Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 8

FARKLI DESTANLAR AYNI KAHRAMANLAR

Tuğçe YALÇIN*
Özet
Destanlar; çok eski zamanlarda şekillenmiş ve bünyesinde halkın inanışlarını, adetlerini,
kültürünü barındıran anlatılar olarak günümüze ulaşmıştır. Halkın inanmalarını, uygulamalarını,
kültürel ögelerini barındırmalarından dolayı destanlar millidir ve anlatıldığı millete özgüdür. Her ne
kadar destanlar milli olsalar da farklı kahramanlara dair aynı anlatmalar meydana gelmiştir. Türklerin
İslamiyet öncesi döneme ait olan Oğuz Kağan Destanı ile Moğol hükümdarı Temuçin için de aynı durum
söz konusudur. Farklı milletler için anlatılan bu destanlarda benzer unsurlar göze çarpmaktadır.
Çalışmada bu benzerlikler incelenmeye çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: destan, mitoloji, inanç, anlatı, Oğuz Kağan, Cengiz Han.
Giriş
Destan; halkı derinden etkileyen olaylar karşısında anlatılan, olağanüstü özelliklere sahip olan
uzun sözlü anlatı türlerinden biridir. Destanların oluşması için belirli evrelere ihtiyacı vardır. Bu evreler;
çekirdek, yayılma ve derlemedir. Anonim olan destanlar son şeklini aldıktan sonra bir yazar tarafından
yazıya aktarılmaktadır. Destanlar doğal ve yapay destanlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Doğal
destanlar halk tarafından anlatılarak gelişen destanlardır. Yapay destanlar ise bir yazar tarafından bir
kurgu çerçevesinde yazılan metinlerdir. Türk toplumunda destanlar İslamiyet Öncesi ve sonrası olmak
üzere araştırmacılar tarafından sınıflandırılmıştır.
Destanlar çok eski anlatılar olmasından dolayı halkın en eski zamanlardan itibaren yaşam
görüşlerini, inançlarını, adetlerini, mitolojilerini yansıtmaktadır. Mitoloji, eski dünyada insanların
doğada olan olaylara neden arayışlarından kaynaklı ortaya çıkan bir disiplindir. İnsanlar nesnelere
anlamlar yükleyerek yaşanılan doğa olaylarının sebeplerini bu nesnelere atfetmişlerdir. Bu nedenle söz
konusu ögeler veya nesneler halkın yaşamında kutsal olarak kabul edilmiştir. Kutsal kabul edilen
mitolojik ögeler halk anlatılarında da yer bulmuştur.
Her milletin kendine özgü mitolojileri bulunmaktadır. Ancak farklı toplumlarda benzer
mitolojik unsurlar göze çarpmaktadır. Bu unsurlar, toplumların sözlü anlatı türlerinin içinde kendilerine
yer edinmişlerdir. Farklı toplumlarda farklı başlıklarda farklı anlatılar anlatılsa da bu anlatılarda benzer
ögelere rastlamak mümkündür. Moğolların hükümdarı Cengiz Han üzerine anlatılan Cengizname ile
Türklerin en eski destanlarından biri olan Oğuz Kağan Destanı için de aynı durum geçerlidir. Söz konusu
benzerliğin temelinde Cengiz Han’ın kendisine Türk töresini örnek alması, kendisinin Gök tanrıya olan
inancıyla Gök Tanrı tarafından gönderildiği düşüncesi mevcuttur. Oğuz Kağan’ın Tanrı tarafından
Türklerin ilk atası olarak gönderildiğine dair düşünce ile Cengiz Han’ın doğuşu ile Moğolların atası
olma düşüncesi benzerdir. Bu benzerlikten dolayı Oğuz Kağan ve Cengiz Han için anlatılan destanlarda
da benzerlik bulunmaktadır. Çalışmada bu benzerlikler üzerinde durulacak ve Oğuz Kağan Destanı ile
Cengizname’de yer alan benzer unsurlar incelenecektir.

________________________________________________
*Hitit Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans
Öğrencisi, Merkez/Çorum, tugceyalcn19@yahoo.com , ORCID ID: 0000-0002-7082-8191
Bulgular
İslamiyet Öncesi Türk Destanları isimli kitapta Oğuz Kağan’ın doğumu şöyle anlatılmaktadır:
“Yine günlerden bir gün Ay Kağan’ın gözü parladı. Doğum ağrıları başladı ve bir erkek çocuk doğurdu.
