Professional Documents
Culture Documents
Sultanönü Livası Tahrir Defterleri Eskişehir Kazası
Sultanönü Livası Tahrir Defterleri Eskişehir Kazası
Eskişehir Kazası
Raif Kaplanoğlu
Asa Kitabevi
Kitabın Adı:
Sultanönü Livası Tahrir Defterleri “Eskişehir Kazası”
Kitabın Yazarı:
Raif Kaplanoğlu
Asa Kitabevi
Anadolu Mahallesi Karlıdağ Caddesi 2. Filiz Sk. 14 kat 3
Yıldırım/Bursa Tel: 0 537 218 59 34
Sertifika No: 59813
İçindekiler
Önsöz ............................................................................................ 3
İçindekiler ..................................................................................... 5
14.d. Yörükler...................................................................................... 56
Sonuç ............................................................................................... 56
Kaynakça..................................................................................... 60
Harita .......................................................................................... 65
1 Bu defter, eksiksiz görünse de, 74b’den sonra, 75a arasındaki sayfalar kopmuş ve ne
kadar eksik olduğu belirlenememiştir. Defterin eski numaraları 232 ve 145’tir.
7
Defteri’, mufassal defterlerle birlikte çeviri yazı içinde aynen yazılmıştır.
Eskişehir’e ait diğer icmal tahrir defterleri ise, her köyün altındaki
“Değerlendirme” bölümünde etüt edilmiştir.2 XVII-XVIII. yüzyılda ise,
köyün varlığını belirlemek için avârız defterleri incelenip
değerlendirilmiştir.3
Vakıf kayıtları için en eski mufassal tahrir defteri, 1472 yılına ait ‘KK.
3358 Numaralı’ defterdir.4 Daha sonra 1482 yılına ait Başbakanlık
Osmanlı Arşivi’ndeki ‘MAD. 8 Numaralı Tahrir Defteri’, 1525 yılına ait
‘MAD. 18333 Numaralı’, 1531 yılına ait ‘MAD. 27 Numaralı’ ve Tapu
Kadastro Arşivi’ndeki 1575 yılına ait ‘KKA. 417 Numaralı Tapu Tahrir
Defteri’ bulunmaktadır.5 Vakıf tahrir defterlerinde karşılaştırmalar
yapabilmek için yeterli bilgi olup, eksiklikler çok azdır. Tüm bu vakıf
tahrir defterleri dışında, XIX. yüzyılda vakfın hikayesini öğrenmek üzere
‘evkâf defterleri’ de taranmıştır. Bu veriler de, “Değerlendirme”
başlığında mutlaka etüt edilmiştir.6 Ayrıca, bulabildiğimiz vakıfların
vakfiyeleri de, çalışmamız içerinde değerlendirilmiştir.
Sultanönü Livası, yaya-müsellem çiftliklerinin yoğun olarak bulunduğu
bir bölgedir. Kazadaki yaya-müsellem çiftliklerine ilişkin çok sayıda
sayım defteri vardır. Bunlardan en eskisi Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’ndeki 1482 yılına ait ‘MAD. 8 Numaralı Tapu Tahrir Defteri’dir.
Daha sonra 1521 yılına ait ‘MAD. 64 Numaralı Tapu Tahrir Defteri’ ile
aynı tarihli ‘TT. 112 Numaralı’ ve 1546 yılına ait ‘TT. 247 Numaralı Tapu
Tahrir Defteri’ vardır. 1583 yılına ait ‘TS.MA. 9745 Numaralı’ defter ise
‘Mîri Taycı Tapu Tahrir Defteri’dir. Ayrıca, 1633 yılına ait ‘KKA. 287
10
‘Kartallıhan’ adıyla bir han vardı. Bir diğer yol da, Pazaryeri’nden gelip
Kızılsaray, Söğüt istikametinden İnhisar ve Eskişehir yoluna
birleşmekteydi. Yolun bir bölümü, Çaltı köyü yakınlarında sağlam
durumdadır. Çaltı köyünden 2-3 km uzaklıkta, ‘Kesikkaya’ mevkiinde
bulunan kalıntılara göre yol, sırt üzerine çıkmaktadır. Çaltı ile Samrı
arasındaki yüksek kayalıkta bulunan kalenin kalıntıları, bu yolun
güvenliği için yapılmış bir karakol kalesi olmalıdır (Kaplanoğlu, 2018:
30).
Aşağı Çağlan köyünün 3 km kuzeyinden çıkartıldığı belirtilen İmparator
Dioclation Dönemine ait bir mil taşının üzerinde; "Dorylaion'a 7 Roma
mili yani 11 km" olduğuna dair bir yazı vardır. Aşağı Çağlan köyü
yakınındaki Kocakır Könez Kalesi mevkiinde ele geçirilen mil taşına göre,
Şarhöyük/Eskişehir’den güney yünün giden yol, Çağlan köyü üzerinden
gidiyordu (İznik, 2006: 45).
Kotiaion/Kütahya ile Dorylaion/Eskişehir yolu ise çok önemliydi.
Kütahya, ancak 1182 yılında Selçukluların yönetimine geçmişti. Nitekim
1116 yılındaki bir savaşta, Kotiaion/Kütahya ile Dorylaion arasındaki
yol kullanılmıştı. 1145 yılında ise Manuel Komnenus, Kotiaion/Kütahya
yolundan İconiom/Konya'ya kadar yaklaşmıştı (Ramsay, 1960: 82). Arap
kaynaklarında Daraulis olarak anılan Dorylaion/Eskişehir’de, kral
okullarının çayırları varmış (Ramsay, 1960: 499).
11
Alia (ψευδώνυµο)
Afyon ile Eskişehir arasındaki Kırka köyünün olduğu yerde bulunduğu
tahmin edilen bir Phrygia kentçiğidir (Ramsay, 1960: 149).
Alpanos
Eskişehir çevresinde 3-4 kadar ‘Alpu/Alpa' adını taşıyan köy vardır.
Alpanos adının kökeni, Bilge Umar’a göre; Luwi dili ya da onun ardılı
olan, İ.Ö. bin yılındaki bir Anadolu dilinden geldiğini yazmaktadır.
Nitekim, Hitit belgelerinde bir Alpuwa kenti geçtiği için, Alpu(wa)
adının Luwi dilinden geldiği düşünülmektedir. Olasılıkla ‘Işıltılı-Su-Yeri’
ögelerinden türetilmişti (Umar, 1993: 55).
Abbokome (Αββοκώµη)
Seyitgazi İlçesi Ayvalı köyünün eski adı olmalıdır. Nitekim bu köyde
bulunan bir sunak üzerindeki yazıtta; “Eutekhes oğlu Abbokomeli
Menas, köyün tüm sakinleri için (bunu) Zeus Bronton’a adadı” yazılıdır.
Bu köyün, Bağlıca köyü olduğu da önerilmektedir (İznik, 2006: 134).
Aouaidos (Αουάδιος)
Süpüren’de ele geçen bir stel üzerinde; ‘Teimon ve Aleksandros, babası
Menephilos ile Asklepas ve Aleksandros için (bu) adağı Zeus Bronton
Aouadios’a adadılar’ yazılmaktadır. Büyük olasılıkla yazıta geçen
Aouadios (Άουαδίω) bir yerleşim yeri olup, Avdan’ın eski dönemdeki
adı olmalıdır. Eskişehir’in 20 km güneyindeki Avdan köyünde ele geçen
toplam 6 yazıtta Marlakko (Μαρλακκου) adlı bir yer adına rastlanmıştır.
Yine bazı yazıtlarda, Aouada (Aουάδα) adlı da bir yerleşim yeri olup,
Avdan köyü olduğu savunulmuştur. E. İznik, bu kelimenin köy adı
olmayıp, bir tanrı adı olabileceğini belirtmiştir. “Yine Avdan’da bulunan
bir yazıt üzerinde; ‘Koroseanos halkından, Bakkhos’un yeni üyeleri,
kendileri ve köyleri için bu adağı Zeus Dionysos’a adadı’ şeklinde bir yazı
vardır. Bu nedenle, köy yakınında Koroseanos (Κοροσεανοί) adlı bir
yerleşimden de söz edilebilir. Avdan’da bulunan bir adak stelinde de;
‘Masikelılar ürünleri ve tüm yakınları için bunu Zeus Bronton’a adadılar’
ifadesi yazmaktadır. Masike (Μασικη) adlı bu yerin de Αvdan civarında
aranmalıdır. Nacolea bölgesinde olarak düşünülen Aşağı Ilıca’da da
benzer bir yazıt ele geçirilmiştir” (İznik, 2006: 135).
Akkilaion (Ακκυλαίων)
Midaion/Karahöyük ile Germa Colonia'nın arasındaki yolun üstündeydi.
Karahöyük’ün hemen doğusunda bulunuyordu (Ramsay, 1960: 156).
Aezanoi (Αιξανοί)
Bu isim, her ne kadar Çavdarhisar ismini çağrıştırsa da, Aezani’nin
Nacolea’nın yani Seyitgazi’nin köylerinden biri olduğu anlaşılmaktadır.
12
Nitekim bölgeden çıkan bir yazıtta; “Aezonoi halkı, Men Tuitenos’a (bu)
adağı adadı” ifadesi yer almaktadır (İznik, 2006: 133).
Aklean (Ακλεανοί)
Eskişehir yakınlarında bir köy adı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim
Eskişehir’deki bir adak yazıtında şöyle yazmaktadır: “Akleanlılar, Akrea
anası için bu adağı adadı.” Yazıtta, sunuyu yapan köy halkının ismi,
Ακλεανοι olarak geçmektedir. E. İznik’e göre, “Sakle” ile başlayan bu
antik yer, bugünkü İnönü yakınlarında aranması gerekmektedir (İznik,
2006: 275).
Komala/Gümele
Eskişehir çevresinde 3. Gümele adlı köy vardır. Anadolu’da bu adı
taşıyan çokça köy vardır. Bilge Umar’a göre, bu adın aslı Komala'dır.
Kuwa-Ma-la, "Kutsal-Ana Tanrıçanın Yavrusu" (=Artemis) anlamına
geldiğini savunmaktadır (Umar, 1993: 297).
Kaborkion (θερµοκρασία)
Çifteler’de lokaliz edilen bu yerleşim alanı, savaş dönemlerinde Bizans’ın
Hassa Alayı'nın Dorylaion/Şarhöyük veya Kaborkion/Çifteler'de
toplandığı düşünülmektedir. Troknada/Kaymaz, yolun üstündeki 3.
karargâh olan Kaborkion'a en yakın noktadaydı. Kaborkion'da toplanan
askerler, imparator Troknada'ya gelir-gelmez kendisine burada
katılırlardı. Bu iki mevki arasındaki uzaklık 12-15 mil kadardı. En son
piskoposluk listelerinde Phrygia Salutaris'e ait bir piskoposluk olarak
gösterilen Kaborkion'un, Anatolia themasında olması olasıdır. Anatolia
ve Seleukia themalarından gelen taburlarda Domesticus Scholarum'un
kumanda ettiği askerler burada toplanırdı. Buradaki zengin su
kaynakları ile çevresindeki verimli ovası, ordunun barınabileceği en
mükemmel bir karargâh haline koymuştu. Ramsay, XIX. yüzyılda dahi
burada; güzel bir hara, askeri bir merkez ile padişahın çiftliklerinden biri
olarak varlığını koruduğunu yazmaktadır (Ramsay, 1960: 231).
Kronosmegalos (Κρανοσµεγάλου)
Eskişehir’de bu adın yer aldığı iki yazıt bulunmuştur. Olasılıkla bir kült
merkezi olup, neresi olduğu hakkında farklı görüşler vardır. Olasılıkla
Eskişehir yakınlarındaydı (Ramsay, 1960: 156; İznik, 2006: 275).
Krassos (Kραδδoυ)
Tembris/Porsuk Ovası’nın Midaion/Karahöyük'ten, hatta belki
Akkilaion'dan aşağıdaki kısmına verilen bir ova adıdır. Akkilaion, Asia
Eyaleti içinde olduğu halde araştırmacı Galen, Krassos’u Asia sınırları
dışında göstermiştir. Krassos; şüphesiz ki Dorylaion'un doğusunda,
Tembris/Porsuk Çayı üzerindeydi. Olasılıkla Krassos, Midaion yani
Karahöyük'ün tam doğusunda kalmaktaydı. Olasılıkla, Akkilaion ile
13
Krassos aynı yerdir. Daha doğrusu, Akkilaion adı şehre ait iken, Krassos
bölgeye verilmiş bir isim olmalıdır. Ancak bazen şehir, mıntıkanın adıyla
da anıldığı görülmüştür. Ramsay’a göre, Akkilaion şehri şimdiki
Alpi/Alpu kasabasıdır (Ramsay, 1960: 487, 156).
Kimeliaeis (Κιµελιαεις)
Aşağı Ilıca köyünde bulunan bir sunak yazıtında; “Kimeliaeis sakinleri,
kutsal memleket üzerindeki ürünleri için Zeus Sabazios’a (bu) adağı
(adadı)” yazılıdır. Ancak, yer konusunda belirsizlik vardır. Yine Aşağı
Ilıca’da ele geçirilen bir yazıtta Knioerenoi (Κηιουερηνοι) adlı bir köy
adı geçmekte olup, E. İznik’e göre etnik bir köy adıdır. Aşağı Ilıca’da
bulunan mezar yazıtı ile onur yazıtında, etnik bir köy adı olarak
Mazikenon (Μασικηνόν) adı yazılıdır. Benzer isme, Dorylaeum
sınırları içinde olduğu düşünülen Avdan’da da saptanmıştır. Proeiatos
(Πρειουάτος) adlı bir yer adı da, Aşağı Ilıca’da bulunan bir sınır taşı
üzerinde geçmektedir. Ancak burası, kaplıcanın adı olmalıdır (İznik,
2006: 279).
Kellenoi (Κελλενοι)
Yeniköy’de bulunan bir stel üzerindeki yazıtta, bu köyün adı yazılıdır.
Araştırmacı Haspels, bu köyün, etnik bir köy adı olduğunu yazmaktadır
(İznik, 2006: 134).
Mantalos/Mandalo (Μάνταλος)
Ramsay, bu yerleşim yerlerinin Phrygia şehri olduğunu yazmaktadır. Bu
yerleşim yerinin adı geçen 2 yazıt, Arapören ile Kaymaz arasında
bulmuştur. Yazıtların V. yüzyıla ait olduğunu düşünmektedir (Ramsay,
1960: 163). Olasılıkla, Kaymaz yakınlarında bir yerleşim yeriydi.
Midaeion/Midaeum (Μιδαιέων)
1. yüzyılda yaşamış Strabon’da geçen önemli bir Frigya kentiydi. Strabon
bu kenti, Frigya Epiktetos’u içinde göstermiştir. Karahöyük köyünde
lokaliz edilen kentin kalıntıları, höyük altında kaldığı düşünülmektedir.
Kentin adı, çok sayıdaki yazıtta ve sikkede geçmektedir. 335-366 yılları
arasındaki Tabula Peutingeriana’ya göre, Dorileo/Dorylaion’un
doğusundaki şehri, Mideo olarak adlandırmıştır. Kaynaklara göre bu
şehir, Eskişehir'den Tembris/Porsuk Irmağı boyunca doğuya uzanan yol
üzerindeydi. Bu yolun Dorylaion'dan sonra Trikomia/Kaymaz’a kadar,
Pessinus'a giden eski Roma yolunu izlemiş olması olasıdır. İmparator II.
Basil'in, 880 yılında, Kommagene'ye yaptığı bir seferden dönerken
Midaion'dan geçmişti. İmparator, Midaion'a gelince durmuş, ordusunu
teftiş etmiş, gereken ödülleri vermiş ve askerlerini kışlaklarına göndermek
üzere dağıtmıştı (Ramsay, 1060: 263). Bilge Umar’a göre adı, Grekçe
“Midas’ın Yeri” anlamını taşır (Umar, 1993: 570). Kentin Anadolulu
14
gerçek adını ise bilinmiyor. Midaion sikkeleri, bu şehrin Tembris/Porsuk
Suyu üstünde olduğunu göstermektedir (İznik, 2006: 202).
