf mahkemesi kararını düzelterek onamıştır.
Cevap: B şıkkıdır. 6100 sayılı HMK sistemi bağlamında A şıkkında
verilen kararla ihlal edilen menfaat istinaf sınırının; C şıkkında verilen
kararla ihlal edilen menfaat temyiz sınırının altında kaldığından bu ka-
rarlar verildiği anda kesindir. D ve E şıkkında verilen bilgiler bağla­
mında ise, Y argıtay'ın onama ve düzelterek onama kararlarına karşı
HMK'da karar düzeltme gibi bir kanun yolu öngörülmediğinden bu ka-
rarlar bağlamında da kanun yolu süreci tamamlanmış ve bu karalar da
kesinleşmiştir. İlk derece mahkemesinin Y argıtay'ın bozma kararına di-
renmesi halinde ise, direnme kararı bir nihai karardır ve bu karara karşı
temyiz yolu açıktır. Bu kararın kesinleşmesi için ya tarafların temyiz
yoluna başvuru süresini geçirmesi ya da temyiz sonucunda HGK tara-
fından direnme kararının onaylanması gerekir.

56. Aşağıdakilerden hangisi ıslah işleminden etkilenir?


A) Bilirkişi rapor ve beyanları
B) Maddi olaylar
C) Talep sonucu
D) İkrar
E) Keşif tutanakları
Cevap: C şıkkıdır. Islah yolu ile müddeabihi veya talep sonucunu
değiştirip genişletmek mümkündür. Bu nedenle talep sonucu ıslahtan
etkilenir. Buna karşın, maddi olaylar, bilirkişi rapor ve beyanları, ikrar,
keşif tutanakları maddi dünyada gerçekleşmiş olaylardır ve bunların ıs­
lahla değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması mümkün olmaz. Bu

422
bağlamda ıslahın tarafların dilekçelerinde yaptıkları usuli hataları dü-
zeltme vasıtası olduğunu bir kez daha hatırlatalım.

57. Hakem bilirkişi raporları aşağıdakilerden hangisinin en gü-


zel örneğini teşkil eder?
A) Delil Başlangıcı
B) Münhasır delil sözleşmesi
C) Senet
D) Bilirkişi raporu
E) Hakem heyeti kararı
Cevap: B şıkkıdır. Hakem bilirkişi raporları, bilirkişi raporlarından
farklı olarak tarafları da mahkemeyi de bağlayıcı mahiyettedir. Hakem
heyeti kararından farklı olarak, hakem bilirkişi raporları, bir yargılama
sonucunda verilmezler. Başka bir ifade ile hakem bilirkişilik faaliyeti
başlı başına bir yargılama faaliyeti değildir. Buna karşın hakem heyeti
kararı başlı başına bir yargılama faaliyeti sonucunda verilir. Münhasır
delil sözleşmesi tarafların davadan önce veya dava sırasında yapacak-
ları bir sözleşme ile aralarındaki uyuşmazlığın çözümünde başvuracak­
ları delilleri sınırlandırmalarıdır. Bu bağlamda taraflar aralarındaki
uyuşmazlığın çözümü için hakem bilirkişiye başvuracaklarını kabul et-
mekle, delillerini sınırlandırmış ve hatta hasretmiş olmaktadırlar. Bu
bağlamda, hakem bilirkişi raporları sözleşmeleri münhasır delil sözleş­
melerinin güzel bir örneğini teşkil etmektedirler.
58. Lehine olan ilk derece mahkemesini alan B, karardaki çeliş­
kiler ve açık olmayan hususlar nedeni ile kararı icra edememiştir.
(B) aşağıdaki yollardan hangisine başvurmalıdır?
A) Maddi hataların düzeltilmesi
B) Yargılamanın yenilenmesi
C) Temyiz
D) Değişiklik davası
E) Hükümlerin açıklanması (tavzih)
Cevap: E şıkkıdır. Hükümlerin tavzihi HMK md. 305'te düzenlen-
miştir. Buna göre, hüküm yeterince açık değilse veya icrası tereddüt
uyandırıyorsa yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamla-
nıncaya kadar taraflardan her birisi hükmün açıklanmasını veya tered-
düt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Buna karşın hükümlerin

423
tavzihi ile her zaman karıştırılan müesseselerden birisi olan hükümlerin
tashihine ilişkin düzenleme HMK md. 304 'te yer almaktadır. Hüküm-
lerin tashihi ise, hükümdeki yazı ve hesap hataları ile benzeri diğer ha-
taların taraflardan birisinin talebi üzerine veya re' sen hakim tarafından
düzeltilmesidir. Ancak, hüküm taraflara tebliğ edilmişse ancak taraf-
larca talep edilmesi halinde düzeltilebilir. Görüldüğü üzere, tashih için
verilen kararın icrası için bir problem olmasına gerek yoktur. Buna kar-
şın tavzih için kararın mevcut hali ile icra edilmesinde bir tereddüt veya
zorluk ya da imkansızlık bulunması gerekir.
59. Benzer konularda Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi hukuk
dairesi ile Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi hukuk dairesi içtihat-
ları arasında bir çelişki ortaya çıkmıştır. Bu durumda içtihatların
birleştirilmesi kararı aşağıdaki mercilerden hangisi tarafından ve-
rilir?
A) Yargıtay Birinci Başkanlığı
B) Yargıtay Büyük Genel Kurulu
C) Yargıtay İlgili Hukuk dairesi
D) Bölge Adliye Mahkemeleri Ortak Kurulu
E) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Cevap: C şıkkıdır. 5235 sayılı Kanunun 35 'inci maddesinin ikinci
fıkrasına göre iki faklı bölge adliye mahkemesinin kesinleşmiş kararları
arasında bir içtihat farklılığı ortaya çıkarsa, bu içtihat farklılığı Yargıtay
ilgili hukuk dairesince karara bağlanır.
60. Aşağıdakilerden hangisinin esasa cevap süresi geçtikten son-
ra hiçbir şekilde ileri sürülmesi mümkün değildir?
A) Yetki itirazı
B) Davacının dava ehliyetinin olmadığına dair yapılan itiraz
C) Zamanaşımı defi
D) Sözleşmenin geçersizliğine yönelik itiraz
E) Mahkemenin görevli olmadığına dair yapılan itiraz.
Cevap: A şıkkıdır. A şıkkında verilen yetkisizlik itirazı bir ilk itiraz
halidir ve mutlaka cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. B ve E şıkkında
verilen bilgiler birer dava şartıdır ve bunların yargılamanın her aşama­
sında ileri sürülmesi mümkündür. D şıkkında yer alan bilgi ise maddi
hukuk bağlamında itirazdır ve dava dosyasından anlaşılmak kaydıyla

424
yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. C şıkkında verilen zama-
naşımı defi ise maddi hukuk bağlamında bir defidir. İddianın ve sa-
vunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağına tabidir. Dilekçeler
aşamasında serbestçe, daha sonraki aşamalarda ise ıslah veya karşı ta-
rafın açık rızası ile davaya her zaman dahil edilebilir.

61. Aşağıdakilerden hangisi karşı dava bakımından yanlış bilgidir?


A) Karşı davanın açılabilmesi için derdest bir davanın bulunması
şarttır

B) Karşı davanın cevap dilekçesi ile birlikte açılması zorunludur


C) Karşı davanın koşuşları yoksa mahkeme davaların ayrılmasına
karar vermelidir
D) Davalının takas veya mahsup talebi varsa, ayrıca talepler ara-
sında bağlantı şartının varlığı araştırılmaz
E) İdari yargının görev alanına giren konularda adli yargı alanında
karşı dava açılamaz.
Cevap: B şıkkıdır. Karşı davaya ilişkin düzenleme HMK md 132
ve devamında düzenlenmiştir. Buna göre ilk şart asıl davanın açılmış
ve görülmekte olmasıdır (derdest olmasıdır). Diğer şart davalar ara-
sında bağlantı bulunması şartıdır. Bu bağlamda karşı davacının takas
veya mahsup talebi varsa, bağlantı varsayılır ve ayrıca bir bağlantının
var kabul edilebilmesi için lüzumlu olan diğer şartlar araştırılmaz.
HMK da idari yargı alanında görülmesi gereken bir davanın adli yargı
alanında karşı dava olarak açılmasını engelleyen bir hüküm olmamakla
beraber, yargı yolu kurallarının niteliği ve Anayasada adli ve idari yargı
kollarının ayrı ayrı düzenlenmiş olması karşısında idari yargıda açıl­
ması gereken bir dava adli yargıda karşı dava olarak açılamaz. Karşı
davanın koşulları yoksa (HMK md.132/2) veya karşı dava süresinden
sonra açılmışsa (HMK md. 133/2) mahkeme davaların ayrılmasına ka-
rar verir. Bu çerçeve de (davaların ayrılmasına ilişkin HMK md. 167
hükmünden farklı olarak) gerekirse karşı davanın görevli ve yetkili
mahkemesine gönderilmesine de karar verilebilir (HMK md. 132/2).
Karşı dava 1086 sayılı HUMK zamanında cevap dilekçesi ile açılma­
lıydı, aksi halde asıl davanın davacısı bunu bir ilk itiraz olarak ileri sü-
rebiliyordu. Ancak HMK md. 133 karşı davanın esasa cevap süresi
içinde cevap dilekçesi ile veya ondan bağımsız bir dilekçe ile açılabile­
ceğini düzenlemekle HUMK sisteminden vazgeçmiştir.

