Professional Documents
Culture Documents
Yaşamının Son Yıllarında Goethe Ile Konuşmalar - Johann Peter Eckermann (PDFDrive)
Yaşamının Son Yıllarında Goethe Ile Konuşmalar - Johann Peter Eckermann (PDFDrive)
23 Haziran 1941
Maarif Vekili
Hasan Âli Yücel
BİRİNCİ ve İKİNCİ BÖLÜM
Önsöz
Goethe ile yaptığım sohbetleri bir araya getiren bu kitap,
büyük oranda yaşadığım şeylerden değerli ve ilginç
bulduklarımı yazıya geçirerek kendime ait kılma merakımdan
doğdu.
Ayrıca gerek o olağanüstü insanla ilk karşılaştığımda,
gerekse onunla yıllarca beraber olduktan sonra, öğrenmek
benim için her zaman bir ihtiyaç oldu, söylediklerinin
içeriğini kavramaktan haz duydum, daha sonraki yıllarda
unutmamak için de bu sözleri not aldım.
Yine de dokuz yıl gibi bir zaman diliminde, beni mutlu eden
sözlerinin zenginliğini düşününce, bu sözlerin pek azını
yazıya geçirebildiğimi görüyorum, o zaman kendimi, içini
sevinçle dolduran bahar yağmurunu ellerini açarak tutmaya
çalışırken, suyun çoğunun parmaklarının arasından süzülüp
aktığını gören bir çocuk gibi hissediyorum.
Yine de hep söylendiği gibi, kitapların da bir yazgısı var[1]
bu söz hem kitapların oluşması, hem de daha sonra dünyanın
dört bir yanına ulaşması için kullanılır, bu kitap yazılırken de
aynı şey geçerli oldu. Aksilikler, keyifsizlik, günlük yaşamla
ilgili işler ve bazı sıkıntılar tek satır bile yazılmasına engel
oldu, derken genellikle aylar geçip gitti; ama sonra işler
yeniden yoluna girdi, yine sevindirici ilerlemeler kaydetmek
üzere, mutluluk, ilham ve istek yazmak için el ele verdi.
Ayrıca hangi uzun süreli birliktelikte zaman zaman kayıtsızlık
yaşanmaz ki, insan yaşadığı ana her zaman gereken değeri
vermesini bilemiyor!
Şayet okuyucu tarihlere bakar, bazı önemli boşluklar
olduğunu saptarsa, bu durumu hoş görsün diye, bütün
bunlardan özellikle söz ediyorum. Bu boşluklarda Goethe'nin
hem geniş arkadaş çevresi hakkında, hem de çağdaşlarından
bazı Alman yazarları hakkında söylemiş olduğu bazı güzel
sözler, unutulmuş bazı önemli şeyler atlanmış olabilir, ama
benzer türden başka ifadelere yer verildiği görülecektir. Daha
önce de söylediğim gibi: Kitapların da bir yazgısı var,
yazılma aşamalarında bile bu böyle.
Ayrıca bu konuşmalarda kendime ait kılmayı başardığım ve
yaşamımın bir hazinesi olarak gördüğüm şey adına, güzel
yazgıma minnet borcum olduğunun bilincindeyim; hatta
dünyanın da bu yazdıklarım nedeniyle bana minnettar
kalacağı konusunda bir parça ümitli olduğumu söyleyebilirim.
Bu konuşmaların sadece yaşam, sanat ve bilim açısından
bazı açıklamaları veya bazı çok değerli öğretileri içermekle
kalmayacağını, bu dolaysız aktarımların, Goethe'nin
ölümünden sonra da yazarın çok zengin yapıtlarından ortaya
çıkan portresini tamamlamaya özellikle katkıda bulunacağını
düşünüyorum.
Elbette bu söyleşilerin Goethe'nin iç dünyasını tümüyle
yansıttığı görüşünde değilim. Bu olağanüstü zekâyı ve insanı,
her yöne ayrı renk ve ışık yansıtan çok yüzeyli bir elmasa
benzetmek yerinde olur. Nasıl ki, o farklı ilişkilerinde farklı
insanlar için bir başkası ise, ben de kendi payıma büyük bir
alçakgönüllülükle şunu söyleyebilirim: Benim tanıdığım
Goethe bu.