Bu çocuğun yüzü gök; ağzı ateş (gibi) kızıl; gözleri ela; saçları ve kaşları kara idi.” (Sakaoğlu,
Duymaz, 2015, s.220) Moğol hükümdarı Cengiz’in doğumu ise şöyle rivayet edilmektedir: “Bu
sıralarda, Yesugai-ba’atur Tatar’lardan Temucin -uge’yi. Hori-buha’yı ve başkalarını esir alarak-
getirirken, Hd’^im-ucîn hamile idi. Onan nehri yanındaki Deli’un-boldah’ta ikâmet ederlerken, tam
orada Çinggis-hahan dünyaya geldi. O dolarken sağ elinde saka ! (kemiği) büyüklüğünde pıhtılaşmış
kan tutuyordu.” (Temir, 1986, s.19) Her iki liderin de doğumu olağanüstü bir şekilde gelişmiştir.
İki kahramanın da annelerinin (?) hamile kalması ışık yoluyla gerçekleşmiştir. “İlk olarak Ay
Kağan’ın gözlerinin parlaması, ışık saçması Türk mitolojisinde ışık motifine örnektir. Işık motifi her ne
kadar Budizm ve Manihaizm etkisi ile Türk kültürüne geçmişse de Türk destanlarında sıkça karşımıza
çıkmaktadır. Işık burada tanrısallığa vurgu yapar. Aynı şekilde Cengiz’in soyundan bahsedilirken
Alakoa ışık içerisinde inen bir kurttan gebe kalır.” (Fidan, 2019, s.19) Görüldüğü üzere ışıktan doğum
Tanrı tarafından gönderildiğine yönelik bir algıdır. Tanrı tarafından gönderilen kişilerin doğumu
olağanüstü bir şekilde gerçekleşmektedir. Her iki kahramanın doğumunda ışık motifi karşımıza
çıkmaktadır. Ayrıca ışık motifi Oğuz Kağan Destanı’nda şu şekilde kendine yer bulmuştur: “Yine
günlerden bir gün Oğuz Kağan bir yerde Tanrı’ya yalvarmakta idi. Karanlık bastı. Gökten bir ışık indi.
Güneşten ve aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan oraya yürüdü ve gördü ki: O ışığın içinde bir kız var.”
(Sakaoğlu- Duymaz, 2015, s.221) Oğuz Kağan’ın ışıkta gördüğü kızla evlenmesiyle üç çocuğu dünyaya
gelmiştir. Kahramanın evliliğinden dünyaya gelen çocuklar ise soyun devamını temsil etmektedir. Işık
motifine dayalı olarak var olan Tanrısallık düşüncesiyle bağdamaktadır. Yine Göç Destanı’nda da
ağacın ışıktan hamile kalma motifi karşımıza çıkmaktadır.
Cengiz Han ile Oğuz Kağan’ın diğer benzer bir özelliği ise doğumlarında yer alan kan ve
kırmızı, kızıl renkleridir. Oğuz Kağan’ın ağzının ateş gibi kızıl olması ile Cengiz Han’ın avucunda bir
kan pıhtısı ile doğması benzerlik arz etmektedir. “Kırmızı, kızıl veya al Türk kültüründe güneyi temsil
eden renktir. Kırmızı ve kızılın aynı anlamı ifade etmediği görüşü varsa da çoğunlukla aynı anlamda
kullanılmaktadır. Kırmızı savaşın, güneşin ve zaferin rengi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca gücü ve
kuvvetinde simgesidir. Türk mitolojisinde kahramanların doğumuna baktığımızda kızıl rengi ön plana
çıkmaktadır.” (Fidan, 2019, s.96) tanrı tarafından gönderildiğine inanılan kişilerinin doğumu esnasında
fiziki özellikleri de önem arz etmektedir. Tanrının o kişiye güç, kudret, zafer bahşetmesiyle ilgili olarak
her iki kahramanın doğumu sırasında kırmızı ve kanın yer alması onların güçlü birer kişi olduklarını ve
yaptıklarının zaferle sonuçlanacağı düşüncesi hakimdir. Nitekim Cengiz Han’ ın yaptığı seferlerle
devletin sınırlarını ne kadar çok genişlettiği ve çok sayıda zafere imza attığı tarihçiler tarafından
belirtilmektedir. Renklerin insanların yaşamında farklı anlamları mevcuttur. Kızıl veya kırmızı rengi
Tanrı tarafından korunan kişilerin özelliklerinden bir tanesidir. Cengizname ve Oğuz Kağan
Destanı’ında da kızıl- kırımızı renkleri karşımıza çıkmaktadır. Anlaşıldığı üzere her iki isim de Tanrı
tarafından gönderilen ve korunan kişilerdir.