425
62. Aşağıdaki şıklardan hangisinde sırasıyla cevap süresi ve
uzatma süresi doğru olarak verilmiştir?
A) 14 gün 30 gün
B) 10 gün - 3gün
C) 30 gün 2 hafta
D) 15 gün-15 gün
E) 2 hafta- 1 ay
Cevap: E şıkkıdır. Cevap dilekçesi verme süresi HMK md 127'de
düzenlenmiştir. Buna göre cevap dilekçesi verme süresi dava dilekçe-
sinin davalıya tebliği tarihinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve
koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içerisinde hazırlanmasının
çok zor yahut imkansız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mah-
kemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçme-
mek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen
karar taraflara derhal bildirilir.

63. Aşağıdakilerden hangisi iddiayı değiştirme ve genişletme ya-


sağının aşılması halleri arasında yer almaz?
A) Davacının açık rızası
B) Islah
C) Dava konusunun devri
D) Tarafın iradi değişikliği
E) Hukuki sebeplerin değiştirilmesi
Cevap: E şıkkıdır. A,B,C ve D şıklarındaki hallerden birisi ile iddi-
ayı veya savunmayı değiştirip genişletmek mümkündür. Buna karşın
hukuki sebepleri değiştirmek bu yasağın bir aşılma hali olmadığı gibi,
bunlar yasak kapsamında da değildir. Zira HMK md.33 e göre hakim
yerli ve yabancı hukuku kendiliğinden uygulamakla görevlidir.

64. Ön inceleme aşamasında prensip itibari ile aşağıdakilerden


hangisini yapmak mümkündür?
A) İlk itirazlar ile dava şartlarına ilişkin itirazları ileri sürmek
B) Davalıyı davayı kabul etmeye teşvik etmek
C) Bir sulh veya uzlaşmazlık tutanağı düzenlenmesi
D) Bu aşamada sunulan delillerin değerlendirilmesi

426
E) Mazeretsiz olarak gelmeyen tarafın yokluğunda hakimin izni ile
iddianın veya savunmanın değiştirilip genişletebilmesi
Cevap: C şıkkıdır. Ön inceleme aşamasının en önemli fonksiyonla-
rının başında tarafların sulhe teşvik edilmesi gelir. Bu çerçevede taraflar
sulh olurlarsa bir sulh tutanağı, aksi halde ise bir uzlaşmazlık tutanağı
düzenlenmesi zorunludur. Böylelikle uyuşmazlığın çözümüne ilişkin
bir yol haritası çizilmiş olmaktadır. A şıkında ilk itirazların ileri sürül-
mesi bakımından; B şıkkı davayı kabul teşvik denildiğinden (doğrusu
sulhe teşvik olmalı, zira davayı kabule teşvik halimin taraflılığının açık
bir göstergesi olur); D şıkkı delillerin değerlendirilmesi denildiğinden
ki, delillerin değerlendirilmesi prensip olarak tahkikat aşamasında ola-
cağından; E şıkkı ise, gelemeyen tarafın yokluğunda iddianın ve savun-
manın değiştirilmesi ya da genişletilmesini hakimin iznine bağladığın­
dan (ne karşı tarafın ne de hakim izin ya da icazetine gerek yok) yanlış­
tır.

65. Aşağıdakilerden hangisinde bekletici sorun yapma zorunlu-


luğu vardır?
A) Cumhurbaşkanı tarafından bir kanunun iptali için Anayasa Mah-
kemesine başvurulması
B) Resmi bir belgenin sahteliğinin tespiti için dava açılması için
süre verilmişse
C) Görülmekte olan dava ile bağlantı içerisinde olan ve idari yargıda
açılan bir dava
D)Taraflar arasında aynı sebep ve konuya dayanarak yeni bir dava
açılmış olması
E) İtirazın kesin kaldırılmasına, ilişkin inceleme devam ederken
borçlunun menfi tespit davası açması
Cevap: B şıkkıdır. HMK md. 208/3 'te adi senetlerin sahteliği ileri
sürüldüğünde bu hususun asıl davaya bakan mahkemede bir ön sorun
olarak incelenebileceği gibi ayrı bir dava olarak da ileri sürülebileceği
hüküm altına alınmıştır. Buna karşın md. 208/4 te resmi senetlerin sah-
teliği ileri sürüldüğünde bunun mutlaka ayrı bir dava şeklinde açılaca­
ğını ve evraka resmiyet kazandıran kişinin de davalı gösterilmek sure-
tiyle açılacak yeni bir davada ileri sürülmesi zorunluluğuna işaret edil-
miş ve bu halde gerekirse mahkemenin dava açılması için iki haftalık
kesin süre vereceğine işaret edilmiştir. Bu halde ayrı bir sahtelik davası

427
açılırsa, asıl davaya bakan mahkemenin de bu davayı bekletici sorun
saymak zorunda olduğu açıktır. A şıkkında verilen ihtimalde ise, Ana-
yasa mahkemesi kararının bekletici mesele yapılması zorunlu ise de bu
husus, bizatihi asıl davaya bakan mahkemece somut norm denetimi sı­
rasında ileri sürülen itiraza ilişkindir. Soyut norm denetimi bu kap-
samda değildir. Diğer şıklarda verilen hallerde ise, bekletici mesel ya-
pılabilir, ancak bu zorunlu değil ihtiyari bekletici sorundur.

66. Basit yargılama usulünde dava dosyası en fazla kaç defa iş-
lemden kaldırılabilir?
A)3
B)2
C)l
D) Dava dosyası işlemden kaldırılamaz
E)4
Cevap: C şıkkıdır. HMK md. 320/4 e göre, basit yargılama usulüne
tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilen dosya, yenilenme-
sinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır. Bu düzenle-
meye göre basit yargılama usulünde dosya en fazla bir kez işlemden
kaldırılabilir.

67. Davalı A kendi aleyhine açılan bir alacak davasına karşı verdiği
cevap dilekçesinde, "iddia edilen para tarafima ödüne olarak değil. ba-
ğış olarak verildi" şeklinde bir beyanda bulunmuştur.
Bu olaya ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi doğ­
rudur?
A) Burada bir bağlantılı bileşik ikrar söz konusu olduğundan ikrarı
bölmek mümkündür
B) Bu ikrarı irade sakatlığı hallerine dayanarak ortadan kaldırmak
mümkündür.
C) Böyle bir beyan üzerine davalı bu bedeli bağış olarak aldığını
ispatlamalıdır
D) Davalının bu beyanı ile iddia edilen bedelin davalıya teslim edil-
diği vakıası çekişmeli olmaktan çıkmıştır
E) Bu beyanın vekil tarafından yapılabilmesi için, kendisinin özel
yetkiye sahip olması gerekir.

428
Cevap: D şıkkıdır. İkrarda bulunan tarafın aleyhine ileri sürülen
maddi vakıanın doğruluğunu beyan etmekle birlikte onun hukuki nite-
liğini değiştirmesi vasıflı ikrar olarak adlandırılır. Vasıflı ikrar bölüne-
mez. Bu çerçevede, dava konusu edilen paranın alacaklıya teslim edil-
diği hususu çekişmeli olmaktan çıkar. Ancak, burada vasıflı ikrar bölü-
nemediğinden davacının bu bedeli ödünç olarak verdiğini ispatlama yü-
kümlülüğü devam eder.
68. İspat yükü üzerine düşen tarafın bir karineye dayanması ha-
linde, karşı tarafın karinenin ahini ispatlamaya çalışmasına
.................. denir?
Yukarıdaki boşluğa aşağıda verilenlerden hangisinin gelmesi en
uygundur?
A) Karşı delil
B) Karşı ispat
C) Aksini ispat
D) Dolaylı ispat
E) Yaklaşık ispat
Cevap: C şıkkıdır. Nihayet, karşı tarafın bir yasal karineye dayan-
ması nedeni ile, ispat yükü üzerine düşen tarafın bu karinenin aksini
ispatlamaya çalışmasına aksini ispat denilir İspat yükü üzerine düşme­
yen tarafın karşı tarafın iddialarının aksini gösterdiği delillerle ispat et-
meye çalışması karşı delil olarak adlandırılır. Karşı delil gösteren taraf,
iddiasını ispatlayamasa bile ispat yükünü üzerine almaz. Medeni usul
hukuku alanında kabul edilen temel prensip ispat yükünün yer değiştir­
memesidir İspat yükü üzerine düşmeyen tarafın, ispata konu vakıa hak-
kında oluşan geçici kanaati ortadan kaldırmak için başvurduğu yöntem
ise karşı ispat olarak adlandırılır.. İspatı gereken bir vakıanın, o vakı­
aya yabancı komşu vakıalarla yaşam deneyi kuraiıan çerçevesinde is-
patlanmaya çalışmasına dolaylı ispat (Emare ispatı) denir. Nihayet,
yaklaşık ispat, ispatı gereken vaka hakkında hakimde geçici ve muh-
temel bir ön kanaat oluşturma faaliyeti olarak ifade edilir.
69. Aşağıdakilerden hangisi HMK'da sayılan deliler arasında
yer almaz?
A) Uzman görüşü
B) Senet
C) Tamamlayıcı yemin

429
D) Keşif
E) Bilirkişi
Cevap: C şıkkıdır. Tamamlayıcı yemin 1086 sayılı HUMK zama-
nında bir kesin delil olarak kabul edilmişti. Tamamlayıcı yemin, ispat
yükü üzerine düşen tarafın, takdiri delillerle de ispatlanabilen bir vakı­
ayı gereceğe yakın bir şekilde ispatlaması halinde, hakimin kanaatini
güçlendirmek için teklif ettiği yemin olarak tanımlanmakta ve bu yemin
hakim tarafından re'sen teklif edildiğinden, re'sen teklif edilen yemin
olarak da isimlendirilmekte idi. Ancak bu delil 6100 sayılı HMK ya
alınmamıştır. Diğer şıklarda verilen dört delile de HMK da yer veril-
miştir.

