Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 8

Q)

~NDOKUZ MAYIS ÜNiVERSiTESi TÜRKIYE DIYANET


. iLAHIYAT FAKÜLTESI t VAJ(FI
Yayın No. : 55

GÜNÜMÜZ DiN BiLiMLERI


ARAŞTI.RMALARI VE PROBLEMLERi
SEMPOZYUMU
(27- 30 Haziran 1989)

SAMSUN - . 1989
DiN FELSEFESi ARAŞTJRMALARINDA. KARŞlLAŞlLAN
BAZI ·PROBLEMLER VE ÇÖZOM VOLLARI

Araş. Gör. Cafer Sadık VARAN


Ondokuz Mayıs Univ. hıllıiyat Fak.

Din felsefesi araŞtırmalarında karşılaşılan problemler ve çözü.m


yollarına geçmeden önce, ilapiyat fakO!telerindf! felsefe ve özel·
likle din felsefesinin önemine :dair kısa bir giriş; yapmak istiyorum .
.Çünkü ai ni eğitim veren müesseselerimizde felsefe ile ilgın tutumlar,
. Osmanlının belli bir döneminden beri genellikle hep menfr olmuştur •
. Nitekim Fatih Medreseleri'nde, diğer ilimierin yanında,. mantık, naia·
> riyyat ye felsefe de okutulmakta iken, Semaniye'de, felsefe lle Islami
.·meseleleri karşılaştıran ve bu şekilde nispeten tartışmaya yer veren
·Seyyid Şerif'in Haşlye-1 Tecrid ve Şerh-i Mevakıf gibi eserleri bile fel-
" sefiyyattan sayılarak programdan çıkartılmıştır. 1. Abdülhamid devrin~
: de· dahi felsefe okutulmasına itiraz edilmiş ve padişah, felsefe adinı
«hikmet»le değiştirerek felsefe tedrisine imkan sağlamrştır.(l) Felse-
feye karş·ı olan bu tarihi yaklaşımımızın tam olarak değiştiğini söyle-
Jnek. mümkün degHdir. Bugün bile ilahiyat çevrelerinde çok kişi felse·
· feye ·en azından tedirglnlikle bakmaktadır.
Oysa ilahiyat fakültelerinde felsefe, fakültenin "ilah iyat» fakOl-
tes i olduğu dikkate alınarak ve bizim de felsefeci olmanın yanısıra
Hahiyatçı da olduğumuz unututmayarak okutulduğu ve araştırıldığı za-
·man, kesinlikle zarartı olmadığı gibi, hiç de küçümsenmeyecek fay-
dalar sağla!'.
Zira her şeyden önce, . ilahiyat konularıyle felsefe konuları ar~·
sında azımsanamayack bir yakınlık vardır. ikisinin de konularının Tan·
ri-atem-'irisan üçlüsü çerçevesinde kaldığı söylenebilir. Aralarnıdaki
fark, birinin salt beşeri güçlere diğerininsa daha ziyade ilahi kaynağa

