Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 85

Sultanönü Livası Tahrir Defterleri

Eskişehir Kazası

Raif Kaplanoğlu

Asa Kitabevi

Kitabın Adı:
Sultanönü Livası Tahrir Defterleri “Eskişehir Kazası”

Kitabın Yazarı:
Raif Kaplanoğlu

Yayın Yönetmeni: Ozan Kaplanoğlu


Düzelti: Uğur Ozan Özen
Basım Yeri:
Marmara Kırt. ve Yayıncılık Ltd. Şti. Sertifika No 49641

Kuruluş Devri Coğrafyası Tahrir Defterleri Projesi


Proje Danışmanı : Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu
Proje yöneticisi : Raif Kaplanoğlu
Proje Ekibi : Yusuf Oğuzoğlu, Raif Kaplanoğlu, Turhan Çalay,
Şaban Yalazı, Niyazi Topçu, Hüseyin Delil
Proje Destekçileri : Avrasya Etnografya Vakfı ve Bursa
Araştırmaları Vakfı

Birinci Baskı: Nisan 2023


ISBNN: 978-605-4037-51-3

Asa Kitabevi
Anadolu Mahallesi Karlıdağ Caddesi 2. Filiz Sk. 14 kat 3
Yıldırım/Bursa Tel: 0 537 218 59 34
Sertifika No: 59813
İçindekiler
Önsöz ............................................................................................ 3

İçindekiler ..................................................................................... 5

Tahrir Defterlerine Göre Eskişehir Kazası ........................................ 7

Giriş ve Kaynaklar .............................................................................. 7

1. Eskişehir Bölgesindeki Antik Yollar ...................................................... 9

2. Eskişehir Bölgesindeki Eski Yerleşim Yerleri ve Kaleler ...................... 11

3. Türk Devri Öncesinde Eskişehir ve Çevresi ........................................ 17

4. Eskişehir Bölgesinde Türklerin İlk İskanları ........................................ 19

5. XIII-XIV. Yüzyılda Eskişehir Neresiydi?................................................ 26

6. Eskişehir ve Çevresine Dair Osmanlı Rivayetleri ................................ 29

6.a. Ertuğrul Bey ve Obasının Bölgeye Yerleşmesi .......................... 29

6.a. Osman Gazi Döneminde Eskişehir’e Dair Rivayetler ................. 30

7. Eskişehir ve Çevresinin Osmanlı Egemenliğine Girişi ......................... 32

8. Seyahatnamelerde Eskişehir .............................................................. 35

8.a. Hans Dernschwam.................................................................. 35

8.b. Ogier Chiselin Busbecq ........................................................... 35

8.c. Tournefort Seyahatnamesi...................................................... 37

8.d. Evliya Çelebi Seyahatnamesi ................................................... 37


8.e. Charles Texier ........................................................................ 37

9. Eskişehir Kazasının Sınırları ................................................................. 40

10. Sultanönü Sancağının Kuruluşu ......................................................... 40

11. Eskişehir Kazasının Kuruluşu ............................................................. 43

12. Eskişehir Kazasının Parçalanması ...................................................... 45

13. Eskişehir Kazasında Nüfus ve Yerleşme ......................................... 46

13.a. Eskişehir Kazasında İskân ....................................................... 46

13.b. Eskişehir Kazasında Nüfus ...................................................... 48

14. Eskişehir Kazasında Arazi Yönetimi ................................................... 53

14.a. Mirliva Hasları ve Mülkler .......................................................... 53

14.b. Vakıf Arazileri. ............................................................................ 53

14.c. Sipahi Timar ve Kale Muhafızları Timarları ............................ 55

14.d. Yörükler...................................................................................... 56

Sonuç ............................................................................................... 56

Kaynakça..................................................................................... 60

Yayınla İlgili Notlar ...................................................................... 63

Harita .......................................................................................... 65

Kısa sözlük .................................................................................. 66

Çeviriyazı (Tahrir Metinleri) ........................................................... 69


Tahrir Defterlerine Göre Eskişehir Kazası

Giriş ve Kitabın Kaynakları


XV-XVI. yüzyılda, Sultanöyüğü ya da Sultanönü adıyla anılan
liva/sancak, Anadolu’nun kuzeybatısındaki stratejik önemi olan
Hüdavendigâr ve Kocaeli livalarına komşudur. Hem tarihi yolların
kesiştiği bir mevkide bulunması, hem de İstanbul’a açılan bir kapı
mahiyetinde olması, bölgenin stratejik önemini arttırmıştır. Eskişehir,
Doğu’dan ve güneyden gelen tüm yolların birleşip, Bursa ve İstanbul’a
yöneldiği önemli bir bölgede olması nedeniyle, tarih boyunca eski
Anadolu uygarlıklarını da cezbettiği anlaşılmaktadır. Sadece askeri
açıdan önemli olmayan bölge, Sakarya Nehri ile kollarının suladığı
verimli toprakları bulunuyor. Bu nedenle tarihi süreç içinde her dönem
yoğun biçimde yaşam alanı olmuştur. Nitekim, bugünkü Eskişehir İli
sınırları içindeki köy ve kasaba adlarında, başka hiçbir bölgede
görülmeyecek düzeyde “öyük” ve “viran/ören” adı taşıyan eski yerleşim
alanı vardır. Osmanlı Devrinde belirlediğimiz hemen hemen her yerleşim
yerinin, asırlardır yaşam alanı olan eski yerleşim alanları üzerinde
kurulduğu belirlenmiştir.
XV-XVI. yüzyıllarda Sultanönü Sancağında; Karacaşehir, Eskişehir,
İnönü, Bilecik ve Günyüzü/Seyitgazi kazaları vardı. Sultanönü Livasının
1472 yılından itibaren tahrir defterleri bulunsa da, ilk defterler genellikle
yaya-müsellem çiftliklerine ait olduğu için, köylere ilişkin mufassal
bilgiler yeterli değildir. Yaya-müsellem çiftliklerine ilişkin mufassal
defterler oldukça fazla olsa da, bu defterlerde köylere ilişkin kayıtlar
bulunmaz.
Timar tahrir defterlerinin en eskisi, 1495 yılına ait Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’ndeki ‘TT. 1194 Numaralı Mufassal Tahrir Defteri’dir. Daha sonra
1543 yılına ait ‘TT. 1209 Numaralı Tahrir Defteri’ ile 1566 yılına ait
‘MAD. 18011 Numaralı Mufassal Tahrir Defteri’ bulunmaktadır. Ancak,
her üç defter de çok eksiktir. Timar kayıtları için neredeyse eksiksiz tek
defter, ‘1573 Yılı Timar Tahrir Defteri’dir.1 Tapu Kadastro Arşivi’ndeki
‘KKA. 182 Numaralı Mufassal Tahrir Defteri’ dışında ayrıntıları içeren
tahrir defterleri yoktur. Eksiklikler nedeniyle, köylerde üretilen ürünlerin
karşılaştırmalı verileri oldukça eksik kalmıştır. Eksik olan bilgiler,
mufassal defterlerin yerine, özet/icmal tahrir defterleriyle tamamlanmaya
çalışılmıştır. Eksiksiz olan ‘TT. 438 Numaralı 1530 Yılı İcmal Tahrir

1 Bu defter, eksiksiz görünse de, 74b’den sonra, 75a arasındaki sayfalar kopmuş ve ne
kadar eksik olduğu belirlenememiştir. Defterin eski numaraları 232 ve 145’tir.
7
Defteri’, mufassal defterlerle birlikte çeviri yazı içinde aynen yazılmıştır.
Eskişehir’e ait diğer icmal tahrir defterleri ise, her köyün altındaki
“Değerlendirme” bölümünde etüt edilmiştir.2 XVII-XVIII. yüzyılda ise,
köyün varlığını belirlemek için avârız defterleri incelenip
değerlendirilmiştir.3
Vakıf kayıtları için en eski mufassal tahrir defteri, 1472 yılına ait ‘KK.
3358 Numaralı’ defterdir.4 Daha sonra 1482 yılına ait Başbakanlık
Osmanlı Arşivi’ndeki ‘MAD. 8 Numaralı Tahrir Defteri’, 1525 yılına ait
‘MAD. 18333 Numaralı’, 1531 yılına ait ‘MAD. 27 Numaralı’ ve Tapu
Kadastro Arşivi’ndeki 1575 yılına ait ‘KKA. 417 Numaralı Tapu Tahrir
Defteri’ bulunmaktadır.5 Vakıf tahrir defterlerinde karşılaştırmalar
yapabilmek için yeterli bilgi olup, eksiklikler çok azdır. Tüm bu vakıf
tahrir defterleri dışında, XIX. yüzyılda vakfın hikayesini öğrenmek üzere
‘evkâf defterleri’ de taranmıştır. Bu veriler de, “Değerlendirme”
başlığında mutlaka etüt edilmiştir.6 Ayrıca, bulabildiğimiz vakıfların
vakfiyeleri de, çalışmamız içerinde değerlendirilmiştir.
Sultanönü Livası, yaya-müsellem çiftliklerinin yoğun olarak bulunduğu
bir bölgedir. Kazadaki yaya-müsellem çiftliklerine ilişkin çok sayıda
sayım defteri vardır. Bunlardan en eskisi Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’ndeki 1482 yılına ait ‘MAD. 8 Numaralı Tapu Tahrir Defteri’dir.
Daha sonra 1521 yılına ait ‘MAD. 64 Numaralı Tapu Tahrir Defteri’ ile
aynı tarihli ‘TT. 112 Numaralı’ ve 1546 yılına ait ‘TT. 247 Numaralı Tapu
Tahrir Defteri’ vardır. 1583 yılına ait ‘TS.MA. 9745 Numaralı’ defter ise
‘Mîri Taycı Tapu Tahrir Defteri’dir. Ayrıca, 1633 yılına ait ‘KKA. 287

2 Çalışmamızda kullandığımız diğer özet/icmal tahrir defterleri şunlardır: 1530 yılı


‘TT. 152 Numaralı’, 1571 yılı ‘TT. 515 Numaralı’, 1582 yılı ‘KK. 3063 Numaralı’ ve
‘KK. 6019 Numaralı Tapu Tahrir Defteri’ dışında, Tapu Kadastro Arşivi’ndeki ‘KKA.
349 Numaralı Tapu Tahrir defteri’ vardır. (Eski numaraları 233/345 olup, tarih
yoktur.)
3 1668 ve 1709 yıllarına avârız sayımlarını içeren Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki
‘KK. 2567’, ‘KK. 2568’ ve ‘KK. 2829’ numaralı tahrir defterleri de kullanılmıştır.
4 Bu defter, Ahmed Refik Altınay tarafından, "Fatih Zamanında Sultan Öyüğü"
başlığı ile yayınlanmıştır. (Türk Tarih Encümeni Mecmuası, Nr.3,(80), İstanbul 1340,
ss. (129-141) Ancak bu defterde, sadece birer cümle ile vakıflar hakkında bilgi
verilmiş bilgi olup, muhasebe bilgileri olmaması, defterin bir tahrir defteri değil,
olasılıkla “mensuh” edilmek üzere hazırlanmış bir vakıf raporudur. Yazılış şekli de
bunu doğrular niteliktedir.
5 Defterin eski numaraları 231 ve 541’dir.
6 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki 1276/1859 yılı ‘17148 Numaralı Evkaf Defteri’,
1279/1862 yılı ‘17742 Numaralı’ ve ‘19396 Numaralı Evkaf Defteri’ ile ‘17119
Numaralı Evkaf Defteri’ verileri de kullanılmıştır.
8
Numaralı’,7 1639 yılı ‘TT. 768 Numaralı’, 1755 yılı ‘TT. 931 Numaralı’ ve
1779 yılı ‘MAD. 172 Numaralı Tapu Tahrir Defteri’ verileri de
kullanılmıştır.
Yörük cemaatlerine ilişkin de ayrı tahrir defterleri bulunmaktadır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde 1523 yılına ait ‘TT. 117 Numaralı Tapu
Tahrir Defteri’ ile Tapu Kadastro Arşivi’ndeki 1571 yılına ait ‘KKA. 18
Numaralı Tapu Tahrir Defteri’8 de taranıp, değerlendirilmiştir.

1. Eskişehir Bölgesindeki Antik Yollar


Sultanönü ve Eskişehir, asırlar boyu Anadolu yollarının birleşip,
İstanbul ve Bursa istikametine yol aldığı stratejik bir bölgedir. Bu
stratejik önemi nedenle, bölgeyi elde etmek üzere çok sayıda savaşlar
yapılmıştır. Bölgeden geçen en önemli yol, ‘Roma Caddesi’ veya ‘Kral
Yolu’ olarak adlandırılan yoldu. Ayrıca ‘Hacılar Yolu’, ‘Askeri Yol’ ile
‘Beylik Postası’ da Eskişehir’den geçiyordu.
Roma Devrinde, Anadolu’nun kuzeyindeki en önemli yol kavşağı
Dorylaion/Eskişehir idi. İstanbul istikametinden gelen Antik Dönemdeki
yollar, Dorylaion/Eskişehir’de değişik istikametlere yönelen 5 kola
ayrıldığı görülür. Dorylaion’un Marmara, İç Anadolu ve Kuzey Anadolu
ile bağlantısını sağlayan yol; Germe/Sivrihisar, Ankrya/Ankara,
Pesinus/Ballıhisar, Amorium/Hisarköy, Apemaia/Dinar, Kotiation yani
Kütahya üzerinden Smyrna/İzmir’e ulaşırdı. Dorylaion/Eskişehir'den
sonra Anadolu’ya giden ana yolun biri diğeri Kotiaion/Kütahya, diğeri
Ankrya/Ankara, bir diğeri de Amorium/Hisarköy istikametine giderdi
(Ramsay, 1960: 182).
Eski çağlarda Dorylaion ve Gordion şehirleri Anadolu’nun adeta bir
düğümüydü. Bu bölge; hem askeri, hem de ticari yolların birleştiği
bölgeydi. Askeri açıdan Dorylaion/Eskişehir, Thrakesia ve Opsikia
themalarında toplanan askerlerin imparator ordusuna katıldığı bir
toplanma alanıydı. Dorylaion/Eskişehir şehri, her dönem bir askeri
karargâh olmayı sürdürmüştür. XI. yüzyılın sonlarına doğru
Dorylaion/Eskişehir, Söğüt'ün kuzeyindeki bir noktaya kadar, tüm
askeri yol ile beraber Selçuklu Türklerin eline geçmişti.9 Bu dönemde
Bizanslıların elinde; Nikaia/İznik’ten hareketle Melagena/Köprühisar,
Basilika ve Alethina'dan geçerek Kotiaion/Kütahya'ya giden yol

7 Defterin eski numaraları 7 ve 206’dır.


8 Defterin eski numaraları 306 ve 76’dır.
9 Nitekim III. Romanos’un 1030 yılındaki Suriye Seferi ile 1068 yılındaki IV.
Romanos’un sefiri sırasında Dorylaion/Eskişehir’den geçtiği anlaşılmaktadır.
9
kalmıştı. 1175 yılında İmparator Manuel, büyük bir gayret sarfederek;
Phrygia'nın güneyinde, Soublaion/Homa'dan Dorylaion/Eskişehir'e
geçen iki eski yolu da, orduları için tekrar açmayı başarmıştı. Nitekim
İstanbul’dan karşıya geçerek, askerlerini Melangena/Köprühisar'da
topladı ve Dorylaion/Eskişehir üstüne yürümüştü (Ramsay, 1960: 233).
Dorylaion/Eskişehir’den doğu yönüne giden yol; Midaeion yani
Karahöyük yolunu izleyerek Anatolia ve Selukeia vilâyetleri birliklerinin
toplandığı Kaborkion/Çifteler ilee Trikomia/Kaymaz üzerinden
Pesinus/Ballıhisar’a ulaşırdı. Buradan da Sivrihisar ve Sakarya Nehri
kıyısındaki Gordion civarında olduğu tahmin edilen bir imparatorluk
mülkü olan “Eudokias” üzerinden, Günyüzü’ndeki Kavuncu Köprüsü’yle
Sakarya Nehri’ni aşarak, Haymana Ovası’nı kat edip, Ankara’ya ulaşırdı
(Manaz, 2019: 39).
Dorylaion/Eskişehir’den, Amorium/Emirdağ istikametine giden başka
bir yol daha vardı. Körte; Eskişehir’in 12 mil güneydoğusunda bulunan
Trebonianus Gallus’un mil taşını, bu yol ile bağdaştırmaktadır. Eskişehir
Bölgesinden geçen yol ağına ilişkin en önemli kanıt da, bölgeden
çıkarılmış 6 kadar mil taşının varlığıdır. Nitekim, Roma yol ağına ait
Mecidiye, Ballıhisar, Ertuğrul, Mülk, Seyitgazi ve Yakakayı’nda mil
taşları bulunmuştur. Tabula Peutengeriana’da gösterilen Amorium ile
Dorylaion/Eskişehir arasındaki yol şebekesi, güneydoğuda Nacolea yani
Seyitgazi istikametinde uzanıyordu. Von Diest, bu yolun kalıntılarını,
Kütahya’nın doğusundaki Türkmen Dağı’nın güneyindeki Damlar
yakınlarında tespit etmiştir (İznik, 2006: 51, 106).
Dorylaion/Eskişehir’den kuzey istikametine giden yol, Sakarya Irmağı
kıyısındaki Sarıcakaya’dan geçip, Göynük istikametine gidiyordu. Yol
güzergâhı üzerinde ele geçen çok sayıda yazıttan, bölgede Antik
Dönemde büyük bir yerleşim yeri ile en az 2 çiftliğin varlığı tespit
edilmiştir. Olasılıkla, Dorylaion/Eskişehir’den, Prusias ad Hypium’a
(Konuralp) giden antik yol da buradan geçmekteydi. Önceleri
Nikaia/İznik ile Dorylaion/Eskişehir yolu; Vezirhan, Bilecik üzerinden
geçtiği tahmin edilirdi. Ancak bu yol son derece dolambaçlı bir yoldu.
Bilecik’ten Kızdamları, Küre, Hamitabat, Koyunlu, İnhisar ve Çayköy
istikametinde Eskişehir’e giden bir Roma yolunun kaldırımları vardır.
Dikenli Boğazı’ndan gelen ikinci yol; Kasımlar, Koyunlu ve Harman
köyü istikametinden Çayköy, Hamamlı Boğazı yoluyla Eskişehir’e
gitmekteydi. Roma kaldırımının, Koyunlu köyü yakınlarındaki Çakırlar
Çayı üzerindeki eski ‘Aşıkhasan Köprüsü’ ayağı başındaki 30 metrelik
bölümü halen sağlam durumdadır. Burada bir han kalıntısıyla, taş oyma
mihrabı bulunan bir namazgâh vardır. Bu yol ağı üzerindeki Küre’de

10
‘Kartallıhan’ adıyla bir han vardı. Bir diğer yol da, Pazaryeri’nden gelip
Kızılsaray, Söğüt istikametinden İnhisar ve Eskişehir yoluna
birleşmekteydi. Yolun bir bölümü, Çaltı köyü yakınlarında sağlam
durumdadır. Çaltı köyünden 2-3 km uzaklıkta, ‘Kesikkaya’ mevkiinde
bulunan kalıntılara göre yol, sırt üzerine çıkmaktadır. Çaltı ile Samrı
arasındaki yüksek kayalıkta bulunan kalenin kalıntıları, bu yolun
güvenliği için yapılmış bir karakol kalesi olmalıdır (Kaplanoğlu, 2018:
30).
Aşağı Çağlan köyünün 3 km kuzeyinden çıkartıldığı belirtilen İmparator
Dioclation Dönemine ait bir mil taşının üzerinde; "Dorylaion'a 7 Roma
mili yani 11 km" olduğuna dair bir yazı vardır. Aşağı Çağlan köyü
yakınındaki Kocakır Könez Kalesi mevkiinde ele geçirilen mil taşına göre,
Şarhöyük/Eskişehir’den güney yünün giden yol, Çağlan köyü üzerinden
gidiyordu (İznik, 2006: 45).
Kotiaion/Kütahya ile Dorylaion/Eskişehir yolu ise çok önemliydi.
Kütahya, ancak 1182 yılında Selçukluların yönetimine geçmişti. Nitekim
1116 yılındaki bir savaşta, Kotiaion/Kütahya ile Dorylaion arasındaki
yol kullanılmıştı. 1145 yılında ise Manuel Komnenus, Kotiaion/Kütahya
yolundan İconiom/Konya'ya kadar yaklaşmıştı (Ramsay, 1960: 82). Arap
kaynaklarında Daraulis olarak anılan Dorylaion/Eskişehir’de, kral
okullarının çayırları varmış (Ramsay, 1960: 499).

2. Eskişehir Bölgesinde Eski Yerleşim Yerleri ve Kaleler


İlkçağ coğrafyacısı Strabon, Eskişehir Bölgesindeki 3 şehirden
sözetmektedir: Midaeion/Karahöyük, Dorylaion/Karahöyük ve
Nakolia/Seyitgazi’dir. Ramsay’a göre ise Frigya Epiktetos'ta 6 şehir
vardı: Midaion/Karahöyük, Dorylaion/Eskişehir, Kotiaion/Kütahya,
Nakoleia/Seyitgazi, Aizanoi/Çavdarhisar ve Kadoi. Kadoi şehri, bazı
araştırmacılar tarafından Mysia'da olduğu savunulmuştur (Ramsay,
1960: 157). Eskişehir Bölgesindeki eski yerleşim yerleri şunlardır:
Aigilon (Αγιλον)
Bizans İmparatorluğunun geceleri ateş ışığıyla uzaktan haber
göndermeye yarayan haberleşme sisteminin merkezlerinden biri olan
tepenin adıdır. Tarihçi Kedrenos'ta, Aigialos diye geçer (Ramsay, 1960:
391). Kaynaklar bu yeri, Kaymaz ile Eskişehir arasına lokaliz
etmektedirler. Burasının Mahmudiye yakınındaki eski yola egemen bir
yerde olduğu düşünülmektedir.
Alethina (Αληθινα)
İmparator Alexios Komnenos'un bir seferi sırasında uğradığı bu kasaba,
Kütahya ile Eskişehir arasında idi (Ramsay, 1960: 229).

11
Alia (ψευδώνυµο)
Afyon ile Eskişehir arasındaki Kırka köyünün olduğu yerde bulunduğu
tahmin edilen bir Phrygia kentçiğidir (Ramsay, 1960: 149).
Alpanos
Eskişehir çevresinde 3-4 kadar ‘Alpu/Alpa' adını taşıyan köy vardır.
Alpanos adının kökeni, Bilge Umar’a göre; Luwi dili ya da onun ardılı
olan, İ.Ö. bin yılındaki bir Anadolu dilinden geldiğini yazmaktadır.
Nitekim, Hitit belgelerinde bir Alpuwa kenti geçtiği için, Alpu(wa)
adının Luwi dilinden geldiği düşünülmektedir. Olasılıkla ‘Işıltılı-Su-Yeri’
ögelerinden türetilmişti (Umar, 1993: 55).
Abbokome (Αββοκώµη)
Seyitgazi İlçesi Ayvalı köyünün eski adı olmalıdır. Nitekim bu köyde
bulunan bir sunak üzerindeki yazıtta; “Eutekhes oğlu Abbokomeli
Menas, köyün tüm sakinleri için (bunu) Zeus Bronton’a adadı” yazılıdır.
Bu köyün, Bağlıca köyü olduğu da önerilmektedir (İznik, 2006: 134).
Aouaidos (Αουάδιος)
Süpüren’de ele geçen bir stel üzerinde; ‘Teimon ve Aleksandros, babası
Menephilos ile Asklepas ve Aleksandros için (bu) adağı Zeus Bronton
Aouadios’a adadılar’ yazılmaktadır. Büyük olasılıkla yazıta geçen
Aouadios (Άουαδίω) bir yerleşim yeri olup, Avdan’ın eski dönemdeki
adı olmalıdır. Eskişehir’in 20 km güneyindeki Avdan köyünde ele geçen
toplam 6 yazıtta Marlakko (Μαρλακκου) adlı bir yer adına rastlanmıştır.
Yine bazı yazıtlarda, Aouada (Aουάδα) adlı da bir yerleşim yeri olup,
Avdan köyü olduğu savunulmuştur. E. İznik, bu kelimenin köy adı
olmayıp, bir tanrı adı olabileceğini belirtmiştir. “Yine Avdan’da bulunan
bir yazıt üzerinde; ‘Koroseanos halkından, Bakkhos’un yeni üyeleri,
kendileri ve köyleri için bu adağı Zeus Dionysos’a adadı’ şeklinde bir yazı
vardır. Bu nedenle, köy yakınında Koroseanos (Κοροσεανοί) adlı bir
yerleşimden de söz edilebilir. Avdan’da bulunan bir adak stelinde de;
‘Masikelılar ürünleri ve tüm yakınları için bunu Zeus Bronton’a adadılar’
ifadesi yazmaktadır. Masike (Μασικη) adlı bu yerin de Αvdan civarında
aranmalıdır. Nacolea bölgesinde olarak düşünülen Aşağı Ilıca’da da
benzer bir yazıt ele geçirilmiştir” (İznik, 2006: 135).
Akkilaion (Ακκυλαίων)
Midaion/Karahöyük ile Germa Colonia'nın arasındaki yolun üstündeydi.
Karahöyük’ün hemen doğusunda bulunuyordu (Ramsay, 1960: 156).
Aezanoi (Αιξανοί)
Bu isim, her ne kadar Çavdarhisar ismini çağrıştırsa da, Aezani’nin
Nacolea’nın yani Seyitgazi’nin köylerinden biri olduğu anlaşılmaktadır.

12
Nitekim bölgeden çıkan bir yazıtta; “Aezonoi halkı, Men Tuitenos’a (bu)
adağı adadı” ifadesi yer almaktadır (İznik, 2006: 133).
Aklean (Ακλεανοί)
Eskişehir yakınlarında bir köy adı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim
Eskişehir’deki bir adak yazıtında şöyle yazmaktadır: “Akleanlılar, Akrea
anası için bu adağı adadı.” Yazıtta, sunuyu yapan köy halkının ismi,
Ακλεανοι olarak geçmektedir. E. İznik’e göre, “Sakle” ile başlayan bu
antik yer, bugünkü İnönü yakınlarında aranması gerekmektedir (İznik,
2006: 275).
Komala/Gümele
Eskişehir çevresinde 3. Gümele adlı köy vardır. Anadolu’da bu adı
taşıyan çokça köy vardır. Bilge Umar’a göre, bu adın aslı Komala'dır.
Kuwa-Ma-la, "Kutsal-Ana Tanrıçanın Yavrusu" (=Artemis) anlamına
geldiğini savunmaktadır (Umar, 1993: 297).
Kaborkion (θερµοκρασία)
Çifteler’de lokaliz edilen bu yerleşim alanı, savaş dönemlerinde Bizans’ın
Hassa Alayı'nın Dorylaion/Şarhöyük veya Kaborkion/Çifteler'de
toplandığı düşünülmektedir. Troknada/Kaymaz, yolun üstündeki 3.
karargâh olan Kaborkion'a en yakın noktadaydı. Kaborkion'da toplanan
askerler, imparator Troknada'ya gelir-gelmez kendisine burada
katılırlardı. Bu iki mevki arasındaki uzaklık 12-15 mil kadardı. En son
piskoposluk listelerinde Phrygia Salutaris'e ait bir piskoposluk olarak
gösterilen Kaborkion'un, Anatolia themasında olması olasıdır. Anatolia
ve Seleukia themalarından gelen taburlarda Domesticus Scholarum'un
kumanda ettiği askerler burada toplanırdı. Buradaki zengin su
kaynakları ile çevresindeki verimli ovası, ordunun barınabileceği en
mükemmel bir karargâh haline koymuştu. Ramsay, XIX. yüzyılda dahi
burada; güzel bir hara, askeri bir merkez ile padişahın çiftliklerinden biri
olarak varlığını koruduğunu yazmaktadır (Ramsay, 1960: 231).
Kronosmegalos (Κρανοσµεγάλου)
Eskişehir’de bu adın yer aldığı iki yazıt bulunmuştur. Olasılıkla bir kült
merkezi olup, neresi olduğu hakkında farklı görüşler vardır. Olasılıkla
Eskişehir yakınlarındaydı (Ramsay, 1960: 156; İznik, 2006: 275).
Krassos (Kραδδoυ)
Tembris/Porsuk Ovası’nın Midaion/Karahöyük'ten, hatta belki
Akkilaion'dan aşağıdaki kısmına verilen bir ova adıdır. Akkilaion, Asia
Eyaleti içinde olduğu halde araştırmacı Galen, Krassos’u Asia sınırları
dışında göstermiştir. Krassos; şüphesiz ki Dorylaion'un doğusunda,
Tembris/Porsuk Çayı üzerindeydi. Olasılıkla Krassos, Midaion yani
Karahöyük'ün tam doğusunda kalmaktaydı. Olasılıkla, Akkilaion ile

13
Krassos aynı yerdir. Daha doğrusu, Akkilaion adı şehre ait iken, Krassos
bölgeye verilmiş bir isim olmalıdır. Ancak bazen şehir, mıntıkanın adıyla
da anıldığı görülmüştür. Ramsay’a göre, Akkilaion şehri şimdiki
Alpi/Alpu kasabasıdır (Ramsay, 1960: 487, 156).
Kimeliaeis (Κιµελιαεις)
Aşağı Ilıca köyünde bulunan bir sunak yazıtında; “Kimeliaeis sakinleri,
kutsal memleket üzerindeki ürünleri için Zeus Sabazios’a (bu) adağı
(adadı)” yazılıdır. Ancak, yer konusunda belirsizlik vardır. Yine Aşağı
Ilıca’da ele geçirilen bir yazıtta Knioerenoi (Κηιουερηνοι) adlı bir köy
adı geçmekte olup, E. İznik’e göre etnik bir köy adıdır. Aşağı Ilıca’da
bulunan mezar yazıtı ile onur yazıtında, etnik bir köy adı olarak
Mazikenon (Μασικηνόν) adı yazılıdır. Benzer isme, Dorylaeum
sınırları içinde olduğu düşünülen Avdan’da da saptanmıştır. Proeiatos
(Πρειουάτος) adlı bir yer adı da, Aşağı Ilıca’da bulunan bir sınır taşı
üzerinde geçmektedir. Ancak burası, kaplıcanın adı olmalıdır (İznik,
2006: 279).
Kellenoi (Κελλενοι)
Yeniköy’de bulunan bir stel üzerindeki yazıtta, bu köyün adı yazılıdır.
Araştırmacı Haspels, bu köyün, etnik bir köy adı olduğunu yazmaktadır
(İznik, 2006: 134).
Mantalos/Mandalo (Μάνταλος)
Ramsay, bu yerleşim yerlerinin Phrygia şehri olduğunu yazmaktadır. Bu
yerleşim yerinin adı geçen 2 yazıt, Arapören ile Kaymaz arasında
bulmuştur. Yazıtların V. yüzyıla ait olduğunu düşünmektedir (Ramsay,
1960: 163). Olasılıkla, Kaymaz yakınlarında bir yerleşim yeriydi.
Midaeion/Midaeum (Μιδαιέων)
1. yüzyılda yaşamış Strabon’da geçen önemli bir Frigya kentiydi. Strabon
bu kenti, Frigya Epiktetos’u içinde göstermiştir. Karahöyük köyünde
lokaliz edilen kentin kalıntıları, höyük altında kaldığı düşünülmektedir.
Kentin adı, çok sayıdaki yazıtta ve sikkede geçmektedir. 335-366 yılları
arasındaki Tabula Peutingeriana’ya göre, Dorileo/Dorylaion’un
doğusundaki şehri, Mideo olarak adlandırmıştır. Kaynaklara göre bu
şehir, Eskişehir'den Tembris/Porsuk Irmağı boyunca doğuya uzanan yol
üzerindeydi. Bu yolun Dorylaion'dan sonra Trikomia/Kaymaz’a kadar,
Pessinus'a giden eski Roma yolunu izlemiş olması olasıdır. İmparator II.
Basil'in, 880 yılında, Kommagene'ye yaptığı bir seferden dönerken
Midaion'dan geçmişti. İmparator, Midaion'a gelince durmuş, ordusunu
teftiş etmiş, gereken ödülleri vermiş ve askerlerini kışlaklarına göndermek
üzere dağıtmıştı (Ramsay, 1060: 263). Bilge Umar’a göre adı, Grekçe
“Midas’ın Yeri” anlamını taşır (Umar, 1993: 570). Kentin Anadolulu

