Professional Documents
Culture Documents
John Hick, Dini Çoğulculuk Felsefesi, Çeviren Mevlüt Albayrak, Tabula Rasa Felsefe-Teoloji, 2004, Cilt 4 (10), Sayı, S. 17 - 30.
John Hick, Dini Çoğulculuk Felsefesi, Çeviren Mevlüt Albayrak, Tabula Rasa Felsefe-Teoloji, 2004, Cilt 4 (10), Sayı, S. 17 - 30.
John HICK••
Çev. Mevlüt ALBAYRAK"**
• InA Johnl-lick Reader, ed. Paul Badham, Macmillan, London, 1990, s. 161-177.
•• İngiltere, Claremont Graduate School'da emekli Din Felsefesi Profesörüdür. Dini
çoğulculukl a ilgili ilik ciddi felsefi tartışmaları başlatan kişi olarak tanınmaktadır. God Has
Many Name, Problems of Re/igioııs Pluralism, An lntrepretation of Religion çalışmalarından
bazılarıdır.
••• Doç. Dr., S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi, Din Felsefesi Öğretim Üyesi
John HICK Çev_ Mevlüt ALBA YRAK
18
Dini Çoğulculuk Felsefesi
19
John HICK Çev. Mevlüt ALBA YRAK
20
Dini Çoğulcu lu k Felsefesi
21
John HlCK Çev. Mevlüt ALBA YRAK
da terk etmeyen inclusivist durumu kazanmak için cesur bir teşebbi.istür. Ancak
bu yeni muhtevada eski dogmanm, artık kabul edilen bir değer olarak
muhtevasının boşaltılıp-boşaltılmadığmı sormak önemlidir. Kurtuluş, tamamen
başka imanların temeline bağlı yaşayanlarca Hıristiyan Kilisesi veya İncil'le
bağlantısı olmaksızın gerçekleştiği onaylandığında, onlara Hıristiyan etiketi
yapıştırmakta ısrar etmek boş bir jest olmayacak mıd1r? Daha ileıisi, onlara bir
etiketlendirme yaparak insanlığın hepsini Hıristiyan Kilisesinde toplamanın
amacında niçin ısrar ediliyor7 Kurtuluşun buna bağlı olmadığı kabul edilince,
başka büyük dünya imanlannın insanlannın Hıristiyanlığa döndürülmesi kendi
eneıjilerinin harcamanın en iyi yolu olarak pek mantıklı görünmüyor.
22
Dini Çoğulculuk Felsefesi
hiçbir şey Christolojileri ile derece (degree) Christolojileri arasında kesin bir
değişi m noktası vardır. Her şey. veya hiçbi r şey ilkesi klasik şekilde
Chalcedonian Definition'da ifade edilmiştir, Buna göre Mesih iki mahiyette
tasdik edilmektedir; Kendi uluhiyetine göre baba ile birlikte olması ve kendi
in sanlı ğına göre bizimle birlikte olması. Öz (substance) her şey veya hiçbir şey
kavramı.dır. Buna göre A ya aynı cevherdendir ya da aynı cevherden ibaret
değildir. Veya ya B gibi aynı özsel mahiyete sahiptir ya da değildir. Bu Mesih'e
atfedilen Chalcedon kavramı aştırmadaki her şey veya hiçbir şeyi kullanma, yani
biri ilahi. diğeri insan, Tann Baba ile tek özün ilahi mahiyetinde var olur.
Derece Christolojiler, diğer taraftan Tann'nm Ruhunun aktivitesi veya Tam1'nm
insan hayatındaki lütfunun işlevsel olması için "enkarnasyon" terimini kullanır.
