Professional Documents
Culture Documents
Hegel, Marx Ve Gramsci̇'de Si̇vi̇l Toplum Kavrami
Hegel, Marx Ve Gramsci̇'de Si̇vi̇l Toplum Kavrami
TOPLUM KAVRAMI
Selahattin KIRAL*
ÖZET
Sivil toplum kavramı Antik Yunan’dan günümüze kadar birçok farklı anlama gelecek
biçimde kullanılmıştır. Günümüzde devlet ile sivil toplumun ayrılığı olarak kullanılan
kavram, Antik Yunan ve Antik Roma’da devlet ile sivil toplumun birlikteliğine işaret
etmekteydi. Sivil toplum ile devletin ayrı düşünülmesi ilk olarak Ferguson ve Smith
tarafından olmuştur. Hegel ve Marx’ta sivil toplumun yapısı çatışma nedeni olurken,
Gramsci’de sivil toplum hegemonya üreten durumundadır. Çalışmada sivil toplum
kavramının Antik Yunandan, Hegel, Marx ve Gramsci’ye kadar olan dönüşümünü
izlemeye çalışacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sivil Toplum, Devlet, Friedrich Hegel, Karl Marx, Antonio Gramsci,
Tarihsel Blok
ABSTRACT
The concept of civil society has been used to many varied mean until from Ancient
Greek to the present. The concept of civil society in today used as the decomposition of
state and civil society. The concept of civil society was used in the Ancient Greek and
Ancient Rome to mean to the unity of state and civil society. The decomposition idea of
civil society and the state was first claim that by Ferguson and Smith. The structure of
civil society is the cause of conflict in Hegel and Marx. Gramsci's civil society is produces
hegemony. İn the study will attempt to follow up the transformation of the concept of civil
society be until from Ancient Greek to Hegel, Marx and Gramsci.
Keywords: Civil Society, State, Friedrich Hegel, Karl Marx, Antonio Gramsci, Historical
Block
* Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Bölümü Tezli Yüksek Lisans Öğrencisi
1
Giriş
Sivil toplum kavramı tarih boyunca farklı anlamlarda kullanılmıştır. Antik Yunan’da
ev işleri olarak karşımıza çıkan sivil toplum kavramı, sonrasında ekonomi temelli olarak
belirlenmiştir. “Otto Bruner sivil toplum kavramının kökenini feodal toplumdaki ev
ekonomisine dayalı cemaatimsi yapıyı ifade eden bir terim olarak açıklar. Bir başka
deyişle Orta Çağın kapalı ekonomi sisteminde aile içi üretimin cereyan ettiği alan, sivil
toplum olarak anlaşılmaktaydı.” 1 Toplum sözleşmeci düşünürler tarafından devletten
bağımsız bir alan olarak karşılık bulan sivil toplum, “19.yüzyıl başlarından itibaren...
burjuvazinin özgürleşmesi ve feodal egemenlik anlayışından uzaklaşma”2 anlamına
gelmektedir. Modern anlamda ise sivil toplum “merkezi kontrole ve hiyerarşiye tabi
tutulmayan toplumsal ilişkiler ağı olarak” 3 tanımlanabilmektedir.
Kentlerde yeni bir zümrenin doğuşu ve özerklik mücadelesi ile sivil toplum ve devlet
dikatomisi arasında bağ kurmak mümkündür. İlk olarak klasik feodalizmi oluşturan
primum interpares(eşitler arası birinci) anlayışından mutlakiyetçi devletlerin gelişimine
doğru bir adım görülmektedir. Eski iktidar sahiplerinin siyaset alanından uzaklaştırılmaları
ve yeni zümrelerin siyaset alanına girmeleri ile sivil toplum ve devlet ayrımı görülmeye
başlamıştır. 8
6
Jean L. Cohen ve Andrew Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, ed. Argun Akdoğan, (Ankara:
Efil Yayınevi, 2013) ss. 77-78.
7
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 79.
8
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 80.
3
varlığının kabulünü ortaya çıkarmıştır. Hobbes Leviathan ile bölünmemiş bir iktidar
tanımlayarak sözleşmeye taraf olan uyrukların özgürlüklerini belirli alanlar haricinde
egemenin kudreti ile kısıtlamıştır. “Egemenle karşılıklı bir sözleşme değil tek taraflı olarak
doğa durumunda sahip olunan hakların terk edilmesi söz konusudur. Sözleşmede
egemenin taraf olarak yer almaması egemene sınırsız bir davranış serbestisi” 9
sağlamaktadır. Uyrukların egemene karşı özgür olduğu durumlar; yasanın düzenlemediği
alanlar, tutsaklık durumunda, egemenin yönetimi bırakması durumunda, sürgün
durumunda ve egemenin başka egemene teslim olduğu durumlardadır. 10
9
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 87.