Mezea (Μεζέα)
Dorylaeion/Eskişehir yanında bir köy olduğu anlaşılmaktadır. Bathys
(Λουτρά) Çayı yani Sarısu, bugünkü Tembris/Porsuk Çayı ile
Dorylaeion/Eskişehir’de birleştiği noktadaydı. Sarısu Deresi’ne bugün
daha çok Muttalip Deresi denilmektedir (Ramsay, 1960: 156).
Malenoi (Μαληνων)
Olasılıkla, Orhaniye köyü yakınlarında bir köydü. Bu köyde bulunan
Roma İmparatorluk Dönemine ait yazıttan yola çıkarak bu yerleşim
yerinin, bu dönemde “Malos” veya “Malenoi” olarak adlandırılan köy
olduğu savunulmaktadır (İznik, 2006: 135).
Menothas (Μηνοθαδος)
Ayvacık köyü civarında bulanan eski bir köydür. Bu köyde bulunan bir
stel üzerinde köyün adı geçmektedir: “Menothaslı Aurelioslar;
Hermokles, Papas ve Hermes (bu) adağı kendileri ve tüm yakınları için
Zeus Bronton’a adadı.” Ancak, “Menothas”ın yeri tam belli değildir.
Nakoleia/Nacolea (Νακολεά)
Seyitgazi’de lokaliz edilen önemli bir yerleşimdir. Sangarios/Sakarya
Nehri’nin bir kolu olan Parthenios/Seyidsu üzerinde yer almaktadır.
Nacolea, zamanla Orkistos ve Midaeum/Karahöyük gibi Frigya’nın
önemli merkezlerinden biri olmuştur. Hatta, daha da önem kazanmıştır.
Şehrin yönetim alanı içindeki köyler: Serea, Vekrokome, Santabaris,
Kakkabas ve belki Ryma idi. Orkistos (Alikel Yaylası) da, Nacolea şehri
tarafından vergiye bağlanmıştı. Ramsay, bu şehrin adını, Nakoleia olarak
okumuştur. Nakoleia, Hıristiyanlık Döneminde 787-862 yıllarında
başpiskoposluğa yükselmişti. 1035-1066 yılları arasında ise metropolit
olduğu kayıtlıdır (Ramsay, 1960: 156, 480, 486; İznik, 2006: 125).
Orokoreitos (Οροχωρείτος)
Olasılıkla, Kızılcaören yakınlarında bir köyün adıdır. Bu köyde bulunan
yazıtta; “Uğurlar olsun! Yüce imparator Commodus zamanında,
Orokoreitos’un rahip ve rahibeleri, (bunu) Menofilos’un kızı Afia, Apollo
Nigeros ve Meter için (diktiler)” yazmaktadır. Orokoreitos’un tam olarak
neresi olduğu belli değildir (İznik, 2006: 279).
Praipenisseis (Πραιπενισσεις)
Yukarı Tembris/Porsuk Çayı ve Altıntaş civarındaki halka bu ad
veriliyormuş. Bu bölgenin en önemli şehrine Soa, halkına Soenoi'lar
denirmiş. Şimdiye kadar Bennisoa da Soa'nın bir başka şekli, daha
doğrusu tam şekli zannedilmişse de, yazıtın yanlış anlaşılmasından ileri
gelmiş bir hata olmalıdır. Bu yazıt, o bölgenin tanrısı olan Benneus yahut
15
Zeus Bennios'a ithaf edilmiştir: “Thymologos'un oğlu Minophanes,
İmparator Nerva Trajan'nın zaferini tebcil için Soa'nın tanrısı Jübiter
Bennios namına bu mihrabı yükseltti” (Ramsay, 1960: 156).
Pontanos (Ποντανηνοί)
Olasılıkla, Kırka köyünde lokaliz edilen bir köydür. Akoluk’ta bulunan
bir yazıtta, yaşamını yitirmiş genç Trophimos’un Pontanos’un yerlisi
olduğunu belirtilmektedir. Ramsay tarafından bulunan yazıtlar
sayesinde, bu yerleşim alanının Kümbet Vadisi’nin kuzeyinde olduğu
anlaşılmıştır. Nitekim, Akin ve Gemiç köylerinde de bulunan yazıtlar
üzerinde aynı yerleşim adına rastlanılmıştır. Pontana (Ποντανη),
Akoluk’ta bulunan yazıtta görülmektedir. Olasılıkla, etnik bir köy adıdır
(Ramsay, 1960: 486; İznik, 2006: 135).
Ptolemenoi (Πτολεµηνοι)
Olasılıkla, Ayvalı’da lokaliz edilmiş bir köydür. Bu köyde bulunan bir
yazıtında; “Ptolemenoi (kenti) gizli ayin üyeleri (bu) adağı Dionysos’a
adadı” ifadesi bulunmaktadır. E. İznik, Antik Dönemdeki mezar stelleri
üzerine ayrıntılı çalışmada bulunan Waelkens’e göre de burası, bir köy
olup, olasılıkla bugünkü Ayvalı köyü olduğunu yazmaktadır (İznik, 2006:
133).
Sereanoi (Σερεανοί)
Olasılıkla, Kuyucak köyünde bulunan eski bir yerleşim alanıydı. Adının
bir şahıs adı olan “Serea”dan gelmiş olabileceğini söylenmektedir (İznik,
2006: 135).
Sangia
Çifteler köyü yakınında bir köydü. Pessinus'tan 150 stadia uzaklıkta,
Sangarios/Sakarya'nın kaynaklarından biriydi (Ramsay, 1960: 156).
Trikomia/Troknada (Τρικωµία)
Olasılıkla, Kaymaz kasabasında lokaliz edilen bir yerleşim yeriydi.
İtburnu köyünde bulunan bir stel üzerindeki yazıtta; “Uğurlar olsun!
Lykia Apollon’u için Trikomialı yerleşimciler kendileri ve yakınları adına
bu adağı (diktiler)” yazmaktadır. Trikomia, en verimli Eskiçağ
yerleşmelerinden birisidir. Eski Hellen dilinde ve Rumcada: "Üç Köyler",
"Üç Köy Birliği" anlamına gelmektedir. Burası, Troknades/Troknad'lar
denen Galat boyunun başkenti olduğu için, Troknada diye de anıldığı
düşünülmektedir (Ramsay, 1960: 263). Olasılıkla İtburnu/Uludere köyü
de, bu şehrin halkı tarafından kurulmuş bir yerleşim yeriydi.
Vezaiton/Vezaeitai (Ονεζαειται)
Avdan ve Süpüren köyünde bulunan yazıtlara göre, Vezaiton adlı
yerleşim yeri, bu köylerin arasında olmalıdır. Bu yazıklardan birinde;
"Menophon, Apolonides ve Philtes tüm yakınları ve Vezaitonlular için
16
bunu Zeus Bronton'a adadılar" yazmaktadır. Süpüren’deki yazıtta ise;
“Vezaeitai sakinleri Men İtalikos için, emir uyarınca (bunu diktiler)”
yazmaktadır. Adakların Zeus Bronton'un Avdan'daki kutsal alanında bir
grup köylü tarafından yapılmış oldukları açıkça anlaşılmaktadır. E. İznik,
Ονεζαειται halkının Süpüren’de oturduğunu ve burasının Zeus Bronton
adına adakların yapıldığı köylerden birisi olduğunu savunmaktadır
(İznik, 2006: 135).
Genel bir değerlendirme yapıldığında Dorylaeum bölgesi içerisindeki
Avdan yakınlarındaki Marlakkon ve Süpüren yakınlarındaki Oueza
dışında, diğer yerler için belirli bir lokalizasyon yapmak oldukça zordur.
Yeri belirlenemeyen yerleşimler ise şunlardır: Abaeus, Akilreanos,
Ammiteanos, Gordenos (Bizans Döneminden), Kimeliaeus, Koraitenus,
Koroseanos, Kournaitenos, Kreouerenos, Masikenos, Mezeanos,
Sakleanos, Taileanos, Abeokometes, Neokometes (İznik, 2006: 61).
Ramsay’ın belirlemelerine göre ise bu bölgede; Tottoia, Abeikta,
Trikomia, Zingot, İskome, İsgerea, Skordapia (?), Spore (?), Gaiou
Kome (?), Ttibanta (?) adlı yerleşim alanları da zikredilmektedir
(Ramsay, 1960: 156).
XIII. yüzyıla gelindiğinde, bölgenin en önemli kalesi olan Karacahisar
Kalesi dışında, Eskişehir/Şarhöyük’teki kale yıkıldığı için sadece yanında
bir yerleşim alanı bulunuyordu.10 Yine, Söğüt yakınlarında Çaltı
beldesindeki bir tepede, yola egemen bir kale kalıntısı vardı. İnönü Kalesi
ise, Osmanlı Döneminde de kullanılmış bölgenin tek kalesiydi. Kınık
köyünde de, savunma amaçlı bir kale/kule olduğu anlaşılmaktadır.
19
Eskişehir'in ele geçirilmesinin ardından Marmara kıyılarına kadar
ilerlemiş olan Kutalmışoğlu Mansur ve Süleyman kardeşlerin bu
faaliyetleri, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ı rahatsız ettiği
anlaşılmaktadır. Nitekim, Kutalmışoğullarını itaat altına almak amacıyla,
Emir Porsuk ile Emir Bozan gibi komutanlarını Anadolu'ya göndermesi
sonucu, karmaşık bir süreç başlamıştır. Emir Porsuk ile Emir Bozan
komutasında Anadolu'ya düzenlenen seferler sonunda, Eskişehir de
etkilendi. Hatta Eskişehir’in, bu seferler sırasında kısa bir süreliğine de
olsa, Kutalmışoğullarının egemenliğinden çıktığı düşünülmektedir.
Bizanslılarla ittifak kuran Süleymanşah, 1078 yılında Emir Porsuk’u geri
çekilmeye zorladı. Bu hamleleri sonucu Süleymanşah, Büyük Selçuklu
Devleti’ne karşı bağımsızlığını korudu. Bizans tarihçisi Nikephoros
Bryennios, Bizans ordu komutanı Nikepohoros Melissenos’un, Bizans
İmparatoru olmak amacıyla, Süleymanşah ile ittifak yaparak Frigya ile
Galatya bölgelerinin henüz Türklerin eline geçmemiş Bizans kentlerini,
Selçuklulara teslim ettiğini yazmaktadır. İmparator, N. Botainiates’in, bu
ihanet karşısında Süleymanşah ile kurduğu ittifakı bozarak
Dorylaion/Eskişehir havalisindeki Süleymanşah ile N. Melissenos
üzerine bir ordu gönderdi. Melissenos, 1080 yılının sonunda İznik’te
imparatorluğunu ilan etti. Bu dönemde, Dorylaion ile tüm Eskişehir
Bölgesi, tamamıyla Selçuklu egemenliğine girmişti (Demirkent, 2005:
91). Tarihçi Bryennios’a göre, İznik'in ele geçirilmesine kadar olan
süreçte Eskişehir, Kutalmışoğullarının ana karargâhı olarak kullanıldı
(Boz, 2020: 31).
Süleymanşah, Emir Tutuş ile yaptığı savaşı kaybedip, 4 Haziran 1086
tarihinde ölünce, oğulları Melikşah tarafından hapsedildi. Bu durum, yeni
kurulmakta olan Anadolu Selçuklu Devleti’ni sarsmış, ancak 6 yıl sonra
Kılıç Arslan’ın hapisten kurtulup geri dönmesiyle, yeniden eski gücüne
kavuştu. Ancak bu kez de, Haçlı saldırıları başladı. Böylece Anadolu
Selçuk Devleti, sadece Bizans ve Büyük Selçuklu emirleriyle değil, Haçlı
ordularıyla da savaşmak zorunda kaldı.
Anadolu’nun düğümü olması nedeniyle Eskişehir, egemenlerin her
zaman cazibesini çekmiş, bu nedenle de sürekli olarak savaş alanı
olmuştur. Yine, Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans Devleti arasındaki
siyasi ilişkilerin odak noktası Eskişehir olmuştu. Türkmenler,
Eskişehir’in sonsuz çayırlarının yarattığı cazibesi nedeniyle, Eskişehir’i
hiçbir zaman terk etmekte istekli olmadılar. Hatta, Bizans egemenliği
dönemlerinde bile, bölgedeki binlerce Türkmen’in varlığı, hem Bizans,
hem de Selçuklu kaynaklarında kayıtlıdır. Bizans, Türkmenlerin
Eskişehir civarında bulunmasından endişe duysa da, zaman zaman onları
20
kovmaya çalışsa da, tümüyle onları bölgeden hiçbir zaman uzaklaştırmayı
başaramadı.
1097 yılından itibaren başlayan Haçlı Seferleri sırasında en çok etkilenen
şehirlerden biri Eskişehir olmuştu. Bu seferler sırasında
Dorylaion/Eskişehir, Türklerin elinden çıktı. I. Kılıç Arslan, Haçlılara
karşı kuvvetlerini Eskişehir önlerinde toplayarak, hazırlıklarını
tamamladı. Ancak 4 Temmuz 1097’de gerçekleşen Eskişehir Meydan
Savaşı’nda, Kılıç Arslan’ın geri çekilmesiyle son buldu (Norwich, 2013:
63). Osman Turan, Dorylaion/Eskişehir Savaşı’nda Kılıç Arslan'ın,
Dorylaion şehrinin bulunduğu yerden yönettiği için, vilayet adının
Sultaneyüğü adı ile anıldığını düşünmektedir (Turan, 2010: 526, 78).
Anna Komnena; Tatikios ve komutasındaki birlik, buyrukları altında
sayısız Kelt’le birlikte bütün Kontlar, 2 günlük yolculuktan sonra
Leukai/Osmaneli'ne vardıkları zaman, isteği üzerine öncülük görevi
Bohemond'a verildi: “Bohemond, daha hızlı yol aldığı için, onu
Dorylaion/Eskişehir Ovası’nda gören Türkler, onun [küçük] ordusunu,
bütün Kelt Ordusu sandı ve onu pek küçümseyerek hemen savaşa girdi.
Savaş sırasında, arkadaki esas ordu yardıma çağrıldı. Arkadaki ordu,
hızla gelip, korkunç bir çatışma patlak verdi. Haçlı Ordusu, 1 Temmuz
1097 tarihinde savaşı kazandı” (Anna Komnena, 2009: 332). Literatürde
Dorylaion Savaşı olarak bilinen bu olayın, bazı tarihçiler tarafından
Eskişehir'de gerçekleşmediği ileri sürülmüştür. Savaşın Bozüyük ile
İnönü arasında gerçekleşmiş olduğunu savunulmuştur (Boz, 2020: 35).
Savaşın ardından bir kaç gün daha Eskişehir'de kalıp, dinlenen Haçlılar,
sonrasında kayıplarını Eskişehir'de defnedip, yeniden yola koyulup,
Nakoleia/Seyitgazi üzerinden güney istikâmetinde ilerlemeye devam
etmişler (Parman, 2002: 86; Demirkent, 2004: 34-35). Runciman, bu
yenilgiden sonra Sultan I. Kılıç Arslan ve adamlarının Haçlılar için ikmâl
ve iaşeyi imkansız kılmak amacıyla kendilerine ait bulunan yerleşimleri
tahrip edip, bölgedeki araziyi çöle çevirerek, dağlara çekildiklerini yazar
(Runciman, 1989: 144). İmparator Alexios Komnenos, Anadolu
Selçuklularının Orta Anadolu’ya çekilmelerinden sonra İznik surunu
yeniden güçlendirip, Dorylaion’a giden güzergâh üzerinde bulunan
kaleleri de yeniden ele geçirmiştir (Manaz, 2019: 49).
