Rehberlik Ders Notları

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 103

Bedensel Engeli ve Süreğen Hastalığı Olan Çocuklar

Tanımı ve Sınıflandırma

Milli Eğitim Bakanlığınca çıkarılan Özel Eğitim Okulları Yönetmeliğine göre ortopedik engelli “Bütün
düzeltmelere rağmen iskelet, sinir sistemi, kas ve eklemlerdeki engellerinden dolayı normal eğitim,
öğretim ve çalışmalardan yeteri kadar yaralanamayan kişiler” olarak tanımlanmaktadır. Başka bir
tanımda ise bedensel yetersizliği olan çocuklar, “Duyusal özelliği olmayan bedensel sınırlılıklarından
ya da sağlık sorunlarından dolayı okula devamları aksayan ya da öğrenebilmeleri için özel donatımı
gerektiren çocuklardır” şeklinde tanımlanmaktadır. Genel olarak bedensel engelliler; sinir sisteminin
zedelenmesi, hastalıklar,Ø kazalar ve genetik problemler nedeniyle kas, iskelet ve eklemlerin
işlevlerini yerine getirmemesi sonucunda meydana gelen hareket ile ilgili yetersizlikler olarak
tanımlanmaktadır. Bireyin günlük yaşamında çeşitli etkinliklere katılımını sınırlandıran tıbbi
problemler nedeniyle sürekli tedavi ve bakıma ihtiyacı olması durumlarına da süreğen hastalık (sağlık
yetersizlikleri) denir. Bedensel engeli ve süreğen hastalıklar kişilerde çok farklı durumlarda görüldüğü
için bedensel yetersizliği olan çocuklar çeşitli şekillerde sınıflandırılmaktadır:

Yetersizliğin Derecesine Göre Sınıflandırma

Hafif (Yaşamını sürdürmek için destekleyici bir araca gereksinim duymamakta,Ø kişisel
gereksinimlerini bağımsız olarak karşılayabilmektedir.)

Orta (Yetersizliğin tipine göre yardım sağlayan bir araca gereksinimi vardır.Ø Kişisel gereksinimini
karşılamakta yardımcı araçlar kullanmaktadır.)

Ağır (Tekerlekli sandalyeyi kullanmaktadır, bireysel ihtiyaçlarını karşılamadaØ tam bağımlıdır, baş
kontrolü zayıftır).

Engelin Tipine Göre (Engelin Oluştuğu Yere Göre) Sınıflandırma


Merkezi Sinir Sistemi İle İlgili Kas İskelet Sistemi İle İlgili Sağlıkla İlgili Yetersizlikler
Yetersizlikler Yetersizlikler
Serebral Palsy Kas Hastalığı Epilepsi
Spina Bifida Kol Bacak Eksikliği Astım
Çocuk Felci Kalça Çıkıklığı Kistik Fibrosiz
Multiple Sklerosis Eklem İltihabı Kanser
Omurilik Zedelenmesi Eklem Romatizması (Romatoid Lösemi
Artrid)
Travmatik Beyin Yaralanmaları Gevrek Kemikliler AIDS
Şeker Hastalığı

Merkezi Sinir Sistemi İle İlgili Yetersizlikler

Cerebral Palsy (C.P) –Beyinsel İnme

Cerebral Palsy (Beyin Felci), beyin veya beyinciğin doğum öncesi, doğum veya doğum sonrası zarar
görmesi sonucu oluşan kaslarda kuvvet azlığı, istemsiz hareketler ve motor gelişmede görülen
geriliktir. Okul çağı çocuklarında yaygın olarak görülen ortopedik yetersizliklerden biri de “Cerebral
palsy”dir. Çocuğun gelişimsel dönemde geçirdiği birçok hastalık, beynin gelişimini olumsuz yönde
etkileyerek Cerebral palsy olayının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Cerebral palsy bir kas
koordinasyonu sorunudur. Çocukların kasları ya da sinirleri zarar görmemiştir, kaslar ya da sinirler
beyin sapı ile bağlantı kurabilir, ancak beyin, kasların kasılma ve gevşemesini kontrol etmek için
gerekli sinyalleri uygun şekilde gönderememektedir. Tedavisi mümkünse de tamamen ortadan
kaldırılamamaktadır. Hastalığın teşhisi ne kadar erken konursa, bırakacağı hasar da çocukta o kadar
az olur. Erken tedaviye başlanması çocuğun yaşantısını iyi yönde düzenlemesine olanak tanır.
Çocuğun beyin yapısı doğumdan sonraki 18 aylık dönemde en hızlı gelişimini göstermektedir. Bundan
dolayı santral koordinasyon bozukluğu ne kadar erken teşhis edilirse, çocuğa o kadar çok yardımcı
olunur. Cerebral palsy öldürücü, ilerleyici ya da bulaşıcı bir hastalık değildir.

Nedenleri: Doğum öncesinde, anında ve sonrasında beyinde zedelenmeye yol açan herhangi bir
durum beyinsel inmeye neden olabilir.

Doğum öncesindenler: Annenin geçirdiği ateşli ve mikrobik hastalıklar (kızamıkçık gibi), anne baba
arasında akrabalık, anne baba arasında kan uyuşmazlığı, annenin özellikle ilk 3 ayda çektirdiği
röntgen, kullanılan ilaçlar ve geçirdiği kanamalar, annenin aşırı alkol, sigara kullanımı, iyi
beslenmemesi, annenin çok genç ya da yaşlı olması, 37 haftadan az ya da 42 haftadan uzun gebelik,
zehirli maddeler, ve genetik bozukluklar anne karnındaki bebeğin zedelenmesine yol açabilir.

Doğum anı nedenler: Erken doğum ve zor doğum, doğumun uzun sürmesi, kordon dolanması, makat
gelişi, mekanik solunum tıkanması, bebeğin beynine yeterince oksijen gitmemesi, bebeğin düşük ve
iri doğum ağırlıklı olması, bebeğin doğumda enfeksiyona maruz kalarak vücudunda bakterilere bağlı
yaygın enfeksiyon gelişmesi, kalp akciğer anomalileri, anneye verilen uyuşturucu maddeler doğum anı
nedenler arasındadır.

Doğum sonrası nedenler: Anne karnındaki bebeğin beyninde oluşan travmalar, yüksek ateşli
hastalıklar, beyin enfeksiyonları, beyin kanaması, menenjit, beyin tümörleri, kronik hastalıklar
serebral palsiye yol açabilmektedir. Doğum öncesi ve doğum anında olduğu gibi beynin oksijensiz
kalmasına neden olabilir. Zehirlenmeler, suda boğulma, solunum yolu tıkanmaları, beynin oksijensiz
kalmasına neden olabilir.

Tanı ve değerlendirme:

· Cerebral palsynin tanılaması için özel bir test bulunmadığından çocuğun tıbbi geçmişi ayrıntılı olarak
araştırılmalı ve hareketleri incelenmelidir. CP’nin belirtileri motor becerilerin gelişiminde gecikme,
normal olmayan hareket kalıpları, refleksler, kas tonusunda artış, konuşma, işitme ve görmede
problemler şeklinde görülebilmektedir. Bebeklikte hareketler başlamadan önce genellikle tanılama
konulamamaktadır. CP’li çocukların çoğu 12 -18 ay arasında tanılanabilmektedir.

Sınıflandırması:

· CP devimsel (hareket) yetersizliğin derecesine göre ve oluştuğu yere göre iki türlü
sınıflandırılmaktadır.

o Devimsel (hareket) yetersizliklerin derecesine göre beyinsel inme

Hipotonik tip: CP.’li çocukların çoğu doğduklarında hipotoniktir, boyun ve gövdelerinde belirgin olmak
üzere kas zayıflığı ve gevşekliği vardır. Eğer kas gevşekliği ısrarla kalırsa, bu duruma genel hipotoni
denilmektedir. Hipotonik çocukların motor becerileri zayıftır, denge reaksiyonları yavaştır ve otuz
aylık olana kadar yürümeleri gecikebilmektedir.

Spastik tip: Beyinsel inmeli çocukların % 40- 60’nı spastikler oluşturmaktadır. Bu çocuklarda değişen
derecelerde zihinsel yetersizlikler görülebilmektedir. Çocuklar hareketlerin gerçekleştirilmesinde
zorluk çekmekte ve hareketleri kasıntılı ve abartılı görünmektedir. Kaslarda istem dışı oluşan
kasılmalar kol ve bacakta görülerek hareket etmeyi güçleştirmektedir. Çocuk hareketlerini kontrol
etmeye çalıştıkça kasılmaları daha da artmaktadır. Spastik çocukların duruşu kollar içe dönük ve
vücuda yakın, dirsek, el bileği bükük ve parmaklar yumruk pozisyonu şeklindedir. Genellikle bacaklar
kalçadan itibaren kasılmış olup dizler içeriye doğru dönüktür.

Athetoid tip: Beyinsel inmelilerin % 15- 20’sini oluşturmaktadır. Athetoidi olan CP’li çocukların
kaslarında kontrol edilemeyen, istemsiz ve art arda kasılmalar meydana gelmektedir.

Ataksia tip: Cp’li vakaların sadece % 1’inde görülen bu tip, kas kontrolündeki yetersizlik nedeniyle
denge problemi yaşamaktadır.

Rijiditi tip: Yaygınlığı düşük olmasına rağmen çocukta en ağır seyreden tiptir.

Tremor tip: Az olarak görülen tremorlu tipte hareket sırasında titreme şeklinde istem dışı hareketler
meydana gelmektedir. Çocuk hareketlerini kontrol etmeye çalıştığında titremeler daha da
artmaktadır, uyku esnasında titreme görülmemektedir.

Karışık tip: Athetoid tip ile spastik tipin bir arada bulunduğu bir CP türüdür.

Bel çatlağı felci (spina bifida): Bilinmeyen bir nedenden dolayı omuriliğin gebeliğin erken döneminde
hasara uğraması nedeniyle kapanmamasıyla omurilikteki sinirlerin dış etkilere açık duruma
gelmesidir. Omurilikte eğrilik, kamburluk ya da çökük sırt görülebilir. Böbrekleri, ayakları ve idrarı
kontrol eden sinirlerin zedelenmesinden dolayı ayaklarda felç oluşmakta ve diğer organlar da
işlevlerini yerine getirememektedir. Omurilik sıvısının normal akışı engellendiğinden hidrosefali (sulu
kafalılık) durumu ortaya çıkabilmekte ve bu durum çocukta zekâ geriliğine neden olmaktadır.
Hidrosefali doğumdan sonraki ilk yıl içinde ortaya çıkabilmektedir. Spina bifidalı çocuk, küçük kaslarla
ilgili problem yaşamadığı için üst kısımlarını daha iyi kullanmakta, dolayısıyla giyinme, soyunma gibi
etkinlikleri bağımsız olarak yapabilmektedir. Spina bifidalı çocuklar koltuk değneği, yürüteç gibi
yardımcı araçlarla yürüyebilmekte, uzak mesafelerde tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duymaktadır.
Hareketlerindeki sınırlılık, idrar ve gaitalarını kontrol edememeleri okulda sorun yaşamalarına neden
olmaktadır.

Çocuk felci: Çocuk felci, sindirim yoluyla kana karışan virüslerin omurilikteki hareket hücrelerini yok
etmesi sonucu oluşmaktadır. Hareket hücrelerinin yok olması felce neden olmaktadır. Çocuk felci
bulaşıcı ve tedavisi zor olan bir hastalıktır. Ancak aşı gibi önleyici çalışmalarla yaygınlık oranı
engellenmiştir. Uygun çalışmalarla kişiye yaşam boyu bağışıklık kazandırılmaktadır. Virüsün
oluşturulduğu zihinsel yetersizlik ve motor hasarlar kalıcı olmaktadır.

Multiple sklerosis: Sinir ve kas sisteminde bozulmaya neden olan bir hastalıktır. Mesajların beyinden
sinirlere aktarılmasında başarısızlık veya iletememe sorunu bu duruma yol açmakta ve hastalık
ilerledikçe vücuda yayılma yapmaktadır. Bu hastalık, sinir sistemini çevreleyen ve koruyan miyelin
tabakasına zarar vermektedir. MS hastalığının şu anda nedenleri ve tedavisi tam olarak bilinmemekte
fakat hastalara uygulanan fizyoterapi vücudun daha güçlü ve sağlıklı bölümlerinin daha iyi
kullanılmasına ve korunmasına yardımcı olabilmektedirler.

Omurilik zedelenmesi:Ø Omurilik zedelenmeleri çeşitli şekillerde görülmektedir. Genellikle kazalar,


yaralanmalar, düşme, derin sulara dalma gibi nedenlerle oluşmakta, dolayısıyla felce ve duyu kaybına
neden olmaktadır. Bel fıtığı, tümörler, enfeksiyon gibi sinir sistemi ile ilgili hastalıklarda da omurilik
zedelenmesine rastlamak mümkündür.

Travmatik beyin yaralanmaları: Fiziksel ve bilişsel bozuklukla sonuçlanan başta ağır bir travmanın
neden olduğu zedelenmedir. Epilepsi, bellek problemi, zayıf akıl yürütme, kronik yorgunluk, felç,
dengede ve koordinasyonda zayıflık gibi motor problemlerde yaygın olarak görülmektedir. Çocukta
öfke nöbetleri, sinirlilik ve saldırgan davranışlar gözlenebilmektedir. Zedelenmenin ağır olduğu
durumlarda ise dili anlama ve üretme yeteneğinde problemler görülebilmektedir. Çocukta yoğun bir
destek ve eğitim hizmetiyle başarı elde edilebilmektedir. Çocuğa tıbbi yardım sağlanarak,
komplikasyonların etkisini en az seviyeye indirilerek, bilinç yeniden yapılandırılarak, koma sonrası
hastaya uyum sağlamada ve eve dönmeye hazırlamada destek verilerek, kaybedilen becerilerin
yeniden kazanılmasında yardımcı olunarak, aileye ve çocuğa destek verilerek travmatik beyin
zedelenmesinin iyileşmesine katkı sağlanabilmektedir.

Kas iskelet sistemi ile ilgili yetersizlikler

Kas hastalığı Protein ve kas dokularının kaybı olarak ifade edilen kas hastalığında, protein ve dokuların
yerini yağlar ve diğer dokular almaktadırlar. Böylece sağlıklı işleyen kas sisteminin yapısı bozularak
sağlıksız hale gelmektedir. Özellikle erkek çocuklarda görülen anneden çocuğa kalıtsal yolla geçen bir
problemdir. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte üç-dört yaş civarında fiziksel yapı bozulmaya
başlamaktadır. Hastalığı durduracak kesin bir tedavi olmamakla birlikte fizyoterapi, düzenli egzersiz
ve uygun yardımlarla bağımsızlıkları desteklenebilmektedir.

Kol bacak eksikliği: Hamilelik döneminde anne karnındaki bebeğin çeşitli nedenlerden dolayı, olağan
bir şekilde gelişememesi veya çocuğun doğum anı ve doğum sonrasında yaşanan sorun nedeniyle eli,
kolu ya da bacağının bir bölümünün veya tamamının olmaması durumudur. Çocuğun günlük yaşama
katılmaması veya normal görünüme sahip olması amacıyla kayıp olan vücut parçasının yerine protez
kullanılmaktadır.

Kalça çıkıklığı:· Uyluk kemiğinin kısmen veya tamamen kalça eklemindeki leğen kemiğinin
yerleşkesinden çıkması sonucu oluşmaktadır. Kemik ve eklem bozukluklarına yol açmaktadır. Kız
çocuklarında daha fazla görülen kalça çıkıklığının erken tanılanması durumunda eklem normale
dönebilmektedir. Tanı geciktikçe düzeltilmesi güçleşmekte ve bu durum okul için sorun
yaratmaktadır.

Eklem iltihabı· Mikropların eklemlere yerleşmesi ve iltihaplanmanın meydana gelmesi sonucu oluşan
hastalıktır. Nedeni tam olarak bilinmeyen eklem iltihabı dizde, ellerde, el bileklerinde, ayak ve ayak
bileklerinde ağrı ve şişlik şeklinde görülmektedir. Ergenlik döneminin bitiminde sona eren bu hastalık,
en yoğun bir-üç yaş ve on-on beş yaş arasında görülmektedir. Fizik tedavi, ilaç tedavisi, psikolojik
yardım gibi tıbbi yöntemler tedavide yardımcı olmaktadır.

Eklem romatizması (romatoid artrid)· Çeşitli nedenlerle ve yollarla bazı mikropların eklemlerde
iltihaplanmaya yol açmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Eklem bölgelerinde şişme, ağrıma, kızarma
ve ileri vakalarda eklem kıkırdağının tamamen harap olması şeklinde görülmektedir. En önemli
belirtileri ateş, iştahsızlık, yorgunluk, kilo kaybıdır. Eklemlerdeki sertleşme nedeniyle hareket
edememe söz konusu olabilmektedir. Kız çocuklarında erkek çocuklarında oranla iki kat daha fazla
görülmektedir. Mutlaka tıbbi bakım ve tedaviye ihtiyaç vardır. Yatak istirahatı ve ilaç tedavisi
önerilmektedir. Genellikle vakaların %75-802’si tedavi edilmektedir.

Gevrek kemikliler (brittle bones):· Henüz bilinmeyen nedenlerden dolayı kemiklerde sertleşme
olmamakta, küçük darbelerde bile kemiklerde kırılma görülmekte ve uzun süre tedavi
gerektirmektedir.

Sağlıkla ilgili yetersizlikler

Epilepsi· Epilepsi, beyindeki elektriksel işlev düzensizliğinden kaynaklanan, nöbetlerle kendini


gösteren ve hareket, duyu, davranış bozukluğuna ve bilinç kaybına neden olan sinir sistemi ile ilgili bir
sağlık sorunudur. Nöbetler en önemli özelliğidir. Yüksek ateş ya da beyin zedelenmesi bir defalık ya
da geçici süre için nöbetlere yol açmakta fakat bunlar epilepsiden kaynaklanmamaktadır. Kafa
travmaları, ateşli hastalıklar, zehirlenmeler, tümörler ve sinir sistemi ile ilgili problemler epilepsiye
neden olmakla birlikte, bu tür olayların %75’nin nedeni bilinmemektedir. Nöbetler hayatın herhangi
bir döneminde ortaya çıksa da genellikle çocukluk çağında başladığı görülmektedir. Bazı kişilerde
çeşitli psikolojik, duygusal ve fiziksel etkenlerden (yorgunluk, telaş, heyecan, kızgınlık, şaşkınlık, aşırı
stres, ateşle seyreden enfeksiyon hastalıkları, hormonal değişiklikler, ışık, koku, ses ya da dokunma
gibi uyaranların sık görülmesi ve epilepsi ilaçlarının düzenli alınmaması vb.) dolayı nöbetlerin
tetiklendiği görülmektedir. Bu faktörlerin bilinerek, ortaya çıkmaması için gerekli önlemler çocuğun
çevresi tarafından alınmalıdır. Bununla birlikte çocuğun yaşadığı sosyal çevrenin epilepsi konusunda
aydınlatılması ve bu konu ile ilgili korku ve ön yargıların giderilmesi eğitimi açısından son derece
önemlidir. Epilepsi kız çocuklarına oranla erkek çocuklarında daha sık görülmektedir. Epilepsili
çocukların çoğu, uygun ilaç tedavisi, aile, eğitimciler ve arkadaşlarının desteği ile hayatını normal
şekilde sürdürebilmektedir. Epilepsili çocukların çoğunun zekâsı normaldir

Astım: Astımın oluşma nedeni tam olarak bilinmemektedir. Astım hava yollarının hastalığıdır. Astım
hırıltılı solunum, nefes alma güçlü, öksürme ve kısa nefes alma gibi belirtilerle ve ataklarla karakterize
olan kronik bir sağlık problemidir. Çocuk hastalıkları arasında en yaygın akciğer hastalığı olan astımın
okul çağı çocuklarında görülme sıklığı %3- 10 arasındadır. Erkek çocuklarda kız çocuklarına oranla
daha sık görülmektedir. Astım atağını genellikle alerjik reaksiyon oluşturabilen maddeler (polen, bazı
gıdalar, ev hayvanları vb.), rahatsız edici maddeler (sigara, sis, duman vb.) egzersiz ve stres
başlatmaktadır. Bütün bu etkenler akciğerde hava yolunun daralmasına, solunum zorluğuna ve
akciğere hava girip çıkmasına engel olabilmektedir. Astımda hava yollarının mukoza ve submukoza
tabakalarında yangı vardır. Havayolları her türlü uyarana karşı (alerjenler, enfeksiyonlar, iyi ve kötü
kokular, sigara dumanı vb.) hassas hale gelir. Uyaranlar hava yollarını saran kasların kasılmasına, salgı
bezlerinin aşırı salgı yapmasına ve sonuçta da hava yollarının daralmasına neden olur. Bu olaylar
sonucunda astımın klinik belirtileri ortaya çıkar.

Kistik fibrozis Kistik fibrozis, yaklaşık 1/25 taşıyıcılığı ve 1/2000–2500 canlı doğumda görülme sıklığı ile
beyaz ırkta görülen yaygın ölümcül bir hastalıktır. Kistik fibrozis kalıtsal bir hastalıktır. Kistik fibrozise
neden olan kromozom 7. kromozomdur. Epitel hücrelerinin hücre membranındaki klorür kanallarının
bloke veya kapalı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu blokaj, klor iyonlarının hücre içine girmesine
engel olur ve sodyumla suyu içine çeker. Bu olay mukus salgısında su kaybına neden olur. Doğumdan
itibaren birden çok organımızı etkileyerek bu organlarda fonksiyon (işlev) bozukluklarına yol açar.
Kistik fibroziste esas olarak etkilenen organlarımız dış salgı bezlerinin bulunduğu organlarımızdır.
Akciğer, pankreas, barsak, ter bezleri dış salgı bezlerinin en çok yer aldığı organlardır. Normalde dış
salgı bezlerinin ince ve akışkan salgısı vardır. Bu salgılar ile akciğerlerin temiz ve sağlam kalması
sağlanır; toz ve yabancı cisimler, mikroplar bu akıcı salgı ile atılabilir. Kistik fibrozisli hastalarda ise bu
salgıların kıvamı artmış olup akıcı özelliğini kaybeder.

Kanser: Kanser, vücutta kontrol edilemeyen anormal şekilde hücre yapımı ve çoğalması ile karakterize
bir hastalıktır. Ülkemizde 1970’li yıllarda sebebi bilinen ölümler arasında 4. sırada yer alan kanser, son
yıllarda kardiyovasküler sistem hastalıklarından sonra 2. sıraya yükselmiştir. Kanser oluştuğu dokuya
bağlı olarak yüzden fazla çeşidi olan bir hastalık grubudur. Kanserin sebebi çevresel ve içsel nedenler
olarak ikiye ayrılabilir. Çevresel nedenler (kimyasal, radyasyon, virüsler gibi) ve içsel nedenler
(hormonal, bağışıklık bozuklukları, kalıtsal mutasyonlar ve diğer genetik nedenler gibi) birlikte veya
ardışık olarak hücreleri etkileyerek uzun yıllar içinde kansere yol açabilmektedir.