10
Thomas Hobbes, Leviathan, çev. Semih Lim, (İstanbul: YKY Yayınları, 2010) ss. 170-172.
11
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 97.
12
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 81.
13
İlhan Akın, Kamu Hukuku, (İstanbul: Beta Yayınları, 1993) ss. 90-91’den Doğan, Sivil
Toplum Anlayışı, s.104.[Söz konusu bilgiyi Doğan, Akın’ın kitabından aktarmaktadır.]
14
John Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, çev. Necmi Erdoğan, (İstanbul: Ayrıntı Yayınları,
1994) s. 61.
4
görüyordu. Sivil toplum, bireylerin aile, üretim vb.nin ötesine geçerek, yasalarca yönetilen
bir kolektif bütünlük doğrultusunda örgütlenmesi anlamına geliyordu. İnsanlar bu
kolektiviteye gönüllü olarak giriyor, kendi özgürlüklerini koruma özgürlüğünden
vazgeçiyorlardı. Sivil toplum, öyleyse, kolektif irade tarafından düzenlenip örgütlenen
doğa durumuydu.”15 Devletin dışındaki alanların doğa durumu şeklinde tasvir edilmesi,
devlet ve sivil toplum arasında temsil kavramını geliştirmiştir. Bireyin siyasal toplumu
oluşturduğu görüşü bulunmakla birlikte; bireyin devletten bağımsız olarak anlaşılması
görülmemektedir.
Devlet ile sivil toplum dikatomisinin ilk olarak karşımıza çıkaran düşünürler liberal
ekonomi kuramcılarındadır. “Genelde, sivil toplum terimi siyasa toplum ya da devletle
olan geleneksel özdeşliğini korumuştur. İskoç aydınlanmasının düşünürleri –Ferguson,
Hume ve Smith- bu özdeşliğe yeni bir öge eklediler. Onlara göre, sivil ya da sivilleşmiş
toplumun esas özelliği siyasi örgütlenmesinde değil, maddi örgütlenmesindeydi...
ekonominin politike koinoniadan soyutlanmasına dair Aristocu eski önermeyi tersine
çevirerek, sivil ve ekonomik toplumun özdeşliğini” 16 ön plana çıkarmışlardır. Sivil
toplumun içerisine ekonomik ilişkileri de ekleyen liberal ekonomi kuramcıları, sivil
toplumun kapsamını genişletmişlerdir ve devletin dokunmaması gereken bir alan olarak bu
alanı belirtmişlerdir. Onlara göre “toplum doğaldır, devlet tarafından korunmalı ve
düzenlenmelidir ve devletin işlevi de doğal durumun yerine geçmek değildir. Tersine,
devlet toplumun özürlük ve eşitliğini gerçekleştiren ve tamamlayan bir aracıdır.” 17
Bireylerin devletten bağımsız olarak düşünülmesi ve devletin ekonomi(piyasa) karşısında
ikinci plana atılması tarihsel geçmişten iki kopuşu göstermektedir.
Hegel’in sivil toplum farklı düşünürlerin düşüncelerinin bir birleşimi gibidir. Bunlar;
”ilkin, Hegel doğal-hukuk geleneğini ve Kant’ın bireyi hakların maliki ve ahlaki bilincin
aracı şeklindeki evrensel tanımını devralır. İkincisi, Aydınlanmanın, devlet sivil toplum
ayrımını onları çözümlemelerini de içerecek biçimde genelleştirir. Üçüncüsü,
15
Martin Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, çev. Mehmet Yetiş, Praksis Dergisi, Sayı 3 (2001): s.
254.
16
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 83.
17
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 61.
5
Ferguson’dan ve yeni siyasal ekonomi disiplininden maddi uygarlığın mekanı ve taşıyıcısı
olarak sivil topluma dair vurgusunu devralır.”18
Hegel’de etik hayat üç parçalı bir çerçevede oluşmakta ve ayrışmaktadır. Bunlar, aile,
sivil toplum ve devlettir. Her alan bireyin yaşamını düzenleyen farklı etik kurallara
sahiptir.
Hegel’in aile anlayışı, “belli bir ölçüde... sivil toplumun arka planı olarak yorumlayan
Aristo’yu takip eder, fakat aklında oikos’un genişletilmiş hane niteliğinden farklı bir aile
biçimi vardır. Hegel önceki biçimlerinin niteli olan ve piyasa tarafından devralınmış
ekonomik işlevlerinin çoğundan kopmuş çekirdek burjuva ailesini varsayar. Böylelikle,
hane dışı ekonomik işlevler yaygınlaştıkça, hane reisleri birbirlerine sadece siyasada değil
aynı zamanda ekonomide de bağlanır.”19 Aileler böylelikle siyasal bir zeminin yanında
ekonomik bir zeminde de birbirlerine eşitlenmektedirler. “Hegel aileyi ekonomik
ilişkilerde bir model olarak almaz. Buna karşılık ekonomik ilişkilerin sivil toplumda temel
öneme sahip olduğunu vurgular.”20 Aileler hem sivil toplumun üyesi hem de devletin
yurttaşı olarak gözükmektedir.