Cengiz Han ve Oğuz Kağan bir diğer benzer yönü her ikisinin de babasının kim olduğunun
bilinmemesidir. Cengiz Han’ın kendi soyunu Türklere dayandırmasının nedenlerinden biri bu
durumdur. Babasını kim olduğu bilinmediği için araştırmacılar tarafından Cengiz’in babasının Türk
kavimlerinden gelme düşüncesi ortaya atılmıştır. Yine Moğolların Gizli Tarihi başlıklı eserde Cengiz
Han’ın babasının var olduğu yer almaktadır. Oğuz Kağan’ın farklı nüshalarında ise babasının olup
olmaması konusu farklılık arz etmektedir. “Birçok nüshası bulunan Oğuz Kağan Destanı’nın Uygur
yazısıyla yazılmış olan nüshası dışındaki yazmaları İslamiyet sonrasına aittir. Uygur yazmasını diğer
nüshalardan ayıran en önemli farklardan biri Oğuz Han’ın babası olan Ay Han’ın adının
zikredilmesidir.” (Pamukçu, 2020, s. 173) Oğuz Kağan Destanı’nın Şecere-i Terakkime’deki
Oğuzname’de yer alan metinde ise Oğuz Kağan’ın babasının varlığı şöyle yer almaktadır: “Kara Han’ın
büyük hatunundan bir oğlu oldu. Güzelliği aydan, güneşten fazla.” (Duymaz-Sakaoğlu, 2015, s.230)
Her ne kadar Oğuz Kağan Destanı’nın İslamiyet sonrası varyantında babasının Kara Han olduğu
belirtilse de Uygur nüshasında bu durum söz konusu olmadığı için kesin olarak bir yargıya varmak
mümkün değildir. Denilebilecek en net şey Cengiz’in de Oğuz’un da doğumlarına dair babalarına
yönelik kesin bilgilerin bulunmamasıdır.
Ay, Türk mitolojisinde erilliği; güneş ise dişilliği temsil etmektedir. “Oğuz Kağan Destanı’nın
Uygur nüshasında Oğuz Han’ın babasının adı Ay Kağan olarak geçmektedir. Bu durum diğer nüshalarda
görülmemektedir.” (Pamukçu,2020, s.179)
Destanda Oğuz Kağan’ın babasına dair bilgiler yer almamasına rağmen Oğuz Kağan’ın Uygur
nüshasında Ay Kağan’ın gözünün parlaması Ay Kağan’ın babası olabilme ihtimalini düşündürmektedir.
Ancak Oğuz Kağan’ın İslami versiyonunda ise babasının adı Kara Han olarak geçmektedir. “Bu zamana
kadar Türkler Tanrıya “Gök-Tanrı” derler iken, Maniheizmin girişinden sonra “Ay-Tanrı” demeğe
başlamışlardı.” (Ögel, 1989, s.129) Ögel’in ifadelerinden yola çıkılarak Oğuz Kağan Destanı’da yer alan
Ay Kağan’ın Uygurlarda vücut bulan Maniheizm dininin etkisi ve bu etki ile dine ait unsurların metni
yerleştirilme ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır. Aynı durum Cengizhan için de geçerlidir. Ay’ın
eril olduğu düşüncesinden hareketle Cengiz Han’ın doğumu esnasında “Alan-kowa gece evinde
yatarken, gece yarısı evden içeri parlak bir ay giriyor ve kız da bu ay’dan gebe kalıyor.” (Ögel, 1989,
s.131)
“Yukarıdaki satırlarda Alan Ko’a’nın anlattıkları babasız olarak dünyaya getirdiği üç çocuğun
tanrı oğlu olduklarını açıkça belirtmesiyle birlikte tamamen aydınlığa kavuşmaktadır. Bir ışık huzmesi
olarak, adırın açıklığından içeri giren tanrısal ışık Alan Ko’a’nın gebeliğine yol açmış ve Alan Ko’a
tanrının kutuyla kutsadığı üç oğul doğurmuştur ki onlar bu kut sayesinde insanlara kağan olacaklardır.