Lösemi: Beyaz kan anlamına gelen lösemi, lökosit ve ana hücrelerin vücutta yaygın kontrolsüz
çoğalması ile karakterize edilen bir hastalıktır. Lösemini oluşmasında, radyasyon, kimyasal maddeler,
genetik faktörler ve viral ajanların etkili olduğu belirtilmektedir. Çocuğa lösemi tanısı konulduktan
sonra aileye anlaşılır bir şekilde umut korunarak, empati içinde tanı açıklanmalıdır. Ailenin hastalığa
uyumunda çocuğun kişilik yapısı, hastalığı, hastaneyi algılayış biçimi ve hastalığın özelliği önemlidir.
Ailenin hastalığı kabulünde aileye zaman tanınmalı, umut aşılanmalı, tedavi seçenekleri anlatılmalıdır,
hatta tedavisi bitmiş, iyileşmiş çocuklar ve onların aileleriyle tanıştırılmalı, duygusal ve ailevi destek
sağlanmalıdır.

Pediatrik AIDS :· Pediatrik enfeksiyonu, genellikle anneden çocuğa geçen ve HIV-1 virüsünün neden
olduğu, bağışıklık sistemini çökerten ve zarara uğratan bir hastalıktır. İnsandan insana kan, birden
fazla kullanılan şırınga ve cinsel yolla bulaşmaktadır. AIDS hastalığı aşamalarla ilerleme kaydeder.
Vücuda erken dönemde yerleşir ve herhangi bir tahribata yol açmaz. Zamanla vücudun bağışıklık
sisteminde tahribat yaparak çocuğun mikroplara karşı savunmasız hale gelmesine neden olmaktadır.
Bu dönemde çocukta çeşitli enfeksiyonlar, yorgunluk, kronik ishal, ateş, halsizlik gibi şikâyetler
görülmeye başlanılmaktadır. Daha sonraki aşamada ise kişide zihinsel becerilerde yetersizlik, görme
yetersizlikleri, kilo kaybı, gelişim geriliği, motor becerilerde sorunlar, körlük, kansere benzer lezyonlar,
yoğun ağrı, mantar hastalıkları, zatürre ve de en sonunda ölüm olmaktadır.

Çocukluk diyabeti (şeker hastalığı): Çocukluk diyabeti kalıtsal bir hastalıktır ya da viral bir enfeksiyon
sonrası gelişebilmektedir. Her iki durumda da pankreasın kanda şeker metabolizmasını ya da
emilimini sağlayacak yeterli miktarda insülin üretememe durumudur. Hipoglisemi ise insülinin fazla
üretimidir. Diyabetli çocuğun kanındaki şeker emilemediği için enerji yetersizliği, böbrek ve gözlerde
problem, sık idrara çıkma, kilo kaybı, baş ağrısı, görme problemleri, diyabetik koma, sinir hasarı ve
dolaşım sisteminde bozukluklar görülebilmektedir. Tedavide esas olan diyet kontrolü ve belli bir
program dâhilinde insülin alımıdır. Hastalarda insülin ayarını düzenlemek için deri altına her gün
insülin iğnesi yapılması gerekebilir. İnsülin iğnesi kullanan çocukların çoğu iğnelerini kendileri enjekte
etmeyi öğrenmektedirler. Genellikle hastalara düzenli egzersiz ve özel diyet önerilmektedir. Sınıf
öğretmeni hastalıkla ilgili bilgiyi diğer öğrencilerle paylaşmalı ve gerekli önlemleri almalıdır.
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

Tanımı

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocuk ve ergen nüfusu içinde sıklıkla
karşılaşılan bozukluklar arasında yer almaktadır. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
(DEHB) bireyin yaş ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, istekleri
erteleyememe (impulsivite) ve dikkat sorunlarıyla kendini gösteren gelişimsel bir
bozukluktur. Yapılan çalışmalarda, bu tanımlamada yer alan belirtilerin 7 yaşından önce
ortaya çıkmış olması, son 6 aydır yaygın olarak görülmesi ve ev-okul gibi iki ayrı ortamda bu
belirtilere rastlanması gerektiği belirtilmektedir. Sayılan gelişimsel döneme uygun olmayan
dikkat, aşırı hareketlilik ve dürtüsel davranış problemleri gibi özelliklerin gelişimsel gerilik,
zihinsel bozukluk veya fiziksel yetersizlikten kaynaklanmaması gerektiği de özellikle
vurgulanmaktadır. DEHB tanımını daha iyi kavramak için dikkat, hiperaktivite ve
dürtüsellikten bahsedilmelidir.

Dikkat

Duygu ve düşüncenin bir konu ya da sorun üzerinde toplanması, zihnin uyanık bulunması
durumudur. Dikkat eksikliği ise çocuğun bir konuya yoğunlaşamaması, yaş ve gelişimine göre
çok kısa yoğunlaşması, dikkatinin çok çabuk dağılması anlamlarına gelmektedir.

Hiperaktivite

Sakin olmayı gerektiren durumlarda aşırı huzursuz olma şeklinde tanımlanabilir ve duruma
bağlı olarak çevrede koşma, atlama, oturması gerektiğinde yerinden kalkma, aşırı konuşma,
gürültücülük ve benzeri şekillerde olabilir. Hiperaktivite sadece aşırı hareketlilik ve enerjik
olma anlamına gelmemektedir. Bu terim karmaşık ve amaçsız hareketliliği de
tanımlamaktadır.

Dürtüsellik / Impulsivite (İmpulsivite)

Kişinin kendisini kontrol etmekte sorun yaşaması ile kendini gösterir. Acelecidirler, soru
bitmeden cevabı vermek isterler, içlerinden geldiği gibi davranırlar ve isteklerini
erteleyemezler.

Özet olarak 3 temel gelişimsel sorun söz konusudur;

• Dikkat eksikliği
• Yetersiz dürtü kontrolü
• Aşırı hareketlilik

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun Sınıflandırılması

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB); toplumda, okul çağı çocuklarında %3 -


%5 oranında görülmektedir. Kız çocuklarına oranla, erkekler çocuklarda daha sık
rastlanmaktadır. Hiperaktivite bozukluğu daha çok erkek çocuklarda görülürken dikkat
eksikliği daha çok kız çocuklarda gözlemlenmektedir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada
DEHB sebebiyle çocuk psikiyatri servislerine başvuruların 7. sırada yer aldığı, okul dönemi
çocuklarının %3 - %6’sında DEHB’ye rastlandığı ve DEHB’nin -yurt dışında yapılan
çalışmalara benzer olarak- erkek çocuklarda kız çocuklara göre daha yaygın olduğu
görülmektedir (Şenol ve İşeri, 2004). Amerikan Psikiyatri Birliği’nin geliştirmiş olduğu
sınıflandırma sistemi olan DSM - IV'te DEHB kriterleri belirlenmiştir.

Buna göre üç tip DEHB vardır.

Birleşik Tip

En sık görülen tiptir. Son altı ay boyunca birden fazla ortamda hem aşırı hareketlilik ve
dürtüsellik tanı ölçütlerinden hem de dikkatsizlik tanı ölçütlerinden yüksek puan alan tiptir.
Bu tip çocuklarda dikkat eksikliği, anlamsız aşırı hareketlilik ve dürtü kontrolsüzlüğü bir
aradadır.Huzursuzluk, davranışsal ve duygusal engellenme eşiğinde düşme, dikkatte azalma
bulunmaktadır. Dürtülerini denetleyememe, etkinlikleri düzenleyememe, dikkat eksikliği ve
sosyal ilişkilerde zayıflık, sınıf dışına itilme, kurallı oyun ve etkinliklere katılamama birleşik
tipin bazı özelliklerindendir.

Dikkatsizliğin Önde Geldiği Tip

Bu tip son altı ay boyunca ve birden fazla ortamda aşırı hareketlilik ve dürtüsellik
ölçülerinden ziyade dikkat eksikliği ölçütlerinden daha fazla puan alan tiptir. İşleri bitirmeden
bırakma ve görevleri erken terk etme şeklinde kendini gösterir. Ayrıntılara dikkat etmeme ve
sıkça dikkatsizlikten kaynaklanan hata yapma bu tipin bariz özelliklerindendir. Direkt
konuşulduğunda duymaz, dinlemez görünürler. Günlük işlerde sıkça unutkan olup zihinsel
çaba isteyen işlerden kaçınırlar. Dış uyaranlara dikkati kolayca dağılır. Sürekli okul eşyalarını
kaybederler, dağınıktırlar ve genellikle üzerine aldığı görevleri baştan savarlar.

Hiperaktivite - İmpulsivitenin Önde Geldiği Tip

Dikkat eksikliği ölçütlerinden ziyade hiperaktivite ve impulsivite ölçütlerinden yüksek puan


alan tiptir. Hareketlilikleri normalin üzerinde olup anne baba ve öğretmenleri bıktırıcı
düzeydedir. Bazı görüşlere göre bu tipler bebekliklerinden itibaren hareketli olup yürümeden
koşmaya çalışmaktadırlar. Çevrede koşma, atlama, oturması gerektiğinde yerinden kalkma,
aşırı konuşma, gürültücülük, oturduğu yerde kıpırdanıp durma şeklinde belirli birtakım
özelliklere sahiptirler. Sürekli karşı gelmek, istenileni yapmamak, kendi hatalarından
başkalarını sorumlu tutmak, öfkeli ve hırçın olmak bu tipteki çocukların özelliklerindendir.

DEHB Belirtileri

DEHB'nin belirtilerini erken çocukluk dönemindeki aktif çocuklara ait normal hareketlilikten
ayırt etmek zor olabilir. Ancak gerçek DEHB'de belirtiler kalıcıdır ve genellikle öfke
patlamaları, kavgacılık, saldırgan tutumlar, gürültücülük, karşı gelme tutumları hareketliliğe
eşlik etmektedir. Belirtileri bazı psikiyatrik rahatsızlıkların belirtileriyle benzerlik
göstermektedir. Ancak temel farklılık; DEHB'nin çocukluktan beri var olan ve süregelen bir
sorun olmasıdır. DEHB olan çocuğun bulunduğu gelişim dönemine göre belirtileri şu şekilde
sıralanabilir:
Okul öncesi

• Çocuklarda motor huzursuzluk ve hareketlilik ön plandadır


• Karmaşık biçimde hareket ederler
• Yapılandırılmış aktivitelere yönelemezler
• Oyun ilişkilerine uyum sağlamakta güçlük çekerler.

Okulla birlikte

• Yerinde oturmakta zorlanırlar.


• Kurallara uymakta zorluk çekerler
• Ders sırasında arkadaşları ile konuşan çocuklar olarak tanınırlar
• Ödevlerini tamamlayamazlar
• Görevlerini yerine getirememe ve organize edememe sorunları yaşarlar
• Eşya kaybederler
• Unutkandırlar
• Sık yaralanırlar
• Arkadaş ilişkilerinde ve oyunların kurallarını öğrenmekte güçlük çekerler
• Sıralarını beklemekte zorlanırlar
• Tehlikeli aktivitelere yönelirler.

Ergenlikle beraber

• İç huzursuzluğu ön plana çıkar


• Dürtüsellik nedeniyle kural dışı davranışlara yönelirler
• Dikkatsizlik, akademik performanslarının beklenenin altında gitmesinin nedenidir.

Aşırı Hareketlilik Dürtüsellik Belirtileri Dikkat Eksikliği Belirtileri


Belirtileri
Çoğu zaman elleri ayakları Çoğu zaman motor takılmış Okul ve ev hayatında
kıpır kıpırdır. gibidir ve çok konuşur. dikkatsizlikten kaynaklanan
Oturması istenen yerde Soru tamamlanmadan cevabı hatalar yapar. Tamamlaması
oturamaz. yapıştırır. istenen etkinliği dikkati
Çoğunlukla uygunsuz olan Sırasını bekleyemez dağıldığı için tamamlayamaz.
durumlarda koşturur, Başkalarının sözünü keser, Mental çaba gerektiren işleri
tırmanır. Sakin bir biçimde, oyunlarına burnunu sokar. üzerine almaktan kaçınır.
boş zamanı geçirme Unutkandır. Sık sık okul
etkinliklerine katılma ya da eşyalarını ya da
oyun oynama zorluğu yaşar. oyuncaklarını kaybeder.
Başladığı işi bitiremez
etkinlikleri tamamlayamaz.

DEHB Olan Çocukları Ayırt Etme-Tanılama

DEHB ya da diğer davranış sorunlarının tanısının konulması, olabildiğince fazla kaynaktan


bilgi alınarak ve çeşitli değerlendirmeler sonucunda gerçekleştirilir. Anne-baba ve çocukla
görüşme, anne-baba, öğretmen ve okulun rehberlik birimi, etüt öğretmeni ile spor öğretmeni,
çocuğu yakından tanıyan akrabalar gibi gerekli görülen diğer kaynaklardan bilgi alınması,
anne-baba ve öğretmen tarafından çeşitli test ve ölçeklerin doldurulması DEHB tanısı
konulurken uygulanan işlemlerdir (Barkley, 1995).

Çocuk ve Aile İle İlgili Bilgilerin Alınması

Gerek çocuk psikiyatrisinde, gerekse tıbbın diğer alanlarındaki hastalıklarda doğru tanı
konulmasında, geniş bir hastalık öyküsü alınması ve gerekli bilgiler toplanması çok önemli bir
yer tutmaktadır. Bu nedenle, DEHB belirtileriyle başvuran tüm çocuklar değerlendirilmeye
alınmadan önce kendilerine ve aileye yönelik bilgileri toplanmalıdır. Böylece çocuğun
geçirdiği basamaklar ve nasıl bir aileden geldiği konusunda bilgi sahibi olarak
değerlendirmeye daha hazırlıklı başlanması olanaklı hâle gelmektedir.

Anne-Babayla Görüşme

Çocukların psikiyatrik değerlendirmesinde, anne-baba görüşmesi çok önemli bir yer


tutmaktadır. Bazı çocuk ve ergen psikiyatristleri anne-babayla görüşme sırasında çocuğun
bulunmasını tercih ederken bazıları anne babayla ve çocukla ayrı ayrı görüşmeyi seçerler.

Çocukla Görüşme

Psikiyatristin çocukla yapacağı görüşme çocuğun yaşına, kapasitesine ve iş birliğine girip


girmemesine bağlı olarak farklılık gösterir. Anne-baba ile görüşme yaparken çocuk görüşme
odasındaysa çocuğun psikiyatristi onun genel görünümünü, gelişim özelliklerini ve
davranışlarını gözlemleyerek ilk izlenimlerini edinmeye başlamış demektir. Çocukla yapılan
ilk görüşme sırasında çocuğun sorulan sorulara doğru yanıt vermemesi veya doğal
davranışlarını sergilememesinin çok önemi yoktur. Çünkü pek çok çocuk, ailesi tarafından bir
psikiyatriste getirildiğinin farkındadır ve her zamanki davranışlarından farklı davranabilir.
Ülkemizde çocuklar küçük yaştan itibaren hastane, iğne ve doktorlardan korkutularak
büyütüldükleri için muayene odasında çok daha kontrollü bir biçimde hareket edebilirler.
Ayrıca çocuklar aşırı hareketlilikleri ve davranış sorunları nedeni ile doktora getirildiklerini
biliyorlarsa bunu bir cezalandırma yöntemi olarak algılayıp daha fazla çekingenlik
gösterebilirler. Bu nedenle gündelik yaşantısında aşırı hareketliliği olan bir çocuğun doktorun
görüşme yaptığı sırada çok durgun ve kontrollü olması; DEHB tanısı için bir ölçü
sayılmamaktadır.

Küçük çocuklarla yapılan görüşmelerde; çocuğun gelişimini, dikkat ve hareketliliğini daha iyi
anlamaya yönelik oyunlar oynanabilir. Daha büyük çocuklarla yapılan görüşmelerde ise daha
çok algı, dikkat, planlama ve organizasyon yeteneklerini değerlendirmeye yönelik oyunlar
seçilir. Bu oyunlar sırasında DEHB olan çocukların aceleci tavırları, sağ-sol ayrımı, planlama
ve organizasyon yapmada güçlük çekmeleri, kısa sürede oynanan oyunlardan sıkılmaları, bir
süre hareketsiz durma ve sürelerini beklemede yaşadıkları sorunlar tanı koymaya yardımcı
olmaktadır.

Öğretmenden Ayrıntılı Bilgi Alınması


DEHB tanısının konmasında, çocuğun öğretmenlerinden bilgi alınması son derece önem
taşımaktadır. Okul, çocuğun zamanının önemli bir bölümünü geçirdiği kendi cinsinde ve yaş
grubundaki diğer çocuklarla birlikte iken gösterdiği davranışın gözlemlenebileceği bir
ortamdır. Ayrıca, DEHB belirtilerinin klinik özelliklerinin sınıf ve okul ortamında, çocuğun
bireysel olarak değerlendirildiği ortamlara oranla çok daha belirginleştiği bilinmektedir
(Hechtman, 1996). Öğretmenlerden bilgi alınmasında çoğu zaman öğretmene soru formları ve
ölçekler gönderilmekte, bu formlara verilen yanıtlar yeterli olabilmektedir. Ancak; eğer
olanak varsa çocuk psikiyatristi, psikolog veya sosyal hizmet uzmanının öğretmenle yüz yüze
görüşmesi ve öğretmenden ayrıntılı bilgi alınmasının son derece yararlı olduğu görülmektedir.

DEHB Nedenleri

DEHB'nin nedeni tam olarak bilinmemekte, pek çok biyolojik-psikolojik-sosyolojik unsurun


etkisiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir.

Kalıtım

DEHB görülmesinde genetik özelliklerin çok önemli bir yeri olduğu kesinlik kazanmıştır.
Yakın akrabalar arasında DEHB görülme riski %10 ile %30 arasındadır. DEHB tanılı bireyin
kardeşinde de DEHB olma riski %32, ebeveynde DEHB varsa çocuğunda DEHB görülme
riski %57'dir. İkiz kardeşler üzerinde yapılan incelemelerde tek yumurta ikizlerinde %50 -
%84, çift yumurta ikizlerinde %30 - %40 dolaylarında DEHB riski vardır.

Beyindeki Yapısal İşlev Farklılıkları

Dikkatin yoğunlaştırılması, sürdürülmesi, davranışların kontrol edilmesi, planlama


yapılmasından sorumlu olan alanlarda ön bölge (prefrontal lob), bazal ganglionlar (beynin
orta kısmında bulunan prefrontal korteks ve alt motor ve duyu bölgeleri arasındaki iletişim ve
yönetimi sağlayan yapıların genel adı) ve beyinciğin normal bireylerdekine oranla daha küçük
ya da farklı bir simetride olması söz konusudur. Saptanılan bu farklılıkların hastalığa neden
olduğu düşünülmekte ancak bu incelemeler bir tanı aracı olarak kullanılmamaktadır.

Çevre

Çevresel ve psikososyal etkenler direk olarak DEHB’ye neden olmaz ancak genetik olarak
yatkınlığı olan bireylerde riski artırır.

• Doğum öncesi Gebelikte hastalanma, alkol, sigara ve ilaç kullanımı, kimyasal


zehirlere maruz kalma (Örneğin kurşun zehirlenmesi)
• Doğum sırası Erken doğum, doğum komplikasyonları ve doğum sırasındaki kafa
travmaları
• Doğum sonrası Küçük yaşta geçirilen ameliyat, kaza veya hastalıklar, hastalık
tedavisinde kullanılan fakat yan etkisi olan ilaçlar alınması
• Aile Parçalanmış aile, aile içi geçimsizlik ve anne babada psikiyatrik bozukluklar
• Gıda katkı maddeleri Kesin olmamakla beraber şeker, gıda şekillendirici ve koruyucu
maddeler, doğal olmayan beslenme alışkanlıkları DEHB riskini artırmaktadır.
• TV-bilgisayar oyunları Sürekli televizyon, bilgisayar ve cep telefonu oyunları ile vakit
geçiren çocuğun beyni, bir süre sonra gerçek dünyanın da tıpkı sanal dünya gibi hızlı,
renkli, hareketli, heyecanlı olmasını bekler. Öyle olmayınca kendine değişik tipte
uyaranlar aramaya başlar (Erdinç, 2012). Bu durum; hem dikkat problemini hem de
hiperaktiviteyi beraberinde getirir. Ayrıca çok hızlı, hareketli sanal görüntüler çocuğun
zihnini doldurmakta ve dikkat kabiliyetini olumsuz etkilemektedir. Zihnin temiz
kalması yani gereksiz bilgilerden arındırılması hem çocuk hem de yetişkin açısından
dikkati artırmak adına önemli bir durumdur.

DEHB Olan Çocukların Gelişimsel Özellikleri

Bu çocukların gelişimsel özellikleri şöyle sıralanabilir:

• DEHB olan çocukların büyük çoğunluğu aynı özellikleri göstermelerine rağmen tedavi
boyutunda bireysel özellikleri nedeniyle yapılacak etkinlikler farklılık gösterir.
• DEHB olan çocuk genellikle birinci çocuk olmaktadır; ayrıca aşırı konuşkan ve
gürültücü bu çocukların annelerinin de normalden daha konuşkan olduğu gözlenmiştir.
• Boyu ve kilosu yaşına göre ortalamanın altındadır.
• DEHB olan çocuklarda acıya dayanıklılık görülebilir.
• Titizliği ve takıntıları vardır (obsesif-kompulsif tepkiler).
• Sınıfta kalma oranı normal çocuklara göre iki-üç kat daha fazladır.
• Bireysel olarak uygulanan IQ testlerinde bilişsel gelişim, olduğundan daha düşük
görülmektedir. Bunun nedeni, zihinsel gelişim için gerekli odaklanma eksikliği ve
zihin tembelliğidir.
• DEHB olan çocuklar sürekli pekiştirilmeyi ister, diğer öğrencilerden daha çok olumlu
pekiştirmeye ihtiyaç duyar. Hatta bu sürekli pekiştirme gerçek hayat ortamlarında da
uygulanabilir.
• DEHB olan çocuklar davranışlarından dolayı sorumluluk almak yerine sadece özür
dileyip bahane bulmayı öğrenirler.
• Psikolojik danışmanlar, öğretmenler ve hekimler, bu çocuklara DEHB’nin üzerinde
çaba harcanması gereken zor bir durum olduğunu, bir özür ya da kabahat olmadığını
öğretmelidir.
• DEHB olan çocukların %10-%33’ü aynı zamanda öğrenme güçlüğüne sahiptir.
• Öğretmen uygun düzenlemeleri yapar ve sınıf süreçlerini yapılandırırsa bu çocukların
yarıdan fazlası normal sınıflarda öğrenim görebilir.
• DEHB olan çocuklar algıladıklarını ayrımlaştırmada ve örgütlemede güçlük çeker.
• Harfleri ters dönmüş bir şekilde algılarlar ( b-d-p, m-n, z-s, 6-9 vb.). Çocuk “yap”
kelimesini görür fakat bunu “pay” olarak okur ya da yazar (çokkoç, 12-21, roman-
orman, için- çini gibi). Satır-sözcük atlama, okuduğu yeri kaybetme, sözlük-harita
veya rehberde istenileni bulamama gibi yakınmaları vardır.
• Görsel algılarındaki bozukluklardan dolayı uzaklıkları yanlış tahmin eder, eşyalara
çarparlar. Bu çocuklar aynı zamanda sağını solunu karıştırır. Bir top oyununda gözün
topta olması gerekir. Gözleriyle izleme güçlüğü olan DEHB olan çocuk mesafeyi ya
da hızı yanlış değerlendirir. Eli oraya çok erken veya geç gidebilir; çocuk böylece topu
kaçırır. Aynı şey; vurma, yakalama, zıplama veya fırlatma gibi etkinliklerde de
görülür. Buna bağlı olarak da çocuklar bu tür oyunlarda başarısız olur ve dışlanır.
• Dinlediği ya da okuduğu bir öyküyü, gördüğü bir olayı anlatırken ortasından başlar,
başa döner, sonunu anlatır ve karmakarışık şekilde tamamlar.
• İnce motor koordinasyon bozuklukları; çivi çakma, çatal bıçak kullanma, yazı yazma
ve resim yapma gibi beceriler de çok belirgindir. Ya çok yavaş yazar, yazmayı
zamanında bitiremez ya da hızlı yazıp çok hata yapar. Bu hatalar daha çok heceleme,
gramer, harflerin konumu ve büyüklükleriyle ilgilidir.