Sivil toplum içindeki bireylerin çatışmalarının devlete yansıması gibi bir durum söz
konusu değildir. “Hegel de insan, birincisinde sivil toplum üyesi, ikincisinde ise devlet
yurttaşı olduğu iki ayrı düzleme yerleştirir ve bu iki kategori arasında bir denge
oluşturmaya yönelir. İnsan bir yanda burjuva olarak ailesi ve kendisi için çalışır, sözleşme
yapar, etkinliklerde bulunur; öbür yanda, yurttaş olarak evrensel ilkeler doğrultusunda
hareket eder. Burjuva ve yurttaş kişinin ayrılmaz iki ayrı niteliğidir; aynı anlama gelmek
üzere, bu iki nitelik aynı bireyde birleşir. Dolayısıyla, Hegel bu nitelikler arasındaki
ilişkiyi aşılması gereken bir çatışma olarak değerlendirmez.” 21 Devlet ideal olarak sivil
toplumdaki çatışmayı çözümlemekte ve ailelerin bozulmasını durdurmayı amaçlamaktadır.
Hegel’in ailelerin boşanmasına da olumsuz bakmasının nedeni “ailenin bozulmasının
ahlaki bakımdan taşıdığı olumsuzluktur.”22
18
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, ss. 84-85.
19
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 563.
20
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 148.
21
Mehmet Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, Praksis Dergisi, Sayı 10 (2003): s. 44.
22
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 147.
6
2.2. Hegel’de Sivil Toplum Kavramı
Hegel’in sivil toplumu bir bencillik ve yabancılaşma dünyasını temsil eden ailelerin
parçalanmışlığı göstermektedir. “Sivil toplum, özel kişilerden, sınıflardan, gruplardan ve
faaliyetleri uygar hukuk tarafından düzenlenen ve bu nitelikleriyle de siyasal devletin
kendisine doğrudan bağlı olmayan kurumlardan oluşan bir mozaiktir. Hegel, bu anlamıyla
sivil toplumun zaman ve mekanın dışında var olan, önceden verili ve değişmez bir yaşam
kaynağı olmadığını vurgular. Sivil toplum uzun ve karmaşık bir tarihsel dönüşüm
sürecinin ürünüdür.”27 Bu tarihsel dönüşüm diyalektiğin bir parçası olmakla birlikte;
sonucunda kurulacak olan modern devlet ile son bulacaktır. Ancak bu sona kadar sivil
toplum, ailelerin bazı ihtiyaçlarını karşıladıkları “ahlaki yaşam alanı” 28 olarak
görülmektedir.
23
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 150.
24
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 564.
25
İsmail Doğan, “Sivil Toplumun Kültürel Temelleri”, Polis Bilimleri Dergisi, Cilt 1, Sayı 4
(1999): s. 136.
26
Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, s. 37.
27
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 76.
28
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 155.
7
Modern toplumda ihtiyaçlar, bunları herkes için tüketilebilir kılan para biçiminde gitgide
soyutlaşır. İhtiyaçların genel tanınmasını ve tatminini mümkün kılan parasallaşmadır.
Hegel bu sürecin alt yüzünü de görür: ihtiyaçların soyutlaşması onları devasa
genişlemesine de izin verir. Ve ihtiyaçların sınırsız genişlemesi sadece büyük bir lüks ve
israfla birlikte daimi istek, yani birilerinin temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaması
sonucunu doğurur.”29 Sivil toplumun ihtiyaçları sınırsız hale getirmesiyle artacak olan
lüks ve israfta ailenin bozulmasına neden olacaktır. Bunun önüne geçebilmek için devlet
ve devlet kurumlarının zümreleri önemli bir yer tutmaktadır. “Özel çıkarlar dünyası olarak
ortaya çıkan sivil toplum, genel çıkarın temsil edildiği devlet uğrağının karşıtıydı. Hegel,
devleti nesnel ahlakiliğin diğer uğrakları olan aile ve sivil topluma kıyasla daha üstün bir
konuma yerleştiriyordu. Devlet, sivil toplum alanındaki öz çıkarlardan ve toplumsal
sınıf/zümre çatışmalarından bağımsız olarak etkinlik göstermekteydi.” 30 Hegel sivil
toplumda üç sınıf olduğunu belirtmektedir, bunlar; tarım sınıfı, sanayi ve ticaret sınıfı ve
son olarak evrensel sınıf. 31
29
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, ss. 88-90.
30
Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, ss. 36-37.
31
Sınıflar hakkında daha geniş bilgi için bkz. Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, ss. 166-172.