I. Haçlı Seferi sonunda Haçlıların eline geçen Eskişehir, yeniden
Türkmenlerin eline geçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim, 4 yıl sonra 1101
yılında, tekrar Anadolu'ya gelen ve Bizanslı kılavuzların yardımıyla
doğuya ilerlemek isteyen üç Haçlı ordusundan hiçbiri, Türklerin yerleşim
bölgesi olan Dorylaion/Eskişehir Ovası’ndan geçmeyi göze alamadı
(Demirkent, 2005: 91). Ancak, tarihçi Albertus'un 1101 yılında Haçlı
ordularıyla ilgili kayıtlarından, Eskişehir kentinin, Dorylaion Savaşı'nın
21
ardından Orta Anadolu'ya çekilmiş olan Türkler tarafından terk
edildiğini teyit edilmekte birlikte, Anadolu Selçuklu ile Bizans Devleti
arasındaki sınırın da Akşehir'den başladığı yazmaktadır. Nitekim 1113
yılında Türkler, Mysia/Misya bölgesine kadar gelip, yağma yapmış,
Kotiaion/Kütahya yoluyla Dorylaion'a çekildiklerine göre bölge,
yeniden tümüyle Türklerin egemenliğine girmiş olmalıdır. Bu tarihteki
savaş sırasında, Bizans Ordusunun geri karakolları, sürekli olarak
Türkmenler tarafından baskına uğramıştı. Bunun üzerine Bizans
İmparatoru, Eskişehir istikametinde bir sefer düzenlemişti. İmparatorun
geldiği duyulunca, Dorylaion/Eskişehir civarında toplanan Türkmenler
de, Bizans Ordusunu sıkıştırmış, iki kuvvet arasında kalsa da İmparator
Alexius, birçok kayıp verse de, savaşı kazanmayı başarmıştı (Norwich,
2013: 75; Ramsay, 1960: 228).
1116 yılında İmparator I. Aleksios’un, Konya üzerine yaptığı bir seferi
vardır. Ancak, bu tarihte Eskişehir’in, Bizans egemenliği altında olduğu
anlaşılmaktadır. İznik ve Bilecik üzerinden Dorylaion/Eskişehir'e gelen
İmparator, Eskişehir’de bir süre kalmış, ordusuna yeni savaş düzeni ile
ilgili tatbikatlar yaptırmıştı (Cahen, 2000: 22). Bizans kroniklerinde,
1116 yılındaki bu seferden sonra, 1143 yılına kadar Eskişehir hakkında
bilgi verilmemiş olmasını, Dorylaion’un Anadolu Selçuklu Devleti
egemenliğine girmiş olduğuna dair bir gerekçe olarak gösterilmiştir.
Nitekim 1143 yılında, Alexios Komnenos’ın oğlu II. İoannis Komnenos
Devrinde (1118-1143), Dorylaion’a yönelik önemli bir sefer düzenlemişti
(Manaz, 2019: 50, 102).
26 Ekim 1147 tarihinde, II. Haçlı Seferi sırasında Alman Ordusu,
Eskişehir yakınlarındaki Bathys/Sarısu mevkiinde, Selçuklu Ordusu
tarafından ani bir saldırı ile bozguna uğratılmıştı. III. Konrad, hayatta
kalabilen pek az kişiyle akşam karanlığında İznik’e kaçarak, Fransız
ordusuna katılmıştı. Bu saldırı sırasında ordunun onda dokuzu; kampın
ortasında ölü ya da ölümü bekler halde yatmaktaydı (Norwich, 2013:
105). Bu nedenle Haçlılar, bir daha İznik-Dorylaion güzergâhını
kullanmaya cesaret edememiş, Denizli üzerinden Antalya’ya doğru
ilerlemeyi tercih etmişlerdi.
1159 yılında, Antakya’daki seferden dönem Bizans İmparatorluk
Ordusu, Eskişehir Bölgesindeki Türkmen gruplarının saldırısına
uğramış, önemli kayıplar vermişti. Bunun üzerine İmparator Manuel,
1160 yılında ordusunu toplayıp, Eskişehir Türkmenleri üzerine bir sefer
düzenlemişti (Kinnamos, 2001: 103-146; Cahen, 2000: 36). Eskişehir'e
gelen İmparator Manuel, çevredeki araziyi ele geçirip, burada rastladığı
kalabalık bir Türkmen kitlesini ise, hayvanlarıyla birlikte
Dorylaion/Eskişehir çevresinden uzaklaştırmıştı. Bu olayın ardından
22
kayıplarının haberini alan Türkmenler de, Bizans askerleriyle çatışmak
amacıyla gruplar halinde Dorylaion/Eskişehir çevresine doğru akın
etmeye başladı. İmparator Manuel de, bu durum karşısında Türkmenler
üzerine birlikler sevk etmişti. İmparator, savaşı bizzat idare edip, hatta
onların görmesi amacıyla yüksek bir tepeye çıkarak, imparatorluk
borazanlarını çaldırtmıştı. Ancak, gece baskın yapıp, gündüz çekilen bu
Türkmen güçleri karşısında ağır kayıplar vermesi ve giderek Türkmen
sayısının artmasından endişe duyan İmparator, Eskişehir'i terk edip,
İstanbul’a geri dönmek zorunda kalmıştı (Boz, 2020: 53).
İmparator I. Manuel Komnenos, 15 yıl sonra bir kez daha Eskişehir
Bölgesine bir sefer düzenledi. Bu dönemde, Anadolu Selçuklular ile
Bizans Devleti arasındaki başlıca sorun, Eskişehir ve civarındaki
Türkmenler olduğu anlaşılmaktadır. İmparator Manuel, 1175 yılında
ordusuyla beraber Dorylaion/Eskişehir'e gelerek, stratejik önemi olan
burada bir kale yaptırmaya başladı. Bizans kroniği Kinnamos;
İmparatorun Dorylaion'a gelme amacının, oradaki Bizans kalelerini
onarmak ve Dorylaion Kalesini yeniden yapmak olduğunu yazmıştır
(Kinnamos, 2001: 212-215). Kinnamos'un bildirdiğine göre imparator,
Dorylaion'a geldiği sırada, her zamanki gibi çadır kurmuş olan bölgede
2 bin kadar Türkmen’e rastlamıştı: “Şimdi bu metruk şehrin yanıbaşında
2 bin kadar göçebe yaşıyordu. Manuel, bu harap şehri ihyaya teşebbüs
etmedi. Biraz ötede yeni bir yer seçti.”11 İmparator, Türkmenleri
uzaklaştırmasının ardından, şehirden çok uzak olmayan bir yerde, çit
kazıklar çaktırarak, kale yapımına başladı. Ancak Türkmenler, yazları
sürülerini otlattıkları Dorylaion'un verimli ovalarında, bir Bizans
kalesinin yapılması karşısında büyük endişe duymuşlardı. Bu nedenle,
Khoniates'in yazdığına göre, büyük gruplar halinde Dorylaion
civarındaki Türkmenler; yiyecek ve yakacak sağlamak için dışarı çıkan
Bizans askerlerine saldırmıştı. Yiyecek bulmalarını engellemek için ise
tarlaları ateşe verdiğini yazmaktadır (Khoniates, 1995: 121). Yapılan bu
yeni kale, bugünkü Karacaşehir Kalesi’dir. İmparator Manuel, kalede bir
garnizon bırakarak, Eskişehir'den ayrılmıştı. İmparatorun Eskişehir’de
bir kale yapması, Selçuklu yönetimini de kızdırmıştı. Böylece Selçuklu-
Bizans ilişkileri yeniden bozuldu.
11 “Bu seçilen yerin Eskişehir’in 6 mil kadar güney batısındaki metruk Karacaşehir
Kalesi olduğunda kuşku yoktur. Kalenin üslubu son Bizans tarzında olup, yaylanın
Tembris Vadisi’nin güneyine uzanan ıssız bir sırtına kurulmuştur. Her ne kadar
mevkii itibariyle büyük bir mukavemeti haiz idiyse de, su isalesi son derecede zordu”
(Ramsay, 1960: 233).
23
Bizans kaynaklarında, 1175 yılına kadar Dorylaion olarak anılan şehir,
bugün Eskişehir’in hemen kuzeyindeki Şarhöyük’te lokaliz
edilmektedir. 1175 yılında ise Şarhöyük’te değil de, daha stratejik bir
konumda olan Karacaşehir’de yeniden bir kale yapılmıştı. Bu kale
yapılana dek, bölgede Eskişehir adıyla anılan bir yer yoktu. Bizanslıların
Dorylaion olarak andığı harap şehir, Selçuklu kaynaklarında; “Sultan-
Öyüğü” olarak anıldığı anlaşılmaktadır.12
İmparator Manuel, Anadolu’daki Türkmenleri tümüyle temizlemek
amacıyla 1176 yılı ilkbaharında Konya üzerine bir sefere çıktı. Bizans
Ordusu, Myriokephalon'da Selçuk Orduları karşısında ağır bir yenilgiye
uğramasıyla, artık Bizans’ın Türkmenleri Anadolu’dan atma düşüncesi
tümüyle ortadan kalkmış oldu (Khoniates, 1995: 123-130). Savaş
sonrasında yapılan anlaşma gereği İmparator, savaşa neden olan
Dorylaion ve Sublaion/Homa kalelerini yıkması gerekiyordu. Ancak
İmparator, Sublaion/Homa Kalesi’ni yıkarken, Dorylaion/Karacaşehir
Kalesi’ni yıkmaktan vazgeçti. Tüm uyarılara karşın da yıkmamakta ısrar
etti. Çünkü bu kaleyi, Türkmen saldırılarına karşı Bizans’ı koruyacak en
önemli kilit olarak görüyordu (Norwich, 2013: 135). Nitekim, Ege
kıyılarına kadar uzanan bölgenin savunmasını sağlayan Sublaion
Kalesi’nin yıkılması ile, Ege Bölgesindeki Türk fetihleri hızlanmıştı.
1175 yılında Karacaşehir Kalesi’nin yapılması ile, bölgedeki Türkmen
faaliyetleri kontrol altına alınması amaçlanmıştı. Ancak İmparator
Manuel’in 1180 yılında ölümünden sonra, Sultan II. Kılıç Arslan,
Dorylaion ile birlikte Kütahya’ya kadar olan yerleri fethetmişti
(Demirkent, 2005: 91). Bu tarihten sonra Kütahya ve Eskişehir bölgesi
bütünüyle Anadolu Selçukluların egemenliğine girdi. Nitekim bir
kaynağa göre, 1195 yılında İmparator 3. Aleksios Angelos, isyan etmiş bir
generalini, Ankara ve Eskişehir Bölgesi meliki olan Muhyiddin
Mesudşah’ın katkısıyla bertaraf ettiği kayıtlıdır (Manaz, 2019: 59).
1197 yılında İmparator III. Alexios, İnönü Vadisi’ndeki Bathys/Sarısu
bölgesinde bulunan Türkmenleri, Bizans topraklarına olası saldırıları
önlemek için bir ordu gönderdi. Ordu, Nikaia/İznik ve Prousa/Bursa'ya
doğru yürüdü. Olasılıkla, Bathys mıntıkasındaki Türklerin Nikaia
yoluna ve Karasu Vadisi’ne girebilmelerini engellemek için, Manuel
tarafından tahkim edilen Pithekas yakınlarındaki köprü başında bekledi.
Prousa/Bursa'ya giden dar geçitle, özellikle de Armenokastron/Ermeni
16 “(İmparator), her iki nehir etrafından Dorylaion’a vardı. Bunlardan biri yerlilerin
söyleyişiyle Bathys/Sarısu, diğeri Thybris/Tembris/Porsuk idi. (Şehrin) çevresindeki
tüm kırsalı istila ettikten sonra, birçok adamı ve bir miktar vahşi hayvanı sürüp
çıkardı. Bir nehir, görülmeye değer, suyu lezzetli, kentin ortasından akardı. İçinde,
oradaki insanlar tarafından bolca avlanan bolca balık yüzerdi. İmparator kentten uzak
olmayan kazıklı bir barikat/çit kurdu ve sur inşaatı için hazırlıklara başladı”
(Kinnamos, 2001: 211-213).
17 Şarhöyük'teki kazı çalışmalarında, Orta Bizans Dönemi'ne (842-1204) ait sur
kalıntılarının ortaya çıkarılması, İmparator Manuel'in Dorylaion'u, Şarhöyük'te
yaptırtırmış olabileceği düşüncesini gündeme getirilmişse de, bu kale, 1075 yılında
Türkmenlerin yıktığı kale olmalıdır. Kinnamos, Manuel'in yaptırdığı yeni Dorylaion
Kalesi’ni, eski kentte değil, bu kente yakın bir yerde yaptırdığını belirtmesi, bunun bir
27
1075’li yıllardan sonra, Türkmen saldırılarıyla kalesi yıkılan ve harap olan
Dorylaion/Şarhöyük’teki eski şehrin yanında bugünkü Odunpazarı
bölgesinde, tamamıyla Türkmenlerden oluşan yeni bir yaşam alanı
kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu yeni yaşam alanı, Türkmenlerin
yaşamlarına uygun biçimde kalenin olduğu tepede değil, düz alanda,
olasılıkla eski Roma şehri yıkıntıları üzerinde kurulmuştu. Nitekim
567/1173 yılında, Eskişehir'i ziyaret etmiş olduğu anlaşılan Arap gezgin
el-Haravi, çarşı bölgesindeki yıkık yapılardan, şehrin harap görünümden
söz etmiştir. “İslam ülkelerinin bir köşesinde, küffar sınırında bir acayip
şehir” olduğundan bahsetmektedir.18 Yine, 1272 tarihli Cacaoğlu
Vakfiyesi’nde de, Eskişehir’de harap olmuş 17 mescitten
bahsedilmektedir. Görüldüğü gibi XIII. yüzyılda Eskişehir, tümüyle bir
Türkmen/İslam şehri olduğu anlaşılmaktadır.
İşte bu koşullar altında, İmparator Manuel'in 1175 yılında Şarhöyük’teki
Eski Dorylaion Kalesi’ni yenilemek yerine, daha stratejik bir nokta olan
Karacaşehir’de Yeni Dorylaion Kalesi’ni yaptırmıştı. 40 günde yapılan
bu kalenin yapımına bizzat imparator nezaret etmişti. Çevresi tümüyle
Türkmenler tarafından çevrili olan bu tepedeki kalenin yapımı sırasında
askerler, sürekli Türkmen saldırılarına uğranmıştı. Bazen bizzat
İmparator, bu saldırıları önlemek için kaleden çıkıp, Türkmenler üzerine
saldırmıştı. 1176 yılındaki Myriokephalon Savaşı’nda yenilen Bizans
İmparatorunun kabul ettiği en önemli şart, Dorylaion yani Karacaşehir
Kalesi’ni yıkmaktı. Ancak, bu sözünü yerine getirmemiş, kaleyi
yıkmamıştı (Nitetas, 1995: 121, 131). Türkmen bölgesinin ortasındaki bu
kale, İmparatorun ölümü üzerine, 1180 yılından sonra, Eski
Dorylaion/Şarhöyük Kalesi’nin akıbetine uğrayıp, tümüyle yıkıldı. Belki
de, İmparatorun kurtuluş fidyesi için, Selçuklulara verdiği kaleler içinde
Karacaşehir Kalesi de vardı.19
Osmanlıların Eskişehir bölgesine geldiğinde, sadece Karacaşehir Kalesi
bulunuyordu. Şarhöyük’teki yıkılmış eski kalenin yanında kurulmuş eski
şehirde de, ayrı bir yerleşim alanı vardı. Bu nedenle Eski Dorylaion
kanıtı sayılabilir. Zaten, aynı dönemde yan yana iki kalenin yapılması mantıklı
değildir. Yapılan kazılar sonunda da, Karacahisar Kalesi’nin Geç Bizans Devrine ait
olduğu belirlenmiştir.