70. Aşağıdakilerden hangisi dava açılmasının maddi hukuk ba-


kımından doğurduğu sonuçlara örnek olarak verilemez?
A) Zamanaşımı süresinin kesilmesi
B) Davacının manevi tazminat talebinin malvarlığına ilişkin bir
hakka dönüşmesi
C) Davanın derdest hale gelmesi
D) Davalı borçlunun mütemerrit olması
E) İyi niyetle hak kazandığını iddia eden davalının bu iddiası çekiş­
meli hale gelmesi
Cevap: C şıkkıdır. Dava açılmakla davanın derdest hale gelmesi
usul hukukuna ilişkin bir sonuçtur ve artık derdestlik dava şartı başla­
mıştır. Diğer dört şıkta verilen bilgiler ise dava açılmasının maddi hu-
kuk bakımından doğurduğu sonuçlardır.
71. Aşağıdakilerden hangisi davalının mutlaka cevap dilekçesi
ile ileri sürmesi gereken savunma vasıtalarından birisidir?
A) Derdestlik itirazı
B) Zamanaşımı
C) Tahkim itirazı
D) Teminat
E) Sözleşmenin kesin geçersizliği
Cevap: C şıkkıdır. Tahkim itirazı bir ilk itiraz mahiyetinde oldu-
ğundan sadece cevap dilekçesi ile ileri sürülebilir. Cevap dilekçesinin
verilmesi anından itibaren ileri sürülmesi mümkün değildir. Bu hal dı­
şında A ve D şıklarında verilen bilgiler birer dava şartı olduğundan

430
yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. B şıkkında verilen zama-
naşımı bir defidir, dilekçeler aşamasında serbestçe, dilekçeler aşama­
sında sonra ise prensip olarak ıslah veya karşı tarafın açık rızası ile ileri
sürülebilir. E şıkkında verilen hal ise maddi hukuk bağlamında bir iti-
razdır ve davanın her aşamasında ileri sürülebilir.

72. Aşağıdaki işlemlerden hangisi prensip itibari ile ön inceleme


aşamasında yapılmış olamaz?
A) Davalının yokluğunda davacı talep sonucunu değiştirmiştir
B) Mahkeme yetkisizlik kararı vermiştir
C) Bir uzlaşmazlık tutanağı düzenlenmiştir
D) Mahkeme tanık dinlemiştir
E) Kesin hüküm varlığı nedeni ile dava reddedilmiştir.
Cevap: D şıkkıdır. Ön inceleme aşamasında hakimin ilk yapması
gereken iş dava şartlan ve ilk itirazlar yönünden dosyayı bir incelemeye
tabi tutmaktır. Bu nedenle A ve E şıklarında verilen ihtimaller ön ince-
leme aşamasında gerçekleşmiş olabilir. İkinci olarak ön inceleme aşa­
masında hakimi tarafları mutlaka sulhe teşvik etmelidir. Taraflar sulh
olmamışsa bir uzlaşmazlık tutanağı düzenlenmesi de zorunludur. İddi­
ayı ve savunmayı değiştirme ve genişletme yasağı ön inceleme aşama­
sında başlamakla birlikte, ön inceleme aşamasında taraflardan birisi
mazeretsiz olarak gelmezse diğer taraf gelmeyen tarafın rızası olmaksı­
zın iddiasını ve savunmasını değiştirip genişletebilir. Ön inceleme aşa­
ması dosyanın tekemmül ettiği aşamadır. Bu aşamada aslolan delillerin
toplanmasıdır. Delillerin değerlendirilmesi ise tahkikat aşamasında ya-
pılır. Bu nedenle ön inceleme aşamasında tanık dinlenmez.

73. Aşağıdakilerden hangisi ön sorun olarak incelenemez?


A)Yargılamanın yenilenmesi nedeninin yerinde olup olmadığı
B) Eski hale getirmenin şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği
C) Düzenleme biçimindeki noter senedinin sahte olup olmadığı
D) Davalının ayırtım gücüne sahip olup olmadığı
E) Birleştirilmesi talep edilen davalar arasında bağlantı bulunup bu-
lunmadığı
Cevap: C şıkkıdır. Bir davayı görmekte olan mahkemenin davayı
görmeye devam etmesi için öncelikle, bizzat kendisi tarafından, çözül-
mesi gereken soruna ön sorun denir. Şayet çözülmesi gereken bu sorun

431
başka bir mahkemece çözülmesi gerekiyorsa bu sorun da bekletici so-
run (ya da bekletici mesele) olarak ifade edilir. A, B, D ve E şıkkında
verilen bilgiler öncelikle bizzat davayı gören mahkemece çözülmesi ge-
reken sorunlar olduğundan birer ön sorundur. Buna karşın düzenleme
biçimindeki noter senetlerinin sahteliği ancak görülmekte olan davadan
ayrı bir dava olarak ileri sürülebileceğinden bir bekletici sorundur.

74. İkrar bakımından aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlış­


tır?
A) HMK ikrarı kesin deliller arasında saymamıştır
B) İkrar eden daha sonra ikrar iradesini irade fesadı hallerinden bi-
risinin varlığına dayanarak iptal edebilir
C) Yargıtay bağlantılı bileşik ikrarın bölünebileceği görüşündedir
D) Sulh müzakereleri sırasında yapılan ikrar, ikrar eden tarafı bağ­
lamaz
E) Özel yetkisi olmasa dahi vekil tarafından yapılan ikrar prensip
itibari ile geçerlidir.
Cevap: B şıkkıdır. İkrar 1086 sayılı HUMK da kesin deliller ara-
sında sayılmıştı. Fakat, 6100 sayılı HMK'da ikrara deliller arasında yer
verilmemiştir. HMK bağlamında ikrar vakıayı çekişmeli olmaktan çı­
karan bir neden olarak düzenlenmiştir. Bu bilgi dışında, C ,D ve Ese-
çeneğinde verilen bilgiler de doğrudur. E seçeneğinde prensip itibari ile
denilmesinin nedeni, vekilin bütün vakıaları ikrarının davayı kabulle
aynı sonucu doğurması nedeni ile, özel yetkiyi gerektirmesindendir. B
şıkkında verilen bilgi ise, ikrarın salt bir usuli işlem olması nedenine
bağlı olarak irade fesadı hallerine bağlı olarak ortadan kaldırılamama­
sıdır. Zira irade fesadı halleri maddi hukuk işlemlerinin iptali için kabul
edilmektedir.
75. Aşağıdaki hallerden hangisi senetle ispat mecburiyetinin is-
tisnaları arasında yer almaz?
A) Hukuki fiiller
B) İrade fesadı hallerinin varlığı
C) Tarafların muvazaa iddiaları
D) Delil başlangıcı varlığı
E) Hukuki işlem benzeri fiillerin ispatı

432
Cevap: C şıkkıdır. Zira diğer şıklarda
verilen bilgiler senetle ispat
zorunluluğunun istisnasını teşkil etmektedir. Bu noktada şu hususa bir
kez daha vurgu yapmak gerekir ki, senetle ispat zorunluluğu sadece hu-
kuki işlemler için kabul edilmiştir. Ayrıca, o hukuki işlemin de senetle
ispata elverişli olması gerekir. Bu bağlamda irade fesadı halleri niteliği
gereği senede bağlanması mümkün olmayan hallerdir ve bu nedenle se-
netle ispat zorunluluğuna tabi değildir. Oysa tarafların muvazaalı işlem
yapmaları halinde, muvazaa aynı zamanda bir sözleşme olduğundan,
bunların senetle ispatlanması mümkündür. Yalnız burada bu zorunluluk
sadece muvazaalı işlemi yapan taraflar açısındandır. Yoksa bu işleme
taraf olmayan üçüncü kişilerin bu işlemi senetle ispatlaması beklene-
mez. Nihayet bu bağlamda şu hususa da işaret edelim ki, muris muva-
zaası söz konusu olduğunda külli halef olarak mirasçıları bizzat hukuki
işlemin taraflarının hak ve yükümlülüklerine tabi olmakla birlikte, bu
halde taraflarla muvazaa iddiasında bulunan mirasçı arasında bir men-
faat çatışması ortaya çıktığından ( aslında tarafın hak ve yükümlülükle-
rine tabi olan) mirasçı senetle ispat zorunluluğuna tabi değildir, bu
halde bu mirasçı üçüncü kişi gibidir.
76. Tanıklık bakımından aşağıda verilen bilgilerden hangisi
yanlıştır?
A) Tahkikat aşamasının sonuna kadar ikinci tanık listesi vermek
mümkündür
B) Senetle ispatı gereken bir vakıa karşı tarafın açık muvaffakatı ile
tanıkla da ispatlanabilir.
C) Aleyhine tanıklık yapılacak olan taraf muvafakat etse dahi avu-
katların tanıklık yapma zorunluluğu yoktur.
D) Tanık yemin etmekten kaçınırsa disiplin hapsine çarptırılabilir.
E) Tarafların rızası varsa, mahkemenin yetki çevresi dışındaki tanık,
ses ve görüntü nakli sağlayan vasıtalarla dinlenebilir.
Cevap: A şıkkıdır. Tanık listesi verme yasağı hukukumuzda kamu
düzenine ilişkin bir yasaktır ve bu nedenle ıslah yolu ile dahi ikinci ta-
nık listesi vermek mümkün değildir. Yalnız burada şu hususun altını
çizelim ki, ikinci tanık listesi bir davada bir taraf sadece bir tanık listesi
verebilir anlamına gelmez. Bu yasak vakıa bakımındandır. Bir davada
tanıkla ispatı gereken 5 vakıa varsa 5 adet tanık listesi verilebilir. Fakat

433
her bir vakıa bakımından sadece bir tanık listesi verilebilir. Bu haldı­
şında B, C, D ve E seçeneğinde verilen bilgiler doğrudur.