(1) Aydın, Mehmet : Felsefeye Giriş. (Ank. Üniv. İlithi:Vat Fak.. H>78~7g
ö~retim yılı Ders Notlan) s. 21.
. 505
dayantyor olmas~drr.Din? tefekkiiriin ve ideal bir ilahiyatqrnin bu ko-
nularda felsefi yaklasimla ortaya konan faaliyetlerden uzak kalama-
yacear acrktrr. Sunku insanrn din7 tecriibesi bir yanda, felsefi ve ilmi
tecriibesi b a ~ k abir yanda olamaz. Bu yiizden bir il5hiyat~rnin. fel-
sefi aklrn, metafizik alanda ve uluhiyet konular~nda nerelere kadar
varabildigi, bu yolda ne gibi ~eligki!eredii~tiigiiv e ne tur eoziimlere
ulasabildigini bilmesi karynllmazdrr.12)
ikinci olarak, qogu ker felsefenin bu Ronuiara yaklasrmr, ilahi-
yatqrnrn gayesine uygun bir tarzda cereyan etmektedir. Z i ~ abiiyuk
filozoflarrn ternel eserleri gozoniine alrndrornda, hemen hsmen hep-
sinin, dinin ternel iki diregi' olan Tanrr'nrn varlr~rnrve ruhun oliimsuz-
l'ii~iith k p a t konusundi 'biilyiik bir gayret gosterdikleri gGuSjlClr. Buna
bir arnek o l m a s ~aqls~ndan,Metafizik Dcsiinceler ad11 aserini Paris
. ilGhiyat fakiiltesi dekanlarma. takdim icin De-sartes'tn ,yaad1&1 mek-
tllptan su bir-iki cumieyi dikkatlerinize sunuyorum.
Efendilqr.
...Allah ve ruh meselelerinin iiahiyattan niyade felsefenin g 6 s ~ i r -
dioi delillerle ispat edilmesi Iszim oian esasli ikl mesele oldd@-tna
daima k5ni oldum. Bitler mii'min oldu~umuziqin, bite Allah'rn "mev-
cudiyetine, insan ruhunun bedenle birlikte fena bulmad~grna imanfa
.inanimak ksfi gelse de, ilkin bu iki qeyi tabii delillerle ispat etheksi-
zin kafirleri h i ~ b i rdine ve ahlGki fatilete inandrrmak asla miirnkiin g$-
riinrniiy~r.,~(~]
Descartes'rn takdim eftitji bu felsefi eseri daha sonra
ilaliiyatqilar~n da kendi gayeleri iqin istffade ettikteri pekgok felsefi
eserden biri oluyor.
iSgiincu orarak fels
, , GI icin elzsrn olan bir du~linrnetar-
21 saglamaktadrr. Bu dusunme tarzrnrn en ijnemli ij-zellioi rasyonel,
ak~lcrolm,aktrr. Bundan kasrt aklrn drynda h i ~ b i rbilgi kaynaar tanrma-
mak degil, zayif rivayetler ve sathi fikirler karsrsrnda aklr hakem kil-
maktrr. ikinci onemli ozellitji de tenkitci obmakt~r. Bundan kasrt da,
her-hakikati, her otoriteyi tenkit etmek de@l, pasif, taklitqi bir durum-
dan kurtulup, gerqekleri titiz bir a k ~ isiizgecinden geqirerek kalbul et-
mektir. Zira bu gSk kubbe altlnda g e r ~ e k i e rkadar cia gerqek kisvesi-
ne buriinmiis yalanJar vardlr. Bir ilakiyatcrn~ndo8ru ile .eoriyi, hak ile
batrlr, sunnet ile bidat!, gercek ile hurafeyi ... birbirinden ayrrdedebil-
mesi &in ~nutlakaa k ~ l cve~ t e n k i t ~ ibir ltafaya
aqikard~r.

(2) Genig bilgi i ~ i nbkz. : Aydm, Mehmet, Din FeIsefesi,tzinir 1987, S, 8;


: ($1 Descarte?, ak Felsefe ezerine Metafizik Dtigtinceler, ~ e v M.
. Bareagan,
bt. 1967, s. '109. . . , .
506
Bütün felsefe dersleri ve araştırmalarıyla ilgili bu girişten sonra,
birkaç cümleyle de hassatan din felsefesinin önemi üzerinde durmak
istiyorum.
Din felsefesi, kendisine en yakın dersler olan kelam ve feis~fe
dresierindeki bazı ortak konuları, onlardan farklı bir metodla, felsefi.
bakış tarzı diye adlandırılan, rasyonel, objektif, şümullü ve tutarlı bi(,
metodla,( 4) sistematik olarak ele aldığı gibi; onların çok az işlediklei-i
ya da hiç işlemedikleri sen derece önemli bazı konuları da lşlemek·
tedir. Sözgelimi, dinin, ahlak, sanat ve ilimle münasebeti, dini sen'ı·
bclizmin aniarn ve önemi, dini hükümlerin dil ve malitık açısından
tenkit ve tahlili, Tanrı'nın varlığının lehindekilerin yanısıra aleyhindeki
delillerin de tahlili, kötülük problemi ve dini hükümlerin doğrulanmasi
veya yanlışlanması gibi pekçok konular bunlardan birkaçıdır. ·Henüz
üzerlerinde hemen hemen çalışma yap'ılmamış olan bu konuların.:ve
dolayısıyla din felsefesinin önemi ilahiyat fakülteleri iÇin son derece
büyüktür. Bunu, ergenlik dönemi dini şüpheleriyle ilgili ülkemizde ya·
pılan bir araştırmada tespit edijeh yedi şüphe konlisuhdan( 5) altısımn
din felsefesinin konularına giriyor olması da en bariz bir şekilde gös-
termektedir. Dolayısıyla din felsefesi, çağdaş dini-felsefi tefekkürümü-
. zün ve. ilahiyatçıJar:ımızın öğr·enmek ve araştırınakla çok ş,eyler. kaza-
nacaklan ilahiyat fakültelerinin seçkin bilim dallarından birisidir. ·~.