Bu söz, sadece onun bana nasıl göründüğünü değil, daha
çok benim onu nasıl algıladığımı ve nasıl aktarabildiğimi
ifade ediyor. Böylesi durumlarda bir yansıtma söz konusudur,
bir başkasının süzgecinden geçen yansıtma sırasında, özgün
olan şey nadiren tümüyle korunabilir, bazı ilgisiz şeyler işin
içine karışabilir. Rauch, Dawe, Stieler ve David tarafından
yapılmış Goethe büstleri büyük ölçüde gerçeği yansıtır, buna
rağmen bu büstler az ya da çok bunları ortaya koyanların
özelliklerini taşır. İnsanın dış görünümü ile ilgili konularda
bile durum böyle olunca, insan ruhunun soyut ve geçici
konuları için durumun çok daha fazla böyle olması gayet
doğal! Benim durumum da aynen böyle olduğundan, düşünsel
üstünlüğünden ya da Goethe ile kişisel yakınlığından dolayı
bu konuda görüş sahibi olan insanların, gerçeğe olabildiğince
sadık kalma çabamı gözden kaçırmayacaklarını umuyorum.
Genellikle konunun nasıl işlendiği ile ilgili bu
açıklamalardan sonra, bana kitabın içeriği ile ilgili olarak
söyleyecek şu sözler geriye kalıyor:
Hakikat denen şey, konu tek bile olsa, asla kapsamı dar,
kısa, sınırlı bir şey değil; ister kolay, ister zor olsun, genellikle
bir konuyu ifade etmek de o kadar kolay değil, tıpkı kapsamlı
ve esaslı bir doğa yasasının çeşitli görünümlerinde olduğu
gibi. Bu güçlük, saptamalarla giderilemez, saptama üstüne
saptama yapmakla, bir saptamayı çürütmekle azaltılamaz,
ancak bunların hepsini bir araya getirerek konuya bir ölçüde
yaklaşabilirsiniz, ama hedefe kolay kolay varamazsınız.
Bir örnek vermem gerekirse, Goethe'nin edebiyatla ilgili
bazı sözleri zaman zaman tek yönlüymüş, hatta genellikle de
çelişkiliymiş gibi gelir insana. Bazen tüm ağırlığı çevrenin
ona sunduğu konuya verir, bazen de yazarın iç dünyasına;
zaman zaman her şeyin çözümü konunun içindedir, zaman
zaman işleniş tarzında; zaman zaman her şey biçimin
mükemmelliğine, zaman zaman da tüm biçim kaygıları bir
tarafa bırakılarak düşünceye bağlanır.
Ama tüm bu saptamaların ve çelişkilerin hepsi, hakiki
olanın birer yüzüdür ve beraberce bir olguyu ortaya koyar,
bizi hakikate yaklaştıran bir konuma getirir. Ben bu ve buna
benzer durumlardan kendimi tamamen korumaya çalıştım,
çeşitli nedenlerle, farklı yıllarda ve zamanlarda ortaya çıkan
böylesi görünürdeki çelişkileri bu kitapta gizli tutmamaya
özen gösterdim. Bu konuda, ayrıntılarda kaybolmayıp bütünü
göz önünde bulunduran ve her şeyi gerektiği gibi yerli yerine
koyan kültürlü okuyucunun sağduyusuna güveniyor, onun
yapıtın bütününü gözden kaçırmayacağına inanıyorum.
Aynı şekilde okuyucu, ilk bakışta önemsizmiş gibi görünen
bazı şeylere rastlayabilir. Ama derinlemesine
düşünüldüğünde, böylesi önemsiz konuların, genellikle ya
önemli şeylerin temeli veya daha sonra anlatılacaklara bir
hazırlık olduğu ya da Goethe'nin karakterine küçük bir özellik
ekleyerek bir katkı sağladığı, bir tür gereklilik olarak onu
yüceltmek değil, hoş göstermek kaygısı taşıdığı görülecektir.