DEHB Olan Çocuklar İçin Kaynaştırma Eğitiminin Yeri ve Önemi

''Özel gereksinimli bireyleri yaşıtlarından ayırmak insan haklarına aykırıdır.'' ilkesinden yola
çıkılırsa DEHB olan çocukların normal okullara devam etmeleri onların en doğal haklarıdır.
Bazı DEHB'li çocuklar bütün gün ya da günün bir bölümünde özel bir eğitim sınıfına
yerleştirilebilir. Ancak çocuğun ebeveynleri ile okul arasında iyi bir iş birliğinin olması
koşuluyla, bu çocukların çoğunun normal bir sınıfta kalmaları yani kaynaştırma eğitimi
almaları son derece önemlidir. DEHB olan çocuklar için ilaç tedavisinin tek başına yeterli
olmayacağı bilinen bir gerçektir. Bu durum kaynaştırma eğitiminin önemini bir kez daha
hatırlatmaktadır. Kaynaştırma eğitiminin okul-aile-uzman iş birliği ile titizlikle sürdürülmesi
esastır.

DEHB'de kaynaştırmanın amacı;

• Çocukta öz denetim geliştirmek,


• Dikkat / dürtü kontrolünü kazandırmak
• Duygu ve davranışlarının uyumlu olmasını sağlamak
• Kendine olan güvenini artırmaktır

Özel gereksinimli bireyler için eğitim alabilecekleri ortamlar, en az kısıtlayıcı olandan en


fazla kısıtlayıcı olana doğru şu şekilde sıralanabilmektedir:

• Tam zamanlı kaynaştırma


• Kaynak oda destekli kaynaştırma
• Yarı zamanlı kaynaştırma
• Özel sınıf
• Gündüzlü özel eğitim ortamı

Yukarıda sıralanan özel gereksinimli bireyler için eğitim uygulamalarından hangisine karar
verileceği çocuktaki DEHB'nin türü, DEHB'ye eşlik eden başka rahatsızlıkların olup
olmadığı, çocuğun gelişimsel özellikleri vb. etkenler doğrultusunda uzmanlarca belirlenir.
Ancak mümkün olabildiği ölçüde tam zamanlı kaynaştırma, kaynak oda destekli kaynaştırma
veya yarı zamanlı kaynaştırma tercih edilmelidir.
İŞİTME ENGELLİLER VE EĞİTİMİ

Tanımı ve Sınıflandırma

Genel olarak işitme yetersizliği; bireyin işitme testinden aldığı sonuçların normal işitme
sınırlarından belirli derece farklılık göstermesi, bireyin dil kazanımını engellemesi ve kişinin
gerekli düzeltmelere rağmen gelişim, uyum ve iletişimdeki görevlerini yerine getirememesi
şeklinde tanımlanabilir.

İşitme yetersizliğinin sınıflandırması, yetersizliğin derecesine, oluş zamanına, oluş yerine


göre yapılmaktadır.

İşitme yetersizliğinin derecesine göre sınıflandırma

15 desibel (dB) ve daha az işitme yetersizliğine sahip olan çocuğun işitmesinde bir problem
olmadığı için sınıflandırma 16 desibel (dB) ve üstündeki işitme kaybı için yapılmaktadır.

İşitme yetersizliği derecesine göre sınıflandırma aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

10-15 dB Normal işitme İşitmede problem yoktur


16-25 dB Minimal (çok hafif derecede Bazı sesleri (çağlayan sesi,
işitme kaybı) yaprak hışırtısı gibi) duyma
ve ayırt etme güçlüğü vardır
26-40 dB Hafif ( hafif derecede işitme Konuşma seslerinin
kaybı) bazılarını duyabilme güçlüğü
vardır. Fısıltı ile konuşmaları
duyamaz.
41-55 dB Orta derecede işitme kaybı Karşılıklı konuşmaları
anlamada güçlük çeker.
56-70 dB Orta ileri derecede işitme İşitme cihazı olmadan
kaybı konuşmaları anlayamaz ve
takip edemez.
71-90 dB İleri derecede işitme kaybı Konuşma seslerini duyamaz.
Sadece çevredeki şiddetli
sesleri duyabilir.
91 dB ve üzeri Çok ileri derecede işitme Konuşma seslerini duyamaz.
kaybı. Çok yüksek şiddetteki sesleri
duyabilir

İşitme yetersizliğinin oluş zamanına göre sınıflandırma İşitme yetersizliğinin oluş zamanına
göre, dil öncesi ve dil sonrası işitme yetersizliği olmak üzere iki grupta incelenmektedir.

Dil öncesi işitme yetersizliği: Sözel dili öğrenmeden önce oluşan işitme kaybıdır. Erken
yaşlardaki alıcı dilin önemli olduğunu vurgulayan dilbilimciler, dili kazanmadan önce oluşan
işitme kaybı yaş sınırının on sekizinci aydan öncesini kapsadığını, altıncı ay ya da on ikinci
aylarda oluşan kayıplarda güçlüklerin daha da arttığını belirtmektedirler.
Dil sonrası işitme yetersizliği: Temel dil becerilerini öğrendikten sonra oluşan işitme
kaybıdır. Beş ya da altı yaştan sonra işitme kaybı yaşayan çocuklar konuşma ile ilgili temel
birikimlere sahip oldukları için konuşmalarını geliştirebilirler.

İşitme yetersizliğinin oluş yerine göre sınıflandırma

İletimsel işitme yetersizliği: Sesin algılanmasında değil, sesin iletiminde bir sorun vardır.
Genellikle bu tür işitme kayıpları, tıbbi müdahale ve uygun işitme cihazları ile olumlu
sonuçlanabilir.

Duyusal-sinirsel işitme yetersizliği: İç kulakta bulunan işitme sinirlerinin zarar görmesi


sonucu ortaya çıkar. Genellikle genetik faktörler etkilidir. Tıbbi tedavi yararsızdır. Bu tip
işitme kaybının tek tedavi yolu işitme cihazı ve özel eğitimdir. Bu tip kayıplar, iletimsel
işitme yetersizliğine göre daha ağır ve kalıcıdır.

Karma işitme yetersizliği: Hem iletimsel hem de duyusal-sinirsel işitme kaybı türlerinin bir
arada görülmesidir.

Merkezi işitme yetersizliği: Dış ve orta kulağın görevini yapmasına, iç kulak ve işitme
sinirlerinin normal çalışmasına rağmen merkezi sinir sisteminde meydana gelen zedelenme
sonucu ortaya çıkan işitme kaybıdır.

Psikolojik işitme kaybı: İşitme organlarının yapısı ve işleyişinde bir bozukluk olmamasına
rağmen bazı bireylerde işitme gerçekleşmez. Psikolojik işitme kaybı çoğunlukla aniden ortaya
çıkar.

İşitme Yetersizliği Nedenleri

İşitme yetersizliğinin nedenleri; doğum öncesi, doğum anı ve doğum sonrası nedenler
şeklinde gruplandırılmaktadır.

Doğum öncesi nedenler

Doğum öncesi dönem annenin hamileliği sırasında bebeğin ve annenin sağlık durumunu
kapsamaktadır. Bu dönemdeki işitme kayıplarının nedeni şu şekilde sıralanabilir.

Ailede ve yakınlarında işitme kaybının olması

Annenin X ışınlarına maruz kalması

Hamilelik döneminde annenin geçirdiği enfeksiyon hastalıkları

Hamilelik döneminde annenin ilaç ve alkol kullanması, sigara içmesi

Hamilelik döneminde geçirilen kazalar

Kan uyuşmazlığı

Doğuştan gelen kulak yapısındaki bozukluklar


Doğum anı nedenler

Doğum anında bazı etkenler o ana kadar normal bir gelişim gösteren bebeğin işitmesini
yetersiz hale getirebilir. Doğum anında işitme kaybına neden olan etmenler şu şekilde
sıralanmaktadır:

Zor doğum

Sezaryen doğum

Çarpmalar ve diğer kazalar

Doğum ağırlığının düşük olması

Kan uyuşmazlığı sebebiyle kandaki bilirubin seviyesinin çok fazla yükselmesi

Bebeğin oksijensiz kalması

Doğum sonrası nedenler

Bebeğin geçirdiği hastalıklar (kızıl, kızamık, menenjit, boğmaca, difteri, kab kulak,
enfeksiyon hastalıkları)

Yüksek titreşimli sese maruz kalmak

Çocuğun kaza geçirmesi

Çocuklara verilen yüksek dozdaki antibiyotikler

İŞİTME YETERSİZLİĞİ OLAN BİREYLERİN GELİŞİMSEL ÖZELLİKLERİ

İşitme yetersizliği olan çocuklar, normal gelişim gösteren çocuklara göre farklı özellikleri
gösterdikleri için işitme yetersizliği olan çocukların gelişimsel özelliklerinin bilinmesi
gereklidir.

İletişim ve dil gelişimi

İşitme yetersizliği olan çocuklar da normal çocuklar gibi çevrelerindeki kişi ve nesnelerle
ilgilidir. Normal işiten çocuklarla aralarındaki fark, sesleri algılayarak ve ifade ederek
kurdukları iletişimdir. İşitme yetersizliği olan çocukların anne-babası onunla iletişim
kurabilmek için önce çocukla göz kontağı kurmak zorundadır. Dil gelişimi, işitme engellilerin
en çok etkilendiği gelişim alanlarından birisidir. Sesleri işitemeyen ve sözel uyaranları
algılayamayan çocuğun dil kazanımı tam olarak gerçekleşmez. Hayatın ilk yıllarında işitme
yetersizliği olan çocuklar, dil gelişimi açısından işiten yaşıtlarına benzer bir gelişim
gösterirler. Çok ileri derecedeki işitme yetersizliği olan bebekler, sadece görme alanı içindeki
nesne ve olaylarla ilgilenirken, işiten çocuklar işittikleri seslere tepki verirler ve kendi
çıkardıkları sesleri duyup kontrol ederler. İşitme yetersizliği olan çocukların sözel tepkileri
normal işiten çocuklara göre daha azdır. İşitme yetersizliği olan çocuklarda yaşamın ilk
yıllarından normal çocuklar gibi tepkiler gözlemlenirken, ses çıkarmalar yaklaşık 9. Aydan
sonra kaybolur, ses taklitleri ortadan kalkar, sesin kaynağına yönelme davranışı görülmez.
İşitme yetersizliği olan çocuklar işiten çocuklar gibi tesadüfî öğrenmeleri gerçekleştiremez ve
gelişimlerini tamamlamak için destek eğitime ihtiyaç duyarlar. İşitme yetersizliği olan
çocuğun dili kullanmanın yanında anlamada da güçlükleri olabilir. Çocuk duyduğu
konuşmaları yorumlamada zorlanabilir. İşitme yetersizliği olan çocuklar, yazı yazarken
kelime atlama ve kelimeleri yanlış yazma hatalarını sıklıkla yapabilirler. Zamir, takı ve
sıfatların kullanımında hata yapabilirler. Kelime hazinesi normal işitenlere göre daha yavaş
gelişir. Somut kelimeleri ( kedi, kırmızı, kalem gibi) soyut kelimelere göre (önce, eşit,
kıskanmak gibi) göre daha kolay öğrenirler. Genellikle kelimelerdeki takıları atlarlar. İşitme
kaybı olan çocuklar normal işiten yaşıtlarını özel eğitim almadan yakalayamazlar. İşitme
kayıplı çocuklar aynı kelimeye ait birden fazla anlamı yorumlamakta zorlanırlar. Daha kısa
ve basit cümleleri anlayabilir ve ifade edebilirler. Konuşma ve yazılı dile ait karmaşık
cümleleri (etken ve edilgen cümle yapıları gibi) anlamakta güçlük çekerler.

Motor gelişim

İkinci bir özrü olmayan çocuklar, oturma, emekleme, yardımla yürüme, ayakta durma ve
yürüme gibi temel motor gelişim aşamalarına normal işiten çocuklarla aynı hız ve sırada
erişmektedir. İşitme yetersizliği olan çocuklar normal işiten yaşıtlarına göre görselmotor
koordinasyon gerektiren ayakkabı bağcıklarını bağlama, ipe boncuk dizme gibi bazı
becerilerde güçlüklerle karşılaşabilirler. İşitme yetersizliği olan çocuklarda geri geri yürüme,
ip üzerinden atlama ve bunun gibi genel vücut koordinasyonunun sağlanması ve dengeyi
gerektiren hareketlerle, düğme iliklemek gibi görsel-motor koordinasyonu gerektiren bazı
becerilerde güçlük gözlenebilmektedir.

Zihinsel gelişim

İşitme yetersizliği olan çocuk, normal yaşıtlarına göre dili kullanamadığı için zihinsel
gelişiminde gerilikler gösterebilir. İşitme engelli çocuk açık ve anlaşılır konuşmaya sahip
olmadığı için düşüncelerini ifade etme ve başkalarının düşüncelerini anlamada sorunlar
oluşmaktadır. İşitme yetersizliği olan çocukların zihinsel becerilerdeki gecikmeleri, eğitim ve
yaşantı eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu çocuklara yeteri kadar uyarıcı verilemediğinden
öğrendiklerini pekiştirip davranış haline getiremeyebilirler. İşitme yetersizliği olan çocuklarda
işitme ile sağlanan bilginin az olmasından dolayı bu çocukların dil ve kavram gelişimlerinde
yetersizlik görülebilmektedir. Erken tanılandıklarında ve erken eğitime alındıklarında, birçok
çocuk, yetersizliğine rağmen akranlarını yalnızca birkaç yıl geriden takip eder. İşitme
yetersizliği olan çocuklar çevre ile ilgili bilgi edinmek için görme, dokunma, tat alma ve
koklama duyuları ile işitme duyusunun eksikliğini gidermek zorunda kalırlar. Özellikle
seslerin ait oldukları nesne, kişi ve olayları ve bunların ilişkilerini anlamakta güçlük çekerler.
Buna bağlı olarak düşünme, karar verme, yorumlama, sebep–sonuç ilişkilerini
değerlendirmede yetersiz oldukları gözlenmektedir. İşitme yetersizliği olan çocuklar, dil
ediniminde ve kavram gelişiminde yaşadıkları güçlüklerden dolayı, okuma yazma gibi dilin
kullanımını gerektiren akademik becerileri kazanmada problem yaşayabilmektedir.

Sosyal-duygusal gelişim
Aileler çocuğun yetersizliğini fark ettikten sonra reddetme ve inkâr gibi çocukla ilişkilerinin
azalmasına neden olan bir takım süreçlerden geçerler. Bu durum çocuğun sosyal ve duygusal
gelişimine olumsuz bir zemin oluşturur. Aile ile olan iletişim azlığı zamanla toplum içindeki
iletişime de yansır. Akranların ve öğretmenlerin çocukla daha kolay ve etkili iletişime
girmesi ile çocuk sosyal kuralları, konuşmada kullanılan kuralları, farklı durumlara uygun
tepki vermeyi, kişilerle yakın ilişkiler kurmayı öğrenebilir. İşitme yetersizliği olan çocuklar
ihtiyaçlarını sözlü olarak ifade etmeden yetersiz kalırlar. Çocuğun ailesi ve arkadaşları
duygularını anlamakta zorlanabilirler. Böyle durumlarda işitme yetersizliği olan çocuklar
kendilerini kötü hissedebilirler ve kendilerine olan güvenleri zedelenebilir. İleri ve çok ileri
derecede işitme yetersizliği olan çocuklar diğer çocuklardan ayrı bir eğitim sürecinde ise
okulda yalnızlık, arkadaşsızlık ve mutsuzluk gibi duygular yaşarlar. Çocuğun konuşulanları
anlamada yaşadığı güçlükler aile ve sınıf ortamında uyumsuzluk yaratabilir. İşitme
yetersizliği olan çocuklar normal işiten yakınları ile yakınlık kurma ve sosyal kaynaşma için
yeterli değildir. İşitme yetersizliği olan çocuk sosyal iletişim ve etkileşim yeteneklerinden
yoksun oldukları için konuşmayı başlatma, devam ettirme, paylaşma ve birlikte oyun oynama
gibi becerileri geliştirememektedir. Sosyal uyumun temel bileşenlerinden biri olan sosyal
davranışların gelişimi de işitme kaybından olumsuz yönde etkilenir. Bu olumsuzluk klinik
boyutta, davranış problemleri olarak adlandırılır. İşitme yetersizliği olan bireylerde normal
işiten bireylere göre daha sık davranış problemlerine rastlanmaktadır. İletişim eksikliği
nedeniyle işitme yetersizliği olan bireylerin kendilerini zaman içinde toplumdan izole
etmesine sebep olur. Bu izolasyon, bireyin yalnız, utangaç ve içe kapanık olmasına yol açar.

İŞİTME YETERSİZLİĞİNDE YAYGINLIK

Türkiye’de özel gereksinimli bireylerin genel nüfusa oranı, Tüik (Türkiye İstatistik Kurumu)
2002 verilerine göre %12,29 olup, işitme engellilerin genel nüfusa oranı ise %0,37’dir.
Ülkemizde işitme yetersizliği olan çocukların çoğunlukla başarısız olmalarının nedenleri;
destek hizmetlerinin yeterli olmaması, sınıf mevcutlarının fazla olması ve ortam
düzenlemesinin yeterince yapılmamasından kaynaklanmaktadır.

İŞİTME YETERSİZLİĞİNİ ÖNLEME

İşitme yetersizliğini önlemede öncelik, yetersizliğe sebep olabilecek durumların ortadan


kaldırılmasına yönelik tedbirler alınmasıdır. Sağlık ve aile eğitimine önem verilmelidir.
Doğum öncesi anne sağlığına dikkat etmeli, düzenli aralıklarla doktor kontrolünden
geçmelidir. Yeni doğan her bebek, mutlaka muayene edilerek işitme duyusu kontrol
edilmelidir. Koruyucu hekimlik hizmetleri ile olası engelin önüne geçilebileceği, erken tanı ile
etkili tedavi-eğitim verilebileceği unutulmamalıdır. Her çocuğun büyüme ve gelişmesi
izlenmelidir. Orta kulak enfeksiyonlarının hızlı ve etkili tedavisi yapılmalıdır. Orta kulak
iltihabı uygun bir şekilde tedavi edilmezse işitme kaybı ve beyne yayılan iltihaplar ortaya
çıkabilecektir. Bu hastalığın ilk belirtisi işitme kaybı olup, genellikle geniz eti büyük olan
çocuklarda görülür. Gerekli tedavi yapılmazsa kalıcı işitme kaybı ortaya çıkabilir. İşitme
kaybı olan çocukların değerlendirilmesi ekip çalışmasını gerektirir. Bu ekipte kulak burun
boğaz uzmanı, pediatrist, nörolog, psikiyatr, psikolog, odyolog, eğitim odyoloğu, özel
eğitimci, çocuk gelişimci ve sosyal hizmet uzmanı bulunmalıdır.
İŞİTME YETERSİZLİĞİ OLAN BİREYLERİN EĞİTİMLERİ

İşitme yetersizliği konuşma dilinin kazanılmasını olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle işitme
yetersizliği olan bireylerin toplumsallaşmaları ve eğitimleri güçleşmekte ve bu durum
biyolojik bir engel olmaktan öteye giderek, bireyin tüm yaşamını etkilemektedir. İşitenler
gibi, işitme yetersizliği olan bireyler de dil gelişimini sağlayan doğuştan gelen becerilere
sahiptirler. Ancak, temel sorun bu potansiyelin nasıl ve ne biçimde işlevsel kılınacağıdır.
İşitme yetersizliği olan bireylerin eğitiminde başlangıçtan bu yana yöntem tartışmaları
süregelmiştir.

Geleneksel olarak, bu uyuşmazlığın iki yanını işitme engellilere sadece konuşma eğitimi
verilmesi gerekliğine inanan sözelciler ve işitme engellilerin sadece işaret dili ile iletişim
kurmaları gerektiğine inan işaretçiler oluşturmuşlardır. Dilin kazanılması ve gelişmesinin
eskiden düşünüldüğünden daha karmaşık olduğunun kabul edilmesinden bu yana, bu iki
yaklaşım arasındaki farklılık azalmıştır. Günümüzde işitme yetersizliği olan bireylerin
kazanabileceği dil ve iletişim biçimleri geçmişte olduğundan çok daha fazla çeşitlenmiştir.

Özel eğitim okullarında işitme yetersizliği olan bireylere okul öncesi, ilk ve ortaokul ile orta
öğretim düzeyinde eğitim verilmektedir. Ayrıca normal eğitim veren okullarda eğitimine
devam eden işitme yetersizliği olan çocuklar, yetersizlik düzeyine göre
kaynaştırma/bütünleştirme eğitimi alırlar. İşitme yetersizliği olan bireylerin orta öğrenimlerini
de kaynaştırma/bütünleştirme eğitimi şeklinde, normal orta öğretim kurumlarında
sürdürmeleri teşvik edilmektedir.

İşitme yetersizliği olan çocukların eğitiminde, doğal işitsel-sözel yöntem, işaret yöntemi,
total(tüm) iletişim yöntemi, iki dil yöntemi kullanılmaktadır.

Doğal işitsel-sözel yöntem

Bu yöntem ile işitme yetersizliği olan çocuklar işiten çocuklar gibi ana dillerini kazanabilirler
ve işiten çocuklardaki dili kazanma süreçlerini gecikmeli de olsa takip edebilirler. Burada
amaç konuşma dilinin kalıplarla öğretmek yerine, doğal yaşantılar içinde işitsel algının
geliştirilmesine olanak sağlamaktır. İşitme cihazı kullanılması bu yöntemde büyük önem
taşımaktadır. İşitme cihazları sesin şiddetini artırarak, kişinin sesi fark etmesini sağlar ancak
işitme kaybını düzeltmez. Var olan işitme kalıntısının en etkili biçimde kullanılmasına yardım
eder. Odyolojik değerlendirmeler tamamlandıktan sonra işitme yetersizliği olan birey için en
uygun işitme cihazı seçilir. İşitme cihazları mikrofon, yükseltici ve alıcı olmak üzere üç
kısımdan oluşur. Birçok türü vardır. Bunlar; cep tipi işitme cihazları, kulak arkası işitme
cihazları, kulak içi işitme cihazları, kanal içi işitme cihazlarıdır ve bu cihazlardan
yararlanamayan işitme yetersizliği olan bireyler için, koklear implant (biyolojik kulak),
uygulaması yapılmaktadır. İşitme yetersizliğinin oluş yeri işitme yetersizliğinin derecesine
bağlı olarak koklear implant uygulamasına karar verilir. Her koklear implant kullanıcısı için
implant sistemi kişiye özel olarak programlanır. Programlama odyolog tarafından yapılır.