14
gerçek adını ise bilinmiyor. Midaion sikkeleri, bu şehrin Tembris/Porsuk
Suyu üstünde olduğunu göstermektedir (İznik, 2006: 202).
Mezea (Μεζέα)
Dorylaeion/Eskişehir yanında bir köy olduğu anlaşılmaktadır. Bathys
(Λουτρά) Çayı yani Sarısu, bugünkü Tembris/Porsuk Çayı ile
Dorylaeion/Eskişehir’de birleştiği noktadaydı. Sarısu Deresi’ne bugün
daha çok Muttalip Deresi denilmektedir (Ramsay, 1960: 156).
Malenoi (Μαληνων)
Olasılıkla, Orhaniye köyü yakınlarında bir köydü. Bu köyde bulunan
Roma İmparatorluk Dönemine ait yazıttan yola çıkarak bu yerleşim
yerinin, bu dönemde “Malos” veya “Malenoi” olarak adlandırılan köy
olduğu savunulmaktadır (İznik, 2006: 135).
Menothas (Μηνοθαδος)
Ayvacık köyü civarında bulanan eski bir köydür. Bu köyde bulunan bir
stel üzerinde köyün adı geçmektedir: “Menothaslı Aurelioslar;
Hermokles, Papas ve Hermes (bu) adağı kendileri ve tüm yakınları için
Zeus Bronton’a adadı.” Ancak, “Menothas”ın yeri tam belli değildir.
Nakoleia/Nacolea (Νακολεά)
Seyitgazi’de lokaliz edilen önemli bir yerleşimdir. Sangarios/Sakarya
Nehri’nin bir kolu olan Parthenios/Seyidsu üzerinde yer almaktadır.
Nacolea, zamanla Orkistos ve Midaeum/Karahöyük gibi Frigya’nın
önemli merkezlerinden biri olmuştur. Hatta, daha da önem kazanmıştır.
Şehrin yönetim alanı içindeki köyler: Serea, Vekrokome, Santabaris,
Kakkabas ve belki Ryma idi. Orkistos (Alikel Yaylası) da, Nacolea şehri
tarafından vergiye bağlanmıştı. Ramsay, bu şehrin adını, Nakoleia olarak
okumuştur. Nakoleia, Hıristiyanlık Döneminde 787-862 yıllarında
başpiskoposluğa yükselmişti. 1035-1066 yılları arasında ise metropolit
olduğu kayıtlıdır (Ramsay, 1960: 156, 480, 486; İznik, 2006: 125).
Orokoreitos (Οροχωρείτος)
Olasılıkla, Kızılcaören yakınlarında bir köyün adıdır. Bu köyde bulunan
yazıtta; “Uğurlar olsun! Yüce imparator Commodus zamanında,
Orokoreitos’un rahip ve rahibeleri, (bunu) Menofilos’un kızı Afia, Apollo
Nigeros ve Meter için (diktiler)” yazmaktadır. Orokoreitos’un tam olarak
neresi olduğu belli değildir (İznik, 2006: 279).
Praipenisseis (Πραιπενισσεις)
Yukarı Tembris/Porsuk Çayı ve Altıntaş civarındaki halka bu ad
veriliyormuş. Bu bölgenin en önemli şehrine Soa, halkına Soenoi'lar
denirmiş. Şimdiye kadar Bennisoa da Soa'nın bir başka şekli, daha
doğrusu tam şekli zannedilmişse de, yazıtın yanlış anlaşılmasından ileri
gelmiş bir hata olmalıdır. Bu yazıt, o bölgenin tanrısı olan Benneus yahut

15
Zeus Bennios'a ithaf edilmiştir: “Thymologos'un oğlu Minophanes,
İmparator Nerva Trajan'nın zaferini tebcil için Soa'nın tanrısı Jübiter
Bennios namına bu mihrabı yükseltti” (Ramsay, 1960: 156).
Pontanos (Ποντανηνοί)
Olasılıkla, Kırka köyünde lokaliz edilen bir köydür. Akoluk’ta bulunan
bir yazıtta, yaşamını yitirmiş genç Trophimos’un Pontanos’un yerlisi
olduğunu belirtilmektedir. Ramsay tarafından bulunan yazıtlar
sayesinde, bu yerleşim alanının Kümbet Vadisi’nin kuzeyinde olduğu
anlaşılmıştır. Nitekim, Akin ve Gemiç köylerinde de bulunan yazıtlar
üzerinde aynı yerleşim adına rastlanılmıştır. Pontana (Ποντανη),
Akoluk’ta bulunan yazıtta görülmektedir. Olasılıkla, etnik bir köy adıdır
(Ramsay, 1960: 486; İznik, 2006: 135).
Ptolemenoi (Πτολεµηνοι)
Olasılıkla, Ayvalı’da lokaliz edilmiş bir köydür. Bu köyde bulunan bir
yazıtında; “Ptolemenoi (kenti) gizli ayin üyeleri (bu) adağı Dionysos’a
adadı” ifadesi bulunmaktadır. E. İznik, Antik Dönemdeki mezar stelleri
üzerine ayrıntılı çalışmada bulunan Waelkens’e göre de burası, bir köy
olup, olasılıkla bugünkü Ayvalı köyü olduğunu yazmaktadır (İznik, 2006:
133).
Sereanoi (Σερεανοί)
Olasılıkla, Kuyucak köyünde bulunan eski bir yerleşim alanıydı. Adının
bir şahıs adı olan “Serea”dan gelmiş olabileceğini söylenmektedir (İznik,
2006: 135).
Sangia
Çifteler köyü yakınında bir köydü. Pessinus'tan 150 stadia uzaklıkta,
Sangarios/Sakarya'nın kaynaklarından biriydi (Ramsay, 1960: 156).
Trikomia/Troknada (Τρικωµία)
Olasılıkla, Kaymaz kasabasında lokaliz edilen bir yerleşim yeriydi.
İtburnu köyünde bulunan bir stel üzerindeki yazıtta; “Uğurlar olsun!
Lykia Apollon’u için Trikomialı yerleşimciler kendileri ve yakınları adına
bu adağı (diktiler)” yazmaktadır. Trikomia, en verimli Eskiçağ
yerleşmelerinden birisidir. Eski Hellen dilinde ve Rumcada: "Üç Köyler",
"Üç Köy Birliği" anlamına gelmektedir. Burası, Troknades/Troknad'lar
denen Galat boyunun başkenti olduğu için, Troknada diye de anıldığı
düşünülmektedir (Ramsay, 1960: 263). Olasılıkla İtburnu/Uludere köyü
de, bu şehrin halkı tarafından kurulmuş bir yerleşim yeriydi.
Vezaiton/Vezaeitai (Ονεζαειται)
Avdan ve Süpüren köyünde bulunan yazıtlara göre, Vezaiton adlı
yerleşim yeri, bu köylerin arasında olmalıdır. Bu yazıklardan birinde;
"Menophon, Apolonides ve Philtes tüm yakınları ve Vezaitonlular için

16
bunu Zeus Bronton'a adadılar" yazmaktadır. Süpüren’deki yazıtta ise;
“Vezaeitai sakinleri Men İtalikos için, emir uyarınca (bunu diktiler)”
yazmaktadır. Adakların Zeus Bronton'un Avdan'daki kutsal alanında bir
grup köylü tarafından yapılmış oldukları açıkça anlaşılmaktadır. E. İznik,
Ονεζαειται halkının Süpüren’de oturduğunu ve burasının Zeus Bronton
adına adakların yapıldığı köylerden birisi olduğunu savunmaktadır
(İznik, 2006: 135).
Genel bir değerlendirme yapıldığında Dorylaeum bölgesi içerisindeki
Avdan yakınlarındaki Marlakkon ve Süpüren yakınlarındaki Oueza
dışında, diğer yerler için belirli bir lokalizasyon yapmak oldukça zordur.
Yeri belirlenemeyen yerleşimler ise şunlardır: Abaeus, Akilreanos,
Ammiteanos, Gordenos (Bizans Döneminden), Kimeliaeus, Koraitenus,
Koroseanos, Kournaitenos, Kreouerenos, Masikenos, Mezeanos,
Sakleanos, Taileanos, Abeokometes, Neokometes (İznik, 2006: 61).
Ramsay’ın belirlemelerine göre ise bu bölgede; Tottoia, Abeikta,
Trikomia, Zingot, İskome, İsgerea, Skordapia (?), Spore (?), Gaiou
Kome (?), Ttibanta (?) adlı yerleşim alanları da zikredilmektedir
(Ramsay, 1960: 156).
XIII. yüzyıla gelindiğinde, bölgenin en önemli kalesi olan Karacahisar
Kalesi dışında, Eskişehir/Şarhöyük’teki kale yıkıldığı için sadece yanında
bir yerleşim alanı bulunuyordu.10 Yine, Söğüt yakınlarında Çaltı
beldesindeki bir tepede, yola egemen bir kale kalıntısı vardı. İnönü Kalesi
ise, Osmanlı Döneminde de kullanılmış bölgenin tek kalesiydi. Kınık
köyünde de, savunma amaçlı bir kale/kule olduğu anlaşılmaktadır.

3. Türk Devri Öncesinde Eskişehir ve Çevresi


Eskişehir Bölgesinde, yazılı tarih öncesinden itibaren çok sayıda yerleşim
yerinin varlığı, höyüklerin sayısından anlaşılmaktadır. Uzun yıllar Hitit
egemenliğinde kalan Eskişehir Bölgesi, İ.Ö. 1190 yıllarında Hititlerin
tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte büyük bir kargaşa ve kaos ortamı
ardından, Frig egemenliğine girmiştir. İ.Ö. 676 yılında Kimmerlerin
saldırısı sonucu ise, Frig egemenliği son bulmuştur. Kimmer saldırıları
sırasında bölgedeki şehirler büyük ölçüde harap olmuştur
(Oğuzoğlu/Emecen, 1995: 402). Frig başkenti Gordion, bu saldırılar
sırasında tümüyle yağmalanınca, Kral Midas hayatına son vermiş,
kaçabilen hanedan üyelerinin çoğu Eskişehir, Kütahya ve

10 Bizanslı tarihçi Kinnamos'un Eskişehir'in Kutalmışoğulları tarafından fethini


kastederek; “Türkler, Romalılara karşı saldırıları zirveye ulaşınca, şehri temellerine
kadar yıktılar.” Eskişehir'e yönelik Türk saldırılarının, Kutalmışoğullarının fethi
öncesinde başlamış olması olasıdır.
17
Afyonkarahisar arasındaki dağlık Frigya bölgesine yerleşmişlerdi. İ.Ö.
590 yılına kadar bu bölgede bağımsız, İ.Ö. 590-546 yılları arasında da,
Lidya Krallığı’na bağlı bir prenslik olarak varlıklarını sürdürmüştür.
Bölge, Lidya Krallığı’nın yıkıldığı İ.Ö. 546 tarihinden sonra Pers
egemenliği altına girdi. Pers egemenliği, İ.Ö. 334 yılında Makedonya
Kralı Büyük İskender’in çıktığı Doğu seferi sırasında, Gronikos/Biga
Çayı Savaşı’nda Persleri yenmesiyle sona erdi. İ.Ö. 330 yılında ise Büyük
İskender, Batı Anadolu’daki bazı kentleri ele geçirip, Frigya Bölgesine
gelerek kışı Eskişehir yakınındaki Yassıhöyük’te geçirmişti. Daha sonra
burada, komutan Antigonos Monopthalmos’u vali atayıp, Asya seferine
devam etmişti. Büyük İskender İ.Ö. 323’te Babil’de ölünce, Eskişehir ve
çevresi de dahil olmak üzere Frigya Bölgesinin egemenliği, komutan
Antigonos Monopthalmos’a verilmişti. İ.Ö. 190 yılı itibariyle ise bölge,
Roma egemenliğine girdi (Manaz, 2019: 32).
Müslüman tarihçilere göre Dorylaion/Eskişehir'in Araplar tarafından ilk
defa ele geçirilmesi, 89/708 yılında gerçekleşmişti. Emevi Halifesi I. Velid,
kardeşi Mesleme b. Abdülmelik ile oğlu Abbas b. Velid komutasındaki
birliklerini Anadolu'ya göndermiş. Ancak Demirkent, bu bilgiyi Bizans
kaynaklarının onaylamadığını yazmaktadır (Demirkent, 2005: 86).
742 yılında Eskişehir, İmparator V. Konstantinos'a karşı isyan başlatan
Artabasdos'un askeri üssü olmuştu. Aynı yılın yazında Araplar üzerine
sefere çıkan İmparator Theophanes, henüz Krassos mevkiinde iken,
Dorylaion'daki Artabasdos da, kendisine bağlı Opsikon theması
askerlerini, İmparator’un kuvvetlerine karşı savaşmaları için iknâ etmekle
meşguldü. Ardından Eskişehir'de gerçekleşen savaşta ise, Bizans
Ordusu’nu yenmişti. Bu savaşın, Alpu dolaylarında olduğu tahmin
edilmektedir. Savaşta, Hassa Alayı'nın Dorylaion/Şarhöyük yahut
Kaborkion/Çifteler'de toplanmış olduğu düşünülmektedir (Ramsay,
1960: 231).
Bizans kaynaklarına göre Arap orduları ilk kez, 163/778 yılında
Eskişehir’i ele geçirdiği kayıtlıdır. Nitekim, hem Bizans, hem de İslam
tarihçileri bu olayı kaydetmiştir. Bizanslı tarihçi Theophanes’a göre,
Bizans Ordusunun düzenlediği Doğu Seferine misilleme yapan Arap
Orduları, karşı saldırıya geçip, pek çok yeri yakıp-yıkarak Eskişehir'e
kadar ilerlemişti. Abbasi Halifesi Muhammed Mehdi Döneminde
gerçekleşen bu sefer sırasında Araplar, Dorylaion'da 15 gün kalıp,
erzakları tükenince de, kentten ayrıldıkları kayıtlıdır. Yine aynı kaynağa
göre Araplar, 165/781 yılı içinde, bir başka sefer daha düzenlediği
anlaşılmaktadır. Bizans’ın önemli dinsel merkezlerinden birisi olan
Nakoleia/Seyitgazi'nin, bu saldırı sırasında Araplar tarafından ele
geçirildiğini kayıtlıdır. Hatta Ramsay, Arap Ordularının 789 yılında
18
Malagina/Köprühisar’a kadar sokulduklarını yazmaktadır (Ramsay,
1960: 307, 223). 806 yılında ise, Abbasi Halifesi Harun Reşid’in bizzat
kendi komuta ettiği ordu ile Anadolu üzerine bir sefer düzenlemişti. Arap
Orduları, Ankara yönünde ilerleyince, İmparator I. Nikephoros da,
Dorylaion/Eskişehir’e gelerek, Harun Reşid'e değerli hediyelerle birlikte
elçiler yollayıp, barış talebinde bulunmuştu. 838 yılında ise Abbasi
Halifesi Mutasım’ın düzenlediği ünlü Amorion/Emirdağ-Hisarköy Seferi
sırasında, içinde 10 bin kişilik bir Türk birliğinin de bulunduğu öncü
orduyu Anadolu'ya göndermişti. Bu ordunun Dazimon mevkiinde
karargâh kurduğunu öğrenen İmparator Theophilos, bulunduğu
Dorylaion'dan ayrılıp, Arap öncü ordusuyla savaşmıştı. Bu savaşta
yenilenen İmparator, askerlerle birlikte tekrar Dorylaion'a döndü. Yine
İmparator, Halife’ye hediyeler gönderip, barış istemek zorunda kalmıştı
(Demirkent, 2005: 86; Boz, 2020: 17-19).

4. Eskişehir Bölgesinde Türklerin İlk İskanları


1071 yılı Malazgirt Savaşı sonunda Türkmenler, tüm Anadolu’ya
yayılmıştı. 1072 yılında yeniden başlayan Anadolu'ya yönelik ilerleyiş
sırasında Türk obaları, Eskişehir'e kadar ulaşamadığı savunulmaktadır.
Ancak, 1072-1073 yıllarında, Artuk Bey'in Türkmenleri Marmara
kıyılarına kadar geldiği bilinmektedir. Bu dönemde Türkmenlerin,
Eskişehir üzerinden Bithynia/Bitinya Bölgesine geçmiş olduğu
anlaşılmaktadır. Artuk Bey'in Eskişehir taraflarındaki faaliyetleri
hakkında çokça bilgi bulunmaktadır. Eskişehir Bölgesine yönelik ilk
Türk akınlarının, Artuk Bey tarafından başlatılmış olunduğu
söylenebilmekle beraber, Eskişehir ve çevresinin fethi, Kutalmışoğulları
tarafından gerçekleştirilmişti. Eskişehir’in hangi yıl fethedildiğine dair,
çağdaş kaynaklarda her hangi bir kayda rastlanılmasa da, 1074 yılında
Kutalmışoğullarının egemenliğine geçtiği öngörülmektedir (Boz, 2020: 4,
24, 26). Nitekim Bizanslı tarihçi Kinnamos, Dorylaion yani Eskişehir'in
Kutalmışoğulları tarafından fethini kastederek; "Türkler, Romalılara
karşı saldırıları zirveye ulaşınca, şehri temellerine kadar yıktılar ve orada
kimse [Rum] kalmadı" ifadesini kullandığına göre, bölgede Türk
egemenliği sağlanmış olmalıdır. Eskişehir'e yönelik Türk iskânının,
Kutalmışoğullarının fethi öncesinde başladığı savunulsa da, bu düşük bir
olasılıktır. Bizans İmparatoru’nun, 1074 yılında Dorylaion’u
Türkmenlere terk etmesiyle birlikte, bölgeye yoğun Türkmen göçleri
olmuş, göçler ve savaşlar nedeniyle kale, harabeye dönmüştü. Nitekim bir
yıl sonra da Nikaia/İznik fethedilip, ardından devletin başkenti
yapılmıştı.

19
Eskişehir'in ele geçirilmesinin ardından Marmara kıyılarına kadar
ilerlemiş olan Kutalmışoğlu Mansur ve Süleyman kardeşlerin bu
faaliyetleri, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ı rahatsız ettiği
anlaşılmaktadır. Nitekim, Kutalmışoğullarını itaat altına almak amacıyla,
Emir Porsuk ile Emir Bozan gibi komutanlarını Anadolu'ya göndermesi
sonucu, karmaşık bir süreç başlamıştır. Emir Porsuk ile Emir Bozan
komutasında Anadolu'ya düzenlenen seferler sonunda, Eskişehir de
etkilendi. Hatta Eskişehir’in, bu seferler sırasında kısa bir süreliğine de
olsa, Kutalmışoğullarının egemenliğinden çıktığı düşünülmektedir.
Bizanslılarla ittifak kuran Süleymanşah, 1078 yılında Emir Porsuk’u geri
çekilmeye zorladı. Bu hamleleri sonucu Süleymanşah, Büyük Selçuklu
Devleti’ne karşı bağımsızlığını korudu. Bizans tarihçisi Nikephoros
Bryennios, Bizans ordu komutanı Nikepohoros Melissenos’un, Bizans
İmparatoru olmak amacıyla, Süleymanşah ile ittifak yaparak Frigya ile
Galatya bölgelerinin henüz Türklerin eline geçmemiş Bizans kentlerini,
Selçuklulara teslim ettiğini yazmaktadır. İmparator, N. Botainiates’in, bu
ihanet karşısında Süleymanşah ile kurduğu ittifakı bozarak
Dorylaion/Eskişehir havalisindeki Süleymanşah ile N. Melissenos
üzerine bir ordu gönderdi. Melissenos, 1080 yılının sonunda İznik’te
imparatorluğunu ilan etti. Bu dönemde, Dorylaion ile tüm Eskişehir
Bölgesi, tamamıyla Selçuklu egemenliğine girmişti (Demirkent, 2005:
91). Tarihçi Bryennios’a göre, İznik'in ele geçirilmesine kadar olan
süreçte Eskişehir, Kutalmışoğullarının ana karargâhı olarak kullanıldı
(Boz, 2020: 31).
Süleymanşah, Emir Tutuş ile yaptığı savaşı kaybedip, 4 Haziran 1086
tarihinde ölünce, oğulları Melikşah tarafından hapsedildi. Bu durum, yeni
kurulmakta olan Anadolu Selçuklu Devleti’ni sarsmış, ancak 6 yıl sonra
Kılıç Arslan’ın hapisten kurtulup geri dönmesiyle, yeniden eski gücüne
kavuştu. Ancak bu kez de, Haçlı saldırıları başladı. Böylece Anadolu
Selçuk Devleti, sadece Bizans ve Büyük Selçuklu emirleriyle değil, Haçlı
ordularıyla da savaşmak zorunda kaldı.
Anadolu’nun düğümü olması nedeniyle Eskişehir, egemenlerin her
zaman cazibesini çekmiş, bu nedenle de sürekli olarak savaş alanı
olmuştur. Yine, Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans Devleti arasındaki
siyasi ilişkilerin odak noktası Eskişehir olmuştu. Türkmenler,
Eskişehir’in sonsuz çayırlarının yarattığı cazibesi nedeniyle, Eskişehir’i
hiçbir zaman terk etmekte istekli olmadılar. Hatta, Bizans egemenliği
dönemlerinde bile, bölgedeki binlerce Türkmen’in varlığı, hem Bizans,
hem de Selçuklu kaynaklarında kayıtlıdır. Bizans, Türkmenlerin
Eskişehir civarında bulunmasından endişe duysa da, zaman zaman onları

20
kovmaya çalışsa da, tümüyle onları bölgeden hiçbir zaman uzaklaştırmayı
başaramadı.
1097 yılından itibaren başlayan Haçlı Seferleri sırasında en çok etkilenen
şehirlerden biri Eskişehir olmuştu. Bu seferler sırasında
Dorylaion/Eskişehir, Türklerin elinden çıktı. I. Kılıç Arslan, Haçlılara
karşı kuvvetlerini Eskişehir önlerinde toplayarak, hazırlıklarını
tamamladı. Ancak 4 Temmuz 1097’de gerçekleşen Eskişehir Meydan
Savaşı’nda, Kılıç Arslan’ın geri çekilmesiyle son buldu (Norwich, 2013:
63). Osman Turan, Dorylaion/Eskişehir Savaşı’nda Kılıç Arslan'ın,
Dorylaion şehrinin bulunduğu yerden yönettiği için, vilayet adının
Sultaneyüğü adı ile anıldığını düşünmektedir (Turan, 2010: 526, 78).
Anna Komnena; Tatikios ve komutasındaki birlik, buyrukları altında
sayısız Kelt’le birlikte bütün Kontlar, 2 günlük yolculuktan sonra
Leukai/Osmaneli'ne vardıkları zaman, isteği üzerine öncülük görevi
Bohemond'a verildi: “Bohemond, daha hızlı yol aldığı için, onu
Dorylaion/Eskişehir Ovası’nda gören Türkler, onun [küçük] ordusunu,
bütün Kelt Ordusu sandı ve onu pek küçümseyerek hemen savaşa girdi.
Savaş sırasında, arkadaki esas ordu yardıma çağrıldı. Arkadaki ordu,
hızla gelip, korkunç bir çatışma patlak verdi. Haçlı Ordusu, 1 Temmuz
1097 tarihinde savaşı kazandı” (Anna Komnena, 2009: 332). Literatürde
Dorylaion Savaşı olarak bilinen bu olayın, bazı tarihçiler tarafından
Eskişehir'de gerçekleşmediği ileri sürülmüştür. Savaşın Bozüyük ile
İnönü arasında gerçekleşmiş olduğunu savunulmuştur (Boz, 2020: 35).
Savaşın ardından bir kaç gün daha Eskişehir'de kalıp, dinlenen Haçlılar,
sonrasında kayıplarını Eskişehir'de defnedip, yeniden yola koyulup,
Nakoleia/Seyitgazi üzerinden güney istikâmetinde ilerlemeye devam
etmişler (Parman, 2002: 86; Demirkent, 2004: 34-35). Runciman, bu
yenilgiden sonra Sultan I. Kılıç Arslan ve adamlarının Haçlılar için ikmâl
ve iaşeyi imkansız kılmak amacıyla kendilerine ait bulunan yerleşimleri
tahrip edip, bölgedeki araziyi çöle çevirerek, dağlara çekildiklerini yazar
(Runciman, 1989: 144). İmparator Alexios Komnenos, Anadolu
Selçuklularının Orta Anadolu’ya çekilmelerinden sonra İznik surunu
yeniden güçlendirip, Dorylaion’a giden güzergâh üzerinde bulunan
kaleleri de yeniden ele geçirmiştir (Manaz, 2019: 49).
I. Haçlı Seferi sonunda Haçlıların eline geçen Eskişehir, yeniden
Türkmenlerin eline geçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim, 4 yıl sonra 1101
yılında, tekrar Anadolu'ya gelen ve Bizanslı kılavuzların yardımıyla
doğuya ilerlemek isteyen üç Haçlı ordusundan hiçbiri, Türklerin yerleşim
bölgesi olan Dorylaion/Eskişehir Ovası’ndan geçmeyi göze alamadı
(Demirkent, 2005: 91). Ancak, tarihçi Albertus'un 1101 yılında Haçlı
ordularıyla ilgili kayıtlarından, Eskişehir kentinin, Dorylaion Savaşı'nın
21
ardından Orta Anadolu'ya çekilmiş olan Türkler tarafından terk
edildiğini teyit edilmekte birlikte, Anadolu Selçuklu ile Bizans Devleti
arasındaki sınırın da Akşehir'den başladığı yazmaktadır. Nitekim 1113
yılında Türkler, Mysia/Misya bölgesine kadar gelip, yağma yapmış,
Kotiaion/Kütahya yoluyla Dorylaion'a çekildiklerine göre bölge,
yeniden tümüyle Türklerin egemenliğine girmiş olmalıdır. Bu tarihteki
savaş sırasında, Bizans Ordusunun geri karakolları, sürekli olarak
Türkmenler tarafından baskına uğramıştı. Bunun üzerine Bizans
İmparatoru, Eskişehir istikametinde bir sefer düzenlemişti. İmparatorun
geldiği duyulunca, Dorylaion/Eskişehir civarında toplanan Türkmenler
de, Bizans Ordusunu sıkıştırmış, iki kuvvet arasında kalsa da İmparator
Alexius, birçok kayıp verse de, savaşı kazanmayı başarmıştı (Norwich,
2013: 75; Ramsay, 1960: 228).
1116 yılında İmparator I. Aleksios’un, Konya üzerine yaptığı bir seferi
vardır. Ancak, bu tarihte Eskişehir’in, Bizans egemenliği altında olduğu
anlaşılmaktadır. İznik ve Bilecik üzerinden Dorylaion/Eskişehir'e gelen
İmparator, Eskişehir’de bir süre kalmış, ordusuna yeni savaş düzeni ile
ilgili tatbikatlar yaptırmıştı (Cahen, 2000: 22). Bizans kroniklerinde,
1116 yılındaki bu seferden sonra, 1143 yılına kadar Eskişehir hakkında
bilgi verilmemiş olmasını, Dorylaion’un Anadolu Selçuklu Devleti
egemenliğine girmiş olduğuna dair bir gerekçe olarak gösterilmiştir.
Nitekim 1143 yılında, Alexios Komnenos’ın oğlu II. İoannis Komnenos
Devrinde (1118-1143), Dorylaion’a yönelik önemli bir sefer düzenlemişti
(Manaz, 2019: 50, 102).
26 Ekim 1147 tarihinde, II. Haçlı Seferi sırasında Alman Ordusu,
Eskişehir yakınlarındaki Bathys/Sarısu mevkiinde, Selçuklu Ordusu
tarafından ani bir saldırı ile bozguna uğratılmıştı. III. Konrad, hayatta
kalabilen pek az kişiyle akşam karanlığında İznik’e kaçarak, Fransız
ordusuna katılmıştı. Bu saldırı sırasında ordunun onda dokuzu; kampın
ortasında ölü ya da ölümü bekler halde yatmaktaydı (Norwich, 2013:
105). Bu nedenle Haçlılar, bir daha İznik-Dorylaion güzergâhını
kullanmaya cesaret edememiş, Denizli üzerinden Antalya’ya doğru
ilerlemeyi tercih etmişlerdi.
1159 yılında, Antakya’daki seferden dönem Bizans İmparatorluk
Ordusu, Eskişehir Bölgesindeki Türkmen gruplarının saldırısına
uğramış, önemli kayıplar vermişti. Bunun üzerine İmparator Manuel,
1160 yılında ordusunu toplayıp, Eskişehir Türkmenleri üzerine bir sefer
düzenlemişti (Kinnamos, 2001: 103-146; Cahen, 2000: 36). Eskişehir'e
gelen İmparator Manuel, çevredeki araziyi ele geçirip, burada rastladığı
kalabalık bir Türkmen kitlesini ise, hayvanlarıyla birlikte
Dorylaion/Eskişehir çevresinden uzaklaştırmıştı. Bu olayın ardından
22
kayıplarının haberini alan Türkmenler de, Bizans askerleriyle çatışmak
amacıyla gruplar halinde Dorylaion/Eskişehir çevresine doğru akın
etmeye başladı. İmparator Manuel de, bu durum karşısında Türkmenler
üzerine birlikler sevk etmişti. İmparator, savaşı bizzat idare edip, hatta
onların görmesi amacıyla yüksek bir tepeye çıkarak, imparatorluk
borazanlarını çaldırtmıştı. Ancak, gece baskın yapıp, gündüz çekilen bu
Türkmen güçleri karşısında ağır kayıplar vermesi ve giderek Türkmen
sayısının artmasından endişe duyan İmparator, Eskişehir'i terk edip,
İstanbul’a geri dönmek zorunda kalmıştı (Boz, 2020: 53).
İmparator I. Manuel Komnenos, 15 yıl sonra bir kez daha Eskişehir
Bölgesine bir sefer düzenledi. Bu dönemde, Anadolu Selçuklular ile
Bizans Devleti arasındaki başlıca sorun, Eskişehir ve civarındaki
Türkmenler olduğu anlaşılmaktadır. İmparator Manuel, 1175 yılında
ordusuyla beraber Dorylaion/Eskişehir'e gelerek, stratejik önemi olan
burada bir kale yaptırmaya başladı. Bizans kroniği Kinnamos;
İmparatorun Dorylaion'a gelme amacının, oradaki Bizans kalelerini
onarmak ve Dorylaion Kalesini yeniden yapmak olduğunu yazmıştır
(Kinnamos, 2001: 212-215). Kinnamos'un bildirdiğine göre imparator,
Dorylaion'a geldiği sırada, her zamanki gibi çadır kurmuş olan bölgede
2 bin kadar Türkmen’e rastlamıştı: “Şimdi bu metruk şehrin yanıbaşında
2 bin kadar göçebe yaşıyordu. Manuel, bu harap şehri ihyaya teşebbüs
etmedi. Biraz ötede yeni bir yer seçti.”11 İmparator, Türkmenleri
uzaklaştırmasının ardından, şehirden çok uzak olmayan bir yerde, çit
kazıklar çaktırarak, kale yapımına başladı. Ancak Türkmenler, yazları
sürülerini otlattıkları Dorylaion'un verimli ovalarında, bir Bizans
kalesinin yapılması karşısında büyük endişe duymuşlardı. Bu nedenle,
Khoniates'in yazdığına göre, büyük gruplar halinde Dorylaion
civarındaki Türkmenler; yiyecek ve yakacak sağlamak için dışarı çıkan
Bizans askerlerine saldırmıştı. Yiyecek bulmalarını engellemek için ise
tarlaları ateşe verdiğini yazmaktadır (Khoniates, 1995: 121). Yapılan bu
yeni kale, bugünkü Karacaşehir Kalesi’dir. İmparator Manuel, kalede bir
garnizon bırakarak, Eskişehir'den ayrılmıştı. İmparatorun Eskişehir’de
bir kale yapması, Selçuklu yönetimini de kızdırmıştı. Böylece Selçuklu-
Bizans ilişkileri yeniden bozuldu.