18 Clive Foss, The Beginnings of the Ottoman Empire, Oxford Üniversitesi yayını,
2022, s. 37
19 “Türkmenler, Gıyaseddin Keyhüsrev'i öldüren Bizans kralını esir edip, oğlu
Keykavus b. Keyhüsrev'e teslim etti. Keykavus, onu öldürmek istedi. Ancak, Bizans
İmparatoru canını kurtarmak için büyük para teklif etti ve Müslümanların hiç sahip
olmadıkları şehirleri ve kaleleri teslim etti” (El-Ömeri, 2014: 344).
28
şehrinin olduğu yeri; Selçuklular Sultanöyüğü,20 Osmanlılar ise Eski-
Şehir olarak andığı anlaşılmaktadır. Nitekim tahrir defteri kayıtlarında;
Eskişehir ile Karacaşehir iki ayrı kaza merkezi olup, bölge iki şehir ve
iki merkez tarafından yönetilmek zorunda kalmıştı. Terkedilen Eski
Dorylaion şehri kenarında kurulmuş şehre, Osmanlılar “Eski-Şehir” adı
vermişken, İmparator Manuel'in yaptırdığı yeni kale, daha sonra da
eteğinde kurulmuş olan şehre de “Karaca-Şehir” adı verilmiş olmalıdır.21
XIII-XIV. yüzyıl İslam/Türk kaynaklarında şehrin adı olarak zikredilen
Sultanöyüğü sözcüğünün, 1472 yılı tahrir defterinde, “vilayet/sancak”
olarak anıldığı anlaşılmaktadır.22 Buna karşılık, Sultanöyüğü şehrinin de,
‘Eski-Şehir‘ adıyla anıldığı düşünülmektedir. Nitekim, ilk Osmanlı
kroniklerinden geçen ‘Eski-Şehir’ adı, 1472 yılından itibaren tahrir
defterlerinde kayıtlıdır.23 Osmanlı kroniklerinde, İtburnu/Uludere yolu
üzerinde olduğu sözü edilen Eski-Hisar’ın Eskişehir’den farklı bir kale
olup-olmadığı belirlenememiştir.
25 “Sultan Alaaddin, bu esnada gaza niyetine leşker cem idüb, Konya'dan kalkub,
günlerden bir gün Sultan-Üyüği'ne konmuş idi. Meğer ‘Iys evladından Ertuğrul,
Sultan Alaaddin'in gazaya gitdüğin işidüb, cümle cema'atiyle göçmel kalkub, gelüb
Sultan-Üyüği'nde Sultan Alaeddin hizmetine yetişüb, mikdarınca piş-keş çeküb,
Sultan buni hayli hoşca görüb, akıncıbaşı kıldı. [..] Sultan Alaaddin Keykubad
mevtinden ol vakte dek 32 yıl geçmiş idi. Evan-i sebaha yetişdükten sonra Sultan-
Üyügi tarafına geldi. Anda Ertuğrul Beg, ol diyara gelen Oğuzlarun begi idi. Sultan
Gıyaseddin'e buluşdı ve piş-keş çekdi. Osman Beg'ün bir oglın ana mülazım itdi”
(Ruhi Tarihi, 1992: 376, 378).
30
pekiştirilmesi de akla yatkındır.26 Nitekim, İnalcık’ın tabiriyle Osman
Gazi’nin İnönü Beyi ile bu arkadaşlığını “serkeşlik” olarak
nitelemektedir. Öyle anlaşılıyor ki, bu üç bölge yöneticisi arasında bir
çatışma yaşanmış görünüyor. Bu çatışmanın, bir kız meselesi yüzünden
çıktığına dair söylence, tarihsel olayların süslenmesi amacıyla yapıldığı
düşünülmektedir. Belki de Osman Gazi’nin ilk askeri faaliyetini, bir
Müslüman yöneticiyle yapılmış olmasını gerekçeleştirmek amacıyla
uydurulmuş rivayetlerdir.
Osman Gazi’nin âşık olduğu kızın, bazı kroniklerde Şeyh Edebali’nin kızı
olduğuna dair rivayetler olsa da, bu bilginin kesinlikle hatalı olduğu
belirlenmiştir.27 Osmanlı geleneğine göre Şeyh Edebali, İt-Burnu köyüne
yerleşmiş kolonizatör bir derviştir. Bölgedeki Türkmenler üzerinde etkili
olan, saygı gören ve sözü dinlenen bir kişidir. Osman Gazi’nin de, birçok
kez buraya gelip, Şeyh ile görüştüğü yazılmaktadır. Hatta, Osman
Gazi’nin bu gelmelerinden birinde, Edebali'nin kızı Mal-Hatun'u
görerek, âşık olduğu da rivayet edilmektedir. Söylenceye göre, Eski-
Hisar Beyi huzurunda Mal-Hatun’u kendisine istemiş. Neşri’ye göre
Osman Gazi, Eskişehir'e giderek Sultan’ın naibine konuk olduğunu bir
sohbet sırasında Eskişehir Beyi’ne, İt-Burnu köyünde görmüş olduğu
Mal-Hatun adlı bir kıza âşık olduğunu bahsetmiş. Eski-Hisar Beyi de bu
konuda kendisine yardım edeceğini söylemiş.28 Ancak, daha sonra kendi
hükmü altında olan bu köydeki kızı, Osman Gazi’ye vermek istememiş.
26 “Ve bi’l-cümle Ertuğrul pir-i fâni olub, oğlı Osman karındaşlarıyla kendü boyları
içinde hâkim olub, tamamet-i göçer evli etrâk, anun mahkûmı oldı. Ol vakit Sultan
‘Alaüddin-i sânî’nün Sultan-Öyüği’nün Eskişehrinde ve İnönü’nde nâibleri varidi.
Osman Gazi bunlarun yirine varub, gelüb dostluk iderdi. Ammâ İnönü Beyiyle
ittihadda yârenlerdi. Dâim hilesine ‘ıyş ü ‘işrete meşguldü” (Neşri, 1949: I-73).
27 Nitekim, tarihçi Neşri de, Mal-Hatun’un babasının Ede-Bali olduğunu yazmıyor.
Ancak başka bir fasılda Osman Gazi’nin ünlü ağaç rüyasının yorumlandığı fasılda,
saltanat müjdelenmesi nedeniyle kızı Mal-Hatun’u Osman Gazi’ye verdiği
yazılmaktadır. Ancak bu fasılda adı; ‘Mal-Hatun’ değil, ‘Mal-hun Hatun’dur (Neşri,
1949: I-83).
28 Bu hikayede geçen “Eski-Hisar” kalesinin Eskişehir olup-olmadığı
belirlenememiştir. Nitekim Neşri, bu kaleyi anlatırken şu ifadeyi kullanmıştır:
“Osman Gazi, Eski-Hisar’a giderken, İtburnu nam karyede.” Bugün Uludere olarak
anılan köydeki Şeyh Süleyman Türbesi vardır. Buradaki tekke, Şeyh Edebali’yi
yetiştiren hocası Şeyh Süleyman’ın tekkesiydi. İlk Osmanlı vakıf köylerinden biri olan
anılan İt-Burnu köyüne 10 km uzaklıkta; Çalkara ve Ortaca köylerindeki Ede
Zaviyesi, olasılıkla yolcuların barınma ve konaklama görevini görmekteydi. Burası
dağın iki yüzünü de denetim altında tutabilecek konumda, adeta bir derbent
niteliğindeydi (Doğru, 1991: 43).
31
Mal-Hatun'u kendisi için düşündüğü için, vermediğini yazan Neşri,
Osman Gazi'nin, naibin bu niyetini fark etmesi üzerine gizlice Mal-
Hatun'u kaçırmış. Güvenli bir yerde saklamak için de, yakın dostu olan
İnönü Beyi’nin yanına getirmiş.29
Osman Gazi, İnönü’nde arkadaşlarıyla birlikte işret yaptığı sırada,30
Sultan-Öyüğü Beyi, İtburnu köyüne adam göndermiş. Diğer yandan
Eskişehir Beyi’ne de haber yollamış. Hiddetlenen Sultan-Öyüğü Beyi,
İnönü Beyi’nden Osman Gazi’yi kendisine teslim etmesini istemiş. Ancak
Osman Gazi’yi vermeyince, Sultan-Öyüğü Beyi askerini toplayıp, İnönü
Beyi’nin bulunduğu, İnhisarı’ndaki harabe hisarların olduğu yeri
kuşatıp, Osman Gazi’yi zorla istemiş. İnönü Beyi, yanındaki ileri-
gelenlerle bir toplantı yapıp, Osman’ı verip-vermemeyi tartışmış. Bir
kısmı vermeyi, bir kısmı da vermemeyi önermiş. Bunun üzerine Osman
Gazi, kardeşi Gündüz’le birlikte çatışarak kuşatmayı kırıp, Söğüt’e
dönmeyi başarmış. Sonra Osman Gazi, yanına silah arkadaşlarını alıp,
bölgeye yeniden gelmiş. Eski-Şehir Beyi’nin askerlerini yenmiş. Neşri’ye
göre tüm bu olaylar, Ertuğrul Gazi’nin sağlığında yaşanmış.
29 “Kendü İn-Öni’ne gelüb, bir kaç gün İn-Öni begiyle sayda ve ‘işrete meşgul oldılar.
Bu yandan Sultan Öyüği begi, İt-Burnı köyüne âdem gönderüb, varub ahvâle vakıf
olub, gelüb Eski-Şehir begine haber virdiler [..] Ol gazabla Sultan-Öyüği begi
askerin cem’ idüb gelüb İn-Öni’nde, İn-Hisarı İlinde harâbe hisar yirleri vardur ki,
ol vakit İn-Öni beglerinün tevâbi’iyle ve levâhikıyle sarayları ve evleriydi, anı
muhasara idüb, Osman’ı taleb itdi” (Neşri, 1949: I-75).
30 “Eski-Hisar'a giderken İt-Burnı nam karyede Mal-Hatun’ı gördüp âşık oldı. Sonra
İn-Öni'ne gelüb bir kaç gün İn-Öni begiyle sayda ve işrete meşgul oldılar. Bu
yanadan Sultan Öyüği begi, İt-Burnı köyine adem gönderüb, varub ahvâle vakıf
olub, gelüb Eski-Şehir Beg’ine haber virdiler” (Neşri, 1949: I-75, 77).
31 “Ol vakit Sultan Alaaddin-i saninün Sultan-Öyügi'nün Eski-Şehri’nde ve İn-
Öni'nde naibleri varidi. Osman Gazi bunlarun yirine varub gelüb dostluk iderdi.
Amma İn-Öni Begiyle ittihadda yarenlerdi. Daim bilesine ‘iyş ü işretle meşguldi”
(Neşri, I-73).
32
Eskişehir bölgesinin oldukça batısında ve Bizans arazisi sınırında
bulunuyordu.
Osmanlı kroniklerinde, Osman Gazi’nin Eskişehir Bölgesindeki
faaliyetlere ilişkin bilgiler son derece karmaşık ve çelişkilidir. Osmanlı
geleneğine göre, Osman Gazi’nin ilk askeri da başarısı, Eskişehir
bölgesindeki Selçuklu yöneticilerine karşı yaşanmış görünüyor. Ancak bu
savaş, Bizans arazisinde değil, oldukça doğudaki İslam toprağı olan
Eskişehir Bölgesinde yaşanmış görünüyor. Kroniklerde geçen Sultan-
Öyüğü’nün bir bölge, ya da yönetim alanının adı olduğu anlaşılmaktadır.
Selçuklu Sultanının, Sultan-Öyüğü’ne bağlı Eskişehir ile İnönü’de
naibleri yani vekilleri olduğuna göre, “dar’ül-islam” toprağıdır. Ancak
Osmanlı geleneğine göre Karaca-Hisar Kalesi, Selçuklu Devleti’nin
haraçgüzârı olan bir tekfurluk imiş.
Karaca-Hisar’ın fethinden önce, Osmanlı kroniklerinin verdiği bilgilere
göre, Selçuklu Devleti’nin toprakları olduğu belirtilen Eskişehir ve
İnönü’nün Osman Bey’in denetimine girdiğini kabul etmek akla yatkın
değildir. Hiçbir fütuhatı olmayan bir Türkmen grubunun, geniş bir
bölgeyi kapsayan İnönü ve Eskişehir bölgesini, Selçukluların elinden
alması düşünülemez. Olasılıkla, bu rivayetlerde geçen tüm bu olaylar,
oldukça önemsiz bazı çatışmaların süslendirilmesinden ibaret olmalıdır.
Belki de anlatılan bu rivayetlerle, Osman Bey’in Selçuklu Devleti’nin
yerel yöneticilerine karşı direnen bir lider profili oluşturmayı
amaçlanmaktaydı.32
Osmanlı kroniklerini dikkate alırsak, Eskişehir Bölgesinin 1300 yılından
çok önce Osman Gazi’nin denetimine geçmiş olmalıdır. Ancak, bu bilgi
oldukça abartılı ve gerçekdışıdır. Nitekim, Osmanlı kroniklerinin en
eskisi olan Ahmedî'nin İskendernâme’sine göre Sultanönü, Osman ve
hatta Orhan tarafından değil, Sultan I. Murat tarafından 1362'de
8. Seyahatnamelerde Eskişehir
8.a. Hans Dernschwam (1553)
Dernschwam, XVI. yüzyılın ortasında Ankara’dan yola çıkıp, Sakarya’da
büyük bir köprüden geçtikten sonra, bir konaklama merkezinde kalmış.
Gezgin, burasının Bithynia ile Galatia arasındaki sınır olduğunu
yazmaktadır. Ardından Karda Giedi (Karadağlı) köyü, sonra da Üğüs
denilen köye, sonra Porsuk üzerindeki taş köprüye gelmişler. Üğüs/Uyuz
köyünden Muttalip köyüne gelmiştir. Gezgin, Muttalip köyünden
ayrıldıktan sonra, bir ufak dağ silsilesinin eteğinde Eskişehir’i görmüştür.
Gezgin, Eskişehir için Boylik(Beylik) dendiğini yazmaktadır. Bu şehrin
yakınında, vaktiyle bir kaplıca olduğunu yazmıştır. Muttalip köyünden
de Bozüyük’e gitmiştir.39
36 Nitekim; “[Muttalip köyü] Köşk’de Kulagız kızı oğlu Yusuf bir çiftlik yere, Bayezid
Hundgâr ve ‘Orhan Hundgâr’ nişanıyla vakıfdır” yazılır (KK. 3358, s. 7, 8).
Görüldüğü gibi, teamüllere aykırı olarak Yıldırım Bayezid’den sonra Orhan Bey’in
yazılması ve Orhan’ın unvanının “Hundgâr” olarak yazılması nedeniyle, ‘sehven’
yazıldığı düşünülmektedir. Nitekim, diğer tüm kayıtlarda Çelebi Mehmet tarafından
vakfedildiği görülmüştür.
37 “Saru-Alan’da Musa oğlu Ahi Turud, ‘Orhan Beg’ berâtıyla vakıfdır” (BOA. KK.
3358, s. 6).
38 “Mezkûr köyde [Kınık’ta] İbrahim ve Halil, ‘Osman Hundgâr‘ ve ‘Orhan’ berâtıyla
vakıfdır” (BOA. KK. 3358, s. 5).
39 Hans Dernschwam, Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, (Y. Önen) Ankara 1992, s. 308
40 Ogier Ghiselin de Busbecq, Türk Mektupları, (Çev. H. C. Yalçın), İstanbul 1939
35
itibaren buraya kadar takip ettiğimiz güzergâh, bu dağın yamaçları
üzerindeydi” (Busbecq, 2005: 48).
“Bozüyük’te bir Türk hanında kaldık. Hanın yakının da çok yüksek bir
kaya olup, üzerine kare şeklinde geniş bir sarnıç oyulmuştu. Sarnıçtan
aşağı uzanan bir kanal, ana yola kadar iniyordu. Eskiden burada yaşayan
halk, kış gelince sarnıcın içini karla doldurur, eriyen kar suyu da kanaldan
akarak yolcuların susuzluğunu giderirmiş. Türkler, halk için yapılan bu
gibi hizmetleri en yüce hayır işi addediyor. Buraya yakın bir yerde, sağ
tarafta Otmanlık görünüyordu. Aynı adı taşıyan ailenin ilk olarak şöhret
bulduğu Osman’ın geldiği yer, burasıydı sanıyorum.”
