Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 1

1 OCAK 2023 TARAYICIDA GÖRÜNTÜLE

vesaire iftiharla sunar: script.

script’in ilk sayısından herkese merhaba. Unutanlar veya gözden kaçıranlar


için kısa bir hatırlatma: script, vesaire’nin haftalık kültür eleştirilerini her pazar
sabahı e-posta kutunuza taşıyor, daha ilk sayısından binlerce okura ulaşıyor.

script'in ilk sayısında, tıpkı depresyon gibi psikiyatrik ve kamusal söylem


tarafından bağlamdan yoksun bir kişisel sorun gibi ele alınan yalnızlığa
odaklanıyoruz. İyi seneler, iyi pazarlar, keyifli okumalar.

Yalnızlık politik bir sorundur

Yazan: James Greig, Tribune


Çeviren: Can Koçak, vesaire

Birleşik Krallık merkezli Co-op Vakfı’nın geçenlerde yayımladığı bir


araştırmanın sonuçları pek de şaşırtıcı değil. Geçim krizi derinleştikçe, gençler
de giderek yalnızlaşıyor. Yaşları 10 ile 25 arasında değişen 2000 kişiyle
yapılan anket, büyük çoğunluğun (%95) yalnız hissettiğini, bu insanların
yarısından fazlasının parasızlığı gerekçe gösterdiğini ortaya koydu. Bu, daha
genç katılımcılar için para sıkıntısı çeken ve kesenin ağzını kapatan
ebeveynler, çalışanlar için ise maaşlarına vurulan darbeler anlamına geliyor.

Kiradan biraya her şey daha da pahalılaşırken, pek çok insan daha az
sosyalleşiyor. Flörtleşmekten elini ayağını çeken de çok. Kimse McKinsey’nin
Kasasından Yönetim Danışmanlığı Sırları (Management Consultancy Secrets
from the Vaults of McKinsey) gibi kitaplar okuyan biriyle girişilen iç karartıcı
sohbetlerle sonuçlanabilecek bir akşam için 40 pound verecek durumda değil
ya da vermek istemiyor. Finansal güvencesizlik hayati ihtiyaçlarımızı
giderebilme becerimizi sınırlamakla kalmıyor, hayatı eğlenceli hâle getiren
arkadaşlıklardan ve ilişkilerden keyif alma becerimizi de sınırlıyor.

Tabii daha ciddi sonuçlara da yol açabiliyor. Gitgide daha izole ve güvencesiz
bir yaşam süren insanlar daha çok endişeleniyor, depresyona giriyor. Bu da
önemli bir mesele, çünkü yalnızlık akıl hastalığının hem sebebi hem de
sonucu. Yalnızlığa eşlik eden stres beden sağlığımızı da mahvediyor,
bağışıklık sistemimizin tepkilerini, kan basıncımızı, bilişsel fonksiyonlarımızı
etkiliyor. Sıklıkla atıfta bulunulan bir çalışmaya göre yalnızlık, günde on beş
sigara içmek kadar kötü.

Yine de yalnızlığı münferit bir sorunmuş, doğal felaket ya da hayatın talihsiz bir
gerçeğiymiş gibi göstermeyi hedefleyenlere şüpheyle yaklaşmalıyız. Birleşik
Krallık devleti bunu çoktan yaptı bile. Theresa May’in 2017’de açıkladığı
“yalnızlık stratejisi” topluluklara ve grup aktivitelerine finansman sağlamaya
odaklanıyor, bizi “iyi niyet gösterileriyle” sorunu bizzat çözmeye teşvik
ediyordu.

Sorunun politik boyutunu görmeyi ısrarla reddeden bu yaklaşımın etkili


olmaması şaşırtıcı değil. Yaşlılar ya da herhangi bir sebeple evden
çıkamayanlar için arkadaşlık programları ya da ev ziyaretleri gibi hedef odaklı
müdahaleler mantıklı olabilir. Oysa gençlerin çoğu için sorun çok daha basit,
çok daha başa çıkılmaz halde. Eğer hayatlarımızda daha az güvencesizlik,
yoksulluk ve stres olsaydı, daha az yalnız hissederdik.

Geçim krizi insanların arasında yeni engeller oluşturda da Theresa May’in


2017’deki müdahalesi bunun bugüne özgü bir olgu olmadığını gösteriyor.
Yalnızlık pandemi zamanı nasıl arttıysa, şimdi de ekonomi yüzünden artıyor.
Ancak bu etkenlerden hiçbiri tek başına suçlanmayı hak etmiyor. 2019’da
yapılan bir anket, gençler arasındaki yalnızlık oranında çok az bir değişim
olduğunu gösteriyor. Bu sürecin ne zaman başladığını tam olarak belirlemek
kolay değilse de (örneğin yalnızlığın modernitenin kaçınılmaz bir özelliği
olduğunu iddia edebilirsiniz, daha az ikna edici olmasına rağmen insanlığın
fıtratında olduğunu bile söyleyebilirsiniz) Britanya’daki yükselişinin 2010’lardaki
kemer sıkma politikalarıyla bağlantılı olduğu şüphe götürmez.