11 “Bu seçilen yerin Eskişehir’in 6 mil kadar güney batısındaki metruk Karacaşehir
Kalesi olduğunda kuşku yoktur. Kalenin üslubu son Bizans tarzında olup, yaylanın
Tembris Vadisi’nin güneyine uzanan ıssız bir sırtına kurulmuştur. Her ne kadar
mevkii itibariyle büyük bir mukavemeti haiz idiyse de, su isalesi son derecede zordu”
(Ramsay, 1960: 233).
23
Bizans kaynaklarında, 1175 yılına kadar Dorylaion olarak anılan şehir,
bugün Eskişehir’in hemen kuzeyindeki Şarhöyük’te lokaliz
edilmektedir. 1175 yılında ise Şarhöyük’te değil de, daha stratejik bir
konumda olan Karacaşehir’de yeniden bir kale yapılmıştı. Bu kale
yapılana dek, bölgede Eskişehir adıyla anılan bir yer yoktu. Bizanslıların
Dorylaion olarak andığı harap şehir, Selçuklu kaynaklarında; “Sultan-
Öyüğü” olarak anıldığı anlaşılmaktadır.12
İmparator Manuel, Anadolu’daki Türkmenleri tümüyle temizlemek
amacıyla 1176 yılı ilkbaharında Konya üzerine bir sefere çıktı. Bizans
Ordusu, Myriokephalon'da Selçuk Orduları karşısında ağır bir yenilgiye
uğramasıyla, artık Bizans’ın Türkmenleri Anadolu’dan atma düşüncesi
tümüyle ortadan kalkmış oldu (Khoniates, 1995: 123-130). Savaş
sonrasında yapılan anlaşma gereği İmparator, savaşa neden olan
Dorylaion ve Sublaion/Homa kalelerini yıkması gerekiyordu. Ancak
İmparator, Sublaion/Homa Kalesi’ni yıkarken, Dorylaion/Karacaşehir
Kalesi’ni yıkmaktan vazgeçti. Tüm uyarılara karşın da yıkmamakta ısrar
etti. Çünkü bu kaleyi, Türkmen saldırılarına karşı Bizans’ı koruyacak en
önemli kilit olarak görüyordu (Norwich, 2013: 135). Nitekim, Ege
kıyılarına kadar uzanan bölgenin savunmasını sağlayan Sublaion
Kalesi’nin yıkılması ile, Ege Bölgesindeki Türk fetihleri hızlanmıştı.
1175 yılında Karacaşehir Kalesi’nin yapılması ile, bölgedeki Türkmen
faaliyetleri kontrol altına alınması amaçlanmıştı. Ancak İmparator
Manuel’in 1180 yılında ölümünden sonra, Sultan II. Kılıç Arslan,
Dorylaion ile birlikte Kütahya’ya kadar olan yerleri fethetmişti
(Demirkent, 2005: 91). Bu tarihten sonra Kütahya ve Eskişehir bölgesi
bütünüyle Anadolu Selçukluların egemenliğine girdi. Nitekim bir
kaynağa göre, 1195 yılında İmparator 3. Aleksios Angelos, isyan etmiş bir
generalini, Ankara ve Eskişehir Bölgesi meliki olan Muhyiddin
Mesudşah’ın katkısıyla bertaraf ettiği kayıtlıdır (Manaz, 2019: 59).
1197 yılında İmparator III. Alexios, İnönü Vadisi’ndeki Bathys/Sarısu
bölgesinde bulunan Türkmenleri, Bizans topraklarına olası saldırıları
önlemek için bir ordu gönderdi. Ordu, Nikaia/İznik ve Prousa/Bursa'ya
doğru yürüdü. Olasılıkla, Bathys mıntıkasındaki Türklerin Nikaia
yoluna ve Karasu Vadisi’ne girebilmelerini engellemek için, Manuel
tarafından tahkim edilen Pithekas yakınlarındaki köprü başında bekledi.
Prousa/Bursa'ya giden dar geçitle, özellikle de Armenokastron/Ermeni

12 Nitekim Arap gezgin Ali b. Ebu Bekir el-Haravî, bu bölgeye “Sultanöyüğü”


demişti. Bu isimle anılmasında, Kılıç Arslan’ın karargâhını Eskişehir önlerine
kurmasının neden olduğu düşünülmektedir.
24
Derbendi’nde çok güvenli bir koruma hattı vardı. Burası, Lefke’nin
güneyindeki Sakarya geçitlerini de koruyordu (Wittek, 1969: 215).
1204-1260 yıllarında Bizans İmparatorluk merkezinin Nikaia/İznik’e
taşındığı dönemde de, Eskişehir ve Karacaşehir Kalesi’nin Bizans
egemenliğine geçtiğine dair hiçbir emare yoktur.13 Gıyaseddin
Keyhüsrev’in kötü yönetimi nedeniyle, sayıları her geçen gün daha da
artan Anadolu’daki Türkmen nüfusunu yönetmekten aciz kalan Selçuklu
yönetimi, Türkmenleri kontrol altında tutabilmek amacıyla bazı sert
önlemlere başvurması, Baba İshak İsyanı’na neden olmuştu. Bu da,
Türkiye Selçukluları için, geri dönülemez bir süreci başlattı (Ocak, 1996:
41). Ardından yaşanan 1243 yılı Kösedağ Savaşı ile İlhanlılara yenilen
Selçuklu Devleti, Moğol denetimini girdi. Böylece Eskişehir Bölgesi,
bazen dolaylı, bazen de doğrudan İlhanlıların egemenliğine girmiş oldu.
Kırşehir Emiri olan Cacaoğlu Nureddin’in 1272 tarihli vakfiyesinde,
Eskişehir’de harap olmuş 17 mescidin varlığından söz etmesi,
Eskişehir’in çok uzun süreden beri Türk-İslam şehri olduğuna delalet
etmektedir. Yine bu vakfiyede, Eskişehir çevresindeki bazı Türk
köylerinin de kayıtlı olması,14 bölgenin XIII. yüzyılın ikinci yarısında
kesinlikle bir İlhanlı-Selçuklu şehri olduğunu göstermektedir. Aynı
yüzyılda, Kütahya ve Ankara ile bu iki şehir arasında kalan Eskişehir,
bir süre Germiyanoğulları egemenliği altında girdiği anlaşılmaktadır
(Albek, 1991: 97-99). XIV. yüzyılın başında İlhanlı Devleti’nin Anadolu
Genel Valisi olan Demirtaş’ın yönetiminde Sultan-Yükü/Sultan-Öyüğü
Beyliği olarak adı geçtiğine göre, 1327 yılına kadar Eskişehir’in, Osmanlı
yönetimine girmediği anlaşılmaktadır (El-Ömeri, 2014: 153). Bu yüzyılda
Moğol baskısından kaçan Türkmenlerin, yoğun olarak Bizans sınır
bölgesine doğru yığıldığına tanık olmaktayız. Genellikle de bu Türkmen
grupları, sürüleri için ideal olan Eskişehir bölgesinde yoğunlaştığı
anlaşılmaktadır.

13 1204-1260 yıllarında; “Küçük Asya, Paphlagonia, Mysia ile Bithynia, Büyük


Phrygia, Phrygia Kapatiane (Hellespontos Phrygia'sı), Karia, Kilikia'nın bir bölümü,
Lydia'nın hemen hemen bütünü, Rumların egemenliği altında bulunuyordu”
(Doukas, 2008: 4)
14 “Tanrı tarafından korunmuş olan Sultanyüği/Sultanöyüğü’ne tabi şu nesneleri
dahi vakfetmiştir: Kara-Gova köyünün tamamı olup sınırı [?] köyüne kadar Eğri-Özi
köyüne, Alıncık köyüne ve Göç-Özi köyüne kadar uzanır. Göç-Özi adını taşıyan
köyünün tamamı olup, sınırı Kara-Gova adı verilen köye kadar uzanır. Bu köy
Sevindik mülkünde olup Direklü’ye, Saru-Kavak’a ve köyden şehre kadar giden yola
kadar uzanır. [..]” (Temir, 1959: 127-128).
25
5. XIII-XIV. Yüzyılda Eskişehir Neresi idi?
Kaynaklarda Yunanca Dorylaion (Δορυλαıοv), Latince Dorylaeum
adıyla anılan kentin adı; Dorylaei, Dorylaeion, Dorylaeus ve Dorylleon
gibi farklı şekillerde yazılmıştır. Kentin adı en eski, 1. yüzyılda Strabon’da
kayıtlıdır. Bu kaynağa göre, Frigya Epiktetos merkezlerinden biridir.
Epigrafik malzeme, kent adının en eski şekliyle “Dorylaeion” olarak
okunduğunu anlaşılmaktadır. Büyük olasılıkla yerleşim yeri, İ.Ö. IV.
yüzyıldan itibaren bu adla anılmaya başlanmıştır. Frig kökenli bir
sözcüğe eklenip, bu adı oluşturmuş. Dorylaeum’da ele geçirilen
yazıtlarda, kurucu olarak iki kahramanın adı geçmektedir. Nitekim
şehirde, Akamas ve Dorylaos adlı efsanevi kahramanlar vardır.
Olasılıkla, Eretria'lı Doryleos tarafından kurulduğu için bu adı almıştır
(Demirkent, 2005: 83). Bilge Umar’a göre, ilk bakışta adı; Yunanca
"taştan destek direği" demek olan Dorylas sözcüğüne, bir takının
eklenmesiyle türetilmiş olduğunu düşünülse de, adının Yunancadan
gelmediğini düşünmektedir. Nitekim Dorylaeion şehri, Roma
Döneminde bile Hellenleşmediği gibi, bölgede henüz Hellen dili
konuşulmamasını buna kanıt olarak sunmaktadır. Bu nedenle, adının
Anadolu kökenli olduğunu ve ‘eion’ takısı çıkarılınca kalan; ‘Doryla'nın,
‘Dorula’, "kapı-boğaz" anlamına geldiğini düşünmektedir. Nitekim,
Eskişehir’in 6 yolun birleştiği bir yerde olmasının, bu ada kaynaklık
ettiğini aktarmaktadır (Umar, 1993: 222).
Dorylaion şehrinde, 69-79 tarihinden itibaren sikke basıldığına göre,
şehir bu dönemde büyük bir önem kazanmış olmalıdır. Olasılıkla Roma
Devrindeki Dorylaion’u, bugünkü Odunpazarı bölgesinde aranmalıdır.
Çünkü Şarhöyük Tepesi, çok ufak bir alan olup, olasılıkla Bizans
Döneminde Arap ve Türk saldırıları nedeniyle yapılmış bir kale kent
olmalıdır. Şarhöyük, Frig Döneminde kullanılmış olsa da, Roma
Devrinde şehir, kaplıca çevresinde yeniden kurulduğu düşülmektedir.15
Ortaçağ’da ise yeniden kaleli şehirlerin önem kazanması, bölgenin askeri
stratejik bir noktada olması nedeniyle Şarhöyük’teki kalenin yeniden
kullanıldığı düşünülmektedir (Manaz, 2019: 95, 10, 68). Nitekim,
Anadolu’daki birçok Roma şehrinin yakınında, Ortaçağ Döneminde
kaleli bir şehir kurulduğu bilinmektedir.
Şehrin 3. kez kuruluşu ise, XII. yüzyılda gerçekleşmişti. Nitekim Bizans
kroniği Kinnamos, Kutalmışoğulları tarafından fethedildikten sonra

15 Nitekim K. Belke ve N. Mersich, Tabula İmperii Byzantini 7’de geniş otlaklara ve


akarsulara sahip bir alanda yer alan Dorylaion’un stratejik öneminden bahsedilmekte
ve Sarısu ile Porsuk Çaylarının arasında son derece verimli bir arazide yer aldığı
bildirilmektedir (Manaz, 2019: 70).
26
Dorylaion/Eskişehir’in harabeye döndüğünü ve içinde yaşayan yerli
Rum halkın da, kenti terk ettiğini bildirmektedir: "Bu Dorylaion, bir
zamanlar Anadolu'nun en büyük şehirlerinden biriydi ve çok önemliydi.
Çevresindeki ovalarda hafif bir rüzgar eser; ovaları düz ve olağanüstü
güzelliktedir; zengin, bereketli bir yerdir. Ortasından güzel görünüşlü ve
suyu tatlı bir nehir geçer. Öyle bol balığı vardır ki, halkın durmadan
tutmasına rağmen tükenmez. Daha önceki caesar Melissenos tarafından
burada şahane binalar yapılmıştı. Çevresinde de kalabalık köyler, doğal
sıcak su kaynakları ile hamamlar vardı. Orada, insanoğluna zevk veren
her şey bol bol bulunmaktadır. Fakat Türkler, Romalılarla olan
savaşlarının en yoğunlaştığı bir dönemde kaleyi, temellerine kadar
yıktılar. Şehirde de kimse kalmadı. Her şey, eski ihtişamının çok hafif bir
gölgesi haline geldi. İşte, bu şehir böyleydi."16
Thema adı verilen askeri bölgelerin yeni bir düzenlemesine göre Frigya
Eyaleti, Anatolia ve Opsikion olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Opsikion
theması; Midaion/Karahöyük, Dorylaion ve Kotiaion/Kütahya'yı
içeriyordu. Dorylaion/Eskişehir, Opsikion/Opsikia theması içinde
olduğu için, savaş sırasında ordu genellikle burada toplanmaktaydı.
Opsikia themasında, imparatora ait olan Tembrion adındaki arazi,
Dorylaion'un yahut Midaion/Karahöyük'ün yanındaydı. İmparator bir
sefere çıktığı zaman, sofrasında balık bulundurmak için balıkçıları da
yanına alırmış. Tembris/Porsuk Nehri, iki şehrin de yanından geçermiş
(Ramsay, 1960: 164, 231, 233).
Bizans Devrinin Dorylaion'u, Eskişehir’in biraz kuzeyindeki
Şarhöyük’te olduğu büyük ölçüde kanıtlanmıştır. Şehir, harap olduktan
sonra İmparator Manuel, bölgenin stratejik önemi nedeniyle yıkılan
kaleyi onarmak yerine, daha stratejik bir noktada bulunan
Karacaşehir'de yeniden garnizon kalesi yaptırmıştı17 (Ramsay, 1960:
90).

16 “(İmparator), her iki nehir etrafından Dorylaion’a vardı. Bunlardan biri yerlilerin
söyleyişiyle Bathys/Sarısu, diğeri Thybris/Tembris/Porsuk idi. (Şehrin) çevresindeki
tüm kırsalı istila ettikten sonra, birçok adamı ve bir miktar vahşi hayvanı sürüp
çıkardı. Bir nehir, görülmeye değer, suyu lezzetli, kentin ortasından akardı. İçinde,
oradaki insanlar tarafından bolca avlanan bolca balık yüzerdi. İmparator kentten uzak
olmayan kazıklı bir barikat/çit kurdu ve sur inşaatı için hazırlıklara başladı”
(Kinnamos, 2001: 211-213).
17 Şarhöyük'teki kazı çalışmalarında, Orta Bizans Dönemi'ne (842-1204) ait sur
kalıntılarının ortaya çıkarılması, İmparator Manuel'in Dorylaion'u, Şarhöyük'te
yaptırtırmış olabileceği düşüncesini gündeme getirilmişse de, bu kale, 1075 yılında
Türkmenlerin yıktığı kale olmalıdır. Kinnamos, Manuel'in yaptırdığı yeni Dorylaion
Kalesi’ni, eski kentte değil, bu kente yakın bir yerde yaptırdığını belirtmesi, bunun bir
27
1075’li yıllardan sonra, Türkmen saldırılarıyla kalesi yıkılan ve harap olan
Dorylaion/Şarhöyük’teki eski şehrin yanında bugünkü Odunpazarı
bölgesinde, tamamıyla Türkmenlerden oluşan yeni bir yaşam alanı
kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu yeni yaşam alanı, Türkmenlerin
yaşamlarına uygun biçimde kalenin olduğu tepede değil, düz alanda,
olasılıkla eski Roma şehri yıkıntıları üzerinde kurulmuştu. Nitekim
567/1173 yılında, Eskişehir'i ziyaret etmiş olduğu anlaşılan Arap gezgin
el-Haravi, çarşı bölgesindeki yıkık yapılardan, şehrin harap görünümden
söz etmiştir. “İslam ülkelerinin bir köşesinde, küffar sınırında bir acayip
şehir” olduğundan bahsetmektedir.18 Yine, 1272 tarihli Cacaoğlu
Vakfiyesi’nde de, Eskişehir’de harap olmuş 17 mescitten
bahsedilmektedir. Görüldüğü gibi XIII. yüzyılda Eskişehir, tümüyle bir
Türkmen/İslam şehri olduğu anlaşılmaktadır.
İşte bu koşullar altında, İmparator Manuel'in 1175 yılında Şarhöyük’teki
Eski Dorylaion Kalesi’ni yenilemek yerine, daha stratejik bir nokta olan
Karacaşehir’de Yeni Dorylaion Kalesi’ni yaptırmıştı. 40 günde yapılan
bu kalenin yapımına bizzat imparator nezaret etmişti. Çevresi tümüyle
Türkmenler tarafından çevrili olan bu tepedeki kalenin yapımı sırasında
askerler, sürekli Türkmen saldırılarına uğranmıştı. Bazen bizzat
İmparator, bu saldırıları önlemek için kaleden çıkıp, Türkmenler üzerine
saldırmıştı. 1176 yılındaki Myriokephalon Savaşı’nda yenilen Bizans
İmparatorunun kabul ettiği en önemli şart, Dorylaion yani Karacaşehir
Kalesi’ni yıkmaktı. Ancak, bu sözünü yerine getirmemiş, kaleyi
yıkmamıştı (Nitetas, 1995: 121, 131). Türkmen bölgesinin ortasındaki bu
kale, İmparatorun ölümü üzerine, 1180 yılından sonra, Eski
Dorylaion/Şarhöyük Kalesi’nin akıbetine uğrayıp, tümüyle yıkıldı. Belki
de, İmparatorun kurtuluş fidyesi için, Selçuklulara verdiği kaleler içinde
Karacaşehir Kalesi de vardı.19
Osmanlıların Eskişehir bölgesine geldiğinde, sadece Karacaşehir Kalesi
bulunuyordu. Şarhöyük’teki yıkılmış eski kalenin yanında kurulmuş eski
şehirde de, ayrı bir yerleşim alanı vardı. Bu nedenle Eski Dorylaion

kanıtı sayılabilir. Zaten, aynı dönemde yan yana iki kalenin yapılması mantıklı
değildir. Yapılan kazılar sonunda da, Karacahisar Kalesi’nin Geç Bizans Devrine ait
olduğu belirlenmiştir.
18 Clive Foss, The Beginnings of the Ottoman Empire, Oxford Üniversitesi yayını,
2022, s. 37
19 “Türkmenler, Gıyaseddin Keyhüsrev'i öldüren Bizans kralını esir edip, oğlu
Keykavus b. Keyhüsrev'e teslim etti. Keykavus, onu öldürmek istedi. Ancak, Bizans
İmparatoru canını kurtarmak için büyük para teklif etti ve Müslümanların hiç sahip
olmadıkları şehirleri ve kaleleri teslim etti” (El-Ömeri, 2014: 344).
28
şehrinin olduğu yeri; Selçuklular Sultanöyüğü,20 Osmanlılar ise Eski-
Şehir olarak andığı anlaşılmaktadır. Nitekim tahrir defteri kayıtlarında;
Eskişehir ile Karacaşehir iki ayrı kaza merkezi olup, bölge iki şehir ve
iki merkez tarafından yönetilmek zorunda kalmıştı. Terkedilen Eski
Dorylaion şehri kenarında kurulmuş şehre, Osmanlılar “Eski-Şehir” adı
vermişken, İmparator Manuel'in yaptırdığı yeni kale, daha sonra da
eteğinde kurulmuş olan şehre de “Karaca-Şehir” adı verilmiş olmalıdır.21
XIII-XIV. yüzyıl İslam/Türk kaynaklarında şehrin adı olarak zikredilen
Sultanöyüğü sözcüğünün, 1472 yılı tahrir defterinde, “vilayet/sancak”
olarak anıldığı anlaşılmaktadır.22 Buna karşılık, Sultanöyüğü şehrinin de,
‘Eski-Şehir‘ adıyla anıldığı düşünülmektedir. Nitekim, ilk Osmanlı
kroniklerinden geçen ‘Eski-Şehir’ adı, 1472 yılından itibaren tahrir
defterlerinde kayıtlıdır.23 Osmanlı kroniklerinde, İtburnu/Uludere yolu
üzerinde olduğu sözü edilen Eski-Hisar’ın Eskişehir’den farklı bir kale
olup-olmadığı belirlenememiştir.

6. Eskişehir ve Çevresine Dair Osmanlı Rivayetleri


6.a. Ertuğrul Bey ve Obasının Bölgeye Yerleşmesi
Osmanlı geleneğine göre Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi, Selçuklu
Sultanının hizmetinde bir gazi birliğine komuta ediyormuş. Bizans
sınırında, Dorylaion/Eskişehir yöresinde bir Bizans ve Moğol ordusunu
yenmiş. Sultan da onu, Eskişehir'i ikta olarak verip ödüllendirmiş.
Neşri’nin bir kaydına göre Ertuğrul Bey, Sultan-Öyüğü'ne gelmeden
önce aşiretiyle birlikte, Ankara yakınlarındaki Karacadağ'da bir süre
ikamet etmiş.24 Sultan I. Alaaddin Keykubad'ın, 1231 yılında İznik Rum
ordusuyla savaşmak üzere Sultan-Öyüğü bölgesine gelmesinin ardından,
Ertuğrul Gazi'nin Sultan’a yardım etmek üzere Karaca-Dağ'dan gelmiş.
Selçuklu Ordusu saflarında, önce Ermeni-Derbendi’nde Bizans
birliklerine karşı savaşmış, ardından da Sultan’la birlikte Karacahisar

20 Nitekim 1272 tarihli Cacaoğlu Vakfiyesi’nde Sultan-Eyüğü, 1330’lu yıllarda İbn


Battuta’nın Seyahatnamesinde ise, iki kişinin lakabına atfen, Sultan-Öyük olarak
kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır (İbn Battuta, 2000: I-431).
21 Osmanlı geleneğine göre, Cuma hutbesini Karacahisar’da okunurken, Bayram
hutbesi Eskişehir’de okunmuştu (Âşıkpaşazâde Tarihi, 2003: 331, 332, 340, 347).
22 BOA. KK. 3358, s. 1
23 BOA. KK. 3358, s. 3, 13, 14
24 “Gelüb Engûriyye/Ankara’ya karîb [yakın] Karaca-Dağ nüzul itdiler. Andan
Sultan-Öyüğü’ne rihlet [göç] itdiler” (Neşri, 1949: 61).
29
kuşatmasına katılmış. Sonra, Sultan I. Alaaddin’in kendisine yurt olarak
gösterdiği Söğüt'e, aşiretiyle birlikte yerleşmiş (Neşri, 1949: 61).
Ahmedî ile Ruhi tarihindeki25 bir başka söylenceye göre ise Ertuğrul
Gazi, aşiretiyle birlikte Karaca-Dağ'da iken, Sultan I. Alaaddin'in gaza
niyetiyle Sultan-Öyüğü bölgesine geldiğini duyunca, aşiretiyle birlikte
buraya göç edip, Sultan’ın hizmetine girmiş. Ertuğrul Gazi, oğlu
Saruyatu'yı Sultan’a gönderip, ondan kendilerine bir yurt göstermesini
istemiş. Bunun üzerine Sultan I. Alaaddin Keykubad da, Karacahisar ve
Bilecik tekfurlarının kendisine bağlı olup, haraç verdiklerini belirterek,
bu iki hisarın ortasında kalan Söğüt denilen yeri, onlara yurt olarak
göstermiş (Boz, 2020: 67).
Hacı Bektaş-î Veli Velâyetnâme'sindeki bir rivayete göre de; Sultan
Alaaddin'in Bursa ve civarını almak için Sultanönü'ne gelerek kışı
burada geçirmiş. Sultan, Tatarların ahitlerini bozmaları üzerine, Rum
hududunu, Kayı boyundan Ay-Doğmuş Alp, Er-Doğdu Alp ve Gündüz
Alp isminde üç kardeşe emanet etmiş (Vilâyet-nâme, 1990: 72; Boz, 2020:
67). İbn-i Kemal’e göre Osman Gazi, 1291 yılında Karacahisar’ın alması
üzerine uç beyliğine yükselen Osmanlı Beyliği, bu dönemde henüz
Mahrûse-i Sultanyüki adı ile bilinen Eskişehir’e de sahip olmuş (İbn-i
Kemal, 1970: 106). Hammer’e göre ise Sultanönü, Osman Gazi’nin
babasının doğduğu ve öldüğü yerdir (Hammer, 2005: 2).

6.b. Osman Gazi Döneminde Eskişehir’e Dair Rivayetler


Osmanlı kroniklerinde, Eskişehir ve Sultanöyüğü bölgesine ilişkin
anlatılar, adeta birer öykü tadındadır. Osman Gazi’nin Eskişehir
Bölgesindeki egemenlik süreci, tarih yazıcıları tarafından bir aşk
hikayesiyle süslendiği anlaşılmaktadır.
Söğüt’ü kışlak olarak kullanan Osman Gazi’nin, hemen doğusunda
bulunan İnönü ve Eskişehir’in yöneticileriyle de dostluklar kurduğuna
dair söylenceler doğru olmalıdır. Hatta bu dostlukların, içkili sohbetlerle

25 “Sultan Alaaddin, bu esnada gaza niyetine leşker cem idüb, Konya'dan kalkub,
günlerden bir gün Sultan-Üyüği'ne konmuş idi. Meğer ‘Iys evladından Ertuğrul,
Sultan Alaaddin'in gazaya gitdüğin işidüb, cümle cema'atiyle göçmel kalkub, gelüb
Sultan-Üyüği'nde Sultan Alaeddin hizmetine yetişüb, mikdarınca piş-keş çeküb,
Sultan buni hayli hoşca görüb, akıncıbaşı kıldı. [..] Sultan Alaaddin Keykubad
mevtinden ol vakte dek 32 yıl geçmiş idi. Evan-i sebaha yetişdükten sonra Sultan-
Üyügi tarafına geldi. Anda Ertuğrul Beg, ol diyara gelen Oğuzlarun begi idi. Sultan
Gıyaseddin'e buluşdı ve piş-keş çekdi. Osman Beg'ün bir oglın ana mülazım itdi”
(Ruhi Tarihi, 1992: 376, 378).
30
pekiştirilmesi de akla yatkındır.26 Nitekim, İnalcık’ın tabiriyle Osman
Gazi’nin İnönü Beyi ile bu arkadaşlığını “serkeşlik” olarak
nitelemektedir. Öyle anlaşılıyor ki, bu üç bölge yöneticisi arasında bir
çatışma yaşanmış görünüyor. Bu çatışmanın, bir kız meselesi yüzünden
çıktığına dair söylence, tarihsel olayların süslenmesi amacıyla yapıldığı
düşünülmektedir. Belki de Osman Gazi’nin ilk askeri faaliyetini, bir
Müslüman yöneticiyle yapılmış olmasını gerekçeleştirmek amacıyla
uydurulmuş rivayetlerdir.
Osman Gazi’nin âşık olduğu kızın, bazı kroniklerde Şeyh Edebali’nin kızı
olduğuna dair rivayetler olsa da, bu bilginin kesinlikle hatalı olduğu
belirlenmiştir.27 Osmanlı geleneğine göre Şeyh Edebali, İt-Burnu köyüne
yerleşmiş kolonizatör bir derviştir. Bölgedeki Türkmenler üzerinde etkili
olan, saygı gören ve sözü dinlenen bir kişidir. Osman Gazi’nin de, birçok
kez buraya gelip, Şeyh ile görüştüğü yazılmaktadır. Hatta, Osman
Gazi’nin bu gelmelerinden birinde, Edebali'nin kızı Mal-Hatun'u
görerek, âşık olduğu da rivayet edilmektedir. Söylenceye göre, Eski-
Hisar Beyi huzurunda Mal-Hatun’u kendisine istemiş. Neşri’ye göre
Osman Gazi, Eskişehir'e giderek Sultan’ın naibine konuk olduğunu bir
sohbet sırasında Eskişehir Beyi’ne, İt-Burnu köyünde görmüş olduğu
Mal-Hatun adlı bir kıza âşık olduğunu bahsetmiş. Eski-Hisar Beyi de bu
konuda kendisine yardım edeceğini söylemiş.28 Ancak, daha sonra kendi
hükmü altında olan bu köydeki kızı, Osman Gazi’ye vermek istememiş.