Dolayısıyla bu durumun benzer bir kültür sahası içinde yaratılan Oğuz Kağan Destanı için de geçerli
olduğunu belirtmemiz gerekir. Oğuz Kağan da tıpkı kendi gibi atlı-göçebe bir halkın lideri olan Çengiz
Han’a benzer şekilde Tanrısal bir ışığın yayılması şeklinde tezahür eden kutu almıştır ve bu kut onu
kağanlığa taşıyacaktır.” (Kalaycı, 2014, s.200-201) Bugün özellikle çocuklar arasında kullanılan “Ay
Dede” kavramı Ay’ın erilliğine yönelik bir kullanım olarak karşımıza çıkmaktadır. Ay’ın eril olmasına
rağmen Oğuz Kağan’da Ay Kağan’ın gözünün parlaması, Cengiz Han’da ise kızın ay’dan gebe kalması
akıllarda bir soru işareti bırakmaktadır.
Anlatıların diğer orak bir motifi kurttur. Oğuz Kağan Destanı’ında kurt şu şekilde karşımıza
çıkmaktadır: “Tan ağarınca Oğuz Kağan’ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü ve gök
yeleli büyük bir erkek kurt yürümektedir ve kurdun ardı sıra ordu gelmektedir.” (Duymaz-Sakaoğlu,
2015, s.222) Moğolların Gizli Tarihi adlı eserde ise kurt motifi şu şekilde yer almaktadır: “Çingg'is
hahan’ın ceddi, yüksek Tanrının takdiriyle yaratılmış bir boz kurt i idi, eşi beyaz bir dişi geyik idi.”
(Temir, 1986, s.3) Aynı motif olmasına karşın Oğuz Kağan Destanı’nında kurt yol göstericidir. Ancak
Oğuz Kağan’ın doğarken yüzünün gök olması, belinin kurt beli gibi olmasıyla kurt ile ilişki kurmak
mümkündür. Belinin kurt beli olarak söylenmesi Oğuz Kağan’ın fazla kilolu olmadığına dair bir
göndermedir. Böylece girdiği mücadelelerde başarılı olacaktır.
“Uygur harfleriyle yazılmış Oğuz Destanında yol gösterici olan ilahi varlık bir kurttur. Kurt bir
ışık içerisinde Oğuz’un çadırına girer ve ona seferlerinde liderlik edeceğini belirtir. Bu kurt destanda
gök yeleli gök kurt olarak belirtilir. Bu kurt tanrının bir temsilcisidir ve gök rengi onun kutsallığını
göstermektedir.” (Fidan, 2019, s.97-98) Kurt Tanrı’yı temsil etmektedir. Cengizname’de ise Cengiz’in
soyu bozkurda dayandırılmaktadır. Oğuz Kağan Destanı’nın Uygur nüshasında iki kez yol gösteren kurt,
Cengizname’de yol göstericilikten ziyade soyun kendisine dayandırılmaktadır. Bu noktada farklılık
karşımıza çıksa da ana düşünce temelde aynıdır. Kurdun Tanrı’yı temsil etmesi ve Tanrı’nın yansıması
olduğuna yönelik ortak görüş etrafında birleşilir. Bu oldu diğer Türk destanları için de geçerlidir. Oğuz
Kağan’ın doğumunda yüzünün gök gibi olması ile kendine yardım eden kurdun gök yeleli olması
tesadüfi değildir. Gök rengi sembolik olarak Tanrıyı temsil etmektedir. Kurt ise yine Tanrının bir
yansıması veya aracısı olarak metinlerde yer almaktadır. Oğuz Kağan’ın yüzünün rengi ile kurdun gök
yeleli olması arasında bu bağlamda bir ilişki söz konusudur.