· Bu alanda çalışan araştırma görevlilerinin ilim, felsefe ve ilahi-


yat dünyasına katkıda bulunmak ve bu sahayı ilgilendiren tarihi ve
9üncel problemierimize çözüm getirlci eserler vermekte önlerine çı­
kan en büyük problem yabancı dil yetersizliği problemidir..
·Bilindiği gibi, felsefede yabancı dil çok önemlidir. Çünkü felsef~­
nin hemen hemen bütün kaynaklan yabancı dille yazılmıştır. Türk diye
bildiğimiz filozofların bile eserleri Türkçe değildir.

Çeviriler ise bir hayli azdır. Daha ibn Sina'nın eserleri bile, bir-
kaç risale müstesna, henüz dilimize çevrilmemiştir.( 6 ) Diğer• birçok
filozofun durumu da ibn Sina'dan pek farklı değildir. Yapılan çeviriie-
rin Ise büyük bir kısmı ticari amaçlarla yapıldıklarından güvenilir-lik·
ten uzaktır; terminolojl bakımından karanlıklar, tutarsızlıklarta doludur.
Zaten çeviriler olsa da olmasa da bir araştırmacının eseri orijinal
dilinden. okuması gerekmektedir. Zira yazarın dilinden çıktığı şekliyie

( 4) Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, s. 2-4.


(5) Hökelekli, Hayati, Ergenlik Döneminde Dini Şüpheler, Din Öğretimi
~ pergisi, s. 14, Ankara 1988, s. 80. .
(6) Goichon, A.M.,. İbn Sina Felsefesi ve Ortaçağ AvrupasınQ.aki Etkileri,
çev. I. Yakıt, İst., 1986, s. ll. . .
okunamayan bir eserin çıkarmatarla bozulmuş, eklerle tanınmayacak
-kılıklara sokulmuş olması muhtemeldir. Bu da araştırınacıyı yanlış so-
nuçlara götürür. Dolayısıyla ilmi çalışmalarda güvenilirliğin sağlan­
ması için mutlaka orjinal metne ulaşmak, onu anlamak, ondan yarar-
lanmak zorunluluğu vardır.
Fakat diğer bir gerçek de, orjinal felsefe metinlerinin, başka sa·
halar için yeterli olabilecek vasat seviyedeki bir yabancı dille anlaşı·
lamayacak kadar zor olduğudur. Nitekim filozof seviyesine ulaşmış
bazı kişiler bile, kendi dillerindeki felsefe eserlerini dahi· anlamakta
güçlük çektiklarine itiraf etmişlerdir. Bu cümleden olarak, Sokrates'
in, Heraklaitos'un ifadelerinin hepsini anlayamadığını, söylediğini; ibn
· Sina'nın, Aristoteles'in Metafizik'ini Arapça tercümesinden defalarca
okudu ve ezberlediğl halde, Farabi'nin bu esere yazdığı şerhi okuyun-
caya kadar anlayamadığını, itiraf ettiğini; Descartes'in, «benim kitap-
Iarım ancak birkaç defa okunduğu zaman anlaşılabilir», iddiasında bu·
lunduğunu; Russell'ın, Kant'ın Saf Aklın renkidi'nden bahsederken
" ... anladığım kadarıyla ... ,.. gibi ifadeler kullandığı nı ve Hegel'in, ölü-
müne yakın bir tarihte, «Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı» de·
· diğinin rivayet edildiğini,[1) hatırlatabiliriz.
işte din felsefesi araştırmacılarının güvenilir, bilimsel va daha çok
sayıda çalışmalar yapabilmesi için ne derece ileri seviyede bir yaban·
cı dile~ ihtiyaç duydukları bu misallerden de gayet net bir şekilde an-
laşılmaktadır.