26 “Ve bi’l-cümle Ertuğrul pir-i fâni olub, oğlı Osman karındaşlarıyla kendü boyları
içinde hâkim olub, tamamet-i göçer evli etrâk, anun mahkûmı oldı. Ol vakit Sultan
‘Alaüddin-i sânî’nün Sultan-Öyüği’nün Eskişehrinde ve İnönü’nde nâibleri varidi.
Osman Gazi bunlarun yirine varub, gelüb dostluk iderdi. Ammâ İnönü Beyiyle
ittihadda yârenlerdi. Dâim hilesine ‘ıyş ü ‘işrete meşguldü” (Neşri, 1949: I-73).
27 Nitekim, tarihçi Neşri de, Mal-Hatun’un babasının Ede-Bali olduğunu yazmıyor.
Ancak başka bir fasılda Osman Gazi’nin ünlü ağaç rüyasının yorumlandığı fasılda,
saltanat müjdelenmesi nedeniyle kızı Mal-Hatun’u Osman Gazi’ye verdiği
yazılmaktadır. Ancak bu fasılda adı; ‘Mal-Hatun’ değil, ‘Mal-hun Hatun’dur (Neşri,
1949: I-83).
28 Bu hikayede geçen “Eski-Hisar” kalesinin Eskişehir olup-olmadığı
belirlenememiştir. Nitekim Neşri, bu kaleyi anlatırken şu ifadeyi kullanmıştır:
“Osman Gazi, Eski-Hisar’a giderken, İtburnu nam karyede.” Bugün Uludere olarak
anılan köydeki Şeyh Süleyman Türbesi vardır. Buradaki tekke, Şeyh Edebali’yi
yetiştiren hocası Şeyh Süleyman’ın tekkesiydi. İlk Osmanlı vakıf köylerinden biri olan
anılan İt-Burnu köyüne 10 km uzaklıkta; Çalkara ve Ortaca köylerindeki Ede
Zaviyesi, olasılıkla yolcuların barınma ve konaklama görevini görmekteydi. Burası
dağın iki yüzünü de denetim altında tutabilecek konumda, adeta bir derbent
niteliğindeydi (Doğru, 1991: 43).
31
Mal-Hatun'u kendisi için düşündüğü için, vermediğini yazan Neşri,
Osman Gazi'nin, naibin bu niyetini fark etmesi üzerine gizlice Mal-
Hatun'u kaçırmış. Güvenli bir yerde saklamak için de, yakın dostu olan
İnönü Beyi’nin yanına getirmiş.29
Osman Gazi, İnönü’nde arkadaşlarıyla birlikte işret yaptığı sırada,30
Sultan-Öyüğü Beyi, İtburnu köyüne adam göndermiş. Diğer yandan
Eskişehir Beyi’ne de haber yollamış. Hiddetlenen Sultan-Öyüğü Beyi,
İnönü Beyi’nden Osman Gazi’yi kendisine teslim etmesini istemiş. Ancak
Osman Gazi’yi vermeyince, Sultan-Öyüğü Beyi askerini toplayıp, İnönü
Beyi’nin bulunduğu, İnhisarı’ndaki harabe hisarların olduğu yeri
kuşatıp, Osman Gazi’yi zorla istemiş. İnönü Beyi, yanındaki ileri-
gelenlerle bir toplantı yapıp, Osman’ı verip-vermemeyi tartışmış. Bir
kısmı vermeyi, bir kısmı da vermemeyi önermiş. Bunun üzerine Osman
Gazi, kardeşi Gündüz’le birlikte çatışarak kuşatmayı kırıp, Söğüt’e
dönmeyi başarmış. Sonra Osman Gazi, yanına silah arkadaşlarını alıp,
bölgeye yeniden gelmiş. Eski-Şehir Beyi’nin askerlerini yenmiş. Neşri’ye
göre tüm bu olaylar, Ertuğrul Gazi’nin sağlığında yaşanmış.

7. Eskişehir ve Çevresinin Osmanlı Egemenliğine Girişi


Neşri’ye göre Söğüt’ün doğusunda kalan Sultan-Öyügi, Eskişehir ve
İnönü, Türk ve Rumların birlikte yaşadığı topraklar olsalar da, Selçuklu
Sultanı Alaaddin’in naibleri tarafından yönetilen bir İslam toprağıydı31
(Neşri, 1949: I-73). Bu nedenle, Osman Gazi’nin Eskişehir Bölgesindeki
faaliyetleri, fütuhat olarak değerlendirilemez. Nitekim bölge, 1074
yılından sonra daimi olarak Türklerin yaşadığı bir bölge olmuştur. Zaten,
Ertuğrul Gazi ve Türkmenlerinin yerleştiği Söğüt-Domaniç mıntıkası,

29 “Kendü İn-Öni’ne gelüb, bir kaç gün İn-Öni begiyle sayda ve ‘işrete meşgul oldılar.
Bu yandan Sultan Öyüği begi, İt-Burnı köyüne âdem gönderüb, varub ahvâle vakıf
olub, gelüb Eski-Şehir begine haber virdiler [..] Ol gazabla Sultan-Öyüği begi
askerin cem’ idüb gelüb İn-Öni’nde, İn-Hisarı İlinde harâbe hisar yirleri vardur ki,
ol vakit İn-Öni beglerinün tevâbi’iyle ve levâhikıyle sarayları ve evleriydi, anı
muhasara idüb, Osman’ı taleb itdi” (Neşri, 1949: I-75).
30 “Eski-Hisar'a giderken İt-Burnı nam karyede Mal-Hatun’ı gördüp âşık oldı. Sonra
İn-Öni'ne gelüb bir kaç gün İn-Öni begiyle sayda ve işrete meşgul oldılar. Bu
yanadan Sultan Öyüği begi, İt-Burnı köyine adem gönderüb, varub ahvâle vakıf
olub, gelüb Eski-Şehir Beg’ine haber virdiler” (Neşri, 1949: I-75, 77).
31 “Ol vakit Sultan Alaaddin-i saninün Sultan-Öyügi'nün Eski-Şehri’nde ve İn-
Öni'nde naibleri varidi. Osman Gazi bunlarun yirine varub gelüb dostluk iderdi.
Amma İn-Öni Begiyle ittihadda yarenlerdi. Daim bilesine ‘iyş ü işretle meşguldi”
(Neşri, I-73).
32
Eskişehir bölgesinin oldukça batısında ve Bizans arazisi sınırında
bulunuyordu.
Osmanlı kroniklerinde, Osman Gazi’nin Eskişehir Bölgesindeki
faaliyetlere ilişkin bilgiler son derece karmaşık ve çelişkilidir. Osmanlı
geleneğine göre, Osman Gazi’nin ilk askeri da başarısı, Eskişehir
bölgesindeki Selçuklu yöneticilerine karşı yaşanmış görünüyor. Ancak bu
savaş, Bizans arazisinde değil, oldukça doğudaki İslam toprağı olan
Eskişehir Bölgesinde yaşanmış görünüyor. Kroniklerde geçen Sultan-
Öyüğü’nün bir bölge, ya da yönetim alanının adı olduğu anlaşılmaktadır.
Selçuklu Sultanının, Sultan-Öyüğü’ne bağlı Eskişehir ile İnönü’de
naibleri yani vekilleri olduğuna göre, “dar’ül-islam” toprağıdır. Ancak
Osmanlı geleneğine göre Karaca-Hisar Kalesi, Selçuklu Devleti’nin
haraçgüzârı olan bir tekfurluk imiş.
Karaca-Hisar’ın fethinden önce, Osmanlı kroniklerinin verdiği bilgilere
göre, Selçuklu Devleti’nin toprakları olduğu belirtilen Eskişehir ve
İnönü’nün Osman Bey’in denetimine girdiğini kabul etmek akla yatkın
değildir. Hiçbir fütuhatı olmayan bir Türkmen grubunun, geniş bir
bölgeyi kapsayan İnönü ve Eskişehir bölgesini, Selçukluların elinden
alması düşünülemez. Olasılıkla, bu rivayetlerde geçen tüm bu olaylar,
oldukça önemsiz bazı çatışmaların süslendirilmesinden ibaret olmalıdır.
Belki de anlatılan bu rivayetlerle, Osman Bey’in Selçuklu Devleti’nin
yerel yöneticilerine karşı direnen bir lider profili oluşturmayı
amaçlanmaktaydı.32
Osmanlı kroniklerini dikkate alırsak, Eskişehir Bölgesinin 1300 yılından
çok önce Osman Gazi’nin denetimine geçmiş olmalıdır. Ancak, bu bilgi
oldukça abartılı ve gerçekdışıdır. Nitekim, Osmanlı kroniklerinin en
eskisi olan Ahmedî'nin İskendernâme’sine göre Sultanönü, Osman ve
hatta Orhan tarafından değil, Sultan I. Murat tarafından 1362'de

32 Osmanlı kroniklerine göre, Osman Bey’in ilk Sakarya Seferi sırasında,


Keskin’deki Beştaş Zaviyesi’ne gelerek, Sakarya’dan nasıl geçilebileceğini
öğrenmişti. Şeyhin verdiği bilgiler doğrultusunda Osman Bey, Sakarya’yı atlarla
geçebileceği yer olan Sarıkaya mevkiine gelip, buradan ırmağı geçmişti. Halil İnalcık
ile birlikte, bu bölgede yaptığımız gezide, aynı güzergahtan geçip, Sarıkaya mevkiine
geldik. Burası kayalık bir bölge olup, ırmağın suyu kayalar üzerinde derin olmayacak
bir biçimde aktığı gibi, atlarla geçişe bugün bile uygun olduğu belirlenmiştir. Wittek,
Sarıca-Kaya olarak anılan bu bölgenin karşısındaki Bozaniç Kaya’nın çatalı arasında,
eski bir kale kalıntısı belirlemiştir (Wittek, 1935: 78). Olasılıkla bu kale, yol güzergahı
üzerinde güvenlik amacıyla yapılmış bir karakol kulesi olmalıdır.
33
fethedilmişti. Şükrullah Tarihi’nde de benzer bir iddia vardır.33 Foss’a
göre, Sultanyüki/Eskişehir, Osman ve Orhan'ın saltanatları boyunca ya
bağımsız bir beylik, ya da Germiyanoğlu Beyliğine bağlı olabileceğini
savunmaktadır34 (Foss, 2020: 43).
Arap gezgin el-Ömerî’nin, Cenovalı Balaban'dan Anadolu Beyliklerine
ilişkin aldığı bilgilere göre; Orhan Gazi’nin beyliği ile birlikte aynıca
“Sultanöyük/Sultanönü Beyliği” olduğunu anlaşılmaktadır. Sultanönü
Beyliği ise, Timurtaş’ın egemenliği altınaydı.35
Görüldüğü gibi 1327 yılına kadar Sultanönü, doğrudan İlhanlı
yönetimine bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı geleneğine dayanarak
Sultanönü Bölgesi ile Eskişehir’in, XIII. yüzyılda Osmanlı idaresine
geçmiş olması düşünülemez. Dahası, Osman Gazi’nin, Selçuklu ya da
İlhanlı yönetimindeki Eskişehir ve çevresindeki şehir ve kaleleri aldığına
dair söylenceler, hiç akla uygun değildir. Uc gazisi olarak Osman
Gazi’nin, Bizans arazisinde yaptığı fetihlerle aldığı kale ve topraklara
“kılıç hakkı” olarak sahip olması son derece doğaldır. Ancak, Selçuklu ve
İlhanlı yönetimindeki bir bölgenin, Germiyan veya Candaroğlu Beyliğine
bağlı bir alp grubu tarafından, hem de çok erken bir devirde alması
düşünülemez. Sultanönü Bölgesinin Osmanlı egemenliğine geçmesi,
İlhanlı Devleti Anadolu Genel Valisi Timurtaş’ın ölümü sonrasında, yani
1327 yılından sonra olabilir. Ancak Eskişehir, XIV. yüzyıl başında
Anadolu’nun iki güçlü beyliği arasında olup, bu iki beyliğin nüfuz
alanındaydı. Bu nedenle Eskişehir bölgesinin, çok daha geç bir dönemde
Osmanlı egemenliğine geçtiği akla uygundur. Söğüt ve Domaniç
arasında kalan İnönü ve Bozüyük bölgesinin Osman veya Orhan Gazi
Döneminde egemenlik alanına katıldığı düşünülebilir.
1472 tarihli bir vakıf defterinde, Eskişehir ve Karacaşehir Kazası
sınırları içinde, Orhan Gazi’ye ait 2-3 vakıf çiftliğinin adı geçmektedir.
Ancak bu defter, klasik bir vakıf veya tahrir defteri olmayıp, bir rapor

33 “Engüriye/Ankara dedikleri yalçın kaleyi aldı. O yöredeki bozguncuların kökünü


kazıdı. Bir takımı baş eğip and ettiler. Oradan Sultan Öyüğü’ne erişip aldı. Geri
Bursa’ya geldi” (Behcetüttevârîh, (Haz. Nihal Atsız), 1947, s. 56)
34 Fetret Döneminde, Sultanönü İsfendiyar arazisi olmalıdır. Nitekim, Neşri’ye göre,
İsfendiyar’ın yeğeni Kara Yahya Sultanönü’ne gelip, Çelebi Mehmet’e şöyle
seslenmiştir: “Ne yire gidersin? [..] Mehmed kimdür ki, benüm memleketüme gire!”
(Neşri, 1949: I-371).
35 “Timurtaş'ın hakimiyet altına aldığı bir diğer il Sultanönü'dür. Surlarla çevrili bir
şehri, birbirine ulanıp giden köyleri ve geniş meraları vardır. Burası, Germiyan ülkesi
ile Süleyman Paşa'nın toprakları arasında yani Germiyan'ın doğusunda, Süleyman
Paşa'nın batısındadır” (Ömerî, 2014: 154).
34
hüviyetinde olup, çelişkili kayıtlar içermesi nedeniyle güvenilirliği kuşku
uyandırmaktadır.36 Ancak aynı defterde, bugünkü Söğüt’ün hemen
doğusunda yer alan Sarıalan37 ile Kınık38 köylerindeki Orhan Gazi
tarafından vakfedilmiş 2 çiftliğe ait bilgiler gerçek olabilir. Ancak bu
defterin dışında, Eskişehir ve Karacaşehir merkez veya köylerinde
Osman veya Orhan Gazi’nin hiçbir vakıf kaydı yoktur. Daha önemlisi,
Osman ve Orhan Gazi’nin; Eskişehir ve Karacaşehir’de hiçbir eseri
olmaması, yine saltanat üyelerine ait bir vakıf kaydının bulunmaması,
Osmanlı kroniklerindeki Karacahisar ve Eskişehir hakkında aktarılan
rivayetlerin gerçek olmadığı konusundaki düşünceleri arttırmaktadır.

8. Seyahatnamelerde Eskişehir
8.a. Hans Dernschwam (1553)
Dernschwam, XVI. yüzyılın ortasında Ankara’dan yola çıkıp, Sakarya’da
büyük bir köprüden geçtikten sonra, bir konaklama merkezinde kalmış.
Gezgin, burasının Bithynia ile Galatia arasındaki sınır olduğunu
yazmaktadır. Ardından Karda Giedi (Karadağlı) köyü, sonra da Üğüs
denilen köye, sonra Porsuk üzerindeki taş köprüye gelmişler. Üğüs/Uyuz
köyünden Muttalip köyüne gelmiştir. Gezgin, Muttalip köyünden
ayrıldıktan sonra, bir ufak dağ silsilesinin eteğinde Eskişehir’i görmüştür.
Gezgin, Eskişehir için Boylik(Beylik) dendiğini yazmaktadır. Bu şehrin
yakınında, vaktiyle bir kaplıca olduğunu yazmıştır. Muttalip köyünden
de Bozüyük’e gitmiştir.39

8.b. Ogier Chiselin Busbecq40 (1554)


“İznik’ten ayrılınca önce Yenişehir’e, oradan Akbıyık’a, sonra
Pazarcık’a geldik. Buradan da Cassumbasa/Bozüyük’e doğru yol aldık.
Bozüyük, Keşiş Dağı’nın üzerindeki dar bir geçitte kurulmuştu. İznik’ten

36 Nitekim; “[Muttalip köyü] Köşk’de Kulagız kızı oğlu Yusuf bir çiftlik yere, Bayezid
Hundgâr ve ‘Orhan Hundgâr’ nişanıyla vakıfdır” yazılır (KK. 3358, s. 7, 8).
Görüldüğü gibi, teamüllere aykırı olarak Yıldırım Bayezid’den sonra Orhan Bey’in
yazılması ve Orhan’ın unvanının “Hundgâr” olarak yazılması nedeniyle, ‘sehven’
yazıldığı düşünülmektedir. Nitekim, diğer tüm kayıtlarda Çelebi Mehmet tarafından
vakfedildiği görülmüştür.
37 “Saru-Alan’da Musa oğlu Ahi Turud, ‘Orhan Beg’ berâtıyla vakıfdır” (BOA. KK.
3358, s. 6).
38 “Mezkûr köyde [Kınık’ta] İbrahim ve Halil, ‘Osman Hundgâr‘ ve ‘Orhan’ berâtıyla
vakıfdır” (BOA. KK. 3358, s. 5).
39 Hans Dernschwam, Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, (Y. Önen) Ankara 1992, s. 308
40 Ogier Ghiselin de Busbecq, Türk Mektupları, (Çev. H. C. Yalçın), İstanbul 1939

35
itibaren buraya kadar takip ettiğimiz güzergâh, bu dağın yamaçları
üzerindeydi” (Busbecq, 2005: 48).
“Bozüyük’te bir Türk hanında kaldık. Hanın yakının da çok yüksek bir
kaya olup, üzerine kare şeklinde geniş bir sarnıç oyulmuştu. Sarnıçtan
aşağı uzanan bir kanal, ana yola kadar iniyordu. Eskiden burada yaşayan
halk, kış gelince sarnıcın içini karla doldurur, eriyen kar suyu da kanaldan
akarak yolcuların susuzluğunu giderirmiş. Türkler, halk için yapılan bu
gibi hizmetleri en yüce hayır işi addediyor. Buraya yakın bir yerde, sağ
tarafta Otmanlık görünüyordu. Aynı adı taşıyan ailenin ilk olarak şöhret
bulduğu Osman’ın geldiği yer, burasıydı sanıyorum.”
“Geceyi Chiausa’da denen bir mevkide, çadırlarda geçirdik. Çünkü
sıcağa tahammül etmenin en iyi yolu buydu. Burada toprağın altında
yalnız gün ışığı ile aydınlanan bir binaya rastladık. Bir de, yapağıdan
camlet ya da moher denen o ünlü kumaşın imal edildiği keçileri gördük.
Bu keçilerin tüyleri çok ince ve parlak, yere kadar sarkıyor. Çobanlar
tüyleri kırpmayıp tarıyorlar. Güzelliği ise ipekle kıyaslanabilir. Bunları
sık sık suya sokuyorlar. Hayvanları, yörenin ince kuru otlarıyla
besleniyorlar. Yünlerinin inceliğine bunun katkısı olduğu söyleniyor.
Şurası muhakkak ki başka otlaklara götürülürse, yünü değişikliğe
uğruyor ve hayvanlar tanınmaz hale geliyorlar. Yöredeki kadınların bu
yünden eğirdiği iplikler, Galatia’da bir şehir olan Angora/Ankara’ya
götürülüp, boyanıyor” (Busbecq, 2005: 48).
“Bu ülkede çok sık rastlanan, kuyrukları ağır ve yağlı bir koyun cinsi var.
Kuyrukların ağırlığı 1,5-2, hatta 4-5 kiloyu buluyor. Bazı yaşlı koyunların
kuyruğu öyle büyük ki, onu iki tekerlekli küçük bir arabaya koyuyorlar.
Hayvan nereye gitse, kuyruğunu arabayla peşinden sürüklüyor. Bu
koyunları güden çobanlar gece gündüz otlaklarda kalıyor. Aile üyeleri, ev
vazifesi gören arabaları yanında götürüyorlar. Bazen de küçük çadırlar
kurdukları oluyor. Bunlar geniş kırlarda, mevsime ve otlaklara göre
ovalarda veya yüksek arazide dolaşıp duruyorlar.”
“Bu yörede daha önce hiç görmediğim ve Avrupa’da pek bilinmeyen
birkaç cins kuş keşfettiğimi sanıyorum. Aralarında adına “borazancı kuş”
denmesi gereken bir ördek cinsi var. Bu ördek, posta arabasını sürenlerin
boru seslerini aynen taklit ediyor. Hiçbir savunma imkânı olmamasına
rağmen cesur ve zapt edilmesi güç. Türkler onun kötü ruhları
ürküttüğüne inanıyorlar. Hürriyetine de pek düşkün. Bir çiftlikte tam 3
yıl kapalı kaldıktan sonra hür olmayı ölmeyi tercih ederek, uçup nehir
yataklarındaki eski yerlerine dönmüşler.” Busbecq, Sakarya/Sangarius
nehrini aşıp birçok köyden geçerek Angora/Ankara’ya ulaşmıştır.

36
8.c. Tournefort Seyahatnamesi (1702)
Gezgin; Kayı, Karakamış istikametinden Muttalip köyüne gelmiştir. Bu
gezgin de Eskişehir’e uğramadan önce Eskihisar adı verilen yere, sonra
da Bozüyük’e gitmiştir. Daha sonra da Kurşunlu, Aksu istikametinden
Bursa’ya ulaşmıştır.41

8.d. Evliya Çelebi Seyahatnamesi42 (1648)


“Eskişehir Kalesi'nin vasıfları: Kalesi Bursa tekfuru yapısıdır. Tarihçiler
bu şehir için Sam yapısı olduğu için Eskişehir derler. Eski zamanlarda
büyük şehir imiş. Halen yapı kalıntıları açıktadır. 731/1330 yılında, kefere
elinden Orhan Gazi fethetmiştir. Adalet üzere kadıya 6 kese hasıl olur.
Sipah kethüdayeri, yeniçeri serdarı, müftüsü, nakibüleşrafı, ayan ve eşrafı
ve sipahı çoktur, ama kalesi harap olduğundan dizdarı yoktur. Hepsi 17
mahalle ve tamamı bakımlı, şenlikli, bağlı ve bahçeli üstleri örtülü geniş
süslü hanelerdir. Ve hepsi 70 adet sıbyan mektebidir. Ve tamamı 7 adet
tarikat ehli tekkeleridir. Ve hepsi 7 adet tüccar hanlarıdır. Ve tamamı
gönül açan hamamlardır. Ve hepsi 800 kadar dükkandır. Suyunun ve
havasının tatlılığından güzelleri beğenilir. Halkı gerçi Etrak/Türk'tür,
ama yurdundan ayrı garipleri sever adamları vardır. Çuka ve değerli
kumaşlar giyer ayanları var. Ve aba ve kaba giyer ümmetin salihlerinden
Allah adamı kimseleri vardır. Ve bu şehrin dört tarafı bağlık, güllük
gülistanlıktır, bahçeleri, bostanları ve ekinleri bol ganimet bir şehirdir.
Hatta paşa efendimize bu şehir halkından 1000 adet koyun, 7 at, 300
araba arpa ve zahire cinsi hediyeler geldi. Eskişehir ılıcasının özellikleri;
Şehrin kuzey tarafı dışında bağlar içinde kargir kubbeler ile yapılmış bir
tatlı kaplıcadır ki ona, on büyük havuzu sıcak su ile dolu bir ılıcadır. Ama
suyu gayet sıcaklık üzere yaratıldığından sıcak suya soğuk su
karıştırılarak ılık hale getirilir. Gayet yararlıdır. Parmakta yüzük türü saf
gümüşleri sarı renge çevirir. Bu güzel suyu içen sarılık hastalığından,
uyuz ve cüzzamdan kurtulur. Herkesçe bilinen bir ılıcadır. Ancak Bursa
kaplıcaları gibi donanımlı büyük yapı değildir.”

8.e. Charles Texier43 (1834)


Eskişehir (Doryloeum): Thymbrius/Porsuk Çayı, kaynaklarını
Kütahya'nın tahminen 60 kilometre güneyinde ve Altıntaş köyü

41 Joseph de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi, İstanbul 2013, s. 232


42 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. 3, s. 10
43 C. Texier, Küçük Asya, C. 2, (Çev. Ali Suat) (Haz. K. Y. Koparan-M. Yıldız)
Ankara Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı Yayını, 2010, s. 332 vd
37
yakınındaki Dndymene/Murat Dağı’nın bir uzantısından alır. Yatağının
uzunluğu, yaklaşık olarak 80 kilometredir. Porsuk Çayı, Sakarya
Nehri’nin en büyük koludur. Eskişehir'in biraz yukarısında nehre
karışır. Fakat döküldüğü yere kavuşmadan önce, yazın hemen hemen
kuruyarak çok sayıda kollara ayrılır.
Eskiden Doryloeum adını taşıyan bugünkü Eskişehir, Porsuk Çayı’nın
doğu kıyısındadır. Bu şehrin kuruluşu, Frigya sülalesine kadar dayanır.
Demosthene tarafından söz edilen bu şehir, Plinius, Ptolemeos gibi eski
coğrafyacıların hemen hepsi tarafından söylenmiştir. Doryloeum
şehrinin en parlak dönemi, Bizanslılar zamanındaydı. İmparatorların
dinlenme yeri yapıldığından, burada hamamlar ve saraylar inşa edilmişti.
İklimin yumuşaklığı, suların iyiliği ve bolluğu, burasını zevk safa yeri
etmişti; fakat bu güzel günler, Türk aşiretlerinin gelişiyle bozuldu.
Kötü bir şekilde savunulan Eskişehir/Doryloeum, yağma ve tahribe
uğradı. İmparator Manuel, şehri 40 günde tamir ettirdi. Sonra Türklerin
eline düşmekle son buldu. Türkler buraya, etrafındaki harabelerden
dolayı Eskişehir adını verdiler.
Kilise kayıtları, Eskişehir'in Şuhut/Synnada metropolitine bağlı
episkopos lakabına sahip olduğunu ve başpapazlarından Eusebe ve
Athenodore'un, İznik Konsili’nde üye olduğunu kaydediyor. Eskişehir,
Peutinger Haritası’nda İznik, Hisarköy/Amorium Pessinus'den geçen
yol üzerinde işaret edilmiştir. Bu haritanın gösterdiği mesafeler, yeterli
derecede doğrudur. Harita; Seyitgazi/Nacoleia, Karahöyük/Midoeum
ve Tricomia44 şehirlerinin yerlerini de belirler.
Gezgin Jouvin de Rochefort, 1680 yılında Eskişehir hakkında şöyle der:
''Nüfusu çoktur, buğday ve meyve ağaçları boldur. Verimli bir
memlekette olmasından dolayı çok hoştur. Oradan akan küçük bir dere,
Bathys/Sarısu Irmağı, büyük servilerle çevrelenmiş güzel çayırları sular.
Bu küçük şehirde, çok sıcak su hamamları vardır ve çok hayvan
beslendiğinden, süt bolca bulunur. Bu, Türklerin en sevilen yemeğidir.
Çok sayıda hanları ve büyük çarşısı vardır. Çarşının üstü açık ise de
oldukça güzel eşya bulunur.
Eskişehir'in sıcak suları, Asya'da halen meşhurdur; fakat memleket
gelişmeden uzak bir durumdadır. Camilerin uzaktan görünüşü güzeldir.
Evlerin üzerinde yükselen 7-8 minare görüntüsü de hoş bir çeşitlilik
sunmaktadır. Şehir, biri evleri ve diğeri büyük çarşının ve hamamların
bulunduğu ticaret yerleri olmak üzere, iki mahalleye ayrılmıştır. Bunlar,

44 Eskişehir ile Sivrihisar arasında Troknada/Kaymaz'da bir köy ya da köyler


topluluğu (yazarın notu)
38
birbirine taştan yapılmış uzun bir rıhtımla bağlıdır. Eskişehir halen
Bursa, İzmir ve içteki şehirlerle küçük çapta transit ticaret yaparsa da,
kendisinin hiç ürünü yoktur. Tek sanatı, Sakarya Nehri’nin sağında,
Kahe ve Mihaliç[çik] yöresinden çıkarılan deniz köpüğü taşından lüle
yapmaktır. Bu yöre, her ne kadar Büyük Frigya'ya ait ise de bugün
Eskişehir hükümetiyle birleşmiştir.
Eski haritalarda, Pessinus/Pessinunte şehrinin yerini işgal etmekte
olduğu gösterilen Kahe kasabası, dağın yarı böğründe ve işlek koldan
uzaktadır. Kahe'den Sivrihisar'a 18 saat ve yine Kahe'den Eskişehir'e 14
saat sürer. Mihalıç[çik] şehri Kahe'den 4 saat uzaklıktadır. Eskişehir'den
Seyitgazi'ye 9 saat, Sivrihisar'a 18 saat, Mihalıç[çik]'a 18 saattir.
Karahöyük/Midoeum: Midoeum, Sakarya Nehri üzerinde ve
Doryloeum'un 28 mil güneydoğusundaydı. O halde Nakoleia'ya çok
yakın bulunuyordu. Gordiyon/Gordium şehri nasıl Gordius'a ait ise, bu
Midoeum'da kuruluşunu Kral Midas'a borçludur. Propontis/Marmara'yı
Kapadokya'ya bağlayan ana yol üzerine konmuş olan bu şehirler, iletişimi
koparan Osmanlıların gelmesine kadar sürekli olarak önemli bir yeri işgal
ederlerdi. Midoeum şehri de, sakinleri tarafından terk edildi ve hatta adı
bile unutuldu. Sextus Pompee, bu şehirde Marc-Antoine'ın
kumandanlarının eline düştü ve her ne kadar razı olmamış görünmüşse
de, onun emriyle öldürüldü (milattan 35 yıl önce). Hierocles'in
aktardığına göre, Midoeum şehri episkopos merkezi olmuş ve Frigya
Salutaire baş papazlıkları içinde sayılmıştı. Mannert'in görüşüne göre,
Midoeum şehri Ammien Marcellin'in Mygdonie adını verdiği aynı
şehirdi. Bu yer, Galatya Bölgesi sınırları üzerindeydi. Procope, bu şehre
Mygdus adını verir; Mannert, Eskişehir/Doryloeum'un doğusundaki
Santabaris istasyonunu ise bu şehrin yakınına koymaktadır.
Midoeum adını içeren bir kitabeyi Wadington, Seyitgazi Çayı’nın sol
tarafında ve bu kasabadan Peutinger'in notuna uygun şekilde, 8 coğrafya
mili doğuda bulunan Harap/Arap-Ören adındaki köyde kopya etmiştir.
Barth'ın dediğine göre Harap-Ören köyü, özel bir durum sergiler.
Evlerinin çoğunda; dışarıdan birinci kata çıkan tahta bir merdiven vardır.
Birinci kat ikamete ait olup, bunun altındaki bir katı, hayvanların ahırı ve
depodur. Bunlar taştan yapılmış olup, duvarlarında eski eser parçaları
görülür. Köy, 100 kadar evden oluşur. Halkı, aktif bir şekilde çiftçilikle
uğraşır. Bir çok mimari süsleme parçalarıyla epeyce büyük sütun
gövdelerinin varlığı ve köyün adından da anlaşıldığı gibi, eski Frigya'nın
önemli şehirlerinden birinin yerini işgal ettiğine delalet eder. Burada,
özellikle mezarlıklarda çok miktarda Rumca yazılmış ufak kitabelere
rastlanır. Bu kitabelerden hiçbirinde şehrin adı görülemez; bununla
beraber buranın eski Midoeum şehrinin yeri olduğuna kanaat
39
getirmelidir. Köyün kuzey tarafları iyi bir şekilde ekilmiştir; yolun
solunda ve yarım fersah kadar mesafede, Çukur-Ağa köyü görülür.
Burada da bazı harabeler ve kitabeler vardır. Harap-Ören Irmağı’nı
geçmeden biraz önce, sağ tarafta binası sekiz köşeli bir mezar ya da türbe
görülür. Bu bina, Selçuklu Dönemine aittir. Bu tür binalar Kapadokya'da
çoktur; bu türbe binasında, bazı Rumca kitabelerle eski taşlar görülür.
Selçuklular, putperestlerin binalarından çıkan enkazı kullanmaktan
çekinmedikleri anlaşılmaktadır. Konya'daki duvarlarında her tarafından
özenle konmuş eski eser parçaları ve kabartmalarda, hatta insan ve aslan
heykel başları, süsleme olarak kullanılmıştır.