Koklear İmplant, İşitme yetersizliği olan çocuğun eğitiminde kullanılan önemli bir cihazdır.
İşitme yetersizliği olan öğrenciye, erken tanı konulması ile beraber cihaz kullanılmaya
başlanır. Cihazın tam kapasitede çalışması ile var olan işitme kalıntısı en üst seviyede
kullanılabilir. Cihazın işitme yetersizliği olan çocuğa yararlı olabilmesi için dikkat edilmesi
gereken özellik ise, cihazın bakım ve kullanımıyla ilgili bilgilerdir. İşitme yetersizliği olan
çocuğa uzman tarafından önerilmiş en uygun cihaz sağlandıktan sonra işitme cihazını en
verimli şekilde kullanabilmesi için bazı konulara dikkat edilmelidir.

İşitme cihazını en verimli şekilde kullanabilmesi için dikkat edilmesi gereken konular:

Sabah kalktığında takması ve yatana kadar çıkarmaması alışkanlığı edindirilmelidir.

Kulak kalıbının kanalının temiz tutulmasına ve tıkalı olmamasına dikkat edilmelidir.

Ilık su ile temizlenmeli ve içinde su kalmamasına dikkat edilmelidir.

Cihazın ses ayarı önerilen düzeyde tutulmalıdır.

Cihazın pilleri sık sık kontrol edilmeli, kullanım süreleri bilinmeli, yedek pil bulundurmalıdır.
(Pilin artı ve eksi yönünde takılmasına dikkat edilmelidir).

Cihaz, sudan ve aşırı tozdan korunmalıdır (Bunun için yağmurlu havalarda veya çok tozlu
ortamlarda cihaz kulaktan çıkartılmalı ve korunmalıdır.).

Cihaz, kırılmaması ve kişiye rahatsız etmemesi için yatarken çıkarılmalı ve cihaz


kapatılmalıdır.

İşitme cihazında ötme sesi varsa;

Hortum delik olabilir.

Kulak kalıbı kulağa tam yerleşmemiş olabilir.

Kulak kalıbı kulağa küçük geliyor olabilir (Kulak kalıbı öğrencinin fiziksel gelişimine bağlı
olarak, belli aralıklarla yenilenmelidir.).

Ses ayarı yüksek olabilir (Her işitme yetersizliği olan çocuğun işitme kaybına uygun ses ayarı
vardır. Bu bilgi, ilgili uzman kişilerden edinilmeli ve cihazın uygun ses ayarında durmasına
dikkat edilmelidir.).

Doğal işitsel-sözel yöntem ile hazırlanan programlar kapsamında işitme eğitimi, dudaktan
okuma, ipuçlu konuşma, ses eğitimi, eklemleme eğitimi ve konuşma eğitimi yer almaktadır.

İşaret yöntemi

İşaret yöntemi işitme yetersizliği olan bireyler arasında geliştirilmiş bir yöntemdir. İşaretler
sözcükleri değil, cümle ve kavramları ifade etmektedir. İşaret yöntemi, özellikle çok ileri
derecede işitme kaybı olanlar tarafından kullanılan bir iletişim şeklidir. Parmak alfabesi ve
işaret dili bu yöntem içerisinde yer alır.

Total (tüm) iletişim yöntemi


Sözel iletişim ve işaret yöntemlerinin yararlı yönlerini alarak işitme yetersizliği olan bireyin
bulunduğu toplulukta geçerli olan tüm iletişim yollarından yararlanılmasını amaçlayan bir
yöntemdir. Bu yöntem bireysel farkların ve bireysel ihtiyaçların önemini vurgulamaktadır.

İki dil yöntemi

İşitme engellilerin eğitiminde yeni sayılabilecek bir yöntemdir. Genel olarak erken yaşlarda
iki dilin eş zamanlı öğrenilmesine dayanmaktadır. Bazı uzmanlar işitme yetersizliği olan
bireylerin eğitiminde işaret dilinin ilk dil, sözel dilin ikinci dil olarak öğrenilmesi gerektiğini
savunmaktadır. Bu yaklaşımda, çocuğun yaklaşık bir yaş civarında işaret dilini öğrenerek
iletişim boyutundaki tüm sorunlarını çözümleyerek akademik bilgilere hazır bir hale gelmiş
olacağı düşünülmektedir.
GÖRME ENGELLİLER VE EĞİTİMİ

Tanımı ve Sınıflandırma

Görme yetersizliğinin tanımı iki açıdan ele alınarak açıklanabilir. Bunlar yasal ve eğitsel
tanımlardır. Yasal tanım tıp alanında çalışanlar tarafından kullanılır. Eğitsel tanım ise
eğitimciler tarafından kullanılan tanımdır.

Yasal tanım: Tüm düzeltmelerle birlikte gören gözün doğan görme gücünün 1/10 inç yani
20/200 feet* (ayaklık) görme keskinliğine ya da daha azına sahip olan veya görme açısı20
dereceyi aşmayan kişilere görme engelli ya da kör denilmektedir. 20/200’ün anlamı ise görme
yetersizliği olan kişinin 20 ayaktan görebildiğini, normal görme gücüne sahip olan kişi 200
ayaktan görebilmektedir. Görme açısının dar olmasının anlamı ise, normal görme keskinliği
olabilmesine rağmen görmesi sadece merkezdekilerle sınırlı olup, çevrede yer alan nesneleri
görememesidir.

Az görenlerin yasal tanımı: Tüm düzeltmelerle birlikte görme keskinliği 20/70, 20/200
arasında olan kişilere denilmektedir. Anlamı ise gören kişinin 70 ayaktan gördüğünü az
görenin 20 ayaktan görebilmesidir.

Görme keskinliği: Gözün özel bir mesafeden görme ve ayrıntıları ayırt etme yeteneğini ifade
etmektedir.

Görme alanı: Baş çevrilmeden ve gözler oynatılmadan görülebilen tüm alan demektir ve
yaklaşık 180 derecedir. 20/200 oranı ise görmesi normal olan bir kişinin 200 feet’den
gördüğünü 20 feet’den görmek anlamına gelir. Metrik sistemde 20/20 görme keskinliği 6/6
oranına karşılık gelmektedir. 20/200 oranı ise 6/60 oranını anlatmaktadır.

Eğitsel tanım: Eğitsel açıdan hiç görmeyenler, görme yetersizliğinden etkilenmiş olup,
Braille alfabesiyle eğitim öğretim çalışmalarına devam eden bireydir. Eğitim çalışmalarında
dokunsal ve işitsel faaliyetlerden yararlanabileceği düzenlemelerin olması gerekir. Birey
okuma için kabartma alfabe ya da konuşan kitaplara ihtiyaç duyar Eğitsel açıdan az gören,
görme duyusunu öğrenme amacıyla kullanabilen kişidir. Az gören bireyler gözlük, büyüteç
gibi araç gereçlere, büyük puntolu yazı, uygun aydınlatma, büyük resim gibi materyal ve
çevre düzenlemelerine ihtiyaç duyarlar.

Görme engeli sınıflandırılmasını üçe ayırarak inceleyebiliriz:

Hiç görmeyenler: Bütün düzeltmelere rağmen iki gözle görmesi1/10’dan ve görüş açısı 20
dereceden aşağı olan eğitim – öğretim çalışmalarında görme gücünden yararlanması mümkün
olmayan kişidir.

Az görenler: Bütün düzeltmelere rağmen iki gözle görmesi 1/10ile 3/10 arasında olan ve özel
bir takım araç ve yöntemler kullanmadan eğitim öğretim çalışmalarında görme gücünden
yararlanılması mümkün olmayandır.
Görme yetersizliği olanlar: Tüm düzeltmelere rağmen çocuğun görmesindeki bozukluğun
eğitim performansını olumsuz yönde etkilemesidir. Bu tanım az gören ve kör olan tüm
çocukları kapsamaktadır.

TANIMLAMA VE DEĞERLENDİRME

Bebeklik ve erken çocukluk döneminde, görme bozukluğu olan çocuktan ilk şüphelenenler
ebeveynler ve çocuk doktorlarıdır. Anne babalar çocuklarına mum testi uygulayarak
çocuklarının görmesinde herhangi bir problem olup olmadığı ilk etapta fark edilebilir. Çocuk;
elindeki nesneyi görmek için yüzüne çok yaklaştırıyorsa, el – göz koordinasyonu zayıfsa, göz
hareketlerinin koordinasyonunda güçlük çekiyorsa bir göz doktoru tarafından testlere tabi
tutulmalıdır. Görme bozukluğu tanısının konabilmesi için, görme keskinliğinin, görme
fonksiyonlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Görme keskinliği genellikle Snellen Kartı
kullanılmakla ölçülmektedir.

Snellen kartı; 8 sıra E’den oluşmuştur. Her sırada birden fazla E harfi vardır. Her birinin
kolları ayrı yönlere bakmaktadır. Görme keskinliği ölçülen kişiden E’lerin kollarının hangi
yöne baktığını söylemesi istenmektedir. Kart ya da ışıklı pano 20 ayak (6.04 m) uzağa
yerleştirilerek test edilmektedir. Sekiz sıradan her biri 4, 5, 6, 9, 12, 15, 21 ve 30, 60 metre
uzaklığı ifade etmektedir. Snellen Kartı, görme bozukluğunun ölçülmesinde sınırlı
kalmaktadır. Belli bir uzaklıktaki görme keskinliğini ölçmektedir. Kişinin yakını nasıl
gördüğünü, yazılı materyali ne kadar iyi okuyacağını ortaya çıkartmamaktadır. Ayrıca görme
keskinliği ve görme yeterliliği aynı beceriler değildir.

Görme fonksiyonlarının değerlendirilmesinde ise görme kapasitesi, görsel dikkat, görme


yeterliliği gibi faktörlere ilişkin kriterlerin değerlendirilmeye alınması gerekmektedir.
Çocuğun gözle ilgili bir probleminin olup olmadığının anlaşılması için ebeveyn ve
Öğretmenin dikkat etmesi gereken konular 3 grupta toplanmıştır.

Çocuğun görme ile ilgili şikâyetleri

Çocuğun gözünde yanma ve kaşıntı vardır.

Çocuk gözlerinin iyi görmediğini söyler.

Çocukta baş dönmesi, baş ağrısı vardır ya da yakından bakmayı gerektiren işlerden sonra
midesi bulanır. Çift görme ya da bulanık görme vardır.

Çocuğun görünüşü

Çocukta göz kayması vardır.

Göz kapağı şiştir ya da gözleri çapaklıdır.

Sık sık gözleri yaşarır.

Çocuğun gösterdiği davranışlar

Gözlerini sık sık ve aşırı şekilde ovuşturur


Başını sallar ya da öne doğru uzatır.

Gözlerinden birini kapatır ya da eliyle kapatır.

Okumada zorluk çeker, başarısız olur.

Yakın çalışması gereken işlerden rahatsız olur.

Gözlerini olduğundan daha fazla kırpıştırır.

Kitap veya elinde yaptığı herhangi bir işi gözüne yakın tutar.

Uzaktaki nesneleri açık bir şekilde tanımlayamaz.

Gözlerini kısarak bakar, kaşlarını çatar.

Yukarıda belirtilen özellikler çocukta görüldüğü takdirde mutlaka bir göz doktoruna
başvurulmalıdır.

YAYGINLIK

Yapılan son araştırmalara göre dünyada 240.000.000 görme engelli vardır. Bunun 39.000.000
hiç görmeyenler geri kalanı az görenlerdir. Ülkemizde ise 2009 istatistiklerine göre 700.000
civarında görme engelli kişinin olduğunu ve insanların pek çoğunun özellikle görme engelli
olmaktan çok korktuğunu göstermektedir. Her ne kadar görme yetersizliğinin sıklığı diğer
engellere oranla az olduğu bilinse bile bu konunu nedenleri gözün tehlikeye açık olması en
önemli duyu organlarından biri olması ve güzellik kavramıyla yakından ilişkisi olduğu için
olabilir.

GÖZLE İLGİLİ HASTALIKLAR

Kırma kusurları: Kırma gücü çeşitli nedenlerle farklılaşabilir. Düzeltilmezse yalnızca görme
keskinliğinde azalmaya yol açarlar. Başlıca kırma kusurları miyop, hipermetrop, astigmattır.

Miyop: Işık ışınlarının retinanın önünde odaklaşması sonucu ortaya çıkar. Kişi yakınındaki
nesneleri kolaylıkla görür. Uzaktakileri net göremez. Kalın kenarlı mercekle düzeltir.

Hipermetrop: Işık ışınlarının retinanın arkasında odaklaşması sonucunda oluşur. Kişi


yakındaki nesneleri net göremez. Uzaktaki nesneleri daha iyi görür. İnce kenarlı mercekle
düzeltilir.

Astigmat: Kornea ya da merceğin yüzeyindeki düzensizlikler nedeniyle ışık ışınlarının eşit


biçimde kırılmamasıyla oluşur. Görüntü bozuk ya da bulanıktır. Görüntü gerçek yerinde
görülmez. Düzeltilmez ise sık, sık kazalara neden olur.

Diğer görme bozuklukları

Albinizm: Kalıtımsal bir hastalıktır. Deride, saçta ve gözde renk pigmentlerinin olmaması
durumudur. Işığa aşırı duyarlılık ve astigmata neden olur. Görme keskinliği azalır.
Şaşılık: Göz kaslarındaki sorun nedeniyle her iki gözün içe veya dışa dönük olması
durumudur. Bu nedenle gözler aynı nesneye odaklanamazlar.

Göz tembelliği (amblyopia): Gözde herhangi bir zedelenme olmamasına karşın görmenin
zayıf olmasıdır.

Katarakt: Göz merceğinin saydamlığını yitirmesiyle oluşur. İki türü vardır. Yaşlanmaya
bağlı olarak gelişen katarakt yaşlanma sürecinin normal bir bölümüdür. Ameliyatla düzeltilir.
Doğumsal katarakt, doğum öncesi ve doğum sonrası etkenler nedeniyle ortaya çıkabilir.

Göz tansiyonu (Glokom): Göz içi basıncının artması ve bu basınç nedeniyle retinadaki
sinirlerin etkilenmesi sonucunda oluşur.

Prematür retinopatisi: Erken doğan bebeklere kuvözde fazla oksijen verilmesi sonucu
oluşur. Fazla oksijen retinada zedelenmeye yol açar.

Retinitis pigmentara (Gece körlüğü): Kalıtımsal nedenlere bağlıdır. Retinanın ilerleyen


biçimde bozulmasıyla gelişir. Çevresel görme etkilenir. En önemli belirtisi gece görme
zorluğudur.

Optik sinir atrofisi: Optik sinirin zedelenmesi ile olur. Görme keskinliğinde azalma olur.
Renk görmede ve geceleyin görmede güçlük yaşanır.

Makuler dejenerasyon: Makulanın zedelenmesiyle oluşur. Merkezi görmede azalma


görülür. Genellikle yaşlılarda nadiren çocuklarda görülür. Özellikle yakın görme mesafesinde
yapılan işler etkilenir.

Aniridia: İrisin tam olarak gelişememesiyle ortaya çıkar. Gözbebeği ışık miktarına göre
açılıp kapanamaz ve göz içine giren ışık miktarı kontrol edilemez.

Trahom: Mikrobu, bir virüstür. Trahom, göz kapaklarının içyüzünde yerleşerek bütün göze
yayılan ve körlüğe götüren bulaşıcı bir göz hastalığıdır. Hastalık virüsü aldıktan bir hafta
sonra ve gayet sinsi başlar. İlk belirtiler gözün üst kapağının iç yüzünde darı tanesine benzer,
kabartılar halindedir. Hastalık ilerledikçe gözde batma, sulanma, kamaşma ve bulanık görme
olur. Tedavi edilmezse kapaklar içeri doğru kıvrılır. Kirpikler göze batar aralar açar. Trahom
tedavi edilse dahi görme eski halini alamaz ve trahomluların çoğu kör olur.

Renkkörlüğü (Daltonizm): Kırmızı ve yeşil renklerin birbirinden ayırt edilemediği bir göz
kusurudur. Tedavisi yoktur.

Özellikleri

Bireyin görme engelinin olması, uygun ortam sağlandığında bireyde bir takım zorluklara ve
sınırlılığa yol açabilmektedir. Bu durum görme engelli bireyin gelişimini, eğitimden
yararlanma yönlerini olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Bu nedenle bireylerin özelliklerini
belirleme ve uyarlama dikkatli bir şekilde yapılmalıdır. Çünkü görme derecelerine göre uyum
ve reaksiyonları çocuktan çocuğa farklılık göstermektedir. Görme bozukluğu olan çocukların
pek çok özelliği gören çocuklara benzerken farklı özellikleri de bulunmaktadır. Görme engelli
bireylerin motor, dil, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimleri ve engel duyusu yönünden
özellikleri aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

Motor gelişim

Görme bozukluğu olan çocukların motor gelişimi ve doğuştan sahip oldukları motor
becerileri, gören çocuklardan farklılık göstermemektedir. Bununla birlikte engelin derecesine
ve çocuğun erken tanılanmasına bağlı olarak, hareket etme ve diğer motor becerilerini normal
çocuklara göre daha geç kazanabilirler. Bebekler yaklaşık sekiz aylık olduklarında başlarını
ve gövdelerini dik tutarak oturmayı başarabilirler. Daha sonra emekleme, ayağa kalkma,
tutunarak yürüme ve yalnız başına yürüme sırasını izler. Bebeklerin emeklemeleri
çevrelerindeki nesnelere erişme çabasından kaynaklanır. Görme engelli (hiç görmeyen) bebek
ancak kulak– el koordinasyonu kurduktan sonra emeklemeye başlayacaktır. Görme engelli
(hiç görmeyen) çocuklarda bir ses kaynağına erişme becerisi, birinci yılın sonuna doğru
gelişir. Bu nedenle kör bebeklere sesli oyuncak ve nesne sunulması, bu oyuncaklara
erişmesini destekler. Bu dönemde ses kaynağına yönelme ve erişme öğretilmezse emekleme
ve yürümede gecikme olacaktır. Az görenler için ışık algısını ve görme kalıntısını geliştirici
nesnelerin kullanılmasına dikkat etmek gerekir. Anne – babalar çocuklarının düşüp, zarar
göreceğinden korkarak onlara yürüme fırsatı vermeyebilir. Aşırı koruyucu anne – baba
tutumu çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Aile uygun ortam hazırladıktan
sonra çocuğun hareket etmesini, çevresini tanımasını desteklemelidir. Çocuğun yaptığı
hareketlerin anlatılması (eğilme, çömelme,uzanma, tutma, çiğneme vb.) giydirilirken, yemek
yedirilirken yaptıklarının anlatılması başka insanlar yaparken dokunma yoluyla keşfetmesi
motor becerilerin gelişimi için yararlıdır.

Bilişsel gelişim

Görme bozukluğu olan çocukların zekâsı, gören yaşıtlarından önemli bir farklılık
göstermemektedir. Araştırmalara göre görme engeli düşük zekâya yol açmamaktadır. Ancak
görme engelli çocukların kavramsal gelişiminde ya da bilişsel yeteneklerde görenlerin
gerisinde olduğu gözlenmektedir. Özellikle soyut düşünmeyi gerektiren becerilerde daha
başarısız olmaktadırlar. Görme engellilerin bilişsel alanda yetersizlikleri görme engelli
olmaktan daha çok bu çocuklara sağlanan uygun öğrenme yaşantılarının sınırlı olmasından
kaynaklanmaktadır. Uygun öğrenme yaşantıları verildiğinde bilişsel yeteneklerde ve
kavramsal becerilerde gelişme gözlenmektedir (az görenler için görme derecesine göre
renklerin zeminle zıtlığı, ebadı, nesnelerin karışık olmaması gibi). Alan kavramı görme
engelli çocuklarda en fazla güçlüğe yol açan bir kavramdır. Fakat alanla ilgili kavramları
diğer duyu organlarıyla öğrenebilmektedir. Dokunma duyusu ve işitme ile alana ilişkin
bilgileri toplamaktadırlar. Ancak birçok güçlükle karşılaşmaktadırlar. İşitme duyusu ile
nesnenin çıkardığı sesten nesnenin uzaklığı ve yönüne ait bilgi edinilir. Ancak nesnenin ne
olduğuna dair bilgi toplanamaz. Dokunma duyusu nesneye doğrudan temas gerektirir.
Dokunma olanağı olmayan varlıklara (dağ, bulut, vs.) uygulamalı eğitim ve bir takım akıl
yürütmelerle ve doğrudan deneyimi olan kişilerin açıklamalarıyla öğrenilir.

Dil gelişimi
Küçük yaşlarda dil gelişimi etkilenir. Yüz ifadesini mimikleri göremedikleri için ilk iletişim
ipuçlarını yakalayamamaktadırlar. Genel olarak ise Görme engeli olan çocukların dil
yetenekleri dilin gelişimine ve kazanılmış dile bakıldığında çok farklılık göstermemektedir.
Çocuğun iletişimi için en önemli kanal işitmesi olduğundan dili kullanma isteği gören
çocuklardan çok daha fazladır. Görme engelli çocuklarda aile desteği varsa çocuk yaşantı
kazanmışsa dili kullanmada ve anlamada çok büyük eksiklikler yoktur. Sözel anlatıma
düşkündürler. Bazen uygun olmayan şekilde çok soru sormakta, o andaki olayla hiç ilgisi
olmayan dayanaksız ifadeler kullanabilmektedirler.

Görme engelli çocuklarla gören çocukların dil gelişimleri karşılaştırıldığında aşağıdaki


farklılıklar gözlenmektedir. Görmeyenlerde ses değişikliği daha az görülmektedir. Monoton
bir sesle konuşmaktadırlar. Görmeyenler, görenlere oranla daha yüksek ses tonuyla
konuşurlar. Görmeyenlerin konuşma hızı daha düşük olur. Jest ve vücut hareketlerini
anlatımda açık bir yetersizlik gösterirler. Görmeyenler ses üretiminde dudak hareketlerini
daha az kullanırlar. Drama etkinlikleri yukarıdaki olumsuzlukları en aza indirmek için etkili
bir yöntemdir.

Duygusal ve sosyal gelişim

Sosyal beceriler taklit ve gözlem yoluyla öğrenilir. İnsanların birbirleriyle iletişim


kurmalarında en önemli etmen göz kontağıdır. Gören insanlar arasında iletişim ve tepkiler
yüzdeki ifadeler ile algılanabilmektedir. Gülümseme, kaş çatma, esneme, kahkaha örnek
olarak verilebilir. Görme engelli olanların dış dünya ile ilişkileri diğer duyu organlarına bağlı
kalmıştır. Gözün işlevini yapmaması çocuğun içe dönük, etrafına karşı ilgisiz olmasına neden
olabilmektedir. Görmeyenin yaşamak zorunda olduğu dünya, hareket özgürlüğünün yarattığı
sorunlarda düşünülürse oldukça sınırlıdır.