77. Bilirkişiliğe ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi


doğrudur?
A) Bilirkişi kusurlu olarak gerçeğe şekilde aykırı rapor düzenle-
mişse bu husus bir yargılamanın yenilenmesi nedeni teşkil eder.
B) Bilirkişinin hukuka aykırı raporunun mahkemece hükme esas
alınması halinde bilirkişiye karşı sorumluluk davası açmak mümkün-
dür.
C) Patent sözleşmesinin uygulama alanına ilişkin olarak bilirkişiye
başvurulabilir.
D) Hakim bilirkişi raporu ile bağlıdır.
E) Akıl hastalığı nedenine dayalı olarak boşanma karan verilebil-
mesi için bilirkişiye gidilmesi zorunludur.
Cevap: E şıkkıdır. Akıl hastalığı gerekçesine dayalı olarak boşanma
kararı verilebilmesi için bilirkişinin görüşüne başvurulması bir zorun-
luluktur. D şıkkı bariz şekilde yanlıştır. C şıkkı ise bir hukuki konu ol-
duğundan bilirkişiye başvurulamaması gerekçesi ile yanlıştır. B şık­
kında dava bilirkişiye değil, Devlet'e karşı açılacağından yanlıştır. A
şıkkında ise bilirkişinin kusurlu olarak gerçeğe aykırı beyanı halinde
değil, kasıtlı olarak gerçeğe aykırı rapor vermesi halinde yargılamanın
yenilenmesi yoluna gidilebilir (HMK md. 375/1-f). Bu nedenle bu şıkta
yanlıştır.

78. Keşfe ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden hangisi yan-


lıştır?
A) Soybağına ilişkin davalarda üçüncü kişiler tanıklıktan çekinme
nedenlerine dayanarak keşfe katlanma yükümlülüğünden kaçınabilirler.
B) Keşif sırasında bir keşif tutanağı düzenlenmesi zorunludur
C) Keşif sırasında bilirkişi görüşü alınabileceği gibi, tanık da dinle-
nebilir
D) HUMK'da özel hüküm nedenleri olarak düzenlenen hususlar da
HMK ile keşif kapsamına dahil edilmiştir
E) Davaya bakan mahkemenin yargı çevresi dışında olsa bile, bü-
yükşehir belediyesi sınırlan içinde yapılacak keşif için istinabeye gerek
yoktur.

434
Cevap: A şıkkıdır. B, C, D ve E şıklarında verilen bilgiler doğrudur.
Kural olarak üçüncü kişiler tanıklıktan çekinme nedenleri varsa, bu ne-
dene dayanarak keşfe katlanma yükümlülüğünden kurtulabilirler
(HMK. md. 292/3). Ancak bu kurala soybağının tespitine ilişkin davalar
bakımından bir istisna getirilmiştir. Bu halde tanıklıktan çekinme ne-
denlerine dayanarak keşfe katlanma yükümlülüğünden kurtulmak
mümkün değildir(HMK. md. 292/2). Ancak, bunun için bilimsel veri-
lere uygun hareket etmek ve söz konusu kan ve doku örneği almanın
keşfe katlanacak kişinin sağlığı bakımından bir risk teşkil etmemesi ge-
rekir (HMK. md. 292/1 ).

79. Aşağıdakilerden hangisi hükmün doğurduğu sonuçlardan


birisi değildir?
A) Kural olarak icra edilebilir
B) Kural olarak kanun yolu açıktır
C) İhtiyati tedbir kararı kendiliğinden kalkar
D) Kural olarak on yıllık yeni bir zamanaşımı süresi başlar
E) Hüküm verilmekle kural olarak hakim dava dosyasına müdahale
edemez.
Cevap: C şıkkıdır. HUMK'tan farklı HMK ihtiyati tedbirlerin hü-
küm verilmesi ile birlikte kendiliğinden hükümsüz hale gelme sistemini
kabul etmemiştir. HMK'ya göre, hakim kararında belirtmemişse ihti-
yati tedbirin etkisi hükmün kesinleşmesine kadar devam eder. Bu hal
dışında diğer şıklarda verilen bilgiler doğrudur.

80. Davadan feragata ilişkin aşağıda verilen bilgilerden hangisi


yanlıştır?

A) Davadan feragat ancak tarafların üzerinde tasarruf yetkisi olan


davalarda söz konusu olur.
B) Davadan feragat kesin ve kayıtsız şartsız bir irade beyanı ile olur.
C) Maddi anlamda kesin hükümle aynı hukuki sonuçları doğurur.
D) Vekil yapacaksa özel yetki gerekir.
E) Ortaklığın giderilmesi davalarından feragat edilemez.
Cevap: A şıkkıdır. Davayı kabul ve mahkeme içi sulhten farklı ola-
rak feragat için illa da dav üzerinde tarafların tasarruf yetkisi olması şart
değildir. Doğrudan doğruya sonuçları kamu düzenine ilişkin sonuç do-
ğurmayan bütün davalardan feragat mümkündür. Ancak, akıl hastalığı-

435
na dayalı evlenmenin iptali, suç odağı haline gelmiş derneğin feshini
isteme gibi davalardan feragat edilemez. Ayrıca, E şıkkında verilen or-
taklığın giderilmesi davası çift taraflı bir dava olduğundan, bu davadan
feragat feragatin hüküm ve sonuçlarını doğurmaz. Sadece davada tara-
fın sıfatını değiştirir.

81. Maddi anlamda kesin hükmü ortadan kaldırabilen nedenler


aşağıdaki hangi şıkta doğru olarak verilmiştir?
A) İrade fesadı halleri - Yargılamanın yenilenmesi
B) Eski hale getirme - Karar düzeltme
C) İrade fesadı halleri Kanun yararına temyiz
D) Yargılamanın yenilenmesi - Değişiklik davası
E) Değişiklik davası - Karar düzeltme
Cevap: D şıkkıdır.
82. I. İlk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davanın talep sonucunun
aynı olması
il. Talep sonucu
III. Davanın tarafları
IV. Dava sebepleri
V. Hukuki sebepler
Kesin hükmün varlığından bahsedebilmek için yukarıda veri-
lenlerden bilgilerden hangileri bir arada olmalıdır?
A) il. III. IV
B) I. Ill. V
C) II. IV.V
D) I. Ill. IV.
E) I. II. IV
Cevap: D şıkkıdır. HMK md. 303/1' de "bir davaya ait şekli an-
lamda kesinleşmiş olan hükmün diğer bir davada maddi anlamda kesin
hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeple-
rinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun
aynı olması gerekir" şeklinde ifade edilmiştir.

436
83. İş mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvuru sü-
resi aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A) Kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta
B) Kararın tebliğinden itibaren 1O gün
C) Kararın tefım ya da tebliğinden itibaren 8 gün
D) Kararın tebliğinden itibaren bir ay
E) Kararın tefhiminden itibaren bir hafta
Cevap: A şıkkıdır. 25.10.2017 tarih ve 30221 sayılı Resmi Gaze-
tede yayınlanan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7'nci madde-
sinin ikinci fıkrası uyarınca iş mahkemeleri tarafından verilen kararlara
karşı kanun yolları bakımından HMK hükümleri uygulanacaktır. Dola-
yısıyla artık iş mahkemeleri kararlarına karşı kararın tefhim veya tebli-
ğinden itibaren 8 günlük sürenin uygulanma kabiliyeti kalmamıştır.

84. Hüküm aleyhine olan (A) istinaf dilekçesini ilk derece mahke-
mesine vermiş, fakat ilk derece mahkemesi (A) mn talebini başvuru sü-
resinde yapılmadığı gerekçesi ile reddetmiştir. Buna göre (A) aşağıda
verilen imkanlardan hangisine başvurmalıdır?
A) Bir hafta içinde temyiz yoluna
B) İki Hafta içinde istinaf yoluna
C) Kanun yararına bozma için Adalet Bakanlığına baş
D) Bir hafta içinde istinaf yoluna
E) Bir hafta içinde temyiz yoluna
Cevap: D şıkkıdır. İstinaf dilekçesini ön incelemeye tabi tutan hü-
küm mahkemesinin istinaf istemini reddetmesi halinde, bu halde istinaf
isteminin reddi kararına karşı, bir hafta içinde yine istinaf yoluna baş­
vurmak mümkündür (HMK md. 346/2).

85. Aşağıdaki işlemlerden hangisini istinaf aşamasında yapmak


mümkündür?
A) Aynı yargı çevresinde bulunan ve aynı sıfat ve düzeyde görülen
bağlantılı davaların birleştirilmesi
B) Talep sonucunun ıslahla arttırılması
C) Karşı dava açılması
D) Davaya feri müdahil olarak katılma
E) Daha önce ileri sürülmemiş olan vakıaların ileri sürülmesi

437
Cevap: A şıkkıdır. İstinaf aşamasında da HMK md. 166/5 hükmü
gereği davaları birleştirmek mümkündür. Bu hal dışında bizim hukuku-
muzda daraltılmış istinaf sistemi kabul edildiğinden, bu aşamada da-
vaya katılma, karşılık dava açılması, ıslah, iddianın ve savunmanın de-
ğiştirip genişletilmesi, yeni vakıa ve delil ileri sürülmesi söz konusu ol-
maz. Ancak deliller bağlamında şu hususa işaret edelim ki, ilk derece
aşamasında hiçbir hukuki nedene dayanmadan reddedilen veya bir
mücbir sebep nedeni ile ileri sürülemeyen bir delil varsa, istinaf aşama­
sında ileri sürülebilir.