9. Eskişehir Kazasının Sınırları


Bölge, kuzeyden Bozdağ-Sündiken Dağları, batıdan ve güneyinden
Türkmen Dağı ile çevrelenmiştir. Eskişehir’in iki önemli ovası olup, biri
Porsuk, bir diğeri ise Yukarı Sakarya Ovası’dır. Eskişehir’e hayat veren
akarsuları ise Sakarya Nehri ile bu nehre karışan Porsuk Çayı’dır.
Eskişehir Kazası, İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeybatısında olup, Yukarı
Sakarya Bölümü’ndedir. XV-XVI. yüzyıl belgelerinde iç-içe geçmiş iki
kaza yönetimi vardır. Yan-yana iki kaza merkezi olan Eskişehir ile
Karacaşehir kazalarının sınırları belirgin olmadığı gibi, iki kaza sınırları
birbirinin içine girmiş durumdadır. Daha önce yayınladığımız hiçbir
kazada görmediğimiz bir uygulamadır. Her ne kadar Karacaşehir Kazası,
bugünkü Eskişehir’in batısındaki köyleri, Eskişehir Kazası da
doğusundaki köyleri kapsasa da, özellikle kuzeydeki köyler, birbirine
girmiş durumdadır.
Her iki kazanın kuzey sınırını Sakarya Nehri oluşturmaktadır. Ancak,
ırmağın kuzey yakasındaki köyler de bu kazaya bağlıdır. Kaza; kuzeyden
Mihalıççık Kazası, batıdan Karacaşehir Kazası, doğudan Sivrihisar ve
Seyitgazi/Günyüzü kazalarıyla, güneyden ise Afyon ve Kütahya illeriyle
sınırdır. Kazanın güneyindeki Karacaşehir Kazası ile olan sınır; Kartal,
Mollaoğlu, Çanakkıran istikametinde belirgin bir hat iken, kuzeyde
Eskişehir ve Karacaşehir kazalarının sınırları birbirinin içini germiştir.

10. Sultanöyüğü/Sultanönü Sancağının Kuruluşu


Eskişehir, Selçuklu Döneminde Candaroğlu/Kastamonu Vilayeti
sınırlarında olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, 1186 tarihinde
gerçekleştirdiğini belirttiği yeni vilayet sistemine göre, Ankara merkez
olmak üzere Çankırı, Kastamonu ve Eskişehir bölgelerinin yönetimi
Muhiddin Mesudşah’a verilmişti.

40
Selçuklu Devri kayıtlarında Eskişehir’in Sultan-Yükü/Öyüğü olarak
anıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Cacaoğlu Nureddin'in 1272 tarihli
vakfiyesinde; ‘Mahruse-i Sultan-Yüki’ (‫ )ﻣﺤﺮوﺳﺔ ﺳﻠﻄﺎﻧﯿﻮﻛﻰ‬yada
‘Medinetü's-Sultan-Yüki’ (‫ )ﻣﺪﯾﻨﺔ ﺳﻠﻄﺎﻧﯿﻮﻛﻰ‬olarak tanımlanan Eskişehir,
XI-XIV. yüzyıllardaki tüm İslam eserlerinde Sultan-Öyüğü olarak
anıldığı anlaşılmaktadır. Hatta elimizdeki en eski tahrir defteri olan 1472
ve 1482 tarihli tahrir defterlerinde de, Sultan-Öyüğü olarak yazıldığı
görülmüştür. Ancak, bu tarihte Sultan-Öyüğü adının bir yerleşim yeri
değil, bir bölge veya yönetim birimi olarak anıldığı belirlenmiştir.45
Osmanlı kroniklerinde de, bir şehir olarak değil, yönetim bölgesi olarak
tanımlandığı anlaşılmaktadır. Sultanönü, Sultanöyüğü’nden galattır.46
Nitekim ilk tahrir defterlerinden geçen iki “Söğüt-Öyüğü” köyü, sonraki
kayıtlarda “Söğüt-Önü” olarak yazılmıştır. “İn-Önü” adının da, İn-
Öyüğü’nden galat olduğu düşünülmektedir. Osmanlı kroniklerinde
geçen Eskişehir adı da, bir şehir ve kaza merkezi olarak kayıtlıdır.
Osmanlı geleneğine göre, devletin ilk sancaklarından biri Sultanönü
Sancağı olup, ilk sancakbeyinin Orhan Bey olduğu kayıtlı olsa da
(Âşıkpaşazâde, 2007: 63), bu bilgiyi kanıtlayacak veri elimizde yoktur.
1393 yılında kurulan Anadolu Eyaletine bağlı olduğu düşünülen
Sultanöyüğü/Sultanönü Sancağı içinde Eskişehir, Karacaşehir, İnönü
ve Seyitgazi/Günyüzü47 kazaları olduğu tahmin edilmektedir. Bilecik
Kazası, 1472 tarihli vakıf defterinde Sultanönü’ne bağlı olmadığı
anlaşılmaktadır. Olasılıkla Bilecik, Erken Devirde Hüdavendigâr
Sancağına bağlı olmalıdır.
‘1530 Yılı Sultanönü Livası Kale Muhafızları İcmal Tahrir Defteri’nde;
Karaca-Şehir, İnönü, Bilecik, Seydi-Gazi/Seyitgazi, Günyüzü kaza
olarak kayıtlı iken,48 aynı tarihli bir icmal tahrir defterine göre ise;
Eskişehir, Bilecik, Seyid-Gazi kazalarıyla Karaca-Şehir, İnönü ve
Gün-Yüzü nahiyesi bulunuyordu. Görüldüğü gibi aynı tarihli iki farklı
defterde, Eskişehir ile Karacaşehir kaza merkezi değişmiştir. 937/1531

45 Nitekim Sultan I. Murat Dönemi’ne kadar kayıtlarda Sultan-Öyüğü olarak


anıldığı anlaşılmaktadır: “Sultan-Öyüği’ne gelüb, etrafı feth idüb, müfsidlerini
itaatında kılub, yine Bursa’ya geldi. Yıl 762” (Neşri, 1949: 193)
46 “Sultan-Öyüği’nün; Eskişehri’nde ve İnönü’nde naibleri vardı” (Neşri, 1949: 73).
47 Nitekim, en eski tahrir defterleri olan 1472 ve 1482 tarihli tahrir defterlerinden
başlayarak, Sultanönü Sancağı olduğu ve bu sancaklara yukarıdaki kazaların bağlı
olduğu anlaşılmaktadır. Önceleri Günyüzü olarak anılan Seyyid Gazi Kazasının adı,
Seyyid Battal Gazi’ye atfen verildiği tahmin edilmektedir. XVI. yüzyılda 5 mahallesi
olan kasabada dışında, kazaya 12 köy ile 3 mezra bağlıydı.
48 BOA. MAD. 152, s. 166b

41
tarihli vakıf defterinde ise; “Eskişehir ma’a [ve] Karacaşehir” ifadesiyle,
her iki kazanın birleştiği anlaşılmaktadır. Bu defterdeki diğer kazalar;
Seydigazi, Günyüzü, İnönü/Bozüyük ve Bilecik’tir.49 ‘979/1571 Yılı
Tapu Tahrir Defteri’ne göre; Karacaşehir, Bilecik, İnönü, Günyüzü,
Seydi-Gazi kaza/nahiyeleri,50 ‘1574 Yılı Sultanönü Vakıf Tahrir
Defteri’ne göre de “Eskişehir ma’a [ve] Karacaşehir Kazası” olarak
kayıtlıdır.51 ‘990/1582 tarihli has ve zeametlerin yer aldığı tahrir
defterinde; Sultanönü Livasına bağlı Karacaşehir, İnönü, Bilecik,
Günyüzü ve Seydi-Gazi kazaları vardır.52 XVI. yüzyılda Eskişehir
Kazası, zaman zaman Karacaşehir Kazasıyla birleşmiş, zaman zaman da
bu kazaya bağlı bir nahiye olarak kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.53
XIV. yüzyılın ikinci yarısında oluşan Anadolu Beylerbeyliğine bağlanan
bu sancak; XVI-XVII. yüzyıllarda Eskişehir, Bilecik, İnönü,
Seyitgazi/Günyüzü ve Karacahisar kazalarından oluşuyordu. Katip
Çelebi'nin (1609-1657) Cihannüma’sına göre Sultanönü Sancağında;
İnönü, Bilecik, Seyitgazi, Karacaşehir; ‘Kal’acık-ı Sultanönü ve
Akbıyık kazaları vardı (Oğuzoğlu/Emecen, 1995: 400). XVII. yüzyıl
belgelerinde ise, Karacaşehir ile Eskişehir’in ayrı birer kaza merkezi
olduğu dair oldukça fazla belge bulunmaktadır.54
XIX. yüzyıl başında, merkeziyet politikası doğrultusunda Anadolu’da
idari yapıda birçok değişikliğe gidilmiş, sancaklar birleştirilerek askeri,
mülki ve mali sorumlulukları olan müşirlikler oluşturulmuştu. Bu
değişiklikler sonunda Eskişehir, Hüdavendigâr Müşirliğine bağlı
mütesellimlikle yönetilen bir sancak oldu. 1839’da ilan edilen Tanzimat
Fermanı’ndan sonra, sancak yönetimi mütesellimlerden alınarak
muhassıllara verildi.55 Muhassıllar, hem yönetici görevini yaparken, diğer
yandan vergileri de hazineye göndermekteydi. Eskişehir muhassıllığının
ilk başlarında; İnönü, Karacaşehir, Seyitgazi kazalarından ibaretti.
Daha sonra Bilecik, Gölpazarı, Göynük, Sivrihisar, Günyüzü ve
Torbalı adı verilen kazalar da katıldı. 1841 yılında Eskişehir; Kocaeli,

49 BOA. MAD. 27
50 BOA. TT. 515
51 KKA. 417
52 BOA. KK. 3063, s. 1
53 BOA. TT. 1209; KK. 6019, s. 1a, 2b, 4a; KKA. 349
54 BOA. İE.EV. 5/557; A.{DVNSMHM. d. 62/14
55 Bu dönemde Eskişehir, Kütahya, Uşak, Simav, Eğrigöz, Banaz, Dağardı, İnönü,
Seyyidgazi, Gediz, Mihail gibi kazalarla birlikte Kütahya Muhassıllığına bağlı olduğu
anlaşılmaktadır (BOA. ML.MSF. d. 8778; ML.MSF. d. 8754).
42
Karesi, Kütahya Bolu, Bursa ve Karahisar-ı Sahip ile birlikte
Hüdavendigâr Eyaleti dahilinde bir kaza merkezi yapılmıştır.

11. Eskişehir Kazasının Kuruluşu


Osmanlı geleneğine göre, Sultanönü/Karacaşehir’in ilk sancakbeyi
Orhan Bey, ilk subaşısı ise Osman Bey’in kardeşi Gündüz Alp’tir (Neşri,
1949: I-113). İbn Kemal’e göre ise beylikler şu sancaklara ayrılmıştı: Bey
Sancağı Yenişehir olup, Osman Bey’in yönetimindeydi. Karaca-Hisar
Sancağı Orhan Gazi, İnönü Nahiyesi subaşılığı Gündüz Alp, İnegöl
Vilayeti/Eyaleti Turgut Alp, Eskişehir Vilayeti Aykud Alp, Yar-Hisar
(şehir ve diyarı) da Hasan Alp’a verilmişti.56 Elbette Osmanlı
kroniklerindeki çelişkili bilgilerden tam bir sonuç çıkarmak mümkün
değildir. Bu bilgileri doğrulayacak elimizde yeterli veri de yoktur.
Elimizdeki en eski Sultanönü Livası tahrir defteri, 1472 tarihlidir.57 Bu
defterin başlığı; “Cüz’-i Evkâf-ı Sultan-Öyüği” yazmaktadır.58 Yine aynı
defterde, Eskişehir şehir merkezi olarak geçmekte olup, Eskişehir’deki
13 vakfa dair de kayıtlar vardır.59 Eskişehir, Sultanönü Sancağının
merkez kazası olarak söylense de, bunu kanıtlayacak elimizde yeterli bilgi
yoktur. ‘1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri’nde; “Nahiye-i Karaca-Şehir
tabi’-i Kaza-i Eski-Şehir der-Liva-i Sultanönü”60 denildiğine göre
Karacaşehir, Eskişehir Kazasına bağlı bir nahiye gibi görünüyor. Oysa,
aynı tarihli ‘Sultanönü Livası Kale Muhafızları İcmal Tahrir Defteri’nde;
Karacaşehir, İnönü, Bilecik, Seydi-Gazi/Seyitgazi ve Günyüzü kazaları
kayıtlıdır.61 Öyle anlaşılıyor ki, Eskişehir ile Karacaşehir birleşik bir
kazadır. Nitekim ‘937/1531 Yılı Vakıf Tahrir Defteri’nde; “Eskişehir
ma’a [ve] Karacaşehir Kazası” olarak anıldığı görülmektedir.62
Eskişehir ile Karacaşehir’in yanyana olmasına karşın, iki farklı kaza
merkezi olması, tarihsel nedenlere dayanmış olmalıdır. Belki önce
Eskişehir Osmanlı yönetimine geçmiştir. Sonradan Moğol veya

56 Bu eyalet de Eskişehir ile İnönü vilayeti adıyla ikiye ayrılmıştı (Baykara 1988: 84).
57 Halil İnalcık, bu defteri 1466 tarihli olarak yazılmış olsa da, Arşiv’deki kayda göre
tarihi 1472 olduğu için, bu kayda sadık kaldık. 887/1482 tarihli defterde de “Sultan-
Öyüğü” yazıldığı anlaşılmaktadır (BOA. MAD. 8, s. 1).
58 BOA. KK. 3358, s. 1
59 BOA. KK. 3358, s. 3
60 BOA. TT. 438, s. 225
61 BOA. MAD. 152, s. 166b
62 Diğer kazalar ise; Seydigazi, Günyüzü, İnönü/Bozöyük ve Bilecik’tir (BOA.
MAD. 27).
43
Germiyan yönetiminde olan Karacaşehir’in Osmanlı yönetimine
girmesiyle, iki kazalı bir yönetim ortaya çıkmış olmalıdır. Her iki kaza
zaman zaman birleşse de, XIX. yüzyılın sonlarına kadar varlığını
korumuştur.
XIX. yüzyıla kadar Eskişehir, Sultanönü Livası/Sancağının bir kazası
olarak yönetildi. 1834 yılında Eskişehir, Hüdavendigâr Vilayeti
Sultanönü Sancağına bağlı bir kaza merkeziydi.63 1842 yılında yapılan
değişiklikle kadılar yerine Eskişehir, ‘kaza müdürleri’ tarafından
yönetilmeye başlandı.64 1864 Yılı Vilayet Nizamnamesi ile kaza yönetimi
kaymakamlara verildi. 1873 yılına kadar da belgelerde Sultanönü
Livası/Sancağının bir kazası olarak kayıtlıdır.65 Sadece 1844 yılındaki
temettuat defterlerine göre, “Hüdavendigâr Eyaleti Bilecik
Kaymakamlığı dahilinde Eskişehir Kazası” olarak yazılmıştır.66 4-5 yıl
Eskişehir, Bilecik’e bağlı kalmıştır. Sonraları Sultanönü Sancağı yerine,
“Sultanönü nam-ı diğer Eskişehir Sancağı” olarak anılmaya başladığı
görülmüştür.67 1867 yılında Eskişehir, Hüdavendigâr Vilayeti/Eyaleti
Kütahya Sancağının kaza merkezi olmuştur. Bu tarihte Seyitgazi ve
İnönü nahiyeleri ise Eskişehir’e bağlıydı. 1885 yılında İnönü Nahiyesi
Ertuğrul Sancağı Söğüt Kazasına bağlanırken, Seyitgazi Nahiyesi ise
Eskişehir’e bağlı olmayı sürdürmüştü.68 Arşiv belgelerine göre ise, 1852
yılından 1908 yılına kadar Eskişehir Kazası,69 Hüdavendigâr
Vilayeti/Eyaleti Kütahya Sancağına bağlı bir kaza olduğu
anlaşılmaktadır.70 Hatta, bir ara Hüdavendigâr Vilayeti Kütahya
Sancağına bağlı olan Eskişehir Kazasının mutasarrıflık yapılarak,
Ankara Vilayetine bağlanması düşünülse de, bu düşüncenin uygulamaya
geçmediği anlaşılmaktadır.71
1908 yılından itibaren Eskişehir, ayrı bir mutasarrıflıkla yönetilmeye
başlandı. XX. yüzyıl başından itibaren Sultanönü Sancağının adı da,

63 BOA. NFS. 16615; NFS. 16764; NFS. 16710; NFS. 16618


64 Nitekim Eskişehir’de de kaza müdürü tayin edilmişti (A.}MKT. 226/16)
65 BOA. NFS. 16667, s. 1
66 BOA. ML.VRD.TMT. d. 7846, s. 1; ML.VRD.TMT. d. 7834, s. 1
67 BOA. NFS. 1545, s. 1
68 1324/1907 yılı Hüdavendigâr Vilayet Salnamesine göre; Eskişehir Kazası, Kütahya
Sancağına bağlıdır.
69 BOA. ŞD. 1557/24
70 BOA. BEO. 3315/248585
71 BOA. MV. 66/66

44
Eskişehir olarak değiştirildiği anlaşılmaktadır.72 Hüdavendigâr
Salnamesinde, 1887-1907 yılları arasında Ertuğrul Sancağına bağlı
Bilecik Kazası ile Söğüt Kazası ve bu kazaya bağlı Bozüyük, İnönü ve
Mihalgazi nahiyeleri varken, Kütahya Sancağına bağlı Eskişehir Kazası
ile bu kazaya bağlı Seyidgazi Nahiyesi olarak kayıtlıdır.73
Cumhuriyetin ilanında önce Eskişehir; Gediz, Simav ve Uşak ile birlikte
Kütahya’ya bağlı bir kaza merkezidir. Eskişehir, 1923 yılında
Kütahya’dan ayrılarak bağımsız bir vilayet haline getirilmiştir. 1927 yılı
sayımına göre; vilayetin merkez nahiyesinde 132, Çifteler Nahiyesinde 32
köy olmak üzere, toplam 164 köy kayıtlıydı. Ayrıca, vilayete bağlı
Seyitgazi, Sivrihisar ve Mihaliççik kazaları da vardı. Karacaşehir ise,
XIX. yüzyılın sonlarında merkez nahiyeye bağlı bir köy yapıldığı
anlaşılmaktadır. 1930 yılında Eskişehir merkezine bağlı Yarımca, Alpu,
Sivrihisar'a bağlı Kaymaz, Mihalıççık'a bağlı Beylikahır, Seyitgazi'ye
bağlı Kırka köylerinde birer bucak kurulmuştur. 1940 yılında bu 4 ilçenin
dahil olduğu Eskişehir Vilayetinde, toplam 357 köyü bulunmaktaydı.

12. Eskişehir Kazasının Parçalanması


Osmanlı Dönemindeki Eskişehir ile Karacaşehir Kazası sınırları içinde;
bugün Odunpazarı ve Tepebaşı ilçesi başta olmak üzere Alpu,
Sarıcakaya ve Mihalgazi ilçeleri kurulmuştur. Beylikova ve
Mahmudiye ilçelerindeki bazı köyler de, Eskişehir ve Karacaşehir
Kazalarına bağlıydı. 1954 yılında, Çifteler ve Mahmudiye adlı 2 ilçe daha
kurularak Eskişehir İlinin ilçe sayısı 5’e yükseltilmişti. Eskişehir’in
kuzeyinde, Orta Sakarya Vadisi’nde yer alan Sarıcakaya İlçesi 1958
yılında, Eskişehir’in doğusunda yer alan Alpu ve Beylikova, 1987 yılında
ilçe yapılmıştı. Orta Sakarya Vadisi’nde bulunan Mihalgazi İlçesi 1990
yılında kurulurken, eski Karacaşehir Kazasının sınırlarını kapsayan
Tepebaşı İlçesi ise, 6 Mart 2008 tarihinde kurulmuştur.
XV-XVI. yüzyılda, Sultanönü Sancağına bağlı birçok yaya-müsellem
nahiyeleri bulunuyordu. Mihalgazi İlçesi ve çevresindeki köyleri içeren
Akviran ve Ebe Kızı Nahiyesi, Beylikova İlçesi sınırları içinde Tutaş ve
Aşağı Karkın Nahiyesi, Tepebaşı İlçesi sınırları içinde Çal-İli, Katmar,
Kayağlı İli ve Koz-İli Nahiyeleri, Mahmudiye İlçesi sınırları içinde Eyne

72 BOA. DH.İ.UM.EK. 111/114; DH.UMVM. 61/61; DH.ŞFR. 90/226


73 1304/1887 yılı Hüdavendigâr Salnamesi, s. 189; 1310/1893 yılı Hüdavendigâr
Salnamesi, s. 296; 1316/1899 yılı Hüdavendigâr Salnamesi, s. 311, 345; 1325/1907 yılı
Hüdavendigâr Salnamesi, s. 447
45
Hoca Nahiyesi, Tepebaşı ve Odunpazarı İlçesi sınırlarında Ok ve Yahşi
Karkın Nahiyeleri bulunuyordu.74

13. Eskişehir Kazasında Nüfus ve Yerleşme


13.a. Eskişehir Kazasında İskân
Dorylaion/Eskişehir ve çevresinde, çok eski çağlardan beri bir çok
yerleşim yeri olduğu belirlenmiştir. Bölgede, mağara yerleşimleri dışında
tescillenmiş 650’ye yakın höyük ile eski yerleşim yeri olduğu
savunulmaktadır. Kalkolitik Döneme kadar giden Dorylaion’un da,
oldukça erken dönemlerden itibaren yerleşim yeri olduğu bilinmektedir
(İznik, 2006: 67).
Sultanönü ve Eskişehir bölgesi, 1074 yılından itibaren Türkmen
obalarının yoğun olarak yaşamaya başladığı bir alan oldu. XI-XII. yüzyıl
belgelerinde, Eskişehir bölgesinde yoğun Türkmen varlığı konusunda
oldukça fazla kayıt bulunmaktadır.75 Nitekim XIII. yüzyılda Anadolu'yu
ziyaret etmiş olan gezgin İbn Said'in, Sultan Öyüğü'nden Kütahya'ya
kadar uzanan alanda 30 bin çadır Türkmen olduğunu belirtmiş olması,
Uc'lara yönelik bu Türkmen hareketini gözler önüne sermektedir
(Manaz, 2019: 61). XI. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleşen
Türkmenlerin, Eskişehir ve çevresini, çok erken dönemlerden itibaren
Türkleştiği/Müslümanlaştırdığı anlaşılmaktadır. Nitekim, tahrir
defterleri üzerine yaptığımız araştırmalar sonunda, XV. yüzyıldan
itibaren bölgede Rum nüfusun kalmadığı belirlenememiştir. Sadece
Karacaşehir merkezinde, olasılıkla Bizans Döneminde yerleşmiş olan bir
Ermeni grubu tespit edilmiştir.
‘1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri’ne göre; 7 mahallesi olan Eskişehir
kasabası dışında, 19 köy ile 2 mezrada 362 hane ile 31 yetişkin bekâr
erkek kayıtlıdır. Eskişehir’deki timar nüfusu içinde; 3 imam, 16 çok yaşlı
kişi, 14 sipahi oğlu, 1 düşkün, 2 muhassıl, 5 beratlı oğlu ile 7 “yundoğlu
ve küreci” olduğu anlaşılmaktadır (BOA. TT. 438, s. 224). Yine, ‘1530
Yılı İcmal Tahrir Defteri’ne göre; 114 vakıf köyünde 374’ü ortakçı, 266’sı
reaya olmak üzere toplam 640 hane kayıtlıdır. Ayrıca 3 mera, 49 çiftlik, 3
bahçe, 2 çayır, 1 çeltik argı ile 2 parça yer vardır. Kaza dahilinde; 1 imaret,
1 cami, 1 mescitte görevli 1 hatip, 5 imam dışında; 1 emekli ilim adamı, 3

74 BOA. MAD. d. 64
75 Nitekim 1159 yılında Antakya’daki seferden dönem imparator ordusu, bu
Türkmen gruplarının saldırısına uğramış, önemli kayıplar vermişti. (Cahen, 2000: 36;
Norwich, 2013: 75; Ramsay, 1960: 228; Khoniates, 1995: 121; El-Ömeri, 2014: 344)
46
muhassıl, 2 doğancı, 5 sipahi oğlu, 4 divane/deli, 23 çok yaşlı kişi ve
düşkün ile 70 vakıf evladı kayıtlıdır.
Bizim belirlememize göre, 1530/1531 yılında Eskişehir Kazasındaki 60
yerleşim yerinden 54 yerleşim yerinde köylü yaşamaktadır.76 Bu tarihte
54 yerleşim yerinde toplam 1.428 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573/1575
yılında ise 57 yerleşim yeri kayıtlı olup, bu köylerden 50’sinde köylü
yaşadığı anlaşılmaktadır. 1573/1575 yılında bu 50 yerleşim yerinde 2.370
yetişkin erkek kayıtlıdır. Çavlum, Macun, Akdoğan Korucusu ve
Tandak köyleri, 1530 yılından sonra boşaldığı anlaşılmaktadır.
Eskişehir ve çevresinde, XI. yüzyıldan itibaren çadırlarda yaşayan
Yörük obaları bulunuyordu. Bu Yörük obaların bir kısmı, 1571 yılına
kadar varlığını korumuştur. Nitekim, 1571 yılında toplam 30 farklı obada
toplam 813 Yörük ismi kayıtlıdır. Bu Yörük grupların elinde 17 bin kadar
da koyun bulunmaktaydı.
1250/1834 tarihli nüfus defterine göre, Eskişehir’e bağlı sadece 29 köy ile
Karacaviran’a bağlı 1 mezra vardır.77 1307/1890 Yılı Salnamesi’ne göre
ise Eskişehir köylerinin sayısı, iki mislinden fazla artmış görünüyor.78

76 1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri ile bizim çalışmamızda farklar vardır. Bizim
çalışmamızda, Eskişehir Kazasındaki köy sayısının fazla olmasının nedeni,
Karacaşehir Kazasına bağlı olsa da, tahrir defterlerinden her hangi birisinde
Eskişehir’e bağlı bir kayıt bulduğumuz köyü, Eskişehir Kazası içinde değerlendirmiş
olmamızdan kaynaklanmaktadır.
77 Muttalib, Koyun, Orta ve Emirler mahalleleri, Dağ-Gümele, Sekiviran,
Danişmend, Kızılcaviran, Kayı, Gündüzler, Sepetçi, Karaöyük, Alpu, Bozan,
Ağcahisar, Büğdüz, Dere, Taycılar, Ciceroz, Karacaviran, Düz, Kireçlik, Virancık,
Bey, Laçin, Kapıkaya, Mayıslar, Bozaniç, Ilıca, İvazlar, Küplü ve Sultandere (BOA.
NFS. 1531).
78 Nitekim bu tarihte kazaya bağlı köyler şunlardır: Muttalip, Koyun, Sekiviran,
Kızılcaviran, Kayı, Şeyhi, Gündüzler, Alpu, Bozan, Margı, Yanviran, Dere, Özdenk,
Karahöyük, Doğan, Karatepe Harmandalı, Sarıkavak, İmişehir, Kalkanlı, Büğdüz,
Çukurhisar, Kireçhisar, Ağaçhisar, Yörük-Karacaviran, Cemzür, Danişmend,
Taycılar, Kıravdan, Köpek Çiftliği, Gökdere, Gökçeoğlu, Karacahöyük, Sakarı-Ilıca,
Bozaniç, Laçin, Kireç, Düz, Bey, Kapıkaya, Selçuk, Karaviran, Mayıslar, Küplü,
Yarımca, Bozdağ, Çağlan, Sivriviran, Kargın, Akçakaya, Takhan, Seklice,
Satılmışoğlu, Mollaoğlu, Sarıöküz, Hasırcı, Akçayır, Durgutluoğlu, Turköpü,
Hamidiye, Selimiye, Bağçecik, Çavlum, Tandır, Yukarı Söğütönü, Aşağı Söğütönü,
Eşenkara, Ucaoğlu, Akpeyker, Çerkez Kartalı, Semiz Tatar, Karaalan, Gökçekısık,
Üçbaş, İncesu, Timurlu, Kartal, Aşlık-Alanı, Uluçayır, Eğrigöz, Keskin, Kavacık,
Koz-Kayı, Musaözü, Demirciler, Fevziye, Akkaya, Kırka, Akçin, Osmaniye, Hayriye,
Selimiye, Karakamış, Osmanlı, Eymür, Sultaniye, Rıfkıye, Karaçay, Kara-Hisar,
Çanakkıran, Sultandere, Hilmiye, Alınca, Beyyaylası, Gökçeoğlu, Kızılinler,
Ümraniye, Virancık (1316/1898 Yılı Hüdavendigâr Vilayeti Salnamesi, s. 261).
47
1885 yılındaki ilk gerçek nüfus sayımına göre, Eskişehir Kazasına bağlı
8 mahalle ile 100 köy kayıtlıdır. Bunların da 2’si gayrimüslim köyüdür.