“Geceyi Chiausa’da denen bir mevkide, çadırlarda geçirdik. Çünkü
sıcağa tahammül etmenin en iyi yolu buydu. Burada toprağın altında
yalnız gün ışığı ile aydınlanan bir binaya rastladık. Bir de, yapağıdan
camlet ya da moher denen o ünlü kumaşın imal edildiği keçileri gördük.
Bu keçilerin tüyleri çok ince ve parlak, yere kadar sarkıyor. Çobanlar
tüyleri kırpmayıp tarıyorlar. Güzelliği ise ipekle kıyaslanabilir. Bunları
sık sık suya sokuyorlar. Hayvanları, yörenin ince kuru otlarıyla
besleniyorlar. Yünlerinin inceliğine bunun katkısı olduğu söyleniyor.
Şurası muhakkak ki başka otlaklara götürülürse, yünü değişikliğe
uğruyor ve hayvanlar tanınmaz hale geliyorlar. Yöredeki kadınların bu
yünden eğirdiği iplikler, Galatia’da bir şehir olan Angora/Ankara’ya
götürülüp, boyanıyor” (Busbecq, 2005: 48).
“Bu ülkede çok sık rastlanan, kuyrukları ağır ve yağlı bir koyun cinsi var.
Kuyrukların ağırlığı 1,5-2, hatta 4-5 kiloyu buluyor. Bazı yaşlı koyunların
kuyruğu öyle büyük ki, onu iki tekerlekli küçük bir arabaya koyuyorlar.
Hayvan nereye gitse, kuyruğunu arabayla peşinden sürüklüyor. Bu
koyunları güden çobanlar gece gündüz otlaklarda kalıyor. Aile üyeleri, ev
vazifesi gören arabaları yanında götürüyorlar. Bazen de küçük çadırlar
kurdukları oluyor. Bunlar geniş kırlarda, mevsime ve otlaklara göre
ovalarda veya yüksek arazide dolaşıp duruyorlar.”
“Bu yörede daha önce hiç görmediğim ve Avrupa’da pek bilinmeyen
birkaç cins kuş keşfettiğimi sanıyorum. Aralarında adına “borazancı kuş”
denmesi gereken bir ördek cinsi var. Bu ördek, posta arabasını sürenlerin
boru seslerini aynen taklit ediyor. Hiçbir savunma imkânı olmamasına
rağmen cesur ve zapt edilmesi güç. Türkler onun kötü ruhları
ürküttüğüne inanıyorlar. Hürriyetine de pek düşkün. Bir çiftlikte tam 3
yıl kapalı kaldıktan sonra hür olmayı ölmeyi tercih ederek, uçup nehir
yataklarındaki eski yerlerine dönmüşler.” Busbecq, Sakarya/Sangarius
nehrini aşıp birçok köyden geçerek Angora/Ankara’ya ulaşmıştır.
36
8.c. Tournefort Seyahatnamesi (1702)
Gezgin; Kayı, Karakamış istikametinden Muttalip köyüne gelmiştir. Bu
gezgin de Eskişehir’e uğramadan önce Eskihisar adı verilen yere, sonra
da Bozüyük’e gitmiştir. Daha sonra da Kurşunlu, Aksu istikametinden
Bursa’ya ulaşmıştır.41
40
Selçuklu Devri kayıtlarında Eskişehir’in Sultan-Yükü/Öyüğü olarak
anıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Cacaoğlu Nureddin'in 1272 tarihli
vakfiyesinde; ‘Mahruse-i Sultan-Yüki’ ( )ﻣﺤﺮوﺳﺔ ﺳﻠﻄﺎﻧﯿﻮﻛﻰyada
‘Medinetü's-Sultan-Yüki’ ( )ﻣﺪﯾﻨﺔ ﺳﻠﻄﺎﻧﯿﻮﻛﻰolarak tanımlanan Eskişehir,
XI-XIV. yüzyıllardaki tüm İslam eserlerinde Sultan-Öyüğü olarak
anıldığı anlaşılmaktadır. Hatta elimizdeki en eski tahrir defteri olan 1472
ve 1482 tarihli tahrir defterlerinde de, Sultan-Öyüğü olarak yazıldığı
görülmüştür. Ancak, bu tarihte Sultan-Öyüğü adının bir yerleşim yeri
değil, bir bölge veya yönetim birimi olarak anıldığı belirlenmiştir.45
Osmanlı kroniklerinde de, bir şehir olarak değil, yönetim bölgesi olarak
tanımlandığı anlaşılmaktadır. Sultanönü, Sultanöyüğü’nden galattır.46
Nitekim ilk tahrir defterlerinden geçen iki “Söğüt-Öyüğü” köyü, sonraki
kayıtlarda “Söğüt-Önü” olarak yazılmıştır. “İn-Önü” adının da, İn-
Öyüğü’nden galat olduğu düşünülmektedir. Osmanlı kroniklerinde
geçen Eskişehir adı da, bir şehir ve kaza merkezi olarak kayıtlıdır.
Osmanlı geleneğine göre, devletin ilk sancaklarından biri Sultanönü
Sancağı olup, ilk sancakbeyinin Orhan Bey olduğu kayıtlı olsa da
(Âşıkpaşazâde, 2007: 63), bu bilgiyi kanıtlayacak veri elimizde yoktur.
1393 yılında kurulan Anadolu Eyaletine bağlı olduğu düşünülen
Sultanöyüğü/Sultanönü Sancağı içinde Eskişehir, Karacaşehir, İnönü
ve Seyitgazi/Günyüzü47 kazaları olduğu tahmin edilmektedir. Bilecik
Kazası, 1472 tarihli vakıf defterinde Sultanönü’ne bağlı olmadığı
anlaşılmaktadır. Olasılıkla Bilecik, Erken Devirde Hüdavendigâr
Sancağına bağlı olmalıdır.
‘1530 Yılı Sultanönü Livası Kale Muhafızları İcmal Tahrir Defteri’nde;
Karaca-Şehir, İnönü, Bilecik, Seydi-Gazi/Seyitgazi, Günyüzü kaza
olarak kayıtlı iken,48 aynı tarihli bir icmal tahrir defterine göre ise;
Eskişehir, Bilecik, Seyid-Gazi kazalarıyla Karaca-Şehir, İnönü ve
Gün-Yüzü nahiyesi bulunuyordu. Görüldüğü gibi aynı tarihli iki farklı
defterde, Eskişehir ile Karacaşehir kaza merkezi değişmiştir. 937/1531
41
tarihli vakıf defterinde ise; “Eskişehir ma’a [ve] Karacaşehir” ifadesiyle,
her iki kazanın birleştiği anlaşılmaktadır. Bu defterdeki diğer kazalar;
Seydigazi, Günyüzü, İnönü/Bozüyük ve Bilecik’tir.49 ‘979/1571 Yılı
Tapu Tahrir Defteri’ne göre; Karacaşehir, Bilecik, İnönü, Günyüzü,
Seydi-Gazi kaza/nahiyeleri,50 ‘1574 Yılı Sultanönü Vakıf Tahrir
Defteri’ne göre de “Eskişehir ma’a [ve] Karacaşehir Kazası” olarak
kayıtlıdır.51 ‘990/1582 tarihli has ve zeametlerin yer aldığı tahrir
defterinde; Sultanönü Livasına bağlı Karacaşehir, İnönü, Bilecik,
Günyüzü ve Seydi-Gazi kazaları vardır.52 XVI. yüzyılda Eskişehir
Kazası, zaman zaman Karacaşehir Kazasıyla birleşmiş, zaman zaman da
bu kazaya bağlı bir nahiye olarak kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.53
XIV. yüzyılın ikinci yarısında oluşan Anadolu Beylerbeyliğine bağlanan
bu sancak; XVI-XVII. yüzyıllarda Eskişehir, Bilecik, İnönü,
Seyitgazi/Günyüzü ve Karacahisar kazalarından oluşuyordu. Katip
Çelebi'nin (1609-1657) Cihannüma’sına göre Sultanönü Sancağında;
İnönü, Bilecik, Seyitgazi, Karacaşehir; ‘Kal’acık-ı Sultanönü ve
Akbıyık kazaları vardı (Oğuzoğlu/Emecen, 1995: 400). XVII. yüzyıl
belgelerinde ise, Karacaşehir ile Eskişehir’in ayrı birer kaza merkezi
olduğu dair oldukça fazla belge bulunmaktadır.54
XIX. yüzyıl başında, merkeziyet politikası doğrultusunda Anadolu’da
idari yapıda birçok değişikliğe gidilmiş, sancaklar birleştirilerek askeri,
mülki ve mali sorumlulukları olan müşirlikler oluşturulmuştu. Bu
değişiklikler sonunda Eskişehir, Hüdavendigâr Müşirliğine bağlı
mütesellimlikle yönetilen bir sancak oldu. 1839’da ilan edilen Tanzimat
Fermanı’ndan sonra, sancak yönetimi mütesellimlerden alınarak
muhassıllara verildi.55 Muhassıllar, hem yönetici görevini yaparken, diğer
yandan vergileri de hazineye göndermekteydi. Eskişehir muhassıllığının
ilk başlarında; İnönü, Karacaşehir, Seyitgazi kazalarından ibaretti.
Daha sonra Bilecik, Gölpazarı, Göynük, Sivrihisar, Günyüzü ve
Torbalı adı verilen kazalar da katıldı. 1841 yılında Eskişehir; Kocaeli,
49 BOA. MAD. 27
50 BOA. TT. 515
51 KKA. 417
52 BOA. KK. 3063, s. 1
53 BOA. TT. 1209; KK. 6019, s. 1a, 2b, 4a; KKA. 349
54 BOA. İE.EV. 5/557; A.{DVNSMHM. d. 62/14
55 Bu dönemde Eskişehir, Kütahya, Uşak, Simav, Eğrigöz, Banaz, Dağardı, İnönü,
Seyyidgazi, Gediz, Mihail gibi kazalarla birlikte Kütahya Muhassıllığına bağlı olduğu
anlaşılmaktadır (BOA. ML.MSF. d. 8778; ML.MSF. d. 8754).
42
Karesi, Kütahya Bolu, Bursa ve Karahisar-ı Sahip ile birlikte
Hüdavendigâr Eyaleti dahilinde bir kaza merkezi yapılmıştır.
56 Bu eyalet de Eskişehir ile İnönü vilayeti adıyla ikiye ayrılmıştı (Baykara 1988: 84).
57 Halil İnalcık, bu defteri 1466 tarihli olarak yazılmış olsa da, Arşiv’deki kayda göre
tarihi 1472 olduğu için, bu kayda sadık kaldık. 887/1482 tarihli defterde de “Sultan-
Öyüğü” yazıldığı anlaşılmaktadır (BOA. MAD. 8, s. 1).
58 BOA. KK. 3358, s. 1
59 BOA. KK. 3358, s. 3
60 BOA. TT. 438, s. 225
61 BOA. MAD. 152, s. 166b
62 Diğer kazalar ise; Seydigazi, Günyüzü, İnönü/Bozöyük ve Bilecik’tir (BOA.
MAD. 27).
43
Germiyan yönetiminde olan Karacaşehir’in Osmanlı yönetimine
girmesiyle, iki kazalı bir yönetim ortaya çıkmış olmalıdır. Her iki kaza
zaman zaman birleşse de, XIX. yüzyılın sonlarına kadar varlığını
korumuştur.
XIX. yüzyıla kadar Eskişehir, Sultanönü Livası/Sancağının bir kazası
olarak yönetildi. 1834 yılında Eskişehir, Hüdavendigâr Vilayeti
Sultanönü Sancağına bağlı bir kaza merkeziydi.63 1842 yılında yapılan
değişiklikle kadılar yerine Eskişehir, ‘kaza müdürleri’ tarafından
yönetilmeye başlandı.64 1864 Yılı Vilayet Nizamnamesi ile kaza yönetimi
kaymakamlara verildi. 1873 yılına kadar da belgelerde Sultanönü
Livası/Sancağının bir kazası olarak kayıtlıdır.65 Sadece 1844 yılındaki
temettuat defterlerine göre, “Hüdavendigâr Eyaleti Bilecik
Kaymakamlığı dahilinde Eskişehir Kazası” olarak yazılmıştır.66 4-5 yıl
Eskişehir, Bilecik’e bağlı kalmıştır. Sonraları Sultanönü Sancağı yerine,
“Sultanönü nam-ı diğer Eskişehir Sancağı” olarak anılmaya başladığı
görülmüştür.67 1867 yılında Eskişehir, Hüdavendigâr Vilayeti/Eyaleti
Kütahya Sancağının kaza merkezi olmuştur. Bu tarihte Seyitgazi ve
İnönü nahiyeleri ise Eskişehir’e bağlıydı. 1885 yılında İnönü Nahiyesi
Ertuğrul Sancağı Söğüt Kazasına bağlanırken, Seyitgazi Nahiyesi ise
Eskişehir’e bağlı olmayı sürdürmüştü.68 Arşiv belgelerine göre ise, 1852
yılından 1908 yılına kadar Eskişehir Kazası,69 Hüdavendigâr
Vilayeti/Eyaleti Kütahya Sancağına bağlı bir kaza olduğu
anlaşılmaktadır.70 Hatta, bir ara Hüdavendigâr Vilayeti Kütahya
Sancağına bağlı olan Eskişehir Kazasının mutasarrıflık yapılarak,
Ankara Vilayetine bağlanması düşünülse de, bu düşüncenin uygulamaya
geçmediği anlaşılmaktadır.71
1908 yılından itibaren Eskişehir, ayrı bir mutasarrıflıkla yönetilmeye
başlandı. XX. yüzyıl başından itibaren Sultanönü Sancağının adı da,
44
Eskişehir olarak değiştirildiği anlaşılmaktadır.72 Hüdavendigâr
Salnamesinde, 1887-1907 yılları arasında Ertuğrul Sancağına bağlı
Bilecik Kazası ile Söğüt Kazası ve bu kazaya bağlı Bozüyük, İnönü ve
Mihalgazi nahiyeleri varken, Kütahya Sancağına bağlı Eskişehir Kazası
ile bu kazaya bağlı Seyidgazi Nahiyesi olarak kayıtlıdır.73
Cumhuriyetin ilanında önce Eskişehir; Gediz, Simav ve Uşak ile birlikte
Kütahya’ya bağlı bir kaza merkezidir. Eskişehir, 1923 yılında
Kütahya’dan ayrılarak bağımsız bir vilayet haline getirilmiştir. 1927 yılı
sayımına göre; vilayetin merkez nahiyesinde 132, Çifteler Nahiyesinde 32
köy olmak üzere, toplam 164 köy kayıtlıydı. Ayrıca, vilayete bağlı
Seyitgazi, Sivrihisar ve Mihaliççik kazaları da vardı. Karacaşehir ise,
XIX. yüzyılın sonlarında merkez nahiyeye bağlı bir köy yapıldığı
anlaşılmaktadır. 1930 yılında Eskişehir merkezine bağlı Yarımca, Alpu,
Sivrihisar'a bağlı Kaymaz, Mihalıççık'a bağlı Beylikahır, Seyitgazi'ye
bağlı Kırka köylerinde birer bucak kurulmuştur. 1940 yılında bu 4 ilçenin
dahil olduğu Eskişehir Vilayetinde, toplam 357 köyü bulunmaktaydı.
74 BOA. MAD. d. 64
75 Nitekim 1159 yılında Antakya’daki seferden dönem imparator ordusu, bu
Türkmen gruplarının saldırısına uğramış, önemli kayıplar vermişti. (Cahen, 2000: 36;
Norwich, 2013: 75; Ramsay, 1960: 228; Khoniates, 1995: 121; El-Ömeri, 2014: 344)
46
muhassıl, 2 doğancı, 5 sipahi oğlu, 4 divane/deli, 23 çok yaşlı kişi ve
düşkün ile 70 vakıf evladı kayıtlıdır.