Oğuz Kağan’da yol gösterici olan kurt, Cengizname’de “Ay çadırdan içeri girerken, arsalan
veya kurt gibi hayvana benzeyen şeyler de görülüyor.” (Ögel, 1989, s.131) cümlesini paylaşan Ögel,
Cengiz’in dünyaya gelmesinde kurt etkin rol almıştır. Kurt, Tanrının bir yansıması olarak anlatıda yer
bulmuştur. Türk destanlarında da kurttan türeyiş motifi sıkça kullanılmıştır. Bozkurt Destanı’nda dişi
kurt, Türeyiş Destanı’nda erkek kurt motifi bulunmaktadır. Türkler kurt, “gök böri, gök yeleli”
kavramlarıyla geçerken Cengizname’de “börteçine, börtüçine” şeklinde yer almaktadır. Kurdun bir
yaratıcı olduğu, türemenin bu yaratıcı ile ancak sembol olarak kurdun kullanılması Cengizname’de de
görülmüştür.
Oğuz Kağan ve Cengiz Han ile diğer bir ortak nokta Türk mitolojisinde yer alan ağaç motifidir.
Oğuz Kağan Destanı’nında Oğuz’un ağaç kovuğunda gördüğü kızla evlenmesi karşımıza çıkmaktadır.
“Eski Türk dini ve mitolojisini incelediğimizde efsaneden ziyade bir kült olarak karşımıza ağaç ve
orman çıkmaktadır. Ağacın Türkler tarafından kutsal sayıldığı ve yer, su, gök gibi varlıklar ile beraber
bir ruha sahip olduğu inancı yaygındır. Orman ve ağaçlarında bir iyesi yani koruyucu ruhu vardır.”
(Fidan,2019, s.87) Ağaç, Türklerin yaşamında en eski zamanlardan itibaren önemli bir yer tutmuştur.
Gerek Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna dair anlatılan rivayette gerek en eski Türk destanlarında ağaç
motifini görmek mümkündür. Oğuz’un, ikinci eşini bir ağacın kovuğunda görülmesi bir tesadüf değildir.
Oğuz Kağan’ın o kızla evlenmesi, çocuklarının olması soyunun devamını simgelemektedir. “Ağaç, Türk
inancında kutsal iyeler arasında yer alır. Buna göre ağaçların ruhları ve özellikleri vardır. Üremeyi
simgeleyen ağaç şaman dualarında da dişi bir varlık olarak yer alır.” (Fidan,2019, s.37) Ağacın üremeyi
temsil etmesi ve Oğuz Kağan’ın ağaçtaki kızdan üç çocuğunun olması Fidan’ın cümleleri ile paraleldir.
Soyun devamlılığı düşüncesi Türklerde Tanrı tarafından kendilerine verildiğine dairdir. Bu
nedenle aslında ağaç kovuğundaki kız Tanrı’nın Oğuz Kağan’a ulaşması ve devamlılığı sağlaması
içindir. Göç Destanı’nda ağaca gökten bir ışığın gelmesi ve ağacın hamile kalması yine Oğuz Kağan
Destanı’ndaki düşünce ile aynı doğrultudadır. Konuya ilişkin Bayat “Bazı mitolojik olguların
kutsanmasının, merkez simgesi olması ilişkisi çoktur. Dağlar gibi ağaçlar da dünyanın merkezi olarak
kabul edilir ve kökleri, dalları ile yeri ve göğü birleştirir.” (Bayat, 2007, s.177) yargısında bulunmuştur.
Cengiz Han’da yer alan ağaç motifi farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Cengiz Han’a dair anlatılan
rivayetlerden biri öldüğünde bir ağacın altına gömülmek istemesidir. Konuyla ilgili İbrahim Onay Şu
cümleleri zikretmiştir: “Rivayete göre Cengiz Han zamanından önce dahi Burhan Haldun dağında orman
bulunduğu söylenir. Yine rivayete göre bu dağda münferit duran bir ağaç vardı: Cengiz Han bu ağacın
altında gömülmesini arzu etmişti. Ölümünden sonra Cengiz Han bu ağacın altına gömüldü.” (Onay,
2012, s.2447) “Cengizname’de, Cengiz Han 12 boya, belge olarak birer kuş, damga, uran ve bir ağaç
tayin etmişti.” (Altınkaynak, 2007, s.7) cümlesi ile Cengizname’ de ağacın ne şekilde yer aldığı
görülebilir. Cengiz Han kurduğu büyük devletin damgalarını boylar arasında pay etmiştir ve her
damganın bir sembolü vardır.
Türk kültüründe ağaç önemli bire sahiptir. Sadece Oğuz Kağan Destanı’nda değil Göç
Destanı’nda da ağaç motifi görülmektedir. İslam dininde cennete bulunan Tuba ağacı, hayat ağacı gibi
motifler kültürde geniş yer tutmaktadır. Oğuz Kağan ve Cengiz Han’da da ağaç motifi kendine yer
bulmuştur.