Bu problemlerimizin çözümlenmesi için Türkiye'de düzenlenen


kurslar, elbette birçok faydalar sağlamakla birlikte, yeterli değildir.
·Çünkü özellikle belli bir yaştan sonrakilere yönelik dil öğretiminde ele
'alınan parçaların kişinin mesleği gözönünde bulundurularak özenle se-
çilmesi gerekir. Bir yabancı dil profesörünün dediği gibi ueğer 'erguvan
rengi' o ~imsenin yaşamında pek kullanılmayacaksa, o zaman bunu öğ·
renrnek için harcanacak güce yazıktır. Bunun gibi, şehirde oturduğu
için, kendisini çok ilgilendirmeyen 'meşe, gürgen, kayın' ağaçlarının
isimlerini yabancı dilde beliemek de bir bakıma, kendi yaşantısını yan-
sıtacak sözcüklere karşı bir hıyanet sayılabilir.»(s)

ilahiyatçıların her sınıfa bir ya da iki kişi düşebilecek şekilde ka·


tıldıkları
kurslarda okutulan parçaların ve ezber·letilen vakabulerinin
durumu bundan farklı değildir. ilahiyat konuları bu kurslarda hemen
hemen hiçbir yer almamaktadır.

(7) Keklik, Nihat, Felsefenin Tekniği, İst. 1984, s. 22, 9, 67, 69.
<8) Başkan, özcan, Yabancı-n:ı Öğretimi İlkeler ve Çözümler, İstanbul
1969, s. 70.
·soa
ikinci olarak, yabancı dil öğretimi ile ilgili bir tercüme makale·
den aldığıına göre «Dil çalışmasının başlangıcında, öğrenci... kendi
kendine sormalıdır: aDil çalışmamda neye ağırlık verınem gerekir?
Vakabuleri ve okuma çalışması mı yapmalıyım? Yazma çalışması mı,
yoksa konuşma eksersizi mi yapmalıyım?»( 9 )
işte bu yönden de mevcut haliyle kurslar, dilin dört boyutu da. '
nilebilecek, tercüme, yazma, anlama ve konuşmadan, ilahiyatçıya en
fazla lazım olan tercümeye en az yer vermeleri veya hiç yer verm&
meleri sebebiyle istenilen faydayı, yani ii'ini, dini ve felsefi eserleri
okuyup rahatlıkla aniayabilme imkanını sağlayamam.aktadır.
Bize göre çözüm ise, hem zamandan tasarruf etmek, hem de o di·
lin mantığına erebilmek için, dilin anadil olarak konuşulduğu ülkele~
deki dil kurslarına gidilebilmesinden geçiyor. Zira dilin konuşulduğu
ülkede, kursa gitmenin yanısıra, orada yaşıyor olmanın sağJadı!fı pek·
çok fırsatlar da vardır. Sözgelimi yolda, otobüste, kütüphanede birile· .
riyle konuşmak ya da kulak misafiri olmak, radyo dinleyip TV seyret·
rnek, gazete ve dergi okumak, bilimsel toplantılara gitmek, yerli kişi·
ler'le dostluklar kurup sürekli diyalog halinde olabilmek ... gibi fırsat·
lar kişinin dili t\deta yoğun bir dil bombardımanı ile kısa sürede özüm·
samesine yolaçabilecek fırsatlardan sadece bazılarıdır.[l0 )
Fakat bu imkan sağlanamadığı durumlarda buradaki kurslardan aza·
ml derecede istifade edilebilmesi için kursların öncelikle llahiyatçı· .
lar, ziraatçılar, edebiyatçılar vb. branşlara ayrılması ve sonra da o ,
branşların ihtiyaç duydukları dil Q_oyutuna göre düzenlenmesinde fay·
da vardır. Yani bütün ilahiyatçıları bir araya getiren tek bir merkezde •...
ilahiyatçılar için ayrı bir kurs açılır, dersler ilahiyat ·konularına ağır·
lık verilerek işlenir ve dil öğrenmenin boyutlarından da tercüme ye,.
teneğinin ileri düzeyde kazandırılınasına öncelik tanınırsa daha faydalı
olacağı kanaatindeyiz.