Bu süre boyunca kamusal alanın yok olmaya yüz tuttuğunu gördük. Yüzlerce
kütüphane ve gençlik kulübü kapatıldı, halka mahsus parkların bütçeleri kesildi,
milyonlarca kilometrelik otobüs rotaları kaldırıldı, kırsalda yaşayan insanlar
ortada kaldı. Para harcamamızın gerekmediği toplumsal alanlar eksilirken, kol
gezen emlak spekülasyonu ve buna alkış tutan yerel meclisler sağ olsun, özel
sektör de pek iyi durumda değildi. 2010’lar sona erdiğinde onyılın başına
kıyasla çok daha az bar, gece kulübü ve eğlence mekânı vardı, tabuta son
çiviyi pandemi çakmıştı. Ucuza sosyalleşmek her geçen gün daha da
ulaşılmaz hâle geldi.

Günümüzde özellikle gençler giderek daha da geçici hâle gelen hayatlar


yaşıyorlar, bu da topluluklar oluşturmayı çok zorlaştırıyor. Gençler yaşadıkları
evi sıklıkla, ev sahipleri kirayı her artırdığında değiştiriyor, ardından da sınırlı
sayıda yere gidebiliyor, maddi güçlerinin yeteceği, çalışabilecekleri işlerin
bulunduğu yerleri tercih ediyorlar. Sürekli hareket hâlindeyken yaşadığın yerel
toplulukla ya da ondan geriye kalanla daha sağlam bir ilişki kurmayı geçtim;
hoş, alelade sosyal etkileşimler yakalamak bile zorlaşıyor. Güçsüzlüğe ve
tedirginliğe yol açan güvencesizlik, hayatlarımız zayıf temeller üzerine inşa
edilmiş gibi hissettiriyor. İnsanlar rüzgâra kapılıp gidiyormuş gibi görünüyorlar,
çünkü gerçekten de öyleler.

Bazılarının sorunu ise tam tersi, bir tür sıkışmışlık hissi, onların yalnızlığının
temel nedeni bu. Newcastle Üniversitesi’nde yalnızlık coğrafyaları üzerine
araştırma yürüten akademisyen Jessie Kelly’nin, “kemer sıkma politikaları,
merkezi hükümetin yatırımlarını çekmesi ve endüstriyel faaliyetlerin
kaldırılması sonucu yalnızlığın artması için verimli bir araziye” dönüşen gelen
Durham bölgesindeki bulguları tam da buna işaret ediyor. Bu his kimi zaman
uygun sağlık hizmetine erişmek için aylarca beklemekten, kimi zaman da
insanların işlerinin sallantıda olmasından veya kötü konutlarda yaşamalarından
kaynaklanıyor. İnsanların sosyalleşecek parası yok, üstüne üstlük bitkin ve
stres içindeler.

Kelly’ye göre yalnızlık sorununu ele almayı hedeflerken politik ve ekonomik


ölçekteki kararların bu meselelerde nasıl da hayati bir rol oynadığını teslim
etmeyen her girişim nihayetinde yüzeysel kalıyor. O kısma gelmek için de
yalnızlıkla ilgili konuşma biçimimizi değiştirmemiz gerekiyor.

Günümüzde yalnızlık söylemi genellikle istemsiz bekârların teşkil ettiği tehdide


ya da TikTok’ta fazla vakit geçiren ergenlere odaklanıyor. Tüm enerjimizi hem –
şiddet kapasitesine dair pek de temelsiz sayılmayacak endişelerden dolayı –
ciddi bir endişe kaynağına hem de sol liberal mitolojisinde bir tür iblise dönüşen
genç, öfkeli, heteroseksüel erkek heyulasına harcıyoruz. Anti-feminizm
araştırmacısı ve Man-Clan [Erkek Klanı] adlı podcast’in ortak sunucusu Dr.
Annie Kelly’ye göre bu, “beyaz erkek yalnızlığı ve yabancılaşmasının diğer
gruplara kıyasla daha büyük bir sorun olduğu” algısını doğurma riski taşıyor.
Özellikle istemsiz bekarlardan bahsedilirken kullanılan “safiyane” tabirler,
yalnızlığın seks yapmamaktan kaynaklandığına dair yanlış bir varsayımın
ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunu da kadınların daha az yalnız olduğu,
çünkü istedikleri zaman seks yapabilecekleri yanılgısı izliyor.