Anlatıların diğer benzer unsuru su motifidir. Su yer-su iyesi ile mitolojide var olmuş bir inançtır.
Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un gölün ortasında bir kız görüp evlenmesi ve üç çocuğunun olması
yine neslin devamını ve suyun koruyucu ruhunu temsil etmektedir. “Yer-sular yeryüzündeki bölgelerin
sahipleridir. Tanrı insanı yeryüzüne gönderdiğinde yalnız kalmaması için yer-su ruhlarını göndermiştir.
Bu ruhların görevi insanlara yol göstermek, onlara yardım etmek, korumaktır. Bu nedenle onlara çok
saygı gösterirlerdi.” (Fidan, 2019, s.92)
“Suyun uçsuz bucaksız olması ulaşılması gereken hedefin bir sembolü olmasını sağlamış ve
Türk- Cihan Hâkimiyeti için mücadele eden Oğuz Kağan bu kutsal emelini “Daha Deniz, Daha Müren”
ifadesiyle birleştirmiştir.” (Pamukçu, 2020, s.191) Suyla ilgili yapılan alıntılardan hareketle su, sonsuz
olmasından dolayı gücü ve hedefleri temsil etmektedir. Duru olması ile iyiliği bulanık olması ile
kötülüğü veya cezalandırılmayı simgelemektedir. Daha birçok farklı anlamı bulunan su Cengizname’de
de yer almaktadır. “Benzer biçimde Cengiz yasa’sında da suya işemek, idam cezasını gerektiren büyük
bir suçtu. Cengiz’in uluslarında çamaşır su ile yıkanmazdı. Kirlenen gömlekler atılır, yenisi giyilirdi.
Kazan, tencere, sahan gibi kap kacaklar da su ile yıkanmazdı. Ot ile toprak ile temizlenirdi. Suyun bu
kutsiyeti onun içinde yaşayan “yer-su” ilahından geliyordu. (Onay,2012, s.2447) Türklerde su Tanrı’nın
bir yansıması olarak kabul edilmektedir. İslamiyet öncesi Türk destanlarında su kültüne olukça sık
rastlanılmaktadır. Cengizname ile Oğuz Kağan Destanı’nın benzerliği bu noktada karşımıza
çıkmaktadır. Anlatılarda su kültü farklı formlarda yer alsa da suya atfedilen kutsiyet ve değer aynı
doğrultudadır.
“Bu sırada Dürligin ilinden Dambuga (Dobun Mergen) ve Duvay (Duva Sokor) adlı birlikte
avlanan iki arkadaş su üstünde güzel bir kız gördüler. Bundan hikâyesini dinledikten sonra onu evlerine
götürdüler.” (Gömeç,2015, s.412) Cengiz Han’ın soyundan olan Alankoa’nın suya emanet edilmesi,
hayatının kurtarılması anlamına gelmektedir. Cengiz’in dünyaya gelmesi için soyun da zarar görmemesi
için suyun koruyucu ruhu burada karşımıza çıkmaktadır.
Cengizname ile Oğuz Kağan arasında diğer dikkat çeken benzerlik güneşe olan yaklaşımdır.