32
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, ss. 160-166.
8
sonucunda, bir yandan üretim ve sermaye birikimi alanlarında önemli gelişmelere, diğer
yandan da üyelerinin önemli bir bölümünün toplumsal zenginlikten uzaklaşmasına tanık
olur.”33
Hegel için aile ve sivil toplum ahlaki devlete ulaşmada bir aşamadır. Ancak sivil
toplum ile ahlaki devlet arasında çatışma kaçınılmazdır, sivil toplum devlet tarafından
tamamen kuşatılmalı ve ele geçirilmelidir. “Birey Hegel’in siyasal modelinde devletin
yüksek amaçları uğruna feda edilmiştir. Toplumun varlığı da devletin amaçlarına hizmet
33
Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, s. 38.
34
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, ss. 77-78.
35
Burhan Kuzu, “Demokrasi –Resmi İdeoloji- Sivil Toplum”, Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 47, Sayı 1 (1992): s. 559.
36
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 62.
9
perspektifine göre kurgulanmıştır. Bu nedenle sivil toplumun varlığını özerk olarak
sürdürmesi değil... kendine verilen rolle sınırlı olarak devam ettirmesi söz konusudur.” 37
Marksist geleneğe göre sivil toplum kavramı proletarya üzerinde burjuvazi tarafından
kurulan üstünlüğü anlatmaktadır. “sivil toplum terimi, özel sermaye ile ücretli emeğin
siyaset dışı ilişkisinde ifadesini bulan, burjuvazinin proletarya üzerindeki tarihsel olarak
kurulmuş egemenliğini anlatır. Sivil toplumun sadece içeriği değil, biçimi de burjuvadır.
Sivil toplum, devlet garantisindeki meta üretimi ve mübadelesi alanıdır.” 38 Sivil topluma
hakim olan düşünce Hegel’deki gibi çatışma üzerine kuruludur. Marx 1793 İnsan ve
Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni incelerken, anılan üç insan hakkının(özgürlük hakkı,
mülkiyet hakkı, güvenlik hakkı) 39 hiçbir biçimde sivil toplumun bencilliğini
aşamayacağını ileri sürüyordu. Sivil toplum, somut bireylerin kendi nesnel çıkarlarını
korumak amacıyla hareket ettikleri, herkesin herkesle savaştığı bir egoizm alanıydı. 40
Marx’ın sivil toplum kavramını iki aşamalı olarak saptayabiliriz. “Marx, birinci
aşamada, sivil toplum ve devlet arasındaki bağlantıların niteliği çerçevesinde, Hegelci
felsefenin eleştirisi yoluyla, siyasal alan ve devlete ilişkin evrensellik savlarının yanıltıcı
olduğunu göstermeye çalıştı. İkinci aşamada ise, özellikle ekonomi politik alanındaki
çözümlemeye dayanarak, sivil toplumun maddeci bir açıklamasını hedefledi. Sivil
toplumu, artı-değer sömürüsünün gerçekleştiği, sınıfsal bölünmelere göre biçimlenen bir
alan olarak betimledi... Sivil toplum, yalnızca siyasal devletin ortaya çıkmasına yol açan
çelişkilerin keskinleştiği bir çatışma alanı değil, aynı zamanda çelişkilerin diyalektik bir
biçimde aşılmasını sağlayacak olan süreç ve öznelerin de açığa çıktığı toplumsal ilişkiler
örüntüsüydü.”41 Marx ve Hegel arasındaki fark “sivil toplum- devlet arasındaki belirleyen-
belirlenen ilişkisinin işleyiş yönü konusunda ortaya çıkar.”42 Hegelci devletin evrensellik
savlarının yanıltıcılığını göstermek için; Hegel’in diyalektiğini baş aşağı bir şekilde
yorumlayarak, sivil toplumu devletin birlikteliğini sağladığını söylemektedir.
37
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 194.
38
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 56.
39
Jale Civelek, “1789 Fransız Bildirisi ve 1978 Evrensel İnsan Hakları Bildirisi”, Milletlerarası
Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Cilt 9, Sayı 1, (1989): ss. 2-5.
40
Karl Marx, On the Jewish Question, (Moskova: Progress Publishers, 1975) s. 155’den aktaran
Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, s. 54. [Söz konusu bilgiyi Yetiş, Marx’ın kitabından
aktarmaktadır.]
41
Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, s. 35.
42
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 195.
10
Marx tarihsel devlet örneklerine göndermede bulunmuş ve Antik Yunanistan’da
“sivil toplumun politik toplum karşısında köle durumunda olduğunu” 43 belirtmiştir.