13.b. Eskişehir Kazasında Nüfus


Eskişehir Kazasına ait en eski tahrir defteri 1472 yılına ait olsa da,
1525/1530 yılına kadar olan tahrir defterleri içinde, köylerin bütününü
içine alan kayıtlar yoktur. 1530 yılı öncesindeki tahrir defterleri, vakıf ve
yaya-müsellem tahrir defterleri olduğu için, bütüncül verilere sahip
değiliz. Bu nedenle daha zengin değerlendirmeler yapamıyoruz.
1530/1531 yılında Eskişehir Kazasındaki 54 yerleşim yerinde toplam
1.428 yetişkin erkek kayıtlıdır. Bu, 6 bin kadar nüfusa delalet eder.
1573/1575 yılında ise 50 yerleşim yerinde 2.370 yetişkin erkek kayıtlıdır.
Bu, 9.500 kadar nüfus anlamına gelmektedir. Bu nüfusa Yörükleri de
kattığımızda, 1573 yılında Eskişehir nüfusunun 1530 yılı nüfusunun
yaklaşık iki misline çıktığı anlaşılmaktadır. Ancak her iki sayımda, kaza
nüfusunun yüzde 12’si Eskişehir merkezde yaşamaktaydı. 1573 yılında,
nüfusun yüzde 26’sının daha çadırlarda yaşayan Yörükler olduğu
anlaşılmaktadır. 1530 yılında, bölgede Yörük obaları olduğu düşünülse
de, tahrir defterlerindeki kayıtlarda tespit edilememiştir.
1079/1668 tarihli avârız defterine göre, Eskişehir’in hasları içinde; askeri
olarak 179, reaya olarak ise 145 kişi olmak üzere toplam 324 nefer olarak
kayıtlıdır.79 1831 yılındaki ilk nüfus sayımında sancak statüsündeki
Eskişehir’e bağlı 15 nahiyesinde toplam erkek nüfus 67.638’e ulaşmıştı.
Sadece Eskişehir Kazasında ise 3.022 hanede 7.974 erkek nüfus
kayıtlıydı. Bu tarihte kazaya bağlı toplam köy sayısı ise 38’dir. 1831
yılındaki sayıma göre, Eskişehir’de sadece 122 Gayrimüslim erkek nüfus
kayıtlıdır.
XVI. Yüzyılda Mirliva Hasları ve Mülkler
Nüfus Toprak Vergi

1530 1575 1573 1530


Köyler Nefer Nefer Dönüm Akçe

1. Eskişehir Mirliva Hasları 172 358 - 29.295

2. Dokuzinek ve Çağışviranı Mülk 11 - 120


Mülk ve Mîrliva Hasları Toplamı 172 369 - 29415

79 BOA. KK. 2567, s. 83

48
XVI. Yüzyılda Vakıf Köyleri
Nüfus Toprak Vergi

1530 1575 1531 1575 1575


Köyler Nefer Nefer Dönüm Dönüm Akçe

3. Yassıöyük Yıldırım Vakfı 139 152 5000 3400 12639

4. Döğrek 42 71 1900 1700 4877


5. Pusak 11 14 350 400 1023
6. Bozalı 32 31 800 800 3147
7. Simavi 5 9 150 300 411
8. Tabutay/Batutay 18 40 900 900 2247

9. Eğriceöz/Eğriöz 12 12 300 200 1418


10. Köpek 26 56 750 900 2899
11. Çubukviran 52 79 1850 1800 3746

12. Danişmentli 32 36 700 800 2679

13. Kayaışık/Üçpınar 18 26 600 700 1035


14. Sarıkavak 38 77 1100 1400 3151

15. Yusufşeyh 20 31 700 650 1312


16. Mermerli 25 22 550 500 3039
17. Kulaguz/Kılavuz 38 23 700 550 1242
18. Gökçeöyük 9 26 250 550 2177

19. Bağlıca 4 4 50 100 480


20. Sırcalı/Kırcalı 3 3 - - 280
21. Yenice 4 3 100 - 612
Yıldırım Vakfı Toplamı 528 715 16750 15650 48414

49
1530 1575 1531 1575 1575
Köyler Nefer Nefer Dönüm Dönüm Akçe

22. Ürküt Amme Vakıfları 33 44 1750 1950 3177


23. Gömüç/Gemiç 7 3 300 200 1920
24. Kızılöyük - - - - 1220
25. Sakari/Kızılcabük 2 30 - 500 2000

26. Günşir - - - - 600


27. Çavlum 4 - - - 650

28.a. Eşenkaraca 4 5 100 - 800

29.a. Aşağı Söğütöyüğü -

30.a. Yukarı Söğüöyüğü -

31. Kıllı/Kınlıali 28 22 1550 200 1239

32. Alba/Alpiöyüğü 34 23 1050 900 4989


33.a. Sultanderesi 6 250
34. Karasakal 24 14 950 400 3480
35. Çanakçı 15 79 400 1400 1840
36.a. Derecik 22 43 350 400 1116
37. Keskin 46 118 2300 2500 4211
38.a. Ortaklar -
38.b. Ortaklar 40 63 - 1850 3760
39. Gündüzler 33 55 1600 1886

40. İshaklar/İslamlar 23 69 1200 1688


41. Rumbeyler 10 28 250 50 1000

50
1530 1575 1531 1575 1575
Köyler Nefer Nefer Dönüm Dönüm Akçe

42. Ahi Süleyman Mezra - 310

43. Akdoğan Korucusu 2 - 80 - 2800


44. Kireçlik 4 22 500 800 1033
Amme Vakfı Toplamı 337 618 9580 13950 39969

XVI. Yüzyılda Sipahi Timarı köyleri


Nüfus Toprak Vergi

1530 1573 1531 1573 1625


Köyler Nefer Nefer Dönüm Dönüm Akçe

28.b. Eşenkaraca 5 36 300 500 1000

29.b. Aşağı Söğütöyüğü 37 60 2300 5394

30.b. Yukaru Söğüd Öyüğü 49 108 1150 4150


33.b. Sultanderesi 57 130 2400 4000
36.b. Derecik 22 43 350 100 1116
45. Çankara/Hankara 10 59 1550 4200
46. Gökdere 17 27 1100 4000
47. Ahiotak 27 28 1500 4000
48. Demli 13 17 400 1300
49. Gerdeksaray 13 26 1100 4906
50. Koyun 8 11 - 500
51. Macun 9 - - 810
52. Tandık/Tandak 3 - - 1200

51
1530 1573 1531 1573 1625
Köyler Nefer Nefer Dönüm Dönüm Akçe

53. Yassıviran 39 58 1300 6200


54. Gümele 16 13 500 3100
55. Halkahavlı 14 14 350 480
56. Kızıldere 14 - - 1560
57. Küçükkızıldere 19 27 700 1800
58. Ayvalu - 11 - 100
59. Kuncak 19
Sipahi Timarı Toplamı 391 668 650 14950 49816

60. Firuz Bazdar Timarı - 378

61. Yörükler 813 17258


1880’li yıllarda gelen 93 Göçmenleri ile Eskişehir’in nüfusu oldukça
artmıştır.80 Fransız coğrafyacı Vital Cuinet, 1880-1892 yıllarındaki
verileri kaleme aldığı anlaşılan kitabında Dorylaeum/Eskişehir’in,
Hüdavendigâr Vilayetinin Kütahya (Sultanönü) Sancağına bağlı bir kaza
olduğunu yazmaktadır. Bu tarihte Eskişehir’e sadece Seyitgazi Nahiyesi
bağlı olup, tüm kazaya bağlı köy sayısı 152’dir. Tüm kazanın nüfusu ise
67.074 imiş. Kaza merkezinin nüfusu ise 19.023 imiş.81
Salnamelere göre, kadınların da sayıldığı 1881-1893 yılı sayımlarına göre
kazada, 58.395 nüfus kayıtlıdır. 1885 yılındaki ilk gerçek nüfus sayımına
göre Eskişehir merkezinde; 600’ü Gayrimüslim, 26.642’si Müslüman
olmak üzere 27.242 kişi kayıtlıydı. 1900 yılında Hüdavendigâr Vilayeti
Kütahya Sancağına bağlı Eskişehir Kazasında 71.486 nüfus vardı.82
1914 yılı sayımında ise Mihalıççık ve Sivrihisar’ı da içine alan Eskişehir

80 1297/1880 yılı Hüdavendigâr Salnamesi, s. 175


81 Cuinet’e göre kazada; 11 minareli cami, 6 mescit, 3 medrese, 4 tekke, 1 Rum kilisesi,
1 Ermeni kilisesi, Fransızlar tarafından yönetilen bir de Katolik kilisesi, 133 okul
bulunan şehirde öğrenci sayısı 1790 olarak kaydedilmiştir (Vital Cuinet, La Turquie
d’asie, Paris 1894, s. 191).
82 1317 yılı Hüdavendigâr Salnamesi, s.346; 1318 yılı Hüdavendigâr Salnamesi, s. 338

52
Kazasının toplam nüfusu 152.726’ya ulaşmıştı. Sadece Eskişehir
Kazasının nüfusu 91.200’dür. Bu nüfusun da; 2.613’ü Rum, 3.979’u
Ermeni, 194’ü Yahudi, 316’sı Ermeni Katolik ve 215’i de Protestan’dır.
Cumhuriyetten sonra, 1926 yılında Eskişehir İlinin toplam nüfusu
147.603’e yükselmiştir.

14. Eskişehir Kazasında Arazi Yönetimi


14.a. Mîrliva Hasları ve Mülkler
Eskişehir Kazasında padişah hasları içinde köy yoktur. Sadece mîrliva
hasları olarak Eskişehir kasabası kayıtlıdır. Mülk olarak da, Karagöz
Paşa’nın mülkü olan Dokuzinek, Çağışviranı ile bazı mezralar kayıtlı
olsa da, bu mezralarda köylü yaşamaz. 1530 ve 1573 yılı sayımlarında
Eskişehir kasabasının tüm nüfusun yüzde 12’si oranında bir nüfusa sahip
olduğu anlaşılmaktadır. 1530 yılında, Eskişehir ve Karacaşehir
kasabaları mîrliva hassı olarak “Zeamet-i Be-nâm Kasım v. Dulkadir” adlı
kişinin tasarrufunda bulunuyordu.83

14.b. Vakıf Arazileri


Eskişehir Kazasında, selâtîn/sultan vakfı olarak sadece Yıldırım Bayezid
Vakfı vardır. Bu vakfa ait 19 köy kayıtlıdır. Bu köylerin geliri, Bursa’daki
Yıldırım Bayezid Külliyesi’ne harcanmaktaydı. 1530 yılında bu 19 vakıf
köyünde toplam 528 yetişkin erkek kayıtlı iken, 1575 yılında köylü sayısı
715’e yükselmiştir. Sultan/selâtîn vakfı köylerinde artış görünse de,
oransal olarak düştüğü belirlenmiştir. Nitekim, 1530 yılında toplam kaza
nüfusunun yüzde 37’i selâtîn/sultan vakfı köylerinde yaşayanlar
oluştururken, 1575 yılında bu oran yüzde 22 düzeyine düştüğü
anlaşılmaktadır. 1531 yılında 19 selâtîn/sultan vakfı köyünde 16.750
dönüm kadar arazi işlenirken, 1575 yılında 15.650’ye düştüğü
belirlenmiştir. Oransal olarak da işlenen arazi düşmüştür. Nitekim, 1531
yılında tüm kazada işlenen arazilerinin yüzde 62’si selâtîn/sultan vakfı
köylerinde iken, 1575 yılında bu oran, yüzde 35’e inmiştir. 1575 yılında,
tüm kazada ödenen verginin yüzde 26’sını, selâtîn/sultan vakfı köyleri
ödemiştir.
Yıldırım Bayezid Vakfı’na ait tüm köylerin, Yassıöyük çevresinde olduğu
anlaşılmakta olup, bu vakıf köylerin büyük bölümü zamanla boşalmıştır.
Vakıf köylerinin büyük bölümü bugün varlıklarını korumaz. Yıldırım
Bayezid Vakfı’na ait köylerinde yaşayanların büyük bölümü “ortakçı
kullar” olduğu için, köle kökenli olduğu tahmin edilmektedir.

83 BOA. TT. 152, s. 211

53
XVI. Yüzyılda Amme Vakıfları
Yıllar 1523 1562 1523 1573 1625

Vakfın Adı Nefer Nefer Dönüm Dönüm Vergi

Mahmut b. İbrahim Paşa Vakfı 40 47 2050 2150 6317

Şeyh Mustafa Zaviyesi Vakfı 2 30 - 500 2600

Şeyh Sadık Zaviyesi Vakfı 4 - - - 650

Şeyh Sühreverdi Zaviyesi Vakfı 4 5 100 - 800

Ahi Seyyid Zaviyesi Vakfı 350

Güzel Abdal Zaviyesi Vakfı 100 350

Kıllı/Kınlı Zaviye Vakfı 28 22 1550 200 1239

Tahtakale Mescidi Vakfı 34 23 1050 900 4989

Ahi Kılıç Zaviyesi Vakfı 6 250

Karasakal Vakfı 24 14 950 400 3480

Ahi İdris Zaviyesi Vakfı 37 122 750 1800 2956

Beştaş Zaviyesi Vakfı 46 118 2300 2500 4211

İbrahim Dede Zaviyesi Vakfı 320

Kara Mustafa Paşa Vakfı 96 187 - 4650 7334

Takiyeddin Baba Zaviyesi Vakfı 10 28 250 50 1000

Ahi Süleyman Zaviyesi Vakfı - 310

Akdoğan Zaviyesi Vakfı 2 - 80 - 2800

Emir Minnet Derviş Vakfı 4 22 500 800 1033

Şüca’a Sultan Baba Vakfı 10

Amme Vakfı Toplamı 337 618 9580 14050 40999

54
Olasılıkla Yıldırım Bayezid Döneminde, Rumeli’ndeki fetihlerde elde
edilen kölelerin, bu vakıf arazilerine yerleştirilerek, vakıf kulları olarak
hizmet ettiği düşünülmektedir. Ancak, en erken tahrir defterlerinden
itibaren bu köylerin hiçbirinde, Gayrimüslim kaydı olmadığı için,
bölgedeki Müslümanlaşmanın tamamlandığı anlaşılmaktadır.
Eskişehir Kazasında, kasaba içinde olanlar dışında çok sayıda amme
vakfı bulunmaktadır. Bu vakıfların da önemli bir kısmı, kolonizatör
dervişlere verilmiş ufak vakıf çiftlikleri oluşturmaktadır. Eskişehir
merkezindeki vakıflar dışında, 20 vakıf ile 3 evlatlık vakıf vardır. Amme
vakfı köylerinde 1531 yılında 337 yetişkin erkek kayıtlı iken, 1575 yılı
sayımında 618’e yükselmiştir. Her ne kadar 1575 yılı sayımında amme
vakfı köylerindeki nüfus artsa da, oran olarak düştüğü gözlenmiştir.
Nitekim, 1531 yılında tüm kazada yaşayanların yüzde 24’ü amme vakfı
köylerinde iken, 1575 yılı sayımında bu oran yüzde 19’a düşmüştür. Yine,
1531 yılında amme vakfı köylerinde tahminen 9.580 dönüm kadar arazi
işlenirken, 1575 yılı sayımında işlenen arazi miktarı 13.950’ye
yükselmiştir. İşlenen arazi miktarı artsa da, kaza bazında oransal olarak
düşmüştür. Nitekim, 1531 yılında kazada işlenen tüm arazilerin yüzde
36’sını amme vakfı köylerinde işlenirken, bu oran 1575 yılında yüzde 31’e
düşmüştür. 1575 yılında tüm kazada ödenen verginin yüzde 22’sini, amme
vakfı köylüleri ödemiştir. Eskişehir Kazasındaki amme vakıflarının
neredeyse tamamının “kadîm” olduğu kayıtlı olup, olasılıkla Osmanlı
Devri öncesine ait vakıflar olmalıdır.

14.c. Sipahi ve Bazdâr Timarları


‘1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri’ne göre; 19 timar köyü ile 2 mezrada, 31’i
yetişkin bekâr erkek olmak üzere toplam 393 yetişkin erkek kayıtlıdır.
Bizim hesaplarımıza göre, Eskişehir Kazasında 20 kadar sipahi timarı
köyü vardır. 1530 yılında, 20 timar köyünde 391 yetişkin erkek kayıtlı
iken, 1573 yılı sayımında bu sayı 668’e yükselmiştir. Ancak bu sayısal
yükseliş, oranlara yansımamıştır. Nitekim, 1530 yılında tüm kaza
nüfusunun yüzde 27’si timar köylerinde yaşarken, bu oran 1573 yılında
yüzde 21’e düşmüştür. 1531 yılında veri eksikliği nedeniyle, timar
köylerinde sadece 650 dönüm kadar arazi işlendiği kayıtlıdır. Ancak, tüm
kayıtların bulunduğu 1573 yılı sayımına göre sipahi timarı köylüleri,
14.950 dönüm kadar arazi işlediği anlaşılmaktadır. Bu veriler ışığında,
hane başına en yüksek arazi işleyen köylülerin, sipahi timarı köylüleri
olduğunu göstermektedir. Nitekim aynı tarihte timar köylüleri, tüm
işlenen arazilerin yüzde 34’ünü işliyorlardı. Toplam verginin ise sadece
yüzde 27’sini vermekteydiler. Ayrıca, bazı bazdâr/avcı timarı köy ve
mezraları olsa da, içinde köylü kayıtlı değildir.
55
14.d. Yörükler
Eskişehir ve çevresinde, XI. yüzyılda çadırlarda yaşayan Yörük obaları
da bulunuyordu. Sürülerin yararlanacağı geniş otlakların olduğu
Eskişehir bölgesinde, her dönemde çadırlarda yaşayan Yörük
gruplarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Zaman zaman da bu Yörüklerin
köylere iskân olduğuna dair kayıtlar vardır. 1571 yılı sayımına göre,
Eskişehir Bölgesinde toplam 30 farklı obada toplam 813 kadar yetişkin
Yörük ismi kayıtlıdır. Bu Yörük grupların elinde, 17 bin kadar da koyun
bulunmaktaydı. Bu Yörük grupları; Kurtlar, Simavi, Ortaklar, Büğdüz,
Durhasanlı, İshaklar, Karalar, Akçakervansaray, Kargı, Karıpazarı,
Karaviran, Cemşitli, Mandır, Akçain ve Karaöyük gibi köylerin
sınırlarındaki çayırlarda geçici iskân oldukları anlaşılmaktadır.

Sonuç
Eskişehir Kazasına ilişkin en eski bilgi, 1472 ve 1482 yılı tahrir defterinde
bulunmaktadır. Ancak bu defterlerde, sadece vakıf ve yaya-müsellem
çiftlikleri kayıtlı olduğu için, köylere ilişkin bütüncül veriler yoktur.
Eskişehir köylerine ilişkin bütüncül verilerin olduğu en eski tahrir
defteri, ‘1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri’dir. Bu sayım da, özet mahiyetinde
olduğu için, köylülerin işlediği arazi bilgileri yoktur. Bu nedenle, köylerin
ekonomik yapılarına ilişkin ayrıntılı karşılaştırmalar yapılamamıştır.
Ancak bu eksikliği, ‘1531 Yılı Tapu Tahrir Defteri’ verisiyle kısmen
kapatmaya çalışsak da, bu defter oldukça eksiktir.
1530 yılında, tüm kazada 1.428 yetişkin erkek nüfus kayıtlıdır. Bu
nüfusun yüzde 12’si, mîrliva hasları içinde olan Eskişehir merkezindeki
nüfus oluşturmaktadır. Aynı tarihte, tüm nüfusun yüzde 37’sini
selâtîn/sultan vakfı köylerinde yaşarken, yüzde 24’ü de amme vakfı
köylerinde kayıtlıydı. 20 kadar sipahi timarı köyünde ise tüm nüfusun
ancak yüzde 27’si yaşamaktaydı.
Eksik olan 1531 yılı sayımı verilerine göre, işlenen tüm arazilerin yüzde
62’sini selâtîn/sultan vakfı köylüleri elinde olduğu tespit edilmiştir. Aynı
yıl, işlenen arazinin tahminen yüzde 36’sı da amme vakfı köylüleri elinde
olduğu belirlenmiştir. Görüldüğü gibi kazada arazilerin büyük bölümü
vakıf köylülerinin elinde olduğu anlaşılmaktadır. Tabloda görüldüğü
üzere, sipahi timarı köylüleri, 1531 yılında işlenen arazilerin ancak yüzde
2 oranında bir toprağa sahip olduğu yazılsa da bu, verilerin eksikliğinden
kaynaklanmaktadır. Nitekim, eksiksiz olan 1573 yılı sayımında, sipahi
timarı köylülerin işlediği arazi oranı yüzde 34 düzeyindedir.

56
Yıllar 1530 1573 1531 1573 1573
Nüfus Nüfus Toprak Toprak Vergi

Özellikler Nefer % Nefer % Dönüm % Dönüm % Akçe %

Selâtîn Vakfı 528 37 715 22 16750 62 15650 35 48414 26

Amme Vakfı 337 24 618 19 9580 36 13950 31 39969 22

Mirliva hassı 172 12 369 12 29415 16

Sipahi Timarı 391 27 668 21 650 2 14950 34 49816 27

Bazdar Timarı - - - - - - 378 0

Yörükler - - 813 26 - - - - 17258 9

Toplam 1428 100 3183 100 26980 100 44550 100100100


185250 100
1573/1575 yılı nüfus verilerine göre, yüzde 26 oranındaki Yörükler, 1530
yılı ile oransal karşılaştırmada bir tutarsızlığa neden olmaktadır. Çünkü
1530 yılı sayımında Yörüklerin kaydı yoktur. 1573/1575 yılı sayımına
göre, selâtîn/sultan vakfı köylülerinin nüfusu yüzde 22 iken, amme vakfı
köylülerinin oranı yüzde 19, sipahi timarı köylülerinin oranı yüzde 21 ve
mîrliva hassı olan Eskişehir nüfusunun oranı da yüzde 12 düzeyinde
olduğu anlaşılmaktadır. 1575 yılı verilerine göre, işlenen arazilerin yüzde
64’ü vakıf köylerinde kayıtlı iken, yüzde 34’ü de timar köylüleri
tarafından işleniyordu.
XVI. yüzyılda, Eskişehir Kazasında 44.550 dönüm kadar arazi
işlenmektedir. Mîrliva hasları içinde olan Eskişehir kasabası halkı ile
Yörüklerin arazi işlemedikleri dikkate alındığında, köylülerin işlediği
arazi miktarı oldukça yüksektir. Nitekim, tahıl tarımı yapan 2 bin kadar
yetişkin erkek nüfusun 44.550 dönüm kadar arazi işlediğine göre, kayıtlı
her yetişkin erkek başına 22 dönüm kadar arazi düşmektedir.84
Kocaeli Yarımadası ile Bursa Bölgesindeki arazilerinin önemli bölümü,
XVI. yüzyılın sonunda “hariç” olarak tanımlanan yabancı kişilerin
ellerine geçtiğini belirlemiştik. Nitekim, Gebze Kazasında 1566 yılında
yerleşik köylülerin elinde 43.570 dönüm arazi varken, yabancıların

84 1302/1884 yılı Hüdavendigâr Vilayeti salnamesine göre Eskişehir’de 16.500 dönüm


bağ, 24.604 dönüm bahçe yer almaktaydı (1302/1884 Yılı Hüdavendigâr Salnamesi,
s. 47).
57
elindeki arazi miktarı 31.950 dönüm kadardı. 1625 yılında ise köylerde
yaşayanların elindeki arazi ile, “hariç” olarak tanımlanan yabancıların
elindeki arazi miktar aynı olmuştu. Eskişehir Kazasında ise sadece şehir
merkezi yakınlarındaki bazı köylerde, “hariç” olarak tanımlanan köylüler
kayıtlıdır. Bu kişilerin elinde de sadece 3 bin dönüm kadar arazi vardır.
Oysa yerleşik köylülerin elindeki arazi miktarı 44.550 dönümden fazladır.
Bu arazilere, vakıf çiftliklerindeki işlenen araziler dahil değildir. Yine
Eskişehir bölgesinde toprak sahibi olan “yeniçeri”, “kadı”, “çelebi” vb.
unvanları taşıyan kişilere de pek rastlanılmamıştır.
Marmara Bölgesinde yaşanan köylünün topraksızlaşması sorunu da bu
bölgede pek yaşanmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim, 1531 yılında Yıldırım
Bayezid Vakfı’na ait araziler; 101’i ‘bütün çiftlik’, 113’ü ‘yarım çiftlik’
olarak işlenirken, 1575 yılında bütün çiftliklerin bir kısmının bölündüğü
anlaşılmaktadır. Nitekim ‘bütün çiftlik’ sayısı 76’ya düşmüş, ‘yarım çiftlik’
sayısı ise 157’ye yükselmiştir. 1531 yılında amme vakıflarına ait araziler;
80’i ‘bütün çiftlik’, 34’ü ise ‘yarım çiftlik’ olarak işlenirken, 1575 yılında
‘bütün çiftlik’ sayısı 129’a, ‘yarım çiftlik’ sayısı ise 152’ye yükselmiştir.
1531 yılı verisi eksik olduğu için, tüm kazayı dikkate alındığında; 192
‘bütün çiftlik’ ile 147 ‘yarım çiftlik’ kayıtlı iken, 1575 yılında ‘bütün çiftlik’
sayısı 265’e, ‘yarım çiftlik’ sayısı ise 361’e yükselmiştir. Tüm kazadaki
topraksız köylü sayısı oldukça azdır. 1531 yılının eksik verilerine rağmen
kazada 73 topraksız köylü kayıtlı iken, 1573 yılında bu sayı sadece 3’tür.
Görüldüğü gibi diğer bölgelere göre Eskişehir’de topraksız köylü sayısı
azalmış görünüyor. Bu, sıradışı bir durumdur. Ancak bu koşulların,
XVIII. yüzyıl başında değiştiği anlaşılmaktadır. Nitekim, 1130/1718
yılına ait bir arşiv belgesine göre; Kütahya, Eskişehir, Bilecik, Seyitgazi,
Karacaşehir ve Bozüyük naiblerine gönderilen bir yazıda; Anadolu
Eyaletinde bulunan Sultanönü Sancağı halkının perişan olduğu ifade
edilmiştir. 5 kazası ile 58 köyden oluşan harap bir sancak olduğu yazılıdır.
Mutasarrıflarına verdikleri “imdad-ı seferiye” vs. adıyla verdikleri
paraların da, diğer sancaklara oranla fazla olup, ödemeye güçlerinin
yetmediğini anlaşılınca, daha düşük bir bedel ödenmesine karar
verilmiştir.85 Osmanlı Döneminde, bir tahıl ambarı olan Eskişehir
Bölgesindeki tahılların, yıllardır Bursa’ya gönderildiği halde, XVIII.
yüzyılın başında, nedeni anlaşılmaz biçimde üretimin azaldığı
anlaşılmaktadır.86

85 BOA. A.{DVNSMHM. d. 127/231


86 “Bursa’ya eskiden buğday ve arpa civardaki kazalardan ve Eskişehir havalisinden,
tüccarlar satın alıp getirmekteler iken, 1747 senesi kaht ve galâ istilâ etmekle
Eskişehir’deki sancakbeyi faydalanmak için; bizim zahiremiz kazamıza ancak kifayet
58
Diğer kazalara göre Eskişehir Kazasında, XV-XVI. yüzyılda neredeyse
hiç yeni köy kurulmadığı gibi, boşalan köy de pek yoktur. Ancak,
olasılıkla Celali İsyanları nedeniyle, XVII. yüzyılda çok sayıda köyün
boşaldığı anlaşılmaktadır. Nitekim, Yıldırım Bayezid Vakfı köylerinden
Döğrek, Pusak, Bozalı, Simavi, Tabutay, Eğriöz, Köpek, Çubukviran,
Danişmentli, Yusufşeyh, Mermerli, Kılavuz, Bağlıca, Sırcalı ve Yenice
köyleri, bu asırda boşalmıştır. XVII-XVIII. yüzyıl kayıtlarda bu köylerin
adları dahi bulunamamıştır. Yine, mülk arazileri olarak kayıtlı olan
Dokuzinek, Çağışviranı ve diğer mezralarının da yok oldukları
anlaşılmaktadır.
Amme vakıfları köyleri içindeki; Ürküt, Kızılöyük, Günşir,
Kıllıali/Kınlıali, Karasakal, Çanakçı, Ortaklar, İshaklar köyleriyle, Ahi
Süleyman mezrası da, XVII. yüzyıldan sonra boşalıp, yok olduğu
anlaşılmaktadır. Sipahi timarı köylerinden de; Çankara, Demli,
Gerdeksaray, Koyun, Macun, Tandık/Tandak, Kızıldere, Kuncak
köyleriyle, bazdâr/avcı timarı köyü olan Firuz köyü de, XVII-XVIII.
yüzyılda boşaldığı anlaşılmaktadır.

eder, diye hilâf-ı vaki bahane ile, alıcı ve satıcıyı alış-verişten men’ eylediği Bursa
kadısının gönderdiği îlâmdan anlaşılmakla, Eskişehir ve havalisindeki kazalarda olan
ambar sahiplerinden, yerli halka yetecek miktardan fazla zahirelerinin satışına engel
olmaması emredildi” (Kütük, IV/396).
59
Kaynaklar
Anna Komnenna, Alexiad (2009). (Malazgirt’in Sonrası) (Çev. Bilge
Umar) İstanbul.
Ada, Ebru (2012). Eskişehir İli Yer Adları, İzmir: Ege Üniversitesi
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
Aksarayî, K. Mahmud (2000). Müsâmeretü’l-ahbâr (Çev. M. Öztürk),
Ankara TTK Yayını.
Altınsapan, Erol-C. Parla (2010). Eskişehir Zaviye ve Türbeleri
(Selçuklu-Osmanlı Dönemi). Eskişehir.
Bakır, Tomris (2003). “Daskyleion (Tyaiy Drayahya) Hellespontine
Phrygia Bölgesi Akhamenid Satraplığı”, Anadolu (Anatolia), Sayı: 25,
Ankara: ss. 6-7.
Belke, Von Klaus (2020). “Bithynien und Hellespont” Tabula Imerii
Byzantini (Yayınlayan: J. Koder) Cilt 13, Avusturya Bilimler Akademisi
yayını, Viyana.
Boz, Cem (2020). Anadolu Selçuklu, İlhanlı ve Beylikler Döneminde
Sultan Öyüğü (Eskişehir) Basılmamış Ankara Üniversitesi Doktora Tezi
Cahen, Claude (2000). Osmanlı'dan Önce Anadolu (Çev. E.
Üyepazarcı), İstanbul Tarih Vakfı yayını.
Darga, A. Muhibbe-T. Sivas (2000). "Şarhöyük-Dorylaion Kazı
Çalışmaları 1997-1998", Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 2, s. 98, 100, 102-103, ss. 97-127.
Demirkent, Işın (2001). “Bizans İmparatorluğu Devrinde Dorylaion”,
Tarihte Eskişehir Sempozyumu, I, (2-4 Kasım 1998), Eskişehir, 2001, ss.
45-60.
--(2005). Bizans Tarihi Yazıları, İstanbul Dünya Kitapları yayını.
Doğru, Halime (2005). XVI. Yüzyılda Eskişehir ve Sultanönü Sancağı,
Odunpazarı Belediyesi Kültür Yayınları, No. 5, Eskişehir.
--(1997). XV. ve XVI. Yüzyıllarda Sivrihisar Nahiyesi, TTK Yayını,
Ankara.
--(1992). XVI. Yüzyılda Eskişehir ve Sultanönü Sancağı, AFA Yayını
Güneş, Ahmet (1999). “Bilecik ve Çevresinde 16. Yüzyılda Sosyal ve
Ekonomik Hayat”, OTAM, 10, Ankara.
--(2000). “16. Yüzyılda Osmanoğullarının Beşiği Eskişehir ile
Karacaşehir'de Sosyal Kurumlara İlişkin Köy Gelirleri ve Bunların
Paylaşımı” Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 20, Sayı
31, ss. 119-145.
Halaçoğlu, Yusuf (1996). X1V-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet
Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK Basımevi, Ankara.