Ve son olarak, uzun zaman emek verilen bu kitap piyasaya
çıkarken, kitaba en iyi duygularımla elveda diyor, şanslı
olmasını, sevilmesini, iyi duygular uyandırıp, bu duyguları
yaygınlaştırmasını diliyorum.
Goethe ile yemekte. Bana büyük bir ilgi ile incelediğim bir
bitki gösterdi. Bu bitkide kendinden sonra bir yaşam belirtisi
ortaya çıkıncaya kadar varlığını olabildiğince sürdürme çabası
olduğunu sezdim.
"Dört hafta boyunca," dedi Goethe sonra, "Temps'ı da,
Globe'u da ince ince okumamaya karar verdim. Olaylar öyle
bir hal aldı ki, bu zaman zarfında önemli bir şeyler olacakmış
gibi görünüyor, dışarıdan bana böyle bir haber gelinceye
kadar bekleyeceğim. Bundan benim ‘Klasik Walpurgis
Gecesi' kârlı çıkacak, zaten o tür ilgilerden işinize yarar bir
şey çıkmıyor, çıksa bile bazı durumlarda yeterince
düşünülmemiş şeyler oluyor."
Sonra bana kendisini sevindiren, benim de aynı şekilde
büyük bir zevkle okuduğum Münih'ten, Boisserée'den gelen
bir mektup verdi. Boisserée özellikle "İkinci Kez Roma'da"
ve Kunst und Altertum'un son sayısı ile ilgili birkaç nokta
üzerinde duruyordu. Bu konuları ayrıntılarıyla, oldukça
samimi değerlendiriyordu, bu önemli insanın çok nadir
bulunan bilgisi ve pratiği hakkında çokça konuşma fırsatı
bulmuş olduk.
Goethe bana sonra Cornelius'un yeni bir resminin çok
cesurca düşünülüp yapıldığından bahsetti, bir resmin
renklerinin iyi olması olasılığının kompozisyonla ilgili olduğu
konuşuldu.
Daha sonra, bir yürüyüş sırasında, aklıma yine bugün
gördüğüm bitki geldi, bir canlının varlığını olabildiğince
sürdürdüğünü, ama sonra kendi benzerlerini ortaya çıkarmak
için tüm gücünü sarf ettiğini düşündüm. Bu doğa yasası bana
bilinen o efsaneyi anımsattı, nesnelerin var olduğu ilk
zamanlarda Tanrı'yı yalnız tasavvur etmiştik, ama arkasından
onunla eşdeğerde olan oğlunu yarattık. Aynı şekilde büyük
ustalar da kendi ilkelerini ve etkinliklerini sürdüren iyi
öğrenciler yetiştirmekten başka bir şey istemezler. Bir
sanatçının ya da şairin hiçbir yapıtı benzerlerinden daha
değersiz görülemez, böyle bir yapıtın ne ölçüde mükemmel
olduğu da, o yapıtı kendisi yaptığına göre, o sanatçının ya da
şairin ne ölçüde mükemmel olduğuna bağlıdır. Bir başkasının
mükemmel bir yapıtı bu yüzden bende bir kıskançlık
uyandırmaz, bunu yapan kişinin, bunu yapabilecek değerde
mükemmel bir insan olduğunu anlarım.
§1
§2
§4
§5
§6
§7
§8
Goethe'nin zengin yaşamının ve onun çok yönlü etkisinin
dünyanın her yerinde bilinmesi, onun değişik insanlara karşı,
farklı durumlardaki tutumunun büyük ölçüde öğretici
olmasından dolayı, mektupları yayımlarken korkak
davranmamak gerekir.
§9
§ 10
Goethe bana, yaptığı ufak bir hatadan ötürü bir türlü kendini
affetmeyen bir delikanlıdan söz etti.