Oğuz Kağan’ın Uygur nüshasında “Güneş bayrak, gök kurıkan” (Duymaz-Sakaoğlu, 2015, s. 221)
cümlesinin Oğuz Kağan tarafından söylendiği geçmektedir. “Bu söze bağlı olarak Güneş bir önderlik
arz etmektedir. Bu ifade Türk- Cihan Hâkimiyeti için verilecek mücadelelerin sembolik bir
tezahürüdür.” (Pamukçu,2020, s.176) Aynı zamanda Oğuz Kağan’ın ışığın içinde gördüğü kızdan üç
çocuğundan ilkine Gün ismini vermesi güneş ile bağlantılıdır. Gün Han ve kardeşleri Oğuz Kağan
Destanı’nda gökyüzünü simgelemektedir. Oğuz Kağan’ın Türklerin atası olması hasebiyle yapacağı
seferlerde fetih düşüncesini de yansıtmaktadır. Cengizname’de ise “Temucin bu sözlerle kemerini
boynuna ve şapkasını koluna asarak güneşe karşı döndü ve eliyle göğsüne vurarak güneşe karşı dokuz
defa diz çöküp tövbe ve İstiğfar etti.” (Temir, 1986, s.41) ifadeleriyle Cengiz’in güneşe dua ettiği
anlaşılmaktadır. Cengiz’in dağda güneşe dua etmesi, güneşin bulunduğu konum ile de
ilişkilendirilebilir. “Güneş, dünyayı gören bir göz gibidir. Çünkü dünyanın tepesinde yüksek bir
yerdedir. Bundan dolayıdır ki kutsiyeti de artmaktadır. Türklerin kâinat tasarımında her zaman Ay ile
birlikte ilk sırada yer almaktadır.” (Pamukçu,2020, s.174) İnsanlar mitolojide kendilerinden güçlü
gördükleri varlıklara kutsallık atfetmişlerdir. Güneş hem gökyüzünde olmasından hem de çok parlak
olmasından dolayı insanlar tarafından kutsiyet atfedilen varlıklardan bir tanesidir. Ayrıca Cengiz’in
güneşe dua etmesini Türkler arasında güneşin kutsal sayılmasıyla da ilişkisi kurulabilir. Birçok yönden
Oğuz Kağan Destanı ile benzerlik gösteren Cengizname’de bu benzerliğin olması da kaçınılmazdır.
Çünkü Cengiz Han kendi soyunu Türklere hatta Oğuz Kağan’ın oğlu olan Gök Han’ın soyundan olduğu
da rivayet edilir.
“Orta Asya kavimlerinde güneş ve ay kültü bulunduğu eski çağlardan beri bilinmektedir. Altaylı
Şamanistler güneşle ant içerlerdi. Onlara göre, güneş ana, ay atadır. Bu olgu, Anadolu’nun bazı
masallarında da mevcuttur. Güneşi yerde ateş temsil eder. Yakut masallarında, büyük kahramanlar
güneş ve ayın himâyesindedir. Şamanistlerin inanışlarına göre, kötü ruhlar, güneş ve ay ile mücadele
ederler; bazen onları karanlığa sürüklerler.” (Mirzaoğlu-Sıvacı, 2005, s.38-39)
Türk mitolojisinde güneş yukarıda da ifade edildiği gibi dişiliği temsil etmektedir. Uygurların
Maniheizm’i kabul etmeleriyle Güneş daha geri planda kalmış, dinin getirisi olarak Ay daha çok ön
plana çıkmıştır. Günümüzde Güneş isminin daha çok kız çocuklarına, Ayhan isminin ise erkek
çocuklarına verilmesi Oğuz Kağan’ın çocuğu olan Gün Han’ın dişi, Ay Han’ın ise erkek olduğuna dair
yorum yapmak mümkündür. Mitik ögelerin koruyucu rollerinin olduğu bilgisinden hareketle Cengiz’in
güneşe dua etmesi kendisini korumasına yönelik olarak yorumlanabilir. Oğuz Kağan’ın çocuğunun
isminin de Gün Han olması güneşin koruyucu ruhunun bir simgesidir. Türklerin ecdadı olarak
gönderildiğine inanılan Oğuz Kağan ve soyunun kötü ruhlardan korunması kaçınılmazdır.
Oğuz Kağan ve Cengizname’de benzer olarak tespit edilen diğer unsur geyiktir. Destanın Uygur
nüshasında Oğuz’un canavarı yakalamak için bir geyiği avlayıp ağacın dalına asması durumu söz
konusudur. Moğolların Gizli Tarihi adlı eserde farklı yerde farklı olarak geyik motifi ile
karşılaşılmaktadır. “Çingg'is hahan’ın ceddi, yüksek Tanrının takdiriyle yaratılmış bir boz kurt idi, eşi
beyaz bir dişi geyik idi.” (Temir, 1986, s.3) Burada Cengiz’in ceddinin kurt tarafından yaratıldığı,
kurdun eşinin ise geyik olduğu aktarılmıştır. Geyiğin dişi olması metinde özellikle belirtilmiştir. Geyik,
“Türk mitolojisinin en eski simgelerinden biri olan geyik kutsal kabul edilir; tanrının elçisidir. Ana veya
dişi geyik biçiminde tasavvur edilen bir ilahe veya dişi ruhtur.” (Mirzaoğlu-Sıvacı, 2005, s.37) şeklinde
tanımlanmıştır. Geyiğin dişiliği temsil etmesine yönelik cümleler, Cengiz Han’ın soyunda bulunan
geyiğin de dişi olması ile aynı doğrultudadır. Konuyla ilgili Bahaddin Ögel, “Türk efsanelerinde yer
tutan daha ziyade dişi geyiktir. Bunlar da Tanrı ile ilgisi olan birer İlahe, dişi Tanrı ve daha doğrusu
birer dişi ruh durumunda idiler.” (Ögel, 1989, s.569) diyerek Türklerin mitolojisinde ve anlatmalarında
geyikten türemenin bulunmadığı ancak geyiğin tıpkı kurt gibi Tanrının elçisi olduğu anlaşılmaktadır.