86. Aşağıdakilerden hangisi 6100 sayılı HMK'ya göre temyiz


edilemeyen kararlar arasında yer almaz?
A) Kural olarak sulh hukuk mahkemesinin ilk derece mahkemesi
sıfatı ile baktığı davalar
B) Çekişmesiz yargı işleri hakkında verilen kararlar
C) Soybağına ilişkin sonuç doğuran davalar
D) Geçici hukuki korumalara ilişkin olarak verilen kararlar
E) Miktar ve değeri 25.000TL sınırını geçmeyen davalara ilişkin
kararlar.
Cevap: C şıkkıdır. Soybağına ilişkin sonuç doğuran davalara ilişkin
temyiz yolu açık olduğu gibi, bu davaların temyiz incelemesi talep üze-
rine ve re'sen Yargıtay tarafından duruşmalı olarak da yapılabilir
(HMK md. 369/2).
87. "Davayı esastan kaybeden (A) kararı temyiz etmiş ve karar (A)
lehine bozulmuş; daha sonra ise mahkemenin uyma kararı üzerine ve-
rilen yeni nihai kararda (B) tarafından temyiz edilmiş ve ilgili hukuk
dairesi çelişkili bir şekilde kararı bu defa da (B) lehine bozmuştur".
Şayet bu karara mahkeme tekrar uyarsa, bu uyma kararının neti-
cesinde verilen nihai kararın temyiz incelemesi bakımından aşa­
ğıda verilen bilgilerden hangisi doğrudur?
A) Bu karar karşı uyuşmazlık mahkemesine başvurulmalıdır
B) Bu kararın temyiz incelemesini Yargıtay Büyük Genel Kurulu
yapar
C) Bu karara karşı sadece Anayasa Mahkemesine başvurulabilir
D) Bu kararın temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulu yapar
E) Bu kararın temyiz incelemesini Yargıtay ilgili hukuk dairesi yapar.

438
Cevap: D şıkkıdır. HMK da 30.04.2013 tarihinde yapılan değişik­
likle Yargıtay'ın bozma kararına uyulması üzerine verilen yeni nihai
karar aynı hukuk dairesi veya başka bir hukuk dairesi tarafından, eski
bozma kararı ile çelişir ve onu ortadan kaldırır vaziyette tekrar bozu-
lursa, artık uyma sonunda verilecek yeni nihai kararın temyiz incele-
mesi için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu görevli kılınmıştır. Bu düzen-
lemeden önce HGK benzeri hallerde sadece direnme kararlarının tem-
yiz mercii olarak işlev görmekte idi.
88. Kanun yararına temyize ilişkin olarak aşağıda verilen bilgi-
lerden hangisi yanlıştır?
A) Karar henüz icra edilmemişse, kanun yararına bozma kararı ta-
rafları da etkiler
B) Bu yola başvurulabilmesi için kararın Yargıtay incelemesinden
geçmeden kesinleşmesi gerekir
C) Kanun yararına bozma kararları Resmi Gazetede yayımlanmak
zorundadır
D) Kanun yararına bozma kararlarına karşı direnme kararı verilemez
E) Bu yola başvuru yetkisi Adalet Bakanlığı ve Yargıtay Cumhuri-
yet Başsavcılığındadır.
Cevap: A şıkkıdır. Adından da anlaşılacağı üzere kanun yararına
temyiz, o kanun hükmünün bundan sonra nasıl uygulanması gerektiğine
yöneliktir. Bu nedenle kanun yararına temyiz başvurusu sonucunda o
karar bozulsa dahi taraflar lehine hüküm icra edilmiş olsun ya da olma-
sın hiçbir sonuç doğmaz. Diğer dört şıkta verilen bilgiler doğrudur.

89. Yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna ilişkin olarak aşa­


ğıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Yargılamanın iadesi kanun yolu için bizzat kararı veren mahke-
meye başvurulmalıdır.
B) Bu yola bir dava şeklinde başvurulmalıdır.
C) Çekişmesiz yargı alanında verilen kararlara karşı da yargılama­
nın yenilenmesi yolu açıktır.
D) Yargılamanın iadesi yoluna başvuran taraf bir teminat da göster-
mek zorundadır.
E) Yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi hakkında verilen ka-
rarlara karşı olağan kanun yollan açıktır.

439
Cevap: C şıkkıdır. Yargılamanın iadesi kanun yoluna başvurunun
ön şartıo kararın maddi anlamada kesinleşmiş olmasıdır. Çekişmesiz
yargı alanında verilen kararlar ise maddi anlamda kesinleşmeye elve-
rişli kararlar değildir. Bu tip yargılamalarda bizzat kararı veren mah-
keme tarafından daha sonra o kararın değiştirilmesi mümkündür. El-
bette bu keyfi bir değişikliği, değil daha önce hukuka aykırı olarak ve-
rildiği tespit edilen kararların değiştirilmesini ifade eder.

90. Hukuk Muhakemeleri Kanununda ihtiyati tedbire ilişkin


olarak aşağıdaki hallerden hangisi için açıkça itiraz veya istinaf ka-
nun yolu öngörülmemiştir?
A) İhtiyati tedbir talebinin reddi kararına karşı
B) Taraf dinlenerek verilen ihtiyati tedbir kararlarına karşı
C) Taraf dinlenmeksizin verilen ihtiyati tedbir kararına karşı
D) İhtiyati tedbir talebine yapılan itirazın reddi kararına karşı
E) İhtiyati tedbir talebine yapılan itirazın kabulü kararına karşı
Cevap: B şıkkıdır. HMK md. 391/3 te ihtiyati tedbir talebinin reddi
kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceği açıkça düzenlenmiş­
tir. HMK md. 394 'te ise ihtiyati tedbir kararlarına karşı itiraz müessesi
düzenlenmiştir. Bu hükme göre, ihtiyati tedbir talebinin kabulü üzerine,
şayet taraf dinlenmeden karar verilmişse, kararın uygulandığı veya uy-
gulandığının tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin
şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata ilişkin olarak itiraz edile-
bilir. Şu halde bu hükümden anlaşılacağı üzere itirazın yapılabilmesi,
tarafın ihtiyati tedbir kararı verilirken dinlenmemiş olması şartına bağ­
lıdır. İtiraz üzerine verilen kabul veya ret kararlarına karşı kanun yoluna
başvurulabileceği de aynı maddenin 5 numaralı fıkrasında ve ayrıca
HMK m. 341/1 'de ifade edilmiştir. Görüleceği üzere ihtiyati tedbir ka-
rarı her iki taraf dinlenilerek verilmişse açıkça düzenlenmiş bir kanun
yolu yoktur. Hiç kuşku yoktur bu husus özellikle, hukuki dinlenilme
hakkı ve tarafların eşitliği prensipleri açısından tartışılabilir.

91. Yargıtay'a göre aşağıdaki hallerden hangisinde istinafa iliş­


kin kanun yollarına ilişkin hükümler yürürlüğe girinceye kadar
kanun yoluna başvurmak mümkün değildir?
A) İhtiyati haciz
B) İhtiyati tedbir

440
C) İflasın ertelenmesi
D) İcra mahkemesinin şikayet üzerine verdiği kararlar
E) Hakimin reddi taleplerinin kabul ya da reddine ilişkin mahkeme
kararları.
Cevap: B şıkkıdır. HMK md. 391 ve 394'te ihtiyati tedbir kararla-
rına ilişkin kanun yolları açık tutulmuş olmakla birlikte, 2014 yılı ba-
şında verilen içtihatı birleştirme kararı ile Yargıtay tarafından istinaf
kanun yoluna ilişkin hükümler fiilen uygulanmaya başlayıncaya kadar
ihtiyati tedbire ilişkin kararlara karşı kanun yoluna gidilmeyeceği kabul
edilmiştir.

92. Aşağıdaki dava türlerinden hangisinde, ıslaha ve karşı tara-


fın açık rızasına gerek olmaksızın, müddeabihin arttırılabileceğine
ilişkin özel düzenleme vardır?
A) Kısmi dava
B) Seçimlik dava
' C) Objektif dava birleşmesi
D) Belirsiz alacak davası
E) İnşai dava
Cevap: D şıkkıdır. HMK md. 107/2 ye göre, belirsiz alacak davası
şeklinde açılmış olan bir davada, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahki-
kat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirle-
nebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın değiştirilmesi ya-
sağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttı­
rabilir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, belirsiz alacak davası şek­
linde açılan bir dava varsa ve dava devam ederken zararın miktarı öğ­
renilmişse, ıslaha veya karşı tarafın rızasına gerek kalmaksızın müdde-
abih arttırılabilir.
93. Fer'i müdahale kurumuna ilişkin olarak aşağıda verilen bil-
gilerden hangisi yanlıştır?
A) Feri müdahil davayı kazanmasında menfaati olduğu tarafın ya-
nında davaya katılır.
B) Feri müdahale talebinde bulunan feri müdahale talebinin ince-
lenmesine ilişkin duruşmaya gelmezse dosya işlemden kaldırılır.
C) Feri müdahale talebi ancak tahkikat sona erinceye kadar yapıla­
bilir.