Bizim belirlememize göre, 1530/1531 yılında Eskişehir Kazasındaki 60
yerleşim yerinden 54 yerleşim yerinde köylü yaşamaktadır.76 Bu tarihte
54 yerleşim yerinde toplam 1.428 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573/1575
yılında ise 57 yerleşim yeri kayıtlı olup, bu köylerden 50’sinde köylü
yaşadığı anlaşılmaktadır. 1573/1575 yılında bu 50 yerleşim yerinde 2.370
yetişkin erkek kayıtlıdır. Çavlum, Macun, Akdoğan Korucusu ve
Tandak köyleri, 1530 yılından sonra boşaldığı anlaşılmaktadır.
Eskişehir ve çevresinde, XI. yüzyıldan itibaren çadırlarda yaşayan
Yörük obaları bulunuyordu. Bu Yörük obaların bir kısmı, 1571 yılına
kadar varlığını korumuştur. Nitekim, 1571 yılında toplam 30 farklı obada
toplam 813 Yörük ismi kayıtlıdır. Bu Yörük grupların elinde 17 bin kadar
da koyun bulunmaktaydı.
1250/1834 tarihli nüfus defterine göre, Eskişehir’e bağlı sadece 29 köy ile
Karacaviran’a bağlı 1 mezra vardır.77 1307/1890 Yılı Salnamesi’ne göre
ise Eskişehir köylerinin sayısı, iki mislinden fazla artmış görünüyor.78
76 1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri ile bizim çalışmamızda farklar vardır. Bizim
çalışmamızda, Eskişehir Kazasındaki köy sayısının fazla olmasının nedeni,
Karacaşehir Kazasına bağlı olsa da, tahrir defterlerinden her hangi birisinde
Eskişehir’e bağlı bir kayıt bulduğumuz köyü, Eskişehir Kazası içinde değerlendirmiş
olmamızdan kaynaklanmaktadır.
77 Muttalib, Koyun, Orta ve Emirler mahalleleri, Dağ-Gümele, Sekiviran,
Danişmend, Kızılcaviran, Kayı, Gündüzler, Sepetçi, Karaöyük, Alpu, Bozan,
Ağcahisar, Büğdüz, Dere, Taycılar, Ciceroz, Karacaviran, Düz, Kireçlik, Virancık,
Bey, Laçin, Kapıkaya, Mayıslar, Bozaniç, Ilıca, İvazlar, Küplü ve Sultandere (BOA.
NFS. 1531).
78 Nitekim bu tarihte kazaya bağlı köyler şunlardır: Muttalip, Koyun, Sekiviran,
Kızılcaviran, Kayı, Şeyhi, Gündüzler, Alpu, Bozan, Margı, Yanviran, Dere, Özdenk,
Karahöyük, Doğan, Karatepe Harmandalı, Sarıkavak, İmişehir, Kalkanlı, Büğdüz,
Çukurhisar, Kireçhisar, Ağaçhisar, Yörük-Karacaviran, Cemzür, Danişmend,
Taycılar, Kıravdan, Köpek Çiftliği, Gökdere, Gökçeoğlu, Karacahöyük, Sakarı-Ilıca,
Bozaniç, Laçin, Kireç, Düz, Bey, Kapıkaya, Selçuk, Karaviran, Mayıslar, Küplü,
Yarımca, Bozdağ, Çağlan, Sivriviran, Kargın, Akçakaya, Takhan, Seklice,
Satılmışoğlu, Mollaoğlu, Sarıöküz, Hasırcı, Akçayır, Durgutluoğlu, Turköpü,
Hamidiye, Selimiye, Bağçecik, Çavlum, Tandır, Yukarı Söğütönü, Aşağı Söğütönü,
Eşenkara, Ucaoğlu, Akpeyker, Çerkez Kartalı, Semiz Tatar, Karaalan, Gökçekısık,
Üçbaş, İncesu, Timurlu, Kartal, Aşlık-Alanı, Uluçayır, Eğrigöz, Keskin, Kavacık,
Koz-Kayı, Musaözü, Demirciler, Fevziye, Akkaya, Kırka, Akçin, Osmaniye, Hayriye,
Selimiye, Karakamış, Osmanlı, Eymür, Sultaniye, Rıfkıye, Karaçay, Kara-Hisar,
Çanakkıran, Sultandere, Hilmiye, Alınca, Beyyaylası, Gökçeoğlu, Kızılinler,
Ümraniye, Virancık (1316/1898 Yılı Hüdavendigâr Vilayeti Salnamesi, s. 261).
47
1885 yılındaki ilk gerçek nüfus sayımına göre, Eskişehir Kazasına bağlı
8 mahalle ile 100 köy kayıtlıdır. Bunların da 2’si gayrimüslim köyüdür.
48
XVI. Yüzyılda Vakıf Köyleri
Nüfus Toprak Vergi
49
1530 1575 1531 1575 1575
Köyler Nefer Nefer Dönüm Dönüm Akçe
50
1530 1575 1531 1575 1575
Köyler Nefer Nefer Dönüm Dönüm Akçe
51
1530 1573 1531 1573 1625
Köyler Nefer Nefer Dönüm Dönüm Akçe
52
Kazasının toplam nüfusu 152.726’ya ulaşmıştı. Sadece Eskişehir
Kazasının nüfusu 91.200’dür. Bu nüfusun da; 2.613’ü Rum, 3.979’u
Ermeni, 194’ü Yahudi, 316’sı Ermeni Katolik ve 215’i de Protestan’dır.
Cumhuriyetten sonra, 1926 yılında Eskişehir İlinin toplam nüfusu
147.603’e yükselmiştir.
53
XVI. Yüzyılda Amme Vakıfları
Yıllar 1523 1562 1523 1573 1625
54
Olasılıkla Yıldırım Bayezid Döneminde, Rumeli’ndeki fetihlerde elde
edilen kölelerin, bu vakıf arazilerine yerleştirilerek, vakıf kulları olarak
hizmet ettiği düşünülmektedir. Ancak, en erken tahrir defterlerinden
itibaren bu köylerin hiçbirinde, Gayrimüslim kaydı olmadığı için,
bölgedeki Müslümanlaşmanın tamamlandığı anlaşılmaktadır.
Eskişehir Kazasında, kasaba içinde olanlar dışında çok sayıda amme
vakfı bulunmaktadır. Bu vakıfların da önemli bir kısmı, kolonizatör
dervişlere verilmiş ufak vakıf çiftlikleri oluşturmaktadır. Eskişehir
merkezindeki vakıflar dışında, 20 vakıf ile 3 evlatlık vakıf vardır. Amme
vakfı köylerinde 1531 yılında 337 yetişkin erkek kayıtlı iken, 1575 yılı
sayımında 618’e yükselmiştir. Her ne kadar 1575 yılı sayımında amme
vakfı köylerindeki nüfus artsa da, oran olarak düştüğü gözlenmiştir.
Nitekim, 1531 yılında tüm kazada yaşayanların yüzde 24’ü amme vakfı
köylerinde iken, 1575 yılı sayımında bu oran yüzde 19’a düşmüştür. Yine,
1531 yılında amme vakfı köylerinde tahminen 9.580 dönüm kadar arazi
işlenirken, 1575 yılı sayımında işlenen arazi miktarı 13.950’ye
yükselmiştir. İşlenen arazi miktarı artsa da, kaza bazında oransal olarak
düşmüştür. Nitekim, 1531 yılında kazada işlenen tüm arazilerin yüzde
36’sını amme vakfı köylerinde işlenirken, bu oran 1575 yılında yüzde 31’e
düşmüştür. 1575 yılında tüm kazada ödenen verginin yüzde 22’sini, amme
vakfı köylüleri ödemiştir. Eskişehir Kazasındaki amme vakıflarının
neredeyse tamamının “kadîm” olduğu kayıtlı olup, olasılıkla Osmanlı
Devri öncesine ait vakıflar olmalıdır.
Sonuç
Eskişehir Kazasına ilişkin en eski bilgi, 1472 ve 1482 yılı tahrir defterinde
bulunmaktadır. Ancak bu defterlerde, sadece vakıf ve yaya-müsellem
çiftlikleri kayıtlı olduğu için, köylere ilişkin bütüncül veriler yoktur.
Eskişehir köylerine ilişkin bütüncül verilerin olduğu en eski tahrir
defteri, ‘1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri’dir. Bu sayım da, özet mahiyetinde
olduğu için, köylülerin işlediği arazi bilgileri yoktur. Bu nedenle, köylerin
ekonomik yapılarına ilişkin ayrıntılı karşılaştırmalar yapılamamıştır.
Ancak bu eksikliği, ‘1531 Yılı Tapu Tahrir Defteri’ verisiyle kısmen
kapatmaya çalışsak da, bu defter oldukça eksiktir.
1530 yılında, tüm kazada 1.428 yetişkin erkek nüfus kayıtlıdır. Bu
nüfusun yüzde 12’si, mîrliva hasları içinde olan Eskişehir merkezindeki
nüfus oluşturmaktadır. Aynı tarihte, tüm nüfusun yüzde 37’sini
selâtîn/sultan vakfı köylerinde yaşarken, yüzde 24’ü de amme vakfı
köylerinde kayıtlıydı. 20 kadar sipahi timarı köyünde ise tüm nüfusun
ancak yüzde 27’si yaşamaktaydı.
Eksik olan 1531 yılı sayımı verilerine göre, işlenen tüm arazilerin yüzde
62’sini selâtîn/sultan vakfı köylüleri elinde olduğu tespit edilmiştir. Aynı
yıl, işlenen arazinin tahminen yüzde 36’sı da amme vakfı köylüleri elinde
olduğu belirlenmiştir. Görüldüğü gibi kazada arazilerin büyük bölümü
vakıf köylülerinin elinde olduğu anlaşılmaktadır. Tabloda görüldüğü
üzere, sipahi timarı köylüleri, 1531 yılında işlenen arazilerin ancak yüzde
2 oranında bir toprağa sahip olduğu yazılsa da bu, verilerin eksikliğinden
kaynaklanmaktadır. Nitekim, eksiksiz olan 1573 yılı sayımında, sipahi
timarı köylülerin işlediği arazi oranı yüzde 34 düzeyindedir.
56
Yıllar 1530 1573 1531 1573 1573
Nüfus Nüfus Toprak Toprak Vergi
eder, diye hilâf-ı vaki bahane ile, alıcı ve satıcıyı alış-verişten men’ eylediği Bursa
kadısının gönderdiği îlâmdan anlaşılmakla, Eskişehir ve havalisindeki kazalarda olan
ambar sahiplerinden, yerli halka yetecek miktardan fazla zahirelerinin satışına engel
olmaması emredildi” (Kütük, IV/396).
59
Kaynaklar
Anna Komnenna, Alexiad (2009). (Malazgirt’in Sonrası) (Çev. Bilge
Umar) İstanbul.
Ada, Ebru (2012). Eskişehir İli Yer Adları, İzmir: Ege Üniversitesi
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
Aksarayî, K. Mahmud (2000). Müsâmeretü’l-ahbâr (Çev. M. Öztürk),
Ankara TTK Yayını.
Altınsapan, Erol-C. Parla (2010). Eskişehir Zaviye ve Türbeleri
(Selçuklu-Osmanlı Dönemi). Eskişehir.
Bakır, Tomris (2003). “Daskyleion (Tyaiy Drayahya) Hellespontine
Phrygia Bölgesi Akhamenid Satraplığı”, Anadolu (Anatolia), Sayı: 25,
Ankara: ss. 6-7.
Belke, Von Klaus (2020). “Bithynien und Hellespont” Tabula Imerii
Byzantini (Yayınlayan: J. Koder) Cilt 13, Avusturya Bilimler Akademisi
yayını, Viyana.
Boz, Cem (2020). Anadolu Selçuklu, İlhanlı ve Beylikler Döneminde
Sultan Öyüğü (Eskişehir) Basılmamış Ankara Üniversitesi Doktora Tezi
Cahen, Claude (2000). Osmanlı'dan Önce Anadolu (Çev. E.
Üyepazarcı), İstanbul Tarih Vakfı yayını.
Darga, A. Muhibbe-T. Sivas (2000). "Şarhöyük-Dorylaion Kazı
Çalışmaları 1997-1998", Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, C. 1, S. 2, s. 98, 100, 102-103, ss. 97-127.
Demirkent, Işın (2001). “Bizans İmparatorluğu Devrinde Dorylaion”,
Tarihte Eskişehir Sempozyumu, I, (2-4 Kasım 1998), Eskişehir, 2001, ss.
45-60.
--(2005). Bizans Tarihi Yazıları, İstanbul Dünya Kitapları yayını.
Doğru, Halime (2005). XVI. Yüzyılda Eskişehir ve Sultanönü Sancağı,
Odunpazarı Belediyesi Kültür Yayınları, No. 5, Eskişehir.
--(1997). XV. ve XVI. Yüzyıllarda Sivrihisar Nahiyesi, TTK Yayını,
Ankara.
--(1992). XVI. Yüzyılda Eskişehir ve Sultanönü Sancağı, AFA Yayını
Güneş, Ahmet (1999). “Bilecik ve Çevresinde 16. Yüzyılda Sosyal ve
Ekonomik Hayat”, OTAM, 10, Ankara.
--(2000). “16. Yüzyılda Osmanoğullarının Beşiği Eskişehir ile
Karacaşehir'de Sosyal Kurumlara İlişkin Köy Gelirleri ve Bunların
Paylaşımı” Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 20, Sayı
31, ss. 119-145.
Halaçoğlu, Yusuf (1996). X1V-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet
Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK Basımevi, Ankara.
60
İnalcık, Halil (2006). “Karacahisar/Karacaşehir Üzerine Bir Belge”,
VIII. Uluslararası Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, 18-
21 Haziran 1998 Bursa Sempozyumu Bildiriler (Ed. N. Abacı) Bursa, ss.
9-15.
--(2004). “İznik İçin Osman Gazi ve Bizans Mücadelesi” "İznik İçin
Osman Gazi ve Bizans Mücadelesi"/"The Struggle Between Osman Gazi
and the Byzantine Empire for Nicaea", İznik Sempozyumu, İstanbul, ss.
59-85.
İznik, Erkan (2006). Roma İmparatorluğu Döneminde Frigya Epiktetos
Merkezlerinde Sosyopolitik, Sosyoekonomik ve Kültürel Yapı,
Basılmamış Doktora Tezi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi.
--(2005). Roma İmparatorluk Döneminde Dorylaeum’un Genel
Görüntüsü, I. Uluslararası Dünden Bugüne Eskişehir Sempozyumu, 12-
15 Mayıs 2004, Eskişehir.
Khoniates, Niketas (1995). Historia (İoannes ve M. Komnenos Devri)
(Çev. F. Işıltan) Ankarak TTK yayını.
Kinnamos, Ioannes (2001). Ioannes Kinnamos’un Historia’sı, (Çev. Işın
Demirkent), Ankara: TTK Yayınları.
Kramers, J. H. (1993). “Sultanönü”, İA, XI, İstanbul.
Köprülü, Fuad (1991). Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu, Ankara TTK
yayını.
Manaz, Selma (2019). Bizans Dönemi Dorylaion’u ile Anadolu Selçuklu
Şehri Sultan Eyüğü/Sultan Öyüğü'nün (Eskişehir) Fiziki Yapıları,
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi.
Mehmed, Neşri (1949). Kitab-ı Cihan-Nümâ, Neşri Tarihi. (Çev: Faik
R. Unat ve M. A. Köymen), Ankara TTK Yayınları.
Nicol, Donald M. (2016). Bizans'ın Son Yüzyılları 1261-1453, İstanbul
İş Bankası Yayınları.
Norwich, J. J. (2013). Bizans Gerileme ve Çöküş Dönemi (MS 1082-
1453), (Çev.: Selen Hırçın Riegel), İstanbul, Kabalcı Yayınevi.