Gerçekten de Antik Yunan devletlerinde sivil toplumun politik toplumdan ayrı olarak bir
195.bağımsızlığı ya da özerkliği bulunmamaktadır. Marx, sivil toplumdaki sınıfsal
dinamiklerin feodal dönemdeki özgürlük dışı durumlara son verdiğini belirtmekle birlikte;
bu sınıfsal dinamiklerin alt sınıflar aleyhine yeni eşitsizlikler ve yabancılaşma biçimleri
ortaya çıkardığını vurgulamıştır. “Marx sivil toplumun olumsuz yönlerini, ayrıştırıcı ve
gayri-insanileştirici özelliklerini vurgulamış olmakla beraber, bunu yaparken ihtiyaçlar
sisteminin ekonomik boyutlarının çözümlemesini de derinleştirmiştir.”44 Marx sivil
toplumu verili bir durum olarak değil, tarihsel bir sonuç(fenomen) olarak görmektedir.
“Marx sivil toplumdaki iktidar ilişkilerini Hegel’in tersine, üretim ilişkileri ve güçlerine
dayanarak açıklar. Sivil toplum, burjuvazinin kendi imgesinin taklidi bir dünya yarattığı
ekonomik biçim olarak görülür.”45 Sivil toplumun bu şekliyle burjuvazinin kendisini
gizlediği bir alan olarak görülmektedir. Modern yaşamın altyapısal ve üstyapısal ögeler ile
çözümlenebileceğini belirtmektedir. “Marx’a göre sivil toplum 18. yüzyıl Avrupa’sında
burjuvazi ile gelişti. Onun için sivil toplum, üretici güçlerin belli evrimsel gelişiminde
ortaya çıkan ve bireyler arasındaki ekonomik ilişkilerin tümüdür.” 46
Marx’a göre modern toplumlarda belirleyici olan sivil toplumdur, sivil toplumda
ekonomik ilişkiler yumağı olarak altyapıyı oluşturmaktadır. “Hegel’in modelindeki
haliyle, evrensellik uğrağı olarak betimlenen devlet, sivil toplum karşısında belirgin bir
üstünlük ve (bu üstünlüğün göstergesi olmak üzere) belirleyicilik yeteneği kazanmaktaydı.
Oysa nesnel gerçeklikten hareket edildiğinde, iki alan arasındaki ilişkilerin gerçeğe uygun
betimlemesine, burada açıklanan konumlandırma işleminin tersine çevrilmesiyle
ulaşılabilirdi: Belirleyici olan, devlet değil sivil toplumdu. Hegel, bireysel çıkarlar ve
bencillik alanı olarak tanımladığı sivil toplumun aşılacağı uğrağın devlet olduğunu ileri
sürmekteydi. Marx ise, araştırmalarını (özellikle ekonomi politik alanında) sürdürdükçe
43
Karl Marx, Contribution to the Critique of Hegel’s Philosophy of Law, (Moskova: Progress
Publishers, 1975) s. 73’den Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, s. 44. [Söz konusu bilgiyi Yetiş,
Marx’ın kitabından aktarmaktadır.]
44
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s.107.
45
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 91.
46
Vehbi Bayhan, “Demokrasi ve Sivil Toplum Örgütlerinin Engelleri: Patronaj ve Nepotizm”,
Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 26, Sayı 1, (2002), s. 6.
11
daha saydam bir biçimde ortaya koyacağı uslamlamasına uygun olarak, sivil toplumun,
ancak kendi içinden gelişecek olan dinamikler tarafından aşılabileceği görüşündeydi.” 47
Marx’a göre sivil toplum bütün insanlık tarihin gerçek odağı ve sahnesidir. “Üretim
tarzıyla ilişkili ve onun tarafından meydana getirilen karşılıklı ilişki biçimi, sivil toplumdu
ve bütün tarihin temelini oluşturmaktaydı. Toplumsal formasyonun bütünlüğü içerisinde,
devletle birlikte bütün üstyapısal oluşumlar (bilinç biçimleri, felsefe, ahlak, din, ideoloji
vb.) bu temel üzerinde yükselmekteydi.” 50 Böylelikle sivil toplum üretim ilişkilerinin
gelişimiyle doğrudan ilintili ve tarihsel olarak verili olmayan koşullanmış ilişkiler alanı
olarak belirtilmektedir. Bu noktada Hegel’de devletin evrenselliğe doğru bir aşması olarak
gördüğümüz diyalektik, Marx’ta sivil toplumun aşması olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Sivil toplum, üretici güçlerin belirli bir gelişme aşaması içerisinde, bireylerin karşılıklı
maddi ilişkilerinin tümünü kapsar. Verili bir aşamanın tüm ticari ve sınai yaşamını kapsar
ve bu bakımdan da, her ne kadar dış ilişkilerinde kendini milliyet biçiminde ileri sürmek
47
Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, ss. 40-41.
48
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 90.
49
Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, s. 46.