Her ne kadar bu noktada Cengizname ile Oğuz Kağan Destanı farklılık arz etse de motif açısından ele
alındığında benzerlik göstermektedir.
Sonuç
Moğol devleti yıllarca diğer devletleri fethetmek için birçok yıkım meydana getirmiştir.
Devletin en güçlü hükümdarı olan Temuçin, diğer ismi ile Cengiz Han, Oğuz Kağan’ın Orta Asya’da
gerçekleştirdiği seferlere gibi aynı doğrultuda seferlerini gerçekleştirmiştir. Bu nedenledir ki Temuçin
üzerine anlatılan Cengizname’nin Oğuz Kağan Destanı ile birçok ortak yönü bulunmaktadır. Bilindiği
üzere destanlar ait oldukları toplumların özelliklerini taşımaktadır ve millidir. Milletlerin farklı olmasına
rağmen sözlü anlatım ürünlerinde birtakım benzerlikler söz konusudur. Bu benzerlik Oğuz Kağan
Destanı ile Cengizname için de geçerlidir. Bu benzerliğin nedenini Temuçin’in rivayete göre kendi
soyunu Türklerin ataları olarak da kabul ettikleri Oğuz Kağan’a bağlamasıyla ilgili olabilir. Oğuz
Kağan’ın “daha deniz daha müren” düşüncesine benzer bir düşünce ile hareket eden Temuçin’in hayatı
algılayış biçimi ve hayatına dair anlatılar ve veriler bu savı desteklemektedir. Toplumların
kahramanlarına yönelik anlatılan sözlü anlatı ürünlerinden olan Oğuz Kağan ve Cengizname isimli
anlatılar bu benzerlik doğrultusunda değerlendirilmiştir. Türk milletinin kahramanlarına yüklediği
vasıflar Cengiz Han’da da görülmüştür. Çalışmada bu vasıflar ve benzerlikler değerlendirilmiş,
açıklanmaya çalışılmıştır.
Kaynakça
Fidan, A., (2019). İslamiyet Öncesi Türk Destanları ve Kutsal Unsurları, Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale
Üniversitesi, 2019.

Mirzaoğlu-Sıvacı, G., (2005). Türkülerde Mitolojik Unsurlar, Türkbilig, s.34-53.

Kalaycı, E., (2014). Oğuz Kağan Destanında Türklerin Lider Anlayışı Üzerine Bazı Tespitler, Rumelide Dil
ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, s.198-214.

Pamukçu, O., (2020). Oğuz Kağan Destanı’nda Erkek Çocuklarına Verilen Adların Mitolojik Açıdan
Değerlendirilmesi, Türk Kültürü ve Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, s. 172-197.

Gömeç, S.Y., (2015). Çingiz-Nâmeler Üzerine Bir İnceleme: Çingiz Han’ın Soyu ve Mogol Tarihinin İlk
Devirleri, Belleten, s.407-481.

Altınkaynak, E., (2007). Cengiznâme Hakkında Bazı Değerlendirmeler, Türk Dünyası İncelemeleri
Dergisi, s.1-20.
Onay, İ., (2012). Cengiz Han’ın Devletinde Türk Kültürünün Etkisi ve Katkısı, Turkish Studies, s.2441-
2455.

Temir, A., (1986). Moğolların Gizli Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Sakaoğlu. S., Duymaz. A., (2015). İslamiyet Öncesi Türk Destanları, İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Ögel, B., (1989). Türk Mitolojisi C1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Bayat, F., (2007). Mitolojiye Giriş, İstanbul: Ötüken Neşriyat.

You might also like