Oruç, Zeriye (2015). Türkiye Selçuklu Devleti’nin Yıkılışından Sonra
Anadolu’da Moğol Hakimiyeti (1308-1335) Tarih Okulu Dergisi (TOD) Yıl
8, Sayı XXIV, ss. 297-323.
Oğuzoğlu, Yusuf-Feridun Emecen (1995). "Eskişehir", DİA, C. 11,
İstanbul, ss. 398-401.
el-Ömerî, Şihabeddin b. Fazlullan (2014). Türkler Hakkında
Gördüklerim Duyduklarım, “Mesâliku’l-Ebsâr” (Çev. A. Batur) İstanbul
Selence Yayınevi.
Özçatal, M. Fuat (1991). “Yazılıkaya, Uluçayır ve Karasakaltekke Kazı,
Onarım ve Çevre Düzenleme Çalışmaları”, MKKS, II, , Ankara; 1991, ss.
210-211.
61
Ramsay, W. M. (1960). Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası (Çev: M.
Pektaş). İstanbul MEB Yayınları.
Runciman, Steven (1989). Haçlı Seferleri Tarihi, C. 1, TTK yayını.
Strabon, Geographie (1987). (Çev. A. Pekman Coğrafya, Anadolu Kitap
XII, XIII, XIV. İstanbul.
Şahbaz, H. (2016). Odunpazarı ve Tepebaşı İlçelerinin (Eskişehir)
Beşeri ve Ekonomik Coğrafyası, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi.
Şikârî, Karamannâme (2005). (Haz. M. Sözen-N. Sakaoğlu) İstanbul
Topal, Mehmet (2011). Eskişehir Vakıfları Tahrir Defteri, İstanbul
Sahaflar Kitap Sarayı.
Topal, Mehmet-K. Çolak (2015). “Eskişehir Zaviyelerine Dair
Tespitler” Alevilik Araştırmaları Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 9, Ankara 2015, ss.
53-67.
Turan, Osman (2010). Selçuklular zamanında Türkiye, İstanbul Ötüken
Yayınları.
Umar, Bilge (1993). Türkiye’deki Tarihsel Adları, İstanbul İnkılap
Kitabevi.
Varlık, Mustafa Ç. (1974). Germiyan-Oğulları Tarihi (1300-1429),
Germiyanoğulları Tarihi, Ankara Atatürk Üniversitesi yayını.
Vilâyet-nâme (1990). Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî (Haz. A.
Gölpınarlı) İstanbul İnkılâp Kitabevi.
Wittek, Paul (1969). “Bizanslılardan Türklere Geçen Yer Adları”,
Ankara Selçuklu Araştırmaları Dergisi I, TTK yayını s. 193 vd.
Togan, Zeki Velidi (1981). Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. Basım, C. I,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
62
Eskişehir Kazası Köyleri
Çeviriyazı
Mirliva Hasları
1. Eskişehir Eskişehir
1530 1573 1831 1844
Mahalle Adı
Hane Nefer Erkek Nüfus Hane
Ortamescit 51 127 445 202
Alacamescit 23 73 320 1 149
Hacıatmaca 23 44 214 2 80
Kayalı[Kayalıca]mescit 24 37 Salımescit
Mustafapaşa/Paşa 18 163 1056 386
Dede 22 37 299 116
Börekçiler/Türkmenler 11 44
Cedid 15
Toplam 172 538 2.334 933
1.a. Ortamescit Mahallesi
Değerlendirme: 1530 yılında 51 hane olan mahallede,3 1573 yılında 127
yetişkin erkek ismi kayıtlıdır. Mahalledekilerden; 1’i imam, 1’i berâtlı
hatip, 2’si muhassıl, 5’i berâtlı, 1’i çok yaşlı kişi, 5’i eski köle, 2’si hoca iken,
2’si Yıldırım Bayezid ve 1’i de Seyyid Gazi Vakfı’na ait kişiler kayıtlıdır.
Mahalledekilerin; 1’i mülazım, 2’si kadızâde, 3’ü Karacaşehirli olup, çok
sayıda sipahi oğlu ile seyyidler vardır. Mahallede, Ali Dede b. Mustafa adlı
biri olduğuna göre, bir zaviye olmalıdır. Bu kişi, aynı zamanda mahalle
mescidinin de kayyumu imiş.4
69
1.c. Hacıatmaca Mahallesi
Değerlendirme: 1530 yılında 23 hane olan mahallede,7 1573 yılında 163
yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573 yılında mahalledekilerden; 1’i imam, 1’i
müezzin, 1’i meremmetçi/yapı tamircisi, 1’i doğancı oğlu, 1’i muhassıl,
1’i eski köle, 2’si çok yaşlı kişidir. Ayrıca mahalledekilerden biri Beştaş
Vakfı’na ait iken, 3’ü Karacaşehirlidir.8
70
1.g. Börekçiler/Türkmenler Mahallesi
Değerlendirme: Börekçiler ve Türkmenler Mahallesi bazen de Türkmen
Tekke Mahallesi olarak anılmıştır. 1530 yılında 11 hane olan mahallede,15
1573 yılında 44 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1573 yılında mahalledekilerden
1’i muhassıl, 3’ü eski köle ve 1’i kayyumdur.16
71
1573 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 182, s. 22a)
Çiftlik-i İsmailoğlu nam-ı diğer Pınarıoğlu’dur. Nefs-i Eski-Şehir
Hasıl ‘ani’l-galle ve gayruhu 980 [akçe]
72
Hacı Mahmut Zaviyesi Vakfı
Vakf-ı Zaviye-i Ahi Mahmud der-nefs-i Eski-Şehir
Kadîmden üzere tasarruf olunurmuş. 23 dönüm mensûh olub, timara
virilmiş. Ba’de, merhum Sultan Bayezid Han vakfiyeti mukarrer idüb,
Ahmed v. Ahi Mahmud’e sadaka eylemiş deyü kayd olunmuş der-Defter-
i Köhne. El-hâletü hâzihî, mezkûr Ahmed’in oğlu Mahmud mutasarrıfdır
Padişahımız mukarrernâmesiyle25 “deyü kayd olunmuş der-Defter-i
Köhne. Hâliyâ, Padişahımız 'azze nasrühû hazretleri berât-ı şerîfiyle
Mahmud mutasarrıfdır deyü mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ,
Padişahımız 'azzallahu ensârehü hazretleri berât-ı hümayunıyla Receb
mutasarrıf olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”26
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 13)
Vakf-ı Zaviye-i Ahi Mehmed, der-Eski-Şehir. 23 dönüm yerdir. Ahi
Mahmud tasarrufundadır.
73
Değerlendirme: 1279/1862 Yılı Vakıf Defteri’nde Eskişehir merkezinde,
Şeyh Şehabettin, Şeyh İsa, Şeyh Nasreddin, Sultan Abdullah, Kabasakal,
Edebalı, Abdülaziz, Ahi Mahmut zaviyeleri vakıfları kayıtlıdır.28
74
El-hâletü hâzihî, zaviye-i mezkûr, berât-ı şahîyle Seyyid Kasım
mutasarrıf deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne.33 “El’ân, kezalik deyü
mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ, Padişahımız 'azze nasrühû
hazretleri berât-ı hümayunıyla Seydi Ali v. Seydi Kasım mutasarrıf
olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”34
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 15)
Vakf-ı Hacı Paşa el-meşhur Hacı Nasreddin, der-tasarruf-ı Dede v.
Mükremin. Sultanımız nişanıyla.
[2 Müslüman ismi var] Hasıl 855 [akçe]
75
Sultan Selim Han’dan hükümleri vardır. Tuğrul Şeyh oğulları Hüseyin
ve Bali hizmet ider deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne. Hâliyâ,
Padişahımız hazretlerinden dahi tecdid berât idüb, mezkûr Hüseyin ve
Bali mutasarrıflar olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu37 “deyü
mukayyed der Defter-i Atîk.”38
[Çankara’da] bir çiftlik ve 27 dönüm yerdir. Kadîmden vakfiyet üzere
tasarruf olunurmuş. Mensûh olub, timara virilmiş. Sonra merhum
Bayezid Han vakfı mukarrer dutub, Hacı İbrahim oğlu Mehmed’e sadaka
etmiş deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne. Padişahımız
mukarrernâmesiyle mezkûr Hacı İbrahim oğlu Hacı Mustafa Beg oğlu
İbrahim mutasarrıfdır39 “deyü kayd olunmuş der-Defter-i Köhne. Hâliyâ,
Sultanımızdan cedîd berât-ı hümayunıyla mezkûr İbrahim mutasarrıf
olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu deyü mukayyed der-Defter-i Atîk.
Hâliyâ, Padişahımız 'azzallahu ensârehü hazretleri berât-ı hümayunıyla
Sinan Şeyh olub, mutasarrıf olmağla Defter-i Cedîd’e kayd olundu.”40
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 13, 4)
Vakf-ı Ahi-Ede, der-Eski-Şehir. Bir çiftlik ve 20 dönüm yerdir. Hacı
İsmail ve oğlu Hacı İbrahim tasarrufundadır.
Hamid oğlu Hacı İbrahim’in bir çiftliği, Murad Hundgâr ve Emir
Süleyman Hundgâr tâbe serâhum nişanıyla vakıfdır.
76
“Edebâli Zaviyesi” olarak da geçmekteydi.41 Eskişehir Kazasına bağlı
Çankara/Hankara köyünde de bir Ede Zaviyesi vardır. Olasılıkla Çankara
olarak anılan yer, bugün şehrin merkezinde kalmıştır. 1269/1852 Yılı Vakıf
Defteri’ne göre, “nefs-i Eskişehir’de vaki’ Atabali/Edebali ve Sultan
Abdullah Zaviyesi” olarak kaydedilmiştir.42 1283/1866 Yılı Vakıf
Defteri’nde ise bu zaviye, açıkça Edebali Zaviyesi olarak yazılmıştır.43
77
Değerlendirme: Amme vakıfları içinde olup, Seydi Abdullah Zaviyesi
Eskişehir yakınlarındaydı. Zaviye için Eskişehir yakınında 50 dönüm arazi
ile, Gökdere ve Duduhöyük’teki bazı araziler vakfedilmiştir. Geliri,
zaviyeye harcanmaktaydı.
78
1472 Tarihli Tahrir Defteri (KK. 3358, s. 14)
Vakf-ı Kara-Çoğan, der-Eski-Şehir, der-tasarruf-ı Zeyneddin.
Bir çiftlik yirdir.
Kadılı Vakfı
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 144)
Vakf-ı Kadılı bi-nefs-i Eski-Şehir
Bağçe 3 kıta’, zemîn 2 kıta’. Hasıl 845 [akçe]
Genel Değerlendirme: Eskişehir, mîrliva haslarına aittir. Binlerce yıllık
tarihi olan Eskişehir’in ilk yerleşimi Şarhöyük bölgesinde idi. Eski adı
Dorylaion idi. XVI. yüzyılın ilk yarısında Eskişehir’de Paşa, Ortamescit,
Alacamescit, Dede, Paşa, Hacıatmaca, Kayalımescit ve Türkmenler adıyla
7 mahalle bulunmaktaydı. En kalabalık mahalleleri, 163 neferle
Mustafapaşa/Paşa Mahallesi, 127 neferle Ortamescit Mahallesi idi. 1530
yılından sonra 8. Mahalle olarak Cedid/Yeni Mahalle kurulmuştur.
Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda Eskişehir’de 17 mahalle bulunduğundan söz
etse de, abartı olduğu düşünülmektedir. Nitekim, bu mahallelerin isimleri
zikredilmemiştir. Yine, 1831 yılı ilk nüfus sayımına göre Eskişehir’de; Orta,
Paşa, Dede, Akçağlan ve Karapınar adlı 5 mahalle ile 26 köyü kayıtlıydı.
1860 yılından itibaren Kırım ve Kafkaslardan gelen göçmenlerle, 93
Harbi’nden sonra gelen göçmenlerle birçok yeni mahalle kurulmuştur.
79
Mülk
Karagöz Paşa Mülkü
2. Dokuzinek ve Çağışviranı
1575 Yılı Tahrir Defteri (KKA. 417, s. 28b)
Mezre’a-i Dokuz-İnek tâbi’-i [Eski-Şehir]
Mülk-i Hızır b. Mustafa Paşa Nasrullah Paşa-i mezre’a-i Dokuz-İnek
tâbi’-i Karaca-Şehir
Çayır-i der-karye-i Ebe-Kız, mezre’a-i Çağış-Viranı ve mezre’a-i Öksüz-
Viranı ve Cemşid-Çayırı; Hasıl fi sene 120 [akçe]
Mezkûr mezre’a-i Dokuz-İnek ve mezre’a-i Çağış-Viranı ve mezre’a-i
Öksüz-Viranı ve Cemşid Çayırı ve karye-i Ebe-Kız karyede olan çayırı,
sâbıka merhum Karagöz Paşa, sipahiden 120 akçe mukata’a ile alub,
Kütahya’da olan imaretine vakfeylemiş. Sonra Sinan nam mütevellisi ile
müşarünileyh Mustafa Paşa Hazretleri mektublarıyla istibdâl idüb,
maktu’ olan 120 akçesin maktu’ olub, karye-i mezbûre ile zikrolan
çayırları cem’i hududu ile ve evvel içinde olan eşcâr-ı sınurları ve tevâbi’i
ve levahikı ve terâiki ve merâiki ve gallâtı ve sair müteveccihâtı ve
mahsulâtı bil-cümle kâffe-i hukuk-ı şer’îye ve ‘âmme-i rüsûm-ı ‘örfiyesiyle
Sultanımız Hazretleri sene [917/1511] muharremi’l-haramının 20’si
gününde müşarünileyh Mustafa Paşa Hazretlerine temlik kılub ve mülk-
i sahihi olub, mülkiyet üzere [tasarruf olunur.] Mülkiyet nice
mutasarrıflarıyla mumaileyh dahi neslen ba’de neslin fer’an ba’de aslin ol-
vech ile tasarruf eyleye. Dilerse sata, dilerse bağışlaya ve dilerse
vakfeyleye. Mutasarrıfın emval ve maşerin amelden ve gayriden kimesne
man’i olmaya tebdil ve tağyir kılmaya deyü mülknâme-i şerîf ihsan
eylesinler ve karye-i Dokuz-İnek sınuru başında müşarünileyhe
[Karagöz] Paşa Hazretleri Dergâh-ı Mu’allâ’dan hükm-i şerîf ile teftiş
idüb, şer’î hüccet aldıkdan sonra Bâb-ı Mu’allâ’dan hüccet-i şer’îye
mucibince berât-ı âlişân sadaka olunub, [hükm-i] hümayununda
Sivrihisar mukabelesinde Dokuz-İnek dimekle meşhur olub, mülkü olan
mera ve otlağın kadîmü’l-eyyâmdan muteber olan sınurından tayin
etmek-için Sivrihisar Kadısı hükm-i hümayun verilmeğin, kadı-i mezbûr
dahi zikrolan mülk üzerine varub, etrafında olan meradan Mimar ‘Ali’ye
kimesneler ma’rifetleriyle sınuru Tekke İsa taşından ve At Ahuru’ndan
Küçük Tozman’dan, Kalın-Viran’dan, Toy-Depe’den, mümasın Kara-
Kaya merasından Karabağ’a varır. Karabağ’dan, Kiği Hasan
Tarlası’ndan Yüksük-Kıran ki, şehir yoluna muttasıl olub ve şehir
yolundan müması, kaldırımından şehre giden Uluyol sıra Musa-
Öyük’üne ve andan zikrolan tekkede Alişar Taşı’na müntehâ olur deyü
tayin idüb, müşarünileyhin adamisine imzalı hüccet-i şer’îye virmeğin
80
mumaileyhe dahi ol hücceti asitanaye-i sadiye bircek idüb, ana göre sınur,
amme-i hümayunum taleb etmeğin. Bu sınurnâme-i şerîfi virdüm ve
sordum ki, mîr-ba’de dahi zikrolan hüccet-i şer’îye muktezasınca mezkûr
mezre’a ve otlağın muin olan sınuruna haricden, hiç ahar katibân han
dükkan ve bucek etmeye duhan etmek hükmü olub, olanlar men’i kofi’
eyleyeler deyü ferman olunmuş. Zikrolan Dokuz-İnek ve Çağış-Viranı
ve Öküz-Viranı ve Çemşid-Çayırı dimekle ma’ruf 4 kıta’ mezre’aları ile
Ebe-Kız nam karye kurbunda olan mülk çayırlarının rüsûm-ı şer’îyesine
haricden dahil olmayub, zikrolan mezre’alar ile çayırlar hudud ve
hukukları ve tevâbi’i levahikleri ve dahillerine vaki’ olan yavesi ve
kaçkunu ve beytülmâl ve mâl-ı gaib ve mâl-ı mevkudu ve rüsûm-ı çerağı
ve cinayeti ve rüsûm-ı agnâmı ve bâd-i hevası ve sair müteveccihatı ve
mahsulatı bil cümle kaffe-i hukuk-ı şer’îyyesi ve amme-i rüsûm-ı
‘örfiyeleriyle mefruz'ül-kalem ve maktu’l-kıdem temlik olunmuşdur deyü
hükm-i şerîfine şerh olunmağin kayd-ı şud deyü mukayyed der-Defter-i
Atik.