441
D) Feri müdahil katıldığı davayı ancak bulunduğu yerden itibaren
takip edebilir.
E) Davada hüküm davanın taraflarını bağlayacak şekilde verilir.
Cevap: B şıkkıdır. Feri müdahil, davayı kazanmasında menfaati
olan taraf yanında davaya katılan üçüncü kişidir ve davaya ancak katıl­
dığı andan itibaren devam edebilir. Yokluğunda yapılan işlemlere itiraz
edemez. HMK md. 66 ya göre feri müdahale ancak tahkikat bitinceye
kadar yapılabilir. Feri müdahil taraf değil, üçüncü kişidir. Bu nedenle
dava sonunda feri müdahili bağlayacak şekilde hüküm verilemez. Ay-
nca, feri müdahil üçüncü kişi olduğundan müdahale talebinin incelene-
ceği duruşmaya katılmasa dahi yokluğunda karar verilir. Dosya işlem­
den kaldırılmaz (HMK .md. 67).

94. Aşağıdaki hallerden hangisinde bekletici mesele yapma zo-


runluluğu vardır?
A) Gemiler üzerinde alınan haksız ihtiyati haciz dolayısıyla açılan
tazminat davalarında, davanın esası hakkında, yurtiçinde, yurt dışında
ya da tahkimde dava açılmışsa
B) Asıl dava ile başka bir mahkemede görülen dava arasında bir
bağlantı varsa,
C) Her iki yargı koluna giren mahkemenin de verdiği görevsizlik
kararlarının kesinleşmesi üzerine, Uyuşmazlık Mahkemesine başvurul­
muşsa

D) Anayasa Mahkemesi somut norma denetimi için yapılan başvu­


ruyu reddetmişse,
E) Uyuşmazlığın çözümü için taraflar arabulucuya başvurmuşsa.
Cevap: A şıkkıdır. TTK md. 1361 'e göre, gemiler üzerinde haksız
bir ihtiyati haciz kararı alınmış ve uygulanmışsa ihtiyati haciz kararı
aldıran taraf aleyhine bir tazminat davası açabilmektedir. Ancak, taraf-
lardan birisi bu karara karşı bir dava açmışsa, o zaman tazminat davası
bakımından işin esasına ilişkin bu davanın sonucu bekletici mesele ya-
pılmalıdır. TTK md. 361/2 hükmü şu şekildedir: "Deniz alacağının
esası hakkında yurtiçinde veya yurt dışında mahkemede ya da hakem
önünde dava açılmışsa, bu davanın sonuçlanması, tazminat davası yö-
nünden bekletici sorun oluşturur". B ve E şıkları zorunlu bekletici me-
sele bakımından ilgisizdir. Zira burada bir yasal düzenleme yoktur. C
şıkkında ise, aslında Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru bir zorunlu

442
bekletici mesele halidir. Ancak, burada zaten her iki yargı kolundaki
mahkeme görevsizlik karan vermişler ve bu kararların kesinleşmesi ile
dosyadan ellerini çekmişlerdir. Bu yüzden bu davayla ilgili hiçbir şe­
kilde karar veremezler. D şıkkında ise, Anayasa Mahkemesine başvuru
yapılmışsa bu husus zorunlu bekletici mesele halidir. Ancak, olay bağ­
lamında Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddetmiştir. Bu nedenle zo-
runlu bekletici mesele yapmayı gerektirir bir hal yoktur.
95. Tahkim yargılamasında hakem seçimine ilişkin olarak veri-
len bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Hakemlerin mesleklerinde en az beş yıl tecrübesi bulunan hu-
kukçulardan oluşması zorunludur.
B) Taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa ancak gerçek kişiler hakem
seçilebilir.
C) Taraflar tek hakem kararlaştırmış ve hakemi seçmekte anlaşama­
mışsa hakem mahkemece seçilir.
D) Üçten fazla hakem seçilecek ise, son hakemi seçecek hakemler
taraflarca eşit olarak belirlenmelidir.
E) Taraflardan birisinin hakemini seçtiğini karşı tarafa tebliğ ettiği
andan itibaren bir ay içinde karşı taraf hakemini seçmelidir.
Cevap: A şıkkıdır. Hakem seçimine ilişkin düzenleme HMK md.
416'da yer almaktadır. Buna göre hakemlerin hukukçu olması şart de-
ğildir. Diğer mesleklerden de olabilir. Ancak, hakem birden fazla kişi­
den oluşacaksa en az içlerinden birisinin mesleğinde en az beş yıl tec-
rübesi bulunan bir hukukçu olması şarttır.
96. Tahkim usulünde aksine bir anlaşma yıksa hakem heyetinin
uyuşmazlığı sona erdirme süresi hangi şıkta doğru olarak verilmiş­
tir?
A)6 ay b)3 Ay C) 1 yıl D) 8 Ay E) 1 yıl 6 ay.
Cevap: C şıkkıdır. HMK md. 427'ye göre, taraflar aksini kararlaş­
tırmadıkça, bir hakemin görev yapacağı davalarda hakemin seçildiği,
birden çok hakemin görev yapacağı davalarda ise hakem kurulunun ilk
toplantı tutanağını düzenlediği tarihten itibaren bir yıl içinde hakem
veya hakem heyeti esas hakkında kararını vermek zorundadır.

443
97. Basit yargılama usulüne ilişkin olarak aşağıda verilen bilgi-
lerden hangisi yanlıştır?
A) Süresinde cevap dilekçesi vermenin mümkün olmadığı hallerde,
süresi içinde başvurmak koşulu ile hakim bir ayı geçmemek üzere bir
defaya mahsus ek süre verebilir.
B) Taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremezler.
C) Savunmayı değiştirme ve genişletme yasağı cevap dilekçesinin
mahkemeye verilmesiyle başlar.
D) Ön inceleme ve tahkikat aşamasının birlikte yürütülmesi müm-
kündür.
E) Diğer kanunlarda seri yargılama ve sözlü yargılama usulüne ya-
pılmış atıflar basit yargılama usulüne yapılmış sayılır.
Cevap: A şıkkıdır. HMK md 317/2 ye göre basit yargılama usu-
lünde zamanında başvurulmuş olmak kaydıyla verilecek ek süre iki
hafta olarak belirlenmiştir. B şıkkı HMK md. 317 /2' ye göre; C şıkkı
HMK md. 3 l 9'a göre; D şıkkı HMK md. 320'ye göre; E şıkında verilen
bilgi HMK md. 316/1 g'ye göre doğrudur.
98. Davacı Ahiçbir hakla olmadığını bile bile B ye karşı dava açmış
ve ayrıca dava sırasında celse/erin gereksiz yere uzamasına neden ol-
muştur. Bu olaya ilişkin aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Dava sonunda lehine karar verilse bile karar ve ilam harcını da
ödemesine karar verilebilir.
B) Mahkeme A'yı karşı tarafa kanuni vekalet ücreti ödemeye veya
deliller için sarfedilen giderleri ödemeye mahkum edebilir.
C) Hakim A'nın B'nin vekili ile arasındaki sözleşmeden kaynakla-
nan vekalet ücretinin tamamını veya bir kısmını ödemesine de karar ve-
rebilir.
D) Hakim A'yı Kanunda ön görülen sınırlar içinde disiplin para ce-
zası ödemeye mahkum edebilir.
E) Böyle bir dava açılmasına A'nın vekili sebebiyet vermişse, di-
siplin para cezası vekil hakkında uygulanır.
Cevap: A şıkkıdır. HMK md. 327'ye göre davanın uzamasına dü-
rüstlük kuralına aykırı şekilde sebebiyet verenler, dava sonunda lehle-
rine karar verilse bile, karar ve ilam harcı dışındaki diğer yargılama gi-
derlerini ödemeye mahkum edilebilirler. Şu halde A böyle bir davayı
açmış ve fakat kazanmışsa karar ve ilam harcına mahkum edilemeye-

444
cektir. Aynı madde hükmü dolayısıyla B şıkkında verilen bilgi doğru­
dur. Zira, HMK md. 323 gereği deliller için sarfodilen masraflarla ka-
nuni vekalet ücreti de yargılama giderlerine dahildir. HMK md. 329/1
gereği kötü niyetli veya haksız dava açılması halinde, böyle bir davayı
açan karşı tarafın vekili ile arasında kararlaştırılan vekalet ücretini öde-
mesine karar verilebilir. Ayrıca, 500 TL den 5000TL ye kadar disiplin
para cezasına mahkum edilebilir. Böyle bir dava açılmasına vekil sebe-
biyet vermişse disiplin para cezası vekil hakkında hükmolunur.
99. Davanın esastan sonuçlandırılmadığı hallere ilişkin olarak yar-
gılama giderleri bakımından verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Davanın konusuz kalması halinde davanın başında tarafların
haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedilir.
B) Görevsizlik kararı veren mahkeme bu kararla birlikte yargılama
giderlerine de hükmeder.
C) Yetkisizlik karan verilmesi halinde, süresi içinde yetkili mahkeme-
ye başvurulursa, yargılama giderlerine yetkili mahkemece karar verilir.
D) Gönderme kararı verilmesi halinde süresi içinde, ilgili mahke-
meye başvurulmazsa, gönderme kararı veren mahkeme yargılama gi-
derlerine de hükrnetrnelidir.
E) Davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği hallerde yargı­
lama giderleri davacıya yükletilir.
Cevap: B şıkkıdır. Esastan sonuçlanmayan davalara ilişkin yargı­
lama giderleri HMK md 331'de düzenlenmiştir. Bu maddenin ikinci
fıkrasında, görevsizlik, yetkisizlik ve gönderme kararı verilmesi ha-
linde, davaya başka bir mahkemece devam edilmesi halinde yargılama
giderlerine de o mahkemece karar verileceği açıkça hüküm altına alın­
mıştır. Taraflar şayet süresinde ilgili mahkemeye başvurmazlarsa, o za-
man yargılama giderlerine görevsizlik, yetkisizlik ya da gönderme ka-
rarı verilen mahkemece hükmedilecektir.