Bu şekilde ilahi irade yer yüzünde işlemektedir. Böyle bir yeniden yorumlama
tarzı, son yıllarda Donald Baillie'nin lütuf christolojisinin paradoksu (In God
was in Clırist, 1948) ve Geofrey Lampe'in ilham christolojisi (In God as Spirit
1977) tarafından yeniden ortaya konulmuştur. İnsanlık Tannya açık ve cevap
verici olduğu sürece ve böylece de Tann bu bireyde ve bireyle eylernde
bulabildiğinde, biz Tann 'nın kurtancı eyleminin insan hayatmdaki somuttaşması
hakkında konuşabiliriz. Ancak İsa'da bu "lütuf paradoksu" -paradoks ben değil,
ben de olan Tann'nın lütfu şeklinde st. Paul tarafından ifade edilmiştir (I
Corinthians 15: 10)- veya Tann'mn ruhunun ilhamı, başlangıç anı için
gerçekleşmiştir. Paradoks ya da ilham İsa' nın hayatıyla sınırlanmamıştır. Bunlar
değişik derecelerde Tannya yönelik bütün özgür insan cevaplarında bulunabilir.
Benzer açık (belli) aile Christolojileri, Nonnan Pittenger' in eseri (The Word
Jncarnate, 1957), John Knox 'un (The Humanity and Divinity ofChrist 1967) ve
çok önceden John Baillie'nin (The Place oj Jesııs Christ in Modern Christianity
1929) ve son zamanlarda The Mytlı of God lncarnate (1977)'in yazarlannın
çalışmalannda bulunmaktadır.
23
John HICK Çev. MevlUt ALBA YRAK
24
Dini Çoğulculuk Felsefesi
3
Bkı.. Michale Goulder ve John Hi ek. Wlıy Believe in God? (London: SCM Press, 1983).
4
David Hume, A1ı Enquiry Con cemig Hıımarı Understarıding, x. ii, 95.
25
John HlCK Çev. Mevliit ALBAYRAK
26
. _-:~
Dini Çoğulculuk Felsefesi
27
John HICK Çev. Mevlüt ALSA YRAK
olmakla beraber, ideal bir kavram değildir). Bununla beraber gerçek dini
tecrübede genelde ya Uluhiyet ya da Mutlak' la karşı karşıya ge!meyiz, fakat
özel yollarda karşılaşınz. Kantçı dilde söylersek, her bir genel kavram sistemli
bir şeki lde düzenlenmiş ya da somutlaştınlnuştır. Kant'ın duyu tecrübesinin
analizinde ana kategoıileıin sistemli bir şekilde düzenlenmesi zamana göredir.
Ancak dini tecrübe, fiziksel anlamı önceden varsayan ve aşan, düzenle ilgili
cevabın çok kompleks ve değişebilir biçimleıiyle ilgili olan anlamın en yüksek
düzeyinde ortaya çıkar. Burada sistemli bir şekilde düzenleme veya
somutlaştırma yeryüzünün farklı kültür ve medeniyetlerinde çeşitli biçimlere
sokulmuş olarak "doldurulmuş" insan zamaruna ya da tarihine göredir. Zira
insan ol uşumunun ve insanlığın tarihine katılımın farklı somut yolları vardır ve
bu farklı yollar içinde ilahi gerçekliğin varlığı ayıncı nitelik olarak farklı
şekillerde tecrübe edilmektedir.
28
Dini Ço ~ulculuk Felsefes ı
katarak -mesela erkek ya da dişi! olarak- Tannyla ilgili zihinsel imajımıza renk
katar. Ancak insan yansıması -bu görüşe göre- Tannyı varlığa getirmez. Daha
ziyade bu yansıma, bağımsız olarak var olan ilahi Gerçekliği tecrübe etmenin
yollanna etki eder.