Değerlendirme: Tahrir defterinde Karagöz Paşa’nın mülk olarak kayıtlı
yerler, 917/1511 tarihli vakfiyesine göre, vakfedildiği anlaşılmaktadır.
Öküz-Viranı, ile Cemşid Çayırı’nın tamamı vakfedilmiştir. Ve yine 20
dirhem mukata’alı Çağış-Viranı adlı mezranın tamamı vakfediliştir.50
979/1571 tarihli Gazi Melik Mustafa Paşa b. Yahya b. Abdullah’ın
vakfiyesine göre, Eskişehir’de yaptırdığı zaviyesi için; Eymir/Emirköy,51
Çağış-Viranı, Öküz-Viranı ve Cimşid-Çayırı adlı yerde bulunan Yeditaşlı
denilen değirmen ile Dokuz-Öküz denilen mezraları “hasbeten lillâhi
te’âlâ” vakfedilmiştir.52 1281/1864 tarihli vakıf defterine göre, Karagöz
Paşa’nın vakıfları varlığını korumaktaydı.53 Oğuzların İğdir Boyundan
perakende cemaati olarak Cemşidlü/Öksüz köyünde 6 hane,54 İğdir
Boyunun Haymana taifesi Semager Cemaatinden Cemşid köyünde ise 5
hane kayıtlıdır.55
81
Vakıflar
Sultan/Selâtîn Vakıfları
Yıldırım Bayezid Vakfı
3. Yassıöyük Yassıhöyük/Odunpazarı
1482 Yılı Tahrir Defteri (MAD. 8, s. 41b)
Çiftlik-i Ayva Yeri tabi-i Yassı-Öyük [tabi-i Mamıca] Hassa Sancakbeyi
Ayas Beg mutasarrıfdır. Şimdi Sevinç köyünden Kara Halil oğlu Hacı,
yaya. Şimdi Kızıl-Öz’den Umur Timarından Davud oğlu İshak.
82
Vakf-ı Bayezid Hüdavendigâr, Bursa’da olan imaretine vakıfdır.
Ortakçılardır. Bir çift yer bir müd buğday ve bir müd arpa ekerler deyü
mukayyed der-Defter-i Atîk. Hâliyâ mukarrer.
Ortakçılardır. Ziraat itdükleri ve çift yerleridir. Ra’iyyet her kim bir
çiftlik yer dutanlardan bir müd buğday ve 1 müd arpa ekerler.
‘Adetlerinde bu uslûb, yine mukarrer.
[152 Müslüman ismi var; çift 17, nîm 34, bennâk 41, mücerred 51, imam
1, pîr-i fani 3, a’ma 1]
83
yılında ise 1’i imam, 1’i çok yaşlı kişi, 1’i kördür. Köyde 7 de eski köle
kökenli kişi kayıtlıdır. Köydeki mütekait olarak geçen kişilerin bilim insanı
olduğu anlaşılmaktadır. Köylülerin “ortakçı/ellici” olarak kayıtlı olması, ilk
sâkinlerinin Rum olduğu düşüncesini arttırmaktadır.
1531 yılında 5 bin dönüm kadar olan köy arazisi; 25’i bütün çiftlik, 30’u
yarım çiftlik, 2’si de ekinli olarak işlenmektedir. Aynı tarihte köyde, ‘kara’
unvanıyla 8 topraksız köylü dışında, 37 de çok az toprağı olan ‘bennâk’
kayıtlıdır. Köylülerdin birinin elinde 150 dönüm yer vardır. 1575 yılında
köydeki işlenen arazi miktarı azalmıştır. Nitekim, yaya çiftlikleri dışında
3.400 dönüm kadar olan köy arazisi; 17’si bütün çiftlik, 34’ü yarım çiftlik
olarak işlenmekteydi. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı yapılmaktaydı.
Yıldırım Bayezid’in 802/1400 tarihli vakfiyesinde köyün sınırları şöyle
belirlenmiştir: Sultanöyüğü sınırında Yassı-Öyük köyü satın alınmıştır.
Doğu sınırı; yol kenarındaki kadîm taştan başlayıp, Kusi/Kesik’den gelen
yola birleşir ve Eski Kuyu'ya, oradan Eski Köprü'ye kadar devam eder.
Sonra Böğrü-Delik mevziine gider. Kuzeyi; Yassı-Öyük sel yatağına ve
Kerpiçlik mevziine ve Kütahya/Porsuk Nehri’ne varıp, Sevinç/Savacık’dan
batı sınırı başlayarak, Ak-Taş ve Dörek/Döğrek sınırına varır. Bu son iki
köyün birbirine sınır olduğu görülüyor.60 Halen, Odunpazarı İlçesine bağlı
Yassıhöyük Mahallesi/köyüdür. 1860’lı yıllarda köye Kırım göçmenleri
iskân olan köydeki yaya çiftlikleri ise Kayağılı-İli Nahiyesine bağlıydı.
4. Döğrek Yassıhöyük/Odunpazarı
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Döğrek tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 32, mücerred 7, pîr-i [fani] 3 [42 Müslüman ismi var]
84
mukarrer deyü mukayyed olmağin, yine mukarrer. [71 Müslüman ismi
var; çift 8, nîm 18, bennâk 12, mücerred 20, hatip 1, muhassıl 3]
Hasıl
Vergiler 1523 (MAD. 22) 1575 (KKA. 417)
Resm-i çift 773 [akçe] 810 [akçe]61
Hınta 23 müd 23 müd, baha 1.380 [akçe]
Şa’îr 25 müd 15 müd, baha 600 [akçe]
Mahlût - 3 kile, baha 120 [akçe]
Hınta kesim 9 müd, baha 950 [akçe] 9 müd, baha 920 [akçe]
Şa’îr kesim 12 müd, baha 960 [akçe] 12 müd, baha 920 [akçe]
Burçak 3 müd -
‘Alef 100 kile -
Öşr-i bostan 25 [akçe] 15 [akçe]
‘Adet-i agnâm - 12 [akçe]
Bâd-i heva 150 [akçe] 80 [akçe]62
Deştbânî - 20 [akçe]
Yekûn 3.543 [akçe] 4.877 [akçe]
Değerlendirme: Padişah/selâtîn vakıfları içinde olup, Yıldırım Bayezid
Vakfı köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı
külliyeye gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1530 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Eski bir Roma/Bizans yerleşimi üzerinde kurulmuş olmalı.
Köylülerin “ortakçı/ellici” olarak kayıtlı olması, ilk sâkinlerinin Rum
olduğu düşüncesini arttırmaktadır. Yassıören ve Döğrek çevresinde olan
19 köy, bu vakfı aittir. Ancak, 1400 yılında vakfiye hazırlandığında sadece
Yassıhöyük ve Döğrek köylerinin adı geçmektedir. Köyde; 1530 yılında 32
hanede 42, 1575 yılında 71 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1531 yılında
köydekilerden 2’si eski köle, 3’ü çok yaşlı kişi kayıtlı iken, 1575 yılında ise
1’i hatip, 3’ü muhassıldır.
1531 yılında 1.900 dönüm kadar olan köy arazisi; 16’sı bütün çiftlik, 6’sı
yarım çiftlik olarak işlenmektedir. Bu tarihte köyde, 7 ‘kara’ unvanıyla
topraksız köylü vardır. 12 de ‘bennâk’ olarak, çok az toprağı olan köylü
kayıtlıdır. 1575 yılında köydeki işlenen arazi miktarı azalmıştır. Nitekim,
1.700 dönüm kadar olan köy arazisi; 8’si bütün çiftlik, 18’i yarım çiftlik
olarak işlenmektedir. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı yapmaktadır.
Hayvancılık da yapılan köyde, 30 kadar koyun beslendiği anlaşılmaktadır.
85
Sultanöyüğü sınırında, eski sahibinden satın alınan mülk Dörek/Döğrek
köyü, Yıldırım Bayezid tarafından vakfedilmiştir. 802/1400 tarihli
vakfiyesinde köyün sınırları şöyle belirlenmiştir: Sözkonusu köyün doğu
sınırı Yassıöyük köyünden başlayarak, Pusak köyü sınırına gider. Sonra
oradan Uluyol ile Küçük Burun’da son bulur. Güney tarafı da, buradan
başlayarak taş yoluna, sonra Aktaş’a, daha sonra da bugünkü
Sepetçi/Beyazaltın civarındaki Çoban-Öyüğü’ne gider. Köyün sınırı,
Böğrüdelik Kaya mevkiinde son bulur. Batı sınırı, buradan başlayarak
Küme Burnu’na doğru gider. Sonra, oradan Karacaöyük Kabristanı’na ve
oradan ‘Delikli Taş’a ve oradan Kesik’ten gelen yolla birleşir. Kuzey sınırı
Böğrü-Delik, Yassıöyük sel yatağı, Kerpiçlik mevzii ve Kütahya/Porsuk
Nehri’ne varır. Savacık’dan batı sınırı da, Ak-Taş mevkiine doğru uzar.63
Boşaldığı anlaşılan köy, Odunpazarı İlçesi Yassıhöyük köyü sınırlarında
olduğu anlaşılmaktadır.
86
Vergiler 1531 (MAD. 27) 1575 (KKA. 417)
Yonca 9 [akçe] -
Tapû-yi zemîn - 12 [akçe]
Bağçe 15 [akçe] 15 [akçe]
‘Adet-i agnâm - 88 [akçe]
Bâd-i heva 20 [akçe] 60 [akçe]65
Yekûn 495 [akçe] 1.023 [akçe]
Değerlendirme: Padişah/Selâtîn vakıfları içinde olup, Yıldırım Bayezid
Vakfı köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı
külliyeye gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1530 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Yassıhöyük ve çevresinde olan 19 vakıf köyünden biridir.
Ancak 1400 tarihli vakfiyede, köyün adı geçmez. Köylülerin “ortakçı/ellici”
olarak kayıtlı olması nedeniyle, ilk sâkinleri Rum olabilir. Köyde; 1531
yılında 9 hanede 13, 1575 yılında 14 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1531 yılında
köydekilerden 3’ü sipahi oğlu, 2’si çok yaşlı kişi kayıtlı iken, 1575 yılında
1’i gaiptir. Köyde, ‘Derviş’ ve ‘dede’ unvanlı kişiler olduğuna göre, bir
zaviye olmalıdır.
1531 yılında 350 dönüm kadar olan köy arazisi; 3’ü bütün çiftlik, 1’i yarım
çiftlik olarak işlenmektedir. Bu tarihte köyde, 1 ‘kara’ unvanıyla topraksız
köylü ile, 5 de ‘bennâk’ adıyla çok az toprağı olan köylü vardır. 1575
yılında 400 dönüm kadar olan köy arazisi; 3’ü bütün çiftlik, 2’si yarım
çiftlik olarak işlenmektedir. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı yapmaktadır.
Hayvancılık da yapılan köyde, 180 kadar koyun olduğu anlaşılmaktadır.
Yıldırım Bayezid’in 802/1400 tarihli vakfiyesinde köyün sınırları şöyle
belirlenmiştir: Sultanöyüğü sınırında, eski sahibinden satın alarak mülk
olan Dürek/Döğrek köyüdür. Sözkonusu köyün doğu sınırı Yassıöyük
köyünden başlayarak Pusak sınırına giderdi. Halen, Pursak Çiftliği olarak
varlığını korumaktadır. Zamanla boşaldığı anlaşılan köy, Odunpazarı
İlçesi Yassıhöyük köyü sınırlarında olduğu anlaşılmaktadır.
6. Bozalı Tokathan/Mahmudiye
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Bozalı tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 24, mücerred 5, imam 1, divane 2 [32 Müslüman ismi var]
87
Hane 24 [32 Müslüman ismi var; çift 5, nîm 6, bennâk 13, kara 4,
divane/deli 1, pîr-i fani 1, imam 1]
88
birlikte, sebze üretimi de yapmaktadır. Hayvancılık yapıldığı anlaşılan
köyde, çayırlar vardır. 1575 yılında 120 kadar koyun beslenen köyün,
bugünkü Mahmudiye İlçesi Hantokat köyü olmalıdır.
7. Simavi Yassıhöyük/Odunpazarı
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Simavi tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 1, sipahizâde 4 [5 Müslüman ismi var]
89
anlaşılan köy, Odunpazarı İlçesi Yassıhöyük köyü sınırlarında olduğu
anlaşılmaktadır.
8. Tabutay/Batutay Yassıhöyük/Odunpazarı
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Tabutay tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 15, mücerred 2, pîr-i [fani] 1 [18 Müslüman ismi var]
90
Değerlendirme: Padişah/selâtîn vakıfları içinde olup, Yıldırım Bayezid
Vakfı köyüdür. Köyün geliri, Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı
külliyeye gitmekteydi. Köyle ilgili en eski bilgi, 1530 Yılı Tahrir Defteri’nde
bulunmaktadır. Yassıhöyük çevresinde olan 19 vakıf köyünden biridir.
Ancak, 1400 tarihli vakfiyede, köyün adı geçmez. Köylülerin
“ortakçı/ellici” olarak kayıtlı olması, ilk sâkinlerinin Rum olduğu
düşüncesini arttırmaktadır. Köyde; 1531 yılında 15 hanede 18, 1575
yılında 40 yetişkin erkek kayıtlıdır. 1531 yılında köydekilerden 1’i imam,
1’i çok yaşlı kişi iken, 1575 yılında 1’i imamdır.
1531 yılında 900 dönüm kadar olan köy arazisi; 8’i bütün çiftlik, 2’si yarım
çiftlik olarak işlenmektedir. 1531 yılında köyde; 2 ‘kara’ unvanıyla
topraksız köylü ile, 5 de ‘bennâk’ adıyla çok az toprağı olan köylü
kayıtlıdır. 1575 yılında 900 dönüm kadar olan köy arazisi; 3’ü bütün çiftlik,
12’si yarım çiftlik olarak işlenmektedir. Köylüler; geleneksel tahıl tarımı ile
birlikte, sebze üretimi de yapmaktadır. Hayvancılık yapıldığı anlaşılan
köyde, 16 kadar koyun vardı. Zamanla boşaldığı anlaşılan köy,
Odunpazarı İlçesi Yassıhöyük köyü sınırlarında olmalı.
9. Eğriöz/Eğriceöz Bozan/Alpu
1530 Yılı İcmal Tahrir Defteri (TT. 438, s. 143)
Karye-i Eğrice-Öz tâbi’-i [Eski-Şehir]
Hane 10, mücerred 2 [12 Müslüman ismi var]
91