60
İnalcık, Halil (2006). “Karacahisar/Karacaşehir Üzerine Bir Belge”,
VIII. Uluslararası Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, 18-
21 Haziran 1998 Bursa Sempozyumu Bildiriler (Ed. N. Abacı) Bursa, ss.
9-15.
--(2004). “İznik İçin Osman Gazi ve Bizans Mücadelesi” "İznik İçin
Osman Gazi ve Bizans Mücadelesi"/"The Struggle Between Osman Gazi
and the Byzantine Empire for Nicaea", İznik Sempozyumu, İstanbul, ss.
59-85.
İznik, Erkan (2006). Roma İmparatorluğu Döneminde Frigya Epiktetos
Merkezlerinde Sosyopolitik, Sosyoekonomik ve Kültürel Yapı,
Basılmamış Doktora Tezi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi.
--(2005). Roma İmparatorluk Döneminde Dorylaeum’un Genel
Görüntüsü, I. Uluslararası Dünden Bugüne Eskişehir Sempozyumu, 12-
15 Mayıs 2004, Eskişehir.
Khoniates, Niketas (1995). Historia (İoannes ve M. Komnenos Devri)
(Çev. F. Işıltan) Ankarak TTK yayını.
Kinnamos, Ioannes (2001). Ioannes Kinnamos’un Historia’sı, (Çev. Işın
Demirkent), Ankara: TTK Yayınları.
Kramers, J. H. (1993). “Sultanönü”, İA, XI, İstanbul.
Köprülü, Fuad (1991). Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Ankara TTK
yayını.
Manaz, Selma (2019). Bizans Dönemi Dorylaion’u ile Anadolu Selçuklu
Şehri Sultan Eyüğü/Sultan Öyüğü'nün (Eskişehir) Fiziki Yapıları,
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi.
Mehmed, Neşri (1949). Kitab-ı Cihan-Nümâ, Neşri Tarihi. (Çev: Faik
R. Unat ve M. A. Köymen), Ankara TTK Yayınları.
Nicol, Donald M. (2016). Bizans'ın Son Yüzyılları 1261-1453, İstanbul
İş Bankası Yayınları.
Norwich, J. J. (2013). Bizans Gerileme ve Çöküş Dönemi (MS 1082-
1453), (Çev.: Selen Hırçın Riegel), İstanbul, Kabalcı Yayınevi.
Oruç, Zeriye (2015). Türkiye Selçuklu Devleti’nin Yıkılışından Sonra
Anadolu’da Moğol Hakimiyeti (1308-1335) Tarih Okulu Dergisi (TOD) Yıl
8, Sayı XXIV, ss. 297-323.
Oğuzoğlu, Yusuf-Feridun Emecen (1995). "Eskişehir", DİA, C. 11,
İstanbul, ss. 398-401.
el-Ömerî, Şihabeddin b. Fazlullan (2014). Türkler Hakkında
Gördüklerim Duyduklarım, “Mesâliku’l-Ebsâr” (Çev. A. Batur) İstanbul
Selence Yayınevi.
Özçatal, M. Fuat (1991). “Yazılıkaya, Uluçayır ve Karasakaltekke Kazı,
Onarım ve Çevre Düzenleme Çalışmaları”, MKKS, II, , Ankara; 1991, ss.
210-211.
61
Ramsay, W. M. (1960). Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası (Çev: M.
Pektaş). İstanbul MEB Yayınları.
Runciman, Steven (1989). Haçlı Seferleri Tarihi, C. 1, TTK yayını.
Strabon, Geographie (1987). (Çev. A. Pekman Coğrafya, Anadolu Kitap
XII, XIII, XIV. İstanbul.
Şahbaz, H. (2016). Odunpazarı ve Tepebaşı İlçelerinin (Eskişehir)
Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi.
Şikârî, Karamannâme (2005). (Haz. M. Sözen-N. Sakaoğlu) İstanbul
Topal, Mehmet (2011). Eskişehir Vakıfları Tahrir Defteri, İstanbul
Sahaflar Kitap Sarayı.
Topal, Mehmet-K. Çolak (2015). “Eskişehir Zaviyelerine Dair
Tespitler” Alevilik Araştırmaları Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 9, Ankara 2015, ss.
53-67.
Turan, Osman (2010). Selçuklular zamanında Türkiye, İstanbul Ötüken
Yayınları.
Umar, Bilge (1993). Türkiye’deki Tarihsel Adları, İstanbul İnkılap
Kitabevi.
Varlık, Mustafa Ç. (1974). Germiyan-Oğulları Tarihi (1300-1429),
Germiyanoğulları Tarihi, Ankara Atatürk Üniversitesi yayını.
Vilâyet-nâme (1990). Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî (Haz. A.
Gölpınarlı) İstanbul İnkılâp Kitabevi.
Wittek, Paul (1969). “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”,
Ankara Selçuklu Araştırmaları Dergisi I, TTK yayını s. 193 vd.
Togan, Zeki Velidi (1981). Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. Basım, C. I,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.

62
Eskişehir Kazası Köyleri
Çeviriyazı
Mirliva Hasları
1. Eskişehir Eskişehir
1530 1573 1831 1844
Mahalle Adı
Hane Nefer Erkek Nüfus Hane
Ortamescit 51 127 445 202
Alacamescit 23 73 320 1 149
Hacıatmaca 23 44 214 2 80
Kayalı[Kayalıca]mescit 24 37 Salımescit
Mustafapaşa/Paşa 18 163 1056 386
Dede 22 37 299 116
Börekçiler/Türkmenler 11 44
Cedid 15
Toplam 172 538 2.334 933
1.a. Ortamescit Mahallesi
Değerlendirme: 1530 yılında 51 hane olan mahallede,3 1573 yılında 127
yetişkin erkek ismi kayıtlıdır. Mahalledekilerden; 1’i imam, 1’i berâtlı
hatip, 2’si muhassıl, 5’i berâtlı, 1’i çok yaşlı kişi, 5’i eski köle, 2’si hoca iken,
2’si Yıldırım Bayezid ve 1’i de Seyyid Gazi Vakfı’na ait kişiler kayıtlıdır.
Mahalledekilerin; 1’i mülazım, 2’si kadızâde, 3’ü Karacaşehirli olup, çok
sayıda sipahi oğlu ile seyyidler vardır. Mahallede, Ali Dede b. Mustafa adlı
biri olduğuna göre, bir zaviye olmalıdır. Bu kişi, aynı zamanda mahalle
mescidinin de kayyumu imiş.4

1.b. Alacamescit Mahallesi


Değerlendirme: 1530 yılında 23 hane olan mahallede,5 1573 yılında 73
yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573 yılında mahalledekilerden; 1’i hatip, 3’ü
muhassıl, 1’i eski köle iken, 7’si ise Karacaşehirlidir. Mahallede, Sinan
Dede adlı biri olduğuna göre bir zaviye olmalıdır.6

1 Akçağlan Mahallesi’ne dönüştüğü düşünülmektedir.


2 Karapınar Mahallesi’ne dönüştüğü düşünülmektedir.
3 BOA. TT. 438, s. 223
4 KKA. 182, s. 4b
5 BOA. TT. 438, s. 223
6 KKA. 182, s. 4b

69
1.c. Hacıatmaca Mahallesi
Değerlendirme: 1530 yılında 23 hane olan mahallede,7 1573 yılında 163
yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573 yılında mahalledekilerden; 1’i imam, 1’i
müezzin, 1’i meremmetçi/yapı tamircisi, 1’i doğancı oğlu, 1’i muhassıl,
1’i eski köle, 2’si çok yaşlı kişidir. Ayrıca mahalledekilerden biri Beştaş
Vakfı’na ait iken, 3’ü Karacaşehirlidir.8

1.d. Kayalı/Kayalıcamescit Mahallesi


Değerlendirme: 1530 yılında 24 hane olan mahallede,9 1573 yılında 37
yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573 yılında mahalledekilerden; 1’i imam, 1’i
müezzin, 1’i sipahi oğlu ve 1’i de eski köledir. Mahallede; Ariz Dede
olduğuna göre bir zaviye olmalıdır.10

1.e. Mustafapaşa/Paşa Mahallesi


Değerlendirme: 1530 yılında 18 hane olan mahallede,11 1573 yılında 163
yetişkin erkek nüfus kayıtlıdır. Bu tarihte mahalledekilerden; 2’si imam,
2’si müezzin, 2’si şeyh, 3’ü berâtlı, 1’i zaviyedâr, 1’i muallim, 7’si muhassıl,
1’i sipahi oğlu, 1’i cabi, 3’ü eski köle, 1’i müderris, 3’ü ise çok yaşlı kişidir.
Ayrıca mahallede; Seydi Gazi ile Yıldırım Vakfı’na ait kişiler de vardır.
Mahalledekilerden biri Ahmet Dede olduğuna göre, mahallede bir zaviye
olmalıdır.12

1.f. Dede Mahallesi


Değerlendirme: 1530 yılında 22 hane olan mahallede,13 1573 yılında 37
yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573 yılında mahalledekilerden; 1’i divane/deli,
1’i muhassıl, 2’si eski köle, 5’i ise seyyiddir. Mahallede, Süleyman Dede
olduğuna göre bir zaviye olmalıdır.14

7 BOA. TT. 438, s. 223


8 KKA. 182, s. 6b
9 BOA. TT. 438, s. 223
10 KKA. 182, s. 6b
11 BOA. TT. 438, s. 223
12 KKA. 182, s. 5b
13 BOA. TT. 438, s. 223
14 KKA. 182, s. 6a

70
1.g. Börekçiler/Türkmenler Mahallesi
Değerlendirme: Börekçiler ve Türkmenler Mahallesi bazen de Türkmen
Tekke Mahallesi olarak anılmıştır. 1530 yılında 11 hane olan mahallede,15
1573 yılında 44 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573 yılında mahalledekilerden
1’i muhassıl, 3’ü eski köle ve 1’i kayyumdur.16

1.h. Cedit/Yeni Mahallesi


Değerlendirme: 1530 yılından sonra kurulduğu anlaşılan mahallede,17
1573 yılında 15 yetişkin erkek kayıtlıdır. Bu tarihte mahalledekilerden; 1’i
müezzin, 2’si hafız, 3’ü muhassıl, 1’i müderris, 2’si eski köle ve 1’i de çok
yaşlı kişidir. Mahallede, Yıldırım Bayezid Vakfı’na ait kişiler de vardır.18

Eskişehir Kazası Vergileri


1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 144)
Vakf-ı Çiftlikha-i zaviye bi-nefs-i [Eski-Şehir]
13 kıta’, eshâb-ı vakf-ı zaviye 38, İmam 1, seyyid 1, doğancı 1, mezre’a 2
Hasıl 7.130 [akçe]

1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 144)


Vakf-ı Çiftlikha-i evlâd bi-nefs-i [Eski-Şehir]
26 kıta’, eshâb-ı vakf-ı zaviye 32, Dekâkîn 7 bab. Hasıl 8.480 [akçe]
[1571 yılında mîrliva hasları içindeki köyler] Nahiye-i Karacaşehir der-
Liva-i Sultanönü, nefs-i Eskişehir tabi-i Karacaşehir 20.000 [akçe].19
Kaza-i Eskişehir, kasabadır. Cum’ası kılınur ve pazarı durur. Şehre
muttasıl Ilıcaları dahi vardır, der-tasarruf-ı Kasım b. Şahsuvar Beg.

1530 Tarihli İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 224)


Bâc-ı bazar-ı Eski-Şehir ve bâd-ı heva resm-i keyl ve öşr-i bostan ve
resm-i kuvvare ve resm-i zemîn-i şehirliyân ve öşr-i gallât ve öşr-i bağ ve
bağçe ve çiftlik öşrü ve resm-i çift ve mâl ve şehirliyân ma’a yave ve
kaçkunu ve beytü’l-mâl ve mâl-i gaibi ve meyhane ve yave kaçkun liva-i
Sultanönü. Gayri-ez-Nahiye-i Bilecik; hane 172, sipahizâde 4, fi sene
13.685 [akçe]

15 BOA. TT. 438, s. 223


16 KKA. 182, s. 6b
17 BOA. TT. 438, s. 223
18 KKA. 182, s. 6b
19 BOA. TT. 515, s. 13; KKA. 349, s. 3a

71
1573 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 182, s. 22a)
Çiftlik-i İsmailoğlu nam-ı diğer Pınarıoğlu’dur. Nefs-i Eski-Şehir
Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 980 [akçe]

Eskişehir Merkezindeki Vakıfları


Eskişehir Camii Vakfı
Vakf-ı Camii-i Eski-Şehir: Mezre’a-i Sahib ve mezre’a-i Halil
Danişmend tâbi’-i Eski-Şehir. Mescid-i Eski-Şehir, kadîmden vakfiyet
üzere hatib olanlar mutasarrıflar imiş. Mensûh dahi olmayub, mukarrer
imiş. El-hâletü hâzihî, Hatib Ahi Baba mutasarrıfdır, Padişahımız
berâtıyla20 “deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne. Hâliyâ, Padişahımız
Hazretleri berât-ı hümayunıyla mezkûr Hatib Ahi Baba mutasarrıfdır
deyü mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ, Padişahımız 'azzallahu
ensârehü hazretleri berât-ı hümayunıyla Derviş Mehmed v. Ahi Baba
mutasarrıf olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”21
[5 Müslüman ismi var; bazdârân-ı berât-ı hümayun 4, zaviyedâr-ı bâ-
berât-ı hümayun 1]
Hasıl
Gelirler 1525 1573
[Mukata’at-ı zemîn] mevkuf âsiyâb [fi sene] harab 50 [akçe]
Öşr-i bağçe ve hamam 40 [akçe] 90 [akçe]
Şem’a ve hasır, hatib - 50 [akçe]
Hasıl ‘ani’l-mezâri [mezra] 300 [akçe] -
Yekûn 500 [akçe] 740 [akçe]
Vakf-ı beray-i kıra’at-i Kur’an der-camii-i mezkûr, kadîmden vakıfdır.
Mensûh dahi olmamış. Selâtîn-i mâziyeden dahi hükümleri vardır. El-
hâletü hâzihî, Hacı Bali nam kimesne berâtıyla mutasarrıfdır.22 “Hâliyâ,
Padişahımız deyü mukayyed der-Defter-i Atîk.”23
Gelirler 1525 1573
der-karye-i Karağu Âsiyâbı, 1 bab 300 [akçe]24 harab
‘an bağçe-ı Aişe Hatun ve yoncalık 150 [akçe] 150 [akçe]
Ve cami’-i mezkûrun Muhabiye Saniye nam hatun 500 akçe vakfedüb,
Pîri nam kimesne tasarrufunda ve iki cami’-i mezbûrın hasırına ve
mumına sarf eyleye deyü mukayyed der-Defter-i Atîk. Yekûn 350 [akçe]

20 BOA. MAD. 18333, s. 13


21 KKA. 417, s. 21b
22 BOA. MAD. 18333, s. 13
23 KKA. 417, s. 21b
24 “Amma şimdi harab”

72
Hacı Mahmut Zaviyesi Vakfı
Vakf-ı Zaviye-i Ahi Mahmud der-nefs-i Eski-Şehir
Kadîmden üzere tasarruf olunurmuş. 23 dönüm mensûh olub, timara
virilmiş. Ba’de, merhum Sultan Bayezid Han vakfiyeti mukarrer idüb,
Ahmed v. Ahi Mahmud’e sadaka eylemiş deyü kayd olunmuş der-Defter-
i Köhne. El-hâletü hâzihî, mezkûr Ahmed’in oğlu Mahmud mutasarrıfdır
Padişahımız mukarrernâmesiyle25 “deyü kayd olunmuş der-Defter-i
Köhne. Hâliyâ, Padişahımız 'azze nasrühû hazretleri berât-ı şerîfiyle
Mahmud mutasarrıfdır deyü mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ,
Padişahımız 'azzallahu ensârehü hazretleri berât-ı hümayunıyla Receb
mutasarrıf olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”26
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 13)
Vakf-ı Zaviye-i Ahi Mehmed, der-Eski-Şehir. 23 dönüm yerdir. Ahi
Mahmud tasarrufundadır.

1525 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 18333, s. 15)


Vakf-ı Zaviye-i Ahi Mahmud der-nefs-i Eski-Şehir
[1 Müslüman ismi var] Hasıl 150 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 26b)


Vakf-ı Zaviye-i Hacı Mahmud der-Eski-Şehir
Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 120 [akçe] Dekâkîn-i zaviye-i mezbûr, 34
bab 370 [akçe] Yekûn 490 [akçe]
Değerlendirme: Odunpazarı İlçesi Dede Mahallesi’nde Şeyh
Nusreddin/Nasreddin ile Ahi Mahmut türbesi birbirine çok yakın ve
ayaktadır. 1281/1864 tarihli bir vakıf defterine göre, vâkıfın Sultaniye
Çarşısı’nda 7 dükkanı vardı.27

1546 Yılı Tahrir Defteri (TT. 247, s. 43)


Cemaat-i Taycıyân-ı Hassa der-hassa-i Ada der-Liva-i Sultan-Önü
Çiftlik-i Yakub Yeri der-karye-i Eskişehir [16 Müslüman ismi var]
Mezkûrân taycılar, evvelden mutasarrıf ide-geldükleri çiftlikleri ber-
karar-ı sâbık mutasarrıf olalar deyü mukayyed der-Defter-i Atîk.

25 BOA. MAD. 18333, s. 15


26 KKA. 417, s. 26b
27 BOA. EV. 18266, s. 29b

73
Değerlendirme: 1279/1862 Yılı Vakıf Defteri’nde Eskişehir merkezinde,
Şeyh Şehabettin, Şeyh İsa, Şeyh Nasreddin, Sultan Abdullah, Kabasakal,
Edebalı, Abdülaziz, Ahi Mahmut zaviyeleri vakıfları kayıtlıdır.28

Ahi Salih Vakfı


Vakf-ı hane-i Ahi Salih der-Eski-Şehir
Bir çiftlik yerdir. Tuzcu Defteri’nde oğlu Hızır tasarrufundadır denilmiş
der-Defter-i Köhne. Amma, şimdi Padişahımız mukarrernâmesiyle dahi
Baba oğlu Mustafa tasarruf ider29 “deyü kayd olunmuş der-Defter-i
Köhne. El’ân, kezalik deyü mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ,
Padişahımız berât-ı hümayunıyla Mehmed v. Kasım mutasarrıf olmağla
Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”30
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 13)
Vakf-ı hane-i Ahi Salih, der Eski-Şehir. Bir çiftlik yerdir oğlu Hızır
tasarrufundadır.

1525 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 18333, s. 24)


Vakf-ı Ahi Salih der-Eski-Şehir. Hasıl 250 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 25b)


Vakf-ı hane-i Ahi Salih der-Eski-Şehir
Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 320 [akçe]
Değerlendirme: 1279/1862 Yılı Vakıf Defteri’nde, Eskişehir Kazasında
bulunan; ‘mahlul-i hazine’ olan Ahi Salih Zaviyesi Vakfı’nın 280 kuruş geliri
vardı.31 1269/1852 Yılı Vakıf Defteri’ne göre, “nefs-i Eskişehir’deki Ahi
Salih Zaviyesi” vakfının hiçbir geliri kalmamış.32

Hacı Nasreddin Zaviyesi Vakfı


Vakf-ı Zaviye-i Hacı Nasreddin der-Eski-Şehir
Bir çiftlik yerdir. Kadîmden vakfiyet üzere merhum Sultan Mehmed Han
berâtıyla Mehmed v. Habib ve Mustafa tasarruf iderken, mensûh olub,
timara virilmiş. Ba’da, vakfiyeti mukarrer dutub, İbrahim ve Seydi
Ahmed ve Yusuf mutasarrıflardır deyü kayd olunmuş der-Defter-i Atîk.

28 BOA. EV. d. 17742, s. 4; EV. d. 38710, s. 129, 130


29 BOA. MAD. 18333, s. 24
30 KKA. 417, s. 25b
31 BOA. EV. d. 17742, s. 8
32 BOA. EV. d. 15098, s. 3

74
El-hâletü hâzihî, zaviye-i mezkûr, berât-ı şahîyle Seyyid Kasım
mutasarrıf deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne.33 “El’ân, kezalik deyü
mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ, Padişahımız 'azze nasrühû
hazretleri berât-ı hümayunıyla Seydi Ali v. Seydi Kasım mutasarrıf
olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”34
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 15)
Vakf-ı Hacı Paşa el-meşhur Hacı Nasreddin, der-tasarruf-ı Dede v.
Mükremin. Sultanımız nişanıyla.
[2 Müslüman ismi var] Hasıl 855 [akçe]

1531 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 27, s. 35)


Vakf-ı Zaviye-i Hacı Nasreddin, der-Eski-Şehir
[1 Müslüman ismi var] Hasıl 300 [akçe]
Resm-i zemîn 40 dönüm, 20 [akçe] Resm-i zemîn 20 dönüm, 10 [akçe]
Resm-i zemîn 20 dönüm, 10 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 26b)


Vakf-ı Zaviye-i Hacı Nasreddin der-Eski-Şehir
[4 zemîn var] Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 400 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 26b)


Vakf-ı Zaviye-i Hacı Nasreddin der-Eski-Şehir
[4 zemîn var] Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 400 [akçe]
Değerlendirme: Eskişehir merkezindeki bir vakıftır. Odunpazarı İlçesi
Dede Mahallesi’nde Şeyh Nusreddin/Nasreddin ile Ahi Mahmut Türbesi
birbirine çok yakın olup, iki türbe de ayaktadır. XIX. yüzyıl vakıf
defterlerine göre, Karacaşehir Kazasına bağlı Ortacalar köyünde de
Nasreddin Vakfı vardı.35 1269/1852 Yılı Vakıf Defteri’ne göre, Şeyh
Nasreddin Zaviyesi’ne, Fatma Hatun adlı biri mutasarrıf imiş.36

Ede Zaviyesi Vakfı


Vakf-ı Zaviye-i Ede der-Eski-Şehir
Karye-i mezkûrede [Çankara’da] Ede Zaviyesi dimekle ma’ruf zaviyede
Çavuş Mehmed ve karındaşı Tuğrul Derviş şeyhler olub, âyende ve
revendeye hizmet iderler imiş deyü ellerinde merhum Sultan Bayezid ve

33 BOA. MAD. 27, s. 35


34 KKA. 417, s. 26b
35 BOA. EV. d. 17119, s. 8
36 BOA. EV. d. 15098, s. 2

75
Sultan Selim Han’dan hükümleri vardır. Tuğrul Şeyh oğulları Hüseyin
ve Bali hizmet ider deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne. Hâliyâ,
Padişahımız hazretlerinden dahi tecdid berât idüb, mezkûr Hüseyin ve
Bali mutasarrıflar olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu37 “deyü
mukayyed der Defter-i Atîk.”38
[Çankara’da] bir çiftlik ve 27 dönüm yerdir. Kadîmden vakfiyet üzere
tasarruf olunurmuş. Mensûh olub, timara virilmiş. Sonra merhum
Bayezid Han vakfı mukarrer dutub, Hacı İbrahim oğlu Mehmed’e sadaka
etmiş deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne. Padişahımız
mukarrernâmesiyle mezkûr Hacı İbrahim oğlu Hacı Mustafa Beg oğlu
İbrahim mutasarrıfdır39 “deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne. Hâliyâ,
Sultanımızdan cedîd berât-ı hümayunıyla mezkûr İbrahim mutasarrıf
olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu deyü mukayyed der-Defter-i Atîk.
Hâliyâ, Padişahımız 'azzallahu ensârehü hazretleri berât-ı hümayunıyla
Sinan Şeyh olub, mutasarrıf olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”40
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 13, 4)
Vakf-ı Ahi-Ede, der-Eski-Şehir. Bir çiftlik ve 20 dönüm yerdir. Hacı
İsmail ve oğlu Hacı İbrahim tasarrufundadır.
Hamid oğlu Hacı İbrahim’in bir çiftliği, Murad Hundgâr ve Emir
Süleyman Hundgâr tâbe serâhum nişanıyla vakıfdır.

1525 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 18333, s. 33)


Vakf-ı Zaviye-i Ede der-Eski-Şehir
[2 Müslüman ismi var] Hasıl 300 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 21b)


Vakf-ı Zaviye-i Ede der-Eski-Şehir
Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 400 [akçe]
Değerlendirme: Eskişehir merkezindeydi. Sultanönü Sancağında 2-3
“Ede/Edebâli” adını taşıyan zaviye vardır. Eskişehir merkezinde,
Odunpazarı Mezarlığı içinde makam kabri olarak bilinen Şeyh Edebali
Türbesi yanında olduğu düşünülmektedir. Zaviyenin adı tahrir
defterlerinde “Ede Zaviyesi” olarak anılsa da, bazı vakıf kayıtlarında

37 BOA. MAD. 27, s. 15


38 KKA. 417, s. 22a
39 BOA. MAD. 18333, s. 33
40 KKA. 417, s. 21b

76
“Edebâli Zaviyesi” olarak da geçmekteydi.41 Eskişehir Kazasına bağlı
Çankara/Hankara köyünde de bir Ede Zaviyesi vardır. Olasılıkla Çankara
olarak anılan yer, bugün şehrin merkezinde kalmıştır. 1269/1852 Yılı Vakıf
Defteri’ne göre, “nefs-i Eskişehir’de vaki’ Atabali/Edebali ve Sultan
Abdullah Zaviyesi” olarak kaydedilmiştir.42 1283/1866 Yılı Vakıf
Defteri’nde ise bu zaviye, açıkça Edebali Zaviyesi olarak yazılmıştır.43

Seydi Abdullah Zaviyesi Vakfı


Vakf-ı Zaviye-i Seydi Abdullah
Nefs-i Eski-Şehir sınurında 50 dönüm mikdarı yeri vardır ve Gök-
Dere’de bir çiftlik miktarı yeri vardır. Ve Topçu/Dudu-Öyüğü’nde bir
pare yeri vardır. Bu cümle yerleri kadîmden vakfiyet etmiş Hamza Fakı
mutasarrıf imiş. Selâtîn-i mâziye hükümleri var. Mensûh dahi olmamış.
El-hâletü hâzihî, Padişahımız mukarrernâmesiyle Hamza Fakı
oğullarından Derviş Ali ve Mehmed mutasarrıflardır44 “deyü kayd
olunmuş der-Defter-i Köhne. Hâliyâ, Padişahımız berât-ı hümayunuyla
Hamza v. Şeyh Ali mutasarrıf olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu deyü
mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ, Padişahımız berât-ı hümayunıyla
Mehmed v. İbrahim mutasarrıf olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”45
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 14)
Vakf-ı Seyyid Abdullah, der-Eski-Şehir. 50 dönüm yirdir ve
Topçu/Dudu-Öyüğü’nde bir pare yiri vardır. Ve Gökdere’de bir çiftlik
yeri vardır. Ahi Mehmed ve oğlu Hoca tasarrufundadır.

1525 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 18333, s. 14)


Vakf-ı Zaviye-i Seydi Abdullah der-Eski-Şehir, nefs-i Eski-Şehir
Hasıl 300 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 25b)


Vakf-ı Zaviye-i Seydi Abdullah
Gök-Dere’de bir çiftlik yeri olduğu Defter-i Atîk’de mesturdur.
Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 350 [akçe]

41 BOA. EV. 19027, s. 24


42 BOA. EV. d. 15098, s. 2; EV. d. 16368, s. 2b; EV. 18266, s. 31a
43 BOA. EV. d. 38710, s. 195
44 BOA. MAD. 18333, s. 14
45 KKA. 417, s. 25b

77
Değerlendirme: Amme vakıfları içinde olup, Seydi Abdullah Zaviyesi
Eskişehir yakınlarındaydı. Zaviye için Eskişehir yakınında 50 dönüm arazi
ile, Gökdere ve Duduhöyük’teki bazı araziler vakfedilmiştir. Geliri,
zaviyeye harcanmaktaydı.

Ahi Ömer Vakfı


Vakf-ı Zaviye-i Ahi Ömer der-Eski-Şehir
Kadîmden vakıf imiş. 20 dönüm yeri vardır. Zaviye-i mezbûreye vakıfdır
deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne. Hâliyâ yine mukarrer vakıfdır.46
“El-hâletü hâzihî, Padişahımız Hazretlerinin berât-ı hümayunıyla Abdi
mutasarrıfdır deyü mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ, Padişahımız
'azzallahu ensârehü hazretleri berât-ı hümayunıyla Bostan v. Muhiddin
Fakı mutasarrıf olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”47
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 14)
Vakf-ı Ahi Ömer, der Eski-Şehir. 20 dönüm yirdir, der-tasarruf-ı Murad.

1525 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 18333, s. 8)


Vakf-ı Zaviye-i Ahi Ömer der-Eski-Şehir
Ra’iyyet elinde olmağan, mahlul. Hasıl 100 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 25b)


Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 200 [akçe]

Ahi Zeyneddin Zaviyesi Vakfı


Vakf-ı Zaviye-i Çoğanlu der-Eski-Şehir
Bir çiftlik yerdir. Kadîmden vakfiyet üzere Ahi Zeyneddin mutasarrıf
imiş, Tuzcu Defteri’nde. Amma, Karaman Defteri’nde mensûhât
bulundu. Ellerinde hükümleri zayi’ olmuş. Şimdi Padişahımız, mezkûr
zaviyenin vakfiyeti mukarrer dutub, Zeyneddin Şeyh oğlu Derviş
Mehmed’e hükm-i cedîd sadaka olunmuşdur.48 “Halen, Derviş Mehmed
hükm-i padişahî ile mutasarrıf deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne.
Hâliyâ, mezkûr mezkûr mutasarrıf, kezalik berât-ı hümayunıyla deyü
mukayyed der-Defter-i Atîk.”49

46 BOA. MAD. 18333, s. 8


47 KKA. 417, s. 25b
48 BOA. MAD. 18333, s. 23
49 KKA. 417, s. 26b

78
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 14)
Vakf-ı Kara-Çoğan, der-Eski-Şehir, der-tasarruf-ı Zeyneddin.
Bir çiftlik yirdir.

1525 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 18333, s. 23)


Vakf-ı Zaviye-i Kara-Çoğanlu der-Eski-Şehir. Hasıl 250 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 26b)


Vakf-ı Zaviye-i Çoğanlu der-Eski-Şehir
Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 350 [akçe]
Değerlendirme: Amme vakfıdır. Ahi Zeyneddin Zaviyesi, İlhanlılar ve
Celayirliler Döneminde Ahi Zeyneddin Ali adlı kişinin yaptırdığı bir zaviye
olmalıdır (Geydarov, 1987: 33).

Kadılı Vakfı
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 144)
Vakf-ı Kadılı bi-nefs-i Eski-Şehir
Bağçe 3 kıta’, zemîn 2 kıta’. Hasıl 845 [akçe]
Genel Değerlendirme: Eskişehir, mîrliva haslarına aittir. Binlerce yıllık
tarihi olan Eskişehir’in ilk yerleşimi Şarhöyük bölgesinde idi. Eski adı
Dorylaion idi. XVI. yüzyılın ilk yarısında Eskişehir’de Paşa, Ortamescit,
Alacamescit, Dede, Paşa, Hacıatmaca, Kayalımescit ve Türkmenler adıyla
7 mahalle bulunmaktaydı. En kalabalık mahalleleri, 163 neferle
Mustafapaşa/Paşa Mahallesi, 127 neferle Ortamescit Mahallesi idi. 1530
yılından sonra 8. Mahalle olarak Cedid/Yeni Mahalle kurulmuştur.
Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda Eskişehir’de 17 mahalle bulunduğundan söz
etse de, abartı olduğu düşünülmektedir. Nitekim, bu mahallelerin isimleri
zikredilmemiştir. Yine, 1831 yılı ilk nüfus sayımına göre Eskişehir’de; Orta,
Paşa, Dede, Akçağlan ve Karapınar adlı 5 mahalle ile 26 köyü kayıtlıydı.
1860 yılından itibaren Kırım ve Kafkaslardan gelen göçmenlerle, 93
Harbi’nden sonra gelen göçmenlerle birçok yeni mahalle kurulmuştur.