Görme yetersizliği olan çocuklarda problem davranışları, genellikle duyusal uyaran yokluğu,
ortamda hareket ve etkinlik sınırlılığı ve sosyal yoksunluk nedeniyle oluşmaktadır. Ayrıca
anne babanın ve çevresindeki kişilerin çocuğa karşı gösterdikleri aşırı koruma, acıma,
dışlama, ihmal gibi tavırlar bu çocuklarda iletişim bozukluklarına yol açarak sosyal çevreye
uyumu zorlaştırmaktadır.

Anne babanın görmeyen çocuklarını, gören çocuklarla oynamaya teşvik etmemeleri, onları
çekingenliğe ve çevresindeki insanlardan kaçmaya itmektedir. Çocuğun çevresini gereği gibi
tanıyamaması ve çevresinde tehlikeler olduğunun söylenmesi onda güvensizlik ve korku
yaratmaktadır. Daha ileri yaşlarda başka korkular da geliştirebilir. Bu duruma; gözetlenme,
geç kalma, düşme, çarpma, sevilememek, istenmemek, bir işi yapmamayı örnek verebiliriz.
Görme bozukluğu olan çocuklar genellikle 5 yaşından itibaren yatılı okullarda eğitilmektedir.
Ailelerinden çok az ayrılmış çocuklar için bu durum travmatik problemlere neden vücudu ve
duyguları konusunda karışık düşüncelere itmektedir. Bu konuda erkek ve dişi maketleri
inceletilerek çocuğun genital bölgedeki farklılıkları anlamasına destek olunabilir, oyuncak
olabilmektedir. Görme bozukluğu olan çocuk erişkinliğe yaklaştıkça uyum problemleri
artabilmektedir. Çocukluğu süresince bazı insanların erkek bazılarını bayan olduğunu anlamış
olsa da bu ayırımın nereden kaynaklandığı konusunda fikirleri bulunmamaktadır. İnsanların
vücuduna dokunma konusunda sınırlamalar olduğunu anlamakta bu durum onu kendisi ve
başkalarının bebekler de inceletebilir.

Bazı görme bozukluğu olan çocuklar diğerlerinden daha kolay ve başarılı bir şekilde
durumlarına uyum sağlayabilmektedir. Bunda yakın çevrenin etkisi ve çocuğun görme engelli
olma yaşı önemlidir. Ayrıca ailenin çocuğun görme engelini kabul etmesi ve gerekli
uyarlamaları yapması uyumda önemlidir. Görme yetersizliği olan çocuğun engelinin duygusal
ve sosyal yaşamdaki etkileri de önemlidir. Görme problemlerinden oldukça yaygın
görülenlerinden biri şaşılıktır. Bu bozukluğun kişisel davranışlar, duygusal durum ve sosyal
ilişkilere etkisi vardır. Şaşılık görmeye dayalı işlerde çocuğun başarısız olmasına neden
olabilir. Bu durum çocuk oyun çağına geldiğinde arkadaşları tarafından yüzüne vurulur.
Onunla alay edilir ve oyunlarına almayabilirler. Bu durum çocukta değişik tepkilere yol açar.
Çocuklar mahcup, çekingen, içe dönük ve sinirli olabilir. Bazı çocuklar kendi akran grubu
yerine kendinden küçük yaş gruplarına lider olmayı tercih ederler. Gözlük takarak görme
problemini çözmesi gereken çocuklarda da bazı problemler görülebilir.

Gözlük takması çocuğu arkadaşlarından farklı yapacağı için veya alay edilme kaygısı ile
çocuk bunu kabul etmeyebilir. Ayrıca çocuğun atlaması, zıplaması, koşması gibi durumlarda
gözlüğün kırılabileceği sık tekrarlanırsa gözlük takmayı yaşantısında bir engel olarak
görebilir. Çocuğa durumun onun kabul edebileceği bir yaklaşımla ele alındığında daha kolay
kabul ettiği gözlenir.

ÖNLEME

İnsan yaşamında görme konusunun önemi herkes tarafından bilinmektedir. Halk arasında
göze ne kadar değer verildiğini göstermek için “gözüm gibi bakarım.” İfadesi kullanılır.
Ancak toplumun bilgisizliği, yanlış yaklaşımı, yetersiz eğitimi gibi nedenlerle görme engelleri
ortaya çıkmaktadır. Oysa doğru yaklaşım ve önlemlerle yetersizliklerin önüne geçilebilir.

Görme Yetersizliğini önlemenin yolları aşağıda sıralanmıştır;

Doğumun yetkili kişiler tarafından yaptırılması,

Trahom hastalığı ile ilgili tedbirlerin alınması,

Erken doğan bebeklere kuvözde verilen oksijenin kontrollü verilmesi,

Doğal frengide gerekli tedbirlerin önceden alınması,

Çiçek ve kızamık aşılarının zamanında yapılması,

Gebelik döneminde görülen kan uyuşmazlığı, kızamıkçık, beyin kanaması gibi nedenlerin
etkilerini önleyecek modern tıp, teknik ve yöntemlerinin geliştirilmesi,

B vitaminin eksikliğinin yarattığı görme engellerini önlemek için beslenme konusunda


edinilen bilgiler ve gerekli tedbirlerin alınması,

Vereme karşı geliştirilen koruyucu aşıların, verem mikrobunun gözde yarattığı tahribatı yok
edecek nitelikte olması,
Tıp hizmetlerinin yeterli biçimde yaygınlaştırılması, doktor sayısı ile birlikte, hemşire, ebe,
sağlık memuru ve teknisyenleri gibi doktora göre daha kısa sürede yetişecek personel
sayısının artırılması. Okullarda düzenli aralıklarla göz taramalarının yapılması,

Okul programlarında göz ve sağlık tedbirlerine önemli yer verilmesi, öğrencilere göz
hastalıkları, kaza çeşitleri, sağlıklı okuma alışkanlıkları ile ilgili gerekli bilgiler verilmeli,

Koruma ve önlemeyi gerektiren durumlarda, vatandaş ve görevlileri zorunlu duruma


getirecek, sorumluluklarını belirleyecek yasa ve yönetmelikler yapılmalı,

Okul sağlık hizmetlerinin ihtiyacı karşılayacak nitelikte olması sağlanmalı.

Büyük okullarda okul hemşireleri, küçük okullar için gezici hemşireler önerilebilir.

Düzenli taramalar sonucunda görme yetersizliği olanlar, hastane ve sağlık merkezine


gönderilmelidir. Bu konuda halkın bilinçlendirilmesi için gazete, dergi, broşür, basılı yayın
araçlarından; televizyon, radyo gibi iletişim araçlarından yararlanılmalıdır.

Akraba evliliğin sakıncaları konusunda toplum bilinçlendirilmeli. Akraba evliliği yapmış


olanların ise genetik danışma merkezlerinden yararlanmaları konusunda uyarılması
gerekmektedir.

Genetik danışma servislerinin yaygınlaştırılarak ücretsiz hizmet verilmesi sağlanmalıdır.

Sık ve ileri yaşlarda doğum önlenmelidir.

Oyun alanları, iş yerleri ve okullarda görülebilecek kaza ihtimalleri incelenerek, oluşmasını


önleyecek tedbirler alınmalıdır.

Güvenli davranış ve ilk yardım için okullarda uygulamalı eğitime devam edilmelidir.

Sağlıklı okuma alışkanlıkları, uygun aydınlatma konularında toplum yeterince eğitilmelidir.


Özellikle okul yapıları ve sınıflarda aydınlatmanın göz sağlığını koruyacak nitelikte olmasına
dikkat edilmelidir. Gerekli tedbirler alındığı takdirde kazalarda oluşan körlüklerin beşte
dördü önlenebilmektedir.

EĞİTİMLERİ

Görme yetersizliği olan bireylerin eğitimi, görme engelinin ortaya çıktığı yaşa ve görme
engelinin derecesine göre farklılıklar gösterir. Bireyin eğitim çalışmalarına ne kadar erken
başlanırsa netice o oranda yüksek olacaktır.

Görme Yetersizliği Olan Bireylerin Özelliklerine Uygun Eğitim Araç-Gereçleri

Görme yetersizliği olan bireyin yaşıtlarıyla eşit miktarda bilgiyi elde edip, kullanması için
özelliklerine uygun araç– gereçler ve teknolojik destek sağlanmalıdır. Bunların içinde
aşağıdaki araçlar sayılabilir. Braille Alfabesi Braille Alfabesi iki sütunda yer alan altı
noktanın çeşitli kombinasyonları ile harflerin, rakamların, noktalama işaretlerinin, matematik
işaretlerinin, müzik notalarının oluşturulduğu bir alfabe sistemidir. Görme yetersizliği olan
öğrencilerden öğrenme amacıyla öncelikli olarak dokunma duyusunu kullanan öğrenciler
Braille alfabesi ile öğrenirler. Bu alfabe iki sütunda yer alan altı noktanın çeşitli
kombinasyonları ile harflerin, rakamların, noktalama işaretlerinin matematik işaretlerinin,
müzik notalarının oluşturduğu bir alfabe sistemidir. Braille alfabesi veya Körler alfabesi;
1821 yılında Louis Braille tarafından geliştirilmiş görme engelli insanların okuyup yazması
için kullanılan bir alfabe yöntemidir. İki kolon taşıyan dikdörtgen düzen üzerine dizilmiş
kabartılmış altı noktadan oluşur.

Bilgisayar Yazılım ve Donanımları Bilgisayar ekranındaki yazıları seslendiren programlar,


normal yazıyı Braille alfabesine çeviren programlar, bir tarayıcı yardımcıya basılı materyali,
bilgisayara aktarıp, seslendiren programlar ve Braille çıktısı veren yazıcılar bunlar arasında
sayılabilir.

Optik ve Optik Olmayan Yardımcı Araçlar Optik araçlar arasında; Teleskopik ve tele
mikroskobik gözlükler, ayaklı ve el büyüteçleri, optik olmayan araçlar arasında ise; büyük
puntolu kitaplar, konuşan kitaplar, okuma stantları sayılabilir.

Elektronik Yardımcı Araçlar Görüntüyü büyütmeye yarayan tepegözler, kapalı devre


televizyon sistemleri, sentetik sesle konuşan saat ve hesap makineleri elektronik yardımcı
araçlar sayılabilir.

Standart ve Elektronik Bağımsız Yazılım Araçları Erken çocukluk döneminde ve


yetişkinlerin kullanması için desteklenmiş standart bastonlar, lazer teknolojisi ile engel
algılamayı sağlayan bastonlar bu araçlar arasında sayılabilir.

Laboratuar Araçları: Görme engellilerin eğitimlerinde kullanılan özelliklerine uygun olarak


hazırlanmış bir çok laboratuarı araç – gereçleri sayılabilir.

Hareketi Tayin Etmede Kullanılan Yardımcı Araçlar

Uzun beyaz baston

1944’te Richard Hoover tarafından geliştirilmiştir. Bağımsız dolaşmada en çok kullanılan


araçtır. Uzun beyaz baston yürürken zemine hafifçe dokundurularak sürüklenir. Kullanan kişi,
zeminin pürüzlülüğü, delikler, merdivenler ve diğer engeller hakkında dokunma ve yankı
aracılığı ile bilgi edinerek harekete geçmektedir. Geleneksel yaklaşıma göre baston
kullanımını öğretmek için okul yaşları beklenmekteydi, ancak şu anda pek çok görüş çocuğun
yürümede bağımsız hale geleceği zamana kadar bu eğitimin tamamlanması yönündedir.
Görme engelli bireylerin güvenli hareket edebilmesi için baston kullanmaları çok önemlidir.

Rehber köpek

Ülkemizde kullanılmıyor. Genellikle okul çağı çocukları için tavsiye edilmemektedir.


Köpeğin büyüklüğü hızı yürüme adımları ve bakımı genci olumsuz yönde etkilemektedir.
Kişinin başka bir engeli yoksa 16 yaşından önce kullanımı önerilmemektedir. Bununla birlikte
bastonla yürümeye göre muhtemel tehlikelere karşı daha hızlı tepki verme olanağı
sağlamaktadır.
Gören rehber kişiler

Görme yetersizliği olan bireyler birçok durumda gören bireylerden yardım alma ihtiyacı
duyabilirler. Gören rehber, harekette önemli bir özgürlük olanağı sağlamaktadır. Fakat
rehbere bağlı olma pek çok açıdan pratik olmamaktadır. Görme yetersizliği olan bireye rehber
olmak için nasıl hareket edilmesi gerektiğinin bilinmesi önemlidir. Örneğin, görme engelli
kişi sizin kolunuza girmeli ki adımlarını size göre atabilsin.

Elektronik cihazlar

Bağımsız hareketi kolaylaştıracak birçok elektronik cihaz geliştirilmiştir. Ses dalgaları ile yol
üstündeki engellerden kişiyi haberdar eden lazerli bastonlar, standart bastona tutturulan lazer
araçları bunları arasında sayılabilirler. Bu araçlar çok küçük yaşta kullanmaya başlanarak
çocuğun çevreden daha çok bilgi almasını ve bağımsız olmasını sağlayabilir. Ancak, pahalı
olmaları, uzun bir eğitim gerektirmeleri ve farklı hava koşullarında problem yaratma
ihtimalleri vardır.

Gören göz (Navigasyon): Yeni kullanılmaya başlanan ve görme engellilere yönelik


düzenlemeler yapılmış olan navigasyonlar görme engellilere yön bulma ve yerini bildirme
konusunda yardımcı olmaktadır. Bir telefonun taşıdığı bütün özelliklere sahiptir. Ayrıca
görme yetersizliği olan bir kişi kaybolduğu anda yerini bildirmek için mesaj atabiliyor.

ÖĞRETMENE ÖNERİLER

Öğretmenlerin yapacağı aile ziyaretlerinde özellikle görme engelli çocukla ilgilendiğinizi


söyleyerek ve çocuklarını kabul ederek ailenin de çocuklarını kabul etmelerine yardım etmiş
olursunuz.

Görme güçlüğü olan çocuğa tıbbi, çevresel ve eğitsel açıdan yardım edilebilir.

Görme yetersizliği olan çocuklarda bağımsızlık duygusunu geliştirme çabalarının bir bölümü
olarak bu çocukların kendi eğitim kitaplarından ve araçlarından sorumlu olması istenmelidir.

Sınıftaki gören çocuk zaman zaman görme yetersizliği olan çocuğa rehberlik yapabilir. Ancak
görme yetersizliği olan çocuğun çok fazla bağımlı olmamasına da dikkat edilmelidir.

Görme Yetersizliği olan çocuklarında sınıftaki her etkinliğe katılması cesaretlendirilmelidir.


Eğer onların sınıftaki faaliyetlere katılmaları mümkün olmuyorsa ek etkinlikler
düzenlenmelidir.

Öğretmenin tahtaya bir şey yazarken/çizerken yazdıklarını/çizdiklerini yüksek sesle söylemesi


nesnelerin kabartılmış olarak öğrencide bulunması veya dokunarak inceleyebilecekleri
nesnelerin bulunması her zaman görme engelli çocuk için yararlı olur.

Matematik öğretiminde görülen problemlere ek olarak fen bilimleri ve coğrafyanın çok fazla
görsel uyaranlara dayalı olması nedeniyle ek düzenlemelere ihtiyaç olabilir Bu nedenle görme
engelliler okullarından materyal ve bilgi alınmalıdır.
Görme yetersizliği olan çocuğun ödevini tamamlayabilmesi için ek zaman verilmesi uygun
olabilir.

Görenlerle, görme yetersizliği olan çocuklar arasında sosyal ilişkiler cesaretlendirilmelidir.

Az gören öğrencinin ön sıralarda oturmasına, ışığın arkadan gelmesine uygun ebatta


nesnelerin hazırlanmasına dikkat edilmelidir.
ÖZEL EĞİTİMİN TARİHÇESİ

İlk çağlarda var olan ilkel toplumlarda, engelli çocukların ölüme terk edildiklerine, doğar doğmaz
öldürüldüklerine, canlı canlı gömüldüklerine ya da vahşi hayvanlara yem olarak verildiklerine ilişkin
araştırma sonuçlarının olduğu bilinmektedir.

Tarihsel süreç içerisinde toplumların engellilere yönelik tutumlar incelendiğinde, ilk başlarda ve uzun
bir süre, engellileri ikinci sınıf, yardıma ve bakıma muhtaç, bağımsız olarak yaşamını sürdüremeyen,
himayeye edilmeye ihtiyacı oldukları yönünde bakış açısının hakim olduğu görülmektedir.

Engellilerin istismar edilmelerinin üç temel nedene dayanmaktadır. Bunlar;

❑ Faydacılık ilkesi

❑ Toplumsal değer sistemi

❑ Doğaüstü güçlere olan inanç

Faydacılık ilkesi; Engelliler çocukların ihtiyaçlarını karşılamada sürekli olarak başkalarının yardımına
ihtiyaç duymaları, bu ihtiyaçları karşılamada sorumlu olan bireylerin topluma olan katkılarını
engelleyeceği görüşünün varlığı

Toplumsal değer sistemi; MÖ 355 Aristo’nun “mükemmel olmayan hiçbir şeyin gelişmesine izin
vermeyin” ifadesinden etkilenen Yunan ve Roma kültürleri özel gereksinimli çocukların yok
edilmesine neden olmuşlardır.

Roma’da engelli çocuklarla ilgili çıkan yasa, ağır derecede engeli bulunan çocukların öldürülmelerini,
terk edilmelerini, köle olarak satılmalarını ve dilendirilmelerini uygun bulmuştur

Doğaüstü güçlere olan inanç; Doğaüstü güçlere olan inanç sistemi, özel gereksinimli çocukların
ailelerinin Tanrı tarafından cezalandırıldığını belirtmiştir. Ayrıca anne-babalara çocuklarını öldürerek
tekrar Tanrıya göndermeleri gerektiği vurgulanmaya çalışılmıştır.

Engelli çocuğun cinlerinin olduğu ve vücudunda kötü ruhları barındırdığına, dolayısıyla çocuğun
içindeki kötü ruhları kovmak için dövülmesi gerektiğine, başlarının kayalara çarptırılarak kötü
ruhlardan ve cinlerden arındırılması gerektiğine inanılmıştır

Büyük dinlerin ortaya (özellikle, Hıristiyan ve İslam dinleri) çıkması ve toplumların yaşayışı üzerindeki
etkilerinin artması ile engellilere karşı daha koruyucu ve merhametli tutumların gelişmesine neden
olmuştur.

Bu dönemde bakım yurtları şeklinde açılmış olan din kurumları, özel eğitim ile ilgili ilk çalışmaları
gerçekleştirmiş, bu kurumlar genel olarak engelli bireylerin barınma, beslenme, sağlık gibi yaşamsal
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hizmetler sunmuştur.

Özel eğitim gereksinimi olan bireylere götürülen hizmetlerin M.Ö. IV. Yüzyıla kadar uzandığı, ilk
girişimlerin Anadolu Uygarlığında filizlendiği ve Kayseri yöresinde Aziz Basilin’in ilk körler hastanesini
açmasıyla başladığı belirtilmektedir (Baykoç Dönmez ve Şahin 2017) .
Daha sonra yine görme engellilerle ilgili olarak M.Ö. 308’de Mısır’da, M.S. V. yüzyılda Suriye’de
benzer çalışmalara rastlanmıştır

Ortaçağda büyük dinlerin ortaya (özellikle, Hıristiyan ve İslam dinleri) çıkması ve toplumların yaşayışı
üzerindeki etkilerinin artması ile engellilere karşı daha koruyucu ve merhametli tutumların
gelişmesine neden olmuştur.

Bu dönemde bakım yurtları şeklinde açılmış olan din kurumları, özel eğitim ile ilgili ilk çalışmaları

gerçekleştirmiş, bu kurumlar genel olarak engelli bireylerin barınma, beslenme, sağlık gibi yaşamsal
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hizmetler sunmuştur.

EĞİTİM ve KURUMLAŞMA DÖNEMİ

18. ve 19. yüzyıllarda engellilerin eğitimine önem verilmeye başlandığı görülmektedir. Bu dönemde
özel eğitimin gelişmesine katkı sağladığı düşünülen olayları şu şekilde sıralayabiliriz.

o Jean Marc Gespard Itard (1775-1838): Ormanda bulu nan 12 yaşında Victor ismi verilen
zihinsel engelli bir çocuğu eğitmeye çalışmıştır.

o Thomas Hopkins Gallaudet (1787-1851): İşitmeyenler için ilk defa parmak alfabesini
geliştirmiştir.

o Louis Braille (1809-1852): Kendisi de kör olan Braillei kör olan insanların kullanabilecekleri,
kabartılmış altı nokta esasına dayanan parmaklarla dokunarak okuma sistemini geliştirmiştir.

o Alfred Binet (1857-1911): Zekânın ölçülebileceğini savunarak ilk defa zekâ testi hazırlamıştır.

o Maria Montessori (1870-1952): Yapılandırılmış eğitim materyallerini, ilk defa zihinsel engelli
çocukların eğitimi için geliştirmiş ve kullanmıştır.

o Anna Freud (1895-1982): Duygusal problemleri olan çocuklara psikanaliz yöntemiyle


yaklaşmaya çalışmıştır.

o İlk görme engelliler okulu 18.yüzyılda Fransa’da Valentine Haüy tarafından açılmıştır. Bu
okulu kısa aralıklarla İngiltere, Almanya, Avusturya ve Rusya izlemiştir.

o Görme engelli bireyler için kullanılan ilk kabartma kitap, Valentine Haüy tarafından
yazılmıştır.

o İşitme engelli çocuklar için ilk okul, 1755 yılında Fransa’da Abbe de L’Eppe tarafından
açılmıştır. Açılan bu okulu İngiltere, Almanya ve Amerika’daki işitme engelliler okulları takip
etmiştir.

o İlk işitme engelliler üniversitesi de Washington’da açılmıştır.

o Graham Bell’in 1876 yılında telefonu icat etmesi, işitme engelli bireylerin işitme araçlarını
kullanmaya başlamalarına sebep olmuştur.

o 1842 yılında İsviçre’de Dr. Gaggenbüll Kreten, çocuklar için bir okul açmıştır.
o 1918 yılında Louisville Kentte, testler yoluyla seçilen üstün yeteneklilerin özel sınıf
denemesine başlamıştır.

DÜNYA ÜLKELERİNDE ENGELLİLERİN EĞİTİMİ

ABD mevcut yasal düzenlemelerini özel eğitim gereksinimi olan öğrencilerini kaynaştırma yoluyla
eğitebilmelerinde daha iyi olanak arayışları yönünde değiştirmiştir.

Aynı zamanda ABD’ de ayrı eğitim kurumları da bulunmaktadır.

İngiltere’de 1980’den sonra kaynaştırma yönünde yasal değişim gerçekleştirilmiştir.

1980 de parlamento ya özel eğitim ile ilgili raporun sunulması ile de 1981 de Özel Eğitim Yasası ile
fırsat eşitliği sağlanmasına çalışılmıştır.

İsveç, Norveç, İtalya, Danimarka, Fransa, Almanya gibi ülkelerde 1980’den sonra mevcut olan yasal
düzenlemelerini özel eğitim gereksinimi olan öğrencilerin kaynaştırma yoluyla eğitilebilmelerine daha
iyi olanak sağlamak yönünde değiştirmişlerdir.