Dini tecrübenin özel birbiriyle ilgili şeylerin her birinin alanındaki temel
dini kavramın sistemli bir şekilde düzenlenmiş olmasının bu epi.stemolojik
örneği teistik olmayan gelenekiere de uygulanabilir mi? Öyle olduğunu
düşünüyorum. Burada genel kavram, yani Mutlak, Doğu geleneklerinde tecrübe
edilen Brahman Dharrna, Tao, nirvana sunyata diye isimlendirilen ilahi
impersonae (şahıs olmayan) alamnı biçimlendirmek için gerçek dini tecrübede
sistemli bir şekilde düzenienrrıiştir. Bu impersonae yapılan önemli bir şekilde
personae yapısından farklıdır. İlahi personae, somuttur, tamamıyla sonsuzdur,
bazen görülebilirdir ve hatta varlığı resmedebilmektedir. İlahi impersonae ise,
diğer taraftan şahısın aksine bir "şey" değildir. O, Brahman'ın sonsuz, şuurlu
mutluluk varlığıdır. Veya Budist öğretinin kozmik değişiminin (pratitya
somutpada) başlangıçsız ve sonsuz süresidir. Ya da tekrar edersek nin,ana'nın
sözü edilemez "daha ileri dayanağıdır." Ya da ezeli Buda-Mahiyeti
(Dhannakaya) ya da dünyanın tamlığı veya böyleliği demek olan mutlak
boşluktur (sımyata). Ya da Tao'nun ezeli ilkesidir. Böylece o, nihai anlam ve
neşe veren manevi bir güç alanı ya da her şeyin mutlak gerçekliği olarak öyle
çok fazla bir şey değildir. Mutlakla ilgili bu şahısa atfedilemeyen kavramlar,
sonsuzluk ile tek oluşumun advaitic tecrübesinden sıradan dünyada varlığın
mevcut somut anındaki bütün gerçekliği bulmanın Zen tecrübesine değişerek
bilinç halinin biçimleri hakkında bilgi vermektedir. Çoğulcu hipoteze göre bu
farklı tecrübe biçimleri şahıs olmayan ya da aşkın-şahıs olarak Gerçeğin farklı
tecrübelerini oluşturur. İlahi personae durumundaki gibi bunlar, farklı manevi
disiplinler ve meditasyon metotlanyla karşılıklı etkileşirnde gelişen farklı dini
kavramlar tarafından biçimlenirler. Tek mutlak Gerçekliğin impersonae alanının
bizzat kendinde Gerçekliğin doğrudan vasıtasız farkında olmaktan ziyade dini
tecrübenin teistik olmayan formlanyla ilgili olduğu delili, kesinlikle farklı
gelenekler içinde kaydedilen tecrübeler arasındaki farklılıklardan ibarettir.
Gerçeğin bu "doğrudan tecrübesi" nasıl böyle farklı formlar olabilmektedir? Bu
noktada bize sınırlamalar getiren daha önce işaret ettiğimiz exclusivizm veya
inclusivizme tekrar bakabiliriz. Ancak çoğulcu cevap şöyle olacakt1r:
Zihin/beynin özel biı: dini gelenek tarafından uygun bir duruma getirilmiş
olduğu somutlaşmış bir bilinçle olunan tecrübe dediğimiz mistik tecrübenin en
ileri formu, bu gelenek tarafından ortaya koyulan kavramsal çevre ve manevi
eğitimle etkılenmelidir. Sonuçta bu farklı fonnlar ortaya çıkmaktadır. Başka bir
kelimeyle kendinde Gerçek tecrübe edilen değildir, fakat Gerçek ile insan
bilincinin farklı örnekleri arasında ortak yüzeyde vücut verilmi ş olan değişik
şahıs olmayan tasavvurlar veya kavrarnlara göre tecrübe edilendir.
29
John HlCK Çev. Mevlüt ALBA YRAK
Bu çalışmada ele almadığım daha bir çok nokta V.!rdır. "Büyük dünya
gelenekleri" hakkında konuştum; fakat bugün çevremizi saran daha küçük
olanlar hakkında, bir çok yeni dini hareket de dahil, ne söyleyebiliriz? Marxism,
Maoizm ve Humanizm gibi büyük seküler imanlar hakkında ne söyleyebiliriz?
Burada ben, ben-merkezlilikten Gerçeklik-merkezliliğe insan varlığının
dönüşümü olarak kurtuluş/özgürlük hakkında konuştum; Ancak bu dönüşümün
sosyal ve politik boyutlan hakkında ne konuşabiliriz? Bunlar, dini çoğulculukla
ilgili her hangi bir felsefenin tam cevap vermesi gereken bir çok önemli sorular
arasında yer almaktadır. Umut ediyorum ki bu makalede ben bu genel bakış
açısının mümkün verimliliğine yeterince işaret ettiğimi söyleyebilirim. Bu bakış
açısına Wilfred Cantwell Smith' in eseri dikkat çekici boyutta katkı yapmıştır.
30