79
Mülk
Karagöz Paşa Mülkü
2. Dokuzinek ve Çağışviranı
1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 28b)
Mezre’a-i Dokuz-İnek tâbi’-i [Eski-Şehir]
Mülk-i Hızır b. Mustafa Paşa Nasrullah Paşa-i mezre’a-i Dokuz-İnek
tâbi’-i Karaca-Şehir
Çayır-i der-karye-i Ebe-Kız, mezre’a-i Çağış-Viranı ve mezre’a-i Öksüz-
Viranı ve Cemşid-Çayırı; Hasıl fi sene 120 [akçe]
Mezkûr mezre’a-i Dokuz-İnek ve mezre’a-i Çağış-Viranı ve mezre’a-i
Öksüz-Viranı ve Cemşid Çayırı ve karye-i Ebe-Kız karyede olan çayırı,
sâbıka merhum Karagöz Paşa, sipahiden 120 akçe mukata’a ile alub,
Kütahya’da olan imaretine vakfeylemiş. Sonra Sinan nam mütevellisi ile
müşarünileyh Mustafa Paşa Hazretleri mektublarıyla istibdâl idüb,
maktu’ olan 120 akçesin maktu’ olub, karye-i mezbûre ile zikrolan
çayırları cem’i hududu ile ve evvel içinde olan eşcâr-ı sınurları ve tevâbi’i
ve levahikı ve terâiki ve merâiki ve gallâtı ve sair müteveccihâtı ve
mahsulâtı bil-cümle kâffe-i hukuk-ı şer’îye ve ‘âmme-i rüsûm-ı ‘örfiyesiyle
Sultanımız Hazretleri sene [917/1511] muharremi’l-haramının 20’si
gününde müşarünileyh Mustafa Paşa Hazretlerine temlik kılub ve mülk-
i sahihi olub, mülkiyet üzere [tasarruf olunur.] Mülkiyet nice
mutasarrıflarıyla mumaileyh dahi neslen ba’de neslin fer’an ba’de aslin ol-
vech ile tasarruf eyleye. Dilerse sata, dilerse bağışlaya ve dilerse
vakfeyleye. Mutasarrıfın emval ve maşerin amelden ve gayriden kimesne
man’i olmaya tebdil ve tağyir kılmaya deyü mülknâme-i şerîf ihsan
eylesinler ve karye-i Dokuz-İnek sınuru başında müşarünileyhe
[Karagöz] Paşa Hazretleri Dergâh-ı Mu’allâ’dan hükm-i şerîf ile teftiş
idüb, şer’î hüccet aldıkdan sonra Bâb-ı Mu’allâ’dan hüccet-i şer’îye
mucibince berât-ı âlişân sadaka olunub, [hükm-i] hümayununda
Sivrihisar mukabelesinde Dokuz-İnek dimekle meşhur olub, mülkü olan
mera ve otlağın kadîmü’l-eyyâmdan muteber olan sınurından tayin
etmek-için Sivrihisar Kadısı hükm-i hümayun verilmeğin, kadı-i mezbûr
dahi zikrolan mülk üzerine varub, etrafında olan meradan Mimar ‘Ali’ye
kimesneler ma’rifetleriyle sınuru Tekke İsa taşından ve At Ahuru’ndan
Küçük Tozman’dan, Kalın-Viran’dan, Toy-Depe’den, mümasın Kara-
Kaya merasından Karabağ’a varır. Karabağ’dan, Kiği Hasan
Tarlası’ndan Yüksük-Kıran ki, şehir yoluna muttasıl olub ve şehir
yolundan müması, kaldırımından şehre giden Uluyol sıra Musa-
Öyük’üne ve andan zikrolan tekkede Alişar Taşı’na müntehâ olur deyü
tayin idüb, müşarünileyhin adamisine imzalı hüccet-i şer’îye virmeğin

80
mumaileyhe dahi ol hücceti asitanaye-i sadiye bircek idüb, ana göre sınur,
amme-i hümayunum taleb etmeğin. Bu sınurnâme-i şerîfi virdüm ve
sordum ki, mîr-ba’de dahi zikrolan hüccet-i şer’îye muktezasınca mezkûr
mezre’a ve otlağın muin olan sınuruna haricden, hiç ahar katibân han
dükkan ve bucek etmeye duhan etmek hükmü olub, olanlar men’i kofi’
eyleyeler deyü ferman olunmuş. Zikrolan Dokuz-İnek ve Çağış-Viranı
ve Öküz-Viranı ve Çemşid-Çayırı dimekle ma’ruf 4 kıta’ mezre’aları ile
Ebe-Kız nam karye kurbunda olan mülk çayırlarının rüsûm-ı şer’îyesine
haricden dahil olmayub, zikrolan mezre’alar ile çayırlar hudud ve
hukukları ve tevâbi’i levahikleri ve dahillerine vaki’ olan yavesi ve
kaçkunu ve beytülmâl ve mâl-ı gaib ve mâl-ı mevkudu ve rüsûm-ı çerağı
ve cinayeti ve rüsûm-ı agnâmı ve bâd-i hevası ve sair müteveccihatı ve
mahsulatı bil cümle kaffe-i hukuk-ı şer’îyyesi ve amme-i rüsûm-ı
‘örfiyeleriyle mefruz'ül-kalem ve maktu’l-kıdem temlik olunmuşdur deyü
hükm-i şerîfine şerh olunmağin kayd-ı şud deyü mukayyed der-Defter-i
Atik.
Değerlendirme: Tahrir defterinde Karagöz Paşa’nın mülk olarak kayıtlı
yerler, 917/1511 tarihli vakfiyesine göre, vakfedildiği anlaşılmaktadır.
Öküz-Viranı, ile Cemşid Çayırı’nın tamamı vakfedilmiştir. Ve yine 20
dirhem mukata’alı Çağış-Viranı adlı mezranın tamamı vakfediliştir.50
979/1571 tarihli Gazi Melik Mustafa Paşa b. Yahya b. Abdullah’ın
vakfiyesine göre, Eskişehir’de yaptırdığı zaviyesi için; Eymir/Emirköy,51
Çağış-Viranı, Öküz-Viranı ve Cimşid-Çayırı adlı yerde bulunan Yeditaşlı
denilen değirmen ile Dokuz-Öküz denilen mezraları “hasbeten lillâhi
te’âlâ” vakfedilmiştir.52 1281/1864 tarihli vakıf defterine göre, Karagöz
Paşa’nın vakıfları varlığını korumaktaydı.53 Oğuzların İğdir Boyundan
perakende cemaati olarak Cemşidlü/Öksüz köyünde 6 hane,54 İğdir
Boyunun Haymana taifesi Semager Cemaatinden Cemşid köyünde ise 5
hane kayıtlıdır.55

50 VGMA. Defter 587, s. 109


51 BOA. AE.SMST.III. 197/15489
52 VGMA. Defter 747, s. 459
53 BOA. EV. 18266, s. 29a
54 BOA. TT. 76, s. 176b, yıl 1572
55 BOA. TT. 117, s. 693, yıl 1522

81
Vakıflar
Sultan/Selâtîn Vakıfları
Yıldırım Bayezid Vakfı
3. Yassıöyük Yassıhöyük/Odunpazarı
1482 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 8, s. 41b)
Çiftlik-i Ayva Yeri tabi-i Yassı-Öyük [tabi-i Mamıca] Hassa Sancakbeyi
Ayas Beg mutasarrıfdır. Şimdi Sevinç köyünden Kara Halil oğlu Hacı,
yaya. Şimdi Kızıl-Öz’den Umur Timarından Davud oğlu İshak.

1521 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 64, s. 5b)


Karye-i Yassı-Öyük [tabi-i Kayağlu] Hassa Sancakbeyi Ayas Beg
mutasarrıfdır.
Çiftlik-i İvaz Yeri’ne Mehmed v. İsmail [9 yaya ismi var] Mîrliva hassa
yayada; Kayağılı-İli’nde karye-i ‘an Saru-Sunkur’da Doğan ocağından
virildiler. Taycı Defteri’nden kaldığı sebebden. [2 yaya ismi var] Çiftlik-i
İvaz Yeri; dönüm 80, hasıl 160 [akçe]. Mezkûr ocağun yayaları
kadîmden yayalık tarîkiyle tasarruf ede-geldükleri çiftliklerine ber-karar-
ı sâbık mutasarrıf olalar. Mezkûrlar, anda oldukları sebebden eski
mevkufdan mabeynde Pınarı Çiftliği zammolunub, yılda 2 eşeler ve bu
kadar olunmuş. Şimdi yamakları vefa etmedüği ecilden bir eşkün üzere
mukarrer kılındı, suret-i Defter-i Köhne. Amma, mezkûr Pınarı
Çiftliği’nde zikrolan karye-i Gerdek-Saray’ında Sefa Çiftliği’nde
zammolundu deyü mukayyed bulunub ve mezbûr İvaz Çiftliği’nin eşkini
ber-karar olunduğu ecilden mezbûr Sefa Çiftliği’nden mukarrer kılındı.
[9 yaya ismi var]

1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)


Karye-i Yassı-Öyük tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 92, mücerred 6, ehl-i müteka’id 41 [139 Müslüman ismi var]

1531 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 27, s. 6b)


Karye-i Yassı-Öyük tâbi’-i [Eski-Şehir]
Evkaf-ı Bayezid Hüdavendigâr 'azze nasrühû Bursa’da olan imaretine
vakıfdır. Ortakçılardır. Bir çift, bir müd buğday ve bir müd arpa ekerler.
Hane 98 [102 Müslüman ismi var; çift 25, nîm 30, ekinlü 2, bennâk 37,
kara 8]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 6b)


Karye-i Yassı-Öyük [tâbi’-i Eski-Şehir]

82
Vakf-ı Bayezid Hüdavendigâr, Bursa’da olan imaretine vakıfdır.
Ortakçılardır. Bir çift yer bir müd buğday ve bir müd arpa ekerler deyü
mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ mukarrer.
Ortakçılardır. Ziraat itdükleri ve çift yerleridir. Ra’iyyet her kim bir
çiftlik yer dutanlardan bir müd buğday ve 1 müd arpa ekerler.
‘Adetlerinde bu uslûb, yine mukarrer.
[152 Müslüman ismi var; çift 17, nîm 34, bennâk 41, mücerred 51, imam
1, pîr-i fani 3, a’ma 1]

1633 Yılı İcmal Tahrir Defteri (KKA. 287, s. 16a)


Çiftlik-i İvaz der-karye-i Yassı-Öyük tabi-i [Timar-ı] Kayağılı-İli
Hasıl 952 [akçe]
Hasıl
Vergiler 1525 (MAD. 27) 1575 (KKA. 417)
Resm-i çift 56-1.840 [akçe] 193 [akçe]
Hınta 1.150 [akçe]57 43 müd, baha 2.150 [akçe]
Şa’îr 30 müd 58 36 müd, baha 1.440 [akçe]
Hınta kesim 34 müd, baha 3.000 [akçe] 34 müd, baha 3.800 [akçe]
Şa’îr kesim 35 müd, baha 2.780 [akçe] 35 müd, baha 2.460 [akçe]
‘Alef müd, baha [akçe] 25 kile, baha 500 [akçe]
Resm-i koru 500 [akçe] 500 [akçe]
Bâd-i heva 400 [akçe] 120 [akçe]59
Yekûn 11.770 [akçe] 12.639 [akçe]
Değerlendirme: Padişah/selâtîn vakıfları içinde Yıldırım Bayezid Vakfı
köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı külliyeye
gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1482 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Köy, eski bir Roma/Bizans yerleşimi üzerinde
kurulmuştur. Yassıören ve Döğrek çevresinde olan 19 köy, bu vakfı aittir.
Ancak, 1400 yılında vakfiye hazırlandığında sadece Yassıören ve Döğrek
köylerinin adı geçmektedir. Diğer vakfiyelerde olduğu gibi, vakıf alanı
coğrafi olarak sınırları verilip, içindeki köyler ayrı ayrı zikredilme gereği
duyulmamıştır. Köyde, ayrıca yaya çiftlikleri de vardır. Köyde; 1530 yılında
92 hanede 139, 1575 yılında 152 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1530 yılında
köydekilerden 5’i eski köle, 41’i mütekaid/emekli olarak kayıtlı iken, 1575

56 “resm-i çift ve bennâk ve kara”


57 “Ortakçıyân. Ortaklıkdan gayri ziraat olunan yerlerden sekizde bir ve üç olan
yerdir.”
58 “Sekizde bir alınan yerdir”
59 “ve resm-i ‘arûsâne”

83
yılında ise 1’i imam, 1’i çok yaşlı kişi, 1’i kördür. Köyde 7 de eski köle
kökenli kişi kayıtlıdır. Köydeki mütekait olarak geçen kişilerin bilim insanı
olduğu anlaşılmaktadır. Köylülerin “ortakçı/ellici” olarak kayıtlı olması, ilk
sâkinlerinin Rum olduğu düşüncesini arttırmaktadır.
1531 yılında 5 bin dönüm kadar olan köy arazisi; 25’i bütün çiftlik, 30’u
yarım çiftlik, 2’si de ekinli olarak işlenmektedir. Aynı tarihte köyde, ‘kara’
unvanıyla 8 topraksız köylü dışında, 37 de çok az toprağı olan ‘bennâk’
kayıtlıdır. Köylülerdin birinin elinde 150 dönüm yer vardır. 1575 yılında
köydeki işlenen arazi miktarı azalmıştır. Nitekim, yaya çiftlikleri dışında
3.400 dönüm kadar olan köy arazisi; 17’si bütün çiftlik, 34’ü yarım çiftlik
olarak işlenmekteydi. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı yapılmaktaydı.
Yıldırım Bayezid’in 802/1400 tarihli vakfiyesinde köyün sınırları şöyle
belirlenmiştir: Sultanöyüğü sınırında Yassı-Öyük köyü satın alınmıştır.
Doğu sınırı; yol kenarındaki kadîm taştan başlayıp, Kusi/Kesik’den gelen
yola birleşir ve Eski Kuyu'ya, oradan Eski Köprü'ye kadar devam eder.
Sonra Böğrü-Delik mevziine gider. Kuzeyi; Yassı-Öyük sel yatağına ve
Kerpiçlik mevziine ve Kütahya/Porsuk Nehri’ne varıp, Sevinç/Savacık’dan
batı sınırı başlayarak, Ak-Taş ve Dörek/Döğrek sınırına varır. Bu son iki
köyün birbirine sınır olduğu görülüyor.60 Halen, Odunpazarı İlçesine bağlı
Yassıhöyük Mahallesi/köyüdür. 1860’lı yıllarda köye Kırım göçmenleri
iskân olan köydeki yaya çiftlikleri ise Kayağılı-İli Nahiyesine bağlıydı.

4. Döğrek Yassıhöyük/Odunpazarı
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Döğrek tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 32, mücerred 7, pîr-i [fani] 3 [42 Müslüman ismi var]

1531 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 27, s. 2b)


Karye-i Döğrek tâbi’-i [Eski-Şehir] Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
Ortakçılardır. Ortakçı olanlar bir, ’adet-i kadîm yılda bir çift olanlar 1
müd buğday ve 1 müd arpa ekerler imiş. El-hâletü hâzihî, bu üslûblar
mukarrer. [42 Müslüman ismi var; çift 16, nîm 6, bennâk 12, kara 7]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 7b)


Karye-i Döğrek tâbi’-i [Eski-Şehir] ‘an Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
Ortakçılardır. Ortakçı olanlar bir, ’adet-i kadîm yılda bir çift olanlar 1
müd buğday ve 1 müd arpa ekerler imiş. El-hâletü hâzihî, bu üslûb

60 VGMA. Defter 608, s. 79, 95

84
mukarrer deyü mukayyed olmağin, yine mukarrer. [71 Müslüman ismi
var; çift 8, nîm 18, bennâk 12, mücerred 20, hatip 1, muhassıl 3]
Hasıl
Vergiler 1523 (MAD. 22) 1575 (KKA. 417)
Resm-i çift 773 [akçe] 810 [akçe]61
Hınta 23 müd 23 müd, baha 1.380 [akçe]
Şa’îr 25 müd 15 müd, baha 600 [akçe]
Mahlût - 3 kile, baha 120 [akçe]
Hınta kesim 9 müd, baha 950 [akçe] 9 müd, baha 920 [akçe]
Şa’îr kesim 12 müd, baha 960 [akçe] 12 müd, baha 920 [akçe]
Burçak 3 müd -
‘Alef 100 kile -
Öşr-i bostan 25 [akçe] 15 [akçe]
‘Adet-i agnâm - 12 [akçe]
Bâd-i heva 150 [akçe] 80 [akçe]62
Deştbânî - 20 [akçe]
Yekûn 3.543 [akçe] 4.877 [akçe]
Değerlendirme: Padişah/selâtîn vakıfları içinde olup, Yıldırım Bayezid
Vakfı köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı
külliyeye gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1530 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Eski bir Roma/Bizans yerleşimi üzerinde kurulmuş olmalı.
Köylülerin “ortakçı/ellici” olarak kayıtlı olması, ilk sâkinlerinin Rum
olduğu düşüncesini arttırmaktadır. Yassıören ve Döğrek çevresinde olan
19 köy, bu vakfı aittir. Ancak, 1400 yılında vakfiye hazırlandığında sadece
Yassıhöyük ve Döğrek köylerinin adı geçmektedir. Köyde; 1530 yılında 32
hanede 42, 1575 yılında 71 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1531 yılında
köydekilerden 2’si eski köle, 3’ü çok yaşlı kişi kayıtlı iken, 1575 yılında ise
1’i hatip, 3’ü muhassıldır.
1531 yılında 1.900 dönüm kadar olan köy arazisi; 16’sı bütün çiftlik, 6’sı
yarım çiftlik olarak işlenmektedir. Bu tarihte köyde, 7 ‘kara’ unvanıyla
topraksız köylü vardır. 12 de ‘bennâk’ olarak, çok az toprağı olan köylü
kayıtlıdır. 1575 yılında köydeki işlenen arazi miktarı azalmıştır. Nitekim,
1.700 dönüm kadar olan köy arazisi; 8’si bütün çiftlik, 18’i yarım çiftlik
olarak işlenmektedir. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı yapmaktadır.
Hayvancılık da yapılan köyde, 30 kadar koyun beslendiği anlaşılmaktadır.

61 “resm-i çift ve bennâk ve kara”


62 “ve resm-i ‘arûsâne”

85
Sultanöyüğü sınırında, eski sahibinden satın alınan mülk Dörek/Döğrek
köyü, Yıldırım Bayezid tarafından vakfedilmiştir. 802/1400 tarihli
vakfiyesinde köyün sınırları şöyle belirlenmiştir: Sözkonusu köyün doğu
sınırı Yassıöyük köyünden başlayarak, Pusak köyü sınırına gider. Sonra
oradan Uluyol ile Küçük Burun’da son bulur. Güney tarafı da, buradan
başlayarak taş yoluna, sonra Aktaş’a, daha sonra da bugünkü
Sepetçi/Beyazaltın civarındaki Çoban-Öyüğü’ne gider. Köyün sınırı,
Böğrüdelik Kaya mevkiinde son bulur. Batı sınırı, buradan başlayarak
Küme Burnu’na doğru gider. Sonra, oradan Karacaöyük Kabristanı’na ve
oradan ‘Delikli Taş’a ve oradan Kesik’ten gelen yolla birleşir. Kuzey sınırı
Böğrü-Delik, Yassıöyük sel yatağı, Kerpiçlik mevzii ve Kütahya/Porsuk
Nehri’ne varır. Savacık’dan batı sınırı da, Ak-Taş mevkiine doğru uzar.63
Boşaldığı anlaşılan köy, Odunpazarı İlçesi Yassıhöyük köyü sınırlarında
olduğu anlaşılmaktadır.

5. Pusak Pursak Çiftliği/Yassıhöyük/Odunpazarı


1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Pusak tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 9, pîr-i [fani] 2 [11 Müslüman ismi var]

1531 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 27, s. 4)


Karye-i Pusak tâbi’-i [Eski-Şehir] Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
Hane 9 [13 isim var; çift 3, nîm 1, bennâk 5, kara 1, sipahizâde 3]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 8a)


Karye-i Pusak tâbi’-i [Eski-Şehir] ‘an Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
Ortakçılardır.
[14 Müslüman ismi var; çift 3, nîm 2, bennâk 3, mücerred 5, gaib 1]
Hasıl
Vergiler 1531 (MAD. 27) 1575 (KKA. 417)
Resm-i çift64 120 [akçe] 197 [akçe]
Hınta 3 müd, 3 kile 3 müd, baha 180 [akçe]
Şa’îr 2 müd 2 müd, baha 80 [akçe]
Mahlût müd, baha [akçe] 3 kile, baha 120 [akçe]
Hınta kesim 3 müd, baha 150 [akçe] 3 müd, baha 150 [akçe]
Şa’îr kesim 3 müd, baha 120 [akçe] 1 müd, baha 120 [akçe]

63 VGMA. Defter 608, s. 79, 95


64 “resm-i çift ve bennâk ve kara”

86
Vergiler 1531 (MAD. 27) 1575 (KKA. 417)
Yonca 9 [akçe] -
Tapû-yi zemîn - 12 [akçe]
Bağçe 15 [akçe] 15 [akçe]
‘Adet-i agnâm - 88 [akçe]
Bâd-i heva 20 [akçe] 60 [akçe]65
Yekûn 495 [akçe] 1.023 [akçe]
Değerlendirme: Padişah/Selâtîn vakıfları içinde olup, Yıldırım Bayezid
Vakfı köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı
külliyeye gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1530 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Yassıhöyük ve çevresinde olan 19 vakıf köyünden biridir.
Ancak 1400 tarihli vakfiyede, köyün adı geçmez. Köylülerin “ortakçı/ellici”
olarak kayıtlı olması nedeniyle, ilk sâkinleri Rum olabilir. Köyde; 1531
yılında 9 hanede 13, 1575 yılında 14 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1531 yılında
köydekilerden 3’ü sipahi oğlu, 2’si çok yaşlı kişi kayıtlı iken, 1575 yılında
1’i gaiptir. Köyde, ‘Derviş’ ve ‘dede’ unvanlı kişiler olduğuna göre, bir
zaviye olmalıdır.
1531 yılında 350 dönüm kadar olan köy arazisi; 3’ü bütün çiftlik, 1’i yarım
çiftlik olarak işlenmektedir. Bu tarihte köyde, 1 ‘kara’ unvanıyla topraksız
köylü ile, 5 de ‘bennâk’ adıyla çok az toprağı olan köylü vardır. 1575
yılında 400 dönüm kadar olan köy arazisi; 3’ü bütün çiftlik, 2’si yarım
çiftlik olarak işlenmektedir. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı yapmaktadır.
Hayvancılık da yapılan köyde, 180 kadar koyun olduğu anlaşılmaktadır.
Yıldırım Bayezid’in 802/1400 tarihli vakfiyesinde köyün sınırları şöyle
belirlenmiştir: Sultanöyüğü sınırında, eski sahibinden satın alarak mülk
olan Dürek/Döğrek köyüdür. Sözkonusu köyün doğu sınırı Yassıöyük
köyünden başlayarak Pusak sınırına giderdi. Halen, Pursak Çiftliği olarak
varlığını korumaktadır. Zamanla boşaldığı anlaşılan köy, Odunpazarı
İlçesi Yassıhöyük köyü sınırlarında olduğu anlaşılmaktadır.

6. Bozalı Tokathan/Mahmudiye
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Bozalı tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 24, mücerred 5, imam 1, divane 2 [32 Müslüman ismi var]

1531 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 27, s. 4)


Karye-i Boz-Aya/Alu ‘an Vakf-ı [Yıldırım Bayezid] [tâbi’-i Eski-Şehir]

65 “ve resm-i ‘arûsâne”

87
Hane 24 [32 Müslüman ismi var; çift 5, nîm 6, bennâk 13, kara 4,
divane/deli 1, pîr-i fani 1, imam 1]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 8a)


Karye-i Bozalu tâbi’-i Eski-[Şehir] ‘an Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
[31 Müslüman ismi var; çift 6, nîm 4, bennâk 7, mücerred 14]
Hasıl
Vergiler 1531 (MAD. 27) 1575 (KKA. 417)
Resm-i çift66 444 [akçe] 432 [akçe]
Hınta 27 müd 25 müd, baha 1.500 [akçe]
Şa’îr 27 müd 10 müd, baha 400 [akçe]
Mahlût - 6 kile, baha 240 [akçe]
Hınta kesim 5 müd, baha 250 [akçe] 2 müd, baha 300 [akçe]
Şa’îr kesim 2 müd, baha 100 [akçe] 1 müd, baha 100 [akçe]
Burçak 3 müd -
Ades 3 kile -
Öşr-i bostan 50 [akçe] -
Çayır-ı hassa 400 [akçe] -
‘Adet-i agnâm - 30 [akçe]
Bâd-i heva 80 [akçe] 60 [akçe]67
Deştbânî - 20 [akçe]
Yekûn 3.090 [akçe] 3.147 [akçe]
Değerlendirme: Padişah/selâtîn vakıfları içinde olup, Yıldırım Bayezid
Vakfı köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı
külliyeye gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1530 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Yassıhöyük çevresinde olan 19 vakıf köyünden biridir.
Ancak, 1400 tarihli vakfiyede, köyün adı geçmemektedir. Köylülerin
“ortakçı/ellici” olarak kayıtlı olması, ilk sâkinlerinin Rum olduğu
düşüncesini arttırmaktadır. Köyde; 1531 yılında 24 hanede 32, 1575
yılında 31 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1531 yılında köydekilerden 1’i imam,
1’i çok yaşlı kişi, 1’i eski köle, 2’si divane/delidir.
1531 yılında 800 dönüm kadar olan köy arazisi; 5’i bütün çiftlik, 6’sı yarım
çiftlik olarak işlenmektedir. 1531 yılında köyde, 4 ‘kara’ unvanıyla
topraksız köylü ile, 13 de ‘bennâk’ adıyla çok az toprağı olan köylü
kayıtlıdır. 1575 yılında 800 dönüm kadar olan köy arazisi; 6’ü bütün çiftlik,
4’ü yarım çiftlik olarak işlenmektedir. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı ile

66 “resm-i çift ve bennâk ve kara”


67 “ve resm-i ‘arûsâne”

88
birlikte, sebze üretimi de yapmaktadır. Hayvancılık yapıldığı anlaşılan
köyde, çayırlar vardır. 1575 yılında 120 kadar koyun beslenen köyün,
bugünkü Mahmudiye İlçesi Hantokat köyü olmalıdır.

7. Simavi Yassıhöyük/Odunpazarı
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Simavi tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 1, sipahizâde 4 [5 Müslüman ismi var]

1531 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 27, s. 9)


Karye-i Simavi [tâbi’-i Eski-Şehir] Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
Hane 2 [4 Müslüman ismi var; çift 1, nîm 1, bennâk 2]
‘ani’l-galle ve gayruhu ve ‘adet-i agnâm 58 [akçe]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 8b)


Karye-i Simavi tâbi’-i [Eski-Şehir] ‘an Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
[9 Müslüman ismi var; çift 2, nîm 2, mücerred 5]
Hasıl: Resm-i çift ve bennâk ve mücerred 128 [akçe], hınta 2 müd, baha
120 [akçe], şa’îr 1 müd, baha 60 [akçe], mahlût 1 kile, baha 12 [akçe],
bağ ve bağçe 25 [akçe], öşr-i kovan 10 [akçe], öşr-i bostan 15 [akçe],
‘adet-i agnâm 15 [akçe], bâd-i heva ve resm-i ‘arûsâne 20 [akçe], deştbânî
8 [akçe] Yekûn 411 [akçe]
Değerlendirme: Padişah/selâtîn vakıfları içinde olup, Yıldırım Bayezid
Vakfı köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı
külliyeye gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1530 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Yassıhöyük çevresinde olan 19 vakıf köyünden biridir.
Ancak, 1400 tarihli vakfiyede köyün adı geçmez. Köyde; 1531 yılında 2
hanede 4, 1575 yılında 9 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1531 yılında
köydekilerden 4’ü sipahi oğludur.
1531 yılında 150 dönüm kadar olan köy arazisi; 1’i bütün çiftlik, 1’i yarım
çiftlik olarak işlenmektedir. 1575 yılında 300 dönüm kadar olan köy
arazisi; 2’si bütün çiftlik, 2’si yarım çiftlik olarak işlenmektedir. Köylüler;
geleneksel tahıl tarımı ile birlikte, sebze üretimi de yapmaktadır.
Hayvancılık yapıldığı anlaşılan köyde, 30 kadar koyun kayıtlıdır.
1079/1668 Yılı Avârız Defteri’ne göre Simavi köyünde 1,68 1101/1690 Yılı
Avârız Defteri’ne göre de 1,5 avârızhane kayıtlıdır. Zamanla boşaldığı

68 BOA. KK. 2567, s. 66

89
anlaşılan köy, Odunpazarı İlçesi Yassıhöyük köyü sınırlarında olduğu
anlaşılmaktadır.

8. Tabutay/Batutay Yassıhöyük/Odunpazarı
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Tabutay tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 15, mücerred 2, pîr-i [fani] 1 [18 Müslüman ismi var]

1531 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 27, s. 7)


Karye-i Batuday [tâbi’-i Eski-Şehir] Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
Hane 15 [18 Müslüman ismi var; çift 8, nîm 2, bennâk 5, kara 2, pîr-i fani
1, imam 1]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 8b)


Karye-i Babuday tâbi’-i [Eski-Şehir] ‘an Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
[40 Müslüman ismi var; çift 3, nîm 12, bennâk 3, mücerred 20, imam 1]
Ortakçı olanlar ’adet-i kadîm; bir çift olanlar yılda 1 müd buğday ve 1
müd arpa ekerler imiş. El-hâletü hâzihî, bu üslûb mukarrer deyü
mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ, yine mukarrer.
Hasıl
Vergiler 1531 (MAD. 27) 1575 (KKA. 417)
Resm-i çift 69-345 [akçe] 423 [akçe]
Hınta 11 müd 10 müd, baha 600 [akçe]
Şa’îr 7 müd 10 müd, baha 400 [akçe]
Mahlût - 8 kile, baha 280 [akçe]
Hınta kesim 6 müd 6 müd, baha 280 [akçe]
Şa’îr kesim 2 müd 2 müd, baha 40 [akçe]
‘Alef 1 müd -
Burçak 1 müd -
Ades 5 kile -
Bağ ve bağçe 80 [akçe] 25 [akçe]
Öşr-i kovan - 12 [akçe]
Öşr-i bostan 50 [akçe] -
‘Adet-i agnâm - 8 [akçe]
Bâd-i heva 50 [akçe] 25 [akçe]70
Deştbânî - 60 [akçe]
Yekûn 1.820 [akçe] 2.247 [akçe]

69 “resm-i çift ve bennâk ve kara”


70 “ve resm-i ‘arûsâne”

90
Değerlendirme: Padişah/selâtîn vakıfları içinde olup, Yıldırım Bayezid
Vakfı köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı
külliyeye gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1530 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Yassıhöyük çevresinde olan 19 vakıf köyünden biridir.
Ancak, 1400 tarihli vakfiyede, köyün adı geçmez. Köylülerin
“ortakçı/ellici” olarak kayıtlı olması, ilk sâkinlerinin Rum olduğu
düşüncesini arttırmaktadır. Köyde; 1531 yılında 15 hanede 18, 1575
yılında 40 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1531 yılında köydekilerden 1’i imam,
1’i çok yaşlı kişi iken, 1575 yılında 1’i imamdır.
1531 yılında 900 dönüm kadar olan köy arazisi; 8’i bütün çiftlik, 2’si yarım
çiftlik olarak işlenmektedir. 1531 yılında köyde; 2 ‘kara’ unvanıyla
topraksız köylü ile, 5 de ‘bennâk’ adıyla çok az toprağı olan köylü
kayıtlıdır. 1575 yılında 900 dönüm kadar olan köy arazisi; 3’ü bütün çiftlik,
12’si yarım çiftlik olarak işlenmektedir. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı ile
birlikte, sebze üretimi de yapmaktadır. Hayvancılık yapıldığı anlaşılan
köyde, 16 kadar koyun vardı. Zamanla boşaldığı anlaşılan köy,
Odunpazarı İlçesi Yassıhöyük köyü sınırlarında olmalı.

9. Eğriöz/Eğriceöz Bozan/Alpu
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Eğrice-Öz tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 10, mücerred 2 [12 Müslüman ismi var]

1531 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 27, s. 8)


Karye-i Eğri-Öz [tâbi’-i Eski-Şehir] Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
Hane 10 [12 Müslüman ismi var; çift 2, nîm 2, bennâk 4, kara 1,
sipahizâde 3]

1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 9a)


Karye-i Eğri-Öz tâbi’-i [Eski-Şehir] ‘an Vakf-ı [Yıldırım Bayezid]
[12 Müslüman ismi var; Nîm 4, bennâk 1, mücerred 4, haymana 3]
Hasıl
Vergiler 1531 (MAD. 27) 1575 (KKA. 417)
Resm-i çift71 230 [akçe] 102 [akçe]
Hınta 4 müd 10 müd, baha 600 [akçe]
Şa’îr 3 müd 5 müd, baha 200 [akçe]
Mahlût 3 müd 3 kile, baha 120 [akçe]

71 “resm-i çift ve bennâk ve kara”

91

You might also like