100. Adliye mahkemeleri ile idare mahkemeleri arasında çıkan


yargıyolu uyuşmazlıkları hangi organ tarafından giderilir?
A) Danıştay dava daireleri genel kurulu.
B) Yargıtay hukuk genel kurulu.
C) Yargıtay büyük genel kurulu
D) Uyuşmazlık mahkemesi

445
E) Yargıtay'ın 20 Hukuk Dairesi
Cevap: D şıkkıdır. Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa'nın 158'inci
maddesi hükmü uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev
ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili yüksek mah-
kemedir.
101. Yargıtay'ın hukuk genel kurulu ile ceza daireleri arasın-
daki görev uyuşmazlıkları nerede giderilir?
A) Yargıtay büyük genel kurulu
B) Yargıtay başkanlar kurulu
C) Uyuşmazlık mahkemesi
D) Yargıtay ceza genel kurulu
E) Hukuk genel kurulu kararına üstünlük tanınır
Cevap: A şıkkıdır. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 16'ncı mad-
desinin birinci fıkrasının 5 numaralı bendinde, Yargıtay Büyük Genel
Kurulunun görevlerinden birisinin de Hukuk Genel Kurulu ile bir ceza
dairesi arasındaki uyuşmazlıkları çözmek olduğu düzenlenmiştir.
102. Adliye mahkemesinin görmekte olduğu bir uyuşmazlıkta,
uyuşmazlık konusunun kendi görev alanına girmediği gerekçesi ile gö-
revsizlik kararı vermiştir. Bu görevsizlik kararı üzerine davacı süresi
içerisinde idare mahkemesinde dava açmış, idare mahkemesi de uyuş­
mazlığın çözümünü kendi görev alanında görmeyerek görevsizlik ka-
rarı vermeksizin uyuşmazlık mahkemesine başvurmuştur. Bu olayla il-
gili verilen bilgilerden hangisi doğrudur?
A) İdare mahkemesi bu uyuşmazlığı bekletici sorun yapar. Uyuş­
mazlık mahkemesi kararı altı ay içerisinde gelmezse uyuşmazlığı gö-
revliymiş gibi çözer.
B) İdare mahkemesi mutlaka görevsizlik kararı vermelidir. Resen
Uyuşmazlık mahkemesine başvuramaz
C) İdare mahkemesi uyuşmazlık Mahkemesine Resen başvurmuşsa
uyuşmazlık mahkemesi kararını beklemek zorundadır.
D) İdare mahkemesi böyle bir durumda olumsuz görev uyuşmazlığı
çıkarması için Danıştay Cumhuriyet başsavcılığına başvurmalıdır.
E) İdare Mahkemesi uyuşmazlığı bekletici sorun yaparak 5 ay bek-
ler. 5 ay içerisinde uyuşmazlık mahkemesi kararı gelirse uyuşmazlığı

446
bu karara göre çözer. Gelmezse görevliymiş gibi uyuşmazlığı çözmeye
kaldığı yerden devam eder.
Yanıt: C şıkkıdır. İdare mahkemesi Uyuşmazlık Mahkemesine, gö-
revsizlik kararı vermeksizin resen başvurmuşsa uyuşmazlık mahkemesi
kararını beklemek zorundadır.

103. Adliye mahkemeleri ile idare mahkemeleri arasında çıka­


cak görev uyuşmazlıklarının giderilmesi için Uyuşmazlık Mahke-
mesine başvurulması halinde, göreve ilişkin son kararı veren mah-
keme Uyuşmazlık Mahkemesinin kararını ne kadar süre beklemek
zorundadır?
A) 1 yıl B) 3 ay C) 5 ay D) 1 ay E) 6 ay
Cevap: E şıkkıdır. 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş
ve İşleyişi Hakkında Kanun'un m. 18/2 hükmü uyarınca, Uyuşmazlık
Mahkemesine başvurulduğunu bildiren yazının alındığı günden başla­
mak üzere altı ay içinde bu Mahkemenin kararı gelmezse yargı mercii
davayı görmeye devam edecektir. Ancak bu süre geçmiş olmasına rağ­
men, esas hakkında son kararı vermeden Uyuşmazlık Mahkemesinin
kararı gelirse yargı mercii bu karara uymak zorundadır.

104. Hangisi takdiri delil değildir?


A) Tarafları aynı olmayan kesinleşmiş mahkeme kararı
B) Keşif
C) Adi senet
D) Resmi bilirkişi raporu
E) Uzman görüşü
Cevap: C şıkkıdır. Kesin deliller; senet, yemin ve kesin hükümdür.
Takdiri deliller ise tanık, keşif, bilirkişi ve uzman görüşüdür. Senetlerin
kesin delil niteliği bakımından adı-resmi ayrımı yapılmamıştır, buna
göre her türlü senet, kesin delildir.

105. Tacir A, aleyhine açılmış olan iflas davası Ankara 4. asliye hu-
kuk mahkemesinde görülmüş ve tacir A'nın iflasına karar verilmiştir.
Tacir A, depo kararı verilmediği gerekçesi ile kararı istinaf etmiştir.
Bu olayla ilgili olarak verilen bilgilerden hangisi doğrudur?
A) İflas davası Asliye ticaret mahkemesinin görevine girdiğinden,
ilk derece mahkemesinin kararı BAM tarafından resen kaldırılır.

447
B) Asliye hukuk ve Asliye ticaret mahkemesi arasında iş bölümü
ilişkisi olduğundan taraflar ilk itiraz olarak ileri sürmemişse, BAM iş
bölümüne uyulmadığı gerekçesi ile kararı bozamaz.
C) Asliye hukuk mahkemesinin verdiği iflas kararını BAM, iş bölü-
müne uyulmadığı gerekçesi ile resen bozar.
D) BAM taleple bağlı olduğundan resen inceleme yapamaz.
E) Bölge adliye mahkemelerinde vakıa incelemesi de yapılabildi­
ğinden, dava BAM tarafından yeniden görülür.
Cevap: A şıkkıdır. İflas davaları, İİK m. 154, m. 158, m. 173, m.
174 vem. 177 hükümleri uyarınca asliye ticaret mahkemelerinin göre-
vine girmektedir. Ayrıca 6335 sayılı Kanun ile asliye ticaret ve asliye
hukuk mahkemeleri arasındaki işbölümü ilişkisi sona erdirilmiş, böyle-
likle iki mahkeme arasındaki ilişkisi görev ilişkisi haline gelmiştir.
Bölge adliye mahkemesi, istinaf incelemelerinde kural olarak taleple
bağlıdır, ancak kamu düzenini ilgilendiren hususlarda resen inceleme
yapabilir (HMK m. 355). Dolayısıyla görev kuralları kamu düzeninden
olduğundan, görev hususu kendiliğinden incelenir. Öte yandan HMK
m. 353/1, (a), 3 hükmü uyarınca görevsiz olmasına rağmen davaya ba-
kan ilk derece mahkemesi kararı, duruşma yapılmaksızın kaldırılarak
dosya yeniden görülmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilir.
106. Hangi dava adli yargının görev alanına girmez?
A) Orman Sınırlarına İtiraz davaları
B) Kamulaştırma kararının iptali davaları
C) Kamulaştırma bedeline itiraz davaları
D) İdarenin Memur B'ye karşı açtığı tazminat davası
E) İdarenin tacir A'ya karşı açtığı tahliye davası
Cevap: B şıkkıdır. Kural olarak idari yargının görev alanına, ida-
reye karşı açılan iptal ve tam yargı davaları girmektedir. Bu bakımdan,
idarenin davacı olduğu davalar adli yargı koluna dahildir. Öte yandan
idare davalı olsa da işin niteliği gereği özel düzenlemelerle adli yargıya
dahil edilen dava ve işler de bulunmaktadır. Orman sınırlarına itiraz da-
vası ile kamulaştırma bedeline itiraz davaları bu durumun örnekleridir.
Kamulaştırma kararının iptali davası ise idari yargının görev alanına
girmektedir.

448
107. Hakimlerin hukuki sorumluluğu hakkında hangisi söylene-
mez?
A) Hakimlerin hukuki sorumluluk halleri kanunda tahdidi olarak sa-
yılmıştır.
B) Bu davanın vekil tarafından açılması için vekile özel yetki veril-
mesi şarttır.
C) Hakimler yargı faaliyetlerinden dolayı bir zarara sebep olmuşsa,
tazminat davası adalet bakanlığı aleyhine açılır.
D) Tazminat davası açılabilmesi için hakimin kusurlu olması yeter-
lidir.
E) Tazminat davasının açılması, hakime karşı bir ceza soruşturma­
sının yapılması yahut mahkümiyet şartına bağlanamaz.
Cevap: D şıkkıdır. Hakimlerin hukuki sorumluluğu, HMK m. 46 ve
devamında düzenlenmiştir. Buna göre diğer şıklarda verilen bilgiler
doğrudur. Buna karşılık hakimlere karşı ancak kast veya ağır ihmalin
varlığı halinde tazminat davası açılabilir.