"Bunun farkına varmak hiç hoşuma gitmedi," dedi, "çünkü
böyle bir şey insanın çok fazla vicdanlı olmasından
kaynaklanıyor, bu da insanın kendi etik benliğini öyle
yüceltiyor ki, hiçbir şeyi hoş göremez oluyorsunuz. Böylesi
bir vicdan, büyük bir uğraşı ile dengelenmezse, hasta ruhlu
insanlar ortaya çıkar."
Bugünlerde bana yavru ötleğenlerin bulunduğu bir yuva
getirdiler, anne kuş ile beraber ökse ile yakalanmıştı.
Yavrularını doyurmak için sadece odanın içinde oraya buraya
uçmakla yetinmiyordu, kuşun pencereden özgür
bırakıldığında da tekrar yavrularına geri dönmesine hayran
oldum. Böyle bir tehlikeyi ve tutukluluk halini hiçe sayan
anne-baba sevgisi, beni derinden etkiledi, bu konuyla ilgili
şaşkınlığımdan bahsettim bugün Goethe'ye. "Çılgınsınız!"
diye gülümseyerek anlamlı bir şekilde karşılık verdi,
"Tanrı'ya inancınız olsaydı, şaşırmazdınız.
Ona yaraşır içindeki dünyayı sarsmak,
Doğayı kendinde, kendini doğada barındırmak,
İçinde yaşayan, üreten, var olan ne varsa,
Gücünün ve ruhunun yokluğunu hissetmez asla.[222]
Tanrı, kuşa yavruları için her şeyi yapabilecek bu içgüdüyü
bağışlamasaydı ve bu durum tüm doğadaki bütün canlılar için
söz konusu olmasaydı, dünya var olamazdı! İşte tanrısal güç
her yanda mevcut ve sonsuz sevgi her yanda varlığını
duyumsatıyor."
Geçenlerde genç bir heykeltıraş Goethe'ye meme emen
danasıyla Myron'un ineğinin heykelini gönderdiğinde de
Goethe buna yakın şeyler söylemişti. "İşte," demişti, "çok
yüce bir konu var elimizde; dünyayı ayakta tutan, tüm doğa
için geçerli olup, onun yaşamasını sağlayan ilke, güzel bir
sembolle karşımızda duruyor. Bu ve bunun gibi eserleri ben
Tanrı'nın her yanda var olduğuna dair gerçek simgeler olarak
görüyorum."
1.
Goethe ile konuşmalar.
Werther, yangın raketleri.
Schiller'in ziyaret öncesi önsezileri.
Hegel felsefesi ve öğrencileri.
Karanlık yönüyle insan (Carus).
Gil Blas, Waverley ve Wilhelm Meister.
Proserpina, ikinci ve üçüncü perdenin birbirine bağlanması.
Raupach, Berlinlilerin onda beğendiği özellikler.
Sihirli Flüt, dünyada sadece bir kez.
Don Juan, birinci perdenin finali.
Zıtlık oluşturan bir şey yok.
Uyurgezer yaratı; cinleri ürkütme korkusundan eğri duran
bir kağıdı düzeltme cesaretini bulamamış. Geceleri karanlıkta
yazarmış. Yazı tahtası. Deri cepken.
Emrindekilere karşı davranışı. Bizim büyüklerde
hoşlanmadığımız şeylerden kaçınma. Kütüphane hizmetlisi.
Dışarıya çıkıncaya kadar yüzü ona dönük.
Onun burada bulunduğu ilk yılları yazmak niyeti. Bu
nedenle Yıllıklar'da sadece ima edilmiş. Şimdi grandükün
ölümünden sonra çok daha özgürce konuşabiliyor. Kafasında
konuya çok yeni bir anlatım tarzı tasarlıyor.
Yunanlılar. Byron gibi mükemmel bir insanın onların
yüzünden mahvolması.
Şeker içinde de yaşamak.
Meyer ikinci kez tekrarlamadı. Grandük yine kayıplara
karıştı.
Jean Paul'un kızı.
Moritz. Şiir yazmak. Sabır.
Voltaire. Duyumsal araçlar. Büyüklük – yeteneğin
göstergesi.
2.