50
Karl Marx and Frederick Engels, The German Ideology, (Moskova: Progress Publishers, 1976)
s. 53’den aktaran Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, s. 64. [Söz konusu bilgiyi Yetiş, Marx’ın
kitabından aktarmaktadır.]
12
ve içeride kendini devlet olarak örgütlemek zorunda ise de, devleti ve ulusu aşar.”51
Marx’a göre, devlet de çıkar çatışmalarının dışında olmadığından; sivil toplumdaki
çatışmalara çözüm getirmesi beklenmemelidir. 52
Bu haliyle sivil topluma egemen olacak sınıf, devleti de kendi isteği doğrultusunda
dönüştürecek ve tarihi de bu şekilde aşacaktır. Aksi halde toplum eşitsizliği sürekli olarak
üretmektedir Sivil toplumun birlikteliğini sağlayan devlet değil, devletin birlikteliğini
sağlayan sivil toplumdur, sivil toplum kendi dinamikleri ile birlikte kendisini
aşabilecektir.53 Marx’a göre, insanlığın genel yıkımını engelleyebilecek ve yeni bir
toplumu kurabilecek olan tek sınıf proletarya idi. Ancak proletarya sivil toplumun
sunduğu olanaklardan yaralanamayan bir sınıf olarak sivil toplumda değildir.54
Proletaryanın sivil toplumda olmaması, proletaryanın sivil topluma egemen olmasının da
önündeki en büyük engeldir. Bu nedenle Marx’ın diyalektiğinin sonu, Hegel’in evrensel
devletinin aksine; proletaryanın yapacağı devrim sonrasında kurulacak olan devletsiz
toplumla mümkün olmaktadır.
51
Marx and Engels, The German Ideology, s. 89’dan aktaran Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”,
s.64. [Söz konusu bilgiyi Yetiş, Marx’ın kitabından aktarmaktadır.]
52
Ahmet Karadağ, “Demokratikleşme ve Sivil Toplum: Liberal Düşünce Topluluğu Örneği”, Sivil
Toplum, Cilt 1, Sayı 4, (2003): s.48.
53
Yunus Enterili, “Karl Marx, Yahudi Sorunu Bağlamında Sivil Toplum ve Politik Toplum”,
Tarih ve Gelecek Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, (2017), s. 100
54
Yetiş, “Marx ve Sivil Toplum”, ss. 46-48.
55
Antonio Gramsci, Modern Prens, çev. Milena Ayseli, (İstanbul: Siyah Beyaz Yayınları, 2016), s. 53.
56
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 131.
13
zümrelerinin modern karşılıklarını incelemiş ve bu birlikler ve kültürel dolayımlara
yoğunlaşmıştır. Gramsci, geleneksel Marksist kuramı iki şekilde değiştirmiştir. Öncelikle
ideolojik üstyapının ekonomik yapı üzerindeki önceliğini vurgulamaktadır. İkinci olarak
da, sivil toplumu rıza, politik toplumu da zor kullanma üzerinden önceliğini
vurgulamaktadır.57
57
Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 256.
58
Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, ss. 256-257.
59
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 133.
60
Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 253.
14
yerine getirdiği belirleyici işleve mutlaka dayanmak zorundadır.”61 Bu doğrultuda üst yapı
ile yapı arasında bir ayrılıktan değil, bir diyalektik ilişkiden bahsetmek gerekmektedir.
Burada Gramsci’nin pasif devrim kavramı işin içine karışmaktadır. Gramsci bu kavramı,
“egemen sınıf hegemonyasını sürdürmek, kitlelerin siyasal ve iktisadi kurumlar üzerinde
baskıda bulunmasını önlemek amacıyla devlet iktidarının sürekli yeniden düzenlenmesini
ve ast sınıflarla ilişkisini anlatmak için kullanır.” 62 Gramsci’ye göre “pasif devrim kavramı
sıkı sıkıya politika biliminin iki temel ilkesine bağlıdır. Birincisi, hiçbir toplumsal kuruluş,
kendisinden gelişen üretici güçler daha sonraki bir harekette yerini bulmadıkça, yok
olmaz. İkincisi, toplum çözümlenmesi için zorunlu olan koşulları daha önceden doğmamış
olan ödevleri yüklenemez. “63 Devletin bu şekilde yeniden düzenlenmesi ve kitlelerden
gelebilecek olan tehditlere karşı bu düzenlemeleri kullanıp hegemonya oluşturması
yetenek açısından oldukça gelişmiş bir devleti karşımıza çıkarmaktadır.
61
Antonio Gramsci, Selections from Prison Notebooks, (New York: İnternational Publishers,
1971) s. 161’den aktaran Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 262. [Söz konusu bilgiyi Carnoy,
Gramsci’nin kitabından aktarmaktadır.]
62
Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 264.
63
Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri; Felsefe ve Politika Sorunları –Seçmeler-, çev. Adnan Cemgil,
(İstanbul: Belge Yayınları, 2007) s. 302.