108. Hakimin reddi veya çekinmesi ile ilgili verilen bilgilerden


hangisi yanlıştır?
A) Hakimin reddi sebepleri tahdidi olmadığı halde, çekinme sebep-
leri sınırlı sayıdadır.
B) Hakimin çekinmesi gereken hallerin varlığı halinde iki tarafın
açık ve yazılı onayı ile hakim davaya bakabilir.
C) Davaya bakması yasak olan veya ret sebebi, kesin olarak sabit
olan hakim huzurunda davaya bakılması bir iadeyi muhakeme sebebi-
dir.
D) Avukatlık kanununa göre, hakimle avukat arasında hısımlık ne-
deni ile davadan çekinilmesi gereken bir durumun varlığı halinde, avu-
kat davadan çekilir.
E) Asli müdahil de hakimi reddedebilir.
Cevap: B şıkkıdır. HMK m. 34 uyarınca çekinme sebepleri sınırlı
sayıdadır ve talep olmasa bile hakim çekinmek zorundadır. Dolayısıyla
mutlak olarak kabul edilen çekinme hallerinde, tarafların onayıyla bile
olsa hakim davaya bakamaz. Öte yandan HMK m. 375/1, (b) uyarınca
yasaklı olan veya hakkındaki ret sebebi ilgili merci tarafından kesin ola-
rak karara bağlanan hakimin davaya bakması yargılamanın yenilenmesi

449
sebebidir. Asli müdahil de taraf olduğundan, feri müdahilden farklı ola-
rak tek başına hakimi reddedebilir.
109. Aşağıdakilerden hangisi vekile özel yetki verilmesini gerek-
tiren h~llef'.den değildir?
A) Yargılamanın yenilenmesi
B) Hakimin reddi
C) Hükmolunanı alma
D) Davanın tamamen ıslahı
E) Davayı kabul
Cevap: C şıkkıdır. Vekile özel yetki verilmesi gereken haller, HMK
m. 74'te düzenlenmiştir. Buna göre HUMK'tan farklı olarak hükmolu-
nanı almak için vekile özel yetki verilmesine gerek yoktur.

11 O. HMK çerçevesinde senetlere ilişkin ispat gücü ve sahtelik


iddiası hakkında verilen ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Onaylama biçimindeki noter senetleri, aksi iddia edilinceye ka-
dar kesin delil teşkil .eder.
B) Senede istinaden verilmiş olan ihtiyati tedbirler, sahtelik iddia-
sıyla birlikte ortadan kalkar. \
C) Resmi senetlerde sahtelik iddiası, aynı mahkemede ön sorun ola-
rak incelenemez.
D) Senet üzerindeki çıkıntı, kazıntı ve silintilerin varlığı, senedin
taınamen geçersizliği sonucunu doğurmaz.
· E) Resmi memurların görevleri dahilinde düzenledikleri senetler,
aksi iddia edilinceye kadar kesin delil sayılır.
Cevap: C şıkkıdır. Senetlerin ispat güçleri, sahtelik iddiası ve yazı
veya imza. inkarı HMK m. 204 ve devamında düzenlemiştir. Buna göre;
senede dayanılarak verilen ihtiyati tedbir kararları, senedin sahteliğin­
den etkilenmez. Onaylama biçimindeki noter senetleri, aksi ispatlanın­
caya kadar kesin delil teşkil eder. Keza resmi memurların görevleri
daqilinde düzenledilderi senetler, aksi ispat edilinceye kadar kesin delil
sayılır. HMK m. 207 uyarınca çıkıntı, kazıntı veya silinti mahkemece
senedin geçerliliğine ve anlamına etkili olacak nitelikte görülürse, senet
kısmen veya tamamen hükümsüz sayılabilir. Resmi senetlere yapılacak
sahtelik iddiaları, mutlaka ilgili memurun da davalı olarak gösterileceği
ayrı bir sahtelik davası ile ileri sürülecektir (HMK m. 208/4).

450
111. Yemin deliliyle ilgili olarak aşağıda verilen bilgilerden han-
gisi doğrudur?
A) Yemin teklifi, ancak karşı tarafın duruşmada hazır .olması
halinde edilebilir. .
B) Kendisine yemin teklif edilen taraf yemi» ettikten sonra, yemin
teklif eden taraf mahkemeye başka bir delil sunamaz.
C) Yemin teklifinden her zaman vazgeçebilir.
D) Yemin konusu vakıanın, yemin edecek kişinin kendisine ilişkin
olması şart değildir.
E) Hakim tamamlayıcı yemin teklif edebilir.
Cevap: B şıkkıdır. Yeminin konusu, yemin teklif edilen kişiden
sadır olan vakıalardır. Dolayısıyla yemin edecek kişiye ilişkin. olması
zorunludur. Yemin teklif ancak, yemin teklif edilen tarafın yemin. et-
meye hazır olduğunu mahkemeye bildirmesine kadar getj alınabilir.
HMK ile birlikte, hakimin re' sen teklif ettiği tamamlayıcı yemin kaldı­
rılmıştır. Yemin teklif edebilmek için kendisine yemin teklif edilen ki-
şinin duruşmada hazır bulunması zorunlu değildir; yo\duğtinda da ken-
disine yemin teklif edilebilir. Yemin teklif edilen tarafın yemin etıne­
siyle birlikte, söz konusu vakıa kesin delille i.spatlanmış olacaktır. Bu
yüzden yemin teklif eden taraf, artık başkaca bir delil sunamaz.
112. Delil başlangıcına ilişkin aşağıdakil~rd,en hangi$i, yanJıstır?
A) Delil başlangıcının hukuki işlemi muhtemel olarak gösterme.si
yeterlidir.
B) Delil başlangıcının varlığı halinde senetle ispat zoruniuluğU or-
tadan kalkar. ·
C) Delil başlangıcının aleyhine ileri sürülen xişi veya temsilcisi'ta-
rafından verilmesi gerekmektedir.
D) Delil başlangıcı yazılı olmak ve aleyhine ileri sürülen kişi tara-
fından imzalanmak zorundadır. '
E) Delil başlangıcının mutlaka karşı tarafa yoneltilmiş irade beyanı
taşıyan belge olması zorunlu değildir. · · · · ·
Cevap: D şıkkıdır. İddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına
yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel göste-
ren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından ve-
rilmiş veya kendisine gönderilmiş belge olarak tanımlanan delil

451
başlangıcı,
senetle ispat zorunluluğunun istisnalarından birisidir (HMK
m. 202). Delil başlangıcının yazılı veya imzalı olması zorunlu değildir.
113. Aile B, aralarındaki sözleşmeden doğan 150.000 TL'lik alacak
davasında, uyuşmazlığın yalnızca B'nin avukatının tanıklığıyla ispat
edileceğini yazılı olarak kararlaştırmışlardır.
Buna göre aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Delil sözleşmesi, resmi yazılı şekle tabi tutulduğundan geçersiz-
dir.
B) Delil sözleşmesi, dava sırasında yapılamaz. Bu yüzden geçersiz-
dir.
C) Bir tarafın ispat hakkını olağanüstü güçleştiren veya imkansız
hale getiren delil sözleşmeleri geçersiz olduğundan, taraflar arasındaki
sözleşme geçersizdir,
D) Sözleşmenin geçerli olabilmesi, Aile B'nin tacir veya kamu tü-
zel kişisi olmasına bağlıdır.
E) Anılan sözleşme, B'nin tanık talebi üzerine A'nın sessiz kalma-
sıyla da yapılabilir.
Cevap: C şıkkıdır. Olaya göre uyuşmazlık, hukuki işleme niteliğin­
dedir ve HMK m .. 200/1 'de belirtilen parasal sının aşmaktadır. Bu yüz-
den senetle (kesin delille) ispatı edilmesi gerekmektedir. Ancak delil
sözleşmesiyle taraflar, aralarındaki uyuşmazlığın ispatı hakkında dava
açılmadan önce veya sonra delil sözleşmesi yapabilir (HMK m. 193).
Buna göre delil sözleşmesi yazılı veya mahkeme huzurunda tutanağa
geçirilmek kaydıyla veya yine mahkeme huzurunda sözlü olarak da ya-
pılabilir. Delil sözleşmesi, mutlaka açık irade beyanıyla yapılmalıdır.
Dolayısıyla tarafın takdiri delil göstermesine karşı tarafın susmasıyla
delil sözleşmesi yapılmış olamaz. Yetki sözleşmelerinden farklı olarak
delil sözleşmesinin yapılabilmesi için tarafların tacir veya kamu tüzel
kişisi olması zorunlu değildir. Bununla birlikte HMK m. 193/2'ye göre
delil sözleşmesinin, taraflardan birisinin ispat hakkını olağanüstü güç-
leştirmesi veya imkansız hale getirmesi durumunda geçersizdir. Olayda
da ispatın yalnızca B'nin avukatının tanıklığına bağlanmış olması du-
rumunda, delil sözleşmesi geçersiz olacaktır.

452
114. HMK'ya göre basit yargılama usulü ile yazılı yargılama
usulü arasında, aşağıdakilerden hangisi bakımından fark yoktur?
A) Hükmün içeriği
B) Dilekçeler aşaması
C) Ön inceleme aşaması
D) İddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının
başlaması
E) Dosyasının işlemden kaldırılması ve yenilenmesi
Cevap: A şıkkıdır. HMK m. 326 ve devamında düzenlenen basit
yargılama usulünde, özel hüküm bulunmayan hususlarda yazılı yargı­
lama usulü hükümleri uygulanır (HMK m. 322/1). Basit yargılamayı
düzenleyen hükümlere göre, basit yargılama usulünde, yazılı yargıla­
madan farklı olarak cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi bulunma-
maktadır. Dolayısıyla iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletil­
mesi yasağı da dava ve cevap dilekçelerinin sunulmasıyla başlar. Basit
yargılamada dosya bir kez takipsiz bırakılıp yenilenebilir. Basit yargı­
lama usulünde ilk duruşma ön incelemeyi de kapsar, ayrıca bir ön ince-
leme duruşması yapılmaz. Gerek yazılı yargılamada gerekse de basit
yargılamada, yargılama sonucunda verilecek olan hükmün içeriği aynı­
dır (HMK m. 297). Dolayısıyla hüküm bakımından her iki yargılama
usulü arasında fark yoktur.

453

You might also like