12 Mayıs 2002 tarihinde kabul edilen Engelliler İçin Engelsiz Avrupa Tebliği’nde, engelli bireyler için
engelsiz Avrupa yaratmaya odaklanmış ve meslek edinme, eğitim, mesleki eğitim, ulaşım, iç piyasa,
bilgi toplumu ve yeni teknolojiler gibi konularda Avrupa düzeyinde bir sinerji yaratılmaya çalışılmıştır.

İsveç, Danimarka, İtalya ve Norveç gibi ülkelerde kesin politikalar geliştirilmiş ve erken dönemde
uygulamaya konulmuştur.
ÖZEL GEREKSİNİMLİ OLMANIN NEDENLERİ
Çocuğun anlamı nedir? Öncelikle çocuk kadın ve erkeğin ortak ürünüdür. Anneden 23
babadan 23 kromozomun birleşmesiyle oluşan bir üründür. Çocuğun kadın ve erkek için
taşıdığı anlamları şöyle sıralayabiliriz:
Çocuk ana babanın sağlıklı olduğunun bir göstergesidir.
Çocuk bir armağandır.
Çocuk neslin devamıdır.
Çocuk eşleri birbirine bağlayan bir bağdır.
Çocuk özlemlerin giderildiği bir araçtır.
Çocuk ana babanın gelecek sigortasıdır.
Bazıları içinse çocuk sevgidir.
Eğer annenin hamilelik döneminde her şey yolunda gider, çocuk beklentilere uygun
olarak doğarsa aile kendisi için önemli olan anlam gerçekleştiği için olayı kutlar. Eğer
çocukta doğumsal bir yetersizlik varsa aile bu durumla karşılaştığında ŞOK yaşar. Aile
uyuyup uyandığında bu durumun düzeleceğini düşünür, aynı olduğunu görünce bu
durumda İNKAR başlar. Birey bu aşamada çocuğun durumunu reddetmekte, çocuğa bu
tanıyı koyan doktorları suçlamaktadır. Doktorunu değişir durumunun değişmediğini
anladığı aşama SUÇLAMA aşaması olarak adlandırılır. Suçlamadan sonra KABUL
aşaması yaşanır. Bu aşamada aile artık mevcut durumda çocuğa nasıl yararlı olacağı
konusunda tutumlar geliştirir.
Özel gereksinimli çocukların oluşmasına neden olan etmenler üç ana grupta toplanır.
Doğum öncesi etmenler,
Doğum anı etmenler,
Doğum sonrası etmenler.

DOĞUM ÖNCESİ ETMENLER

- 18 yaş atı hamileliklerde ham yumurta, 35 yaş üstü hamileliklerde bayat yumurta
dölleneceğinden yetersiz birey doğma olasılığı artar.
- Annenin kullanmış olduğu ilaçlar(antibiyotikler, depresyon ilaçları vb.)
- Geçirdiği hastalıklar,
- Maruz kaldığı gıda zehirlenmeleri,
- Sigara, alkol, radyasyon vb. etmenler.
- Beslenme: Bebeğin genel sağlığı ve gelişimi anne beslenmesiyle doğrudan
ilişkilidir. Düzenli ve dengeli beslenme, bebeklerin haftalarına uygun ağırlığa
ulaşmasını sağlarken; annenin genel sağlığı ile doğum sonrası anne sütü ile
beslenme, bebeğin zekâ gelişimini genetik faktörlerin izin verdiği en üst düzeye
çıkarır.
Yapısal ve Genetik Bozukluklar

- Tüm doğumların %2-3’ünde yapısal anormallikler görülmektedir.


- Bunların bir kısmı son derece basit, düzeltilebilir anomaliler olabileceği gibi bir
kısmı da zihinsel ve ağır yapısal bozukluklar ile seyredebilir.
- Yapısal bozuklukların önemli bir kısmında birden fazla etken vardır(Genetik
ve çevresel faktörler).
- Bazı anomaliler yaşamla bağdaşmaz ve bebek ya anne karnında ya da
doğumdan sonraki erken dönemde kaybedilir.
- Buna karşın Down Sendromu(Mongolizm) gibi bazı anomalilerin önemli bir kısmı
yaşamaya devam ederler.
- Eğitmeye çalışmak ve destek dışında bir tedavi söz konusu değildir.
- Bu durum aile ve toplum için manevi ve maddi sorunları beraberinde getirir.
- Bu vakaların bakımı, eğitimi ve idamesi özel kurumlar ve kişiler tarafından
yapılmaktadır.
- Yapısal anormalliklerin bir kısmında genetik bozukluklar vardır, bunun tersi
de doğrudur; genetik bozuklukların bir kısmında da yapısal bozukluk izlenir.
(Örnek: Down Sendromu olan bebeklerin %40’ında doğumsal kalp
hastalığısaptanır. Tüm doğumsal kalp hastalıklarının %15-40’ında kromozomal
bozukluk saptanır.)
- Burada “genetik hastalık” tanımını biraz açalım; İnsan hücresinin çekirdeğinde
genetik yapıyı barındıran 23 çift kromozom vardır. Çiftin biri anneden diğeri
babadan gelir. Bu kromozomlarda, bütün özelliklerimizi ve yapımızı belirleyen
yaklaşık 30.000 gen vardır. Genlerde oluşabilecek değişiklik ve hasarlar
olumsuz sonuçlara yol açabilmekle birlikte en sık görülen genetik hastalıklar
kromozomlardaki sayısal bozukluklardır.(Örnek: toplam sayının 46 yerine 47
olması).Sayısal bozuklukların en sık sebepleri sırasıyla 21, 18 ve 13.
kromozomların iki yerine üç adet olmasıdır. Bunlar arasında en sık görülen de
Down Sendromu’dur (Trizomi 21 veya 21. Kromozomun üç adet olması) Down
Sendromu(Mongolism) 800 doğumda bir görülen, düşük zeka seviyesi ve bazı iç
organ anormallikleri ile birlikte seyredebilen bir durumdur.
Teratojen (bebekte anomali yaratan) etkenler
- Yenidoğan bebeklerin yaklaşık %3'ünde doğumda yapısal ya da işlevsel bir
anomali (kusur, sakatlık) bulunur. Bu anomalilerden bir kısmında neden
belirlenebilirken, büyük bir kısmında neden olan etken ya tahmin edilebilir ya da
bilinemez.
- Bazen doğumda bariz olmayan işlevsel anomaliler bebeğin yaşı ilerledikçe ortaya
- çıkabilmektedir (zeka geriliği, ya da bazı içorgan hastalıkları gibi). Bu anomaliler
de hesaba katıldığında yenidoğan bir bebeğin anomalili doğma olasılığı %6-7'ye
kadar çıkabilmektedir.
- Doğumsal anomaliler yaşamın ilk bir yılındaki ölümlerin başta gelen nedenidir.
- Erken doğan ve/veya ölü doğan bebeklerde de bedensel sakatlıklara sıklıkla
rastlanmaktadır.
- Günümüz bilgilerine göre bebekte anomali yaratan etkenlerin yüzdesel dağılımı
şu şekilde özetlenebilir:
- Genetik nedenler
- Anomalili doğan bebeklerin %20-25'inde genetik bozuklar saptanır. Bu
kromozomal bir bozukluk olabileceği gibi tek bir gen bozukluğuna bağlı
olarak da yapısal anomaliler meydana gelebilir.
- Anomalili doğumların %3-5'inde etken anne adayının geçirdiği ve bebeğe de
bulaşan enfeksiyonlardır. Bunlar arasında en önemlileri, rubella (kızamıkcık),
ve sifilizdir (frengi).
- Anne adayının hastalıkları
- Anne adayının kronik hastalıkları %4 oranında anomalili bebek doğmasına
katkıda bulunur. Bunlar arasında en önemlileri anne adayında şeker hastalığıve
epilepsi (sara) hastalığıdır.
- Anne adayının kullandığı ilaçlar, alkol ve diğer alışkanlıklar, maruz kalınan
radyasyon, bu grupta yer alan etkenler sakat doğumların %1'inden daha azını
oluştururlar!
Bilinmeyen nedenler

- Engelli bebek doğmasında %70 oranında sorumlu olan etken belirlenemez.


- Muhtemelen söz konusu olan ve henüz aydınlatılamamış olan etken,
bebeğin kalıtımsal (genetik) özelliklerin yarattığı eğilim nedeniyle bebekte
kolaylıkla engel anomali yaratabilmektedir.
DOĞUM ANI ETMENLER
- Bebeğin doğum anın da fazla basınca maruz kalması,
- Doğum sırasında çocuğa bulaşan hastalıklar. Frengi, verem ve çeşitli mikro
- organizmalar çocuğun gözüne bulaşıp körlük nedeni oluşturabilir.
- Doğum anı anoksiya: Doğum süreci sırasında bebeğin yeterli oksijen alamaması
anoksiya olarak adlandırılır. Bu durum bir çok nedenle ortaya çıkabilir. Bunlar
arasında plasentanın anne karnından erken ayrılması, göbek bağının bebeğin
boynuna dolanması, bebeğin ters gelmesi, anormal ve uzamış doğum ya da
kadına doğumda ilaç verilmesini sayabiliriz.

DOĞUM SONRASI NEDENLER


- Çevresel etkiler
- Kazalar
- Hastalıklar
Gelişimi Tehlike Altında Olan
Çocuklar

Esra Ünlüer
Risk nedir?
GELİŞİMİ TEHLİKE ALTINDA OLAN ÇOCUKLARA
(RİSK) İLİŞKİN TANIMLAMA VE YAKLAŞIMLAR

• ‘Risk’ sözcüğü çocuğun gelişimine olumsuz


yönde etki eden birtakım zorluklara ilişkin
olasılıkları kasteder.
– Özellikle yoksulluk koşulları, madde bağımlılığı risk
faktörlerinden en çarpıcı örnekler olarak ortaya
çıkmaktadır.
GELİŞİMİ TEHLİKE ALTINDA OLAN ÇOCUKLARA (RİSK)
İLİŞKİN TANIMLAMA VE YAKLAŞIMLAR

• Tek başına hiçbir risk faktörü etkin değildir.

• Prematüre doğan bir bebek, yoksullukla


mücadele eden bir ev ortamında
büyütüldüğünde riskler artacaktır.
– Diğer bir ifade biçimi ile bu bebek iki temel risk
faktörü ile mücadele etmektedir. Risk faktörlerini
birbirinden ayırt etmek kolay değildir.
GELİŞİMİ TEHLİKE ALTINDA OLAN ÇOCUKLARA (RİSK)
İLİŞKİN TANIMLAMA VE YAKLAŞIMLAR

• Bu alanda çalışan uzmanlar, aynı risk faktörler


altında büyüyen iki çocuğun gelişimlerinin
farklılık göstermesinin nedenleri üzerinde
durmaktadır.
– Yoksulluk, ayrılık ya da diğer olumsuz deneyimler
erken çocukluk döneminde yaşandığı zaman bazı
çocuklar bunlarla baş edebilirken bazıları baş
edemezler.
GELİŞİMİ TEHLİKE ALTINDA OLAN ÇOCUKLARA (RİSK)
İLİŞKİN TANIMLAMA VE YAKLAŞIMLAR

• Risk grubu çocukların gelişimlerinin


desteklenmesi amacıyla hazırlanan eğitim
programları;
– ya meydana gelmiş olan risk faktörünün etkilerini
kontrol etmeye çalışır

– ya da halihazırda oluşmuş olan etkilerin


olumsuzluklarını düşürmeye çalışır.
GELİŞİMİ TEHLİKE ALTINDA OLAN ÇOCUKLARA (RİSK)
İLİŞKİN TANIMLAMA VE YAKLAŞIMLAR

• Bazı bebeklerin büyüme ve gelişimlerini etkileyen


biyolojik, bakım ve sosyal-çevresel faktörlerde
dezavantajlı olmaları kaçınılmazdır.

• Bu bebekler ve çocuklar ‘Risk Grubu’ olarak takip


edilir ve gelişimin tüm alanlarında desteklenmeye
ihtiyaç duyarlar.
– Söz konusu bu çocuklar yaşıtlarından belirli düzeyde
geri kalabilmekte ya da gelişimleri gecikebilmektedir.
Doğum Öncesi Risk Faktörleri
• Doğum öncesi dönemde bebek, çeşitli ilaç ve
hastalıklar nedeni ile risk altında bulunur.
– Günümüzde özellikle AIDS v.b. cinsel yolla bulaşan pek
çok hastalık fetüsü olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

• Kokain gibi maddeler kadar alkol ve nikotin gibi


yasal maddeler de fetüsün gelişimini olumsuz
yönde etkileyebilmektedir.
– Örneğin; Amerika Birleşik Devletlerinde yeni doğan
bebeklerin %18 ‘ madde bağımlılığı ile doğmaktadır.
Doğum Öncesi Risk Faktörleri
Fetal Alkol Sendromu;
– Hamile olan anne adayı gebeliği süresince alkol
kullanırsa, bebekte
• zihinsel engel,
• büyümede gerilik ve zayıf koordinasyon ,
• yüzde çeşitli anormallikler gibi problemler ortaya
çıkabiliyor.
Doğum Öncesi Risk Faktörleri
• Sigara içen hamile annelerin bebekleri içmeyenlere
göre
– Daha fazla düşük doğum ağırlığı riski taşımaktadırlar ya da
– Bazı gelişimsel bozukluklar görülebilmektedir.
– Okula başlayan çocukların okuma-yazma problemleri
ortaya çıktığında bu çocukların annelerinin pek çoğunun
hamilelik döneminde sigara içtiği görülmektedir.
– İleri yıllarda hiperaktive
– Okulda başarısızlık
– Dikkat dağınıklığı
– Nörolojik fonksiyon bozuklukları ortaya çıkma riski
artmaktadır.
Doğum Öncesi Risk Faktörleri
• Örselenen çocukların çoğunun annelerinin sigara
içme durumlarına bakıldığında, sigara içen annelerin
çocuklarını içmeyenlere göre daha çok örseledikleri
görülmüştür.

• Ancak sigara, ilaç, alkol gibi maddelerin kesin olarak çocuk


üzerinde harabiyete neden olacağı düşünülmemeli fakat
risk artırdığı unutulmamalıdır.
RİSK GRUBU ÇOCUKLARDA
SINIFLAMA

Oluşmuş Risk Grubu

Biyolojik Risk Grubu

Sosyal Çevresel Risk Grubu


RİSK GRUBU ÇOCUKLARDA
SINIFLAMA
OLUŞMUŞ RİSK GRUBU
• Bir problem yokmuş gibi görünür ancak
çocuğun doğum öncesi, doğum sırası ve
doğum sonrası ile ilgili bazı risk faktörleri
nedeniyle gelişiminde farklılıklar, yetersizlikler
olabilmektedir.
– Örneğin genetik problemler.
RİSK GRUBU ÇOCUKLARDA
SINIFLAMA
BİYOLOJİK RİSK GRUBU
• Prematüre ya da doğum ağırlığı düşük doğan
bebeklerdir.

• Ayrıca annenin hamileliği sırasında geçirdiği


kızamıkçık gibi enfeksiyon ya da annenin şeker,
kalp hastalığı gibi hastalıklarının olması
çocuğun gelişimi üzerinde etkilidir ve bu gruba
girer.
RİSK GRUBU ÇOCUKLARDA
SINIFLAMA
SOSYAL – ÇEVRESEL RİSK GRUBU
• Bu grupta yer alan pek çok çocuğun sosyoekonomik ve kültürel
dezavantajlı çevrede doğdukları görülmektedir.

• Bu çocukların bakım ve beslenmeleri yetersizdir.

• Ayrıca böyle ailelerin çocuklarına yaklaşımları yetersizdir.


– Çocuklarını ihmal ve istismar ettikleri görülmektedir.

• Bu risk grubu içerisinde olan çocukların özel eğitime gereksinim


duyup duymadığı yani engelli tanısı alıp almama durumu risk
faktörlerinin özelliklerine göre değişkenlik göstermektedir.
BİYOLOJİK RİSK GRUBU İÇİNDE OLAN ÇOCUKLAR:

PREMATÜRE VE DÜŞÜK DOĞUM AĞIRLIKLI BEBEKLER


• Prematüre nedir?
– 37. haftanın altında doğan bebekler.

• Düşük doğum ağırlıklı bebek nedir?


– 2500 gramın altında doğan bebekler.
Prematüre Bebeklerin Nedenleri
• Annenin yaşı,
• alkol,
• sigara kullanımı,
• aşırı yorgunluk,
• stres
• 18 yaş öncesi ile 35 yaş üstü gebelikler
• İki gebelik arasındaki sürenin 2 seneden kısa olması
• Annenin kronik hastalıkları; akciğer, karaciğer, böbrek ve kalp hastalıkları
• Tansiyon ve enfeksiyonlar da
• Rahmin küçük olması,
• rahmin tümörü
• rahmin fetüsü taşıyamaması
• Çoğul gebelikler.
• Doğumsal anomalisi olan bebekler prematüreye neden olabilir.
Düşük Doğum Ağırlıklı Bebeklerin
Nedenleri
• Hastalıklar dışında da bebeğin kilo almasını engelleyen
en önemli faktör annenin sigara içmesidir.

• Sigara direkt olarak plasentanın kan damarlarını


bozacağı için anne karnındaki bebek annesinden
yeterince besin maddesi alamaz ve anne karnında zayıf
kalır.

• Alkol gebeliğin başında anne karnında bebeğe geçtiği


için bebeğin kendi yapısını bozacak ve bebek alkole
maruz kaldığından dolayı, anormal bir beden yapısına
sahip olduğundan dolayı kilo alamayacaktır.
Gelişimsel Özellikleri
• Bu bebeklerin bilişsel, sosyal, dil ve motor gelişimi yaşlarına göre gerilik gösterir.

• Prematüre doğan bebekler, zamanında doğan bebeklere göre vücut ağırlıkları ve boy uzunluları
daha az olabilir.

• BRG bebeklerin doğum zamanlarının daha önce olması, yani ne kadar erken doğarlarsa ya da vücut
ağırlıkları beklenenden ne kadar düşük olursa akranlarıyla gelişim düzeyleri arasındaki farklılıklar da
o kadar çok olur.

• Gelişimsel farklılıklar bebeğin cinsiyetine göre de değişebilir.

• Prematüre ve doğum ağırlığı düşük olan bebeklerin dış görünümleri de normal bebeklere göre
farklıdır. Derileri ince ve buruşuktur. Bunun nedeni; deri altındaki yağ tabakasının eksikliğidir.

• Vücut ısılarını koruyamazlar ve enfeksiyona yakalanma riskleri daha fazla olur.

• Zamanından önce doğan bebeklerin baş çevreleri gövdeye göre daha büyüktür. Gövdeleri de
bacaklarına göre daha büyüktür. Bacakları kısa ve incedir.

• Kas gelişimlerinin zayıflığına bağlı olarak motor kontrolünde zayıflık olur.


Gelişimsel Özellikleri
• Bu bebeklerin ilk yıllarındaki önemli problemlerinden biride ağlama tepkileri yaşıt
olan bebeklere göre daha fazladır ve yoğun stres yaşarlar. Bu stres ve kaygılar
ilerdeki yaşlarda sosyal ve duygusal gelişim alanlarını olumsuz etkiler.

• Zihinsel açıdan bakıldığında BRG bebekleri akranlarından geri olabilir fakat yalnızca
prematüre ya da düşük doğum ağırlıklı olmaları yetmez.
– Travma geçirme, beslenme yetersizlikleri, yetersiz bebek uyaranları, anne babanın yanlış
tutum ve davranışları geri olma nedenleri arasındadır.

• Bir prematüre bebek 28 günlük olduğunda oksijen tedavisine ihtiyaç duyuyorsa


‘kronik akciğer hastalığı’ tanısı konur.

• Prematüre bebeklerin gözlerinin, retina tabakasının kan damarları tam gelişmiyor.

• Prematüre bebeklerde serebralpalsi (kalıcı ve ilerleyici olmayan hareket


bozukluğu), zihinsel gerilik, epilepsi ve öğrenme sorunları oluşabiliyor.
Önlemler ve öneriler
• İlk beslenme anne sütüyle olmalıdır.

• Sarılık riski ciddiye alınmalı ve kontrol edilmelidir.

• Enfeksiyon bu bebekler için çok büyük bir risktir.

• Bebeğe mümkün olduğunca az dokunulmalıdır.

• Prematüre bebeklerde görme kaybı sorunu ile karşılaşılabilir. Bu


husus erken teşhis edilmelidir.

• Bebek hastaneden ayrılmadan önce ebeveyn ile birlikte eğitim


programlarına alınmalıdır.
• Bebekler için ilk aylarda hazırlanan programlara ilişkin farklı görüşler vardır.
Bu görüşlerin ise ortak iki noktaları vardır.
– Erken uyarım
– Erken müdahale

• Prematüre ve düşük doğum ağırlıklı bebekler anne rahminde doğum için


gerekli gelişim düzeyine ulaşamadıklarından dolayı öncelikle rahim içi
yoksulluklarının giderilmesi gerekir.
– Her şeyden önce bebeğin ritmik olarak sallanması, annenin kalp atışlarının
dinletilmesi, vücut ısısının düzenlenmesi ve su yatağında yatırılması
önerilmektedir.

• Prematüre bebekler normal sürede doğan bebeklere göre daha az sosyal


etkileşimde bulunurlar.
– Mümkün olduğunca sesler çıkarma, konuşma, fiziksel temasta bulunma gibi
bebek uyaranları kullanılmalıdır.
SOSYAL – ÇEVRESEL RİSK GRUBU İÇİNDE: RİSK FAKTÖRÜ OLARAK
YOKSULLUK

• Sosyokültürel bakımdan dezavantajlı


çocuklarda yeterli gelişim olanakları
sağlanamaması nedeniyle

– Zihinsel engel
– Dil gelişiminde yetersizlik
– Öğrenme becerilerinde problemler
– Okul başarısında düşüklük görülmektedir.
• Yoksulluk aynı zamanda yoksunluktur.
– Sadece gelir düzeyi olarak düşünülmemeli, kendi
çocuklarının bakımı, sevgisi ve gelişimlerini destekleme
becerileri de göz önünde bulundurulmalıdır.
• Yoksulluk içinde doğan bebeklerde düşük doğum
ağırlığı, prematüre doğum, hastalıklar ya da engel
olasılığı yüksektir. Hatta ölümler bile olabilir.

• Yoksulluk içinde yaşayan çocukların istismar


edilebilme ihtimalleri daha fazladır.
ÇOCUK İHMALİ VE İSTİSMARI
• İhmal ve istismar, sık sık birbirine karıştırılmakla birlikte
farklı davranışları içermektedir.
– Çocuk istismarı fiziksel, duygusal ve cinsel olarak,
– çocuk ihmali ise fiziksel ve duygusal olarak
sınıflandırılmaktadır.

• Çocuk istismarı, anne baba ya da bakıcı gibi bir erişkin


tarafından çocuklara yöneltilen, toplumsal kurallar ve
profesyonel kişilerce uygunsuz ya da hasar verici olarak
nitelendirilen, çocuğun gelişimini engelleyen ya da
kısıtlayan eylemlerin tümü olarak tanımlanmaktadır.
ÇOCUK İHMALİ VE İSTİSMARI
• Çocuk istismarı ya da örselenmesi, ebeveynlerin kasıtlı olarak çocuklarını
yaralamaları onların yetişkin karşısındaki güçsüzlüklerini istismar etmeleri
ile ilgilidir.