64
Cohen ve Areto, Sivil Toplum ve Siyasal Teori, s. 137.
65
Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 257.
15
değilken; ikinci tanımda “tarihsel koşulların değişen doğasına, insanların istek ve
tepkilerine uyum sağlayabilmek için” 66 dayatma içermektedir.
Son olarak da Devlet ve Sivil Toplum karşıtlık halinde olduğu durum vardır. Sivil
toplum ile devlet arasında zıtlık gözlemlenmektedir, egemen sınıf toplum yoluyla
hegemonya, devlet ise hukuksal iktidar ile doğrudan egemenlik uygular. “Devlet, kendisi
aracılığıyla yönetici sınıfın, egemenliği yalnızca haklı gösterip koruduğu değil, ama
66
H. A. Giroux, Hegemony, Resistance and Education Reform, (Berkeley: McCutchan
Publishing, 1981) s. 419’dan aktaran Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 257. [Söz konusu bilgiyi
Carnoy, Grioux’un kitabından aktarmaktadır.]
67
Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, (İstanbul: İthaki Yayınları, 2017).
68
Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 259.
69
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 234.
70
Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 260.
71
Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, s. 260.
16
yönetimi altında tuttuklarının etkin rızasını da kazanabildiği pratik ve teorik etkinliklerin
karmaşık bütünlüğüdür.”72
Yeni bir hegemonyanın kurulması için önceki hegemonyanın yıkılmak üzere olması
veya hegemonya kuramaması gerekmektedir. Bu hegemonya krizinin nedenleri olarak
toplumsal sınıfların kendi siyasal örgütlerini yöneten kimseleri artık kendilerinin ifadesi
olarak kabul etmemesinden kaynaklanmaktadır. Krizler yönetici sınıfların devlet
aracılığıyla gerçekleştirdiği ve halkın hoşuna gitmeyen eylemlerin sonucudur. “Egemen
sınıf oydaşmasını yitirmişse, yani artık yönetici değil, sadece egemen ise, salt zorlama
gücünü kullanıyorsa, bunun anlamı kesinlikle şudur ki, büyük kitleler geleneksel
ideolojilerinden kopmuşlardır ve eskiden inandıklarına artık inanmamaktadırlar. Kriz,
eskinin ölmekte, yeninin ise doğamamakta oluşundadır.”73 Krizin nedenleri olarak da
ekonomik kriz, refahın azalması, mevcut durumun dayanılamaz hale gelmesi gibi
durumlar belirtilmektedir. Ancak krizler ancak yeteri kadar bilinç varsa eylemi
doğuracaktır.
4.2. Aydınlar
72
Gramsci, Selections from Prison Notebooks, s. 244’den aktaran Carnoy, “Gramsci ve Devlet”,
s. 260. [Söz konusu bilgiyi Carnoy, Gramsci’nin kitabından aktarmaktadır.]
73
Gramsci, Selecitons from Prison Notebooks, ss. 25-26’dan aktaran Carnoy, “Gramsci ve
Devlet”, s. 266. [Söz konusu bilgiyi Carnoy, Gramsci’nin kitabından aktarmaktadır.]
74
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 222.
75
Antonio Gramsci, Modern Prens, s. 21.
17
bu da gerçek diyalektik süreçtir.76 Burada Gramsci iki aydın türünden bahsetmektedir;
organik aydınlar ve geleneksel aydınlar.
Organik aydınlar, “üretim tarzındaki tarihsel dönüşüme bağlı olarak ortaya çıkan sınıf
oluşumlarının özgül gereksinimlere karşılık vermek amacıyla kendileriyle kronolojik
olarak aynı zaman diliminde ortaya çıkardıkları aydınlardır.” 77 Organik aydınların, sınıf
ile olan bağı burada önem arz etmektedir. Organik aydınların, aynı süreç ve tecrübeleri
kendi sınıflarıyla paylaşmalarının yanında sınıf bilinci de yer almaktadır. “Aydınlar,
egemen grubun toplumsal hegemonya ve siyasal hükümet alt işlevlerini yürüten
vekilleridir.”78 Aydınların burada iki işlevi olduğu belirtilmelidir. Birinci işlev, tarihsel
blok içerisinde bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde kurduğu kendiliğinden rızanın
oluşturulması ve yeniden üretilmesidir. İkinci İşlev de, egemen sınıfın üstünlük
biçimlerinin değişik alanlardaki yansımalarına ya da uzanımlarına rıza göstermeyen
sınıfların üzerinde uygulanan zorlama etkinlikleri anlatmaktadır. 79
76
Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, çev. Adnan Cemgil, (İstanbul: Belge Yayınları, 2007) ss. 69-70.
77
Mehmet Yetiş, “Gramsci ve Aydınlar, Mülkiye Dergisi, Cilt: 26, Sayı 236 (2002), s. 222.