Din felsefecilerinin ikinci problemi de kütüphanelerimizde ilgili ,


temel kaynakların çok eksik oluşudur. Örneğin bizim kütüphanemizde
din felsefesiyle uzaktan yakından ilgili diyebileceğimiz eserlerin sayı· ·
sı S'i 10'u geçmemektedir, Diğer birçok kütüphaneınizin durumunun da
pek farklı olduğunu sanmıyorum. Birçok kaynağı yurt dışından getirt·
rnek ise hem zor hem de bir hayli masraflı olmakta, bu da çalışma·
ların kalitesini etkilemektedir.

(9) Showstack, R., Yabancı DÜ ögrenen Erişkinler İçın On Kural, çev..


· A. ö.id.emir, Dokuz Eylül Üniv. İldhiyat Fak. Dergisi, s. 2, hmir 1985, :
s. 351. . . . ' .. ' ....
(10) Geniş bilgi 1çin bak. : Başkan, ö., a.g.e. s. 78.
509:
Bu problemimizin çözülebilmesi için, ilk olarak, kütüphanelere ki·
tap alınırken, din felsefesi gibi ülkemize yeni girmiş ya da ihmale uğ­
r·amış sahaların temel kitaplarının alınmasına öncelik ve ağırlık veril·
mesiıiin yararlı olacağına inanıyoruz.
. .
ikinci olarak, eğer mümkünse, yurtdışından alınacak bütün kitap·
larda eserin şu ya da bu ilahiyafa kazandırılmasından önce Türkiye'ye
kazandırılınasına öiıem verilmesinin faydalı olabileceği kanaatindeyiz.
Bunuri için de bütün kütüphanelerimizin diğerierindeki eserlerden za- ·
man zaman haberdar olması ve kendisi yeni kitaplar getirec~ği zaman,
başka bir fakültemizde olan bir kitabı değil, ikinci derece önemli bile
olsa, Türkiye'de henüz hiç bulunmayan kitabı getirtıneye önem ver·
mesi gerekir. Fakat bu durumda, aradığı kaynaklardan, sözgelimi biri·
nin Erzurum'da, diğerinin istanbul'da bulunduğunu gönderilen katalog~
lardan tespit eden Samsun'daki bir araştırmacının, -kalkıp oralara git·
mek zorunda kalmaksızın, gelişmiş teknoloji, bilgisayar ve iletişim
imkanlarından yararlanan modern bir kütüphanecilik sayesinde- belli
bi-r süre için bu eserleri elinin altında bulabilmesi sağlanmalıdır,
· Yabancı dil eksikliği ve temel kaynak eser'lerin kütüphanele-rimiz-
de eksik oluşunun yanısıra, üçüncü bir problem de Türkiye'de bizzat
felsefi:miiı kendisinin eksikliğidir. Nitekim bir felsefe profesörünün.
kitabında, önemli ölçüde doğru kabul edilebilecek bir kanaatten şöyle
söz. edilmektedir. «Türkiye'de felsefeyle uğraşanlardan büyücek bir
öbeğin. düşündüğü»ne(11 ) göre «Bizde felsefe yok. Olamaz çünkü, zor ·
şey sözcüğün tam anlamıyla «felsefe,. «Filozof,suz felsefe olmaz. Ner-
de bizde filozof? ... Felsefe üretmesi gerekenlerimizse... yapılması
gerekenierin başdöndürücU sonsuzluğunda yitik birkaç kişi. Olanak
kıtlığı içinde tüketiyorlar yaşamlarını... Öyle ya, bakım mı gördüğü
var bizde felsenin .. Bol bol öğrenen, çok çok öğreten ister felsefe.»(1 2)
işte gerekli görülen bu öğretici çokluğunu ve onların filozofluğa ·
yaklaşmışlık seviyelerini düşündüğümüzde, yeni bir problemiyle kar-
şılaşmış 'oluruz din felsefesinin. Çünkü din felsefesinin 1976 yılı gibi
çok yakın bir zamanda Türkiye'ye girdiği söylenebilir.( 13 ) Dolayısıyla bu
sahadı:ı yetişmiş hocalarımızın sayısı henüz çok azdır. Ayrıca bu hoca·
larımızın çoğu, bu sahaya dair geniş bilgi ve akademik tecrübe açısın­
dan kendilerini yeni yeni güçlendirmektedirler. Nitekim doktora düze-
yinde· yapılmış din felsefesi çalışmalarının Türkiye'deki sayısı daha
3'ü 5'1 bile henüz geçmemiş durumdadır, ·
ı