• Uygun olmayan fiziksel bakım koşulları ve çocuğun korunamaması ve


uygun rehberliğin yapılamaması ise çocuk ihmali olarak ele alınmaktadır.
– Örneğin çok soğuk havalarda okula uygun kıyafetlerle gelemeyen bir çocuğa
eğitimciler tarafından dikkat çekilmesi gerekmektedir. Yalnızca eğitimciler
değil, çocukla karşı karşıya gelen doktor, hemşire gibi tüm profesyonellerin
ihmal ve istismar edilmiş çocuklara ilişkin ipuçlarına duyarlı olup bu çocukların
tanımlanması ve gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.

• İstismar ve ihmale maruz kalan çocukların


– dil gelişimlerinde gerilik,
– zihinsel fonksiyonlarda yetersizlik,
– duygusal ve sosyal alanlarda problem davranışlar gözlenir.
ÇOCUK İHMALİ VE İSTİSMARI
İhmal ve istismara uğrayan çocukların
problemleri genel olarak aşağıdaki gibi
gruplandırılabilir;

• -Okul başarısızlığı
• -İntihar
• -Suça yönelme
• -Madde bağımlılığı
• -Sokak yaşamı ve uygun olmayan işlerde çalışma
• -Duygusal-Davranışsal problemler
İhmal ve İstismarın Nedenler
• Anne-babanın kendi çocukluk dönemlerinde istismar ve
ihmale maruz kalması sonucunda diğer bireylerde sevgi
temelinde bir ilişki oluşturabilecek yeteneklerden mahrum
olurlar.
– “Sosyal Öğrenme“ kuramına baktığımızda geçerli olduğunu
görmek mümkündür. Çünkü sosyal öğrenme kuramı model alma
ve taklit temeli üzerine kurulmuştur.

• Diğer bir ifade biçimi ile söz konusu bu ebeveynlerin


bildikleri tek davranış modeli kötü davranma modelidir.
– Kötü davranma modeli
• dayak
• saldırma
• çocukları kendi haline bırakmayı ifade etmektedir.
İhmal ve İstismarın Nedenler
• Anne-babanın eğitim düzeyinin düşük olması ile çocuk
yetiştirme konusunda bilgi eksikliği oluşmaktadır.
– Yapılan araştırmalara bakıldığında istismar ve ihmal edilen
çocukların ebeveynlerinin
• eğitim düzeylerinin düşük olduğu görülürken
• geniş aile yapısının ve
• aile içi etkileşimin güvensiz,
• kaygı verici temellere dayandığı,
• aile içinde ölüm,
• hastalık,
• işsizlik,
• şiddet gibi faktörlerin yer aldığı görülmektedir.
İhmal ve İstismarın Nedenler
• Bazı anne-babalar çocukları ile ilgili gerçek dışı yani, bir
diğer ifade biçimi ile onların becerileri ve gelişimsel
özelliklerine uygun olmayan beklentiler içine girebilirler.
– Bu beklentiler sonucunda roller karışır,
• *****kendi ebeveynlerinden görmedikleri ilgi ve duygusal
gereksinimlerini kendi çocuklarının karşılamasını isterler. Çocuğa
uyguladığı şiddet ve öfke aslında kendi anne-babasına yöneliktir.

• Özellikle anne-baba, zihinsel engelli çocuklardan


beklentilerine uygun cevap alamazlarsa, zihinsel engelli,
yavaş öğrenen ve kendisine öğretilen şeylere ilgi
göstermeyen çocukların daha fazla istismar edilme
olasılığının olduğunu vurgulamak yanlış olmayacaktır.
3.2 Çocuk İhmali ve İstismarının
Sınıflandırılması

• Fiziksel istismar

• Fiziksel ihmal

• Duygusal istismar

• Cinsel istismar
FİZİKSEL İSTİSMAR
• Çocuğun kaza dışı harabiyet almasıdır.

• Çocuğa bilinçli olarak hasar vermek , tokatlamak ,


sarsmak gibi örnekler sıralanabilir.

• Fiziksel cezanın değerine inanan ebeveynler gerçekte


çocuklarının davranışlarını kontrol etmeyi ve bunu
disiplin yolu olarak kullanmayı benimsemektedir.

****Sonuçta nörolojik hasarlar oluşabilir bu da öğrenme


güçlüğüne getirebilir.
FİZİKSEL İSTİSMAR
FİZİKSEL GÖSTERGELER

AÇIKLANAMAYAN MORLUKLAR VE ŞİŞLİKLER


• Yüzde , dudakta , ağızda
• Gövde , sırt , kalça
• Kemer, elektrik kordonu gibi obje izleri
• Hafta sonları ve tatillerde sık sık ortaya çıkması
• Isırmaya ilişkin izler
• Koparılmış saçların yeri

AÇIKLANAMAYAN YANIKLAR
• Sigara yanıkları özellikle avuç ,kalça ,sırt ,ayak tabanı
• Kızgın suyla yakma
• Elektrik, ütü, sigara gibi yanık izleri

AÇIKLANAMAYAN KIRIKLAR
• Kafatası ,burun ,yüz kemikleri
• Birkaç tane ya da halozen kırıklar

AÇIKLANAMAYAN YARALAR VE ZEDELENMELER


• Ağızda , dudaklarda , gözlerde
• Dış cinsel organlarda
FİZİKSEL İSTİSMAR
DAVRANIŞSAL GÖSTERGELER
• Yetişkin etkileşiminden kaçınmak
• Diğer çocuklar ağladığında endişe duymak
• Saldırganlık , geri çekilme , aşırı uysallık gibi uç davranışlar
• Eve gitmekten kokmak
• Sürekli ağrılardan şikayet etmek
• Kendine ve başkalarına zarar vermek
• Erken okula gelmek ve okuldan geç ayrılmak
• Sakarlık , hep kazaya uğramak
• Uygun ve düzgün giyinememek
• Özellikle ergenlikte kronikleşmiş kaçmalar
• Fiziksel dokunma ve etkileşimi tolore edememe
FİZİKSEL İHMAL

• Çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişimi için gerekli olan temel


gereksinimlerinden yoksun bırakılmasıdır.

– Yeterli beslenememe
– tıbbi bakım
– giyim
– barınma
– korunma gibi temel yaşam gereksinimlerinin karşılanamaması
durumudur.
FİZİKSEL İHMAL
Fiziksel Göstergeler
• Sürekli açlık
• Zayıf hijyen
• Uygun olmayan kıyafetler
• Tedavisiz fiziksel problemler ya da tıbbi
gereksinimler
• Bırakılmışlık
• Bitlenme
• Zayıflığa rağmen şişkin mide
FİZİKSEL İHMAL
Davranışsal Göstergeler
• Yiyecek çalmaya başlama
• Sürekli halsizlik ve uyuma
• Evde bakım olmadığını belirtme
• Sık sık okula gelmeme veya geç gelme
• Okuldan kaçma (ergenlerde)
• Erken dönemde aileden ayrılma
• Yıkıcı, zarar veren davranışlar sergileme
DUYGUSAL İHMAL VE İSTİSMAR

• Çocuğuna sürekli bağıran ve azarlayan bir ebeveyn


çocuğunu duygusal anlamda örselemektedir .

– Çocuğa yeterli sevgi gösterememe ,


– tehdit edici davranma ,
– çocuğu reddetme ,
– sözel saldırıda bulunma ya da
– çocuğu kilit altında tutma gibi davranışlarla tanımlanabilir.

• Gözle görülür tanılara rastlanmaz ancak çocuğun gelişimi ve


davranışları olumsuz yönde etkilenir.
– Benlik saygısı ,özgüven zayıflar ve başarısızlık gözlenebilir.
CİNSEL İSTİSMAR
• Çocuk ve yetişkin arasındaki her türlü cinsel etkileşim cinsel istismar
olarak tanımlanır.

• Çocuk istismarlarının %15 gibi bir oranı cinsel istismar olarak


görülmektedir. Her yıl ortalama 7 bin çocuk cinsel istismara
uğruyor. Türkiye de 4 saatte bir tecavüz ya da tecavüze yeltenme
suçu işleniyor.

• Cinsel istismar gizliliği olan istismar gibi algılanır ve en son


durumlarda bildirilir.

• Cinsel istismara uğrayan çocukların pek çoğu tanıdığı kişiler


tarafından istismara uğradıklarını söyleseler de , yabancı kişiler
tarafından istismar edilen çocuk sayısı da fazladır.
CİNSEL İSTİSMAR
• Cinsel istismarın en çok görülen ve kabul edilemeyen biçimlerinden biride
ensest ilişkidir.

Sonuçları:

– Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ,


– Hamilelik ve ergen annelik gibi fiziksel zararların olabileceği gibi duygusal
zararlarda olmaktadır.

– Uzun süreli sonuçlara bakıldığında


• Depresyon
• Tecrit edilme duygusu
• Öz güven eksikliği
• Kendine zarar vermeye yönelik davranışlar
• İnsanlara karşı güvensizlik
• Kaygı
• Cinsel problemler ortaya çıkabilir
CİNSEL İSTİSMAR
Fiziksel Göstergeler

• Yürüme ve oturmada zorluklar


• İç çamaşırının kirlenmesi
• Cinsel organlarda ağrı , morluk , kaşıntı ve
kanama
• Sık sık idrar yolu enfeksiyonu
• Sık sık açıklanamayan boğaz ağrısı
CİNSEL İSTİSMAR
Davranışsal Göstergeler

• Belirli fiziksel aktivitelere katılımda isteksizlik

• Okul başarısındaki performansta ani düşüş

• Geri çekilme , pasiflik , hayal kurma , olağan


olmayan bebeksi davranışlar
Çocuklar Neden İstismar Olayını
Anlatamazlar ?
• Çocuk olayı anlamamıştır.

• Tehdit edilme

• Ona kimsenin inanamayacağını düşünmesi

• Utanır

• “Benim hatam” “Benim cezam”

• Sevdiklerini kaybetme

• Gördüğü yalancı ilgiden duygularının karışması


Çocuk İstismara Uğradığını Söylüyorsa
Ne Yapılmalı ?
• Çocuklar bu konu hakkında yalan söylemezler

• Abartılı tepkiler verilmemeli

• Oluşan durumun onun suçu olmadığı belirtilmeli

• Güvende olacağına dair güvence verilmeli

• Merağa dayalı değil , duyguya dayalı soru sorulmalı

• Durumu bilmesi gerekenlerin haberi olmalı? (Kimin mesela..??)

• Çocuğa haklarından , neler yapabileceğinden , yapacağı davranışın


sonuçlarından bahsedilmelidir.
Toplumumuzu Çocuk İhmalinden
Korumak İçin Ne Yapılmalı ?

• İstismara maruz kalan çocukları korumak

• Aileleri bilinçlendirmek

• Toplumda farkındalık yaratmak


“ Suçlu çocuk yoktur . Suça itilmiş çocuk vardır.”
• Suç : “ Yanlış ya da zararlı olduğu için
yasaklanan ve bazı durumlarda cezalandırılan
davranış “ olarak tanımlayabiliriz.
SUÇA İTİLEN ÇOCUKLAR

• Dünyada her dakika 4 ciddi suç işlenmektedir.


– Diğer bir ifadeyle çocuklar suç işleyen insan
modellerinin yoğun olduğu bir dünyaya
doğmaktadır.
Çocuğu Suça Yönlendiren Nedenler
• Hızlı kentleşme sanayileşmeyle birlikte köyden kente göçün
oluşturduğu değer boşluğu
• Kültürel yozlaşma
• Yabancılaşma
– kısaca değişen değer ve ahlak kurallarının oluşturduğu karmaşa
• Gelir adaletsizliği
• Yoksulluk
• İşsizlik
• Aile sorunları
• İlgi ve sevgi eksikliği
• Yetersiz ve kalitesiz eğitim
Gelişimsel Açıdan Bakarsak ..!!
• Çocuğun gelişimi açısından bakıldığında gelişimin ilk evrelerinde
çocuk dürtüsel olarak hareket eder ve antisosyal davranışlar
gösterir.
– Örneğin , yasak bir bahçeden meyve çalan çocuğun ileride suçlu
olacağı söylenemez.

• Çocuklar gelişirken toplumsallaşma sürecinde uyum sağlayarak , bu


tür davranışlardan vazgeçerler.
– Yani , psiko-sosyal denge içine girerler.

• Psiko-sosyal dengeyi bozan nedenlere bakıldığında , ihmal ve


istismar edilen çocukları görmekteyiz .
– Diğer bir ifadeyle suça itilen çocukların istismar edilen , özelliklede
fiziksel istismara uğrayan çocuklar olduğu görülmektedir.
Gelişimsel Açıdan Bakarsak ..!!
• İstismara uğrayan çocukların ergenlik döneminde özellikle 14
yaşlarında oldukları görülmektedir.

• Ergenlik dönemi 11-18 yaş arasını ifade ederken 14 yaş ülkemizde


olduğu gibi İngiltere ve benzer Avrupa ülkelerinde de en çok suç
işlenen yaş olarak tespit edilmiştir.

• Ergenler özgür olma arzusuyla özgür olabilecek duruma


gelememeleri sonucunda büyük bir çatışma yaşarlar . Bir gruba ait
olmak onlar için çok önemlidir ve akran grupları diğer insanlardan
daha değerlidir.
– Bu zor dönemde olan ergen suç işlemeye eğilimlidir. Ergenlik
döneminde özelliklerinden anlaşılacağı gibi yalnızca ana-baba faktörü
yoktur , akran etkiside çok önemlidir.
Gelişimsel Açıdan Bakarsak ..!!
• Zihinsel fonksiyonlardaki yetersizlik , suç vakalarının
büyük bölümünü oluşturur ve aynı zamanda sosyo-
ekonomik düzeylerinin düşük olması dikkat çeker.

• Zihinsel gelişimi geri olan çocuklar dürtüsel hareket


ederler ve dış etmenlere çok kolay yönelirler.

• Sonuç; olarak Ebeveynler ve eğitimciler yaşa bağlı


gelişimsel dönemlerin özelliklerini ve zorluklarını ve
riskleri bilirse, bireyi daha iyi anlar ve destek olabilirler.
GELİŞİMİ TEHLİKE ALTINDA OLAN ÇOCUKLAR İÇİN TEK ÇÖZÜM ; ERKEN
ÇOCUKLUK EĞİTİMİ

• “Erken Fark etme “ , “Erken Tanı “ , ve “Erken müdahale “ gerekli


tedbirlerin tıbbi ve çevresel faktörlerle alınması sonucunda engelin ortaya
çıkaracağı problemlerin düzeyini değiştirebilmektedir.

• çocuklar büyüme ve gelişim hızı devam eden bir süreç içindedirler. Bu


nedenle “ Erken Müdahale Programları (Erken Çocukluk Eğitimi)“
geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
– Risk grubunda olan çocukların ve ailelerin gereksinimlerini karşılamaya yönelik,
çocuğun gelişimsel geriliğini önlemeyi ya da yaşıtları ile aralarında ki farkı
azaltmak bu programların en temel hedefidir.

• Yapılan araştırmalar , çocuk gelişiminin kritik dönemi olarak kabul edilen 0-


8 yaş döneminde uygulanan erken eğitim programlarının sonuçlarında ,
– bu programlara katılan çocukların gelişim düzeylerinin arttığını ,
– ebeveynlerin tutum ve davranışlarının değiştiğini
– yalnızca çocukta değil tüm ailede yaşam kalitesinin arttığını ortaya koymuştur.
GELİŞİMİ TEHLİKE ALTINDA OLAN ÇOCUKLAR İÇİN TEK ÇÖZÜM ;
ERKEN ÇOCUKLUK EĞİTİMİ

• Çocuğun gelişiminin intra-uterin yaşamdan başlanarak izlenmesi ve desteklenmesi amacıyla ;


– Ana-babalığa hazırlık programlarının geliştirilmesi, aile planlaması ile entegre edilmesi ,

• Doğacak bebeğin sağlık ve gelişimini risk altına alacak etmenlerin önceden belirlenerek önlenmesi için tedbirlerin
alınması

• Risklere ilişkin sağlık personelinde duyarlılığın arttırılması ve eğitim verilmesi

• Doğum öncesi bakımın nitelikli yapılmasının sağlanması

• Çocuğun biyo-psiko-sosyal gelişimi için , sağlık personeline , aileye, çocuğa yönelik eğitim program ve
materyallerinin geliştirilmesi

• Çocuk gelişimini destekleyecek ve gelişim sapmalarını erken dönemde tespit edecek program ve ölçeklerin
kullanım yaygınlığının arttırılması

• Sağlık ve gelişim açısından risk ya da sorun saptandığı zaman tedavi ve gelişimin desteklenmesi için kurumlar arası
ve meslekler arası işbirliğine dayalı sistemlerin kurulması

• Gelişimin her basamağının izlenmesi için kayıt sisteminin geliştirilmesi

• Sağlık hizmetleri sunulurken risk ya da sorun saptandığı zaman gelişim bozukluğuna uygun bir sevk zincirinin
geliştirilmesi ve hızla yaygınlaştırılması

• Risk Grubu Çocuklar için geliştirilecek tanılama , izleme ve destekleme progamları için eğitim araç ve gereçlerin
geliştirilmesi , sürekli eğitim , denetim ve danışmanlık hizmetlerini yürütecek bir merkez ekip oluşturulması.
KAYNAKÇA
• Özel Gereksinimli Çocuklar ve Özel Eğitime Giriş kitabı ( Ayşegül
Ataman )
• Uluslararası Katılımlı Kadına ve Çocuğa Karşı Şiddet Sempozyomu
Bildiri Kitabı Cilt 2
• İhmal ve İstismara Müdahale ve Çocuğa Yaklaşım –Psikolog Dr.
Canan Güsel (www.slideplayer.biz.tr/slide/2393495/)
• Bilgi Açık Kapı Çocukların İhmal ve İstismar Edilmesi
(www.bilgiacıkkapı.com/toplumsal/cocukların-ihmal-ve-istismar-
edilmesi/)
• Suça Sürüklenen ve Mağdur Çocuklar kitabı
• Çocuk İstismarı Hakkında Hazırlanan Animasyon / İnönü PDR
Topluluğu
• (www.youtube.com/watch?v=Y-1Dz-KvCAY)
• Gelişimi tehlikede olan çocukların nedenleri (www.slideshare.net)
ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLAR

Gelişimsel dönemde ortaya çıkan, uyumlu davranışlarda görülen yetersizliğe ilaveten genel zeka
fonksiyonları açısından normalin altında olma durumu şeklinde de ifade edilen zihinsel engel ile ilgili
zekanın tanımının, zihinsel engelin sınıflandırılmasının ve özelliklerinin bilinmesi gerekir. Bu nedenle
bu faaliyette bu konular ele alınacaktır.

Zekânın Tanımı ve Özellikleri Biliş, ileri zihinsel süreçleri içerir. Zihinsel süreçlerde, dikkat, algı, bellek,
dil gelişimi, okuma ve yazma, problem çözme, anımsama, düşünme, akıl, yaratıcılık kavramlarını
kapsayan geniş bir terim olarak ifade edilir.

Zekânın Özellikleri Piaget, zekâ için katı, bağlayıcı ve sınırlı tanımlar vermekten kaçınmıştır. Piaget’e
göre zekânın özellikleri şunlardır:

- Zekâ, biyolojik uyumun özel bir halidir. Bu uyum bireyin çevresi ile etkileşim kurmasını yardım
eder.
- Zekâ bir çeşit dengedir. Zihinsel yapı ile çevre arasında devamlı olarak gelişen, yenilenen
dinamik bir dengenin ifadesi olarak görülür.
- Zekâ yaşayan ve eylemlerde bulunan zihinsel işlemler sistemidir. Bilgi edinmek için eylem
gereklidir. Çocuklar eylemlere girişerek, çevresini keşfedecek ve bir şeyler öğrenecektir.

Başka bir ifadeyle zekâ, bireyin sahip olduğu beden, sosyal yetenek ve fonksiyonlarının bütünleşerek
oluşturduğu çok yönlü öğrenme, öğrenilenlerden yararlanma, uyum sağlama ve yeni çözüm yolları
bulabilme yeteneği olarak tanımlanabilir.

Zihinsel Engelli Çocuklar

Zihinsel engelli çocuklar, gelişim sürecinde zihinsel işlevlerde normal gelişim gösteren çocuklardan
önemli derecede gerilik ve uyumsal davranışlarda yetersizlik göstermektedir. Bu nedenle bu
çocuklara yönelik kavramların ve özelliklerin ele alınması önemlidir.

Temel Kavramlar ve Tanımı

Günümüzde herkes tarafından kabul edilen zihinsel engelli çocuk tanımı yapılabilmiş değildir. Konuyla
pek çok meslek grubunun ilgilenmesi, her meslek grubunun konuya kendi ilgi alanından bakması,
bunun yanında zihinsel engelli son derece karmaşık özelliklere sahip bir durum olması, ortak bir tanım
yapılabilmesini zorlaştırmaktadır. 1940’larda Doll, zihinsel engellilik durumunu altı ölçüt sıralayarak
tanımlamıştır. Bunlar;

- Zihinsel normalin altında olma,


- Bunun nedeni olarak sosyal yetersizlik,
- Gelişimde duraksamaların ve kesikliklerin olması,
- Doğuştan ya da çocukluktan zihinsel yetersizlik,
- Olgunlaşmanın gecikmesi,
- Kalıtsal nedenlerin ya da hastalıkların bir sonucu olarak yapısal kaynaklı zihinsel yetersizlik,
- Kalıcı ve iyileştirilemez bir durumun bulunması.
Doll'un karmaşık gözüken bu tanımı, daha sonraki yıllarda yapılan pek çok tanım için temel
olmuştur. Davranış analizi görüşüne göre ise zihinsel engellilik ‘bireyin geçmişini oluşturan olaylar
tarafından biçimlendirilen davranış dağarcığının sınırlı olması’ olarak tanımlanmaktadır.

Zihinsel işlevlerde yetersizlik

Zekâ bölümünün belirlenmesiyle birlikte dikkat, bellek ve genellemeler yapmayı içeren öğrenme
süreçlerindeki yetersizlikler ile sınırlı zihinsel işlev seviyesine bağlı olarak yaşanan tekrarlayan
başarısızlıklar sonucu motivasyonda düşme de zihinsel yetersizliği gösterir.

Uyumsal davranışlarda yetersizlik

Uyumsal davranışlarda yetersizlik, bireyin kendi yaşından ve kültür grubundan beklenen kişisel
bağımsızlık ve sosyal sorumluluk görevlerini yerine getirememesi durumu olarak ele alınmaktadır.
Zihinsel yetersizlikle ilgili son yıllarda yapılan tanımlarda sahip olunan uyumsal davranışlar
önemle ifade edilmektedir. Bu anlatıma göre, zihinsel işlevlerde yetersizlik gösteren ancak uyum
davranışları yeterli düzeyde olan çocuklar hafif derecede zihinsel engelli olarak
isimlendirilmektedir. Çocuk yalnızca akademik çalışmalarla ilgili uygun davranışlarda
bulunmamaktadır. Bunun dışında yaşından ve kültür grubundan beklenen davranışları
göstermektedir.