"... ama dış görünüm olarak belli bir saygınlığı olmalı. Ben
bunun bizim yeni edebiyat eleştirmenlerimizde onaylandığını
görüyorum. Gayet güzel konuşuyorlar, ama konuşan kendileri
değil, sözleri onlara ödünç veren felsefi yüzyılımız. Daha
yüksek bir kültüre sahipmiş gibi görünüyorlar, ama sadece
konuşurken sahipler o kültüre. Bu içlerinde de olsa, pratik
uygulamalarında hissedilir; iyiyle kötüyü birbirinden ayırt
etmesini bilseler, sıradan şeylere destek olsun diye, kalitenin
değerini düşürmeye çalışmasalar keşke."
"Çok haklısınız," dedi Goethe, "bu insanlar, övdükleri
insanlardan daha kültürlü değiller. Zaten herkes kendi payına
düşebilecek, yani kendi yapabileceğinden daha fazlasını
gerektirmeyen estetik ölçütleri esas alıyor. İnsanın kendi
seviyesi ortalama olduğu için, buna sempati ile yaklaşılıyor.
Bu yüzden önemsiz yazarların karşılıklı olarak birbirlerini
pohpohladıklarını, birbirlerine katlandıklarını ve birbirlerini
iltifatlara boğduklarını, altmış yıldan beri görüyorum. Her
zaman için en iyisi bütün bunlara bulaşmamak, sadece en
iyiyi yapmaya çalışmak ve dünya görüşünü
değiştirmemektir."
"Böyle eleştirmenlerin yol açtığı olumsuzluklar çok üzücü,"
dedim, "okuyucuya kötü olanı beğeniyle sunuyorlar, iyi olanı
ise görmezden gelip, iyinin başarılı olmasını önlüyorlar, hatta
ellerinden gelse iyiyi yok edecekler."
"Bilindiği gibi hepsi benden nefret ediyor," dedi Goethe,
"ben onlara engel oluşturuyorum, onların inadına bir süre
daha yaşamaya ve yazmaya devam edeceğim. Birkaç iyi yapıt
daha ortaya çıkaracağımı umuyorum, en azından yapıtlarım
basıldığında, onlara katlanmak zorunda kalacaklar."
1.
Giriş
Goethe Faust'un ikinci bölümünü, benim Weimar'da
bulunduğum ve Goethe ile her gün yaptığım görüşmelerde
yakın şahidi olduğum bir dönemde yazdı. Bu yapıtın büyük
bölümünün kaleme alındığı dönem, benim Weimar'a geldiğim
1823 yılına rastlar ve Faust'un son halini almış ve Goethe'nin
onu bitmiş halde görebildiği 1832'nin Mart'ına kadar sürer.
Faust hem Goethe'nin yazdığı son yapıttır, hem de onun
olgun yaşının yüce bilgeliğinin damgasını taşır. Yapıtın
başlangıç bölümleri Schiller dönemine kadar uzanır, Goethe
sonraki yıllarda, "Helena"nın büyük bir bölümünü Schiller'e
okuyabilme şansına sahip olduğu için övünmüştür.
Schiller'e yapıtını okuyabilmiş olmayı, şans olarak
değerlendiren Goethe gibi, bu durum herhalde Schiller ya da
başkaları için de aynı şeyi ifade etmişti, çünkü Goethe
okuyucu olarak hayran olunacak biriydi, özellikle de onun
ruhunun bir parçası olarak görülebilecek olan Faust gibi
konuları okurken. Sesinin tonu son derece ilginçti; kâh fısıltı
gibi, kâh gök gürültüsünün gümbürtüsü gibi, doğada akla
gelebilecek tüm sesleri çıkarırdı, sonra birden yine başka
seslere geçer, örneğin bir ihtiyarın horlaması, bunu aynen
taklit etmeye çalışır, o arada doğal olarak, gırtlaktan büyük bir
zahmetle çıkarılan, sıkışık birçok çirkin ses duyulurdu; Yunan
tragedyasındaki son derece üzüntülü konulara uygun sesi
çıkardığında, olağanüstülüğünü ortaya koyardı. En çok da
sesine ateşli duyguların karışmadığı zaman, konuşmanın
sakin akışı içinde onu dinlemek zevkti, örneğin "Helena"da,
turnaların gökyüzünden aşağıya yayılan, gelip geçen insanları
yukarıya baktıracak kadar ilgi çeken seslerini çıkarırken.