78
Antonio Gramsci, Selecitons from Prison Notebooks, çev. Quintin Hoare ve Geoffrey Nowell
Smith, (Londra: Lawrence and Wishart, 1971) s. 12’den aktaran Yetiş, “Gramsci ve Aydınlar”, s.
224. [Söz konusu bilgiyi Yetiş, Gramsci’nin kitabından aktarmaktadır.]
79
Yetiş, “Gramsci ve Aydınlar”, s. 224.
80
Yetiş, “Gramsci ve Aydınlar”, ss. 226-227.
81
Yetiş, “Gramsci ve Aydınlar”, s. 230.
18
kullanılır. Bu, aynı zamanda, nesnelden öznele ya da zorunluluktan özgürlüğe geçişi
anlatır... arınma(katarsis) süreci, diyalektik gelişmenin çıkardığı sentezler zincirine denk
düşer.”82 Hegemonya üretimi ile toplumun arınmasının sağlanabileceğini düşünmektedir.
“Gramsci toplumun giderek sosyalizme olumlu bakar hale gelmesini ve bu amaca doğru
ilerleme sürecini arınma(katarsis) olarak niteler. Katarsis sivil toplumda yaygınlaştıkça
kendi kendini üreten ve yöneten bir toplum oluşacaktır.” 83
İşçi sınıfı ideolojisini topluma benimsetirken ara dönem yani korporatif aşama
kurulacaktır. Bu korporatif aşamada aydınların yetişmesi de sağlanacaktır. “Burada parti,
aydın ve halk bütünleşesini sağlar. Böylece sosyalizm düşüncesini benimseyenler
çoğunluk durumuna geçmeye başlar.”84 Sonrasında arınma(katarsis) süreci olacak ve
organik aydınların dönüştürme işlevi ile işçi sınıfının hegemonyası kurulmuş olacaktır.
82
Gramsci, Hapishane Defterleri, s. 70.
83
Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 239.
84
Antonio Gramsci, Aydınlar ve Toplum, çev. Vedat Günyol, (Çan Yayınları, 1967) s. 65’den
aktaran Doğan, Sivil Toplum Anlayışı, s. 240. [Söz konusu bilgiyi Doğan, Gramsci’nin
kitabından aktarmaktadır.]
19
Kaynakça
Carnoy Martin. “Gramsci ve Devlet”. Çev. Mehmet Yetiş. Praksis Dergisi. Sayı 3.
(2001): 252-278.
Civelek Jale. “1789 Fransız Bildirisi ve 1978 Evrensel İnsan Hakları Bildirisi”.
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülten. Cilt 9. Sayı 1. (1989): 1-9.
Cohen Jean ve Andrew Areto. Sivil Toplum ve Siyasal Teori. Ed. Argun Akdoğan.
Ankara: Efil Yayınevi, 2013.
Doğan İlyas. Sivil Toplum Anlayışı ve Siyasal Sistemler. Ankara: Astana Yayınları,
2015.
Doğan İsmail. “Sivil Toplumun Kültürel Temelleri”. Polis Bilimleri Dergisi. Cilt 1. Sayı
4. (1999): 133-146.
Enterili Yunus. “Karl Marx; Yahudi Sorunu Bağlamında Sivil Toplum ve Politik
Toplum”. Tarih ve Gelecek Dergisi. Cilt 3. Sayı 1. (2017): 91- 101.
Gramsci Antonio. Aydınlar ve Toplum. Çev. Vedat Günyol. Çan Yayınları, 1967.
Gramsci Antonio. Modern Prens. Çev. Milena Ayseli. İstanbul: Siyah Beyaz Yayınları,
2016.
20
Gramsci Antonio. Selecitons from Prison Notebooks. Çev. Quintin Hoare ve Geoffrey
Nowell Smith. Londra: Lawrence and Wishart, 1971.
Hobbes Thomas. Leviathan. Çev. Semih Lim. İstanbul: YKY Yayınları, 2010.
Keane John. Demokrasi ve Sivil Toplum. çev. Necmi Erdoğan. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, 1994.
Kuzu Burhan. “Demokrasi –Resmi İdeoloji- Sivil Toplum”. Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi Dergisi. Cilt: 47. Sayı 1. (1992): 335-369.
Marx Karl and Frederick Engels. The German Ideology. Moskova: Progress Publishers,
1976.
Yetiş Mehmet. “Gramsci ve Aydınlar. Mülkiye Dergisi. Cilt: 26. Sayı 236. (2002): 217-
245.
Yetiş Mehmet. “Marx ve Sivil Toplum”. Praksis Dergisi. Sayı 10. (2003): 35-72.
https://www.marxists.org/turkce/kivilcimli/kitaplar/diyalektik-materyalizm-nedir-ne-
degildir.pdf
21