Psikolojik Sınıflandırma:

Zihinsel yetersizlik gösteren çocukların % 90’ına yakınını hafif derecede olan çocuklar
oluşturmaktadır. Bu çocuklar yaşıtlarıyla karşılaştıklarında, benzerlikleri farklılıklarından çok daha
fazladır. Zihinsel yetersizlikleri orta ve ağır derecede olanların tüm zekâ geriliği gösteren çocuklar
içerisinde oranları ise %40 kadardır.

Hafif Derecede Zihinsel Engelliler

Zekâ bölümü puanı 50 – 55 ile yaklaşık 70 arasında olan kişilerdir. Bu çocukların çoğunluğu
ilkokulda başarısızlıkla karşılaşıncaya kadar gelişimleri normal çocuklardan önemli bir farklılık
göstermemesi nedeniyle genellikle okula başlayıncaya kadar ayırt edilemezler. Hafif zihinsel
engelliliğe sahip birçok birey normale çok yakın oldukları ve zihinsel yetersizlikleri çok hafif
olduğu için çevreye daha rahat uyum sağlamaktadırlar. Bu gruptaki çocuklar normal okulların özel
sınıflarında eğitim görmektedirler. Bu çocukların birçoğu sınıf öğretmenlerine sağlanan
danışmanlık hizmetleri ya da çocuğa sağlanan destek hizmetleri ile normal sınıflarda eğitim
görmektedir... Okuma-yazma, matematik gibi temel akademik becerileri kazanmada gecikme
yaşarlar. Ancak bu çocuklar ilkokul düzeyinde akademik konularda eğitilebilmekte, toplumda
bağımsız yaşayabilecekleri düzeyde sosyal uyumları sağlanabilmekte, kısmen ya da tamamen
desteklendiğinde mesleki yeterlilik alanlarında gelişme gösterebilmektedirler. Genellikle hafif
derecede zihinsel engelli çocukların okul programında, ağırlıklı olarak temel akademik konulara,
mesleki eğitime ağırlık veren iş çalışma programını kapsayan ortaokul-lise öğrenimine yer
verilmektedir. Yetişkinlik çağında bütünüyle ya da kısmen geçimlerini sağlayabilecek bir iş becerisi
edinebilirler

Orta Derecede Zihinsel Engelliler


Zekâ bölümü puanı 35-40 ile 50-55 arasında olan kişilerdir. Zekâ yaşları yaklaşık olarak 6- 8,5 yaş
arasında yer almaktadır. Dil gelişimi, sosyal, duygusal veya davranış problemleri ile temel
akademik becerileri kazanmada gecikme görülmektedir. Genellikle erken çocukluk eğitimi
döneminde fark edilmektedirler. Gelişim özellikleri normal çocuklardan önemli farklılık
göstermektedir. Sosyal kuralları öğrenmeleri zayıftır. Öğrenmeleri yavaştır. Basit günlük becerileri
öğrenebilirler ancak motor becerilerde güçlük yaşarlar. Basit akademik becerileri ve öz bakım ile
ilgili becerileri öğrenebilirler. Tanıdık çevrelerinde kendi başlarına bağımsız hareket edebilirler.
Yetişkinlikte basit işleri bir yetişkin denetiminde yapabilirler. . Bu çocuklar okul yıllarında
genellikle özel sınıflarda eğitim görürler. Bu çocuklara yaşamlarını sürdürebilmeleri ve üretici
olabilmeleri için bireysel düzeyde destek ve danışmanlık hizmetleri sağlandığında, bu yönde
başarılı ve olumlu sonuçlar alınmaktadır.

Ağır Derecede Zihinsel Engelliler

Zeka bölümü puanları 20–25 ile 35–40 arasında olan kişilerdir. Bu çocukların neredeyse tamamı
doğumda ya da hemen sonrasında farkına varılırlar. Zihinsel engelliğe motor problemler ile
konuşma dil problemleri eşlik etmektedir. Öz bakım becerilerini bağımsız ya da gözetimle
yapabilmektedirler. Günlük yaşamlarını sürdürebilecek basit motor ve iletişim becerilerini
kazanabilmektedirler. İşaretleri ve sözcükleri tanıyabilir fakat uzun ve düz yazıları okumakta
güçlük çekerler. Bu çocukların eğitiminde temel gelişimsel becerilerin, iletişim becerilerinin ve
uyumsal davranışların geliştirilmesine odaklanarak çalışılmalıdır. Ağır derecede zihinsel engelli
bireylerin eğitimlerinde özbakım (tuvalet, giyinme, yeme içme) ve iletişim becerilerinin
öğretimine ağırlık verilmektedir. Öğretim teknolojilerindeki değişmeler bu gruba giren birçok
bireyin daha önce öğrenemeyeceği düşünülen birçok beceriyi öğrenebileceğini, toplumda
yaşamlarını sürdürebileceğini göstermektedir.

Çok Ağır Zihinsel Engelliler

Zekâ bölümü puanları 20-25’ in altında olan bireylerdir. Özel eğitim kurumlarına devam
edememekte, genellikle ailelerinin bakım ve korumasına muhtaç olarak yaşamlarını
sürdürmektedirler. Özbakım becerilerini gerçekleştiremezler. Konuşamazlar, etrafa ilgileri yoktur,
çoğunlukla birden fazla engelleri vardır. Çocukluk döneminde ölüm oranları yüksektir

Eğitsel Sınıflandırma:

Zihinsel engelli çocukların eğitim gereksinimlerine göre sınıflandırma yapılmaktadır. Zihinsel


engelli çocukların neyi öğrenip neyi öğrenemeyeceklerine, ne derecede öğreneceklerine cevap
aranmaktadır. Grupların oluşturulmasında psikolojik sınıflandırmada olduğu gibi yine zekâ
bölümü puanları kullanılmaktadır. Fakat psikolojik sınıflandırmadan farklı olarak grupları
birbirlerinden ayıran zekâ bölümü puanları esnek tutulmaktadır. Klasik eğitsel sınıflandırmalarda
zihinsel engelliler genellikle eğitilebilir, öğretilebilir ve kurumluk ya da bağımlı olmak üzere
sınıflandırılmaktadır. Ancak son yıllarda demokratik eğitim anlayışının yaygınlaşması, kurumluk ya
da bağımlı olarak adlandırılan grubun davranış değiştirme tekniklerine olumlu yanıtlar vermesi
sonucunda bu gruba giren çocuklara ağır ve çok ağır derecede zihinsel engelliler ismi verilmiştir.

Eğitilebilir Zihinsel Engelliler


Zekâ bölümleri 50-54 ve 70-75 arasında olan bireylerdir. Okul çağında akademik çalışmalarda
gerilik gösterirler. Ortalama üçüncü ya da dördüncü sınıf düzeyinde akademik bilgi ve beceri
kazanabilirken bu düzeye normallere göre daha ileri yaşlarda ulaşırlar. “Eğitilebilir” terimi içine
giren çocukların okuma, yazma, matematik gibi temel akademik becerileri öğrenebileceklerini
açıklamaktadır. Başka bir ifadeyle bu çocukların özel eğitim olanaklarıyla normal ilkokul
programlarından yararlanabileceklerini göstermektedir. Bu gruba giren çocuklar temel akademik
becerilerin yanı sıra özbakım becerileri de öğrenebilirler, ileride yetişkinlik çağına geldiklerinde
tamamen ya da kısmen geçimlerini sağlayabilecek bir iş becerisi kazanabilirler. Bu gruba yönelik
özel eğitim programları bu konulara ağırlık vermektedir.

Öğretilebilir Zihinsel Engelliler

Zeka bölümleri 25-35 ve 50-55 arasında olan bireylerdir. Genellikle okul öncesi dönemlerde
yetersizlikleri fark edilir. Çünkü gelişim özelliklerinde normallerden önemli derecede farklılık
gösterirler “Öğretilebilir” teriminin iki anlamı vardır: Temel akademik becerilerde güçlük çekerler.
Günlük hayatın gerektirdiği sosyal uyum, pratik iletişim ve özbakım becerilerini öğrenebilir. Bu
çocuklara yönelik eğitim programlarında ikinci gruba giren becerilerin öğretilmesine ağırlık
verilmektedir. Öğretilebilir zihinsel engelliler yetişkinlik çağına ulaştıklarında, sosyal uyum
becerilerine ilişkin olarak ev, yatılı okul ya da korumalı işyerlerinde çalışarak üretime ve kendi
geçimlerine katkıda sağlayabilirler. Ancak yine de aile ve iş yaşamlarında çeşitli derecelerde
başkalarının desteklerine ihtiyaç duyabilirler. Eğitim amaçları dışa bağımlılıklarını en aza indirmek
olarak ifade edilebilir.

Ağır ve Çok Ağır Derecede Zihinsel Engelliler

Zekâ bölümleri 35 ve daha altındadır. Yetersizlikleri doğuştan fark edilir. Bazı basit özbakım
becerilerini öğrenebilirler.

Yaygınlık

Geçmişte ve günümüzde zihinsel engelli çocukların genel nüfus içerisindeki yaygınlık oranlarının
belirlenmesine ilişkin pek çok araştırma yapılmıştır. Araştırma sonuçları sıralandığında en düşük
oran % 0.5, en yüksek oran ise % 23 olmaktadır. Araştırma sonuçlarında ortaya çıkan bu
farklılıklar temelde, araştırmalarda benimsenen zihinsel engelli tanımlarının ve izlenen
yöntemlerin farklı oluşundan kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte araştırma sonuçları genellikle
% 3 oranına yakın sonuçlar vermektedir. Zekâ engelliliğinin geleneksel yaygınlık oranı tahmini
%3’ü göstermektedir. Bu açıklamaya göre ülkemizde yaklaşık 7 milyon bireyin zihinsel yetersizliği
olduğu tahmin edilmektedir. Geleneksel yaygınlık değeri %3’ten hareket eden Kauffman ve Payne
bu değerin yetersizliğin psikolojik sınıflandırma yapılarak ağırlık derecelerine göre dağılımı hafif
grupta %2.3 orta grupta %0.6 ağır ve çok ağır grupta %0.1 olmaktadır. Zihinsel engel, öğrenme ve
davranış problemi olan çocuklara hizmet veren her programda erkeklerin sayısı kızlardan fazladır.
Zihinsel yetersizliği olan bireylerin yaklaşık %90’ını oluşturulan hafif derecede zihinsel engelliler
genellikle okula başlayana kadar farkına varılmazlar. Okula başladıklarında özellikle akademik
çalışmalarda karşılaştıkları güçlüklerin bir sonucu olarak yetersizlik durumları ortaya çıkar.
Bundan dolayı okul çağında zihinsel engel oranında ciddi artışlar olmaktadır.

Özellikleri
Motor gelişim: Normal gelişim gösteren çocuklarda, yaşamın ilk iki yılında çocuğun kazandığı
hareketler ileride kazanılacak hareket becerilerinin temelini meydana getirmektedir. Normal
gelişim içindeki çocuklar doğumdan iki yaşına kadar başını dik tutma, nesnelere uzanma,
yakalama, dönme, oturma, emekleme, sıralama ve yürümeyi içeren gelişimsel sırayı izlemektedir.
Yaşamın ikinci yılından yedi yaşına kadar olan dönemde ise çocuk, koşma, topu tutma, atma,
sıçrama, atlama, yakalama, fırlatma gibi becerileri kazanmaktadır. Bu beceriler tüm çocukların
ortak olarak gösterdiği, yaşam için gerekli temel becerilerdir. Zihinsel engelliliğe sahip çocuklarda
tüm diğer gelişim alanlarında olduğu gibi, motor gelişim alanında da yetersizlikler vardır. Motor
gelişim fiziksel gelişme ve büyüme ile bağlantılı olarak olgunlaşmaktadır. Zihinsel engelliliği olan
çocuklarda genellikle metabolik ve endokrin bozukluklara ya da genetik mutasyonlara bağlı olarak
fiziksel büyüme ve gelişme normal akranlarının gerisindedir. Bu durum kaba ve ince motor
beceriler ile el-gözkoordinasyonunu da etkilemektedir. Zihinsel engelliliği olan çocukların sahip
olduğu zayıf kaslar ve gevşek eklemler, yaşamlarının ilk yıllarından başlayarak motor gelişime ait
basamaklara ulaşmada gecikmelere neden olmaktadır.

Zihinsel gelişim: Bu çocukların zihinsel gelişimleri bireysel farklılıklar göstermekle birlikte zihinsel
süreçler ve işlevlerle ilgili bazı genel özellikleri vardır. Zihinsel engelli kişilerin öğrenmeleri güç ve
zaman alıcıdır. Ayrıca bazı kavramları ya da becerileri yetişkinlikte bile tam olarak kazanmaları söz
konusu olmayabilir. Hafif bir zihinsel engelliliğe bile sahip olsalar, normal akranlarının seviyesinde
öğrenebilmeleri için özel eğitim desteğine ihtiyaç duymaktadırlar. Zihinsel engelli çocukları
normallerden ayıran en belirgin özellikleri öğrenme yetenekleridir. Zihinsel engellilerin bir
öğrenme görevini yerine getirirken geçtikleri basamaklar normallerden farklı değildir. Sadece bu
basamaklardan geç ve güç geçerler. Zihinsel engelli kişilerin diğer tüm gelişimleri zihinsel
durumundan etkilenmektedir. Bu öğrencilerin öğrenme kapasiteleri nasıl öğreneceklerini bilmek
ya da öğrenme süreçlerinde dikkat, bellek, dil ve genelleme becerileri gibi yeterli veya etkili
olabilmek için yeterli değildir. Ancak, uygun şekilde bilgiyi toplama, etiketleme, sınıflama,
hatırlama ve kullanma yeteneği sınırlı olabilmektedir. Bu çocuklar soyut terim tanım kavramları,
sembolleri ve genellemeleri sağlamada desteğe ihtiyaç duyabilmektedirler. Algıları, kavramaları
ve tepkileri basittir. Eşya olay ve durumları tam kapsayan ayrıntılı algı ve kavramları sağlamada
desteğe ihtiyaç duyarlar. Öğrenme, hatırda tutma ve hatırlama yetenekleri ile ilgilidir. Zihinsel
engelli çocuklar, öğrenme ve diğer aktivitelere gerekli zaman dilimi içerisinde dikkatlerini
odaklamada yetersiz olabilmektedirler. Dikkat süreleri kısa ve dağınıktır. Bu durum zihinsel
yetersizlikler yanında güdülenme eksikliği ile ifade edilmektedir. Zihinsel engelli çocukların çoğu
olumsuz çevre koşullarından gelmektedir. Ailelerin sahip olduğu çocuk sayısı çoktur. Ayrıca
ailelerin eğitim düzeyi düşüktür. Bu koşullarda çocuğun öğrenmeye güdülenmesi yeterli değildir.
Diğer yandan zihinsel engelli çocukların geçmişte öğrenmeye ilişkin başarısız yaşantılarının olması
öğrenmeye ilişkin tutumlarını olumsuz olarak etkilemektedir. Dikkat sürelerinin kısa ve dağınık
olması öğrenme aktivitesi ile ulaşılmaya çalışılan hedefe ulaşılamamasına neden olmaktadır.
Özellikle seçici dikkat ile ilgili sorunlarının olması dikkatlerini vermeleri gereken yere değil,
yetişkinin davranışlarına odaklamaları ile kendini göstermektedir. Ayrıca bu bireylerin, bir işi
sürdürme veya yeni materyallere dikkatini kaydırma ile ilgili sorunları bulunabilir. Bu çocukların
ilgi süreleri kısadır. Çok ilginç buldukları çalışmalarda dahi kısa bir süre sonra bırakırlar. Bu süre
yaş sınıf zekâ ve eğitim seviyesine göre farklılık gösterir. Zaman kavramı saat, gün, hafta, ay ve yılı
tanımak, kavramak ileri sınıflarda ancak mümkün olabilir. Geç ve güç gelişen bir kavramdır. Yakın
zamanda olanlara ilgi duyarlar. Uzak gelecekle ilgilenmezler. Etkinlik bitiminde kazanacağı bir
mükâfat önemli olup, okuma yazma öğrenmek, bir iş sahibi olarak ailenin geçimini sağlamak gibi
ileri gelecek onları fazla ilgilendirmez. Zihinsel engelli çocukların özelliklerinden biri de çalışmalar
esnasında çabuk yorulmaları ve etkinlikleri bırakmalarıdır. Sebatsızdırlar. Bu çocukların her
etkinlikte yapabileceği yerden başlamak ve ilerletmek son derece önemlidir. Geçmişteki
başarısızlıkları onların bir amaca ulaşmak için daha az çaba göstermelerine neden olmaktadır.
Etkinliğin başaracağı noktadan başlatılması onun ilk teşebbüsünün başarılı olması çok önemlidir.
Başarılı olması kendine güvenini sağlayarak öğrenmeye teşvik eder. Kendilerinden küçüklerle ilişki
kurmayı ve oynamayı tercih ederler. Bu çocukların konuşma ilgi zekâ sosyal ve bilgi seviyeleri
yaşıtlarından yetersiz olduğundan kendi seviyelerinde anlaşabileceği takvim yaşları küçük, normal
çocuklarla oynar ve arkadaşlık ederler. Seviye farklı olduğu için yaşıtlarını tercih etmezler. Uzun
ve kısa süreli bellekleri ile ilgili sorunları vardır. Zihinsel engelli çocukların kısa süreli bellekteki
sorunlarının kaynağında, uygun öğrenme ya da transfer yöntemlerini kullanmada gösterdikleri
yetersizlikler yer almaktadır. Bilgiyi belleklerinde depolamak için mutlaka tekrarlar gereklidir.
Yetersizliğin derecesi arttıkça bellek ile ilgili problemler de artmaktadır. Öğrenme ya da bellekte
tutma stratejilerini kendiliğinden kullanmazlar. Bilginin kısa süreli belleğe, kısa süreli bellekten
uzun süreli belleğe transferi yavaş olmaktadır. İyice öğrenebilmeleri için aynı uyarıcıları değişik
şekil, zaman ve yerlerde vermek gerekir. Zihinsel engelli çocukların çoğunun hatırlamada
güçlükleri vardır. Bu güçlük genellikle belirli bir bilgiyi ya da beceriyi hatırlamak için gerekli olan
bilgiyi işleme sürecine önem veren kuramsal çerçeve içerisinde ifade edilmektedir. Duyduklarını
ve gördüklerini çabuk unuturlar. Bellekleri zayıftır. Zihinsel engellilik gösterenlerin dikkatte,
bellekte, dil gelişiminde akademik başarıda devam eden sorunlar göstermeleri, güdülenme
sorunlarını ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Yaşanılan uzun süreli başarısızlıklar “öğrenilmiş
çaresizlik” geliştirme olasılığını artırmaktadır. Bu açıklamaya göre olaylar kendi kontrolünde
değildir. Ne kadar gayretli olursa olsun yine başarısız olacaktır. Özellikle akademik becerilerde,
genelleme yapmada ve kazandıkları bilgileri transfer etmede güçlükleri vardır. Yeni durumlara
uymada güçlük çekerler. Zihinsel engelli çocuklar, gruplama ve ilişki kurma becerilerinin
kullanımında aynı zekâ yaşındaki normal akranlarıyla benzer düzeydedirler ancak her iki yöntemi
de normal akranlarına göre daha az kullanmaktadırlar

Dil Gelişimi: Araştırmalarda zihinsel engelli çocukların dil gelişimi düzeylerinin zekâ yaşı
düzeylerinden daha düşük olduğu bulunmuştur. Zihinsel yetersizlikte en sık görülen dil
bozuklukları, gecikmiş dil gelişimi ve sınırlı sözcük dağarcığıdır. Zihinsel engelliğe sahip çocukların
alıcı dil düzeyleri, ifade edici dil düzeyinden daha yüksektir. Konuşmaya genellikle akranlarından
daha geç başlamakta, yetersizliklerinin derecesine bağlı olarak yavaş ilerlemektedirler. Ses ve
artikülasyon bozuklukları normal çocuklardan daha sık görülmektedir. Yaşıtları olan normal
çocuklarla anlaşmada zorluk yaşarlar. Kendi seviyelerinde konuşan küçük çocuklarla ilişki kurarlar
ve anlaşabilirler. Duygu ve düşüncelerini açık ve bağımsız olarak ifade edemezler. Duygu ve
düşüncelerini kelimelerle veya kısa cümlelerle belirtirler Bu durum çocuklara kendilerini ifade
etme olanaklarının verilmemiş olmasından kaynaklanabilir. Çocuğun sözel iletişim gelişimini
destekleyen ve cesaretlendiren ortamlar oluşturmak ve çocuğu cesaretlendirmek gerekmektedir.
Genelde zihinsel engel gösterenler, özellikle zihinsel engellilikleri hafif derecede olanlar, dil ve
konuşmayı zihinsel engel göstermeyenlerin geçtiği basamaklardan geçerek elde ederler. Fakat bu
basamaklardan geçiş hızları yavaştır.

Akademik gelişimi: Zekâ ve başarı arasındaki yakın ilişki nedeniyle, zihinsel engellilik gösterenlerin
akademik alanda yavaş ilerlemeleri olağandır. Üstelik pek çoğu zihinsel düzeylerinden
beklenileninde altında başarı göstermektedirler. Akademik becerileri kazanabilmeleri için normal
akranlarından daha fazla çalışmaları ve daha çok alıştırma yapmaları gerekmektedir. Kirk, zihinsel
engelli çocukların çoğunluğunu (yaklaşık %80) oluşturan eğitilebilir zihinsel engelli çocukların
ortak akademik özelliklerini üç grupta toplamaktadır. Eğitilebilir zihinsel engelli çocuklar 6 yaşında
okula başladıklarında henüz okumaya, yazmaya ve aritmetiğe hazır değildirler. Yaklaşık 8 yaşına
hatta 11 yaşına değin bu becerileri kazanmaya başlayamazlar. Öğrenmedeki bu gerilik takvim
yaşından çok zekâ yaşına bağlıdır. Çocuğun okuldaki gelişim hızı zihinsel gelişim hızıyla
karşılaştırılabilir. Bu hız normal çocuğun hızına göre daha yavaştır. Bu nedenle normal çocukların
bir yılda tamamladığı öğretim programını eğitebilir zihinsel engelli çocuklar aynı süre içerisinde
tamamlayamazlar. Zihinsel olgunluklarına ve özel yeteneklerine bağlı olarak okul hayatlarının
sonunda ulaşabilecekleri akademik başarı düzeyleri muhtemelen iki ile altıncı sınıf düzeylerinde
olmaktadır. Sosyal ve duygusal gelişim: Zihinsel engelli kişilerin sosyal ve kişilik özelliklerinde tipik
bazı sorunlar görülebilmektedir. Bu sorunlar kısmen toplumdaki kişilerin bu çocuklara yönelik
tutum ve davranışlarıyla, kısmen de çocuğun geçmişte kendisinden beklenen davranışları yerine
getirememeleriyle ilişkilidir. Bireyin topluma uyumunda önemli bir nokta olan, sahip olduğu
uyumsal davranış repertuvarı açısından zihinsel engelliliği olan kişiler yetersizlik göstermektedir.
Bu yetersizlikleri bireyin topluma sosyal uyumunu güçleştirmekte, gerekli eğitsel ve psikolojik
önlemler alınmadığı takdirde imkânsız hale getirmektedir.

You might also like