Nasıl ki bir insanın sesinin tınısı güzel özelliklerinden biri
olarak sayılabilirse, aynı şekilde onun el yazısı da dikkat
çekecek kadar ilginç ve dikkate değer. Yıllar önce bana
söylediğine göre, Goethe Faust'un birinci bölümünü mektup
kağıtlarına yazmış; en ufak bir düzelti yapmaktan da özellikle
kaçınmış, elyazması sanki temize çekilmiş gibiydi.
Goethe'nin bu temiz el yazısı yaşamı boyunca aynı kaldı.
Özenli olmak adına çaba gösteren ve bu amaç uğrunda her bir
sözcüğe özellik katmaya uğraşan insanlardaki titizlik ve
tutukluk onda yoktu: Öyleleri büyük bir sevimlilik ve temizlik
göstermeyi hedeflerler, her zaman bayramlık elbiseyle
dolaşmak gibi, onun el yazısı böyle bir izlenimden uzak,
tamamen özgür ve rahat bir devinime sahipti.
2.
"İşte size başlangıç! Beni tanıdığınız için,
şaşırmayacaksınız: Tamamen benim şimdiye kadarki
yumuşak tarzıma uygun! Sanki her şey barış cübbesine
bürünmüş gibi. İkinci perdenin sonunda Gretchen'in başına
gelen ve geçmişe dönük olarak Faust'un tüm ruhunu sarsan
zulümler düşünülecek olursa, yapmış olduğum gibi
kahramanı tamamen etkisiz hale getirmek, mahvolduğunu
görmek ve gerçekte var olmayan ölümden yeni bir yaşam
ateşlemekten başka çıkar yol yoktu. Bize peri şeklinde ve
kişiliğinde aktarılan iyi yürekli, güçlü cinlere başvurmak
durumunda kaldım. Hepsi, merhamet ve en derin acıma
duygusunun ifadesi. Orada mahkeme kurulmaz, insan-
yargıçların yapabileceği gibi, insanın bunu hak edip etmediği
sorulmaz. Böyle şeyler perilerin ilgi alanına girmez. Suç
işleyen ister kutsal, ister kötü ruhlu biri olsun, onlar için fark
etmez, ‘ister kutsal olsun, ister kötü, felakete uğrayan insan
onlara yakınır', onlar uzlaştırıcı bir şekilde onu yatıştırırlar,
ağır ve derin bir uykuda geçmişte yaşadığı felaketi ona
unutturmaktan daha büyük bir iyilik geçmez akıllarından:
‘Onu önce Lethe'nin taşkın sularının şebneminde
yıkayın.'[319]"
3
Goethe bugün Faust'un ikinci bölümünün elyazmasını,
diğer yapıtlarıyla birlikte yakında yayımlanmak üzere bana
verdi. "Bunu bir kez daha okuyacaksınız elbette," dedi,
"sorunları yavaş yavaş çözmek için, dikkatinizi çeken şeyleri
söylersiniz. Bir başkasının okumasını istemiyorum. Siz de
biliyorsunuz, Zelter'e bazı bölümleri gösterdim; ama hepsini
Ottilie ve sizden başka kimse görmedi. Elyazmamı soran
diğer değerli dostlara, Faust'a yedi mühür vurup, onu kilit
altında tuttuğumu söyledim. İlerde huzurumun kaçmaması
için böyle kalsın."
SONSÖZ
Goethe'nin Ölümünden Sonra Eckermann
Mahmure Kahraman
Yoksulluğum benim felaketim
J.P. Eckermann
"Bu evde
Goethe'nin sekreteri
Johann Peter Eckermann
1823-1831 yılları arasında oturmuştur."