Öte yandan heteroseksüel erkeklerin yalnızlık sorununa gösterilen tepkiler de


pek faydalı değil. “Erkeklerin yalnızlıklarının kendi suçları olduğunu belirten,
karakter eksikliğinden kaynaklandığına işaret eden bir liberal söylem peyda
oldu,” diyor Dr. Kelly. “Bu da tehlikeli, çünkü aşırı sağ grupların ve istemsiz
bekârların bu erkekleri aralarına katmak için kullanabilecekleri mesajı
güçlendiriyor: Toplum sizden nefret ediyor, sizi anlamıyor, yalnızca bu şiddet
dolu yerde topluluk hissini yaşayabilirsiniz.” Bence de solun yalnızlığa verdiği
karşılıklardan biri insanları “aile evinin bodrum katında yaşayan ezikler” olarak
nitelendirip onlarla alay etmek olmamalı, özellikle de bu tür tanımlar iyi kalpli,
politik bilince sahip pek çok insanı da kapsıyorken.

Buna karşın göçmenlerin ve mültecilerin yalnızlıkla daha çok mücadele etmek


zorunda kalmaları (bu da şaşırtıcı olmayabilir, nitekim onların güvencesiz işler,
ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla karşı karşıya kalma ihtimalleri de daha
yüksek) ya da engelliler arasında – zaten hep yüksekken – son yıllarda ciddi
ölçüde artan yalnızlık hissinin pandemiyle daha da kötü hâle geldiği pek
konuşulmuyor.

İş sosyalleşmeye geldiğinde özellikle engellilerin parasızlık dışında da


mücadele etmeleri gereken şeyler var, bu da sorunun herkese biraz daha fazla
para vererek çözülebileceği fikrini çıkmaza sokuyor. Aksine, yalnızlıkla
mücadelenin yeterli olması için, gig ekonomisi çalışanlarının sorunlarına
destek olmaktan tutun mimarisiyle, çocuk bakımı teminatlarıyla herkes için
erişilebilir bir kamusal alanın yeniden inşasına dek farklı nüfus gruplarının
koşullarına ve ihtiyaçlarına yanıt vermek gerekiyor.

Sosyal izolasyonun hangi türünden bahsedersek edelim, maddi koşullarla


doğrudan ilişkili olduğu bariz. “Gençlere ‘aslanın ağzındaki ekmeği kapmak’
yerine daha çok sosyalleşebilecekleri bir hayat sunmalıyız, bunu yapabilmemiz
için de hayat pahalılığı azalmalı,” diyor Kelly. Büyük yapısal reformlar olmadan
bunun gerçekleşmesi zor görünüyor. Birkaç örnek vermek gerekirse,
arkadaşlarınızı görmeniz için para harcamanızı gerektirmeyen kamusal alanlar;
kira, ısınma ve beslenme gibi temel giderleri karşılayabilmek için yaşadığınız
stresi hafifletecek bir ekonomi; başka aktivitelere ve yeni şeyler öğrenmeye
odaklanabileceğiniz, çalışmanızı gerektirmeyen zaman aralıkları, bir de bu
zamanları değerlendirebileceğiniz ortak alanlar.

Tabii, “Devrime dek maalesef mutsuz ve yalnız olmaya mahkûmsunuz,


örgütlenin ve şansınızın yaver gitmesi için dua edin!” demek de kaçak
dövüşmek olur. Birey odaklı, kendi kendinize yapabileceğiniz vurgulanan
önerilerden bazıları, örneğin eski bir arkadaşınızla iletişime geçmek ya da
internette tanıştığınız biriyle ucuz bira içmeye gitmek, yerel topluluklara
katılmak (mesela Birleşik Krallık’taki ACORN gibi bir yapılanmaya dahil
olursanız, yalnızlığın kök nedenlerinden birini çözmek için de mücadele
verebilirsiniz) hâlâ değerli.

Bunların hiçbiri başlı başına politik eylemler değil. Bununla birlikte yapısal
değişimler isterken –ve çaresizlik hissine karşı– beslenebileceğimiz, güç
alabileceğimiz bir gerçek varsa, o da bağlanma dürtüsünün en korkunç
engelleri bile aşabileceğini hatırlamak.

script öneriyor

vinyet: Türkiye'nin ve dünyanın kültür gündemi, 2 Ocak'tan itibaren her


pazartesi sabahı e-posta kutunuzda. vesaire'nin haftalık haber bülteni vinyet'e
buradan abone olabilirsiniz.

Sevmek Zamanı: Sinemamızın hazinelerinden Sevmek Zamanı (Metin


Erksan, 1965) yenilenmiş kopyasıyla bugün (sadece 24 saatliğine) MUBI
Türkiye YouTube kanalında. Kaçırmayın.

vesaire.

Impact Hub Istanbul Bu e-postayı script'e abone olduğunuz için


Emirşah Sk. No.21 Kağıthane 34418 İstanbul aldınız. Dilerseniz, aşağıdaki bağlantıya
tıklayarak aboneliğinizi sonlandırabilirsiniz.

abonelik iptali
:

You might also like