(ll)~ UygUr; Nermi, 100 Soruda Türk Felsefesinin Boyutları, İst. 1988, s. 72,
(1.2->:Ayı:iı eser-, s. 70-'/h
(13) Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, s. IX.

51;0'
Batı'da ise din felsefesi sözü, daha 1832 yıllarında Hsgel'in "Din
Felsefesi Üstün~ Konferanslar» adlı eseriyle filozoflar arasında sık
kullanılan bir ter'im haline gelmiş(14 ) ve bağımsız bir felsefe disiplini
Ôlarak o günden bugüne büyük gelişıneler kaydetmiştir. Şu halde, ho-
caların sayıca çokluğu, felsefi bilgilerinin derinlik ve genişliği ve li·
sansüstü öğ-renci yetiştirmedeki yılların ürünü tecrübeleri gözönüne
alındığında Batı 'da durumun bizdekinden bir hayli farklı olduğu görülür.

Dolayısıyla, Kant'ın da desteğiyle bu konuda şöyle


bir sonuca va-
rılabilir, Eğer uöğretmenin asıl görevi, öğrenciye felsefeyi, yani birçok
doktrinini, birçok problemi ve çeşitli çözüm şekillerini bir arada tu-
tan sahayı değil, felsefi' düşünmeyi, yani nasıl felsefe yapılacağını öğ·
retmek>ı[1 5 ) ise bu, bizzat felsefe yapan kişilerin kürsülerinde yüksek
lisans ve doktora yapmak veya kısa süreli de olsa yanlarında bazı ça-
lışmalarda bulunmak yoluyla sağlanabilir. Zira bu sayede ancak, fel·
sefenin nasıl yapıldığı, bu sahanın çalışma üslubu, bu sahadaki araş­
tırma yörüngesi, bu alanı yağuran anlamlı sorular ve bu sorulara ve-
rilebilecek doğru cevapların çerçevesi daha kısa zamanda ve daha
sağlıklı bir şekilde öğrenilebilir·.

Sözlerimi bir cümleyle özetleyecek olursam, eğer din felsefesi


araştırmacılarının, Batı'da
son derece gelişmiş olan din felsefesi çalış·
malarından haberdar olup istifade etmesi, onları, islam felsefesi, ke-
lamı ve tasavvufundaki ilgili motiflerle meczederek aşması ve böylece,
dini-felsefi tefekkürümüzü, Farabi'lerin, ibn Sina'ların, Hocazade'lerin
zamanında erişmiş olduğumuz yüceliğe tekrar ulaştırması bekleniyor·
sa; bu araştırmacılara ileri düzeyde bir Batı dili ve Arapça kazandırıl·
ması, en azından gerekli ilk temel kaynakları Türkiye sınırları içinde
bulabilma imkanı h~zırlannıası ve bu sahanın büyük otoriteleri yanında
zaman zaman d~ olsa çalışabilmelerinin sağlanması son derece ya-
rarlı olacaktır .

.(14) Aynı eser, s. ı.

(15), Aydın, Mehmet : Felsefeye Giriş, s. 22.

You might also like